Bu kitap İzmir Alman Başkonsolosluğu tarafından finansal olarak desteklenen ve Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği tarafından yürütülen “Türkiye'deki LGBT Bireyler İçin Yasal Koruma” projesi kapsamında yayına hazırlanmıştır. Yayının içindeki görüşlerin Federal Almanya Cumhuriyeti'nin fikirlerini yansıttığı düşünülmemelidir. 10'da var mıyım? Siyah Pembe Üçgen Hukuk Dizisi: 1 Aralık 2011 Yayına Hazırlayan: Yavuz Cingöz Katkı Sunanlar: Berkant Çağlar (6,7), Erdem Gürsu (5,8,9), Aras Güngör (10), Umut Güner (11), Selda Ustabaş (12), Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu (4), Kaos GL - Sıkça Sorulan Sorular Kitapçığı (13) Siyah Pembe Üçgen Adres: Kıbrıs Şehitleri Cad. 1447 Sok. Hamdi Bey Apt. No: 4/6 Alsancak, Konak, İzmir Telefon & Fax: +90 232 464 44 59 E-Posta: dernek@siyahpembe.org URL: http://www.siyahpembe.org 10'da var mıyım? İçindekiler: 1. Önsöz 2. Siyah Pembe Üçgen Neden Var? Tanıtım ve İzmir Özelinde LGBT Hareketine Dair Bir Giriş Neden Örgütleniyoruz? Nasıl Örgütleniyoruz? Neler Yapıyoruz? 3. Sivil Toplum ve LGBT - Atölye Çalışmasından Notlar Sivil Toplum Örgütleri ve Sendikalardan Talepler 4. Siyasi Partiler Tüzük ve Program İncelemesi 5. Avrupa Ülkeleri Arasında Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Açısından İnsan Hakları Mevzuatlarının Karşılaştırılması Ayrımcılık Karşıtı Mevzuat Nefret Suçları ve Nefret Söylemi Toplanma Özgürlüğü 6. Ayrımcılık: Nerede, Kimden, Kime? Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı Konusunda Ülkeler Neler Yapıyor? 7. “Nefret Suçları” Suç mu? Nefret Suçu Kavramı Nasıl Ortaya Çıktı? Nefret Suçları Yasaları Neden Gerekli? Nefret Suçları İle İlgili Bir Yasal Düzenleme’nin Gerçekleşmesi Neyi Sağlar? Nefret Suçu Çalışmaları / Yasal Düzenlemeler ABD Hukukunda Nefret Suçları Ne Şekilde Yer Buluyor? Avrupa Birliği Hukukunda Nefret Suçları Ne Şekilde Yer Buluyor? Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) Nefret Suçuna Bakışı 8. Uluslararası İnsan Mekanizmalar Hakları Belgeleri Ve Birleşmiş Milletler(BM) Mekanizmaları Avrupa Konseyi Mekanizmaları Avrupa Birliği Mekanizmaları Yogyakarta İlkeleri 9. Özel Hayat ve Aile Hayatının Mahremiyeti ve Korunması Trans Bireylerin Kimliklerinin Tanınması Birliktelikler, Evlilik, Evlat Edinme ve Ebeveynlik Hakları 10. Trans Geçiş Süreci Ve Hukuka Genel Bir Bakış Trans Birey ve Kişi Hakkı Trans Birey ve Evlenme Hakkı 11. Evlen'me 12. Türkiye'deki LGBT Bireyler İçin Yasal Koruma Projesi Görüşme Analizleri 13. Açıklamalar 14. Bibliyografya Önsöz Elinizde tuttuğunuz kitap, yıllardır üzerine bilgi edinilmeksizin pek çok fikir üretilmiş, “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ifadelerinin anayasanın eşitlik maddesine girmesinden ısrarla çekinilmiş ve sayısız ayrımcılığa göz yumarak görmezden gelinmiş LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti-transeksüel) bireylerin olması gereken hakları ile ilgili bir çalışma. Hakim ve savcıların diğer tüm hukukçulara göre daha fazla yetkilerinin olması ve devletin onlara tanıdığı ayrıcalıkların en önemli nedeni, bireyler arasındaki hukuku sağlarken vakalar karşısında en doğru kararı verebilmeleri içindir; LGBT bireylerin hak ve eşitliklerinin yasalarca doğru şekilde tanımlanmaması son derece yanlı ve adaletten yoksun sonuçların ortaya çıkmasına yol açıyor; bunun bir okuması da yasa koyucuların yok sayılan veya hakları verilmeyen LGBT bireylerin, “karşısında” bir tutum sergilediği çıkarımıdır. Bir hakim, onlarca kez bıçaklanarak vahşice öldürülmüş bir trans bireyin failini "bana ters ilişki teklif etti" savunmasıyla ağır tahrik olarak kabul ederken, başka bir hakim için benzer bir savunmanın önemi olmayabiliyor. Her birey gibi haklarını isteyen LGBT bireylerin yaşam hakları bile koruma altında değilken bir de hukukçuların kendi ahlak anlayışlarıyla paralel kararlar vermesi durumu daha da vahim hale getiriyor. Bu çalışmanın en önemli fikir araçlarından biri de İzmir, Diyarbakır, Eskişehir, Ankara ve İstanbul'da gerçekleştirdiğimiz tam kurgulu, açık uçlu ve bir kısmı da çoktan seçmeli sorulardan oluşan görüşmelerdi. 1629 kişi ile yaptığımız görüşmelerin bir kısmında karşılaştığımız “burası Müslüman ülke” cevabının içinde bile çoğu zaman ayrımcılık karşıtlığı üzerinden geliştirilen “razı”lık vardı. Söz konusu olan din olduğunda eli kolu bağlanan bir toplumun toleransının evrimini anlamak kolay değil kuşkusuz. İslam'ın yasakladığı, büyük günah saydığı alkol tüketimi, ateizm gibi pek çok şey özgürlük ve çağdaşlık gibi kavramların meşruluk kazandırdığı bir uygarlık algısıyla yasalarca sorun teşkil etmeyip korunabiliyorken, konu birçok ilahiyatçıya göre eşcinsellikle alakası olmadığı vurgulanan- “Lût Kavmi” üzerinden eşcinselliğe geldiğinde tavır değişebiliyor. Beş şehirde gerçekleşen görüşmeler devam ederken İzmir'de 20 Ağustos 2011'de Bağımsız Kadın İnisiyatifi, Balçova Gençlik Meclisi, Boğaziçi Üniversitesi Lubunya LGBTT Oluşumu, Buca Engelliler Derneği, Engel-siz Yaşam Derneği, Felsefeciler Derneği, Genç-Sen, İnsan Hakları Gündemi Derneği, İzmir Amargi, İzmir Engelsiz Sanat Derneği, İzmir Kadın Dayanışma Derneği, İzmir Romanlar Derneği, İzmir Sosyal Ekoloji ve Karşılıklı Yardımlaşma Derneği, İzmir Süryani Platformu, Mülteci-Der, Rock-A, TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Yabanıl, ZMO'dan gelen katılımcılarla gerçekleşen atölye çalışmasında kavramlar, klişeler ve talepler dile getirilirken birarada neler yapabileceğimizin de bir taslağı çıkarıldı. 21 Ağustos'ta ise aynı çalışmayı siyasi partilerin İzmir temsilciliklerinden katılımcılarla da yapmak istedik; bir ay öncesinden telefon, faks ve e-posta ile irtibata geçmeye başladığımız siyasi partilerin bir kısmı katılımı hemen onaylarken önemli bir kısmı ise geçiştirerek katılım göstermeyeceğinin sinyallerini verdi. Atölye tarihi yaklaştığında hayal kırıklığı yaşasak da en az 8 partinin katılım göstereceğini teyit ettirmiştik ancak DSİP, EDP ve SDP dışında hiçbir parti çalışmaya dahil olmadı. Büyük iddia ve hedeflerle yola çıkmış, eşitlik, demokrasi, adalet gibi kavramları misyonlarının merkezine yerleştirmiş siyasi partilerin konuya olan ilgisizliğine karşın diğer ayrımcılık gruplarından gelen örgütlenmelerin yoğun ilgisinin neyi ifade ettiğini anlamak güç değildi. LGBT, ayrımcılık ve nefret suçları konularında mücadele veren veya mücadeleleri sonucunda yasal haklarını elde etmiş ülkelerden gelen LGBT aktivistlerinin deneyim aktarımında bulunduğu bir panel de bu çalışmanın ayaklarından biriydi. Açılış konuşmasını İzmir Almanya Başkonsolosu Margit Häberle tarafından yapılan ve Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği'nden Kemal Ördek ile Kaos GL Derneği'nden Hayriye Kara moderatörlüğünde gerçekleşen uluslararası panelde Almanya’daki GLADT örgütünden Birol Işık ve Amir Saemiam, İskoçya’daki Equality Network’den Scott Cuthbertson, İsveç’deki RFSL örgütünden Maria Sundin, Yunanistan'dan Efklia Panagiotidou ve Fransa’daki PASTT örgütünden Poyraz Şahin LGBT hakları alanındaki mücadelelerinden ve kazanımlarından yola çıkarak hazırladıkları sunumlarını aktardılar. Kitapta detaylarıyla yer verdiğimiz görüşme analizleri dışında atölye çalışmalarını, uluslararası panel aktarımlarını, ülkeler özelinde karşılaştırmalı haklar, ayrımcılık, nefret suçları ve medeni hukukla ilgili dosyaları da bulacaksınız. Bir çok yayından farklı olarak yalın bir dili benimsemiş ayrıca pek de girilmemiş bir alan olan evlenme ve evlat edinme konularına da değinmiş bir kitabı size sunmak istiyoruz. Onca baskıya, şiddete, medyanın nefret söylemlerine, çağlardır süren ahlaki tabulara ve nefret cinayetlerine rağmen varolan, örgütlenen, üreten, haklarını savunan LGBT bireylerin varlığı ve talepleri bu kadar ortadayken hala görmezden gelinmek hangi eşitlik ilkesine uyar sorusunu sorduğumuz ve yanıtını da yasa koyuculardan beklediğimiz bu çalışmayı destekleyen İzmir Alman Başkonsolosluğu'na da teşekkürlerimizi sunuyoruz. Siyah Pembe Üçgen İzmir Neden Var? Tanıtım ve İzmir Özelinde LGBT Hareketine Dair Bir Giriş 10 Yılın Ardından 2001 yılında internet üzerinden örgütlenerek bir araya gelen bir grup eşcinselin kurduğu İzmir Eşcinsel Kültür Grubu, Nazilerin pembe üçgen işaretleri ile etiketlediği ve öldürdüğü on binlerce eşcinselin bu damgasını, bir özgürlük ve mücadele ikonuna dönüştürerek, örgütlenmesine “Pembe Üçgen İzmir” adı ile devam etmiştir. Ayrımcılık konusunda duyarlı kafelerde haftada bir kez bir araya gelen bireyler burada yaşadıkları sorunlardan, nasıl bir örgütlenmenin yapılandırılacağına kadar pek çok temel konu dışında her hafta bir kişinin moderatörlüğünü üstlendiği bir konuyla da eğitim çalışmalarını sürdürmüştür. Kaos GL İzmir ve Dernekleşme Süreci 2004 yılında fikir ayrılıkları ve sabit bir yerinin olmaması nedeniyle dağılan topluluk 2006 yılında STGM'nin finanse ettiği LGBT Platformu girişiminde Kaos GL İzmir ismi ile yer almıştır. Ankara'da 1994 yılından beri faal olan Kaos GL dergisinin çevresinde örgütlenmeye işaret eden ve aslında bu örgütün bir şubesi olmayan Kaos GL İzmir tüzel kişilik almak istemesi ve bağışların bir mekan tutmaya yettiği bir zamanda “Siyah Pembe Üçgen” ismini almıştır. Bu isim ile hem köklerine işaret ederken hem de eklediği “siyah” sözcüğü ile politik bir göndermenin dışında siyah üçgen takılarak öldürülen sistemin dışladığı tüm kadınları da feminist bir perspektifle politikasına dahil etmiştir. Kapatma Davası Siyah Pembe Üçgen, İzmir İl Dernekler Müdürlüğü'ne tüzüğünü teslim ettikten kısa bir süre sonra, Dernekler İl Müdürlüğü'nün genel ahlaka ve aile kurumunun korunmasına aykırı bulduğu için dernek hakkındaki kapatılma talebi, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kabul edilip dava açılmış ve 4 duruşmanın sonrasında da davanın reddedilmesine karar verilmiştir. Neden Örgütleniyoruz? Örgütleniyoruz çünkü LGBT'lerin var olduğu her alanda farklı farklı hak ihlalleri ve ayrımcılıklarla karşılaşıyoruz. Sosyal hayatta bir travestinin sadece travesti olduğu için ev kiralayamadığını, polis şiddetine maruz kaldığını ve kafelere giremediğini görüyoruz. Birçok LGBT birey ailesine açıldıktan sonra cinsel yönelimi ve/ya da cinsiyet kimliği ailesi tarafından kabul edilmediği için yalnızlaştırıldığını, LGBT bireylerin onarım terapisi altında eylemlere maruz kaldığını biliyoruz. LGBT var oluşunun ceza uygulamalarında bir neden olarak görüldüğünü; bir LGBT öğrencinin cinsel yönelimi ve/ya da cinsiyet kimliğinden dolayı tacize ve şiddete maruz kaldığını; LGBT konulara dair haberlerin medyada sansür mekanizmalarına maruz kaldığını; LGBT bireylerin sağlık haklarına eşit koşullarda ulaşmakta zorlandığını; LGBT olmanın işten atılmak için haklı bir sebep olarak gösterilebilindiğini biliyoruz. Gün geçtikçe LGBT bireylerin nefret suçlarına maruz kalmaya devam ettiği takip ediyoruz. Sosyal yaşam LGBT bireyler sosyal hayat içinde cinsel yönelim ve/ya da kimliklerini açıklayamamak, gizlemek zorunda bırakılmaktadır. LGBT örgütlenmelerinin içinde olmayan bireyler, ağırlıklı olarak heteroseksüellere yönelik kurulmuş sosyal ortamlarda var olmaya zorlanmaktadır. İnternetin kullanımının artması bir yanda LGBT bireylerin sosyalleşmesi için yeni bir imkân yaratırken diğer yanda LGBT bireyler için bir tehdit aracına dönüşmektedir. LGBT bireylere yönelik fiziksel şiddet çok yoğun olarak yaşanmakla beraber nefret suçlarında, özellikle de LGBT cinayetlerinde gözle görünür bir artış vardır. Fiziksel şiddete uğrayan bireyler karakollara gidip şikâyetçi olmaktan çekinmekle beraber şiddet olayının polise yansıyacağını düşünerek tıbbi yardım alamamaktadır. Şiddet yaşayan bireyler LGBT olmalarından kaynaklı suçluluk duygusuna kapılabilmekte ve kendilerine psikolojik baskı uygulayabilmektedir. Fiziksel şiddetin çok yoğun olarak yaşandığını tahmin etmekle beraber şiddete maruz kalan bireylerin bunu gizleme eğilimlerinden ötürü istatistiksel verilere ulaşılamamaktadır. İstanbul Emniyet Müdürü Yardımcısı Halil Yılmaz’ın Adli Tıp Kongresi’nde yaptığı sunumda 1996 yılından itibaren rapora geçmiş 34’ü aydınlatılmış, 36 nefret cinayetini açıklaması dışında konu hakkında hiçbir veri sunulmamıştır. Travesti ve transeksüel bireylerin toplu taşıma araçlarını kullanamaması, yine travesti ve transeksüel bireylere bürokratik işlemlerde ayrımcılık uygulanması, zorluk yaşatılması, kimliği açık ve görünür olan bireylerin ev kiralamakta zorlanması, LGBT bireylerin kamusal alanlarda gizlenmek zorunda kalması LGBT bireylerin karşısına çıkan zorluklardandır. Aile Türkiye’deki hâkim sosyal atmosferi belirleyen geleneksel aile değerleri LGBT bireyler için bir başka engel oluşturmaktadır. Aile içi ilişkiler ve akrabalık ilişkilerinin yavaş yavaş değişmekte olduğunu söylemek mümkünse de bireylerin tutum ve davranışlarının üzerinde aile dinamiklerinin etki ve kontrolü halen sürmektedir. Ailelerin otoriter tutumları, sadece bireyler üzerindeki sosyal güçleri nedeniyle değil, ekonomik güçleri nedeniyle de sosyal düzeni belirlemede önemli bir etken olmaktadır. Aile desteğini ve güvencesini kaybetme tehlikesi birçok insanı ailesine açılmaktan alıkoymaktadır. Çocuklarının LGBT olduğunu, zorlanarak ya da kolayca kabullenen aileler varsa da, ayrımcı, katı aileler, LGBT çocuklarını “değiştirmek”, “tıbbi müdahalede bulunmak” veya tehdit etmek, baskılamak için çeşitli yöntemler kullanmaktadır. LGBT bireylerin ailelerine açılması “LGBT annesi, babası” gibi kimlikleri beraberinde getirmekte, ebeveynler bu durumu gizlemek istemektedir. Çünkü onların da kendilerini bu toplumda var ederken ördükleri bir sosyal değerler bütünü bulunmaktadır. Bu bütünden dışarı çıkmak istememektedirler. Toplumun LGBT bireyi dışlaması sık karşılaşılan bir olguyken, aynı toplum LGBT bireylerin anne babalarını da “Ne biçim anne, baba” etiketiyle yaftalamaktadır. Toplumda birçok kimse birbirlerinin annelik, babalık vasfını yargılama hakkını kendinde bulabilmektedir. Kendi çocuklarının olumsuz yorumlanmasını istemeyen ebeveynler de çocuklarına kendilerini acındırmak, onları bizzat engellemeye çalışmak şeklinde onları değiştirmeye yönelik stratejiler geliştirmektedir. Evinden kaçtıktan sonra sonra metropollere gelip iş bulamayan LGBT bireyler zorunlu seks işçiliğine itilmektedir. Zorla evlendirilen LGBT bireyler eşleri tarafından cinsel yönelimleri ve/ya da kimlikleri öğrenildiğinde, bu durumdan ötürü baskı altında tutulabilmekte, bu durum boşanma gerekçesi olarak gösterebilmekte, hatta velayet davaları LGBT bireylerin aleyhine sonuçlanabilmektedir. Cinsel yönelimleri ve/ya da kimlikleri nedeniyle aileleri ve yakın çevreleri tarafından tacize, fiziksel ve psikolojik şiddete uğrayan, öldürülen, intihara sürüklenen LGBT bireylere yönelik verilere ulaşılamamaktadır. LGBT varoluşu sürekli bastırıldığı, göz ardı edildiği için, LGBT bireylere yönelik ayrımcılık konusunda istatistiksel bilgiye ulaşmak neredeyse imkansızdır. Hukuk Türkiye Cumhuriyeti’nin ne anayasasında ne de Türk Ceza Kanunu’nda LGBT bireyler hakkında herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. LGBT bireyleri ayrımcılığa karşı korumak için LGBT varoluşuna değinilmediği gibi eşcinsel davranışını ve/ya da TT kimliğini cezalandırmak için de LGBT varoluşuna değinilmemektedir. Emniyet güçleri travesti ve transeksüeller başta olmak üzere LGBT bireylere yönelik sistematik şiddet uygulamaktadır. LGBT bireyler adil yargılanma hakkından yoksun bırakılmakta, işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadır. Anayasa, son 10 yıldır yapılan pek çok değişikliğe rağmen, halen daha temel hak ve özgürlükleri sınırlayıcı ve yargı bağımsızlığı ilkesini zedeleyici nitelikleri içinde barındırmaya devam etmektedir. Bu durum Türkiye’yi gerçek bir hukuk devleti olma niteliğinden de uzaklaştırmıştır. Bu anayasanın altında üretilen ve yaşamın her alanını düzenleyen yasaların ve kurumsal yapıların da temel olarak aynı felsefi temele sahip olması, LGBT bireylerin insan hakları ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesinin önünde bir engel olarak ortaya çıkmaktadır. LGBT derneklerinin dernekleşmesi sürecinde Dernekler Masası, yapılan başvuruları “genel ahlak ve Türk aile yapısına uygun olmadığı” gerekçesiyle Cumhuriyet Savcılıklarına yönlendirmekte ve İçişleri Bakanlığı’nın derneklerin kapatılması yönündeki talebi LGBT örgütlenmelerine bakışı yansıtmaktadır. Bu engelleyici tavır hem LGBT bireyleri hem de örgütleri olumsuz yönde etkilemektedir. Kamu görevlilerinin ve politikacıların, LGBT bireylerin insan hakları savunucularını, sivil toplum temsilcilerini hedef alan yaklaşım ve uygulamaları, LGBT bireylerin açılmalarını engellerken örgütlenmeyi de geciktirmektedir. Kamu yönetiminin etkinliklerinde sivil toplumun görüş ve önerilerini dikkat alabilecek sağlıklı mekanizmalar bulunmamaktadır. Ahlakçı ve tutucu önyargılar LGBT örgütlenmelerinin önünde engel oluşturmaktadır. Eğitim Okul öncesinden başlayarak eğitim-öğretim hayatı boyunca bireylere yalnızca karşıcinsellik gösterilmekte, travestilik ve transeksüellik yok sayılmaktadır. Öğrenci LGBT bireyler ayrımcılığa uğrayacakları, eğitimci LGBT bireyler ise görevlerinden edilecekleri korkusuyla gizlenmek zorunda bırakılmaktadır. Türkiye’de cinsel eğitim son birkaç yıldır gündemde olan ve kısıtlı sayıda uygulanan bir eğitim şeklidir. Bu eğitimlerin ülkedeki eğitim programlarına yerleştirilmesi, sadece üremeye dayalı cinsel eğitimden kurtarılması, LGBT varoluşuna dair doğru ve eksiksiz bilginin okullarda verilmesi gerekmektedir. LGBT örgütleri lise ve bazı üniversite etkinliklerinde stant açamamaktadır ve kulüpleşmekte zorlanmaktadır. Cinsel yönelimi ve/ya da kimliği açık olan LGBT bireyler yurtlardan atılmaktadır. LGBT varoluşu üzerine yapılmak istenen ödevler geri çevrilmekte, eğitmenler tarafından geçerli not alamamaktadır. Travesti ve transseksüeller lisans ve lisansüstü eğitime kabul edilirken ayrımcılık yaşamaktadır. İş Hayatı Türkiye’de LGBT olmak işe girme sürecinde sorun olabildiği gibi işten atılma nedeni de sayılabilmektedir. Cinsel yönelimi ve/ya da kimliği açık LGBT bireyler iş yerinde sosyal dışlanmaya maruz kalmakta, doğrudan ya da dolaylı olarak tacize ve ayrımcılığa uğramaktadır. LGBT bireyler, Medeni Kanun ve İş Kanunu’nda cinsel yönelime ve/ya da kimliğe dair bir madde bulunmadığı için heteroseksüellerin yararlandığı sosyal haklardan yararlanamamakta, sendikal faaliyetlerde bulunamamakta, sendikal haklardan yararlanamamaktadır. LGBT çalışanların LGBT derneklerine katılımı işten atılma tehlikesini de beraberinde getirebilmektedir. LGBT bireyler özgüven eksikliği ve dışlanma korkusu yüzünden istedikleri iş alanlarında çalışamamakta, çalışılan işin ağır yükümlülüklerine katlanmak zorunda kalmaktadır. LGBT bireyleri yıldırmak için işten ayrılmaları talep edilmektedir. Türkiye’de seks işçiliği özellikle travesti ve transeksüeller için zorunlu iş alanı haline getirilmekte ve kayıtlı seks işçiliği yapabilen az sayıdaki trans- kadın dışında seks işçilerine hiçbir sosyal hak tanınmamaktadır. Sağlık Hizmetleri Sağlık çalışanları mesleki eğitim programlarında LGBT varoluşu üzerine bir eğitim almadıkları için, sağlık çalışanlarının konuya bakışlarının, toplumun ataerkil atmosferinden etkilenmesi kaçınılmazdır. Hayatlarının belli bir döneminde psikolog ve psikiyatra giden LGB bireylerin %30’u eşcinselliğin psikolog ve psikiyatrlar tarafından hastalık olarak görüldüğünü, %22’si istemedikleri halde ilaç tedavisine zorlandıklarını, %29’u ise heteroseksüel olmaya zorlandığını, alâkalı-alâkasız anlattıkları her şeyin eşcinselliklerine/biseksüelliklerine bağlandığını söylemişlerdir. LGBT bireyler, genel tıp etiğine aykırı bir şekilde farklı muameleye maruz kalabildikleri gibi, sözel ve fiziksel şiddete de maruz kalabilmektedir. Sağlık çalışanlarının olası olumsuz yaklaşımı nedeniyle kişinin eşcinsel ilişkide bulunduğu bilgisini doktorundan gizlemek zorunda kalması ( özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili olarak ) gereken sağlık hizmetinden mahrum kalması sonucunu doğurmaktadır. Benzer şekilde LGBT bireyler, sağlık sisteminin 'gizlilik' ilkesine güvenememekte, haliyle sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadır. Türkiye’de sağlık personeli tarafından bile AIDS/HIV+ bir eşcinsel hastalığı olduğu düşünülmekte, Sağlık Bakanlığı’nda HIV+ ve AIDS olmak konusunda güvenilir istatistikler bulunmamaktadır. AIDS/HIV+ konusunda herhangi bir sistematik eğitimin bulunmaması, HIV+ bireyleri koruyucu bir kanun olmaması, LGBT bireylerin kan bağışı yapamıyor olması, test formlarındaki ayrımcı söylem ve mevcut sosyal güvenlik kayıt sisteminin hasta bireyleri deşifre etmesi sağlık alanındaki ayrımcı politikalardır. 18 yaş altındaki LBGT bireylerin zoraki psikiyatrik tedaviye maruz kalmaları, cinsel sağlık alanında danışma hizmetlerinin ücretli ve/ya da eksik olması, tek tip kondom (lâteks) üretimi, kayganlaştırıcının bulunamaması gibi sorunlar dışında askerlik yapmış, çocuk sahibi olmuş trans-kadınların üreteme yeteneğinden yoksun olduklarını kanıtlayamadıkları sürece beden geçiş operasyonu geçirememesi gibi engellemeler de sağlık alanında LGBT bireylerin karşısına çıkan sorunlardandır. Medya Türkiye’deki yaygın medyada LGBT bireyler toplumsal imgeler üzerinden kurulmakta, karikatürleştirilmekte ve var olan toplumsal önyargılar güçlendirilmektedir. LGBT bireyler medyada ağırlıklı olarak geyler, trans kadın temsil edilmektedir. Lezbiyenlerin, biseksüellerin, trans erkek görünmezlikleri medyada da sürdürmektedir. Dilde ayrımcılık uygulanmakta, manşetler taraflı atılmaktadır. LGBT örgütleri hedef gösterilmektedir. LGBT bireyler haberlerde çok az temsil edilmekte, buna karşın cinayet ve fuhuşla ilgili haberlerde ön plana çıkarılmaktadır. Haberlerde cinsel kimlik ve şiddet arasında bağ kurulmakta, LGBT olmak şiddete yönelmenin sebebi olarak sunulmaktadır. Ünlü insanların ve yabancı politikacıların cinsel yönelimleri ve/ya da kimlikleri, haberle hiç bir ilgisi olmasa bile vurgulanmaktadır. 1994’te faaliyete başlayan RTÜK özellikle AKP iktidarı sırasında politikleşmiş, adeta bir sansür üst kurulu haline getirilmiş, Türkiye’nin en homofobik, transfobik kurumlarından birisi olmuştur. Yayınlarda, kurumun yayın ilkelerinin 4’üncü maddesinin z bendinden (“Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması” ) hareketle yayın kuruluşlarına baskı uygulanmaktadır. Bugün itibarıyla RTÜK ifade özgürlüğünün önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. RTÜK faaliyetleri takip edilmeli, söz konusu kurumun kararlarına, eylemlerine cevap verecek devamlı yenilenen bir iletişim ağı oluşturulmalıdır. Son zamanlarda, internet kafelerde uygulanan filtre programları ile lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel bireylerin yok sayıldığı, dünyada yapayalnız olduklarını sanarak bunalımlar yaşadığı, diğer LGBT bireylerle tanışamadığı toplumumuzda, internete erişim ve bilgilenme hakkı engellenmekte, LGBT bireylere hali hazırda uygulanan ayrımcılıklar bir kat daha arttırılmak istenmektedir. Erişkinler arasındaki, rızaya dayalı hiçbir duygusal, cinsel beraberlik çocuk pornosuna, pedofiliye benzetilemez. Asla ve asla birbiriyle karıştırılamaz. “Müstehcenlik ve genel ahlak” gibi muğlak kavramların sürekli olarak LGBT bireyler aleyhine kullanılması yetmiyormuş gibi, şimdi aynı kavramlar LGBT varoluşunu tanımlayan kelimelere yüklenerek sansür uygulanmaktadır. Eşcinsel/biseksüel bireylerin %58’inin biseksüelliğin kararsızlık olduğunu, %56’sının ise doğru bilgiye ulaşamadığı için cinsel yönelimi ile ilgili olumsuz duygulara kapıldığını, yalnız kalmaktan korktuğunu söylediği Türkiye’de filtre kelimeler yöntemiyle “Her bireyin eşit ve doğru bilgiye erişim hakkı” ihlal edilmektedir. Nefret Suçları Nefret suçu, bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği gibi önyargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlardır. LGBT bireylerin nefret söylemlerinin en çok hedefi olan gruplardan olması ve bu suçlara maruz kalmaları ise her yıl ölümle sonuçlanan onlarca vakadan dolayı mücadelenin önemli bir alanıdır. Nasıl Örgütleniyoruz? Eşitlikçi: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği, üyeleri arasında eşitlik ilkesini benimser. Üyeleri arasında öncelik sırası gözetmez ve eşitlikçi davranır. Hiyerarşi Karşıtı: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği, bilgi paylaşımını esas alır ama hiyerarşiyi kabul etmez. Hiyerarşi karşıtı olması, herkesin eşit ağırlıkta olması ve karar vermesi demektir. Kendi içinde ve diğer örgütler ile ilişkilerinde de hiyerarşik davranmaz. Şiddetsiz: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği, şiddetsizlik kültürünü benimser. Bu kapsamda uluslar arası insan hakları belgelerinde tanımlanan şiddetin her türlüsüne nereden kaynaklanırsa kaynaklansın karşı çıkar. İktidar ilişkilerine ve şiddetin iktidar aracı olarak kullanılmasına karşı çıkar. Yapısı ve işleyişinde şiddet unsuru barındıran hiçbir grupla ya da kurumla birlikte çalışmaz. Katılımcı: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği, üyelerinin görüş ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade edebilmelerini destekler ve karar alma mekanizmalarına katılımları için çaba gösterir. Dayanışmacı: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği, LGBT örgütlerinin ve diğer insan hakları örgütlerinin kapasitelerinin güçlendirilmesi için bilgi, beceri alışverişinin sağlanması konusunda ve dışarıdan gelebilecek risklere karşı ortak hareket etme ve güç birliğinin oluşturulması için çaba gösterir. Hak Temelli: Sadece yardım temelli yaklaşım yerine, nedenin ortadan kaldırılması yönünde hak ve hukuk eksenli çalışmalar yapan hak temelli yaklaşım anlayışını benimser. Neler Yapıyoruz? Hukuk Bir LGBT örgütü olarak “hukuk” LGBT hakları mücadelesinde en büyük açıkların, eksikliklerin olduğu ve LGBT bireylere uygulanan ayrımcılığın meşru bir zemin üzerinden hareket etmesini sağlayan alanlardan biridir. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasında LGBT bireylerin haklarını koruyan yasalar olmamakla birlikte LGBT olma halini cezalandırmak için LGBT varoluşuna değinilebilmektedir. Yine aynı şekilde LGBT örgütleri, kurulması ile beraber anayasadaki bazı maddeler gerekçe gösterilerek LGBT bireylerin örgütlenmesinin önüne geçilmektedir. Siyah Pembe olarak hukuk alanında. Yasal Mevzuat Tarama: Anayasa’da yapılan birçok değişikliğe rağmen LGBT bireylerin temel anayasal hakları ile ilgili hiçbir çalışma yapılmadığı için mevcut durumu belirleyip yasalardaki boşlukları ve ayrımcı tutum ve uygulamaları tespit ederek bunların alternatiflerinin üretilmesi konusunda çalışmalar yürütüyoruz. Hak İhlalleri İzleme ve Raporlama: LGBT bireylerin maruz kaldığı ayrımcılıkları, insan hakları ihlallerini, nefret suçu ve nefret söylemlerini izleme ve belgeleme yolu ile takip ederek raporlama çalışmaları yapıyor. Raporlarını, sivil toplum örgütleri, kamu kurumları ve medya ile düzenli olarak paylaşıyoruz. LGBT İnsan Hakları Eğitimi: LGBT bireylerin temel insan hakları birçok kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından yok sayıldığı, görmezden gelindiği ya da homofobik, bifobik, transfobik tutum ve ön yargıdan dolayı yanlış bilindiğinden ve LGBT bireylerin insan hakları gündemleştirilmediğinden dolayı; LGBT bireylere Kolluk Kuvvetlerine Sivil Toplum Örgütlerine LGBT insan hakları eğitimleri düzenleyerek LGBT bireylerin haklarının gündemleştirilmesi ve bu konu hakkında farkındalık yaratılması için çalışmalar yürütüyoruz. Mail Yolu ile Destek: LGBT bireylerin uğradıkları hak ihlallerine karşı mail yolu ile avukatlarımız aracılığıyla danışmanlık desteği veriyoruz. Sivil Anayasa Çalışmaları: Özellikle son yıllarda anayasada birçok değişiklik yapılmasına rağmen ve yeni meclis döneminde gündemde olan yeni anayasa paketinde, LGBT bireyler ile ilgili talep edilen değişikliklerin çıkartılması ve yeni taslakta var olmamasından dolayı; LGBT bireylerin de anayasa temsilinin sağlanması ve anayasanın eşitliği düzenleyen maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin eklenmesi için diğer LGBT örgütleri ile beraber hareket ederek kamuoyunu ve LGBT bireyleri bu konuda bilinçlendirerek LGBT’lerin anayasasal düzenlemelerde var olması için çalışmalar yürütüyoruz. Eğitim Eğitim alanı, LGBT bireyler için hayatlarının büyük bir bölümünü oluşturan ve yine aynı şekilde ayrımcı zihniyetten dolayı çok fazla ötekileştirildikleri, yalnızlaştırıldıkları ve ayrımcılığa uğradıkları bir alan. Bu gün bir kişi sadece transseksüel olduğu için yurtta konaklayamayabiliyor ya da lezbiyen bir öğrenci lezbiyen olduğu için sınıf arkadaşları ve akademik personel tarafından tacize uğrayabiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ücretsiz olarak ilköğretim ve orta öğretim seviyelerinde dağıttığı ders kitaplarında LGBT öğrencilere ayrımcılık uyguluyor. Liselerde gösterilen Vatandaşlık ve İnsan Hakları Dersin ’de Türkiye’deki İnsan Hakları Örgütleri’nden bahsederken Türkiye’deki resmi LGBT örgütlerinden bahsetmiyor. Eğitimde yaşanan bu ve benzeri ayrımcılıklara karşı; Üniversitelerde Stand Çalışmaları: Üniversitelerde stant çalışmaları yaparak LGBT öğrenci ve eğitmenlerle tanışmak, LGBT örgütlerinin kampanyalarını duyurmak ve homofobi, transfobi karşıtı kişiler ile tanışmak için stant çalışmaları yapıyoruz Müfredat İnceleme: Müfredattaki var olan açıkları tespit etmek, yanlışlıkların düzeltilmesini sağlamak ve alternatif eğitim modelleri hazırlamak için müfredat inceleme çalışmaları yapıyoruz. Yurt ve Barınma Sorunları: Bir çok LGBT öğrenci lezbiyen, gey, biseksüel ya da tavesti, transeksüel olduğu için yurtta barındığı kişilerle, yurt yönetimleri ile problemler yaşıyorlar. Bizde bu sorunları yaşayan öğrencilerle dayanışmak ve destek olmak için LGBT öğrencilerin yurt ve barınma sorunları ile ilgili çalışıyoruz. Farkındalık Çalışmaları: Üniversite kulüplerinden ya da akademisyenlerden gelen istekler doğrultusunda üniversitelerde; genel toplumsal cinsiyet, LGBT bireylerin insan hakları, LGBT bireyler ile ilgili bilinen klişeler ile ilgili farkındalık çalışmaları yapıyoruz. Eleştirel Pedagoji Okumaları: LGBT öğrenciler için mevcut eğitim sistemi çok kötüyken nasıl bir eğitim istiyoruz sorusu eşliğinde ayrımcı olmayan bir eğitim modeli için fikirsel paylaşımlar yakalamak, alternatif eğitim modelleri hazırlayabilmek ve mevcut eğitim sistemine eleştirel bir bakış açısı ile yaklaşabilmek için seçtiğimiz makaleler, akademik araştırmalar, kitaplar eşliğinde eleştirel pedagoji okumaları yapıyoruz. Medya Medya iktidar araçlarından biri olduğu ve egemenin çıkarına hizmet ettiği için LGBT bireylere yönelik ayrımcılığın güçlü şekilde yaşandığı alanlardan biri. LGBT bireylerin alternatif medya kurumları dışında, ana akım medyada sadece şiddet ve ölüm gibi haberler başlığında göründüğünü, medya araçlarının LGBT bireylere sansür uyguladığı, ayrımcı tutumundan dolayı toplumu nefrete ve ötekileştirici zihniyete yönlendirmektedir. Bu yüzden medya alanında ki mevcut sisteme karşı; Medya Etiği: Hak haberciliğinin nasıl olması gerektiği, sanür mekanizmalarının olmadığı ve LGBT bireylerin eşit temsiliyet bulabildiği ve insan haklarını esas alan bir gazetecilik anlayışının geliştirilmesine katkıda bulunabilmek için medya etiği alanında çalışmalar yapıyoruz Medya İzleme: LGBT bireylerin medyada ne şekilde temsil edildiğine ulaşmak, verilere ulaşıp analizler yapabilmek için medya izleme çalışmaları yapıyoruz Medya Raporu: Medya çalışması sonucu ulaştığımız verileri kamuoyu ile paylaşmak için verilerimizi raporlayıp bunları yayımlıyoruz. Bülten, Web, Fanzin: Çalışmalarımızı, etkinliklerimize katılamayan kişilere de ulaştırabilmek, yaptıklarımız ile ilgili bellek oluşturabilmek ve LGBT bireylere internet kanalı ile de ulaşabilmek için bülten, web sitesi ve fanzin çalışmaları yapıyoruz. Sağlık Sağlık alanı, gerek sağlık personellerinin aldığı eğitimde LGBT varoluşuna değinilmediği gerek de sağlık personelinin ayrımcı tutum ve zihniyetinden dolayı LGBT bireylerin ayrımcılığa uğradığı alanlardan biridir. Sağlık alanındaki problemlere karşı; Mail Yolu ile Destek: LGBT bireylerin sağlık alanındaki sorularını yanıtlamak ve hızlı şekilde danışmanlık verebilmek için mail yolu ile sorularını yanıtlıyoruz. Birebir Görüşme: Bu alandaki soruları için mail yolunun yanı sıra talep olması durumunda birebir görüşmeler ile de danışmanlık hizmeti veriyoruz. Ücretsiz Cinsel Sağlık Ürünleri Temini: LGBT bireyleri cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmalarını sağlamak amacıyla ulaşımın çok kolay olmadığı kondom gibi cinsel sağlık ürünlerini ücretsiz sağlıyoruz. Cinsel Sağlık Eğitimleri: LGBT bireyleri cinsel sağlık alanında bilinçlendirmek için eğitim çalışmaları hazırlıyoruz. Kadın Çalışmaları Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin de bir sonucu olarak ayrımcılığı çok görünür şekilde yaşayan bir grup olarak kadınlar da Siyah Pembe Üçgen İzmir'de örgütlenme yaşıyorlar. Kendini homofobi ve transfobi karşıtı olarak tanımlayan kadınlar ile örgütlenen Siyah Pembe Üçgen Kadın Grubu, bu alandaki boşluğu doldurmak, söylem geliştirmek ve toplumsal cinsiyetin sancılı durumuna alternatifler üretmek adına etkinlikler, buluşmalar gerçekleştiriyor. Kadınların kendilerinin söz söyleme imkanı bulduğu grup bir öz örgütlülük biçimi olarak kendini yapılandırıyor. Bellek Oluşturma Çalışmaları Sözlü Tarih Çalışması: LGBT bireyler 90’ların sonları ve 2000’lerin başında örgütlenmeye başlamasına rağmen bu dönemde ortaya çıkmadılar öncelerinde sadece görünür değildiler. Biz de LGBT ’lerin görünür olmadığı bu dönemi incelemek, bu dönem ile ilgili yazılı kaynak oluşturabilmek ve LGBT bireylerin örgütlenmesine zemin hazırlayan süreçleri, o dönemde neden örgütlenmelerin olmadığının sebeplerini anlayabilmek için o dönemi yaşamış LGBT bireyler ile sözlü görüşmeler yaparak bu görüşmeleri kitaplaştırıyoruz. Bu çalışma kapsamında 80- 90- ve 2000 dönemine ayrı ayrı yoğunlaşarak bu dönemleri inceliyoruz. Kültür Merkezi Etkinlikleri 2008 yılından beri bir kültür merkezimizde, çeşitli etkinlikler yapıyoruz. Bu etkinliklerin amacı LGBT bireylerle dayanışmak, örgütlenmek ve tanışmak. Film Gösterimleri: LGBT içerikli filmler hala ana akım tv kanallarında gösterilmiyor ve sansür mekanizmalarına maruz kalıyor. LGBT içerikli filmlere ulaşım hala hiç kolay değil. Siyah Pembe olarak oluşturulmuş bu kültürel hegemonyaya karşı mücadele etmek için film gösterimleri düzenleyerek LGBT içerikli filmler başta olmak üzere film gösterimleri yapıyoruz. Atölyeler: Cinsellik, eğitim, aile, hukuk gibi alanlarda fikirsel paylaşımı sağlamak, bilgi ve deneyimleri paylaşmak amacıyla atölye çalışmaları yapıyoruz. Metin Okuma Çalışmaları: Seçilmiş alanlar ve makaleler üzerinden metin okumalar yaparak değişen dünya düzenini, çalışmaları, araştırmaları takip etmek ve bilgi paylaşımını sağlamak için metin okumaları yapıyoruz. Gullüm Toplantıları: Sadece biraz eğlenmek, konuşmak, sohbet etmek, tanışmak için gullüm toplantıları düzenliyoruz ve LGBT bireyler ile birlikte vakit geçiriyoruz. Kütüphane: LGBT politikaya dair kitaplara, dergilere, araştırmalara ve LGBT içerikli kitaplara, LGBT bireylerin ulaşmasını sağlamak amacıyla kültür merkezimizdeki kütüphanede bu yayınları arşivliyoruz ve bu yayınlara rahatça ulaşılabiliniyor. Baki Koşar Nefret Suçlarıyla Mücadele Haftası Nefret Suçları ile ilgili LGBT bireylerin ve diğer sivil toplum örgütlerinin ve sokağın nefret suçları ve nefret söylemi konusunda farkındalık kazanması ve gün geçtikçe artan nefret suçlarının önlenmesi ve bu alandaki çalışmalara destek sunmak amacıyla yine bir nefret suçu sonucu hayatını kaybeden gazeteci Baki Koşar anısına nefret suçlarıyla mücadele haftasını düzenliyoruz ve bu alanda yapılan çalışmaları desteklemek için hukuk ve medya alanlarında Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Ödülleri’ni veriyoruz. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz üç haftada, ilk yıl LGBT bireylerin uğradığı nefret suçlarına yoğunlaşarak ilk haftamızı gerçekleştirdik. Ardından nefret suçu ile karşılaşan gruplar ile bir araya gelerek bu konuyu “Ayrımcı Tutum ve Zihniyetin Teşhiri” başlığı altında ötekileştirilen diğer gruplar ile ortak bir çalışma hazırladık. Üçüncü yılında ise Paulo Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi adlı eserinden ilham alarak “Özgürleşme Korkusu ve İktidar” başlığı altında nefret suçlarını konu alan etkinlikler düzenledik. Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası 2011 yılında ise kendine belirlediği “Dil” teması ile etkinliklerine devam edecek. Dil kavramı üzerinden nefret suçlarının diline de yoğunlaşma fırsatı bulacak olan hafta, maşist ve ataerkil dilin ötekileştiriciliği ile ayrımcılığı nasıl ürettiğine de dikkat çekecek. Bu tema çerçevesinde medya, eğitim, kadın, anarkoqueer forumlarını düzenleyecek. Dili daha iyi anlamaya yönelik diğer çalışmalarla da dilin gösterdiği ve ilişkilendiği konulara ulaşmaya çalışacak olan etkinlikler, nefret suçları adına önemli bir söylem pratiği geliştirmeyi hedefliyor. Sivil Toplum ve LGBT Atölye Çalışmasından Notlar İzmir Alman Konsolosluğu’nun desteği ile hayata geçen Türkiye’de LGBT Bireyler İçin Yasal Koruma projesi kapsamında hazırlanan ilk iki etkinlik 20 ve 21 Ağustos tarihlerinde Ege Palas Oteli’nde gerçekleşti. 20 Ağustos’ta Toplum Gönüllüleri Vakfı, İzmir Kadın Dayanışma Derneği, İzmir Engelsiz Sanat Derneği, Boğaziçi Üniversitesi Lubunya LGBTT Oluşumu, İzmir Süryani Platformu, Mülteci-Der, İnsan Hakları Gündemi Derneği, TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu, Engel-siz Yaşam Derneği, ZMO, Buca Engelliler Derneği, Bağımsız Kadın İnisiyatifi, Felsefeciler Derneği, İzmir Romanlar Derneği, Balçova Gençlik Meclisi, Yabanıl, Rock-A, İzmir Amargi, İzmir Sosyal Ekoloji ve Karşılıklı Yardımlaşma Derneği, Genç-Sen’le biraraya gelen Siyah Pembe Üçgen İzmir, dernek tanıtımı, kavramlar ve klişeler konusunda eğitim çalışması, LGB ve TT’lerin sorunlarının ayrı ayrı ele alındığı sunumlar, yasal talepler ve çözüm önerileri ile beş şehirde yapılan 2000 anketlik çalışmanın analizinin paylaşıldığı yoğun program aynı şekilde 21 Ağustos tarihinde ise siyasi parti temsilcileri ile gerçekleşen forumda da uygulandı. Siyasi partilerin büyük çoğunluğunun katılım göstereceğini belirtmelerine karşın sadece DSİP, EDP ve SDP’nin katılımı konuya gösterilen duyarlılığa dair fikir vermiştir. Türkiye'de İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Diyarbakır, Adana başta olmak üzere bir çok ilde 10'a yakın LGBT örgütü faaliyet göstermektedir. Bunun yanı sıra birçok insan hakları örgütü ise cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği alanında komisyonlar kurmakta ya da destek vermektedir. Bu duruma rağmen çok az kadın örgütü ve insan hakları dernekleri iç yapılarında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığının önlenmesi açısından etkin yöntemler geliştirmemişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak daha önce Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği tarafından STÖ'lere yönelik bir anket çalışması yapılmıştır. İzmir ve Eskişehir genelinde toplam 55 örgüte uygulanan anket sonuçlarına göre örgüt içinde LGBTT birey bulunan örgüt sayısı 16 ile %28.57'lik bir kısıma tekabül etmektedir. Bu 16 örgüt içinde lezbiyen bireylerin yer aldığı örgütlerin sayısı 10, biseksüel bireylerin yer aldığı örgütlerin sayısı 11, geylerin yer aldığı örgüt sayısı 7, transseksüel bireylerin yer aldığı örgüt sayısı 3 ve travestilerin yer aldığı örgüt sayısı 2dir. Örgütlerin %25 inin tüzüğünde cinsel yönelim ifadesi yer almaktayken, ‘Cinsiyet Kimliği’ ifadesi olan örgütlerin sayısı 11 dir ve %19,64 lük bir dilime sahiptir. Örgüt içi yaşanılan homofobi, transfobi ve bifobinin uzaklaştırma nedeni sayılıp sayılmadığı sorusuna “evet” cevabı verenlerin oranı % 12,50 oranla 7 örgüttür. Kendi bulundukları örgütü homofobi/bifobi/transfobiye karşı “çok duyarlı” olarak tanımlayan örgütlerin sayısı %32,14 lük bir oranla 18’dir. Örgütlerin kendi yerellerindeki LGBTT örgütleriyle birlikte ortak çalışma yürütüp yürütmediklerine baktığımız zaman ise %51,79 luk bir oranla 29 örgütün ortak çalışma yaptığını anlıyoruz. Önümüzdeki dönemde LGBTT hakları alanında çalışma yapmayı düşünen örgütlerin sayısı 39 dur ve %69,64 lük bir yüzdelik dilime tekabül ettiği görülmektedir. Sivil Toplum Örgütleri ve Sendikalardan Talepler: 1. STK’lar ve sendikalar bulundukları bölgedeki LGBTT örgütleri ile iletişim kurmalı, iletişim halinde kalmalı ve deneyim paylaşımına açık olmalıdır. 2. STK’lar ve sendikalar kendilerine başvuran ya da üye olan kişilere cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde ayrımcılık konusunda bilgilendirici ve eğitici faaliyetler düzenlemelidir. 3. Kendi örgütleri içindeki LGBTT bireylerin iç örgütlenmelerini desteklemeli ve cesaretlendirecek çalışmalar yapmalıdırlar. 4. Homofobik tutum ve davranışları tüzüklerine ihraç ya da cezalandırma sebebi olarak eklemelidirler. 5. Başta seks işçiliğine zorlanan trans bireyler olmak üzere LGBTT bireylere istihdamda öncelik tanımalıdırlar. Siyasi Partiler İncelemesi Tüzük ve Program Siyah Pembe Üçgen'in de içinde bulunduğu Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu olarak, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasasrısı’na “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ifadelerinin eklenmesi amacıyla başlattığımız kampanya vesilesi ile siyasi partilerin tüzük ve programlarını, kullanılan dil, mevcut içerik ve LGBT sivil toplum örgütlerinin beklentileri gibi kriterler üzerinden aşağıdaki şekilde inceledik: Adalet ve Kalkınma Partisi [AKP] Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tüzük ve programı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularına hiçbir şekilde vurgu yapmamaktadır. Tüzük ve program incelendiğinde, lezbiyen, gey, biseksüel ve trans [LGBT] bireylerin varlığı göz ardı edilmekte ve tamamı ile heteronormativiteye dayalı ve transkimliği reddeden bir anlayış ile yapılandırıldığı görülmektedir. Dolayısı ile her iki parti belgesi LGBT'leri yok saymaktadır. AKP’nin parti program ve tüzüğüne dair tespitler aşağıdaki gibidir: 1. AKP parti tüzüğü, geneli itibarı ile muhafazakâr bir anlayış ile hazırlanmıştır. 2. Tüzüğün “Temel Amaçlar” başlığı altında yer alan ifadeler bir yandan “insan hak ve özgürlükleri”ne vurgu yaparken, diğer yandan “bireyin ahlakiliği”ni AKP’nin siyasi yönetim anlayışının temel referansları arasında belirtmektedir [Madde 4.1] 3. Yine tüzüğün “Temel Amaçlar” başlığı altında, toplumun temeli olarak “aile” belirtilmekte, “milli değerler” ile “ülkeye has gelenek ve adet”lerden bahsedilmektedir [Madde 4.11]. 4. Tüzükte yer alan “Parti Disiplin Suç ve Cezaları” başlığı altında, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarına yönelik herhangi bir hassasiyet gösterilmemektedir [Made 117]. 5. Tüzüğün “Partiden ve Gruptan Kesin ihraç Cezası ve Bu Cezayı Gerektiren Haller” başlığı altında, “parti üyeleri ve yöneticilerine karşı şiddet uygulamak” şeklinde bir fiil belirtilmiştir [Madde 117.9]. Ancak, LGBT bireylerin sistematik şekilde maruz kaldıkları şiddete vurgu yapılmamış, parti içerisinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde gerçekleşebilecek şiddet görmezden gelinmiştir. 6. Parti tüzüğünde belirtilen parti yapıları içerisinde, kadın ve gençlik kolları gibi LGBT bireylerin öz-örgütlülüklerini kurabilecekleri bir yapı bulunmamaktadır. 7. Yukarıdaki tespitlerle birlikte tüzüğün diğer bölümleri de dikkate alındığında, AKP parti tüzüğünün heteroseksist, LGBT bireylerin temsiliyetini zorlaştıran ve “ahlak”, “milli değerler”, “aile yapısı” şeklindeki muğlâk ifadelerle LGBT varlığına halihazırda toplumsal yaşam içerisinde tehdit oluşturan bir dil ve anlayış ile tasarlandığı anlaşılmaktadır. 8. AKP Parti Programı, tüzüğünde şahit olduğumuz gibi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarına yönelik herhangi bir referans ile hazırlanmamıştır. Bu hali ile LGBT bireyleri görmezden gelmektedir. 9. Programda yer alan “Temel Hak ve Özgürlükler” bölümü, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı hak ihlallerine vurgu yapmamakta; sadece kadın, çocuk, engelli gibi kırılgan gruplar ve bu gruplara yönelik alınacak önlemlerden bahsedilmiştir. 10. Parti programında yer alan “sosyal politika anlayışımız” [Madde 5.1], “eğitim” [Madde 5.2], “sağlık” [Madde 5.4], “sosyal güvenlik” [Madde 5.5], “çalışma hayatı” [Madde 5.6], “aile ve sosyal hizmetler” [Madde 5.8] gibi LGBT bireylerin sistematik ayrımcılık ve şiddete maruz kaldıkları alanlar ile ilgili bölümler, “özürlüler”, “çocuklar” gibi kırılgan gruplara vurgu yaparken, LGBT bireyler görmezden gelinmiştir. 11. Parti programında yer alan “Kadın” başlığı tamamı ile geleneksel “kadın” – “erkek” ikiliği üzerinden şekillenmiştir. Toplumsal cinsiyet kimliği üzerinden trans kadınlar ile cinsel yönelim üzerinden lezbiyen ve biseksüel kadınlar, bu kategori içerisinde görmezden gelinmiştir [Madde 5.7]. 12. Parti programında yer alan “Aile ve Sosyal Hizmetler Başlığı” içerisinde aile unsuru, heteroseksüel aile modeli üzerinden şekillenmiştir [Madde 5.8]. Eşcinsel evlilikler ile ilgili bir ibare bulunmamaktadır. 13. Yukarıdaki tespitler ile birlikte programın diğer maddeleri de detayları ile incelendiğinde, AKP parti programının heteroseksist bir dil ile hazırlandığı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarını görmezden geldiği ve LGBT bireylerin demokratik hak ve özgürlükleri ile ilgili hassasiyetleri içermediğini söyleyebiliriz. Cumhuriyet Halk Partisi [CHP] Cumhuriyet Halk Partisi’nin parti tüzük ve programı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde değerlendirildiğinde, LGBT'leri yok sayar. Tüzük ve programın hiçbir yerinde bu ifadeler yer bulmamaktadır. Her iki belge detayları ile incelendiğinde, heteronormativite üzerinden bir dil kurulduğunu, geleneksel “kadın” ve “erkek” ikiliğinin toplumsal yapının unsurları olarak algılandığını, LGBT bireylerin kırılgan gruplara vaat edilen temel hak ve özgürlükler bağlamında düşünülmediğini rahatlıkla teşhis edebiliriz. CHP’nin parti tüzük ve programı ile ilgili tespitler aşağıdaki gibidir: 1. CHP parti tüzüğünün “Amaçlar” başlıklı bölümü, “insan hakları” temasına vurgu yapıp “kadınlar”, “gençler”, “çocuklar”dan bahsederken, LGBT bireylere hiçbir şekilde vurgu yapılmamıştır [Madde 3]. 2. CHP parti tüzüğünde ifade edilen parti disiplin mekanizması,”Geçici Çıkarma Cezası Verilecek Parti Suçları” başlığı altında “ayrımcılık yapmak”tan bahsetmektedir [Madde 70.B.b]. Fakat, hangi zeminlerde ayırım gözetilemeyeceğine dair herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayırımcılık ile ilgili LGBT bireyler lehine herhangi bir ifade bulunmamaktadır. 3. Yine tüzüğün “ Geçici Çıkarma Cezası Verilecek Parti Suçları” başlığı altında “parti üyelerine sözlü ya da eylemli saldırıda bulunmak” disiplin mekanizması içerisinde suç teşkil etmektedir [Madde 70.B.d]. Ancak cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği temelinde gerçekleşmesi muhtemel saldırılar ile ilgili herhangi bir ifade bulunmamaktadır. 4. Parti tüzüğünde belirtilen parti yapıları içerisinde, kadın ve gençlik kolları gibi LGBT bireylerin öz-örgütlülüklerini kurabilecekleri bir yapı bulunmamaktadır. 5. CHP parti tüzüğü, geneli itibarı ile LGBT bireyleri görmezden gelmekte, LGBT bireylere yönelik gerçekleşebilecek parti suçlarına vurgu yapmamakta ve buna karşı disiplin mekanizmasını işletecek araçları oluşturmamaktadır. Bu haliyle tüzük, CHP’nin kendi iç işleyişi noktasında LGBT bireyleri yok saydığını açıkça gözler önüne sermektedir. 6. CHP parti programı, tıpkı tüzüğünde olduğu gibi, LGBT bireyler ile ilgili herhangi bir ifade içermemektedir. 7. Parti programında yer bulan “temel hedefler”, “öncelikler”, “ideolojimizin temel dayanakları”, “sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri ve değerleri” şeklindeki bölümlerde bahsedilen “insan hakları”, “demokrasi”, “çoğulculuk”, “özgürlük”, “eşitlik”, “cinsiyet eşitliği” başlıklarının hiçbiri cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerine yer vermemekte; aksine genel ifadelerle bu kavramlarla ilgili hedeflerden bahsetmektedir. 8. CHP parti programı,” insan hak ve özgürlükleri” başlığına geniş yer ayırmakta, yaşam hakkı, ayrımcılık, çalışma hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi maddelere vurgu yapmaktadır. Ancak LGBT bireyleri birebir ilgilendiren bu alt başlıkların hiçbirinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarına değinilmemektedir. Dini, mezhepsel, etnik, cinsiyete dayalı, vb. farklılıklara özel vurgu yapılırken, bu alanlarla kesişen cinsel yinelim ve cinsiyet imliği temelleri görmezden gelinmektedir. 9. CHP parti programı, kadınların toplumsal yaşama katılması, maruz kaldıkları şiddet ve ayrımcılık konularına geniş yer vermiştir. Ancak, programın esas aldığı “kadın” algısı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarını açıkça dışlamaktadır. Özellikle lezbiyen, biseksüel ve trans kadınların yoğun ve sistematik şekilde maruz kaldıkları nefret cinayetleri, ayrımcılık ve şiddet dikkate alındığında, CHP parti programının kadınlarla ilgili bölümünün heteronormativiteyi yücelten bir algı ile oluşturulduğu rahatlıkla söylenebilir. 10. CHP Parti programında dile getirilen hedefler, genel ifadeler ile insan hakları, demokrasi, eşitlik ve adalet hedeflerinden bahsetmektedir. LGBT bireyler ile ilgili hiçbir ifade programda yer almamakta ve tüzükte de olduğu gibi kurulan dil, geleneksel heteronormatif algılar üzerinden yapılandırılmaktadır. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık, nefret suçları ve şiddete dair hiçbir hedef belirlenmemektedir. Kadınlar, gençler, engelliler, hastalar, çocuklar gibi kırılgan gruplar ile ilgili detaylı hedefler listelenirken, LGBT bireyler ile ilgili hiçbir hedef ve plan yer almamaktadır. Dolayısı ile CHP parti programı LGBT bireyleri yok sayar. Milliyetçi Hareket Partisi [MHP] Milliyetçi Hareket Partisi’nin parti tüzük ve programı incelendiğinde, son derece tektipçi ve muhafazakar bir anlayışın etkisi altında hazırlandığı söylenebilir. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıkları ile ilgili ve bu temeller üzerinden partinin LGBT bireylere yönelik hiçbir hedefi bulunmamaktadır. Aksine, tüzük ve programın yapılandırıldığı dil, LGBT bireylerin sosyal, politik, kültürel ve/veya diğer alanlarda sorunlarını pekiştiren geleneksel değerler ve yaklaşımlar üzerinden şekillenmiştir. Bu haliyle MHP parti tüzük ve programı heteroseksist bir dile sahiptir; içerik incelemesi de bahsi geçen belgelerin LGBT bireyleri yok saydığını göstermektedir. MHP parti tüzük ve programı ile ilgili tespitler aşağıdaki gibidir: 1. Parti tüzüğünün “Kuruluş Amaç ve İlkeleri” başlıklı bölümü “Türk milletinin milli ve manevi değerleri” ile “ahlaklı nesillere” sürekli vurgu yapmaktadır [Madde 2]. İlerleyen bölümlerde de rahatlıkla görülebilecek bu vurgu, LGBT bireylere yönelik toplumsal yaşamda ve kamu kurum ve kuruluşları ile ilişkilerde görülen homofobik/transfobik uygulamaları meşrulaştıracak durumdadır. 2. Parti tüzüğünün ilk bölümünde, “insan haklarına saygı” ilkesinden bahsedilmektedir [Madde 3.d]. Bu ifade son derece muğlak bir şekilde tüzükte yer bulurken, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği noktasında herhangi bir vurgu yapılmamıştır. Bu haliyle tüzüğün vurgu yaptığı temel ilkeler heteronormativiteye dayalı ve LGBT bireyleri görmezden gelir. 3. Parti örgütlenmesine dair bilgiler, LGBT bireylerin kadın ve gençlik kolları gibi örgütlenmelerine müsait bir ortamın olmadığını göstermektedir. Temel ilkeler ve amaçlar da göz önünde bulundurulduğunda, MHP parti tüzüğünün LGBT bireyleri açık şekilde dışladığını söyleyebiliriz. 4. Parti tüzüğünde bahsedilen disiplin suçlarına dair mekanizma, hiçbir şekilde insan hakları, ayrımcılık, şiddet gibi temalara değinmemekte ve hak ihlalleri sonrası herhangi bir ceza öngörmemektedir. Bununla birlikte, parti içinde LGBT bireylere yönelik gerçekleştirilebilecek herhangi bir şiddet ya da ayrımcılık vakası hakkında bir ifade yer almamaktadır. Bu haliyle parti tüzüğünde ifadesini bulan disiplin mekanizması LGBT bireyleri yok saymaktadır. 5. MHP parti tüzüğü, yukarıdaki tespitler de dikkate alındığında son derece homofobik ve transfobiktir. Heteroseksist bir anlayışla hazırlandığını rahatlıkla ifade edebileceğimiz tüzük LGBT bireyleri hem görmezden gelmektedir hem de onların karşısında bir pozisyon almaktadır. 6. Parti programı incelendiğinde, sıralanan başlıkların içeriği son derece tektipçi, farklılıkları reddeden ve muhafazakar bir anlayış ile hazırlandığı söylenebilir. 7. Parti programının “Geleceğe Türkçe Bakış” başlıklı ilk bölümü, MHP programının temel değer ve ilkelerini sıralamaktadır. Bu değer ve ilkeler, açıkça belirtildiği gibi “ahlakçılık” ve “Türk milletinin manevi değerleri”nden ilham almaktadır. Bu haliyle, LGBT bireylerin maruz kaldıkları hak ihlallerini meşrulaştıran kavramlar üzerinden ilerleyen bir söylem mevcuttur. Dolayısı ile MHP parti programının temel değer ve ilkeleri, LGBT varoluşunu reddeden bir arka plana sahiptir. 8. Programın “Temel Hak ve Özgürlüklerin Teminat Altına Alınması” başlıklı bölümü her bireyin temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunu; ancak bu haklara sınırlama getirilebilecek kriterler sayılırken “genel ahlak” kavramının kriterler arasında yer aldığını görmekteyiz. Bu durum, LGBT bireylerin adli karşılaşmalarında sürekli hak kısıtlaması sonucunu getiren argümanların tekrarıdır. Bu haliyle parti programı LGBT bireyleri aleyhine düzenlenmiştir. 9. Kadın hakları konusunda genel ve muğlak şekilde hakların korunacağını belirten program, lezbiyen, biseksüel ve trans kadınların varlığını reddeden bir tutum içerisindedir. 10. Program, “Temel Hedef ve Önceliklerimiz” bölümünde, “ahlaki kirlilik” ibaresini kullanarak muhafazakar değerlere vurgu yapmaktadır [Bölüm D.1] Bu haliyle program, LGBT bireylerin temel hak ve özgürlüklerini hedef alan bir dil ile yazılmıştır. 11. Program, “Milliyetçilik ve Demokrasi” başlığı altında LGBT bireylerin örgütlenme özgürlüğü konusunda yaşadıkları sıkıntıları meşrulaştıran argümanlardan “ülkenin gelenek ve değerlerine karşı olmamak kaydıyla” ibaresini benimsemektedir [Bölüm E]. 12. Program, “Politikalarımız” başlığı altında, siyasi yozlaşma ve ahlaki erozyon kavramlarına odaklanmakta, bu sonuçların çeşitli uygulamalar ile bertaraf edilmesine yönelik çalışmalar yapılacağını belirtmektedir [Bölüm G.4]. Bu haliyle program, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde yaşanan hak ihlallerini meşrulaştıracak homofobik ve transfobik bir tutum içerisindedir. 13. Yukarıdaki tespitler ile birlikte değerlendirildiğinde MHP parti programının, ataerkil ve heteroseksist toplum düzenini benimseyen hedefler içerdiğini, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde LGBT bireylerin yaşadıkları hak ihlallerini meşrulaştıracak bir tutum içerisinde olduğunu, bu haliyle homofobik ve transfobik bir program olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Barış ve Demokrasi Partisi [BDP] BDP parti tüzük ve programı, diğer siyasi partilerin ilgili belgeleri ile kıyaslandığında, daha ilerici bir karaktere sahiptir. Bu durum, çoğulculuk, demokrasi, insan hakları, eşitlik, adalet gibi kavramların belgeler içerisinde sürekli dile getirilmesi ve kullanılan dilin diğer siyasi partilere kıyasla diğer azınlık gruplarının hassasiyetlerini içerecek şekilde olması ile açıklanabilir. Fakat, genel itibarı ile, LGBT bireylerin temel hak ve özgürlükler noktasında demokratik talepleri üzerinden kurulmuş bir dil mevcut değildir. Parti tüzük ve programı homofobik ve/veya transfobik olarak algılanamaz olsa da, yerleşik-geleneksel kadınerkek ikiliği üzerinden değerlendirme yapıldığı söylenebilir. Bu da ilgili belgelerin heteronormativite üzerinden yapılandırıldığını göstermektedir. BDP parti tüzük ve programı ile ilgili tespitler aşağıdaki gibidir: 1. BDP parti tüzüğü, BDP’yi “özgürlükçü, eşitlikçi, adaletçi, barışçı, çoğulcu, katılımcı” ifadeleri ile tanımlamaktadır [Madde 2]. Toplumun hassas ve kırılgan gruplarının eşit ve adaletli bir toplumsal düzen içerisinde haklarının güvence altına alınacağına dair bir amaç belirtilmiş olsa da, bu gruplar içerisinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelindeki farklılıklar bulunmamaktadır. 2. Tüzük, temel amaçları sıralarken, “cinsiyet eşitliği” ilkesinin temel alınacağını belirtmektedir [Madde 3]. Ancak bu madde ile birlikte tüzüğün geri kalanında belirtilen “cinsiyet eşitliği” ilkesi, heteronormatif bir algı üzerinden algılanmış ve tüzük dili bu şekilde oluşturulmuştur. Kadınlar arasındaki cinsel yönelim ve/veya cinsiyet kimliği farklılıkları görmezden gelinmiştir. Özellikle cinsiyet kimliği noktasında trans bireylere dair hiçbir ifade bulunmamaktadır. 3. Tüzük, disiplin suçlarından bahsederken, geleneksel kadın-erkek ikiliğini esas almaktadır [Madde 93]. Lezbiyen, biseksüel ve trans kadınların cinsel yönelim ve/veya cinsiyet kimliği temelinde maruz kaldıkları cinsel taciz ya da şiddete yönelik herhangi bir ibare bulunmamaktadır. 4. Tüzük, LGBT bireylerin parti içerisindeki öz-örgütlülüklerine yönelik hiçbir ifade içermemektedir. 5. BDP parti tüzüğü yukarıdaki tespitler ışığında değerlendirildiğinde, homofobik ve/veya transfobik olarak değerlendirilemese de, LGBT bireylerin görünmez olduğu bir belgedir. İnsan hakları ve özgürlükleri konusunda kurulan dil, diğer siyasi partilerin tüzüklerine kıyasla daha samimi bir dildir. Fakat, bu hassasiyetin yansıması, BDP parti tüzüğünde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği noktasında bir ifadenin içerilmesi şeklinde değildir. 6. BDP parti programı, “Siyasi İlkelerimiz” başlığı altında temel hak ve özgürlüklerden ve birçok kırılgan ve hassas gruptan bahsederken, cinsel yönelim temelli ayrımcılığa vurgu yapmaktadır: “Kişinin cinsel yönelimlerinden dolayı dışlanmasına ilişkin yasalarda var olan baskıcı ve ayrımcı hükümler kaldırılacak, buna dönük uygulamaların önüne geçilecektir” [Madde 1.a] Bununla birlikte trans bireylerin maruz kaldığı cinsiyet kimliği ayrımcılığına vurgu yapılmamaktadır. 7. Yukarıdaki tespit ile birlikte değerlendirilebilecek, kadınlara yönelik her türlü ayrımcılık ve şiddete karşı önlem alacağını belirten BDP parti programı, “kadın” kavramını cinsiyet kimliği farklılıklarını gözetmeksizin kullanmaktadır [Madde 2.b]. Bu noktada trans kadınlar ile ilgili LGBT hassasiyeti dışlanmıştır. 8. Kadının özgürleşmesinden bahseden parti programı “fuhuş” konusuna vurgu yapmaktadır. Trans kadınların Türkiye’de yoğunlukla içinde bulunduğu seks işçiliği sektörü ile ilgili olarak “fuhuşun ortadan kaldırılması ve genelevlerin kapatılması” şeklinde programda dile getirilen hedef, trans kadınların seks işçiliği konusunda dile getirdikleri talepleri göz ardı etmektedir. 9. Eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvence vb. konularına yapılan vurgu içerisinde LGBT bireylerin hassasiyetleri dahil edilmemiştir. Bu noktada program bu alanlarda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde bir değerlendirme yapmamış olması vesilesi ile LGBT bireyleri görmezden gelir.. 10. Parti programında, aile konusu değerlendirilirken, heteronormatif değerler dikkate alınarak “cinsler arası dayanışma alanı” vurgusu yapılmaktadır. Eşcinsel evlilikler ile ilgili herhangi bir değerlendirme söz konusu değildir. 11. BDP Parti programı yukarıdaki tespitler ışığında değerlendirildiğinde, program her ne kadar cinsel yönelim temelinde ayrımcılığa karşı önlemler alınacağını dillendirmiş olsa da, genel dil heteronormatif yargılar üzerinden kurulmuştur. Bununa beraber, cinsiyet kimliği temelinde hiçbir değerlendirme yapılmamış, trans bireylerle ilgili herhangi bir hedef belirlenmemiştir. Bu haliyle parti programı, homofobik ve/veya transfobik olmasa bireylerin tamamı herhangi bir sunmamaktadır. da, LGBT noktasında projeksiyon Halkın Sesi Partisi [HAS Parti] Has Parti parti tüzük ve programı incelendiğinde, genel olarak muhafazakar bir çizgi üzerinden hazırlandığı söylenebilir. LGBT bireyler ile ilgili herhangi bir ifade parti tüzük ve programında yer almamaktadır. Tamamı ile geleneksel değerler üzerinden ilerleyen her iki belge göstermektedir ki, heteroseksist anlayış bu belgelere hakim olan anlayıştır. Has Parti parti tüzük ve programı ile ilgili değerlendirmeler şu şekildedir: 1. Parti tüzüğünün genel ilkeleri sıralanırken, “ahlak” bu liste içerisinde yer almaktadır [Madde 3]. LGBT bireylerin temel hak ve özgürlüklerine yönelik saldırıları meşrulaştırmak için çeşitli defalar kullanılan bu muğlak ifade, Has Parti’nin muhafazakar ve LGBT karşıtı çizgisini açıkça göstermektedir. 2. Parti tüzüğü LGBT bireylerin parti içerisinde öz-örgütlülükleri noktasında herhangi bir alan açmamaktadır. 3. Tüzükte bahsedilen disiplin suçları konusunda, “parti üyelerine eylemli saldırıda bulunmak” listelenirken, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli şiddete herhangi bir vurgu yapılmamaktadır [Madde 26.7]. 4. LGBT bireylerin tamamı ile görmezden gelerek hazırlandığı belli olan parti tüzüğü, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularında muhafazakar, ahlakçı bir anlayışın ürünüdür. 5. Has Parti programı, geneli itibarı ile LGBT'leri yok sayar. Genel ifadelerle insan haklarından bahseden program, ahlak ve değerlere vurgu yapan ve zaman zaman İslam’ı referans alan ifadeleri [Yaratıcı, Hz. Adem, vs.] ile cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıkları konusunda görmezden gelen bir tutum aldığını söyleyebiliriz. 6. Programda belirtilen “aile” anlayışı heteroseksüel çiftlere hitap eden bir anlayış ile hazırlanmıştır. Bu haliyle heteroseksist bir anlayışın ürünü olan program, geleneseksel değerlere yapılan vurgu ile LGBT bireyleri hedef alabilecek değerleri bünyesinde barındırmaktadır. 7. Ayrımcılık ve şiddete vurgu yapılırken, LGBT bireylerin hak ihlallerinin dışında tutulmasına yönelik hiçbir ifade yer almamaktadır. Bu haliyle, eğitim, istihdam ve sağlık, sosyal güvenlik alanları ile ilgili hedefler LGBT bireylere ayrımcılık yapmaktadır. 8. Yukarıdaki tespitler ışığında Has Parti’nin tüzük ve programının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarını reddettiğini, heteroseksist bir yaklaşım ile eşcinsel, biseksüel ve trans bireyleri görmezden geldiğini, ahlakçı ve dini referansları ile de LGBT karşıtı bir pozisyon aldığını söyleyebiliriz. Özgürlük ve Dayanışma Partisi [ÖDP] ÖDP parti tüzük ve programı, geneli itibarı ile değerlendirildiğinde, homofobik ve/veya transfobik olarak değerlendirilemese de, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği noktasında, hem bu belgelere hakim olan dil hem de içerikte bulunan örgüt yapısı ve parti hedefleri ile ilgili bilgiler ışığında LGBT bireylerin hassasiyetlerine odaklanılmamıştır. Sadece parti programında bir cümle içerisinde farklı cinsel eğilimlere yönelik her türlü baskıya karşı durulması gerektiği belirtilmiştir. Onun dışında, hiçbir bölümde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği noktasında değinilmemiştir. yaşanan sorunlara ÖDP parti tüzük ve programı ile ilgili tespitler şu şekildedir: 1. Parti tüzüğü ÖDP’yi “eşitlikçi, özgürlükçü, cinsiyetçi olmayan” ve “ezilenlerin partisi” şeklinde tanımlamaktadır [Madde 2; Madde3]. Bütün tüzük maddeleri de bu amaçlara sahip sosyalizm anlayışı çerçevesinde şekillendirilmiştir. Ancak, tüzük içerisinde LGBT bireyler ve talepleri hakkında herhangi bir ifadeye rastlanmamaktadır. 2. Parti tüzüğü sosyalist feminizm anlayışı çerçevesinde kadınların da parti organlarında eşit temsili ve kararlarda söz sahibi olması noktasına vurgu yapmaktadır. Ancak lezbiyen, biseksüel ve trans kadınlar noktasında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıkları görmezden gelinmiştir. 3. Tüzük, LGBT bireylerin de kadın koordinasyonu ve gençlik meclisi gibi öz-örgütlülükleri üzerinden parti kararlarına katılımları ile ilgili herhangi bir alan sunmamaktadır. 4. Tüzüğün belirlemiş olduğu parti suç ve yaptırımları bölümünde “temel insan haklarına yönelik ihlallerde bulunan veya temel insan haklarına yönelik ihlalleri olumlayan” [Madde 42.i] ve “özel alan dahil kadınlara yönelik her türlü tehdit veya şiddet uygulayan veya tacizde bulunan” [Madde 42.j] üyelere geçici veya kesin üyelikten çıkarma cezaları verileceği belirtilmiştir. Bu noktada, LGBT bireylerin ve özelde eşcinsel, biseksüel ve trans kadınların cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri dolayısı ile yaşayabilecekleri insan hakları ihlallerine dair herhangi bir vurgu yapılmamıştır. 5. Yukarıdaki tespitler ile birlikte değerlendirildiğinde parti tüzüğü, bazı diğer siyasi partilere kıyasla ilerici özellikler taşısa da, LGBT hassasiyetlerinin görünürlüğü noktasını görmezden gelir. 6. Parti programı ÖDP’nin amacını “özgürlükçü, özyönetimci, enternasyonalist, demokratik planlamacı, ekolojist, militarizm karşıtı ve feminist bir sosyalizm doğrultusunda, sermaye güçlerinin egemenliğini ve emperyalizmin tahakkümünü ortadan kaldırarak emek güçlerinin siyasi iktidarının kurulması” olarak tanımlamaktadır. Parti amaçlarının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık ve şiddet gibi konulardaki düşüncesi belirtilmemiştir. 7. Program, kadınların eşit temsili ve karar mercilerine eşit katılımı noktasında pozitif ayrımcılığa vurgu yapmaktadır; ancak cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıkları noktasında lezbiyen, biseksüel ve trans kadınların bu konu dahilinde ne şekilde konumlandırıldığı ile ilgili bir ifade bulunmamaktadır. 8. Program içerisinde LGBT bireyler ile ilgili tek cümle “Farklı cinsel eğilimler üzerindeki her türlü baskıya karşı durulmalıdır” şeklindedir. Olumlu şekilde değerlendirilebilecek olan bu ifade, trans bireylerin yaşamakta oldukları baskı konusunda herhangi bir şey söylememektedir. 9. Program içerisinde eğitim, istihdam, sağlık, sosyal güvenlik, barınma gibi konularda eşitlik ve adaletten bahsedilirken, bu hizmetlere erişimde LGBT bireylerin cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri üzerinden yaşadıkları ayrımcılık konusunda herhangi bir somut ifadeye rastlanmamaktadır. 10. Toplum içerisindeki hassas ve kırılgan gruplardan bahsedilirken LGBT bireylere yer verilmemiştir. 11. Geneli itibarı ile değerlendirildiğinde, parti programının homofobik ve transfobik olarak değerlendirilemeyeceği; ancak LGBT bireylerin hakları konusunda son derece sınırlı ve hatta muğlak ifadeler kullanıldığı söylenebilir. Eşitlik ve Demokrasi Partisi [EDP] EDP parti tüzük ve programı, geneli itibarı ile değerlendirildiğinde, cinsel yönelim temelli ayrımcılık ve diğer hak ihlalleri konusunda ilerici bir içeriğe sahiptir. Parti tüzüğü cinsel yönelim konusunda hassasiyetini belirtirken, programda LGBT bireylerin hak talepleri konusunda herhangi bir ifadeye rastlanmamaktadır. Cinsiyet kimliği konusunda her iki belgede de herhangi bir ifade bulunmamaktadır. EDP parti tüzük ve programı ile ilgili tespitler şu şekildedir: 1. Parti tüzüğü, kuruluş kısmında partinin özelliklerini sıralarken, “…insan haklarını dünyanın her yerinde hiçbir ayrıcalık tanımadan savunan, üzerinde yaşadığı topraklardaki farklı etnik köken, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim ve düşünceleri zenginlik olarak gören; farklı olanların eşitliğini ve karşılıklı saygı içinde bir arada yaşamayı savunan…” ifadesini kullanmıştır [Madde 1]. Görüldüğü üzere, farklı cinsel yönelimler konusunda olumlu bir tavra sahiptir. Fakat, cinsiyet kimliği ifadesi tüzüğün bu kısmında yer almamaktadır. 2. Tüzük, üyeliğe başvuru sırasında “ Cinsiyet; ırk, milliyet, etnik köken, kültür ve dil; sınıf, zümre, meslek; din, mezhep, inanç veya felsefi görüş; cinsel yönelim vb.” temellerde ayırım gözetilemeyeceğini belirtmektedir [Madde 6]. Yukarıda da belirtildiği gibi, cinsiyet kimliği temelinde gerçekleşebilecek ayırımcılık ile ilgili herhangi bir ifade bulunmamaktadır. 3. Tüzükte yer alan disiplin cezaları ile ilgili, “Parti çalışmalarında partili üyeye fiziksel, sözlü, psikolojik vb. şiddet uygulamak” [Madde 41.d], “Kadına yönelik her türlü şiddet, cinsel taciz, ayrımcılık uygulamak” [Madde 41.j] şeklinde iki ifade bulunmaktadır. Uygulanan şiddetin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıkları sebebi ile gerçekleşebileceği düşünüldüğünde, bu ifadelere hiçbir vurgunun yapılmadığı görülebilir. Aynı zamanda, kadınlara yönelik şiddet ve tacizin de benzer motivasyonla gerçekleşebileceğine dair de herhangi bir ifadeye tüzükte rastlanmamaktadır. 4. Geneli itibarı ile tüzük incelendiğinde, cinsel yönelim temelinde gerçekleşebilecek hak ihlallerine karşı bir duruş sergilendiği; fakat cinsiyet kimliği temelinde herhangi bir ifadenin bulunmadığı ortadadır. Tüzüğün toplum içerisindeki bütün farklılıkları kucaklayacak bir söylem ile hazırlandığı ve bunun üzerinden homofobik ve/veya transfobik bir söylem içermediği rahatlıkla söylenebilir. 5. Parti programı, tüzüğün aksine cinsel yönelim ibaresine hiçbir noktada atıfta bulunmamıştır. Cinsiyet kimliği ibaresine de aynı şekilde değinilmemiştir. 6. Özgürlükçü bir dille hazırlanan ve dışlanan kesimlerin hakları noktasında söylemler içeren program, istihdam, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, barınma gibi hizmetlere erişim konularında LGBT bireylerin yaşadıkları sıkıntılar ile ilgili hiçbir şekilde amaç içermemektedir. 7. Kadınların yaşadıkları sistemik sıkıntılar ile ilgili somut vaatlerde bulunan program, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılığı üzerinden lezbiyen, biseksüel ve trans kadınları görmezden gelmektedir. Bu haliyle, geleneksel kadın-erkek ikiliği üzerinden bir söylem üretilmiştir. 8. Geneli itibarı ile bütün dışlanan kesimlerin haklarına yönelik olması amacıyla hazırlandığı anlaşılan programın, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarını görmezden geldiğini, bu haliyle heteronormatif değerler üzerinden yapılandırıldığı söylenebilir. Diğer siyasi partilerle kıyaslandığında, temel hak ve özgürlükler konusunda daha ilerici ve samimi bir dil ile hazırlandığı görülse de, LGBT bireylere yönelik hiçbir somut vaat programda yer almamaktadır. Türkiye Komünist Partisi [TKP] TKP’nin parti tüzüğüne ulaşılamadı. Parti programı geneli itibarı ile değerlendirildiğinde, kurulan dilin son derece eril, heteronormatif değerler üzerinden inşa edildiği, militarist bir algı ile şekillendirildiği ve geleneksel kadınerkek ikiliğinin esas alındığı görülmektedir. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarına hiçbir şekilde vurgu yapılmamakta, LGBT bireyler göz ardı edilmektedir. TKP parti programı ile ilgili tespitler şu şekildedir: 1. TKP parti programının dili, devrimci sosyalizm ve “gericilik karşıtı ilericilik” iddiası ile hazırlanmış gibi görünse de, militarist ve ahlakçı anlayışı pekiştirmektedir. 2. Parti programına göre, kadın-erkek herkes zorunlu şekilde askerlik yapmak durumundadır [Bölüm II.D.5.c]. Eşcinsel, biseksüel ve trans bireylerin zorunlu askerlik uygulaması sebebi ile günümüzde karşılaşmakta olduğu sıkıntılar düşünüldüğünde, var olan programın heteroseksist militarist anlayışa hizmet ettiği görünülebilir. 3. Parti programı, “ahlaki çöküntü”den bahsederek, buna yol açan “fuhuş”un bertaraf edileceğini belirtmektedir [Bölüm II.B.3] Bu dil, halihazırda çeşitli kanunlarda yer alan ve LGBT bireylere yönelik ayrımcılığı meşrulaştıran “genel ahlak”, “kamu ahlakı” kavramlarını içeren dil ile aynıdır. Bu haliyle parti programı muhafazakar ve ahlakçı bir anlayışa hizmet etmektedir. 4. Hak ihlalleri ile ilgili ayırım gözetilmeyecek alanlar arasında etnik köken, dil, cinsiyet, engellilik gibi kavramlar yer almakta; cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri programın hiçbir yerinde bulunmamaktadır. 5. Emek-eksenli zeminde ilerleyen parti programı, kimlik farklılıklarına dayalı sorunların emek eksenli politikaların uygulanması sürecinde çözülebileceğine dair bir dil kullanmaktadır. Bu haliyle program, kimlik temelli hak arayışları ile ilgili soyut vaatlerde bulunmaktadır. 6. Hizmetlerin sunumu konusunda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde LGBT bireylerin karşılaşmakta oldukları ayrımcı uygulamalar ve mevzuat konusunda hiçbir ifadeye yer verilmemiştir. 7. Geneli itibarı ile TKP parti programının, tamamı ile LGBT bireyleri yok saydığını, heteronormatif değerler üzerinden bir dil ile kurgulandığı ve geleneksel cinsiyet kodları ile inşa edildiği söylenebilir. Büyük Birlik Partisi [BBP] BBP parti tüzük ve programı, son derece muhafazakar bir dil ile hazırlanmıştır. İslamiyet’in ve milli ve manevi değerlerin referans olarak alındığı, ahlaki değerlerin her türlü vaatte ön planda olduğu program ve tüzük, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularının dahil edilmemesi yanında, bu karakteri ile homofobik ve transfobiktir. BBP parti tüzük ve programı ile ilgili tespitler şu şekildedir: 6. Parti tüzüğünün “Amaç” kısmında, BBP’nin “ahlaki kaygılar “ile yola çıktığı belirtilmektedir [Madde 2.7]. “Ahlak” kavramının muğlak kalması, toplumsal yaşam ve adli karşılaşmalarda sürekli biçimde LGBT bireyler aleyhine yorumlanması düşünüldüğünde, tüzüğün de aynı algıya sahip olduğu ve bu yönüyle homofobik ve transfobik olduğu söylenebilir. 7. Tüzük, parti üyeliğine kabul edilmeyecek olanlarla ilgili bir bölüm içermektedir. LGBT bireyler aleyhine ayrımcılığın sürekli şekilde yapılmasını meşrulaştıran “yüz kızartıcı suçlar” ibaresi, bu bölümde yer almaktadır [Madde 3.B.3]. Partinin algısı ve bunun üzerinden kurmuş olduğu dil düşünüldüğünde, tüzüğün bir başka homofobik ve transfobik yanının bu olduğu rahatlıkla görülebilir. 8. Tüzüğün disiplin suçları ile ilgili bölümünde, “Kanunlara, ahlakî değerlere, mahalli örf ve adetlere geleneklere uygun düşmeyen davranışlarda bulunmak” kınama cezası gerektirecek durum olarak belirtilmiştir [Madde 49]. Bu haliyle tüzüğün, toplum içerisinde ve kamu kurum ve kuruluşları ile olan ilişkilerinde LGBT bireylerin maruz kaldıkları homofobi ve transfobiyi meşrulaştıran “ahlaki değerler” ve “mahalli örf ve adetler” ibarelerini içerdiğini görmekteyiz. 9. Yukarıdaki tespitler ışığında, BBP parti tüzüğünün kullandığı dil ve içeriği sebebi ile homofobik ve transfobik olduğu söylenebilir. 10. Parti programı da tüzük gibi, “ahlak”, “milli değerler”, “Hakk” gibi İslam ve/veya milliyetçi normlar üzerinden ilerleyen bir içeriğe sahiptir. Geneli itibarı ile, program ahlakçı, muhafazakar ve tektipçidir. 11. Program, aileyi tanımlarken “Türkİslam ailesi” diyerek, LGBT bireylerin evlilik haklarını reddeden, heteroseksist bir bakış açısı ve geleneksel kadın-erkek rolleri üzerinden bir aile kurgusuna sahiptir. 12. Programın “Sivil Toplum” başlığı altında, “Yeni nesillerin ahlakı ve faziletli insanlar olarak yetişmesi, sivil inisiyatif programının en önemli gayesidir. Bu gaye ile toplumu ifsat eden her türlü ahlaksızlık ve yozlaşmaya karşı Türkiye çapında bir kampanya açılarak; bulunan mahallerde ahlaksızlık kaynağı olan faaliyet ve vasıta engellenecektir” denmektedir. Genel ahlak anlayışını yücelten ve LGBT bireyleri açıkça hedef alma potansiyeli yüksek olan bu anlayış, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarına yönelik tehdit içermektedir. Bu haliyle açıkça homofobik ve transfobiktir. 13. Yukarıdaki tespitler ışığında, BBP parti programının açık bir şekilde heteroseksist anlayış ile hazırlandığını, LGBT bireyleri hedef haline getirebilecek söylemler içerdiğini ve bu haliyle LGBT düşmanı olduğunu söyleyebiliriz. Demokrat Parti [DP] DP parti tüzük ve programı, LGBT bireylerin hak talepleri noktasında, diğer “merkez sağ” siyaseti öznelerine göre “cinsel yönelim” ibaresinin dahil edilmesi dolayısı ile göreceli olarak ilericidir. Fakat bu ilericilik, konu edilen belgelerin dilinin ve içeriğinin LGBT bireylerin hassasiyetleri üzerinden hazırlandığını göstermez. Aksine, cinsiyet kimliği ibaresinin görmezden gelinmesi, “ahlakçı” anlayışın birçok yerde kendini göstermesi, muhafazakar ve heteronormatif dilin egemen olması gibi detaylar, DP parti tüzük ve programının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularında özünde duyarsız olduğunu göstermektedir. DP parti tüzük ve programı ile ilgili tespitler şu şekildedir: 1. Tüzük DP’nin temel anlayışından bahsederken, partinin ayırım gözetemeyeceği zeminler arasında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri mevcut değildir [Madde 3]. 2. Tüzükte ifade edilen disiplin suçları içerisinde verilecek kınama cezasına gerekçe olarak “Kanuna, ahlaka, mahalli örf ve adetlere uygun düşmeyecek davranışlarda bulunmak” ileri sürülmektedir [Madde 58.A.II.c]. Bu ifade, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığı meşrulaştıran algının bir ifadesidir. Parti üyesi olan LGBT bireylerin örgütlenme özgürlüğünü bertaraf edecek bir anlayışın yansımasıdır. 3. Tüzük incelendiğinde, LGBT bireylerin parti içinde kendi öz-örgütlenmelerini kurmak gibi bir alanın kendilerine sağlanmadığı görülmektedir. 4. Yukarıdaki tespitler ile birlikte, DP parti tüzüğünün, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerini içermediğini, muhafazakar ve ahlakçı bir anlayış ile hazırlandığını, heteronormatif algılar ile şekillendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. 5. Parti programı, DP’nin siyasal varlık sebebi olarak şu ifadeyi kullanmıştır: “Türkiye’de yaşayan herkesin kökenine, inançlarına, gelir düzeyine, fiziksel durumuna, cinsiyetine, cinsel yönelimine, yaşadığı ve çalıştığı yere, yaşına, kim olduğuna bakılmaksızın eşit hak, özgürlük ve fırsatlara sahip olacağı bir düzeni meydana getirmeyi siyasal varlık sebebi olarak görmektedir.” Bu ifade cinsiyet kimliği ibaresini içermemekte ve bu şekilde trans bireyleri dışlamaktadır. 6. Yine parti programı, “Ayrımcılığın Önlenmesi” başlığı altında, “vatandaşların gelir düzeyine, dinine, etnik kökenine, fiziksel durumuna, cinsiyetine, cinsel tercihine, yaşadığı ve çalıştığı yere, yaşına, kim olduğuna bakılmaksızın herkes için hak, özgürlük ve fırsatlar düzeni öneriyoruz” ifadesini kullanmıştır. Yukarıdaki ifadede “cinsel yönelim” şeklinde kullanılan ibare, programın ilerleyen bölümünde LGBT sivil toplum örgütlerinin karşı çıktığı şekilde “cinsel tercih” olarak kullanılmıştır. Bu da programın kendi içerisindeki tutarsızlığını gösteriyor. Ayrıca, cinsiyet kimliğinin bütün program boyunca dışlandığını gösteriyor. 7. Parti programında ifadesini bulan “cinsel yönelim” kavramı, parti tüzüğünün ilgili kısımlarında yer almamaktadır. Bu da parti programı ile tüzüğün birbiriyle çeliştiğini göstermektedir. 8. Programda vaat edilen ve çeşitli hizmet alanlarına odaklanan vurgu, LGBT bireyler dahil edilmeden yapılmaktadır; hassas ve kırılgan gruplar içerisinde LGBT bireylere özel vurgu yapılmamaktadır. 9. Geneli itibarı ile, parti programının – birbiriyle çelişerek de olsa – “cinsel yönelim” ayrımcılığına karşı çıktığını ve “cinsiyet kimliği” ibaresini dahil etmediğini; ve cinsel yönelim ile ilgili vaatlerini somutlamadığını söyleyebiliriz. Yeşiller Partisi Yeşiller Partisi tüzük ve programı, cinsel yönelime dayalı ayrımcılık ve şiddete karşı açıkça pozisyon aldığını tüzük ve programında belirtmiştir. Bununla birlikte, cinsiyet kimliği üzerinden translara dair hiçbir ifade tüzük ve programda yer almamaktadır. Dolayısı ile parti tüzük ve programı transkimlikleri görmezden gelir. Buna rağmen her iki belge de transfobik olarak nitelendirilemez. Yeşiller Partisi tüzük ve programı ile ilgili tespitler şu şekildedir: 1. Parti tüzüğünün “Üyelik Şartları” başlıklı bölümünde üyelik için ayırım gözetilemeyecek zeminler arasında “cinsel yönelim” ibaresi de mevcuttur. Buna rağmen, “cinsiyet kimliği” ibaresine rastlanmamaktadır [Madde 5.b]. 2. Tüzükte yer alan “Parti Suçları” başlığı altında, özel alan dahil kadınlara şiddet uygulanamayacağı belirtilmektedir [Madde 41.m]. Bu ifadeye yer verilirken cinsiyet kimliği temelinde gerçekleşen ve trans kadınları hedef alan şiddet ile ilgili herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir. Bu da kadın algısının geleneksel kadın-erkek ikiliği üzerinden şekillendiğini göstermektedir. 3. Yukarıdaki tespitler ışığında, parti tüzüğünün cinsel yönelim temelli hak ihlallerine hassasiyet gösterdiğini, cinsiyet kimliği konusunda hiçbir ifadeye yer vermediğini, bununla birlikte geleneksel kadın-erkek algısı üzerinden tüzüğün dili ve içeriğini şekillendirdiğini anlıyoruz. 4. Parti programı, insanların ve halkların kültürel, dinsel, etnik, dilsel, cinsel ve düşünsel farklılıklarına çeşitli bölümlerde vurgu yapmaktadır. Ancak programın bütününde yer alan ifadeler göz önünde bulundurulduğunda “cinsel farklılık”tan kastın sadece “cinsel yönelim” olduğu anlaşılmaktadır. 5. Program, kadınların özgürleşmesi ve erkek egemen sistemin reddi konusuna önem vermektedir. Bu vesile ile kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın ve şiddetin engellenmesi, kadınların toplumsal yaşama eşit katılımı gibi konulara odaklanılmıştır. Fakat, yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi, cinsiyet kimliği farklılığı üzerinden trans kadınlara özgü sorunlar görmezden gelinmiştir. Bu da programın aynen tüzük gibi transkimlikleri görmezden geldiğini gösterir. 6. Aynı bölümün en son paragrafında, parti programı kişilerin cinsel eğilimleri doğrultusunda yaşamaları, evlilik ve çocuk sahibi olma haklarına sahip olmaları ve ayrımcılığa karşı korunmaları yönünde bir ifade mevcuttur. Bu paragrafta belirtilen cinsel yönelimler; gey, lezbiyen ve biseksüeldir. Bu haliyle program trans bireyleri tamamı ile görmezden gelmektedir. 7. Yukarıdaki tespitler ışığında parti programının aynen tüzük gibi cinsiyet kimliği farklılıklarına duyarsız olduğunu, cinsel yönelim alanında her türlü ayrımcılık ve şiddete karşı olduğunu söyleyebiliriz. İşçi Partisi [İP] İşçi Partisi tüzük ve programı, insan hak ve özgürlüklerini sınırlı şekilde dile getiren ve soyut haliyle benimseyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarını tamamı ile görmezden gelen, ahlakçı ve bu yönüyle muhafazakar bir karaktere sahiptir. LGBT bireyler tüzük ve programa dahil olan militarist, milliyetçi ve heteronormatif dil üzerinden tam anlamı ile dışlanmaktadır. İP parti tüzük ve programı ile ilgili tespitler şu şekildedir: 1. Programda “Kadınların Kurtuluşu” başlığı ile hazırlanan bölüm içerisinde kadınlara yönelik her türlü ayrımcılık, şiddet ve tacizin sonlandırılacağı vurgulanmaktadır; ancak yerleşik geleneksel “kadın” algısı, farklı cinsel yönelimler ve cinsiyet kimlikleri üzerinden değerlendirilmemektedir. Bu yönüyle heteroseksist bir anlayış mevcuttur. 2. Parti programı “ahlaki çürüme/yozlaşma” ile ilgili özel bir bölüm içermektedir. LGBT bireyleri hedef alıp hak gasplarını meşrulaştıran bu dil, son derece homofobik ve transfobik bir algı üzerinden somuta dökülebileceğinden, programın LGBT bireyler aleyhinde kurgulandığı söylenebilir. 3. Hakları korunacak gruplar arasında kadınlar, çocuklar, engelliler gibi gruplar sayılırken, LGBT bireyler ile ilgili herhangi bir değerlendirme yoktur. Bu haliyle parti programı LGBT bireyleri yok saymaktadır. Emek Partisi [EMEP] EMEP parti tüzük ve programında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarına dair herhangi bir ifade yer almamaktadır. Kişilerin bu temellerde parti içinde veya toplumsal yaşamda karşılaşmakta oldukları sorunlara yönelik hem tüzük hem de program dili LGBT bireyleri görmezden gelmektedir. Bu anlamda, ilgili belgelerin heteronormatif norm üzerinden kurgulandığı rahatlıkla söylenebilir. Kimlik temelli haklar noktasında, kadınların özgürleşmesini işçi hareketinin özgürleşmesine bağlayan, “kadın” kavramını geleneksel kadınerkek ikiliği üzerinden algılayan, toplum içerisinde yoğun ve sistematik ayrımcılık ve şiddet uygulanan LGBT bireyleri dışlayan bir dil EMEP tüzük ve programına hakimdir. Yukarıdaki siyasi partilerle birlikte Devrimci Sosyalist İşçi Partisi [DSİP], Ezilenlerin Sosyalist Partisi [ESP], Emekçi Hareket Partisi [EHP] gibi sosyalist partiler kendi parti programlarında LGBT bireylerin yaşadıkları ayrımcılık, şiddet, dışlanma ile ilgili ifadeleri dahil etmişlerdir. Ezilenlerin Sosyalist Partisi [ESP], sadece cinsel yönelim temelinde yaşanan hak ihlallerine odaklanarak, “Farklı cinsel yönelimini açıklayan ve bu kimliğiyle eğitim görmek, çalışmak, toplumsal faaliyetlere katılmak vb. isteyen insanların bugün olduğu gibi baskıya, zulme, ayrımcılığa, horlanmaya, dışlanmaya maruz bırakılmalarına karşı politik, eğitsel ve yasal önlemler alınacak ve mücadele yürütülecektir” şeklinde tutum takınmıştır. Bu haliyle trans bireylerin yaşadıkları hak ihlalleri konusunda herhangi bir hedefi bulunmamaktadır. Emekçi Hareket Partisi [EHP], parti programında “Kesintisiz devrim kurgusunu temel kabul eden, işçi sınıfının öncülüğünü ve iktidarını esas alan, üçüncü bunalım dönemi olan son uzun daralma sürecinin devam ettiği çözümlemesini yapan, Kürt hareketini ittifakı olarak gören, aktüel enternasyonalist, kadınların, gençlerin, LGBT toplumunun ezilmelerinin özgüllüğünü kuramlaştıran ve örgütlü olarak politize eden, sistem karşıtı ekolojist, Marksist-Leninist teorinin büyük ve bütünleştirici teori geleneğine bağlı, platonik üye ilişkisini reddeden, demokratik merkeziyetçi örgüt işleyişine sahip, teorik ve politik birliği olan bir partidir” şeklinde pozisyon almıştır. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi [DSİP] ise, “Sosyalistler insanların cinsel tercihlerinden dolayı aşağılanmalarına ve baskı altına alınmalarına karşı çıkarlar,”şeklinde bir ifadeyi parti programına dahil etmiştir. Sadece “cinsel yönelim” kavramına vurgu yapmak isteyen ancak ifadeyi yanlış kullanan program, cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık ve şiddet ile ilgili hiçbir ifade barındırmamaktadır. Tüzük ve Programlara Ulaşabileceğiniz Web Adresleri EMEP parti tüzük ve programı: http://www.emep.org/index.php option=com_k2&view=item&layout=item&id=46&It emid=206 İP parti tüzüğü: http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=tbelgele r&belgetur=1 İP parti Programı: http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=tbelgele r&belgetur=2 Yeşiller Partisi Tüzük ve Programı: http://www.yesiller.org/V1/index.php option=com_docman&task=cat_view&gid=13&Itemi d=36 DP Parti Tüzüğü: http://www.dp.org.tr/DPtuzuk.asp DP Parti Programı: http://www.demokratparti.tv/gorsel/DP.Yeni.Program.pd f BBP Parti Tüzüğü: http://www.bbp.org.tr/menu_detail.php?icerikid=3 BBP Parti Programı: http://www.bbp.org.tr/menu_detail.php?icerikid=6 TKP Parti Programı: http://www.tkp.org.tr/dosyalar/tkp/Parti_Programi_0.pdf EDP Parti Tüzüğü: http://www.edp.org.tr/edp/detay.php?katid=8 EDP Parti Programı: http://www.edp.org.tr/edp/detay.php?katid=7 ÖDP Parti Tüzüğü: http://www.odp.org.tr/genel/tuzuk.php ÖDP Parti Programı: http://www.odp.org.tr/genel/program.php Has Parti Tüzüğü: http://www.hasparti.org.tr/page.aspx?key=tuzuk Has Parti Programı: http://www.hasparti.org.tr/page.aspx?key=program BDP Parti Tüzüğü: http://www.bdp.org.tr/hakkimizda/tuzuk.html BDP Parti Programı: http://www.bdp.org.tr/hakkimizda/program.html MHP Parti Tüzüğü: http://www.mhp.org.tr/kitaplar/mhp_parti_tuzugu_2009 _opt.pdf MHP Parti Programı: http://www.mhp.org.tr/kitaplar/mhp_parti_programi_20 09_opt.pdf CHP Parti Tüzüğü: http://www.chp.org.tr/?page_id=657 CHP Parti Programı: http://www.chp.org.tr/?page_id=70 AKP Parti Tüzüğü için: http://www.akparti.org.tr/partituzugu_80.html AKP Parti Programı için: http://www.akparti.org.tr/partiprogrami_79.html Avrupa Ülkeleri Arasında Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Açısından İnsan Hakları Mevzuatlarının Karşılaştırılması Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği olarak 17 Eylül 2011 tarihinde gerçekleştirdiğimiz uluslararası haklar panelinde Almanya’daki GLADT örgütünden Birol Işık ve Amir Saemiam, İskoçya’daki Equality Network’den Scott Cuthbertson, İsveç’deki RFSL örgütünden Maria Sundin, Yunanistan'dan Efklia Panagiotidou ve Fransa’daki PASTT örgütünden Poyraz Şahin, ülkelerindeki LGBT hakları alanındaki mücadelelerinden ve kazanımlarından yola çıkarak hazırladıkları sunumlarının aktarımlarını yapmışlardı. Bu sunumların da ışığında Avrupa hukuku kapsamında ülkeler düzeyinde insan haklarının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği açısından analizi için çalışmalar yürüttük. Bu çalışmayı yaparken ülkeler bazında cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığa kıyasla cinsel yönelim ayrımcılığına ilişkin düzenlemelerin daha fazla olduğunu gördük. Bu yüzden de bu bölümdeki incelememizi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği olarak iki farklı gösterge şeklinde yapmayı daha uygun gördük. Ayrımcılık Karşıtı Mevzuat Cinsel yönelim ayrımcılığının Anayasa'da yer bulduğu ülkeler Kosova (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1244 sayılı karar uyarınca), Portekiz ve İsveç iken cinsiyet kimliği ayrımcılığını yasaklayan bir ibaare herhangi bir Avrupa ülkesinin anayasasında yer almamaktadır. Bununla birlikte mal, hizmet ve istihdam alanındaki mevzuatlarında cinsel yönelim ayrımcılığı yasağı çok sayıda ülkede mevcutken, Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Liechtenstein, Moldova, Monako, Rusya, San Marino, Türkiye, Ukrayna ve Vatikan'da bu konuda herhangi bir düzenleme yoktur. Avusturya, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Gürcistan, İtalya, Letonya, Makedonya, Malta ve Polonya ise cinsel yönelim ayrımcılığı açısından sadece istihdama yönelik düzenlemeler bulunmaktadır. Cinsiyet kimliği açısından mal ve hizmetlere erişim ile istihdam açısından bakacak olursak; Arnavutluk, Hırvatistan, Almanya, Macaristan, Karadağ, Sırbistan, İsveç ve İngiltere'deki bazı düzenlemeler dışında başka hiçbir Avrupa ülkesinde bir düzenleme bulunmamaktadır. Nefret Suçları ve Nefret Söylemi Ceza hukuku içerisinde cinsel yönelim sebebiyle işlenen suçlara ilişkin mevzuata sahip olan ülkeler arasında Andora, Belçika, Hırvatistan, Danimarka, Estonya, Fransa, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, Litvanya, Hollanda, Norveç, Portekiz, Romanya, İspanya, İsveç ve İngiltere sayılmakla birlikte cinsiyet kimliği sebebiyle işlenen suçlara ilişkin düzenlemeler ise sadece İskoçya'da bulunmaktadır. Toplanma Özgürlüğü Toplanma Özgürlüğü ile bağlantılı olarak Pride(Onur) etkinlikleri bir çok ülkede izine bağlı olarak gerçekleşirken, Arnavutluk, Andora, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna Hersek, Kıbrıs, Gürcistan, Kosova, Liechtenstein, Monako, Karadağ, San Marino ve Vatikan'da daha önce hiç gerçekleşmemişken; Beyaz Rusya, Letonya, Litvanya, Makedonya, Moldova, Polonya, Rusya, Sırbistan ve Ukrayna'da halka açık LGBT etkinliklerine ya da yürüyüşlere müdahale edildi. Genel Durum Sonuç olarak birçok Avrupa ülkesinde cinsel yönelim ayrımcılığına ilişkin bir mevzuat bulunsa da cinsiyet kimliği açısından bu durum daha sınırlı görünüyor. Mevcut yasaların uygulanmasında ciddi sıkıntılar ortaya çıkabiliyor. İdari birimlerin uygulamaları ile mevzuatın uyumlu olmadığı durumlar yaşanmaktadır. Bunun yanı sıra LGBT bireylere yönelik ayrımcılık ve hak ihlalleri ile ilgili olarak ulusal düzeyde gerçekçi verilere ulaşmak zor. Çoğu zaman etkili bir istatistiki veri bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra sivil toplum örgütleri ile kamu kuruluşlarının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına ve hak ihlallerine yönelik tespitleri birbiri ile çelişiyor. Bağımsız insan hakları kurumları ya yok ya da yetersiz bir konumda olabiliyor. Bu kurumların LGBT haklarının ihlali ve ayrımcılığın tespiti ile ilgili yetkilerinin ise genellikle sınırlı bir düzeyde olduğu görülüyor. Ayrımcılık Nerede, Kimden, Kime? Devletin, bir kişinin ya da bir grubun belli kişilere ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, din, dil, etnik kimlik, yaş, mülkiyet, siyasi düşünce gibi özelliklerinden dolayı ayrımcı ve eşit davranmamasını anlatır. Ayrımcılık ile ilgili yapılan çalışmalarda kullanabileceğimiz en genel kavram ayrımcılık ile ilgili yapılan çalışmaların eşitlik talebi içermesidir. Tarih içinde, ayrımcılık kavramı genelde göz ardı edilmiş ve tarihin geçirdiği Ortaçağ gibi dönemlerin hiyerarşik yapısının da etkisiyle konuşulmamış bir kavram olarak süregelmiştir. Eşitlik düşüncesinin ortaya çıkmasında feodal toplumdaki değişim ve Fransız Devrimi’nden gelen temel kavramların etkisi büyük olmuştur. Bugün, vatandaşları ilgilendiren ayrımcılık kavramı ile mücadele edebilmek ve sosyal adaletsizliği önlemek ve ayrımcılığa uğrayan grupların sorunlarına çözümler üretebilmek için kimi yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu yasal düzenlemeler ile ayrımcılığı önlemek ve sosyal eşitliği sağlamak amaçlanmıştır. Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireylerin uğradıkları ayrımcılıklar tarih içinde görünür olmamış ve ayrımcılık karşıtı düzenlemelerde, eşitlik yasalarında kendine yer bulamamıştır. 20. yüzyılın büyük bölümünde bu ayrımcılık görmezden gelinmiştir. ABD ve Batı Avrupa’da toplumsal hareketlerin de güçlenmesiyle LGBT bireyler de örgütlenmeye başlamış ve görünür olmuşlardır. Bundan sonraki süreçte de uğradıkları ayrımcılığa karşı yasal kazanımlar elde etmeye başlamışlardır. Türkiye’de ve dünyada LGBT bireylerin ayrımcılık ile ilgili karşı karşıya kaldığı alanların İstihdam, sağlık hizmetleri, eğitim, barınma ve mal ve hizmetlere erişim konusunda yaşandığını görüyoruz. Bu sorunların giderilmesi adına Türkiye’de LGBT bireyler ve sivil toplum örgütleri tarafından yoğun talepler olmasına rağmen T.C. Devleti bu talepleri görmezden gelip LGBT bireyleri ayrımcılık ile yalnız bırakma yolunu seçmektedir. Ayrımcılığı önlemek ve eşitliği sağlamak adına uluslararası kurumlar ve devletler tarafından gün geçtikçe yeni belgeler, tavsiye kararları, yeni yasal düzenlemeler, ek belge ve protokoller hazırlanıyor. Türkiye’nin de taraf olduğu birçok anlaşma ve sözleşme kapsamında LGBT bireyler ve ayrımcılık yaşayan gruplar adına yasal düzenlemelerin geliştirilmesi bekleniyor. Bazı uluslar arası kurumların ayrımcılığı önlemek ve eşitliği sağlamak adına yaptığı çalışmaların bize nasıl kaynaklık edebileceğine bakalım. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşmesi, eşitlik ve ayrımcılık yasağını düzenleyen önemli küresel düzenlemelerdendir. Bu sözleşme 15 Ağustos 2000 yılında Türkiye tarafından kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 2. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında belirtilen ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ırk, renk, cinsiyet, dil,din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka bir statü bakımından ayrım gözetilemeyeceği ifadelerini taşır. Bu sözleşme, Türkiye tarafından 15 Ağustos 2000 yılında kabul edilmiştir. Bunlara ek olarak Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Tüm Biçimlerinin Önlenmesi Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi küresel çapta ayrımcılığın önlenmesi ve eşitliğin sağlanması adına yapılan çalışmalara örneklerdir. Uluslararası hukukta cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği ile ilgili olarak kullanılmak üzere hazırlanan Yogyakarta İlkeleri’nde yaşam hakkı, eşitlik, ayrımcılığa uğramama, işkence ve kötü muameleye uğramama, adil yargılanma gibi haklara değinmektedir. İçinde Birleşmiş Milletler’in tavsiyeleri tanıması ve yaygınlaştırması konusunda çaba sarfetmesini de içeren 29 maddelik tavsiyeler içermektedir. Bölgesel düzenlemelere baktığımızda ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi karşımıza çıkar. Bu sözleşme, ayrımcılıkla ilgili farklı düzenlemelere sahiptir. Sözleşmenin 14. maddesinde, sözleşmede tanımlanan hak ve özgürlüklerden yararlanma konusunda cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanmalıdır şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Buna ek olarak hazırlanan 12. Ek Protokol, yasa ile öngörülmüş tüm hakların ayrımcılık yapılmadan sağlanmasına vurgu yapar. Bu protokol ayrımcılığın yasaklanması bakımından önemlidir. Avrupa Birliği’nde ise ayrımcılığı önleme, birliğin kuruluş aşamasında önemli bir konu olarak yer bulmamışta olsa süreç içinde ayrımcılığı önleme ve eşitliği sağlama adına birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Avrupa Birliği ayrımcılık yasağını bağlayıcılığı tartışmalı olmakla birlikte AB Temel Haklar Şartı ile getirmiştir. Şartın 21.maddesinde:”Cinsiyet, ırk, renk,etnik ve sosyal köken, genetik özellikler, dil, din ya da inanç, siyasi ya da herhangi bir başka görüş, bir ulusal azınlığın üyesi olma, mülkiyet, doğum, özürlülük, yaş ya da cinsel yönelim gibi temellere dayanan her türlü ayrımcılık yasaktır” şeklinde belirtmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde ayrımcılığı önleme adına artan girişimler Türkiye için de önem taşımaktadır. Çünkü, birliğe geçiş sürecinde olan Türkiye, temel düzeyde bazı düzenlemeleri gerçekleştirmekle yükümlüdür ve AB’deki direktifler, çoğu zaman zorunlu gereklilikler taşıması bakımından Türkiye’nin de bir çok düzenlemede sorumlu olacağını göstermektedir. Avrupa Parlamentosu, üye devletlere, eşcinsel ilişkileri suçlu bulan yasaları kaldırmasını, LGBT bireylere yönelik eşitsizliklerin giderilmesini, şiddetin azaltılmasını, LGBT’lere yönelik sosyal dışlanmaya karşı kampanyaları desteklemelerini ve LGBT içerikli sosyal ve kültürel organizasyonlara fon sağlamaları konusunda çağrıda bulunmaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından 2011 yılında yayımlanan “Avrupa’da Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliğine Dayalı Ayrımcılık” çalışmasında komisyona üye olan ülkeler arasında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eşitliği adına eksikliklerin çok büyük olduğuna vurgu yapılmaktadır. LGBT bireylere yönelik şiddet, polis şiddeti, nefret suçları, homofobik/transfobik olay ya da nefret suçlarının resmi nefret suçu istatistiklerine yansımadığı ve böylece kayıt altına alınamadığı belirtilmektedir. Yapılan araştırmalara göre cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularında çağ dışı ve yanlış bilgilerin hakim olduğu söylenmektedir. Komisyon üyesi ülkelerin çoğunda cinsel yönelim ayrımcılığı yasalarda mevcut; fakat trans bireylerin ayrımcılık karşıtı yasalarda daha az yer bulduğuna değinilmektedir. Çoğu ülkede resmi bir veri bulunmamasından dolayı ayrımcılığın boyutları sağlanamamaktadır. Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı Konusunda Ülkeler Neler Yapıyor? Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına dayanan ayrımcılığı önlemek adına ülkeler yasal mevzuatında yaptığı düzenlemeler ile bunu önlemeye çalışıyor. Bu yasaların kapsamı ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Yasal düzenlemeye sahip olan ülkelerden bazıları ve düzenlemeleri ise; ABD: ABD’nin 10 eyaletinde Sivil Haklar Kanunu ile sivil çalışma alanlarında cinsel yönelim üzerinden temellenen ayrımcılık yasaklanmaktadır. Güney Afrika: Güney Afrika, cinsel yönelimi anayasasında koruma altına alan ilk ülkedir. Bu yasaya göre:” Devlet adil olmayan bir şekilde doğrudan ya da dolaylı olarak herhangi birisine ırk, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, hamilelik, evlilik durumu, etnik ya da sosyal köken, yaş, engellilik, din, vicdan, inanç,kültür, dil ve doğumu da içerecek şekilde bir ya da daha fazla temelde ayrımcılık yapamaz..” İrlanda: 1998 yılında cinsel yönelimi de içerecek şekilde nefret suçlarını önlemek adına bir yasa hazırlamıştır. İşten çıkarılma ve sağlık sigortası ile ilgili cinsel yönelimi de içeren yasalar mevcuttur. İsveç: 1987 yılında İsveç Ceza Yasası, cinsel yönelim ayrımcılığını yasaklamıştır. 2002 yılından itibaren ise cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konusunda bir ombudsman görev yapmaktadır. Nefret suçları yasasında cinsel yönelim yer bulmaktadır. 2009 yılında cinsiyet kimliğine dayanan ayrımcılıkta ayrımcılık karşıtı yasaya eklenmiştir Avustralya, Danimarka, Brezilya, Ekvator, Finlandiya Norveç, Slovenya, Fransa, İspanya, İsrail, İzlanda, Almanya, Hollanda, Kanada, Lüksemburg ve Yeni Zelanda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını yasalarının eşitlik maddelerinde, ceza yasalarında ya da İstihdamda Eşit Olma Yasası(İsrail), İş Kanunu(Fransa) gibi yasalarda cinsel yönelime yer vermektedir. Görüldüğü gibi yasal düzenlemelerin gerçekleştiği ülkeler temel olarak eşitlik ilkesinden yola çıkarak vatandaşlara cinsel yönelimlerinden dolayı ayrımcılık yapılamayacağını bildiriyor. Ve cinsel yönelimi eşcinsel olan bireylerin yasalar önünde eşit olduğunu vurguluyor. Burada göze çarpan durum ise yasal düzenlemelerin cinsel yönelimi içermesi ve cinsiyet kimliğine yeterince vurgulama yapmıyor oluşu. Türkiye Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliğine Dayanan Ayrımcılık ile İlgili Ne Yapıyor? Türkiye LGBT bireylere kanun önünde eşitlik sağlamıyor. LGBT bireyler temel olarak, istihdam, eğitim,sağlık hizmetleri, barınma, mal ve hizmetlere erişim konusunda sıkıntı yaşıyor. Anayasanın eşitliği düzenleyen 10. maddesinde: “Herkes yasalar önünde dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Şeklinde belirtiliyor. Görüldüğü gibi bu madde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konusundaki eşitliği sağlayamıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin durumunu imzaladığı bazı uluslararası anlaşmalar çerçevesinde inceleyecek olursak yasal yükümlülüklerini yerine getirmediğini söyleyebiliriz. Türkiye Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’ne, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Haklar Sözleşmesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf konumda bulunuyor. Türkiye’de son dönemde LGBT bireyler için önem taşıyan bir konu ise yeni hazırlanmakta olan Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu Kanunu’dur. Hazırlanan taslak kanunda yer alan cinsel kimlik ifadesi taslağın son halinden çıkarılmıştır. Türkiye’de LGBT bireylerin yasalar önünde eşitliğini sağlamak ve ayrımcı uygulamaların önüne geçilmesi adına önemli bir dönüm noktası olacak olan bu süreçte LGBT örgütleri cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin anayasaya eklenmesi için Gökkuşağı Koalisyonu ile kampanya süreci örgütlemiş ve cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadesinin bu maddeye eklenmesi için diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte toplumsal bir gereklilik olarak taleplerini yoğunlaştırmıştır. Bu kampanya kapsamında; T.C. Anayasası’nın “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10. maddesindeki ayırım gözetilmeyecek zeminler arasında “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ifadelerinin eklenmesini ve net olarak tanımlanmasını. Hükumet tarafından hazırlanan Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasarısı’nın “Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 3. maddesinde yer alan ayırım yapılamayacak zeminler arasına “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ifadelerinin eklenmesini ve net olarak tanımlanmasını. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın “Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 4. maddesinde belirtilen ayırım yapılamayacak zeminler arasına “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ifadelerinin eklenmesini ve net olarak tanımlanması talep etmiştir. T.C. Hükumeti taraf olduğu belgeler ve anlaşmaları da göz önünde bulundurarak LGBT bireylere yasalar önünde eşitlik sağlamalı ve ayrımcılığı yasaklayacak düzenlemeler ile LGBT bireyleri ayrımcılığa karşı korumalıdır. Nefret Suçları Suç mu? Hukuki terimlerin yardımına sıkça başvurulmasıyla çok da anlaşılır kılınamayan nefret suçları kavramını mümkün olan en kısa ve net yollardan anlamaya çalışalım. Nefret Suçu kavramını anlamaya çalışırken anlamamız gereken önemli bir şey olarak motivasyon kavramı ortaya çıkıyor. Peki motivasyonun buradaki anlamı nedir? Suçu işleyen kişinin bu eylemi gerçekleştirirken onu bu suça yönlendiren şeylerin bütünü olduğunu söyleyebiliriz. Seçilmiş olan “kurban” ın tesadüfü olmadığı, bilinçdışından gelen bir bellek ile psiko-sosyal boyutları vb. kavramları da içeren geniş bir kavram üzerinden yorumlamamız gereken çok boyutlu bir kavramdır. Nefret Suçu ile ilgili yapılmış çalışmalarda sıkça başvurulan AGİT’in nefret suçları kavramına yaptığı tanım, kolay anlaşılabilir niteliği ile bizim de burada işimize yarayacaktır. AGİT nefret suçunu; Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her türlü suç olarak tanımlıyor. Nefret suçları farklı şekillerde kendini gerçekleştirebilir. Bu eylemler: Öldürme, fiziksel, sözel, psikolojik şiddet, taciz, gasp, saldırgan davranışlar, bir grubu hedef alan kötü içerikli yayınlar, kundaklama… vb. şeyler olabilirler. Nefret Suçlarını incelerken bakılması gereken bir diğer konu ise nefret söylemidir. Birbirine karıştırılan bu iki kavramın ayrıştırılması önemlidir. 1997 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi nefret söylemi ile ilgili bir “tavsiye kararı” kabul etmiştir. Orada nefret söylemini:”Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm veya hoşgörüsüzlük ifade eden saldırgan milliyetçilik de dâhil olmak üzere, hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her türlü ifade biçimidir.” Şeklinde tanımlanmıştır Nefret söylemi, ayrımcı unsurlar taşıyan söylemlerdir ve genellikle tek başlarına suç değillerdir; fakat nefret söylemlerinin ayrımcılığa ve suça neden olduğu düşünülmektedir. Nefret söyleminde olduğu gibi toplumsal yanları olan bir kavramdır. Ayrımcı zihniyetin örgütlenmesi ve güncelliğini koruması adına önemli bir işlevselliği vardır; bu yanıyla provoke edicidir. Söylemin maruz kaldığı grupları şiddet ve taciz altında tutar ve bu grupların kendilerini ifade etmesini güçleştirir. Nefret suçlarında olduğu gibi tek tip bir toplumun önünü açar. Nefret Suçları’nda mağdurun bir gruba dahil olması veya olmaması varsayımına dayanılarakörneğin fiziksel görünüşü yüzünden, göçmen, eşcinsel ya da siyah olduğu için gerçekleştirilen bir eylem söz konusudur. Nefret suçları sadece kişilere değil mala karşı da işlenebilir. Örneğin, bir gruba ait mezarlıkların tahrip edilmesi, duvarlarına slogan yazılması, kundakçılık gibi belli suç tipleri de nefret suçu niteliği taşıyabilir. Nefret suçları kavramının anlaşılır kılınması için yine önemli olan bir konu da suç işlenirken bu suçun nefret güdüsü ile işlenmiş olmasının anlaşılması gerekliliğidir. Yine basit bir örnek ile açıklamak gerekirse bir trans bireyin taciz ve şiddet yolu ile gasp edilmesi hali hazırda bir suç teşkil eden bir eylemken bunun yanında bir suçun nefret suçu olarak değerlendirilebilmesi için bu suçun nefret ve önyargı üzerinden şekillenmesi gerekir. Diğer takdirde, belli bir grubun üyesi olan bir kişiye işlenmiş her suç nefret suçu olarak ele alınamaz. Nefret Suçu Kavramı Nasıl Ortaya Çıktı? Bu kavramın ilk olarak ırk, din ve kökene bağlı olarak 1980’li yıllarda kabul edildiğini ve ardından Avrupa ülkelerinde de yasallaşmaya başladığını görüyoruz. Cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet, engellilik, ulusal köken kavramları da 1990’lı yılların başında nefret suçu kavramı ile birlikte kullanılmaya başlandı. Böylesi bir tarihsel gelişimde aklımıza ilk gelebilecek durum nefret suçları gerçekten de 80’li yıllarda gündemleşmeye başladıysa bu dönemlerde mi gerçekleşmeye başladı? Bu soruya yanıt verirken toplumsal muhalefetleri, iktidar ilişkilerinin işleyiş biçimlerini göz önünde bulundurmalıyız. Ayrımcılığa uğrayan grupların örgütlenmeye başlaması ve toplumsal talep için derinden gelen etkili talepleri doğrultusunda insan hakları önündeki bu büyük engeller yavaş yavaş aşılmaya başlandı. Ve nefret suçları alanında yasal düzenlemeler gerçekleşmeye başladı. Yine bu süreci Türkiye üzerinden anlamaya çalışırsak görüldüğü gibi Türkiye’de nefret suçları ile ilgili mevcut herhangi bir yasal düzenleme bulunmuyor. Nefret Suçları ile yüz yüze karşılaşan grupların talepleri doğrultunda bir nefret suçları yasasının çıkmamasını diretmek imkansız gibi görünmekte. Nefret Suçları Yasaları Neden Gerekli? Türkiye’de LGBT bireylerin nefret suçları ile karşı karşıya kaldığı LGBT örgütler tarafından yapılan hak ihlali izleme çalışmalarında çok açık bir şekilde görülebiliyor. Türkiye’de LGBT bireyler sadece cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimliklerine duyulan nefret ve önyargıdan dolayı öldürülebiliyor, işinden çıkarılabiliyor, şiddet ve taciz ile karşılaşıyor, barınmada ve daha birçok alanda problem ile karşılaşabiliyor. Bu suçlar ağırlaştırıcı olarak ele alınması gerekirken ceza indirimlerinin yapıldığı bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Bu eksende nefret suçu yasasının LGBT bireyler için elzem konumda olduğu söylenebilir. Nefret Suçları ayrımcılık karşıtı yasalar üzerinden değerlendirilebileceği konusunda kafa karışıklıkları yaşanabilir; fakat nefret suçlarının ayrımcılığı yasaklayan yasalar ile değerlendirilmesi oldukça güçtür. Ayrıca nefret suçlarının yasallaşması toplumsal barış adına çok önemlidir. Nefret suçları sadece işlenen kişiyi ilgilendirmez bunun arka planında grubun tüm üyelerine açıktan bir mesaj gönderilir. Bir örnek üzerinden anlamaya çalışırsak transeksüel bir bireyin evinin kundaklanması olayında açık bir şekilde görülür ki bu olayda cezai bir suç vardır. Öte yandan seçilmiş kurbanın transeksüel oluşu ve belli bir grup üzerinden seçilmesi diğer trans bireylerin de bu tehlike altında olduğunu bildirme işlevi görür ve toplumsal barışı engeller. Farklı düşüncelere sahip insanların bir arada yaşamasını güçleştirir ve toplumun tek tipleşmesini sağlar. Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu ise nefret suçlarının ayrı bir kategori altında değerlendirilmesi bu suçların onaylanmadığı ve doğru olmadığı mesajını verir ve süreç içinde bu suçların azalmasını sağlar. Nefret Suçları Düzenleme’nin Sağlar? İle İlgili Bir Gerçekleşmesi Yasal Neyi Avrupa Güvenlik Ve İşbirliği Teşkilatı’nın nefret suçları konusunda hazırladığı bir broşüre göre; •Yasal düzenlemeler olası kurbanlar, failler ve toplumun geri kalanına nefret suçlarının ciddiye alındığına dair sembolik bir mesaj vermektedir, •Yasal düzenlemelerin kabul edilmesi süreci, meselenin ciddi olarak tartışılmasına olanak vermekte ve bu durum nefret suçları konusunda kamuoyunda farkındalığın artmasına yardımcı olmaktadır, •Yasal düzenlemeler, yasaların uygulanmasından sorumlu kamu kurumlarının nefret suçlarını ciddiye almaya lişkin motivasyonunu artırırken, aynı zamanda meseleye odaklanmalarına yardımcı olmaktadır, •Mağdurların, yasaların gerektiği şekilde uygulanıp uygulanmadığını görmelerine ve uygulanmadığı durumlarda, yetkilileri kaşılaştıkları mağduriyetler konusunda bilgilendirmelerine olanak vermektedir, • Nefret suçları konusunda çok daha sağlıklı verilerin toplanmasını sağlamaktadır. Nefret Suçu Çalışmaları / Yasal Düzenlemeler Yasal mevzuatında nefret motivasyonu ile işlenmiş suçlara özel yasalarında veya ceza yasalarında ağırlaştırılmış hükümlere yer veren 39 ülke bulunmaktadır. Yasal mevzuatında cinsel yönelimi içerecek şekilde düzenlenmiş ülkelerin sayısı ise çok değildir. Bu ülkeler: ABD, Andora, Belçika, Britanya, Danimarka, Fransa, Hırvatistan, İspanya, İsveç, Kanada, Portekiz ve Romanya’dan oluşmaktadır. Yasal mevzuatında nefret suçu ile ilgili düzenleme bulunmayan ülkeler ise: Almanya, Arnavutluk,Bosna Hersek, Bulgaristan, Estonya, Hollanda, İrlanda, İsviçre, İzlanda, Karadağ, Kıbrıs, Litvanya,Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Monako, Polonya, San Marino, Sırbistan,Slovenya, Türkiye, Vatikan ve Yunanistan şeklinde oluşmaktadır. ABD Hukukunda Nefret Şekilde Yer Buluyor? Suçları Ne Diyebiliriz ki ABD nefret suçlarının yasallaşması bakımından çok büyük kazanımların yaşandığı ve metodolojik olarak da nefret suçları kavramının ne şekilde yasallaşması gerektiği üzerinden önemli çalışmalar yapmış bir ülkedir. Bilindiği gibi ABD, eyalet sisteminden oluşmakta ve eyaletlerin kendilerine ait yasaları vardır. Nefret suçları alanındaki yasalarında ilk başlarda eyaletler üzerinden gerçekleştiğini görüyoruz. İlk olarak 1978 yılında Kaliforniya eyaleti nefret suçlarını tanıdı. Kaliforniya’yı 1981 yılında toplumsal cinsiyet ve inancı ekleyerek Washington ve 1982 yılında da Alaska’da yasalaştı. Diğer eyaletlerde zaman ile yaş, medeni durum, silahlı kuvvetler veya sivil toplum üyesi olmak gibi nedenleri de ekleyerek yasaya katkıda bulundular. Yine ABD için önemli bir gelişme olarak; 1990 yılında federal düzeyde, Nefret Suçları İstatistik Yasası kabul edildi. Bu yasa, nüfusu 10.000’in üzerindeki yerleşim bölgelerinde işlenmiş suçların nefret suçu olup olmadığının araştırılmasını içeriyordu. 2007 yılına geldiğimizde ise 21 yaşında bir nefret suçu sonucu hayatını kaybetmiş olan Mathew Sheperd adına Nefret Suçlarını Önleme Yerel Yürütme Yasası olarak bilinen yasa çıkarıldı. Bu yasa ile federal yasaları cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet, cinsel kimlik ve engelliliği de kapsayan hali ile güncelleştirildi. Avrupa Birliği Hukukunda Nefret Suçları Ne Şekilde Yer Buluyor? AB üyesi ülkelerde özellikle cinsel yönelim düzeyinde nefret suçlarının ne durumda olduğuna bakalım. AB’de Temel Haklar Ajansı kayıt altına alınan ırkçı suçlara ilişkin verileri değerlendiriyor. Bu değerlendirmenin sonucu AB üyesi ülkelerin nefret suçu konusunda ne durumda olduğunun anlaşılması bakımından da önemli. Verilere göre, AB üyesi ülkelerin 11 tanesi kapsamlı veya iyi sayılabilecek şekilde veriler topluyor. Kapsamlı olarak değerlendirilen ülkeler: Finlandiya, İsveç ve Britanya. İyi kapsamında değerlendirilen ülkeler: Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Fransa, Almanya, İrlanda, Polonya, Slovakya. Yine AB üyesi ülkeleri ilgilendiren ve iç hukuklarına da aktarmalarının zorunlu olması bakımından önemli olan bir karar ise 2007 yılında Irkçılığa ve Yabancı Düşmanlığı’na Karşı Çerçeve Kararı.(Framework Decision on Combating Racisim and Xenophobia) AB üyesi ülkelerde ise cinsel yönelimi de kapsayan nefret suçları üye ülkelerin nefret suçu yasalarına göre kıyaslandığında oldukça düşük. Bu konuda aktarılması önemli bir gelişme olarak 2 Aralık 2009 tarihinde 17. AGİT Bakanlar Konseyi toplantısının kapanış açıklamasında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin nefret suçlarına ilişkin alınan kararlarda ayrılmaz bir unsuru olduğunu belirttiler. İskoçya, son dönemde nefret suçu yasaları anlamında iyi kazanımların olduğu bir ülke. Yasalarında nefret suçu bulunmasına rağmen cinsel yönelim temelinde yaşanmış nefret suçlarının eklenmesinin kolay olmadığını yaşadıkları süreçten görebiliyoruz. Yasal kazanım için 2003 yılında nefret suçları çalışma grubu kuruldu ve bu gruba ilgili organizasyonlar katıldı. Bu grup, 2007 yılının seçimlerinde politik partilerin manifestolarına nefret suçu yasasını eklemelerini sağlamaya çalıştılar ve üç parti bunu yaptı. Ve 2009 yılının Haziran ayında yasa kabul edildi. Şu an için trans kimliği de içeren ilk nefret suçu yasası olarak örnek teşkil ediyor. Cinsel yönelime bağlı nefret motivasyonu ile işlenmiş suçlara ağırlaştırıcı cezalar veren AB üyesi ülkeler ise: Belçika, Britanya, Danimarka, Fransa, Hırvatistan, İspanya, İsveç, Portekiz ve Romanya’dan oluşuyor. Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) Nefret Suçuna Bakışı AGİT üye ülkelere nefret suçlarını yasallaştırması konusunda zorunluluk getirmiyor; fakat yasallaşması için ülkeleri teşvik ediyor. AGİT katılımcısı ülkeler nefret suçları konusunda istatistiki bilgiler vermeyi taahhüt etmiş olmasına karşın bunu sadece 14 ülke yerine getiriyor. AGİT’e üye olan Türkiye ise bu konuda herhangi bir şey yapmıyor. Sonuç olarak ülkeler, yasal mevzuatlarına nefret suçu kavramını ekliyor ve bu kavramı yaş, engellilik, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, cinsiyet gibi kavramlar ile de daha ayrıntılı ve spesifik hale getiriyor. Türkiye’de nefret suçları kavramının yasallaşması için kamuoyu giderek güçlenmekte ve birçok grubun ilgi alanında olan bir konu oluşuyla güncelliğini koruyor ve konunun tartışılıp nefret suçunun yasallaşması adına farklı etkinlikler organize ediliyor. Türkiye’de ayrımcılık karşıtı yasalarda var olmayışıyla da LGBT bireyler nefret suçunun açık hedefi halindeler ve suçlulara nefret motivasyonundan beslendikleri için ağırlaştırıcı cezalar getirilmesi gerekirken ceza indirimleri uygulanıyor. AGİT üyesi olan Türkiye, nefret suçları konusunda istatistiki bilgi vermekle yükümlü olmasına rağmen bu görevini yerine getirmiyor ve toplumsal barışı korumak adına çaba göstermiyor. Uluslararası İnsan Hakları Belgeleri Ve Mekanizmalar İnsan haklarının geliştirilmesi ve genişletilmesine çeşitli ayrımcılık mağduru kesimler yoğun savunuculuk ve lobi faaliyetleri yürütmektedirler. Uluslararası insan hakları belgeleri “içerik ve uygulama alanları” açısından yenilenmektedirler. Örneğin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi imzalandığı tarih olan 1950 yılından bu yana çeşitli ek protokollerle insan hakları açısından genişletilmekte ve sözleşmeye taraf olan devletlere yerine getirmesi gereken pozitif yükümlülükleri hatırlatılmaktadır. Bu bağlamda, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı savunuculuk çalışmaları yürüten kişi ve örgütler de temel insan haklarının yanı sıra ekonomik, sosyal ve medeni hakları konusunda düzenlemeler ve iyileştirmeler yapması konusunda devletlere baskı grupları oluşturmaktadırlar. Her ne kadar uluslararası insan hakları belgelerinin temel amacı hakları beyan etmek ise de bu belgelere taraf olan üye devletler bu hakların uygulanmasına engel olmama, haklara saygı gösterme ve hakları koruma ve uygulanmasını izleme ve denetleme gibi bazı yükümlülükleri de beraberinde kabul etmiş sayılırlar. Uluslararası insan hakları belgelerinde kimi zaman açıkça belirtilen bir şekilde “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ayrımcılığını yasaklayan ibareler bulunmasa da içtihatlar yoluyla veyahut genel yorumlar kanalıyla bunun ayrımcılık olduğu belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler(BM) Mekanizmaları BM Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 2. Maddesi (1) sözleşmeye taraf olan devletlerin kendi ülkesinde yaşayan ve yetkisi altında bulunan bütün bireylere ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka bir statü bakımından hiçbir ayırım gözetmeksizin bu Sözleşme'de tanınan hakları sağlamak ve bu haklara saygı göstermekle yükümlü olduğunu belirtir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nin 2. Maddesi (1) ise sözleşmeye taraf olan devletlerin, sözleşmede yer alan hakların mevcut kaynakları ölçüsünde giderek artan bir şekilde tam olarak gerçekleştirilmesi için, özellikle yasal tedbirlerin alınması da dahil, gerekli her türlü tedbiri almayı taahhüt ettiğini belirtir. Yine BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi'nin 10 Haziran 2009 tarihli Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklarda Ayrım Gözetilmemesi'ne ilişkin 20 No'lu Genel Yorumu'nda “Madde 2(2)’de belirtildiği biçimiyle “başka statü” cinsel yönelimi içermektedir. Taraf Devletler, kişinin cinsel yöneliminin Sözleşme'de tanımlanan haklardan yararlanması; örneğin, dul aylığından yararlanması açısından bir engel oluşturmamasını sağlamalıdır. Ayrıca, toplumsal cinsiyet kimliği bakımından ayrımcılık yasaklanmıştır; örneğin, transgender, transseksüel ya da interseksüel bireyler, okulda ya da işyerinde taciz gibi, ciddi insan hakları ihlallerine sıklıkla maruz kalmaktadır.” diye belirtilmiştir. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığın önlenmesine ilişkin ibareler, daha özelleşmiş BM insan hakları sözleşmelerinin “ayrım gözetmeme ilkesi” içerisinde yer bulmuştur. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi'nin 2. Maddesi uyarınca Taraf Devletlerin en temel yükümlülüklerine ilişkin 28 No'lu genel tavsiye kararında “Kadınların cinsiyet ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığa maruz kalması ırk, etnisite, din ya da inanç, sağlık, sosyal statü, yaş, sınıf, kast ve cinsel yönelim ile cinsiyet kimliği gibi diğer faktörlerle de ayrılmaz bir şekilde içiçe geçmiştir. Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet temelli ayrımcılık bu türden gruplara dâhil olan kadınları farklı düzeylerde ya da erkeklerden daha farklı şekillerde etkilemektedir. Taraf Devletler ayrımcılığın bu türden kesişimsel biçimlerinin ve ilgili kadınlar üzerindeki negatif etkilerinin hukuksal olarak farkına varmalı ve bunları yasaklamanın yollarını bulmalıdır.” diye belirtilmiştir. Benzer bir şekilde, Çocuk Hakları Komitesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 2 Maddesi'nde yer alan ayrımcılığa maruz kalmama hakkına ilişkin 4 No'lu genel yorumunda, “Taraf Devletler, 18 yaşından küçük herkesin, herhangi bir ayrımcılık olmaksızın, Sözleşme’de yer alan bütün haklardan yararlanabilmelerini sağlamakla yükümlüdürler (madde 2). Burada, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ve diğer görüşler; ulusal, etnik veya sosyal köken, mülkiyet, özürlülük, doğum veya başka herhangi bir statü itibarıyla ayrımcılık yapılmaması öngörülmektedir. Bütün bunlar ergenlerin cinsel yönelimlerini ve sağlık durumlarını (HIV/AIDS ve zihinsel sağlık dahil) da kapsamaktadır.” şeklinde ifade edilir. Fakat burada cinsiyet kimliğine dair herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Tüm bu belgelerin yanı sıra farklı alanlardaki bazı BM özel raportörleri de LGBT bireylere yönelik ayrımcı tutumlara ilişkin kaygılara raporlarında yer vermişlerdir. Avrupa Konseyi Mekanizmaları Merkezi Strasbourg’da (Fransa) bulunan Avrupa Konseyi’ne 47 devlet üyedir. Türkiye’nin ilk üyelerinden biri olduğu (09.08.1949) Avrupa Konseyi, insan hakları alanında en önemli Avrupa sözleşmesi olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasını denetleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini(AİHM) de bünyesinde barındırır. Tüm üye devletler Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine taraftır. Sözleşmenin 14. Maddesi ve 12 No'lu Ek protokol ayrımcılığı yasaklayan açık-uçlu bir gerekçeler dizisi sunar. 12 no'lu ek protokol daha geniş bir kapsama sahip olsa da; hem 14. Madde'de hem de 12 No'lu ek protokolde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığı yasaklayan açık bir ibare bulunmamaktadır. Fakat, 1 Nisan 2005 tarihinde yayınlanan 12 No'lu Ek Protokolün Açıklayıcı Raporunda bu durum şu şekilde açıklığa kavuşturulmuştur: “12 No’lu Protokol, genel bir ayrımcılık yasağı öngörmektedir. Sözleşme’nin ayrımcılık yasağına ilişkin hükmü (14. madde), yalnızca Sözleşme ile koruma altına alan haklardan yararlanma bakımından ayrımcılığı yasaklamakta olduğundan, sınırlı niteliktedir (*). Yeni Protokol bu sınırlamayı kaldırmakta ve hiç kimsenin hiçbir gerekçeyle kamu makamlarınca ayrımcılığa maruz bırakılmamasını güvence altına almaktadır. (*) Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir statü bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanır.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1999 yılında Portekize karşı Mouta Davası'nda cinsel yönelimin bir ayrımcılık zemini olarak 14.Madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini onaylamıştı. Babanın eşcinsel olması nedeni ile velayetin anneye verilmesi istenen davada, AİHM, 14. madde kapsamında kaldığına kuşku bulunmayan başvurucunun cinsel yönelimi nedeniyle çocuğu M'nin velayeti konusunda anne ile eşit muamele görmediği, Yerel Mahkeme'de verilen kararın babanın eşcinsel kimliği nedeniyle verildiği sonucuna ulaşmıştır. Temyiz Mahkemesi'nin de babanın bir başka erkekle yaşıyor olmasının çocuğun üzerinde olumsuz etki yaratacağından hareketle Yerel Mahkeme'nin kararını desteklenmesinin, Sözleşme'nin özel hayatı düzenleyen 8. Madde ile ilişkili olarak ayrımcılığı yasaklayan 14.madde kapsamında hak ihlaline uğradığını belirtmiştir. Benzer bir şekilde, AİHM, 2010 yılında P.V. v İspanya Davası'nda “cinsiyet kimliği”nin değil fakat “transeksüalite”nin ayrımcılık zeminleri arasında yer aldığına ve 14.Madde kapsamında ele alınması gerektiğine kanaat getirmiştir. Bu davada transeksüel bir kadın olan P.V. beden geçiş süreçlerine başlamadan önceki erkek kimliğiyle evlenip boşandığı karısından bir çocuk sahibidir. P.V. Beden geçis süreçleri ile ilgili aşamalara başlayınca P.V.'nin eski eşi sahip oldukları çocuğun velayeti ile ilgili durumla ilgili, çocuğun babasının “hormon kullanmaya başladığı, makyaj yaptığı ve kadın kıyafetleri giymeye başladığı” gerekçesiyle velayetinin tekrar incelenmesini talep ederek mahkemeye başvurmuştur. Mahkeme P.V.'nin bu koşuldaki duygu geçişlerinin çocuğu etkileyebileceği gerekçesiyle öncesinde daha çok olan çocuğu görme sürelerini kısıtlamıştır. AİHM bu davaya ilişkin kararında, her ne kadar ayrımcılık yapılamayacak zeminler arasında(14.Madde) “transeksüalite”nin de olduğunu belirtmişse de bu davada kişinin transeksüalitesi ile ilgili bir ayrımcılık yapılmadığına, yerel mahkemenin kararı kişinin duygusal durumunun geçişkenliği üzerinden verdiğine ve dolayısıyla da özel hayat ve aile hayatının korunmasına ilişkin 8.Madde ve ayrımcılığı yasaklayan 14. Madde ile ilgili bir ihlalin olmadığına hükmetmiştir. AİHM daha önce ise 11 Temmuz 2002 tarihindeki Christine Goodwin v. Birleşik Krallık Davası'na ilişkin kararında, transeksüel bir kadının taciz, işyerinden atılma, kimlik bilgilerinin açığa çıkması, yeniden tanımlanmış toplumsal cinsiyetine uygun emeklilik hakkı ve evlilik hakkından yararlanamama hususlarında ihlale uğrayan başvurucunun davasını, özel hayatın korunmasına ilişkin 8.Madde ve evlenme hakkıyla ilgili 12.Madde'nin ihlali kapsamında değerlendirmiş ve devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle Birleşik Krallık aleyhinde karar vermiştir. AİHM bunun yanı sıra Karner v. Avusturya(2003), E.B. v. Fransa(2008), Schalk ve Kopf v. Avusturya(2010) davalarında da özel hayat ve aile hayatının korunmasına yönelik 8. Madde ile ilişkili olarak ayrımcılığı yasaklayan 14.Madde'nin ihlalini değerlendirmiş; Karner v. Avusturya(2003), E.B. v. Fransa(2008) davalarında bir ihlal olduğuna, Schalk ve Kopf v. Avusturya(2010) davasında ise herhangi bir ihlal olmadığına hükmetmiştir. Daha özelleştirilmiş çeşitli Avrupa Konseyi insan hakları belgelerinde de ayrım gözetmeme ilkesinin var olduğunu söylemek mümkündür. Bunlardan Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi'nce hazırlanan ve 7 Nisan 2011 tarihinde sunulan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, ayrımcılık zeminleri arasında açık bir şekilde “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” yer alan ilk uluslararası antlaşmadır. Bu antlaşma, Türkiye tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanmış; fakat henüz onaylanmamıştır. Bir başka Avrupa Konseyi insan hakları ana sözleşmelerinden biri de Avrupa Sosyal Şartı'dır. Bu sözleşmenin revize edilmiş hali geniş bir ayrımcılık zemini sunmakla beraber açıkça cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığından söz etmese de, Avrupa Sosyal Haklar Komitesi, 2009 yılında “Eğitim materyallerinin, heteroseksüel olmayan kişiler gibi marinal gruplar tarafından çoğunlukla deneyimlenen insanlık onurunun reddi, ayrımcılık ve sosyal dışlanmaya sebep olan aşağılayıcı stereotipleri güçlendirmemesi ve önyargı biçimlerini sürdürmemesi gerektiğini” doğrulamıştır. 31 Mart 2010 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde ayrımcılıkla mücadele için önlemler konusunda 5 No'lu Tavsiye Kararı ise nefret suçları, örgütlenme özgürlüğü, ifade ve barışçıl toplanma, özel hayat ve aile hayatına saygı, istihdam, eğitim, sağlık, barınma, spor, sığınma, ulusal insan hakları yapıları ve birden fazla gerekçeyle ayrımcılık gibi çok sayıda konuyu içeren ayrıntılı bir belgedir. Yasal olarak bağlayıcı bir araç olmasa da, Avrupa Konseyi'nin tüm üye devletlerin bu tavsiyeyi uygulaması gerekir. Avrupa Birliği Mekanizmaları Şu anda Avrupa Konseyi'ne üye devletlerden 27 tanesi aynı zamanda Avrupa Birliği üyesidir. Avrupa Birliği kuruluş antlaşması olan 1957 tarihli Roma antlaşması kadın-erkek eşitliği konusunda bir düzenleme getirmiştir. 1997 Amsterdam ve 2007 Lizbon antlaşmaları ile de cinsiyet kimliğini içermese de cinsel yönelim de dahil edilerek AB hukuku içerisinde toplumsal cinsiyete dayalı eşit davranma ilkesinin kapsamını genişletilmiştir. Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı ise 21.1 maddesinde cinsel yönelimi de dahil eden geniş bir ayrımcılık zemini tanımlar. Bu zeminler arasında cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılık açıkça yer almasa da bu ayrımcılık zeminleri listesi nihai bir sınırlayıcılık içermediğinden cinsiyet kimliği ayrımcılığını da içerdiği benimsenmelidir. Dahası, Şat'ın içindeki “cinsiyet ayrımcılığı” zemini Avrupa Birliği Adalet Divanı içtihatları ile uyumlu bir şekilde uygulanmalıdır. AB'nin eşitliği düzenleyen çeşitli yönergeleri de bulunmaktadır. Bu yönergelerde “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibarelerinden yalnızca “cinsel yönelim” ifadesi sadece “İstihdamda Eşitlik Yönergesi”nde kendine yer bulmaktadır. Avrupa Adalet Divanı 1 Nisan 2008 tarihinde, Almanya'dan bir eşcinsel erkeğin başvurusunu karara bağladı ve hayatını kaybeden partnerinin emeklilik maaşından yararlanabileceğini söyledi. Mahkeme, başvurucu Tadao Maruko'nun dul aylığı bağlanması isteğinin reddedilmesinin aralarındaki ilişki evlilikle benzer bir statüye sahip olduğundan- "ayrımcılık" olacağını söyledi. Bu, Divan'ın eşcinsel çiftler lehine verdiği ilk karar olarak önemli bir yere sahiptir. Ayrıca Avrupa Adalet Divanı, P v. S - Cornwall Country Council Davası'na ilişkin verdiği kararda çalışma hayatında ihlal edilen cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağını ve eşitlik ilkesini değerlendirmiştir. Davaya kaynaklık eden olay, davacının cinsiyet değiştirmek için ameliyat olma/geçirme kararı alması üzerine işinden kovulmasıdır. Davacı, kovulmasının AB Hukuku’nun güvence altına aldığı cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağını ve eşitlik ilkesini ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bu davada Divan için yeni olan, cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağının gündeme gelmesi ya da eşitlik ilkesinin ihlal edilmesi değildir; yeni olan, Divan’ın kadın erkek eşitliğini güvence altına almayı amaçlayan söz konusu düzenlemenin cinsiyet değiştirmek isteyenler ya da transseksüeller için de geçerli olduğu kanaatine varmasıdır. Cinsiyet kimliği ayrımcılığı ile ilgili önemli konular arasında olan cinsel kimliğin tanınması, cinsiyet geçiş sürecinde eşit muamele gibi konularda halen AB hukuku açısından önemli boşluklar bulunmaktadır. Yogyakarta İlkeleri Yogyakarta ilkeleri temel insan hakları düzenlenmelerinin "cinsel yönelim" ve "cinsiyet kimliği" bağlamında ele alınarak değerlendirmesini ortaya koyan prensipler bütünüdür. Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörünün de katılımı ile akademisyen ve insan hakları savunucularından oluşan 29 kişilik bir ekip tarafından 2006 yılında hazırlanan ilkeler, temel hakları "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği" bağlamında ele almıştır. Yogyakarta ilkeleri LGBTT haklarını tanımlarken aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Sivil Toplum Kuruluşları ve Medya açısından da bir yol haritası çizmiştir. Temel niteliği itibari ile temel haklar ile ekonomik ve sosyal hakları harmanlayan metin, hiçbir şekilde cinsel yönelim veya cinsiyet kimliğinden kaynaklı olarak hakların ihlal edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç, İsveç ve İsviçre de dahil olmak üzere bazı devletler, İlkeleri ya onaylamış ya da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'ndeki beyanlarında ilkelere atıfta bulunmuşlardır. Bazı diğer ülkeler ise yürütme (Almanya, Hollanda, İspanya ve İngiltere) ya da yasama seviyesinde (Belçika), İlkeleri onaylamıştır. Özel Hayat ve Aile Hayatının Mahremiyeti ve Korunması Özel hayat ve aile hayatının korunmasına ilişkin düzenleme getiren Uluslar arası metinlerden en eskilerinden biri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'dir. Sözleşmenin 8. Maddesi şu şekildedir: 1. Herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir. Özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı, kişi ya da kişilerin mahremiyeti ve bu mahremiyetin güvence altına alınmasıyla da yakından ilintilidir. Bu nedenle kişinin rızası olmadan özel hayatına ilişkin bilgileri açık etmek (örneğin sağlık durumu, cinsel yönelimi gibi), ya da kişinin kimliğine dair ifadeleri yok saymak bu maddenin ihlali olarak yorumlanmalıdır. Örneği cinsel kimliğin ifadesi; yani bir kişinin kendini ifade ettiği cinsel kimliğin tanınması (örneğin trans bireylerin cinsiyetlerinin tanınması) bu kasamda ele alınmalıdır. Trans Bireylerin Kimliklerinin Tanınması Bu konuda Avrupa Ülkelerinin mevzuatlarında tam bir belirsizlik söz konusudur. !0 dan fazla ülkede cinsiyetin tanınmasına yönelik herhangi bir yasal düzenleme bulunmazken, bir çok ülkede de mevzuatın boşluğu nedeniyle emsal davlar ve içtihatlar yoluyla bazı kazanımlar mümkün olabiliyor. Avrupa hukuku uluslararası insan hakları sözleşmelerine rağmen bu konuda devletlerin kendi iç hukukuna geniş yetkiler tanımaktadır. Bu durum bir çok kez hak ihlaline neden olmaktadır. Bazı ülkeler ise yasal olarak cinsiyetin tanınması için kısırlık ameliyatını şart koşmaktadır. Bazı ülkeler ise trans beden geçiş süreçleri ile ilgili tıbbi aşamaların başlatılması için kişinin evli olmamasını ya da boşanmış olmasının önkoşul olarak kabul ediyor. Bireyler boşanma sonrası bazı haklarından mahrum kalabiliyor. Bunun yanı sıra kişilerin isim seçimi konusunda da Avrupa Hukuku'nda devletler için bağlayıcı bir pozitif yükümlülük yer almamaktadır. AİHM isim ve kimlik bilgilerinin değişimi ile ilgili olarak 1986 yılında değerlendirdiği Rees-Birleşik Krallık davasında başvurucunun beden geçiş süreçleri ile ilgili gerekli ameliyatlarını tamamladıktan sonraki kütükteki medeni durum değişikliği ve yeni bir doğum belgesi düzenlenmesi yönündeki talebinin reddedilmesi üzerine yaptığı şikayet karşısında AİHM 8. Madde'nin ihlal edilmediğini belirterek söz konusu durumla ilgili Birleşik Krallık iç hukukunun uygulanması gerektiğine kanaat getirmiştir. Sonraki yıllarda ise yapılan benzer şikayetlerin artması (B-Fransa, I – Birleşik Krallık, Christine Goodwin – Birleşik Krallık) üzerine AİHM bu konudaki tutumunu değiştirmiştir. Mahkeme, bilimsel bilgilerin ve uluslararası uygulamaların gelişimini, hukuk sistemlerinin tutarlılığı, ihtiyacı ve ayrıca söz konusu kişilerin tanınmamalarının devam etmesinden kaynaklanan ve artan olumsuzlukları da dikkate alarak devletlerin artık takdir yetkilerinin olmadığı görüşündedir. Başka bir deyişle yükümlüdürler. devletler tanımak ile Türkiye'de ise isim değişikliği ile ilgili emsal kararlar artarken mahkemeden mahkemeye devam eden bir belirsizlik söz konusudur. Beden geçiş süreçleri ameliyatları tamamlanmadan önce de isim değişikliği zaman zaman mümkün olmakla birlikte iki farklı renkten oluşan ve cinsiyeti belirleyen nüfus cüzdanı düzenlemesinden dolayı kişi hala doğduğunda verilen cinsiyete ait nüfus cüzdanını taşımaya devam ediyor. Nüfus cüzdanı değişikliği ve cinsiyetin tanınması için önkoşul olarak kısırlık ameliyatı şartı aranmaktadır. Türkiye'de çok az trans birey beden geçiş süreçleri ile ilgili tıbbi destek alabilmektedir. Bu tıbbi destek sadece gerekli ameliyatlar önceki sürece katkıda bulunmak üzerine kurulu bir destektir. Beden geçiş süreçleri ile ilgili gerekli ameliyatlar ise hiçbir şekilde sağlık güvenceleri tarafından karşılanmamaktadır. Bu durum bu ameliyatların “el altından” gerçekleştirilmesine ya da çok fazla miktarlarda ücretler karşılığında gerçekleştirilerek bir çeşit “pazar” oluşmasına sebep olmaktadır. Türkiye de dahil olmak üzere tüm ülkelerin acil olarak trans bireylerin beyan ettikleri cinsiyeti herhangi bir önkoşul (kısırlaştırma ameliyatı, evli olmama vs.) olmadan yasal olarak tanımaları ve trans bir bireyin doğum belgesinde, nüfus kayıtlarında, nüfus cüzdanlarında, pasaportlarda, eğitim sertifikalarında ve diğer benzer belgelerde hızlı ve şeffaf usûller geliştirmeleri gerekmektedir. Birliktelikler, Evlilik, Evlat Edinme ve Ebeveynlik Hakları Evlenmek isteyen hemcins çiftler yedi üye ülkede cinsiyet açısından nötr evlilik olarak adlandırılan şekilde heteroseksüel çiftlerle aynı haklara sahip olarak yasal anlamda evlilik gerçekleştirilebiliyor. Kayıtlı birliktelik adı altında bir çeşit tanınma sağlayan ülke sayısı ise 13. Eşcinsel evlilik ya da birlikteliğin bir şekilde mevzuatta tanınmaması sosyal güvence, miras hakkı, varis olma hakkı, kurumlarda eşlerine desteklerinin kısıtlanması gibi konularında riskleri veya hak ihlallerini de beraberinde getirmektedir. Evlat edinme eşcinsel çiftler için görece daha fazla olsa bile eşlerden birinin velâyet hakkı, miras ve varis konumu olmayabiliyor. Sadece on ülke hemcins çiftlerde ikinci ebeveynin evlat edinmesi iznini veriyor, iki ülke ise kayıtlı hemcins çiftlere evlat edinme olmadan sadece bazı ebeveynlik yetki ve sorumluluklarını veriyor. Türkiye'de eşcinsel birlikteliklerin tanınması ile ilgili herhangi bir mevzuat bulunmadığı gibi aynı zamanda evlat edinme ve ebeveynlik ile ilgili de herhangi bir düzenlemeye rastlanmamaktadır. Türkiye bu yayının hazırlandığı sırada kendi cinsiyet kimliğini trans erkek olarak tanımlayan ve yasalarca tanınması için de mücadele eden birey ile erkek sevgilisinin evlenmek üzere yaptığı başvuru üzerinden hemcins partnerler arasındaki birlikteliklerin nasıl değerlendirileceği konusunu kısıtlı da olsa kamuoyu gündemine taşımıştır. Daha önce ise, evlilik üzerine hazırlanan bir televizyon programına telefonla katılan kadın bir izleyicinin evlenmek için bir kadınla tanışmak istemesi üzerine de kamuoyunda tartışmalar açılmıştı. RTÜK ise bir özel televizyon kanalına Sex And The City 2 filmindeki eşcinsel evliliği ele alan sahneler açısından uyarı cezası vermişti. Kamuoyuna “Eşcinsel Evlilik Müfredata Girdi” şeklinde verilen haberle ilgili olarak ise Milli Eğitim Bakanlığı haberin nedeninin ilköğretimin 8. sınıflarına yönelik Halk Kültürü dersinin öğretmenler için hazırlanan program kılavuzunda yer alan ibareler ile ilgili olduğunu ve öğrencilerle bir ilgisi olmadığını belirtti. Bakanlık'tan yapılan açıklamada şöyle denildi: "Söz konusu metin eşcinsel evliliği kesinlikle onaylayıcı, olumlayıcı, teşvik edici nitelikte değildir. Metnin hiçbir bölümünde bilimsel ve eğitsel olmayan, öğrencinin pedagojik yapısına zarar verici bir husus bulunmamaktadır. Aksine, bazı toplumlarda bu husus yazılı hukuka girse bile Türk halk hukuku gereği ülkemizde bunun mümkün olmayacağı özellikle vurgulanmakta ve kültürel olarak böyle bir uygulama olumsuzlanmaktadır. Yanlış ve yanıltıcı habercilik anlayışıyla yazılan söz konusu gazete haberleri hakkında gerçek durum kamuoyunun bilgisine saygıyla duyurulur." Sonuç olarak, Türkiye de dahil olmak üzere tüm ülkeler eşcinsel birliktelikleri ve evlilikleri heteroseksüel çiftlere verilen şekilde eşit davranma ilkesini ihlal etmeyecek şekilde bir an evvel düzenlenmeli; sosyal güvenlik, çalışma ve emeklilik ödenekleri, serbest dolaşım, aile birleşmesi, ebeveyn hakları ve miras gibi hak ve yardımları hemcins birlikteliklere de tanıyan şekilde yeniden düzenlenmelidir. Evlat edinme süreçlerinde eşcinsel çiftlerle heteroseksüel çiftlerin erişim ve değerlendirme açısından eşit şekilde yer alabilecek şekilde revize edilmelidir. Yardım yoluyla üreme konusunda hemcins birlikteliklerine de imkan sunulmalı, ayrıca tüm ebeveynlik hakları (velayet, gözetim vs), çocuğun menfaati de göz önünde bulundurulacak şekilde hazırlanmalıdır. Trans bireylerin yasal olarak tanınan cinsiyetleri doğrultusunda tüm bu bahsedilen haklardan etkin biçimde yararlanmalıdırlar. Tüm bu haklar mevzuatın içine yerleştirilmeli ve uygulamadaki kamu kurumları arasındaki idari düzensizlikler de bir an evvel değiştirilmeli ve düzenlemelidir. Trans Geçiş Süreci Ve Hukuka Genel Bir Bakış Trans bireyin geçiş döneminde karşılaştığı psikolojik ve tıbbi süreçlerin yanında bir de, kaçınılmaz olarak, hukuki süreç vardır. Bu proses, sağlıktan sosyal güvenliğe, askerlikten cinsiyet geçişin sonlanmasını da kapsayacak şekilde yatay ve dikey tüm işlemlerin toplamı olarak tanımlanabilir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde ise bu hassas dönem trans bireyin maddi ve manevi bütünlüğünün korunması ve toplumdaki saygınlığına halel gelmeksizin kollanması ilkelerinden hareketle dizayn edilmediğinden oldukça kendiliğinden ve özensiz bir halde ilerlemektedir. Bu standartlaşamama halinin devam etmesi, tek ve eşit bir uygulamanın süreklilik kazanmaması durumunda var olan sorunların artarak süreceğini tahmin etmek bir kehanet olmasa gerek. Trans Birey ve Kişi Hakkı Kişi hakkı 1982 Anayasası ile kişinin yaşam, maddi ve manevi bütünlüğünü koruması ve geliştirmesi çerçevesinde güvence altına alınmıştır. Trans bireylerin “maddi ve manevi varlıklarını geliştirme” haklarıyla ilgili en önemli amir hüküm ise Medeni Kanun madde 40’ta vücut bulmuştur. Bu maddeye göre: “Madde 40- Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin on sekiz yaşını doldurmuş bulunması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporuyla belgelemesi şarttır.” Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla doğrulanması halinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.” Yukarıda da belirtildiği üzere trans geçiş sürecindeki başvurucu trans bireyin “cinsiyet değişikliği” davasından sonuç alması için 18 yaşından büyük, bekâr, cinsiyet geçişinin ruh sağlığı açısından zorunlu olup sürekli olarak üreme yeteneğinden yoksun olması gerekir. Başvurucu eğer bu koşullara haizse cinsiyet geçiş süreci başlar. Bu süreç altı ay ile iki sene arasında değişmekte olup başvurucu hem tıbbi hem psikolojik aşamaları doktor ve psikiyatr gözetiminde tamamlar ve uzman raporları ışığında cinsiyetinin mahkemece “değiştirilmesine” karar verilir. Dolayısıyla trans geçiş süreci ve davaları zincirleme ve birbirine bağlı olup devletin gözetim ve denetiminin sürekliliğinden dolayı kişi hakkıyla doğrudan ilişkili diğer davalardan, örneğin isim değişikliği davası ya da hakarete dayalı tazminat davasından, farklılık gösterir. Bu hukuki ilişkiler bütünündeki süreklilik ve denetim yönleri göz önüne alındığında “cinsiyet değiştirme” davasının en fazla vesayet davasıyla benzerlik arz ettiği gözlemlenmektedir. Uygulamada ise geçiş süreçlerinin belli bir hukuki standarda kavuştuğunu söylemek mümkün değildir. Cinsiyet geçişe izin kararının niteliği, hükmü tesis eden hâkimin dünya görüşünden davanın açıldığı yerin bir il veya ilçe olmasına kadar fark edebilmektedir. Hatta başvurucunun cinsiyet geçişinin kadından erkeğe ya da erkekten kadına olması dahi kararları etkileyebilmektedir. Başvurucunun veya ailesinin nüfuzu ve/veya sosyal çevresinin de trans bireyin geçiş sürecini doğrudan etkileyebildiği bilgi dâhilindedir. Yukarıda sözü edilen amir hüküm Medeni Kanunun 40. Maddesinin en “sorunlu” şartının“üreme yeteneğinden sürekli yoksunluk” olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu şartla Devlet, başvurucu trans bireyin erkekliğini veya kadınlığını tescil etmeden önce strelizasyonunu ön koşul sayarak zürriyet hakkını gasp etmekte ve böylece “gelecek nesilleri korumaktadır”. Dolayısıyla Devlet trans vatandaşını Anayasa ve Uluslararası İnsan Hakları sözleşme ve şartlarıyla da korunan iki haktan biri arasında seçim yapmaya zorlamaktadır: Başvurucu ya o çok istediği mavi ya da pembe kimliğe “kavuşacak” ya da çocuk yapma ve üreme yeteneğini koruyacak ancak “tanınmamış” kimliğiyle yaşamaya mecbur olup hayatının her alanındaki kaosa boyun eğecektir. İki hakkın birlikte ve aynı anda trans vatandaş tarafından kullanılması Devlet için mümkün değildir. Hâlbuki Devletin bu uygulaması ve anlayışı açıkça hem kanun önünde eşitlik ilkesinin hem de kişinin dokunulmaz ve devredilmez kişi hakkının kanun eliyle ihlalidir. Maalesef bu uygulamanın hukuksuzluğu, trans başvurucular “üreme yeteneğinden sürekli yoksunluk” şartını ya hormon kullanarak ya da merdiven altı ameliyatlar yoluyla yerine getirdikleri için açılan “cinsiyet değiştirme” davalarında çok da tartışılamamıştır. Bu tartışmayı AİHM nezdinde yapan bilgimiz dâhilindeki tek örnek Mersinli bir trans başvurucunun açtığı davadır. Hem AİHM’in zorunlu kısırlaştırmayı hukuki zorunluluk olarak düzenleyen davalı üye devletleri mahkûm ettiği kararları1 hem de alınan son duyumlar davanın trans başvurucu lehine sonuçlanacağı yönündeyse de yürürlükteki kanunun bu bölümünün değişip değişmeyeceği ve Devletin bu karar doğrultusunda bir yasa değişikliğini gündemine alıp almayacağı karar açıklandıktan sonra görülecektir. AİHM ise konuyu AİHS’nin 8. Maddesi çerçevesinde değerlendirmektedir. Bu maddeye göre: “Madde 8: Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir” 1 Bkz. B. Vs. Fransa, 25 Mart 1992 tarihli AİHM kararı, Sheffield ve Horsham vs. Birleşik Krallık 30 Temmuz 1998 tarihli AİHM kararı, Chrtine Goodwin vs. Birleşik Krallık 11. Temmuz 2002 tarihli AİHM kararı. Dolayısıyla trans birey yeniden cinsiyet tayini sürecindeki tüm taleplerini özel hayata saygı maddesine dayandırabilmektedir. Bu kapsamda AİHM yeniden cinsiyet tayini ameliyatı, ad ve kimlik değiştirme konularında imzacı devletlere içtihatları yoluyla çeşitli yükümlülükler getirmiştir. AİHM B vs. Fransa (1992) , Sheffield ve Horsham vs. Britanya (1998), Goodwin vs. Britanya (2002) ve Grant vs. Britanya (2003) kararlarında kişinin doğum belgesinin tercih ettiği cinsiyete göre değiştirilmemesini Sözleşmenin 8. Maddesinin ihlali anlamına geldiğine karar vermiştir. Bu kararlarla AİHM, trans bireylerin cinsiyet değişiminin tanınmasını yasal olarak şart koşmuş ve imzacı devletlere bu yükümlülüğü getirmiştir. Yani hiçbir imzacı devlet trans bireyin cinsiyet durumunu hukuki platformda, bilerek ya da yasal boşlukları bahane ederek, düzenlememe yoluna gidemez ve böylece bireyin hayatının her alanında kaos yaşamasına neden olamaz. Mahkeme aynı zamanda trans bireyin cinsiyet değişikliğinin her türlü kimlik belgelerinde (nüfus cüzdanı, ehliyet, oda kimlik kartları vs.) tanınmasını imzacı devletin yükümlülüğünde saymıştır. Mahkemenin B. vs. Fransa ve Goodwin vs. Britanya kararları mahkemenin bu tutumunun somutlaştığı kararlardır. Bu bağlamda cinsiyet değişikliğinin sadece nüfus cüzdanlarında değil kişiyle ilgili tüm belgelerde değiştirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde trans birey sosyal hayata katılamayacak iş, sosyal güvenlik, eğitim gibi en temel haklarından yoksun bırakılmış olacaktır. Öte yandan Türkiye’de 2004 yılından beri yasal zorunluluk olan ve Medeni Kanun madde 40’ta yer alan kısırlaştırma şartı AİHM içtihatları ve genel prensiplerine açıkça aykırıdır. Mahkeme, devletin bireyin hayatına bu kadar güçlü ve geri dönülemez biçimde müdahale etmesini açıkça AİHS’nin 8. maddesinin ihlali saymaktadır. Mahkemenin bu mantığından yola çıkan Avusturya Yüksek İdare Mahkemesi 2009 yılında zorunlu ameliyatın cinsiyet ve ad değişikliği için ön koşul olmadığına karar vermiştir. Aynı şekilde 2005 yılında Almanya Federal Yüksek Mahkemesi de “cerrahi müdahalenin, cinsiyeti değiştirmenin önkoşulu olmasının giderek artan şekilde sorunlu bulunduğunu ve artık uzmanlar arasında kabul görmediğini” belirterek AİHM içtihadının işaret ettiği şekilde karar vermiştir. Ayrıca AİHM bu türden fiziksel prosedürlerin ön koşul olarak trans bireyin önüne konmasının AİHS’de korunan aile kurma hakkının baltalanması anlamına da geleceğini belirtmiştir. AİHM içtihatlarında devletlerin tam bir yeniden cinsiyet tayinine yol açacak ameliyat olma imkânını sağlamasını pozitif bir yükümlülük olarak tesis etmiştir. Bu yüzden trans bir bireyin istek ve ihtiyaçlarına bağlı olarak, örneğin hormon tedavisine, yeniden cinsiyet tayini ameliyatına ya da kalıcı epilasyon ve ses eğitimi gibi diğer tıbbî müdahalelere erişiminin olması gerekmektedir. Tedavinin söz konusu çoğu kişi için anlamlı bir yaşamı mümkün kılacak tıbbî bir gereklilik olduğunu kabul etmek önemlidir. Bu yükümlülüğe ek olarak devletler başarılı sonuçlar elde edebilmek için tedaviyi bireyin ihtiyaçlarına göre de uyarlamalıdırlar.2 AİHM Van Kück vs. Almanya (1997) ve L. Vs. Litvanya (2003) kararlarında devletlerin sigorta planlarının da yeniden cinsiyet tayini ameliyatını da içeren bilumum “tıbben gerekli” tedavileri kapsamasını açıkça zorunlu kılmıştır. AİHM’in getirdiği bu standardın, Türkiye’nin de içinde olduğu, tüm Avrupa Konseyi üyesi devletlerde uygulamaya konması zorunludur. Her ne kadar AB üyesi devlerdeki trans bireyler devletin sağlık sigortası kapsamında ameliyat masraflarının karşılanmasını reddetseler de AB dışı Avrupa Konseyi üyesi devletlerde durumla ilgili bilgi eksikliği olduğundan devletler üzerinde gerekli ve hukuki baskı 2 İnsan Hakları Komiseri’nin 29 Temmuz 2009 İnsan Hakları Raporunun “İnsan Hakları ve Cinsiyet Kimliği” Bölümünden, Avrupa Konseyi, Strasbourg, 2009. kurulamamaktadır. Türkiyeli LGBTT örgütlerinin, AİHM içtihadıyla zorunluluk haline gelmiş bu uygulamanın Türkiye Devletince hayata geçirilmesi için ısrarlı ve sürekli kampanya yürütmeleri, Devletin isteksizliği veya uygulamayı reddetmesi halinde de konuyu ulusal ve uluslararası platformlara taşıması bu sorunun aşılmasında önemli katkı sağlayacaktır. Trans Birey ve Evlenme Hakkı Evlilik konusu da trans bireylerin hak gaspına uğradıkları önemli alanlardan biridir. Evlilik Anayasada ayrıca ve açıkça tanzim edilmiş bir hak olmayıp dolaylı olarak aile kurumu başlığı altında düzenlenmiştir. 41. Maddede şu şekildedir: “MADDE 41Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.” Evlilik ile ilgili doğrudan düzenleme ise Medeni Kanunda yapılmış ve yine bu kanunda evlenmenin usul ve esasları hüküm altına alınmıştır. Medeni Kanunun 134. Maddesi açıkça sadece kadın ve erkeğin birbiriyle evleneceğinden bahsetmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de sadece heteroseksüel evlilikler yapılabilir. Madde şu şekildedir: “Madde 134 - Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar.” Ancak Türkiye’nin de imzacı olduğu AİHS’de ise evlilik açıkça insanın temel bir hakkı olarak tanınmaktadır. AİHS’nin 12. Maddesi şu şekildedir: “Madde 12- Evlenme hakkı: Evlenme çağına gelen erkek ve kadın, bu hakkın kullanılmasını düzenleyen ulusal yasalar uyarınca evlenmek ve aile kurmak hakkına sahiptir.” AİHS’nin 12. maddesi her ne kadar hakkın kullanılmasını ulusal yasalara bağlasa da bu, evlilik hakkının varlığını ve öne sürülmesini engelleyen bir şart değildir. Bu düzenlemeye göre evlilik bireye özgülenmiş bir hak olup partnerinin cinsiyeti, cinsiyet kimliği veya cinsel yöneliminden aridir. Dolayısıyla her iki düzenleme arasındaki fark şudur: Evlilik AİHS’ye göre temel bir insan hakkıyken ulusal mevzuatta evliliğin, Anayasada da düzenlenmemesinden yola çıkarak, bir tür idari prosedür olarak görüldüğü öne sürülebilir. Bu iki madde arasındaki ilişki ve etkileşimin ne ve nasıl olması gerektiği ise Anayasanın 90. maddesinde tanzim edilmiştir. Bu maddeye göre usulüne uygun yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükmü esas alınır. Buradan yola çıkarak denebilir ki evlilik her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için bir haktır ve bu hakkın tüketilmesinde idari ve hukuki engeller çıkarmak hukukun ihlali anlamına gelmektedir. “Evlen’me” Eşcinsellerin yasal birlikteliklerinin kayıt altına alınmasının farklı yasal uygulamaları var. Türkiye medyasında bu konu hep magazinsel boyutu ile ele alınıyor. Öncelikli olarak, kayıtlı beraberlik, evlilik, bildirimde bulunma gibi farklı haklar kategorileri üzerinden tanımlanan eşcinsel birliktelikler mevcut. Türkiye’de homofobi ve transfobi karşıtı hareket öncelikli olarak heteroseksizm karşıtı politikalar üretmeye çalışıyor. Bu politikalarımız doğrultusunda heteronormatif toplumsal yapıyı ve bu yapının kurumlarını eleştiriyoruz. Evlilik/aile kurumu heteronormatif yapının kendini yeniden yeniden inşa ettiği alanların başında geliyor. Bizler bu yapının mevcut haliyle korunuyor olmasına karşı çıkıyoruz. Bunun yanında pek tabii ki sosyal haklarımızı elde etmek için mücadele etmeye devam ediyoruz. Hiç kimsenin, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, dili, dini, ırkı vs. nedeniyle diğer vatandaşların sahip olduğu haklardan yoksun bırakılmasına karşı sessiz kalmamız mümkün değil. Ancak yukarıda dediğim gibi LGBT birliktelikleri farklı şekillerde kayıt altına almak ve eşcinsellere haklarını vermek mümkün. Bunlar üzerine yoğunlaşmak ve hangisinin nasıl bir çerçevede hakları kısıtlamadığına bakmak gerekir. Birlikte olma neyi beraberinde getiriyor? Örneğin, sevgiliniz akademide akademisyen ise ve lojmanda kalıyorsa birlikteliğinizin “yasal kaydı” olmazsa lojmanda siz ancak “kaçak” olarak kalırsınız. Başka bir örnek, sevgiliniz tutuklandı, gözaltına alındı, ya da hastaneye kaldırıldı diyelim, bütün bu süreçlerde “onun en iyi arkadaşı” olmanın ötesine geçemezsiniz, refakatçi kalamazsınız, sevgiliniz için avukat vs. tutamazsınız. Hapishanede aile yakınlarına haftada bir verilen görüş hakkı yerine ayda bir “tanıdık” görüşlerini beklemek zorunda kalırsınız. Kısaca birlikteliklerimizin kayıt altına alınmaması bizleri mağdur ediyor. Bu konuya hak temelli bir yaklaşım ile yaklaşılmıyor olması, eşcinsellik ve evlilik söz konusu olduğunda birileri “toplumsal yapıyı” “dejenere” ettiğimizi iddia ediyor, başka birileri de bizim “sisteme entegre olduğumuzu” söylüyor. Solcu arkadaşlarımız sosyal haklarımıza ilişkin konuşmaya başladığımızda “sisteme uyum sağlıyorsunuz” diyorlar. Ancak aynı arkadaşlar, partnerlerinin aileleriyle ve/veya iş hayatında sorun yaşamamak için vs. heteroseksüel aile birliklerini kuruyorlar ve evleniyor. Onların bireysel olarak evlilik kurumunu yeniden inşa ediyor olması sorun olmuyor ama benim cinsel yönelimim nedeniyle mağdur bırakılmama karşı ses çıkartmam -ki bana göre sisteme karşı bir duruş olarak inşa edilebilir- sisteme entegre olmak olarak görebiliyor. Hetero dostlar neler yapılabilir konusunda ise, öncelikli olarak anadilde eğitim hakkının sadece Kürtlerin savunuyor olmasını sorunlu buluyorsak, eşcinsellerin sosyal hakları söz konusunda olduğun da aynı tavrı sergileyebiliriz. Örneğin homofobi ve transfobi karşıtları eşcinseller evlilikleri yasal düzenleme getirilene kadar evlenmekten imtina ettiklerini açıklayabilirler. Ve belki böylece heteronormatif evlilik-aile kurumu özgürleşebilir. Evlilik üzerine konuşunca beraberinde hemencecik boşanma mevzusu gündeme geliyor. Heteroseksüel ritüellerle karşılaştırmak mümkün! Hiçbir gey, lezbiyen, biseksüel ya da transın partnerini ve çocuğunu “kendisinden boşandığı için öldürmeyeceğini” düşünüyorum. Çünkü heteroseksüel birliktelikler dinle, kültür, örf, adet vs. ile abluka altına alınıyor ve kutsanıyor. Bu kutsanmış ablukayı yıkmak isteyen kadınları, ne polis, ne devlet ne de koca, ne de babaları bir birey olarak değil, ailenin bir parçası olarak görüyor. Bu da kadına yönelik her türlü şiddetin meşrulaşacağı bir zemini beraberinde getiriyor. Ancak LGBT varoluş zaten sistem dışı bir alanda kuruluyor. Eşcinsel birliktelilerinin evlilik ve boşanmaları bu kutsanmış ablukanın dışında olacağı için daha özgürlükçü olabilir diye düşünüyorum. Kapitalist sistemde evlilik bir iş anlaşması, boşanma da bu anlaşmanın bozulması ritüeli… Evlilik aşk bittiği halde devam eden ve insanları kısıtlayan bir yapıya dönüşüyor. Bu noktada aşklarına ve kendi varoluşlarına sahip çıkarak bütün sistemi karşılarına alan eşcinsel, biseksüel ve transların aşk bittiği halde evliliklerine devam etmeyeceğini düşünüyorum. Son olarak, yasal olarak tanınıp tanınmaması bizim aşklarımıza ve hayatlarımıza bir şey katmıyor. Bizler sevgililerimizle, aileleriyle görüşerek ancak heteronormatif aile yapısının kıskasına düşmeden daha özgürlükçü ilişkilerimizi kurabiliyoruz. Benim ve sevgilimin babamın evinde aynı yatakta yatabilmemiz için devletin vereceği kâğıda ihtiyacımız yok. Ailemin yanında olsun olmasın, eşcinsel olduğumu yok sayarak bana “neden evlenmiyorsun” sorusuna “evlenemiyorum ki” diyorum. Aras, trans bir erkek, Barış ise gey, Türkiye’de LGBT bireylerin sosyal haklara erişememelerine dikkat çekmek ve LGBT hareket içinde de “öncelikli” olmadığı varsayılan evlilik mevzusunu gündemimize sokmak için evlenmeye karar verdiler. Mavi ve pembe kimliğinin evlenmek için yeterli olduğu ülkemizde, Aras’ın trans görünürlüğü ile Barış’ın gey kimliği evlenmelerine izin vermiyor. Trans kadın ve erkeklerin kişisel beyanlarını kabul etmeyerek, kimlik renklerine kendisi karar veren devlet, “madem öyle, işte böyle” diyen Aras ve Barış’ın evlenmelerine izin vermiyor. Kimlik kartları üzerinden baktığımız da bir kadının bir erkeğin evlenmesine izin vermiyor gibi görünse de asıl meselenin Aras ve Barış’ın biyolojik cinsiyetleri olmadığını, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği meselesinin devreye girdiğini görüyoruz. Türkiye'nin heteronormatif toplumsal yapısı, LGBT bireylerin “evcilik” oynamasına da izin vermiyor. Bir yıla yakın bir süre önce evleneceğini açıklayan Aras ve Barış’ın halen bürokratik engellere takılıp kalmış olmaları da bunun bir göstergesi. İnsan Haklarının hiyerarşik bir öncelik sıralamasından muzdarip olan bizlerin kendi sorunlarımız arasında da bir öncelik yapmamamız gerektiğinin iyi bir örneği olarak bu evlilik meselesini desteklememiz, en azından “bunca sorunlarımız varken” yaklaşımımızı sergilememiz gerekir. Türkiye'deki LGBT Bireyler İçin Yasal Koruma Projesi Analizi Bu çalışma Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği tarafından “LGBT Bireyler İçin Yasal Koruma” kapsamında yürütülmüştür. Türkiye’de LGBT bireylerin yaşadığı sorunlar ve yasal düzenlemede yer almamasından yola çıkarak farklı şehirlerde yaşayan insanlara uygulanan bir anket çalışmasıdır. Türkiye’de LGBT örgütlerinin/oluşumlarının/derneklerinin bulunduğu illerden olan Eskişehir, Ankara, İzmir, Diyarbakır ve İstanbul seçilerek insanlara LGBT bireylerin anayasal düzenlemede yer alıp almamalarıyla ilgili sorular sorulmuştur. Anket İzmir’de 414, İstanbul’da 425, Ankara’da 396 ve Eskişehir’de 199 kişi Diyarbakır’da 195 kişi olarak toplamda 1629 kişiye uygulanmıştır. Soruların çoğu için pasta grafik ve çubuk grafik çizilmiş ve frekans tabloları oluşturulmuştur. Ayrıca sorular arasındaki ilişkileri açığa çıkartmak için Ki-Kare testi uygulanmış ve p olasılık değerine göre yorumlamalar yapılmıştır. Frekans Dağılımlarına İlişkin Değerlendirme ve Değerlendirme 1.Cinsiyet Dağılımı Çalışma da anket % 43,34’lik bir oranla 706 kadına uygulanmış ve % 56,66’lük bir oranla 923 erkeğe uygulanmıştır. 2.Yaş Dağılımı Çalışmaya 18-28 yaş aralığında %47,5’lik bir oranla 773 kişi, %32,8’lik bir oranla 29-39 yaş arasında 534 kişi, %15,5’lük bir dilimle 40-50 yaş arasında 252 kişi, %3,36’lik oranla 51-61 arasında 59 kişi ve %0,7 ’lik bir oranla 61 yaş ve üstü 11 kişi katılmıştır. 3.Öğrenim Durumu Çalışmaya katılan kişilerin eğitim durumlarına baktığımızda ise % 0,6 lık bir oranla 10 kişi okur-yazar, %7,4 lük bir oranla 121 kişi ilkokul mezunu, %8,3 lük bir oranla 135 kişi ortaokul mezunu, %27 lik bir dilimle 440 kişi lise mezunu, %56,5 lik oranla 921 kişi ise üniversite ve üstü eğitim seviyesine sahiptir. 4. Sizce anayasa toplumda hangi kesimi temsil etmeli? Toplumda anayasa her kesimi temsil etmeli diyenlerin sayısı %84,9’luk bir oranla 1383 kişidir. 2.si sırada ise %11,7’lik bir dilimle çoğunluk cevabını veren 190 kişi varken , %0,9’luk bir oranla azınlık diyenlerin sayısı 14’tür. %1,54’lük bir oranla iktidar cevabını veren 23 kişi vardır. %1,2’lük bir oranla diğer cevabını veren ise 19 kişidir. Anayasal düzenin temsiliyeti konusundaki yoğunluk herkes cevabında yer almaktadır. 5. Sizce yasalar önünde herkes eşit olmalı mı? Bu soruya %97,5’lik bir oranla 1588 kişi evet cevabını verirken, %2,5’lik bir oranla 41 kişi hayır cevabını vermiştir. Evet cevabını verenlerin 694’ü kadın iken 894 tanesi erkektir. Anlaşıldığı üzere çalışma yapılan illerdeki büyük çoğunluk anayasal düzende genel eşitlikten yanadır. 6. Sizce LGBT bireyler anayasanın genel eşitlik maddesinde yer alsın mı? Bu soruya evet cevabını verenlerin sayısı %79,6 ile 1296 kişiyken %20,4 ile 333 kişi hayır cevabını vermiştir. Sonuçlardan da anlaşılacağı üzere büyük bir çoğunluk LGBT bireylerin anayasal düzende genel eşitlik maddesinde yer almasında sorun görmemektedir. LGBT bireylerin genel eşitlik maddesinde yer almasına evet diyen kişilerin nedenlerine baktığımızda tüm katılımcıların bir neden belirtmediğini görmekteyiz. Bir neden belirten kişilerden ise 313 kişi genel eşitlik başlığı altında bu soruya evet cevabını vermiştir. LGBT bireylerinde bu ülkenin bir vatandaşı olduğunu, adı üstünde genel eşitlik başlığının anlamlı olması için LGBT bireylerin yer alması gerektiğini, vatandaş olarak eşit haklara sahip olması gerektiğini vurgulamış ve genel eşitlik nedeniyle evet demişlerdir. Evet diyenlerin bir diğer kategorisi ise 91 kişi ile insan olmaya vurgudur. Bu kişiler LGBT bireylerin genel eşitlik maddesinde yer alma nedeni olarak “onlarda insan” cevabını vermiştir. LGBT bireylerin genel eşitlik maddesinde yer almasına hayır diyen kişilerin nedenlerine bakınca ise nedenler şu başlıklarda toplanmaktadır. İnsanların eşit olmadığını ve dolayısıyla LGBT bireylerin de bu eşitlik içerisinde yer almaması gerektiğini söyleyenler, eşcinselliğin özendirici bir yanı olduğunu ve toplumda bu özelliğin artacağı korkusundan dolayı hayır diyenler, toplumun buna hazır olmadığını belirtenler, dini nedenlerden dolayı yani günah olduğunu dine aykırı olduğunu söyleyenler ve son olarak da yaşam tarzı olarak “bizden farklı” olarak tanımlayanlar bulunmaktadır. 7. Sizce kişilere yönelik cezalandırılmalı mı? ayrımcılık %96,4’lik bir oranla 1570 kişi bu soruya evet cevabını verirken %3,6’lik bir dilimle 59 kişi hayır cevabını vermiştir. 8. Sizce LGBT bireylere ayrımcılık cezalandırılmalı mı? yönelik %85,2’lük bir oranla 1388 kişi ayrımcılık cezalandırılmalı demiştir.%14,7’lik bir oranla 240 kişi hayır cevabını vermiştir. Kişilere yönelik ayrımcılık cezalandırılmalı diyen 1570 kişi içinde 1388 kişi LGBT bireylere yönelik ayrımcılık cezalandırılmalı demiştir. Aradaki 182 kişi için LGBT bireylere yönelik ayrımcılık hak edilen bir ayrımcılık ya da cezalandırılması gerekmeyen bir ayrımcılıktır. 9. LGBT bireyleri hedef alan suçlara daha ağır cezalar getirilsin mi? %59,1’lik bir oranla 963 kişi evet demişken, %40,9’luk bir oranla 666 kişi hayır demiştir. 10. Eşcinsellerin evlenebilmeleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Eşcinsel bireylerin evlenmeleri konusunda bu durumu onaylayan kişilerin sayısı %49,1’luk bir oranla 800 kişidir. Evlenmelerini istemeyenlerin sayısı ise%37,1 oranıyla 604 kişidir. %11,2’lik dilim içine giren 165 kişi ise beni ilgilendirmiyor cevabını vermiştir. Diğer cevabını veren 43 kişi ise %2,6’lık bir orana sahiptir. 11. Belli bir süre birlikte yaşayan eşcinsellerin birbirlerinin yasal mirasçıları olması konusunda ne düşünüyorsunuz? %75’lik dilimi oluşturan 1222 kişi, LGBT bireylerin birbirlerinin mirasçısı olmalarına evet demiştir. %11,8’lik dilimde yer alan 192 kişi yasal mirasçısı olmalarına karşı çıkmıştır. %11,1’lik oranla 181 kişi beni ilgilendirmez cevabını vermiştir. %2,1’lük oranla 34 kişi diğer yanıtını vermiştir. 12.eşcinsellerin evlat edinmeleri konusunda ne düşünüyorsunuz? %40,1’lik bir oranla 654 kişi eşcinsellerin evlat edinebilmeleri gerektiğini düşünürken, %48,4’lik bir oranla 788 kişi evlat edinmelerine karşı çıkmıştır. %7,7’lik bir oranla 125 kişi beni ilgilendirmiyor deyip kayıtsız kalırken %3,8’lık bir oranla 62 kişi diğer seçeneğini işaretlemiştir. 13.Desteklediğiniz parti, yeni anayasada LGBT bireylerin haklarının yer almasını desteklerse o partiye oy vermeye devam eder misiniz? 1344 kişi böyle bir durumda destekledikleri partiye oy vermeye devam edeceklerini bildirerek %82,5’lik dilimi oluşturmaktadır. %9,7’lik oranı oluşturan 158 kişi hayır cevabını vermişlerdir. %7,7’lik kısım ise bilmiyorum cevabını veren 125 kişiden oluşmaktadır. %0,1’lik bir oranla 1 kişi oy vermediğini belirtmiştir. Çapraz Tablolar Ve Değerlendirmeler 1.Cinsiyet ve anayasanın temsil etmesi gereken kesim arasındaki ilişki Analiz sonuçlarına baktığımızda cinsiyet ve anayasanın kimleri temsil etmesi sorularına verilen cevaplar arasındaki ilişki anlamlı değildir. Soruyu cevaplayan 627 kadın içinde 69 kadın çoğunluk, 4 kadın azınlık, 9 kadın iktidar, 618 kadın, herkesimi cevabını vermiştir. 6 kadın ise diğer seçeneğini işaretlemiştir. Erkeklerin cevaplarına baktığımızda ise 121 erkek çoğunluk, 10 erkek azınlık, 14 erkek iktidar cevabını verirken 765 erkek herkes cevabını vermiştir. 19 kişi de diğer seçeneğini işaretlemiştir. 2. Anayasanın toplumda hangi kesimi temsil ettiği ve LGBT bireylerin anayasanın eşitlik maddesinde yer alması arasındaki ilişki Anayasanın toplumda temsil etmesi gereken kesim ile LGBT bireylerin anayasanın genel eşitlik maddesi içinde yer alması arasındaki ilişki anlamlıdır. Anayasa toplumda herkesi temsil etmelidir cevabının çoğunlukta olduğu çalışmada büyük bir çoğunluk LGBT bireylerin de anayasanın genel eşitlik maddesinde yer alması gerektiğini düşünmektedir. Oranlara baktığımızda da anayasa çoğunluğu temsil etmeli diyen 190 kişi içinde LGBT bireylerin genel eşitlik maddesi içinde yer almasına evet diyen 120 kişi vardır. Buradan anlaşılacağı üzere genel eşitlik maddesi içinde LGBT bireyler bu eşitlik ışında kalmaktadır. Herkesi içine almayan bir ‘genel eşitlik’ söylemidir. Hayır diyen 70 kişidir. Azınlık cevabını veren 14 kişide ise LGBT bireylerin genel eşitlik maddesinde yer almasına 12 kişi evet 2 kişi hayır cevabını vermiştir. İktidar cevabını veren 23 kişi içinde ise 8 kişi evet 15 kişi hayır cevabını vermiştir. Ki iktidarı ve yandaş düşünceyi de hesaba kattığımızda bu oran şaşırtıcı değildir. Her kesimi cevabını veren 1383 kişi içinde LGBT bireylerin genel eşitlik maddesi içinde yer almasına evet diyen kişi sayısı 1141 iken hayır cevabını veren 242 kişidir. Hayır diyen kişiler için LGBT bireyler ‘herkes’ tanımı içine girememektedir. Bu kişiler için verilen cevaplarda bir çelişki mevcuttur. Diğer seçeneğini işaretleyen 19 kişi içinde ise 15 kişi evet cevabını vermiştir. 3. Kişilere yönelik ayrımcılığın cezalandırılması ve LGBT bireylere yönelik ayrımcılığın cezalandırılması arasındaki ilişki Kişilere yönelik ayrımcılığın cezalandırılması ve LGBT bireylere yönelik ayrımcılık arasındaki ilişkinin anlamlı olduğunu görürüz. Kişilere yönelik ayrımcılığın cezalandırılmasını savunan kişilerin LGBT bireylere uygulanan ayrımcılığında cezalandırılmasını istemesi gerekir. Ve sonuçlar bize bu anlamda ikisi arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Kişilere yönelik ayrımcılık cezalandırılmalı diyen 1570 kişi içinde LGBT bireylere yönelik ayrımcılık cezalandırılmalı diyen 1373 kişi vardır, hayır diyen 196 kişi varken “fikrim yok” yanıtını veren 1 kişi vardır. Benzer şekilde kişilere yönelik ayrımcılık cezalandırılsın deyip LGBT bireyleri bu kişiler içine almayan kişiler bulunmaktadır. LGBT bireylere yönelik ayrımcılık bir ayrımcılık sayılmamaktadır. Kişilere yönelik ayrımcılık cezalandırılmasın diyen 59 kişi içinde LGBT bireylere yönelik ayrımcılık cezalandırılmalı diyen 15 kişi varken LGBT bireylere yönelik ayrımcılık cezalandırılmamalı diyen 44 kişi vardır. 4. LGBT bireylerin evlenme hakları ve evlat edinme hakları arasındaki ilişki LGBT bireylerin evlenebilmeleri ve LGBT bireylerin evlat edinebilmeleri arasındaki ilişki anlamlıdır. Bireylerin evlenme haklarına evet diyen kişilerin evlat edinmelerine de evet demesi gerekir. Ancak evlenebilmelerine evet diyen 800 kişiden sadece 508 kişi evlat edinebilmeliler demiştir. Evlenebilmelerine evet derken evlat edinmelerine hayır diyen kişiler için çocuk sahibi olmak toplumsal açıdan önemli bir konudur. Evet diyen kişilere sıra çocuğa gelince tereddüt etmektedir. Çünkü çocuk sahibi olmak daha doğrusu bir çocuğu bu toplumsal yapıya uygun bir şekilde yetiştirmek LGBT bireylerin üstlenmesi gereken bir görev değildir. Onlara göre bu görevi üstlenseler bile ‘bize’ uygun bir çocuk yetiştiremezler ve toplumu yanlışa sevk ederler. 221 kişi edinememeliler demiş ve 32 kişi beni ilgilendirmiyor cevabını vermiştir. LGBT bireylerin evlenmelerine hayır diyen 604 kişiden 90’u evlat edinmelerine evet derken 476 kişi hayır demiştir. 31 kişi de beni ilgilendirmiyor diyerek konuya kayıtsız kalmıştır. Hayır diyenlerin nedenlerine baktığımız da farklı seçenekler görmek mümkün; yetiştirilen çocukların da eşcinsel olacağı korkusu, yarın bir gün bu yetişen çocukların ülkeyi yönetici konuma gelmelerinden duyulan korku, eşcinsellerin psikolojilerinin bozuk olmasından dolayı yetişen çocuğun da psikolojisinin bozuk olacağına duyulan inanç vb. gibi. LGBT bireylerin evlenmemelerine “beni ilgilendirmiyor” cevabı veren 182 kişiden LGBT bireylerin evlat edinmelerini onaylayan38 kişi varken evlat edinmesine karşı çıkan 80 kişi varken beni ilgilendirmiyor diyen 57 kişi vardır. Diğer cevabını veren 43 kişi içinde LGBT bireylerin evlat edinmelerini onaylayan 18 kişi varken evlat edinmemelerini isteyen 11 kişi vardır. Beni ilgilendirmiyor cevabı veren 5 kişi yanında diğer seçeneğini işaretleyen 9 kişi yer almaktadır. 5. LGBT bireylerin evlenmeleri ve birbirlerinin mirasçısı olmaları arasındaki ilişki LGBT bireylerin evlenmeleri ve birbirlerinin mirasçısı olabilmeleri arasındaki ilişkiye baktığımızda ilişkinin anlamlı olduğunu görürüz. LGBT bireylerin evlenmelerine evet diyen 800 kişiden birbirlerinin mirasçısı olmasına evet diyen 748 kişi vardır, 19 kişi hayır cevabını vermiş, 18 kişi beni ilgilendirmiyor cevabını vermiştir. LGBT bireylerin evlenmelerine hayır diyen 604 kişiden 360’ı LGBT bireylerin birbirlerinin mirasçısı olmalarına evet demiştir. 163 kişi mirasçısı olamazlar derken 73si beni ilgilendirmiyor demiştir. 8 kişi de diğer seçeneğini seçmiştir. LGBT bireylerin evlenmeleri konusunda “beni ilgilendirmiyor” diyen 182 kişiden sadece 85 tanesi birbirlerinin yasal mirasçısı olabilirler derken 6 tanesi olamazlar demiştir. 88 kişi ise miras konusunda da beni ilgilendirmiyor demiştir. 6.LGBT bireylerin anayasanın genel eşitlik maddesinde yer alması ve oy verilen partinin LGBT bireylerin anayasal düzeyde hizmet etmesi arasındaki ilişki LGBT bireylerin anayasanın genel eşitlik maddesinde yer alması ve destek verilen partinin LGBT bireylerin hakları konusunda çalışma yapması arasındaki ilişki sonuçlarına baktığımızda anlamlıdır. LGBT bireylerin anayasanın genel eşitlik maddesinde yer almasına evet demek, oy verdiğiniz partinin bu konuda çalışma yapmasını da desteklemek gerekir. Sonuçlar da bize benzer şeyler söylemektedir. LGBT bireylerin anayasanın genel eşitlik maddesinde yer almasına evet diyen 1295 kişiden 1216 kişi böyle bir çalışma yaptıklarında destekledikleri partiye oy vermeye devam edeceğini söylemiştir. 29 tanesi ise genel eşitlik maddesinde yer almasına evet dediği halde bu konuda çalışma yapan partisine oy vermeyeceğini söylemiştir. 49 kişi ise partiyi destekleyip desteklememe konusunda bilmiyorum cevabı vermiştir. 1 kişi ise oy kullanmamaktadır. LGBT bireylerin anayasanın genel eşitlik maddesinde yer almasına hayır diyen 333 kişiden 129’si aynı tutarlılıkla partiyi de desteklemeyeceklerini söylerken 128 kişi genel eşitlik maddesine hayır demiş olsalar da partiye oy vermeye devam edeceklerini söylemiştir. 76 kişi ise genel eşitlik maddesine hayır diyerek parti konusunda “bilmiyorum” cevabını vermiştir. Açıklamalar LGBT: Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans kelimelerinin kısaltılmış halidir. Cinsel Yönelim: Belli bir cinsiyetteki bireye karşı süregelen duygusal, romantik ve cinsel çekimi ifade eder. Cinselliği oluşturan dört unsurdan biridir. Cinsellikle ilgili diğer üç unsur ise; Biyolojik cinsiyet, Toplumsal cinsiyet kimliği (erkek ya da kadın olmaya ilişkin psikolojik duyum) Toplumsal cinsiyet rolüdür (eril ya da kadınsı davranışları belirleyen kültürel normlara uyum). Tanımlanmış üç cinsel yönelim ise; Kişinin kendi cinsiyetinden birine yönelmesi eşcinsellik, Kişinin karşı cinsiyetten birine yönelmesi heteroseksüellik, Kişinin her iki cinsiyete de yönelmesi biseksüelliktir. Cinsel yönelim, duyguları ve kendilik kavramını içerdiği için cinsel davranıştan farklıdır. Bireyler davranışlarıyla cinsel yönelimlerini ifade edebilecekleri gibi etmeyebilirler de. Cinsiyet Kimliği: Travesti ve transeksüel gibi kimlikleri ifade eder. Eşcinsel: Duygusal/cinsel açıdan hemcinsine ilgi duyan kadın veya erkek. Eşcinsellik uzun yıllar boyunca bilim çevreleri de dahil olmak üzere çeşitli gruplar tarafından bir cinsel kimlik bozukluğu, hastalık, sapıklık gibi olumsuz ifadelerle tanımlanmıştır. 1973 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği Ruhsal Bozuklukların Tanı ve İstatistiksel El Kitabı-IV (DSM- IV) ile ve daha sonra 1992 yılında Dünya Sağlık Örgütü de Uluslararası Hastalık Sınıflandırması (ICD) ile eşcinselliğin ruhsal bir bozukluk olmadığı kararını almış ve bu kavramı hastalık sınıflandırmalarından çıkarmıştır. Türkiye’de de resmi olarak DSM-IV kullanılmaktadır. Gey: Erkek eşcinsel. Bu terim, eşcinsel kurtuluş hareketiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Bu süreçte,“homoseksüellik”ten politik bir kopuş olarak tanımlanmıştır. “Homoseksüel” kelimesi, tıp tarafından tanımlanmış olduğu halde, “gey” kelimesi, aynı cinsten insanların birbirlerine karşı duygusal, erotik, cinsel yönelimleriyle yarattıkları hayat tarzını tanımlamak için, eşcinsel bireyler tarafından ortaya konmuştur. Başlangıçta hem kadın hem erkek eşcinselleri kapsayan bir sözcük olmakla beraber, günümüzde sadece erkek eşcinseller kendilerini ifade etmek için kullanmaktadırlar; ancak İngilizcedeki karşılığı olan “gay” sözcüğü yurtdışında gündelik konuşmada her iki cinsiyet için de kullanılabilmektedir. Bu kelimenin, Türkçe’ye, İngilizce’den olduğu gibi alınması 1980’lere rastlar. 2000’li yıllardan itibaren de, şu an kullanılan haliyle, okunduğu gibi yazılmaktadır. İlk kez, 1999’da Türkiyeli Eşcinseller Buluşması sonrasında “gay” sözcüğü, Türkçeleştirilerek “gey” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Eylül 2006 tarihinden itibaren de Türk Dil Kurumu elektronik sözlüğünde gey, erkek eşcinsel olarak tanımlanmaktadır. Lezbiyen: Kadın eşcinsel. Sözcüğün kökeni, M.Ö. 6.yüzyılda, Yunan kadın şair Sappho’nun yaşadığı Les-bos (Türkçe adıyla, Midilli) adasından gelir. Biseksüel: Duygusal/cinsel açıdan her iki cinsiyete de ilgi duyan kadın veya erkek. Biseksüel bir kimse her iki cinse de aynı ölçüde ilgi duymayabilir ve bu ilginin derecesi zaman içinde değişebilir. Biseksüellik, aynı anda hem bir kadına hem bir erkeğe ilgi duymak, her iki cinsiyetten iki birey ile aynı anda birlikte olmak anlamına gelmez. Heteroseksüel: Duygusal/cinsel açıdan karşı cinsiyete ilgi duyan kadın veya erkek. Heteroseksüellik, kendiliğinden ve zorunlu olarak, toplumda egemen olan varoluştur. Toplumda “norm” olan heteroseksüellik olduğundan ve aksini söylemedikçe herkes heteroseksüel sayıldığından heteroseksüel bireyler, kendilerini heteroseksüel diye tanımlamak gereği duymazlar. Travesti: Daha çok dış görünüşle ve davranışlarıyla karşı cinse ait olma isteğinde olan kişi. Bu sözcük kişideki transvestizmi ifade eder. Halk arasında travesti dendiğinde daha çok kadın giyimindeki/davranışındaki erkekler akla gelse de travesti kelimesi aslında hem erkek hem de kadın için geçerlidir; yani erkek giyimindeki/davranışındaki kadınlar için de kullanılır. Transeksüel: Kendisini karşı cinsten biri olarak tanımlayan kişidir. Hem erkek hem de kadın için geçerlidir. Kişi erkek olduğu halde kadın olmayı isteyebilir, kadın olduğu halde erkek olmayı isteyebilir. Ancak transseksüel, daha çok ruhsal eğilimler için belirleyici bir kelimedir. Kişinin davranışlarından çok iç dünyasında kendisini karşı cinsten biri gibi görmesi, hissetmesidir. Bu yüzden transeksüel bireyleri dış, görünüşlerinden belirlemek söz konusu değildir. Çünkü bireyler, kendilerini karşı cinsten hissettiklerini dış görünüşlerine her zaman yansıtmazlar. Transeksüellik cinsiyete dair kimliği ifade eder; bireylerin cinsel yönelimi ile alakası yoktur. Transseksüel bir birey, heteroseksüel, biseksüel veya eşcinsel olabilir. Halk arasında travesti, ameliyatla kadın olmamış, yalnızca dış görünümü ve davranışlarıyla kadın kimliğine bürünenleri; transseksüel ise giyim ve davranışlardan öte ameliyatla kadın olanları tanımlamak için kullanılan yerleşmiş kelimelerdir. Oysa her iki cinsiyet için de geçerli olmak üzere, kişinin cinsiyet geçişi ameliyatı olması ya da olmaması tanımlamalarda belirleyici özellik olmamalıdır. Kişinin kendisini nasıl hissettiği üzerinden getirdiği tanımlamanın esas alınması gerekir. Trans: Her hangi bir cerrahi müdahale geçirmiş ya da geçirmemiş kadın veya erkeklerden biyolojik cinsiyetine ve görünümüne bir şekilde müdahale edenlerin tamamını kapsayacak şekilde, İngilizce bir tanımlama olup Türkçe’deki travesti ve transseksüel tanımlamalarının ikisini de kapsar. İngilizcede LGBT kısaltmasındaki T’dir. Yurtdışında yaygın olarak kullanılmakla birlikte ülkemizde bu terim çok fazla yaygınlık kazanmamıştır. Homofobi: Genel anlamıyla eşcinsellere ilişkin olumsuz duygu, tutum ve davranışlar olarak tanımlanır. Homofobi, kişisel bir korku ve irrasyonel bir inanç olmanın çok ötesinde kültür ve anlam sistemleriyle, kurumlar ve sosyal geleneklerle ilişkili olarak ele alınması gereken politik bir alanda oluşan, gruplar arası bir sürece işaret eder. Homofobi, daha bireysel (kişilik, benlik algısı, bilişsel yapılar vb.) süreçlerin de etkilediği, eşcinsellerin ve biseksüellerin bir dış grup olarak kavramsallaştırılması sonucunda oluşan ve belirli stereotiplerin eşlik ettiği bir gruplar arası ilişki ideolojisi olarak görülebilir. Homofobik ideoloji kendiliğinden kişisel bir özellik olarak değil, belirli bir sosyokültürel bağlam içinde oluşur. Kültürel ve bireysel koşullar ve süreçlere dayalı bütün köklerine rağmen pek çok sosyal psikolog, homofobinin ırkçılık ve seksizm(cinsiyetçilik) bağlantıları içinde anlaşılabileceğini düşünür. Homofobi bu anlamda seksizmin önemli bir uzantısıdır. Heteroseksüellikten farklı cinsel yönelimlere sahip insanlara karşı şiddet, erkekliğin, bir anlamda cinsiyetçi kullanımıyla “insanlığın korunması ve kontrolü” için bir mekanizma haline gelir. Transfobi: Travesti ve transseksüellere yönelik önyargı ve nefreti anlatır. Biyolojik cinsiyetinden dolayı kendisinden beklenen seksüel ve toplumsal rollere uymayarak cinsiyet değiştirenlere karşı bir tür kaygı ve korku ifadesidir. Bibliyografya Algan, T. Cengiz; Şensever, F. Levent. 2010. Ulusal Basında Nefret Suçları:10 Yıl, 10 Örnek. Sosyal Değişim Derneği. İstanbul Ataman, Hakan; Cengiz, Orhan Kemal. 2009. Türkiye’de Nefret Suçları. İnsan Hakları Gündemi Derneği. Ankara Ataman, Hakan. 2009. LGBT Hakları İnsan Haklarıdır. İnsan Hakları Gündemi Derneği. Ankara Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu; Göregenli, Melek. 2011. LGBT Bireylerin Gündelik Yaşamda Karşılaştıkları Ayrımcılık. Ankara Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu; Özsoy, Elif Ceylan. 2011. LGBT Bireyler ve Nefret Suçları. Ankara. Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu. 2011. Ayrımcılıkla Mücadele Ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasarısı’nda LGBT Bireyler. Ankara. Council Of Europa Publishing. 2011. Discrimination On Grounds Of Sexual Orientation And Gender İdentity In Europa. Fransa Değer, Ahmet Ozan. 2008. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Arasında Yargı Yetkisinin Kullanılmasında İşbirliği. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı. Ankara Güner, Umut ve Diğer. 2011. Türkiye’de Cinsel Yönelim veya Cinsiyet Kimliği Temlinde Ayrımcılığın İzlenmesi Raporu. İstanbul Bilgi Üniversitesi. İstanbul. Karan, Ulaş. 2010. Avrupa Birliği Ülkelerinde Ayrımcılık Yasağı ve Eşitlik Kurumları. İnsan Hakları Ortak Platformu. İstanbul Üniversitesi. İstanbul Karan, Ulaş. 2010. Nefret Suçları ve Nefret Söylemi: “Nefret Suçlarından Ne Anlıyoruz”. Hrant Dink Vakfı. İstanbul Kilkelly, Ursula. 2001. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Gösterilmesi Hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. Maddesi’nin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz. İnsan Hakları Genel Müdürlüğü Avrupa Konseyi. Almanya Korkut, Levent. 2011. Ayrımcılık Karşıtı Hukuk. İnsan Hakları Gündemi Derneği. Ankara LGBTT Hakları Platformu. 2010. Yogyakarta İlkeleri Işığında 1982 Anayasası Raporu Analizi. İstanbul Rainbow Europe Country Index. 2011. Ilga Europe. ve www.bianet.org www.ihop.org.tr www.kaosgl.org www.rightsagenda.org