Untitled - Siyah Pembe Üçgen İzmir

advertisement
Bu kitap İzmir Alman Başkonsolosluğu
tarafından finansal olarak desteklenen ve Siyah
Pembe Üçgen İzmir Derneği tarafından
yürütülen “Türkiye'deki LGBT Bireyler İçin
Yasal Koruma” projesi kapsamında yayına
hazırlanmıştır. Yayının içindeki görüşlerin
Federal Almanya Cumhuriyeti'nin fikirlerini
yansıttığı düşünülmemelidir.
10'da var mıyım?
Siyah Pembe Üçgen Hukuk Dizisi: 1
Aralık 2011
Yayına Hazırlayan: Yavuz Cingöz
Katkı Sunanlar: Berkant Çağlar (6,7), Erdem Gürsu
(5,8,9), Aras Güngör (10), Umut Güner (11), Selda
Ustabaş (12), Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu
(4), Kaos GL - Sıkça Sorulan Sorular Kitapçığı (13)
Siyah Pembe Üçgen
Adres: Kıbrıs Şehitleri Cad. 1447 Sok. Hamdi Bey Apt.
No: 4/6 Alsancak, Konak, İzmir
Telefon & Fax: +90 232 464 44 59
E-Posta: dernek@siyahpembe.org
URL: http://www.siyahpembe.org
10'da var mıyım?
İçindekiler:
1.
Önsöz
2.
Siyah Pembe Üçgen Neden Var?

Tanıtım ve İzmir Özelinde LGBT Hareketine Dair
Bir Giriş
Neden Örgütleniyoruz?
Nasıl Örgütleniyoruz?
Neler Yapıyoruz?



3.
Sivil Toplum ve LGBT - Atölye Çalışmasından
Notlar

Sivil Toplum Örgütleri ve Sendikalardan Talepler
4.
Siyasi Partiler Tüzük ve Program İncelemesi
5.
Avrupa Ülkeleri Arasında Cinsel Yönelim ve
Cinsiyet Kimliği Açısından İnsan Hakları
Mevzuatlarının Karşılaştırılması



Ayrımcılık Karşıtı Mevzuat
Nefret Suçları ve Nefret Söylemi
Toplanma Özgürlüğü
6.
Ayrımcılık: Nerede, Kimden, Kime?

Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı
Konusunda Ülkeler Neler Yapıyor?
7.
“Nefret Suçları” Suç mu?



Nefret Suçu Kavramı Nasıl Ortaya Çıktı?
Nefret Suçları Yasaları Neden Gerekli?
Nefret Suçları İle İlgili Bir Yasal Düzenleme’nin
Gerçekleşmesi Neyi Sağlar?
Nefret Suçu Çalışmaları / Yasal Düzenlemeler
ABD Hukukunda Nefret Suçları Ne Şekilde Yer




Buluyor?
Avrupa Birliği Hukukunda Nefret Suçları Ne
Şekilde Yer Buluyor?
Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) Nefret
Suçuna Bakışı
8.
Uluslararası İnsan
Mekanizmalar
Hakları
Belgeleri
Ve




Birleşmiş Milletler(BM) Mekanizmaları
Avrupa Konseyi Mekanizmaları
Avrupa Birliği Mekanizmaları
Yogyakarta İlkeleri
9.
Özel Hayat ve Aile Hayatının Mahremiyeti ve
Korunması


Trans Bireylerin Kimliklerinin Tanınması
Birliktelikler, Evlilik, Evlat Edinme ve Ebeveynlik
Hakları
10. Trans Geçiş Süreci Ve Hukuka Genel Bir
Bakış


Trans Birey ve Kişi Hakkı
Trans Birey ve Evlenme Hakkı
11. Evlen'me
12. Türkiye'deki LGBT Bireyler İçin Yasal Koruma
Projesi Görüşme Analizleri
13. Açıklamalar
14. Bibliyografya
Önsöz
Elinizde tuttuğunuz kitap, yıllardır üzerine bilgi
edinilmeksizin pek çok fikir üretilmiş, “cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği” ifadelerinin
anayasanın eşitlik maddesine girmesinden
ısrarla çekinilmiş ve sayısız ayrımcılığa göz
yumarak görmezden gelinmiş LGBT (lezbiyen,
gey, biseksüel, travesti-transeksüel) bireylerin
olması gereken hakları ile ilgili bir çalışma.
Hakim ve savcıların diğer tüm hukukçulara
göre daha fazla yetkilerinin olması ve devletin
onlara tanıdığı ayrıcalıkların en önemli nedeni,
bireyler arasındaki hukuku sağlarken vakalar
karşısında en doğru kararı verebilmeleri içindir;
LGBT bireylerin hak ve eşitliklerinin yasalarca
doğru şekilde tanımlanmaması son derece yanlı
ve adaletten yoksun sonuçların ortaya
çıkmasına yol açıyor; bunun bir okuması da
yasa koyucuların yok sayılan veya hakları
verilmeyen LGBT bireylerin, “karşısında” bir
tutum sergilediği çıkarımıdır.
Bir hakim, onlarca kez bıçaklanarak vahşice
öldürülmüş bir trans bireyin failini "bana ters
ilişki teklif etti" savunmasıyla ağır tahrik olarak
kabul ederken, başka bir hakim için benzer bir
savunmanın önemi olmayabiliyor. Her birey
gibi haklarını isteyen LGBT bireylerin yaşam
hakları bile koruma altında değilken bir de
hukukçuların kendi ahlak anlayışlarıyla paralel
kararlar vermesi durumu daha da vahim hale
getiriyor.
Bu çalışmanın en önemli fikir araçlarından biri
de İzmir, Diyarbakır, Eskişehir, Ankara ve
İstanbul'da gerçekleştirdiğimiz tam kurgulu, açık
uçlu ve bir kısmı da çoktan seçmeli sorulardan
oluşan görüşmelerdi. 1629 kişi ile yaptığımız
görüşmelerin bir kısmında karşılaştığımız
“burası Müslüman ülke” cevabının içinde bile
çoğu zaman ayrımcılık karşıtlığı üzerinden
geliştirilen “razı”lık vardı. Söz konusu olan din
olduğunda eli kolu bağlanan bir toplumun
toleransının evrimini anlamak kolay değil
kuşkusuz. İslam'ın yasakladığı, büyük günah
saydığı alkol tüketimi, ateizm gibi pek çok şey
özgürlük ve çağdaşlık gibi kavramların meşruluk
kazandırdığı bir uygarlık algısıyla yasalarca
sorun teşkil etmeyip korunabiliyorken, konu birçok ilahiyatçıya göre eşcinsellikle alakası
olmadığı vurgulanan- “Lût Kavmi” üzerinden
eşcinselliğe geldiğinde tavır değişebiliyor.
Beş şehirde gerçekleşen görüşmeler devam
ederken İzmir'de 20 Ağustos 2011'de Bağımsız
Kadın İnisiyatifi, Balçova Gençlik Meclisi,
Boğaziçi
Üniversitesi
Lubunya
LGBTT
Oluşumu, Buca Engelliler Derneği, Engel-siz
Yaşam Derneği, Felsefeciler Derneği, Genç-Sen,
İnsan Hakları Gündemi Derneği, İzmir Amargi,
İzmir Engelsiz Sanat Derneği, İzmir Kadın
Dayanışma Derneği, İzmir Romanlar Derneği,
İzmir Sosyal Ekoloji ve Karşılıklı Yardımlaşma
Derneği, İzmir Süryani Platformu, Mülteci-Der,
Rock-A, TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma
Grubu, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Yabanıl,
ZMO'dan gelen katılımcılarla gerçekleşen atölye
çalışmasında kavramlar, klişeler ve talepler dile
getirilirken birarada neler yapabileceğimizin de
bir taslağı çıkarıldı.
21 Ağustos'ta ise aynı çalışmayı siyasi partilerin
İzmir temsilciliklerinden katılımcılarla da
yapmak istedik; bir ay öncesinden telefon, faks
ve e-posta ile irtibata geçmeye başladığımız
siyasi partilerin bir kısmı katılımı hemen
onaylarken önemli bir kısmı ise geçiştirerek
katılım göstermeyeceğinin sinyallerini verdi.
Atölye tarihi yaklaştığında hayal kırıklığı
yaşasak da en az 8 partinin katılım
göstereceğini teyit ettirmiştik ancak DSİP, EDP
ve SDP dışında hiçbir parti çalışmaya dahil
olmadı. Büyük iddia ve hedeflerle yola çıkmış,
eşitlik, demokrasi, adalet gibi kavramları
misyonlarının merkezine yerleştirmiş siyasi
partilerin konuya olan ilgisizliğine karşın diğer
ayrımcılık gruplarından gelen örgütlenmelerin
yoğun ilgisinin neyi ifade ettiğini anlamak güç
değildi.
LGBT, ayrımcılık ve nefret suçları konularında
mücadele veren veya mücadeleleri sonucunda
yasal haklarını elde etmiş ülkelerden gelen
LGBT aktivistlerinin deneyim aktarımında
bulunduğu bir panel de bu çalışmanın
ayaklarından biriydi. Açılış konuşmasını İzmir
Almanya
Başkonsolosu
Margit
Häberle
tarafından yapılan ve Pembe Hayat LGBTT
Dayanışma Derneği'nden Kemal Ördek ile Kaos
GL
Derneği'nden
Hayriye
Kara
moderatörlüğünde gerçekleşen uluslararası
panelde Almanya’daki GLADT örgütünden
Birol Işık ve Amir Saemiam, İskoçya’daki
Equality Network’den Scott Cuthbertson,
İsveç’deki RFSL örgütünden Maria Sundin,
Yunanistan'dan
Efklia
Panagiotidou
ve
Fransa’daki PASTT örgütünden Poyraz Şahin
LGBT hakları alanındaki mücadelelerinden ve
kazanımlarından yola çıkarak hazırladıkları
sunumlarını aktardılar.
Kitapta detaylarıyla yer verdiğimiz görüşme
analizleri
dışında
atölye
çalışmalarını,
uluslararası panel aktarımlarını, ülkeler özelinde
karşılaştırmalı haklar, ayrımcılık, nefret suçları
ve medeni hukukla ilgili dosyaları da
bulacaksınız.
Bir çok yayından farklı olarak yalın bir dili
benimsemiş ayrıca pek de girilmemiş bir alan
olan evlenme ve evlat edinme konularına da
değinmiş bir kitabı size sunmak istiyoruz.
Onca baskıya, şiddete, medyanın nefret
söylemlerine, çağlardır süren ahlaki tabulara ve
nefret
cinayetlerine
rağmen
varolan,
örgütlenen, üreten, haklarını savunan LGBT
bireylerin varlığı ve talepleri bu kadar
ortadayken hala görmezden gelinmek hangi
eşitlik ilkesine uyar sorusunu sorduğumuz ve
yanıtını da yasa koyuculardan beklediğimiz bu
çalışmayı
destekleyen
İzmir
Alman
Başkonsolosluğu'na
da
teşekkürlerimizi
sunuyoruz.
Siyah Pembe Üçgen İzmir Neden Var?
Tanıtım ve İzmir Özelinde LGBT
Hareketine Dair Bir Giriş
10 Yılın Ardından
2001 yılında internet üzerinden örgütlenerek bir
araya gelen bir grup eşcinselin kurduğu İzmir
Eşcinsel Kültür Grubu, Nazilerin pembe üçgen
işaretleri ile etiketlediği ve öldürdüğü on
binlerce eşcinselin bu damgasını, bir özgürlük
ve
mücadele
ikonuna
dönüştürerek,
örgütlenmesine “Pembe Üçgen İzmir” adı ile
devam etmiştir.
Ayrımcılık konusunda duyarlı kafelerde haftada
bir kez bir araya gelen bireyler burada
yaşadıkları sorunlardan, nasıl bir örgütlenmenin
yapılandırılacağına kadar pek çok temel konu
dışında her hafta bir kişinin moderatörlüğünü
üstlendiği bir konuyla da eğitim çalışmalarını
sürdürmüştür.
Kaos GL İzmir ve Dernekleşme Süreci
2004 yılında fikir ayrılıkları ve sabit bir yerinin
olmaması nedeniyle dağılan topluluk 2006
yılında STGM'nin finanse ettiği LGBT
Platformu girişiminde Kaos GL İzmir ismi ile yer
almıştır. Ankara'da 1994 yılından beri faal olan
Kaos GL dergisinin çevresinde örgütlenmeye
işaret eden ve aslında bu örgütün bir şubesi
olmayan Kaos GL İzmir tüzel kişilik almak
istemesi ve bağışların bir mekan tutmaya yettiği
bir zamanda “Siyah Pembe Üçgen” ismini
almıştır. Bu isim ile hem köklerine işaret
ederken hem de eklediği “siyah” sözcüğü ile
politik bir göndermenin dışında siyah üçgen
takılarak öldürülen sistemin dışladığı tüm
kadınları da feminist bir perspektifle politikasına
dahil etmiştir.
Kapatma Davası
Siyah Pembe Üçgen, İzmir İl Dernekler
Müdürlüğü'ne tüzüğünü teslim ettikten kısa bir
süre sonra,
Dernekler İl Müdürlüğü'nün genel ahlaka ve
aile kurumunun korunmasına aykırı bulduğu
için dernek hakkındaki kapatılma talebi, İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kabul edilip
dava açılmış ve 4 duruşmanın sonrasında da
davanın reddedilmesine karar verilmiştir.
Neden Örgütleniyoruz?
Örgütleniyoruz çünkü LGBT'lerin var olduğu
her alanda farklı farklı hak ihlalleri ve
ayrımcılıklarla karşılaşıyoruz. Sosyal hayatta bir
travestinin sadece travesti olduğu için ev
kiralayamadığını,
polis
şiddetine
maruz
kaldığını ve kafelere giremediğini görüyoruz.
Birçok LGBT birey ailesine açıldıktan sonra
cinsel yönelimi ve/ya da cinsiyet kimliği ailesi
tarafından
kabul
edilmediği
için
yalnızlaştırıldığını, LGBT bireylerin onarım
terapisi altında eylemlere maruz kaldığını
biliyoruz.
LGBT
var
oluşunun
ceza
uygulamalarında
bir
neden
olarak
görüldüğünü; bir LGBT öğrencinin cinsel
yönelimi ve/ya da cinsiyet kimliğinden dolayı
tacize ve şiddete maruz kaldığını; LGBT
konulara dair haberlerin medyada sansür
mekanizmalarına maruz kaldığını; LGBT
bireylerin sağlık haklarına eşit koşullarda
ulaşmakta zorlandığını; LGBT olmanın işten
atılmak için haklı bir sebep olarak
gösterilebilindiğini biliyoruz. Gün geçtikçe
LGBT bireylerin nefret suçlarına maruz
kalmaya devam ettiği takip ediyoruz.
Sosyal yaşam
LGBT bireyler sosyal hayat içinde cinsel
yönelim ve/ya da kimliklerini açıklayamamak,
gizlemek zorunda bırakılmaktadır. LGBT
örgütlenmelerinin içinde olmayan bireyler,
ağırlıklı olarak heteroseksüellere yönelik
kurulmuş sosyal ortamlarda var olmaya
zorlanmaktadır.
İnternetin kullanımının artması bir yanda LGBT
bireylerin sosyalleşmesi için yeni bir imkân
yaratırken diğer yanda LGBT bireyler için bir
tehdit aracına dönüşmektedir. LGBT bireylere
yönelik fiziksel şiddet çok yoğun olarak
yaşanmakla beraber nefret suçlarında, özellikle
de LGBT cinayetlerinde gözle görünür bir artış
vardır. Fiziksel şiddete uğrayan bireyler
karakollara gidip şikâyetçi olmaktan çekinmekle
beraber şiddet olayının polise yansıyacağını
düşünerek tıbbi yardım alamamaktadır. Şiddet
yaşayan bireyler LGBT olmalarından kaynaklı
suçluluk
duygusuna
kapılabilmekte
ve
kendilerine
psikolojik
baskı
uygulayabilmektedir. Fiziksel şiddetin çok
yoğun olarak yaşandığını tahmin etmekle
beraber şiddete maruz kalan bireylerin bunu
gizleme eğilimlerinden ötürü istatistiksel verilere
ulaşılamamaktadır.
İstanbul Emniyet Müdürü Yardımcısı Halil
Yılmaz’ın Adli Tıp Kongresi’nde yaptığı
sunumda 1996 yılından itibaren rapora geçmiş
34’ü aydınlatılmış, 36 nefret cinayetini
açıklaması dışında konu hakkında hiçbir veri
sunulmamıştır.
Travesti ve transeksüel bireylerin toplu taşıma
araçlarını kullanamaması, yine travesti ve
transeksüel bireylere bürokratik işlemlerde
ayrımcılık uygulanması, zorluk yaşatılması,
kimliği açık ve görünür olan bireylerin ev
kiralamakta zorlanması, LGBT bireylerin
kamusal alanlarda gizlenmek zorunda kalması
LGBT bireylerin karşısına çıkan zorluklardandır.
Aile
Türkiye’deki hâkim sosyal atmosferi belirleyen
geleneksel aile değerleri LGBT bireyler için bir
başka engel oluşturmaktadır. Aile içi ilişkiler ve
akrabalık ilişkilerinin yavaş yavaş değişmekte
olduğunu söylemek mümkünse de bireylerin
tutum ve davranışlarının üzerinde aile
dinamiklerinin etki ve kontrolü halen
sürmektedir. Ailelerin otoriter tutumları, sadece
bireyler üzerindeki sosyal güçleri nedeniyle
değil, ekonomik güçleri nedeniyle de sosyal
düzeni belirlemede önemli bir etken olmaktadır.
Aile desteğini ve güvencesini kaybetme tehlikesi
birçok
insanı
ailesine
açılmaktan
alıkoymaktadır. Çocuklarının LGBT olduğunu,
zorlanarak ya da kolayca kabullenen aileler
varsa da, ayrımcı, katı aileler, LGBT çocuklarını
“değiştirmek”, “tıbbi müdahalede bulunmak”
veya tehdit etmek, baskılamak için çeşitli
yöntemler kullanmaktadır.
LGBT bireylerin ailelerine açılması “LGBT
annesi, babası” gibi kimlikleri beraberinde
getirmekte, ebeveynler bu durumu gizlemek
istemektedir. Çünkü onların da kendilerini bu
toplumda var ederken ördükleri bir sosyal
değerler bütünü bulunmaktadır. Bu bütünden
dışarı çıkmak istememektedirler. Toplumun
LGBT bireyi dışlaması sık karşılaşılan bir
olguyken, aynı toplum LGBT bireylerin anne
babalarını da “Ne biçim anne, baba” etiketiyle
yaftalamaktadır. Toplumda birçok kimse
birbirlerinin annelik, babalık vasfını yargılama
hakkını kendinde bulabilmektedir. Kendi
çocuklarının
olumsuz
yorumlanmasını
istemeyen
ebeveynler
de
çocuklarına
kendilerini
acındırmak,
onları
bizzat
engellemeye
çalışmak
şeklinde
onları
değiştirmeye yönelik stratejiler geliştirmektedir.
Evinden kaçtıktan sonra sonra metropollere
gelip iş bulamayan LGBT bireyler zorunlu seks
işçiliğine itilmektedir.
Zorla evlendirilen LGBT bireyler eşleri
tarafından cinsel yönelimleri ve/ya da kimlikleri
öğrenildiğinde, bu durumdan ötürü baskı
altında tutulabilmekte, bu durum boşanma
gerekçesi olarak gösterebilmekte, hatta velayet
davaları
LGBT
bireylerin
aleyhine
sonuçlanabilmektedir. Cinsel yönelimleri ve/ya
da kimlikleri nedeniyle aileleri ve yakın çevreleri
tarafından tacize, fiziksel ve psikolojik şiddete
uğrayan, öldürülen, intihara sürüklenen LGBT
bireylere yönelik verilere ulaşılamamaktadır.
LGBT varoluşu sürekli bastırıldığı, göz ardı
edildiği için, LGBT bireylere yönelik ayrımcılık
konusunda
istatistiksel
bilgiye
ulaşmak
neredeyse imkansızdır.
Hukuk
Türkiye Cumhuriyeti’nin ne anayasasında ne
de Türk Ceza Kanunu’nda LGBT bireyler
hakkında
herhangi
bir
düzenleme
bulunmamaktadır. LGBT bireyleri ayrımcılığa
karşı korumak için LGBT varoluşuna
değinilmediği gibi eşcinsel davranışını ve/ya da
TT kimliğini cezalandırmak için de LGBT
varoluşuna değinilmemektedir.
Emniyet güçleri travesti ve transeksüeller başta
olmak üzere LGBT bireylere yönelik sistematik
şiddet uygulamaktadır. LGBT bireyler adil
yargılanma hakkından yoksun bırakılmakta,
işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadır.
Anayasa, son 10 yıldır yapılan pek çok
değişikliğe rağmen, halen daha temel hak ve
özgürlükleri sınırlayıcı ve yargı bağımsızlığı
ilkesini zedeleyici nitelikleri içinde barındırmaya
devam etmektedir. Bu durum Türkiye’yi gerçek
bir hukuk devleti olma niteliğinden de
uzaklaştırmıştır. Bu anayasanın altında üretilen
ve yaşamın her alanını düzenleyen yasaların ve
kurumsal yapıların da temel olarak aynı felsefi
temele sahip olması, LGBT bireylerin insan
hakları ve özgürlüklerinin korunması ve
geliştirilmesinin önünde bir engel olarak ortaya
çıkmaktadır.
LGBT derneklerinin dernekleşmesi sürecinde
Dernekler Masası, yapılan başvuruları “genel
ahlak ve Türk aile yapısına uygun olmadığı”
gerekçesiyle
Cumhuriyet
Savcılıklarına
yönlendirmekte ve İçişleri Bakanlığı’nın
derneklerin kapatılması yönündeki talebi LGBT
örgütlenmelerine bakışı yansıtmaktadır. Bu
engelleyici tavır hem LGBT bireyleri hem de
örgütleri olumsuz yönde etkilemektedir.
Kamu görevlilerinin ve politikacıların, LGBT
bireylerin insan hakları savunucularını, sivil
toplum temsilcilerini hedef alan yaklaşım ve
uygulamaları, LGBT bireylerin açılmalarını
engellerken örgütlenmeyi de geciktirmektedir.
Kamu
yönetiminin
etkinliklerinde
sivil
toplumun görüş ve önerilerini dikkat alabilecek
sağlıklı
mekanizmalar
bulunmamaktadır.
Ahlakçı
ve
tutucu
önyargılar
LGBT
örgütlenmelerinin
önünde
engel
oluşturmaktadır.
Eğitim
Okul öncesinden başlayarak eğitim-öğretim
hayatı boyunca bireylere yalnızca karşıcinsellik
gösterilmekte, travestilik ve transeksüellik yok
sayılmaktadır.
Öğrenci
LGBT
bireyler
ayrımcılığa uğrayacakları, eğitimci LGBT
bireyler
ise
görevlerinden
edilecekleri
korkusuyla gizlenmek zorunda bırakılmaktadır.
Türkiye’de cinsel eğitim son birkaç yıldır
gündemde olan ve kısıtlı sayıda uygulanan bir
eğitim şeklidir. Bu eğitimlerin ülkedeki eğitim
programlarına yerleştirilmesi, sadece üremeye
dayalı cinsel eğitimden kurtarılması, LGBT
varoluşuna dair doğru ve eksiksiz bilginin
okullarda verilmesi gerekmektedir.
LGBT örgütleri lise ve bazı üniversite
etkinliklerinde
stant
açamamaktadır
ve
kulüpleşmekte zorlanmaktadır. Cinsel yönelimi
ve/ya da kimliği açık olan LGBT bireyler
yurtlardan atılmaktadır.
LGBT varoluşu üzerine yapılmak istenen
ödevler geri çevrilmekte, eğitmenler tarafından
geçerli not alamamaktadır. Travesti ve
transseksüeller lisans ve lisansüstü eğitime kabul
edilirken ayrımcılık yaşamaktadır.
İş Hayatı
Türkiye’de LGBT olmak işe girme sürecinde
sorun olabildiği gibi işten atılma nedeni de
sayılabilmektedir. Cinsel yönelimi ve/ya da
kimliği açık LGBT bireyler iş yerinde sosyal
dışlanmaya maruz kalmakta, doğrudan ya da
dolaylı
olarak
tacize
ve
ayrımcılığa
uğramaktadır.
LGBT bireyler, Medeni Kanun ve İş
Kanunu’nda cinsel yönelime ve/ya da kimliğe
dair
bir
madde
bulunmadığı
için
heteroseksüellerin yararlandığı sosyal haklardan
yararlanamamakta,
sendikal
faaliyetlerde
bulunamamakta,
sendikal
haklardan
yararlanamamaktadır.
LGBT çalışanların LGBT derneklerine katılımı
işten atılma tehlikesini de beraberinde
getirebilmektedir. LGBT bireyler özgüven
eksikliği ve dışlanma korkusu yüzünden
istedikleri iş alanlarında çalışamamakta,
çalışılan işin ağır yükümlülüklerine katlanmak
zorunda kalmaktadır. LGBT bireyleri yıldırmak
için işten ayrılmaları talep edilmektedir.
Türkiye’de seks işçiliği özellikle travesti ve
transeksüeller için zorunlu iş alanı haline
getirilmekte ve kayıtlı seks işçiliği yapabilen az
sayıdaki trans- kadın dışında seks işçilerine
hiçbir sosyal hak tanınmamaktadır.
Sağlık Hizmetleri
Sağlık çalışanları mesleki eğitim programlarında
LGBT varoluşu üzerine bir eğitim almadıkları
için, sağlık çalışanlarının konuya bakışlarının,
toplumun ataerkil atmosferinden etkilenmesi
kaçınılmazdır. Hayatlarının belli bir döneminde
psikolog ve psikiyatra giden LGB bireylerin
%30’u eşcinselliğin psikolog ve psikiyatrlar
tarafından hastalık olarak görüldüğünü, %22’si
istemedikleri
halde
ilaç
tedavisine
zorlandıklarını, %29’u ise heteroseksüel olmaya
zorlandığını, alâkalı-alâkasız anlattıkları her
şeyin
eşcinselliklerine/biseksüelliklerine
bağlandığını söylemişlerdir.
LGBT bireyler, genel tıp etiğine aykırı bir
şekilde farklı muameleye maruz kalabildikleri
gibi, sözel ve fiziksel şiddete de maruz
kalabilmektedir. Sağlık çalışanlarının olası
olumsuz yaklaşımı nedeniyle kişinin eşcinsel
ilişkide bulunduğu bilgisini doktorundan
gizlemek zorunda kalması ( özellikle cinsel yolla
bulaşan hastalıklarla ilgili olarak ) gereken sağlık
hizmetinden mahrum kalması sonucunu
doğurmaktadır. Benzer şekilde LGBT bireyler,
sağlık
sisteminin
'gizlilik'
ilkesine
güvenememekte, haliyle sağlık hizmetlerinden
yararlanamamaktadır.
Türkiye’de sağlık personeli tarafından bile
AIDS/HIV+ bir eşcinsel hastalığı olduğu
düşünülmekte, Sağlık Bakanlığı’nda HIV+ ve
AIDS olmak konusunda güvenilir istatistikler
bulunmamaktadır. AIDS/HIV+ konusunda
herhangi bir sistematik eğitimin bulunmaması,
HIV+ bireyleri koruyucu bir kanun olmaması,
LGBT bireylerin kan bağışı yapamıyor olması,
test formlarındaki ayrımcı söylem ve mevcut
sosyal güvenlik kayıt sisteminin hasta bireyleri
deşifre etmesi sağlık alanındaki ayrımcı
politikalardır. 18 yaş altındaki LBGT bireylerin
zoraki psikiyatrik tedaviye maruz kalmaları,
cinsel sağlık alanında danışma hizmetlerinin
ücretli ve/ya da eksik olması, tek tip kondom
(lâteks)
üretimi,
kayganlaştırıcının
bulunamaması gibi sorunlar dışında askerlik
yapmış, çocuk sahibi olmuş trans-kadınların
üreteme yeteneğinden yoksun olduklarını
kanıtlayamadıkları
sürece
beden
geçiş
operasyonu geçirememesi gibi engellemeler de
sağlık alanında LGBT bireylerin karşısına çıkan
sorunlardandır.
Medya
Türkiye’deki yaygın medyada LGBT bireyler
toplumsal imgeler üzerinden kurulmakta,
karikatürleştirilmekte ve var olan toplumsal
önyargılar güçlendirilmektedir.
LGBT bireyler medyada ağırlıklı olarak geyler,
trans kadın temsil edilmektedir. Lezbiyenlerin,
biseksüellerin, trans erkek görünmezlikleri
medyada da sürdürmektedir.
Dilde ayrımcılık uygulanmakta, manşetler taraflı
atılmaktadır.
LGBT
örgütleri
hedef
gösterilmektedir.
LGBT bireyler haberlerde çok az temsil
edilmekte, buna karşın cinayet ve fuhuşla ilgili
haberlerde
ön
plana
çıkarılmaktadır.
Haberlerde cinsel kimlik ve şiddet arasında bağ
kurulmakta, LGBT olmak şiddete yönelmenin
sebebi olarak sunulmaktadır. Ünlü insanların ve
yabancı politikacıların cinsel yönelimleri ve/ya
da kimlikleri, haberle hiç bir ilgisi olmasa bile
vurgulanmaktadır.
1994’te faaliyete başlayan RTÜK özellikle AKP
iktidarı sırasında politikleşmiş, adeta bir sansür
üst kurulu haline getirilmiş, Türkiye’nin en
homofobik, transfobik kurumlarından birisi
olmuştur. Yayınlarda, kurumun yayın ilkelerinin
4’üncü maddesinin z bendinden
(“Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve
ahlakî
gelişimini
zedeleyecek
türden
programların, bunların seyredebileceği zaman
ve saatlerde yayınlanmaması” ) hareketle
yayın kuruluşlarına baskı uygulanmaktadır.
Bugün itibarıyla RTÜK ifade özgürlüğünün
önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. RTÜK
faaliyetleri takip edilmeli, söz konusu kurumun
kararlarına, eylemlerine cevap verecek devamlı
yenilenen bir iletişim ağı oluşturulmalıdır.
Son zamanlarda, internet kafelerde uygulanan
filtre programları ile lezbiyen, gey, biseksüel,
travesti ve transeksüel bireylerin yok sayıldığı,
dünyada yapayalnız olduklarını sanarak
bunalımlar yaşadığı, diğer LGBT bireylerle
tanışamadığı toplumumuzda, internete erişim
ve bilgilenme hakkı engellenmekte, LGBT
bireylere hali hazırda uygulanan ayrımcılıklar
bir kat daha arttırılmak istenmektedir.
Erişkinler arasındaki, rızaya dayalı hiçbir
duygusal, cinsel beraberlik çocuk pornosuna,
pedofiliye benzetilemez. Asla ve asla birbiriyle
karıştırılamaz.
“Müstehcenlik ve genel ahlak” gibi muğlak
kavramların sürekli olarak LGBT bireyler
aleyhine kullanılması yetmiyormuş gibi, şimdi
aynı kavramlar LGBT varoluşunu tanımlayan
kelimelere yüklenerek sansür uygulanmaktadır.
Eşcinsel/biseksüel
bireylerin
%58’inin
biseksüelliğin kararsızlık olduğunu, %56’sının
ise doğru bilgiye ulaşamadığı için cinsel
yönelimi ile ilgili olumsuz duygulara kapıldığını,
yalnız
kalmaktan
korktuğunu
söylediği
Türkiye’de filtre kelimeler yöntemiyle “Her
bireyin eşit ve doğru bilgiye erişim hakkı” ihlal
edilmektedir.
Nefret Suçları
Nefret suçu, bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil,
din, cinsiyet ve cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği gibi önyargı doğurabilecek nedenlerden
ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlardır.
LGBT bireylerin nefret söylemlerinin en çok
hedefi olan gruplardan olması ve bu suçlara
maruz kalmaları ise her yıl ölümle sonuçlanan
onlarca vakadan dolayı mücadelenin önemli bir
alanıdır.
Nasıl Örgütleniyoruz?
Eşitlikçi: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği,
üyeleri arasında eşitlik ilkesini benimser. Üyeleri
arasında öncelik sırası gözetmez ve eşitlikçi
davranır.
Hiyerarşi Karşıtı: Siyah Pembe Üçgen İzmir
Derneği, bilgi paylaşımını esas alır ama
hiyerarşiyi kabul etmez. Hiyerarşi karşıtı olması,
herkesin eşit ağırlıkta olması ve karar vermesi
demektir. Kendi içinde ve diğer örgütler ile
ilişkilerinde de hiyerarşik davranmaz.
Şiddetsiz: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği,
şiddetsizlik kültürünü benimser. Bu kapsamda
uluslar arası insan hakları belgelerinde
tanımlanan şiddetin her türlüsüne nereden
kaynaklanırsa kaynaklansın karşı çıkar. İktidar
ilişkilerine ve şiddetin iktidar aracı olarak
kullanılmasına karşı çıkar. Yapısı ve işleyişinde
şiddet unsuru barındıran hiçbir grupla ya da
kurumla birlikte çalışmaz.
Katılımcı: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği,
üyelerinin görüş ve düşüncelerini açık bir
şekilde ifade edebilmelerini destekler ve karar
alma mekanizmalarına katılımları için çaba
gösterir.
Dayanışmacı: Siyah Pembe Üçgen İzmir
Derneği, LGBT örgütlerinin ve diğer insan
hakları
örgütlerinin
kapasitelerinin
güçlendirilmesi için bilgi, beceri alışverişinin
sağlanması konusunda ve dışarıdan gelebilecek
risklere karşı ortak hareket etme ve güç
birliğinin oluşturulması için çaba gösterir.
Hak Temelli: Sadece yardım temelli yaklaşım
yerine, nedenin ortadan kaldırılması yönünde
hak ve hukuk eksenli çalışmalar yapan hak
temelli yaklaşım anlayışını benimser.
Neler Yapıyoruz?
Hukuk
Bir LGBT örgütü olarak “hukuk” LGBT hakları
mücadelesinde en büyük açıkların, eksikliklerin
olduğu ve LGBT bireylere uygulanan
ayrımcılığın meşru bir zemin üzerinden hareket
etmesini sağlayan alanlardan biridir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin anayasasında LGBT bireylerin
haklarını koruyan yasalar olmamakla birlikte
LGBT olma halini cezalandırmak için LGBT
varoluşuna değinilebilmektedir. Yine aynı
şekilde LGBT örgütleri, kurulması ile beraber
anayasadaki bazı maddeler gerekçe gösterilerek
LGBT bireylerin örgütlenmesinin önüne
geçilmektedir.
Siyah Pembe olarak hukuk
alanında.
Yasal Mevzuat Tarama: Anayasa’da yapılan
birçok değişikliğe rağmen LGBT bireylerin
temel anayasal hakları ile ilgili hiçbir çalışma
yapılmadığı için mevcut durumu belirleyip
yasalardaki boşlukları ve ayrımcı tutum ve
uygulamaları
tespit
ederek
bunların
alternatiflerinin üretilmesi konusunda çalışmalar
yürütüyoruz.
Hak İhlalleri İzleme ve Raporlama: LGBT
bireylerin maruz kaldığı ayrımcılıkları, insan
hakları ihlallerini, nefret suçu ve nefret
söylemlerini izleme ve belgeleme yolu ile takip
ederek
raporlama
çalışmaları
yapıyor.
Raporlarını, sivil toplum örgütleri, kamu
kurumları ve medya ile düzenli olarak
paylaşıyoruz.
LGBT İnsan Hakları Eğitimi: LGBT bireylerin
temel insan hakları birçok kişi, kurum ve
kuruluşlar tarafından yok sayıldığı, görmezden
gelindiği ya da homofobik, bifobik, transfobik
tutum ve ön yargıdan dolayı yanlış
bilindiğinden ve LGBT bireylerin insan hakları
gündemleştirilmediğinden dolayı;



LGBT bireylere
Kolluk Kuvvetlerine
Sivil Toplum Örgütlerine
LGBT insan hakları eğitimleri düzenleyerek
LGBT bireylerin haklarının gündemleştirilmesi
ve bu konu hakkında farkındalık yaratılması için
çalışmalar yürütüyoruz.
Mail Yolu ile Destek: LGBT bireylerin
uğradıkları hak ihlallerine karşı mail yolu ile
avukatlarımız aracılığıyla danışmanlık desteği
veriyoruz.
Sivil Anayasa Çalışmaları: Özellikle son yıllarda
anayasada birçok değişiklik yapılmasına
rağmen ve yeni meclis döneminde gündemde
olan yeni anayasa paketinde, LGBT bireyler ile
ilgili talep edilen değişikliklerin çıkartılması ve
yeni taslakta var olmamasından dolayı; LGBT
bireylerin de anayasa temsilinin sağlanması ve
anayasanın eşitliği düzenleyen maddesine
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin
eklenmesi için diğer LGBT örgütleri ile beraber
hareket ederek kamuoyunu ve LGBT bireyleri
bu
konuda
bilinçlendirerek
LGBT’lerin
anayasasal düzenlemelerde var olması için
çalışmalar yürütüyoruz.
Eğitim
Eğitim alanı, LGBT bireyler için hayatlarının
büyük bir bölümünü oluşturan ve yine aynı
şekilde ayrımcı zihniyetten dolayı çok fazla
ötekileştirildikleri,
yalnızlaştırıldıkları
ve
ayrımcılığa uğradıkları bir alan. Bu gün bir kişi
sadece transseksüel olduğu için yurtta
konaklayamayabiliyor ya da lezbiyen bir
öğrenci lezbiyen olduğu için sınıf arkadaşları ve
akademik
personel
tarafından
tacize
uğrayabiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ücretsiz
olarak ilköğretim ve orta öğretim seviyelerinde
dağıttığı ders kitaplarında LGBT öğrencilere
ayrımcılık uyguluyor. Liselerde gösterilen
Vatandaşlık ve İnsan Hakları Dersin ’de
Türkiye’deki İnsan Hakları Örgütleri’nden
bahsederken
Türkiye’deki
resmi
LGBT
örgütlerinden bahsetmiyor. Eğitimde yaşanan
bu ve benzeri ayrımcılıklara karşı;
Üniversitelerde
Stand
Çalışmaları:
Üniversitelerde stant çalışmaları yaparak LGBT
öğrenci ve eğitmenlerle tanışmak, LGBT
örgütlerinin kampanyalarını duyurmak ve
homofobi, transfobi karşıtı kişiler ile tanışmak
için stant çalışmaları yapıyoruz
Müfredat İnceleme: Müfredattaki var olan
açıkları tespit etmek, yanlışlıkların düzeltilmesini
sağlamak ve alternatif eğitim modelleri
hazırlamak için müfredat inceleme çalışmaları
yapıyoruz.
Yurt ve Barınma Sorunları: Bir çok LGBT
öğrenci lezbiyen, gey, biseksüel ya da tavesti,
transeksüel olduğu için yurtta barındığı kişilerle,
yurt yönetimleri ile problemler yaşıyorlar. Bizde
bu sorunları yaşayan öğrencilerle dayanışmak
ve destek olmak için LGBT öğrencilerin yurt ve
barınma sorunları ile ilgili çalışıyoruz.
Farkındalık
Çalışmaları:
Üniversite
kulüplerinden ya da akademisyenlerden gelen
istekler doğrultusunda üniversitelerde; genel
toplumsal cinsiyet, LGBT bireylerin insan
hakları, LGBT bireyler ile ilgili bilinen klişeler ile
ilgili farkındalık çalışmaları yapıyoruz.
Eleştirel Pedagoji Okumaları: LGBT öğrenciler
için mevcut eğitim sistemi çok kötüyken nasıl
bir eğitim istiyoruz sorusu eşliğinde ayrımcı
olmayan bir eğitim modeli için fikirsel
paylaşımlar yakalamak, alternatif eğitim
modelleri hazırlayabilmek ve mevcut eğitim
sistemine eleştirel bir bakış açısı ile
yaklaşabilmek için seçtiğimiz makaleler,
akademik araştırmalar, kitaplar eşliğinde
eleştirel pedagoji okumaları yapıyoruz.
Medya
Medya iktidar araçlarından biri olduğu ve
egemenin çıkarına hizmet ettiği için LGBT
bireylere yönelik ayrımcılığın güçlü şekilde
yaşandığı alanlardan biri. LGBT bireylerin
alternatif medya kurumları dışında, ana akım
medyada sadece şiddet ve ölüm gibi haberler
başlığında göründüğünü, medya araçlarının
LGBT bireylere sansür uyguladığı, ayrımcı
tutumundan dolayı toplumu nefrete ve
ötekileştirici zihniyete yönlendirmektedir. Bu
yüzden medya alanında ki mevcut sisteme
karşı;
Medya Etiği: Hak haberciliğinin nasıl olması
gerektiği, sanür mekanizmalarının olmadığı ve
LGBT bireylerin eşit temsiliyet bulabildiği ve
insan haklarını esas alan bir gazetecilik
anlayışının
geliştirilmesine
katkıda
bulunabilmek için medya etiği alanında
çalışmalar yapıyoruz
Medya İzleme: LGBT bireylerin medyada ne
şekilde temsil edildiğine ulaşmak, verilere ulaşıp
analizler yapabilmek için medya izleme
çalışmaları yapıyoruz
Medya Raporu: Medya çalışması sonucu
ulaştığımız verileri kamuoyu ile paylaşmak için
verilerimizi raporlayıp bunları yayımlıyoruz.
Bülten,
Web,
Fanzin:
Çalışmalarımızı,
etkinliklerimize
katılamayan
kişilere
de
ulaştırabilmek, yaptıklarımız ile ilgili bellek
oluşturabilmek ve LGBT bireylere internet
kanalı ile de ulaşabilmek için bülten, web sitesi
ve fanzin çalışmaları yapıyoruz.
Sağlık
Sağlık alanı, gerek sağlık personellerinin aldığı
eğitimde LGBT varoluşuna değinilmediği gerek
de sağlık personelinin ayrımcı tutum ve
zihniyetinden
dolayı
LGBT
bireylerin
ayrımcılığa uğradığı alanlardan biridir. Sağlık
alanındaki problemlere karşı;
Mail Yolu ile Destek: LGBT bireylerin sağlık
alanındaki sorularını yanıtlamak ve hızlı şekilde
danışmanlık verebilmek için mail yolu ile
sorularını yanıtlıyoruz.
Birebir Görüşme: Bu alandaki soruları için mail
yolunun yanı sıra talep olması durumunda
birebir görüşmeler ile de danışmanlık hizmeti
veriyoruz.
Ücretsiz Cinsel Sağlık Ürünleri Temini: LGBT
bireyleri cinsel yolla bulaşan hastalıklardan
korunmalarını sağlamak amacıyla ulaşımın çok
kolay olmadığı kondom gibi cinsel sağlık
ürünlerini ücretsiz sağlıyoruz.
Cinsel Sağlık Eğitimleri: LGBT bireyleri cinsel
sağlık alanında bilinçlendirmek için eğitim
çalışmaları hazırlıyoruz.
Kadın Çalışmaları
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin de bir sonucu
olarak ayrımcılığı çok görünür şekilde yaşayan
bir grup olarak kadınlar da Siyah Pembe Üçgen
İzmir'de
örgütlenme
yaşıyorlar.
Kendini
homofobi ve transfobi karşıtı olarak tanımlayan
kadınlar ile örgütlenen Siyah Pembe Üçgen
Kadın Grubu, bu alandaki boşluğu doldurmak,
söylem geliştirmek ve toplumsal cinsiyetin
sancılı durumuna alternatifler üretmek adına
etkinlikler,
buluşmalar
gerçekleştiriyor.
Kadınların kendilerinin söz söyleme imkanı
bulduğu grup bir öz örgütlülük biçimi olarak
kendini yapılandırıyor.
Bellek Oluşturma Çalışmaları
Sözlü Tarih Çalışması: LGBT bireyler 90’ların
sonları ve 2000’lerin başında örgütlenmeye
başlamasına rağmen bu dönemde ortaya
çıkmadılar
öncelerinde
sadece
görünür
değildiler. Biz de LGBT ’lerin görünür olmadığı
bu dönemi incelemek, bu dönem ile ilgili yazılı
kaynak oluşturabilmek ve LGBT bireylerin
örgütlenmesine zemin hazırlayan süreçleri, o
dönemde neden örgütlenmelerin olmadığının
sebeplerini anlayabilmek için o dönemi yaşamış
LGBT bireyler ile sözlü görüşmeler yaparak bu
görüşmeleri kitaplaştırıyoruz. Bu çalışma
kapsamında 80- 90- ve 2000 dönemine ayrı
ayrı yoğunlaşarak bu dönemleri inceliyoruz.
Kültür Merkezi Etkinlikleri
2008 yılından beri bir kültür merkezimizde,
çeşitli etkinlikler yapıyoruz. Bu etkinliklerin
amacı
LGBT
bireylerle
dayanışmak,
örgütlenmek ve tanışmak.
Film Gösterimleri: LGBT içerikli filmler hala
ana akım tv kanallarında gösterilmiyor ve
sansür mekanizmalarına maruz kalıyor. LGBT
içerikli filmlere ulaşım hala hiç kolay değil.
Siyah Pembe olarak oluşturulmuş bu kültürel
hegemonyaya karşı mücadele etmek için film
gösterimleri düzenleyerek LGBT içerikli filmler
başta olmak üzere film gösterimleri yapıyoruz.
Atölyeler: Cinsellik, eğitim, aile, hukuk gibi
alanlarda fikirsel paylaşımı sağlamak, bilgi ve
deneyimleri paylaşmak amacıyla atölye
çalışmaları yapıyoruz.
Metin Okuma Çalışmaları: Seçilmiş alanlar ve
makaleler üzerinden metin okumalar yaparak
değişen
dünya
düzenini,
çalışmaları,
araştırmaları takip etmek ve bilgi paylaşımını
sağlamak için metin okumaları yapıyoruz.
Gullüm Toplantıları: Sadece biraz eğlenmek,
konuşmak, sohbet etmek, tanışmak için gullüm
toplantıları düzenliyoruz ve LGBT bireyler ile
birlikte vakit geçiriyoruz.
Kütüphane: LGBT politikaya dair kitaplara,
dergilere, araştırmalara ve LGBT içerikli
kitaplara, LGBT bireylerin ulaşmasını sağlamak
amacıyla kültür merkezimizdeki kütüphanede
bu yayınları arşivliyoruz ve bu yayınlara rahatça
ulaşılabiliniyor.
Baki Koşar Nefret Suçlarıyla Mücadele
Haftası
Nefret Suçları ile ilgili LGBT bireylerin ve diğer
sivil toplum örgütlerinin ve sokağın nefret
suçları ve nefret söylemi konusunda farkındalık
kazanması ve gün geçtikçe artan nefret
suçlarının önlenmesi ve bu alandaki çalışmalara
destek sunmak amacıyla yine bir nefret suçu
sonucu hayatını kaybeden gazeteci Baki Koşar
anısına nefret suçlarıyla mücadele haftasını
düzenliyoruz ve bu alanda yapılan çalışmaları
desteklemek için hukuk ve medya alanlarında
Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele
Ödülleri’ni
veriyoruz.
Bu
kapsamda
gerçekleştirdiğimiz üç haftada, ilk yıl LGBT
bireylerin uğradığı nefret suçlarına yoğunlaşarak
ilk haftamızı gerçekleştirdik. Ardından nefret
suçu ile karşılaşan gruplar ile bir araya gelerek
bu konuyu “Ayrımcı Tutum ve Zihniyetin
Teşhiri” başlığı altında ötekileştirilen diğer
gruplar ile ortak bir çalışma hazırladık. Üçüncü
yılında ise Paulo Freire’nin Ezilenlerin
Pedagojisi adlı eserinden ilham alarak
“Özgürleşme Korkusu ve İktidar” başlığı altında
nefret suçlarını konu alan etkinlikler düzenledik.
Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası
2011 yılında ise kendine belirlediği “Dil” teması
ile etkinliklerine devam edecek. Dil kavramı
üzerinden
nefret
suçlarının
diline
de
yoğunlaşma fırsatı bulacak olan hafta, maşist
ve ataerkil dilin ötekileştiriciliği ile ayrımcılığı
nasıl ürettiğine de dikkat çekecek. Bu tema
çerçevesinde medya, eğitim, kadın, anarkoqueer forumlarını düzenleyecek. Dili daha iyi
anlamaya yönelik diğer çalışmalarla da dilin
gösterdiği ve ilişkilendiği konulara ulaşmaya
çalışacak olan etkinlikler, nefret suçları adına
önemli bir söylem pratiği geliştirmeyi hedefliyor.
Sivil Toplum ve LGBT
Atölye Çalışmasından Notlar
İzmir Alman Konsolosluğu’nun desteği ile
hayata geçen Türkiye’de LGBT Bireyler İçin
Yasal Koruma projesi kapsamında hazırlanan ilk
iki etkinlik 20 ve 21 Ağustos tarihlerinde Ege
Palas Oteli’nde gerçekleşti.
20 Ağustos’ta Toplum Gönüllüleri Vakfı, İzmir
Kadın Dayanışma Derneği, İzmir Engelsiz Sanat
Derneği, Boğaziçi Üniversitesi Lubunya LGBTT
Oluşumu, İzmir Süryani Platformu, Mülteci-Der,
İnsan Hakları Gündemi Derneği, TMMOB İzmir
İKK Kadın Çalışma Grubu, Engel-siz Yaşam
Derneği, ZMO, Buca Engelliler Derneği,
Bağımsız Kadın İnisiyatifi, Felsefeciler Derneği,
İzmir Romanlar Derneği, Balçova Gençlik
Meclisi, Yabanıl, Rock-A, İzmir Amargi, İzmir
Sosyal Ekoloji ve Karşılıklı Yardımlaşma
Derneği, Genç-Sen’le biraraya gelen Siyah
Pembe Üçgen İzmir, dernek tanıtımı, kavramlar
ve klişeler konusunda eğitim çalışması, LGB ve
TT’lerin sorunlarının ayrı ayrı ele alındığı
sunumlar, yasal talepler ve çözüm önerileri ile
beş şehirde yapılan 2000 anketlik çalışmanın
analizinin paylaşıldığı yoğun program aynı
şekilde 21 Ağustos tarihinde ise siyasi parti
temsilcileri ile gerçekleşen forumda da
uygulandı.
Siyasi
partilerin
büyük
çoğunluğunun
katılım
göstereceğini
belirtmelerine karşın sadece DSİP, EDP ve
SDP’nin katılımı konuya gösterilen duyarlılığa
dair fikir vermiştir.
Türkiye'de İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir,
Diyarbakır, Adana başta olmak üzere bir çok
ilde 10'a yakın LGBT örgütü faaliyet
göstermektedir. Bunun yanı sıra birçok insan
hakları örgütü ise cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği alanında komisyonlar kurmakta ya da
destek vermektedir. Bu duruma rağmen çok az
kadın örgütü ve insan hakları dernekleri iç
yapılarında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
ayrımcılığının önlenmesi açısından etkin
yöntemler geliştirmemişlerdir. Bu konu ile ilgili
olarak daha önce Siyah Pembe Üçgen İzmir
Derneği tarafından STÖ'lere yönelik bir anket
çalışması yapılmıştır. İzmir ve Eskişehir
genelinde toplam 55 örgüte uygulanan anket
sonuçlarına göre örgüt içinde LGBTT birey
bulunan örgüt sayısı 16 ile %28.57'lik bir kısıma
tekabül etmektedir. Bu 16 örgüt içinde lezbiyen
bireylerin yer aldığı örgütlerin sayısı 10,
biseksüel bireylerin yer aldığı örgütlerin sayısı
11, geylerin yer aldığı örgüt sayısı 7,
transseksüel bireylerin yer aldığı örgüt sayısı 3
ve travestilerin yer aldığı örgüt sayısı 2dir.
Örgütlerin %25 inin tüzüğünde cinsel yönelim
ifadesi yer almaktayken, ‘Cinsiyet Kimliği’
ifadesi olan örgütlerin sayısı 11 dir ve %19,64
lük bir dilime sahiptir. Örgüt içi yaşanılan
homofobi, transfobi ve bifobinin uzaklaştırma
nedeni sayılıp sayılmadığı sorusuna “evet”
cevabı verenlerin oranı % 12,50 oranla 7
örgüttür.
Kendi
bulundukları
örgütü
homofobi/bifobi/transfobiye karşı “çok duyarlı”
olarak tanımlayan örgütlerin sayısı %32,14 lük
bir oranla 18’dir. Örgütlerin kendi yerellerindeki
LGBTT örgütleriyle birlikte ortak çalışma
yürütüp yürütmediklerine baktığımız zaman ise
%51,79 luk bir oranla 29 örgütün ortak çalışma
yaptığını anlıyoruz. Önümüzdeki dönemde
LGBTT hakları alanında çalışma yapmayı
düşünen örgütlerin sayısı 39 dur ve %69,64 lük
bir yüzdelik dilime tekabül ettiği görülmektedir.
Sivil Toplum Örgütleri ve Sendikalardan
Talepler:
1. STK’lar ve sendikalar bulundukları
bölgedeki LGBTT örgütleri ile iletişim
kurmalı, iletişim halinde kalmalı ve
deneyim paylaşımına açık olmalıdır.
2. STK’lar ve sendikalar kendilerine
başvuran ya da üye olan kişilere cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde
ayrımcılık konusunda bilgilendirici ve
eğitici faaliyetler düzenlemelidir.
3. Kendi örgütleri içindeki LGBTT
bireylerin iç örgütlenmelerini desteklemeli
ve
cesaretlendirecek
çalışmalar
yapmalıdırlar.
4. Homofobik tutum ve davranışları
tüzüklerine ihraç ya da cezalandırma
sebebi olarak eklemelidirler.
5. Başta seks işçiliğine zorlanan
trans bireyler olmak üzere LGBTT
bireylere
istihdamda
öncelik
tanımalıdırlar.
Siyasi Partiler
İncelemesi
Tüzük
ve
Program
Siyah Pembe Üçgen'in de içinde bulunduğu
Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu olarak,
Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurumu Yasa
Tasasrısı’na “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği”
ifadelerinin eklenmesi amacıyla başlattığımız
kampanya vesilesi ile siyasi partilerin tüzük ve
programlarını, kullanılan dil, mevcut içerik ve
LGBT sivil toplum örgütlerinin beklentileri gibi
kriterler üzerinden aşağıdaki şekilde inceledik:
Adalet ve Kalkınma Partisi [AKP]
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tüzük ve
programı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
konularına hiçbir şekilde vurgu yapmamaktadır.
Tüzük ve program incelendiğinde, lezbiyen,
gey, biseksüel ve trans [LGBT] bireylerin varlığı
göz
ardı
edilmekte
ve
tamamı
ile
heteronormativiteye dayalı ve transkimliği
reddeden bir anlayış ile yapılandırıldığı
görülmektedir. Dolayısı ile her iki parti belgesi
LGBT'leri yok saymaktadır.
AKP’nin parti program ve tüzüğüne dair
tespitler aşağıdaki gibidir:
1. AKP parti tüzüğü, geneli itibarı ile
muhafazakâr
bir
anlayış
ile
hazırlanmıştır.
2. Tüzüğün “Temel Amaçlar” başlığı
altında yer alan ifadeler bir yandan
“insan hak ve özgürlükleri”ne vurgu
yaparken, diğer yandan “bireyin
ahlakiliği”ni AKP’nin siyasi yönetim
anlayışının temel referansları arasında
belirtmektedir [Madde 4.1]
3. Yine tüzüğün “Temel Amaçlar” başlığı
altında, toplumun temeli olarak “aile”
belirtilmekte, “milli değerler” ile “ülkeye
has
gelenek
ve
adet”lerden
bahsedilmektedir [Madde 4.11].
4. Tüzükte yer alan “Parti Disiplin Suç ve
Cezaları” başlığı altında, cinsel yönelim
ve cinsiyet kimliği farklılıklarına yönelik
herhangi
bir
hassasiyet
gösterilmemektedir [Made 117].
5. Tüzüğün “Partiden ve Gruptan Kesin
ihraç Cezası ve Bu Cezayı Gerektiren
Haller” başlığı altında, “parti üyeleri ve
yöneticilerine karşı şiddet uygulamak”
şeklinde bir fiil belirtilmiştir [Madde
117.9]. Ancak, LGBT bireylerin
sistematik şekilde maruz kaldıkları
şiddete vurgu yapılmamış, parti
içerisinde cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği temelinde gerçekleşebilecek
şiddet görmezden gelinmiştir.
6. Parti tüzüğünde belirtilen parti yapıları
içerisinde, kadın ve gençlik kolları gibi
LGBT bireylerin öz-örgütlülüklerini
kurabilecekleri
bir
yapı
bulunmamaktadır.
7. Yukarıdaki
tespitlerle
birlikte
tüzüğün
diğer
bölümleri
de
dikkate alındığında, AKP parti
tüzüğünün heteroseksist, LGBT
bireylerin temsiliyetini zorlaştıran
ve “ahlak”, “milli değerler”, “aile
yapısı”
şeklindeki
muğlâk
ifadelerle
LGBT
varlığına
halihazırda
toplumsal
yaşam
içerisinde tehdit oluşturan bir dil
ve
anlayış
ile
tasarlandığı
anlaşılmaktadır.
8. AKP Parti Programı, tüzüğünde şahit
olduğumuz gibi cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliği farklılıklarına yönelik
herhangi
bir
referans
ile
hazırlanmamıştır. Bu hali ile LGBT
bireyleri görmezden gelmektedir.
9. Programda yer alan “Temel Hak ve
Özgürlükler” bölümü, cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliğine dayalı hak ihlallerine
vurgu yapmamakta; sadece kadın,
çocuk, engelli gibi kırılgan gruplar ve
bu
gruplara
yönelik
alınacak
önlemlerden bahsedilmiştir.
10. Parti programında yer alan “sosyal
politika anlayışımız” [Madde 5.1],
“eğitim” [Madde 5.2], “sağlık” [Madde
5.4], “sosyal güvenlik” [Madde 5.5],
“çalışma hayatı” [Madde 5.6], “aile ve
sosyal hizmetler” [Madde 5.8] gibi
LGBT bireylerin sistematik ayrımcılık ve
şiddete maruz kaldıkları alanlar ile ilgili
bölümler, “özürlüler”, “çocuklar” gibi
kırılgan gruplara vurgu yaparken,
LGBT bireyler görmezden gelinmiştir.
11. Parti programında yer alan “Kadın”
başlığı tamamı ile geleneksel “kadın” –
“erkek” ikiliği üzerinden şekillenmiştir.
Toplumsal cinsiyet kimliği üzerinden
trans kadınlar ile cinsel yönelim
üzerinden lezbiyen ve biseksüel
kadınlar,
bu
kategori
içerisinde
görmezden gelinmiştir [Madde 5.7].
12. Parti programında yer alan “Aile ve
Sosyal Hizmetler Başlığı” içerisinde aile
unsuru, heteroseksüel aile modeli
üzerinden şekillenmiştir [Madde 5.8].
Eşcinsel evlilikler ile ilgili bir ibare
bulunmamaktadır.
13. Yukarıdaki tespitler ile birlikte
programın diğer maddeleri de
detayları ile incelendiğinde, AKP
parti programının heteroseksist bir
dil ile hazırlandığı, cinsel yönelim
ve cinsiyet kimliği farklılıklarını
görmezden
geldiği
ve
LGBT
bireylerin demokratik hak ve
özgürlükleri ile ilgili hassasiyetleri
içermediğini söyleyebiliriz.
Cumhuriyet Halk Partisi [CHP]
Cumhuriyet Halk Partisi’nin parti tüzük ve
programı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
temelinde değerlendirildiğinde, LGBT'leri yok
sayar. Tüzük ve programın hiçbir yerinde bu
ifadeler yer bulmamaktadır. Her iki belge
detayları ile incelendiğinde, heteronormativite
üzerinden bir dil kurulduğunu, geleneksel
“kadın” ve “erkek” ikiliğinin toplumsal yapının
unsurları olarak algılandığını, LGBT bireylerin
kırılgan gruplara vaat edilen temel hak ve
özgürlükler
bağlamında
düşünülmediğini
rahatlıkla teşhis edebiliriz.
CHP’nin parti tüzük ve programı ile ilgili
tespitler aşağıdaki gibidir:
1. CHP parti tüzüğünün “Amaçlar” başlıklı
bölümü, “insan hakları” temasına
vurgu yapıp “kadınlar”, “gençler”,
“çocuklar”dan bahsederken, LGBT
bireylere
hiçbir
şekilde
vurgu
yapılmamıştır [Madde 3].
2. CHP parti tüzüğünde ifade edilen parti
disiplin mekanizması,”Geçici Çıkarma
Cezası Verilecek Parti Suçları” başlığı
altında
“ayrımcılık
yapmak”tan
bahsetmektedir [Madde 70.B.b]. Fakat,
hangi
zeminlerde
ayırım
gözetilemeyeceğine dair herhangi bir
ifade bulunmamaktadır. Cinsel yönelim
ve cinsiyet kimliği temelli ayırımcılık ile
ilgili LGBT bireyler lehine herhangi bir
ifade bulunmamaktadır.
3. Yine tüzüğün “ Geçici Çıkarma Cezası
Verilecek Parti Suçları” başlığı altında
“parti üyelerine sözlü ya da eylemli
saldırıda
bulunmak”
disiplin
mekanizması içerisinde suç teşkil
etmektedir [Madde 70.B.d]. Ancak
cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği
temelinde gerçekleşmesi muhtemel
saldırılar ile ilgili herhangi bir ifade
bulunmamaktadır.
4. Parti tüzüğünde belirtilen parti yapıları
içerisinde, kadın ve gençlik kolları gibi
LGBT bireylerin öz-örgütlülüklerini
kurabilecekleri
bir
yapı
bulunmamaktadır.
5. CHP parti tüzüğü, geneli itibarı ile
LGBT
bireyleri
görmezden
gelmekte, LGBT bireylere yönelik
gerçekleşebilecek parti suçlarına
vurgu yapmamakta ve buna karşı
disiplin mekanizmasını işletecek
araçları oluşturmamaktadır. Bu
haliyle tüzük, CHP’nin kendi iç
işleyişi noktasında LGBT bireyleri
yok saydığını açıkça gözler önüne
sermektedir.
6. CHP parti programı, tıpkı tüzüğünde
olduğu gibi, LGBT bireyler ile ilgili
herhangi bir ifade içermemektedir.
7. Parti programında yer bulan “temel
hedefler”, “öncelikler”, “ideolojimizin
temel
dayanakları”,
“sosyal
demokrasinin evrensel ilkeleri ve
değerleri”
şeklindeki
bölümlerde
bahsedilen
“insan
hakları”,
“demokrasi”, “çoğulculuk”, “özgürlük”,
“eşitlik”, “cinsiyet eşitliği” başlıklarının
hiçbiri cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
ibarelerine yer vermemekte; aksine
genel ifadelerle bu kavramlarla ilgili
hedeflerden bahsetmektedir.
8. CHP parti programı,” insan hak ve
özgürlükleri” başlığına geniş yer
ayırmakta, yaşam hakkı, ayrımcılık,
çalışma hakkı, düşünce ve ifade
özgürlüğü gibi maddelere vurgu
yapmaktadır. Ancak LGBT bireyleri
birebir ilgilendiren bu alt başlıkların
hiçbirinde cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği farklılıklarına değinilmemektedir.
Dini, mezhepsel, etnik, cinsiyete dayalı,
vb. farklılıklara özel vurgu yapılırken,
bu alanlarla kesişen cinsel yinelim ve
cinsiyet imliği temelleri görmezden
gelinmektedir.
9. CHP parti programı, kadınların
toplumsal yaşama katılması, maruz
kaldıkları
şiddet
ve
ayrımcılık
konularına geniş yer vermiştir. Ancak,
programın esas aldığı “kadın” algısı,
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
farklılıklarını
açıkça
dışlamaktadır.
Özellikle lezbiyen, biseksüel ve trans
kadınların yoğun ve sistematik şekilde
maruz kaldıkları nefret cinayetleri,
ayrımcılık ve şiddet dikkate alındığında,
CHP parti programının kadınlarla ilgili
bölümünün
heteronormativiteyi
yücelten bir algı ile oluşturulduğu
rahatlıkla söylenebilir.
10. CHP Parti programında dile
getirilen hedefler, genel ifadeler ile
insan hakları, demokrasi, eşitlik ve
adalet
hedeflerinden
bahsetmektedir. LGBT bireyler ile
ilgili hiçbir ifade programda yer
almamakta ve tüzükte de olduğu
gibi
kurulan
dil,
geleneksel
heteronormatif algılar üzerinden
yapılandırılmaktadır.
Cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği temelli
ayrımcılık,
nefret
suçları
ve
şiddete
dair
hiçbir
hedef
belirlenmemektedir.
Kadınlar,
gençler,
engelliler,
hastalar,
çocuklar gibi kırılgan gruplar ile
ilgili detaylı hedefler listelenirken,
LGBT bireyler ile ilgili hiçbir hedef
ve plan yer almamaktadır. Dolayısı
ile CHP parti programı LGBT
bireyleri yok sayar.
Milliyetçi Hareket Partisi [MHP]
Milliyetçi Hareket Partisi’nin parti tüzük ve
programı incelendiğinde, son derece tektipçi ve
muhafazakar bir anlayışın etkisi altında
hazırlandığı söylenebilir. Cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliği farklılıkları ile ilgili ve bu temeller
üzerinden partinin LGBT bireylere yönelik
hiçbir hedefi bulunmamaktadır. Aksine, tüzük
ve programın yapılandırıldığı dil, LGBT
bireylerin sosyal, politik, kültürel ve/veya diğer
alanlarda sorunlarını pekiştiren geleneksel
değerler ve yaklaşımlar üzerinden şekillenmiştir.
Bu haliyle MHP parti tüzük ve programı
heteroseksist bir dile sahiptir; içerik incelemesi
de bahsi geçen belgelerin LGBT bireyleri yok
saydığını göstermektedir.
MHP parti tüzük ve programı ile ilgili
tespitler aşağıdaki gibidir:
1. Parti tüzüğünün “Kuruluş Amaç ve
İlkeleri” başlıklı bölümü “Türk milletinin
milli ve manevi değerleri” ile “ahlaklı
nesillere” sürekli vurgu yapmaktadır
[Madde 2]. İlerleyen bölümlerde de
rahatlıkla görülebilecek bu vurgu,
LGBT bireylere yönelik toplumsal
yaşamda ve kamu kurum ve kuruluşları
ile
ilişkilerde
görülen
homofobik/transfobik
uygulamaları
meşrulaştıracak durumdadır.
2. Parti tüzüğünün ilk bölümünde, “insan
haklarına
saygı”
ilkesinden
bahsedilmektedir [Madde 3.d]. Bu
ifade son derece muğlak bir şekilde
tüzükte yer bulurken, cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliği noktasında herhangi bir
vurgu yapılmamıştır. Bu haliyle tüzüğün
vurgu
yaptığı
temel
ilkeler
heteronormativiteye dayalı ve LGBT
bireyleri görmezden gelir.
3. Parti örgütlenmesine dair bilgiler, LGBT
bireylerin kadın ve gençlik kolları gibi
örgütlenmelerine müsait bir ortamın
olmadığını göstermektedir. Temel ilkeler
ve
amaçlar
da
göz
önünde
bulundurulduğunda,
MHP
parti
tüzüğünün LGBT bireyleri açık şekilde
dışladığını söyleyebiliriz.
4. Parti tüzüğünde bahsedilen disiplin
suçlarına dair mekanizma, hiçbir
şekilde insan hakları, ayrımcılık, şiddet
gibi temalara değinmemekte ve hak
ihlalleri sonrası herhangi bir ceza
öngörmemektedir. Bununla birlikte,
parti içinde LGBT bireylere yönelik
gerçekleştirilebilecek herhangi bir şiddet
ya da ayrımcılık vakası hakkında bir
ifade yer almamaktadır. Bu haliyle parti
tüzüğünde ifadesini bulan disiplin
mekanizması LGBT bireyleri yok
saymaktadır.
5. MHP parti tüzüğü, yukarıdaki
tespitler de dikkate alındığında
son
derece
homofobik
ve
transfobiktir. Heteroseksist bir
anlayışla hazırlandığını rahatlıkla
ifade edebileceğimiz tüzük LGBT
bireyleri
hem
görmezden
gelmektedir
hem
de
onların
karşısında bir pozisyon almaktadır.
6. Parti
programı
incelendiğinde,
sıralanan başlıkların içeriği son derece
tektipçi, farklılıkları reddeden ve
muhafazakar bir anlayış ile hazırlandığı
söylenebilir.
7. Parti programının “Geleceğe Türkçe
Bakış” başlıklı ilk bölümü, MHP
programının temel değer ve ilkelerini
sıralamaktadır. Bu değer ve ilkeler,
açıkça belirtildiği gibi “ahlakçılık” ve
“Türk milletinin manevi değerleri”nden
ilham almaktadır. Bu haliyle, LGBT
bireylerin
maruz
kaldıkları
hak
ihlallerini
meşrulaştıran
kavramlar
üzerinden
ilerleyen
bir
söylem
mevcuttur. Dolayısı ile MHP parti
programının temel değer ve ilkeleri,
LGBT varoluşunu reddeden bir arka
plana sahiptir.
8. Programın
“Temel
Hak
ve
Özgürlüklerin Teminat Altına Alınması”
başlıklı bölümü her bireyin temel hak
ve özgürlüklere sahip olduğunu; ancak
bu haklara sınırlama getirilebilecek
kriterler sayılırken “genel ahlak”
kavramının kriterler arasında yer
aldığını görmekteyiz. Bu durum, LGBT
bireylerin adli karşılaşmalarında sürekli
hak kısıtlaması sonucunu getiren
argümanların tekrarıdır. Bu haliyle parti
programı LGBT bireyleri aleyhine
düzenlenmiştir.
9. Kadın hakları konusunda genel ve
muğlak şekilde hakların korunacağını
belirten program, lezbiyen, biseksüel ve
trans kadınların varlığını reddeden bir
tutum içerisindedir.
10. Program,
“Temel
Hedef
ve
Önceliklerimiz” bölümünde, “ahlaki
kirlilik”
ibaresini
kullanarak
muhafazakar
değerlere
vurgu
yapmaktadır [Bölüm D.1] Bu haliyle
program, LGBT bireylerin temel hak ve
özgürlüklerini hedef alan bir dil ile
yazılmıştır.
11. Program, “Milliyetçilik ve Demokrasi”
başlığı
altında
LGBT
bireylerin
örgütlenme
özgürlüğü
konusunda
yaşadıkları sıkıntıları meşrulaştıran
argümanlardan “ülkenin gelenek ve
değerlerine karşı olmamak kaydıyla”
ibaresini benimsemektedir [Bölüm E].
12. Program,
“Politikalarımız”
başlığı
altında, siyasi yozlaşma ve ahlaki
erozyon kavramlarına odaklanmakta,
bu sonuçların çeşitli uygulamalar ile
bertaraf edilmesine yönelik çalışmalar
yapılacağını belirtmektedir [Bölüm
G.4]. Bu haliyle program, cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde
yaşanan hak ihlallerini meşrulaştıracak
homofobik ve transfobik bir tutum
içerisindedir.
13. Yukarıdaki tespitler ile birlikte
değerlendirildiğinde MHP parti
programının,
ataerkil
ve
heteroseksist toplum düzenini
benimseyen hedefler içerdiğini,
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
temelinde
LGBT
bireylerin
yaşadıkları
hak
ihlallerini
meşrulaştıracak
bir
tutum
içerisinde olduğunu, bu haliyle
homofobik ve transfobik bir
program
olduğunu
rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Barış ve Demokrasi Partisi [BDP]
BDP parti tüzük ve programı, diğer siyasi
partilerin ilgili belgeleri ile kıyaslandığında,
daha ilerici bir karaktere sahiptir. Bu durum,
çoğulculuk, demokrasi, insan hakları, eşitlik,
adalet gibi kavramların belgeler içerisinde
sürekli dile getirilmesi ve kullanılan dilin diğer
siyasi partilere kıyasla diğer azınlık gruplarının
hassasiyetlerini içerecek şekilde olması ile
açıklanabilir. Fakat, genel itibarı ile, LGBT
bireylerin temel hak ve özgürlükler noktasında
demokratik talepleri üzerinden kurulmuş bir dil
mevcut değildir.
Parti tüzük ve programı
homofobik
ve/veya
transfobik
olarak
algılanamaz olsa da, yerleşik-geleneksel kadınerkek ikiliği üzerinden değerlendirme yapıldığı
söylenebilir.
Bu
da
ilgili
belgelerin
heteronormativite üzerinden yapılandırıldığını
göstermektedir.
BDP parti tüzük ve programı ile ilgili
tespitler aşağıdaki gibidir:
1. BDP parti tüzüğü, BDP’yi “özgürlükçü,
eşitlikçi, adaletçi, barışçı, çoğulcu,
katılımcı” ifadeleri ile tanımlamaktadır
[Madde 2]. Toplumun hassas ve
kırılgan gruplarının eşit ve adaletli bir
toplumsal düzen içerisinde haklarının
güvence altına alınacağına dair bir
amaç belirtilmiş olsa da, bu gruplar
içerisinde cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği
temelindeki
farklılıklar
bulunmamaktadır.
2. Tüzük, temel amaçları sıralarken,
“cinsiyet eşitliği” ilkesinin temel
alınacağını belirtmektedir [Madde 3].
Ancak bu madde ile birlikte tüzüğün
geri kalanında belirtilen “cinsiyet
eşitliği” ilkesi, heteronormatif bir algı
üzerinden algılanmış ve tüzük dili bu
şekilde
oluşturulmuştur.
Kadınlar
arasındaki cinsel yönelim ve/veya
cinsiyet kimliği farklılıkları görmezden
gelinmiştir. Özellikle cinsiyet kimliği
noktasında trans bireylere dair hiçbir
ifade bulunmamaktadır.
3. Tüzük,
disiplin
suçlarından
bahsederken, geleneksel kadın-erkek
ikiliğini esas almaktadır [Madde 93].
Lezbiyen, biseksüel ve trans kadınların
cinsel yönelim ve/veya cinsiyet kimliği
temelinde maruz kaldıkları cinsel taciz
ya da şiddete yönelik herhangi bir ibare
bulunmamaktadır.
4. Tüzük,
LGBT
bireylerin
parti
içerisindeki öz-örgütlülüklerine yönelik
hiçbir ifade içermemektedir.
5. BDP parti tüzüğü yukarıdaki
tespitler
ışığında
değerlendirildiğinde,
homofobik
ve/veya
transfobik
olarak
değerlendirilemese
de,
LGBT
bireylerin görünmez olduğu bir
belgedir.
İnsan
hakları
ve
özgürlükleri konusunda kurulan
dil,
diğer
siyasi
partilerin
tüzüklerine kıyasla daha samimi
bir dildir. Fakat, bu hassasiyetin
yansıması, BDP parti tüzüğünde
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
noktasında bir ifadenin içerilmesi
şeklinde değildir.
6. BDP parti programı, “Siyasi İlkelerimiz”
başlığı
altında
temel
hak
ve
özgürlüklerden ve birçok kırılgan ve
hassas gruptan bahsederken, cinsel
yönelim temelli ayrımcılığa vurgu
yapmaktadır:
“Kişinin
cinsel
yönelimlerinden dolayı dışlanmasına
ilişkin yasalarda var olan baskıcı ve
ayrımcı hükümler kaldırılacak, buna
dönük
uygulamaların
önüne
geçilecektir” [Madde 1.a] Bununla
birlikte trans bireylerin maruz kaldığı
cinsiyet kimliği ayrımcılığına vurgu
yapılmamaktadır.
7. Yukarıdaki
tespit
ile
birlikte
değerlendirilebilecek, kadınlara yönelik
her türlü ayrımcılık ve şiddete karşı
önlem alacağını belirten BDP parti
programı, “kadın” kavramını cinsiyet
kimliği
farklılıklarını
gözetmeksizin
kullanmaktadır [Madde 2.b]. Bu
noktada trans kadınlar ile ilgili LGBT
hassasiyeti dışlanmıştır.
8. Kadının özgürleşmesinden bahseden
parti programı “fuhuş” konusuna vurgu
yapmaktadır.
Trans
kadınların
Türkiye’de
yoğunlukla
içinde
bulunduğu seks işçiliği sektörü ile ilgili
olarak “fuhuşun ortadan kaldırılması ve
genelevlerin
kapatılması”
şeklinde
programda dile getirilen hedef, trans
kadınların seks işçiliği konusunda dile
getirdikleri talepleri göz ardı etmektedir.
9. Eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvence
vb. konularına yapılan vurgu içerisinde
LGBT bireylerin hassasiyetleri dahil
edilmemiştir. Bu noktada program bu
alanlarda cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği temelinde bir değerlendirme
yapmamış olması vesilesi ile LGBT
bireyleri görmezden gelir..
10. Parti
programında,
aile
konusu
değerlendirilirken,
heteronormatif
değerler dikkate alınarak “cinsler arası
dayanışma
alanı”
vurgusu
yapılmaktadır. Eşcinsel evlilikler ile ilgili
herhangi bir değerlendirme söz konusu
değildir.
11. BDP Parti programı yukarıdaki
tespitler
ışığında
değerlendirildiğinde, program her
ne kadar cinsel yönelim temelinde
ayrımcılığa
karşı
önlemler
alınacağını dillendirmiş olsa da,
genel dil heteronormatif yargılar
üzerinden kurulmuştur. Bununa
beraber, cinsiyet kimliği temelinde
hiçbir değerlendirme yapılmamış,
trans bireylerle ilgili herhangi bir
hedef belirlenmemiştir. Bu haliyle
parti programı, homofobik ve/veya
transfobik olmasa
bireylerin
tamamı
herhangi
bir
sunmamaktadır.
da, LGBT
noktasında
projeksiyon
Halkın Sesi Partisi [HAS Parti]
Has
Parti
parti
tüzük
ve
programı
incelendiğinde, genel olarak muhafazakar bir
çizgi üzerinden hazırlandığı söylenebilir. LGBT
bireyler ile ilgili herhangi bir ifade parti tüzük ve
programında yer almamaktadır. Tamamı ile
geleneksel değerler üzerinden ilerleyen her iki
belge göstermektedir ki, heteroseksist anlayış bu
belgelere hakim olan anlayıştır.
Has Parti parti tüzük ve programı ile ilgili
değerlendirmeler şu şekildedir:
1. Parti
tüzüğünün
genel
ilkeleri
sıralanırken, “ahlak” bu liste içerisinde
yer almaktadır [Madde 3]. LGBT
bireylerin temel hak ve özgürlüklerine
yönelik saldırıları meşrulaştırmak için
çeşitli defalar kullanılan bu muğlak
ifade, Has Parti’nin muhafazakar ve
LGBT
karşıtı
çizgisini
açıkça
göstermektedir.
2. Parti tüzüğü LGBT bireylerin parti
içerisinde öz-örgütlülükleri noktasında
herhangi bir alan açmamaktadır.
3. Tüzükte bahsedilen disiplin suçları
konusunda, “parti üyelerine eylemli
saldırıda bulunmak” listelenirken, cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği temelli
şiddete
herhangi
bir
vurgu
yapılmamaktadır [Madde 26.7].
4. LGBT
bireylerin
tamamı
ile
görmezden gelerek hazırlandığı
belli olan parti tüzüğü, cinsel
yönelim
ve
cinsiyet
kimliği
konularında muhafazakar, ahlakçı
bir anlayışın ürünüdür.
5. Has Parti programı, geneli itibarı ile
LGBT'leri yok sayar. Genel ifadelerle
insan haklarından bahseden program,
ahlak ve değerlere vurgu yapan ve
zaman zaman İslam’ı referans alan
ifadeleri [Yaratıcı, Hz. Adem, vs.] ile
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
farklılıkları
konusunda
görmezden
gelen bir tutum aldığını söyleyebiliriz.
6. Programda belirtilen “aile” anlayışı
heteroseksüel çiftlere hitap eden bir
anlayış ile hazırlanmıştır. Bu haliyle
heteroseksist bir anlayışın ürünü olan
program,
geleneseksel
değerlere
yapılan vurgu ile LGBT bireyleri hedef
alabilecek
değerleri
bünyesinde
barındırmaktadır.
7. Ayrımcılık ve şiddete vurgu yapılırken,
LGBT bireylerin hak ihlallerinin dışında
tutulmasına yönelik hiçbir ifade yer
almamaktadır. Bu haliyle, eğitim,
istihdam ve sağlık, sosyal güvenlik
alanları ile ilgili hedefler LGBT bireylere
ayrımcılık yapmaktadır.
8. Yukarıdaki tespitler ışığında Has
Parti’nin tüzük ve programının
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
farklılıklarını
reddettiğini,
heteroseksist bir yaklaşım ile
eşcinsel,
biseksüel
ve
trans
bireyleri
görmezden
geldiğini,
ahlakçı ve dini referansları ile de
LGBT karşıtı bir pozisyon aldığını
söyleyebiliriz.
Özgürlük ve Dayanışma Partisi [ÖDP]
ÖDP parti tüzük ve programı, geneli itibarı ile
değerlendirildiğinde,
homofobik
ve/veya
transfobik olarak değerlendirilemese de, cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği noktasında, hem bu
belgelere hakim olan dil hem de içerikte
bulunan örgüt yapısı ve parti hedefleri ile ilgili
bilgiler
ışığında
LGBT
bireylerin
hassasiyetlerine odaklanılmamıştır. Sadece parti
programında bir cümle içerisinde farklı cinsel
eğilimlere yönelik her türlü baskıya karşı
durulması gerektiği belirtilmiştir. Onun dışında,
hiçbir bölümde cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği
noktasında
değinilmemiştir.
yaşanan
sorunlara
ÖDP parti tüzük ve programı ile ilgili
tespitler şu şekildedir:
1. Parti
tüzüğü
ÖDP’yi
“eşitlikçi,
özgürlükçü, cinsiyetçi olmayan” ve
“ezilenlerin
partisi”
şeklinde
tanımlamaktadır [Madde 2; Madde3].
Bütün tüzük maddeleri de bu amaçlara
sahip sosyalizm anlayışı çerçevesinde
şekillendirilmiştir.
Ancak,
tüzük
içerisinde LGBT bireyler ve talepleri
hakkında
herhangi
bir
ifadeye
rastlanmamaktadır.
2. Parti tüzüğü sosyalist feminizm anlayışı
çerçevesinde kadınların da parti
organlarında eşit temsili ve kararlarda
söz sahibi olması noktasına vurgu
yapmaktadır. Ancak lezbiyen, biseksüel
ve trans kadınlar noktasında cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıkları
görmezden gelinmiştir.
3. Tüzük, LGBT bireylerin de kadın
koordinasyonu ve gençlik meclisi gibi
öz-örgütlülükleri
üzerinden
parti
kararlarına katılımları ile ilgili herhangi
bir alan sunmamaktadır.
4. Tüzüğün belirlemiş olduğu parti suç ve
yaptırımları bölümünde “temel insan
haklarına yönelik ihlallerde bulunan
veya temel insan haklarına yönelik
ihlalleri olumlayan” [Madde 42.i] ve
“özel alan dahil kadınlara yönelik her
türlü tehdit veya şiddet uygulayan veya
tacizde bulunan” [Madde 42.j] üyelere
geçici veya kesin üyelikten çıkarma
cezaları verileceği belirtilmiştir. Bu
noktada, LGBT bireylerin ve özelde
eşcinsel, biseksüel ve trans kadınların
cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri
dolayısı ile yaşayabilecekleri insan
hakları ihlallerine dair herhangi bir
vurgu yapılmamıştır.
5. Yukarıdaki tespitler ile birlikte
değerlendirildiğinde parti tüzüğü,
bazı diğer siyasi partilere kıyasla
ilerici özellikler taşısa da, LGBT
hassasiyetlerinin
görünürlüğü
noktasını görmezden gelir.
6. Parti programı ÖDP’nin amacını
“özgürlükçü,
özyönetimci,
enternasyonalist,
demokratik
planlamacı, ekolojist, militarizm karşıtı
ve
feminist
bir
sosyalizm
doğrultusunda, sermaye güçlerinin
egemenliğini
ve
emperyalizmin
tahakkümünü ortadan kaldırarak emek
güçlerinin siyasi iktidarının kurulması”
olarak
tanımlamaktadır.
Parti
amaçlarının cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği temelli ayrımcılık ve şiddet gibi
konulardaki düşüncesi belirtilmemiştir.
7. Program, kadınların eşit temsili ve karar
mercilerine eşit katılımı noktasında
pozitif ayrımcılığa vurgu yapmaktadır;
ancak cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
farklılıkları
noktasında
lezbiyen,
biseksüel ve trans kadınların bu konu
dahilinde ne şekilde konumlandırıldığı
ile ilgili bir ifade bulunmamaktadır.
8. Program içerisinde LGBT bireyler ile
ilgili tek cümle “Farklı cinsel eğilimler
üzerindeki her türlü baskıya karşı
durulmalıdır”
şeklindedir.
Olumlu
şekilde değerlendirilebilecek olan bu
ifade, trans bireylerin yaşamakta
oldukları baskı konusunda herhangi bir
şey söylememektedir.
9. Program içerisinde eğitim, istihdam,
sağlık, sosyal güvenlik, barınma gibi
konularda
eşitlik
ve
adaletten
bahsedilirken, bu hizmetlere erişimde
LGBT bireylerin cinsel yönelim ve
cinsiyet kimlikleri üzerinden yaşadıkları
ayrımcılık konusunda herhangi bir
somut ifadeye rastlanmamaktadır.
10. Toplum içerisindeki hassas ve kırılgan
gruplardan
bahsedilirken
LGBT
bireylere yer verilmemiştir.
11. Geneli
itibarı
ile
değerlendirildiğinde,
parti
programının
homofobik
ve
transfobik
olarak
değerlendirilemeyeceği;
ancak
LGBT
bireylerin
hakları
konusunda son derece sınırlı ve
hatta muğlak ifadeler kullanıldığı
söylenebilir.
Eşitlik ve Demokrasi Partisi [EDP]
EDP parti tüzük ve programı, geneli itibarı ile
değerlendirildiğinde, cinsel yönelim temelli
ayrımcılık ve diğer hak ihlalleri konusunda
ilerici bir içeriğe sahiptir. Parti tüzüğü cinsel
yönelim konusunda hassasiyetini belirtirken,
programda LGBT bireylerin hak talepleri
konusunda
herhangi
bir
ifadeye
rastlanmamaktadır. Cinsiyet kimliği konusunda
her iki belgede de herhangi bir ifade
bulunmamaktadır.
EDP parti tüzük ve programı ile ilgili
tespitler şu şekildedir:
1. Parti tüzüğü, kuruluş kısmında partinin
özelliklerini
sıralarken,
“…insan
haklarını dünyanın her yerinde hiçbir
ayrıcalık tanımadan savunan, üzerinde
yaşadığı topraklardaki farklı etnik
köken, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim
ve düşünceleri zenginlik olarak gören;
farklı olanların eşitliğini ve karşılıklı
saygı içinde bir arada yaşamayı
savunan…”
ifadesini
kullanmıştır
[Madde 1]. Görüldüğü üzere, farklı
cinsel yönelimler konusunda olumlu bir
tavra sahiptir. Fakat, cinsiyet kimliği
ifadesi tüzüğün bu kısmında yer
almamaktadır.
2. Tüzük, üyeliğe başvuru sırasında
“ Cinsiyet; ırk, milliyet, etnik köken,
kültür ve dil; sınıf, zümre, meslek; din,
mezhep, inanç veya felsefi görüş; cinsel
yönelim
vb.”
temellerde
ayırım
gözetilemeyeceğini
belirtmektedir
[Madde 6]. Yukarıda da belirtildiği gibi,
cinsiyet
kimliği
temelinde
gerçekleşebilecek ayırımcılık ile ilgili
herhangi bir ifade bulunmamaktadır.
3. Tüzükte yer alan disiplin cezaları ile
ilgili, “Parti çalışmalarında partili üyeye
fiziksel, sözlü, psikolojik vb. şiddet
uygulamak” [Madde 41.d], “Kadına
yönelik her türlü şiddet, cinsel taciz,
ayrımcılık uygulamak” [Madde 41.j]
şeklinde iki ifade bulunmaktadır.
Uygulanan şiddetin cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliği farklılıkları sebebi ile
gerçekleşebileceği düşünüldüğünde, bu
ifadelere hiçbir vurgunun yapılmadığı
görülebilir. Aynı zamanda, kadınlara
yönelik şiddet ve tacizin de benzer
motivasyonla gerçekleşebileceğine dair
de herhangi bir ifadeye tüzükte
rastlanmamaktadır.
4. Geneli
itibarı
ile
tüzük
incelendiğinde, cinsel yönelim
temelinde gerçekleşebilecek hak
ihlallerine
karşı
bir
duruş
sergilendiği; fakat cinsiyet kimliği
temelinde herhangi bir ifadenin
bulunmadığı ortadadır. Tüzüğün
toplum
içerisindeki
bütün
farklılıkları
kucaklayacak
bir
söylem ile hazırlandığı ve bunun
üzerinden
homofobik
ve/veya
transfobik bir söylem içermediği
rahatlıkla söylenebilir.
5. Parti programı, tüzüğün aksine cinsel
yönelim ibaresine hiçbir noktada atıfta
bulunmamıştır.
Cinsiyet
kimliği
ibaresine
de
aynı
şekilde
değinilmemiştir.
6. Özgürlükçü bir dille hazırlanan ve
dışlanan kesimlerin hakları noktasında
söylemler içeren program, istihdam,
eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, barınma
gibi hizmetlere erişim konularında
LGBT bireylerin yaşadıkları sıkıntılar ile
ilgili
hiçbir
şekilde
amaç
içermemektedir.
7. Kadınların yaşadıkları sistemik sıkıntılar
ile ilgili somut vaatlerde bulunan
program, cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği farklılığı üzerinden lezbiyen,
biseksüel ve trans kadınları görmezden
gelmektedir. Bu haliyle, geleneksel
kadın-erkek ikiliği üzerinden bir söylem
üretilmiştir.
8. Geneli itibarı ile bütün dışlanan
kesimlerin haklarına yönelik olması
amacıyla
hazırlandığı
anlaşılan
programın, cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği
farklılıklarını
görmezden
geldiğini, bu haliyle heteronormatif
değerler
üzerinden
yapılandırıldığı
söylenebilir. Diğer siyasi partilerle
kıyaslandığında,
temel
hak
ve
özgürlükler konusunda daha ilerici ve
samimi bir dil ile hazırlandığı görülse
de, LGBT bireylere yönelik hiçbir
somut
vaat
programda
yer
almamaktadır.
Türkiye Komünist Partisi [TKP]
TKP’nin parti tüzüğüne ulaşılamadı. Parti
programı geneli itibarı ile değerlendirildiğinde,
kurulan dilin son derece eril, heteronormatif
değerler üzerinden inşa edildiği, militarist bir
algı ile şekillendirildiği ve geleneksel kadınerkek ikiliğinin esas alındığı görülmektedir.
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarına
hiçbir şekilde vurgu yapılmamakta, LGBT
bireyler göz ardı edilmektedir.
TKP parti programı ile ilgili tespitler şu
şekildedir:
1. TKP parti programının dili, devrimci
sosyalizm ve “gericilik karşıtı ilericilik”
iddiası ile hazırlanmış gibi görünse de,
militarist
ve
ahlakçı
anlayışı
pekiştirmektedir.
2. Parti programına göre, kadın-erkek
herkes zorunlu şekilde askerlik yapmak
durumundadır
[Bölüm
II.D.5.c].
Eşcinsel, biseksüel ve trans bireylerin
zorunlu askerlik uygulaması sebebi ile
günümüzde
karşılaşmakta
olduğu
sıkıntılar düşünüldüğünde, var olan
programın
heteroseksist
militarist
anlayışa hizmet ettiği görünülebilir.
3. Parti programı, “ahlaki çöküntü”den
bahsederek, buna yol açan “fuhuş”un
bertaraf
edileceğini
belirtmektedir
[Bölüm II.B.3] Bu dil, halihazırda çeşitli
kanunlarda yer alan ve LGBT bireylere
yönelik ayrımcılığı meşrulaştıran “genel
ahlak”, “kamu ahlakı” kavramlarını
içeren dil ile aynıdır. Bu haliyle parti
programı muhafazakar ve ahlakçı bir
anlayışa hizmet etmektedir.
4. Hak
ihlalleri
ile
ilgili
ayırım
gözetilmeyecek alanlar arasında etnik
köken, dil, cinsiyet, engellilik gibi
kavramlar yer almakta; cinsel yönelim
ve cinsiyet kimliği ibareleri programın
hiçbir yerinde bulunmamaktadır.
5. Emek-eksenli zeminde ilerleyen parti
programı, kimlik farklılıklarına dayalı
sorunların emek eksenli politikaların
uygulanması sürecinde çözülebileceğine
dair bir dil kullanmaktadır. Bu haliyle
program, kimlik temelli hak arayışları
ile ilgili soyut vaatlerde bulunmaktadır.
6. Hizmetlerin sunumu konusunda cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde
LGBT bireylerin karşılaşmakta oldukları
ayrımcı uygulamalar ve mevzuat
konusunda
hiçbir
ifadeye
yer
verilmemiştir.
7. Geneli itibarı ile TKP parti
programının, tamamı ile LGBT
bireyleri
yok
saydığını,
heteronormatif değerler üzerinden
bir
dil
ile
kurgulandığı
ve
geleneksel cinsiyet kodları ile inşa
edildiği söylenebilir.
Büyük Birlik Partisi [BBP]
BBP parti tüzük ve programı, son derece
muhafazakar bir dil ile hazırlanmıştır.
İslamiyet’in ve milli ve manevi değerlerin
referans olarak alındığı, ahlaki değerlerin her
türlü vaatte ön planda olduğu program ve
tüzük, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
konularının dahil edilmemesi yanında, bu
karakteri ile homofobik ve transfobiktir.
BBP parti tüzük ve programı ile ilgili
tespitler şu şekildedir:
6. Parti tüzüğünün “Amaç” kısmında,
BBP’nin “ahlaki kaygılar “ile yola
çıktığı belirtilmektedir [Madde 2.7].
“Ahlak” kavramının muğlak kalması,
toplumsal
yaşam
ve
adli
karşılaşmalarda sürekli biçimde LGBT
bireyler
aleyhine
yorumlanması
düşünüldüğünde, tüzüğün de aynı
algıya sahip olduğu ve bu yönüyle
homofobik ve transfobik olduğu
söylenebilir.
7. Tüzük,
parti
üyeliğine
kabul
edilmeyecek olanlarla ilgili bir bölüm
içermektedir. LGBT bireyler aleyhine
ayrımcılığın sürekli şekilde yapılmasını
meşrulaştıran “yüz kızartıcı suçlar”
ibaresi, bu bölümde yer almaktadır
[Madde 3.B.3]. Partinin algısı ve bunun
üzerinden
kurmuş
olduğu
dil
düşünüldüğünde, tüzüğün bir başka
homofobik ve transfobik yanının bu
olduğu rahatlıkla görülebilir.
8. Tüzüğün disiplin suçları ile ilgili
bölümünde,
“Kanunlara,
ahlakî
değerlere, mahalli örf ve adetlere
geleneklere
uygun
düşmeyen
davranışlarda
bulunmak”
kınama
cezası gerektirecek durum olarak
belirtilmiştir [Madde 49]. Bu haliyle
tüzüğün, toplum içerisinde ve kamu
kurum ve kuruluşları ile olan
ilişkilerinde LGBT bireylerin maruz
kaldıkları homofobi ve transfobiyi
meşrulaştıran “ahlaki değerler” ve
“mahalli örf ve adetler” ibarelerini
içerdiğini görmekteyiz.
9. Yukarıdaki tespitler ışığında, BBP
parti tüzüğünün kullandığı dil ve
içeriği sebebi ile homofobik ve
transfobik olduğu söylenebilir.
10. Parti programı da tüzük gibi, “ahlak”,
“milli değerler”, “Hakk” gibi İslam
ve/veya milliyetçi normlar üzerinden
ilerleyen bir içeriğe sahiptir. Geneli
itibarı
ile,
program
ahlakçı,
muhafazakar ve tektipçidir.
11. Program, aileyi tanımlarken “Türkİslam ailesi” diyerek, LGBT bireylerin
evlilik haklarını reddeden, heteroseksist
bir bakış açısı ve geleneksel kadın-erkek
rolleri üzerinden bir aile kurgusuna
sahiptir.
12. Programın “Sivil Toplum” başlığı
altında, “Yeni nesillerin ahlakı ve
faziletli insanlar olarak yetişmesi, sivil
inisiyatif programının en önemli
gayesidir. Bu gaye ile toplumu ifsat
eden
her
türlü
ahlaksızlık
ve
yozlaşmaya karşı Türkiye çapında bir
kampanya
açılarak;
bulunan
mahallerde ahlaksızlık kaynağı olan
faaliyet ve vasıta engellenecektir”
denmektedir. Genel ahlak anlayışını
yücelten ve LGBT bireyleri açıkça
hedef alma potansiyeli yüksek olan bu
anlayış, cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği farklılıklarına yönelik tehdit
içermektedir.
Bu
haliyle
açıkça
homofobik ve transfobiktir.
13. Yukarıdaki tespitler ışığında, BBP parti
programının
açık
bir
şekilde
heteroseksist anlayış ile hazırlandığını,
LGBT
bireyleri
hedef
haline
getirebilecek söylemler içerdiğini ve bu
haliyle LGBT düşmanı olduğunu
söyleyebiliriz.
Demokrat Parti [DP]
DP parti tüzük ve programı, LGBT bireylerin
hak talepleri noktasında, diğer “merkez sağ”
siyaseti öznelerine göre “cinsel yönelim”
ibaresinin dahil edilmesi dolayısı ile göreceli
olarak ilericidir. Fakat bu ilericilik, konu edilen
belgelerin dilinin ve içeriğinin LGBT bireylerin
hassasiyetleri
üzerinden
hazırlandığını
göstermez. Aksine, cinsiyet kimliği ibaresinin
görmezden gelinmesi, “ahlakçı” anlayışın
birçok yerde kendini göstermesi, muhafazakar
ve heteronormatif dilin egemen olması gibi
detaylar, DP parti tüzük ve programının cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği konularında özünde
duyarsız olduğunu göstermektedir.
DP parti tüzük ve programı ile ilgili
tespitler şu şekildedir:
1. Tüzük DP’nin temel anlayışından
bahsederken,
partinin
ayırım
gözetemeyeceği zeminler arasında
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
ibareleri mevcut değildir [Madde 3].
2. Tüzükte ifade edilen disiplin suçları
içerisinde verilecek kınama cezasına
gerekçe olarak “Kanuna, ahlaka,
mahalli örf ve adetlere uygun
düşmeyecek davranışlarda bulunmak”
ileri sürülmektedir [Madde 58.A.II.c].
Bu ifade, cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği temelli ayrımcılığı meşrulaştıran
algının bir ifadesidir. Parti üyesi olan
LGBT
bireylerin
örgütlenme
özgürlüğünü bertaraf edecek bir
anlayışın yansımasıdır.
3. Tüzük incelendiğinde, LGBT bireylerin
parti içinde kendi öz-örgütlenmelerini
kurmak gibi bir alanın kendilerine
sağlanmadığı görülmektedir.
4. Yukarıdaki tespitler ile birlikte,
DP
parti
tüzüğünün,
cinsel
yönelim
ve
cinsiyet
kimliği
ibarelerini
içermediğini,
muhafazakar ve ahlakçı bir anlayış
ile hazırlandığını, heteronormatif
algılar ile şekillendiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz.
5. Parti programı, DP’nin siyasal varlık
sebebi olarak şu ifadeyi kullanmıştır:
“Türkiye’de
yaşayan
herkesin
kökenine, inançlarına, gelir düzeyine,
fiziksel durumuna, cinsiyetine, cinsel
yönelimine, yaşadığı ve çalıştığı yere,
yaşına, kim olduğuna bakılmaksızın eşit
hak, özgürlük ve fırsatlara sahip olacağı
bir düzeni meydana getirmeyi siyasal
varlık sebebi olarak görmektedir.” Bu
ifade
cinsiyet
kimliği
ibaresini
içermemekte ve bu şekilde trans
bireyleri dışlamaktadır.
6. Yine parti programı, “Ayrımcılığın
Önlenmesi”
başlığı
altında,
“vatandaşların gelir düzeyine, dinine,
etnik kökenine, fiziksel durumuna,
cinsiyetine, cinsel tercihine, yaşadığı
ve çalıştığı yere, yaşına, kim olduğuna
bakılmaksızın herkes için hak, özgürlük
ve fırsatlar düzeni öneriyoruz” ifadesini
kullanmıştır. Yukarıdaki ifadede “cinsel
yönelim” şeklinde kullanılan ibare,
programın ilerleyen bölümünde LGBT
sivil toplum örgütlerinin karşı çıktığı
şekilde
“cinsel
tercih”
olarak
kullanılmıştır. Bu da programın kendi
içerisindeki tutarsızlığını gösteriyor.
Ayrıca, cinsiyet kimliğinin bütün
program
boyunca
dışlandığını
gösteriyor.
7. Parti programında ifadesini bulan
“cinsel
yönelim”
kavramı,
parti
tüzüğünün ilgili kısımlarında yer
almamaktadır. Bu da parti programı ile
tüzüğün
birbiriyle
çeliştiğini
göstermektedir.
8. Programda vaat edilen ve çeşitli hizmet
alanlarına odaklanan vurgu, LGBT
bireyler dahil edilmeden yapılmaktadır;
hassas ve kırılgan gruplar içerisinde
LGBT
bireylere
özel
vurgu
yapılmamaktadır.
9. Geneli
itibarı
ile,
parti
programının – birbiriyle çelişerek
de olsa – “cinsel yönelim”
ayrımcılığına karşı çıktığını ve
“cinsiyet kimliği” ibaresini dahil
etmediğini; ve cinsel yönelim ile
ilgili vaatlerini somutlamadığını
söyleyebiliriz.
Yeşiller Partisi
Yeşiller Partisi tüzük ve programı, cinsel
yönelime dayalı ayrımcılık ve şiddete karşı
açıkça pozisyon aldığını tüzük ve programında
belirtmiştir. Bununla birlikte, cinsiyet kimliği
üzerinden translara dair hiçbir ifade tüzük ve
programda yer almamaktadır. Dolayısı ile parti
tüzük ve programı transkimlikleri görmezden
gelir. Buna rağmen her iki belge de transfobik
olarak nitelendirilemez.
Yeşiller Partisi tüzük ve programı ile ilgili
tespitler şu şekildedir:
1. Parti
tüzüğünün
“Üyelik
Şartları”
başlıklı bölümünde üyelik için ayırım
gözetilemeyecek zeminler arasında
“cinsel yönelim” ibaresi de mevcuttur.
Buna rağmen, “cinsiyet kimliği”
ibaresine rastlanmamaktadır [Madde
5.b].
2. Tüzükte yer alan “Parti Suçları” başlığı
altında, özel alan dahil kadınlara şiddet
uygulanamayacağı
belirtilmektedir
[Madde 41.m]. Bu ifadeye yer
verilirken cinsiyet kimliği temelinde
gerçekleşen ve trans kadınları hedef
alan şiddet ile ilgili herhangi bir ifadeye
yer verilmemiştir. Bu da kadın algısının
geleneksel kadın-erkek ikiliği üzerinden
şekillendiğini göstermektedir.
3. Yukarıdaki tespitler ışığında, parti
tüzüğünün cinsel yönelim temelli
hak
ihlallerine
hassasiyet
gösterdiğini,
cinsiyet
kimliği
konusunda hiçbir ifadeye yer
vermediğini,
bununla
birlikte
geleneksel
kadın-erkek
algısı
üzerinden tüzüğün dili ve içeriğini
şekillendirdiğini anlıyoruz.
4. Parti programı, insanların ve halkların
kültürel, dinsel, etnik, dilsel, cinsel ve
düşünsel
farklılıklarına
çeşitli
bölümlerde vurgu yapmaktadır. Ancak
programın bütününde yer alan ifadeler
göz önünde bulundurulduğunda “cinsel
farklılık”tan kastın sadece “cinsel
yönelim” olduğu anlaşılmaktadır.
5. Program, kadınların özgürleşmesi ve
erkek egemen sistemin reddi konusuna
önem vermektedir. Bu vesile ile
kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın
ve şiddetin engellenmesi, kadınların
toplumsal yaşama eşit katılımı gibi
konulara
odaklanılmıştır.
Fakat,
yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi,
cinsiyet kimliği farklılığı üzerinden trans
kadınlara özgü sorunlar görmezden
gelinmiştir. Bu da programın aynen
tüzük gibi transkimlikleri görmezden
geldiğini gösterir.
6. Aynı bölümün en son paragrafında,
parti programı kişilerin cinsel eğilimleri
doğrultusunda yaşamaları, evlilik ve
çocuk sahibi olma haklarına sahip
olmaları
ve
ayrımcılığa
karşı
korunmaları
yönünde
bir
ifade
mevcuttur. Bu paragrafta belirtilen
cinsel yönelimler; gey, lezbiyen ve
biseksüeldir. Bu haliyle program trans
bireyleri
tamamı
ile
görmezden
gelmektedir.
7. Yukarıdaki tespitler ışığında parti
programının aynen tüzük gibi
cinsiyet
kimliği
farklılıklarına
duyarsız olduğunu, cinsel yönelim
alanında her türlü ayrımcılık ve
şiddete
karşı
olduğunu
söyleyebiliriz.
İşçi Partisi [İP]
İşçi Partisi tüzük ve programı, insan hak ve
özgürlüklerini sınırlı şekilde dile getiren ve soyut
haliyle benimseyen, cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği farklılıklarını tamamı ile görmezden
gelen, ahlakçı ve bu yönüyle muhafazakar bir
karaktere sahiptir. LGBT bireyler tüzük ve
programa dahil olan militarist, milliyetçi ve
heteronormatif dil üzerinden tam anlamı ile
dışlanmaktadır.
İP parti tüzük ve programı ile ilgili
tespitler şu şekildedir:
1. Programda “Kadınların Kurtuluşu”
başlığı ile hazırlanan bölüm içerisinde
kadınlara yönelik her türlü ayrımcılık,
şiddet ve tacizin sonlandırılacağı
vurgulanmaktadır;
ancak
yerleşik
geleneksel “kadın” algısı, farklı cinsel
yönelimler ve cinsiyet kimlikleri
üzerinden değerlendirilmemektedir. Bu
yönüyle heteroseksist bir anlayış
mevcuttur.
2. Parti
programı
“ahlaki
çürüme/yozlaşma” ile ilgili özel bir
bölüm içermektedir. LGBT bireyleri
hedef alıp hak gasplarını meşrulaştıran
bu dil, son derece homofobik ve
transfobik bir algı üzerinden somuta
dökülebileceğinden, programın LGBT
bireyler
aleyhinde
kurgulandığı
söylenebilir.
3. Hakları korunacak gruplar arasında
kadınlar, çocuklar, engelliler gibi gruplar
sayılırken, LGBT bireyler ile ilgili
herhangi bir değerlendirme yoktur. Bu
haliyle parti programı LGBT bireyleri
yok saymaktadır.
Emek Partisi [EMEP]
EMEP parti tüzük ve programında cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarına dair
herhangi bir ifade yer almamaktadır. Kişilerin
bu temellerde parti içinde veya toplumsal
yaşamda karşılaşmakta oldukları sorunlara
yönelik hem tüzük hem de program dili LGBT
bireyleri görmezden gelmektedir. Bu anlamda,
ilgili belgelerin heteronormatif norm üzerinden
kurgulandığı rahatlıkla söylenebilir. Kimlik
temelli
haklar
noktasında,
kadınların
özgürleşmesini işçi hareketinin özgürleşmesine
bağlayan, “kadın” kavramını geleneksel kadınerkek ikiliği üzerinden algılayan, toplum
içerisinde yoğun ve sistematik ayrımcılık ve
şiddet uygulanan LGBT bireyleri dışlayan bir dil
EMEP tüzük ve programına hakimdir.
Yukarıdaki
siyasi
partilerle
birlikte
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi [DSİP],
Ezilenlerin
Sosyalist
Partisi
[ESP],
Emekçi Hareket Partisi [EHP] gibi
sosyalist
partiler
kendi
parti
programlarında
LGBT
bireylerin
yaşadıkları ayrımcılık, şiddet, dışlanma
ile ilgili ifadeleri dahil etmişlerdir.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi [ESP], sadece
cinsel yönelim temelinde yaşanan hak
ihlallerine odaklanarak, “Farklı cinsel yönelimini
açıklayan ve bu kimliğiyle eğitim görmek,
çalışmak, toplumsal faaliyetlere katılmak vb.
isteyen insanların bugün olduğu gibi baskıya,
zulme, ayrımcılığa, horlanmaya, dışlanmaya
maruz bırakılmalarına karşı politik, eğitsel ve
yasal önlemler alınacak ve mücadele
yürütülecektir” şeklinde tutum takınmıştır. Bu
haliyle trans bireylerin yaşadıkları hak ihlalleri
konusunda
herhangi
bir
hedefi
bulunmamaktadır.
Emekçi Hareket Partisi [EHP], parti
programında “Kesintisiz devrim kurgusunu
temel kabul eden, işçi sınıfının öncülüğünü ve
iktidarını esas alan, üçüncü bunalım dönemi
olan son uzun daralma sürecinin devam ettiği
çözümlemesini yapan, Kürt hareketini ittifakı
olarak
gören,
aktüel
enternasyonalist,
kadınların, gençlerin, LGBT toplumunun
ezilmelerinin özgüllüğünü kuramlaştıran ve
örgütlü olarak politize eden, sistem karşıtı
ekolojist, Marksist-Leninist teorinin büyük ve
bütünleştirici teori geleneğine bağlı, platonik
üye ilişkisini reddeden, demokratik merkeziyetçi
örgüt işleyişine sahip, teorik ve politik birliği
olan bir partidir” şeklinde pozisyon almıştır.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi [DSİP] ise,
“Sosyalistler insanların cinsel tercihlerinden
dolayı aşağılanmalarına ve baskı altına
alınmalarına karşı çıkarlar,”şeklinde bir ifadeyi
parti programına dahil etmiştir. Sadece “cinsel
yönelim” kavramına vurgu yapmak isteyen
ancak ifadeyi yanlış kullanan program, cinsiyet
kimliği temelli ayrımcılık ve şiddet ile ilgili hiçbir
ifade barındırmamaktadır.
Tüzük ve Programlara Ulaşabileceğiniz Web
Adresleri
EMEP parti tüzük ve programı:
http://www.emep.org/index.php
option=com_k2&view=item&layout=item&id=46&It
emid=206
İP parti tüzüğü:
http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=tbelgele
r&belgetur=1
İP parti Programı:
http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=tbelgele
r&belgetur=2
Yeşiller Partisi Tüzük ve Programı:
http://www.yesiller.org/V1/index.php
option=com_docman&task=cat_view&gid=13&Itemi
d=36
DP Parti Tüzüğü: http://www.dp.org.tr/DPtuzuk.asp
DP Parti Programı:
http://www.demokratparti.tv/gorsel/DP.Yeni.Program.pd
f
BBP Parti Tüzüğü:
http://www.bbp.org.tr/menu_detail.php?icerikid=3
BBP Parti Programı:
http://www.bbp.org.tr/menu_detail.php?icerikid=6
TKP Parti Programı:
http://www.tkp.org.tr/dosyalar/tkp/Parti_Programi_0.pdf
EDP Parti Tüzüğü:
http://www.edp.org.tr/edp/detay.php?katid=8
EDP Parti Programı:
http://www.edp.org.tr/edp/detay.php?katid=7
ÖDP Parti Tüzüğü:
http://www.odp.org.tr/genel/tuzuk.php
ÖDP Parti Programı:
http://www.odp.org.tr/genel/program.php
Has Parti Tüzüğü:
http://www.hasparti.org.tr/page.aspx?key=tuzuk
Has Parti Programı:
http://www.hasparti.org.tr/page.aspx?key=program
BDP Parti Tüzüğü:
http://www.bdp.org.tr/hakkimizda/tuzuk.html
BDP Parti Programı:
http://www.bdp.org.tr/hakkimizda/program.html
MHP Parti Tüzüğü:
http://www.mhp.org.tr/kitaplar/mhp_parti_tuzugu_2009
_opt.pdf
MHP Parti Programı:
http://www.mhp.org.tr/kitaplar/mhp_parti_programi_20
09_opt.pdf
CHP Parti Tüzüğü:
http://www.chp.org.tr/?page_id=657
CHP Parti Programı:
http://www.chp.org.tr/?page_id=70
AKP Parti Tüzüğü için: http://www.akparti.org.tr/partituzugu_80.html
AKP Parti Programı için: http://www.akparti.org.tr/partiprogrami_79.html
Avrupa Ülkeleri Arasında Cinsel Yönelim
ve Cinsiyet Kimliği Açısından İnsan
Hakları Mevzuatlarının Karşılaştırılması
Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği olarak 17
Eylül 2011 tarihinde gerçekleştirdiğimiz
uluslararası haklar panelinde Almanya’daki
GLADT örgütünden Birol Işık ve Amir
Saemiam, İskoçya’daki Equality Network’den
Scott Cuthbertson, İsveç’deki RFSL örgütünden
Maria
Sundin,
Yunanistan'dan
Efklia
Panagiotidou
ve
Fransa’daki
PASTT
örgütünden Poyraz Şahin, ülkelerindeki LGBT
hakları alanındaki mücadelelerinden ve
kazanımlarından yola çıkarak hazırladıkları
sunumlarının aktarımlarını yapmışlardı. Bu
sunumların da ışığında Avrupa hukuku
kapsamında ülkeler düzeyinde insan haklarının
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği açısından
analizi için çalışmalar yürüttük. Bu çalışmayı
yaparken ülkeler bazında cinsiyet kimliğine
dayalı ayrımcılığa kıyasla cinsel yönelim
ayrımcılığına ilişkin düzenlemelerin daha fazla
olduğunu gördük. Bu yüzden de bu bölümdeki
incelememizi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
olarak iki farklı gösterge şeklinde yapmayı daha
uygun gördük.
Ayrımcılık Karşıtı Mevzuat
Cinsel yönelim ayrımcılığının Anayasa'da yer
bulduğu ülkeler Kosova (Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi 1244 sayılı karar uyarınca),
Portekiz ve İsveç iken cinsiyet kimliği
ayrımcılığını yasaklayan bir ibaare herhangi bir
Avrupa
ülkesinin
anayasasında
yer
almamaktadır.
Bununla birlikte mal, hizmet ve istihdam
alanındaki mevzuatlarında cinsel yönelim
ayrımcılığı yasağı çok sayıda ülkede mevcutken,
Ermenistan,
Azerbaycan,
Beyaz
Rusya,
Liechtenstein, Moldova, Monako, Rusya, San
Marino, Türkiye, Ukrayna ve Vatikan'da bu
konuda herhangi bir düzenleme yoktur.
Avusturya, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya,
Gürcistan, İtalya, Letonya, Makedonya, Malta
ve Polonya ise cinsel yönelim ayrımcılığı
açısından
sadece
istihdama
yönelik
düzenlemeler bulunmaktadır. Cinsiyet kimliği
açısından mal ve hizmetlere erişim ile istihdam
açısından bakacak olursak;
Arnavutluk,
Hırvatistan, Almanya, Macaristan, Karadağ,
Sırbistan,
İsveç
ve
İngiltere'deki
bazı
düzenlemeler dışında başka hiçbir Avrupa
ülkesinde bir düzenleme bulunmamaktadır.
Nefret Suçları ve Nefret Söylemi
Ceza hukuku içerisinde cinsel yönelim
sebebiyle işlenen suçlara ilişkin mevzuata sahip
olan ülkeler arasında Andora, Belçika,
Hırvatistan, Danimarka, Estonya, Fransa,
Yunanistan,
İzlanda,
İrlanda,
Litvanya,
Hollanda, Norveç, Portekiz, Romanya, İspanya,
İsveç ve İngiltere sayılmakla birlikte cinsiyet
kimliği sebebiyle işlenen suçlara ilişkin
düzenlemeler
ise
sadece
İskoçya'da
bulunmaktadır.
Toplanma Özgürlüğü
Toplanma Özgürlüğü ile bağlantılı olarak
Pride(Onur) etkinlikleri bir çok ülkede izine
bağlı olarak gerçekleşirken, Arnavutluk,
Andora, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna
Hersek,
Kıbrıs,
Gürcistan,
Kosova,
Liechtenstein, Monako, Karadağ, San Marino
ve
Vatikan'da
daha
önce
hiç
gerçekleşmemişken; Beyaz Rusya, Letonya,
Litvanya, Makedonya, Moldova, Polonya,
Rusya, Sırbistan ve Ukrayna'da halka açık
LGBT etkinliklerine ya da yürüyüşlere
müdahale edildi.
Genel Durum
Sonuç olarak birçok Avrupa ülkesinde cinsel
yönelim ayrımcılığına ilişkin bir mevzuat
bulunsa da cinsiyet kimliği açısından bu durum
daha sınırlı görünüyor. Mevcut yasaların
uygulanmasında
ciddi
sıkıntılar
ortaya
çıkabiliyor. İdari birimlerin uygulamaları ile
mevzuatın
uyumlu
olmadığı
durumlar
yaşanmaktadır. Bunun yanı sıra LGBT bireylere
yönelik ayrımcılık ve hak ihlalleri ile ilgili olarak
ulusal düzeyde gerçekçi verilere ulaşmak zor.
Çoğu zaman etkili bir istatistiki veri
bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra sivil toplum
örgütleri ile kamu kuruluşlarının cinsel yönelim
ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına ve hak
ihlallerine yönelik tespitleri birbiri ile çelişiyor.
Bağımsız insan hakları kurumları ya yok ya da
yetersiz bir konumda olabiliyor. Bu kurumların
LGBT haklarının ihlali ve ayrımcılığın tespiti ile
ilgili yetkilerinin ise genellikle sınırlı bir düzeyde
olduğu görülüyor.
Ayrımcılık Nerede, Kimden, Kime?
Devletin, bir kişinin ya da bir grubun belli
kişilere ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim,
cinsiyet kimliği, din, dil, etnik kimlik, yaş,
mülkiyet, siyasi düşünce gibi özelliklerinden
dolayı ayrımcı ve eşit davranmamasını anlatır.
Ayrımcılık ile ilgili yapılan çalışmalarda
kullanabileceğimiz en genel kavram ayrımcılık
ile ilgili yapılan çalışmaların eşitlik talebi
içermesidir. Tarih içinde, ayrımcılık kavramı
genelde göz ardı edilmiş ve tarihin geçirdiği
Ortaçağ gibi dönemlerin hiyerarşik yapısının da
etkisiyle konuşulmamış bir kavram olarak
süregelmiştir. Eşitlik düşüncesinin ortaya
çıkmasında feodal toplumdaki değişim ve
Fransız Devrimi’nden gelen temel kavramların
etkisi büyük olmuştur.
Bugün, vatandaşları ilgilendiren ayrımcılık
kavramı ile mücadele edebilmek ve sosyal
adaletsizliği önlemek ve ayrımcılığa uğrayan
grupların sorunlarına çözümler üretebilmek için
kimi yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu yasal
düzenlemeler ile ayrımcılığı önlemek ve sosyal
eşitliği sağlamak amaçlanmıştır.
Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireylerin
uğradıkları ayrımcılıklar tarih içinde görünür
olmamış ve ayrımcılık karşıtı düzenlemelerde,
eşitlik yasalarında kendine yer bulamamıştır.
20. yüzyılın büyük bölümünde bu ayrımcılık
görmezden gelinmiştir. ABD ve Batı Avrupa’da
toplumsal hareketlerin de güçlenmesiyle LGBT
bireyler de örgütlenmeye başlamış ve görünür
olmuşlardır. Bundan sonraki süreçte de
uğradıkları ayrımcılığa karşı yasal kazanımlar
elde etmeye başlamışlardır.
Türkiye’de ve dünyada LGBT bireylerin
ayrımcılık ile ilgili karşı karşıya kaldığı alanların
İstihdam, sağlık hizmetleri, eğitim, barınma ve
mal ve hizmetlere erişim konusunda yaşandığını
görüyoruz. Bu sorunların giderilmesi adına
Türkiye’de LGBT bireyler ve sivil toplum
örgütleri tarafından yoğun talepler olmasına
rağmen T.C. Devleti bu talepleri görmezden
gelip LGBT bireyleri ayrımcılık ile yalnız
bırakma yolunu seçmektedir.
Ayrımcılığı önlemek ve eşitliği sağlamak adına
uluslararası kurumlar ve devletler tarafından
gün geçtikçe yeni belgeler, tavsiye kararları,
yeni yasal düzenlemeler, ek belge ve protokoller
hazırlanıyor. Türkiye’nin de taraf olduğu birçok
anlaşma ve sözleşme kapsamında LGBT
bireyler ve ayrımcılık yaşayan gruplar adına
yasal düzenlemelerin geliştirilmesi bekleniyor.
Bazı uluslar arası kurumların ayrımcılığı
önlemek ve eşitliği sağlamak adına yaptığı
çalışmaların bize nasıl kaynaklık edebileceğine
bakalım.
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara
İlişkin Uluslar arası Sözleşmesi, eşitlik ve
ayrımcılık yasağını düzenleyen önemli küresel
düzenlemelerdendir. Bu sözleşme 15 Ağustos
2000 yılında Türkiye tarafından kabul
edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 2.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında belirtilen
ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ırk, renk,
cinsiyet, dil,din, siyasal ya da başka fikir, ulusal
ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da
başka
bir
statü
bakımından
ayrım
gözetilemeyeceği ifadelerini taşır. Bu sözleşme,
Türkiye tarafından 15 Ağustos 2000 yılında
kabul edilmiştir.
Bunlara ek olarak Birleşmiş Milletler Irk
Ayrımcılığının Tüm Biçimlerinin Önlenmesi
Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Uluslararası
Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Engelli Hakları
Sözleşmesi küresel çapta ayrımcılığın önlenmesi
ve eşitliğin sağlanması adına yapılan
çalışmalara örneklerdir.
Uluslararası hukukta cinsel yönelim ve
toplumsal cinsiyet kimliği ile ilgili olarak
kullanılmak üzere hazırlanan Yogyakarta
İlkeleri’nde yaşam hakkı, eşitlik, ayrımcılığa
uğramama, işkence ve kötü muameleye
uğramama, adil yargılanma gibi haklara
değinmektedir. İçinde Birleşmiş Milletler’in
tavsiyeleri
tanıması
ve
yaygınlaştırması
konusunda çaba sarfetmesini de içeren 29
maddelik tavsiyeler içermektedir.
Bölgesel düzenlemelere baktığımızda ise
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi karşımıza
çıkar. Bu sözleşme, ayrımcılıkla ilgili farklı
düzenlemelere sahiptir. Sözleşmenin 14.
maddesinde, sözleşmede tanımlanan hak ve
özgürlüklerden yararlanma konusunda cinsiyet,
ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler,
ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa
mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka
bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık
yapılmadan sağlanmalıdır şeklinde bir ifade
bulunmaktadır. Buna ek olarak hazırlanan 12.
Ek Protokol, yasa ile öngörülmüş tüm hakların
ayrımcılık yapılmadan sağlanmasına vurgu
yapar. Bu protokol ayrımcılığın yasaklanması
bakımından önemlidir.
Avrupa Birliği’nde ise ayrımcılığı önleme,
birliğin kuruluş aşamasında önemli bir konu
olarak yer bulmamışta olsa süreç içinde
ayrımcılığı önleme ve eşitliği sağlama adına
birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Avrupa Birliği
ayrımcılık yasağını bağlayıcılığı tartışmalı
olmakla birlikte AB Temel Haklar Şartı ile
getirmiştir. Şartın 21.maddesinde:”Cinsiyet, ırk,
renk,etnik ve sosyal köken, genetik özellikler,
dil, din ya da inanç, siyasi ya da herhangi bir
başka görüş, bir ulusal azınlığın üyesi olma,
mülkiyet, doğum, özürlülük, yaş ya da cinsel
yönelim gibi temellere dayanan her türlü
ayrımcılık yasaktır” şeklinde belirtmiştir. Avrupa
Birliği ülkelerinde ayrımcılığı önleme adına
artan girişimler Türkiye için de önem
taşımaktadır. Çünkü, birliğe geçiş sürecinde
olan Türkiye, temel düzeyde bazı düzenlemeleri
gerçekleştirmekle yükümlüdür ve AB’deki
direktifler, çoğu zaman zorunlu gereklilikler
taşıması bakımından Türkiye’nin de bir çok
düzenlemede sorumlu olacağını göstermektedir.
Avrupa Parlamentosu, üye devletlere, eşcinsel
ilişkileri suçlu bulan yasaları kaldırmasını,
LGBT
bireylere
yönelik
eşitsizliklerin
giderilmesini, şiddetin azaltılmasını, LGBT’lere
yönelik sosyal dışlanmaya karşı kampanyaları
desteklemelerini ve LGBT içerikli sosyal ve
kültürel organizasyonlara fon sağlamaları
konusunda çağrıda bulunmaktadır.
Avrupa Komisyonu tarafından 2011 yılında
yayımlanan “Avrupa’da Cinsel Yönelim ve
Cinsiyet
Kimliğine
Dayalı
Ayrımcılık”
çalışmasında komisyona üye olan ülkeler
arasında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
eşitliği adına eksikliklerin çok büyük olduğuna
vurgu yapılmaktadır. LGBT bireylere yönelik
şiddet,
polis
şiddeti,
nefret
suçları,
homofobik/transfobik olay ya da nefret
suçlarının resmi nefret suçu istatistiklerine
yansımadığı ve böylece kayıt altına alınamadığı
belirtilmektedir. Yapılan araştırmalara göre
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularında
çağ dışı ve yanlış bilgilerin hakim olduğu
söylenmektedir. Komisyon üyesi ülkelerin
çoğunda cinsel yönelim ayrımcılığı yasalarda
mevcut; fakat trans bireylerin ayrımcılık karşıtı
yasalarda
daha
az
yer
bulduğuna
değinilmektedir. Çoğu ülkede resmi bir veri
bulunmamasından dolayı ayrımcılığın boyutları
sağlanamamaktadır.
Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği
Ayrımcılığı Konusunda Ülkeler Neler
Yapıyor?
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına
dayanan ayrımcılığı önlemek adına ülkeler
yasal mevzuatında yaptığı düzenlemeler ile
bunu önlemeye çalışıyor. Bu yasaların kapsamı
ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Yasal
düzenlemeye sahip olan ülkelerden bazıları ve
düzenlemeleri ise;
ABD: ABD’nin 10 eyaletinde Sivil Haklar
Kanunu ile sivil çalışma alanlarında cinsel
yönelim üzerinden temellenen ayrımcılık
yasaklanmaktadır.
Güney Afrika: Güney Afrika, cinsel yönelimi
anayasasında koruma altına alan ilk ülkedir. Bu
yasaya göre:” Devlet adil olmayan bir şekilde
doğrudan ya da dolaylı olarak herhangi birisine
ırk, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, hamilelik, evlilik
durumu, etnik ya da sosyal köken, yaş,
engellilik, din, vicdan, inanç,kültür, dil ve
doğumu da içerecek şekilde bir ya da daha
fazla temelde ayrımcılık yapamaz..”
İrlanda: 1998 yılında cinsel yönelimi de
içerecek şekilde nefret suçlarını önlemek adına
bir yasa hazırlamıştır. İşten çıkarılma ve sağlık
sigortası ile ilgili cinsel yönelimi de içeren
yasalar mevcuttur.
İsveç: 1987 yılında İsveç Ceza Yasası, cinsel
yönelim ayrımcılığını yasaklamıştır. 2002
yılından itibaren ise cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği konusunda bir ombudsman görev
yapmaktadır. Nefret suçları yasasında cinsel
yönelim yer bulmaktadır. 2009 yılında cinsiyet
kimliğine dayanan ayrımcılıkta ayrımcılık karşıtı
yasaya eklenmiştir
Avustralya, Danimarka, Brezilya, Ekvator,
Finlandiya Norveç, Slovenya, Fransa, İspanya,
İsrail, İzlanda, Almanya, Hollanda, Kanada,
Lüksemburg ve Yeni Zelanda cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliği ayrımcılığını yasalarının eşitlik
maddelerinde, ceza yasalarında ya da
İstihdamda Eşit Olma Yasası(İsrail), İş
Kanunu(Fransa) gibi yasalarda cinsel yönelime
yer vermektedir.
Görüldüğü
gibi
yasal
düzenlemelerin
gerçekleştiği ülkeler temel olarak eşitlik
ilkesinden yola çıkarak vatandaşlara cinsel
yönelimlerinden
dolayı
ayrımcılık
yapılamayacağını bildiriyor. Ve cinsel yönelimi
eşcinsel olan bireylerin yasalar önünde eşit
olduğunu vurguluyor. Burada göze çarpan
durum ise yasal düzenlemelerin cinsel yönelimi
içermesi ve cinsiyet kimliğine
yeterince
vurgulama yapmıyor oluşu.
Türkiye Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliğine
Dayanan Ayrımcılık ile İlgili Ne Yapıyor?
Türkiye LGBT bireylere kanun önünde eşitlik
sağlamıyor. LGBT bireyler temel olarak,
istihdam, eğitim,sağlık hizmetleri, barınma, mal
ve hizmetlere erişim konusunda sıkıntı yaşıyor.
Anayasanın
eşitliği
düzenleyen
10.
maddesinde: “Herkes yasalar önünde dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet
organları
ve
idare
makamları
bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Şeklinde belirtiliyor. Görüldüğü gibi bu madde
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konusundaki
eşitliği sağlayamıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin durumunu imzaladığı
bazı uluslararası anlaşmalar çerçevesinde
inceleyecek olursak yasal yükümlülüklerini
yerine getirmediğini söyleyebiliriz. Türkiye
Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar
Sözleşmesi’ne, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve
Sosyal Haklar Sözleşmesi’ne ve Avrupa İnsan
Hakları
Sözleşmesi’ne
taraf
konumda
bulunuyor.
Türkiye’de son dönemde LGBT bireyler için
önem taşıyan bir konu ise yeni hazırlanmakta
olan Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu
Kanunu’dur. Hazırlanan taslak kanunda yer
alan cinsel kimlik ifadesi taslağın son halinden
çıkarılmıştır. Türkiye’de LGBT bireylerin yasalar
önünde eşitliğini sağlamak ve ayrımcı
uygulamaların önüne geçilmesi adına önemli
bir dönüm noktası olacak olan bu süreçte
LGBT örgütleri cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği ibarelerinin anayasaya eklenmesi için
Gökkuşağı Koalisyonu ile kampanya süreci
örgütlemiş ve cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
ifadesinin bu maddeye eklenmesi için diğer sivil
toplum örgütleri ile birlikte toplumsal bir
gereklilik olarak taleplerini yoğunlaştırmıştır. Bu
kampanya kapsamında;
T.C. Anayasası’nın “Kanun Önünde Eşitlik”
başlıklı
10.
maddesindeki
ayırım
gözetilmeyecek zeminler arasında “cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği” ifadelerinin
eklenmesini ve net olarak tanımlanmasını.
Hükumet tarafından hazırlanan Ayrımcılıkla
Mücadele ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasarısı’nın
“Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 3.
maddesinde yer alan ayırım yapılamayacak
zeminler arasına “cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği” ifadelerinin eklenmesini ve net olarak
tanımlanmasını.
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
Tasarısı’nın “Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 4.
maddesinde belirtilen ayırım yapılamayacak
zeminler arasına “cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği” ifadelerinin eklenmesini ve net olarak
tanımlanması talep etmiştir.
T.C. Hükumeti taraf olduğu belgeler ve
anlaşmaları da göz önünde bulundurarak
LGBT bireylere yasalar önünde eşitlik sağlamalı
ve ayrımcılığı yasaklayacak düzenlemeler ile
LGBT bireyleri ayrımcılığa karşı korumalıdır.
Nefret Suçları
Suç mu?
Hukuki
terimlerin
yardımına
sıkça
başvurulmasıyla çok da anlaşılır kılınamayan
nefret suçları kavramını mümkün olan en kısa
ve net yollardan anlamaya çalışalım.
Nefret Suçu kavramını anlamaya çalışırken
anlamamız gereken önemli bir şey olarak
motivasyon kavramı ortaya çıkıyor. Peki
motivasyonun buradaki anlamı nedir? Suçu
işleyen kişinin bu eylemi gerçekleştirirken onu
bu suça yönlendiren şeylerin bütünü olduğunu
söyleyebiliriz. Seçilmiş olan “kurban” ın
tesadüfü olmadığı, bilinçdışından gelen bir
bellek ile psiko-sosyal boyutları vb. kavramları
da içeren geniş bir kavram üzerinden
yorumlamamız gereken çok boyutlu bir
kavramdır.
Nefret Suçu ile ilgili yapılmış çalışmalarda sıkça
başvurulan AGİT’in nefret suçları kavramına
yaptığı tanım, kolay anlaşılabilir niteliği ile bizim
de burada işimize yarayacaktır. AGİT nefret
suçunu; Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir
suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk,
ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet,
yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel
yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı
olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek
ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti,
desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere
veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde
işlenen her türlü suç olarak tanımlıyor.
Nefret suçları farklı şekillerde kendini
gerçekleştirebilir. Bu eylemler: Öldürme, fiziksel,
sözel, psikolojik şiddet, taciz, gasp, saldırgan
davranışlar, bir grubu hedef alan kötü içerikli
yayınlar, kundaklama… vb. şeyler olabilirler.
Nefret Suçlarını incelerken bakılması gereken
bir diğer konu ise nefret söylemidir. Birbirine
karıştırılan bu iki kavramın ayrıştırılması
önemlidir. 1997 yılında Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi nefret söylemi ile ilgili bir
“tavsiye kararı” kabul etmiştir. Orada nefret
söylemini:”Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı,
antisemitizm veya hoşgörüsüzlük ifade eden
saldırgan milliyetçilik de dâhil olmak üzere,
hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini
yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı
gösteren her türlü ifade biçimidir.” Şeklinde
tanımlanmıştır
Nefret söylemi, ayrımcı unsurlar taşıyan
söylemlerdir ve genellikle tek başlarına suç
değillerdir; fakat nefret söylemlerinin ayrımcılığa
ve suça neden olduğu düşünülmektedir. Nefret
söyleminde olduğu gibi toplumsal yanları olan
bir kavramdır. Ayrımcı zihniyetin örgütlenmesi
ve güncelliğini koruması adına önemli bir
işlevselliği vardır; bu yanıyla provoke edicidir.
Söylemin maruz kaldığı grupları şiddet ve taciz
altında tutar ve bu grupların kendilerini ifade
etmesini güçleştirir. Nefret suçlarında olduğu
gibi tek tip bir toplumun önünü açar.
Nefret Suçları’nda mağdurun bir gruba dahil
olması
veya
olmaması
varsayımına
dayanılarakörneğin
fiziksel
görünüşü
yüzünden, göçmen, eşcinsel ya da siyah olduğu
için gerçekleştirilen bir eylem söz konusudur.
Nefret suçları sadece kişilere değil mala karşı da
işlenebilir. Örneğin, bir gruba ait mezarlıkların
tahrip edilmesi, duvarlarına slogan yazılması,
kundakçılık gibi belli suç tipleri de nefret suçu
niteliği taşıyabilir.
Nefret suçları kavramının anlaşılır kılınması için
yine önemli olan bir konu da suç işlenirken bu
suçun nefret güdüsü ile işlenmiş olmasının
anlaşılması gerekliliğidir. Yine basit bir örnek ile
açıklamak gerekirse bir trans bireyin taciz ve
şiddet yolu ile gasp edilmesi hali hazırda bir suç
teşkil eden bir eylemken bunun yanında bir
suçun nefret suçu olarak değerlendirilebilmesi
için bu suçun nefret ve önyargı üzerinden
şekillenmesi gerekir. Diğer takdirde, belli bir
grubun üyesi olan bir kişiye işlenmiş her suç
nefret suçu olarak ele alınamaz.
Nefret Suçu Kavramı Nasıl Ortaya Çıktı?
Bu kavramın ilk olarak ırk, din ve kökene bağlı
olarak 1980’li yıllarda kabul edildiğini ve
ardından Avrupa ülkelerinde de yasallaşmaya
başladığını görüyoruz.
Cinsel yönelim,
toplumsal cinsiyet, engellilik, ulusal köken
kavramları da 1990’lı yılların başında nefret
suçu kavramı ile birlikte kullanılmaya başlandı.
Böylesi bir tarihsel gelişimde aklımıza ilk
gelebilecek durum nefret suçları gerçekten de
80’li yıllarda gündemleşmeye başladıysa bu
dönemlerde mi gerçekleşmeye başladı? Bu
soruya yanıt verirken toplumsal muhalefetleri,
iktidar ilişkilerinin işleyiş biçimlerini göz önünde
bulundurmalıyız. Ayrımcılığa uğrayan grupların
örgütlenmeye başlaması ve toplumsal talep için
derinden gelen etkili talepleri doğrultusunda
insan hakları önündeki bu büyük engeller yavaş
yavaş aşılmaya başlandı. Ve nefret suçları
alanında yasal düzenlemeler gerçekleşmeye
başladı. Yine bu süreci Türkiye üzerinden
anlamaya çalışırsak görüldüğü gibi Türkiye’de
nefret suçları ile ilgili mevcut herhangi bir yasal
düzenleme bulunmuyor. Nefret Suçları ile yüz
yüze karşılaşan grupların talepleri doğrultunda
bir nefret suçları yasasının çıkmamasını
diretmek imkansız gibi görünmekte.
Nefret Suçları Yasaları Neden Gerekli?
Türkiye’de LGBT bireylerin nefret suçları ile
karşı karşıya kaldığı LGBT örgütler tarafından
yapılan hak ihlali izleme çalışmalarında çok açık
bir şekilde görülebiliyor. Türkiye’de LGBT
bireyler sadece cinsel yönelimleri ve cinsiyet
kimliklerine duyulan nefret ve önyargıdan
dolayı öldürülebiliyor, işinden çıkarılabiliyor,
şiddet ve taciz ile karşılaşıyor, barınmada ve
daha birçok alanda problem ile karşılaşabiliyor.
Bu suçlar ağırlaştırıcı olarak ele alınması
gerekirken ceza indirimlerinin yapıldığı bir alan
olarak karşımıza çıkıyor. Bu eksende nefret suçu
yasasının LGBT bireyler için elzem konumda
olduğu söylenebilir.
Nefret Suçları ayrımcılık karşıtı yasalar
üzerinden değerlendirilebileceği konusunda
kafa karışıklıkları yaşanabilir; fakat nefret
suçlarının ayrımcılığı yasaklayan yasalar ile
değerlendirilmesi oldukça güçtür. Ayrıca nefret
suçlarının yasallaşması toplumsal barış adına
çok önemlidir. Nefret suçları sadece işlenen
kişiyi ilgilendirmez bunun arka planında grubun
tüm üyelerine açıktan bir mesaj gönderilir. Bir
örnek
üzerinden
anlamaya
çalışırsak
transeksüel bir bireyin evinin kundaklanması
olayında açık bir şekilde görülür ki bu olayda
cezai bir suç vardır. Öte yandan seçilmiş
kurbanın transeksüel oluşu ve belli bir grup
üzerinden seçilmesi diğer trans bireylerin de bu
tehlike altında olduğunu bildirme işlevi görür ve
toplumsal barışı engeller. Farklı düşüncelere
sahip insanların bir arada yaşamasını güçleştirir
ve toplumun tek tipleşmesini sağlar. Dikkat
edilmesi gereken bir diğer konu ise nefret
suçlarının
ayrı
bir
kategori
altında
değerlendirilmesi bu suçların onaylanmadığı ve
doğru olmadığı mesajını verir ve süreç içinde
bu suçların azalmasını sağlar.
Nefret Suçları
Düzenleme’nin
Sağlar?
İle İlgili Bir
Gerçekleşmesi
Yasal
Neyi
Avrupa Güvenlik Ve İşbirliği Teşkilatı’nın nefret
suçları konusunda hazırladığı bir broşüre göre;
•Yasal düzenlemeler olası kurbanlar, failler ve
toplumun geri kalanına nefret suçlarının
ciddiye alındığına dair sembolik bir mesaj
vermektedir,
•Yasal düzenlemelerin kabul edilmesi süreci,
meselenin ciddi olarak tartışılmasına olanak
vermekte ve bu durum nefret suçları
konusunda
kamuoyunda
farkındalığın
artmasına
yardımcı olmaktadır,
•Yasal
düzenlemeler,
yasaların
uygulanmasından sorumlu kamu kurumlarının
nefret
suçlarını
ciddiye
almaya
lişkin
motivasyonunu artırırken, aynı zamanda
meseleye odaklanmalarına yardımcı olmaktadır,
•Mağdurların, yasaların gerektiği şekilde
uygulanıp uygulanmadığını görmelerine ve
uygulanmadığı
durumlarda,
yetkilileri
kaşılaştıkları
mağduriyetler
konusunda
bilgilendirmelerine olanak vermektedir,
• Nefret suçları konusunda çok daha sağlıklı
verilerin toplanmasını sağlamaktadır.
Nefret Suçu Çalışmaları / Yasal
Düzenlemeler
Yasal mevzuatında nefret motivasyonu ile
işlenmiş suçlara özel yasalarında veya ceza
yasalarında ağırlaştırılmış hükümlere yer veren
39 ülke bulunmaktadır.
Yasal mevzuatında cinsel yönelimi içerecek
şekilde düzenlenmiş ülkelerin sayısı ise çok
değildir. Bu ülkeler: ABD, Andora, Belçika,
Britanya, Danimarka, Fransa, Hırvatistan,
İspanya,
İsveç,
Kanada,
Portekiz
ve
Romanya’dan oluşmaktadır.
Yasal mevzuatında nefret suçu ile ilgili
düzenleme bulunmayan ülkeler ise: Almanya,
Arnavutluk,Bosna
Hersek,
Bulgaristan,
Estonya, Hollanda, İrlanda, İsviçre, İzlanda,
Karadağ,
Kıbrıs,
Litvanya,Lüksemburg,
Macaristan, Makedonya, Monako, Polonya,
San Marino, Sırbistan,Slovenya, Türkiye,
Vatikan ve Yunanistan şeklinde oluşmaktadır.
ABD Hukukunda Nefret
Şekilde Yer Buluyor?
Suçları
Ne
Diyebiliriz ki ABD nefret suçlarının yasallaşması
bakımından çok büyük kazanımların yaşandığı
ve metodolojik olarak da nefret suçları
kavramının ne şekilde yasallaşması gerektiği
üzerinden önemli çalışmalar yapmış bir ülkedir.
Bilindiği gibi ABD, eyalet sisteminden
oluşmakta ve eyaletlerin kendilerine ait yasaları
vardır. Nefret suçları alanındaki yasalarında ilk
başlarda eyaletler üzerinden gerçekleştiğini
görüyoruz. İlk olarak 1978 yılında Kaliforniya
eyaleti nefret suçlarını tanıdı. Kaliforniya’yı
1981 yılında toplumsal cinsiyet ve inancı
ekleyerek Washington ve 1982 yılında da
Alaska’da yasalaştı. Diğer eyaletlerde zaman ile
yaş, medeni durum, silahlı kuvvetler veya sivil
toplum üyesi olmak gibi nedenleri de ekleyerek
yasaya katkıda bulundular. Yine ABD için
önemli bir gelişme olarak; 1990 yılında federal
düzeyde, Nefret Suçları İstatistik Yasası kabul
edildi. Bu yasa, nüfusu 10.000’in üzerindeki
yerleşim bölgelerinde işlenmiş suçların nefret
suçu
olup
olmadığının
araştırılmasını
içeriyordu. 2007 yılına geldiğimizde ise 21
yaşında bir nefret suçu sonucu hayatını
kaybetmiş olan Mathew Sheperd adına Nefret
Suçlarını Önleme Yerel Yürütme Yasası olarak
bilinen yasa çıkarıldı. Bu yasa ile federal
yasaları cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet,
cinsel kimlik ve engelliliği de kapsayan hali ile
güncelleştirildi.
Avrupa Birliği Hukukunda Nefret Suçları
Ne Şekilde Yer Buluyor?
AB üyesi ülkelerde özellikle cinsel yönelim
düzeyinde nefret suçlarının ne durumda
olduğuna bakalım.
AB’de Temel Haklar Ajansı kayıt altına alınan
ırkçı suçlara ilişkin verileri değerlendiriyor. Bu
değerlendirmenin sonucu AB üyesi ülkelerin
nefret suçu konusunda ne durumda olduğunun
anlaşılması bakımından da önemli. Verilere
göre, AB üyesi ülkelerin 11 tanesi kapsamlı
veya iyi sayılabilecek şekilde veriler topluyor.
Kapsamlı olarak değerlendirilen ülkeler:
Finlandiya, İsveç ve Britanya.
İyi
kapsamında
değerlendirilen
ülkeler:
Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka,
Fransa, Almanya, İrlanda, Polonya, Slovakya.
Yine AB üyesi ülkeleri ilgilendiren ve iç
hukuklarına da aktarmalarının zorunlu olması
bakımından önemli olan bir karar ise 2007
yılında Irkçılığa ve Yabancı Düşmanlığı’na Karşı
Çerçeve Kararı.(Framework Decision on
Combating Racisim and Xenophobia)
AB üyesi ülkelerde ise cinsel yönelimi de
kapsayan nefret suçları üye ülkelerin nefret suçu
yasalarına göre kıyaslandığında oldukça düşük.
Bu konuda aktarılması önemli bir gelişme
olarak 2 Aralık 2009 tarihinde 17. AGİT
Bakanlar
Konseyi
toplantısının
kapanış
açıklamasında cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliğinin nefret suçlarına ilişkin alınan
kararlarda ayrılmaz bir unsuru olduğunu
belirttiler.
İskoçya, son dönemde nefret suçu yasaları
anlamında iyi kazanımların olduğu bir ülke.
Yasalarında nefret suçu bulunmasına rağmen
cinsel yönelim temelinde yaşanmış nefret
suçlarının eklenmesinin kolay olmadığını
yaşadıkları süreçten görebiliyoruz.
Yasal kazanım için 2003 yılında nefret suçları
çalışma grubu kuruldu ve bu gruba ilgili
organizasyonlar katıldı. Bu grup, 2007 yılının
seçimlerinde politik partilerin manifestolarına
nefret suçu yasasını eklemelerini sağlamaya
çalıştılar ve üç parti bunu yaptı. Ve 2009 yılının
Haziran ayında yasa kabul edildi. Şu an için
trans kimliği de içeren ilk nefret suçu yasası
olarak örnek teşkil ediyor.
Cinsel yönelime bağlı nefret motivasyonu ile
işlenmiş suçlara ağırlaştırıcı cezalar veren AB
üyesi ülkeler ise: Belçika, Britanya, Danimarka,
Fransa, Hırvatistan, İspanya, İsveç, Portekiz ve
Romanya’dan oluşuyor.
Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı'nın
(AGİT) Nefret Suçuna Bakışı
AGİT
üye
ülkelere
nefret
suçlarını
yasallaştırması
konusunda
zorunluluk
getirmiyor; fakat yasallaşması için ülkeleri teşvik
ediyor. AGİT katılımcısı ülkeler nefret suçları
konusunda istatistiki bilgiler vermeyi taahhüt
etmiş olmasına karşın bunu sadece 14 ülke
yerine getiriyor. AGİT’e üye olan Türkiye ise bu
konuda herhangi bir şey yapmıyor.
Sonuç olarak ülkeler, yasal mevzuatlarına nefret
suçu kavramını ekliyor ve bu kavramı yaş,
engellilik, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği,
cinsiyet gibi kavramlar ile de daha ayrıntılı ve
spesifik hale getiriyor. Türkiye’de nefret suçları
kavramının yasallaşması için kamuoyu giderek
güçlenmekte ve birçok grubun ilgi alanında
olan bir konu oluşuyla güncelliğini koruyor ve
konunun tartışılıp nefret suçunun yasallaşması
adına farklı etkinlikler organize ediliyor.
Türkiye’de ayrımcılık karşıtı yasalarda var
olmayışıyla da LGBT bireyler nefret suçunun
açık hedefi halindeler ve suçlulara nefret
motivasyonundan beslendikleri için ağırlaştırıcı
cezalar getirilmesi gerekirken ceza indirimleri
uygulanıyor. AGİT üyesi olan Türkiye, nefret
suçları konusunda istatistiki bilgi vermekle
yükümlü olmasına rağmen bu görevini yerine
getirmiyor ve toplumsal barışı korumak adına
çaba
göstermiyor.
Uluslararası İnsan Hakları Belgeleri Ve
Mekanizmalar
İnsan
haklarının
geliştirilmesi
ve
genişletilmesine çeşitli ayrımcılık mağduru
kesimler yoğun savunuculuk ve lobi faaliyetleri
yürütmektedirler. Uluslararası insan hakları
belgeleri “içerik ve uygulama alanları”
açısından yenilenmektedirler. Örneğin, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi imzalandığı tarih olan
1950 yılından bu yana çeşitli ek protokollerle
insan hakları açısından genişletilmekte ve
sözleşmeye taraf olan devletlere yerine
getirmesi gereken pozitif yükümlülükleri
hatırlatılmaktadır. Bu bağlamda, cinsel yönelim
ve
cinsiyet
kimliği
ayrımcılığına
karşı
savunuculuk çalışmaları yürüten kişi ve örgütler
de temel insan haklarının yanı sıra ekonomik,
sosyal ve medeni hakları konusunda
düzenlemeler
ve
iyileştirmeler
yapması
konusunda
devletlere
baskı
grupları
oluşturmaktadırlar. Her ne kadar uluslararası
insan hakları belgelerinin temel amacı hakları
beyan etmek ise de bu belgelere taraf olan üye
devletler bu hakların uygulanmasına engel
olmama, haklara saygı gösterme ve hakları
koruma ve uygulanmasını izleme ve denetleme
gibi bazı yükümlülükleri de beraberinde kabul
etmiş sayılırlar.
Uluslararası insan hakları belgelerinde kimi
zaman açıkça belirtilen bir şekilde “cinsel
yönelim ve
cinsiyet kimliği” ayrımcılığını
yasaklayan ibareler bulunmasa da içtihatlar
yoluyla veyahut genel yorumlar kanalıyla
bunun ayrımcılık olduğu belirtilmiştir.
Birleşmiş Milletler(BM) Mekanizmaları
BM Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesi'nin 2. Maddesi (1) sözleşmeye taraf
olan devletlerin kendi ülkesinde yaşayan ve
yetkisi altında bulunan bütün bireylere ırk, renk,
cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal
ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da
başka bir statü bakımından hiçbir ayırım
gözetmeksizin bu Sözleşme'de tanınan hakları
sağlamak ve bu haklara saygı göstermekle
yükümlü olduğunu belirtir. Ekonomik, Sosyal
ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nin 2. Maddesi
(1) ise sözleşmeye taraf olan devletlerin,
sözleşmede yer alan hakların
mevcut
kaynakları ölçüsünde giderek artan bir şekilde
tam olarak gerçekleştirilmesi için, özellikle yasal
tedbirlerin alınması da dahil, gerekli her türlü
tedbiri almayı taahhüt ettiğini belirtir. Yine BM
Ekonomik
Sosyal
ve
Kültürel
Haklar
Komitesi'nin 10 Haziran 2009 tarihli Ekonomik,
Sosyal
ve
Kültürel
Haklarda
Ayrım
Gözetilmemesi'ne ilişkin 20 No'lu Genel
Yorumu'nda “Madde 2(2)’de belirtildiği
biçimiyle “başka statü” cinsel yönelimi
içermektedir. Taraf Devletler, kişinin cinsel
yöneliminin Sözleşme'de tanımlanan haklardan
yararlanması;
örneğin,
dul
aylığından
yararlanması
açısından
bir
engel
oluşturmamasını sağlamalıdır. Ayrıca, toplumsal
cinsiyet
kimliği
bakımından
ayrımcılık
yasaklanmıştır;
örneğin,
transgender,
transseksüel ya da interseksüel bireyler, okulda
ya da işyerinde taciz gibi, ciddi insan hakları
ihlallerine sıklıkla maruz kalmaktadır.” diye
belirtilmiştir.
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı
ayrımcılığın önlenmesine ilişkin ibareler, daha
özelleşmiş BM insan hakları sözleşmelerinin
“ayrım gözetmeme ilkesi” içerisinde yer
bulmuştur. Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın
Ortadan
Kaldırılması
Sözleşmesi'nin 2. Maddesi uyarınca Taraf
Devletlerin en temel yükümlülüklerine ilişkin 28
No'lu genel tavsiye kararında “Kadınların
cinsiyet ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığa
maruz kalması ırk, etnisite, din ya da inanç,
sağlık, sosyal statü, yaş, sınıf, kast ve cinsel
yönelim ile cinsiyet kimliği gibi diğer faktörlerle
de ayrılmaz bir şekilde içiçe geçmiştir.
Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet temelli ayrımcılık
bu türden gruplara dâhil olan kadınları farklı
düzeylerde ya da erkeklerden daha farklı
şekillerde etkilemektedir. Taraf Devletler
ayrımcılığın bu türden kesişimsel biçimlerinin ve
ilgili kadınlar üzerindeki negatif etkilerinin
hukuksal olarak farkına varmalı ve bunları
yasaklamanın yollarını bulmalıdır.” diye
belirtilmiştir. Benzer bir şekilde, Çocuk Hakları
Komitesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 2
Maddesi'nde yer alan ayrımcılığa maruz
kalmama hakkına ilişkin 4 No'lu genel
yorumunda, “Taraf Devletler, 18 yaşından
küçük herkesin, herhangi bir ayrımcılık
olmaksızın, Sözleşme’de yer alan bütün
haklardan yararlanabilmelerini sağlamakla
yükümlüdürler (madde 2). Burada, ırk, renk,
cinsiyet, dil, din, siyasal ve diğer görüşler;
ulusal, etnik veya sosyal köken, mülkiyet,
özürlülük, doğum veya başka herhangi bir statü
itibarıyla
ayrımcılık
yapılmaması
öngörülmektedir. Bütün bunlar ergenlerin cinsel
yönelimlerini ve sağlık durumlarını (HIV/AIDS
ve zihinsel sağlık dahil) da kapsamaktadır.”
şeklinde ifade edilir. Fakat burada cinsiyet
kimliğine
dair
herhangi
bir
ibare
bulunmamaktadır. Tüm bu belgelerin yanı sıra
farklı alanlardaki bazı BM özel raportörleri de
LGBT bireylere yönelik ayrımcı tutumlara ilişkin
kaygılara raporlarında yer vermişlerdir.
Avrupa Konseyi Mekanizmaları
Merkezi Strasbourg’da (Fransa) bulunan
Avrupa Konseyi’ne 47 devlet üyedir.
Türkiye’nin ilk üyelerinden biri olduğu
(09.08.1949) Avrupa Konseyi, insan hakları
alanında en önemli Avrupa sözleşmesi olan
Avrupa
İnsan
Hakları
Sözleşmesi’nin
uygulanmasını denetleyen Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesini(AİHM) de bünyesinde
barındırır. Tüm üye devletler Avrupa İnsan
Hakları sözleşmesine taraftır. Sözleşmenin 14.
Maddesi ve 12 No'lu Ek protokol ayrımcılığı
yasaklayan açık-uçlu bir gerekçeler dizisi sunar.
12 no'lu ek protokol daha geniş bir kapsama
sahip olsa da; hem 14. Madde'de hem de 12
No'lu ek protokolde cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliğine dayalı ayrımcılığı yasaklayan açık bir
ibare bulunmamaktadır. Fakat, 1 Nisan 2005
tarihinde yayınlanan 12 No'lu Ek Protokolün
Açıklayıcı Raporunda bu durum şu şekilde
açıklığa kavuşturulmuştur:
“12 No’lu Protokol, genel bir ayrımcılık
yasağı öngörmektedir. Sözleşme’nin ayrımcılık
yasağına ilişkin hükmü (14. madde), yalnızca
Sözleşme ile koruma altına alan haklardan
yararlanma
bakımından
ayrımcılığı
yasaklamakta olduğundan, sınırlı niteliktedir
(*). Yeni Protokol bu sınırlamayı kaldırmakta ve
hiç
kimsenin
hiçbir
gerekçeyle
kamu
makamlarınca
ayrımcılığa
maruz
bırakılmamasını güvence altına almaktadır.
(*) Bu Sözleşme’de tanınan hak ve
özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk,
dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya
sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk,
servet, doğum veya herhangi başka bir statü
bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan
sağlanır.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1999 yılında
Portekize karşı Mouta Davası'nda cinsel
yönelimin bir ayrımcılık zemini olarak
14.Madde
kapsamında
değerlendirilmesi
gerektiğini onaylamıştı. Babanın eşcinsel olması
nedeni ile velayetin anneye verilmesi istenen
davada, AİHM, 14. madde kapsamında
kaldığına kuşku bulunmayan başvurucunun
cinsel yönelimi nedeniyle çocuğu M'nin velayeti
konusunda anne ile eşit muamele görmediği,
Yerel Mahkeme'de verilen kararın babanın
eşcinsel kimliği nedeniyle verildiği sonucuna
ulaşmıştır. Temyiz Mahkemesi'nin de babanın
bir başka erkekle yaşıyor olmasının çocuğun
üzerinde olumsuz etki yaratacağından hareketle
Yerel Mahkeme'nin kararını desteklenmesinin,
Sözleşme'nin özel hayatı düzenleyen 8. Madde
ile ilişkili olarak ayrımcılığı yasaklayan
14.madde kapsamında hak ihlaline uğradığını
belirtmiştir.
Benzer bir şekilde, AİHM, 2010 yılında P.V. v
İspanya Davası'nda “cinsiyet kimliği”nin değil
fakat “transeksüalite”nin ayrımcılık zeminleri
arasında yer aldığına ve 14.Madde kapsamında
ele alınması gerektiğine kanaat getirmiştir. Bu
davada transeksüel bir kadın olan P.V. beden
geçiş süreçlerine başlamadan önceki erkek
kimliğiyle evlenip boşandığı karısından bir
çocuk sahibidir. P.V. Beden geçis süreçleri ile
ilgili aşamalara başlayınca P.V.'nin eski eşi sahip
oldukları çocuğun velayeti ile ilgili durumla
ilgili, çocuğun babasının “hormon kullanmaya
başladığı, makyaj yaptığı ve kadın kıyafetleri
giymeye başladığı” gerekçesiyle velayetinin
tekrar incelenmesini talep ederek mahkemeye
başvurmuştur.
Mahkeme P.V.'nin bu koşuldaki duygu
geçişlerinin çocuğu etkileyebileceği gerekçesiyle
öncesinde daha çok olan çocuğu görme
sürelerini kısıtlamıştır. AİHM bu davaya ilişkin
kararında,
her
ne
kadar
ayrımcılık
yapılamayacak zeminler arasında(14.Madde)
“transeksüalite”nin de olduğunu belirtmişse de
bu davada kişinin transeksüalitesi ile ilgili bir
ayrımcılık yapılmadığına, yerel mahkemenin
kararı kişinin duygusal durumunun geçişkenliği
üzerinden verdiğine ve dolayısıyla da özel hayat
ve aile hayatının korunmasına ilişkin 8.Madde
ve ayrımcılığı yasaklayan 14. Madde ile ilgili bir
ihlalin olmadığına hükmetmiştir. AİHM daha
önce ise 11 Temmuz 2002 tarihindeki Christine
Goodwin v. Birleşik Krallık Davası'na ilişkin
kararında, transeksüel bir kadının taciz,
işyerinden atılma, kimlik bilgilerinin açığa
çıkması, yeniden tanımlanmış toplumsal
cinsiyetine uygun emeklilik hakkı ve evlilik
hakkından yararlanamama hususlarında ihlale
uğrayan başvurucunun davasını, özel hayatın
korunmasına ilişkin 8.Madde ve evlenme
hakkıyla ilgili 12.Madde'nin ihlali kapsamında
değerlendirmiş
ve
devletin
pozitif
yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle
Birleşik Krallık aleyhinde karar vermiştir. AİHM
bunun yanı sıra Karner v. Avusturya(2003),
E.B. v. Fransa(2008), Schalk ve Kopf v.
Avusturya(2010) davalarında da özel hayat ve
aile hayatının korunmasına yönelik 8. Madde
ile ilişkili olarak ayrımcılığı yasaklayan
14.Madde'nin ihlalini değerlendirmiş; Karner v.
Avusturya(2003),
E.B.
v.
Fransa(2008)
davalarında bir ihlal olduğuna, Schalk ve Kopf
v. Avusturya(2010) davasında ise herhangi bir
ihlal olmadığına hükmetmiştir.
Daha özelleştirilmiş çeşitli Avrupa Konseyi insan
hakları belgelerinde de ayrım gözetmeme
ilkesinin var olduğunu söylemek mümkündür.
Bunlardan Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi'nce
hazırlanan ve 7 Nisan 2011 tarihinde sunulan
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair
Avrupa Konseyi Sözleşmesi, ayrımcılık zeminleri
arasında açık bir şekilde “cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliği” yer alan ilk uluslararası
antlaşmadır. Bu antlaşma, Türkiye tarafından
11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanmış; fakat
henüz onaylanmamıştır.
Bir başka Avrupa Konseyi insan hakları ana
sözleşmelerinden
biri de Avrupa Sosyal
Şartı'dır. Bu sözleşmenin revize edilmiş hali
geniş bir ayrımcılık zemini sunmakla beraber
açıkça cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
ayrımcılığından söz etmese de, Avrupa Sosyal
Haklar Komitesi, 2009 yılında “Eğitim
materyallerinin, heteroseksüel olmayan kişiler
gibi marinal gruplar tarafından çoğunlukla
deneyimlenen insanlık onurunun reddi,
ayrımcılık ve sosyal dışlanmaya sebep olan
aşağılayıcı stereotipleri güçlendirmemesi ve
önyargı biçimlerini sürdürmemesi gerektiğini”
doğrulamıştır.
31 Mart 2010 tarihinde Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde
ayrımcılıkla mücadele için önlemler konusunda
5 No'lu Tavsiye Kararı ise nefret suçları,
örgütlenme özgürlüğü, ifade ve barışçıl
toplanma, özel hayat ve aile hayatına saygı,
istihdam, eğitim, sağlık, barınma, spor, sığınma,
ulusal insan hakları yapıları ve birden fazla
gerekçeyle ayrımcılık gibi çok sayıda konuyu
içeren ayrıntılı bir belgedir. Yasal olarak
bağlayıcı bir araç olmasa da, Avrupa
Konseyi'nin tüm üye devletlerin bu tavsiyeyi
uygulaması gerekir.
Avrupa Birliği Mekanizmaları
Şu anda Avrupa Konseyi'ne üye devletlerden
27 tanesi aynı zamanda Avrupa Birliği üyesidir.
Avrupa Birliği kuruluş antlaşması olan 1957
tarihli Roma antlaşması kadın-erkek eşitliği
konusunda bir düzenleme getirmiştir. 1997
Amsterdam ve 2007 Lizbon antlaşmaları ile de
cinsiyet kimliğini içermese de cinsel yönelim de
dahil edilerek AB hukuku içerisinde toplumsal
cinsiyete dayalı eşit davranma ilkesinin
kapsamını genişletilmiştir.
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı ise 21.1
maddesinde cinsel yönelimi de dahil eden geniş
bir ayrımcılık zemini tanımlar. Bu zeminler
arasında cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılık
açıkça yer almasa da bu ayrımcılık zeminleri
listesi nihai bir sınırlayıcılık içermediğinden
cinsiyet kimliği ayrımcılığını da
içerdiği
benimsenmelidir. Dahası, Şat'ın içindeki
“cinsiyet ayrımcılığı” zemini Avrupa Birliği
Adalet Divanı içtihatları ile uyumlu bir şekilde
uygulanmalıdır.
AB'nin eşitliği düzenleyen çeşitli yönergeleri de
bulunmaktadır. Bu yönergelerde “cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği” ibarelerinden
yalnızca “cinsel yönelim” ifadesi sadece
“İstihdamda Eşitlik Yönergesi”nde kendine yer
bulmaktadır.
Avrupa Adalet Divanı 1 Nisan 2008 tarihinde,
Almanya'dan bir eşcinsel erkeğin başvurusunu
karara bağladı ve hayatını kaybeden
partnerinin
emeklilik
maaşından
yararlanabileceğini
söyledi.
Mahkeme,
başvurucu Tadao Maruko'nun dul aylığı
bağlanması
isteğinin
reddedilmesinin
aralarındaki ilişki evlilikle benzer bir statüye
sahip olduğundan- "ayrımcılık" olacağını
söyledi. Bu, Divan'ın eşcinsel çiftler lehine
verdiği ilk karar olarak önemli bir yere sahiptir.
Ayrıca Avrupa Adalet Divanı, P v. S - Cornwall
Country Council Davası'na ilişkin verdiği
kararda çalışma hayatında ihlal edilen cinsiyete
dayalı ayrımcılık yasağını ve eşitlik ilkesini
değerlendirmiştir. Davaya kaynaklık eden olay,
davacının cinsiyet değiştirmek için ameliyat
olma/geçirme kararı alması üzerine işinden
kovulmasıdır. Davacı, kovulmasının AB
Hukuku’nun güvence altına aldığı cinsiyete
dayalı ayrımcılık yasağını ve eşitlik ilkesini ihlal
ettiğini iddia etmiştir. Bu davada Divan için
yeni olan, cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağının
gündeme gelmesi ya da eşitlik ilkesinin ihlal
edilmesi değildir; yeni olan, Divan’ın kadın
erkek eşitliğini güvence altına almayı
amaçlayan söz konusu düzenlemenin cinsiyet
değiştirmek isteyenler ya da transseksüeller için
de geçerli olduğu kanaatine varmasıdır.
Cinsiyet kimliği ayrımcılığı ile ilgili önemli
konular arasında olan cinsel kimliğin tanınması,
cinsiyet geçiş sürecinde eşit muamele gibi
konularda halen AB hukuku açısından önemli
boşluklar bulunmaktadır.
Yogyakarta İlkeleri
Yogyakarta ilkeleri temel insan hakları
düzenlenmelerinin "cinsel yönelim" ve "cinsiyet
kimliği"
bağlamında
ele
alınarak
değerlendirmesini ortaya koyan prensipler
bütünüdür. Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik
Şiddet Özel Raportörünün de katılımı ile
akademisyen
ve
insan
hakları
savunucularından oluşan 29 kişilik bir ekip
tarafından 2006
yılında hazırlanan ilkeler,
temel hakları "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği"
bağlamında ele almıştır. Yogyakarta ilkeleri
LGBTT haklarını tanımlarken aynı zamanda
Birleşmiş Milletler, Sivil Toplum Kuruluşları ve
Medya açısından da bir yol haritası çizmiştir.
Temel niteliği itibari ile temel haklar ile
ekonomik ve sosyal hakları harmanlayan
metin, hiçbir şekilde cinsel yönelim veya
cinsiyet kimliğinden kaynaklı olarak hakların
ihlal edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Çek
Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, İzlanda,
Norveç, İsveç ve İsviçre de dahil olmak üzere
bazı devletler, İlkeleri ya onaylamış ya da
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'ndeki
beyanlarında ilkelere atıfta bulunmuşlardır. Bazı
diğer ülkeler ise yürütme (Almanya, Hollanda,
İspanya ve İngiltere) ya da yasama seviyesinde
(Belçika), İlkeleri onaylamıştır.
Özel Hayat ve Aile Hayatının
Mahremiyeti ve Korunması
Özel hayat ve aile hayatının korunmasına ilişkin
düzenleme getiren Uluslar arası metinlerden en
eskilerinden biri Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'dir. Sözleşmenin 8. Maddesi şu
şekildedir:
1. Herkes özel hayatına, aile hayatına,
konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik,
kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik
ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
için, demokratik bir toplumda zorunlu olan
ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla
söz konusu olabilir.
Özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi
hakkı, kişi ya da kişilerin mahremiyeti ve bu
mahremiyetin güvence altına alınmasıyla da
yakından ilintilidir. Bu nedenle kişinin rızası
olmadan özel hayatına ilişkin bilgileri açık
etmek (örneğin sağlık durumu, cinsel yönelimi
gibi), ya da kişinin kimliğine dair ifadeleri yok
saymak
bu
maddenin
ihlali
olarak
yorumlanmalıdır. Örneği cinsel kimliğin ifadesi;
yani bir kişinin kendini ifade ettiği cinsel
kimliğin tanınması (örneğin trans bireylerin
cinsiyetlerinin tanınması) bu kasamda ele
alınmalıdır.
Trans Bireylerin Kimliklerinin Tanınması
Bu konuda Avrupa Ülkelerinin mevzuatlarında
tam bir belirsizlik söz konusudur. !0 dan fazla
ülkede cinsiyetin tanınmasına yönelik herhangi
bir yasal düzenleme bulunmazken, bir çok
ülkede de mevzuatın boşluğu nedeniyle emsal
davlar ve içtihatlar yoluyla bazı kazanımlar
mümkün olabiliyor. Avrupa hukuku uluslararası
insan hakları sözleşmelerine rağmen bu konuda
devletlerin kendi iç hukukuna geniş yetkiler
tanımaktadır. Bu durum bir çok kez hak ihlaline
neden olmaktadır.
Bazı ülkeler ise yasal olarak cinsiyetin tanınması
için kısırlık ameliyatını şart koşmaktadır. Bazı
ülkeler ise trans beden geçiş süreçleri ile ilgili
tıbbi aşamaların başlatılması için kişinin evli
olmamasını ya da boşanmış olmasının önkoşul
olarak kabul ediyor. Bireyler boşanma sonrası
bazı haklarından mahrum kalabiliyor.
Bunun yanı sıra kişilerin isim seçimi konusunda
da Avrupa Hukuku'nda devletler için bağlayıcı
bir pozitif yükümlülük yer almamaktadır. AİHM
isim ve kimlik bilgilerinin değişimi ile ilgili olarak
1986 yılında değerlendirdiği Rees-Birleşik
Krallık davasında başvurucunun beden geçiş
süreçleri ile ilgili gerekli ameliyatlarını
tamamladıktan sonraki kütükteki medeni
durum değişikliği ve yeni bir doğum belgesi
düzenlenmesi yönündeki talebinin reddedilmesi
üzerine yaptığı şikayet karşısında AİHM 8.
Madde'nin ihlal edilmediğini belirterek söz
konusu durumla ilgili Birleşik Krallık iç
hukukunun uygulanması gerektiğine kanaat
getirmiştir. Sonraki yıllarda ise yapılan benzer
şikayetlerin artması (B-Fransa, I – Birleşik
Krallık, Christine Goodwin – Birleşik Krallık)
üzerine AİHM bu konudaki tutumunu
değiştirmiştir. Mahkeme, bilimsel bilgilerin ve
uluslararası uygulamaların gelişimini, hukuk
sistemlerinin tutarlılığı, ihtiyacı ve ayrıca söz
konusu kişilerin tanınmamalarının devam
etmesinden
kaynaklanan
ve
artan
olumsuzlukları da dikkate alarak devletlerin
artık takdir yetkilerinin olmadığı görüşündedir.
Başka bir deyişle
yükümlüdürler.
devletler
tanımak
ile
Türkiye'de ise isim değişikliği ile ilgili emsal
kararlar artarken mahkemeden mahkemeye
devam eden bir belirsizlik söz konusudur.
Beden
geçiş
süreçleri
ameliyatları
tamamlanmadan önce de isim değişikliği
zaman zaman mümkün olmakla birlikte iki farklı
renkten oluşan ve cinsiyeti belirleyen nüfus
cüzdanı düzenlemesinden dolayı kişi hala
doğduğunda verilen cinsiyete ait nüfus
cüzdanını taşımaya devam ediyor. Nüfus
cüzdanı değişikliği ve cinsiyetin tanınması için
önkoşul
olarak
kısırlık
ameliyatı
şartı
aranmaktadır. Türkiye'de çok az trans birey
beden geçiş süreçleri ile ilgili tıbbi destek
alabilmektedir. Bu tıbbi destek sadece gerekli
ameliyatlar önceki sürece katkıda bulunmak
üzerine kurulu bir destektir. Beden geçiş
süreçleri ile ilgili gerekli ameliyatlar ise hiçbir
şekilde
sağlık
güvenceleri
tarafından
karşılanmamaktadır. Bu durum bu ameliyatların
“el altından” gerçekleştirilmesine ya da çok
fazla
miktarlarda
ücretler
karşılığında
gerçekleştirilerek bir çeşit “pazar” oluşmasına
sebep olmaktadır.
Türkiye de dahil olmak üzere tüm ülkelerin acil
olarak trans bireylerin beyan ettikleri cinsiyeti
herhangi bir önkoşul (kısırlaştırma ameliyatı,
evli olmama vs.) olmadan yasal olarak
tanımaları ve trans bir bireyin doğum
belgesinde,
nüfus
kayıtlarında,
nüfus
cüzdanlarında,
pasaportlarda,
eğitim
sertifikalarında ve diğer benzer belgelerde hızlı
ve şeffaf usûller geliştirmeleri gerekmektedir.
Birliktelikler, Evlilik, Evlat Edinme ve
Ebeveynlik Hakları
Evlenmek isteyen hemcins çiftler yedi üye
ülkede cinsiyet açısından nötr evlilik olarak
adlandırılan şekilde heteroseksüel çiftlerle aynı
haklara sahip olarak yasal anlamda evlilik
gerçekleştirilebiliyor.
Kayıtlı birliktelik adı altında bir çeşit tanınma
sağlayan ülke sayısı ise 13. Eşcinsel evlilik ya da
birlikteliğin bir şekilde mevzuatta tanınmaması
sosyal güvence, miras hakkı, varis olma hakkı,
kurumlarda eşlerine desteklerinin kısıtlanması
gibi konularında riskleri veya hak ihlallerini de
beraberinde getirmektedir. Evlat edinme
eşcinsel çiftler için görece daha fazla olsa bile
eşlerden
birinin velâyet hakkı, miras ve varis konumu
olmayabiliyor. Sadece on ülke hemcins çiftlerde
ikinci
ebeveynin evlat edinmesi iznini veriyor, iki ülke
ise kayıtlı hemcins çiftlere evlat edinme
olmadan sadece bazı ebeveynlik yetki ve
sorumluluklarını veriyor.
Türkiye'de eşcinsel birlikteliklerin tanınması ile
ilgili herhangi bir mevzuat bulunmadığı gibi
aynı zamanda evlat edinme ve ebeveynlik ile
ilgili
de
herhangi
bir
düzenlemeye
rastlanmamaktadır.
Türkiye
bu
yayının
hazırlandığı sırada kendi cinsiyet kimliğini trans
erkek olarak tanımlayan ve yasalarca tanınması
için de mücadele eden birey ile erkek
sevgilisinin evlenmek üzere yaptığı başvuru
üzerinden hemcins partnerler arasındaki
birlikteliklerin nasıl değerlendirileceği konusunu
kısıtlı da olsa kamuoyu gündemine taşımıştır.
Daha önce ise, evlilik üzerine hazırlanan bir
televizyon programına telefonla katılan kadın
bir izleyicinin evlenmek için bir kadınla
tanışmak istemesi üzerine de kamuoyunda
tartışmalar açılmıştı. RTÜK ise bir özel
televizyon kanalına Sex And The City 2
filmindeki eşcinsel evliliği ele alan sahneler
açısından uyarı cezası vermişti. Kamuoyuna
“Eşcinsel Evlilik Müfredata Girdi” şeklinde
verilen haberle ilgili olarak ise Milli Eğitim
Bakanlığı haberin nedeninin ilköğretimin 8.
sınıflarına yönelik Halk Kültürü dersinin
öğretmenler
için
hazırlanan
program
kılavuzunda yer alan ibareler ile ilgili olduğunu
ve öğrencilerle bir ilgisi olmadığını belirtti.
Bakanlık'tan yapılan açıklamada şöyle denildi:
"Söz konusu metin eşcinsel evliliği kesinlikle
onaylayıcı, olumlayıcı, teşvik edici nitelikte
değildir. Metnin hiçbir bölümünde bilimsel ve
eğitsel olmayan, öğrencinin pedagojik yapısına
zarar verici bir husus bulunmamaktadır. Aksine,
bazı toplumlarda bu husus yazılı hukuka girse
bile Türk halk hukuku gereği ülkemizde bunun
mümkün olmayacağı özellikle vurgulanmakta
ve kültürel olarak böyle bir uygulama
olumsuzlanmaktadır.
Yanlış
ve
yanıltıcı
habercilik anlayışıyla yazılan söz konusu gazete
haberleri hakkında gerçek durum kamuoyunun
bilgisine saygıyla duyurulur."
Sonuç olarak, Türkiye de dahil olmak üzere
tüm ülkeler eşcinsel birliktelikleri ve evlilikleri
heteroseksüel çiftlere verilen şekilde eşit
davranma ilkesini ihlal etmeyecek şekilde bir an
evvel düzenlenmeli; sosyal güvenlik, çalışma ve
emeklilik ödenekleri, serbest dolaşım, aile
birleşmesi, ebeveyn hakları ve miras gibi hak ve
yardımları hemcins birlikteliklere de tanıyan
şekilde yeniden düzenlenmelidir. Evlat edinme
süreçlerinde eşcinsel çiftlerle heteroseksüel
çiftlerin erişim ve değerlendirme açısından eşit
şekilde yer alabilecek şekilde revize edilmelidir.
Yardım yoluyla üreme konusunda hemcins
birlikteliklerine de imkan sunulmalı, ayrıca tüm
ebeveynlik hakları (velayet,
gözetim vs),
çocuğun
menfaati
de
göz
önünde
bulundurulacak şekilde hazırlanmalıdır. Trans
bireylerin yasal olarak tanınan cinsiyetleri
doğrultusunda tüm bu bahsedilen haklardan
etkin biçimde yararlanmalıdırlar. Tüm bu haklar
mevzuatın içine yerleştirilmeli ve uygulamadaki
kamu kurumları arasındaki idari düzensizlikler
de bir an evvel değiştirilmeli ve düzenlemelidir.
Trans Geçiş Süreci Ve Hukuka Genel Bir
Bakış
Trans bireyin geçiş döneminde karşılaştığı
psikolojik ve tıbbi süreçlerin yanında bir de,
kaçınılmaz olarak, hukuki süreç vardır. Bu
proses, sağlıktan sosyal güvenliğe, askerlikten
cinsiyet geçişin sonlanmasını da kapsayacak
şekilde yatay ve dikey tüm işlemlerin toplamı
olarak tanımlanabilir. Türkiye Cumhuriyeti
Devletinde ise bu hassas dönem trans bireyin
maddi ve manevi bütünlüğünün korunması ve
toplumdaki saygınlığına halel gelmeksizin
kollanması ilkelerinden hareketle dizayn
edilmediğinden oldukça kendiliğinden ve
özensiz
bir
halde
ilerlemektedir.
Bu
standartlaşamama halinin devam etmesi, tek ve
eşit bir uygulamanın süreklilik kazanmaması
durumunda var olan sorunların artarak
süreceğini tahmin etmek bir kehanet olmasa
gerek.
Trans Birey ve Kişi Hakkı
Kişi hakkı 1982 Anayasası ile kişinin yaşam,
maddi ve manevi bütünlüğünü koruması ve
geliştirmesi çerçevesinde güvence altına
alınmıştır. Trans bireylerin “maddi ve manevi
varlıklarını geliştirme” haklarıyla ilgili en önemli
amir hüküm ise Medeni Kanun madde 40’ta
vücut bulmuştur. Bu maddeye göre:
“Madde 40- Cinsiyetini değiştirmek isteyen
kimse,
şahsen
başvuruda
bulunarak
mahkemece
cinsiyet
değişikliğine
izin
verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi
için, istem sahibinin on sekiz yaşını
doldurmuş bulunması ve evli olmaması;
ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet
değişikliğinin
ruh
sağlığı
açısından
zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden
sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir
eğitim
ve
araştırma
hastanesinden
alınacak resmi sağlık kurulu raporuyla
belgelemesi şarttır.”
Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbi
yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme
ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık
kurulu raporuyla doğrulanması halinde,
mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin
yapılmasına karar verilir.”
Yukarıda da belirtildiği üzere trans geçiş
sürecindeki başvurucu trans bireyin “cinsiyet
değişikliği” davasından sonuç alması için 18
yaşından büyük, bekâr, cinsiyet geçişinin ruh
sağlığı açısından zorunlu olup sürekli olarak
üreme yeteneğinden yoksun olması gerekir.
Başvurucu eğer bu koşullara haizse cinsiyet
geçiş süreci başlar. Bu süreç altı ay ile iki sene
arasında değişmekte olup başvurucu hem tıbbi
hem psikolojik aşamaları doktor ve psikiyatr
gözetiminde tamamlar ve uzman raporları
ışığında
cinsiyetinin
mahkemece
“değiştirilmesine” karar verilir.
Dolayısıyla trans geçiş süreci ve davaları
zincirleme ve birbirine bağlı olup devletin
gözetim ve denetiminin sürekliliğinden dolayı
kişi hakkıyla doğrudan ilişkili diğer davalardan,
örneğin isim değişikliği davası ya da hakarete
dayalı tazminat davasından, farklılık gösterir. Bu
hukuki ilişkiler bütünündeki süreklilik ve
denetim yönleri göz önüne alındığında “cinsiyet
değiştirme” davasının en fazla vesayet
davasıyla benzerlik arz ettiği gözlemlenmektedir.
Uygulamada ise geçiş süreçlerinin belli bir
hukuki standarda kavuştuğunu söylemek
mümkün değildir. Cinsiyet geçişe izin kararının
niteliği, hükmü tesis eden hâkimin dünya
görüşünden davanın açıldığı yerin bir il veya
ilçe olmasına kadar fark edebilmektedir. Hatta
başvurucunun cinsiyet geçişinin kadından
erkeğe ya da erkekten kadına olması dahi
kararları etkileyebilmektedir. Başvurucunun
veya ailesinin nüfuzu ve/veya sosyal çevresinin
de trans bireyin geçiş sürecini doğrudan
etkileyebildiği bilgi dâhilindedir.
Yukarıda sözü edilen amir hüküm Medeni
Kanunun 40. Maddesinin en “sorunlu”
şartının“üreme
yeteneğinden
sürekli
yoksunluk” olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu
şartla Devlet, başvurucu trans bireyin erkekliğini
veya
kadınlığını
tescil
etmeden
önce
strelizasyonunu ön koşul sayarak zürriyet
hakkını gasp etmekte ve böylece “gelecek
nesilleri korumaktadır”. Dolayısıyla Devlet trans
vatandaşını Anayasa ve Uluslararası İnsan
Hakları sözleşme ve şartlarıyla da korunan iki
haktan
biri
arasında
seçim
yapmaya
zorlamaktadır: Başvurucu ya o çok istediği mavi
ya da pembe kimliğe “kavuşacak” ya da çocuk
yapma ve üreme yeteneğini koruyacak ancak
“tanınmamış” kimliğiyle yaşamaya mecbur
olup hayatının her alanındaki kaosa boyun
eğecektir. İki hakkın birlikte ve aynı anda trans
vatandaş tarafından kullanılması Devlet için
mümkün değildir. Hâlbuki Devletin bu
uygulaması ve anlayışı açıkça hem kanun
önünde eşitlik ilkesinin hem de kişinin
dokunulmaz ve devredilmez kişi hakkının
kanun eliyle ihlalidir.
Maalesef bu uygulamanın hukuksuzluğu, trans
başvurucular “üreme yeteneğinden sürekli
yoksunluk” şartını ya hormon kullanarak ya da
merdiven altı ameliyatlar yoluyla yerine
getirdikleri için açılan “cinsiyet değiştirme”
davalarında çok da tartışılamamıştır. Bu
tartışmayı AİHM nezdinde yapan bilgimiz
dâhilindeki tek örnek Mersinli bir trans
başvurucunun açtığı davadır. Hem AİHM’in
zorunlu kısırlaştırmayı hukuki zorunluluk olarak
düzenleyen davalı üye devletleri mahkûm ettiği
kararları1 hem de alınan son duyumlar davanın
trans
başvurucu
lehine
sonuçlanacağı
yönündeyse de yürürlükteki kanunun bu
bölümünün değişip değişmeyeceği ve Devletin
bu karar doğrultusunda bir yasa değişikliğini
gündemine alıp almayacağı karar açıklandıktan
sonra görülecektir.
AİHM ise konuyu AİHS’nin 8. Maddesi
çerçevesinde değerlendirmektedir. Bu maddeye
göre:
“Madde 8: Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir”
1
Bkz. B. Vs. Fransa, 25 Mart 1992 tarihli AİHM kararı,
Sheffield ve Horsham vs. Birleşik Krallık 30 Temmuz 1998 tarihli
AİHM kararı, Chrtine Goodwin vs. Birleşik Krallık 11. Temmuz
2002 tarihli AİHM kararı.
Dolayısıyla trans birey yeniden cinsiyet tayini
sürecindeki tüm taleplerini özel hayata saygı
maddesine dayandırabilmektedir. Bu kapsamda
AİHM yeniden cinsiyet tayini ameliyatı, ad ve
kimlik değiştirme konularında imzacı devletlere
içtihatları
yoluyla
çeşitli
yükümlülükler
getirmiştir.
AİHM B vs. Fransa (1992) , Sheffield ve
Horsham vs. Britanya (1998), Goodwin vs.
Britanya (2002) ve Grant vs. Britanya (2003)
kararlarında kişinin doğum belgesinin tercih
ettiği
cinsiyete
göre
değiştirilmemesini
Sözleşmenin 8. Maddesinin ihlali anlamına
geldiğine karar vermiştir. Bu kararlarla AİHM,
trans
bireylerin
cinsiyet
değişiminin
tanınmasını yasal olarak şart koşmuş ve
imzacı devletlere bu yükümlülüğü getirmiştir.
Yani hiçbir imzacı devlet trans bireyin cinsiyet
durumunu hukuki platformda, bilerek ya da
yasal boşlukları bahane ederek, düzenlememe
yoluna gidemez ve böylece bireyin hayatının
her alanında kaos yaşamasına neden olamaz.
Mahkeme aynı zamanda trans bireyin cinsiyet
değişikliğinin her türlü kimlik belgelerinde
(nüfus cüzdanı, ehliyet, oda kimlik kartları vs.)
tanınmasını imzacı devletin yükümlülüğünde
saymıştır. Mahkemenin B. vs. Fransa ve
Goodwin vs. Britanya kararları mahkemenin bu
tutumunun
somutlaştığı
kararlardır.
Bu
bağlamda cinsiyet değişikliğinin sadece
nüfus cüzdanlarında değil kişiyle ilgili
tüm
belgelerde
değiştirilmesi
gerekmektedir. Aksi takdirde trans birey
sosyal hayata katılamayacak iş, sosyal güvenlik,
eğitim gibi en temel haklarından yoksun
bırakılmış olacaktır.
Öte yandan Türkiye’de 2004 yılından beri yasal
zorunluluk olan ve Medeni Kanun madde 40’ta
yer alan kısırlaştırma şartı AİHM içtihatları ve
genel prensiplerine açıkça aykırıdır. Mahkeme,
devletin bireyin hayatına bu kadar güçlü ve geri
dönülemez biçimde müdahale etmesini açıkça
AİHS’nin 8. maddesinin ihlali saymaktadır.
Mahkemenin bu mantığından yola çıkan
Avusturya Yüksek İdare Mahkemesi 2009
yılında zorunlu ameliyatın cinsiyet ve ad
değişikliği için ön koşul olmadığına karar
vermiştir. Aynı şekilde 2005 yılında Almanya
Federal Yüksek Mahkemesi de “cerrahi
müdahalenin, cinsiyeti değiştirmenin önkoşulu
olmasının giderek artan şekilde sorunlu
bulunduğunu ve artık uzmanlar arasında kabul
görmediğini” belirterek AİHM içtihadının işaret
ettiği şekilde karar vermiştir. Ayrıca AİHM bu
türden fiziksel prosedürlerin ön koşul olarak
trans bireyin önüne konmasının AİHS’de
korunan aile kurma hakkının baltalanması
anlamına da geleceğini belirtmiştir.
AİHM içtihatlarında devletlerin tam bir
yeniden cinsiyet tayinine yol açacak
ameliyat olma imkânını sağlamasını
pozitif bir yükümlülük olarak tesis
etmiştir. Bu yüzden trans bir bireyin istek ve
ihtiyaçlarına bağlı olarak, örneğin hormon
tedavisine, yeniden cinsiyet tayini ameliyatına
ya da kalıcı epilasyon ve ses eğitimi gibi diğer
tıbbî
müdahalelere
erişiminin
olması
gerekmektedir. Tedavinin söz konusu çoğu kişi
için anlamlı bir yaşamı mümkün kılacak tıbbî
bir gereklilik olduğunu kabul etmek önemlidir.
Bu yükümlülüğe ek olarak devletler başarılı
sonuçlar elde edebilmek için tedaviyi bireyin
ihtiyaçlarına göre de uyarlamalıdırlar.2
AİHM Van Kück vs. Almanya (1997) ve L. Vs.
Litvanya (2003) kararlarında devletlerin sigorta
planlarının da yeniden cinsiyet tayini
ameliyatını da içeren bilumum “tıbben
gerekli” tedavileri kapsamasını açıkça
zorunlu kılmıştır.
AİHM’in getirdiği bu standardın, Türkiye’nin de
içinde olduğu, tüm Avrupa Konseyi üyesi
devletlerde uygulamaya konması zorunludur.
Her ne kadar AB üyesi devlerdeki trans bireyler
devletin sağlık sigortası kapsamında ameliyat
masraflarının karşılanmasını reddetseler de AB
dışı Avrupa Konseyi üyesi devletlerde durumla
ilgili bilgi eksikliği olduğundan devletler
üzerinde
gerekli
ve
hukuki
baskı
2
İnsan Hakları Komiseri’nin 29 Temmuz 2009 İnsan
Hakları Raporunun “İnsan Hakları ve Cinsiyet Kimliği”
Bölümünden, Avrupa Konseyi, Strasbourg, 2009.
kurulamamaktadır.
Türkiyeli
LGBTT
örgütlerinin, AİHM içtihadıyla zorunluluk haline
gelmiş bu uygulamanın Türkiye Devletince
hayata geçirilmesi için ısrarlı ve sürekli
kampanya yürütmeleri, Devletin isteksizliği veya
uygulamayı reddetmesi halinde de konuyu
ulusal ve uluslararası platformlara taşıması bu
sorunun aşılmasında önemli katkı sağlayacaktır.
Trans Birey ve Evlenme Hakkı
Evlilik konusu da trans bireylerin hak gaspına
uğradıkları önemli alanlardan biridir. Evlilik
Anayasada ayrıca ve açıkça tanzim edilmiş bir
hak olmayıp dolaylı olarak aile kurumu başlığı
altında düzenlenmiştir. 41. Maddede şu
şekildedir:
“MADDE 41Aile, Türk toplumunun
temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile
planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı
kurar.”
Evlilik ile ilgili doğrudan düzenleme ise Medeni
Kanunda yapılmış ve yine bu kanunda
evlenmenin usul ve esasları hüküm altına
alınmıştır. Medeni Kanunun 134. Maddesi
açıkça sadece kadın ve erkeğin birbiriyle
evleneceğinden bahsetmektedir. Dolayısıyla
Türkiye’de sadece heteroseksüel evlilikler
yapılabilir.
Madde şu şekildedir:
“Madde 134 - Birbiriyle evlenecek erkek ve
kadın, içlerinden birinin oturduğu yer
evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar.”
Ancak Türkiye’nin de imzacı olduğu AİHS’de
ise evlilik açıkça insanın temel bir hakkı olarak
tanınmaktadır.
AİHS’nin 12. Maddesi şu şekildedir:
“Madde 12- Evlenme hakkı: Evlenme çağına
gelen erkek ve kadın, bu hakkın kullanılmasını
düzenleyen ulusal yasalar uyarınca evlenmek
ve aile kurmak hakkına sahiptir.”
AİHS’nin 12. maddesi her ne kadar hakkın
kullanılmasını ulusal yasalara bağlasa da bu,
evlilik hakkının varlığını ve öne sürülmesini
engelleyen bir şart değildir. Bu düzenlemeye
göre evlilik bireye özgülenmiş bir hak olup
partnerinin cinsiyeti, cinsiyet kimliği veya cinsel
yöneliminden aridir. Dolayısıyla her iki
düzenleme arasındaki fark şudur: Evlilik
AİHS’ye göre temel bir insan hakkıyken ulusal
mevzuatta
evliliğin,
Anayasada
da
düzenlenmemesinden yola çıkarak, bir tür idari
prosedür olarak görüldüğü öne sürülebilir. Bu
iki madde arasındaki ilişki ve etkileşimin ne ve
nasıl olması gerektiği ise Anayasanın 90.
maddesinde tanzim edilmiştir. Bu maddeye
göre usulüne uygun yürürlüğe konulmuş
temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası antlaşmalarla kanunların
aynı konuda farklı hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda
milletlerarası anlaşma hükmü esas alınır.
Buradan yola çıkarak denebilir ki evlilik her
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için bir haktır ve
bu hakkın tüketilmesinde idari ve hukuki
engeller çıkarmak hukukun ihlali anlamına
gelmektedir.
“Evlen’me”
Eşcinsellerin yasal birlikteliklerinin kayıt altına
alınmasının farklı yasal uygulamaları var.
Türkiye medyasında bu konu hep magazinsel
boyutu ile ele alınıyor. Öncelikli olarak, kayıtlı
beraberlik, evlilik, bildirimde bulunma gibi farklı
haklar kategorileri üzerinden tanımlanan
eşcinsel birliktelikler mevcut.
Türkiye’de homofobi ve transfobi karşıtı
hareket öncelikli olarak heteroseksizm karşıtı
politikalar üretmeye çalışıyor. Bu politikalarımız
doğrultusunda heteronormatif toplumsal yapıyı
ve bu yapının kurumlarını eleştiriyoruz.
Evlilik/aile kurumu heteronormatif yapının
kendini yeniden yeniden inşa ettiği alanların
başında geliyor. Bizler bu yapının mevcut
haliyle korunuyor olmasına karşı çıkıyoruz.
Bunun yanında pek tabii ki sosyal haklarımızı
elde etmek için mücadele etmeye devam
ediyoruz. Hiç kimsenin, cinsel yönelimi, cinsiyet
kimliği, dili, dini, ırkı vs. nedeniyle diğer
vatandaşların sahip olduğu haklardan yoksun
bırakılmasına karşı sessiz kalmamız mümkün
değil. Ancak yukarıda dediğim gibi LGBT
birliktelikleri farklı şekillerde kayıt altına almak
ve eşcinsellere haklarını vermek mümkün.
Bunlar üzerine yoğunlaşmak ve hangisinin nasıl
bir çerçevede hakları kısıtlamadığına bakmak
gerekir.
Birlikte olma neyi beraberinde getiriyor?
Örneğin, sevgiliniz akademide akademisyen ise
ve lojmanda kalıyorsa birlikteliğinizin “yasal
kaydı” olmazsa lojmanda siz ancak “kaçak”
olarak kalırsınız. Başka bir örnek, sevgiliniz
tutuklandı, gözaltına alındı, ya da hastaneye
kaldırıldı diyelim, bütün bu süreçlerde “onun en
iyi arkadaşı” olmanın ötesine geçemezsiniz,
refakatçi kalamazsınız, sevgiliniz için avukat vs.
tutamazsınız. Hapishanede aile yakınlarına
haftada bir verilen görüş hakkı yerine ayda bir
“tanıdık”
görüşlerini
beklemek
zorunda
kalırsınız. Kısaca birlikteliklerimizin kayıt altına
alınmaması bizleri mağdur ediyor.
Bu konuya hak temelli bir yaklaşım ile
yaklaşılmıyor olması, eşcinsellik ve evlilik söz
konusu olduğunda birileri “toplumsal yapıyı”
“dejenere” ettiğimizi iddia ediyor, başka birileri
de bizim “sisteme entegre olduğumuzu”
söylüyor.
Solcu
arkadaşlarımız
sosyal
haklarımıza ilişkin konuşmaya başladığımızda
“sisteme uyum sağlıyorsunuz” diyorlar. Ancak
aynı arkadaşlar, partnerlerinin aileleriyle
ve/veya iş hayatında sorun yaşamamak için vs.
heteroseksüel aile birliklerini kuruyorlar ve
evleniyor. Onların bireysel olarak evlilik
kurumunu yeniden inşa ediyor olması sorun
olmuyor ama benim cinsel yönelimim
nedeniyle mağdur bırakılmama karşı ses
çıkartmam -ki bana göre sisteme karşı bir duruş
olarak inşa edilebilir- sisteme entegre olmak
olarak görebiliyor.
Hetero dostlar neler yapılabilir konusunda ise,
öncelikli olarak anadilde eğitim hakkının sadece
Kürtlerin
savunuyor
olmasını
sorunlu
buluyorsak, eşcinsellerin sosyal hakları söz
konusunda
olduğun
da
aynı
tavrı
sergileyebiliriz. Örneğin homofobi ve transfobi
karşıtları eşcinseller evlilikleri yasal düzenleme
getirilene kadar evlenmekten imtina ettiklerini
açıklayabilirler. Ve belki böylece heteronormatif
evlilik-aile kurumu özgürleşebilir.
Evlilik
üzerine
konuşunca
beraberinde
hemencecik boşanma mevzusu gündeme
geliyor. Heteroseksüel ritüellerle karşılaştırmak
mümkün! Hiçbir gey, lezbiyen, biseksüel ya da
transın partnerini ve çocuğunu “kendisinden
boşandığı için öldürmeyeceğini” düşünüyorum.
Çünkü heteroseksüel birliktelikler dinle, kültür,
örf, adet vs. ile abluka altına alınıyor ve
kutsanıyor. Bu kutsanmış ablukayı yıkmak
isteyen kadınları, ne polis, ne devlet ne de
koca, ne de babaları bir birey olarak değil,
ailenin bir parçası olarak görüyor. Bu da kadına
yönelik her türlü şiddetin meşrulaşacağı bir
zemini beraberinde getiriyor. Ancak LGBT
varoluş zaten sistem dışı bir alanda kuruluyor.
Eşcinsel birliktelilerinin evlilik ve boşanmaları
bu kutsanmış ablukanın dışında olacağı için
daha özgürlükçü olabilir diye düşünüyorum.
Kapitalist sistemde evlilik bir iş anlaşması,
boşanma da bu anlaşmanın bozulması ritüeli…
Evlilik aşk bittiği halde devam eden ve insanları
kısıtlayan bir yapıya dönüşüyor. Bu noktada
aşklarına ve kendi varoluşlarına sahip çıkarak
bütün sistemi karşılarına alan eşcinsel, biseksüel
ve transların aşk bittiği halde evliliklerine devam
etmeyeceğini düşünüyorum.
Son olarak, yasal olarak tanınıp tanınmaması
bizim aşklarımıza ve hayatlarımıza bir şey
katmıyor. Bizler sevgililerimizle, aileleriyle
görüşerek ancak heteronormatif aile yapısının
kıskasına
düşmeden
daha
özgürlükçü
ilişkilerimizi kurabiliyoruz. Benim ve sevgilimin
babamın evinde aynı yatakta yatabilmemiz için
devletin vereceği kâğıda ihtiyacımız yok.
Ailemin yanında olsun olmasın, eşcinsel
olduğumu yok sayarak bana “neden
evlenmiyorsun” sorusuna “evlenemiyorum ki”
diyorum.
Aras, trans bir erkek, Barış ise gey, Türkiye’de
LGBT
bireylerin
sosyal
haklara
erişememelerine dikkat çekmek
ve LGBT
hareket içinde de “öncelikli” olmadığı
varsayılan evlilik mevzusunu gündemimize
sokmak için evlenmeye karar verdiler. Mavi ve
pembe kimliğinin evlenmek için yeterli olduğu
ülkemizde, Aras’ın trans görünürlüğü ile
Barış’ın gey kimliği evlenmelerine izin vermiyor.
Trans kadın ve erkeklerin kişisel beyanlarını
kabul etmeyerek, kimlik renklerine kendisi karar
veren devlet, “madem öyle, işte böyle” diyen
Aras ve Barış’ın evlenmelerine izin vermiyor.
Kimlik kartları üzerinden baktığımız da bir
kadının bir erkeğin evlenmesine izin vermiyor
gibi görünse de asıl meselenin Aras ve Barış’ın
biyolojik cinsiyetleri olmadığını, cinsel yönelim
ve cinsiyet kimliği meselesinin devreye girdiğini
görüyoruz.
Türkiye'nin
heteronormatif
toplumsal yapısı, LGBT bireylerin “evcilik”
oynamasına da izin vermiyor. Bir yıla yakın bir
süre önce evleneceğini açıklayan Aras ve
Barış’ın halen bürokratik engellere takılıp kalmış
olmaları da bunun bir göstergesi.
İnsan Haklarının hiyerarşik bir öncelik
sıralamasından muzdarip olan bizlerin kendi
sorunlarımız
arasında
da
bir
öncelik
yapmamamız gerektiğinin iyi bir örneği olarak
bu evlilik meselesini desteklememiz, en azından
“bunca sorunlarımız varken” yaklaşımımızı
sergilememiz
gerekir.
Türkiye'deki LGBT Bireyler İçin Yasal
Koruma Projesi Analizi
Bu çalışma Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği
tarafından “LGBT Bireyler İçin Yasal Koruma”
kapsamında yürütülmüştür. Türkiye’de LGBT
bireylerin
yaşadığı
sorunlar
ve
yasal
düzenlemede yer almamasından yola çıkarak
farklı şehirlerde yaşayan insanlara uygulanan
bir anket çalışmasıdır. Türkiye’de LGBT
örgütlerinin/oluşumlarının/derneklerinin
bulunduğu illerden olan Eskişehir, Ankara,
İzmir, Diyarbakır ve İstanbul seçilerek insanlara
LGBT bireylerin anayasal düzenlemede yer alıp
almamalarıyla ilgili sorular sorulmuştur. Anket
İzmir’de 414, İstanbul’da 425, Ankara’da 396
ve Eskişehir’de 199 kişi Diyarbakır’da 195 kişi
olarak toplamda 1629 kişiye uygulanmıştır.
Soruların çoğu için pasta grafik ve çubuk grafik
çizilmiş ve frekans tabloları oluşturulmuştur.
Ayrıca sorular arasındaki ilişkileri açığa
çıkartmak için Ki-Kare testi uygulanmış ve p
olasılık değerine göre yorumlamalar yapılmıştır.
Frekans Dağılımlarına İlişkin
Değerlendirme ve Değerlendirme
1.Cinsiyet Dağılımı
Çalışma da anket % 43,34’lik bir oranla 706
kadına uygulanmış ve % 56,66’lük bir oranla
923 erkeğe uygulanmıştır.
2.Yaş Dağılımı
Çalışmaya 18-28 yaş aralığında %47,5’lik bir
oranla 773 kişi, %32,8’lik bir oranla 29-39 yaş
arasında 534 kişi, %15,5’lük bir dilimle 40-50
yaş arasında 252 kişi, %3,36’lik oranla 51-61
arasında 59 kişi ve %0,7 ’lik bir oranla 61 yaş
ve üstü 11 kişi katılmıştır.
3.Öğrenim Durumu
Çalışmaya katılan kişilerin eğitim durumlarına
baktığımızda ise % 0,6 lık bir oranla 10 kişi
okur-yazar, %7,4 lük bir oranla 121 kişi ilkokul
mezunu, %8,3 lük bir oranla 135 kişi ortaokul
mezunu, %27 lik bir dilimle 440 kişi lise
mezunu, %56,5 lik oranla 921 kişi ise üniversite
ve üstü eğitim seviyesine sahiptir.
4. Sizce anayasa toplumda hangi kesimi
temsil etmeli?
Toplumda anayasa her kesimi temsil etmeli
diyenlerin sayısı %84,9’luk bir oranla 1383
kişidir. 2.si sırada ise %11,7’lik bir dilimle
çoğunluk cevabını veren 190 kişi varken ,
%0,9’luk bir oranla azınlık diyenlerin sayısı
14’tür. %1,54’lük bir oranla iktidar cevabını
veren 23 kişi vardır. %1,2’lük bir oranla diğer
cevabını veren ise 19 kişidir. Anayasal düzenin
temsiliyeti konusundaki yoğunluk herkes
cevabında yer almaktadır.
5. Sizce yasalar önünde herkes eşit
olmalı mı?
Bu soruya %97,5’lik bir oranla 1588 kişi evet
cevabını verirken, %2,5’lik bir oranla 41 kişi
hayır cevabını vermiştir. Evet cevabını
verenlerin 694’ü kadın iken 894 tanesi erkektir.
Anlaşıldığı üzere çalışma yapılan illerdeki büyük
çoğunluk anayasal düzende genel eşitlikten
yanadır.
6. Sizce LGBT bireyler anayasanın genel
eşitlik maddesinde yer alsın mı?
Bu soruya evet cevabını verenlerin sayısı %79,6
ile 1296 kişiyken %20,4 ile 333 kişi hayır
cevabını vermiştir. Sonuçlardan da anlaşılacağı
üzere büyük bir çoğunluk LGBT bireylerin
anayasal düzende genel eşitlik maddesinde yer
almasında sorun görmemektedir.
LGBT bireylerin genel eşitlik maddesinde yer
almasına evet diyen kişilerin nedenlerine
baktığımızda tüm katılımcıların bir neden
belirtmediğini görmekteyiz. Bir neden belirten
kişilerden ise 313 kişi genel eşitlik başlığı altında
bu soruya evet cevabını vermiştir.
LGBT bireylerinde bu ülkenin bir vatandaşı
olduğunu, adı üstünde genel eşitlik başlığının
anlamlı olması için LGBT bireylerin yer alması
gerektiğini, vatandaş olarak eşit haklara sahip
olması gerektiğini vurgulamış ve genel eşitlik
nedeniyle evet demişlerdir. Evet diyenlerin bir
diğer kategorisi ise 91 kişi ile insan olmaya
vurgudur. Bu kişiler LGBT bireylerin genel
eşitlik maddesinde yer alma nedeni olarak
“onlarda insan” cevabını vermiştir.
LGBT bireylerin genel eşitlik maddesinde yer
almasına hayır diyen kişilerin nedenlerine
bakınca
ise
nedenler
şu
başlıklarda
toplanmaktadır. İnsanların eşit olmadığını ve
dolayısıyla LGBT bireylerin de bu eşitlik
içerisinde yer almaması gerektiğini söyleyenler,
eşcinselliğin özendirici bir yanı olduğunu ve
toplumda bu özelliğin artacağı korkusundan
dolayı hayır diyenler, toplumun buna hazır
olmadığını belirtenler, dini nedenlerden dolayı
yani günah olduğunu dine aykırı olduğunu
söyleyenler ve son olarak da yaşam tarzı olarak
“bizden
farklı”
olarak
tanımlayanlar
bulunmaktadır.
7. Sizce kişilere yönelik
cezalandırılmalı mı?
ayrımcılık
%96,4’lik bir oranla 1570 kişi bu soruya evet
cevabını verirken %3,6’lik bir dilimle 59 kişi
hayır cevabını vermiştir.
8.
Sizce
LGBT
bireylere
ayrımcılık cezalandırılmalı mı?
yönelik
%85,2’lük bir oranla 1388 kişi ayrımcılık
cezalandırılmalı demiştir.%14,7’lik bir oranla
240 kişi hayır cevabını vermiştir. Kişilere yönelik
ayrımcılık cezalandırılmalı diyen 1570 kişi
içinde 1388 kişi LGBT bireylere yönelik
ayrımcılık cezalandırılmalı demiştir. Aradaki 182
kişi için LGBT bireylere yönelik ayrımcılık hak
edilen bir ayrımcılık ya da cezalandırılması
gerekmeyen bir ayrımcılıktır.
9. LGBT bireyleri hedef alan suçlara daha
ağır cezalar getirilsin mi?
%59,1’lik bir oranla 963 kişi evet demişken,
%40,9’luk bir oranla 666 kişi hayır demiştir.
10.
Eşcinsellerin
evlenebilmeleri
konusunda ne düşünüyorsunuz?
Eşcinsel bireylerin evlenmeleri konusunda bu
durumu onaylayan kişilerin sayısı %49,1’luk bir
oranla
800
kişidir.
Evlenmelerini
istemeyenlerin sayısı ise%37,1 oranıyla 604
kişidir. %11,2’lik dilim içine giren 165 kişi ise
beni ilgilendirmiyor cevabını vermiştir. Diğer
cevabını veren 43 kişi ise %2,6’lık bir orana
sahiptir.
11. Belli bir süre birlikte yaşayan
eşcinsellerin
birbirlerinin
yasal
mirasçıları
olması
konusunda
ne
düşünüyorsunuz?
%75’lik dilimi oluşturan 1222 kişi, LGBT
bireylerin birbirlerinin mirasçısı olmalarına evet
demiştir. %11,8’lik dilimde yer alan 192 kişi
yasal mirasçısı olmalarına karşı çıkmıştır.
%11,1’lik oranla 181 kişi beni ilgilendirmez
cevabını vermiştir. %2,1’lük oranla 34 kişi diğer
yanıtını vermiştir.
12.eşcinsellerin
evlat
edinmeleri
konusunda ne düşünüyorsunuz?
%40,1’lik bir oranla 654 kişi eşcinsellerin evlat
edinebilmeleri
gerektiğini
düşünürken,
%48,4’lik bir oranla 788 kişi evlat edinmelerine
karşı çıkmıştır. %7,7’lik bir oranla 125 kişi beni
ilgilendirmiyor deyip kayıtsız kalırken %3,8’lık
bir oranla 62 kişi diğer seçeneğini işaretlemiştir.
13.Desteklediğiniz parti, yeni anayasada
LGBT bireylerin haklarının yer almasını
desteklerse o partiye oy vermeye devam
eder misiniz?
1344 kişi böyle bir durumda destekledikleri
partiye oy vermeye devam edeceklerini
bildirerek %82,5’lik dilimi oluşturmaktadır.
%9,7’lik oranı oluşturan 158 kişi hayır cevabını
vermişlerdir. %7,7’lik kısım ise bilmiyorum
cevabını veren 125 kişiden oluşmaktadır.
%0,1’lik bir oranla 1 kişi oy vermediğini
belirtmiştir.
Çapraz Tablolar Ve Değerlendirmeler
1.Cinsiyet ve anayasanın temsil etmesi
gereken kesim arasındaki ilişki
Analiz sonuçlarına baktığımızda cinsiyet ve
anayasanın kimleri temsil etmesi sorularına
verilen cevaplar arasındaki ilişki anlamlı
değildir. Soruyu cevaplayan 627 kadın içinde
69 kadın çoğunluk, 4 kadın azınlık, 9 kadın
iktidar, 618 kadın, herkesimi cevabını vermiştir.
6 kadın ise diğer seçeneğini işaretlemiştir.
Erkeklerin cevaplarına baktığımızda ise 121
erkek çoğunluk, 10 erkek azınlık, 14 erkek
iktidar cevabını verirken 765 erkek herkes
cevabını vermiştir. 19 kişi de diğer seçeneğini
işaretlemiştir.
2. Anayasanın toplumda hangi kesimi
temsil
ettiği
ve
LGBT
bireylerin
anayasanın eşitlik maddesinde yer alması
arasındaki ilişki
Anayasanın toplumda temsil etmesi gereken
kesim ile LGBT bireylerin anayasanın genel
eşitlik maddesi içinde yer alması arasındaki
ilişki anlamlıdır. Anayasa toplumda herkesi
temsil etmelidir cevabının çoğunlukta olduğu
çalışmada büyük bir çoğunluk LGBT bireylerin
de anayasanın genel eşitlik maddesinde yer
alması gerektiğini düşünmektedir.
Oranlara baktığımızda da anayasa çoğunluğu
temsil etmeli diyen 190 kişi içinde LGBT
bireylerin genel eşitlik maddesi içinde yer
almasına evet diyen 120 kişi vardır. Buradan
anlaşılacağı üzere genel eşitlik maddesi içinde
LGBT bireyler bu eşitlik ışında kalmaktadır.
Herkesi içine almayan bir ‘genel eşitlik’
söylemidir. Hayır diyen 70 kişidir.
Azınlık cevabını veren 14 kişide ise LGBT
bireylerin genel eşitlik maddesinde yer almasına
12 kişi evet 2 kişi hayır cevabını vermiştir.
İktidar cevabını veren 23 kişi içinde ise 8 kişi
evet 15 kişi hayır cevabını vermiştir. Ki iktidarı
ve yandaş düşünceyi de hesaba kattığımızda bu
oran şaşırtıcı değildir. Her kesimi cevabını
veren 1383 kişi içinde LGBT bireylerin genel
eşitlik maddesi içinde yer almasına evet diyen
kişi sayısı 1141 iken hayır cevabını veren 242
kişidir. Hayır diyen kişiler için LGBT bireyler
‘herkes’ tanımı içine girememektedir. Bu kişiler
için verilen cevaplarda bir çelişki mevcuttur.
Diğer seçeneğini işaretleyen 19 kişi içinde ise
15 kişi evet cevabını vermiştir.
3.
Kişilere
yönelik
ayrımcılığın
cezalandırılması ve LGBT bireylere
yönelik
ayrımcılığın
cezalandırılması
arasındaki ilişki
Kişilere yönelik ayrımcılığın cezalandırılması ve
LGBT bireylere yönelik ayrımcılık arasındaki
ilişkinin anlamlı olduğunu görürüz. Kişilere
yönelik ayrımcılığın cezalandırılmasını savunan
kişilerin
LGBT
bireylere
uygulanan
ayrımcılığında
cezalandırılmasını
istemesi
gerekir. Ve sonuçlar bize bu anlamda ikisi
arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Kişilere yönelik ayrımcılık cezalandırılmalı diyen
1570 kişi içinde LGBT bireylere yönelik
ayrımcılık cezalandırılmalı diyen 1373 kişi
vardır, hayır diyen 196 kişi varken “fikrim yok”
yanıtını veren 1 kişi vardır. Benzer şekilde
kişilere yönelik ayrımcılık cezalandırılsın deyip
LGBT bireyleri bu kişiler içine almayan kişiler
bulunmaktadır.
LGBT
bireylere
yönelik
ayrımcılık bir ayrımcılık sayılmamaktadır.
Kişilere yönelik ayrımcılık cezalandırılmasın
diyen 59 kişi içinde LGBT bireylere yönelik
ayrımcılık cezalandırılmalı diyen 15 kişi varken
LGBT
bireylere
yönelik
ayrımcılık
cezalandırılmamalı diyen 44 kişi vardır.
4. LGBT bireylerin evlenme hakları ve
evlat edinme hakları arasındaki ilişki
LGBT bireylerin evlenebilmeleri ve LGBT
bireylerin evlat edinebilmeleri arasındaki ilişki
anlamlıdır. Bireylerin evlenme haklarına evet
diyen kişilerin evlat edinmelerine de evet
demesi gerekir. Ancak evlenebilmelerine evet
diyen 800 kişiden sadece 508 kişi evlat
edinebilmeliler demiştir. Evlenebilmelerine evet
derken evlat edinmelerine hayır diyen kişiler
için çocuk sahibi olmak toplumsal açıdan
önemli bir konudur. Evet diyen kişilere sıra
çocuğa gelince tereddüt etmektedir. Çünkü
çocuk sahibi olmak daha doğrusu bir çocuğu
bu toplumsal yapıya uygun bir şekilde
yetiştirmek LGBT bireylerin üstlenmesi gereken
bir görev değildir. Onlara göre bu görevi
üstlenseler bile ‘bize’ uygun bir çocuk
yetiştiremezler ve toplumu yanlışa sevk ederler.
221 kişi edinememeliler demiş ve 32 kişi beni
ilgilendirmiyor cevabını vermiştir.
LGBT bireylerin evlenmelerine hayır diyen 604
kişiden 90’u evlat edinmelerine evet derken
476 kişi hayır demiştir. 31 kişi de beni
ilgilendirmiyor diyerek konuya kayıtsız kalmıştır.
Hayır diyenlerin nedenlerine baktığımız da
farklı seçenekler görmek mümkün; yetiştirilen
çocukların da eşcinsel olacağı korkusu, yarın bir
gün bu yetişen çocukların ülkeyi yönetici
konuma
gelmelerinden
duyulan
korku,
eşcinsellerin psikolojilerinin bozuk olmasından
dolayı yetişen çocuğun da psikolojisinin bozuk
olacağına duyulan inanç vb. gibi.
LGBT bireylerin evlenmemelerine “beni
ilgilendirmiyor” cevabı veren 182 kişiden LGBT
bireylerin evlat edinmelerini onaylayan38 kişi
varken evlat edinmesine karşı çıkan 80 kişi
varken beni ilgilendirmiyor diyen 57 kişi vardır.
Diğer cevabını veren 43 kişi içinde LGBT
bireylerin evlat edinmelerini onaylayan 18 kişi
varken evlat edinmemelerini isteyen 11 kişi
vardır. Beni ilgilendirmiyor cevabı veren 5 kişi
yanında diğer seçeneğini işaretleyen 9 kişi yer
almaktadır.
5. LGBT bireylerin evlenmeleri ve
birbirlerinin
mirasçısı
olmaları
arasındaki ilişki
LGBT bireylerin evlenmeleri ve birbirlerinin
mirasçısı
olabilmeleri
arasındaki
ilişkiye
baktığımızda ilişkinin anlamlı olduğunu görürüz.
LGBT bireylerin evlenmelerine evet diyen 800
kişiden birbirlerinin mirasçısı olmasına evet
diyen 748 kişi vardır, 19 kişi hayır cevabını
vermiş, 18 kişi beni ilgilendirmiyor cevabını
vermiştir.
LGBT bireylerin evlenmelerine hayır diyen 604
kişiden 360’ı LGBT bireylerin birbirlerinin
mirasçısı olmalarına evet demiştir. 163 kişi
mirasçısı
olamazlar
derken
73si
beni
ilgilendirmiyor demiştir. 8 kişi de diğer
seçeneğini seçmiştir.
LGBT bireylerin evlenmeleri konusunda “beni
ilgilendirmiyor” diyen 182 kişiden sadece 85
tanesi birbirlerinin yasal mirasçısı olabilirler
derken 6 tanesi olamazlar demiştir. 88 kişi ise
miras konusunda da beni ilgilendirmiyor
demiştir.
6.LGBT bireylerin anayasanın genel
eşitlik maddesinde yer alması ve oy
verilen partinin LGBT bireylerin anayasal
düzeyde hizmet etmesi arasındaki ilişki
LGBT bireylerin anayasanın genel eşitlik
maddesinde yer alması ve destek verilen
partinin LGBT bireylerin hakları konusunda
çalışma yapması arasındaki ilişki sonuçlarına
baktığımızda anlamlıdır. LGBT bireylerin
anayasanın genel eşitlik maddesinde yer
almasına evet demek, oy verdiğiniz partinin bu
konuda çalışma yapmasını da desteklemek
gerekir. Sonuçlar da bize benzer şeyler
söylemektedir.
LGBT
bireylerin
anayasanın
genel
eşitlik
maddesinde yer almasına evet diyen 1295
kişiden 1216 kişi böyle bir çalışma yaptıklarında
destekledikleri partiye oy vermeye devam
edeceğini söylemiştir. 29 tanesi ise genel eşitlik
maddesinde yer almasına evet dediği halde bu
konuda
çalışma
yapan
partisine
oy
vermeyeceğini söylemiştir. 49 kişi ise partiyi
destekleyip
desteklememe
konusunda
bilmiyorum cevabı vermiştir. 1 kişi ise oy
kullanmamaktadır.
LGBT bireylerin anayasanın genel eşitlik
maddesinde yer almasına hayır diyen 333
kişiden 129’si aynı tutarlılıkla partiyi de
desteklemeyeceklerini söylerken 128 kişi genel
eşitlik maddesine hayır demiş olsalar da partiye
oy vermeye devam edeceklerini söylemiştir. 76
kişi ise genel eşitlik maddesine hayır diyerek
parti konusunda “bilmiyorum” cevabını
vermiştir.
Açıklamalar
LGBT: Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans
kelimelerinin kısaltılmış halidir.
Cinsel Yönelim: Belli bir cinsiyetteki bireye
karşı süregelen duygusal, romantik ve cinsel
çekimi ifade eder. Cinselliği oluşturan dört
unsurdan biridir.
Cinsellikle ilgili diğer üç unsur ise; Biyolojik
cinsiyet, Toplumsal cinsiyet kimliği (erkek ya da
kadın olmaya ilişkin psikolojik duyum)
Toplumsal cinsiyet rolüdür (eril ya da kadınsı
davranışları belirleyen kültürel normlara uyum).
Tanımlanmış üç cinsel yönelim ise; Kişinin
kendi cinsiyetinden birine yönelmesi eşcinsellik,
Kişinin karşı cinsiyetten birine yönelmesi
heteroseksüellik, Kişinin her iki cinsiyete de
yönelmesi biseksüelliktir. Cinsel yönelim,
duyguları ve kendilik kavramını içerdiği için
cinsel
davranıştan
farklıdır.
Bireyler
davranışlarıyla cinsel yönelimlerini ifade
edebilecekleri gibi etmeyebilirler de.
Cinsiyet Kimliği: Travesti ve transeksüel gibi
kimlikleri ifade eder.
Eşcinsel: Duygusal/cinsel açıdan hemcinsine
ilgi duyan kadın veya erkek. Eşcinsellik uzun
yıllar boyunca bilim çevreleri de dahil olmak
üzere çeşitli gruplar tarafından bir cinsel kimlik
bozukluğu, hastalık, sapıklık gibi olumsuz
ifadelerle
tanımlanmıştır.
1973
yılında
Amerikan Psikiyatri Birliği Ruhsal Bozuklukların
Tanı ve İstatistiksel El Kitabı-IV (DSM- IV) ile ve
daha sonra 1992 yılında Dünya Sağlık Örgütü
de Uluslararası Hastalık Sınıflandırması (ICD)
ile eşcinselliğin ruhsal bir bozukluk olmadığı
kararını almış ve bu kavramı hastalık
sınıflandırmalarından çıkarmıştır. Türkiye’de de
resmi olarak DSM-IV kullanılmaktadır.
Gey: Erkek eşcinsel. Bu terim, eşcinsel kurtuluş
hareketiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Bu
süreçte,“homoseksüellik”ten politik bir kopuş
olarak tanımlanmıştır. “Homoseksüel” kelimesi,
tıp tarafından tanımlanmış olduğu halde, “gey”
kelimesi, aynı cinsten insanların birbirlerine
karşı duygusal, erotik, cinsel yönelimleriyle
yarattıkları hayat tarzını tanımlamak için,
eşcinsel bireyler tarafından ortaya konmuştur.
Başlangıçta hem kadın hem erkek eşcinselleri
kapsayan bir sözcük olmakla beraber,
günümüzde sadece erkek eşcinseller kendilerini
ifade etmek için kullanmaktadırlar; ancak
İngilizcedeki karşılığı olan “gay” sözcüğü
yurtdışında gündelik konuşmada her iki cinsiyet
için de kullanılabilmektedir. Bu kelimenin,
Türkçe’ye, İngilizce’den olduğu gibi alınması
1980’lere rastlar. 2000’li yıllardan itibaren de,
şu an kullanılan haliyle, okunduğu gibi
yazılmaktadır. İlk kez, 1999’da Türkiyeli
Eşcinseller
Buluşması
sonrasında
“gay”
sözcüğü, Türkçeleştirilerek “gey”
olarak
kullanılmaya
başlanmıştır.
Eylül
2006
tarihinden itibaren de Türk Dil Kurumu
elektronik sözlüğünde gey, erkek eşcinsel olarak
tanımlanmaktadır.
Lezbiyen: Kadın eşcinsel. Sözcüğün kökeni,
M.Ö. 6.yüzyılda, Yunan kadın şair Sappho’nun
yaşadığı Les-bos (Türkçe adıyla, Midilli)
adasından gelir. Biseksüel: Duygusal/cinsel
açıdan her iki cinsiyete de ilgi duyan kadın
veya erkek. Biseksüel bir kimse her iki cinse de
aynı ölçüde ilgi duymayabilir ve bu ilginin
derecesi zaman içinde değişebilir. Biseksüellik,
aynı anda hem bir kadına hem bir erkeğe ilgi
duymak, her iki cinsiyetten iki birey ile aynı
anda birlikte olmak anlamına gelmez.
Heteroseksüel: Duygusal/cinsel açıdan karşı
cinsiyete ilgi duyan kadın veya erkek.
Heteroseksüellik, kendiliğinden ve zorunlu
olarak, toplumda egemen olan varoluştur.
Toplumda “norm” olan heteroseksüellik
olduğundan ve aksini söylemedikçe herkes
heteroseksüel
sayıldığından
heteroseksüel
bireyler,
kendilerini
heteroseksüel
diye
tanımlamak gereği duymazlar.
Travesti: Daha çok dış görünüşle ve
davranışlarıyla karşı cinse ait olma isteğinde
olan kişi. Bu sözcük kişideki transvestizmi ifade
eder. Halk arasında travesti dendiğinde daha
çok kadın giyimindeki/davranışındaki erkekler
akla gelse de travesti kelimesi aslında hem
erkek hem de kadın için geçerlidir; yani erkek
giyimindeki/davranışındaki kadınlar için de
kullanılır.
Transeksüel: Kendisini karşı cinsten biri olarak
tanımlayan kişidir. Hem erkek hem de kadın
için geçerlidir. Kişi erkek olduğu halde kadın
olmayı isteyebilir, kadın olduğu halde erkek
olmayı isteyebilir. Ancak transseksüel, daha çok
ruhsal eğilimler için belirleyici bir kelimedir.
Kişinin davranışlarından çok iç dünyasında
kendisini karşı cinsten biri gibi görmesi,
hissetmesidir. Bu yüzden transeksüel bireyleri
dış, görünüşlerinden belirlemek söz konusu
değildir. Çünkü bireyler, kendilerini karşı cinsten
hissettiklerini dış görünüşlerine her zaman
yansıtmazlar. Transeksüellik cinsiyete dair
kimliği ifade eder; bireylerin cinsel yönelimi ile
alakası yoktur. Transseksüel bir birey,
heteroseksüel, biseksüel veya eşcinsel olabilir.
Halk arasında travesti, ameliyatla kadın
olmamış,
yalnızca
dış
görünümü
ve
davranışlarıyla kadın kimliğine bürünenleri;
transseksüel ise giyim ve davranışlardan öte
ameliyatla kadın olanları tanımlamak için
kullanılan yerleşmiş kelimelerdir. Oysa her iki
cinsiyet için de geçerli olmak üzere, kişinin
cinsiyet geçişi ameliyatı olması ya da olmaması
tanımlamalarda belirleyici özellik olmamalıdır.
Kişinin kendisini nasıl hissettiği üzerinden
getirdiği tanımlamanın esas alınması gerekir.
Trans: Her hangi bir cerrahi müdahale
geçirmiş ya da geçirmemiş kadın veya
erkeklerden
biyolojik
cinsiyetine
ve
görünümüne bir şekilde müdahale edenlerin
tamamını kapsayacak şekilde, İngilizce bir
tanımlama olup Türkçe’deki travesti ve
transseksüel tanımlamalarının ikisini de kapsar.
İngilizcede
LGBT
kısaltmasındaki
T’dir.
Yurtdışında yaygın olarak kullanılmakla birlikte
ülkemizde bu terim çok fazla yaygınlık
kazanmamıştır.
Homofobi: Genel anlamıyla eşcinsellere ilişkin
olumsuz duygu, tutum ve davranışlar olarak
tanımlanır. Homofobi, kişisel bir korku ve
irrasyonel bir inanç olmanın çok ötesinde kültür
ve anlam sistemleriyle, kurumlar ve sosyal
geleneklerle ilişkili olarak ele alınması gereken
politik bir alanda oluşan, gruplar arası bir
sürece işaret eder. Homofobi, daha bireysel
(kişilik, benlik algısı, bilişsel yapılar vb.)
süreçlerin de etkilediği, eşcinsellerin ve
biseksüellerin
bir
dış
grup
olarak
kavramsallaştırılması sonucunda oluşan ve
belirli stereotiplerin eşlik ettiği bir gruplar arası
ilişki ideolojisi olarak görülebilir. Homofobik
ideoloji kendiliğinden
kişisel bir özellik olarak değil, belirli bir sosyokültürel bağlam içinde oluşur. Kültürel ve
bireysel koşullar ve süreçlere dayalı bütün
köklerine rağmen pek çok sosyal psikolog,
homofobinin ırkçılık ve seksizm(cinsiyetçilik)
bağlantıları içinde anlaşılabileceğini düşünür.
Homofobi bu anlamda seksizmin önemli bir
uzantısıdır. Heteroseksüellikten farklı cinsel
yönelimlere sahip insanlara karşı şiddet,
erkekliğin, bir anlamda cinsiyetçi kullanımıyla
“insanlığın korunması ve kontrolü” için bir
mekanizma haline gelir.
Transfobi: Travesti ve transseksüellere yönelik
önyargı
ve
nefreti
anlatır.
Biyolojik
cinsiyetinden dolayı kendisinden beklenen
seksüel ve toplumsal rollere uymayarak cinsiyet
değiştirenlere karşı bir tür kaygı ve korku
ifadesidir.
Bibliyografya
Algan, T. Cengiz; Şensever, F. Levent. 2010. Ulusal Basında
Nefret Suçları:10 Yıl, 10 Örnek. Sosyal Değişim Derneği.
İstanbul
Ataman, Hakan; Cengiz, Orhan Kemal. 2009. Türkiye’de
Nefret Suçları. İnsan Hakları Gündemi Derneği. Ankara
Ataman, Hakan. 2009. LGBT Hakları İnsan Haklarıdır. İnsan
Hakları Gündemi Derneği. Ankara
Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu; Göregenli, Melek.
2011. LGBT Bireylerin Gündelik Yaşamda Karşılaştıkları
Ayrımcılık. Ankara
Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu; Özsoy, Elif Ceylan.
2011. LGBT Bireyler ve Nefret Suçları. Ankara.
Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu. 2011. Ayrımcılıkla
Mücadele Ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasarısı’nda LGBT Bireyler.
Ankara.
Council Of Europa Publishing. 2011. Discrimination On
Grounds Of Sexual Orientation And Gender İdentity In
Europa. Fransa
Değer, Ahmet Ozan. 2008. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Arasında Yargı Yetkisinin
Kullanılmasında İşbirliği. Yüksek Lisans Tezi. Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana
Bilim Dalı. Ankara
Güner, Umut ve Diğer. 2011. Türkiye’de Cinsel Yönelim veya
Cinsiyet Kimliği Temlinde Ayrımcılığın İzlenmesi Raporu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi. İstanbul.
Karan, Ulaş. 2010. Avrupa Birliği Ülkelerinde Ayrımcılık Yasağı
ve Eşitlik Kurumları. İnsan Hakları Ortak Platformu. İstanbul
Üniversitesi. İstanbul
Karan, Ulaş. 2010. Nefret Suçları ve Nefret Söylemi: “Nefret
Suçlarından Ne Anlıyoruz”. Hrant Dink Vakfı. İstanbul
Kilkelly, Ursula. 2001. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı
Gösterilmesi Hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8.
Maddesi’nin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz. İnsan Hakları
Genel Müdürlüğü Avrupa Konseyi. Almanya
Korkut, Levent. 2011. Ayrımcılık Karşıtı Hukuk. İnsan Hakları
Gündemi Derneği. Ankara
LGBTT Hakları Platformu. 2010. Yogyakarta İlkeleri Işığında
1982 Anayasası Raporu Analizi. İstanbul
Rainbow Europe Country Index. 2011. Ilga Europe.
ve
www.bianet.org
www.ihop.org.tr
www.kaosgl.org
www.rightsagenda.org
Download