Bilimsel Aletler Bölümü Denizcilik Bölümü Su altı Bölümü Günlük

advertisement
Gülden A. Pınarcı
gpinarci@atilim.edu.tr
Onur Karagöz
okaragoz@atilim.edu.tr
Bilimsel Aletler Bölümü
Denizcilik Bölümü
Su altı Bölümü
Günlük Yaşam Bölümü
Bilimsel aletler odasında hesap makineleri,
bizim kuşağın da çocukluğundan hatırladığı
facitler ve daha eski sürgülü makineler mevcut.
Diğerlerinden çok farklı olan Addıator, bu da
yalnızca toplama ve çıkarma işlemi yapmak için
kullanılır. Ön taraf toplama arka tarafta da
çıkarma işlemi yapılıyor. Sürgülü bir sistem
vardır ve yandaki çubukla o sürgülü sistemi
hareket ettirirsiniz, belli formüllerle sizi sonuca
ulaştırır. 1950’li yıllarda Almanya’da üretilmiş.
Bir diğer obje alternatif akımı direk akıma çevirmek için kullanılan
bir alettir. İstanbul Moda Kadıköy tramvayında kullanılmış.
Müzenin en esiklerinden sayılabilen usturlaplar 1600’lerde Araplar
tarafından kullanılmış; astronomik gözlem aletleri de diyebiliriz.
Bunlar da bize Kandilli Rasathanesi’nden süreli olarak verilmiş
objelerdendir. Yakından incelediğinizde üzerinde Arapça taksimatlar
var, yıldızların ve güneşin birbirine olan konumunu ölçmek için
oluşturulmuş; ancak o dönemde günlük hayatta da bu usturlapları
çok kullanırlarmış, hatta bir dağın yüksekliğini, bir kuyunun derinliğini
bile bu aletlerle ölçerlermiş. Bir diğer ilgi çekici obje de zaman
göstergesidir. Bu da 1700’lerde Almanya’da kullanılmış, burada bir
cetvel görebilirsiniz, bir lamba yanıyor, bir fitili var içerisine de, gaz
yağı dolduruyorsunuz o lamba yandıkça gaz yağı azalıyor ve iz
bırakıyor. Örneğin saat 12.00’de çalışmaya başlayan birisi saat
05.00’de çalışmayı bırakacağım deyip yağ 05.00’e geldiğinde oradan
göreceli bir hesaplama biçimi oluşturmuş oluyor.
Bir diğer odamız denizcilikle ilgili. Denizcilikle ilgili altı
adet odamız var. Fotoğrafta gördükleriniz parakete
pervaneleri, denizde geminin hızını ve kat ettiği mesafeyi
ölçmek için kullanılan aletlerdir. Bunların da en primitif
örneği makara sistemidir.
Şöyle ki bir kum saati tutarlarmış bir taraftan bir alanda
kum saati akarken bunu denize atarlarmış gemi hareket
edince makara çözülmeye başlıyor tabii, şöyle de bir
mantıkları var: Her altıfeette yani 1.82 metrede
makaranın üzerine bir düğüm atıyorlar, dolayısıyla bu
çözülmeye başlayınca bir dakikada ne kadar düğüm
gittiyse bir saatte şu kadar gider gibi bir hesaplama
yapıyorlar. Denizin hız birimi Knot’tır. Knot işte buradaki
düğümden geliyor.
Gemi pencereleri, işaret tabancaları ve fenerleri...
aksesuarlar, Türk
aksesuarlar…
Denizcilikle ilgili bir diğer odamızda eski
gps cihazları olarak nitelendirebileceğimiz
sekstant ve oktantlar mevcut. Bunlar
denizde
bulunduğunuz
koordinatları
ölçmek için kullanılırmış. Denizciler ufka
paralel bir çizgide tutarak bir takım
hesaplamalarla
enlem
ve
boylamı
belirleyebiliyormuş. Pusulalarımız, İngiliz
donanmasından
bir
subaya
ait
donanmasından bir subayımıza ait
Müzemizde kapı üzerinde yer alan gemi baş figürleri, bilirsiniz bunlar genelde büyük
figürler olur, o figürlerin ölçekli kopyalarıdır ve bize koleksiyoner Sn. Erbil Serter
tarafından süreli olarak verilmiş objelerdendir.
Denizcilikle ilgili bir diğer odamızda yine çok özel bir vitrinimiz var. Bu vitrinde atış
hesaplama diskleri ve Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılmış Türk gemilerinin parçaları
mevcut. Aynı şekilde topçu hedef dürbünü, Yavuz’dan Sultanhisar’dan, Hamidiye’den ve
Gelibolu’dan parçalar. Sultan Osman’ın da hikâyesi şudur: Birinci Dünya Savaşı
öncesinde Osmanlı Hükümeti İngiltere’ye gemi siparişinde bulunuyor. Bunlardan bir
tanesi Sultan Osman, bir tanesi Reşadiye’dir; ancak Osmanlı heyeti zaten çok büyük
zorluklarla geminin alınması için para ve bağışlar topluyor. Paraları önceden yatırıyorlar;
ancak İngiltere’ye gittiklerinde paranızı iade etmiyorum geminizi de vermiyorum derler ve
Osmanlı heyeti çok büyük bir hayal kırıklığıyla geri dönüyor. Ancak zaten tarihte şöyle
geçer: Bu olaydan sonra “Osmanlı Almanya’nın yanında savaşa girmeye karar vermişti”
derler, ama İngilizler de “Osmanlı’nın zaten savaşa Almanya’nın yanında gireceği
belliydi, o yüzden gemiyi teslim etmedik” der. Müzemizde sergilenen üzerinde Sultan
Osman tasviri bulunan bu ipek mendil, o dönem geminin alınması için bağışta bulunan
şahıslara hediye edilmiş. Bu da günümüze ulaşabilmiş örneklerden bir tanesidir. Yönetim
kurulu üyemiz, hem İstanbul müzemizin hem Ankara müzemizin kuruluşunda çok büyük
emekleri olan Sayın Bülent Bulgurlu beyefendi tarafından müzemize bağışlanmıştır.
“İsmini deniz çapasından alan bir şehrimiz var”
Ziyaretçilerimiz deniz çapasını müzede sıklıkla görebilir. Müzenin girişinde, çıkışında,
odalarda; çünkü deniz çapası Ankara’nın bir simgesidir. Bununşa ilgili birkaç varyasyon
vardır ancak en yaygın olanı şudur: Gordion buraya çok yakın bir antik kent. Gordion
kralı Midas rüyasında ilahi bir sesin deniz çapası bulduğu yerde bir şehir kurmasını
emrettiğini görür ve aramalara başladığında bugünkü Ankara Kalesi civarında bir deniz
çapası bulur. “Ankyra” ismiyle Ankara şehrini kurar. “Ankyra” Latincede deniz çapası
demektir. Daha sonra Angora, Engürü ve en son Ankara olarak günümüze geliyor.
Dolayısıyla deniz kıyısında olmasak da ismini deniz çapasından alan bir şehrimiz var.
Burada da gemi telgrafları
sergileniyor;
Kaptan
ve
mürettebatın haberleşmesi
için kullanılan aletler bunlar.
Gemilerde yön bulmak için
kullanılan bir anten de
mevcut.
Deniz çapasını
kaldırmak için kullanılan
deniz ırgatı denilen bir alet
bu gördüğünüz de.
Buranın kuruluş aşamasında büyük bir emek harcandığı o kadar belli ki, bu objelerin
dar odalara yerleştirilmesi çok zor.
Tarihi binada olmak çok keyifli ama sanayi müzesi olarak bir takım zorlukları da
beraberinde getiriyor. Çünkü çok küçük odalarda verimli bir sergileme yapmaya
çalışıyoruz. Bir bakımdan avantaj, bir bakımdan dezavantaj. Çok büyük ölçekli objeleri
sergileyemiyoruz ne yazık ki ama seksiyonların daha net anlaşılabilmesi açısından çok
da derli toplu bir sergileme biçimi oluşuyor.
Bir diğer odamızda da daha ziyade gemi modelleri mevcut. Örneğin burada gördükleriniz
şişe içinde gemiler. Türkiye’de Sinop tarafında yaygındır. Dünyada da pek çok yerde
örneği görülür.
Müzemizde bulunan önemli bir gemi
modeli, Cutty Sark modelidir. Bu gemi
İngiltere ve Çin arasında yıllarca çay
ticaretinde kullanılmış; ancak görevi sona
erince kıyıya sabitliyorlar ve müze olarak
ziyarete açıyorlar. Gemi 2007 yılında çok
büyük bir yangın geçirdi restorasyon
aşamasında, neyse ki çok başarılı bir
restorasyon neticesinde 25 Nisan 2012’de
kraliçe Elizabeth tarafından tekrar ziyarete
açıldı. Cutty Sark için oluşturulmuş bir vakıf
da var. Bu vakfın başkanı da Prens Philip’tir. Prens Philip ve vakfın bağışçılarından olan
Rahmi Koç’un birlikte Cutty Sark resepsiyonunda çekilmiş bir fotoğrafını da burada
görüyoruz.
Bir diğer odamızda da su altı bölümümüz yer alıyor. Denizaltı
modellerini görüyoruz. Bu Jules Verne’nin “Denizler Altında Yirmi
Bin Fersah” isimli romanında geçen hayali denizaltı Nautilus’un
modeli.
Bir başka objemiz dünyanın
ilk denizaltılarından birinin
IctineoII’nin modeli. Onun
üstünde Fransız Alose isimli
denizaltının modelini görmek
mümkün.
Diğerleri de yine dalış elbiseleri, dalış aksesuarları, ayakkabılar ve
başlıklar. Bu dalış elbisesi 1983’te Rusya’da üretilmiştir.
Bir diğer odamız günlük yaşam objelerinden oluşuyor. Burada bastonlar yine çok ilgi
çekicidir. Sol tarafta bulunanlar Avrupa menşeili bastonlar, sağdakiler de Anadolu
menşeili bastonlardır. Yine çok değerli bir bağışçımız tarafından müzemize hibe edildi.
Prof. Dr. İlhan Erkan’ın bağışlarındandır. Kendisi yıllarca baston koleksiyonu yapmış,
daha sonra hepsini müzemize bağışladı. Günlük yaşamda kullanılan diğer bir takım
objeler de mevcut. Örneğin ilk ev tipi makarna kesme aleti, Amerika’da
üretilmiş,1920’lerden. Ahşap oymak için kullanılan küçük el aletleri, arkadaki ahşap
yakmak için kullanılan bir pirograf. Çorap örme makinesi. Bayanlar için, ince çorap örmek
için kullanılırmış. 1900’lü yılların başında Amerika’da üretilmiş özel bir çeşit iğne takılarak
yapılıyor.
Eski çay kutuları, porselen çaydanlıklar. Tartı çok enteresandır, yazılar
tersten yazılmıştır. Onun üzerine çıkarsınız, aynadan düz şekilde
görürsünüz. Çok akıllıca bir çözüm.
Dökme demir eski sobalar, eski elektrikli
süpürgeler,
dükkân
tabelaları.
Çamaşır
makinelerinin atalarından diyebiliriz 18.ve 19.
yüzyılda
kullanılmış,
sadece
merdaneden
oluşuyor. Altına bir leğen koyarlarmış suyunun
akması için ev hanımlarına çamaşır makinesi
henüz yokken çok büyük bir kolaylık sağlamış
icatlardan.
Singer dikiş makineleri, soldaki tiyatro sanatçımız
Güven Hokna’nın bize bağışıdır, annesine aittir.
Kapı kilitleri…Ahşap baskı kalıpları…Tokat yazmalarını bilirsiniz
üzerlerinde desenler vardır, işte o desenler bu kalıplarla
oluşturulmaktaymış. Bu tokmakların da her biri ayrı hikâye. Örneğin
benim çocukluğumdan da hatırlarım, ilginçtir bu el figürü,
misafirperverliğin simgesiymiş. Ev sahibi kendi elini uzatmadan
önce selamlama daha tokmakla başlarmış. Kapıda el sıkışma
gerçekleşsin, evim size açıktır mesajı versin diye misafirperverliği
sembolize etmek için el şeklinde tokmaklar yapılmış.
Download