2004 hutbeleri israf

advertisement
2004
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
02 Ocak - Örnek İnsan Olabilmek
09 Ocak - Allaha İbadet Etmek
16 Ocak - İsraf ve Cimrilik
23 Ocak - Kusur Araştırmak
30 Ocak - Kurban İbadeti
FİRHİST
01 Şubat - Kurban Bayramı
06 Şubat - Helal Kazanç
13 Şubat - Temizlik
20 Şubat - Hicret
27 Şubat - Muharrem Ayı
05 Mart - Tabiat ve Çevreye Karşı Sorumluluklarımız
12 Mart - Zararlı Alışkanlıklar
19 Mart - Çanakkale Zaferi
26 Mart - Yaşlılara Saygı
02 Nisan - Cana Kıymak Büyük Günahtır
09 Nisan - Tembellik
16 Nisan - Kuranı Kerimde Hz İsa
23 Nisan - Peygamberimiz ve Çocuklar
30 Nisan - Kutlu Doğum
07 Mayıs - Tedbirli ve Ölçülü olmak
14 Mayıs - Aile Huzuru
21 Mayıs - Kul Hakkı ve Kamu Mallarını Korumak
28 Mayıs - İstanbul’un Fethi
04 Haziran - Dua İbadettir
11 Haziran - Maddi ve Manevi Temizlik
18 Haziran - Ülkemizi Kalkındırmak Toplumsal Bir Görevdir
25 Haziran - İslam Kolaylık Dinidir
02 Temmuz - Allah İçin Sevmek
09 Temmuz - İslamda Adalet
16 Temmuz - Müminin Bazı Özellikleri
23 Temmuz - Fatiha Suresinin öğrettiği Hakikatler
30 Temmuz - Haset
1
2
06 Ağustos - Dünya Hayatı
13 Ağustos - Regaib Kandili
20 Ağustos - Allahın Rızasını Talep
27 Ağustos - 30 Ağustos Zaferi
03 Eylül - Hayvanlara Merhamet
10 Eylül - Miraç Kandili
17 Eylül - Eğitim ve Öğretimin Önemi
24 Eylül - Berat Kandili
01 Ekim - Cami ve Caminin Önemi
08 Ekim - Kuranı Kerimi Okumak ve Anlamak
15 Ekim - Oruç
22 Ekim - Ramazan Ayının Fazileti
29 Ekim - Toplumsal İradenin Temsili: Cumhuriyet
05 Kasım - Kadir Gecesi
12 Kasım - Zekat
14 Kasım - Ramazan Bayramı
19 Kasım - Sihir ve Büyünün Karanlık Dünyasından Uzak Durmak
26 Kasım - Kesintisiz Hayır İşleme Bilinci
03 Aralık - Kulluk Bilinci
10 Aralık - İnsan Haklarına Saygı
17 Aralık - İsraf
24 Aralık - İman ve İnanmanın İbadet Açısından Değeri
31 Aralık - Milli ve Manevi Değerlerimize Sahip Çıkalım
DÜZENLEYEN:
HÜSEYİN KARATAŞ
HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ
SERİK - ANTALYA
Firhist’e Geri Dön
2004 HUTBELERİ
1
02 - Ocak
ÖRNEK İNSAN OLABİLMEK
Muhterem Müslümanlar!
Yaratıkların en şereflisi olan insana
yüce Allah akıl ve irade vermiş ve bunun
gereği olarak ona bir takım sorumluluklar
yüklemiştir. Bu sorumlulukları yerine getirebilmesi için de peygamber ve kitaplar göndermek suretiyle ona rehberlik etmiştir.
“Hiçbir toplum yoktur ki aralarında uyarıcı bir peygamber gelip geçmiş olmasın” (Fâtır, 24) anlamındaki âyet bu
gerçeği ifade etmektedir.
3
yön verip bu sayede onların sevgisini kazanmaya çalışan insandır.
Mü’min; Allah katında kurtuluşa
erenlerden olabilmek için ibadetlerini yerine getiren, faydasız ve boş şeylerden yüz
çeviren, zekatını veren, namusunu koruyan, sözünde ve özünde doğru ve doğrulukta örnek olan insandır.
Aziz Müminler!
Mü’min; Kur’an’ın ilk emrinin ‘oku’
olduğunu bildiği için ilme değer veren, bilenlerle bilmeyenlerin Allah katında eşit olmayacağının bilincinde olan, bilgisiyle
insanlığa hizmet vermeye gayret eden insandır.
Mü’min; Allah’ın verdiği nimetlere
şükreden, bir günah işlediğinde derhal
tövbe eden, bile bile günah ve hatada ısrar
etmeyen, insanlara iyiliği tavsiye edip onları kötülüklerden alıkoymaya çalışan insandır.
Mü’min; insan haklarına saygılı
olan, bütün insanları Allah’ın kulu olarak
gören, geçimli ve uyumlu, insanlara yol
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Peygamberler, örnek ve önder insanlardır. Müminler peygamberleri örnek
edinirler kendileri de insanlara örnek olurlar. Bu hususu yüce Allah Kur’ân’da şöyle
ifade etmektedir: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok
zikreden kimseler için güzel bir örnek
vardır.” (Ahzab 21).
Değerli Müslümanlar!
Mü’min, imanı, ibadeti, ahlakı ve
davranışlarıyla dürüst ve örnek insandır,
örnek insan olmak durumundadır. Böyle olmasını isteyen Allah ve Peygamberdir.
Mümin, her şeyden önce Allah’ın birliğine, Hz.Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna, peygamber (s.a.v.)’in
bildirdiklerinin hak olduğuna şeksiz ve şüphesiz iman eden, sonra îmanın gereği olarak Allah ve Peygamberin emir ve
yasaklarına harfiyen uyan, haram ve günahlardan sakınan kimsedir.
Mü’min; Allah’ı ve peygamberini
seven, hayatına Kur’an ve Sünnete göre
4
gösterici, birleştirici, tefrika ve ayrılıklara
pirim vermeyen uyanık insandır.
Mü’min; alçak gönüllü, müslümanlara merhametli, insanlar için hayırlı, her
işinde Allah rızasını gözeten insandır.
Mü’min; haksız yere cana kıymayan,
iftira etmeyen, her türlü günahtan kaçınmaya çalışan, din ve toplum için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan insandır.
Değerli Müminler!
Yüce Rabbimiz ve sevgili peygamberimiz, bu niteliklere sahip birer mümin olmamızı istiyor. Hayatımızı bu isteğe uygun
olarak sürdürmeye çalışmalıyız. Bilmeliyiz
ki, dünya ve ahirette bizi ancak Kur’an ve
Sünnet’e göre yaşayışımız kurtaracaktır.
Firhist’e Geri Dön
3
2004 HUTBELERİ
1
09 - Ocak
ALLAH’A İBADET ETMEK
Muhterem Müslümanlar !
Mükemmel bir plana göre yaratılan
ve ahenkli bir düzen içinde işleyen kainatta, her şeyin bir gayeye yönelik olduğunu, yeryüzünde olan her şeyin insanın
emrine ve hizmetine verildiğini görüyoruz.
Yaratıklar arasında seçkin bir yeri
olan; akıl, fikir ve üstün yeteneklerle donatılan insanın yaratılışında elbette ki bir hikmet, dünyaya gelişinde yüksek bir gaye
vardır.
Bu gaye, yalnız yiyip-içmek ve geçici zevkleri tatmin etmek değildir. İnsan
olarak yaratılışımızın hikmetini, dünyaya
gelişimizin gayesini Yüce Rabbimiz Kur’anı Kerim’de şöyle bildirmiştir. “Ben cinleri
ve insanları, ancak bana kulluk etsinler
diye yarattım” (Zâriyât, 56)
3
Böylece ahirette cezadan kurtulmamıza ve
ebedi mutluluk yurdu olan cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur.
Muhterem Mü’minler!
İnsan, hayatta çeşitli sıkıntılarla karşılaşır. Bazen ümitsizliğe ve bunalıma düşebilir. Böyle durumlarda, ibadetle
bunalımlardan kurtulabilir. İbadet sayesinde Allah’a yönelir, bütün umutların söndüğü anda O’nun sonsuz rahmetine sığınır
ve huzura kavuşur.
İbadet, inananlara Allah katında
değer kazandırır. İbadet görevini yerine getirmeyenler bu nimetten mahrum kalırlar.
Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurulmaktadır: “(Ey Peygamberim!) De ki:
İbadetiniz olmasa Rabbim size ne diye
değer versin...” (Fürkan, 77).
İbadet, mü’minin kalbine Allah korkusunu yerleştirir. Mü’min nerede olursa
olsun –iyi veya kötü- bütün yaptıklarından
bir gün hesaba çekileceğini bilir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de yüce Rabbimiz
şöyle buyurmaktadır: “Müminler ancak o
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Demek ki, dünyaya gelişimizin asıl
gayesi Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmektir.
İnsan, beden ve ruhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bedenimizin yemeye içmeye ihtiyacı olduğu gibi,
ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır.
Ruhun en önemli gıdası, sağlam bir iman
ve ihlasla yapılan ibadettir.
Sözlükte saygı ve itaat etmek anlamına gelen ibadet, dinde geniş anlamıyla
Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına
uymak demektir.
İbadette bizim için maddi ve manevi
pek çok faydalar vardır. Yüce Allah’ın bizim
ibadetimize ihtiyacı yoktur, fakat bizim ibadete ihtiyacımız vardır, faydasını da biz görürüz.
İbadet, imanımızın olgunlaşmasını
ve güçlenmesini, kalbimizde Allah sevgisi
ve saygısının yerleşip gelişmesini sağlar,
ruhumuzu yüceltir, bizi kötü düşüncelerden
ve günah kirlerinden arındırır, davranışlarımızı düzelterek bizi ahlaken olgunlaştırır.
4
kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman
kalpleri ürperir, onun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine
tevekkül ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak
verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan
kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlara Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık
vardır” (Enfal, 2-4).
İslam’ın bütün kurallarına uymak
ibadettir. Sevgili peygamberimizin “İbadet
yetmiş çeşittir. En faziletlilerinden biri
de helal rızık kazanmaktır” (Keşfü’l-Hafa,
no: 1699) sözü bu gerçeğe işaret etmektedir.
Değerli Mü’minler!
İbadet, dünya ve ahiret mutluluğumuzu
sağlar, bu mutluluğa ulaşabilmek için, Allah
ve peygamberin emir ve yasaklarına uyarak hayatımız boyunca ibadet görevimizi
yerine getirmeye çalışalım.
Firhist’e Geri Dön
4
2004 HUTBELERİ
1
16 - Ocak
İSRAF VE CİMRİLİK
Muhterem Müslümanlar!
Müslüman; hayatının her yönüyle
dengeli ve tutarlı olan insandır. Yüce Allah
Bakara Suresinin 143. ayetinde: "Böylece,
sizler insanlara birer şahit (ve örnek)
olasınız ve Peygamber de size bir şahit
(ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet
yaptık..." buyurarak bu gerçeği ortaya koymaktadır. Bu itibarla Müslüman, hayatının
her alanında olduğu gibi sosyal ve ekonomik alanlarda da dengeli, ölçülü ve tutarlı
olmak durumundadır. Dolayısıyla ekonomik
değerlerin tüketilmesi ve kullanılmasında
ölçüsüz ve dengesiz davranmak İslam ile
bağdaşmayan bir tutumdur. İşte israf ve
cimrilik, bu tür olumsuz davranışların önde
gelen örneklerindendir.
Aziz müslümanlar!
3
rularak israf ve cimriliğin maddi ve manevi
zararlarına işaret edilmektedir. "RYiyin
için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah,
israf edenleri sevmez" (A'raf, 7/31) anlamındaki ayeti, cimrilikle israf arasındaki
orta yola girmeye, yani dengeli olmaya çağırmaktadır.
Aziz Mü'minler!
Harcamalarda dengeli olmanın ölçüsü meşru ihtiyaçlardır. Zamana, mekana
ve kişinin durumuna göre değişiklik arz
eden ihtiyaç ölçüleri iyi belirlenmelidir. Ekonomik değerleri israf etmek, hem onları yerinde harcamamak, gerektiğinden çok
harcamak hem de Allah’ın uygun görmediği yerlere harcamaktır. İhtiyacı gidermeyen, yararsız, boş yere ve gayri meşru
harcamalar, nimetlerin ihtiyaç dışındaki
alanlara aktarılması birer israftır. Mesela kişinin parasını, malını ve mülkünü kumar,
içki, fuhuş gibi haram yerlere harcaması
israf olduğu gibi, gıda maddelerinin çürütülmesi, ekmek, yemek, sebze ve meyvelerin
çöpe atılması, giyilebilen eskimemiş giysilerin, kullanılabilen ev eşyasının atılıp ye-
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
İsraf; gereksiz yere harcama yapmak; cimrilik ise imkan olduğu halde gerekli harcamayı yapmamak demektir. İsraf,
ruh bilimcilerince kişiye hakim olan aşağılık
duygusunun ve kişilik zaafının bir sonucu
olarak gösterilmektedir. Bu durumda olan
kişi kendini ve çevresindekileri güçlü olduğuna inandırmaya çalışır. Cimri insan ise
kendine ve diğer insanlara güvenmez.
Güven kaynağı olarak sadece parayı ve
maddeyi görür. Ne kadar çok parası olursa
o kadar güvenlikte olacağını zanneder. Bu
ruh hali, Allah'a güven duygusunu zedeleyeceği için, iman açısından da tehlikelidir.
Böyle insanlar, genelde rızık verenin yüce
Allah olduğu gerçeğini göz ardı ederler.
Zümer Suresinin 52. ayetinde; "Bilmediler
mi ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir
ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz bunda
iman eden bir toplum için elbette ibretler vardır" buyurularak, rızkın bir yönüyle
ilahi takdir olduğu vurgulanmaktadır. Diğer
yandan İsrâ Suresinin 29. ayetinde; "Eli
sıkı olma, büsbütün eli açık da olma.
Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın" buyu4
rine yenilerinin alınması, gereksiz yere
elektrik sarfiyatı, suyun boş yere akıtılması,
hatta gerektiğinden fazla yiyip içilmesi dahi
israftır. İsraf, ekonomik dengeleri bozar, fert
ve toplumları hüsrana götürür.
İsrafı şiddetle yasaklayan Dinimiz
cimriliği de yasaklamaktadır. Yüce Allah,
"Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği
nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar.
Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik
ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktırR” (AI-i İmran, 3/180)
Peygamberimiz (a.s.) ise; "Cimrilikten sakının, çünkü cimrilik sizden evvel gelip
geçenleri helak etmiş, onları kan dökmeye, haramı helal görmeye yönlendirmiştir..." buyurmaktadır (Müslim, Birr, 56).
Hutbemi, Furkân Suresinin 67. ayetinin meali ile tamamlamak istiyorum;
"Rahmanın kulları, harcamalarında ne
israf ne de cimrilik ederler. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır. "
Firhist’e Geri Dön
5
2004 HUTBELERİ
1
23 - Ocak
Kusur Araştırmak
Muhterem Müminler!
Dinimiz, insanların kusurlarını ve
gizli hallerini araştırmayı yasaklamıştır. Allah'a ve âhiret gününe îman eden bir kimse
başkalarının kusurlarını ve özel hayatlarını
araştırmaz. Mümine yakışan davranış; başkalarının kusur ve hatalarını araştırmak yerine kendi eksikliklerini gidermeye
çalışmaktır. Peygamber efendimiz bizi uyararak buyuruyor ki; “Müslümanların eksiklerini ve ayıplarını araştırmayın; her
kim müslümanların eksiklerini ve ayıplarını araştırırsa yüce Allah da onun ayıbını izler ve evinin içinde de olsa onu
rezil ve rüsvay eder” (Tirmizi. Birr, 83),
3
dığı konularda sırf zanna dayanarak
hüküm vermemeli, eğer zannın konusu bir
kusur ise üstüne giderek ardını araştırmamalıdır. Çünkü böyle bir davranış mümine
yakışmaz. Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle
buyurmaktadır: “Ey iman edenler ! Zannın bir çoğundan sakının, çünkü zannın
bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve gizli hallerini araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın. Her hangi
biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz
değil mi? Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul
eden ve çok merhametli olandır” (Hucurat, 12).
Aziz müminler!
Ümmetinin meşakkate düşmesini
arzu etmeyen, kötü zan bataklıklarında perişan olmalarına gönlü razı olmayan ve
merhamet ufkunun en yüce temsilcisi olan
sevgili Peygamberimiz (a.s.) bu konuda
bizleri uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır:
“Zandan sakının, zira zan, haberlerin en
yalan olanıdır. Birbirinizin kusurunu öğ-
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Konu ile ilgili bir başka hadis de şöyledir:
“Müslümanların ayıplarını ve gizli hallerini araştırırsan onları bozmuş yahut bozulmakla yüz yüze bırakmış olursun”
(Ebu Davud, Edeb, 44). Gizli olarak işlenen
kusurların araştırılıp ortaya dökülmesi bu
günahların bilinmesine, açıkça işlenmesine
ve yaygınlaşmasına sebep olur. Bu durumda hata ve kusurları araştıran kimse işlenen günahlara da ortak olur. Bu itibarla
Müslüman, kendi kusur ve eksikliklerini
görmeye çalışmalı, başkalarının kusur ve
ayıplarını araştırmakla meşgul olmamalıdır.
Çünkü kusursuz ve hatasız insan yoktur.
Kusurları araştırıp ortaya döken
kimse onların yayılmasını arzu eden kimse
konumuna gelmiş olur. Halbuki yüce Allah,
“Müminler arasında kötü söz ve davranışların yayılmasını seven kimseler için
dünyada da âhirette de elem dolu bir
azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz”
(Nur, 19).
Değerli Müminler!
Müslüman kesin bilgi sahibi olma4
renmeye çalışmayın, birbirinizin gizli
hallerini araştırmayın, birbiriniz ile benlik yarışına kalkışmayın, birbirinize
haset etmeyin, birbirinize buğz etmeyin,
birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın
kulları! kardeş olun” (Müslim, VIII, 10).
Ancak gizli işlenen kusurlar fert ve topluma
zarar verecek nitelikte ise, bu tür gizli haller
araştırılabilir.
Muhterem müminler!
İmanımızda sebat edelim, Allah ve
Peygamberine itaat edelim, her türlü haram
ve günahtan sakınalım, insan haklarına
saygılı olalım. Toplumda iyiliklerin ve güzel
davranışların çoğalmasına, kötülüklerin,
günahların ve çirkin huyların azalmasına
ve yok olmasına çalışalım. Bu dini ve milli
bir görevimizdir. Ancak bu görevi yaparken
çok dikkatli olalım, özellikle kişilerin mesken masuniyetine, özel hayatlarına müdahale sayılabilecek bir davranışta
bulunmayalım, kimsenin gizli kusurlarını
araştırıp ortaya dökmeyelim.
Firhist’e Geri Dön
6
2004 HUTBELERİ
1
30 - Ocak
KURBAN İBADETİ
Muhterem Müslümanlar !
Hac sûresinin 34. ayetinde: “Biz
her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık
olarak verdiği hayvanların üzerine
Allah’ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İlahınız bir tek ilahtır.
Şu halde yalnız O’na teslim olun. (Ey
Peygamberim!) itaatkâr ve mütevazı
olan müminleri müjdele” buyrulmaktadır.
Kurban, ibadet maksadıyla muayyen bir zamanda, belirli şartları taşıyan bir
hayvanı usûlüne göre Allah rızası için kesmek demektir. Akıllı, buluğa ermiş, yolcu olmayan ve belirli bir mali güce sahip olan
her müslüman kurban kesmekle yükümlüdür. Koyun, keçi, sığır, manda ve deve,
3
da kestirilebilir. Kurban sahibi, kurbanın derisi, yünü ve sakatatını evde kullanabileceği gibi bir başkasına da verebilir, ancak
kesim ücreti olarak veremez.
Değerli Mü’minler!
Kurban satış ve kesim yerlerinin
uygun, yeterli ve modern kriterleri taşıması,
asgari teknik ve temizlik şartlarına sahip olması gerekir. Bu maksatla il ve ilçelerde
bulunan kurban komisyonları tarafından
sağlık şartlarına uygun kurban satış ve
kesim yerleri hazırlanmaktadır. Bu yerlerde
kasap, sağlık personeli, veteriner ve din
görevlisi bulundurulmaktadır. Kurban
kesen herkesin bayramın birinci günü bu
vazifesini yerine getirmek istemesi sebebiyle oluşan kalabalığı, kasap yetersizliğini
ve trafik sıkışıklığını önlemek için kurbanın,
bayramın ilk üç gününde kesilebildiği hususu bütün vatandaşlarımız tarafından dikkate alınmalıdır.
Muhterem Mü’minler!
Kurbanımızı kendi imkanlarımızla
kesecek isek, izah edilen niteliklere uygun
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dinen kurban olarak kesilmesi kabul edilmiş hayvan türleridir. Bu hayvanların erkek
veya dişi olması arasında fark yoktur.
Ancak hayvancılığımızın geleceği açısından henüz yavru yapma çağındaki dişi
hayvanlar değil; bunların erkeklerinin kurban olarak seçilmesi daha isabetli olur.
Koyun ve keçi bir kişi için; deve,
sığır ve manda yedi kişiyi aşmamak üzere
ortaklaşa kurban olarak kesilebilir. Kurban
olmaya engel bir kusurunun bulunmaması
şartıyla, koyun ve keçi cinsinden hayvanlar
bir yaşını doldurduktan sonra, sığır ve
manda cinsinden hayvanlar iki yaşını, deve
ise beş yaşını tamamladıktan sonra kurban
olarak kesilebilir.
Kurban, bayram namazının kılınmasından üçüncü günün akşamına kadar kesilebilir. Şafiî bilginlerin içtihatlarına göre
kurban bayramın 4. günü akşamına kadar
kesilebilir. Kurban sahibi, kurbanının etinden kendisi, ev halkı ve misafirleri yiyebileceği gibi etin bir kısmını veya tamamını
fakirlere verebilir. Kurban, vekalet yoluyla
4
olan kurbanlık seçelim, onu incitmeden
kesim yerine götürelim, eziyet vermeden
güzelce sol yanı üzerine yatıralım, ayaklarını sağlam bir iple bağlayıp yönünü kıbleye çevirelim, bekletmeden, duamızı
okuyup “bismillahi Allahüekber” diyerek
keskin bir bıçakla keselim.
Aziz Müminler
Kesilen hayvanın derisinin yüzülmesine ve çevre temizliğine azami dikkati gösterelim. Kurbanın yenilmeyen ve
kullanılmayan parçalarını sokağa atmayalım, mümkünse toprağa gömelim, kurban
kesim esnasında çevrimizi rahatsız etmeyelim, temizlik ve sağlık kurallarına uymayı
da ihmal etmeyelim.
Firhist’e Geri Dön
7
2004 HUTBELERİ
1
01 - Şubat
KURBAN BAYRAMI
Muhterem Müslümanlar!
Bugün, vatanımızda iman dolu gönüllerle, sağlık sükun ve huzur içinde Kurban Bayramını idrak etmiş bulunuyoruz.
Yalnız bizler değil, İslam alemindeki milyonlarca Müslüman, îman etmenin, Sevgili
Peygamberimiz (s.a.v.)’in yolunda bulunmanın sevinci içinde, bu büyük günü kutluyor. Bugünlerde yüz binlerce Müslüman,
büyük bir coşku ve heyecan içinde kıblegahımız olan Kâbe-i Muazzama etrafında
tavaf edip Yüce Allah’a hamd ü senada bulunarak hac farizasını yerine getiriyor.
Bayramlar sevinçlerin paylaşıldığı,
gönüllerin coştuğu, kalplerin yumuşadığı,
akraba ve komşuların ziyaret edildiği,
öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin tebessümle karşılandığı ve ikramların
yapıldığı mutlu günlerdir.
3
lim, büyüklerimizi mümkünse ziyaret ederek, değilse telefonla arayarak onların dualarını alalım Annemizi, babamızı,
büyüklerimizi, komşu, dost ve akrabamızı
ziyaret ederek gönüllerini hoş edelim. Çocuklarımıza göstereceğimiz sevgi ile onlara
bayram sevincini yaşatalım.
Yüce Rabbimizin ve sevgili Peygamberimizin emir ve öğütlerine uyarak, bayramlarda mâli imkanlarımız nispetinde
yoksul kardeşlerimize yardım edelim, yetimleri sevindirelim, kestiğimiz kurbanların
etinden yoksullara da vererek onların da
bayram sevincini yaşamalarına vesile olalım. Varsa aramızdaki dargınlıklara son verelim. Hastaları ziyaret edip onlara şifalar
dileyelim. Ahirete göçmüş olan büyüklerimizi, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı hayırla
yad edelim.
Bu duygularla mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder, milletimizin birlik ve
beraberliğine, tüm insanlığın huzur ve sukununa vesile olmasını Yüce Allah’tan
niyaz ederim.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Mü’minler!
Kurban bayramında Allah’a yakın
olmak niyetiyle mukim ve zengin olan her
Müslüman kurban kesmelidir. Çünkü hem
Kur’ân’da hem de sevgili Peygamberimizin
Sünnetinde kurban kesmeye önemle vurgu
yapılmıştır: Yüce Rabbimiz Kevser suresinin ikinci âyetinde “Rabbin için namaz kıl
ve kurban kes” buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) ise, “Ademoğlu, kurban
bayramı gününde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış
olmaz” hadisi ile bu ibadetin ne derece faziletli olduğunu ifâde etmiştir (Tirmizî,
Edâhî, 1). Her ibadette olduğu gibi kurban
ibadetinde de ihlaslı olmak ve yalnız Allah’ın rızasını gözetmek temel prensiptir.
Nitekim Yüce Allah, “Onların etleri ve
kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat, O’na
sizin takvanız ulaşır...”[Hac, 22/37] buyurarak bu prensibe işaret etmektedir.
Aziz Müminler!
Bayram günlerini, günahların bağışlanması için bir fırsat olarak değerlendire4
Firhist’e Geri Dön
8
2004 HUTBELERİ
1
06 - Şubat
HELAL KAZANÇ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Dinimiz İslam, insanoğluna
dünya ve ahiret saadetini kazandıracak
prensiplerle dolu bir hayat nizamıdır.
İslam’da çalışma ve helal kazanç, tıpkı ilim
gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye
muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi,
çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek
maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması, ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir
davranış olarak kabul edilmiştir.
İslam, kazanç elde etme konusunda
önemli bir ilke olan meşruiyet prensibini
esas alarak; hırsızlık, gasp, faiz, kumar,
rüşvet ve şans oyunları; kamu mallarını
zimmete geçirmek, her türlü yolsuzluk, hileli
alışveriş, müşteriye birinci kalite diye ikinci
kalite mal vermek, eksik tartıp ölçmek, malı
3
nın sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden nasıl geldiğine dikkat
etmelidir. Zira haram fiillerden biri işlenince
diğerine kapı açılır ve haramlar normal karşılanmaya başlar. Böylece toplum huzurunun temelini teşkil eden başkalarının
hakkını gözetme, hizmet etme, yardımda
buluma gibi asil duygular yok olur.
Aziz Müminler!
Yüce Allah, "Ey insanlar! Yer yüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin" (Bakara, 168); “Allah’ın size
rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve
temiz olarak yiyin ve kendisine îman ettiğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının”
(Maide, 88) anlamındaki âyetlerde helal ve
temiz rızık yenilmesini emretmektedir.
Müminlerin Allah'ın bu emrine uyarak
meşru işlerde çalışmaları, helalinden kazanmaları, haram gıdalarla beslenmemeleri
ve çoluk çocuğuna da harama yedirmemeleri gerekir. Bu husus, hem ibadetlerimizin
kabulü hem de sosyal hayatımızın güven ve
huzuru için önemlidir.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
fâhiş fiyatla satmak, işçi ve memurun görevini ihmal ve terk etmesi, iş verenin çalışanlara hak ettiği ücretlerini, devlete
vergisini, fakire zekatını vermeden ve kalitesiz mal üretip pahalıya satarak elde ettiği
servet gibi gayrı meşru kazancı yasaklamıştır.
Yüce Allah Nisa suresinin 29 âyetinde: “Ey İman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı
rızaya dayalı ticaretle yiyin” buyurmak suretiyle, haksız kazancın haram olduğunu
bildirmiştir.
Huzurlu bir toplum oluşturmayı hedef
alan İslam’ın yüce Peygamberi, “Kazancın
hangisi en iyi ve temiz olanıdır” şeklindeki sorulan bir soruya, “Kişinin el emeği
ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile
elde edilen kazançtır” cevabını vermiştir.(1) Bir başka hadislerinde ise “Hiç kimse
elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir”(2) buyurmuştur.
Değerli Mü’minler!
İslam’da asli ve tabii kazanç yolu
emektir. Müslüman, çalışmadan başkaları4
Aziz müminler!
Kazancımızın helal ve meşru olması
kadar servetimi, ekonomik değerlerimiz içki,
kumar, uyuşturucu, fuhuş ve benzeri gayr-i
meşrû ve haram yerlere harcamamak ve
malı-mülkü israf etmemek de önemlidir.
Çünkü batıl yollarla servet edinmek ve onu
gayri meşru yerlerde harcamak günahtır. Bu
husus Bakara suresinin 188. âyetinde şöyle
ifade edilmektedir: “Aranızda mallarınızı
bâtıl yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile g ü n a h a girerek yemek için onları hakimlere (rüşvet
olarak) vermeyin”
Değerli müminler!
Çok çalışmak, bol üretmek, meşru
yollardan kazanmak, israf etmemek, helal
harama riayet etmek ve insan haklarına
saygı göstermek Müslümanların temel görevleri arasında yer alır. Milletimiz ancak bu
sayede güven ve huzura erecek, mutlu ve
müreffeh olabilecektir.
KAYNAK:
1)Hakim, Müstedrek, II, 10. Ahmed, IV; 141.
2) Buhari, Büyû 15
Firhist’e Geri Dön
9
2004 HUTBELERİ
1
13 - Şubat
TEMİZLİK
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz ve sevgili peygamberimiz, maddî ve manevî her türlü temizliğe çok
önem vermiştir. Kur’ân’ın “oku” emrinden sonra
ikinci sırada inen âyeti temizlikle ilgilidir. Yüce
Allah Peygamberimize şöyle buyurmaktadır:
“Ey örtünüp bürünen (Peygamberim!) Kalk
ve insanları uyar, Rabbini yücelt, elbiseni
temizle (nefsini arındır), şirkten (pisliklerden ve günahtan) uzak dur" (Müddessir, 15). Sevgili Peygamberimiz temizliğin îmanın
gereği olduğunu bildirmiş ve "Temizlik imanın
yarısıdır" buyurmuştur.1
Maddî pisliklerden, Allah'a ortak koşmak, inkâr etmek, iki yüzlülük yapmak ve
günah gibi manevî kirlerden temizlenmek hem
insânî, hem de İslâmî ve ahlâkî bir görevdir.
Yüce Rabbimiz; "Şüphesiz ki Allah çok tövbe
edenleri ve çok temizlenenleri sever" (Ba3
man-lara günde beş defa elimizi, yüzümüzü,
ağzımızı, burnumuzu, kulaklarımızı, boyumuzu
ve ayaklarımızı temizlememizi hedeflemektedir. Sevgili Peygamberimiz; "Benim ümmetim
kıyamet gününde yüzleri parlak, elleri ve
ayakları nurlu olarak haşrolunacaktır. Herkes gücünün yettiği kadar bu parlaklığı arttırsın"3 buyurarak, beden ve ruh temizliğine
gereken titizliği gösteren Müslümanların, dünya
ve âhirette mutlu ve huzurlu olacaklarını müjdelemektedir. Müslüman’ın bedeni gibi, giyeceği elbisenin, ibadet yapacağı yerin ve
yaşadığı çevrenin de temiz olması gerekmektedir. Yüce Allah; "Ey Adem oğulları! Her
mescitte zînetinizi takının (güzel ve temiz
giyinin)" (A'raf, 31) buyurmuştur.
Aziz Mü'minler!
Kur'ân ahlâkına sahip olan Peygamberimiz (a.s.), her konuda olduğu gibi temizlik konusunda da bizlere en güzel örnektir. O, hayatı
boyunca temizliğe âzami dikkat göstermiş, camiye ve misafirliğe giderken, toplum huzuruna
çıkarken temiz ve güzel elbise giyinmeye,
güzel koku sürünmeye, gayret etmiş; soğan ve
sarımsak gibi başkalarını rahatsız edebilecek
şeyleri yemekten kaçınmıştır. "Avlularınızı ve
çevrenizi temiz tutunuz"4 buyurarak bizlere
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kara, 222) buyurmuş, Peygamberimiz (a.s.) da
bu gerçeği, "Allah temizdir, temizliği sever"2
sözü ile dile getirmiştir.
Günahlar, insanı manen kirlettiği gibi
sevap olan söz, fiil ve davranışlar da insanı
manen temizler. Yüce Rabbimiz; “Nefsini
(şirk, küfür, nifak ve isyandan) temizleyen
kurtuluşa ermiş, onu (bunlarla) kirleten ise
ziyana uğramıştır” (Şems,9-10), “(Ey Peygamberim!) Müminlerin mallarından bir miktar sadaka al ki bununla onları
temizleyesin” (Tevbe, 103) buyurmuştur.
Allah'a kul olmanın, O'nun huzurunda
durmanın ve O'nun sevgisini kazanmanın ilk
şartı temizliktir. İslâm’ın temeli, dinin direği ve
mü'minin miracı olan namazın temel şartlarından biri temizliktir. Boy abdesti almak ise
mahza temizliktir. Yüce Rabbimiz Mâide Suresinin 6. âyetinde; "Ey iman edenler! Namaz
kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, topuklarınıza
kadar ayaklarınızı yıkayın, başınızı meshedin. Cünüp olduğunuz zaman boy abdesti
alın" buyurmuştur.
Değerli mü'minler
Yüce Dinimiz, günlük beş vakit namaz
öncesi abdest almayı emretmekle biz Müslü4
çevremizi temiz tutmamızı öğütlemiş, halkın
kullandığı umumi yerlerin temiz tutulmasını istemektedir: "Kim Müslümanların gelip geçtiği yerden onları rahatsız eden bir şeyi
kaldırıp atarsa; Allah ona sevap yazar. Allah
kime sevap yazarsa; onu cennetine koyar"5
buyurarak din kardeşlerine iyi davrananları ve
onlara zarar verecek davranışlardan kaçınanları cennetle müjdelemiştir. Peygamberimiz ashabına "Laneti gerektiren iki şeyden
sakının" buyurmuş; " Nedir o iki şey? Ey Allah'ın Rasûlü!" sorusuna "İnsanların gelip
geçtiği yolları ve gölgelendikleri yerleri kirletmektir"6 şeklinde cevap vermiştir.
Aziz müslümanlar! Maddî ve manevî
her türlü temizliğe gereken önemi verelim. Ülkemizi, şehrimizi, kasabamızı, köyümüzü, mahallemizi, cadde, park ve sokaklarımızı,
evlerimizin önlerini ve piknik yerlerini temiz tutalım. Çevremizi sigara izmariti, çekirdek kabuğu ve atıklarla kirletmeyelim. Bedenimizin,
giysilerimizin ve ahlakımızın tertemiz olması,
müslüman oluşumuzun göstergesidir.
KAYNAK:
1- Müslim; Teharet, 1; Tirmizî,
Deavât, V, 536; Ahmed, V, 342,
2- Tirmizî, 41. IV, 112.
3- Buhari Müslim
4- Aclüni, Kesfü'l Hafa 1/224
5- Buhari Tecrid-i Sarih
H.No:223
6- Taç; 1/93
Firhist’e Geri Dön
10
2004 HUTBELERİ
1
20 - Şubat
HİCRET
Muhterem Müslümanlar!
Allah kelamı Kur'an, geçmiş peygamberlerin ve onlara iman eden insanların, kâfirler tarafından hicret etmeye
zorlandıklarından ve bunların imanları uğrunda yurtlarını bırakıp başka yerlere göç
ettiklerinden söz eder.
Peygamberimiz ve ilk müslümanlar
da daha önceki Peygamberler ve ümmetlerin akıbetine maruz kaldılar. Mekke müşrikleri Peygamberimize karşı İslam’ı tebliğ
etmeğe başladığı andan itibaren karşı bir
tavır takındılar. Bu tavır, sadece İslam’ı reddetmekten ibaret kalmadı, Peygamberimiz
alaya alındı, müminlere baskı uygulandı ve
bu baskılar İslam’ın Mekke'de yayılmaya
3
Medine’ye hicret etmeyi karalaştırdı ve
sadık dostu Hz. Ebu Bekir ile beraber dünya
tarihinin en kutlu yolculuğunu gerçekleştirdi.
Değerli Mü'minler!
Hz. Peygamberin Mekke'den Medine'ye hicretiyle İslam tarihinde yepyeni bir
dönem başladı.
Mekke'li müşriklerin baskı, eziyet ve
işkencelerine maruz kalan Müslümanlar,
hicret sayesinde güvenli bir ortama ulaşmışlar, güçlenmişler ve Hz. Peygamberin önderliğinde kendi varlıklarını kabul
ettirmişlerdir.
Hz. Peygamber Medine ve çevresinde bulunan kabilelerle hemen temasa
geçmiş ve onlarla antlaşmalar yapmıştır
Daha önce Müslümanların varlığını reddeden Mekkeli müşrikler, Hudeybiye antlaşmasıyla bunu ilk defa kabullenmek
mecburiyetinde kalmışlardır.
Yüce Allah Kur’an’da; îmanları uğruna yurtlarını terk eden müminleri şu ayette
övmektedir: “İman edip hicret eden ve
Allah yolunda cihat edenler ve (hicret
edenleri) barındırıp (onlara) yardım eden-
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
başlaması üzerine eziyet ve işkenceye dönüştü. Müslümanların başına gelenlere çok
üzülen Peygamberimiz (a.s.), bir grup Müslüman'ın Habeşistan'a hicret etmesine izin
verdi. Müslümanlara uygulanan üç yıllık
boykotun ardından Hz. Peygamberin en
büyük destekçisi olan amcası Ebu Talib'in
ölümü, müşriklere fırsat verdi, onların işkence ve baskıları dayanılmaz hale geldi.
Böyle bir ortamda İslam’ı tebliğ edemeyeceğini anlayan Peygamberimiz (a.s.), Taif'e giderek yeni bir çevrede İslam’ı anlatmaya
çalıştı, ancak sert bir tepkiyle karşılaştı,
Mekke'ye dönmek mecburiyetinde kaldı. Bu
sırada Akabe'de tanıştığı Medineli Müslümanlar, Hz. Peygamberi ve dolayısıyla Mekkeli Müslümanları şehirlerine davet ettiler ve
Medine’ye geldikleri takdirde canlarını ve
mallarını kendi çocuklarını korudukları gibi
koruyacaklarına söz verdiler.
Mekkeli müşriklerin, Darunnedve denilen meclislerinde toplanıp Hz. Peygamberi
öldürme planları yaptıklarından Peygamber
efendimiz Cebrail vasıtasıyla haberdar oldu.
Hz. Ebu Bekir'in evine gitti ve onunla birlikte
4
ler var ya; işte onlar hakîkî müminlerdir.
Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık
vardır” (Enfal, 74).
Aziz Müslümanlar!
Hicret, İslam tarihinde bir dönüm
noktasıdır. İslam’ın sabırdan aksiyona geçişi
demektir.
Hicret, İslam tarihinin en büyük hadisesidir. Bunun için Müslümanlar takvimlerinin başlangıcı olarak hicreti kabul
etmişlerdir.
Hicret, kötü şartlardan kaçış değil; İslam’ın hükümlerini yaşatacak ve yaşayacak
yeni şartların ve mekanların aranışıdır.
Peygamberimiz; “Hakiki hicret kötülükleri terk etmektir”1 ve “Hakiki muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçan,
onları terk eden kimsedir”2 buyurmuştur.
O halde, bizler de Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınıp nefsimizin kötü isteklerini frenleyerek her an hicret halinde
olabilir ve hicret sevabına nail olabiliriz.
KAYNAK:
1- İbni Mace, Fitne :2
2- Buhari, İman 4
Firhist’e Geri Dön
11
2004 HUTBELERİ
1
27 - Şubat
MUHARREM AYI
Muhterem Müslümanlar!
Hicri Takvimin ilk ayı olan muharrem
ayının birinci gününü, geride bırakmış bulunuyoruz. İslam tarihinde önemli bir yeri
olan Muharrem ayının onuncu gününe
"aşure günü" denilmektedir. Bu günü bir
öncesi ve sonrası ile oruçlu geçirmek sünnettir.1 Hazreti Aişe validemizin bildirdiğine
göre İslam öncesinde Peygamberimiz
(a.s.) ve Mekke halkı “âşûrâ” günü oruç tutuyordu. Peygamberimiz (a.s.), Medîne'ye
geldiklerinde de bu orucu tutmaya devam
etti ve ashabının da tutmasını istedi2. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da Peygamberimiz (a.s.) "âşûrâ orucunu" tutmuş
3
Müslümanlara düşen görev, bu tür olayların
tekrarlanmasını önleyecek bir bilinç ve anlayışa sahip olmak, kardeşlik, birlik ve beraberliği koruyabilmek ve yüce Allah'ın;
"Hep birlikte Allah'ın ipine / Kur'ân'a
sımsıkı sarılın ve parçalanıp bölünmeyin" (Al-i İmran, 103) emrine uyabilmektir.
Aziz müminler!
Hepimizin Allah'ı, Peygamberi, kitabı, kıblesi, vatanı ve bayrağı birdir. Bu
birlik, birbirimize sevgi ve saygı bağları ile
bağlanmamızı gerektirir. Kardeş olarak yaşamamız Rabbimizin ve Peygamberimi-zin
bir emridir. Yüce Allah, "Müminler ancak
kardeştirler"5 Peygamberimiz (a.s.) ise
"Müslüman müslümanın kardeşidir, ona
zulmetmez",6 "Sizden biriniz kendisi
için sevip arzu ettiği şeyi mümin kardeşi
için de sevip arzu etmedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş oylamaz"7 buyurmuştur. Allah ve Peygamberin bu emir ve
tavsiyelerine uyarak birbirimizi sevelim,
Rabbimizi, Peygamberimizi ve O'nun aile
fertlerini ve ashabını da sevelim. Bu sevgi,
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ve “Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç Allah’ın ayı olan muharrem
ayında tutulan âşûrâ orucudur” buyurmuştur.3 Peygamberimi-zin bu tavsiyesi
üzerine sahabenin bir kısmı bu orucu tutmuş, bazı sahabîler de tutmamıştır.4
Aziz Müslümanlar!
Bu ayda Hz. Adem'in cennetten yer
yüzüne indirilmesi, Hz. Nuh (a.s.)'ın tufandan kurtulması, Hz. Musa (a.s.) ve ona
iman edenlerin Firavun'un zulmünden kurtulmaları gibi insanlık tarihinde dönüm noktası sayılabilecek önemli bazı olayların
vuku bulduğu rivayet edilmektedir. Diğer taraftan bütün Müslümanları üzen Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela'da
şehit edilmesi olayı da bu ayda vuku bulmuştur.
Değerli Müslümanlar!
Bu acı olayın tasvibi mümkün değildir. Ancak tarihin belli bir kesitinde Hz, Hüseyin ile Peygamberimizin soyundan gelen
bir kısım seçkin insanın etrafında oluşan
üzücü olaylar, artık tarihe mal olmuştur.
4
müslümanların müşterek heyecanıdır. Peygamberi, aile fertlerini ve ashabını sevmenin en büyük göstergesi, onların yolundan
gitmek ve onlar gibi Kur’ân ve Sünnete
uygun bir hayat yaşayabilmektir.
KAYNAK:
1- Tirmizî, Savm, 50. III, 128.
2- Buhârî, Savm, 69. II, 251. Müslim, Sıyâm, 128. Tirmizî, Savm,
49. III, 117
3- Tirmizî, Savm, 46. III, 117. Müslim, Savm, 38. No:202. Ebû
Dâvûd, Savm, 56. No: 2429.
4- Buhârî, Savm, 69, II, 251. Müslim, Sıyâm, 113-126. I, 792-795.
5- Hucurat, 10.
6- Buhârî, Mezalim, 3b III, 98.
7- Buhârî, Îmân, 7. I, 9.
Firhist’e Geri Dön
12
2004 HUTBELERİ
1
05 - Mart
TABİATA VE ÇEVREYE KARŞI
SORUMLULUKLARIMIZ
Değerli Müminler!
Yüce Rabbimizin bize ihsan ettiği
sayısız nimetlerinden biri de dünyamızı
âdeta bir cennet gibi süsleyen yeşil alanlar,
ağaçlar ve ormanlardır. Havaya, suya ve
gıdaya ihtiyacımız olduğu gibi ağaçlara, ormanlara ve yeşil alanlara da ihtiyacımız
vardır.
Yüce Allah, okuduğum ayet-i kerime'de “O (Allah), gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır.
Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de
onunla meydana gelir. Allah, o su ile
3
Kuruyan otları, sararan ve dökülen yapraklarıyla sonbahar da âdeta bize ölümü hatırlatmaktadır.
Dinimiz İslâm bizden yeryüzünün
imarını dolayısıyla tabiatın korunmasını istemiş, ağaç dikmeyi ve ekin ekmeyi sadaka-i cariye olarak kabul etmiştir.
Peygamberimiz (a.s.), “Müslüman, bir
ağaç diker, o ağaçtan insan, hayvan
veya kuş istifade ederse bu, kıyamet gününe kadar o kimse için sadaka olur” (1)
buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir.
Değerli Müminler!
Dinimizin, ağaç dikmeyi, yeşil alanları artırıp korumayı bu kadar teşvik etmesine rağmen, Müslümanların köy, kasaba
ve şehirlerini ağaçtan, ormandan ve yeşil
alanlardan yoksun bırakmalarını, hatta
mevcutlarını kesip yok etmelerini anlamak
mümkün değildir.
Müslüman, hayatının tamamını ilâhî
iradeye uygun olarak geçirmeye çalışmalı,
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için
ibret vardır” (Hûd, 11) buyurarak, dikkatimizi suya, meyvelere, bitkilere, ağaçlara ve
ormanlara çekmekte, bu nimetler üzerinde
düşünmemizi istemektedir.
Ağaçlar ve ormanlar bir ülkenin zenginlik kaynağıdır. Teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya, okuduğumuz kitaptan
yazdığımız kaleme kadar bir çok alanda
ağacın varlığını görüyoruz. Toprağın erozyon yoluyla denizlere sürüklenmesini ormanlar önler. Ormansız ve ağaçsız
yerlerde şiddetli yağmur sebebiyle mal ve
can kayıpları olur.
Aziz Kardeşlerim!
Ormanlar ilâhi kudretin her an dile
geldiği yerlerdir. İlkbahar, yeniden dirilişi ve
yepyeni bir hayatın başlangıcını dile getirmektedir.
Rengârenk çiçekleri, yeşillikleri, tertemiz havası, suyu ve cıvıl cıvıl öten kuşlarıyla tabiat ruhumuzu dinlendirmektedir.
4
Allah’a, insanlara, canlılara, tabiat ve çevreye karşı dinimizin emrettiği görev ve sorumluluklarını yerine getirmenin bir ibadet
olduğunu unutmamalıdır.
Aziz müminler!
Bu itibarla, yeşil alanların çoğaltılmasına, ağaç ve ormanların korunmasına
özen gösterelim. Cennet vatanımızın çölleşmesine seyirci kalmayalım. Sahip olduğumuz maddi ve manevi bütün değerlerin
Rabbimiz tarafından bize bir emanet olarak
verildiğini ve bütün nimetlerden hesaba çekileceğimizi unutmayalım.
Hutbemi sevgili peygamberimizin
konuyla ilgi şu sözüyle bitirmek istiyorum:
“Biriniz, elinde bir hurma fidanı varken
kıyametin kopacağını anlasa bile yine
onu diksin”(2)
KAYNAK:
(1) Müslim, Müsâkât, 10.
(2) Heysemî, Mecmeu Zevâid, IV, 63.
Firhist’e Geri Dön
13
2004 HUTBELERİ
1
19 - Mart
ZARARLI ALIŞKANLIKLAR
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam; aklı, canı, nesli,
malı ve dini korumayı esas almış, bunları
güzelce değerlendirmeyi farz kılmış, bu değerlere herhangi bir şekilde zarar verilmesini de şiddetle yasaklamıştır. Dünya ve
âhiret mutluluğunu engelleyen kişisel, ailevî ve toplumsal huzursuzluklara yol açan
başta alkol, uyuşturucu ve kumar olmak
üzere bütün zararlı alışkanlıkları yasaklamıştır.
Zararlı alışkanlıklar; bazen taklit,
özenti ve kötü çevre, bazen de merak ve
kişilik zafiyeti sebebiyle oluşmaktadır. Bun3
nın ötesinde, ruhen ve bedenen sağlıklarını yitirmiş olurlar.
Değerli Kardeşlerim!
Dinimize göre menfaate dayalı her
türlü şans oyunu kumardır. Kumar ise insanın zamanını, sağlığını, aile huzurunu, toplumdaki itibarını ve malını mülkünü heder
eder.
Yüce Allah, Mâide suresinin 90 ve
91. âyetlerinde şöyle buyurmaktadır. “Ey
iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve
fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir.
Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.
Şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak
ister. Artık vazgeçtiniz, değil mi?”
Peygamberimiz (a.s.) ise "Sarhoşluk veren şeylerden sakının. Çünkü sarhoşluk veren şeyler bütün kötülüklerin
anasıdır”[1], "Sarhoşluk veren şeyler,
devâ değil bilakis derttir” [2] buyurmuştur.
Aziz Müslümanlar!
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dan dolayı gençlerin eğitim, yetişme ve
çevreden etkilenme dönemlerinde anne
babaların çok dikkatli olmaları gerekir.
Önemle belirtelim ki uyuşturucu ve
sigara gibi maddelerin en belirgin özelliklerinden birisi, az miktarda kullanılsalar bile
zamanla bağımlılık yapmalarıdır. Alkol ve
uyuşturucu batağına saplanmış kişilerin
hemen hemen hepsinin zararlı alışkanlıklara bu şeklide başladıkları bilinmektedir.
Aziz Müminler!
Ne yazık ki, günümüzde alkol ve
uyuşturucu kullanımı her geçen gün biraz
daha artmaktadır. Kumar hastalığının ilk
basamağı niteliğinde olan şans oyunları
gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Hepimiz biliyoruz ki, içki ve uyuşturucu kullanmak insanın aklî dengesini,
beden sağlığını bozar, sinir sistemini alt-üst
eder. İçki ve uyuşturucu bağımlıları, Allah’ın en büyük lütfu olan akıl ve iradelerini
kullanamazlar, kendilerine sahip olamazlar,
kâr ve zararlarını ayırt edemezler. Bu duruma düşen kimseler artık günahkâr olma4
Gençlerimizi içki, kumar ve uyuşturucu illetinden korumada en önemli görev
aile ve eğitim kurumlarına düşmektedir.
Ana babalar, çocuklarının nerelere girip
çıktıklarına, kimlerle arkadaşlık yaptıklarına
dikkat etmeli, onlarla sağlıklı iletişim kurmalıdırlar. Genç nesil iman, ahlâk ve güzel
ameller noktasından takviye edilmeli, onlara büyük ideal ve hedefler gösterilmelidir.
Şu gerçek iyi bilinmeli ki, toplum,
ancak ruhen ve bedenen sağlam ve dinamik gençlerle ayakta durabilir. Gençlerimizi
kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için, onlara güzel örnek olmalıyız Şuurlu, inançlı
ve ahlaklı kişiler olarak yetiştirmenin en
önemli görevlerimizden birisi olduğunu
unutmamalıyız.
KAYNAK:
(1) Neseî, Eşribe, 44.
(2) Müslim, Eşribe,12.
Firhist’e Geri Dön
14
2004 HUTBELERİ
1
19 - Mart
ÇANAKKALE ZAFERİ
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu
zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir yeri ve
önemi vardır. Bu büyük olay, âdetâ bu gün
meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve
canlıdır.
Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşında kahraman askerlerimizin, cihanı
hayrete düşüren bir îman ve kahramanlık
destanıdır. Bu zafer, milletimizin, iman ve
azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir.
Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve
dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan;
haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok
etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldıran bir iman-küfür
3
göstermiyor, sarsılmak yok!... Okuma
bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek
yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh
kuvvetini gösteren, şâyân-ı hayret bir
misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale
muharebesini kazandıran, bu yüksek
ruhtur.”
Çanakkale Zaferi, vatanı , bayrağı,
milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına
eren şehitlerin destanıdır.
Çanakkale Zaferi, anaların biricik
evladını, şefkat ve muhabbetle bağrına
basıp;
Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana
Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana
diyerek cepheye uğurladığı; oğulun da
anasının elini öperek;
Hakkını helal et şefkatli ana
Canım feda olsun kutsal vatana
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
mücadelesidir.
2
Firhist’e Geri Dön
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz,
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz.
diyerek bütün gücüyle düşmana karşı
koyan milletimizin destanıdır.
Çanakkale savaşı, Yüce Rabbimizin
"Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda
siz de savaşın" (Bakara, 190) emrine uyarak cepheye atılan kahraman askerimizin
destanıdır.
Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa
Kemal ATATÜRK, Çanakkale’deki askerimizin manevi gücünü şöyle anlatıyor:
“Karşılıklı siperler arası sekiz
metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kâmilen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler
onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar
gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiçbir tereddüt bile
4
diyerek karşılık verdiği, cefâkâr analar ile
yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır
Aziz Müminler!
Milli şairimiz Mehmet Akif in, Çanakkale şehitleri için yazdığı destansı şiirden
bazı bölümler okuyarak hutbemi tamamlamak istiyorum.
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor!
Bir hilal uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı, değer,
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhîdi,
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi,
Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış, duruyor Peygamber.
Bu duygu ve düşüncelerle bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize de sağlık ve sıhhat diliyorum.
Firhist’e Geri Dön
15
2004 HUTBELERİ
1
26 - Mart
YAŞLILARA SAYGI
Değerli Müminler!
Yüce dinimiz İslam’ın ana hedefi, insanların dünya ve âhiret mutluluklarını
temin etmektir. İnsan, yüce Allah'ın yarattığı en değerli varlıktır; bütün varlıkları
onun istifadesine sunmuştur. İnsana saygı
dinimizin emri, ahlaki değerlerimizin de
temel taşıdır.
Sevgi, saygı ve merhamet Yüce
Rabbimizin insana bahşettiği temel insanî
duygulardandır. İnsan, ancak bu tür yüce
duygular sayesinde mutlu olabilir. Bunların
yaşanmadığı yerde insanın kendisiyle ve
çevresiyle barışık olması zordur, hatta
mümkün değildir.
3
söz ve davranışlardan kaçınmalıyız.
Aziz müminler!
Dünya hayatı geçicidir. Bugünün
gençleri yarının büyükleri olacaktır. Bugün
gücü kuvveti yerinde olan insanlardan bir
kısmı, belki yaşlanmadan dünya hayatına
veda edecek; bir kısmı da ileri yaşlara ulaşıp gücünü, kuvvetini kaybedecektir. Bu,
hayatın bir gerçeğidir ve asla değişmez. Bu
itibarla belirli bir yaşa ulaşmış insanlara
maddî ve manevî destek vermemiz gerekir.
Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da
onun ihtiyacını giderir. Kim Müslüman'ın bir sıkıntısını giderirse Allah da
onun kıyamet günü sıkıntılarından birini
giderir."(4)
Aziz Müminler!
Bize düşen görev, Yüce Allah’ın emrettiği, Peygamber efendimizin tavsiye buyurduğu şekilde yaşlılara ilgi ve saygı
göstermek, onlara her konuda yardımcı olmaktır.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Bizler, “İman etmedikçe cennete
giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de
olgun Mümin olamazsınız.”(1), “Birbirini
sevmede, birbirine acımada ve birbirine
şefkat göstermede müminler bir vücut
gibidirler. Vücudun bir uzvu rahatsız
olunca; diğer uzuvları da ona ortak
olur”(2) buyuran yüce bir Peygambere
iman îman eden insanlarız.
Muhterem Müslümanlar!
Yaşlanmak, her insan için kaçınılamaz bir olgudur. Yaşlılık döneminde insan,
hayatın kazandırdığı tecrübelerle yüklüdür,
ancak bedenen ve ruhen yorulmuş olabilir,
bu itibarla özel bir ilgi ve saygıya layıktır.
İnsanlara ve özellikle büyüklere saygı duymak ve bunu söz ve davranışlarımızla göstermek insanî ve İslâmî bir görevdir.
Nitekim Peygamberimiz (a.s.), “İnsanlara
merhamet etmeyen Allah da merhamet
etmez” buyurmuştur.(3)
Başta anne babamız olmak üzere
tanıdığımız ve tanımadığımız bütün büyüklerimize saygı göstermeli ve onları üzecek
4
Gündelik hayatımızın her alanında
sözgelimi toplu taşım araçları, alış veriş
merkezleri ve bunun gibi sosyal mekanlarda yaşlılara öncelik tanımalıyız.
Unutmayalım ki bugünün yaşlıları
dünün gençleri olduğu gibi; bugünün gençleri de yarının yaşlıları olacaklardır. Peygamber Efendimizin şu ikazını her zaman
hatırlayalım: “Küçüklerimize merhamet
etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”(5)
KAYNAK:
1- Müslim İman 93
2- Müslim, Birr, 66.
3- Tirmizi, Birr, 16..No:5847
4- Müslim, Birr, 58.
5- Tirmizi Birr, 15 Ebu Dâvud, Edeb, 66
Firhist’e Geri Dön
16
2004 HUTBELERİ
1
02 - Nisan
CANA KIYMAK BÜYÜK GÜNAHTIR
Muhterem Müslümanlar!
İnsan en değerli varlıktır. Sözlerin
en güzeli ve en doğrusu olan Kur’an-ı Kerîm’de “Andolsun, biz insanı şerefli kıldık”1 ayeti ile bu gerçeğe vurgu
yapılmıştır. Öte yandan kâinattaki hemen
her şey, insan için yaratılmış ve onun emrine verilmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de : “Allâh’ın göklerde ve yerde olanları
hizmetinize vermiş olduğunu; gizli veya
aşikar üzerinizde olan nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?”2 buyurularak bu husus açıkça ifade edilmiştir.
İnsanın kâinâttaki yeri ve değerini ortaya
koyan bu ve benzeri ilâhî mesajlar, aynı
zamanda onun hayat hakkına saygı gösterilmesi gerektiğini de ifade eder. Nitekim
3
Kerîm’de, "Allah zalimleri sevmez."3
"Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür" 4
buyurularak zalimlerin Yüce Allâh’ın sevgisine mahzar olamayacakları, sonlarının
kötü olacağı haber verilmiştir.
Değerli Müminler!
Cana kıymak, büyük günahlardan
biridir. Cana kıyan kimse kul hakkını ihlal
etmiş olur. O kul hakkını helal etmediği sürece Allah o kimseyi bağışlamaz. Mümin
asla cana kıyamaz. Nitekim Kur'ân-ı
Kerîm’de "Müminler, Allah ile birlikte
başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız
yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim
bunları yaparsa ağır azaba uğrar"5 buyurulmuştur. Peygamberimiz (a.s.) "Helak
edici yedi büyük günahtan sakının" buyurmuş, "nedir onlar ey Allah'ın Elçisi!"
diye soranlara, bu yedi günahı saymış,
"Allah'a ortak koşmak ve büyü yapmaktan sonra" üçüncü sırada "haksız yere
cana kıymayı" zikretmiş6 ve "Büyük günahların en büyüğü Allah'a ortak koşNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
haksız yere bir insanı öldürmenin günahı,
bütün insanları öldürmenin günahına; bir
insanın yaşamasına vesile olmanın sevabı,
bütün insanların yaşamasına vesile olmanın sevabına denk olduğu bildirilmiştir.
İnsan hayatının saygınlığı hiç bundan daha
güzel ifade edilebilir mi?
Değerli Mü’minler!
İslâm Dininin temel amaçlarından
biri, canı korumaktır. Bu hususta birçok
emir ve yasaklar vardır. Müslüman olmak,
bir anlamda insan hayatını güvence altına
almak demektir. Bunu bilen ve buna inanan
kişilerin, insan hayatına saygı göstermemeleri mümkün müdür?. Böyle insanlardan
oluşan toplumlar, huzur ve güven içerisinde
olmazlar mı? Hayatın haz ve lezzeti vicdanlarda hissedilmez mi?.
Aziz Cemaat!
Kur’ân-ı Kerîm hayattan “can” diye
söz etmiş, canlar arasında saygınlık bakımından ayırım yapmamıştır. Dinimiz genel
anlamda eza, cefa, işkence ve zulmü de
canı korumak için yasaklamıştır. Kur’an-ı
4
mak, insan öldürmek ve anne-babaya
itaatsizlik ve saygısızlık etmektir" buyurmuştur.7
Aziz Mü’minler!
İnanan insanların oluşturduğu toplumlarda insanların can ve mal güvenliği
vardır. Onların inançları bunu gerektirir. Her
Müslüman inancının gereğini yapmakla yükümlüdür. Yüce Allâh’a karşı herkes yaptıklarının hesabını verecektir, vermek
zorundadır. Bilinmelidir ki her iyiliğin bir
ödülü olduğu gibi, her kötülüğün de bir cezası vardır.
KAYNAK:
1- İsrâ, 17/70
2- Lokmân, 31/20
3- Şûrâ, 42/40
4- Âli Imrân, 3/151
5- Furkan, 25/68
6- Buhârî, Vesâyâ, 23
7- Ahmed, II, 201
Firhist’e Geri Dön
17
2004 HUTBELERİ
1
09 - Nisan
TEMBELLİK
Muhterem Mü’minler!
Cenâb-ı Hak insanı, yaratılmışların
en şereflisi olarak var etmiş ve ona, bu
dünyada sınırlı bir ömür vermiştir. O, bu sınırlı ömrün her anından, hesaba çekilecektir. Bunun için insanın, ömrünü ve
zamanını çok iyi değerlendirmesi gerekir.
Zamanı en iyi şekilde değerlendirmek,
ancak çok iyi çalışmakla olur. Çünkü dünya
ve ahiret saadeti, ancak hayırlı ve verimli
bir çalışma ile elde edilir. Nitekim Cenâb-ı
Hâk, bir ayetinde, "İnsan, yalnız çalıştığının karşılığını alır"1 buyurmuştur..
Sevgili Peygamberimiz, bizzat çalışmış ve bunu herkese tavsiye etmiştir. Her
konuda olduğu gibi, çalışma hususunda da
bizler için en güzel örnek olmuştur. Bunu,
Hz. Peygamber, gerek cemiyet hayatında
ve gerek şahsî ve ailevi hayatında örnekleriyle ortaya koymuştur. Mescid-i Nebevi’nin
3
etmeyen kişinin, dünya ve âhirette Allah’tan ve Resulü’nden bir şey beklemeye
hakkı yoktur. Müslüman’ın değil günü ve
saati, dakika ve saniyesi bile çok kıymetlidir. Çünkü Müslüman, bu dünyada alıp verdiği nefeslerden ve bu nefesleri nerede
tükettiğinden dahi sorumlu olacağını bilen
ve başarılı veya başarısız bütün işlerinin,
sonuçta kendisine fatura edileceğini düşünen insandır. Milli şairimiz Mehmet Akif’in
şu sözleri, adeta konumuzu özetlemektedir:
"Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası,
Dostunun yüz karası; düşmanın maskarası!”3
Aziz Mü’minler!
Çalışmayan insan ihtiyaçlarını temin
edebilmek için, ya başkalarının eline bakacak veya el avuç açıp dilenecektir. Sevgili
Peygamberimiz, en basit işlerde çalışmanın bile dilenmekten çok daha iyi olduğunu
belirtmiştir.4 Gücü yettiği halde sadece
tembellikten dolayı hayatını dilenerek sürdürenlerden, Allah ve Resulü hoşnut
olmaz. Bunlar, kıyamet günü yüzlerinde dilencilik lekesiyle haşir olunacaklardır.5
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
inşaatında taş taşıdığı gibi, kendi evinde
de hiçbir hizmetten kaçınmamıştır. Özellikle çalışma ve emek harcama konusunda
daima diğer insanlarla eşit bir muameleye
tabi olmak istemiştir. Başkasına yük olmayı
değil, onlara yardımcı olmayı prensip edinmiştir. El emeğine son derece önem vermiş
ve herkesin de buna çok dikkat etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Konuyla ilgili çarpıcı
sözlerinden birisi şöyledir: "Hiç kimse elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı
bir lokma yememiştir.”2
Aziz Mü’minler!
Bir Müslüman her konuda olduğu
gibi, çalışma konusunda da dünyasını ve
ahiretini birlikte düşünmelidir. Âhiret hayatında amelsiz ve sevapsız kalmak hiç hoş
olmayacağı gibi, bu dünyada ise başkalarına muhtaç bir duruma düşüp perişan
olmak da akıl işi değildir. İnsan, dünyasını
ve ahiretini, buradaki maddi ve manevi çabasıyla kazanabilir. Çünkü dünya, hepimiz
için çalışıp kazanma yeri ve âhiretin tarlasıdır. Burada ne ekersek, öte dünyada onu
biçeriz. Çalışmayan, emek ve gayret sarf
4
Sistemli bir şekilde çalışan ve iş
yapan kişinin bu dünyada refah içerisinde
hayat süreceği açıktır. Onun bu çaba ve
gayretlerinin karşılığı, ayrıca ahirette en
güzel bir şekilde verileceği, Nahl Suresinin
97. ayetinde şöyle açıklanmaktadır: "Erkek
veya kadın, mü’min olarak kim iyi işler
yaparsa, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükafatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile
vereceğiz.”
Değerli müslümanlar!
Hutbemi, bir ayet-i kerime meali ile
bitirmek istiyorum: “De ki, çalışın, yapın.
Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, Müminler de göreceklerdir. Sonra gaybı da,
görülen alemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size yapmakta olduğunuz bütün işleri haber
verecektir”.6
KAYNAK:
1- Necm Sûresi, 53/39
2- Buhârî, Buyû, 15
3- Ersoy, M. Âkif, Safahât, S. 71
4- Buhârî, Buyû, 15
5- Ebu Davud.Zekat, 26.İbn Mace, Ticarat, 25
6- Tevbe, 9/105
Firhist’e Geri Dön
18
2004 HUTBELERİ
1
16 - Nisan
KUR'AN-I KERİM'DE HZ. İSA
Muhterem Müslümanlar!
Cenâb-ı Allâh tarafından insanlara rehberlik
yapmak üzere pek çok peygamber gönderilmiştir. İlk
Peygamber Hz. Âdem, son peygamber de Hz. Muhammet’tir. Hz. Muhammet’ten sonra artık peygamber
gelmeyecek ve O’nun getirdiği din kıyamete kadar
bakî olacaktır.
Allah tarafından gönderilen peygamberlerden
biri de Hz. İsa’dır. Hz. İsa Kudüs'e yakın bir beldede
Hz. Meryem'den babasız olarak doğdu. Bu doğum,
Cenâb-ı Allâh’ın bir mücizesidir. Nitekim Yüce Mevlâ
şöyle buyurur: (Meryem), “onlarla kendi arasında bir
perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de
ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. Meryem,
“Senden, Rahman’a sığınırım. Eğer Allah'tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)”dedi. Cebrail,
Melek, ” Ben ancak Rabbimin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi.
Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde, benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin
diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara
bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle
3
Aziz Mü’minler!
Hz. İsa’nın bu şekilde toplum huzurunda konuşması, Allâh’ın kulu olduğunu söylemesi büyüdükten sonra kendisine “Allah'ın oğlu” olduğu şeklindeki
bir isnadın reddedilmesi hikmetine dayanmaktadır.
Hz. İsa (a.s), hak dine davet görevini İsrailoğulları içerisinde yürüttü. İsrailoğullarının içine düştüğü
dînî ve ahlâkî çöküntüden kurtarmak, Tevrat'ın terkedilmiş hükümlerini hatırlatmak ve görülen aksaklıkları
düzeltmek için İncil ile bu görevini sürdürüyordu. Hz.
İsa (a.s) İsrailoğullarını sürekli olarak Tevrat'a uymaya
çağırıyor ve: “Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal
kılmam için gönderildim ve Rabbiniz tarafından
size bir mucize de getirdim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” (5) diyordu.
Öncelikle, Hz. İsa(a) tevhide (tek Allah’a inanmaya)
cağırıyor ve Kur’an-ı Kerîm’in ifadesiyle şöyle diyordu:
Ey kitap ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve
Allah katında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa
Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda varettiği) kelimesi ve kendisinden
bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman
edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna
son verin. Allah ancak bir tek ilahtır. O çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki herşey, yerdeki her şey
O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. (6)
İkinci olarak da Hz. İsa(a), Yüce Allah'a ibadet
etmeye da’vet ediyordu. Nitekim Kur’an-ı Kerîm, bunu
şöyle naklediyor: “Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na ibadet
edin. İşte bu, doğru yoldur.(7) Ben onlara, sadece
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
takdir ettik. Bu zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir
iştir”dedi. Böylece Meryem çocuğa gebe kaldı ve
onunla uzak bir yere çekildi.”(1) (Meryem), “Ey
Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim
nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah
dilediğini yaratır. O bir şeyin olmasını dilediğinde
ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.(2)
Kur'an-ı Kerim’de: Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol"
dedi. O da hemen oluverdi.(3) buyurularak Hz. İsâ’nın
babasız yaratılması, Hz. Âdem’in babasız yaratılmasına benzetilerek Allâh’a göre bunun kolay bir iş olduğu açıklanmıştır.
Hz. İsa, beşikte mucizevî olarak konuşmuştur.
Kurân-ı Kerîm’de bu olay şöyle anlatılır: Kucağında
çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler:
“Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! ”Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” Bunun üzerine
“Meryem, çocukla konuşun diye” ona işaret etti.
"Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler.
Bebek şöyle konuştu: " Şüphesiz Ben Allah'ın kuluyum. Bana Kitab'ı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı." "Nerede olursam olayım beni kutlu
ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı
ve zekatı emretti." "Beni anama saygılı kıldı. Beni
azgın bir zorba kılmadı." "Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selam (esenlik
verilmiştir).” Hakkında şüpheye düştükleri hak söze
göre Meryem oğlu İsa işte budur. (4)
4
bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim,
sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin (dedim.)
Aralarında bulunduğum sürece onlara şahid (ve
örnek) idim. Ama beni içlerinden aldığında, artık
üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her
şeye hakkıyla şahitsin.)(8)
Değerli Müslümanlar!
Hutbemi, Hz. İsâ’nın ömrünün son günlerini
anlatan şu ayetlerle bitirmek istiyorum: Hani Allah
şöyle buyurmuştu: "Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkar edenlerden kurtararak
temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar
küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler
hakkında aranızda ben hükmedeceğim."(9) "Biz Allah'ın peygamberi Meryemoğlu İsa Mesih'i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa
onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi
gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu
konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiç bir
bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin
olarak öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(10)
KAYNAK:
1- Meryem 17-22
2- Ali İmran 47
3- Ali İmran 59
4- Meryem 27-34
5- Ali İmran 50
6- Nisa 171
7- Ali İmran 51
8- Maide 117
9- Ali İmran 55
10-Nisa 157-158
Firhist’e Geri Dön
19
2004 HUTBELERİ
1
23 - Nisan
PEYGAMBERİMİZ ve ÇOCUKLAR
Aziz Müminler!
Bugünün küçükleri, yarının büyükleri
olacaktır. Kur’an-ı Kerîm’in ifadesi ile
“Dünya hayatının süsü” (Kehf, 46) olan
çocuklarımız, yarınlarımıza yön verecek ciğerparelerimiz, değerli varlıklarımızdır.
Çocukların ellerinden tutarak, onları
geleceğe hazırlamak en önemli hedeflerimizden biri olmalıdır. Çocuklarına sahip
çıkmayan toplumlar, bunun bedelini çok
ağır bir şekilde ödemeyi göze almalıdırlar.
Onun için, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı, bu beklentimizi gerçekleştirebilecekleri niteliklere sahip insanlar olarak
yetiştirmemiz gerekiyor.
Küçükler korunmaya, şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Sevgili Peygamberimiz, bir hadisi şeriflerinde, "Küçüklere
3
şöyle anlatıyor: "Allah'ın elçisi beni bir
dizine, Hasan'ı diğer dizine oturtur ve
bizi bağrına basarak şöyle derdi: Allah'ım! Bunlara rahmet ve mutluluk
ihsan eyle. Ben bunların hayır ve mutluluklarını diliyorum." 4
Peygamberimiz zaman zaman çocuklarla oynar,5 özelikle kız çocuklarına
özel bir ilgi, sevgi ve şefkat gösterirdi.
Yolda karşılaştığı çocuklara selam verir,
onların hal ve hatırını sorardı 6 Peygamberimizin çocukları okşayıp sırtına alması,
bağrına basması, onlarla şakalaşması 7
onun çocuklara karşı nasıl bir tutum ve
davranış sergilediği hakkında bir fikir vermektedir. O, çocukların dili ile konuşmakta,
onların dünyalarına girerek sevgi dolu bir
yaklaşım sergilemekteydi.
Çocuğu hayata hazırlamak, ona
güzel ahlâk kazandırmak, temel dinî bilgileri öğrenmesini sağlamak ana babanın çocuğuna vereceği en güzel şeylerdir. Bu,
anne babanın çocuğuna karşı görevi, çocuğun da ana-babası üzerindeki bir hakkıdır. Sevgili Peygamberimiz, "Bir baba
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
merhamet etmeyenR bizden değildirR"
1 buyurarak çocuklara karşı davranışlarımızın temeline merhamet unsurunu yerleştirmiştir. Bu hadisi şerifte ön plana çıkarılan
yaklaşımı daha çarpıcı bir üslupla gündeme getiren şu olay da oldukça dikkat çekicidir: "Bir gün Allah'ın elçisi, torunu
Hz. Hasan'ı öpmüştü. Yanında sahabeden biri vardı. Dedi ki; ‘Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim.”2 Bunun
üzerine. Peygamberimiz (a.s.), "Merhamet
etmeyene merhamet olunmaz. İnsanlara
merhamet etmeyene Allah da merhamet
etmez" 3 buyurdu.
Muhterem Müminler!
İnsanlar arasındaki en güçlü bağlar
sevgi yoluyla gerçekleşir. Bu sebeple Peygamberimiz, sevdiğimiz kimseye bu duygumuzu ifade etmemizi tavsiye etmektedir.
Tıpkı bunun gibi, çocuklara karşı duyulan
sevgi ve merhamet duygusunun da onlara
bir şekilde hissettirilmesi gerekmektedir.
Bunun en güzel uygulamasını bizzat Hz.
Peygamber'in hayatında görüyoruz: Peygamberimizin yanında büyümüş olan Zeyd
4
evladına iyi bir terbiyeden daha güzel
bir miras bırakamaz" 8 buyurmuştur.
Değerli Müminler!
Çocuklar arasında ayırım yapmamak, onlara her bakımdan âdil davranmak,
çocuk terbiyesinin temel esaslarındandır.
İslam, bu konu üzerinde önemle durur.
Sevgili Peygamberimiz, "Çocuklarınızın
arasında âdil olunuz."9 buyurmaktadır.
Aksi yöndeki davranışlar, onların ruhlarında
olumsuz ve tahripkâr etkiler bırakır. Bu tür
olumsuz tutumlar kardeşlerin birbirlerini
kıskanmalarına, çocukların saldırgan olmalarına sebep olabilir.
Öyleyse aziz müminler! Çocuklarımıza karşı takınacağımız tavırların temelinde Peygamberimizin bize tavsiyeleri ve
uygulamaları yer almalıdır. Zira her konuda
olduğu gibi çocuklarımız konusunda da en
güzel örneğimiz sevgili Peygamberimizdir.
KAYNAK:
1-Tirmizi. Birr, 15
2-İbn Hanbel,, Müsned, 25
3-Buhari, Edeb, 18
4-Tirmizi, Birr,15
5-Zebidi, Tecrid Terc. Xll,12
6-Zebidi, Tecrid Terc. X,309
7-Buhari, Edeb, 81,İstizan, 15
8-Buhari. 22; İbn-i Mace. Edeb, 3
9-Tirmizi. Birr, 33
Firhist’e Geri Dön
20
2004 HUTBELERİ
1
30 - Nisan
KUTLU DOĞUM
Muhterem Müslümanlar!
Allah Tealâ insanları imtihan etmek
için yaratmıştır. Bu Kur’an’da bazı ayetlerde
şu şekilde dile getirilmiştir. “İnsanların
hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki
şeyleri ona bir zinet yaptık” 1 ; “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O,
mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır”
2.
İnsanların, imtihanda başarılı olmaları için, bir eğitici ve öğreticiye, sorumluluklarını bildiren ve açıklayan rehbere
ihtiyaçları vardır. Allah Teala, bu ihtiyacı ise;
peygamberler vasıtasıyla gidermiştir. Tarihin akışı içerisinde, insanlığın takındığı
3
gamberlerin yaptığı gibi Allah’ın emriyle insanlara, Allah’a, içinde yaşadıkları canlı ve
cansız çevreye ve kendi nefislerine karşı
yerine getirmeleri gereken sorumlulukları
tebliğ etmiş, anlatmış, öğretmiş ve uygulamalı olarak göstermiştir. Bu sayede, bunalım ve karanlık içerisinde olan insanlık derin
bir nefes almış, aydınlığa kavuşmuştur.
Peygamberimizin doğumunu her yıl
mevlit kandili olarak kutlamaktayız. Peygamberimizin doğumunu anmak, kasideler
okumak, ilahiler söylemek, kandil simidi ve
tatlılar dağıtmaktan ibaret olmamalıdır.
O’nun doğumunu anmaktan asıl gaye; evrensel olan nübüvvetini, Allah’a olan tevekkül ve itimadını, Kur’ân’a dayanan yüce
ahlakını, insanlık ve merhametini, insaf ve
adaletini, sabır ve sebatını, kerem ve cömertliğini, fazilet ve cesaretini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri ve hayat biçimini
anlamak, biz bunun neresindeyiz diye düşünmek, hatalarımızı gözden geçirme fırsatını yakalamaktır. Zira Peygamberimizin
getirdiği değerlere uymadan Allah’ın sevdiği
bir kul olmamız mümkün değildir. Nitekim
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
tutum ve davranışlara göre, sayısız peygamberler gönderilmiş; toplumları, doğru ve
hak olana yöneltmek için tebliğ ve davette
bulunmuşlardır. Kimi zaman peygamberlere
karşı tavır alınmış ve buna bağlı olarak
toplu helâkler yaşanmıştır. Nuh, Salih ve
Lut gibi peygamberlerin kavimlerini, toplu
olarak helâk olan kavimler arasında sayabiliriz.
Değerli Müminler!
Bundan 14 asır önce peygamberlerin getirdiği öğretilerin bir değer olarak algılanmaktan vazgeçilmesi sonucu insanlık
îtikadî ve ahlaki bir çöküş içerisine girmiş,
kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmaya
başlamış, zina ve kumar yaygınlaşmış,
güçsüzlerin ve yetimlerin ezilmesi adeta
normal bir davranış haline gelmişti.
İşte tam bu sırada Milâddan sonra
571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel (20
Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke'de Hz. Muhammed dünyaya gelmiştir.
Hz. Muhammed’in dünyaya gelişi insanlık
tarihi için önemli bir dönüm noktasıdır. Zira,
Hz. Muhammed, kendinden önceki Pey4
“Habibim, de ki: Allah’ı seviyorsanız
bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” 3 âyeti, Allah’ı sevmenin peygambere uymaya bağlı olduğunu
ifade etmektedir.
Değerli Mü’minler!
Günümüzde insana verilen değerin
maddeye verilenden daha az olması, kişisel ve toplumsal menfaatler için, haksızca
savaşların yapılması, üretilen teknolojik değerlerin insanlığın menfaatine sunulmaktan
ziyade, çoğu zaman aleyhine kullanılmaya
çalışılması, Peygamberimizin getirdiği ortak
insanlık değerlerinden saptığımızın önemli
bir göstergesidir. Günümüzde, Peygamberimizin öğretileri insanlığın bilgisine sunulduğu ilk günkü gibi durmaktadır. Bu
değerleri kendimize düstur edindiğimiz sürece huzurlu bir toplum olabiliriz.
Hepinizin mevlit kandilini tebrik eder,
milletimize ve İslam alemine, tüm insanlığa
hayırlar getirmesini yüce Allah!’tan niyaz
ederim.
KAYNAK:
1-Kehf, 18/7
2-Mülk, 67/2
3-Al-i İmran, 3/31.
Firhist’e Geri Dön
21
2004 HUTBELERİ
1
07 - Mayıs
TEDBİRLİ VE ÖLÇÜLÜ OLMAK
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz, ölçülü, tutarlı ve disiplinli olmamızı istemektedir. Zira mutlu bir hayat
sürdürebilmesi için insandan bir takım kurullara uyması istenmiştir. Bu kurallara
uymak, İslâm’ın insanlara karşı yerine getirilmesini öngördüğü bir görev ve Cenâb-ı
Allâh’a karşı da bir kulluk vazifesidir. Trafik
kurallarına uymak da bu görevlerden birisini oluşturmaktadır. Trafik kurallarına uyulmadığı takdirde meydana gelebilecek
kazalar sonucunda Yüce Dinimizin olmasını istemediği maddi ve manevi zararlar
meydana gelecektir Nitekim Yüce Allâh,
Kur’ân-ı Kerim’de: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve
denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allâh yaptıklarının bazı (kötü)
3
larının zarar görmediği insandır.
Değerli Mü’minler!
Günlük hayatta fert ve toplum olarak
yapılan ölçüsüz ve tutarsız hareketlerin nelere mal olduğuna, ne büyük acı ve sıkıntılara sebep olduğuna şahit olmaktayız.
Hemen her gün meydana gelen trafik kazalarında canını ve malını kaybeden, birçok acı ve sıkıntılara maruz kalan insanlar
karşısında hiçbir Müslüman duyarsız kalamaz. Toplum olarak, medya olarak, sivil kuruluşlar olarak herkes üzerine düşeni
yapmak durumundadır. Bu, hem dînî, hem
millî hem de insâni bir görevdir. Bu görevin
ihmali uhrevi bir sorumluluğu gerektirir.
Muhterem Müslümanlar!
Allah katında sevimli, insanlar nazarında da itibarlı bir mevkiye yükselmek ve
takdir edilmek isteyen herkes, dinin ve toplumun koyduğu kurallara saygılı, davranışlarında ölçülü ve tutarlı olmak zorundadır.
KAYNAK:
1- Rûm, 30/41
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır”(1) buyurur.
Değerli Mü’minler!
Ülkemizde en çok can ve mal kaybı
trafik kazalarında meydana gelmektedir.
Trafik kazalarına sebep olanlar sadece
kendi can ve mallarını tehlikeye atmakla
kalmamakta, başkalarının da canına ve
malına zarar vermekte, bir çok ailenin yok
olmasına, çocukların yetim ve yoksul kalmalarına sebep olmaktadır. İlgililerin açıklamalarına göre; ülkemizde her yıl yaklaşık
500.000.trafik kazası olmakta, bu kazalarda 4.000 kişi ölmekte, 115.000 kişi yaralanmaktadır. Yaralananların büyük bir kısmı
sakat olarak hayatlarını sürdürmektedirler.
Ayrıca trilyonlarca lira maddi hasar meydana gelmekte, millî servet heba olmaktadır.
Trafik kazalarına yol açan sebeplerin başında ise; dikkatsizlik, aşırı hız ve alkollü araç kullanmak gelmektedir. Hiç
kimse başkasının dikkatsizliği ve hatası yüzünden canını ve malını kaybetmemelidir.
Zira Müslüman, elinden ve dilinden başka4
Firhist’e Geri Dön
22
2004 HUTBELERİ
1
14 - Mayıs
AİLE HUZURU
Muhterem Müslümanlar.
Aile toplumun temelidir. Toplumun
çekirdeğini teşkil eden ve birbirine akrabalık bağı ile bağlı bireylerin karşılıklı hak ve
vazifelerine riayet ederek sağladıkları
huzur, aynı zamanda toplumsal huzurun
kaynağını oluşturmaktadır. Bu nedenle Dinimiz, aile yapısının sağlam olmasına
büyük önem vermiş ve Peygamberimiz de
bu hususta Müslümanlara örnek olmuştur.
Kur’an-ı Kerîm’de insanların birbirlerini sevmeleri ve huzur içerisinde olmaları
konusunda ailenin önemi şöyle ifade edilmiştir; “Kaynaşmanız için size kendi
(cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda
3
ailesinden bir hakem, kadının ailesinden
bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir,
hakkıyla haberdardır.”(3)
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre
eşler, birbirini tamamlayan bir bütündür. Bu
bütünlüğün devamını sağlamak için elden
gelen gayret sarf edilmelidir. Toplum olarak
hepimiz ailelerin devamlılığını sağlamakla
yükümlüyüz.
Peygamberimiz(s.a.v), bir eşin hoş
olmayan davranışları yanında, güzel davranışlarını da dikkate alarak eşlerin birbirlerine kin beslememelerini istemiş ve:
“Müminlerin imanca en mükemmeli, ahlakı en güzel olanı ve ailesine yumuşak
davrananıdır”(4) buyurmuştur.
Aziz Mü’minler!
Dinimiz, insanların aile kurmalarını
teşvik etmiştir. Çünkü aile hayatında, bireylere yönelik sayısız yararlar vardır. İnsan
aradığı ve fakat hiçbir yerde bulamadığı
huzuru ailede bulabilir. Çocuk sahibi olmak
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sevgi ve merhamet peydâ etmesi de
O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için
ibretler vardır”(1)
Değerli Müminler!
Aile bireyleri hep birlikte üzerlerine
düşen yükümlülükleri yerine getirirlerse ailede huzur ve mutluluk olur. Ailede en ağır
yük, anne-babanın omuzlarındadır. Onlar,
aile içerisinde örnek alınan bireylerdir.
Anne-babanın birbirleriyle iyi geçinmeleri,
edep, terbiye, disiplin ve güzel ahlak kurallarına uymaları gerekir. Bu, dinimizin bir
emridir.
Aile içerisinde doğabilecek sorunlar
karşılıklı anlayış, hoşgörü ve aile olma bilinci içerisinde büyütülmeden çözülmelidir.
Cenâb-ı Hakk, aile bireylerinin birbirlerine karşı fonksiyonları ve ailede çıkan
problemin çözümü hakkında şöyle buyurmuştur: “Hanımlar sizin için birer elbise,
siz de onlar için birer elbise durumundasınız”,(2) “Eğer karı kocanın arasının
açılmasından endişe ederseniz, erkeğin
4
ve tarifi imkansız sevgiyi tatmak bile başlı
başına huzuru temin eden en güçlü amillerden birisidir Hiç kimse başka insanlara bağımlı olmaksızın yaşama imkanına sahip
değildir. Herkesin bir eşe, bir yoldaşa mutlaka ihtiyacı vardır. Hayatın her safhasında
bu ihtiyacı herkes mutlaka hissedecektir.
Huzuru ailede değil de başka yerde arayan
insanlar er geç yanıldığını anlayacaklardır.
Hayat bunun örnekleriyle doludur.
KAYNAK:
1- Rûm, 30/21
2- Bakara, 2/187
3- Nisâ, 4/35 4- Et-Tâc, 2/37
Firhist’e Geri Dön
23
2004 HUTBELERİ
1
21 - Mayıs
KUL HAKKI VE KAMU
MALLARINI KORUMAK
İnsan, yaratılışı gereği toplu yaşamak durumundadır. Toplum halinde yaşamanın insana sağladığı bir takım haklar ve
sorumluluklar vardır. Bu haklar ve sorumluluklar yerine getirildiği oranda toplumda
huzur ve mutluluk sağlanır.
Bunun için Yüce dinimiz İslâm, ırk,
cins ve inanç ayrımı yapmaksızın bütün insanların haklarını kutsal ve dokunulmaz
kabul etmiş, bu hakların ihlaline karşı
maddî ve manevî birçok müeyyide getirmiştir. Hak denilince, korunması, gözetilmesi gereken değerler, kul ve kamu hakları
akla gelmektedir.
Nitekim Yüce kitabımız Kur’an-ı Ke3
mekten, devlet malına el uzatmaktan kaçınır. Çünkü o, gizli ve aşikâr her şeyi bilen
Yüce Allah’ın huzurunda bir gün hesaba
çekileceğini unutmaz.
Değerli Müminler!
Sevgili Peygamberimiz kul hakkı yiyenlerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
“Kişi namaz, oruç, zekat gibi ibadetlerini
yerine getirmiş olarak Allah’ın huzuruna
gelir. Bununla beraber öyle günahlarla
gelir ki kimine sövmüş, kiminin kanını
akıtmış, kiminin malını yemiş, kimine de
iftira etmiştir. Bu durum karşısında
onun ibadetlerinden elde ettiği sevaplar
kendisinden alınarak hak sahiplerine
dağıtılır. Eğer ibadetleri ve iyilikleri, ihlal
ettiği kul haklarını ödemeye yetmezse,
hak sahiplerinin günahlarından alınıp
kendisinin günahlarına eklenir. Böylece
sevapları gitmiş, günahları artmış, neticede iflas etmiş olarak cehenneme gönderilir.”[4]
Öyleyse hiçbir ayrıcalığın söz konusu olmadığı, haklı-haksızın ortaya çıkarıNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
rim’de “Aranızda mallarınızı haksızlıkla
yemeyinR”[1] buyrularak, hırsızlık, gasp,
ölçü ve tartıda hile, emanete hıyanet gibi
gayr-i meşru yollarla birilerinin mallarını
yemek; iftira, alay, arkadan çekiştirme, gıybet gibi çirkin tutum ve davranışlarla başkalarının manevî şahsiyetlerine zarar
vermek yasaklanmıştır.
Değerli Müminler!
İhlal edilen her kamu hakkında yetimin, yoksulun genç-yaşlı, hemen her kesin
hakkı vardır. Allah’a inanan, Sevgili Peygamberimizi örnek alan bir mü’min, kamu
veya başkalarına ait mallara zarar veremez. Onu gasp edemez. Hakkı olmayan bir
şeye el uzatamaz. Çünkü onun imanı, haksız bir kazanca asla müsaade etmez. Zira
mü’min, elinden ve dilinden, herkesin güvende olduğu kimsedir.[2] O, kendisine yapıldığında hoş görmeyeceği bir davranışı
diğer insanlara da reva görmez.[3] Geçimini haram yoldan değil helalinden kazanma yolunu seçer. Aç, susuz ve açıkta
kalsa da tüyü bitmemiş yetim hakkını ye4
lacağı o hesap gününde, Yüce Allah’ın huzurunda mahcup olmamak için, kul ve
kamu hakları konusunda hassas olalım.
Rızkımızı, helal yollardan kazanmaya
devam edelim. Kul haklarının affının ancak
hak sahibinden helallik almaya bağlı olduğunu da unutmayalım.
KAYNAK:
[1] Bakara, 2/188.
[2] Buharî, İman, 4-5.
[3] Buharî, İman, 7.
[4] Müslim, Birr, 59.
Firhist’e Geri Dön
24
2004 HUTBELERİ
1
28 - Mayıs
İSTANBUL’UN FETHİ
Muhterem Müslümanlar!
Tarihte cereyan eden olaylar, amaçlarına ve elde edilen sonuçlarına göre
önem taşırlar. İstanbul’un fethi, bir çağın
kapanıp yeni bir çağın açılmasına sebep
olması itibariyle, insanlık tarihinin en
önemli olaylarından biridir. Bazı
kaynaklarımızda yer alan; “İstanbul mutlaka feth olunacaktır. O’nu feth eden komutan ne güzel komutan ve O’nu feth
eden asker ne güzel askerdir”(1) şeklindeki haber, bu fethe, ayrı bir anlam ve
önem kazandırmaktadır.
Peygamberimizin bu müjdesine kavuşmak şerefi, Türk hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ve Onun şanlı ordusuna nasip
olmuştur. İstanbul’un fethi esnasında her
nefer bir arslan kesilmiş, canını, mübarek
3
bu sizin için daha hayırlıdır.”(3) buyurarak mukaddes değerler uğruna canını ve
malını verenlere yardım edeceğini bildirmiştir. İstanbul’un fethinde de mukaddes
değerler uğruna canı ve malı ile savaşanlara Cenâb-ı Hakkın vaat ettiği yardım gerçekleşmiştir.
Aziz Mü’minler!
Unutmayalım ki, Fatih Sultan Mehmet’in başarılı olmasının sırrı, sağlam bir
maneviyat, ilim ve teknoloji eseridir. Zira
imanın yerini küfrün, ilmin yerini cehaletin,
adaletin yerini zulmün, birliğin yerini ayrılığın, güzel ahlakın yerini ahlaksızlığın aldığı
toplumların başarılı olmaları mümkün değildir.
Görüldüğü gibi İstanbul’un fethinin
tarihte çok önemli bir yeri vardır. Bu olayı
bütün yönleriyle anlamaya çalışmamız gerekir. Bunun yanında geleceğe hazırlanmak için de İstanbul’un fethini
gerçekleştiren kahramanların sahip olduğu
değerleri gençlerimize anlatmalıyız.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dini ve vatanının emrine vermiş; malını İslam’ın zaferi için feda etmiş, kanının son
damlasına kadar düşmanla çarpışmış; sonunda gürleyen topların sesleri, fethi müjdeleyen tekbir sedaları arasında Bizans
düşmüş ve feth gerçekleşmiştir. İstanbul’u
fethetmeyi kendisine nasip ettiği için Rabbine hamd ederek şükür secdesine kapanan genç hükümdar, çıkardığı bir fermanla;
can, mal, ırz, namus emniyetini, inanç hürriyetini garanti altına almıştır. Fatih Sultan
Mehmet, gayr-i müslimlere bile yardım elini
uzatmış, yoksulları doyurmuş, adaleti yerleştirmiş ve zulme son vermiştir. O, sadece
İstanbul’u değil, gönülleri de fethetmiştir.
Böylece İstanbul kısa zamanda dünyanın,
ilim, sanat, teknik ve kültür merkezlerinden
biri haline gelmiştir.
Değerli Müslümanlar!
Cenâb-ı Hakk: “Ey iman edenler!
Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz. O
da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta
sabit kılar.”(2) “Mallarınızla canlarınızla
Allah yolunda savaşın. Eğer bilirseniz
4
Hutbemi, Arif Nihat Asya’nın bir şiiriyle ile bitirmek istiyorum:
Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden1
Senin de destanını okuyalım ezberden1
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden1
Elde sensin dilde sen1 gönüldesin baştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..
KAYNAK:
1- Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 225.
2- Muhammed, 47/7
3- Tevbe, 9/41
Firhist’e Geri Dön
25
2004 HUTBELERİ
1
04-Haziran
DUA İBADETTİR
Değerli Mü’minler!
Dua, ibadetin özüdür. İnsanın, bedenen yeme ve içmeye muhtaç olduğu gibi
ruhen de dua etmeye, yalvarıp yakarmaya
ihtiyacı vardır. İnsan aciz bir varlıktır. İstediği her şeyi elde edemez; her ihtiyacını
kendisi karşılayamaz; başına gelecek her
bela ve musibete de karşı koyamaz. Kendi
durumunu düşünen her insan Yüce Yaratana mutlaka ihtiyaç duyar, O’na dua ve niyazda bulunur. Bu ihtiyaç insanda fıtrîdir.
Bu ihtiyaç, her vesile ile değişik şekillerde
kendini gösterir.
Dua; inanma, dayanma ve isteme
ihtiyacı içerisinde bulunan insanı; rahmeti
sınırsız, mutlak kudret sahibi olan Allah’a
bağlayan, manevi bir bağdır.
3
etmeliyiz. Dualarımızı eylemle destekleyerek fiili duaya çevirelim. Peygamberimiz
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Kul, elini
açarak Allah’tan hayır bir şey dilerse;
Yüce Allah, kulunun elini boş olarak
geri çevirmekten haya eder” (4) Bu
hadîs-i şerîften; içtenlikle yapılan duaların
kabul göreceği anlaşılmaktadır. Bir başka
hadîs-i şerifte de: “Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O,
haddi aşanları sevmez. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk
yapmayın. Allah’a, (azabından) korkarak
ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere çok
yakındır.” (5) buyurulur.
Yüce Allah: “Rabbinize yalvararak
ve gizlice dua edin, O’na korku ve
ümitle dua edin” (6) buyurarak duanın
nasıl yapılacağını bildirmiştir.
Muhterem Müslümanlar!
İnsan, sadece sıkıntılı olduğu
zaman değil; rahatlık anında da çokça dua
etmeli ki sıkıntılı anında yapmış olduğu
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Dua; ıstırapların, maddi ve manevi
dertlerin şifa menbaıdır. Dua, ümit ve huzur
kaynağıdır; yaşama aşkını dirilten bir rahmettir. Peygamberimiz (s.a.v) duayı; rahmet kapılarının anahtarı, müminin silahı,
dinin direği, ibadetin özü olarak nitelendirmiştir.(1) Çünkü dua etmenin özünde
Allâh’a teslim olmak, O’na kulluk etmek bilinci vardır.
Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua
edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler
aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.”(2) “Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben
(onlara çok) yakınım. Bana dua edince,
dua edenin duasına cevap veririm. O
halde, doğru yolu bulmaları için benim
davetime uysunlar, bana iman etsinler.”
(3) buyurarak, kendisine dua edilmesini istemekte, yapılan duaları da kabul edeceğini müjdelemektedir.
Aziz Müminler!
Kabul edileceğini ümit ederek dua
4
duaları kabul görsün.
İnsan, elde etmek istediği şeyin
maddi sebeplerine de baş vurmanın şart
olduğunu bilmeli, bununla birlikte Cenâb-ı
Allâh’a da dua etmelidir. Dua etmek hiçbir
zaman bir Müslüman’ı tembelliğe sevk etmemelidir. Bir hastanın ilaç kullanmaksızın:
“Allah’ım şifa ver” diye dua etmesi yanlış
olduğu gibi; ilaç kullandığını düşünerek Allah’tan şifa dilememesi de doğru değildir.
Özetle, isteklerimizin gerçekleşmesi,
sıkıntı ve dertlerimizin bitmesi için önce
üzerimize düşeni yapmalıyız, sonra da Allah’a dua etmeliyiz. Duayı hayatımızın bir
parçası haline getirmeli, her zaman Allah’a
içtenlikle yalvarmalıyız.
KAYNAK:
1- Tirmizi, No: 3368-69.
2- Mü’min, 40/60.
3- Bakara: 2/186.
4- Tirmizi No: 3556.
5- İbn’i Hanbel, III, 18.
6- Ârâf, 7/55,56
Firhist’e Geri Dön
26
2004 HUTBELERİ
1
11-Haziran
MADDÎ VE MANEVÎ TEMİZLİK
Muhterem Müslümanlar!
İnsanların yaşadığı sıkıntılardan pek
çoğunun sebebi, insanların ruh dünyasında
meydana gelen bozulmadır. Zulümlerin, yıkımların, katliamların, haksızlıkların; hasılı
insanlara, diğer yaratıklara ve çevreye
karşı işlenen bütün cinayetlerin ve kötülüklerin temel sebebi, insanın iç dünyasında
meydana gelen bozulmadır. Bir bakıma düşünce ve duygu kirliliği diyebileceğimiz bu
kirlenme ile kalbi kirlenmiş insanlar, zulüm
ve kötülük işlemekten asla çekinmezler.
Duygu ve düşünce kirlenmesi, insanı insan
yapan ve kişinin iç dünyasını süsleyen ahlâkî faziletleri bırakıp kötülüklere yönelmekle kendini gösterir.
Kalbi temiz olmayan insanlar, sevgi,
saygı, adalet, ihlas, fedakarlık, doğruluk,
3
sine girmektedir. Halbuki Allah fesadı ve
bozgunculuğu sevmez. Nitekim bir ayet-i
kerimede Yüce Allah şöyle buyurur: "İnsanlardan öyleleri vardır ki, iş başına
gelince yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip, nesilleri bozmak için çalışır, Allah bozgunculuğu
sevmez." (1)
Bu ayet, ormanların yakılmasına sebebiyet vermenin ve çevreyi tahrip etmenin, bozgunculuk kapsamına girdiğini
göstermektedir. Bozgunculuk ise, manevî
kirliliğinin en belirgin özelliklerindendir.
Çünkü Müslüman’ın, bozguncu(müfsit)
değil, düzeltici, yapıcı ve ıslah edici olması
gerekir. Allah bozguncuları sevmez, fakat
düzeltici ve yapıcı olanları sever. Sözlerimi
bir hadis-i şerifle bitiriyorum: "Kıyamet koparken birinizin elinde bir fidan olur da,
dikmeye fırsat bulursa mutlaka onu diksin.” (2)
2
Firhist’e Geri Dön
dürüstlük ve cömertlik gibi ahlâkî faziletlerden yoksun kalırlar. Böyle insanlardan her
türlü kötülük beklenebilir.
Değerli Müminler!
İnsanların iç dünyasında meydana
gelen kirlenmenin olumsuz etkileri, hayatın
pek çok alanında yoğun bir şekilde ortaya
çıkmaktadır. Bu olumsuz etkilerden biri de,
içinde yaşadığımız çağda insanlığın karşılaştığı en ciddi problemlerden biri olan
çevre sorunları ve çevre kirliliğidir. Bu
büyük sorunun nedeni de temelde manevî
kirlenmedir. Bu yüzden her şeyden önce insanları, bencilce davranışlara, haksızlığa,
zulme ve bozgunculuğa iten manevî kirlilikten arındırmak gerekmektedir.
Muhterem kardeşlerim!
Kur'an-ı Kerim'de tabiatın korunmasına dair doğrudan emirler vardır. Hz. Peygamberin de ormanları korumaya ve ağaç
dikmeye yönelik pek çok söz, fiil ve uygulaması bulunmaktadır. Bunun yanında çevreyi kirletmek, çevreye zarar vermek, bitki
örtüsünü tahrip etmek ve ormanların yanmasına sebep olmak, ‘fesat’ kavramı içeri4
KAYNAK:
1- Bakara, 2/205
2- Ahmet b. Hanbel, III/184,191
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
27
2004 HUTBELERİ
1
18-Haziran
ÜLKEMİZİ KALKINDIRMAK
TOPLUMSAL BİR GÖREVDİR
Değerli Müminler!
İnsanın yaratılış gayesi Allah’a ibadet etmektir.(1) Yüce Allah’ın razı olduğu
bütün söz ve davranışlar geniş anlamda
ibadet sayılır. Kişinin yoldaki bir taşı kaldırıp atması, bir engeli gidermesi, güçsüz,
yaşlı, engelli ve özürlülere yardımcı olması
ibadet olduğu gibi; helâl yoldan kazanması,
İslâmî prensiplere uygun olarak ticaret yapması(2), topluma karşı sosyal yükümlülüklerini yerine getirmesi de ibadettir. Nitekim
Kur’an-ı Kerim; Cuma namazı eda edildikten sonra Müslümanlara yeryüzüne dağıl3
rak elde edilecek tasarrufların verimli, üretken ve istihdamı artıracak alanlara kaydırılmasını ister; tasarrufların üretime katkıda
bulunacak şekilde değerlendirilmesini teşvik eder.
Değerli Müminler!
Toplumsal hizmet ve yatırımların
hem dünya, hem de ahiret hayatında karşılığı görülecektir. Nitekim Cenâb-ı Allâh:
“Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir.”
(6) “Kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükafatını görecektir” (7)
“Kim salih bir amel işlerse kendi lehine
işlemiş olur. Kim de kötülük yaparsa
kendi aleyhine yapmış olur. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (8) buyurur.
Muhterem Müslümanlar!
Tasarruflarımızı yatırıma dönüştürerek üretim ve istihdamın artmasına katkıda
bulunalım. faydalı ve öncelikli yerlere yatırım yapalım.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurur “(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi
kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
malarını ve Allâh’ın nimetlerinden nasiplerini aramalarını tavsiye etmiştir. (3)
Aziz Kardeşlerim!
İslâm dini helal yoldan servet sahibi
olmayı teşvik etmiş; elde edilen servetin
bütün insanların faydasına olacak şekilde
değerlendirilmesini istemiştir. Nitekim
Kuran-ı Kerim’de: “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın” (4) “Size ne oluyor da, Allah
yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki
göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.” (5)
buyurularak bütün nimetlerin asıl sahibinin
Allah olduğu bildirilmiştir. İnsan bu nimetleri
Allah’ın rızasına uygun bir şekilde değerlendirdiği takdirde hakkını vermiş, şükrünü
eda etmiş olur. Meşru ölçüler içerisinde yapılan her türlü sosyal yardım ve yatırım yaparak iş alanı oluşturmak da sadakadır.
İktisadi kalkınma, yatırımların artış oranına
bağlı olarak hızlanır. Bütün nimetlerin insanların menfaati için kullanılıp değerlendirilmesi gerekir. İslâm, gereksiz
harcamaları, israfı, lüks tüketimi yasaklaya4
Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (9)
“ Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek
onları Allah yolunda harcamayanları
elem dolu bir azapla müjdele. O gün
bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak
da onların alınları, böğürleri ve sırtları
bunlarla dağlanacak ve ‘İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir.
Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!’ denilecek”. (10)
KAYNAK:
1- Zariyat,51/56)
2- Buhârî, Nefekât: 1; Büyû: 15; Döndüren Hamdi; Delilleriyle
Ticaret ve İktisat İlmihali, Erkam Yay. İstanbul 1993, sh. 8-9
3- Cuma: 62/10-11
4- Münafikûn, 63/10
5- Hadid, 57/10
6- Bakara,2/197
7- Zilzal, 99/7
8- Casiye, 45/15
9- Bakara,2/195
10-Tevbe, 9/34--35
Firhist’e Geri Dön
28
2004 HUTBELERİ
1
25-Haziran
İSLAM KOLAYLIK DİNİDİR
Değerli müminler!
İslâm dininde aşırılığın ve zorluğun
yeri yoktur. Dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslâm dini, insanlık için dünya
ve ahiret saadetini temin etmek üzere gönderilmiştir. Bu yüce dinin, evrensel niteliklerinden birisi de kolaylık dini olmasıdır.
İnsanı gücü nispetinde sorumlu tutan İslâm
dini, insanları zora ve sıkıntıya sokmak için
gelmemiştir. O’nun gayesi, insanların iç ve
dış dünyalarının saflığını, sadeliğini, berraklığını korumaktır. Konuyla ilgili olarak
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah
size kolaylık diler, zorluk dilemez.” (1)
Şu ayet-i Kerîmeler de İslâm’ın kolaylık
prensibini vurgulamaktadır. Allah uğrunda
hakkıyla cihat edin. O sizi seçti ve dinde
üzerinize hiç bir güçlük yüklemedi. Babanız
İbrahim’in dinine uyun. Allah sizi hem daha
3
Hz. Aişe der ki: “Resûlullah iki şey
arasında muhayyer bırakıldığında,
günah olmadığı sürece mutlaka en kolayını seçerdi. Günah olursa, bundan en
uzak insan O, olurdu” (6)
Değerli Müminler!
Hz. Peygamber daima işlerin kolay
olanını tercih ederdi. Kolaylık konusunda
Peygamberimizin şu veciz hadisine kulak
verelim: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” (7)
Bu âyet ve hadislerden anlaşılıyor
ki, dinde esâs olan zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak ve sevdirmektir. Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber, bu
istikametteki uygulamasını ümmetine bizzat kendisi örnek olarak göstermiştir. Hz.
Peygamber’in, tavsiye ve öğütlerinde öngördüğü bu kolaylık prensibine uyulmalıdır.
KAYNAK:
1- Bakara, 2/185
2- Hacc, 78
3- Maide, 6
4- Nesai, İman, 28
5- Buhari, İman, 29
6- Müslim, Sahih, Fedail, H. No: 20, 77
7- Buhari sahih, ilim b,11,cihad 164.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
önce hem de bu Kur’an’da Müslüman diye
isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve
örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve
örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru
kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın. O sizin
sahibinizdir. O ne güzel sahip, ne güzel
yardımcıdır! (2) “Allah size herhangi bir
güçlük çıkarmak istemez” (3)
Hz. Peygamber, her konuda olduğu
gibi, dinin kolaylık prensibini hayata geçirmek konusunda da en iyi örnektir.
Aziz Müminler!
Hz. Peygamber (sav) de hadisi şeriflerinde: "Muhakkak ki din kolaylıktır." (4)
buyurmaktadır. Her şeyde olduğu gibi bu
konuda da Peygamberimizin hayatı ve uygulamaları bize en güzel örnektir. Bir hadisinde Peygamberimiz Allah'ın sınırlarından
ayrılmamayı ve sınırları aşmamayı Müminlere hatırlatmış ve dinin kolay olduğunu belirtmiştir: Peygamberimiz ; "Bu din,
kolaylık dinidir. Kimse dini geçmeye çalışmasın, (başaramaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) üstünlük dinde
kalır" buyurmuştur. (5)
4
Firhist’e Geri Dön
29
2004 HUTBELERİ
1
02-Temmuz
ALLAH İÇİN SEVMEK
Değerli Mü 'minIer!
Sevgi, en güzel hasletlerden biridir.
Allah için sevmenin önemi büyük olup, bu
sevgi, çıkar endişesi olmayan bir sevgidir.
Bunun için de değerlidir. Böyle bir sevginin
kaynağı, Allah inancı ve Allah sevgisidir.
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur: "iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman
etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmeye
yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi?
Aranızda selamı yaygınlaştırınız!”[1]
Ebedi hayata inanan herkes, Cennete girmek ister. Cennete girmek için, Al3
lunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar.
İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir”[2]
Kıyamet günü Yüce Allah şöyle buyurur: “Benim için birbirini sevenler neredeler? gelsinler, Arşımın gölgesinden
başka hiçbir gölgenin bulunmadığı
bugün onları gölgelendireyim!"[3]
Bu kutsi hadiste dikkati çeken nokta,
Allah için birbirini sevmektir Kıyamet gününde, dünya hayatı boyunca yapılan iyikötü bütün işler olduğu gibi karşımıza
çıkarılacaktır. Kötü işler yapan insanlar,
bunun sıkıntısını kıyamet gününde çekeceklerdir. Kur'an da şöyle buyurulur: "Kişinin, kardeşinden, annesinden,
babasından, eşinden ve çocuklarından
kaçacağı günde, kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o
gün, onlardan herkesin kendini meşgul
edecek bir işi vardır."[4]
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lah'ın varlığına ve birliğine inanmak gerekir.
İmanın hayata yansıması özellikle insanlar
arasındaki ilişkilerde kendisini gösterir.
İnsan sosyal bir varlık olup toplu olarak yaşamak zorundadır. Allah, toplumun sağlam
temeller üzerine kurulmasını ister. Bu da,
birbirine güvenmenin, dayanışma içinde olmanın, karşılıklı fedakarlıkta bulunmanın
ve birbirini sevmenin topluma hâkim olmasına bağlıdır.
Aziz Cemaat!
Bütün güzelliklerin temelinde sevgi
vardır. Birbirine sevgi ile bağlanmış insanlardan oluşan toplum, güçlü bir toplumdur.
Güçlü bir toplumun oluşturulması herkesin
yararına olur. Birbirini seven toplumları,
Allâh da sever ve onlardan razı olur.
Cenâb-ı Allâh şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden
dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine
öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları
sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar
mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere
karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yo4
Sıkıntıların had safhaya ulaştığı, çarelerin tükendiği bu anda insanlar bir ümit
ışığı, bir sığınacak yer ararlar. O çetin
günde Cenâb-ı Hakk birbirini seven insanlara merhamet eder, onları himayesine alır
ve onların işlerini kolaylaştırır.
KAYNAK:
[1] Müslim, İman,93
[2] Mâide, 5/54
[3] Müslim, Birr, 37
[4] Abese,80/33-37
Firhist’e Geri Dön
30
2004 HUTBELERİ
1
09-Temmuz
İSLAM’DA ADALET
Aziz Müslümanlar!
Adalet: Düzenli ve dengeli davranmak, her şeyin hakkını vermek, demektir.
İslam Dini’nde adalet: Kültür, bilgi,
mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden insanlara, insan olmaları yönünden
eşit davranmak ve haklarını vermek demektir.
Kur’an-ı Kerim’de adaletle ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman
edennler! Adaleti titizlikle ayakta tutan
ve Allah için şahitlik eden insanlar olun.
Hükmünüz veya şahitliğiniz velev ki,
kendiniz veya ananız, babanız, yakın hı3
Görüldüğü üzere, Hz. Peygamber,
adalet konusunda aracı olmak isteyenleri
çok yakını da olsa sert bir şekilde reddetmiş, suçluya layık olduğu cezasını vermekte en ufak bir tereddüt göstermemiştir.
Konuyla ilgili olarak başka bir hadislerinde
Peygamber Efendimiz (s.a.s.] şöyle buyururlar: “Adil, bilgili ve başarılı hükümdarlar; hısım, akraba ve Müslümanlara
karşı yumuşak kalpli ve şefkatli olanlar;
aile efradı kalabalık olduğu halde harama el uzatmayıp, haramdan uzak kalmaya çalışanlar cennet ehlidir.”
Aziz Müslümanlar!
İlim ve fikir sahipleri, adalet için bakınız neler söylemişlerdir.
2
Firhist’e Geri Dön
sımlarınızın aleyhine olsun. İsterse
onlar, zengin veya fakir bulunsunlar.”1
“Şüphesiz ki Allah size emanetleri
ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi
emreder...”2
Sevgili Peygamberimizin, hak ve
adaletle ilgili birçok hadisleri vardır. Bunlardan birkaç örnek verelim.
Birgün Kureyş kabilesinden asil bir
kadın hırsızlık yapmıştı. 0 kadını cezalandırmaması için Ashabdan Üsameyi Peygamberimize gönderdiler. Bu duruma kızan
ve üzülen Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Nasıl oluyor da bazı kimseler,
Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya
kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden
asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca,
onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir
kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık
yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”3
4
Kötülüğü adaletle, iyiliği de iyilikle karşıla.
Adalet dünyadan kalkarsa, insan hayatına
değer verecek bir şey kalmaz. ülkeler kılıçla alınır, ancak adaletle korunur.
Adalet, kutup yıldızı gibi yerinde durur. Geri
kalan herşey onun çevresinde döner.
Haksız olanlar, adaleti zulüm sanırlar.
Kılıcın yapamadığını adalet yapar.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
KAYNAK:
1 Nisa, 135
2 Nisa, 58
3 Buhari Hudud 12, Müslim Hudud, 8-9.
Firhist’e Geri Dön
31
2004 HUTBELERİ
1
16-Temmuz
MÜ’MİNİN BAZI ÖZELLİKLERİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah insanı boş yere yaratmamış, akıl ve şuur vererek kendisini iman ve
ibadetle yükümlü kılmış, dünya hayatında
onu imtihana tabi tutmuştur.
Nitekim, Yüce Allah, "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?"[1] buyurmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde insandan beklenen davranışlar üzerinde durulmuş ve onun nasıl bir yaşam içerisinde
olması gerektiği yolunda emirler ve yasaklar koyulmuş ve tavsiyelerde bulunulmuştur.
Aziz Mü'minler!
Kur’an-ı Kerîm’de başta Mü'minler
olmak üzere tüm insanların sahip olması
3
lerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba
uğrar " : "Onlar, kendilerine Rabblerinin
ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör
ve sağır kesilmezler." "Onlar, "Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz
aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle diyenlerdir.",
"İşte onlar, sabretmelerine karşılık Cennetin yüksek makamlarıyla mükafatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve
selamla karşılanacaklardır.", "Orada
ebedi kalırlar. Orası güzel bir durak ve
ne güzel bir konaktır." [5] buyrulmaktadır.
Bu ayetlerde inançlı olanların ve yararlı işler yapanların kötülüklerinin iyiliklere
çevrileceği anlatılmakta, tövbe eden ve yararlı iş yapanların arınmış kimseler olacakları vurgulanmaktadır.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gereken ideal özellikler üzerinde durulur ve
şöyle buyurulur: "Rahman'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen
kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları
zaman, onlar, "Selam!" der (geçer)ler
."[2] "Onlar, Rablerine secde ederek ve
kıyamda durarak geceleyenlerdir .”[3]
Bu ayetler; toplumda huzuru ve barışı sağlamaya yönelik uyarıları içermekte,
manevi olgunluk kazanmaları için kulların
Rablerine karşı, görevlerini namazlarındaki
secde ve kıyamlarıyla ortaya koyduklarını
anlatmaktadır.
Bir diğer ayette de; "Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları bu ikisi arası
dengeli bir harcamadır.”[4] buyrularak, iktisatlı davranma, israftan uzak durma gibi
temel ahlaki değerlere işaret edilmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Diğer ayetlerde ise: "Onlar, Allah
ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere Allah'ın haram kıldığı
cana kıymayan ve zina etmeyen kimse4
KAYNAK:
[1] Kıyâme, 75/36
[2] Furkan, 25/63,
[3] Furkan,25/64
[4] Furkan, 25/67
[5] Furkan, 25/68-76
Firhist’e Geri Dön
32
2004 HUTBELERİ
1
23-Temmuz
FATİHA SURESİNİN
ÖĞRETTİĞİ HAKİKATLER
Muhterem Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerîm’in ilk suresi olan Fatiha, Kur’an’ın özünü ve İslâm'ın temel
esaslarını içermektedir. Allah’ı sıfatlarıyla
tanıtmakta, O’na nasıl iman ve ibadet edileceğini öğretmekte, dünya ve ahiret mutluluğuna giden yolu göstermektedir.
Şimdi bu suredeki ayetleri teker
teker ele alalım. “Hamd, alemlerin Rabbi
Allah’a mahsustur, O rahmandır, rahîmdir” buyruğu ile, Yüce Allâh’ın çok merhametli olduğunu, yaratıkları terbiye ettiğini,
besleyip büyüttüğünü anlıyor ve O’nun birliğine inanıyoruz.
“O, hesap ve ceza gününün sahibidir” diyerek gayb alemine, öldükten
3
Aziz Müslümanlar!
Her gün kıldığımız namazların her
rekatında fatihayı okuyoruz. Aslında her
okuyuş, bize Fatiha'nın sunduğu temel ilkelere uymayan her söz ve davranıştan uzaklaşmamız için bir uyarıdır.
Değerli Mü’minler!
Bu surede Allah'tan nelerin ve nasıl
isteneceğinin âdâbı da öğretilmektedir.
Buna göre âdâp, önce ne istediğimizi bilmek, sonra ona gerçekten ihtiyacımız olduğunu belirtmek, daha sonra da onu elde
etmek için yapılması gerekeni yapmaktır.
Hutbemizi bir Hadis-i Kudsî ile bitirmek istiyorum: "Namazı kulumla aramda
ikiye ayırdım. Yarısı benim, yarısı kulumundur. Kuluma istediği verilecektir.
Kul; "Elhamdülillâhi rabbil âlemîn" dediği zaman Allah: "Kulum bana hamd
etti, senada bulundu" der. Kul: "Errahmânirrahîm" deyince, Allah: "Kulum
beni övdü" der. Kul: "Mâliki yevmi'ddîn" dediği zaman, Allah: "Kulum beni
yüceltti" der. Kul: "İyyâkena'büdü ve iyNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sonra dirilmeye, cennet ve cehennemin
hak olduğuna, dünyada yapılan her işin
ahirette mutlaka karşılığının görüleceğine
olan kesin inancımızı dile getiriyoruz.
“Ey Allahım! Yalnız sana ibadet
ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.”
niyazıyla kulluk göstergesi olan dua ve ibadetin, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası
olduğunu itiraf ediyoruz.
“Bizi doğru yola, kendilerine
nimet verdiklerinin yoluna ilet” duasıyla
Peygamberliği, onların Allah’ın insanlık için
seçip gönderdiği müstesna insanlar olduklarını ikrar ediyor ve onların yolundan giderek hidayet üzere yaşayacağımıza söz
veriyoruz.
“Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil” derken, tevhit inancı karşıtlarından ayrıldığımızı ve her türlü batıl
inançtan uzak durarak, Allah'ın yardımını
gönülden istediğimizi dile getiriyoruz.
Böylece namazın her rekâtında Fâtiha Suresini okuyarak Kur'an'ı özetlemekle
Kur'an'a tabi olacağımıza dair Yüce Allah'a
söz vermekteyiz.
4
yâke nesteîn" dediği zaman, Allah: "Bu
benimle kulum arasındadır, artık kulum
ne isterse verilecektir" der. Kul: "İhdine's-sırada'l-müstekîme sırata'llezîne
enamte aleyhim ğayri'l-mağdûbi aleyhim ve leddâllin" dediği zaman Allah:
"İşte bu, yalnızca kulum içindir; kulumun isteği yerine gelecektir" der."[1]
KAYNAK:
[1] Müslim, Salât, 11, c.1, s297-297,
H.No:395, Çağrı Yayınları, İstanbul
19881
Firhist’e Geri Dön
33
2004 HUTBELERİ
1
30-Temmuz
HASET
Değerli Müminler!
Kardeşlik temeline oturtulmuş İslâm
toplumunda sevgi, şükür ve kanaat gibi
güzel hasletler vardır. Kin, haset, dedi
kodu, gıybet, sû-i zan gibi ahlakî zaafların
olgun Müslüman’ın hayatında yeri yoktur.
Dilimizdeki karşılığı, çekememezlik olan
haset, insanları mutsuz ve huzursuz eden
bu tür manevî hastalıklar arasında yer almaktadır.
Haset duygusunun kişiyi ne denli
tahrip ettiğini Peygamber efendimiz: “Bir
kulun kalbinde imanla haset bir arada
bulunmaz.”[1], “Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri mahveder”[2] mealindeki hadisleriyle açıkça
ortaya koymuştur. Gerçekten de, kin ve
haset, önemli sosyal problemlere yol açan
ahlakî zaafların önde gelenlerindendir. Kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlamayı he3
Müminin elinden ve dilinden hiç
kimse zarar görmez. O etrafına faydası dokunun bir kişiliğe sahip olup hiç kimsenin
iyilikte geri kalmasını istemez. Aksine o, iyilikte yarışır, ileri gidenleri takdir eder ve onlara gıpta ile bakar. Bu tür güzel
davranışları olan Mü’minler, haset duygusuna kapılmazlar. Çünkü onlar, hasedin,
ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi kulun işlemiş olduğu güzel amelleri yok edeceğinin
bilincindedir.
Muhterem Müslümanlar!
Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek,
kanaatkar olmak, nimetleri çalışarak elde
etmek, toplumda bireyler arasında sevgi,
şefkat ve dostluğun pekişmesini sağlamak
gibi islam ahlakının kazandırdığı güzel nitelikler sayesinde haset duygusu yok edilebilir.
2
Firhist’e Geri Dön
defleyen İslâm, doğal olorok bu unsurları
zedeleyecek olan her türlü davranışı da yasaklamıştır. Din kardeşliğinin ve toplumsal
birlikteliğin teşkili için öngörülen temel davranışlar, bir hadiste şu şekilde sıralanmıştır: “Dedikodu yapmayın, başkalarının
kusurlarını araştırmayın, birbirinize
haset etmeyin, birbirinizle insani ilişkilerinizi kesmeyin, kin gütmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun!”[3]
Aziz Müslümanlar!
Haset, insanı rahatsız eden bir doygudur. Haset eden kişiler, ruhî enerjilerini
boşa harcarlar, bu yüzden de çoğu kere
hayatta başarılı ve mutlu olamazlar. Onların hayatlarına hasede dayalı eylemler
hakim olur. Gönlü haset ateşiyle yananlar,
hem kendi rahatlarını bozar, hem başkalarını rahatsız ederler. Bununla da kalmaz
ilahî takdire boyun eğmedikleri için günahkâr olurlar. Yüce Allah, her zaman okuduğumuz “Felak” suresinde haset ettiği vakit
hasetçinin şerrinden Allah’a sığınılmasını
[4] tavsiye etmiştir.
4
KAYNAK:
[1] Nesâî, Cihad, 8.
[2] Ebû Davud, Edeb, 44;İbn Mâce, Zühd, 22.
[3] Buhâri, Edeb, 57, 58;Müslim, Birr, 24, 28, 30, 32.
[4] Felak, 113/5.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
34
2004 HUTBELERİ
1
06-Ağustos
DÜNYA HAYATI
Muhterem Müslümanlar!
İnsan hayatı iki bölümden
ibarettir.Birincisi; doğumla başlayan ve
ölümle son bulan dünya hayatı, ikincisi ise;
ölümle başlayan ve sonsuzluğa dek devam
edecek olan âhiret hayatıdır. Dünya hayatı
fani, ahiret hayatı ise, bakidir. Bu sebeple
dünya hayatının nasıl bir hayat olduğunu,
bizleri yaratan yüce Rabbimiz en iyi bilir.
Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulur: "Bilin ki
dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence,
bir süs, aranızda bir övünme ve daha
çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden
3
olmak, dinine ve vatanına hizmet etmek
için çalışmak zaten dinimizin bizlere emridir. Müslüman insan daima veren el olmalı,
alan el olmamalıdır. Başkasına yük olmak
yerine, başka insanlara faydalı olmalı, onların dert ve sıkıntılarını gidermek için çalışmalıdır. Bütün bunları yapabilmek için
dünya hayatı için çalışması ve bu sayede
âhiret kazancını elde etmesi ne güzel bir
davranış tarzıdır. Bu hakikat Kur'ân-ı Kerim'de şöyle beyan edilir: "Allah'ın sana
verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak)
âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da
nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği
gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez."(4)
2
Firhist’e Geri Dön
ibarettir."(1) "Servet ve oğullar, dünya
hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi
işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”(2)
Görülüyor ki, dünya hayatı gelip geçici bir zevk ve imtihandan başka bir şey
değildir. Dünyanın cazibesine ve çekiciliğine kapılan ve ölüm ötesi bir hayat için hazırlık yapmayan insanlar şiddetli bir şekilde
ikaz edilerek onlar hakkında Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur.
"inkarcıların (refah içinde) diyar
diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın.
Azıcık bir menfaattir o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü
varış yeridir."(3)
Muhterem Mü'minler!
Burada kaçınılması gereken dünya hayatı
değil, dünya hayatına aldanıp, âhiret hayatını unutmak ve orası için hazırlık yapmamaktır. Müslüman elbette dünyasını
kazanmak için çalışacaktır. Çoluk çocuğunun rızkını temin etmek,insanlara faydalı
4
KAYNAK:
1- Hadid, 20
2- Kehf, 46
3- Al-i îmran, 196-197
4- Kasas, 77
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
35
2004 HUTBELERİ
1
13-Ağustos
REGAIP KANDİLİ
Muhterem Müslümanlar!
Kameri hesapla Recep ayının ilk
Perşembesini Cuma gününe bağlayan
gece Regaip Kandili’dir. Bu yıl Regaip Kandili 19 Ağustos Perşembe gününü, 20
Ağustos Cuma gününe bağlayan gecedir.
Regaip, elde edilmesi arzu edilen
değerler demektir. Bu mübarek gecede,
Yüce Mevla kullarına bol bol rahmet ve hibede bulunduğu için bu adı almıştır.
Regaip gecesinin içinde bulunduğu
Recep ayı, halk dilinde "üçaylar" olarak
3
Ey Allah'ı seviyorum diyen insan! Kulluk
vazifeni yapabiliyor musun?
Peygamberimi seviyorum diyen Müslüman!
O’nun sünnetini, ahlakını yaşıyor musun?
Kitabım Kur'an'dır dediğin halde emirlerine
sarılıp yasaklarından sakınıyor musun?
Allah'ın nimetlerini yediğin halde, şükrünü
yerine getiriyor musun? Aç, biilaç, yoksul,
kimsesiz, fakirleri koruyup, gözetiyor
musun?
Ölümün hak olduğuna şüphe yok. Şu anda
ölüme hazır mısın? Kendi kusurlarını düzeltip tövbe ediyor musun?.
Geçen yılın bu mübarek gününde seninle
beraber oldukları halde şu anda göremediğin eşin, dostun, akraba ve arkadaşlarını
düşünüp kendine çeki-düzen verebiliyor
musun?
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
anılan rahmeti, bereketi ve mağfireti bol
olan manevi bir ticaret mevsimine girişimizin habercisidir. Recep ayı Kur’an’da
haram aylar diye anılan dört aydan bir tanesidir. Regaib gecesinin böyle bir ayın
içinde yer alması, aynı zamanda bu gecenin önemini de ifade etmektedir. Konuya
ilişkin ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah katında ayların sayısı onikidir
Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu
Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o
aylarda kendinize zulmetmeyin.”(1)
Hz. Peygamber’in yaptığı şu dua üç
aylara verdiği önemi belirtmektedir: "Allah'ım! Recep ve Şaban aylarını bize
mübarek eyle ve bizi Ramazan'a kavuştur."(2)
Muhterem Mü'minler!
Bu mübarek günler ve geceler, Kendimizi denetleme ve değerlendirme bakımından çok önemlidir. Bir kere daha
geçmişimizin muhasebesini yapıp geleceğe hazırlıklı olmanın tedbirlerini almalı ve
düşünmeliyiz.
4
Evet, bütün bunları kendimize sorup
bir durum değerlendirmesi yapmak, bu mübarek günlerin ve gecelerin şuuruna varmak demektir.
Aziz Mü’minler!
Bu insanî ve İslamî ölçülerle düşünür, kötülüklerimizden, kötü alışkanlıklarımızdan vazgeçer, tövbe eder, geleceğimizi
daha iyi değerlendirmeye azmeder, karar
verirsek; her günümüz kandil geceleri gibi
başarılı, sonumuz da bayramlar kadar sevinçli olur.
Bu geceye mahsus bir ibadet şekli
olmamakla beraber gündüzünü oruçlu geçirmek, muhtaçlara yardımda bulunmak,
varsa dargın olduğumuz kişilerle barışmak,
anne ve babalarımızın, büyüklerimizin ellerini öpüp dualarını almak, geceyi Kur'an
okumakla, ve salat-ü selam getirmekle,
tövbe istiğfar etmekle ihya etmemiz uygun
olur.
Hepinizin kandilini tebrik ediyorum.
KAYNAK:
1- Tevbe 9/36
2- Ahmet b. Hanbel, Müsned 1/259
Firhist’e Geri Dön
36
2004 HUTBELERİ
1
20-Ağustos
ALLAH'IN RIZASINI TALEP
Muhterem Müslümanlar!
Bitmez tükenmez emel ve gayelerle
sımsıkı sarıldığımız, şu dünya hayatı fanidir. Ve burası ancak ve ancak bir imtihan
yeridir. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de,
"O, Allah, ölümü ve hayatı hanginizin
daha güzel amelli olduğunu İmtihan
etmek için yaratmıştır."(1) buyuruyor.
Bir İmtihan yeri olan dünyamızda
Allah yolunda yapılan çalışma ve çabalamalar bir kıymet ifade eder. Buna karşılık
sırf dünya menfaati, makam ve mevki hırsı
İle para peşinde sarf edilen çabalar, didinme ve uğraşmalar boştur. İnsanı ancak
3
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'de bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: "Cennet
ehli, Cennete girdiğinde yüce Allah onlara:
-Başka bir şey arzu ediyorsanız arttırayım diye soracak. Onlar da:
-Ya Rab bu içinde bulunduğumuzdan
daha üstün ne olabilir ki? derler.
Allah Teala da:
-Benim rızam. Bundan böyle ebediyyen
size gazab etmeyeceğim (sizden hep
razı olacağım) buyuracak. "(3)
O halde Muhterem Müslümanlar!
Ecel ile aramızda kıl payı bir farkın
bulunduğu, canımızı ne zaman alacağını
bilmediğimiz Azrail’in her an beraberimizde
olduğu, şu kısa ömrümüzün kalan sayılı
günlerinde yapacağımız en doğru İş; Allah'a yalvarmak, O'na yönelmek ve ibadetlerimizi İhmal etmemek olmalıdır.
Şayet sürdüregeldiğimiz yaşantımızda, İslam’ın ruhuna uygun olmayan bir
davranış varsa, artık "dur" demeli, içinde
bulunduğumuz durumdan sıyrılıp kurtulmaNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
felaket ve hüsrana sevkeder.
Bu dünyadan, nice zenginler gelip
geçmiştir. Fakat bir düşünün, onların mallarından, mülklerinden, saray ve köşklerinden, hazineler dolusu altınlarından geriye
ne kalmıştır. Onlar nereye gittiler ve gittiklerinde yanlarında ne götürebildiler? Allah
için sarfedilmeyen dünya malı ahirette geçerli değildir. Orada geçerli olan imandır.
Allah rızası için yapılan salih amellerdir.
Aziz Müslümanlar!
Dünya malından daha hayırlısını
Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle
beyan ediyor: “Rasülüm de ki: Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim
mi? (Allah’a karşı gelmekten sakınıp, fenalıklara dalmaktan) korkanlar için Rableri katında altlarında ırmaklar akan
Cennetler vardır. Onlar orada temelli kalacaklardır. Ve yine orada tertemiz eşlerle, en büyük nimet olan Allah
Teala’nın rızası vardır. Allah kullarının
hal ve işlerini hakkıyla görücüdür.”(2)
4
lıyız. Saadet ve kurtuluş Allah'a kulluk
etmek, iyi amel ve hareketler yapmak, her
şeyden önemlisi O'nun rızasını kazanmak
için çalışmaktır.
Şunu bilmeliyiz ki, Allah'ın rızasını
kazananlar kurtulur. O'ndan yüz çevirenler
ise helak olur,
Ne mutlu Allah'ın rızasını kazanabilenlere, Müjdeler olsun gerçek müminlere.
KAYNAK:
1- Mülk Sûresi: 3
2- Al-i İmran Sûresi: 15
3- Buhari, Rikak 51; Müslim, Cennet 9.
Firhist’e Geri Dön
37
2004 HUTBELERİ
1
27-Ağustos
30 AĞUSTOS ZAFERİ
Şanlı tarihini altın sayfalarla süsleyen Müslüman Türk Milleti'nin unutulmaz
zaferlerinden 30 Ağustos Zafer Bayramının
82. yıldönümünü idrak ediyoruz.
1071'de kazanılan Malazgirt Zaferini
müteakip Anadolu'ya ayak basışımızdan itibaren, düşmanlarımızın Türk Milleti’ne
karşı her alandaki saldırıları devam edegelmistir.
Bu saldırılar, Haçlı Seferleri ile başlayıp yüzyıllarca sürmüş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi ile sonuçlanan 1.
Dünya Savaşından sonra yapılan Mondros
Mütarekesi ve Sevr Antlaşmaları ile topraklarımız düşmanlar tarafından istila edilmişti.
Bu istilayı ve taksimi asla kabul etmeyen kahraman ecdadımız; topyekün bir
mücadeleye atılmak zorunda kaldılar. Ta3
siperdekiler hiç biri kurtulamadan kamilen şehit düşüyor, ikinciler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar imrenilecek
bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz.
Şehit olanı görüyor, üç dakikaya kadar
şehit olacağını biliyor, en ufak bir fütur
bile getirmiyor, sarsılmak yok. Okuma
bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim cennete
gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. bu,
Türk askerindeki imanı ve ruh kuvvetini
gösteren şayan-ı hayret ve şayan-ı tebrik bir misaldir."(1)
Muhterem Mü'minler!
30 Ağustos Zaferi Türk topraklarının
işgal; Türk Milleti'nin de asla esir edilemeyeceğini, Türk Bayrağı’nın gönderden indirilemeyeceğini ve Ezan-ı Muhammedi'nin
gök kubbemizde dindirilemeyeceğini bütün
dünyaya ilan eden kutsal bir zaferdir.
Bu zafer; namusumuzu ve mukaddes değerlerimizi düşman tasallutundan
kurtarmakla kalmamış, esaret altında bulunan diğer Müslüman milletlere de ilham
kaynağı olmuştur.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
rihe Türk İstiklal Savaşı olarak gecen bu
büyük mücadelenin tek hedefi, Türk istiklalinin ve Türk vatanının düşmandan kurtarılmasından ibaretti.
Aziz Müslümanlar!
Hürriyet; ancak savaş meydanlarında kazanılan zaferlerle elde edilebilir.
Yüce Allah, vatan ve hürriyet yolunda mücadele ederken izlenmesi gereken yolu şu
şekilde bildirmektedir: "Sizinle savaşan
düşmanlarla Allah yolunda siz de savaşın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah
aşırı gidenleri sevmez." (Bakara 190)
"Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olan sizsiniz. " (Al-i İmran 119)
Yokluklar içinde ve en zor şartlarda;
üzerine saldıran yedi düvele karşı, tarihte
benzeri görülmemiş bir destan yazan Müslüman Türk Milleti’nin savaş meydanındaki
kahramanlığını ve azmini Başkumandan
Gazi Mustafa Kemal söyle anlatıyor: "Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz
metre idi. Yani ölüm muhakkak. Birinci
4
Bizi hür yaşatan, sayısız nimetleri
yanında canımızdan aziz bildiğimiz güzel
vatanımızı bize bahşeden yüce Rabbimize
sayısız hamdü senalar olsun. Bu vesileyle
canlarını feda ederek milletimize hür bir
vatan bırakan aziz şehitlerimizi rahmetle,
gazilerimizi saygıyla anıyoruz.
KAYNAK:
1- Ruşen Eşref, Mustafa Kemal Çanakkaleyi Anlatıyor 1981, s. 22
Firhist’e Geri Dön
38
2004 HUTBELERİ
1
03 - Eylül
HAYVANLARA MERHAMET
Muhterem Müslümanlar !
Yüce Allah, hiçbir varlığı, gereksiz
yere yaratmamıştır. Bütün varlıklar, Allah’ın
varlığının delili, yer yüzünün ziyneti ve süsüdür. Cenab-ı Allah, yeryüzünde yaratılan
farklı türdeki hayvan ve bitkileri, insanlığın
hizmetine sunmuştur. Nitekim Yüce Allah
bu hususta şöyle buyurmaktadır : “Sizin
için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için
bunda ibret vardır.”(1) O halde insanın
hizmetine sunularak kendisine emanet edilen bu varlıklara merhamet nazarıyla bakılmalıdır.
Aziz Müminler!
Merhamet duygusu, insanı insan
3
sahibi her canlıya yapılan iyilikten dolayı sevap vardır.” (4) buyurmuştur. Ayrıca
Hz. Peygamber (a.s.), hayvanların dövülmesi, aç- susuz bırakılması, zevk için avlanması, yavrularının telef edilmesi,
dövüştürülmesi, hedef haline getirilmesi ve
güçlerini aşan ölçüde yük vurulması gibi
kötü muameleleri hiçbir zaman tasvip etmemiştir. Bu tür davranışlarda bulunanları
ise; “Bu dilsiz hayvanlar hakkında
Allah’tan korkun”(5) diyerek uyarmıştır.
Değerli Müminler!
Bütün canlılara karşı merhamet edilmesi konusunda Sevgili Peygamberimiz
(a.s.): “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler
yeryüzündekilere karşı merhametli olun
ki, semâda bulunanlar da size rahmet
etsinler..." (6) buyurmuştur. Bu itibarla,
hayvanların haklarına saygılı olalım, onlara
eziyet etmeyelim, onlara merhametli olalım. Can taşıyan her mahlukata karşı yapılan iyiliklerde sevap olduğunu
unutmayalım.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yapan erdemlerden biri ve İslam inancının
gereğidir. Kur'an-ı Kerim'de, “Muhammed
Allah’ın elçisidir. O’na tabi olanlar da
birbirlerine karşı çok merhametlidirlerR”(2) buyurularak buna dikkat çekilmiştir. Merhamet, sadece insanlara yönelik
olmayıp, çevremizdeki bütün canlıları kuşatmalıdır. Zira Yüce Allah, başta insan
olmak üzere bütün canlılara karşı merhametli davranılmasını emretmiş; insana yapılan zulüm ve haksızlığa razı olmadığı
gibi, hayvanlara da zulüm edilmesine razı
olmamıştır. Hayvanlara yapılan eziyet ve
kötü muamele, dinimizin öngördüğü rahmet
prensibiyle bağdaşmaz. Sevgili Peygamberimiz (a.s.), kedisini hapsederek açlıktan öldüren kadının Allah’ın rahmetinden
uzaklaştığını; buna karşılık susuzluktan
ölmek üzere olan bir köpeğe su vererek
onu ölmekten kurtaran kişinin günahlarının
bağışlandığını haber vermektedir.(3)
Hayvanlara iyilikle muamelede
sevap olup olmadığı konusundaki bir soru
üzerine Sevgili Peygamberimiz, “Rhayat
4
KAYNAK:
1- Nahl, 16/13.
2- Fetih, 109/29.
3- Buhârî, Şirb, 9,Edeb, 27;Müslim, Selam, 153.
4- Müslim, Selâm, 41.
5- Ebu Davud, Cihad, 44.
6- Tirmizi, Birr 16; Ebû Dâvud, Edeb 58.
Firhist’e Geri Dön
39
2004 HUTBELERİ
1
10 - Eylül
MİRAÇ KANDİLİ
Muhterem Müslümanlar!
Önümüzdeki Cumartesi gününü
Pazar gününe bağlayan gece, Miraç Kandili’dir. İslam alemi olarak böyle mübarek
bir geceyi idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşamaktayız.
Miraç; insanlığın kurtuluşu için gönderilen Sevgili Peygamberimizin yaptığı,
mukaddes ve manevi bir yolculuktur.
Birçok ilahi sırrı, hikmet ve bereketi
bünyesinde barındıran bu gece, İsra Suresi’nin ilk ayetinde şöyle ifade edilmektedir:
“Kendisine ayetlerinden bir kısmını göstermek üzere kulu Muhammed’i
bir gece Mescidi Haram’dan çevresini
bereketlendirdiği Mescidi Aksa’ya götü3
rumluluk, zamanın önemini kavrama ve
ilahi emirlere teslimiyet göstererek yüce
mertebelere erişmek vardır.
Değerli Mü’minler!
Miraç Gecesi, duygu ve düşüncelerimizi yenileyerek ilahi rahmeti kazanacak
işler yapmamız, kulluk bilincine ulaşarak
dua ve niyazda bulunmamız için bir nimettir, vesiledir. Bunun için manevi duygularımızı canlandıran, iç dünyamızı
değerlendirme imkanı sağlayan, sorumluluğumuzu hatırlatan bu geceyi iyi değerlendirelim. Duyguların ve hislerin coştuğu, dua
ve niyazların semaya yükseldiği, inananların huzur bulduğu bu gecede; gönüllerimizde ümit ve ilahi aşk kandillerini yakalım,
miracın engin mesajını ruhlarımızda hissedelim. Yüce Dinimiz İslam’ın “yaratılanı yaratandan ötürü sevme” prensibini
hatırlayarak gönül kapılarımızı herkese
açalım. Miracın, ilahî yükselişin, gönül,ve
ruh temizliğinden geçtiğini unutmayalım.
Bu duygu ve düşüncelerle, Miraç
Kandili’nizi tebrik ediyor, Miracın bir bölüNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ren Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (1)
Aziz Mü’minler!
Miraç mucizesi, biz Müslümanlar
için ilahî rahmet ve lütuflarla doludur. Miraç
olayının en önemli sonuçlarından biri, İslâm'ın beş temel esasından biri olan beş
vakit namazın farz kılınmasıdır.
Namaz, dinin direği (2) , imanın alameti (3) , amellerin en faziletlisi ve Allah’a
en sevimli olanıdır. (4) Namaz, kalbin nuru,
gönüllerin safası, takva ehlinin göz aydınlığı, mü’minlerin miracıdır. Bu sebeple, her
mü'min namaza başladığında, namazın
kendisinin miracı olduğunu dolayısıyla
Yüce Allah'ın huzurunda bulunduğunu bilmeli, namazın dışında da miraç şerefine
ermenin şuurunda olarak hareket etmelidir.
Miraç, Peygamberimizin şahsında
insanlığın önüne açılan sınırsız bir yükseliş
ufkudur. Çünkü, miracın özünde her türlü
kötülükten arınma, insanlığın yararına değerler üretme, fedakarlık, paylaşma, so4
münün gerçekleştiği Mescid-i Aksa ve çevresinde meydana gelen üzücü olayların
son bulmasını, bu kandilin İslam aleminin
birlik ve beraberliğine, insanlığın barış,
huzur ve hidayetine vesile olmasını, savaş
ve şiddetin yerini huzur ve barışın almasını
Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
KAYNAK:
1- İsra, 17/1.
2- el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 39-40.
3- el-Aclûnî, II, 40.
4- Ebû Dâvud, Salât 9, (426); Tirmizî,
Salât 127, (170); Müslim, Îman 137,
(85), Buhârî, Mevâkît 5.
Firhist’e Geri Dön
40
2004 HUTBELERİ
1
17 - Eylül
EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
İslam Dini, ilme ve bilgiye gerektiği
değeri vermiş ve bilgiye ulaştıracak bütün
meşru yolları açık tutmuştur. İlim öğrenmek
için, zaman, mekan, yaş sınırı koymamıştır.
Erkek ve kadın herkese beşikten mezara
kadar ilim öğrenmeyi emretmiş, hayatın her
aşamasında ve her safhasında kişinin
kendi durum ve konumuna göre ilimle iç
içe olmasını istemiştir.
Aziz Kardeşlerim!
Dinimizde, ilim öğrenmek ve öğretmek ibadet kabul olarak etmiştir. Bilginin
insanı yücelteceği Kur'an-ı Kerim'de şöyle
ifade edilmektedir: "RAllah, içinizden
3
nin, iyi bir eğitimle mümkün olabileceğini
hiçbir zaman akıldan çıkarmamalıyız. Sevgili Peygamberimiz, çocuğu dünyaya getirenin ona bırakabileceği en güzel mirasın,
güzel bir şekilde yetirşirilmesi olduğunu
ifade etmiştir.(6)
Muhterem Kardeşlerim!
Gerek bireysel ve gerekse toplumsal
düzeyde ilme giden yolları açma ve ilmin
önündeki engelleri kaldırma gayreti içinde
olalım. Kız olsun erkek olsun çocuklarımızın ve gençlerimizin ilim öğrenmeleri için
bütün imkanlarımızı seferber edelim. Aydınlık yarınların, bugünden imanlı, bilgili,
erdemli, donanımlı ve saygılı nesillerin yetiştirilmesine bağlı olduğunu unutmayalım.
2
Firhist’e Geri Dön
inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltirR”(1); “RHiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...”(2);
“Biz insanlara böyle misaller veriyoruz.
Bunu ancak alimler anlayabilirler.”(3);
“RAllah’a karşı ancak; kulları içinden
alim olanlar derin saygı duyarlarR”(4)
Peygamber Efendimiz de "Kim ilim
tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o
kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır."(5)
buyurmuştur.
Değerli Müminler!
Nesillerimiz bize emanettir. Nesillerin iyi bir eğitim almaları ve ahlâklı yetiştirilmeleri onların bir hakkı olduğu gibi bizim
de önemli vazifelerimizdendir. Her alanda
gerekli eğitim ve öğretimin sağlanması,
toplumsal bir ödevdir.
Yeni bir eğitim ve öğretim yılına girerken çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim ve öğretim haklarını bir kez daha
hatırlamalıyız. Onların, kendilerine, ailelerine, çevrelerine, milletimize ve insanlığa
yararlı birer birey olarak yetiştirilebilmeleri4
KAYNAK:
1- el-Mücadele 58/11
2- Zümer 39/9
3- Ankebut 29/43
4- el-Fatır 35/28
5- Müslim, Zikr 39. Ayrıca bk. Buhârî, İlim 10; Ebû
Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, Kur'ân 10, İlim 19; İbni Mâce,
Mukaddime 17
6- Tirmizi, Bir 33 (Hadis No:1952)
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
41
2004 HUTBELERİ
1
2 - Eylül
BERAT KANDİLİ
Muhterem Müslümanlar!
29 Eylül Çarşamba gününü 30 Eylül
Perşembe gününe bağlayan gece, Ramazan Ayının habercisi mübarek Berat Kandili’dir. Yüce Allah’ın affına, merhametine,
yardım ve bereketine vesile olan bu geceye erişmenin heyecan ve mutluluğunu
yaşamaktayız.
Günah, borç ve cezadan kurtulmak
gibi anlamlara gelen berat özünde, günahlardan arınma ve Yüce Allah’ın rahmet ve
mağfiretine ulaşmaktır. Bu gecede Allâh'ın
affı ve bağışlamasının çok olacağı müjdelendiğinden, bu geceye “Berat Gecesi”
denmiştir.
Yüce Allah, bu gecede ilahi rahme3
çok bağışlayan, çok merhamet
edendir”(3) müjdesinin farkına vararak
kendi özüne dönmeli, ümitlerini canlandırmalı, bağışlama ve bağışlanma duygularını
güçlendirmelidir.
Değerli Kardeşlerim!
Bu ve benzeri geceler; iman, ibadet
ve düşünce bakımından kendimizi yenilememiz, geçmişimizi muhasebe, geleceğimizi planlama ve ümitlerimizi tazelememiz
için büyük bir fırsattır. Bu gece münasebetiyle, içimizdeki manevi duyguların sesine
kulak vererek günahlarımıza tövbe edelim.
Kendimiz, ailemiz, ülkemiz, bütün Müslümanlar ve insanlık için Allah’a dua ve niyazda bulunalım.
Bu gecenin çağın getirdiği sıkıntılarla bunalan ruhlara, manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplere bir şifa olması
dileğiyle, hepinizin Berat Kandili’ni kutluyor,
insanlığın barış, huzur ve saadetine, bütün
müminlerin de affına vesile olmasını Yüce
Allah’tan niyaz ediyorum.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
tini bol bol indirmekte, rızık ve şifâ kapılarını sonuna kadar açarak, bizleri sonsuz ikramlarına davet etmektedir. Nitekim Sevgili
peygamberimiz, “Şaban ayının 15. gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de
oruç tutun. Çünkü Yüce Allah, bu gece
dünya semasına rahmetiyle tecelli eder
ve ‘Tövbe eden yok mu, tövbesini kabul
edeyim! Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim! Şifa isteyen yok mu, şifa vereyim!..
Başka isteği olan yok mu, ona da istediğini vereyim”(1) buyurmuştur.
Aziz Mü’minler!
Berat Gecesi, af ve mağfiret gecesidir. Sevgili Peygamberimiz, bu gece vesilesiyle pek çok kişinin Yüce Allah’ın af ve
mağfiretine nail olacağı müjdesini vermiştir.(2)
Bu itibarla, Berat Gecesi’ni idrak
eden herkes, Yüce Allah’ın Kur’an-ı
Kerim’deki; “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz
Allah bütün günahları affeder. Çünkü O,
4
KAYNAK:
1- İbn Mace, İkâmetü’s-Salât, 191.
2- Tirmizî, savm, 39; İbn Mace, İkâmetü’s-Salât, 191.
3- ez-Zümer, 39/53
Firhist’e Geri Dön
42
2004 HUTBELERİ
1
03 - Şubat
CAMİ ve CEMAATİN ÖNEMİ
Aziz Müminler!
Dinimiz, sevgi ve şefkati; toplumsal
yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak
amacıyla birçok müessese vücuda getirmiştir. Bunların başında gönül dünyamıza
huzur veren camilerimiz gelmektedir. Sevgili Peygamberimizin, Hicreti esnasında
daha Medine’ye varmadan Kûba Mescidi’ni, Medine’ye ulaşınca da ilk iş olarak
Mescidi Nebevîyi, bizzat çalışarak ve teşvik
ederek inşa etmeleri, dinimizde cami ve
cemaate verilen önemi ortaya koymaktadır.[1] Cami inşa etmekle ilgili olarak
Kur’an’da, “Allah’ın mescidlerini sadece
Allah’a ve ahire gününe inanan, namaz
3
Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte hiç
kimseye kulluk etmeyin”[5] âyeti, camilerin, Allah’a ve O’na ibadete özgü olduğunu
dile getirmektedir. Camilere cemaat olmak,
Yüce Yaratan’a misafir olmaktır. Unutmayalım ki o mübarek mekanların maddî ve
manevî bakımdan imar ve ihyası, cemaatle
olur.
Aziz Kardeşlerim!
Camiler, bulundukları yörenin sosyal
hizmet ve ilişkilerinde, devamlı ışıldayan ve
çevresini aydınlatan birer kandil gibidirler.
Camiye gelen insanlar, orada birbirleriyle
tanışır, aralarında sevgi ve saygı bağları
oluşturur, dostluklar kurarlar. Hastaları ziyaret eder, muhtaçların dertlerine çareler
ararlar, kardeşlik, paylaşım ve eşitlik ruhunu oralarda tazelerler. Camiler, insanların birbirini sevmelerine de vesile olur.
Camilerin ortak kalbimiz olduğunu, oralarda hayat varsa, bizlerde de hayat olacağını bilelim. Bunalan, sıkılan, umutsuzluğa
kapılan gönüllerimizin, ruhlarımızın camilerin manevi havasıyla bir dinamizm ve canlıNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kılan, zekat veren ve ancak Allah’tan
korkan kimseler imar eder”[2] buyurulmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.) de : “Bir
kimse, Yüce Allah’ın rızasını gözeterek
bir mescid inşa ederse, Allah da ona
cennette bir köşk hazırlar”[3] buyurmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Sevgili Peygamberimiz, mü’minleri
daima cemaat olmaya teşvik etmiş, hatta
mazeretsiz olarak cemaate gelmeyenleri
kınamıştır. Cemaatle kılınan namazın tek
başına kılınan namazdan daha faziletli olduğunu ifade etmiş, evinde abdest alarak
Allah’ın farz kıldığı namazlardan birini eda
etmek için mescide giden kimsenin attığı
her adımın günahlarının silinmesine ve derecesinin yükselmesine vesile olacağını
belirtmiştir.[4]
Ecdadımız, işte bu inançla camiler
inşa etmiş, namazlarını da cemaatle kılmaya özen göstermişlerdir. Zira, camilerin
ziyneti, cemaattir. Camiler, Allah katında en
sevimli mekanlardır. “Şüphesiz mescitler,
4
lık kazanacağını unutmayalım. Dünyanın
aldatıcı, bitmez tükenmez emellerine oralarda kazanılan ruhla dur denilebileceğini
bilelim. Bu itibarla camilerimizin maddi ve
manevi anlamda imarına gayret edelim.
KAYNAK:
[1] Buhari, Ezan,46.
[2] Tevbe, 9/18.
[3] Buhari, Salat, 65.
[4] Müslim, Mesacid 51.
[5] Cin, 72/18.
Firhist’e Geri Dön
43
2004 HUTBELERİ
1
08 - Ekim
KUR’ÂN-I KERÎM’İ
OKUMAK VE ANLAMAK
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Kitabımız Kur’ân, bir hayat
rehberi, insanları huzur ve mutluluğa götüren evrensel bir mesajdır. O, hak ile batılı
ayırt eden bir söz,[1] Allah’ın, sımsıkı bağlı
kalınmasını istediği sağlam ip[2] ve Sevgili
Peygamberimizin, peygamberliğinin en
büyük mûcizesidir. Yüce Allah, onu maneviyat eksikliğiyle daralan kalplere şifa, ahlâki değerlerin zaafa uğramasıyla bunalan
gönüllere deva; kirlerini silmek için cilâ,
ders almak isteyenler için öğüt ve hidayet
rehberi[3] olarak göndermiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup, onun muhtevasını öğrenmeye çalışmak her Müslüman için önemli bir görevdir. Kur’ân’ı
okumak ve ayetlerini tefekkür etmek bir
ibadet, getirdiği hükümleri uygulamak da
3
mızda her türlü haksızlıktan uzak durarak,
adâleti korumaya varıncaya kadar, sosyal
hayatın her alanına ışık tutan öğüt ve ilkeler ihtiva etmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Kur’ân-ı Kerîm, tükenmez bir hazinedir. O’na yönelen herkes; samimiyeti,
gayreti ve bilgisi ölçüsünde ondan istifade
eder. Bu itibarla, her gün bir kaç sayfa
Kur’an okumak, meâliyle ve tefsiriyle onu
anlamaya çalışmak, en sevaplı amellerden
biridir. Ramazan ayı, Yüce Kitabımız
Kur’ân’ın anlaşılması ve ilkelerinin hayatımızda yer etmesi açısından büyük bir fırsattır.
2
Firhist’e Geri Dön
her Müslümanın öncelikli görevidir. Yüce
Allah:“Bu Kur’ân, âyetlerini düşünsünler
ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana
indirdiğimiz mübarek bir kitaptır”[4] buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)
de Kur’ân okuyan ve hükümlerini öğrenenlerin faziletine dikkat çekerek, “Sizin en
hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir”[5] buyurmuşlardır.
Aziz Mü’minler!
Kur’ân’ın gönderiliş gayesi, insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmektir. Bu da Kur’ân’ın, insanlık için
getirdiği ilâhî mesajları ve insânî değerleri
doğru algılayıp hayata geçirmekle mümkündür.
Kur’an, kıyamete kadar gelecek
bütün insanlar için gönderilmiştir. Kur’ân-ı
Kerîm, yalnız inanç ve ibadetlere ilişkin hükümler içermemekte; insanî ilişkilerde erdemi ve güzel ahlakı ön plana
çıkarmaktan, iş hayatında çalışkanlığa ve
üretime katkıda bulunmaya; günlük hayatı4
KAYNAK:
[1] Târık, 86/13.
[2] Âl-i İmrân, 3/103.
[3] Yûnus, 10/57.
[4] Sâd, 38/29.
[5] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân”, 21; Tirmizî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 15; İbn Mâce,
“Mukaddime”, 16.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
44
2004 HUTBELERİ
1
15 - Ekim
ORUÇ
Aziz Mü'minler!
Dinimizdeki temel ibadetlerden birisi
de Ramazan ayında oruç tutmaktır.
Oruç, Bakara sûresinin 183. ayetinde belirtildiği üzere, İslâmiyetten önceki
ilâhî dinlerde de var olan ve tarihin derinliklerine kadar uzanan bir ibadettir.
Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin batmasına
kadar yemekten, içmekten ve cinsî ilişkiden uzak durmak suretiyle yerine getirilen
bir ibadettir.
Oruç, müslüman, akıllı ve erginlik
çağına gelmiş olan herkese farzdır. Kendisine oruç farz olduğu halde, oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolcular, oruç
tutmayabilirler. Yolcular memleketlerine dö3
açıklamıştır. Bunlar; kötülüklerden uzak
durmak, nefsi terbiye etmek, ahlâkı güzelleştirmek, merhamet duygularını geliştirmek, sıkıntılara katlanmayı ve sabretmeyi
belletmek, nimetlere şükretmeyi öğretmek,
kısaca maddî ve manevî bakımlardan huzura kavuşturmaktır.
Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde: “Kim Ramazan orucunun farz olduğuna inanarak ve karşılığını da yalnız
Allah'tan umarak oruç tutarsa, onun
bütün geçmiş günahları bağışlanır”(2)
buyurarak orucun günahlardan bağışlanma
vesilesi olan önemli bir ibadet olduğuna
işaret etmişlerdir.
Değerli Mü'minler !
İnsanın, orucundan beklediği manevî hazzı alabilmesi ve günahlarının bağışlanması için, sadece midesine değil, bütün
organlarına oruç tutturması gerekir.
Yani insan, nefsinin aşırı isteklerine
karşı koyabilmeli, öfkesini yenebilmeli ve
eline, ayağına, diline, gözüne, kulağına,
kalbine, düşüncesine oruç tutturabilmelidir.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nünce, hastalar da iyileşince tutamadıkları
oruçlarını kaza ederler. İyileşmeleri mümkün olmayan hastalar ise, tutamadıkları ramazan oruçlarının her günü için bir fidye,
yani, bir kişinin bir günlük yiyeceğini veya o
yiyeceğin karşılığı olan parayı yoksula
verir.
Oruca kalb ile niyet etmek yeterli ise
de, dil ile de “niyet ettim Allah rızası için
oruç tutmaya” demek suretiyle, niyetin
hem kalb ile hem de dil ile yapılması daha
güzeldir. Oruç tutmak gayesi ile sahura
kalkmak da niyet sayılır. Her günün orucuna ayrı ayrı niyet etmek şarttır.
Oruç, insanları dünyada kötülüklerden sakındıran, ahirette de cehennem azabından koruyan ve günahların
bağışlanmasına vesile olan bir ibadettir.
Orucun farziyeti ile ilgili ayette
Cenab-ı Hak: "Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz
kılındı"(1) buyurmak suretiyle, orucun farz
kılınmasındaki hikmetlerden bazılarını
4
Başkalarına zarar vermekten, etrafındaki insanları huzursuz etmekten kaçınmalı, herkesle iyi geçinmeli ve kendisi ile iyi
geçinilmelidir.
Böylece, bütün ibadetlerde olduğu
gibi, özellikle oruç ibadetinin gayesi olan insanın olgunlaşması, ahlâkının güzelleşmesi gerçekleşecek, dolayısıyla ferdin ve
toplumun hayatı huzurlu ve mutlu olacaktır.
KAYNAK:
1- Bakara, 2/183.
2- Riyazü's-Salihin Terc. c. 2. sh. 489.
Firhist’e Geri Dön
45
2004 HUTBELERİ
1
22 - Ekim
RAMAZAN AYININ FAZİLETİ
Muhterem Müslümanlar!
Sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının daha da güçlendiği Ramazan
ayını idrak etmek üzereyiz.
Ramazan ayının diğer aylara oranla
dini ve sosyal hayatımızda büyük önemi
vardır. Zira insanları doğru yola ileten ilâhî
kelâm Kur'an-ı Kerim’in indirildiği bir ay olması ve içinde “bin aydan daha hayırlı
olan Kadir Gecesi”nin bulunması, bu ayın
manevi değerini daha da artırmaktadır.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici,
doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır...”(1)
3
ve mağfiretin çokça ihsan edildiği bir aydır.
Tutulan oruçları, kılınan teravih namazları,
okunan hatim ve mukabeleleri, iftar ve sahurları, dua, tövbe, zikir ve niyazları ile
baştan sona bir feyz, rahmet ve bereket
ayıdır.
Muhterem Müslümanlar!
Ramazan, Allâh’a olan kulluk şuurunu derinden hissettiğimiz; milli birlik ve
beraberliğimizin pekiştiği mübarek bir
zaman dilimidir. Dolayısıyla Ramazan Ayının kıymetini bilelim. Ondan en iyi şekilde
yararlanalım. Gönüllerimizi ferahlatan manevî havasını yaşayalım. Bu vesileyle, geçmişimizi muhasebe ederek, gafletten,
kötülüklerden ve haramlardan kendimizi
uzak tutalım. Yapacağımız iyilikler ve ibadetlerle Allah’ın rızasını kazanmaya çalışalım. Kur’an ayında Kur’an’a sarılalım, onu
hayatımıza rehber edinelim.
Yüce Mevlâ’dan Ramazan Ayı’nın,
milletimize, tüm İslâm alemine hayırlar getirmesini, insanlığın hidayet ve barışına vesile olmasını dilerim.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de
bu ayla ilgili olarak: "Bir kimse, inanarak
ve sevabını sadece Allah’tan bekleyerek, Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş
günahları bağışlanır.”(2) buyurmuştur.
Değerli Mü’minler!
Oruç ayı olan Ramazan ayı, bir çok
hikmeti ihtiva eder. İdrak etmekle manevi
açıdan huzur bulduğumuz ve sevinç duyduğumuz bu ayda sayısız nimetlerin kıymetini hatırlıyor, geçici lezzet ve
duygulardan vazgeçip Yüce Allah’ın emir
buyurduğu oruç ibadeti ile sonsuza dek sürecek manevî hazlara ulaşmanın sırrına
eriyoruz.
Oruç; insanın azim, sebât, kanâat,
metânet ve sabır gibi ahlâkî güzelliklere
sahip olmasına, aç kalarak nimetlerin kıymetini bilmesine ve bu vesîle ile yoksulların
halini düşünüp onlara merhamet ve şefkat
hisleriyle yaklaşmasına sebep olur.
İşte bu özelliği ile Ramazan, nefislerin terbiye edildiği, yoksulların doyurulup
gözetildiği, sevap ve mükafatın arttığı; af
4
KAYNAK:
1- Bakara, 2/185.
2- Buharî, Savm,7
Firhist’e Geri Dön
46
2004 HUTBELERİ
1
29 -Ekim
TOPLUMSAL İRADENİN
TEMSİLİ: CUMHURİYET
Değerli Müminler!
İslâm dini, madde ve mânâda,
beden ve ruhta, idare ve sorumlulukta; insanları sağlam ve güçlü bir toplum haline
getirmeyi hedeflemektedir. Temel hak ve
hürriyetlerde eşitlik, karşılıklı sevgi, saygı,
samimiyet ve kardeşlik, vazgeçilmez değerlerdir.
Değerli Kardeşlerim!
Cumhuriyet; halkın egemenliği
elinde tuttuğu ve bunu belli süreler için
seçtiği temsilcileri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimidir. Cumhuriyet, toplumun,
3
önce, daima ashabını toplayıp istişare
etmiş, sonra karar vermiştir. Bedir Savaşı’nda alınan esirlerin fidye karşılığında
serbest bırakılması; Hendek Savaşı’nda
Medine'nin etrafına hendek kazılması gibi
kararlar hep istişare sonucu alınmıştır.
Allah Resûlü’nün vefatından sonra
da istişare prensibine uyulmuştur. İlk dört
halife, istişare sonucu çoğunluğun görüşü
ile iş başına gelmişlerdir. Halife Hz. Ebû
Bekir'in, bu ağır göreve gelişinden sonra
halka hitaben yaptığı şu konuşma çok anlamlıdır:
"Ey halkım! Ben size yönetici
oldum. Halbuki sizin en hayırlınız değilim. Eğer iyi işler yaparsam, bana yardım ediniz. Eğer yanlış işler yaparsam
bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk,
emanettir. Yalancılık, hıyanettir. Sizin en
zayıfınız benim yanımda güçlüdür ki,
onun hakkını müdafaa ederim. En güçlünüz benim yanımda zayıftır ki, başkasının hakkını ondan alırım."(2)
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kendi kendisini idaresi, başka bir ifadeyle
her bireyin iradesinin idareye yansımasıdır.
Cumhuriyet, millet olma, millet olarak birlikte yaşama ve sorumluluğu birlikte paylaşma bilincine dayanan bir idare biçimidir.
Cumhuriyet, birey olarak özgürleşme ve
ileriye açılmanın aracıdır.
Muhterem Mü'minler!
Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Peygamberimizin uygulamalarında, halkın idareye katılması, onların görüşlerine yer
verilmesi anlamında mesajlar vardır. Yüce
Dinimizin, danışma ve ortak akla büyük
önem vermesi, bu mesajların özünü teşkil
etmektedir. Yüce Rabbimiz Sevgili Peygamberine hitaben, "Yapacağın işleri
halkla istişare et, karar verince de artık
Allah'a güven. Doğrusu Allah kendisine
güvenenleri sever,”(1) buyurmaktadır.
Peygamberin dahi, insanlarla istişareye çağırılması, “ortak akla”, başka bir deyişle
halkın iradesine verilen değeri gösterir.
Gerçekten Sevgili Peygamberimiz
vahiy gelmeyen konularda karar vermeden
4
Muhterem Müslümanlar!
Ülkemizin bugünlere gelmesi hiç de
kolay olmamıştır. Dolayısıyla çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmanın gayreti
içerisinde olurken bugünlere ulaşmamıza
vesile olan Cumhuriyetin kurucusu Gazi M.
Kemal Paşa ve emeği geçenleri şükran ve
rahmetle yad edelim. Bizlerin huzuru, özgürlüğü için nice hayatların henüz baharında solduğunu unutmayalım.
Vatanımızın, bizi millet olarak ayakta
tutan dini ve milli değerlerimizin kıymetini
bilelim.
KAYNAK:
1 Âl-i İmran, 3/159.
2 Hz. Muhammed ve Hayatı, Sh. 435,
DİB Yay. Ankara, 1996.
Firhist’e Geri Dön
47
2004 HUTBELERİ
1
05 - Kasım
KADİR GECESİ
Muhterem Müslümanlar!
Pek çok hayır ve bereketi bünyesinde barındıran, manevî haz ve vecdin
doruğa ulaştığı Ramazan ayının son günlerine yaklaşmanın hüznünü taşırken, bin
aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ne
kavuşuyor olmanın sevinç ve heyecanını
yaşıyoruz. 9 Kasım Salı gününü 10 Kasım
Çarşamba gününe bağlayan gece Kadir
Gecesi’dir.
Zaman ve mekanlar; kendilerinde
meydana gelen önemli olaylarla değer kazanırlar. Kadir Gecesini bu derece değerli
kılan en önemli sebep de Kur’ân-ı Kerîm’in
bu gece indirilmeye başlanmış olmasıdır.
3
arındırarak, bizi üstün ahlâkî değerlere yönelten Kur’ân’dır. O’nun getirdiği ilke ve
prensiplerin özünde aydınlık, hoşgörü,
dostluk ve kardeşlik vardır. O, insanlar arasında sevgi, uzlaşma, yardımlaşma, kardeşlik ve istikrarı sağlayacak; fert ve
toplum planında pek çok ahlâkî ve sosyal
problemin hak ve adalet çerçevesinde çözülmesine ışık tutacak ve insanlara gelişme yollarını göstererek onları geleceğe
hazırlayacak ilâhî ölçüleri içeren bir kitaptır.
Kur’ân’ın bu özelliği, “Gerçekten bu
Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi
işler yapan mü’minler için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler”[2], “Biz
Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz....”[3] ayetleriyle dile getirilmektedir.
Değerli Mü’minler!
Sayısız manevî güzelliğin yaşandığı
ve mükafatların sınırsız olarak verildiği bu
gecede;özümüze dönerek gaflet içinde
geçen günlerimizi sorgulamalı, kendimizle
hesaplaşmalı, iyi ve güzel davranışlarımızı
artırmaya, kötü davranışlardan uzaklaşa-
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kur’ân-ı Kerîm’in nüzulü ve Peygamberimizin insanlığa son peygamber olarak gönderilmesi, dünya tarihinin en önemli
hadisesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu gece hakkında şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz,
biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu
sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin
aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh
(Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle
her türlü iş için iner de iner. O gece, tan
yerinin ağarmasına kadar bir
esenliktir.”[1]
Aziz Mü’minler!
Kadir Gecesini gereği gibi anlayıp hakkıyla
değerlendirmenin yolu, Kur’ân-ı Kerîm’in
eşsiz mesajlarını anlamaktan geçer. Bu itibarla, Kadir Gecesi; Kur’ân-ı öğrenme ve
Rasûlüllah’ı tanıma, onların öngördüğü fazilet ilkeleri doğrultusunda yaşama ve her
türlü kötülüğü terketme vesilesi kabul edilmelidir. Zira, insanlara dünya ve âhiret mutluluğunu sağlamayı hedefleyen ve manevi
varlığımızı karartan her türlü olumsuzluktan
4
rak kalbimizdeki manevî kirleri temizlemeye çalışmalıyız.
Bu gece; Yüce Allah’ın bizlere bilgi,
anlayış ve ihlâs vermesini, doğruyu bulduktan sonra kalplerimizi saptırmaması ve bizi
affetmesi için dua edelim. Acı ve sıkıntı
içindeki yüzlerin gülmesi ve göz yaşı dökerek yaşamak zorunda kalan insanların kurtuluşu için neler yapabileceğimizi
düşünelim. Sevgili Peygamberimiz, faziletine inanarak ve sevabını da yalnız Allah’tan bekleyerek bu geceyi ihya
edenlerin, geçmiş günahlarının bağışlanacağı müjdesini vermiştir.[4]
Hutbemizi, Peygamber Efendimizin
Hz. Aişe annemize bu gecede yapılmasını
tavsiye ettiği duâ ile bitirelim. “Allah’ım
sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni
de affet”[5]
KAYNAK:
Yüksel SALMAN
Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı
[1] Kadr, 97/1-5.
[2] İsrâ, 17/9.
[3] İsrâ, 17/82.
[4] Buhârî, “Fadl-u Leyleti’l-Kadr”, 1.
[5] Tirmizî, “Deavât”, 84.
Firhist’e Geri Dön
48
2004 HUTBELERİ
1
12 - Kasım
ZEKAT
Aziz Mü’minler!
Zekat, Yüce Dinimiz İslâm'ın beş
esasından biridir. Mâli bir ibadettir. Akıllı,
ergenlik çağına ulaşmış, hür, borcundan ve
temel ihtiyaçlarından fazla nisap miktarı
mala sahip olan her Müslümana, bu malın
üzerinden bir yıl geçince zekat farz olur.
Zekat vermek, müminlerin, ihsan sahiplerinin ve müttaki kulların en önemli özelliklerindendir. Bu açıdan Yüce Allah’ın “zekat
veriniz” emrini yerine getirmek, olgun
mümin olmanın, Allah sevgisini mal sevgisinden üstün tutmanın bir ifadesidir. Nitekim Yüce Allah, zekat vermenin gereğine
şöyle işaret etmektedir: “Sizin dostunuz
(veliniz) ancak Allah’tır, Resulüdür, iman
edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine
3
mü’min, zekâtını hiç bir maddî karşılık
beklemeden verir. Yapılan bu gönüllü
ödeme ile de Yüce Allah’ın emanet olarak
verdiği malın şükrünü îfa eder. Şükrü yerine getirilen malda da bereket olur. Yüce
Allah, zekatı verilen malın karşılığının,
dünya ve âhirette kat kat fazlasıyla karşılık
bulacağını şu ayetlerle belirtmektedir:
“..Allah yolunda her ne harcarsanız
Allah onun yerine başkasını verir.."[5]
“Mallarını Allah yolunda harcayanların
durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah
lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”[6]
Muhterem Müminler!
Zekat, "Onların mallarından sadaka(zekat) al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp
yüceltirsin” [7] mealindeki âyet-i kerîmede işaret edildiği üzere, insandaki hırs
ve cimrilik gibi kötü huyları gidererek; yerlerine cömertlik, iyilik, yardım ve hayırseverlik gibi güzel huyları yerleştirir. İnsanı iyilik
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.”[1] "Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği
Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz
Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız
görür."[2] "Onlar (müminler) ne ticaret
ne de alış-verişin kendini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymadığı insanlardır. Onlar,
kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu
bir günden korkarlar."[3]
Muhterem Müslümanlar !
Zekat, Yüce Allah'ın zenginlerin malından fakirlere ayırdığı bir haktır. Kur’an-ı
Kerîm’de: “Zenginlerin mallarında, yardım isteyen ve iffetinden dolayı isteyemeyip mahrum olanlar için bir hak
vardır”[4] buyurulmaktadır. Zekat veren,
hak sahibine hakkını ödemekle hem
Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanır hem de
malın hesap ve azap endişesinden kurtulur. Zira zekatı verilmeyen mal, kıyamet
günü Yüce Allah’ın huzurunda utanmayı
ve büyük bir vebali gerektirir. Bu sebeple
4
yapmaya alıştırır ve merhamet duygusunu
geliştirir. Zekat, sermayenin atıl olmasını
önleyerek istihdam alanı oluşturulmasına
ve işsizliğin önlenmesine katkıda bulunur.
Zengin ile fakir arasındaki uçurumun ortadan kalkmasına, yoksulluğun azalmasına,
nimetlerin âdil paylaşımına, sosyal adalet
ve dayanışmaya katkı sağlar. Yüce Allah'ın
hoşnutluğunu kazanmak, huzurlu olabilmek
için malımızın zekatını, riya ve gösterişten
uzak bir şekilde fakirin onurunu zedelemeden verelim. Yapılan ibadetler ancak,Yüce
Allah'ın rızasına uygun olduğu ve halis bir
niyetle yerine getirildiği takdirde hüsnü
kabul görür.
KAYNAK:
Abdurrahman AKBAŞ
Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı
[1] Maide 5/55.
[2] Bakara, 2/110.
[3] Nûr, 24/37.
[4] Zariyat, 51/19.
[5] Sebe, 34/39.
[6] Bakara, 2/261.
[7] Tevbe, 9/103.
Firhist’e Geri Dön
49
2004 HUTBELERİ
1
14 - Kasım
RAMAZAN BAYRAMI
Muhterem Müslümanlar!
Rahmet ayı Ramazanı geride bırakarak en büyük mutluluk ve sevinç günlerimizden birine ulaşmış bulunuyoruz. Bizi,
bu mübarek güne ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve senalarPMübarek
ramazan bayramı, bütün Müslümanlara
kutlu olsun. Yüce Rabbimiz bu mübarek
günü, güven, esenlik, barış ve huzura vesile kılsın.
Değerli Müminler!
Ramazan ayının huzur, rahmet ve
mağfiret ikliminden geçerek sabahın şu
erken saatlerinde Rabbimizin huzurunda
toplanmanın sevincini hep birlikte yaşıyoruz.
Bayramlar neşe, sevinç, sevme, sevilme ve sevindirme günleridir. Toplumların
millî birlik ve beraberlik duygularının zir3
ramı, güzel geleneklerimizden uzaklaştırarak sıradan bir tatil fırsatı gibi değerlendirmeye yönelik yanlış eğilimlere itibar
edilmemelidir. Çağımızın yoğun ve karmaşık yaşantısında, kimi zaman bir film izlemeye ayırdığımız vakit kadar bile zaman
ayıramadığımız akraba, eş, dost, hasta ve
komşu ziyaretlerini hiç olmazsa bayram vesilesiyle gerçekleştirmeli, akrabalık dostluk
ve komşuluk bağlarını koparmamalıyız.
Küçük hediyelerle de olsa çocukların sevindirilmesi, bayramların gereklerindendir. Çocuklarımız, bayram vesilesiyle
kendilerine değer verildiğini hissetmeli ve
bayramın ayrıcalığını fark etmelidirler.
Bu mübarek bayram gününde dünyanın çeşitli bölgelerinde zulüm, işgal, sömürü ve işkence altında inleyen insanlar
için dua ederken, vatanımızda bağımsız ve
özgür bir şekilde birlik beraberlik içinde yaşamanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu bir kez daha hatırlamalı, bu vatanı
bize emanet eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi bu vesileyle rahmetle anmalı ve
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
veye ulaştığı, dayanışma ve kaynaşmanın
daha yoğun yaşandığı müstesna zaman dilimleridir. Bu bakımdan bayram günlerimizi
olabildiğince hayırlı olacak şekilde değerlendirerek en başta anne ve babalarımız
olmak üzere büyüklerimizi, hastalarımızı,
komşularımızı, akraba ve dostlarımızı ziyaret etmeliyiz. Bu vesile ile fakirleri, yetimleri, kimsesizleri ve çocukları
sevindirmeliyiz. Dargın olanları barıştırmalıyız. Bu en coşkulu kaynaşma gününde,
bu mutluluğun dışında kalmamaya ve bu
kaynaşmanın dışında hiç kimseyi bırakmamaya büyük özen göstermeliyiz. Çünkü
bayram, kederlerin ve sevinçlerin paylaşıldığı toplumsal bir kaynaşma günü olarak,
toplumun bütün kesimleri tarafından paylaşıldığı oranda bayram olma özelliği kazanacaktır.
Değerli Müminler!
Bayramlarımız, millet olarak kimliğimizin önemli bir parçasıdır. Kimliğimizin bu
önemli parçasını gelecek kuşaklara aktarmak İslâmî bir görevdir. Bu bakımdan bay4
nesillerimizi onların yolundan ve bilincinden
uzaklaştırabilecek yaklaşımlara karşı daha
dikkatli olmalıyız.
Manevi bir kimlik aşısı olan bayramda, ‘kendisi için arzu ettiğini başkaları
için de arzu eden gerçek iman bilinci’ne[1]
ermek dileğiyle hutbemizi bir ayet meâliyle
bitiriyorum: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki
size merhamet edilsin.”[2]
KAYNAK:
Dr. Ekrem KELEŞ
Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı
[1] Buhari, İman 7
[2] Hucurat 49/10
Firhist’e Geri Dön
50
2004 HUTBELERİ
1
19 -Kasım
SİHİR VE BÜYÜNÜN KARANLIK
DÜNYASINDAN UZAK DURMAK
Muhterem Müslümanlar!
Peygamberlerin ortaya koyduğu aydınlık yolun ilkelerini özümseyemeyen ve
bunu kendi çıkarları ve sahte konumları
bakımından tehlikeli gören bir takım insanların öteden beri başvura geldikleri karanlık
işlerden biri de sihir ve büyüdür.
Toplumda İslâmî konulardaki temel
bilgi ve kültür azalmasına paralel olarak
büyücülük, falcılık, astroloji, kahinlik ve
medyumluk gibi İslam’ın onaylamadığı bir
takım hayali ve karanlık yöntemlere talep
artmaktadır. Maalesef bu talep, önemli bir
pazar oluşturmakta ve bu pazar, bu tür ka3
sebeple İslam bilginleri sihir, büyü, kehanet
gibi uğraşları şiddetle reddetmişlerdir.
Muhterem Müslümanlar!
İslam’a göre her işin meşru fiziki ve
maddi sebeplerine sarılmak gerekmektedir.
Dolayısıyla sihir, kehanet, medyumluk ve
benzeri uğraşlara itibar edilmez. Müslümanların bunlardan uzak durması ve bunlarla meşgul olanlara ilgi göstermemesi
gerekir.
Sihirde: yalan, aldatma, kandırma,
göz boyama, saf zihinleri bozma, Allah’tan
başkasına bağlanma ve Allah’tan başkasının gaybı bilebileceğini sanma gibi hepsi
de İslam’ın temel ilkeleriyle bağdaşmayan
birçok olumsuzluk vardır. Bu itibarla sağlam inançlı bir Müslüman, bunlardan uzak
durur, inancına gölge düşürebilecek şeylere itibar etmez ve bu karanlık işlerle uğraşanlara prim vermez. Çünkü bunlara itibar
etmek , bir cahiliye adetidir.
Değerli Müminler!
Dinimizi doğru ve güzel bir şekilde
öğrenmeye çalışmalı ve her işte üzerimize
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ranlık işlerden çıkar sağlayanların işini kolaylaştırmaktadır. Halbuki İslam Dini; falcılık, kehanet, sihirbazlık, medyumluk ve
benzeri faaliyetleri şiddetle yasaklamıştır.
Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Rfal oklarıyla kısmet aramanız size
haram kılındı.”[1]
“Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve
benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal
okları ancak, şeytan işi birer pisliktir.
Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”[2]
“Rdüğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, Rsabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”[3]
Değerli Müminler!
Hz. Peygamber sihri en büyük günahlardan saymıştır.[4] Sihri ve sihirle meşgul olanları ve büyücülere başvuranları
yeren pek çok Hadis-i şerif bulunmaktadır.
Bu hadislerde büyücülere ve medyumlara
başvuran kişilerin, Allah’ın yardımından
mahrum kalarak başvurdukları yöntemlerle
baş başa bırakılacakları anlatılmaktadır. Bu
4
düşenleri yaptıktan sonra yalnızca Allah’a
güvenmeli, O’na tevekkül etmeli, İslam’ın
aydınlık yoluna ters düşen bütün karanlık
faaliyetlerden uzak durmalıdır.
KAYNAK:
Dr. Ömer MENEKŞE
Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı
[1] Maide (5): 3.
[2] Maide (5): 90
[3] Felak (113): 1,4
[4] Ebu Dâvud, Vesâya 10; Nesâi, Tahrim 3, (VII/ 89).
Firhist’e Geri Dön
51
2004 HUTBELERİ
1
26 - Kasım
KESİNTİSİZ HAYIR İŞLEME BİLİNCİ
Muhterem Müslümanlar!
İyilik ve hayırda yarışmak, Allah yolunda harcamada bulunmak ve toplumdaki
kimsesiz, fakir ve düşkünlere yardım elini
uzatmak, Kur’ân-ı Kerim’in en çok üzerinde
durup teşvik ettiği hususlardandır. Bir çok
ayet ve hadis, kalıcı olanın, bu tür hayır ve
yatırımlar olduğunu bildirmektedir. Kur'ân-ı
Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: "Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça
tam hayra erişemezsiniz" 1
Bir başka ayette de “RHayırda
yarışınR”2 tavsiyesi yapılmaktadır.
“ROnlardan bir kısmı da hayırda yarışırlar. Bu büyük bir lütuftur.”3 mealindeki
ayeti kerime ise hayır yarışına katılan Müs3
kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır.
Kesintisiz sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim
(talebe/eser) bırakanlar ve kendisine
hayır dua eden hayırlı çocuk yetiştirenler".4 Hadiste geçen "sadaka-i câriye",
vakfı da kapsar. Dolayısıyla, sadaka-i câriye; yol, köprü, çeşme, mescid, yoksullar
için aş evi, hastahane ve okul gibi hayır kuruluşlarını da kapsar. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları
yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol
gösterenler ve destek olanlar, gerek sağlıklarında ve gerekse vefatlarından sonra
sevap kazanmaya devam ederler.
İslam medeniyetinin adeta simgelerinden biri olan vakıflar, Hz. Peygamber
döneminden itibaren tarih boyunca İslam
toplumların sosyal yapılarını sağlamlaştırmada, sosyal dengeyi sağlamada ve yaraları sarmada etkin bir rol üstlenmişlerdir.
Bunun bir sonucu olarak, fakir ve kimsesizlerin yiyecek, giyecek ve barınaklarının
temin edilmesi, hastaların tedavisi, ilmin
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lümanların ne kadar büyük bir ilahi lütufa
ereceklerini haber vermektedir.
İşte bu anlamdaki bir çok ayet ve
hadisle birlikte Hz. Peygamberin fiili örnekliği, Müslümanlarda kesintisiz hayır işleme
bilincini geliştirmiş ve bunun bir sonucu
olarak vakıflar ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber, Medine-i Münevvere’deki yedi
parça mülkünü bizzat vakfettiği gibi sahabe-i kiram’ın ileri gelenleri de bir çok
vakıf yapmışlardır. Öyle ki bu anlayış, Müslümanlar arasında "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan; malın en
hayırlısı, Allah yolunda harcanan, Allah
yolunda harcananın en hayırlısı da insanların en çok ihtiyaç duydukları şeyleri karşılayandır" şeklinde bir ilkenin
yerleşmesini sağlamıştır.
Değerli Müminler!
Dini kavramlarımızdan biri olan ‘Sadaka-i câriye’, sürekli sevap kazandıran sadaka anlamına gelir. Bir hadiste sürekli
sevap kaynağı olan ameller şöyle belirlenir:
"Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri
4
yaygınlaştırılması, fakir öğrencilerin desteklenmesi, hayvanların ve çevrenin korunması, ibadethanelerin ve toplumun ihtiyacı
olan bir çok tesisin yapılması, bakım ve
onarımı gibi toplum yararına olarak nitelendirilebilecek hemen her alanda vakıflar
büyük hizmetler görmüşlerdir.
Vakıf, kesintisiz hayır işleme bilincinin pratiğe yansımasıdır. Vakıf, ahirete
iman etmiş olmanın somut bir göstergesi,
bencilliği yenmenin fiili ispatı, paylaşımın
en güzel örneği ve Allah sevgisinin belirtisidir.
Değerli Müminler!
Vakıf mallarının korunması ve bu
güzel geleneğin etkin bir şekilde sürdürülmesi, vakıf medeniyetinin varisleri olarak
bizlere düşen en önemli görevlerdendir.
KAYNAK:
Dr. Ekrem KELEŞ
Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı
1- Al-i İmran 3/92
2- Bakara 2/148; Maide 5/48; Müminin
23/61
3- Fatır 35/32
4- Müslim, Vasıyye, 14; Ebû Davud, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36
Firhist’e Geri Dön
52
2004 HUTBELERİ
1
03 - Aralık
KULLUK BİLİNCİ
Muhterem Müslümanlar!
Yaratılanlar arasında eşsiz bir yeri
olan ve yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insan, gayesiz ve başıboş olarak yaratılmamıştır(1). Zira insan, kendisine
bahşedilen hayatı gelişi güzel yaşayıp
sonra da yok olacak bir varlık değildir. Dünyadaki her şey, insanın hizmetine sunulmuş,(2) buna mukabil, insanoğlundan
Yüce Allah’ı tanıması, emrettiği yolda hayat
sürmesi ve O’na kulluk etmesi emredilmiştir. “Ben cinleri ve insanları ancak bana
kulluk etsinler diye yarattım”(3), “O,
hanginizin daha güzel amel yapacağını
sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır”(4) ilahî buyrukları bu gerçeğin ifadesidir. Bu itibarla İman ve ibadetler, manevî
varlığın temel taşı, insanın dünya ve ahiret
3
Evet, hayat zorluklarla doludur. Ancak, hayatın iniş ve çıkışlarına rağmen, kulluk bilincini kaybetmeyen mü’minlerden Yüce
Allah şöyle bahsetmektedir: “Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin
ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah’ı
anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar
buralarda sabah akşam O’nu tesbih
ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.”(6)
Değerli Mü’minler!
Ümmetini her vesileyle imanın gereği olan salih amellere yönlendiren ve ahirete hazırlık yapmalarını tavsiye eden
Peygamberimiz: “Meşgul edilmeden
önce sâlih amellere koşun”(7) buyurmuşlardır. Unutmamak gerekir ki, kişi bu dünyada yapmış olduğu en küçük bir iyiliğin
mükâfatını, en küçük bir kötülüğün de cezasını görecektir.(8) Buna göre, hayatın
verimli olması için, ibadetler ve hayırlı hizmetlerle dolu hale getirilmesi gerekmektedir. Nitekim Yüce Allah insanlığı bu konuda
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
saadetini sağlayan en değerli iki manevî
sermayesidir.
Aziz Mü’minler!
Dinimize göre, hayat anlamsız bir
var oluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik
olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, hayırlı bir faâliyet alanı, ölüm ise bu faâliyetlerin karşılığını bulacağımız, ebedi âleme
geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır. Buna
göre, bir Müslüman içinde bulunduğu zamanının kıymetini iyi bilmek ve kendisine
verilen ömrü en iyi şekilde değerlendirmek
durumundadır. Yüce Allah kullarını şöyle
uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa,
işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de,
“Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana
kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık
olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. Allah, eceli geldiğinde
hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah
bütün yaptıklarınızdan haberdardır”(5).
4
uyararak şöyle buyurmuştur: “Andolsun
zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller
işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye
edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”(9)
Gerçek şu ki, “Ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş
olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”(10) ayetini
kendisine rehber edinenler, dünya ve âhirette zararlı çıkmayacaklardır.
KAYNAK:
Yüksel SALMAN
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
1 el-Kıyâme, 75/36.
2 el-Hac, 22/36,37, 65; el-Câsiye, 45/12; İbrahim, 14/ 3233; Lokmân, 31/20.
3 ez-Zâriyat, 51/56.
4 el-Mülk, 67/2.
5 el-Münâfıkûn, 63/9–11.
6 en-Nûr, 24/36–37.
7 İbn Mâce, “İkame”,78.
8 ez-Zilzâl, 99/7–8.
9 el-Asr, 103/1–3.
10 el-Haşr, 59/18.
Firhist’e Geri Dön
53
2004 HUTBELERİ
1
10 -Aralık
İNSAN HAKLARINA SAYGI
Değerli Mü’minler!
İslâm dinî yaratılmışların en şereflisi
olan insana büyük değer vermiştir. İnsanlık, ortaçağ karanlıklarında cehalet, vahşet
içerisinde yüzerken, İslâm’ın getirdiği ilkeler ve ahlaki değerler bu takdiri haklı çıkaracak güçtedir. Kur’an-ı Kerim ve onu tebliğ
eden Hz. Muhammed (s.a.s.) hep insana
saygıyı tavsiye etmişler, kime karşı olursa
olsun zulmü yasaklamışlardır. Yüce Allah,
her şeyden önce insanı yeryüzünde iradesini temsil etmek üzere yaratmıştır. “Hani,
Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım” dedi...”(1) âyeti bu
hususu ifade etmektedir. Böylesi ağır ve
şerefli bir görev sadece insana verilmiştir.
Evrende başka bir varlığın bu tür bir fonksiyonundan söz etmek mümkün değildir.
3
canlarını dahi göz kırpmadan feda etmişlerdir. Onurlu bir hayat için tarih boyunca
insanlık hakikaten ağır bedeller ödemiştir,
ödemeye de devam etmektedir. Bugün
yüksek sesle telaffuz edilen insan haklarının her birine ulaşmak için hayat haklarını
adeta diğer insanlara feda eden hak, adalet sembolü kahramanları unutmamak gerekir.
Değerli Mü’minler!
Kur’an’a ve Sevgili Peygamberimize
(s.a.s.) gönül vermiş kimseler olarak insan
haklarına saygı gösterelim. İhlal ettiğimiz
her insan hakkından Allah katında hesaba
çekileceğimizi unutmayalım. Allah’ın Peygamberi; “Kimin üzerinde din kardeşinin
ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir haksızlık varsa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin.
Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin
günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir.”(3) buyurmaktadır. Hal ve
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Yine “Biz, gerçekten insanı en güzel bir
biçimde yarattık.”(2) âyetiyle, insanın yaratılışında bir güzelliğin hedeflendiği vurgulanmıştır.
Aziz Mü’minler!
İnsan’ın hayatını onurlu bir şekilde
sürdürebilmesi için vazgeçilmez temel hakları vardır. Din, can, akıl, namus ve mal güvenliği bu hakların en önde gelenleridir. Bu
haklar, inanç, cinsiyet ve ırk gibi ayırımlar
dikkate alınmaksızın dokunulmazdır. Sevgili Peygamberimiz meşhur veda hutbesinde “Ey insanlar! Rabbiniz birdir.
Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da
Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi;
beyazın siyah üzerine, siyahın da beyaz
üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük
ancak takvadadır.” sözleriyle insanların
eşitliğini ifade etmiştir. Temel haklar, insanı
insan yapan değerler bütünüdür. Bu yüzden insanlık âlemi, tarih boyunca bu değerleri elde edip muhafaza etmek için
4
hareketlerimizi bu doğrultuda yeniden gözden geçirelim. İnsan haklarına saygı göstermenin dini bir görev olduğunu
unutmayalım.
KAYNAK:
Yaşar YİĞİT
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
1 Bakara, 2/30.
2 Tîn, 95/4.
3 Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48, Tirmizî, Kıyamet 2.
Firhist’e Geri Dön
54
2004 HUTBELERİ
1
17 - Aralık
İSRAF
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam’ın, huzurlu bir
hayat için benimsediği prensiplerden birisi
de, iktisat ve îtidaldir. İktisad ve itidal,
yeme-içme, harcama, konuşma ve benzeri
bütün işlerde ölçülü olmaktır. Bunun zıddı
ise israftır. İsraf, ihtiyaç sınırını aşmak,
aşırı harcamalarda ve ölçüsüz davranışlarda bulunmak demektir.
Nitekim Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, olgun Mü’minlerin sıfatlarını sayarken, onların daima ölçülü olduklarını
vurgulamakta ve şöyle buyurmaktadır:
“Onlar, harcadıklarında ne israf ne de
cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları,
bu ikisi arası dengeli bir harcamadır”[1].
Muhterem Müslümanlar!
Allah tarafından bize bahşedilen
hayat, sağlık, eş, evlat, makam-mevki, mal,
mülk gibi nimetler, hep emanet olarak veril3
Muhterem Müslümanlar!
Allah’ın bahşettiği maddi imkânların
israf edilmesi büyük bir vebal olduğu gibi,
sonuçta pek çok yuvanın dağılmasına ve
ülkenin ekonomik açıdan zayıflamasına da
sebep olmaktadır. Bunun için şahsi harcamalarımızda ölçülü olmak, ülke kaynaklarını dikkatli kullanmak, verimli alanlarda
değerlendirmek, dini ve milli bir görevdir.
Yarınlarımızın huzur ve rahatı için fert ve
millet olarak iktisatlı davranmak ve israfa
sapmamak zorundayız. Çünkü israf, Yüce
Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlük
ve saygısızlıktır. Tutumlu olmak ise, o nimetlere gösterilen fiili bir saygı ve şükürdür.
Muhterem Müslümanlar!
Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp
savurma. Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise
Rabb’ine karşı çok nankörlük etmiştir.”[4]
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
miştir. Onun için biz, bu nimetleri kullanma
tarzımızdan, israf edip etmediğimizden ve
bunları nerelerde harcadığımızdan ahirette
sorguya çekileceğiz. Konumuzla ilgili olarak Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Sonra o gün, nimetlerden
hesaba çekileceksiniz”[2].
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de:
“Kıyamet günü insanoğlu, ömrünü nerede harcadığından, yaptığı işleri ne niyetle yaptığından, nasıl kazanıp nereye
harcadığından, vücudunu ve sıhhatini
nerede ve nasıl değerlendirdiğinden
sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz”[3] buyurmuşlardır.
Millet olarak israftan özenle kaçınmalıyız. Özellikle, çöpe atılan ekmeklerden
tutun da kamu malları, tabi kaynaklar, elektrik, su ve zaman gibi sayısız nimetler israf
ediyoruz. Hâlbuki yeryüzünde hiçbir kaynak ve imkân sonsuz değildir. Günümüzde
bunların değeri, daha da artmıştır. Çünkü
azalan kaynaklar daha çok değer kazanırlar. Değerli şeyler ise rasgele sarf edilmezler.
4
KAYNAK:
Yaşar YİĞİT
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
[1] Furkan,25/ 67.
[2] Tekasur; 102/8
[3] Tirmizî, Kıyame 1
[4] İsrâ; 26,27.
Firhist’e Geri Dön
55
2004 HUTBELERİ
1
24 - Aralık
İMANIN VE İNANMANIN
İBADET AÇISINDAN DEĞERİ
Aziz Mü’minler!
İslamî hükümleri, iman, ibadet ve
ahlâk olmak üzere üç ana bölümde toplamak mümkündür. Bu bölümlerden her birinin diğerleri ile de yakın ilgisi vardır.
İnsanın ilk görevi; Allah’ın varlığını
ve birliğini bilip tasdik etmek ve O’na ibadette bulunmaktır. İbadet, kalpteki imanın
alâmeti, kalbin nuru, ruhun kuvveti, malın
ve bedenin temizliğidir. Mü’min, bu sayede
O’nun manevi huzuruna yükselir. Bu,
mü’min için büyük bir şereftir.
İbadet, insan fıtratı ve yaradılışın3
Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden
Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte
onlar gerçekten Mü’münlerdir. Onlara,
Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.”(2)
Aziz Mü’minler!
Amelden mahrum bir iman, sönme
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Her türlü fitneden, pişmanlık veren olaylardan, ihtiraslardan ve kötülükden imanın korunması
gerekir. Bunun için, dünya ve ahiret mutluluğuna sebep olan imanın, iyi amel ve ibadetlerle beslenmesi lazımdır.
İbadetler aynı zamanda nimetlere
şükürdür. Hz. Aişe validemizin naklettiği şu
hadis-i şerifi dikkatlerinize arzederim. O
şöyle buyurmuştur: “Nebiyyi muhterem
(s.a.s.) efendimiz mübarek ayakları şişinceye kadar geceleyin ibadet ederdi.
Bunun üzerine: Ya Rasulallah! Geçmişte
ve gelecekteki günahların mağfiret olunNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
daki gayenin bir icabıdır. Nitekim bir âyet-i
kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Ben cinleri ve insanları ancak Bana
ibadet etsinler diye yarattım.”(1) Bu
âyet-i celile; insanoğlunun en büyük görevinin Yüce Allah’a kulluk etmek olduğunu bildirmektedir. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi
ibadetler yanında, mü’minin her meşru faaliyeti, Dinimize göre genel anlamda ibadet
olarak değerlendirilmiştir. Sadaka ibadettir.
Yerinde söylenmiş güzel söz ibadettir. Helalinden kazanmak için çalışmak ve dürüst
alışverişte bulunmak ibadet değerinde olan
işlerdir. İbadetler, âyet-i kerimede ifade
edildiği gibi Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılır.
Değerli Mü’minler!
İnanarak ibadet edenlerin derecelerini ve hak edecekleri mükâfatları Cenab-ı
Hak Enfal Suresin’de şöyle bildiriyor:
“Mü’minler ancak, o kimselerdir ki;
Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir.
O’nun ayetleri kendilerine okunduğu
zaman bu onların imanlarını artırır.
4
duğu halde niçin böyle yapıyorsun?
Dedim. Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı? Buyurdu.”(3)
İslam’ın aslı iman, hedefi güzel ahlaktır. İbadetler bir taraftan imanı koruyup
kemale eriştirirken; öbür taraftan da ahlakın güzelleşmesini sağlar. Bu sebeple, ibadetsiz bir iman; dalları budakları kesilmiş,
güzelliği kaybolmuş, kurumaya terkedilmiş
bir ağaç gibidir.
Hutbemizi Meryem Suresi’nin 65.
âyet-i kerimesinin meâli ile bitirmek istiyorum: “Allah; göklerin, yerin ve bu ikisi
arasındakilerin Rabbidir. Şu halde, O’na
ibadet etmede sabırlı ol.”(4)
KAYNAK:
1 Zariyat:51/56
2 Enfal:8/2-4
3 Riyaz-üs-Salihin C.1,s.135
4 Meryem:19/65
Komisyon
Firhist’e Geri Dön
56
2004 HUTBELERİ
1
31 - Aralık
MİLLİ VE MANEVİ
DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM
Muhterem Müslümanlar!
Milletleri ayakta tutan millî ve manevî değerlerdir. Bu değerler, milletlerin birlik
beraberlik ve toplumsal dayanışma içerisinde yaşamasını ve milli kimliğiyle tarih
sahnesinde yer almasını sağlamaktadır.
Milletler, söz konusu değerleri gelecek kuşaklara aktardığı oranda varlıklarını sürdürürler. Tarih, bize milli ve manevi
değerlerine sahip çıkmayan ve başka milletleri körü körüne taklit edip milli şahsiyetlerini kaybedenlerin dünya coğrafyasından
silinip yok olduklarını göstermektedir. Bu
yüzden, bir toplumu içten yıkmak isteyenler, inanç, ahlak ve milli değerleri yok et3
din, benim dosdoğru yolumdur. Artık
ona uyun. Başka yollara uymayın.
Yoksa o yollar, sizi parça parça edip,
doğru yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size emreder"(1) Sevgili
Peygamberimiz (a. s.) de bizleri ahlakî çöküntüye neden olabilecek, birlik ve beraberliğimizi bozacak başka milletlerin örf ve
adetlerini benimsemekten sakındırmıştır.
Aziz Müslümanlar!
Bugün, toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı allında düzenlenen eğlence ve
toplantılar kültürel ve geleneksel bir temele
sahip değildir. Bu tür eğlencelerde aklı ve
sağlığı tehdit eden içki içmeyi, aile bütçesini sarsan kumarı ve israf boyutundaki
harcamaları milli ve dini değerlerimizle
bağdaştırmak asla mümkün değildir. Ayrıca
milli ve manevi değerlerimize ters bu tür
eğlence ve adetler, kültürel tahribata yol
açmakta, bizleri millî kimliğimizden uzaklaştırmaktadır. Bunun için kültürel mirasımızdan, dini anlayış ve heyecanımızdan
kaynaklanan değerlerimizi yaşatmaya gayNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
meyi ilk hedef olarak seçmektedirler.
Değerli Müslümanlar!
Yüce dinimizle milli kültürümüz
adeta bütünleşmiş ve dinimizin güzel prensipleriyle yoğrulmuştur. Sevgi, saygı ve fedakârlığın geliştirilmesinde, toplum
hayatımızın ahenkli ve sağlam bir şekilde
devam ettirilmesinde, gençlerimizin ve çocuklarımızın yetiştirilmesinde, manevi değerlerimizin ve milli kültürümüzün katkısı
büyüktür. Özellikle genç kuşakları bu değerler çerçevesinde eğitmek ve yetiştirmek
oldukça önemlidir. Çünkü gençlerin dini ve
ahlaki değerlerden uzaklaşmaları, örf ve
adetlerimize uymayan davranışları benimsemelerine, zararlı akım ve alışkanlıkların
tuzağına düşmelerine yol açmaktadır. Bu
itibarla geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi, milli, manevî ve kültürel değerlere
uygun yetiştirmek, anne-baba eğitimci ve
toplum olarak hepimizin görevidir. Nitekim
Yüce Allah, dini ve ahlakî prensiplere sahip
çıkarak kimlik ve şahsiyetimizi korumamızı
emretmiş ve şöyle buyurmuştur: "İşte bu
4
ret edelim ve bu değerlerimizi genç kuşaklara aktarmaya çalışalım. Dini ve milli değerlerimizle çelişen başka kültürlerin örf ve
adetlerini körü körüne taklit ve özentiden
kaçınalım. Yılbaşı kutlamalarını vesile edinerek Allah ve Resulünün razı olmayacağı
tavırlar yerine, geçmiş senelerde yaptıklarımızı gözden geçirerek ve gelecek yeni
yılda hayatımıza daha iyi nasıl yön verebileceğimizi düşünelim.
KAYNAK:
Abdurrahman Akbaş
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
(1) En'am, 6/153
Firhist’e Geri Dön
57
Download
Study collections