ÜNİTE 1: 20. YY BAŞLARINDA DÜNYA

advertisement
ÜNİTE 1: 20. YY BAŞLARINDA DÜNYA
I.DÜNYA SAVAŞI’NIN SEBEPLERİ (1914-1918)
Savaşın Genel Nedenleri
1-Fransız İhtilali sonucunda ortaya çıkan düşüncelerin hızla
yayılması
2-Sanayi İnkılâbı sonucunda gelişen sanayi, beraberinde
hammadde ve Pazar ihtiyacını da ortaya çıkarmıştı. Hammadde
ve Pazar ihtiyacı ise sömürgeci devletleri karşı karşıya getirdi.
(savaşın ana sebebi)
3-Almanya ve İtalya’nın siyasi birliklerini kurmaları sonucunda
Avrupa’nın siyasi dengesinin bozulması
4-Bloklar arası silahlanma yarışının hızlanması
Savaşın Özel Nedenleri
1-Almanya ile İngiltere arasında ortaya çıkan siyasi ve ekonomik
rekabet
2-Fransa’nın Sedan Savaşı sonucunda Almanya’ya kaptırdığı
Alses Loren bölgesini geri almak istemesi
3-Boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmek isteyen Rusya’nın
Almanya ve Avusturya–Macaristan’ı etkisiz hale getirme
düşüncesi.
7- ABD Avrupa’daki bu olaylara aktif olarak katılmama
politikası izledi. Monroe Doktrini denilen bu politika sayesinde
İngiltere ve Fransa 2. Dünya Savaşına kadar rahat hareket
etmişlerdir.
8-İngiltere ve Fransa’nın İtalya’ya vermeyi kararlaştırdıkları
İzmir’i Boğazlara yakın olmasından dolayı İngiliz çıkarlarını
tehdit edecek bir güç olmasından çekinmeleriydi. Bu nedenle
İtilaf devletleri ile İtalya arasında ilk görüş ayrılıkları ortaya
çıkmıştır.
9-Konferans sonunda, itilaf devletleri sömürgecilik anlayışı
yerine “Manda ve himaye” sistemini ortaya atmışlardır.
10- İtalya’ya vaad edilen Batı Anadolu Bölgesi İngiltere’nin
isteği ile Yunanistan’a bırakıldı. İtalya konferansı terk etti
MONROE DOKTRİNİ: Amerikan Cumhurbaşkanı Monroe'nin,
2 Aralık 1823'de "Monroe Doktrini" olarak bilinen prensiplerini
kongreye sunduğu doktrin.
Doktrinin ana maddeleri şunlardı;
a. Elde ettikleri ve sürdürdükleri özgür ve bağımsız durumları ile
Amerika Kıta’ları bundan böyle Avrupa devletlerinden herhangi
birinin kolonileştirme isteklerine konu olamaz.
4-Rusların Slavları birleştirme (Panslavizm) politikasının
Avusturya-Macaristan’ı etkilemesi (Slav-Germen çatışması)
b. Kutsal İttifak Devletleri'nin siyasal sistemi Amerika'nınkinden
tamamen farklıdır. Kendi sistemlerini bu yarım kürenin herhangi
bir yerinde yaymak için yapacakları herhangi bir girişimi barış ve
güvenliğimiz için tehlikeli görürüz.
5-Rusya’nın Balkanlara yönelik politikasının Balkanlar üzerinden
Orta Doğuya açılmak isteyen Almanya’yı tedirgin etmesi.
c. Avrupa ülkelerinin herhangi birinin mevcut kolonilerine, ya da
ona tabi olan bölgelere hiç müdahale etmedik ve etmeyeceğiz.
6-Siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya’nın yeni sömürgeler ele
geçirmek ve Akdeniz’de etkili olmak istemesi.
7- Avusturya-Macaristan Veliahtı’nın Bosna-Hersek ziyareti
sırasında öldürülmesi savaşın başlaması için bir kıvılcım
olmuştur.(savaşın başlamasını sağlayan olay)
PARİS BARIŞ KONFERANSI ( 18 OCAK 1918)
● ABD’nin I. Dünya Savaşı’na girmesiyle beraber savaş İtilaf
Devletlerinin lehine dönüşmüş İttifak Devletleri yenilgiye
uğrayarak savaştan çekilmiştir.
● Paris Barış Konferansı I. Dünya savaşına katılan devletler
arasında yapılacak barışın esaslarını belirlemek amacıyla
toplanmıştır.
● Konferansa 32 devlet katılmış, İngiltere, ABD, Fransa ve
İtalya konferans kararları üzerinde etkili olmuştur.
● Konferansta Almanya ile Versailles, Avusturya ile Saint
Germen, Macaristan’la Trianon ve Bulgaristan’la yapılacak
Neuilly Antlaşmaları’nın hükümleri kabul edilmiştir.
● İtilaflar Osmanlı Devleti üzerindeki çıkarlarında
anlaşamadıkları için Osmanlılarla yapılacak barış antlaşması
ertelenmiştir.
PARİS KONFERANSINDA ALINAN KARARLAR:
1- Bu devletlerin oluşturduğu Milletler Cemiyeti kuruldu.
2- Galip devletler Wilson ilkelerine uymayarak ağır şartları olan
antlaşmalar hazırladılar. ABD de Avrupa ile ilişkileri en alt
düzeye indirdi.
3- Ermeniler ilk defa bu konferansta Doğu Anadolu’da Bir
Ermenistan Devleti kurulması fikrini dile getirdi. Avrupa
destekledi.
4-Savaş sırasındaki gizli antlaşmaların uygulanması karara
bağlandı.
d. Avrupa devletlerinin kendilerini ilgilendiren sorunlar
yüzünden yaptıkları savaşlarda hiçbir zaman taraf tutmadık ve
böyle bir davranış siyasetimize de uymaz.
● Bu doktrin ABD’nin I. Dünya Savaşı’na kadar dış siyasetinin
temelini oluşturmuştur. I. Dünya Savaşı’na katılan ABD savaş
sonrasında toplanan Paris Konferansı’nda istekleri yerine
getirilmediğini görünce II. Dünya Savaşı’na kadar tekrar
Monroe Doktrini’ne ( yalnızlık politikası ) göre dış politikasını
yürütmüştür.
I. DÜNYA SAVAŞI’NI BİTİREN BARIŞ ANTLAŞMALARI
a. Almanya - Versay ( Versailles ) Antlaşması
(28 Haziran 1919)
● Almanya Alses bölgesi ve Fransa’ya Saar bölgesini; deniz aşırı
bölgelerini İngiltere, Fransa, Belçika ve Japonya’ya bıraktı.
● Almanya Avusturya ile birleşmemeyi garanti etti
● Almanya Yugoslavya ve Çekoslovakya’yı tanıdı
● Almanya ekonomik yükümlülüklere uyacağını ve savaş
tazminatını vereceğini kabul etti
● Askerlik mecburi olmaktan çıkarıldı
b. Avusturya - Saint-Germain Antlaşması
( 10 Eylül 1919 )
● Almanya ile birleşmemeyi garanti etti
● Avusturya Macaristan, Yugoslavya ve Çekoslovakya’yı tanıdı.
● Mağlubiyetin gerektirdiği yükümlülükleri kabul etti.
c. Macaristan - Trianon Antlaşması (4 Haziran 1920 )
● Topraklarının bir kısmını kaybetti.
● Ağır bir savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.
5- İngiltere ve Fransa Wilson ilkelerine ters düşmemek için savaş
tazminatı yerine “savaş onarımı” sömürgecilik yerine “mandahimaye sistemi” getirerek uygulanmasını sağladılar.
d. Bulgaristan - Neuilly Antlaşması (27 Kasım 1919 )
● Bulgaristan Gümülcine ve Dedeağaç’ı Yunanistan’a;
Dobruca’yı Romanya’ya bıraktı.
● Denizle bağlantısı kesildi ve ordusu sınırlandırıldı.
6- Bu konferansta Almanya, Avusturya ve Bulgaristan’ın
antlaşma taslağı hazırlanırken Osmanlının ki sonraya
bırakılmıştır. Çünkü Rusya’ya verilen bölgelerin Rusya’nın
savaştan çekilmesiyle yeniden paylaşılması gerekiyordu.
Not: Bu antlaşmalarla İngiltere ve Fransa Wilson İlkelerine
aykırı hareket etmiş kendi çıkarlarına uygun bir Avrupa siyasi
haritasının çizilmesini sağlamışlardır.
e. Sovyet Rusya - Brest – Litowsk Antlaşması
● Bu antlaşmalara göre Sovyet hükümeti 3 Mart 1918′de
Ukrayna, Polonya ve Baltık topraklarıyla Finlândiya’dan çıkmayı
kabul ediyor ve 1878 yılında ele geçirdiği Kars, Ardahan ve
Batum’u Osmanlı İmparatorluğu’na geri veriyordu.
● Bitme noktasına gelen ekonomiyi canlandırmak amacıyla
Lenin N.E.P ( novaya ekonomiçeskaya politika) adı verilen yeni
bir ekonomik politika ilan etmiştir.
N.E.P ( NOVAYA EKONOMİÇESKAYA POLİTİKA)
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI
&Tüccara ve küçük esnafa kolaylıklar sağlandı.
& Tarım ürünlerine el koymasından vazgeçilerek, köylülere
ürünlerini pazarlama özgürlüğü verildi.
&Yabancı sermayeye bazı imkânlar tanındı.
I. Dünya Savaşı’nın Galip Devletler Açısından Sonuçları
İNGİLTERE En büyük rakibi Almanya’nın saf dışı bırakmış,
Avrupa’dan
gelebilecek
tehditlerini
önlemiştir.
&
Sömürgecilik
yarışında
tek
başına
kalmıştır.
& Ortadoğu’da manda rejimleri kurmuş, yeni sömürgeler elde
etmiş ve dünyanın en önemli gücü haline gelmiştir.
ABD;Avrupa ile ilişkileri zayıflamış Monroe Doktrini’ne geri
dönmüştür.
FRANSA
&Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun
yenilmesi ile sınırlarına karşı oluşan tehditleri önlemiştir.
& Alsas Loren’i geri almış,
& Suriye’de manda rejimi kurmuştur.
İTALYA
&Avusturya’dan aldığı topraklarla sınırlarını kuzey yönünde
genişletmiştir.
& Batı Anadolu’da vaat edilen toprakların Yunanistan’a
verilmesinden dolayı İngiltere’yle ilişkileri gerginleşti.
JAPONYA; Almanya’dan Mançurya’yı aldı ve Uzakdoğu’da
aldığı yerlerle önemli bir güce ulaştı.
GENEL SONUÇLAR
●
Rus,
Alman,
Avusturya-Macaristan
ve
Osmanlı
imparatorlukları yıkılmış yeni milli devletler kurulmuştur.
● Litvanya, Letonya, Estonya, Finlandiya, Yugoslavya,
Çekoslovakya, Polonya, Macaristan, SSCB ve Türkiye kurulan
yeni devletlerdir.
● Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması, Almanya, Avusturya Macaristan ve Rusya’daki değişiklikler Orta Doğu ve Avrupa’da
dengelerin bozulmasına ve otorite boşluğuna neden olmuştur.
● Dünya Barışını korumak amacıyla Milletler Cemiyeti
kurulmuştur.
● Sömürgecilik mandacılık adını aldı. İngiltere ve Fransa
Ortadoğu’da manda adı altında yeni sömürgeler elde etti.
& Yirmi kişiden az çalışanı olan küçük sanayi işletmelerinin
devletleştirilmesinden vazgeçildi
&Ancak devlet bankalar, büyük sanayi kuruluşları ve ulaşım
üzerindeki egemenliğini devam ettirdi.
● 1 Ocak 1923’te Çarlık Rusya’ya bağlı olan topraklar üzerinde
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuruldu.
Böylece Rusya, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Ermeni, Estonya,
Gürcistan, Kazak, Kazak, Kırgız, Letonya Litvanya, Moldova,
Ukrayna, Tacik, Türkmen ve Özbek Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetlerinden ve bazı özerk devletlerden meydana gelen
bir birlik oluşturuldu.
● Lenin döneminde siyasi ve ekonomik alanlarda merkeziyetçi
politika izlenmiş, her şey Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin
kontrolüne verilmiştir.
JOSEPH STALİN DÖNEMİ
●Lenin’in 1924’te ölümü üzerine yönetimi Joseph Stalin ele
geçirdi.
● Stalin döneminde beş yıllık kalkınma planı hazırlandı.
●Tarımda küçük toprakların makineleşmiş büyük çiftliklere
dönüşmesi için “Kolektifleştirme Politikası” izlenmiştir. Ancak
bu politika halkın büyük tepkisine yol açmış, yüz binlerce insanın
ölümüne yol açmıştır.
● Ağır sanayide önemli ilerleme sağlanmış, eski fabrikalar
modernleştirilmiştir.
●Özellikle traktör, demir çelik üretiminde artış sağlandı.
●1950’den sonra Sibirya’daki petrol, gaz ve maden rezervleri
işletilmeye başlandı.
● Stalin döneminde toplum üstünde baskı kuruldu. Muhalifler
tasfiye edildi. Eşitlik prensibine aykırı olarak toplumda ve gelir
dağılımında dengesizlik vardı.
●İşçilerin hayat statüsüne karşı köylüler büyük bir sefalet
içindeydi.
● 1930’lardan sonra eğitim öğretimde mecburilik getirilmiş,
bilim ve teknoloji alanlarında büyük gelişmeler sağlanmıştır.
● Milliyetçilik, demokrasi fikirleri yaygınlık kazandı.
SOVYETLER
BİRLİĞİNİN
GÜÇLENMESİ
KURULUŞU
VE
● Çanakkale Cephesi’nde İtilafların yenilgiye uğramasıyla
beraber istediği yardımı alamayan Çarlık Rusya’sında 1917 yılına
gelindiğinde hayat şartları giderek ağırlaşmış, yolsuzluk, açlık ve
vurgunlar çarlık rejimine karşı muhalefeti artırmıştı.
●Kadın işçilerin başlattığı isyan hareketine askerlerinde
katılmasıyla isyan bir devrime dönüşmüştür.
● Çar II. Nikola’nın tahttan çekilmesiyle kurulan geçici
hükümetinde ömrü uzun olmamıştır.
●Vladimir Ilyiç Lenin'in Petersburg’a dönmesiyle geçici
hükümeti desteklemekten vazgeçen Bolşevikler, “barış, toprak
ve ekmek” vaadiyle de halkı kendi yanına alarak Ekim 1917’de
yönetimi ele geçirmişlerdir.
● İktidarı ele geçirdikten sonra Lenin, İttifak Devletleri ile 1918
yılında Brest Litowsk Antlaşmasını imzalamıştır.
●Bunun üzerine İtilafların desteğini alan Çarlık yanlısı Beyaz
Ordu ile Bolşeviklerin kurduğu Kızıl Ordu arasında 3 yıl
boyunca bir iç savaş yaşandı.
●Bolşeviklerin zaferiyle sonuçlanan iç savaşın da etkisiyle
ekonomik düzen alt üst olmuş, milyonlarca insan (13 Milyon)
kıtlık yüzünden ölmüştür.
SOVYETLERİN ORTA ASYA POLİTİKASI
● XVI. yüzyıldan sonra iyice güçlenen Ruslar, XIX. yüzyılda
Doğu Türkistan hariç Orta Asya’daki bütün Türk topluluklarını
hâkimiyet altına almışlardır.
● XX. yüzyılın hemen başında Çarlık Rusya’nın baskıcı idaresine
karşı Türkleri ve diğer Rus hakimiyetindeki toplulukları harekete
geçirmiş ve 1905 İhtilali yaşanmıştır.
● Bu ihtilalin etkisiyle kültürel çalışmalara ağırlık veren Türkler,
Yusuf Akçura ve İsmail Gaspıralı’nın çalışmalarıyla 1905
yılında “ Rusya Müslümanları I. Kongresi” ni toplamıştır.
●1906’da yapılan ikinci ve üçüncü kongrenin ardından
Müslüman Birliği Partisi kurulmuştur.
● Rusya’nın baskısının artması üzerine “ Rusya Müslüman Türk
Kavimlerinin Haklarını Koruma Cemiyeti” kurulmuştur.
●Rus Çarlığından siyasi ve kültürel hakların verilmesini isteyen
Türkler uluslararası alanda destek aramaya başlamıştır.
●Talep ettikleri haklara karşı daha fazla baskı gören Türkler ise
1916’da “Milli İstiklal Ayaklanması”’nı başlatmışlardır.
● 1917’de “ Bütün Rusya Müslümanlarının I. Kurultayı”
toplandı. Ancak Sovyetlerin Orta Asya’da istilacı bir hareket
başlatması üzerine Türk kavimleri ayrı ayrı mücadele etmeye
başlamıştır.
● Bu gelişmeler üzerine Sovyet yönetimi İngilizlerin desteklediği
Türklerin ve diğer milletlerin bağımsızlık hareketlerini
engellemek için milletlere kendi kaderlerini tayin hakkı vermiş
bu yolla zaman kazanmayı amaçlamıştır.
●Bunun üzerine Tatar Türkleri 1917’de Ufa şehrinde “İdil-Ural
Devleti’ni”, Kazaklar “Alaş Orda Özerk Cumhuriyeti’ni” ve
Hokand’da Özerk Türkistan Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
● Sovyetler iktidara geldikten sonra Orta Asya’da iki temel
politika olarak kültürel ve ideolojik dönüşümle bölgedeki
hâkimiyeti güçlendirmeyi benimsemiştir.
& Sovyetler bu amaçlara ulaşmak için Orta Asya’da; devlet
otoritesini güçtü tutma, bölgeyi ekonomik bakımdan dışarıya
bağımlı hale getirme, kültürel ve ideolojik baskı uygulama gibi
yöntemlere başvurmuşlardır.
TÜRKİSTAN’IN PARÇALANMASI:
Sovyetler bölgede “ Sovyet Milletleri ” anlayışı çerçevesinde
çok sayıda ve suni sınırlar meydana getirerek Türkistan’ın
parçalanmasını sağlamaya çalışmışlardır.
Bunun için;
- Bölgeyi dünyanın diğer bölgelerinden özellikle Türk ve
Müslüman bölgelerinden tecrit etme,
● Basmacı Hareketi’nin başarıya ulaşamamasında,
& Korbaşı denen Türkistanlı liderlerin kendi aralarında düzenli
bir birlik ve merkezî bir kumandanlık kuramamaları,
& Savaşlarda tank, uçak, top ve zehirli gaz gibi silâhlar kullanan
Ruslara karşı mücahitlerin makineli tüfeklerinin bile olmayışı
& Dışarıdan yardım alamamaları etkili olmuştur.
Zeki Velidi Togan
1890’da Başkurdistan’da doğdu. 1911 yılında Türk ve Tatar
Tarihi adlı eserini yayınladı. 1916’da Rum Meclisi Duma’ya Ufa
temsilcisi olarak gitti. Bolşevik İhtilali’nden sonra Türklerin
durumunun düzeltilmesi için çalışmalar yaptı. Daha sonra Enver
Paşa ile birlikte Basmacı Hareketi içinde yer aldı. Türkistan Milli
Birliğini kurdu ve ilk başkanı oldu. Milli Eğitim Bakanı
Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fuat Köprülü ve Yusuf Akçura’nın
teşvikiyle Türkiye’ye geldi. Doktorasını tamamladıktan sonra bir
süre Avrupa’da kaldı. 1939’da Türkiye’ye dönerek İstanbul
Üniversitesi Umumi Türk Tarihi Kürsüsünü kurdu. 1970 yılında
vefat etti.
- İslam kültürü ve kurumlarını ortadan kaldırma gibi
uygulamalara başvurmuşlardır.
Ortadoğu’daki Gelişmeler
a) Ortadoğu’nun Tanımı ve Önemi
● Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının kesişme bölgesinde yer alır.
Kuzeyden Rusya Federasyonu, doğudan Hindistan, güneyden
Hint Okyanusu, güneybatıdan Afrika ülkeleri ve kuzeybatıdan ise
Avrupa ülkeleriyle sınırlıdır.
Ortadoğu’nun Stratejik Önemi
BASMACI HAREKETİ:
● Dünya petrol rezervlerinin %80i, doğalgaz rezervlerinin ise
yaklaşık %50 sine sahip olması
- Orta Asya Türk kültürü ve tarihine ait izleri silme,
- Bölge halklarının farklı alfabeler kullanması sağlayarak
birbirleriyle anlaşmasını engelleme,
1918 yılından itibaren Türkistan'ın bağımsızlığı için ortaya
çıkan millî ayaklanmalara ve mücadeleye Basmacı hareketi
denir.
● Bolşevik İdaresi bu mücadeleye katılanların daha önce “ çete
ve basmacılık” faaliyetlerine katıldığını öne sürerek bu Milli
Mücadeleye “ Basmacılık” demişlerdir.
● Basmacı Hareketi 1918 yılında Korbaşı Ergaş'ın liderliğinde
Hokand şehrinde başladı ve kısa zamanda tüm Türkistan’a
yayılmıştır.
●Hokand'da üç gün içinde Ruslar tarafından 10.000'den fazla
Türkistanlı öldürüldü.
●1918'de kırktan fazla korbaşının (Türkistanlı lider) önderliğinde
yapılan mücadelelerde ayaklanmalar Fergana vadisine yayıldı.
●Bu bölgede Ruslarla birlikte hareket eden Ermeniler 180 köyü
ateşe verdiler ve yaklaşık 20.000 kişiyi öldürdüler.
●18 Ağustos 1919'da Rus orduları Türkistan cephesi
kumandanlığına getirilen Frunze'nin belirttiği gibi Sovyetler'in
amacı bütün Türkistan'ı işgal etmekti. Basmacılar ile Kızıl Ordu
arasında çok kanlı savaşlar oldu.
●Fergana vadisinde Mehmed Emin Beg, Şîr Muhammed Beg,
Nur Muhammed Beg, Hal Hoca ve Korbaşı Parpi gibi liderlerin
emri altındaki mücahidler zaman zaman Sovyet ordusuna
kayıplar verdirdiler ve mücadelelerini 1921'e kadar sürdürdüler
● 1921’e kadar Türkistan’da geçici hükümetler kurulmuş ancak
başarı sağlanamamıştır. Enver Paşa'nın 8 Kasım 1921'de
Türkistan'a gelip başa geçmesiyle daha da şiddetlenmiştir.
● Enver Paşa’nın Türkistan'daki millî mücadelelerin
başkumandanı olmasından sonra Ruslar önemli kayıplar verdiler
ve 19 Nisan 1922'de barış istemek zorunda kaldılar.
●Fakat Enver Paşa, "Barış antlaşmasının ancak Türkistan
topraklarındaki Sovyet askerlerinin çekilmesinden sonra söz
konusu olabileceğini belirterek" bu teklifi reddetti.
●Bu sıralarda Semerkant şehrinde Türkistan Türk Müstakil İslâm
Cumhuriyeti kurulmuştur.
● 1922’de başlayan Sovyet genel saldırısında Enver Paşa’nın
şehit edilmesi üzerine mücadele zayıflamıştır.
● 1924'te başlayan Basmacı Hareketi’nin ikinci devresinde
mücahitler silâh buldukça mücadeleye devam ettiler.
● Bu mücadeleler de 1935'e kadar sürdü ve bu tarihte Ruslar
Basmacılık harekâtına kesin olarak son verdiler.
● Önemli su yatakları( Fırat, Dicle, Asi) ve su yollarına ( Süveyş
Kanalı, Hürmüz Boğazı, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ) sahip
olması,
● Üç büyük ilahi dinin kutsal kentlerinin bölgede bulunması
. Bu yüzden bölge 19. yüzyılın başlarından itibaren büyük
devletlerin bölge üzerinde siyasi üstünlük kurma çabalarının
yoğunlaşmasına sebep olmuştur.
ORTADOĞU’NUN PAYLAŞILMASI
Sykes – Picot Antlaşması
●I. Dünya Savaşı’nda Arap Yarımadasında etkili olmak isteyen
İngiltere, Mac Mahon gizli antlaşmasıyla Mekke Şerifi
Hüseyin’in desteğini kazanmış ve Arapları Osmanlılara karşı
ayaklandırmayı başarmıştır.
●İngiltere’nin bu şekilde Ortadoğu’da hâkimiyet kurması
Fransa’nın tepkisini çekmiş ve Rusya’nın da onayıyla İngiltere ve
Fransa arasında Sykes Picot Antlaşması imzalanmıştır.
●9 Mayıs 1916’da imzalanan antlaşmaya göre:
Rusya’ya; Trabzon, Erzurum, Van ve Güneydoğunun bir kısmı,
Fransa’ya Doğu Akdeniz, Adana, Antep, Urfa, Musul ve Suriye
kıyıları,
İngiltere’ye Hayfa ve Akka limanları, Irak’ın ortası ve güneyi
verilmiştir.
●Bunun yanında Arap yarımadası ve çevresinde Arap devletleri
konfederasyonu veya İngiltere ve Fransa’nın kontrolünde bir
Arap devletinin kurulması kararlaştırılmış,
●İskenderun limanının serbest olması, Filistin’de uluslar arası bir
yönetimin kurulması kararlaştırıldı.
● Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere ve Fransa Nisan
1920’de San Remo Konferansını toplamış ve Ortadoğu’yu
kendi aralarında paylaşmıştır. Buna göre
& İngiltere Irak, Filistin ve Ürdün’ü
& Fransa ise Suriye ve Lübnan’ı almıştır.
& Bunun yanında İngiltere daha önce işgal ettiği Kıbrıs ve
Mısır’ı kendisine bağlamıştır.
İNGİLTERE VE ORTADOĞU:
●XIX. yüzyılda sömürgelerine giden en kısa yol Mısır üzerinden
geçtiği için bu bölgeye özel bir ilgi gösteren İngiltere, XX.
yüzyılın başlarında petrolün de önemli bir enerji kaynağı
olduğunun anlaşılmasıyla Ortadoğu üzerindeki yayılmacılığını
giderek artmıştır.
● I. Dünya Savaşı sırasında Mekke Şerifi Hüseyin’le işbirliği
yapan İngiltere savaşın sonunda isteklerine ulaşarak bölgenin en
büyük gücü haline geldi.
İNGİLTERE’NİN KONTROLÜNDEKİ BÖLGELER
ARABİSTAN:
●19. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Vahhabi
mezhebine bağlı olan Suud’lar I. Dünya Savaşı’ndan sonra
Mekke şerifi Hüseyin ve oğlu Ali’yle mücadele ederek
Arabistan’a egemen olmuşlardır..
●Abdülaziz İbni Suud, 1926 Ocak ayında kendisini "Hicaz Kralı
" ilan etti. 1932'de de bütün bu topraklar üzerindeki Suud
egemenliği Suudi Arabistan Krallığı adını aldı.
●Suudi Arabistan 1933 ve 1936 da Amerikan petrol şirketi
ARAMCO'ya (Arabian-Amerikan Oil Company) petrol
imtiyazları vermiştir ki, bu Birleşik Amerikan'ın Orta Doğu'ya
girmesi bu şekilde olmuştur.
●Yemen ise Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra fiilen
bağımsız olmuştur.
IRAK:
●San Remo Konferansı ile Musul dâhil Irak’ın İngiliz Mandasına
girmesi kabul edilmiştir.
●İngiltere, Suriye krallığından indirilen Kral Faysal’ı yaptırdığı
bir referandumla Irak Kralı seçtirmiştir.
●Ancak Irak’ta feodal bir yönetim tesis etmek isteyen İngiltere
bu amacı milletçiler tarafından tepkiyle karşılanınca bu
tutumundan vazgeçerek 1922 yılında Irakla bir antlaşma
imzalamıştır.
●Bu antlaşma İngiltere’ye Irak'ın iç ve dış işlerinin idaresinde
geniş yetkiler vermekteydi.
●Bu antlaşma Irak milliyetçilerinin baskısını hafifletmeyince, 14
Aralık 1927 de, Irak üzerindeki kontrolünü biraz daha gevşeten
ikinci bir antlaşma yaptı.
●Nihayet 30 Haziran 1930 Antlaşması ile Irak'a tam bağımsızlık
verdi. Ancak bu antlaşma ile İngiltere ile Irak dış politikada
daima birbirlerine danışacaklar, bir saldırı halinde İngiltere Irak'a
yardım edecek ve Irak ordusunu İngiltere yetiştirecekti.
ÜRDÜN: Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Abdullah’ın krallığında
ve İngiltere’nin mandasında kurulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1946’da bağımsızlığını
kazanmıştır.
FİLİSTİN:
●Araplar için bir başka hayal kırıklığı da, Filistin'in Suriye'den
ayrılarak İngiltere'nin mandası altına konması ve İngiltere'nin de,
Filistin'de bir Yahudi anavatanı kurulması için almış olduğu
sempatik davranış oldu.
●Yahudilerin Filistin'de bir anavatana sahip olma faaliyetleri,
yani Siyonizm hareketi, 1880'lerde Rusya'da ortaya çıkan
Yahudi aleyhtarlığı karşısında Rusya Yahudilerinin Filistin'e göç
etmek zorunda kalmaları ile başlamış ve Budapeşte'li Yahudi
gazeteci Dr. Theodor Herzl'in 1896 da yayınladığı "Yahudi
Devleti" adlı eseriyle hızlanmıştır.
● Herzl 1897 de Dünya Siyonist Teşkilatı'nı kurmuş ve Avrupa
ve Amerika'daki nüfuzlu ve zengin Yahudiler, büyük devletler
nezdinde teşebbüslerde bulunarak Filistin'de bir Yahudi devleti
kurmak için çalışmışlardır.
● Siyonistler savaş sırasında Başkan Wilson'a da etki yapmışlar
ve Wilson'un da Siyonizm davasına kazanılması, İngiltere’yi de
bu davaya karşı sempatik ve destekleyici bir durum almaya
götürmüştür.
●Bunun sonucu, Balfour Deklarasyonu adını alan belge,
Yahudilerin anavatan davasında bir dönüm noktası olmuştur.
●İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour, 2 Kasım 1917 de, Siyonist
Federasyonu Başkanı zengin bankacı Lord Rothschild'a
gönderdiği bir mektupta İngiltere'nin Filistin'de bir Yahudi
anavatanının kurulmasını kabul ettiğini resmen bildirmiştir.
●Bu bildirge, 1918 yılı içinde, sırasıyla, Fransa, İtalya ve Birleşik
Amerika tarafından da kabul ve desteklenmiştir.
●Paris Barış konferansında Emir Faysal, Halep’ten Mekke'ye
kadar uzanacak Arap İmparatorluğu içinde Balfour
Deklarasyonuna uygun olarak, Yahudilere mahalli muhtariyet
verileceğini bildirdiyse de, Faysal’ın bağımsız Arap devleti bile
gerçekleşmedi.
●Buna karşılık, San Remo konferansında İngiltere'nin Filistin'in
mandasını eline geçirmesi ve ilk günden itibaren Yahudilerin
Filistin'e göç etmelerine göz yumması, Araplar üzerinde sert
tepki yaptı.
●Araplarla Yahudiler arasında silahlı çatışmalar başladı. Bu
çatışmaların en önemlileri 1921, 1929, 1933 ve 1937–39
yıllarında olmuştur.
●Almanya'da Hitler'in iktidara geçtikten sonra Yahudi
düşmanlığı politikasına başlaması ile Almanya ve İtalya da
Filistin'deki Arapları Yahudilere karşı kışkırtmışlar ve Araplara,
gizli olarak, para ve malzeme yardımında bulunmuşlardır.
●1937 de başlayan çarpışmalar sırasında, 1938 yılında, 3.717
Arap ve Yahudi ölmüş bulunmaktaydı. 1937 de başlayan
ayaklanma ancak 1939 Mayısında sona erdirilebilmiştir.
●Arapların tepkisinde rol oynayan etkenlerden önemli biri de,
Filistin'e yapılan Yahudi göçleri olmuştur. Her ne kadar,
İngiltere mandater devlet olarak bu Yahudi göçü için bazı
sınırlamalar koymuş ise de, 1922 yılında 590.000 araba karşı
84.000 kadar olan Yahudi sayısının, 1932 de 770.000 araba
karşılık 181.000'e yükselmesine engel olamamıştır.
●1933–35 yılları arasında Filistin'e 134.540 Yahudi göç etmiştir.
Bu ani Yahudi göçü, Filistin Araplarını daha da korkutmuş ve
bunun içindir ki 1937–39 çarpışmaları hepsinin en şiddetlisi
olmuştur.
●Filistin'deki bu duruma bir çare bulmak ve Araplarla
Yahudilerin bir arada yaşamalarını sağlamak amacı ile İngiltere
Filistin’in sakinleşmesi için birçok plan ve konferans
düzenlemişse de da bir sonuç vermemiştir.
●Bunun üzerine, İngiltere, 1939 Mayısında yayınladığı bir
planda, on yıl içinde Filistin'e bağımsızlık vereceğini bildirmiş ve
Filistin'e Yahudi göçünü de beş yıllık bir sürede 75.000 sayısı ile
sınırlamıştır.
●Göçün sınırlanması Yahudilerin hiç hoşuna gitmediği gibi,
Araplar da bu planı tatmin edici bulmamışlardır. Filistin,
II.Dünya Savaşına bu şartlar içinde girdi.
● Filistin meselesinin 1930'lardan itibaren şiddetlenmesinde,
1930 da Irak'ın ve 1936'da da Suriye'nin hukuken
bağımsızlıklarını almasından sonra Filistin Araplarıyla yakından
ilgilenmelerinin de önemli etkisi olmuştur.
MISIR:
●İngiltere, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde ve I. Dünya
Savaşı sırasında Mısır üzerinde hakimiyet kurma çabası Mısır
milliyetçilerinin muhalefetiyle karşılaşmıştır.
●Said Zaglül'ün 1919 başlarında kurduğu Vafd Partisi bütün
memlekette ayaklanma ve gösterilere başvurarak, İngiltere’ye
karşı milliyetçi hareketin öncülüğünü ele almıştır.
●Ancak Zaglül ve diğer ayaklanma liderlerinin sürgüne
gönderilmesi İngiltere’ye bir yarar sağlayamayınca 28 Şubat
1922 de yayınladığı bir deklarasyonla, Mısır'ın bağımsızlığını
ilan etti ve Hıdiv I. Fuat da bu deklarasyonu kabul ile Kral
(Melik) unvanını aldı.
●İngiltere Mısır'ın bağımsızlığını ilan etmekle beraber, Mısır'ın
Süveyş Kanalı'nın ve Mısır'daki yabancıların haklarının
savunmasını üzerine alıyor ve Sudan üzerindeki kontrolünü
elinde tutuyordu.
İRAN:
●1907 Anlaşması ile İran, İngiltere ile Rusya arasında nüfuz
bölgelerine paylaşılmıştı.
●Çarlık Rusya’nın yıkılmasından sonra İngiltere tek başına İran
üzerinde nüfuz kurma yoluna gitti ve İran'a 9 Ağustos 1919 da bir
antlaşma imzaladı.
●Bu antlaşma ile İngiltere, İran'ın idare ve askeri teşkilatını
düzenleme görevini üzerine alıyor ve ayrıca İran'a teknik ve mali
alanlarda yardım vaad ediyordu.
● Ancak 1925’te Kaçar Ailesi’nin egemenliğine son veren
Ahmet Rıza Pehlevi kendisini Han ilan etti.
●Bundan sonra Rıza Şah geniş ve köklü reformlar yaparak
memleketi batılılaştırma politikasınI izlemiş din adamlarının
etkisini kıramamakla beraber eğitimde ve askeri alanda önemli
reformlar yapmış ve kapitülasyonlara son vermiştir.
●Kendisine Türkiye’yi örnek alan Rıza Şah Atatürk ve Türkiye
ile yakın ve samimi münasebetler kurdu.
FRANSA’NIN KONTROLÜNDEKİ BÖLGELER
● Yeni Anayasa, Almanya devlet yapısı ve Fransa Anayasasına
göre uyarlanmış 1889’da ilan edilmiştir.
● Kast düzeni kaldırılmış,
gerçekleştirilmiştir.
toprak
ve
vergi
düzeltimi
● Millet Meclisi, siyasal partiler ve Danışmanlar Kurulu
oluşturulmuştur.
● Şintoculuk dini yaygınlaştırılmaya Budacılık bastırılmaya
çalışılmıştır.
Japonya’da teknolojide gelişme sağlamak için 3 yola
başvuruluyor:
1)Geçici olarak yabancı uzmanlar çağırılıyor.
2)Yurtdışına eğitim için öğrenci gönderiliyor.
3) Eğitim düzeninde değişikliklere gidiliyor ve kamusal eğitim
hakkı sağlanıyor
SURİYE VE LÜBNAN:
●San Remo Konferansı Filistin'in Suriye'den ayrılması ve Suriye
ve Lübnan Fransız mandasına verilmesi kabul edilmiştir.
●1920 yılında toplanan Suriye Ulusal Kongresi, Lübnan ve
Filistin’i sınırları içine alan Suriye Krallığını kurdu.
●Başına Kral Faysal’ın geçtiği bu devlet San Remo
Konferansı’nda tanınmadı.
● Suriye’yi işgal eden Fransa bölgede sıkı bir askeri rejim kurdu.
●Lübnan’ın sınırları genişleterek ayrı bir devlet haline getirdi.
●Ancak Fransa’nın Suriye’yi eyaletlere ayırarak federal bir
düzen oluşturmak istemesi Suriye halkının tepkisini artırdı.
●Fransa’ya karşı başlayan bu mücadele 1936’ya kadar devam
etmiştir.
●Ancak Faşizmin iktidara geldiği İtalya’nın Habeşistan’ı işgal
etmesi ve Akdeniz’deki tehdidini artırması üzerine Fransa 1936
Eylülünde Suriye ve 1936 Kasımında da Lübnan ile ittifak
antlaşmaları yaparak her iki devletten çekilmeyi kabul etti.
JAPONYA – ÇİN VE JAPONYA – RUSYA SAVAŞLARI
JAPONYA’DAKİ GELİŞMELER
1929 EKONOMİK BUHRANI (KARA PERŞEMBE)
1929 yılında Amerika’da başlayan ve tüm dünyayı uluslar arası
ekonomik durgunluk ve krize denir.
Krizin Sebepleri
MEİJİ RESTORASYONU (1868-1912)
● 1850’li yıllara kadar diğer ülkelerle birkaç olay dışında çok
fazla münasebet kurmayan Japonya’da imparator Mutsihito’nun
hükümdarlığı dönüm noktası olmuştur.
● Mutsihito tahta geçtikten sonra Japonya’yı batıya açacak köklü
ve kalıcı reform süreci başlamıştır. Bu yüzden bu döneme Meiji
(Aydın Hükümet Çağı) denir.
● Ancak bu reformlar önce halk ve aristoktokrat savaşçı bir sınıf
oluşturan Samurai’ler tarafından tepkiyle karşılanmış fakat
hükümetin kararlı tutumunun sonucunda reformlar hayata
geçirilmiştir.
BU DÖNEMDEKİ ÖNEMLİ GELİŞMELER:
●Takvim değiştirildi.
● Meiji Restorasyonuyla güçlenen Japonya 1894 yılında Kore’yi
ele geçirmek için Çin’le savaşmıştır.
● Çin’i yenen Japonlar Rusya’nın ve diğer devletlerin tepkisini
çekince aldıkları yerleri geri verdi.
● Japonya 1904-1905 yıllarında İngilizlerden destek alarak
Mançurya’da Ruslara saldırdılar. Rusları yendiler. Bu savaştan
yararlanan Japonya Kore’yi işgal etti.
● Japonya’nın Uzakdoğu Asya’da yeni bir güç olarak ortaya
çıkması İngiltere ve ABD’nin bu ülkeyle ilişkilerine belirleyici
bir etki yapmış, Japonya’yla ilişkilerini güçlendirmeye özen
göstermelerine yol açmıştır.
● Bu durumun etkisiyle Japonya yabancı devletlere verdiği
kapitülasyonları kaldırma fırsatı bulmuştur. Aynı zamanda I.
Dünya Savaşı’nda bu durumdan yararlanarak Alman
sömürgelerini ele geçirmeyi başarmıştır.
● Amerikan ekonomisinin büyük bölümünün holdinglere
dayanması
● Bankacılık sisteminin kötü yapılandırılmış olması, şirket ve
bankalarda yeterli denetimin yapılmaması
● Başkan Hoover yönetiminin tecrübesiz olmasından dolayı krize
zamanında ve etkili şekilde müdahale edememesi
● Amerika’nın o dönemde dünyanın en önemli kredi veren ülke
durumunda bulunması ve I. Dünya Savaşı’nda verdiği kredileri
geri alamaması
●Giyinme şekli batı tipine göre düzenlendi.
● Avrupa’nınkine benzer bir bankacılık sistemi getirildi.
● Bilhassa İngiltere ile yaptıkları mal ithalatı antlaşmalarına,
alışılmadık maddeler koydurdular. Belli bir miktar dış alım için,
belli sayıda insanına İngiltere’nin ihtisas düzeyinde eğitim
vermesini istediler.
● Çağdaş bir düzenli ordu kurulmuş, subaylar eğitim için Batılı
ordu ve donanma akademilerine gönderilmiştir.
● 1872 de çıkarılan bir kanunla kadın ve erkek her Japon için
ilköğretim zorunlu oldu.
● 1871 de ilk gazete yayınlandı. 1873 de mecburi askerlik sistemi
kabul edildi.
● 1871 de "Daymiyo" denen derebeylik sistemine son verilerek
ülke çağdaş bir şekilde idari bakımdan organize edildi.
● 1870 de ilk demiryolu yapımına başlanmış iken, yirmi yıl
sonra, 1890 da demiryollarının uzunluğu 7200 kilometre idi.
● 1868–1898 arasındaki otuz yıllık devrede 2190 fabrika yapıldı.
Krizin Gelişmesi
● New York Borsası 1928 yılının başından 1929 yılı Ekim ayının
başına kadar olan süreçte gittikçe yükseliyor ve yüksek
fiyat/kazanç oranı getiriyordu.
●Ancak 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde, yukarıda sayılan
sebepler doğrultusunda borsanın ilerlemesi durmuş hatta birkaç
büyük holdingin hisse senetleri düşmüştü.
●Bu düşüş 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların hisse senetlerini
ellerinden çıkarmalarıyla hızlandı ve “Kara Perşembe” olarak
anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurdu.
● Bu hızlı çöküş 4,000 kadar bankanın batmasına, birçok insanın
mal varlığını kaybetmesine sebep oldu.
● Amerikan ekonomisini vuran bu kriz Amerika’nın ithalat ve
İhracat yaptığı ülkeleri ve dünya bankacılık sistemini de olumsuz
yönde etkileyince krizin etkileri önce Avrupa’yı daha sonra tüm
dünyayı vurdu.
Krizin Sonuçları:
Bunalım dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına,
yeryüzündeki toplam üretimin %42 oranında ve dünya ticaretinin
de %65 oranında azalmasına neden olmuştur.
&Bu süreçte 4.000 kadar banka batmış, binlerce insanın mal
varlığı yok olmuştur.
&Bu insanlar açlığa sürüklendi ve sebze ve meyve yetiştirip
satarak yaşamaya çalıştılar.
&Piyasadaki para bir anda yok olduğu için insanlar ihtiyaçlarını
karşılamada takas yoluna giderek bir nevi değiş-tokuş
ekonomisine geri döndüler.
&İnsanlar maddi varlıklarıyla beraber sosyal konumlarını ve ruh
sağlıklarını da kaybettiler.
&Bunalımın etkileri II. Dünya Savaşı’na kadar yaklaşık 10 yıllık
bir periyotta devam etti.
KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
● Buhran tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’yi olumsuz yönde
etkilemiştir. Hükümet devletçi - korumacı iktisat politikasına
ağırlık vermek zorunda kalmıştır.
●Dış ticaret ve döviz üzerinde denetim artmış, ithalata
sınırlamalar getirilmiştir.
MİLLETLER CEMİYETİ
● ABD’nin, I. Dünya Savaşı’na girmeden kabul edilmesini
sağladığı Wilson İlkelerinde uluslar arası barışı koruyacak bir
kurumun oluşturulması prensibi savaş sonunda hayata
geçirilmiştir.
● Paris Barış Konferansı’nın 25 Ocak 1919'da yapılan
toplantısında; uluslararası barışı ve güveni sağlayacak ve devam
ettirecek bir Milletler Cemiyeti kurulmasına karar verilmiş,
İsviçre’de 1919'da "Cemiyet-i Akvam" (Milletler Cemiyeti)
adıyla kurulmuştur.
● Amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçı yollarla
çözmek, uluslar arası anlaşmazlıkların savaşa dönüşmesini
engellemekti.
●6 Temmuz 1932'de Cemiyet-i Akvam, Türkiye'yi üyeliğe davet
etmiş, 9 Temmuz'da TBMM Türkiye’nin Milletler Cemiyeti'ne
giriş davetini onaylamış ve 18 Temmuz 1932'de Türkiye,
Cemiyet-i Akvam'a resmen üye olmuştur.
● 20 yıl süreyle dünya milletlerine hizmet veren bu cemiyet tüm
çabalara rağmen İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasını
engelleyememiştir.
● Cemiyetin başarısız olmasında:
& Cemiyetin bünyesinde savaşı önleyici tedbirlerde boşlukların
mevcut olması
● 4 Nisan 1929 tarihinde İstanbul Üniversitesi’nde yapılan “
Yerli Malı Kullanma ve Koruma” adlı toplantıda yerli malı
kullanımı yemini edilmiş, ardından Yerli Malı Haftası’nın
kutlanması kararı alınmıştır.
&Yaptırımların yetersiz olması,
● M. Kemal’in desteğiyle TBMM Başkanı Kazım Özalp “ Milli
İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’ni” kurmuştur. Böylece halkın yerli
malı kullanımına teşvik edilmesi ve özendirilmesi amaçlanmıştır.
&Amerika Birleşik Devletleri'nin Milletler Cemiyetinden
ayrılması ile önemli bir uluslararası gücün yitirilmesi ve
cemiyetin etkinliğini kaybetmesi
● 1930-1933 yılları arasında ithalatta hızlı bir daralma
yaşanmıştır.
& Bir yandan insan haklarını korumaya çalışıp diğer yandan
kolonileşme ve manda sisteminin garantisi durumunda olmasının
yarattığı çelişki
● İhracat gelirlerinin azalması ve ticaret açığı sorununun önem
kazanması,1929-1930 yıllarında iktisat politikasında önemli
değişikliklere yol açmıştır.
● Türk hükümeti, 1930 taksitini ödeyemeyeceğini anladı ve
Duyun-u Umumiye İdaresini yeni bir anlaşmaya zorladı.
● Merkez Bankası kurma kararı alındı ve bu da yeni dış kredi
bulma gereksinimini artırdı.
● Türkiye de üretilen pamuğa karşı dış talebin Dünya buhranı
nedeniyle zayıfladığı bir dönemde kurulan devlet tekstil
fabrikaları pamuğa karşı iç talebi büyük ölçüde genişletti.
● Tarım ürünlerinin fiyatlarında hızlı bir düşüş görüldü.
● Ziraat Bankası ve gelişmekte olan kooperatifler, köylüler
borçlarını ödemekte güçlük çektikleri için, ciddi sıkıntılarla
karşılaştı.
● Mali kriz içine giren hükümet, 1930 yılında, makine kullanan
çiftçilere uygulanan vergi iadesini, traktör başına belli bir
tazminat ödenmesi koşuluyla kaldırdı.
● Krizden tüm dünya gibi olumsuz etkilenen Türkiye
ekonomisini güçlendirebilmek amacıyla ithalat ve ihracatını
artırıcı politikalar izlemeye başlamıştır.
● Türkiye 1933’de dış ödemelerde uygulamasına başlanan kliring
ve takas sistemini uyguladı. (Kliring sistemi malını alanın,
malını alma ilkesine dayanır.)
● İhraç mallarının standardizasyonuna önem verilerek, ihracat bu
yönden de teşvik edildi
● İhraç edilen fındık ve yumurtadan başlayarak, ihraç mallarında
kalite kontrolüne gidildi. Bu kontrolü yapması amacıyla Türk
Ofis kurulmuştur.
● Türk Ofis’e kontrol ve teftiş görevi yanında piyasa
araştırmaları yapma, uluslar arası ticaret ve ödeme anlaşmalarını
hazırlama görevi verildi.
● Bu tedbirlerin sonucunda: ihracatla ithalat arasındaki denge
52 seneden beri ilk defa 1930 da aktif duruma girdi. İhracat
ithalatı aşarak, Türkiye’nin dış ticaret açığı kapandı ve devam
eden 9 yıl boyunca ihracat, ithalatın daima üstünde kaldı.
& Önemli konularda oy birliği prensibinin uygulanması,
& Politik ve hukuki sorunların çözümünü engellemesi,
BARIŞ DÜZENİNİN KORUNMASI ÇABALARI
LOCARNO ANTLAŞMASI
● I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa'nın, Milletler Cemiyeti'ne
rağmen, Almanya'ya karşı güvensizliğinin sürmekteydi. Çünkü
Fransa, Versailles Antlaşması ile saptanan sınırları Almanya'nın
kabul etmeyeceğini ve ilk fırsatta bunu karşı harekete
geçeceğinden kuşkulanıyordu.
● Bu tarihlerde Almanya da, tamirat ve tazminat sorununda
Fransa ile iyi ilişkiler kurarak, kolaylıklar sağlamak istiyordu. Bu
nedenle Alman Hükümeti, Şubat 1925'te, Fransa'ya bir nota
göndererek, bir karşılıklı güvenlik paktı kurulmasını önerdi.
● Bunun üzerine Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika,
Polonya ve Çekoslovakya arasında, 5 Ekim 1925'te, Locarno'da
bir konferans toplandı. Görüşmeler sonunda, 16 Ekim 1925'te,
Locarno Antlaşması hazırlandı ve bu, 1 Aralık 1925'te, Londra'da
imzalandı.
● Konferansa katılan devletleri savaştan korumak ve bu devletler
arasında çıkacak her türlü anlaşmazlığı barış yoluyla
çözümlemek amacıyla yapıldığı belirtilen
Locarno Antlaşmasına göre:
1) Almanya, batı sınırlarının, yani Fransa ve Belçika
sınırlarının kesin ve sürekli olduğunu kabul ediyordu.
●Bu konuda bir anlaşmazlık çıkarsa kuvvete başvurulmayacak,
sorun Milletler Cemiyeti'ne götürülecekti. İngiltere ve İtalya da
bu statünün kefili olacaklardı.
2) Bütün anlaşmazlıklar barış yoluyla çözümlenecekti.
3) Bu Antlaşma; Almanya, Milletler Cemiyeti'ne üye olur
olmaz yürürlüğe girecekti.
● Locarno Antlaşması’yla Almanya batı sınırlarının
kesinliğini kabul ederken Polonya ve Çekoslovakya
sınırlarının kesinliğini garanti etmemiştir.
●Buna karşı Fransa’nın Polonya ve Çekoslovakya ile ikili
antlaşmalar imzalayarak onlara yardım edeceğini kabul etmesi
antlaşmanın zaaflar içerdiğini gösterir.
● Locarno Antlaşması’yla Almanya: uluslararası işbirliğine
girmiş oldu. Alsace - Lorraine'den kesin olarak vazgeçtiğini
dolaylı olarak kabul etti.
●Antlaşmalardan hemen sonra da, 1926'da, Milletler Cemiyeti'ne
üye oldu ve böylece yeniden Avrupa büyük devletleri arasına eşit
koşullarla girmiş bulundu.
● Bu suretle, Avrupa'da yeni bir dönem başlamış oldu. Bu
antlaşmayla kıtada siyasi gerginlik azaldı. Ancak Hitler’in
iktidara gelmesi sorunları tekrar başlattı.
KELLOG PAKTI
● Locarno Antlaşması’yla kendini tam olarak güvende
hissetmeyen Fransa 1927'de de, ABD’ye aralarında hiçbir zaman
savaş etmeyeceklerine dair bir ebedi barış pakt yapılmasını
önerdi.
● Monroe Doktrini’ne göre tekrar kendi kıtasına çekilen ABD,
bu öneriye Amerika'nın sadece Fransa ile değil, bütün dünya
devletleriyle böyle bir paktın yapılmasından ve savaşın kanun
dışı ilan edilmesinden yana olduğunu bildirerek cevap verdi.
● Ancak bu öneri Fransa’nın herhangi bir saldırı durumunda
müttefiklerine yardım etme yükümlülüğüyle çelişince Fransa
Dışişleri Bakanı Briand ile Amerika Dış İşleri Bakanı Kellog
arasında diplomatik yazışmalar başladı.
● Dış İşleri Bakanı Kellog’un bu öneriyi İngiltere, Almanya,
İtalya ve Japonya'ya da bildirmesi üzerine 27 Ağustos 1928'de
Paris'te, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, İtalya,
Japonya, Polonya, Çekoslovakya ve Belçika arasında Kellog
Paktı imzalandı.
●Bundan sonra bütün devletler pakta katılmaya davet edildi.
Nitekim aynı yıl içerisinde Pakta, Sovyetler Birliği ve Türkiye
(resmi olarak 8 Temmuz 1929'da) de dâhil belli başlı bütün
devletler katıldılar.
● Kellog Paktı’na göre:
1) Taraflar, uluslararası anlaşmazlıkların çözümlenmesi için
savaşa başvurmayı kınadıklarını ve savaşı birbirleri ile
ilişkilerinde ulusal siyasetin bir aracı olarak kabul etmediklerini
ve savaştan vazgeçtiklerini, ulusları adına resmen açıkladılar.
2) İmzası olan devletler, niteliği ve kökeni ne olursa olsun,
aralarındaki anlaşmazlıkların çözümlenmesi için, yalnız barış
yollarına başvurmayı kabul etmişlerdir.
● Kellog Paktı ile savunmaya dayanmayan savaş kanun dışı
sayılmış ve devletlerarası ilişkilerde barışçı yollara
başvurulması esas alınmıştır.
Not: Barışın sürekliliğini sağlamak amacıyla yapılan Locarno
Antlaşması, Kellog Paktı ve daha önce kurulmuş olan Milletler
Cemiyeti, bundan sonra baş gösteren uluslararası anlaşmazlıklara
pratik bir çözüm getirememiş, yeni bir dünya savaşının çıkmasını
önleyememiştir.
SAVAŞ SONRASI AVRUPA
I. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkileri ve milyonlarca insanın
hayatını kaybetmesi Avrupa’da siyasi, ekonomik ve sosyal
alanlarda önemli değişimlere sebep oldu.
●Savaş öncesi yoğun bir şekilde ABD’ye yapılan göçler azaldı.
Devletlerin istihdam ve çalışma şartlarını düzenlemesi göç
hareketlerinin azalmasında etkili oldu.
● İnsan haklarına verilen değeri artması demokrasinin
güçlenmesini sağladı. 1920’lerden sonra erkeklerin seçme ve
seçilme hakkı üzerindeki kısıtlamalar kaldırıldı. Bazı ülkelerde
kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
● Savaşın etkisiyle gelişen ağır sanayi, silah ve motorlu taşıt
üretimindeki artış devam etti. Özellikle sanayileşen ülkelerde
teknolojik gelişmeler ekonomik atılımları hızlandırdı.
● 1920’li yıllarda gıda ve hammadde fiyatlarında görülen hızlı
düşüş, çiftçileri ve köylüleri özellikle Doğu ve Orta Avrupa’yı
olumsuz yönde etkiledi.
● SSCB dış ticari faaliyetleri sınırladı, Almanya’da ise büyük bir
enflasyon ortaya çıktı. İşsizlik hızla yükseldi.
● Almanya’nın dışında diğer Avrupa ülkelerinde ekonomik
düzen 1924’lerden sonra yavaş yavaş iyileşmeye başladı.
●Demiryolu hattının geliştirilmesiyle şehirler büyümeye
başlamış, köyden kente göç istikrarlı bir seviyeye ulaşmıştır.
● Savaş sırasında ve sonrasında büyük bir ekonomik büyüme
yaşayan ABD, ülkelerini savaş sonrasında yeniden inşa etmek
isteyen Avrupa devletlerine büyük miktarlarda kredi verdi.
●Ancak ABD borsasının çöküşünün ardından ABD’nin verdiği
kredileri geri istemesi Avrupa’daki ekonomik çöküntüyü daha da
artırdı.
●Şirketler iflas etti ve fabrikalar kapandı. Almanya’da üretim
kapasitesi giderek azaldı ve çalışanların yarıya yakını işsiz kaldı.
●Paranın değerini yitirmesiyle halk takas usulü alışverişe
başlamak zorunda kaldı.
● Rusya’da ise Lenin’in uygulamaya koyduğu Yeni Ekonomik
Politika’nın (NEP) ülke kaynaklarının kullanımını artırmasıyla
ekonomik canlanma görülmeye başlandı.
●Stalin’in ortaya koyduğu Beş Yıllık Kalkınma Planı ise
sanayide hızlı bir gelişmeye sebep oldu. Ancak tarımda
uygulanan kollektifleştirme ( makineleşmiş büyük çiftliklerin
kurulması) politikası 1930 lu yıllarda tarımda büyük bir düşüşe
yol açtı.
● Almanya’da 1920’lerde görülen ekonomik bunalım 1930’larda
azalmaya başlamış, ekonomik büyüme sağlanmaya başlamıştır.
a) İngiltere: İngiltere, savaşın sonunda imparatorluğun en geniş
sınırlarına ulaştı. Ancak ülkenin yeniden kalkındırılmasında
istenilen başarı elde edilemedi. İşsizlik önemli boyutlara ulaştı.
b) Fransa: İngiltere gibi Fransa’da ülkenin yeniden imar
edilmesine çalışıldı. Büyük kamu harcamalarının yapılması
ekonomik gelişmeyi sınırladı.
İTALYA’DA FAŞİZM
Fikir: FAŞİZM
Politika: “BİZİM DENİZ”; (Akdeniz çevresinde Roma
İmparatorluğunu yeniden kurmak)
●Birinci Dünya Savaşı'na büyük ümitlerle giren İtalya, yenen
devletlerden olmasına rağmen, savaştan yorgun çıkmış ve savaş
sonunda yapılan Antlaşmalardan da istediklerinin çoğuna
kavuşamamıştı.
●Bu durum İtalyan 'kamuoyunda müttefiklerine 'karşı bir
kırgınlık ve kızgınlık yaratmıştı.
●İtalya'daki bu durum, 1919'da kurulmuş olan Benito
Mussolini liderliğindeki Faşist Partisi'nin işine yaradı.
●Ağustos 1922'de işçilerin genel greve gitmeleri üzerine, 28
Ekim 1922'de, Mussolini yönetiminde Faşist Partisi Roma
üzerine yürüdü. Hükümet, çekilmek zorunda kaldı.
●Kral III. Vittori Emanuel de, 30 Ekim 1922'de, Başbakanlığa
Mussolini'yi getirdi. Böylece İtalya'da Faşist yönetim kurulmuş
oldu.
●Mussolini hükümeti kurduğu ilk dönemlerde kanun
hakimiyetine, kamu düzenine büyük önem verdi. Sendikal
haklara önem verdi ve özel sektör yatırımlarını destekledi.
●1924’ten sonra muhalefetin baskısını artırması üzerine iktidarla
muhalefet arasındaki çekişme giderek arttı.
●1926’da Mussolini yeni bir anayasa yürürlüğe koyarak
muhalefeti tavsiye etti. Sendikal hakları yasakladı.
●Partisi dışında bütün siyasi partileri yasakladı. Muhalefet
milletvekillerinin üyeliklerini iptal etti.
●Sürekli barışın mümkün olmadığını ileri sürerek Roma
İmparatorluğu’nu tekrar kurmak için gündeme gelen “Bizim
Deniz” politikasını hayata geçirmeye çalıştı.
ALMANYA’DA NAZİZM
Fikir: NAZİZM (Almanya’da Ari ırkın <Germenlerin> üstün ırk
olduğunu ileri süren, aşırı milliyetçi ve saldırgan ideolojidir.)
Politika: HAYAT SAHASI (Almanya'nın sınırları dışında
kalmış bulunan bütün Almanların birleştirilmesini ve bir tek
devlet altında toplanması)
●Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Almanya, daha savaşın
sonlarında büyük iç sorunlarla karşı karşıya kalmıştı.
●Bu arada, 1918 Kasım ayı başlarında askeri bir ayaklanma
olmuş, 9 Kasım 1918’de İmparatorluğa son verilerek,
Cumhuriyet ilan edilmiş ve 11 Kasımda da mütareke
imzalanmıştı.
●Bundan sonra Almanya'daki iç karışıklıklar daha da çoğalmıştı.
●Grevler, ayaklanmalar sürüyordu. Böylece Almanya, iç politika
ve ekonomik yönlerden tam bir kargaşa ve çöküntü içine
düşmüştü.
●Ülke bu durumda iken, 28 Haziran 1919'da, Versailles
Antlaşması imzalandı. Bunun getirdiği ağır koşullar,
Almanya'nın iç düzenindeki bunalımı daha da çoğalttı.
●Versay ve St. Germain Antlaşmalarının kaldırılmasını,
Almanya'nın sınırları dışında kalmış bulunan bütün Almanların
birleştirilmesini ve bir tek devlet altında toplanmasını, «Hayat
alanı» elde etmeyi esas almıştı.
●Versay Antlaşmasının koyduğu sınırlayıcı durumu ortadan
kaldırdı.
●Arkasından, askersiz alan olan Ren bölgesini işgal etti. Bu da
Avrupa’da yeni siyasi sorunlara yol açtı.
ALMANYA’DA HİPER ENFLASYON
İSPANYA’DA FRANCO DÖNEMİ
●İspanya’da 1923’te ordu yönetime müdahale ederek bütün
demokratik kurumları ortadan kaldırmış ve askeri bir yönetim
kurmuştur.
●Ancak bu yönetimde başarı sağlayamayınca demokrasiye tekrar
geçilmiş kralın ülkeyi terk etmesiyle cumhuriyet ilan edilmiştir.
●Cumhuriyet döneminde din ve din adamlarına karşı tavır
alınması, toprak reformuyla köylülerin zenginlerin mallarını
silahlı çatışmalara yol açtı.
●Bu gelişmeler 17 Temmuz 1936 - 1 Nisan 1939 tarihlerinde
İspanya'da milliyetçiler ile cumhuriyetçiler arasında iç savaş
yaşanmasına yol açtı.
●Cumhuriyetçiler Valencia’da, Milliyetçiler Burgos’ta hükümet
kurdu. Bu iç savaşı Avrupalı devletler çıkarları doğrultusunda
desteklediler.
●Almanya milliyetçileri Fransa ve SSCB ise cumhuriyetçileri
destekledi.
●Üç yıl süren ve İspanya'da büyük yıkıma yol açan iç savaş, 1
Nisan1939'da milliyetçilerin Madrid’i ele geçirmesiyle
sonlanmıştır.
●Savaşın sonucunda İspanya'da Franco'nun, 1975'deki
ölümüne kadar sürecek olan, diktatörlüğü dönemi başlamıştır.
●Franco yönetimi ilk dönemlerde dışlanmış BM’ye alınmamıştır.
Ancak Soğuk Savaş döneminde oluşan siyasi dengeler
İspanya’yla Batılı devletlerin ilişkilerinde değişikliğe yol açmış
İspanya önce 1955’te BM’ye alınmıştır.
●1958 yılında ise Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na üye
olmuştur.
Alman hükümeti geniş ölçüde para basılarak finanse edilen
büyük bir açığa sahipti. Nominal para arzında 1922’deki on altı
misli artış, 1923’teki artışla karşılaştırıldığında çok küçüktü.
Hükümet daha hızlı baskı makinaları almak zorunda kalmıştı.
Ocak 1922’de 1 reichmarka malolan bir içkiyi satın almak için
Ekim 1923’te 192 milyon reichmark gerekiyordu. İnsanlar
alışverişe gittikleri zaman parayı bir yerden bir yere el arabasında
taşıdılar.
●Ağustos 1919’da ilan edilen Weimar Anayasası ile demokratik
düzene geçildi. Ancak bu anayasada siyasi, sosyal ve ekonomik
sorunları çözmede yetersiz kaldı.
●İşte Almanya böyle bir ortamda bulunurken, Nasyonal Sosyalist Parti (Nazi Partisi) 1924 Seçimlerinde ilk kez
parlamentoya girdi.
●1929 yılında ortaya çıkan dünya ekonomik buhranı
Almanya’nın sanayi üretimini oldukça azalttı. İşyerleri iflas
etmeye, işsizlik giderek artmaya başladı.
●Bütçe açığının kapatılması için vergilerin artırılması, bir
yandan da savaş tazminatının ödenmesinde sıkıntı yaşanması
Nazi Partisinin güçlenmesine ve taraftarlarının çoğalmasına
yol açtı.
●1932 yılında yapılan seçimlerde en güçlü parti olarak çıkan
Nazilerin çıkması üzerine Cumhurbaşkanı Hindenburg, 30 Ocak
1933'te, başbakanlığa Hitler'i atadı. Böylece Nazi Partisi iktidara
gelmiş oldu.
●Bundan sonra Hitler, meclisi feshederek seçimlere gitti. Ancak,
1933 Mart ayında yapılan seçimlerde Nazi Partisi yine çoğunluğu
sağlayamadı.
●Bununla beraber Hitler, baskı ile parlamentodan dört yıl süreyle
olağanüstü yetkiler aldı. Bununla, tam anlamıyla bir diktatörlük
yönetimi kurmak için harekete geçti.
●İlk iş olarak da diğer partileri kapattı. Alman ulusunun
ekonomik, kültürel ve sosyal hayatını kontrol altına aldı.
●Nazi iktidarı sırasında Almanya’da; toplumun tüm
kesimlerine Nazi iktidarını kabul ettirmek için büyük şirketlere
yüksek kazanç büyük toprak sahiplerine Avrupa’da yeni
topraklar vaat edilmiştir.
●Yeni toprakların elde dilmesiyle işsizlere iş imkanı sağlanacağı,
bürokrat, öğretmen ve diğer meslek sahiplerine itibar
sağlanacaktı.
●Hitler öncelikle büyük iş çevrelerinden destek alma yoluna
başvurmuş onlarla yaptığı toplantıdan sonra tek başına iktidara
gelmiştir
●Birlik havası ve genişleme ideali ile halktan mutlak bir disiplin
istendi. Özgürlükler kısıtlandı.
●Gestapo ( Alman Gizli Servisi) halkın üzerinde sınırsız bir
denetim kurdu.
●Naziler disiplin, emirlere bağlılık, görev bilinci, düzen, cesaret
gibi özelliklerin Alman ırkında olduğunu ileri sürerek Almanların
başka ırklarla karışmaması, diğer milletlerden üstün olduğunu
ileri sürüyordu. (Nazizm)
●1934 yılında açılan “Adolf Hitler Okulları”nda propagandaya
yönelik gençler yetiştirilmeye başlanmış, düşünen, sorgulayan
bilim adamı, yazar ve sanatçılar engellenmiştir.
●Nazi ideolojisiyle bağdaşmayan kitaplar yasaklanmış,
meydanlarda yakılmış, Alman Tarihi ırkçı bir şekilde yeniden
yazılmıştır.
● “Halk Toplumu” denilen bu yeni düzende gençler toplu bir
şekilde eğitilmeye, yaşamaya başlamış bunun yanında fakirlere
yemek dağıtılmış, halka ucuz araba imkânı sağlanmıştır. Halkın
konut sıkıntısı giderilmeye çalışılmıştır.
İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE DÜNYA
● I. Dünya Savaşı toplumları siyasi, ekonomik, kültürel vb.
birçok yönden etkiledi.
●Savaş sırasında yaşanan ekonomik sıkıntılar savaştan sonra
tüketim isteğinin artmasında ve sanayinin gelişmesinde etkili
oldu.
●Sanayide kullanılan petrol ve elektrik günlük hayata girdi;
evlerde elektrikli araçların kullanımında artış görüldü.
●Avrupa'da kara ve demiryolları yapılarak ulaşım kolaylaştırıldı.
●Dünyada taşıt yapımında seri üretim yaygınlaştı.
●Kıtalar arası ulaşımda gemilerin yanında havacılık
teknolojisinin gelişmesiyle birlikte uçaklarda kullanılmaya
başlandı.
● Bu dönemde şehircilik ve mimari gelişti. Mimari bir akım olan
Bauhaus şehir planlaması konusunda yenilikler getirdi.
●Yeni bir mimari tarz başlatılmasını savunan Bauhaus akımının
temsilcileri 1933'te Nazilerin baskıları sonucu farklı ülkelere
giderek bu anlayışı geliştirip yaygınlaştırdı.
●Yine bu dönemde yüksek binalar, geniş düzenli caddeler ve yeşil
alanları ile büyük şehir projeleri tasarlandı.
ABD'de New York'ta 1931'de tamamlanan "Empire State
Building" ile beraber gökdelenlerin sayısında artış görüldü.
● İletişim araçlarının gelişmesiyle haberleşme kolaylaştı.
Dünyanın en ücra köşelerindeki halklar, kültürleri ile beraber
tanındı.
●Yazılı basında önemli baskı sayısı artışı oldu. Radyonun önem
kazanması ile "konuşan basın" dönemi başladı. Radyo siyasi
faaliyetlerde vazgeçilmez bir iletişim aracı olarak kullanıldı.
● Radyo aracılığıyla caz, klasik müzik, tiyatro da halka ulaştı.
● Fotoğraf, çizgi film, sinema gibi görsel sanatlardaki gelişmeler
kitle kültürünün şekillenmesine yardımcı oldu.
●Yazılı basın, fotoğraflarla desteklendi. Savaş öncesi çocuk
yayınları çerçevesinde başlayan çizgi filmler, büyük gelişme
kaydetti. Avrupa'da "Tintin (Tenten), Barbar", Amerika'da
"Popeye (Temel Reis), Superman" gibi çizgi film kahramanları
bu dönemde doğdu.
●1895'te ortaya çıkan sessiz sinema, 1920'li yılların sonuna
doğru, sesin de kullanılması ile kitle iletişim aracı olarak
önemini
devam
ettirdi.
(Lumiere
Kardeşler’in 28
Aralık 1895 tarihinde Paris’te yapılan ilk halka açık film
gösteriminden başlayarak, sessiz filmler canlı müzik eşliğinde
gösterilmekteydi.)
●1927 yılında ilk sesli sinema filmi yapıldı (Şarkıcı Al
Jolson'un oynadığı Caz Şarkıcısı'dır {The Jazz Singer)
●30'lu yıllarda ekonomik buhranı konu alan filmlerin yapılması
sinema izleyicilerinin sayısını arttırdı.
● Dünyadaki siyasi gelişmelere paralel olarak sinema propaganda
aracı olarak kullanıldı.
● Almanya'da rejim değişikliğine bağlı olarak Albert Einstein
başta olmak üzere bazı bilim adamlarının ülkelerini terk etmeleri
ile bilim milletlerarası bir kimlik kazandı.
●Bu dönemde fizik alanında önemli gelişmeler görüldü.
&Einstein'in izafiyet teorisi yeni bir çığır açtı.
& Fizik bilimi, nükleer protonu (Rutherford, 1919),
& Pozitif elektronu (Anderson, 1931)
& Nötronu (Chadwick, 1934) keşfetti.
& Frederic et İrene, Joliot-Curie ve Enrico Fermi, yapay
radyoaktiviteyi buldu.
& Uranyum fizyonu 1939'da Almanya'da gerçekleştirildi.
Böylece nükleer enerji alanındaki gelişmeler birbirini takip etti.
● Sağlık sahası başta olmak üzere biyoloji biliminde önemli
ilerlemeler sağlandı.
●Bazı hastalıkların tedavisi için aşı ve ilaçlar bulunurken organ
nakline başlandı.
özellikle Almanya ve kuzey ülkelerinde birçok sanatçı ve yazarı
hareketin bünyesinde toplamayı başardı.
●Aynı zamanda bazı sinemacılar da bu ekole önemli eserler
kazandırdı.
●İki savaş arasında klasik müziğe dönüş yaşandı. Özellikle Orta
Avrupa'dakiler başta olmak üzere birçok müzisyen, klasik
eserleri folklorik unsurlarla birleştirmeyi amaçlıyordu.
●Aynı dönemde ABD'nin savaşa girmesi ve Avrupa üzerinde
etkili olmasıyla caz, bütün Batı dünyasında yayılma fırsatı buldu.
● 1929 Alman romancı Erich Maria Remarque'nin ''Batı
Cephesinde Yeni Bir Şey Yok''adlı romanı yayımlandı.
( Bu eserde Remarque savaşın mutlak kötülüğünü 19 yaşındaki
bir askerin gözünden anlatır.)
● Albert Einstein: 1922’de Nobel Fizik Ödülünü kazandı.
Yaptığı çalışmalarla bilim dünyasında yeni bir çığır açan Einstein
hem modern fiziğin temellerini atmış hem de bilim adamı
tiplemesinin en önemli simgesi haline gelmiştir.
( Özel Görelilik Teorisi (1905), Görelilik (İngilizce çevirileri
1920 ve 1950), Genel Görelilik Teorisi (1916), Brown Devinimi
Teorisi Üzerine Araştırmalar (1926), ve Fiziğin Evrimi (1938).)
● Amerikalı Edwin Hubble, Samanyolu'ndaki yıldızları saptadı
ve başka galaksiler olduğunu ispatladı.
İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI
●Lozan Antlaşması’ndan sonra bu anlaşmaya çözülemeyen
sorunların çözümüne çalışılmıştır.
●1930’lu yıllarda ise özellikle Avrupa’da ortaya çıkan Faşizm ve
Nazizm rejimlerinin tehditlerine karşı sınırların güvenliğine
yönelik tedbirlere başvurulmuştur.
a) Temel İlkeler
● Milli Bağımsızlıktan ödün vermemek ve milli gücümüze
dayanmak,
● Milli sınırlarımıza bağlı kalmak
●Banting ve Best 1922'de insülini ayrıştırmayı başardı.
● Misak-ı Milli’den taviz vermemek
●Tüberküloza karşı ilk etkili silah olan BCG aşısı 1921'de
Calmette ve Guerin tarafından bulundu.
● Devletlerarası anlaşmazlıkları ve iç sorunları barış yoluyla
çözmek (Yurtta Sulh, Cihanda Sulh)
●1929'da
Alexander
Fleming
penisilini
keşfederek
antibiyotiklerin gelişeceği alanı açtı.
● Sosyal bilimler, ihtisas alanlarını belirleyerek bir yenilenme
sürecine gitti. Psikoloji önem kazandı ve bu alanda yeni akımlar
ortaya çıktı.
●Felsefe alanında Fenomenoloji (Metafiziğe karşı çıkarak somut
yaşantıyı temel alan felsefi görüş.) ve Varoluşçuluk bu dönemde
ortaya çıkan akımlardır.
● 1929'da tarih biliminde Fransız ekolünün ortaya çıkışı ile
geleneksel tarih anlayışında önemli değişiklikler yaşandı. Yeni
tarih anlayışı ile geleneksel tarihin temel öğesini oluşturan; savaş
tarihi, kral ve imparatorlar tarihi, önceliğini kaybetti. Yeni tarih
anlayışı, yerel tarih, sosyal, ekonomik ve medeniyet konularını
öne çıkardı.
● I. Dünya Savaşı sonunda Batı medeniyeti ve bu medeniyetin
dayandığı değerlerin sorgulanması, Avrupa edebiyatını etkiledi.
●İki savaş arasında, birçok yazar yaşadıkları toplumlara karşı
eleştirel gözle bakarak eserlerini bu doğrultuda verdiler. John
Steinbeck'in Gazab Üzümleri (1939) adlı eseri 1929 krizinden
sonra Amerika'nın sosyal ve ekonomik durumunu anlatan
önemli eserlerden biridir.
●Bazı romancılar da buhranlı bir dönemden geçen Avrupa'yı
konu edinmekten kaçınarak otobiyografi tarzını tercih
etmişlerdir. 1929’da Adolf Hitler, Mein Kampf'ı (Kavgam)
yayımladı.
● İki savaş arası dönemde tiyatro da bir yenilenme sürecine girdi.
Aktör ve seyirciye eleştiri hakkı tanınarak günümüz tiyatrosuna
öncülük edildi.
● I. Dünya Savaşı'nın tam ortasında Zürih'te, bütün toplumu
ve burjuva sanatını tamamen ve sert bir şekilde reddetmeye
dayalı "Sürrealizm" akımı doğdu.
&Sürrealizm kendini daha ziyade resim sanatında gösterdi.
●Geçmişle bağlarını koparan sürrealist ekolün dışında, savaş
öncesinde de var olan ekspresyonizm (dışa vurumculuk),
● Dünya barışına katkıda bulunmak
● Ulusun hayatı tehlikede olmadıkça savaşa girmemek
● Diğer devletlerin içişlerine karışmamak ve kendi içişlerimize
karışılmasına fırsat vermemek
b) Atatürk’ün II. Dünya Savaşı’yla ilgili Görüşleri
● Atatürk 1930’lu yıllarda ileri görüşlülüğü yeni bir dünya
savaşının çıkacağını ortaya koymuş ve Avrupa’daki gelişmelerin
sonuçlarını açık bir şekilde ifade etmiştir.
● Atatürk aşağıdaki sözleriyle Avrupa’daki gelişmelerin ortaya
çıkardığı tehlikeleri ve yeni bir savaşın adımlarını açık bir şekilde
ifade etmiştir.
● “ Çok zaman geçmeden Avrupa’da bir fırtına kopacak, bu
müthiş kasırga, dünyanın her tarafına yayılacak ve insanlık
umumî bir harp felâketinin bütün kötülükleri ile bir kere daha
karşılaşılacak…”
● “Bence, dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın mukadderatı,
Almanya’nın alacağı vaziyete bağlı bulunacaktır. Fevkalâde bir
dinamizme sahip olan bu yetmiş milyonluk çalışkan ve disiplinli
millet, üstelik millî ihtiraslarını kamçılayabilecek siyasî bir
cereyana kendisini kaptırdı mı, er geç Versay Antlaşması’nın
tasfiyesine girişecektir.”
● “Eğer Mussolini, gelecekteki bir harpte İtalya’nın görünürdeki
heybet ve azametini, harp haricinde kalmak suretiyle, gerektiği
şekilde istismar edebilirse, barış masasında başlıca rollerden
birini oynayabilir. Fakat korkarım ki İtalya’nın bugünkü şefi,
Sezar rolünü oynamak hevesinden kendisini kurtaramayacak ve
İtalya’nın askerî bir kuvvet yaratmaktan, henüz çok uzak
olduğunu derhal gösterecektir.”
MİLLETLER CEMİYETİ’NE GİRİŞ
● Milletler Cemiyeti sürekli büyük devletlerin çıkarlarını
koruduğundan Türkiye, cemiyete girmeyi düşünmemiştir.
●Musul Meselesi’nde de Milletler Cemiyeti İngiltere’ye taraf
olmuştur. Türkiye, İngiltere'nin geniş nüfuzu altında bulunan
Milletler Cemiyeti'ne güvenle bakamadığından bu teşkilata üye
olma hususunda bir talebi yoktu.
● Ancak 1930’lu yılların başından itibaren İngiltere ve
Fransa’yla ilişkilerin normalleşmeye başlaması, uluslararası
alanda işbirliğine verilen önemin artmasından dolayı Milletler
Cemiyeti’ne üyeliğe olan isteksizliği ortadan kaldırmıştır.
● 1932 Temmuz'unda İspanya'nın teklifi, Yunanistan'ın
desteğiyle Türkiye Milletler Cemiyeti'ne üye olmuştur
(18 Temmuz 1932).
● Böylece “ Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi için önemli bir adım
atılmıştır.
BALKAN ANTANTI
● 1933’te Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesi ile
Balkanlar’da Almanların tehdidi arttı.
●İtalya ile Almanya arasında kurulan ittifakın Balkanlardaki
devletleri tehdit etmesi üzerine Türkiye, Yunanistan, Romanya
ve Yugoslavya arasında işbirliği sağlandı.
TÜRKİYE
e
YUNANİSTAN
YUGOSLAVYA
a
ROMANYA
e
● 9 Şubat 1934’te nu devletlerarasında yapılan ittifakla Balkan
Antantı kuruldu. Türkiye böylece batı sınırlarını güvence altına
alma konusunda önemli bir adım atmıştır.
● Balkan Antantına göre; devletler birbirlerinin toprak
bütünlüğün tanıyacak ve birbirlerinin içişlerine karışmayacaktır.
Ayrıca birbirlerine haber vermeden herhangi bir Balkan
devletiyle
siyasi
bir
antlaşma
yapmayacaklarını
kararlaştırmışlardır.
NOT: Balkan Antantına Balkanlarda olmasına rağmen
Arnavutluk ve Bulgaristan katılmamıştır.
Arnavutluk: İtalya’ya sınır komşusu olduğu ve İtalya’nın
baskısından çekindiği için
Bulgaristan: Yunanistan’la yaşadığı Makedonya sorunu ve II.
Balkan Savaşında balkan ülkeleri kendine saldırdığı için
MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ
● Avrupa’da ortaya çıkan savaş tehlikesine karşı Türkiye, 10
Nisan 1936'da Boğazlar üzerindeki sınırlamaları kaldırmak
amacıyla Lozan Antlaşması'nı imzalayan devletlere birer nota
gönderdi.
1936’da;
& İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi,
& Almanya’nın Ren bölgesine girmesi
& Japonya’nın Mançurya’ya saldırması
●Türkiye bu notada savunmasının ve egemenlik haklarının
korunması için Boğazlarla ilgili hükümlerin düzeltilmesini
istemiştir.
●Türkiye'nin bu isteği ilgili devletler tarafından olumlu
karşılanmıştır.
● İsviçre'nin Montreux (Montrö) şehrinde bir konferans
toplandı(22 Haziran 1936). Bu konferansa Türkiye, İngiltere,
Fransa, Sovyetler Birliği, Japonya, Yunanistan ve Yugoslavya
devletleri katıldı.
● Konferans sonunda Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı (20
Temmuz 1936). İtalya'da iki yıl sonra bu sözleşmeyi tanımıştır.
● Montrö Sözleşmesi'ne göre:
1. Lozan Antlaşması'nda kurulmuş olan Boğazlar Komisyonu
kaldırılarak bütün yetkileri Türkiye Cumhuriyeti'ne devretmiştir.
2. Lozan Antlaşması ile Boğazların iki yanında askersiz duruma
getirilen yerlerde, Türkiye asker bulundurabilecek ve tahkimat
yapabilecektir.
3. Ticaret gemilerinin her iki yönde Boğazlardan geçişi serbest
olacaktır.
4. Savaş gemilerinin geçişi ise zaman ve ağırlık bakımından
sınırlandırılacaktır.
5. Türkiye, savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşılaşırsa
Boğazları istediği gibi açıp kapatabilecektir.
● Boğazlarda asker bulundurulması ile Türkiye’nin Doğu
Akdeniz'de önemi artmış ve milletlerarası dengede önem
kazanmıştır.
● Egemenlik haklarımızı sınırlandıran hükümler kaldırılmıştır.
● Ancak Türkiye’nin Boğazlarda tek başına söz hakkına sahip
olması II. Dünya Savaşı’ndan sonra Boğazlarda üs sahibi olmak
isteyen SSCB ile Türkiye arasındaki ilişkileri olumsuz
etkilemiştir.
SADABAT PAKTI
● İtalya'nın Doğu ülkelerini hedef olan istilâ politikasının bir
sonucu olarak Orta Doğu'da ortak bir savunma sistemi kurma
amacıyla Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Tahran'daki
Sadabat Sarayı'nda imzalanmıştır.
Hatırlatıcı Kelime: Atatürk İlkeleri Inkılap Tarihi
AFGANİSTAN
İRAN
IRAK
TÜRKİYE
● Sadabat Paktı'na göre dört devlet,
1. İlgili devletler birbirine saldırmayacaklar.
2. Birbirinin iç işlerine karışmayacaklar.
3. Milletler Cemiyeti’ne bağlı kalacaklar
& Paktın imzalanmasından sonra İngiltere ve ABD'de bu
gelişmeden memnuniyet duyduklarını belirtmişlerdir.
HATAY MESELESİ
● Kurtuluş Savaşı sırasında 20 Ekim 1921’de Fransa ile
imzalanan Ankara Antlaşması’na göre Hatay ve İskenderun için
özel bir yönetimin kurulması kabul edilmiş idi.
● Fransa, Suriye’den çekilirse Hatay ve İskenderun’un kendi
geleceklerini belirleme hakları olacak, Türk parası kullanılacak
ve Türkçe resmi dil olacaktı.
● Fransa, Alman tehdidi nedeniyle Avrupa politikasına ağırlık
vermek zorunda kalınca 1936’da Suriye ve Lübnan’dan
mandasını kaldırdı.
● Mustafa Kemal Atatürk, Milletler Cemiyeti ve Fransa’ya bir
nota vererek Hatay’ın durumunun yeniden ele alınmasını ve
Hatay’a bağımsızlık verilmesini istedi.
● Hatay’ın geleceğinin belirlenmesi için halkoyu yapılmasına
karar verildi.
● Yapılan halk oylamasından sonra 2 Eylül 1938’de bağımsız
Hatay Cumhuriyeti kuruldu. 30 Haziran 1939’da Hatay Milli
Meclisi aldığı bir kararla Türkiye’ye katıldı.
İlk ve tek Cumhurbaşkanı; Tayfur SÖKMEN
İlk ve tek Başbakanı; Abdurrahman MELEK
II. ÜNİTE;II. DÜNYA SAVAŞI
SAVAŞIN NEDENLERİ
●I. Dünya Savaşı’nda galip gelen İtilaf Devletleri askeri, siyasi
ve ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla mağlup devletlerle
ağır yükümlülükler ve sınırlamalar getiren antlaşmalar
imzalamıştı.
●Rus Çarlığı, Osmanlı ve Avusturya – Macaristan
İmparatorlukları parçalandı. Avrupa’da etnik bakımdan
birbirinden farklı ulusların yaşadığı ( Yugoslavya, Çekoslovakya)
devletler kuruldu.
●Rusya’nın komünizmi benimsemesi uluslararası alanda yalnız
kalmasına yol açtı.
●Osmanlıların yıkılmasıyla İngiltere ve Fransa Ortadoğu’da
hâkimiyet kurdu.
●Almanya ile imzalanan Versay Antlaşması ağır yükümlükler
içermesi hem Alman halkının tepkisine yol açtığı gibi hem de
Fransa’nın Almanya’yı kendisine karşı tehdit olarak görmesine
yol açtı.
●Fransa’nın çabalarıyla başlayan Locarno Antlaşması ve barışın
devamını sağlama süreci Dünya Ekonomik Buhranı’nın ortaya
çıkardığı ekonomik sıkıntı, Nazizm ve Faşizm’in tehditleri,
Japonya’nın Mançurya’ya saldırması gibi gelişmeler Avrupa’yı
yeni bir savaşın eşiğine getirdi.
II. DÜNYA SAVAŞININ SEBEPLERİ
● Almanya’nın 1919’da imzalanan Versay Antlaşması’nın haksız
maddeler içerdiğini ve yeniden gözden geçirilmesini istemesi
● I. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan barış antlaşmalarıyla
çizilen sınırlar milliyetçilik esasına uygun olmadığından etnik
çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıkmasına sebep olması
● İtalya’nın savaşı kazandığı halde isteklerine ulaşamaması ve
iktidara gelen Faşistlerin saldırgan bir politika izlemesi
● İmparatorluk kurmak isteyen Japonya’nın Asya’dan Avrupa
Devletlerini çıkararak sömürge imparatorluğunu genişletmek
istemesi
● I.Dünya Savaşı‘nın devletlerarasındaki dengeleri alt üst etmesi
savaştan sonra huzursuzluğun artması
●Dünya barışını korumak amacıyla
Cemiyeti’nin görevini yerine getirememesi
kurulan
Milletler
● Japonya’nın Mançurya’yı, İtalya’nın Habeşistan’ı işgal
etmesine ve Almanya’nın ise Rhur Bölgesini silahlandırmasına
Milletler Cemiyeti’nin herhangi bir yaptırım uygulayamaması
● İtalya ve Almanya’nın İspanya’daki iç savaşta cumhuriyetçi
yönetime karşı faşist General Francisco Franco’nun saflarında
savaşmak üzere asker göndererek yeni silah ve uçaklarını da
denemeleri
SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER
JAPONYA:
●Japonya, 1920'li ve 1930'lu yıllarda Uzak Doğu'nun en güçlü
devleti oldu.
●Uzak Doğu'da topraklarını genişletmek isteyen Japonya,
doğal kaynaklar açısından zengin olan Mançurya ve Çin'e
egemen olup Asya içlerine kadar yayılmak istedi.
●Bu gelişmeler, Uzak Doğu'da çıkarları olan Avrupa devletlerini,
Japonya'ya karşı birtakım önlemler almaya sevk etti.
●1922 "Washington Deniz Silahsızlanması Konferansı" bu
amaçla yapıldı. Burada Japonya'nın Çin'e yönelik tehdidini
azaltmak için kararlar alınırken Japon deniz kuvvetleri de
sınırlandırıldı.
●1929 Ekonomik Buhranı'nın çıkması, Japonya'nın yumuşak
yayılma politikasını değiştirdi. Bu tarihten itibaren Japonya,
yayılmacı politikasını askerî güce dayandırdı.
●1931’de Mançurya’nın işgal ederek Çin’e yöneldi.
●1933’te Milletler Cemiyeti’nden çekilen Japonya “ Asya
Asyalılarındır” parolasıyla Batılıların Çin’le olan ilişkilerini
kesmesini istedi.
●1938’te Çin topraklarını ele geçirmeye başlayan Japonya
Batılıların Doğu Asya’dan atılmasını savunan “ Yeni Düzen’i”
ilan etti.
●Bu durumlara karşı İngiltere ve ABD gibi devletler Uzak
doğu’daki çıkarlarını korumak için Çin’e yardım etmeye başladı.
Japonya’nın Asya’da saldırgan bir politika izlemesinde,
& Almanya’nın Ren Bölgesini, İtalya’nın Habeşistan’ı işgaline
yaptırım uygulanılmaması,
& Almanya ile İtalya arasında Berlin - Roma Mihveri’nin
kurulması,
& İspanya iç savaşının yaşanması ve İngiltere’nin savaşın
çıkmasını önlemeye yönelik başlattığı Yatıştırma Politikasının
Japonya’ya karşı büyük bir tepkinin ortaya çıkmasını önleyeceği
düşüncesi,
&1936’da Almanya ile pakt yapılması ile SSCB’nin baskı altına
alınması
& ABD’nin Monroe Doktrini’ne göre tarafsızlığını koruması gibi
sebepler etkili olmuştur.
İTALYA:
●I. Dünya Savaşı’ndan istediklerini elde edemeyen İtalya’da
savaşın getirdiği ekonomik, sosyal ve siyasi sıkıntılar
milliyetçiliği güçlendirdi.
● Aşırı milliyetçi ve ırkçı iddiaları olan Mussolini bundan
yararlanarak iktidara geldi.
●Mussolini önce demokratik kurumları ortadan kaldırarak
demokratik diktatörlük rejimi kurdu.
●Ülkede bulunan diğer etnik gruplara karşı asimilasyon politikası
izleyerek onları zorla İtalyanlaştırmaya çalıştı.
●Roma İmparatorluğunu yeniden kurma amacı milli bir ülkü
haline getirilerek saldırgan bir dış politika izlendi.
●Yugoslavya’ya baskı yapılarak serbest şehir olan Fiume alındı.
●Yunanistan’ın Korfu adası işgal edildi.
● Arnavutluk nüfuz altına alındı.
●Bu gelişmeler Yunanistan ve Yugoslavya’yı telaşlandırdı. 1934
yılında yapılan Balkan Antantı ile Türkiye, Yugoslavya,
Yunanistan ve Romanya sınırların korunması konusunda
birbirlerine güvence verdi.
& İtalya’nın bu şekilde Akdeniz’de hâkimiyet kurmak istemesi
Fransa ile ilişkileri gerginleştirdi.
&İtalya Fransa’ya karşı Almanya’yı denge unsuru olarak
görmesi İtalya –Almanya ilişkilerini güçlendirdi.
&Buna karşı İngiltere’de Fransa’ya karşı İtalya’yı denge
unsuru olarak görmüş bu yüzden 1935’e kadar İngiliz-İtalyan
ilişkileri normal şekilde devam etti.
●1934 yılında İtalya gelişen sanayisine hammadde bulabilmek,
ekonomik sıkıntılarını azaltmak ve Japonya ve Almanya’nın
saldırganlığından cesaret alması 1934’te Habeşistan’a
saldırmasına yol açtı.
●İtalya’ya karşı uluslararası alanda ortak bir cephenin
kurulamaması ve Habeşistan’a askeri yardım yapılmaması
üzerine İtalya Habeşistan’ı tamamen işgal etti. Böylece İtalya
Akdeniz’de kuvvetli bir duruma geçti.
İtalya’nın Habeşistan’a saldırısını bahane eden Almanya Ren
Bölgesini silahlandırmış, Locarno Antlaşması’nı feshetmiştir.
●Mussolini, Akdeniz'e "Bizim Deniz" (mare nostrum) diyordu..
Bu amaçla İtalya, 5 Kasım 1937'de, Roma'da imzalanan bir
anlaşmayla Anti-Komintern Paktı'na katıldı.
DEVLETLER ARASI BLOKLAŞMA
●İtalya Almanya’nın Avusturya’ya birleşmesinden endişe
duyması üzerine 1935 yılında İtalya, Fransa ve İngiltere arasında
ortak cephe kuruldu.
●Ancak İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi, Fransa’da Halk
Cephesi’nin iktidara gelmesiyle SSCB ile ilişkilerin güçlenmesi
üzerine bu cephe dağılmıştır.
●Almanya’nın 1936’da Avusturya’nın ayrı bir devlet olarak
kalacağını taahhüt etmesi üzerine Berlin – Roma Mihveri
kuruldu.
●1936’da Japonya ile Almanya arasında pakt yapıldı.
Almanya’nın SSCB’nin konünizm rejimine karşı olması
Japonya’nın da Asya’da toprak kazanmak istemesi iki devlet
arasındaki ilişkileri güçlendirdi. (Berlin –Tokyo Mihveri)
●Berlin – Tokyo Mihveri’ne 1937’de İtalya’nın katılmasıyla
Berlin-Roma-Tokyo Mihveri kurulmuş oldu.
ANTİ KOMİNTERN PAKT
●25 Kasım 1936'da Almanya ile Japonya arasında AntiKomintern Paktı yapıldı. Bu pakta 1937’de İtalya’da katıldı.
Bu paktın yapılış nedenleri ve amaçları antlaşma metninin giriş
bölümünde şöyle belirtilmiştir:
"Almanya ve Japonya, Komintern denilen Komünist
Enternasyonali'nin hedefinin mevcut bütün vasıtalardan
yararlanarak devletlerin parçalanması ve boyun eğdirilmesi
olduğunu bilerek; Komünist Enternasyonali'nin devletlerin iç
işlerine karışmalarına seyirci kalmanın yalnız onların iç barış ve
düzenini tehlikeye sokmakla kalmayarak, dünya barışını da
tamamen tehdit ettiği kanaatinde olarak; komünist
bozgunculuğuna karşı ortak savunma için birlikte çalışma isteği
ile... anlaşmaya varmışlardır."
ALMANYA:
●Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmesinden itibaren savaşın
sonuna kadar izlediği strateji, üç aşamalı bir stratejidir.
I.AŞAMA: Alman ekonomisinin düzenlemesi
II.AŞAMA; Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin, Versay
Anlaşmasıyla getirilen sınırlamalardan kurtulması
III.AŞAMA; Almanca konuşan nüfusun yaşamakta olduğu
bölgelerin, Alman topraklarına katılması
I.AŞAMA: Alman ekonomisinin düzenlemesi
●Hitler, iktidara gelmesinin hemen ardından Alman
ekonomisinin düzenlemesini hedef almıştır.
●Gerek I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasının, gerekse de 1930
yılındaki genel ekonomik buhranın sonucunda Alman ekonomisi
ciddi sıkıntılar içindeydi.
●Yaşanan yüksek enflasyon, aşırı boyutlara varan işsizlik ve
bunlara bağlı olarak sanayideki üretim hammadde düşüklüğü,
Hitler’in izlediği ekonomi politikalarıyla kısa sürede kontrol
altına alınmıştır.
II.AŞAMA; Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin, Versay
Anlaşmasıyla getirilen sınırlamalardan kurtulması
●Ekonominin düzene sokulmasının ardından stratejisinin ikinci
adımında Hitler, Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin,
Versay Anlaşmasıyla getirilen sınırlamalardan kurtulmasını
sağlamıştır.
III.AŞAMA; Almanca konuşan nüfusun yaşamakta olduğu
bölgelerin, Alman topraklarına katılması
●Bu stratejik evrenin adımları, 12 Mart 1938 de, Avusturya’nın
ilhak edilmesiyle başlamıştır.
●Ardından ikinci adım olarak Çekoslovakya toprakları içindeki
Sudet bölgesidir.
●Hitler’in baskısıyla 29 Eylül 1938 günü imzalanan Münih
Anlaşmasıyla Sudet bölgesi Almanya’ya verilmiştir.
●Konferans, Alman, İtalyan, İngiliz ve Fransız başbakanlarının
katıldığı, Çekoslovakya’nın temsilci bulundurmadığı bir
anlaşmadır.
●Anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda Hitler, hiç zaman
kaybetmemiştir. Anlaşma,1 Ekim 1938'de yine silah
kullanılmaksızın,
uluslararası
anlaşmalara
dayanılarak,
nüfusunun yüzde elliden fazlasını Almanların oluşturduğu Sudet
bölgesinin Almanlarca işgal edilmesine dayanmıştır.
●15 Mart 1939'da ise Çekoslovakya’nın kalanını da topraklarına
eklemeleri anlaşmada yer almıştır.
●Bu olaylara kadar Hitler, stratejisinin adımlarını atarken,
silah kullanmamıştır.
DANZİG SORUNU
●Ancak geriye tek sorunlu bölge kalmıştır: Danzig bölgesi.
●Versay Anlaşmasıyla Polonya'ya verilen Danzig bölgesi, halen
Alman yönetiminde olan Doğu Prusya ile Almanya arasındaki
kara bağlantısını kestiğinden, Alman Hükümeti, Polonya
hükümetinden, Doğu Prusya'yla arada bir kara bağlantısı
oluşturulması yönünde bir teklifi görüşmesini istemiş ve böylece
Danzig Sorunu ortaya çıkmıştır.
●3 Mayıs 1939'da Sovyet Dışişleri Komiseri olan Litvinov
görevden alınarak yerine Vyaçeslav Mihayloviç Molotov
atanmıştır. Bu atama Sovyet dış politikasında keskin bir dönüşe
işaret etmiştir.
●Litvinov döneminde Sovyetler Birliği, Alman yayılmacılığına
karşı İngiltere ve Fransa ile bir protokol oluşturmak için
girişimlerde bulunmuş, ne var ki her seferinde reddedilmişti.
●Molotov döneminde ise Sovyetler Birliği, Alman hükümeti ile
bir saldırmazlık paktı için çalışmıştır. Uzun diplomatik
görüşmeler sonucunda 24 Ağustos 1939 günü Sovyetler Birliği
ile Almanya arasında bir saldırmazlık paktı imzalanması karara
bağlanmıştır.
●Almanya: Öncelikle Orta Avrupa, ardından Doğu ve Batı
Avrupa'yı Almanya topraklarına katmak amacındadır.
●İkincil planı ise Asya'ya özellikle Rusya ve Yakın Doğu'daki
stratejik noktaları ele geçirmektir.
İNGİLTERE: ( YATIŞTIRMA POLİTİKASI):
Yatıştırma politikası, İkinci Dünya Savaşı'na giden dönemde
İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain'le özdeşleşen politikaya
verilen isimdir.
&Appeasement politikası olarak da adlandırılır.
& Chamberlain Hitler'in esas ilgi alanının doğuda olduğuna
inandığı için Komünist SSCB'ye karşı kendileriyle ittifaka
gireceğini, hatta Hitler'i Sovyet topraklarına yöneltebileceğini
umut etmiş, Çekoslovak toprağı olan Südetlerin Almanya'ya
verilmesinden sonra daha önce Bismarck'ın yaptığı gibi Hitler'in
de artık kazandıklarını elinde tutmaya çalışacağını ummuştu.
Fakat Hitler, taleplerini devam ettirerek bu düşünceyi boşa
çıkarmıştır.
&29 Eylül 1938 tarihinde büyük devletlerin Südetleri
Almanya'ya verme kararı almasına yol açan Münih Anlaşması,
yatıştırma politikasının doruk noktasıydı.
&Konferanstan dönen Chamberlain uçaktan indiğinde "Size
bugün onurlu bir barış getirdim" diyecekti.
&Fakat 15 Mart 1939'da Almanya hiçbir Almanın yaşamadığı
Çekoslovakya topraklarının geri kalanını işgale başlayınca,
yatıştırma politikasının bittiğini ilan etmek zorunda kaldı.
&Takip eden haftalarda İngiltere Polonya'ya garanti verdi ve
ciddi savaş hazırlıklarına başladı. Ancak, büyük bir savaşı
önlemek için geç kalınmıştı.
FRANSA:
●Fransa 1924'te, Sovyet Rusya da 1935'te Çekoslovakya ile birer
ittifak yapmışlardı.
●Fransa, bu ittifak gereğince yardıma geçmek için, İngiltere'nin
de harekete geçmesini istiyordu.
● Fakat İngiltere, böyle bir yardıma hemen kalkışmak
istemeyince, o da İngiltere'yi izledi ve İngiltere’nin Yatıştırma
Siyasetini destekleyici bir tutum sergiledi.
ABD:
●Savaşın başında tarafsız kalan ABD sonraları Fransa ve
İngiltere'ye silah yardımı yapmıştır.
●Almanya'nın kışkırtmaları sonucunda Japonya tarafından Pearl
Harbour’a saldırıya uğramış ve kesin olarak savaşa girmiştir.
●ABD'nin savaşa girmesi ile savaşın seyri değişmiş, Almanya
genişleme politikası yerine var olan sınırlarını koruma
politikasını uygulamıştır.
SSCB:
●Almanya’nın Avrupa’da izlediği yayılmacı siyasetini devam
ettirmesi ve Hitlerin Münih Antlaşması’yla kendisine verilen
ödünlerle yetinmemesi İngiltere ve Fransa’yı SSCB ile birlikte
üçlü bir ittifak arayışına itmiştir.
●Ancak aralarındaki görüş farkları bunun gerçekleşmesine
meydan vermedi.
●Bu konuda üç devlet arasında görüşmeler sürerken de, 23
Ağustos 1939'da, Almanya ile Sovyet Rusya arasında bir
"Saldırmazlık Paktı"nın yapıldığı açıklandı.
Bu Pakt'a göre:
● İngiltere ve Fransa, Almanya ve İtalya’nın saldırgan
politikasına karşı SSCB ile ittifak arayışına girmiş ancak
başarılı olamamıştı.
● Almanya ile saldırmazlık paktı yapan SSCB, Polonya ve
Fransa’yı işgal eden Almanya’nın Barbarossa Harekâtı’yla
kendi topraklarında işgallere başlaması üzerine Müttefik grubuna
geçmiştir.
● ABD ise Japonya’nın Pearl Harbour Baskını’ndan sonra
Müttefiklerin tarafına geçerek savaşa girmiştir.
MÜTTEFİK DEVLETLER
FRANSA
ABD
● Almanya ve Rusya, tek olarak veya diğer devletlerle ortaklaşa
birbirlerine karşı her türlü saldırgan hareketten kaçınacaklardı.
İNGİLTERE
● Taraflardan birisi üçüncü bir devletin saldırısına uğrarsa, diğer
taraf hiçbir şekilde bu üçüncü devleti desteklemeyecekti.
1940’a kadar
Neville
Chamberlain
● Taraflardan hiçbiri doğrudan ya da dolaylı olarak diğer taraf
aleyhine yönelik bir devlet gruplaşmasına katılmayacaktı.
● Antlaşmanın süresi on yıl olacaktı.
●Almanya, bu suretle Rusya'nın tarafsızlığını da sağladı. İki
devlet Baltık Bölgesini ve Polonya’yı gizli şekilde paylaştı.
SAVAŞIN AVRUPA’DA BAŞLAMASI VE YAYILMASI
● Almanya, 29-30 Ağustos 1939 gecesi, Polonya'dan Danzig
serbest şehrinin kendisine geri verilmesini, Koridor bölgesi için
plebisit yapılmasını, seferberliğin kaldırılmasını ve bu konuları
görüşmek üzere bir Polonya temsilcisinin 30 Ağustos günü
Berlin'de bulundurulmasını istedi.
●Polonya büyükelçisi, Alman yetkilileri ile ancak 31 Ağustos
1939 akşamı temas kurabildi. Almanya bu durumu, Polonya'nın
istenen temsilciyi göndermemesi şeklinde yorumlayarak, Polonya
tarafından isteklerinin reddedildiğini açıkladı.
● Ertesi günü, 1 Eylül 1939'da, Alman birlikleri savaş ilan
edilmeksizin Polonya sınırlarını aşarak bu toprakları işgale
başladı.
● Almanya'nın bu girişimi karşısında İngiltere ve Fransa,
Almanya'dan askeri harekâtını durdurmasını, birliklerini
Polonya'dan geri çekmesini istediler. Fakat bir cevap alamadılar.
●Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, 3 Eylül 1939'da
Almanya'ya savaş ilan ettiler. Böylece de İkinci Dünya Savaşı
başlamış oldu.
SAVAŞIN TARAFLARI:
A) MİHVER DEVLETLERİ:
● Bu dönemde Almanya’nın başında Adolf Hitler, İtalya’nın
başında Benito Mussolini ve Japonya’nın başında Hideki Tojo
bulunuyordu.
● Hitler, İtalya ve Japonya ile 1940 yılında Berlin'de “Üçlü
Pakt” imzaladı.
● Bu pakt, Avrupa ve Afrika’nın düzenlenme hakkını Almanya
ve İtalya’ya, Asya'nın düzenlenme hakkını da Japonya
veriyordu.
● Daha önce (1939) İtalya ve Almanya arasında imza edilen
Çelik Pakt, 1939 Avrupa Savaşı'nın başlamasına sebep olmuş,
27 Eylül 1940 tarihinde Çelik Pakt'a Japonya'nın da katılması ile
Üçlü Pakt'ın meydana gelmesi, savaşın, tüm dünyaya yayılmasını
sağlamıştır.
Liderler;
MİHVER DEVLETLERİ
ALMANYA
İTALYA
JAPONYA
Adolf Hitler
Benito
İmparator
Mussolini
Hirohito
MÜTTEFİK DEVLETLER: İngiltere, Fransa, SSCB
ve ABD
LİDERLER
● Taraflar, ortak çıkarlarına değinen konular hakkında karşılıklı
bilgi edinmek üzere, sürekli olarak birbirleriyle temas halinde
kalacaklardı.
1945’e kadar
Winston
Churcill
1945’ten
sonra
Clement
Attle
Vichy
Hükümeti’nin
Lideri
Mareşal
Henry
Philippe
Petain
Nisan
1945’e
kadar
Franklin
Roosevelt
İngiltere’de
Fransız
Direniş
Hareketi
Lideri
Charles De
Gaulle
1945’ten
sonra
Henry
Truman
RUSYA
Joseph
Stalin
Savaşın Yayılması
●Savaş öncesinde Almanya, 1938’de Avusturya’yı, işgal etmiş
ve Çekoslovakya’dan Sudet Bölgesini almıştı.
●Bu duruma Batılı devletlerin fazla tepki gösterememesi
Almanya ve müttefiklerini daha da cesaretlendirdi.
●15 Mart 1939’da Almanya Prag’a girerek Çekoslovakya’yı işgal
etti. Macaristan Rutenya’yı işgale başladı.
●Hitler baskı yoluyla Litvanya’dan Memel’i aldı. İtalya ise daha
önce nüfuzu altına aldığı Arnavutluk’u işgal etti.
● Bu gelişmelere İngiltere ve Fransa büyük tepki gösterdi. Bunun
üzerine Almanya ile İtalya arasında Çelik Pakt kuruldu.
●Almanya’nın Romanya’yla da bir ticaret antlaşması yaparak
Romanya’yı da nüfuzu altına alması üzerine İngiltere Yatıştırma
Politikasından vazgeçti.
SAVAŞ ESNASINDA BLOKLAR
MİHVER DEVLETLER;
& Almanya,
& Japonya,
& İtalya,
& Bulgaristan,
& Romanya
MÜTTEFİK DEVLETLER;
& İngiltere,
& Fransa,
& ABD,
& Rusya,
& Yunanistan,
& Belçika,
& Danimarka,
& Norveç,
& Polonya,
& Çin
SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER
1936
İTALYA
SSCB
FRANSA
İNGİLTERE
13 Ocak; Fransa’da halk
oylaması ile Saar’ı aldı.
16
Mart;
Mecburi
askerlik sistemi getirildi,
asker sayısını 550 bine
çıkardı
14 Nisan;
Almanya’y
a karşı
İngiltere ve
Fransa ile
ortak cephe
oluşturup
Almanya’yı
protesto
etti.
7 Mart; Ren Bölgesine
asker sevk etti.
9 Mayıs;
Habeşistan’
a saldırdı.
14 Nisan; Almanya’ya karşı ortak
cephe oluşturup Almanya’yı
protesto ettiler.
& Rusya ile
yakınlaştı.
15 Mart;
Mecburi
askerlik süresi
uzatıldı.
& İngiltere
savunmasını
güçlendirdi.
1 Kasım; Berlin- Roma Mihveri
kuruldu.
&
BerlinTokyo
Mihveri
kuruldu.
6 Kasım; İtalya’nın Alman-Japon Paktına katılmasıyla
Berlin- Roma- Tokyo Mihveri kuruldu.
1938
& Çin’e saldırdı
13 Mart; Almanya ile
Avusturya birleşti.
28 Mayıs; Sudet’in
verilmemesi
üzerine
Çekoslavakya’yı
işgal
etme kararı aldı.
29 Eylül;
Münih
Konferansı’
na katıldı.
29 Eylül; Münih
Konferansı’na katıldılar.
&Uzakdoğu’
da Fransa’ya
ait Çinhidi’ ni
ele geçirdi.
22 Mayıs; Almanya ile İtalya Çelik
Paktı imzaladı.
1939
1939
15 Mart;
Çekoslavakya’yı işgal
etti.
23 Mart; Litvanya’dan
Memel bölgesini aldı
23 Ağustos; SSCB ile
Saldırmazlık Paktı
imzaladı
1 Eylül; Polonya işgali
ile II. Dünya Savaşı
başladı.
ABD
&Almanya ile ticari
ilişkileri kesti.
&ABD’ye yaklaştı.
& Milletler Cemiyetine
üye oldu.
25 Kasım; Japonya ile
pakt imzalandı. BerlinTokyo Mihveri kuruldu.
1937
JAPONYA
Avrupa’daki gelişmelerde tarafsızlığını korudu.
1933
28 Ocak; Polonya ile
saldırmazlık ant. imzaladı.
Gizlice silahlanarak
ordusunu güçlendirdi.
1935
& Naziler iktidara geldi.
& Silahsızlanma Konferansı
ve Milletler Cemiyetinden
çekildi
1934
ALMANYA
23 Ağustos;
Almanya ile
Saldırmazlık Paktı
imzalayarak
Polonya’yı paylaştı.
3 Eylül; Almanya’ya savaş
ilan ettiler.
II.DÜNYA SAVAŞI CEPHELER
ALMANYA’NIN SAVAŞTIĞI CEPHELER
23 Ağustos’ta SSCB ile saldırmazlık paktı yapan
Almanya, 1 Eylül 1939’ da Polonya’ya
saldırarak işgale başlamıştır.
●İngiltere ve Fransa Almanya’ya 3 Eylül’de
savaş ilan etmiştir.
● Ancak hızlı bir şekilde Almanların Polonya’yı
işgal etmesi üzerine SSCB’de doğudan
Polonya’yı işgale başlamış Alman ve SSCB
işgalini durduramayan Polonya teslim olmuştur.
● Nisan 1940’da Almanya, Norveç’e saldırdı.
Amaçları:
*Denizaltıları için üsler kurmak
*İsveç’in kuzeyindeki madenlerden çıkartılarak
denizyoluyla Norveç’in Narvik limanına getirilen
demire el koymak,
*Baltık Denizine egemen olmak
● Norveç’in işgaliyle beraber Danimarka’da
Alman saldırısını önleyemeyince teslim olmak
zorunda kaldı.
● 10 Mayıs 1940’ta Almanya bu defa Belçika,
Hollanda ve Lüksemburg’un işgal etti. Yardıma
gelen İngiliz ve Fransız orduları da püskürtüldü.
13 Mayıs’ta Sedan’da Alman tankları Meuse
Irmağı’nı geçti ve Fransa’nın içlerine doğru
ilerledi. Hollanda 14 Mayıs’ta teslim oldu.
● Alman tankları kuzeye, kıyıya doğru ilerledi ve
geri çekilen Müttefiklerin önünü kesti. Belçika 27
Mayıs’ta teslim oldu.
● Bunlar olurken Fransa, Alman sınırında
Maginot Hattı adıyla anılan savunma hattını
kurdu. Kuzeydeki İngiliz birlikleri, Belçika’nın
savaşa girmemesi nedeniyle Almanlarla hiç
karşılaşmadı.
MAGİNOT HATTI
●Fransa, Alman tehdidine karşı 1930’lu yıllarda
Maginot Hattı adıyla dünyanın en güçlü
savunma hattını inşa etmeye başladı.
●Bu hat İkinci Dünya Savaşı’nda test edildi.
●Hatta birbirine bağlı savunma kuleleri ve yer
altı sığınakları mevcuttu. Ancak hattın iki tane
zayıf noktası vardı. (Kuzeyde Belçika sınırı ve
Ardennes Ormanları)
●Fransızlar kuzeyde Belçika sınırından saldırı
beklemelerine
karşı
Almanlar
Ardennes
Ormanlarından saldırı başlatarak Maginot
Hattı’nı delmeyi başardı.
●Böylece kısa sürede Fransa’yı işgal etmeyi
başardılar.
● Belçika’da sıkışıp kalan İngiliz ve Fransız
birlikleri büyük kayıplar verdi. İngiliz deniz
güçlerinin yardımıyla Dunkerque kıyılarından
346 bin kadar Müttefik askeri kurtarıldı; ama
silah, araç ve gereçler geride bırakıldı.
● 14 Haziran’da Almanlar Paris’e girdiler, 22
Haziran’da da Fransızlar ateşkes antlaşmasını
imzaladılar.
Not:
Almanlar
Redhondes’te
–I.Dünya
Savaşından sonra ateşkes imzaladıkları gar
ve aynı tren vagonunda- Fransızlara ateşkes
imzalattılar(22 Hz.1940)
● Alman güçleri Kuzey Fransa’yı ve bütün Atlas
Okyanusu kıyılarını işgal etti.
● Almanya’nın kontrolünde Faşizmi benimseyen
Mareşal Henry Philippe Petain, Vichy şehrinde
bir hükümet kurdu.
● Hitler bir sonraki hedef olarak İngiltere’yi seçti.
Alman hava kuvvetleri Güney İngiltere’deki
havaalanlarını
ve
limanlarını
her
gün
bombalamaya başladı.
● İngilizlerin kesin direnişiyle karşılaşan
Almanlar, ardından Londra’yı ve İngiltere’nin iç
bölgelerindeki kentleri de bombaladı. Bu
baskınlar pek çok sivilin ölümüne ve büyük
zarara yol açtı.
BARBAROSSA HAREKÂTI:
Hitler’in SSCB ile 1939’da yaptığı saldırmazlık
paktının asıl amacı, Almanya’nın aynı
zamanda hem batıda, hem doğuda savaşmak
zorunda kalmasını önlemekti.
1940’ta Fransa’yı çökertip İngilizleri Avrupa’dan
sürünce Hitler, SSCB’ye saldırmaya karar verdi.
Hızlı
bir
harekâtla
SSCB
üzerinden
Ortadoğu’ya inmeyi tasarlamıştı. Harekât 22
Haziran 1941’de başladı.
● Alman Harekâtı’nın başlaması üzerine
Finlandiya,
Bulgaristan,
Macaristan
ve
Romanya’da SSCB’ye savaş açtılar.
●Almanlar sonbaharda Leningrad kentine, Aralık
ayında da Moskova’nın banliyölerine ulaştılar.
●Ama kış geldiğinde Alman birlikleri yorulmuş,
savaşma güçleri azalmıştı.
● Ardından SSCB’nin karşı saldırısı başladı.
Tasarılarında bu harekâtın kış gelmeden
tamamlanması
öngörüldüğü
için,
Alman
askerlerinin giysileri soğuk kış günlerine uygun
değildi. Büyük kayıplar verdiler ve SSCB’nin
içlerinde tutunabilmelerine karşın başlangıçtaki
güçlerini bir daha kazanamadılar.
●1942’de Hitler, Karadeniz ve Hazar Denizi
arasında bulunan Kafkasya petrol yataklarını
ele geçirmeyi hedefledi.
●Bir Alman ordusu Ağustosta Maykop’taki petrol
merkezine ulaştı. Daha kuzeydeki Stalingrad
kentine yönelik saldırıları ise başarısız oldu.
●SSCB birlikleri kenti sonuna kadar savundu ve
kış bastırınca karşı saldırıya geçtiler. 250.000
kişilik Almanya ve Romanya birliklerini kuşattılar
ve Şubat 1943’te bu birlikler teslim oldu.
●SSCB’nin II. Dünya Savaşı’nın bu en büyük
kara
çarpışmasındaki
başarısı
Almanları
Kafkasya’dançekilmek zorunda bıraktı.
●1943 yazı başlarken SSCB orduları Almanları
geri sürdü ve 1944 başında Polonya’ya çok
geçmeden de Romanya’ya girdi. Böylece
Almanya’nın doğu cephesindeki geri çekilişi
hızlandı.
Not: Bu savaşta SSCB büyük yıkıma uğradı ve
yaklaşık 20 milyon insanını yitirerek II. Dünya
Savaşı’nda en çok can veren ülke oldu
İTALYA’NIN SAVAŞTIĞI CEPHELER
●İtalya
savaş
öncesinde
1935
yılında
Habeşistan’ı, 1939’da Arnavutluk’u işgal etmişti.
KUZEY AFRİKA CEPHESİ:
●10 Haziran 1940’da İtalya, Almanya’nın
yanında savaşa girdi.
●1940 sonbaharında İtalyanlar Somali’nin İngiliz
egemenliğindeki bölümünü ele geçirdiler.
●Kuzey Afrika’daki Libya o zaman İtalya’nındı.
Kızıldeniz kıyısında bulunan Eritre ve Somali’nin
bir bölümü de İtalya’nındı.
●Etiyopya 1935’te İtalya’nın işgali altına girmişti.
●İtalya’nın bölgedeki güçleri ana üssü Mısır’daki
İngiliz güçlerinden çok üstündü.
● İtalya, Mısır’ı ele geçirmek için taarruza
geçmişse debaşarılı olamamıştır. Daha sonra
Almanlar Rommel komutasında asker göndermiş
ve mihver devletleri burada Kahire’ye kadar
ilerlediler.
●Ancak buradaki İngiliz direnişi başarılı oldu.
İngilizler daha sonra taarruza geçti, bu saldırı
El - Alameyn zaferiyle sonuçlandı.
●Bundan sonra Almanlar ve İtalyanlar, Batı Çölü
boyunca geri çekilmek zorunda kaldı.
●28 Ekim 1940’da İtalya, Doğu Akdeniz
üstünlüğünü ele geçirmek için Yunanistan’a
saldırıp Ege Denizi’ne inmeyi planlamışsa da
başarılı olamamıştır
JAPONYA’NIN SAVAŞTIĞI CEPHELER
PEARL HARBOUR BASKINI:
●7 Aralık 1941’de Pazar günü sabah saatlerinde, Japon
uçak gemilerinden havalanan 360’ın üzerindesavaş
uçağı, Hawaii Adalarındaki Pearl Harbour deniz
üssünde bulunan ABD savaş gemilerine saldırdı.
●Japonlar bombaladıkları 8 savaş gemisinden 6’sını
batırdı ya da kullanılamaz hale getirdi; ama üssün
kendisi pek zarar görmedi.
●Uçak gemileri o anda başka yerde oldukları için bu
saldırıdan kurtuldu.
●Bu olay üzerine ABD Kongresi 8 Aralık 1941’de
Japonya’ya üç gün sonra da Almanya ve İtalya‘ya
savaş ilan etti.
●Pearl Harbor baskınıyla aynı gün, Formoza’dan kalkan
Japon uçakları Filipin Adalarına saldırdı. ●Bu adalar
daha sonra Japon birliklerince işgal edildi. General
Douglas Mac Arthur komutasındaki ABD ve Filipin
güçleri yenildiler ve bölgeyi boşaltmak zorunda kaldılar.
●Japonlar 1942 Mayısı’nda Filipin’i ele geçirdiğinde 36
bin kadar asker ve 25 bin sivili esir aldılar.
●Japonlar saldırılarını sürdürerek ABD’den Guam ve
Wake adalarını, İngiltere’den de Hong Kong’u aldılar.
●Japon askerleri daha sonra Tayland üzerinden
hareketle Malaya’yı işgal etti ve yarımadanın alt
bölümlerine, Singapur’a doğru ilerlediler; ●Singapur
1942 Şubatı’nda teslim oldu.
●Daha sonra, Saravak, Brunei, Borneo, Timor, Cava,
Sumatra, Selebes, Yeni Britanya, Solomon Adaları,
Yeni Gine’nin doğusu, Gilbert Adaları, Andaman Adası
ve Aleut Adaları da Japonya’nın eline geçti.
●Buraları savunmaya çalışan müttefik deniz güçleri
büyük kayıplar verdi, askerlerinin pek çoğu öldü veya
esir edildi.
● Bu saldırılar sonucunda Japonya, Güneydoğu
Asya’nın denizden ulaşımını denetleyen adaları ele
geçirdi.
●Japonlar ayrıca Çinhindi ve Tayland’dan geçerek
Birmanya’yı da işgal etti ve oradaki İngiliz birliklerini
Hindistan’a çekilmek zorunda bıraktılar.
●Güney Asya’ya kurdukları üslerden Avustralya’ya
hava saldırıları başlattılar.
MİHVER DEVLETLER
Almanya
Bulgaristanİtalya
Romanya
Japonya
MÜTTEFİK DEVLETLER:
İngiltere
Belçika
ABD
Danimarka
SSCB
Norveç
Çin
Polonya
Fransa
Davut GÜNEŞ
Niksar Anadolu Öğretmen Lisesi Tarih Öğretmeni
ABD’NİN SAVAŞTIĞI CEPHELER
●II. Dünya Savaşı başladığı dönemde ABD
tarafsız siyasetini sürdürdü. Ancak ABD
kamuoyu Yahudilere karşı tutum, Hitler’in
diktatörlüğü, saldırgan politikası ve demokrasi
karşı tutumu nedeniyle Almanya’ya karşıydı.
●Savaşta Almanya’nın İngiltere ve Fransa’ya
üstünlük sağlamaya başlamasıyla tarafsızlık
politikasını değiştiren ABD önce İngiltere’ye
ekonomik ve askeri yardımda bulunmuş daha
sonra “ Ödünç Verme ve Kiralama Yasası’nı”
çıkardı.
●Böylece bedeli savaş sonunda ödenmek
şartıyla her türlü malzemeyi müttefik devletlere
verebilecekti.
●9-10 Ağustos 1941 tarihinde ABD Başkanı
Franklin Roosevelt ve İngiltere Başbakanı
Winston Churcill beş günlük bir toplantıdan
sonra 14 Ağustos 1941’de Atlantik Bildirisi
yayınlandı.
KUZEY AFRİKA ÇIKARMASI
● General Dwight D. Eisenhower komutasındaki
İngiliz ve ABD askerlerinden oluşan 100 bin
kişilik bir kuvvet Fas ve Cezayir kıyılarına bir
çıkarma yaptı.
●Müttefikler önce doğuya, Tunus’a ilerledi ama
Akdeniz üzerinden hava ve deniz yoluyla
getirilen güçlü Alman birliklerince durduruldu.
●1943 Ocak ayı sonunda Montgomery’nin
ordusu Batı Çölünü geçerek Tunus’a girdi.
●Zorlu çarpışmalardan sonra müttefik orduları
Mayıs 1943’te Alman ve İtalyan kuvvetlerini
çökertti.
İTALYA ÇIKARMASI
● Müttefikler Kuzey Afrika’daki başarılarını 1943
Temmuzunda Sicilya’yı işgal ederek sürdürdü.
●Sicilya'nın yitirilmesi ve İtalya’nın müttefiklerce
bombalanması
İtalyan
diktatörü
Benito
Mussolini’yi çekilmeye zorladı.
●Eylül başlarında İtalya teslim oldu ve Malta’daki
donanmasına el kondu. Bu olay İtalya’da
müttefikler ile Almanları karşı karşıya bıraktı.
● Ekimde Napoli’ye ulaşan müttefikler yarım
adanın ortalarında güçlü bir Alman savunması
tarafından durduruldu.
●1944 Ocağında müttefikler Anzio’ya çıkarak bu
savunma hattının ardına geçmeye çalıştılar.
Polonya birliklerinin Cassino’yu almasından
sonra Anzio’daki kuvvetlere katılmak üzere
kuzeye doğru ilerlemeyi başardılar ve 4
Haziran’da Roma alındı.
NORMANDİYA ÇIKARMASI
● Fransa’nın kurtarılması için daha çok ABD,
İngiliz ve Kanada birliklerinden oluşan Müttefik
güçleri 1944 Mayısı’nda İngiltere’nin güney
kıyılarında toplandı.
● Ayrıca bu birlikleri denizin öbür kıyısına
götürmek üzere 4.000 gemi ve çıkarma aracı ile
bunları korumak için savaş gemilerinden oluşan
bir filo da hazırdı.
● Avrupa’nın geri alınması için oluşturulan
Müttefik
güçlerinin
başkomutanı General
Eisenhower’dı
● Almanlar Müttefiklerin Dover Boğazı’ndan
saldıracaklarını sanıyorlardı. Oysa çıkarma,
Cherbourg ile Le Havre arasında yer alan
Normandiya kıyısında başladı.
●6 Haziran’da paraşüt birlikleri, bombardıman
uçakları desteğinde askerler ve tanklar
gemilerden kıyıya çıktı.
●Almanlar kıyıya engeller
ve mayınlar
yerleştirilmişti, ama akşama doğru General
Montgomery’nin komutasındaki 85 bin asker
kıyıya ulaşmayı başardı.
● Almanları Kuzey Fransa boyunca batıya süren
Müttefikler 25 Ağustos 1944’te Paris’i kurtardılar.
●Eylülde General Eisenhower Fransa’daki
Müttefik kuvvetleri komutanlığına getirildi.
●ABD birlikleri güneye, İngiliz ve Kanada
orduları ise Belçika’ya ilerledi. Müttefiklerin
ilerleyişi Şubatta da sürdü.
● Alman tanklarının çoğunluğu doğu cephesine
gönderilmişti. Martta Ren’i geçen Müttefikler
Almanya’ya doğru hızla ilerledi; Alman güçlerini
yararak Hollanda’ya girdi.
●Nisan 1945’te ABD birlikleri Leipzig, Karl-MarxStadt ve Münih’i aldı; Elbe ırmağı üzerindeki
Torgau’da SSCB birlikleriyle buluştu.
●Daha kuzeyde Montgomery’nin askerleri
Elbe’yi geçerek Hamburg’a girdi ve ardından
Baltık Denizi’ndeki Lübeck ve Wismar’a doğru
ilerlediler.
SSCB CEPHELERİ
● Alman işgallerinin başlaması üzerine SSCB
olası bir Alman saldırısına karşı batıda “tampon
devletler” oluşturmak amacıyla, üç Baltık
ülkesini, Estonya, Letonya ve Litvanya’yı işgal
etti.
● Ardından SSCB, Finlandiya’dan birliklerine
Finlandiya
topraklarına
girme
hakkının
verilmesini istedi.
● Finlandiya SSCB’nin koşullarını kabul etmek
zorunda kaldı.
● Normandiya Çıkarmasının başarılı olması
üzerine Rusya doğuda yalnız kalmış ve ilk önce
Romanya’yı sırası ile Bulgaristan’ı, Macaristan’ı,
Yugoslavya’yı, Çekoslovakya’yı, Arnavutluk’u, ve
Almanya’nın bir kısmını ele geçirmiş hepsine
savaş tazminatı yüklemiş savaştan uğradığı
zararları karşılamaya çalışmıştır.
HAVA SALDIRILARI
●İngiltere’nin Kıta Avrupa’sına asker çıkarmasını
geri püskürten Almanya, bundan sonra
İngiltere’ye yoğun şekilde hava saldırılarına
başlamıştır.
● İngiltere’de özellikle hava gücünün SSCB’ye
yoğunlaşması üzerine önemli Alman kentlerini
ve lojistik tesisleri bombardımana başlamıştır.
DENİZ SAVAŞLARI
● Savaşın başında İngiltere ve Fransa‘nın güçlü
donanmaları vardı. Alman donanması ise, daha
güçlü olmakla birlikte, modern ve etkiliydi. Uçak
gemisi yoktu, ama savaş gemileri ve hızla artan
denizaltı gücüyle ticaret gemilerine büyük
zararlar verebiliyordu.
● Akdeniz’de İngiliz Deniz gücünün üstünlüğü
sayesinde askeri ve erzak taşıyan düşman
gemileri batırılarak Kuzey Afrika harekâtına
yardımcı olundu.
●Ne var ki İngiliz donanması da Alman
denizatlılarının ve kıyıda üstlenmiş savaş
uçaklarının saldırılarıyla ağır kayıplar verdi.
Düşman uçaklarının yarattığı tehlike yüzünden
İngiliz gemileri Batı Çölündeki savaş için gerekli
desteği Cebeli Tarık Boğazı ve Akdeniz’den
getirmek yerine çoğunlukla Ümit Burnu ve
Süveyş kanalı yolunu izleyerek sağladılar.
● Atlas okyanusundaki asıl savaş Alman
denizaltılarıyla oldu. Bu savaş gece gündüz
durmaksızın sürdü. Uçak gemilerinden ve
kıyıdaki hava üslerinden kalkan savaş uçakları,
savaş araç ve gereçlerini taşıyan ticaret gemileri
konvoylarını korumaktaydı.
●Ama Alman denizaltılarına engel olmak çok
güçtü. Savaş süresince bu deniz altılar
müttefiklerin 23.351 ticaret gemisini batırdı;
buna karşılık 782 Alman denizaltısı yok
edildi.
SAVAŞIN SONA ERMESİ
1945 başlarında, Almanya’nın artık uzun süre
savaşamayacağı ortaya çıkmıştı. Müttefik
liderler, ABD başkanı Roosevelt, İngiltere
başbakanı Churchill ile SSCB’nin önderi Stalin
Kırım’daki Yalta kentinde toplandılar ve
Almanya’nın koşulsuz olarak teslim alınmasında
anlaştılar.
●Ayrıca savaş sonrası Avrupa’ya ilişkin planlar
da yaptılar. Ocak 1945’te SSCB askerleri Oder
Irmağı’nı aşarak Silezya’ya girdi.
●Güneyde ise Şubatta Budapeşte’ye, Nisan
başında da Viyana’ya girdiler ve Berlin’e doğru
ilerlediler.
●25
Nisanda
Berlin’i
kuşattılar.
Kentin
merkezindeki
bir
yer
altı
sığınağından
savunmayı yönetmekte olan Hitler savaşın
yitirildiğini kavrayarak 30 Nisan’da intihar
etti. Amiral Karl Dönitz’i kendi yerine atamıştı.
● Dönitz’in temsilcileri Reims’e Müttefiklerle
görüşmeye gitti. Batıda Müttefiklere teslim
olmayı; ama doğuda SSCB ile savaşmayı
sürdürmeyi istiyorlardı.
●Eisenhower Almanların her yerde koşulsuz
teslim olmaları konusunda ısrar etti. Almanya’nın
teslim olması 8-9 Mayıs 1945’te gece yarısı
gerçekleşti.
JAPONYA’NIN TESLİM OLMASI
● 1943’te Japon Deniz Kuvvetleri’nin komutanı
Yamamoto’nun ABD tarafından öldürülmesiyle
üstünlük ABD’ye geçti.
●Mac Arthur komutasındaki ABD kuvvetlerine
yenilen Japon Donanması Leyte Savaşı’ndan
büyük bir bozguna uğrayarak imha edildi.
●ABD bu defa Pasifik adalarını ele geçirmek için
Japonya’nın kıyı kentlerini yoğun bir biçimde
bombalamaya başladı.
●Bu sırada başkan Truman, Japonların direnişini
kırmak ve savaşı kısaltmak gerekçesiyle atom
bombası kullanmaya karar verdi.
●Atom bombası ABD’de gizlice geliştirilen ve
büyük yıkım gücü olan bir silahtı. 6 Ağustos
1945’te
ABD
hava
kuvvetlerinin
bir
bombardıman uçağı (Enola Gay) Hiroşima kenti
üzerine ilk atom bombasını attı.
●3 gün sonra gücü azaltılmış bir atom bombası
da Nagasaki’ye atıldı.
●Bu bombalar Hiroşima’da 200 bin Nagasaki’de
80 bin sivilin ölmesine ve on binlerce kişinin
yaralanmasına yol açtı bu kentler büyük ölçüde
yıkıldı. Bitki örtüsü büyük zarar gördü. Atom
bombasının yol açtığı radyasyonun etkisi yıllarca
sürdü. Radyasyon nedeniyle insanlar daha
sonra da sakatlandılar ve öldüler.
●8 Ağustos’ta SSCB’de Japonya’ya savaş açtı
ve Japonların elinde bulunan Mançurya ve
Kore’yi işgale başladı.
●Bunun üzerine Japonya 2 Eylül’de resmen
teslim oldu ve II. Dünya Savaşı sona erdi.
I.Atom Bombası:Küçük Çocuk
II.Atom Bombası:Şişman Adam
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI KONFERANSLAR
CASABLANCA KONFERANSI (Fas)
(14–24 Ocak 1943)
*ABD Başkanı F.Roosevelt ile İngiltere
Başbakanı W.Churchill arasında yapılmıştır
*Konferans Kuzey Afrika cephesinden
sonra savaşın nasıl şekillendirilmesi
konusunu görüşmek üzere toplanmıştır.
ALINAN KARARLAR
1.Rusya üzerindeki baskıyı hafifletmek için
Sicilya'ya çıkarma yapmak ve Almanya
üzerindeki baskıyı arttırmak
2.Balkanlarda ikinci bir cephenin açılmasını
mümkün kılmak için, Türkiye'nin de savaşa
katılması
konusunda
gerekli
askeri
hazırlıkları yapmak;
3.Almanya'nın mukavemeti yeteri kadar
zayıflayınca Avrupa'da da bir cephe açmak
ve nihayet "Almanya, Japonya ile İtalya
kayıtsız şartsız teslim oluncaya kadar"
mücadeleye devam etmek.
Not: Mihver'in "kayıtsız-şartsız" teslim
konusunda Konferans'ta alınan karar,
Mihver devletlerine hiçbir ümit ışığı
bırakmaması ve sonuna kadar dayanma
kararını kuvvetlendirmesi ve dolayısıyla
da savaşın uzamasına sebep olmuştur.
Not:Bu konferanstan sonra W.Churcill
Adana’ya gelerek İsmet İnönü ile
görüşmüş ama Türkiye savaşa girmeyi
kabul etmemiştir.(30 Ocak 1943)
WASHİNGTON KONFERANSI
(12–26 MAYIS 1943) Kod Adı:Trident Knf
*Kuzey Afrika cephesinin tasfiyesi üzerine
alınacak yeni tedbirleri görüşmek üzere
toplandı.
*ABD Başkanı F.Roosevelt ile İngiltere
Başbakanı W.Churchill arasında yapılmıştır
ALINAN KARARLAR
1.İtalya'nın saf dışı kılınması için bu
memleketin işgali.Bu işgal gerçekleştirilirse,
Almanya'nın bütün Balkanlardaki durumu
zayıflayacak,
2.İkinci Cephenin Fransa'da açılması işi
1944 ilkbaharında tamamlanacaktır.
3.Savaş sonrası düzeni için Churchill
tarafından ileri sürülen şu fikirler kabul
edilmiştir:
Barışı koruma sorumluluğu Birleşik Amerika,
İngiltere, Sovyet Rusya ve Çin'e verilecekti. Bu
dört devletin teşkil ettiği Dünya Konseyi'ne
bağlı olmak üzere, Avrupa, Amerika ve
Uzakdoğu Bölge Konseyleri kurulacaktır.
Avrupa'da bir konfederasyon kurulacak ve bu,
Tuna, Balkan ve İskandinav federasyonlarını
ihtiva edecektir. Türkiye,
Balkan
Federasyonu'na
dâhil
olacaktır.
İngiltere ile Rusya arasında da kuvvetli bir
Fransa bulunacak ve ayrıca, Polonya ile
Çekoslovakya Sovyetlerle iyi geçineceklerdir
QUEBEC KONFERANSI (Kanada)
( 14–24 AĞUSTOS 1943 )
*Churchill ve İngiliz Genelkurmayı ile
Amerikan Genelkurmayı arasında
Quebec'de yapılmıştır. (Kanada’da)
*İtalya'da Mussolini'nin birdenbire
düşmesiyle ortaya çıkan yeni durum
karşısında, ikinci cephe meselesini
yeni bir açıdan ele almak amacı ile
toplanmıştır.
ALINAN KARARLAR
1.Bu konferansta Churchill, İtalya'da
ortaya çıkan yeni durum dolayısıyla,
ikinci
cephenin
Fransa
yerine,
Türkiye'nin de savaşa katılmasıyla
Balkanlarda açılmasında çok ısrar
etmiş,
fakat
görüşünü
kabul
ettirememiştir.
2.İkinci
cephenin
Fransa'da
Normandiya kıyılarında açılmasına
karar
verilmiş
ve
bunun
hazırlanması
sorumluluğu
da
Amerikalılara bırakılmıştır.
Not:Bu konf.da nükleer silah
geliştirmek için bilgi paylaşımı
öngören gizli ant.imzalandı
I. MOSKOVA KONFERANSI
Ekim
1943’te
Moskova’da
Dışişleri
Bakanları düzeyinde toplanan, Tahran
Zirvesi’nin hazırlığı niteliğindeki ve II. Dünya
Savaşı’nın yürütülmesinin yanı sıra savaş
sonrası düzen ile ilgilenen Konferanstır.
Not: Savaş sonrası düzeni için yapılan
ilk toplantı olarak kabul edilmektedir.
Konferansa İngiltere’den Sir Anthony Eden,
ABD’den Cordell Hull, Sovyetler Birliği’nden
Vyacheslav Molotov ile Çin Dışişleri Bakanı
katılmıştır
ALINAN KARARLAR
1.Sovyetler Birliği Almanya’ya karşı nihai
zafere kadar savaşacağı konusunda
güvence verdi.
2.Sovyetler
Birliği,
savaştan
sonra
kurulacak olan uluslararası kuruluşu
destekleyeceğini söyledi.
3.Avusturya’nın işgale uğramış dost bir ülke
olduğu ve savaştan sonra kendisiyle bir
barış anlaşması yapılmasının söz konusu
olmadığı konusunda anlaşmaya varıldı.
4.Almanya’da Nazizm’in İtalya’da Faşizmin
tasfiyesi kararlaştırıldı.
5.Türkiye konusunda ise Türkiye’den önce
hava alanlarının kullananımı talep edilecek,
1943 yılının sonuna doğru da savaşa katılması
konusunda girişimde bulunulacaktı.
Eden – Menemencioğlu Görüşmesi
(5-6 Kasım 1943)
*İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony
Eden,
Moskova
Konferansı’ndan
dönerken Kahire’de Türk Dışişleri
Bakanı Numan Menemencioğlu ile bir
araya geldi.
**Eden, Türkiye’den hava üslerini açmasını
ve yılsonuna kadar savaşa kayılmasını
istedi. Alman hava kuvvetlerinin Ege’deki
üstünlüğünü kırmak için İngiltere’nin
Güneybatı Anadolu’daki havaalanlarına
şiddetle ihtiyaç duyduğunu söyleyerek
Türkiye’nin
savaşa
katılmasından
kaynaklanacak avantajlardan bahsetti. Bu
önerinin
reddi
halinde
İngiltere’nin
Türkiye’ye göndermekte olduğu yardımı
keseceği uyarısında da bulundu.
●
Bu
istekler
Dışişleri
Bakanı
Menemencioğlu
tarafından
reddedildi.
Müttefiklere hava üsleri vermek ve
savaşagirmek arasında hiçbir fark yoktu.
Hava üsleri verildiği takdirde Almanya
Türkiye’nin büyük kentlerini bombalayabilir
ve Türkiye savaşa sürüklenebilirdi. Türkiye
ise savaşa katılmak için hazırlıklı değildi.
KAHİRE KONFERANSI
(22-26 Kasım 1943)
II. Dünya Savaşı sonra Uzak
Doğu'daki gelişmeleri değerlendirmek
maksadıyla;
ABD
Başkanı
F.Roosevelt, İng. Bşbk. W.Churchill
ve Çin Başkanı Chiang Kai-Shek
arasında Kahire'de yapıldı
**Konferansta kesin bir sonuca
varılamadı.
**Ayrıca bu konferansta Türkiye’nin
savaşa girme durumu da görüşülmüş
ama bir sonuca varılamamıştır
Not:Konferansa Türkiye'den İsmet
İnönü katılmıştır.
TAHRAN KONFERANSI (Eureka K.)
(28 KASIM–1 ARALIK 1943)
Tahran
Konferansı,
Roosevelt,
Churchill
ve
Stalin
arasında
yapılmıştır.
ALINAN KARARLAR
● Rusya’nın baskıları sonucunda
ikinci cephenin 1 Mayıs 1944 açılması
kabul edilmiştir.
● İkinci cephe ile ilgili olarak,
Türkiye'nin de savaşa katılmasına
karar verilmiştir.(Stalin: “Gerekirse
enselerinden yakalayarak Türkleri
savaşa sokacağız)
● Savaş sonrası barış düzeninin
korunması için bir milletlerarası
teşkilat kurulması fikri bütün taraflarca
kabul edilmekle beraber, Ruslar, dört
büyük devlet arasına Çin'in de
katılmasına yine itiraz etmişler, fakat
isteklerini kabul ettirememişlerdir.
● Oder Nehri'ne kadar olan Alman
topraklarının Polonya'ya verilmesi
kabul edilmiştir
Not:Bu konf.da SSCB boğazları
istemiştir
II. MOSKOVA KONFERANSI
(9–20 Ekim 1944)
●
Stalin’le
Churcill
arasında
yapılmıştır. Yapılma amacı Balkan
topraklarında
nüfuz
alanlarının
paylaşımıdır.
ALINAN KARARLAR
● Romanya, Rus, Yunanistan İngiliz
nüfuzuna terk edildi. Yugoslavya ve
Macaristan %50 İngiliz, %50 Rus
nüfuzu altında olacaktı. Bulgaristan
için bu oranlar, %75 Rus, %25 İngiliz
idi. Bu yüzde oranlarının anlamı,
kabinelere girecek ve orada temsil
edilecek
siyasal
eğilimlerin
oranlarıydı.
● Almanya için kurulacak Müttefik
Kontrol Komisyonu'nda Fransa'ya da
yer
verilmesi
ile
Montreux
Sözleşmesi'nin değiştirilmesi de kabul
edildi.
YALTA KONFERANSI (Kırım Konf.)
( 4-11 ŞUBAT 1945)
Almanya’nın çökmesinden ardından hangi
bölgelerin kimin denetiminde olacağı ya da
kimlerin nereleri kurtaracağı konusunda
anlaşmazlıklar çözüme kavuşturmak ve
hem de savaş sonrası dünyasının ana
çizgileriyle
düzenlenmesi
amacıyla
SSCB’nin Yalta Kenti'nde toplanmıştır.
● Konferansta ABD’yi Roosevelt, İngiltere’yi
Churchill ve SSCB’yi Stalin temsil etmiştir.
ALINAN KARARLAR
SSCB, Almanya'nın teslim olmasından kısa bir
süre sonra Japonya'ya savaş açmayı ve Uzak
Doğu savaşına katılmayı kabul etti.
● Almanya üç işgal bölgesine ayrılacak, fakat
İngiltere ve Amerika kendi bölgelerinde Fransa'ya
da bir kısım bırakacaklardı. Aynı şekilde Berlin
şehri de ortak işgalaltında bulunacaktı.
● Almanya'nın 20 milyar dolar tamirat borcu
ödemesi ödeme şeklinin müteakip müzakerelere
bırakılması kararlaştırıldı
● Birleşmiş Milletlerin kurulması da kabul
edildi.l Mart 1945'e kadar ortak düşmana savaş
ilan etmiş olanların üyeliğe alınmalarına karar
verildi.
Not: Bu karar üzerine Türkiye, 23 Şubat 1945'de
Almanya ve Japonya'ya savaş ilan etti.
● Varşova'da bulunan geçici Polonya Hükümeti'nin
en kısa zamanda gizli oya dayanan serbest ve
demokratik seçimler yapması kararlaştırıldı.
● Nazi Almanyası’na bağlı olan uydu ülkelerde
demokratik rejimlerin kurulacağı açıklandı.
●
Boğazlar
statüsünün
SSCB
lehine
değiştirilmesine,Türkiye'nin de haberdar edilmesine
kararverildi.
Konferansın sonunda ABD ve İngiltere “Avrupa
Üzerine Bildiri’yi” yayınladı.
POTSDAM KONFERANSI
(17 Tem.- 2 Ağst 1945)
Barışın nasıl sağlanacağı konusunu görüşmek
üzere toplanmıştır. ABD, SSCB ve İngiltere
arasında yapılmış son toplantıdır.
● Alınan kararlar şunlardır:
● Sovyetler Birliği, 16 Ağustos 1945'te Polonya ile
yaptıkları bir antlaşma ile Polonya-SSCB sınırını
Curzon Çizgisi olarak kabul ettirdiler.
● Almanya Konusunda: Almanya'daki tüm Nazi
kurumlarının ortadan kaldırılması, Amerika Birleşik
Devletleri, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler
Birliği işgal bölgelerinde ayrı ayrı demokratik
rejimlerin kurulmasınakarar verilmiştir.
● Alman savaş endüstrisinin barış ekonomisinin
gereksinimlerine göre yapılandırılması, Tamirat
borcu için herhangi bir rakam tespit edilmemesi,
Sovyetler Birliği'nin, ABD, Birleşik Krallık ve
Fransız işgal bölgelerinden herhangi bir tamirat
borcu talep etmemesi kabul edilmiştir.
● Barış ekonomisi için gerekli olmayan endüstriyel
teçhizatın pek az bir kısmının Sovyetler Birliği'ne
verilmesine,
Alman
donanmasının
büyük
bölümünün tahrip edilmesine ve savaş suçlularının
yargılanmasına karar verilmiştir.
II. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI
● ABD, İngiltere ve SSCB savaştan galip çıktı.
● Komünizm hızla yayılmaya başladı. SSCB Orta Avrupa
ve Balkanlar'da kendisine bağlı komünist yönetimler kurdu.
● Nazizm ve Faşizm rejimleri son buldu.
● 10 Şubat 1947’de İtalya, Romanya, Bulgaristan,
Macaristan ve Finlandiya ile Paris’te barış antlaşmaları
imzalanmıştır.
● Sömürgecilik dönemi sona ermeye başladı. Mısır,
Hindistan, Pakistan, Tunus, Fas, Cezayir, Libya bağımsız
oldu.
● Atom bombası ile dünya artık Nükleer Çağa adım attı.
● İtalya savaştan sonra ekonomik ve siyasi alanda
yeniden yapılanmaya gitti. 1946’da cumhuriyeti ilan edildi.
●Savaştan mağlup ayrılan Japonya ABD tarafından işgal
edildi. Savaş sırasında ve savaştan önce aldığı toprakları
geri verdi. ABD Japonya’ya tekrar savaşa girmesini
engelleyen demokratik bir anayasanın hazırlanması,
ordunun kaldırılması ve eğitimde köklü bir yeniliğe
gidilmesi konularında baskı yaptı.
● Savaştan önce uluslar arası politikadan dışlanmış olan
Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri tarafından kurtarıcı olarak
karşılandı. Avrupa’nın yarısı üzerinde hâkimiyet kuran
SSCB çok büyük bir güç haline geldi.
● Savaşta atom bombasını kullanan ABD savaştan en az
etkilenen devlet oldu ve çok önemli bir güç haline geldi.
Savaşın sonunda kurulan BM, IMF gibi teşkilatların
yönetim merkezi ABD oldu. Büyük bir altın rezervini
( dünyanın % 75’i), dünya sanayi üretiminin yarısını ve
dünya ticaretinin % 25’ini elinde bulunduran ABD, Avrupa
merkezli dünya sisteminin değişmesine yol açtı.
● ABD ve SSCB dünya lideri olma yarışına girdiler. Sıcak
savaş artık yerini Soğuk Savaşa bıraktı. Soğuk savaş
NATO - Varşova Paktı arasında 1991'e kadar devam etti.
● ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve SSCB öncülüğünde BM
kuruldu.
● Birleşmiş Milletler Antlaşması (BM Şartı), 25 Nisan
1945'de San Francisco'da (ABD) toplanan BM Uluslararası
Örgütlenme Konferansı (San Francisco Konferansı)
sonucunda, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 51 ülke
tarafından 26 Haziran 1945'de imzalandı, 24 Ekim 1945'de
yürürlüğe girdi.
II. DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
Türkiye II. Dünya Savaşı’na katılmadı. Ama savaş boyunca izlediği
yansızlık siyasetinde zaman zaman büyük baskılara maruz kaldı.
● Türkiye 1939’da savaş olasılığının iyice artması üzerine toprak
bütünlüğünü korumaya yönelik ittifak anlaşmaları sağlamak amacıyla
bazı girişimlerde bulundu.
Almanya ve İtalya’nın saldırgan tutumları karşısında doğal olarak bu
girişimler İngiltere, Fransa ve SSCB’ye yönelikti.
● İlk görüşmeler sonucu 12 Mayıs 1939’da İngiltere’yle, 23 Haziran’da
Fransa’yla Türkiye’nin de “Barış Cephesi” içinde yer aldığını
açıklayan ortak bildiriler yayımlandı. Ama SSCB ile yapılan
görüşmelerden bir sonuç alınamadı.
1939 ANKARA ANTLAŞMASI
● Bunun üzerine 19 Ekim 1939’da Ankara’da Türkiye-İngiltereFransa İttifak Anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Türkiye bir
Avrupa devletinin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa yardımda
bulunacak, buna karşılık Avrupa’da çıkacak bir savaş Akdeniz’e
yayılırsa Türkiye’de İngiltere ve Fransa’ya yardımda bulunacaktı.
Bu antlaşmanın Türkiye’ye getirdiği sorumluluklar İngiltere ve
Fransa’nın yapmayı taahhüt ettiği yardımlara bağlandı. Türkiye
antlaşmaya ek bir protokol ekleyerek SSCB ile savaşmasını
gerektirecek herhangi bir sorumluluk üstlenmeyeceğini İngiltere ve
Fransa’ya kabul ettirmiştir.
●Savaşın Balkanlara doğru yayılma eğilimi göstermesi üzerine
Türkiye, Balkan Antantı’na bağlı ülkelerle de işbirliğini güçlendirmeye
çalıştı. Ama Şubat 1940’ta Belgrad’da toplanan Balkan Antantı
Bakanlar Konseyi bu yönde olumlu bir karar alamadan dağıldı.
● 10 Haziran 1940’ta İtalya’nın da katılmasıyla savaş Akdeniz’e
yayılınca Türkiye’nin 1939 Ankara Anlaşması’yla üstlendiği
yükümlülükler gündeme geldi. Ancak Fransa’nın kısa bir süre sonra
teslim olması, İngiltere’nin de bu konuda ısrarlı davranmaması
Türkiye’yi savaştan uzak tuttu.
● 1941 yılında SSCB’ye saldırmaya hazırlanan Almanya güney
kanadını güvenceye almak amacıyla Türkiye’ye bir saldırmazlık
anlaşması önerdi. Türkiye bunu hemen kabul etti. 18 Haziran 1941’de
imzalanan bu anlaşma Türkiye’nin savaş dışı kalma siyasetinde yeni
bir aşama oldu.
● Bunu 10 Ağustos 1941’de SSCB ile İngiltere’nin ortak notası izledi.
Savaşın iyice yoğunlaştığı bu dönemde her iki ülke Türkiye’nin toprak
bütünlüğüne saygılı olduklarını bildiriyorlardı. Buna karşılık
Türkiye’den 1936 Montrö (Montreux) Sözleşmesi’ni tam olarak
uygulayarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarını savaş gemilerine
kapalı tutulmasını istiyorlardı.
●1943’te Müttefiklerin üstünlüğü belirince İngiltere bu kez savaşın bir
an önce bitmesine katkıda bulunmak ve zaferin nimetinden pay almak
gibi görüşlerle Türkiye’yi Müttefiklerin yanında savaşa sokmaya çalıştı.
●Churchill bu amaçla 30 Ocak 1943’te Adana’ya gelerek İsmet
İnönü’yle görüştü. İnönü, Churchill’in Türkiye’nin en geç Ağustos
1943’te savaşa katılması isteğine karşı, bunun gerekli silahların, savaş
araç ve gereçlerinin
verilmesi durumunda olanaklı olabileceğini söyledi.
● Bu konudaki görüşmeler sürerken Müttefikler 14–24 Ağustos
tarihlerinde Kanada’nın Quebec kentinde, 19- 30 Ekim’de de
Moskova’da düzenledikleri toplantılarda Türkiye’yi savaşa katmak
yolundaki baskıyı arttırma kararı aldılar.
● 28 Kasım–2 Aralık tarihlerinde bir doruk toplantısı yapan
Churchill, Roosevelt ve Stalin de bu kararı onayladı. Bunun
üzerine Churchill ve Roosevelt 3 Aralık 1943’te İsmet İnönü’yü
Kahire’ye davet ederek bu konudaki kesin isteklerini ilettiler ve
Türkiye’nin Şubat 1944’te savaşa katılması durumunda her türlü
yardımı keseceklerini bildirdiler.
● İsmet İnönü’nün askeri ve stratejik gerekçelerle savaşa
katılmayı reddetmesi üzerine Mart 1944’te İngiltere, Nisan
1944’te de ABD Türkiye’ye askeri yardımı durdurdu.
● Diplomasi alanında da baskılar sürüyordu. Bu baskılara bir süre
daha direnen Türkiye savaşın gidişinin iyice belirginleşmesi
üzerine 2 Ağustos 1944’te Almanya ile siyasal ilişkilerini kesti.
Bunu 6 Ocak 1945’te Japonya ile ilişkilerini kesmesi izledi.
● Müttefik liderleri Şubat 1945’te toplanan Yalta (Kırım’da)
Konferansı’nda, yeni kurulacak Birleşmiş Milletlere yalnızca 1
Mart 1945’e kadar Almanya’ya savaş açmış ülkelerin katılmasını
içeren bir karar aldılar.
● Bunun üzerine Türkiye 23 Şubat’ta Almanya’ya savaş ilan etti.
Bu sırada Almanya’nın yenilgisi kesinleşmiş olduğundan fiilen
savaşa girmedi.
II. DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ
GELİŞMELER
a) Siyasal Gelişmeler
● Dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’dür. İnönü Dönemi “ Milli
Şef “ dönemi olarak adlandırılır.
● CHP, TBMM’de tek parti olarak görev yapmaktadır.
● Bu dönemde Alman Nazizm’i ve İtalyan Faşizmi’nin etkisiyle
Turancı ( Türkçü) akımlar güçlenmiştir. Almanya ise bu akımı
destekleyerek Türkiye’nin SSCB’ye karşı savaş açmasını
sağlamak istemiştir. Ancak hükümetin savaş dışı kalma politikası
izlemesi ve savaşın sonuna doğru Almanya’nın yenilebileceğinin
ortaya çıkması hükümeti SSCB ile ilişkileri düzeltmeye
yönlendirmiştir. Bunun için 18 Mayıs 1944’te Bakanlar Kurulu,
İçişleri Bakanlığının Türkçü ve Turancılara karşı aldığı önlemleri
onaylamış ve bu kesimin faaliyetleri önlenmiştir.
b) Askeri Gelişmeler
● II. Dünya Savaşı’na hazırlık amacıyla 1938 Mayısında İngiltere
ile 6 milyon sterlinlik silah alımı kredisini içeren bir Askeri kredi
antlaşması imzalandı.
● Devlet gelirlerinin %43’ü savunma harcamalarına ayrılıyordu.
● Çatalca’da muhtemel bir Alman işgaline karşı Çakmak Hattı’nın
yapım çalışmaları başlamıştır.
● Savaşın başlamasının ardından genel seferberliğe gidilmiş,
1.300.000 kişi silâhaltına alınmıştır.
Davut GÜNEŞ
Niksar Anadolu Öğretmen Lisesi Tarih Öğretmeni
ÜNİTE 3 : SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ
SOĞUK SAVAŞ KAVRAMI VE SOĞUK SAVAŞA
GEÇİŞ DÖNEMİ
● II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ile SSCB arasında Küba
Krizine kadar sürekli bu olaydan SSCB’nin dağılmasına kadar
dönem dönem görülen gerginlik ve sınırlı çatışmaya Soğuk
Savaş denir. ( Soğuk Savaş özellikle siyasi, psikolojik,
ekonomik, bilimsel ve teknoloji alanlarında görülmüştür.)
"Soğuk Savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında ABD'li Bernard
Baruch tarafından kullanılmıştır.
● II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve Asya'da, güçler
dengesinde büyük boşluklar meydana geldi.
●Dengeler beklenildiği gibi hemen kurulamadı. Bu durumun
oluşmasında, yenilen devletlerle birlikte galip devletlerden
İngiltere ve Fransa'nın da savaştan büyük ölçüde yıpranmış
olarak çıkması önemi rol oynadı.
● Avrupa'da Almanya'nın Asya'da Japonya'nın yerini tek başına
dolduracak nitelikte bir devlet yoktu.
●Bununla beraber Batılı devletler barışı tesis ettiklerine inanarak
ve Birleşmiş Milletler Teşkilatının varlığına güvenerek
ordularının büyük bir kısmını terhis ettiler.
● Bu ortamda savaştan sonra güçlü olarak ayakta kalabilenle
ise siyasi ve ekonomik doktrinleri birbiriyle çatışan ABD ile
SSCB idi.
● Ordusunu ve sanayisini güçlendiren SSCB Orta, Doğu ve
Güneydoğu Avrupa'da etkisini artmaya başladı ve bu bölgedeki
ülkeleri bir ölçüde kendi şemsiyesi altına aldı.
● Bundan korkan ABD ve İngiltere, Batı Avrupa'da ve başka
yerlerde Sovyet yanlısı komünist partilerin iktidara gelmemesi
için çeşitli girişimlerde bulundular.
●Bu gelişmeler iki taraf arasında karşılıklı ittifakların ortaya
çıkmasına( NATO, Varşova Paktı gibi) ve gerginliğin giderek
tırmanmasına yol açmıştır.
● 1945'e kadar uluslararası ilişkilerin ve dünya politikasının
merkezi Avrupa idi. Asya, Afrika ve Latin Amerika, XX.
yüzyılın ortalarına kadar uluslararası politikada aktif bölgeler
değildi.
● Ancak savaş sonunda farklı kıtalar ve bölgeler dünya
politikasında aktif rol oynamaya başladı. Asya'da Çin Halk
Cumhuriyeti ve Hindistan gibi geniş ve kalabalık nüfuslu iki
ülkenin ortaya çıkışı ve Japonya'nın büyük bir ekonomik
kuvvet olarak tekrar güç kazanması ile bu kıta, milletlerarası
politikada önemli bir güç hâline geldi.
● Asya ve Afrika'daki sömürge hâlindeki ülkeler, bağımsızlığını
kazanmaya başladı. Böylece "Üçüncü Dünya" veya
"Bağlantısızlar Bloku" adı verilen yeni bir blok doğdu.
● Aynı zamanda II. Dünya Savaşı sırasında hava sahasının
kullanımı ile ortaya çıkan yeni rekabet alanı, bu dönemin
sonlarına doğru teknolojik gelişmelere paralel olarak uzaya kadar
taşındı.
● Kore ve Vietnam savaşları, Berlin Sorunu, 1956-59 yılları
arasında Ortadoğu'daki çekişme, U-2 casus uçağı olayı, Küba
krizi gibi olaylar soğuk savaşın doruğunu oluşturmuştur.
●Ancak Küba Krizi Soğuk Savaş için bir dönüm noktası
oluşturmuş, nükleer savaş tehlikesinin ne kadar yakın olduğunu
ortaya koymuştur.
II. DÜNYA SAVAŞI’NDAN SONRA DÜNYA SİYASETİNİ
ŞEKİLLENDİREN GELİŞMELER
Bu dönemde uluslar arası siyaseti şekillendiren dört önemli
gelişme yaşanmıştır:
● Geleneksel güç dengesinin merkezi ve en önemli öğesi olan
Avrupa'nın ve Avrupa devletlerinin savaşta büyük bir tahribatla
çıkması
● Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin savaştan
sonra süper güç haline gelmiş olmaları,
● Nükleer silahların geliştirilmesi,
● Dünyanın çeşitli bölgelerindeki sömürgeci devletlere karşı
ulusal bağımsızlık hareketlerinin başlaması,
İKİ KUTUPLU DÜNYA DÜZENİ
● II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa'nın bir güç merkezi olarak
dünya politikası sahnesinden çekilmesinden sonra, dünya en az
yirmi yıl kesin çizgiyle ABD ve Sovyetler Birliği'nin çevresinde
" iki kutuplu " bir nitelik kazandı.
● Bu iki kutuplu dünya Doğu Bloğuyla Batı Bloğu, “kapitalizmliberalizm-demokrasi” ile “komünizm” veya ABD ile SSCB
etrafında arasında meydana gelmiştir.
● Bu düzende dünya devletleri ya iki bloktan birisini seçmiş ya
da Bağlantısızlar Hareketine katılan devletler gibi her iki bloğa
da eşit mesafede durmaya çalışmıştır.
SOĞUK SAVAŞA YOL AÇAN GELİŞMELER
I. YÜZDELER ANTLAŞMASI
● " Tarihte " Yüzdeler Antlaşması " diye geçen bu antlaşmada,
Churchill ve Stalin arasında 1944 Ekim'inde gerçeklesen ve
amacı Doğu Avrupa'da etki alanlarının kesin olarak saptanması
olan anlaşmayla İngiltere ve Rusya Doğu Avrupa'da sahip
olacakları üstünlüğü yüzdelerle belirlemişlerdir.
Doğu Avrupa
Ülkeleri
Macaristan
Bulgaristan
Romanya
Yugoslavya
Yunanistan
İNGİLTERE’NİN
PAYI
%50
%25
%10
%50
%90
SSCB’NİN PAYI
%50
%75
%90
%50
%10
●Churchill'in anılarından yazdıklarından anlaşıldığına göre, bu
anlaşma o andaki savaş durumu düzenlemesiydi.
● Hemen savaş sonrasının bu karar ve gelişmeleri, Avrupa'nın,
komünizmin kıtada çökmesine kadar süren, bölünmüşlüğünü
başlatmıştır.
●Bu kararlar, Batı’nın Doğu Avrupa'daki gücünün sınırının ve
bölgedeki Sovyet üstünlüğünün önemli bir göstergesidir.
BERLİN BUHRANI
●II. Dünya Savaşı'ndan sonra, Almanya'nın tümünde yapıldığı
gibi Berlin şehri de dört işgal bölgesine ayrılmıştı.
●SSCB’nin kendi işgal bölgesinden Batılı devletleri çıkarmak
istemesi Almanya’nın birleşmesini önlemiş, iki taraf arasında
anlaşma bir türlü sağlanamamıştır.
● Bunun üzerine ABD, İngiltere ve Fransa kendi işgal
bölgelerinde Federal Alman Cumhuriyeti, SSCB ise kendi işgal
bölgesinde Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
● Bu bölünmenin bir sonucu olarak 1961 yılında Berlin’i ikiye
ayıran Berlin Duvarı inşa edilmeye başlamıştır.
NÜKLEER SİLAH DENETİMİNDE ANLAŞMAZLIK
BARUCH PLANI (ABD)
AVRUPA’DA KOMÜNİST ÜLKELER
& Atom enerjisinin geliştirilmesi ve kullanımının tüm
aşamalarını denetleyecek olan bir uluslararası Atom Geliştirme
Kuruluşu'nun kurulması
& İhlallere karşı bu kuruluşa sınırsız denetleme yetkisinin
tanınması
& Atom silahının yapımıyla ilgili her türlü ihlalin en sert biçimde
cezalandırılması
& Kuruluş tam denetim kurduktan sonra atom silahının
yapımının yasaklanması ve mevcut atom stoklarının yok edilmesi
& Anlaşmayı ihlal edenlerin cezalandırılmasını engellenmemesi
için Güvenlik Konseyindeki veto sisteminin değiştirilmesi
● Baruch Planı, Sovyetler Birliği tarafından kabul edilmemesine
rağmen, daha sonra ABD tarafından nükleer silahsızlanma
konferanslarında ortaya konan önerilerin temelini oluşturması
açısından önemlidir.
● Sovyetler Birliği'nin planı reddetme nedenleri ise;
& Planın uygulanmasıyla ABD’nin atom silahı yapabilme
yeteneğine sahip tek devlet olarak kalması;
& ABD’nin, BM'de karar verme sürecine egemen olması,
& ABD’nin BM’nin bir kuruluşu olan Atom
Komisyonu'nu da etkisi altına alabileceği düşüncesi;
Enerji
& Planın tartışıldığı sırada Sovyetler Birliği atom silahının
gizlerini ele geçirip bu silahı çok kısa bir süre içinde yapabilme
uğraşı içindeydi.
●Bu nedenlerden dolayı bu planı kabul etmeyen Sovyetler Birliği
ile ABD arasındaki gerginlik daha da büyüdü.
SSCB’NİN KOMÜNİZM’İ YAYMA ÇABALARI
● II. Dünya Savaşı’nın doğrusunda Avrupa’nın doğusu
(Yugoslavya ve Arnavutluk dışında) Sovyet ordusu tarafından
kurtarılmış, Fransa, İtalya ve Almanya’nın Batısı ise İngiliz ve
ABD ordularının denetimi altında kalmıştı.
● Böylece siyasal iktidarı ele geçirebilecek güçlü Komünist
partilerin bulunduğu Fransa ve İtalya’da bu partiler iktidardan
uzak tutulabilmişken, savaşı izleyen ilk üç yıl içinde Sovyetler
Birliğinin etki alanı içinde kalan sekiz ülkede (Doğu Almanya,
Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan,
Arnavutluk, Yugoslavya) Marksist-Leninist partiler siyasal
iktidarı ele geçirmişlerdir.
● Komünist partisinin büyük ölçüde oy alabildiği Çekoslovakya
ve işgalden kurtuluşlarını Sovyet ordularına borçlu olmayan
Yugoslavya ve Arnavutluk dışında komünist hareketin zayıf
olduğu bu ülkelerde sosyalist rejimlerin kuruluşunda Sovyet
askeri varlığı önemli pay sahibi olmuştur.
● Savaşın yarattığı güç dengesi ve savaştan hemen sonra
Sovyetler Birliği ile Batılı güçler arasında gerginleşen ilişkiler soğuk savaş- Yugoslavya ve Arnavutluk dışında bu ülkelerin
sürekli olarak Sovyetler Birliği’nin yörüngesinde kalmasına yol
açmıştır.
● Yugoslavya Nazi işgaline karşı Yugoslav halklarının silahlı
direnişini örgütlemiş olan Tito yönetiminde 1948 yılından sonra
Sovyetler Birliğine karşı çıkmış ve ondan sonra da
bağımsızlığını titizlikle korumuştur.
●Arnavutluk da 1961 yılında Sovyetler Birliği’nden kopacaktır.
● Öteki altı ülke ise gerek ülke içi sosyalist uygulamalar, gerekse
dış politika bakımından Sovyetlerin sadık bir izleyicisi oldular.
●Bu etkiden sıyrılmaya çalıştıklarında da hep Sovyet müdahalesi
ile karşılaştılar.
● Sovyetler Birliği 1953’te Doğu Almanya’ya ve 1956’da
Macaristan’a askeri birlikler gönderdi. 1968’de ise yine
Sovyetlerin
öncülüğünde
beş
Doğu
Avrupa
ülkesi
Çekoslovakya’daki yönetimi askeri bir müdahale ile değiştirdi.
●Arnavutluk’ta Enver Hoca önderliğindeki Milli Kurtuluş
Cephesi 29 Kasım 1944'de iktidara gelerek komünist idareyi
kurmuştur.
Kendi İsteği İle
Kabul Edenler
Arnavutluk,
Yugoslavya
Çekoslovakya
SSCB Baskısı
İle Kabul
Edenler
Doğu
Almanya,
Polonya,
Macaristan,
Romanya,
Bulgaristan,
SSCB’den Bağımsız
Hareket Edenler
Yugoslavya
Tito
liderliğinde
1948’ten
sonra
Arnavutluk,
Enver Hoca
liderliğinde
1961’den
sonra
AVRUPA DIŞINDA KOMÜNİZM’İN YAYILMASI
KÜBA DEVRİMİ:
●26 Temmuz 1953 Moncada Kışlası İsyanıyla başlayan devrim
hareketi 1 Ocak 1959`da Batista’nın kovulması ve Santa Clara,
Santiago de Cuba şehirlerinin Fidel Castro, Che Guevara, Raul
Castro liderliğindeki isyancılar tarafından ele geçirilmesiyle son
bulmuştur.
●Başbakanlığa gelen Fidel Castro ABD’nin kendisini iktidardan
uzaklaştırmak istemesi sebebiyle SSCB ile yakın ilişki
kurmuştur.
● Ülkedeki özel işletmeler kamulaştırılmış ve sosyalist idareye
geçilmiştir.
ÇİN DEVRİMİ:
●1934’te komünist devrimi amaçlayan Mao Tse-Dung’un
kuvvetleriyle milliyetçi Çan Kay Şek kuvvetleri arasında II.
Dünya Savaşı sırasında Japon saldırılarına karşı birlikte mücadele
etmiştir.
●Ancak savaştan sonra komünistlerle cumhuriyetçiler arasında iç
savaş yoğunlaşmış ABD’nin desteğini alan milliyetçiler 1946 ve
47 yıllarında iktidarı ele geçirmiştir.
●Milliyetçilerin kötü bir yönetim sergilemesi üzerine
komünistler 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin
kurulduğunu ilan ederek yönetimi ele geçirmişlerdir.
● Çin’de komünizm’in kurulması SSCB’nin Asya’da büyük bir
müttefike kavuşmasını sağlamıştır.
KUZEY KORE DEVRİMİ:
● Kim İl Sung önderliğindeki komünistler 1946 yılında Kore İşçi
Partisi’ni kurmuş, 25 Ağustos 1948 yılında hem güney hem de
kuzey bölgelerinde yapılan genel seçimlerde Kore Demokratik
Halk Cumhuriyeti tüm Kore halkını temsil eden tek meşru devlet
organı olarak kabul edilmiştir.
●Ancak daha sonra 1950 yılında başlayan Kore Savaşı
sonunda Kore 38. kuzey enlemi sınır olmak üzere Kuzey ve
Güney Kore olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
●Kuzey Kore Komünist rejimi, Güney Kore ise demokrasi
benimsenmiştir
SOĞUK SAVAŞ GELİŞMELERİ
DOĞU BLOKU’NUN KURULMASI
KOMİNFORM:
●Stalin, 5 Ekim 1947'de "Amerikan emperyalizminin bir aleti"
olarak tanımladığı Marshall Planı'na (Avrupa Ekonomik
Kalkınma planı) karşıt bir girişim olarak; SSCB, Polonya,
Bulgaristan, Çekoslovakya, Romanya, Macaristan, Yugoslavya,
Fransa, İtalya komünist partileri liderlerini bir araya getiren
Kominform'u kurmuştur.
● Kominform, görünüşte Marshall Planı'na mukabele amacına
yönelik bir adım olarak takdim edilmişse de, gerçekte amacı,
dünya ve özellikle Avrupa Komünist hareketinin koordinasyonu
ve Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı ertesinde lağvedilen 3.
Enternasyonal'in fonksiyonlarını üstlenmekteydi.
COMECON (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi)
(25 Ocak 1949)
● Sosyalist ülkeler arasında ekonomik işbirliği ve dayanışma
amacıyla kurulan(25 Ocak 1949) ve Batı'da COMECON olarak
adlandırılan uluslararası örgüt. 5-8 Ocak 1949'da Moskova'da
yapılan görüşmelerden sonra kurulan CMEA'nın merkezi
Moskova'dadır.
●Örgütün temel amaçları; ekonomik gelişme için uzmanlaşma ve
işbirliğine dayalı planlar hazırlamak: hammaddelerin üretim ve
dağıtımını yönlendirmek, üye ülkeler arasında ve öbür ülkelerle
ticareti geliştirmek için ortak girişimde bulunmak; bilimsel ve
teknik araştırmalarla işbirliği yapmaktır.
● CMEA üyesi ülkeler tüm yeryüzündeki sanayi üretiminin
1/3'den ve ulusal gelirin 1/4'den fazlasını sağlamaktaydı.
Yüzölçümü 25 milyon km2 olan üye devletlerin topraklarında
yaklaşık 400 milyon kişi yaşamaktaydı.
VARŞOVA PAKTI (14 MAYIS 1955)
● 14 Mayıs 1955'te S.S.C.B, Çekoslovakya, Bulgaristan,
Macaristan, Polonya, Doğu Almanya ve Arnavutluk (1968'de
çekildi) tarafından kurulmuştur.
●Kurulma amacı NATO saldırısına karşı Doğu Avrupa
ülkelerini savunmaktır.
● Varşova Paktı, Londra ve Paris Antlaşmaları ile Federal
Almanya’nın NATO’ya girmesi ve NATO’ya bağlı olarak Batı
Avrupa Birliği’nin kurulmasıyla Avrupa’da doğan ve giderek
artan savaş tehlikesine karşı biçimlendi.
●Pakt kurucularına göre bu gelişmeler, barışsever devletlerin
güvenliği bakımından bir tehdit oluşturuyor ve savunma sağlayıcı
karşı önlemlerin alınmasını gerektiriyordu.
● Varşova Paktını kuruluşunu izleyen süreçte, SSCB ile üye
ülkeler arasında zincirleme bir biçimde ikili yardım anlaşmaları
imzalandı.
● Anlaşmalarda uluslararası ilişkilerde tehdit ve kuvvete
başvurma kınanarak, üyelerin bunu önlemek konusunda gerekli
tüm çabayı gösterecekleri belirtilmişti.
VARŞOVA PAKTI’NIN ÖZELLİKLERİ
- Üyelerin ortak çıkarlarını
birbirlerine danışacaklardır.
ilgilendiren tüm sorunlarda
- Avrupa’da silahlı bir saldırı durumunda üyelerin tek tek ya da
ortak bir biçimde kendilerini savunacaklardır
- Birleşik Komutanlık kurulacaktır.
- Siyasal Danışma Komitesi kurulacaktır.
- Üyelerin bu anlaşmanı amaçlarıyla herhangi bir uluslararası
bağlantıya girmeyecekleri ve girişimde bulunmayacaklardır.
- Tarafların birbirleriyle ekonomik ve kültürel ilişkilerini daha
ileri boyutlarda bir dostluk ruhu içinde davranacaklardır.
- Bu sözleşmenin toplumsal ve siyasal sistemleri göz önüne
alınmaksızın öteki tüm devletlere açıktır.
- Antlaşma 20 yıl geçerli olacaktır. Sürenin bitiminden bir yıl
önce, anlaşmayı sona erdirme isteğinin belirtilmemesi
durumunda, anlaşma 10 yıl daha uzayacaktır.
- Varşova Paktı’nın en yüksek siyasal organı Siyasal Danışma
Komitesi’dir(CPC).
- Doğu ile Batı arasında ortak güvenlik sağlayan bir pakt
yürürlüğe girince, Varşova Paktı’nın kaldırılması göz önüne
alınabilir.
SSCB’NİN YAYILMASINA KARŞI TEPKİLER
● 1924'ten beri SSCB'yi yöneten Stalin, 5 Mart 1953'te
Moskova'da öldü.
● Daha Stalin ölmeden önce baş gösteren siyasi çatışmalar ve
onun ölümüyle ortaya çıkan iktidar mücadelesi bloktaki
sarsıntıları iyice arttırdı.
● SSCB'nin hâkimiyet politikasına karşı gerek rejim ortaklığı
olan devletlerde gerekse uydu devletlerde tepkiler ortaya çıktı.
Blok içindeki bu sarsıntılar SSCB'nin dış politikasını da etkiledi.
YUGOSLAVYA’NIN KOMİNFORM’DAN
ÇIKARILMASI
● Yugoslavya'nın Kominform'dan ve Moskova'dan
kopmasında: diğer uydu ülkelerde olduğu gibi, Sovyetler
Yugoslavya'yı da tam manasıyla kontrolleri altına almak
istemişler, fakat Yugoslav lideri Tito buna müsaade
etmemiştir.
● Çünkü Yugoslavya'nın komünist rejim altına girmesi,
Sovyet askerleri veya Sovyet Rusya'nın sayesinde değil, Tito
ve "Partizan"larının Almanlara karşı yaptığı silahlı
mücadele sonunda olmuştu.
● Diğer uydu ülkelere göre bu farklılık, Tito'ya, Moskova'ya
karşı davranışında büyük bir bağımsızlık sağlamış ve
Moskova da bunu hazmedememiştir.
● Tito Yugoslavya'da kendi komünist rejimini kurduktan
sonra Moskovaya dayanmakla beraber, onun kendisine özgü
tasarıları vardı.
● Tito, kendisini Balkanların en büyük lideri yapmak
istiyordu. Bu amaçla, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan ile
çeşitli işbirliği anlaşmaları ve ittifak antlaşmaları
imzalanmıştı.
● Tito, bu ülkeleri Belgrad etrafında toplamak ve hatta
Yunanistan'da Markos galip geldiği takdirde Yunanistan'ı da
katarak, bir Balkan Federasyonu kurmak istiyordu. Bu ise
Sovyetleri ürküttü.
● Sovyetler, Tito'nun da aynen Sovyet komünizmini ve
sistemini tatbik etmesini istemişler, Tito ise buna karşı
gelerek, komünizmi Yugoslavya'nın milli şartlarına göre
tatbik etme çabasında idi.
● Tito'nun bu hareketi, milletlerarası komünizm
hareketinde ilk "milli komünizm" çabası olarak kabul
edilebilir.
ÇİN – SSCB ANLAŞMAZLIĞI
● SSCB’nin 1956 yılında Cominform’un kaldırılması
kararını alması komünizmin dünya çapındaki zaferini
isteyen komşu komünist devlet Çin Halk Cumhuriyeti ile
Sovyetler Birliği'nin arasını daha da açmıştır.
● Bu Çin-Sovyet görüş ayrılığı 1967'de Muhafızların
Pekin'deki Sovyet elçiliğini kuşatmasıyla patlak vermiştir.
● 1969'da da Çin - Sovyet sınırında anlaşmazlıklar
yaşanmıştır.
MACARİSTAN’DA TEPKİLER
● Macarlar Sovyet Rusya destekli Komünist idareyi
kaldırmak üzere 23 Ekim 1956′da başkaldırdılar.
● Bir öğrenci mitingi şeklinde başlayan olaylar bir anda
tüm ülkeye yayıldı.
● Fakat Rus tankları devreye girerek ihtilalı kanlı bir
şekilde bastırdı. 10 Kasım’da her şey bitmişti. Ruslar Orta
Avrupa’da kontrollerini böylece sağlamlaştırdılar.
● Çatışmaların sonunda 2500 Macar öldürülmüş 13.000′i
yaralanmış, 200.000′i de mülteci olarak vatanlarından
kaçmak zorunda kalmışlardı. Binlerce Macar Sibirya’daki
çalışma kamplarına ölüme gönderilmişlerdi.
ÇEKOSLOVAKYA’DA TEPKİLER
● 1967 yılında Çekoslovakya Komünist Partisi Genel
Sekreterliğine Alexander Dubçek’in getirilmesiyle “Prag
Baharı” denilen olaylar başlamıştır.
●Dubçek’le başlayan "milli komünizm", "insancıl
komünizm" gibi liberal sayılabilecek hareketler
Sovyetlerin 1968 Ağustosunda bu ülkeyi askerleriyle işgal
etmesiyle sona ermiştir.
BATI BLOKU’NUN KURULMASI
TRUMAN DOKTRİNİ
● 1946 yılında Sovyet Rusya üç ana yönde yayılma çabalarına
girişmiştir.
1) İran üzerinden Orta Doğu petrolleri ve Basra Körfezi'yle Hint
Okyanusu,
2) Türkiye üzerinden Boğazlar, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz
3) Yunanistan üzerinden Doğu Akdeniz.
● Bu üç yönün geleneksel olarak İngiltere'nin hayati ilgi ve çıkar
alanları olmasına karşı SSCB’ye durduracak güçten yoksun
olması İngiltere’yi ABD’yi dünya siyasetine çekmek için
hareketlendirdi.
● İngiltere 1947 Şubatında Amerikan hükümetine, biri Türkiye
ve diğeri de Yunanistan hakkında olmak üzere iki memorandum
(muhtıra) verdi.
●Bu memorandumlarda, Türkiye'nin Batı savunması için
önemi belirtilerek Türkiye'ye hem ekonomik ve hem de askeri
yardım yapılması gerektiği, İngiltere'nin bu yardımları
yapamayacağı ve hatta Yunanistan'daki askerlerini dahi geri
çekmek zorunda bulunduğu ve dolayısıyla sorumluluğun
Amerika'ya düştüğü belirtildi.
● Bunun üzerine Başkan Truman Amerikan Kongresi'ne 12 Mart
1947 günü gönderdiği mesajında, Türkiye ve Yunanistan'a 400
milyon dolarlık askeri yardım yapılması için kendisine yetki
verilmesini istedi.
● Bu mesajda Türkiye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının
Orta Doğu düzeninin korunması için bir zaruret olduğu
belirtiliyor ve Türkiye ile Yunanistan'ın durumlarının birbirine
bağlılığı şöyle anlatılıyordu: "Eğer Yunanistan silahlı bir
azınlığın kontrolü altına düşerse, bunun Türkiye için sonuçları
çok ciddi olur. Böyle bir durumda karışıklık ve düzensizlik bütün
Orta Doğu'ya yayılabilir."
● Truman Doktrini savas sonrası Amerikan dış politikasında,
sonuçları günümüze kadar ulaşan, Amerika’nın Monroe
Doktrini’ni terk ederek, SSCB’ye karşı aktif bir dış politika
izlemesini sağlamıştır.
MARSHALL DOKTRİNİ ( PLANI)
● İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, ABD tarafından Avrupa
ülkelerine yardımda bulunmak ve bu ülkeleri kısa zamanda
geliştirip güçlenmelerini sağlamak amacıyla hazırlanan bir
programdır.
● Marshall Programı'nın başlıca iki amacı vardır;
& Birincisi, sağlanacak dış yardımlarla Avrupa ülkelerinin
yıkılan
ekonomilerinin
onarımına
ve
kalkınmalarının
gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak,
& İkincisi, komünizmin Batı Avrupa'daki yayılışına engel
olmaktı.
● SSCB’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’ya karşı
tehditlerinin artması üzerine ABD Dışişleri Bakanı George C.
Marshall, Avrupa'ya programlı yardım yapılması önerisinde
bulundu. Bunun üzerine bir Avrupa Onarım Programı (European
Recovery Program) hazırlandı.
● Marshall Programı, 1948 yılında Başkan Truman tarafından
imzalanan bir kanun ile kabul edildi. Program dört yıllık bir
süreyi kapsamaktaydı.
● Avrupa ülkeleri aralarında gerekli işbirliğini gerçekleştirmek
ve Marshall yardımlarını dağıtmak üzere Avrupa Ekonomik
İşbirliği Örgütü (OEEC)'nü kuruldu.
● 17 Batı Avrupa ülkesinden her biri, 1948-1951 dönemini
kapsayan bir plan hazırlayacak, ekonomisini toparlayacak,
üretimini artıracak ve dış açığı azaltacak önlemler alacaktı.
● Marshall Planı savaş sonrası dönem dünyada "Soğuk
Savaş”ın başlangıç dönemidir. Dolayısıyla ABD, ne pahasına
olursa olsun Komünizmin yayılışına set çekmek istiyordu.
● Avrupa Onarım Programı'nın uygulandığı dört yıllık süre
içerisinde ABD, Avrupa'ya 11.4 milyar $ yardım yaptı, bunun
%90'i doğrudan hibe şeklinde idi. En fazla yardım alan ülkeler
İngiltere (%24), Fransa (%20), Federal Almanya (%11) ve
İtalya (%10) idi.
YUNAN İÇ SAVAŞI
●II. Dünya Savaşı'nda Yunanistan'da "Ulusal Kurtuluş Ordusu"
(ELAS) ve "Hür Demokratik Yunan Ordusu" (EDES) örgütleri
Alman işgaline karşı başarılı mücadeleler vermişti.
● İki grup arasında politik çekişmelerden dolayı 1944'te başlayan
mücadele 1948'e kadar devam etmiş ve iç savaşa dönüşmüştü. ●
● ELAS. SSCB ve Yugoslavya'dan, EDES ise ABD ve
İngiltere'den destek görüyordu.
● 1950'ye kadar süren çatışmaların sona ermesinde
Cominformdan çıkarılan Yugoslavya'nın çetecilere yaptığı
yardımı kesmesi ve ABD tarafından yürürlüğe konan Truman
Doktrini etkili olmuştur.
BATI AVRUPA BİRLİĞİ
● 1948’de Komünistlerin Çekoslovakya’da iktidarı ele
geçirmeleri, SSCB’nin yayılmacı siyasetini ve tehditlerini ortaya
koyması bakımından Batılı devletler için bir alarm oldu.
● Bu şartlar içinde, İngiltere ve Fransa ile Belçika, Hollanda ve
Lüksemburg arasında, 4 Mart 1948 de Brüksel’de başlayan
toplantı, 17 Mart 1948 de Batı Avrupa Birliği’ni kuran bir
antlaşmanın imzası ile sona erdi.
●Bu antlaşmaya göre beş devlet, aralarındaki her türlü
işbirliğinden başka, taraflardan biri Avrupa’da bir silahlı
saldırıya uğradığı takdirde, diğerleri her türlü vasıtalarla onun
yardımına gideceklerdi.
● Batı Avrupa Birliğine başlangıçta, İskandinav Ülkeleri de dahil
edilmek istenmişse de, bu ülkeler, Sovyetler Birliği ile
komşulukları dolayısıyla, bu devleti kışkırtmak istememişler ve
bu ittifaka dahil olmaktan kaçınmışlardır.
● Batı Avrupa Birliği Avrupa’daki Sovyet tehdit ve yayılmasına
karşı alınmış ilk askeri tedbir olmuştur.
●Fakat Amerika’nın bu ittifak içinde olmayışı, Batı Avrupa
Birliğini Sovyetler karşısında bir denge unsuru olmaktan yoksun
bırakmıştır.
● 1948 yılının gelişmeleri, Batılıları ve Amerika’yı, daha geniş
bir ittifak sistemi kurmaya sevk edecek ve NATO ortaya
çıkacaktır.
NATO(NORTH ATLANTİC TREATY ORGANİZATİON)
● Marshall Planı ve Truman Doktrini, Sovyetlerin Orta Doğu ve
Avrupa'da girişmiş oldukları yayılma faaliyetlerine karşı Birleşik
Amerika'nın almış olduğu ilk tedbirlerdi.
●Fakat 1948 Berlin Buhranı’yla Sovyetlerle işbirliği yapma
imkânı kalmadığı anlaşıldı. Çünkü şimdi Sovyetler, bir barış
düzeninin kurulmasından ziyade, mümkün olduğu kadar geniş
alanları komünist kontrolü altına sokmanın çabası içindeydi.
●İşte bu netice, Amerika’yı, Sovyetlere karşı “Durdurma
(containment) Politikası” takibine götürmüştür. Yani,
Amerika bundan sonra Sovyet yayılmasını durdurmak için
gerekli tedbirleri alacaktır ki, bu tedbirlerin en etkilisi 4 Nisan
1949 da kurulan NATO veya Kuzey Atlantik İttifakı olacaktır.
● SSCB’ye karşı kurulan Batı Avrupa Birliği’nin bu devlete karşı
tek başına yeterli olmayacağının görülmesi ABD’yi Monroe
Doktrini politikasından döndürdü.
● Senatör Vandenberg Nisan ayında Senatoya sunduğu bir karar
tasarısında,
Amerika
Cumhurbaşkanına,
Amerika'nın
güvenliğini ilgilendiren ve karşılıklı yardıma dayanan "bölgesel
ve diğer ortak anlaşmalara" katılma yetkisinin verilmesini
istedi.
● Vandenberg'in bu teklifi 11 Haziran 1948 de Amerikan
Kongresi tarafından kabul edildi ve bu karara bundan böyle
Vandenberg Kararı denildi.
Not: Vandenberg Kararı, Amerika'nın 1823'ten beri tatbik
etmekte olduğu Monroe Doktrinini terk ettiğini gösteriyordu.
● Amerika, dış politikasında bu esaslı değişikliği yaptıktan sonra,
Batı Avrupa Birliğini daha müessir ve geniş bir ittifak sistemi
haline getirmek için Kanada ve Batı Avrupa ülkeleri ile temasa
geçti ve bu temaslar ve müzakereler sonunda 4 Nisan 1949 da 12
Batılı ülke arasında, kısa adı ile NATO (North Atlantic Treaty
Organization) denen Kuzey Atlantik İttifakı kuruldu.
●Antlaşmanın başında, bu ülkelerin, milletlerin, demokrasi
ilkeleri ile kişi hürriyetleri ve hukuk üstünlüğüne dayanan
hürriyetlerini ve ortak savunmaları ile barış ve güvenliklerini
korumak için birleşmiş oldukları belirtiliyordu. İçlerinden birine
yapılmış bir saldırı hepsine yapılmış sayılacaktı.
● NATO'nun kuruluşu ile Sovyetlerin Avrupa'daki yayılması, o
günden bugüne, durdurulmuştur. Lakin 1949'a gelinceye kadar da
Avrupa'nın mühim bir kısmını sınırları içine katmışlar veya
kontrolleri altına almışlardır.
●Sovyet Rusya, 1940-1945 yılları arasında Avrupa'da 450.000
Km. toprağı ve 24 milyon kadar nüfusu sınırları içine katmıştır.
●1945-1948 yılları arasında ise, 1 milyon Km. toprak ile 92
milyon nüfusu da kontrolleri altına almışlardır.
● Türkiye ve Yunanistan'ın 1952 de, Batı Almanya'nın 1955’de
ve İspanya'nın da 1982 yılında NATO'ya katılması ile NATO
üyelerinin sayısı 16'ya yükselmiştir.
●1997 Madrid Zirvesi ile birlikte de Çek Cumhuriyeti,
Macaristan ve Polonya örgüte üye olmuşlar, böylece üye sayısı
on dokuza ulaşmıştır.
Not; Günümüzde üye sayısı 26’dır.
AVRUPA KONSEYİ
● 5 Mayıs 1949′da, Avrupalı 10 devletin katılımıyla kurulan
birliktir. Bunlar: Belçika, İngiltere, Danimarka, Fransa,
Hollanda, İrlanda, İsveç, İtalya, Lüksemburg ve Norveç’tir.
●Birliğin amacı, üye ülkelerin ortak mallarını ve ilkelerini
koruma ve yayma; iktisadi gelişimlerini sağlamak amacıyla,
aralarında daha sıkı bir işbirliği oluşturmaktır.
● Konsey, esas olarak, üye ülkelerin hükümet temsilcileriyle,
parlamento üyelerinden oluşmuştur. Buna ek olarak, Avrupa
İnsan Hakları Komisyonu ile Avrupa İnsan Hakları Divanı da
kuruldu.
● Bu iki komisyon da, Konsey’in merkezi olan Strazburg’ta
çalışmaya başlamıştır.
●Türkiye, Avrupa Konseyi’ne 1949 yılında katıldı. Avrupa
Konseyi’nin üye sayısı, kuruluşundan yirmi yıl sonra 18′e
yükseldi.
● Konsey'in çalışma alanları insan hakları, medya, hukuki
işbirliği, sosyal dayanışma, sağlık, eğitim, kültür, spor, gençlik,
yerel demokrasiler, sınır ötesi işbirliği, çevre ve bölgesel
planlamadır.
AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU
● Schuman Planı 9 Mayıs 1950'de Fransa Dışişleri Bakanı Robert
Schuman'ın Batı Almanya ve Fransa'da çelik ve kömür üretimini
denetleyecek tek bir organ oluşturması ve bu ortaklığın diğer Avrupa
ülkelerinin üyeliğine ve Birleşmiş Milletlerin işbirliğine de açık
tutulması konusunda önerdiği plandır.
●Bu plan 18 Nisan 1951’de Batı Almanya, Fransa, Belçika,
Hollanda, Lüksemburg ve İtalya Dışişleri Bakanlarının katıldığı
Paris konferansında kabul edilmiş ve Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu kurulmuştur.
● Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu 1958 Roma Antlaşmasıyla,
"Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu"na (EURATOM) dönüştü.
AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU
● Avrupa Ekonomik Topluluğu, 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan
Roma Antlaşması ile kuruldu.
●Topluluk, Altı kurucu üye arasında, (Belçika, Almanya, Fransa,
Hollanda, Lüksemburg ve İtalya) ekonomi politikalarının
yaklaştırılmaları yoluyla bir ortak pazarın kurulmasını, ekonomik
faaliyetlerin uyum içinde gelişmesini, dengeli ve sürekli bir gelişme
sağlanmasını, istikrarın artmasını, topluluk üyesi ülkeler arasındaki
ilişkilerin daha sıkılaştırılmasını öngörmekteydi.
● 1 Ocak 1958'de yürürlüğe giren Roma Antlaşması, üye ülkeler
arasında önce gümrük birliğini, yani malların gümrük vergisi
ödenmeksizin üye ülkeler arasında serbestçe alınıp satılmasını
öngörmüştü.
●Ancak Roma Antlaşması'nda nihai hedefi sadece ekonomik değil
ortak tarım, ulaştırma, rekabet gibi diğer birçok alanda ortak
politikalar oluşturulması, ekonomik politikaların yakınlaştırılması,
ekonomik ve parasal birlik kurulması, ortak bir dış politika ve
güvenlik politikası oluşturulmasıdır.
ROMA ANTLAŞMASI (1957)
a. Üye ülkeler arasındaki gümrük haklarının ve ticaret eşyalarının
giriş ve çıkışına karşı kısıtlamaların kaldırılması,
b. Diğer ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifesinin ve ticaret
politikasının belirlenmesi,
c. Üye ülkeler arasında insanların, hizmetlerin ve sermayenin
özgür geçişinin karşısındaki engellerin kaldırılması,
d. Tarım alanında ortak bir politikanın belirlenmesi,
e. Ulaşım alanında ortak bir politikanın düzenlenmesi,
f. Ortak Pazarda rekabeti koruyan ve garantileyen bir rejimin
kurulması,
g. Üye ülkelerin ekonomik politikalarını koordine etmeyi ve
ödemelerdeki eşitsizliğe çare bulmayı sağlayan usullerin
uygulanması.
h. Ortak Pazarın işleyişi için gerekli olan tedbirlerde ulusal
yasaların yakınlaşması,
I. İşçilerin iş imkânlarını geliştirmek ve yaşam seviyelerinin
yükselmesine yardımcı olmak amacıyla bir Avrupa Sosyal
Fonunun oluşturulması,
i. Yeni kaynakların oluşturulmasıyla topluluğun iktisadi
ilerlemesini kolaylaştırmaya yönelik bir Avrupa Yatırım
Bankasının kurulması,
j. Ticari muameleleri artırmak, sosyal ve ekonomik gelişme için
ortak çabaları takip etmek amacıyla deniz ötesi toprakların ve
ülkelerin ortaklığı
● Bu amaca ulaşmak için AET Antlaşması, yürürlük tarihinden
(1 Ocak 1958) itibaren 12 yıllık bir geçiş dönemi içinde malların,
kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının
sağlanmasını ve sosyal Avrupa’nın kurulmasını öngörmüştür.
●Geçiş döneminde ortak tarım ve ulaştırma politikaları
saptanacak, üye devletlerin ekonomi politikaları ve gerekli ulusal
mevzuatları yakınlaştırılacak ve rekabetin bozulmamasına ilişkin
önlemler alınacaktır.
ORTADOĞU’DAKİ GELİŞMELER
● I. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere ve Fransa'nın kışkırtmaları
sonucunda Orta Doğu'da Osmanlı Devleti egemenliğinde yaşayan
bazı Arap toplulukları millî devletlerini kurabilmek için
ayaklanmışlardı.
●SSCB yönetiminin Çarlık dönemine ait gizli anlaşmaları
açıklaması ve ABD'nin de sömürgeci politikalara karşı çıkması,
İngiltere ve Fransa'nın planlarını bozmuştu. Bunun üzerine
İngiltere ve Fransa manda yönetimleri kurarak bölgedeki
egemenliklerini devam ettirmişlerdi.
● I. Dünya Savaşı'ndan yıpranarak çıkan Avrupa devletleri, Orta
Doğu ülkelerinin bağımsızlık mücadelelerine karşı koyacak
durumda değildi.
●Ayrıca SSCB ve Nazi Almanyasından gelen tehditler İngiltere
ve Fransa'nın hareket alanını kısıtlıyordu. Sömürgeci devletler
gittikçe artan bir muhalefetle karşılaştılar.
●Muhalefetin öncülüğünü ya halk içinden çıkan geleneksel
yöneticiler ya da eğitimli seçkinler yapıyordu.
●1930'ların ekonomik bunalımıyla ortaya çıkan toplumsal
huzursuzluklar, muhalefet liderlerinin halk desteğini arkalarına
almalarında önemli bir etkendi. Bu şartlar İngiltere ve Fransa'nın
bölgedeki etkinliklerinin azalmasına neden olmuştu.
● Bu gelişmeler üzerine bölge ülkeleri bağımsızlıklarını
kazanmaya başladı ve monarşi yönetimleri kuruldu. Pek çok
ülkede asgari ölçülerde de olsa kendi kendini yönetme hakkı
kabul edildi. Birçok Müslüman ülkede milliyetçi ve modernleşme
yanlıları iktidara geldi.
● II. Dünya Savaşı'ndan sonra Soğuk Savaş Döneminde Batılı
devletlerin ABD, Doğu Bloku ülkelerinin ise SSCB önderliğinde
iki kutba ayrıldığı dünyada özellikle Müslüman toplumlar
kendilerini bu iki kutbun dışında tutmaya çalıştılar.
●Bununla beraber bağımsızlık sürecinde Batı karşıtlığının
artması ve sosyalist bloktan da gelen destek, Mısır, Suriye, Irak
gibi bölge ülkelerinin Doğu Bloku ile ilişkilerinin gelişmesini
sağladı.
● Batılı devletler, kültürel ve dinî özelliklerini bir tarafa
bırakarak bu devletleri gelişmekte olan ülkeler statüsündeki
blokların dışında değerlendirdiler.
● Bölgenin zengin yer altı kaynaklarına sahip olmasına rağmen
ekonomik açıdan gelişememiş halk, bu zenginlikten
faydalanamamıştır.
●Manda döneminin mirası olarak toplumlardaki etnik ve dinî
parçalanmışlık, Orta Doğu ülkeleri için sorun teşkil etmeye
devam etmiştir.
● Etnik ve dinî kaynaklı sorunlar bölge ülkelerinde günümüze
kadar süren iç çatışmalara sebep olmuştur. Bu da ülkelerin siyasi,
ekonomik ve kültürel gelişmesini de engellemiştir.
SÜVEYŞ KRİZİ
● 23 Temmuz 1952’de Hür Subaylar Komitesi’nin yaptığı askeri
darbeyle Yarbay Cemal Abdünnasır Mısır’ın yönetimini ele
geçirmiştir.
● Abdünnasır iktidara geldikten sonra Arap ülkeleri arasında bir
kolektif güvenlik paktının, yani bir askeri ittifakın kurulması bir
yandan da "İslam Kongresi" adı altında bir birlik kurulması için
çalışmaktaydı.
● Bu gelişmelerle Nasır'ın gerçekleştirmek istediği şey, Doğu ve Batı
blokları arasında bir "Üçüncü Blok" idi. Şüphesiz bu Blok'un başında
Mısır ve Nasır bulunacaktı. Ancak Bağdat Paktı’nın kurulması
Nasır’ın planlarını bozmuştu.
● İsrail’le Gazze’de başlayan çatışmaları üzerine Mısır ABD ve
İngiltere’den silah satın almak istemiş ancak bu reddedilince
Çekoslavakya üzerinden SSCB’den silah satın alma yoluna gitmiştir.
● Bu durum Amerika, İngiltere ve Fransa tarafından tepkiyle
karşılandı. Bu arada Mısır için çok önemli bir proje olan Asvan
Barajı için ABD ve Dünya Bankasından istenen kredi teklifinin
Amerikan Senatosu tarafından engellenmesi Süveyş Buhranı’nı
başlattı.
● 1956 yılında Nasır, yıllık 100 milyon dolar geliri olan İngiliz Fransız ortaklığındaki Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini ilan etti.
● Bunun üzerine olaya Macaristan İhtilalleri’nden yüzünden
SSCB’nin çok fazla müdahil olmadığını gören ABD, İngiltere ve
Fransa, Süveyş’in Mısır’ın kontrolünden çıkarılması için birçok
girişimde bulundu ancak başarılı olamadı.
● Nasır’ın Süveyş’in milletlerarası kontrole bırakılması teklifini
reddetmesi üzerine İngiltere, Fransa ve İsrail bir araya gelerek
Süveyş’i ele geçirmek için bir plan hazırladı.
●Bu plana göre İsrail Mısır’a savaş açacak, İngiltere ve Fransa ise
taraflar arasındaki savaşa son vermek için bölgeye asker çıkaracak
ve kanalı ele geçireceklerdi.
● Bu plan gereğince İsrail, 29 Ekim 1956 günü birdenbire Mısıra
karşı saldırıya geçti. İngiltere ve Fransa taraflara verdikleri
çatışmanın sona erdirilmesi ültimatomunun ardından Akdeniz
üzerinden bölgeye asker çıkarmaya başladı.
● İngiltere ve Fransa’nın amacı kanalı ele geçirmek ve Nasır’ı
iktidardan indirmekti. Bu arada Polonya ve Macaristan
Ayaklanmalarını bastırmaya başlayan SSCB, İngiltere, Fransa ve
İsrail’e savaşın hemen durdurulmasını isteyen mesajlar gönderdi.
● SSCB Başbakanı Bulganin aynı gün Amerika Cumhurbaşkanı
Eisenhower'a da bir mesaj göndererek, Amerika ve Sovyet Rusya’nın
Mısıra ortak bir kuvvet göndererek savaşı durdurmalarını istiyor ve
bu savaş durdurulmadığı takdirde bunun Üçüncü Dünya Savaşına
gidebileceğini söylüyordu. ●Amerika ortak kuvvet teklifine şiddetle
karşı geldi ve Sovyetler Mısıra asker gönderdiği takdirde
Amerika’nın gereken tedbirleri alacağını bildirdi.
● Amerikan hükümeti ve kamuoyu İngiltere ve Fransa’nın giriştiği
bu saldırıyı tasvip etmemişti. Zaten bu devletler saldırı planlarını
hazırlarken, Amerikaya bir şey hissettirmemeye bilhassa dikkat
etmişlerdi.
● Bu sebepten Amerika’nın tepkisi sert oldu. Fransa ve İsrail’e sert
bir ihtarda bulunarak Mısır topraklarından çekilmelerini istedi. İki
taraftan gelen bu ağır baskılar karşısında bu devletler daha ileriye
gidemediler ve Mısırdan çekilmek zorunda kaldılar. ●Süveyş Kanalı
da temizlenerek 1957 Martında dünya deniz trafiğine yeniden açıldı.
● 1956 Süveyş buhranının en mühim neticesi, şüphesiz, Sovyet
Rusya’nın Orta Doğudaki prestijini ve tesirini yok edilmek
istenirken daha da artmış olmasıydı.
1957 SURİYE BUNALIMI
● II. Dünya Savaşı öncesinde Fransa’dan bağımsızlığını kazanan
Suriye’de 1950’li yıllarda art arda hükümet darbeleri yaşanmıştır.
●Ancak 1955’ten sonra iktidara gelen Mısır lideri Cemal Abdün
Nasır’la beraber SSCB’yle yakınlaşması komşularını rahatsız
etmiştir.
● Suriye’nin 1956 yılında SSCB ile yardım antlaşması
imzalaması üzerine Türkiye, Irak ,Ürdün,İsrail ve Lübnan
tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
● Bu ülkelerin inancı Sovyetlerin şimdi Suriye'de bir "köprübaşı"
kurdukları ve Suriye'nin bir "Moskova uydusu" haline geldiğiydi.
● Bunun üzerine Amerikan Başbakanı Eisenhower ise, Başbakan
Menderes'e gönderdiği mesajda, Suriye'nin bir saldırısı karşısında
Türkiye Irak ve Ürdün'ün bu ülkeye karşı askeri bir harekâta
girişmek zorunda kalması halinde, Amerika'nın kendilerine
derhal silah yardımı yapacağını bildirdi.
● Bu gelişmeler üzerine Türkiye’nin Suriye sınırına yığınak
yaparak askeri tatbikatlar yapması Türkiye – Suriye ilişkilerini
daha da gerginleştirdi.
● SSCB’nin karşı baskılarını artırdığı dönemde ABD’nin
Türkiye’ye büyük bir destek vermesi, Suudi Arabistan’ın
Türkiye ile Suriye arasında arabuluculuk yapması, Ürdün kralı
Hüseyin’in Suriye’ye karşı tavrını yumuşatması üzerine kriz
çözüme kavuşmuştur.
LÜBNAN BUNALIMI ( 1958)
● 1957 Haziranında Lübnan'da yapılan genel seçimlere
Cumhurbaşkanı Camile Chamoun’un hile karıştırarark kendisinin
görev süresini 4 yıl daha uzatacak bir parlamento seçtirmesi ve
Amerika’nın yayınladığı Eisenhower Doktrini’ni desteklemesi
siyasal bir krize sebep olmuştur.
● Halbuki, yarısı Hıristiyan, yarısı Müslüman olan Lübnan
halkının Müslüman-Arap kesimi esas itibariyle Nasır taraftarı idi
ve Eisenhower Doktrinine aleyhtardı.
● Lübnan halkının ikiye bölünmesinden sonra muhalif bir
gazetecinin öldürülmesiyle olaylar Beyrut ve Trablus'da (Tripoli)
grevlere dönüştü.
● Cumhurbaşkanı Chamoun, 13 Mayısta Amerika, İngiltere ve
Fransa’ya başvurarak, bütün bu yapılanların bir yabancı (bilhassa
Suriye'nin) müdahalesinin eseri olduğunu bildirdi ve bu sebeple
Lübnan'a yardım yapılmasın istedi.
● Bu arada Irak’ta monarşinin yıkılması ve Bağdat Paktı’nın
zarar görmesi müdahale yanlısı olmayan ABD’nin fikrini
değiştirdi. ABD yaklaşık 15.000 askeri Lübnan’a çıkardı.
● ABD’nin baskıları üzerine Chamoun cumhurbaşkanlığının
süresini uzatmamayı kabul etti. Genel Kurmay Başkanı Şahab’ın
Lübnan parlamentosu tarafından cumhurbaşkanı seçilmesiyle
buhran yatışmıştır.
BAĞDAT PAKTI
● Fransa ve İngiltere’nin Ortadoğu’daki etkinliğini azalınca
Sovyet Rusya'nın Orta Doğu'ya sızmasını önlemek maksadıyla
Orta Doğu ülkeleri arasında bir ittifak kurma fikri, esasında
Amerika'dan gelmiş, fakat
fikir Türkiye tarafından
gerçekleştirilerek, 1955 Şubatında Türkiye ile Irak arasında
Bağdat'ta bir ittifak antlaşması imzalanmıştır.
●Nisan 1955'te İngiltere, Eylül 1955'te Pakistan ve Kasım
1955'te İran Bağdat Paktına katılarak, ittifak genişletilmiştir.
● Bağdat Paktı Ortadoğu’yu üçe bölmüştür.
PAKTA
KARŞI
TARAFSIZLAR
KATILANLAR
ÇIKANLAR
TÜRKİYE
IRAK,
İRAN
PAKİSTAN
MISIR,
SURİYE,
S. ARABİSTAN
YEMEN
ÜRDÜN
LÜBNAN
Not; Ortadoğu ülkelerinin bu şekilde olmak üzere gruplaşması
SSCB’nin işini kolaylaştırmış, paktın amacına ulaşmasını
engellemiştir.
● Amerika, Arap devletlerinin tepkisini fazla çekmemek için
pakta resmen üye olmadı, ama üye devletlere askeri teknik ve
ekonomik yardımda bulunacağını belirterek paktın güçlenmesine
çalıştı.
●Sovyetler Birliği'nin tehdidine ve yayılmasına karşı, NATO ile
SEATO'yu birleştiren Bağdat Paktı'nın kurulması Türk-Sovyet
ilişkilerini daha da gerginleştirdi. Ayrıca, Irak hariç Arap
devletleri ile Türkiye arasındaki münasebetler olumsuz bir seyir
takip etmeye başladı.
Bu paktın kurulması Ortadoğu’nun liderliğinin Türkiye’ye
geçmesi Arap dünyasını kendi çatısı altında toplamak isteyen
Mısır lideri Nasır’ı endişelendirmiştir. Nasır, paktın
kurulmasından sonra batı aleyhtarlığını artırmış, SSCB ile
ilişkilerini sıkılaştırmıştır. Bu da Süveyş Krizine ortam
hazırlamıştır.
CENTO
● Irak’ta yapılan askeri darbenin ardından monarşinin
yıkılması üzerine 24 Mart 1959'da da Irak, Bağdat Paktı'ndan
çekildiğini resmen açıkladı.
●Irak'ın ayrılmasından sonra Pakt'ın merkezi Ankara oldu. 18
Ağustos 1959'da da Bağdat Paktı'nın adı 'Merkezi Antlaşma
Örgütü" yani "CENTO" olarak değiştirildi.
● CENTO'nun ilk toplantısı, 7-9 Ekim 1959'da Washington'da
yapıldı. Örgüt, aslında savunma amacıyla kurulmuş olmasına
rağmen; faaliyetlerini, üyeler arasında ekonomik, kültürel ve
teknik işbirliği konularına yöneltti. ABD, örgüte daha fazla
destek vermeye başladı.
●Bu şekliyle 20 yıl devam eden örgüt, 12 Mart 1979'da
Pakistan'ın ve İran'ın ayrılması ile dağılma noktasına geldi.
●Türkiye, 13 Mart 1979'da, bu devletlerin CENTO'dan ayrılması
kararlarını saygıyla karşıladığını ve bu durumda CENTO'nun
bölgedeki işlevini fiilen kaybettiğini, örgütün ilgili anlaşma
hükümleri gereğince sona erdirilmesi için gerekli işlemlerin
yapılacağını açıkladı.
●Böylece, Bağdat Paktı'nın bir devamı şeklinde olan CENTO,
hukuken olmasa bile fiilen sona ermiş oldu.
EİSENHOWER DOKTRİNİ
● ABD özellikle 1956 yılında ortaya çıkan Süveyş krizinden
sonra Arap Dünyasında Batılı devletlerin imajının zedelendiğini
bunun yerine SSCB’nin prestijinin arttığını anlamıştır.
● Bu durumu düzeltmek için Başkan Eisenhower 5 Ocak 1957 de
Amerikan Kongresine gönderdiği mesajda Süveyş Krizinden
sonra SSCB’NİN Süveyş Kanalına ve Batı'nın Orta Doğu'daki
petrol kaynaklarına hakim olarak, bölgeyi siyasi kontrolleri altına
almaya ve Batı Bloğuna bu sayede büyük bir darbe vurmaya
yakın olduğunu belirtmiştir.
● Bu şartlarda yapılacak iki şey vardı: Biri, bölge ülkelerinin
ekonomik sıkıntılarının giderilmesine yardımcı olmak; diğeri
de, ister ikili, ister toplu münasebetler yoluyla, bu ülkelere,
komünizm hegemonyasının neler getirebileceğini anlatmak ve
bunların komünizme karşı koymalarına yardım etmekti
● Bu gerekçelerle başkan Eisenhower 5 Ocak 1957 de Kongreye
gönderdiği ve Eisenhower Doktrini adını alan mesajda bütün bu
hususları açıkladıktan sonra, Kongre'den kendisine aşağıdaki
yetkilerin verilmesini istiyordu:
1) Bağımsızlığını korumak için ekonomik kalkınma çabası içine
giren Orta Doğu ülkelerine ekonomik yardım yapmak.
2) Bunlardan isteyen ülkelere askeri yardım yapmak.
3) Bu ülkelerin istemeleri şartıyla, "milletlerarası komünizmin
kontrolü altında bulunan bir ülkeden gelecek açık silahlı saldırılar
karşısında, Amerikan silahlı kuvvetlerinin kullanılması
● Eisenhower Doktrini iki bakımdan Amerikan dış politikası için
mühim bir gelişmeyi ifade etmekteydi. Birincisi, Amerika'nın
Orta Doğu ile bağlantı alanını bir hayli genişletmesidir. Her ne
kadar Amerika Orta Doğu ile ilgisini ilk defa Truman Doktrini ile
göstermiş ise de, Truman Doktrini sadece Türkiye ve
Yunanistan'a ve yine sadece askeri yardım yapılmasını
öngörmekteydi.
●Hâlbuki Eisenhower Doktrini, bütün bir Orta Doğu bölgesini
içine alıyor ve Amerikan askerinin kullanılması suretiyle,
bölgedeki ülkelerin komünizme karşı savunulmasını da üzerine
alıyordu.
ABD’NİN KOMÜNİZME KARŞI YARDIM PLANLARI
Planın Adı
TRUMAN
DOKTRİNİ
MARSHALL
PLANI
EİSHONHOWER
DOKTRİNİ
Yardım Edilecek
Ülkeler
Türkiye ve
Yunanistan
Batı Avrupa
Ülkeleri
Ortadoğu Ülkeleri
Yardım Miktarı
400 Milyon $
1,4 Milyar $
Doğrudan askeri
yardım
ÜRDÜN BUHRANI
● Ürdün Kralı Hüseyin, Mısır ve Suriye ile birlikte Eisenhower
Doktrinine ilk karşı çıkanlar arasında yer almakla beraber, bu
doktrinden ilk faydalanmak isteyen kişi kendisi oldu.
● 1948-1949 Arap-İsrail savaşı sırasında Filistin'den kaçan bir
milyona yakın Filistinli Arap’tan yarım milyon kadarı Ürdün'e
sığınmıştı ve bunların büyük çoğunluğu hararetli Nasır taraftarı
idi. Nasır'ın Filistin'i tekrar kendilerine kazandıracağına
inanıyorlardı.
● Durum bu şekilde iken Ürdün'de 1956 Ekiminde yapılan
seçimleri Nasırcılar kazandı ve Başbakanlığa Nabulsi geldi. Kral
Hüseyin ile Başbakan Nabulsi arasında ilk günden başlayan
sürtüşme, 1957 Nisanında tam bir çatışma içine girdi.
●Nabulsi, sol eğilimli Genelkurmay Başkanı Ali Abu Nuvar'la
işbirliği yaparak Amman üzerine tank birlikleri sevk etmeye
hazırlanırken, Kral tarafından Başbakanlıktan düşürüldü. Kral
Hüseyin, Nabulsi'yi bertaraf ederken, Amerika'nın ve Suudi
Arabistan'ın da desteğini sağlamıştı.
● 13 Nisan’da krala bağlı kuvvetlerle sosyalist subaylar arasında
çatışmalar başladı. Olaya Mısır ve Suriye’nin de dahil olması
Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı’nın Suriye’ye kaçması
üzerine halk sokaklara döküldü ve grevler başladı.
● Gelişmeleri endişe ile takip eden Amerika bütün ağırlığını
Ürdün'ün yanına koydu. Amerika, bir yandan "Ürdün’ün
bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü hayati ehemmiyette telakki
ettiğini" bildirirken, öte yandan da Akdeniz'deki Amerikan VI.
Filosu 25 Nisanda Beyrut açıklarında demir atıyordu. İsrail’e de
fırsattan yararlanmaması hususunda uyarıda bulunulmuştu.
● Irak ve Suudi Arabistan da Ürdün'ün yanında yer aldılar. Hatta
Irak hükümeti yayınladığı bir bildiride, Ürdün'de krallık rejiminin
yıkılması halinde, Irak'ın Ürdün'e asker sokacağını açıkladı.
●Arap dünyasının üç monarşisi sıkı bir dayanışma içine girmiş
bulunuyordu. Bu dayanışma Amerika'nın desteği ile birleşince,
Kral Hüseyin karışıkları ve ülkesine yönelen tehlikeyi bertaraf
etmeye muvaffak oldu ve iç kriz de böylece kapandı.
●Böylece Ürdün Eisenhower Doktrini’nden yararlanan ilk ülke
oldu.
İSRAİL’İN KURULMASI ( 1948)
● İsrail Devleti’nin kurulmasında Balfour Deklarasyonu
oldukça önemli bir paya sahiptir. Lord Arthur Balfour, 2 Kasım
1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan
Lord Rothschild'e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında
bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin
destek vereceğini bildirmiştir.
● İngiltere, Filistin'deki durumun daha kötüye gitmesini önlemek
için 1939 yılında, Filistin'e yapılacak Yahudi göçlerini çok
sınırladı. Fakat bu sefer Avrupa'nın çeşitli yerlerinden Yahudiler
Filistin'e kaçak olarak girmeye başladılar.
●Bu kaçak göçleri HAGANAH adlı gizli bir teşkilat organize
ediyordu.
●Filistin'deki İngiliz kuvvetleri bu kaçak göçleri önlemeye
çalışınca İngiliz askerleri ile Yahudiler arasında silahlı çatışmalar
çıktı.
●Bu çatışmalarda IRGUN adlı Yahudi tedhiş teşkilatı aktif bir rol
oynamakta idi.
● II. Dünya savaşı biter bitmez ABD başkanı Truman, İngiliz
hükümetine başvurarak 100.000 Musevi’nin derhal Filistin
topraklarına gönderilmesini talep etti.
● İngiltere bir süre uğraştıktan sonra, Filistin'den yakasını
kurtarmaya karar verdi ve 2 Nisan 1947 de meseleyi Birleşmiş
Milletlere götürdü.
●Meseleyi ele alan Genel Kurul, iki haftalık müzakerelerden
sonra, Filistin meselesine bir çözüm bulması için bir özel
komisyon kurdu. Bu komisyona büyük devletler sokulmamıştı.
● B.M. Filistin Komisyonu, 16 Haziran-24 Temmuz tarihleri
arasında bizatihi Filistin'de yaptığı incelemelerden sonra, Ağustos
ayında raporunu yayınladı.
●Bu raporda Komisyon, oybirliği ile, Filistin'in bağımsızlığını
teklif ediyordu. Lakin bu bağımsızlık nasıl olacaktı?
●Bu noktada Komisyon ikiye ayrıldı.
1) Kanada, Çekoslovakya, Guatemala, Hollanda, Peru, İsveç ve
Uruguay’ın desteklediği çoğunluk teklifine göre, Filistin
Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmeli ve iki ayrı bağımsız
devlet kurulmalıydı. Kudüs şehri ise milletlerarası statüye sahip
olmalıydı.
2)Hindistan, Yugoslavya ve İran tarafından desteklenen azınlık
teklifine göre de, Filistin, Yahudi ve Arap devletlerinden
meydana gelen "federal" bir devlet olmalıydı.
●Yahudiler çoğunluk planını, Araplar ise azınlık planını
tuttular. Çünkü Araplara göre, azınlık planı veya teklifi,
Filistin'in toprak bütünlüğünü korumaktaydı.
● Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 27 Kasım 1947'de, Filistin
Komisyonunun çoğunluk teklifini benimsedi ve 13 aleyhe ve 10
çekimsere karşı, 33 oyla Filistin’in Araplarla Yahudiler
arasında taksimine karar verildi.
●Fakat karara göre, Filistin'de kurulacak Yahudi ve Arap
devletleri arasında bir ekonomik birlik kurulacak ve Kutsal
Kudüs şehri de milletlerarası statüye sahip olacaktı.
● Genel Kurulunun taksim kararı bütün Arap dünyasında tepki
ile karşılandı.
●Arap ülkeleri 17 Aralık 1947 de Kahire'de yaptıkları
toplantıda, Filistin'in taksimi kararını önlemek için savaşa
gitme kararı aldılar.
● B.M. kararı üzerine İngiltere yaptığı bir açıklamada, 15 Mayıs
1948'den itibaren Filistin'deki bütün kuvvetlerini çekeceğini ilan
etti ve Nisan 1948'den itibaren kuvvetlerini çekmeye başladı.
●Bu çekme işinin tamamlanmasından bir gün önce de, David
Ben Gurion başkanlığında 14 Mayıs 1948 günü Tel-Aviv'de
toplanan Yahudi Milli Konseyi, İsrail Devleti'nin kuruluşunu ilan
etti.
● İsrail Devleti kurulur kurulmaz, Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan
ve Irak orduları 15 Mayıstan itibaren İsrail’in üzerine yürümeye
başladılar. Birinci Arap-İsrail savaşı başlamıştı. İşin ilginç tarafı,
Amerika yeni İsrail devletini 14 Mayıs günü tanıdığı halde,
Sovyet Rusya Arap-İsrail savaşının çıkmasından iki gün sonra
tanıdı. Yani Sovyetler açıkça Araplara karşı cephe almıştı.
1948-49 ARAP-İSRAİL SAVAŞI
Bir yıl kadar sürdü. İsrail’in ancak 75.000 kişilik muntazam bir
ordusu olmasına ve beş Arap devletinin saldırısına uğramasına
rağmen, Araplar her yerde ağır yenilgiye uğradılar. İçlerinde en
iyi savaşanı Ürdün ordusu oldu.
● Savaş çıktığı andan itibaren Birleşmiş Milletler de bir ateşkes
sağlamak için taraflar arasında aracılık çabalarına girişti.
● Bu çabalara, Arapların beceriksizliği hem de yenilgileri de
eklenince Arap ülkeleri için İsrail ile ateşkes imzalamaktan başka
çare kalmadı.
●İsrail-Mısır ateşkes anlaşması 24 Şubat 1949 da Rodos'ta, İsrailLübnan ateşkes anlaşması 23 Mart 1949 da Ras-en Nakura'da,
İsrail-Ürdün ateşkesi 3 Nisan 1949 da Rodos'ta ve İsrail-Suriye
ateşkesi de 20 Temmuz 1949 da Manahayim'de imzalandı.
●Irak’ın İsrail ile sınırı olmadığı için herhangi bir ateşkes
anlaşması imzalaması da söz konuşulmadı.
● İsrail Araplarla yaptığı muharebelerde çok başarılı olduğu için,
ateşkes anlaşmalarının çizdiği fiili sınırlar içindeki İsrail
toprakları, Birleşmiş Milletlerin taksim kararında kendisine
verilenden çok genişti.
1948-1949 ARAP-İSRAİL SAVAŞI’NIN SONUÇLARI:
● Savaş Filistin'de yaşayan bir milyon kadar Arabı yerinden
yurdundan etmiş ve bir Mülteciler Meselesi ortaya çıkmıştır.
● Arap ülkeleri içinde en kuvvetli orduya sahip olduğu sanılan
Mısır’ın, savaşta en ağır yenilgiye uğrayanlardan olması, Mısır'da
monarşinin, yani Kral Faruk rejiminin devrilmesine ortam
hazırlamıştır.
Not: Mısır’da Arap İsrail Savaşları’ndan sonra krallık
rejiminin zayıflaması Kral Faruk rejiminin devrilmesine ve
yerine Cemal Abdün Nasır’ın iktidara gelmesine yol açmıştır.
● Küçük bir İsrail ordusu karşısında beş Arap devletinin askeri
gücünün yenik duruma düşmesi, Arap dünyasında "milliyetçilik"
duygusunu güçlendirmiş ve bir Arap Milliyetçiliği hareketi ivme
kazanmıştır.
● Savaşın sonunda barış antlaşması yapılmaması ilerde Arap İsrail Savaşlarının tekrar çıkmasına ortam hazırlamıştır.
●İsrail Filistin topraklarının hemen hemen dörtte üçünü ele
geçirdi.
●Keza, taksim kararına göre, Kudüs şehri milletlerarası statüye
sahip olacağı halde, savaşın sonunda yarısı İsrail’in eline geçti,
yarısı da Ürdün'de kaldı. 1967 savaşında İsrail Kudüs'ün diğer
yarısını da ele geçirecektir.
Not: Amerika, İngiltere ve Fransa, 25 Mayıs 1950 de bir
Deklarasyon yayınlayarak, Arap ülkelerine ve İsrail’e, ancak
bunların iç güvenliklerinin gerektireceği kadar silah
satacaklarını ve bunu da, bu silahların başka bir devlete karşı
kullanılmaması şartı ile yapacaklarını bildirdiler. Kısacası,
Batılılar Orta Doğuya bir silah ambargosu tatbik etmişlerdir.
UZAKDOĞUDAKİ GELİŞMELER
● Avrupa'da NATO'nun ve dolayısıyla Doğu ve Batı blokları
arasında dengenin kurulması üzerine, bu iki blok arasındaki
çatışmalar ve soğuk savaş gelişmeleri, Avrupa'dan Uzak Doğuya
kaymıştır.
● Bu bölgede oldukça etkin konumda olan SSCB ve Çin’i
rahatsız eden iki konu vardı.
1)Amerika'nın Güney Kore'de bulunması
2) Fransa'nın da hala güney-doğu Asya'da, yani Hindiçininde
bulunması ve Amerika'nın da Fransa'yı desteklemesi
●Bunun içindir ki, 1950-54 arasında Uzak Doğu çatışmalarının
iki temel gelişmesi Kore Savaşı ile Hindiçini Savaşı olmuştur.
ÇİN HALK CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞU
● Eylül 1949'da Mao'nun yönetimi ele geçirmesi ile Çin'de
komünist yönetim iş başına gelmişti. Çin'deki rejim değişikliği,
ülke içinde büyük değişikliklere neden olduğu gibi Çin'in dış
siyasetini ve uluslararası politikayı da etkilemiştir.
● Çin'deki yeni rejim, SSCB ve müttefikleri tarafından hemen
tanınarak Çin'le otuz yıllık dostluk ve ittifak antlaşması
imzalandı. Bu durum Asya'daki güçler dengesinde Doğu
Bloku’nun ağırlığını artırmasına neden oldu.
● Çin, ideolojisine uygun dış politika izleyerek ABD'ye karşı
Kore Savaşı'na girdi. 1956 Süveyş krizinde Batılı devletlere karşı
Mısır'ı destekledi.
● Hindistan'ın güçlenen Çin'i bir tehdit unsuru olarak görmesi,
Çin'in Hindistan sınır bölgesindeki Nepal, Bhutan ve Tibet'te
ideolojisini yaymak istemesi, 1959'dan itibaren iki ülke
ilişkilerinin bozulmasına neden oldu.
●Ayrıca Pakistan'ın Keşmir meselesinden dolayı Hindistan ile
ilişkilerinin bozulması, Çin-Pakistan yakınlaşmasına sebep
oldu.
● Çin, Malaya'da İngilizlerle ve Çin Hindi'nde (Vietnam, Laos,
Tayland, Kamboçya) Fransızlarla mücadele eden devrimci
gruplara ve Vietnam Savaşı'nda ABD'ye karşı komünist Kuzey
Vietnamlılara destek oldu.
● İzlediği dış politikayla uluslararası alanda yalnız kalan ve
SSCB ile ilişkileri bozulan Çin, 1960'ların sonundan itibaren
Batılı devletlerle ilişkilerini düzeltmeye başlamış ve 1972'de
BM'ye tekrar üye olmuştur.
KORE SAVAŞI
● 1945 Mayısında Amerika ile Sovyet Rusya arasında yapılan bir
anlaşmaya göre, savaş bittikten sonra Kore, Birleşik Amerika,
Sovyet Rusya, İngiltere ve Çin'in ortak vesayeti altına konacaktı.
● 1945 Temmuzundaki Potsdam Konferansında da Sovyet
Rusya Uzak Doğu savaşına katılmaya karar verince, askeri
harekât bakımından Kore toprakları 38'inci enlem çizgisi ile
ikiye ayrıldı ve bu çizginin kuzeyi Sovyet, güneyi de Amerikan
askeri harekât sahası olarak kabul edildi.
● Fakat Sovyetler hemen Japonya’ya savaş ilan edip Uzak Doğu
savaşına girmediler. Lakin ne zaman Amerika Hiroshima ve
Nagasaki'ye atom bombalarını attı, o zaman Sovyetler hemen
Japonya’ya savaş ilan edip, askerlerini Kuzey Kore'ye soktular ve
38'inci enlem çizgisine kadar ilerlediler.
●Böylece Kore, savaşın sonunda, kuzeyi Sovyet, güneyi
Amerikan işgali altında olmak üzere fiilen ikiye bölünmüş
oluyordu.
● Amerikan-Sovyet müzakereleri, öte yandan Birleşmiş
Milletlerin çabaları, iki Kore'nin birleşmesini sağlayamadı.
● Bunun üzerine Amerika, 10 Mayıs 1948 de Güney Kore'de
seçimler düzenledi ve bunun neticesinde de Syngman Rhee'nin
başkanlığında Güney Kore Cumhuriyeti kuruldu.
● Sovyetler de Kuzey Kore'de 1948 Ağustosunda kendilerine
göre bir seçim düzenlediler ve onlar da kuzeyde, 9 Eylül 1948 de
Kore Halk Cumhuriyeti'ni kurdular.
● Kore Asya’nın stratejik bir bölgesiydi. Asya’ya ayak basmak
için gayet avantajlı bir tramplen durumundaydı.
●Güney Kore'de ve Japonya'da Amerikan Kuvvetlerinin
bulunduğu göz önüne alınınca, Amerika'nın stratejik bakımdan
kuvvetli bir durumda olduğu açıktı.
●Sovyetler, komünistler Çin'de duruma hâkim oluncaya kadar bu
duruma tahammül gösterdiler. Fakat Çin1949 sonunda komünist
rejimin idaresi altına girince, Sovyetlerin Asya’daki kuvvet
pozisyonları iyice güçlenmiş oluyordu.
● Bunun üzerine SSCB Amerika’yı Asya kıtasından atmak
için Moskova'nın talimatı ile Kuzey Kore kuvvetleri 25 Haziran
1950 sabahından itibaren Güney Kore'ye karşı saldırıya geçti.
Saldırının bütün sınır boyunca yapılması her şeyin önceden
planlandığını gösteriyordu.
● Amerika Birleşmiş Milletleri derhal harekete geçti. Güvenlik
Konseyi, Birleşmiş Milletler Antlaşması hükümleri gereğince,
Güney Kore'nin yardımına gönderilmek üzere, çeşitli milletlerin
askerlerinden meydana gelen, fakat esas yükü Amerika'nın
sırtlandığı bir Birleşmiş Milletler Kuvveti teşkil etti. Bu kuvvetin
komutanlığına Amerikalı General McArthur getirildi.
● 1950 Haziranında başlayan Kore savaşı, 1953 Temmuzunda
Panmunjom Mütarekesinin imzası ile neticelenmiştir.
Bu mütarekeyle Kuzey ve Güney Kore arasındaki sınır yine
38'inci enlemdi.
Bu üç yıllık süre içinde taraflardan hiç biri kesin bir üstünlük
gösterip zafere gidememiştir. Çünkü, 1950 Ekiminden
itibaren Komünist Çin, gönüllü adı altında gönderdiği silahlı
kuvvetleri ile Kore Savaşına dahil olmuştur. Bununla
beraber, ne Sovyet Rusya ne Çin ne de Amerika, bu savaşı
Kore'nin sınırlarının dışına taşırmamaya dikkat etmişlerdir.
Zira yanlış bir hareket dünya savaşına yol açabilirdi.
Not: Türkiye Birleşmiş Milletler Kuvveti'ne bir tugaylık bir
kuvvetle katıldı. Böylece Türkiye NATO’ya katılma yolunda
önemli bir adım atmıştır.
SEATO ( MANİLLA PAKTI)
● Vietnam Savaşı Amerika’yı, Kore Savaşından sonra almaya
başladığı savunma tedbirlerini daha da kuvvetlendirmeye sevk
etti.
●Bu savaş, Güneydoğu Asya'nın karşı karşıya bulunduğu
tehlikeyi açıkça gösterdiği gibi, bölgenin stratejik ehemmiyetini
de arttırmıştı.
●Bu bölge komünizmin kontrolü altına düştüğü takdirde, Sovyet
Rusya ve Çin, Singapur’a ve Malacca Boğazına da hâkim
duruma geçerlerdi ki, bu da Pasifik Okyanusu’nun savunması
açısından büyük mahzurlar ortaya çıkarırdı.
● Amerika'nın bu bölgeyi korumak istikametinde attığı ilk adım,
şimdi tam bağımsızlıklarını kazanmış bulunan Tayland, Laos,
Kamboçya ve Güney Vietnam'a askeri ve ekonomik yardımlarını
arttırmak oldu.
● İkinci adım, SEATO veya Manilla Paktı denen Güney- Doğu
Asya Antlaşma Teşkilatı (South East Asia Treaty Organization)
nın kurulmasıdır.
● Bu kollektif savunma sistemi, Eylül 1954 de, Amerika
İngiltere ve Fransa ile Uzak Doğu ülkelerinden Yeni Zelanda,
Avustralya, Filipinler, Tayland ile Pakistan'ın katılması ile
kurulmuştur.
● SEATO'nun imzası ile Amerika Sovyet Rusya ve müttefiki Çin
etrafında, Avrupa'nın Atlantik kıyılarından Pasifiğe kadar uzanan
bir ittifaklar çemberi meydana getirmiş oluyordu.
● Bu arada Amerika Komünizm’i benimseyen Çin’e karşı 2
Aralık 1955 de Milliyetçi Çin (Formosa) hükümeti ile de bir
ittifak imzaladı. SEATO antlaşması gibi, bu ittifakın da süresi
yoktu.
SÖMÜRGECİLİĞİN SONA ERMESİ
● II. Dünya Savaşı ise milliyetçiliğin dünya genelinde
yayılmasında ve sömürgeler üzerinde Batı egemenliğinin
yıkılmasında belirleyici etken oldu. Batı Avrupa'- nın güçlü
devletleri, Asya'dan Afrika'ya kadar uzanan bölgede sömürge
halklarının kararlı bağımsızlık talebiyle baş edemeyecek kadar
itibar ve güç kaybetmişlerdir.
●Bu durumda II. Dünya Savaşı'nda Batılı devletlerin üst üste
aldığı askerî başarısızlıklar, sömürge altında yaşayan milletlerin
bağımsızlık mücadelesine hız kazandırdı.
● Savaş yıllarında toplumların olaylara bakışında meydana gelen
değişimle bağımsızlık düşüncesinin önem kazanması ve toprak
ilhakının hoş görülmemesi, sömürgeciliğe karşı tepkinin
artmasına yol açtı.
●Ayrıca Soğuk Savaş Döneminde sömürge halklarının
bağımsızlık talebi, bu halkları yanlarına çekebilmek amacıyla
sömürgeci devletlerin dışındaki bloklar tarafından da desteklendi.
Böylece Asya'dan Afrika'ya kadar birçok ülke bağımsızlığını
kazandı.
ASYA
I. HİNDİSTAN
● Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin lideri olan Mahatma
Gandi ilk olarak Güney Afrika'da Hint topluluğunun vatandaşlık
hakları için barışçı başkaldırı uyguladı.
●Afrika'dan Hindistan'a döndükten sonra yoksul çiftçi ve
emekçileri baskıcı vergilendirme politikasına ve yaygın
ayrımcılığa karşı protesto etmeleri için örgütledi.
● Hindistan Ulusal Kongresi'nin liderliğini üstlenerek ülke
çapında yoksulluğun azaltılması, kadınların serbestisi, farklı din
ve etnik gruplar arasında kardeşlik, kast ve dokunulmazlık
ayrımcılığına son, ülkenin ekonomik yeterliliğine kavuşması ve
en önemlisi olan Swaraj yani Hindistan'ın yabancı
hâkimiyetinden kurtulması konularında ülke çapında
kampanyalar yürüttü.
● Gandi Hindistan'da alınan Britanya tuz vergisine karşı
1930'da yaptığı 400 kilometrelik Gandi Tuz Yürüyüşü ile
ülkesinin Britanya'ya karşı başkaldırmasına öncülük etti.
1942'de Britanyalılara açık çağrıda bulunarak Hindistan'ı terk
etmelerini istedi.
● II. Dünya Savaşı’nın oldukça yıpranmış çıkan İngiltere daha
fazla karşı koyamadı ve 14 Ağustos 1947’de Hindistan’ın
bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı.
● Hindistan 1947'de bağımsızlığını kazandıktan sonra iki bloka
da dâhil olmayıp Bağlantısızlar Hareketi'nin önde gelen
devletlerinden biri oldu.
●Keşmir meselesi sebebiyle 1965'te çatışmalar yaşadığı
Pakistan'ın Çin ile ittifak yapması üzerine SSCB ile iyi ilişkiler
kurdu. Soğuk Savaşın sona ermesiyle ABD ile olan iyi ilişkilerini
daha da geliştirdi.
● Bugün kalabalık nüfusu ve askerî gücüyle önemli bir ülke
hâline gelen Hindistan, buna rağmen kişi başına düşen millî gelir
açısından hızlı bir büyüme gösterememiştir.
●Ülkede toplumsal, dinî, bölgesel nitelikli çatışmalar hâlâ devam
etmektedir. Hindistan, yaşadığı sorunlara rağmen günümüze
kadar demokratik hükümet şeklini koruyabilmiştir.
II. PAKİSTAN
● 15 Ağustos 1947 yılından önceki tarihi Hindistan ile aynıdır.
"Pakistan" adı ilk olarak, İngiltere´de öğrenim gören
Müslüman öğrenciler tarafından 1940 yılında ortaya kondu.
●
Müslüman
Ligi'nin
Muhammed
Ali
Cinnah'ın
başkanlığındaki 23 Mart 1940 tarihli oturumunda Hindistan'ın
Müslümanlar ve Gayrimüslimler arasında bölünmesi kararı
alınmıştır.
● 14 Ağustos 1947 yılında Muhammed Ali Cinnah, Pakistan
Genel Valisi olmuş ve Pakistan bağımsızlığını kazanmıştır.
III. VİETNAM
● 19. yüzyılda Çinhindi Birliği içinde bir Fransız sömürgesi
haline gelen Vietnam’da Fransa'nın ülkeyi ekonomik yönden
sömürmesi ve siyasi baskısı, Fransız yönetimine karşı kuvvetli
bir milli direniş hareketine sebep oldu.
●1930 ve 1945 yılları arasında Fransa'ya karşı hareketlerde
komünistler 1941'de Vietnam Bağımsızlık Cemiyetini (Vietminh)
kurdular.
● İkinci Dünya Savaşında Vietnam'ı işgal eden Japonya 1945'te
teslim olunca, Vietminh birlikleri Hanoi'de iktidarı ele geçirdiler.
●Liderleri Ho Chi Minh Vietnam'ın bağımsızlığını ilan etti.
●Fransa güneyde milli ihtilali bastırmayı başardı. Fakat kuzeyde
sömürge rejimini yeniden kurmak istemesi, Çinhindi
Savaşlarının patlak vermesine sebep oldu. 1946'dan 1954'e
kadar devam eden savaş, Fransa Dienbienphu Muharebesinde
bozguna uğrayınca son buldu.
● 21 Temmuz 1954'te Cenevre Antlaşması imzalandı. Bu
antlaşma kararlarına göre geçici olarak ülke, kuzeyde komünist
kontrolündeki Demokratik Vietnam Cumhuriyeti, güneyde
Vietnam Cumhuriyeti olmak üzere iki ayrı devlete bölündü.
Bölünme hattı 17. paraleldi.
IV. DİĞER ÜLKELER
● MALEZYA, İngiliz hâkimiyetindeki sömürge devleti durumuna
İngiltere, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik
Devletleri'nin desteği ile 16 Eylül1963' te Malezya Federasyonu’nu
kurarak son verdi. Bu federasyona Malezya, Singapur, Saravak, Sabah ve
Brunei Sultanlıkları katılmış, 1965’te Singapur federasyondan ayrılmıştır.
● Uzun yıllar İngiliz sömürgeciliği altında kalan SEYLAN ADASI, 1948
yılında İngiliz Milletler Topluluğuna dâhil, bağımsız bir üye devlet
olmuştur.
● ENDONEZYA’da Ahmed Sukarno 1927’de kurulan Milliyetçi
Partinin başkanı olmasıyla beraber Hollanda’ya karşı yapılan bağımsızlık
mücadelesi güçlendi. 17 Ağustos 1945’te Japonların teslim olmalarıyla
Endonezya’da Ahmed Sukarno başkanlığında bir hükümet kurularak
bağımsızlıklarını ilan ettiler. İlk önce bağımsızlığı tanımayan Hollanda,
daha sonra Endonezya’nın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı.
● 1882’de İngiliz İstilasına uğrayan BİRMANYA ( Myanmar) II. Dünya
Savaşı’nın sonunda Japon işgali bitince İngilizlere karşı bir bağımsızlık
savaşı başlatarak, 4 Ocak 1948’de bağımsızlığını ilan etti.
● Güney Asya ülkelerinde II. Dünya Savaşı'ndan günümüze
kadar karışıklıklar hüküm sürdü. Vietnam, Kamboçya gibi bazı
ülkelerde bağımsızlık kazanıldıktan sonra iç savaşlar çıktı. İç
çekişmelerin yanında Malezya ve Endonezya gibi komşu ülkeler
arasında sınır çatışmaları yaşandı. Bölge ülkelerinin bir çoğunda
uzun yıllar diktatörlük yönetimleri hüküm sürdü. Bu durum
demokrasinin gelişmesini engelledi. Parlamenter sisteme geçişler
yakın zamanda görülmeye başladı.
● Bölge ülkeleri Soğuk Savaş Dönemindeki siyasi şartlara bağlı
olarak farklı bloklarla ilişki kurmuşsa da kendi aralarındaki
sorunların çözümünde büyük güçlerin müdahalesini dengelemek,
siyasi, ekonomik ve ticari alanda iş birliğini sağlamak amacıyla
ASEAN (Güneydoğu Asya Milletleri Birliği)'ı kurdu (8
Ağustos 1967). Filipinler, Malezya, Tayland, Endonezya ve
Singapur'un kurduğu bu Teşkilata daha sonra Brunei, Vietnam,
Laos, Birmanya ve Kamboçya dâhil olmuştur.
AFRİKA
● 1941'de Atlantik Paktında Roosevelt ve Churchill tarafından
açıklanan ilkeler (hür irade ve özerklik) Afrika'daki Avrupa
sömürgeciliğinin sonunun geldiğini belirtiyordu.
●Afrika'da sömürgeciliğin sona ermesi, İtalyanların Etiyopya
ve Libya'dan çıkarıldığı 1940'lı yıllarda başladı.
● II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945’te Afrika’da ancak Fas,
Mısır, Liberya ve Britanya Uluslar Topluluğuna bağlı olan Güney
Afrika bağımsızlığa sahipti.
AFRİKA’DA SÖMÜRGECİLİĞİN SONA ERMESİNDE
& İngiltere ve Fransa’nın II. Dünya Savaşı’ndan oldukça
yıpranmış şekilde çıkması,
& İngiltere ve Fransa dışında Afrika’da sömürgeleri olan
Almanya, Belçika, Portekiz ve Hollanda’nın savaşın yıkıcı
etkilerine maruz kalması,
& Afrika’da devletlerinin ekonomik yönden güçlenmeye
başlamaları
& Milliyetçiliğin güçlenmesi,
● Bu yönde atılan ilk adım 1957 yılında İngiltere’ye karşı
bağımsızlığını kazanan Gana olmuştur.
● Gana’nın bağımsızlığını Nijerya ve Sierra Lione ( 1960) ve
Gambiya ( 1965)’nın bağımsızlıkları izlemiştir.
● Kenya’da 1952’de “ Mau Mau” gizli örgütünün başlattığı
İngiltere’ye karşı isyan hareketi 1963’te bağımsızlığın
kazanılmasıyla sonuçlanmıştır. Tanganika ve Uganda’da bu
dönemde İngiltere’ye karşı bağımsızlığını kazanmıştır.
CEZAYİR OLAYLARI
●Fransa’ya karşı Afrika’da başlayan en önemli bağımsızlık
hareketi Cezayir’de olmuştur. İkinci Dünya Savaşında (1942)
Cezayir’i mukavemet merkezi olarak kullandı.
●Savaş bittikten sonra Cezayirliler gösterdikleri fedakârlığa
karşılık bağımsızlık veya Fransızlarla aynı haklara sahip olmak
istediler. Bu istek Fransızlar tarafından büyük bir tepki ile
karşılandı ve halk katledilmeye başlandı.
● 1948’de Fransa buranın sömürge değil, Fransa toprakları
olduğunu ilan etti. Dış dünyaya karşı yapılan bu ilana rağmen
burayı bir sömürge olarak idare etmeye çalışmışlar ve asla
Cezayir halkına Fransızlarla eşit haklar tanımamışlardır.
● Milli Kurtuluş Cephesi ve Cezayir Ulusal Hareketi’nin
Fransa’ya karşı mücadelede teşkilatlanmaya başlayan halk,
muntazam bir ordu kurmayı başardı.
●1954 senesinde bilfiil başlayan silahlı mücadele, 1956
senesinde bağımsızlığa kavuşan Fas ve Tunus’un da desteğini
sağladı. Mücadele 1962’de Evian Antlaşması'nın imzalanması ve
Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığın
kazanılmasıyla neticelendi.
● Fransa 1956 yılında Cezayir’i elde tutmak istediği için Fas ve
Tunus’un bağımsızlığını tanımıştır.
● 1911 yılında İtalya’nın hâkimiyetine giren Libya (Trablusgarb)
müttefik devletlerin yardımı ile 1951 yılında yabancıların idaresi
son bularak Libya Krallığı kuruldu. 1953 yılında Arap Birliğine
ve 1955 yılında da BM’ye üye oldu.
●Afrika'daki devletlerin, bağımsızlıklarını kazanmalarına rağmen
insanlar dünya standartlarının altında yaşamaktadırlar.
●Kabilecilik anlayışının hâkim olması demokratikleşmenin
önünde en büyük engeldir. Serbest seçim, özgür basın vb.
kavramların toplum nazarında pek bir değeri yoktur. Ülkelerin
çoğunda tek parti ve askerî diktatörlükler işbaşındadır.
● Bugün dünyanın en borçlu kıtası olan Afrika'da dünyanın en
fakir ülkeleri yer almaktadır. Dış ülkelerden gönderilen
yardımların çoğu verimli kullanılmamıştır.
●Ülkelerin dış ticaret hacmi son derece zayıftır. İnsan ve hayvan
hastalıklarındaki artış, kötü yönetim, tarım arazilerinin azalması
gibi sebepler üretilen gıda miktarının düşmesine neden
olmaktadır.
●Sağlık sorunları, altyapı ve finansman eksikliği yüzünden en üst
noktaya ulaşmıştır.
●1970'ten beri Afrika'nın dünya pazarındaki payı yarıya inerken
dış borcu 20 kattan fazla artmıştır.
●Kıtada kara ve demir yolları, şehir ve kasabaların altyapıları son
derece yetersizdir. Tüm bu olumsuzlukların yanında Batı
kültürünün etkisi ve Batı'nın siyasi, iktisadi müdahaleleri
Afrika'daki geri kalmışlığın sebepleri arasındadır.
AFRİKA BİRLİĞİ TEŞKİLATI
● 25 Mayıs 1963 tarihinde kuruldu, 9 Temmuz 2002'de dağıldı.
Afrika Birliği (AfB) - African Unity - AU, bu kurumun yerini
aldı.
● Merkezi Etiyopya'nın Addis Ababa şehri idi. Örgüt Şartı'nı 32
devlet imzalamıştır.
● Teşkilatın amaçları; Afrika ülkeleri arasındaki birlik ve
dayanışmayı geliştirmek, üyelerinin bağımsızlıklarını gözetmek,
tüm kolonileşme biçimlerini ortadan kaldırmak. Birleşmiş
Milletler
Sözleşmesi'ne
ve
İnsan
Hakları
Evrensel
Beyannamesi'ne uygun olarak uluslararası iş birliğini ilerletmek;
üyelerinin ekonomi, diplomasi, eğitim, sağlık, bilim ve savunma
politikalarını uyumlu hâle getirmektir.
AFRİKA SAVAŞLARI
Afrika Birliği, kıtada 1963 yılından bu yana meydana gelen 30
büyük savaşı şu şekilde sınıflandırmıştır:
Bağımsızlık sonrası savaşlar,
Siyasi savaşlar,
Doğal kaynakların (petrol, bakır, altın vb.) kontrolü amacıyla
yapılan savaşlar,
Etnik savaşlar,
Uyuşturucu ve elmas trafiğinin kontrolü amacıyla yapılan
savaşlar.
İÇ SAVAŞLARIN NEDENLERİ
●Ulusal bütünlüğü sağlayıcı etkenlerin olmaması nedeniyle ulusdevlet oluşumuna uyum sağlanamamıştır. Hâlihazırda, ulusdevlet süreci sancılı bir süreçtir. Avrupa'nın büyük
imparatorlukları da yüzyıllar süren iç savaşlar sonrasında ulusdevletlere dönüşebilmiştir. Afrika ülkeleri ise bu sürecin henüz
başındadır (Somali, Çad, Uganda).
●Sömürgeci güçlerin etnik, dinî ve diğer yerel gerçeklikleri göz
ardı etmek suretiyle oluşturdukları yapay sınırlar çatışma
tohumları ekmiştir (Eritre, Kamerun, Togo, Gana).
●Soğuk Savaş Döneminde büyük devletlerin kışkırtmalarıyla
meydana gelen toplumsal ayaklanmalar ve bağımsızlık
hareketleri ortaya çıkmış ve bu esnada bazı çatışma süreçleri
tetiklenmiştir (Angola, Mozambik, Zimbabwe, Namibya).
●Kıta'da şiddetli bir etnik ayrımcılık ve düşmanlık hüküm
sürmektedir (Burundi, Raunda, Liberya).
●Dinî farklılıklar önemli bir çatışma dinamiğidir (Sudan).
●Geçim kaynağı hâline gelen çok uluslu ve çok etnik yapılı
çeteleşmeler pek çok çatışmaya kaynaklık etmektedir (Somali,
Kongo, Fildişi Sahili).
Zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip Kara
●Kıta'nın, gelişmiş ülkelerin ham madde ihtiyacına hitap etmesi
ve bu nedenle de neosömürgecilik faaliyetlerinin devam edecek
olması, Afrika ülkelerindeki iç savaş ya da çatışmaların yabancı
devletlerin müdahalesine açık olacağını ve çatışmaların devam
edeceğinin habercisidir.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE
TÜRK DIŞ POLİTİKASI
● Türkiye II. Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB’nin baskısı
üzerine Batı Bloğu’na yakın bir politika izlemeye önem
vermiştir.
Bu durumun nedenlerine baktığımızda:
& II. Dünya Savaşı sona ermeden 19 Mart 1945’te Moskova
Büyükelçisi Selim Sarper’i kabul eden Molotov, Sovyet
hükümetinin günün şartlarına ve II. Dünya Savaşı sonunda ortaya
çıkan yeni duruma uygun olmadığı için esaslı değişiklikleri
geciktirdiğine inandığı 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet
Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşmasını feshettiğini bildirmesi
& Türkiye’nin yeni bir anlaşmanın yapılması önerisine karşı 7
Haziran 1945’te Molotov, Büyükelçi Sarper’e iki ülke arasında
yeni bir antlaşma yapılabilmesi için; Boğazların Türkiye ile
birlikte savunulması, bunu sağlamak için de Sovyetlere
Boğazlarda deniz ve kara üsleri verilmesi, Montreux
Sözleşmesinin değiştirilmesi, Kars ve Ardahan’ın Sovyetler
Birliği’ne iade edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
& Bir yıl sonra ise 8 Ağustos 1946’da Boğazlarla ilgili
görüşlerini içeren bir notayı Türkiye’ye vermiştir. Bu notada;
Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı içinde meydana gelen
olayların, Montreux Sözleşmesinin Karadeniz devletlerinin
güvenliğini sağlamakta yetersiz kaldığını ileri sürerek,
Boğazlardan geçiş rejimini düzenleme yetkisinin Türkiye ile
Karadeniz devletlerine ait olmasını ve boğazların Türkiye ile
Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa savunulmasını istemiştir.
Sovyet notası üzerine ABD ve İngiltere ile durumu görüşen
Türkiye, bu istekleri reddetmiştir.
& Sovyetler Birliği 24 Eylül’de ikinci bir nota vererek aynı
istekleri tekrarlamıştır. Bu ortamda Türkiye, Sovyet tehlikesine
karşı bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruyabilmek
amacıyla, 1939 yılından itibaren ittifak içinde bulunduğu
İngiltere’nin ve savaş sonunda dünyanın en güçlü devleti olarak
ortaya çıkan ABD’nin desteğini aramıştır. Fakat gerek
Türkiye’nin savaşta tarafsız kalmış olması, gerekse Türkiye’de
büyük bir endişe uyandıran Sovyet davranışlarının batıda aynı
tepkiyle karşılanmaması sebebiyle başlangıçta istediği desteği
elde edememiştir.
&Bu arada Yunanistan’da iç savaş başlaması ve komünizm
tehlikesinin güçlenmesi üzerine İngiltere’nin de telkinleriyle
ABD, Türkiye ve Yunanistan’a Truman Doktrini çerçevesinde
yardım yapmaya başlamıştır.
● 12 Temmuz 1947’de Türk-Amerikan ikili antlaşmasını, 4
Temmuz 1948’de imzalanan ekonomik işbirliği antlaşması takip
etti. Anlaşmadan sonra Marshall Planı çerçevesinde 1949–1951
yılları arasında Türkiye’ye ABD ekonomik yardım yaptı. 1951
yılından sonra bu yardım “Ortak Savunma Programı”na dâhil
edilecektir.
TÜRKİYE’NİN NATO’YA ÜYE OLMASI
● SSCB’nin yayılmacı bir politika izlemezi ve Cominform’u
kurarak Doğu Bloku’nu oluşturması üzerine ABD SSCB’ye karşı
ortak bir savunma örgütü kurulması kararını almış ve 4 Nisan
1949’da NATO (North Atlantic Treaty Organization)’yu
kurmuştu.
● Türkiye’nin bu dönemde Avrupa Konseyi’ne üyeliğinin kabul
edilmiş olmasına rağmen NATO’ya üye olma girişimleri
özellikle İngiltere olmak üzere bazı Avrupalı devletler tarafından
siyasi, ekonomik ve kültürel gerekçelerle reddedildi.
● Bu arada Türkiye’de DP’nin iktidara gelmesiyle beraber liberal
eğilimli bir politika izlemesi ABD ile ilişkileri yeni bir istikamete
yönlendirmişti.
● Bu durumu fırsat bilen DP yönetimi meclis kararı olmadan
4.500 kişilik bir askeri gücü (Tuğgeneral Tahsin Yazıcı
komutasında) ABD’nin önderliğini üstlendiği NATO
kuvvetlerine yardımcı olması için Kore’ye gönderdi.
● Kore Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin NATO’ya alınması
konusunda ABD’nin tavrı değişmeye başladı. Çünkü Kore
Savaşı, İkinci Dünya Savaşından sonra artık çıkması
beklenmeyen bölgesel savaşların hiç de ihtimal dışı olmadığını
gösterecek ve NATO ülkelerini, özellikle de ABD’yi Sovyetler
Karşısında daha etkili tedbirler almaya yöneltecektir.
●Sonuçta Sovyetler Birliği’ne karşı set çekme ve çıkabilecek
muhtemel bir savaşta askeri üslere ihtiyaç duyulması sebebiyle
ABD, Türkiye’nin NATO’ya alınmasını gerekli görecektir.
●Bu gelişmelerden sonra NATO Bakanlar Konseyi 15 - 20 Eylül
1951 tarihinde Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya üye olarak
alınmasına oybirliği ile karar verdi.
●T.B.M.M.’de 18 Şubat 1952’de Kuzey Atlantik Antlaşmasını
tasdik etmiş böylece Türkiye NATO’ya resmen üye olmuştur.
●Türkiye'nin NATO'ya girişi ile Türkiye- ABD ilişkileri daha da
gelişti. Türk topraklarının güvencesi NATO güvencesi altına
alınmış oldu.
● Türkiye’nin NATO’ya alınmasında, Kore’deki askeri
başarısı, uluslar arası sorunlarda Batılılarla birlikte hareket
etmesi ve modern olmamakla beraber güçlü bir kara ordusuna
sahip olmasının yanı sıra, Batı savunması için gerekli olan
jeopolitik yerinin önemi, birinci derecede etkili olmuştur
denilebilir.
● Türkiye’nin bu üyelikle Batılılara yaklaşma politikası, bir
yandan ülkenin ekonomik kalkınması ve silahlı kuvvetlerinin
modernizasyonu için gerekli kaynakların dış yardım yoluyla
Batıdan kolay sağlanabileceğine inanılması gibi amaçlar etkili
olmuştur.
ABD, NATO STRATEJİLERİ VE TÜRKİYE
NATO kuruluşundan itibaren savunma politikalarını "NATO
Stratejisi" adı verilen ana Başlıklar altında toplamıştır. Bu
stratejilerle ilgili kısaca şunlar söylenebilir:
SINIRLI SAVAŞ STRATEJİSİ: NATO'nun kuruluş yıllarında
ABD Hava Kuvvetleri zayıf olduğu için SSCB karşısında askerî
sayısal dengenin sağlanması benimsendi. Bu yaklaşıma göre
NATO'nun asker sayısının hızla artırılması planlandı.
KİTLESEL KARŞILIK STRATEJİSİ: NATO için bu kadar
asker beslemek hem çok pahalıydı hem de atom silahları
kapasitesini hızla geliştiren SSCB, konvansiyonel (klasik
silahlar) güçle durdurulmayacak bir niteliğe bürünmüştü. Bu
çerçevede, benimsenen bu stratejiye göre NATO, SSCB'ye karşı
kullanabileceği nükleer silahlar için üslere ihtiyaç
duymaktaydı.
ESNEK KARŞILIK STRATEJİSİ: SSCB'nin de etkili nükleer
silahlar ve füzeler geliştirmesi, "nükleer caydırıcılık" kavramının
yerini "nükleer denge" kavramına terk etmesine yol açtı. Olası
bir saldırıda en son seçenek olarak nükleer silahlara
başvurulacaktı.
İLERİ SAVUNMA DOKTRİNİ: 1970'lerin sonlarında
benimsenen bu doktrine göre çatışma, yerleşim merkezlerinden
mümkün olduğunca ileride ve uzakta tutulmalıydı. Böylece
merkezden uzak kanat ülkelere daha fazla yük düşüyordu. Bu
nedenle üye ülkeler, kendi sınırlarından mümkün olduğunca
uzakta savaşa gireceğinden bu ülkelerin hava kuvvetlerinin
geliştirilmesine yönelik adımlar atıldı.,
SOĞUK SAVAŞ SONRASI NATO STRATEJİLERİ:
Varşova Paktının dağıldığı bir ortamda NATO'ya gerek olmadığı
tartışılırken Ekim 1991'de NATO, yeni bir strateji benimsedi.
Buna göre, NATO'nun tek varoluş nedeninin toplu savunma
olmadığı vurgulanıyor, İttifakın, üyelerinin güvenliğini
etkileyen her türlü krizin yönetimiyle ilgilendiği belirtiliyordu.
●Nisan 1999'da NATO, yine bazı yeni ilkeler benimsedi. Üye
ülkeleri tehdit eden etnik ve dinî rekabet, terörizm, insan haklan
ihlalleri, bölgesel çatışmalar gibi konulan NATO'nun yakından
takip ettiği belirtilerek NATO'ya yeni görev alanları oluşturuldu.
AVRUPA KONSEYİ’NE ÜYELİK
● 5 Mayıs 1949’da 10 ülke-Belçika, Danimarka, İtalya,
Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İsveç ve İngiltere - merkezi
Strasburg olmak üzere Avrupa Konseyi’ni kuran antlaşmayı
imzalamışlardır. Şu an Avrupa Konseyi'nde 47 üye ülke
bulunmaktadır. Türkiye 8 Ağustos 1949’da Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi’nin davetiyle beraber Yunanistan ve İzlanda
ile birlikte konseye katılmıştır.
● Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne girmesinde;
& Batı bloğuna yakın olma amacı,
&ABD ile ilişkileri güçlendirme isteği,
& Avrupalı devlet statüsünde sayılma ve Türkiye’nin Avrupa ile
her türlü alanda bütünleşmesini sağlama amaçları etkili olmuştur
BALKAN İTTİFAKINA KATILMA
● ABD’nin Avrupa’da SSCB kontrolü dışındaki tek komünist
devlet olan Yugoslavya ile NATO’ya girmesi kesin olan
Yunanistan ve Türkiye’nin bir ittifak yaparak SSCB’nin
Akdeniz ve Balkanlarda de yayılmasını engellemek istemesi
üzerine Balkan İttifakı kurulmuştur.
● Bunun üzerine 1951 yılı sonuna doğru üç ülke arasında
başlayan yakınlaşma 1952 boyunca da devam etmiş ve 28 Şubat
1953'te Ankara'da üç ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından bir
"Dostluk ve İşbirliği Antlaşması" imzalanmıştır.
●Bu antlaşmaya göre üç devlet ortak çıkarlarıyla ilgili konularda
birbirlerine danışacaklar ve üye devletlerin Dışişleri Bakanları
yılda en az bir defa toplanacaktı. Dışişleri Bakanları arasında
süren toplantılar sonucu yeni ilerlemeler sağlanmış, 9 Ağustos
1954'te üç ülke arasında Bled Antlaşması imzalanmıştır.
●Bu antlaşmaya göre taraflar, aralarından herhangi birine ya da
birkaçına yönelen bir saldırıyı kendilerine de yapılmış sayarak
askeri güç de dahil her türlü önlemi alacaklardı.
● Ama daha paktın ilk günlerinden itibaren Türkiye ve
Yugoslavya arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmış ve 1955'ten
itibaren Sovyetlerle ilişkilerini düzeltmeye başlayan bu ülkenin
pakta ilgisi azalmıştır.
●Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs sorununun ortaya
çıkmasıyla da Paktın doğurduğu olumlu hava silinmeye
başlamıştı. Pakt 1960 yılına kadar devam etmiş 1960
Haziranında da resmen sona erdiği açıklanmıştır.
BAĞDAT PAKTI VE CENTO ÜYELİĞİ
● ABD’nin Sovyet yayılmacılığına karşı Ortadoğu’da
ortak bir savunma ve işbirliği kurmak istemesi üzerine
kurulan Bağdat Paktı’nın kuruluşunda Türkiye oldukça
önemli bir rol oynamıştır.
● Türkiye hem NATO’ya girerken İngiltere’ye verdiği
Ortadoğu’nun savunulmasında aktif rol alacağı sözünü
yerine getirme hem de Ortadoğu’da etkinliğini artırma
amacıyla paktın kurulmasına öncülük etmiştir.
● Ancak pakt kuruluş amacına ulaşamamış, Türkiye’nin
SSCB ile ilişkilerini gerginleştirmiştir. Ayrıca pakta karşı
çıkan başta Mısır olmak üzere Arap ülkeleriyle (Suriye,
Suudi Arabistan ve Yemen) ilişkileri de olumsuz yönde
etkilemiştir.
● Irak’ta monarşinin devrilmesi sonucunda pakttan
ayrılma kararının alınması üzerine paktın merkezi
Ankara’ya taşınarak CENTO ( Merkezi Antlaşma
Örgütü - Central Treaty Organization) adını almıştır.
● ABD’nin yoğun desteğine rağmen 20 yıl devam eden
örgüt, 12 Mart 1979'da Pakistan'ın ve İran'ın ayrılması ile
dağılma noktasına geldi.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE
MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER
SİYASİ GELİŞMELER
● II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle beraber Cumhurbaşkanı İsmet
İnönü’nün demokrasiyi savunan müttefiklerle ilişkileri
güçlendirmek istemesi çok partili hayata geçiş sürecini
hızlandırmasına sebep olmuştur.
DEMOKRAT PARTİ’NİN (DP) KURULUŞU
● Bu dönemde CHP’nin içinde Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu
kabulü sırasında parti içi muhalefet oluşmuş bu muhalefetin
başını Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik
Koraltan çekmiştir.
● Bayar, Menderes, Köprülü ve Koraltan’ın verdiği “ Dörtlü
Takrir”in reddi üzerine bu kişilerin parti kurma çalışmaları
başlamıştır.
● Partiden yazdıkları sert yazılar nedeniyle ihraç edilen
Menderes,
Köprülü
ve
Koraltan’a
CHP’den
ve
milletvekilliğinden istifa eden Bayar’da katıldı.
●Celâl Bayar, 1 Aralık 1945'te parti kuracaklarını açıkladı. İnönü
tarafından Çankaya Köşkü'ne çağrılan Celâl Bayar,
cumhurbaşkanından gerekli desteği aldıktan sonra 7 Ocak 1946
günü Demokrat Parti (DP) kuruldu.
1946 SEÇİMLERİ
● DP’nin baskıları üzerine CHP Milletvekili Seçim Yasası’nı
değiştirmiş ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa tek dereceli seçim
esasına geçilmiştir.
● Cumhuriyet Halk Partisi 396, Demokrat Parti 65 ve
bağımsızlar 7 milletvekilliği kazanmıştır.
● Türkiye Cumhuriyetinin ilk çok partili genel seçimi olan bu
seçim adli denetim dışında, açık oy, gizli sayım ve çoğunluk
sistemi esasına göre yapıldı. (açık oy – gizli tasnif) Bu
usulsüzlüklerinden dolayı "şaibeli seçim" şeklinde de anılmıştır.
Bu genel seçim ile TBMM 8. dönem milletvekilleri seçilmiştir.
1950 SEÇİMLERİ
● Türkiye tarihinin ilk demokratik seçimleridir. Bu genel seçim
ile TBMM 9. dönem milletvekilleri seçilmiştir. Bu seçimlerde ilk
defa "gizli oy, açık tasnif" sistemi uygulanmıştır.
Demokrat Parti İktidarı
● Demokrat Parti’nin kurulmasından ekonomik sıkıntıların
artması üzerine ekonomik konularda hükümete olan tepkilerin
artması üzerine DP ile CHP arasında ilişkiler gerginleşti.
●Bunun üzerine İsmet İnönü taraflar arasındaki gerginliği
azaltmak amacıyla iki partinin liderleriyle görüşmeler yapmış ve
12 Temmuz Beyannamesi’ni yayınlamıştır. ( Beyannamede
İnönü, siyasal partilerin Türk demokrasisinin vazgeçilmez
unsurları olduğunu vurguladı.)
●Bu beyannamenin yayınlanmasından sonra partinin CHP’ye
bağlı güdümlü bir demokrasi yürüttüğünü öne süren Fevzi
Çakmak, Yusuf Hikmet Bayur, Kenan Öner, Osman Bölükbaşı,
Sadık Aldoğan ve Yusuf Kemal Tengirşenk ,20 Temmuz
1948'de Millet Partisi'ni (MP) kurdu.
● 14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimler Türkiye'de 27 yıllık tek
parti devrini sona erdirdi.1923'ten beridir tek başına ülkeyi idare
eden Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı halkoyu ile Demokrat
Parti'ye devretti. Seçim sonuçlarına göre DP %52.7 oy alarak 408
milletvekilliği kazanmıştı. CHP %39.4 ile 69 milletvekili ile
temsil edilme hakkı kazandı.
●Millet Partisi 1,bağımsızlar 9 milletvekiline sahip
oldular.Atatürk'ten sonra 11,5 yıldır cumhurbaşkanlığı görevinde
bulunan İsmet İnönü artık anamuhalefet lideriydi.
●22 Mayıs 1950 günü TBMM açıldı.Refik Koraltan başkanlığa
seçildi.Ardından yapılan cumhurbaşkanlığı oylamasında DP
Genel Başkanı, İzmir milletvekili Celâl Bayar 453 milletvekilinin
katıldığı oylamada 387 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin
üçüncü cumhurbaşkanı seçildi.Hükümeti kurmakla DP Aydın
Milletvekili Adnan Menderes görevlendirildi.Aynı gün Menderes
kendisinin ilk cumhuriyet'in 19.hükümetini kurdu.
Not: 1950 seçimleri tarihimizde "Beyaz Devrim" olarak
adlandırılmıştır.
● Bu dönemde Türkiye’ye Marshall Planı çerçevesinde ABD
yardımları başladı. NATO’ya üyelik kabul edildi.
1954 SEÇİMLERİ
● CHP’nin ekonomik sıkıntılara ana muhalefet partisi olarak
önemli çözümler getirememesi Demokrat Partiyi güçlendirdi.
●2 Mayıs 1954 seçimlerinde Demokrat Parti gücünü iyice
arttırdı. DP 5,1 milyon oy alarak, Türkiye Cumhuriyeti Genel
Seçimleri tarihinde (bugüne kadar) kırılamamış bir oy rekoru
kırdı. Parti toplam oyların %57,5'luk kısmını almıştı.
● TBMM,17 Mayıs 1954'te açıldı. Celâl Bayar 513
milletvekilinin katıldığı oylamada 486 oy alarak bir defa daha
cumhurbaşkanlığına seçildi.
27 EKİM 1957 SEÇİMLERİ
● Ekonomide yaşanan darboğaz ve siyasi çalkantılar nedeniyle
DP seçimleri bir yıl önceye aldı.27 Ekim 1957 günü yapılan
seçimler öncesinde kampanya oldukça sert geçti.
●Seçimler iktidarı zayıflattı, muhalefetin elini güçlendirdi.
Seçimler öncesinde muhalefetin seçimlere bir cephe halinde
girmesini engelleyen DP, yine de oy kaybından kurtulamadı.
●Sonuçlara göre DP %47,9 oyla 424 milletvekili çıkardı.
● Celâl Bayar 610 milletvekilinden 413 DP milletvekilinin
katıldığı
oylamada
413
oy
alarak
üçüncü
defa
cumhurbaşkanlığına seçildi.
● Demokrat Parti uyguladığı sosyal politikalar (ücretli hafta sonu
tatili, işçilere sendika kurma izni, genel af vb.), 1947'de başlayan
ABD yardımlarının bu dönemde artması ve II. Dünya Savaşı'nın
ekonomik etkilerinin azalması 1954'te yapılan seçimlerde DP'yi
1950 seçimlerinden daha yüksek bir oyla (%57,5) tekrar iktidara
taşımıştır. Ekonomi alanında CHP'nin devletçilik modeline karşı
daha liberal bir ekonomi modelini benimseyen DP aralıksız on yıl
iktidarda kalmıştır.
● Bu dönemde ekonomide ortaya çıkan olumsuzluklar hükümete
karşı eleştirileri artırdı. Hükümetin Vatan Cephesi kurma ve
muhalif gazeteleri kapatma gibi baskıcı politikası yanında CHP
liderlerine de saldırılar başladı.
27 MAYIS ASKERİ MÜDAHALESİ
● İktidar – Muhalefet arasındaki çekişme hükümetin muhalif
düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir
Tahkikat Komisyonu kurmasına yol açtı.
●Mecliste yaşanan çekişme sokağa da yansıdı. İstanbul ve
Ankara’da çıkan olaylar bu şehirlerde sıkıyönetimin ilan
edilmesine yol açtı.
● Bütün bu gelişmelerin Milli Birlik Komitesi Türk Silahlı
Kuvvetleri adına ülke yönetimine el koydu. Kara Kuvvetleri
Komutanı Org.Cemal Gürsel başkanlığında bir hükümet kuruldu.
Siyasi faaliyetler askıya alındı.
● Cumhurbaşkanı Celâl Bayar,TBMM Başkanı Refik Koraltan
ve Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere Demokrat
Parti'liler tutuklandı. Demokrat Parti, 29 Eylül 1960'da kapatıldı.
● Milli Birlik Komitesi idam cezalarından üçünü onayladı.
Tutuklu bulunan Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri
Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül 1961'de, Başbakan Adnan
Menderes ise ertesi gün İmralı Adası'nda idam edildi.
●Celâl Bayar ve Refik Koraltan ile 11 kişinin idam cezası ömür
boyu hapse çevrildi.
1961 ANAYASASI
● 1960 hükümet darbesinden sonra hazırlanarak 9 Temmuz
1961'de kabul edilen 1961 Anayasası olarak bilinen anayasa
değişikliği, 1924 Anayasası'nı yürürlükten kaldırmıştır.
●1961 Anayasası, genç subayların yaptığı 27 Mayıs askeri
müdahalesinin ardından, 37 yıllık bir dönemde gelişen politik
yaşamın ve özellikle de çok partili siyasi ortamın ihtiyaçlarına
daha iyi cevap verebilecek bir anayasaya gerek olduğu
düşünülmüştür.
●Bu anayasa Soğuk Savaş dönemine aykırı olarak özgürlükleri
arttıran Türkiye'nin en demokratik anayasasıdır.
● 9 Temmuz 1961'de halkın oyuna sunularak oylamaya
katılanların %60,4’ü tarafından kabul edilmiştir. 1982
Anayasası'na kadar yürürlükte kalmıştır.
● 1961 ANAYASASI İLE;
- Güçler ayrılığı sağlanmıştır. ( Yasama-Yürüme-Yargı )
- Yasama gücü: Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olmak
üzere iki meclistir.
- Yürütmenin dışında bağımsız yargı organları kurulmuştur.
- Yasamadan çıkan yasaların anayasaya uygunluğunu kontrol
eden Anayasa Mahkemesi kurulmuştur.
- Yürütmenin, yönetimin tüm eylemleri, kararları anayasal bir
kuruluş olan Danıştay denetimine verilmiştir. Yani TBMM
egemenlik hakkını kullanan tek organ olmaktan çıkıp Anayasa'da
sözü edilen yetkili organlardan biri olmuştur.
- Kişinin temel hak ve özgürlükleri Anayasa ile güvenceye
alınmıştır.
- 1961 Anayasası ile tam bir parlamenter sisteme geçilmiştir.
Demokratik, sosyal ve hukuk Devlet Anlayışı güçlenmiştir.
EKONOMİK GELİŞMELER
● 1946 seçimlerinden sonra yeni kurulan hükümet ekonomik
problemlerin çözümü için yeni kararlar alınmasına ve ekonomide
liberalleşmenin gerektiğine, inanıyordu.
●1947 yılı, ekonomi alanında da değişimlerin yaşandığı bir yıl
oldu. "7 Eylül 1947 Kararları" ile Türk lirasının değeri % 50 (1
ABD doları = 280 kuruş) düşürülerek ithalat kolaylaştırılmış,
bankaların altın satmalarına izin verilmişti.
●Türkiye'de devletçi ekonomiden liberal serbest pazar
ekonomisine geçişin ilk adımı bu kararlarla gerçekleşmiştir.
● 1947 Türkiye İktisadi Kalkınma Planı hazırlanarak Marshall
Planı çerçevesinde alınacak yardımlar için gerekli hazırlık
yapılmıştır. Bu plan tarım, haberleşme, sulama, enerji, demirçelik, maden ve sanayi alanlarını temel etkinlik noktaları olarak
kabul ediyor ve tarımsal gelişme üzerinde odaklaşıyordu
● Türkiye 1948’de Marshall Planı yardım kapsamına alınarak
OEEC’ye (Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü) üye olmuştur.
● 1947 yılında IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlara üyelik
kabul edildi.
● DP iktidarının ilk yıllarında Marshall yardımlarıyla
desteklenen tarım, hızlı gelişme gösteren en önemli alanlardan
biri olmuştur. Dışarıdan alınan krediler, ithal makinelerin
alınmasında kullanılmıştı. Traktör sayısındaki artış, ekilip biçilen
toprak miktarının da artmasına sebep olmuştur. Çok iyi giden
hava koşulları da eklenince Demokrat Parti yönetiminin ilk üç
yılında tarım ürünleri üretimi ve çiftçinin geliri oldukça artmıştı.
Tarımdaki bu büyümenin öncülüğünde, ekonomi bir bütün olarak
% 11-13 oranda büyüdü.
● 1951'de hükümet, Türkiye'de yabancı yatırımı teşvik etmek
için bir yasa hazırladı. Böylece yabancı sermayenin Türkiye'de
yatırım yapacağı bekleniyordu. Fakat bütün teşviklere rağmen
yabancı yatırımlar da beklenen sonuç alınamadı. Liberalizme
ilişkin bütün beklentilere rağmen devlet, yatırımların % 4050'sini yapmak zorunda kaldı.
● 1950-60 arasında 17 kamu iktisadi teşekkülü kuruldu. 19501954 yıllarında yatırımlar karayolu, inşaat, sanayi ve tarım
alanlarında yoğunlaştı.
● Kara yolu yapımındaki hızlı gelişmeyle beraber, artan ithal
otomobil ve kamyon sayısı, daha etkin bir pazarlama ve dağıtım
olanağı sağladı.
●Demir yolları yapımı ise neredeyse tamamıyla durdu. Özel
yatırımcıların isteksizliği ve sermaye yetersizliği büyük devlet
işletmelerinin özelleştirilmesini engelledi.
● Türk ekonomisinin zayıflama eğilimi ilk kez Eylül 1953'te
alman ekonomik önlemlerde kendisini gösterdi. Bu önlemlerle
dışa açılma ve dünya ekonomisiyle hızlı bütünleşme dönemi sona
erdirilerek ithalat ve döviz denetim altına alınmaya çalışıldı.
Ekonomik canlanma dönemi 1954'te sona erdi.
●
Tarımda
büyüme
modern
tarım
yöntemlerinin
kullanılmasından çok ekili alanların genişletilmesine bağlı
olduğundan, yaşanan kuraklıklar tarım üretimini düşürdü ve
Türkiye yeniden buğday ithal etmek zorunda kaldı.
●Ekonomik büyüme % 4'e kadar düşerken dış ticaret açığı büyük
bir hızla arttı. Hükümet buna rağmen ithalatı ve yatırımları
devam ettirdi. Ancak Ağustos 1958'de hükümetin dış borca
duyduğu gereksinim sonucu ilk kez IMF'den borç alındı.
● Plansız ekonominin ortaya çıkardığı olumsuzluklar ve ardından
gelen askeri müdahale üzerine 1960 yılında Devlet Planlama
Teşkilatı’nın kurulmasıyla tekrar planlı ekonomiye geçilmiştir.
● 1950-60 arası dönemde tarımda, hayvancılıkta, üretimde 194549 ve 1960-70 arası döneme göre oldukça önemli gelişmeler
sağlanmıştır.
SOSYAL VE KÜLTÜREL GELİŞMELER
● Türkiye'de II. Dünya Savaşı'ndan sonra birçok alanda yaşanan
değişim, kültürel alanda da kendisini göstermiştir.
●Bu değişim iç ve dış sebeplerin etkisiyle gelişmiş ve
yayılmıştır. Dış sebepler bağlamında dışarıdan alınan kredi ve
yardımlarla ülkenin refah seviyesi yükselmiştir.
●İç sebepler ise refah seviyesinin artmasına bağlı olarak
tüketimdeki artış ve alışkanlıkların değişmesi, tarım politikaları
nedeni ile kırsal kesimden yeni bir sınıfın yükselmesi
gösterilebilir.
●Bu dönemde insanlar tarımda hızlı makineleşmeyle beraber
köyden kente göç etmeye başlamışlardır. Karayollarının
gelişmesi ile kentleşme hızlanmış, kente gelenler kentin tüketim
alışkanlıklarını benimsemiş ve tüketim kültürü toplumun alt
katmanlarına doğru yayılmıştır.
● Bu dönemde başta caz olmak üzere Rock and Roll ve diğer
müzik türleri Türkiye'yi etkisi altına almaya başlamıştır.
Özellikle gençler radyolar ve plaklar aracılığıyla bu yeni müzik
akımlarını takip ediyorlardı.
●Bu dönemin en önemli çıkışını önce bir radyo sanatçısı olarak
ünlenen ve sonradan sahnelere geçen Zeki Müren yaptı.
Müzeyyen Senar, Neşet Ertaş gibi isimler dönemin diğer ünlü
sanatçıları arasında gösterilebilir.
● Batı etkisi savaştan sonra sinemada da hissedilmeye başlandı.
Bu dönemde çevrilen Ö. Lütfi Akad'ın "Vurun Kahpeye"
filminde Batı sinemasının izleri görülmüştür.
●1949-1959 arasında çoğu edebiyat eserleri ve yabancı
filmlerden uyarlama 553 film çekildiği saptanmıştır. Bu dönemde
Hollywood sineması dünyada olduğu gibi Türkiye'de de etkisini
hissettirmiştir.
● 1940'tan sonraki yazar ve şairlerin daha çok sosyal gerçekçilik
akımına bağlı kaldıkları görülür. Ülkenin içinde bulunduğu
sosyal değişim ve gelişme bütün yönleriyle bu dönemin
eserlerine yansıdı. Roman ve hikâye yazarları, II. Dünya
Savaşı'nın toplumumuzda sebep olduğu çeşitli olumsuzlukları,
çevrelerindeki yoksulluğu, geri kalmışlığı, köyden kente göçü ve
bunun getirdiği sorunları, tarım sanayi ilişkilerini ve gelir
dağılımındaki dengesizlikleri eserlerinde sıkça işlediler. Dilde
özleşmenin yaşandığı bu dönemde sanatçılar eserlerine kendi
siyasi düşüncelerini de yansıttılar.
● 1940'lı yıllarda ilk edebi hareket şiir alanında Garip Akımı ile
başladı. Orhan Veli'nin öncülüğünü yaptığı grup, şiiri
kurallardan soyutlamayı, anlatımda yeni bir dil kullanmayı ve
gelenekçiliği bırakarak yenilikçilik ilkesini benimsedi.
●Garipçiler akımına karşı oluşan "İkinci Yeniler"in şiir
anlayışının temelini konuşma dilinden uzaklaşarak edebi sanatı
bolca kullanmak gibi ilkeler oluşturmuştur.
●Bu dönemin diğer bir akımı ise 1950'de ortaya çıkan Hisarcılar
Grubu'dur. Bu grubu birleştiren temel amaç; toplumsal değerleri
korumaktır. Sanatçı bağımsızlığı, yaşayan dil ve millî sanat
temel ilkeleridir.
● Genel sağlık konusunda ise bu dönemde başta verem olmak
üzere salgın hastalıklarla mücadele millî bir dava olarak kabul
edilmiştir.
●Kırsalda yaşayan halkın sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi,
sağlık personeli sayısının artırılması, personelin eğitim amacıyla
yurt dışına gönderilmesi, genel bütçeden sağlığa ayrılan payın
arttırılması sağlık politikasının temelini oluşturmuştur.
●Bu nedenle birçok sağlık merkezi, verem dispanserinin yanında
Verem Hastaneleri ile Ankara Ebe ve Hemşire Okulu hizmete
açılmıştır. Bu dönemde bütçeden sağlık alanına ayrılan pay 19501957 arasında on iki kat arttırılmıştır.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE DÜNYADA
MEYDANA GELEN BİLİMSEL, TEKNOLOJİK VE
KÜLTÜREL GELİŞMELER
● 1930'larda büyük bir bunalım geçiren dünya, II. Dünya
Savaşı'ndan sonra esaslı bir büyüme sürecine girdi.
●Büyük sanayi ülkeleri, 1945-1975 yılları arasında benzeri
görülmemiş bir ekonomik büyüme yaşadılar. XX. yüzyılın ilk
yarısında yalnızca iki kat artan dünyadaki toplam üretim, bu
dönemde üç katına çıktı. Petrol, elektrik ve otomotiv gibi bazı
sektörlerde üretim, on kat hatta daha fazla arttı. Yıllık % 5
civarında seyreden büyüme oranı bazı dönemlerde yavaşladıysa
da üretimde uzun süreli bir gerileme yaşanmadı ve işsizlik hep
çok düşük bir düzeyde kaldı.
● Bu dönemde göze çarpan diğer bir olgu, hızlı nüfus artışıydı.
Nüfusun en hızlı arttığı bölgeler, Asya'nın, Afrika'nın ve Latin
Amerika'nın yoksul bölgeleriydi.
●Savaşı takip eden 25 sene içinde Batıdaki sanayileşmiş
ülkelerde doğum oranı büyük artış gösterdi. Sanayileşmeyle
birlikte şehirlere göç hızlandı.
●Şehirlerin
hızla
genişlemesi
ulaşımda
otomobilin
kullanılmasına ve otomobil kültürünün doğmasına neden oldu.
●Şehirleşmeyle birlikte insan hayatında geleneksel ilişkiler
değişti. Büyük aileler parçalandı ve doğum oranında düşüş
görüldü.
● Diğer açıdan şehirlerde ekonomik refaha kavuşamayan
kitleler çoğu kez aşırı siyasi akımlar gelişmesine uygun ortam
oluşturdular.
●Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi ülkelerde iktidarın değiştiği
(diktatörlüklerin kurulması, bağımsızlıkların kazanılması gibi)
görüldü.
●Özellikle bloklara dâhil ülkeler belirledikleri toplumsal,
ekonomik, siyasi ve askerî hedeflere ulaşmak için büyük çaba
sarf etti. Soğuk Savaş ortamda her ülkede orduya büyük önem
verildi. Askerî harcamalar arttı.
● Savaş yıllarında erkeklerin cephede olmaları kadınların birçok
iş kolunda çalışmalarına sebep oldu. Savaştan sonra erkekler
tekrar iş hayatına döndüyse de kadınlarda iş hayatında etkin
olmaya devam ettiler. Bu dönemde birçok "kadın hareketi"
ortaya çıktı.
●Savaş sonunda teknik alanda sağlanan gelişme günlük hayatı
daha da kolaylaştırdı. Daha önce lüks olarak algılanan birçok
ürün evlerde kullanılmaya başlandı. Tüketimin teşvik edilmesi
reklam sektörünün hızla büyümesine sebep oldu.
● Radyo ve sinemanın önemi, televizyonun icadıyla azaldı.
●Bu dönemde aşırı nüfus artışı dünyada genç bir kitlenin
oluşmasına sebep oldu. Ekonomik büyüme içinde rahat bir hayata
sahip olan bu gençler yaşadıkları ortamı sorgulama imkânına
sahip oldular. Bu tepkiler birçok alanda kendini gösterdi.
●Müzik alanında Amerikan hayat tarzını sorgulayan "Rock
and Roll" müziği ortaya çıktı. 1956-58 arasında bu müzik
türünde Elvis Presley büyük bir çıkış yakaladı.
● II. Dünya Savaşı'ndan sonra fen ve sosyal bilimler hızlı bir
gelişme gösterdi. 1920'lerde ABD'de 15 bin olan araştırmacı
sayısı 1940'larda 400 bine ulaşmıştı. Savaş öncesi Almanya'dan
liberal demokrasinin hâkim olduğu ülkelere yapılan beyin göçü
bilimsel gelişmelere katkı sağladı.
● II. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen bilgisayarlar insan
yaşamını her alanda etkiledi.
Savaş yıllarında Amerikalı bilim adamları tarafından ENİAC adlı
ilk bilgisayarı yaptı.
● Siyasi ve sembolik öneminden dolayı nükleer olgu savaş
sonrası teknik ilerlemenin temel alanlarından biri hâline geldi. Bu
alandaki bilgi önce askerî alanda kullanıldı. Nükleer enerji daha
sonra elektrik üretiminde de kullanıldı.
● Hidrojen atomlarının parçalanmasından elde edilen
reaksiyonlarla, kıtalararası roketlerin yapılması olağanüstü
genişlikte iletişim ve denetim ağlarının kurulmasına sebep oldu.
●Biyoloji alanında DNA'nın kimyasal yapısı çözüldü.
●Tarımsal alanda ilaçlarla, uygun tohumlukların seçilmesi ve
gübrelemeyle, sanayide ilerlemiş tüm ülkelerde tarım hayatı
kökten değişti. Kimya laboratuarlarında yapılan yeni sentetik
maddeler, sanayide gittikçe önem kazandı.
● Seyahatlerde demir yolları ve gemiler kadar uçaklar da önemli
bir yere sahip oldu.
●Televizyon, günlük hayatın bir parçası oldu.
●Uzak yerler arasında telefon iletişimi de gelişti ve birçok
durumda mektupların ve telgrafların yerini alma eğilimi gösterdi.
●Bilim ve teknik alanındaki gelişmeler teknik eleman ihtiyacının
artmasına, gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkeler arasındaki farkın
büyümesine neden olmuştu.
● Mimari alanda savaştan sonra Avrupa'da şehirlerin yeniden
inşa edilmesi yüzyılın ilk yarısında ortaya konan modellerin
uygulanmasına imkân sağladı. Şehirlerde nüfusun artması, sıra
evler ve toplu konutların yaygınlaşmıştır. Ayrıca kule ve
gökdelenlerin inşasına da önem verildi.
● Savaşın Avrupa'da yayılması bilimde olduğu gibi sanat
alanında da birçok kişinin Amerika'ya göç etmesine sebep oldu.
●Sürrealizm'in temsilcilerinden Breton, Duchamps, Masson gibi
edebiyatçılar ve sanatçılar Amerika'ya göç ederek yaşamlarını
burada devam ettirdiler. Bu akımın etkileri 1960'ların ortalarına
kadar sürdü.
●Avrupa ve ABD'de soyut resim anlayışı gelişme gösterdi.
Böylece New York, Paris için kullanılan sanatta "Batı'nın
başkenti" unvanını aldı.
● Sporda Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin katıldığı bir
organizasyon olan Akdeniz Oyunları, Ekim 1951'de ilk kez
Mısır'ın İskenderiye kentinde düzenlendi.
●Ayrıca Avrupa'da UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası 19551956 sezonunda ilk kez düzenlendi ve kupanın ilk sahibi
İspanya'nın Real Madrid takımı oldu.
Füze teknolojisinde sağlanan ilerleme sonucunda ilk uydu
Sputnik SSCB tarafından uzaya gönderildi (1957).
● 1962 Telefon konuşmalarının yanında canlı televizyon
görüntülerini de ileten Telstar adlı uydusu fırlatıldı.
●Böylece atmosfer ve uzayın keşfedilmesiyle, yerküremiz ve
onun çevresi hakkında pek çok yeni bilgilere sahip olunmuştur.
Bu gelişmeler uluslararası rekabeti uzaya taşıdı.
BU DÖNEMDEKİ DİĞER ÖNEMLİ BULUŞLAR:
●Transistor ( 1947) , Kalp pili ( 1950) Lazer (1960),
● 1946 John Mauchy ve John Eckert'in geliştirdiği, Amerika'nın
ilk elektronik bilgisayarı ENIAC halka gösterildi.
● 1947 Edwin Land bir dakikadan az bir sürede siyah beyaz
fotoğraf çıkaran polaroid makineyi icat etti.
● 1948 Willard Franck Libby, radyoaktif karbonla (karbon 14)
tarihleme yöntemini geliştirdi.
● 1949 İngiliz yazar George Orwell, ''1984''ü yazdı.
● 1949 SSCB'de ilk atom patlaması oldu.
● 1951 Kaptan Cousteau, Calypso Okyanus Gemisi'yle ilk
yolculuğuna çıktı.
● 1952 İlk bilgisayar IBM-701 piyasaya çıktı.
● 1952 Fransa'yla İngiltere arasında ilk uluslararası televizyon
bağlantısı kuruldu.
● 1952 Fransız romancı François Mauriac, Nobel Edebiyat
Ödülü'nü aldı.
● 1953 Francis Crick ile James Watson DNA molekülünün
yapısını keşfetti.
● 1954 Nükleer enerjiyle çalışan ilk denizaltı Nautilus, ABD
tarafından suya indirildi.
● 1962 Ünlü müzik topluluğu Beatles, ilk plağının kaydını yaptı
ÜNİTE 4:YUMUŞAMA DÖNEMİ
Yumuşama Dönemi Anlamı, Kökeni ve Ortaya Çıkışı
● Yumuşama, Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı ilişkilerinde
çatışma ve gerginliğin azaldığı tarihsel bir dönemi tanımlamak
için de kullanılmaktadır.
● 1962 Küba Bunalımı’ndan sonra ABD ile SSCB’nin nükleer
bir savaşın eşiğinden dönmesi iki devleti birbirlerine karşı
gerginliği azaltıcı ve daha yumuşak bir siyaset izlemeye
yöneltmiştir.
● 1950'li yılların sonlarına doğru SSCB ve ABD'nin nükleer
silahlanma yarışında birbirine denk güçler hâline gelmesi,
dünyayı bir nükleer savaş eşiğine getirdi.
●Her iki devletin de çıkması muhtemel bir savaşta aynı şekilde
zarar görecek olmaları, savaşa yol açacak çatışmaları
engellemeyi zorunlu kıldı.
●Bu sebeple ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy ve SSCB
Başkanı Nikita Kruşçev, 1961 yılında bir araya gelerek
yumuşama sürecini başlattılar.
● Bu süreçte Bloklar, silahsızlanma ve bazı silahlarda
sınırlandırma yolunu seçtiler.
YUMUŞAMA DÖNEMİ POLİTİKALARI
● Doğu ve Batı Bloku arasındaki ilk ilişkiler, "1958 Berlin
Buhranı" sonrasında Cenevre'de yapılan toplantılarla başladı.
●Toplantıların ardından ABD'nin daveti üzerine SSCB Devlet
Başkanı Kruşçev, Eylül 1959'daABD'ye gitti.
●Camp David'de Einsenhovver ile Kruşçev ilk kez bir araya
geldi. Bu görüşmeler sonunda anlaşmazlıkların müzakereler
yoluyla çözümlenmesi kararlaştırıldı.
● Berlin konusunda Mayıs 1960'ta ABD, SSCB, İngiltere ve
Fransa arasında Paris'te gerçekleştirilen liderler zirvesi sonuç
vermedi.
●Haziran 1961'de Viyana'da ABD Başkanı Kennedy ile SSCB
lideri Kruşçev aynı konuyu görüşmek üzere bir araya geldi.
●Gergin geçen görüşmelerin ardından NATO'nun kararlı tutumu
karşısında SSCB'nin Berlin konusundaki katı politikasını terk
etmesi ile iki ülke ilişkilerinde uzlaşma yolu açıldı. Moskova'da
"SSCB-ABD Zirvesi" yapıldı (1963).
● Yumuşama Dönemiyle beraber Doğu ve Batı Avrupa devletleri
arasında AGİK Görüşmeleri başlamış ve ilişkiler güçlenmiştir.
● ABD, SSCB’ye karşı denge unsuru sağlamak amacıyla
Çin’le ilişkilerini güçlendirmiştir.
● ABD ile SSCB arasında nükleer savaş tehlikesini azaltmak
amacıyla SALT ( Nükleer Silahları Sınırlandırma Görüşmeleri)
Görüşmeleri başlamıştır.
● Doğu ve Batı blokları dışında “ Üçünçü Dünya Ülkeleri”
denilen ülkelerin katılımıyla “ Bağlantısızlar Hareketi” ortaya
çıkmıştır.
ABD’nin Pekin Ziyareti
● Çin’in dış politikası hem SSCB hem de “ABD emperyalizmine”
karşı çıkmak ve Üçüncü Dünya ülkeleri ile işbirliği yapmak
çizgisini izliyordu.
● Aynı zamanda Çin, güneyinde ABD, kuzey ve kuzeybatısında
ise SSCB’nin tehdidi altındaydı. SSCB’nin artan tehditlerine
karşı ABD, güvenlik strateji dengesini kurmak için, Sovyet
Rusya’ya karşı Çin’i kullanmak istemiştir.
● 1971′de Başkan Nixon’un ulusal güvenlik danışmanı Henry
Kissinger’in Çin’e yaptığı tarihi ziyaret, iki ülke ilişkilerinin
normalleşmesinin ilk adımını oluşturdu.
● Başkan Nixon’un 21-28 Şubat 1972′de yaptığı ziyaret ise iki
ülkenin diplomatik ilişkileri olmadığı bir ortamda gerçekleşti
STRATEJİK SİLAHLARI SINIRLANDIRMA ANLAŞMALARI
( SALT GÖRÜŞMELERİ) (1963-1979)
● Küba Bunalımı’nda ortaya çıkan nükleer problemin
tehlikesinin anlaşılması üzerine, bir daha böyle bir problemle
karşılaşmamak için ABD ve Rusya, Stratejik Silahlan
Sınırlandırma Görüşmeleri 17 Kasım 1969'da Helsinki'de.
(SALT-I) 26 Mayıs 1972 tarihli Moskova Anlaşması'nın
yapılmasından altı ay sonra, 21 Kasım 1972'de Cenevre'de
(SALT-II) olmak üzere iki ayrı görüşme yapılmış ve antlaşmalar
imzalanmıştır.
● Daha sonra 1972 yılında Helsinki’de 35 devletin katılımıyla
gerçekleşen Zirve Konferansı’nda aynı konuda görüşmeler
yapılmış ve liderler; 1 Ağustos 1975 günü, uluslararası ilişkilerde
temel barış ve işbirliğini kapsayan "Sonuç Belgesi"ni
imzalamışlardır.
●Helsinki Konferansı'na katılan 35 devletin Dışişleri Bakanları,
bu sonuç belgesi kararlarının sürekliliğini sağlamak amacıyla 6-9
Eylül 1983 tarihleri arasında Madrid'de toplandılar. Bakanlar,
hazırlanan "Sonuç Belgesi" üzerinde görüşmeler yaptılar ve
belgeyi imzaladılar.
HELSİNKİ NİHAİ SENEDİ
(Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı) ( 1975)
● Batı Almanya'nın Doğu Almanya'yı tanıyan SSCB dışındaki
Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini kesmesi ve II. Dünya Savaşı
sonrasında Polonya ve Çekoslovakya ile arasında ortaya çıkan
sınırları tanımaması, Avrupa'daki istikrarsızlığın iki önemli
unsurunu teşkil ediyordu.
● Batı Avrupa devletleri Avrupa güvenliği konusunda
görüşmelere girişmeyi kabul etmiş, ancak buna paralel olarak
"Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri" müzakerelerine de
başlanması önerisinde bulunmuştur.
●Doğu Bloku'nun da bu öneriyi kabul etmesi üzerine, Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, 15 Ocak 1973 tarihinde
Helsinki'de çalışmalarına başlamıştır.
●1 Ağustos 1975'de Helsinki Nihai Senedi'nin (Sonuç Belgesi
olarak da anılmaktadır) 33 Avrupa ülkesi (Arnavutluk hariç tüm
Avrupa ülkeleri) ile ABD ve Kanada tarafından Devlet veya
Hükümet Başkanları düzeyinde imzalanmasıyla hayata geçmiştir.
● Helsinki Nihai Senedi, II. Dünya Savaşı sonunda Avrupa'da
oluşan sınırların ihlal edilmezliğini, dolayısıyla meşruluğunu
tanımış, Batı Almanya'nın ısrarıyla, sınırların barışçı yoldan yer
alması ilke itibariyle kabul edilmiştir.
● Helsinki Nihai Senedi'nin en dikkat çekici yönü, 35 imzacı
devlet arasındaki ilişkilere rehberlik edecek 10 temel ilkenin
ortaya konmasıdır.
AGİK'in anayasası sayılan 10 ilke şunlardır:
- Egemen eşitlik ve egemenliğe saygı,
- Kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinden
kaçınma,
- Sınırların ihlal edilmezliği,
- Devletlerin toprak bütünlüğünün korunması,
- Anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü,
- İçişlerine karışmama,
- İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı,
- Halkların eşit haklardan ve kendi kaderlerini tayin hakkından
yararlanması,
- Devletler arasında işbirliği,
- Uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerin iyi niyetle yerine
getirilmesi.
Not: Nihai Senet, uluslararası hukuk açısından bağlayıcı bir
belge olmayıp siyasi bağlayıcılığa sahip bulunmaktadır.
YUMUŞAMA DÖNEMİ ÇATIŞMALARI
Nükleer Silah Yarışı ve Soğuk Savaşa Son Verme Çalışmaları
● Nükleer silahların kullanılacağı bir savaşın yaratacağı büyük
tahribatın uyandırdığı endişe ve korku, büyük devletleri, Soğuk
Savaşa rağmen, yavaş yavaş barış içinde birlikte yaşama
çarelerini aramaya yöneltmiştir.
●Nitekim büyük devletler, Doğu-Batı ilişkilerinin bir Zirve
Konferansı yoluyla geliştirilmesi görüşünde birleşmişlerdir.
● Bu amaçla da Amerika Birleşik Devletleri, Sovyet Rusya,
İngiltere, Fransa ve Federal Almanya arasında, 16 Mayıs 1960
tarihinde Paris'te Zirve Konferansı yapılması kararlaştırılmıştır.
Ancak bu konferans yapılamadı. Çünkü 5 Mayıs 1960'ta,
Sovyetler Birliği lideri Kruşçev, ülkesinin sınırlan içerisinde bir
Amerikan U2 casus uçağının düşürüldüğünü açıklayarak,
Washington Hükümeti'nden özür dilemesini istedi.
● Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Eisenhower’ın red cevabı
üzerine, Sovyetler Birliği delegasyonu Paris'ten geri döndü ve
konferans da toplanamadı.
● U2 uçağının düşürülmesiyle Washington ile Moskova arasında
gerginliğin artmasından kısa bir süre sonra, 1962'de Küba
bunalımı, bu iki "Süper Devleti" bu defa bir savaşın eşiğine kadar
getirdi.
KÜBA BUNALIMI VE İLİŞKİLERE ETKİSİ (1962)
● Fidel Castro'nun 1959 yılında iktidarı ele geçirmesinden sonra,
1960 ve 1961 yıllarında, komünistler Küba siyasetine hâkim
oldular.
●ABD’nin Fidel Castro yönetimine karşı olması, muhalefeti
desteklemesi ve Castro yönetiminin ABD şirketlerinin
faaliyetlerini kısıtlaması ABD – Küba ilişkilerini gerginleştirdi.
●Bunun üzerine Küba Sovyet Rusya ile sıkı ilişkiler kurdu ve
askeri bakımından güçlendi.
● SSCB ise ABD’ye karşı üstünlük kurmak amacıyla Küba'ya
tüm dünyadan habersiz ABD’yi vurabilecek güdümlü füzeler
yerleştirdi.
● Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy, 22 Ekim
1962'de yaptığı televizyon konuşmasında, Sovyetler Birliği'nin
Küba topraklarına, Amerika'nın büyük bir kısımını vurabilecek
nükleer başlıklı füzeleri gizlice yerleştirdiğini açıklayarak,
Kruşçev'den füzelerin hemen sökülmesini istedi.
● Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri harekete geçerek
Küba'yı kuşattı. Bu durum iki süper devleti bir nükleer savaşın
eşiğine kadar karşı karşıya getirdi.
● Nükleer savaş ihtimali karşısında ABD ve SSCB geri adım
atmak zorunda kaldı. SSCB, Türkiye'deki ABD'ye ait Jüpiter
füzelerinin sökülmesi karşılığında Küba'daki füzeleri
sökebileceğini bildirdi. ABD'nin öneriyi kabul etmesi
sonucunda karşılıklı füze sökümü ile Küba Buhranı çözüldü.
● Ancak, bunun ortaya çıkardığı büyük tehlike ve Amerika
Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği'nin politik ve askeri
alanlarda dengeye ulaştıklarını anlamaları, bir çatışmayı önlediği
gibi, iki devlet arasındaki ilişkilerde bir yumuşamanın,
dolayısıyla bloklar arası ve devletlerarası ilişkilerde değişimin de
başlangıcı oldu.
UZAY VE DENİZLER HUKUKU GÖRÜŞMELERİ
● Önce SSCB’nin daha sonra ABD’nin uydu fırlatma
teknolojisine ulaşmalarıyla beraber Uzay’ın kullanımının
tartışılmaya başlanması üzerine Birleşmiş Milletler'de, 12 Aralık
1959'da, 24 üyeli "Uzayın Barışçı Amaçlarla Kullanılması
Komitesi" kurulmuştur.
●Bu komitenin çalışmaları sonucunda Ay ve Diğer Gök
Cisimleri Dahil, Uzayın Araştırılması ve Kullanılmasında
Devletlerin Çalışmalarını Yönetecek İlkelere İlişkin Antlaşma"
Genel Kurul tarafından, 27 Ocak 1967'de oybirliğiyle kabul
edilmiş ve antlaşma 10 Kasım 1967'de yürürlüğe girmiştir.
● Uluslararası İlişkilerde Denizlerin Öneminin artmasıyla beraber
bu konudaki hukuku belirlemek amacıyla 24 Şubat - 27 Nisan
1958 tarihleri arasında Cenevre'de toplanan Birleşmiş Milletler
Deniz Hukuku Konferansı, daha önce Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu'na sunulmuş olan bir antlaşma taslağı üzerinde çalışarak,
"Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi", "Açık Denizler
Sözleşmesi", "Kıta Sahanlığı Sözleşmesi", "Açık Denizlerde
Balıkçılık ve Canlı Kaynakların Korunmasına dair
Sözleşme"lerini kabul etmiştir.
●Cenevre Sözleşmeleri, deniz hukukunda en önemli gelişme ve
bu alandaki başlıca kaynak olmuştur.
● Ancak Cenevre Sözleşmeleri’nde yer alan hukuki boşluklar
üzerine toplanan Üçüncü Deniz Hukuku konferansı 1974
toplanmaya başlamış ancak 30 Nisan 1982 günü, Türkiye,
Amerika Birleşik Devletleri, Venezuela ve İsrail'in kullandıkları
4 aleyhte oya karşı 130 oyla kabul edilmiştir.
Hazırlanan sözleşme, ülkelere karasularını 12 mile kadar
genişletme hakkı vermektedir. Bunun Ege Denizi'nde
uygulanması, Yunanistan'a haksız bir üstünlük sağlayacağı gibi,
Türk gemi ve uçaklarının Ege'den Akdeniz çıkışlarını
sınırlayacak bir durumu ortaya çıkaracağından, Türkiye daha
konferansın başında, buna itiraz etmiş ve Ege gibi çok özel
niteliklere sahip yarı kapalı denizlerin bu genel ilkenin dışında
tutulmasını istemiştir. Ancak bu görüş, sözleşmede yer almadığı
gibi, Türkiye'nin sonuç belgesine çekince koyma istemi de kabul
edilmemiştir. Bu nedenle Türkiye, sözleşmenin oylanmasında red
oyu vermiş ve sözleşme ile sonuç belgesini imzalamamıştır.
VİETNAM SAVAŞI
● II. Dünya Savaşı’ndan sonra Japon işgalinin son bulmasıyla
Fransız sömürgesi olan Vietnam’da Komünistlerle Milliyetçiler
arasında iç savaş başlamıştı.
● ABD'de Fransa Vietnam'dan çekilince, Birleşmiş Milletler'le
beraber, 17. paraleller sınır olmak üzere Kuzey ve Güney olarak
ikiye ayrılmasını sağlamıştır.
● Kuzeydeki Komünistlerin güneye saldırmasıyla başlamış
ABD’nin müdahalesiyle uluslar arası bir boyut kazanmıştır.
● ABD’den 19000 km uzakta cereyan eden savaş, televizyon
sayesinde Amerikalıların oturma odalarına taşınmıştır.
●Savaş görüntüleri olarak ölen, yaralanan, acı çeken asker
görüntüleri, savaş sırasında mağdur olan sivil halkın durumu,
özetle kan ve gözyaşı, insanları savaştan soğutmuş ve böylece
ABD kamuoyunun savaşa olan desteği her geçen gün
azalmıştır.
● Savaşı S.S.C.B, Çin, Kuzey Kore, K.Vietnam kazandı.
● ABD, 1968 yılında Paris'te Kuzey Vietnam ile barış
görüşmelerine başladı. Yeni başkan Nixon, ABD askerlerini
Vietnam'dan çıkarma kararı aldı. ABD askerleri geri çekilirken
saldırılarını da şiddetlendirdi. Bunun amacı Vietnam'ı barışa
zorlamaktı.
●Paris'te yapılan görüşmeler sonucunda, Vietnam Barışı 27 Ocak
1973'te imzalandı. SSCB ve Çin'in ABD ile politik yakınlaşması
antlaşmanın imzalanmasında etkili oldu.
●Antlaşmaya göre: ABD kuvvetleri Vietnam'dan çekilecek,
esirler karşılıklı geri verilecek, Kuzey ve Güney Vietnam
arasında yapılacak müzakerelerle birleşme gerçekleştirilecekti.
● Vietnam Savaşı'nın başlangıcında Çin-Sovyet ilişkilerinin
düzelmesini sağlayacağı varsayılıyordu, fakat algı farklılıkları
ilişkilerin daha da bozulmasına sebep olmuştur.
●Sovyet-Çin farklılıklarının derinleşmesi, çok kutupluluğu
güçlendirerek Yumuşama(detente) sürecinin hızlanmasına sebep
olmuştur.
●Böylece, A.B.D'nin Vietnam'ı bölme planı suya düşerken,
Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam 1975 yılında birleştiler.
KEŞMİR SORUNU
● 1947'de Pakistan ve Hindistan İngiltere'den bağımsızlıklarını
ilan ettiklerinde, Keşmir halkı yapılan mutabakata göre
uygulanan seçim haklarını Müslüman Pakistan'dan yana
kullanmıştı.
●Ne var ki, Hindistan alt kıtasındaki Müslüman bölgeleri gibi
Pakistan'a katılması gereken Keşmir'in yöneticisi Mihrace Hari
Singh'in ülkeyi para karşılığı Hindistan'a verip İngiltere'ye
kaçmasıyla bu gerçekleşememişti.
●1947 Ekim ayında Pakistan'a bağlı güçlerin Keşmir'in bir
bölümünü Srinagar'a kadar işgal etmesi üzerine, Hint
Birlikleri'nin de Hindistan işgali altındaki Keşmir'in bugünkü
yazlık başkent olan Srinagar'ı ele geçirmesiyle bir kontrol hattı
şeklindeki bugünkü sınır ortaya çıktı.
●Böylelikle Keşmir Bölgesi, Pakistan'ın elindeki ve Keşmir'in
yaklaşık yüzde 30'unu oluşturan Azad Keşmir (Özgür Keşmir)
ve kalan kısmı işgal eden Hindistan kontrolündeki Keşmir
Vadisi, Jammu ve Ladakh bölgeleri şeklinde ikiye bölünmüş
oldu.
Bu durum bugünün iki nükleer gücünün arasında yıllardır süren
bir sorunu da kaçınılmaz şekilde ortaya çıkarmış oldu.
AFGANİSTAN’IN İŞGALİ
● Afganistan’da kral Davud’un devrilmesinde sonra iktidara
gelen Halk Partisi’nin Marksist ve Leninist politikalarına karşı
halkın ayaklanması üzerine hükümet SSCB’den yardım
istemiştir.
● Bu talep üzerine ve kısa sürede Afganistan'a çok sayıda Sovyet
uzmanı ve askeri geldi. Sovyetler, 27 Aralık 1979'da ülkeyi fiilen
işgal ettiler. Devlet başkanı Hafızullah Amin öldürüldü ve yerine
Babrak Karmal getirildi.
● Sovyetler'in işgal hareketi, çok sayıda Afganlının Pakistan ve
İran'a sığınmasına sebep oldu.
● ABD, Sovyetler'in bu teşebbüsü üzerine SALT-II Antlaşması'nı
onaylamaktan vazgeçti ve 5 Ocak 1980'de bu ülkeye yaptığı tahıl
ihracatını da durdurdu.
● Ayrıca Sovyet işgaline tepki olarak, ABD ve 70'e yakın ülke
Moskova'da düzenlenen 1980 Yaz Olimpiyatları'na katılmadı.
● Sovyet işgaline karşı mücadeleye girişen Afgan Mücahitleri dış
yardımlarda alarak hem Sovyet güçlerine hem de hükümet
kuvvetlerine karşı başarılı oldu. Sovyetler işgal güçlerini daha da
artırmalarına rağmen ülkenin tamamına hakim olmayı
başaramadı.
● Çin, İran,Pakistan, Arap Ülkeleri ve batılı devletlerin tepkileri
üzerine Birleşmiş Milletler harekete geçti.
● İslam Konferansı Örgütü İslamabad’da olağanüstü toplandı.
ama sonuç alınamadı.
● 1982’de Afganistan Meselesini çözmek için Afganistan,
Pakistan, ABD ve SSCB bir araya geldi. Uzun görüşmelerden
sonra 14 Nisan 1988’de Cenevre’de Afganistan Sorunu’nu çözen
antlaşma imzalandı.
● 1988- 89 yıllarında SSCB askerlerini Afganistan’dan çekildi.
Ama Afganistan’da iç çekişmeler devam etti.
konferanstan 27 maddelik bir bildirge ile Amerika ve Rusya’ya
bir barış çağrısı çıktı.
● Bu Bildiride;
BAĞLANTISIZLAR HAREKETİ
● 1950’lerden itibaren milletlerarası alanda yeni bir faktör olarak
ortaya çıkan önemli olaylardan biri de Doğu ve Batı Bloklarının
dışında Bağlantısızlık (Non-Alignment) adı ile yeni bir devletler
gruplaşmasının ortaya çıkmasıdır.
● Bu hareketin ortaya çıkmasında Kore Savaşı sırasında
bağlantısızlığını ilan eden Hindistan, Yugoslavya ve Mısır etkili
olmuştur.
● Bağlantısızlık Hareketinin başlangıç noktası sömürgeciliğe
karşı halkların kendi kaderlerini belirleme hakkını benimseyen
Asya ve Afrika’dan 24 ülkenin katılımıyla 1955 Nisan’ında
Endonezya’nın Bandung şehrinde toplanan Asya-Afrika
Konferansı’dır. (Bandung Konferansı)
● Konferans’ın amacı; yeni bağımsız olan Afrika ve Asya
ülkelerinin, ABD ve SSCB gibi iki büyük nükleer güç karşısında
varlıklarını korumak için bir birlik ve dayanışma sağlamaktı.
●Fakat Konferansa katılan 29 devlet o kadar ‘’heterojen’’ yani
siyasi sistem ve dış politikaları itibariyle birbirlerinden farklı idi
ki, Türkiye NATO üyesi iken, Çin Halk Cumhuriyeti de
SSCB’nin temsilcisi durumunda idi.
● Konferansta alınan kararlar içinde en etkili olanı “barış içinde
bir arada yaşamanın beş ilkesi” olarak 1954 yılında Çin ve
Hindistan Başbakanlarının dünyaya tanıttığı kararlardı.
Bunlar:
&Bir diğer sebep de iki süper gücün birinin ekonomik sistemi
kapitalizm, diğerinin ise hem ekonomik hem de siyasi felsefesi
komünizmdi. Her iki blok da birbirine zıt iki ayrı yaşama
sisteminin temsilcileri idi.
- siyasi bağımsızlık,
- askeri ittifaklara katılmama,
- kendi topraklarında başka ülkelere askeri üsse izin vermeme,
- ikili ittifaklara girmeme,
- milli kurtuluş savaşlarını desteklemeydi.
● Bağlantısızlık; hiçbir bloka veya askeri ittifaka bağlı
olmama hareketidir.
●Bu hareketin ilk teşkilatlanması 1961 Yılı’nda Yugoslavya
lideri Tito ile Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın girişimleri ile
olmuştur.
●Bu iki liderin teşebbüsleri ile Eylül 1961’de Belgrad’da 25
tarafsız ülkenin katılması ile bir konferans toplandı. Bu
- Her türlü sömürgeciliğe karşı olunduğu,
- Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki ırkçı ayırım sona erdirilmesi
gerektiği,
- Filistin-Arap halkının tüm haklarının tanınması,
- Yabancı üslerin kaldırılması,
- Silahsızlanma ve nükleer silahların yasaklanması,
- Çin’in BM Teşkilatı’na kabulü isteniyordu.
● Bağlantısızlar Hareketi ikinci resmi toplantısını 5-10 Ekim
1964’te Mısır’da yaptı. Toplantı sonunda “ Barış ve
Milletlerarası İş Birliği Programı” yayınlandı.
●Bu programa göre: bütün ülkelerin nükleer silahlardan
vazgeçmesi, bütün yabancı üslerin tasfiyesi, devletlerin
birbirlerinin içişlerine karışmaması, yeni sömürgeciliğe karşı
çıkılması ve bu arada Kıbrıs’a self determinasyon hakkının
tanınması istendi.
● Üçüncü toplantı 8-10 Eylül’de Zambiya’nın başkenti
Lukasa’da yapıldı. Dördüncü toplantı 2006’da Küba’da 118
ülkenin katılımıyla yapıldı.
Bağlantısızlar hareketinin ortaya çıkmasında:
& Bağımsızlığını yeni kazanan devletlerin zayıflığı ve güçsüz
olması,
& Dünya dengesinde rol oynayan ve nükleer güce sahip olan iki
süper güce karşı koymalarının mümkün olmaması,
& Diğer taraftan bu güçlerden birine bağlanmayı da birine boyun
eğmek olarak gördüler.
&Bundan dolayı bu yeni devletlere bu sistemlerden birini seçmek
mantıklı gelmediği için, yeni bir yol seçtiler.
● Bağlantısızlar, blokların nükleer gücüne karşı silahsızlanma
politikasına başvurmuşlardır. Bağlantısızların silahsızlanmada
kullandıkları ortam Birleşmiş Milletler olmuştur.
● Buradan çıkarttıkları bazı kararlarla, büyük devletlerin
politikalarına istikamet vermeye ve de bloklar arasında denge
kurmaya çalışmışlardır. Ancak BM’de büyük devletlerin veto
silahı, diğer taraftan bu grubun kendi içerisindeki politika
farklılıkları, Bağlantısızların BM’deki etkisini azaltmıştır.
● Bağlantısızlar Hareketine bağlı ülkeler Birleşmiş Milletler
üyelerinin üçte ikisini, dünya nüfusunun %55’ni oluşturmuştur.
● Bağlantısızlar Grubu içerisinde, bilhassa Afrika’daki ülkelerin
peş peşe askeri darbelerle uğraşmaları da etkilerini azaltmıştır.
Bağlantısızlar için demokrasinin Batı anlamındaki örneğini
Hindistan vermiştir.
● Sovyet Bloğunun dağılmasıyla Bağlantısızlık Hareketi de
önemini kaybetmiştir.
ARAP – İSRAİL SAVAŞLARI
1967-68 ARAP İSRAİL SAVAŞLARI
Sebepleri;
● 1948-49 Savaşı sonrasında yurtlarından edilen Mültecilere
İsrail’in uyguladığı baskı politikası ve buna karşı Filistinlilerin
gerilla mücadelesine girmesi
● 13 Kasım 1966'da tank ve zırhlı araçlardan kurulu bir İsrail
Birliği’nin Ürdün hududunu geçerek 4000 nüfuslu Samu Köyüne
hücum ederek köy halkını yok etmesi
● 7 Nisan 1967'de, Suriye topçularına yapılan İsrail hava
taarruzuna Suriye uçaklarının karşılık vermesi sonucunda
6 Suriye Uçağının düşürülmesi
● 5 Haziran 1967 günü saat 08:00'de İsrail birliklerinin
taarruzuyla başlayan savaşta, İsrail önce Ürdün ve Suriye’ye
karşı savunma ve Mısır’a karşı saldırı yapmıştır.
●Mısır’ın yenilmesi ve Süveyş Kanalı’nın ele geçirilmesi üzerine
Suriye ve Ürdün’e saldıran İsrail ordusu Suriye’den Golan
Tepelerini aldı.
● Birleşmiş Milletlerin, 10 Haziran 1967 günü saat 19.30’da
"ateşkes" çağrısı üzerine çarpışmaya son verildi.
● SAVAŞIN SONUÇLARI
& İsrail Süveyş Kanalına kadar olan toprakları ele geçirmiş,
Suriye’den Golan Tepelerini almıştır.
& Mülteci sorunu daha da artmıştır.
& İsrail’le baş edemeyen Arap devletleri arasında işbirliğinin
önemi ortaya çıkmıştır.
& Arap ülkeleri, genişleyen İsrail sınırının kendi topraklarına da
dayanacağı endişesiyle, mümkün gördüğü bütün olanak ve
kuvvetlerini Mısır veya Suriye emrine vermiş ancak başarıya
ulaşılamamıştır.
& İsrail'in, ihtiyacı olan silahları ABD’den sağlaması; Arapları,
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ile daha sıkı iş birliğine
sevk etmiştir. Bu da, Orta Doğu'da SSCB’nin etkisini
arttırmıştır.
& Arap ülkelerine malzeme gönderilmesi ve personelinin
eğitilmesini sağlamak amacıyla Orta Doğu'ya yerleşen Rusların
Akdeniz'de kurduğu deniz üsleri, NATO ve Türkiye için hayati
önem taşıyan Akdeniz egemenliğini hissedilir derecede
etkilemiştir.
1973 ARAP - İSRAİL SAVAŞLARI
(YOM KİPPUR SAVAŞI)
● 1967 Savaşı sonrasında ümitlerini BM’ye ve ABD – SSCB
görüşmelerine bağlamış olan Arap devletleri umduklarını
bulamayınca hızla silahlanma faaliyetlerine girişmişlerdir.
● İşgal edilen Arap topraklarının topyekun bir mücadeleyle
kurtarılacağı fikrinde birleşen Mısır ve Suriye İsrail’e karşı ortak
bir harekat düzenlemeyi planlamıştır.
● Mısır ve Suriye orduları, İsrail'in en büyük bayramını
kutladığı gün (Yom Kippur), yani 6 Ekim 1973 günü saat
14:00'de başlayan taarruzuna önce Suriye tarafına ağırlık vererek
karşı koymuş, Suriye ordusunu bertaraf ettikten sonra Mısır’a
yönelmiş Süveyş’in batısına asker çıkarmayı başarmıştır.
● 26 Ekim’de BM Barış Gücünün gelmesiyle İsrail ateşkese
uymuştur.
● İsrail’in bu kararında SSCB’nin bölgeye tek taraflı da olsa
asker göndereceğini açıklaması etkili olmuştur.
● Yom Kippur Savaşı İsrail'i; askeri, diplomatik ve ekonomik
alanlarda ABD'ye eskisinden daha bağımlı kıldı.
●Savaşın hemen ardından başlayan, başını Suudi Arabistan'ın
çektiği ve İsrail'i destekleyen ülkeleri hedef alan petrol
ambargosu Mart 1974'e kadar sürdü.
●Ambargo sonucu petrol fiyatları yükselirken, dünya çapında
benzin sıkıntısı baş gösterdi.
CAMP DAVİD ANTLAŞMASI
● 1973'te gerçekleşen Yom Kippur Savaşı'ndan sonra ABD
dışişleri bakanı Henry Kissinger Mısır'la İsrail arasında bir
mekik diplomasisi başlattı.
●Bu diplomasinin ürünü de 17 Eylül 1978 tarihinde imzalanan
Camp David anlaşması oldu.
● Anlaşmaya göre İsrail 1967 Haziran savaşında işgal ettiği Sina
yarımadasından çekilecek buna karşılık Mısır, İsrail'i resmen
tanıyacak ve onunla diplomatik ilişkileri başlatacaktı.
Not; Böylece ilk kez bir Arap ülkesi İsrail'i resmen tanımış ve
işgal ettiği topraklar üzerindeki varlığını meşru olarak
tanımıştır.
●Anlaşma Gazze ve Batı Yaka bölgeleri hakkında ise tam bir
açıklık getirmiyordu.
●Bu konuda sadece beş yıl içerisinde bu bölgelerde bir özerk
yönetim kurulması için gerekli altyapı oluşturulması için
çalışılmasını öngörüyordu.
●Camp David Anlaşmalarında Filistin meselesi ile ilgili şu
kararlar alındı.
• Gazze ve Batı Şeria'da yaşayan Filistinlilere, şekli ve mahiyeti,
İsrail, Mısır ve Ürdün'ün ortak kararına göre belirlenecek beş
yıllık bir süre için bir muhtariyet verilecek.
• Bu muhtariyet döneminde İsrail, bu iki toprakta, kendi
güvenliğini de sarsmayacak şekilde, asker miktarını asgariye
indirecekti.
• Muhtariyet döneminin üçüncü yılından itibaren, İsrail, Mısır,
Ürdün ve Filistin muhtariyet idaresinin temsilcileri arasında, Batı
Şeria ve Gazze'nin nihai statüsünü tespit edecek bir anlaşma için
müzakereler yapılacaktı.
•Bu anlaşma, Filistin halkının "meşru hakları" ile "adil
istekleri"ni tanıyacaktı.
• Bu dönemde İsrail ile Ürdün arasında barış müzakereleri ve
İsrail'in güvenliğini sağlayacak düzenlemelerde yapılacaktı.
● Camp David Anlaşmalarına Avrupa Topluluğu destek verirken
SSCB ve Arap ülkeleri tepki gösterdi.
● Arap ülkeleri (Suriye, Cezayir, Libya, Güney Yemen ve
Filistin Kurtuluş Örgütü);
& Mısır'a ekonomik boykot uygulanması,
&SSCB ile ilişkilerin geliştirilmesi,
& Ortak bir komutanlık kurulması
& Arap Birliği merkezinin Kahire'den başka bir yere taşınması
kararı aldılar.
● Camp David Anlaşmasına tepki gösteren Arap ülkeleri, Mart
1979'da Bağdat'ta toplanarak Mısır'ın bu anlaşmayı feshetmesini,
Filistin meselesinde ortak hareket edilmesini ve bağımsız bir
Filistin Devleti'nin kurulmasını kararlaştırdı.
● Camp David Anlaşması'nda çerçevesi belirlenen Mısır-İsrail
Barış Antlaşması, planlanan sürede imzalanamadı.
●Camp David Antlaşması Neden İmzalanamadı?
&İsrail ve Mısır'ın bu antlaşmanın maddelerini kendine göre
yorumlaması,
&İran'da gerçekleşen rejim değişikliği
&ABD'nin tutumu, süreci sonlandırdı.
● 26 Mart 1979'da karşılıklı toprak bütünlüğü ve bağımsızlık
düşüncesine saygı duymayı esas alarak bugünkü İsrail-Mısır
sınırlarını çizen "İsrail-Mısır Barış Antlaşması" Washington'da
imzalandı.
●Bu antlaşma, İsrail'in, güneyde güvenliğini garantilerken
Mısır'ın Arap dünyası ile ilişkilerinin kopmasına yol açtı.
●Arap ülkelerinden Mısır'a yapılan ekonomik yardım kesilirken
ABD, Mısır'a ekonomik yardımda bulundu.
● İsrail 27 Nisan 1982'de Sina'dan tamamen çekildi.
●Bu gelişmeler Orta Doğu'da ABD aleyhtarlığını artırırken
Suriye gibi bazı ülkeleri SSCB'ye yakınlaştırdı.
İsrail-Mısır Barış Antlaşması Neden Amacına Ulaşamadı?,
●İsrail'in muhtariyet vaadedilen Batı Şeria'da devamlı olarak
Yahudi yerleşim merkezleri kurması,
●Kudüs'ü başkent yapması,
● Golan Tepelerini ilhak ettiğini açıklaması ile amacına
ulaşamamış
ve
bölgedeki
gerginliğin
artmasını
engelleyememiştir.
1948 ARAPİSRAİL SAVAŞI
Mısır,
Ürdün,
Suriye,
Lübnan,
Irak--İsrail
&
BM
kararıyla
Filistin
topraklarında
İsrail
Devletinin
kurulması
*İsrail başarılı oldu.
*1949’da BM aracılığıyla ateşkes
imzalandı.
*Mülteciler sorunu ortaya çıktı
-İsrail’i kurulduğu gün tanıdı.
-İngiltere ile birlikte Filistin’e
silah ambargosu uyguladı.
-İsrail’i kurulduktan iki gün
sonra tanıdı.
-İsrail’in yanında yer alarak
İsrail’e silah sattı.
Mısır,
İsrail
(ABD,
İngiltere
ve
Fransa
desteği)
& Mısır’ın Suveyş Kanalı’nı
millileştirmesi,
&
Filistinlilerin
ülkelerinden
çıkarılması
*Mısır yenildi.
*BM kararıyla İngiltere ve Fransa
Mısır’dan çekildi.
*İsrail savaş öncesi sınırlarına
(1949) geri döndü.
*Ortadoğu, ABD ve SSCB’nin
rekabet ve mücadele alanı oldu.
-SSCB’nin bölgede
güçlenmesini engellemek için
İsrail-İngiliz-Fransız ortak
saldırısına karşı çıktı.
-Savaş sonunda Mısır’ın
boşaltılmasında etkin rol
oynadı.
-Ortadoğu’da etkisini artırmak
için Batılı devletlere karşı
Arapları destekledi.
-Mısır’a silah sattı.
-Ortadoğu’da
önemli
bir
konuma geldi.
İsrailMısır,
Suriye,
Ürdün
& Mısır’ın Akabe Körfezi’ni
İsrail’e kapatması,
& FKÖ’nün kurularak Ürdün’e
yerleştirilmesi
* İsrail, Doğu Kudüs, Golan
Tepeleri, Sina Yarımadası ve
Gazze’yi ele geçirerek topraklarını
4 kat genişletti.
*İsrail, Tiran Boğazını ele
geçirerek Suveyş Kanalına ulaştı.
-SSCB ile savaşı önlemeye
çalıştı; ama başaramadı.
-Savaş sonrası BM
görüşmelerinde İsrail’i
destekledi.
-Daha sonra Ortadoğu’yu
SSCB’ye kaptırmamak için
barışı sağlamada aktif rol
oynadı.
-Savaş sonunda Ortadoğu’da
etkisini artırdı.
-Suriye, Mısır ve Cezayir’de
askeri üsler kurarak Akdeniz’de
gücünü artırdı.
-Bölgeye askeri ve ekonomik
yardımlarda bulundu.
*İsrail başarılı oldu.
*1974
Mısırİsrail
Barış
Antlaşması ile Suveyş Kanalının
hâkimiyeti Mısır’a bırakıldı.
*Mısır, Sina Yarımadasının bir
kısmını İsrail’den geri aldı.
*Camp David Antlaşmalarına
giden yol açıldı.
*Barış görüşmelerinde öncü olan
ABD’nin Ortadoğu’daki etkinliği
arttı.
*Arap ülkelerinin Batı ülkelerine
petrol ambargosu uygulaması
petrol krizine yol açtı.
-SSCB ile birlikte hareket etti.
-İsrail’i savaştan çekmeye
çalıştı daha sonra da İsrail’e
silah gönderdi.
-SSCB’nin etkisini azaltmak
için savaş sonrası barış
görüşmelerine öncülük etti.
(1974 Sina Ateşkesi ve 1978
Camp David Ant.)
- Savaş sonrası Mısır ile
ilişkilerini geliştirdi.
-Suriye ve Mısır’ı yatıştırmaya
çalıştı.
- İsrail’in Suriye’de ilerlemesi
üzerine ABD’ye çağrı yaparak
savaşın derhal durdurulmasını
istedi.
- BM’de Arapları destekledi.
- Bazı Arap devletleri üzerinde
etkisini artırarak Akdeniz’e
inebilme
politikasını
belli
ölçüde gerçekleştirdi.
1973 YOM KİPPUR SAVAŞI
1967 ARAP-İSRAİL
(ALTI GÜN) SAVAŞI
SEBEPLERİ
1956 MISIR-İSRAİL
SAVAŞI
ARAP- İSRAİL SAVAŞLARI VE BÜYÜK DEVLETLERİN POLİTİKALARI
SONUÇLARI
ABD
SSCB
DEVLET
LER
İsrailMısır,
Suriye
& 1967 Arap- İsrail Savaşı sonucu
Mısır ve Suriye’nin kaybettiği
toprakları geri almak istemesi
Not; Yom Kippur; Yahudilerin
kutsal
kabul
ettikleri
oruç
tuttukları aydır.
İNGİLTERE
-Araplarla gerginleşen
ilişkileri
İsrail’in
kurulmasıyla
zirveye
ulaştı.
-Savaşta
ABD
ile
birlikte hareket etti.
1952’den
sonra
bölgedeki
etkinliği
azaldı.
FRANSA
-II. Dünya
Savaşından sonra iç
ve dış sorunları
nedeniyle
Ortadoğu’da aktif bir
politika izleyemedi.
-1956’da
Mısır’ın
Suveyş
Kanalını
millileştirmesi üzerine gizli görüşmelerde
İsrail’in Mısır’a saldırmasına karar verdiler.
-İsrail’in saldırıya başlaması üzerine Suveyş
Kanalı’nı işgal ettiler.
-ABD ve SSCB’nin baskısıyla Mısır’dan
çekildiler.
-İsrail’e silah
ambargosu koydu.
-Bazı Arap
devletlerine askeri
ve ekonomik
yardım yaptı.
-Ortadoğu’da eski
etkinliğini
sağlayamadı
İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ ( 1969)
● Church of God adlı tarikata bağlı Dennis Michael Rohan
adında Avustralyalı bir Hıristiyanın 21 Ağustos 1969 tarihinde
İsrail işgali altındaki Kudüs'te Mescid-i Aksa’yı kundaklamayı
denemesinden sonra Ürdün Kralı Hüseyin'in önerisi ile Arap
devletlerinin dışişleri bakanları 25 Ağustos 1969'da Kahire'de
toplanarak bir "İslam Zirvesi" oluşturulması kararı verildi.
● 22-25 Eylül'de Fas'ın başkenti Rabat'ta Türkiye dâhil 24
ülkenin katıldığı bir "İslam Zirvesi" toplandı.
●Zirve sonunda yayınlanan bildiride, İsrail'in Kudüs'ü boşaltması
ve 1967 Haziran savaşında işgal ettiği Arap topraklarından
çekilmesi kararlaştırılırken İsrail'i tanımış olan devletlerin, İsrail
ile diplomatik ilişkilerini kesmeleri istendi.
● İslam Zirvesi'nin ikincisi, 1974'te Pakistan'ın Lahor kentinde
yapılmıştır. Zirvede Filistin ile ilgili alınan kararlar yanında,
1971'de Pakistan'a karşı ayaklanarak bağımsızlığını ilan eden
Bangladeş'in Pakistan tarafından tanınması da sağlanmıştır.
●Böylece İslam Konferansları, İsrail meselesinin dışında, İslam
dünyasının meselelerini tartışıp bu meselelere de çözüm
getirmeye çalıştı.
● Örgütün merkezi Cidde’dir.
Amacı İslam ülkeleri arasında iktisadi, sosyal, kültürel, bilimsel
alanlarda işbirliğini güçlendirmek, uluslararası örgütlerle
dayanışmayı yürütmektir. 57 üyeye sahip, Avrupa Konseyi veya
Birleşmiş Milletler gibi uluslararası hukuk tüzel kişiliğini haiz bir
uluslararası teşkilattır.
● İslam Konferansı Teşkilatı'nın 20 Ekim 1975 tarihli zirve
toplantısında İslam Kalkınma Bankası'nın kuruluş planı
onaylandı. Bugün İslam âleminin tek çatı altında toplandığı tek
kuruluş sıfatına sahiptir.
● İKÖ: İslami Zirve, Dış İşleri Bakanlığı İslam Konferansı ve
Daimi Sekretaryadan oluşur. ( 2005’ten itibaren genel
sekreterlik görevini Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu
yapmaktadır.)
1973 PETROL BUNALIMI
OPEC (Organization of Petroleum Exporting Countries Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü)
●Bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde
bulunduran ve petrol ihraç eden 12 ülkenin oluşturduğu
konfederasyondur. 9-14 Eylül 1960 tarihleri arasında Bağdat'ta
toplanan bir konferans sonucunda petrol ihraç eden ülkeler
teşkilatı anlamında "OPEC" kuruldu.
●Kurucu üyeleri: Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Irak ve
Venezuela'dır. Kuruluşa sonradan Katar, Libya, Endonezya,
Ekvador, Birleşik Arap Emirlikleri katılmıştır.
●Petrol ihtiyaçlarının, arzı sınırlı ve çok önemli bir hammadde
kaynağına sahip olmalarına karşı petrol fiyatlarının uzun yıllar
düşük yüzeyde kalması, OPEC'i kurulmasında rol oynayan en
önemli faktördür.
●OPEC üyeleri kuruluşundan günümüze kadar tam bir fiyat
anlaşması sağlayamadı. Petrol rezervi az olan üye ülkeler, petrol
fiyatlarının yükseltilmesini isterken rezerv açısından zengin olan
ülkeler fiyat yükseltilmesine karşı çıktılar.
●OPEC'in üye ülkelerin petrol ihtiyaçlarının, kotalarla
sınırlandırarak petrol fiyatlarını artırma politikası 1972- 1981
yılları arasında fiyatlarını %750 artmasını sağlamıştır.
● Bu artışların önemli bir kısmı 1973 ve 1979 yıllarında
gerçekleşmiştir.
& 1980'lerin başında OPEC'in dünya petrol fiyatları üzerinde
ki etkisi azalmaya başlamıştır.
Bunun Sebepleri;
-Batılı sanayileşmiş ülkenin başta kömür ve nükleer enerji olmak
üzere farklı enerji kaynaklarına yönelmesi,
-kendi ülkelerinde, petrol arama ve çıkarma çalışmalarına ağırlık
vermesi, enerji talebini, kısmaya yönelik, tasarruf önlemleri
almaları
-Meksika, SSCB gibi başka ülkelerden petrol gereksinimleri
karşılama gayretleri,
● OPEC 1982'de petrol fiyatlarını düşürmek, üretimini kısmak
zorunda kalmıştır. Batının petrol talebini düşürmesinin örgütün
kendi içindeki anlaşmazlıklar ve İran Irak savaşı nedeniyle
zayıflamış olan iç bütünlüğünün daha da bozulmasına neden
olmuştur.
● II. Dünya Savaşı'ndan sonra hızlı bir sanayileşme sürecine
giren dünyada petrolün birçok sanayi dalında kullanılmaya
başlanması, enerji kaynağı olarak taş kömürünün yerini almasına
ve en önemli sanayi hammaddelerinden biri haline gelmesine yol
açtı.
● II. Dünya Savaşı'ndan sonra Orta Doğu üzerinde
hâkimiyetlerini yitirmeye başladığını anlayan Batılı devletler,
petrol şirketleri aracılığıyla etkinliklerini devam ettirmeye
çalıştılar. Şirketlere ayrıcalık veren ülkelerdeki milliyetçi
gösteriler bu ülkelerin petrol satışından da pay istemelerine ve
bazı ülkelerde de (İran vb.) petrol şirketlerini millîleştirilmesine
neden oldu. Bu millîleştirme girişimleri karşısında Batılı
Devletler petrol üreten başka ülkelere yönelerek üretimlerini
arttırdılar ve fiyat kontrolünü ellerinde tutmaya devam ettiler.
● Bu tarihlerde petrol piyasasına girmek isteyen SSCB gibi
ülkeler düşük fiyatlardan petrol satmaya başladılar. Bu
gelişmelerden olumsuz etkilenen petrol üreticisi ülkeler, Ağustos
1960'ta OPEC'i kurdular.
● 1967 Arap – İsrail Savaşı’ndan sonra sorunun çözümünde
istediğine ulaşamayan Arap Ülkeleri oldukça önemli bir enerji
kaynağı durumunda olan petrolü Batı’ya karşın bir baskı aracı
olarak kullanmak istemeleri krizin çıkmasına yol açmıştır.
● OPEC ülkeleri 1970-71 yıllarında kendi aralarında
imzaladıkları Trablus ve Tahran anlaşmalarıyla petrol fiyatlarını
kendi tekellerine almışlardır.
● 1973 Savaşı’ndan sonra OAPEC'in (Petrol İhraç Eden Arap
Ülkeleri Teşkilatı) petrolü bir silah olarak kullanıp, ABD ve bazı
Batı ülkelerine ambargo uygulaması ve petrol üretimini kısması
üzerine dünya üzerinde petrol fiyatları kısa bir zamanda dört
katına çıkmıştır.
● 17 Ekim 1973'te verdikleri fiyatları yükseltme kararı ile
İsrail’in 1967'de işgal ettiği Arap topraklarından çekilinceye ve
Filistinlilerin yasal hakları güvenceye kavuşturuluncaya kadar,
petrol üretimini her ay yüzde 5 oranında kısma kararları kısa
zamanda etkisini tüm dünya çapında hissettirdi ve krize dönüştü.
● Bunun üzerine Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı (E.E.C.), 6
Kasım 1973de yayınladığı bir bildiride, Güvenlik Konseyinin
242 ve 338 sayılı kararlarını desteklediklerini kuvvet yoluyla
toprak kazanılmasını kabul etmediklerini, İsrail’in 1967de işgal
ettiği topraklardan çekilmesini, bununla beraber, bölgedeki her
devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı ile,
"güvenlikli ve tanınmış sınırlar içinde" barış içinde yaşama
hakkına saygı gösterilmesi gerektiğin ilan ettiler.
● İngiltere ise, 6 Ekim 1973de, Orta Doğu ülkeleri için silah
ambargosu ilan etmişti. Fakat Kasım ayında ambargo esas
itibariyle İsrail’e yönelik bir şekil aldı.
● Bilhassa Suudi Arabistan, İsrail’i kesinlikle tutan Amerika ve
Hollanda’ya karşı petrol ambargosu tatbik etti ise de, bu ambargo
bilhassa Amerika’nın Orta Doğu politikasında hiç bir değişiklik
ve tesir yapmadı. Kaldı ki, Amerika’nın bu ambargoya karşı
tepkileri de bir hayli sert oldu. Hatta petrol üreten Arap
ülkelerinin petrol politikası, Batının sanayini çökertecek hale
geldiği takdirde, Amerika’nın Basra Körfezi bölgesine bir silahlı
müdahale ihtimalinden veya bunun planlamasından dahi söz
edildi.
● Arapların bu petrol silahına karşı Amerika’nın başvurduğu
ikinci yol da, Avrupa İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
(OECD) çerçevesinde, 1974 Ekiminde, Amerika, Kanada, Fransa
hariç Ortak Pazar ülkeleri, Japonya, İspanya, Türkiye, Avusturya,
İsviçre, İsveç ve Norveçin katılması ile Milletlerarası Enerji
Ajansının (İnternational Energy Agency) kurulması oldu.
● Bu kuruluşun amacı, enerji ve fakat bilhassa petrolün
sağlanmasında, kullanılmasında bir işbirliğini, dayanışmayı ve
ortak planlamayı gerçekleştirmekti.
PETROL KRİZİNİN SONUÇLARI:
&Batının sanayileşmiş ülkeleri, artan petrol fiyatlarını kolaylıkla kendi
sanayi mamullerine ve teknolojilerine yansıtarak ürettikleri ürünleri yine
bu ülkelere sattılar.
&Ayrıca petrol üreten ülkelerin petrol satışından elde edilen gelirleri Batı
bankalarında değerlendirmesi, sanayileşmiş ülkelerin petrol zamlarından
etkilenmesini engelledi.
& Petrol üreten Arap ülkeleri, bilhassa geri kalmış veya gelişmekte olan
Müslüman ülkeler için yeterli bir yardım programı da
gerçekleştirmediklerinden, Batının zengin ülkelerine vurmak istedikleri
darbenin acısı, bu Müslüman fakir ülkelerin sırtından çıkmıştır.
ORTADOĞU’DAKİ GELİŞMELER
IRAK
● 1958 yılında yapılan askeri bir darbeyle monarşinin yıkılarak
cumhuriyet rejimine geçilen Irak’ta 17 Temmuz 1968'de gerçekleşen
kansız bir darbenin ardından iktidar tamamen Baas Partisi’ne geçti.
Baas Hareketi
Baas Partisi, 1940'ta Şam'da kuruldu. "Yeniden doğuş" anlamına gelen
Baas, Arap sosyalizminin yöntemleriyle Arap dünyasında bir yeniden
doğuş gerçekleştirmeye çalışan siyasi anlayış ve partilere verilen isimdir.
Partinin sloganı Birlik, özgürlük ve sosyalizm‘di.
Baas Hareketinin amacı sosyalist bir sistemle yönetilen, birleşik, laik
bir Arap toplumu kurmaktı. 1963'te Irak'ta, iktidara gelen Baas Partisi
1968'de yapılan darbeyle yönetime tam hâkim oldu. 1979'da ise yeni bir
darbeyle Saddam Hüseyin tek başına yönetime geldi.
● Hükümete ağırlığını koyan Baas Partisi, örgütlü yapısıyla hemen
hemen bütün kurumları ele geçirmeyi başardı.
● SSCB ile yakınlaşarak bu ülkeden ekonomik ve askerî yardım almaya
başladı.
●Bu durum Batı'ya dönük bir politika takip eden İran ile arasındaki
ilişkileri zayıflattı.
●Diğer taraftan, 1970'te İngiltere'nin Basra Körfezi'nden çekilmesinden
sonra İran'ın, buraya tek başına hâkim olmak istemesi iki ülke ilişkilerini
daha da gerginleştirdi.
● Baas Partisinin 1972'de, SSCB ile imzaladığı dostluk antlaşmasıyla
beraber bu ülkeden silah satın almaya başlaması İran'ı tedirgin etti. Ancak
1975 Martında Cezayir'in arabuluculuğu ile imzalanan Cezayir
Anlaşması'yla Irak ile İran arasındaki Şattülarap Su Yolu'nun en derin
yeri sınır kabul edilirken karşılıklı dostluk ve iş birliğinin taahhüt
edilmesi ilişkileri bir süreliğine düzeltti.
İRAN
● 1953’te babasının yerine geçen Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin
1962 yılında hayat geçirmek istediği “ Ak Devrim”e ve bununla
başlayan reformlara karşı başta ulema olmak üzere birçok kesim
Şah’a karşı muhalefetini artırdı.
● Çünkü başta kadınlara oy verilmesi gibi yenilikler ulemanın
tepkisini çekerken bir yandan da sanayileşme hamlesinin bir sonucu
olarak milyonlarca köylü ve tarım işçisi topraklarını terk ederek
şehirlere göç etmek zorunda kalmış ve ulemaların etkisi altına
girmişti.
● Ekonomik sıkıntı yaşayan büyük bir kesimin ulemanın da
yönlendirmesiyle Şah’a karşı Ocak 1978 yılında başlattığı isyan
hareketi 1979 Şubatına kadar devam etti. Grevler ve gösteriler ülkeyi
ve ekonomiyi felç ettiği ülkede Şah çareyi ülkeden kaçmakta buldu.
● Bunun üzerine Ayetullah Humeyni, büyük bir halk desteğiyle
İran’a geri döndü.
Ayetullah Humeyni 1962’de başlayan “Ak Devrim” reformlarına
karşı gelen kesim içinde önemli bir siyasi önder olarak sivrilmiş, Şah
kendisine rakip olabilecek Humeyni’yi sürgüne gönderme kararı
alınca Humeyni Fransa’ya gitmişti.
● 1 Nisan 1979’da İran resmen İslami Cumhuriyet oldu. Aralık
1979’da ülke teokratik bir Anayasa’yı ve Humeyni’nin ülkenin dini
lideri olmasını onayladı.
● Genel af çıkarıldı, belirli bir süre, düzenleme için müzik ve gazete
yasağı konuldu. Beni Sadr cumhurbaşkanı oldu.
● Humeyni lider olduktan sonra hem ABD hem de SSCB’ye karşı
uzlaşmaz bir turum izlemiş, Tahran’daki ABD Büyükelçiliğindeki
rehine krizinden sonra İran - ABD ilişkileri kopmuştur.
● İran, dış politikada bağlantısızlık ilkesini benimserken ABD
öncülüğünde kurulan CENTO'dan ayrıldı.
●SSCB ile daha önce imzalanan dostluk antlaşmasının bazı
maddeleri tek taraflı feshedildi.
●Irak'ın Orta Doğu'da Mısır'dan boşalan güçler dengesini kendi
lehine değiştirmek istemesi ve bu amaçla yayılmacı bir politika takip
etmesi Irak-İran ilişkilerini olumsuz etkiledi.
İRAN – IRAK SAVAŞLARI
● Soğuk Savaş dönemi boyunca iyi gitmeyen, İran-Irak İlişkilerinde 1969
yılında ABD’nin desteğini alan İran’ın önemli bir suyolu olan Şatt-ül
Arap’ı almak istemesi ve bölgeye gemilerini göndermesi önemli bir
dönüm noktası oldu.
● Bu arada İran silahlı çatışmalar sırasında körfez adalarını ele geçirdi.
1973 yılında tekrar kurulan ilişkilerin sonucunda 1975 yılında Cezayir
Antlaşması imzalanmış ve bu antlaşmayla sınırın suyun en derin
noktasından geçmesi ve İran’ın Irak’taki Kürtleri desteklememesi kabul
edilmiştir.
● Ancak 1979 yılında İran’daki İslam devriminin sonucunda
Humeyni’nin iktidara gelmesi ve Irak’ta büyük bir Şii çoğunluğun
bulunması Şiilerin Humeyni tarafından kışkırtılacağını düşünen Irak
devlet başkanı Saddam Hüseyin’i endişelendirdi.
● Bu arada Saddam Hüseyin, İran’ın Arap çoğunluğu olan Huzistan
bölgesinin ele geçirilmesi fikrini ortaya attı.
● Camp David Antlaşması'yla Orta Doğu'da Mısır'ın etkinliğini
kaybetmesi sonucunda ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanan Irak,
Arap liderliği için çalışmalar başlattı.
●1979'da İran'ın rejim değişikliği sebebiyle yaşadığı iç sorunlardan
yararlanmak isteyen Irak, Basra Körfezi'ne hâkim olmak için harekete
geçti.
● İran’ın iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan bölgeden askerlerini
çekmeyi reddetmesi üzerine 22 Eylül 1980’de Irak ordusu sınırı geçti ve
Basra Körfezi'ne kadar ilerledi. Cezayir Anlaşması'nı feshettiğini
açıkladı.
● Bir süre sonra İran, savaşta dengeyi sağlayarak Irak'ın işgal ettiği bazı
toprakları geri aldı.
● İran-Irak Savaşı'nda Suriye ve Libya İran'ı; diğer Arap devletleri ise
Irak'ı desteklediler.
●ABD, savaşın başlarında tarafsız kalmayı ve iki devletin toprak
bütünlüğünün korunmasını esas aldı.
●SSCB savaş sırasında Basra Körfezi'nde etkili olmak ve Afganistan
işgalinde serbest hareket edebilmek için İran'ın yanında yer aldı.
●Avrupa ülkeleri ise tarafsız bir politika izleme kararı alırken İran'daki
rejim değişikliğinden dolayı Irak yanlısı tutum takındı.
● Sekiz yıl süren savaş 1988 Ağustos ayında yapılan ateşkes ile sonlandı.
Ancak Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan barış görüşmelerinden
sonuç alınamadı. İki ülke arasındaki barış, ancak Irak’ın Kuveyt’i 1990
Ağustos ayında işgali ve ABD ile savaşa tutuşma korkusuyla İran’dan
aldığı toprakları geri vermesiyle gerçekleşti.
SAVAŞIN SONUÇLARI
& Irak-İran Savaşı, yaklaşık bir milyon insanın hayatına mal oldu.
&Savaştan sonra iki ülkede de ekonomik sıkıntılar yaşandı. Savaşan
taraflar ufak kazançlar için ekonomik kaynaklarını tüketti. Yaklaşık 150
milyar dolarlık bir kaynak yok oldu.
&Savaşın sonucunda Irak-İran sınırı değişmedi.
& İki ülkenin birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu
petrol üretimi düştü, petrol fiyatları arttı.
&İran-lrak Savaşı ile Arap ülkelerinin taraf olması Arap birliğinin
bozulmasına ve İsrail'in Orta Doğu'da daha serbest hareket etmesine
zemin hazırladı.
&Bazı devletler tarafsız olmalarına rağmen bu iki devlete silah satarak
önemli bir gelir elde etmiş oldu.
& Savaş boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak
silah satın almıştı. Bu borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında
Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalışmasına
yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı uluslararası ilişkilerde yalnızlığa sürükledi ve
desteksiz bıraktı.
YUMUŞAMA DÖNEMİNDE DÜNYADA ORTAYA
ÇIKAN ÖNEMLİ GELİŞMELER
EKONOMİ
● Bu dönemde II. Dünya Savaşı’ndan sonra devletlerin ekonomik
kalkınma politikalarına hız vermeleriyle beraber ekonomik kalkınmada
önemli bir ivme yakalanmış bundan dolayı bu döneme “Muhteşem
Otuzlar – (1945-75)” denmiştir.
● II. Dünya Savaşı sonrasında bilim ve teknolojideki ilerlemelerin
sanayide kullanılması ile büyük bir verimlilik elde edildi.
●Önceki dönemlerde lüks sayılan merkezî ısıtma sistemi, evlere kadar
suyun getirilmesi, çamaşır makinesi, telefon ve televizyonun yaygın
olarak kullanılması insan hayatını kolaylaştırdı
●Sanayideki büyüme, enerji tüketimini artırırken enerji kaynağı olarak
kömürün yerini alan petrol, kimya sanayiinde yeni ürünlerin ortaya
çıkmasını sağladı.
●1970'lere kadar büyümenin kesintisiz devam etmesi işsizlik oranını da
düşürdü.
● Dünya ekonomisindeki büyümeye bağlı olarak talep fazlası ürünleri
pazarlama ihtiyacı reklam sektörünün önemini artırdı. İşlevleri artmaya
başlayarak geniş kitlelere ulaşan radyo ve televizyon bu ürünlerin
tanıtımında önemli birer araç hâline geldiler.
●Uydu teknolojisi sayesinde de televizyon programları uluslararası bir
boyut kazandı.
●İlk kez "1964 Tokyo Olimpiyatları" canlı televizyon yayını ile tüm
dünyaya ulaştırıldı.
●Dünya ticaret hacmi de büyük bir büyüme gösterdi. Uluslararası ticaret
hacmi % 7 oranında büyüdü.
● Çin’de Mao’nun önderliğinde “Kültür Devrimi” başladı. Ancak
devrim yüz binlerce Çinli’nin ölümüne yol açtı.
● Fransa’da “68 Kuşağı” öğrenci hareketleri başladı. Zamanla bu
hareket öğrenci ve işçi hareketleri şeklinde dünyaya yayıldı.
BİLİM VE TEKNOLOJİ
● Bu dönemde bilimsel ve teknolojik anlamda önemli buluşların
yapılmasında Soğuk Savaş Dönemindeki bloklar arasındaki rekabet
önemli bir etken olmuştu.
●Özellikle füze sistemlerinin geliştirilmesi iki süper gücü uzay yarışına
itti.
● SSCB'nin 1957'de ilk uzay aracı olan Sputnik'i uzaya fırlatmasından bir
yıl sonra ABD, Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesini (NASA) kurarak ilk
uydusunu uzaya gönderdi.
●1961 'de Rus kozmonot Yuri Gagarin, Vostok-1 uzay aracı ile ilk kez
uzaya giden insan oldu.
●1969'da ise Amerikalı astronot Neil Amstrong'un aya inmesi ile ABD
uzay yarışında liderliği ele geçirdi.
● Başlangıçta ABD ile SSCB arasında devam eden uzay yarışına, daha
sonra sınırlı olarak İngiltere, Fransa, Japonya ve Çin Halk Cumhuriyeti
de katıldı.
●Devletler bütçelerinin önemli bir kısmını uzay çalışmalarına ayırdı. Bu
da toplumların ihtiyacı olan alanlarda (eğitim, sağlık vb.) yapılacak olan
yatırımları kısıtladı.
● Uzay araştırmaları sırasında yapılan buluşlar, insanoğlunun günlük
hayatında kullandığı bazı ürünlerin (teflon, haberleşme uyduları gibi)
geliştirilmesinde temel oldu.
●Uzay araştırmaları ülkelerin gelişmişlik düzeyinde bir ölçüt olarak kabul
gördü. Öyle ki uzay çalışmalarında elde edilen başarılar, devletlerin iç ve
dış politikalarında kullanılarak bir propaganda aracı hâline geldi.
● Savaş yıllarında yapılan ilk bilgisayar geliştirilerek 1970'te kişisel
bilgisayar üretildi.
●1978'de üretilen APPLE'ın fabrikalarda kullanılmasıyla bilgisayar,
sanayi alanına girmiş oldu.
● İletişim alanında telefon ile başlayan gelişmeler XX. yüzyılda
görüntülü telefonla devam etti.
● Uydu teknolojisinin yerleşmesi ile iletişimde kıtalar arasındaki uzaklık
ortadan kalktı.
● İletişimdeki bu sınır tanımaz gelişme İnterneti ortaya çıkardı.1969
yılında ilk olarak ABD'de bilim adamları arasındaki iletişimi sağlamak
maksadı ile deneme niteliğinde olan "ARPANET" Amerikan Gelişmiş
Savunma Araştırmaları Dairesi – Advanced Research Projects Agency
Netvvork) kuruldu.
●Daha sonra "ARPANET" ABD'deki bütün üniversitelerin araştırma
kuruluşlarının bilgisayarlarını bünyesinde toplayarak büyüdü.
● 1991'de ABD'de İnternetin, ticari amaçla kullanılmasını engelleyen tüm
kısıtlamalar kaldırıldı.
●Bir yıl sonra grafik web tarayıcı "Mozaic" devreye girmiş ve İnternetin
bir alt kümesi olan "World Wide Web"in (Geniş Dünya Ağı) yıllık
büyüme hızı artmaya başlamıştır.
KÜLTÜR
● Sanayileşmiş ülkelerin kent nüfusunun artmasında Üçüncü Dünya
Ülkelerinden yapılan göçler de etkili oldu.
●İş merkezlerinin bulunduğu şehirlerin etrafındaki mahallelerde işçiler ve
göçmenler yaşamaktaydı. Gelir düzeyi düşük aynı zamanda farklı etnik
kökene sahip olan bu mahallelerde güvenlik sorunları çıkmaya başladı.
●Ekonomik gelir düzeyi yüksek olan kişiler ise şehir dışında müstakil
evlerden oluşan yerleşim alanları oluşturarak buralarda yaşamaya
başladılar.
● Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ulaşılan düzey ve gelecek
konusundaki bilinmezlik, edebiyatta post modern (modern ötesi)
anlayışın 1960'lardan itibaren hâkim olmasına yol açmıştır.
● Müzik alanında 1950'lerde ortaya çıkan "Rock And Roil" tarzı bu
dönemde de etkisini sürdürmüştür. Bunun yanında dönemin siyasi ve
politik çekişmelerini, savaş, göç vb. toplumsal sorunları dile getirmek
amacıyla yeni müzik türleri ve grupları ortaya çıkmıştır.
●Heavy Metal müzik türü ve bu türün temsilcisi olan Rolling Stones
grubu döneme damgasını vurmuştur.
●Savaştan sonra yeni bir boyut kazanan soyut resim anlayışı bu dönemde
de etkisini devam ettirmiştir.
● Spor alanında olimpiyatlar, FİFA Dünya Kupası, Avrupa Futbol
Şampiyonası, Akdeniz Oyunları, UEFA müsabakaları, FIBA Dünya
Basketbol Şampiyonası ve FIVB Dünya Voleybol Şampiyonaları önem
kazanmış, tv yayınları aracılığıyla tüm dünyaya ulaşan etkinlikler
olmuşlardır.
●Türkiye 1971 yılında düzenlenen Akdeniz Oyunlarına ev sahipliği
yapmıştır.
YUMUŞAMA DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI
● Bu dönemde Kıbrıs, Ege sorunları Orta Doğu'da Arap-İsrail
Savaşları ve Ermeni terörü Türk dış politikasının belirlenmesinde etkili
olmuştur.
TÜRKİYE - AMERİKA MÜNASEBETLERİ
● 1960’lı yıllardan itibaren Türk Amerikan Münasebetlerinde Kıbrıs
Meselesi önemli rol oynamıştır.
● Küba Krizine bağlı olarak 1963'te Türkiye'deki ABD'ye ait Jüpiter
füzelerinin bilgi verilmeden sökülmesi ve Türk-Yunan meselelerinde
ABD'nin Yunan yanlısı politikası iki ülke arasında güven bunalımına
sebep olmuştu.
● Bu dönemde Kıbrıs Konusunda ABD’nin tavrını ortaya koyan Johnson
Mektubu ve 1975-78 yılları arasındaki ambargo dönemi Türk – Amerikan
ilişkilerinde sarsıntılara yol açmıştır.
Johnson Mektubu: Kıbrıs’ta yaşanan çatışmaların artması ve Rum
tarafının silahlanma kararı alması üzerine 2 Haziran 1964 tarihinde
Türkiye hükümeti Kıbrıs’a çıkarma yapma kararını açıkladı ve gerekli
hazırlıklara başladı. Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de askeri
hareketlilik artmaya başlamıştı. Yaşanan gelişmelerden rahatsızlık duyan
ABD, bölgede çıkacak bir savaşı kendi stratejik çıkarlarına aykırı
bulmaktaydı.
Bu nedenle ABD devreye girme ihtiyacı duydu. Başkan Johnson
tarafından imzalanan ve daha sonraları “Johnson mektubu” olarak tarihe
geçen ünlü mektup 5 Haziran 1964’te Türkiye başbakanı İnönü’ye
iletildi.
Mektupta, Türkiye'nin adaya tek taraflı müdahalesinin Türk ve Yunan
tarafları arasında savaşa yol açabileceği ve NATO üyesi olan bu iki
ülkenin savaşmasının kabul edilemez olduğu ifade edilmiştir.
Türkiye'nin müdahale kararı almadan önce müttefiklerine danışması
gerektiği anımsatılmıştır.
Ayrıca bu savaşın Sovyetler Birliği’nin de Türkiye’ye müdahale
ihtimalini doğuracağı ve NATO'nun böyle bir durumda Türkiye'yi
savunma konusunda isteksiz olacağı ima edilmiştir.
ABD'nin Türkiye’ye sağladığı askeri malzemenin bu müdahalede
kullanılmasına izin verilmeyeceği belirtilmiştir.
●Mektubun ardından Türkiye müdahale kararından vazgeçmiştir. İsmet
İnönü 21 Haziran 1964’te ABD’ye giderek başkan Johnson ile bir
görüşmede bulunmuştur.
● O dönemde Batı bloğu içerisinde yer alan Türkiye, bu mektup
sayesinde kendi ulusal çıkarlarının Batı bloğunun, özellikle de blok
lideri ABD’nin çıkarlarıyla çeliştiği noktada bağımsız politikalar
geliştirme konusunda sıkıntılar yaşanabileceğini görmüş, ABD'nin
kimi zaman kendisini yalnız bırakabileceğini anlamıştır.
●Yumuşamanın
imkânları
çerçevesinde
Batı
Bloğundaki
yükümlülüklerinden vazgeçmeden bir yandan başta Sovyetler Birliği
olmak üzere Doğu Bloku ile diğer yandan genelde tüm 3.Dünya ile özel
olarak bunun içindeki İslam dünyası ile ilişkilerinin geliştirilmesi
hedeflenmiştir.
1975-78 Silah Ambargosu: Amerikan Kongresi’nin 1974 Kıbrıs
Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye misilleme olarak 5 Şubat 1975'ten
itibaren Türkiye'ye silah ambargosu uygulanması kararı almıştır.
Böylece ABD Türkiye’ye silah yardımında bulunmayı kesmiştir. NATO
içinde müttefik durumunda bulunan iki devletten birinin diğerine silah
ambargosu tatbik etmesi Türkiye’nin dış politikadaki yalnızlığını bir
kez daha gözler önüne sermiştir.
TÜRKİYE – SSCB MÜNASEBETLERİ
● 1950-64 arası dönemde Türk - SSCB münasebetlerinde 1950 ile 1960
arasında Ortadoğu’da ortaya çıkan gelişmelerinin ortaya çıkardığı
huzursuzluk devam etmiştir.
●1964’e kadar SSCB Türkiye’nin Kıbrıs’ı bir NATO üssü haline
getirmesinden korktuğu için, Kıbrıs konusunda Türkiye aleyhinde bir
politika izlemiş, Türkiye’nin adaya müdahalesine karşı çıkmıştır.
● Ancak ABD ile Kıbrıs Meselesi’nden dolayı yaşanan Johnson Mektubu
Türkiye’nin SSCB ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine yol açmıştır.
● Bu değişiklik neticesinde Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin'in 30
Ekim-6 Kasım 1964 tarihlerinde Moskova'ya yaptığı ziyaret önemli bir
dönüm noktası olmuştur.
●6 Kasımda yayınlanan bildiride, iki husus ağır basmaktaydı: Biri, TürkSovyet münasebetlerinin, barış içinde bir arada yaşamanın beş temel
prensibine dayandırılması gerektiği idi. İkincisi ise, Sovyetlerin, Kıbrıs'a
dışarıdan müdahaleye karşı gelmelerine rağmen, adada iki ayrı milli
toplum'un varlığını kabul etmeleriydi.
● 1964-70 arasında karşılıklı ziyaretlerle ortaya çıkan olumlu hava
1970’li yıllarla birlikte tekrar durgunluk ve soğukluk dönemi
başlamıştır.
●1974 Kıbrıs Harekatı’na SSCB’nin karşı çıkması, Türk askerinin adadan
çekilmesini istemesi, Garanti Antlaşmasını geçeriz sayması ve Kıbrıs
meselesinin milletlerarası bir konferansta ele alınmasını istemesi Türk SSCB ilişkilerinde tekrar soğukluğa yol açmıştır.
TÜRKİYE ORTADOĞU İLİŞKİLERİ
● 1955-59 arası dönemde Türkiye Ortadoğu devletleriyle siyasi
çatışmalardan dolayı pek sıcak olmamıştır. Çünkü bu dönemde Batı
Bloğuna dâhil olan Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin olmasını istemeyen
SSCB bölgedeki nüfuzunu devam ettirmek için Batıyla çatışma halinde
olan Arap Ülkelerinin Türkiye’yle diyalog kurmasını önlemiştir.
● Ancak Türkiye, 1963-64’ten 1973 Petrol Krizine kadar olan dönemde
ise Kıbrıs Meselesi’nden dolayı Ortadoğu devletleriyle ilişkilerin iyi
olmasına önem vermiştir.
● Bu amaca yönelik olarak Türkiye1967 Arap – İsrail Savaşlarında Arap
devletlerini destekleyerek Amerikan üslerinin Arap devletleri aleyhine
kullanılmasını engellemiş, bu ülkelere insani yardımda bulunmuştur.
●1969’da kurulan İslam Konferansı Örgütü’ne üye olunarak Arap ve
Ortadoğu devletleriyle ilişkilerin güçlendirilmesi amaçlanmıştır.
● 1973 Petrol Krizi’yle beraber yükselen petrol fiyatları Türkiye’nin
Arap ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirme ihtiyacını artırmış, özellikle bu
ülkelerle ihracaat yapılması için girişimler artmıştır.
● Bu dönemde son olarak Arap ülkelerinin reddettiği Camp David
Antlaşması da bu devletlerle olan münasebetler çerçevesinde Türkiye
tarafından reddedilmiştir.
KIBRIS MESELESİ VE TÜRK – YUNAN İLİŞKİLERİ
● Osmanlıların I. Dünya Savaşı’na girmesiyle İngiltere Kıbrıs’ı ilhak
ettiğini açıklamış, Lozan Antlaşması’yla Türkiye bu durumu
kabullenmişti.
● Ancak II. Dünya Savaşı’nın ardından İtalya’nın On İki Adayı
Yunanistan’a vermesi Kıbrıs Meselesi’nin tekrar ortaya çıkmasına yol
açtı.
● Kıbrıs'taki Rumlar, İngiliz yönetimi altındayken Adayı Yunanistan'a
katma idealleri (Enosis) doğrultusunda faaliyetlerde bulundular.
●Enosis'i gerçekleştirmek için yapılan ilk önemli ayaklanma 1931'de
görüldü.
●II. Dünya Savaşı'ndan sonra Kıbrıs konusuna daha çok ilgi gösteren
Yunanistan, 1951'de Kıbrıs'ın kendisine verilmesi için İngiltere’ye
resmen başvurdu.
● Bu girişimi olumsuz karşılanan Yunanistan, 1954'te Kıbrıs sorununu
BM'ye taşıyarak meseleyi uluslararası bir konu hâline getirdi.
●Kıbrıs'ta self-determinasyon ilkesinin uygulanmasını isteyen
Yunanistan'ın bu girişimi BM tarafından reddedildi.
●Bu gelişmeler, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda harekete geçmesinde
önemli rol oynadı. Böylece Kıbrıs sorunu, Türk dış politikasının en
önemli konularından birisi hâline geldi.
● 1960'tan önce Yunanistan'ın Kıbrıs konusundaki isteklerinin BM
tarafından reddedilmesi üzerine Rumlar, Kıbrıs'ta EOKA yer altı
örgütünü kurarak önce İngilizler, sonra da Türklere yönelik tedhiş
hareketlerine başladılar.
●Bu örgütün amacı: İngiltere’yi Kıbrıs'tan atmak, Türkleri imha etmek
ve Enosis'i gerçekleştirmekti. Yunanistan'ın kışkırtma ve yardımlarıyla
Rumların başlattıkları tedhiş hareketleri genişleyerek bir iç savaş hâlini
aldı.
ENOSİS
Enosis, Megola idea hedefi çerçevesinde Kıbrıs'ın Yunanistan'a
bağlanmasını ifade etmektedir. Kelime anlamı ilhak demek olan Enosis
ilk Megali idea haritasının çizildiği 1791 yılından beri günde de olan bir
konudur. Bir anlamda Kıbrıs sorununun da bu tarihten itibaren var olduğu
söylenebilir. Kıbrıs'ta Yunan kilisesi, Patrikhane ve Yunan Hükümeti
tarafından desteklenen Enosis hareketi, yıllar boyunca kilise ve okullarda
yeni nesillere tanıtılmıştır.
EOKA 1950'li yılların başlarında Kıbrıs Adası'nın Yunanistan'a
bağlanması hedefine ulaşmak amacı ile Yorgo Grivas liderliğinde "gerilla
savaşı" yapmak amacı ile kurulmuş bir gizli örgüttür. Grivas 1958
yılından sonra ise Kıbrıslı Türkleri hedef seçmiştir.
● 1959'da Türkiye ve Yunanistan başbakanları Zürih'te bir araya gelerek
Kıbrıs anlaşmazlığını çözümlemek için görüşmelere başladılar.
●11 Şubat 1959'da Kıbrıs'ta bağımsız bir cumhuriyet kurulması kararı
alınarak Zürih Anlaşması yapıldı.
●Daha sonra Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Londra'da Kıbrıs
Meselesi'ni ele aldılar. Londra toplantıların sonunda Zürih Anlaşması
esas alınarak bağımsız bir Kıbrıs Devleti'nin kurulmasına karar verildi.
● Zürih ve Londra Anlaşmaları doğrultusunda 16 Ağustos 1960'ta
bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. Cumhurbaşkanlığına Rum
lider Makarios, yardımcılığına da Türk lider Dr. Fazıl Küçük getirildi.
● Kıbrıs'ta sağlanan barış ortamı uzun sürmedi. Yunanistan'ın asker ve
silah göndererek desteklediği EOKA, Türklere karşı tedhiş hareketlerine
devam etti.
●Kıbrıs Türkleri de bu faaliyetlere 1955'te kurulan Türk Mukavemet
Teşkilatı(TMT) vasıtasıyla karşı koymaya çalıştı.
●Makarios, 1963'te, Türk toplumu lideri Fazıl Küçük'e, Türkiye,
Yunanistan ve İngiltere'ye anayasa değişikliği önerisinde bulundu.
● Türkiye'nin Makarios'un yaptığı önerileri reddetmesi, iki toplum
arasındaki gerginliği arttırdı. Rum çeteleri Türk köylerini yakıp yıkarak
25 bin Türk'ü göçe zorladı.
●24 Aralıkta "Kanlı Noel" denilen ve 24 Türk'ün şehit edildiği olay
üzerine Türk savaş uçakları Lefkoşa üzerinde ilk uyarı uçuşunu yaptı.
AKRİTAS PLANI
&21 Nisan 1966 tarihli Patris Gazetesi'nde yayınlanan bu plana göre
Türk halkı ani bir saldırı ile yok edilecek ve Ada Yunanistan'a
bağlanacaktı.
&Bu planın hazırlayıcıları arasında AKRİTAS kod adlı İçişleri Bakanı
Yorgacis, Cumhurbaşkanı Makarios, Meclis Başkanı Klerides gibi
isimlerde bulunmaktaydı.
● 1964'te Yunanistan'ın Ada'ya daha çok asker ve silah göndermeye
başlaması üzerine olayların büyümesinden endişelenen BM Güvenlik
Konseyi, Barış Gücü kurulması kararı aldı.
●Ancak Barış Gücü Ada'ya henüz gelmeden Rum çetelerinin saldırıya
geçmesi Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale kararı almasına yol açtı. Ancak bu
kararın uygulanmasını istemeyen ABD Başkanı Johnson, yazdığı
mektupla Türkiye'yi kararından vazgeçirmeye çalıştı.
● Johnson'un mektubundan sonra yapılan diplomatik temaslar
sonucunda Türkiye Kıbrıs'a müdahale kararını bir süre askıya aldı.
●Ancak BM Barış Gücü'nün Rum çetelerinin Kıbrıs'taki saldırılarını
engelleyememesi üzerine 8-9 Ağustos 1964'te Türk Hava Kuvvetlerine
bağlı savaş uçakları Rum mevzilerini bombaladı.
●Bu müdahale Kıbrıs Rum çetelerinin saldırı gücünü ve genel olma
özelliğini kaybettirerek faaliyetleri sınırlı çatışmalar hâline
dönüştürmüştür.
● 1968’den sonra başlayan Kıbrıs Görüşmelerinde Rum tarafının Kıbrıs
Türk halkının haklarını görmezden gelerek Türkleri azınlık statüsünde
yaşatma politikası 1974’e kadar devam etmiştir.
● Ancak 1974 senesi Türk – Yunan ilişkilerinde Kıta Sahanlığı sorunu
çerçevesinde yeni bir sorun ve dönem başlattı.
&Türkiye'nin Çandarlı adlı araştırma gemisinin, 1974 Mayısında, Ege
Denizi'nin milletlerarası sularında ve Türkiye'ye göre de Türkiye'nin
kıt'a sahanlığı içinde, petrol araştırmalarına başlaması üzerine,
Yunanistan bu suların, kendisinin kıt'a sahanlığı içinde bulunduğu
iddiası ile ortaya çıktı.
● Yine bu dönemde adayı ilhak etmek isteyen Yunanistan’ın bu amacının
önünde engel olarak gördüğü Kıbrıs Rum lideri Makarios’u, Nicos
Sampson’un düzenlediği bir darbeyle düşürdü. Böylece Yunanistan
Kıbrıs’a açıkça müdahale de bulunmuş oldu.
● Sampson darbesini Türkiye, anayasa düzeninin yıkılması, gayrı
meşru bir idarenin kurulması ve Kıbrıs konusundaki antlaşmaların
ihlali saymış ve yeni idareyi tanımadığını bildirmiştir. Keza İngiltere sert
bir şekilde, yeni hükümeti tanımadığını ilan etmiştir.
● Türkiye, Garanti Antlaşmasının 4'üncü maddesinin verdiği yetkiye
dayanarak, İngiltere ile beraber Kıbrıs'a müdahale etmeye karar verdi ve
Başbakan Bülent Ecevit, İngiltere hükümeti ile temas etmek üzere 17
Temmuzda Londra'ya gitti.
●Londra'da Başbakan Wilson ve Dışişleri Bakanı Callaghan ile yaptığı
görüşmelerden umduğunu bulamadı. İngiltere müdahaleye yanaşmadı.
●İngiltere'ye göre, bu hadise küçük bir hadise değildi ve Birleşmiş
Milletler ile NATO'da ele alınmalıydı. Başbakan Ecevit'in, Türkiye'nin
tek başına müdahalesinden söz etmesine rağmen, İngilizler buna ihtimal
vermemişlerdir.
● ABD’nin baskıları ve NATO Müzakerelerine rağmen Yunan
Cuntasının Sampson’u adadan geri çekmemesi üzerine 20 Temmuz 1974
sabahı, Türk silahlı kuvvetleri, Türk jetlerinin havadan himayesinde,
Girne bölgesinden Kıbrıs'a ayak basmaya başladı.
● Lefkoşe-Girne yolu üzerinde ve Lefkoşe yakınlarındaki Gönyeli'ye de
havadan indirme yapıldı. Kıbrıs ve yunan kuvvetlerinin sert mukavemeti
dolayısıyla şiddetli çarpışmalar oldu.
●22 Temmuz akşamı ateşkes yürürlüğe girdiğinde Türk kuvvetleri GirneLefkoşe yolunu kontrol altına almışlar ve Girne kıyılarında da bir
genişleme yapmışlardı.
● 15 Temmuzdaki Sampson darbesi üzerine Güvenlik Konseyini harekete
geçiren Türkiye olmuştur. Yunanistan'ın müdahalesi konusunda pek bir
şey yapamıyan Güvenlik Konseyi, Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkarma yapmaya
başlaması üzerine birdenbire hareketlenmiştir.
●Güvenlik Konseyi, Kıbrıs harekatının daha ilk günü, 20 Temmuzda,
aldığı 353 sayılı kararla, tarafları ateş-kese ve adadaki bütün yabancı
kuvvetleri adadan çekilmeye ve bütün ülkeleri Kıbrıs'ın egemenlik,
bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygıya davet etti.
● Gerek Amerika'nın Türkiye ve Yunanistan nezdindeki faaliyetleri
neticesi, gerek Kıbrıs'taki çıkarmanın askeri durumu dolayısıyla, Türkiye,
Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararını kabul ederek 22 Temmuz 1974
saat 17.00'den itibaren ateş kesti.
● 23 Temmuz günü ise Yunan hükümeti istifa etti ve Cumhurbaşkanı
Kizikis, eski başbakanlardan ve Fransa'da yaşamakta olan Constantin
Karamanlis'i milli birlik hükümetini kurmak üzere Atina'ya davet
etmiştir.
●Kıbrıs'ta da Sampson'un yerini Glafkos Klerides almıştır. Türkiye,
Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları 25 Temmuzda Cenevre'de
toplandılar ve altı günlük bir çalışmadan sonra 30 Temmuz 1974'de
Cenevre Deklarasyonu denen belgeyi imzalayarak yayınladılar.
CENEVRE DEKLARASYONA GÖRE:
1) 1960 Anayasa düzenini yeniden tesisi hususunda üç dışişleri bakanı
mutabık kalmakla beraber, bundan önce alınması gereken bazı acil
tedbirler vardır.
2) Kıbrıs'ta taraflar, 31 Temmuz 1974 günü Türkiye saati ile 24.00'de
kontrolleri altında bulundukları alanları genişletmeyeceklerdir. Yani, bu
deklarasyona göre, Kıbrıs'ta ateşkes çizgisi, 22 Temmuz saat 17.00’deki
çizgi değil, 30 Temmuz gece yarısı mevcut olan çizgidir. Çünkü, 22
Temmuzdan sonra Rumların saldırıları devam ettiği için, çatışmalar
yeniden devam etmiş ve Türk kuvvetleri kontrolleri altındaki alanı
genişletmiştir.
3) 30 Temmuz ateşkes çizgisinde, sadece Birleşmiş Milletler
kuvvetlerinin kontrolu altında olacak bir güvenlik bölgesi tesis
edilecektir.
4) Kıbrıs Rum ve yunan kuvvetlerinin muhasarası altında olan bütün Türk
bölgelerinden bu kuvvetler çekilecek ve bu Türk bölgeleri Birleşmiş
Milletler kuvvetlerinin koruması altına girecektir.
5) Kıbrıs'ta anayasa düzeninin yeniden tesisi için üç dışişleri bakanı 8
Ağustosta Cenevre'de yeniden biraraya gelecektir. Fakat anayasa düzeni
tesis edilinceye kadar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Rauf Denktaş, 1964
Anayasası gereğince, Cumhurbaşkanı görevlerini yürütecektir. Fakat bu
durum, Kıbrıs Geçici Türk Yönetiminin devamına engel olmayacaktır.
● İkinci Cenevre Konferansı 8 Ağustosta başlamış ve 14 Ağustos
sabahının erken saatlerinde hiç bir netice alamadan dağılmıştır. Zira, 30
Temmuz Deklarasyonuna rağmen, Rum ve Yunan kuvvetleri, Türk
bölgeleri etrafındaki muhasarayı kaldırmadıkları gibi, ateşkese de riayet
etmemişler ve çarpışmalar yine devam etmiştir.
● Kıbrıs'ta anayasa düzenini kurma amacıyla yapılan bu ikinci toplantıda,
Türk tarafı, coğrafi esasa dayalı federatif sistem'i teklif etmiştir.
Mamafih, bu federatif sistem kantonlara dayalı bir federatif sistem de
olabilecekti.
●Fakat Kıbrıs Rum ve Yunan tarafının, anayasa düzeni konusunda kesin
bir tavır almaktan kaçınıp, işi oyalama yoluna götürmesi ve ayrıca
Kıbrıs'ta da Türklere karşı saldırılarına devam edip, 30 Temmuz
Deklarasyonuna riayet etmemeleri üzerine 2'inci Cenevre Konferansı, 14
Ağustos sabahının ilk saatlerinde Türk heyeti tarafından kesilmiştir.
●Yine 14 Ağustos sabahında Türk Silahlı Kuvvetleri 2'inci Kıbrıs
Harekâtına başlıyordu.
● 2'inci Kıbrıs Harekâtı 16 Ağustos 1974 akşamı saat 19.00’dan itibaren
Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aynı günlü ve 360
sayılı kararına uyarak ateş-kesi kabul etmesiyle sona erdi. İki gün içinde
Türk silahlı kuvvetleri, Magusa-Lefkoşe-Lefke- Kokkina çizgisine
ulaşarak adanın % 38'ini ele geçirmişlerdi.
● 2'inci Kıbrıs Harekâtı, birincisinin aksine, dünya kamuoyunda
Türkiye'nin aleyhine bir havanın doğmasına sebep olmuştur. 1.
Harekât bir hukuki müdahale mahiyetinde telakki edilmesine mukabil,
2.Harekat bir toprak iktisabı ve bir işgal olarak telakki edilmiştir.
Rumların Kıbrıs Türklerine uyguladığı zulmü görmezden gelinmiştir.
● B.M. Genel Kurulu, 1 Kasım 1974 tarih ve 3212 sayılı kararından
sonra, meseleyi 1975 Kasımında da tekrar ele aldı. 1 aleyhte (Türkiye), 9
çekimsere karşı 117 lehde oyla kabul ettiği 20 Kasım 1975 tarihli ve 3395
sayılı karar, 3212 sayılı kararın hemen hemen aynısı idi. Yani Türk
askerinin Kıbrıs'tan çekilmesini istiyor ve adadaki her iki toplumu da,
eşitlik esası üzerinden müzakerelere davet ediyordu.
● Türk toplumu 13 Şubat 1975'te Rauf Denktaş'ın liderliğinde "Kıbrıs
Türk Federe Devleti"ni kurdu.
● Toplumlararası görüşmeleri başlatan, başka bir deyişle Kıbrıs
Rumlarını Türk toplumu ile müzakerelere mecbur eden hadise, 13 Şubat
1975'de Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kuruluşu olmuştur.
●Güvenlik Konseyi, 12 Mart 1975 günlü ve 367 sayılı kararında, bu
kuruluşu kınamakla beraber, iki toplumu "eşitlik içinde" en kısa zamanda
görüşmelere çağırıyordu.
● Toplumlararası görüşmelerin ilki 28 Nisan-1 Mayıs 1975 günlerinde
Viyana'da yapıldı. Bundan sonra yine Viyana'da dört toplantı yapıldı ise
de, yine herhangi bir netice elde edilemedi.
●KTFD Başkanı Rauf Denktaş'ın teklifi üzerine, 27 Ocak 1977'de
Denktaş-Makarios zirve toplantısı yapıldı. Bu toplantıyı, 12 Şubat
1977'de ikinci bir zirve toplantısı takip etti.
● Bu ikinci zirveye B.M. Genel Sekreteri Kurt Waldheim de iştirak etti
ve onun da uzlaştırma çabaları ile 12 Şubat 1977'de Denktaş ile Makarios
arasında dört maddelik bir anlaşma imzalandı.
Bu anlaşmada iki temel unsur vardır. Birincisi, iki topluma dayalı
"federal bir cumhuriyet" esası kabul edilmiştir. Devletin yapısı ve
anayasa sistemi, hep bu federal sistem esasına dayanılmak suretiyle
müzakere edilecektir. İkinci unsur ise, toprak düzenlemesinin, ekonomik
yeterlik veya verimlilik ve toprak mülkiyeti prensiplerine göre
yapılacağıdır.
● Taraflar arasında tıkanan görüşmeleri tekrar canlandırmak amacıyla bu
defa ABD Türk ve Yunan taraflarına bir plan sunmuştur. Ancak bu plan
hem Türk hem de Rum tarafını memnun etmediği için kabul görmemiştir.
● Bundan sonra toplumlararası görüşmeler Lefkoşe'de ve B.M. Genel
Sekreterinin özel temsilcisi Peres de Cuellar gözetiminde yapılmaya
başlandı. Bu görüşmeler de yürümedi. Anlaşmalara rağmen, tarafların
görüşlerini bir noktada toplamak yine mümkün olmadı.
●Durum bu safhada iken Türkiye'de 12 Eylül 1980'de rejim değişikliği
oldu ve toplumlararası görüşmelerde duraklamalar meydana geldi.
● 1980 yılına kadar yapılan görüşmelerde Türklerin Ada'daki siyasi
varlığı Rumlar tarafından kabul edilmediği için sonuç alınamadı.
● BM Genel Kurulu, 13 Mayıs 1983'te Kıbrıs Rumlarını "Kıbrıs
Hükümeti" olarak tanıma kararı aldı.
● Bu gelişmeler karşısında Türk toplumu da 15 Kasım 1983'te "Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni kurdu. Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'ni kurulduğu gün tanıyan ilk devlet oldu.
● Buna karşılık, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nin bağımsızlık kararını tanımayacaklarını açıkladı. Başta
ABD, İngiltere, Fransa ve SSCB olmak üzere çeşitli ülkeler, bağımsızlık
kararına karşı tepki gösterdiler.
●Bu arada İngiltere’nin önerisiyle, BM Güvenlik Konseyi "Ada'da
Kıbrıs Cumhuriyeti dışında başka hiçbir hükümetin tanınmaması"
kararını aldı.
EGE ADALARININ SİLAHLANDIRILMASI
●Yunanistan, özellikle 1963 Kıbrıs bunalımından itibaren Ege Denizi'nde
Türkiye kıyılarına yakın olan adalarla birlikte 1947'de İtalya'dan aldığı
Meis ve On iki Ada'yı, Lozan Antlaşmasına aykırı olarak gizlice
silahlandırmaya başladı.
●Bunun üzerine Türkiye bu konuyla ilgili 1964'ten itibaren farklı
zamanlarda Yunanistan'a nota vermiştir. 1974'ten itibaren Yunanistan,
Ege adalarını açık olarak silahlandırılmaya devam etti. Yunanistan
adaları NATO tatbikatları kapsamına aldırtarak silahlanma
faaliyetlerini meşrulaştırmak istemiştir.
● Yunanistan, 1980'de Türkiye'nin veto hakkını kullanmaması üzerine
altı yıllık bir aradan sonra NATO'nun askerî kanadına döndü. Bu
gelişmeden sonra da Yunanistan, Limni Adası'nı NATO savunma sistemi
kapsamına aldırtmayı amaçlayarak 1983'te Limni'nin dâhil edilmediği
hiçbir NATO tatbikatına katılmayacağını beyan etti. Buna karşı Türkiye
Limni'nin statüsünün değiştirilmesini kabul etmeyeceğini açıklayarak
tepki gösterdi.
KITA SAHANLIĞI SORUNU
● Yunanistan 1961'den itibaren şirketlere Ege Denizi'nin kuzey ve batı
kıyılarında petrol arama ruhsatı vermeye başladı.1970 başlarında arama
ruhsat alanını Doğu Ege'yi kapsayacak şekilde genişletti. Böylece
Yunanistan Ege Denizi'nde Türkiye ile deniz sınırlarını kendisine göre
belirlemeye çalışması iki ülke arasında anlaşmazlığa sebep oldu.
● Yunanistan'ın Ege Denizindeki bu faaliyetleri üzerine Türkiye de
1973'te Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına Ege'nin açık deniz
sularında ve kendi kıta sahanlığında petrol arama ruhsatı verdi.
●Yunanistan'ın bu duruma itirazı iki ülke arasında "Kıta Sahanlığı
Sorunu" nu ortaya çıkardı. 1974 Kıbrıs Barış harekâtının
gerçekleştirilmesi iki ülke ilişkilerini daha da gerginleştirdi.
● 1975'te yapılan ikili görüşmelerde anlaşmazlığının Uluslararası Adalet
Divanında görüşülmesi konusunda prensip anlaşmasına varıldı. Ancak iki
ülke hukukçularının yaptığı toplantıdan sonuç alınamadı.
●1976'da Türkiye'nin Sismik-I adlı araştırma gemisi ile Ege Denizi'nde
bir araştırma yapması üzerine Yunanistan BM Güvenlik Konseyi ve
Lahey Uluslararası Adalet Divanı'na başvurdu. BM Güvenlik Konseyi
sorunun ikili müzakereler yoluyla çözümlenmesi kararı aldı.
●Uluslararası Adalet Divanı ise Yunanistan'ın Ege'nin uluslararası
sularında Türkiye'nin petrol arama girişimlerinin durdurulması isteğini
reddetti.
● BM Güvenlik Konseyi'nin ve Uluslararası Adalet Divanı kararlarından
sonra iki ülke temsilcileri Bern'de bir araya geldi. Görüşmeler sonunda
imzalanan "Bern Deklarasyonu" ile taraflar Ege Denizinde kıta
sahanlığı ile ilgili hiçbir faaliyette bulunmamayı kabul etti.
KARA SULARININ 12 MİLE ÇIKARILMASI SORUNU
Kara Suları Konusunda Türk Tezi
1. Kara sularının genişliği konusunda geçerli genel, tekdüze bir kural
yoktur ve olamaz. 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde 12 millik kara
suları genişliği azami olarak kabul edilmiştir ve her duruma otomatik
olarak uygulanamaz. Ayrıca bu hak, sözleşmenin 300. maddesinde de
belirtildiği gibi, kötüye kullanılamaz. 12 mil kuralının yapıla geliş niteliği
de Türkiye için yoktur çünkü Türkiye III. Deniz Hukuku Konferansı
tartışmaları sırasında buna karşı çıkmıştır.
2. Kara suları genişliği belirlenirken denizlerin coğrafî özelliklerinin
dikkate alınması gerekmektedir.
Kara Suları Konusunda Yunan Tezi
1.Kara sularının genişliğinin 12 mil olabileceği kuralı BM Deniz Hukuku
Sözleşmesi'nin 3. maddesinde kabul edilmiş ve imzacı devletler
tarafından uygulanmış, yapıla geliş (örf-adet) niteliği kazanmıştır;
dolayısıyla bir uluslararası hukuk kuralı olmuştur.
2. Yunan adaları ve ana karası ülkesel (teri-toryal) bir bütünlük
oluşturmaktadır. Ülkesel bütünlük ilkesine uygun olarak, herhangi bir
kural dışılık oluşturmayan Ege'deki Yunan adalarının kara suları için de
12 mil kuralı geçerlidir.
3. Kara sularını saptamak kıyı devletinin egemenlik yetkisindedir.
● Lozan Antlaşması’yla Ege Denizi'nde kara sulan genişliği 3 mil olarak
kabul edilmişti. Bu genişlik 1936'da Yunanistan 1964'te Türkiye
tarafından 6 mile çıkarıldı.
●1974'ten itibaren Yunanistan değişik dönemlerde kendi kara sularını 12
mile çıkaracağını ileri surdu. Bu durum Türkiye tarafından tepkiyle
karşılandı.
● Ege Denizi'nin % 49'unu tüm devletlerin kullanımına acık olan
uluslararası sular, % 43,6'sini Yunan kara sulan, % 7,4'unude Türk kara
sulan oluşturmaktaydı.
●Ege Denizi'nde kara suları 6 milden 12 mile çıkması halinde uluslararası
alan % 27,3, Yunan kara sulan % 64,1, Türk kara sulan % 8,5 seklinde
değişecekti. Böylece Yunanistan, Ege Denizi'nde - adaların çokluğu
nedeniyle büyük oranda egemenlik hakkına sahip olabilecek ve üstünlük
sağlayabilecekti.
Bu durum, Türk gemi ve uçaklarının Ege'den Akdeniz'e çıkışlarına büyük
sınırlamalar getirecek, Bati Anadolu ve Boğazlar bölgesinin savunmasına
da olumsuz etkileyecekti.
● Türkiye, 1976'da Yunanistan’ın kara sularını 6 milin üzerine
çıkarmasını hiçbir zaman kabul etmeyeceğini ve böyle bir uygulamanın
savaş nedeni olacağını açıkladı.
EGE HAVA SAHASI (FIR HATTI - UÇUŞ BİLGİ BÖLGESİ)
SORUNU
● Türkiye, Yunanistan’ın 1931'e kadar 3 mil olan hava kontrol sahasını
10 mile çıkarmasına iki ülke arasındaki iyi ilişkilerden dolayı tepki
göstermedi.
●Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO)'nun 1952'deki bölge
toplantısında, Türkiye Ege kara su sınırını FIR hattı olarak kabul etmesi,
Ege Denizi üzerindeki hava sahasının kontrolünü büyük ölçüde
Yunanistan'a bıraktı.
● 1974'e kadar bir problem oluşturmayan FIR hattı, Kıbrıs Barış Harekâtı
sırasında Türkiye’nin güvenliğini tehdit etti.
●Türkiye 6 Ağustos’ta yayınladığı NOTAM (Notice to Airmen:
Havacılara İhtar Bildirimi) ile yeni bir FIR hattı oluşturdu.
Bu hatta göre; Türkiye yönünde uçuş yapan her uçak Türk kıyılarına
50mil kala durumunu ve uçuş planını Türk yetkililerine bildirecekti.
● Yunanistan ise, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra, 16 Agustosta Ege
Denizi'nin tümünü "tehlikeli bölge" ilan ederek ve bölgede FIR
hizmetlerini durdurarak Ege semalarını uluslararası hava trafiğine,
dolayısıyla da Türk sivil ve askeri uçaklarına kapattı.
●Türkiye’nin Ege'deki haklarını zedeleyen bu durum, özellikle sivil
havacılık yönünden çeşitli zorluklarla karşılaşılmasına ve iki ülke
arasında da yeni bir sorunun ortaya çıkmasına yol açtı.
● 1977'de Türkiye’nin, Ege hava sahasını Yunanistan ile ortaklasa
kontrolü konusundaki girişimleri Yunanistan tarafından kabul edilmedi.
NATO'nun Türkiye ve Yunanistan ile yaptığı temaslar sonucunda her
iki tarafın da daha önceden almış olduğu Ege hava sahası ile ilgili
kararlan yürürlükten kaldırmaları ile sorun çözüldü. Ege Denizi tekrar
sivil hava trafiğine açıldı.
TÜRKİYE’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI
1950-1960 yılları arasında Arap ülkelerinin SSCB'ye yaklaşmalarına
karşılık NATO üyesi olması sebebiyle Türkiye Orta Doğu’da Batı’ya
paralel bir politika izlemişti. 1963'te Türkiye - ABD ilişkilerinde
meydana gelen değişiklik, Kıbrıs Meselesinde yalnızlıktan kurtulmak
isteyen Türkiye’nin Orta Doğu politikasını da etkiledi.
● 1973 petrol krizine kadar olan dönemde Türkiye, Orta Doğu’ya açılma
politikası izleyerek Arap ülkeleri ile ilişkilerini geliştirdi.
●1967Arap-İsrail Savasında Türkiye, ABD'nin Türkiye’deki üslerinden
İsrail’e yardım etmesine izin vermedi. Bu savaşta Türkiye’nin Filistin
halkının davasını desteklemesi Arap ülkeleri ile ilişkilerin
yoğunlaşmasını sağladı. Türkiye 1969'daki Mescid-i Aksa yangınına
büyük tepki gösterirken bu gelişme üzerine Rabat'ta toplanan İslam Zirve
Konferansı’na katıldı. Böylece Arap dünyası ile ilişkilerini geliştirdi.
●1981 'deki İslam Zirvesi'ne Türkiye, ilk defa başbakan düzeyinde
katildi. Türkiye günümüze kadar Batili devletlerle, Orta Doğu arasında
bir denge unsuru olmaya gayret gösterdi. İsrail ile ilişkilerini devam
ettiren Türkiye, Filistin meselesinde İsrail’in uluslararası hukuka aykin
eylemlerine tepki gösterdi.
ERMENİ TERÖR OLAYLARI VE ASALA
● 1975 yılında Lübnan’ın Beyrut şehrinde kurulan ASALA
(Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) kendisini
Uluslararası Devrim Hareketi'nin bir parçası olarak kabul etmekte,
Türkiye ile müttefiklerini can düşmanı saymakta ve Ermeni
davasının ancak, silahlı mücadeleyle çözümlenebileceği görüşünü
savunmaktadır.
ÖRGÜTÜN AMAÇLARI:
&1915 yılında Türkiye'de meydana geldiğini iddia ettikleri " Sözde
Ermeni Soykırımı'nın" Türk Devletince itirafını sağlamak,
&Türkiye’yi bu sözde soykırım nedeni ile tazminat ödemeye
zorlamak, &Türkiye’nin işgal ettiğini iddia ettikleri Doğu ve
Güneydoğu Anadolu yöremizdeki toprakların sözde yasal sahiplerine
yani Ermenilere iadesini sağlamak :
& Bu topraklar üzerinde müstakil bir Ermeni devleti kurmak
& Bu toprakları Ermenistan Cumhuriyetine bağlı bir cumhuriyet
haline getirmek
● Örgüt bu amaç için ilk eylemini Dünya Kiliseler Birliği’ne
yaptığı bir bombalı saldırıyla başlatmış ama terör eylemlerini daha
çok Avrupa’da Türk diplomatik temsilcilerine yönelik olarak
gerçekleştirmiştir.
● 1973'te Los Angeles'te Başkonsolos Mehmet Baydar ve yardımcısı
Bahadır Demir'in bir Ermeni terörist tarafından katledilmesi, Ermeni
iddialarının dünya kamuoyuna duyurulması için yeni bir yöntemin ortaya
çıkmasına sebep oldu. Bu olaydan sonra Ermeni teröristler, genellikle
yurt dışındaki Türk temsilcilerini ve diplomatlarını hedef alan terör
faaliyetlerine giriştiler.
● Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979
yılından itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır. Ermeni
teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal
şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir.
● Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını
kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de
yaralanmıştır.
● Ermeni terör örgütleri, amaçlarına ulaşabilmek için Türkiye'de
etkinlik gösteren ayrılıkçı terör örgütleriyle iş birliği yapmıştır. Bu
örgütler aynı zamanda Türkiye'- nin sorunlar yaşadığı bazı ülkelerle
de yakın ilişkiler kurmuşlardır.
● 1983 Paris Orly Havaalanı saldırısından sonra örgüt birçok ufak
gruba bölünmüştür. Zamanla örgüt içi çekişmeler ve anlaşmazlıklar
ortaya çıkmış, kurucularından Agop Agopyan öldürülmüş, Ermeni
halkından da yeterli destek göremeyip, tarih sahnesinden çekilmiştir.
YUMUŞAMA DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER
● 27 Mayıs Askeri Müdahalesi’nden sonra Kurucu Meclisin
çalışmalara başlamasından sonra 12 Ocak 1961’de Milli Birlik
Komitesi siyasi partilerin kurulmasına izin vermiş ancak mahkeme
kararıyla kapatılan Demokrat Parti lehine propaganda yapılması
yasaklanmıştı.
● 11 Şubat’ta Ragıp Gümüşpala başkanlığında Adalet Partisi(AP),
Ekrem Alican başkanlığında Yeni Türkiye Partisi ( YTP ) ve
Kemal Türkler ve Rıza Kuas önderliğinde Türkiye İşçi Partisi (
TİP) kuruldu.
● 27 Mayıs 1961’de yeni anayasa yapılan referandumla %60.4 oy
alarak kabul edildi.
● 15 Ekim 1961'de yapılan seçimlerde Adalet Partisi,
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi oyların
% 62'sini alarak 277 milletvekili çıkarmışlardır. Cumhuriyet Halk
Partisi ise 173 milletvekili çıkarmıştır.
●25 Ekim 1961'de 12. dönem TBMM toplandı ve askeri rejim sona
erdi.
● 26 Ekim 1961'de yapılan seçimle tek aday Cemal Gürsel
cumhurbaşkanlığına getirildi.
● Seçimlerden sonra cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen
CHP lideri İsmet İnönü AP ile anlaşarak Türkiye
Cumhuriyeti’nin ilk koalisyon hükümetini kurdu.
● 1962’de siyasi çekişmelerin sonucu olarak CHP-AP koalisyon
hükümeti dağıldı. Yerine AP’nin dışındaki meclisteki tüm
partilerin katılımıyla yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu.
● 17 Kasım 1963’te yapılan mahalli seçimlerin ardından YTP ve
Cumhuriyetçi Millet ve Köylü Partisi ( CMKP) hükümetten
çekilmiş, İnönü CHP ve bağımsız milletvekilleriyle yeni bir
hükümet kurmuştu.
● 1965’te AP lideri Süleyman Demirel’in çabalarıyla Suat Hayri
Ürgüplü başkanlığında yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu.
● Bu dönemde AP ile TİP arasındaki sosyal ve gelir dağılımında
adaletin sağlanması konularındaki tartışmalargiderek daha da
büyüdü
1965 ERKEN GENEL SEÇİMLER VE AP İKTİDARI
● Bu tartışmalarla girilen 10 Ekim 1965 Erken Genel Seçimlerinde AP
%52.87 oranlık oyla 240 milletvekili, CHP %28.75 oranla 134 milletvekili,
MP %6.16 oranla 31 milletvekili, CMKP %2.24 oranla 11 milletvekili,
YTP % 3.72 oranla 19 milletvekili, TİP %2.97 oranla 15 milletvekili
çıkararak meclise girmeye hak kazanmıştır.
● AP iktidara gelirken yeni bir seçim kanunu, basın suçlarının affı, özel
sektörün ve yabancı sermayenin desteklenmesi gibi vaatlerle iktidara
gelmişti.
SİYASİ GELİŞMELER
Ancak bu dönemde NATO’nun Türkiye’yi koruyup korumayacağı
tartışmaları, işçi ve öğrenci hareketleri giderek yoğunlaşmaya başlamıştı.
● Cemal Gürsel’in hastalığı sebebiyle cumhurbaşkanı seçimleri yapılmış 28
Mart 1966 yılında Cevdet Sunay Türkiye Cumhuriyeti’nin 5.
cumhurbaşkanı olarak görev yapmaya başlamıştır.
● Öğrenci hareketlerinin giderek büyümesi ve siyasal çatışmaların artması
üzerine hükümet: Milletin bütünlüğünü tehlikeye düşürecek yayınlar yapan,
sınıf mücadelesini öne çıkaran, din, ırk veya bölgeye dayalı farklılıkları öne
çıkararak ayrımcılık yapanlara ceza verilmesini öngören “ Anayasa
Nizamını Koruma Kanunu
Tasarısı’nı meclise sundu.
● Grevlerin ve öğrenci çatışmalarının arttığı bu ortamda yapılan 1969
Seçimlerinde halkın ancak %64.35’i oy kullanmış, AP iktidarı oy
kaybetmesine rağmen milletvekili sayısını artırmayı başarmıştı.
● Bu dönemde hükümetin Türk Lirasının değerini %66 oranında
düşürmesiyle birlikte enflasyonunda en az bu oranda artması hükümete
karşı tepkileri artırdı.
● 23 Ocak 1970’de imzalanan bir protokol ile Türkiye’nin Avrupa Ortak
Pazarı’na üye olması 22 yıllık bir geçiş sürecine bağlandı.
● Ekonomik çalkantıların, işçi grevlerinin artması ve sağ-sol çekişmesine
dayalı öğrenci olaylarının yoğunlaşmasına karşı hükümetin tutumundan
rahatsız olan üst düzey askeri yetkililer 11 Mart 1971’de Yüksek Askeri
Şurayı toplamış ve bir muhtıra yayınlamıştır. Bu muhtırada “ Parlamento
ve hükümetin tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdun anarşi, kardeş kavgası,
sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokulduğu> tespiti yapılmıştır.
12 EYLÜL ASKERİ MÜDAHALESİ
● 1979 ve 80 yıllarında çok sayıda siyasi amaçlı faili meçhul cinayetlerin
gerçekleşmesi ( Abdi İpekçi, Nihat Erim, Fikret Ünsal, Mürsel Karataş …)
1961 ve 1982 Anayasalarının Karşılaştırılması
ORTAK YÖNLERİ
● Her iki anayasanın da askeri müdahale sonucunda kabul edilmesi
● Her iki anayasanın da bir tarafı asker bir tarafı sivil kesimce
oluşturulması ( 1961 Milli Birlik Komitesi – Temsilciler Meclisi, 1982
Milli Güvenlik Konseyi – Danışma Meclisi)
● İki anayasanın da halkoyuna sunularak kabul edilmesi
● her iki anayasayı hazırlayan sivil kesimin hükümet kurma ve bakanları
düşürme yetkisinin olmaması ve seçimle değil atamayla iş başına gelmesi
FARKLI TARAFLARI
● 1961 Anayasasının aksine 1982 Anayasasında anayasanın kabulüyle
cumhurbaşkanlığının seçilmesi birleştirilmesi,
● 1982 anayasasının 1961’e daha sert olması,
● 1982 Anayasasına göre 1961 anayasası temel hak ve özgürlüklere daha
fazla yer vermesi,
● 1982 Anayasasında özgürlüklere oranla devlet otoritesine daha çok önem
verilmesi
SİYASİ PARTİLERİN KAPATILMASI
● Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet Komutanları
tarafından oluşturulan askeri yönetim Milli Güvenlik Konseyi adı altında
1983 genel seçimine kadar Türkiye'ye ilişkin tüm kritik kararları aldı.
● 1982 Anayasası’nın kabulünden sonra 24 Nisan 1983 tarihinde yeni
Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi. Bu kanunun kabulünden sonra
kapatılan eski siyasi partilerin seçimlere katılması engellendi.
● TBMM’de birçok turun ardından yeni bir cumhurbaşkanı seçilememesi
● Konya’da şeriat içerikli Kudüs Mitinginin yapılması
● Dış ticaret açığındaki artış, döviz darboğazı, işsizlik ve ekonomik
sıkıntıların giderek artması
● Sağ-sol gerginliğine dayanan siyasal ve toplumsal şiddet olaylarının
yoğunlaşması gibi gelişmeler Genelkurmay Başkanı Kenan Evren
liderliğindeki Ordu mensuplarının 12 Eylül 1980 günü devlet yönetimine el
koyması sonucunu doğurmuştur.
● Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet
görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında
değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin
yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı.
●Bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü.12 Eylül 1980 ardından partiler
lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu,
ardından yargılandı. Bu durum, siyasi partilerin sürekliliği konusunda
tarihsel sorunlar yaşayan Türkiye'de siyasi temsilin demokratikleşmesi
önünde yeni bir engel oluşturdu.
1983 SEÇİMLERİ
● 6 Kasım 1983 genel seçimine, kapatılan eski siyasi partilerin hiçbiri
katılamadı. Milli Güvenlik Konseyi’nin izin verdiği Anavatan Partisi,
Halkçı Parti ve Milliyetçi Demokrasi Partisi seçimlere katılabildi.
●Yapılan genel seçimleri Anavatan Partisi kazandı, Halkçı Parti ikinci
ve Milliyetçi Demokrasi Partisi de sürpriz bir şekilde üçüncü oldu.
● Seçimlerden sonra milletvekillerinin parti değiştirmeleri sonucunda
Doğru Yol Partisi ve Sosyal Demokrasi Partisi de meclise girdi.
●Daha sonra alınan başarısız seçim sonuçları nedeniyle Milliyetçi
Demokrasi Partisi kendisini feshetti, Halkçı Parti ise Sosyal Demokrasi
Partisi ile birleşerek Sosyal Demokrat Halkçı Parti'yi kurdu.
● 13 Aralık 1983’te Anavatan Partisi Başkanı Turgut Özal hükümeti
kurdu.
YUMUŞAMA DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER
EKONOMİK GELİŞMELER
● 1960’da Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasından sonra planlı
ekonomiye girme çabaları başlamış, 1962 yılında yapılan bir yıllık ekonomi
planının başarıya ulaşması üzerine beş yıllık kalkınma planları
hazırlanmaya başlamıştır.
● 1963-1967 yılları arasındaki Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile 19681972 yıllarını kapsayan İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ekonomik ve
siyasi bunalımların sonunda istikrarlı bir büyüme hızı ve kalkınma
sağlanması amacıyla 15 yıllık bir perspektif içinde hazırlanmıştır.
●Bu 15 yıllık perspektif içinde baslıca hedefler söyle sıralanabilir: Yılda
yüzde 7'lik bir büyüme sağlanması, istihdam sorunun çözümlenmesi, dış
ödemeler dengesinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması, her alanda yeterli
sayıda ve üstün nitelikli bilim adamı ve teknik eleman yetiştirilmesi, bu
hedeflerin sosyal adalet ilkesiyle uyumlu bir biçimde sağlanması.
● 1970'lerin sonuna doğru ulusal tasarruflar ve yatırımlar arasındaki
uçurum genişlemiştir. İthalat, durgun ihracat karsısında hızla büyümüştür.
●Kamu İktisadi Teşebbüslerinin dengesi çarpıcı bir şekilde bozulmuştur.
Bunun sonucunda bütçe açığı büyümüş ve enflasyonda hızlı bir artış
olmuştur. Cari işlemler dengesi önemli ölçüde açık vermiştir. Bu açık,
1977'de GSMH'nin yüzde 8'ine ve döviz gelirlerinin yüzde 92'sine
ulaşmıştır.
●Bu açıklar özel yabancı sermaye ve rezervlerle finanse edilmiştir. Fakat
bu finansman sekli, diş borçların artması, borçlanma yapısının bozulması
ve konvertibl ( çevrilgen) döviz rezervlerinin azalması seklinde üç alanda
kötüleşmeye neden olmuştur.
● Bu ekonomik dengesizlikler sonucunda 24 Ocak 1980 Ekonomik
İstikrar Kararları alınmıştır. Bu kararlarda:
- %32,7 oranında devalüasyon ( kur ayarlaması) yapılarak günlük kur ilanı
uygulamasına gidilmiş,
- Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış,
- KİT'lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları
sınırlandırılmış,
-Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış,
- Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş,
kar transferlerine kolaylık sağlanmış,
- Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir.
- İthalat kademeli olarak libere edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli
kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre
farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir.
SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYAT
● 1960-1980 yılları arasında Türkiye'de köyden kentegöç, gecekondulaşma,
işçi sayısındaki artış ve daha önce başlayan sendikal faaliyetlerin
yoğunlaşması gibi önemli toplumsal değişimler yaşandı. Sanayileşmeyle
artan köyden kente göç çarpık kentleşmenin ortaya çıkmasında etkili oldu.
● Edebiyatta 1950 sonrasında görülen edebî akımlar etkilerini 1960'lara
kadar sürdürdü. Garipçilere karşı ortaya çıkan "İkinci Yeni Akımı"
1960'ların ortalarına kadar etkisini devam ettirdi. Bu akımın temsilcileri
arasında Edip Cansever, ilhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Sazai
Karakoç gibi isimler yer alır.
●Daha önceki dönemlerde başlayan "köy romancılığı" Fakir Baykurt'un
"Yılanların Öcü", Şevket Süreyya Aydemirin "Toprak Uyanınca"
eserleriyle ön plana çıkmıştır.
● 1960'lı yılların ortalarından itibaren "Toplumculuk" edebiyatta bir akım
olarak ortaya çıktı. Şiir alanında bu tarzın temsilcilerinden Nazım Hikmet
ve Ahmet Arif gibi isimler sayılabilir. Dönemin diğer bir önemli ismi,
şiirlerinde mistik anlayışı kullanan Necip Fazıl Kısakürek'tir. Şairler
yalnızca dünya görüşleriyle değil şiirleriyle de kendilerinden sonrakileri
etkilemişlerdir.
● 1970'lerden itibaren toplumdaki politikleşmenin hızlanması, çarpık
kentleşmenin meydana çıkardığı sorunlar ve işsizliğe bağlı dış göç,
edebiyatın başlıca konularını oluşturdu. Attila İlhan, Adalet Ağaoğlu ve
Vedat Türkali bu dönem romancıları içerisinde önemli bir yer tutar.
● Konularını genellikle halk hayatından ve Kurtuluş Savaşı'ndan alan
Kemal Tahir bu döneme damgasını vuran yazarlarımızdandır.
●Haldun Taner konularını şehir hayatından seçerken hikâyelerinde ince
gülmece ve hiciv anlayışını ustalıkla kullanmıştır. Tarık Buğra ise kişisel
yaşantıların yanı sıra toplumsal ve tarihî meseleleri konu olarak seçmiştir.
Yazar roman, hikâye ve tiyatro eserleriyle edebiyatımızda önemli bir yer
edinmiştir.
● Bu dönem edebiyatında tiyatro, gezi, hatıra ve deneme, eleştiri türlerinde
büyük gelişmeler yaşanmıştır. Gezi, hatıra türünde Yusuf Ziya Ortaç;
deneme eleştiri türünde Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan ve Cemil Meriç
önemli yazarlarımızdandır.
● 1960-70 yılları tiyatro topluluklarının artması, yeni yazarların yetişmesi,
yeni konularla yeni türlerin denenmesi ve seyirci sayısındaki artışla Türk
tiyatrosu için önemli bir dönem olmuştur.
● 1960'tan önce kurulmalarına rağmen Dormen Tiyatrosu ve Kent
Oyuncularının oluşturduğu Birleşik Sanatçılar Topluluğu 60'lı yıllarda Batı
modelindeki özel topluluklara öncülük etti. Gülriz Sururi-Engin Cezzar,
Nisa Serezli-Tolga Aşkıner toplulukları bunlardandı.
●Zeki Alaysa ve Metin Akpınar tarafından kurulan Devekuşu Kabare
Tiyatrosu günlük konuların eleştirel bir biçimde ele alındığı müzikli
güldürülerle tanınarak ön plana çıktı.
●Bu dönemde geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerinden yararlanılarak
çağdaş Türk tiyatrosu oluşturma yolunda ciddi çalışmalar yapılmış, Batı
tarzı müzikli oyunlar sahnelenmiştir.
●Politik hayattaki canlılık
tiyatroya yansımış, köy, gecekondu ve göç sorunları oyunlara konu
olmuştur. Keşanlı Ali Destanı, Yedi Kocalı Hürmüz, Kanlı Nigar, Sersem
Kocanın Kurnaz Karısı, Üç Karagöz, Kurban, Sultan Gelin, dönemin farklı
özelliklerini yansıtan eserlerdir.
● Geçmişte başlayan millîleşme ve anti-emperyalist düşüncenin etkisiyle
1970-1980'li yıllar artık yabancı oyunlardan ziyade yerli oyunların
sahnelendiği yıllar olmuştur.
● Türk Sineması toplumsal sorunlara ağırlık vererek gelişme göstermiştir.
Metin Akpınar, Zeki Alasya, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen ve
Kemal Sunal sosyal içerikli konuları güldürü yoluyla işleyen filmlerde rol
almışlardır.
●Orhan Gencebay'ın başrolünü oynadığı "Bir Teselli Ver" ile birlikte
başlayan arabesk tarzı filmlerin yanında Amerikan kovboy filmlerinin
örnek alındığı Türk filmleri de seyircinin beğenisine sunulmuştur.
●Bu dönemin önemli erkek oyuncuları arasında Cüneyt Arkın, Kartal Tibet,
Ediz Hun, Tarık Akan, Tanju Gürsu, Tanju Korel; kadın oyunculardan ise
Filiz Akın, Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit sayılabilir.
● 1963'te Metin Erksan'ın "Susuz Yaz" filmi, Berlin Film Festivali'nde
"Altın Ayı" ödülünü kazanarak uluslararası alanda önemli bir ödülün
sahibi oldu.
●Türk sinemasının gelişme göstermesiyle ilk kez 1964'te Antalya Film
Festivali düzenlenmeye başlandı. Ömer Lütfi Akad, Metin Erksan ve Halit
Refığ dönemin önemli yönetmenlerindendir
● 1970'lerden itibaren renkli film sayısı hızla artmasına rağmen
televizyonun yaygınlaşması sinemaya olan ilgiyi azalttı.
● Yaşanan toplumsal değişim beraberinde yeni anlayışları, farklı fikir
hareketlerini, yeni estetik değerleri de getirdi.
●Kırsaldan göç eden insanların var olan değerleri ile şehir kültürünün
kaynaşması "arabesk" adı verilen yeni bir anlayışı ortaya çıkardı.
İnsanlar şehir hayatından umduklarını bulamayarak hayal kırıklığı
yaşadılar. Bu durum daha önceki dönemlerde ortaya çıkan arabesk müziğe
de yansıdı.1960'lı yıllarda bu müzik, Arap müziğinden alınan ezgilere
sözler yazılması şeklinde farklılık gösterdi. Özellikle Orhan Gencebay
ile tanınan arabesk müzik, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Hakkı Bulut ve
İbrahim Tatlıses ile toplumun büyük kesiminde yaygınlaştı.
● 1960'lı yılarda Fecri Ebcioğlu'nun öncülüğünde aranjman
(düzenleme) tarzı müzik ortaya çıktı. Bu tarz, yabancı müziklere Türkçe
sözlerle şarkılar yazılarak oluşturuldu ve Türkçe bestelerin yolunu açtı.
●1965 yılında Türk müziğine yeni sesler kazandıran Altın Mikrofon
Yarışması düzenlenmeye başlandı. Bu ilk yarışmada birinciliği kendi
bestesi "Gençliğe Veda" ile Yıldırım Gürses aldı.
●Bu yarışmanın kazandırdığı müzisyenlerden Cem Karaca ve Erkin Koray,
60'ların sonunda yaptıkları çalışmalarla Popüler Batı Müziği'ne yeni bir yön
verdiler.
●Moğollar isimli grupla 1970'te "ileri teknikle zengin folklor öğelerini
birleştirmek" amacıyla Anadolu-rock adı altında yeni bir müzik tarzından
ilk kez bahsedildi. Bu tarzın önemli isimlerinden biri de Barış Manço
oldu.
● 1950’li yılların sonunda başlayan Avrupa’ya özellikle Almanya’ya
yapılan işçi göçleri 1960’lı yıllarda yoğunluk kazandı. Zamanla bu işçilerin
sayısı 3 milyonu buldu.
&Parti politikalarını eleştirmeyi engelleyen bir dizi yasal engelin
yürürlükten kaldırılması,
● Gorbaçov perestroika ile siyasi sistemi, devlet örgütünü ve
hükümet yapısını yeniden düzenlemeyi hedeflemişti. Bunun için
Gorbaçov, SSCB içindeki Letonya, Estonya ve Litvanya gibi
cumhuriyetlerde başlayan bağımsızlık hareketlerine ve milliyetler
sorununa çözüm bulmak için Aralık 1990'da "Egemen Devletler
Birliği Antlaşması" fikrini ortaya attı.
● Gorbaçov, bu Antlaşma ile SSCB içindeki cumhuriyetler arasında
daha sıkı bir ekonomik iş birliğini isterken, birlik içindeki en büyük
cumhuriyet olan Rusya Federasyonu'nun lideri Boris Yeltsin, Mayıs
1990'da serbest pazar ekonomisi ve ekonomik bağımsızlık isteyerek
Haziran 1990'da bağımsızlığını ilan etmişti. Aynı zamanda SSCB
içindeki birçok cumhuriyet de bağımsızlığını ilan etmişti.
● Gorbaçov'un öne sürdüğü ve 10 cumhuriyet tarafından kabul edilen
"Egemen Devletler Birliği Antlaşması"nın 20 Ağustos 1991 günü
imzalanması kararlaştırıldı.
● SSCB'ye bağlı cumhuriyetlerdeki bağımsızlık ilanlarına karşı
Gorbaçov'un gerekli tedbirleri almadığını düşünen ve "Egemen
Devletler Birliği Antlaşmasına karşı olan ordu içindeki bazı
komutanlar, bakanlar ve KGB liderinin aralarında bulunduğu bir
grup, 18 Ağustos 1991 günü Gorbaçov'a karşı bir darbe yaptı.
Gorbaçov ve ailesi Kırım'da ev hapsine alındı.19 Ağustos 1991 günü
tanklar Rusya Federasyonu Parlementosunu çembere alırken, Boris
Yeltsin darbeyi yapanlara karşı halkı her yerde gösteri ve grevler
yapmaya çağırdı.
● Yeltsin'in çağrısı hem halktan hem de Batılı devletlerden büyük
destek gördü. Kısa süre sonra darbe yapanlar dağılmak zorunda
kalırken Yeltsin halkın gözünde bir kahramana dönüştürdü.
●Karışıklıktan yararlanan SSCB'ye bağlı cumhuriyetlerin
tamamına yakını bağımsızlıklarını ilan etti. 19 Ağustos 1991'de
Kremlin Sarayı'na 1917'den önceki Rus bayrağının çekilmesi,
SSCB'nin tarihteki ömrünü doldurduğunun işaretiydi.
●Moskova'ya dönen Gorbaçov 24 Ağustosta Sovyetler Birliği
Komünist Partisi liderliğinden istifa etti ve aynı gün Partinin
faaliyetlerine son verildi.
● Rusya Federasyonu'nun lideri Boris Yeltsin, Mayıs 1990'da serbest
pazar ekonomisi ve ekonomik bağımsızlık istemiş ancak SSCB’yi
yıkılmaktan kurtaramamıştır. Bunun gerçekleşmemesi üzerine başta
Baltık Ülkeleri ( Litvanya, Letonya, Estonya) olmak üzere SSCB’ye
bağlı ülkelerin bağımsızlık ilanları başladı.
&Yönetilenlerin siyasi elitlere karşı dava açabilmelerini olanaklı
kılan düzenlemelerin yapılması,
DOĞU BLOĞU’NUN DAĞILMASI
ÜNİTE 5 – KÜRESELLEŞEN DÜNYA
Soğuk Savaşın taraflarından biri olan Doğu Bloğu 1980'lerden
itibaren büyük bir değişime mecbur kalmıştı. SSCB'nin mevcut
sistemi işlemez durumdaydı. Buna rağmen SSCB bütün kaynaklarını
nükleer silahlanmaya aktararak dünyadaki güçlü konumunu
sürdürmek istiyordu. Fakat SSCB mevcut haliyle bu yarışı
sürdürecek güce sahip değildi.
SSCB’NİN DAĞILMASI
1) GLASNOST VE PERESTROYKA
Perestroyka( Yeniden Yapılanma) : 1980’li yıllardan sosyalizmin
artık işleyemez hale gelmesi üzerine ekonomiyi biraz
serbestleştirerek devletin bütünlüğünü korumaya çalışan SSCB
Devlet Başkanı Gorbaçov tarafından uygulanan politikadır.
●Genel olarak yaptığı reformlar devlet mekanizmasını hantallığından
kurtarmak üzeredir.
Perestroyka İlkesinin Getirdiği Başlıca Gelişmeler;
&Verimsiz işleyen devlet kurumları ve işletmelerine özerklik,
&Tek bir merkezden planlama yerine kendi üretim planlarını
yapabilme,
&Bütçe açıklarını merkezden kapatma yerine kapitalist sistemdeki
gibi kar amaçlı üretime odaklanma,
&Kaynakların silahlanma yarışı yerine ekonomik refahı arttırma
üzerine kullanılması ve bu nedenle ABD ile silahsızlanma
anlaşmaları yapılması
GLASNOST( AÇIKLIK): 1985’ten itibaren Gorbaçov tarafından
SSCB’nin demokratikleşmesine doğru değişim amacıyla
uygulanmış politikaların tümüne verilen addır.
Gorbaçov’un amacı halkın devlete güvenini artırmak için toplumun
her düzeyinin katılabileceği, herkese söz hakkı tanınacak olan bir
tartışma ortamını mümkün kılmaktı.
GLASNOST İlkesinin Getirdiği Başlıca Gelişmeler;
&Parti içi seçimlerde gizli oy sisteminin getirilmesi,
&Bürokratizmi aşmayı ve bürokratik ayrıcalıkları ortadan kaldırmayı
amaçlayan bir dizi düzenlemenin tatbik edilmesi,
&Rüşveti ve adam kayırmayı önlemek için bir dizi yeni
düzenlemenin getirilmesi,
&Kamu hizmetlerinde parti yandaşı olmayanlara da yer verilmesi,
&Sivil toplum örgütlerinin özgürce faaliyet gösterebilmesinin
önündeki engellerin kaldırılması,
&Basına sansür uygulanmasına son verilmesi,
&Liberal demokrasinin tesis edilmesi için gerekli idari ve siyasi
altyapının hazırlanması amaçlanmıştır.
●
Gorbaçov,
iktidarını
güçlendirmek
ve
reformları
gerçekleştirebilmek için güçlü bir siyasi destek istiyordu. SSCB'nin
parlamentosu konumundaki Yüksek Sovyet'in Aralık 1988'deki
toplantısında yetkileri genişletilen ve devlet başkanı seçilen
Gorbaçov halktan da destek almak istiyordu. Bu amaçla çoğunluğu
(2/3) halk tarafından seçilen üyelerden oluşan "Halk Temsilcileri
Kongresi" kuruldu. Böylece halk ilk defa devlet yönetimine
doğrudan katılma imkânı buldu.
● Gorbaçov, siyasi otoritesini güçlendirdikten sonra glastnost ve
perestroikaya uygun olarak verimliliği ve ürün kalitesini yükselten,
sanayi ve araştırmada çalışanlara maddi-manevi teşvikler getiren
kararlar aldı. Sanayi işletmelerine üretim hedeflerini ve ürün
fiyatlarını belirlemede özgürlük tanıdı.
● 1988'de "Sosyalist Teşebbüs Kanunu" ile işletmelerin
yöneticilerine geniş yetkiler verildi. Gorbaçov bu ve benzeri
yeniliklerle kapitalist sistemin üretimde başarıyı sağlayan
yöntemlerini sosyalist sistemin içinde kullanmaya çalışıyordu.
● SSCB, 1989'da ani bir kararla 1979'dan beri işgal altında
bulundurduğu Afganistan'- dan çekildi. Ekonomide, sanayide ve
teknolojide geri kalınması, nükleer silahların azaltılması isteğine
Afganistan'dan çekilme de eklenince süper güç SSCB imajı
zedelendi.
● Macaristan Komünist Partisi, 9 Ekim 1989'da Marksizm'i
terketti ve Macaristan Sosyalist Partisi adını aldı. 23 Ekim
1989'da Macaristan'ın resmi adı Macaristan Cumhuriyeti olarak
değiştirildi ve çok partili sisteme geçildi.
● Kasım 1989'da Çekoslovakya "Kadife Devrimi" adı verilen
kansız bir devrimle demokrasiye geçti. Bağımsızlık konusunda
örnek mücadelelere sahne olan Çekoslavakya'da devletin adı, 29
Mart 1990'da Çekoslavakya Federal Cumhuriyeti olarak
değiştirildi ve 26 Kasım 1990'da ülkede Komünist Partisinin
öncülüğüne son verildi.
● 1993'te Çekoslovakya Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olmak
üzere iki ülkeye ayrıldı.
● Polonya'da, Polonya Komünist Partisi Merkez Komitesi 6 Ocak
1990'da kendisini feshetti ve Sosyal Demokrasi Partisi adını aldı.
● Bulgaristan'da, 15 Ocak 1990'da Komünist Partisi'nin
hâkimiyetini öngören anayasa maddesi değiştirildi ve parti
Bulgaristan Sosyalist Partisi adını aldı.
● Romanya'da, 20 Mayıs 1990'da ilk defa demokratik ve serbest
seçimler yapıldı.
● Doğu Almanya, 3 Ekim 1990'da Batı Almanya ile birleşti.
● 12 Aralık 1990'da Arnavutluk'ta yeni partilerin kurulmasına
izin verildi.
● 21 Mart 1990'da bir Uzakdoğu ülkesi olan Moğolistan'da
Komünist Partisi'nin etkinliğine ve öncülüğüne son verildi.
Ülkede çok partili siyasi hayata geçildi.
● Doğu Bloku'nu oluşturan bu devletlerde başlayan sistem
değişikliği, çok partili hayatın başlaması ve pazar ekonomisine
geçiş uygulamaları; Gorbaçov'un beklediği bütünleşme ve
güçlenme çabalarını dağılmaya götürdü. Bu dağılma, ülkelere
bağımsızlığı ve Blok'tan kopmaları getirdi.
● Ancak, bağımsızlık ilanları Sovyetler'in dağılmasını istemeyen
Gorbaçov başta olmak üzere Rus yöneticileri tarafından tepki ile
karşılandı.
● Nitekim bu gelişmeler üzerine, Doğu Bloku ülkelerini
ekonomik yönden birbirine bağlayan COMECON (Karşılıklı
Ekonomik Yardım Konseyi), 28 Haziran 1991'de üye devlet
temsilcilerinin Budapeşte'de toplanıp kuruluşun feshine ilişkin
protokolü imzalamalarıyla sona erdi.
●COMECON'un feshi kararını, NATO'ya karşı kurulmuş olan
Varşova Paktı'nın 1 Temmuz 1991'de son verilmesi kararı takip
etti. Böylece, Sovyetler Birliği'nin dağılmasını Doğu Bloku'nun
dağılması olayı takip etmiş oldu.
DOĞU BLOĞU’NUN DAĞILMASININ SONUÇLARI
● Gorbaçov'un "Her ulus istediği kalkınma yolunu seçme, kendi
kaderini tayin etme, topraklarını ve insan kaynaklarını istediği
gibi kullanma hakkına sahiptir." Açıklaması Doğu Avrupa'da da
etkisini gösterdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyet
hegemonyasına
karşı
ilk
başkaldırıyı
gerçekleştiren
Çekoslovakya, Macaristan ve Polonya başta olmak üzere Doğu
Avrupa'daki tüm Sovyet uydusu ülkelerindeki aydınlar ve
milliyetçiler harekete geçti.
● İnsan hak ve hürriyetlerini kazanmak amacıyla başlayan bu
hareketler zamanla Sosyalist Blokun temellerini sarsarak
bağımsızlık mücadelesine dönüştü. Bu mücadeleyi doğrudan
Moskova'ya karşı yapmak yerine öncelikle kendi ülkelerindeki
sosyalist yönetimlerin tasfiyesi şeklinde gerçekleştirdiler.
&Kısa süre sonra bu ülkelerdeki sosyalist yönetimler yıkıldı ve
devletler SSCB'ye karşı bağımsızlıklarını ilan ettiler.
&Bu devletlerden Çekoslovakya hiç bir çatışma olmadan Çek
Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye ayrıldı.
&Yakın Çağ'ın iki süper gücünden biri olan Doğu Bloku 1991
yılında tam bir çöküntü içine girdi. Bu olay 21. yüzyılın başında
tarihin yeni bir döneminin de başlangıcını teşkil etti. Kısacası,
Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişti.
& Sovyetler Birliği'nde ilk kopmalar Baltık ülkelerinde (Estonya,
Letonya ve Litvanya) meydana geldi ve bunu diğerleri takip etti.
&Asıl Rusya'yı oluşturan üç cumhuriyetten (Moskova Rusyası,
Ukrayna Rusyası ve Beyaz Rusya) özellikle Ukrayna Rusyası'nın
bağımsızlığını ilan etmesi, Sovyetler'in sonunu getiren en önemli
gelişme oldu.
&Eski Sovyetler'in dağılması, Türkiye'ye ek olarak beş Türk
Cumhuriyeti'nin daha tarih sahnesine çıkmasını sağladı. Bunlar;
Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve
Kazakistan olup, ayrıca Azerbaycan'a bağlı özerk bir cumhuriyet
olan Nahçıvan ile Türkiye'nin ilişkileri yeni bir ivme kazandı.
& Avrupa ve Asya haritası 1991'de yeniden değişirken, değişiklik
Sovyetler'in dağılmasıyla sınırlı kalmadı. 1989'da Almanya
birleşmesini tamamlarken, Yugoslavya parçalanmaya başladı.
&1991 Haziran'ında Slovenya ile Hırvatistan bağımsızlıklarını
ilan ederken, Sırbistan ağırlıklı Federal Ordu ile Hırvatlar
arasında iç savaş başladı.
& Bosna-Hersek ile Makedonya Avrupa Topluluğu'na
başvurarak bağımsızlıklarının garanti edilmesini istediler. Bu
gelişmeler Yugoslavya'yı parçalanmaya götüren gelişmelerin
başlangıcını teşkil etti.
&Kafkaslarda ise, Ermenistan'ın bir Azerbaycan toprağı olan
Karabağ'a saldırması, Kafkasları önemli bir problem sahası
durumuna getirdi.
& Doğu Bloku'nun dağılması ile tam bir kaos ve istikrarsızlık
dönemine girdi. Bozulan güç dengeleri, yerini, başlangıçta
belirsizliğe bıraktı.
&Ancak, geçen zaman içinde dünyanın yeniden yapılanması "
Globalleşme " kavramı içinde ve ABD'nin liderliğinde yeniden
şekillendirilmeye başlandı.
SSCB'NİN DAĞILMASININ DÜNYA GÜÇLER DENGESİ
ÜZERİNE ETKİLERİ
● Daha önce de görüldüğü üzere Soğuk Savaş Döneminde ABD
önderliğinde Batı Blokuna karşılık, SSCB önderliğinde Doğu
Bloku kurulmuştu. Bu iki blok askerî, siyasi ve ekonomik yönden
büyük güce sahipti.
●Bunların dışında tarafsız olan ülkelerin oluşturduğu
Bağlantısızlar Hareketi'nin dünya ölçeğinde ekonomik, siyasi ve
askerî gücü çok azdı.
●Bu Blokların sahip olduğu nükleer silahların etkisinden dolayı
çıkacak bir savaş, bütün dünyayı yok edebileceği için her iki taraf
da büyük çaplı sıcak çatışmalara girmek yerine siyasi mücadeleyi
seçiyor, dünyada bir denge unsuru oluşturuyorlardı.
● 1991 yılında SSCB'nin dağılması ile Doğu Bloku çöktü.
Kontrol, Batı Blokunun dolayısıyla ABD'nin eline geçti. Artık
ABD dünyanın lider ülkesi ve tek süper gücü olarak görülmeye
başlandı.
●SSCB'ye üye olan devletlerden bazıları Rusya Federasyonu
önderliğinde Bağımsız Devletler Topluluğunu kursalar da
SSCB'nin dünya üzerindeki etkisine sahip olamadılar.
● 2001'de ülkesindeki terör olaylarını gerekçe gösteren ABD,
Ekim 2001'de Afganistan'a, Nükleer silahlanmayı önlemek
iddiasıyla Mart 2003'te de Irak'a askerî müdahalede bulundu.
●Afganistan müdahalesi ABD'ye önceden SSCB kontrolünde
bulunan Orta Asya'daki zengin enerji kaynaklarına yakın olma
imkânı verdi. Irak'a yaptığı müdahale ve sonrasındaki gelişmeler
petrol bakımından çok zengin olan Basra Körfezi bölgesinin
kontrolünün ABD'nin eline geçmesini sağladı.
● Avrupa Birliği ABD'ye karşı bir dengeleyici güç unsuru
olmaya çalıştıysa da İngiltere'nin ABD'nin yanında yer
almasından dolayı başarılı olamadı.
●Rusya ise son yıllarda tekrar eski gücüne ulaşmak için yoğun
bir çaba içine girdi.
●Çin askerî, siyasi ve ekonomik yönden son dönemlerde önemli
bir güç merkezi hâline gelirken Hindistan da gösterdiği
teknolojik gelişmelerle ön plana çıkmıştır.
● 1996'da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın
"Şanghay Beşlisi" adı ile kurdukları iş birliği yapılanması
2001'de Özbekistan'ın da katılımıyla "Şanghay İş Birliği Örgütü"
adını aldı.
●Enerjinin bütün dünyada devletlerarası ilişkilerde ağırlık
merkezi hâline geldiği günümüzde enerji kaynakları bakımından
son derece zengin, genç nüfusa sahip, ekonomik yapısı güçlü bu
örgütlenme artık dünyada önemli bir güç hâline gelmiştir.
Hindistan, İran, Pakistan ve Moğolistan bu örgütlenmeye
gözlemci ülkeler olarak destek vermektedir
TÜRK
CUMHURİYETLERİNİN
BAĞIMSIZLIĞINI
KAZANMASI
1) Alma Ata Zirvesi (21 Aralık 1991)
● 21 Aralık 1991'de Kazakistan'ın o zamanki başkenti Alma-Ata'da
Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan,
Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan, Tacikistan, Ermenistan ve
Moldova katılımıyla toplanan zirvedir. Gürcistan ise zirveye
gözlemci olarak iştirak etmiştir.
● Alma-Ata Zirvesi ile Sovyetler Birliği'ni oluşturan 15
Cumhuriyet, 21 Aralık 1991'de Sovyetler Birliği'ne fiilen son
vermiş oldu. Bunlardan 11 Cumhuriyet, her cumhuriyetin
bağımsızlığı ve eşitliği ilkesi saklı kalmak kaydıyla, aralarında yeni
bir yapılanma yoluna gittiler.
● Topluluğa Aralık 1993'te katılan Gürcistan, 2008 Güney Osetya
Savaşı sonrasında Meclis kararı ile 15.08.2008'de BDT'den
ayrılmıştır. Türkmenistan ise 2005'te üyelikten ayrılmış ve
Topluluğa gözlemci ülke olarak katkıda bulunmaktadır.
●Siyasi bir birlik olarak kurulan BDT zamanla üye ülkeler arasında
yapılan ekonomik iş birliği ve ortaklık anlaşmalarıyla ekonomik bir
özellikte kazanmıştır.
●Günümüzde BDT, yaklaşık 240 milyonluk nüfusu, dünyanın toplam
doğal kaynaklarının %25'i ve sanayi potansiyelinin % 10'una sahip
önemli bir güç merkezi hâline gelmiştir.
Devletlere ait
Bilgiler
Devletin Adı
Bağımsızlık
Tarihi
Türkiye’nin
Tanıma Tarihi
Bağımsızlığı
Sağlayan Lider
Başkenti
Para Birimi
Yer altı
Kaynakları
Önemli
Özellikleri
DAĞLIK
KARABAĞ
SORUNU
KAFKASYA’DA YENİ KURULAN DEVLETLER
AZERBAYCAN
30.08.1991
09.11.1991
Ebulfeyz Elçibey
“Halk Cephesi”
BAKÜ
Manat
Petrol, doğal gaz ve
demir
● Bakü-TiflisCeyhan petrol boru
hattı İran, Rusya ve
Ermenistan'ın
bütün
karşı
çıkmalarına rağmen
hayata geçirilmiştir
ERMENİSTAN
21.09.1991
GÜRCİSTAN
28.04.1991
KAZAKİSTAN
16.12.1991
16.12.1991
16.12.1991
16.12.1991
Nursultan Nazarbayev
ERİVAN
Drami
TİFLİS
Lari
Bakır
Manganez ve perlit
ASTANA
Tenge
Petrol,uranyum,demir,
altın,kurşun,krom,çinko,
doğal gaz, alüminyum
Kazakistan’daki Ahmed
Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak
Üniversitesi , Türk
Dünyasının ortak
üniversitesi olarak kabul
edilir
● Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk olan ve Azerbaycan toprakları içinde yer alan Dağlık
Karabağ'a XIX. yüzyılın başlarından itibaren Rusya tarafından Ermeniler yerleştirilmiştir.
●Ermenilerin bölgede hâkimiyet kurmak istemelerinin çatışmalara sebep olması üzerine Dağlık
Karabağ 1923'te SSCB tarafından özerk bölge statüsü verilmiştir.
●Stalin dönemi başta olmak üzere Karabağ'a Ermeni nüfusu yerleştirme politikası devam etmiş ve
Ermeniler çoğunluk hâline getirilmiştir.
●1985'ten sonra SSCB'deki iç gelişmelerinden faydalanan Ermenistan, Karabağ'ı kendisine
bağlamak istemiştir. Bu istek Halk Cephesi önderliğindeki Azerilerin tepkisine neden olmuştur.
● Şubat 1988'de çoğunluğu Ermenilerden oluşan Karabağ parlamentosunun Ermenistan'a katılma
kararı, Ermeniler ile Azeriler arasında önce çatışmaya, sonra da bir savaşa dönüşmüştür.
Gelişmeler üzerine 1990'da Moskova hükümeti, yayınladığı bir kararname ile bölgedeki yasal
olmayan tüm silahlı kuruluşların kapatılmasını ve silahların teslim edilmesini istemiştir.
● Azerilerden silahlar toplanırken Ermenistan Meclisi bu kararnameyi kendi topraklarında
uygulamamıştır. Azerilerin tamamen silahsız kalması üzerine Karabağ, Ermenistan tarafından işgal
edildi. Hocalı başta olmak üzere birçok kentte çok sayıda sivil öldürülmüş veya göçe zorlanmıştır.
Bugün BM'nin ve birçok uluslar arası kuruluşun Ermenistan'a Karabağ'daki işgali sona erdirerek
çekilmesi yönünde yaptıkları telkinlere rağmen işgal hâlâ devam etmektedir.
KARABAĞ'DA RUS POLİTİKASI
Azerbaycan toprakları içinde bulunan Karabağ'ın 1823'teki nüfusunun % 75'i Türk'tü. Daha sonra
Çarlık Rusyası Karabağ'a Ermeni nüfusunu yerleştirme Politikası gütmeye başladı. Bunun sonunda
1917'de Karabağ'daki Türk nüfusu oranı % 56'ya gerilemiştir. SSCB'nin kurulması ile özerk bir
cumhuriyet olarak Azerbaycan'a bağlanan Karabağ'a Ermeni göçü, Stalin döneminde daha da
yoğunlaştı ve nüfus çoğunluğu Ermenilerin eline geçti. Bugün Karabağ nüfusunun % 75'ten fazlası
Ermeni'dir.
ORTA ASYA’DA YENİ KURULAN DEVLETLER
KIRGIZİSTAN
ÖZBEKİSTAN
TACİKİSTAN
31.08.1991
16.12.1991
09.09.1991
16.12.1991
16.12.1991
16.12.1991
Aksar Akayev
BİŞKEK
Som
İslam Kerimov
TAŞKENT
Sum
Altın, doğal gaz,
alüminyum, kömür,
Mermer,tungsten
Rahman Nabiyev
DUŞANBE
Somani
Altın, civa,
uranyum
Dünyaca ünlü yazar
Cengiz Aytmatov
bu ülke
vatandaşıdır.
Pamuk üretiminde
dünya birincisidir
Alüminyum,
Orta Asya Türk
Cumhuriyetlerinin
en az gelişenidir
TÜRKMENİSTAN
27.10.1991
16.12.1991
Saparmurad
Nazarov
AŞKABAT
Manat
doğal gaz,sodyum
sülfat,krom,sülfür,
kurşun,petrol,iyot
Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri
içinde en büyük
doğal gaz rezervine
sahiptir.
TİKA ( TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA AJANSI)
● Türkiye’nin başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere,
gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle; ekonomik, ticari, teknik,
sosyal, kültürel, eğitim alanlarında işbirliğini projeler ve programlar aracılığı ile geliştirmek amacıyla
24 Ocak 1992’de kurulmuştur.
TİKA’nın Görevleri
● Gelişme yolundaki ülkelerle ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliğini, bu
ülkelerin kalkınmalarına katkıda bulunacak projelerle geliştirmek,
● Gelişme yolundaki ülkelerin kalkınma hedefleri ve ihtiyaçlarını da göz önüne alarak, ekonomik,
ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliği ve yardım konularını belirlemek ve bu amaçla
gerekli proje ve programları hazırlamak veya özel kuruluşlara hazırlatmak,
● Gelişme yolundaki ülkelerin bağımsız devlet yapılarının geliştirilmesi, mevzuatın hazırlanması,
kamu görevlilerinin yetiştirilmesi, serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde bankacılık, sigorta, dış
ticaret, bütçe ve vergi sistemi gibi alanlarda ihtiyaç duyacakları yardımları sağlamak, bu ülkelere
uzmanlar gönderilmesi, bu ülkelerden gelecek eleman ve öğrencilerin eğitim ve staj görmesi, bu
kişilere burs tahsis edilmesi amacıyla gerekli düzenlemeleri ve koordinasyonu yapmak,
● Eğitim ve kültür alanlarındaki işbirliği programlarının, yurtdışında, Türk Kültür Merkezleri
aracılığıyla yürütülmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak.
● Ana hizmet ve görevleriyle ilgili konularda diğer kamu kurum ve kuruluşları ile gerekli işbirliği ve
koordinasyonu sağlamak.
● TİKA’nın proje ve programlarının koordinasyonunu sağlamak üzere 20 ülkede 22 Program
Koordinasyon Ofisi bulunmaktadır. Koordinasyon Ofisi bulunmayan ülkelere ait kalkınma yardımı
çalışmaları bölgedeki en yakın Ofis tarafından gerçekleştirilmektedir.
TİKA 2006 yılında da yapılanmasını geliştirecektir.
Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Etyopya, Filistin Ulusal Yönetimi, Gürcistan,
Karadağ, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Makedonya, Moğolistan, Moldova, Özbekistan, Senegal,
Sudan, Tacikistan, Türkmenistan ve Ukrayna(Kırım)'da Program Koordinatörleri görev yapmaktadır.
ÖZERK TÜRK CUMHURİYETLERİ
Özerk cumhuriyetin
adı
Altay
Cumhuriyeti
Başkurdistan
Cumhuriyeti
Çuvaşistan
Cumhuriyeti
Dağıstan
Cumhuriyeti
Gökoğuz
Cumhuriyeti
Hakas
Cumhuriyeti
KabardinBalkar
Cumhuriyeti
Saha
(Yakutistan)
Cumhuriyeti
Tataristan
Cumhuriyeti
Tuva
Cumhuriyeti
Karakalpak
Cumhuriyeti
Nahcivan
Cumhuriyeti
Sincan Uygur
Özerk Bölgesi
Kırım
Cumhuriyeti
Coğrafi konumu
Nüfusu
Yüzölçümü
(km²)
202.947
92.902
Tarım ve hayvancılık
Avrupa kısmında
Orta idil bölgesinde
yer alır.
3.944.000
143.600
Tarım ve hayvancılık,
petrol ve doğal gaz
Volga Nehri'nin orta
bölümünde yer alır.
2.000.000
civarında
18.300
İmalat sanayisi gelişmiştir
Azerbaycan'ın kuzeyi,
Hazar Denizi'nin
batısında yer alır.
200.000
civarında
50.300
Tarım ve hayvancılık
Moldova'ya bağlı
özerk bir cumhuriyettir.
200.000
civarında
1.832
Tarım ve hayvancılık
Güney Sibirya'da
yer alır
300.000
62.000
Tarım ve hayvancılık
Kafkas Sıradağlarının
kuzeyinde yer alır.
700.000
12.500
Tarım ve hayvancılık
Doğu Sibirya'da yer
alır
1.500.000
3.103.000
Volga Nehri'nin
kıyısında yer alır.
4.000.000
civarında
67.836
300.000
170.500
Tarım ve hayvancılık
1.200.000
165.000
Tarım ve hayvancılık
300.000
5.500
Tarım ve hayvancılık
Çin sınırları içinde
Sincan bölgesinde
yer alır.
19.630.000
1.660.001
Tarım ve hayvancılık
Karadeniz'in kuzeyinde
Kırım
Yarımadası'nda
Ukrayna'ya bağlıdır.
2.000.000
26.945
Güney Sibirya'da
yer alır
Yukarı Yenisey
Havzası'nda yer alır.
Özbekistan'ın
kuzeybatısında yer alır.
Türkiye'nin doğusunda
Azerbaycan'a bağlı özerk
bir cumhuriyettir.
Geçim kaynakları
Yer altı kaynaklan, avcılık
ve ormancılık gelişmiştir.
Yer altı kaynakları,
tarım ve hayvancılık
gelişmiştir
Turizm, tarım ve
hayvancılık
Download