T.C. BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ TÜRKİYE – ERMENİSTAN YENİ DÖNEM Mİ ? İSTANBUL EKİM - 2009 İÇİNDEKİLER GİRİŞ ....................................................................................................... 1 BÖLÜM 1: STRATEJİK PARAMETRELER...............................................................6 1.KARABAĞ SORUNU 1.1. Tarihsel Arka Plan ............................................................................ 6 1.2. 1988 – 1994 Arası Gelişmeler .......................................................... 9 1.3. Minsk Süreci ................................................................................... 14 1.4. Karabağ Sorununa İlişkin Görüş ve Değerlendirme ....................... 17 2 . ERMENİSTAN STRATEJİK ALGISI VE AÇILIM SÜRECİNE İLİŞKİN GENEL DEĞERLENDİRME ............................................. 20 2 .1. Ermenistan’ın Stratejik Perspektifi: Erivan bölgesini ve dünyayı nasıl algılıyor? ................................................................................ 20 2.2 Ermenistan Stratejik Kültüründe Sınır Aşan Milliyetçilik ve Irksal Faktörler ................................................................................ 21 2.3. Ermenistan Güvenlik Anlayışı ve Tehdit Algısı ............................... 26 2.4. Ermenistan Stratejik Kültüründe Konsept Çeşitliliği ve Risk Minimizasyonu....................................................................... 29 2.4.1. Ermenistan Stratejik Kültürü Işığında Türkiye İçin Değerlendirme ............................................................................................... 32 2.5. Açılım Sürecinin Diğer Aktörler, Küresel ve Bölgesel Parametreler Açısından Değerlendirilmesi.................................................. 34 EK: 1 SOYKIRIM İDDİALARI VE YANSIMALARI.......................................... 48 3. Türk Tarihinde Ermeniler ................................................................... 48 3.1. Ermeniler ve Din............................................................................. 49 3.2.Ermeni Nüfusu................................................................................. 50 3.3. Millet-i Sadıka’dan Şark Meselesine............................................... 52 3.4.Ermeni Cemiyetleri .......................................................................... 56 3.5. I. Dünya Savaşı Öncesinde Ermeniler............................................ 60 3.5.1. Rusya-Ermeni İlişkileri ................................................................. 60 3.5.2. 19. ve 20. yy. ’da Ermeni Nüfusu................................................. 62 3.5.2.1. Resmi Kaynaklarda Ermeni Nüfusu.......................................... 62 3.5.2.2. Ermeni Kaynaklarında Ermeni Nüfusu...................................... 67 3.6. I. Dünya Savaşı’nda Ermeniler ....................................................... 77 3.6.1. Ermeni Çetelerine Karşı Alınan Tedbirler .................................... 78 3.6.2. Tehcir Kararı ................................................................................ 83 3.7. Ermeni Mezalimi ........................................................................... 113 3.8. ‘Sözde Soykırım’ın Hukuki Boyutu................................................ 117 3.9. Sözde Soykırım Propagandası ..................................................... 119 4. Soykırım İddialarının Siyasi Etkileri ................................................. 122 ÖZEL NOT........................................................................................... 126 KAYNAKÇA ......................................................................................... 131 EKLER ................................................................................................ 134 TABLOLAR VE HARİTALAR Tablo 01: Öldürülen ya da Göç Etmek Zorunda Bırakılan Türk ve Müslüman Nüfusun Yıllara Göre Dağılımı ............................................... 7 Harita 01: İşgal Altındaki Azerbaycan Toprakları ve Karabağ’ın Durumu.. ............................................................................................................... 11 Tablo 02: İşgal Edilen Bölgelerden Kaçan Azerilerin Sayısı................. 13 Tablo 03: 16. Yüzyıl’da Anadolu’nun Çeşitli Yerlerindeki Müslüman ve Gayrimüslim Nüfus ............................................................. 50 Tablo 04: İkinci Meşrutiyet Dönemi Meclislerin Etnik Yapısı ............... 54 Tablo 05: Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni İsyanlarının Listesi ....... 59 Tablo 06: Osmanlı Devleti’nin Nüfusu 1831 ......................................... 63 Tablo 07: Osmanlı Devleti’nin Nüfusu 1834 ......................................... 64 Tablo 08: Osmanlı Devleti’nde Nüfusun Dağılımı 1881/82-1893 ......... 65 Tablo 09: Osmanlı Develti’nde Nüfus 1894-1897 ................................. 66 Tablo 10: Osmanlı Devleti’nde Nüfusların Cemaatlere Göre Dağılımı 1906/07-1914...................................................................... 67 Tablo 11: Marcel Leart (Kirkor Zöhrap)’a Göre Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu 1882.............................................................. 68 Tablo 12: Vilâyat-I Sitte’de Ermeni Nüfusu 1912 Marcel Leart (Kiokor Zöhrap)’a Göre ...................................................................... 69 Tablo 13: Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu 1912 Ermeni Patrikhanesi’nin İstatistiklerine Göre ..................................... 69 Tablo 14: Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu Ermeni Patrikhanesinin İstatistiklerine Göre................................................................ 70 Harita 02: 1912 Yılı Anadolu’da Ermeni Nüfusu .................................... 71 Harita 03: Osmanlı Vilayetleri’nde Etnik Dağılım .................................. 72 Tablo 15: 1914 Senesi Farklı Milletler Resmi İstatistiği ......................... 72 Tablo 16: Erzurum Vilayeti’ndeki (Vilayat-ı Sitte’de yer alır) Müslüman Ve Ermeni Nüfusa Ait Osmanlı İstatistikleri ................................ 74 Tablo 17: Vilâyat-ı Sitte’de Ermenilerin Genel Nüfus İçindeki Ortalama, En Az Ve En Fazla Oranları .................................................. 74 Tablo 18: Resmi Sayıma Göre Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu .... 75 Tablo19: Ermeni ve Ermeni Yanlısı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu .................................................... 76 Tablo 20: Tehcir Sırasında Usulsuz Davrandıları Gerekçesiyle Divan-I Harbe Sevk Edilen Kişilerin Bölgelere Göre Dağılımı............ 91 Tablo 21: Divan-ı Harplerde Yapılan Yargılamaların Sonucunda Verilen Cezalar (1916 itibariyle)......................................................... 91 Tablo 22: Tehcir Sırasında Sevk Edilen ve Yerlerinde Kalan Ermeniler ............................................................................................. 110 Tablo 23: Tehcir ile İskan Arasındaki Kayıpların Beyanı ..................... 111 Tablo 24: Çeşitli Ülkelere 1914-1920 Yılları Arasında Gerçekleşen Göçler Ve Göçmen Sayıları................................................. 112 Tablo 25: Ermeniler Tarafından Katledilen Türkler (1919-1921) ......... 114 Tablo 26: Ermeni İddiaları Üzerine Yayınlar ........................................ 120 Tablo 27: Arşivleri Ziyaret Eden Yabancı Araştırmacı Sayısı ............. 121 Türkiye ve Ermenistan arasında kalıcılaşma eğilimi gösteren anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin çalışmaların her iki ülke karar vericileri ve kamuoyları ile paylaşıldığı yaşadığımız süreçte ulusal kimlikli sorunlara duyarlılık ve sorumluluğumuzun bir gereği olarak hazırladığımız analizi bilgilerinize sunuyoruz. Türkiye Ermenistan ilişkilerini araştırmak isteyecekler, referans kimliğindeki bilgi ve belgeleri de analizimizin ekinde bulabileceklerdir. Merkezimizce gerçekleştirilen analiz/projeksiyon çalışmaları, raporlar ve terörizmle ilgili araştırmaların tümüne elektronik ortamda www.busam.bahcesehir.edu.tr adresinden ulaşabileceğinizi ayrıca bilgilerinize sunarız. Saygılarımızla. Ercan ÇİTLİOĞLU Uluslararası Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Giriş Kimi zaman bağımsız çoğu zaman ise büyük bir devletin himayesi altında yaşayan Ermeniler, bulundukları coğrafyada tarih boyunca küresel boyutta başat bir güç olarak belirememişlerdir. Yayıldıkları coğrafya günümüz Doğu Anadolu, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, İran’ın kuzeybatısı ve Anadolu’nun güneyi (Kilikya) olan söz konusu toplum , jeopolitik açıdan işgallere ve güç mücadelelerine açık bir alanda konuşlanmış; ancak en yoğun oldukları bölgelerde dahi ekseriyeti oluşturmakta zorlanmıştır (Kocaş, 1990). Ermeni halkının kökenleri hakkında farklı tezler ortaya konmakla birlikte, nihai bir sonuca ulaşılmasını sağlayacak somut kanıtlar bulunmamaktadır. Tezlerden en geniş kabul göreni, resmi görüşü de yansıtacak şekilde, Hayk efsanesi1 olsa da, anılan tezin yanı sıra Frigyalılar’ın bir kolu oldukları, Hititler veya Urartular’ın torunu olabilecekleri, Hayasalılar’a dayandıkları hatta Türki (Turkic) ya da proto–Türkler ile akraba olabilecekleri hakkında dahi birçok tez vardır (Aslan, 2004; Kocaş 1990; Türközü, 1995’ten aktaran Aslan, 2004; Kırzıoğlu, 1952’den aktaran Aslan, 2004; Gürün 1988’den aktaran Aslan, 2004; Yavuz, 1968’den aktaran Aslan, 2004). Her ne kadar Ermeniler’in kökeni üzerine farklılaşan iddialar bulunsa da, Ermeniler’in tarih içerisinde yoğunlukla yaşadığı topraklar hakkındaki ilk yazılı kayıtlar Hitit Krallığı’ndaki hiyerogliflere ve Asurlular’dan kalma yazıtlara dayanmaktadır. Dünya geneline yayılmış “Armenia” ya da Türkçe’deki karşılığı olan “Ermenistan” kelimesi ise ilk olarak Pers Hükümdarı Dara (Daryus) yazıtlarında görülmüştür (Özgüldür ve diğerleri, 2001). Tarihsel olarak Ermenistan olarak adlandırılan topraklardaki ilk krallık Urartular olmuştur. Başkentleri (Tuşpa) bugünkü Türkiye sınırları içerisinde (Van ili ve çevresi) bulunan Urartular, yörede ilk kalıcı eser bırakan medeniyet olmuşlardır. M.Ö. 6.yy’da Medler’in kontrolüne geçen bölge kısa süre sonra ise Persler’in hakimiyetine girmiştir. İki asır süren Pers dominasyonu bölgeyi sadece siyasal olarak değil kültürel ve dini konularda da etkisi altına almış; Persler idari olarak bölgeyi satraplıklara (vilayet) bölmüş, Zerdüştlük bölgede yayılmıştır. 1 Hayk Hz. Nuh’un torunu olan, kavme ismini vermiş 400 yaşında ölen bir kahraman olarak kabul edilmektedir. Bu nedenledir ki Ermeniler kendilerini Hay, topraklarını da Hayk ya da Hayastan olarak da adlandırmaktadırlar. 1 M.Ö. 331 yılında Büyük İskender’in Pers İmparatorluğu’na son vermesi üzerine bölge Helenistik kültürün etkisi altına girmiştir. Siyasi olarak İskender’in komutanlarından Selefkus’un idaresi altında bulunan Ermeniler, M.Ö. 190 yılında bölgede görevli bir general olan Artexias liderliğinde bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. M.Ö. 1.yy’da kendini krallar kralı ilan eden Büyük Dikran döneminde Ermeni kontrolündeki sınırlar Hazar’dan Akdeniz’e kadar uzanmıştır. M.S. 64’te Ermeni topraklarının bir kısmı Part hakimiyetine girmiş ve Roma-Part arasında mücadelelere sahne olan bölgede bir nevi tampon görevi görmüştür. Ermeniler tarihte bilinen en eski Hristiyan topluluktur. Roma İmparatoru Constantine’in tüm inançlara toleransı öngören Milan Fermanı’nı (Edict of Milan) ilan etmesinden 12 sene önce 301’de Ermeniler devletin resmi dini olarak Hristiyanlığı kabul etmiş, 405’te ise birleştirici unsur olarak önemli bir rol oynayan Ermeni alfabesini oluşturmuşlardır (Ermenistan Dışişleri Bakanlığı [web], 2009). 5.yy’da Sasaniler tarafından kontrol altına alınan Ermeni topraklarında Vartan Mamikonyan önderliğinde Sasanilerle mücadele edilmiş, başarılı olunmuş; ancak çatışmalar sonlanmamıştır (Kocaş, 1990; Ermenistan Dışişleri Bakanlığı [web], 2009). 7.yy’da Müslümanlığın yayılmasıyla birlikte Araplar tarafından işgal edilen bölge, 9.yy’da tekrar Ermeni hakimiyetine girmiştir. 11.yy’daki Bizans işgaline kadar sanat, edebiyat gibi alanlarda büyük gelişimler gösteren toplum; şehirleşme ve ticari konularda atılımlar yapmış, başkent Ani’nin nüfusu 100.000’i geçmiştir. Bizans’ın Büyük Ermenistan olarak da adlandırılan bölgeyi ele geçirmesiyle Ermeniler’in büyük bir kısmı güneye, Küçük Ermenistan’a, göç etmiş; Selçuklular’ın bölgeye gelişiyle Kilikya’daki Ermeni oluşumu perçinlenmiştir. Kilikya Krallığı döneminde Ermeni aydınlanmasının altın devri yaşanmıştır. Anılan dönemde Ermeniler kültür, sanat, edebiyat, sosyal hayat gibi birçok alanda Avrupa’dan etkilenmiştir. Kilikya’da üç asır süren Ermeni hakimiyeti 1375 yılında Mısır’dan gelen Memluklar tarafından sonlandırılmıştır. Büyük Ermenistan’daki Ermeniler ise Selçuklular’ın bölgeye girmesiyle Bizans’a karşı mücadelelerini bitirmiş, 13.yy’da ise bölge Moğol işgaline maruz kalmıştır Ermeniler’in bulunduğu topraklar 16. ve 17. yy’da batıda önemli bir güç merkezi olarak beliren Osmanlılar ile doğudaki Safeviler arasında bölünmüştür. Özellikle Osmanlılar’ın Çukurova’yı ele geçirmesiyle Memluklular’dan sonra bir diğer Türk devletinin hakimiyetine giren Ermeniler, gayri müslimlere tanınan inanç 2 serbestisi kapsamında özgürce yaşamışlardır2. Osmanlı içerisinde birçok resmi kurumda önemli görevler üstlenen Ermeniler verdikleri hizmetlerden ötürü “millet-i sadıka” (sadık millet) olarak nitelendirilmişlerdir (Halaçoğlu, 2006). 1789 Fransız İhtilali’nin getirdiği milliyetçilik ve ayrılıkçılık akımlarından en son etkilenen toplumlardan biri olan Ermeniler, Osmanlı’nın bulunduğu coğrafyada ve Ermeniler’in yaşadığı bölge üzerinde etkili olmak isteyen dış güçler tarafından ‘koruyuculuk’ (protektora) adı altında kışkırtılmış, özellikle 19.yy sonlarına doğru ayrılıkçı talepler çerçevesinde; isyan çıkarma, önde gelen politik figürlere suikast girişimleri gibi eylemlerde bulunmuşlardır3. 1. Dünya Savaşı öncesinde komitacılık faaliyetleriyle örgütlenen ayrılıkçı Ermeniler, Ermeni toplumunu Osmanlı Ordusu’na karşı, gerek Rus safına geçerek düzenli birlikler halinde, gerekse cephe gerisi gerilla faaliyetleriyle savaşma hususunda kışkırtmış ve sivil halka yönelik sistematik katliamlarda bulunmuşlardır. Sadece Türkleri değil bölgede yaşayan kimi Ermenileri de hedef alan söz konusu terör dalgası, doğu cephesinde yürütülen savaş çerçevesinde sivil can kaybı ve askeri ikmal güvenliğinin sağlanması amacıyla Ermeniler’in cepheden uzak bölgelere sevkiyle önlenebilmiştir. 1. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Hükümeti ile imzalanan ancak geçersiz kalan Sevr Antlaşması’nda kendilerine vadedilen toprakları elde edemeyen Ermeniler, 1918’de kurulan Erivan merkezli devletleri yönetiminde harekete geçmiş; ancak Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir tarafından mağlup edilerek Gümrü Antlaşması’nı imzalamışlardır. 29 Kasım 1920’de Sovyet cumhuriyetlerinden biri olarak ilan edilen Ermeni devletinin Türkiye ile olan sınırları, Ankara’daki meclisin 1921’de Sovyetler ile yaptığı Moskova Antlaşması ve diğer Sovyet cumhuriyetlerine yönelik olarak düzenlenen Kars Antlaşması sonucunda nihai halini kazanmıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasını müteakip, yapılan referandum sonucunda bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ı ilk tanıyan ülkelerden biri Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Karabağ konusunda 1992’de Azerilerle çatışmaya başlayan Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi üzerine sınırlarını 2 Ermeniler’in huzur içinde yaşadıklarının da bir kanıtı olarak çeşitli yörelerden Kilikya coğrafyasındaki şehirlere önemli miktarda göç alınması da gösterilebilir. Bölgedeki bazı şehirlerin demografik yapısı ve miktarı için bkz. Halaçoğlu, Yusuf “Ermeni Tehciri” (9.Baskı) Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2006 3 Sözü edilen konuyla ilgili bilgilendirme ve belgeler çalışmanın devamında detaylı olarak ele alınacaktır. 3 kapatan Türkiye, Ermenistan’a ekonomik ve siyasi yaptırımlar da uygulamaya başlamıştır. Anayasası ve Bağımsızlık Bildirgesi’nde Türkiye’ye yönelik toprak ve soykırımı tanıma talepleri olan Erivan yönetimi, halihazırda bölge ülkelerinin bir kısmıyla güncel, siyasi ve tarihi sorunlara sahiptir. Yukarıda aktarılan tarihsel sürece sahne olan Kafkasya jeopolitiği günümüzde; İran, Hazar Havzası, Rusya, Türkiye gibi çok önemli bölgesel faktörler ile çok etnikli bir iç yapının etkisi altında şekillenmiş son derece dinamik ve devinimli bir yapıyı tanımlamaktadır. Söz konusu jeopolitiğin içinde yer alan jeostratejik parametreler ise değişken ve hareketlidir. Küçük etnik grupların politik davranışlarından; Moskova, Ankara gibi başkentlerin strateji ve siyasetlerine kadar “Kafkasya politikalarını” oluşturan tüm unsurlar da anılan hızlı döngüye katılarak “bir günü dünyanın genelinden daha hızlı yaşadığı” söylenebilecek bu bölgenin temel niteliklerini meydana getirirler. Kafkasya jeopolitiği ve bölgesel jeostratejik parametreler içinde, Ermenistan ve Ermeniler önemli bir yer tutmaktadır. Zira, çevresindeki kim komşuları ile sınır problemleri yaşayan, diasporası ile Fransa, ABD gibi önemli güç merkezlerinde etki sahibi olan söz konusu ulus; gerek Azerbaycan, gerekse Türkiye ile çatışma zeminleri yaratarak kimliğini söz konusu zeminler üzerine inşa etmektedir. Başka bir anlatımla, genel olarak Kafkasya’da ve özel olarak da Ermenistan’da; kişiye hangi ulusun mensubu olduğu sorusu yöneltildiğinde alınan yanıt, milli kimliği ne ölçüde tanımlıyorsa; hangi ulusa mensup olmadığı sorusuna verilecek yanıt da aynı ölçüde etkilidir demek yanlış olmayacaktır. 1915 olaylarını soykırım olarak yorumlayan, bağımsızlık bildirgesinde Türkiye’nin bir bölümü için “Batı Ermenistan” ifadesini kullanan Erivan; Azerbaycan topraklarının yaklaşık %20’sini işgal altında tutmaktadır. Bu yönüyle saldırgan bir dış politika izlediği söylenebilecek söz konusu ülkenin, pratikteki imkan ve kabiliyetleri ise bir o kadar sınırlıdır. Çalışma kapsamında ortaya konacağı üzere, ırksal faktörleri de içeren ve Ermenistan sınırlarını aşan aşırı bir milliyetçilik anlayışıyla Erivan; kendi söylemiyle “ulusal idealleri” gereğinde ekonomik kayıplar pahasına ayakta tutmaya devam etmektedir. 4 Bu çalışmanın üzerinde şekillendiği üç temel unsur bulunmaktadır. Bunlar: Karabağ sorunu, açılım süreci ve stratejik değerlendirmeler ile sözde soykırım iddialarıdır. Bu bağlamda çalışma iki ana bölüme ayrılmıştır. İlk bölümde sırasıyla; Karabağ sorununun tarihsel arka planı ve konuya ilişkin görüşler ile ikinci bölümde Ermenistan–Türkiye ilişkilerinin dinamikleri, bölgesel dengeler, konuyla ilintili aktörlerin yaklaşım ve duruşları; açılım sürecine ilişkin değerlendirmelerle birlikte okuyucunun dikkatine sunulacaktır. Çalışmanın birçok bölümü tarihsel detaylandırma açısından yoğun bulunabilir. Bunun temel nedeni, Ermenistan’ın birçok problem alanına; mitolojik sayılabilecek unsurlar da dahil olmak üzere tarihsel bir mağduriyet algısı ile yaklaşmasıdır. Belirtilen noktadan hareketle bu araştırmanın amacı, okuyucuyu Erivan ve diaspora tarafından tekrarlanma sıklığı nedeniyle neredeyse bir ön kabuller silsilesi haline gelen tarihsel yanılgılar hususunda aydınlatmaktır. Stratejik değerlendirmeler bölümünde, Kafkasya politikalarının çok aktörlü ve değişken doğaya sahip dinamikleri bağlamında geniş analizlere yer verilmiştir. Konu, Ankara, Washington, Moskova, Bakü, Erivan ve Tahran merkezli olarak ele alınmış; Avrupa’nın genel perspektifi de açıklanmaya çalışılmıştır. İkinci ana bölümü oluşturan soykırım iddialarında, yine tekrar sıklığı ve Ermeni propaganda yetenekleri dolayısıyla ön kabullere dönüşen tarihsel ve demografik veriler ile tehcir olayına ışık tutulmaya çalışılacaktır. Böylelikle, Ermenistan’ın tarihsel argümanlarının neredeyse sorgulanamaz görülen dogmatik karakteri –ki, kimi ülkeler “soykırımın” entelektüel bir faaliyet olarak dahi sorgulanmasına karşı tavır almışlardır– irdelenecektir. Çalışmanın sonuna; ayrıca teorik bilgilerden ve tarihsel detaylardan arındırılarak; işlevsellik ve zaman tasarrufu boyutu artırılmış stratejik tavsiye notu bölümü eklenmiştir. Ekler bölümünde konuya ilişkin, Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi de dahil olmak üzere, hemen tüm belgeleri bulmak mümkündür. 5 BÖLÜM 1 STRATEJİK PARAMETRELER 1. KARABAĞ SORUNU Çalışmanın bu bölümünde görünürde 1988 yılında başlamış ancak temelleri 19. yüzyıla uzanan Karabağ sorunu, bölgedeki demografik değişimler ve söz konusu değişimlerin bölgeye etkileri ile günümüzde hala çözüm bekleyen anılan sorunun temel parametreleri ele alınacaktır. Tarihsel arka planın açıklanmasıyla başlayacak olan bölüm; Karabağ sorununa ilişkin değerlendirmelerle sona erecektir. Bununla birlikte, konuya ilişkin stratejik değerlendirmeler, müteakip bölümde daha kapsamlı olarak ele alınmaktadır. 1.1. Tarihsel Arka Plan Karabağ Bölgesi uzun yıllar boyunca farklı Türk toplulukları ve devletlerinin egemenliği altında olmuştur. 1826 yılındaki Rus işgali ile birlikte bölgenin kontrolü Çarlık Rusya’sına geçmiştir. Ruslar, Türkmençay Antlaşması ile hakimiyetleri altına aldıkları, Revan (bugünkü Erivan), Nahcivan ve bunlarla birleştirdikleri Karabağ ile birlikte anılan yerlerde bir idari yapı oluşturmuşlardır. Oluşturulan idari yapıya “Armanskaya Oblast” (Ermeni Vilayeti) adı verilmiştir (Karabekir, 1995’ten aktaran Kızılkaya 2007). Söz konusu bölgede idari yapı kısa süre sonra değiştirilerek geçici bir askeri idarenin merkezi haline dönüştürülmüştür (Bala,1993’ten aktaran Kızılkaya 2007). Gerçekleştirilen uygulamalar göz önüne alındığında fark edilen husus Rusya’nın askeri stratejik amaçları doğrultusunda bölgede bir Ermeni Devleti kurma isteğidir (Aslanlı, 2003). Zira Rusya için stratejik öneme sahip ve Müslüman devletlerle çevrili bir coğrafya olan bugünkü Ermenistan topraklarında kurulacak Hristiyan bir devlet, Rusya’nın Akdeniz ve Orta Doğu’ya rahatlıkla ulaşabilmesini ve bölgeye nüfuz edebilmesini oldukça kolaylaştıracaktı. Söz konusu bölgenin demografik özellikleri 1828 yılında başlayan Ermeni göçü ile değişmiş olsa da 1832 yılında Çarlık Rusya’sı tarafından yapılan resmi sayımda özellikle Karabağ nüfusunun %64.8’i Türk (Azerbaycanlı), %34.8’inin de Ermeni olduğu saptanmıştır (Aslanlı, 2001). Bölgede daha sonra yaşanan “nüfus değişimi” Amiral Bristol’un tuttuğu günlükte şu şekilde anlatılmaktadır (Mc Carthy, 1988’den aktaran Kızılkaya 2007) : 6 “General Dro’nun yanında (bulunarak) hizmet görmüş subayların verdiği raporlardan biliyorum ki, savunmasız köyler topçu ateşine tutulmuştur ve sonra işgal edilmişlerdir; eğer orada kaçmamış yerli halktan (Müslüman) kimse bulunmuş ise bunlar vahşice öldürülmüşlerdir. Köy talan edilmiştir. Bütün hayvan sürüleri gasp edilmiş ve sonunda köy yakılmıştır. Bu eylemler Müslümanları (Türkleri) defetme amacıyla düzenli ve sistemli biçimde yürütülmüştür.” Benzer şekilde Erivan Ruslar tarafından işgal edilmeden önce bölgede Müslüman ekseriyetin bulunduğu bilinmektedir. 1832 yılında yaşanan göçler ile Ermeni nüfusu Müslüman nüfusa neredeyse eşit konuma gelmiş, anılan tarihten yaklaşık 30-40 yıl sonra da çoğunluğu oluşturmuştur. Bölgede öldürülen ya da göç etmek zorunda bırakılan Türk ve Müslüman nüfusun yıllara göre dağılımını gösteren tablo aşağıda verilmiştir: TABLO 01: ÖLDÜRÜLEN YA DA GÖÇ ETMEK ZORUNDA BIRAKILAN TÜRK VE MÜSLÜMAN NÜFUSUN YILLARA GÖRE DAĞILIMI Yıllar Öldürülen ve Göç Etmek Zorunda Bırakılan Türk ve Müslüman Nüfus 1828 35 Bin 1905-1906 Bilinmiyor 1918-1920 220-249 Bin 1948-1953 53 Bin 1988-1989 208-217 Bin Toplam 516-554 Bin KAYNAK: Bozkuş D., Yıldız, “Ermenistan’ın Demografik Yapısı ve Ermenistan’da Azınlıklar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Ankara, ASAM Yayınları, sayı: 23-24, 2006. Bölgede 20. yüzyılın başlarına kadar çatışmalara rastlanmamakla birlikte küçük çapta da olsa Ermeni isyanları çıkmıştır. “Büyük Ermenistan”ı kurmak isteği ile 7 örgütlenmeye başlayan Ermeni Taşnak Partisi, 1900’lü yılların başlarında eylemlerine başlamış, etnik gerilimin göreli olarak arttığı gözlemlenmiştir. Bolşevik İhtilali ile bölgede meydana gelen otorite boşluğu sonucunda Azerbaycan ve Ermenistan 1918 yılında bağımsızlıklarını ilan etmişler ve Karabağ, Azerbaycan’ın özerk bir bölgesi olarak uluslararası kabul görmüştür. Her iki ülke 1920 yılında Sovyet egemenliği altına girdikten sonra da Karabağ, göçler sonrası barındırdığı Ermeni ekseriyete karşın Azerbaycan’ın bir bölgesi olarak anılmaya devam etmiştir. Ancak anılan durum Ermenileri rahatsız etmiş ve isyanları artırmıştır. Söz konusu kararın arkasından, bölgede etnik karışıklık yaratarak Moskova’ya yönelecek tepkileri önlemek ve potansiyel etnik tepkiyi tarafların birbirlerine yöneltmesini sağlamak düşüncesi bulunduğu değerlendirilebilir (Aslanlı, 2001). Ayrıca kararın anılan şekilde alınması bölgede Ermenistan ve Azerbaycan arasında çıkabilecek herhangi bir sorunda iki ülkenin Moskova’ya başvurmalarını gerektirecek, böylelikle de Moskova yönetimine bölgeye rahatlıkla müdahale edebilme olanağı da sağlanacaktı (Lütem, 2007). İsyanların artması üzerine Rusya Komünist Partisi Kafkas Bürosu’nun teşviki ve uyarılarıyla 7 Temmuz 1923 tarihinde Karabağ’da özerk bir yönetim kurulmuştur.4 Bu tarihten sonra iki ülke arasındaki gerginlik olayların yeniden başlayacağı 1980’li yılların sonuna kadar bir süreliğine de olsa sona ermiştir. Şiddetli çatışmaların başladığı 1988 yılına kadar olan dönemde farklı zaman dilimlerinde Azerbaycan Türkleri zorla göç ettirilmişlerdir. Söz konusu uygulamanın bölgedeki Azerbaycan Türk nüfusunu mümkün olduğu kadar azaltmak ve hatta yok etmek, sosyal faaliyet alanlarını kapatarak coğrafyadaki kültürel varlıklarına son vermek amacıyla yapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır (Cabbarlı, 2002). Anılan süreç içerisinde Ermenilerin zaman zaman Karabağ’ın kendilerine bağlanması yönündeki istekleri dile getirilmiş olsa da, Moskova’nın karşı tutum sergilemesi gerginliğin artmasını önlemiştir. Bilindiği üzere 1985 yılında SSCB yönetiminin başına Gorbaçov geçmiş, “perestroyka” ve “glastnost” dönemleri başlamıştır; bu kapsamda ekonomik ve siyasi sistem yeniden yapılandırılmaya çalışılmış ancak beklenen başarı sağlanamamıştır. Söz konusu politikalar SSCB içinde bastırılmış milliyetçilik duygularının ön plana çıkmasını sağlamış, anılan 4 dönemde gerek Karabağ dışındaki gerekse Karabağ Ayrıntılı bilgi ve konu ile ilgili kararname için bkz. Azerbaycan Cumhuriyeti Resmi İnternet Sitesi 8 içindeki Ermenilerin, Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması yönündeki ısrarları önemli artış göstermiştir. 1.2. 1988 – 1994 Arası Gelişmeler 1988 yılına kadar sakinliğini koruyan mesele anılan yılda tekrar ve daha önceki halinden çok daha şiddetli bir biçimde gündeme gelmiştir. Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Yerel Meclisi, Ermenistan’ın da teşviki ile 1988 yılı Temmuz ayında Azerbaycan’dan ayrılma kararı almış, ancak Azerbaycan Yüksek Sovyeti Başkanlık Divanı yerel meclisin kararını geçersiz ilan etmiştir (Aslanlı, 2001). Müteakip olarak konu SSCB Yüksek Sovyeti Başkanlık Divanı tarafından değerlendirilmiş, Divan, Karabağ sorununun varlığını kabul ettiklerini ancak sorunun Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne dokunulmadan çözüleceğini, konu ile ilgili kararın SSCB anayasası 78. maddesi5 uyarınca alınacağını ifade etmiştir (Aslanlı, 2001). 1989 yılı başlarında, gerginliğin artması, Ermenistan ve Azerbaycan yönetimlerinin sorunlara çözüm bulmakta yetersiz kalmaları nedeniyle Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi yönetimi Moskova’ya bağlı hale getirilmiştir. Karabağ’ın anılan şekilde yönetimi aynı yılın Kasım ayına kadar devam etmiş, Kasım ayından sonra ise Sovyet Yüksek Kurulu Azerbaycan’ın Karabağ’a tam özerklik veren kanunlar çıkarması konusunda baskı yapmıştır.6 1990 yılı başlarında Karabağ bölgesindeki gerginliğin şiddetli çatışmalara dönmesi üzerine Sovyet Yüksek Meclisi bölgeye müdahale etmek üzere askeri birlikler göndermiş; Bakü, Karabağ ve Karabağ’a yakın bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmiştir. 23 Ağustos 1990 tarihinde ilan edilen Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde7 Ermenistan’ın SSCB’den ayrıldığını belirten bir madde olmaması dikkat çekicidir. Ancak aynı tarihlerde SSCB’nin çöküş sürecinin sonuna yaklaşıyor olması Ermenistan’la birlikte diğer Sovyet cumhuriyetlerinin yakında tamamen bağımsız olacaklarının habercisi olmuştur. Nitekim Ermenistan SSCB’nin yıkılmasından önce, ancak Bağımsızlık Bildirgesi’nin ilanından sonra 21 Eylül 1991’de tam bağımsızlığını (SSCB’den ayrıldığını) ilan etmiştir. Parlamento’da 18 Ekim 1991’de alınan karar ile 5 78. madde: “Herhangi bir Sovyet cumhuriyetinin sınırı onun rızası olmadan değiştirilemez” Ayrıntılı bilgi için bkz. Haydar Aliyev Vakfı, Azerbaycan Cumhuriyeti Resmi İnternet Sitesi 7 Bağımsızlık Bildirgesinin orijinal metni için bkz. Çalışmanın Ekler Bölümü. 6 9 Azerbaycan’ın bağımsızlığı da ilan olunmuş, Aralık ayında yapılan referandumla da onaylanmıştır. Karabağ ve çevresinde çatışmaların artması üzerine Azerbaycan Parlamentosu 26 Kasım 1991’de Karabağ’ın özerk statüsünü kaldırmış, bölgenin Milli Birlik Konseyi tarafından idare edileceğini bildirmiştir. Bunun üzerine Moskova, Ermenistan ve Azerbaycan’dan Karabağ’ın hukuki statüsünü değiştirecek eylemlerden kaçınmalarını istemiştir (Lütem, 2007). Anılan açıklamadan çok kısa bir süre sonra, SSCB resmen dağılmamışken Karabağ Ermenileri bağısızlıklarını ilan etmişler (10 Aralık 1991) ve Ermenistan tarafından tanınmışlardır. Tahmin edileceği üzere söz konusu karar Azerbaycan tarafından kabul edilmemiş, çatışmaların artmasına neden olmuştur. Anılan dönem içerisinde Azerbaycan’ın hem siyasi hem de askeri açıdan yetersiz bir durumda olması Bakü açısından önemli bir dezavantaj oluşturmuştur. Dönem itibariyle Azerbaycan’ın bölgedeki tek müttefiki Türkiye’dir, ancak Türkiye’nin söz konusu dönemde bölgede etkin bir rol oynamasının mümkün olduğu söylenemez. Öte yandan Kafkasya bölgesindeki diğer ayrılıkçı hareketleri (Gürcistan’da Abhazya ve Acara, Azerbaycan’da Karabağ) desteklemesi sebebiyle Ermenistan, Rusya ile müttefik durumdadır. Dolayısıyla her türlü askeri ve ekonomik destek kimi zaman örtülü olsa da Rusya’dan sağlanmaktadır. 1992 yılında çatışmalar ve işgaller tepe noktasına ulaşmıştır. Nitekim Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmı bu dönemde işgal edilmiştir. Özelikle Şubat ayında Stepanakert’te gerçekleştirilen Hocalı saldırısı, sivil kayıplar ve şiddet boyutu dolayısıyla büyük tepki uyandırmıştır. Saldırıda 600’den fazla sivilin öldürüldüğü kaydedilmiş olup, 1300 kişiden fazla insanın katledildiği de iddia edilmektedir. Saldırıda kullanılan silah ve mühimmatın son derece gelişmiş olması hem Azerbaycan’ın saldırıya karşı koymasını zorlaştırmış hem de her ne kadar somut bulgular ile kanıtlanamasa da Rusların Ermenilere yardım ettiği iddialarını güçlendirmiştir. Anılan dönemde Ermenistan’ın BDT’ye üye olması ve topraklarında bir Rus üssünün bulunmasına izin vermesi sonucu Ermenistan’ın Rus desteğini aldığı düşünülmektedir (Aslanlı, 2001). Hocalı saldırısından sonraki tarihlerde ardı ardına Şuşa ve Laçin bölgeleri işgal edilmiş, Karabağ’ın tamamına yakın bir bölümü Ermeni kontrolü altına girmiş, Ermenistan ve Karabağ arasında bir koridor ile toprak bütünlüğü sağlanmıştır. 10 Aynı dönemde Ermenistan’ın Nahcivan’a saldırması dikkatlerin bu bölgeye kaymasına neden olmuş, saldırıdan bir kaç gün önce bazı BDT devletleri arasında imzalanan Kolektif Güvenlik Antlaşması ile anılan bölgedeki saldırının büyüme riski artmıştır. Zira söz konusu antlaşmayı imzalayan devletler, taraflardan birinin güvenliği tehlikeye düştüğünde birbirlerine yardım edeceklerini taahhüt etmişlerdir. Dolayısıyla Ermenistan’ın güvenliğinin Nahcivan nedeniyle tehlikeye girmesi halinde Rusya’nın olaya müdahale etmesinin önü açılmıştır. Söz konusu krize yönelik diplomatik girişimler ile ABD, AB, NATO gibi figürlerin açıklamaları bunalımın daha fazla büyümeden sonlanmasını sağlamıştır (Lütem, 2007). Nahcivan konusunda belirtilmesi gereken bir husus bölgenin özerk statüsünü belirleyen düzenlemelerde, Nahcivan’ın özerk statüsünün bozulması halinde devletlerin nasıl tasarrufta bulunacaklarının belirtilmemesidir. Olası bir durumda davranış seçişi tamamen ülkelerin inisiyatiflerine bırakılmıştır. Anılan durumun krizi sürekli kıldığı ve gerilimi bir potansiyel risk olarak sürdürdüğü düşünülmektedir. HARİTA 01: İŞGAL ALTINDAKİ AZERBAYCAN TOPRAKLARI VE KARABAĞ’IN DURUMU KAYNAK: Azerbaycan Savunma Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi yönlendirme linkleri, www.karabakh.org 11 AÇIKLAMA: Koyu kırmızı ile gösterilen alan Dağlık Karabağ Bölgesi, onun etrafını çevreleyen ve kesik çizgiler ile belirtilen alan ise işgal edilmiş olan Azerbaycan topraklarıdır; Laçin, Kelbecer, Ağdam, Fuzuli,Cebrayil, Gubadlı ve Zengilan Rayonları. Beyaz renkli çadırlar geçici mülteci kamplarını, siyah renkli çadırlar ise ülke içinde yerinden edilmişlerin yerlerini göstermektedir. Yukarıdaki haritada da görüldüğü üzere Azerbaycan’ın Ermenistan tarafından işgal edilmiş olan bölgeleri Karabağı çevrelemekle birlikte kendi sınırındaki bölgelerdir. Sorunun çözülmesi girişimlerinde dile getirilen Laçin Bölgesinden bir koridor açılması, Ermenistan ve Karabağ arasındaki toprak bütünlüğünü sağlayacaktır. 1992 yılında farklı zamanlarda ve farklı ülkelerin arabuluculuklarıyla kısa süreli ateşkesler sağlanmaya çalışılsa da her iki tarafın da ateşkes karşıtı tutumları –ki, söz konusu tutumlar ateşkes koşullarının dengeli ve adaletli bir biçimde oluşturulamamasından kaynaklanmaktadır– kalıcı barışı mümkün kılmamıştır. Karabağ’da 1993 yılı bir önceki kadar olmasa da yine işgallerin ve çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir dönem olmuştur. Ateşkes çalışmaları bu dönemde de sürdürülmüş ancak işgallerin önüne geçilememiştir. 4 Nisan’da Kelbecer’in işgali ile konu Türkiye tarafından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’ne götürülmüş; BMGK’ nin konu ile ilgili 822 sayılı kararı 30 Nisan 1993 tarihinde kabul edilmiştir. Söz konusu kararda Kelbecer dahil olmak üzere Azerbaycan’ın yakın zamanda işgal edilmiş diğer bölgelerinden tüm işgalci güçlerin çekilmesi istenmiş, barış süreci çerçevesinde AGİT Minsk Grubu’nun çalışmalara başlaması talep edilmiştir. Anılan kararda (ve konu ile ilgili alınan 853, 874 ve 884 sayılı diğer kararlarda) saldırgan tarafa herhangi bir yaptırımda bulunulacağı belirtilmediği ve caydırıcı önlemler alınması öngörülmediği için, Ermenistan’ın saldırgan tutumunu değiştirmesi ya da işgalin sona ermesi yönünde ciddi bir etkisi olduğunu söylemek mümkün değildir. İşgaller sonucunda bölgeden kaçanların (kaçkınların) Azerbaycan içinde barınma, güvenlik ve benzeri sorunları ortaya çıkmıştır. Söz konusu problemlerin çözülmesi ekonomik açıdan çok da iyi durumda olmayan Azerbaycan için kolay olmamıştır. Keza ülke içinde göreli düşük olan hayat standartları, göçmenler için daha da çekilmez hale gelmiştir. 12 TABLO 02: İşgal Edilen Bölgelerden Kaçan Azerilerin Sayısı İşgal Edilen Bölge Bölgeden Kaçan Azerilerin Sayısı Yukarı Karabağ 192.300 Laçin 59.500 Şuşa 29.500 Kelbecer 50.500 Ağdam 158.000 Fuzuli 100.000 Cebrayil 51.600 Gubadlı 30.300 Zengilan 33.900 Toplam 705.600 KAYNAK: OĞAN, Sinan. “Ermenistan’ın Tehcir Politikası ve Neticesi: Azerbaycan’da Göçmen Sorunu”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Ankara, Bahar 2003, 118-143. Azerbaycan’ın geçmişte askeri ve politik açılardan yetersizliğinin aleyhine sonuçlar doğurduğunu belirtmiştik. Benzer şekilde Azerbaycan’da yaşanan iç istikrarsızlıkların Karabağ politikalarına da yansıması nedeniyle, Karabağ sorununun Azerbaycan aleyhine sonuçlanması ya da “potansiyel sonucun” aleyhte bir eğilim göstermesi tahmin edilebilir bir durumdur. Haydar Aliyev’in 3 Ekim 1993’te iktidara gelmesiyle Karabağ sorunu farklı bir boyut kazanmıştır. Sorunun Azerbaycan lehine çözümlenebilmesini sağlamak için girişimlerde bulunan Aliyev BDT’ye üye olmak ve BP’nin temsil ettiği Batılı petrol şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum ile antlaşma imzalamak gibi iki stratejik adım atmıştır. Bu çerçevede, BDT’ye üye olarak Rusya ile olan ilişkilerin geliştirilmesi ve düzeltilmesi, Rus desteğinin alınması, Batılı petrol şirketleri ile antlaşmalar yapılarak Batılı ülkeler ile iyi ilişkiler kurulması amaçlanmıştır. Karşılıklı ve sürekli olarak devam eden çatışmalar, tarafların dirençlerinin zayıflamasına neden olmuş ve 1994 yılının Mayıs ayında ateşkesi mümkün kılmıştır. 9 Mayıs 1994 tarihinde Azerbaycan, Ermenistan ve Karabağ Ermenilerinin temsilcileri arasında Bişkek Protokolü imzalanmış ve Azerbaycan topraklarının %20’si işgal 13 altında olduğu halde kalıcı ateşkes sağlanmıştır. Ateşkesin sağlanmasından sonra BM tarafından sorunun çözümü için görevlendirilen başlıca aktörlerden biri olan Minsk Grubu’nun çalışmaları başlamıştır. 1.3. Minsk Süreci Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Karabağ sorununun barışçıl yollarla çözülmesini sağlamak amacıyla kurulmuş olan Minsk Grubu, Rusya, ABD ve Fransa tarafından “eş başkanlık” statüsü ile yönetilmektedir. Minsk Grubunun süreç içerisinde aktif bir rol oynadığı gözlenmekle birlikte, BMGK kararlarına benzer şekilde bağlayıcı ya da caydırıcı yaptırımları haiz kararlar alıp uygulama yetkisine sahip olmadığı için sorununun günümüzde hala çözülmemiş bir problem alanı olarak kalmasında etkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ateşkes sağlandıktan sonra Minsk Grubu, Karabağ sorununun çözümü için farklı zamanlarda taraflara çeşitli planlar sunmuştur. Ancak plan maddeleri tarafların çıkarlarına uygun olmadığı gerekçesiyle zaman zaman Ermenistan zaman zaman da Azerbaycan tarafından reddedilmiştir. 1997 yılının Mayıs ayında hazırlanan bir plan sorunun çözümü için atılan önemli adımlardan birini teşkil etmekte ve aşağıdaki maddeleri içermektedir (Lütem, 2007): • Karabağ Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olacak, • Karabağ kendi anayasasını hazırlama hakkına sahip olacak, • Ermenistan güçleri Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarından ve Şuşa kentinden çekilecek, • Anılan bölgelerde güvenlik AGİT güçlerince sağlanacak, • Karabağ serbest ekonomik bölge olacak. Yukarıda maddeleri belirtilen plan Azerbaycan tarafından kabul edilmiş olsa da Ermenistan tarafından reddedildiği için yürürlüğe konamamıştır. Aynı yılın Aralık ayında ele alınan bir başka planda aşamalı işgal edilen topraklardan aşamalı olarak çekilme öngörülmüştür. Ermenistan’ın Şuşa ve Laçin koridoru hariç işgal edilen topraklardan çekilmesi, anılan iki bölgenin durumunun sonra tayin edilmesi önerilmiştir. Ancak benzer nedenlerden dolayı anılan plan da 14 kabul edilmemiştir. Planın bazı maddelerinin Azerbaycan toprak bütünlüğünü dikkate almaması da reddedilme sebeplerinden olmuştur. Nitekim 1998 yılında ele alınan bir başka planda Karabağ ve Azerbaycan ortak bir devlet kurması önerilmiş, ancak toprak bütünlüğü zedelendiği gerekçesiyle söz konusu plan Azerbaycan tarafından reddedilmiştir. Karabağ sorununa çözüm bulma süreci yukarıda sözü edilenlere benzer girişimler ile devam etmiştir. Batılı devletlerin sorunun çözülmesi için girişimleri 2000’li yıllara gelindiğinde artmıştır. Çeşitli konferanslar ve bazı devletlerin arabuluculuğu ile Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları bir araya gelmiş, sorunun çözümü ile ilgili isteklerini dile getirmişlerdir. 2005 yılında Minsk Grubu’nun öncülüğünde ele alınan bir başka plan aşağıdaki çözüm önerilerini sunmuştur: • Karabağ bölgesi etrafında, Ermenilerce işgal edilmiş olan yedi rayondan (bölge) beşinin boşaltılarak Azerbaycan’a verilmesi, • Nahcivan bölgesinin Ermenistan ve Karabağ’dan geçecek bir yolla Azerbaycan’a bağlanması, bu yolun ve Ermenistan ve Azerbaycan sınır bölgelerinin uluslararası bir barış gücü tarafından denetlenmesi, • Karabağ’ın statüsünün, bağımsız mı olacağı, Ermenistan’a mı, yoksa Azerbaycan’a mı bağlı olacağı 10-15 yıl sonra yapılacak bir referandumla saptanması. Karabağ’da mevcut durumda sorunun başlangıcından beri Ermenistan’a bağlanmayı her fırsatta dile getiren Ermeni ekseriyet olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Ermenistan’ın de facto egemenlik kurduğu Karabağ’da 10 ila 15 yıl içerisinde yapılacak referandum çerçevesinde bu defa de jure bir hakimiyet kuracağı kaçınılmazdır, şeklinde bir değerlendirme yapmak çok da yanlış olmayacaktır. Sorunun tarafı olan iki ülke Azerbaycan ve Ermenistan Avrupa Konseyi’ne (Council of Europe) üye olduktan sonra Avrupa Konseyi konuyla yakından ilgilenmiş ve 25 Ocak 2005 tarihinde Karabağ sorunu ile ilgili karar almıştır. Söz konusu kararda, Karabağ’da çatışmaların 10 yıldan fazla sürmesinin esefle karşılandığı, Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmının işgal altında bulunduğu ve ayrıca Karabağ’ın ayrılıkçı Ermeni güçler tarafından kontrol edildiği ifade edilmektedir. Yine söz konusu karar, Karabağ’daki çarpışmaların bazı etnik unsurların bölgeden 15 çıkarılmasına ve etnik temizliğe benzer şekilde tek etnisiteden oluşan bölgeler yaratılmasına neden olduğu vurgulanmaktadır. Kararda bir devlet toprağından bir bölgenin ayrılarak bağımsızlık kazanmasının, ilgili bölge halkının demokratik desteğini temel alan yasal ve barışçı bir süreç içerisinde gerçekleşebileceği ifade edilmektedir. Bir silahlı çatışmayla etnik unsurların zorla göç ettirilmesi ve ilgili bölgenin fiilen diğer bir devlete ilhak edilmesi sonucunda bir bölgenin ayrılmasının ve bağımsızlık kazanmasının mümkün olmayacağını da vurgulamaktadır (Lütem, 2007). Avrupa Konseyi’nin konu ile ilgili kararının orijinal metni bölümün sonunda sunulmuştur: Yukarıda sözü edilen görüşmelerin dışında iki ülke arasında Minsk Grubu’nun öncülüğünde 2004 yılında “Prag Süreci” olarak adlandırılan müzakereler başlamıştır. Bazı Ermeni kaynaklarına göre söz konusu süreç Azerbaycan’ın karşı çıkışları nedeniyle baltalanmış, çözüme ulaşılamamıştır8. Karabağ sorununun çözümü ile ilgili yakın dönemde atılmış en somut adımlardan biri 6 Haziran 2008 tarihinde Azerbaycan ve Ermenistan başkanlarının St. Petersburg’da bir araya geldiği toplantıdır. Anılan toplantıda müzakerelerin temelini oluşturması öngörülen “Madrid İlkeleri” olarak adlandırılan öneriler kabul edilmiştir. Söz konusu ilkeler: 1. Ermenistan askeri kuvvetlerinin Karabağ’ı çevreleyen Azerbaycan topraklarından çekilmesi, 2. Anılan bölgelerdeki Azeri göçmenlerinin durumlarının yeniden düzenlenmesi, 3. Yerleri değiştirilen kişilerin ve mültecilerin eski yerlerine geri dönme hakkına sahip olmaları, 4. Karabağ ve Ermenistan’ın Laçin koridoru ile bağlanması, 5. Dağlık Karabağ bölgesine barışı koruyucu güçlerin getirilmesi, 6. Azerbaycan’a verilen toprakların askeri varlıktan arındırılması, 7. Ermenistan – Karabağ dış iletişimini üzerindeki engellerin kaldırılması, Türkiye Ermenistan sınırının açılması, 8. Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirlenmesi, nihai referandum ile belirlenmesi, 8 Ayrıntılı bilgi için bkz. Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi 16 statüsünün ise bir 9. Barış gücü harekâtı dâhil uluslararası güvenlik garantileri ve yardımların temin edilmesi, şeklinde özetlenebilir. Burada dikkati çeken husus; Karabağ sorununun çözümüne ilişkin prensipleri belirten bir dokümanda, soruna taraf olmayan Türkiye ile Ermenistan ilişkilerini düzenlemeye yönelik bir maddenin de konulmuş olmasıdır. Hemen ardından aynı yılın Kasım ayında, Minsk Grubu’nun eş başkanlarından Rusya’nın girişimi ile Karabağ Sorunu ile ilgili bir deklarasyon yayınlanmıştır. Söz konusu deklarasyon; a) Dağlık Karabağ sorununun siyasi ve barışçıl yollarla çözülmesi, b) Dağlık Karabağ sorununun uluslararası hukuk kurallarına göre çözülmesi ve düzenlenmesi, c) Sorunun çözüm sürecinde Minsk Grubu’nun yardımlarının devam etmesinin taahhüt edilmesi, d) Müzakerelerin Madrid İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi, e) Sorun çözüldükten sonra uluslararası statükonun garanti altına alınması, f) Karşılıklı güven ortamını oluşturulması amaçlarını taşımakta idi. Anılan deklarasyon ile sorunun çözümü için ilerleme kaydedildiyse de nihai bir çözüme ulaşılamamıştır. 1.4. Karabağ Sorununa İlişkin Görüş ve Değerlendirme Çalışmanın ilgili bölümlerinde de aktarıldığı üzere, Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasının, diplomatik ilişkilerin yeniden tesisinin, sınırın açılmasının ve söz konusu ilişkilerin geliştirilmesinin, uluslararası konjonktür ile bağlantılı olduğu değerlendirilmektedir. Bölgedeki güç dengeleri ve jeopolitik-jeostratejik yaklaşımlarda kimi değişikliklere yol açabilecek bir gelişme olarak değerlendirilen TürkiyeErmenistan yakınlaşmasının, Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri ve Dağlık Karabağ sorunu ile yakından ilgili olduğu düşünülecek olursa, Dağlık Karabağ sorununun geleceğinin, belirtilen uluslararası konjonktürün geleceği ile de yakından ilgili olduğu değerlendirilmektedir. Azerbaycan tarafının, özelikle 2009 Nisan ayından bu yana TürkiyeErmenistan ilişkilerindeki gelişmelere verdiği 17 tepkiler, Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ’da “kabul edilebilir” bir çözüme ulaşılmadan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisine kesinlikle karşı çıktığını açık şekilde ortaya koymaktadır. Azerbaycan’ın söz konusu reaksiyonlarla bağlantılı dış politik gelişmeler kapsamında, özellikle enerji alanında, Rusya ile ilişkilerini derinleştirebilecek olması, Türkiye’ye yönelik enerji fiyatlarında potansiyel değişiklikler, şüphesiz, bölgedeki güç dengelerini değiştirebilecek nitelikte gelişmeler olacaktır. Dolayısıyla, Dağlık Karabağ sorununda tarafların üzerinde mutabakata varabilecekleri bir çözümün geliştirilmesi Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmelerin de etkisiyle, bir ön şart kimliğinde ortaya çıkmaktadır. Türk yetkililerin, Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin protokolleri onaylamayacağını açıklaması, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, Minsk Grubu üyelerine, Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda bir “gelişme” sağlanması için çabalarını hızlandırmaları gerektiği yönündeki çağrıları, belirtilen parametreler bağlamında anlamlıdır. Ancak, Azerbaycan tarafında, “gelişmenin” ne anlama geldiği ve sınırları konusunda kuşkuların varlığı da göz ardı edilmemelidir. Türkiye-Ermenistan yakınlaşması ile ilgili değerlendirmelerde sıkça dile getirilen, çalışmanın ilgili diğer bölümlerinde de üzerinde durulan faktörlerden birisi, zamanın Ermenistan’ın yanında olmadığıdır. Dağlık Karabağ sorununun çözümü ile ilgili yaklaşımlar göz önünde bulundurulduğunda, zaman probleminin, Ermenistan tarafı açısından, salt Türkiye ile olan sınırın açılması bağlamında değil; Azerbaycan ile yürüttüğü müzakerelerin bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından da önemli bir etken kimliğinde olduğu değerlendirilmektedir. Ermenistan’daki ekonomik gelişim, Azerbaycan’la kıyaslandığında oldukça yavaş ve zayıf kalmıştır. Azerbaycan’ın savunma bütçesinin, bugün itibariyle, Ermenistan’ın tüm bütçesinden daha fazla olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla, zaman ilerledikçe, Azerbaycan ile Ermenistan silahlı kuvvetleri arasındaki fiziki güç açığının derinleşmesi söz konusu olabilecektir. Ermenistan’ın savunma bütçesinin, Azerbaycan ile karşılaştırılamayacak düzeyde olması (Azerbaycan’ın savunma bütçesinin yaklaşık dörtte biri), Azerbaycan askeri kapasitesi, Bakü’nün Ermenistan’a ve Dağlık Karabağ’daki yönetime karşı fiili üstünlük elde etmesini sağlamaktadır. Azerbaycan savunma yeteneklerinin ulaşabileceği seviye konusunda, Azeri askeri–stratejik kültürü ve SSCB döneminin 18 yarattığı alışkanlıklar sonucu oluşan moral faktörler nedeniyle, belirsizlikler mevcut olsa da, müzakere masasında, belirtilen durumun, Azerbaycan’a bir avantaj sağladığı açıktır. Öte yandan Ermenistan’ın askeri üstünlükleri de göz ardı edilmemelidir. Dağlık Karabağ çevresinde işgal altında tutulan bölgelerin oluşturduğu “ön cephenin”, Ermenistan ve Dağlık Karabağ’daki Ermeni kuvvetleri için önemli bir avantaj oluşturduğu düşünülmektedir. 2009 Nisan ayından bu yana Azerbaycan tarafından yapılan açıklamalar incelendiğinde, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin, Dağlık Karabağ’ı özgürleştirmek için hazır olduğunun vurgulanması göze çarpmaktadır. Azerbaycan tarafında bazı eski devlet adamlarının, ordunun Ermenistan’la savaşmak için hazırlık yaptığını açıklamaları da aynı döneme denk gelmiştir. Buna karşın, çalışmanın genelinde belirtildiği üzere, bu tip açıklamaların gerçeği yansıtmadığı ve konjonktürel koşulların geniş çaplı bir Azeri operasyonuna uygun olmadığı değerlendirilmektedir. Yine de anılan gelişmeler, Erivan üzerindeki caydırıcı etkisi dolayısıyla ciddiye alınmalıdır. Azerbaycan kamuoyunun, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin seyrine, uluslararası aktörlerin kamuoyunda isteksiz ve güvenilmez olarak algılanan davranış biçimlerine bağlı olarak, Ermenistan işgali altında tutulan toprakların geri alınması için sert güce başvurulması yönünde bir baskı unsuru haline gelebilme olasılığı da yukarıda belirtilenlerle birlikte ele alınması gereken bir konudur. Bu durum kuşkusuz ki, Aliyev yönetimini en çok zorlayan hususlardan biri olma potansiyelini taşımaktadır. Dağlık Karabağ ve çevresinde Ermenistan tarafından işgal altında tutulan bölgelerin geleceği ile ilgili yürütülen tartışmaların ve bir bütün olarak Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin, iki ülke iç politikalarında etkili olduğu bilinmektedir. Azerbaycan içinde yaşanan ve Dağlık Karabağ sorunu ile bağlantılı gelişmelerin, ülkenin iç siyasetini, özellikle 90’lı yıllar boyunca etkilediğini söylemek mümkündür. Ermenistan iç siyaseti ise, Dağlık Karabağ sorunu ile daha iç içe geçmiş durumdadır. Robert Koçaryan’ın iktidara gelmesinden bu yana geçen süre içinde, Dağlık Karabağlı Ermenilerin, Ermenistan içinde önemli bir etkinlik kazandıklarını söylemek mümkündür. Ermenistan’da kamuoyunun tutumu bu durumu daha da derinleştirmektedir. 19 Karabağ sorunu, Avrupa Birliği güvenlik yapılanması için de, benimsenen ilke ve yöntemler bağlamında, yeteneklerini ve güvenilirliğini kanıtlama açısından risk ve fırsatları içinde barındıran bir denklem olma niteliğini taşımaktadır. Avrupa güvenlik yapılanmasının, çatışmaların çözümü ve barışın korunması çalışmalarına verdiği önem bilinmektedir. Kafkasya ve Orta Asya bölgeleri ile ilişkilerini geliştirme iddiasında olan Avrupa Birliği’nin Dış ve Güvenlik Politikaları ile birlikte değerlendirildiğinde, uluslararası çaba neticesinde tarafların üzerinde uzlaşacağı bir çözümün bulunabilmesinin, belirtilen kapsamda, AGİT için önemli olduğu değerlendirilmektedir. Karabağ sorunu bağlamında Türkiye odaklı değerlendirmeler ilerleyen aşamalarda daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır. 2. ERMENİSTAN STRATEJİK ALGISI VE AÇILIM SÜRECİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME 2.1. Ermenistan’ın Stratejik Perspektifi: Erivan bölgesini ve dünyayı nasıl algılıyor? Erivan’ın ülke, bölge ve sistem algısı ile yakın ve uzak komşuluk ilişkilerini hangi parametreler çerçevesinde ve nasıl bir perspektifle yorumladığını irdelemek önem arz etmektedir. Zira, soykırım iddiaları, Dağlık Karabağ, Türk–Ermeni sınırının durumu gibi Ankara–Erivan hattındaki politik ajandanın önemli maddeleri; barışçıl ya da çatışmacı güvenlik stratejilerinden9 hangisi kapsamında çözümlenmeye çalışılırsa çalışılsın; Ankara’nın, muhatabının psiko–politik niteliklerini ve stratejik kültürünü10 göz önünde bulundurması zorunlu görünmektedir. Ermenistan’ın stratejik algı ve perspektifininin sağlıklı biçimde analiz edilebilmesi amacıyla, çalışmanın bu bölümünde ağırlıklı olarak Ermenistan 9 Barışçıl güvenlik stratejileri tarafların çatışmaya varmadan diplomatik, ekonomik, müzakere gibi zeminlerde uyguladıkları güvenlik stratejileridir. Çatışmacı güvenlik stratejilerinde de diplomasi, ekonomi bir araç olarak kullanılabilmekte ancak bu noktada ayırıcı husus; tek yanlı karar alma ve çatışmayı bir seçenek olarak göz önünde bulundurma faktörleridir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Beril Dedeoğlu, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Yenyüzyl Yayınları, İstanbul, 2008. 10 Stratejik karar alıcıların eğilim ve alışkanlıklarının toplamını ifade etmek için kullanılır. İlk kez, Synder tarafından literatüre sokulduğu bilinmektedir (1977). Stratejik kültür, karar alma süreçlerinde akılcılığın yanında; politik seçkinlerin tutumları üzerinde etkin karakteristiği yansıtmaktadır. 20 kaynaklarından yararlanılmıştır. Belirtilen çerçevede, Ermenistan’ın anayasası, bağımsızlık bildirgesi, ulusal güvenlik strateji belgesi, askeri doktrini, ulusal savunma doktrini, vatandaşlık kanunu gibi devletin temel niteliklerini ve önceliklerini ortaya koyan resmi belgeleri esas alınmıştır. Bu sayede, manüpilasyona ve bilgi kirliliğine fazlasıyla açık olduğu düşünülen söz konusu sahada; klasik bilgistratejik bilgistratejik analiz analitik sürecinin açıklayıcı niteliğinin oldukça güçlendirildiği düşünülmektedir. Ayrıca, Türkiye–Ermenistan ilişkileri üzerine, Türkiye’de faaliyet gösteren ve Türk uzmanların görev yaptığı bir düşünce kuruluşunca hazırlanan bir çalışmanın; faaliyetin hedefleri değil ancak bulguları hususunda nesnellik kaygısını özellikle taşıması gerektiği düşüncesindeyiz. Bu nedenle, mesleki eğilimler ve tarih algısı nedeniyle istem oluşabilecek ön yargıların önüne geçilmesi ile Erivan’ın algıları analiz edilirken, Türk literatüründen ya da öznel ve radikal Ermeni literatüründen özenle kaçınılması gerektiği değerlendirilmektedir. Zira, bilimselliği zedeleyici bir seçicilik ile gerçeği bulunduğu zeminden olumlu ya da olumsuz yönde saptırabilecek bir hayli yayın, özellikle Türk–Ermeni ilişkileri alanında, mevcuttur. Bu nedenle, özellikle Erivan yönetimine getirilebilecek moral nitelikli eleştiriler de göz önünde bulundurularak salt Ermenistan resmi belgelerinden yararlanılması uygun bulunmuş, geriye kalan referanslara teorik açıklayıcılık kapsamında başvurulmuştur. 2.2. Ermenistan Stratejik Kültüründe Sınır Aşan Milliyetçilik ve Irksal Faktörler Ermeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde dikkat çekici bulunan başlıca unsur, oldukça sert ve tamemen subjektif unsurlara dayandığı ya da Ermenistan ulusal sınırları dahilinde kaldığı hususunda önemli kuşkular yaratan bir milliyetçilik anlayışının varlığıdır. “Ermeni Kimliğinin korunması ve sürdürülmesi” ifadesinin, giriş bölümünde, temel hedefler arasında kullanıldığı söz konusu starateji belgesi, birinci bölümünde “Ermenistan Cumhuriyeti Ulusal Güvenliğinin Temel Değerlerini” tanımlamış; “Ermenistan dahilindeki ve diasporadaki Ermeni ulusunun kimliğinin korunması ve geliştirilmesi”, ulusal güvenlik anlayışının temel değerlerinden biri olarak ilan edilmiştir. “Ulusal Güvenliği Garanti Eden Faktörler ve Politikalar” başlıklı ikinci bölüm ise Ermenistan–Diaspora ilişkilerinin sürekli geliştirilmesini ve diaspora potansiyelinin “daha geniş eylemselliğini” amaçlamaktadır. Ayrıca, “Ermeni ulusal ruhani mirasının 21 ve ulusal kimliği sembolize eden faktörlerin geliştirilmesi” gibi romantik milliyetçi retoriği çağrıştıran moral hedefler de öngörülmüştür (Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, 2007). Herhalde yukarıda sunulan ifadeler dahi, Erivan’ın bu çalışmanın genelinde açıklanacak olan; yüksek ve maceracı ulusal idealler ile oldukça kısıtlı imkan ve kabiliyetler arasına sıkıştığı değerlendirilen askeri–politik açmazlarını açıklar niteliktedir. Kanımızca dikkatle üzerinde durulması gereken hususlardan biri de; Erivan’ın, “Ermeni Ulusu’nu korumak” ve diasporanın kimlik temelinde dahi güvenliğini sağlamak gibi iddalı misyonlar üstlenirken, açık bir Ermeni Ulusu ya da diaspora tanımı yapmamış olmasıdır. Bu nedenle Erivan’ın ve Ermeni elitinin, Ermenistan vatandaşlığı ile sınırlanmayan, ki Ermenistan vatandaşlığına hak kazanma kriterleri de ırksal faktörleri nedeniyle tartışmaya fazlasıyla açıktır, ucu açık bir “Ermeni kimliği” algısından söz etmek mümkün görünmektedir. Söz konusu durum, Ermenistan’ın Rusya Federasyonu ile stratejik işbirliğine karşın, Avrupa’da ya da ABD Kongresi’nde bulduğu yoğun sempati ve desteği açıklarken; bölgede Erivan merkezli revizyonizm ya da irredentizm kaygılarına da somut zemin ve rasyonel gerekçe oluşturabilmektedir. Başka bir ifadeyle, Ermeni etnik kökenine sahip her bireyi Ermenistan ulusal güvenlik stratejisinin ve paradigmasının bir unsuru kabul etmek, ırkçı ve tehditkar olabilecek bir yaklaşımı (en azından) anımsatmaktadır demek yanlış olmayacaktır. Yukarıda belirtilenlere ek olarak, Erivan’ın vatandaşlık algısının da irdelenmesi yerinde olacaktır. Ermenistan vatandaşlık yasasının (1995), birinci maddesi, ikinci paragrafında; “Ermeni etnisitesini haiz olan bir bireyin [a person of Armenian ethnicity], kolaylaştırılmış prosedürlerin ardından Ermenistan vatandaşlığı kazanabileceği” belirtilmektedir. Yine aynı yasanın 13. maddesinde, kişinin “Ermeni soyundan gelmesi [is Armenian by origin –is of Armenian ancestry–]” durumunda, ki buradan Ermenistan vatandaşı anne ya da babadan doğmak kastedilmemiş olup, belirtilen durum ayrı bir maddede ele alınmıştır; Ermenistan vatandaşlığına hak kazandığı belirtilmektedir. Başka bir ifadeyle, Erivan belki anayasasında açıkça ırka dayalı bir yurttaşlık tanımı yapmamaktadır ancak ırk faktörü, tek başına Ermenistan vatandaşlığı kazanmak için yeterli bir unsur olabilmektedir. Ermenistan vatandaşlık kanununun (1995), demografik faktörler ve Ermenistan’daki düşük yaşam kalitesi nedeniyle çift vatandaşlığa geniş bir serbesti 22 tanıması ya da vatandaşlık kabullerinde esnek davranması doğal kabul edilmelidir. Bununla birlikte, “Ermeni etnisitesi” ya da “Ermeni soyundan gelmek, Ermeni kökenli olmak” gibi ifadeler, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve esnasında yaşanan trajediler de düşünüldüğünde ürkütücü görünmektedir. Zira, vatandaşlığa hak kazanmak için Ermenice’ye hakim olmak dahi; Ermeni soyundan gelmek koşulundan ayrı bir maddede ele alınmış; böylece Ermeni soyu ya da etnisitesi ifadesinin; “Ermenice konuşan bireyler” çıkarımına indirgenmesi de hemen hemen olanaksızlaşmıştır (Ermenistan vatandaşlık kanunu, 1995). Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi de (1990), resmi kayıtlarda Ermeni milliyetçiliğinin incelenmesi yönünde önemli örneklerden biridir. Anılan bildirge de, diaspora Ermenileri’nin Ermenistan Cumhuriyeti vatandaşlığı hakkına sahip olduğunu belirtmekte ancak net bir “diaspora Ermenileri” tanımı yapmamak suretiyle, sınır aşan ve ırksal faktörler içeren Ermeni milliyetçiliğinden izler taşımaktadır kanaatindeyiz. Ayrıca, politik psikoloji literatüründe önemli bir yer tutan ve yası tutulmamış, kolektif bir saplantı haline getirilmiş ve esasından uzaklaşarak düşmanca bir hal almış psiko–sosyal travma şeklinde tanımlanabilecek olan “seçilmiş travma” faktörünün ve revizyonizmin de; Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde yansıması olduğu düşünülmektedir. Bildirgenin 11. maddesi, “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da 1915 soykırımının uluslararası tanınmaya kavuşması amacını destekler” ifadesine yer vermektedir (Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi, 1990). Kanımızca yukarıdaki ifade, barındırdığı iki husus bakımından dikkatle incelenmeye değer görülmelidir. Söz konusu hususlardan ilki, bağımsızlık bildirgesi gibi; ulusal karakter ile bağımsızlık azim ve kararlılığını vurgulayan bir dokümanda 1915 soykırım iddialarına yer verilmiş olmasıdır. Buradan hareketle denilebilir ki, soykırım faktörü Ermeni toplumu açısından 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’yle tanımlanan ve insanlığa karşı işlenmiş bir suç olan genocide eylemini aşarak; ulusal kimliği oluşturan takıntılı bir kolektif mağduriyet psikolojisi haline gelmiştir. “Bitmeyen yas” olarak da adlandırılabilecek ve sağlıklı bir tepki olmaktan oldukça uzak olan söz konusu durum, akılcılığın önüne sıklıkla geçebilmektedir (Volkan, 1999; Çevik, 2009). Dolayısıyla, Ermeni politik seçkinlerinin, soykırım iddialarını sürekli gündemde tutarak saldırgan bir tutum sergilemeleri, nitelikleri daha önce vurgulanan Ermeni milliyetçiliğinin canlı ve “arzu edilen 23 radikallikte” tutulmasına hizmet ederken; diğer yandan da, mağduriyet psikolojisinin yarattığı ruh halinin toprak talepleri gibi akılcılık ve gerçekçilikten oldukça uzak tutumların geliştirilmesine neden olabilmektedir. Belirtilmesi gerekli görülen ikinci husus da, halihazırda Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik alanı olan bir bölgeden “Batı Ermenistan” olarak söz edilmesidir (Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi, 1990). Bu çalışma, belirtilen hususta farklı bir yaklaşım ortaya koymaya çalışacaktır. Zira, Türkiye’de ilgili alanda yapılan çalışmaların hemen tümü, haklı gerekçelerle, söz konusu ifadenin barındırdığı saldırgan yaklaşıma odaklanmaktadır. Anılan saldırgan yaklaşım irdelenecek olmakla birlikte; “Batı Ermenistan” ifadesinin çok daha karmaşık kodlar içerdiğini söylemek mümkündür. Öncelikle belirtilmelidir ki, bu çalışmanın ortaya koyduğu 16. yüzyıla kadar uzanan tarihsel demografik veriler, bölgenin nüfus ekseriyeti bakımından “Batı Ermenistan” olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, yine bu çalışmada yer verildiği üzere Nuh Peygamber’in gemisinin Ağrı Dağı’nda olduğuna inanılması ve Ermeni toplumunun Nuh Peygamber ile bulunduğunu ileri sürdüğü soy bağı; rasyonel ölçütler içerisinde ancak mitolojik bir değer ifade etmekte ve belki de kültürel antropoloji araştırmalarına konu olabilecek nitelikleri barındırmaktadır. Binlerce yıl öncesine uzanan mitolojik efsanelere ya da bir veya birkaç milenyum öncesinin sosyo–politik ve demografik koşullarına dayanılarak; 21. yüzyıl uluslararası sisteminde ulus devletlerin sınırlarını yeniden belirlemek; herhalde hiçbir toplumun sahip olamayacağı bir politik ayrıcalıktır. Ayrıca, Ermeni siyasi seçkinleri ve entelektüellerinin; çevrelerindeki ulus ve toplulukların da mitolojilerinin olduğunu, bir ya da birkaç milenyum öncesinde bugün bir kısmı kendi ulusal egemenlik alanları dışında kalan coğrafyalarda yaşadıklarını ve Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’ne yansıyan tutumun sakıncalı bir örnek teşkil ediyor olabileceğini göz önünde bulundurmalarının zaruri olduğu düşüncesindeyiz. Sonuç olarak belirtilmelidir ki, Ermeni milliyetçiliğine yönelik Türk literatüründe bulunan; mağduriyet psikolojisi, etnisite vurgusu, sınır aşan nitelikler, ofansif realist tutum gibi faktörlerin mevcudiyetinin yanı sıra bu çalışmanın tespiti, tüm bu niteliklerin Erivan’ın tavrı ve devlet–halk (ki halk ifadesi yurttaşlık ile sınırlı değildir) arasında karşılıklı etkileşimle ortaya çıkan sert, güvenlik odaklı ve resmi niteliği de haiz bir milliyetçilik anlayışının var olduğudur. Çalışma genelinde de yinelenebileceği üzere, 24 gerek Karabağ sorununun çözümünün ve gerekse Türkiye–Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinin önündeki en büyük engel olarak anılan anlayışın bulunduğu değerlendirilmektedir. Zira, söz konusu paradigma değişmediği sürece barış süreci salt hukuki garantiler ve pragmatik sonuçlar üzerine kurulacaktır ki; örneğin 1959–60 Londra–Zürih Antlaşmaları’nın güçlü garantilerinin Kıbrıs’taki statüko üzerinde ne denli bir koruma sağlayabildiği veya Lozan’ın Ege Adaları’nın silahsızlandırılmasını ne ölçüde temin edebildiği bu hususta anımsanmalıdır kanaatindeyiz. DİASPORA ERİVAN YÖNETİMİ ERMENİSTAN KAMUOYU Sınır aşan ve Irksal Faktörler İçeren Ermeni Milliyetçiliği Döngüsü Başka bir anlatımla, toplumlar arasındaki psiko–politik zemin normalleştirilmeden hukuki, askeri ya da politik düzenlemelerin sağlayacağı garantilerin konjonktürel koşullara fazlasıyla bağımlı olacağı ve ilişkilerde istikrar adına yeterince güçlü teminatlar veremeyeceği düşünülmektedir. Bu nedenle Türk entelektüellerinin özellikle açılım sürecinde “fazlasıyla özeleştirel” bir tavır geliştirdiği değerlendirilmektedir. Zira Türkiye’nin statükoculuk ile “suçlandığı”11 bir dönemde; Azerbaycan’ın topraklarının işgal edildiği ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir bölümünün “Batı Ermenistan” olarak adlandırıldığı, Ermenistan vatandaşlığı için “Ermeni soyu” faktörünün bir kabul koşulu olarak değerlendirildiği statükonun, Erivan’ın öngördüğü bir sonuç olduğu unutulmamalıdır. 11 Uluslararası ilişkiler terminolojisi statükonun korunması eğilimine (statükoculuk) doğal ve genel bir olumsuz moral anlam yüklememektedir. Söz gelimi, barışçıl bir ortamda statükocu olmak; barışı sağlayan parametrelere ilişkin süreklilik iradesi anlamına gelebilecektir. 25 2.3. Ermenistan Güvenlik Anlayışı ve Tehdit Algısı Bu bölüm çerçevesinde yanıt aranacak olan temel sorulardan biri, Ermenistan yönetici seçkinlerinin ve devletinin bölgeyi ve sistemi güvenlik bağlamında nasıl algıladığıdır. Öncelikle belirtilebilir ki, Erivan’ın son derece hassas ve fazlasıyla kuşkucu bir güvenlik algısı bulunmaktadır. Birçok niteliği ile ofansif realist12 bir uluslararası ilişkiler paradigmasının varlığını hissettiren söz konusu yaklaşım; örneğin, Türkiye’nin Azerbaycan ile stratejik ortaklık geliştirmesini temel tehdit olarak algılamaktadır (Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, 2007; Ermenistan Askeri Doktrini, 2007). Güvenlik ve stratejiye ilişkin teorik yaklaşımlarda genel kabul gördüğü üzere, ulusal güvenlik strateji ya da siyaset belgeleri daha makro yaklaşımlara yer verirken; askeri doktrin ve ulusal savunma doktrini gibi dokümanlar ise konuları detaylandırmakta ve özel alanlara indirgemektedir (Bartholomees [ed], 2008). Erivan da son dönemde hazırladığı belgeler ile yukarıda aktarılan kuralı bozmamakla birlikte; Karabağ sorunu, Ermenistan’a yönelik izolasyonlar ve Türkiye–Azerbaycan stratejik ortaklığı ile Azerbaycan’ın askeri modernizasyon faaliyetlerine güvenliğe ilişkin hemen her resmi belgede yineleyerek yer vermektedir. Kimi bölümlerinin tekrar eden yakınma ve kaygılar silsilesinden oluştuğu söylenebilecek Ermeni güvenlik strateji belgeleri ve doktrinleri; uluslararası sistemi ve sistemin gerek devlet, gerekse uluslararası ve ulus ötesi güçlü aktörlerini, entegrasyon yolu ile “kazanılacak” güvenlik garantileri olarak görmektedir. Ayrıca söz konusu belgenin, Ermenistan Devleti tarafından uygulanacak “her politikaya” bizzat temel teşkil edeceğini belirtmesi de, Ermenistan’ı anlamak hususunda oldukça geçerli bir referans niteliği taşıdığını ortaya koyar niteliktedir (EUGSB, 2007). Yukarıda belirtilen tablo çerçevesinde, Erivan’ın kendisini Türkiye ve Azerbaycan tarafından, özellikle Karabağ odaklı paranoid bir bölgesel tehdit atmosferinde hissettiği; Rusya ile stratejik ortaklık, ABD ve AB ile uzak komşuluk ilişkileri, barış gücü operasyonları ile AB ve NATO gibi kurumların hemen her programına iştirak etmek suretiyle entegrasyon süreçlerinin güçlendirilmesi ve 12 Tehdit algılamalarını doğrudan meydan okumalara değil, muhatabın göreli olarak güçlenmesine odaklı geliştiren realist uluslararası ilişkiler paradigması 26 diaspora aracılığıyla güvenlik endişelerini dengeleme yoluna gittiği değerlendirilmektedir. Ayrıca Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin (EUGSB) (2007), “Ermeni diasporasında ulusal ve kültürel kimliğin zayıflamasını” ulusal güvenliğe yönelik bir dış tehdit kategorisinde değerlendirmesi dikkat çekicidir. Erivan’ın sınır aşan ve ırksal faktörleri de içeren resmi milliyetçilik anlayışı çerçevesinde; Ermenistan sınırları dışında yaşayan, bulundukları ülke ve uluslararası kamuoyunu etkileme kabiliyeti bulunan tüm “Ermeni kökenli” topluluklar ve bireyler, birer ulusal güvenlik garantisi olarak değerlendirilmektedir. Aynı şekilde EUGSB (2007), ulusal güvenliğe yönelik iç tehditler bölümünde ulusal moral unsurlar ve vatanseverlik anlayışı için öncelikle aileyi “görevlendirmekte”; “ulusal ideallerin yeterince farkında olunmaması” ve ulusal kimliğin “yanlış yorumlanmasını” birer iç tehdit olarak sınıflandırmaktadır. Dolayısıyla resmi milliyetçi söylem ve paradigmanın EUGSB’de teknik bir anlam kazanarak gözlemlendiği söylenebilir. Ermenistan Askeri Doktrini (2007) temel olarak: Azerbaycan’ın askeri modernizasyon faaliyetlerini, Türkiye–Azerbaycan stratejik ortaklığı ve söz konusu ilişkinin ortaya koyduğu gelişmeleri, İzolasyonları dış tehditler olarak tanımlamış; kitle imha silahlarının yayılması, uluslararası terörizm gibi bu tür belgeler açısından konjonktürel retorik olarak tanımlanabilecek hususlara da yer vermiştir. Bununla birlikte Ermenistan Askeri Doktrini (2007) açısından asıl dikkat çekici olan hususun askeri güvenliği sağlayan unsurların belirtilmesi sırasında ortaya çıktığı düşünülmektedir. Doktrin, söz konusu unsurları: İmkan ve kabiliyeti bakımından yeterli düzeyde bulunan bir silahlı kuvvetler, Askeri güvenlik alanından işbirliğine uygun koşullar yaratacak uluslararası entegrasyon süreçleri, Bölge ülkeleri ile silahlı çatışma riskini azaltacak faktörler ile 27 BM, NATO, KGAÖ, AGİT gibi uluslararası figürlerin bölgedeki istikrarı güçlendiren faaliyetleri şeklinde sıralamaktadır. Yukarıda ortaya konulan durumdan anlaşılacağı ve daha önce de belirtildiği üzere, Erivan’ın, askeri doktrin gibi teknik bir belgede dahi; uluslararası kuruluşlara ve entegrasyon süreçlerine silahlı kuvvetleriyle birlikte bir güvenlik garantisi olarak atıfta bulunması, Ermenistan stratejik kültürünün uluslararası sistemin bizatihi kendisini bir güvenlik aktörü olarak algıladığı ve uzak komşuluk ilişkilerini bölgede Azerbaycan ve Türkiye’yi dengelemek için kullandığı düşünülmektedir. Ermenistan Ulusal Güvenliği Bölgesel Tehditler: Türkiye ve Azerbaycan Uzak Komşuluk ve Entegrasyon Garantileri Ermenistan Tehdit – Sistem Algısı Erivan yönetiminin güvenlik algısı için başvurulabilecek bir diğer kaynak da; Ermenistan Savunma Strateji Belgesi’dir (2007). Ermenistan Askeri Doktrini’nin kapsamı dahilinde ancak ikinci ana bölümde ve “Ermenistan Cumhuriyeti’nin Savunma Stratejisi” başlığı ile ele alınan belge, EUGSB ve Ermenistan Askeri Doktrini gibi Ermenistan Cumhuriyeti 28 ve “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin” güvenliklerini bir arada sağlamayı amaçlayan ve Ermenistan’ın güvenliğini Ermenistan ile sınırlamayan bir bakış açısına sahiptir. Ermenistan Savunma Stratejisi Belgesi’nde (2007) göze çarpan unsurlar aşağıda okuyucunun dikkatine sunulmuştur: Söz konusu belge, uluslararası entegrasyon süreçlerini “güvenlik garantisi” olarak nitelemektedir, Gelecek nesiller için “askeri–vatansever” (military–patriotic) eğitimin organize edilmesi bir hedef olarak belirlenmiştir, Rusya Federasyonu ve Ermenistan Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler stratejik ortaklık şeklinde tanımlanmış ve söz konusu ilişkiye askeri güvenlik ölçütünde çok büyük önem atfedilmiştir, NATO da, bizzat adı zikredilerek işbirliği hedefiyle askeri öncelikler kategorisinde ele alınmaktadır, Ermenistan’ın “sürekli bir askeri tehdit” altında olduğu belirtilmektedir, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin modernizasyonu, seferberlik kabiliyeti ve hareketliliğine büyük önem verilmektedir, Önemli bir Karabağ vurgusu yapılmaktadır, Belgenin özü itibariyle savunmacı (defansif) bir karakterde olduğu vurgulanmaktadır. 2.4. Ermenistan Stratejik Kültüründe Konsept Çeşitliliği ve Risk Minimizasyonu Bu aşamada Ermenistan stratejik kültürünün güvenlik algısı, Ermenistan Savunma Strateji Belgesi (2007) ve EUGSB (2007) ile Askeri Doktrin (2007) kapsamında genel değerlendirmeyle ele alınacaktır. Öncelikle belirtilmelidir ki, stratejik kültür kavramı, uluslararası ilişkiler literatüründe yeni sayılabilecek bir olgudur ve genel kabul gören tanımıyla; karar alıcıların alışkanlık ve eğilimlerini yansıtmaktadır (Synder, 1977; Keohane, 1984). Bu nedenle, “Ermenistan Stratejik Kültürü” tanımlamasının iki ana faktöre bağımlı olduğu değerlendirilmektedir. Bunlar: 29 Stratejik kültürün ögesi olarak belirtilecek hususların manüpilasyondan ve bilgi kirliliğinden uzak; ulusal çıkarların gerçekleştirilmesini amaçlayan resmi belgelerde yer alması ve Belirgin eğilimleri yansıtacak şekilde defaten ve kuvvetle vurgulanmaları şeklinde belirtilebilir. Ermeni siyasi seçkinlerinin stratejik kültürünü oluşturan temel üç parametrenin; yoğun bir tehdit algısı, sınırlı imkan ve kabiliyetler ile oldukça büyük stratejik hedefler olduğu düşünülmektedir. Öte yandan, strateji teorilerinin hemen hepsinde öngörülen ve Lykke Modeli ile görsel tasarım kazanan, hedeflerin araçlar ile orantılı olması ve araçhedef orantısızlığının “risk” faktörünü beraberinde getirmesi hususunun, Erivan’ı konseptlerde çeşitliliğe ve özgünlüğe ittiği değerlendirilmektedir (Lykke, 1989’dan aktaran Bartholomees[ed]. 2008). STRATEJİ KONSEPTLER KAYNAKLAR HEDEFLER RİSK Lykke Modeli Başka bir anlatımla Erivan oldukça kötü durumdaki ekonomisine ve sınırlı ulusal güç unsurlarına karşın, Türkiye gibi bir ülkeye karşı agresif politikalar izleyebilmekte, Azerbaycan topraklarının yaklaşık %20’sini işgal altında tutabilmekte ve ulusal hedeflerini revizyonist amaçlar kapsamında belirleyebilmektedir. Kanımızca araçlar ile hedefler arasında oluşan uçurum ya da risk faktörünü dengelemek amacıyla da; Rusya Federasyonu, AB üyesi ülkeler, ABD, NATO, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü gibi birçok unsur ile eş zamanlı ve farklı niteliklerde ilişkiler geliştirmekte; çatışmacı ve barışçıl güvenlik stratejilerine eş zamanlı olarak başvurabilmektedir. 30 Erivan &Diaspora: Sınırlı Olanaklar Söz Karabağ Sorunu Sözde soykırım iddiaları Türkiye – Azerbaycan Stratejik Ortaklığı İzolasyonlar YOĞUN RİSK FAKTÖRÜ VE KONSEPTLERDE ÇEŞİTLİLİK konusu ilişkilerin geliştirilmesinde kilit faktörün diaspora olduğu düşünüldüğünde; ulusal bağları ayakta tutan soykırım “seçilmiş travması” , romantik milliyetçilik gibi unsurların Ermeni stratejik kültürünün bir parçası olduğu söylenebilir. Ermenistan dış politikası ve güvenlik stratejilerinin başlıca karakteristik özelliğinin etkin bir çok taraflılık olduğu gözlemlenmektedir. Anılan çok taraflılık salt ilişki geliştirilen partnerlerin çeşitliliğinde değil, geliştirilen ilişkilerin niteliğinde de mevcuttur. Örneğin kimi Güney Amerika ülkeleri (Örn. Arjantin) soykırım iddialarının uluslararası kabul görmesi hususunda kullanılırken; Rusya Federasyonu (RF) askeri güvenlik açısından başvurulan taraf olmaktadır. Bu durumun kendisini ulusal savunma anlayışında gösterdiği; RF ile stratejik ilişkilerden, entegrasyon süreçlerine kadar birçok unsurun, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri gibi ulusal savunmanın birer aktörü kimliğinde kabul edildiği bilinmektedir. Yukarıda aktarılan durumun Erivan açısından başlıca getirileri arasında; “Minsk Grubu” örneğinde de müşahede edilebileceği üzere; Ermenistan’ın komşularıyla yaşadığı sorunların “uluslararasılaşma” gibi bir sonuca evrilmesi gösterilebilir. Bu nedenle Türkiye’nin açılım sürecinin sadece Ermenistan ile Türkiye arasında kalamayacağı değerlendirilmektedir. 31 RUSYA İLE STRATEJİK ORTAKLIK ULUSAL SAVUNMA ANLAYIŞI ULUSLARARASI ERMENİSTAN SİLAHLI GÜÇLERİ ENTEGRASYON SÜREÇLERİ Erivan’ın Ulusal Savunma Aktörleri Algısı ve Konseptsel Çeşitlilik 2.4.1. Ermenistan Stratejik Kültürü Işığında Türkiye İçin Değerlendirme Yukarıda sunulan durumun, Ermeni stratejik kültüründe etkin ve yoğun bir risk minimizasyonu anlayışına işaret ettiği düşünülmektedir. Bununla birlikte anılan risk minimizasyonu ulusal kaynaklar göz önünde bulundurularak hedeflerin belirlenmesi aşamasında değil; kaynaklar ile uyumsuz hedeflere ulaşmak amacıyla konseptlerin çeşitlendirilerek güçlendirilmesi suretiyle gerçekleştirilmektedir. Bu teorik değerlendirmenin, son dönem Türkiye–Ermenistan ajandasına olası ve mevcut yansımaları aşağıda belirtilmiştir: Ermenistan’ın diaspora ile bağlarını kaybetmemesi için Ermeni kimliğini romantik milliyetçi ve kolektif bir mağduriyet psikolojisi ile örülmüş unsurlarla beslemesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla açılım süreci başarıya ulaşsa dahi, kendi sınırlı alanında kalacağı ve soykırım iddiaları üzerinde beklenen etkiyi vermeyeceği öngörülmektedir, 32 Ermenistan Cumhuriyeti’nin tüm üst düzey güvenlik dokümanlarında belirtildiği üzere; Türkiye–Azerbaycan stratejik ortaklığının bizatihi kendisi öncelikli bir tehdit faktörü olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla açılım süreci, olası başarısızlık durumunda dahi, Ankara–Bakü hattında yarattığı güven bunalımı nedeniyle Ermenistan ulusal güvenlik önceliklerine yarar sağlayabilecek niteliktedir. Bu bağlamda, Türkiye–Azerbaycan stratejik ortaklığının başka bir anlatımla iki devlet bir millet anlayışının “sona erdiği” kimi önemli Ermeni analistler tarafından dile getirilmektedir. Bir tespit kadar temenninin ifadesi gibi görünen söz konusu değerlendirmeler ışığında, Türkiye ve Azerbaycan’ın aynı anda göreli yalnızlaşması; Ermenistan’a hem Karabağ hem de soykırım iddiaları gibi iki hayati gündem maddesinde önemli stratejik üstünlükler sağlayacaktır. Açılım sürecinin başarıya ulaşması halinde ise sınırın açılması zayıf bir akarsuyun okyanus bağlantısına kavuşması tasarımını anımsatır şekilde göreli olarak Ermenistan’ın sosyo–ekonomik durumunu iyileştirecektir. Böyle bir olasılığın iki potansiyel sonucu olması beklenmektedir; bunlardan ilki, diasporaya olan ekonomik bağımlılığın azalmasıyla Erivan–diaspora ilişkilerinin gevşemesi; diğeri de Erivan– diaspora ilişkilerinin etnik doğası gereği asla gevşeyemeyeceği kabulünden hareketle, Ermenistan’ın hedefleri ile orantısız kaynaklarını hızla takviye etmesidir. Dolayısıyla Ankara açısından yaşamsal olduğu düşünülen husus, Ermenistan ulusal güç unsurlarını oldukça takviye edecek böyle bir gelişmeye koşul olarak soykırım iddiaları ve Karabağ sorununun çözümü hususunda mutlak ve bağlayıcı garantiler alınması; başka bir anlatımla Erivan’ın stratejik hedeflerinin dönüşüme zorlanmasıdır. Türkiye’nin ve uluslararası toplumun, açılıma paralel olarak aldığı ve alacağı tavır ile birlikte Azerbaycan’ın Karabağ’a ilişkin halihazırda zayıf olan askeri seçenekleri kısa ve orta dönemde hemen tümüyle gündemden düşecektir. Böyle bir durumda Ermenistan, çok önemli ulusal güvenlik tehditlerinden aynı anda kurtulmuş olacaktır. Dolayısıyla açılımın neoliberal ve plüralist uluslararası ilişkiler kuramlarında görülebileceği üzere kazan–kazan prensibi sonucu sıfır toplamdan farklı, dengeli bir sonuçla başarıya ulaşması; Türkiye’nin de önemli ulusal güvenlik tehditlerinden kurtulması ile mümkün olabilecektir. Bu nedenle Ankara’nın AB süreci gibi çok faktörlü karmaşık denklemlerde oluşturacağı beklentilerden çok, somut ve açık taahhütler ile kazanımlara gereksinim duyduğu söylenebilir. Başka bir anlatımla 33 Ankara’nın kazançları, Erivan’ın kazançları kadar önemli, aynı dönemler içerisinde gerçekleşebilecek nitelikte ve sonuçları bakımından denk olmalıdır. 2.5. Açılım Sürecinin Diğer Aktörler, Küresel ve Bölgesel Parametreler Açısından Değerlendirilmesi Türkiye ve Ermenistan Dışişleri Bakanlıkları tarafından 31 Ağustos 2009 tarihinde ilan edilen diplomatik ilişkilerin başlatılması ve ilişkilerin geliştirilmesine dair protokollerin parafe edilerek imza sürecinin başlatılması ile Türkiye–Ermenistan yakınlaşmasında üçüncü aşamaya girildiği değerlendirilmektedir. Konuya ilişkin parametrelerin Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrasya’daki konumu, Hazar Denizi, Orta Asya ve Kafkasya bölgelerinin enerji arz ve güvenliği bağlamında ve Rusya Federasyonu başta olmak üzere “güçlenen” aktörlerin söz konusu coğrafyadaki varlık ve girişimleri şeklinde sıralanabilecek bir takım faktörleri temel alarak şekillendiği gözlemlenmektedir. Türkiye’nin son dönemde komşu coğrafyalarda uyguladığı ve “komşularla sıfır sorun” ve “sorunlu bölgelerde arabulucu ve yapıcı rol oynama” retoriği üzerine kurulan dış politikası, söz konusu değişkenler ile bağlantılı olarak değerlendirilmelidir. Dört sınır komşusu ülkenin üçü ile önemli sorunlara sahip olan Ermenistan’ın, söz konusu sorunlardan ekonomik ve siyasi anlamda oldukça olumsuz yönde etkilendiği bilinmektedir. Bu durum, Ermenistan’da sosyo–ekonomik sorunları tetkikleyerek yaşam standartlarını oldukça düşürmektedir. Erivan’a Washington’dan ya da Avrupa’dan bakıldığında: Rusya Federasyonu ve İran ile geliştirdiği oldukça yakın ilişkileri, Jeopolitik olarak Batı’daki ülkelerle olan bağının, özellikle Türkiye ile olan sınırının kapalı olması nedeniyle zayıf kalması, Enerji nakil ve ulaşım hattı projelerinin anılan sorunlar nedeniyle Ermenistan’ı saf dışı bırakacak şekilde düzenlenmesinin ekonomik ve güvenlik boyutlarındaki maliyetleri, Ülkenin ekonomik durumunun dış politikadaki problemlere bağlı olarak gelişememesi ve dolayısıyla “küreselleşme süreci” ile bütünleşmenin sağlanamaması gibi faktörler en hassas sorunlar olarak sıralanabilecek niteliktedir. 34 Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da bulunan stratejik araştırma ve düşünce kuruluşlarının yaklaşımları ve söz konusu ülkelerin resmi organlarının Güney Kafkasya ile ilgili raporları incelendiğinde; bölgeye yaklaşım biçimlerinin Moskova’nın bölgedeki varlığı ve uygulamalarına endeksli olduğu gözlemlenmektedir (Nichol, 2009). 2008 yılının Ağustos ayında Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan kriz ve sıcak çatışmanın ardından Türkiye–Ermenistan yakınlaşmasının, ABD ve Avrupa merkezli “cesaretlendirme girişimleri ile paralel olarak” hız kazanması anlamlıdır. Başka bir anlatımla Gürcistan’da yaşanan çatışma ile Ankara–Erivan ilişkilerinin yeniden tesisi ve geliştirilmesi yönündeki uluslararası istenç ve baskının arasında önemli bir korelasyon olduğu düşünülmektedir. Teknik olarak, Rusya ile Gürcistan arasında çıkan kriz ve Siloviklerin13 yönetimindeki Moskova’nın askeri müdahalesi, bölgedeki jeopolitik dengeleri radikal biçimde değiştiren bir gelişme değildir. Aksine, analizimiz söz konusu müdahalenin, bölgede halihazırda değişmiş olan dengelerin bir sonucu ya da bir ilanı olduğu yönündedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan ve Irak savaşlarında harcadığı efor, İran ile olan sorunların sıcak çatışmaya evrilme potansiyelini muhafaza etmesi, Taliban’ın yüksek paramiliter kapasitesi ve Pakistan’ın Afganistan’a dramatik yansımaları olan ciddi bir “güvenlik problemine” dönüşmesi; Washington’un ve “Pentagon’un” Kafkasya’daki yeteneklerini ve hareket serbestisini önemli ölçüde sınırlayıcı niteliktedir. Anımsanacak olursa, Ukrayna’daki “turuncu devrim”, Rus politik seçkinleri tarafından, açıkça, nitelendirilmiştir. “CIA tarafından Müteakip dönemde gerçekleştirilmiş Kosova’nın bir müdahale” bağımsızlığının olarak tanınması, Rusya’nın açık ve sert şekilde karşı çıktığı gelişmelerden bir diğeridir. Yukarıdaki gelişmeler ve benzerleri dolayısıyla çıkarlarının sistematik olarak ihlal edildiği ve stratejik yeteneklerinin sınırlandırıldığı algısına sahip olan Moskova, Gürcistan’da gerçekleştirilen askeri operasyon ile hem misilleme kapsamında sert güç unsurlarına başvurma eğilimini, hem de bu zeminde silahlı kuvvetlerinin operasyonel yeteneklerini ortaya koymuş görünmektedir. 13 Vladimir Putin liderliğindeki Rus Güvenlik Bürokrasisi kökenli elitlere verilen genel addır. 2000 yılından itibaren sistematik olarak Moskova’da siyasi iktidarı domine ettikleri bilinmektedir. 35 Söz konusu kriz, Rusya’nın bölgede çatışmacı güvenlik stratejilerine başvurabilecek düzeyde askeri–politik yetenekler ile Silovikler dolayısıyla böyle bir eğilime sahip olduğunun ve Kafkasya’daki güç dengesinin Moskova lehine bozulduğunun en önemli emaresi olarak değerlendirilmektedir. ABD açısından Kuzey Kafkasya’da ve Rusya sınırları içinde yararlanılabilecek ayrılıkçı tutum sergileyebilecek bölgeler olmasına karşın, kısa vadede, Rusya’nın askeri yöntemleri de kullanarak böyle bir girişime fırsat tanımayacağı öngörülmektedir (Friedman, 2009). Amerika Birleşik Devletleri’nin Rusya ile yaşadığı rekabet, İran’la mevcut sorunlar ile enerji nakil hatları ve yeni boru hattı projelerinin, salt Gürcistan topraklarından geçiş sağlanacak şekilde stratejik koşulların devam etmesinin neden olacağı riskler değerlendirildiğinde; Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını destekleyici trans–Atlantik çabalar anlaşılabilir nitelik kazanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerinin stratejik öncelikleri içinde, Avrupa’ya iletilen doğal gaz akışının kaynaklarını çeşitlendirmek ve Avrupa ülkelerinin doğal gaz temininde Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmanın önemli bir yer tuuttuğu kuşkusuzdur. Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin başlatılmasının ve iki ülke arasındaki sınır kapısının açılmasının, Ermenistan’ın Rusya’ya olan bağımlığını azaltacağını varsayan kimi değerlendirme ve analizler göz önüne alındığında, uzun vadede Avrupa ile Kafkasya arasında gerçekleştirilebilecek bir takım projelerin, Ermenistan’ın dahil olacağı bir düzenlemeyle hayata geçirilmesini beklemek olasıdır. Türkiye üzerinde mevcut bazı enerji nakil hatlarının proje ve yapım aşamasında edinilen tecrübeler, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri için, yeni hayata geçirilecek projelerin gerçekleşme süreçlerinde yeni uygulamalara neden olacak niteliktedir. Boru hatları projelerinin yüksek maliyetli oluşu, Kafkasya ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanması hedeflenen hatların uzunluğu ile birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu projelerin hem ekonomik hem de güvenlik maliyetini azaltacak yeni önlemler alınmasına neden olabilir. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının proje ve yapım aşamasında karşılaşılan kimi zorluklar söz konusu analizin tutarlılığını güçlendirmektedir (CSIS, 2009). Rusya ve bazı Orta Asya ülkeleri arasında son yıllarda enerji alanındaki işbirliğine bağlı olarak ilişkilerin gelişmesi; Amerika Birleşik Devletleri, NATO ve 36 Avrupa Birliği’nin bölgedeki varlık ve etkinliklerinin sınırlı kalması potansiyelini beraberinde getirmektedir. Türkiye’nin Kafkasya’da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ve Kafkasya İşbirliği ve İstikrar Platformu girişimleri ile somutlaşan dış politikası, NATO’nun Kafkasya ve Orta Asya’daki girişimlerine destek vermesi, Atlantik’in her iki yakasına söz konusu coğrafyada etkiliğin artırılması bakımından önemli bir dış politika seçeneği sunmaktadır. Washington DC merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) tarafından düzenlenen bir toplantıda Zbigniew Brzezinski “Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri için stratejik öneme sahip olmasının nedenlerini” şu şekilde sıralamıştır: “ (1)Türkiye gerçek ve denenmiş bir müttefiktir. (2) NATO’nun jeostratejik olarak anahtar öneme sahip bir üyesidir. (3) Avrupa Birliği üyeliğine adaydır. (4) Müslüman bir demokrasidir. (5) Bölgede istikrar sağlayıcı bir faktördür. (6) İsrail ile yapıcı işbirliği içindedir. (7) İran üzerinde pozitif etkisi vardır. (8) Eski Sovyetler Birliği’nin Türkçe konuşan ülkeleri için bir örnektir. (9) Azerbaycan ve Ermenistan arasında arabuluculuk yapan bir ülkedir. (10) Avrupa’nın enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için bir bağlantıdır.”14 Ankara’nın Erivan ile diplomatik ilişikileri tesis etmesinin, yukarıda sıralanan sebepler ile bağlantılı olarak, Washington’un stratejik ilgisi dahilinde olması kaçınılmazdır. Bu bağlamda, medya ve düşünce kuruluşlarında sıkça tartışılan bir konu olan Türk dış politikasının, kimi ayrışma noktalarına karşın, Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye komşu coğrafyalardaki projeksiyonları ile önemli paralelliklere sahip olduğu düşünülmektedir. Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından Türkiye’nin “yeni düzenin kurucusu” olacağının açıklanması, yukarıda sözü edilen değerlendirmeler bağlamında ele alındığında, anlam kazanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’tan asker çekme takvimini açıklamış olması ve stratejik odağını Af–Pak (Afganistan–Pakistan) denklemine kaydırmış olması da dikkate alındığında; Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin tesisine yönelik girişimlerin, üçüncü taraflar ile olan ilişkilerle de bağlantılı bir büyük stratejinin (Grand Strategy) parçası olduğu izlenimi edinilmektedir. Kanımızca, Türk dış politikasının “istikrar sağlama” temelinde lanse edilen niteliği ve Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasının, ABD tarafından yukarıda bahsi geçen 14 Söz konusu konuşma ve toplantı için bkz. http://csis.org/multimedia/video-turkeys-evolvingdynamics-strategic-choices-us-turkey-relations , Erişim Tarihi: 25 Eylül 2009 37 parametreler bağlamında değerlendirildiğini öngörmek yanlış olmayacaktır. Daha açık bir anlatımla, konu Washington açısından söz konusu değişkenler temel alınarak değerlendirildiğinde, her yıl Nisan ayında Ermenistan-Ermeni Diasporası ile Türkiye arasında kalmak, negatif etkileri haiz ve aşılması gereken bir durum görünümündedir. ABD ile birlikte Minsk Grubu’nun eş başkanlıklarını yürüten Fransa ve Rusya’nın konumları da dikkate alındığında, Türkiye-Ermenistan denkleminin karakteristiği, bir ikili ilişki sistematiğinden çok, geniş etkileri olan uluslararası bir soruna karşılık gelmektedir. Kafkaslar’daki dengelerin anlaşılabilmesi için, İran üzerinde dikkatle durulması gereken temel aktörlerden biridir. Söz konusu dengelerin oluşumunda İran’ın önemsediği bölgesel ortağın ise Ermenistan olduğu düşünülmektedir. İran ve Ermenistan, diğer komşularıyla yaşanan sıkıntılar ve bölgesel gelişmeler karşısında birbirlerini politik ve ekonomik zeminde “dış dünyaya açılan kapı” olarak görmektedirler (Çelikpala, 2009). Tahran yönetimi Erivan’ı Kafkaslar’daki etkinlik alanı ve giriş noktası olarak değerlendirirken; Ermenistan’ın İran’ı kapalı sınırlar ve sorunlu komşulardan kurtuluş yolu olarak gördüğü düşünülmektedir. İran bağımsızlığını Eylül 1991’de ilan eden Ermenistan’ı 25 Aralık 1991’de tanımış, iki ülke arasındaki resmi ilişkiler 9 Şubat 1992’ de başlamıştır. Tahran’ın Ermenistan perspektifi incelendiğinde; • Ermenistan, Türkiye’nin bölgedeki pozisyonunu dengelemek ve Rusya ile olan ilişkilerin devam ettirebilmesi adına elde tutulması gerek bir unsurdur. • İran’ da yaşayan Azeri kökenli nüfus dikkate alındığında, Azerbaycan’ın sınırlandırılması, gelişebilecek herhangi bir Azeri birleşme eğiliminin önüne geçilmesinde kullanılabilecek en uygun araç Ermenistan’dır. Ayrıca ABD ve Batı dünyasında İran aleyhinde faaliyelerde bulunan Yahudi lobisine karşı, Ermeni lobisinin desteğini sağlamak gerekli görülmektedir. Erivan’ın İran perspektifine bakıldığında; • Azerbaycan ve Türkiye sınırları kapalı olan Ermenistan için, İran ülkenin dünyaya açılan tek kapısı konumuna gelmiştir. • Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan ilişkileri Ermeni stratejik kültüründe sonu bütünleşmeye varabilecek stratejik ortaklık olarak görülmektedir. Kafkaslar’da ortaya 38 çıkması muhtemel bu türde bir yapılanma karşısında Ermenistan, bölgede kendisine bir müttefik edinmek durumundadır (Çelikpala, 2009). Sözü edilen faktörlerin Ermenistan ve İran’ı birbirine yakınlaştırdığı düşünülmektedir. İki ülke arasındaki ilişkiler incelendiğinde, siyasi işbirliğinin devamı ve derinleştirilmesi adına, ticari ve ekonomik ilişkilerin öne çıkarıldığı görülmektedir. Derinleşen ekonomik bağların bir takım siyasi ve stratejik sonuçlar yaratması kaçınılmazdır. İran’ın Kafkasya’ya olan ilgisi, diğer bölgesel aktörlerle uyumlu bir biçimde SSCB’nin dağılmasını takip eden dönemde başlamıştır. Çeşitli aktörlerin Kafkasya’daki rekabetinde, Hazar’ın statüsü, enerji kaynaklarının paylaşımı ve taşınması ile ekonomik ve ticari işbirliği konuları önem kazanmıştır. Tahran’ın bu bakış açısıyla Erivan’la kurduğu ilişkileri şekillendirmesinde Kasım 1992’de Erivan’ da kurulan “Ermenistan-İran İlişkilerini Geliştirme Komisyonu” dikkat çekmektedir. Ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesinin ön koşulu olarak söz konusu iki ülke arasında kara, hava ve demir yolu bağlantılarının gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Türkiye öncülüğünde yürütülen Bakü-Tiflis-Erzurum demiryolu gibi projelerle bölgeyi dünyaya bağlayacak ağların, İran ve Ermenistan’ı dışarıda bırakması nedeniyle, bu türde yatırımların stratejik öneminin arttığı düşünülmektedir. İran-Ermenistan demiryolu hattının Ermenistan’da başlayacağı nokta için Yeraık, Vardeniz ve Gagarin olmak üzere üç ayrı seçenekten bahsedilmektedir. Erivan yönetimi bu projeyle aynı zamanda, ülkenin üç merkezi şehri olan Gagarin, Gavar ve Cermuk bölgelerini birbirine bağlamayı amaçlamaktadır. Hattın başlatılabileceği diğer iki şehrin Yeraık ve Verdenis olabileceği düşünülmektedir. Bu durumda hattın toplam uzunluğunun 443 ile 449 kilometre arasında değişeceği belirtilmektedir (Bozkuş, 2008). İnşasına 2009 yılı sonlarında başlanması hedeflenen demir yolunun maliyetinin 1.5-2 milyar dolar civarında olacağı hesaplanmaktadır. İkili ilişkilerde ticari ve ekonomik boyutun yanı sıra stratejik boyuta da sahip olan bir diğer alan enerjidir. İki ülke arasındaki enerji sektöründeki işbirliğinin temelleri 1992 ve 1995 yıllarında yapılan anlaşmalarla atılmıştır. İki ülke arasında bir bölümünün inşası tamamlanmış durumdaki doğal gaz boru hattının yanısıra, milyon dolarlık ortak projeler bulunmaktadır. Ermenistan ve İran arasındaki boru hattının 39 toplam uzunluğu 150 kilometre olup, bunun 40 kilometresi Ermenistan sınırları içinde bulunmaktadır (Çelikpala, 2009). 200 milyon doların üzerinde bir maliyete sahip doğalgaz boru hattına, İran 120 milyon dolar yatırım yapmış, geri kalan 90 milyon dolarlık miktar Ermenistan tarafından karşılanmıştır. Bu miktarın 30 milyon doları da Tahran tarafından Ermenistan’a kredi olarak verilmiştir. İran tarafından döşenen hattın açılışı Mart 2007’de İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın katılımıyla Ermenistan’ın sınır kasabası olan Mehri’de yapılmıştır. Hattın tam kapasite çalışması durumunda, yılda 2,5 milyar m³ doğalgazın Ermenistan’a ulaşması hedeflenmektedir. Ermenistan-İran Hükumetler Arası Komisyonu’nun Eşbaşkanı, Ermenistan Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı Armen Movisyan Gevorgiyan’ın açıklamalarına göre, enerji işbirliği projelerinin arasında Aras Nehri üzerinde birleşecek yüksek voltajlı bir aktarım hattının oluşturulması da amaçlanmaktadır. 2008 yılının Ekim ayında İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın Ermenistan ziyareti iki ülke arasındaki ilişkilerin sıkılaşması olarak yorumlanmaktadır. Ermenistan ve İran arasında herhangi bir sınır sorunu veya politik uyuşmazlık yaşanmamasının yanında, İran’daki Ermeni azınlık da Tahran yönetimi tarafından resmi olarak tanınmıştır. Türkiye’nin olası Ermenistan açılımının, analitik olarak Erivan açısından Tahran’ın önemini azaltacağı akla gelebilir. Oysa, Ermenistan stratejik kültürünün konsept çeşitliliği unsuru dikkate alındığında, Erivan’ın dış politik eksenlerini kolayca terk etmeyeceği ya da belirli kısıtlamalara indirgemeyeceği düşünülmektedir. Türkiye’nin Ermenistan açılımı hususunda Tahran’ı kaygılandırabilecek başlıca unsur, ABD’nin Kafkasya’da nüfuz alanını artıracak olmasıdır. Uzun dönemde İran’ın Kafkasya özelindeki bölgesel etkinliğini sınırlandırabilecek bu faktör, ABD açısından ilk bakışta olumlu görülse de; sözü edilen olasılığın Tahran–Moskova işbirliğinin güçlenmesi sonucuna neden olabileceği de göz ardı edilmemelidir. Yukarıda belirtilenler ışığında, Kafkasya’nın çok aktörlü yapısının kısa dönem ve uzun dönem politik sonuçlar arasında uçurumlar yaratabildiği hususunun vurgulanması gerekmektedir. Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu gibi çok bilinmeyenli ve unsurlu denklemlerin bulunduğu coğrafyalarda taktiksel zemindeki kurgulamalar; çok farklı stratejik sonuçlara yol açabilmektedir. Nitekim ABD’nin Irak işgali ile Saddam Rejimi’ni, Afganistan işgali ile Taliban’ı (kısmen) bertaraf 40 ederek çıkarlarına dolaylı olarak hizmet ettiği İran’ın; Türkiye’nin Ermenistan açılımı ile uzun dönemde Erivan’ı kısmen kaybetse de, Azerbaycan’ı kazanması seçeneği dışlanmamalıdır. Yukarıda sözü edildiği üzere, Türkiye-Ermenistan ilişkileri ile ilgili yapılan değerlendirme ve analizlerde ele alınan konulardan biri de Azerbaycan’ın kendini nasıl konumlandıracağıdır. Daha önce de belirtildiği üzere, Ermenistan ile Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin başlatılmasının, Moskova’nın bölgedeki etkinliğini sınırlayacak bir potansiyel yaratacağı değerlendirilmektedir. Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgalinin devam ediyor oluşu ve Dağlık Karabağ sorunu üzerinde halihazırda bir anlaşmaya varılamamış olması, sürecin, Azerbaycan’ın Rusya ve hatta İran’la ilişkilerini derinleştirmesi gibi bir “tepkiye” neden olup olmayacağının sorgulanmasına neden olmaktadır. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinin, özellikle 2009 Nisan ayından bu yana, Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirerek, Bakü’nün Rusya ve İran ile yakınlaşabileceğinin sinyalleri olarak “algılanan” açıklamalar yaptıkları bilinmektedir. Ancak Ankara tarafından Dağlık Karabağ’da bir çözüm olmaması durumunda Ermenistan ile sınırların açılmayacağı yönünde yapılan açıklamalar mevcuttur. Azerbaycan’ın Rusya ile ilişkilerini ne derece geliştirebileceği ise sorgulanabilir durumdadır. Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda varılacak bir anlaşmanın, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesini “gerekli” ve “hazır” kılacak bölgesel konjonktürün vazgeçilemez bir parçası olduğu değerlendirilmektedir. Türkiye–Azerbaycan ilişkilerinin konumu ve Ankara–Erivan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla sınırın açılması durumunda Ankara–Bakü hattının nasıl şekilleneceği konusunda değerlendirmelerde bulunurken; Türkiye ve Azerbaycan toplumları arasında iletişim başta olmak üzere bir takım eksikliklere değinmek gerekmektedir. Azerbaycan’ın kuruluşundan itibaren, “bir millet; iki devlet” söylemi ile temellendirilen psiko–sosyal yakınlığa rağmen, özellikle sivil toplum ve kültür politikaları alanlarında eksik kalındığı gözlemlenmektedir. Ek olarak, Türkiye’de Azerbaycan üzerine faaliyet gösteren kuruluşlar oluşturulamamış, Azerbaycan konusunda çalışan uzmanlar yeterli ölçüde istihdam edilmemiştir. Belirtilen durum, Türkiye’de Azerbaycan’ın yeteri kadar bilinmemesine yol açtığından, Türkiye- 41 Ermenistan ilişkilerinin seyrine Azerbaycan toplumunun verdiği tepkiler de sağlıklı olarak değerlendirilememektedir (Aydın, 2009). Türkiye-Ermenistan yakınlaşması sürecinde ele alınan konulardan bir diğeri, iki ülke kamuoylarının gelişmelere nasıl tepki vereceğidir. Özellikle batılı uzmanların yaptığı yorum ve değerlendirmelerde, sürecin başarıyla sonuçlandırılması bakımından, Türk ve Ermeni kamuoylarının önemi vurgulanmaktadır. Türkiye’den ziyade Ermenistan’da kamuoyu tepkisinin etki gücünün daha yüksek olduğu değerlendirilmektedir. Ermenistan’da, Türkiye’ye fazla taviz verildiğini ve Türkiye’nin “samimi olmadığını” savunan önemli bir kesimin varlığı, Ermenistan hükümetinin karşılaştığı bir zorluk olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte değerlendirmelerimiz, “Türkiye’ye fazla taviz verilmesini istemeyen ve ‘soykırım’ iddiaları konusunda hassas” olan bir kesimin varlığının, Erivan politik eliti için müzakere masasında araç olarak yararlanılabilecek bir unsur haline getirilebileceğidir. Bu durumda Türkiye; salt Erivan yönetimini değil, tüm Ermeni kamuoyunu tatmin etmek durumunda bırakılabilir. Söz konusu hususun, iç muhalefetten yararlanılarak gerçekleştirilen klasik bir müzakere yöntemi olduğu dikkate alındığında; Türkiye’deki muhalefetin sert tutumunun da Türk hükümeti açısından müzakereler esnasında bir avantaj kimliği taşıma potansiyeli göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla “Ermenistan açılımının” kaçınılmaz bir boyut kazanması durumunda, Türkiye’deki muhalefetin işlevselliği: Müzakereler süresince Erivan’ın Ermeni kamuoyunun tatmin edilmesi yönündeki isteklerine politik direnç zemini oluşturmak ve Olası açılım sonrasında, Azerbaycan kamuoyunun tümüyle kaybedilmesini önlemek olacaktır. Bu nedenle, iç muhalefeti ikna etmemenin, ikna etmekten daha büyük taktiksel kazanımları olabileceği değerlendirilmektedir. Bununla birikte iç muhalefetin ikna olmaması; stratejik boyutta, oluşturulacak statükonun sosyo–politik garantilerden yoksun olması anlamına gelecektir. Bu şekilde varılacak çözümlerin uzun dönemde varlığını sürdürme potansiyelinin oldukça düşük olduğu; siyasi tarih deneyimleri sonucu bilinmektedir. Bu nedenle, gerek Ermenistan ve gerekse Türkiye’de, geniş toplumsal mutabakatlar sağlanmadan yönetilen sürecin, yakın 42 dönemde ivme kazansa da; önemli dayanaklardan yoksun ve kaygan bir statüko yaratacağı düşünülmektedir. Türkiye – Avrupa Birliği ilişkileri ve Türkiye’nin AB’ye tam üye olma süreci, Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesinden elde edilecek kazançlar bakımından yapılan değerlendirmelerde ele alınan başka bir konudur. Özellikle Türk literatüründe, Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişkileri başlatmasının ve sınır kapısının açılmasının, Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin hızlandırılmasında olumlu etkide bulunabileceği yönünde değerlendirmelere sıklıkla rastlamak mümkündür. Öte yandan, AB ile yürütülen müzakerelerde engelleyici nitelikte olan unsurların, esas olarak, Fransa ve Almanya başta olmak üzere bazı ülkelerin, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkan ve stratejik temelleri olan net tutumları ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne havalimanları ve limanların açılmaması üzerine sekiz başlığın ele alınmasının engellenmesidir. Ayrıca özellikle Avrupa medyasında yer alan yorumlar ve batılı düşünce kuruluşları tarafından yayımlanan çalışmalarda, ilerleme raporlarına atıfta bulunarak, “reformların yavaşlaması” gibi konuların ön plana çıktığı dikkate alınacak olursa, Avrupa Birliği tam üyelik sürecine yönelik, gözle görülür bir gelişmenin, Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına bağlı olmadığı değerlendirilmektedir. Daha önce de vurgulandığı üzere; Türkiye–AB ilişkileri çok unsurlu bir denklemdir ve en büyük engeli Avrupa’da Türkiye karşıtı stratejik eğilim oluşturmaktadır. Söz konusu eğilim, politik seçkinler ve stratejistler tarafından rasyonel tercihler üzerine kurgulanmakta ancak kamuoyunda Türkiye’nin imajına ilişkin popülist tepkisellikle yansıma bulmaktadır. Türkiye’nin sosyal hayatında çizdiği profilin anılan tepkiselliği tetiklediği de bir gerçektir. Bu nedenle Ermenistan ile sınır kapılarının açılmasının Ankara–Brüksel ilişkileri üzerindeki etkisinin; Ankara–Washington, Ankara–Bakü, Bakü–Erivan, Bakü– Moskova gibi örneklerden çok daha önemsiz olabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, Ermenistan açılımının; AB ajandasının bir parçası olarak ele alınmasının isabetsiz bir değerlendirme olacağı düşünülmektedir. Buna karşın sınır kapılarının açılmasının Türkiye–AB ilişkilerine etkisinin sıfır olmasından elbette söz edilemez. Zira, günümüz uluslararası ilişkiler paradigması; “gündem algısını” oldukça değiştirmiştir ve etkileşim çok yüksektir. 43 Sonuç olarak “Ermenistan açılımına” ve parametrelerine ilişkin BÜSAM tarafından ortaya konulan tespitler şu şekilde kategorize edilebilir: Mevcut konjonktürde, Ermenistan tarafının, sürecin daha hızlı işlemesini ve sınırın açılmasını gerektirecek nitelikte yaşamsal jeostratejik ve sosyo–ekonomik gereksinimleri olduğu düşünülmektedir. Türkiye, uluslararası konjonktürün gereği olarak diplomatik ilişkileri başlatmayı ve ilişkileri geliştirmeyi tercih etse de, Ermenistan ile aynı olumsuz koşullarda da değildir. Toprak bütünlüğünün açık şekilde tanınması, Karabağ konusunda daha net tavizlerin alınması ve tarihsel iddialar ile ilgili Ermenistan’ın makul bir çizgiye çekilmesi ancak daha sabırlı olunması nihayetinde elde edilebilecek sonuçlardır. Kanımızca, Türkiye’de sürece ilişkin eleştirel yaklaşım getiren uzmanların ifade ettikleri üzere, Türk tarafının politikasında gözlemlenebilecek temel hata, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi kararı değildir. Zira bu stratejik bir tercihi yansıtmaktadır ve mevcut durumun sürdürülmesi gibi avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Gerek Türkiye, gerekse batı açısından Azerbaycan faktörü, gerçekten sağlıklı bir değerlendirmeye muhtaç görünmektedir. Yine Türk literatüründe Azerbaycan’ın kaybedilmesine karşı hassasiyet gösteren unsurların dayanak noktası ulusal moral değerler olmaktadır. Psiko–politik açıdan son derece normal ve kabul edilebilir olan bu yaklaşımın değeri; stratejik analiz aşamasında önemli ölçüde düşmektedir. Bununla normalleşmesinin, birlikte, Bakü’nün rasyonel ölçütler kaybedilmesini de Erivan ile dengeleyecek ilişkilerin sonuçlar doğurmayacağını göstermektedir. Bir an için ulusal moral değerler bir kenara bırakılarak, salt stratejik akla; A ülkesinin, kendi ulusu ile aynı dili konuşan, Hazar gibi önemli bir bölgede, petrol kaynaklarına sahip, ordusu A ülkesinin subaylarınca yetiştirilmiş ve yine A ülkesine komşu üçüncü bir ülkede nüfusun yarısını oluşturan özdeş unsurlara sahip (İran’daki Azeri Türk Toplumu kastedilmektedir) B ülkesini; ekonomik kaynakları, askeri gücü, demografik nitelikleri oldukça kısıtlı, A ülkesinin toprak bütünlüğünü tanımayan, doğal kaynaklar bakımından oldukça fakir C ülkesi için kaybetmesi ne ölçüde rasyoneldir? sorusunun yöneltilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu nedenle, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesinin bedeli, ulusal hassasiyetler dikkate Azerbaycan’ın kaybedilmesi olmamalıdır. 44 alınmadığında dahi, kesinlikle Karabağ sorununun ve Dağlık Karabağ bölgesinin, Azerbaycan açısından jeopolitik önemi aşan, ulusal gurur temelinde bir psiko–politik niteliği olduğu unutulmamaldır. Dolayısıyla, ortaya çıkacak sonucun, Bakü politik çevreleri ve Azerbaycan kamuoyunda tamamen rasyonel şekilde değerlendirileceğine ilişkin bir beklentinin olmaması gerekmektedir. Bu nedenle, Ermenistan sınırının açılması durumunda, Azerbaycan kamuoyunun tatmin edilmesi büyük önem arz edecektir. Mevcut konjonktürde, Karabağ’daki Ermenistan işgalinin tamamen sona ermesini beklemek, ulusal gurur bakımından incitici olsa da, olası görünmemektedir. Bununla birlikte; Azerbaycan’ın Nahcivan ile bağlantısının sağlanması, ki Laçin koridoru bu anlamda işlevselliği haizdir, aynı zamanda Azerbaycan ve Türkiye’yi sınır komşusu durumuna getirecektir. Bu noktada Azerbaycan’da Karabağ’ın bir bölümünün Ermenilere bırakılmasının siyasi bedellerini kaygıyla hesaplaması oldukça muhtemel görülen bir siyasi iktidarın bulunacağı; Azeri muhalefetinin Aliyev üzerindeki baskısını, imkanları dahilinde, artırması beklenmelidir. Ermeni diasporası ve Ermenistan’ın propaganda yetenekleri dolayısıyla, Azerbaycan’ın öneminin batılı uzmanlarca zaman zaman hafife alındığı düşünülmektedir. Kurgusal bir anlatımla, Azeri politik seçkinlerinin ve kamuoyunun önemli bir bölümünün, tercümeye gereksinim duymadan takip edebildikleri iki parlamento TBMM ve Duma; görsel yayın ise Türk ve Rus kanallarıdır. Dolayısıyla, Trans–Atlantik unsurların Kafkasya’da Rusya ile asıl mücadele zeminlerinden biri Bakü, Bakü ile temel bağlantı noktası ise Ankara olarak değerlendirilmelidir. Özellikle 2000’li yılların başında; kimi batılı analistlerde görülen, Türkiye’nin ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güçlendikçe daha etkin ancak daha az tahmin edilebilir ve güvenilebilir bir ortak olduğu algısı15, Ankara’nın Bakü ile geliştirdiği ilişkilerin de kuşkuyla karşılanmasına neden olabilmektedir. Bununla birlikte, Azerbaycan’ı, oldukça inciterek Moskova’ya yakınlaştıracak sonuçlar batı açısından öngörülen etkilerden çok farklı bir mahiyette ortaya çıkabilecektir. Türkiye açısından Ermenistan açılımından beklenebilecek minimum temel fayda, soykırım iddialarının makul bir zemine çekilmesi ve Azerbaycan’ın Nahcivan ile bağlantısının kurulması olmaldır. Bununla birlikte Türk ve Ermeni taraflarının parafe ettiği metinde ne Karabağ ne de Soykırım konularının yer alması, kuşku yaratmaktadır. 15 Ayrıntılı bilgi için bkz. M. Robert Hickok, Hegemon Rising, Parameters, Summer, 2000. 45 Belirtildiği üzere, Türkiye’deki iç muhalefetin tavrı, hükümet açısından müzakereler esnasında avantaja dönüştürülme potansiyelini haizdir. Dolayısıyla söz konusu tavrın yumuşatılması; Erivan’ın politik direnci bakımından istenmeyen sonuçlara da neden olabilecek niteliktedir. Bununla birlikte, muhalefetin sert retoriği ile stratejik temeldeki eleştirilerinin birbirinden ayrı değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Zira, stratejik temeldeki uyarıların dikkate alınmaması; oluşacak statükoyu toplumsal mutabakattan yoksun bırakabilecektir. Bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde aktarılacağı üzere, soykırım konusunda Ermeni tarafının geri adım atması oldukça radikal bir paradigma değişikliğini işaret etmektedir ve Sarkisyan’ın sonsuz bir politik hareket serbestisine sahip olmadığı da unutulmamalıdır. Öte yandan, soykırım iddialarının Türkiye açısından yaratabileceği politik sonuçların vehameti de herhalde ortadadır. Dolayısıyla, uzun dönemde Ermenistan ile ilişkilerde tam bir normalizasyon ve “bahar havası” beklenmemesi gerekmektedir. Güvenlik stratejileri literatürü, çatışmacı ve barışçıl güvenlik stratejilerinin eş zamanlı olarak uygulanabileceğini göstermekte; Erivan ve diaspora ise söz konusu zeminde oldukça gelişmiş bir pratiğe sahip durumdadır. Bu nedenle, “Erivan’ın tavrı” ifadesi “Erivan’ın ve diasporanın tavırları” paradigması ile yer değiştirmek durumundadır. Bu bağlamda, ilişkilerin değil, “mümkün olduğunca çok sayıda tutum ve konseptin” normalleştirilmesi hedeflenmelidir. Mevcut durumda, Türkiye’nin inisiyatifinin de sınırlı olduğu bir sürecin yaşandığı anlaşılmaktadır. Afganistan’daki durum ve Bu bağlamda, İran ABD’nin faktörünün Irak’tan sınırlandırdığı çekilme süreci, Washington’un Kafkasya’daki yetenekleri restore edilecektir. Bununla birlikte, Moskova’da mevcut elitin stratejik kültürü de göz ardı edilmemelidir. Rusya Federasyonu, Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde (2007), “stratejik ortak” şeklinde tanımlanan ve Ermenistan’da önemli bir askeri varlığı bulunan bir güç odağıdır. Gürcistan Savaşı ile birlikte Kafkasya’da inisiyatifin Moskova’da olduğu belirtilebilir ve söz konusu bölge tarihsel olarak Rus stratejik ilgi alanı içindedir. Nitekim Rusya Federasyonu 1993 yılından itibaren, Ermenistan’ı da içeren eski Sovyet cumhuriyetlerine yönelik politikasını, “yakın çevre” doktrini adı altında formüle etmeye başlamıştır. İlk kez 1992 yılı sonunda kabul edilen “Rusya Federasyonu’nun Dış Politika Doktrini” adlı belgede 46 tanımlanan yakın çevre kavramına göre, Ermenistan diğer BDT üyesi ülkelerle birlikte Rusya’nın yakın çevresini oluşturmaktadır. Bu nedenle, Ermenistan’ın Rusya’dan kopma noktasına getirilmesi, ki Ermeni stratejik kültürü ve bölgesel koşulların bunu olanaklı kılacağı düşünülmemektedir, algısının yaratılması dahi; Moskova’yı konunun aktörleri karşısında sertleşmeye itebilir. Kritik olarak değerlendirilen bu faktörün Ankara tarafından da dikkate alınması gerektiği düşünülmektedir. Sonuç olarak Ermenistan açılımının, soykırım iddiaları ve rasyonel ölçütler çerçevesinde Karabağ hususunda Türkiye’ye sağlam güvenlik garantileri sağlaması durumunda getirileri olan bir süreç olacağı açıktır. Bununla birlikte, anılan garantilerin sağlanamaması ise, süreç başarısız olsa dahi; Ankara- Bakü hattında yaşanan gelişmeler dolayısıyla Erivan’ın çıkarlarına hizmet edebilecek niteliktedir. Bu nedenle, stratejik hedeflerden çok konseptlerin tartışılması ve özellikle Türkiye tarafından geliştirilen çözüm odaklı aceleci tavrın gözden geçirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Annan Planı sonrasında Kıbrıs örneği; çözüm taraftarı görünmenin uluslararası kamuoyunun tavrı ve stratejik getiriler bakımından öngörülen anlamı ifade etmeyebileceğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin, Ermenistan’ın sosyo– ekonomik handikaplarını bir baskı unsuru olarak kullanmasının ve üzerindeki uluslararası talepleri Erivan ile paylaşmasının yöntemsel olarak benimsenebileceği düşünülmektedir. 47 EK: 1 SOYKIRIM İDDİALARI VE YANSIMALARI Türk–Ermeni ilişkilerinde tarihsel perspektif önemli bir yer tutmakla birlikte; günümüzde tarihin tozlu raflarından çıkarılarak siyasi bir tehdit unsuru haline dönüştürülen “Ermeni Soykırımı” Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyeti’ne kalmış oldukça sorunlu bir mirastır. 1975’ten itibaren çeşitli Ermeni terör örgütlerinin yaptıkları eylemlerle 60 yıl sonra tekrar ortaya çıkarılan iddialar, Ermeni diasporası tarafından dünyanın her yerinde planlı bir şekilde dile getirilmiş ve sözde soykırımın uluslararası tanınma görmesine yönelik yoğun çaba gösterilmiştir. Soykırım birçok ülke tarafından hukuki bir kavram olarak (genocide) ifade edilmemekle birlikte; azımsanamayacak sayıda ülke, eyalet, belediye vb. tarafından yasalar veya anma günü etkinlikleri aracılığıyla zımni ya da açık kabul görmüştür. Ermeni diasporası sözde soykırımı, 24 Nisan 1915’te İstanbul’da gerçekleşen tutuklamaları baz alarak her yılın 24 Nisan günü, “1.500.000 Ermeni’nin Türkler tarafından vahşice katledildiği gün” olarak anmakta ve propagandasını bu doğrultuda sürdürmektedir. Çalışmanın “Soykırım İddiaları ve Yansımaları” başlıklı ikinci ana bölümü, soykırım iddialarının tarihsel perspektif içerisinde farklı kaynaklardan inceleme ve soykırımın günümüze olası siyasi, hukuki ve sosyal etkilerini ortaya koyma amacını taşımaktadır. 3. Türk Tarihinde Ermeniler Selçuklular döneminde ilk kez karşılaşan iki toplum, aslen 16.yy.’da Osmanlıların Anadolu’nun doğusu ve güneyini ele geçirmeleriyle birlikte iç içe yaşamaya başlamışlardır. düşünüldüğünde; (Anadolu’nun trajikomik doğusu) İki toplumun aktüel bulunabilecek Ermenilerin siyasi husus, egemenliğine ve Büyük 1045’te kültürel ilişkileri Ermenistan’daki Bizans, Küçük Ermenistan’ın (Anadolu’nun güneyi) egemenliğine de 1375’te Mısır’da hüküm süren Memluklar’ın son vermiş olmalarıdır. Farklı bir anlatımla, günümüzde Ermeniler tarafından soykırımla suçlanan ne Osmanlı Devleti ne de Türkiye Cumhuriyeti tarihin herhangi bir döneminde Ermeniler’in bağımsızlığına halel getirmiştir (Çitlioğlu, 2007). 48 11.yy.’da Bizans’ın işgal ettiği topraklarından Orta Anadolu’ya göçe zorlanan Ermeniler Selçuklular’ın gelmesiyle rahat bir nefes almıştır. Ünlü Ermeni tarihçisi Matthieu, Melikşah’ın 1086 yılında Doğu Anadolu’dan Suriye’ye yaptığı bir seyahatte, “Türk hükümdarının geçtiği ülkelerin halkına bir baba gibi davrandığını, Hristiyanlar için kalbinin sevgi ile dolu olduğunu, bu sebeple birçok şehir ve bölge halkının kendiliğinden onun idaresine geçtiğini” aktarmıştır (Özgüldür ve diğerleri, 2001). Ermeniler’in Bizans tarafından sürüldüğü döneme kadar yurtları olan doğudaki topraklar 1514 yılında, güneydeki topraklar ise 1516 yılında Osmanlılar’ın eline geçmiştir. Osmanlı himayesine girdikleri ilk günden itibaren zımmi16 sayılarak ibadetlerini özgürce yerine getirebilen, kendi vergilerini toplayabilen, hukuk sistemlerini uygulayan, nikah işlerine bakan Ermeniler, Bizans döneminde giremedikleri İstanbul’a17 1453’ten sonra ‘Ermeni Patriği’ unvanıyla girmişlerdir (Özel, 2003). 3.1. Ermeniler ve Din ‘Altı Topluluk Patriği’ olarak anılan Ermeni Patriği sadece kendi toplumu değil; Museviler ve Ortodokslar hariç tüm Hıristiyan cemaatler üzerinde de idari bir yetkiye sahip olmuştur (Özgüldür ve diğerleri, 2001). Gregoryen mezhebine mensup olan ve Kütahya’da ruhani merkezleri bulunan Ermeniler, 1326’da başkent olmasını müteakip Bursa’ya naklolmuş ve ayrı bir cemaat şeklinde örgütlenmelerine izin verilmiştir (Halaçoğlu, 2006). 1781’den itibaren Katolik rahiplerin faaliyetleri neticesinde Ermeniler’in bir kısmı Katolikliği benimsemiş, Osmanlı Devleti 1831’de Ermeni Katolik Kilisesi’nin kuruluşuna onay vermiştir (Süslü ve diğerleri, 1995). 1859 yılında da Protestan misyonerlerin 19.yy boyunca yaptıkları faaliyetler neticesini vermiş ve Ermeni Protestan Kilisesi Osmanlı tarafından tanınmıştır (Gürün, 1983). Ortodoksluğa mensup Ermeniler de göz önüne alındığında, Ermeniler’in dört mezhep arasında bölündüğü anlaşılabilecek, soykırım yapıldığı üzerine ortaya konan iddialarda “Hangi Ermeniler?” sorusuna daha doğru cevap verilebilecektir. 16 Kendi dinlerini değiştirmeksizin ehl-i kitap oldukları için bir İslam devletinin korumasından yararlanabilen gayrımüslimlere verilen ad. 17 Ayrıntılı bilgi için bkz. “Batılılar’ın Gözüyle”, Özel, Sabahattin. İstanbul, 2003. 49 3.2. Ermeni Nüfusu Osmanlı Devleti’nde 19.yy’a gelinene kadar resmi bir nüfus sayımı görülememekle birlikte, vergi toplama amacıyla hazırlanan Tahrir Defterleri’nde demografik açıdan çok detaylı bilgiler bulunabilmektedir. Unutulmamalıdır ki Osmanlı Devleti üretimde tarım ve hayvancılığa bağlı olan ve kısaca değinmek gerekirse Tımar Sistemi uygulayan bir ekonomik yapıyı haizdir. Bu bağlamda devletin verimli bir şekilde vergi toplaması için detaylı tutulmuş bilgilere sahip olması gerekir ki, özellikle haraç, cizye gibi yüksek vergiler veren gayrimüslimlerin Tahrir Defterleri’nde eksik gösterilmesi olasılığı 16.yy.’da imkansız denecek kadar düşüktür. 16.yy’da Ermeni nüfüsuyla ilgili aşağıda verilen tabloda çeşitli kent ve kasabalardaki müslüman ve gayrimüslim unsurlar detaylı olarak gösterilmiştir. TABLO 03: 16. Yüzyılda Anadolu’nun Çeşitli Yerlerindeki Müslüman Ve Gayrimüslim Nüfus ŞEHİRLER MÜSLÜMAN HRİSTİYAN ERMENİ YAHUDİ NASRANİ Adana 8.690 - 501 - - Adıyaman 6.312 - 369 - - Amasya 7.775 1.810 - 365 - Arapkir 6.912 1.092 602 - - Ayas 4.074 - 230 - - Ayntab(Antep) 18.126 - 236 - - Berendi 3.442 - - - - Besni 2.223 - 181 - - Birecik 13.708 2.160 925 - - Cüngüş 2.523 141 593 - - Çemişkezek 8.851 1.803 6.520 - - Çermik 3.124 - 586 - - Dırahlu 4.352 - - - - Diyarbekir(Amid) 101.176 19.177 3.226 - - Dündarlı 10.199 - - - - Ergani 4.933 - 1.972 - - Erzincan 2.069 - 839 - - Gilimgad 3.460 - - - - 50 Gümüşhane 5.027 - - - - Hacılu 4.158 - - - - Harput 8.209 4.638 2.650 - - Kafurnu 6.877 896 258 - - Karaisalu 2.785 - 716 - - Kayseri 27.711 6.746 2.463 - - Kazâbâd 15.254 2.014 321 - - Kınık 7.869 - - - - Kiğı 4.587 1.733 1.779 - - Kosun 15.850 - - - - Koşmur 4.550 - - - - Kulb 2.097 1.655 180 - - Lâdik 23.986 1.463 - - - Mardin 46.083 12.837 8.888 664 268 Merzifon 6.414 - 863 - - Muş 6.134 - 2.281 - - Nusaybin 8.601 602 806 - - Ruha(Urfa) 16.671 - 1.542 - - Sağman 7.023 6.555 3.132 - - Sarıçam 15.152 - - - - Savur 23.093 2.986 89 - - Sincar 5.892 - - 257 - Sis(Kozan) 19.618 1.951 1.075 - - Sivas 11.651 13.663 - - - Siverek 9.768 - 680 - - Tarsus 26.875 - 135 - - Tokat 7.078 4.628 - - - Tozanlu 3.190 789 - - - Ulaş 11.590 - - - - Yıldız 3.158 29 - - - Yüregir 12.050 - - - - TOPLAM 580.950 89.168 44.638 1.286 268 KAYNAK: Ermeni Tehciri, HALAÇOĞLU, Yusuf. İstanbul, 2006. 51 Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere Ermeni nüfusu Osmanı Devleti toplam nüfusunun yaklaşık %6’sını oluşturmaktadır ki, bu oran, tıpkı Müslümanların %80’lik oranında olduğu gibi, çalışmanın devamında ele alınacak olan 1. Dünya Savaşı öncesindeki oranlarla büyük ölçüde paralellik göstermektedir. 3.3. Millet-i Sadıka’dan Şark Meselesine Ermeniler Osmanlı Devleti’nde tarih boyunca göremedikleri bir huzur ortamında yaşamışlar, devlet hizmetinde bulunabilmişler, hiç bir zaman ‘öteki’ olmamışlar ve yararlı hizmetlerinden dolayı kendilerine millet-i sadıka (sadık millet) ünvanını almışlardır. Osmanlı Devleti, Ermenileri tebaası kabul etmiş ve “devlet kapısında” müslümanlardan ayrı tutmamıştır. Osmanlılar döneminde Ermeniler üst düzey devlet görevlerine getirilmiş, önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Anılan dönemde Ermeniler 21 paşa unvanı, 22 bakanlık, 7 elçilik, 11 konsolosluk, 41 üst düzey memuriyet üstlenmişlerdir (Arman, 1977’den aktaran Çitlioğlu, 2007). Aşağıda bazı üst düzey makamlarda görev yapmış Ermeniler sıralanmıştır: ÂYÂN ÂZALARI (SENATÖRLER) Mareşal Ohannes Kuyumcuyan Paşa Abraham Eramyan Paşa Manuk Azaryan Gabriel Noradunkyan MİLLETVEKİLLERİ 1876 Birinci Meşrutiyet Meclisindeki Milletvekilleri Ohannes Allahverdi Meclisi Mebusan Reis Vekili Sebuh Maksudyan İstanbul Milletvekili Rupen Yazıcıyan Edirne Milletvekili Sahak Yavrumyan Bursa Milletvekili Hamazasb Ballaryan Erzurum Milletvekili Manuk Karcıyan Halep Milletvekili Mikael Altıntop Ankara Milletvekili 52 Agop Şahinyan Sivas Milletvekili Taniyel Karaciyan Erzurum Milletvekili 1908 İkinci Meşrutiyet Meclisindeki Milletvekilleri Krikor Zohrap18 İstanbul Milletvekili Bedros Hallaçyan İstanbul Milletvekili Agop Babikyan Tekirdağ Milletvekili Agop Boyacıyan Tekirdağ Milletvekili Artin Boşgezenyan Halep Milletvekili Dr. Nazaret Dagavaryan Sivas Milletvekili İstepan İspartalıyan İzmir Milletvekili Hamparsum Boyacıyan19 Kozan Milletvekili Kegam Dergarabedyan Muş Milletvekili Karakin Pastırmacıyan20 Erzurum Milletvekili Vahan Papazyan21 Van Milletvekili 1914 Meclisindeki Milletvekilleri İstepan Çıracıyan (Başkanlık Divanı Katibi) Ergani Milletvekili Onnik İhsan İzmir Milletvekili Bedros Hallaçyan İstanbul Milletvekili Krikor Zöhrap İstanbul Milletvekili Agop Hırlakyan İstanbul Milletvekili Kegam Dergarabedyan Maraş Milletvekili Artin Boşgezenyan Muş Milletvekili Dikran Barsamyan Sivas Milletvekili Matyos Nalbantyan Kozan Milletvekili Karabet Tomayan Kayseri Milletvekili 18 Sadi Kocaş ‘Krikor Zohrap’ ismini kullanmakla birlikte kimi kaynaklarda ‘Kirkor Zöhrap’ olarak da geçmektedir. 19 I. Dünya Harbi’nde Murat namı ile maruf Çete başı. 20 I. Dünya Harbi’nde Armen Garo namı ile maruf Çete başı. 21 I. Dünya Harbi’nde Çete başı. 53 Varteks Serengülyan Erzurum Milletvekili Dışişleri Bakanlığı Merkez Teşkilatında Hizmet Edenler Gabrıyel Nopradukyan Bakan Ohannes Sakız Paşa Müsteşar Artin Dadyan Paşa Müsteşar Harutyum Dadyan Paşa Müsteşar Manuk Azaryan Müsteşar KAYNAK: Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, KOCAŞ, M. Sadi. İstanbul, 1990. TABLO 04: II. Meşrutiyet Dönemi Meclislerin Etnik Yapısı Yıl Toplam Türk Arap Arnavut Rum Ermeni Yahudi Slav 1908 288 147 60 27 26 14 2 10 1912 284 157 68 18 15 13 4 9 1914 259 144 84 - 13 14 4 - KAYNAK: Her Yönüyle Ermeni Sorunu, T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kara Harp Okulu Komutanlığı. Ankara, 2001. Ermeniler sadece sadakatleriyle ve devlete sundukları hizmetleriyle değil Türklere olan kültürel benzerlikleri ile de dikkat çekmişlerdir. 1835-1839 yılları arasında Türkiye’de bulunan Helmuth Von Moltke Ermeniler için; “Bu Ermeniler’e, hakikatte, Hristiyan Türkler denilebilir. Rumlar’ın kendi özelliklerini korumalarına karşın Ermeniler Türk adetlerini, hatta dilini benimsemişlerdir. Dinleri onların Hristiyan olarak tek kadınla evlenmelerine izin verir, fakat onlar Türk kadınlarından fark edilmez, ayrılmaz.” sözlerini sarf etmiştir (Göyünç, 1966’dan aktaran Özgüldür ve diğerleri, 2001). 1789 Fransız İhtilali sonrasında içerisinde birçok milleti barındıran Osmanlı İmparatorluğu ayrılıkçı taleplerle çalkalanmaya başlamıştır. Bulgarlar, Sırplar, Yunanlar arka arkaya bağımsızlık mücedelesine girişmişler ve başarıya ulaşmışlardır. Tıpkı anılan milletlerde olduğu gibi Ermeniler de, en geç talep edenlerden biri olmakla birlikte, bağımsızlıklarını talep etmişler ve bu amaçla mücadele vermişlerdir. 54 Ermeni meselesine derinlemesine odaklanıldığında anlaşılacaktır ki, 19. ve 20.yy’da Türk–Ermeni ilişkileri ‘mazlum bir milletin egemenlik talebi ve kanlı bir şekilde bastırılmaları’ şeklinde vuku bulmamıştır. Ermeniler 1863 yılında çıkarılan Ermeni Milleti Nizamnamesi ve 400 üyeli genel meclis ile adeta bir azınlık cumhuriyetine sahip olmuş, yaşadıkları kasabalarda iki – üç haneye dahi sahip olsalar idare meclisinde temsil edilmeleri zorunlu kılınmıştır (Özel, 2003). Anılan siyasi haklar ve sosyo–kültürel koşullar da değerlendirildiğinde, bağımsızlık talebinin arkasında İngiltere ve Rusya22 gibi dönemin büyük siyasi aktörleri ve güç mücadelelerinin varlığı müşahede edilmektedir. 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Ortodoksları üzerinde söz sahibi olmaya başlayan Rusya, 1856’da Paris Antlaşması ile Balkan Hristiyanları’nın imtiyazlarını genişletmiştir. Osmanlı iç işlerine yapılan müdahaleler sonucu 1804’te Sırplar imtiyaz, 1829’da Yunanlılar bağımsızlık, 1878’de Romanya, Karabağ, Sırbistan bağımsızlık, Bulgaristan ise önemli imtiyazlar elde etmiştir. Batıda Osmanlı’yı oldukça hırpalayan ve Balkanlar’da Osmanlı üstünlüğünü ortadan kaldıran devletler, 1878’de Ayastefanos ve Berlin Antlaşamaları ile Ermenilere olan stratejik ilgilerini yoğunlaştırmışlardır. Osmanlı Devleti’ne karşı sürdürülen tutumun sonucu Ermenileri provoke etmeye ve bu cemaate imtiyazlar kazandırmaya çalışan, ‘Şark Meselesi’(Doğu Sorunu) olarak da adlandırılan politikalar ilk olarak 1878 yılında Ayastefanos ve Berlin’de Ermenilere yönelik ıslahat maddeleri içeren bir antlaşma ile resmiyet kazanmıştır. Ermeniler’in soykırım olarak niteledikleri tehcirin ilk sinyalleri 1828 yılında Erzurum Valisi Galip Paşa’nın Rus sınırındaki Ermenileri iç bölgelere göç ettirmeyi Babıali’ye teklif etmesi ile belirmiştir. Anılan teklif 1828-1829 Rus Savaşı’nda Ermeniler’in Osmanlı’ya ihanet ederek Rus ordusuna yazılmaları ve Erzurum’un 22 Rus – Ermeni ilişkileri 18.yy başlarına I.Petro’ya kadar uzanmaktadır. Rus – İran savaşlarında Ermeniler’den üst düzeyde yararlanılmış, Rus topraklarına yerleşmek için davet edilen Ermeniler, Türkmençay Antlaşması sonucu ele geçirilen Revan ve Nahçıvan’da bir Ermeni vilayeti kurulması üzerine bölgeye yerleşmişlerdir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Beydilli, “1828-1829 OsmanlıRus Svaşı’nda Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler” 55 teslim olmasında pay sahibi olmaları nedeniyle gelmiş, Ruslar’ın Kafkasya’daki hakimiyeti pekişmiştir. 1877’de başlayan 93 Harbi’nde, Ruslar doğuda yaşayan Ermeniler’den yararlanma yoluna gitmiştir. Savaşı kazanan Ruslar’dan “emeklerinin karşılığını” bir an önce almak isteyen Ermeni meclisi Patrik Nerses ve İzmirliyan başkanlığında Çar II. Aleksandr’a ulaştırılmak üzere temel olarak aşağıdaki üç talebi kapsayan bir muhtıra hazırlamışlardır; 1- Fırat’a kadar olan bölgenin Türkler’e geri verilmemesi ve buraların Ararat ili ile birleştirilerek Rusya’ya bağlı bir Ermenistan kurulması, 2- Arazi ilhakı olmayacaksa, Bulgaristan’a ve Bulgar milletine verilecek imtiyazların Ermeni milletine de verilmesi 3- İşgal edilen topraklar boşaltılacaksa, Babıali’den ıslahat için maddi teminat alınması ve ıslahatın uygulama ve tamamlanmasına kadar, Rus askerlerinin işgal ettikleri toprakları boşaltmamaları (Uras, 1976’dan aktaran Halaçoğlu, 2006). Bu arada Ermeni haklarını koruduğunu iddia eden, bu doğrultuda soykırımın ilk propagandalarını hazırlayan devletlerden biri olan İngiltere ise Ermeniler’in Rusya’nın güdümüne girdiğini anlamış, özellikle Kars’ın Çar’ın eline geçmesinin Rusların sıcak denizlere inerek sömürgeleri ile olan bağlantısını tehdit edebileceğini öngörerek Osmanlı’ya Kıbrıs adasını da “geçici bir süre” işgal etmek koşuluyla Ermeni konusunda yardım etmiştir. 3.4. Ermeni Cemiyetleri Uluslararası arenada destek gören hatta bizati yönlendirilen Ermeniler Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zayıf durumdan da yararlanarak birçok cemiyet, dernek ve ihtilalcı partiler kurmaya başlamışlardır. 1878 yılında Van’da Kara Haç Cemiyeti, 1881’de Erzurum’da Anavatan Müdafileri Derneği gibi birçok Ermeni örgütü kurulmakla birlikte yapısı ve giriştiği eylemler dikkate alındığında temel olarak üç Ermeni örgütü varlığını hissettirmiştir. 56 • Armenakan: 1885 yılında Van’da kurulan örgütün sloganı “kan dökmeden özgürlük olamayacaktır” şeklinde belirlenmiştir. Propaganda amaçlı çıkardıkları Armenia gazetesinin 1895’te Osmanlı’ya, 1896’da ise Rusya’ya girişi yasaklanmıştır. Van İsyanı’na aktif olarak katılan örgüt üyelerinin büyük bir kısmı öldürülmüş, kalanlar ise Hınçak ve Taşnaklara katılmıştır (Çitlioğlu, 2007). • Hınçaklar: 1887’de Cenevre’de kurulan örgüt amacını “Türkiye Ermenistan’ını işgalden kurtararak Rusya ve İran Ermenistan’ı ile birleştirmek” olarak açıklamıştır. 1908’de meşrutiyet ilanı üzerine ihtilal fikirlerini bıraktığını açıklayan örgütün 1910, 1911, 1912, 1913 yıllarına ait karar defterlerinde “Silah, cephane ve patlayıcı madde sağlanması; silah talimi yapılması...” gibi maddeler bulunmaktadır (Başbakanlık Devlet Arşivi, 2001). • Taşnaksutyun: Ambleminde intikamı simgeleyen hançer figürü bulunduran, Ermeni siyasi kuruluşlarından en yaygını olan Taşnaklar’ın temel amacı siyasi ve iktisadi bağımsızlık elde etmektir. Dünyanın birçok yerinde örgütlenen ve Ermeni davasının propagandasını yapma amacını taşıdığını belirten örgüt, Hınçaklar’dan farklı olarak “Birleşik, özgür ve bağımsız bir Ermenistan kurmak, Türkiye’nin soykırımı tanımasını ve tazminat ödemesini sağlamak, Türk işgalindeki Ermeni topraklarını kurtararak özgür Ermenistan’a bağlamak” amacında olduklarını belirtmişlerdir (Çitlioğlu, 2007). Ermeni terör örgütlerinin çıkardığı ilk ciddi olaylar İstanbul Kumkapı’da Hınçaklar’ın Ermeni halkı kışkırtması üzerine meydana gelmiştir. Van Valisi’ne suikast teşebbüsünü İç Anadolu’da arka arkaya patlak veren isyanlar izlemiştir23. 1891 yılında Padişah II. Abdülhamit’in Ermeniler için çıkardığı genel affa rağmen Ermeniler komitacılık faaliyetlerine devam etmişlerdir (Uras, 1976). Sadece Türkler’e karşı değil, Ermeni vatandaşlara da yönelen eylemlerden 1894 yılında Patrik Aşıkyan nasibini almış ancak kendisine düzenlenen suikast girişimi başarısız olmuştur. Rusçuk Ermeni Komitesi Başkanı Mıgırdıç Tütüncüyan ve 23 Listesi de sunulan isyanların detayları için bkz. Halaçoğlu, Yusuf. ‘Ermeni Tehciri’ İstanbul, 2006. 57 Ermeni avukat Artın Dirserkisyan ise Patrik kadar şanslı olamamış, 1895’te Ermeni komitacılar tarafından öldürülmüşlerdir (Karacakaya, 2001). Sasun ayaklanması Avrupa’da büyük yankı uyandırmış, kurulan uluslararası tahkikat komisyon 20 Temmuz 1895’te yayınladığı raporda Ermeniler’in masum olmadığını açıklamıştır (Küçük, 1986; Kuran, 1956). Ermeni komitalarının en sansasyonel eylemi ise 1905 yılında Padişah’a karşı girişilen suikast teşebbüsü olmuştur. Ermeni çetelerinin halklar arasında husumet yaratma amaçlı kışkırtmalarını ise 6 Mart 1909’da Rus Büyükelçisi’nin ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Durum’ adlı gizli haberde gözlemleyebilmek mümkündür; “Bitlis’teki Ermeniler’in ne Türkler’den ne de Kürtler’den şikayetleri varken, Ermeni komitacı dernekleri kurulmakta ve dernekler geniş faaliyetlerde bulunmaktadır... İhtilal fikrinde olan Ermeniler’i bir araya getirerek yönetime karşı mücadele için kışkırtmaktalar... Çoğu Ermeni’nin, bu tür eylemlerin Ermeniler’e zarardan başka bir şey getirmeyeceğini ve silah için para vermiyeceklerini söyledikleri, bunun üzerine Ermeni ihtilal komitelerinin şiddet kullanma ve karşı çıkanları kılıçtan geçirme tehdidiyle bu tür grupları sindirdikleri öğrenilmiştir.”24 Büyükelçi’nin Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkileri; “Van’da iki müslüman ve bir Ermeni milletvekili seçilmişti. Müslümanların Hristiyanlara karşı bir düşmanlığı yoktu. Türkler, özellikle subaylar, Ermenilerle dostça ilişkiler kurmaya çalışmaktadırlar. Fakat Ermeniler, komitacı Ermeniler tarafından kışkırtılarak Türkler’e yaklaşmıyorlar.” sözleriyle açıklaması, bütün bir Ermeni planının halklar arası husumet ve anlaşamamazlık üzerine değil; bilakis iyi ilişkilere rağmen dış güçlerin kışkırtması neticesinde ortaya çıktığının kanıtı niteliğindedir. Aşağıdaki listede 1. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde başlıca Ermeni isyanları kronolojik sırayla ele alınmıştır. 24 Rusya Dış Politika Arşivi 58 TABLO 05: Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni İsyanlarının Listesi İSYAN TARİH Anavatan Müdafileri Olayı 8 Aralık 1882 Armenakan Çeteleriyle Çatışma Mayıs 1889 Musa Bey Olayı Ağustos 1889 Erzurum İsyanı 20 Haziran 1890 Kumkapı Nümayişi 15 Temmuz 1890 Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları 1892 – 1893 Birinci Sasun İsyanı Ağustos 1894 Zeytun (Süleymanlı) İsyanı 1 – 6 Eylül 1895 Divriği (Sivas) İsyanı 29 Eylül 1895 Babıali Olayı 30 Eylül 1895 Trabzon İsyanı 2 Ekim 1895 Eğin (Mamuratü’l Aziz) İsyanı 6 Ekim 1895 Develi (Kayseri) İsyanı 7 Ekim 1895 Akhisar (İzmit) İsyanı 9 Ekim 1895 Erzincan (Erzurum) İsyanı 21 Ekim 1895 Gümüşhane (Trabzon) İsyanı 25 Ekim 1895 Bitlis İsyanı 25 Ekim 1895 Bayburt (Erzurum) İsyanı 26 Ekim 1895 Maraş (Halep) İsyanı 27 Ekim 1895 Urfa (Halep) İsyanı 29 Ekim 1895 Erzurum İsyanı 30 Ekim 1895 Diyarbakır İsyanı 2 Kasım 1895 Siverek (Diyarbakır) İsyanı 2 Kasım 1895 Malatya (Mamuratü’l-Aziz) İsyanı 4 Kasım 1895 59 Harput (Mamuratü’l-Aziz) İsyanı 7 Kasım 1895 Arapkir (Mamuratü’l-Aziz) İsyanı 9 Kasım 1895 Sivas İsyanı 15 Kasım 1895 Merzifon (Sivas) İsyanı 15 Kasım 1895 Ayintab (Halep) İsyanı 16 Kasım 1895 Maraş (Halep) İsyanı 18 Kasım 1895 Muş (Bitlis) İsyanı 22 Kasım 1895 Kayseri (Ankara) İsyanı 3 Aralık 1895 Yozgat (Ankara) İsyanı 3 Aralık 1895 Zeytun İsyanı 1895 – 1896 Birinci Van İsyanı 2 Haziran 1896 Osmanlı Bankası Baskını 14 Temmuz 1896 İkinci Sasun İsyanı Temmuz 1897 Sultan Abdülhamid’e Suikast 21 Temmuz 1905 Adana İsyanı 14 Nisan 1909 KAYNAK: Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler, LÜTEM, Ömer Engin (Der.). Ankara, 2007. 3.5. I. Dünya Savaşı Öncesinde Ermeniler 3.5.1. Rusya-Ermeni İlişkileri Savaşın hemen öncesinde Ruslar’ın Ermenilere yönelik Doğu Anadolu’daki yardımlarının bir hayli arttığı gözlemlenmiştir. Rus büyükelçisinin 26 Kasım 1912 tarihinde dönemin Dışişleri Bakanı Sazanof’a gönderdiği rapor Ruslar’ın niyetlerini ve Ermeni çetelerinin hazırlıklarını ortaya koymaktadır; “...Ermeni halkının gittikçe Rusya tarafını tutmakta olduğunu göstermektedir ve bu isteğin gerçekten de içten ve samimi olduğu ortadadır. Rusya’ya olan sempati Ermeni burjuvası ve aydınları arasında da yaygındır... Van, Bayezid, Bitlis, 60 Erzurum ve Trabzon konsoloslarımızın bildirdiklerine göre bu vilayetlerdeki Ermeniler’in hepsi Rusya tarafındadırlar ve bizim ordularımızı bekliyorlar; veya Rusya’nın kontrolü altında reformlar yapılmasını istiyorlar. 21 Kasım’da Bayezid Konsolosu’nun bildirdiğine göre, bütün Ermeniler, Türkiye’ye karşı düşmanca tavırda bulunuyorlar ve Rusya’nın protektörlüğünü, Ermeni topraklarını işgal etmelerini bekliyorlar. Ermeni Patriği, Rusya’ya, Türkiye’deki Ermeni halkını kurtarması için yalvarmaktadır... her an ayaklanmalar ve düzensizlik ortaya çıkabilir...”25 Osmanlı Devleti Hariciye Nezareti’nde hukuk müşaviri olan Hrant Vartabet ise 1916 yılında gerçekleştirilen kilise reformunu destekleyen yazısında tarihi bir saptamada bulunarak Rusya’nın Osmanlı’daki Ermeniler’e olan ilgisini şu sözlerle ifade etmektedir; “Osmanlı taraftarı olan Ermeniler çoğunlukta oldukları halde, Rusya’nın çeşitli oyunlarıyla Katogikos seçimlerini, Rus aleti olan Ermeniler kazanmışlar... ve bunlar (Ermeniler) İstanbul Patrikliği kanalıyla Türkiye’deki yönetimle Ermeniler’in arasını açmışlardır...” Van Başkonsolosu General Mayewski Genelkurmay’a gönderdiği raporunda “Doğu Hristiyan kiliselerinin Ermeni milli hislerini tahrik ederek, hiç sıkılmadan, Türkiye’de bir Ermeni meselesi yarattıklarını” ifade etmektedir (Özel, 2003). Trabzon’daki Avusturya–Macaristan İmparatorluğu Konsolosu Moricz ise 30 Ocak 1914 tarihli raporunda Rus–Ermeni ilişkilerinin boyutunu şu satırlarla açıklamaktadır; “Ruslar Ermenileri harekete geçireceklerdir. Bu maksatla çok para harcıyorlar, gizlice asilerin hizmetine silah sevk ediyorlar ve bir Ermeni ayaklanmasının patlak vermesine aracılık ediyorlar” (Göyünç, 2000). 25 Rusya Dış Politika Arşivi 61 Rus büyükelçi Moskova’ya bu uyarılarda bulunurken Ermeni komitaları da büyükelçiyi doğrular nitelikte bir tutum göstererek Türkiye’deki şubelerine şu talimatları vermiştir; “Rus ordusu sınırdan ilerler ve Osmanlı ordusu geri çekilirse her tarafta birden eldeki vasıtlarla baş kaldırılacaktır. Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, resmi binalar bombalanacak, iaşe depolarına sabotajlar düzenlenecek; aksine Osmanlı ordusu taarruza geçerse Ermeni askerleri Ruslar’a katılacak ve silah altına alınanlar kıtalarında kaçarak, Türk birliklerinin geri cephelerine zarar vermek ve ülke içinde çeşitli olaylar çıkarmak için çeteler kuracaktır.” (Genelkurmay Yayınları, 1979’dan aktaran Halaçoğlu, 2006). Ruslar’ın kışkırtma ve yardımlarının, Ermeni komitacılarının da örgütlenme konusunda başarılı oldukları 3. Ordu Komutanlığı’ndan I. Dünya Savaşı’nın henüz başlamadığı bir tarih olan 23 Ekim 1914’te gönderilen yazıda anlaşılmaktadır. Rapora göre Kağızman’da çoğu Osmanlı uyruğu olan 8 bin Ermeni asker kaçağı toplanmış, Ruslar anılan unsurları silahlandırarak çete şeklinde örgütlemiş, halk da besleyip giydirmiştir. Aynı rapora göre Van sınırında da Ermeniler’in silahlandırıldığı ve isyana hazır oldukları tespit edilmiştir (Halaçoğlu, 2006). 3.5.2. 19. ve 20.yy. ’da Ermeni Nüfusu 3.5.2.1 Resmi Kaynaklarda Ermeni Nüfusu Çalışmanın bu bölümünde ayrı bir başlık açarak Ermeni nüfusun Osmanlı adına uluslararası bir soruna dönüşerek ‘Şark Meselesi’ halini almasından soykırım iddialarının ortaya atıldığı tarihe kadar olan dönemdeki Ermeni demografik yapısının detaylı olarak incelemesi yapılacaktır. Günümüzde sıklıkla telafuz edilen “1.500.000 Ermeni’nin katledilmesi” ifadesinin gerçekleşebilme ihtimalini ortaya koymak açısından demografik veriler hayati önem arz etmektedir. Anılan veriler incelenirken sadece Osmanlı verilerini değil Ermeni kaynaklı, özellikle de Patrikhane kaynaklı, verileri de incelemek çalışmanın bilimselliği ve nesnelliği bakımından önemlidir. Osmanlı Devleti’ndeki ilk nüfus sayımı Padişah II. Mahmut döneminde 1831 yılında yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere vergi toplama amaçlı tutulan tahrir 62 defterlerinde nüfusla ilgili doğruluğu net bilgiler elde edilebilmektedir ancak anılan kayıtların nüfus tespitinden ziyade vergi toplama gibi farklı amaçlara hizmet etmesi bazı konularda yetersiz bilgiler alınmasına neden olabilmektedir. 1831 yılında yapılan ilk nüfus sayımına dair sonuçlar kimi yazarlara göre farklılık arz etse de, Kemal Karpat’ın, sayımın esas kayıtlarını kullandığı için en doğru sayıları verdiği düşünülmektedir (Özgüldür ve diğerleri, 2001). TABLO 06: Osmanlı Devleti’nin Nüfusu 1831 MÜSLİM REAYA KIPTİ YAHUDİ ERMENİ AVRUPA ANADOLU TOPLAM ve GENEL Nüfus 487.971 2.002.921 % 37.04 86.2 2.490.892 68.42 Nüfus 783.333 297.130 1.080.463 % 59.46 12.79. 29.67 Nüfus 33.905 1802 35.707 % 2.6. 0.8 0.98 Nüfus 10.133 5.164 15.297 % 0.8 0.22 0.42 Nüfus 2.099 16.643 18.742 % 0.1 0.71 0.51 1.317.441 2.323.660 3.641.101 GENEL TOPLAM KAYNAK: Ottoman Population, K. Karpat’tan aktaran T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kara Harp Okulu Komutanlığı, Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Ankara, 2001 Tabloda da görüldüğü üzere 1831 sayımı verileri Osmanlı’nın gerçek nüfusunu vermekten çok uzaktır. 1839 yılında Tanzimat Fermanı ile başlayan dönemde düzenli merkezi nüfus kayıt sistemi kurulmasıyla birlikte 1844 yılında yeni bir sayım yapılmış, anılan sayımda Osmanlı Devleti’nin toplam nüfusu 35 milyon olarak belirlenmiş, Ermeni nüfusun 2.400.000 kişiyle yaklaşık olarak ülkenin %7’sini oluşturduğu tespit edilmiştir. 63 TABLO 07: Osmanlı Devleti’nin Nüfusu 1844 AVRUPA ASYA AFRİKA TOPLAM Osmanlılar (Türkler) 1.100.000 10.700.000 - 11.800.000 Slavlar* 7.200.000 - - 7.200.000 Rumenler 4.000.000 - - 4.000.000 Arnavutlar 1.500.000 - - 1.500.000 Rumlar 1.000.000 1.000.000 - 2.000.000 Ermeniler 400.000 2.000.000 - 2.400.000 Yahudiler 70.000 100.000 - 170.000 Tatarlar 230.000 - - 230.000 Araplar** - 900.000 3.800.000 4.700.000 Suriyeli, Keldaniler*** - 235.000 - 235.000 Dürziler - 25.000 - 25.000 Türkmenler**** - 90.000 - 90.000 Kürtler**** - 1.000.000 - 1.000.000 15.500.000 16.050.000 3.800.000 35.000.000 GENEL TOPLAM *Osmanlı Devleti’ndeki oluşmaktadır. Slavlar; Bulgarlar, Prenslik Sırpları, Boşnaklar ve Karadağlılar’dan ** Esası Arap olan (Mısır vs.) Afrika halkları da buna dahildir. *** Suriyeliler içinde yer alan Maruniler’in nüfusu, 140.000; Yahudiler’in ise 70.000’dir. Keldaniler, 16 kabileden meydana gelir ve nüfusları 25.000 civarındadır. **** Bu iki kavram “Konar-Göçer” anlamında kullanılmıştır. KAYNAK: M. A. Ubicini, Türkiye 1850’den aktaran T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kara Harp Okulu Komutanlığı, Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Ankara, 2001 1881/82 tarihlerinde II. Abdülhamit zamanında yapılan ve 1893 tarihinde padişaha sunulan nüfus sayımları sonucunda Osmanlı Devleti nüfusu yaklaşık 18 milyon olarak tespit edilmiştir26. 26 1881/82 nüfus sayımı verileri ile ilgili bazı spekülasyonlar bulunmaktadır. Konuyu en çok irdeleyen yazarlardan Kemal Karpat “Ottoman Population Records And The Census of 1881/82-1893” makalesinde toplam nüfusla ilgili olarak 17.388.562 rakamını telafuz etmekte iken Ottoman Population adlı kitabında 17.388.604 rakamını vermektedir. Devletin resmi istatistik yayınında ise nüfus 18.316.295 olarak açıklanmıştır. Karpat’ın dayandığı kaynak Başbakanlık Arşivi iken, Karpat’ın rakamlarındaki farlılığı işaret eden B. Eryılmaz İstatistik Umum İdaresi’nin 1900/1 tarihli yayınını esas almaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kara Harp Okulu Komutanlığı, Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Ankara, 2001 64 TABLO 08: Osmanlı Devletinde Nüfusun Dağılımı 1881/82 – 1893 TOPLAM NÜFUS (KADIN-ERKEK) Müslümanlar 12.587.137 Rumlar 2.332.197 Ermeniler 1.001.465 Bulgarlar 817.801 Katolikler 149.786 Yahudiler 184.006 Protestanlar 36.238 Latinler 18.240 Süryaniler 22.598 Gayrimüslim Kıptiler 3.153 Yabancı Uyruklular 235.983 % 72.39 Gayrimüslimler Toplamı 4.801.467 27.61 Genel Toplam 17.388.604 100 KAYNAK: “Her Yönüyle Ermeni Sorunu” T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu Komutanlığı, Ankara, 2001. 1881/82-1893 istatistiklerine göre Ermeni nüfus toplam nüfusun %6’sına denk düşmektedir. 1844 yılına göre toplam nüfusun dramatik miktarda azalması 1844 yılı nüfus sayımındaki sorunlar, Osmanlı’nın 1844–1893 yılları arasında kaybettiği büyük miktarda toprak, nüfus ve savaşlarda verilen zaiyatlar da hesaba katılarak değerlendirilmelidir. Osmanlı nüfusu, 1894-1897 yılları arasında ise tabloda da belirtilen kaynaklar doğrultusunda 18–19 milyon civarında seyretmiş, Ermeniler toplam nüfus içerisindeki yaklaşık %6’lık oranlarını muhafaza etmişlerdir. 65 TABLO 09: Osmanlı Devleti’nde Nüfus 1894 – 1897 1894* 1895 1896 1897 Müslümanlar 21.507.304 13.821.250 14.150.023 14.111.960 Rumlar 2.505.782 2.337.343 2.363.826 2.569.794 Ermeniler 994.065 1.031.824 1.013.680 1.042.374 Bulgarlar 819.138 821.246 884.055 830.209 Katolikler 139.765 141.174 212.966 120.479 Yahudiler 184.397 190.983 203.965 215.524 Protestanlar 36.130 42.242 43.033 44.360 Latinler 18.232 21.473 21.692 22.335 Süryaniler 10.618 - - - Gayrimüslim Kıptiler - 3.923 - 19.550 Yabancı Uyruklular - 239.800 237.517 - 993.252 43.960 41.640 73.738 27.208.683 18.735.218 19.142.396 19.050.323 Diğerleri** GENEL TOPLAM * 1894 nüfusunda Hicaz ve Yemen de bulunmaktadır. Hicaz ve yemen hariç toplam nüfus; 17.637.203’tür. ** Burada, “Kadim Süryaniler, Maruniler ve Keldaniler” vb. Gruplar kastedilmektedir. Kaynaklar: Ottoman Republic, K. Karpat’tan aktaran T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kara Harp Okulu Komutanlığı, Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Ankara, 2001 1894: Başbakanlık Arşivi, Başbakanlık Arşivi, Yıldız/Sadaret, Hususi Maruzatı, 3. Cilt, 1312, No:2072 1895: Başbakanlık Arşivi, Yıldız/Perakende, 1171: “Sicill-i Nüfus İdare-i Umumiyesi”, 17 Ramazan 1312 (14 Mart 1895) 1896: Başbakanlık Arşivi, Yıldız/Perakande, 1313/1459 1897: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar, 9184. Ermeni nüfusu üzerine telaffuz edilen resmi rakamlardan son olarak 1906/7 ve 1914 nüfus sayımlarını aktarmak ve daha sonra Ermeni kaynaklarına başvurmak etmek yerinde olacaktır. Osmanlı Devleti’nde nüfus üzerine birçok yayında bulunan Kemal Karpat ve S. J. Shaw 1906/7 nüfus sayımları ile ilgili verdikleri rakamlarda aynı kaynakları kullanmakla birlikte farkıl rakamlardan söz etmektedirler (Özgüldür ve diğerleri, 2001). Bahsi geçen fark yaklaşık olarak 13.000’dir ve hata payı içerisinde değerlendirilebileceği düşünülmektedir. 1906/7 sayımına göre Osmanlı nüfusu yaklaşık 20.900.000 kişiye ulaşmıştır. 1914 sayımı ile ilgili ise adı geçen iki yazarın da verileri aynı olup nüfus 18.500.000’e düşmüştür. Kısa vadede meydana gelen bu 66 düşüşte yukarıda da belirtilen toprak, nüfus ve savaş sebebiyle meydana gelen insan kaybı göz önünde bulundurulmalıdır. TABLO 10: Osmanlı Devleti’nde Nüfusun Cemaatlere Göre Dağılımı 1906/7 – 1914 1906/7 CEMAATLER 1914 Nüfus % Nüfus % Müslümanlar Rumlar 15.508.753 74.26 15.044.846 81.12 2.823.063 1.729.738 Ermeniler Bulgarlar Rumlar-Katolik Ermeniler-Katolik Protestan Latin Maruniler Süryaniler Keldaniler Yahudiler Kıptiler Yab. Uyruklular Diğer* Gayrimüslimler T. GENEL TOPLAM 1.031.708 1.161.169 761.530 14.908 29.749 62.968 89.040 67.833 52.485 65.844 20.496 24.845 28.738 47.406 36.985 54.750 2.371 13.211 253.435 187.073 16.470 11.169 197.760 - 32.047 34.751 5.375.877 25.74 3.475.170 18.88 20.884.630 100 18.520.016 100 * Burada, K. Karpat’ın “Cossacklar, Wallachianlar, Yakubiler, Samaritanlar ve Yezidiler, Kadim Süryaniler, Nesturiler, Dürziler, Serbianlar” başlıkları altında verdiği rakamların toplamı alınmıştır. KAYNAK: Ottoman Population, K. Karpat’tan aktaran T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu Komutanlığı, “Her Yönüyle Ermeni Sorunu”, Ankara, 2001 1906/7: Memalik-i Osmaniyye’de Dahil-i Tahrir Olan Nüfusun İcmali, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar, Nu: 94. 1914: Memalik-i Osmaniyye’nin 1330 (1914) Senesi Nüfus İstatistiği, İstanbul, 1919. 3.5.2.2. Ermeni Kaynaklarında Ermeni Nüfusu Ermeni kaynaklarına bakıldığında verilerin uyuşmazlığı ve abartılması gözlemlenebilmektedir. İngiliz sefaretinin nüfus konularındaki uzmanı olan Binbaşı Trotter 7 Eylül 1980’de İngiliz sefirine 67 hazırladığı muhtırada “rakamların uyuşmazlığına” değinmiş, 15 Şubat 1882’de ise büyükelçiye sunduğu muhtırada anılan rakamların ciddiyetsizliğini; “Berlin listesinde (Berlin Konferansı’na sunulan Ermeni nüfusu listesi), ciddiyetten uzak bir gayretle Van ve Erzurum’daki Ermeni nüfusu 1.150.000 kişiye yükseltilmişti. Bilahare bütün ihtimaller çerçevesinde hakiki rakamın 450.000’i geçemeyeceğini ortaya koydum. 1880’de Patrik’in sefarete verdiği rakamlar ise 373.500 Ermeni ve 85.000 Nestoryen’di.” (Gürün, 1983). şeklinde ifade etmiştir. Marcel Leart adını kullanan 1908 ve 1914 meclisi milletvekili olan Kirkor Zöhrap’ın (1913), 1882 ve 1912 yıllarına ait Patrikhane’den aldığını belirttiği verilerin gerçek Patrikhane verileri değerlendirildiğinde çarptırılmış olduğu anlaşılmaktadır (Özgüldür ve diğerleri, 2001). TABLO 11: Marcel Leart (Kirkor Zöhrap)’a Göre Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu 1882 Doğu Vilayetleri Van Bitlis Diyarbekir Erzurum Elazığ 400.000 250.000 150.000 280.000 270.000 Sivas 280.000 TOPLAM GENEL TOPLAM Asya Adana (Kilikya) Halep Trabzon Bursa Aydın (İzmir) Ankara, Konya ve Kastamonu Suriye, Musul, Bağdat, Beyrut ve Basra İzmit (Sancak) 1.630.000 Avrupa 280.000 100.000 120.000 60.000 120.000 İstanbul ve civarı Edirne Diğer Bölgeler 135.000 50.000 10.000 120.000 40.000 65.000 835.000 195.000 2.660.000 KAYNAK: La question Armenienne a la Lumiere des Documents, Marcel Leart (Kirkor Zöhrap), Paris, A Challamel, 1913’den aktaran Ottoman Population, K. Karpat’tan aktaran T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kara Harp Okulu Komutanlığı, Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Ankara, 2001 68 TABLO 12: Vilâyat-I Sitte’de Ermeni Nüfusu 1912 Marcel Leart (Kiokor Zöhrap)’a Göre Vilayetler Toplam Toplam İçinde Türk Ermeni Erzurum 630.000 240.000 215.000 Van 350.000 47.000 185.000 Bitlis 382.000 40.000 180.000 Harput 450.000 102.000 168.000 Diyarbakır 296.000 45.000 105.000 Sivas 507.000 192.000 105.000 2.615.000 666.000 1.018.000 TOPLAM KAYNAK: K. Gürün’den aktaran T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu Komutanlığı, Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Ankara, 2001. Aşağıdaki tabloda ise Ermeniler açısından resmi sayılabilecek rakamları veren Patrikhane’nin istatistikleri bulunmaktadır. TABLO 13: Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu 1912 Ermeni Patrikhanesi’nin İstatistiklerine Göre Toplam Nüfus Vilâyât-ı Sitte 1.018.000 Vilâyât-ı Sitte'nin Dışındakiler 145.000 Kilikya 407.000 Avrupa Türkiyesi 530.000 TOPLAM 2.100.000 KAYNAK: Muslims and Minorities, J. McCarthy’den aktaran T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu Komutanlığı, Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Ankara, 2001. 69 TABLO 14: Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu Ermeni Patrikhanesinin İstatistiklerine Göre Vilayetler 1878 1880* 1880** 1881 1882 1912 - 215.177 111.000 128.478 280.000 215.000 Van 1.150.000 184.000 - 133.859 400.000 185.000 Bitlis - 164.508 252.500 130.460 250.000 180.000 Diyarbakır - - 88.000 - 150.000 105.000 Elazığ - - 155.000 107.059 270.000 168.000 Sivas - - 199.245 243.515 280.000 165.000 1.330.000 658.500 - - - 1.018.000 Adana - - - - 280.000 - Halep - - - - 100.000 - Trabzon - - - - 120.000 - Hüdavendigar - - - - 60.000 - Aydın - - - - 50.000 - Ankara - - - - - - Kastamonu - - - - - - Konya - - - - 120.000 - İzmit - - - - 65.000 - 1.330.000 658.500 - 2.425.00027 - Erzurum TOPLAM TOPLAM KAYNAKLAR: 1878 : Berlin kongresine verilen istatistik. 1880*: Sir Charles Dilke’ye verilen istatistik, 1880**: Patriğin Listesi 1881: Patriğin Listesi 1882: “Population Armenienne de la Turqiue Avant la Guerre, Statistiques Etablis Par le Patriarcat Armenien de Constantinopole, Paris, 1920. 1912: “Population Armenienne” Paris,1920.”’den aktaran T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu Komutanlığı, Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Ankara, 2001. 27 Orjinal metinde 1.018.000 rakamı telafuz edilmekle birlikte toplam 2.425.000 olmakta, orjinal metin de tablo haricinde verdiği bilgilerde 1882 yılı için 2.425.000 rakamını telafuz etmektedir. 70 Yukarıdaki veriler değerlendirildiğinde, Ermeni iddialarının temel tezini Vilayat-ı Sitte’nin (altı vilayet) Ermeni toprakları olduğu oluşturmaktadır. Zöhrap’ın rakamları değerlendirildiğinde Ermeniler anılan vilayetlerde çoğunluktadırlar. Patrikhane’nin rakamları ise ekseriyet konusunda, tutulan verilerin özü gereği, hiç bir bilgi sunmamaktadır. Ermeni ekseriyeti hakkında elde değerlendirmeye elverişli üç temel veri vardır. Bunlar Osmanlı resmi nüfus kayıtları, Ermeni iddiaları ve tarafsız aktörlerdir. Amerikalı bilimadamı Justin McCarthy 1912 yılında Anadolu’daki etnik unsurlarla ilgili çalışmasında Vilayat-ı Sitte olarak adlandırılan vilayetlerin tamamında ekseriyetin Müslümanlar’da olduğunu ortaya koymaktadır. HARİTA 02: 1912 Yılı Anadolu’da Ermeni Nüfusu KAYNAK: “The Anatolian Armenians, 1912-1922” McCarthy, Justin. Armenians in the Ottoman Empire, İstanbul, 1984. 71 HARİTA 03: Osmanlı Vilayetleri’nde Etnik Dağılım KAYNAK: “The Anatolian Armenians, 1912-1922” McCarthy, Justin. Armenians in the Ottoman Empire, İstanbul, 1984. Türk tarafının sunduğu resmi rakamlar da McCarthy’nin (1984) hiçbir vilayette ve tarihte Ermeniler’in demografik ekseriyete sahip olamadıkları bu yüzden altı vilayeti kapsayan bir yapı kurmalarının mümkün olmadığı tezini destekler niteliktedir. Aşağıdaki tablo Osmanlı vilayetlerindeki nüfusun resmi verilere dayanarak etnik dağılımını göstermek açısından aydınlatıcı olacaktır. TABLO No: 15 1914 Senesi Farklı Milletler Resmi İstatistiği VİLAYETLER MÜSLÜMANLAR RUMLAR ERMENİLER İSTANBUL 560.434 205.752 82.880 EDİRNE 360.411 224.680 19.773 BURSA 474.114 74.927 60.199 İZMİR 1.249.067 299.097 20.267 ADANA 341.903 8.974 52.650 72 SİVAS 939.735 75.324 147.099 MAMÜRETÜLAZİZ 446.379 971 79.821 DİYARBEKİR 492.101 1.935 65.850 TRABZON 921.128 161.524 38.899 ERZURUM 673.297 4.864 134.337 BİTLİS 309.999 -- 117.492 VAN 179.380 1 67.792 ANTALYA (Sancak) 235.762 12.385 630 ANKARA 877.285 20.240 51.556 HALEP 576.320 21.954 40.843 BOLU (Sancak) 399.281 -- 117.492 KAYSERİ (Sancak) 184.292 26.590 50.174 ÇANAKKALE (Sancak) 149.903 8.550 2.474 ESKİŞEHİR (Sancak) 140.678 2.613 8.592 İZMİT (Sancak) 226.859 40.048 55.852 İÇEL (Sancak) 102.034 2.307 341 KARAHİSAR (Sancak) 277.659 632 7.439 KARESİ (Sancak) 359.804 97.497 8.653 KASTAMONU 737.302 20.958 8.959 HARPUT 446.379 971 79.821 KONYA 750.712 25.150 12.971 KÜTAHYA (Sancak) 303.348 8.755 4.548 MARAŞ 152.645 34 32.322 MENTEŞE (Sancak) 188.916 19.923 12 NİĞDE (Sancak) 227.100 58.312 4.936 URFA (Sancak) 149.384 2 16.718 ÇATALCA (Sancak) 20.048 36.791 842 ZOR (Sancak) 65.770 45 232 KAYNAK: Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914 – 1918 I. CİLT, Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2005. 73 TABLO No:16 Erzurum Vilayeti’ndeki (Vilayat-ı Sitte’de yer alır) Müslüman Ve Ermeni Nüfusa Ait Osmanlı İstatistikleri Yıllar Müslüman 1897-1880 Ermeni Sayfa 52.341 230 1881/82-1883 312.206 73.857 164 1894 445.648 101.138 191 1895 509.948 110.319 194 1896 509.980 110.319 196 1897 513.446 109.818 198 1906-1907 551.506 109.310 200 1914 673.297 125.657 226 KAYNAK: Erzurum’da Ermeni Olayları (1918-1920) (Hatıralar-Belgeler-Kazılar), Aslan, Betül. Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 2004. TABLO No:17 Vilâyat-ı Sitte’de Ermenilerin Genel Nüfus İçindeki Ortalama, En Az Ve En Fazla Oranları Vilayet En Az % En Çok % Kaynakların Ortalaması Erzurum 15.94 21.12. 18.84 Van 17.10. 39.90 28.10. Bitlis 20.72 39.99 29.76 Diyarbakır 11.60. 18.96 14.80 Elazığ 12.10. 33.60 18.31 Sivas 10.16. 15.68 12.97. Vilâyât-ı Sitte Ortalaması 14.60 28.20 20.46 KAYNAK: Her Yönüyle Ermeni Sorunu, T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kara Harp Okulu Komutanlığı, Ankara, 2001. 74 Resmi rakamlar (Osmanlı Devleti nüfus kayıtları) ve Ermeni kaynakların yıllara göre derlenmiş halleri aşağıdaki tablolarda verilmiştir. Özellikle Ermeniler’in iddia ettikleri sayıların kaynakça olarak kullanılan verilerden çarpıtılarak alındığını ve anılan uyuşmazlıklara bizatihi üçüncü şahısların raporlarında yer verildiği düşünüldüğünde Osmanlı Devleti sınırlarındaki Ermeni nüfus üzerine objektif bir değerlendirmede bulunulabilecektir. TABLO No:18 Resmi Sayıma Göre Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu Sayım Ermeni Nüfusu % Toplam Nüfus 1831 18.742 0.51 3.641.101 1844 2.400.000 6.78. 35.350.000 1881/82 1.001.465 5.75. 17.388.604 1894 994.065 3.65. 27.208.683 1895 1.031.824 5.5. 18.735.218 1896 1.013.680 5.29. 19.142.396 1897 1.042.374 5.47. 19.050.323 1906/7 1.173.233 5.61. 20.884.630 1914 1.294.851 6.99. 18.520.016 KAYNAK: Her Yönüyle Ermeni Sorunu, T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu Komutanlığı, Ankara, 2001. 75 TABLO No:19 Ermeni ve Ermeni Yanlısı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu Kaynaklar Yıl Genel (Dünya) F. Von Raden 1856 Patrikhane 1882 M. Leart 1882 S. Cox 1880-86 V. Vardapet 1886 A. Ter Minassian 19.yy sonrası Patrikhane 1912 M. Leart 1912 J. Lepsius 1913 J. De Morgan 1914 Hovannisian 1914 öncesi K. Aslan 1914 Pastırmacıyan 1914 R. Basmacıyan 1915 Hastahane Takvimi Y. Khatanasian Y. Topçiyan* - - Türkiye'de Düşünceler 2.400.000 Avusturyalı 2.425.000 28 - 2.660.000 - 2.400.000 ABD Büyükelçisi - 1.263.000 Gregoryen E. 3.500.000 2/3'ü - 1.018.000 V. Sitte'de - 1.018.000 " - 1.880.000 Çobanyan'dan naklen 4.160.000 2.380.000 - 1.5-2.000.000 - 1.800.000 4.100.000 2.100.000 - 2.380.000 - 2.500.000 - - 2.500.000 - 1.131.125 Wambery'den naklen 9 ilde Rusya: 1.700.000 * Y. Topçiyan, Wambery'den naklen 9 il için 1.131.125 rakamını veriyor. Halbuki, Prof. Wambery, 12 Ocak 1893'te Pester Lloyd Gazetesi'nde yayımlanan makalesinde 9 vilayette toplam 587.235 Ermeni olduğunu yazmıştır. Bkz. BOA., Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C: XI., s.XXVI vd. (Altı vilayete Adana, Halep, Hakkari ilave ediliyor.) KAYNAK: Her Yönüyle Ermeni Sorunu, T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kara Harp Okulu Komutanlığı, Ankara, 2001. Resmi ve Gayri Resmi tüm kaynaklar incelendiğinde Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni nüfusuyla ilgili üç temel yorum yapılabilir; • Ermeni nüfusun Osmanlı Devleti’nin genelinde 1.200.000 – 1.300.000 civarında olduğu, • Vilayat-ı Sitte (Altı Vilayet) olarak da adlandırılan Osmanlı vilayetlerindeki Ermeni nüfusun 700.000 – 800.000 civarında olduğu, • Ermeni nüfusun anılan vilayetlerde ekseriyeti sağlayamadığı; bilakis toplam nüfusun en çok %25-30’una denk geldiği. 28 Orjinal metinde 4.425.000 sayısı telafuz edilmiştir; ancak aynı eserde geçen farklı bölümlerde ve bu çalışmada da kullanılan tablolarda Patrikhane’nin verdiği rakamlar 2.425.000 olarak kayıtlara geçmiştir. Tahminimizce metnin orjinalinde basım hatası mevcuttur. 76 Yıldan yıla resmi istatistiklerde bile dramatik değişim gösterebilen nüfus rakamlarında; Osmanlı Devleti’nin içine sürüklendiği savaşlar nedeniyle toprak ve dolayısıyla nüfus kaybına uğraması, Anılan savaşlarda verilen insan zaiyatının azımsanamayacak boyutlarda olması, Ermeniler’in başta Rusya olmak üzere Avrupa, Birleşik Devletler ve Latin Amerika’ya yoğun göç hareketinde bulunması nedeniyle değişim meydana gelmiştir29. Günümüz Türkiye sınırları içerisinde Ermeni nüfusu 60 bin kişi olarak görünmektedir (Önder, 2005). Tarihsel süreç içerisinde “Türkiye’deki” Ermeni demografisinin yaklaşık 1 milyon 200 bin kişiden 60 bine düşmesi; konuya yabancı olanlar için, ilk bakışta Ermeni tezlerini ve bu doğrultudaki propagandasını doğrular gibi gözükse de; dış kaynaklarda Türkiye olarak tanımlanan bölge 1915 ile günümüz arasında çok büyük farklılık arz etmektedir. Zira, 1915 yılında Lübnan, Halep gibi bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde olmayan bölgelerde de Ermeni ekseriyeti oldukça fazla idi. Sınırların daralması, söz konusu nüfus azalmasına doğal olarak neden olmuştur. Ayrıca 1915 yılında henüz kurulmuş bağımsız bir Ermeni devleti olmadığı, ve bugünkü Ermenistan nüfusunun yaklaşık 3 milyon olduğu göz önünde bulundurulursa; anılan demografinin Doğu Anadolu ve çevresinden göç eden Ermenilerden oluştuğu kanaatindeyiz. 3.6. I. Dünya Savaşı’nda Ermeniler Savaşın başlamasıyla birlikte Ermeni çeteler önceden belirledikleri stratejiler doğrultusunda harekete geçmişlerdir. Türk Ordusu 1914 Aralık’ında Ruslara karşı taarruza geçerken Ermeni komitacılar da Rus birliklerine katılmaya başlamış veya cephe gerisinde terörist faaliyetler yürütmüşlerdir. Osmanlı sınırları dahilinde yerel halkı kışkırtarak isyan eden Ermeniler’in kalkıştıkları en kapsamlı hareketlerden biri 29 Rusya’ya olan göçler özellikle sınırdan geçerek Rusya ve İran Ermenistanı’na göç etme veya savaş zamanında Rus birliklerine katılma şeklinde gerçekleşmiştir ki bu yöndeki duyumlar ordu karargahları tarafından rapor edilmiştir. Amerika ve Avrupa kıtalarına göç ise 19.yy sonu ve 20.yy başında vuku bulmuş, özellikle Birleşik Devletler’e yoğun göç dalgasıyla karşılaşılmıştır. Anılan devlete göç eden Ermeniler’in listeleri detaylı olarak liman kayıtlarında bulunmaktadır. 77 Van İsyanı’dır. Van Vali Vekili Cevdet Bey’in isyandan önce Ermeni ileri gelenlerini toplayarak çıkabilecek olayların devlete olası zararlarını anlatmasına karşın savaşın başlamasıyla birlikte Van ve çevresinde müslümanları hedef alan mezalim artmıştır. 3.6.1. Ermeni Çetelerine Karşı Alınan Tedbirler Ermeni çeteleri savaşın başlamasıyla birlikte, bir Hınçak komitecisinin 1893’te yayımlanan şu sözlerinde olduğu gibi vandalist planlarını uygulamaya başlamışlardır: “İmparatorluğun her yerinde örgütlenen Hınçak çeteleri, Türkleri ve Kürtleri öldürmek, köylerini yakmak için fırsat gözleyeceklerdir ve sonra da dağlara kaçacaklardır. Bunun üzerine kuduran müslümanlar ayaklanarak savunmasız kalan Ermeniler’e saldıracaklar ve bunları öylesine bir canavarlıkla öldüreceklerdir ki Rusya – insanlık ve Hristiyan uygarlık adına – memleketi işgal etmek üzere ileriye atılacaktır.”30 Ermeniler’e yönelik ilk tedbir Zeytun’da patlak veren Antep ve civarını da etkileyen olaylar üzerine yerlerinin değiştirilmesi üzerine olmuştur. Maraş Mutasarrıfı Mümtaz Bey’in Ermeniler’in nakledilmemesi durumunda olayların büyüyeceği yönündeki görüşü ve olayların bir türlü yatışmaması üzerine Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın emriyle nakil gerçekleştirilmiştir. Ermeni çeteleri Osmanlı ordusu cephedeyken cephe gerisinde sivil halka zarar vermekte ve bu doğrultudaki eylemlerini köylere kadar iletmiştir. Alınan kararlardan bazıları; • Her Ermeni’nin silahlandırılması, • Silah altına çağrılan Ermeniler’in orduya katılmamaları, • Silah altına alınanların firar ederek çete ya da gönüllü birliklere katılması, • Rus Ordusu sınırı geçtiği anda askeri ve paramiliter unsurların Ruslar’a katılması, • Osmanlı ordusu ikmal ve telgraf yollarının kesilmesi, 30 Ayrıntılı bilgi için bkz. Dr. Hamlin’in 23 Aralık 1893 tarihli Boston Congregotionalist Journal’de yayımlanan mektubu, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 32, 1970, s.47 78 • İki yaşına kadar olan tüm müslümanların görüldükleri yerde katledilmeleri, • Müslüman halkın yiyecek, içecek, mal, mülkünün yakıp yıkılması, • Ermeniler’in terk ettikleri bina ve erzakları yakması ve bunların müslümanlarca yakıldığı propagandası yapılması, • Resmi devlet dairelerinin kundaklanması ve jandarmanın öldürülmesi, • İsyan ve ihtilaller çıkarmaları, • Çıkarılacak isyan ve ihtilallerin faturalarını müslümanlara çıkartarak propaganda yapılması, • İtilaf Devletleri hesabına casusluk ve rehberlik yapılmasıdır (Süslü, Kırzıoğlu, Yinanç, Halaçoğlu 1995’ten aktaran Halaçoğlu, 2006). Müslüman halka ve Osmanlı Ordusu’na yöneltilen, yukarıda da sayılan niyetlerin doğal bir sonucu olarak devlet Ermeni komitacılarına ve komitacıların isyana teşvik edilmesi amacıyla hedef olarak belirlediği unsurlara karşı önlemler almaya devam etmiştir. 25 Şubat 1915 tarihli karar, ordudaki Ermeniler’in görev tanımının tekrar gözden geçirildiğinin bir göstergesi olmakla birlikte anılan şartlarda dahi Ermeniler’e hiçbir düşmanca harekette bulunulmaması, Naziler’in Yahudiler’e, ABD’nin Japonlar’a yaptığı gibi toplama kampları oluşturmaması Osmanlı’nın asıl niyetini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. 79 25 ŞUBAT 1915 TARİHLİ BİR ERMENİ AYAKLANMASI HALİNDE KOMUTANLARIN GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA BAŞKOMUTANLIK VEKÂLETİ’NDEN BİRLİKLERE Osmanlı Ordusu İstanbul Başkomutanlık Vekâleti Kurmaybaşkanlığı 1. Şube Numara: 8682 Gizlidir. 25 Şubat 1915 Müstakil Asayiş Kısmı’na Bitlis’te bir takım Ermeni eşkıyası ortaya çıkmış ve bazı Ermeni asker kaçakları eşkıyalığa yönelmiş, Halep’te, Dörtyol’da, Ermeniler tarafından asker ve jandarmaya saldırı meydana gelmiş ve Kayseri Sancağı’nda Ermeni evlerinde çok sayıda bomba, Fransızca, Rusça ve Ermenice şifre grupları bulunmuştur. Bu olaylar, şu anda önemli olmamakla birlikte, düşmanlarımız tarafından ülke içerisinde bir ihtilal girişimi hazırladığına işaret etmektedir. Bundan dolayı, aşağıdaki maddelerin yeniden bildirilip, yayınlanmasına gerek görüldü: 1) Ermeni erler, jandarmalarda gerek seyyar kesinlikle ordularda silahlı ve hizmetlerde gerek seyyar ve kullanılmayacaklar sabit ve komutanlar ve karargâh emrinde ve dairelerinde de çalıştırılmayacaklardır. 2) Ordu ve kolordu komutanları ve kolordu ve tümen komutan vekilleri ve mevki komutanları, halk tarafından herhangi bir şekilde hükümet emirlerine uymama ve silahlı saldırı ve karşı koyma görürlerse, hemen askeri kuvvetlerle en şiddetli şekilde bastırmaya ve saldırı ve karşı koyuşu kökünden imha etmeye yetkili ve mecburdurlar. Yine komutanlar, gerek gördükleri yerde hemen sıkıyönetim ilanına da yetkilidirler. 3) Her yerde uzak görüşlü ve uyanık bulunulmakla birlikte, gerçekte saldırı belirtileri görülmeyen yerlerde halkı korkutacak baskılardan çekinilmelidir. Bu şekilde verilen emre göre davranan ve sadâkatten ayrılmamış olanların zarar görmeyecekleri düşüncesi kuvvetlendirilmeli ve halkı ümitsizliğe düşürürerek, ayaklanmaya sürüklememelidir. 4) Genel seferberlik durumu nedeniyle savunma ve güvenliğe dair bütün meseleler askeri göreve ait olduğundan genel olarak mülkî memurlar bu meselelerde komutanlara başvururlar. Yalnız, İstanbul Vilayeti mülkî memurları, güvenliğe ait işler ve başvuracaklardır. 80 tedbirler için Genel Karargâh’a 5) Güvenlikle ilgili işler için, 3., 4. Ordu ve Irak bölgelerinde en büyük müracat yeri ordu komutanlıklarıdır. 1. ve 2. Ordu bölgelerinde bu işler için en büyük müracat yeri kolordu komutanlıklarıdır. Bu kolordu komutanları, Başkomutanlık Vekâleti ile birlikte ordu komutanlıklarına da bilgi verirler. 6) 3. ve 4. Ordu komutanları olası kovuşturmalar için tedbirler düşünüp aldıklarını hemen Başkomutanlık Vekâleti’ne bildireceklerdir. Bu emir: 1., 2., 3., 4. ve Irak ve Havâlisi Komutanlıkları’yla 1., 2., 3., 4. ve 5. Kolordu Komutanlıkları’na Ve Harbiye, Dâhiliye Nezâretleri’yle, Muhâkemât Müdürlüğü’ne, Müstakil Asayiş Kısmı’na, Ordu Dairesi’ne, Jandarma Genel Komutanlığı’na bildirilmiştir. Güvenlik: 981 Başkomutan Vekili 27 Şubat 1915 Enver KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. 24 Nisan 1915 tarihinde ise Ermeni çetelerinin ayaklanma teşebbüsleri ve alınması gereken tedbirlere yönelik karar alınmış, komitacılık yapan Ermeni derneklerinin kapatılması, Ermeni çetelerinin engellenmesi amaçlanmıştır. Karar doğrultusunda çetelerin elebaşıları tutuklanmış, evraklarına el konmuş ve komite merkezleri kapatılmıştır. Kamuran Gürün’ün Ermeni Dosyası adlı eserinde (1983) 2.345 kişinin tevkif edildiği belirtilmiş, dönemin Alman Büyükelçisi Wangenheim ise “24/24 Nisan gecesi ve ertesi akşam aralarında gazeteci, doktor, mebusların da bulunduğu toplam 500 Ermeni’nin Taşnak İhtilal Örgütü üyesi olmaları sebebiyle tutuklandığı”nı rapor etmiştir (Göyünç, 2000). 81 İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 3052 Özel Kalemi Osmanlı Ordusu Başkomutanlığına Başbakanlıktan, Başkomutanlığa yazılan tezkerenin aslından kopya edilmiştir. Ermeni komitelerinin Osmanlı memleketindeki siyasi ihtilal teşkilatları ile öteden beri, kendilerine idari bir özerklik teminine yönelik teşebbüsleri, harbin ilanını takiben Taşnak Ermeni Komitesinin Rusya’da bulunan Ermenilerin derhal aleyhimize hareketine ve Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin de ordunun zayıf düşmesini bekleyerek o zaman bütün kuvvetleri ile ihtilale kalkışmalarına dair aldıkları kararları, her fırsattan yararlanmak suretiyle vatanın hayatına ve geleceğine tesir edecek hain hareketlere cür’etleri, özellikle devletin harp halinde bulunduğu şu sırada Zeytûn ile Bitlis, Sivas ve Van’da meydana gelen son isyan hareketleri ile bir kere daha kesinleşmiştir. Esas olarak merkezleri yabancı ülkelerde bulunan ve bugün unvanlarında bile ihtilalcilik sıfatını koruyan bütün bu komitelerin çalışmalarının Osmanlı Devleti aleyhine olarak, her türlü sebebe ve vasıtaya başvurmak suretiyle, som emelleri olan özerkliği elde etmek amacı etrafında toplandığı, Kayseri, Sivas ve diğer yerlerde ortaya çıkarılan bombalar, Rus ordusuna gönüllü alaylar teşkil ederek Ruslarla birlikte memlekete saldıran, aslında Osmanlı uyruğunda olan Ermeni komite başkanlarının harekatı ve Osmanlı ordusunu arkadan tehdit etmek suretiyle pek büyük ölçüde aldıkları tertipleri ve yayınları ile meydana çıkmıştır. Bunun üzerine devletin kendisi için duygusal mesele teşkil eden bu cins tertipler ve teşebbüslerin devam etmesine hiçbir zaman göz yummayacağı, hoş göremeyeceği ve fesat kaynağı olan komitelerin hala varlıklarını kanuna uygun kabul edemeyeceğinden sözlü olarak da ifade edildiği gibi, bütün siyasi teşkilatların kaldırılmasını acil ihtiyaç olarak hissetmiş ve gerekli tedbirleri almıştır. Nubar’ın Hınçak, Taşnak ve benzeri komitelerin gerek başkentte ve gerekse illerde bulunan şubelerinin derhal kapatılmaları, evrak vesairenin kesinlikle kayıp ve imhasına imkan bırakmamak suretiyle alınması, komitelerin başkan ve üyelerinin, bu işe teşebbüs eden şahıslar ile emniyet güçlerince tanınan önemli ve zararlı Ermenilerin hemen tutuklanmaları, bulundukları yerlerde ikametlerinin devamında sakınca görülenlerin il dahilinde uygun görülecek yerlerde toplattırılarak kaçmalarına meydan verilmemesi, gerekli yerlerde silah aramaya başlanarak, her türlü ihtimale karşı komutanlar ile haberleşilerek kuvvetli bulunması, uygulamaların iyi yapılmasının temini ve bitirilmesi ile ortaya çıkacak evrak ve belgelerin incelenmesi sonucunda tutuklanan şahısların askeri mahkemeye 82 verilmeleri uygun görülmüştür. Onaylandığı takdirde, gereğinin yapılmak üzere durumun bildirilmesine izin verilmesi konusu emirlerinize arz olunur. 24 Nisan 1915 İçişleri Bakanı Talât KOLEKSİYON KLASÖR NO: E. DOSYA NO: Y. DOSYA NO: FİHRİST NO: BDH 401 50 1580 1-3 KAYNAK: Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914 – 1918, CİLT 1, Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2005. Görüldüğü gibi vilayet ve mutasarrıflıklara gönderilen emirde hedef alınan kitle Ermeni çete başları ve çetelerin faaliyetleri olmasına rağmen her yıl 24 Nisan günü Ermeni diasporası ve Ermenistan tarafından ulıuslararası bir propaganda sonucunda soykırımı anma günü olarak kutlanmaktadır. 3.6.2. Tehcir Kararı 27 MAYIS 1915 TARİHLİ GEÇİÇİ KÂNÛN SEFERDE HÜKÜMET İCRAATINA KARŞI GELENLER İÇİN ASKERİYE TARAFINDAN ALINACAK TEDBİRLER HAKKINDA GEÇİCİ KÂNÛN Madde 1: Sefer zamanında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevki komutanları halk tarafından herhangi bir şekilde hükümet emirlerine ve ülke savunmasına ve güvenliğin korunmasına dair icraat ve düzenlemelere karşı muhalefet ve silahla saldırı ve direniş görürlerse derhal askerî kuvvetler ile en şiddetli sûrette bastırmayı ve saldırı ve direnişi kökünden imha etmeye yetkili ve mecburdurlar. Madde 2: Ordu ve müstakil kolordu ve tümen komutanları askerî gerekliliklerden dolayı veya casusluk ve ihanetlerini hissettikleri köy ve kasabaların halkını tek olarak veya topluca diğer yerlere gönderip, yerleştirebilirler. Madde 3: Bu kânûn yayın tarihinden itibaren geçerlidir. Madde 4: Bu kânûnun hükümlerinin yürürlüğünden Başkomutan Vekil ve Harbiye Nâzırı görevlidir. 83 Meclis-i Umûmî’nin toplanmasında kânûnlaşması teklif olunmak üzere bu kânûn tasarısının geçici olarak yürürlüğe konmasını ve devlet kânûnlarına eklenmesini buyururum. 27 MAYIS 1915 Mehmet Reşat Başkomutan Vekili ve Harbiye Nâzırı Sadrazam Enver Mehmet Sait KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. Ermeni çeteleri yukarıda da belirtildiği üzere cephe gerisinde halkı isyana teşvik etmek ve sivil müslüman halka katliam gibi faaliyetlerini özellikle Sarıkamış faciasını müteakip yoğunlaştırmıştır. Dönemin Avusturya–Macaristan İmparatorluğu Askeri Ataşesi Joseph Pomiankowski Ermeniler’in yaptıkları zulümleri; “...çok sayıda Ermeni asker, bazı Ermeni subayları, başlarında bir Ermeni milletvekili olduğu halde kaçıp Rusya’ya gittiler. Bunlar, Rus hududunu geçen Ermeniler’le birlikte Ermeni gönüllü alaylarına katıldılar... Müslüman halka barbarca saldırılarda bulundular. Ermeni haydut çeteleri Osmanlı ordusunun gerisine, ikmal kuvvetlerine, postalara ve bağımsız birliklere hücum ettiler...” cümleleriyle açıklamıştır (Pomiankowski 1928’den aktaran Göyünç, 2000’den aktaran Halaçoğlu, 2006). Alman Büyükelçisi Waggenheim ise Ermeniler’in organize halde ayaklandıkları ve saldırıya geçtiklerini; “Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, Müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir. Kaledeki Türk garnizonu 300 kayıp vermiş...şehir asilerin eline geçmiştir. 17 Mayıs 1915’te Van Ruslar tarafından işgal edilmiş, Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve Müslümanları katle başlamışlardır. Bitlis istikametinde 80.000 müslüman kaçmaya başlamıştır.” ifadesiyle Alman Dışişleri Bakanlığına iletmiş, Ermeni isyanlarının münferit olaylar olmadığını, zamanlama açısından stratejik oluşunu (Rus işgali öncesi) ve 300 askeri öldürebilecek ateş gücünde olduğunu ortaya koymuştur. 84 Osmanlı Devleti zor koşullar altında hayatta kalma mücadelesi verdiği bir ortamda Ermeniler’in sorun çıkarttıkları bölgelerden tahliyesine karar vermiş, Dahiliye Nazırı (içişleri bakanı) Talat Paşa’nın 30 Mayıs 1915 tarihli emrinde Ermeniler’in sevk koşulları ve iskan edilmeleri konulu yönetmelik ilgili tüm kurumlar gönderilmiştir: 30 Mayıs 1915 tarihli savaş hali ve olağanüstü siyası zorunluluklar dolayısıyla, başka yerlere nakledilen Ermenilerin iskan ve iaşeleri ile diğer konular hakkında yönetmeliktir. Madde 1: Nakli gerekli olanların sevklerinin sağlanması, yerel görevlilerin yönetimine aittir. Madde 2: Nakledilen Ermeniler, taşınabilir bütün mallarını ve hayvanların beraberinde götürebilirler. Madde 3: İskan yerlerine sevk edilen Ermenilerin yol boyunca can ve mallarının korunmasıyla, iaşe ve dinlenmelerinin sağlanmasından, gidiş yolları üzerinde bulunan yerel görevliler sorumludur. Bu konuda meydana gelecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün görevliler sorumludur. Madde 4: Oluşturulan iskan yerlerine ulaşan Ermeniler duruma ve yere göre; ya mevcut köy ve kasabalarda ayrı ayrı inşa edilecek evlere ya da yerel idareciler tarafından belirlenecek yerlerde kurulacak köylerde yerleştirileceklerdir. Köylerin, sağlık şartlarına uygun, tarıma ve gelişmeye uygun yerlerde kurulmasına özellikle dikkat edilecektir. Madde 5: İskan bölgelerinde köy kurulmasına elverişli, boş, sahipsiz ve devlete ait arazi bulunmaması durumunda, devlet malı olan çiftlik ve köylerin iskan için tahsis edilmeleri uygundur. Madde 6: Ermenilerin yerleştirilecekleri köy ve kasabalarda, yeniden kurulacak Ermeni köyleri sınırlarının, Bağdat demir yoluyla birleşme hatlarından ve diğer demir yolu hatlarından en az 25 kilometre uzaklıkta bulunması şarttır. Madde 7: Köy ve kasabalarda yeni yapılacak evlere yerleştirilen Ermeniler ile yeni kurulan köylere yerleştirilen Ermenilerin, nüfus kütüklerine esas olabilecek bir şekilde düzenli olarak kaydedileceği ve her aileyi oluşturan aile fertlerinin isim ve yaşlarını açıklayan bir defter düzenlenecektir. 85 Madde 8: Belirlenen yerlere yerleştirilen bir kimsenin, bağlı bulunduğu komisyonun izni olmadan ve yerel güvenlik makamlarından özel belge alınmadan başka yerlere gitmesi yasaktır. Madde 9: İskan edilecekleri yerlere varan Ermenilerin, kesin yerleşimlerine kadar geçecek olan sürede iaşeleri, ayrıca ihtiyacı olanlara evlerinin inşası için gerekli harcamaları yerel makamlar, göçmen ödeneğinden karşılayacaktır. Madde 10: İaşe ve iskan işlerinin hızlı olarak yürütülmesi, göç edenlerin sağlıklarının korunması ve rahatlarının sağlanmasına ilişkin hususların yerine getirilmesi, o bölgenin en üst mülki idarecileri, sorumlu yönetici olmak üzere, göçmen komisyonlarına aittir. Göçmen komisyonu bulunmayan yerlerde Göçmenler Tüzüğü’ne uygun olarak yeniden kurulması gereklidir. Madde 11: İaşe ve iskan işlerinin sağlanması ve hızlı olarak yürütülmesi ve göçmenlerin yeterince sevki; iaşe ve iskan memurlarının tayini, Bakanlıktan izin alınmak şartıyla, mutasarrıf ve valilere aittir. Madde 12: İskan edilen her aileye, daha önceki iktisadi durumları ve şimdiki ihtiyaçları göz önüne alınarak yeterli miktarda arazi verilecektir. Madde13: Arazinin seçimi ve dağıtılması göçmen komisyonlarınca gerçekleştirilecektir. Madde 14: Belirlenen arazinin sınırı ve dönümü tespit edildikten sonra, geçici belge karşılığında sahiplerine verildikten sonra tapu ve emlak işlemlerine esas oluşturacak düzenli bir şekilde, özel defterine kaydedilir. Madde 15: İhtiyaç sahibi olan çiftçi ve meslek sahiplerine, uygun miktarda sermaye ya da alet ve edevat verilecektir. KAYNAK: Arşiv Belgeleriyle ermeni Faaliyetleri 1914 – 1918, CİLT 1, Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2005. Tehcir kararının gerekçeleri ve gayesi; “...sevklerinden takip edilen gaye, bu unsurun hükümet aleyhine faaliyette bulunmalarını ve bir Ermenistan hükümeti teşkili hakkındaki milli emellerini takip edemeyecek bir hale getirilmelerini temin esasına matuftur. Bu kimselerin imhası söz konusu olmadığı gibi, sevkiyat esnasında kafilelerin güvenliği sağlanmalı ve muhacirin tesisatından sarfiyat yapılarak 86 iaşelerine ait her türlü tedbir alınmalıdır... Daha önce de belirtildiği gibi Protestan ve Katolik Ermeniler’in sevk edilmemesi hükümetçe kesin olarak kararlaştırılmıştır. Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlara veya bu gibi saldırılara ön ayak olan jandarma ve memurlar hakkında şiddetli kanuni tedbir alınmalı ve bu gibiler derhal arz edilerek Divan –ı Harplere teslim edilmelidir.” emrinde açık bir şekilde belirtilmiştir (Halaçoğlu, 2006). Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer konu, Katolik ve Protestan Ermeniler’in tehcire tabi tutulmadığı, sadece Ruslarla diresek temasını koruyan Gregoryen ve Ortodoks Ermeniler’in tehcir edildiğidir. 3 AĞUSTOS 1915 TARİHLİ PROTESTAN ERMENİLERİN SEVK EDİLMEMELERİ HAKKINDA VALİLİKLERE VE MUTASARRIFLIKLARA Osmanlı Hükümeti Dâhiliye Nezâreti Emniyet Genel Müdürlüğü Özel: 5028 Gizli Erzurum, Adana, Ankara, Bitlis, Halep, Bursa, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Konya, Elazığ, Van Valilikleri’yle, Urfa, İzmit, Samsun, Balıkesir, Afyon, Kayseri, Maraş, Niğde, Eskişehir Mutasarrıflıkları’na Şifre Protestan mezhebinde[n] olan Ermenilerden sevk olunmayanların gönderilmesinden vazgeçilmesi ve vilayetlerin içerisindeki nüfusları ve kalan ve sevk olunan sayının bildirilmesi. 15 AĞUSTOS 1915 Nâzır KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. 87 3 AĞUSTOS 1915 TARİHLİ KATOLİK ERMENİLERİN SEVK EDİLMEMESİ HAKKINDA ÇEŞİTLİ VALİLİK VE MUTASARRIFLIKLARA Osmanlı Hükümeti Dâhiliye Nezâreti Emniyet Genel Müdürlüğü Genel: 423 Erzurum, Adana, Ankara, Bitlis, Halep, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Elazığ, Van Vâlilikleri’yle, Urfa, Samsun, Maraş Mutasarrıflıkları’na Şifre Kalmış olan Ermeni Katolikleri’nin gönderilmesi ve ihraçlarından vazgeçilmesi, liva/il nüfuslarının bildirilmesi. 3 Ağustos 1915 Nâzır Talat KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. Aşağıdaki yargılamalarla ilgili tablolar ise “saldırılara ön ayak olan” larla ilgili yapılması emredilen yargılamanın ne kadar ciddiye alındığı ve Ermenilerin öldürülmemelerine ne kadar özen gösterildiğinin göstergeleridir. 26 EYLÜL 1915 TARİHLİ ERMENİLERİN SEVKLERİ SIRASINDA GÖREVLERİNİ KÖTÜYE KULLANAN JANDARMA VE MEMURLAR İÇİN GÖDERİLEN KOMİSYON HAKKINDA JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI’NDAN HARBİYE NEZÂRETİ’NE Jandarma Genel Komutanlığı 1. Şube 2. Kısım Özel: 6827 Harbiye Nezareti Yüce Katına Özet: Doğu Anadolu Vilayetleri’ne Gönderilecek Komisyonda Görevlendirilen Binbaşı Galip, Yarbay Muhittin, Yüzbaşı Naki Beyler Hakkında. Anadolu ile Doğu Vilayetleri’ndeki Ermenilerin sevki sırasında yapılması emrolunan görevlerini kötüye kullanan ve kânûna aykırı eylem ve hareketleri görülen memurlar ve jandarmalar hakkında gerekli soruşturma yapılmasıyla, suçları sabit olanların 88 soruşturma evraklarıyla askerî mahkemelere gönderilmek üzere belirlenmiş bölgelere gönderilmesi kararlaştırılan komisyonlara görevli olarak, İzmir Jandarma Bölge Müfettişi Yarbay Muhittin ve Jandarma Genel Komutanlığı Birinci Şube Müdür Yardımcısı Binbaşı Galip Beyler’le adı geçen şubenin Dördüncü Kısım Âmiri Yüzbaşı Naki Efendi’nin tayin edildikleri ve 27 Eylül 1915 pazartesi günü öğleden sonra saat üçte Dâhiliye Nezâreti’ne başvurmaları adı geçen Nezâret’ten gelen 25 Eylül 1915 tarih ve sekiz özel numaralı tezkerede emredilip, bildirilmiş olmakla yüksek bilgilerinize arz olunur. Görülmüştür. Jandarma Genel Komutanı Albay Şube: 2 Asayiş Şubesi 17220 1254 27 Eylül 1915 Muâmelât-ı Zâtiye Müdürlüğ’ne Görülüp, iade edilmek üzere takdim edilir. 30 Eylül 1915 (Harbiye Nezâreti, Asayiş Şubesi Müdürlüğü) (İmza) KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. 14 HAZİRAN 1915 TARİHLİ SEVK OLUNAN 500 KİŞİLİK BİR ERMENİ KAFİLESİNİN KÜRTLERİN SALDIRISINA UĞRADIĞI VE KATLEDİLDİĞİ; BU NEDENLE KAFİLELERİN YOLLARDA KORUNMALARI, BUNLARA SALDIRANLARIN CEZALANDIRILMASI HAKKINDA DİYARBAKIR, ELAZIĞ VE BİTLİS VALİLİKLERİ’NE Osmanlı Hükümeti Dâhiliye Nezâreti Emniyet Genel Müdürlüğü Özel: 20 Diyarbakır, Elazığ, Bitlis Valilikleri’ne Şifre Erzurum’dan ihraç olunan Ermenilerden beş yüz kişilik bir kafilenin Erzincan ile Erzurum arasında Kürtler tarafından katledildiği Erzurum Valiliği’ne bildirilmiştir. İhraç olunan Ermenilerin yollarda hayatlarının korunmasına imkan nispetinde çalışılması ve sevk sırasında kaçmaya teşebbüs edenlerle korunmalarına memur olanlara karşı saldırıda bulunacakların cezalandırılması doğaldır. Fakat, buna hiçbir zaman halk karıştırılmayacak ve unsurlar arasında mukâteleye yol açacak ve aynı zamanda dışarıya karşı da pek çirkin görünecek olaylar ortaya çıkmasına 89 kesinlikle meydan ve imkan bırakılmayacaktır. Bundan dolayı o şekilde gelecek Ermenilerin yolları üzerinde bulunan aşiretler ile köylülerin saldırılarına karşı her türlü vasıtanın tamamlanmasıyla korunması ve öldürme ve zorla almaya cesaret edeceklerin şiddetle cezalandırılması gerekir. 14 Haziran 1915 Nâzır Talat KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. 16 TEMMUZ 1915 TARİHLİ ERMENİ KAFİLELERİNE SALDIRAN KÜRT EŞKIYASININ İZLENMESİ VE ENGELLENMESİ HAKKINDA MENZİL MÜFETTİŞLİĞİ’NDEN 3. ORDU’YA Erzurum’dan 16 temmuz 1915 Erzurum’da 3. Ordu Komutanlığı’na Ermeni kafilelerine taarruz edecek olan Kürt eşkıyasının takibi için Bayburt’ta [bulunan] Sabit Jandarma Bölük Komutanı Teğmen Salih Efendi komutasıyla Menzil askerlerinden elli atlı erden oluşan Bayburt’tan gönderilmiş bir müfreze, Ermeni kafilelerinin Kop Dağı’nı geçişlerinde 11 Temmuz 1915’de dört taraftan Kürt eşkıya[sı] taarruza başlamışlarsa da müfreze ile iki saat devam eden çarpışma sonucunda iki kişi öldürüldüğü ve kalanının kaçtığı ve müfrezeden hiçbir kayıp olmadığı ve Ermeni kafilesinin de kurtarıldığı, Bayburt Nokta Komutanlığı’ndan bildirilmekle arz edilir. Menzil Müfettişi Fuat Ziya 1. Şube, 3731/4 Saklanması: 17 Temmuz 1915 KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. 90 TABLO No:20 Tehcir Sırasında Usulsuz Davrandıları Gerekçesiyle Divan-I Harbe Sevk Edilen Kişilerin Bölgelere Göre Dağılımı Amasya Ankara Bitlis Canik Diyarbakır Eskişehir Halep Hüdavendigar İzmit Kayseri Konya Mamuretülaziz Niğde Sivas Suriye Urfa Genel Toplam 2 148 29 89 70 29 56 21 28 146 16 249 8 579 27 170 1.673 KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilaflı Makaleler. ÖZDEMİR, Hikmet (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara, 2007. TABLO No:21 Divan-ı Harplerde Yapılan Yargılamaların Sonucunda Verilen Cezalar (1916 itibariyle) 67 kişi İdam Cezası 524 kişi Hapis Cezası 68 kişi Kürek, Para, Kalebent, Pranga Ve Sürgün Cezası 227 kişi Berat Ve Yargılama Reddi 109 kişi Mahkeme Devam Etmekte Ve İnceleme Aşamasında 4 Velisine Teslim kişi 674 kişi Hakkında Henüz Bir İşlem Yapılmayan KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilaflı Makaleler. ÖZDEMİR, Hikmet (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara, 2007. 91 Ermeni otoriteleri bu istatistikleri “Osmanlı’nın tepkileri dindirmek için kurban seçtiği bir – iki kişi” olarak nitelendirebilirler ancak İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal edip Ermenilere yönelik tehcir kararı alındığında, vazife başında olan üst düzey görevlileri Malta’ya topladıktan sonra haklarında tek bir işlem yapamamışlardır. İngilizlerin üst düzey devlet adamlarından Lord Curzon konuyla ilgili Washington’daki İngiliz Büyükelçisi Sir A. Geddes’e çektiği mesajda “Malta’daki Türkler’in suç işledikleri yönünde kanıt bulma konusunda bir hayli zor durumda olduklarını” belirtmiş ve ABD makamlarından yardım istenmesini salık vermiştir. 13 Temmuz 1921’de Büyükelçi’den gelen yanıtta ise “Türkler’in aleyhine kullanılabilecek hiçbir kanıt olmadığı” belirtilmiştir (McCarthy, 1984). Osmanlı Devleti Ermeniler’i tehcir ederken sadece devletin bekasını düşünmemiş, zor koşullar altında bulunmasına rağmen bugün bile birçok devletin göster(e)meyeceği bir kararlılıkla tebaasının sosyal ve ekonomik haklarını da gözetmiştir. Nitekim Amerikan Sefiri Morgenthau Protestan Ermenilerin lideri Zenop Bezciyan ile görşmüş, anılan görüşmede Bezciyan’ın “tehcir edilen yaklaşık yarım milyon insan olduğu”nu söylemesi ve “Zor’a gönderilen Ermenilerle yaptığı görüşmelerde Ermeniler’in durumlarından memnun oldukları”nı aktarması üzerine bir hayli şaşırdığı yönündeki itiraflarını günlüğüne kaydetmiştir (Lowry, 1991). Ermeniler’in iskan edilecekleri yerlerdeki mali durumlarından, iş, arazi verilmesinden göç ettikleri topraklarda kalan mallarının korunmasına; borçlarının ertelenmesi ya da iptaline bir çok yönetmelik ve kanun çıkarmıştır. Çeşitli zamanlarda farklı vilayet ve mutasarrıflıklara gönderilen yüzlerce belgeden örnek olarak sadece birkaç tanesini almayı Osmanlı Devleti’nin Ermeniler üzerindeki tasarrufunun açık bir kanıtı olacağına inanmaktayız. 92 10 AĞUSTOS 1915 TARİHLİ NAKLEDİLEN ERMENİLERİN BORÇ VE ALACAKLARININ ÖDENMESİ Osmanlı Hükümeti Dâhiliye Nezâreti Göçmenleri ve Aşiretleri İskân Müdürlüğü Genel: 445 Erzurum, Adana, Ankara, Aydın, Bitlis, halep, Bursa, Diyarbakır, Suriye, Sivas, Trabzon, Elazığ, Musul, Van Vâlilikleri’yle, Urfa, İzmit, Samsun, Zor, balıkesir, Kayseri, Afyon, Maraş, Eskişehir, Niğde Mutasarrıflıkları’na Şifre Başka yere nakledilen Ermeni halkın şahıslara ve resmi kuruluşlara olan borçlarıyla adı geçen halkın bunlar üzerindeki alacaklarının ödenmesi ve hesaplarının kapatılması hakkında kaleme alınan yönetmelik gönderilmek üzere olduğundan bunların şimdilik özel defterine kaydıyla alacakların güven içerisinde olmalarının sağlanması gereği bildirilir. 10 Ağustos 1915 Nâzır Talat KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. 10 Haziran 1915 TARİHLİ SAVAŞ VE OLAĞANÜSTÜ SİYASİ DURUM NEDENİYLE BAŞKA YERLERE GÖNDERİLECEK ERMENİLER’İN MAL, BİNA VE ARAZİSİNİN İDARESİ HAKKINDA YÖNETMELİK Savaş Durumu Ve Olağanüstü Siyasi Mecburiyetler Dolayısıyla Başka Yerlere Nakledilen Ermeniler’e Ait Mal, Mülk Ve Arazilerin İdaresinin Niteliği Hakkında Yönetmeliktir. Madde 1: Başka bir yere nakledilen Ermeniler’e ait mal, mülk ve terk edilen araziler ile diğer konuların bu yönetmelik hükümleri çerçevesinde idare ve yürütülmesi, görev sınırları ve yetki dereceleri aşağıdaki maddelerde yazılmış olan ve özel şekilde oluşturulmuş komisyonlara aittir. 93 Madde 2: Bir köy veya kasabanın boşaltılmasının arkasından yer değiştirilen halka ait ve içerisinde eşya bulunan bütün binalar idare komisyonu tarafından uygun görülecek memur veya özel heyet tarafından derhal mühürlenerek, koruma altına alınacaktır. Madde 3: Koruma altına alınan eşya cins, miktar, takdir edilen değer ve sahiplerinin adları ile ayrıntılı olarak deftere geçirildikten sonra kilise, okul, han gibi depo olmaya elverişli yerlere naklettirilip, sahipleri ayırt edilebilecek şekilde ayrı ayrı konularak, korunmasına özen gösterilecek ve eşyanın nitelik ve miktarın ile sahiplerini ve alındığı ve korunmakta olduğu yeri gösterir bir tutanak düzenlenerek aslı mahallî idareye ve tasdikli sûreti Emvâl-i Metrûke Komisyonu’na bırakılacaktır. Madde 4: Sahipleri belli olmayan taşınabilir mallar, eşyanın bulunduğu köy adına kaydedilerek korunacaktır. Madde 5: Mevcut taşınabilir mallar arasında durmakla bozulması muhtemel olan eşya ile hayvanlar komisyonun uygun göreceği bir kurul tarafından açık arttırma ile satılarak, bedeli sahipleri bilindiği takdirde sahipleri adına, değilse eşyanın bulunduğu köy veya kasaba adına emaneten mal sandıklarına teslim edilecektir. Satılan eşyanın cins, miktar, kıymet ve ait olduğu yer ve müşterisi ve satış bedeli ayrıntılı olarak özel defterine kaydedilerek altı açık arttırma heyeti tarafından tasdik edilecek ve açıklanan tarzda bir tutanak düzenlenerek, aslı mahallî idareye ve tasdikli sûreti Emvâl-i Metrûke İdare Komisyonu’na bırakılacaktır. Madde 6: Kiliselerde mevcut eşya ve resimler ve mukaddes kitaplar deftere geçirilerek, tutanağa eklenip, bulundukları yerde korunmalarına özen gösterilecek ve daha sonra kilisenin bulunduğu köy halkının yerleştirildiği yere hükümet aracılığıyla gönderilecektir. Madde 7: Nakledilen halktan her birine ait emlak ve terkedilmiş arazinin cins, çeşit, miktar ve kıymetleri isimleriyle deftere geçirilecek ve her köy ve kasabaya ait terkedilmiş emlak ve arazi cetvelleri düzenlenerek idare komisyonuna bırakılacaktır. Madde 8: Terkedilmiş emlak ve arazide yerleştirilecek ürün ve ekili yerler olduğu takdirde komisyon tarafından uygun görülen kişilerden oluşan bir heyet tarafından açık arttırma ile satılarak bedelleri sahipleri adına emaneten mal sandığına teslim edilecek ve tutanak düzenlenerek, aslı mahallî hükümete ve tasdikli sûreti de idare komisyonuna verilecektir. 94 Madde 9: Ekili yerlere ve mevcut ürünlere müşteri bulunduğu takdirde kefalet altında sözleşme ile yarıya bölme yoluyla isteyenlerine verilmesi uygun olup, bu şekilde olan kira ve satıştan elde edilecek meblağlar da sahipleri adına mal sandıklarına teslim edilecektir. Madde 10: Nakledilen halka ait taşınmaz malların kullanımına ait sahipleri tarafından ayrıldıktan sonra düzenlenen Vekâletnameler üzerine hiçbir işlem yapılmayacaktır. Madde 11: Boşaltılması gerçekleştirilen köylere göçmen yerleştirilecek ve mevcut evler ve arazi her ailenin ihtiyaç ve zirai kabiliyeti göz önüne alınarak, geçici ilmühaberler ile göçmenlere dağıtılacaktır. Madde 12: Yerleştirilen göçmenlerin nüfus kaydına esas olabilecek düzenli ve ayrıntılı bir şekilde ve hane itibariyle isimler, geliş yeri, yerleşme tarihi ve yerleşme yeri deftere geçirilecek ve kendilerine verilen meskenler ve arazinin cins, çeşit, miktar ve kıymeti ve mevkii ayrıca deftere geçirilecek, iskân edilerek kendilerine verilen emlak ve arazi miktarını gösteren ellerine birer ilmühaber verilecektir. Madde 13: Köylerde bulunan binalar ve dikili ağaçların iyi korunmasından o köye yerleştirilen göçmenler silsile yoluyla sorumlu olduklarından dolayı, tahribat olduğunda kimin tarafından yapıldığına bakılmayarak bedeli köylünün bütününe ödettirilip, işi yapanlar derhal köyden ihraç olunacak ve göçmenlik haklarından düşürülür. Madde 14: Göçmen iskânından geriye kalan köylere bölgede bulunan gezici aşiretler yerleştirilecek ve haklarında aynen göçmen muamelesi yapılacaktır. Madde 15: Şehir ve kasabalarda boşaltılan evlere tercihen şehirli ve kasabalı göçmenler yerleştirilerek, eski iktisadi ve mali durumları ve imar kabiliyetleri göz önüne alınmak şartıyla kendilerine yeterli miktarda arazi verilecektir. Madde 16: Dükkan, han, fabrika, hamam, depo gibi gelir getiren mülklerle göçmen yerleşimine elverişli olamayan binaların ve göçmenlere dağıtımından geriye kalan veya 18. Madde’de gösterildiği gibi göçmenlerin meşguliyetleri ve bilgileri dışında kalan ve arazinin idare komisyonları veya onların gözetimi altından olarak o yerlerin mülkî ve malî memurlarının âmirlerinin birleşmesinden oluşacak heyetler tarafından açık arttırma ile satılması uygundur. 95 Madde 17: Şehir ve kasabalara yerleştirilen göçmenlerin nüfus kaydına esas olabilecek düzenlilikte isim defterleriyle kendilerine verilen arazinin tür, miktar ve kıymetini gösteren bir defter tutulacaktır. Madde 18: Şehir ve kasabalar ile civarında olan bağ, bahçe, portakal bahçesi ve zeytinlikler ve buna benzer emlak da imar korumalarına gücü yeten ve bilgili bulunduğu ortaya konulan ve bu konuda senet vermek ve kefillik bildirmek şartıyla ihtiyaç ve imar kabiliyetleri oranında göçmenlere dağıtılabilecek ve kimlere ne kadar emlak ve arazi verildiği özel defterine kaydedildikten sonra durumu gösteren ellerine birer ilmühaber verilecektir. Bunlardan göçmenlere dağıtılarak verilemeyenler 16. Madde gereğince açık arttırma ile satılacaktır. Madde 19: Vilayet içinde bulunup, mahallî hükümetin izin ve uygun bulmasıyla veya dahiliye Nezareti’nin emri üzerine diğer vilayetlerden özel yazı ile gönderilen göçmenler ayrı olmak üzere, boşaltılan köy ve kasabalara göçmen sıfatıyla yerleştirilecek olan veya yerleştirilmesini isteyen kişilerin göçmen sıfatını taşıdıklarını ve başka tarafa gönderilip yerleştirilmediklerini veya göçnemlerden olup oralara yerleşmeleri sağlamak üzere özel sûrette gönderildiklerini gösteren resmi belge ortaya koymaları şarttır. Madde 20: Satın alınmasına istekli çıkmayan emlak ve arazinin, imar ve korunmasını kusurlarından dolayı meydana gelecek ve yapılan zararların ödenmesini üstlenmek ve bu konuda sağlam kefillik göstermek şartıyla, iki yılı geçmemek üzere isteklilerine kiraya verilmesi uygundur. Madde 21: Gerek satılan ve gerek kira ve yarı yarıya bölüşmek şeklinde verilen emlak ve arazinin tür, miktar, yer, satış bedeli kira ve kiracı ve müşterisini gösteren ayrıntılı cetvelleri düzenlenecektir. Madde 22: Satış ve kira bedellerinden elde edilecek meblağlar sahipleri adına emaneten mal sandıklarına bırakılarak, sonradan meydana gelecek duyuru çerçevesinde sahiplerine verilecektir. Madde 23: Boşaltılan köy ve kasabalarda bulunan terkedilmiş emlakın bu yönetmelik hükümleri çerçevesinde idare ve yürütmesi doğrudan doğruya Emvâl-i Metrûke İdare Komisyonu’na aittir. Madde 24: İdare komisyonları, terkedilmiş malların idaresi konusunda doğrudan doğruya Dâhiliye Nezâreti’ne bağlı ve ancak alacakları emirler 96 çerçevesinde görev yapmaya yükümlü olup bu konuda alacakları ve uygulayacakları karar ve icraattan mahallî idareye de bilgi vereceklerdir. Madde 25: Yönetmeliğin hükümlerinin uygulanmasıyla terk edilen malların korunması ve idaresinin sağlanması hakkında gereken komisyon ve heyetinin kurulması Dâhiliye Nezâreti’nden izin alınması şartıyla maaşlı memurların çalıştırılması ve Dâhiliye Nezâreti’nden alacakları emirler ile bu yönetmelik hükümleri çerçevesinde yönerge ve açıklama yazılar düzenlenmesi, Emvâl-i Metrûke İdare Komisyonları’na aittir. Düzenlenen yönerge ve açıklama yazılarının birer sûreti valilik makamına gönderilecektir. Madde 26: Boşaltılan yerlere yerleştirilmek için göçmen yollanmasıyla ayrıntılı işlemlerinin yapılması göçmen komisyonu ve memurlarına ait ise de bu gibi yerlere yapılacak yerleştirme işlemlerinin düzenlenmesi ve hızlandırılmasının sağlanması ve genel yerleştirme işlemlerinin incelenmesi ve denetlenmesi ve bu konuda mahalli idare ile görüşerek karar alma ve uygulaması Emvâl-i Metrûke İdare Komisyonları’nın görev ve yetkilerindendir. Madde 27: Komisyon gözlem ve incelemeleri sonucunda alınan kararlar ve yapılanların özetini en azından on beş günde bir Nezâret’e ve valiliğe bildirmekle yükümlüdür. Madde 28: Emvâl-i Metrûke İdare Komisyonları’nın mallarının idaresi konusunda ve bu yönerge hükümleri çerçevesinde meydana gelecek tebligat ve yazılı bildirileri[nin] mahalli memurlar tarafından yerine getirilmesi mecburidir. Madde 29: Emvâl-i Metrûke İdare Komisyonları üyeleri, atandıkları bölgede varolan mal, emlak ve terkedilmiş arazinin idare ve korunmasıyla, hesap işlerinden ortaklaşa sorumludur. Madde 30: Emvâl-i Metrûke İdare Komisyonları, özel sûrette atanan bir başkan ile biri idare memurlarından ve diğeri maliye memurlarından olmak üzere iki üyeden meydana gelir. Madde 31: Haberleşme başkan tarafından veya başkanın vekil tayin edeceği üye tarafından başkan adına yapılır. 97 Madde 32: Emvâl-i Metrûke [İdare] Komisyonu Başkanı uygun gördüğü üyeyi bu yönetmeliğin içinde yer almış bir konunun incelenmesi, denetlenmesi veya yürütülmesiyle görevlendirebilir. Madde 33: Emvâl-i Metrûke [İdare] Komisyonları başkanlarına göçmenler ödeneğinden verilmek üzere yevmiye birer buçuk ve üyesine de birer lira bağlandığı gibi görev için memuriyet bölgelerini gezip dolaşmalarında özel tertipten ayrıca yolluk da alırlar. Madde 34: Komisyon atanarak gönderilemeyen vilayetlerde bu yönetmelik hükümlerinin uygulanması mahalli merkezi idarelere aittir. 10 HAZİRAN 1915 KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. 11 AĞUSTOS 1915 TARİHLİ NAKLEDİLEN ERMENİLERİN MALLARININ KORUNMASI HAKKINDA ÇEŞİTLİ VİLAYETLERE VE MUTASARRFILIKLARA Osmanlı Hükümeti Dâhiliye Nezâreti Göçmenleri ve Aşiretleri İskân Müdürlüğü Genel: 452 Erzurum, Adana, Ankara, Aydın, Bitlis, Halep , Bursa, Diyarbakır, Suriye, Sivas, Trabzon, Elazığ, Musul Valilikleri’yle, Urfa, İzmit, Balıkesir, Kayseri, Afyon, Maraş, Eskişehir, Niğde, Mutasarrıflıkları’na, Adana, Halep, Maraş, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Elazığ, Erzurum Ve İzmit Emvâl-İ Metrûke Komisyonu Başkanlıkları’na Şifre Nakledilen Ermenilerin taşınabilir mallarının pek ucuz elden çıkarıldığı ve şuradan buradan toplanan vurguncuların tekelinde olarak yok pahasına satılarak, sahiplerinin tamamen zarara uğramış olduğu haber veriliyor. Boşaltılacak bölgelere yabancı, şüpheli ve kimliği bilinmeyen hiçbir kimsenin girmesine ve gezmesine izin verilmemesi, girmişler varsa, hemen çıkarılmaları. 98 Bunlardan ucuz mal almışlar varsa satışın bozulması gibi tedbirlere başvurarak asıl kıymetlerine getirmelerine gayret olunarak, kesin şekilde gayri meşru menfaatlere meydan verilmemesi. Bunların istedikleri eşyayı götürebilmelerine izin verilmesi. Götürmeyecekleri eşyadan durmakla bozulan eşya ile zaruri ihtiyaçlardan olanların açık arttırma ile satışı. Nakledilmemiş olan eşyadan durmakla bozulmayacakların sahipleri adına korunması. Taşınmaz mallar, kira, ipotek, borcunu ödeyerek devretme ve haciz gibi asıl sahibinin mülkiyet ve tasarruf bağını ortadan kaldırmayacak sözleşmelerin önlenmesi ve göç başlangıcından şimdiye kadar yapılan sözleşmelerin hükümsüz sayılması. Danışıklı şekilde düzenlenen sözleşmelere ve akitlere meydan verilmemesi. Satış ve devir gibi kesin satış işlemlerine izin verilmesi ve tanıdıklarının arazi ve emlak satın almasının engellenmesi gerekir. 11 AĞUSTOS 1915 Nâzır Talat KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. 7 EKİM 1915 TARİHLİ SEVK SIRASINDA DİKKAT EDİLECEK HUSULAR HAKKINDA YÖNETMELİK Osmanlı Hükümeti Dâhiliye Nezâreti Emniyet Genel Müdürlüğü Yazı Sûreti Dâhiliye Nezâretine Urfa, Zor ve Halep’te toplanmış Ermeni göçmenlerinin tahsis olmuş yerlerine sevk ve iskan şekilleri hakkında bu defa düzenlenen yönetmeliğin bir sûreti yüksek görüşlerinize sunulmak üzere ilişikte arz ve takdim edilmiş 99 olmakla, durumun gerekenlere bildirilmesine makamın yüksek müsaadeleri buyurulmak konusunda. 7 EKİM 1915 Aşiret ve Göçmenler İskan Müdürü Şükrü Genel Sevk İşlemleri Hakkında Yönetmelik 7 EKİM 1915 Madde 1: Halep, Urfa, Zor ve Maraş’ta bulunan göçmenler genel sevk, iskan ve iâşe işlemleri birleştirilerek adı geçen işlerin yürütme ve idaresi ve bu hususta haberleşilmesi ve tebligat yapılması Dâhiliye Nezâreti tarafından tayin edilen Genel Müdür unvanlı özel memura teslim edilmiştir. Madde 2: Genel işlemlerin idaresine gerekli olan özel memurların tayini genel Müdüre veya Genel Müdür’ün uygun bulması şartıyla mahalli idare başkanlarına aittir. Madde 3: Halep, Katma, Müslime, Suruç, Resülayn gibi bekleme merkezi olan yerlerde, Rakka, Harran, Deyrizor gibi iskan mahalli olan yerlerde ve yol üstünde menzil kurulan Deyrülhazr, Meskene, Ebu Hureyre, Hamam, Sıhhiye, Maden Şeriası, Sıbni merkezlerinde gereği kadar sevk, iâşe ve ambar memuru bulundurulacaktır. Madde 4: Merkezde bulunan çeşitli memurlar o yerin sevk memurluğuna; Katma, Müslime, Cerablus, Deyrülhazr memurlukları Halep sevk memurluğuna; Ebu Hureyre memurluğu Mesken’e, Hamam Rakka’ya; Sıhhiye ve Sibni, Deyrizor memurluğuna bağlıdır. Halep, Meskene, Deyrizor, Rakka memurlukları da bulundukları kaza ve liva idare başkanına bağlı ve oradan alacakları emirleri yapmaya ve uygulamaya memurdur. Olağanüstü durumlarda Genel Müdür ile de haberleşebilirler. Genel Müdür, doğrudan doğruya sevk memurlarıyla haberleşme ve acil kabul ettiği emirleri verebilir. Ancak, sevk memurlarına verilen emirlerden bağlı oldukları livaların da haberdar edilmesi şarttır. Madde 5: Liva, kaza ve nahiyelerde meydana gelen genel sevk ve iâşe işlemlerinden mutasarrıf ve kaymakamlar ve nahiye müdürleri doğrudan 100 doğruya sorumlu ve diğer memurlar da bu hususta, kendilerine verilen görevleri yapmakla yükümlüdür. Madde 6: Resülayn’a kadar demiryolu güzergahında gerekli mevkiler ile vali, mutasarrıf ve kaymakamların lüzum göreceği ve işin gerekli olacağı diğer mevkilerde lüzumu kadar memur ve işçi çalıştırılır. Madde 7: Tayin edilecek memurların günlüğü, verilmiş görevlerinin şekil ve önemine göre, beş kuruştan elli kuruşa kadardır. Genel Müdür tarafından tayin edilen memurların günlüklerinin takdiri Genel Müdür’e ve mutasarrıflar tarafından atanan memurların günlüklerinin takdiri Genel Müdür’ün onaylama hakkı baki kalmak üzere mutasarrıf ve kaymakamlara aittir. Madde 8: Sevk ve ayrıntılı işlemleriyle uğraşmak üzere atanan maaşlı maliye memurlarına da yirmi beş kuruşa kadar yevmiye verilebilir. Madde 9: Gezip dolaşma mecburiyetinde olacak memurlara ayrıca ve toptan olarak yevmiye birer mecidiyeyi geçmemek üzere, zorunlu harcamalar adıyla ayrıca bir yolluk da verilebilir. Madde 10: Memur ve çalışanların yolluk ve yevmiyesi vilayet ve müstakil liva göçmenler ödeneğinden on beş günde bir ödenir. Madde 11: Rakka ve Deyrizor sevkiyatı Müslime ve Halep’ten demiryolu ve karayoluyla yapılacaktır. Madde 12: Gerek demiryolu ve gerek karayolu sevkıyatı mutlaka kâfileler düzenlenmesi şeklinde yapılacak ve her kâfileyi oluşturan kişilerin mümkünse isimleri, değilse yalnız sayının kaydı ve sevk durumunun da dahil edilmesiyle düzenlenecek sevk defterinin bir sûreti kâfileye katılacak sevk memuruna verilerek, tahsis edilmiş yerlere gönderilecektir. Madde 13: Kara yoluyla gönderilecek kâfile en fazla bin kişiden oluşacak ve her kâfileye en az bir sevk memuru gereği kadar muhafız katılacaktır. Her kâfilede mevcut çocuk ve kadın sayısına göre en az yüz elli merkep veya katır veya deve verilerek, nöbetleşerek kadınlar, çocuklar ve hastalananlar bindirilecek ve her kâfilenin en az dört günlük yiyeceğini yanlarında götürmeleri sağlanacak ve kâfilenin iki günlük yiyeceği için de ayrıca ulaşım araçları hazırlanarak, birlikte götürülecek; ancak olağanüstü bir gereklilik durumunda dağıtılabilecektir. İki menzil arasındaki su ihtiyacının sağlanması işi de göz önünde tutulacaktır. 101 Madde 14: Genel sevk idare merkezi olan Halep’te bir merkez ambarı kurulması ve un biriktirilerek, Halep’te mevcut göçmenlerin ihtiyaçları, genel ihtiyaçlar sırasında ya genel unlardan veya özel şekilde kurulan fırınlardan temin edilecek ekmek veya dağıtılacak unla sağlanacak. Ambar; Katma, Müslime, Deyrülhazr ve diğer menzil ambarlarının ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Madde 15: Her menzil ve merkezde oluşturulan ambarların ihtiyacının sağlanması ve menzil ve merkezlerin bağlı bulunduğu livaya ait ve mutasarrıflar, masrafları göçmenler ödeneğinden verilmek üzere, her türlü vasıtaya başvurarak, bu ambarların ihtiyaçlarını karşılamaya ve göçmenlerin gönderilmeleri sırasında yolda iâşelerini sağlamaya mecburdur. Mutasarrıfların bizzat veya özel memur göndererek, ambarları kurup, zahire saklaması gerekir ve bu konuda komşu liva kolaylık ve yardım yapmakla görevlidir. Madde 16: Deyrülhazr, Meskene, Ebu Hureyre, Hamam, Rakka, Sıhhiye, Maden Şeriası, Sibni ambarlarına bu merkezlerin bağlı olduğu mutasarrıflıklarca derhal un toplanmaya başlanmalıdır. Birecik ve Antep’ten şahturlar ve diğer vasıtalar ile un getirilmesi işi de sağlanmalıdır. Madde 17: Geçilecek yer ve sevk merkezi olan ve un ve bulgur hazırlanarak, gönderilecek kazalara hemen yeterli ödenek ve para gönderilecek ve özel emirleri verilerek su ve değirmenlerinde ve köylerde ve aşiretler yanında bulunacak el değirmenlerinde alabildiği ölçüde öğüttürülecek ve telgrafla devamlı izlenecektir. Madde 18: Un sağlanması ve ulaştırma vasıtalarının hazırlanması için, işin birine havale edilmesi ve birinin işi üzerine alması usûlünden yararlanılabilir ve bu işin uygulanabilirliği hemen etraflıca düşünülerek, gereği Genel Müdür’ün olurunu eklemesiyle, mahallî mülkî memurların âmirlerince yapılacaktır. Madde 19: Bedeli ödenerek veya satın alınarak aynı durumda teslim edilmek şartıyla mevcut âşar malından yararlanılabilir ve bu görüş araştırılarak, gerekiyorsa ya Halep’te Genel Müdür vasıtasıyla veya doğrudan doğruya ilgili makamla haberleşerek sağlanmalıdır. Madde 20: Göçmenlerce verilecek unun ekmek haline getirilebilmesi için sevk merkezi olan yerlerde, menzil mahallerinde yine göçmenleri günlük ile işletmek üzere hemen fırınlar kurulacaktır. Bunun mümkün olmaması 102 durumunda Halep, Deyrizor, Urfa, Maraş ve Antep’ten saçlar temin edilerek, her merkeze an az yüzer saç gönderilecektir. Tuz ihtiyacı göz önünde bulundurulmalıdır. Madde 21: Halep gibi şehirlere uğrayan göçmenlere saç temin edilmesi konusunda ilgili memur tarafından daima tebligat yapılacaktır. Madde 22: Her merkez veya ambar yerine gelen göçmenlere günlük kişi başına 650 gram ekmek veya un verilecektir. On iki yalından küçük çocuklar için 325 gram verilir. Her ambar, göçmenlere gideceği ilk konağa kadar günlüğünü sağlamaya mecburdur. Madde 23: Her merkez ve mevkide biri sevk diğeri iâşe memuru olmak üzere en az iki memur ve on muhafız bulunacaktır. Muhafızlar iki menzil arasındaki düzenin sağlanması ve göçmenlerin korunmasıyla görevlidir. Madde 24: Sevk sırasında ve yolda göçmenlerin mümkün olduğunca dinlenmeleri sağlanacak, hızlı ve uzun yürüyüşlerden sakınılarak göçmenlerin yorgunluğuna meydan verilmeyecektir. Madde 25: Her üç menzilde bir, dinlenme yerleri kurulacak ve sağlık memurları atanarak, gereği kadar ilaç hazırlanıp hastaların tedavi ve dinlenmeleri sağlanacaktır. Madde 26: Yolda dökülen ve kalan göçmenlerin en yakın konağa götürülerek, orada dinlenmesinden sonra gelecek kafileye katmaya muhafızlar yükümlüdür. Madde 27: Suruç’ta bulunan göçmenlerden dul ve yetimlerden üç bin kişinin Maraş ve Antep’e gönderilmeleri ve oralarda ayrılarak, iskan ve iâşeleri kararlaştırılmış olduğundan hemen mahalliyle haberleşerek ve ulaşım araçları hazırlanmasıyla Maraş ve Antep’e gönderileceklerdir. Kalanının Harran’a yerleştirilmeleri kararlaştırılmıştır. Madde 28: Urfa Sancağı’na gönderilecek diğer göçmenler Belh Vadisi’ni takibederek, Harran ve Rakka arasındaki bölgeye yerleşeceklerdir. Madde 29: Zor Sancağı’na gönderilecekler, mutasarrıflıkça uygun bulunacak yerlerde yerleşeceklerdir. Madde 30: Halep Vilayeti güney kazalarında daha on bin kişinin yerleştirilmesi kararlaştırıldığından oralara uygulanması Halep Valiliği’ne aittir. 103 da gerekli tedbirlerin Madde 31: Yerleşilecek yerler yeteri kadar suyu ve bitki büyüyebilecek vasfı olan; fakat yerel halk ve aşiretlerle çekişmeye neden olması beklenmeyen yerler olacaktır. Madde 32: Göçmenlerin yerleştirildikleri yerlerde karakollar kurulmasıyla güvenlik ve asayiş sağlanacaktır. Madde 33: Şimdilik haneler, çadırdan ve mümkünse baraka ve kubbeden ibaret olacağına ve özellikle bu kış mevsiminde soğuktan barınmaya mahsus olacağından dolayı, yer seçimi soğuktan ve rüzgardan korunmuş ve kapalı yerler göz önüne alınacaktır. Madde 3531: Göçmenlerden maddi durumu iyi olanların sevklerinden önce kendilerine durum haber verilerek, ulaşım araçlarının, erzaklarının ve barınacak çadır ve diğerlerinin temin ettirilmesi gerekir. Madde 36: Mutasarrıflar şimdiden çadır sağlanası yoluna başvurmalıdır. Madde 37: İnşaat ve diğer [işler] için yevmiye vermek sûretiyle göçmenlerden yararlanılmalıdır. Madde 38: En başta çocuk ve kadınların barınmasına kefalet eden yerlerin inşası düşünülmelidir. Madde 39: Her aileye yeterli ölçüde arazi verilecek ve yakın köylerden yevmiye ve diğer şekillerde hayvan hazırlanarak şimdiden ekim işleri sağlanmalıdır. Madde 40: İskân bölgelerinde göçmenlerden istekli olanlar çiftlik ve arazi sahipleri yanına yarıcı ve gündelikçi olarak verilebilir. Madde 41: Göçmenlerin fakirlerinin un dağıtımı veya yevmiye verilmesi şekliyle iâşeleri idareye aittir. Madde 42: Göçmenlerin yerleştirilecekleri yerlerde daha sonra Nezâret’ten gelecek özel talimat çerçevesinde nahiyeler oluşturulması için gerekli hazırlıklara şimdiden başlanmalıdır. Madde 43: Öncelikle Katma’da toplanmış göçmenlerin aşağıda belirlenmiş yollarla sevki gerekir: Birincisi, Halep yoludur ki, buradan demiryoluyla Suriye’ye veya karadan Rakka ve Deyrizor’a sevk edilir. İkincisi, Müslime, Telabiz demiryolu hattıdır ki, Telabiz merkezinden Rakka’ya sevk olunur. Telabiz Rakka arasında 31 Orijinal metinde Madde 33’ten Madde 35’e geçilmiştir. 104 gereken menziller hemen kurulacaktır. Ancak, Katma ve Müslime’den Telabiz yoluyla gönderileceklerin ulaşım araçları bulunmayan ve yürüme gücü yeten genç ve dinçlerden olmasına dikkat edilmelidir. Madde 44: Kâfilelerin düzenlenmesinde kırk sekiz saat önce başlanarak, gerekli hatırlatmaların yapılmasıyla erzak, ulaşım araçları hazırlayabilmeleri sağlanacaktır. Madde 45: Kış geldiğinde göçmenlerin açıkta kalmaları mümkün olmayacağından öncelikle açıkta bulunanların hemen gönderilmeleri, yerleşmelerinin sağlanması gerekir. Madde 46: Katma ve yol üzerindeki diğer duraklardan kışlık karargâh kurulmasına imkan bulunmadığından Halep’e istasyona bir yerin boşaltılması ve hazırlanmasıyla gerekli sağlık ve asayiş tedbirleri alınarak, bir karargâh haline çevrilmesi gerekir. Madde 47: Halep’te toplanacak göçmenlerden fakir olanların iâşesi şehrin genel ihtiyacı sırasında sağlanacak ve maddi ve maddi durumu iyi olanlar, iâşelerini kendileri sağlayacaklardır. Madde 48: Halep’ten yapılacak gönderme işi kırk sekiz saat önce düzenlenmiş yerlerinin belirtilip, duyurulması yoluyla göçmenlere bildirilmelidir. Durumu iyi olanların ulaşım araçları ve erzak ve diğerlerinin hazırlanmasını sağlamak üzere kara ve demiryolu...* Madde 49: Halep şehrinde misafir olarak bulunanların sevki ve asayiş, sağlık ve yönetimlerinin sağlanması doğrudan doğruya yerel yönetime aittir. Madde 50: Halep şehrine ait sevk tedbirleri vâli ile genel müdür arasında kararlaştırılacak bir özel yönetmeliğe bağlanmalıdır. Bu yönetmeliğin uygulanması ortaklaşa vâli ve genel müdüre aittir. Madde 51: Sevk ve iâşe harcamalarıyla diğerleri özel usûl çerçevesinde göçmenler ödeneğinden karşılanır. Madde 52: Halep Göçmenler Müdürü , Halep şehrine ve sevkıyatına ait hususların idare edilmesinin, yürütülmesinin ve harcamalarının incelenip, yapılmasında genel müdürün doğal yardımcısıdır. Madde 53: Bu yönetmeliğin hükümlerinin uygulanması hakkında yörelerin özel gerekliliklerine göre yönetmelikler düzenlenmesi, genel müdüre durumdan haber verilmesi şartıyla yerel yönetim amirlerinin yetkileri içerisindedir. 105 Madde 54: Genel müdürün sevk, iâşe ve yerleşime dair vereceği emirler ve bildiriler yerine getirilmesi gerekli şeylerdir. Madde 55: 25 Eylül 1915 tarihli yönetmeliğin bu yönetmelik hükümlerini bozmayan maddeleri eskisi gibi geçerli ve yürürlüktedir. Madde 56: Bu yönetmeliğin hükümlerinin uygulanmasına Halep Valisi, Zor, Urfa ve Maraş Mutasarrıfları ve Sevkıyat Genel Müdürü görevlidir. 7 EKİM 1915 KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. Osmanlı Devleti, sevk edilecek Ermeniler’in ulaşımları konusunda azami özeni göstermiş ve alınabilecek hemen tüm tedbirleri almıştır. Sevk olunacak Ermeniler’in geçeceği güzergahlar belirlenmiş, tedbir alınması yönünde emirler verilmiş, sevkiyatın mümkün olduğunca trenlerle gerçekleştirilmesine özen gösterilmiştir. Nitekim Amerika’nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915’te Büyükelçi Morgenthau’ya gönderdiği raporda Ermeniler’in bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, çektikleri zahmete rağmen hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte olduğunu, şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu belirtmiştir (Halaçoğlu, 2006). Yukarıda binlerce kararname içerisinden örnek olarak seçilen kararlardan da anlaşıldığı üzere tehcir kararının Ermeni varlığını sonlandırma amacında olmadığı açıktır. Aşağıda verilen 18 Aralık 1915 tarihli kararname ise Ermenileri memleketlerinden uzaklaştırma amacının da güdülmediğinin kanıtıdır. Anılan karar tehdit faktörünün ortadan kalkması üzerine tehcir edilmiş olan Ermenilerin istedikleri takdirde eski topraklarına dönebileceklerini bildirmektedir. 106 18 ARALIK 1918 TARİHLİ SEVK VE İADE KARARNAMESİ Osmanlı Hükümeti Dâhiliye Nezâreti Aşiretler ve Göçmenler Genel Müdürlüğü İskân Şubesi Genel: 33275 Rum ve Ermeniler’in memleketlerine sevklerinde ve emlak ve arazilerinin kendilerine teslim ve iadesinde meydana gelen zorlukların giderilmesi ve uygulanmasının sağlanması amacıyla bir bölümü önceden de tebliğ edilmiş olan kararlar ve tedbirler aşağıda özetlenmiştir: 1. Sevk ve iadenin ancak dönmeyi isteyenlere mahsus olmasıyla isteğine aykırı olarak kimse gönderilmeyecektir. 2. Adı geçen halkın yollarda sefalet ve perişanlığa ve asıl memleketlerinde ev ve iaşe bakımından ihtiyaç ve zorluklara maruz kalmamalarını sağlayarak, sevk edilmeden önce gidecekleri yerlerin idareleriyle haberleşerek, yerleşim, ulaşım ve iaşe araçları ile yolculuk ve gidişlerinin emniyeti sağlandıktan sonra iade ve sevklerine başlanacaktır. 3. Anılan şartlar çerçevesinde gelecek Rum ve Ermeniler’e ev ve arazileri teslim edilecektir. Ancak, bunda aşağıdaki maddelerin dikkat nazarına alınması şarttır. 4. Memleketlerine dönmüş olan Rum ve Ermeniler’in evlerinde oturan göçmen ve mülteciler, her şeyden önce boşaltılmış olmaları lazım gelerek, yerli halk, mamurlar ve askerin eli altında bulunan veya henüz sahipleri gelmemiş olan meskenlere aktarılacaklardır. Buna maddi imkan olmadığı takdirde, birkaç ailenin uygun evlerde toplanması ve bu şekilde de yine açıkta göçmen ve mülteci kalırsa, yakındaki göçmen köylerinde bulunan boş veya terkedilmiş evlerde ve genel binalarda yerleşmeleri ve bu da yetmediği takdirde yerli Müslüman evlerine yerleştirilmesi yoluyla açıkta bırakılmamalarına özen gösterilecektir. 5. İslam göçmenlerin açıkta kalmamaları sağlanıncaya kadar gerektiğinde Rum ve Ermenilerin de geçici bir müddet için ikişer üçer evi bir arada olmak üzere geçici olarak yerleştirilmeleri uygun ve zorunludur. 107 6. Kilise ve okul gibi binalar ile bunların eklentileri ve gelir getiren mülkleri ait olduğu topluluklara hemen teslim olunacaktır. 7. Yetim çocuklar istendikçe, kimlikleri hakkında büyük titizlikle inceleme yapıldıktan sonra velilerine ve topluluklarına teslim edilmelidir. 8. İslam’ı kabul etmiş olanlar Kânûn-ı Esâsî’nin bağışladığı vicdan hürriyetinden yararlanmakta son derece serbesttirler. 9. Başkalarının evlilikleri altında bulunan Müslüman olmuş kadınlar, eski dinlerine dönmekte serbest olup, bu durumda karı koca arasındaki nikah kendiliğinden düşmüş olur. Kocasından ayrılmaya razı olamayan ve eski dinine dönmemekte ısrarlı olanlara ait meselenin mahkemelerce çözülmesi zorunludur. 10. Rumlar’a ait mallar ve ev[ler] hakkındaki işlemler îdari olduğu ve adı geçen mallar hâlen sahiplerinin üzerinde bulunduğu için bunların kiraya ve emanete verilişi, elde tutulması yersizdir ve hükümsüz bırakılması ve düzeltilmesi mümkündür. Bundan dolayı, sahipleri döndükçe iadesi gerekir. Ermeni mallarına gelince: Bunlar iki kısma ayrılabilir. Birinci kısım, tapu kayıtları düzeltilerek, Mâliye ve vakıflar adına geçiş işlemleri yapılmamış olanlardır. Bunların elde tutulması, kiraya verilmesi aynı şekilde yersizdir ve hükümsüz bırakılması mümkündür. Sahipleri dönenlerin boşaltılması ve teslimi gerekir. İkinci kısım, tapu kaydı düzeltilerek, iki hazine üzerine geçiş işlemleri yapılmış olanlardır. Bunların iadesi mal memurları onay verdiği takdirde uygundur. Ve bu konuda bir kânûn yapılmak üzeredir. İade edilmezse, dönen sahiplerine kira bedellerinin verilmesi ile kânûnun uygulanmasına kadar işin iyi kötü yoluna konulması mecburidir. Bütün malların sahiplerine tesliminde mevcut durumunu ve hasarlarını, başkaları tarafından eklenen fazlalıkları gösteren tutanaklar düzenlenecektir. 11. varlıklı göçmenlere verilen mülklerin de sahipleri geldikçe kısım kısım teslimi lazımdır ve bunlar hakkında dördüncü madde hükümlerinin aynen uygulanması gereklidir. 12. Önceki sahibine iadesi gereken ev ve dükkan gibi mülkler, içinde oturan göçmenler tarafından tamirat ve eklemeler yapıldığı veya önceki sahibine iade edilecek arazi ve zeytinlikler göçmenler ve mülteciler tarafından ekilip, bayındır hale getirildiği takdirde bu konuda medenî 108 kânûnumuz olan Mecelle hükümlerinin uygulanmasıyla beraber, örf ve memleket adetleri gereği her iki tarafın haklarını korumak gerekir. 13. Rum ve Ermenilerin muhtaç bulunanları için dönüş sırasında sevk ve iaşe masrafları Harbiye ödeneğinden verilecektir. 14. Şimdiye kadar Rum ve Ermenilerden meydana gelen sevkıyat genel miktarı hakkında milliyetleri ayrı ayrı gösterilmek şartıyla Nezâret’e telgrafla derhal bilgi verilmesi ve bundan böyle her ayın on beşinde ve sonuncu günlerinde de on beş gün zarfında nerelere ne kadar Rum ve Ermeni gönderildiği açık şekilde telgrafla bildirilecektir. 15. Sevkıyat, sadece içeriye alınan kişilere ait olup, Osmanlı sınırları dışına çıkmış bulunan Rum ve Ermeniler sonraki bildirime kadar kabul edilmeyeceklerdir. Yukarıda maddeler çerçevesinde işlem yapmaya özen gösterilmesi tamim olarak bildirilir. 18 ARALIK 1918 Dâhiliye Nâzırı KAYNAK: Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, Özdemir Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. Tehcir edilen Ermeniler’in listesi Halaçoğlu’nun (2006) resmi evrak ve arşivlerden derlediği kayıtlarla aşağıdaki gibi oluşmuştur: 109 TABLO No:22 Tehcir Sırasında Sevk Edilen ve Yerlerinde Kalan Ermeniler ŞEHİR Adana Ankara (Merkez) Aydın Birecik Diyarbekir* Dörtyol Erzurum** Eskişehir Giresun*** Görele Halep Haymana İzmir İzmit Kal'acık Karahisarı Sahip Kayseri Keskin Kırşehir Konya Kütahya Mamüretülaziz Maraş Nallıhan Ordu Perşembe Sivas Sungurlu Sürmene Tirebolu Trabzon Ulubey Yozgat TOPLAM SEVK EDİLEN 14.000 21.236 250 1.200 20.000 9.000 5.500 7.000 328 250 26.064 60 256 58.000 257 5.769 45.036 1.169 747 1.990 1.400 51.000 479 36 390 136.084 576 290 45 3.400 30 10.916 422.758 KALAN 15-16.000 733 2.222 4.911 4.000 8.845 6.055 42.766 * Belgelerde Diyarbekir'den ne kadar Ermeni'nin naklolunduğu bildirilmemektedir. Bununla beraber, başka vilayetlerden gelenlerle birlikte 120.000 Ermeni'nin sevkedildiği kayıtlarda yer almaktadır. Bu sebeple bu vilayetten 20.000 Ermeni'nin sevk edildiği varsayılmıştır. ** İki belgede sevk olunan Ermeniler'den 500 kişilik bir kafilenin Erzurum - Erzincan arasında Kürtler tarafından katledildiği diğer belgede ise Dersim bölgesinden gönderilen kafilelerin Dersim eşkıyası tarafından yine tamamen katledildiği bildirilmektedir. Bu kafilelerde kaç kişinin bulunduğu bilinmediğinden tahmini olarak 5.000 kişi alınmıştır. *** Giresun, Perşembe, Ulubey, Sürmene, Tirebolu, Ordu ve Görele aynı vesikada verilmiştir. KAYNAK: Ermeni Tehciri, Yusuf Halaçoğlu. İstanbul, 2006. 110 Adana’da kalan ve henüz sevk edilmemiş nüfus da hesaba katıldığında yaklaşık 438.000 kişinin sevkiyatının yapıldığı anlaşılmaktadır. İskan sahasına varan nüfus ise 382.000 civarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu hesaba göre fark Halaçoğlu’nun verdiği net rakamlarla 56.100 olarak belirlenmiş, bunların içinde 910.000 kişilik kısmın Arap aşiretleri ve Kürt grupların saldırılarına uğrayarak katledildikleri, 50.000’e yakın kişinin ise tüm önlemlere rağmen içinde bulunulan savaş koşulları da değerlendirildiğinde açlık ve hastalıktan öldüğü anlaşılmaktadır (Halaçoğlu, 2006). TABLO No:23 Tehcir ile İskan Arasındaki Kayıpların Beyanı KAYNAK: Her Yönüyle Ermeni Sorunu, T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu Komutanlığı, Ankara, 2001. 1918 yılında Ermeni Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa’nın Fransa Dışişleri Bakanlığı Fevkalade Yetkili Bakanı Monsieur Gout’a gönderdiği rapor Kafkasya’da 250.000, İran’da 40.000, Suriye–Filistin’de 80.000, Musul–Bağdat’ta 20.000 olmak üzere 390.000 kişinin sürgün edildiğini, toplam sürgün sayısının ise 600-700 bine çıktığını ifade etmektedir. Kafkasya’nın on yıllar önce Osmanlı denetiminden çıktığı, İran’da 1915 yılında Osmanlı toprağı bulunmadığı düşünülecek olursa en kötümser tahminde bile 700 binden ile 290 bin kişi çıkarılarak 410 bin kişinin sevk edildiği ortaya çıkar ki, Nubar Paşa’nın sayının “çöllerde şuraya buraya dağılmış olan sürgünleri kapsamadığı” 111 açıklaması da göz önünde bulun bulunduğunda Halaçoğlu’nun verdiği yaklaşık 438.000 kişinin sürgün edildiği tezi Ermeni kaynaklarında da doğrulanmış olmaktadır. İngiltere Karadeniz Ordusu İstihbarat Birimi’nin Savaş Kabinesi’ne sunduğu karşılaştırmalı raporlarda ise 1914 yılında İstanbul ve Edirne de dahil olmak üzere yaşayan Ermeni nüfus 773.430 1918’deki nüfus ise 658.900 olarak gösterilmiş, ABD Milli Arşivi’nde yer alan bir diğer belgede ise şehirlerden ne kadar Ermeni tehcir edildiğini, ne kadarının kaldığı, ne kadarının geri döndüğü, kayıp ve ölü sayıları titizlikle kaydedilmiş, örneğin Adana’da tehcir edilen 17.000 Ermeni’den 12.000’inin geri döndüğü belirtilmiştir (Halaçoğlu, 2006). Göç eden, Osmanlı topraklarına dönen, Osmanlı topraklarında yaşayan ve İtilaf askerlerine katılarak savaşan Ermeniler hesap edildiğinde ulaşılan rakam ise 1.492.900’dür. 1.5 milyon Ermeni’nin katledildiği iddiası kanımızca bu hesaptan ileri gelmekte Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler ise tahminimizce ‘ruhen öldüler’ şeklinde bir hesapla ‘0’ olarak hesaplanmakta çünkü konunun başka bir açıklaması bulunamamaktadır. TABLO No:24 Çeşitli Ülkelere 1914-1920 Yılları Arasında Gerçekleşen Göçler Ve Göçmen Sayıları Göç Edilen Ülke Rusya İran ABD Avustralya Hindistan Arjantin Fransa Diğer Ülkelere İtilaf Askeri Olarak Ölenler Toplam Osmanlı Topraklarında Yaşayanlar Ve Dönenler G. Toplam Yıl Miktar 1914-1918 350.000 1914-1918 40.000 1900-1918 65.000 1915-1918 30.000 1915-1918 7.000 1915-1918 6.000 1914-1920 100.000 1914-1918 50.000 1914-1918 200.000 848.000 1918 644.900 1.492.900 KAYNAK: Ermeni Tehciri. HALAÇOĞLU, Yusuf. İstanbul, 2006 112 3.7. Ermeni Mezalimi Günümüzde Diaspora ve Ermenistan tarafından soykırım iddiaları öne sürülüyor ve uluslararası arenada propagandası yüksek tondan seslendiriliyorken, günümüz Türkiye’si doğu illerinden hala Ermeni komitalarca katledilen sivil Türk halkının kemikleri çıkarılmakta, toplu mezarlar bulunmaktadır. Komitacılık faaliyetlerinin arttığı 19.yy sonu ile 1921 yılı arasında kalan dönem organize bir şekilde kıyıma girişen Ermeni çetelerinin yaptıkları mezalim karşısında sadece Türk ileri gelenleri değil, Avrupalılar da inanmakta zorluk çekmişlerdir. Amiral Bristol 21 Şubat 1920’de Washington’a gönderdiği gizli ibareli bir telgrafta “Kilikya bölgesinde Ermeni halkının Fransızlarca silahlandırılması ve Fransız ordusuna alınmaları sonucu yöredeki Türk köylerine saldırıların arttığını, pek çok köyün Ermenilerce yakıldığını, Türklere kabul edilmesi mümkün olmayan kötü eylemlere girişildiğini” bildirmiş, Suriye’de görevli Fransız Başkomutanı ve Yüksek Komiseri General Gouraud’nun 25 Kasım 1920’de Fransa’ya gönderdiği raporda “Ermenilerin, Türklere karşı öldürme, kundaklama, yağma da dahil olmak üzere bir öç alma kampanyasına giriştikleri” belirtilmişti (Sonyel, 1982’den aktaran Çitlioğlu, 2007). Gouraud’nun raporuna İngiliz Dışişleri Bakanlığı Müsteşarları Mr. McDonnell ve Mr. Osborne ise, “Evet, Ermeni sempatizanların taşrada yaymış oldukları öteki hikayeleri düzeltmek için vakit çok geç; ancak soykırım ve zorunlu göçle ilgili yalan haberlerin düzeltilmesi gerekir” açıklamalarıyla katkıda bulunmuşlardır (Çitlioğlu, 2007). 1921’in ilk aylarında Bristol’ün American Board of Commissioners for Foreign Missions Sekreteri James Barton’a yazdığı mektupta “ABD’de Türklerin Kafkaslar’da binlerce Ermeni’yi katlettiğine dair serbestçe dolaşan... beynime kan sıçratan... asılsız raporlar gördüm...” ifadesi dikkate alınmalıdır. Yapıldığı iddia edilen soykırımın ironik yanı ise Türkler’in de Ermeniler tarafından etnik temizlik girişimine tabi tutulmuş olmlarıdır. Ermeni soykırım iddiaları ile ilgili bölümün başında belirtildiği üzere I. Dünya Savaşı öncesi ve savaş sırasında Ermeni komitalarının yaptığı katliamlar ortadadır. 1918’den sonra ise Ermeni çetelerinin yaptığı katliamlar devam ettiği gibi Ermeni düzenli birlikleri de sivil halkı katletme üzerine geliştirdikleri stratejilerini uygulamış, kurtuluş mücadelesi veren Türkiye, Ermeni mezalimine karşı doğuda Kazım Karabekir gibi önde gelen bir askeri 113 figür komutanlığında on binlerce askerini görevlendirerek gücünü bölmek zorunda kalmıştır. Ermeniler’in yaptıkları katliamlar bölge komutanlıklarınca tek tek listelenmiş, taraflı (Ruslar) ve tarafsız gözlemcilerce dile getirilmiştir. Bu bağlamda Türk kayıtlarının ne kadar düzenli tutulduğu ve mezalimin boyutlarının nerelere vardığını anlamak için aşağıdaki iki tablo çalışmanın içeriğine dahil edilmiştir. Tablolardan ilki 1919-1921 arasında Ermenilerin öldürdüğü müslümanları, ikincisi ise Erzurum’un Olur kazasına bağlı çeşitli köylerde katliamın boyutlarını ortaya koymaktadır. Hemen eklemek gerekmektedir ki, Olur’daki katliamı gösteren tablolar gibi binlerce kayıt ve tablo tutulmuş ancak çalışmada örnek olarak bir tek aşağıdaki tablo verilmiştir. TABLO No:25 Ermeniler Tarafından Katledilen Türkler (1919-1921) Tarih Yer Olayın Muhtevası Yaralı Ölü 1919-9 Allahüekber Taarruz ve yağma ile öldürülenler 14.09.1919 Sarıkamış Çatışma sırasında öldürülenler 1 2 11.11.1919 Maraş Sokak çatışması sırasında öldürülenler 2 2 1919-11 Adana Trenden atılarak öldürülenler 06.11.1919 Ulukışla Gözleri oyularak öldürülenler 5 7 07.12.1919 Adana Çatışma sırasında öldürülenler 2 4 22.01.1920 Antep Saldırı ile öldürülenler 1 1919-9 Ünye İşkence ile öldürülenler 12 28.02.1920 Pozantı Esir Türk askerlerine baskın sırasında öldürülenler 40 10.02.1920 Çıldır Makinalı tüfekle öldürülenler 100 09.03.1920 Zaruşat Kurşuna dizilerek öldürülenler 400 02.02.1920 Şuregel Kaçarken tipiden ve katledilerek öldürülenler 1338-3 Maraş Bomba, süngü ile öldürülenler 22.03.1920 Şuregel, Zaruşat Çeşitli şekillerde öldürülenler 09.03.1920 Zaruşat Süngü ve baltalarla öldürülenler 16.03.1920 Kağızman Çeşitli şekillerde katledilerek öldürülenler 06.04.1920 Gümrü Trenden indirilerek kurşun ile öldürülenler 28.04.1920 Kars Silahla öldürülenler 05.05.1920 Kars İşkence, silahlı saldırı, bombalama ile öldürülenler 22.05.1920 Kars Baskınla katledilerek öldürülenler 114 3 4 1.350 4 4 2.000 120 15 720 500 2 1.774 10 02.07.1920 Kars, Erzurum Baskın ile, hicret edenlere saldırarak öldürülenler 408 02.07.1920 Zengibasar Kaçarken suya atılarak öldürülenler 1.500 27.07.1920 Erzurum Baskın yoluyla öldürülenler 01.02.1920 Zaruşat Katliam ve suda boğularak öldürülenler 1920-5 Kars, Erzurum Çeşitli şekillerde katledilerek öldürülenler 27 1920-8 Oltu Muhacirlere yapılan katliam sonucu öldürülenler 650 1920-8 Kars, Erzurum Ağaca bağlanıp boğularak öldürülenler 18 15.10.1920 Bayburt 99 köyde yapılan katliam sonucu öldürülenler 20.10.1920 Göle Köylerde katliam sonucu öldürülenler 17.10.1920 Pasinler 30 köyde yapılan katliam sonucu öldürülenler 9.287 18.10.1920 Tortum 64 köyde katliam sonucu öldürülenler 3.700 19.10.1920 Erzurum Muhtelif mahallelerde katliam sonucu öldürülenler 8.439 26.10.1920 Kars civarı Değişik işkencelerle öldürülenler 10.693 28.10.1920 Aşkale Köylerde yapılan katliam sonucu öldürülenler 889 06.01.1919 Zaruşat Top saldırısı ve işkence ile öldürülenler 86 01.12.1920 Kosor Köylerde katliam sonucu öldürülenler 69 03.12.1920 Göle Süngülerle ve bomba ile öldürülenler 508 04.12.1920 Kosor Köylerde katliam sonucu öldürülenler 122 04.12.1920 Kars, Zeytun Yakılarak ve çeşitli şekilde öldürülenler 28 04.12.1920 Sarıkamış 13 köyde katliam sonucu öldürülenler 1.975 06.12.1920 Göle Köylerde katliam sonucu öldürülenler 194 07.12.1920 Kars, Digor Çeşitli köylerde yapılan katliamlar sonucu öldürülenler 14.620 14.12.1920 Sarıkamış 18 köyde yapılan katliam sonucu öldürülenler 5.337 1920 Göle Kadın ve çocuklara saldırı sonucu öldürülenler 600 1920 Kars Köylerde katliam sonucu öldürülenler 3.945 1920 Haramivartan Köylerde katliam sonucu öldürülenler 138 1920 Nahçıvan Açlık, hastalık, soğuktan ve katl ile öldürülenler 64.408 29.11.1920 Zaruşat 55 köyde katliam sonucu öldürülenler 1.026 1921-2 Zengibasar Kurşunlanarak öldürülenler 3 18 1920 Nahçıvan Muhtelif köylerde katliam ile öldürülenler 63 5.307 1920-2 Kars civarı Birkaç köyde katliam sonucu öldürülenler 115 69 2.150 1.387 100 561 1920-12 Erivan İşkence ile öldürülenler 192 1921 Karakilise 24 köyde felaket ve muhaceret yüzünden ölenler 21.11.1921 Pasinler Kaza ahalisine yapılan katliam sonucu ölenler 21.11.1921 Erzurum 39 köyde baskın yolu ile öldürülenler 1918 Hınıs Baskın yoluyla öldürülenler 870 1918 Tercan Köylerde katliam ile öldürülenler 580 1921 Nahçıvan Kaçırılarak, işkence ile öldürülenler 12 1921 Bayburt İşkence ile öldürülenler 580 1921 Arpaçay Muhacirlere saldırı sonucu öldürülenler 148 6.000 55 1.215 TOPLAM 154.964 KAYNAK: Erzurum’da Ermeni Olayları (1918-1920) (Hatıralar-Belgeler-Kazılar) Aslan, Betül. Erzurum, 2004. Verilen zaman diliminde bölgede Türklere yönelik gerçekleştirilen katliamla ilgili olarak bölge komutanlıklarınca merkeze gönderilen binlerce telgraf ve mektup mevcut olmakla birlikte T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünce yayımlanan “Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri” adlı eserin ikinci cildi sadece anılan belgelerden oluşmaktadır. Biz ise geldiğimiz noktada bölgede görevli bir Rus askeri olan Yarbay Tverdohlebov’un ve İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un sözlerinin konuyu yeterince aydınlatacağına inanarak Ermeni Mezalimi’ne dair alt başlığı noktalıyoruz; “Biz Rus subayları, Erzurum’da, üniformalarımızın koruması altında Ermenilerin en feci cinayetleri işlemesi için değil, üstlerimizin buyruklarına uymak ve Rusya’ya hizmet etmek için kaldık. Eğer Erzurum’da bulunduğumuz süre içerisinde Ermeniler’in barbarca ve vahşice fiilleri son bulmazsa, işimizi bırakarak, şehri terk etmemize izin verilmesinde ısrar edeceğiz.” (Dumlu, 1983’ten aktaran Çitlioğlu, 2007). “...Ilıca’da kaçmayı başaramayanların tamamı katledilmişti. Ordu Komutanı General Olişelidze, boyunları kör bıçakla lime lime edilmiş çocuk cesetleri bulunduğunu söylüyordu. Katliamdan üç hafta kadar sonra Ilıca’ya giden Yarbay Gryaznov, 26 Şubat’ta döndüğünde bana orada şöyle bir tabloyla karşılaştığını anlatmıştı: ‘Köylere giden yollarda ve sokaklarda parçalanmış cesetler öylece yatıyor. Önden giden her Ermeni mutlaka 116 gördüğü cesede tükürüyor ve küfrediyordu. Yaklaşık olarak 12-15 metrekare alandaki bir cami avlusu 1.5 metre yüksekliğinde, öldürülmüş Türk ihtiyar, kadın ve çocuk cesetleriyle dolup taşmıştı. Kadın cesetleri tecavüz izleri taşıyordu. Bazılarının cinsel organlarına tüfek fişeği sokulmuştu...’ ... Ermeniler’in Alaca (Ilıca’ya bağlı bir köy) yaptıkları vahşeti, Alaca Lojistik Destek Komutanlığı müteahhidi 27 Şubat’ta gördüğü manzarayı bana şöyle anlattı: ‘Ermeniler bir Türk kadınını canlı canlı duvarın önünde çarmıha germişler. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıp başının üzerine çivilemişler...’ (Tverdohlebov, 2007’den aktaran Çitlioğlu, 2007). “Ermeniler, bazı kişi ve kuruluşların kabul ettikleri ve kabul etmeye hazır oldukları gibi masum birer kuzu değillerdir ve şu anda elimde Ermenilerce, Türklere karşı girişilen kanlı olayları belgeleyen dokümanlar var.” (İngiltere Dışişleri Bakanlığı Arşivi, 1920) 3.8. ‘Sözde Soykırım’ın Hukuki Boyutu Soykırım suçunun mahiyeti, özür dileme kampanyaları sonucu uzlaşıya bağlanabilecek bir zeminden çok uzaktır. Zira insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında en ağır bölümü oluşturan bu madde; zaman aşımından muaf olmak gibi bir niteliği de haizdir. Soykırım, yani genocide kavramı hukuki bir ifadedir, sorumlu kişi ve devletler için bağlayıcı niteliği bulunmaktadır. Nazi Almanya’sında Yahudilere karşı gerçekleştirilen etnik temizliğin etkisiyle BM Genel Konseyi 11 Aralık 1946 tarihinde ‘soykırım’ı uluslararası bir suç olarak ilan etmiş, 9 Aralık 1948 tarih, 260 no’lu BM kararnamesi ise soykırımın engellenmesi ve cezalandırılmasına yönelik bir ortak duruş ortaya koymuş, bunu yaparken de soykırımı tanımlamıştır. EK’te orjinal metnin tamamı olan kararname aşağıdaki beş eylemi soykırım olarak sıralamıştır; • Bir grubun üyelerini öldürmek, • Grubun üylerine ciddi fiziki ve mental zararlar vermek, • Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağını hesaplayarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek, • Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak, • Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek. 117 Yine BM tarafından aynı kararnamede aşağıdaki eylemlerin cezalandırılacağı bildirilmiştir; • Soykırımda bulunmak, • Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak, • Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak, • Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek, • Soykırıma iştirak etmek. Ermeni Diasporası ve Ermenistan’ın 1915’te 1.5 milyon Ermeni’ye soykırım yapıldığı yönündeki iddialarının asılsızlığı, çalışmanın diğer kısımlarında ortaya konulmuş ve resmi evrakta da ilk ağızlardan tehcirin Ermenileri yok etmek için değil, Ermeni komitalarının cephe gerisine yönelik tehditlerini engellemek amaçlı olduğu saptanmıştır. Daha önce belirtildiği üzere tehcir edilen Ermeniler sadece isyan ve sorun çıkan bölgelerdeki Ermeniler olup İstanbul gibi imparatorluğun en kalabalık şehrinden tek bir Ermeni sevk edilmemiştir. Dahası tehcir edilen Ermeniler sadece Ortodoks ve Gregoryen mezhebini haiz kimselerdir, Katolik ve Protestanlara ise katiyen dokunulmaması yönündeki emirler çalışmada örnek olarak gösterilmiştir. Tehcir edilen Ermenilerin sayılarına bakıldığında Ermenilerin tamamının tehcire tabi tutulmadığı ortadadır. Amerikan Milli Arşivleri örneğin Adana’da nüfusun bir kısmının tehcir edilmediğini ortaya koymaktadır. Göçe tabi tutulan Ermenilerin topluca (kadın – erkek) tehcir edildiği ortaya konulur ise zoraki bir nüfus planlamasına tabi tutulmadıkları da anlaşılacaktır. Çalışmanın genelinde ortaya konulan resmi belgelerde ise tehcir edilen Ermenilerin hangi yollarla nereye varacakları, geride kalan mallarının nasıl korunacağı, gittikleri yerlerde devlet tarafından kendilerine arazi ve mal verileceği, Ermenilere yapılan saldırıların, hatta suistimallerin nasıl cezalandırılacağı ve cezalandırıldığı, tehdit ortadan kalktığında isteyenlerin nasıl geri dönebileceği ve döndüğüne yönelik kanıtlar ortaya konmuş, dış kaynaklarca tehcirin nedenleri doğrulanmış ve tehcirin intizamından övgüyle bahsedilmiştir. Anılan koşullar değerlendirildiğinde 1915 Osmanlısı’nda Nazi Almanyası’nın Yahudilere yönelik katliam belgelerine, toplama kamplarına, kobay olarak kullanılmalarına benzer hiç bir olaya rastlanmadığı gibi; bizzat tehcir döneminin 118 Osmanlı meclislerindeki Ermeni milletvekilleri de ismen sıralanmışlar, yönetimdeki sorumlulukları ortaya konulmuştur. BM’nin soykırımı bir suç olarak tanımlaması ve suça yönelik engelleyici, cezalandırıcı tedbirler alması 1946 ve 1948 yıllarında olmuştur. Ermenilerin iddiası ise kendilerine yönelik olarak 1915 yılında soykırım suçu işlendiğidir. Hukukun en temel kavramları arasında yer aldığı üzere ‘cezada kanunilik ilkesi’ esastır. Bir diğer deyişle, bir eylemin ortaya çıktığı anda suç olarak tanımlanabilmesi için eylemin gerçekleştiği anda suçun kanunla belirtilmiş olması gerekmektedir. Anılan hukuk ilkesinden hareketle Türkiye’nin yakın tarihine atfedilmeye çalışılan “genocide” kavramı, Osmanlı’nın aldığı tedbirler vb. konular dahi tartışılmadan geçerliliğini yitirmektedir. Kuşkusuz ki hukuki süreç değinildiği kadar basit olmamakla birlikte temel olarak bahsettiğimiz boyuttadır. Aksi halde ise “genocide” kavramı her ülke için geçerli bir kavram haline gelecektir. İspanyolların Mayalara yaptıklarından başlayıp, ABD’nin Kızılderililere, Avustralyalıların Aborjinlere yaptıklarına kadar birçok tarihsel olay ülkelerin yüzyıllar sonra cezalandırılmasını gerektirecek niteliktedir. 3.9. Sözde Soykırım Propagandası Ermeni halkının soykırıma uğradığına yönelik Ermeni propagandası küçümsenmemesi gereken köklü bir süreçtir. Henüz 1894 yılında ABD Louisiana Senatörü Newton Blanchard Amerikan Senatosu’na sunduğu bir karar tasarısında “Türkiye’de kadın, erkek, çocuk gözetilmeksizin Ermeniler katliamlar yapıldığı... ve (katliamın) tüm insanlıkça en sert biçimde kınanması gerektiği”ni belirtmiştir. İşin ilginç yanı, soykırım propagandasının önemli belgelere dayanmamasıdır. Propaganda tamamen hayal ürünü ifadelerin etkisinde başlatılmış ve günümüze gelindiğinde soykırım iddiası bir hukuki ya da tarihi olmasa da politik bir vakıa haline gelmiştir. 1919’da Doğu Anadolu’ya giden araştırma komisyonu başkanı General James G. Harbord; “Paris’te, Ermeni Ulusal Komite Başkanı Bogos Nubar ile görüşerek, bölgeye ait izlenimlerini birinci elden dinlemek istediğimi söyledim ve en son bu bölgeye ne zaman gittiğini sordum. Bana cevabı ‘hiç gitmedim’ oldu.” 119 diyerek Ermeni iddialarının ne kadar gerçekten uzak olabileceği ile ilgili bir fikir edinmemizi sağlamaktadır. Bazı iddialar ise “aradan yıllar geçmesine rağmen nehirden tutulan balıkların içlerinden Ermeni çocuklarının dişleri ve gözleri çıktığı” şeklinde “safsata” denebilecek düzeyde kalmış; ancak temelsiz propaganda yöntemi işe yaramıştır (Çitlioğlu, 2007). Soykırım propagandasının destek görmesi hatta bizatihi yaratılmasında yabancı devletlerin çıkarlarının da payı olması Heath W. Lowry tarafından kaleme alınan “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’nün Perde Arkası” adlı eserde anlatılmış ve Morgenthau’nun Mersin’deki Amerikan Konsolosu Edward Natan’ın raporunu çarpıtarak ülkesine bildirmesinin “Amerikan halkını, savaşın zaferle sonuçlanması gerektiğine inandırmak” amaçlı olduğu belirtilmiştir (Lowry, 1991). Anlaşılacağı üzere Ermeniler asılsız propagandalarla iddialarına destek ararken ve Türkiye’de birçok insanın yerini dahi bilemeyeceği ülkelerde soykırım propagandaları yaparken Türkiye konuya gereken önemi verememiş, uluslararası arenada sessiz kalmış ya da tepkisini çok sert belirtmiş; ancak hiçbir zaman düzenli ve örgütlü bir propaganda süreci takip etmemiş, bu yönde yayınları kısıtlı kalmıştır. TABLO: 26 ERMENİ İDDİALARI ÜZERİNE YAYINLAR KAYNAK: Ermeni İddiaları Karşısında Türkiye’nin Birikimi, Özdemir, Hikmet. Ankara, 2008. Türkiye’nin yeterli propagandayı hem de birincil kaynaklardan yapabilecek gücü, deneyimi ve birikimi vardır. Ermeni soykırım iddialarına yönelik sınırlı 120 çalışmamızda dahi binlerce günümüz Türkçesi’ne ve yabancı dillere çevrilmiş kaynak bulunmuş, Ermeni iddialarının aksine arşivlerin yabancılara açık olduğu anlaşılmıştır. TABLO: 27 ARŞİVLERİ ZİYARET EDEN YABANCI ARAŞTIRMACI SAYISI Ülkeler ABD Almanya Arnavutluk Avustralya Azerbaycan Bosna-Hersek Bulgaristan Cezayir Çek Cumhuriyeti Filistin Fransa Güney Kore Gürcistan Hırvatistan Hollanda İngiltere Irak İran İsrail İtalya Japonya Kanada KKTC Libya Lübnan Macaristan Makedonya Mısır Romanya Rusya Sudan Suudi Arabistan Tunus Türkmenistan Ukrayna Ürdün 1998 36 6 5 3 6 3 1 3 9 2 2 3 6 7 6 3 17 1999 50 14 3 3 5 1 3 2 2 14 2 5 6 3 1 1 2 18 6 2 1 6 1 3 3 3 2 2 3 4 1 2 6 2 2 4 1 1 121 2001 3 2 1 12 1 1 1 12 1 1 2 3 2 1 3 10 17 3 2 4 7 5 2 3 6 2 1 2 3 1 1 4 1 4 2000 35 19 5 2 Toplam 124 41 13 3 9 7 18 3 4 4 35 2 3 6 7 17 5 9 10 15 52 3 3 4 14 9 9 7 13 8 4 7 10 4 4 7 Yemen Yugoslavya Yunanistan Toplam 3 4 5 170 1 6 7 181 3 7 189 9 4 13 19 549 Yukarıdaki listeye birer araştırmacı ile Avusturya, Etiyopya, Fas, İrlanda, İspanya, İsviçre, Kazakistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Kosova, Norveç, Polonya, Suriye ve Oman’ı da dahil etmek gerekmektedir. KAYNAK: Ermeni Tehciri, Halaçoğlu, Yusuf. İstanbul, 2006 Her ne kadar “Tarih tarihçilere bırakılmalıdır” yerinde bir söylem olsa da Ermeni tarafının anılan düşünceyi benimsemediği hesaplanarak Türkiye’nin propaganda yapması, hatta gerçeklerin tam olarak ortaya çıkarılması amacıyla, Ermeni iddialarının paralelinde özellikle Doğu Anadolu’da sivil Türk halkına yönelik mezalimi dünya kamuoyuna taşıması gerekmektedir. 4. Soykırım İddialarının Siyasi Etkileri Soykırım iddialarının hukuki boyutunda bahsedildiği üzere Türkiye’nin hukuken kendisine yöneltilen soykırım iddialarından çekinmesi yersizdir, hatta konuyu Uluslararası Adalet Divanı’nı taşımaya yönelik adımlar atması dahi yerinde olabilecektir. Siyasi parametreler ve motivlerin sürekli değişkenlik göstermesi hukuki açıdan imkansız olan konuyu siyasi olarak güncel tutabilmektedir ki, Ermeni diasporası ve Ermenistan’ın da hedefinin bu doğrultuda olduğu tahmin edilmektedir. Diaspora, 1975’te ortaya çıkan ASALA terörünü dünya gündemine Ermeni soykırımına cevap şeklinde sunmuş ve 1980’ler boyunca çeşitli ülkelerde soykırımı tanıtma; senato, yerel meclis vb. yasama yollarıyla anma günleri belirlenmesi çabasında bulunmuş, 1990’larda ulusal yasama organlarında hız kesen çabalar, yerel yönetimlere odaklanmış, 2000’lerde ise güçlü şekilde “geri dönmüş” ve ardı ardına başta ABD ve Avrupa ülkeleri parlamentolarında olmak üzere birçok yasa teklifi verilmiştir. SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İLE ÜLKELER; 122 İLGİLİ TASARRUFTA BULUNAN • Hollanda, Temsilciler Meclisi, Kararname, 21 Aralık 2004 • Slovakya, Ulusal Meclis, Kararname, 30 Aralık 2004 • Kanada, Avam Kamarası, Kararname , 21 Nisan 2004 • Arjantin, Senato, Deklerasyon, 31 Mart 2004 • Uruguay, Yasa, 26 Mart 2004 • Arjantin, Kanun Önergesi, 18 Mart 2004 • İsviçre, Ulusal Kurul, Kararname, 16 Aralık 2003 • Arjantin, Senato, Kararname, 20 Ağustos 2003 • Kanada, Senato, Kararname, 13 Haziran 2002 • Kutsal Etchmiadzin’ deki Papa John Paul II ve Karekin II’ nin Ortak Deklerasyonu, Ermenistan Cumhuriyeti, 27 Eylül 2001 • John Paul II, Tzitzernagaberd Anıtı, 26 Eylül 2001 • Avrupa Konseyi, Parlemento Meclisi , Deklerasyon, 24 Nisan 2001 • Fransa, Yasa, 29 Ocak 2001 • İtalya, Temsilciler Meclisi, Kararname, 16 Kasım 2000 • Avrupa Parlementosu, Kararname, 15 Kasım 2000 • Fransa, Senato, Kanun Önergesi, 7 Kasım 2000 • Lübnan, Parlemento, Kararname, 11 Mayıs 2000 • İsveç, Parlemento, Rapor, 29 Mart 2000 • Fransa, Ulusal Meclis, Kanun Önergesi, 28 Mayıs 1998 • Avrupa Konseyi, Parlemento Meclisi,Deklerasyon, 24 Nisan 1998 • Belçika, Senato, Kararname, 26 Mart 1998 • Lübnan, Temsilciler Meclisi, Kararname,3 Nisan 1997 • ABD, Temsilciler Meclisi, 3540 Kararnamesi, 11 Haziran 1996 • Yunanistan, Parlemento, Kararname, 25 Nisan 1996 • Rusya, Ulusal Meclis (Duma), Kararname, 14 Nisan 1995 • Arjantin, Senato, Kararname, 5 Mayıs 1993 • Avrupa Parlementosu, Kararname, 18 Haziran 1987 • ABD, Temsilciler Meclisi, Ortak Karar 247, 12 Eylül 1984 • Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Temsilciler Meclisi, Kararname, 29 Nisan 1982 • ABD, Temsilciler Meclisi, Ortak Karar 148, 9 Nisan 1975 • Uruguay, Senato ve Temsilciler Meclisi, Kararname, 20 Nisan 1965 • ABD, Senato, Kararname359, 11 Mayıs 1920 • ABD, Millet Meclisi ( Congress), 123 • ABD, Senato ve Temsilciler Meclisi’nin Ortak Kararı 12, 9 Şubat 1916 • Fransa-İngiltere-Rusya, Ortak Deklerasyon, 24 Mayıs 1915 DEVLET BAŞKANLARI; • Konstantinos Stefanopoulos, Yunanistan, 1996 • Francois Mitterand, Fransa, 1984 • Al-Husayn Ibn ‘Ali, Mekke,1917 ABD BAŞKANLIK BEYANNAMELERİ32 • B. Obama, 2009 • George W. Bush, 2001 • Bill Clinton, 1994-2000 • George Bush, 1990 • Ronald Reagen, 1981 • Jimmy Carter, 1978 • Woodrow Wilson, 1920 EYALETLER ve YEREL YÖNETİMLER • Avusturalya • Kanada • İtalya • İsviçre • ABD- 46 Eyalet BELEDİYELER • Kanada Kaynak: Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi Türkiye–Ermenistan siyasi ilişkilerine hakim paradigmada soykırım iddialarının payı büyüktür. Her ne kadar Türkiye Ermenistan’ı ilk tanıyan ülkelerden biri olmuşsa da, Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan üzerindeki revizyonist ve hatta irredentist politikaları –Türkiye’ye karşı anılan politikalarında soykırımın uluslararası arenaya 32 Anılan ABD Başkanları tarafından “Soykırım” (Genocide) ifadesi kullanılmamıştır. 124 taşınması başat faktördür – Türkiye’nin Ermenistan ile olan sınırını kapaması ve Ermenistan’da diplomatik misyon bulundurmaması ile sonuçlanmıştır. Ermenistan’ın sosyo-ekonomik verileri göz önünde bulundurulduğunda, sınırın kapalı oluşunun Ermeni halkı üzerindeki olumsuz etkileri oldukça açıktır. İrdelenmesi gereken Ermeni iddialarının halen neden hararetle savunulduğudur. Dünya üzerindeki Ermeni nüfusunun yaklaşık yarısı Ermenistan sınırları haricinde yaşamaktadır. Kanımızca Ermeni diasporası ve Ermenistan siyasi eliti bir ulusun ulus kimliğini kaybetmemek için aradığı ortak düşmanı Türkiye ve Türk kimliği olarak belirlemiştir. Soykırım talebinin temelinde yatan niyet de Ermeniler üzerinde ‘seçilmiş travmalar’ yaratarak Ermeni halkının birliğini sağlamak, üçüncü ve sonraki kuşakların Ermeni kimliğinden uzaklaşmalarını ve asimilasyonunu engellemektir. Çalışmanın soykırımla ilgili bölümünde sunulan veriler birleştirildiğinde Türkiye–Ermenistan siyasi ilişkilerindeki sorunları, salt soykırım talepleri ve taleplerin Türkiye tarafından reddi ya da soykırım iddialarında kendini gösteren revizyonist – irredentist politikalar sonucu Türk – Ermeni sınırının kapalı olmasına indirgemek ve çözümü anılan konulardaki parametrelerle oynayarak aramanın yanlış olacağı, konunun Ermeni tarafı için ‘milli varlığı sürdürme’ amaçlı bir boyutu da olduğu unutulmamalıdır. ÖZET NOT Açıklama: Bu bölüm, yoğun gündemleri, kısıtlı zamanları ve bulundukları pozisyonların belirleyicilik potansiyelleri dikkate alınarak; karar vericiler için hazırlanmıştır. Bölümün temel amaçları işlevselliğin mümkün olduğunca artırılması ve aynı ölçüde 125 okuma zamanından tasarruf edilmesidir. Bu nedenle çalışmanın genelinde yararlanılan teorik yaklaşımlara, özel literatürlere ilişkin terminolojiye ve tarihsel süreçlere yer verilmemektedir. Yöntemsel olarak maddeler halinde sıralanacak hususlardan oluşan not, karar alma süreçlerine farklı bakış açıları getirilerek ulusal çıkarlarımıza hizmet etmek amacını haizdir. Bu nedenle, çalışma genelinde takip edilmeye çalışılan nesnellik önemli ölçüde terk edilmiş; Ankara odaklı bir bakış açısı geliştirilmiştir. Türkiye – Ermenistan sınır kapısının açılması; genel Kafkasya jeopolitiğini de yansıtacak şekilde çok aktörlü bir süreci yansıtmaktadır ve ikili ilişkiler kapsamında ele alınmamalıdır. Konunun aktörleri, Ankara, Erivan, Bakü, Tiflis, Moskova, Washington, Avrupa ülkeleri, Tahran ve Ermeni diasporası şeklinde sıralanabilir. Türkiye–Azerbaycan stratejik ortaklığı, Ermenistan güvenlik belgeleri tarafından öncelikli tehdit kapsamında ele alınmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin Ermenistan açılımı başarısız olup sınır kapıları açılmasa ve ilişkiler normalleşmese dahi; Bakü–Ankara hattında oluşacak güvensizlik sonucu stratejik ortaklık zemininin yitirilmesi, Ermenistan ulusal güvenlik stratejisine hizmet edecektir. Ermenistan güvenlik belgelerinde geçen temel öncelik Karabağ sorunudur. Ayrıca anayasadan bağımsızlık bildirgesine kadar hemen her zeminde yer verilen soykırım iddialarının, Karabağ ile birlikte Erivan’ın kırmızı çizgilerini oluşturduğu söylenebilir. Türkiye ile Ermenistan arasında parafe edilen protokolün ve normalizasyon sürecinin Karabağ ve soykırım iddialarını içermiyor ve Erivan’ı bir taahhüt altına sokmuyor olması, Ermenistan’ın stratejik hedefleri hususunda hareket serbestisini devam ettirebileceğine işaret etmektedir. Tartışmaların, sınırların statükosuna indirgenmesi; konuyu oldukça kısır bir zemine indirgemektedir. Sürece ilişkin değerlendirmelerde söz konusu indirgemeci tavırdan özenle kaçınılması gerektiği düşünülmektedir. Ankara açısından bakıldığında temel sorun: Soykırım iddiaları, Türkiye’nin Ermenistan sınırının tam anlamıyla tanınmaması, Karabağ işgalinden ötürü AzerbaycanNahcivanTürkiye bağlantısının sağlanamaması ile Ermeni stratejik düşüncesinde Bakü–Ankara stratejik ortaklığının tehdit olarak görülmesidir. 126 Türkiye’nin, Ermenistan’dan Karabağ’daki işgalin sona erdirilmesini talep etmesi de indirgemeci bir tavır olarak değerlendirilmektedir. Zira, aradaki ekonomik dengesizlik ve Ermenistan’ın durumu göz önünde bulundurulduğunda, sınırın açılması Erivan’a yaşamsal düzeyde ekonomik katkı sağlayabilecek niteliktedir. Böyle bir katkının karşılığı, sadece Karabağ olmamalıdır kanaatindeyiz. Ayrıca ilişkilerin normalleşmesi ve Türk Dışişleri tarafından belirtildiği üzere sıfır sorun politikası doğal olarak tarafların birbirlerinden toprak talep etmediği bir durumda mümkün olacaktır. Ulusal sınırların tanınmadığı, bir tarafın diğerini etnik temizlik ile suçlamaya devam ettiği, bir tarafın diğerinin stratejik ortağının topraklarının önemli bir bölümünü işgal altında tutarak aralarındaki bağlantıyı bloke ettiği bir durum herhalde normalleşmiş kabul edilmemelidir. Soykırım iddiaları karşısında Türkiye’de son dönemde gözlemlenen “özür diliyorum kampanyası” benzeri inisiyatiflerin son derece sakıncalı olduğu ve derin bir bilgisizlikten kaynaklandığı düşünülmektedir. Soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında hukuki bir terimdir. Tarafların aydınlarının “özür dilemesi” ile sonlandırılabilecek bir hoşgörü süreci ile uzlaşıya bağlanması düşünülemez. 1948 Soykırım Suçları’nın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, 1915’e, yani geriye yürümese de; olası politik sonuçlar oldukça ağır olabilecektir. Elbette, politik seçkinlerin aydınların inisiyatiflerinin önüne geçmesi düşünülemez ancak bu durum, konunun ciddiyetinin ve gösterilen sorumsuzluğun kamuoyu ile paylaşılmasına da engel değildir. Kanımızca gerek Ankara, gerekse Erivan açısından muhalefetin tepkiselliği, müzakereler çerçevesinde taktik avantajlar olarak yorumlanabilir. Bununla birlikte, uzun vadede “normalizasyon” için her iki tarafın da geniş toplumsal mutabakatlara ulaşması zorunlu görülmektedir. Ermenistan kazanılırken Azerbaycan’ın kaybedilmesi; her türlü ulusal hassasiyet bir kenara bırakılıp konu salt akılcı çerçevede değerlendirildiğinde dahi oldukça sakıncalı bir durumdur. Zira Azerbaycan ve Ermenistan’ın bir müttefik olarak sağlayabilecekleri olanaklar ve potansiyelleri arasında ciddi uçurumlar bulunmaktadır. Türkiye’nin ABD ile ilişkileri kapsamında söz konusu “açılımı” yapması gerekli ya da kaçınılmaz bir hal aldı ise, müzakerelerin Washington’la da eş zamanlı olarak açık ya da örtülü olarak yürütülmesi gerekmektedir. Zira Erivan’ın bu denli 127 önemli kararları tekbaşına alabilecek bir bağımsızlık yeteneği ya da söz konusu bağımsızlığı destekleyebilecek imkanları yoktur. Ermenistan, Rusya Federasyonu’nun askeri himayesindedir ve Moskova ile ilişkilerini stratejik ortaklık olarak tanımlamaktadır. 2008 Rusya–Gürcistan Savaşı; Rusya’yı yöneten Silovik elitin kararlılığını ve sert güç unsurlarına başvurma eğiliminin boyutlarını ortaya koymaktadır. Ayrıca söz konusu savaşın, Kafkasya’da üstünlüğün Moskova’da olduğunu ilan ettiği düşüncesindeyiz. Böyle bir durumda, Ermenistan’ın Rusya’dan koparılması girişimleri ve anılan girişimlerde Türkiye’nin bir aktör olması; Moskova’nın sert tavrını çekebilecek niteliktedir. Unutulmamalıdır ki, Medvedev köken itibariyle Silovik olmasa da, Rusya halen Putin’in liderliğindeki söz konusu güvenlikçi seçkinlerin gölgesinde yönetilmektedir. Bu çerçevede, Rusya Federasyonu’nun 2000’li yıllar itibariyle geliştirdiği stratejik alışkanlığın; enerji arzı hususunda misilleme yapmak olduğu ve Türkiye’nin anılan ülkeye olan enerji bağımlılığı anımsanmalıdır. Yukarıda, Ermenistan’ın Rusya’dan koparılması çabalarından söz edilse de, Ermenistan stratejik kültürünün çok taraflı ve çeşitli ilişkilere dayandığı; böylelikle yoğun dezavantajlarını dengelemeye çalıştığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla, Ermenistan’ın trans–Atlantik bağlarının güçlenmesi; Gürcistan veya Ukrayna örneklerinin aksine; Moskova ya da Washington’dan birinin galip çıkacağı bir mcüadeleyi yansıtmamaktadır. Kanımızca Ermenistan, Kafkasya’daki konumunu her iki gücün istifadesine açarken; ulusal ideallerini izlemek için ilişkilerini çeşitlendirecektir. Bu bağlamda: • Türkiye, ABD’nin Kafkasya’daki göreli zayıflığının ve stratejik odağını Afgansitan–Pakistan denklemine kaydırması zorunluluğunun ayırdında olmalıdır. Bu çerçevede Washington, müzakere edilebilir bir durumdadır. Zira Irak’tan çekilme süreci esnasında ve sonrasında Türkiye’ye duyulacak gereksinim artacaktır. • Ermenistan ile sınırların açılmasının karşılığı, Soykırım, toprak talepleri ve Karabağ hususlarında mutlak alınmalıdır. Ekonomik ilişkilerin normalleşmesi Ermenistan’ın vereceği bir taviz kimliğinde görülmemelidir. 128 • Türkiye’deki muhalefetin tepkisi, uluslararası kamuoyunda ön plana çıkarılmalı; “Türk kamuoyunun tatmin edilmesi” gerekçesi müzkarelerde zorlayıcı bir faktör olarak kullanılmalıdır. • Ankara, Bakü ile stratejik diyalog yollarını mutlaka açık tutmalı ve etkin biçimde kullanmalıdır. Ayrıca kamu diplomasisi aracılığıyla Azerbaycan halkına seslenmek büyük önem arz etmektedir. Zira, iki devlet bir millet anlayışı; Bakü–Ankara ortaklığının moral zeminini oluşturmaktadır. Sınır kapısının açılması durumunda, Azerbaycan’ın tatmin edilmesi büyük önem arz edecektir. • Karabağ sorununun tamamen bir tarafın lehine çözülmesini beklemek olası değildir. Zira Azerbaycan’ın konuyu askeri yöntemler ile çözebilecek bir stratejik kültürü yoktur, konjonktürel koşullar uygun değildir ve Ermenistan Rusya’nın askeri himayesi altındadır. Rus Ordusu, 1990’lı yıllardaki durumunda değildir ve Moskova’da Putin faktörü bulunmaktadır. Azerbaycan’ın kısa ve orta vadede ulaşabileceği en iyi sonuç; birkaç “rayonun” Azeri kamuoyunu tatmin etmek için geri verilmesi; AzerbaycanNahcivanTürkiye bağlantısının sağlanması amacıyla Laçin koridorunun açılmasıdır. Uzun vadede büyük stratejiler her zaman geçerliliğini korumaktadır ve Karabağ’ın tamamının geri alınması mevcut durumda ancak ulusal ideal kimliğinde bulunabilir. • Müzakereler esnasında Erivan’ı makul bir zemine çekecek ve genel tavrını değiştirmeye zorlayabilecek hususlar şu şekilde sıralanabilir: - Washington nezdinde Erivan’ı uzlaşmayı engelleyen taraf olarak göstererek uluslararası baskıyı Ermenistan’ın üzerine yıkmak, - Zor olsa da, Erivan’da Rusya’nın güvenlik garantilerinin zayıflayabileceği algısını uyandırmak, - Müzakerelerin istenilen zeminde sonuçlanmaması halinde AnkaraBakü ilişkilerinin; Tiflis’i de içerecek şekilde geniş entegrasyonlara gideceği algısını oluşturmak, - Ekonomik durumu Erivan açısından sürdürülemez bir boyuta taşımaya çalışmak. 129 Sonuç olarak sınırın açılması; Azerbaycan’ın kaybedilmesine neden olacak boyutta ise veya söz konusu tasarruf karşılığında Karabağ ya da soykırım iddiaları hususunda Erivan herhangi bir taahhüt altına girmiyorsa, potansiyel kazancın oldukça sınırlı, risk faktörlerinin ise güçlü olduğu değerlendirilmektedir. Özellikle Kafkasya gibi çok değişkenli bir ortamda, “Sıfır sorun” olması orta ve uzun vadede gerçekçi görünmemektedir. Ermenistan ile Türkiye arasındaki asıl uçurumun, Ermeni güvenlik belgelerine ve hukuki metinlerine yansıyan; ırksal faktörleri içeren, sınır aşan ve mağduriyet psikolojisi üzerine kurulmuş Ermeni milliyetçiliği olduğu; uzun dönemde “sıfır sorun” isteniyorsa, bu algının mutlak değişmesi ve Ermeni kimliğinin “öteki” olarak Türkleri görmemesi zorunlu olarak değerlendirilmektedir. KAYNAKÇA • ARMAN, Karabet. Türk – Ermeni İlişkileri, Tercüman Gazetesi, 4 Nisan 1977. 130 • Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914 – 1918, Cilt I-II, Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2005. • ASLAN, Betül. Erzurum’da Ermeni Olayları (1918 – 1920) (Hatıralar – Belgeler – Kazılar), Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 2004. • ASLANLI, Araz. “Ermenistan’ın Azerbaycan Topraklarını İşgali Sorununun Hukuki Boyutu: Azerbaycan’ın Meşru Müdafaa Hakkı Devam Ediyor Mu?”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Ankara, ASAM Yayınları, Sayı: 9, Bahar 2003, 94 – 117. • ASLANLI, Araz. “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Ankara, ASAM Yayınları, Cilt: 7, Sayı: 1, İlkbahar 2001, 393 – 430. • AYDIN, Mustafa. “Azerbaycan, Türkiye-Ermenistan Anlaşmasının Neresinde?”, TEPAV, 2009. • BARTHOLOMEES, Jr, J. Boone [ed]. Theory of War and Strategy, US Army War College, 2008. • Bozkuş D., Yıldız, “Ermenistan’ın Demografik Yapısı ve Ermenistan’da Azınlıklar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Ankara, ASAM Yayınları, Sayı: 23-24, 2006. • Bozkuş D., Yıldız, “İran-Ermenistan Demiryolu Projesinin Düşündürdükleri”, ERAREN İnternet Sitesi, 6 Ağustos 2008. • CABBARLI, Hatem. “Geçmişten Günümüze Ermenistan’da Azerbaycan Türkleri”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Ankara, ASAM Yayınları, sayı:4, Aralık 2001- Ocak, Şubat 2002, 122 – 146. • ÇELİKPALA, Mithat. “İran-Ermenistan ilişkileri ve Kafkaslara Yansımaları”, Stratejik Araştırmalar Dergisi ,Genelkurmay Atase Başkanlığı Yayınları, Yıl:7 Mayıs 2009 Sayı:13. • ÇEVİK,Abdülkadir. Politik Psikoloji, Ankara, Dost Kitabevi, 2009. • ÇİTLİOĞLU, Ercan. Ölümcül Tahterevalli, Ankara, Destek Yayınları, 2007. 131 • DEDEOĞLU, Beril. Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Yeniyüzyıl Yayınları, İstanbul, 2008. • DUMLU, Ahmet. Belgelerle Ermeniler ve Katliamları, 1983. • Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, 2007. • Ermenistan Askeri Doktrini, 2007. • Ermenistan Savunma Doktrini, 2007. • Ermenistan Vatandaşlık Kanunu, 1995. • Ermenistan Anayasası, 1995. • Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi, 1990. • Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri, Cilt I-II, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 2001 • FRIEDMAN, George. “The Russo-Georgian War and the Balance of Power”, STRATFOR, 2009. • GÖYÜNÇ, Nejat. Türk Ermeni İlişkileri ve Ermeni Soykırımı İddiaları, Ermeni Sorunu ve Bursa Ermenileri, Bursa, 2000. • GÜRÜN, Kamuran . Ermeni Dosyası, Ankara, 1983. • HALAÇOĞLU, Yusuf. Ermeni Tehciri, İstanbul, Babıali Kültür Yayıncılığı, 2006. • HAMLİN, Dr. “23 Aralık 1893 Tarihli Mektup”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 32, 1970, s:47. • HICKOK, M. Robert. “Hegemon Rising, Parameters”, Summer, 2000. • KARACAKAYA, Recep. “Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi”, T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı, Yayın No: 52, İstanbul, 2001 • KEOHANE, Robert. O. After Hegemony: Cooperation and Discord in The World Political Economy, Princeton, 1984. • KIZILKAYA, Oktay. “Revan (Erivan) Ve Iğdır Yöresinde Demografik Yapının Ermeniler Lehine Dönüştürülme Süreci (1828 – 1920)”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Kars, Sayı: 22, 2007/1, 299-311. 132 • KOCAŞ, M. Sadi. Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, İstanbul, Kastaş A.Ş. Yayınları, 1990. • KURAN, Ahmet Bedevi. Osmanlı İmparatorluğunda İnkılap Hareketleri ve Milli Mücadele, İstanbul, 1956. • KÜÇÜK, Cevdet. Osmanlı Diplomasi’sinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, İstanbul, 1986. • LOWRY, Heath W. Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’nün Perde Arkası, İstanbul, 1991. • LÜTEM, Ömer Engin (ed.). Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler, Ankara, ASAM Yayınları, 2007. • McCarthy, Justin. “The Anatolian Armenians, 1912-1922”, Armenians in the Ottoman Empire, İstanbul, 1984. • NICHOL, Jim. “Armenia, Azerbaijan, and Georgia: Political Developments and Implications for U.S. Interests”, Congressional Research Service, 2009. • OĞAN, Sinan. “Ermenistan’ın Tehcir Politikası ve Neticesi: Azerbaycan’da Göçmen Sorunu”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Ankara, Bahar 2003, 118-143. • ÖNDER, Ali Tayyar. Türkiye’nin Etnik Yapısı, İstanbul, 2005. • ÖZDEMİR, Hikmet ve Yusuf Sarınay (ed.). Türk – Ermeni İhtilafı Belgeler, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 126, Ankara. • ÖZDEMİR, Hikmet (ed.). Türk – Ermeni İhtilafı Makaleler, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 122, Ankara, 2007. • ÖZDEMİR, Hikmet. Ermeni İddiaları Karşısında Türkiye’nin Birikimi, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 128, Ankara, 2008. • ÖZGÜLDÜR, Yavuz ve diğerleri. Her Yönüyle Ermeni Sorunu, T.C. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu Komutanlığı, Ankara, Kara Harp Okulu Basım Evi, 2001. • ÖZEL, Sabahattin. “Batılıların Gözüyle”, Araştırmaları, İstanbul, Sayı: 3, 2003. 133 Yakın Dönem Türkiye • SÜSLÜ A. ve diğerleri.Türk Tarihinde Ermeniler, Ankara, 1995. • SYNDER, Jack. The Soviet Strategic Culture: Implications For Limited Nuclear Operation, Santa Monica, RAND Publications, 1977. • “Tarih Boyunca Ermeni Meselesi”, Genelkurmay Yayınları, Ankara, 1979. • “Turkey’s Evolving Dynamics Strategic Choices for U.S.-Turkey Diplomatic Relations?”, Relations”, CSIS, 2009. • “Turkey, Armenia: Moving Closer Toward STRATFOR, 2009 • TVERDOHLEBOV, Gördüklerim Yaşadıklarım (Erzurum 1917 – 1918), 2007. • URAS, Esat. Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul, 1976. • UBICINI, M. A. Türkiye 1850, İstanbul, 1975. • VOLKAN, Vamık D. Kanbağı Etnik Gururdan Etnik Teröre, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 1999. İnternet Kaynakları • Haydar Aliyev Vakfı, Azerbaycan Cumhuriyeti Resmi İnternet Sitesi • Azerbaycan Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi • Ermenistan Cumhuriyeti Resmi İnternet Sitesi • Ermenistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi • Ermenistan Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi • OSCE Resmi İnternet Sitesi • Birleşmiş Milletler Resmi İnternet Sitesi • NATO Resmi İnternet Sitesi • Genelkurmay Başkanlığı Resmi İnternet Sitesi 134 EK – A BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESİNE VE CEZALANDIRILMASINA İLİŞKİN SÖZLEŞME METNİ (TÜRKÇE) SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESİNE VE CEZALANDIRILMASINA DAİR SÖZLEŞME Sözleşmeci Taraflar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 11 Aralık 1946 tarihli ve 96(I) sayılı kararında soykırımın, Birleşmiş Milletlerin ruhuna ve amaçlarına aykırı 135 olan ve uygar dünya tarafından lanetlenen, uluslararası hukuka göre bir suç olarak beyan edilmesini dikkate alarak, tarihin her döneminde soykırımın insanlık için büyük kayıplar meydana getirdiğini kabul ederek, insanlığı bu tür bir iğrenç musibetten kurtarmak için uluslararası işbirliğinin gerekli olduğuna kanaat getirerek aşağıdaki hükümlerde anlaşmışlardır: Madde 1- Sözleşmeci Devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder. Madde 2- Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur. a) Gruba mensup olanların öldürülmesi; b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek; d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak; e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek; Madde 3- Aşağıdaki eylemler cezalandırılır: a) Soykırımda bulunmak; b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak; c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak; d) Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek; e) Soykırıma iştirak etmek; Madde 4- Soykırım suçunu veya üçüncü maddede gösterilen fiillerden birini işleyenler, anayasaya göre yetkili yöneticiler veya kamu görevlileri veya özel kişiler de olsa cezalandırılır. Madde 5- Sözleşmeci Devletler, bu Sözleşmenin hükümlerine etkililik kazındırmak, ve özellikle soykırımdan veya üçüncü madde belirtilen fiillerden suçlu bulunan kimselere 136 etkili cezalar verilmesini sağlamak için, kendi Anayasalarında öngörülen usule uygun olarak gerekli mevzuatı çıkarmayı taahhüt eder. Madde 6- Soykırım fiilini veya üçüncü maddede belirtilen fiillerden birini işlediğine dair hakkında suç isnadı bulunan kimseler, suçun işlendiği ülkedeki Devletin yetkili bir mahkemesi veya yargılama yetkisini kabul etmiş olan Sözleşmeci Devletler bakımından yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanır. Madde 7- Soykırım fiili ve üçüncü maddede belirtilen diğer fiiller, suçluların iadesi bakımından siyasal suçlar olarak kabul edilmez. Sözleşmeci Devletler bu tür olaylarda kendi yasalarına ve yürürlükteki sözleşmelere göre suçluları iade etmeyi üstlenir. Madde 8- Sözleşmeci Devletlerden her hangi biri, soykırım fillerinin veya üçüncü maddede belirtilen her hangi bir fiilin önlenmesi ve sona erdirilmesi için gerekli gördükleri takdirde, Birleşmiş Milletlerin yetkili organlarından, Birleşmiş Milletler Şartı'na göre harekete geçmesini isteyebilir. Madde 9- Sözleşmeci Devletler arasında bu Sözleşmenin yorumlanması, uygulanması veya yerine getirilmesi ve ayrıca soykırım fillerinden veya Üçüncü maddede belirtilen fiillerin her hangi birinden bir Devletin sorumluluğu ile ilgili olarak çıkan uyuşmazlıklar, uyuşmazlığın taraflarından birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı önüne götürülür. Madde 10- Bu Sözleşmenin eşit ölçüde geçerli olan Çince, İngilizce, Fransızca, Rusça ve İspanyolca metinleri 9 Aralık 1948 tarihini taşır. Madde 11- Bu Sözleşme 31 Aralık 1949 tarihine kadar Birleşmiş Milletler Üyelerinin ve Üye olmayıp da Genel Kurul tarafından bu Sözleşmeyi imzalamaya davet edilen Devletlerin imzasına açıktır. Bu Sözleşme onaylanır, ve onay belgeleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ne tevdi edilir. 137 Bu Sözleşmeye 1 Ocak 1950 tarihinden sonra Birleşmiş Milletler Üyeleri ile Üye olmayıp da yukarıda belirtildiği gibi davet edilen Devletler katılabilir. Katılma belgeleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine tevdi edilir. Madde 12- Bir Sözleşmeci Taraf her hangi bir zamanda, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine hitaben göndereceği bir bildirimle, bu Sözleşmenin uygulanmasını, bu Sözleşmeci Tarafın dış ilişkileri bakımından sorumlu olduğu ülke veya ülkeler bakımından genişletebilir. Madde 13- İlk yirmi onay veya katılma belgesinin tevdi edilmesinin tamamlandığı gün, Genel Sekreter bir tutanak düzenler ve bunun bir kopyasını Birleşmiş Milletlerin bütün Üyelerine ve on birinci maddede belirtilen Üye olmayan Devletlere iletir. Bu Sözleşme, yirminci onay veya katılma belgesinin tevdi edilmesini izleyen doksanıncı gün yürürlüğe girer. Daha sonraki bir tarihte tevdi edilen bir onay veya katılma belgesi, bu onay veya katılma belgesinin tevdi tarihini izleyen doksanıncı gün yürürlüğe girer. Madde 14- Bu Sözleşme yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on yıl süreyle yürürlükte kalır. Bundan sonraki beş yıllarda, bu sürelerin bitiminden en az altı ay önce çıkma beyanında bulunmamış Sözleşmeci Devletler bakımından yürürlükte kalmaya devam eder. Çıkma, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne hitaben gönderilecek yazılı bir bildirimle yürürlük kazanır. Madde 15- Sözleşmeden çıkmalar nedeniyle bu Sözleşmeye Taraf Devletlerin sayısı on altının altına düşerse, Sözleşme bu çıkma bildirimlerinden en sonuncusunun yürürlük kazandığı tarihten itibaren yürürlükten kalkar. Madde 16- Sözleşmeci Taraflar Genel Sekretere hitaben gönderecekleri yazılı bir bildirim vasıtasıyla her zaman bu Sözleşmede değişiklik yapılmasını talep edebilirler. Genel Kurul, böyle bir talep karşısında yapılması gereken işleme karar verilir. Madde 17- Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, bütün Birleşmiş Milletler Üyelerini ve on birinci maddede belirtilen üye olmayan Devletleri aşağıdaki konularda bilgilendirir: 138 a) On birinci maddeye göre alınan imzalar, onaylar ve katılmalar; b) On ikinci maddeye göre alınan bildirimler; c) On üçüncü madde gereğince Sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarih; d) On dördüncü maddeye göre alınan çekilme bildirimleri; e) On beşinci maddeye göre Sözleşmenin yürürlükten kalkması; f) On altıncı maddeye göre alınan bildirimler; Madde 18- Bu Sözleşmenin orijinal metni Birleşmiş Milletler arşivinde saklanır. Sözleşmenin onaylı bir örneği, Birleşmiş Milletler Üyelerine ve on birinci maddede belirtilen üye olmayan Devletlerin her birine iletilir. Madde 19- Bu Sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarih Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından kayda geçirilir. EK – B 1920 TÜRKİYE - ERMENİSTAN ARASINDA İMZALANAN GÜMRÜ ANTLAŞMASI Gümrü (Alexandropol), 2 Aralık 1920 (Metin) Bir yandan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Öte yandan Ermenistan Cumhuriyeti, aralarındaki savaş durumuna son vermek ve sürekli bir barış yaratmak 139 amacıyla, aşağıda adları yazılı yetkili Temsilcileri, görüşmeler yapmak için, görevlendirilmişlerdir: Türkiye Hükûmetince: Doğu Cephesi Komutanı Ferik Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum Valisi Hamid Bey, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey; Ermenistan Cumhuriyetince: Eski Başbakan MösyüAleksander Hatisiyan, Eski Maliye Bakanı Mösyü Avram Gülhandaniyan, İçişleri Bakan Yardımcısı Mösyü İstepan Gorganiyan. Adı geçen yetkili Temsilciler, barış görüşmeleri için Gümrü'de toplanıp yöntemine uygun görülen yetki belgelerinin verişimi üzerine, aşağıdaki Maddeleri kararlaştırmışlardır: 1. Türkiye ile Ermenistan arasında savaş durumuna son verilmiştir. 2. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır, ilişik krokide gösterildiği üzere, (aşağı Karasunun döküldüğü yerden başlayarak, Araş ırmağı Kekaç kuzeyine dek Arpaçayi, daha sonra Karahan Deresi - Tiğnis batısı - Büyük Kimli doğusu - Kızıltaş - Büyük Akbaba Dağı) çizgisinden oluşur. Sınır çizgisinin kesin biçimde belirlenmesi işi, bu Antlaşmanın imzası gününden iki hafta sonra, Karma bir Komisyonca yerinde yapılacaktır. Kuki Dağı 10282-8022-Gamasur Dağı 8160-Kurdkulak Köyü-Saat Dağı 7868Arpaçay Evleri 3080-Kemurlu Dağı 6930-Saraybulak 8071-Ararat İstasyonu - Araş ırmağı üzerinde Aşağı Karasu'nun döküldüğü yerden geçen çizginin güneyindeki (Nahçivan, Şahtahtı, Şarur) bölgesinde daha sonra bir plebisitle saptanacak yönetim biçimine ve bu yönetimin kapsayacağı topraklaıa Ermenistan karışmayacak ve işbu bölgede şimdilik Türkiye koruyuculuğunda bir yerel yönetim kurulacaktır. 3. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ikinci Maddede sözügeçen sınır ile Osmanlı sınırı arasında bulunup işbu Antlaşma uyarınca Türkiye'de kalacak olan ve üzerine Türkiye'nin tarihsel, etnik ve hukuksal ilişkisi inkâr edilemez toprakların hukuksal durumu konusunda, Ermenistan Cumhuriyeti istediği takdirde, asıl halkının tümüyle geri dönmesinin gerçekleşebilmesi için, Antlaşmanın onaylanmasından sonra üç yıl 140 geçince plebisite başvurmayı kabul eder. Bir Alt Komisyon bunun biçimini belirleyecektir. 4. Emperyalist Devletlerin kışkırtma ve özendirmeleri sonucu olarak, düzen ve güvenliği bozucu durum ve eylemlere bundan böyle olanak bırakılmaması yolundaki iyiniyeti nedeniyle, Erivan (Ermenistan) Cumhuriyeti iç güvenliği korumağa yetecek düzeyde, hafif silâhlı jandarma kuvveti ve ülkeyi savunmaya ayrılan sekiz dağ ya da sahra topu ile yirmi makineli tüfeğe sahip ücretle tutulacak bin beşyüz askerden oluşan bir birlikten fazla bir askersel kuruluşa izin vermemeği yükümlenir. Ermenistan'da zorunlu askerlik hizmeti olmayacaktır. Ülkeyi dış düşmanlara karşı savunmak için tahkimat yapmak ve bu tahkimata istediği sayıda ağır toplar yerleştirmekte Ermenistan Cumhuriyeti özgürdür. Bu ağır toplar arasında, hareket halindeki Orduda kullanılabilecek onbeş santimetrelik obüsler ile onbeş santimetrelik uzun toplar ve daha küçük çapta her türlü ağır ateşli silâhlar bulunmayacaktır. 5. Barışın yapılmasından sonra Erivan'da yerleşecek Türkiye'nin siyasal Temsilcisi ya da Büyükelçisinin yukarıda sözü edilen konularda her zaman denetleme ve soruşturma yapmasına Erivan Hükümeti izin vermeği işbu Antlaşma ile kabul etmiştir. Buna karşılık, Ermenistan Cumhuriyeti istemde bulunursa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Ermenistan'a silâhlı yardımda bulunmağı yükümlenir. 6. Bağıtlı Taraflar, Büyük Savaş sırasında düşman ordularına katılarak kendi devletine karşı silâh kullanmış ya da işgal altındaki topraklar üzerinde toptan kırımlara katılmış olanları dışındaki göçmenlerin eski sınır içindeki yurtlarına dönmelerine izin verir. Böylece, ülkelerine döneceklerin en uygar ülkelerdeki azınlıkların yararlandıkları haklardan bütünüyle yararlanmalarını, karşılıklı olarak, yükümlenirler. 7. Altıncı Maddede sözü geçen göçmenlerden işbu Antlaşmanın onayı ve onay belgelerinin verişimi gününden sonra bir yıllık süre içinde yurtlarına dönmeyenler o Maddenin verdiği olanaktan yararlanamayacakları gibi, tasarruf haklanma ilişkin savları da geçerli olmayacaktır. 8. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, iki yıldan beri silâh altında tutmak zorunda kaldığı Ordunun büyük harcamalar gerektirmiş olmasına karşın, Ermenistan'a karşı girişmek zorunluluğunda kaldığı savaş nedeniyle hakkı olan zarar gideriminden, benimsenip açıklanan insancıl ve hukuksal ilkelere uymak isteğiyle, vazgeçmiştir. 141 Bundan başka, Taraflar Büyük savaş sırasında ortaya çıkan zararlar ve tasarruf haklarındaki değişikliklerin gerektirdiği zarar gideriminden de aklanmışlardır 9. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Erivan Cumhuriyetine, İkinci Maddede belirlenen sınır içinde, egemenliğini bütünüyle geliştirmek ve güçlendirmek üzere, içtenlikle yardımda bulunmağı yükümlenir. 10. Erivan Hükümeti, Türkiye Büyük Milletince kesinlikle reddedilmiş olan (Sevr) Antlaşmasını hükümsüz sayıp bunu ve kimi emperyalist hükümet ve siyasal çevreler elinde bir kışkırtma aracı olan Avrupa ve Amerika'daki Temsilci Heyetlerini geri çağırmayı, bundan böyle iki ülke arasında her türlü yanlış düşünceleri ortadan kaldırmak iyiniyetiyle yükümlendiğini açıklar. Ermenistan Cumhuriyeti barış ve esenlik içinde gelişmesini sağlama ve Türkiye'nin komşuluk haklarına saygılı olma doğrultusundaki iyiniyetlerinin bir kanıtı olmak üzere, emperyalist amaçlar güderek, iki ulusun barış ve esenliğini tehlikeye sokan haris, savaşçı kişileri hükümet yönetiminden uzak tutmağı yükümlenir. 11. Ermenistan Cumhuriyetinin toprakları üzerinde yaşayan Müslüman halkın haklarını korumak ve onların dinsel ve kültürel özellikleri içinde gelişmelerini sağlamak için, toplumsal biçimde örgütlenmelerini, Müftülerin doğrudan doğruya Müslüman toplumunca seçilmesini ve yerel müftülerin seçecekleri Başmüftü'nün memurluk görevinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Şer'iye Vekâletince onaylanmasını kabul ederek yükümlenir. 12. Bağıtlı Taraflardan her biri, karşı Tarafa ilintili kişi ve malların kendi demiryolları ve genellikle tüm ulaşım yolları üzerinden özgürce geçmelerini ve öteki Tarafın denize ya da herhangi bir ülkeye transitini, hiç bir biçimde, engellememeği yükümlenir. Türkiye Hükümeti, Şerur, Nahçivan, Şahtahtı ve Gulfa yoluyla îran, Maktu ve Ermenistan ara¬sında transit işlerinin serbestliğini sağlar. Ermenistan Hükümeti, Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Türkiye arasında eşya, araba, vagon ve tüm transit işlerinden vergi almamağı yükümlenir. Türkiye Devleti, varlık ve yaşamına Emperyalistler tarafından girişilmesi kesinlikle beklenen yıkıcı kışkırtmalara karşı koymak zorunluğunda bulunduğundan, genel barışın gerçekleşmesine değin, ulaşım serbestliğini bozmamak koşulu ile, Dördüncü Maddede sözü edilen sayıdan fazla silâh sokulmasını önlemek için, Erivan Cumhuriyeti içindeki demiryolları ve ulaşım yollarını denetim ve gözetim altında 142 bulunduracaktır. Emperyalist devletlere ilintili resmi olmayan heyetlerin bu ülkeye girme ve sızmalarına Taraflar engel olacaklardır. 13. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Devletin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü tehdit edebilecek saldırılara karşı, işbu Antlaşmanın Erivan Cumhuriyetine sağladığı haklara zarar gelmemek koşulu ile Ermenistan içinde geçici olarak askersel önlemler alabilir. 14. Erivan Cumhuriyetince her hangi bir Devletle yapılmış olan tüm Antlaşmaların Türkiye'yi ilgilendiren, ya da Türkiye'nin çıkarlarına zararlı hükümlerini geçersiz saymayı bu Cumhuriyet kabul eder ve yükümlenir. 15. Bağıtlı Taraflar arasında Antlaşmanm imzasından sonra tica¬ret ilişkileri başlayacak ve Taraflar Büyükelçi ve Konsolos atayabilecektir. 16. Telgraf, posta, telefon, konsolosluk ve ticarete ilişkin bağıtlar Alt - Komisyonlarca işbu Antlaşma hükümleri uyarınca yapılacaktır. Bununla birlikte, komşu ülke ve işgal altındaki topraklar ile Ermenistan arasında demiryolu, telgraf ve posta ulaşımının, bu Antlaşma imza edilir edilmez, başlamasına Türkiye Hükümetince izin verilecektir. 17. Bu Antlaşma gereğince Ermenistan'ın olup Türk Ordusu işgali altında bulunan toprakların boşaltılması ve tutsakların geri verilmesi ve değiştirilmesi, Antlaşmada Ermenistan Hükümetine ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sonra gerçekleştirilecektir. Alıkonulan siviller ve Devlet ileri gelenleri geri verilecektir. Tutukluların geri verilmesi işi Alt - Komisyonca yerine getirilecektir. 18. İşbu Antlaşma bir ay içinde onaylanarak, onaylanmış Örnekleri Ankara'da verişilecektir. Bu hükümlere olan inançla, yukarıda adları yazılı yetkili Temsilciler işbu Barış ve Dostluk Antlaşmasını imza etmişlerdir. Antlaşma iki örnek olarak 2 Aralık 1920 günü Gümrü (Aleksandropol)'de düzenlenmiştir. Anlaşmazlık çıkınca, Türkçe metnine başvurularak çözümlenecektir. Kazım KARABEKİR Aleksandre HATİSYAN HAMİD Avram GÜLHANDANİYAN Süleyman NECATİ Istepan GORDONIYAN 143 KAYNAK: Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye'nin Siyasal Antlaşmaları I. Cilt (1920-1945), SOYSAL, İsmail. 17 - 23 ss.‘dan Türk Tarih Kurumu Remi İnternet Sitesi EK – C TÜRKİYE İLE ERMENİSTAN, AZERBAYCAN VE GÜRCİSTAN ARASINDA DOSTLUK ANTLAŞMASI (KARS ANTLAŞMASI METNİ) Kars, 13 Ekim 1921 Ulusların kardeşliği ilkesini ve kavimlerin kendi geleceklerini öz gürce saptamak hakkını tanımakta birleşmiş bulunan ve aralarında her zaman iyi ilişkilerin 144 ve karşılıklı çıkarlara dayanan gerçek dostluk bağlarının kurulmuş olduğunu görmek özleminde olan, bir yandan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti öte yandan Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sosyalist Sovyetler Cumhuriyetleri, Hükûmetleri Rusya Sovyetleri Sosyalist Cumhuriyeti Hükûmetinin de katılmasıyla, bir Dostluk Antlaşması yapılması için görüşmelere girişilmesine karar vermişler ve bu amaçla; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti: Büyük Millet Meclisinde Edirne Milletvekili ve Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’yı; Büyük Millet Meclisinde Burdur Milletvekili ve Bayındırlık Bakanlığı eski Müsteşarı Muhtar ve Türkiye’nin Azerbaycan Temsilcisi Memduh Şevket Bey’leri; Ermenistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti: Dışişleri Komiseri İskinaz Maradya ve İçişleri Komiseri Boğuz Makizyan’ı; Azerbaycan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti: Devlet Denetimi Halk Komiseri Behbut Şah Tahtineski’yi; Gürcistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti: Kara ve Deniz Kuvvetleri Halk Komiseri Şalva İlyava ve Dışişleri ve Maliye Komiseri Aleksandr Sıvanidze’yi Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti: Letonya’daki Temsilcisi Jak Halski’yi yetkili Temsilci atamışlardır. Adı geçen yetkili Temsilciler, yöntemine uygun görülen yetki belgelerini veriştikten sonra, aşağıdaki maddeleri kararlaştırmışlardır. Madde 1— Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sosyalist Sovyetler Cumhuriyetleri Hükûmetleri Bağıtlı Tarafların ülkelerinin parçalarından bulunan topraklar üzerinde daha önce egemenlik haklarını kullanmış olan Hükûmetler arasında kararlaştırılmış olup söz konusu topraklara ilişkin Antlaşmalar ile Üçüncü Hükûmetler arasında 145 yapılmış Güney Kafkasya Cumhuriyetlerine ilişkin Antlaşmaları geçersiz sayarlar. Moskova’da 16 Mart 1921 (1337) günü imza edilen Türk - Rus Antlaşması bu Madde hükmü nün dışında tutulmuştur. Madde 2— Bağıtlı Taraflar, içlerinden birine zorla kabul ettirilmek istenilecek her hangi bir barış Antlaşması ya da uluslararası bir bağıtı tanımamak konusunda görüş birliği içindedirler. Bu Antlaşma gereğince, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyetler Cumhuriyetleri Hükûmetleri Türkiye’ye ilişkin olup da bugün Büyük Millet Meclisince temsil edilen Türkiye Hükûmetinin tanımadığı hiç bir uluslararası bağıtı tanımamağı kabul ederler. İşbu Antlaşmada yazlı “Türkiye” terimi ile İstanbul’da toplanan Osmanlı Millet Meclisince kabul edilip açıklanan ve tüm devletler ile basına bildirilen 28 Aralık 1336 (1920) günkü Misak-ı Milli’nin kapsadığı topraklar anlaşılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti de Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’a ilişkin olup bu ülkelerin bugün Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyetlerince temsil olunan Hükûmetlerince tanınmayan hiç bir uluslararası bağıtı tanımamağı kabul eder. Madde 3— Ermenistan Azerbaycan ve Gürcistan Sovyetler Cumhuriyetleri Hükûmetleri Kapitülasyonlar yönteminin her ülkenin ulusal gelişmesinin özgürce sürmesi ve egemenlik haklarının bütünüyle kullanılmasıyla bağdaşmadığını kabul ederek, Türkiye’de bu yöntemle herhangi bir biçimde ilişkili her türlü yetkilerin ve hakların kullanılmasını geçersiz ve kaldırılmış sayar. Madde 4—Türkiye’nin kuzey - doğu sınırı (Rus Genelkurmayının 1/210.000 ölçekli, 1 parmak, 5 verstlik mesafe haritasına göre) Karadeniz kıyısında bulunan Sarp Köyünden başlayarak Hedis Meta Dağı – Şavyet Dağında suların bölündüğü çizgi - Kani Dağı ve oradan, sürekli olarak, Ardahan ve Kars Sancaklarının eski yönetim sınırlarının kıızeyini ve Arpa Çay ile Aras ırmaklarının talveğini Nizni - Kara Su’yun döküldüğü yere dek izleyen çizgi ile belirlenmiştir. (Sınırın ayrıntıları ve buna ilişkin işler için I ve II sayılı Ekler ile Bağıtlı Taraflarca imzalanmış ilişik haritaya başvurulması. Antlaşma metni ile harita arasında çelişki bulunursa Antlaşma metni haritaya yeğ tutulacaktır.) Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti Hükûmetinin bir temsilcisinin de katılmasıyla eşit sayıda üyelerden oluşacak bir Karma Sınır Çizme Komisyonu topraklar üzerinde sınırı ayrıntılarıyla saptamak ve sınır işaretlerini koymakla görevlidir (İlişik 4 sayılı Harita). 146 Madde 5—Türkiye Hükûmeti ile Ermenistan ve Azerbaycan Sovyetler Hükûmetleri işbu Antlaşmanın III sayılı Ekinde belirtilen sınırlar içinde olmak üzere, Nahcivan bölgesinin Azerbaycan’ın koruyuculuğunda özerk bir ülke oluşturulması konusunda anlaşmışlardır. Madde 6— Türkiye, işbu Antlaşmanın 4. maddesinde gösterilen sınırların kuzeyinde bulunan ve Batum Livasına ilişkin topraklar ile Batum kenti ve limanı üzerindeki egemenlik hakkını, şu koşullarla, Gürcistan’a bırakmağa razı olur: Birincisi: İşbu Maddede belirtilen yerler halkının, her topluluğun kültürel ve dinsel haklarını sağlayacak ve bu halkın yukarıda sözü geçen yerlerde isteklerine uygun bir tarım toprakları rejimi kurma olanağına sahip olacak biçimde geniş bir yönetimsel özerkliğe kavuşması. İkincisi: Batum limanı üzerinden Türkiye’ye giden ya da oradan gelen ticaret malları ve tüm nesnelerin gümrük vergisine bağlı tutulmayarak ve hiç bir engelle karşılaşmayarak, her türlü vergi ve ücretten bağışık biçimde, serbest transit hakkı ile birlikte, Türkiye’nin özel harcamalarından da ayrık olarak, Batum limanından yararlanmasının sağlanması. Bu Maddenin uygulanması için işbu Antlaşmanın imzasından hemen sonra ilgili Taraflar temsilcilerinden oluşan bir Komisyon kurulacaktır. Madde 7—Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile Gürcistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti Hükûmeti, ortak sınır bölgeleri halklarının Karma bir Komisyonca, gümrük, polis ve sağlık işleri alanlarında konulacak öncelikli yasalara uymaları koşulu ile, Sınırı geçmelerini kolaylaştırmağı yükümlenirler. Madde 8— Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile Gürcistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti Hükûmeti iki ülkenin sınır bölgesi halklarının sınırın öteki yanında bulunan kışlık ve yazlık otlakların-dan yararlanmaları zorunluluğunu göz önünde tutarak, söz konusu halkların hayvanlarını sınırdan geçirmek ve alışıldığı üzere, otlaklardan yararlanmak hakkını vermeği kabul ederler. Sınırdan geçiş sırasında uygulanacak gümrük işlemleri ile polis, sağlık vb. önlemleri Karma bir Komisyonca belirlenecektir. Madde 9— Boğazların tüm ulusların ticaretine açılması ve geçiş özgürlüğünün sağlanması için Türkiye ile Gürcistan, Karadeniz ve Boğazların bağlı olacağı rejimin kesin biçimde hazırlanması işinin, kıyı devletlerinin temsilcilerinden oluşmak üzere, 147 daha sonra yapılacak bir Konferansa bırakılmasını uygun bulurlar. Şu da var ki, bu Konferans ta alınacak kararların Türkiye’nin salt egemenliğine ve Türkiye ile onun başkenti İstanbul’un güvenliğine hiç bir zarar getirmemesi gerekir. Madde 10— Bağıtlı Taraflar, toprakları üzerinde, karşı Taraf ülkesinin ya da ona bağlı topraklardan birinin Hükûmeti rolünü üstlenmek savında bulunan örgüt ve grupların kurulmasını ya da yerleşmesini ve öteki ülkeye karşı savaşım amacında olan grupların yerleşmesini hiç bir zaman kabul etmemeği yükümlenirler. Şurası belirlidir ki, işbu Maddede söz konusu olan “Türkiye toprakları” Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin doğrudan doğruya sivil ve askersel yönetimi al tında bulunan topraklardır. Madde 11— Bağıtlı Taraflardan birinin öteki Taraf topraklarında oturan uyrukları, yerleşmiş oldukları ülke yasalarından doğan hak ve görevlere uygun biçimde işlem görmekle birlikte, ulusal savunmaya ilişkin yasalardan bağışık tutulup onlara uymaları istenilmeyecektir.Aile veraset hakları ile ehliyete ilişkin işlerde de Tarafların uyrukları işbu Madde hükümlerinin dışında kalacaklardır. Bu konular bir özel anlaşma yapılarak çözümlenecektir. Madde 12— Bağılı Taraflar, içlerinden birinin öteki ülke topraklarında oturan uyrukları için En Çok Gözetilen Ulus işlemi uygulan masına izin verirler. Bu Madde Sovyetler Cumhuriyetlerinin kendi topraklarında öteki müttefik Rus Sovyet Cumhuriyetleri yurttaşlarına tanıdıkları haklar ile Türkiye tarafından kendisinin müttefikleri olan Müslüman devletlerinin uyruklarına tanınan hakları hiç bir zaman kapsamaz. Madde 13— 1918 yılından önce Rusya’ya bağlı iken, üzerinde Türkiye’nin egemenlik hakkı doğrulanan topraklar halkından olup Türk uyrukluğundan çıkmak isteyenler eşyasını, mallarını ve paralarını birlikte alarak Türkiye’yi özgürce terk etmek hakkına sahip olacaklardır. Bunun gibi, egemenlik hakkı Türkiye tarafından Gürcistan’a bırakılmış olan toprakların halkından olup da Gürcistan uyrukluğundan çıkmak isteyenler, eşya ve mallarını ya da bunların karşılığı parayı birlikte alarak Gürcistan’ı terk etme hakkına sahip olacaklardır. Madde 14— Bağıtlı Taraflar, işbu Antlaşmanın imzalanmasından sonra altı aylık bir süre içinde 1918 ve 1920 Savaşları mültecileri konusunda özel bir anlaşma yapmağı yükümlenirler. 148 Madde 15— Bağıtlı Taraflardan her biri işbu Antlaşmanın imzalan masından hemen sonra, Kafkas cephesindeki savaş nedeniyle işlenen cinayet ve cürümler için öteki Taraf uyrukları yararına tam bir genel af ilan etmeği yükümlenir. Madde 16— Bağıtlı Taraflar işbu Antlaşmanın imzalanmasından sonra iki aylık bir süre içinde, kendi toprakları üzerinde bulunan eski asker ve sivil tutsakları karşılıklı olarak yurtlarına geri yollamağı kabul ederler. Madde 17— Bağıtlı Taraflar, ülkeleri arasındaki bağlantıların kesilmeden sürdürülmesi amacıyla, demiryolu, telgraf vb. ulaşım ve iletişimi koruma ve geliştirmeği ve zorluklarla karşılaşmaksızın, kişi ve malların özgürce geçişini sağlamak için gerekli önlemlerin aralarında anlaşarak alınmasını yükümlenirler. Bununla birlikte, yolcuların ve ticaret eşya sının giriş çıkışında Bağıtlı ülkelerin her birinde yürürlükte bulunan yasalar bütünüyle uygulanacaktır. Madde 18— Bağıtlı ülkeler arasındaki ilişkileri güçlendirmek için gerekli ticaret ilişkilerinin kurulması ve ekonomik, parasal vb. işlerin çözümlenmesi amacıyla, işbu Antlaşmanın imzalanmasından sonra, Tiflis’te ilgili ülkeler temsilcilerinden oluşan bir Komisyon toplanacaktır. Madde 19. Bağıtlı Taraflar işbu Antlaşmanın imzalanmasından sonra üç aylık bir süre içinde, Konsolosluk Sözleşmeleri yapmağı yükümlenirler. Madde 20— Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında yapılan bu Antlaşma onay işlemi görecektir. Onay belgelerinin verişimi en kısa bir süre içinde Erivan’da yapılacaktır. Antlaşma imzalanır imzalanmaz yürürlüğe girecek olan 6, 14, 15, 16, 18, 19 uncu Maddeler ayrı tutulmak üzere, işbu Antlaşma onay belgelerinin verişimi gününde yürürlüğe girecektir. Bu hükümlere olan inançla, yukarıda adları yazılan yetkili Temsilciler işbu Antlaşmayı imza etmişler ve mühürlemişlerdir. İşbu Antlaşma 13 Ekim 1337 (1921) günü Kars’ta, beş örnek olarak düzenlenmiştir. Kazım Karabekir Svanidze Veli Bey Hanetzky 149 Muhtar Bey Mravian Mahmut Şevket Bey Chahutahtinsky Eliava EK: I [Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan, ve Gürcistan arasında sınır çizgisini tanımlayan bu Ek, 16 Mart 1921 günü imzalanan Türk - Sovyet Rusya Antlaşmasının 1 (A) Ekinin hemen hemen eşidir. Tek fark bu tanım yapılırken Gürcistan Ermenistan ve Ermenistan - Azerbaycan sınırlarının kesiştiği yerlerin de belirtilmesidir] EK: II [Bu Ek’in metni Türk - Sovyet Antlaşmasının I (B) Ekinin eşidir.] EK: III [Nahcivan bölgesine ilişkin bu Ek’in metni Türk - Sovyet Antlaşmasının Ek (C) metnine oranla daha ayrıntılı olduğundan olduğu gibi aşağıya alınmıştır] Nahcivan Toprakları: Urmiye Köyü - oradan düz bir çizgi ile (Arazdayan) İstasyonuna (Bu İstasyon Ermenistan Sosyalist Cumhuriyetine kalacaktır) daha sonra düz bir çizgi ile batı Taşburun (3142) Dağına - doğu Taşburun Dağında suların bölüştüğü çizgi (4108)Cehennem Deresini Rovne (Bolak) güneyinde keser - Yağırsik dağında (6607) ya da (6587) suların bölüştüğü çizgiyi izler - oradan eski Erivan Kafkasının ve Şarur Yalagüz’ün yönetim sınırını izleyerek 6629 rakımlı tepeden Kömürlü Dağ (6839) ya da (6930) ve oradan 3080 rakımlı tepeye gelir - Sayat Dağı (7868) - Kürtkulak Köyü Gamsor Dağı (8160)-8022 rakımlı tepe ve gökdağ (10282)-eski Nahcivan Kazasının yönetim sınırının doğusu. Kazım Karabekir Svanidze Veli Bey Hanetzky Muhtar Bey Mravian Mahmut Şevket Bey Chahutahtinsky 150 Eliava EK – D 23 AĞUSTOS 1990 TARİHLİ ERMENİSTAN BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ DECLARATION OF INDEPENDENCE The Supreme Council of the Armenian Soviet Socialist Republic Expressing the united will of the Armenian people; Aware of its historic responsibility for the destiny of the Armenian people engaged in the realization of the aspirations of all Armenians and the restoration of historical justice; 151 Proceeding from the principles of the Universal Declaration on Human Rights and the generally recognized norms of international law; Exercising the right of nations to free self-determination; Based on the December 1, 1989, joint decision of the Armenian SSR Supreme Council and the Artsakh National Council on the "Reunification of the Armenian SSR and the Mountainous Region of Karabakh;" Developing the democratic traditions of the independent Republic of Armenia established on May 28, 1918; Declares The beginning of the process of establishing of independent statehood positioning the question of the creation of a democratic society based on the rule of law; 1. The Armenian SSR is renamed the Republic of Armenia (Armenia). The Republic of Armenia shall have its flag, coat of arms, and anthem. 2. The Republic of Armenia is a self-governing state, endowed with the supremacy of state authority, independence, sovereignty, and plenipotentiary power.Only the constitution and laws of the Republic of Armenia are valid for the whole territory of the Republic of Armenia. 3. The bearer of the Armenian statehood is the people of the Republic of Armenia, which exercises the authority directly and through its representative bodies on the basis of the constitution and laws of the Republic of Armenia. The right to speak on behalf of the people of the Republic of Armenia belongs exclusively to the Supreme Council of Armenia. 4. All citizens living on the territory of Armenia are granted citizenship of the Republic of Armenia. Armenians of the Diaspora have the right of citizenship of Armenia. The citizens of the Republic of Armenia are protected and aided by the Republic. The Republic of Armenia guarantees the free and equal development of its citizens regardless of national origin, race, or creed. 5. With the purpose of guaranteeing the security of the Republic of Armenia and the inviolability of its borders, the Republic of Armenia creates its own armed forces, 152 internal troops, organs of state and public security under the jurisdiction of the Supreme Council. The Republic of Armenia has its share of the USSR military apparatus. The Republic of Armenia determines the regulation of military service for its citizens independently. Military units of other countries, their military bases and building complexes can be located on the territory of the Republic of Armenia only by a decision of Armenia’s Supreme Council. The armed forces of the Republic of Armenia can be deployed only by a decision of its Supreme Council. 6. As the subject of international law, the Republic of Armenia conducts an independent foreign policy; it establishes direct relations with other states, nationalstate units of the USSR, and participates in the activity of international organizations. 7. The national wealth of the Republic of Armenia - the land, the earth’s crust, airspace, water, and other natural resources, as well as economic and intellectual, cultural capabilities are the property of its people. The regulation of their governance, usage, and possession is determined by the laws of the Republic of Armenia. The v has the right to its share of the USSR national wealth, including the supplies of gold and diamond, and hard currency funds. 8. The Republic of Armenia determines the principles and regulation of its economic system, creates its own money, national bank, finance-loan system, tax and custom services, based on the system of multiple forms of property ownership. 9. On its territory, the Republic of Armenia guarantees freedom of speech, press, and conscience; separation of legislative, executive, and judicial powers; a multi-party system; equality of political parties under the law; depolitization of law enforcement bodies and armed forces. 10. The Republic of Armenia guarantees the use of Armenian as the state language in all spheres of the Republic’s life; the Republic creates its own system of education and of scientific and cultural development. 11, The Republic of Armenia stands in support of the task of achieving international recognition of the 1915 Genocide in Ottoman Turkey and Western Armenia. 12. This declaration serves as the basis for the development of the constitution of the Republic of Armenia and, until such time as the new constitution is approved, as the basis for the introduction of amendments to the current constitution; and for the operation of state authorities and the development of new legislation for the Republic. 153 Signed by: Levon Ter-Petrossian President of the Supreme Council of the Republic of Armenia Ara Sahakian Secretary of the Supreme Council of the Republic of Armenia Yerevan August 23, 1990 EK – E 2 EYLÜL 1991 TARİHLİ DAĞLIK KARABAĞ İLE İLGİLİ BİLDİRİ DECLARATION ON PROCLAMATION OF THE NAGORNO KARABAKH REPUBLIC Joint session of the Nagorno Karabakh Oblast and Shahoumian regional councils of people’s deputies with the participation of deputies of councils of all levels Expressing the will of people, in fact, fixed by a referendum and in the decisions of the NKAO and Shahoumian regional authorities in 1988-1991, its strive for freedom, 154 independence, equality and good neighbourly relations; ascertaining proclamation by the Azerbaijani Republic of the “restoration of 19181920 state independence”; taking into consideration that the policy of apartheid and discrimination pursued in Azerbaijan created an atmosphere of hatred and intolerance in the Republic towards the Armenian people, which led to armed conflict, human victims, mass deportation of the population from peaceful Armenian villages; being guided by the USSR acting Constitution and laws giving the population of autonomous units and compactly living ethnic groups the right to decide independently the issue of their state-legal status in case of a Soviet Republic’s secession from the USSR; considering the Armenian people’s strive for unification natural and in line with the norms of international law; striving for restoration of good neighbourly relations between Armenian and Azerbaijani peoples, based on mutual respect of each other’s rights; taking into consideration the complexity and contradictoriness of the situation in the state, uncertainty of the Union’s future, Union’s structures of authority and governance; respecting and following the principles of General Declaration on Human Rights and International Pact on Economic, Social and Cultural Rights, International Pact on Civil, Political and Cultural Rights and with hope for international community’s understanding and support, PROCLAIMS: THE NAGORNO KARABAKH REPUBLIC WITHIN THE BORDERS OF THE CURRENT NAGORNO KARABAKH AUTONOMOUS OBLAST AND NEIGHBORING SHAHOUMIAN REGION. (Abr. NKR) 155 The Nagorno Karabakh Republic enjoys the authorities given to Republics by the USSR Constitution and legislation and reserves the right to decide independently the issue of its state-legal status based on political consultations and negotiations with the leadership of Union and Republics. The USSR Constitution and legislation, as well as other laws currently in force, which do not contradict the goals and principles of this Declaration and peculiarities of the Republic apply on the territory of the Nagorno Karabakh Republic, until the NKR Constitution and laws are adopted. Joint Session of the Nagorno Karabakh Oblast and Shahumian regional councils of people’s deputies with the participation of deputies of councils of all levels. September 2, 1991 EK – F AZERBAYCAN – ERMENİSTAN ARASINDA KARABAĞ NEDENİYLE YAŞANAN ÇATIŞMALARI SONLANDIRAN ATEŞKES ANTLAŞMASI The Bishkek Protocol Bishkek, 5 May 1994 Participants of the meeting held in May 4-5 in Bishkek on the initiative of the CIS Inter-Parliamentary Assembly, Parliament of Kyrgyz Republic, Federal Congress and Ministry of Foreign Affairs of the Russian Federation: 156 express determination to assist in all possible ways to the cessation of armed conflict in and around Nagorno Karabakh, which does not only cause irretrievable losses to Azerbaijani and Armenian people, but also significantly affects the interests of other countries in the region and seriously complicates the international situation; supporting the April 15, 1994 Statement by the CIS Council of heads of states, express readiness to fully support the efforts by heads and representatives of executive power on cessation of the armed conflict and liquidation of its consequences by reaching an appropriate agreement as soon as possible; advocate a naturally active role of the Commonwealth and Inter-Parliamentary Assembly in cessation of the conflict, in realization of thereupon principles, goals and the UN and OSCE certain decisions (first of all the UN Security Council resolutions 822, 853, 874, 884); call upon the conflicting sides to come to common senses: cease to fire at the midnight of May 8 to 9, guided by the February 18, 1994 Protocol (including the part on allocating observers), and work intensively to confirm this as soon as possible by signing a reliable, legally binding agreement envisaging a mechanism, ensuring the non-resumption of military and hostile activities, withdrawal of troops from occupied territories and restoration of communication, return of refugees; agree to suggest Parliaments of the CIS member-states to discuss the initiative by Chairman of Council of the Inter-Parliamentary Assembly V. Shumeyko and Head of the Assembly’s Peacemaking Group on Nagorno Karabakh M. Sherimkulov on creating a CIS peacemaking force; consider appropriate to continue such meetings for peaceful resolution of the armed conflict; express gratitude to the people and leadership of Kyrgyzstan for creating excellent working conditions, cordiality and hospitality. ON BEHALF OF DELEGATIONS: A. Jalilov (signed by R. Guliyev, Chairman of the Azerbaijani Supreme Soviet) K. Babourian (Chairman of the Nagorno Karabakh Republic Supreme Soviet) 157 B. Ararktsian (Chairman of the Supreme Soviet of Armenia) V. Shumeyko (Chairman of the Council of Federation of Russia) M. Sherimkulov (Chairman of the Supreme Soviet of Kyrgyzstan) V. Kazimirov (Plenipotentiary Representative of the President of the Russian Federation, Head of the Russian Mediation Mission) M. Krotov (Head of the Secretariat of the Council of the Inter-Parliamentary Assembly of member states) EK – G MOSKOVA DEKLARASYONU Declaration between the Republic of Azerbaijan, the Republic of Armenia and the Russian Federation November 2, 2008, Maiendorf Castle, Moscow Region 158 The Presidents of the Republic of Azerbaijan, the Republic of Armenia and the Russian Federation, meeting on November 2, 2008, in Moscow, at the invitation of the President of the Russian Federation, Having held substantive discussions in a constructive spirit on the state and prospects for political settlement of the Nagorno-Karabakh conflict through a continuation of direct dialogue between Azerbaijan and Armenia through the mediation of Russia, the USA and France as co-chairs of the OSCE Minsk Group, 1. Declare that they will facilitate improvement of the situation in the South Caucasus and establish stability and security in the region through political settlement of the Nagorno- Karabakh conflict based on the principles of international law and the decisions and documents approved within this framework, thus creating favourable conditions for economic growth and all-round cooperation in the region. 2. Affirm the importance of having the co-chairs of the OSCE Minsk Group continue their mediation efforts, including based on the outcome of the meeting between the parties in Madrid on November 29, 2007, and subsequent discussions on further steps to agree on the basic principles for political settlement. 3. Agree that peace settlement should be accompanied by legally binding guarantees for every aspect and stage of the settlement process. 4. Note that the Presidents of Azerbaijan and Armenia have agreed to continue work, including through further contacts at the highest level, on reaching a political settlement to the conflict and have instructed the heads of their respective foreign ministries to work together with the co-chairmen of the OSCE Minsk Group to activate the negotiation process. 5. Consider it important to encourage the establishment of conditions for carrying out confidence-building measures in the context of work on a peace settlement. 159 EK – H AVRUPA KONSEYİ’NİN DAĞLIK KARABAĞ İLE İLGİLİ ALDIĞI 1416 SAYILI KARAR Resolution 1416 (2005) The conflict over the Nagorno-Karabakh region dealt with by the OSCE Minsk Conference 160 1. The Parliamentary Assembly regrets that, more than a decade after the armed hostilities started, the conflict over the Nagorno-Karabakh region remains unsolved. Hundreds of thousands of people are still displaced and live in miserable conditions. Considerable parts of the territory of Azerbaijan are still occupied by Armenian forces, and separatist forces are still in control of the Nagorno-Karabakh region. 2. The Assembly expresses its concern that the military action, and the widespread ethnic hostilities which preceded it, led to large-scale ethnic expulsion and the creation of mono-ethnic areas which resemble the terrible concept of ethnic cleansing. The Assembly reaffirms that independence and secession of a regional territory from a state may only be achieved through a lawful and peaceful process based on the democratic support of the inhabitants of such territory and not in the wake of an armed conflict leading to ethnic expulsion and the de facto annexation of such territory to another state. The Assembly reiterates that the occupation of foreign territory by a member state constitutes a grave violation of that state’s obligations as a member of the Council of Europe and reaffirms the right of displaced persons from the area of conflict to return to their homes safely and with dignity. 3.The Assembly recalls Resolutions 822 (1993), 853 (1993), 874 (1993) and 884 (1993) of the United Nations Security Council and urges the parties concerned to comply with them, in particular by refraining from any armed hostilities and by withdrawing military forces from any occupied territories. The Assembly also aligns itself with the demand expressed in Resolution 853 of the United Nations Security Council and thus urges all member states to refrain from the supply of any weapons and munitions which might lead to an intensification of the conflict or the continued occupation of territory. 4. The Assembly recalls that both Armenia and Azerbaijan committed themselves upon their accession to the Council of Europe in January 2001 to use only peaceful means for settling the conflict, by refraining from any threat of using force against their neighbours. At the same time, Armenia committed itself to use its considerable influence over Nagorno-Karabakh to foster a solution to the conflict. The Assembly urges both governments to comply with these commitments and refrain from using armed forces against each other and from propagating military action. 5. The Assembly recalls that the Council of Ministers of the Conference on Security and Co-operation in Europe (CSCE) agreed in Helsinki in March 1992 to hold a 161 conference in Minsk in order to provide a forum for negotiations for a peaceful settlement of the conflict. Armenia, Azerbaijan, Belarus, the former Czech and Slovak Federal Republic, France, Germany, Italy, the Russian Federation, Sweden, Turkey and the United States of America agreed at that time to participate in this conference. The Assembly calls on these states to step up their efforts to achieve the peaceful resolution of the conflict and invites their national delegations to the Assembly to report annually to the Assembly on the action of their government in this respect. For this purpose, the Assembly asks its Bureau to create an ad hoc committee comprising, inter alia, the heads of these national delegations. 6. The Assembly pays tribute to the tireless efforts of the co-chairs of the Minsk Group and the Personal Representative of the OSCE Chairman-in-Office, in particular for having achieved a ceasefire in May 1994 and having constantly monitored the observance of this ceasefire since then. The Assembly calls on the OSCE Minsk Group co-chairs to take immediate steps to conduct speedy negotiations for the conclusion of a political agreement on the cessation of the armed conflict. The implementation of this agreement will eliminate major consequences of the conflict for all parties and permit the convening of the Minsk Conference. The Assembly calls on Armenia and Azerbaijan to make use of the OSCE Minsk Process and to put forward to each other, via the Minsk Group, their constructive proposals for the peaceful settlement of the conflict in accordance with the relevant norms and principles of international law. 7. The Assembly recalls that Armenia and Azerbaijan are signatory parties to the Charter of the United Nations and, in accordance with Article 93, paragraph 1 of the Charter, ipso facto parties to the statute of the International Court of Justice. Therefore, the Assembly suggests that if the negotiations under the auspices of the co-chairs of the Minsk Group fail, Armenia and Azerbaijan should consider using the International Court of Justice in accordance with Article 36, paragraph 1 of its statute. 8. The Assembly calls on Armenia and Azerbaijan to foster political reconciliation among themselves by stepping up bilateral inter-parliamentary co-operation within the Assembly as well as in other forums such as the meetings of the speakers of the parliaments of the Caucasian Four. It recommends that both delegations should meet during each part-session of the Assembly to review progress on such reconciliation. 162 9. The Assembly calls on the Government of Azerbaijan to establish contact, without preconditions, with the political representatives of both communities from the Nagorno-Karabakh region regarding the future status of the region. It is prepared to provide facilities for such contacts in Strasbourg, recalling that it did so in the form of a hearing on previous occasions with Armenian participation. 10. Recalling its Recommendation 1570 (2002) on the situation of refugees and displaced persons in Armenia, Azerbaijan and Georgia, the Assembly calls on all member and Observer states to provide humanitarian aid and assistance to the hundreds of thousands of people displaced as a consequence of the armed hostilities and the expulsion of ethnic Armenians from Azerbaijan and ethnic Azerbaijanis from Armenia. 11. The Assembly condemns any expression of hatred portrayed in the media of Armenia and Azerbaijan. The Assembly calls on Armenia and Azerbaijan to foster reconciliation and to restore confidence and mutual understanding among their peoples through schools, universities and the media. Without such reconciliation, hatred and mistrust will prevent stability in the region and may lead to new violence. Any sustainable settlement must be preceded by and embedded in such a reconciliation process. 12. The Assembly calls on the Secretary General of the Council of Europe to draw up an action plan for support to Armenia and Azerbaijan targeted at mutual reconciliation processes, and to take this resolution into account in deciding on action concerning Armenia and Azerbaijan. 13. The Assembly calls on the Congress of Local and Regional Authorities of the Council of Europe to assist locally elected representatives of Armenia and Azerbaijan in establishing mutual contacts and interregional co-operation. 14. The Assembly resolves to analyse the conflict-settlement mechanisms existing within the Council of Europe, in particular the European Convention for the Peaceful Settlement of Disputes, in order to provide its member states with better mechanisms for the peaceful settlement of bilateral conflicts as well as internal disputes involving local or regional territorial communities or authorities which may endanger human rights, stability and peace. 163 15. The Assembly resolves to continue monitoring on a regular basis the evolution of this conflict towards its peaceful resolution and decides to reconsider this issue at its first part-session in 2006. EK – I KARABAĞ SORUNUNA İLİŞKİN ÖNEMLİ KARAR METİNLERİ RESOLUTION 822 (1993) Adopted by the UN Security Council at its 3205th meeting, on 30 April 1993 The Security Council, 164 Recalling the statements of the President of the Security Council of 29 January 1993 (S/25199) and of 6 April 1993 (S/25539) concerning the Nagorny Karabakh conflict, Taking note of the report of the Secretary-General dated 14 April 1993 (S/25600), Expressing its serious concern at the deterioration of the relations between the Republic of Armenia and the Republic of Azerbaijan, Noting with alarm the escalation in armed hostilities and, in particular, the latest invasion of the Kelbadjar district of the Republic of Azerbaijan by local Armenian forces, Concerned that this situation endangers peace and security in the region, Expressing grave concern at the displacement of a large number of civilians and the humanitarian emergency in the region, in particular in the Kelbadjar district, Reaffirming the respect for sovereignty and territorial integrity of all States in the region, Reaffirming also the inviolability of international borders and the inadmissibility of the use of force for the acquisition of territory, Expressing its support for the peace process being pursued within the framework of the Conference on Security and Cooperation in Europe and deeply concerned at the disruptive effect that the escalation in armed hostilities can have on that process, 1. Demands the immediate cessation of all hostilities and hostile acts with a view to establishing a durable cease-fire, as well as immediate withdrawal of all occupying forces from the Kelbadjar district and other recently occupied areas of Azerbaijan; 2. Urges the parties concerned immediately to resume negotiations for the resolution of the conflict within the framework of the peace process of the Minsk Group of the Conference on Security and Cooperation in Europe and refrain from any action that will obstruct a peaceful solution of the problem; 3. Calls for unimpeded access for international humanitarian relief efforts in the region, in particular in all areas affected by the conflict in order to alleviate the suffering of the civilian population and reaffirms that all parties are bound to comply with the principles and rules of international humanitarian law; 165 4. Requests the Secretary-General, in consultation with the Chairman-in-Office of the Conference on Security and Cooperation in Europe as well as the Chairman of the Minsk Group of the Conference to assess the situation in the region, in particular in the Kelbadjar district of Azerbaijan, and to submit a further report to the Council; 5. Decides to remain actively seized of the matter. RESOLUTION 853 (1993) Adopted by the UN Security Council at its 3259th meeting, on 29 July 1993 The Security Council, Reaffirming its resolution 822 (1993) of 30 April 1993, Having considered the report issued on 27 July 1993 by the Chairman of the Mink Group of the Conference on Security and Cooperation in Europe (CSCE) (S/26184), Expressing its serious concern at the deterioration of relations between the Republic of Armenia and the Azerbaijani Republic and at the tensions between them, Welcoming acceptance by the parties concerned at the timetable of urgent steps to implement its resolution 822 (1993), Noting with alarm the escalation in armed hostilities and, in particular, the seizure of the district of Agdam in the Azerbaijani Republic, Concerned that this situation continues to endanger peace and security in the region, Expressing once again its grave concern at the displacement of large numbers of civilians in the Azerbaijani Republic and at the serious humanitarian emergency in the region, Reaffirming the sovereignty and territorial integrity of the Azerbaijani Republic and of all other States in the region, Reaffirming also the inviolability of international borders and the inadmissibility of the use of force for the acquisition of territory, 1. Condemns the seizure of the district of Agdam and of all other recently occupied areas of the Azerbaijani Republic; 166 2. Further condemns all hostile actions in the region, in particular attacks on civilians and bombardments of inhabited areas; 3. Demands the immediate cessation of all hostilities and the immediate complete and unconditional withdrawal of the occupying forces involved from the district of Agdam and all other recently occupied areas of the Azerbaijan Republic; 4. Calls on the parties concerned to reach and maintain durable cease-fire arrangements; 5. Reiterates in the context of paragraphs 3 and 4 above its earlier calls for the restoration of economic, transport and energy links in the region; 6. Endorses the continuing efforts by the Minsk Group of the CSCE to achieve a peaceful solution to the conflict, including efforts to implement resolution 822 (1993), and expresses its grave concern at the disruptive effect that the escalation of armed hostilities has had on these efforts; 7. Welcomes the preparations for a CSCE monitor mission with a timetable for its deployment, as well as consideration within the CSCE of the proposal for a CSCE presence in the region; 8. Urges the parties concerned to refrain from any action that will obstruct a peaceful solution to the conflict, and to pursue negotiations within the Minsk Group of the CSCE, as well as through direct contacts between them, towards a final settlement; 9. Urges the Government of the Republic of Armenia to continue to exert its influence to achieve compliance by the Armenians of the Nagorny-Karabakh region of the Azerbaijani Republic with its resolution 822 (1993) and the present resolution, and the acceptance by this party of the proposals of the Minsk Group of the CSCE; 10. Urges States to refrain from the supply of any weapons and munitions which might lead to an intensification of the conflict or the continued occupation of territory; 11. Calls once again for unimpeded access for international humanitarian relief efforts in the region, in particular in all areas affected by the conflict, in order to alleviate the increased suffering of the civilian population and reaffirms that all parties are bound to comply with the principles and rules of international humanitarian law; 167 12. Requests the Secretary-General and relevant international agencies to provide urgent humanitarian assistance to the affected civilian population and to assist displaced persons to return to their homes; 13. Requests the Secretary-General, in consultation with the Chairman-in-Office of the CSCE as well as the Chairman of the Minsk Group, to continue to report to the Council on the situation; 14. Decides to remain actively seized of the matter. RESOLUTION 874 (1993) Adopted by the UN Security Council at its 3292nd meeting, on 14 October 1993 The Security Council, Reaffirming its resolutions 822 (1993) of 30 April 1993 and 853 (1993) of 29 July 1993, and recalling the statement read by the President of the Council, on behalf of the Council, on 18 August 1993 (S/26326), Having considered the letter dated 1 October 1993 from the Chairman of the Conference on Security and Cooperation in Europe (CSCE) Minsk Conference on Nagorny Karabakh addressed to the President of the Security Council (S/26522), Expressing its serious concern that a continuation of the conflict in and around the Nagorny Karabakh region of the Azerbaijani Republic, and of the tensions between the Republic of Armenia and the Azerbaijani Republic, would endanger peace and security in the region, Taking note of the high-level meetings which took place in Moscow on 8 October 1993 and expressing the hope that they will contribute to the improvement of the situation and the peaceful settlement of the conflict, Reaffirming the sovereignty and territorial integrity of the Azerbaijani Republic and of all other States in the region, Reaffirming also the inviolability of international borders and the inadmissibility of the use of force for the acquisition of territory, Expressing once again its grave concern at the human suffering the conflict has caused and at the serious humanitarian emergency in the region and expressing in 168 particular its grave concern at the displacement of large numbers of civilians in the Azerbaijani Republic, 1. Calls upon the parties concerned to make effective and permanent the cease-fire established as a result of the direct contacts undertaken with the assistance of the Government of the Russian Federation in support of the CSCE Minsk Group; 2. Reiterates again its full support for the peace process being pursued within the framework of the CSCE, and for the tireless efforts of the CSCE Minsk Group; 3. Welcomes and commends to the parties the Adjusted timetable of urgent steps to implement Security Council resolutions 822 (1993) and 853 (1993) set out on 28 September 1993 at the meeting of the CSCE Minsk Group and submitted to the parties concerned by the Chairman of the Group with the full support of nine other members of the Group, and calls on the parties to accept it; 4. Expresses the conviction that all other pending questions arising from the conflict and not directly addressed in the adjusted timetable should be settled expeditiously through peaceful negotiations in the context of the CSCE Minsk process; 5. Calls for the immediate implementation of the reciprocal and urgent steps provided for in the CSCE Minsk Group's Adjusted timetable, including the withdrawal of forces from recently occupied territories and the removal of all obstacles to communications and transportation; 6. Calls also for an early convening of the CSCE Minsk Conference for the purpose of arriving at a negotiated settlement to the conflict as provided for in the timetable, in conformity with the 24 March 1992 mandate of the CSCE Council of Ministers; 7. Requests the Secretary-General to respond favorably to an invitation to send a representative to attend the CSCE Minsk Conference and to provide all possible assistance for the substantive negotiations that will follow the opening of the Conference; 8. Supports the monitoring mission developed by the CSCE; 9. Calls on all parties to refrain from all violations of international humanitarian law and renews its call in resolutions 822 (1993) and 853 (1993) for unimpeded access for international humanitarian relief efforts in all areas affected by the conflict; 169 10. Urges all States in the region to refrain from any hostile acts and from any interference or intervention which would lead to the widening of the conflict and undermine peace and security in the region; 11. Requests the Secretary-General and relevant international agencies to provide urgent humanitarian assistance to the affected civilian population and to assist refugees and displaced persons to return to their homes in security and dignity; 12. Requests also the Secretary-General, the Chairman-in-Office of the CSCE and the Chairman of the CSCE Minsk Conference to continue to report to the Council on the progress of the Minsk process and on all aspects of the situation on the ground, and on present and future cooperation between the CSCE and the United Nations in this regard; 13. Decides to remain actively seized of the matter. RESOLUTION 884 (1993) Adopted by the UN Security Council at its 3313th meeting, on 12 November 1993 The Security Council, Reaffirming its resolutions 822 (1993) of 30 April 1993, 853 (1993) of 29 July 1993 and 874 (1993) of 14 October 1993, Reaffirming its full support for the peace process being pursued within the framework of the Conference on Security and Cooperation in Europe (CSCE), and for the tireless efforts of the CSCE Minsk Group, Taking note of the letter dated 9 November 1993 from the Chairman-in-Office of the Minsk Conference on Nagorny Karabakh addressed to the President of the Security Council and its enclosures (S/26718, annex), Expressing its serious concern that a continuation of the conflict in and around the Nagorny Karabakh region of the Azerbaijani Republic, and of the tensions between the Republic of Armenia and the Azerbaijani Republic, would endanger peace and security in the region, Noting with alarm the escalation in armed hostilities as consequence of the violations of the cease-fire and excesses in the use of force in response to those violations, in 170 particular the occupation of the Zangelan district and the city of Goradiz in the Azerbaijani Republic, Reaffirming the sovereignty and territorial integrity of the Azerbaijani Republic and of all other States in the region, Reaffirming also the inviolability of international borders and the inadmissibility of the use of force for the acquisition of territory, Expressing grave concern at the latest displacement of a large number of civilians and the humanitarian emergency in the Zangelan district and the city of Goradiz and on Azerbaijan's southern frontier, 1. Condemns the recent violations of the cease-fire established between the parties, which resulted in a resumption of hostilities, and particularly condemns the occupation of the Zangelan district and the city of Goradiz, attacks on civilians and bombardments of the territory of the Azerbaijani Republic; 2. Calls upon the Government of Armenia to use its influence to achieve compliance by the Armenians of the Nagorny Karabakh region of the Azerbaijani Republic with resolutions 822 (1993) , 853 (1993) and 874 (1993) , and to ensure that the forces involved are not provided with the means to extend their military campaign further; 3. Welcomes the Declaration of 4 November 1993 of the nine members of the CSCE Minsk Group (S/26718) and commends the proposals contained therein for unilateral cease-fire declarations; 4. Demands from the parties concerned the immediate cessation of armed hostilities and hostile acts, the unilateral withdrawal of occupying forces from the Zangelan district and the city of Goradiz, and the withdrawal of occupying forces from other recently occupied areas of the Azerbaijani Republic in accordance with the Adjusted timetable of urgent steps to implement Security Council resolutions 822 (1993) and 853 (1993) (S/26522, appendix), as amended by the CSCE Minsk Group meeting in Vienna of 2 to 8 November 1993; 5. Strongly urges the parties concerned to resume promptly and to make effective and permanent the cease-fire established as a result of the direct contacts undertaken with the assistance of the Government of the Russian Federation in support of the CSCE Minsk Group, and to continue to seek a negotiated settlement 171 of the conflict within the context of the CSCE Minsk process and the Adjusted timetable, as amended by the CSCE Minsk Group meeting in Vienna of 2 to 8 November 1993; 6. Urges again all States in the region to refrain from any hostile acts and from any interference or intervention, which would lead to the widening of the conflict and undermine peace and security in the region; 7. Requests the Secretary-General and relevant international agencies to provide urgent humanitarian assistance to the affected civilian population, including that in the Zangelan district and the city of Goradiz and on Azerbaijan's southern frontier, and to assist refugees and displaced persons to return to their homes in security and dignity; 8. Reiterates its request that the Secretary-General, the Chairman-in-Office of the CSCE and the Chairman of the CSCE Minsk Conference continue to report to the Council on the progress of the Minsk process and on all aspects of the situation on the ground, in particular on the implementation of its relevant resolutions, and on present and future cooperation between the CSCE and the United Nations in this regard; 9. Decides to remain actively seized of the matter. Resolution 1416 (2005) The conflict over the Nagorno-Karabakh region dealt with by the OSCE Minsk Conference 1. The Parliamentary Assembly regrets that, more than a decade after the armed hostilities started, the conflict over the Nagorno-Karabakh region remains unsolved. Hundreds of thousands of people are still displaced and live in miserable conditions. Considerable parts of the territory of Azerbaijan are still occupied by Armenian forces, and separatist forces are still in control of the Nagorno-Karabakh region. 2. The Assembly expresses its concern that the military action, and the widespread ethnic hostilities which preceded it, led to large-scale ethnic expulsion and the creation of mono-ethnic areas which resemble the terrible concept of ethnic cleansing. The Assembly reaffirms that independence and secession of a regional territory from a state may only be achieved through a lawful and peaceful process 172 based on the democratic support of the inhabitants of such territory and not in the wake of an armed conflict leading to ethnic expulsion and the de facto annexation of such territory to another state. The Assembly reiterates that the occupation of foreign territory by a member state constitutes a grave violation of that state’s obligations as a member of the Council of Europe and reaffirms the right of displaced persons from the area of conflict to return to their homes safely and with dignity. 3.The Assembly recalls Resolutions 822 (1993), 853 (1993), 874 (1993) and 884 (1993) of the United Nations Security Council and urges the parties concerned to comply with them, in particular by refraining from any armed hostilities and by withdrawing military forces from any occupied territories. The Assembly also aligns itself with the demand expressed in Resolution 853 of the United Nations Security Council and thus urges all member states to refrain from the supply of any weapons and munitions which might lead to an intensification of the conflict or the continued occupation of territory. 4. The Assembly recalls that both Armenia and Azerbaijan committed themselves upon their accession to the Council of Europe in January 2001 to use only peaceful means for settling the conflict, by refraining from any threat of using force against their neighbours. At the same time, Armenia committed itself to use its considerable influence over Nagorno-Karabakh to foster a solution to the conflict. The Assembly urges both governments to comply with these commitments and refrain from using armed forces against each other and from propagating military action. 5. The Assembly recalls that the Council of Ministers of the Conference on Security and Co-operation in Europe (CSCE) agreed in Helsinki in March 1992 to hold a conference in Minsk in order to provide a forum for negotiations for a peaceful settlement of the conflict. Armenia, Azerbaijan, Belarus, the former Czech and Slovak Federal Republic, France, Germany, Italy, the Russian Federation, Sweden, Turkey and the United States of America agreed at that time to participate in this conference. The Assembly calls on these states to step up their efforts to achieve the peaceful resolution of the conflict and invites their national delegations to the Assembly to report annually to the Assembly on the action of their government in this respect. For this purpose, the Assembly asks its Bureau to create an ad hoc committee comprising, inter alia, the heads of these national delegations. 173 6. The Assembly pays tribute to the tireless efforts of the co-chairs of the Minsk Group and the Personal Representative of the OSCE Chairman-in-Office, in particular for having achieved a ceasefire in May 1994 and having constantly monitored the observance of this ceasefire since then. The Assembly calls on the OSCE Minsk Group co-chairs to take immediate steps to conduct speedy negotiations for the conclusion of a political agreement on the cessation of the armed conflict. The implementation of this agreement will eliminate major consequences of the conflict for all parties and permit the convening of the Minsk Conference. The Assembly calls on Armenia and Azerbaijan to make use of the OSCE Minsk Process and to put forward to each other, via the Minsk Group, their constructive proposals for the peaceful settlement of the conflict in accordance with the relevant norms and principles of international law. 7. The Assembly recalls that Armenia and Azerbaijan are signatory parties to the Charter of the United Nations and, in accordance with Article 93, paragraph 1 of the Charter, ipso facto parties to the statute of the International Court of Justice. Therefore, the Assembly suggests that if the negotiations under the auspices of the co-chairs of the Minsk Group fail, Armenia and Azerbaijan should consider using the International Court of Justice in accordance with Article 36, paragraph 1 of its statute. 8. The Assembly calls on Armenia and Azerbaijan to foster political reconciliation among themselves by stepping up bilateral inter-parliamentary co-operation within the Assembly as well as in other forums such as the meetings of the speakers of the parliaments of the Caucasian Four. It recommends that both delegations should meet during each part-session of the Assembly to review progress on such reconciliation. 9. The Assembly calls on the Government of Azerbaijan to establish contact, without preconditions, with the political representatives of both communities from the Nagorno-Karabakh region regarding the future status of the region. It is prepared to provide facilities for such contacts in Strasbourg, recalling that it did so in the form of a hearing on previous occasions with Armenian participation. 10. Recalling its Recommendation 1570 (2002) on the situation of refugees and displaced persons in Armenia, Azerbaijan and Georgia, the Assembly calls on all member and Observer states to provide humanitarian aid and assistance to the hundreds of thousands of people displaced as a consequence of the armed hostilities 174 and the expulsion of ethnic Armenians from Azerbaijan and ethnic Azerbaijanis from Armenia. 11. The Assembly condemns any expression of hatred portrayed in the media of Armenia and Azerbaijan. The Assembly calls on Armenia and Azerbaijan to foster reconciliation and to restore confidence and mutual understanding among their peoples through schools, universities and the media. Without such reconciliation, hatred and mistrust will prevent stability in the region and may lead to new violence. Any sustainable settlement must be preceded by and embedded in such a reconciliation process. 12. The Assembly calls on the Secretary General of the Council of Europe to draw up an action plan for support to Armenia and Azerbaijan targeted at mutual reconciliation processes, and to take this resolution into account in deciding on action concerning Armenia and Azerbaijan. 13. The Assembly calls on the Congress of Local and Regional Authorities of the Council of Europe to assist locally elected representatives of Armenia and Azerbaijan in establishing mutual contacts and interregional co-operation. 14. The Assembly resolves to analyse the conflict-settlement mechanisms existing within the Council of Europe, in particular the European Convention for the Peaceful Settlement of Disputes, in order to provide its member states with better mechanisms for the peaceful settlement of bilateral conflicts as well as internal disputes involving local or regional territorial communities or authorities which may endanger human rights, stability and peace. 15. The Assembly resolves to continue monitoring on a regular basis the evolution of this conflict towards its peaceful resolution and decides to reconsider this issue at its first part-session in 2006. EK – J ERMENİSTAN ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİ BELGESİ 175 REPUBLIC OF ARMENIA NATIONAL SECURITY STRATEGY (approved at the session of National Security Council at the RA President office on January 26, 2007) INTRODUCTION: DEFINITION OF THE NATIONAL SECURITY STRATEGY OF THE REPUBLIC OF ARMENIA The National Security Strategy of the Republic of Armenia is a system of state policy aimed to guarantee state, public, and individual security, sustainable development and the maintenance of the Armenian identity. It is implemented through the development and execution of a unified state policy based on an all-inclusive system of democratic values for all spheres of life. The National Security Strategy is subject to further amendment in order to better address the domestic and international situation and to address the changing security threats and challenges, as well as to reflect the needs related to the effective implementation of the aims of this document. The main guarantees for the implementation of the National Security Strategy are: - an efficient system of governance; - the rule of law; - a consolidation of democratic values; - an independent and impartial judiciary; - combatability of the armed forces; - efficient security and law-enforcement structures; - foreign policy ensuring effective international engagement; and, - comprehensive social justice. I. FUNDAMENTAL VALUES OF THE NATIONAL SECURITY OF THE REPUBLIC OF ARMENIA, FACTORS AND POLICIES OF SECURITY GUARANTEE, THREATS AGAINST IT 176 1. FUNDAMENTAL VALUES OF THE NATIONAL SECURITY OF THE REPUBLIC OF ARMENIA The fundamental values of the National Security of the Republic of Armenia are: INDEPENDENCE. The Republic of Armenia is a sovereign, democratic state, based on the principles of social justice and the rule of law; PROTECTION OF THE STATE AND ITS POPULATION. The Republic of Armenia guarantees the territorial integrity and inviolability of the borders of the state, and ensures the physical safety of its population; PEACE AND INTERNATIONAL COOPERATION. The Republic of Armenia aspires to expand and develop its level of international engagement, and to promote peace and security in both the regional and global context; PRESERVATION OF NATIONAL IDENTITY. The Republic of Armenia strives to preserve and develop the identity of the Armenian nation, within both Armenia and throughout its Diaspora; PROSPERITY. The Republic of Armenia aims to secure a higher quality of life for all of its population through sustainable development. 2. FACTORS AND POLICIES OF NATIONAL SECURITY GUARANTEE The factors and policies serving the fundamental values of national security include: INDEPENDENCE - consolidating efficient governance supported by a stable constitutional order, through efficient and transparent state institutions and public administration; - enhancing and protecting democracy and civil liberties; - safeguarding all human rights and fundamental freedoms; - fully integrating and protecting all ethnic and national minorities residing in Armenia; - strengthening and consolidating all elements of a market economy, while promoting science-based, innovative, export-oriented industries; and, - ensuring the reliability, security and safety of energy, transport and communication infrastructure. 177 SECURITY OF THE STATE AND POPULATION - maintaining modern and professional armed forces and an efficient security and law-enforcement structure; -engaging in the global effort to combat transnational threats such as international terrorism, the proliferation of weapons of mass destruction and their related components, organized crime, human trafficking and the illegal drugs trade, and production and import of low-quality food products; - forming favorable environment for the present and future generations; - maintaining an efficient utilization of natural resources, with comprehensive environmental regulation and protection; and, - integrating into international structures for the monitoring and prevention of natural and man-made disasters, adopting a reliable early-warning alert system to preempt and prevent natural and man-made disasters, and to ensure urban security and public safety. PEACE AND INTERNATIONAL SECURITY - consolidating Armenias international standing and credibility, pursuing lasting peace and security in the region, and a deeper engagement in international security, including participation in international peacekeeping operations. PRESERVATION OF THE NATIONAL IDENTITY - developing and implementing a comprehensive concept of ArmeniaDiaspora relations, with a broader mobilization of the potential of the Armenian Diaspora; - promoting and fostering Armenian studieslanguage, literature, history and culture as factors ensuring continuity of national spiritual heritage and symbolizing national identity,and, - enhancing the Armenian national culture along with preserving the elements of its distinguishing national features, aware of universal cultural values and developments, including the promotion of Armenian cultural heritage abroad. PROSPERITY 178 - eradicating poverty; - implementing a social policy aimed at protecting the vulnerable segments of the Armenian population; - developing and implementing competitive and efficient science and education policies, with a special focus on developing innovative technologies; - providing more inclusive and effective healthcare meeting highest international standards; and, - ensuring conditions for the development of spiritual and cultural potential of the individual and society. 3. THREATS TO NATIONAL SECURITY Threats to national security are defined as events, actions, or the absence thereof, that may threaten the existence of the Armenian state, society, family or individual. Such threats may emanate from domestic (internal threats) or foreign (external threats) sources. The key issue of the National Security of the Republic of Armenia is the settlement of the Nagorno Karabakh conflict. Since attaining independence at the end of the 20th century, Armenia has been engaged in a difficult process of transition which is the source of its main domestic threats. The National Security of the Republic of Armenia has also been faced with the emergence of several new inter- and intra-regional threats. Inter-regional threats stem mainly from unresolved ethnic and armed conflicts in neighboring states, whereas intra-regional threats are rooted in a clash of interests of the main powers in the region. EXTERNAL THREATS USE OF FORCE. The Republic of Azerbaijan continues to pursue an aggressive policy of militant posturing that explicitly threatens the Republic of Armenia and the Republic of Nagorno Karabakh. Despite numerous factors preventing such development, openly militant statements articulated at the highest level, cause to 179 consider them as direct threats. In light of the heightened threat environment, there is an additional danger that the Republic of Turkey, a strategic partner of Azerbaijan, may also pose an additional threat. Taking into consideration the universally known provisions of international law, the Republic of Armenia considers the trade and transport blockade imposed by Turkey and Azerbaijan as a use of force against the Republic of Armenia; ETHNIC CONFLICTS, INTERNAL UNREST AND MILITARY ACTIVITIES IN NEIGHBORING STATES. Such destabilizing developments may create a more diverse set of security threats for Armenia, from the disruption and disintegration of transit infrastructures to the spillover of ongoing military actions from neighboring states; DISRUPTION OF TRANSIT THROUGH NEIGHBORING STATES. The disruption of both the TbilisiSukhumi railway and the road from Georgia into Russia has posed a significantly negative impact on Armenia. The imposition of broad international economic sanctions on Iran would also directly threaten the National Security of the Republic of Armenia; WEAKENING OR INEFFICIENCY OF STRATEGIC ALLIANCES. It is the understanding of the Republic of Armenia that membership in a strategic alliance necessitates that all alliance members are inherently prohibited against adopting any action that violates the interests of the other alliance members. The Collective Security Treaty Organization (CSTO) should, therefore, clarify the regulations regarding its involvement in the cases of military aggression directed against a member state; TERRORISM AND TRANSNATIONAL CRIME. International terrorism in all its forms, the proliferation of weapons of mass destruction and narcotics, money laundering, and human trafficking, each constitute a direct threat to the Republic of Armenia; ENERGY DEPENDENCE. Armenia, with a scarcity of natural resources, is dependent on external energy supplies. Recent reforms, however, have led to more efficient energy relations both domestically and with Armenias main energy supplier, the Russian Federation, thereby easing Armenias energy dependence; ARMENIAS ISOLATION FROM REGIONAL PROJECTS. Armenian participation in regional infrastructure projects is of a great significance and, in this respect Armenia 180 highly values the regional TRASSECA and INOGATE programs of the European Union (EU). Armenia also sees Azerbaijans effort to isolate Armenia from such regional development programs as a direct threat; DECLINE OF NATIONAL AND CULTURAL IDENTITY IN THE ARMENIAN DIASPORA. The Republic of Armenia attaches a great importance to the preservation of the national identity in the Armenian Diaspora. Well-organized and efficiently integrated Diasporan communities are important contributions to the overall increase in Armenias international involvement. Any weakening of the ArmeniaDiaspora ties and the absence of mutually enriching contacts may threaten the fundamental values of the National Security of the Republic of Armenia; EPIDEMICS AND NATURAL DISASTERS. The outbreak and spread of lifethreatening epidemics globally and in neighboring regions, as well as natural or manmade disasters, may threaten the National Security of the Republic of Armenia. INTERNAL THREATS DETERIORATION IN THE EFFICACY OF PUBLIC ADMINISTRATION AND THE DECLINE IN TRUST IN THE JUDICIARY. The Republic of Armenia is engaged in a transitional process of an active reform. Any deterioration in the efficacy of public administration and any decrease in the speed or scope of its reform effort are seen as potential threats to national security. The effectiveness, impartiality and independence of the judiciary are crucial for Armenia and, along with the efficacy of public administration, are essential considerations to sustai INSUFFICIENCY OF THE POLITICAL SYSTEM. The current state of inadequacy among the political parties threatens the national security and the internal democratization and development of political parties is a key prerequisite for the consolidation of democracy in the country; INSUFFICIENT LEVEL OF DEMOCRATIC CONSOLIDATION. Continuity and effectiveness of democratic systems of governance are at risk in all of the countries in transition. Direct threats in this regard include an inadequate protection of human rights, shortcomings in electoral procedures and performance, and insufficient inclusion and engagement of civil society; 181 POLARIZATION. The inadequate and incomplete provision of social security, significant levels of poverty, insufficient or unequal access to all aspects of professional training, health and social services, and emerging intolerance, comprise traditional challenges for all states in transition. Despite Armenias demonstrable progress in addressing these challenges, they remain significant risk factors for overall national security; URBANIZATION. The level of urbanization in Armenia was already quite significant during the Soviet period and has only continued since independence. This increase in urbanization stems mainly from a combination of inconsistencies in the labor market and a rural-urban division in access to education and living conditions, most notable in the capital. The continuation of this trend of urbanization constitutes a threat to the national security, as it results in a pattern of overly compact inhabitation and settlement in the areas prone to seismic activity, a deterioration of the demographic balance in rural areas, and a depopulation of border villages; CHALLENGES FROM THE MARKET ECONOMY AND FINANCIAL-BUDGET MANAGEMENT. An insufficiently competitive economic environment, an inadequate regulation of natural monopolies, and an underground or shadow economy and large cash flows, each pose a serious risk factor for the country. The Republic of Armenia strives to maintain consistent rates of high economic growth and, to foster liberalized trade, seeks to develop small and medium enterprises and attraction and safeguard foreign investment; INADEQUATE INFRASTRUCTURE. The Republic of Armenia faces a daunting challenge to construct and extend additional road links, provide reliable and safe telecommunications networks and other related infrastructure; 182 water, and develop LOW LEVEL OF SCIENCE AND EDUCATION. Education is a traditionally important priority for Armenia. Inefficient administration in the science and education sectors, inadequate levels of international engagement and collaboration, and insufficient access to professional education are threats to national security; INADEQUATE INTELLECTUAL AND NATIONAL EDUCATION. The education of national morals and tenets of patriotism should start at home and continue through all levels of formal education. An insufficient awareness of national ideals, respect towards the state and its institutions, and individual morality, including healthy living, the traditional role of the family, and the misinterpretation of the national identity, threaten national security; NEGATIVE DEMOGRAPHIC TRENDS. The Republic of Armenia sees a low national birthrate, disappointing indexes of health, mortality, life expectancy and the quality of life, unregulated and illegal migration, especially among the educational, scientific and cultural workforce, as demographic threats to national security; ENVIRONMENTAL PROBLEMS AND EFFICIENT ADMINISTRATION OF NATURAL RESOURCES. The Republic of Armenia recognizes the importance of increasing the efficient use and protection of the countrys mineral and natural resources, especially its water and forest resources. The preservation of Lake Sevan and the properly regulated utilization of its natural resources are priority elements of the environmental policy of Armenia; EPIDEMICS AND DISASTERS. The outbreak of epidemics, devastating earthquakes and other natural and man-made disasters pose potential security risk factors. The National Security Strategy serves as the basis for any policies that the Republic of Armenia may develop and implement to prevent and overcome threats and risks to national security, and provides a guide to guarantee the sustainable development of the Armenian state and the society. II. DOMESTIC SECURITY STRATEGY 183 The sustainable and secure development of the Republic of Armenia calls for greater efficiency in governance, establishment of democratic values and continued economic growth. In recognition of the above, Armenia has undertaken a comprehensive reform process. The implementation of these reform programs is supported by the preservation of the Armenian national identity, through a full utilization of national potential and is supported by and based on international best practices. Thus, any failure or delay in the reform effort is a direct threat to the National Security of the Republic of Armenia. The implementation of these reforms is ensured through an integrated national policy and is reflected by the Armenian Constitution, its obligations under international treaties, legislation, presidential decrees and regulations, and all governmental decisions and supporting sub-legislation. 1. EFFICIENT PUBLIC ADMINISTRATION Goals: an increased level of state governance, with a solid system of the political system, the establishment of security and the protection of democratic values, first and foremost all human and civil rights, and the development of a civil society. Institutional reforms are aimed at the strengthening of a democratic state, the effective functioning of the bodies of public administration, the independence and impartiality of the judiciary, a consolidation of the system of local self-government, the wider inclusion of civil society in the decision-making and monitoring processes, and an intensification of the fight against corruption, especially bribery. In this respect, Armenia has initiated a number of long-term state programs, most notably an anticorruption strategy, sound administrative justice and innovative e-governance projects. One of the national security-related priority programs is the creation of an efficient disaster management system. The Republic of Armenia considers a strategic reform of judiciary as one of the key priorities for the establishment of a durable constitutional order, the rule of law, and for the effective functioning of the legislative, executive, and judicial branches of government. These reforms are further aimed at the protection of human and civil rights, and the protection of the state, society and individual against illegal actions. 2. BUILDING THE ARMED FORCES 184 Goals: the creation of a military capability able to defend and resist any aggression or incursion, to guarantee the physical safety, sovereignty and independence of the people of the Republic of Armenia, and to safeguard the territorial integrity of the state. Efficient and modern Armenian Armed Forces must always be prepared to repulse any threat and guarantee the military security of the Republic of Armenia. The priorities and goals of the defense of the Republic of Armenia are to be established and formulated in a separate document on military doctrine. A defense strategy is the basis of the activities of the Armenian Armed Forces. The Republic of Armenia consistently adheres to the principles of civilian control and democratic planning within the defense budget process. The Republic of Armenia recognizes the inability of an individual state to address the modern challenges alone, and aspires to engage in active military-political cooperation with both the states of and beyond the region. The Armenian military holds an important place as a contributor and partner in international peace and security efforts. All defense reforms and cooperation serve the interests of the Republic of Armenia and are not aimed against any third party or country. 3. LIBERALIZING THE ECONOMY Goals: sustainable economic growth, the development of small and medium enterprises, energy independence, and the creation of an open and attractive business environment. The respect and protection of private property and entrepreneurship are long-held facets of the traditional Armenian culture, and have been reflected in reform policies aimed at creating favorable conditions for rapid economic growth. Armenia has focused on promoting the development of small and medium enterprises, in recognition of their invaluable role in the establishment of a democratic society and the preservation of traditional family ties. The key priorities in fostering sustainable economic growth include: - promoting market economic relations; 185 - consolidating competition; - achieving macroeconomic and financial stability, developing financial system; - enhancing financial intermediation; - improving a competitive business environment, with a significant decrease in the shadow economy and the dollarization; - preventing monopolization within sectors of the economy, including the efficient administration and supervision of natural monopolies; - implementing a long-term program of investment promotion; - introducing more balanced territorial and sectoral social and economic development, with an effective administration of infrastructure; - promoting technology-oriented and environmentally sound industries; and, - promoting exports. The Republic of Armenia identifies the need to implement reforms focused on individual branches of industry and sets the following priorities: - to pursue greater energy independence through a diversification of energy supplies and production, the creation of new sources of energy, including nuclear energy, and to develop a stable and reliable export-oriented energy system; - to promote the sustainable development of transport, through the integration of Armenia in regional transit routes and networks, while striving to effectively lift the blockade of Armenia; - to introduce sound environmental practices, with the proper and prudent utilization of all natural resources, including water, to preserve Lake Sevan and its surroundings, to restore and preserve forests, ensure the safe use of nuclear power, supervise the storage of hazardous chemicals, radioactive material and waste, and to introduce an early-warning alert rapid-reaction and disaster management system for natural and man-made disasters, including the raising of disaster awareness and public preparedness; and, - to ensure biological safety and food security, including an increase in agricultural production and food processing capacity, the improvement of the import-export balance in agricultural trade, compliance with international food safety standards, the implementation of new, inclusive regional development projects, with a special focus on the border and highland areas, and an increase in agricultural efficiency through 186 the introduction of new modern technologies. 4. NEW QUALITY OF LIFE AND MORALE Goals: poverty eradication, higher living standards over the long-term, the consolidation of social justice and an elimination of societal polarization, the modernization of education and science, with greater access to education, and continued cultural and intellectual development. The policy priorities in the fields of social security, education, intellectual and cultural developments include: - consolidating the state based on social justice; - establishing and promoting public accord; - addressing the social needs of the population, with greater access to social services; - improving social standards through the creation of new jobs and the establishment of a social insurance system; - improving the system of pensions, raising the minimal pension to internationally accepted standards; - addressing the negative demographic situation; - regenerating the professional community, especially in the fields of science and education, as a prerequisite for sustainable economic and public development. -Therefore, the Republic of Armenia aspires to: - implement a long-term state policy aimed at empowering the countrys scientific potential, restructuring educational system to comply with European standards and to meet the social and economic needs of the state, introducing modern education technologies; - translate the body of academic knowledge for the use in Armenia, engage academia in all areas, including defense, in order to achieve more efficient modernization; - prevent the brain-drain; - increase the role of the Armenian as a language of the national identity and of the state language; - effectively protect intellectual property; 187 - create a favorable environment for the preservation and reproduction of universal and national values, national traditions, and standards of cultural and intellectual heritage; - ensure increased access to cultural values; - support the spiritual, moral, social and cultural activities of the Armenian Apostolic Church; - prevent any threat to the cultural and intellectual identity and moral values of the Armenian people; - engage in greater cooperation with other states in order to preserve Armenian cultural, spiritual and historic monuments located within their territory; - protect the historic, spiritual, cultural heritage and the ethnic identity of the national minorities living in Armenia; - integrate into the international information area, to ensure professional promotion of Armenia and the Armenians, and to counter disinformation and propaganda; - promote relevant information about Armenia and all branches of Armenian studies through the Internet, with the creation of relevant Armenian websites; - promote sustainable and balanced urban development, including creation of harmonious biosphere and fostering of proportionate territorial density of population, and incorporating considerations of seismic vulnerability, especially in Yerevan; - create a more efficient healthcare system, through the promotion of healthy living, the regulation and monitoring of medication and related medicinal supplies, the prevention of diseases, especially radiation sickness, biological terrorism and substance abuse, and the early diagnosis of disease and their treatment, with a focus on the protection of mothers and infants and pre-natal care. III. THE REPUBLIC OF NAGORNO KARABAKH The just and peaceful resolution of the Nagorno Karabakh conflict is a key issue for the National Security Strategy of the Republic of Armenia, which is the guarantor of the safety and security of the population of the Republic of Nagorno Karabakh (Artsakh). The parties to the conflict have each assented to the mediation by the Organization for Security and Cooperations (OSCE) Minsk Group and continue to support the Minsk Group co-chairing states (France, the Russian Federation, and the United 188 States) in their effort to support a negotiated resolution to the Karabakh conflict. The Republic of Armenia appreciates the high level of expertise of those involved in the negotiations and does not deem it necessary to consider or accept declarations made by other international organizations or their possible involvement. The Republic of Armenia advocates a peaceful and compromise-based solution to the conflict. The legal aspects for the foundation of the Republic of Nagorno Karabakh are sound and not in question. The position of the Republic of Armenia is based on the principle that any final solution or final document should be approved by the Karabakh side and Armenia is ready to accept only a resolution which would affirm the irreversible reality of the existence of the Republic of Nagorno Karabakh. Nagorno Karabakh should have a geographic link to Armenia and its security should be guaranteed. Azerbaijans militant policy vis-?-vis Nagorno Karabakh and its readiness to opt for the military solution of the problem are direct threats to the security of Armenia. Under such circumstances, Armenia needs to have an army with increased defense capability to guarantee its security. The main priority of the army is to safeguard the inviolability of the borders of the Republic of Armenia and to be the guarantor of the physical safety of the peoples of the Republic of Armenia and the Republic of Nagorno Karabakh. IV. EXTERNAL SECURITY STRATEGY Armenia implements an external security strategy based on the following basic principles: COMPLEMENTARITY The foreign policy of Armenia is based on a partnership approach that seeks to simultaneously develop relations with all states in the region and with states with interests in the region. Such a policy is aimed at maintaining an overall balance in the region. The positive trends in the dialogue and cooperation among the major powers and the consolidation of the international community to combat terrorism and the proliferation of weapons of mass destruction are conducive to Armenias pursuit of its foreign policy of complementarity. 189 ENGAGEMENT Armenia is actively involved in both regional and international integration and regards itself as an equal partner in such processes. Armenia sees its engagement and participation in these international developments as being in conformity with Armenian interests. Armenias strategic partnership with Russia, its adoption of a European model of development, mutually beneficial cooperation with Iran and the United States, membership in the Commonwealth of Independent States (CIS) and the Collective Security Treaty Organization (CSTO), and its intensification of the cooperation with the NATO alliance, all contribute to the consolidation of the potential of Armenias policy of complementarity. There are three layers of Armenias external security strategy: the international, regional and pan-Armenian. 1. INTERNATIONAL In order to keep pace with international developments, and to better address their positive and negative trends, the Republic of Armenia has adopted a strategy of promoting its national interests through international integration and active engagement. Such a strategy demands active participation in current international developments and intensive multilateral, multi-layer and bilateral policy. The main directions of the strategy of integration/engagement are: - participating in global security efforts, particularly, fight against terrorism and peacekeeping operations; - participating in international arms control regimes; - active engaging in major international organizations; - developing relations with global centers of power and countries with interests in the region; and, - participating in European and post-Soviet integration. 1.1. MILITARY-POLITICAL COMPONENTS OF THE EXTERNAL SECURITY STRATEGY 190 Armenias military cooperation with individual states and membership in international and regional security structures, and its active participation in their programs, are aimed only at consolidating the security of the country. The main components of military-political security include: - bilateral relations with Russia, with defense and technical military cooperation, through a strategic partnership between the two states; - participation in the Collective Security Treaty Organization; - bilateral military cooperation, particularly with the United States and Greece; - cooperation with the NATO alliance; and, - engagement in activities of international security organizations, such as the OSCE, which guarantee open and transparent arms control regimes. COLLECTIVE SECURITY TREATY ORGANIZATION (CSTO) Armenia is a founding member of the Collective Security Treaty Organization (CSTO). The aim of the CSTO is to collectively prevent and, if necessary, repulse a military threat against any of its participating states. Armenia views its participation in this organization as a component of its security, which is exercised through various levels of ties between its member states. The military component of the CSTO provides privileged conditions for the supply of the military equipment to CSTO member-states, which is a key priority for Armenia. The intensification of the military component of the CSTO is aimed at the establishment of mechanisms for military cooperation and for an effective way to exchange information and address international threats, such as terrorism and trafficking in arms and drugs. NORTH ATLANTIC TREATY ORGANIZATION (NATO) Armenia strives to establish intensive relations with NATO through the Euro-Atlantic Partnership Council (EAPC) and the Partnership for Peace (PfP) program. Armenias active participation in the PfP is important both in terms of the necessity for a significant level of relations with European security structureNATOand for the development of bilateral relations with the United States and other allies, but also for Armenias policy of European integration. Armenia is intensifying its political dialogue with NATO, and is establishing 191 compatible military units, such as the current peacekeeping battalion, capable of participating in NATO peacekeeping operations. Armenia is also a part of NATOs Planning and Review process. The successful implementation of the PfP Individual Partnership Action Plan (IPAP) will foster the greater modernization and efficiency of the Armenian defense system and will bring it in closer conformity with the defense systems of advanced states, including their armed forces. 1.2. MEMBERSHIP IN INTERNATIONAL ORGANIZATIONS UNITED NATIONS Since acquiring UN membership in 1992, Armenia has fully adhered to the universal values of the United Nations, such as the protection of human rights, democracy and rule of law as an integral constituent of the state ideology, and has both actively participated in various activities of the organization and cooperated with many bodies, subsidiary organs and structures of the United Nations organization. Through its continued participation and practical contribution to the international fight against terrorism and to several UN peacekeeping efforts, Armenia will assist international security and stability efforts. While Armenia attributes great importance to the leading role of the United Nations in maintaining international peace and security, it also believes that the new geopolitical realities of today demand a reform of the organization in order to better address new challenges. EUROPEAN STRUCTURES a. EUROPEAN UNION (EU) The development and consolidation of Armenias relations with the European structures, and with the European Union (EU) above all, is a priority direction for the countrys foreign policy. The further intensification of the countrys diverse cooperation with the EU will promote the consolidation of democracy, strengthen the rule of law, and protect 192 human rights and fundamental freedoms. In addition, the development of relations with the EU, as a major global economic and political power, broadens Armenias trade and economic links and supports the countrys economic development. Through its regional initiatives, the EU promotes a favorable environment for the establishment of lasting stability and cooperation in the South Caucasus region. Armenias inclusion in the European Neighborhood Policy (ENP) is a major step forward toward European integration. Establishment of close relations with the EU serves Armenias long-term interests. b. COUNCIL OF EUROPE Membership in the Council of Europe affirmed Armenias place in the European family and its commitment to develop itself as a country in adherence to European political, legal, cultural, and human rights standards. Armenia highly values the readiness of the Council of Europe to promote the interstate and civil society contacts in the South Caucasus and considers it an important factor for the fostering of regional cooperation, conflict resolution and regional security. c. ORGANIZATION FOR SECURITY AND COOPERATION IN EUROPE (OSCE) Armenias participation in the OSCE is important for the promotion of peace and security, and for the expansion of the principles of democracy and rule of law. The role of the OSCE, and its Minsk Group, the mediating body engaged in the resolution of the Nagorno Karabakh conflict, makes the OSCE an especially important organization for Armenia. Armenias active involvement in the three main dimensions of the OSCE, the politicomilitary, the economic and environmental, and the human, are important factors for the security and stability of the country. COMMONWEALTH OF INDEPENDENT STATES (CIS) Armenia is a founding member of the Commonwealth of Independent States (CIS) 193 and is an active contributor to the development and implementation of its cooperation programs. Such a policy serves the economic, humanitarian, political, military and other interests of the country. The CIS promotes the economic, social and humanitarian ties between its members and is making an effort to establish greater cooperation in various domainsin the politico-military arena, the security of external borders, in combating international terrorism and in fighting organized crime, drug trafficking and illegal migration. INTERNATIONAL ECONOMIC ORGANIZATIONS Armenia is greatly interested in its further integration into international economic organizations and more active participation in their economic activities. The countrys membership in the World Trade Organization (WTO) is a major step in this direction. The continued close and successful cooperation between Armenia and the World Bank and the International Monetary Fund (IMF), and their sizable assistance to Armenia, have been a significant contribution to the efficiency of reforms in Armenia. Armenia also participates in the activities of the Black Sea Economic Cooperation (BSEC). 1.3. BILATERAL DIMENSIONS OF EXTERNAL SECURITY RUSSIAN FEDERATION Although Russia includes a part of the Caucasus, ArmenianRussian relations go far beyond the regional level. The importance of Russias role for the security of Armenia, the traditional friendly links between the two nations, the level of trade and economic relations, Russias role in the Nagorno Karabakh mediation effort, as well as the presence of a significant Armenian community in Russia, all contribute to a strategic partnership. The foundation for this strategic partnership was established through a Treaty on Friendship, Cooperation and Mutual Assistance and the Declaration on the Collaboration towards the 21st Century. Both these agreements and a bilateral agreement on defense cooperation, including within the framework of the Collective Security Treaty Organization (CSTO), serve as the main pillars of the Armenian security system. 194 The Russian military presence in Caucasus is an important factor for Armenias security and for the preservation of the political and military balance in the region. The Republic of Armenia and the Russian Federation jointly guard the Armenian borders and cooperate in air defense. Armenia attributes a great importance to its cooperation with Russia in the areas of defense, military-technical relations, energy, transportation, regional stability and security, and in the improvement of the legal status of the large number of Armenians residing in Russia. THE UNITED STATES The relationship between Armenia and the United States is continuing to develop dynamically, both because of the important U.S. role in regional and global militarypolitical and economic processes and international relations and due to the diverse U.S. assistance provided to Armenia. Armenia and the United States closely cooperate in the implementation of democratic reforms in Armenia. Bilateral economic cooperation and commercial ties continue to expand and the U.S. holds an increasingly significant share in foreign investment in Armenia. The U.S. is a co-chair of the OSCEs Minsk Group and contributes to seeking a mediated resolution to the Nagorno Karabakh conflict. Armenia also values the efforts of the United States in establishing greater stability and security in our region and to promote regional cooperation. Armenia has also partnered with the U.S. in the fight against international terrorism, peacekeeping operations, as well as in the confronting the challenges of proliferation and other global security related issues. The Armenian Diaspora, through its various organizations and centers in the United States, has contributed to the development of bilateral relations between Armenia and the United States. EUROPEAN STATES Armenias bilateral relations with the European states are part of its overall process toward European integration. Economic and social development, European integration, resolution of the Nagorno Karabakh conflict, regional stability and development of regional cooperation are each high on Armenias bilateral agenda. 195 Implementation of this agenda would only promote the intensification of the trade links, facilitate access to the European market, and encourage foreign investment in Armenia. Armenia is interested in the diversified development of relations with its European partners, and has specifically identified the consolidation of bilateral political and economic ties as a priority. Cooperation in international organizations and the existence and positive potential of significant Armenian communities in some European states serve as additional contributions to the promotion of mutually beneficial cooperation. Armenia also values the lessons from the Eastern European countries experience and its consideration in its reform processes. MIDDLE EAST Relations with the countries of the Middle East are important for Armenia given both the regions proximity and the impact of developments in the Middle East on broader international politics. Reflecting Armenias centuries-old links to the countries of the Middle East, there are still numerous Armenian communities throughout the region, that have long contributed to the social, political, economic and cultural development of the region and its constituent states. Armenia will continue to develop its relations and cooperation with its traditional partner states in the Middle East and will strive to give new impetus to developing trade and economic relations with the Arabic countries of the Gulf and the Mediterranean regions. ASIA AND PACIFIC Armenia has intensified and broadened its relations with the countries of the AsiaPacific region in general, and with the Association of Southeast Asian Nations (ASEAN) member states in particular. In terms of developing both a bilateral and multilateral framework, Armenia has identified the increasing international role of major ASEAN countries, particularly China, India and Japan, their economic potential and progress, as well as opportunities for cooperating with these countries within international organizations. 2. REGIONAL 196 Both Armenias relations with its neighbors and developments in the region serve as basic factors for the Armenian security. Armenia continues to advocate regional cooperation, seeks the creation of regional security system, and advocates the promotion of constructive relations among all neighboring states. Armenia also notes the challenges posed by the unresolved conflicts and disputes between the states of the region, and the absence of common and unified mechanisms for security, stability and communication. In this way, the key to resolving the conflicts in the region, to solving the disputes and overcome historic difficulties, and to preventing the emergence of dividing lines in the region and their negative consequences, is through dialogue and cooperation. The regional directions of the Security Strategy of the Republic of Armenia include: - consolidating regional stability, establishing, restoring and developing mutually beneficial bilateral and multilateral regional cooperation; - further developing neighborly relations by implementing diversified programs of cooperation with Iran and Georgia; - resolving the Nagorno Karabakh conflict and normalizing relations with Azerbaijan; - seeking a normalization of relations with Turkey; - consolidating democracy throughout the region; and, - engaging in international economic projects focusing on the region. 2.1. BILATERAL DIMENSIONS OF EXTERNAL SECURITY ISLAMIC REPUBLIC OF IRAN The development of traditional neighborly relations between Armenia and Iran is based on a number of shared realities: shared borders, historic and cultural ties, and mutual economic interests. Armenias main southern transit route passes through Iran as does Armenias strategic access to Asia and Middle East, a reality only exacerbated by the blockade of Armenia imposed by its two neighboring states. The two countries have significant interests in energy cooperation and are currently implementing several joint projects aimed at providing Armenia with important 197 alternative sources of energy. Armenia appreciates the balanced position which Iran, as a major actor both in the region and within the Islamic world, has adopted regarding the Nagorno Karabakh conflict. Armenia seeks to continue to develop its cooperation with Iran in the energy sector, and is pursuing policies designed to expand bilateral trade, establish new communications, and to effectively utilize the existing potential. Armenia also values Irans engagement in various processes in the South Caucasus region and regards it a factor contributing to maintaining balance and stability in the region. GEORGIA Armenia has traditionally enjoyed friendly relations with Georgia which have contributed to the maintenance of overall stability in the region. Georgia is an important regional partner for Armenia and is seen as a partner for Armenia, with the expansion of the existing high-level bilateral cooperation rooted in the long-term strategic interests of both countries. Armenia is mostly interested in the stable and secure development of Georgia and would welcome a lasting peaceful resolution of existing conflicts in Georgia. Such a resolution would allow Armenia to benefit from the vital transit links through Georgia and would promote the restoration of the TbilisiSukhumi railway, a consideration with particular significance for both Armenia and the region as a whole. The existence of a large, well-established Armenian community in Georgia brings added importance to relations between two countries. The two governments have engaged in fostering cooperation aimed at improving the social and economic situation of the Armenian population of Georgia, including the Armenian community of the southern Georgian region of Javakhk. THE REPUBLIC OF TURKEY There are no diplomatic relations between Armenia and Turkey. The establishment of normal diplomatic relations between Armenia and Turkey is hampered by preconditions set forth by the Turkish side. Armenia has long advocated the establishment of diplomatic relations without any precondition and will continue its efforts to surmount the obstacles and improve the 198 bilateral relations between Armenia and Turkey. Armenia aspires for the universal recognition and condemnation, including by Turkey, of the Armenian Genocide, and sees it both as a restoration of an historical justice and as a way to improve the overall situation in the region, while also preventing similar crimes in the future. The unnatural character of bilateral relations and the closed border by Turkey threaten the Armenian security and hamper its lasting development. The absence of normalized relations adversely affects the stability of the region as a whole and impedes the development of regional cooperation. The normalization of ArmenianTurkish relations would decrease the risk of new dividing lines emerging in the region and would help to create a more conducive environment for the final settlement of the Nagorno Karabakh conflict. Armenia closely follows Turkeys accession negotiations with the European Union and hopes that the process will avoid any application of double standards. Armenia stresses that the lifting of the Turkish blockade of Armenia, which has acquired special importance in view of Armenias inclusion in the European Neighborhood Policy (ENP), will be an important condition in the negotiations between Turkey and the EU. AZERBAIJANI REPUBLIC Diplomatic relations between Armenia and Azerbaijan have not been established due to the Nagorno Karabakh conflict. Azerbaijan has adopted a policy aimed at the exclusion of Armenia from all projects of regional cooperation. Azerbaijan continuously refuses to open its communication routes with Armenia and denies all Armenian and international initiatives to engage in bilateral cooperation in an attempt to exert pressure on Armenia regarding the Nagorno Karabakh conflict. Armenia believes that the bilateral and regional cooperation could build confidence and have a serious positive impact on the overall situation. Armenia will continue its confidence building efforts and to this end will encourage cooperation, contacts and visits on every level. 3. ARMENIA DIASPORA RELATIONS The wide range of issues comprising ArmeniaDiaspora relations presents a 199 significant component of the National Security Strategy of the Republic of Armenia. In sheer numbers, the Armenian Diaspora exceeds the overall population of Armenia; it is geographically diverse and stems largely from the exodus of Armenians to safety during the Genocide and related forced deportations. The Armenian Diaspora is well integrated within their host countries of residence and is active in many areas of political, economic and social affairs of those countries. The largest Diasporan communities are presently located in the Russian Federation, the United States, France, Iran, Georgia and in some Arab countries. Majority of the Diasporan Armenians are non-Armenian citizens. In order to consolidate relations with its Diaspora, the Republic of Armenia focuses its efforts on preventing the assimilation and loss of lingual and cultural identity among the Armenians living abroad. Additionally, Armenia embraces all systemic demonstrations of Diaspora involvement in the solution of vital problems facing Armenia and Nagorno Karabakh. The integration of the Armenian nation offers a serious degree of economic and cultural potential, especially as a means to promote trade, tourism, preservation, development and publicizing of the cultural heritage. The preservation and intensification of ties with the Diaspora also creates a unique bridge between Armenia and the international community, as Armenian community organizations worldwide support the development of bilateral ties with different countries, and foster Armenias global integration and consolidation of democracy. The Armenian Apostolic Church, through its capacity as the national church, also has an important mission in the integration of the Armenians and the development of the nation. CONCLUDING PROVISIONS The National Security Strategy of the Republic of Armenia serves as a guideline for the determination of the main directions, challenges and priorities of the countrys domestic and foreign policy. Further revisions of the National Security Strategy should address the changing nature of dynamic internal, regional and global developments, altered situation and political priorities. Any declarations made on behalf of the Republic of Armenia and by its state officials should preserve the wording, intent and the spirit of the National Security Strategy. 200 In order to ensure the overall consistency of the decisions adopted by the state and administrative authorities of the Republic of Armenia, such decisions should be in accordance with the provisions of the National Security Strategy. The provisions of the National Security Strategy are exercised on the basis of the development of guidelines and action plans in the areas of foreign policy, defense, economy, food security, energy, environment protection, the safety of communications and information, demography, science and education, and intellectual and cultural developments. These guidelines are elaborated by the Government of the Republic of Armenia in accordance with the provisions of Articles 85, 86, and 89 of the RA Constitution. CHIEF OF STAFF OF THE RA PRESIDENT A. GEVORKYAN EK – K TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE ERMENİSTAN CUMHURİYETİ 201 ARASINDA PARAFE EDİLEN PROTOKOL Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti, • Aynı gün imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti arasında tıklayın Diplomatik İlişkilerin Kurulması Protokolü rehberliğinde, • İkili ilişkilerini karşılıklı çıkarlara saygı ve güven temelinde geliştirme hedeflerini göz önünde bulundurarak, • İkili ilişkilerini iki ülkenin ortak çıkarları temelinde, siyasi, ekonomik, enerji, ulaştırma, bilimsel, teknik, kültürel ve diğer alanlarda geliştirmeye ve ilerletmeye kararlı olarak, • Uluslararası ve bölgesel örgütlerde işbirliğinin, iki ülke arasında özellikle BM, AGİT, Avrupa Konseyi, Avrupa-Atlantik İşbirliği Konseyi ve KEİ kapsamında geliştirilmesine destek vererek, • İki devletin, bölgede demokratik ve sürdürülebilir gelişmenin sağlanması, bölgesel istikrar ve güvenin arttırılması için işbirliği yapmak yönündeki ortak amaçlarını dikkate alarak, • Bölgesel ve uluslararası uyuşmazlık ve çatışmaların uluslararası hukuk ilkeleri ve normları temelinde barışçı şekilde çözümlenmesi hususundaki taahhütlerini tekrarlayarak, • Terörizm, sınır aşan örgütlü suçlar, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi bölgeye ve dünya güvenliği ve istikrarına yönelik ortak güvenlik tehditleri konusunda uluslararası toplumun eylemlerini güçlü şekilde desteklemeye hazır olduklarını yeniden vurgulayarak, 1. Bu Protokolün yürürlüğe girmesinden itibaren 2 ay içerisinde ortak sınırın açılması hususunda anlaşmışlardır, 2. Her iki ülkenin Dışişleri Bakanlıkları arasında düzenli siyasi istişare gerçekleştirilmesi, İki halk arasında karşılıklı güven tesis edilmesi amacıyla, mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelemesini de içerecek şekilde bir diyaloğun uygulamaya konulması, 3. İki ülke arasında mevcut ulaştırma, iletişim, enerji altyapısı ve şebekelerinden en iyi şekilde istifade edilmesi ve bu yönde tedbirler alınması, İki ülke arasında 202 işbirliğini güçlendirmek amacıyla ikili hukuki çerçevenin geliştirilmesi, İlgili kurumlar arasında ilişkilerin desteklenmesi ve uzman ve öğrenci değişimini teşvik etmek yoluyla bilim ve eğitim alanlarında işbirliği yapılması ve iki tarafa ait kültürel mirasın korunması ve ortak kültürel projelerin başlatılması amacıyla harekete geçilmesi, İki ülkenin vatandaşlarına gerekli yardımı ve korumayı sağlayabilmek için 1963 tarihli Konsolosluk İlişkilerine dair Viyana Sözleşmesi uyarınca konsolosluk alanında işbirliği tesis edilmesi, İki ülke arasında ticaret, turizm ve ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla somut tedbirler alınması, Çevre konularına ilişkin diyalog kurulması ve işbirliğinin güçlendirilmesi, hususlarında anlaşmışlardır. 4. Ayrıca, bu Protokol'ün 2. işlem paragrafında ifade edilen yükümlülüklerin hızlı bir şekilde uygulanmasını teminen, ayrı alt komisyonları da kapsayan Hükümetlerarası bir ikili komisyonun kurulması hususunda anlaşmışlardır. Hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarını hazırlamak üzere işbu protokolün yürürlüğe girmesini izleyen günden 2 ay sonra iki Dışişleri Bakanı başkanlığında bir çalışma grubu oluşturulacaktır. Bu çalışma kuralları, işbu protokolün yürürlüğe girmesini izleyen 3 ay içerisinde Bakanlar seviyesinde onaylanacaktır. Hükümetlerarası komisyon, anılan çalışma kurallarının kabul edilmesinin hemen ardından ilk toplantısını gerçekleştirecektir. Alt komisyonlar bu andan itibaren en geç 1 ay içerisinde çalışmalarına başlayacak ve görevlerini tamamlayana dek ara vermeden çalışacaklardır. Uygun olması halinde alt-komisyonlara uluslararası uzmanlar da katılacaktır. PROTOKOL BELGESİ Atılacak adımlar: 203 1. Ortak sınırın açılması: Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolünün yürürlüğe girmesinden sonra iki aylık bir süre içinde 2. İki Dışişleri Bakanının başkanlığında, hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarını hazırlamak üzere bir çalışma grubunun oluşturulması: Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolünün yürürlüğe girmesini izleyen günden 2 ay sonra 3. Hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarının Bakanlar düzeyinde onaylanması: Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolünün yürürlüğe girmesinden sonra 3 aylık bir süre içinde 4. Hükümetlerarası komisyonun ilk toplantısının düzenlenmesi: Hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarının Bakanlar düzeyinde onaylanmasından hemen sonra 5. Aşağıdaki alt komisyonların çalışmaya başlamaları: -siyasi istişare alt komisyonu; ulaştırma, iletişim ve enerji altyapı ve şebekeleri alt komisyonu; -hukuki konulara ilişkin alt komisyon; -bilim ve eğitim alt komisyonu; -ticaret, turizm ve ekonomik işbirliği alt komisyonu; -çevre sorunlarına ilişkin alt komisyon; ve -tarihsel boyuta ilişkin alt komisyon iki halk arasında karşılıklı güven tesis edilmesi amacıyla, mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelenmesini de içerecek şekilde bir diyaloğun uygulamaya konulması: (Bu diyalogda Türk, Ermeni ve İsviçre temsilcileri ile diğer uluslararası uzmanlar da yer alacaklardır.) Hükümetlararası komisyonun ilk toplantısından en geç bir ay sonra. 204