T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ NÖROLOJİ KLİNİĞİ Şef: Doç. Dr. F. Feriha ÖZER MULTİPL SKLEROZ HASTALARINDA SEKSÜEL DİSFONKSİYON VE İMMÜNOMODÜLATÖR TEDAVİ İLİŞKİSİ (Nöroloji Uzmanlık Tezi) Dr. Canan EROL İSTANBUL - 2009 i TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim boyunca bilgi ve tecrübesinden yararlandığım, her konuda desteğini ve yardımlarını gördüğüm, asistanlığını yapmış olmaktan her zaman gurur duyacağım değerli hocam Doç. Dr. Feriha ÖZER’ e uzman hekim olmamda göstermiş olduğu uğraşı ve sabrından dolayı çok teşekkür ederim. Eğitimim süresince psikiyatri, iç hastalıkları ve çocuk nörolojisi rotasyonlarımda deneyimlerinden yararlandığım Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi (BRSHH) 9. Psikiyatri klinik şefi Doç. Dr. Hüsnü ERKMEN’ e, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi I. Dahiliye klinik şefi Doç. Dr. Mehmet KENDİR’ e, İ.Ü. Tıp Fakültesi Nöroloji Kliniği (İÜTF)Çocuk Nörolojisi Birimi başkanı Prof. Dr. Mefkure ERAKSOY’a, birlikte çalışmaktan zevk aldığım, onur duyduğum, tarzları ile mesleki görüş açımı genişleten Doç. Dr. Zuhal YAPICI (İÜTF) ve Doç.Dr.Murat ERKIRAN’ a (BRSHH), tez danışmanım Uz.Dr. Belgin PETEK BALCI’ya, tezime katkılarından dolayı Uz. Dr. Ejder YILDIRIM’ a ( BRSHH CİB polikliniği), üzerimdeki emeklerini, sık sık gösterdikleri sabrı, mesleki ve özel hayatımla ilgili yakından ve samimi alakalarını unutamayacağım tüm servis uzmanlarımıza, bilgilerini ve manevi desteklerini eksik etmeyen kıdemlilerim Uz. Dr. Birgül ATMACA, Uz. Dr. Raziye TIRAŞ GÜRDAL ve asistan arkadaşlarıma, 5 yıl boyunca çalışma ortamımızdan kolaylığı, paylaşmayı ve huzuru eksik etmeyen tüm hemşire hanımlara, personelimize ve elektrofizyoloji teknikerimiz Cengiz ÖZTÜRK’ e teşekkür ederim. Arkadaşlığını altın şansım bildiğim Rad. Uz. Dr. Ferda YILDIZHAN’a, asistanlığım boyunca sıkıntılarımı paylaşan kardeşlerim Çiğdem ve Mehmet’e, ihtisas için kendimde bulunmadığına inandığım güce beni inandıran, onunla paylaştığımda artık önemi kalmayan dertlerimi sabırla dinleyen,hem annem hem babam, canım Melek’ime teşekkür ederim. Temmuz-2009 Dr.Canan EROL ii İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR ............................................................................................................................... ii İÇİNDEKİLER.......................................................................................................................... iii KISALTMALAR ...................................................................................................................... iv GİRİŞ VE AMAÇ ...................................................................................................................... 1 GENEL BİLGİLER.................................................................................................................... 2 GEREÇ VE YÖNTEM ............................................................................................................ 23 SONUÇLAR ............................................................................................................................ 27 TARTIŞMA ............................................................................................................................. 47 SONUÇ VE ÖZET ................................................................................................................... 56 RESULTS AND SUMMARY ................................................................................................. 58 KAYNAKLAR......................................................................................................................... 59 EKLER ..................................................................................................................................... 74 iii KISALTMALAR BDI : Beck Depresyon Ölçeği (Beck Depression Inventory) BOS : Beyin Omurilik Sıvısı DMN : Dorsal Medial Nukleus DSM IV : The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders EDSS : Genişletilmiş Özürlülük Durum Ölçeği (Exbanded Disability Status Scala) FSFI : Kadın Cinsel Fonksiyon İndeksi (Female Sexual Function İndex) GA : Glatiramer-acetat HAM-A : Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği IIEF : Uluslararası Erektil Disfonksiyon Değerlendirme Formu (International Index of Erectile Function) IMA : İmmünomodülatör ajan (Immunomodulatory agent) INF : İnterferon INFß-1a : İnterferon beta-1a INFß-1b : İnterferon beta-1b IVIG : İntravenöz Immunglobulin G MBP : Miyelin Bazik Protein MMSE : Standardize/Eğitimsizler İçin Mini Mental Test (Mini Mental State Examination) MRI : Manyetik Rezonans Görüntüleme (Magnetic Rezonans Imaging) MPOA : Medial Pre Optik Alan MS : Multipl Skleroz MSISQ -19 : Multipl Skleroz Yakınlık ve Cinsellik Sorgulaması (Multiple Sclerosis İntimacy and Sexuality Questionnaire-19) OKB : Oligoklonal Band OSS : Otonom Sinir Sistemi PPMS : Primer Progresif Multipl Skleroz PRMS : Progresif Relapsing Multipl Skleroz PVN : Para-Ventriküler Nukleus RRMS : Relapsing-Remitting Multipl Skleroz SCN : Supra-Kiazmatik Nukleus SD : Seksuel Disfonksiyon SON : Supra-Optik Nukleus SPMS : Sekonder Progresif Multipl Skleroz SSS : Santral Sinir Sistemi VEP : Visually Evoked Potential VMN : Ventro Medial Nukleus iv GİRİŞ VE AMAÇ Multipl skleroz (MS), Santral Sinir Sisteminde (SSS) yaygın olarak ortaya çıkan lezyonların çeşitli nörolojik semptomları nedeniyle, birçok farklı klinik tablolarla kendini gösterebilen bir hastalıktır (1). Nöropskiyatrik komplikasyonlar (depresyon, anksiyete, yorgunluk, ağrı, seksüel disfonksiyon (SD), kognitif değişiklikler vb) hastaların yaşam kalitesini belirgin olarak etkilemektedir (2). Multipl skleroz hastalığında SD semptomlarından en az birinin bulunma oranı erkek MS’lilerde yaklaşık %84, kadınlarda %85 gibi yüksek oranlarda olup (3), en sık SD semptomları seksüel ilgide azalma, uyarılma problemleri ve orgazm kapasitesinde azalma olarak görülür (4). Seksüel fonksiyonun tüm fazlarının olabilmesi için nöral yapılar arasında tam bir etkileşim zorunludur (5). Aynı zamanda hastalar ve partnerlerinde seksüalitenin psikososyal ve psikolojik yönleri de önemlidir (6,7). Multipl sklerozlu hastalarda SD üç grupta sınıflandırılır; 1) MS’in direk bir sonucu olarak kabul edilen primer SD, 2) MS’in diğer semptomlarının seksüel fonksiyonu indirek etkilemesi ile oluşan sekonder SD ve 3) psikolojik, emosyonel, sosyal ve kültürel faktörlerle ilgili olarak seksüel yaşamın etkilenmesiyle oluşan tersiyer SD’dir (8). Kültürlere göre farklılık gösteren cinsel davranışlar hemen her kültürde açıkça konuşulamayan alanlardan biridir. Bu nedenle cinsel işlevler ile ilgili yapılan çalışmalar sınırlı kalmaktadır ve gerçek yaygınlık oranları tam olarak bilinmemektedir (9). Nörologlar, hastalarında cinsel işlevlerle ilgili sorunlara çeşitli nedenlerle fazla ilgi göstermemişlerdir (10,11). Ancak bu sorunların çözümü ile ilgili gelişmeler ve kullanılan tedavi ajanlarının etkinliği, cinsel işlevlerin kapsamlı araştırılması ve tedavisi için güçlü bir gerekçe sağlamaktadır (11). Immünomodülatör tedavinin (IMT) MS hastalarında atak sıklığını azalttığı birçok çalışmada gösterilmiştir (12,13). Biz çalışmamızda IMT’nin, MS hastalarında yaygın olarak gözlenen ancak yeterince iyi bilinmeyen SD üzerine etkilerini incelemeyi amaçladık. 1 GENEL BİLGİLER MULTİPL SKLEROZ HASTALIĞI Multipl skleroz, SSS’nin kronik, inflamatuar ve demyelinizan süreçlerle giden ve aksonal hasar ile seyreden progresif seyirli bir hastalığıdır (14). İlk tanımlamalar 1800’lü yıllara kadar uzanmaktadır. Hastalıkla ilgili ilk bildiri 1824’te Olivier (15) tarafından yapılmış; yaşayan hastada ilk tanı Von Frerich (16) tarafından konulmuştur. Hastalığın klasik tarifi, klinik ve patolojik bulguları ise Jean Martin Charcot (17) tarafından yapılmıştır. Charcot’nun bu tablodan bahsederken kullandığı Fransızca isim “la sclerose generalisee”dir. Oysa bu tablo için dünyanın her yerinde kullanılan “Multipl Skleroz” isminin kaynağı, Douglas McAlpine, Nigel Compston, ve Charles Lumsden tarafından 1955’ de yayınlanan “Multiple Sclerosis” isimli kitaptır (18). Multipl skleroz genç erişkinlerde sık görülmekte ve başlangıcı genellikle 20–40 yaş arası olarak bildirilmektedir. Ancak nadir olarak daha erken ve geç başlangıçlı bildirilmiş vakalar da vardır (19). Genç erişkinlerde edinilmiş nörolojik özürlülüğün en sık nedenidir (20) ve kadın erkek oranı 2:1 olarak saptanmıştır. Hastalığın görülme sıklığı ırka ve coğrafyaya göre değişiklik gösterir. Kurtzke, çok sayıdaki epidemiyolojik çalışma sonuçlarını toplayarak prevelans oranlarına göre; yüksek, orta ve düşük prevelans oranları gösteren coğrafi bölgeleri tarif etmiştir. Buna göre prevelans oranı 30/100.000’den büyük olan yüksek riskli, 5-29/100. 000 arasıda olan orta riskli, 5/100.000’den az olan da düşük riskli coğrafi bölge alanını oluşturmaktadır (21). Prevelans oranları 1/100.000 ile 200/100.000 arasında değişmektedir. Coğrafi açıdan bakıldığında kutuplar dışında; prevalansın ekvatordan uzaklaşıldıkça orantılı olarak arttığı, ılıman ve soğuk iklim kuşağında daha sık görüldüğü gözlenmektedir. Ancak son zamanlarda yapılan bazı çalışmalarda ekvatora yakın düşük risk bölgelerinde de yüksek prevalans ve insidans oranları tespit edilmiştir (22). Aynı coğrafyada yaşayan kişilerde beyazlarda daha sık görülmesi ise, ırk ve etnik kökenin etkisi olduğunu göstermektedir. Hastalığa yakalanma riskinde göç yaşı da önem arz etmektedir. Onbeş yaş öncesi yüksek riskli bölgeden alçak riskli bölgeye gidenlerde riskin azaldığı; ancak 15 yaş sonrası riskin değişmediği bildirilmektedir. Ailesel sıklık ve dağılım, birçok genin yatkınlığa katkıda bulunduğunu gösterir. Yapılan aile çalışmalarında kardeşte görülme oranları, tek yumurta ikizlerinde %26, çift yumurta ikizlerinde ise % 2,5 saptanmıştır (23). 2 Etyopatogenez Multipl sklerozun nedeni tam olarak bilinmemektedir. Epidemiyolojik çalışmalar genetik eğilimi olan bireylerde viral bir infeksiyonun otoimmün cevabı tetikleyerek demiyelinizasyona neden olduğu fikrini desteklemektedir ( 24). Deneysel olarak oluşturulan allerjik ensefalomyelit modellerinde; MS için önde gelen hedef otoimmun yapı olduğundan miyelin bazik protein (MBP) kullanılarak bu proteine karşı oluşan humoral ve T hücre yanıtları tespit edilmiş; sağlıklı ve MS’li her iki grupta da yanıt oluştuğu görülmüştür. Ancak Relapsing-Remitting MS (RRMS) hastalarda yanıtların daha yüksek oranda bulunması ve Beyin Omurilik Sıvısında (BOS) MBP’ye karşı özgül B ve olası T hücrelerinin varlığı otoimmün yanıtın varlığını desteklemektedir (25). MS lezyonları patolojik olarak incelendiğinde fokal demiyelinizasyon, skar dokusu ve değişik oranlarda aksonal hasar görülmektedir (26). MS’in progresif döneminde patolojik tablo değişir, fokal demiyelinize ak madde lezyonları saptanmasına rağmen plakları sınırlarını giderek genişlettikleri gözlenir. Plaklar dışında normal görünen ak madde büyük oranda anormal bulgular gösterir. Diffuz inflamatuar süreç, jeneralize mikroglial aktivasyon, diffuz aksonal hasar ve sekonder demyelinizasyon oluşur (27). Ayrıca MS’deki beyin atrofisinin kısmen T2 lezyon yükünden bağımsız olması, normal görünen ak madde patolojisinin sadece walleryan dejenerasyonu değil, Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG) ile görüntülenemeyen mikroskopik ve diffuz lezyonları da yansıttığını düşündürmektedir (28). Periventriküler beyaz cevher, optik sinirler, medial longitudinal fasikülünde dahil olduğu beyin sapı orta hat yapıları ve dördüncü ventrikül tabanı, serebellar beyaz cevher ve pontoserebellar bağlantılar, omurilik servikal bölgesi ile arka kordon ve subpial yan kordon, MS lezyonlarının (plakların) seçici olarak yerleştiği belli başlı bölgelerdir (29). Klinik Belirti ve Bulgular Hastalığın seyri sırasında ortaya çıkan bulgu veya belirtilerin gerçek sıklığını saptamak oldukça güçtür. Mc Alpine ve arkadaşlarının çalışmasında MS başlangıç bulguları; bir veya daha fazla ekstremitede güçsüzlük %40, optik nörit %22, parestezi %21, çift görme %12, vertigo %5, idrar yapmada güçlük %5, diğerleri %5 olarak bildirilmektedir. Ayrıca hastalığın seyri sırasında ortaya çıkan bulgularla ilgili üç ayrı çalışmanın değerlendirilmesi ile yapılan bir derlemede; kas güçsüzlüğü %80, optik atrofi %44-70, sfinkter bozukluğu %5674, mental bulgular %30 oranında bildirilmektedir (30). 3 Duysal belirtiler; Multipl skleroz hastalarında en çok tanımlanan semptomlar duysal belirtilerdir. Bu belirtiler; bedenin herhangi bir bölgesinde karıncalanma, batma, yanma, iğnelenme, hissizlik, küntleşme şeklinde tariflenen rahatsızlık hissini içerir. Bu yakınmalara karşılık gelecek objektif duyusal bulgular muayenede saptanmayabilir ve günlerce, haftalarce ya da aylarca devam edebilir. Kalıcı duyu kusuru ise; çoğunlukla alt ekstremite distallerinde derin duyu kusuru şeklinde olur. Alt ekstremitelerin distallerinde vibrasyon duyusunda azalma, hastalığın erken evrelerinde tek bulgu olabilir. Lhermitte belirtisi, başın öne fleksiyonu ile birlikte elektriklenme hissi, ağrı, iğnelenme şeklinde tanımlanır ve MS’te oldukça sıktır (30,31). Motor belirti ve bulgular; Alt ekstremitelerde daha sık görülen kuvvet kaybı, paraparezi ya da parapleji şeklindedir. Nörolojik muayenede birinci motor nöron bozukluğuna işaret eden spastisite, artmış derin tendon refleksleri, klonus, ekstensör taban cildi ve progresif duruş bozukluğu saptanabilir. İlk atakta %32-41 motor bulgular saptanmıştır (30-33). Görme ile ilgili belirtiler; Vakaların %14-23’ünde başlangıç bulgusu olarak görülen optik nörit; ani görme kaybı ve göz hareketlerinde ağrı şikayetleri ile başlar. Genellikle tek taraflıdır. Görme korunduğunda ise santral veya parasantral skotomlar, renkli görme bozukluğu olabilir. Muayenede optik disk ödemi saptanabilir. Diplopi; üçüncü, altıncı ve nadiren dördüncü kranial sinir tutulumu nedeniyle oluşur. İnternükleer oftalmopleji ise, MS için oldukça patognomonik bir bulgudur (17,23). Kurtzke optik atağı geçiren olguların %40’ından fazlasında MS geliştiğini göstermiştir. Optik nörit atağı ile MS gelişimi arasında geçen süre değişkendir (30). Yürütücü işlevlerde bozukluk; Sıklıkla bellek bozulması, dikkatsizlik, kavramları özetlemede ve soyutlamada güçlük görülür (34). Hastalığın süresi, gidişi, fiziksel özürlülük, depresyon, tedavide kullanılan ilaçların olası etkileri, MRG’ deki lezyon yükü ve lokalizasyonu mental değişikliklerden sorumlu olabilir. Vakaların yaklaşık %50’sinde görülen demansiyel semptomlar progresif formlarda daha belirgindir (35). 4 Serebellum ve beyin sapı bulguları; Serebellar yollar MS’den sık etkilenir. Belirtiler gövde ataksisi, ekstremite ataksisi, ardı sıra hareketlerde bozulma, tremor, dizartri şeklindedir. Motor güçsüzlük, spastisite, duysal defisit ve vertigo nedeniyle oluşacak klinik belirtilerle karışabileceğinden gerçek sıklığını saptamak güçtür. Örneğin dizarti, serebellar yada bir beyin sapı bulgusu olarak gelişebilir (32). McAlpine serisinde %37 oranında serebellar belirtiler bildirmiştir. İki yanlı fasiyal paralizi, farenks refleksinin artması, palatal hareketlerde azalma, disfaji, dil hareketlerinin yavaşlaması, dokuzuncu ve onuncu sinir etkilenmesine bağlı nazone konuşma görülebilir. Nistagmusa çok sık rastlanır, horizontal planda en sık olmakla birlikte yukarı bakışta daha fazla olmak üzere vertikal bakışta, rotatuar ve karışık tipte nistagmuslar gelişebilir (30). Duygulanım bozuklukları; Duygulanım bozuklukları, MS’de normal populasyondan daha sık görülür. Anksiyete ve depresyon öncü tablolardır, kortikobulber liflerin kesilmesi nedeniyle anlamsız ağlama daha nadir gülme atakları görülebilir (17,23). Depresyon ve anksiyete en sık görülen psikiyatrik tablo olmasına karşın psikoz, öfori gibi belirtiler eşlik edebilir. Nöropsikiyatrik belirtiler ile demiyelinizan plakların lokalizasyonu ve sayısı arasında pozitif korelasyon tanımlanmaktadır (36,37). Otonomik bulgular; Hastalarda büyük oranda mesane ve barsak fonksiyonları etkilenmektedir (17,23,36). Mesane fonksiyon bozukluğu; sık idrara gitme, yetiştirememe, idrar kaçırma ile kendini gösterir. Genellikle kalıcıdır. Barsak fonksiyon bozukluğu ise, sıklıkla kabızlık olarak karşımıza çıkar. Hastaların 2/3’ünde SD tariflenmektedir. SD daha sıklıkla; erkeklerde ereksiyon sağlamada ve sürdürmede güçlük, kadınlarda vajinal his azalması şeklinde ortaya çıkar (17,23, 38). Paroksismal semptomlar; Hastalığın seyrinde, fasiyal spazmlar, blefarospazm, trigeminal nevralji, Lhermitte bulgusu, akinezi, tonik spazmlar, dizartri, ataksi, nistagmus, yüzde miyokimi, narkolepsi, epilepsi, sensorimotor nöbetler, Uthoff fenomeni gibi paroksismal bulgular olabilir (32,33,39). 5 Bunların dışında hastaların çoğunda yorgunluk gözlenir. Çok basit işleri yapamayacak kadar kendilerini halsiz ve yorgun hissederler. Yorgunluk yaşam kalitesini ve günlük yaşam aktivitelerini ileri derecede etkileyebilir (40). MS’li hastalarda, normal popülasyondan daha sık nöbete rastlanır (%1-5). Bu durum kortikal ya da subkortikal alandaki odaklardan kaynaklanabilir. Jeneralize tonik klonik nöbet, parsiyel nöbetlere göre daha sıktır (30). Multipl sklerozun tanımlanan 8 alt tipi mevcuttur ( 20). 1. Relapsing-Remitting Multipl Skleroz (RRMS) (yineleyici tip) 2. Primer Progresif Multipl Skleroz (PPMS) 3. Sekonder Progresif Multipl Skleroz (SPMS) 4. Relapsing Progresif Multipl Skleroz (RPMS) 5. Benign Multipl Skleroz 6. Spinal Tutulumla Giden Şekli 7. Nöromyelitis Optika (Devic Sendromu). 8. Marburg Şekli Multipl sklerozda hastaların özürlülük durumları Genişletilmiş Özürlülük Durum Ölçeği (EDSS) ile değerlendirilir (41). Genişletilmiş Özürlülük Durum Ölçeği’nin temeli nörolojik ve psikiyatrik muayeneye dayanır. Bu ölçek Ekler’de ayrıntılı olarak sunulmuştur. Hastalığın seyrinde; kadın cinsiyet, erken başlangıç, ilk atağın duysal atak ya da optik nörit olması, bu atakta düzelme oranının yüksek olması, ilk yıllarda atak sayısının az, ataklar arası sürenin uzun olması iyi prognoz belirtisi iken; geç başlangıç, erkek cinsiyet, başlangıçtan beri progresif seyir, sık ve az düzelen ataklar, serebellar ve/veya motor fonksiyonların etkilenmesi ise kötü prognoz göstergeleridir (42). Tanı Multipl skleroz, klinik bulgulara dayanarak ve/veya laboratuvar ve görüntüleme yöntemleri ile desteklenerek tanısı konulabilen bir hastalıktır. Tanıyı kesin koyabilecek bir test yoktur. Yakın zamana kadar Poser kriterleri tanıda oldukça önemli yer tutmuştur. Bu kriterler büyük oranda anamnez ve nörolojik muayeneye dayanmaktaydı (43). 2001’de McDonald ve ark. tarafından Poser kriterlerinin MRG ile desteklenmesi sonucu Mc Donald kriterleri ortaya konmuştur (44). Ancak Mc Donald kriterlerinin de özellikle PPMS tanısında bazı tanı güçlüklerine yol açması üzerine 2005 yılında gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş Mc Donald kriterleri olarak yayınlanmıştır (45). Son yayınlanan özelliklerine göre Mc Donald Kriterleri Ekler’de sunulmuştur. 6 Tanıda MRG’nin yaygın olarak kullanıma girmesiyle; MS lezyonlarının yerleşiminin, niteliğinin gösterilmesi ve diğer tanıların dışlanması MS tanısı koymada kolaylık sağlamıştır. MS tanısını destekleyen beyin MRG bulgularının zaman ve mekan içerisindeki dağılımlarında Barkhof ve arkadaşları ile Tintore ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalar esas alınmıştır (46,47). Buna göre; Mekan içinde dağılım için aşağıdaki kriterlerden üç tanesinin bulunması gerekir: - Bir adet kontrast tutan lezyon veya dokuz adet T2 ağırlıklı kesitte hiperintens lezyon - En az bir adet infratentorial lezyon - En az bir adet jukstakortikal lezyon - En az üç adet periventriküler lezyon. 2005 McDonald kriterlerinde: Bir spinal kord lezyonu, bir infratentoriyel lezyona karşılık gelir. Bir spinal kord lezyonu, total kraniyal T2 hiperintens lezyon sayısına eklenebilir. Kontrast tutan bir spinal kord lezyonu, kontrast tutan bir kraniyal lezyona karşılık gelir. Zaman içinde dağılım: - İlk MRG’nin klinik tablonun başlamasından üç ay ya da daha uzun bir süre sonra çekilmiş olması gerekmektedir. Eğer kontrast tutan lezyon tesbit edilmişse yeterlidir. Eğer kontrast tutan lezyon yoksa tetkik üç ay sonra tekrar edilir. Sonrasında kontrast tutan lezyon varsa veya T2 ağırlıklı kesitte yeni bir lezyon varsa zamansal dağılım için yeterlidir. - Eğer ilk MRG klinik olaydan sonra üç ay geçmeden çekilmişse olaydan üç ay veya daha uzun bir süre sonra ikinci MRG çekilir. İkinci MRG’de kontrast tutan lezyon varsa bu anlamlıdır. Eğer ikinci MRG negatifse ikinciden üç ay sonra MRG tekrarlanır, kontrast tutan lezyon varsa veya T2 sekansta yeni bir lezyon varsa zamansal dağılım için yeterlidir. 2005 McDonald kriterlerinde: ilk atak başlangıcından en az üç ay sonra çekilen MRG’de kontrast tutan bir lezyon gözlenmeli veya atağın başlangıcından en az bir ay sonra çekilen MRG’ de yeni bir T2 hiperintens lezyon görülmelidir. Multipl skleroz tanısı düşünülen hastalarda, BOS incelemesi özellikle IgG’ye ait oligoklonal bant (OKB) varlığını gösterdiği için çok önemlidir. Klinik kesin MS hastalarının % 90’ında OKB varlığı gösterilmiştir. Laboratuar destekli MS tanısı da IgG’ye ait OKB varlığına dayanmaktadır. OKB hastalığın aktivitesi ve progresyon ile ilişkili değildir ve bir kez geliştiğinde kaybolmadan devam eder. OKB IgG artışından daha sensitiftir ( 43,48,49). MS’ de IgG indeksinde ( > 0,7) ve IgG sentez hızında ( >3.3mg/24saat) artışlar olur. Ig G indeksi aşağıda yazılı formülle hesaplanır ( 48,49). 7 BOS IgG / BOS albumin IgG indeksi= ------------------------------------- > 0,7 serum IgG / serum albumin Uyarılmış potansiyeller (UP) patolojinin yerini duyu yollarında ileti hızını ölçerek saptamaya çalışır. MS’li hastalarda dört tip uyarılmış potansiyel kullanılır. Bunlar; görsel uyarılmış potansiyeller (visual evoked potential: VEP), somatosensorial uyarılmış potansiyeller (SEP), beyinsapı işitsel potansiyeller ve transkranial magnetik stimulasyonla uyarılmış potansiyellerdir. Semptomu olan ancak lezyonu olmayan hastalarda UP ile klinik belirtiye kanıt sağlanır. En çok VEP kullanılır. Kesin MS’li hastalarda %83-97 arasında VEP anormalliği saptanmıştır. MS ya da izole optik nöritli hastalarda, VEP’te P100 dalga latansının uzaması optik sinir etkilenmesinin en önemli göstergesidir (50). Tedavi Multipl skleroz hastalığının bilinen tam iyileştirici ve önleyici bir tedavisi yoktur. Uygulanan tedaviler atak sıklığını azaltmaya, ataklardan kaynaklanan özürlülüğü ve ilerleyici kötüleşmeyi engellemeye yöneliktir. Bu amaça yönelik olarak akut atak tedavisinde steroidler kullanılır. Atak döneminde intravenöz metilprednizolon (IVMP) dozu 0.5-1-2 g/gün olarak ve 3-5-10 gün süreyle uygulanmakta, gerektiğinde idame tedaviye 6-120 mg/gün oral prednizolon eklenip, azaltılarak tedaviye devam edilmektedir. Kısa süreli yüksek doz IVMP tedavisinde ciddi yan etkiler gözlenmemekle birlikte, oral prednizolon ile tedaviye devam edilen hastalarda bazı yan etkiler görülmektedir. Bu nedenle kısa süreli kortikosteroid tedavisi önerilmektedir ( 51,52). Atak sıklığını ve şiddetini azaltmak, ilerleyici gidişi önlemek için ise İnterferon beta (INFß) 1a ve 1b, Glatiramer-acetat (GA), Natalizumab, Intravenöz Immunglobulin G (IVIG) gibi immünomodülatör tedavi ve/veya Methotraxate, Cyclophosfamide, Azathiopürin, Siklosporin, Mitoxantrone gibi immunsüpresif ilaçlar kullanılır. INFß 1a,1b ve GA ile yapılan IMT’nin RRMS ve SPMS’da atak sıklığını belirgin düşürdüğü birçok çalışmada gösterilmiştir (12,13). IMT’ye rağmen ilerleyici gidiş gösteren bazı SPMS ve PPMS’li hastalarda ise immunosupresif ilaçlarla kombinasyon yapılmaktadır. Kesin etki mekanızması bilinmemekle birlikte INFß’nın birden fazla yolakta işlev görerek lökositlerin proliferasyonunu ve antijen sunumunu, zararlı sitokinlerin üretimini azalttığı ve kan beyin bariyerinden T hücresi göçünü engellediği bilinmektedir ( 53). 8 İnterferon beta-1b’nin kullanımda bulunan preparatı, 250 µg, günaşırı, subkutan (sc) yapılan Betaferon® (Bayer Schering HealthCare Pharm, Berlin, Germany.) isimli ilaçtır. IFNß-1a 'nın kullanımda bulunan iki ayrı preparatı bulunmaktadır. Bunlardan ilki, haftada bir kez, 30 µg, intramusküler (IM) olarak yapılan Avonex® ( Biogen İdec. Cambridge, MA, USA) , diğeri de haftada 3 kez sc yapılan 22 ve 44 µg dozları olan Rebif® (Serono, İnc., Rockland, Massachusetts.) isimli ilaçlardır. Randomize çalışmalar erken tedaviyi desteklemektedir. IFNß- 1a alan hastalardan, tedavinin daha erken başlatıldığı bir çalışmada, hastalarda özürlülüğün daha az olduğu ve tedaviye daha geç başlanan plasebo grubunun tedavi yararı açısından bu gruba yetişemediği şeklinde sonuçlanmıştır. CHAMPS(54) çalışmasında ve ETOMS(55) çalışmalarında çalışmalarda tedaviye erken başlamanın önemi vurgulanmaktadır. Glatiramer acetate'ın kullanımda bulunan preparatı hergün sc yapılan Copaxone® ( Teva Neuroscience, İnc., Kansas City, MO, USA) ticari isimli ilaçtır. GA dört aminoasitten oluşan (L- glutamik asit, L-lisin, L- alanin, L-tirozin) bir polipeptittir. İlacın immünolojik etkisi, antijene spesifik supressor T hücrelerinin indüksiyonu, antijen sunumunun inhibisyonu, CD4 T hücrelerinden, Th1’den Th2’ye geçişin sağlanması gibi yollarla olmaktadır (56-58). Bir çalışmada GA sc uygulamasının RRMS hastasında zamanla MR aktivitesi ve lezyon yükünü azalttığı görülmüştür, çalışmanın sonunda GA ile tedavi edilen hastalarda gözlenen nüks hızı anlamlı derecede (%33) gerilemiştir ( 59). Ticari ismi Tysabri® olan Natalizumab ( Biogen, Cambridge, USA) bir monoklonal antikordur. Multipl sklerozun ‘aktif ataklı tiplerinin’ tedavisinde monoterapi olarak kabul edilmiştir. Bu antikor, lökosit yüzeyindeki alfa4 (α4) integrini hedefler (60). Natalizumab’ın ana hedefi santral sinir sisteminde ensefalitojenik lökosit birikimini engellemektir (61). Thücre reaktivasyonunun ve B-hücre proliferasyonunun bozulması gibi diğer etkileri olabileceği de öne sürülmüştür ( 62,63). Natalizumab’ın AFFIRM çalışmasında (64) tedavi alan hastaların % 96’sında gadolinyum tutan yeni lezyon gözlenmezken, plasebo grubunda bu sayı % 68'dir. Bir ve ikinci yıldan sonra nüks sıklığı yaklaşık 2/3 azalmış olup natalizumab hastalık ilerlemesini anlamlı derecede geciktirmiştir. İmmunomodulatörlerin yan etkileri; İnterferon beta tedavisinin en sık yan etkisi; flu-like semptom (grip benzeri semptom) ve enjeksiyon yeri reaksiyonudur (65-67). INFß’nın pozitif etkileri birkaç aydan önce görülmemesine rağmen yan etkileri erken dönemde görülmektedir. (68). Flu-like sepmtomlar, ateş, soğuk algınlığı, keyifisizlik, başağrısı ve myalji gibi grip benzeri belirtilerdir (69). Hastaların %75’inde bu semptomların görülebildiği bildirilmiştir (70). Semptomlar genellikle enjeksiyon yapılmasından üç-altı saat sonra başlar ve yaklaşık 24 9 saatte azalırlar. Flu-like semptomların insidansı, tipik olarak tedavinin ilk üç ayında azalmasına rağmen tekrarlayabilir veya devam edebilir (71,72). Bayan hastalar ve düşük vücut ağırlığı olan hastalar flu-like semptomlar için daha yüksek riske sahiptir (69). Profilaktik analjezik ve antipiretik kullanmı flu-like semptomu azaltabilir (73). Enjeksiyon yeri ağrıları, IM ve subkutan enjeksiyon uygulamalarında benzer oranlarda bildirilmiştir (74). Bununla birlikte orta düzey eritemden, ağır nekroza varan çeşitlilikte enjeksiyon yeri reaksiyonları subkutan uygulamalarda daha sık görülmektedir (75). Erken çalışmalarda İNFß kullanımı ile sonu intihara varabilen, ağır depresyon olguları görüldüğü bildirilmiştir (76). Daha yeni yapılan bir çalışmada INFß 1a, 1b veya GA ile tedavi edilen 163 hastanın INF grubunda başlangıçta % 28.8, GA’da %22.7 oranında depresyon varken, tedavinin üçüncü ayında bakılan kontrollerde INFß grubunda depresyon oranı % 40 gibi hafif artmış, GA grubu %21.3 bulunmuştur. İNFß tedavisi sırasında hastalarda depresyon varlığını takip etmek gerekmektedir (77). Lökopeni, nötropeni, lenfopeni ve artmış karaciğer transaminazları gibi anormal laboratuvar değerleri, INFß kullanırken görülebilir (65). Ayrıca görme bozuklukları ve göz hastalıkları, hipo-hiper tiroidizm ve menstrual düzensizlikler de görülebilmektedir ( 65,66,67). Daha nadir olarak alopezi (65), otoimmun troidit (78), otoimmun hepatit (78), myastenia graves (79), hemolitik üremik sendrom (80), trombotik trombositopenik purpura (81), anafilaktik şok (82), insomni ( 67), psöriasis (83) ve işitme kaybı (84) , sarkoidoz benzeri özellikleri olan granülomatöz dermatit (85) gibi hastalıkların görülebildiği bildirilmiştir. Glatiramer acetate’ın en sık yan etkisi hastaların %73’ünden fazlasında görülen enjeksiyon yeri reaksiyonudur, hastalarda daha nadir olarak göğüs ağrısı, dispne, anksiyete, lenfadenopati, atralji, flu-like sendrom, kaşıntı, diare, mide bulantısı, vazodilatasyon, hipertoni, raş, palpitasyon gibi yan etkiler de görülebilmektedir (86). Natalizumab kullananlarda en sık kolelitiais, ve hipersensitif reaksiyonlar başağrısı, yorgunluk, atralji , daha nadir de gözlenmiştir (87). Progresif multifokal lökoensefalopati görülmesi nedeniyle daha önce kullanımı durdurulmasına rağmen sonradan tekrar kullanılmaya başlanmıştır (62,88). Bu tedavinin immündefisitli ve hematolojik maligniteli hastalarda kullanılmaması, immunsüpresan ve antineoplastik tedavi görenlerde de dikkatli kullanılması önerilmiştir( 89). Multipl skleroz hastalarında immünsupressif tedaviler 30 yılı aşkın bir süredir kullanılmaktadır. Ancak yan etki profilleri nedeniyle günümüzde bu tedaviler IMT ile yeterli yanıt alınamayan hastalarda, sık atak geçiren RRMS’de, ataklı ilerleyici veya agresif gidişli 10 MS’da, SPMS’de kullanılmaktadırlar. Daha aktif seyreden MS’lerde klinik olarak sık atak geçiren, MRG ile aktif lezyonların olduğu ve sekel bırakma eğiliminde olan progresif forma dönüşme eğilimi gösteren olgularda daha potent anti-inflamatuar etkinin sağlanabilmesi amacıyla immünsupressif tedaviler düşünülmelidir. İmmünsupressif tedavi seçenekleri haftada bir kez uygulanan düşük doz methotrexate (7.5-15 mg), bir- üç ayda bir uygulanan mitoxantrone tedavisi (bir kerede 12 mg/m² - total doz 120 mg/ m² geçmeyecek şekilde), azathioprine (1-2 mg/kg/gün) veya periyodik pulse şeklinde uygulanan Cyclophosphamide 800-900 mg/m² ayda bir kez tedavileridir. Bu tedaviler; hastalarda yan etkiler gözlendiğinde, kullanılan immünsupressif ilacın etkisiz olduğuna karar verildiğinde veya total maksimum doza ulaşıldığında kesilmelidir (90-93). Yeni tedavi denemelerinden Alemtuzumab (Campath™; Schering, Berlin, Almanya), Rituximab, Daclizumab (Zenepax™Roche, Basel, İsviçre), FTY720 (fingolimod; Novartis, Basel, İsviçre; Mitsubishi Pharma, Osaka, Japonya), Simvastatin (Zocor™ ; Merck, NJ, ABD) gibi ilaçların faz II ve III çalışmaları devam etmektedir. SEKSÜEL DİSFONKSİYON Seksüel disfonksiyon; cinsel yanıt döngüsünün aşamalarından herhangi birinde kişisel haz ve zevkin engellenmesi bir şekilde ya da kişinin cinsel isteğindeki azalma nedeniyle objektif performansında düşüş olarak tanımlanır. DSM IV (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) SD’yi Eksen-I’de sınıflamıştır. Diğer bir deyişle, cinsel istekte veya yanıt siklusunu belirleyen fizyolojik aşamalarda engellenme bu bozukluklarda temel belirtidir (94). Kinsey ve arkadaşları cinsel yaşamla ilgili kapsamlı ilk araştırmayı 1938-1952 yılları arasında yapmış ve cinsel davranış biçimleri ile ilgili istatistiklerden oluşan derlemeleri yayınlamışlardır. Bu çalışma daha çok epidemiyolojik değer taşımakta ancak insanda cinsel uyaranlara verilen tepkinin anatomisi ve fizyolojisi ile ilgili kapsamlı bilgi sunmamaktadır (95). William Masters ve Virginia Johnson’ın 1966 yılında “İnsanda Cinsel Davranış” adlı kitapta yayınlanan çalışması bugün kabul edilen cinsel fizyolojinin temellerini içermektedir. Projelerinde 10 yıllık bir dönemde 382 kadın ve 312 erkekten oluşan denek grubunda 14.000’den fazla cinsel birleşmeyi gözlemleyip değerlendirmişlerdir. Cinsel yanıt döngüsünde heyecan, plato, orgazm, çözülme evrelerini içeren dört evre modelini ele almışlardır. Bu modelde cinsel istek evresini gözardı etmiş olmalarına rağmen hala birçok kaynakta bu model temel olarak kabul görmektedir (96). 11 Seksüel disfonksiyon; cinsel fizyoloji ile cinsel yanıt döngüsünün tanımlanması ve bu döngüde hangi basamakta bozulma olduğunun saptanması ile tanımlanmaktadır (94). Cinsel Organların İnnervasyonu: Cinsel organların innervasyonu birincil olarak otonomik sinir sistemi üzerinden yürümektedir. Penisin ereksiyonu; iki nörofizyolojik yolağın çalışması ile gerçekleşmektedir. Parasempatik bileşenler pelvik splanknik sinirler (S2,S3,S4) yolu ile refleks olarak oluşan ereksiyonları meydana getirmektedir. Sempatik torakolumbar yolaklar ise psikolojik olarak oluşan uyarımları taşımaktadır. Kavernozal düz kasların gevşemesi endotel kökenli bir relaksasyon faktörü olan Nitrik Oksit tarafından düzenlenir. Klitoral büyüme ve vajinal ıslanma parasempatik yolakların genitallere kan akışını artırması ile gerçekleşmektedir. Sempatik yolaklar ejakülasyonda önemli rol oynamaktadır. Kadında ise sempatik sinir sistemi vajina, üretra ve uterusta düz kas kasılmalarına neden olmaktadır (97). Cinsel İşlevlerin Santral Kontrolü: Seksüel fonksiyonların kontrolü, insan vücudundaki tüm fonksiyonların kontrolünde olduğu gibi SSS tarafından yapılmaktadır. SSS'nin seksüel fonksiyonlar üzerindeki kontrol mekanizmaları hakkındaki bilgilerimiz kısıtlıdır. Beyin bir bütün olarak incelenirse, seksüel fonksiyonlarda etkili olan 5 bölgeden söz edilebilir (98). 1. Hipotalamus: Merkezi sinir sisteminde hipotalamus, cinsel işlevler üzerindeki etkisi en iyi bilinen bölgedir (98). Hipofiz bezi üzerinden gonadotropik hormon (GnTH) salgılanmasını kontrol ettiği bilinmektedir. Hipotalamus, seks steroid hormonlarının (Testosteron, Dihidrotestosteron, Östrodiol) GnTH aracılığı ile gonadlardan salgılanmasını kontrol ederek, libidonun oluşmasını sağlar. Seksüel fonksiyonların başlamasında gerekli olan libido, hormona bağlı bir fonksiyondur. Bunun için de hipotalamo-hipofizer aksın sağlam olması gerekmektedir (99). Hipotalamus eşlerin birbirleriyle olan ilişkilerini, seks hormonlarının salınımını düzenleyen limbik sistemin bir parçasıdır. Hipotalamusun tümor veya cerrahi sonrası destruksiyonunda, libido azalması sık rastlanan klinik gözlemdir (98). Hipotalamus üzerine iç ve dış uyarılar, direkt olarak veya limbik sistem üzerinden indirekt olarak etki göstermektedir (98,100,101). Uyarılmayı görsel, işitsel, taktil öğeler ve düşünme tetiklemektedir (100,101). Hipotolamusun da dahil olduğu limbik sistem, neokorteks ile beyin alt bölgelerini sınırlayan ve ayıran bölgedir. Limbik sistem, adını limbus (sınır) kelimesinden almaktadır. Limbik sistem ‘emosyonel beyin’ olarak kabul edilir ve türlerin ve bireylerin davranışlarını ayarlamak, seksüel davranışları ve seks hormonlarının salgılanmasını 12 kontrol etmekle yükümlüdür (98). Otonom fonksiyonların da merkezi olan hipotalamus, iç ve dış uyarılara karşı kişinin tepkisini koordine eder ve korteks ile beyin sapı ve alt bölgeler arası bağlantıyı sağlar (102). Dış uyarılar (ışık, ısı, koku vs) direkt olarak hipotalamusa etki edebileceği gibi, korteks ve diğer beyin bölgeleri limbik sistem elemanları üzerinden hipotalamusa da uyarılar gönderebilir. Bu uyarılara yanıt; otonom sinir sistemi ile (kalp hızı, soluk alma hızı değişiklikleri vs), hormon salınım ritminin ayarlanması ile ve somatik sisteme etkileri ile olmaktadır. Hipotalamusta bu fonksiyonların kontrol edildiği birçok çekirdek bulunmaktadır. Bu çekirdeklerin fonksiyonları ve hipotalamus içinde bulundukları yerleri daha kolay anlamak için hipotalamus, bir alan ve üç zona ayrılarak incelenir (98). 1a) Preoptik alan, medial ve lateral olmak üzere iki bölüme ayrılır. Preoptik alanda bulunan nöronların androjen ve östrojen reseptörlerinden zengin olduğu bilinmektedir. Sıçan deneylerinde sıklıkla incelenen medial preoptik alanın (MPOA), özellikle erkek seksüel fonksiyonlar ile olan ilişkisi bilinmektedir. MPOA’nın beyinde, özellikle diğer limbik alanlar ile aksonal ilişkisi vardır. Olfaktör sistemden amigdala ve stria terminalis üzerinden uyarı alır. Bu bölgeler ağrının iletilmesi, seksüel davranış, annelik duygusu ve agresif davranışlardan sorumlu alanlardır (103,104). Sıçan MPOA' nın bir diğer özelliği de beyindeki en yoğun androjen reseptörlerinin bulunduğu yer olmasıdır. Erkek sıçanlarda MPOA'nın uyarılması ile ereksiyon ve seksüel ilişkiyi sağlayan uyarılar oluşmaktadır (105). Bu alan, oksitosin ile de kolay uyarılmakta ve dişi sıçanların çiftleşmesini kolaylaştırmaktadır (106). Lateral preoptik alan hakkında fazla bilgi yoktur. Bu alanda oksitosin salgılayan nöronların varlığı bilinmektedir (98). 1b) Periventriküler hipotalamik zon, III. ventrikülü çevreleyen çok ince bir zondur. Daha çok anterior hipofiz hormonlarının salgılanmasında rol oynar. 1c) Medial hipotalamik zon, hipotalamusun hacim olarak en geniş yeri ve çekirdeklerden zengin bir bölgesidir. Daha kolay anlaşılması için bu zon üç kısma ayrılarak incelenir. cI-Supra-optik kısım cII-Tuberal kısım cIII- Mamiller Kısım. cI-Supra-optik Kısım; Optik kiazmanın hemen üstünde olduğundan bu adı almıştır. Bu bölgede üç tane önemli hipotalamik çekirdek vardır. Para-Ventriküler Nukleus (PVN); Supra-Optik Nukleus (SON) ve Supra-Kiazmatik Nukleus (SCN). PVN ve SON her ikisi de, 13 oksitosin ve vazopressin üreten çekirdeklerdir. Özellikle PVN, oksitosin ve vazopressin salgılayarak, amigdala ve hipokampus üzerinden limbik sistemle ile bağlantı kurar (98). Orgazmda PVN anahtar rol oynar. Orgazm sırasında PVN komşuluğunda oksitosin salgılanır. Oksitosinin artan kas tonusu ve ritmik kasılmalarla ilişkili olduğu kabul edilmektedir (107). Oksitosin seksüel fonksiyonlarda da rol alan önemli bir mediyatördür (108,109). Erkek ve kadında seksüel uyarılmayla serum oksitosin seviyelerinin yükseldiği ve orgazm ile en yüksek seviyesine ulaştığı gösterilmiştir (110). Kadında orgazm sırasında yükselen serum oksitosin seviyesi, uterusun ritmik kasılmalarından sorumlu olabilir. Orgazm sırasında erkekte pelvik adalelerde ve kadında ise pelvik adaleler ve vajende 10–50 sn süreli, sayısı yirmiye varan ritmik kasılmalar saptanmıştır (111-115). Supra-Kiazmatik Nukleus, beynin saati olarak çalışan çekirdektir, hormonların sirkadiyan ritim ile salınmasında da etkili olmaktadır (98). cII-Tuberal Kısım; Üç adet çekirdek içerir: Arkuat Nukleus (ARC), Dorso-Medial Nukleus (DMN) ve Ventro-Medial Nukleus (VMN). Bu kısmın çekirdekleri hipofizden salgılanan hormonların kontrolünü yapan düzenleyici hormonları salgılarlar (Gonodotropin Releasing Hormone=GnRH, Cortichotropin Releasing Hormone=CRH) (98). VMN kadınlarda özellikle önemlidir. Burası östrojen ve progesteron reseptörlerinden zengindir (100,101). Ayrıca, dopamin salgılayan nöronlar da hipofizden prolaktin salınımını inhibe etmektedirler (98). cIII- Mamiller Kısım; Hakkında tam bir bilgi olmamasına rağmen, kişinin emosyon ve hafızası ile ilgili olduğu sanılan mamiller cismi içerir (116). 1d) Lateral hipotalamik zon, hipotalamusun limbik sistem ile sıkı bağlantılarının olduğu kısımlardan biridir. Açlık hissinin oluşmasında etkili olmaktadır (116). Özetlemek gerekirse; SSS'nin dolaylı da olsa, birçok bölgesi seksüel fonksiyonları etkilemektedir. Fakat direkt etki hipotalamusta olmaktadır. Hipotalamus, seks hormonlarının salgılanmasını kontrol ederek ve çocukların puberteye girmesinde (muhtemelen leptin hormonunun hipotolamusa olan etkisi ile) başlatıcı rol oynayarak etkili olmaktadır. Ayrıca, seksüel fonksiyonlar üzerine erkekte MPOA'nın ve kadında ise VMN'in etkili olduğuna ait veriler vardır. İnsan seksüel aktivitesinde, oksitosin hormonunun artığı ve orgazmda pik yaptığı gösterilmiştir. Bu bilgilerin artması ile ileride SSS kaynaklı seksüel sistem patolojilerinin daha rahat saptanması ve tedavi olanaklarının bulunması umut edilmektedir (98). Hayvan deneylerinde hipotalamusta dopaminerjik etkinin uyarıcı ve serotinerjik etkinin ise inhibe edici rol oynadığı gösterilmiştir. İnsanda da benzer etkilerin olduğuna dair 14 klinik gözlemler mevcuttur. Kadınlarda hipotalamus lezyonlarının çoğunlukla libido kaybı ve amenoreye neden olduğu bilinmektedir (117,118). 2. Parasagital Bölge: Genital bölgenin duyu liflerinin beyinde sonlandığı alan parasagittal bölgedir. Genital bölgenin uyarılması (sevişme sırasında okşanma ve uyarılma) bu bölge üzerinden etkili olmaktadır. Kısıtlı bulgular olsa da, parasagittal bölge tümörlerinde erkeklerde ereksiyonu devam ettirme zorluğu ile karşılaşılmaktadır (117). 3. Temporal Lop: Temporal lop epilepsisinde veya temporal lop epilepsisi cerrahisi sonrası seksüel fonksiyonlarda bozukluk gelişebilir. Özellikle kadınlarda menstruel bozukluk, erkeklerde ise erektil disfonksiyon görülmektedir (119,120). 4. Frontal Lop: Beynin seksüel fonksiyonlar üzerinde etkili olan bir diğer bölgesi de frontal lobdur. Frontal lop, kişinin daha çok sosyal davranışlarının kontrolünde rol oynamaktadır. Frontal lop lezyonlarında seksüel dürtülerin kontrolünün ortadan kalkmasıyla, etrafındaki insanlara saldırganlık tarzında seksüel fonksiyon bozuklukları ortaya çıkmaktadır (98). 5. Rinensefalon: Beyinde limbik korteksde bulunan rinensefalonun koku duyusu ile seksüel uyarılar üzerinde dolaylı etkileri olmaktadır (117). Cinsel Yanıt Döngüsü, Erkek ve Kadında Cinsel Fizyoloji: Erkek ve kadınlarda seksüel uyarıma bağlı meydana gelen yanıtlar çeşitli çalışmalar ile ortaya konulmuştur. Fizyolojik olarak seksüel aktivite ve orgazma ulaşma sonucunda vazokonjesyon, miyotonik tümesans ve takiben vasküler aktivite ve kas tonusunda azalma olur (107, 121). Cinsel yanıt döngüsü: Cinsel döngü AFUD’un (American Foundation for Urologic Disease) 2000 yılında öngördüğü sekilde; (1) Cinsel istek, (2) Uyarılma, (3) Orgazm, (4) Çözülme evreleri seklinde ele alınmaktadır. Plato evresi kullanılmamaktadır (96, 122,123). Seksüel disfonksiyon bu evrelerden bir veya birkaçında anatomik, fizyolojik veya psikolojik nedenlerle bozulma olarak tanımlanabilir. İnsan cinsel fizyolojisi, cinsel uyarılma ve orgazmı oluşturmak üzere sinir sistemi, endokrin ve vasküler sistemlerin karşılıklı etkileşimlerini içerir. İstek evresinde gerçekleşen olaylar psikolojik kökenlidir ve cinsel fanteziler ve dürtüler ile ortaya çıkar. Cinsel isteğin varlığında görsel, fiziksel veya fantaziler ve imgelem gibi psikolojik faktörlerin etkisi altında cinsel uyarılma gerçekleşir (123). 15 Kadında bu uyarılma sonrasında parasempatik sinir sisteminin uyarılması ile birlikte genital organların kanlanması artar, bu uyarılmayı takiben vajinal ıslanma artarak objektif uyarılma gerçekleşir. Orgazm; klitoris’in ve sinirsel uyarım bakımından zengin bir ağa sahip olan vajina alt 1/3’ünün düzenli ritmik uyarılması ile gerçekleşir ve önceki aşamalarda oluşan fizyolojik değişikliklerin dakikalar içerisinde aynı sırayı takip ederek kaybolması ile çözülme evresi tamamlanır. Kadınlar cinsel uyaranla yeniden karşılaştıklarında yeniden başka bir cinsel yanıt döngüsüne girme potansiyeline sahiptirler (96). Erkekte ise uyarılma sonrasında parasempatik sistemin istem dışı olarak penis damarlarına gönderdiği uyaranları arttırması ile penis damarlarının çapında artış ve korpus kavernosumda kanlanma artışı meydana gelir. Uyaranın sürmesi ve sürekli ritmik temas ile semenin emisyonu gerçekleşir. Emisyon evresini takiben pudendal sinir kontrolünde sempatik sinir sisteminin uyarılması ile ejakülasyon gerçekleşmektedir ( 123). Seksüel Disfonksiyonun Sınıflandırılması ve Yaygınlığı Endokrinolojik sistem bütünlüğüne ek olarak, düzgün işleyen bir nörolojik ve vasküler sistemin varlığında sağlıklı cinsel işlevlerden söz edilebilir. Bu sistemlerin herhangi birindeki bozukluk cinsel sağlığı etkiler. Bu nedenler dışında sosyal nedenler, hastalık durumları ve uyku bozuklukları da cinsel sağlığı etkiler (124). Farklı kültürlere göre değişkenlik gösteren cinsel davranışlar hemen her kültürde gizli olan ve tabu olarak kabul edilen bir alanı teşkil eder. Bu nedenle bu alanda yapılan çalışmalar sınırlıdır ve SD’nin gerçek yaygınlık oranları tam olarak saptanamamaktadır. 1978 yılında 100 mutlu evli çift ile yapılan bir çalışmada bu çiftlerde erkeklerin %40’ında yaşamlarının bazı dönemlerinde sertleşme ve boşalma bozuklukları yaşadıkları belirlenmiştir. Aynı çalışmada kadınların %63’ünde orgazm ve uyarılma bozuklukları saptanmıştır. Kadınların %70’i ve erkeklerin %50’sinde cinsel yaşamda sorun ve zorlukların varlığı gösterilebilmiştir (125). 2001 yılında Spector ve Carey, toplum örneklemlerinde erkeklerde %0-3 oranında orgazm bozukluğu, %0-3 oranında azalmış cinsel istek bozukluğu, %4-5 oranında ise erken boşalma saptamışlardır. Aynı çalışmada kadınlarda ise orgazma ilişkin bozukluklar %7-10 oranında belirlenmiştir. Amerikan toplumunu temel alan ve 19-59 yaşlar arasında yapılan bir incelemede disparoni oranı erkeklerde %3 kadınlarda %15, orgazm’a ilişkin bozukluklar erkeklerde %10 kadınlarda ise %25, kadınlarda azalmış cinsel istek %33, cinsel uyarılma bozuklukları %20, erkeklerde prematür ejakülasyon oranı %27 erektil disfonksiyon %10 olarak bildirilmiştir (126). 16 İnsan cinselliği konusundaki bilgilerimiz genellikle batı toplumlarının yaptıkları araştırmalara dayanmaktadır. Oysa bu konudaki kavramlar, inançlar ve bunlara bağlı olarak gelişen cinsel davranışlar büyük değişiklik göstermektedir. Aynı şekilde SD’ nin ortaya çıkışının, bireye etkilerinin ve en önemlisi tedavi yaklaşımlarının da değişik olması beklenir (127). Ülkemizde Çayan ve arkadaşları tarafından yapılan prevalans çalışmasında kadın seksüel disfonksiyonu görülme sıklığı 18-27 yaş arası %21,7, 28-37 yaş arası %25,5, 38-47 yaş arası %53,5, 48-57 yaş arası %65,9 ve 58-67 yaş arası %92,9 olarak saptanmıstır (128). Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayımladığı İnternational Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems’da (ICD-10) SD; bireyin umduğu cinsel ilişkiyi yaşayamaması durumu olarak tanımlanır (129). Amerikan Psikiyatri Birliği’nin hazırladığı DSM-IV’te SD; kişiler arası ilişkileri zorlaştıran, belirgin sıkıntı yaratan, cinsel yanıt döngüsünü karakterize eden psikofizyolojik değişiklikler ve cinsel istekte meydana gelen bozukluk olarak tarif edilir (130,131). Seksüel Disfonksiyon: 1. Cinsel istek bozuklukları: Cinsel istek, kişinin biyolojik, psikolojik ve sosyal konumundan etkilenen ve ancak geniş bir perspektifle ele alınması gereken belirleyenlerden oluşmaktadır. Merkezi Sinir Sistemi yapılarından hipotalamus ve paleokortekste yer alan posterior orbito-frontal korteks, cinsel uyarılmanın oluşumunda önem taşır (132). Ovulasyon sürecindeki hayvanlarla, overleri alınmış hayvanların karşılaştırıldığı bir çalışma cinsel uyarımda paleokortikal alanların önemini desteklemektedir (133). Anterior hipotalamik medyal pre-optik çekirdek ve posterior hipotalamik ventromedyal çekirdeğin cinsel davranışların temel özelliklerinin yönlendirilmesinde önem taşıdığı belirtilmektedir (97). Merkezi sinir sisteminin bahsedilen alanlarının uyarılması ile genital organlar hem uyarı sırasında hem de cinsel aktivitenin var olduğu sürece hormonal yanıtlar verir. Kadınlarda over, erkeklerde testis ve her iki cinste hipofiz-adrenal aksın, hormonal yanıtı düzenlemede rolü vardır (99). Hem erkekte hem de kadında cinsel istek oluşumunda östrojen ve progesteronun ve bu ikisinden de daha önemli olarak testesteronun önemi bildirilmiştir. Progesteronun ise genel olarak cinsel istek üzerinde ketleyici bir etkisi olduğu bildirilmiştir (134). DSM sınıflamasında cinsel istek bozuklukları; “Azalmış (hipoaktif) Cinsel İstek Bozukluğu” ve “Cinsel Tiksinti (Aversiyon) Bozukluğu” başlıkları altında incelenmiştir (130). 17 1a) Azalmış (hipoaktif) cinsel istek bozukluğu: DSM-IV sınıflandırma sistemine göre azalmış cinsel istek, “Sürekli ya da yineleyici olarak cinsel fantazilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az oluşu ya da hiç olmaması” olarak tanımlanır (94,122). Toplumun %20’sinde azalmış cinsel istek bozukluğu olduğu düşünülmektedir (94). 1b) Cinsel tiksinti bozukluğu: Bu bozukluk sürekli ya da yineleyici olarak cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle kaçınma olarak tanımlanmaktadır (122). 2. Cinsel uyarılma bozuklukları: 2a) Kadınlarda cinsel uyarılma bozukluğu: DSM IV’e göre cinsel uyarılma bozuklukları “Sürekli ya da yineleyici olarak cinsel uyarının yeterli bir ıslanma ve kabarma tepkisini sağlayamaması ya da cinsel etkinlik bitene dek bu durumu sürdürememe” olarak tanımlanmıştır (122). 2b) Erkekte cinsel uyarılma bozukluğu: DSM IV’e göre sertleşme bozukluğu, kişinin cinsel ilişkiyi tamamlamaya yetecek ereksiyonu başlatmasında ya da sürdürmesinde yetersizlik olarak tanımlanmış ve bu durumun kişide belirgin bir sıkıntı oluşturması ya da kişiler arası ilişkide sorun teşkil eden niteliğine işaret edilmiştir (130). Kinsey yaptığı araştırmada, 35 yaşındaki erkeklerde %2-4 oranında sertleşme bozukluğu gözlenirken 80 yaş kesitinde bu oranın %80 düzeyinde olduğuna işaret etmiştir (135). Feldmann ise 40-70 yaşlar arasında erektil disfonksiyon oranının %35 olduğunu, 70 yaş üzeri erkeklerde ise bu durumun %50 oranında olduğunu bildirmiştir (136). 3.Orgazm bozuklukları: 3a) Kadında orgazm bozukluğu: DSM IV sınıflandırması bu bozukluğu “olağan bir cinsel uyarılma evresinden sonra orgazmın sürekli ya da yineleyici bir biçimde gecikmesi ya da hiç olmaması” olarak tanımlamaktadır (122). Orgazm sorunlarının sıklığı konusunda farklı oranlar verilmekle birlikte bu oranın %5-20 oranında rastlandığı bildirilmektedir (137). 3b) Erkekte orgazm bozukluğu: Erkekte orgazm bozukluğu ya da geç boşalma (retarde ejakülasyon) erkeğin koitus sırasında çok zor ejakülasyon yaşamasıdır. Orgazmik anhedoni, ejakülasyonun gerçekleştiği ancak kişide doyumla sonuçlanabilen olan orgazmın gerçekleşmediği görüşüne dayanan bir kavramdır. Erken boşalma ve sertleşme bozukluğu’na göre nadir gözlenen bu bozukluğun genel prevalansının %5 olduğu bildirilmiştir. Masters ve Johnson ise 447 kişilik bir populasyonda yaptıkları çalışmada bu oranın %3.8 olduğunu bildirmiştir (138). 18 4.Cinsel ağrı bozuklukları: 4a) Disparoni: Disparoni erkek ya da kadında cinsel ilişki öncesinde, sırasında ya da sonrasında yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak genital ağrının olması durumu olarak tanımlanmaktadır. Kadınlarda bu duruma sıklıkla vajinismus eşlik etmektedir (138). 4b) Vajinismus: Vajinismusun başlıca özelliği, vajinal penetrasyon denendiğinde vajinanın dış üçte birini çevreleyen perineal kaslarda yineleyici ya da sürekli bir biçimde istemsiz kasılmalar olmasıdır. Bu kasılmaya tüm bedendeki kasılmalar, bacakların kapanması, korku, kaçınma tepkisi, girişin olamayacağı inancı eşlik eder (139). Vajinismus ülkemizde batı ülkelerinde bildirilenden çok daha fazla görülmektedir (140). MULTİPL SKLEROZ HASTALIĞINDA SEKSÜEL DİSFONKSİYON VE CİNSEL YAŞAM İLE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER Multipl skleroz, SSS’ de yaygın olarak ortaya çıkan lezyonlar ve bu lezyonların çeşitli nörolojik semptomları nedeniyle, farklı klinik tablolarla kendini gösterebilen bir hastalıktır (1) ve genç erişkinlerde edinilmiş nörolojik özürlülüğün en sık görülen nedenlerinden biridir (20). Seksüel disfonksiyon, MS’in yaygın bir semptomu olup hastaların %75’ inden fazlasını etkilemektedir (141). Farklı kaynaklarda değişen oranlar olmakla birlikte erkeklerde % 91, kadınlarda % 85’e ulaşan sıklıkta bildirilmiştir (142,143). Bildirilen en sık semptomlar kadınlarda, seksüel ilgide azalma %29-86, genital duyuda azalma %43-62, orgazm kapasitesinde azalma %24-58, vaginal kuruluk %12-40, disparoni %6-40 iken, erkeklerde; libidoda azalma %37-86, ereksiyon sorunları %34-80, ejakülasyon sorunları %34-61’dır (10). Seksüel fonksiyonun tüm fazlarının olabilmesi için nöral yapılar arasında tam bir etkileşim zorunludur (5). Hipotalamik ve limbik yapılar ile lumbosacral spinal merkezler uyum içinde olmalıdır. MS’li hastalarda yaşam kalitesi üzerine fiziksel, sosyolojik ve psikolojik faktörlerin etkisinin olduğu bilinmektedir (144,145). Foley ve Iverson, MS’li hastalarda seksüel disfonksiyonu; primer, sekonder ve tersiyer SD olmak üzere üç grupta sınıflandırmıştır (8). Buna göre MS’de; Primer SD, SSS’de demiyelinizan lezyonların doğrudan sonucu olarak kabul edilmiştir. Primer SD, erkek ve kadınlarda azalmış yada kaybolmuş libidoyu, azalmış yada zevksiz genital his ve azalmış orgazmik yanıtı içerir (8, 142). MS’li erkeklerde ereksiyon oluşturma ve sürdürme, ejekülasyon sıklığının azalması gibi problemler olabilir (146). Kadınlarda ise azalmış lubrikasyon, inorgasmi ve azalmış libido görülebilir ( 147). Sekonder SD, genital sistemin nöral yapısını etkilemeyen, MS’in diğer semptomlarının seksüel fonksiyonu dolaylı olarak etkilemesi ile oluşan SD’na verilen isimdir. 19 Bu semptomlar, yorgunluk, kas güçsüzlüğü, spastisite, mesane ve barsak problemleri, hareket kısıtlılığı, tremor, kognitif değişiklikler, sfinkter disfonksiyonu, sensorial değişikliklerdir (142,146,147). Sekonder SD, MS’in veya semptomlarının tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkisi sonucu da görülebilir (146). Tersiyer SD ise psikolojik, emosyonel, sosyal ve kültürel faktörlerle ilgili olarak seksüel yaşamın etkilenmesidir (142,146). Bu faktörler ailenin rolü, kendine güvende azalma, dış görünüşe güvende azalma, depresyon, öfke, partnerin kendisini reddedeceği korkusu, kadınsı veya erkeksi hissetmede azalma, çekiciliğinin kaybolduğu hissine kapılma, yalnız kalma korkusu, terkedilme korkusu veya birilerine bağımlı olma korkusudur (8,146). Seksuel disfonksiyonun ortaya çıkmasında iki genel eğilim vardır; seksüel aktivitede azalma ve sessizlik (148). Hastalar, tatmin etme performanslarında yetersiz hissetme veya reddedilme korkusu nedeniyle seksüel aktiviteden kaçınırlar. Aynı zamanda sağlık personeli ve partnerleri ile seksüel hayatlarında olan bu değişiklikler hakkında konuşmakta zorlanırlar (8). Multipl skleroz seksüel yaşamı birçok farklı yolla etkileyebilmektedir. Bu hastalarda parestezi ve özellikle genital bölge duyusunun azalması zevk veren duyumların algılanmasını engelleyebilir, hatta direkt stimülasyonla oluşan vajinal lubrikasyonda azalmaya neden olarak seksüel yanıt oluşturma kapasitesini de azaltabilir. Beyindeki lezyonlar, seksüel libidoyu regüle eden mekanizmaları etkileyebilir. Libidonun azalması seksüel aktivitenin diğer fazlarınını da olmusuz etkilemektedir. İlerlemiş olgularda, ekstremitelerdeki parezi ve spastisite nedeniyle seksüel aktivitenin gerçekleştirilmesi zorlaşabilir, hatta tamamen imkansız hale gelebilir. Ayrıca MS’li hastaların kendilerini sakat olarak görmeleri, prognozları açısından kendini güvensiz hissetmeleri, diğer kişilere bağımlı olmaları, eşleri ile ilişkilerinde ortaya çıkan değişiklikler de seksüel yaşamlarını olumsuz etkiliyebilmektedir (1). Multipl sklerozda hastalığın epizodik ve hastalık seyrinin öngörülemez oluşu, iş ve aile hayatının etkilenmesi, semptom fazlalığı, eşlik edebilen kronik hastalıklarla birliktelik ve tam bir tedavi şansının bulunmayışı gibi çeşitli durumunu faktörler, hastaların günlük psikolojik belirgin olarak etkilemektedir (149). Frontal korteks, hipokampus, talamus, amigdala ve bazal ganglionlar gibi MS ve majör depresif bozuklukta ortak etkilenen beyin yapılarının olması, MS’de depresyonun sık görülmesine sebep olarak gösterilebilir (150). Fakat lezyonlar ve lokalizasyonlarla ilgili verileri desteklemeyen yayınlar da bulunduğundan MS hastalarındaki depresyonun multifaktöriyel olduğunu kabul etmek en doğrusudur (151). 2002 yılıda yapılan bir çalışmada MS hastalarında klinik olarak anlamlı depresif 20 semptomların sıklığı %41, orta ve ciddi düzeyde depresyon sıklığı ise %29 bulunmuştur (152). Multipl skleroz hastalarında yorgunluk en sık görülen ve oldukça yoğun hissedilen semptomlardan birisidir ve %30-80 gibi değişen oranlarda görülmektedir. Hastalarda yorgunluğu, depresyonu ifade eden ‘çökkünlük ve güçsüzlükten’ farklı olarak fiziksel yorgunluk ve enerjisizlik; bitkinlik gibi ifadelerle ayırdetmek önemlidir (153,154). Yorgunluk, hastalığın erken evrelerinde işlevselliğin düşmesine neden olan semptomlardan biridir. Depresif duygu durumdan bağımsız olarak ortaya çıkar ve depresyon tedavisine iyi yanıt vermez (153). İlginçtir ki; yorgunluğun varlığı ve şiddeti, hastaların nörolojik bulguları ile veya MRG lezyonlarıyla doğrudan ilişkili görülmemektedir (153,155,156). Fraser ve ark’nın yaptığı, 251 MS hastasını içeren yakın tarihli bir çalışmada kadın MS hastalarında SD ile tüm MS semptomları arasında belirgin pozitif ilişki saptanmış, en güçlü pozitif korelasyon ise SD ve yorgunluk arasında tesbit edilmiştir (157). Yapılan bir çalışma, INFß kullanan MS hastalarının %40’ında depresyon ve yorgunluk olduğunu ortaya çıkarmıştır (158). Bununla birlikte tedavi edilmemiş MS hastalarında da depresyon sıklığı yüksektir ve INFß tedavisi ile aslında artmadığı hatta hastalığın tedavisi nedeniyle azaldığını söyleyen çalışmalar da mevcuttur (159). 2006 yılında yapılan başka bir gözden geçirme çalışmasında INFß tedavisinin depresyon ve intihar riski gibi yan etkileri kapsamlı bir şekilde incelenmiş ve hastaların %2-12,5’inde çoğunlukla tedavinin erken evrelerinde (özellikle tedavi başladıktan sonraki ilk iki ay) depresyonun ortaya çıktığı ve ilaç kesimiyle düzeldiği belirtilmiştir (160). Ancak alınan 16 çalışmanın 14 tanesinde INFß tedavisinin depresyon ve intihar riskiyle doğrudan ilişkili olmadığı düşünülmüştür. Fakat özellikle önceden depresyon öyküsü olanlarda riskin söz konusu olduğu ve INFß tedavisi altındayken ciddi intihar düşünce ve girişimlerinin bildirildiği unutulmamalıdır (160). Seksüel disfonksiyon MS’de yaygın bir problem olmasına karşın, dile getirilmediğinden ve sorgulanmadığından tedavi de edilmemiş bir konudur (141,161). Hekimler tarafında da sıklıkla hastalığın bu kısmı unutulmuştur. Bir çalışmada hastaların %94’üne hastalıklarına ilişkin seksüel sorunlar hakkında hiç soru sorulmadığı rapor edilmiştir (162). Sonuç olarak MS ile yaşayan hastaların ve partnerlerinin yaşam kalitesi derinden etkilenmektedir (162,163). SD yalnızca yaşam kalitesini etkilemez, aynı zamanda diğer problemlere de neden olur, bu problemler şunlardır: - Partneri ile çatışma: evlilik problemleri SD’li MS’li hastaların %71’inde bildirilmiş (143), - Depresyon, sıkıntı, yalnız kalma, umutsuzluk (164), 21 - Performans anksiyetesi, - Birlikteliklerden ve seksüel karşılaşmalardan korkma ve kaçınma(165). Hekimler, MS hastaları ile seksüel fonksiyonları hakkında konuşmayı genellikle gözardı etmektedirler. Konu hakkında konuşmaya başlarken beceriksizlik veya sıkıntı hissedebilirler, SD hakkında rahat konuşabilmek için yeterli bilgileri olmayabilir, hastanın seksle meşgul olmak için etkisiz veya çok yaşlı olduğunu düşünebilirler, konunun kendi pratik kapsamının dışında olduğuna inanabilirler, konunun tartışmak için çok gereksiz olduğuna inanabilirler, hastaların sınırlı tedavi kapsamının olduğuna veya tedaviye gücünün yetmeyeceğine inanabilirler (141,147). Bütün bu sebepler nedeniyle hastaları seksüel disfonksiyonu gölgede kalmıştır. Multipl sklerozda SD tedavisinde ilk adım; hastaları SD’nin hayatlarını önemli bir biçimde etkileyen ve tedavi edilebilir bir sağlık problemi olduğu konusunda bilgilendirmektir (141,161). İkinci adım; MS ile ilgilenen bütün sağlık ekibine, hasta ile SD tartışabilecek eğitimi vermektir. Fizyoterapistlere hasta ve yakınlarının seksüel konforunu artırmak için pozisyon teknikleri öğretmeleri, psikologların kişisel veya çiftlerle seksüel performansı artırmak için seksüel –sensitif ilişkinin çalışılabilmesi, terapistlerin seksüel zevk almayı artırmak için seksüel aletlerin kullanımının hastalara öğretilmesi gibi eğitimler bu konuda yardımcı olabilir. Ayrıca oral ilaçlar (sildenafil, vardenafil, tadalafil), topikal hormonlar, sex terapileri, tavsiyeler verme, yardımcı seksual aletler (vibratörler,lubrikantlar), penise ilacın intracorporeal enjeksiyonu (vakumla şişlik oluşturan penis pompaları) ve ED cerrahisi de (semirijid rod implantasyonu) SD’nin tedavisinde kullanılır (142,163,166). Hastanın görünümünü nasıl algıladığı, kendisine ve yakınlarına çekici görünüp görünmediği, ilişkileri, beden imajı, öz saygısı, kabul görme duygusu gibi seksüaliteye ilişkin duygularını yeniden yapılandırmada da hastaya destek olunmalıdır (162). 22 GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmamıza Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Demiyelinizan Hastalıklar Polikliniği’nden takip edilen, tümü RRMS’li, yaş ortalaması 36,64 ± 8,77 (min:21, max:56) 30’u kadın, 26’sı erkek olmak üzere toplam 56 MS hastası ve yaş ortalaması 34,87 ± 6,03 ( min: 25, max:46) olan 15’i kadın, 15’i erkek toplam 30 sağlıklı kontrol grubu alındı. Erkek hastaların 15’i (%53,6), kadın hastaların 13’ü ( %46,4), toplam 28 hasta IMT kullanmaktaydı, 28 hasta IMT kullanmıyordu. Çalışmamız için hastanemiz etik kurulundan onay alındıktan sonra tüm hastalardan ve kontrol grubundan, çalışma hakkında bilgilendirilerek, çalışmaya katılma onayı alındı. Çalışmaya alınan MS hastalarına çalışmayı yürüten hekim tarafından nörolojik muayene yapıldı. Hastalara, Genişletilmiş Özürlülük Durum Ölçeği (EDSS-Expanded Disability Status Scale) (41), Multipl Skleroz Yakınlık ve Cinsellik Sorgulaması (Multiple Sclerosis Intimacy and Sexuality Questionnaire-19,MSISQ-19) (167), Uluslararası Erektil Disfonksiyon Değerlendirme Formu (International Index of Erectile Function-IIEF) (168), Kadın Cinsel Fonksiyon İndeksi (Female Sexual Function index-FSFI) (169), Standardize Eğitimliler/Eğitimsizler İçin Mini Mental Test (MMSE) (170), Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (Hamilton Anxiety Scale-HAM-A) (171), Beck Depresyon Ölçeği (Beck Depression Inventory – BDI) (172) uygulandı. Kontrol grubuna IIEF, FSFI, MMSE, HAM-A, BDI ölçekleri uygulandı. (Bakınız Ekler). Kullanılan ölçekler, çalışmaya katılanlara muayeneyi gerçekleştiren hekim tarafından yapıldı. Çalışmaya dahil edilme ve dışlama kriterleri: - Kesin RRMS tanısı almış hastalar primer dahil edilme kriteridir. - Multipl skleroz hastalığı yanında bilinen psikiyatrik, ürolojik hastalığı olanlar, DSM- IV'e göre demans tanısı almış olan hastalar ve seksüel fonksiyon bozukluğuna neden olabilecek ilaç kullananlar (antidepresan tedavi dışında) ve ek hastalığı olanlar çalışma dışı bırakılmıştır. - Yapılan klinik değerlendirmede DSM- IV kritelerine göre majör depresyon saptanan ve antidepresan tedaviye rağmen depresif şikayetlerinin devam ettiğini bildiren hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. - Atak geçirmekte olan hastalar çalışmaya dahil edilmemişlerdir, bu durumdaki hastalar 6 ay geçtikten sonra çalışmaya dahil edilmişlerdir. - Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen hastalar çalışmaya alınmamışlardır. 23 - Bahsedilen testleri herhangi bir nedenle tamamlamamış olan hastalar çalışmaya alınmamışlardır. - Seksüel deneyimi olmayanlar çalışmaya alınmamışlardır. - Son 6 ayda cinsel ilişkiye girebilecek partneri olanlar çalışmaya dahil edilmiştir. - Kontrol grubu bilinen hastalığı olmayan ve ilaç tedavisi kullanmayan, çalışmaya katılmayı kabul eden gönüllülerden seçilmiştir. Hastaların özürlülüğünü saptamada Genişletilmiş özürlülük durum ölçeği (EDSSExpanded Disabiliy Status Scale) kullanılmıştır. Bu ölçek SSS’nin sekiz fonksiyonel sisteminin (piramidal, serebellar, beyin sapı, görme, mesane ve bağırsak, duyu ve serebral) işlevlerinin değerlendirilmesine dayanmaktadır. Bu sistemlerin herbirine, işlevlerindeki bozukluğun şiddetine göre puan verilir. Bu fonksiyonel sistem puanlarına günlük yaşamdaki kısıtlanmalar eklendikten sonra 0 ile 10 arasında değişen EDSS skoru elde edilir. Çalışmaya katılanların anksiyetesi Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HAM-A) ile değerlendirildi. Ölçek deneklerde anksiyete düzeyini ve belirti dağılımını belirlemek ve şiddet değişimini ölçmek için kullanılmaktadır. Psişik (1,2,3,5,6), somatik( 4,7,8,9,10,11,12,13) durumu değerlendiren sorulara 0-4 arasında puan verilmektedir ( 0yok,1-hafif, 2-orta, 3-şiddetli,4- çok şiddetli). Sonuçlar: 0-5 puan: anksiyete yok, 6-14 puan: minör anksiyete, 15 puan ve üstü majör anksiyete olarak değerlendirilmektedir. Multiple skleroz hastalarında seksualite ve seksüel fonksiyon bozukluğu üç test ile ölçüldü: Multipl Skleroz Yakınlık ve Cinsellik Sorgulaması (Multiple Sclerosis İntimacy and Sexuality Questionnaire-19, MSISQ -19) ile değerlendirildi. MS topluluğunda sistemik olarak primer ( 12, 16, 17, 18, 19), sekonder( 1,2,3,4,5,6,8,10,11) ve tersiyer(7,9,13,14,15) cinselliği, son 6 aya ait cinselliği standardize olarak ölçen testtir. 19 sorudan oluşur, seksual aktivite ve tatmin olmada kendini değerlendirmeye dayanır. 5 seçeneklidir ( asla(1)- hemen hemen asla(2)- bazen(3)- hemen hemen her zaman(4)-herzaman(5)) ve uygulayıcılar kendilerine en uygun durumu seçerler. Kadın Cinsel Fonksiyon İndeksi (Female Sexual Function İndex – FSFI): Kadın hastaların cinsel fonksiyonları 19 sorudan oluşan, hastaların kendi bildirimlerine dayalı bir ölçüm olan Female Sexual Function Index (FSFI) ile değerlendirildi . Soru formu 6 ayrı başlıktan oluşmaktadır; istek, uyarılma, lubrikasyon, orgazm, tatmin ve ağrı. Her bir başlık için 0 veya 1 ile 6 arasında puan verilmiştir. 24 Testin tamamı 2 (en az puan) ile 36 (en fazla puan) arasındadır. Yüksek puan, daha iyi fonksiyona işaret eder. FSFI puanı >30 ise iyi, 23-29 arası ise orta, <23 ise kötü olarak sınıflandırılmıştır. Uluslararası Erektil disfonksiyon Değerlendirme Formu (International Index of Erectile Function-IIEF): Cinsel işlev, orgazmik fonksiyon, cinsel istek, cinsel ilişki memnuniyeti ve genel memnuniyet olmak üzere 5 ana konuyu içermektedir. Erektil işlev 6, orgazm işlevi 2, cinsel istek 2, cinsel ilişki tatmini 3 ve genel tatmin 2 soru ile sorgulanır. IIEF, Türk Androloji Derneği tarafından Türkçe’ye (1998) çevrilmiştir. Bu form son 4 haftalık süreçteki erektil fonksiyonun kalitesini sorgulamaktadır. Sorulan sorulara verilen cevaplar bu formda 0 ile 5 arasında puanlandırılmıştır. Erektil işlev bozukluğu IIEF içerisindeki 15 soruya verilen cevaplara göre ağır erektil disfonksiyon (1-10 puan), orta derecede erektil disfonksiyon (11-16 puan), hafif-orta derecede erektil disfonksiyon (17-21 puan), hafif erektil disfonksiyon (22-25 puan) ve erektil işlev bozukluğu yok (26-30 puan) şeklinde sınıflandırılır. Hastalarda depresyon Beck Depresyon Ölçeği ( Beck Depression Inventory - BDI) ile değerlendirildi. Bu ölçek duygusal, bilişsel, somatik ve motivasyonel bileşenleri değerlendirmek amacıyla geliştirilmiş bir özbildirim ölçeğidir. BDİ, araştırmalarda ve kliniklerde en sık kullanılan, hastanın kendi hakkında bilgi verme araçlarından biridir. Temel amacı depresyon belirtilerini kapsamlı bir biçimde değerlendirmek olsa da bilişsel içeriğin değerlendirilmesine de olanak sağlar. Ölçek 21 maddeden oluşur; iki madde duygulara, on bir madde bilişsel işlevlere, iki madde davranışlara, beş madde bedensel belirtilere, bir madde kişiler arası belirtilere ayrılmıştır. Her bir soruya 0, 1, 2, 3 olmak üzere puan verilerek, 0-63 arasında değişen skorlar elde edilir. Sonuçlar 0-9 hiç yok/minimal depresyon, 10-18 hafif depresyon, 19-29 orta depresyon, 30-63 şiddetli depresyon olarak değerlendirilir. Hastaların kognitif durumlarının değerlendirilmesi için Standardize Mini Mental Test (Mini Mental State Examination-MMSE) kullanıldı. Onbir maddeden oluşan bu testte yönelim (10 puan), kayıt hafızası (3 puan), dikkat ve hesaplama (5 puan), hatırlama (3 puan) ve lisan (9 puan) olmak üzere 5 ana başlık altında, ve toplam 30 puan üzerinden değerlendirilmektedir. Sonuçlar; 27-30 puan: Normal sınırlarda, 24-26 puan: Hafif kognitif bozukluk, <24 puan: Ciddi kognitif bozukluk olarak değerlendirilmektedir. Okuryazar olmayan hastaların kognitif durum değerlendirmesinde Eğitimsizler için Standardize Mini Mental Test kullanıldı. Bu testde yönelim, bellek, dikkat ve hesaplama, hatırlama ve lisan bölümleri yer alır. Toplam puan 30’dur ve değerlendirme Standardize Mini Mental Testle benzer şekilde yapılır. 25 İstatiksel değerlendirme: Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for windows 10.0 istatistik paket programı kullanıldı. Karşılaştırmalarda Student’s t, Mann Whitney U, Fisher’s exact test ve Ki-kare testleri kullanıldı. Korelasyon analizlerinde Pearson yöntemi kullanıldı. p<0.05 anlamlı kabul edildi. 26 SONUÇLAR Çalışmamıza yaş ortalaması 36,64 ± 8,77 ( min:21, max:56) olan 30’u kadın, 26’sı erkek olmak üzere toplam 56 MS hastası ve yaş ortalaması 34,87 ± 6,03 (min:25, max:46) olan 15’ i kadın, 15’i erkek toplam 30 sağlıklı kontrol grubu alındı. MS ve kontrol grupları arasında yaş ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p:0,325 p>0.05). Erkek hastaların 15’i (%53,6), kadın hastaların 13’ü (%46,4) IMT kullanmaktaydı, 28 hasta IMT kullanmıyordu. Multipl sklerozlu hastalarımızın 49’u (%87,5) evli, 7’si (%12,5) bekardı. Bekar olan tüm hastalarımızın son altı ay cinsel ilişkiye girebilecek partneri mevcuttu. Kontrol grubunun tamamı evli idi. MS grubu hastalarımızın 7’si (%12,5) eğitimsiz, 49’u (587,5) eğitimliydi. Kontrol grubumuzun tamamı eğitimliydi. MS hastalarımız ve kontrol grupları arasında cinsiyet, eğitim ve medeni durum gibi demografik özellikler bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (p>0.05). MS hastalarımızın 43’ünde (%76,8) minimental test sonuçları normal iken, 9’unda ( %16,1) hafif kognitif bozukluk, 4’ünde ( %7,1) ciddi KB vardı. Kontrol grubumuzun minimental test sonuçları normaldi. Hastalarımızın 8’inde (%14,3) depresyon, 3’ünde (%5,4) anksiyete vardı, 12’si (%21,4) antidepresan kullanıyordu. Antidepresan kullanan hastalarımızın remisyonda oldukları ve antidepresan tedaviyi hekim kontrolünde kullanmaya devam ettikleri öğrenildi. MS ve kontrol grupları arasında depresyon ve anksiyete sıklığı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05). MS grubunda mimimental test bozukluğu ve antidepresan ilaç kullanım sıklığı, kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.05, p<0.01) (Tablo 1). 27 Tablo 1. MS ve kontrol grubunun demografik özellikleri, minimental test, depresyon, antidepresan kullanımı ve anksiyete oranları MS grubu Kontrol grubu N % N % Erkek 26 46,4 15 50,0 Kadın 30 53,6 15 50,0 Eğitimsiz 7 12,5 İlkokul 28 50,0 13 43,3 Ortaokul 6 10,7 7 23,3 Lise 7 12,5 7 23,3 Üniversite 8 14,3 3 10,0 Bekar 7 12,5 Evli 49 87,5 30 100,0 Normal 43 76,8 30 100,0 Hafif KB 9 16,1 Ciddi KB 4 7,1 Yok 48 85,7 28 93,3 Var 8 14,3 2 6,7 Yok 44 78,6 30 100,0 Var 12 21,4 Yok 53 94,6 28 93,3 Var 3 5,4 2 6,7 Ki-kare P 0,10 0,752 7,67 0,104 Cinsiyet Eğitim Medeni durum 0,091 Minimental test 8,20 0,017* Depresyon 0,293 Antidepresan kullanmı 0,007** Anksiyete 0,574 28 Multipl sklerozlu erkek hastalarımızın yaş ortalaması 37,04±9,54 ve kontrol grubunun yaş ortalaması 36,33±5,98 idi. MS ve kontrol grupları arasında erkek yaş ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p:0,798, p>0.05). Kontrol erkek grubunun IIEF alt parametre puanlarından erektil disfonksiyon, ilişki başarısı, cinsel istek ve genel tatmin değerleri MS grubuna göre anlamlı derecede yüksek saptandı (p<0.05 p<0.005). MS ve kontrol grupları arasında erkek orgazm puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05) (Tablo 2, Grafik 1). Tablo 2. Erkek MS ve kontrol grubu IIEF alt parametre puan ortalamaları Erkek MS grubu Kontrol grubu Ortalama SS Ortalama SS P Erektil disfonksiyon 21,42 10,01 28,13 1,68 ,014* İlişki başarısı 9,00 4,75 12,60 1,40 ,007** Orgazm 7,62 3,51 9,33 1,11 ,074 İstek 7,00 2,12 8,73 1,10 ,005** Genel tatmin 7,12 2,82 9,13 ,99 ,011* 30 25 20 15 10 5 0 Erektil disfonksiyon ilişki başarısı Erkek orgazm Erkek cinsel istek MS grubu GENELDEĞ Kontrol grubu Grafik 1. Erkek MS ve kontrol grubu IIEF alt parametre puan ortalamaları 29 Multipl skleroz ve kontrol grupları arasında kadın yaş ortalamaları (MS;36,30±8,19, kontrol;33,40±5,91) bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05). MS grubunun FSFI toplam puanı 21,2±7,570 iken kontrol grubunun 28,46±3,768’ idi. Kontrol grubunda kadın FSFI toplam, istek uyarılma, orgazm ve tatmin puanları MS grubuna göre anlamlı derecede fazla saptandı (p<0.05 p<0.005). Gruplar arası en büyük fark orgazm puanında idi. MS ve kontrol grupları arasında kadın kayganlık ve ağrı puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05) (Tablo 3, Grafik 2). Tablo 3. Kadın MS ve kontrol grubu FSFI toplam ve alt parametre ortalamaları Kadın MS grubu Kontrol grubu Ortalama SS Ortalama SS P FSFI toplam 21,213 7,570 28,460 3,768 ,001*** İstek 2,620 1,246 3,760 ,920 ,003** Uyarılma 3,183 1,469 4,680 ,884 ,001*** Kayganlık 4,150 1,783 5,100 1,082 ,065 Orgazm 3,040 1,728 4,827 ,717 ,000*** Tatmin 3,240 1,418 4,667 ,837 ,001*** Ağrı 4,920 1,655 5,413 1,001 ,296 30 25 20 15 10 5 0 FSFITOPL UYARILMA MS grubu K.ORGAZM K.AĞRI Kontrol grubu Grafik 2. Kadın MS ve kontrol grubu FSFI toplam ve alt parametre ortalamaları Erkeklerde ED, MS grubunda 14 ( %53,8), kontrol grubunda 1 (%6,7) kişide saptandı. Kadınlarda SD, MS grubunda 25 (%83,3) ve kontrol grubunda 3 (%20) kişide saptandı. Kontrol grubunda ED ve FSFI toplam puanı MS grubuna göre anlamlı derecede fazla idi (EDp:0,003, FSFI-p:0,000, p<0.01 p<0.001). 30 Multipl skleroz erkek grubunun MSISQ-19 total puanı 31,35±13,26 ve kadın grubunun total puanı 35,13±9,91 idi. MS grubunda cinsiyetler arasında, MSISQ-19 toplam ve sekonder SD değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05). Kadın hastaların primer SD değerleri erkeklere göre anlamlı derecede fazla iken (p<0.001), erkek hastaların tersiyer SD değerleri kadınlara göre anlamlı derecede fazla idi (p<0.05) (Tablo 4). Tablo 4. MS grubu cinsiyetler arası MSISQ-19 toplam ve alt parametre oranları Erkek Kadın Ortalama SS Ortalama SS P MSISQ-19 31,35 13,26 35,13 9,91 ,228 Primer SD 9,65 4,71 14,67 4,77 ,000*** Sekonder SD 12,81 5,55 13,63 5,91 ,594 Tersiyer SD 8,81 4,42 6,83 2,80 ,048* Immünomodulatör tedavi kullanmayan MS olguları (36,71±8,29) ve kontrol grupları (34,87±6,03) arasında yaş ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p:0,334, p>0.05). IMT kullanmayan erkek MS olguları (36,55±8,30) ve kontrol erkek grubu arasında(36,33±5,98) yaş ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p:0,940, p>0.05). Kontrol grubu erkek ED, ilişki başarısı, cinsel istek, orgazm ve genel tatmin puanları; MS IMT kullanmayan erkek grubuna göre anlamlı derecede fazla saptandı (p<0.05 p<0.01) (Tablo 5, Grafik 3). Tablo 5. IMT kullanmayan grup ve kontrol grubu erkek IIEF alt parametre oranları Erkek IMT kullanmayan grup Kontrol grubu Ortalama SS Ortalama SS P Erektil disfonksiyon 20,64 11,11 28,13 1,68 ,016* İlişki başarısı 8,64 5,28 12,60 1,40 ,010* Orgazm 7,18 3,76 9,33 1,11 ,046* Cinsel istek 6,82 2,64 8,73 1,10 ,018* Genel tatmin 6,27 2,97 9,13 ,99 ,002** 31 30 25 20 15 10 5 0 Erektil disfonksiyon ilişki başarısı Erkek orgazm Erkek cinsel istek IMT kullanmayan grup GENELDEĞ Kontrol grubu Grafik 3. IMT kullanmayan grup ve kontrol grubu erkek IIEF alt parametre oranları Immünmodulatör tedavi kullanmayan kadın MS olguları (36,82±8,55) ve kontrol kadın grubu arasında (33,40±5,91) yaş ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p:0,240, p>0.05). Kontrol grubu kadınlarının FSFI toplam, istek, uyarılma, orgazm ve tatmin puanları MS grubu IMT kullanmayan kadın grubuna göre anlamlı derecede fazla idi (p<0.01 p<0.001). IMT kullanmayan kadın grubu ve kontrol grubu arasında kayganlık ve ağrı puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05) (Tablo 6, Grafik 4). Tablo 6. IMT kullanmayan grup ve kontrol grubu kadın FSFI toplam ve alt parametre oranları Kadın IMT kullanmayan grup Kontrol grubu Ortalama SS Ortalama SS P FSFI toplam 21,182 7,575 28,460 3,768 ,002** İstek 2,541 1,350 3,760 ,920 ,006** Uyarılma 3,371 1,586 4,680 ,884 ,008** Kayganlık 4,024 1,825 5,100 1,082 ,055 Orgazm 3,153 1,799 4,827 ,717 ,002** Tatmin 3,153 1,462 4,667 ,837 ,001*** Ağrı 4,941 1,661 5,413 1,001 ,346 32 6 5 4 3 2 1 0 K.İSTEK UYARILMA KAYGANLI K.ORGAZM IMT kullanmayan grup K.TATMİN K.AĞRI Kontrol grubu Grafik 4. IMT kullanmayan grup ve kontrol grubu kadın FSFI alt parametre oranları Immünomodülatör tedavi kullanan MS olguları (36,57±9,37) ve kontrol grubu (34,87±6,03) arasında yaş ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p:0,410 p>0.05). IMT kullanan erkek MS olguları ( 37,40±10,64) ve kontrol erkek grubu(36,33±5,98) arasında yaş ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p:0,737 p>0.05). Kontrol grubu erkek erektil disfonksiyon, ilişki başarısı, cinsel istek puanları MS grubu IMT kullanan erkek grubuna göre anlamlı derecede fazla idi (p<0.01 p<0.01). IMT kullanan kullanan erkek MS olguları ve kontrol grubu arasında orgazm ve genel tatmin bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05) (Tablo 7, Grafik 5). Tablo 7. IMT kullanan grup ve kontrol grubu erkek IIEF alt parametre oranları Erkek IMT kullanan grup Kontrol grubu Ortalama SS Ortalama SS P Erektil disfonksiyon 22,00 9,48 28,13 1,68 ,020* İlişki başarısı 9,27 4,50 12,60 1,40 ,011* Orgazm 7,93 3,41 9,33 1,11 ,142 Cinsel istek 7,13 1,73 8,73 1,10 ,005** Genel tatmin 7,73 2,63 9,13 ,99 ,064 33 30 25 20 15 10 5 0 Erektil ilişki başarısı Erkek orgazm Erkek cinsel GENELDEĞ disfonksiyon istek IMT kullanan grup Kontrol grubu Grafik 5. IMT kullanan grup ve kontrol grubu erkek IIEF alt parametre oranları Immünomodülator tedavi kullanan kadın MS olguları(35,62±7,98) ve kontrol kadın grubu (33,40±5,91) arasında yaş ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p:0,408, p>0.05). Kontrol grubu FSFI toplam, istek, uyarılma, orgazm ve tatmin puanları, IMT kullanan kadın grubuna göre anlamlı derecede fazla saptandı (p<0.05 p<0.01 p<0.001). IMT kullanan MS ve kontrol grubu arasında kadın kayganlık ve ağrı puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05) ( Tablo 8, Grafik 6). Tablo 8. IMT kullanan grup ve kontrol grubu FSFI toplam ve alt parametre oranları Kadın IMT kullanan grup Kontrol grubu Ortalama SS Ortalama SS P FSFI toplam 21,254 7,871 28,460 3,768 ,004** İstek 2,723 1,139 3,760 ,920 ,013* Uyarılma 2,938 1,321 4,680 ,884 ,000*** Kayganlık 4,315 1,786 5,100 1,082 ,165 Orgazm 2,892 1,690 4,827 ,717 ,000*** Tatmin 3,354 1,410 4,667 ,837 ,005** Ağrı 4,892 1,714 5,413 1,001 ,327 34 6 5 4 3 2 1 0 K.İSTEK UYARILMA KAYGANLI IMT kullanan grup K.ORGAZM K.TATMİN K.AĞRI Kontrol grubu Grafik 6. IMT kullanan grup ve kontrol grubu FSFI alt parametre oranları Immünomodülatör tedavi kullanan (36,71±8,29) ve kullanmayan MS olguları (36,57±9,37) arasında yaş ortalamaları (p:0,952 p>0.05), demografik özellikler, minimental test, depresyon, antidepresan kullanımı ve anksiyete oranları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05). Minimental test sonuçları incelendiğinde IMT almayan grupta ciddi KB %14,5 iken IMT alan grupta ciddi KB saptanmadı, depresyon varlığı ve antidepresan kullanımı incelendiğinde iki grup arasında anlamlı farklılık olmamakla birlikte, IMT kullanan grupta antidepresan kullanımı fazla idi (Tablo 9). 35 Tablo 9. IMT kullanmayan ve kullanan grupların demografik özelikleri, minimental test, depresyon, antidepresan kullanımı ve anksiyete oranları IMT kullanmayan IMT kullanan grup grup N % N % Erkek 11 39,3 15 53,6 Kadın 17 60,7 13 46,4 Eğitimsiz 5 17,9 2 7,1 İlkokul 18 64,3 10 35,7 Ortaokul 3 10,7 3 10,7 Lise 1 3,6 6 21,4 Üniversite 1 3,6 7 25,0 Bekar 2 7,1 5 17,9 Evli 26 92,9 23 82,1 Normal 19 67,9 24 85,7 Hafif KB 5 17,9 4 14,3 Ciddi KB 4 14,3 Yok 25 89,3 23 82,1 Var 3 10,7 5 17,9 Yok 25 89,3 19 67,9 Var 3 10,7 9 32,1 Yok 27 96,4 26 92,9 Var 1 3,6 2 7,1 Ki-kare P 1,14 0,284 - - Cinsiyet Eğitim Medeni durum 0,422 Minimental test 4,69 0,096* Depresyon 0,705 Antidepresan kullanmı 3,81 0,051* Anksiyete 0,500 36 Immünomodülatör tedavi kullanan (36,55±8,30) ve kullanmayan erkek MS olguları (37,40±10,64) arasında yaş ortalamaları (p:0,827 p>0.05) ve cinsel fonksiyon puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05) (Tablo 10, Grafik 7). Tablo 10. IMT kullanmayan ve kullanan erkek MS grubunun IIEF alt parametre oranları Erkek IMT kullanmayan IMT kullanan grup grup MS grubu Ortalama SS Ortalama SS P Erektil disfonksiyon 20,64 11,11 22,00 9,48 ,739 İlişki başarısı 8,64 5,28 9,27 4,50 ,746 Erkek orgasm 7,18 3,76 7,93 3,41 ,600 Erkek cinsel istek 6,82 2,64 7,13 1,73 ,716 Genel tatmin 6,27 2,97 7,73 2,63 ,198 25 20 15 10 5 0 Erektil ilişki başarısı Erkek orgazm Erkek cinsel disfonksiyon istek IMT kullanmayan grup GENELDEĞ IMT kullanan grup Grafik 7. IMT kullanmayan ve kullanan grupların IIEF alt parametre oranları Immünomodülatör ajan kullanan (36,82±8,55) ve kullanmayan (35,62±7,98) kadın MS olguları arasında yaş ortalamaları (p:0,696 p>0.05) ve cinsel fonksiyon parametreleri (FSFI toplam, istek, uyarılma, kayganlık, orgazm, tatmin, ağrı) bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05) (Tablo 11, Grafik 8). 37 Tablo 11. IMT kullanmayan ve kullanan MS’ li kadın grubun FSFI toplam ve alt parametre oranları Kadın IMT kullanmayan grup IMT kullanan grup Ortalama SS Ortalama SS P FSFI toplam 21,182 7,575 21,254 7,871 ,980 İstek 2,541 1,350 2,723 1,139 ,699 Uyarılma 3,371 1,586 2,938 1,321 ,434 Kayganlık 4,024 1,825 4,315 1,786 ,665 Orgazm 3,153 1,799 2,892 1,690 ,690 Tatmin 3,153 1,462 3,354 1,410 ,708 Ağrı 4,941 1,661 4,892 1,714 ,938 5 4 3 2 1 0 K.İSTEK UYARILMA KAYGANLI K.ORGAZM K.TATMİN IMT kullanmayan grup K.AĞRI IMT kullanan grup Grafik 8. IMT kullanmayan ve kullanan kadın grubun FSFI alt parametre oranları Erektil disfonksiyon bakımından IMT kullanan ve kullanmayanlar karşılaştırıldığında; IMT kullanan erkek MS olgularının 8’inde (%53,3), IMT kullanmayan erkek MS olgularının 6’sında (%54,5) ED mevcuttu. IMT kullanmayan ve kullanan erkek MS grupları arasında ED bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (kikare 0,004 p:0,951 p>0.05). FSFI toplam puana göre SD bakımından IMT kullanan ve kullanmayanlar karşılaştırıldığında; IMT kullananların 11’inde (%84,6), IMT kullanmayanların 14’ünde (%82,4) SD mevcuttu. FSFI toplam puana göre SD bakımından IMT kullanmayan ve kullanan kadın MS grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p:0,633 p>0.05). IMT kullanan ve kullanmayan tüm MS’ 38 lilerde MSISQ-19 toplam, alt parametreler ve EDSS değerleri arasında da anlamlı farklılık saptanmadı (Tablo 12). Tablo 12. IMT kullanmayan ve kullanan MS grubunun MSISQ-19 toplam, alt parametre ve EDSS oranları MS grubu IMT kullanmayan grup IMT kullanan grup Ortalama SS Ortalama SS P MSISQ-19 total 31,71 11,44 35,04 11,79 ,290 Primer SD 12,18 5,42 12,50 5,33 ,824 Sekonder SD 12,29 5,54 14,21 5,81 ,209 Tersiyer SD 7,25 3,90 8,25 3,58 ,322 EDSS 2,268 ,833 2,375 ,888 ,643 Erkeklerde ve kadınlarda, IMT kullanmayan ve kullanan MS’liler arasında MSISQ19, primer SD, sekonder SD ve tersiyer SD değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05) (Tablo 13). Tablo 13. IMT kullanmayan ve kullanan gruplarının kadın ve erkek MS’lilerde MSISQ19 ve alt paremetreleri oranları IMT kullanmayan grup IMT kullanan grup Erkek Ortalama SS Ortalama SS P MSISQ-19 total 28,73 11,23 33,27 14,64 ,399 Primer SD 8,64 3,75 10,40 5,30 ,356 Sekonder SD 11,55 3,70 13,73 6,56 ,331 Tersiyer SD 8,55 4,97 9,00 4,14 ,801 MSISQ-19total 33,65 11,48 37,08 7,38 ,357 Primer SD 14,47 5,16 14,92 4,39 ,802 Sekonder SD 12,76 6,52 14,77 5,02 ,366 Tersiyer SD 6,41 2,90 7,38 2,69 ,356 Kadın 39 Immünomodülatör tedavi kullanmayan grubta, cinsiyetler arasında MSISQ-19 total, seconder SD, tersiyer SD değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05). Ancak kadın grubu primer SD değerlerinin erkek grubu değerlerine göre yüksek olduğu ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı (p<0.01). Immünomodülatör tedavi kullanan grupta cinsiyetler arasında MSISQ-19 total, sekonder SD, tersiyer SD değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05). Bu grupta da kadın grubu primer SD değerleri erkek grubu değerlerine göre anlamlı derecede yüksek saptandı (p<0.05) (Tablo 14). Tablo 14. IMT kullanmayan ve kullanan grupların cinsiyete göre MSISQ-19 ve alt paremetreleri oranları IMT kullanmayan Erkek Kadın Grup Ortalama SS Ortalama SS P MSISQ-19 total 28,73 11,23 33,65 11,48 ,274 Primer SD 8,64 3,75 14,47 5,16 ,003** Sekonder SD 11,55 3,70 12,76 6,52 ,579 Tersiyer SD 8,55 4,97 6,41 2,90 ,162 MSISQ -19 total 33,27 14,64 37,08 7,38 ,404 Primer SD 10,40 5,30 14,92 4,39 ,022* Sekonder SD 13,73 6,56 14,77 5,02 ,647 Tersiyer SD 9,00 4,14 7,38 2,69 ,240 IMT kullanan grup Multipl Skleroz’ lu hastaların tümünün EDSS ortalaması 2,321±0,855, erkek hastaların EDSS ortalaması 2,385±0,864, kadın hastaların EDSS ortalaması 2,267±0,858 idi. MS’ li hastalarda cinsiyetler arasında özürlülük ölçeği açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,005). IMT kullanmayan hastalarda EDSS ortalaması 2,268±0,833, kullanan hastalarda 2,375±0,888 idi ve aralarında istatistiksel anlamlı farklılık saptanmadı (p:0,643 p>0,005). 40 Multipl skleroz olgularının MSISQ-19 total, IIEF alt parametreleri, FSFI total ve alt parametrelerinin yaş ve EDSS ile yapılan korelasyon analizinde; yaş ile kadın cinsel isteği arasında zayıf derecede negatif korelasyon vardı (r=-0,439, p<0.05). Yaş ile diğer kadın ve erkek parametreleri arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı. MS olgularında EDSS ile kadın uyarılmsı arasında zayıf derecede negatif korelasyon vardı (r=-0,378 p<0.05). EDSS ile diğer parametreler arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı ( Tablo 15). Tablo 15. MS’ li hastalarda SD ve alt parametrelerinin erkek ve kadınlarda yaş ve EDSS ile korelasyonu Yaş EDSS R p r P MSISQ-19 total -,031 ,822 ,123 ,367 ED -,088 ,669 -,376 ,058 İlişki başarısı -,086 ,674 -,297 ,140 Erkek orgazm -,081 ,695 -,365 ,067 Erkek istek ,091 ,658 -,109 ,595 Erkek genel tatmin ,000 ,999 -,257 ,205 FSFI toplam -,313 ,092 -,155 ,413 Kadın istek -,439 ,015* -,318 ,087 Uyarılma -,318 ,087 -,378 ,039* Kayganlık -,358 ,052 -,038 ,841 Kadın orgazm -,122 ,520 -,114 ,547 Kadın tatmin -,204 ,279 -,083 ,664 Ağrı -,112 ,557 ,064 ,737 41 Immünomodülatör tedavi kullanmayan MS olgularında MSISQ-19 total, IIEF alt parametre, FSFI total ve alt parametrelerinin yaş ve EDSS ile yapılan korelasyon analizinde sadece yaş ile kadın isteği arasında zayıf derecede negatif korelasyon (r=-0,508 p<0.05) saptanmışken EDSS ile diğer parametreler arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı ( Tablo 16). Tablo 16. IMT kullanmayan grubun SD ve alt parametrelerinin erkek ve kadınlarda yaş ve EDSS ile korelasyonu Yaş EDSS r p R P MSISQ-19 total ,137 ,487 ,308 ,111 Erektil disfonksiyon -,160 ,638 -,535 ,090 İlişki başarısı -,431 ,186 -,483 ,132 Erkek orgazm -,340 ,307 -,492 ,124 Erkek istek -,552 ,078 -,432 ,184 Erkek genel tatmin -,274 ,414 -,424 ,194 FSFI toplam -,414 ,099 ,029 ,912 Kadın istek -,508 ,037* -,399 ,112 Uyarılma -,355 ,163 -,266 ,302 Kayganlık -,352 ,166 ,311 ,225 Kadın orgazm -,168 ,519 ,066 ,802 Kadın tatmin -,305 ,234 ,095 ,717 Ağrı -,298 ,246 ,215 ,407 42 Immünomodülatör tedavi kullanan MS olgularında MSISQ-19 total, IIEF, FSFI total ve alt parametreleri yaş ve EDSS ile yapılan korelasyon analizinde yaş ile erkek cinsel istek puanları arasında orta derecede pozitif korelasyon varken(r=0,643, p<0.01), yaş ile diğer parametreler arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı. EDSS ile diğer parametreler arasında anlamlı bir korelasyon yoktur (Tablo 17). Tablo 17. IMT kullanan grubun SD ve alt parametrelerinin erkek ve kadınlarda yaş ve EDSS ile korelasyonu Yaş EDSS r p R P MSISQ-19 total -,173 ,378 -,060 ,763 ED -,050 ,861 -,171 ,542 İlişki başarısı ,131 ,643 -,051 ,858 Erkek orgazm ,068 ,810 -,225 ,420 Erkek istek ,643 ,010* ,483 ,068 Erkek genel tatmin ,152 ,588 -,078 ,782 FSFI toplam -,177 ,562 -,296 ,326 Kadın istek -,315 ,294 -,309 ,304 Uyarılma -,298 ,323 -,517 ,070 Kayganlık -,358 ,230 -,314 ,296 Kadın orgazm -,069 ,823 -,255 ,401 Kadın tatmin -,045 ,885 -,236 ,438 Kadın ağrı ,142 ,644 -,035 ,909 43 Hastalarımızın ortalama IMT kullanma süresi 33,39±23,43 ay ( min 7, max 90 ay), ortalama hastalık süresi 6,97±5,02 yıl idi ( min 1, max 26 yıl). IMT kullanım süresi ve MS hastalık süresi ile MSISQ-19, IIEF, FSFI total ve alt parametreleri arasında korelasyon analizi yapıldı. Bu analizde IMT kullanım süresi ve hastalık süresi ile SD parametreleri arasında istatistiksel anlamlı bir korelasyon saptanmadı (Tablo 18). Tablo 18. MS’li hastalarda SD ve alt paremetrelerinin, erkek ve kadınlarda IMT kullanım ve hastalık süresi ile korelasyonu Ilaç kullanım süresi Hastalık süresi R p r P MSISQ -19 total ,136 ,491 ,051 ,707 ED -,245 ,380 -,146 ,477 İlişki başarısı -,148 ,598 -,105 ,610 Erkek orgazm -,079 ,780 -,096 ,641 Erkek istek -,269 ,333 -,110 ,592 Erkek genel tatmin -,111 ,693 ,021 ,921 FSFI toplam -,318 ,290 -,028 ,883 Kadın istek -,142 ,643 -,015 ,938 Uyarılma -,390 ,188 -,261 ,163 Kayganlık -,466 ,109 -,034 ,858 Kadın orgazm -,066 ,831 ,079 ,678 Kadın tatmin -,402 ,174 ,140 ,460 Kadın ağrı -,343 ,252 -,046 ,810 44 Multipl skleroz grubunda; antidepresan kullanımı, kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla idi, antidepresan kullanmayan MS’li erkek ve kontrol grubunda IIEF alt parametreleri karşılaştırıldı. Buna göre kontrol erkek grubunun erektil disfonksiyon, ilişki başarısı, cinsel istek ve genel tatmin değerleri, antidepresan almayan MS grubuna göre anlamlı derecede fazla saptandı (p<0.05 p<0.005). Bu iki grup arasında erkek orgazmı skorları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu(p>0.05) ( Tablo 19, Grafik 9). Tablo 19. Antidepresan ilaç kullanmayan MS’li erkeklerin, kontrol grubu ile SD açısından karşılaştırılması Erkek MS grubu Kontrol grubu Ortalama SS Ortalama SS P Erektil disfonksiyon 21,58 10,29 28,13 1,68 ,020* İlişki başarısı 9,00 4,81 12,60 1,40 ,008** Erkek orgasm 7,58 3,65 9,33 1,11 ,080 Erkek cinsel istek 7,00 2,13 8,73 1,10 ,006** Genel tatmin 7,13 2,80 9,13 ,99 ,011* 30 25 20 15 10 5 0 Erektil disfonksiyon ilişki başarısı MS grubu Erkek orgazm Erkek cinsel istek GENELDEĞ Kontrol grubu Grafik 9. Antidepresan ilaç kullanmayan MS’li erkeklerin, kontrol grubu ile SD açısından karşılaştırılması 45 Antidepresan kullanmayan MS kadın grubu ile kontrol kadın grubu FSFI total ve altskorları ile karşılaştırıldı. Kontrol kadın grubunun FSFI toplam, istek, uyarılma, orgazm ve tatmin skorları MS grubuna göre anlamlı derecede daha fazla saptandı (p<0.05 p<0.01 p<0.001). Antidepresan almayan MS’li kadın grubu ve kontrol grupları arasında kadın kayganlık ve ağrı skorları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05)(Tablo 20, Grafik 10). Tablo 20. Antidepresan ilaç kullanmayan MS’ li kadınların kontrol grubu ile SD açısından karşılaştırılması Kadın MS grubu Kontrol grubu Ortalama SS Ortalama SS P FSFI toplam 21,015 7,312 28,460 3,768 ,001*** İstek 2,700 1,356 3,760 ,920 ,014* Uyarılma 3,335 1,426 4,680 ,884 ,003** Kayganlık 4,110 1,752 5,100 1,082 ,063 Orgazm 2,820 1,669 4,827 ,717 ,000*** Tatmin 3,060 1,417 4,667 ,837 ,000*** Ağrı 4,900 1,578 5,413 1,001 ,278 30 25 20 15 10 5 0 FSFITOPL K.İSTEK UYARILMA KAYGANLI K.ORGAZM K.TATMİN MS grubu K.AĞRI Kontrol grubu Grafik 10. Antidepresan ilaç kullanmayan MS’ li kadınların kontrol grubu ile SD açısından karşılaştırılması 46 TARTIŞMA Multipl skleroz, kişilerin sosyal statü, gelir, saygınlık, üretkenlik ve daha iyi yaşam beklentilerini etkileyen; nöropsikiyatrik komplikasyonlara yol açabilen bir hastalıktır (173). Bu nöropskiyatrik komplikasyonlar (depresyon, anksiyete, yorgunluk, ağrı, seksüel disfonksiyon, kognitif değişiklikler vb.) hastaların yaşam kalitesini belirgin olarak etkilemektedir (2). Seksüel disfonksiyon, psikolojik ve organik faktörleri içeren tartışmalı etiyolojisi ile tam anlaşılamamış, MS’in sıklıkla gözden kaçan, ancak oldukça yaygın bir semptomudur (145). Seksüel disfonksiyon insidansı değerlendirildiğinde, literatürde değişen oranlar tesbit edilmiştir. Zorzon ve ark.’nın yaptığı bir çalışmada; SD insidansı, tüm MS tiplerinde %73.1 olarak görülmüş, kadınlarda %37 anorgazmi ya da hipoaorgazmi, %35,7 azalmış vajinal lubrikasyon, %31 azalmış libido, erkeklerde %63 ED, %50 ejakülasyon disfonksiyonu, %39,5 azalmış libido tesbit edilmiştir (174). Demirkıran ve ark.’nın çalışmasında bizim çalışmamızda olduğu gibi MSISQ-19 kullanılmış ve MS’li hastaların %80.4’ünde primer SD saptanmıştır. Kadınların %57,6’sında genital his değişikliği, %63,6’sında azalmış libido, %66,7’sinde orgazm sıklığı ve şiddetinde azalma, %60,6’sında azalmış uyarılma ve %51,5’inde azalmış lubrikasyon bulunmuş; erkeklerin %50’sinde genital his değişikliği, %63,6’sında azalmış libido, %52,9’unda orgazm sıklığı ve şiddetinde azalma, %64,7 uyarılma azlığı ve %72,2’sinde ereksiyon zorlukları bildirilmiştir. Bu çalışmada SD açısından anlamlı cinsiyet farkı saptanmamasına rağmen kadın hastaların SD yüzdesi (%65,9) , erkek hastaların yüzdesinden (%34,1) fazladır (4). Lilius ve ark. SD insidansını MS’li erkeklerde %82-91, kadınlarda %59-72 olarak bildirmiştir (175). Barak ve ark.’nın çalışmasında MS’li hastalarda SD kadınlarda %50,5, erkeklerde %55,5 bildirilmiş ve her iki cinste de en sık semptomun libido azalması olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada hastalardan seksüel disfonksiyonlarını hafif-1 ve orta-2 derece olarak değerlendirmeleri istenmiş ve sonuçta kadınlarda oran daha ağır bulunmuştur (kadınlarda 1,53±0,71, erkeklerde 1,2±0,50) (176). Mattson ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada MS’li 65 kadın hastanın %45’inde SD olduğu, en sık vajinal lubrikasyonda azalma, genital duyuda azalma ve orgazm olamama sorunlarıyla karşılaşıldığı saptanmıştır. Yine bu çalışmada afferent seksuel yol lezyonlarının ejakulasyon bozukluklarından sorumlu olabileceği vurgulanmıştır (177). 47 Hennessey ve ark. tarafından bir yapılan çalışmada, MS’ li 106 kadın hastanın 55’ inde ( % 52) seksüel aktivitede bozulma olduğu bildirilmiştir. Ayrıca bu çalışmada en sık bildirilen semptomun yorgunluk olduğu görülmüştür (178). Tepavcevic ve ark.’nın, 109 MS’li hastayı kapsayan, 2008 yılında yaptığı daha yeni bir çalışmada ise; SD’nin semptomlarından en az birinin bulunma oranı erkeklerde yaklaşık %84, kadınlarda %85’dir (3). Bizim çalışmamızda SD semptomları; kadınlarda % 83,3, erkeklerde ED % 53,8’dir. Yaşları açısından anlamlı farklılık olmayan kontrol grubu ile MS grubu karşılaştırıldığında, MS grubunda SD anlamlı derecede fazladır. Cinsiyet açısından bakıldığında ise; kadın hastalarımızda primer SD, erkek hastalarımıza göre istatistiksel olarak anlamlı fazla derecede fazla idi. Bu sonuçlar literatür ile uyumludur. Erkek MS hastalarımızın yaş ortalaması 37,04±9,57 olup, kontrol grubu erkek yaş ortalaması ile istatiksel anlamlı farklılık yoktu. Kontrol grubu erektil disfonksiyon, ilişki başarısı, istek, genel memnuniyet puanları hasta grubundan anlamlı derecede daha fazlaydı. Erkek MS grubun orgazm puan ortalaması (7,62±3,51), kontrol grup orgazm ortalamasından (9,33±1,11) daha az olmasına rağmen; bu iki grubunun arasında orgazm puanları bakımından istatistiksel anlamlı fark yoktu. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında kadın orgazm puanlarında anlamlı düşüklük varken, erkek orgazm puanlarında farklılık olmaması, erkek orgazmının; daha somut bir eylem sonunda gerçekleşmesi, hedefe ulaşmanın daha kolay olması, kadın orgazmının ise istek ve uyarılma fazlarından daha fazla etkilenmesi ile açıklanabilir. Kadın MS hastalarımızın yaş ortalaması 36,30±8,19 olup, kontrol grubu kadın yaş ortalaması ile anlamlı fark yoktu. Kontrol grubu FSFI toplam, istek, uyarılma, orgazm, tatmin puanları hasta grubun puanlarından anlamlı derecede fazla idi. Kadın MS kayganlık ve ağrı puanları (4,51± 1,7 ve 4,92±1,65), kontrol grubu kayganlık ve ağrı puanlarından ( 5,1±ve 5,4±1,0) düşük olmasına rağmen istatistiksel anlamlı farklılık yoktu. Literatürde SD’de ağrı daha çok vajinismusla ilişkilendirilmiştir (138); hasta ve kontrol gruplarında ağrı puanlarında anlamlı farklılığın olmaması, her iki grupta da vajinusmus saptanmamış olması ve kayganlık puanlarında anlamlı farklılığın olmaması ile açıklanabilir. İmmunmodülatör tedavi kullanmayan MS’li erkekler ile kontrol grubu erkekleri karşılaştırıldığında, kontrol grubunun ED, ilişki başarısı, orgazm, istek, genel memnuniyet puanları anlamlı derecede daha fazla idi. IMT kullanan grup ile kontrol grubu karşılaştırıldığında; kontrol grubunun ED, ilşki başarısı, istek puanları MS’lilerden fazla iken orgazm ve genel memnuniyet puanları açısından anlamlı farklılık yoktu. IMT kullanan ve kullanmayan erkek hastalar karşılaştırıldığında IIEF,MSISQ-19 ve alt parametreleri arasında 48 farklılık yoktu. IMT kullanan grupta orgazm ve genel memnuniyet puanlarının, kontrol grubu ile benzer olması; IMT’nin hastalığın seyrine ve buna bağlı olarak seksüel fonksiyona olumlu bir etkisi olarak düşünülebilir. İmmünomodülatör kullanmayan MS’li kadın ile kontrol grubu kadın ve IMT kullanan MS’li kadın grubu ile kontrol kadın grubu karşılaştırıldığında, kontrol grubunun FSFI toplam, istek, orgazm, uyarılma ve tatmin puanları anlamlı derecede fazla iken, kayganlık ve ağrı puanları arasında anlamlı farklılık yoktu. İMT kullanan ve kullanmayan kadın hasta grupları birbirleri ile karşılaştırıldıklarında ise; FSFI ve MSISQ-19 toplam ve alt puanlamalar arasında farklılık yoktu. Kayganlık değerleri iki grup arasında incelendiğinde; IMT kullananların kayganlık değer ortalaması (4,315), istatistiksel farklılık olmamasına rağmen IMT kullanmayanlardan (4,024) daha yüksekti (p:0,665 p>0,05). Kayganlık puanları kontol grup ile karşılaştırıldığında, IMT kullananlarda p: 0,165 iken IMT kullanmayanlarda p:0,055 idi, bu değer anlamlılığa yakındı (p>0,05: anlamlı). Bu durum IMT’nin hastalığın seyrine olan olumlu etkisi; dolayısı ile MS’te SD’nin kayganlık parametresi üzerine pozitif etkisi olabileceğini düşündürmektedir. Erkek hastalarımızın tersiyer SD puanı kadın hastalarımıza göre anlamı derecede fazla idi. IMT alan ve almayan tüm MS’li hastalar birbirleri ile karşılaştırıldığında farklılık bulunamadı. Erkek hastalarımızda tersiyer SD’nin kadın hastalarımızdan anlamlı fazla olması; erkek aktif cinsel hayatın ve kültürel yapının sonucu olarak yorumlanabilir. Yine İMT alan ve almayan kadın hastalarda primer SD puanı, erkek primer SD puanına göre anlamlı derecede fazla bulundu. Ancak İMT alan ve almayan hem erkek hem de kadın arasında tersiyer SD farklılığı gözlenmedi. Genital bölgede his kaybı, sensoriyal bozukluk değerlendirmesi, MSISQ-19 ölçeğinin primer SD değerlendirme soruları içinde bulunur. Hulter ve ark yaptıkları çalışmada SD’ de pelvik kas güçsüzlüğü ve genital bölge sensoryal bozukluğunun önemine değinmiş ve orgazma ulaşmada manuel sitimulasyonun, oral ve koital sitimulasyondan daha etkili olduğunu bildirmişdir (179). Buna göre genital duyarsızlık vajinal veya klitoral sitimulasyona cevapsızlıktan sorumlu olabilir. Kadın hastalarımızda, MSISQ-19 ölçeğinde, primer SD’nin erkeklerden fazla bulunmasının bir nedeni de sensoriyal hissizlikle baş etme yöntemlerinin bilinmemesi olabilir. Multipl skleroz hastalığının başlangıç yaşı ve en sık görüldüğü yaş grubu değerlendirildiğinde; MS için ortalama başlangıç yaşı 30, en sık görülen başlangıç yaşı ise 23-24 olarak tespit edilmiştir. Olguların yaklaşık %70’i 20 ve 40 yaşları arasındayken, %10’u daha erken, %20’si ise daha geç ortaya çıkmıştır (180). Bizim çalışmamızda hastalık 49 başlangıç yaşı en düşük 12, en yüksek 51 yaşlarıdır ve ortalama MS’li hasta yaşı 36,64±8,77 olup literatürle uyumludur. Seksüel disfonksiyonun en sık görüldüğü yaş grubu değerlendirildiğinde, çeşitli çalışmalarda farklı değerler verilmiştir. Çayan ve ark.’larının toplum örnekli 179 kadında yaptığı çalışmada kadın SD’nin yaş ilerledikçe arttığı saptanmıştır (18-27 yaş % 21.7, 28-37 yaş % 25.5, 38-47 yaş % 53.5, 48-57 yaş % 65.9, 58-67 yaş % 92.9) (128). Bu çalışmada ileri yaş, düşük eğitim düzeyi, çalışmama, kronik hastalık öyküsü, çok sayıda doğum varlığı ve menapozun kadınlarda cinsel fonksiyonu olumsuz etkilediği bildirilmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre; arzu, uyarılma, lubrikasyon, orgazm ve memnuniyet ileri yaşlarda azalırken; ağrı, yaş ile birlikte artmaktadır. Barak ve ark.’nın çalışmasında ortalama yaş 35,4±10,2 olup, hastaların yaşı ve hastalık süresi ile seksüel disfonksiyon arasında korelasyon gösterilememiştir (176). Demirkıran ve ark.’nın çalışmasında 51 MS hastasında MSISQ-19 primer SD ile yaş arasında anlamlı pozitif korelasyon saptanmıştır (4). SD’si olan hastaların yaşının, SD’si olmayanlara göre daha ileri olduğu belirtilmiştir. Aynı çalışmada hastalık süresi ile primer SD arasında anlamlı pozitif korelasyon bulunmuş, hastalık süresi arttıkça SD’nin arttığı gösterilmiştir. Zivadinov ve ark.’nın yaptığı çalışmada SD’nin; hastalığın başlangıç yaşı ile korelasyonu bulunurken, hastalık süresi ile korelasyonu bulunamamıştır (145). Yine Zivadinov ve ark.’nın 31 MS hastasını dahil ettikleri başka bir çalışmada SD’si olan hastaların SD’si olmayanlara göre anlamlı derecede ileri yaşa sahip olduğu ve hastalık süresi SD’si olanlarda anlamlı olarak arttığı bildirilmiştir (181). Stenager ve ark.’nın 49 hastayı 5 yıllık süre boyunca izledikleri çalışmada, hastalarda SD riskinin zamanla arttığı gösterilmiştir. Bu süreçte SD değişikliği hastalık süresi, semptomların başlangıç yaşı, cinsiyet ve özürlülükten bağımsız olarak %43’den %71’e artmıştır (182). Fraser ve ark.’nın 251 MS hastasını içeren daha yakın tarihte yapılmış bir çalışmada, kadın ve erkek MS hastalarının yaşı ve hastalık süresi ile SD arasında korelasyon saptanmamıştır (157). Özetle; SD ile yaş, hastalık başlangıç yaşı ve hastalık süresi ile ilgili literatürlerde çelişki sonuçlar bulunmaktadır. Bizim çalışmamızda MS’li hastalarda MSISQ-19 total puanı ile yaş arasında anlamlı korelasyon yoktu. IIEF puanları (ED, orgazm, istek, ilişki başarısı ve genel memnuniyet) ile yaş arasında anlamlı korelasyon yoktu. FSFI toplam puanı, uyarılma, orgazm, tatmin, ağrı, kayganlık puanları ile yaş arasında anlamlı korelasyon yokken, kadın istek puanı ile yaş arasında negatif korelasyon tesbit edildi. Literatürde Demirkıran ve ark.’nın (4) çalışmasında da azalmış libido ile yaş arasında korelasyon saptanmış, farklı olarak aynı çalışmada yaş ile azalmış orgazm, uyarılma zamanında artma ve azalmış lubrikasyon arasında korelasyon 50 saptanmıştır. İmmünmodülatör tedavi kullanmayan MS olgularında MSISQ-19 total puanı, IIEF alt puanları, FSFI total puanı ve kadın istek puanı dışındaki FSFI alt puanları arasında yaş ile anlamlı korelasyon yoktu. Tüm MS’li hastalarda olduğu gibi, IMT kullanmayan hastalarda da kadın istek puanı ile yaş arasında negatif korelasyon saptandı. IMT kullanan MS’li kadın hastalarda ise, istek azalması ile yaş arasında korelasyon yoktu. Bu bize IMT’ nin lezyon yükünü ve atak sıklığını azaltarak hastalığın seyri üzerindeki olumlu etkilerinin dolaylı olarak SD üzerinde de etkili olabileceğini düşündürmektedir. Hastaların tamamında yaş ile MSISQ-19 total puanı, FSFI total ve alt puanları, IIEF’nin ED, ilişki başarısı, orgazm, genel ilişki memnuniyeti puanları arasında anlamlı korelasyon yoktu. Ancak erkek cinsel istek ile yaş arasında orta derecede pozitif korelasyon saptandı. Yine aynı şekilde IMT almayan erkek hastalarda yaş ile cinsel istek arasında korelasyon yokken, IMT alan erkek hastalarda yaş ile istek arasında pozitif korelasyon saptandı. Bu durum yaş ortalaması genç olan hasta grubumuzda IMT’nin hastalığın seyri ve seksüel disfonksiyon üzerine pozitif bir etkisi olduğunu düşündürmektedir. Hastalık süresi ve SD değerlendirildiğine; MS’li grubun hastalık süresi ortalaması 6,97±5,02 yıl ( min: 1 yıl, max:26 yıl) idi. Hastalık süresi ile MSISQ-19, IIEF ve FSFI toplam ve alt tip puanları arasında anlamlı korelasyon saptanmadı. Budurum literatürler ile uyumlu bulundu (145,176,182). Multipl skleroz tipleri ve özürlülük durumu ile SD ilişkisi incelenirse; hastaların yaklaşık %80-85’inde başlangıçta RRMS, %10-15’inde PPMS görülür. RRMS hastalarının yaklaşık %50’sinin, hastalık başlangıcından sonra ilk 10 yıl içinde SPMS’e ilerlediği ve popülasyonun yaklaşık %90’ında bu geçişin 25 yıl içinde gerçekleştiği bildirilmiştir (180,183,184). Kantarcı ve ark.’nın ülkemizde yaptığı çalışmada 1259 MS’liyi değerlendirmişler ve olguların %41’inin başlangıçtan 15 yıl sonra altı ve üzeri EDSS puanına ulaştığı, %5 oranında ex olduğu bildirilmiştir. Üç yıldan daha kısa süredir MS olanlarda RRMS oranı %90,4 iken, hastalık süresi 9.3 yıl olanlarda %58,5’e düşmüştür. Hastalığın progresif olup olmayacağı ilk yıllarda anlaşılamamakta ve ileri yıllarda progresif seyredebilecek olgular, relapsing form olarak değerlendirilmektedir (184). Bizim çalışmamızda hastalık süresi ortalaması 6,97 yıl olup, çalışma sırasında RRMS olarak takip edilen hastalarımız çalışmaya dahil edilmiştir. Norveç’te MS’li 194 hastanın katılımıyla yapılan bir çalışmada fiziksel sakatlığı az olan (EDSS≤ 4) hastaların % 53’ünde SD olduğu bildirilmiştir (185). SD’nin MS’in sadece ilerlemiş fazlarında değil, erken ve orta fazlarında da yaygın olduğunu gösteren başka çalışmalar da vardır (1,186). 51 Lilius ve ark. hastalardaki artmış özürlülüğü boşanma için yüksek risk olarak bildirmiştir (187). Bu sonuçlar Hulter ve ark.’nın sonuçlarına benzerdir (179). Aynı zamanda Hulter ve ark’na göre düşük EDSS’li kadınların %76’sı erkek partnerleri ile birlikte yaşarken, yüksek EDSS’li kadınlarda bu oran %45.5’e düşüyordu. SD, MS’li hastaların aile düzenlerini bozmakta ve yaşam kalitelerini belirgin olarak azaltmaktadır (185,188). Hakim ve ark.’nın yaptığı, 305 MS’li hasta ve yakınlarının katıldığı bir çalışmada, hastaların %53’ünün MS teşhis konduğunda işlerinden ayrıldığı, MS’li hasta ve yakınlarının %37’sinin ise, MS’in direkt etkisi olarak yaşam standardının düştüğü bilrilmiştir (189). Ford ve ark.’nın yaptığı çalışmada MS’li hastalarda yaşam kalitesi değerlendirilmiş, hastaların %70’inden fazlasının işsiz olduğu ve bunlarında yarısının hastalıklarının bir sonucu olduğu raporlanmıştır (190). Janssens ve ark.’nın 2003 yılında yaptığı çalışmada da MS’li hastalarda yaşam kalitesinin düşüklüğü ve buna eşlik eden faktörler araştılmıştır. Genel olarak progresif hastalık süreci, fiziksel özürlülük artışı, depresyon ve kognitif azalmanın bunda etkili olduğu raporlanmıştır (191). Tepavcevic ve ark.’nın çalışmasında ise; erkeklerde SD puanlarının düşmesi ile yaşam kalitesi arasında negatif korelasyon, kadınlarda ağrı haricinde tüm alt puanlarda negatif korelasyon tesbit edilmiş ve sonuçta SD’nin tüm MS’li hastaların yaşam kalitesini etkilediği bildirilmiştir (3). Demirkıran ve ark.’nın çalışmasında MSISQ-19 kullanılmış ve EDSS düzeyleri SD olanlarda olmayan MS’lilere göre yüksek bulunmuştur. İlginç olarak da primer SD’li hastaların %39’unun EDSS’si ≤ 2 bulunmuştur (4). Bizim çalışmamızda EDSS ortalaması 2,32±085 olup cinsiyetler arasında ve IMT alan, almayan hastalarımız arasında EDSS ortalaması bakımından istatistiksel anlamlı farklılık yoktu. Ayrıca EDSS ile MSQSI-19 total, IIEF alt tip puanı, FSFI total ve alt tip puanı arasında anlamlı korelasyon saptanmamıştır. EDSS ortalamamızın düşük olması, bununla birlikte hastalarımızda SD’nin kontrol grubuna göre anlamlı fazla saptanması, MS’li hastalarda SD’nin hastalığın erken ve özürlülüğün az olduğu dönemlerde de görülebildiğini söyleyen literatürlerle uyumludur. Bununla birlikte EDSS ile kadın uyarılma puanı arasında negatif korelasyon saptanmıştır. EDSS arttıkça uyarılmanın azalması; afferent genital yol lezyon yükünün artması,bundan kaynaklanan his kaybı ve bedeni kullanmakla ilgili yeti kaybı, hastanın hem cinselliğe katılımını azaltıyor hem de partneri ile yaşadığı eylem sırasındaki uyarılmasını azaltarak genel doyumunu etkiliyor olabilir. Seksüel disfonksiyon varlığı; kadında özgüven kaybı, kişisel ilişkilerde bozulma ve emosyonel strese neden olur (192). Kadın cinsel işlevleri; yaş, eğitim, depresyon, cinsel istismar, cinsel yolla bulaşan hatalıklar, kronik hastalıklar, alt üriner sistem belirtileri, multiparite, menapoz ve genel sağlık durumu gibi çoklu etkenlerden etkilenmektedir (19352 195). Depresif hastalarlıklarda da libido azalması, uyarılma problemleri ve impotans önemli ve erken bir bulgudur (196). Frontal korteks, hipokampus, talamus, amigdala ve bazal ganglionlar gibi anotomik yapılar, nörolojik hastalıkların yanısıra tekrarlayıcı majör depresif bozuklukta da etkilenir (150). MS hastalarında frontal bölgedeki periventriküler plakların emosyonel labilite ile, ventriküllerde genişleme, periventriküler multipl plaklar ve entellektüel yıkımın ise öfori ve ötoni ile birlikte olabileceği düşünülmüştür (197,198). Fakat lezyonlar ve lokalizasyonlarla ilgili verilerin uyumlu olmadığı literatürler de bulunduğundan MS hastalarındaki depresyonun multifaktöriyel olduğunu kabul etmek doğru olacaktır (151). 2002 yılında yapılan bir çalışmada MS hastalarında klinik olarak anlamlı depresif semptomların sıklığı %41, orta ve ciddi düzeyde depresyon sıklığı ise %29 bulunmuştur (152). INF-ß kullanan MS’li hastalarda yapılan çalışmada depresyon ve yorgunluğun %40 olduğu raporlanmıştır (158). Ancak tedavi edilmemiş MS hastalarında da depresyon sıklığı yüksek olup, INF-ß tedavisi ile bu oranın artmadığı, hatta hastalığın tedavisi nedeniyle azaldığını bildiren çalışmalar mevcuttur (159). 2006 yılında yapılan bir gözden geçirme çalışmasında hastaların %2-12,5’unda daha çok tedavinin erken evrelerinde (özellikle tedavi başladıktan sonraki ilk 2 ay) depresyon gözlendiği ve ilaç kesimiyle düzeldiği belirtilmiştir (160). Aynı gözden geçirmede ele alınan 16 çalışmanın 14 tanesinde INF-ß tedavisinin depresyon ve intihar riskiyle doğrudan ilişikli olmadığı düşünülmüştür. Yine de önceden depresyon öyküsü olanlarda riskin söz konusu olduğu ve ciddi intihar düşünce girişimlerinin bildirildiği gözardı edilmemelidir (160). Bir başka çalışmada ise MS’li hastalarda depresyon tedavisinin, IMT tedavisine uyumu artırdığı bildirilmiştir (199). Depresif MS’li hastalarda en yaygın semptomlar irritabilite, cesaretsizlik, insomni, hafıza ve konsantrasyon problemleri, yorgunluk ve hayal kırıklığıdır (200). Yine yapılan bir çalışmada MS’li hastaların hayatları boyunca depresyon oranı %50 gibi yüksek bir değerde iken, yıllık depresyon oranı %20 olarak bildirilmiştir (201). Demirkıran ve ark. MS’li kadın hastalarda, SD’si olan hastaların, olmayanlara göre daha fazla anksiyöz ve depresif olduğunu göstermiştir( 4). Bizim çalışmamızda kontrol hastalarımızın depresyon oranı %6,7 olup bu değer Erol ve ark.’nın yaptığı Türkiye ruh sağlığı profil çalışmasında depresyon görülme oranı ile (kadınlarda %7,9, erkeklerde %5,8) benzer bulunmuştur (202). MS grubu ile kontrol grubu arasında depresyon ve anksiyete bakımından anlamlı farklılık tesbit edilmemiştir. MS’li hastalarımızda BDI ile tesbit edilmiş depresyon görülme oranı %14,3’dür. BDI ile tesbit edilen bu değerin literatürlerden düşük bulunması, başlangıçta DSM-IV’e göre klinik olarak 53 depresif özellikler gösteren hastaların çalışmaya dahil edilmemesi ile açıklanabilir. Çalışmamızda antidepresan tedavi alanların oranı %21,4 olup, bu tedavi depresyon oranlarımızın bazı literatürlere göre düşüklüğünü kısmen açıklayabilir. Antidepresan ilaçların seksüel disfonksiyona sebep olması (203,204) ve MS grubumuzda antidepresan kullanımının kontrol gubuna göre anlamlı fazla saptanması, MS grubumuzda SD’nin kontrol grubuna göre anlamlı fazla olması ile ilişkilendirilebilir. Ancak antidepresan almayan MS’li hastalarımızla, kontrol grubu cinsel fonksiyonlarını karşılaştırdığımızda antidepresan almayan grubun da SD’si anlamlı olarak kontrol grubundan fazla saptandı. Bunun yanında antidepresan kullanımı, depresyon oranını azaltarak hastaların seksüel fonksiyonu üzerine depresyonun negatif etkilerini azaltabileceğinden olumlu bir katkı sağlayabilir. Bir dönem ‘Polisklerotik Demans’ olarak da adlandırılan MS’de bilişsel bozukluk oranı yaklaşık % 60’larda bulunmuştur. Hastalığın henüz erken dönemlerinde de bellek kusuru görülebilmektedir (197). Yapılan bir çalışmada kognitif etkilenmesi olan MS’li hastaların sosyal aktivitelere daha az katıldığı, daha fazla yardıma ihtiyacı olduğu ve SD’nin bu hastalarda daha fazla raporlandığı bildirilmiştir (205). Hastalarımızın MMSE değerlendirilmelerinde kognitif bozukluk, kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla bulunmuş olup literatürle uyumludur. Seksüel disfonksiyon MS hastalarında oldukça sık karşılaşılan ancak genellikle atlanan önemli bir sorundur. Cinsellikle ilgili sorunların dile getirilmesinde toplumsal değerler ve normlar hastaların bu konuyla ilgili sıkıntılarını sağlık çalışanlarına dile getirmelerinde önemli bir engeldir. Hatta hastalar çoğunlukla cinsel işlevlerini diğer bedensel fonksiyonlarından daha geri planda tutarak yardım arayışına bile gitmeyebilirler. Seksüel disfonksiyonun tesbit edilmesi ve nedeninin saptanması için hastanın başlangıçta ayrıntılı anamnezinin alınması oldukça önem taşır. Hulter ve ark.’nın 57 MS’li kadın hastada yaptığı çalışmasında, hastaların %94’ü daha önce hastalıkları ile bağlantılı cinsellik sorgulaması yapılmadığını bildirmiştir (162). Bizim çalışmamızda da hastalarımızın %94’ü ilk defa çalışmamız sırasında seksüel hayatları ile ilgili soru sorulduğunu bildirdi. Hastalar, hastalığın epizodik ve seyrinin öngörülemez oluşu, iş ve aile hayatının etkilenmesi, çok sayıda semptomun ve diğer kronik hastalıklarla birlikteliğin yüksek oluşu, tam bir kür şansının bulunmayışı gibi faktörlerle baş etmek zorunda kalır. SD ise tüm bunlardan bağımsız olarak hastayı depresyona sokabilmekte, partneri ile ilişkisini bozabilmekte ve yaşam kalitesini düşürmektedir. Bunun yanında literatürlerde belirtildiği gibi MS’li hastalarda çoklu nedenle yaşam kalitesinin düşmesi de SD’yi olumsuz etkilemektedir. Yaşam kalitesinin değer kazandığı günümüzde, SD tedavisinde yeni 54 modelitelerin gelişmesi ile MS’ li hastalarda, partnerlerini de etkileyen bu önemli boyut ihmal edilmemelidir. Çalışmamızda IMT kullanımının MS’in seyrine olan pozitif etkilerinin SD’nin bazı parametrelerine kısmen yansıyabileceği görülmüştür. Zorzon ve ark. 2 yıllık takipte hastaların SD semptomlarının sayısı ve derecesinde artma olmakla beraber yüzdesinin stabil kaldığını bildirmişlerdir (188). Bunu da takip süresinin yetersiz oluşu, düşük relaps oranları, takip başlangıcında ve sonunda EDSS ortalamasının iki olması, interferon tedavisi alanların sayısının artması (çalışmaların başlangıcında hastaları %8.3, sonunda %24.2) gibi nedenlere bağlamışlar ve interferon kullanımının olumlu etkisi üzerinde durmuşlardır. IMT’nin SD üzerine etkisini anlayabilmek için; IMT kullanım süresinin daha uzun olduğu, hastaların seksüel fonksiyon açısından uzun süre takip edildiği, MS’e bağlı kranial ve spinal lezyon yükünün SD’ye etkisinin araştırıldığı, geniş ve kontrollü serilerde daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Gelecekteki araştırmalar; seksüel disfonksiyon patofizyolojisinin tam olarak aydınlatılmasının yanında, SD’nin farmokolojik ve nonfarmakolojik tedavilerinin ve etkilerinin değerlendirilmesine yoğunlaşmalıdır. 55 SONUÇ VE ÖZET Seksüel disfonksiyon MS hastalığının seyri sırasında erken dönemde de olmak üzere her evrede görülebilir ve seksüel fonksiyonun istek, uyarılma ve orgazm gibi tüm fazlarının etkilenmesine neden olur. Ülkemizde geniş yüzölçümünün getirdiği iklim, sosyokültürel yaşam, eğitim düzeyi ve ekonomik durumdaki farklılıklara bağlı olarak SD prevalansı bölgesel faklılıklar göstermektedir. Bununla ilgili olarak tüm Türkiye’yi kapsayan geniş katılımlı SD prevalans çalışmalarına ihtiyaç vardır. Multipl sklerozda cinsel fonksiyonu çeşitli faktörlerin nasıl etkilediğini inceleyen ve tartışan araştırmalar bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı; MS’deIMT ile SD’nin farklı bir şekilde etkilenip etkilenmediğini incelemektir. Bu amaçla çalışmamıza Haseki Eğitim ve Araştıma Hastanesi Demyelinizan Hastalıklar polikliniğiden takip edilen yaş ortalaması 36,64 ±8,77 olan 30’u kadın, 26’sı erkek olmak üzere toplam 56 MS hastası ve yaş ortalaması 34,87±6,03 olan 15’i kadın, 15’i erkek toplam 30 sağlıklı kontrol grubu alındı. Erkek hastaların 15’i, kadın hastaların 13’ü IMT kullanmaktaydı, 28 hasta IMT kullanmıyordu. Hastalarımızda SD görülme prevelansı literatürle uyumlu olarak kontrol grubundan anlamlı derecede fazla bulundu. Hastalık süresi ve IMT kullanma süresi ile seksüel fonksiyonun fazları arasında korelasyon saptanmadı. MS grubunun kognitif fonksiyonları literatürle uyumlu olarak kontrol grubundan düşük bulundu. Antidepresan alma oranı MS grubunda anlamlı olarak yüksekti, depresyon bulunma oranında ise; kontrol- MS grubu arasında anlamlı farklılık saptanmadı. IMT alan ve almayan grup karşılaştırıldığında; kadın ve erkek grupları arasında SD açısından farklılık saptanmadı. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında IMT alan erkeklerde diğer parametrelerde anlamlı düşüklük saptanmasına karşın orgazm ve genel memnuniyet değerlerinde farklılığın olmaması; kadınlarda da kayganlık değerlerinin IMT kullanmayan gruba göre daha iyi olması IMT’nin MS üzerine ve bu yolla SD üzerine pozitif sonucu olabileceğini düşündürdü. Kadın hastalarımızın primer SD puanı erkeklere göre anlamlı derecede fazla bulunmuş olup literatür ile uyumluydu. Erkek hastalarımızda tersiyer SD’nin kadın hastalarımızdan anlamlı derecede fazla olması, erkek aktif cinsel hayatın ve kültürel yapının sonucu olduğu düşünüldü. Çalışmamızda ortalama IMT kullanım süresi 33,39±23,43 ay’dı. IMT kullanımının SD’nin bazı parametrelerinde kısmen pozitif etkisinin gözlenmesinin yanında, çalışmanın tümüne bakıldığında belirigin farklılık saptanmamış olup, IMT kullanım süresinin daha uzun olduğu, daha geniş hasta sayılarını içeren çok sayıda çalışmya ihtiyaç vardır. SD hasta grubumuz için önemli bir sorundur. Çalışmaya alınan 56 hastaların cinsel işlevlerle ilgili testleri tamamladıktan sonra hekimine cinsel sorunları ile ilgili problemleri danışmada daha rahat davrandıkları gözlemlenmiştir. Cinsel danışmanlık ve SD tedavisi, hasta yaşam kalitesindeki düşüşü engellemede etkili bir yoldur. MS sürecinde SD’ yi tesbit etmek, hasta ve partneri için hastalığın erken ve etkili tedavi edilmesi kadar önemlidir. Bu nedenle klinisyenler MS hastalarını değerlendirirken seksüel fonksiyonlarını da değerlendirmelidirler. 57 RESULTS AND SUMMARY Sexual dysfunction can be seen in every stage of MS disease including the early stages and it impacts all phases of sexual dysfunction including libido, arousal and orgasm. SD prevalence varies in our country depending on differences of large surface area climate changes, socio-cultural life, education level and economic situation. Thus there is a great need for large-scale SD prevalence studies covering all Turkey. There are studies researching and discussing how various factors impact sexual function in MS disease. The aim of this study is to find out whether IMT and SD are affected differently in MS. For this purpose, in Demyelinated Diseases Clinic, 30 females and 26 males, a total of 56 patients with MS cases, in average age of 36.64 ±8,77 and 15 females and 15 males, a total of 30 individuals in average age of 34,87 ±6,3 were taken as healthy control groups. 15 of male patients and 13 of female patients had been using IMT and 28 patients were not using it. In our patients, SD prevalence was found to be significantly higher than the control group and in line with the literature. No correlation was observed between the duration of the disease, the duration of the use of IMT in comparison to sexual function stages. Cognitive functions of the MS group were found to be lower in comparison to the control group as in line with the literature. Antidepressant usage ratio was significantly high in MS group, as per the depression, no significant difference was found between the two groups. When IMT using and non-using groups were compared, no differences pertinent to SD were noted between the female and male groups. When compared to the control group, in men using IMT, while there have been a significant impairment in other parameters, no differences were noted in orgasm and general satisfaction; in women, lubrication values were found to be high as opposed to the non-IMT using group, which made us think that IMT may have positive impact on MS thus on SD. Primary SD score of female patients were found to be significantly high and in line with the literature. Finding tertiary SD significantly higher in male patients when compared to females, made us think that it was a result of active male sexual life and cultural formation. Average use of IMT of our patients in our study was 33.39 ±23.43 months. While the parameters of SD with IMT use are noted to be partially positive, when the whole study is taken into consideration no significant difference was observed, and there is a need for many studies with larger number of patients using IMT for longer periods of time. SD is an important problem for our patient group. After completion of the tests for sexual functions, it is observed that the patients who took place in the study became more comfortable consulting their sexual problems. Sexual consulting and SD treatment are effective ways in preventing the decay in life quality. In MS process detection of SD is as important as the early diagnosis and effective treatment of the disease. Therefore, clinicians while evaluating MS patients must also evaluate their sexual functions. 58 KAYNAKLAR 1. Lundberg PO. Sexual dysfunction in female patients with multiple sclerosis. Int Rehabil Med. 1981; 3(1): 32-34. 2. Pinkston JB, Kablinger A, Alekseeva N. Multiple Sclerosis and behavior. Int Rev Neurobiol. 2007;79:323-39. 3. Tepavcevic DK, Kostic J, Basuroski ID, Stojsavljevic N, et al. The impact of sexual dysfunction on the quality of life measured by MSQoL-54 in patients with multiple sclerosis. Mult Scler.2008;14(8):1131-6. 4. Demirkiran M, Sarica Y, Uguz D, et al. Sexual function in women with advanced multiple sclerosis. Mult Scler. 2006; 12 (2): 209-14. 5. Habib M, Kalil R. Nervous system and sexual function. Contracept Fertil Sex.1986;14:809-17. 6. Seidler HG. On psycho-social coping mechanisms of patients living with multiple sclerosis: results of an empirical study with 27 male patients. J Psychosm Med Psychoanal. 1985;31:61-80. 7. Szasz G, Paty D, Lawtone Speert S, Eisen K. A sexuel functioning scale in multiple sclerosis. Acta Neurol Scand. 1984;70:37-43. 8. Foley FW, Iverson J. Sexuality and multiple sclerosis. In:Kalb RC, Scheinberg LC, eds. Multiple sclerosis and the family. NewYork:Demos.1992;63-82. 9. Frank E, Anderson C, Rubenstein D. Frequency of Sexaul Dysfunction in normal couples. New Eng.J.Medicine. 1978;299:11-115. 10. Lundberg PC, Ertekin C, Ghezzi A, et al. Neurosexology-Guidelines for neurologists. Eur J Neurol. 2001;8(3):2-24. 11. Frohman EM. Sexual dysfunction in neurologic disease. Clin Neuropharmacol. 2002;25:126-32. 12. Zimmerman C, Walther EU, Goebels N, Lienert C, et al. Interferon beta-1b for treatment of secondary chronic progressive multiple sclerosis. Nervenarzt. 1999;70(8):759-63. 13. Durelli L, Clerico M. The importance of maintaining effective therapy in multiple sclerosis. J Neurol. 2005 ;252 (3):38-43. 14. Joy JE, Johnston RB. Multiple Sclerosis: Current Status and Strategies for the Future. Washington, DC: National Academy Press;2001:52-70. 15. Oliver CP. La Moelle Epiniére et de ses maladies. Paris: Crevot; 1824. 59 16. Miller AE, Lublin FD, Coyle PK. Multiple Sclerosis in Clinical Practice. Martin Dunitz Press, UK; 2003:1-15. 17. Adams RD, Victor M. Principles of Neurology. 7th ed. Mc Graw-Hill international ed. 2001; 954-979. 18. Compston A, McDonald I, Noseworthy J, et al. McAlpine’s Multiple Sclerosis. 4th ed. Churchill Livingstone; 2005. 19. Azzimondi G, Stracciari A, Rinaldi R, D'Alessandro R, et al. Multiple sclerosis with very late onset: report of six cases and review of the literature. Eur Neurol. 1994;34(6):332-6. 20. Compston A, Coles A. Multiple sclerosis. Lancet. 2002;359(9313):1221-31. 21. Kurtzke JK. A reassesment of the distrubition of multiple sclerosis: parts I and II. Acta Neurol scand. 1975;51:110-137. 22. Alshubaili AF, Alramzy K, Ayyad YM, Gerish Y. Epidemiology of multiple sclerosis in Kuwait: new trends in incidence and prevalence. Eur Neurol 2005;53(3):125-31. 23. Gilroy J. Basic Neurology. Rana Karabudak, çeviri ed. 3.baskı, Güneş Yayınevi, Ankara; 2002:199-219. 24. Ebers GC, Sadovnick AD. The role of genetic factors in multiple sclerosis susceptibility. J Neuroimmunol. 1994 Oct;54(1-2):1-17. 25. Warren KG, Catz I, Johnson E, Mielke B. Anti-myelin basic protein and antiproteolipid protein specific forms of multiple sclerosis. Ann Neurol. 1994;35(3):280-9. 26. Raine CS, Wu E, Ivanyi J, Katz D, et al. Multiple sclerosis: a protective or a pathogenic role for heat shock protein 60 in the central nervous system. Lab Invest.1996;75(1):109-23. 27. Lucchinetti CF, Parisi J, Brück W. The pathology of multiple sklerosis. Neurol Clin. 2005;23:77-105. 28. Pelltier J, Suchet L, Witjas T. A longitudinal study of callosal atrophy and interhemisphric dysfunction in relapsing remitting multiple sclerosis. Arch Neurol. 2001;58:105-111. 29. Kumral K, Oktar N. Ege Üniversitesi Nöroloji Bilimler Dergisi M.S. Özel Sayısı, 1994; 11: 3-4. 60 30. McDonald IR, Compston A. The symptoms and sings of multiple sclerosis. In: Compston A, Confavreux C, Lassmann H, McDonald IR, eds. McAlpine’s Multiple Sclerosis. 4th ed. Churchill Livingstone Elselvier. 2006;183-269. 31. Kurtzke JF. Multiple sclerosis: What's in a name. Neurology. 1988; 28:309-16. 32. Paty DW, Ebers GC. Clinical features. In: Paty DW, Ebers GC, eds. Multiple Sclerosis. Philadelphia FA Davis; 1997:135-191. 33. Berger T. Multiple Sclerosis.Autoimmunity.2004;37(4):312-24. 34. Ruchkin DS, Grafman J, Krauss GL, Johnson R Jr, et al. Event-related brain potential evidence for a verbal working memory deficit in multiple sclerosis. Brain. 1994;117(2):289-305. 35. Gadea M, Martinez- Bisbal MC, Marti- Bonmati L, et al.Spectroscopic axonal damage of the right locus coeruleus relates to selective attention impairment in early stage relapsing remitting multiple sclerosis. Brain. 2004;127:89-98. 36. Berg D, Supprian T, Thomae J, et al. Lesion pattern in patients with multiple sclerosisand depression. Multiple Sclerosis. 2000;6:156-162. 37. Habek M, Brinar M, Brinar W, Poser CM. Psychiatric manifestation of multiple sclerosis and disseminated encephalomyelitis. Clin Neurol Neurosurg. 2006;108:290-294. 38. Burina A, Sinanovic O. Bladder, bowel and sexual dysfunction in patient with mulitple sclerosis. Med Arch. 2006; 60(3):182-4. 39. Matthews WB. Paroxysmal symptoms in multiple sclerosis. J Neurol Neurosurg Psychiatry. 1975;38:617-623. 40. Skerrett TN, Moss-Morris R. Fatigue and social impairment in multiple scklerosis: The role of patiensts’ cognitive and behavioral responses to their symptoms. J Psychosom Res. 2006;61:587-593. 41. Kurtzke JF. Rating neurologic impairment in multiple sclerosis: an expanded disability status scale (EDSS). Neurology. 1983 Nov;33(11):1444-52. 42. Bergamaschi R. Prognosis of multiple sclerosis: clinical factors predicting the late evolution for an early treatment decision. Expert Rev Neurother. 2006;6(3):35764. 43. Poser CM, Paty DW, Scheinberg L, McDonald WI, et al. New diagnostic criteria for multiple sclerosis: guidelines for research protocols. Ann Neurol. 1983;13(3):227-31. 61 44. McDonald WI, Compston A, Edan G, Goodkin D, et al. Recommended diagnostic criteria for multiple sclerosis: guidelines from the International Panel on the diagnosis of multiple sclerosis. Ann Neurol. 2001;50(1):121-7. 45. Polman CH, Reingold SC, Edan G, Filippi M, et al. Diagnostic criteria for multiple sclerosis: 2005 revisions to the "McDonald Criteria". Ann Neurol. 2005;58(6):840-6. 46. Barkhof F, Filippi M, Miller DH et al. Comparison of MR imaging criteria at first presentation to predict conversion to clinically definite multiple sclerosis. Brain 1997;120:2059-69. 47. Tinnore M, Rovira A, martinez M et al. Isolated demyelinating syndromes:comparison of different MR imaging criteria conversion to clinically definite multiple sclerosis. Am J Neuroradiol. 2000;21;702-6. 48. Wihatekar JN, Bashir K, Benveniste N. Cerebrospinal fluid.In: Cook SD, ed. Handbook of Multiple Sclerosis. New York: Marcel dekker publising. 2001;34775. 49. Patty DW, Noseworty JH, Ebers G. Diagnosis of multiple sklerosis. In: Patty DW, Ebers G, eds. Multiple sclerosis. Philadephia: Davis. 1997;48-134. 50. Hennerci M, Wenzel D, Freund HS. The comparision of smallsize rectangle and checkerboard stimulation for hte evulation of delayed visual evoked responses in patients suspected of multiple sclerosis. Brain. 1977;100:119-36. 51. Sellebjerg F, Frederiksen JL, Nielsen PM,Olesan S. Double-blind randomized, placebo-controlled study of oral high dose methylprednisolone in attacks of MS. Neurology. 1998;51:529-34. 52. Barnes D, Hughes RAC, Morris RW. Randomised trial of oral ang intravenous methylprednisolone in akut relapses of multiple sclerosis. Lancet. 1997;349:9026. 53. Chofflon M. Mechanisms of action for treatments in multiple sclerosis. Does a heterogeneous disease demand a multitargeted theraupatic approach? Biodrugs.2005;64(4):594-5. 54. Jacobs LD, Beck RW, Simon JH, ve ark. Intramuscular interferon beta-1a therapy initiated during a first demyelinating event in multiple sclerosis. CHAMPS Stusy Group. N Engl J Med 2000;343:898-904. 62 55. Comi G, Filippi M, Barkhoff B, et al. Effect of early interferon treatment on conversion to definite multiple sclerosis: a randomized study. The ETOMS Study Group. Lancet 2001;357:1576-82. 56. Teitelbaum D, Aharoni R, Sela M, Arnon R. Cross-reactions and specifities of monoclonal antibodies against myelin basic protein and against the synthetic copolymer-1. Proc Natl Acad Sci USA. 1991;88:9528-32. 57. Teitelbaum D, Milo R, Arnon R, Sela M. Synthetic copolymer-1 inhibits human T-cell lines specific form yelin basic protein. Proc Natl Acad Sci USA. 1992;89:137-41. 58. Neuhaus O, Farina C, Wekerle H, Hohlfeld R. Mechanisms of action of glatiramer acetate in multiple sclerosis. Neurology. 2001;56:702-8. 59. Comi G, Filippi M, Wollinsky JS. European Cnadian multicenter double-blind, randomized, placebo-controlled study of the effects of glatiramer acetate on magnetic resonance imaging-measured disease activity and burden in patients with relapsing multiple sclerosis. European/Canadian Glatiramer acetate Study Group. Ann Neurol. 2001;49:290-7. 60. Rice GP, Hartung HP, Calabresi PA. Antialpha4 integrin therapy for multiple sclerosis: mechanisms and rationale. Neurology. 2005; 64:1336-42. 61. Steinman L. Blocking adhesion molecules as therapy for multiple sclerosis: natalizumab. Nat Rev Drug Discov. 2005; 4:510-8. 62. Niino M, Bodner C, Simard ML, et al. Natalizumab effects on immune cell responses in multiple sclerosis. Ann Neurol. 2006; 59:748-54. 63. Stuve O, Marra CM, Jerome KR, et al. Immune surveillance in multiple sclerosis patients treated with natalizumab. Ann Neurol 2006; 59:743-7. 64. Polman CH, O’Connor PW, Havrdova E, Hutchinson M, et al. A randomized, placebocontrolled trial of natalizumab for relapsing multiple sclerosis. N Engl J Med. 2006; 354:899-910. 65. Avonex (INFß-1a). Cambridge, MA: Biogen Idec, Inc;2005. 66. Betaferon (INFß-1b). Bayer ScheringHealthCare Pharm, Berlin, Germany. 67. Rebif (INFß-1a). Rockland, MA: Serono, Inc;2005. 68. Bayas A, rieckmann P. Managing the adverse effect of interferon beta hterapy in multiple sclerosis. Drug Safety. 2000;22:149-59. 63 69. Lublin FD, Whitaker JN, Eidelman BH, et al. Management of patients receiving interferon beta- 1b for multiple sclerosis: report of a consessus conference. Neurology. 1996;46:12-18. 70. Walther EU, Hohlfeld R. Multiple sclerosis: side effects of interferob beta therapy and their managent. Neurology. 1999;53:1622-7. 71. Reese J, Haas J, Gabriel K, et al. Borth paracetamol and ibuprofen are equally effective in managing flu like symptoms in relapsing remitting multiple sclerosis patients during interferon beta 1a therapy. Mult Scler. 2002;8:15-18. 72. Brandes DW, Bigley K, Hornstein W, et al. Alleviating flulike symptoms with dose titration and analgesics in MS patients on intramuscular interferon beta 1a therapy: a pilot study. Curr Med Res Opin. 2007; 23:1667-72. 73. Rio J, Nos C, Marzo ME, et al. Low dose steroid reduce flu like symptoms at the initiation of INFbeta- 1b in RRMS. Neurology. 1998;50:1910-12. 74. Munschauer EF , Kinkel RP. Managing side effects of interferon- beta in patients with relapsing remitting multiple sclerosis. Clin Ther. 1997;19:883-93. 75. Frohman E, PhillipsT, Kokel K, et al. Disease modifying therapy in multiple sclerosis: strategies for optimizing management. Neurologist. 2002;8:227-36. 76. Klapper JA.İnterferon beta treatment of multiple sclerosis. Neurology. 1994; 44: 188. 77. Patten SB, Fridhandler S, Beck CA, et al. Depressive symptoms in a treated multiple sclerosis cohort. Mult Scler. 2003;9:616-20. 78. Durellli L, Ferrero B,Oggero A,et al. Autoimmune events during interferon beta 1b treatment for multiple sclerosis. J Neurol Sci. 1999; 162: 74-83. 79. Blake G, Murphy S. Onset of myastenia gravis in a patient with multiple sclerosis during interferon beta- 1b treatment. Neurology.1997;49:1747-8. 80. Ubara Y, Hara S, Takedatu H, et al. Hemolytic üremic syndrome associated with betainterferon therapy for chronic hepatitis. C Nephron. 1998;80:107-8. 81. Herrera WG, Bahzet LB, Harberts SW, et al. Occurrence of a TTP like syndrome in two women receiving interferon beta therapy for relapsing multiple sclerosis.Neurology.1999;52:135. 82. Corona T, Leon C, Ostrosky Zeichner L. Severe anaphylaxis with recombinant interferon beta. Neurology.1999;52:425. 64 83. Webster GF, Knobler RL, Lublin FD, et al. Cutaneous ulcerations and pustular psoriasis flare caused by recombinant interferon beta injections in patients with multiple sclerosis. J Am Acad Dermatol. 116;34:365-7. 84. Kanda Y, Shigeno K, Matsou H,et al. İnterferon induced sudden hearing loss. Audiology. 1995;34:98-102. 85. Mehta CL, Tyler RJ, Cripps DJ. Granulomatous dermatitis with focal sarcoidal features associated with recombinant interferon beta-1b injections. J Am Acad Dermatol.1998; 39:1024-8. 86. Copaxone ( Glatiramer acetate )Kansas City, MO: Teva Pharm. Inc;2004. 87. Polman CH, O’Connor PW, Havrdova E, et al. A randomized, placebo controlled trial of natalizumab for relapsing remitting multiple sclerosis. N Engl J Med. 2006;354:899-910. 88. Kleinschmidt BK, Tyler KL. Progressive multifocal leukoencephalopathy complicating treatment with natalizumab and interferon beta 1a for multiple sclerosis. N Engl J Med.2005;353:369-74. 89. Kappos L, Bates D, Hartung HP, et al. Natalizumab treatment for multiple sclerosis: recommendations for patient selection and monitoring. Lancet Neurol. 2007;6:431-41. 90. Goodkin DE, Rudick RA, VanderBrug S, Daughtry MM, et al. Low-dose oral methotrexate in chronic progressive multiple sclerosis: analyses of serial MRI. Neurology. 1996;47:1153-7. 91. Zephir H, De Seze J, Duhamel A, Debouverie M, et al. Treatment of progressive forms of multiple sclerosis by cyclophosphamide: a cohort study of 490 patients. J Neurol Sci. 2004;218:73-7. 92. Perini P, Gallo P. Cyclophosphamide is effective in stabilizing rapidly deteriorating secondary progressive multiple sclerosis. J Neurol. 2003;250:834-8. 93. Yudkin PL, Ellison GW, Ghezzi A, Goodkin DE, et al. Overview of azathioprine treatment in multiple sclerosis.Lancet.1991;338:1051-5. 94. Sadock B,Sadock V. Anormal Cinsellik ve Cinsel Disfonksiyon. Klinik Psikiyatri. 2.Baskı. Güneş Kitabevi. 2005; 277-29. 95. Yetkin N,İncesu C. Cinsel İşlev Bozuklukları Monograf Serisi.1 Cinsel İşlevin Fizyolojisi. 1998;3-11. 96. Masters VB, Johnson VE. İnsanda Cinsel Davranış.Sayın Ü, çev ed. İstanbul.Bilimsel ve Teknik Yayınları Çeviri Vakfı.1994. 65 97. İncesu C. Cinsel İşlevin fizyolojisi. Cinsel işlev Bozuklukları Monograf serisi. 1998;1:3-11. 98. Waxman SG,De Groot J. The limbic System. In: Waxman SG,De Groot J, eds. Correlative Neuroanatomy. 22nd ed. Prentice-Hall Int, New Jersey. 1995;240-51. 99. Halata Z, Munger BL. The neuroanatomical basis for the protopathic sensibility of the human glans penis. Brain Res. 1986;371:205-30. 100. Faus JG, Kleopoulos SP, Mobbs CV, et al. Sexual stimulation activates c-fos within estrogen concentrating regions of the female rat forebrain. Brain Res. 1993; 624:253-67. 101. Paff DW, Schwartz-Giblin S, Mc Carthy MM, et al. Cellular mechanism of female reproductive behaviour. In: Paff DW, Schwartz-Giblin S, Mc Carthy MM, eds. Physiology of Reproduction. 2nd ed. Raven Press, New York. 1994. 102. Burnstein R. Somatosensory and visceral input to the hypothalamus and limbic system. Prog Brain Res. 1996;107:257-67. 103. Corodimas KP, Rosenblatt JS, Canfield ME, et al. Neurons in the lateral subdivision of the habenular complex mediate the hormonal onset if maternal behavior in rats. Behav Neurosci. 1993; 107: 827-43. 104. Shipley MT, Murphy AZ, Rizvi TA, et al. Olfaction and brainstem circuits of reprodudive behavior in the rat. In: Holstege G, Bandler R, Saper CB, eds. The Emotional Motor System. Mc Graw-Hill, Toronto. 1996;:353-77. 105. Marson I, McKenna KE. Stimulation of the hypothalamus initiates the uretrogenital reflex in male rats. Brain Res. 1994;638:103-8. 106. Caldwell JD, Jirikowski GF, Greer ER, et al. Medial preoptic area oxytocin and female sexual receptivity. Behav Neurosci. 1989; 103: 655-62. 107. Meston CM, Frohlich PF. The neurobiology of sexual function. Arch Gen Psychiatry. 2000;57(11):1012-30. 108. Murphy MR, Checkley SA, Seckl JR, Lightman S. Naloxone inhibits oxytocin release at orgasm in man. J Clin Endocrinol Metab. 1990;71:1056-58. 109. Carmichael MS, Warburton Vl, Dixen J, et al. Relationships among cardiovascular, muscular, and oxytocin responses during human sexual activity. Arch Sex Behav. 1994;23:59-79. 110. Carmichael MS, Humbert R, Dixen J, et al. Plasma oxytocin increases in the human sexual response. Clin Endocrinol Metab. 1987;64:27-31. 66 111. Bohlen JG, Held JP, Sanderson MO. The male orgasm: pelvic contractions measured by anal probe. Arch Sex Behav. 1980;9:503-21. 112. Kratochvil S. Multiple orgasms in women. Cesk Psychiatr. 1993; 89: 349-54. 113. Bohlen JG, Held JP, Sanderson MO, et al. The female orgasm: pelvic contractions. Arch Sex Behav. 1982;11:367-86. 114. Levin RJ. Sex and the human female reproductive tract-what really happens during and after coitus. Int J Impot Res. 1998;10(1):14-21. 115. Meston CM, Hull E, Levin RJ. Disorders of Orgasm in Women. Journal of Sexual Med. 2004;1(1):66-8. 116. Clark DL, Boutros NN. Diencephalon: Hypothalamus and Epithalamus. In: Clark DL, Boutros NN,eds. The Brain and Behavior. Blackwell Science Inc, Malden. 1999;97-101. 117. Per Olov Lundberg. Physiology of female sexual function and effect of neurologic disease. In: Fowler CJ, ed. Neurolgy of Bladder, Bowel, and Sexual Dysfunction. Butterworth-Heinemann, Maryland. 1999;33-46. 118. Sakakibara R, Fowler CJ. Cerebral control of bladder. Neurology of bladder, bowel and sexual dysfunction. Butterworth-Heinemann, Maryland, 1999:229-43. 119. Savic I, Engel J Jr. Sex differences in patients with mesial temporallobe epilepsy. J Neurol Neurosurg Psychiatry. 1998;65:910-12. 120. Braid AD, Wilson SJ, Bladin PF, et al. Sexual outcome after epilepsy surgery. Epilepsy Behav. 2003;4:268-78. 121. Mah K, Binik YM. The nature of human orgasm: a critical review of major trends. Clin Psychol Rev. 2001;21:823-56. 122. Basson R, Berman J, Burnett A, et al. Report of the international consensus development conference on female sexual dysfunction: definitions and classifications. J Urol. 2000;163:888-93. 123. Sadock VA. Normal human sexuality and sexual and gender identity disorders. In Sadock BJ, Sadock VA,eds. Comprehensive textbook of psychiatry. Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia, 2000; 1577-1608. 124. Schein M, Zyzanski SJ, Levine S, et al. The frequency of sexual problems among family practice patients. Fam Prac Res J. 1988;7: 122–34. 125. Frank E, Anderson C, Rubenstein D. Frequency of Sexaul Dysfunction in normal couples. New Eng.J.Medicine. 1978;299:11-115. 67 126. APA (2000) Amerikan Psikiyatri Birliği: Psikiyatri’de Hastalıkların Tanılanması ve Sınıflandırılması El Kitabı ,Yeniden Gözden geçirilmiş Dördüncü baskı (DSMIV TR) ,Amerikan Psikiyatri Birliği,Washington D.C. 2000. Köroğlu E, çev ed. Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2001. 127. Yetkin N. Cinsel İşlev Bozukluğu ve Nörotik Yakınmaları olan iki grup erkekte cinsel işlevin değerlendirilmesi. İ.Ü. Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi. İstanbul 1986. 128. Çayan S, Akbay E, Bozlu M. The prevalance of female sexual dysfunction and potential risk factors that may impair sexual function in Turkish women. Urol Int. 2004;72(1):52-57. 129. World Health Organization. ICD-10: Dnternational Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems. Geneva: World Health Organization, 1992. 130. American Psychiatric Association. DSM-IV: Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, 4th ed. Washington, DC: American Psychiatric Pres, 1994. 131. Berman JR, Goldstein I. Female sexual dysfunction. Urol Clin North Am. 2001;28(2):404-416. 132. Cummings LC, Mega MS. Disturbances of Sleeps ,appetite and sexual behavior. Neuropsychiatry and Behavioural Neuroscience. Oxford University Press.2003: 344-59. 133. Ferris CF, Snowdon CT, et al. Functional imaging of brain activity in concious monkey responding to sexually arousing cues. Neuroreport. 2001;12:2231. 134. Segraves RT. Hormones and Libido. In: Leblum RS, Rosen RC, ed. Sexual Desire Disorders. New York, The Guillford Press. 1998: 271-312. 135. Kinsey AC. Das Sexuelle Verhalten des Mannes. Kinsey Report .BerlinFrankfurt,S. Fuscher Verlag. 1965. 136. Feldmann HA, Goldstein I, Hatzichristou DG, et al. Impotence and its medical and psychosocial correlates; results of Masachussetes Male Aging Study. J Urol.1994;15;54-61. 137. Spector JP, Carey M. Inidence and Prevalence of sexual dysfunctions: a critical review of empirical literature.Arch Sex Behav. 1990;19,389-408. 138. Kaplan Helen S, Textbook. 2001 68 139. Yetkin N, İncesu C. Kadınlarda Uyarılma ve Orgazm Bozuklukları Kadınlarda Cinsel İşlev Bozuklukları Cinsel İşlev Bozuklukları Monograf Serisi. 1998;2:1924. 140. Sungur MZ. Evaluation of couples referred to a sexual dysfunction unit and prognostic factors in sexual and marital therapy.Journal of Sex And Marit Therapy.1994,9(3);251-65. 141. Campagnolo DI, Foley FW, Sipski M, et al. Sexual problems in persons with multiple sclerosis. MS Quarterly Report. 2005; 24 (4): 5-10. 142. Foley FW, Werner MA. In Kalb R, ed. 2nd ed. Sexuality: the questions you havethe answers you need. New York: DeMoss Vermonde, 2000. 143. McCabe MP, McDonald E, Deeks AA, et al. The impact of multiple sclerosis on sexuality and relationships. J Sex Res. 1996; 33: 241-48. 144. Nosek MA, Rintala DH, Young ME, et al. Sexual functioning among women with physical disabilities. Arch Phys Med Rehabil. 1996;77(2): 107-15. 145. Zivadinov R, Zorzon M, Bosco A, et al. Sexual dysfunction in multiple sclerosis: II. Correlation analysis. Mult Scler. 1999; 5(6): 428-31. 146. Sorgen–Sanders A, Foley FW, Larocca NG, Zemon V. The Multiple Sclerosis Intimacy and Sexuality questinnaire-19 ( MSISQ-19). Sexuality Disability. 2000;18:3-24. 147. White DM, Catanzaro ML, Kraft GH. An approach to the psychological aspects of multiple sclerosis: a coping guide for health care providers and families. J Neurol Rehab. 1993,7:43-52. 148. Kievman B, Blackmun S. For better or worse: a couple’s guide to dealing with chronic illness. Chigago.Contemporary Books;1989. 149. Anthony WA. Personal Accounts: What my MS has taught me about severe mental illnesses. Psychiatr Serv. 2006; 57:1081-2. 150. Sheline YI. Neuroimaging studies of mood disorder effects on the brain. Biol Psychiatry. 2003; 54:338-52. 151. Carson AJ, Phil M, Zeman A, et al. Neurology and Neurosurgery. In: Levenson JL, ed. Textbook of Psychosomatic Medicine. American Psychiatric Publishing, Washington 2005; 707-9. 152. Chwastiak L, Ehde DM, Gibbons LE et al. Depressive symptoms and severity of illness in multiple sclerosis: epidemiologic study of a large community sample. Am J Psychiatry. 2002; 159:1862-8. 69 153. Joffe RT. Neuropsychiatric Aspects of Multiple Sclerosis and other demyelinating disorders. In: HI Kaplan, BJ Sadock eds. Comprehensive Textbook of Psychiatry. 8th ed. Williams & Wilkins, Baltimore. 2005; 423-5. 154. Krupp LB, Pollina DA. Mechanisms and management of fatigue in progressive neurological disorders. Curr Opin Neurol. 1996; 9:456-60. 155. Vercoulen JH, Hommes OR, Swanik CMA, et al. The measurement of fatigue in patients with multiple sclerosis. Arch Neurol. 1996; 53:642-9. 156. Gottschalk M, Kümpfel T, Flachenecker P, et al. Fatigue and regulation of the hypothalamo-pituitary-adrenal axis in multiple sclerosis. Arch Neurol. 2005;62:277-80. 157. Fraser C, Mahoney J, McGurl J. Correlates of sexual dysfunction in men and women whit multiple sclerosis. J Neurosci Nurs. 2008;40(5):312-7. 158. Neilley LK, Goodin DS, Goodkin DE, et al. Side effect profile of interferon beta1b in multiple sclerosis: result of an open label trial. Neurology. 1996; 46:552-4. 159. Gold R, Rieckmann P, Chang P, et al. The long-term safety and tolerability of high-dose interferon beta-1a in relapsing-remitting multiple sclerosis: 4-year data from the PRISMS study. Eur J Neurol. 2005; 12:649-56. 160. Goeb JL, Even C, Nicolas G, et al. Psychiatric side effects of interferon‚ in multiple sclerosis. European Psychiatry. 2006; 21:186-93. 161. Griswold GA, Foley FW, Zemon V, et al. Multiple sclerosis health professionals’ comfort, training, and practice patterns regarding sexual dysfunction. Int J of MS Care. Summer 2003; 5 (2): 3-10. 162. Guest JF, DasGupta R. Health related quality of life in a UK-based population of men with erectile dysfunction. Pharmacoeconomics. 2002; 20: 109-117. 163. Dupont S. Sexual function and ways of coping in patients with multiple sclerosis and their partners. Sex Marital Ther. 1996; 11: 359-372. 164. Janardhan V, Bakshi R. Quality of life in patients with multiple sclerosis: the impact of fatigue and depression. J Neurol Sci. 2002; 205: 51-58. 165. Miller DM. Sexuality and other quality of life issues. Int J of MS Care. 2003; 5 (2): 36. 166. Landtblom MA. Expert review of neurotherapeutics; treatment of erectile dysfunction in multiple sclerosis. 2006; 6 (6): 931-935. 167. Sanders AS, Foley FW, LaRocca GL, Zemon V. The multiple sclerosis intimacy and sexuality questionnaire–19(MSISQ-19). Sex Disabil. 2000;18:3-26. 70 168. Rosen RC, Riley A, Wagner G, et al. The international index of Erectil function ( IIEF): A Multidimensional scale for assessment of erectile dysfunction. Urology. 1997;49:822-830. 169. Rosen R, Brown C, Heiman J, Leiblum S, et al. The Female Sexual Function Index (FSFI): A Multidimensional Self-Report Instrument for the Assessment of Female Sexual Function. Journal of Sex & Martial Therapy. 2000;26(2):191-208. 170. Ridha B, Rossor M. The Mini Mental State Examination. Practical Neurology 2005;5:298-303. 171. Hamilton M. The assessment of anxiety states by raiting. Br J Med Psychol.1959;32(1):50-5. 172. Beck AT. An inventory for measuring depression. Arch Gen Psychiatry. 1961;4:561-71. 173. Boije HR, Duijnstee MS, Grypdonck MH, Pool A. Encountering the downward phase : Biographical work in people with multiple sclerosis living at home. Soc Sci Med. 2002;55:881-893. 174. Zorzon M, Zivadinov R, Bosco A, Monti Bragadin L, et al. Sexual dysfunction in multiple sclerosis: a case-control study: I. frequency and comparison of groups. Multiple Sclerosis. 1999;6:418-27. 175. Lilius HG, Valtmen EJ, Wikstrom J. Sexual problems in patients suffering from multiple sclerosis. Journal of Chronic Diseases.1976;29:643-47. 176. Barak Y, Achiron A, Elizur A, Gabbay U, et al. Sexual dysfunction in relapsing remitting multiple sclerosis: magnetic resonance ımaging, clinical, and psychological correlates. J Psychiatry Neurosci. 1996;21(4):255-58. 177. Mattson D, Petrie M, Srivastava DK, et al. Multiple sclerosis,sexual dysfunction and its response to medications. Arch Neurol. 1995; 52(9): 862-8. 178. Hennessey A, Robertson NP, Swingler R, et al. Urinary, faecal and sexual dysfunction in patients with multiple sclerosis. J Neurol. 1999; 246(11): 1027-32. 179. Hulter BM, Lundberg PO. Sexual function in women with advanced multiple sclerosis. J Neurol Neurosurg Psychiarty. 1995,59:83-86. 180. Weinshenker BG, Bass B, Rice GPA, et al. The natural history of multiple sclerosis: Ageographically based study. Brain. 1989; 112: 133–46. 181. Zivadinov R, Zorzon M, Locatelli L, Stival B, et al. Sexual dysfunction in multiple sclerosis: a MRI, neuropshysiological and urodynamic study. J Neurol Sci. 2003;210:73-76. 71 182. Stenager E, Stenager EN, Jensen K. Sexual funcktion in multiple sklerosis: a 5 year follow-up study. J Neurol Sci. 1996; 17:67-9. 183. Miller AE. Clinical features. In: Cook SD, ed. Handbook of multiple sclerosis. 3rd ed.New York: Marcel Dekker, 2001; 231–32. 184. Kantarcı O, Siva A, Eraksoy M, Karabudak R, et al. Survival and predictors of disability in Turkish MS patients. Turkish Multiple Sclerosis Study Group (TUMSSG). Neurology. 1998; 51: 765–72. 185. Nortvedt MW, Riise T, Myhr KM, et al. Reduced quality of life among multiple sclerosis patients with sexual disturbance and bladder dysfunction. Mult Scler. 2001; 7(4): 231-5. 186. Lundberg PO. Sexual dysfunction in patients with multiple sklerosis. Sex Disabil. 1978;1:218-22. 187. Lilius HG, Valtonen EJ, Wikström J. Sexual problems in patients suffering from multiple sklerosis. Scand SocMed. 1976;4:41-44. 188. Zorzon M, Zivadinov R, Monti Bragadin L, et al. Sexual dysfunction in multiple sclerosis: a 2-year follow-up study. J Neurol Sci. 2001; 187(1-2): 1-5. 189. Hakim EA, Bakheit AM, Bryant TN, Roberts MW, et al. The social impact of multiple sclerosis: a study of 305 patients and their relatives. Disabil Rehabil.2000;22: 288-93. 190. Ford HL, Gerry E, Johnson MH, Tennant A. Health status and quality of life of people with multiple sclerosis. Disabl Rehabil.2001;23:516-21. 191. Janssens AC, VanDoorn PA, DeBoer JB, Van DerMeche FG, et al. İmpact of recently diagnosed multiple sclerosis on quality of life, anxiety, depression and distress of patients and partners. Acta Neurol.2003;108:389-95. 192. Laumann EO, Paik A, Rosen RC: Sexual dysfunction in the United States: Prevalence and predictors. JAMA. 281: 537-544, 1999. 193. Berman JR, Adhikari SP, Goldstein I: Anatomy and physiology of female .sexual function and dysfunction: Classification, evaluation and treatment options. Eur Urol. 2000;38: 20-29. 194. Erol B, Tefekli A, Ozbey I, et al: Sexual dysfunction in type 2 diabetic females: A comparative study. J Sex Marital Ther. 2002;2 (1): 55-62. 195. Roose SP, Glassman AH, Seidman SN: Relationship between depression and other medical illnesses. JAMA. 286: 1687-1690, 2001. 72 196. Hamilton M. Mood disorders: clinical festures. In: Kaplan HI, Sadock BJ, eds. Comprehensive textbook of psychiatry. 6th ed. Baltimore: Williams and Wilkins.1986; 898-9. 197. Matthews B. Symptoms and signs of multiple sclerosis. In: A Compston ed. McAlpine’s Multiple Sclerosis. 3rd ed. Churchill Livingtone. 1998;145-90. 198. Cummings JL, Trimble MR. Multipl Skleroz. In: Akdal G, Yener G, çev ed. Nöropsikiyarti ve Davranış Nörolojisi. 2. baskı. Çizgi Tıp yayınevi. Ankara. 2003;205-10. 199. Mohr DC, Goodkin DE, Likosky W, et al. Treatment of depression improves adherence to interferonbeta 1b therapy for multiple sclerosis. Rc Neurol. 1997;54:531-3. 200. Minden SL, Orav J, Reich P. Depression in multiple sclerosis. Gen Hosp Psychiatry. 1987;9:426-34. 201. Siegert RJ, Abernethy DA. Depression in multiple sclerosis: A review. J Neurol Neurosurg Psychiatry. 2005;76(4):469-75. 202. Erol N,Kılıç C, Ulusoy M, ve ark.Türkiye Ruh Sağlığı Profili Raporu. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara. 203. Turkoski BB, Lance BR & Bonfiglio MF. Drug information handbook for practice nursing. Lexi- Comp, Hudson OH. 2003. 204. Thomas DR. Medications and sexual function. Clin Geriatr Med. 2003;19:553– 62. 205. Rao SM, Leo GJ, Ellington L, et al. Cognitive dysfunction in multiple sclerosis. II. İmpact on employment and social functioning. Neurology.1991;41:692-96. 73 EKLER 74