Özel Bursa Anadolu Hastanesi

advertisement
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İmtiyaz Sahibi: Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. F. Hülya KURBAN
Reklam ve Tanıtım Müdürü: Derya BATMAZ ÜNEY
Yayın Kurulu
Doç. Dr. M. Vedat KOCA
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL
Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Uzm. Dr. Caner YILDIZ
Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Op. Dr. Gürsu ÖZER
Uzm. Dr. Harun YILMAZ
Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI
Op. Dr. Meftun ALİCAN
Op. Dr. Murat CERAN
Uzm. Dr. Mustafa ERCAN
Op. Dr. Mustafa SEZEN
Op. Dr. Osman Okan YAMAN
Uzm. Dr. Önder BEKAR
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Uzm. Dr. Seyfi KAMBEROĞLU
Op. Dr. S. Sinan KEJANLIOĞLU
Op. Dr. Tevfik ÖNCAN
Op. Dr. Uğur Barış ÖZKAL
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU
Uzm. Dr. Zuhal DALKILIÇ EŞMEN
Dr. Göksel DORA
Dr. Hüseyin YILDIZ
Dr. Sabir ZEYVER
Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU
Dt. Funda DÖNMEZ
Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Mesul Müdür / Başhekim
Değerli Okurlarımız,
özel bursa
anadolu
hastanesinden
hepinize
merhaba !
Dergimizin yeni sayısı ile tekrar birlikteyiz. Her yeni
sayımız sizlere farklı bilgiler sunma, değişik konuları
sizlerle paylaşma ve yeniden buluşma heyecanını
yaşatıyor bizlere. Umarım sizler de aynı heyecanı
paylaşıyorsunuzdur.
Bu sayımızda sağlıklı olmanın en önemli unsurlarından
biri olan beslenme konusuna değiniyoruz.
Okul çağında beslenme, gebelikte beslenme ve
diyabetik beslenme konulu yazılarımızla sizleri
bilgilendireceğiz.
Ayrıca bel kaymaları, diz ağrıları, varisler, saç
dökülmeleri ve daha farklı birçok konuda sizlere
sayfalarımızda yol gösterici olacağız.
SAYI : 6 YIL: 2 EYLÜL - ARALIK 2012
Yazışma Adresi :
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA
Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00
E-mail: reklam@bursaanadoluhastanesi.com
www.bursaanadoluhastanesi.com
Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık:
AERONORM Advanced Creativity
FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa
Tel: (0224) 242 22 88 E-mail: aeronorm@aeronorm.com
www.aeronorm.com
Baskı : Renkvizyon
Matbaa Reklam Tanıtım Hizmetleri
Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No: 32 Yıldırım/Bursa
Tel: (0224) 251 04 14 Fax: (0224) 251 04 15
E-mail: info@renkvizyon.com
www.renkvizyon.com.tr
Eylül ayı bizim için oldukça üzücü başladı. Çok
değerli hekimlerimizden Op. Dr. Vural AKKOÇ’ un
ani ve zamansız vefatı hepimizi derinden sarstı. Onu
son yolculuğuna uğurlarken Özel Bursa Anadolu
Hastanesi çalışanları olarak gözyaşlarımıza
engel olamadık. Ailesi ve yakınlarına bir kez daha
başsağlığı diliyoruz. Onun için hazırladığımız özel
sayfada kendisini saygıyla anıyoruz.
Gelecek sayılarda da buluşmak dileğiyle esen kalın,
Allah’a emanet olun...
ya
a
K
r
e
n
Ta
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kasık Fıtığı (Inguinal Hernia)
kanalından geçmeyenler) % 25
• Femoral Herni % 6 ve diğerleri.
Kasık fıtıklarının yüzde 85’i erkeklerde
görülür. Nedeni de erkeklerde testislerin kadın
yumurtaları olan Over’in aksine karın dışında
bulunması ve dışarı çıkarken izlediği yolun
herhangi bir dönemde zayıflayıp
fıtıklaşabilmesidir.
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Genel Cerrahi Uzmanı
Fıtık (hernia), karın duvarının
zayıf noktalarından oluşur.
Kasık (inguinal) bölgesi
özellikle erkeklerde klinik
açıdan oldukça önemli bir
bölgedir, çünkü testisin karın
boşluğu ile bağlantısının
sağlandığı ve fıtık (herniasyon)
için potansiyel bir bölgedir.
Kasık fıtıkları en sık yapılan genel cerrahi
ameliyatlarından biridir.
Kasık fıtığının belirtileri nelerdir?
Genelde hastalar kasık bölgesinde şişlik
(özellikle öksürmeyle ıkınma ve
hapşırmalarda artan) ağrı şikâyeti ile
başvururlar. Şişlik genelde hastalar
tarafından saptanır ve elleriyle şişliği geri
itebilirler.
Kasık fıtığı neden meydana gelir?
Kasık fıtıkları konjenital (doğumsal ) veya
edinseldir. Konjenital olanlarda doğuştan
potansiyel bir herni kesesi vardır. Bu kese
tüm karın içerisini döşeyen karın zarının bir
parçasıdır. Bu zarda oluşan gevşeme, yıllar
sonra veya doğumdan sonra fıtık olarak
kendini gösterir. Kasık fıtığının edinsel
nedenleri arasında ise karın içi basıncını
artıran her türlü olay, geçirilmiş ameliyatlar,
şişmanlık, tümörler, karındaki asit
toplanmalarını, ağır yük kaldırmalar, prostat
hastalıkları, kronik öksürük nedeni
olabilecek bronşit ve astım sayılabilir.
Tek tedavi yöntemi ameliyat mıdır?
Maalesef kasık fıtıklarının tek tedavisi
cerrahidir. Kasık bağı, korse vb. gibi yöntemler
sadece geçici rahatlamaya yönelik
çabalardır. Fıtıklaşan doku çeşitli yöntemlerle
tamir edilerek sağlamlaştırılmaktadır.
Ameliyat teknikleri nelerdir?
Fıtıklar için yapılan ameliyatlar iki ana başlık
altında toplanabilir.
• Klasik cerrahi yöntemleri
• Laparoskopik cerrahi girişimleri
Klasik cerrahi yöntem; “kasık bölgesine
yapılan insizyonla, fıtıklaşan bölümün
bulunup karın içine reddedilmesi ve üstünün
bazı cerrahi tekniklerle yama kullanılarak
sağlamlaştırılması” şeklinde
gerçekleştirilmektedir. Laporoskopi ise karın
duvarında belirli bölgelerde açılan ufak
deliklerden girilerek, bazı aletler yardımıyla
fıtık bulunan bölgeye yama yapılmasıdır.
Ameliyatların avantaj ve dezavantajları
nelerdir?
Kasık fıtıkları, mutlaka cerrahi olarak tedavi
edilmesi gereken hastalıklardır. Klasik cerrahi
yöntemler, eğer lokal anestezi altında
yapılırsa, hasta o gece evine gönderilebilir.
Laparoskopik ameliyat sonrasında da hasta,
kesi yerinin küçük olmasından dolayı az ağrı
hissettiği gibi işine de erken döner. Her iki
yöntem arasında çok büyük farklar yoktur.
Hastanın ve cerrahın ortaklaşa vereceği
kararla yöntem seçilir.
Kasık fıtığı, ameliyattan sonra tekrarlar mı?
Kasık fıtığı ameliyatlarından sonra hastalığın
tekrar nüksetmesi ihtimali yüzde 1 ile 10
arasında değişir. Bu da, genellikle cerrahın
deneyimine, kullanılan yöntemin hasta için
doğruluğu gibi nedenlere bağlıdır. Son
yıllarda kullanılan yama teknolojisi ile nüks
oranları %1’lerin altına inmiştir.
Fıtık olmamak için nelere dikkat etmek
gerekir?
Fıtık olmamak için; aşırı ağır yük
kaldırılmamalı, karın içi basıncını artırıcı
olaylardan uzak durulmalı, aşırı kilo alıp
verilmemeli, sigara kullanılmamalı, sebze
meyve ağırlıklı gıdalarla beslenilmeli, kabızlık
ve uzun süreli akciğer hastalıklarıyla
mücadele edilmeli.
Çocuklarda fıtık olur mu?
Bebeklerde ve çocuklarda kasık fıtığı sık
görülür. Bu yaş gurubunda da fıtığın tedavisi
ameliyattır.
Görülme sıklığı açısından kadın ve erkek
arasında fark var mı?
Kasık fıtıkları genelde üçe ayrılır:
• İndirekt inguinalherni (kasık kordon
kanalından geçerek oluşanlar) % 50
• Direkt İnguinalHerni (kasık kordon
3
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
4
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
5
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Araştırma, Onkoloji, Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon, Yüksek
Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanelerini barındıran), Çekirge
Devlet Hastanesi, 200 yataklı Nilüfer Devlet Hastanesi, 50
ünitli Nilüfer Ağız Diş Sağlığı Merkezi, 150 yataklı Şevket
Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Kalp Merkezi, Bursa
Tipi 112 Acil Yardım İstasyon Projesi (Hamitler ve Beşevler
istasyon inşaatları tamamlanmıştır).
İlçeler: 50 yataklı Orhaneli Devlet Hastanesi inşaatı
tamamlanmış ve hizmet vermeye başlamıştır. 300 yataklı
İnegöl Devlet Hastanesi, 40 ünitlik İnegöl Ağız Diş Sağlığı
Merkezi, 200 yataklı Mustafa Kemalpaşa Devlet Hastanesi,
100 yataklı Mudanya Devlet Hastanesi, 150 yataklı
Karacabey Devlet Hastanesi, 25 yataklı Keles Entegre İlçe
Hastanesi’nin inşaatlarına başlanmış ve hepsinde hızla
yapım çalışmaları devam etmektedir. 75 yataklı Orhangazi
Devlet Hastanesi ve 60 yataklı İznik Devlet Hastanesi
projeleri tamamlanmış ve ihaleye çıkılması beklenmektedir.
Gemlik Devlet Hastanesi ve Yenişehir Devlet Hastanesi Sağlık
Bakanlığı 2012 yatırım planına alınmış olup arsa çalışmaları
devam etmektedir.
Bursa İl Sağlık Müdürü Sayın
Dr. Özcan AKAN ile Röportaj
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Öncelikle bizi kabul ettiğiniz ve görüşme imkanı
tanıdığınız için teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizi
tanıtır mısınız?
1967 Gümüşhane, Kelkit ilçesinde doğdum. İlkokul, orta
ve liseyi Kelkit’te bitirdim. 1992 yılında Trakya Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 1994-95 yılları arasında
Almanya’da ‘Sağlıkta Kriz Yönetimi Eğitimi’ aldım. 2009’da
MBA İşletme Yüksek Lisansımı tamamladım. 1992 yılından
itibaren 2004 yılına kadar Sağlık Grup Başkanlığı, 112 Şube
Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdür Yardımcılığı görevlerinde
bulundum. 2004-2005 yılları arasında Belediye Sağlık İşleri
Müdürlüğü görevinde bulundum. 2005 yılından itibaren
çeşitli hastanelerde yöneticilik yaptım. Ekim 2009 tarihinden
itibaren de Bursa İl Sağlık Müdürü olarak görevime devam
etmekteyim.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Kurum olarak vizyonunuzu geliştirmek için yürütmekte
olduğunuz ve hedeflediğiniz projeler hakkında bilgi
verir misiniz?
İlimizin il merkezi ve ilçelerine planladığımız ve inşaatına
başlamış olduğumuz yatırımlar:
İl Merkezi: 200 yataklı Dörtçelik Ruh Sağlığı Hastanesi
ihale değerlendirme çalışmaları devam etmektedir. 1500
yataklı Bursa Entegre Sağlık Kampüsü (Bir Bölge Eğitim Ve
6
İl Sağlık Müdürlüğü, İl Halk Sağlığı Müdürlüğü ve Kamu
Hastaneleri Birliği Ortak Hizmet Binası ile Yıldırım Devlet
Hastanesi projemiz de planladığımız yatırımlar arasında yer
almaktadır.
Sosyal Projelerimiz: Sağlık Müdürlüğü bünyesinde, Sağlık
Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlık Turizmi
Koordinatörlüğü’ne bağlı çalışacak olan Sağlık Turizmi
Birimi kurulmuştur. Birim, ilimizdeki tüm sağlık turizmi
faaliyetleri ve çalışmalarını yürütmekte ve Bakanlığımız ile
koordinasyonu sağlamaktadır. Hedefimiz; Bursa’nın Medikal,
Termal ve Yaşlı Turizminde marka il olmasını sağlamaktır.
AMATEM (Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezi) Bursa
Devlet Hastanesi’ne entegre olan bu merkez 01.03.2010
tarihinde poliklinik hizmeti vermeye başlamıştır. Daha
sonra da 48 yataklı merkez haline dönüştürülmüştür. Bugün
bu haliyle Türkiye’de kapasite olarak ikinci, fiziki şartlar
itibariyle de Türkiye’nin en iyi AMATEM’i olarak hizmetlerini
sürdürmektedir. Hizmete başladığı günden bugüne
kadar, yaklaşık bir yıllık süreçte 4.600 kişiye sağlık hizmeti
sunulmuştur.
Çekirge Devlet Hastanesi ve Gemlik Devlet Hastanesi’nde
olmak üzere 2 Toplum Ruh Sağlığı Merkezi kurulmuştur.
Sağlık Bakanlığı tarafından 3 yeni hastaneye daha
Toplum Ruh Sağlığı Merkezi kurulması uygun görülmüş
olup çalışmalar devam etmektedir. Amacımız, ağır ruhsal
bozukluğu bulunan hastalara psikososyal destek vermek,
takip ve tedavi disiplinlerini takip etmek ve gerektiğinde evde
sağlık hizmetlerine entegre edilebilmektedir.
ÇİM ( Çocuk İzlem Merkezi ), çocukların cinsel saldırılara
karşı korunması ve istismara uğrayan çocukların ikincil
örselenmesini asgariye indirmek amacıyla Bursa Şevket
Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde açılmıştır.
İlköğretim okullarında ağız diş sağlığı konusunda
bilinçlendirme amacıyla diş sağlığı eğitimi ve tarama
programı yapılmıştır. Bu kapsamda 300.000 öğrencinin
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
diş taraması yapılarak tarama projesi
tamamlanmıştır.
Cezaevlerine Yönelik Sağlık Eğitimi
Projesi kapsamında ilimizde bulunan
cezaevlerindeki çalışanlara ve
mahkumlara eğitimler verilmektedir.
Proje kapsamında mahkumların
sağlıkla ilgili koşullarını düzeltmeye
yönelik, hijyen, ilkyardım, sigaranın
zararları, bulaşıcı hastalıklar ve cinsel
yolla bulaşan hastalıklar konusunda
eğitimler verilmektedir.
Karbonmonoksit zehirlenme
vakalarında Bursa’nın Türkiye’de ilk
sıralarda yer alması Karbonmonoksit
Zehirlenmelerini Önleme
Projesinin çıkış noktası olmuştur.
Proje kapsamında yapılan tüm
etkinliklerimiz meyvelerini vermeye
başlamıştır. 2010 yılında 1.185 olan
zehirlenme vaka sayısı 2011 yılında
950’ye gerilemiştir. 2012 için hedefimiz
bu sayıyı daha da düşürmektir.
Müdürlüğümüz tarafından
başlatılıp Halk Sağlığı
Müdürlüğü’ne Devredilen
Projelerimiz: Evde Sağlık Hizmetleri
uygulaması 14 Eylül 2010 tarihinde
başlatılmıştır. Sağlık Bakanlığı’nın
belirlediği nüfusun binde bir buçuğu
olan hedef hasta potansiyelini aşmıştır.
“Mutlu Anneler, Sağlıklı Bebekler
için Doğuma Hazırlık Eğitimine
Bekliyoruz” sloganı ile bilinçli anne
ve babalarla anne-bebek ölümlerinin
önüne geçilerek sağlıklı toplum
oluşturma hedefini amaçlayan Bursa
Sağlık Müdürlüğü, 2 No.lu AÇS/AP
Eğitim Merkezi’nde Doğuma Hazırlık
Eğitimlerine devam etmektedir.
Doğuma Hazırlık Eğitim sınıfı
ülkemizde kamusal alanda açılan ilk
Doğuma Hazırlık Eğitim sınıfı olma
özelliği taşımaktadır.
Obezite çalışmaları kapsamında
ilimizdeki okul kantinlerinde
çocuklarımızın sağlıksız beslenmesine
neden olabilecek kolalı ve gazlı
içeceklerin, yüksek oranda ticari
şeker ve trans yağ içeren yiyeceklerin,
besleyici değeri olmayan gıda ve
içeceklerin kesinlikle satılmaması için
ilk adım atılarak, eğitimler verilmiştir.
Tütünle Mücadele kapsamında
31 Mayıs 2012 “Dünya Tütünsüz
Günü”nde sigarayı bırakan ilk 15 kişiye
Müdürlüğümüz tarafından plaket
verilmiştir. Aile hekimlerine yönelik
Uludağ Üniversitesi ve Müdürlüğümüz
işbirliği ile sigara bırakma tedavisinde
hekim yaklaşımı konulu eğitim, Şevket
Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Uludağ Üniversitesi ve Müdürlüğümüz
işbirliği ile aile hekimlerine sigarayı
bırakma tedavisi eğitimi verilmiştir.
Çocuklarımıza el yıkamanın doğru
öğretilerek, alışkanlık edinilmesi
gereğinden yola çıkarak, Bursa
Sağlık Müdürlüğü Çevre Sağlığı
Şubesi koordinatörlüğünde, Uludağ
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Toplum
Gönüllüleri işbirliğiyle yürütülen “El
Ele Verelim Mikropları Yenelim” projesi
kapsamında toplam 35.000 öğrenciye
interaktif el yıkama eğitimleri
verilmiştir.
İnsan beyninin geliştiği gebelik ve
0-5 yaş döneminde çocuğun ruhsal,
sosyal, bedensel gelişimini desteklemek
amacıyla Çocuğun Psikososyal
Gelişimini Destekleme Programı
(ÇPGD) geliştirilmiştir.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Geçmiş yıllarla bugünü
karşılaştırdığınızda ilimizde
ne gibi gelişmeler oldu?
Sağlık Bakanlığı’nın Sağlıkta Dönüşüm
uygulamaları tüm Türkiye’de olduğu
gibi ilimizde de birçok iyileştirmeyi
beraberinde getirdi.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinde;
01.10.2009 tarihinde ilimizde Aile
Hekimliğine geçildi. Sosyal Projeler
kapsamında AMATEM, Evde Sağlık
Hizmetleri, ÇİM , ÇPGD, Cezaevlerine
yönelik Sağlık Eğitimi Projesi, Obeziteye
yönelik çalışmalar, Tütünle Mücadeleye
Yönelik Çalışmalar da yaptığımız
çalışmalardan öne çıkanlardır.
İkinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde;
Sağlık Bakanlığı’nın bölgelendirme
kriterlerine göre oluşturulan 29
bölgenin 19. su olan Bursa ili kendisine
bağlı illerle beraber ortalama
5.000.000 nüfusa hizmet vermektedir.
Böyle olunca hizmet verdiği nüfusa
yetecek üst düzey sağlık hizmetini
sunmak için 2. basamakta hizmet
ve kalite standartlarını artırmaya
yönelik çalışmalar gerçekleştirildi.
Tüm ilçelerimizde ekonomik ömrünü
doldurmuş olan hastanelerimizin
yerine yeni ve çağdaş hastaneler
yapılması konusunda ciddi adımlar
atıldı. Eski hastaneler yeniden
düzenlendi, yeni hastanelerinde
2023 vizyonuna göre olası nüfus
ve büyüme hızına göre sağlık
planlaması yapıldı. 15 adet sağlık
yatırımı başladı. 6 tanesi fiilen ihale
aşamasında. Hastanelerimizin
acillerinde düzenlemeler yapıldı,
koşulları iyileştirildi. Hastanelerimizin
yoğun bakım yatak sayılarında artış,
mevcutlarda düzenlemeler yapıldı.
İlimizde Doğu ile Batı olmak üzere
iki grup travma merkezi oluşturuldu.
Güçlendirilmiş ilçe hastaneleri
planlaması yapıldı.
Hastanelerimiz hekim seçme hakkı
getirildi. Özellikli yan dal branşları
dışında MHRS den randevu süreleri
kısaldı. MHRS’ de önde gelen iller
arasına girdik.
Kamu Özel entegrasyonu etkin biçimde
sağlandı. Özel hastanelerin kamu
hizmetine katkıları konusundaki
koordinasyon başarılı şekilde
yürütülüyor.
Bursa 112 Acil Sağlık Hizmetleri en iyi
hizmet veren iller arasında yer aldı. 112
Acil Sağlık Hizmetleri ile ilgili olarak
112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyon
sayımız 36’dan 49’a çıkarılmıştır.
UMKE çalışmaları yönünden parmakla
gösterilen duruma geldi.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Sağlık hizmetlerinde kalite
standartlarının oluşturulmasıyla
ilgili görüşleriniz nelerdir?
Her zaman daha iyisini gerçekleştirme
adına, Bakanlığımız çalışmaları sürekli
değişim ve yenilenme sürecinden
geçmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın
2003 yılında kamuoyuna ilan ettiği
Sağlıkta Dönüşüm Programının ana
hedeflerinden biri de sağlık hizmeti
sunulan kurumlarda kaliteli sağlık
hizmetini sağlamak üzere Bakanlığımız
rehberliğinde kalite ve akreditasyon
çalışmalarının başlatılması ve hayata
geçirilmesi idi. Bu kapsamda öncelikle
kamu hastanelerinden başlamak
üzere bir dizi çalışma başlatıldı. Bu
çalışmaların ana eksenini, 2005
yılından bu yana kamu hastanelerinin
hizmet kalitesinin değerlendirilmesi
amacıyla kullanılan ve her yıl yeni
7
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
stratejik hedeflere, ihtiyaçlara,
uluslararası gelişmelere ve sahadan
gelen geri bildirimlere göre sürekli
geliştirilen “Kamu Hastaneleri Hizmet
Kalite Standartları” oluşturmuştur.
Bu standartlar kapsamında ilimizde
Kamu, özel ve üniversite hastanesi
olmak üzere tüm hastanelerimizi
kapsayan bu standart set, sağlık
çalışanlarına uygulamalarında
doğru işi doğru zamanda ve doğru
bir şekilde yapmalarını sağlamış,
yapılan bu çalışmalar bundan sonra
yapılacak değerlendirmelerin ve bu
değerlendirmelere ait süreçlerin sistemi
daha olumlu etkileyecek bir aşamaya
geldiğini göstermiştir. Ayrıca kalitenin
ana felsefesinde yatan sürekli iyileşme/
iyileştirme anlayışından hareketle her
zaman daha ideal bir sistem olmakla
birlikte önemli olan mevcut şartlar
içinde ideal olan bir değerlendirme
sisteminin kurulmasıdır. Bu ana felsefe
göz önünde bulundurulduğunda
yapılan bu değerlendirmelerin ve
süreçte izlenen yolun ideal olduğunu
söyleyebiliriz ancak bununla da
yetinmeyip sistemin her zaman
gelişime açık olduğu da aşikârdır.
Hasta ve çalışan güvenliğinin
merkezinde olan bu çalışmalar ve
ortaya konan bu standartlar, birçok
ülkenin ulusal anlamda hayata
geçirdiği kalite sistemlerinde olduğu
gibi, ülkemizde de kurulacak olan
ulusal kalite sisteminin temeli olan
önemli bir çalışmadır. Ayrıca bu
standartlardan hareketle hazırlanan
uygulamaya yönelik rehberler hem
ulusal kalite sisteminin gelişimine
hem de kurumlarımıza çalışmalarında
önemli katkılar sağlayacaktır.
Standartlar, akreditasyonun temelini
oluşturmaktadır. “Standart, bir
otorite, gelenek veya ortak anlayış
tarafından belirlenmiş ve takip
edilmesi gereken bir model veya örnek
olarak tanımlanabilir.” Öte yandan,
yine standart, belirli bir amacın
gerçekleştirilebilmesi için gerekli
ve yeterli nitelik düzeyi olarak da
tanımlanabilir.
Standartlara uygunluk olarak
tanımlanan kalite ise, dünyada değişen
dinamikler çerçevesinde giderek ön
plana çıkan kavramlardan biridir.
Kalite artık modern toplum olmanın bir
göstergesi durumundadır.
8
Son söz olarak sağlık hizmetlerinin
sunumunda artık bir marka olan “HKS”
hem sağlık çalışanlarının hem de
hastaların güvenliği ve memnuniyeti
açısından büyük öneme sahiptir.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Bursa İl Sağlık Müdürlüğü olarak
kalite konusunda yaptığınız
çalışmalar nelerdir?
2011 yılında yayınlanan “Sağlıkta
Performans ve Kalite Yönergesi”
halen kamu ve özel kurum
kuruluşlarda, uygulanmaktadır.
Yönergeye göre kurumlarımız,112
Komuta Kontrol Merkezimiz ve Acil
Sağlık İstasyonlarımız yılda iki defa
Hizmet Kalite Standartları, Hasta
ve Çalışan Güvenliği Standartları ile
de değerlendirilmektedir. Bu sayede
Hasta ve Çalışan Güvenliğinin
daha etkin hale geldiği net olarak
gözlenmektedir. Yine yılda iki defa
performans göstergelerine göre
“Kurumsal Performans Katsayısı”
belirlenerek performans göstergelerine
göre durum değerlendirmesi
yapılmaktadır. Kurumlarımız “Hizmet
Kalite Standartlarına” ve performans
göstergelerine uygun olarak sürekli
gelişme sağlamaktadırlar.
Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Kalite ve
Akreditasyon Daire Başkanlığı
tarafından hazırlanan Hizmet Kalite
Standartlarının Kamu Hastanelerinde
ve Ağız Diş Sağlığı Merkezlerinde
uygulanması ve periyodik olarak
denetlenmesi ülkemizdeki Sağlık
Sisteminin iyileştirilmesi noktasında
büyük önem arz etmektedir.
Hizmet Kalite Standartlarının
yürürlüğe girmesi kamu
hastanelerindeki uygulama
başarılarından dolayı, Özel hastaneler
de Hizmet Kalite Standartlarına göre
değerlendirilmekte, sınıflandırma ve
SGK geri ödemeleri bu değerlendirme
sonuçlarına göre belirlenmektedir.
Ayrıca müdürlüğümüzden hizmet
alan vatandaşlarımızın ve hizmet
veren personelimizin istek ve
şikayetlerinin iletilmesi için kurulmuş
olan şikayet kutularımızdan çıkan
talepler değerlendirilmekte, hizmet
alan ve verenlerin memnuniyetlerinin
arttırılmasına yönelik çalışmalar
yapılmaktadır.
Bakanlığımızca belirlenen yönetmelik
ve genelgeler doğrultusunda Kamu
Hizmet Standartlarının uygulanması
ve periyodik olarak değerlendirilmesi, İl
Performans ve Kalite Koordinatörümüz
başkanlığında ildeki tüm Kalite
Direktörlerimiz ile periyodik olarak üç
ayda bir yapılan Öz Değerlendirme
toplantıları, direktörlerin görüş ve
önerileri, HKS çerçevesinde yapılan
eğitimler, ilimiz ve ülkemizdeki Sağlık
Sisteminin iyileştirilmesi noktasında
büyük önem arz etmektedir.
Özürlü Kişilere Yönelik Sağlık
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
hizmetlerinin Sunumuna ilişkin
Bürokrasi ve İdari Basitleştirme
Genelgesi (2011/37) doğrultusunda
çalışmalar başlatılmış ve
müdürlüğümüze ait binaların
değerlendirmesi yapılmıştır. Ayrıca bu
kapsamda kamu hizmet standart ve
envanterleri oluşturulmuş diğer iller
tarafından da örnek alınmıştır.
Sağlıkta kalite çalışmaları tüm
hizmetleri kapsayan yenilik ve değişime
açık bir süreçtir. Teknolojide ve diğer
alanlarda meydana gelen gelişmelere
ayak uydurmaktadır.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Bursa, sağlık turizmi açısından
ne gibi potansiyellere sahiptir ve
sizler bu konuda hangi çalışmaları
yapmaktasınız?
Sağlık Turizmi dinamik yapıya sahip
bir o kadar da katma değeri yüksek bir
turizm çeşididir.
Bursa’nın medikal - termal potansiyeli,
tarihi, iklimi, kültürel zenginlikleri ve
doğasını göz önüne aldığımızda sağlık
turizminde yeni hedefler koyulması
kaçınılmazdır. İlimize gelecek olan
yabancı hastalar için kaliteli, konforlu,
güvenilir ve hızlı hizmet sunmayı
planlamamamız ve hedef ülkelerin
kültürüne, diline, inancına, ekonomik
yapısına ve gastronomisine uygun
programlamalar yapmalıyız.
Son yıllarda yapılan sağlık ve termal
yatırımlarıyla ilimiz sağlık üssü ve
termal başkent olma yolunda hızla
ilerlemektedir.
Bursa, 3 tanesi JCI akredite hastane
olmak üzere 35 hastane (21 kamu
hastanesi, 14 özel hastane), 13 tıp
merkezi, 15 dal merkezi, 16 poliklinik,
2.250 hekim ve 11.500 kişilik sağlık
ordusu ile sağlık hizmeti sunumunu
yapmaktadır. Bursa özellikle Tüp Bebek,
Göz, Estetik Cerrahi, Diş, Kalp Damar
Cerrahisi, Ortopedi, Beyin Cerrahisi,
Organ Transplantasyonları alanlarında
iddiası olan bir merkez konumundadır.
2011 yılında hastanelerimize 1.200
yabancı hasta başvuru yapmış ve
hizmet almıştır. Bu hastaların % 92’si
turistin sağlığı kapsamında gelen
hastalardır. Sağlık Turizmi kapsamında
hedefimiz, planlı tedavi alması için
gelen sağlık turistleri olmalıdır.
Bursa’nın jeotermal kuşakta yer
alması ve termal kaynaklarının güçlü
olması Termal Turizm açısından
büyük bir avantajdır. 18 tane kaplıca
işletme belgeli tesisin bulunması ve
bu tesislerdeki suların birçok hastalığı
tedavi etmesi de termal açıdan
Bursa’nın potansiyelini göstermektedir.
Yeni açılacak termal tesisler, SPAWellness merkezleri ve nitelikli otellerde
bu potansiyeli arttıracaktır.
Müdürlüğümüz bünyesinde 2010
yılında Sağlık Bakanlığı Sağlık
Turizmi Daire Bakanlığı’na entegre
çalışan Sağlık Turizmi Birimi kurmuş
bulunmaktayız.
Birimimiz;
• Sağlık Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı
arasındaki iletişimi sağlamak,
• Sağlık turizmiyle ilgili gelişmeleri
takip etmek ve ildeki sağlık turizmi
çalışmalarına katkı sağlamak,
• Yurtdışı hastaları şikayetlerini
değerlendirmek ve Sağlık Bakanlığı’na
bildirmek,
• İstatistik ve envanter çalışmalarını
yürütmek,
• Sağlık turizmine hizmet verecek
sağlık kurumlarının müracaatlarını
Sağlık Bakanlığı’na göndermek,
• Sağlık hizmeti veren kurumların bilgi
ve belgelerin kaydını tutmak,
Sağlık Bakanlığı’nın 2011 yılında
başlattığı çalışmalara istinaden
Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde Yurt Dışı Hasta Birimi
oluşturulmuş ve birimde yabancı
dil bilen hekim ve sağlık personeli
görevlendirilmiştir.
Gerek termal gerekse medikal tedaviler
için gelecek olan sağlık turistlerinin
ilimizin ekonomisine, istihdamına ve
tanıtımına çok ciddi katkısı olacağına
inanıyorum.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
2009 yılı Ekim ayında başlayan Aile
Hekimliği Uygulaması amacına
ulaştı mı?
Bursa ilinde 01.10.2009 tarihi itibarı ile
aile hekimliği uygulamasına 152 aile
sağlığı merkezinde 734 pozisyon ile
başlanmıştır. Aile hekimliği hakkındaki
pilot kanuna istinaden İlimiz ülke
genelinde 35 . il olarak uygulamaya
geçmiştir.
2009 yılındaki ilk geçişi takiben
sahada çalışmalar devam etmiş
ve bugün itibarı ile 176 aile sağlığı
merkezinde 735 birim ile birinci
basamak sağlık hizmeti verilmektedir.
İlimizde Ekim 2012 itibari;
• Aile Hekimlerine Kayıtlı Toplam
Nüfus: 2,693,892
• Aile Hekimi Başına Düşen Ortalama
Nüfus: 3,665dir.
• 186 Aile hekimimiz toplam 201.381
vatandaşımıza gezici sağlık hizmeti
sunmaktadır.
2009 yılından günümüze kadar
gelinen süreçte aşı oranlarında, anne
ve bebek ölümlerinde oldukça iyi
noktalara gelinmiştir. 2011 yılında
yapılan birinci basamak sağlık
hizmetlerinden memnuniyeti ölçmek
adına yapılan anketlerde ilimizde
memnuniyet oranı %85 gibi oldukça
yüksek bir oranda gerçekleşmiştir. Bu
açıdan bakıldığında Bursa ilinde aile
hekimliği uygulamasının amacına
ulaşmış olduğu söylenebilir.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Yoğun bir iş temponuz var. Bu iş
temponuzda sağlığınıza dikkat
ediyor musunuz?
Dikkat etmeye çalışıyorum. Yoğun iş
temposundan fırsat buldukça yürüyüş
yapmaya çalışıyorum. Beslenmeme
dikkat etmeye çalışıyorum. Sigara
kullanmıyorum.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi;
Son olarak eklemek istediğiniz bir
husus var mı?
Bursa ili Türkiye’nin 4. büyük ili
konumundadır. Sağlık hizmetlerinde
gerek bölgesel olarak, gerekse mevcut
nüfusun en iyi hizmeti almaya layık
olduğunu düşünüyoruz. Hedefimiz
Bursa ilinin Ticaret, Sanayi ve Tekstilde
olduğu gibi sağlık alanında da önde
gelen iller arasında olması. Bugün
itibariyle Bursa ilinde yakalamış
olduğumuz kamu ve özel sektör
işbirliğinde kaliteli, sürekli, kolay
ulaşılabilir sağlık hizmetlerinin artarak
devamını diliyorum.
Röportaj : Derya BATMAZ ÜNEY
9
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Böbrek Taşları
Oldukça sık görülen bir hastalıktır.
Erkeklerin %10-15’inde kadınların
ortalama %5’inde görülür. Genellikle
20-30 yaşlarında ortaya çıkar ve
erkeklerin 2/3’ünde ortalama 8-10 yılda
tekrarlar.
Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU
Biyokimya ve Klinik Biyokimya Uzmanı
Böbrek taşları genellikle
metabolizmanın normal
ürünlerinden oluşmaktadır
ve bu normal metabolizma
ürünleri glomerular filtratta
çoğunlukla maksimum
erirlilik noktasına yakın
bir konsantrasyonda
bulunmaktadır. İdrar
oluşumunda meydana
gelen küçük değişiklikler,
bu yapı taşlarının kristaller
veya taşlar halinde böbrek
içinde çökemesine neden
olabilir ve zaman içinde
büyüyerek böbrek taşını
meydana getirir. Taşlar
yer değiştirerek veya idrar
kanalından hareket ederek
vücuttan atılabilir. Bu durum
genellikle şiddetli tipik
böbrek ağrısına yol açar.
Taş Oluşumunu Kolaylaştıran
Nedenler ve Risk Faktörleri
• Böbrek işlevleri normalken su içiminin
uzun süre kısıtlanması veya aşırı su
kaybına bağlı olarak idrar hacminin
azalması.
• Taşı oluşturan metabolizma ürününün
anormal derecede yüksek miktarda ıtrah
edilmesi.
Bu olay söz konusu maddenin glomerül
filtrattaki konsantrasyonunun artışına
veya tübililer tarafından maddenin
filtrattan normal şekilde geri
emilmeyişine bağlıdır.
• İdrar ph’sındaki değişiklikler çeşitli
tuzların çökelmesini teşvik eder.
• İdrar akımının tıkanmasına bağlı
idrarın durağanlaşması.
• Normalde idrarda kalsiyum oksalat
kristallerinin oluşmasını önleyen bir
takım maddelerin (inhibitörlerin) bazı
olgularda idrarda bulunmayışı sonucu
tekrarlayan taş oluşumlarına neden
olabildiği ileri sürülmektedir.
• İdrar yolları enfeksiyonları.
• Böbrekteki yapısal bozukluklar ve
böbrek hastalıkları.
• Beslenme alışkanlıkları.
• Genetik faktörler ve metabolik
hastalıklar.
• Bağırsak hastalıkları ve ameliyatları.
İdrar Taşlarının Tipleri
• Kalsiyum taşları : (Kalsiyum oksalatKalsiyum fosfat) Böbrek taşlarının
%70-90’ından sorumludur. Kalsiyumun
çökelmesini Hiperkalsüri teşvik
eder ve taşın tipi, idrarın ph’sı ve oksalat
veya fosfatın ortamda bulunup
bulunmadığına bağlıdır.
Böbrek taşı bulunan tüm olgularda
öncelikle kanda kalsiyum düzeyinin
saptanması ve takibi gerekir.
Böbreklerde kalsiyum taşı bulunan
kişilerin birçoğunda plazma kalsiyum
10
düzeyi normaldir. Bu olgularda günlük
kalsiyum ıtrah miktarının saptanması
yararlı olabilir. Kalsiyum taşı oluşan
hastaların % 40’ında sebebi bilinmeyen
ailevi kalsiyum metabolizma bozukluğu
vardır. Kalsiyumun kemiklerden
salınmasının artışı hiperkalsüri ve ender
olarak hiperkalsemiye neden olur.
Oksalat ıtrahındaki herhangi bir artışta
erirliği son derece düşük olan kalsiyum
oksalat oluşumuna neden olur. Bu artmış
oksalatın kaynağı diyet olabilir. A ve D
vitaminlerinin çok yüksek miktarda
alınması et, tavuk, balık gibi yiyeceklerin
aşırı tüketimi de sebep olabilir.
Kalsiyum kapsayan taşlar genellikle sert
ve beyazdır. Fosfat içeren taşlar toprak
renginde, oksalat taşları esmer veya
siyahımsı dut manzarasında sert
taşlardır.
Kalsiyum taşlarının tedavisi nedene
bağlıdır. Kalsiyum ıtrahı aşağıdaki
önlemlerle azaltılmalıdır.
• Nedeninin (özellikle hiperkalseminin)
tedavisi.
• Bu mümkün olmadığında diyetle
kalsiyum alınmasının azaltılması ve
kalsiyum emiliminin oral fosfat
kullanılması ile azaltılmaya çalışılması.
• Böbrek yetmezliği yoksa hastaya bol
miktarda su içirilmesi.
• Ürik asit taşları : Tüm böbrek taşlarının
% 10 kadarını oluşturur. İnsanda Pürin
metabolizmasının son ürünü Ürik asittir.
Pürinler (adenin-guanin) her iki tip
nükleik asidin (DNA-RNA) yapı taşlarıdır.
Pürinler alınan nükleik asitlerin (temel
olarak hücrelerden zengin et)
yıkılmasından türetilir veya sentez edilir.
Ürik asitte vücutta pürinlerce zengin bu
proteinlerin yıkımı sonucu oluşur ve
idrarla atılır.
Bazı kişilerde böbreklerde ve eklem
yerlerinde birikebilir. Eklem yerlerinde
birikmesiyle GUT hastalığı, böbreklerde
birikmesiyle ürik asit taşları oluşur. Ürik
asidin çökelmesini asit idrar kolaylaştırır.
Ürik asit taşlarının oluşmasında yüksek
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
proteinli (özellikle et ürünleri) diyetlerin
yanında, genetik faktörlerde rol
oynamaktadır.
Ürik asit taşları genellikle küçük, sarımsıkahverengi, sert ve pürtüklü
görünümdedir. Boynuz biçiminde taşlar
oluşturacak kadar büyüyebilir.
Tedavisi
• Pürin alımının azaltılması (Pürinden
fakir diyet)
• Böbrek işlevleri normalse ürat atılımının
artırılması için ürikozürik ilaçların
kullanılması.
• Ürik asit üretiminin ksantin oksidaz
enzimini inhibe eden ilaçlarla azaltılması.
Sistin taşları : Ender rastlanan taşlardır.
Sistin sinir, kas ve bazı dokuların yapı taşı
olan amino asitlerden birisidir. Normalde
idrardaki sistin miktarı bunun erimesine
yetecek miktardadır. Doğumsal bir kusur
olan sistirüri de sistinin geri emilmesinde
kalıtımsal bir anormalliğin bulunması
sonucu idrarla aşırı miktarda atılmasıdır.
Sistinüride kullanılan tedavinin amacı
bol miktarda sıvı vererek idrar sistin
konsantrasyonunu azaltarak taş
oluşumunun önlenmesidir.
Sistin, idrarda az eridiği için idrarın
alkalileştirilmesi de sistinin erirliliğini
artırır. Tedavinin ilkeleri ürik asit taşlarına
uygulanan ilkelerin aynısıdır.
Ksantin taşları : Son derece ender
rastlanır. Doğumsal bir hata olup,
karaciğerde pürinlerin yıkılmasını
sağlayan ksantin oksidaz denen enzimin
eksikliğiyle ksantinüri oluşur. Ksantinin
idrardaki artışı ksantin taşlarının
oluşumuna yol açabilir.
Enfeksiyon taşları : Tüm taşların %
15-20’sini oluşturur. İdrardaki ürenin
bakteriler tarafından bozulması sonucu
asidikleşen idrarda oluşan amonyak ve
magnezyumun kristalleşmesi enfeksiyon
taşlarına neden olur. Kadınlarda
erkeklere oranla daha fazla
rastlanmaktadır.
Böbrek Taşlarından Korunma Yolları
Taş oluşumunda beslenme
alışkanlıklarının rolü büyüktür. Beslenme
düzenine dikkat ederek taş oluşumunu
önlemek mümkündür.
• Her gün bol miktarda sıvı almak (2.5 lt/gün)
• Kola, gazoz gibi asitli içecekleri
tüketmemek, çay-kahve tüketimini
azaltmak.
• Süt ve süt ürünlerini makul ölçüde
kullanmak.
• Bol lifli besinler tercih etmek ve tuz
tüketimi azaltıltmak.
• Özellikle taş hastalığı olanlar alkollü
içecekler, kuru bakliyat, ıspanak,
karnıbahar, sakatat ve et tüketimini
kısıtlamak.
• Yüksek oksalat içeren besinleri (çay,
çikolata, kuru incir, fındık, maydanoz,
çilek, böğürtlen, pancar, soya v.b.) aşırı
tüketmemek.
• Bol hareket ve egzersiz yapıp, stresten
uzak durmak.
11
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bel Kaymaları
Op. Dr. Osman Okan YAMAN
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Lomber spondilolistezis,
yani bel omurların
(vertebraların) birbiri
üstünde kaymasıdır.
Bir omurganın diğeri
üzerinde öne veya
arkaya kayması çok sık
olarak hastalarımızda
görülmektedir. Kayma
doğumsal, romatizmal
nedenlerle ve en sık da
travma sonucu omurga
eklemlerinde bozulma veya
kırılma ile oluşur.
12
Doğumsal olanlarda meydana gelen bel
kaymaları daha çok çocuk ve gençlerde
görülmektedir. En fazla kaymanın (derecesi
bakımından) görüldüğü gruptur. Tıpta
displastik tip olarak değerlendirilmektedir.
Postür ve yürüyüş sıkıntıları belirgindir.
Genetik özelliği olan ve en sık görülen
bel kayması tıpta istmik tip olarak
adlandırılmaktadır. 25-35 yaş arasında
daha çok gençler görülmektedir. Erkeklerde
kadınlara göre daha sıktır. Yineleyen küçük
travmalar ve kırıklar sonrası oluşabileceği
belirtilmiştir. Küçük dereceli kaymalar ile
karşımıza çıkmaktadır.
kayması bulunabilir. Ancak bu bel ağrısı
bu kaymadan değil de bir bel fıtığı ya da
dar kanal nedenli de olabilir. Bu nedenle
dikkatli bir inceleme gerekmektedir. Yinede
bel kayması olan hastalarda en sık görülen
yakınma bel ağrısıdır. Şiddetli bel ağrısı,
ayaklarda uyuşukluk kuvvetsizlik, yürüme
zorluğu, yürüme mesafesinin azalması,
yürüme esnasında ayaklarda boşalma
hissi ve sık düşme ile tanı konur.
Halk arasında kireçlenme, kemik erimesi
ve yaşlılık sonu oluştuğu ifade edilen
bel kayması tipi dejeneratif tip olarak
adlandırılmaktadır. Olaya çoğunlukla ciddi
dar kanal durumu da eşlik etmektedir.
Genellikle kadınlarda ve orta yaşı
geçmişlerde görülmektedir. İleri derecede
kaymalara sıklıkla bu grupta rastlanılmaz.
Kilo vermek, korse, kemik erimesi
tedavisinin en etkili olduğu kayma tipidir.
Şiddetli travmalar sonucu görülen
travmatik bel kayması olarak adlandırılan
bir grup daha vardır.
Bel ağrısı ile karşımıza gelen hastaların
%5-15’inde herhangi bir derecede bel
Bel kaymaları derece derece olarak
ayrıştırılmaktadır. Birinci derece en hafif
evredir. Hastalar çoğunlukla sadece
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
bel ağrısından yakınmaktadırlar. İkinci
evrede bel kayması daha da ilerlemiştir.
Bel ağrısına ek olarak belde şekil ve
duruş bozuklukları da ortaya çıkmaya
başlamıştır. Kaymanın ilerlemesi ile
üçüncü ve dördüncü evreye ulaşılır. Artık
bu evrede olay daha ciddileşmiştir. Bel fıtığı
bulguları, bacak ağrıları ve hatta idrar
gaita kaçırma ile her iki bacakta güçsüzlük
dahi oluşabilmektedir.
Tanıda yapılan muayene, hareketli
bel röntgenleri, tomografi ve MRI ile
sinirlerdeki sıkışıklık beslenme bozukluğu
ve eşlik eden hastalıklar konusunda bilgi
sahibi olunur.
Tedavide amaç bu bölgenin sabitlenmesi
kaymanın engellenmesidir. Cerrahi olan ve
olamayan iki yol vardır.
Cerrahi olmayan yöntem daha çok
yakınmaları olmayan ya da az olan ya
da ileri derecede kaymanın olmadığı
olgularda uygulanmaktadır. Kaymayı
önlemek için hareket kısıtlamak esastır.
Korse kullanımı bunun için bir yoldur.
Hastanın kilo vermesi, egzersiz (bel ve
karın kaslarını güçlendirmek amacı
ile), ağrı kesici (analjezik ve non steroid
antienflamatuvar ilaçlar) kullanması da
buna yardımcı olmaktadır.
çok gençlerde ve ilerlememiş olgularda
uygulanırken, ikinci yol daha ilerlemiş
olgularda tercih edilmektedir.
İlk yöntemde başarısız sonuç
alınan hastalarda cerrahi yöntem
uygulanmaktadır. Ayrıca ileri derecede
kayması ve şiddetli yakınmaları olan
hastalarda seçkin bir tedavi yöntemidir.
Yine birinci ve ikinci derece kayması olan,
hiçbir yakınması olmayan nörolojik defisit
(kuvvet kaybı vs.) gelişmeyen hastalar
cerrahiye adaydır.
Cerrahi teknik sadece kaymadan dolayı
oluşmuş basıyı kaldırmaya yönelik
olabildiği gibi, buna ilave olarak, malzeme
kullanarak bölgeyi stabil hale getirmek
şeklinde de olabilir. Birinci yöntem daha
Son cerrahi teknikler sayesinde küçük
cerrahi sahadan operasyonu mümkündür.
Minimal invaziv yöntemler denen teknik
sayesinde hastalar aynı gün ayağa kalkıp
yürüyebilir hale gelmektedir.
13
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Burun Estetiği İle
Hayatınızı Yeniden
Şekillendirin (Rinoplasti)
Ameliyatımı Kime Yaptırmalıyım?
Op. Dr. Murat CERAN
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Rinoplasti olarak
isimlendirilen bu cerrahi
işlemde amaç burun şekil
bozukluğunu düzeltmektir.
Burun içinde nefes almaya
engel oluşturan kemik
eğrilikleri (deviasyon)
ameliyatı ile birlikte
yapılması mümkündür.
Çoğunlukla burun küçültmek
olarak bilinen rinoplasti de
bazen burunu büyütmekte
amaçlanır.
Bu ameliyatı KBB (kulak, burun, boğaz)
uzmanı mı yoksa plastik cerrah mı yapmalı?
Burun estetik ameliyatı yüz estetiği (Fasial
Plastik) branşının bir ameliyatıdır. Amerikan
Yüz Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
Cemiyeti üyelerinin (American Academy of
Facial Plastic and Reconstructive Surgery)
%60’ını KBB uzmanları oluşturmaktadır.
Kulak burun boğaz uzmanı bir baş boyun
cerrahıdır. Temel eğitiminde burun
cerrahisi olan tek branş KBB uzmanlığıdır.
Fasial plastik cerrahi KBB uzmanlığının
bir yan dalı olarak bütün dünyada hızla
yaygınlaşmaktadır. Fasial plastik cerrahi
ile ilgilenen bir KBB uzmanı bu sorunuzu
en ideal biçimde çözümleyecektir. Ancak
hekiminizi seçme konusunda en doğru
kararı yine siz vereceksiniz.
Ameliyat Öncesi Görüşme
Doktorunuzla görüşmeden önce
burnunuzla ilgili tüm problemlerinizi
belirlemeniz faydalı olacaktır. Nefes
almanız, burun akıntısı olup olmadığı,
geniz ardına akıntı ve baş ağrısı olup
olmadığını belirlemeniz bu ameliyatla
birlikte bu problemlerin çözümünü
mümkün hale getirecektir. Burun şekil
sorunlarınızı ve nelerin düzeltilip nelerin
düzeltilemeyeceğini doktorunuzla mutlaka
tartışın.
Ameliyat sonrası beklentilerinizin
olabilirliği doktorunuz tarafından ifade
edilecektir. Ameliyat sonrası hayal
kırıklığından kurtulmanın yolu bu dönemi
iyi değerlendirmek ile mümkündür.
Bu ameliyatta doktorunuzla birlikte
davranmanız hem sizi hem doktorunuzu
rahatlatacaktır. Yardımlaşma tüm
ameliyat döneminizi zevkli bir uğraşı
haline dönüştürecektir Farklı beklentiler
daha yolun başında doktorunuzla sizi
karşı karşıya getirecektir. Sizin için çok
büyük kusurlar cerrahi olarak basit bir
işlemle düzeltilebilirken çok küçük bir
ayrıntı bazen zor bir cerrahi ile ancak
14
düzeltilebilmektedir. En iyi, iyinin düşmanı
olarak hatırlanmalıdır.
Ameliyatın Amacı Nedir?
Burun estetiğinde amaç yüzünüze en
uygun burunu yapmaktır. Bu cerrahi işlem
şüphesiz mevcut kumaşla yapılacaktır
Yani sizin cildinizin kalınlığı, mevcut
kıkırdakların inceliği ve formu yara
iyileşmeniz ve daha önce geçirdiğiniz
burun ameliyatları başarı oranını belirler.
Amaç yüzünüze ilgisiz bir burun yapmak
değildir. Bu nedenle tek başına en güzel
burunu yapmak sorunları çözmeyecektir.
Yüzünüze en uygun burunu yapmak en
başarılı sonuç olarak kabul edilir. Burunun
bazı yerleri küçültülürken bazı yerlerinin
büyültülmesi ile yüzde iyi görünen burun
sağlanmaya çalışılır. Burun deliklerinin
aşırı görünmediği, diri, kemik çatının
kaybedilmediği ve ameliyatlı olduğu
izleniminin saklanması önemlidir.
Ameliyat ve Sonrası
Burun estetik ameliyatları dünyada en
çok yapılan estetik amaçlı ameliyatlardır.
Ameliyat süresi 1-1.5 saati aşmamaktadır.
Ancak özel durumlarda bu süre daha uzun
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
olabilmektedir. Ameliyat sonrası morluk ve
şişlik eskiden uygulanan cerrahi tekniklere
göre çok daha az oranda görülmektedir.
Burun içinde bir gün kalacak tampon
ya da nefes almanıza engel olmayacak
özel bir sünger ve burun dışını saran
minik bir alçı ile uyanacaksınız. Ameliyat
sonrası genellikle korkulduğu gibi ağrılı
geçmemektedir. Basit ağrı kesicilerle bu
dönem oldukça rahat geçecektir. Bir gün
sonra burun içi boşaltılacak, nefes almanız
normale dönecektir. Aşırı sıcak olmayan bir
mekanda başınız hafif yukarda yada oturur
durumda istirahat etmeniz önerilir.
Burun ameliyatlarından sonra her
rastladığınız insan size farklı yorumlar
yapacaktır. Bu zevklerin değişik olması
yanı sıra eski burnunuzun iyi bilinmemesi
ile ilgilidir. Burnunuz ile ilgili yorumu bu
konunun uzmanları bile ancak eski burunu
göz önüne alarak yapabilmektedir. Zaman
içinde burnunuzla ilgili değişiklikleri
doktorunuzla birlikte takip etmeniz en
uygun yol olacaktır.
Burun estetiği sonrası dikkat edilecek hususlar;
• Burun üzerindeki alçı 7-10 gün
arasında kalacaktır. Islanmaması
gerekmektedir. Terleme ile bu alçının
gevşeyeceğini düşünerek aşırı sıcak yerlerde
bulunmamanız gerekmektedir.
• Dişlerinizi ilk 10 gün çok dikkatli
fırçalamanız gerekmektedir. Özellikle
ön dişlerinizi fırçalarken dikkat etmeniz
gerekecektir. Fırçanızın yumuşak olması
önemlidir.
• Ameliyat sonrası aşırı fiziksel aktiviteden
uzak durun.
• Burnunuzdaki sargılar kalkıncaya kadar
banyo yapmayın ve buharlı ortamda
bulunmayın.
• Bir hafta boyunca aşırı yüz hareketleri ve
gülmekten kaçının.
• Ameliyatı takip eden 20 gün boyunca
boğazlı kazak veya dar boyunlu giysiler
giyinmeyin.
• Yüzünüze ve burnunuza 3 hafta süreyle
sert bir şekilde dokunmayınız.
• Operasyonu takip eden 6 hafta boyunca
aşırı güneş ışığından uzak durunuz. Aşırı
sıcak burnunuzda şişmeye neden olacaktır.
• Burun ameliyatlarından sonra
gözaltlarında ve yüzde şişme
olabilmektedir. Eski ameliyat tekniklerine
göre bu duruma çok daha az oranda
rastlanmaktadır. Bu şişlikler 1-2 hafta
içinde geçecektir.
• Doktorunuzun verdiği ilaçlar dışında ilaç
almayın.
• Ameliyat sonrası 5 gün kontak lens
takmayın.
• 16 hafta boyunca her türlü gözlük
kullanmayın daha sonraki dönemde hafif
bir çerçeve kullanın.
• Burnunuz açıldıktan sonra burun cildini
sıvı sabun veya özel losyonlarla temizleyin.
Bantlarınız alındıktan sonra makyaj
yapabilirsiniz.
Daha fazla bilgi için uzman doktorunuz ile
görüşün...
15
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Dental İmplantlar
Dental implant uygulaması için en önemli
kriter; belirlenen implantın çapı ve boyuna
uygun kemik genişliği ve derinliğinin
olmasıdır. Kemik kalitesi de önemlidir.
Dt. A. Funda DÖNMEZ
Diş Hekimi
İmplant, kelime anlamı olarak
tedavi, estetik ve fonksiyonu
sağlamak amacıyla canlı
dokulara yerleştirilen
cansız maddelerdir. Dental
implantlar, kaybedilen dişlerin
yerine, çene kemiğinde
açılan yuvaya yerleştirilen,
titanyumdan üretilmiş
vidalardır. Titanyum doku
dostu ve güvenilir bir
materyaldir. Amaç kaybedilmiş
dişlerin fonksiyon ve estetiğin
geri kazanılmasıdır. Alt ve
üst tam ve kısmi dişsizlik
vakalarında ve tek diş eksikliği
vakalarında lokal anestezi ile
uygulanabilen güvenilir
bir sistemdir.
16
göre daha başarılı estetik ve fonksiyon
sağlamak mümkün olabilir. Bu nedenle
tedaviye başlanmadan önce üst yapıya
(protez) karar verilmelidir.
Sistemik hastalıklar (diyabet, tansiyon)
açısından hasta incelenmelidir. Alkol
ve sigara bağımlılığı implant tedavisini
olumsuz etkiler. Ağız bakımı önemlidir,
implant tedavisi sonrası ağız bakımı
daha da önem kazanır. Hastanın genel
sağlık durumu iyi olduğunda, yaş
sınırlaması yoktur. Ancak kızlarda 16-17,
erkeklerde 17-18 yaşında kemik gelişimi
tamamlandığında güvenle uygulanabilir.
Hastanın genel sağlık durumu,
uygulanacak implant sayısı ve radyolojik
incelemelere göre tedavi planlaması
yapılmalıdır. Hastanın implant
tedavisinden beklentisi önemlidir, ancak
bazı durumlarda hareketli protezlere
Hastanın genel sağlık durumuna ve
yerleştirilecek implant sayısına göre
lokal anestezi ile her çene için 2 veya
3 operasyonla, genel anestezi ile tek
operasyonla implant uygulaması
yapılabilir.
Kullanılacak implantın çapı ve boyuna
uygun yuva açıldıktan ve implant çene
kemiğine yerleştirildikten sonra, implant ile
sağlıklı kemik dokusu arasında doğrudan
yapısal ve fonksiyonel birleşmenin
(osseointegrasyon) sağlanması beklenir.
Bu süreç 2-3 ay arasında değişir. Bu süre
sonrası radyolojik incelemelerle implantın
kemiğe tutumuna bakılır, gerekirse hekim
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
tarafından bekleme süreci uzatılabilir.
Osseointegrasyon sürecinin ardından sabit
veya hareketli protez uygulamaları ile
tedavi sonlandırılır.
İmplant tedavisi, diş çekiminden hemen
sonra da uygulanabilir. Ancak çekilen
dişin boyu ve çapı, dişin kayıp nedeni
(enfeksiyon, travma) immediate implant
uygulaması açısından önemlidir. Özellikle
ön bölge tek diş kayıpları için immadiate
implant uygulaması ve bunu takiben geçici
veya sürekli kuron yapılması, hastanın
psikolojik sağlığı ve estetiği açısından
önem kazanmaktadır.
özellikle alt çenede kullanan hastalardır.
Alt ve üst çenede uygulanacak 2’şer adet,
toplamda 4 adet implant ile hastaların
hareketli protezleri özel bağlantı parçaları ile
sabitlenebilir. Böyle hastaların protezlerinin
istem dışı (öksürme-hapşırma) ağızlarından
çıkması veya fonksiyon esnasında hareket
etmesi önlenmiş olur. İmplantların ömrü
hastaya bağlıdır.
Düzenli ağız bakımını yapan, sigara ve alkol
kullanımı az olan veya hiç olmayan, düzenli
olarak kontrollerine giden hastalarda
implant başarısı %98’dir. İmplantların
gelişimi başarı oranını yükseltmiştir.
İmplant tedavisi diş hekimliğinde hasta ve
hekim açısından yüz güldürücü bir tedavi
sistemidir.
Genel uygulama, diş çekimlerinden sonra
en az 3 ay beklenmesi, sonra implantların
yerleştirilmesi, 2-3 ay sonra da protetik
tedavinin tamamlanması yönündedir.
İmplant tedavisi; ağızdaki orijinal dişlerin
zarar görmemesi, fonksiyon ve estetiğin
doğala en yakın tamamlanması, güvenilir
ve uzun ömürlü olması, çene kemiğinin
erimesini önlemesi açısından en avantajlı
tedavidir. Ancak implant tedavisinin diğer
tedavilere göre daha maliyetli olması
dezavantajıdır.
Ağız bakımı açısından, implant tedavisi ve
diğer tedaviler arasında çok farklılık yoktur.
Genel sağlığımız için doğal dişlerimize de,
yapay dişlerimize de implantlarımıza da
aynı özeni göstermeliyiz.
İmplant tedavisinden en çok memnun olan
hastalar, uzun süre hareketli tam protezleri
17
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Diyabette Beslenme
olabilir. Et hariç tüm yiyeceklerde şeker
vardır, diyette önemli olan şeker yememek
değildir, çünkü şeker en önemli enerji
kaynağımızdır, önemli olan bazı şekerleri
yememektir.(Kesme şeker ve üzüm.)
Yiyeceklerdeki besin öğeleri ve kan şekerine
olan etkilerinin bilinmesi sağlıklı diyet
düzenleme yönünden önemlidir.
Uzm. Dr. Önder BEKAR
İç Hastalıkları Uzmanı
Şeker düşürücü hapların veya
insülinin yanlışlıkla veya
doktorunuzun önerisi dışında
fazla miktarda kullanılması
kan şekerini düşürebilir.
İnsülini şırıngaya dikkatle
çekmemek, iyi görememe
sonucu fazla insülin yapmak
kan şekerini düşürebilir.
Bazen ilaçlar normal
alınmasına rağmen, yemek
öğünleri atlanırsa veya
unutulup yemekler vaktinde
yenmezse alınan ilaçların
etkisi ile kan şekeri düşebilir.
Ara öğünlerin ihmal edilmesi
hipoglisemiye adeta zemin
hazırlar. Unutulan ara öğün
sonrası hipoglisemi belirtileri
ortaya çıkar.
18
Besin Öğeleri
• Karbonhidratlar
• Proteinler
• Yağlar
• Mineraller ve vitaminlerdir.
bir madde besinlerdeki liflerdir. Lifler
barsakta şekerin emilimini yavaşlatırlar.
Lifi fazlaca içeren yiyecekler siyah ekmek,
(çavdar, yulaf, kepekli ekmek, kepekli
makarna) kepekli tahıl ürünleri ve taze
sebzeler ve meyvelerdir. Unutmayın, çok
yemek ve diyette izin verilmeyenleri yemek,
kan şekerinin çok yükselmesi demektir.
Karbonhidratlar sağlıklı besin seçiminde
kan şekerine olan etkisi yönünden en
önemli yiyeceklerdir. Karbonhidratlar basit
ve bileşik yapıda bulunur. Bileşik olanlar en
çok nişastada ve nişasta içeren besinlerde
örneğin; patates, pirinç ve unlu gıdalarda
(makarna, ekmek...) bulunur.
Diyabet Diyeti
Diyabette diyet;
• Hastanın diyabetinin tipine yani Tip I
veya Tip II oluşuna,
• Yaşına
• Kilosuna
• Yüksek tansiyon, damar sertliği gibi
durumların olup olmamasına,
• Kullanılan ilaçlara göre düzenlenmelidir.
Basit şekerler yani daha kolay emilen
şekerler ise kesme şeker, süt, meyve, bal,
reçel, marmelat, çikolata, biradadır. Üzüm,
incir muz gibi meyveler şekerden oldukça
zengin olduğundan ve basit şekerleri
içerdiğinden diyabet diyetinde kısıtlı olarak
yer alırlar. Basit şekerli yiyecekler süratle
barsaklardan emildiği için kan şekerini
çabucak yükseltirler. Tip II şekeri olanlarda
vücudun insülin yapımı ve gıdalardan
emilen şekere insülin cevabı yavaşlamış
olduğu için yükselen bu şekeri hemen
düşüremez. Sonuç olarak basit şeker
içeren yiyecekler diyabet diyetinde iyice
kısıtlanmalıdır.
Son yıllarda diyabet diyeti oldukça
esnek, serbest ve kişisel özelliklere göre
düzenlenmektedir. Diyet açlık demek
değildir, sık sık ve az az yenerek kan şekeri
dengede tutulmaya çalışılır uzun süre aç
kalmak ya da diyette önerilenden daha
fazla yemek, kan şekerini yükseltir. Sık
sık acıkmak şeker düşüklüğüne bağlı
olabileceği gibi yüksek şekere de bağlı
Nişasta ve bileşik yapıda şeker içerenler ise
bağırsakta önce basit şekere yani glikoza
parçalanıp emilecekleri için emilimleri
yavaş olur. Kan şekerini daha yavaş
yükseltirler. O halde bu tür yiyecekleri
diyabetikler yiyebilirler. Bunlar taze
sebzeler, bazı meyveler ve baklagillerdir.
Kan şekerinin çabuk ve çok yükselmesini
önleyen yani iyi yönde yardım eden diğer
Proteinler vücudun yapı taşıdır. Ette,
balıkta ve tavukta, peynirde, kuru
baklagillerde bulunur. Et, kan şekerini
doğrudan yükseltmez ama 2 yönden
dikkate alınmalıdır. Son araştırmalar,
fazla proteinin böbreklerde aşırı çalışmaya
neden olabildiğini ve diyabete bağlı
böbrek bozukluğunu hızlandırabileceğini
gösterilmiştir. Ayrıca, fazla miktarda
(örneğin günde vücut ağırlığının kilogramı
için 2.2 gramdan fazla) yenen et, etin
enerji kaynağı olarak kullanılamamasına
sonuç olarak da vücutta yıkım olaylarının
artmasına neden olur.
Yağlar doğrudan yağ olarak, margarin,
tereyağı ve sıvı yağlarda; yiyeceklerde ise
etlerde, süt ve süt ürünlerinde bulunur.
Yağlar çok kalorilidir. 1 gramı 9 kalori
verir. Şişmanlarda diyetteki yağ miktarı
mutlaka kısıtlanmalıdır. Katı ve hayvansal
yağlar içerdikleri kolesterol fazlası nedeni
ile damar sertliğini arttırdıklarından
tüketilmesi önerilmez. Yağlar, kan şekerini
yükseltmez ama şişmanlığı arttırdığı için
diyabet tedavisini zorlaştırırlar. Salatalara
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
az miktarda bitkisel yağ ve limon konabilir.
Yiyecekleri pişirmek de yağ içeriği
yönünden önemlidir. Besinleri kızartırken
yağ kullanıldığından, diyette serbest
miktarda yenebilen yiyeceklerin bile kalori
içeriği artar. Bunun yerine haşlama, fırında
pişirme, buğulama tercih edilmelidir.
Süt değişimi : Süt ve süt ürünleri bu grupta
yer alır. 1 su bardağı süt (yaklaşık 250
gram) 1 su bardağı yoğurdun kalorisine
eşdeğerdir, yaklaşık 150 kaloridir ve 1
süt değişim birimidir. Yağı alınmış süt ve
yoğurdun kalorisi daha azdır.
Sebze değişimi : Yeşil yapraklı sebzeler,
kuşkonmaz, domates, salatalık, turp bu
grupta yer alır. Kıvırcık salata, marul,
salatalık, kırmızı turp serbest olarak
yenebilir. Orta boy bir domates,10 adet
sivri biber, 1 sebze birimidir. 1 sebze birimi
Et değişimi: Et grubunun kalori içeriği
içindeki yağ miktarına bağlıdır. 30 gramlık
yağsız et örneğin 1 köfte, 1 birim ete
eşdeğerdir, 70 kalori içerir. Bunun yerine
aynı miktar tavuk, balık, yağsız biftek, 40
gram peynir, balık, yağsız 1 dilim salam
veya 1 sosis yiyebilirsiniz.
30 kalori vermektedir. Sebzeler çiğ ya da
pişmiş olarak yenebilir, etli olarak pişirilirse
ayrıca yağ konmamalıdır, içindeki et
miktarına göre et değişim listesinden
azaltma yapılmalıdır.
Ekmek değişimi: Ekmek, unlu diğer
yiyecekler (galeta, bisküvi, tarhana,
makarna, şehriye), pirinç bulgur, patates,
mısır bu grupta yer alır. 30 gram’lık 1 dilim
ekmek 15 g karbonhidrat ve 80 kalori
içerir ve bir ekmek değişim birimidir.
Bunun yerine küçük patates veya 4 adet
Meyve değişimi : Taze meyveler C vitamini
ve posadan zengindir. Muz, kayısı,
portakal, elma potasyumdan zengindir.
Meyvelerdeki bu posa, bağırsaklardan
şekerin emilimini yavaşlattığından kan
şekerini çabuk yükselmesini önler, yağların
da emilimini azalttığından, kan yağlarının
kraker (diyet etimek) veya 1 kase sebze
çorbası veya 1 kase tarhana çorbası veya
2 -3 yemek kaşığı pirinç pilavı veya 3
kaşık makarna veya 1 su bardağı yağsız
patlamış mısır yiyebilirsiniz.
yükselmesini önler. 1 meyve değişim
biriminde 15 gram karbonhidrat ve 60
kalori bulunur. Meyvelerin anlatılan iyi
etkilerinden yararlanabilmek için meyve
suyu yerine çiğ olarak kabuğu ile yenmeleri
gereklidir. Meyvelerdeki şeker oranı fazla
Tuz alımında kısıtlama, eğer diyabetlide
şişmanlık, böbrek bozukluğu veya yüksek
tansiyon yoksa pek gerekmez.
Hangi diyabetlilerde kan şekeri düşer?
Sadece diyetle tedavi olanlarda kan
şekeri düşmez. Kan şekeri düşüklüğünün
en sık rastlanan nedeni, şeker düşürücü
ilaçların yanlış, hatalı, kontrolsüz kullanımı
veya bu ilaçlarla yemek öğünleri ve
bedensel faaliyetler arasındaki dengenin
sağlanamamasıdır. Örneklerle görelim.
Bazen haplar ve yemek öğünleri ile bir
sorun olmamasına karşın normalden
fazla hareket yapmak da şekeri düşürür.
Örneğin yürümek, alışveriş yapmak, yük
taşımak, uzun yolda otomobil kullanmak,
normal dışı ev işleri, ev temizliği kan
şekerinizi düşürebilir. Böyle durumlarda
önceden ilacınızı azaltmalı veya ek yiyecek
yemelisiniz.
Bazı ilaçlar, şeker düşürücü ilaçlarınızın
etkisini arttırarak kan şekerini düşürebilir.
Bu nedenle şeker düşürücü ilaçlarınızdan
başka ilaç kullanmanız gerekiyorsa
mutlaka doktorunuza sorun ve diyabetli
olduğunuzu bildirin. Bu ilaçlar arasında
aspirin ve bazı antibiotikler önemlidir.
Alkol alınması ile de kan şekeri düşebilir,
akşam alkol alımı ile gece yarısı ve sabaha
doğru kan şekeri düşebilir.
Günlük beslenme planı nasıl yapılır?
Günlük beslenme planınızda yer alan
yiyecekleri 6 grupta topluyoruz. Bunların
dengeli beslenme planındaki miktarı
önemlidir. Besinlerin gruplanması
yiyeceklerin değişim listeleri şeklinde
değişik ve esnek olarak kullanılabilmesine
yardımcı olur. Örneğin her değişim
grubundaki yiyeceklerden eşdeğer birimi
kadar yenebilir. Örneğin süt grubundan 1
bardak süt yerine 1bardak yoğurt yenebilir.
Benzer şekilde et grubundan 1 birim olan
1 köfte yerine 1 küçük boy pirzola veya
1 yumurta veya 1 sosis yenebilir. Besin
grupları ve pratikte kullanılan birim
ölçüleri şöyledir:
•
•
•
•
•
•
Ekmek ve nişasta grubu
Et ve kuru baklagiller grubu
Süt grubu
Sebze grubu
Meyve grubu
Yağ grubu
19
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
olmamakla beraber sınırsız yenmeleri
de önerilmez. Küçük boy elma, portakal,
armut, 1 dilim karpuz verilebilir. Üzüm,
incir, muz gibi meyvelerdeki şeker oranı
oldukça fazla olduğundan ve basit şeker
olduğundan bu meyveler oldukça kısıtlı
olarak yenmelidir.
ilaçlar alkolle beraber alındığında vücutta
yaygın kızarıklık, özellikle yüz bölgesinde
yanma hissi ve çarpıntı belirtilerine
yol açabilmektedir, ayrıca kan şekerini
gereğinden fazla düşürerek düşük şeker
belirtilerinin de ortaya çıkmasına neden
olabilir.
Bunların yanında, taze sebzeler hem
içerdikleri kalorinin az oluşu hem
D vitamin ve lif yönünden zengin
olduğundan serbest yenilebilir.
Yapay Tatlandırıcılar
Çay şekerinin diyabetlinin diyetinde iyice
kısıtlanmasından sonra şeker tadı veren
maddeler kullanılmaya başlanmıştır.
Bunlara tatlandırıcı denir ve 2 grupta
toplanır.
Yağ değişimi : 1 gram yağ 9 kalori
vermektedir. Tereyağı, margarin, krema,
mayonez, tüm sıvı yağlar, zeytin bu grupta
yer alır. 1 yağ değişimi 45 kalori sağlar.
1 tatlı kaşığı yağ 1 birimdir. Beslenme
planında yağlar 2 yönden önem taşır:
• Yağlar kalorijen olduğu için kilo
azaltmaya yönelik diyetlerde her tür yağ
azaltılmalı, derisiz tavuk eti, balık eti gibi
yağsız etler, yağı azaltılmış süt, az yağlı
peynir tercih edilmelidir.
• Yağlardaki doymamış yağ asidi miktarı
damar sertliği oluşumunu engellediğinden
diyette yeterli oranda yer almalıdır.
• Yağlar
• Mineraller ve vitaminlerdir.
Zeytinyağı, ay çiçek yağı gibi bitkisel yağlar
doymamış yağ asitlerini içerdiği için kan
kolesterolünü yükseltmezler. Tereyağı, et
yağı, margarinler ise doymuş yağ asitlerini
taşıdığı için damar sertliği yönünden
önemli olan kolesterol ve trigliseritleri
yükseltirler.
Diyabet tiplerine göre diyet özellikleri
tip I iseniz, insülin kullanıyorsanız
bilmeniz gereken önemli nokta yemek
öğünleri ile insülin yapma zamanlarını
ayarlamaktır. Çocuklarda ve büyüme
yaşındaki hastalarda kalori kısıtlaması
önemli değildir. Çocuğun yaşına ve
günlük ihtiyacına göre düzenlenmelidir.
Eğer şekeriniz 40 yaşından sonra ortaya
çıkmışsa ve şişmansanız mutlaka kilo
vermelisiniz. Yağlardan, özellikle katı ve
hayvansal kaynaklı yağlardan kaçınmalı,
alkolden iyice uzaklaşmalısınız. Sıvı
Yağlar bileşim yönünden faydalı olmasına
rağmen kalori yönünden katı yağlarla
aynıdır.
Alkol ise 1 gramı 7 kalori içerdiğinden
şekerlerden ve proteinlerden daha fazla
kalorilidir. Ayrıca bazı şeker düşürücü
20
• Kalorili tatlandırıcılar : Bunların
enerji değeri vardır. Fazla miktarda
alındıklarında kan şekerini yükseltirler.
Bunlardan meyve şekeri (fruktoz) balda ve
meyvede bulunur. Kek, pasta yapımında
kullanılan tatlandırıcılar fruktozdur.
Sorbitol de tatlandırıcı olarak kullanılır.
Sorbitol ısıya dayanıklıdır, pişirilmekle
tadı kaybolmaz veya acılaşmaz, ayrıca,
kıvam arttırıcı özellikleri olduğundan
reçel, marmelat gibi tatlıların ve çikletlerin
yapımı için uygundur. Ancak fazla
alındığında (günde 50-60 g üzeri) ishal
yapabilmektedir.
• Kalori içermeyen tatlandırıcılar : Bunlar,
günlük kullanılan miktarlarda kalorijen
değildirler. Sakarin, Sıklamat, Aspartam
bu gruptadır. Sakarin, çay şekerinden
300 kat daha tatlıdır. Ağızda metalik bir
tat bırakmaktadır. Yemeklerle birlikte
pişirildiğinde bu acı tat artar. Sakarin
günlük kullanımdaki dozları ile (örneğin
15-20 tablet) emniyetle kullanılabilir.
Aspartam bir aminoasittir. Şekerden 180
kat daha tatlıdır. Günlük dozlarda (15-20
tablet) zararlı yan etkisi yoktur. Diyet
kola ve çikletlerin tatlandırılmasında
kullanılmaktadır. Ağızda metalik tat
bırakmaz. Fenilketonüri denen doğumsal
hastalığın varlığında kullanılmamalıdır.
Tatlandırıcılarla ilgili önemli bir nokta
da enerji veren tatlandırıcılarla (fruktoz,
sorbitol) yapılmış bal, reçel, çikolata
gibi yiyeceklerin masum olmadığının
bilinmesidir. Diyabetliler için yapıldığı
bildirilen bu ürünler sınırsız olarak
tüketilmemelidir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Gözyaşı Kanalı
Gebelikte
Beslenme
Hastalıkları
Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Çoğu kadın bebeğinin
gelişimi için doğru ve
dengeli beslenemediğini
düşünür. Hatta ilk aylarında
kilo alamayan gebeler
endişelenebilirler. Aslında
tüm bu endişeler çoğu zaman
gereksizdir. Çünkü bulantı
ve kusmalar ile iştahsızlık
problemleri ilk aylarda
kilo almayı doğal olarak
engelleyebilir.
Hamile olduğunu yeni öğrenen kadınların
pek çoğunda, en çok ilgi çeken konulardan
birisi beslenme şeklinin nasıl olması
gerektiğidir. Unutulmamalıdır ki bebeğin
büyümesi, sağlıklı olması, ruhsal, fiziksel,
zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin
sağlığı ve dengeli beslenmesiyle orantılıdır.
Annenin gebelik öncesi fiziksel gelişimini
tamamlamış olması, besin depolarının
yeterli olması ve yaşı, hem bebeğin
hem de annenin sağlığını koruyacak en
önemli etkenlerdir. Çünkü bebek, annenin
besin yedeklerinden ve gebelik boyunca
tükettiklerinden kendisi için gerekeni
seçip alarak beslenir. Normal bir gebelik
sürecinde annenin kendi gereksinimine ek
olarak tükettiklerinin bebeğe aktarılması
sütün hijyenik ve iyi pastörize olmasına da
özen gösterin.
Proteinler
Gebelikte artan protein gereksinimi
karşılamak için kırmızı ve beyaz et, süt
ve süt ürünleri, yumurta, balık, kuru
baklagiller (fasulye, mercimek, barbunya..)
gibi proteinden zengin besinler önerilir.
Hayvansal gıdalardaki yağ mümkün
ölçüde alınarak, etin yağsız şekilde
tüketilmesi önerilir. Ayrıca balıkta
proteinden başka bulunan omega 3 ve
omega 6 yağ asitleri de bebeğin zekâ
gelişimi üzerine olumlu etkili maddelerdir.
Tüketilen balık taze ve iyi pişirilmiş
olmalıdır.
için annenin yaklaşık 10-12 kg alması
yeterlidir. Bu artışı sağlayabilmek için
gebelik öncesine göre bir gebe ek olarak
günlük 20 gr. protein, 15-20 mg. demir, 500
mg. kalsiyum ve ortalama 300 kalorilik
enerji alması gereklidir.
Gebelikte sıklıkla tüketilmesi gereken besin
öğelerine göz atalım.
Kalsiyum
Kalsiyum, bebeğinizin gebeliğin 8.
haftasından itibaren oluşmaya başlayan
kemik ve dişlerinin gelişimi için gerekli bir
mineraldir.
Gebelikte, normalde gerek duyduğunuz
miktarın iki katı kadar kalsiyum gereklidir.
Çünkü gebelik boyunca diş ve kemiklerden
sürekli bir kalsiyum eksilmesi olmaktadır.
Kalsiyum açısından zengin besinler peynir,
süt, yoğurt ve yeşil yapraklı sebzelerdir.
Ancak süt ürünlerinin yağ açısından da
zengin olduğundan dolayı yağı alınmış
süt ve yoğurdu tercih etmeniz daha doğru
olacaktır.
Brucella, tifo benzeri hastalıklardan
korunabilmek için tükettiğiniz peynirin ve
Demir
Gebelikte demirden zengin gıdaların
tüketilmesi ve özellikle de 4 - 4.5 aylardan
sonra folik asitli demir ilaçlarının kullanımı
önemlidir. Çünkü özellikle bu aylardan
sonra demir eksikliğine bağlı olarak
kansızlık ortaya çıkabilir.
Aşırı derecede kansızlığı olan kişilerde
demir haplarına gebeliğin erken
dönemlerinde de başlanabilir. Ancak
bu durumda zaten ilk aylarda sık
olarak görülen bulantı, kusma ve mide
şikâyetlerinde artış olabileceğinden
tedaviye başlangıç süresi bir kaç hafta
ertelenebilir. Gebelerde demir eksikliği
halsizlik, bitkinlik, nefes darlığı, uykuya
meyillilik ve çarpıntı gibi şikâyetler
oluşturabileceği gibi gebelikle ilgili olarak
da erken doğum, bebeğin rahim içinde
gelişememesi, ölü doğum ve düşük gibi
komplikasyonlara zemin hazırlar. Ayrıca
ileri derecede kansız bir gebe doğum
sonrası lohusalık döneminde de sıkıntı
çeker. Demir eksikliğini en aza indirebilmek
için kan yapıcı; pekmez, kuru üzüm,
kırmızı et, yumurta ve kuru baklagillerden
zengin gıdaların tüketilmesine önem
verilmelidir. Ayrıca C vitamininden zengin
21
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
meyve ve sebzeler de barsaklardan demir
emilimini arttıracaklardır. Demir hapları
kesinlikle sütle birlikte içilmemelidir.
Çünkü süt, demirin emilimini azaltarak
etkisizleştirmektedir.
Lifli Gıdalar (Posalı gıdalar)
Günlük beslenmenizin büyük bir
bölümünü oluşturması gereken lifli (posalı)
yiyecekler, gebelikte sık görülen kabızlığın
ve bağırsak tembelliğinin önlenmesinde
çok yararlıdır. Genellikle tüm sebze ve
meyveler lif açısından zengindir. Her
gün bolca yiyebilirsiniz. Kepekli besinler
de lif içerir, ancak diğer bazı besinlerin
bağırsaklardan emilimini azalttığından
aşırı tüketilmemelidir.
Lifli gıdalar en sık olarak kepekli
ekmek, yulaf ezmesi, barbunya, kepekli
makarnalar, kayısı, kuru üzüm, bezelye,
pırasa, esmer pirinç, ahududu, kuruyemişte
bol miktarda vardır.
C Vitamini
C vitamini demirin bağırsaklardan
emiliminde, vücudun hastalık
etkeni mikroorganizmalara karşı
bağışıklık direncinin arttırılmasında
ve metabolizmamızdaki pek çok
biyokimyasal süreç için gerekli bir
vitamindir.
C vitamini portakal, limon, kırmızı ve
yeşil biber, domates, çilek, greyfurt, karnı
bahar, lahana, brüksel lahanası gibi pek
çok taze meyve ve sebzelerde bulunur.
Vücutta depolanmadığı için her gün belli
bir miktar alınmalıdır. Uzun süre saklanan
ve pişirilen besinlerde C vitamininin çoğu
kaybolur. Besinleri tazeyken tüketmeli, iyi
yıkanmış sebzeleri çiğ ya da az haşlayarak
yemelisiniz.
Folik Asit
Bebeğin merkezi sinir sisteminin gelişmesi
için özellikle gebeliğin ilk haftalardan
itibaren folik asit alınması çok önemlidir.
Vücutta depolanmadığı ve gebelik
süresince normalden fazlasına gerek
duyulduğu için her gün alınmalıdır.
Taze yeşil sebzeler folik asit kaynağıdır,
ancak uzun süreli pişirmeler ve uzun süre
bekleyen gıdalardaki miktarını azaltır. En
çok ıspanak, yer fıstığı, fındık, karnı bahar,
kepekli ekmekte mevcuttur. Doğal gıdalar
gebenin folik asit açığını tam olarak
kapatamayacağından ötürü gebeliğin
ilk haftalarından itibaren hap olarak
dışarıdan alınması uygun olacaktır.
Gebelerde folik asit eksikliğine bağlı
bebeklerde “nöral tüp defektleri” adı
altında toplanan bir takım anormalliklerin
ortaya çıkabileceği gösterilmiştir. Daha
önceden folik asit eksikliği saptanmış
veya nöral tüp defekt anomalili bebek
doğurmuş kadınlar, gebe kalmayı
düşündükleri tarihin en az 3 ay öncesinden
itibaren folik asit alımına başlamalıdırlar.
22
Gebelikte Sıvı Alımı
Gebelik süresince bol miktarda su ve
sıvı alımı sizin ve gebeliğiniz açısından
son derecede yararlıdır. Özellikle bol su
tüketimi idrar yolu enfeksiyonu, bebeğin
sıvısının normalden az oluşu, erken doğum
eylemi, solunum yolu enfeksiyonları,
kabızlık, ishal gibi pek çok durumda
koruyucu veya tedavi edici olabilir.
Gebelikte çay, kahve, kolalı içecekler
ve kakao önerilmez. Çay içerdiği ‘tein’
maddesiyle demir eksikliğine yol açarken,
diğer maddeler ‘kafein’ içerdiğinden
ötürü bebek üzerine olumsuz etkide
olabileceğinden dolayı önerilmemektedir.
Maden suyu (soda) içilmesinin ise hiçbir
olumsuz etkisi yoktur. Tamamen doğal
ve hiçbir katkı maddesi içermeyen nane,
limon, adaçayı, ıhlamur, kuşburnu,
papatya gibi bitki çayları da gebelikte
içilebilir. Ancak, “sinameki çayı” nın
içimi konusunda bazı endişeler vardır. O
yüzden bu bitkisel çayın gebelik sırasında
tüketilmesi önerilmemektedir.
Alkol, gebelikte kullanıldığında
bebekte ‘fetal alkol sendromu’ olarak
tanımlanıp, zekâ geriliği ve bir takım
yapısal anormalliklerle kendini gösteren
problemlere yol açtığından ötürü kesinlikle
zararlıdır.
Gebelikte gereksiz kalori tüketimini de
kısıtlamak gereklidir. Unutulmamalıdır
ki, önemli olan annenin karnının yağ
bağlaması değil içerideki bebeğin
sağlıklı ve uygun gelişimidir. Bu yüzden
kek, bisküvi, reçel ve meşrubat gibi
temel besin öğelerinden yoksun şekerli
yiyecek-içeceklerden mümkün olduğunca
kaçınmak gereklidir. Ayrıca yağlı
kızartmalar yerine haşlama türü gıdalar
tercih edilmelidir.
Aşırı tuz tüketiminden de kaçınmak
uygundur. Özellikle son aylarda aşırı tuzlu
yeme ile vücutta ödem artabilir, tansiyon
yükselebilir ve kendinizi daha rahatsız
hissedebilirsiniz.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Beslenme İçin İpuçları
Öğünleriniz sık ve az az porsiyonlar
halinde olmalıdır. Ne uzun süre aç kalın,
ne de yediğinizde tıka basa midenizi
doldurun.
Aldığınız gıdaların taze olmasına dikkat
edin. Konserve, beklemiş gıdalar ve içinde
katkı maddeleri bulunarak saklanan
gıdalar yerine taze ve doğal maddeleri
tüketmeye özen gösterin.
Gebeliğin ilk aylarında yapılan
“toxoplasma testleri” sonucunda
vücudunuz bu parazitle önceden hiç
karşılaşmamışsa bazı önlemleri almanız
şarttır. Özellikle kedi ve köpek dışkılarıyla
bulaşan bu rahatsızlık gebelik döneminde
ortaya çıkarsa bebekte ölümcül veya
sakatlıklara yol açan problemlere
neden olabilir. Toxoplasma özellikle iyi
yıkanmamış sebze ve meyveler ile iyi
pişmemiş çiğ etlerden geçer.
Yediğiniz gıdalarda “çeşitliliğe” önem verin.
Bu şekilde pek çok vitamin ve minerali
almanız mümkün olacaktır.
Aşırı yağlı, tatlı, baharatlı ve kalorili
gıdalar yerine protein ve karbonhidrattan
zengin, yağ oranı düşük besin öğelerine
yönelin. Unutmayın ki önemli olan sizin
kilo almanız değil bebeğin içeride yeterli
şekilde beslenebilmesidir.
Gebelikte dışarıdan hap olarak alınması
gereken iki madde folik asit ve demirdir.
Bunlar harici vitamin veya mineral
alımı da önemlidir. Sentetik multi
vitamin hapları, dengeli beslenemeyen
gebelerde destekleyici olarak verilebilse
de doğal gıdaların hiçbir zaman yerini
tutmayacaktır.
şikâyeti varsa bol su içerek, kabuğu ile
yenen meyveleri tüketerek, her öğünde
sebze ile salataya yer vererek ve yürüyüş
yaparak bu sorunun önüne geçebilirsiniz.
Günde 1-2 bardak süt içmeniz gebelikte
ortaya çıkan kalsiyum kayıplarını yerine
koymak içindir. Süt içemiyorsanız
yoğurt veya ayran tüketiniz. Peynir veya
çökelek de tüketebilirsiniz. Süt ve süt
ürünlerinin pastörize olmasına dikkat edin.
Yemeklerde iyotlu tuz kullanınız. Yüksek
tansiyon varsa yemekleri az tuzlu pişirin.
Genelde sabahları yataktan kalkınca
başlayan bulantılarda bir dilim peynir, bir
iki grisini rahatlık sağlayabilir. Özellikle
gebeliğin ilk üç ayında olan bu bulantı
ve kusmalardan kendinizi korumak için
bu dönemde katı, kuru ve yağsız gıdaları
tercih edin. Mutfak kokularından ve ağır
parfümlerden uzak durun.
Beslenmede suyu asla ihmal etmeyin.
Günde en az 8-10 bardak su için. Yaz
aylarında bu miktar 15 bardağa kadar
çıkılabilir. Özellikle ileri aylarda kabızlık
Gebelik diyet yapmak için uygun bir zaman
değildir. Hamilelikte belli miktarda kilo
alımı şarttır. Zayıf bir bünyeye sahipseniz
daha fazla, kilolu bir bünyeniz varsa daha
az kilo almanız uygun olacaktır.
23
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Diz Ağrıları
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Ön diz ağrısı genelde,
patellofemoral ekleme (diz
kapağı ile uyluk kemiği
arasındaki eklem) bağlı
ağrıyı çağrıştırsa da,
patellofemoral eklemi de
kapsamak üzere, diz eklemi
etrafındaki yumuşak dokular
ve dizin ön kısmına yansıyan
ağrılardan oluşmaktadır.
Kondromalazi patella
(chondromalacia patella)
da genellikle ön diz ağrısını
işaret eder, fakat ön diz
ağrısı sadece kıkırdak doku
bozukluğuna bağlı değildir.
24
Ön diz ağrısının klinik belirtileri;
• Ağrı : Dizin ön tarafında künt ve batıcı
tarzda bir ağrıdır, zaman zaman ani ve
keskin ağrı olarak kendini gösterebilir.
Dizin 90 derece bükülü pozisyonunda bir
süre sabit kalması (oturma pozisyonu),
devamlı çömelip doğrulmak, merdiven inip
çıkma ile ağrı artar. Uzun süre oturduktan
sonra ayağa kalkmakla ağrı ortaya
çıkar ya da artar. Hastalar diz çöküp,
doğrulurken dizlerinden sesler geldiğini ve
buna bazen ağrının eşlik ettiğini belirtirler.
• Kıtırtı sesi : Her kıtırtı sesi ön diz ağrısına
sebep olmaz.
• Boşalma : Dize yük binerken yapılan
dizi bükme ve düzeltme hareketi, örneğin
merdiven veya yokuş inip çıkma sırasında
kuadriseps kasının ani gevşemesi ile
dizde boşalma hissi olur. Çapraz bağ veya
menisküs patolojilerdeki boşalma dönme
hareketlerinde olurken, bunda tek planlı
hareket sırasında boşalma görülür, ana
sebep kuadrisep-hamstring kaslarının
nöromüsküler kontrol dengesinin bir
sebepe bağlı olarak kaybedilmesidir.
• Kilitlenme : Kilitlenme şikayeti patella
veya troklear bölgedeki kıkırdak
bozukluklarına bağlı olabilir ve genelde bu
his daha çok takılma şeklinde kendini belli
eder.
• Şişlik : Kıkırdak lezyonlarına bağlı olarak
dizde aralıklarla şişlikler oluşabilir.
Ön diz ağrısı nedenleri;
Retinaküler ağrı : Patellofemoral dizilim
bozukluğu olan hastalar genelde ön
diz ağrısından şikâyet ederler. Yapılan
artroskopik değerlendirmelerde görülen
eklem yüzeyi kıkırdak sorunları önceleri
ağrıyı açıklamakta kullanılsa da, daha
sonra kıkırdak lezyonları ile ağrı arasında
bir bağlantı olmadığı araştırıcılar
tarafından ortaya konmuştur.
Sinovial plika : Dizin iç tarafında medialde
parapatellar bölgedeki plika ön diz ağrısı
sebebi olabilir. Germe ve lokal tedavilere
cevap verse de semptomatik plikanın
kesin tedavisi artroskopik eksizyondur.
Şikâyetlere sebep veren plikanın daha
önemli başka bir sorunun göstergesi
olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Kalın ve meniskoid görünümde olan ve
dizi bükme ve düzeltme sırasında uyluk
kemiğinin eklem yüzeyinde bozulmaya
sebep olan bir plikanın çıkartılması
gerektiği, diğerlerinin ise cerrahi dışı
yöntemlerle tedavi edilmesi gerekir.
Patellar tendinit ( koşucu dizi) : Patellanın
(diz kapağı kemiği) alt ucunda patellar
tendonda hassasiyet özellikle zıplamayı
gerektiren sporlarda sık görülür. Cerrahi
dışındaki tedavi bazen yetersiz kalabilir.
Cerrahi dışı tedavide egzersiz programı
modifikasyonu, iğne ile mekanik yolla
revaskülarizasyon ve hidrokortizon
iontoforezi etkili olabilir. Kuadriseps
germeleri ve egzersizleri faydalıdır.
Tekrarlayan tendon içi enjeksiyonlardan
kaçınılmalıdır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Prepatellar bursitler
Semptomları benzemekle birlikte diz
üzeri çömelerek iş yapan kişilerde olur ve
diz kapağı önü şiş görünümdedir. Akut
dönemde şiş, ağrılı ve kızarık olabilir.
Dizlik, aktivite modifikasyonu, NSAI veya
steroid enjeksiyonuna cevap vermeyen
tekrarlayan bursitlerde cerrahi eksizyon
düşünülmelidir.
ile dizin içinde diz kapağının altındaki
bölgedeki yağ dokusu zedelenebilir.
Özellikle dizin aşırı düzleşmesine neden
olan durumlardaki dizlerde sık görülür.
Parmakla üzerine bastırdığımızda oluşan
hassasiyete bazı durumlarda sertlik eşlik
edebilir. Tedavide germe egzersizleri,
kortikosteroid enjeksiyonu ve artroskopik
eksizyon kullanılmaktadır.
Retropatellar Bursitler
Tibial tüberkül ile patellar tendon arası
bursanın inflamasyonu diz ekstansiyonda
ve kuadriseps gevşek iken bu bölgedeki
hassasiyet ile belirlenir, kuadriseps
kasılı konumda ise tendon bursanın
palpasyonunu engeller. Kortikosteroid
enjeksiyonu veya konservatif takip
tedavinin başlıca ilkelerini oluşturur.
Pes Anserinus Bursiti
Her ne kadar daha çok dizin iç tarafındaki
kompartman problemleri ile karışsa da
ağrısı öne yayılabilir. Esas problem dizin ön
iç tarafında şişlik ve basmakla ağrıdır.
Fat Pad Sendromu
Doğrudan meydana gelen travmalar
Dikkatli bir fizik muayene ile tanı
konması gerekirse ileri tetkiklere gidilmesi
uygundur.
Çapraz Bağ Problemleri
Çapraz bağ lezyonlarında kuadriseps
zayıflığı, dizin bükülü kullanılması
ve rotasyonel instabilite sebebi ile ön
diz ağrısı oluşabilir. Patolojik ön-arka
translasyon, patellofemoral sürtünmeyi
arttırır ve ön diz ağrısını provoke eder. Ön
çapraz bağ yırtıkları ve ameliyatları sonrası
uygulanan erken hareket patellofemoral
dejenerasyonu azaltır ve ağrı riskini sıfırlar.
Koşucu Dizi
(iliotibial band sendromu)
Aşırı kullanmaya bağlı olabilecek
irritasyonlarda patellofemoral eklem
de etkilenebilir. Özellikle hafif dizilim
bozukluğu olan kişilerde daha sık görülür.
Tıbbi tedaviye iyi cevap verir.
Menisküs Problemleri
Bazı menisküs patolojisi olan hastaların
ağrı kaynağı sorulduğunda dizin ön
kısmını gösterdikleri unutulmamalıdır.
Yansıyan Ağrılar
Kalça, sakroiliak eklem ve omurga
sorunları da dize yansıyan ağrıya sebep
olabilir.
25
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İşitme Cihazları
İşitmenin tamamen kaybolduğu durumlarda
işitme cihazı fayda vermez.
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
İşitme cihazları nasıl çalışır?
İşitme cihazının başlıca 3 parçası
bulunmaktadır.
• Mikrofon : Dışarıdan aldığı ses enerjisini
elektriksel sinyale çeviren kısımdır.
• Amplifikatör : Mikrofonun oluşturduğu
elektriksel sinyalin şiddetini işitme kaybına
göre ayarlayarak arttıran kısımdır.
• Hoparlör : Şiddeti yükseltilen elektriksel
sinyali ses enerjisine dönüştürür.
İşitme cihazı, işitme kaybı
yaşayan kişilerin mevcut
duyma yeteneğini
yükseltmek için, dışarıdan
gelen sesleri, gürültüyü
bastırıp konuşma seviyesini
yükselterek kulağın
duymasına yardımcı olan
elektronik aletlerdir.
Başlıca kulak seviyesinde kullanılanlar ve
gövdeye bağlı olanlar olmak üzere iki gruba
ayrılırlar. Kulak seviyesindeki cihazlar kemik
yolu ile iletim sağlayan cihazlar ve hava yolu
ile iletim sağlayan cihazlar olarak iki tip olup
hava yolu cihazlar kulak arkası, kulak içi ya
da kulak kanalı içi olarak üç farklı tipte
kullanılmaktadır. Vücut tipi cihazlar genel
olarak ses şiddetini daha fazla artırma
özelliğine sahip olup ileri derecedeki işitme
kayıplarında tercih edilmektedir.
26
Kulak Arkası İşitme Cihazları
Kanaliçi işitme cihazları : Her iki kulağa aynı
anda uygulanan cihazlara bi-aural işitme
cihazları denir. Her iki kulakta cihaz
kullanmanın tek kulakta kullanıma göre
başlıca avantajları:
• Sesin her iki kulakta ayni şiddette
duyulduğu dengeli işitme sağlamaları
• Sesin geliş yönünü algılamayı sağlamaları
• Gürültülü ortamda sesi anlama oranını
artırmaları
• Sesin şiddetini daha fazla artırma
kapasitesidir.
İşitme Cihazı Çeşitleri :
İşitme cihazları genel olarak analog ve dijital
olmak üzere 2’ye ayrılmaktadır. Dijital işitme
cihazları teknolojik olarak daha
avantajlıdırlar. İşitme cihazları takılan yere
göre de kulak arkası, kulak içi, kanal içi,
gözlük tipi, cep tipi gibi çeşitlere ayrılırlar.
Kulak arkasındaki kemik içine bir ameliyatla
yerleştirilerek kullanılan (Koklear implant)
işitme cihazları da vardır.
İşitme cihazı kişinin işitme kaybının
derecesine ve tipine göre farklılık
göstermektedir. İşitme testi (odyometri)
yapıldıktan sonra Kulak Burun Boğaz K.B.B.
Uzman Doktorunuzun gerekli gördüğü
durumda, işitme merkezlerine giderek uygun
olan işitme cihazının, işitme uzmanı
(odyometrist - odyolog) tarafından
kulağınıza işitme cihazlarının denemesi ve
uygulaması yapılacaktır.
İşitme cihazı hangi durumlarda kullanılır?
Kişide mevcut işitme kaybının ilaç veya
ameliyatla düzelme ihtimalinin olmadığı ya
da düzelme ihtimali olsa bile özellikle
ameliyatların riskli bulunması durumunda
işitme cihazı kullanılır. Genellikle iç kulakla
ilgili (sensörinöral - sinirsel) işitme
kayıplarında kullanılır, ancak bazen orta
kulak problemlerinde de kullanılırlar.
İşitme cihazını hangi kulağa
takmak gerekir?
Sadece bir kulakta işitme kaybı olduğu
durumlarda zaten o kulağa işitme cihazı
takılması gerekir. Ancak 2 kulak birden işitme
kaybı yaşıyorsa cihazın hangi kulağa
takılacağına duyulan sesi anlama yüzdesine
bakarak karar verilir. Ancak tek taraflı
işitmenin arttırılması sesin yönünün ayırt
edilmesi açısından zararı olabilir. O nedenle
her iki kulağa cihaz takılması daha faydalıdır.
İşitme cihazı nasıl seçilir?
İşitme cihazına karar verirken, işitme
kaybının türüne ve kullanacak kişiye göre
belirli ölçütler göz önünde tutulur. İşitme
kaybının derecesi, işitme kaybının hangi
frekanslarda olduğu, konuşmayı anlama
derecesi, kulaktaki hastalığın ne olduğu ve
hastanın tercihi önemlidir.
İşitme Cihazlarının Ortak Özellikleri:
• İşitme cihazları, işitme kayıplı kulağa
normale çok yakın (CD) kalitesinde bir ses iletir.
• İşitme cihazları az veya çok ileri derecede
işitme kaybı olanlar içinde uygun bir cihazdır.
• Dışarıdan gelen sesleri işitme kayıplı olan
kulağın ihtiyacı olan ses seviyelerine göre,
saniyede yaklaşık 40 milyon aritmetik
hesaplama ile işlem yaparak, kulağın ihtiyacı
olan sesleri kulağa iletir.
• Bu özelliği sayesinde, konuşma ve gürültüyü
ayırarak kullanıcının gürültülü mekânlardaki
konuşmaları ön plana çıkartır ve anlamayı
kolaylaştırır.
• Kanal içi işitme cihazları pil dâhil 1,5–2 gramdır.
• İşitme cihazlarının içinde 83000 transistorden
oluşan bir mikroçip mevcuttur.
• İşitme cihazının tasarımı sayesinde telefon
ve cep telefonu ile rahat konuşulabilir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İşitme kaybının tipi ve derecesi cihazdan
görülen faydayı etkilemektedir. İşitme kaybı
olan kişilerde işitme seviyesinde azalmanın
yani sıra işitmeyi anlama kapasitesinde de
azalma oluşur. İletim tipi kaybı olan
hastalarda işitmeyi anlama yeteneği
azalmaz ve bu grup hastalar cihazdan azami
fayda görürler. Sinir tipi kaybı olan kişilerde
anlama kapasitesi de azaldığı için sesler
cihazla yükseltilerek duyurulsa bile işitileni
anlamak her zaman mümkün olmayabilir.
İşitme Cihazı Kulağı Tembelleştirir mi?
İşitme cihazlarının kulağı tembelleştirmesi ya
da mevcut hastalığın ilerlemesine sebep
olması gibi bir durum söz konusu değildir.
İşitme cihazı kullanıldığı süre içerisinde ise
anlamada yarar sağladığı ve iç saçlı hücreleri
aktive ettiği saptanmıştır.
İşitme Cihazına Alışmak İçin Ne Yapacağım?
İşitme cihazına alışma kullanıcının yaşına,
işitme kaybının derecesine, süresine ve işitme
cihazını kabullenme isteğine bağlı olarak
kişiden kişiye değişir. Cihaza alışma pratik,
sabır ve zaman ister, fakat sonuç olumludur.
Bu alışma süresinde hasta rahatsız olursa
cihazı çıkarıp 1–2 saat ara vermelidir. Her
gün bir gün öncekinden biraz daha fazla
süreyle işitme cihazını kullanılması önerilir.
İşitme cihazına tam olarak alışmak için 1–1,5
ay yeterlidir.
Unutulmaması gereken işitme cihazı sadece
konuşmayı değil, çevredeki tüm sesleri
hastaya duyuracaktır. Zaman içinde
unutulmuş olan bu sesler ilk günlerde hastayı
rahatsız edebilir. Alışma sürecinde genel
olarak şunlara dikkat edilebilir:
seslere alışılmaya çalışılmalı
• Hasta duyduğu sesin kaynağını bulmaya,
anlamaya çalışmalı (trafik sesi mi?, süpürge
sesi mi? Kapı sesi mi?)
• Hastaya televizyondan haberleri izleyip
takip etmesi önerilir.
1. Hafta:
2. Haftadan sonra:
• Hasta işitme cihazını günde en az 5 saat
takabilir.
• 3–4 kişilik konuşma gruplarında işitme
cihazını kullanmaya başlayabilir.
• Hastadan ayırt etmekte zorlandığı
kelimelerin listesi istenir (örneğin HastanePostane, Taş-Yaş, Kuş-Koş gibi). Hastadan bu
listeyi bir yakınına okutması (ilk önce
dudaklara bakarak daha sonra gözlerini
kapatarak) ve tekrar etmesi istenir.
• Artık dışarı çıkıp tabiattaki sesleri
dinlemelidir.
• Hastadan konuşmalar sırasında
anlamadığı bir şey olursa, karşıdaki kişiden
söylediği kelimeyi tekrarlamasını istenir.
• İkinci haftada artık işitme cihazı tiyatro,
sinema, kahvehane gibi kalabalık
ortamlarda kullanabilir.
• Hasta kalabalık ortamlarda mümkün
olduğunca bir kişiyle konuşmaya çalışmalıdır.
• Artık hasta işitme cihazını daimi takabilir.
• İşitme cihazı ilk bir hafta sadece evde
kullanılmalı.
• İşitme cihazını takıp, rahat duyulabilecek
şekilde ayarlanmalı.
• Evde dolaşıp, değişik sesler dinlenmeli
(Gazete hışırtısı, hapşırma, öksürme, saat,
telefon zili, kapı sesi gibi)
• Kullanıcı kendini sinirli veya yorgun
hissederse işitme cihazını kapatıp kullanıma
ara vermeli. Bir müddet sonra işitme cihazı
tekrar takılmalı.
• Kullanıcı yüksek sesle gazete veya kitap
okuyup kendi sesini kontrol etmeli.
• Sadece bir kişi ile konuşup, konuşanın
yüzüne bakarak ve sonra da bakmadan
konuşulanı anlamaya çalışılmalı.
(başlangıçta konuşan kişinin yüzüne bakmak
dudak hareketlerini takip etmek anlamayı
kolaylaştırır.)
• Evde günlük işler yapılırken işitme cihazı
takılıp, değişik sesler dinlenmeli (kapı
çarpması, su kaynaması, çamaşır makinesi,
elektrikli süpürge, sokak gürültüsü gibi) ve bu
27
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Okul Çağında Beslenme
kazanmaktadır. Bu dönemde sağlıklı
beslenme sağlanamazsa büyümede
yavaşlama görülür ve çeşitli sağlık
sorunlarına zemin hazırlanır.
Bu dönemde besin alımında bazı güçlükler
yaşanabilir. Bunu çok iyi ayarlamak ailelere
ve öğretmenlere düşmektedir. Bu dönemdeki
güçlükleri şöyle sıralayabiliriz.
• Okula gidiş geliş zamanları iyi
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Okul çağı, çocuğun çevresi ile
iletişiminin arttığı, birçok
alışkanlığın kazanıldığı ve
ailesinden ilk kez ciddi bir
şekilde ayrıldığı bir
dönemdir. Bu çağda eğitim
ve çevresel faktörler çocuğun
ruhsal gelişimini etkilerken,
sağlıklı büyüme ve gelişme
de sağlıklı bir beslenme ile
desteklenmelidir.
Hızlı büyüme ve gelişmenin başladığı, fiziksel
aktivitenin de arttığı ilkokul çağında (6-12
yaş arası) çocukların beslenmesi, aile ve okul
yönetimi işbirliği ile düzenlenmeli ve
yönlendirilmelidir. Süt çocukluğunun
dönemi olarak kabul ettiğimiz yaşamın ilk
yılında beslenme büyümenin başlıca
belirleyicisi iken, oyun ve okul çocukluğu
dönemlerindeki beslenme, sağlıklı beslenme
alışkanlıklarının kazanılması ve erişkin yaşta
etkileri çıkacak olan çeşitli sağlık
sorunlarının önlenmesi açısından önem
ayarlanamadığı için çocuğun özellikle
kahvaltı yapması güçleşebilir.
• Okulda kalma süresi uzun olabilir ve çocuk
uzun süre aç kalmak zorunda kalabilir.
• Öğle vakti eve gelememe durumunda
çocuklar kantinden besleyici değeri az kalori
değeri yüksek besinlere yönelebilir. Ya da
çocuk besin bulamazsa yeterli kalori
alamayabilir.
• Çocuk evinde yeterli beslenebilme olanağı
sağlamayabilir.
• Çocuğun fiziksel aktivitesi az ya da çok
olabilir. Okulda hazırlanan beslenme planı
çocuğa yeterli ve dengeli besin maddesi
sağlamayabilir.
• Çocuk okul öncesi dönemde yeterli ve
dengeli beslenme alışkanlığı kazanmamış
olabilir.
Okul çağı çocukların beslenmesinde iki
önemli amaç bulunmaktadır. Birincisi;
öğrenme çağındaki çocuğa temel beslenme
bilgilerini ve beslenme ile sağlık arasındaki
ilişkileri öğretmek, sağlıklı olabilmek için
yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığını
kazandırabilmek.
İkincisi ise; eldeki mevcut olanakları en iyi
şekilde kullanarak okul çocuğunun yeterli ve
dengeli beslenmesini sağlamaktır.
Bu amaçlara ulaşmak için şu önlemleri almak
gerekmektedir:
• Çocuklara çalışma, yemek yeme, oyun
oynama, uyuma gibi işler için zamanını
dengeli kullanma alışkanlığını bu dönemde
kazanabilir. Bu alışkanlığı kazandırma
çocukların kahvaltı yapmama gibi temel
yapılması gereken beslenme görevini
aksatmamayı sağlar.
• Okulda çocuklara uzun kalma süresinde ara
kahvaltı ile beslenme değeri yüksek öğün
verilebilir ve tüketmesi için zaman
sağlanabilir.
• Okuldan öğle yemeği için evine gitmeyen
çocuklara eksik besin alımını engelleyecek iyi
bir menü okul yönetimi tarafından beslenme
uzmanı kontrolünde planlanabilir veya
28
beslenme çantası hazırlanarak çocuğun
yanına besin alması sağlanabilir.
• Günlük yaşam aktivitelerinde yaşlarına,
fiziksel aktiviteleri ve vücut cüsselerine göre
ne kadar besin almasının gerektiği eğitimler
vererek anlatılabilir.
• Çocuğun anlayabileceği, bulabileceği,
“nasıl sağlıklı besin seçilir” konusunda
öğretmen, aile ve çocuk eğitilmeli, yetersiz ve
dengesiz beslenen bireylerde görülen
sorunlar anlatılabilir.
• Okul kantinleri, çevrede besin ve içecek
satışı yapan yerler denetlenebilir. Kantinlere
meyve, ayran ve sağlıklı sandviçlerin
satılması sağlanabilir.
Günün ilk öğünü olan kahvaltı, her birey için
olduğu gibi çocuklar için de en önemli
öğündür. Sabah oluşan açlık, öğrenme
üzerinde olumsuz etkilere sebep olmakta,
konsantrasyon, problem çözme, okuma,
yazma, aritmetik gibi temel öğrenme
becerilerinde azalma ve güçleşmeye yol
açmaktadır. Kahvaltı alışkanlığı olmayan
çocuklarda performanslarında düşüklük ve
yorgunluk hissi görülebilir. Düzenli kahvaltı
yapmak; öğrenme, dikkat, verimlilik,
yaratıcılık, gücünde artışa neden olmakta ve
fiziksel dayanıklılığı olumlu etkilemektedir. Bu
nedenle her çocuğun düzenli bir şekilde
kahvaltı yapması sağlanmalı ve buna uygun
koşullar yaratılmalıdır.
Kahvaltıda çeşitlilik birinci önem verilecek
kural olmalıdır. Değişik renkte sebzeler
(havuç dilimi, domates, maydanoz, salatalık,
taze nane vb.) taze kuru meyveler (elma,
muz, armut dilimleri veya kuru kayısı, kuru
incir, kuru üzüm vb.), süt ve süt ürünleri (az
yağlı peynir çeşitleri, az yağlı süt), yumurta,
tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği, kepekli
ekmek güne iyi bir başlangıç olacaktır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kahvaltı Yapmayı Kolaylaştıracak Öneriler
Erken saatlerde aç hissetmemek yerine güne
taze sıkılmış bir meyve suyu veya sütle
başlayabilir, ilerleyen saatlerde acıktığınızda
besleyici bir ara kahvaltı çocuğunuza
verebilirsiniz. Evinizden hazırladığınız kepekli
ekmek arasına peynirli sandviç gibi...
Vaktin olmadığından şikâyet etmek yerine
kahvaltıda yenilecek besinleri bir gece
önceden hazırlayabilir veya hazırlanması
kolay besinleri evinizde bulundurabilirsiniz.
En güzel örneği sütle hazırlanabilecek
vitamin ve minerallerden zengin kahvaltılık
tahıl gevrekleridir.
Kahvaltı yapmayı alışkanlık haline
getirdiğinizde göreceksiniz ertesi gün hemen
hemen aynı saatlerde çocuğunuz acıkacak ve
kahvaltı yapmayı kendisi isteyecektir. Düzenli
kahvaltı yapmak için erken uyumak en iyi
yöntemdir. Bu sayede bir gece önceden
hazırlamaz, daha rahatça kahvaltı yapma
olanağı yaratırsınız.
Eğer geleneksel alışılmış kahvaltılardan
çocuğunuz hoşlanmıyor ise kahvaltıyı
atlamak yerine çorba, onun sevdiği
besinlerden oluşturulacak karışımlarla zevkli
bir kahvaltı oluşturabilirsiniz.
Vücudumuz için gerekli olan 40 civarındaki
Okul Çağı Çocukları İçin Örnek Menü
Sabah Kahvaltı
• 1 bardak süt
• Ekmek
• Beyaz peynir
• Yumurta
• Bal ya da reçel
• Domates salatalık
Ara Öğün
• Meyve suyu
• Ev yapımı sebzeli börek
Öğle Yemeği
• 1 kase çorba
• Etli sebze yemeği
• Pilav ya da makarna
• Yoğurt veya cacık
Ara Öğün
• Taze meyve - bisküvi
Akşam Yemeği
• Balık, tavuk ya da et yemeği
• Salata
• Tatlı ya da meyve
Ara Öğün
• Taze meyve - süt
besin öğesini sağlayan tek bir besin
bulunmamaktadır. Bu besin öğelerini
sağlamak için 5 temel besin grubu olan tahıl
grubu, sebze-meyve grubu, süt yoğurt grubu,
et - kuru baklagil - yumurta grubu ve yağ
grubunun çocuklarda yeterli miktarda ve eşit
olmasını sağlamalıyız. Bu nedenle sağlıklı
çocuklar için beslenmede 10 kural çocukların
büyüme gelişmelerine yardımcı olacaktır.
• Düzenli fiziksel aktivite yaptırın
• Daha fazla sebze ve meyve tükettirin
• Tam taneli tahıllar tükettirin
• Az yağlı besinleri tercih etmelerine özen
gösterin
• Güvenli şeker ve tuz alımını sağlayın
• Kalsiyum gereksinimlerini karşılayın
• Et, tavuk, balık, kuru baklagil ve kuru yemiş
grubu gibi kaliteli proteinlere yer verin
• Folik asitten zengin besinleri tüketin
lif(posa)zengin beslenin
• Fast-food beslenmeden kalp-damar
hastalıklarının oluşum riskini hızlandırdığı
için uzak durulmalıdır.
şişmanlama korkusu ve kilo kontrolü yapma
bahanesi ile yetersiz beslenmektedir. Öğün
atlanınca fast-foodlar devreye girmektedir.
Aile kahvaltının önemini çocuğa anlatırken;
Yanlış Beslenmeye Bağlı Gelişen
Komplikasyonlar
• Fast food ve abur cuburla beslenme
alışkanlığı : Günümüzde yaşantımıza bu tip
beslenme alışkanlığı hızlı yaşam temposu
sebebi ile doğmuş ve sonrada bir endüstri ve
yaşam tarzı haline gelmiştir. Ülkemizde
ilkokul yıllarına kadar bu tip beslenme
inmiştir. Bu tür beslenme yüksek enerjili ve
besleyici değeri olmayan bir beslenme
biçimidir ve kalorinin %40-50’si yağlardan
gelir. Bu tür yiyeceklerde vitamin A düzeyi ve
kalsiyumu düşük ve tuz oranı (sodyumu)
yüksektir. Bu tür gıdalarla beslenenler
hipertansiyon, şişmanlık, gastroözefagial
reflü hastalığı, inflamatuvar barsak hastalığı
ve vitamin-mineral eksikliği problemlerinin
karşımıza çıkacağını unutmamamız gerekir.
kahvaltının ileriki yılları da olumlu
etkileyecek alışkanlık olduğun, güne iyi
başlangıç yapmanın iyi bir sırrı olduğu
belirtilmeli, kilo kontrolünde bile
atlanmaması gereken bir öğün olduğu
anlatılmalıdır.
Okul çağı öğrencilerinde karşımıza çıkan
diğer problem öğün atlanmasıdır. En çok
sabah kahvaltısı atlanmaktadır. Okula
yetişme telaşı, yetersiz zaman gibi mazeretler
ile bu öğün atlanmaktadır. Ayrıca kız
çocukları arkadaşlarından etkilenerek
• Obezite : Genetik ve çevresel faktörlerin rol
oynadığı şişmanlık bazen çocukluk ve
ergenlik çağında önemli sorun olmaktadır.
Aşırı yeme alışkanlığı bazen ailesel kaynaklı
bir sorunla ilgili de olabilir.
29
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Tansiyon, ateroskleroz, şeker hastalığı ve kalp
hastalarının görülüş sıklığı şişman olanlarda
artar. Uygunsuz beslenme alışkanlığı ve
sedanter yaşamda çevresel faktörler olarak
obesitede rol alır. Televizyon ve bilgisayar
başında geçirilen zamanın artması ve
bunların karşısında yüksek enerjili ve düşük
besleyici değeri olan besinlerin alınması,
dersler sebebi ile çocukların evde işlere
yardım etmelerinin azalması, servis ile okula
kadar gitme, yürüme ve spor alışkanlıklarının
olmaması şişmanlığa davetiye hazırlar. Obez
çocuklar diğer çocuklar tarafından ‘’tembel,
çirkin ve aptal vb.’’ sıfatlarla tarif edilmiş
istenmeyen ve güvenilmeyen kişiler olarak
sınıflandırılmışlardır. Obez çocukların tıbbı,
diyet tedavisi gibi yaklaşımların yanında
psikiyatrik açıdan da desteklenmesi gerektiği
göz önünde bulundurulmalıdır. Obez
çocukları tedavi ederken diyet, egzersiz ve
aileyle beraber davranış tedavisi gerekmekte
tedavide ani kilo kayıplarından büyüme
geriliğine yol açacak kısıtlamalardan
kaçınılmalıdır.
• Hiperkolesterolemi ve ateroskleroz:
Aterosklerozun temelleri birçok çalışmada
gösterildiği gibi çocukluk çağında
atılmaktadır. Adolesan ve çocukluk çağında
yapılan çalışmalar diyetteki enerjinin
%30’unun yağlardan sağlanması gerektiği,
total yağ miktarının en fazla 1/3’ünün satüre
(doymuş yağlar) yağ asitlerinden oluşması ve
günlük kolesterol alımının 300 kaloriyi
geçmemesi gerektiği bildirilmiştir.
Çocuklarda hiperkolesterolemi tedavisinde
uygulamalarda dikkatli olunmalıdır. Düşük
yağ ve düşük kolesterollü besinleri önermek
30
bir bakıma kırmızı et, yumurta, ve süt gibi
besin değeri olan gıdalarda kısıtlama
demektir. Bu uygulama sırasında çocuklarda
vitamin ve mineral eksikliği ortaya çıkabilir.
Bunlar doğal yollardan diğer besinler ile
karşılanmaya çalışılmalıdır.
• Raşitizim : Hızlı büyüme sırasında D
vitamini sınırda olanlarda raşitizm
gelişebilmektedir.
yaş arasında ve erkek çocuklarda sık
görülmektedir. En sık 6 yaş civarında
görülmektedir. Kısa süren konsantrasyon
gücü, patlayıcı tarzdaki hareketler, aşırı
duyarlılık, baş ağrısı ve solunum sıkıntısı
gözlenen bulgulardır. Sebep olarak genetik,
besin alerjisi, ailenin karşı tutumları ve
hamilelikte sigara içimi bulunmaktadır. Bu
durum yağ asidi bozuklukları ve
karbonhidrat bozuklukları ile ilişkili olabilir.
• Anemi (kansızlık) : Düşük sosyoekonomik
düzeyden gelen çocuklar dengesiz ve yetersiz
beslendiklerinden anemi sık görülür. Ailenin
kırmızı et tüketememesi veya çocuğun bu
yiyeceği tüketmemesi anemiye zemin
hazırlar. Bazı çocuklar ise az miktarda yeşil
sebze ve meyve tüketmeleri sonucu alınan C
vitamini azalır, sonuçta demirin emilimi için
önemli olan vitamin azalmış olur. Örneğin,
kırmızı eti sevmeyen okul çağındaki
çocuklara özendirici olarak ekmek arası
yeşillik ve köfte verilmelidir.
• Yemek yeme ile ilgili bozuklukları : Bu
bulgular en fazla adolesan yaşta bilinç
altında şekillendirdikleri kişilere özenmeleri,
mankenliğe ve film yıldızlarına özenme
sonucu anoreksiya nervosa ve bulimia
nervosa görülebilmektedir. Kendi kendine
kusturmalar, ishal yapıcı ilaçlarla dışkı
sayısını arttırma ve idrar söktürücü ilaç
kullanıp sık idrara gitme belirtileri konusunda
aileler iyi bir gözlemci olmalıdırlar.
• Diyet ile ilgili olarak davranış bozuklukları:
Hiperkinezi çocuklarda uzun süreli var olan
motor aktivite olarak göze çarpmaktadır.1-16
Bu bilgiler ışığında, süt çocukluğu ve oyun
çocukluğu döneminde olduğu gibi, çoğu kez
ihmale uğrayan okul çocuğu beslenmesine
de özen gösterilmesinin, çocukların standart
büyüme ve gelişmelerini sağlamanın yanı
sıra ileriki yıllarda sağlıklı beslenme
alışkanlıklarını sürdürmeleri ve ateroksleroz,
hiperkolesterolemi, tip II diyabet gibi
hastalıklardan korunmalarını sağlayacağı
unutulmamalıdır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bacak Varisleri
ilişkili doğuştan veya ailesel birtakım
problemlerin sonucudur. Bu primer varisler
genellikle büyük safenöz sistemin alt
kısımlarında gelişir.
Sekonder veya edinsel variköziteler venöz
kapakçıkların travma, derin ven trombozu
veya enflamasyon gibi nedenlerle
hasarlanması sonucu gelişir. Uzun süre
ayakta durma veya obezite (şişmanlık) tüm
bacak varislerinin daha çok şikâyete neden
olmasını sağlar.
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı
Bacaklarda yüzeyel
toplardamarların düzensiz
bir biçimde uzayarak
büklümlü genişlemesi ve
kıvrımlar oluşturması “varis”
olarak adlandırılır.
Telenjiektazik, retiküler ve büyük
toplardamar varisleri olmak üzere 3 tip varis
bulunmaktadır. Telenjiektazik varisler, ciltte
yüzeyel yerleşim gösterirler. 0.1 mm veya
daha az çaptadırlar. Elle hissedilmezler. Mavi
veya kırmızı çizgisel renk değişiklikleri olarak
görülürler. Bölgesel olarak yıldız şekilli veya
örümcek ağına benzer yaygın çizgisel
oluşumlar olup tüm bacağı sarabilirler.
Retiküler varisler, ciltten hafif kabarık,
çapları 0.4 mm’ den küçük olan mavi-mor
renkli, elle zor hissedilebilen varislerdir.
Büyük toplardamar varisleri (safen ven
varisleri) büyük ve küçük safen venlerinin
seyirleri boyunca görülen büyük geniş
kıvrımlar oluşturan, elle ve gözle kolayca
fark edilebilen varislerdir. Bunlar 4 mm’ den
büyük çaplıdırlar. Cilt altında seyrettikleri
için genellikle derinin rengini değiştirmezler.
Damarın kendine ait yeşilimsi renginin
yansıması görülür.
Bacak varisleri yetişkin nüfusun %15-20’sini
etkiler. Kadınlarda erkeklere oranla 2-4 kat
daha fazla görülür. Ailesel geçiş oranı %50
den fazladır. 20-70 yaş arası kadınların %55’i
varislerden şikâyetçidir.
Varisler gelişim yollarına göre iki farklı
biçimde değerlendirilirler. Bunlar primer ve
sekonder olarak isimlendirilir.
Primer varisler damar duvarının
elastikiyetinin kaybı veya venöz
kapakçıkların yetersizliği veya yokluğu ile
Varis oluşumunu kolaylaştıran bazı faktörler
vardır. Uzun süre ayakta durmak, hamilelik,
şişmanlık, oturarak çalışmak, hareketsizlik,
yaşlılık, ilaç kullanımı (örnek: doğum kontrol
hapı). Bacak varisi bulunan hastaların en
yaygın şikâyeti, bacaklarının görüntüsünün
bozulması ve uzun süre ayakta durunca
ortaya çıkan bacak ağrısı ve bacaklarda
ağırlaşmadır. Yaygın görülen şikâyetler şu
şekilde sıralanabilir.
Ağrı : Bu ağrı tüm bacağı ve özellikle diz altı
bölgeyi etkileyen derin, künt ve bacağa
ağırlık hissi veren bir ağrıdır. Uzun süre
ayakta kalmakla artar ve bacağı yukarı
kaldırmakla azalır.
travma olduğunda büyük kanamalar olabilir.
Benzer şekilde belirginleşmiş bir damara olan
bir travma da aşırı kanamaya neden olabilir.
Varis için tedavi gerekir mi?
Varis tedavisinde amaç yaşam kalitesini
artırmak olmalıdır. Tedavilerde standardize
edilmiş bir yöntem yoktur. Her hasta için
tedavi kişiseldir ve o hastanın bacak yapısı,
cilt yapısı, varisin derecesi ve mevcut diğer
sağlık durumları gibi birçok parametre
değerlendirilerek karar verilir. Ancak şu hiçbir
zaman unutulmamalıdır ki varis tedavisinde
en önemli temel esaslar disiplin ve sabırdır.
Varis tedavisinde yapılan en büyük hata
tedavinin ertelenmesidir.
Ne tür tedaviler uygulanabilir?
İlaçlar : Varisin tedavisinde çok sayıda ilaç
kullanılmaktadır. İlaçların bir kısmını
kimyasal maddelerden elde edilirken bir
bölümü ise bitkisel özütlerden elde edilir.
Varis çorabı : Varis tedavisinde kullanılan
yöntemlerin büyük bir bölümünde tedaviye
ek olarak varis çorabı kullanılır. Varis
çorapları hastanın şikâyetlerinin ve
Kaşıntı : Bacak kaşınabilir ve sıcaklık, yanma
hissi ve bazen de zonklama olabilir. Genelde
variköz damarların üzerinde olur ve yaygın
bir his olmasa da bazen cilt değişiklikleri
olduğunda ayak bileğine sınırlı olabilir.
Ayak bileğinde şişme : Özellikle akşamları
ayak bileklerinde hafif veya orta dereceli
şişlikler belirir.
Gece krampları : Yaygın bir semptom
olmasına karşın variköz venler ile ilişkisi
ispatlanmamıştır.
Yüzeyel tromboflebitler : Yüzeyel varisli
damarların içinde kanın pıhtılaşması
(trombozu) üstünde bulunan cildin akut
inflamasyonuna neden olur. Kendiliğinden
oluşabileceği gibi hafif bir travma,
hareketsizlik veya uzun süreli yolculuklar
sonucu da oluşabilir. Gizli tümörler gibi diğer
nedenler de unutulmamalıdır. Akut dönemde
cilt kızarık, sıcak ve çok hassastır.
Ayak bileğinde cilt değişiklikleri. Bu
değişiklikler hafif hemosiderin
pigmentasyonundan variköz egzama,
lipodermatoskleroz ve açık yaraya kadar
değişebilir.
Kanama : Yüksek ayak bileği basınçlarının
olduğu durumlar da hassas cilde hafif bir
31
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ayakta kalmayın. Oturan birinin arada bir
ayağa kalması ve dolaşması gerekir. Günde
birçok kez bacakları yüksekte tutmak
yararlıdır. Ayrıca ayaklarınızla A harfi
yapacak gibi topukları uzaklaştırıp,
başparmakları birleştirin. Topukları birleştirip
parmakları uzaklaştırarak V harfi yapın.
Topuklarınız yerde kalsın, ayaklarınızın ön
kısmını yukarı kaldırın. Sonra ayaklarınızın
önü yerle temastayken topuklarınızı yukarı
kaldırın. Hareketlerin hepsini 10 ar kez
tekrarlayın.
hastalığının derecesine göre ihtiyaç duyulan
basınç aralıklarında kullanılır. Varis çorapları
bu faydalı etkilerini bağ dokusuna destek
olarak, doku basıncını yükselterek, filtrasyon
miktarını azaltarak, ödemi azaltıp ve
önleyerek, toplardamar tansiyonunu
baskılayarak, kapak yetersizliğini önleyerek,
diz altı kas gücünü artırarak, damarlardaki
kan akışını hızlandırarak ve lenf dolaşımını
destekleyerek gösterirler.
Lazer : Varisli damarların cerrahi tedavisine
alternatif olarak lazer enerjisi kullanılarak
kurutulmasıdır. Damar içi(EVLT) ve cilt
üzerinden olmak üzere iki şekilde yapılabilir.
Cilt üzerinden uygulanan tipi genellikle ince
retiküler varisler ve telenjiektazilerde
kullanılırken; damar içi uygulanan tipi daha
büyük varislerin tedavisinde kullanılır. Her
yöntemde olduğu gibi bazı yan etkiler
görülebilir. Diğer alternatif tedavi
yöntemlerine göre daha pahalıdır.
Skleroterapi : Damar içine enjektörle girilip ve
çeşitli büzüştürücü maddeler verilerek varisli
damarların söndürülmesidir. Uygulamasının
kolay olması nedeniyle popülaritesini her
zaman korumuş bir yöntemdir. Cerrahi
sonrası kalıntı varislerde ve kozmetik
amaçlarla 1mm den küçük olan lezyonlarda
artan oranlarda kullanılmaktadır.
Skleroterapi için günümüzde en çok
kullanılan ilaç Polidocanol dur. Değişik
konsantrasyonlarda bulunur ve uygulanacak
damara özel dozlarda kullanılır.
Termokoagülasyon (TC 3000):
Termokoagülasyon ince varislerin yok
edilmesini amaçlayan, her cilt tipinde
kullanılabilen bir yöntemdir. Herhangi bir
bölgede, her biçim ve renkteki ince varisler bu
yöntem ile tedavi edilebilir. Özellikle, çok küçük
çaplı ve varisler için uygundur. Cihaz, bir
jeneratör ve sadece damara enerji verilmesini
sağlayan çevredeki dokuya herhangi bir zarar
vermeyen tek kullanımlık izolasyonlu nikel
iğnelerden oluşur. Jeneratörün gücü optimum
enerji vererek nekroz riskini önlemektedir.
Nikel allerjisi olan kişilerde altın iğneler
kullanılır. TC işlemi sonrasında ince varislerin
anında yok olduğu görülür.
Termokoagülasyon nedeniyle cilt üzerinde
işlemi takiben takip eden dakikalarda küçük
32
bir kabarıklık ve kızarıklık oluşur. 1-2 günde
kabuklaşma oluşur ve 4 ila 6 hafta içinde
tamamen yok olur.
Avantajları : Komplikasyon görülmez,
kullanımı kolaydır, telenjiektazi ve ince
retiküler varisler anında yok olur, alerji
yapmaz, pigmentasyon (renk değişikliği)
olmaz, yanık olmaz yan etkisi yoktur, hasta
için rahattır ve bandaj gerektirmez. Her çeşit
telenjiektazi ve ince retiküler varis (yıldız ve
örümcek ağı görünümünde) üzerinde son
derece etkilidir. Güneşe çıkmaya izin verir ve
her cilt tipinde uygulanabilir. Seanslar 15
dakika sürer. Bir seans 250-500 palsa karşılık
gelir.
Soğuk suyla bacaklara duş yapmak : Cilde
uygulanan soğuk su ile venler büzülür ve kan
daha çabuk kalbe akar. Sabah ve akşam
bacaklara ayaklardan başlayıp yukarı doğru
soğuk su duşu uygulamak faydalıdır.
Bol giysileri tercih edin. Sıkı kemerler kan
akımını zorlaştırır. Külotlu çorapların da bel
kısmını sıkmaması gerekir. Ayakkabı
topukları 5 cm.den yüksek olmamalı.
Topuklar ne kadar yüksekse bacak kaslarının
pompalama işlevi o kadar zayıftır. Giydiğiniz
ayakkabıyı her gün değiştirin. Değişik
yükseklikteki topuklar kan pompasına uyarıcı
etki yapar.
Radyofrekans : Varisli damarların içine ciltten
ultrason eşliğinde girilerek radyo frekans
enerjisi ile söndürülmesidir. Lokal veya
bölgesel anestezi ile uygulanır. Radyo frekans
enerji damar duvarını ısıtarak kapanmasına
neden olur.
Cerrahi tedavi : Büyük ve küçük safenöz
sistemin varisleri uygun stripping ile ve
yetersiz kominikan venlerin bağlanması ile
tedavi edilebilir. En iyi cerrahi adayları aktif,
kilolu olmayan sağlıklı kişilerdir. Bazı hastalar
kozmetik nedenlerle varisli damarların
çıkarılmasını isteyebilirler. Bu hastalarda çok
küçük kesiklerle iz bırakmayacak şekilde varis
pakeleri çıkarılır. Varisin cerrahi tedavisinde
lezyonun derecesine göre
ayaktan(ambulatuar) veya tek gece
hastanede yatmayı gerektiren ameliyat
planlamaları yapılabilir
Varisten Korunmanın Yolları
Varis oluşumunda ve tedavinin seyrinde
günlük yaşantımızda aslında önemsiz gibi
gözüken bazı hareket ve yaşam tarzlarımızın
oldukça önemi vardır. Bu nedenle tedavinin
seyrini ve hastalığın ilerlemesini önlemek için
dikkat etmemiz gereken bazı konular vardır.
Bunları şu şekilde özetleyebiliriz.
Bol hareket : Her hareket yararlıdır. En iyisi
yürüme, yüzme, bisiklet, gibi sürekliliği olan
hareketlerdir. Aniden durma ve sıçrama gibi
hareketlerle birlikte olan sporlar (futbol,
basketbol vb.) varis yönünden sakıncalıdır.
Bir saatten daha uzun süre oturmayın ya da
Doğru beslenme : Doğru beslenme vücuda
gerekli yapı maddelerini sağlar. Bağ
dokusunun dayanıklılık ve esnekliğini
sağlayan kollajen ve elastin liflerinin
azalması birçok organda yetmezliğe yol açar.
Bağ dokusu zayıflığı varis oluşumuna neden
olur. Doğru beslenme bağ dokusunu
güçlendirir ve aşırı kiloyu önler. Günde en
azından iki litre sıvı tüketilmelidir.
Venlere dışarıdan mekanik destek : Dıştan
destek görevi yapan külotlu çorapların iyi
kaliteli olanları hafif varislerde yarar sağlar.
Aşırı varis şikâyetlerin de ise sıkıca kavrayan
özel varis çorapları faydalıdır.
Sigara içilmemeli : Sigara ve oluşturduğu
serbest radikaller damar duvarına zarar
vererek damar hastalıklarının oluşmasını
çabuklaştırır.
Bitkisel maddeler : Bitkisel kaynaklı venleri
sıkılaştıran maddelerin (at kestanesi, gotu
kola, grape seed, bilberry, okserutin, diosmin)
pomat ve hapları yararlı olabilir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Saç Dökülmesi
yıkama, fırçalama, saça şekil verme
çalışmaları) dökülür. Bunun yerine yeni saç
çıkar. Günde ortalama 100 adet saç dökülür.
Yeni doğan bebekte ve hamilelikte görülen
saç dökülmeleri kısmen olağan saç
dökülmesi sayılabilir.
Uzm. Dr. A. Sait ÇAL
Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı
Saç dökülmesi hem
erkeklerde hem de kadınlarda
görülebilir. Erkeklerde daha
sık olarak görülen saç
dökülmesi, 50 yaşına kadar
erkeklerin %50’sini etkiler.
Saç dökülmesinin tedavisine
geçmeden önce, saç
dökülmesinin tipi mutlaka bir
uzman hekim tarafından
incelenmelidir. Zira bir çok
hastalık, bir çok hormonal,
metobolik ve besinsel etkiler
ile saç dökülmesi oluşabilir.
Bunlar ortadan
kaldırılmadan %100 tedavi
hiçbir zaman mümkün olmaz.
Saç dökülmesi ve seyrekleşmesi yaygın ve
bölgesel olarak karşımıza çıkar. Yaygın saç
dökülmesine neden olan hastalıklar
arasında özellikle; ateşli hastalıklar,
demir-protein-çinko eksikliği, tiroid
hastalıkları (tiroid bezinin az veya çok
çalışması durumlarında), gebelik, emzirme
dönemi, şeker hastalıkları, karaciğer ve
böbrek hastalıkları, anemi, zayıflama için
aşırı diyet yapma, kanser hastalıklarının
seyrinde bazı ilaçlar ve kimyasal madde
kullanımı, merkezi sinir sistem hastalıkları ve
de en önemlisi stres yer alır. Bunların dışında
bir de kadınlarda over kistleri, hormonal
bozukluklar ve andrenal tümörler saç
dökülmesine sebep olabilirler.
Yaygın saç seyrekleşmesi ve dökülmesinin
yanı sıra bazen bölgesel saç dökülmesi de
olabilir. En sık rastlanan bölgesel saç
dökülmesine örnek olarak alopesi areata,
bazı kozmetiklerin fazla kullanılması,
mantar hastalıkları,ve trikotillomani(sürekli
bir bölgeden saç koparılması) sayılabilir.
Ömrünü tamamlamış saç kendiliğinden
veya dış etkilerle (tarama, şampuanla
Erkek Tipi Saç Dökülmesi
Erkeklerdeki en yaygın saç dökülmesi tipidir.
Erkek tipi saç dökülmesinde başın tepe
kısmındaki ve şakaklardaki saçlar
cılızlaşmaya başlar. Zaman geçtikçe
şakaklardaki saçlar daha da geriler, sadece
başın ön kısmın ortasında saç kalır ve tepe
kısmında giderek daha da kelleşen bir bölge
ortaya çıkar.
Kadınlarda ise genetik özellikler, bilinçsiz
kozmetik kullanımı, yanlış saç bakım
yöntemleri, stres, mevsimsel dökülmeler gibi
sebeplerden dolayı saç köklerinde meydana
gelen tahribatlar saç tellerinde incelmeye,
saçların dökülmesine neden olur. Saç
dökülmesi, dökülmeye sebep olan etkenin
ortadan kaldırılmasıyla durdurulabilir.
Demir eksikliği veya başka sebeplerle
kansızlık (anemi), tiroit hastalıkları,
yumurtalıklara bağlı hormonel düzensizlikler
gibi sebepler genel olarak saçın dökülmesine
neden olabilir. Örneğin demir eksikliğine
bağlı bir kansızlıktan dolayı saç dökülmesi
problemi yaşıyorsanız, saçınıza herhangi bir
yağ ya da başka bir ürün sürerek bu problemi
çözemezsiniz, demir almanız, eksik demir
depolarınızı doldurmanız gerekmektedir.
Kronik stres faktörleri ve ailevi yatkınlık da
saç dökülmesinde önemli faktörlerdir.
Kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi
kalıtımın etkisi vardır fakat erkeklerde
görülen sıklıkta ortaya çıkmaz. Kalıtsal
faktörlerin etkisi ile ortaya çıkar ve “kadında
erkek tipi saç dökülmesi” olarak ifade edilen
tabloda saçlar zaman içinde giderek incelir,
tüysüzleşir ve bu incelme ile giderek alına
yakın tepe bölgesinde seyrelme başlar. Fön,
perma, boya gibi işlemlerde saçlar kopup,
kırılabilir. Zamanla cansız, kuru ve mat
görünmeye başlayabilirler. Buna rağmen saç
kökleri zarar görmez.
Kısmen eczanelerde de satılan bakım amaçlı
ürünler saçların daha parlak ve bazen de
daha hacimli görünmesini sağlayabilir ancak
eğer gerçek bir saç dökülmesi problemini
varsa bunu engelleyemezler. Çoğu insanı
sadece estetik bir kaygıya yönelten saç
dökülmesinin arkasında bazen bir hastalık
gizlenebildiği unutulmamalıdır. Saçlar
olağandışı bir şekilde dökülüyorsa tavsiyelere
kulak asılmamalı ve önce bir uzmanla
görüşmelidir.
Tedavi Yöntemleri
İlaçla tedavileri anlatmadan önce saç
dökülme nedenleri bölümünde anlattığımız
saç dökülme tiplerinden hangisinin mevcut
olduğunu tespit etmenin önemi bir defa daha
vurgulanmalıdır. Zira tedavi seçenekleri
nedene yönelik olmalıdır. Örneğin hipotroidi
varsa direk bu hastalığın tedavisi
yapılmalıdır.
Doğal Yöntemler
Çinko, sarımsak özü, Saw Palmetto, radıx
B6 Vitamini, balkabağı çekirdeği yağı, yeşil
çay (Camelia Sinensis)
Cerrahi Tedaviler
Kafa derisi gerdirme, kafa derisi esnetme /
çektirme flep ve makrogrefting yöntemi vb...
Cerrahi Olmayan Yöntemler
Varolan saça ekleme, deriye yapıştırma,
yapay saç telleri, saç seyrelmesini kamufule
eden kozmetik yöntemler, saç kesme stil, saçı
açık bir renge boyamak, peruk, protez ve
yapay saç gibi...
Beslenme tüm vücut sağlığımız için olduğu
gibi saçlarımız için de önem taşır.
Beslenmenin dengeli olması çok önemlidir.
Kilo verme kaygısı ile yapılan diyetler bazen
saçlarımıza zarar verebilmektedir. Hatta bazı
kadınlardaki sürekli saç dökülmesinin sebebi
dengesiz beslenmeleridir. Hiç yağ yememek,
çok düşük kalorili rejimler yapmak ya da
proteinden fakir beslenmek sonucunda saç
dökülmesi kaçınılmazdır.
33
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Probiyotiklerin Yararları
mide ve ince bağırsaklara yerleşmezler.
Besinlerle alındıktan sonra mide asidi ve safra
tuzlarından etkilenmeden kalın bağırsağa
kadar canlı bir şekilde kalabilirler.
Uzm. Dr. Seyfi KAMBEROĞLU
İç Hastalıkları Uzmanı
Probiyotik, “yaşam için”
anlamı taşıyan, Yunanca
kökenli bir kelimedir.
Probiyotikler, vücudu zararlı
mikroorganizmalardan
koruyan, sindirim sisteminin
düzenli çalışmasını sağlayan,
organizmamızla dost, canlı
bakteriler anlamına gelir.
Canlı mikroorganizma içeren
yiyeceklere de “probiyotik
yiyecekler” denir.
Probiyotiklerin yararları nelerdir?
Vücudumuzun “dost” bakterileri
probiyotikler; ishal ve bağırsak
enfeksiyonlarında, bağışıklık sisteminin
korunmasında; nezle, grip gibi kışın yaşanan
enfeksiyonların azaltılmasında, idrar yolları
enfeksiyonu gibi daha çok kadın ve
çocukların karşılaştıkları durumların
tedavisinde etkili olabilen kurtarıcılar gibidir.
Probiyotik nedir?
Probiyotiklerin, prebiyotiklerle
karıştırılmaması gerekir. Prebiyotikler,
probiyotik bakterilerin canlı kalabilmesi için
gerekli olan besinlerdir. İkisini bir arada
içeren yiyeceklere de “sinbiyotik besinler”
denir.
Anne karnında bulunan çocukların bağırsak
floralarında hiçbir mikrop bulunmaz.
Doğum anından itibaren anne sütü ile
beslenen çocukların florası genişler ve
probiyotik canlılar bağırsaklarına
yerleşmeye başlar. Bebeğin anne sütüne
devam etmesiyle bağırsak florasındaki
probiyotik korunmuş olur.
Yetişkin bireylerde probiyotikler kalın
bağırsaklara yerleşirler. Sindirim sistemine,
34
Probiyotik yiyecekler nelerdir?
Probiyotik besinler, doğal olarak
kendiliğinden probiyotik olanlar ve daha
sonradan probiyotik ürün haline getirilmişler
olarak iki gruba ayrılır. Doğal olarak
probiyotik olan ürünler; kefir, kımız, tempeh
gibi fermanteli süt ürünleri; turşu ve
salamuralar gibi bazı yiyeceklerdir. Dışarıdan
probiyotik mayaların eklenmesiyle probiyotik
olan yiyecekler de bebek mamaları, bazı
meyve suları, süt ürünleri ve bazı katkılı
yağlardır.
Bir yiyeceğin probiyotik yiyecek özelliği
taşıyabilmesi için, öncelikle canlı kalabilmesi,
yani, sindirim enzimlerinden, safra
tuzlarından etkilenmeden kalın bağırsağa
kadar canlı olarak ulaşabilmesi gerekir. İkinci
olarak güvenli olması, alınan yiyeceğin vücut
için zararlı herhangi bir etkisinin olmaması
gerekir. Verimli olması, yani probiyotik
etkisini gösterebilmesi gerekir.
Bu özellikleri bir arada bulundurmayan
yiyecekler, probiyotik özellik taşımaz. Örneğin
yoğurt, laktobasil türü bakterilerle elde edilir,
ancak içinde bulunan bu kültürler kalın
bağırsaklara kadar canlı kalmaz, bu nedenle
gerçek anlamda probiyotik değildir.
Probiyotik yiyeceklerin yararları nelerdir?
Probiyotik bakteriler, sindirim sistemi
üzerinde olumlu etkilidir. Bazı yiyeceklerin
sindirimini kolaylaştırır. Yine bağışıklık
sistemi üzerinde, deri enfeksiyonları ve bazı
kanser türlerinin önlenmesinde yararları
vardır. Probiyotikler ayrıca osteoporoz ,
menopoz gibi sıkıntılarda da faydalıdır.
Probiyotik bakteriler, dışarıdan gelen zararlı
bir bakteriyi bağırsak florasında tüketerek
veya onun bağırsakta emilmesini
engelleyerek ya da bağırsak florasının asit
ortamını değiştirerek, dışarıdan gelen zararlı
maddelerin orada çoğalmasını engeller.
Probiyotik yiyecekler hangi hastalıkların
tedavisinde kullanılabilir?
Probiyotik yiyecekler, özellikle ishal
tedavisinde çok önemlidir. Bağırsak
enfeksiyonlarının tedavisinde, bağışıklık
sisteminin korunması ve geliştirilmesinde;
nezle, grip gibi kışın yaşanan enfeksiyonların
azaltılmasında, idrar yolları enfeksiyonu gibi
daha çok kadın ve çocukların karşılaştıkları
durumların tedavisinde etkili olabilir.
Probiyotik, tek başına ilaç özelliği taşımadığı
için, hekimin verdiği tedaviyi alıp bunu besin
desteği olarak görmek gerekir.
Probiyotiklerin; diyabet, kalp hastalığı,
hipertansiyon, obezite gibi hastalıkların
önlenmesinde etkili olduğuna dair bazı
çalışmalar sürüyor. Koruyucu olduğuna ve
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
probiyotiğin birlikte alındığı yiyeceğin de
faydalı olduğuna dair çalışmalar var.
Probiyotik bakterilerin deri ve göz sağlığı
üzerinde, mide, bağırsak gibi kanser
türlerinin önlenmesinde etkili olduğu
biliniyor. Kolit hastalığı, kısa bağırsak
sendromunda da etkili probiyotikler.
Probiyotik besin seçiminde nelere
dikkat edilmeli?
İçerdiği canlı mikroorganizma sayısı
önemlidir. Bu tip ürünleri satın alırken son
kullanma tarihine dikkat etmek gerekir.
Çünkü son kullanma tarihinden sonra, canlı
kalabilen bakteri sayısı azalır. Bu da ürünün
probiyotik etki göstermesini engeller.
Probiyotik yiyecekler hangi
sıklıkta tüketilmeli?
Probiyotikler, yaşamın her döneminde
kullanılabilir. Sadece ihtiyaç olduğu durumda
kullanmak her zaman faydalı olmayabilir.
Probiyotikler ilaç değil, fonskiyonel
yiyeceklerdir. Düzenli kullanımda ancak
etkisini gösterir.
Hiç probiyotik tüketme alışkanlığınız yoksa,
ihtiyacınız olduğunda, en az üç hafta
yaşamınıza düzenli olarak probiyotik
koymak, günde bir porsiyon sütlü içecek
şeklinde ya da yiyecek şeklinde probiyotik
almak gerekir. Bağımlılık yapmaz, düzenli
olarak kullandığınızda gördüğünüz
faydalardan dolayı devamlı tüketmek
isteyebilirsiniz. Bunda bir sakınca yoktur,
fazla tüketilmesi de herhangi bir yan etkiye
yol açmaz. Günlük ihtiyacınız olan süt ve
türevi yiyecekler içinde düşünmelisiniz
probiyotikleri.
bebeklerde probiyotik içeren yoğurtlar
kullanılabilir. 1-3 yaş arası çocuklara turşu
(özellikle lahana turşusu) gibi tuzun yüksek
olduğu ürünleri vermemek gerekir. Süt ve
türevlerinden almalılar probiyotiği. Yaşlılar ile
şişmanlık, kalp hastalığı sorunları olanlar süt
ve türevlerinden olan probiyotikleri satın
alırken, yağı azaltılmış olanları tercih
etmeliler.
Kimler probiyotik yiyecekler tüketmeli?
Her yaş grubu tüketebilir. Bebekler, çocuklar,
ergenlik çağındaki gençler, gebe ve emzikli
kadınlar özellikle probiyotik tüketimine
dikkat etmeliler. Menopoz dönemindeki
kadınlar, enfeksiyon gibi bazı bağışıklık
sistemi hastalıklarını yaşayan kişiler düzenli
probiyotik kullanmalılar. Bir tek yoğun bakım
ünitesinde yatan, organ yetersizliği olan
hastalarda kullanılmaması önerilir.
Probiyotik ürün seçerken yaş, cinsiyet, boy,
kilo gibi özellikler önemlidir. 0-6 aylık
bebeklere probiyotik süt ya da yoğurt
vermenin imkânı yoktur, çünkü bebekler
bunu sindiremez. Ancak probiyotik eklenmiş
özellikte mamalar verilebilir. 6-12 aylık
Daha fazla probiyotik ihtiyacı, sindirim
sorunları yaşayan, sütte bulunan laktozu
sindiremeyen, dolayısıyla süt tükettiğinde
rahatsızlık çeken kişilerde olur. Bebekler ve
çocuklar, dışarıdan zararlı etkileri daha çok
alabileceklerinden, günde tükettikleri bir
porsiyon süt ürününün probiyotik özellikte
olmasına dikkat etmek gerekir.
35
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Serebral Palsi (Spastik Felç)
duramıyorsa veya 18 ayı geçip yürüyemiyorsa)
o çocuğun araştırılması gerekir. Her bin
doğumdan 2-4’ünde görülen bu hastalığın
tanısı konulduktan sonra hemen fizik tedavi
başlanır.
Fizik tedavi yapılmazsa kasılmalar olan kaslar
kısalır, eklemlerde kısıtlılıklar, fonksiyon ve
duruş bozuklukları gelişir. Sol bacağı serebral
daha çok zarar verebilirler (yara açılması ve
nasırlaşmalar gibi ).
Cihaz kullanan hastaların takibi çok
önemlidir. Bu hastalarda ortopedik cerrahi
olarak ise öncelikle gevşetme ve uzatmalar
yapılır. Bu ameliyatlarda değişik uzatma
teknikleri kullanılır (şekil 2). Kimi zaman ise
kasların bağlanma noktaları tendon
Op. Dr. Tevfik ÖNCAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Serebral palsi, halk arasında
spastik felç olarak bilinen bir
durumdur ve genellikle doğum
öncesinde, sırasında veya
sonrasında beyin
oksijenlenmesinin bozulması
nedeniyle ortaya çıkar.
Bu oksijenlenme bozukluğunun altta yatan
nedeni çoğu vakada tam olarak bilinemez.
Hastalık beyin fonksiyonlarını çeşitli
düzeylerde etkiler. Kimi hastalar sadece
fiziksel olarak etkilenirken, kimisi ise hem
fiziksel hem de zihinsel olarak etkilenirler.
Bazı hastalarda sadece bir kol veya bacakta
hafif bir tutulum olurken, bazılarında ise tüm
vücutta kontrol edilemeyen aşırı kasılmalar
oluşabilir.
Normalde bir çocuk 6 aylıkken oturur, 8
aylıkken ayakta durur, 12 aylıkken yürür. Eğer
bir çocukta bu sürelerin 1,5 katından fazla
süreler geçmesine rağmen bu aktiviteleri
başaramamışsa (Yani 9 ayı geçip
oturamıyorsa, 12 ayı geçip ayakta
Ameliyat Öncesi (Şekil 3a)
Ameliyat Sonrası (Şekil 3b)
palsiden etkilenmiş bir hastanın alt
ekstremitesinin tipik görünümü şekil 1 de
görülmektedir. Fizik tedaviye rağmen veya
yeterince etkin uygulanamamasından dolayı
bazen hastalarda cerrahi tedavi gerekebilir.
Uzatma (Şekil 2)
Fizyoterapist cerrahi gereklilik oluşunca bir
ortopedi uzmanına başvurmasını önerir.
Uzatma, gevşetme ve tendon transferi
ameliyatlarından sonra hastaya alçı uygulanır.
Serebral palsili hastalar ortopedi uzmanınca
muayene edilirken sakin bir ortamda yavaş bir
şekilde muayene edilmelidir, aksi takdirde
kasılma artacağından eklem hareket açıklığı
değerlendirilemez. Hastalar değerlendirilirken
cihazlı ve cihazsız olarak yürütülür ve cihazın
etkili olup olmadığı da değerlendirilir.
Unutulmamalıdır ki spastik olması gölgelese
de kaslar aslında zayıftır ve cerrahi işlemlerden
sonra daha da zayıflar. Alçıda bekleme süreci
de kasları zayıflatacaktır. 3-6 hafta alçıda
kaldıktan sonra alçı çıkarılır ve yoğun fizik
tedavi uygulanır.
Cihazlama bu hastalarda eklemleri
desteklemek, pozisyon ve şeklini düzeltmek,
fonksiyon ve hareketi desteklemek, şekil
bozukluklarını (deformiteleri) önlemek ve
düzeltmek amacıyla kullanılır. Bazen cihazlar
bu görevlerini yerine getiremez. Bazen ise
Alt Ekstremite (Şekil 1)
36
transferleri ile değiştirilir ve böylelikle eklemin
dengesi yeniden temin edilir. Şekil 3a ve 3b’de
ayakbileği ekleminin dengesi tendon transferi
ile sağlanmış bir hastanın ameliyat öncesi ve
sonrası fotoğrafları görülmektedir.
Serebral palsili hastaların yürüyebilmesi ve
hareketlerinin düzelmesi veya en azından
fonksiyonel hale gelebilmesi için uygulanması
gereken tedavi seçeneklerinin
değerlendirmesini ve planlamasını; en iyi
sonucu elde etmek için, mutlaka fizik tedavi ve
ortopedi bölümleri birlikte yapmalıdır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları
neden olduğu ateş, kas ve eklem ağrıları ile
kendini gösteren ve ölümcül olabilen bir
enfeksiyondur. Dolayısıyla bakteriyel üst
solunum yolu enfeksiyonlarını, nezleyi,
psödokrupu, larenjiti grip olarak tanımlamak
yanıltıcı olur.
Uzm. Dr. Zuhal DALKILIÇ EŞMEN
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Genel olarak ‘’soğuk
algınlığı’’ ya da ‘’gribal
enfeksiyon’’ olarak bilinen
hastalıkların tıp dilindeki adı “Üst Solunum Yolu
Enfeksiyonları”dır. Solunum
sisteminin boğaz,
bademcikler (tonsiller), geniz
(nazofarinks), burun, yutak
(farinks) ve gırtlak (larinks)
bölümlerinin bir ya da birden
fazlasında mikropların
bulaşması ile meydana gelen
hastalıklardır.
Üst solunum yolu enfeksiyonlarına soğuk
algınlığı denmesinin nedeni hava
sıcaklığının düşük olduğu kış aylarında daha
fazla görülmeleridir. Ancak bu hastalıkların
soğukla doğrudan bir ilişkileri yoktur ve yılın
12 ayında görülebilirler. Kış mevsiminde
güneş ışınlarının az gelmesi dolayısıyla
ultraviyole etkisinin az olması mikropların
çoğalmasını kolaylaştırır. Hava yoluyla
insandan insana bulaşan bu hastalıklar
soğuktan dolayı kapalı ve kalabalık
ortamlarda daha çok bulunduğumuz
mevsimlerde doğal olarak daha fazla
yayılma fırsatı bulurlar. Soğuk, tek başına
hastalık nedeni olmamakla birlikte
korunmasız olarak soğuğa maruz kalmak
vücut direncini düşürür ve solunum
yollarımızda bulunan mikropların harekete
geçerek enfeksiyon oluşturmasına zemin
hazırlar.
Üst solunum yolu enfeksiyonlarını insandan
insana öksürük, hapşırık yoluyla havadan,
bazen de yakın temas ve eşyalarla bulaşan
mikroplar meydana getirir. Hastalıkların
başlangıcında genellikle virüsler etkendir.
Hafif ateş, burun akıntısı,burun tıkanıklığı,
hapşırık, öksürük, bazen hırıltı ile ortaya
çıkar. İki-üç gün içinde bu enfeksiyona
bakteriler eklenir ve ateş yükselir. Ancak üst
solunum yolu enfeksiyonları bazen doğrudan
ateşli bakteriyel enfeksiyonlar şeklinde başlar.
Çocukların iştahları özellikle yüksek ateşli
durumlarda azalır. Şiddetli enfeksiyonlarda
belirtilere kusma da eklenebilir. Kusmalar
farinksin ya da bademciklerin tahrişine bağlı
olabileceği gibi öksürürken refleks olarak
ortaya çıkan öğürmeye de bağlı olabilir.
Hastalığın tanısı fizik muayene ile kolayca
konur. Ancak erken safhada enfeksiyonun
bakterilere mi, yoksa virüslere mi bağlı
olduğunu anlayabilmek için kan sayımı
gerekir. Özellikle burnun tıkalı olduğu
durumlarda üst solunum yolu enfeksiyonları
orta kulağa, sinüslere veya bronşlara
yayılarak akut otitis media, sinüzit yada
bronşite yol açabilirler.
Üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde
başlıca kriter ateşin varlığı ve derecesidir.
Çocuğun ateşi normal ya da 38 oC’nin altında
ise genel durumu iyiyse, iştahı normalse, bebek
hastalar güldürülebiliyorsa, daha büyük yaştaki
çocuklar kendini iyi hissediyorsa antibiyotik
tedavisi çoğunlukla gerekmez. Özellikle
balgamlı öksürüğü olan çocuklara bol sıvı
verilmesi , burun tıkanıklığı varsa tedavi
edilmesi yeterli olur. Ateşi 38 oC veya üzerinde
olan çocukların doktora muayene ettirilmesi
zorunludur. Yapılan klinik değerlendirmeler,
gerekiyorsa laboratuar tetkitleri ile hastalara
uygun tedavisi başlanır.Enfeksiyonun türüne
göre, (rinit, farenjit, tonsilit...) iyileşme süresi
değiştiğinden dolayı doktorun kontrolü
altında iyileşme tesbit edilene kadar tedaviye
devam edilmelidir.
Ciddi ya da tekrarlayan farenjit ve
tonsilitlerde ideal tedavi kültür-antibiyogram
sonucuna göre verilen antibiyotiklerdir.
Ancak ateşli hastalarda kültürün alınmasının
hemen ardından sonucu beklenmeden
tedaviye başlanmalı ve kültür sonucuna göre
devam edilmelidir.
Yüksek ateşle seyreden üst solunum yolu
enfeksiyonlarında ateşin kontrol altına
alınması önemlidir. 4 aylık ile 5 yaş arasındaki
çocuklarda özellikle ateşin ilk yükseldiği
saatlerde, 24 saat içinde ‘’Febril konvülziyon’’
denilen ateşli havale geçirilmesi riski vardır.
Ateş düşürücü ilaçların etkisi, verildiklerinden
yarım saat ile 1 saat sonra gelişir. Bu süre
içinde çocuklara mümkünse başı dahil ılık
duş, ya da koltuk altlarına ve kasıklarına
muslukla ıslatılmış bez veya pamuklarla
soğuk kompres yapılır. Karaciğere ve böbreğe
zararlı etkileri nedeniyle ateş düşürücü
ilaçları 6 saatten daha sık tekrarlayamıyoruz.
Bu durumda inatçı ateşlerde iki ayrı grup ateş
düşürücünün 3-4 er saat arayla dönüşümlü
verilmesi uygundur.
Yine karaciğer ve böbreklere zarar
verilmemesi amacıyla ateş düşürücüler 72
saatten fazla kesintisiz kullanılmaz. Ancak
tedavi başlangıcından 48 saat sonra çocuğun
hala yüksek ateşi varsa doktora kontrol
ettirilmesi gerekir.
Bu hastalıklar için aynı zamanda gribal
enfeksiyon tabiri kullanılmaktadır. ‘’Grip’’ tıp
dilinde ağrı demektir ve genel enfeksiyon
belirtilerinin içinde kas ve eklem ağrılarının
olması bu adla bilinmelerine neden
olmuştur. Ancak tıpta ‘’İnfluenza’’denilen
öldürücü Grip hastalığı influenza virüsünün
37
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Gözyaşı Kanalı Hastalıkları
kadar sondalama-probing- işlemi ile kapalı
olan kanal kısmının çelik bir tel yardımıyla
açılması gerekmektedir. Bu işlem geç kalan
vakalara da uygulanabilir. İşlemin başarı
oranı % 90’dır.
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU
Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı
Gözyaşı bezelerinde
salgılanan göz yaşımız;
burun köküne yakın
punktum denilen alt ve üst
kapakta birer adet bulunan
delikçiklerden, kanalikül
denilen kanal vasıtası ile
göz yaşı kesesine oradan da
burun içine akar.
Sistemin herhangi bir yerinde sorun
olduğunda gözümüzde yaşarma,
sulanma, çapaklanma ortaya çıkar.
Gözyaşı kanal sisteminde tıkanıklık
doğumdan itibaren olabileceği gibi erişkin
yaşlarda da ortaya çıkabilir.
Doğumdan İtibaren Kanal Tıkanıklıkları:
Bu tip kanal tıkanıklıkları, çoğunlukla 2
aydan sonra ortaya çıkar. Tıkanık olan göz
diğerine göre daha sulu ve çapaklıdır. Bu
tıkanıklıkların % 80’i 1 yaşına kadar
kendiliğinden düzelir. Bir yaşını geçmiş
ve şikayetleri geçmeyen hastalara 18 aya
Göz Yaşı Kanal Sistemi
38
Erişkinlerde Görülen Kanal Tıkanıklıkları:
Erişkinlerde görülen kanal tıkanıklıkları
kadınlarda erkeklere nazaran daha sıktır
ve çoğunlukla menopoz sonrası ortaya
çıkar.
Erişkin tıkanıklıkların nedenleri?
Göz yaşı kese divertikülü (bir nevi
yapışıklık), kese taşları, tümör, travma,
burun yada sinüs ameliyatları sayılabilir.
Erişkin kanal tıkanıklıkları akut ve kronik
olarak karşımıza çıkar. Akut olanda burun
köküne yakın göz kısmında şişlik ,kızarıklık,
ağrı ve cerahat görülür. Kronikleşmiş
olgularda göz yaşarması, daha ön
plandadır. Bu tip olgular zamanla akut
formlarla seyredebilir. Kronik olgularda
şişlik olmadan da burun kökü -kese
bölgesine- basmakla cerahat gelir.
Erişkin tip kanal tıkanıklıklarının tedavisi
cerrahidir. Tedavide sık kullanılan ve
başarısı % 95 seviyelerinde olan eksternal
yöntemdir. Bunun haricinde burun içindeninternal- ve laserle yapılan yöntemlerin
başarısı daha düşüktür. Ameliyat konfor
üstünlüğü açısından genel anestezi ile
daha çok tercih edilmektedir. Bunun
yanında lokal anestezi de kullanılmaktadır.
Ameliyat sonrası 1 hafta içinde normal
yaşantınıza kavuşabilirsiniz.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
su gibi ol!
Şimdi sen “su” olduğunu düşün.
Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar
çok, tükenmez…
İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister
çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister
nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı
dolduramazsın.
Yani seni dinlemeyenlere sesini
duyuramazsın…
Unutma; Daha çok bağırdığında daha çok
dinlenmezsin…
Gürültünün parçası olursun sadece!..
Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir.
Çünkü; “su nasılsa burada, lüzum yok ki suyu
kana kana içmeye” diye düşünürler…
Aynen, sesini sürekli duyanların seni
dinlemedikleri gibi!
Unutma; Ve suya benzediğini unutma. Su gibi
özel, su gibi güzel, su gibi faydalı, su gibi
lüzumlu ve su gibi bitmez-tükenmez
olduğunu da unutma.
kontrol ederek, vakit yaklaştığında, vapurun
kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de
fikrini bildireceğin kişinin “kıyıya
yanaşmasını” bekleyeceksin!..
Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi
de “kıyametler” koparıcı olabileceğini
unutma…
Unutma; Senin işin rahmet olmak, afet değil!
Vadiler varken önünde ve ovalar varken,
yayılabileceğin; Küçük ırmaklara
ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara
bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve
yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği
müddetçe. Yoksa hep duyulmayan,
dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun
seller, afetler gibi.
Demeyeceksin;
“Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur
da o saniyede gelmek zorunda!...
” Demeyeceksin; “Ben aklıma geleni aklıma
geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil
duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile
fazlasını anlamak zorunda!..
” Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın,
ama maalesef değil…
Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın
gürültüler koparan yerinden su içmeye
çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın
en sakin anini bekledi; suyun durgun yerlerini
bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin
ihtiyaçlarını giderdiler; Onlar için en uygun
olan, kendi istedikleri zamanda…
Tercih elindeydi hep ve hep de “senin”
ellerinde olacak…
Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel,
su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez…
Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün.
Ama su gibi yaşatıcı ol; Su gibi yıkıcı,
sürükleyici ve öldürücü değil!..
Sen bir su ol…
Ama rahmet ol; Afet değil ! Su isen tarlalarını
basma insanların, yuvalarını yıkma,
ocaklarını söndürme;
Sana “felaket” denmesin!
Su isen bir bardağa sığabil ki; Damarlara
giresin!.. Su; Yüce Mevla’nın insanlar için
yarattığı en büyük nimetlerden biri…
Ya tutmayı öğreneceksin dilini; veya hiç
durmadan konuştuğun için, sadece bomboş
ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu
zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama
yapman gereken su, değil mi; Düşüneceksin
ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin
kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp,
anlamadığını.
Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne
kadarını anlatabildiğini…
Hatta anlayanların anladıklarının da senin
anlattıklarının ne kadarı olduğunu
düşüneceksin…
Ve konuşmak için en uygun zamanı
bekleyecek, en az ama en uygun kelimeleri
seçmeye çalışacaksın…
Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları
biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini
Ağzını açıp “Şelaleden dökülen suyu” içmeye
çalışan bir tavşan gördün mü hiç?..
Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen
bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir
ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek
için suyun durulmasını bekler; Beyni olan her
yaratık gibi!
Hadi…
Sen şimdi “su olduğunu” düşün, ve kendini
“su gibi” hisset…
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su
gibi yararlı…
Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmeztükenmez olduğunu hatırla…
Ama yine su gibi “bir küçük bardağın içine”
sığdır ki kendini;
Girebilmeyi öğren insanların damarlarına.
Hayat ver…
Vazgeçilmez ol!!..
Mevlâna
39
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kapadokya
Kapadokya, (Pers dilinde
Katpatuk; “Güzel Atlar
Ülkesi” anlamına gelir). Bölge
60 milyon yıl önce; Erciyes,
Hasandağı ve Güllüdağ’ın
püskürttüğü lav ve küllerin
oluşturduğu yumuşak
tabakaların milyonlarca yıl
boyunca yağmur ve rüzgar
tarafından aşındırılmasıyla
ortaya çıkmıştır. İnsan
yerleşimi Paleolitik döneme
kadar uzanmaktadır.
Hititler’in yaşadığı topraklar
daha sonraki dönemlerde
Hristiyanlığın en önemli
merkezlerinden biri olmuştur.
Kayalara oyulan evler ve
kiliseler devasa bir sığınak
haline getirmiştir
40
Doğanın toprağı bir sanat eseri gibi
işlediği, büyüleyici bir dünya..
Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin
bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar
Peribacaları’nı oluştururken, tarihi
süreçte, insanlar da bu peribacalarının
içlerine ev, kilise oymuş, bunları
fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık
medeniyetlerin izlerini günümüze
taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik
döneme kadar uzandığı Kapadokya’nın
yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih
boyunca ticaret kolonilerini barındıran
ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir
köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun
da önemli kavşaklarından biridir.
M.Ö. XII. yüzyılda Hitit
İmparatorluğu’nun çöküşüyle bölgede
karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde
Asur ve Frigya etkileri taşıyan genç
Hitit Kralları bölgeye egemen olur.
Bu Krallıklar M.Ö. VI. yüzyıldaki Pers
işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan
Kapadokya adı, Pers dilinde “Güzel
Atlar Ülkesi” anlamına geliyor. M.Ö. 332
yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye
uğratır, ama Kapadokya’da büyük
bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde
Kapadokya Krallığı kurulur. M.Ö. III.
yy. sonlarına doğru Romalıların gücü
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
on bin yıl öncesine ait yerleşimlerden ilk
Hıristiyanların kayalara oydukları kiliselere,
büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar
uzun bir dönemde büyük bir uygarlık
yaratıldı.
Bölge günümüzde turizm açısından
büyük bir öneme sahiptir. Avanos, Ürgüp,
Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar
Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise,
Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı,
Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi,
Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi,
Paşabağ- Zelve belli başlı görülmesi
gereken yerlerdir.
bölgede hissedilmeye başlar. M.Ö. I. yy
ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı
generallerin gücüyle atanmakta ve
tahttan indirilmektedir. M.S. 17 yılında son
Kapadokya kralı ölünce bölge Roma’nın bir
eyaleti olur.
MS III. yy’da Kapadokya’ya Hıristiyanlar
gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve
düşünce merkezi olur. 303-308 yılları
arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar
iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan
korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak
için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve
volkanik yumuşak kayalardan oydukları
sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli
bir alan oluşturur.
IV. yy, daha sonra “Kapadokya’nın
Babaları” olarak adlandırılan insanların,
dönemi olur. Fakat bölgenin önemi, III.
Leon’un ikonları yasaklamasıyla doruk
noktasına ulaşır. Bu durum karşısında,
ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya
başlar. İkonoklasm hareketi yüz yıldan
fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç
Kapadokya kilisesi İkonoklasm etkisinde
kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada
rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler.
Kapadokya manastırları bu devirde
oldukça gelişir.
Yine bu dönemlerde, Anadolu’nun
Ermenistan’dan Kapadokya’ya kadar
olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları
başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye
gelen insanlar bölgedeki kiliselerin
tarzlarının değişmesine sebep olur. XI. ve
XII. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların
eline geçer. Bu ve bunu takip eden
Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir
dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar
1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle,
arkalarında güzel mimari örnekler
bırakarak Kapadokya’yı terkettiler.
Jeolojik Oluşumu
60 milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde
Toroslar yükseldi. Kuzeydeki Anadolu
Platosu’nun sıkışmasıyla yanardağlar
faaliyete geçti. Erciyes, Hasandağı ve
ikisinin arasında kalan Göllüdağ, bölgeye
lavlar püskürttü. Platoda biriken küller
yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf
tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan
oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü.
Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı.
Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü
aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan
hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı.
Böylece sert bazalt kayasından şapkaları
bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç
biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: “Peri
bacası”.
Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakları
ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç
şekilli oluştu. Daha sonraları insan eli,
emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz-
Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya
evleri ve güvercinlikler yörenin
özgünlüğünü dile getirirler. Bölgenin
tek mimarı malzemesi olan taş yörenin
volkanik yapısından dolayı ocaktan
çıktıktan sonra yumuşak olduğundan
çok rahat işlenebilmekte ancak hava
ile temas ettikten sonra sertleşerek
çok dayanaklı bir yapı malzemesine
dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin
bol olması ve kolay işlenebilmesinden
dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek
mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek
avlu gerekse ev kapılarının malzemesi
ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış
kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya
rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki
güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18.
yüzyılda yapılmış küçük yapılardır. İslam
resim sanatını göstermek açısından önemli
olan güvercinliklerin bir kısmı manastır
veya kilise olarak inşa edilmişlerdir.
Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar
tarafından zengin bezemeler, kitabeler ile
süslenmişlerdir. Kapadokya’yı eskiden ev
olarak kullanıyorlardı. Bu yüzden şimdi
kalıntılar çıkartılıyor. Bunlar tarihi eser
olarak koruma altına alınıyor.
Ihlara Vadisi
41
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ’NDE SUNULAN HİZMETLER
Kalp ve Damar Cerrahisi
• Koroner by-pass ameliyatları
• Romatizmal kalp kapağı ameliyatları
• Aort anevrizma ve disseksiyon ameliyatları
• Erişkin yaş doğumsal kalp anomalileri ile ilgili ameliyatlar
• Periferik damar ameliyatları
• Karotid arter ameliyatları
• Varis ameliyatları
• Periferik arterio-venöz fistül ameliyatları
Kardiyoloji
• Koroner Anjiografi
• Sağ sol kalp kateterizasyonu
• Koroner anjioplasti ve stent işlemleri
• İlaç kaplı stent uygulamaları
• Mitral balon valvuloplasti
• Pulmoner balon valvuloplasti
• Periferik arterlere stent işlemleri
• Böbrek damarlarına balon anjioplasti ve stent işlemleri
• Kalp pili yerleştirilmesi
Beyin ve Sinir Cerrahisi
• Felçler
• Bel fıtıkları ve bel ağrıları
• Boyun fıtıkları ve boyun, omuz ve kol ağrıları
• Kafa travmaları ve kırıkları
• Bel travmaları ve kırıkları, buna bağlı felçler
• Beyin tümörleri
• Omurilik tümörleri
• Periferik sinir cerrahisi (el ve ayakta uyuşmalar)
• Bayılmalar ve epilepsiler
Ortopedi ve Travmatoloji
• Kireçlenme ve aşınma
• Artroskopik cerrahi müdahaleler
• Kırık ve çıkıkların alçı ile tedavisi ve ameliyat ile tedavisi
• Spor yaralanmaları
• Artroskopik menisküs ve çapraz bağ ameliyatları
• Doğuştan ortopedik sakatlıklar
• Tendon ve sinir kesiklerinin tamiri
Kadın Hastalıkları ve Doğum
• Gebelik takibi
• Riskli gebelik takibi
• İnfertilite (kısırlık tedavisi)
• Anormal uterin kanamalar
• Adet düzensizlikleri
• Menopoz
• Kadın enfeksiyonları
• Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
Kulak Burun Boğaz
• Görüntülü muayene
• Tamponsuz burun ve sinüs ameliyatları
• Endoskopik gözyaşı kesesi cerrahisi
• Yüz felçleri
• Kepçe kulak ameliyatları
• Estetik burun ameliyatı
• Bademcik ve genizeti ameliyatı
• Orta kulak cerrahisi
• Baş, boyun yumuşak doku tümörleri cerrahisi
42
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Genel Cerrahi
Laporoskopik (kapalı) cerrahi •
Meme kanseri ve her türlü meme hastalıkları tanı ve tedavisi •
Guatr hastalıkları tanı ve tedavisi •
Hemoroid (basur) tedavisinde güncel ve modern yöntemler •
Kıl dönmesi ameliyatları •
Fıtık ameliyatları •
Fistül, fissür, anal apse tedavisi •
Göz Hastalıkları ve Cerrahisi
Katarakt Ameliyatları •
Glokom Ameliyatları •
Şaşılık Ameliyatları •
Doğuştan göz yaşı kanalı tıkanıklıklarında sonda ve tüp uygulamaları •
Anjiografi-Fundus florasein anjiografi •
Bilgisayarlı görme alanı testi •
Kontak lens uygulamaları •
Kornea Topografisi •
Retina dekolmanına yönelik ameliyatlar •
İç Hastalıkları (Dahiliye)
Hipertansiyon •
Şeker Hastalığı •
Kan Hastalıkları (anemi=kansızlık) •
Sindirim sistemi hastalıkları (kolit, gastrit, ülser, karaciğer hastalıkları) •
Bağışıklık sistemi hastalıkları (allerjik hastalıklar) •
Yaşlılıkla ilgili hastalıklar (geriatri) •
İnfeksiyon Hastalıkları •
Romatizmal Hastalıklar •
Akciğer Hastalıkları (bronşit) •
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Yeni doğan bebek takibi ve aşılama •
Sağlıklı çocuk gelişim ve büyüme takibi •
Çocukluk çağı hastalıkları •
Alerji ve astım teşhis izlem ve tedavileri •
Deri ve Zührevi Hastalıklar (Cildiye)
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar •
PUVA, Darband UVB fototerapileri (sedef, vitiligo, liken) •
Nitrojen kriyoterapi (siğil) •
Elektrokoterizasyon (nasır, siğil..) •
Kimyasal peeling (akne, leke tedavisi) •
Allerji deri testleri •
İmmunoterapi (allerji aşıları) •
Lazer epilasyon •
Mantar hastalıkları •
Ağız ve Diş Sağlığı
Diş çürüğü tedavisi •
Kanal tedavisi •
Diş çevre dokularının temizliği ve diş taşı temizliği •
Yarı gömülü, gömülü diş çekimi •
Apse tedavisi •
Diş beyazlatma •
İmplant •
43
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
Bursa İl Sağlık Müdürlüğü iftar yemeği...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
ve Bursa İl Sağlık Müdürlüğü
iftar yemeğinde bir araya geldi.
İl Sağlık Müdürü Dr. Özcan
AKAN’ ın da katıldığı davette en
çok konuşulan konu sağlık oldu.
İl Sağlık Müdürü Dr. Özcan Akan
yapmış olduğu konuşmasında
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
yetkililerine ve Yönetim Kurulu
Başkanı Sabahattin Toprak’a
teşekkür etti.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde
yeniden görmenin sevinci...
Doğuştan zihinsel engelli olan Selma S., her iki gözünde
birkaç yıldır devam eden görme kaybı şikayeti ile Özel Bursa
Anadolu Hastanesi Göz Polikliniğine başvurdu. Yapılan
muayenede her iki gözünde de ileri derecede katarakt ve
körlük derecesinde görme kaybı mevcut idi. Hasta, ışığı dahi
zor fark ediyordu. Zihinsel engeline bir de körlük eklenince
yaşamı hem kendisi için hem de yakınları için çok zor bir hale
44
gelmişti. Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde, Göz Hastalıkları
ve Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Meftun Alican tarafından genel
anestezi altında her iki göze Fako ile katarakt cerrahisi
yapılıp göz içi lensi yerleştirerek başarılı bir operasyon yapıldı.
Hastanın ertesi gün göz sargıları açıldığında dünyayı yeniden
görme sevincini hep beraber yaşamak görülmeye değer bir
mutluluktu...
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
SGK çalışanları iftar yemeğimiz...
Bursa Sosyal Güvenlik İl
Müdürlüğü personeli ve Özel
Bursa Anadolu Hastanesi
iftar yemeğinde bir araya
geldi. Bursa Sosyal Güvenlik
İl Müdürü Mükremin
İspirli, Özel Bursa Anadolu
Hastanesi Yönetim Kurulu
Başkanı Sabahattin Toprak
ve Özel Bursa Anadolu
Hastanesi Başhekimi Taner
Kaya’nın da katıldığı yemek
oldukça keyifli geçti.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
iftar yemeğinde bir araya geldi...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi çalışanları ve aileleriyle birlikte iftar yemeğinde bir araya geldi. Sukay Park Tesisleri’nde sıcak
bir ortamda gerçekleştirilen iftar yemeğinde birlik ve beraberlik mesajları verildi. Davetlilerle tek tek ilgilenen Yönetim Kurulu
Başkanı Sabahattin Toprak, hastanelerine gelen hastaların, kendilerini evlerinde gibi hissetmelerini sağlayan tüm personelin
ramazanını kutlayarak iftar yemeğine iştirak eden tüm konuklara teşekkür etti.
45
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden
Mustafa Gönden Futbol Akademisi’ne sağlık desteği...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi, geçen yıl
olduğu gibi bu yıl da Mustafa Gönden Futbol
Akademisi sporcularının sağlık kontrollerini
yaptı.
Kan tahlilleri, idrar tahlilleri, göz muayeneleri
yapılan, EKG’leri çekilen sporcular oldukça
heyecanlıydılar. Başhekim Yardımcısı Dr. F. Hülya
Kurban tarafından genel muayeneleri yapılan
küçük futbolcular oldukça sağlıklıydı.
Dr. F. Hülya Kurban, spor yapmanın sağlıklı
yaşamın temel unsurlarından biri olduğunu,
ayrıca fiziksel aktivitenin beyin dokusuna
sağladığı bol oksijenin kişiye güçlü bir bellek
yapısı sağladığını, bunun da çocukların
başarısına katkı sağladığını söyledi.
Akademinin hem sahibi hem de sporcuların
hocası olan Mustafa Gönden Özel Bursa
Anadolu Hastanesi yetkililerine ilgilerinden
dolayı teşekkür ettiler.
46
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Başsağlığı
Çok değerli hekimlerimizden
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Vural AKKOÇ’ un
ani ve zamansız vefatı hepimizi derinden sarstı.
Onu son yolculuğuna uğurlarken
Özel Bursa Anadolu Hastanesi çalışanları olarak
gözyaşlarımıza engel olamadık.
Ailesi ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
47
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
sa A
ur
Özel B
48
ta
Has
u
l
o
d
na
da
asın
B
i
s
e
n
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
49
Download