zerbayca zerbayca - Azerbaycan Kültür Derneği

advertisement
ZERBAYCA
A
N
TEMMUZ 2008 • YIL: 56 • SAYI: 374
Milli
Azerbaycan
Cumhuriyeti’nin
90. Yılı
ALTI AYDA BİR ÇIKAR • TEMMUZ 2008 • SAYI: 374 • YIL: 56
2
4
13
14
Yayın Türü
Süreli Yerel Yayın
AZERBAYCAN KÜLTÜR DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
19
21
22
27
M. E. RESULZADE Anıt Mezarı
42
51
Basım Tarihi
21. 07.2008
Grafik - Tasarım
Fatma Özdemir
Basım Yeri
Nergiz Matbaası
Ahmet Ercan
Yüzüncü Yıl Bulvarı Bosna İş Merkezi
No: 35/17-18 Ostim / ANKARA
Tel: 0.312 385 30 79 Faks : 0.312 385 82 18
e-mail:nergizmatbaasi@gmail.com
63
69
71
Türk Dünyasına Işık Tutan Bir Devlet Başkanının
“28 Mayıs Sokağı”ndaki Anıt Mezarı
Tuncer KIRHAN
Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin
90 Yıl Kutlamaları
TOBB-ETU ve Atılım Üniversitesi ile
KÖKSAV 28 Mayıs ve Resulzade'yi Andı
Tarihteki İlk Milli, Demokratik ve Çağdaş
Türk Cumhuriyeti
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti
Dr. Seriyye Tamer GENCELİYEVA
Azerbaycan'ın İstiklalinin 90. Yılında
Azerbaycan ve Mehmet Emin Resulzade
Prof. Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER
Azerbaycan Basınına Yansıyanlar
Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin
Kurucuları ve Varisleri
Prof. Dr. Nesip NESİPLİ
20. YY''da Azerbaycan'ın Toplumsal ve
Siyasal Fikir Tarihinde
Mehmet Emin Resulzade'nin Yeri
Prof.Dr. Cemil HESENLİ
28 Mayıs 1918 Olgusu Millileşme
Yolunda Azerbaycan'ın Varoluş Tapusudur
Selçuk ÖNAL
Azerbaycan'da Bağımsızlığın İlanı ve
Milli Demokratik Devletin
Kuruluş Sürecinde M. Emin Resulzade'nin Rolü
Doç. Dr. Nesiman YAGUPLU
İki ve Üçüncü Kuşak Resulzade'lerin Gözüyle
Mehmet Emin Resulzade
Doç. Dr. Reis Azeroğlu RESULZADE
M. Emin Resulzade'nin İran Türkleri İle
İlgili Hizmetleri
Prof. Dr. Cevat HEYET
Dernek Haberleri
Türk Dünyasına
Işık Tutan
Bir Devlet Başkanının
“28 Mayıs Sokağı”ndaki
Anıt Mezarı
Tuncer KIRHAN
AKD Genel Sekreteri
2
8 Mayıs 1918'de Türk dünyasında bir ilk
olarak Milli Azerbaycan Cumhuriyetini
kuran Mehmet Emin RESULZADE, 6 Mart
1955'te vefat ederek Cebeci Asri Mezarlıktaki
kabrinde ebediyete intikal etmişti. Onun mütevazı
kabri, kurduğu aydınlık cumhuriyetin 90. yılında,
Azerbaycan Kültür Derneği ve Türkiye Anıtlar
Derneği tarafından, bir anıt mezar olarak inşa
edilerek görkemli bir törenle açıldı.
“Cumhuriyetimiz;
Milli,demokratik devletçilik zemininde,
medeni ve kendi geleceğini tayinde
çağdaşlığı esas almıştır.
Bu nokta-i nazardan,
cumhuriyetimiz tarihteki
ilk Türk cumhuriyetidir."
Onun kurduğu cumhuriyet çağdaştı, demokrattı,
halkçıydı. Milli kültürün temeli olarak gördüğü
Türk dilini önemseyerek, ülkesindeki resmi dilin
Türkçe olduğunu ve
kurumlarda İstanbul
Türkçe'sinin yerleşmesini sağlamaya çalışmıştı.
Avrupa'da henüz görülmeyen kadın haklarıyla
ilgili bir reformu 1918 yılında hayata geçirerek,
yirmi yaşını dolduran tüm yurttaşlara cinsiyet ve
milliyet farkı gözetmeksizin seçme ve seçilme
hakkını tanımıştı.
Mehmet Emin RESULZADE, "insanlara hürriyet,
milletlere istiklal" diyerek yola çıktığında, bir
yanda; emperyalist Sovyet imparatorluğu, bir
yanda cephelerde yorgun düşerek parçalanmaya
giden Osmanlı imparatorluğu vardı.
Böyle bir ortam içinde, cumhuriyet kurma
düşüncesiyle hareket eden; Mehmet Emin
Resulzade, Ali Merdan Topçubaşı, Hüseyin
Alizade, Fethali Han Hoylu, Ahmet Ağaoğlu,Yusuf
Akçura ve Mirzabala Mehmetzadelerin "insanlara
hürriyet,milletlere istiklal" ilkesiyle başlattıkları
mücadele, sadece devlet olma değil, millileşme
fenomeniyle parlamentoya üç renkli bayrağı
asarken söyledikleri "bir kere yükselen bayrak, bir
daha inmez." ilkesiyle kendileri bayrak oluyordu.
Ne var ki; iki yıllık bir bağımsızlık coşkusu,
emperyalist güçlerin, Hazar bölgesindeki petrol
hesapları ve paylaşım hırsları yüzünden, 27 Nisan
1920 tarihinde işgale uğrar. Hükümet üyeleri
sürgün edilirken, Mehmet emin RESULZADE,
Litvanya üzerinden Almanya'ya geçerek uzun
yıllar orada kalır. 1947 de Ankara'ya dönerek fikri
çalışmalarını sürdüreceği bir ocak olan Azerbaycan Kültür Derneği'nde faaliyetlerini sürdürürken,
yorgundur, yetmiş yılını geride bırakmış bir devlet
adamı olarak mağrur ve buruktur.
Mehmet Emin Resulzade, hürriyet ve istiklalin,
Azerbaycan'da sonsuza kadar gideceği umudunu
sürdürürken, kurduğu cumhuriyeti şöyle tanımlıyordu.
2
TEMMUZ 2008
parçalı dört eşit sütundan oluşmaktadır. Sütunların
yüksekliği cumhuriyetin kurulduğu tarih olan,
yirmi sekiz rakamına ilave edilen beşinci ay sayısı
ile 285 santimetredir. Sütunlar üzerine işlenen Türk
kilim motifleri kenetlenmiş Kafkas halklarının
benzer kültürel değerlerle, halk kaynağından
yükselen hürriyet ve istiklal düşüncesi yansıtılmaya çalışılırken, sütunlar üzerindeki taç şapkada,
Milli Azerbaycan bayrağında yer alan sekiz köşeli
kabartma yıldız üzerindeki üç boyutlu bayrak
motifiyle hürriyet ve istiklalin sonsuza gidişini
anlatırken, bayrak motifi ve kişisel bilgiler lahit
üzerine bir iz düşüm halinde yansıtılmaya
çalışılmıştır.
71 yaşında vefat ettiğinde esaret altında bulunan
ülkesine bir gün vaat ettiği bağımsızlık bayrağını
taşıyacak öğrencileri tarafından toprağa verilir.
Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra, kutsal
bir emanet olarak saklanan üç renkli bayrak
Ankara'daki Büyükelçiliğinin açılışında devlet
başkanı Elçibey’e teslim edilir.
Yetmiş yıl sonra kazanılan hürriyetle, devlet
adamları, akademisyenler ve genç nesiller akın
akın onu ziyarete gelirler.
Mehmet Emin RESULZADE adı, Milli eğitim
Bakanlığı tarafından Çankaya'da bir Anadolu
Lisesi'nde, Bahçelievler'de bir meydanda
ölümsüzleştirilirken, anıt mezarın bulunduğu
sokağın adı Büyük Şehir Belediyesince"28 Mayıs
Sokağı" olarak değişirken onun kabri bir anıt
mezara dönüştürülür.
Lahitte kullanılan ölçülerin birinci kademesi,
Resulzade'nin cumhuriyeti kurduğu zaman ki yaşı
olan otuz dört rakamını, en yüksek noktası ise,
ebediyete intikal ettiği yetmiş bir rakamını
yansıtmıştır. Kullanılan malzeme, traverten taş ve
kırmızı granitten ibaret olup, dört kolonu üç
yandan bağlayan kayıtlar üzerinde Resulzade'nin
veciz söylemleri yer almaktadır.
Anıt Mezar Hakkında,
Anıtlar taş yapılar olup, tarih içindeki önemli
olayların ya da tarihi şahsiyetlerin gelecek
kuşaklara aktarılması ve anlatılması amacıyla
yapılan eserler olduğu bilinmektedir. Bu anlatım
ve aktarımlarda amaç; o tarihi olgunun ruhunu
yansıtmak ve tanımlamalar içinde boyutlandırma
yaparak eseri estetik yönden güçlü kılmaktır.
Tarihteki önemli sanatsal aktarımlardan; Mısır
Piramitleri ve Türk tarihindeki Orhun Anıtları'nın
tarihi gerçekleri günümüze taşınmasına baktığımızda; dünya ülkelerinde sayıları bilinmeyen
anıt ya da anıt mezar örnekler arasında en görkemli
olanlar Napolyon'un başarılarını yansıtan Paris'teki Zafer Anıtı, ABD'deki Hürriyet Anıtı,
Çanakkale Zafer Anıtı, Atatürk adına yapılan
Taksim Hürriyet Anıtı ve ünlü Anıtkabir en
bilinenlerdir.
Mehmet Emin Resulzade anıt mezarının tasarımını
yapma sorumluluğunu alırken, avantajlı tarafımız
onun siyasi kişiliğini, ilke ve ideallerini tanıyan ve
onun kurduğu bir okulun öğrencisi olmamdı.
Mevcut alan içinde bana esneklik veren çalışma
arkadaşlarımla mutlu sona gelmiştik.
Otuz metre kare merasim alanı ve dört buçuk
metre kare alan üzerindeki lahit ve kaideleren
oluşan anıt mezar, kırk çarpı kırk genişlikte tek
3
TEMMUZ 2008
Milli Azerbaycan
Cumhuriyeti’nin
90. yıl kutlamaları
Mehmet Emin Resulzade’nin
Anıt Mezar
açılışı ile başladı.
A
zerbaycan Kültür Derneği tarafından
düzenlenen; Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 90. yıl kutlamaları
ve Mehmet Emin RESULZADE'nin kabrinin bir
"ANIT MEZAR"a dönüşüm çalışmaları
tamamlanmış ve 28 Mayıs Hürriyet ve İstiklal
Bayramı etkinlikleri, BAK-TÜRK Federasyonu
tarafından düzenlenen "Tarihteki İlk Türk
Cumhuriyeti ve Türk Dünyasına Bakış" konulu
panel Dedeman Oteli salonlarında büyük katılımla
gerçekleşmiştir.
Açılış merasimine davetli olarak Azerbaycan'dan
katılan, Musavat Partisi Genel Başkanı İsa
GAMBER ve eşi Doç Dr. Aida GAMBER ve
Resulzade ailesini temsilen, Reis Azeroğlu
RESULZADE ve Gazeteci - Yazar Nesiman
YAGUPLU törene katılmadan önce Atatürk'ün
kabrini ziyaret ettiler. Daha sonra açılış merasimine gelerek Musavat Partisi adına Resulzade
anıt mezarına çelenk koyarak saygı duruşunda
bulundular.
Merasimlere Azerbaycan Cumhuriyeti adına
katılan Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Zakir
HAŞİMOV ve beraberinde, Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Siyasi İşler Yardımcısı Prof. Dr. Ali
HASANOV, Diyaspora Bakan Yardımcısı Veli
HACIYEV, Kültür Bakanı Ebulfez GARAYEV,
parlamento üyesi Prof. Dr. Yagup MAHMUDOV
her iki toplantıya katılmış ve anıt mezara kırmızı ve
beyaz güllerden oluşan çelenk koyarak saygı
duruşunda bulunmuşlardır.
Saat 11.00 de çok sayıda katılımcı ve davetlinin
huzuruyla başlayan Anıt Mezar'ın açılışı, Azerbaycan Kültür Derneği Genel Sekreteri Tuncer
KIRHAN'ın anıt mezarın örtüsünü indirecek
4
TEMMUZ 2008
kurdeleyi kesmek üzere davet ettiği konukların
tamamladığı seremoniden sonra, anıt hakkında
bilgiler sunmasıyla başladı. Anıt Mezarın
açılışında ilk konuşmayı yapmak üzere anıtın
yapılmasında maddi katkıları olan Türkiye Anıtlar
Derneği Genel Başkanı Dr. Celal AÇIKGÖZ söz
alarak şöyle dedi.
“Bütün ömrünü Türklük alemi ve Azerbaycan
davası için harcayan ve tarihte Çok Partili
Parlamenter sistemle kurulan ilk Türk Cumhuriyeti
olan Azerbaycan Devletinin Cumhurbaşkanı,
Mehmet Emin Resulzade 1955 yılında Türkiye'de
vefat etmişti. Merhumun yeniden tanzim edilen
anıt mezarının açılış merasimine hoş geldiniz.
Teşriflerinizden dolayı mütevazı bir Anıt Mezar
olan bu eseri yaptıran Türkiye Anıtlar Derneği
Yönetim Kurulu adına şükranlarımızı sunarım.
Eserin yapımında emeği geçen, Yürütme Kurulu
Üyelerimize huzurunuzda teşekkür ederken
teşriflerinizden dolayı hepinize saygılar sunarım."
Mehmet Emin RESULZADE’nin torunu
Doç. Dr. Reis Azeroğlu RESULZADE
siyasi kişiliği ve 28 Mayıs 1918 hareketi üzerine
konuşmalar yaptılar.
Tuncer KIRHAN, anıt mezarın sahibinin burada
olan herkes olduğunu, ancak gerçek varis olarak
merhum RESULZADE'nin torunu, Doç.Dr. Reis
Azeroğlu RESULZADE'yi davet etti. Azerbaycan
Cumhuriyeti adına Cumhurbaşkanlık Siyasi İşler
Yardımcısı Prof. Dr. Ali HASANOV, milletvekili
Prof. Dr.Yagup MAHMUTLU, RESULZADE'nin
Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil
ÜNAL ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve
Sivas Milletvekili Muhsin YAZICIOĞLU ve
Türkiye Anıtlar vakfı Başkanı Prof. Dr. Hasan
KÜÇÜK’te merasimde birer konuşma yaptılar.
5
TEMMUZ 2008
Mustafa Kemal ATATÜRK, Milli Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin kurucusu Mehmet Emin
RESULZADE, Azerbaycan'ın yetmiş yıllık Sovyet
esaretinden sonra elde ettiği bağımsızlığın lideri ve
eski Cumhurbaşkanı
Ebulfez ELÇİBEY ve
Azerbaycan'ın bir dünya devleti haline gelmesinde
büyük katkısı olan "bir millet, iki devlet" ifadesiyle
tanıtan eski Cumhurbaşkanı Haydar ALİYEV ve
şehitleri saygı ile andıklarını ifade edilirken Türk
ve Azerbaycan milli marşları birlikte okundu. Açış
konuşmasını yapmak üzere BAK-TÜRK Federasyonu Genel Başkanı Dr. Ahmet İhsan KIRIMLI şöyle hitap etti.
28 Mayıs Hürriyet ve İstiklal
Bayramı kutlamaları;
BAK-TÜRK federasyonu tarafından tertip edilen;
"Tarihteki İlk Türk Cumhuriyeti ve Türk Dünyasına Bakış"
konulu Panelde devam etti.
Panele yurtdışından katılan konukların yanı sıra
Türkiye'den eski ve yeni milletvekilleri, sivil
toplum kuruluşlarının genel başkanları ile
Ankara'daki üniversitelerde görev yapan çok
sayıda Azerbaycanlı öğretim üyesi, öğrenciler,
yurttaşlar, KAMU-SEN Genel Başkanı, Türkiye
Anıtlar Derneği Genel Merkezi ve İstanbul Şubesi
ve Vakıf yöneticileri ile basın temsilcileri katıldılar.
Aziz davetliler, Muhterem Misafirler,
Bugün Türk Dünyasının önemli günlerinden
birisidir. 28 Mayıs 1918 tarihi; Azerbaycan'ın
Hürriyet ve İstiklal günüdür.
Bu önemli günde, tüm Azerbaycanlı kardeşlerimin
bayramını yürekten kutluyorum. Bu anlamlı günde
Azerbaycan'dan gelen çok değerli dostlarımızda
buradadır. Federasyonumuz adına onlara hoş
geldiniz derken, hepinizi saygı ile selamlıyorum.
DEDEMAN otelde saat 13.00’te başlayan panel
başta; Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi
6
TEMMUZ 2008
problemlerin büyük kısmı bizim dışımızda
dışarıdaki bazı sözde dostlarımız tarafından
planlanarak önümüze koyulmaktadır, maalesef
içimizde de büyük destek bulmaktadır.
Bu sözde uygar olduklarını iddia eden batılı
dostlarımız, kendilerini ilgilendirmeyen meselelerin avukatlığını yapmayı, dostluğa yakışmayacak ölçülerde, Türkiye aleyhine faaliyet göstermeyi huy edinirken, insan hakları adına ülkemizin
iç işlerini karıştırmayı alışkanlık haline getirmişlerdir.
Bizler, her zaman olduğu gibi bugünde oynanan
oyunların farkındayız. Bizler için ülkemizin
birliği, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü her
şeyden önemlidir.
Birliğimizi, dirliğimizi muhafaza ettiğimiz müddetçe büyük Atatürk'ün dediği gibi Türkiye
Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.
Aziz misafirler,
Geçmişte en büyük sıkıntıyı, Rus hakimiyeti
altında yaşamaya mecbur olan, Türk ve Müslüman
halklar çekmiştir.
Aziz davetliler,
Türk dünyasının geniş bir kesimini kucaklayan,
sivil toplum kuruluşlarının üst kuruluşu olan BAK
-TÜRK Federasyonu olarak bu önemli gün
münasebetiyle Türkiye'mizin ve Türklük aleminin
içerisinde bulunduğu meselelere ışık tutmak için
bu toplantıyı düzenlemiş bulunmaktayız.
Tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti olarak şerefli bir
maziyi geride bırakan Azerbaycan'ın 28 Mayıs
1918'de istiklale kavuşmasının 90. yılını kutlarken,
devletin kurucusu büyük insan Mehmet Emin
RESULZADE' yi ve başında bulunduğu tarihi
Musavat Partisi'ni, Azerbaycan'ın bağımsızlığı için
mücadele edenleri; Ali merdan TOPÇUBAŞI'nı,
Fetali Han HOYLU'yu İsmail GASPIRALI'yı,
saygıyla, rahmetle ve şükranla anıyorum.
Burada merhum Gaspıralı ve Resulzade'nin
torunlarının olduğunu öğrendim. Çok mutlu
oldum. Tabi ben yaşlı bir insanım, evet geceleri
saymazsak kırk beş diyebilirsiniz.
Bugün, gerek ülkemizin gerekse Türk dünyasının
çözüm bekleyen pek çok meselesi vardır. Bu
7
TEMMUZ 2008
O dönemlerde, özellikle Kafkasya'da ve Orta
Asya'daki Türk halklarında Milli ve siyasi
hareketleri başlatanlar onlar olmuştur.
1870 li yıllarda, Kırım'da ve Azerbaycan'da o
günkü zor şartlar da, Türkçe neşredilen Tercüman
ve Ekinci Gazeteleri Türklük şuurunu, Türk dili
fikrini, milli istiklal inancını müdafaa eden önemli
unsurlar olmuştur.
Türk dünyasını büyük düşünce adamı İsmailbey
GASPIRALI'nın "Dilde, fikirde, işte birlik"
şeklinde ifade ettiği esaslar bugünde Türk
dünyasının aydınlatacak olan ve asla vazgeçilemeyecek şiar olarak önem taşımaktadır.
Aziz davetliler,
Bugün bizler için, Azerbaycan Türkleri için kutsal
bir gündür. 28 Mayıs 1918'de Kafkasya'da Üç
renkli bayrak altında ilk Türk Cumhuriyeti
Azerbaycan'ın İstiklalini dünyaya ilan ettiği bir
gündür.
Elbette ki; 28 Mayıs 1918'de kazanılan istiklalin
gurur kaynağı Musavat Partisi ve onun ölümsüz
lideri Mehmet Emin RESULZADE'dir. Şöyle bir
düşünürsek; 20. yüzyılın başlarında İslam
ülkelerinin tümü Sultanlar, Şahlar veya Emirler
tarafından yönetilirken, “insanlara hürriyet,
demokrasi ve
milletlere istiklal” diyerek
cumhuriyet fikrini ortaya atarak millet olma
bilincini işleyen ve uygulamaya alan düşünce ve
siyasetin büyük adamları; Mehmet Emin
RESULZADE ve İsmail bey GASPIRALI'yı bir
daha rahmet ve şükranla anıyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı
Cemil ÜNAL
yılında demokrasiyi benimsemiş, toplum refahını
sağlamış,modern ordusu, çalışkan halkıyla bir
dünya devleti olduğunu, özellikle asrın mukavelesi
olarak sayılan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla
kazanılan itibarın mimarı eski Cumhurbaşkanı
merhum Haydar ALİYEV'in yaratıcı katkılarından
söz ettiler. Konukların konuşmalarından sonra,
kürsüye gelen, Azerbaycan Kültür Derneği Genel
Başkanı Cemil ÜNAL, konukları ve katılımcıları
selamladıktan sonra yaptığı konuşmada şöyle dedi:
Aziz misafirler,
Saygı değer davetliler.
Bu gün tarihi bir günün 90. yıldönümünü
kutlamak, bu milli günü yaratanları saygı ve
rahmetle anmak için bu toplantıyı düzenlemiş
bulunuyoruz. Burada Azerbaycan'ın iktidar ve
muhalefet kanadından çok değerli konuklarımız
oturmaktadır. Onları bu milli günde burada görmek
bizleri mutlu kılmıştır.
1993 yılından beri Azerbaycan'da iktidar ve
muhalefet bir araya gelememektedirler.Ne var
ki;yine Mehmet Emin RESULZADE bu değerli
konukları birlikte kılan faktör olmuştur.Bir kere
daha kendilerine hoş geldiniz diyoruz.
P
aneli yöneten Azerbaycan Kültür Derneği
Genel Başkanı Cemil ÜNAL, protokol
konuşmaları sırasında ilk konuşmayı,
Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Siyasi İşler
Danışmanı Prof.Dr. Ali HASANOV ve milletvekili Prof. Dr. Yagup MAHMUDOV’a verdi.
Her iki konuşmacıda 28 Mayıs ve Milli
Demokratik Cumhuriyetin sağladığı yararlar
üzerinde durduktan sonra, eğer bizim bu gün milli
bayrağımız varsa, milli marşımız varsa, milli
dilimiz varsa hepsini o güne ve onu yaratanlara
borçlu olduklarının altını çizerken, bu gün
Azerbaycan artık bağımsızlığının on sekizinci
8
TEMMUZ 2008
Değerli misafirler,
Bilindiği gibi 28 Mayıs 1918 tarihi Türk ve İslam
toplulukları içerisinde milli iradeye dayalı ilk
Türk devleti olan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'ne kavuşmuşlardı. Başka bir milletin hakimiyeti
altında veya terkibinde yaşamaya mecbur edilen
Azerbaycan halkı, bu tarihte büyük devlet adamı
Mehmet Emin RESULZADE ve dava arkadaşlarının inançlı mücadeleleri sonunda millet olabilmenin şuuru içinde bağımsız bir devlet olmanın
gururunu yaşamışlardır.
90 yıllık geçmişin her safhasında, bu gün dahi,
Mehmet Emin RESULZADE'nin ve istiklal
mücadelesinin en önemli organı olan Musavat
partisinin izleri vardır. Zaman zaman Mehmet
Emin RESULZADE'yi inkar edenler, küçümseyenler devlet adamı mertebesine çıkardıkları
kişilerle mukayese etmektedirler. Bazılarına cevap
vermek adına bir hakkın teslimi için düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak isteriz.
Azerbaycan Kültür Derneği yıllar içinde kazanmış
olduğu disiplin ve terbiye ile geçirdiği 60 yıla
yakın birikimle daima milli davaların yanında
olmuş, milli meseleleri şahsi menfaatlerine alet
etmek isteyenlerinde karşısında olmuştur.
28 Mayıs 1918 tarihi, Azerbaycan için değil inkar
edilmek, gurur duyulması gereken şerefli bir
gündür.
Mehmet Emin RESULZADE hayatı boyunca
hiçbir zaman, halkı aleyhine olacak yabancı bir
ideolojinin esiri olmamıştır. Bolşevikliğin emrinde
olanlarla, milli hükümetin yıkılması için Lenin'in
talimatıyla Kızılordu'nun önünde Azerbaycan'ın
işgalini gerçekleştirenlerin Moskova'da kendi
hükümetinin yıkılmasını seyrederek, üç renkli
bayrağın ayaklar altına alınmasını alkışlayanların
Resulzade ile mukayese edilmesi tarihi değerleri
inkar olur.
Mehmet Emin RESULZADE, Azerbaycan'ın
bağımsızlığı için en mukaddes varlığı; ailesini,
hatta hayatını feda etmiş bir milli kahramandır.
Onun en büyük serveti, 27 Nisan 1920 de vatanı
işgal edenlerin ve yardımcılarının kirli ellerinden
sakınarak yurt dışına çıkardığı üç renkli bayrak
olmuştur. Mehmet Emin RESULZADE’yi 28
Mayıs 1918 tarihinde Milli Şura başkanlığına
seçenler, Azerbaycan'ın
gerçek temsilcileri
olmuştur. Onlar devlet kademelerinde hiçbir
makamın talepçisi olmadan o şerefli görevi
Mehmet Emin RESULZADE'ye tevdi etmişlerdir.
Aziz davetliler,
Biz demek istiyoruz ki; muhalefeti olmayan bir
iktidar halkın iktidarı olmaz. Özellikle Azerbaycan'ın Milli meselelerinde iktidarın, muhalefete
kucak açması, hem davaya hemde iktidara güç
kazandırır inancındayız. Karabağ meselesi, eğer
20 yıla rağmen ortada kalmışsa bize göre birlik
olamamanın bir göstergesi olarak ortada olup, her
geçen gün işgalcilerin lehine
gelişmektedir.
Bilindiği gibi; toprak
bir milletin namusu,
şerefidir. İcap ederse Azerbaycan'da Karabağ
meselesini halletmek için milli bir hükümet, milli
bir meclis oluşturulmalıdır. İktidarı, muhalefeti,
ordusu ve halkı dünyanın gözü önünde Karabağ'ı
işgalden kurtaracaklarına yönelik bir konsensüs
üzerine and içmelidiler.
Ayrıca Azerbaycan
idaresine düşen başka bir görev; Karabağ'a çözüm
yerine çözümsüzlük getiren AGİT'in, MİNSK
grubu üyelerinin değiştirilmesidir. Bu eş başkanlar
malum olduğu üzere, ABD , Fransa ve Rusya'dandır. Ermenilerin en güçlü oldukları ve
destek aldıkları topluluklarda bu devletlerde
yaşayan soydaşlarıdır.
Hatta şunuda söylemek sanırız yanlış olmayacaktır; Karabağ bugün Rusya’nın işgali altında
olup geçici olarak Ermenilere teslim edilmiştir.
Sizlerin huzurunda bu konuyu getirirken, tarihini,
milli değerlerini günün şartlarına uymak için inkar
etmek milletlere yakışmaz. En kötü olay, hukuku
ve tarihi siyasallaştırarak alet etmek, bu değerleri
ideolojiye kurban etmektir. Hepinizi saygı ile
selamlıyorum.
Cemil Ünal konuşmasını tamamladıktan sonra,
Musavat Partisi Genel Başkanı İsa Gamber’i
kürsüye davet etti.
İsa GAMBER şöyle konuştu:
Bu gün burada önemli bir tarihi kaydediyoruz.
Azerbaycan Kültür Derneği tarafından büyük bir
organizasyonla tertip edilen Milli Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 90. yıl dönümü bayramında bulunmaktan büyük mutluluk duymaktayım. Burada Azerbaycan Devletini temsil eden
değerli konuklar, iktidarıyla muhalefetiyle yan
yana oturmaktadır. Mehmet Emin Resulzade'nin
kurduğu bir ocağın çatısı altında bir bayram havası
ile birlikte olduğumuzdan dolayı memnuniyetimi
ifade ederken, ikinci vatanımız olarak bildiğimiz
Türkiye'de olmaktan ayrı bir mutluluk duymaktayım.
9
TEMMUZ 2008
taşınırken gelişen siyasal olaylar hepimizin önünde
cereyan etmiştir. Kabul etmemiz gerekir ki; Azerbaycan'da demokrasi ve bağımsızlık mücadelesinin temeli bundan 90 yıl önce başlamıştır.
Burada konuşma yapan değerli siyaset adamları da
Azerbaycan Kültür Derneği'nin değerli başkanı
hocamız Cemil Ünal beyde bunu en iyi şekilde
kaydettiler. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Azerbaycan Kültür Derneği tarafından
cumhuriyetin 90. yıl anısına düzenlenen ve
üzerinde Mehmet Emin RESULZADE'ye ait
bir vecizi ile Azerbaycan bayrağı bulunan
plaketler konukların huzurunda Başkan Genel
Cemil ÜNAL tarafından Musavat Partisi
Başkanı İsa GAMBER, Doç Dr. Reis Azeroğlu
RESULZADE, Doç Dr. Nesiman YAGUPLU,
BAK-TÜRK Federasyonu Genel Başkanı Dr.
Ahmet İhsan KIRIMLI, Türkiye Anıtlar
Derneği Genel Başkanı Dr. Celal AÇIKGÖZ,
Türkiye Anıtlar Derneği İstanbul Şube Başkanı
Av. İbrahim EYÜPOĞLU, Türkiye Anıtlar
Vakfı Başkanı Prof. Dr. Hasan KÜÇÜK,
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği Başkanı Av. İbrahim EFENDİOĞLU,
Batı Trakya Türk Birliği Derneği Başkanı Varol
HALİLOĞLU' na takdim edildi.
Toplantıya katılan ve Milli Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 90. yılı anısına
Keçiören Belediyesi tarafından tertip edilen
istiklal şenliğine katılmak üzere erken ayrılan
Büyükelçi Zakir HAŞİMOV, Prof. Dr. Ali
HASANOV ve Prof. Dr. Yagup MAHMUDOV
için hazırlanan plaket kendilerine ulaştırılmak
üzere büyükelçiliğe verildi.
Musavat Partisi Genel Başkanı
İsa GAMBER
Azerbaycan yirmi yıla yaklaşan bağımsızlığıyla
kazanmış olduğu demokrasi anlayışını ve
RESULZADE’nin 90 yıl önce başlattığı ilke ve
idealleri benimsemek ve yaşatmakla çağdaş
ülkeler seviyesine çıkarma yolunda mesafe
kazanıldığı anlamı çıkacaktır.
Ancak şunu bir kere daha kaydetmek gerekir ki 28
Mayıs hareketiyle bir dünya devleti olmuştur.
Burada ayrıca memnuniyetle gözlediğim şekliyle
Azerbaycan devlet adamlarının Demokratik Cumhuriyetin yarattığı değerlerin önemle altını çizmeleri oldu. Şurasını da önemle belirtmek isterim
ki Azerbaycan'da bağımsızlığın korunmasında ve
ilerlemesinde 1920 statüsü ile 1990 'cı yıllardaki
statüyü iyi değerlendirmek gerekir.
Bilindiği gibi bağımsızlığın kazanılmasında sonra
demokratik seçimle iktidara gelen Merhum
Elçibey döneminde Rus askerinin ülkeden çıkarılmasının Rus baskıcı yönetimine rağmen demokrasi
ve tam bağımsızlıktan ödün verilmemesi anlamı
10
TEMMUZ 2008
Açılış Merasimini Onurlandırmak Üzere
Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Sayın İlham ALİYEV’e Yazılan Davet Mektubu
Sayın İlham ALİYEV
Azerbaycan Devlet Başkanı,
Tarihi olayları yaratan ve halkına önder olan devlet adamları halk kaynağından çıkarak, tarihe mal
olduğu malumlarıdır.
Azerbaycan tarihinde unutulmayacak bir yeri olan, 28 Mayıs 1918 ve onu yaratanlar, Türk Dünyasında
onurlu geçmişi ve tarihi misyonuyla yaşaya gelmiştir.
Bu tarihi olguyu yaratanlar halka hürriyet ve istiklal anlayışı vaadiyle aydınlığa çıkarken, Türk ve
Müslüman dünyasında bir ilki başararak; bağımsız, demokratik, milli bir devlet yapısını inşa etmişlerdi.
Bu şanlı yükselişin kahramanlarını rahmet ve minnetle yad etmek tüm Azerbaycanlıların borcu olduğu
inancındayız.
Sayın Devlet Başkanı,
Malum olduğu üzere;Demokratik Cumhuriyetin kurucusu Mehmet Emin RESULZADE 1955 yılında
ebediyete yolculuğunu Cebeci Asri Mezarlıkta tamamlamıştı. O'nun mütevazı kabri muhacerette
kurduğu bir ocak olan Azerbaycan Kültür Derneği tarafından korunup saklanmıştır.
Geçmişe ve tarihi değerlere sahip olma geleneğimizle, onun tarihi kişiliğine bir şükran ifadesi olarak
inşa ettiğimiz;"Anıt Mezar"'ın Demokratik Cumhuriyetin kuruluşunun 90. yıl dönümü olan 28 Mayıs
2008 tarihinde açmayı planlamış bulunmaktayız.
Bu tarihi ve onurlu merasimin, zat-ı alileri ve hanımefendilerinin huzurlarıyla açılması dileğimizle sizi
Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'da ağırlamaktan duyacağımız onurun kabulünü arz ederiz.
Azerbaycan Kültür Derneği
Merkez Yönetim Kurulu
Tuncer KIRHAN
Cemil ÜNAL
Genel Sekreter
Genel Başkan
11
TEMMUZ 2008
Musavat Partisi Genel Başkanı
İsa GAMBER Ankara’daki Ziyaretlerine
Anıt Kabir’le başladı.
Azerbaycan Milli Meclis eski başkanı ve Musavat Partisi Başkanı Sayın İsa GAMBER ve eşi Doç Dr. Aida
GAMBER'in yanı sıra Mehmet Emin RESULZADE'nin torunu Azerbaycan Üniversitesi Pedegoji Fakültesi
öğretim üyesi Doç. Dr. ReisAzeroğlu RESULZADE ile, Gazeteci yazar Doç. Dr. Nesiman YAGUPLU 28 Mayıs
2008 tarihinde ilk ziyareti Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün kabrini ziyaretle
başlattılar. Bu ziyarette heyete eşlik eden Azerbaycan Kültür Derneği yöneticileri ile birlikte anıta çelenk koyan
İsa GAMBERAnıt kabir özel defterine aşağıdaki metni yazdı.
”Aziz Atatürk,
Büyük devlet adamı Mehmet Emin RESULZADE'nin
1918 yılında kurduğu Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin
90. yıldönümünü kutlama için huzurundayız.
Musavat partisi yöneticileri olarak büyük idealimiz;
işgal altında bulunan topraklarımızın azad olması ,
insan haklarına saygılı, milli iradeye dayalı
demokratik sistemi yerleştirmektir.
Azerbaycan çağdaş azad dünyada layık olduğu yeri
tutmasını saklamak ve
Azerbaycan 'ımız ile Türkiye'miz arasında
stratejik müttefikliği geliştirmektir.”
12
TEMMUZ 2008
TOBB-ETU ve
ATILIM ÜNİVERSİTESİ İLE
KÖKSAV
28 MAYIS VE RESULZADE’Yİ ANDI.
Azerbaycan Kültür Derneği tarafından yürütülen etkinliklerin yanı sıra Ankara'daki
üniversite ve sivil toplum kuruluşları Mehmet Emin RESULZADE'nin siyasi kişiliği ve
kurduğu demokratik cumhuriyet üzerine hazırladıkları konferans ve panellerde
Resulzade'nin siyasi başarısını ve vizyonunu değerlendirdiler.
B
üyük katılımlarla gerçekleşen toplantıların ilki 21 Mayıs 2008 tarihinde
TOBB-ETU Üniversitesinde yapıldı.
TOBB- ETU öğretim üyesi Dr. Seriyye
Genceliyeva TAMER bu sunumunu 26 Mayıs 2008
tarihinde de,Atılım Üniversitesinde yineledi.
Öğretim Üyesi Azerbaycanlı akademisyen Dr.
Seriye Genceliyeva TAMER'in kapsamlı sunumu
ilgi ile karşılandı.
Mehmet Emin RESULZADE ve 28 Mayıs 1918
Tarihli Milli Demokratik Cumhuriyetin iki yıllık
projeksiyonunu içeren bu konferansın kısaltılmış
şeklini dergimiz aracılığıyla okuyucularımızla
paylaşmak istedik.
Konferansa konuşmacı olarak katılan Azerbaycan
Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL'da
Azerbaycan'ın kaderini çizen ve bugün Karabağ
diye bilinen bölgedeki çatışmaların başlangıç olan
1828 tarihli Türkmençay anlaşmasının getirdiği
ağır şartlara değinirken, konuşmasında Rus
hakimiyeti altında kurulan Ermeni devletinin fırsat
buldukça bir dizi katliama giriştiğini ve tarihi
süreçte 30 Mart vakası diye bilinen Gence katliamı
ve sonrasını kronolojik bir akış içinde devam
ettiğini, Mehmet Emin RESULZADE'nin
Kafkasya coğrafyasında demokratik, milli ve
İslami değerler üzerine inşa ettiği ve tarihteki ilk
Türk Cumhuriyetinin kuruluş felsefesini anlattı.
Mehmet Emin RESULZADE ve Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin 90. yıl etkinliklerine,
KÖKSAV'ın “Türk Dünyasının Fikir Mimarları” adı altında düzenlediği konferans 31
Mayıs 2008 tarihinde Diyanet Vakfı Konferans
Salonunda yapıldı.
Konferansa Azerbaycan'dan Prof. Dr. Nesib
NESİBLİ, Gazeteci yazar Mais ALİZADE, Ege
Üniversitesi'nden Prof. Dr. Yavuz AKPINAR,
Prof. Dr Mustafa KAFALI, Prof. DR. F. Sema
Barutçu ÖZÖNDER, Celal Bayar Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Celal METİN, Köksav
Kırım Kafkasya Araştırmaları Müdürü Muzaffer
AKÇORA'nın konuşmacı olarak katıldığı
toplantıyı Azerbaycan Kültür Derneği Genel
Başkanı Cemil ÜNAL yönetti.
Toplantının değerlendirmesini yapan TOBB- ETU
Rektörü Pof. Dr. Tahsin KESİCİ'de 20. yüzyılın
başlarında Azerbaycan'da demokratik bir
yapılanmanın mimarı olan Mehmet Emin
RESULZADE' yi genç nesillerin tanımaları ve o
dönemin siyasi konjonktürünü çok iyi tahlil
etmeleri gerektiğini ifade etti.
(Bu toplantının açlış konuşmasını yapan Prof.
DR.F.Sema Barutçu ÖZÖNDER ve Prof. Dr. Nesib
NESİBLİ’nin konuşmaları dergimizde yer
almıştır.)
13
TEMMUZ 2008
Tarihteki İlk Milli, Demokratik ve Çağdaş
Türk Cumhuriyeti
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti
(28 Mayıs 1918)
Dr. Seriyye Tamer GENCELİYEVA
B
irinci ve ikinci Rus-İran Savaşları sonucu
(1804-1813 ve 1826-1828) Azerbaycan,
İran ve Rusya arasında Güney Azerbaycan
ve Kuzey Azerbaycan olarak ikiye bölünmüştür.
Bugün de emperyalizmin “böl ve yönet” ana
düsturunun kurbanı olan Azerbaycan için,
bölünme yıllarından beri ilk olumlu gelişme,
Çarlık Rusya'sında 1905-1907 yılları arasında
yaşanılan toplumsal değişimler oldu. LENİN'in
“halklar hapishanesi” olarak tanımladığı Çarlık
Rusya'sında gelişen olaylar sonucunda Çarlık
rejiminin yıkılması, Rusya Halkları için kendi
geleceklerini belirleme gibi birtakım hakları da
sağlamıştı.
Dönemin Azerbaycan aydınları ülkenin geleceğini,
bağımsız, demokratik ve dolayısıyla dünya
milletleri arasında saygın bir yer edinebilecek bir
devlet kurulmasında görmüşlerdi. Mehmet Emin
RESULZADE'nin kurduğu Musavat Partisi, bu
düşüncenin öncüsü olmuştur.
1917 Ekim Devrimi sonucu parçalanan Çarlık
Rusya topraklarında Nisan 1918 de Azerbaycan,
Ermenistan ve Gürcistan'ı kapsayan Transkafkas
(Mavera-i Kafkas, Kafkas ötesi) Hükümeti
kuruldu. Transkafkas Hükümeti zamanında
Azerbaycan'da durum öylesine karışık bir hal
almıştı ki, Azerbaycan'ın bir Türk yurdu olarak
kalıp kalmaması tartışılır hale gelmişti.
Bolşeviklerin yardımıyla, Stephan ŞAUMYAN
başkanlığında sayıları 170 000 kişiyi bulan Ermeni
çeteleri, Mart 1918 de Erivan, Gence, Karabağ,
Bakü, Şirvan ve Zengezur bölgelerinde soykırım
yaparak krizi tırmandırmışlardı. Milli varlığın
tehlikeye girdiği ve milli güçlerin arayış içinde
olduğu bu süreçte Türkiye'ye kurtarıcı gözüyle
bakılmaktaydı. Hatta, halk arasında Türkiye ile
birleşme düşüncesi çok sayıda yandaş
bulmaktaydı. Transkafkas Hükümeti içerisinde
bulunan Azerbaycan, Nisan 1918 de Enver Paşa ile
görüşerek Türkiye'den yardım istemişti.(1)
1918 yılı Mart ayında 3 gün içerisinde Bolşeviklerin maşası Bakü Halk Komiserleri Sovyeti'nin
başkanı Şaumyan'ın başkanlığında yalnızca
Bakü'de 10 000 olmak üzere Azerbaycan'da 30 000
Azerbaycan Türkü'nün katledilmesi arşiv
belgelerine dayanarak kanıtlanmıştır. Çok acı bir
gerçektir ki, 1991 yılına kadar katil ŞAUMYAN'ın
adı Bakü'nün birçok sokağına verilmiş hatta
heykeli bile ŞAUMYAN'ın adını taşıyan
hastanenin önünde, halkın ulusal gururunu alçaltan
anlamıyla ayakta durmaktaydı.
Başta yukarıda değindiğimiz neden olmak üzere
birçok nedenden ötürü Transkafkas Hükümeti
uzun ömürlü olmadı ve 26 Mayıs 1918 de
Gürcistan'ın ayrılması sonucunda dağıldı. 28
Mayıs 1918 de “İstiklal Beyannamesi” yayınlanarak Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin
kurulması, Azerbaycan Ulusu'nun şerefini
koruyarak O'nu büyük bir tehlikeden kurtardı. Aksi
takdirde, Azerbaycan toprakları, Ermenistan ve
Gürcistan arasında paylaşılacaktı.
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ni tanıyan
ilk ülke Osmanlı İmparatorluğu oldu. 4 Haziran
1918 de Osmanlı İmparatorluğu ile Azerbaycan
Demokratik Cumhuriyeti arasında dostluk
antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla, iki ülke
arasında sürekli barış, güçlü dostluk ilişkileri
kuruluyordu. Ve daha da önemlisi, Osmanlı
Hükümeti, varolan düzeni korumak ve ülkenin
esenliğini sağlamak için, gerek duyulduğu
takdirde, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ne
silahlı kuvvetlerle yardım etmeyi üzerine aldı.
Öte yandan, Enver Paşa ile Mehmet Emin
RESULZADE'nin görüşmelerinden de anlaşıldığı
gibi, Osmanlı'nın yardımının uygun bulunmasının
yanı sıra, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin kendi ordusunu kurmasının gerekliliği
yadsınamaz bir gerçekti.(2)
Yeni kurulmuş Azerbaycan Demokratik
Cumhuriyeti, Bakü Halk Komiserleri Sovyeti
14
TEMMUZ 2008
Başkanı Ermeni ŞAUMYAN'ın çetelerinin işgali
altında olduğu için, Azerbaycan Milli Hükümeti
geçici olarak Gence Şehri'ni geçici olarak başkent
olarak seçti. Bu evrede, yeni kurulmuş
cumhuriyette henüz düzen tam anlamıyla
kurulmuş değildir. Azerbaycan Milli Şurası dışında
kalan bazı güç odakları Kafkas İslam Ordusu
Komutanı Nuri Paşa'ya başvurarak bu hükümetin
sonlandırılmasını istemişlerdir. Nuri Paşa,
söylenenlerin aksine, son derece doğru bir
yaklaşımla, yalnızca bir asker olduğunu ve
Azerbaycan'ın içişlerine karışmasının kesinlikle
söz konusu olamayacağını belirtmiştir.(3) Nuri
Paşa'nın siyasi danışmanı Azerbaycan Demokratik
Cumhuriyeti'nin önemli kişiliklerinden Ahmet Bey
AĞAOĞLU'nun önayak olmasıyla bir uzlaşma
zemini sağlandı ve Milli Şura sona erdirilerek,
Feteli Han HOYLU başkanlığında kurulan
hükümet işbaşına geçti. Azerbaycan Hükümeti,
Kaskas İslam Ordusu'nun yardımlarıyla kendi
egemenliğini kısa bir sürede yayabilmiş ve düzeni
kurabilmiştir. Azerbaycan hükümeti Bakü
yönünde başarıyla ilerleyerek, ŞAUMYAN
başkanlığındaki Bakü Sovyeti'nin etkinliğini
kaybetmesine ve giderek, Temmuz ayı sonunda
kendisini feshetmesini sağladı. Fakat yine de
Bakü'de Sosyal Demokrat, Menşevik ve Taşnak
Partileri'nden oluşan Sentrokaspi Hükümeti
yönetiminde gerici bir diktatorya tesis edildi.
27 Ağustos 1918 de, Almanya ve Rusya arasındaki
Brest-Litovsk Barış Antlaşması'na ek bir belge
imzalandı. Bu belgenin 14. maddesine göre Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin Bakü, Şamahı ve Guba
bölgelerini geçmemesi Almanya tarafından garanti
edilecek, karşılığında, Rusya Bakü ve çevresinde
petrol çıkartılmasına uygun koşullar sağlayacak ve
çıkarılan petrolün dörtte biri Almanya'ya
verilecekti. Azerbaycan Hükümeti, kendisinden
habersiz imzalanan bu antlaşmayı kabullenmeyip,
Almanya ve Rusya'ya birer nota vererek, Bakü'süz
Azerbaycan'ın başsız bedenden farkı olmayacağını
dile getirmiştir. Bu konuda Ahmet Bey Ağaoğlu'nun şu sözleri kayda değerdir: Almanya bizi
bir bidon gazyağına sattı.
Bu cümlenin özü olarak, bundan sonra “bir bidon
gazyağına” ya da “birkaç kilo altına” satılmamak
için, ulusça her alanda güçlü olmak üzere, aklımızı
duygularımız ve hırslarımızdan önde tutmak ve
bunu sağlamak için de tarih bilincimizi ve
bilgimizi pekiştirmemiz gerektiği düşüncesindeyim.
Bakü'ye doğru ilerleyen Azerbaycan Milli Hükümeti askeri güçleri, Sentrokaspi Hükümeti'nin
İngilizler'i yardıma çağırmasına karşın 15 Eylül'de
Bakü'ye girdi. Azerbaycan Milli Hükümeti,
Bakü'yü başkent olarak ilan ederek, egemenliğini
bütün Azerbaycan'da kabul ettirdi. Azerbaycan'da
bunlar yaşanırken, Osmanlı Hükümeti Başbakanı
aracılığıyla müttefiki olan Almanya'ya yukarıda
adı geçen ek antlaşmaya karşı kesin itirazını
bildirdi.
Osmanlı hükümeti ile Almanya arasında 23
Eylül'de imzalanan gizli bir protokola göre ise,
Osmanlı Hükümeti, silahlı kuvvetlerini Azerbaycan'dan çıkartmayı vadetti. Buna karşılık olarak
Almanya, Azerbaycan'ın bağımsızlığının Sovyet
Rusya tarafından tanınmasını temin edeceğine söz
verdi. Neyazık ki, Almanya ve Osmanlı Devleti
savaşta yenik düştükleri için İtilaf Devletleri'nin
isteğiyle Osmanlı Devleti askeri güçlerini
Transkafkasya'dan çekmek zorunda kaldı.
Sovyet resmi tarihinde “Türk işgali”, “Azerbaycan'ın, Türkiye'nin sömürgesi haline getirildiği
devir” olarak adlandırılan bir tarihi dönem son
bulmuş oldu. Gerçekte yaşanan ise, Türkiye'nin,
kendine kardeş ülke kabul ettiği Azerbaycan'a
yardım ederek; Taşnak Şaumyan'ın, Sovyet Rusya
güçlerinin yardımıyla soykırım yaparak Bakü'yü
Azerbaycan'dan ayırıp uluslararası bir başkent
yapma çabalarının boşa çıkartılmasıydı. Bu
dönemde Azerbaycan Hükümeti'nin belki de
bağımsızlık yolunda attığı en büyük adım, kendi
başkentine sahip çıkıp, egemenliğini bütün
Azerbaycan'a yaymasıydı. Bu yolda, kardeş Türk
halkının binden fazla askeri ve otuz subayı canını
feda etmiştir. Diğer taraftan, Çanakkale Savaşı
çarpışmalarında şehit düşen çok sayıda
Azerbaycan Türkü'nü de düşündüğümüzde; iki
ülkenin kardeşliğinin, birbirlerinin bağımsızlığı
için, bu geniş coğrafyada omuz omuza can vermiş
olmalarıyla tarih önünde kanıtlandığını söylemek
zor olmasa gerek. Azerbaycan'da çeşitli yerlerde
bulunan Türk Şehitleri için yapılan anıtlar,
Azerbaycan Ulusu için, saygı ile ziyaret edilen
adeta kutsal yerlerdir.
17 Kasım 1918'de İngiliz askeri birlikleri Bakü'ye
girdi. Rus ve Ermeni kesim İngiliz askerlerini
coşkuyla karşıladı. Azerbaycan Milli Şurası, devlet
15
TEMMUZ 2008
tır. Rus tarihi dersleri yerine Türk tarihi dersleri
konulmuş, öğrenim dilinin Azerbaycan Türkçe'si
olması sağlanmıştır.
21 Temmuz 1919'da kabul edilen seçim yasası,
birçok Avrupa ülkesinde olanlardan daha
demokratik ve çağdaştı. Bu yasa ile 20 yaşını
dolduran her Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti vatandaşı, din, dil, köken, ırk ve cins gibi hiçbir
ayrım yapılmaksızın seçme ve seçilme hakkına
sahipti. O tarihlerde çok az ülkede kadınlara
tanınmış olan eşitlik hakları, Azerbaycan
Demokratik Cumhuriyeti'nde yasalarla güvence
altına alınmıştı.
1919 yılının sonlarına gelindiğinde, Parlamento,
11 farklı partiye mensup 96 üyeden oluşuyordu.
Parlamento'nun kullandığı dil, resmi dil olarak
kabul edilmiş Azerbaycan Türkçe'siydi. Azınlıklara mensup temsilciler konuşmalarını Rusça
olarak yaptıklarında da, bu konuşmalar meclis
tutanaklarına resmi dilde geçiriliyordu.
Yeni koalisyon kabinesinde 3 Rus ta yer
almaktaydı. Ermeniler kendilerine önerilen iki
bakanlık görevini reddettiler. İngiliz askeri güçleri
komutanı Thompson'un, Sovyet Rusya'sına
Azerbaycan Hükümeti'ni tanıma teklifi götürmesine karşın, bu teklif Sovyetlerce kabul
edilmedi.
İngiliz Komutanlığı Bakü'de yürürlüğe koymuş
olduğu sınırlamaları 1918 Aralık ayından itibaren
kaldırmaya başladı. Azerbaycan polisi, su
taşımacılığı, petrol sanayii, mali idare ve basın
üzerindeki gözlemcilik ve denetleme kaldırıldı.
Nisan 1919'da Bakü'de İngiliz Askeri Valiliği kaldırıldı ve Gence'de oluşturulmuş ilk Azerbaycan
alayı Bakü'ye hareket etti ve burada haklın büyük
sevgi gösterileriyle karşılandı. Yine aynı zamanda
kabine değişikliği ile Nesib Bey Yusufbeyli
başbakan oldu.
1919 Nisanı'nda başlayan bu süreç, Ağustos ayında
İngiliz askerlerinin bütününün çekilmesiyle
tamamlanmış oldu.
Her ne kadar İngiliz denetimi boyunca Azerbaycan'ın içişlerine müdahale edilmeye çalışılmışsa
da, hükümet bu müdahalelere karşı çıkarak
egemenliğini korumakta kararlı bir tavır sergiledi.
Azerbaycan Hükümeti, uluslararası alanda da tanınmak için diplomatik girişimlerde bulunmaktaydı. Uzun çabalardan sonra, Türkiye'nin de
kuruculuğu görevini çok zor şartlar altında
sürdürerek, Milli Meclis'in açılışına hazırlanıyordu. Halk içerisindeki dağılım oranlarına göre
çeşitli uluslardan temsilcilere de gerek mecliste
gerekse hükümette yer verilmekteydi. 7 Aralık
1918'de Meclis açıldı. Feteli Han HOYLU
Hükümeti, Parlamento'ya görevi devretti. Kabul
edilen karara dayanarak, hükümeti kurma görevi
yine Fetelei Han HOYLU'ya verildi. Parlamento'nun ilk toplantısında açılış konuşmasını
Azerbaycan Milli Şurası Başkanı Mehmet Emin
RESULZADE yaparak meclisi “bütün düşmanlıkları bir yana bırakarak, vatan ve millet sevgisini
her türlü kavramdan yüksek tutmaya” çağırdı. Bu
toplantıda dalgalanan (Türklük, Müslümanlık ve
çağdaşlığı sembolize eden) üç renkli Azerbaycan
Bayrağı'nın önemine dikkat çekerek söylediği “bir
kere yükselen bayrak bir daha inmez” sözü, o
günden bu yana Azerbaycan Devleti için bir yol
gösterici olmuştur.
Son derece olumsuz koşullarda göreve başlayan
Feteli Han HOYLU hükümeti çok kısa sürede,
demiryollarında taşımacılığın sağlanması, posta
telgraf hizmetlerinin yürütülmesi ve yaygınlaştırılması, iç güvenliğin sağlanması, maliyenin
düzenlenmesi gibi işleri gerçekleştirmeyi başardı.
Çok partili sisteme sahip olan parlamentoda kabul
edilen kararlar, milli, demokratik prensiplere
dayalıydı. Bunlardan en önemlileri Azerbaycan'ın
bağımsızlığının korunup güçlendirilmesi, toprakların parasız olarak çiftçiler arasında bölüştürülmesi, toprak üzerinde özel mülkiyet hakkının
tanınması, 8 saatlik işgünü, Azerbaycan Milli
Ordusu'nun kurulması, geniş sosyal iyileştirmeler
yapılması, söz, vicdan ve basın özgürlüğünün
sağlanması, sendikal özgürlüğün getirilmesi, vergi
yükünün esas ağırlığının zenginlere yöneltilmesi,
komşu halklarla barış içinde yaşamak üzere
çalışılması, azınlıkların hukuklarının korunması
olarak sıralanabilir.
Yine bu Meclis'in kabul ettiği önemli kararlardan
bazılarını, Bakü Üniversitesi'nin açılması,
Azerbaycan Devlet Bankası'nın kurulması olarak
belirtebiliriz.
Eğitim ve öğretime gereken önem verilerek,
öğretmen okulları açılmış, devlet tarafından birçok
öğrenci yurtdışında öğrenime gönderilmiş, köy
enstitüleri benzeri bir yapılanma ile kırsal kesimde
eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılması sağlanmış-
16
TEMMUZ 2008
büyük yardımlarıyla, 11 Ocak 1920 tarihinde, Paris
Konferansı'nda Lord CRUSON'un teklifiyle
Azerbaycan ve Gürcistan'ın bağımsızlığı bir
gerçek olarak kabul edildi. Bağımsızlığın tanınması 14 Ocak'ta Azerbaycan Milli Meclisi'nde
kutlanarak, bağımsızlık yolunda can veren vatan
evlatları ve Türkiye askerleri saygıyla anıldı.
Böylece, Çarlık Rusyası'nın son bulmasından
sonra kurulan cumhuriyetler içinde Azerbaycan
Demokratik Cumhuriyeti, batı dünyası tarafından
tanınan ilk ve tek Müslüman devlet oldu. Öte
yandan, İslam dünyasında da kurulan ilk ve tek
cumhuriyet olma özelliğine sahipti.
Bu tarihten sonra birçok batı ülkesiyle diplomatik
ilişkiler kurulmaya başlandı ve karşılıklı olarak
konsolosluklar kuruldu. Azerbaycan konusu dünya
basınında geniş şekilde yer almaktaydı.
Özetlememiz gerekirse, Azerbaycan Demokratik
Cumhuriyeti ulusların tarihi için kısacık sayılacak
bir süre için varlığını koruyabilmiş olsa da, bütün
dünya kabul edilmiştir ki, “Doğu”da kurulan
Avrupa tipi ilk cumhuriyetti. Doğu aleminde,
özellikle Türk ve İslam coğrafyasında tartışılmaz
etkileri olmuştu. Kısa sürede kaydettiği gelişmelerle, benzeri devrimleri gerçekleştirerek
demokratik cumhuriyetler kurma düşünceleri
filizlenen doğu halklarına eşi bulunmaz bir örnekti.(4) İşte bu yüzden de, ortaya çıkan Azerbaycan
örneğinin tüm “Doğu”ya yayılma “tehlikesi”
öncelikle Sovyetler Birliği'nin kurucuları olan
komünistler ve elbette Avrupalılar için kabul
edilebilir değildi.
Bu “tehlikeyi” ortadan kaldıracak olan ise, coğrafi
gerçekler göz önüne alındığında, kuşkusuz
Sovyetler Birliği idi.
Bu tarihlerde siyasi olayların henüz durulmadığı
Rusya'da şu gelişmeler cereyan etmekteydi. Çar
Ordusu generallerinin en güçlülerinden biri olan
DENİKİN, kuvvetleriyle birlikte Kafkaslar' da
konuşlanmaktaydı. Bu da, iç savaşın henüz
bitmediği anlamını taşıyordu. Yeni kurulan Sovyet
Devleti ise Bakü'yü ele geçirmeyi, stratejik
konumundan da öte, ekonomisini ayağa kaldırmak
amacıyla, gerek enerji ve gerek diğer ham
maddeler açısından son derece önemli görmekteydi. Bu arada, 1920 yılında kurulmuş olan
Azerbaycan Komünist Partisi'de varolan karışık
durumdan yararlanmak üzere çalışmalar içerisindeydi. Şurası bir gerçektir ki, sömürgeci ülkeler
son yüzyıla kadar sözcüğün en yalın anlatımıyla
“işgalci” idiler. Oysa, gitgide dünyanın birbirinden
daha çabuk haber alır hale gelmesiyle yeni bir
döneme girilmişti; artık “işgalciler” işgal edecekleri topraklarda “işbirlikçiler”ini de oluşturmalı
ve işgallerine “hukuksal kılıflar” da hazırlamalıydılar.
2 Şubat 1920 tarihinde Umum Rusya Merkezi İcra
Komitesi çalışması hakkındaki raporunda şöyle
demekteydi: Biz DENİKİN aleyhine sözleşme
imzalamayı Gürcistan ve Azerbaycan'a teklif ettik.
Onlar başka devletlerin içişlerine karışmadıklarını
bahane ederek baş çevirdiler. Görelim Gürcistan ve
Azerbaycan'ın işçi ve köylüleri buna nasıl
bakacaklar.(5)
1920 yılındaki çarpışmaların sonuçları sayesinde,
Kafkaslar'daki durum Sovyetler lehine gelişti. 17
Mart 1920 tarihinde V.İ.LENİN Kafkas Cephesi
Askeri Şurası'na gönderdiği telgrafta Bakü'nün
işgal edilmesi konusunu şu sözlerle açıkça dile
getirmişti: Bakü'yü almak bize oldukça ve oldukça
zaruridir. Bütün çalışmalarınızı buna verin, hem de
beyanatlarda son derece diplomatik olmak ve sıkı
yerli Sovyet hakimiyeti hazırlandığını tamamıyla
belirtmek lazımdır.(6)
Bir yandan da, “çağdaş işgalcilik” yöntemlerinden
biri daha sahnelenmekteydi: Moskova'ya gelmiş
Ermeni temsilcileri aracılığıyla Ermeniler'e
vadedilen topraklar karşılığında, Ermeni
çetelerinin eliyle Azerbaycan topraklarında
karmaşa ve kıyım faaliyetlerinin yaygınlaştırılması.
Kısaca özetleyelim son durumu; kendi iç sorunlarının üstesinden gelmeye çalışan gencecik bir
devlet; etnik, dini, stratejik, zengin enerji
kaynakları, “doğu” ülkelerine “kötü örnek” olması
gibi bir çok nedenle ortadan kaldırılması gerek
Sovyet Rusya gerekse Avrupa tarafından gerekli
görülen bir filiz, bir yandan kendi dışındaki bir iç
savaşta taraf olmaya zorlanıyor, bir yandan
“işgalci”nin işbirlikçileri yasal zeminde güçlendiriliyor ve duruma en uygun “maşa” ile ateş ha
bire karıştırılıyor…
Bu durum karşısında bütün askeri güçleri ile batı
sınırında Ermeni toprak tecavüzlerine karşı
koymaya çalışan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ne yapılacak en uygun saldırı kuzeyden,
Hazar'dan olmalıydı ve gereği yapıldı. Hükümet
17
TEMMUZ 2008
müttefiklerden Ermeni saldırılarının sonlandırılmasını sağlamak üzere girişimlerde bulunmasını
istediğinde ise artık çok geçti. 28 Nisan'da Rus 11.
Kızıl Ordusu kendisine verilen görevi yerine
getirmiş, Azerbaycan'ı bütünüyle çiğnemiş ve
Bakü'ye dayanmıştı.
Mutlaka bilinmesi gereken bir gerçek te,
Azerbaycan sınırlarını geçen ordunun başında
Necati adında bir Türk komutanın olduğu ve bu
ordunun asıl amacının, Azerbaycan topraklarından
geçerek ölüm kalım savaşı veren Türkiye'ye
yardıma gideceği yalanıydı.
27 Nisan 1920'de parlamento Mehmet Emin
Resulzade başkanlığında son kez toplandı.
Mehmet Emin Resulzade ve Şefi Rüstembeyov'un
kesin itirazlarına karşın toplantıda saat 23:00
sularında, egemenliğin, çarpışma olmaksızın
Bolşevikler'e devredilmesi kararı alındı. Hükümet
kendi eliyle kendini bitirmişti.
Bu kararın Sovyet Rusya'nın başkentindeki
yansıması ise V.İ.LENİN'in şu sözlerinde
vurgulanıyor: … Bu, o demektir ki, şimdi bizim
bütün sanayimizi canlandırabilecek bir ekonomik
dayanağımız vardır. Böylelikle ulaştırmamız ve
sanayimiz Bakü petrol madenlerinden çok büyük
yardım alacaktır.(7)
Mehmet Emin RESULZADE'nin o tarihi
toplantıdaki sözleri unutulmamalı ve yalnızca
Azerbaycan için değil, bağımsızlık savaşı veren
tüm uluslar için ışık olmalıdır: Yazıklar olsun ki,
biz daha yeni serpilmiş inancımızla “Bir kere
yükselen bayrak bir daha inmez” düşüncesine
ettiğimiz aferinleri unuttuk, canımız ve malımız
korkusuna bu istiklal bayrağını kırmızı bir beze
değiştik”(8)
Böylece, Mehmet Emin Resulzade'nin sözleriyle,
“insanlara hürriyet, milletlere istiklal” vadeden ve
dünyaya örnek olabilecek bir hükümet Avrupa ve
Sovyet Rusyası'nın paylaşım savaşında uygun
görülen ellere teslim edilmiş oldu.
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, ülkenin
tarihi gözönüne alındığında milli toprakları olarak
adlandırılacak arazilerine sahip çıkmıştı. Tartışmalı bölgelerle birlikte 114 900 km² olarak bilinen
topraklardan, hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek
97 300 km² sinin bütünlüğü sağlanmıştı.(9)
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra 86 600 km²
toprak üzerinde kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti,
bu toprakların da %20 sini fiilen kaybetmiş
durumdadır.
Tarihini bilmeyen ve onun sonuçlarından ders
almayan bir ulus, denizde rasgele her dalgaya
teslim olan bir gemiye benzer. Velev ki, kaptan
köşkünde en usta kaptan otursun, tüm mürettebat
aynı bilinçle yek vücut değilse, sonuç dalgalarda
yitip gitmektir.
Tarih boyu yaşananlar göz önüne alındığında,
elbette geçmişin öcünü almak amacıyla değil, ama
geçmişteki hatalara, yanılgılara düşmemek adına,
Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve
diğer Türk soylu cumhuriyetlerin, varlıklarını
koruyabilmek için gerçek anlamda bağımsız ve
ortak çıkarlar çevresinde sıkı bir işbirliği
geliştirmeleri gerekliliği çok açıktır. Bunun da ilk
ayağı, tarihimizdeki gelişmeleri bütün boyutları ile
araştırmak, incelemek ve doğru olarak bilmektir.
Dipnotlar:
(1) Nesib Nesibzade, Azerbaycan Demokratik
Respublikası, Bakü 1990, s.10.
(2) Nesib Nesibzade, Azerbaycan Demokratik
Respublikası, Bakü 1990, s.11.
(3) Nesib Nesibzade, Azerbaycan Demokratik
Respublikası, Bakü 1990, s.12.
(4) Azerbaycan Tarihi 1918-1920, Prof.Dr. Cemil
Hasanlı, Ankara 1998, s.V, “Sunuş, Dr.Mehmet
Kengerli..
(5) V.İ.Lenin,Azerbaycan Hakkında, s. 163.
(6) V.İ.Lenin,Azerbaycan Hakkında, s. 164.
(7) V.İ.Lenin,Azerbaycan Hakkında, s. 168.
(8) M.E.Resulzade, Asrımızın Siyavuşu, Bakü 1991,
s. 55.
(9) Adres-Kalendar Azerbaydjanskoy Respubliki,
Pod.Red.A.M.
Stavrovskogo, Bakü 1920, s.50. (Alıntı: Azerbaycan
Tarihi 1918-1920, Prof.Dr. Cemil Hasanlı, Ankara
1998, s.2.
18
TEMMUZ 2008
Azerbaycan'ın İstiklâlinin 90. Yılında
Azerbaycan ve Mehmet Emin Resulzade (*)
Prof. Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER
KÖKSAV Başkanı
K
ÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar
Vakfı'nın Türk Dünyasının Fikir
Mimarları Toplantıları dizisinden KırımKafkasya Araştırmaları Enstitümüzün katkılarıyla
düzenlediğimiz Azerbaycan'ın İstik-lâlinin 90.
Yılında Mehmet Emin Resulzade Toplantısına hoş
geldiniz, şeref verdiniz.
Vakfımız, kurucu başkanımız, daimî şeref başkanımız Prof.Dr. Cihat ÖZÖNDER'in KÖKSAV'ın
kuruluşu aşamasında belirlediği ilke ve hedeflerinin, etkinlik alanlarının bir sonucu olmak üzere,
onun manevî varlığının verdiği güç ve destek ile
yeni bir periyodik etkinliği gündemine aldı: Türk
Dünyasının Fikir Mimarları Toplantı dizimizin
ilkini Azerbaycan devletinin kurucusu, fikir ve
siyaset adamı Mehmet Emin Resulzade'ye ayırmış
olmamız bir tesadüf değildir.
Anadolu Türklüğü Türk bayrağını Anadolu'nun her
karışında yeniden yükseltmek için mücadele
ederken, manen güçlü! Çünkü varlıklarıyla
yanlarında olan kardeşleri Azerbaycan Türklüğü
de var.
İki istiklâlci, iki fikir ve siyaset adamı, iki Türk
milliyetçisi, iki halkçı, iki lâik, iki ceditçi, iki karizmatik lider… Kendilerinden sonraki kuşaklara
bıraktıkları miras “bağımsızlık şiarımdır” ideali.
Bir güçlü Türk geleceği ülküsü…
Geçtiğimiz gün 28 Mayıs 2008'de, Çarşamba günü
Azerbaycan devletinin kuruluşunun 90. yılını
Azerbaycan Kültür Derneğimizin önderliğinde bir
kez daha idrâk ettik, coşkuyla kutladık.
Ebülfeyz Elçibey, 1920'de inen bayrağı bütün
Sovyet hayatı boyunca yeniden yükseltme
ülküsüyle yaşayan ve yeniden istiklâlin mücadelesiyle adım adım, kişi kişi yola çıkan ve kitleleri
peşinde sürükleyen, halkın güçlü cephesini kuran
önder. Güçlü, çünkü onun Mehmet Emin
Resulzadesi var, güçlü çünkü onun “askerinim”
dediği Mustafa KemalAtatürk'ü var.
28 Mayıs 1918. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk'ün istiklâl mücadelesini
Anadolu'dan başlatmasına henüz bir yıl var.
Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a
çıkarken güçlü, çünkü savaştan yorulmuş, işgal
altındaki Anadolu Türk'ünün doğusunda kurulmuş
bir Türk devleti; Azerbaycan Cumhuriyeti var.
Kurucusu, Azerbaycan Türklüğünün istiklâl
mücadelesini “bir kere yükselen bayrak bir daha
inmez” şiarını kendisine ülkü edinerek yapmış bir
model önder: Mehmet Emin Resulzade.
Bugün mutluyuz, gururluyuz, daha güçlüyüz. Yanı
başımızda bayrağı Hazar'ın rüzgârıyla dalgalanan,
ama hüzünle dalgalanan bir Türk devleti daha var.
Hüzünlüyüz, ama kararlı olarak idrakindeyiz ve
(*) 31 Mayıs 2008 Tarihinde KÖKSAV tarafından düzenlenen “Türk
Dünyası’nın Fikir Mimarları” adlı toplantıda Prof. Dr. Sema Barutçu
ÖZÖNDER’in konuşması.
biliyoruz. Azerbaycan yurdunun kalbi Karabağ,
19
TEMMUZ 2008
1. 15 Mart 2008'de Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu'nda kabul edilen “Ermenistan'ın işgal ettiği
Azerbaycan topraklarından çıkmasının istendiği”
tasarının gerçekleşmesi için yapılması gerekli her
türden girişimi bir an önce başlatmalarını;
Ağdam, Laçın, Kelbecer, Fizuli, Cebrayıl,
Zengilan ve Gubadlı birilerinin himayesinde hâlâ
işgal altında. Bugün yerinden yurdundan olmuş
milyonlarca sürgün ve kaçgınla kardeş devletimiz
baş başa. Tarihî Revan Türk Hanlığının yerinde
2. İşgal ettiği topraklarda bile askerî tatbikat yapma
cesaretini gösteren Ermenistan devletinin bu
cesaretinin kaynağını nereden bulduğunu sorgulamalarını;
bugün bir tek Türk yok, 1800'lerin başından
itibaren ya sürüldüler ya soy kırıma uğradılar.
Azerbaycan'ın bugün Ermenistan işgali altındaki
yerlerinde Türk kültür mirası; Kelbiçer'deki Otahlı
ve Başlıbel Mescitleri, Seyit Asadullah ziyaret-
3. Azerbaycan-Ermenistan anlaşmasını sağlama
işinin havale edildiği, ama bugün artık işlevinin,
Ermenistan'ın işgalini uzun yıllara yayarak “de
facto” durumu “de jure” hâle getirme sürecinin bir
parçası hâline gelen Minsk Grubunun işgalin sona
erdirilmesinde artık bir işe yaramadığını idrak
etmelerini;
gâhı, Laçin'in köylerindeki bütün cami, mescit ve
kabristanlar, Kubatlı'daki 14. yüzyıla ait kabristan
ile 14 ve 17. yüzyıllara ait Yusufbeyli, Mollalı,
Mirler, Memer camileri, Zengilan'daki 1304 yılına
ait türbe, köylerdeki cami ve mescitler, Fuzuli
şehrindeki kabristan, 1414 yılına ait Kutlu
4. Ve işgalin bir an önce sona ermesini sağlayacak
her tür tedbirde iki kardeş devletin iş birliğini
geliştirmelerini ve milyonlarca kaçgın ve sürgünün
yurtlarına dönmelerini sağlamalarını;
Musaoğlu Türbesi, Hanoğlu Türbesi, Kengerli
Camii, Şuşa'daki Cevherağa camileri yerle bir
edildi, yakıldı yıkıldı.
Başta Azerbaycan'ın en eski müzelerinden Şuşa
5. Kaçgın ve sürgünlerin maddî ve manevî her tür
sorunlarının giderilmesi için el birliği içinde
olmalarını ve kardeşlerimizin yalnız olmadıklarını,
onların dertleriyle dertlenen, sevinçleriyle sevinen
kardeşlerinin oldukla-rını hissettirip duyurmak
için Türkiye'den âcil bir yardım kampanyasını
başlatmalarını;
müzesi olmak üzere on binlerce eseri olan onlarca
müze, milyonlarca kitap ve el yazmasının
korunduğu yüzlerce kütüphane, Karabağ'ın Türk
tarihine ait kaynakları, arkeolojik buluntular, eski
el yazmaları yağmalandı, tahrip edildi, yakıldı,
yıkıldı, büyük bir kısmı da Ermenistan'a götürüldü.
Ve Dünya bu işgali sessizce seyrediyor. Ve dünya
6. Ermenistan'ın işgali altındaki yerlerde ekolojik
dengeyi yok eden ve kültürel mirası tahrip eden
faaliyetlerini bir an önce durdurması için gerekli
her tür tedbirin alınmasını talep ediyoruz.
Azerbaycan Türklüğünün insanlığın kültür
mirasına armağan ettiği kültür hazinelerinin yok
olmasını da sessizce seyrediyor. Ve Dünya,
Azerbaycan'ın yüzbinlerce kaçgın ve sürgünün
Talep ediyoruz, çünkü bu iki devletin evlâdı,
Azerbaycan ve Türkiye Türklüğünün “bağımsızlık
fikri”nin mimarı olan iki büyük devlet kurucusunun evlâdı, ve bu iki kardeş ulus istiklâlin
bedelinin ne olduğunu da bu iki önderinden aldığı
ortak şuur mirasıyla çok iyi biliyorlar.
Ermeni işgali altındaki yurtlarına dönemeyişlerinin verdiği ıstırabı, eziyeti yine sessizce
seyrediyor.
Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Azerbaycan Cumhuriyeti'ni yönetmeye seçilenlerden ve yönetmek için
seçilmeye talip olanlardan bu iki Türk devletinin
Saygılarımla,
vatandaşları olarak şunları talep ediyoruz:
20
TEMMUZ 2008
Azerbaycan Basınına Yansıyanlar...
© 2008 All rights reserved. Citing to ANS PRESS is necessary upon using news.
21
TEMMUZ 2008
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin
Kurucuları ve Varisleri
Prof. Dr. Nesib Nesibli
2
8 Mayıs 1918’de Azerbaycan tarihinde bir
ilk olarak milli ve bağımsız bir devletin
kurulduğu duyuruldu. Bu Azerbaycan
coğrafyada kurulan ilk bağımsız devlet değildir.
Ancak milli temellere dayanarak Azerbaycan adını
taşıyan ilk devlet kurulmuştu.
Avrupalıların xıv. Yüzyılda yaşadıkları dönemi
Azerbaycan yeniden 1918 de yaşamaktaydı. Bu
coğrafyada millet devlet kuruculuğu( nation-state
building) başlıyordu. Azerbaycan'ın tek yasal
organı olan milli şura millet devlet imperativine
uygun olarak dünkü müstemleke Azerbaycan'da
yoktan bir devlet kurmalıydı. Yani devletin
karekterize eden hazine ve mali sistemi,ali
yürütme organlarından yerli hakimiyet organlarına
dek kurulmalıydı.
Yeni ordu ilan edilmiş sınırların garantisi başka bir
deyişle vatanın bağımsızlığı prensibinin garantisi
olmalıydı. Petrol sanayi düzenlenmeli, ayrıca köy
işlerinde düzenlemeler yapılmalıydı. Milli medeniyeti yeniden gözden geçirip bunu yükseltecek
eğitim, medeniyet ve de sağlık bakanlıkları
kurulmalıydı. Yani görülmesi gereken bir sürü iş
vardı. Bütün bunlar ise ilk altı ayda Baksovet
denen Rus-Ermeni rejimi ile daha sonra ise
Ermenistan ve iç Ermenilerle sürekli muharebe
koşulları altında yapılmalıydı.
Ne mutlu ki, harbi işleri yoluna koymayı ilk altı
ayda Osmanlı Mehmetçik üstleniyordu. İstiklal
beyannamesinde kaydolduğu gibi Azerbaycan
devleti demokratik bir cumhuriyet o dönemin tabiri
ile halk cumhuriyeti olmalıydı. Yani milli
hakimiyet mefkûresi devlet idaresinin en efektif
ama en zor şeklinde gerçekleşmeliydi. Hukuk
devleti kurulmalı kanun üstünlüğü sağlanmalıydı.
Bu, Müslüman doğu dünyasında cesaretle atılacak
ilk adımdı. Osmanlıda sultanlık, İran'da monarşinin başka bir şekli olan şahlık , Arap dünyasının
büyük bir bölümü müstemleke kalan bölümü ise
küçük şeyhliklerden ibaretti.
M. Emin RESULZADE
Küçük ve de geçmişte müstemleke olan Azerbaycan Müslüman dünyası için yeni bir model
oluşturacaktı.
Millet kuruculuğu kısmında ise üstünden asırlar
geçmiş problemler çözülmeyi bekliyordu.
Devletin adı bile sadece Bolşeviklerce değil İran
devleti tarafından da itirazla karşılandı. Kacar
imparatorluğu komşu güney Azerbaycan'a hak
iddia edilir korkusuyla yeni devletin adının
Azerbaycan olmasına karşı çıkıyordu. Bir süre
basında tartışmalar yaşanır bakı devleti İran
tarafını güney kısımda herhangi bir hak iddia
edilmeyeceğine dair inadırdı.1919. yılın sonuna
doğru artık İran' la demokratik Azerbaycan
arasında konfederasyon kurulmasından bahsediliyordu. iki ülke arasında ilişkiler normal bir şekilde
seyrederken, onlarca belge imzalandı.
Müstemleke döneminde Çar rejimi tarafından
değiştirilen etnonim (halkın adı) ve longvonim
(dilin adı) konularına da açıklık getirilmeliydi. Bu
bölümde pek sorun yaşanmadı. Kanun çerçevesinde milletin adının; Türk olduğu millet dilinin ise
çoğunluğun konuştuğu Türk dili olduğu tespit
edildi.(Osmanlıda Osmanlı milleti Osmanlı lisanı).
Milli bilincin gelişiminin önünü kesen bu olumsuz
22
TEMMUZ 2008
etkenler milli hükümetin zorlanmadan çözdüğü
hukuki tutanakları oldu.
Kimlik meselesinin aydınlatılması için Çar rejimi
ile geçmiş ilişkilere de açıklık getirilmeliydi. Bazı
senetlerde Azerbaycancın Rusya'nın müstemlekesi
olduğu, burada Rusların acımasız müstemleke
siyaseti yürüttüğü gösterildi. Bu siyaseti yansıtan
kanıtlardan bazıları ise gün ışığı bile gördü.
Ermenilerin cinayetlerini araştıran ve onları
toplayan ve senetleştiren fevkalâde istintak
komisyonu işe başladı. Millet kuruculuğu alanında
en önemli işlerden biri eğitim sisteminde başladı.
Bu sistemin millileşmesi, ve gelişmesi için çok
önemli kararlar alındı. Bunun yanı sıra resmi
olarak dilin Türkçe olması konusunda (tarihte ilk
kez) tarihi bir karara imza atılmış oldu. Azerbaycan
hükümeti 27 Haziran 1918'de şu kararı
almıştır:devlet dili Türk dili kabul edilerek ilerde
mahkeme ,idareler dahiliye ve başka dairelerde
görevliler bu lisanı bilenler oluncaya kadar Rus
dilinin kullanılmasına da müsaide edilsin.(1)
Parlamento resmi dili Türk dili ilan edilmiş, başka
milletlerin temsilcileri kendilerini Rus dilinde
ifade edeceklerdi. Bazen Hasan bey Ağayev
meclisin başkan yardımcısı şu şekilde paraf
yapardı: ''dilekçe Türkçe olmadığı için bakılmadı.
‘'halk cumhuriyeti döneminde milli kimliğin
şekillenmesinde eşsiz işler yapıldı.
Aslında Azerbaycan ve Türk adlarının resmen
kabulü de Bu unikal devre aittir. Resul zade 1925'te
şöyle yazıyor:Rusya müstemlekesinde yaşayan
Müslümanlara Türk dedirtmek bugün kazanılmış
bir davadır. yalnız Türk kelimesi değil Azerbaycan
kelimesi de kazanılıştır.
Siyasi elitin çoğunu parlamento ve hükümetteki
müsavat partisi vekilleri ve de parlamento ve
hükümette müsavatla beraber yürüyen müstakil
demokratik gurubun üyeleri teşkil ediyordu.
Sosyal köken bakımından çoğu aydın ve alt
kademedeki memurlardı. yeni devlet millet
kuruculuğu için gerekli olan binlerce yerli kadro
inanılmaz derecede azdı. Rus ayrımcı siyaseti
idareci kadronun son derece az olmasını
gerektirirdi. Resulzade açıklık getiriyor:ermeni
kilise mektepleri,gürcülerin asilzade teşkilatına
has milli mektepleri senelerden beri ermeni ve
gürcü maarifini temin etmekteyken Müslümanlara
böyle bir imtiyaz verilmiyordu. milli maarif yalnız
hususi mekteplerde okunan eski usul mescit
mektebhanelerine münhasırdır.(3)
Bu ağır koşullarda Azerbaycan halk cumhuriyetini
kurucularının gördüğü işlerin büyüklüğü açığa
çıkar. Bu milli demokrat kesim az sayıda olmasına
rağmen gördükleri işler açısından sonraki nesiller
için örnek teşkil ettiler. şahsi faaliyetlerinin önemi
üzere sıralanması belki de mümkündür. Fakat en
önemlisi bu tarihi millet devlet kuruculuğu
prosesinde onların samimi katılımıdır. ve bu iştirak
milli tarihimizde onları daima şükranla anmaya
sebep olur. Resulzade milli şuranın başkanı ve
parlâmento da müsavat fraksiyonunun lideridir. Ali
merdan bey Topçu başı parlamentonun başkanı
Paris barış konferansındaki Azerbaycan heyetinin
başkanı Fethali han Hoyski başbakan, Nesip bey
Yusufbeyli başbakan hasan bey ağayev parlamento
başkanının yardımcısı Halil bey Hasmemmed
bakan, Şefi bey Rüstembeyli bakan yardımcısı,
Mehemmed Yusuf Ceferov başkan yardımcısı,
Behbud han Cavanşir bakan, Dr. Sultanov
Karabağ başkanı ,Samet ağa Mehmandarov harp
bakanı, Mustafa bey Vekilov bakan, Mirzebala
Memmedzade istiklal gazetesi redaktörü, Üzeyir
ve Ceyhun Hacıbeyli kardeşleri iki dilde
Azerbaycan gazetesi naşirleri ve başkaları
binlerden yalnız birkaç tanesidir. Bu listeye
Kafkasya İslam ordusu ve kumandanı nuru paşanı,
Kafkas İslam ordusunun onlarca askerini daha
sonra ise Azerbaycan ordusunun onlarca şehit
askerini ilave etmek mümkün ve gereklidir.
27 Nisan 1920'de hakimiyeti 6 şartla (beşinci
şart:geçmişteki devlet adamları,hükümet üyeleri,
ve millet vekillerinden hiç birisi siyasi cinayetle
suçlanamayacak.)ele almış komünistler siyasi eliti
mahvetmeye başladı.
Ordudaki rütbeli askerlerden mülki memur
görevindeki her keskimden kara listeye alınmaya
başladı. Çoğu yok edildi. Sovyet rejimi kendine ve
kendi karakterine uygun yeni bir siyasi elit
oluşturmalıydı.
Sovyetlerin yeni siyasi elit projesi 1920-1980 yıllar
arasında Sovyetlerin yeni elit oluşturma siyasetini
kısaca irdeleyecek olursak, aşağıdaki önemli
hususlara değinmek mecburiyetindeyiz: birincisi,
70 yıllık Sovyetler devrinde Moskova'nın
Azerbaycan'a yönelik siyaseti form olarak bir
birinden farklı birkaç evreden geçse de (4) karakter
bakımından Çar döneminin siyasetinin devamı
sayılırdı.
23
TEMMUZ 2008
Çar döneminde planlanmış işlerin bir çoğunu
Sovyetler döneminde hayata geçirmek mümkün
oldu. Bu tedbirlerin esas amacı Azerbaycanda
merkezkaç eğilimini önlemek olduğundan bu
eğilimlerin esas etkeni olan milli şuurun
şekillenmesi ve yönlendirilmesi, lokal siyasi elit
kadro yetiştirilmesi dikkat merkezinde idi. buna
uygun olarak siyasi terör,milli aydınların fiziki
olarak yok edilmesi ile birlikte şekil olarak
milli,içerik olarak sosyalist medeniyet formülü ile
milli şura etki edebilecek bütün etkenlerin
önlenmesine çalışıldı. Milli aydınlar yok edildi.
Örneğine çok az ülkede rastlanılan kültür
soykırımı başlatıldı. Etnik birliğin adı(etnonim)
değiştirildi. Yani Türk yerine Azerbaycanlı
kelimesi kullandırılmaya başladı.
Milletin konuştuğu dilin de adı (longvonim)
değiştirildi. Yani Türkçe Azerbaycan diline
çevrildi. Alfabe ise önce Latin ,sonra ise Kril
alfabesi ile değiştirildi. Soyadların sonuna
Rus''ov'',''yev'' ekleri ilave edildi. Halkın etnik
mensubiyetini gösteren bütün işaretlere tabu
kondu. Nevruz bayramı yasaklandı. Dine
kısıtlamalar getirildi ve sadece yas meclislerinde
kullanılmasına izin verildi. xıx yüzyılda Çar rejimi
İran'ın kültürel nüfuzunu önlemeye çalışsa da Rus
Bolşevik rejimi tarih alanında paniranizmi teşvik
etmeye başladı. Azerbaycan'ı Türk dünyasından
tecrit etme siyasetinde komünist rejimi Çarizmden
sadece gaddarlığı ile farklılık gösterdi.
Sözde;Sovyet halkı ve Sovyet patriotizmi halka
tahmil edildi.İkincisi, milli kültür alanındaki devlet
terörizmine bakmayarak Azerbaycan oldukça
modernleştirildi. Sanayileşme, yeni sosyal sınıflar,
eğitim, sağlık sisteminin, kültür alanının
görülmemiş gelişmesi ile milletin özellikle de
Bakû'nün ve ahalisinin suratı değişti.(E.
Hüseyinzadenin dediği gibi:millet fireng kıyafetli
oldu.) yeniden Ruslaşmış siyasi sosyal ve kültürel
elit oluşturuldu. Böylece 1991 yılının Ekim ayında
devlet bağımsızlığının elde edilmesi arifesinde
kuzey Azerbaycan Türkleri, çelişkili ve dramatik
millet devlet kuruculuğu prosesini yaşayarak milli
kimliğin biçimlenmesi bakımından bir çok
problemle karşı karşıya kaldı.
Etnonim,linguonim,etnogenez gibi köklü
konularda farklı bakışlar milli hayatı karekterize
eden hususlardı.
Milli şuur bakımından kuzey Azerbaycanlılar
birbirine zıt Ruslaşmış elit ve özünü anlamak
isteyen ancak milli şuuru karışmış iki halka
bölünmüştü. Ülkede modernizmi sayıları az olan
ancak hakim olan sınıf temsil ediyordu. ikinci
kesim ise milli hayatını düşlediği gibi kurmak
istiyordu. Rahmetli Ziya Gökalp'in gösterdiği
tehlike yeni bağımsızlığını kazanmış kuzey
Azerbaycan'ı tehdit etmekteydi: milli kültürü
güçlü, ancak medeniyeti zayıf bir milletle milli
kültürü bozulmuş, ancak medeniyeti yüksek olan
başka bir millet siyasi savaşa girdiğinde kültürü
güçlü olan millet daima galip gelmiştir.(6)
ÇağdaşAzerbaycan'ın milli elit problemi :
1987 yılından sonra açık bir şekil almış ermeni
tecavüzü kuzey Azerbaycan'ı sarstı ve milli elitin
durumunu açık bir şekilde ortaya koydu.
Azerbaycan millet ve toplumunun bölünmüşlüğü
ortaya çıktı.
Milli kurtuluş ve demokratik hareket sürecinde
resmi ve de yeni kurulmakta olan serbest basında
Sovyet döneminin mirası keskin bir şekilde
eleştirilir buna karşın 1918-20. Yıllar arasında
bağımsız halk cumhuriyeti kurulur. Göçmenleri
ülkeye döndürmek için M.E. Resulzade , M.B.
Memmedzade gibi muhaceret liderlerinin eserleri
basılır,asrın başlarındaki biz kimiz sorusuna
yeniden cevap aranırdı. Türk ve Azerbaycan türkü
anlayışları vatandaşlık hukuku kazandı yeni
kurulmakta olan siyasi ve kültürel teşkilatların
hemen hepsi bu ifadelerden yaralanırdı. Güney
Azerbaycan konusu yeniden popüler olmaya
başladı.
Görülmedik etnik passionarlıkla beraber sovyet
devri mirası da kendini göstermekteydi. ''İnsanlar
Meydana baskülü, Şekili, Nahcivanlı ayrı ayrı
girmiş Azerbaycanlı olarak çıkmış''. (Sabir
Rüstemhanlı) olsa da halk harekatı gidişinde az
sonra milletleşme sahnesindeki eksiklikler kendini
göstermeye başladı. Her şeyden önce halk hareketi
dahilinde memleketliyi tutma meyilleri siyasi
teşkilatların ve siyasi güç merkezlerinin
oluşmasında kendini hissettirmeye başladı.
Azerbaycan komünist partisinin sonuncu başkanı
ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin birinci Cumhurbaşkanı olmuş Ayaz Mutellibov selefleri gibi
hakimiyetini korumak için memleketliyi tutma
siyasetinden yararlanarak aslen Bükülü olanları bu
şehirli olmayanlara özellikle de Ermenistan'dan
kovulmuş olanlara karşı koymaya,Akülüleri
örgütlendirip milli azadlık ve demokrasi isteyen
hareketi güçsüzleştirmeye çalıştı. Azerbaycan
komünist partisinin ikinci adamı Victor
Polyaniçko'nun ''icadı olan (yeraz
irvan
24
TEMMUZ 2008
konusunda yapılan müzakereler ve yönlendirmesi
dikkati çeker. Azerbaycan'ın yeni anayasası
taslağının 23. Maddesinde devlet dilinin
Azerbaycan dili olduğu belirtildi. Bu maddeyi
referandumdan geçirmek için ülkenin bir sıra
müessese ve teşkilatlarında ve de elmler
akademisinde tartışma ve müzakereler yaşandı.
Haydar Aliyev hakimiyetinin darbelerinden biri de
eğitim sisteminde başlanmış millileşmenin
önlenmesinde Rusça'nın yeniden Azerbaycan
eğitim sisteminde rolünün artmasında kendini
gösterdi.
Azerbaycan'ın bağımsızlığından geçen bunca
zamana rağmen Rusça eğitim alanından kalkmadı,
aksine arttı. Ayna gazetesi mayıs 1997'de resmi
statiklere dayanarak yazıyor: Azerbaycan Cumhuriyeti’nde 40 adet Rus, 381 adet ise uluslar arası
mektep mevcut. Çoğunun Bakû de olduğu bu
okullarda öğrenciler Rusya'dan getirilen kitaplardan öğrenmektedir.
Sonuç olarak Rus devletinin vatandaşları gibi
eğitilir.''(7)yıllardır tartışılan eğitim sistemi
konusunda yeni kanun tasarısı da eğitim sisteminin
millileştirilmesini dikkate alır.
Tasarının 7. Maddesinde devlet eğitim kurumlarında Azerbaycan dili ile birlikte diğer dillerin
(Rusça'nın) de kullanılmasını mümkün saymaktadır. Eğitim sisteminde derin kriz ve rüşvet ülke
bilim ve kültür sahnesine de aittir. Milli şuurun
gelişmesine olumlu etki edebilecek toplumsal
bilimler alanında istiklal devrinde durgunluk
yaşanmaktadır.
Bağımsız Azerbaycan cumhuriyetinde milli kimlik
alanında durumu siyasi partilerdeki keskin ideoloji
fikir ayrılıkları ve çatışmaları da göstermektedir.
Kosmopolitismle milliyetçilik arasındaki fikir
ayrılığına sebep olan diğer mesele de milletin adı
ve içeriği ile ilgili idi. Liberal kesim Azerbaycan
milleti etnik mensubiyetinde bağlı olmadan bütün
ülke vatandaşlarının sosyal siyasi birliğidir
formülüne (8) uygun olarak etnik azınlıkları tahrik
etmemek, onları Azerbaycan milleti toplumuna
katarak bölücülüğü önlemeye çağırırdı.
Müsavatçı kesim ise bu tür çabaları zamanında
Osmanlı milleti oluşturmak çabaları gibi başarısız
olacağını, vatandaşların büyük bölümünü
oluşturan Türklerin milli şuurunu daha da
karıştıracağını bildiriyor,azerbaycanda bir millet
bütünlüğünün ülkenin uniter yapısının ideolojik
esası olduğu azınlıkların hukuklarının bu devlette
korunması gerekliliğini savundu.
Azerbaycanlıları, Ermenistan'dan kovulmuş
olanlar) ve bakinets milleti ''(Bakû milleti)
anlayışları milli azadlık hareketine karşı
koymaktaydı. Ebülfez Elçibey haziran 1992'de
Azerbaycan cumhuriyetinin cumhurbaşkanı
seçilmesi milli azadlık hareketinin (aynı zamanda
demokrasini) temsil eden güçlerin milletinden
yadırgamış komünist totaliter rejim üzerinde
galibiyetinin belirtisi idi.
Elçibey hükümeti dekolonizasyon siyaseti
çerçevesinde milli hayatın millileşmesi yönünde
bazı işler yapa bilmiştir. Mevcut anayasanın
talebine uygun olarak Azerbaycan dilinin devlet
organlarında kullanılmasına karar verildi.
22 Aralık 1992 yılında milli meclis devlet dili
konusunda kabul ettiği bir kanunda onun Türk dili
olması konusunda tarihi adaleti tespit etti.
Bu kanunla Stalin rejiminin 'Türk' anlayışı üzerine
koyduğu tabu kaldırıldı.Aynı zamanda eğitim
sisteminin millileştirilmesine başlatıldı. Aralık
1991'de kullanılmaya başlayan Latin alfabesi ile
derslikler basıldı. Milli mekteplerin statüsü ve
popülerliği arttı. Türk toponomilerinin yeniden
oluşturulması işi hız kazandı.milli meclis
Ruslaştırılmış soyad eklerinin ''ov,yev'' değiştirilmesi konusunda sadeleştirilmiş kurallar
onaylandı. fakat milli demokrat güçlerin idarecilik
sahnesindeki hataları yüzünden ve de tarihi
geleneği Türk ve İslam düşmanlığına dayanan
Rusların (M.E. Resulzade) çabaları ile bir yıl sonra
Elçibey hükümeti devrildi.
Gence ayaklanmasından sonra (1993) hakimiyete
gelmiş Haydar Aliyev eski totaliter istemi kurdu.
Rusya'yı kıcıklandırmamak eski siyasi elitin
desteğini kazanmak için elçi bey hükümetinin
dekolonizasyon siyasetinden imtina etti. Yeni
cumhurbaşkanı çok uluslu Azerbaycan'dan, çok
milletli Bakû den konuşmaya başladı. Akrabacılık
yeni siyasi "istibleşmentin şekillenmesinde esas
prensibe çevrildi. 1993-96 yıllarında iktidarda
ikinci kişi olan meclis başkanı Resul Guliyev
milliyetçiliğin gerici bir akım olduğunu ülke
ahalisinin büyük bir bölümünü teşkil eden
Ermenistan asıllı kişilerin siyasi hayatta dominant
güç olmasının kaçınılmazlığını ortaya koymaya
çalıştı. ülkede siyasi istikrarı temin ettikten ve
kişisel hakimiyetini güçlendirdikten sonra aliyev,
elçi beyin kısa süreli hakimiyeti devrinde elde
edilmiş başarıların üstüne gitti.
Bu bağlamda Azerbaycan'ın yeni anayasasını
kabulü erefesinde milletin ve milli dilin adı
25
TEMMUZ 2008
Böylece bağımsızlığın kazanılmasından uzun bir
süre geçmesine rağmen azerbaycanda milli kimlik
problemlerine çözüm bulunamamıştır.
Hakim siyasi elit millete yabancı gözü ile bakıyor.
Eğitimde millileşme önlenir,bilim ve edebiyat
buhran yaşamakta, siyasi parti ve nüfusun bir
kısmında aşağılık kompleksi hakimdir. Bugün üç
Azerbaycan vatandaşı biz kimiz? Sorusuna dört
farklı yanıt vermektedir.
Milli kimlik konusunda yüzyılların içinden gelen
belirsizlik yazılarda tavırlarda ve de siyasi arenada
kendini göstermektedir.
Bu da kuzey Azerbaycan'ın hayati problemlerinin
ve bağımsızlığının dönülmezliğinin teminatı, arazi
bütünlüğünün sağlanmasında olumsuz rol
oynamaktadır. İtiraf etmeliyiz ki,demokratik
hareket yenilgiye uğratılmış.
Milli hareket de, milli demokrat güçler bu
gerçeklikten yola çıkarak ve onu derk ederek son
20 yıllık mücadele yolunu kritik bakışla yeniden
değerlendirmek,derin ilmi araştırma yapmak
zorundadır.
Başarısızlıkların nedeni petrol ve hakim rejimin
baskısı ile açıklamak gibi kolay yolu seçmek
faydasızdır. yorumların istikametlerinden biri
olarak yıllardan beri belirttiğim fikri yeniden
tekrarlamak zorundayım.
Milli demokratik hareketin liderleri batı ülkelerinin azerbaycanda demokrasi isteyenleri ve
halkın demokrasiye hazır olması fikrinde objektif
,aşırı optimist bir konum almışlar. Petrol,
jeopolitik, geoekonomi ve diğer ilgili konuların
insan severlikle ilgili konulardan ne kadar büyük
önem taşıdığını son yıllardaki olaylar açık bir
şekilde ortaya koydu. Aynı zamanda halkın
demokrasi isteği asla diğer taleplerden daha üstün
tutulmamıştır.
Yorumlanacak konulardan birisi de devlet
kuruculuğu devletçilik ideolojisi talep ederse
millet kuruculuğu da milliyetçilik talep edecektir
ve milletleşmenin belli bir seviyesine gelmedikçe
demokratik idarecilik konusunu düşünmeye bile
değmez.
Devlet millet ilişkisini ve onların gelişme düzeyini
belirlemek ise milli demokratik güçlerin görevidir,onların objektif bilimsel yorum getirmek
yeteneklerinde bağlıdır.
Sonuç:
Milli demokrat güçler milli intibah döneminin
(1905'ten sonra) zengin ideoloji-siyasi
mirasının mirasçısıdır ve bu mirasa sahip
çıkmaya bu mirastan yalnız reklam kaynağı
gibi yararlanmak işinden vazgeçmeli hem de
ondan öğrenmelidir.
Nesiller arasında kopmuş ilişki onunla yeniden
kurulmuş olur. Sovyet siyasetinin ürünü form
olarak milli ,içerik bakımından kozmopolit
sınıfın bu mirasa ortaksız sahip olma çabasına
karşı eski ideolojik siyasi mirası bütün halkın
ortak malına çevirmeği koymak olur.
Milletleşme ve onun talepleri sırf milli güçlerin
temel faaliyet alanlarından olmalı,pratik işle
yeniden halkın sevgisini kazanmalı,yalnız
bundan sonra yüksek siyasi görevler üstlenmek
mümkün.
DİPNOTLAR:
1. Azərbaycan Cümhuriyyəti hökumətinin qanun və
binağüzarlıqları məcmei, no 1, 15 təşrini-sani 1919,
s. 18.
2. Mehmet Emin Resulzade, İstiklal Mefkuresi ve
Genclik, İstanbul:Amedi matbaası, 1925, s. 6.
3. Mehmet Emin Resulzade, Azerbaycan Cumhuriyeti (Keyfiyet-i teşekkülü ve şimdiki vaziyeti),
İstanbul:Azerbaycan Türkleri Kültür ve dayanışma
Derneği Yayınları, 1990, s.64.
4. Məsələn, baxın: Nesib Nesibli,Azerbaycan`ın
Milli Kimlik Sorunu, Avrasya Dosyası, sayı 1, cilt 7,
İlkbahar 2001, s. 144-145.
5. Amerikalı region mütəxəssisi S. Enders Wimbush
bu barədə yazır: “Bildiğim kadarıyla hiçbir dış guc
başka bir halka , hatta Navahalılara (ABD-de Hindu
azınlık – N.N.) bu kadar başarılı bir yabancı kimlik
empoze edmemiştir.” Bkz: S. Enders Wimbush, The
Politics of İdentity Change in Soviet Central Asia,
Central Asian Survey, vol 3, no 3, 1985, p. 71.
6. Ziya Göyalp, Türkçülüyün Əsasları, Bakı: Maarif,
1991, s. 48.
7. Ayna, 9 may 1997.
26
TEMMUZ 2008
20. Yüzyılda
Azerbaycan'ın Toplumsal ve
Siyasal Fikir Tarihinde
Mehmet Emin RESULZADE'nin Yeri
Prof. Dr. Cemil HESENLİ
Azerbaycan Cumhuriyeti Milletvekili
adamının mücadelesiyle tamam1. Büyük Yolun Başlangıcı
lansın.
Bu yıl Azerbaycan Halk CumhuM. E. RESULZADE yalnız büyük
riyetinin kuruluşunun 90. yılı
emeller ve düşüncelerin adamı
kutlanmaktadır.
değil, aynı zamanda onların hayata
21. yüzyılın başından beri bu
geçirilmesinin iştirakçısıydı. Bu
olaylara bakuldığında cumhuriyet
anlamda onun bütün hayatı
kurucularının, yoktan bir devlet
mücadele içinde geçti diyebiliriz.
yaratanların azemetli simasi ister
O, büyük bir emperyalist güçle
istemez gözlerimiz önünde cankarşı karşıya kalarak bu kutsal
lanmaktadır.
mücadelesini sürdürdü.
Bu tarihi similar arasında, AzerM. E. RESULZADE'ye karşı
baycan Halk Cumhuriyetinin
Prof. Dr. Cemil HESENLİ
mücadelenin baş planını emperkurucusu M. E. RESULZADE'yi
yalist gücün birinci adamı olan İ.
görmekteyiz. Onun bir düşünce adamı olarak bu
V. STALİN düzenlemişti. Ve o da tesadüfi değil ki,
büyük hareket içinde çok önemli bir yeri vardır.
merkezin direktifleri esasında M. E. RESULBağımsız Azerbaycan'da Azerbaycan Halk CumZADE'ye karşı mücadele yalnız Baku'da değil,
huriyeti'nin 90. yılının kutlanması, cumhuriyet
onun sesinin duyulduğu her yerde - Kazan'da,
Kırım'da, Orta Asya'da, hatta Moskova'da
kurucularının, öncelikle de M. E. RESULvermekte idi.
ZADE'nin anılması, onun tarihimiz için kıymetli
adının, kargaşalı ortam içindeki mücadeleci
Fikrimizce, ikinci önemli mesele M. E. RESULZADE düşüncesinde bir sistem olarak, daha
hayatının ve büyük mücadelesinin öğrenilmesi,
doğrusu, yaşadığı sosyal ortama göre vizyon
için o dönemin çok iyi araştırılması gerekmekyaratan ışık tutan bir liderdi. Eğer bu sistematik
tedir.
yapı gerçekleşirse, biz sadece RESULZADE'nin,
Bağımsız Azerbaycan'ın kurulmasında temel
bakışlar sisteminin gelişimini tarihi süreç içinde
prensipler gibi büyük öneme sahip düşüncelerin
görebiliriz. Ve bu gelişimin geçtiği ilginç yol, 20.
değerlendirilmesi tarihimizin aktüel problemi
yüzyılın başlarında Azerbaycan basınının, siyasi
olarak kalmaktadır.
ortamın, sosyal fikrinin geçtiği yol olabilirdi.
M. E. RESULZADE'ye Bakış:
Fakat RESULZADE bu ortamın içerisinde
Büyük tarihi şahsiyet kendi zamanının şartları
yetişirken kendini kanıtlamanın olgularını da tespit
dahilinde, yaşadığı tarihi süreç içinde öğreniledebiliyordu. Böyle bir ortamda onu bu millîmelidir. Milletin, halkın kaderinde rol oynamış
medenî yenileşme muhitinin yetiştirdiği,
büyük siyaset adamlarının fiziki varlığından
geliştirdiği yetenekli bir yazardan yetenekli
sonraki yaşantılarının temelini bu siyaset adamları
siyasetçi kişiliğe doğru yükseldiğine tanık
kendilerinin
koyduğu görülmektedir. Kendi
olacağız. Bu evrim bir daha gösterdiki, M. E.
emelleri ile, kendi idealleri ile, kendi mücadeleleri
RESULZADE bir tabu değildi ve hiçbir zaman ona
ile. Bu emeller ve idealler o zaman halkın
bu kriterlerle bakmanın gereği yoktu. O yaşadığı
hafızasında yerleşir ki, onun taşıyıcısı olan siyaset
27
TEMMUZ 2008
lumu Resulzadeciler, Topçubaşovcular, Fethalihancılar diye parçalamak yada adlandırmak
tehlikeli bir yoldur. En azından kabul etmek gerekir
ki dönemlerinde onların tümü bir cephedeydiler.
Neydi bu cephe; Azerbaycan'ın özgürlüğü ve
bağımsızlığı mücadelesi bu dönemin siyasi adamlarına yaklaşmanın çıkış noktasını da bu düşünce
sistemi oluşturmalıdır.
19. yüzyılın ikinci yarısında Azerbaycan'da M. F.
AHUNDOV ve Hasan Bey ZERDABİ'den gelen
bir milli uyanış ve bir kültürel yenileşme hareketi
vardı. Sonraki dönemde bu belirli tarihi
aşamalardan geçti. Bu sürecin başlamasında
ZERDABİ'nin rolü ve sosyal görevi unutamaz. 21.
yüzyılın başlarında doğu kültürüne batılı
düşünceyi, ilmi ekleyip yeni, çağdaş Azerbaycanlı
yetiştiren bu büyük insanın tarihimizde yerini
belirleme ve takdir yeteneğimizi kullanamadık.
Hasan Bey Zerdabi'nin "Magrib-zemin" dediği
Avrupa'yla "Meşrik-zemin" dediği doğunun insan
özgürlüğüne münasebette farklılıklarını sosyal
müzakereye çıkarmıştı.
Bu müzakereler bireyin özgürlüğünün toplumun
özgürlüğü ile tamamlanması, milli hakların ummet
coğrafyasından çıkarak milli sınırlarla tamamlanması düşüncesini ortaya koymaktaydı. Kendi
simasında doğuyla batının sentezini yaşatan bu
büyük insanın omuzlarında Azerbaycan İslam
ümmetçiliğinden İslam milliyetçiliğine doğru
tarihi yola çıkarken yolunu Türk milliyetçiliği
mefkuresiyle tamamladı. Belirtilen sürecin
başlangıcında biz Zerdabi'yi, merkezinde A.
Hüseyinzade, A. Ağaoğlu, A. M. Topçubaşı ve M.
E. RESULZADE'yi görüyoruz.
Onların, "Kurtuluşumuz Türkçülüğümüzdedir" ve
"Dirliklerin en kıymetlisi milli dirliktir" düşüncesi
bu tarihi süreci tamamladı. Azerbaycan tüm İslam
ve Türk dünyasında İslam ümmetçiliğinden Türk
milletçiliğine doğru tarihi süreci başlatan ve onu
sona erdiren ilk ülke oldu. Doğuda reform
süreçlerini tetikleyen dinamikler;ilk gezete,
tiyatro, opera ve cumhuriyet anlayışı bu büyük
tarihi evrimin başlıca aşamalarıydı.
M. E. RESULZADE'yi yetiştiren de işte bu tarihi
süreç ve kadrolar olmuştur. Onun düşünce
sistemine geçtiği tarihe, Azerbaycan'ın dününe,
bugününe ve yarınına bakıldığında, milletinde
devletinde bunun farkında olduğu görülmektedir.
tarihi süreçte Sosyal gelişimin zaman anlayışı
içinde kendini ispatlamış bir düşünce adamı
olarak halkına her zaman yeni şeyler söyledi.
Aynı yıllarda biz M. E. RESULZADE'yi bir fikir
adamı kimliği ve yazar olarak "Şark-i Rus"ta,
"Hümmet"te, "Davet"te, "İrşad"da, "Yoldaş"da,
"Fiyuzat"ta, "Terakki"de ve "Tekamül"de
görüyoruz. Aslında çok genç yaşlarında onun
gelişimi ve olgunluğu tüm Azerbaycan'ın kaderini
belirleyen insanların içinde gördük. Sonraları,
RESULZADE'nin bu fikri yapısına dayalı olarak
mesaj verdiği coğrafyanın daha da genişlediğini
görmekteyiz.
Coğrafyadan söz etmişken, M. E. RESULZADE'nin yaratıcılığı ve mücadelesi belirli coğrafi
anlayışlar içinde değerlendirmeninde doğru
olacağını söylemek isteriz.
CoğrafiAnlayışlar:
Aslında bu simgesel bir anlayış değil, siyasi
mücadelenin belirli coğrafi sınırlar içinde
verilmesini kendinde özümseyen bir mefkuredir.
Ve bu Bakımdan RESULZADE'nin siyasi
mücadelesinin coğrafi sınırlarının çok geniş
olduğunu söyleyebiliriz. Bu sınırlar Rusya'dan,
İran'a, Türkiye'den, Polonya'ya, Almanya'dan,
Romanya'ya ve diğer ülkelerden geçmektedir.Yani
etkilenim ve etkileşme süreci böyle bir coğrafya
içinde kendini bulmaktadır. İşte bu büyük coğrafi
sınırların merkezi, çıkış noktası Azerbaycan'dır.
O Nerede, hangi ülkede olmasına bağlı olmayarak,
ömrünün sonuna kadar Azerbaycan davasını bu
eksen üzerinde sürdürdü. Bu ideal onnun yaşam
biçimiydi.
M. E. RESULZADE'nin görüşleri sistemin
formalaşmasında, gelişmesinde, daha doğrusu,
gelişimindeki etkisini yukarıda anlattığımız
coğrafi bölge içinde harek kabiliyeti bulurken,
onun düşünce sisteminin öğrenilmesi gereği vardır
diyebiliriz.
20. yüzyılın başlarında yaşayan, hayatını
Azerbaycan'ın özgürlüğü ve bağımsızlığı uğrunda
mücadeleye ayıran siyasi şahsiyetler ve fikir
adamları arasında yapay komploların üretilmesi
köt bir gelenek halinene çevrilmiştir. Maalesef, biz
M. E. RESULZADE'yi de bu komplo ve entrikalar
içinde görmekteyiz. Öncelikle şunu belirtmeliyiz
ki, bu tehlikeli bir gelenektir. Halen devam eden bu
alışkanlığı sonlandırmanın zamanı gelmiştir. Top-
28
TEMMUZ 2008
Meşrutiyet devrimini yazılarıyla ilk destekleyenlerin başında M. E. RESULZADE' yi görmek
mümkündür. Yazılarının birisinde; "İran'da devrim
başladı. Rusya devrimine nazaran bir ayrı tonda,
bir ayrı renkte başlamış olsa da, önemli değil. O
İran'ın durumuna bağlıdır. İran'ın genç devrimi
kendi eğitimcisi olan Rusya devrimini bir çok
alanda taklit etti. "İran'da Ocak Ayının Dokuzu"
makalesi M. E. RESULZADE'nin tek İran
devrimine değil, aynı zamanda Rus devrimine
münasebetini de ortaya koyarken, Ocak ayının
dokuzu mu neydi? Cevabında ise, Ocak'ın 9'u
istibdat ve özgürlüğün ilk kanlı mücadelesiydi. İşte
Rusya'yı taklit eden İran devrimi de bir Ocak'tan
dokuzu çıkarmış, İran'da devrimin temelini
atmıştır.
İran devrimiyle yakından ilgilenen M. E.
RESULZADE bu devrimin milli karakterini
belirler. O, "Tekamül" gazetesindeki makalesinde
İran devriminin merkezinin Azerbaycan'a geçtiğini
göstererek yazıyordu: "Bu günler Azerbaycan bir
ateş-i inkilâb ve ihtilâl içinde yanıp yakılmaktadır.
Bu inkilapta büyük rol oynayan Türklerdir. Evet,
Çünki Kafkas vilayetlerinde işçilik etmekle kesb-i
rûzi (rızk) eden İranlıların çoğunluğu Azerbaycan
Türkleridir ki, burada Rusya işçileri arasında
işlemekle hürriyyet ve fedakarlık işlerine
alışmışlar". M. E. RESUL-ZADE'nin asrın
başlarında ileri sürdüğü "İran bahadırları
Türklerdir" fikri 20. yüzyılda yüz vermiş bütün
sonraki İran devrimlerinin timsalinde tarihin
sınağından çıktı.
1908 yılı haziran ayında Mehmed Ali Şah, İran
Meclisine Rus toplarıyla ateş ettiğinde Meşrutiyetcilerin çoğu umutsuz hale geldiler. Devrimin
birinci aşamasında aktifliğiyle seçilen Seyid
Muhammed Tabatabayi Tahran sokaklarında
yaralandıktan sonra kendi yakın adamlarına silah
kullanmamaları ve tanınmamak için 2-3 takım aba
ve ammame yollasınlar diye gizli haberler
gönderiyordu. Tahran Meşrutecilerinin aba ve
ammame aradığı ağır durumlarda Tebriz
ayaklandı. Ne Mehmed Ali Şah tehditleri, ne de
Rusların mudahelesi Azerbaycan'ı mücadeleden
vaz geçiremiyordu. Settarhan'ın Tebriz'in
merkezinde, Emrekız mahallesindeki cesurluğu
devrimin sesini İran'dan çok çok uzaklara yaydı.
Artık bu zaman Tebriz olaylarının tek gözlemcisi
değil, aynı zamanda katılımcısı olan M. E.
RESULZADE, "şu ana kadar Tebriz'de bu kadar
şiddetli çatışma olmamıştı. Meşrutecilerin bazı
2. RESULZADE ve SETTAR HAN:
20. yüzyılın başlarında o Kuzey ve Güney
Azerbaycan'da ortaya çıkan hareketlerle dikkat
çekmekteydi. Genelde her iki Azerbaycan'da
zulme ve haksızlığa karşı, milli haklar uğrunda
geniş mücadele dönemi başlamıştı. Durumun
anaormalliği, her iki Azerbaycan Çar istibdadından
rahatsızdı.
1905 yılından önce 1904 yılının sonbaharında ve
1905 yılının ilk günlerinde Muğan'daki Alar cemaatinin, Çar yönetimince göçe zorlanma
politikası, ve sömürgeci politikasına karşı verilen
kahraman mücadelenin, kendi torpaklarını
korumaları Petersburg'ta ki imparator sarayına
kadar varmıştı.
Rusya imparatorluğunun başkentinde senator
Kuzminski'nin acilen Baku'ya gelerek Muğan'daki
ve özellikle Kafkasya'yı saran isyanlar ve
gerginliklere bağlı idi. 20. yüzyılın başında Bakü,
Tiflis ve Petersburg'da çıkan gazetelerin sayfalarına, asrın birinci on yılında Bakü ve Tebriz'de
nasıl büyük olayların gerçekleştiğine tanık olduk.
Biz olayların başlangıcında genç RESULZADE'yi
günden güne genişleyen özgürlük hareketlerinin
içinde görüyoruz. Önce kuzeyde, sonra güneyde.
Azerbaycan aydınları ve yazarları arasındadır.
1905-1907 yıllarındaki Rus devrimine, hem de
1908-1911 meşrutiyet hareketine, Settarhan
hareketine katılan yine Resulzade olmuştur. O
günkü Azerbaycan basınını M. E. RESULZADE
yazılarında Bakü ve Tebriz'de, bütünlükle yakın
doğu'da ve Rusya'da gelişen devrimci
mücadelesini yaratmıştır. Onun bu konuyu içeren
yazılarının sayısı 250'den fazladır. Bu yazılarının
büyük bir kısmı İran devrimiyle ilgilidir. Mirze
Bala MEHMETZADE şöyle yazar: "M. E.
RESULZADE'yi 1908 yılından 1911 yılına kadar
Tahran'da görüyoruz. Merkezini Azerbaycan ve
onun hürriyet sever başkenti Tebriz teşkil eden İran
devriminde demokrasi aşığı RESULZADE de
gözlemci olarak kalmamıştır". Biz M. E.
RESULZADE'nin Tebriz hareketi ve Tebriz
kahramanları hakkında yazdığı dizi makalelerden
onun bu harekete ve onun liderlerine ne kadar
büyük ilgiyle yanaştığına tanık oluruz. Kanımızca,
onun "İran Mektupları" Meşrutiyet hareketinin
tarihini öğrenmek için bu gün içinde çok değerli
kaynak olarak navzara alınmalıdır.
29
TEMMUZ 2008
mevzilerine 3-4 yüz kişi bir anda saldırıyordu.
Bunların karşısında 5-10 kişi Meşrutiyetci
kahraman dayanıp yardım gelinceye kadar onların
önünü tutup, mevzileri koruyurdu. Haklarını
anlayan adam kahreman olurmuş. Gerçekten bu
gecenin çatışması devlet çatışmaları gibi bir
çatışmaydı."
Bundan sonraki yazılarında Settarhan ve Bağırhan
M. E. RESULZADE'nin İran mektuplarının esas
kahramanı olarak görüülürken, Tebriz'e saldıran
Şah kuvvetleri ve Rus askerlerinin karşısında her
mahallesi mevziye çevrilen tarihi şehrin şanlı adını
Serdar-i Milli'nin kahramanca mücadelesi
kurtardı. Bir yıl kuşatılmış durumda yaşayan,
direnişinden başka her şeyi - erzakı, yiyeceği
tükenen Tebriz'i M. E. RESULZADE şöyle tasvir
eder: "Zavallı Tebriz, Belalı mücahit ne kadar
zorluk çekmiş, ne kadar saldırıya uğramış. Bir yıl
boyunca üzerine yağmakta olan kurşunlara göğüs
germiş olan Tebriz bir o derece vatan yolunda feda
olmaya hazırmış ki, Rus ordusunun gelmesinden
tedirginlikle öyle bir haldedir ki, şehirde yiyecek
bitmiş, halk acından sokaklarda kalmış, mücahitler
ot, yonca yiyip direniyorlar ve mühaliflerini şehre
bırakmıyorlar. Burada çatışmada olmayan çok az
insan bulunur. Yaşlısından tutun çocuklarına kadar
tüfek alıp savunmaya çıkmışlar."
M. E. RESULZADE 1909 yılı Mayıs ayında
Tebriz'deki Osmanlı İmparatorluğu konsulosluğunda SETTERHAN'la görüşü hakkında
Baku'ya ilginç bir telegraf çeker. Bu telgrafta
Serdar-i Milli'nin siyasi ve manevi Bakumdan
güzel tasviri verilirken; "Bütün İran'ı temin
yolunda tamam dünyaca şöhret kazanmış olan, bu
kahraman-i millinin ziyaretine nail oldum...
Serdar'ın dış görünüşünü tarif etmek, bence,
abestir. Zira bu suret-i benami (meşhur simayı)
tanımayan bir kişi bulunmaz. Fotoğraf o aks-i
milliği aynıyla bütün aleme neşretmiş ve her bir
kese tanınmıştır. Serdar gayet de sıcak kanlı bir
adam, hareketi çok fevri, konuşması çok ciddidir.
Meşrute perestliği din derecesinde kavidir. Bu
adam meşrute taraftarı olmakta fanatizm ediyor".
Bir başka yazısında; Ruslar Tebriz'e dahil olunca
Settarhan Tebriz'deki Rus konsolosluğuna gidip şu
talepte bulunmuştu. "Ruslar ülkenin iç işlerine
karışmasınlar. Fakat İran hükümetinin kayıtsızlığı
sonucunda bunun karşısı alınmadı ve Serdar-i Milli
Osmanlı konsolosluğuna yüz tutup Devlet-i Aliyeyi Osmaniye'nin himayesine sığınır." RESULZADE bunun sebebini sorunca Settarhan
cevabında şöyle söyler: "Ben artık isterdim ki,
bizim millet Osmanlı ile yakınlaşsın". Bu haber
İstanbul'a ulaştığında Osmanlı İmparatorluğu Dış
İşler Bakanlığı; "Bayrağ-ı Osmaniye tahtına
sığınanlar lazımınca himaye edilmeliler". M. E.
RESULZADE'nin fikrince, böyle bir düşüncenin
ortaya çıkması Settarhan hareketinin ciddi
sonuçlarından biri idi.
SETTARHAN hareketiyle ilgili diğer bir ciddi
sonucu M. E. RESULZADE Serdar-i Milli ile
görüş zamanı onun kendi dilinden böyle ifade eder:
"Artık bizim vazifemiz bitti. Bizimki askerlikti.
Vazifemiz eskiyi yıkmak ve dağıtmaktı... Şimdi
kurma zamanı gelmiştir. Bunun için başka
kuvveler, yeni alimler lazımdır". Settarhan'la ilgili
meselelere M. E. RESULZADE bir de 1914 yılı
Kasım ayında Serdar'ın vefatı münasebetiyle
yazdığı hazin bir yazıda değinir. Üzüntüyle
belirtiyor ki, bir zamanlar Avrura gazetelerinin
"İran Haribaldisi" adlandırdığı Settarhan son
zamanlarda unutulmuştur. M. E. RESULZADE
haklı olarak SETTARHAN'ın cismen 1914 yılında
vefatına bakmayarak, onun 1910 yılında Atabey
Parkında yüz veren bir çatışmada öldürüldüğünü
yazıyordu. Bu yıl Ağustos ayının 7'sinde Tahran'ın
Atabey Parkında Tebriz mucahitlerine saldırılmıştı
ve Settarhan ayağından yaralanmıştı. Buna
rağmen, M. E. RESULZADE şöyle düşünüyordu
ki, milletin içinden yetişmiş olan bu kahraman her
ne kadar avamlığı yönünden onun bunun
entrikalarına kurban olsa da, bir çok meziyetlere
sahipti.
M. E. RESULZADE, SETTARHAN'ın şöhretiyle
yenilgisini onun yetiştiği muhit ve o muhitin
esirine çevrilmiş siyasi ve sosyal şartlarla
bağlıyordu. İran Meşrutiyeti gelişemediğinden
onun kahramanları da böyle bir facievi sona
mahkumlardı. Fakat M. E. RESULZADE haklı
olarak bu kanıya gelmişti ki, İran'da yenileşme
SETTARHAN'ın adıyla bağlıdır.
3. “İran Türkleri"nden "Türk Ocakları"na :
1905-1907 yıllarında Rus devrimi ağır yenilgiyle
sonuçlansa da, artık o kendi işini yapmıştı.
Cemiyet yenilenmiş, toplumsal fikir değişmiş,
milli haklar anlayışı siyasi müzakerelere dahil
olmuştu. Genelde bu sürecin analiziAzerbaycan'da
yeni bir aşamanın başladığını söylemeğe esas
veriyor. M. E. RESULZADE'ye göre bu, milli
medeni hareketten milli haklar uğrunda siyasi
mücadeleye geçit aşamasıydı. Bu düşünce yalnız
30
TEMMUZ 2008
mücadelenin biçim ve metotlarının değişmesiyle
bağlı olmayıp, aynı zamanda kuşakların değişmesiyle ilgili bir meseleydi.
Mirza Fethalilerin, Hasan Beylerin, Gaspıralı
İsmail Mirzaların yerlerini dolduran yeni kuşak
Topçubaşlar, Hüseyinzadeler, Ağaoğlular yalnız
şekil itibariyla değil, fikir ve düşünce, bu fikir ve
düşüncenin siyasi müstevide yorumu itibarıyla da
adlarını zikrettiyimiz büyük mirzalardan çok öne
gitmişlerdi. Büyük emel perverlerin verdiği milli
dava, milli haklar uğrunda mücadele tanınmış
mütefekkir C. AFGANİ'nin "Milliyet dışında
saadet yoktur" felsefesini açık aydın ortaya
koymuştu. Fakat bu, haklar uğrunda bir davaydı,
millet olmak hakikatini siyasi sahneye koymaktı,
fakat milli bağımsızlık mefkuresi değildi. Bu
mefkureyi az sonra biz M. E. RESULZADE'nin
"Milli Dirilik" dizi yazılarında göreceğiz.
Birinci Rus devriminin yenilmesi bütün
imperiyaya, özellikle de Kafkasya'ya da ağır
kötümserlik getirdi. E. M. TOPÇUBAŞOV ve İ.
Ziyadhanov "Vıbork Bildirisi"ni imzaladıklarından Petersburg'da "Kresti" cezaevinin
muteber misafiriydi. 1907 yılının sonunda
Azerbaycan'ın ihtiyar maarif mücahidi ve
cemiyetin derdine derman olan irfan tohumu
serpmiş, kalemin mukaddes vazifesini millete
hizmette gören Hasan Bey Zerdabi vefat etti. 1908
yılında M. E. RESULZADE İran'a, 1909 yılında A.
AĞAOĞLU, 1910 yılında A. Hüseyinzade
Türkiye'ye gittiler.
1905-07 yıllarının ılık devrim havası yeniden
despotizmin dumanına bürünmeye başladı. Mirza
Bala MEHMETZADE'nin tabirince; Rusya'da orta
yüzyıl despotizmi yeniden hortlamıştı. Bu kara
kabus yalnız Rusya'da değil, onun güneyi olan
Kafkasya'da hürriyeti ve hürriyet severliği
boğmaya başladı, aynı zamanda İran'da da irtica ve
istibdadı kanadı altına aldı. Rusların İran'daki
takipleri M. E. RESULZADE'nin, onunla birlikte
S. H. TAĞIZADE'nin de Osmanlılıktan ve ittihad-i
İslamdan Türk milliyyetçiliğine geçit dönemi
yaşayan Türkiye'ye muhaceretiyle sonuçlandı.
Büyük düşüncelerin ve bu düşüncelerle beraber
emellerin taşıyıcısı olan büyük şahsiyetlerin
muhacereti Azerbaycan'da görülmemiş bir siyasi
boşluk yarattı. Bu boşluk o kadar büyüktü ki, bu
dönemin cemiyeti ışıklandıran adamların muhaceretinden sonra Kafkasya'da yeniden karanlık bir
ortamın başladığından, maariften yetim kalan
Kafkasya Türklerinin ışığının söndüğünden söz
ediyordu. Gazetelerin dediği gibi, onlar dilsizlerin
dili, sağırların kulağı, körlerin gözüydü.
Mecazi anlamda; küçük istisnalarla bu dilsiz, sağır
ve kör olan siyasi muhit 1913'te, M. E.
RESULZADE'nin, Baku'ya dönüşüne kadar
devam etti.
İster İran ve özellikle Türkiye muhacireti
döneminde biz M. E. RESULZADE'nin siyasi
Bakuşlarının hızlı gelişiminin, güclü inkişafının
şahidi oluyoruz. İran muhacireti döneminde
gördükleri onun İstanbul'da "İran Türkleri" dizi
yazılarıyla sonuçlandı. Bu makalelerin milli gayesi
ve siyasi mazmunu böyle bir fikir söylemeye esas
veriyor: M. E. RESULZADE ilk müelliflerdendi
ki, İran Türkleri ve onların etkin parçası olan
Güney Azerbaycan Türkleri sorununu siyasi
müsteviye çıkarmıştı.
Aslında M. E. RESULZADE'nin "İran Türkleri"
adı altında neşrolunan altı makalesi yalnız o dönem
için değil, aynı zamanda günümüzde de Güney
Azerbaycan hakkında toplumsal-siyasi öneme
sahip ciddi tarihi ilmi araştırma olarak değerini
korumaktadır. Burada Azerbaycan'ın tarihi,
coğrafyası, edebiyatı ve kültürü hakkında ilk
Bakuşta publisistik düşünce olarak yorumlanabilen çok ilginç bilimsel görüşler vardır.
Örneğin, M. E. RESULZADE "İran Türkleri"nde
bugün kasıtlı olarak, ya da bilinçsizce üstünden
sessizce geçilen böyle bir fikir söylemişti ki, İranda
Türkler ne Rusya'da olduğu gibi mahkum ve ne de
Türkiye'de olduğu gibi hakim bir milletti.”
M. E. RESULZADE haklı olarak az miktarda
Türkmenlerden başka İran Türklerinin esasını
teşkil eden Azerbaycanlılar arasında milli
düşüncenin zayıf olmasını din etkisine bağlar.
Onun fikrince, Şialık İran Türklerini o kadar
Farslaştırmış ki, günümüzde onlar kendilerini
Türkleşmiş Fars, yani aslen İranlı sanıyorlardı.
20. yüzyılın başlarındaki tarihi sürecin öğrenilmesi
böyle bir fikri söylemeye esas veriyor ki,
Azerbaycan'da dini ve milli düşüncenin sınırları
düzgün belirtilmemiştir. Bu ve ya diğer derecede
dini ve milli sınırların bozulması, uzun süre
toplumun savunmasında önemli rol oynamış
İslam'ın millet merhalesinde milli düşüncenin
formalaşmasına karşı muafazakar mevkiye
yuvarlandığının şahidi oluyoruz. Yüz yıla yakındır
ki, Araz'ın her iki tarafında İslamcılık sosyal
Bakuşlar sisteminde milliyetçiliğe, daha doğrusu,
Türkçülüğe açık ve gizli formada direniş
31
TEMMUZ 2008
göstermektedir. Bunun tersi olarak milliyetçilik ve
onun tezahuru olarak Türkçülük aynı zamanda
sağlam İslamcılığın, itibarlı ve güvenilir İslam
inancının önemli şartıdır. Güney Azerbaycan'da
cereyan eden süreçte bu faktör mutlaka dikkate
alınmalıdır. Aslında Türk sülalesi olan "Kacarların" yenilgisini doğru olarak milliyetçilik taleplerini anlamamalarıyla izah ediyor. Dünyanın
milletleştiği bir dönemde Kacar hanedanının son
şahları kendilerine milli sosyal dayanaklar
hazırlama gerekliliğini anlamadılar.
Hükümdarların Türklüğüne rağmen dil, töre ve
idareciliğin M. E. RESULZADE’ye göre beş yüz
yıldan beri şahlık tahtında bir Türk hanı otursa da,
gerek bu hanlar, gerekse Türk ahali İranlılaşmış,
yani Farslar tarafından asimile edilmiştir
demektedir.
M. E. RESULZADE'nin "İran Türkleri"
araştırmasında Azerbaycan'ın merkezi şeheri olan
Tebrizin İranın ve elece de Yahın Şerkin ictimaisiyasi heyatında roluna aid maraklı mekamlar var.
O yazıyordu ki Fransız devriminda Marsel,
Osmanlı devrimında Salonik ne ise İran
devrimında da Tebriz odur. Azeri Türklerinden
teşekkül eden hürriyyet mücahidleri bütün İran
zülmet-pesendanına karşı yiğitçe göğüs germişler.
Tebrizin üstün rolunu M. E. RESULZADE onun
bir taraftan Rusyaya, diger taraftan Türkiye'ye hem
coğrafi, hem de siyasi manada yakın olması ile izah
edilmektedir.
M. E. RESULZADE'nin "İran Türkleri" dizisinden
beşinci yazısı onların edebiyatından söz ediyor.
İran muhitinde, özellikle edebiyatta Farscanın
üstün bir dil olduğu ortamda Türk dilinde
yaratılmış edebi örneklerin, hatta dini konuda olsa
bile, geniş bir şekilde araştırlması RESULZADE'nin büyük hizmeti idi. Bu doğrultuda M. E.
RESULZADE birincilerdendi.
O, tarihin bu tuhaflığını hayret ve istihzayla
anlatıyordu. Türkce konuşulur, Türkce nutuk
söylenir, Türkce vaazlar verilir, fakat yazıya
gelince, hep Farsi kesilir. Buna rağmen, yazma ve
okumanın bütünlükte Fars dilinin tekelinde
olmasına bakmaksızın, Türkce konuşan, Türkce
düşünen büyük bir kitleni milli bir edebiyatdan
mahrum edemezdi. Yüz yıla yakın bir zaman
geçmesine rağmen, bu meselede İran M. E. RESULZADE'nin yazdığı kadar ileriye gitmemiştir.
İran Türkleri problemini bir bütün olarak ele alan
düşünce adamı; M. E. RESULZADE'idi.
Metodolojik bakumdan doğru olarak o, Şah
sevenlere, Azerbaycan Türklerinin bir parçası
olarak yanaşmışsa da, Kaşkay Türklerine ayrı bir
makale yazmıştır. Kaşkay Türkleri hakkındaki
yazısı İran Türkleri içerisinde bu Türk toplumunun
tarihi, medeniyeti, adet ve geleneği hakkında ilk
yeterli sözdür. O yazıyor: "Kaşkayların ana dili
Türkçedir, kendi aralarında Türkçe konuşurlar.
Şiraz'da Türk adıyla meşhurdurlar." Bu yazı
Kaşkay Türklerinin etnografyasının öğrenilmesi
bakımından müstesna derecede önemlidir."
Demektedir. Genellikle M. E. RESULZADE'nin
"İran Türkleri" adlı dizi makaleleri Azerbaycan,
İran ve genel Türk tarihinin öğrenilmesi açısından
bugün de önemini koruyan ilmi araştırmadır.
4. Dirliklerin En Kıymetlisi; Milli Dirlik:
Rus İmparatoru olan Romanovların hakimiyete
gelmesinin 300. yıldönümünü 1913'ün Şubat'ında
büyük merasimlerle kutladı. İmparatorluğun her
yerini, en uzak ucgarlarını bir bayram havası
bürümüştü. Rusya'nın tüm büyük şehirlerinde, il
merkezlerinde bayram törenleri düzenleniyor,
imparatora dualar okunuyordu. Bütün bu ihtişam 5
Eylül 1911'de imparator II. Nikolay'la birlikte
Kiyev'e II. Aleksandr'ın abidesinin açılışına gelen
P. A. Stolıpin öldürülmesinden sonra başlanan
irtica ve represyalar fonunda ilk yumuşama
olmuştu.
Romanovların 300 yıllık saltanatının bayram
edilmesinin hazırlığı ve düzenlenmesi katı
monarşist, Duma enstitüsünün katı aleyhdarı ve
ülkenin her yerinde "vatan haini" arayışına çıkmış
İç İşleri Bakanı Nikolay Maklakov'a emanet
edilmişti. Maklakov'un iradesine zıt olarak onun
takdimatıyla imparator II. Nikolay babalarının
tahta oturmasının 300 yıllığı münasebetiyle bir sıra
siyasi mahbusların serbest bırakılması ve siyasi
düşüncesine göre ülkeden çıkmış mühacirlerin
vatana dönmesiyle ilgili aff fermanı imzaladı. Bu
fermandan yararlananlardan biri de M. E.
RESULZADE oldu. O, 1913 yılı şubat ayında
Baku'ya döndü ve kendisiyle birlikte yeni bir hava
getirdi.
İran ve Türkiye'deki muhaceret hayatı M. E.
RESULZADE'nin Bakışlar sisteminin formalaşmasında önemli rol oynamıştı.
O, İran'da Avrupa usulü ile neşredilen ilk gazetenin
- "İran-i nev"in müdürü ve baş yazarı olmuş, Seyid
Hasan Tağızade ile birlikte "İran Demokrat
Partisi"nin ideolojisini hazırlamıştı. Türkiye
32
TEMMUZ 2008
muhacereti döneminde "Türk Ocağı"ndaki
tecrübe, "Türk Yurdu"ndaki yazılar, A.
HÜSEYİNZADE, A.AĞAOĞLU, Z. GÖKALP
gibi büyük Türkçülerle birlikte faaliyet onun bir
lider olarak olgunlaşmasında, profesyonel bir
devrimci gibi yetişmesinde faydalı adımlar
olmuştu.
Sonralar Ziya Gökalp'ın vefatı münase-betiyle
yazdığı makalede şöyle tanımlar: "Merhumun
(Ziya Gökalp'ın) "Türk Yurdu"nda yayınlanan
"Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak"
makaleleri beni adeta vecde getiriyordu. Bakü'ye
geri döndüm. Matbuat dil meselesi ile meşgul idi.
Bu meselede Ziya nazariyesinin müdafacısı
oldum".
M. E. RESULZADE'nin Bakü'ye dönüşünü
izlersek, 1913 yılının yazında onun "Şelale"
dergisinde "Kolay dil - yeni dil", "Yeni dilciler ve
Türkçüler", "Dil ictimai (toplumsal) mühim bir
amil" gibi ilginç yazılarının şahidi oluruz. Adı
zikrolunan sonuncu makalesinde "Bir milletin
heyatanda maddeten ve manen bu kadar bir
ehemiyete sahip olan dili biz, Azerbaycan Türkleri
bir zamanlar unutmak üzereydik. Tamamıyla
Farslaştığımız bir zamanlar vardı. Türk edebiyatı
bilmezdik.
Türkçe avama mahsus bir dil addolunur, halk,
Farsça ve Arapça bilmekle iftihar ederdi. Sonra
Fuzuli aleyhürrahmanın tesir-i feyyâzı tehtinde
yetişen bir çok Azerbaycanlı Türk şairleri bu
tehlikeli misyonun önünü aldılar, "iyi kötü" bir
edebiyat vücuda getirdiler".
M. E. RESULZADE, bu yazılarında Azerbaycan
toplumsal ve kültürel hayatı için zaruri olan bir
hakikati ortaya koydu, milletin millet olarak
formalaşması için konuşma diliyle yazı dili
arasındaki fark ortadan kaldırılmalıdır. O şöyle
ifade ediyordu; "Dilimizi hakikaten de milletimizin ruhu ve onun vasite-i bekası makamında
görmek istersek ve onu cemeiyet-i milliyemizde en
mühim bir ittihad ve terakki amili addedersek,
yazımızla konuşmamız arasında olan farkı
azaltmalıyız". Mühaciretten döndükten sonra
"İkbal" gazetesinde, "Şelale", "Basiret" ve
"Dirilik" mecmualarında Azerbaycan-Türk
milletinin varlığının ilmi yönden esaslandırıldığını
biz M. E. RESULZADE'nin eserlerinde görüyoruz. Bunlardan en önemlisi "Dirlik"te
neşrolunan "Milli Dirlik" konulu yazılarıdır. Bu
makalelerde o, ilmi olarak gösterdi ki, millet din
birliğine değil, dil ve kültür birliğine dayanmak
gerçeği vardır. Müslümanlık milletçilik değil, bir
ümmet anlayışı üzerinde kurulmuş dini inanç
birliğidir.
“Milli Dirlik" dizisi Azerbaycan sosyal fikir
tarihinde belirli bir aşamaya yekun vurdu, yeni
aşamanın başlangıcının esasını koydu. Milli
istiklal mefkuresini bütün yönleriyle "Milli
Dirilik"te esaslandı. Bu dizi M. E. RESULZADE'nin kendisinin sosyal bir hadim olarak
formalaşmasının teyididir. "Milli Dirlik" şüphesiz
bir zirvedir. Azerbaycan'ın gelecek inkişafının
belirlenmesi, milli özgürlük ve bağımsızlık
düşüncesi ilk defa olarak bu dizide koyuldu. Bu,
uzun aramaların, muhacirette kazandığı tecrübenin, hayatında yüz veren gelişim sürecinin
mantıklı sonucuydu. Milli dirilik düşüncesi adı
geçen dizi yazılarda yedi makalede verilmiştir.
Fakat bundan başka bir giriş karakterli yazısında
bu yazı da geçer.
Dirlik Nedir?
"Milli Dirlik" dizisinde söz; ferdin değil, milletin
dirliğinden geçer.
M. E. RESULZADE dirlik anlayışına genel dünya
tarihi sürecinin bir parçası olarak yanaşıyor ve
milletlerin, halkların diriliğe giden yolunu hiç de
kolay olmadığını gösteriyor. Haklı olarak dünyanın gelişmiş milletleri kendi milli özgürlüklerine
kavuşmak için ağır ve üzücü bir yol geçmişler,
cehennem azabını yaşamışlardır. M. E. RESULZADE'nin tabiriyle; o gelişmiş milletler istedikleri
gibi bilmek için ölümü kebul etmişler. Yani dirilik
için ölmüşler. Dirilik için ölmek: Azerbaycan
dünyanın geçtiği bu tarihi yolun eşiğine gelip
çatmıştı. Hakikatlerin en büyüğü, bu idi ve M. E.
RESULZADE öncelikli olarak bunu tutmuştu.
M. E. RESULZADE ilk defa olarak dirlik
düşüncesine Batı-Doğu bağlamında yanaşmanın
başlangıcını koymuştur. O, haklı olarak bu kanıya
varmıştı ki, Avrupalılar kendi dirliklerini elde
etmek için büyük kurbanlar vermiş, dirlik için
ölmüşler. Bunun aksine olarak İslam dünyasında
yalnız olmak için,batının dirliği bu dünyanın
gerçekliğine dayandığı halde, doğunun dirliği o
dünyanın ahiretine yaslanmaktadır. Avrupa milli
dirliği bu dünyada kavuşmak için yok oluyordu.
İslam dünyasında birey, dirliğine ahirette
kavuşmak için ölüyordu. Mesele yaşadığın
dünyada dirlik hakkı kazanmaktan ibaretti. Milli
gelişimin çıkış noktasını da bunda görüyordu.
M. E. RESULZADE, dünyada mucadelenin
33
TEMMUZ 2008
hedeflerinin değiştiğini öne sürerek şöyle
yazıyordu: “Her hangi millet ki doğaya karşı icra
olunan muharibede daha başarılı ve daha
kuvvetliyse, o millet doğadan alınan ganimetten de
daha ziyade istifade eder. 20. yüzyılın başlarında
doğada yüz veren devrimler, ilmi-teknik keşifler
toplumdaki değişikliklerin önemli etkenine
çevrilmişti. Gerçekten de o milletler 20. asırda
büyük gelişmelere nail oldular. Onlar ayrı ayrı
devletlerle değil, doğayla savaşta büyük zaferler
elde ettiler. 20. asrın inkişafı bütünlükle dengeleri
değiştirdi. İlmi devrimde büyük rolü olan diri
milletler kendilerine herkesten daha çok pay elde
ettiler.”
M. E. RESULZADE toplumsal değişiklikleri şöyle
genelleştiriyordu: Bize göre, toplumsal medeniyet
milletlerin gayretinden doğan bir senezdir. Her
millet kendi iktidar ve kendi istiklali sayesinde,
yani kendi diriliğiyle kendine has, has olduğu
kadar da kıymetli bazı şeyler ilave ederler. Bir
milletin cılız fikirlerle yaşaması yalnız kendinin
zavallılığı değil, insanlığında büyük eksikliğini
teşkil eder.
M. E. RESULZADE, başkalarının esiri olmanın İslam alemi dinin sağlam emirlerinden çok uzaklaşarak dünya dirliğine farklı bir nazarla bakmaya
başladığıını ifade ederken, dünyanın geçici bir
kervansaraydan ibaret olduğu hakkında fikirleri
anlamsız buluyordu. Dirliğin ilmen, ruhen ve
cismen kuvvetli olmaktan geçtiğini esas tutarak o
böyle hesap ediyordu ki, dirliği sevmek lazımdır.
Dirliği seven milletler haklarına ulaştılar. Dirlik
nedir sorusuna RESULZADE şöyle cevab veriyor:
Dirlik dünyayı sevmekten, kendi hukuk ve
namusunu savunabilecek kadar güçlü olmaktan
ibarettir. Özet olarak; dirliklerin en kıymetlisi milli
dirliktir.
5. Büyük İdealler ve Çabalar:
M. E. RESULZADE, 1914 yılının sonlarından
başlayarak üç ay içinde milli dirlik sorununu işledi.
Milli bağımsızlık mefkuresini o, ilmi ve nazari
yönden bu dizide esaslandırdı. genelde "Milli
dirlik" M. E. RESULZADE'nin yaratıcılığında
zirve sayılacak eserlerdendi. Bu yazıda her milletin
geçtiği tarihi yola uygun bir sıra kendine özgü
keyfiyetler elde ettiğini, her milletin bir şeyde
mahir olduğunu gösterirdi. Avrupa halklarının
medeniyetini tahlil ederek şöyle bir kanıya
varmıştı ki, Almanların sanatta, Fransızların
incelikte, İngilizlerin gemicilikte, Belçikalıların
sosyal teşkilatta, İtalyanların müzikte şöhret
kazanmaları onların geçtiği tarihi-kültürel süreçle
bağlıdır.
M. E. RESULZADE, milletlerin kendine özgü
özelliklerini her şeyden önce, onların bağımsızlığıyla ilişkilendirmektedir. Onun tabiriyle, Alman
milleti kendi istiklalini temin etmeseydi, kendi
kültürünü korumasaydı, insanlık Şopenhaur, Fihte,
Göte, Faust, Kutepberk ve Lüter gibi dühaları
göremeyecekti. Aynı şekilde Fransız halkı kendi
kimliğini yitirseydi, beşeriyet Jan Jak Russo,
Didro, Monteskye, Viktor Hügo ve Valter gibi
kahramanları da yitirmeli olacaktı. İtaliya da
milliyetini anlamayıp başka bir millet tarafından
yutulsaydı, şimdi ne beşeriyeti hayrete salan
heykeller vardı, ne de Mikelancelo gibi
heykelteraşlar.
M. E. RESULZADE, Rusya'nın istiklali olmasaydı, şüphesiz, Puşkin, Lermontov, Dostoyevski,
Tolstoy, Şalyapin ve diğerleri olmayacaktı.
Rusya'da ve Avrupa'da giden milli sürecin, milli
kimliğin korunması uğrunda mucadelenin
ehemiyetini değerlendirerek o, böyle kanaate
geliyodu ki, daha muktedir sanatçılar kendi
kimliğini mühafiza etmiş milletler arasından çıkar.
demektedir.
Milli kimlik meselesine büyük önem verirken
şöyle düşünmekteydi; asimilasyona uğramış halk
ne asimile eden millete bir şey verebilir, ne de
kendisi büyük ideallere sahib çıkabilir. Bir Rus
kalbinin, Rus vicdanının tercümanı olabilmek için
Ruslar gibi düşünmek, onlar gibi bu hayatın
inceliklerini duyması gerekir.
Bunun için Rus olmak, Rus yaşamak ve Rusları
bilmek gerekir. Halbuki Ruslaşmış bir Müslüman
ya da asimile edilmiş bir Ermeni veya Yahudi ne
kadar kendiliğinden uzaklaşmış olsa da, yine
gerçek bir Rus olamaz. Kendiliğinden çıkarılıp
başka bir milliyete asimile ettirilen şehıs asimile
eden ortama büyük bir fayda veremediği gibi,
aslında mensup olan muhite de büyük bir fayda
sağlamaz. Bu sorun 20 . yüzyılın başlarında çok
büyük müzakereye sebep olmuş bir meseleydi.
Rusça, Farsça, Arapça ve hatta Avrupa dillerinde
tahsil alıp milli işlerden kenarda kalan, daha
doğrusu, kimliklerini unutup milli düşünceye
kayıtsız kalanlar az değildi. “Bu şahıslar ancak o
halde kendi milletlerine fayda sağlayabilir ki, az
çok Türkçe okuma yazması olsun ve kendi
milletlerinin ne olduğunu anlasınlar.”
O, İran'a yönelik , “bu gün İran'ı "kurtarmak” için
34
TEMMUZ 2008
elindeki istiklal gölgesinden de mahrum edip başka
gelişmiş bir milletin idaresine verilse, birkaç yıl
içinde Bakü'ye meydan okuyacaktır. Fakat böyle
gelişmenin karşılığında İran bir daha ne Firdevsi,
ne Sadi, ne de Hafız yetiştirecektir. Azerbaycan'ı
kendi değerleriyle karşılaştırırken, maddi
Bakımdan biz İran'dan, Osmanlı'dan, Mısır'dan ve
diğerlerinden ileride olsak da, ilmi icatlar ve
bulgular alanında ne bir ismimiz var, ne de
resmimiz. Halbuki, İran'ın hiç olmazsa "Mahmudiye" adında bir yıldız keşfeden Mahmud Han'ı
var. Türkiye Dr. Münir Paşa'ya, Tefik Fikret,
Abdülhak Hamid gibi büyük şairlere sahip olduğu
için kendi istiklal-i millisine borçludur.”
M. E. RESULZADE milletin maddi olarak gelişip
manevi olarak ayakta kalmasının aksine, maddi
yönden geç gelişip maneviyatça bağımsız
olmasına önem veriyordu.
Millet sevgisinin ve milli dirliğin ne olduğunu
bilmek için ilk sırada milletin ne olduğunu
öğrenmek lazım olduğunu savunmuştur.
Aslında meselenin böyle ele aalınması ona göre
zaruriydi, yalnız Azerbaycan'da değil, aynı
zamanda bütün Doğu'da milleti "Müslümanlık"
gibi anlaşıldığını görüyor, ümmet kelimesi ile
millet kelimesi arasında ayrıntılar belirtilmiyordu.
Hıristiyan milleti olmadığı gibi, Müslüman milleti
de yoktur diyordu. Millet dindaşlığa değil,
dildaşlığa dayanan toplumu kendinde ihtiva
eder,derken bununla da yetinmiyor, halkların
geçtiği tarihi yolu tahlil ederek , gelişmiş
milletlerin kavmiyet ve milliyet aşamasından
geçerek millet olduklarını öne çıkarıyordu.
Kavmiyetin yalnız nesil ve dil birliğine, milliyetin,
dil ve kültür birliğine dayandığı halde, millet kültür
ve milli dirliğe kavuşmaktan geçer diyordu.
M. E. RESULZADE'ye göre, millet dil birliği, adet
ve ahlak birliği, tarihi gelenek ve dini inanç
birliğinden meydana gelen toplumsal bir varlıktır.
Bütün bunların yanı sıra, milletin belirlenmesinde
etkili rol, dil etkenine bağlıdır denilmektedir. Dil
milletin varlığıdır,diyen. RESULZADE milletleri
bi birinden ayıran en önemli faktörün dil olduğunu
savunmuştur.
Tarihi gelenek kırılabilir, din değişebilir, nitekim,
tarihte birçok halklar dinlerini değiştirmiştir. Fakat
değişmeyen dildir.
Bunun yanı sıra, dille birlikte, din birliğinin varlığı
halkların gelişimini hızlan-dıran önemli etken
olduğunu ön planda tutuyordu. Bir zamanlar din
birliğine üstünlük verildiğinden toplumsal hayatın
maarif, matbuat, tiyatro, opera vs. ile bağlı
yenilikleri Müslüman adı altında tanıtıldığnı, milli
kimliğin yeterince anlaşıl-mayışının sonucunda,
Azerbaycan Türklerini "Tatar", "Persiyan"gibi
adlandırmalar yapıldığını anlatan M. E.
RESULZADE bunu şöyle açıklıyordu;
Müslümanlığın ilk etkisinden gelerek biz
kendimizi Müslüman adlandırdığımızdan asıl
milliyetimizin unvanını teşkil eden Türklüğe önem
verememişiz, derken,milli vicdanla milli imanın
milli dirlikteki emel ve arzu üzerinde kurulması
milli ideali veya milli mefkureyi formalaştırdığını
savunmuştur. Her bir milletin idealinin onun milli
vicdanını biçimlendiren etken olduğunu
anlatırken, "Milli Dirlik"te böyle bir gerçeği ortaya
koyarken, kişisel meraklar üzerinde kurulan
emeller hüsran olur demektedir.
Ruslarda Büyük Piyotr, Lomonosov'u, Fransızlarda Jan Jak Russo'yu, Napoleon'u, Almanlarda
Lüter'i, Bismark'ı, Osmanlılarda Sultan
Muhammed Fatih'i, Midhat Paşa'yı, İranlılarda
Nadir Şah'ı, Firdevsi'yi, Afganlarda Emir
Abdurrahman Han'ı bu çizgide ifade etmektedir. .
M. E. RESULZADE'nin büyük emel sahibi
olmakla ilgili fikirleri bugün Azerbaycan toplumu
için gereklilik vardır. Büyük idealistlerden
mahrum olan millet bağımsız ve güçlü bir vücut
Bulamiyacaği gibi, başkalarının esereti altına
girmeye mahkum olduğunu savunmuştur.
İdealist insan kimdir?
M. E. RESULZADE şöyle cevap vermektedir.
"Kendi şahsi maksadı dışında muhitinin ihtiyacıyla
meşgul olan, onun saadeti için emel besleyen ve o
emellere şahsi emelleri gibi hizmet edenler
idealisttirler". Demektedir.
M. E. RESULZADE Azerbaycan'ın talihinde iz
bırakan büyük bir idealistti. Böyle idealist
insanlara şahsi merak ve menfaatlerini milletin
meraklarına teslim eden büyük emel sahiplerine
bugün Azerbaycan, bugün ve yarın daha çok
muhtaç durumdadır.
6. M. E. RESULZADE ve Rusya:
M. E. RESULZADE "Milli Dirlik"i yazarken
birinci dünya savaşı başlamıştı. Yazısında ileri
sürülen düşünceler savaşın neticeleriyle ilgiliydi.
Dünya savaşında atılan topların büyük devletleri
sarsacağını ilk duyanlardandı. 1915 yılında neşre
başlayan "Açık Söz" ilk sayısında "Dünyanın
35
TEMMUZ 2008
haritası savaşta değişecek" vizyonu toplumda
sosyal bir tartışma yarattı. Dünya kanlı mevzilere
bölündüğü, havalar örtüldüğü bir zamanda o, 15
yılını yaşadığı asrın karakteri hakkında şöyle
yazıyordu: Dehşetlerine şahit olduğumuz bu yol
bir gerçeği - asrımızın milliyet asrı olduğunu
ispatladı. Böyle bir gerçeğin, dünya savaşının
dumanı içinden beşeriyetin inkişafının esas
istikametini belirlemek M. E. RESUL-ZADE'nin
hizmetiydi.
20. asrın büyük sıkıntılarla, dünya haritasında
oluşacak değişiklikler, milletlerin kendi kimliklerine tapması ve tarihi sürecin gidişinde kendi
milli haklarına kavuşması M. E. RESULZADE'nin
ne kadar derin bir görüşe sahip olduğunu
onaylıyordı. Peki, milliyetçilik çağında M. E.
RESULZADE Azerbaycan Türklerinin gideceği
yolu nasıl tasavvur ediyordu? "Açık Söz"ün ilk
sayısındaki "Tuttuğumuz Yol" makalesinde bu
konuyu şöyle anlatıyordu: " biz Türküz, Türklük
milliyetimizdir. Binaenaleyh bağımsız Türk
edebiyatı, Türk sanatı, Türk tarihi ve Türk
medeniyetine malikiyetimiz maksadımızdır.
Parlak bir Türk medeniyeti ise en mukaddes gayeyi
amâlımız, ışıklı yıldızımızdır".
Aslında bu arzular ve bu arzuların yolunu
ışıklandıran yıldız Azerbaycan'ın bağımsızlığına
doğru gidilecek yolu belirliyordu. "Açık Söz"
kendisi, mecazi anlamda dersek, bağımsızlık
ideyasının formalaşmasında ve inkişafında
müstesna rol oynayan bu parlak yıldızdı.
Azerbaycan'da Türk milli bilincinin düşünce
istikameti gibi meydana çıkması, milli kimliği
belirleyen esas Bakışlar sistemine çevrilmesi, hiç
şüphesiz ki, "Açık Söz"le ilgiliydi. Rusya
imparatorluğunda Türklerin, özellikle de
Azerbaycanlıların dil, din, tarihî gelenek, ahlak ve
maneviyat ayrıntılarına göre bağımsız milli bir
varlık olduğunu esaslandırmak "Açık Söz"ün
temel gayesiydi.
1917 yılının Rus devrimi M. E. RESULZADE'nin
hayatında büyük değişiklikler yarattı. Devrimin ilk
günlerinden biz onu coşkulu olayların içinde
görmekteyiz. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra
Moskova'da neşredilen "1917. Yılın Siyasi
Hâdimleri" ansiklopedik neşrinde onun çok taraflı
faaliyetine geniş yer verilmesi de bununla bağlıydı.
İkinci Rus devrimi M. E. RESULZADE'yi siyasi
bir lider olarak Rusya sahnesine çıkardı. 1917
yılında M. E. RESULZADE Rusya'nın sistem
değişikliğine rağmen, Rusya bu gün de "milli
mahalli muhtariyete" dayanan bu düşüncenin
çekiciliğindedir. 1917 yılı devrimine münasebette
birçok Rus liberalinden ve sosyalistinden farklı
olarak, M. E. RESULZADE'nin beklentileri ancak
sınıfların özgürlüğünden değil, hem de milletlerin
özgürlüğündendir. 1917 yılı devrimi mahkum
sınıflara hürriyet, mahkum milletlere de
muhtariyet verecekti. Rus devriminin bütün sınırlı
yönlerine, Rus siyasetçilerinin, devletin
hudutlarına sınırsız sadakatlarına rağmen, tarihi
süreç M. E. RESULZADE'nin bu büyük
mefkuresinden uzaklaşamadı.
1917 yılının baharında yapılan iki Müslüman
kurultayı M. E. RESULZADE'yi Rusya Türklerinin lideri olarak ortaya çıkardı. Bu yılın 15-20
nisanında Kafkasya Müslümanlarının Baku
kurultayı Rus devriminden Azerbaycanlıların
beklentilerini ortaya korken, Azerbaycan siyasi ve
sosyal teşkilatlarından başka, Kuzey Kafkasya,
Gürcistan ve Erivan Müslümanlarının çeşitli
teşkilatlarını temsil eden delegeler karşısında M. E.
RESULZADE meseleyi aktarmayı başardı.
Rusya'nın devletçiliği ve halkların haklarıyla ilgili
meseleye değinerek şöyle diyordu: "Devlete dahil
olan değişik milletlerin muhkem birliğini onların
devlet ittifakı hakkında serbest ifade olunmuş
arzusundan başka hiçbir kuvvet temin edemez".
M. E. RESULZADE'nin iddiasının esasında
kurultayın kabul ettiyi bildiri gösteriliyordu:
"Federatif esaslarla demokratik cumhuriyet Rusya
devlet kuruluşunun Müslüman halklarının
çıkarlarını en iyi temin eden forması gibi
tanınmalıdır. Rusya'da yaşayan diğer halklara
munasebette Baku kurultayı karara alınmış olduki,
Rusya devletinin bütün halklarına, özellikle de
Kafkas halklarına munasebette demokratik
prensiplere esaslanan milli-siyasi ideallerini
gerçekleştirmek çabaları her durumda savunulmalıdır".
Baku kurultayında M. E. RESULZADE'nin ortaya
koyduğu diğer önemli mesele Müslüman
kadınların sosyal-siyasi akımlara, milli özgürlük
mucadelesine celbedilmesiyle bağlıydı. "Bütün
diğer halkların kadınları kişilerle beraber sosyalsiyasi işlerde iştirak ettiyi ve bununla da kendi
milletinin uğurlarına yardım ettiği bir zamanda
Müslüman kadını dustaklıkta kalamaz ve
kalmamalıdır." Cinsiyet farkının aradan kaldırılması istikametindeki Baku kurultayı kararı bütün
Rusya devriminin gidişinde ilk siyasi belge
olacaktır.
36
TEMMUZ 2008
1917 yılının Baku kurultayı tüm Kafkasya
Türklerinin Rusya'nın siyasi hayatında iştirakını
aktifleştirmekle birlikte, M. E. RESULZADE'nin
de bir lider olarak siyasi süreçlerin fevkine
yükseldiğini tastik etti.
Baku kurultayından az sonra, 1917 yılının
mayısında Rusya Müslümanlarının Moskova
kurultayında daha kabarık bir formda göreceğiz.
Moskova kurultayında; A. M. Topçubaşov, S.
Arsal, J. Akçura, Z. V. Toğan, F. Kerimi, E. Salikov,
M. Çokayev, S. Çanturin, K. İshaki, R. İbrahim, F.
Tuktarov, H.Atlasov ve başkaları gibi çok tanınmış
kişileri iştirak ediyordu. Fakat kurultayın parlak
yıldızı M. E. RESULZADE idi.
Rus devriminin ilk dönemlerinde bir sıra
Müslüman siyasi hadimleri Rus devletinin arazi
federatif esaslarla kurulmasının aleyhineydiler.
Onlar böyle hesap ediyorlardı ki, arazi federasyon
prensibi Türk-Müslüman halklarını birbirinden
ayrı düşürüp meselenin helline engel yaratmaktadır. Müslüman ahalisinin Rusya sosyal
yasamasından kenarda koydu. Bu gruba dahil olan
temsilciler milli-medeni özerklik düşüncesine
üstünlük veriyordu.
Moskova kurultayında arazi özerkliği düşüncesinin müellifi M. E. RESULZADE idi. O medeni
özerklik ideali ile Rusya'nın Türk halklarının
günden güne artan milli özü derk sürecine
tamamıyla cevap veremiyeceğini iddia ediyordu..
M. E. RESULZADE kurultaydaki bildirisinde
Millet nedir, Cevabı kendisi veriyordu: "Ben
eminim ki, milletin en önemli özellikleri dil ve
tarihi alakalardan, adet ve geleneklerin
genelliğinden ibarettir. Bazen diyorlar ki, İslam
milletin tecessümüdür, çünkü Türk-Tatardan
milleti sorgulayınca o, "ben Müslümanım" diye
cevap vermektedir. Fakat bu, yanlıştır. Hristiyan
milleti yoktur, nitekim İslam milleti mevcut
değildir. Bu büyük Müslüman evinde Türkler ve
Araplar için ayrı ayrı odalar olmalıdır". Moskova
kurultayında Rus İmparatorluğundan Türkçülük
hareketinin lideri A. M. Topçubaşov'un başkanlık
ettiği oturumda arazi muhtariyeti düşüncesiyle
ilgili olarak, M. E. RESULZADE şöyle
konuşuyordu. "Rusya'nın idare biçimi demokratik
cumhuriyet olmalıdır. Yer küresinin altıda birini
tutan ve Kamçatka'dan Karadeniz'e kadar ve
Arhangelsk'ten İran sınırına kadar uzanıp 170
milyon ahalisi olan çok milletli bir devlet, bir
merkezten idare edilemez. Bu nedenle de Rusya
devletinin idare biçimi federasyon olmalıdır"
M. E. RESULZADE'nin bu düşüncesi Moskova
Kurultayı'nda, 271 oya karşı 446 oyla kabul edildi.
Kurultayda kabul edilen şekliyle milli arazi
prensibiyle federatif esasta kurulacak demokratik
cumhuriyet Rusya devlet kuruluşunun Müslüman
halklarının çıkarlarını tam temin eden en iyi devlet
olacaktır. Azerbaycan'ın milli tarihi için son derece
önemli olan Moskova kurultayının materyallerinin
Azerbaycan'da neşredilmesine büyük ihtiyaç
vardır. Hatırlatmaya değer ki, bu materyalleri 1990
yılında Ankara'da İhsan İlker tarafından yayınlanmıştır.
Bu tutanaklarda Azerbaycan temsilcilerinin,
özellikle M. E. RESULZADE'nin kurultayın işine
nasıl büyük katkı gösterdiği, onun kararların kabul
olunmasında nasıl büyük rol oynadığı
görülmektedir. Mirze Bala Mehmedzade, sonraları
M. E. RESULZADE'nin Moskova kurultayındaki
faaliyetini aktarırken; 1917 yılının mayısında
Moskova'da toplanan Rusya Türklerinin büyük
kongresinde RESULZADE "milli devlet" tezini
hararet, ısrar, kuvvet ve başarıyla müdafaa etmiş ve
bu başarı onun şöhretini bütün Türkler arasında
yayarak tüm mahkum Türklerin lideri haline
getirmişti. 1917 yılında Çarlık rejiminin yerini
tutacak Rusya'nın gelecek idare şeklini tayin
edecek Kurucular Meclisine Resulzde'nin hem
Azerbaycan'dan, hem de Türkistan'dan halk vekili
seçilmesi bu şöhretin neticesiydi. 1917 yılında
ikinci Rus devriminin ilk çağlarından başlayarak,
M. E. RESULZADE Rusya Türklerinin lideri
olmak görevini artık kendi üzerine almıştı. Birinci
Rus devrimi döneminde bu görevi A. M.
Topçubaşov yerine getiriyordu.
7. MilliAzerbaycan Cumhuriyeti:
Çar Rusya'sı Birinci dünya savaşının ağırlığına
katlanamadı. İkinci Rus devrimi imparatorluğu
tarihin arşivine geçti. Zafere doğru giden Doğu
cephesi dağıldı. Rusya galip devletler içinde
yenilme duygusunu yaşadı.
İmparatorluk dağılınca M. E. RESULZADE
geriöde bıraktığı büyük mucadele mektebi ile
siyasi süreçleri belgeleyerek Rusya'nın Türk
halklarına liderlik etmek misiyonunu kendi üzerine
almış profesyonel bir devrimci, mükemmel bir
siyasetçi konumuna gelmişti.
M. E. RESULZADE'nin başkanlık ettiği Musavat
Partisi Güney Kafkasya'nın en güçlü siyasi
teşkilatlarından biri olarak milli kuvvelerin ve
bütünlükte milletin ümit yerine çevrilmişti.
37
TEMMUZ 2008
1917'de Müsavat Partisi Azerbaycan halkının
milli-özgürlük düşüncelerinin esas habercisi, milli
hareketin temel teşkilatçısı, milli mucadelenin
güçlü siyasi unsurdu. M. E. RESULZADE'nin
başkanlığıyla bu parti 1917 yılının Ekim ayında
Baku Sovyetine, aynı yılın Kasım ayında Rusya
Kurucular Meclisinde geçirilen seçimlerde büyük
başarı elde etti.
Azerbaycan'ın İstiklal Beyannamesinin ilanı
sırasında biz M. E. RESULZADE'nin Kafkasya
seymi dahilinde coşgulu mucadelesinin şahidi
oluyoruz. Onun seym toplantılarındaki konuşmaları, yalnız Azerbaycan için değil, bütün Güney
Kafkasya için bugün de kendi siyasi değerini
korumaktadır.
Kafkasya seyminin kövrek olduğunu hisseden M.
E. RESULZADE doğru olarak böyle bir fikri
savunurken, “Azerbaycan, ilk sırada kendi
gücünden emin olmalıdır. Çok geçmedi ki, onun bu
fikri 1918 yılının Mart olaylarının siyasi
gerçekliğinde teyit edildi.” Ortaya çıkan olaylardan ağır sarsıntı geçiren M. E. RESULZADE
tespitleriyle; Mart hadiselerindeki başarısızlığın en
büyük sebebi halkın başsızlığı, o zamana kadar
tanıdığı halk hâdimlerine değil, sorumsuz
insanlara, aklından ziyade duygularına tabi kişiler
olduğunu ileri sürüyordu.
31 Mart olayları M.E.RESULZADE'nin ve diğer
Azerbaycanlı siyasetçilerinin Rusya'nın demokratikleşeceğine ümitlerini kırmıştı. Ülkede yeni bir
süreç, bağımsızlık uğrunda mucadele dönemi
başlamıştı.
Baku hadiselerinin müzakeresi Kafkasya seyminde siyasi kriz yarattı ve 1918 yılının Nisan
ayının 22'sinde Müslüman fraksiyonunun ciddi
baskısı altında Kafkasya'nın bağımsızlığı ilan
edildi.
M. E. RESULZADE, "Güney Kafkasya büyük Rus
devriminin başarısı bize yalnız irtica vaat eden
Rusya'ya kurban vermemelidir. Güney Kafkasya
bağımsız olmalıdır. Eğer biz Güney Kafkasya'nın
yeni doğan evladının hayat kabiliyetli olmasını
istiyorsak, onda bağımsızlığı bizi tehdit eden
korkunun hükmüyle değil, vicdanın hükmüyle ilan
etmeliyiz." Diyordu.
1918 yılının Mayısında M. E. RESULZADE'nin
Batum'da Türkiye ile müzakere eden Kafkasya
Cumhuriyeti barış heyetinin terkibinde olması,
hayatî öneme sahip görüşmeler yapması, istiklalin
birinci haftasında Osmanlı imparatorluğuyla
dostluk hakkında anlaşma imzalaması Azerbaycan'ın gelecek kaderinde halledici rol oynadı.
1918 yılı mayısın sonunda Kafkasiya seyminde
ortaya çıkan ikinci siyasi kriz seym denilen
meclisin dağılmasıyla sonuçlandı. Azerbaycan
halkı karşısında sorumluluğunu derinden anlayan
seymin Müslüman fraksiyonun milli bilincini
olumlu yönde etkiledi. M. E. RESULZADE
Batum'da olduğu halde Milli Şuranın başkanı
seçildi. Bu, bir taraftan bu dönemin siyasi
hadimlerinin yüksek manevietik değerlere
tapmasıyla bağlıydı, diğer taraftan siyasi lider
olduğunun teyit anlamı taşıyordu.
Milli Şura Azerbaycan için en gergin bir dönemde
ülkenin sorumluluğunu kendi üzerine alırken, 28
Mayıs İstiklal Beyannamesini ilan etti.
Bu büyük olay münasebetiyle M. E. RESULZADE
şöyle yazıyordu: 28 Mayıs beyannamesini ilan
etmekle Azerbaycan Milli Şurası, sözün siyasi
anlamında, Azerbaycan milletinin varlığını tespit
etmiştir. Şöyle ki, Azerbaycan kelimesi sade
coğrafi, etnografik ve linguistik bir kelime
olmaktan çıkarak siyasi bir anlam kazanmıştır.
Cumhuriyetin birinci yıldönümünde onu değerlendirirken;
"Cumhuriyetimiz,Milli kültür esasına dayanması
ve milli demokratik Türk devletçiliği üzerinde
kurulması itibarıyla ;Azerbaycan ilk Türk devleti
ve ilk Müslüman cumhuriyetti."
Yeni kurulmuş cumhuriyetin karşısında duran esas
vazifeyi M. E. RESULZADE ülkenin siyasi,
ekonımik, medeni merkezi olan Baku'yu özgür
kılmakla ve bağımsızlığı Azerbaycan'ın bütün
hudutlarına yaymakta, ülkenin toprak bütünlüğünü
temin etmekte görüyordu. Aslında bir sıra
tarihçilerin yazdıklarının aksine olarak, M. E.
RESULZADE'nin Haziran ayında Devlet-i Aliyeyi Osmaniyede ziyarette bulunan bir Azerbaycan
heyetine başkanlık etmesi yukarıda belirtilen
önemli görevlerle ilgiliydi. O, Azerbaycan
Cumhuriyetinin başka ülkeye gönderdiği ilk
diplomatik vazifenin başkanı idi. Meselenin
zorluğu Bakü'nün bir coğrafi arazi olmasıyle bağlı
değil, onu savaşan ülkelerin harbi-stratejik
planlarına dahil eden dünyanın zengin petrol
merkezi olmasıyla bağlıydı. Tarihin belirli
aşamasında "Bakü Meselesi" Antanta ile Dördler
İttifakı arasında temel mucadele hedefine
çevrilmekle birlikte, blok içi emektaşlığın da ilk
zıddiyetli noktasıydı.
38
TEMMUZ 2008
M. E. RESULZADE Azerbaycan heyetine:
"Sizlere malumdur ki, petrol hakkında mesele
Azerbaycan'dan çok Türkiye-Almanya
meselesidir. Fakat Almanya ve Türkiye bu
meseleye farklı yanaşmaktadır.". Uluslar arası
durumu tahlil ederek bu dönemin şartları dahilinde
doğru olarak bu kanıya varıyordu. Yalnız kardeş
Türkiye Azerbaycan'ı düşmanların elinden
koparabilir.. M. E. RESULZADE'nin ısrarlı
talebiyle Türkiye Harbiye Nazırı Enver Paşa
Azerbaycan'a yeni Türk heyetinin gönderilmesiyle
ilgili talimat verdi. 1918 yılının yazında "Bizim
maksadımız - Bakü'dur" diyen Türk ordusu
harekete başladı.
M. E. RESULZADE'nin İstanbul mektupları
Azerbaycan diplomasisinin önemli belgeleri
olmakla birlikte, ülkenin kaderinden sorumlu olan
bir liderin yürek çırpıntıları olmuştur.
Dünya muharabesinin son merhelesini tehlil
ederek, Azerbaycan'ın baş nazırını ve harici işler
nazırıne şöyle yazıyordu. "Hangi yolla, ne
bahasına olursa-olsun, Baku tezlikle azad
olumalıdır. aksi tekdirde biz baş vermiş fakt
karşısında çetin veziyyetde kalabiliriz. Bakü'ye
doğru hereket yalnız Azerbaycan'ın adına
olmalıdır, onu Azerbaycan hükümeti azad
etmelidir. Baku alınmazsa, her şey bitebilir, elveda
Azerbaycan diyebiliriz..."
M. E. RESULZADE'nin bu duygularını derinden
anlayan baş nazir Fetelihan HOYLU Nisan 'ın 11de hökumetin Vakon kerargahından İstanbul'daki
Pera Palas oteline Memmed Emin Resulzade'ye
gönderdiyi telgrafta "Bolşevik hökumeti Baku'da
devrilmişdir. Rusya bolşevik hökumetinin üyeleri
hapis edildiler. Hakimiyet İngilizler’le birlikde
daşnak ve menşeviklerin eline kaçmişdir. Baku
madenlerinin bir hissesi ve Abşeron yarımadası
bizim elimizdedir. Biz eminiz ki, yakın vakitte
şehir teslim olacak. Alman ve Avstriya nümayendeleri defelerle bizi emin edibler ki, onlar
Bakunı Azerbaycan'ın ayrılmaz hissesi, onun
paytahtı kimi tanıyırlar. İndi onlar koşunun
daşınmasında bize yardım da gösterirler. Sizin
Almaniyaya etiraz notanızı beyenirik."
E.M.TOPÇUBAŞI İstanbul' geldiğinde, "durumu
müzakire edin ve lazım olan bütün kerarları kebul
edin. Veziyyet teleb edirse, Berline gedin". Bu
telgrafla hakkında söhbet geden itiraz notası Baku
baresinde Agustos 27-de imzalanmış olan almanRus sözleşmesine itiraz olarak M. E.
RESULZADE tarafından İstanbulda'kı Alman ve
diger ittifak devletleri sefirliklerine tekdim
edilmişti. "Azerbaycan halkı Rus hükümeti
tarafından ilan edilen ve Brest-Litovskda onlar
tarafından tastik edilen "her milletin geleceğini
tayin etmesi hukuku" hakkındaki anlayışa
istinaden asırlardır ezilen ve Rus boyunduruğunu
üzerinden atarak istiklalıni ilan eden ve bağlanan
anlaşma ile Azerbaycan'ın doğal başkenti ilim ve
medeniyyet merkezi, iktisadi ve siyasi merkezi
Bakü'nün yeniden Rus hakimiyyeti altına
alınmaması yönünde teminat verilmiştir. M. E.
RESULZADE bu duruma tepkisini şöyle
göstereceektir. "Elm ve medeniyyet nökteyinezerinden Baku Azerbaycan'a bağlıdır. Siyasi,
iktsadi ve ictimai teşkilatlar, tedris, heyriyye, zehni
merkezler, ehalinin ziyalı nümayendelerinin
toplaşdıkları başlıca yer Bakudır. Bütün bu melum
sebeblere göre memleketin istiklalını feth etmek
fikrinden heç bir zaman serf-nezer etmeyen
Azerbaycan halkı Bakunı geri kaytarmak
arzusundan heç bir zaman el çeke bilmez. Bu
meseleAzerbaycan için yalnız erazi meselesi değil,
ölüm-dirim meselesine çevrilmişdir".
M. E. RESULZADE Azerbaycan'daki hükümete,
Almanların müharebeden galip çıkacağı nedenle
görüşmenin gereksiz olacağını, Avusturya'nın ve
Türkiye'nin dahilindeki vaziyetin kaygı verici
olduğunu belirtirken, Bulgaristan'ıno, meğlubiyeti
kabul ettiğini bildirmiştir.
1918'in Nisan ayında İstanbul'dakı Azerbaycan
heyetinin başkanı M. E. RESULZADE'nin tahta
yeni çıkan Sultan VI Mehmed Vahideddin'le
görüşmesi Azerbaycan kamuoyunda Bakü'nın
kurtulması yönüyle olumlu etki yaratırken, M. E.
RESULZADE 'nin sultanın yanından çıkışında
yanındakilere " Sultan, Enver Paşaya Azerbaycan
heyetini kabulündeki mutluluğunu anlatan; "Bu
dekikeler ömrümün en mutlu dakikalarıdır"
dediyini işitince mutluluğunu kaydeder.
Azerbaycan hükümetinin gergin mücadelesi,
kahraman Türk ordusunun başarılı operasyonları,
M. E. RESULZADE'nin İstanbul'daki diplomatik
görüşleri neticesinde 1918'in 15 Nisan'ında
mükeddes Kurban bayramı günü Bakü
düşmanlardan kurtarırken Genel Kurmay Başkanı
olarak Enver Paşa tebriklerini Azerbaycan'a
bildiriyordu.
39
TEMMUZ 2008
gösteren Azerbaycan Milli Hareketi'ninde
unutulmaz lideri lideri olmuştur.
Azerbaycan Cumhuriyetinin işgalinden sonra M.
E. RESULZADE
tutuklandı. Bir süre
Moskova'da kaldı. Stalin tarafından hapisten
çıkarılarak Avrupa'ya zorunlu iskana tabi tutuldu.
Bu hadise ile ilgili bir sıra siyasi spekülasyonlar
üretilmektedir. M. E. RESULZADE'nin aleyhinde
olanlar, onun Stalin'le olan münasebetleri üzerini
çeşitli spekülasyonlar yarattılar.
.....
Onun yazdığı gibi istiklal mücadelesi ve sonraki iki
yılın istibdaından sonra ilk cumhuriyet kurmuş
olan M. E. RESULZADE'nin münasebet kurduğu
yegane ülke kardeş Osmanlı devleti olmuştur.
Daha sonra bir fiil olarak, A.Nüseyinzade,
A.Ağaoğlu, E.Caferoğlu, A.Yıldırım, M. B.
Memetzade, A.Yurdsever ve diger istiklal
mücahidleri ile birlikte Türkiye Cumhuriyyetini
kuran "Kahraman Türkiye'nin nail olduğu istiklal"
yolunda fikren fiilen iştirak ettiler. M. E.
RESULZADE'nin muhaceretteki hayatının büyük
bir bölümü Türkiye Cumhuriyyeti ile bağlı
olmuştur. 1923 te, Türkiye Cumhuriyyeti'nin
kuruluşunun ilanıyla ilgili İstanbul'da "Azerbaycan cumhuriyeti" adlı eser neşroldu. Bu eser
Azerbaycan'da cumhuriyyet üsul-idaresinin geçtiği tarihi yola bakış olmakla beraber Türkiye'deki
toplumun Cumhuriyetiçilik felsefesinin benimsenmesinde önemli rol oynadı.
M. E. RESULZADE'nin "Azerbaycan Cumhuriyeti" kitabı İzmir'deki "Kitab bayramı"nda en
yüksek ödüle layik görülmüştü. Buna ilave olarak
1923 de İstanbul'da onun "Asrımızın Siyavuşu",
"İstiklal Mefkuresi ve Genclik" adlı eserleri
yayınlandı. kitapta "Azerbaycan Cumhuriyeti" ile
birlikde milli mücadilenin istiklali ve tecessümü
yansıtılmaktaydı. "Türkleşmek, İslamlaşmak ve
Çağdaşlaşmak" idealine doğru tarihi yolun
Türklük için hayati önemi vurglanmaktaydı.
M. E. RESULZADE İstanbul'da Azerbaycan siyasi
muhaceretinin esasını koydu. 1923 ve 24'de
Müsavat Partisinin harici bürosunu ve Azerbaycan
milli merkezini kurdu. Teşkilatın yayın organı olan
"Yeni Kafkasya" dergisinin neşrine başlattı.
Türkiye Cumhuriyyeti'nin ilk beş yılında
yayınlanan bu dergi esasen üç mühüm meseleyi Azerbaycan Türklerinin istiklal idealini, Rusya
Türklerinin azadlıklarını, Anadolu Türklerinin
Cumhuriyyet kuruculuğunu işledi.
M. E.
RESULZADE'nin İstanbul'dakı faaliyeti ister
8. RESULZADE ve Türkiye Cumhuriyeti:
20. yüzyılın başlarında Osmanlı devleti ve Rusya
Türkleri içerisinde cereyan eden çeşitli hadiseler
milli mücadele ve istiklal savaşı iki mühüm hadise
ile neticelenmişti. İlk olarak 1918'in Mayıs ayının
28 inde Azerbaycan'da, 5 yıl sonrada 29
Ekim1923'te Türkiye Cumhuriyyeti'nin kuruldu.
Azerbaycan cumhuriyeti'nin ilanı ve kurulmasında
Türk askeri ve Türk silahı ne kadar büyük rol
oynamışsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşununda 20. asrın başlarında Türk dünyasının
merkezi olan Azerbaycan Türklüğü ile Rusya
Türklüğünün büyük tesiri olmuştur.
Türkiye Cumhuriyyeti'nin kurucusu Mustafa
Kamal ATATÜRK'ün devlet kuruculuğunda esas
aldığı bağımsızlık, cumhuriyyetçilik, hürriyetçilik,
milletçilik, halkçılık, ve çağdaşlık gibi temel
prensipler asrın ilk on yılında Rusya Türklüğü içerisinde vücuda gelerek formalaşmış, Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin 23 aylık tarihi tecrübesinden
geçmiş denebilir.
Önemle belirtmek gerekir ki; Türkiye'de Cumhuriyetinin kurulmasında ve Atatürk devrimlerinin
başarıyla uygulanmasında Türk dünyası
aydınlarının; Ali bey HÜSEYİNZADE'nin,
Ahmed AĞAOĞLU'nun, Zeki Velidi TOGAN'ın,
Mehemmed Emin RESULZADE'nin, Yusuf
AKÇURA'nın, Ahmed CAFEROĞLU'nun, Sadri
MAKSUDİ ve diğerlerinin olummlu etkisi
olmuştur. İftihar duyğusu ile adlarını andığımız bu
şahsiyetler Türk dünyasnını işığı oldular. Onların
adı da, emelleri de Türklük yaşadıkca yaşayacak,
ebedi olacaktır.
M. E. RESULZADE'nin
milli ideolojisine
çevrilen A.Hüseyinzade'nin dahiyane "Türkleşmek, İslamlaşmak, Çağdaşlaşmak" düsturu,
büyük insan İsmail Gaspıralı'nın “Dilde, Fikirde,
İşte Birlik” çağrısı dönenimizin tarihi olmakdan
daha çok geleceğimizin programı olmalıdır.
Türkiye Cumhuriyetin'de çağdaş devlet, cumhuriyet felsefesinin yayılmasında hizmeti olan Türk
aydınlarından biri de M. E. RESULZADE'dir.
20.yüz yılın başlarında Türkiye'ye yerleşen M.E.
RESULZADE milli mücadelede ve cumhuriyyet
kuruculuğunda tarihi deneyimi olan, bütün Türk ve
Müslüman dünyasında ilk cumhuriyyet kurucusu
olmakla, 20.yüzyılın
ilk yıllarında kendini
40
TEMMUZ 2008
Türkiye'de ve isterse de Kafkas ve Rusya Türkleri
arasında geniş yankı buldu
M. E. RESULZADE'yi Azerbaycan'da hapisten
kurtarmış olan Stalin'in tavsiyeleri oldukca
ilginçtir.Kitapta şöyle anlatılmaktadır. "
« Musabeyov, Mirzayan, Ahundov, Kirov,
Orahelaşvili yoldaşlara benim tavsiyem:
RESULZADE aleyhine yayınlar yapılmalıdır. Net
bir şekilde kendini temize çıkarmak için onu
aşağıdaki şekilde baskı altına almak gerekir.
1. Dööneklikle çünkü. O, önce bir bolşevikti, sonra
bize ihanet etmiştir.
2. Türklerin menfaalerine çalışmıştır. çünkü
RESULZADE ve onun Müsavat Partisi, Kızıl
Ordunun Türklere yardım göstermesi ve Bakü'nün
alınmasına engel oldular.
3. Azerbaycan halkına ihanet etti. Toprağın
kendililerine verilmesine ve beylerin mülklerinin
leğv edilmesine engel olmuştur.
4. Bütün Şark halklarının menfaatine ihanetle,
Müslümanlar üzerinde İngiltere'nin müstemlekeciliğini engellemiştir.
5.Şamhor işgalini teşkilinde itham edilmelidir.
"Azerbaycan talancısı" olarak damgalanmalıdır.
Benim fikrimce, eğer bu isler nazara alınırsa, kitab
etkili olacaktır. Selamlar. İ.STALİN
M. E. RESULZADE 20. yıllarda Türkiye'de
hayata geçen Türk devriminin Türk cemiyyetinde
büyük çağdaşlaşma hereketinin Atatürk
önderliğinde kurulan yeni Cumhuriyyetin
müdafacıısı oldu. Türkiye Cumhuriyyeti'nde
heyata geçirilen sosyal devrimleri, Halifeliğin
kaldırılması, kadın hakları, şapka ve kiyafet
inkilapları
sosyal hayatın batı standartlara
uyğunluğunu sağlarken, hukuk, maarif,kültür,
alfabe ve dil reformlarında büyük heyranlıkla
iştirak etti. Bu reformaların çoğu onun lideri
olduğu Azerbaycan Cumhuriyeti'nde 1918 lerde
başlanmıştı. Cumhuriyetin ilanından bir ay sonra
Türk dili devlet dili olarak kabul edilmiş, 1919'da
latin alfabesine geçilmişti.
Atatürk'ün büyük ilgi gösterdiği Bakü'de geçirilen
birinci Türkoloji kurultayında müzakere edilen
meseleler daha Azerbaycan Cumhuriyetinde ele
alınmıştı.
M. E. RESULZADE Türkiye Cumhuriyyeti'nin
yapmış olduğu devrimleri, kurmuş olduğu düzeni,
formalaşan siyasi ve iktisadi sistemi büyük bir şevk
ve heyecanla dile getiriyor yazılarında ; « Türkiye,
sade ideal proğramını kanunlar halinda tesbit
etmekle kalmamış; Cumhuriyet erleri bu büyük
hakikati dahi unutmamışlardı. Bir millet, ancak
organize olmakla ve iktisadi faaliyet ve refah
nisbetinde ideal haklardan istifade edebilir. Fikri,
milli ve siyasi istiklalin temeli iktisadi bağımsızlıktır. » diyordu.
Cumhuriyet prensiplerinin tatbiki, yalnız biz
Azerbaycanlılar için değil, bütün Türk elleri için
her zaman mukeddes bir arzu olmalıdır.
Bu idealin tebliğinde "Yeni Kafkasya"dan sonra
İstanbul'da yayınlanan "Azeri-Türk" "Odlu Yurd"
dergileri, haftalık,"Bildiriş" gazetesi ise büyük rol
oynamıştı.
M. E. RESULZADE'nin İstanbul'da yayınlanan
"Devrimci Sosyalizmin İflası ve Demokrasi'nin
Geleceği", "Millet ve bolşeviklik", "Kafkasya
Türkleri", 1930'da Paris'te yayınlanan "Kafkas
problemi ile İlgili Olarak Panturanizm" kitapları
1930'da çeşitli Avrupa ülkelerinde yayınladığı
"İstiklal" (1932-1934) gazetesi, "Kurtuluş" (19341938), "Promotey" dergilerinde milli mücadele ve
yeni cemiyyet kuruculuğu, Türklük ve demokrasi,
Türkiye Cumhuriyeti'ndeki devrimler, Atatürk'ün
şanlı mucadele yolu ve dehası ile ilgili son derece
önemli eserler ve yazılar yayınlamıştır.
Atatürk'e derin bir sevgi besleyen M. E.
RESULZADE bir yazısında şöyle diyordu ; Ne
İngiliz himayesi, ne Amerika mandası değil, o,
kurtuluşu yalnız hakimiyyeti-milliyeye
istinaden, kayıtsız ve şartsız bağımsız bir Türk
devleti tesis etmekde görmüştür. »
M. E. RESULZADE'nin ikinci cahan savaşından
sonrakı faaliyyeti de Türkiye Cumhuriyeti ile bağlı
olmuşdur.
1947'de Akkara'ya dönen M. E. RESULZADE
Azerbaycan Milli Merkezi'ni, 1949'da "Azerbaycan Kültür Derneği"ni kurmuş, 1952'de "Azerbaycan" dergisinin neşrine başlamıştır. Türk Dil
Kurumu ve Türk Tarih Kurumunda çalışmalar
yapmıştır. Azerbaycan'ın istiklal mücahidi olarak
Türklük fedaisi olarak kendi canını da Anadolu
toprağı olan Cebeci Asri Mezarlığgına emanet
etmiştir. Bakü'de doğup Ankara'da ebedi
yolculuğuna devam eden M. E. RESULZADE'nin
adı Milli İstiklal ruhu ve mefkuresi olarak
yaşayacaktır. Azerbaycan Halk Cumhuriyyeti'nin
kurulmasının 90. yılında, bu büyük istklal fedaisinin siyasi portresi daha parlak görünmektedir.
41
TEMMUZ 2008
28 MAYIS 1918 OLGUSU
MİLLİLEŞME YOLUNDA
AZERBAYCAN'IN VAROLUŞ TAPUSUDUR
Selçuk ÖNAL
BAK-TÜRK Federasyonu Genel Sekreteri
Ç
ilan edilmesi, hiç tartışmasız
Azerbaycan halkının tarihinin ve
kaderinin dönüm noktasıdır.
Bağımsızlık, milletin şerefini
koruyarak, onu büyük bir
tehlikeden korumuştur.
28 Mayıs 1918'de; Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı ilan edilip, Azerbaycan
Demokratik Cumhuriyeti kurulmasaydı, bugün Azerbaycan
isimli bir devletin varlığı bir yana,
Azerbaycan Toprakları Rusya,
Ermenistan ve Gürcistan arasında
paylaşılmış olacaktı.
28 Mayıs veAzerbaycan'ın Varoluş Tapusu:
Onun için yediden yetmişe Azerbaycan halkının
milli cumhuriyetin kurucusu Mehmet Emin
Resulzade'ye şükran borcu vardır. 28 Mayıs İstiklal
Bayramını “Halk günü” adı altında farklı bir isim
altında
kutlamak veya Resulzade'nin adını
anmamak, Çağdaş Azerbaycan Tarihini inkar
etmek olur. Tarihi gerçekler siyasi çekişmelere
kurban edilmemelidir. Bu Azerbaycan'ın genç ve
gelecek nesillerine yapılmış en büyük haksızlık
olur.
28 Mayıs; Yüz yıllarca şahlara, hanlara, beylere ve
en sonda Rus çarlarına kulluk etmiş, tebalık
yapmış, boyun eğerek kaderine razı olmuş bir
halkın, ümmetten millete dönüştüğü, millileştiği,
özgürlüğüne ve istiklaline kavuşarak Türk'lük
ruhunu bulduğu bir olgudur.
TARİHİ SÜRECE BAKIŞ:
Azerbaycan coğrafi bakımdan Doğu ve Batı
Türklüğünün geçiş noktasında bulunması ve yer
altı kaynakları yönünden zengin olması emperyalist güçlerin her zaman iştahını kabartmıştır.
XII'ci yüzyılda saltanat süren Azerbaycan
Atabekler sülalesi zamanı ile ara vermeden bin
ağdaş Azerbaycan tarihinin
en önemli günü “28 Mayıs
1918 tarihli Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Hürriyet ve İstiklaline kavuştuğu
gündür.”
Bu günü Azerbaycan Türklerine
armağan eden Mehmet Emin
RESULZADE ve arkadaşlarıdır.
Bu gün Azerbaycan Türklerinin
ümmetten millete dönüştüğü
gündür. Bu gün milletin sosyal,
siyasal ve çoğrafi anlamda tam
bağımsızlığını kazandığı ve
dünyaya Misak-i Milli ile ilan ettiği bir gündür.
Bu gün Azerbaycan Türklerinin ilk ve tek milli
bayramıdır. Çünkü, bu kutsal gün uğruna sayısız
insan şehit olmuş, millet önderi, yoktan bir devlet
kurarak; “Bir kere Yükselen Bayrak Bir Daha
İnmez” şiarıyla tarihte ilk Türk Cumhuriyeti'nin
dünyaya ilan ettiği gün olmuştur.
Ne yazık ki; son yıllarda Azerbaycan'da milli
tarihe ve özellikle Mehmet Emin RESULZADE'ye
karşı haksız ve tarihi geçeklerden uzak bir
karalama ve unutturma politikası yürütülmektedir.
Bunun kimseye de yararı yoktur.
28 Mayıs 1918'de, binlerce insanın kanlarıyla
kurulan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin;
Monarşik Çar rejimi veya Sovyet Rusya ile kıyaslanarak üstünlüklerinin ispatlanmaya çalışılması,
ya da milli hükümete ve M.E.RESULZADE'ye,
Ermenistan devletinin kurulması ile ilgili suçlama
getirilmesi veya 1993'teki yönetim değişikliğinin,
1918'de ki Milli Azerbaycan Cumhuriyetinin
kuruluşundan önemli olduğuna vurgu yapılması,
tarih bilincinden uzak, zamanı konjonktürel
irdelemekten bigane olanların sanal bir tarih
yaratma çabasından başka bir şey değildir.
28 Mayıs 1918'de Azerbaycan'ın bağımsızlığını
42
TEMMUZ 2008
Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914) tarafından da
benimsenmiştir. Gaspıralı Tercüman (18831917/Bahçesaray) gazetesinde ve diğer eserlerinde, Türkleri bir bütün olarak kabul ediyor, ortak
temiz bir dil etrafında birleştirilmelerini savunuyordu. “Dilde, fikirde, işde birlik” şiarı ile
Türklerin birlik bilincinin uyandırılmasında etkili
olmuştur. Gaspıralı da Türk dilinde eğitimi
öneriyordu. Gaspıralı'nın fikirlerinden “usul-i
cedid” akımı doğarak bütün Rusya Türklerine
yayıldı. Gaspıralı'nın Türkçülüğü aslında medeniyet alanını kapsıyordu. Fikirlerinde batılılaşmanın
yanı sıra, kültürel bir Türkçülük de ön planda
görülmekteydi. Bu birlik, ruh, din ve maneviyat
birliği şeklinde vücut bulacaktı. Bu fikir, daha
sonra Hüseyinzade Ali Bey tarafından “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak” şeklinde
formüle edilip bir prensip haline getirilen ve
“Musavat” fıkrasının başlıca şiarını, Milli
Azerbaycan Bayrağının esasını teşkil eden bu ide,
halk kültürüne dayanan milli devletçiliğin bir
ifadesidir.
Bu dönem birinci ve ikinci nesil aydınları,
Türkçülüğün yalnız kültür ve eğitim alanları
içerisinde faaliyet göstermiş, ancak XX.yy.la
birlikte, üçüncü nesil aydınlar bu sınırı aşarak,
Türkçülüğün siyasi karaktere bürünmesini
sağlamışlardır.
Rusya’nın Japonya karşısındaki mağlubiyeti
sonrasında Çarlık rejimi 1905 yılında meşrutiyet
ilan etmek mecburiyetinde kalmıştı. Rusya
esaretinde inleyen bütün milletlerin hayatında
olduğu gibi bu tarih, Rusya mahkumu Türklerin ve
Azerbaycan Türklerinin hayatında yeni bir devrin
başlangıcı oldu. Bu tarihten itibaren rahat bir ortam
yakalayan Azerbaycan, şiir, edebiyat, tiyatro,
musiki, matbuat, neşriyat ve maarif sahasında
olduğu gibi içtimai ve siyasi fikir ve cemiyetler
bakımından da mesafe kat etmiş, gündelik
gazeteler çıkarılmaya başlanmıştır.
Matbuatın yayını ile Kafkasya da siyasi, içtimai ve
milli fikir teşekkül ediyor. Kamuoyunun oluşması
ve milletin birlik ve beraberliği ile önemli milli
meseleler müzakere ediliyordu. O zaman Bakü'de
Azerbaycan Türklerinin milli hareketine merkezlik
yapan bir konumda idi. Milli Azerbaycan hareketinin her türlü siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel
hareketlerinin merkezleri de burada bulunurdu.
yıldan fazla hüküm süren Şirvanşahlar devri,
Azerbaycan tarihinde şanlı sayfalar kaydeder.
XVII inci yüz yıla gelindiğinde bu bölgede
birbirinden ayrı 9 feodal hanlık vardı. Bu
hanlıkların bir kısmı İran Kacar Hanedanı ile
ilişkili olsa da, kısa süren Şirvan-Şeki birliği
dışında kendi aralarında herhangi birilikleri yoktu.
Çar Rusyası bu bölgeyi ele geçirmek için dağınık
haldeki bu hanlıkları sürekli savaşlar sonucunda
istila etmiş, Azerbaycan 1813 Gülüstan ve 1828
Türkmençay anlaşmaları ile Aras nehri sınır olmak
üzere, Kuzey- Güney Azerbaycan olarak iki ayrı
Bölgeye bölündü ve Kuzey Azerbaycan Çar
Rusya'sının hakimiyeti altına düştü. Bu hakimiyet
Azerbaycan'da Birinci dünya harbi sonucunda ağır
yenilgiye uğrayan Rus İmparatorluğunun çöküşüne kadar devam etti.
Çar Rusya'sının yüz yıl sürecek istila sürecinde, bu
bölgenin idaresi için yeni sistem getirilmiş, han,
bey ve ağalardan mülk sahibi yeni bir sınıf yaratılmış, hanlar ve orduları dağıtılmış, Azerbaycan
Türklerinden asker toplanmayarak askeri
gelenekler ve milli ruh öldürülmüş, halk sosyal ve
siyasi haklardan mahrum edilmişti.
Bu dönem, Kafkasya, Azerbaycan ve diğer
bölgelerde yaşayan Türklerin Milli varlıklarının
korunması, sosyal hayatın çağdaş medeniyet
seviyesine kavuşturulması, milli dil, edebiyat,
sanat ve yazılı basının geliştirilmesi yönünde aydın
bir zümrenin yetişmesi dönemidir.
Bu dönemde ilerici Batı fikirleri ileri süren Mirza
Fethalı Ahuntzade (1812-1878) Türk ve İslam
dünyasında ilk defa tiyatro okulu açma girişiminde
bulunmuştur. Böylelikle, kültürün en önemli
temeli olan dil ve edebiyata hizmet edilmiş
olacaktı, aynı zamanda da, yeni batılı fikirler
yaygınlaşacaktı. Ayrıca Mirza Fethalı, Arap
alfabesinin sadeleştirilmesine çalışmış, eğitim ve
öğretimin yaygınlaştırılmasını, laikliğe ve edebi
canlılığa önem vermiştir.
Hasan Zerdabi (1842-1907)'nin 1875'de Türkçe ilk
matbaayı ve Ekinci adındaki Türkçe ilk gazetesi,
çağdaş medeniyetin benimsenmesi ve Avrupa
tarzında, “usul-i cedid” metodu ile yeni okulların
açılmasını savunmuştur. Bu eğitimin ana dilde
yapılmasını ileri sürmüş, Türk dillerinin
birleştirilmesi fikrini ortaya atmıştır.
Hasan Zerdabi'nin fikirleri büyük ölçüde Kırımlı
43
TEMMUZ 2008
durmuş, bu düşüncelerini “İnsanlara Hürriyet,
Milletlere İstiklal” şeklinde formüle etmiştir. Bu
şiar her zaman esir milletlerin istiklali yolunda
mücadele edenlerin en önemli düsturu olmuştur.
M.E.Resulzade, cihan harbi öncesinde, İstanbul'dan Bakü'ye döndüğü zaman Matbuatta
Osmanlı dili ve Azeri Türkçesi taraftarı olanlar
şeklinde basın iki kampa bölünmüştü. Resulzade,
bu iki kampın ortasında, sade ve temiz Türkçe
tezini savunuyordu. 1915'de çıkardığı “Açık Söz”
gazetesi aracılığıyla bu yönde milliyetçi bir
edebiyatın doğmasına öncülük etti. Ayrıca,
Resulzade İslamiyetin ve Müslüman Cemiyetin
milliyet değil, ümmetçilik ifade ettiğini, milliyetin
din üzerinde değil, dil ve kültür birliği üzerinde
kurulabileceğini savundu. Onun felsefesine göre;
“Millet, dili, dini, ananesi edebiyatı, tarihi ve
gelenekleriyle olan insan topluluğudur. Yalnız din
birliği bir millet teşkil edemez.”
Bu tez doğrultusunda, Musavat Partisinin
1917'deki Birinci Kongresinde kabul edilen
programında, yalnız din birliğinin bir millet
oluşturmayacağı, dil, adet ve edebiyatın milliyeti
oluşturan ortak unsurlar olduğu vurgulanmıştır.
Buradan da bütün Türklerin bir millet olduğu
sonucuna varılmıştır. Böylelikle Ümmetçilik devri
kapanmış, Türk milliyetçiliği devri açılmış oluyor.
Resulzade, bu fikirleriniAçık Söz gazetesi aracılığı
ile yayıyordu. Bu fikirlerden etkilenen Açık Sözcü
bir nesil oluşmuştu. Milliyetçi fikirler etrafında
özel dernekler ve cemiyetler kurulmaya başlamıştı.
1917 ikinci Rus İnkilabından sonra, bu cemiyetler
ve birçok ılımlı siyasi grup Musavat Partisine
katılmışlardır. Bunların arasında Adem-i
Mekeziyet Partisinin yanı sıra, Ahrar Partisi ve
İttihat Partileri yer almaktadır.
Rusya'da, Ekim 1917 devrimi sonrasında Çarlık
rejimi yıkılmış, Lenin'in Liderliğinde Bolşevikler
iktidara gelmişti. Lenin'de, Kafkasya Fevkalede
Komserliğine Ermeni Stephan Şaumyan'ı tayin
etmişti.
Şaumyan, karargahını Bakü'ye taşıyarak, burada
savaştan dönmüş ve evlerine gitmek üzere bulunan
20-25 binlik Ermeni ve Rus askerleri, Hazar
Denizinde bulunan Rus Harp filosu ve Bakü Petrol
ocaklarında çalışan Rus ve Ermeni işçilerinden
müteşekkil kuvvetlerle 31 Mart'ta bir katliam yaptı
ve üç gün üç gece devam eden katliam sonucunda
Çar rejiminin meşrutiyet ilanından sonra sağlanan
rahatlama ortamı içerisinde bir kısmı gizli olmak
üzere komiteler, cemiyetler ve partiler oluşmuştur.
Çar Rusyasının takibi sonucunda muhacerete
çıkmak zorunda bırakılan Resulzade'nin de
telkinleriyle gizli olarak
Musavat Partisi
kurulmuştu. Musavat'ın programında Pan-Türkçü
fikirlerden ziyade Panislamcı eğilim taşımaktaydı.
Ümmet ile millet, Türklük ile Müslümanlık
birbirlerinden ayrılmamıştı. Musavat'ın faaliyet
programında Rusya'da yaşayan Türk dilli, İslam
dinli halkları milli-medeni ittifak esasında
birleştirmeyi amaçlıyordu. Musavat taktik olarak
inkilapçıydı ve Rus ihtilalci partilerle ve İslam
milletlerinin bağımsızlığı için çalışan başka
Müslüman partilerle işbirliği içinde çalışıyordu.
Musavat'ın sınıf anlayışı mesleki zümre manasındaydı ve halkçılığı genel eşitlik esasına dayandırmaktaydı. Dayandığı kuvvet işçi, köylü ve emekçi
aydın zümre idi. Musavatın bu İslamcı söyleminin
Türkçü bir içeriğe dönüşmesi ancak Mehmet Emin
Resulzade'nin etkisiyle mümkün olmuştur.
Mehmet Emin RESULZADE'de, genç yaşında
siyasi hayata atılmış 1903 yılından itibaren Çar
rejimi aleyhine gizli faaliyetlere katılmış, 1906'da
inkilapçı gençliğin başkanı olan ve Rus
Emperyalizmi ile çarpışan bu gençliğin temsilcisi
sıfatıyla İran inkilabına iştirak etmiş, Tahran'da
“İranı Nev” adı gazete çıkarmış ve Rusyanın
müdahalesi üzerine Türkiyeye iltica etmişti.
Türkçülük haraketinin başladığı zamanlara tesadüf
eden o günlerde Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu,
Hüseyinzade Ali bey de İstanbul da bulunuyorlardı. Resulzade gerek bunlarla gerekse başta
Ziya Gökalp olmak üzere, Türkçülerle temasa
geçiyor ve yeni doğan Türkçü basında yazılar
yazıyordu. Resulzade burada Şeyh Cemalettin
Afgani'nin “Vahdeti Milliye Felsefesi” adlı eserini
Türkçeye çevirerek yayınlamış ve eserin tesirinde
kalarak Musavat fırkasının programının
“Ümmetçilikten” “Milliyetçiliğe” ve “İslamcılıktan” “Türkçülüğe” geçmesinde önemli rol
oynamıştır.
1905-1908 yılları arasında Resulzade, Hayat, İrşat,
Tekamül, Füyüzat, Yoldaş ve terakki gibi süreli
yayınlarda yazılar yazmıştır. Bu yazılarında, sosyal
ve siyasi konular, özellikle hürriyet, millet, insan
hakları, medeniyet gibi kavramlar üzerinde
44
TEMMUZ 2008
Bağımsızlık ilanı Azerbaycan halkının milliyet
devrinden çıkıp, millet haline geldiğine ve devlet
şeklinde teşekkül ettiğine dair tarihi belgedeki
maddelerin tamamiyle Mehmet Emin Resulzade'nin Musavat Partisi programına akseden görüş
ve düşüncelerinden ibarettir. Zira millet, vatan,
Azerbaycan, milli devlet, cumhuriyet, halkçılık ve
demokrasi prensip ve umdeleri, Azerbaycan'da
faliyet gösteren siyasi partilerden yalnız Musavat
partisinin programında bulunuyordu. Milli Şuranın
oluşturduğu hükümet içerisinde çoğunluk Müsavat
Partisinde idi. Fethali Hanın oluşturduğu kabine
içersinde sekiz bakandan altısı Musavat-Trafsız
grup fraksiyonuna, birisi hümmet'e, biride Blok'a
dahildi.
İstiklal ilan edilir edilmez, Azerbaycan'daki iç
karışıklıklar anarşi ve terör'de dikkate alınarak,
Maverayi Kafkasya Hükümeti'nin Batum da
bulunan sulh heyeti parçalanarak ayrı ayrı Türkiye
ile müzakerlere girişmişler, Müstakil Azerbaycan
Cumhuriyeti adına da Milli Şura reisi Mehmet
Emin Resulzade'nin başkanlığındaki Azerbaycan
heyeti, emniyet ve asayişin sağlanması için
Osmanlı Devletinden askeri yardım talebinde
bulunmuş, askeri yardım talebi Osmanlı heyeti
tarafından hemen kabul edilmişti.
Azerbaycan'ın yardımına gelen Kafkas İslam
Ordusu ile birlikte, Milli Hükümetin oluşturduğu
askeri kuvvetlerde bağımsızlık savaşında yerini
almıştı.
Osmanlı Devletinin Azerbaycana yaptığı askeri
yardım Rusya'nın protestosuna neden olmuş ve
Almanya'dan yardım talebinde bulunmuştu.
Almanya ile Sovyet Rusya arasında 12 Eylül
1918'de yapılan anlaşma sonucu, Almanya üçüncü
bir ülkenin ordusunun Kafkasya'da belirli bir hattı
geçmemesini sağlayacaktı. M.E.Resulzade, bu
anlaşmayı protesto ederek İstanbul'daki Almanya
Büyükelçiliğine, müttefiklere ve tarafsız devletlere
bir nota vermiştir.
25 Temmuz'da Bakü'de Şaumyan Hükümeti
devrilmiş ve yerine Menşevik ve Daşnaklardan
oluşan Sentrokaspi hükümeti ele geçirmişti.
Sentrokaspi hükümeti İran'da bulunan İngilizleri
yardıma çağırmıştı. 15 Eylül 1918'de Osmanlı ve
Azerbaycan orduları Bakü'ya girdiler ve Gence de
bulunan Azerbaycan Hükümeti'de Bakü'ye taşındı.
Bakü o zaman işgal altında olduğu için Hükümet
merkezi Gence'de idi.
on binlerce silahsız ve masum Türk Katledilmiş,
Bakü gökten, denizden ve karadan bombardıman
edildi. Camiler tahrip, tarihi müesseseler, matbaa,
tiyatro,okul, kütüphane gibi kurumlar yakıldı.
Azerbaycan'ın diğer şehir ve kasabaları da bu
katliamdan nasibini almıştı. Irz ve namusa el
uzatılmış, malları talan edilmiş, Azerbaycan ateş
ve kılıçla teslim olmaya mecbur edilmiştir.
Bakü böyle bir katliama maruz kaldığı zaman,
Azerbaycan fikir ve idealini temsil edenler, Tifliste
toplanan Azerbaycan, Gürcüstan ve Ermenistan'ın
oluşturduğu Maverayi Kafkasya Seymi toplantısına iştirak ederek, Rusya'dan ebediyen ayrılarak
istiklal ilan edilmesi meselesini müzakere ediyorlardı. Bakü faciası da Bolşeviklerin, istiklalci
politikalara karşı intikam ve cezalandırma
siyasetinin sonucuydu. Bütün Kafkasya Bolşeviklerin baskı ve istila tehdidi altında idi.
Gürcistan'ın Maverayı Kafkasya Federasyonundan
ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesi üzerine
Maverayı Kafkasya Seyminin
Azerbaycanlı
mebusları da kendisini hemen “Azerbaycan Milli
Şurası” ilan ederek, Başkanlığına da “Müsavat”
lideri Mehmet Emin RESULZADE'yi seçmiş ve
28 Mayıs 1918'de; Azerbaycan'ın müstakil bir
devlet olduğunu bütün dünyaya ilan etmiştir.
Azerbaycan Milli Şurası”nın Misak-ı Milli'si:
1- Bu günden itibaren Azerbaycan halkı hakimiyet
hakkına malik olduğu gibi Cenubi ve Şarki
Mavarayi Kafkasyadan ibaret Azerbaycan dahi
kamilelhukuk müstakil bir devlettir.
2- Müstakil Azerbaycan devletinin şekli idaresi
halk cumhuriyeti olarak takarrur eder.
3- Azerbaycan halk cumhuriyeti bütün milletlere ve
bilhassa hem civar olduğu millet ve devletlere
münasebeti hasene tesisine azmeder.
4- Azerbaycan halk cumhuriyeti, millet, mezhep,
sınıf ve cins farkı gözlemeden kalemrevinde
yaşayan bütün vatandaşlarına hukuku siyasiye ve
vataniye temin eyler.
5- Azerbaycan halk cumhuriyeti, arazisi dahilinde
yaşayan bilcümle milletlere serbestane inkişafları
için geniş meydan bırakır.
6- Meclisi Müessesen toplanıncaya kadar,
Azerbaycan idaresinin başında arayi umumiye ile
intihab olunmuş Şurai Milli ve Şurai Milliye karşı
mes'ul hükümeti muvakkate durur.
45
TEMMUZ 2008
Azerbaycan hükümetinin meşrutiyetinin tanınması
ile, Rus ve Ermeni Muhalifler harekete geçmiş,
Bakü de varolan Rus ve Ermeni işçiler grev ilan
etti. Elektrik merkezi de bunların elinde
olduğundan, Bakü de hayat durdu ve grevciler
isteklerini elde etti. Ancak Azerbaycan hükümeti
Türk işçilerin desteğini alarak ikinci bir grevi
önlemeyi başarmış ve siyasi konumunu güçlendirecekti.
Azerbaycan Milli Cumhuriyetinin ilk hedefi
“ordu” kurmak olmuştur. Çarlık döneminde
orduya Müslüman asker ve hükümet hizmetine
Müslüman memur alınmıyordu. Cumhuriyet ikinci
olarak devlet kadroları için eğitimli aydınlar
yetiştirmeye yönelmiştir. Eğitimin yaygınlaşması,
yüksek okul ve ihtisas enstitülerinin kurulmasına
önem verilmiş, Avrupa'ya öğrenciler gönderilmiştir.
12 Ocak 1920'de; Azerbaycan heyetinin yoğun ve
etkin diplomasisi sonucu Versay sarayında yapılan
bir törenle, Azerbaycan Milli Cumhuriyeti
Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere,
İtalya ve Japonya gibi büyük devletler tarafından
da tanınacaktı.
Azerbaycan, Gürcistan'la dostluk ilişkileri kurdu.
İki Cumhuriyet aralarındaki toprak meselesi ile
ilgili sorunlarının hakem aracılığıyla çözülmesi ve
Rusya tehlikesine karşı askeri anlaşma imzalamışlardı. İran'da Azerbaycan'ın istiklalini tanıyordu.
İran'la yapılan konferans sonucunda imzalanan
anlaşma iki ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve
ticari ilişkileri düzenliyordu. Bağımsızlığın hemen
sonrasında Şimali Kafkasya hükümetine başvurularak, birleşme teklif edilmiş, Şimali Kafkasya
hükümetine özel önem verilmiş ve desteklenmiştir.
Sovyet Rusya da, Çar Rusya'sının açık denizlere
çıkma siyasetini devam ettiriyor ve ne olursa olsun
Kafkasya'daki 1914 yılı sınırlarına ulaşmak
istiyordu.
Ruslar, 1918'de olduğu gibi 1920'de de Ermenileri
Azerbaycan'a karşı kullanacaktı. Moskova, Ermenistan'la savaşla meşgul Azerbaycan milli hükümetini içerdeki yandaşlarının yardımıyla yıkarak,
yerine istediği hükümeti kurduracak ve bu hükümetin daveti üzerine Azerbaycan'ı işgal edecekti.
İşgalin de bahanesi, Kızıl ordunun Türk'lerin
Anadolu’da yaptığı kurtuluş hareketine yardım
etmek isteğine “Musavat” hükümetinin engel
olduğu yalanı olacaktı.
Milletin mevcudiyetini ölümden kurtarmak, yeni
kavuştuğu hürriyet ve istiklal güneşiyle yurdun her
tarafını aydınlatmak yolunda “Musavat” fırkası ve
onun lideri M.E.Resulzade'nin teşkil ettiği genç
hükümetin istikrarın sağlanması, askeri kuvvetlerin mutlak zafer kazanması yolunda her türlü
fedakarlıkla, geceli gündüzlü çalışmaları devam
ederken, genç cumhuriyet yeni tehlikelerle karşı
karşıya geliyordu. Bu tehlikede Osmanlı Ordusunu
kendi kara emellerine alet etmek için her türlü hile
ve desiseye kalkışan mürteci kuvvetler ile Rus
Çarlığının sabık kapı kullarının baş kaldırışları idi.
Azerbaycan Hükümetinin daveti üzerine yardıma
gelmiş Osmanlı ordusu komutanlığının hükümetle
mürteciler arasındaki analaşmazlıklarda tarafsız
kalması aydınlar üzerinde ağır tesir yapmıştı.
Osmanlı ordusu yalnız tarafsızlık ilan etmemiş,
milli şuranın ve hükümetin tamamen dağıtılmasını
ve yerini paşanın kendi arzusu ile kuracağı
hükümete terk etmesini istiyordu. Kurulacak bu
“hükümet”te Rus Çarlığının sabık kapıkulları ile
şeyhülislamdan ibaret olsun.
Bu karışıklıklar içersinde, Milli Şurada yer alan
“Sosyalist bloku” ile “Himmet” menşevik fırkası
milli şuradan istifa ettiler. Milli Şurada “Musavat”
fırkası ile “İttihad” kalmıştı. İttihad şura içersinde
önemli bir kuvvet olmadığından, Musavat ve
tarafsız grup 30 temsilciyle üstün durumdaydı. 7
Aralıkta açılan Parlamentoda ise Musavat 32
temsilciyle en kuvvetli parti konumundaydı.
Musavat Partisi sağ partilerle bir koalisyon
oluşturarak çoğunluğu sağlamış ve hükümeti
kurmuştur.
26 Aralıkta hükümet kuruldu. Fethalı Han'ın
oluşturduğu üçüncü kabine, parti programlarına
göre değil, partilerin hükümet başkanının şahsına
ve programına güvenmeleri temeline göre
oluşturulmuştur. Ancak, kabine dışında kalan
ittihad'ın yoğun muhalefeti sonucu bir kaç ay sonra
Fethali Han kabinesi istifa etti ve 14 Nisan 1919'da
Nesip Yusufbeyli kabinesi kuruldu. Bu kabinede de
İttihat dışarıda kalmıştı. Bu kabine görevde kaldığı
sekiz ay Azerbaycan'ın devlet kuruluşu dönemini
kapsar. Aralık 1919'da Nesip beyin ikinci kabinesi
kuruldu. Bu kabineye İttihat Partisi ve Fethalı Han
kabinesinin ileri gelenleri de katılmışlardı.Bu
beşinci kabine Azerbaycan Milli Cumhuriyetinin
son hükümeti oldu.
46
TEMMUZ 2008
Milli Azerbaycan Cumhuriyeti ordusunun Bakü
dışında ki bölgelerinde olan kuvvetleri bulundukları yerlerde isyan etmeye başladı. Gence
isyanı ile beraber Terter, Ağdam, Bedre, Göyçay,
Şeki, Kuba ve Lenkeran'da başlatılan ve uzun süre
devam eden isyanlarda Ruslara büyük kayıplar
verdirilmiştir.
Azerbaycan Türk'leri gerek istiladan önce, gerekse
isyanlarda binlerce şehit vermişti. Bu isyanlarda
“Musavat” ilk kadrosunun önemli bir kısmını da
kurban vermiştir.
“Musavat” fırkası yöneticilerinden bir kısmının
şehit olması, bir kısmının ise Azerbaycan’ı terke
mecbur olmuştu. 29 Nisan 1920'de İstilaya karşı
savaşta “Musavat” yönetimi tamamen gençlerin
eline geçti. Musavat fırkasının gizli teşkilatının
1923 yılının 28 Mayıs'ında, Azerbaycan Milli
Şurasının 18 Mayıs 1918'de ilan ettiği istiklal
beyannamesi “Azerbaycan Misak-i Millisi”
olarak, savaşın istiklale kadar devam edeceğinin
ilan ederek, yayınladığı bildiride;
“Esaretin karanlık ve boğucu zindanları içinde
yeniden mesud günlerimizi hatırlıyoruz. Bu gün 28
Mayıstır.
O 28 Mayıs'ki, siyaset sahnesine mustakil bir
Azerbaycan devleti çıkardı. Azerbaycan Türkünün
kalbinde unutulmaz bir istiklal ve hürriyet hatırası
bıraktı.
Bu gün Rusyanın istibdadı altında bütün varlığımız
boğulur, çiğnenirken, kalbimizde o istibdada karşı
büyük bir nefret ve savaş hissi besleyen ve bu hissi
daima tahrik eden kuvvet 28 Mayıs'ın mukaddes
hatırasıdır.
28 Mayıs tarihini hatırladıkça Azerbaycan Türklerinin kalbinde istiklal ateşi sönmeyecektir…
diyerek, Azerbaycan Türklerinin istiklal ateşinin
tek savunucusu olmuştur.
İşgal döneminde Azerbaycan'ın Sovyet yandaşı
yöneticileri ile işgalcilerin tek hedefi ve korkulu
rüyası içte ve dışta Musavatçılar olmuştur.
Azerbaycan Sovyet Cunhuriyeti'nin başına
Moskova tarafından atanan Devlet Başkanları,
diğer bir değişle Komünist Partisi Genel
Sekreterleri sonsuz bir sadakatle Moskova'nın
emrinde olmuşlardır. Azerbaycan'ın yer altı ve
yerüstü milli servetleri ile Petrolünü Rusya'nın
emrine verdiler. Milli kültürün dejenere edilmesine
Azerbaycan'daki Osmanlı zabitanınında mürteci
ve Rus yanlısı fırkaları, Milliyetçi ve Türkçü
“Musavat” fırkasına karşı destekleyecek ve bu
fırkaların Türkçü ve milliyetçi fırka Musavat'a
karşı birleşmeleri sonucu parlamentoda Bolşevikler tarafından verilen ultimatom kabul
edilecekti.
M. E. Resulzade, ültimatoma şidetle karşı çıkacak,
milletvekillerine hitaben “Efendiler! Mütecasir
bir ultimatom karşısında bulunuyoruz. Burada
teslimden bahsediliyor. Fakat efendiler teslim ne
demek!... kime terki mevki ediyoruz?...”
“Efendiler! Türkiye Azerbaycan'ın halaskarıdır.
Amali milliyemizin tebcil eylediği mukaddes bir
memlekettir! Onun halasına giden kuvveti biz
memnuniyetle istikbal ve teşyi ederiz. Fakat bir
şartla ki bu kuvvet bizim hürriyetimizi, istiklalimizi çiğnemesin. Halbuki, efendiler, bize sormadan
hududumuzu geçen herhangi bir kuvvet, dostumuz
değil, düşmanımızdır!...” şeklindeki veciz
konuşması, locaları ve salonu dolduran büyük bir
dinleyici kitlesi tarafından sürekli alkışlarla
karşılanacak, onun parlamentodaki bu nutkuna
rağmen ultimatom kabul edilecekti.
Çünkü, Parlamentoda ültimatomu kabul eden
muhalif fırkaların gündeminde teslim değil, sadece
koltuk paylaşımı ve kabine değişikliği olacaktı.
Teslimiyetçi ve uşak olmaya alışmış bir zihniyetin
ihaneti sonucu, Sovyet Rusya elini kolunu
sallayarak 26 Nisan 1920'de Azerbaycan hududunu geçerek, 27 Nisan 1920'de Azerbaycan'ın
tamamını işgal edecek ve 1914'deki sınırlarına
kavuşacaktı.
İşgal Dönemi:
27 Nisan 1920'de; Komünist fırkası hükümeti ele
alır almaz yönetimi tamamen Ruslara devrederek,
ülkeyi kılıçtan ve ateşten geçirmeye başlamıştı.
Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti, eski “Musavat “
hükümetini halkın ve Azerbaycan'ın düşmanı ilan
ederek, general rütbesine sahip bütün askerler,
valiler, mutasaruflar, müddeiumumiler, bütün
ekabir ve memurlar hemen tevkif edilmiş, ordu
dağıtılmış, tutuklanan askerler, aydınlar, devlet ve
siyaset adamları idam edilmiştir. Bayrağın indirilerek, vatanının Rusya'ya ilhak edildiğini gören
halk kandırıldığını ve ihanete uğradığını görerek
isyan bayrağı açtı.
47
TEMMUZ 2008
seyirci kaldılar. İstilaya karşı çıkan on binlerce
vatan evladını Milliyetçi - Musavatçı suçlamasıyla
kurşuna dizdirdiler veya gider-gelmez diye
adlandırılan Sibirya ya sürgüne gönderdiler.
27 Nisan faciası ile Azerbaycan ikinci defa Rusya
ordusunun istilası altına girmiş, istilaya karşı
direnen vatanseverler kurşuna dizilmiş, Sibirya ya
sürgüne gönderilmiş veya Hazar Denizinin hırçın
dalgalarına kurban edilmiştir.
Muhaceret:
Azerbaycan'da muhaceret Azerbaycan'ın bağımsızlık mücadelesinde önemli rol oynamıştır.
Azerbaycan muhacereti eski zamanlara dayanan
bir olgudur.
Azerbaycan Hanlıklarının Rusya tarafından istilası
sonucu 19'uncu asrın başlarında bir Azerbaycan
siyasi muhacereti meydana gelmişti. İran'a ve
Osmanlı İmparatorluğuna göç etmiş ve Rusya'ya
karşı faaliyet göstermiştir.
1905'de Rusya'da ilan edilen meşrutiyet hareketleri
sonrasında kısmen yaşanan özgürlük dönemini
takip eden yıllarda tekrar şiddetlenen Rus baskısı
sonucunda yeni bir muhaceret yaşanıyordu.
Azerbaycan muhacereti Avrupa'da ve Türkiye'de
Azerbaycan'ın kurtuluşu için Birinci Dünya Savaşı
sırasında yoğun faaliyet göstermiş olmasına
rağmen, 1920'den sonra sessiz kalmışlardır.
Azerbaycan'ın 27 Nisan 1920'de, Sovyet
Rusya'sının 11. Kızıl Ordusu tarafından işgali
üzerine; Azerbaycan'dan yeni bir muhaceret akımı
başlamıştı. Yeni muhaceret Azerbaycan Milli
Cumhuriyeti ordusuna mensup askerler,
milletvekilleri, bakanlar, yüksek devlet memurları,
serbest meslek mensupları, siyasi parti üyeleri,
büyük toprak sahipleri ticaret ve sanayiciler ile
aydın ve milliyetçi kesimlerdi. Bu dönemdeki
muhaceret de İran ve Türkiye'de yoğunlaşmıştı. Bu
dönemde de Azerbaycan muhacereti bir çok ülkede
cemiyet kurmasına rağmen, bu cemiyetleri tek bir
teşkilat ve lider etrafında toplamak mümkün
olmamıştı.
Azerbaycan'da Musavat Partisi üyelerinin büyük
bir kısmı tutuklanmış, Parti Lideri Mehmet Emin
Resulzade önce Moskova'ya ordan da Avrupa'ya
geçtiği ve İstanbul'da milli yayın kurulması
çalışmaları içinde yer aldığı görülecektir.
1923 yılında İstanbul'da Yeni Kafkasya dergisini
çıkararak, muhacereti milli dava etrafında
birleştirmeyi amaçladı.
1924'de Azerbaycan Milli Merkezini kurarak,
bütün milliyetçi kuvvetleri bu merkez etrafında
toplamaya çalışmış, Milli Merkez aracılığıyla
Musavat, Gürcistan ve Şimali Kafkasya milli
teşkilatlarıyla ittifak yapmış, Kafkasya İstiklal
Komitesi ve Kafkasya Konfederasyon Şurası
oluşturulmuştur. Rusya istilası altındaki halklarla
yakın ilişkiler kurarak bir cephe oluşturmuş ve aynı
zamanda Promete cephesine dahil olarak faaliyet
gösterilmiştir. Bu yoğun çalışmalar sonucunda
Azerbaycan Milli davasını uluslar arası bir boyut
kazanmıştır.
1928 yılında İstanbul'da,Yeni Kafkasya yerini
Azeri Türk'e, Bunu Odlu Yurt (1929-1931) dergisi
ve haftalık Bildiriş gazetesi (1930-1931) takip
etmiştir. Sovyet Hükümetinin engellemeleri
sonucu bu faaliyet
İstanbul'dan Avrupa'ya
taşınmıştır.
1932 yılında Berlin'de aynı çizgideki İstiklal
gazetesi çıkarılmaya başlanmıştır. Sovyetlerin
yoğun tepkisi üzerine bu gazetenin Türkiye ye
girişi yasaklanmıştır.
1934 Yılında Berlin'de Kurtuluş dergisi, aynı
dönemde İstanbul'da Azerbaycan Yurt Bilgisi
dergisi de yayınlanmıştır.
M.E.Resulzade, 1947'de üçüncü kez Türkiye'ye
dönerken, Azerbaycan Milli davasını yönlendirme
çalışmalarını sürdürdü. 1949'da Ankara’da
kurduğu ve
Fahri Genel Başkanı olduğu
Azerbaycan Kültür Derneği'nin, 1952'de çıkardığı
“Azerbaycan Dergisin”de, milli davayı anlatmaya
devam etti.
6 Mart 1955'de Ankara'da vefat ederek, Ankara
Asri mezarlıktaki ebedi istirahatgahına defnedilecektir.
Azerbaycan Kültür Derneği ve yayın organı
Azerbaycan Türk Kültür Dergisi Azerbaycan
İstiklal mücadelesini ödün vermeden, ilkeleri
doğrultusunda günümüze kadar devam etmektedir.
Toprak kayıpları ve mülteciler:
Azerbaycan Milli Cumhuriyeti İstiklalini ilan ettiği
zaman 97,895,67 km2 yüzölçümlü tartışmasız
araziye sahipti. Tartışmalı arazilerle birlikte ise
48
TEMMUZ 2008
02.04.1993 tarihinde, 1936 km2 yüzölçüm,
55.000 bin nüfuslu Kelbecer,
23.07.1993 tarihinde, 1154 km2 yüzölçüm,
158.000 bin nüfus Akdam,
23.08.1993 tarihinde, 1050 km2 yüzölçüm,
52.049 bin nüfuslu Cebrail,
23.08.1993 tarihinde, 1112 km2 yüzölçüm,
93.940 bin nüfuslu Fuzuli,
31.08.1993 tarihinde, 826 km2 yüzölçüm,
33.800 bin nüfuslu Kubatlı,
29.10.1993 tarihinde, 770 km2 yüzölçüm,
35.500 bin nüfuslu Zengilan,
olmak üzere toplam 14.183 km2 yüzölçümlü
toprak Ermenistan'ın işgali altına düşerek, bu
bölgelerde yaşayan 704.756 bin insan kendi
ülkesinde muhacir durumuna düşecekti.
Azerbaycan toprakları işgal edildiği zaman bile
Azerbaycan'da iktidar mücadelesi son hızıyla
sürmekteydi…
Bağımsızlığa Kavuşma:
Sovyet Rusya'nın yeni lideri Gorbaçov, tıkanan
sistemin önünü açmak için Perestroyka, Glasnost
ve Demokrasiye adı altında ortaya koymaya
çalıştığı yenileşme haraketleri demir perde ülkeleri
olarak adlandırılan Doğu Avrupa ülkeleri ile Batlık
ülkelerine özgürlük, Azerbaycan'a ise kan, acı ve
göz yaşı getirmiştir.
20 Ocak 1990 tarihinde; Ermenistan'ın, Azerbaycan'a bağlı “Muhtar Dağlık Karabağ” bölgesini
Ermenistan'a bağlama talepleri ile Azerbaycan'ın
sınır bölgelerine yapılan silahlı baskınları protesto
etmek için Bakü'de toplanan, silahsız ahalinin
üzerine sürülen Sovyet tanklarının paletleri altında
kalarak, yaşamlarını yitiren, yaralanan ve her türlü
terör hareketine maruz kalan, Azerbaycan
Türk'lerinin imdat çağrılarına kendi yöneticileri de
dahil, bizden olanlar bile onlar bizden değil
diyecek ve Azerbaycan Türk'ünün feryadına
hiçbir yerden ses verilmeyecekti.
26 Şubat 1992 tarihinde; Ermeniler Rusların 366
alayının da desteğini alarak uzun bir süre kuşatma
altında tuttuğu Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinde
Hocalı kasabasına girerek, tümü savunmasız 63
çocuk,106 kadın, 70 yaşlı olmak üzere 613 kişiyi
vahşice katletmişti. Bu insanların imdat çağrısına
da kimse ses vermeyecekti.
114.895,97 km2 toprakları olan bir devletti.
27 Nisan 1920 Sovyet işgalinden sonra, Sovyet
Azerbaycan'ının yandaş yöneticileri 1 Aralık
1920'de Moskova'nın baskısı sonucu Nahçivan,
Zengezur ve Karabağ bölgelerini “kendi
arzularıyla” Ermenistan'a hediye ediyordu. Fakat
Azerbaycan Türkü'nün mukavemeti, “Musavat”
fırkasının siyasi müdahalesi yer altına çekilmesi
sonucu bu topraklardan bir kısmı Ermenistan'a
verilmişti.
Azerbaycan'ın Sovyet yanlısı yandaş yöneticileri
Karabağla Nahcivanı ayıran Zengezur bölgesi ile
Gence ve Kazağ'ın dağlık kısımlarını Ermenistana
vererek, Azerbaycan topraklarının tam ortasında
“Muhtar Dağlık Karabağ” bölgesinin
kurulmasına neden oldular.
Ayrıca, Milli Azerbaycan Cumhuriyeti ile
Gürcistan arasında mevcut anlaşmaya göre
halledilmesi hakeme havale edilen Borçalı (Türk
Bölgesi) arazisi'de kayıtsız şartsız Gürcistan'a terk
ediliyordu.
Azerbaycan Türkü'nün mukaddes kanı ile
düşmandan geri alınarak vatan yapılan bu topraklar
Sovyet yandaşı Nerimanov tarafından Ermenistan
ve Gürcistan'a hediye edilmiş ve Sovyet İşgali
döneminde Azerbaycan'ın yüzölçümü 86.6 bin
km2'ye düşmüştür.
Ermenistan'ın başkenti Erivan'da 1988 yılında
meydana gelen deprem sonrasında, bu ülkeye
insani yardım adı altında çok sayıda silah ve
cephane gönderilmişti. Ermeniler bu silahları önce
bu ülkede yaşayan Türklere karşı kullanacak ve
300 bin civarında Türk, Azerbaycan'a sığınarak
mülteci durumuna düşecekti.
Azerbaycan'da ki iç karışıklıklar ve yönetim
zafiyetini fırsat bilen Ermeniler, Sovyet
Rusya'nın da desteğini alarak Azerbaycan'ın
Karabağ bölgesine karşı saldırı başlattı. Bu
saldırılar sonucu;
1991 yılında, 4200 Km2 yüzölçüm, 180.000 bin
nüfuslu Yukarı Karabağ,
26.02.1992 tarihinde, 970 km2 yözölçüm, 11.567
bin nüfuslu Hocalı,
08.05.1992 tarihinde, 289 km2 yüzölçüm, 24.900
bin nüfuslu Şuşa,
18.05.1992 tarihinde, 1876 km2 yüzölçüm,
60.000 bin nüfuslu Laçin,
49
TEMMUZ 2008
Azerbaycan'da uzun bir süre yönetim boşluğu
devam etti. Bu boşluk 7 Haziran 1992 tarihinde
yapılan demokratik seçimler sonucu, Azerbaycan
Halk Cephesi Lideri
Ebülfez ELÇİBEY,
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Seçilmesiyle son
buldu.
ELÇİBEY, Devlet çarkı bozulmuş, ekonomisi
çökmüş, rüşvet ve yolsuzluk olağan hale gelmiş,
halkı açlık ve sefalet içersinde, en önemlisi
topraklarına karşı devam eden Ermeni saldırıları
karşısında resmen savaşta olan bir yönetimi
devraldı.
Ermenistan'ın Azerbaycan'ın Karabağ bölgesindeki şehir ve kasabalara başlattığı saldırılar ve
toprakların işgal edilmesi, işgal edilen topraklardan sürgün edilen yerli ahalinin feryatları, iç
çekişmeler, ekonomik sıkıntılar, dış güçlerin petrol
üzerinden güç savaşları ELÇİBEY iktidarının
hazır bulduğu en önemli sorunlardı.
Çarlık Rusya'sı döneminde Azerbaycan Türklerinin askere alınmaması, askeri geleneklerin ve
milli ruhun gelişmesini öldürmüş olması 19181920 Milli Hükümet dönemi kurulan milli
ordununda işgalciler tarafından dağıtılması. 27
Nisan 1920'de ikinci kez Sovyet işgaline maruz
kalan Azerbaycan bu dönemde de kendi ordusunu
kuramamış olmanın acısını topraklarının işgali ile
yaşıyordu.
ELÇİBEY, ilk iş olarak milli ordunun kurulması
çalışmalarını başlattı. Ordu kurulması için kardeş
Türkiye'den istediği yardım talepleri de zamanında
ulaşmadı.
ELÇİBEY, 15 Haziran 1993 tarihinde; Ermenistan'la savaşın yanı sıra içerde baş gösteren
karışıklıklar sonucunda kardeş kanının akıtılmaması için Meclis Başkanı İsa Kamber'i istifa
ettirerek, yerine Nahçivan Meclis Başkanı Haydar
ALİYEV'i Bakü'ye davet ederek Meclis
Başkanlığına seçtirecek, kendiside uygun ortamın
yaratılması için Nahçivan'ın, Ordubat kasabasının
Keleki köyüne gidecekti.
Haydar ALİYEV, 24 Haziran 1993 tarihinde
Azerbaycan Meclisi tarafından Cumhurbaşkanı
yetkileri ile görevlendirdi. 3 Ekim 1993 tarihinde
yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda
Cumhurbaşkanı seçildi. Böylece Haydar Aliyev
dönemi resmen başlamış oldu.
Azerbaycan'da 1990-1993 yılları arasında iktidar
kavgaları bütün hızıyla devam ederken,
Ermenistan, başta Yukarı Karabağ olmak üzere,
Karabağ'ın Hocalı,Şuşa, Laçın, Kelbecer, Ağdam,
Ağdere, Cebrail, Fuzuli, Kubatlı ve Zengilan gibi
bölgelerini de işgal edecektir.
ELÇİBEY döneminde Rus ordusu Azerbaycan'dan
tamamen çıkarılmıştı. Bu kez Ruslar üçüncü defa
ordularıyla Azerbaycan'ı işgal edememiş ancak,
Ermenistan Silahlı kuvvetlerine verdiği destekle
Karabağ bölgesini işgal ettirmiştir.
Azerbaycan'da yeni nesiller çağdaş Azerbaycan
tarihinden mahrum olarak yetişmektedir. Sovyet
işgali döneminde Milli Cumhuriyet, Cumhuriyetin
banisi Mehmet Emin Resulzade ve milli mücadele
tarihinin bilinmesi yasaktı. Şimdi de yasak.?
Kimse yasak olmadığını söylemesin.
31 Mart 1918'de Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de,
onbinlerce Türkün kanını döken Ermeni Stepan
Şaumyan gibilerinin heykellerini yaparak, önünde
saygıyla eğildiler. Ama Azerbaycan Milli
Cumhuriyeti'nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade'ye karşı düşmanlıkları devam etti.
Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun
90.Yıldönümün de Azerbaycan Televizyonlarında
hiçbir ciddi programa şahit olmadık.
Ama Rusya'nın katıldığı İkinci dünya savaşını
büyük vatan muharebesi adı altında abartılarak
aktardılar. O programları yapanlara sormak lazım!
Sizin vatanınız, bağımsızlığınız, bayrağınız, Milli
ordunuz vardı da; biz mi bilmiyorduk..?
Oysa, M. E. RESULZADE, 28 Mayıs 1918 de
Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kurarak bunları
Azerbaycan halkına bahşetmişti.
O nedenle Milli Cumhuriyeti yaratanları minnet ve
şükranla anmanın ve tarihe sahip çıkmanın en
doğru yol olduğuna inanmaktayız.
Anıt Mezar Açılışı
50
TEMMUZ 2008
Azerbaycan'da
Azerbaycan'daBaрımsızlığın
Baрımsızlığınİlanı
İlanıve
ve
Milli
MilliDemokratik
DemokratikDevletin
DevletinKuruluş
KuruluşSürecinde
Sürecinde
M.
E.
Resulzade'nin
Rolü
M. E. Resulzade'nin Rolü
Doç. Dr. Nesiman YAGUPLU
Bakü Devlet Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğ. Üyesi
1
917 yılının sonları Azerbaycan'ın siyasi
hayatında büyük yükseliş dönemiydi. Artık
milli harekette üç akım ön planda duruyordu.
Milli demokratlar, Sosyalistler ve İslamcılar. Özel
olarak farklılık gösteren milli demokratlar
Azerbaycan'ın gelişimini milli devletçilikte
görüyorlardı.
BU durumda Kafkasya'daki siyasi örgütler de
faaliyetlerini güçlendirdiler. 1917 yilının Kasım
ayında Tiflis'te Kafkasya'daki siyasi örgütlerin
toplantısı düzenlendi ve Kafkasya Komiserliğinin
tesisine karar verildi. Aynı yılın Kasım ayının 14de kurulan yeni hükümetin terkibi ilan edildi.
1918 yılının Şubat ayından, Kafkasya Seym'inin
ilk toplantısında ise Azerbaycan politikacilarının
Kafkasya bağımsızlığı uğrundaki mücadelesinin
yeni aşaması başladı.
Aynı yil Şubatın 23-de Tiflis'te Kafkasya'nın
yasama organı - Kafkasya Seym'inin açılışı oldu.
Seym'deki Azerbaycan fraksiyonu 44 milletvekilinden oluşmaktaydı [41, s. 130]. "Müsavat",
"İntihar", "Hümmet" ve "Müslüman Sosyalist
Blok'u"nu temsil ediyor-lardı. 18 Mart 1918
yılında düzenlenen Trapezund Barış Konferansında da Türkiye temsilcileri artık Kafkasya
temsilcilerinden Cumhuriyetin siyasi kuruluşlarıyla ilgili bildiri talep ediyorlardı.
Ayrıca 1918 yılının Mart olayları da Kafkasya
Seymindeki münasebetleri gerginleştirdi. Ve
Azerbaycan'ın milli bağımsızlığı uğrundaki
mücadelede çözücü aşama sayıldı. Belirtmeliyiz
ki, on bine yakın günahsız insanın ölümüne neden
olan 1918 Mart ayı olayları Azerbaycan tarihinin
en facialı sayfalarındandır.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin var olduğu
dönemde Ermenilerin Azerbaycan'da gerçekleştirdikleri kitlesel terör ve kırgınları öğrenmek
amacıyla olağanüstü inceleme komisyonu teşekkül
etmişti..
29 Mart 1918 de Baku ve Tiflis demir yolu
kapatıldığından kentte kalan Ermeni silahlıları
"Evelina" gemisinde Müslüman birliklerin
yüzlerce askerini silahsızlaştırırken gerginlik
artmış, ve Kızıl Ordu alayına açılan ateşten sonra
silahlı Ermeniler sivillere saldırarak onları
katletmişti.
M. E. Resulzade olayları şöyle aktarıyordu: "Bu
olayla Bolşevikler bir çok vilayette yaptıkları kanlı
opeerasyonları Bakü'da da tatbik etmişlerdi.
Amele ve fukara cemiyeti namına "Müsavat
Fırkası Milli-Müslüman Şurası"ına ilan-i harp
eden "Bakü Sovyeti" Ermeni alayları 10000'e
yakın Müslüman Türk'ü katletti."
Binlerle günahsız insanın ölümüne neden olan
Ermenilerin hıyaneti,ile ilgili bilgi 1918 yılı Nisan
ayının ikinci günü Kafkasya Seym'ine iletilebildi.
Seym'in bu olaylara kayıtsız münasebeti
Azerbaycanlı temsilcilerde ciddi memnuniyetsizlik yarattı. Aynı zamanda Seym'in GürcüErmeni çokluğu Bakü Sovyetine ciddi etki yapmak
istemiyordu.
Bu ilişkiyi gören Seym'in Azerbaycanlı milletvekilleri ayrı ayrı partileri temsil etseler de, aynı
konuma gelip ortak faaliyete üstünlük verdiler.
Mart olayları Milli Bağımsızlık Mücadelesinin
yalnız amacına değil, aynı zamanda biçim ve
araçlarında kalite değişikliği yarattı.
Bu olaylardan sonra fikir ayrılığı olan Azerbaycanlılar, Gürcüler ve Ermenilerin Seym'inde ortak
faaliyeti gittikçe zorlaşıyor ilişkilerde inamsızlık
ortaya çıkıyordu.
Belirtmeliyiz ki, Gürcüler ve Ermeniler Türkiye ile
ilişkilerinde ciddi siyasi çekişmeler içinde idiler.
Gürcüler Batum ve Acaristan'ın korunması
çabasında olsalar da, bunu elde etmek için Kars ve
Ardahan'dan vazgeçmeği gerekli sayıyorlardı.
Türklerin ise Seym içindeki guruplaşmalarından
bilgileri vardı. Dolayısıyla, Kafkasya hükümetinin
51
TEMMUZ 2008
Bakanı, Hudadat Bey Melikaslanov; Ziraat ve
Çalışma Bakanı, Ekber Ağa Şeyhulislamov;
Adliye Bakanı, Halil Bey Hasmemmedov; Ticaret
ve Sanayi Bakanı, Memmed Yusif Caferov; Devlet
Bakanı.
28 Mayıs 1918 tarihli Milli Şuranın ilk toplantısı
1. H. Ağayev'in , Gence'deki son olaylarla ilgili
bilgileri;
2. M. E. Resulzade'nin Batum'dan gönderdiği
telgrafının okunması;
3. Seym'in bırakılması ve Gürcistan'ın bağımsızlığını ilan etmesiyle ilgili Azerbaycan'ın durumu.
Şura üyesi H. Hasmemmedov Azerbaycan'ın
bağımsız cumhuriyet ilan edilmesinin gerekliliğini
belirtti. F. Hoyski ise "yerlerde bazı meselelerin
aydınlaştırılmasına kadar Milli Şura şimdilik
Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilan etmeden
ülkelerle barış müzakere yapmak için tam hukuklu
Azerbaycan hükümetinin yaratılması ile
yetinmeyi önerdi."önerdi. Fakat Milli Şura,S. M.
Keniyev ve C. Ahundov tarafsız kalmalarına
rağmen, Azerbaycan bağımsızlığının ilanı
hakkındaki karardan sonra "İstiklal Beyannamesi"
kabul edildi.
Azerbaycan Misaki-Milli'si altı maddeden
oluşuyordu:
1. Bu günden itibaren Azerbaycan halkı
bağımsızlık hakkına sahip olduğu gibi, Güneydoğu
Kafkasya'dan oluşan Azerbaycan da hukuki ve
bağımsız bir devlettir.
2. Bağımsız Azerbaycan devletinin yönetim şekli
Halk Cumhuriyeti olarak tekerrür eder.
3. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti bütün müellifler
ve özellikle komşu olduğu devletlerle münasebetlerini özenle tesis eder.
4. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti millet, mezhep,
sınıf, meslek ve cins farkı gözetmeden ülke
sınırları içinde yaşayan bütün vatandaşlarına
hukuk-i siyasi hakları temin ve tesis eder.
5. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti arazisi dahilinde
yaşayan tüm milletlere, özgür gelişmeleri için
serbest hareket hakkı tanır.
6 . Meclis toplanıncaya kadar Azerbaycan idaresini
geçici hükümet yönetir.
Azerbaycan İstiklali'nin ilan edildiği günde Müsavat lideri M. E. Resulzade katılmamıştı. Sebebi ise
bu olay sırasında onun Batum'a gönderilerek,
Türkiye ile yaptığı savaş sekiz günden fazla
sürmedi. Türkler Nisan ayının 15'inde Batum ve
Kars'ı kuşattılar.
Bu durumda Nisan'ın 19'unda Seym'e giren
Azerbaycan temsilcilerinin ortak toplantısında,
Kafkasya'nın bağımsızlığını talep ettiler.
Azerbaycanlı temsilciler Azerbaycan'ın bağımsızlığı yönünde hareket edeceklerini belirttiler.
Kısa zamanda Gürcüler ve Ermeniler Türklerin
esas talebinin yerine getirilmesinin; yeni BrestLitovsk Mukavelesi şartlarının ve Kafkasya'nın
bağımsızlığının ilan edilmesinin gerekliliğini
anlayarak savaşın durdurulması karşısında,
Kafkasya'nın bağımsızlığı ilan edildi.
Fakat Kafkasya Seym içindeki karşıtlıklar
azalmıyor, giderek gerginleşiyordu. Özellikle,
Almanya'nın da Kafkasya üzerinde etkisi,
Gürcülerin ilgisini artırıyordu.
Kafkasya Seym'i içindeki ihtilaflar, Gürcistan'ın
Kafkasya birliğinden çıkıp Almanya himayesine
geçmek istemesi, bu halkların birleşerek bir
organda faaliyet göstermesini kuşku altına
sokuyordu.
Mayıs ayının 25'inde Gürcüler Seym'in bırakılması
ve Gürcistan'ın bağımsızlığını ilan etme kararını
aldılar. 26 Mayıs'ta Seym'in son toplantısı gerçekleşti ve onun faaliyeti durduruldu. Seym'in faaliyeti durdurulduktan sonra 27 Mayıs'ta Kafkasya
Seym'inin bırakılmasıyla ilgili buraya dahil olan
Azerbaycan temsilciler olağanüstü oturum
düzenlediler. Oturumda Azerbaycan yönetimin
kendi üzerinde kalması isteyile, Azerbaycan
geçici Milli Şurası'nı ilan etti .
Milli Şura'nın başkanlık seçiminde, Müsavat
Partisi M. E. Resulzade'yi önerdi.. "İttihad" Partisi
istisna olarak, diğer teşkilatların oy kullanması
sonucunda M. E. Resulzade Milli Şuranın
başkanlığına seçildi. H. Ağayev ve M. Seyidov,
Milli Şura başkan yardımcılıklarına getirilirken,
toplantıda Milli Şuranın dokuz kişiden oluşan
yürütme organı oluşturuldu. F. Hoyski yürütme
organının başkanı oldu.
Kurulan hükümet şöyle teşekkül etti:
İç İşler Bakanı - F. H. Hoyski; Savunma Bakanı
Hosrev Bey Sultanov; Halk Maarifi ve Maliye
Bakanı, Nasib Bey Yusifbeyli; Dış İşleri Bakanı,
Memmed Hasan Hacınski; Posta Telgraf ve Yol
52
TEMMUZ 2008
orada Türklerle müzakere yapmasıydı. Çünkü
Bağımsız Kafkasya'nın Batum müzakerelerine
barış heyeti gönderilirken "Azerbaycan siyasi
fırkalarının birleşmiş toplantısında "Nasib Bey
Yusifbeyli "Osmanlı devletinden yardım istemek
zorunluluğunu" bildirmişti.
Azerbaycan Cumhuriyetinin İstiklali'nin ilan
edilmesinin önemi büyüktü. Bu açıdan 1918 de,
yabancı ülke bilim ve siyaset adamlarının verdiği
değer dikkat çekiyordu.
Prof. Kothard Coske: "28 Mayıs 1918 yılında ilan
edilen Azerbaycan'ın bağımsızlığı, Türk ve
Azerbaycan düşmanı bazı kötü niyetli zümrelerin
iddia ettikleri gibi, tesadüfi bir hadise veya işin
içinden çıkabilmek için verilmiş zorunlu bir karar
değildi. Uzun süreden beri gelişmekte olan tabii
bir tekamül seyrinin son aşaması ve noktası olarak
değerlendirildi.
Prof. Berd Fon Bende: "Bu tarih bila vasıta onun
yandaşlarını ilgilendirmekten daha ziyade dışarıdakileri ilgilendiren büyük bir günün tarihidir.
Çünkü, bu sade Kafkasya'daki milli devletçilik
gelişmesi için mühim bir temeltaş olmakla birlikte
Rusya İmparatorluğu'nda başlayan siyasi
hadiselerin seyrinde milliyet prensibinin hakim rol
oynamaya başlandığı bir günün tarihidir" .
Prof. Herbert Duda: "Hekiki mülkiyyetçiliyin
lüzumu ilk önce Azerbaycanda kavrandı ve bütün
Türk irkdaşlarını kültür bahımından birleşdirmek
mefkuresine orada çalışıldı" derken.
Prof. Herbert Yanski: "1918. yilda rus esiri olan
Türkler için bir istikbal açıldı; hesretini çekdikleri
hürriyete kavuşacaklardı. Bağımsız bir devletin
temelini kuran ilk Türk yurduAzerbaycan idi."
Dr. Bertold paraer: "28 Mayıs'ın aşıladığı ruh
asrimizin hakim ve medeni insanlığın ebedi ve
ezeli hayat prinsipi - milletçilik umdlerine
dayandığı için Azerbaycan'ın çalınmış istiklalini
geri almak işinde hakikaten tarihi rolünü başariyla
yerine getirecektir"
Cohannes Berizink: "28 Mayısı doğuran
Azerbay-can'ı nasıl tanımak lazım? 28 Mayıs'ın
ilhamları haradan gelir? Vaad edilen sorulara kısa
bir makale çerçivesinde kafi derecede bir cavab
vermek zor olmakla beraber bazı esas nökteler
belirlenirse 28 Mayıs anlaşılır: Azerbaycan tarihi
her şeyden önce bize Azeri Türkü'nün hürriyete
olan derin bir sevgisini göstermektedir"
Prof. Tadeuş Svyatoçovski: "şimdiye kader
coğrafi bir bölgenin adı olan Azerbaycan artık iki
milyonluk bir devletin adı idi. Tatarlar,
Transkafkasya müslümanları ve Kafkasya Türkleri
gibi değişik isimlerle anılan halk artık resmen
Azerbaycanlı olmuştu"
Belirtmeliyiz ki, 28 Mayıs İstiklalinin ilanı bütün
Şark ve bütün Türk dünyasında yeni, demokratik
prensiplere dayanan bir devletin kurulduğunu
haber veriyordu. Rusya esaretinde yaşayan Türk
halkları arasında özgürlük bayrağını ilk dalgalandıran Azerbaycan oldu ve 28 Mayıs " Hürriyete
kavuşan bir insan kitlesinin sembolü"ne çevrildi.
Azerbaycan Milli Kurtuluş Hareketinin büyük
ideologu M. E. Resulzade 28 Mayıs istiklalini
mühim hadise olarak adlandırarak bunu şöyle
anlatıyordu. " O tarihte bir millet olarak varlığını
isbat eden Azerbaycan halkı bu tarihten itibaren
millet olarak devlet kurmuş ve devletin istiklali
uğrunda bütün varlığı ile meydana çıkmıştı."
Azerbaycan İstiklalinin ilanından sonra Kafkasya
hükümetinin Batum'daki sulh müzakerelerini
yürüten heyeti dağıldı. Azerbaycan Milli Şurasının
başkanı M. E. Resulzade bağımsız Azerbaycan
Cumhuriyeti adına M. H. Hacınski, Türkiye
temsilciliği ile Haziran ayının dördünde dostluk
hakkında anlaşma imzaladı.
"Osmanlı imparatorluğu hükümeti ileAzerbaycan
Cumhuriyeti arasındaki dostluk anlaşması"nı
Türkiye devleti adından Adliye Bakanı Halil
Benteşe, Kafkasya cephesinin Baş komutanı Vehib
Paşa, Azerbaycan hükümeti adına, Dış işler bakanı
M. H. Hacınski ve Milli Şuranın başkanı M. E.
Resulzade imzaladılar. Azerbaycan Cumhuriyeti
temsilcisi Harici Ülkelerle imzaladığı ilk belgede
her iki devletin - Osmanlı imparatorluğu ve
Azerbaycan hükümeti arasında "Siyasi, hukuki,
iktisadi ve entellektüel zeminde samimi dostluk
münasebetleri kurmak için karşılıklı anlaşma
yapıldığı" belirtilirdi.
Bu anlaşmada; "Osmanlı İmparatorluğu hükümeti
ile, Azerbaycan hükümeti arasında daima sulh ve
sıkı dostluk olacaktır" ibaresi yer alıyordu.
Andlaşmanın 4. maddesinde ise, "Güven ve asayişi
güçlendirmek, ülkenin emniyetini temin etmek
için, ihtiyaç olduğunda Osmanlı hükümeti
Azerbaycan'a silah yardım etmeği üstelenir.
53
TEMMUZ 2008
mahrum olan, Türkiye ordularının Bakü'ye
yakınlaştığını gören Bakü Halk Sovyeti durumun
gerginliğini anladı..
Neticede İngizleri Bakü'ye davet ettiler. HaziranAğustos aylarında eser-daşnak-bolşevik ittifakı
esasında "Sentrokaspi ve Sovetin Muvakkati
İcraiye Komitesinin Riyaset Heyeti diktatörlüğü"
adlı irticai hükümet kuruldu. Bu noktada;
Bakü'nün kaderi oldukça kötü olmuştu.
Bununla ilgi olarak M. E. Resulzade Şaumyan'ın
durumunu eliştirdi. 1918. yılın mart olaylar
zamanı "Bakü'nün ve etraf kasabaların İnkilab-i
Müdafa-i Komitesine başkanlık eden Şaumyan
saldırılardan doğrudan sorumluydu.
S. Şaumyan "Bakinski raboçi" gazetesinin 1918
yılının 17 şubatındaki "Vatandaş Resulzade'ye
cevap" yazısında kendi ihanetkar durumunu
açıklıyordu. Azerbaycan özerk yönetimini barış
karşıtı gösteren Şaumyan 1917 yılının aralık
ayında Lenin'in imzaladığı Türkiye arazisinde
Ermenistan'a özerklik verilmesini sağladı.
M. E. Resulzade'ye saldırısını devam ettiren
Şaumyan : "Farzedelim ki, Resulzade'nin kendisi
inkilabi kuralların yerleşmesi namına milli
polkların oluşunda şahsen iştirak etsin, farzedelim
ki, onun objektiv niyetleri cam gibi saftır, lakin
objektiv surette onun faaliyeti ters netice
verecektir, çünkü, sınıfın siyaseti bu veya diğer
şahsiyetin iyi niyetlerinde değil, sinsi niyetlerinden
kaynaklanmaktadır. Diyordu.
Şaumyan'ın devam ettirdiği korkulu siyaseti V. İ.
Lenin 1918. ilde ona gönderdiği telgraf'ta ifade
etmekteydi: "Sizin derin ve kesin siyasetiniz bizi
sevindirmektedir"
Bu esnada, Haziranın 17-de Azerbaycan
milletvekillerinin İstanbul Beynelhalk Konferansına Merkez Almanya, Avusturya, Macaristan,
Türkiye, Bulgaristan ve Kafkasya-Gürcistan,
Azerbaycan, Ermenistan ve Dağlılar İttifakı
gönderilmesi netleşti.
Konfrans'a, M. E. Resulzade, H. Hasmemmedov
ve A. Sefikürdskiden oluşan milletvekili heyeti
katıldı.
Milletvekili heyetine konferans iştirakçileri ile
siyasi, iktisadi, maliye ve harbi meselelerle ilgili
görüşmeler yapmak ve anlaşmalar bağlamak yetki
verilmişti.
Azerbaycan hükümeti en ağır ve zor koşulda bu
anlaşma çerçevesine Türk ordularını Azerbaycan'a
davet etmişti. M. E. Resulzade şöyle yazıyordu:
"Bütün Azerbaycan halkının dört gözle beklediği
umuda tercüman olan bu isteğimize Türkiye
heyet-i hemen muvafakat cevabını verdi "
Azerbaycan İstiklal Beyannamesinin altıncı
maddesinde gösterildiği gibi: "Azerbaycan
idaresinin başında Şurayi Milli" bulunmaktaydı.
Azerbaycan Milli Şurası istiklalimiz uğrunda hatta
kendisini bırakmak derecesinde lazım olduğu
zaman affetmişti. Milli Şuranın istiklal ilanının ilk
zamanlarındaki mücadelesi oldukça zor idi.
Azerbaycan dahilindeki bazı güçler Milli Şurayı
lavg etmeye çalıştılar. Bu güçler "İlhakçılar" adı
altında hareket ederek hükümetin bırakılmasını,
Nuri Paşanın yeni hükümet teşkil etmesini telep
ediyorlardı. Mirza Bala Mehmedzade durumu
şöyle anlatıyordu: "O, yalnız tarafsızlık ilan
etmemiş, hükümetin ve Milli Şuranın tamamen
dağılmasını ve durumlarını,Nuri paşanın kendi
ordusu ile teşkil edeceği hükümete vermesini
istiyordu. Teşkil olunacak bu "hükümet" ise Rus
Çarizminin eski milletvekilleri ile şeyhülislamdan
ibaret olacaktı.
Milli Şuranın son toplantısında konuşan M. E.
Resulzade: "Efendiler, halen sabah toplantısını
açtığımda şimdiki şeraitin nasıl önemli olduğunu
hatırlatmıştım. demek istiyorum ki, Azerbaycan
hatta Kafkasya'da en özgürlük seven ve inkilabı
seven Gürcüstan' da hoşbaht olacak!”
Durumun gerginliğini dikkate alarak, N.
Yusifbeyli'nin teklifi ile Milli Şuranın 17 Haziran
tarihli toplantısında Feteli han Hoyski'nin ikinci
kabinesi kuruldu.
Bakü'daki ihanet güçleri bu önemli kenti elden
çıkarmamak için ciddi direniş gösterirdiler. S.
Şaumyanın Lenine gönderdiği telegrafların
içeriğinden anlaşılıyordu ki, Bakü'yü elden
çıkarmamak için her türlü hileler yapılıyordu..
Azerbaycan'ın bağımsızlığı ilan olunduktan sonra
da Bakü Sovyeti ve onun icra organı olan Bakü
Halk Komiserleri Sovyeti bütün vasıtalarla milli
hükümete karşı mücadele etti.. Bakü Halk
Komiserleri Sovyet terkibindeki ordunun yardımı
ile Azerbaycan hükümetinin yerleştiği Gence'ye
hücum etmiş, lakin Göyçay muharebesinde ordular
def edilmişti. Sovyet Rusya'nın yardımından
54
TEMMUZ 2008
zengin petrol yataklarının Kür sahiline kadar
Rusya'ya verilmesine razı oluyordu. Azerbaycan
hükümeti adına Almanya'nın yetkili milletvekili
Kraf Valdburk'a beyanatı şöyleydi:
"Son zamanlarda Almanya ile Rusya arasında
bağlanmış mükavilenin Bakü'ye ait maddelerinden
son derece şaşıran ve hayrette kalan hükümetinden
aldığım bilgiye dayanarak aşağıdakı maddeleri
derhal yüksek görüşlerinize sunmam gerekir:
Azerbaycan ahalisi rus inkilabında ilan edilen ve
Brest-Litovskda rus hükümeti tarafından onaylanan "her milletin kendi mükedderatını kendinin
belirlemesi hükukundan istifade etmekle Dördler
İttifakı devletlerinin dostluk duygularına istinad
ederek asılardan beri altında eğildiği rus
boyunduruğunu üstünden atarak istiklalini ilan
etse de, adı çekilen mukaveleye ilave olarak
bağlanmış anlaşmalarla Bakü kentinin rus
hakimiyeti altında kalmasına yardım ettiğini haber
vermekle çok hüzünlüdür"
M. E. Resulzade bu problemle ilgili kati
durumu"İkdam" gazetindeki yazılarında da
belirtiliyordu. Bundan ilave ona başvuran
gazetelerin muhabirlerine; "Baküsüz Azerbaycan başsız bedendir" demekle kararlılığını gösterecektir.
Gösterilen ciddi tavırlar neticesinde 1918 yılı
eylülün 23'de Talat Paşa ile Almanya arasında gizli
protokol imzalandı ve bu protokole, Türkiye
ordularının Azerbaycan'dan çekilmesi, Almanya
ise Azerbaycan istiklalinin Rusya tarafından
tanınmasını garanti altına alacaktı.
Fakat sonraki durum Almanya'nın bu süreci temin
etmesine imkan sağlamadı. Savaşta Almanya,
Austurya-Macaristan ve Osmanlı devleti ile
Bulgaristan yenilmiş, olayların yönü değişmiş ve
Azerbaycan için yeni bir sınav devri başlamıştı
Öyleki, Almanya artık yenilmiş devlete dönüşmüştü ve 1918 yılı ekimin 30'da Lemnos adasının
Mudros limanında, İngilizlerin "Akamemnon"
gemisinde imzalanan barışa daya-narak Bakü,
Batum ve diğer yerler müttefiklerin denetimi altına
geçiyordu.
Türk ordularının Bakü'den çıkarılmasından sonra
kente giren İngilizler Azerbaycan'ı bağımsız devlet
olarak kabul etmiyor, general Tomson'la yürütülen
başarılı diyaloglar zaman sürecinde sonuç veriyordu.
Şübhesiz ki, bağımsız Azerbaycan devleti kuruculuğu sürecinde ilk uğurlu adımlardan biri Azerbaycan parlamentosunun oluşması oldu.
M. E. Resulzade'nin başkanlık ettiği heyet
Haziranın 24-de İstanbul'a geldi. İstanbul'da heyet
çok gergin durumda çalıştılar. Bu durum M. E.
Resulzade'nin gönderdiği bilgilerde daha detaylı
ifade olunmuştur. M. E. Resulzade'nin 6 Ağustos
1918'de ki bildirisinde, "Harici İşler nazırı cenab
Memmed Hasan Hacınskiy’e. Ben bir defada Talat
Paşa ve Enver Paşa ile görüştüm. Soru çok karanlık
idi, şimdi her şey geçti, onlar bana umut verdiler.
Ben Alman sefiri Bernsdorfoimia ile görüştüm.
Bakü'nün tarafsız olması haberini gazeteye bilgi
veren Tiflis milletvekili
vebir memurdan
öğrendim. Her ihtimale karşı Bakü meselesi
önemlidir. -Azerbaycan'ın yetkili milletvekilliği
başkanı Mehmet Emin Resulzade"
M. E. Resulzade İstanbul'dan bildiriyordu: "Ne
bahasına olursa-olsun Bakü'yü tutmak lazımdır"
Nazırler Şurasının başkanı F. Hoyskiye gönderdiği
mektupta ise, " Vilson'un prensipleri esasında sulh
teklif edilmektedir. Konferans başarılı olmayabilir.
Ermeniler Karabağ'ı istiyorlar. Avrupa'da kesin
tebliğat lazımdır. Biz gitmeye hazırlanıyoruz. Eli
Merdan beyAvrupa'ya gidebilir"
Görüldüğü gibi, Bakü'nün alınması hayati bir
meseleye dönüşmüştü. Müsavat Partisinin
kurucularından biri olan M. E, Resulzade'nin
hatıraları çok ilginçtir: "Türk ordusu karargahına
harita, plan yetiştirmek için Müsavat Partisi bütün
gücüyle çalışmaktaydı. Her gün deniz ve kuru yolla
Türk ordusu karargahı nezdinde bulunan
arkadaşımız, Abbas bey vasıtasıyla şehirdeki
askerlerin hareketi hakkında Türk ordusu
karargahına gereken bilgiler verilirdi. Bolşevikler
bu bilginin süratle öğrenilmesine hayret ettiler."
1918 yılının Eylül ayının 15 inde Türk ordularının
ve Azerbaycan'ın yeni oluşmakta olan askeri
hisselerinin keskin hücumu ile Bakü kurtarıldı.
Kentin alınması yoluinda süren savaşlarda çok can
verildi.
M. E. Resulzade o günlerde İstanbul'da idi. "O
devrin Harbiye nazırı ve baş komandan vekili
bulunan Enver Paşa ona telefon ederek,"Emin bey,
Bakü alındı!" Bu kısa haberin bende yarattığı tesiri
değil kabul, tasvir dahi edemiyorum. O mutluluğu
halen unutamıyorum"
M. E. Resulzade İstanbul'dayken Almanya ile
sovet Rusya'sının arasında Brest-Litovsk mukavelesine ek olarak koyulan, Almanya'nın, Bakü
petrolünün bir kısmını alıyor, Azerbaycan'ın bütün
55
TEMMUZ 2008
Katipler - Hacınski Mehdi bey ve Küçükhanov
Bayram Niyazi.
Parlamentodaki Gruplar:
1. Müsavat Fraksiyonu ve bu gruba katılanlar
(Mehemmed Emin Resulzade).
2. İttihad Fraksiyonu (lider Kara bey Karabeyov).
3. Ehrar Fraksiyonu (liderAslan bey Kardaşov).
4. Sosyalistler Fraksiyonu (lider Semedağa
Ağamalıyev).
5. Partisizler.
6. Bağımsız milletvekileri.
7. Sol partisizler (Abdulla bey Efendiyev).
8. "Slavyan-rus cemiyyeti" Fraksiyonu (lideri
Viktor Vinikoroviç Klenevskiy).
9. Milli azınlıklar Fraksiyonu (lideri Lorens
Yakovleviç Kun).
10. Ermeni Fraksiyonu (lideri - Arşak
Arutyunoviç).
11. Daşnaksutyan Fraksiyonu (lider Arşak
İoanesoviç Malhazyan) Azerbaycan Parlamentosu
Nikolayevski sokağında açıldı.
Azerbaycan Parlamentosunun açılışı ile Gürcistan
Parlamentosunun başkanı Çheidze gönderdiği
tebrik mektubunda bu önemli tarihi olayı
alkışlıyordu.
Parlamentonun açılışına Azerbaycan'da yaşayan
Alman içtimai hayatının milletvekili Kun Bele:
"Parlamento üyeleri, vatandaşlar!" tam yüz yıl
bundan önce kader gücü ile biz Kafkasya'ya,
özellikle Azerbaycan arazisine atılmışız. Biz
Azerbaycan Almanları kendi geleceğimizden
ümitliyiz ve kesin eminiz ki, genç Azerbaycan
Cumhuriyetinin demokratik kanunları esasında biz
kendi milli kimliğimize ve barış koşullarında
yaşayışımıza imkan bulacağız"
Polonyalı milletvekili Vonsoviç bu önemli olayı
yürekten alkışlıyor, şöyle diyordu: "Değerli
Parlamento üyeleri! Azerbaycan'da yaşayan
polonyalılar tarafından Sizi tebrik ederim. Ayni
zamanda hakimiyetin esas taşıyıcısı olan
Parlamentoyu alkışlıyorum"
Yahudi millet vekili Kuhman bu olayla ilgili
düşüncelerini: "20 bin Bakü Yehudisinin seçicisi
gibi Azerbaycan yasama organını almağa
gelmişim" diyordu.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti parlamentosunun
çağırılması ile ilgili olarak Azerbaycan Milli
Şurasının başkanı M. E. Resulzade önemli ölçüde
faaliyet gösterirdi. Onun imzası ile 1918 yıl kasım
ayının 29'da Azerbaycan ve Rus dillerinde
yayınlanan bildiride;
"Bütün Azerbaycan ahalisine! "Vatendaşlar! savaş
ve inkilap zamanının olağnüstü durumu dikkate
alarak tatil etmiş olan Azerbaycan Şurayi-Millisi
iltizam-zaman ile tekrar Azerbaycan'ın baştenti
Bakü'da toplandı. Şurayi-millinin en öncel kabul
ettiği kanun sırf Azerbaycan Müslümanlarına
mahsus olan Şurayi-Millini milli bir şekilden
çıkarıp da devleti bir şekle sokmak oldu. Bu atın
19'da kabul ettiği kanunnameye göre Şurayi-Milli
aralık ayının 3'üne kadar 120 üyelik bir MeclisiMebusan halına gelecektir. Bu meclise azınlıkta
kalan milletlerden milletvekilleri davet olunduğu
gibi, memleketin vilayetlerinden de vekiller
çağırılmıştır. Bu şekilde toplanacak mebusa, daha
sonra genel seçim üsulu ile Azerbaycan Meclisinin
toplanmasına kadar yurdumuzun sahibi olacak,
onun mükedderatını ha, hükümetini teşkil ve
menfaatlerini müdafaa edecektir.
Parlamentonun ilk oturumunda M. E. Resulzade
giriş konuşması ile açtı: "Değerli Milletvekilleri
Azerbaycan Milli Cumhuriyetinin ilk parlamentosunu açmak saadetinin, Siz değerli milletvekillerini tebrik etmek şerefinin bana nasib olması
ile iftihar ederim (alkışlar)... Efendiler, Rusya'da
cereyan eden büyük inkilap diğer hakiketler
arasında bir büyük hakikati de ilan etmişti. Bu
hakikat milletlerin hürriyet ve istiklal hakları idi..."
Azerbaycan Parlamentosunda Müsavat Partisinin
Beyannamesini M. E, Resulzade ilan etti. Bu tarihi
Beyannamede;"artık Azerbaycan ideali konusunda
gruplarımız arasında fikir ihtilafı yoktur.
Azerbaycan fikri milletin şuurunda yerleşmiştir.
Üç renkli aziz bayrağımız hepimizi siyasetçe
birleştiriyor. Azerbaycan istiklalini müdafie etmek
herkes için ortak bir programdır. Ona göre fırkalar
Azerbaycan idealini propaganda etmekle değil,
mevcut durumun siyaseten, hukuken ve haricen
müdafaası ile meşgul olmalıdırlar"
Azerbaycan Parlamentosunun terkibi:
Başkan - Topçubaşov Ali Merdan bey, Parlamento
başkanının yardımcısı - Ağayev Hasan bey,
Parlamentonun Büyük katibi - Rizayev Bağır bey;
56
TEMMUZ 2008
temsil olunuyordu. Bu da M. E. Resulzade'nin
başkanlık ettiği Fraksiyonun gayretli işinin
neticesiydi.
Fraksiyondaki müsavatçılar Azerbaycan Parlamentosunun komisyonları :
1. Müesseseler meclisini çağırmak komisyonuMehdi bey Hacınski, Mehemmed Emin Resulzade.
2. Maliyye-bütçe komisyonu - Mehemmed Emin
Resulzade, Mustafa Vekilov, Nerimanbey
Nerimanbeyov.
3. İşçi komisyonu - Mehemmed Ali Resulzade,
Cavad Bey Melik Yekanov;
4. Teserrüfat kuruculuğu komisyonu - Abbaskulu
Kazımzade.
5. Manda komisyonu - Refi bey Rüstembeyov.
6. Reklabent komisyon - Mustafa Mahmudov,
Mirmehdi bey Hacıbabayev.
7.Askeri komisyon - Musa bey Refiyev.
8.Akrar komisyon - Mustafa Mahmudov.
9. Sorğu komisyonu - Rehim Vekilov, Asef bey
Şıhelibeyov.
10. Kanun teklifleri komisyonu - Nerimanbey
Nerimanbeyov, Refi bey Rüstem-beyov.
11. ülkenin istehsalat(üretim) gücünün istifadesi
komisyon -Ağa Eminov, Y. Eli Eliyev.
M. E. Resulzade Fraksiyon lideri olarak
Azerbaycan Parlamentosunda kanun tasarılarının
müzakere edilmesi esaslarına dikkat çekiyordu.
Bununla ilgili tekliflerinde, Fraksiyonlara
kanunlar önceden gönderilmeli, parlamento
üyeleri tasarının içeriğinden heberdar olmalı,
müzakere ederken faallik göstermelidirler.
Diyordu.
Parlamentonun yaratılmasından sonra Azerbaycan
devletinin karşısında çözümünü bekleyen ciddi
problemler duruyordu.. Azerbaycan Harici İşler
bakanlığının, Müttefikler Komutanlığının karargahına ve Gürcistan, Ermenistan Harici İşler
Bakanına 23 Aralık 1918 de gönderdiği telgrafta
Borçalı'daki sınır tartışmalarıyla ilgili Gürcistan ve
Ermenistan Cumhuriyetleri arasında cereyan eden
silahlı çatışmalar konusunda hassasiyet göstererek; "Borçalı, Azerbaycan'ın ayrılmaz bir
parçasıdır" diyordu.
Gürcistan ve Ermenistanla sınır meselesi 1918
yılının Haziran ayından başlayarak tartışma
Bakü'da yaşayan diğer halkların millet vekilileri,
Azerbaycan Parlamentosunun açılışına oldukça
olumlu bakıyorlardı. Ancak, Sovyet hakimiyeti
yıllarında bu mühim tarihi hadiseye objektif
olmayan açıklamalar verilmişti. N. Pçelin 1931.
yılında bastırdığı, "Müsavat zamanında köylü
meselesi" adlı kitapta, "Türk askerlerinin yardımı
ile Baku'de hakimiyeti ele geçiren Müsavatçılar
kendi "demokratikliği"ni göstermek için 1918
yılının Aralık ayında parlamentolarını açtılar. Bu
Parlamentoyu Azerbaycan halkı seçmemişti. Onun
esasını Müslüman Milli Şurasına dahil olan
Müsavatçı han ve beyler teşkil ediyordu"
yazıyordu.
Azerbaycan Cumhuriyetinde en güçlü fraksiyon
olan Müsavat'ta tarafsız demokratların birleştiği
bir organ olup parlamentoda 38 kişilerdi.
Azerbaycan Parlamentonda M. E. Resulzade
büyük çaba gösteriyor, toplantılara başkanlık ettiği
Müsavat fraksiyonun faaliyet programları hakkında her an bilgi veriyordu. Bu bilgiler Genç
Azerbaycan Cumhuriyetinin bağımsızlığı ve arazi
dokunulmazlığı, milli ve siyasi hakların korunması, Azerbaycan halkının komşu devletlerle dostluk ilişkilerinin yaratılması ve derinleştirilmesi
Cumhuriyette hukuki-demokratik devlet kuruluşunun oluşturulması, geniş toplumsal reformlar
hayata geçirilmesi, ülkeyi müdafaa edecek güçlü
ordunun yaratılması üzerineydi.
M. E. Resulzade 1918-1920. yıllardaki faaliyetinde Azerbaycan'ın bağımsızlığı uğrunda kesin
bir mücadele yürüttü. Azerbaycan Parlamentosunun 1918 yılın 10 Aralık ayında geçirilen
ikinci toplantıda; "Önce, Adem-i merkeziyet, sonra
özerklik. Daha sonra bağımsızlık taraftarı, daima
Azerbaycan düşüncesinin savunucusu olan
fırkamız için bu gün o büyük hedef hasıl olmuştur.
Çünkü artık gerek sağlar, gerek sollar Azerbaycan'ı
inkar değil, var kanaatleriyle ispat eiyorlar. Çünkü,
artık Azerbaycan fikri üzerine Müslüman fırkaları
arasında düşünce ayrılığı yoktur. Çünkü, artık
cemaatimizin zihninde Azerbaycan istiklalinin
düşüncesi yerleşmiştir. Çünkü, üç renkli o gururlu
bayrak artık siyaseten hepimizi birleştirmiştir"
Azerbaycan Parlamentosunun 1919 yılının 26
şubat tarihli toplantısında başkan H. Ağayevin;
diğer fraksiyon komisyonlarına bir kişi gönderdiği
halda, Müsavat her komisyonda bir kaç kişiyle
57
TEMMUZ 2008
lideri M. E. Resulzade ise hem solların, hem de
sağların tutumuna itirazını değerlendirerek paranın
ahaliden alınması yollarından biri gibi dahili
borçların bırakılmasını reddetti: "Bana göre
Karayev, Sovet Rusyasının maliye işlerini
iyileştirebilecek bir kanun tasarısı hazırlayıp bu
zahmeti için onu yeteri kader ödüllendürebilecek
Lenin'e göndersin" deniyordu.
M. E. Resulzade'nin bu yıllardaki düşüncesi ülkede
istikrarın korunması idi. Azerbaycan Parlamentosunda bu meseleye özellikle dikkat çekerken,
hedefleri şöyle açıkladı:
"Değerli Meclisi-Mebusan üyeleri! Bildiğiniz gibi,
kentimiz şimdi bir olağanüstü durum içerisindedir.
Tatil ilan edilmiştir. Bu tatili ilan edenler amele
konfransı adına ve bu addan su-istifade eden bir
teşkilattır. Onlar kendi hedeflerine ekonomik
deseler de, onların hedeflerinin nelerden oluştuğu
kimseden gizli değildi. Eğer halk kesimi bu
meselenin esasını bilmese de, parlamentoda
oturan değerli üyelerin şüphesi yoktur"
28 Mayıs 1919 da bağımsızlık ilanının birinci
yıldönümü münasebetiyle Bakü'de büyük bayram
geçirildi. Parlamento binası önündeki kürsüden ilk
olarak M. E. Resulzade konuşma yaptı.
"Azerbaycan" gazetesi (Rusça) "Halk M. E.
Resulzade'yi tasvir olunmaz derecede, uzun süre
kesmeyen alkışlarla karşıladı" diye yazdı.
Dönemin gazete ve dergileri bu önemli günün
yıldönümünü böyle tasvir ediyorlardı: "Azerbaycan istiklali öyle değerli, öyle kutsal bir
sevgilidir ki, her şekilde olursa olsun, hayal
ettirilirse, bütün Azerilerin ferden ona,ibadet
etmesi tarzı da tabiidir, zira onun yolunda verilen
kurbanlar hiçbir tanrının yolunda verilmemiştir"
deniliyordu.
1919 yılının Mayıs-Haziran ayları Azerbaycan
Halk Cumhuriyeti'nin ağır deneyimli günleri idi.
Dağıstanda mücadele yürüten Denikin'in
Azerbaycan topraklarına girmek tehlikesi vardı.
Parlamentonun kırkbirinci toplantısında bu mesele
ciddi olarak görüşüldü. Parlamento üyesi M.
Efendizade den sonra söz M. E. Resulzade'ye
verildiğinde; "Harici tehlike karşısında fırkalar
arasında ihtilaf olamaz. Hepsi yekvücut olarak
istiklal yolunda bir adam gibi hazır olacak"dedi.
1919. yıl Haziran ayında ise, Denikin tehlikesi
aleyhine Bakü'de, M. E. Resulzade başkanlığında
probleme dönüşmüştü. özellikle, 1918. yılın
Haziran ayının 5 inde Gürcistan hükümeti
Savunma Bakanı "Borçalı'da durumu ve Gürcistan
devletinin sınırlarının aydınlattırılması zarureti
hakkında" konuşması dinlenilmiş ve Borçalı,
Sığnak ve Tiflis kazalarının sınırlarında silahlı
güçlerin yerleştirilmesi hakkında karar kabul
edilmişti.
M. E. Resulzade ile konuşmasında gürcü
milletvekili heyetinin başçısı kendi hükümetinin
iddialarının kesin olduğunu göstererek yazıyordu.
Eğer onların arazi iddiaları temin edilmezse, "kan
dökmeli" Diyerek, Azerbaycan hükümeti adına
Gürcü milletvekiline kesin cavap vermişti: "Ne
etmek olur, eğer mecbur etseler, kan da dökmek
olur" demişti.
1919. yılın nisan ayında ise Karabağ Ermenileri 5.
kurultayı geçirmiş veAzerbaycan dahilinde idareyi
mümkün görmemişlerdi.
Bilindiği gibi, bu yıllarda ister Ermeniler, isterse de
Ruslar Lenkeran'da ve Karabağ'da ciddi
problemler yaratarak, bağımsız devletin oluşmasına engel olurdular.
Bu problem 1919. yılının başlarında Azerbaycan
Parlamentosunda müzakere olunurken, M. E.
Resulzade Lenkeran'ın da, Karabağın da
Azerbaycan'ın arazisi olduğunu belirtiyordu:
"Bizce ve hükümetçe Karabağ meselesi yoktur.
Nasıl ki, Bakü meselesi yoktur. O yüzden de
Karabağ ünvanı ile olan her tür teklifi reddederiz"
Ülkede para-maliye sisteminin şekillenmesine
ihtiyaç doğmuştu. Öyle ki, Nisan 1919 da
Azerbaycan Parlamentosunda konuşan Başbakan
N. Yusifbeyli ülkede para-maliye siyasetinin
düzgün kurulması gerekliliğini anlatırken,
Azerbaycan parasının kurunu ihrac olunan
malların yardımı ile düzenlemek mümkün olsa, o
zaman eksrta para kesmeye ihtiyaç kalmayacağını
savunmuştu.
Parlamento üyeleri hükümete parlamentonun izni
olmadan para basmayı yasaklıyordu. Maliye-bütçe
komisyonunun üyeleri ise paraların doğru
harcanmadığını belirtiyordu.
Bu durumda hükümetin ekonomik politikasını
eleştirdiler ve "Ehrar", "İttihad" partileri de onları
desteklediler.Karşılıklı olarak ticaretin tekelleşmesi teklifi öne sürüldü. Müsavat Partisinin
58
TEMMUZ 2008
bir miting yapıldı. Mitingde Denikin aleyhine
beyanname M. E. Resulzade tarafından okundu.
Müsavat Partisi adına konuşma yapan Pir
Mürselzade bütün teşkilat üyelerinin Azerbaycan'ın bağımsızlığını korumağa hazır olduğunu
belitti.
Hesen bey Ağayev hem Azeri Türkçesi'nde, hem
de Rus dilinde konuşmalar yaptı.
Şüphesiz ki, bu yıllarda Azerbaycan'ın varlığının
esas prensibini bağımsız devletçilik teşkil
ediyordu. Bunlardan başlıcası Azerbaycan'ın arazi
bütünlüğünün korunması idi ki, M. E. Resulzade
bu istikamette faal mücadele yürütüyordu.
Milli siyaset sahnesinde ise Azerbaycan'da
yaşayan milli azınlıkların hukukunun korunmasına
özellikle dikkat ediliyordu. Vicdan, basın, toplantı
özgürlüğüne, sendikalar özgürlüklerine garanti
veriliyordu. Nitekim,
kesinlikle, hukuki
demokratik devletin esasını teşkil ediyordu.
Zorunlu tahsil hakkında kanun tasarısı işleniyor,
ilk ve orta okulların millileştirilmesi ve özellikle de
milli azınlıklara Rus ve ana dillerinde tahsil etmek
hukuku için teminat verilmesi talep ediliyordu.
1919. yılın Ekim ayının30 unda parlamento
tarafından basın hakkında Nizamname kabul
edildi. Nizamnamenin yabancı vatandaşlara matbu
organları bırakmayı yasaklayan maddesine karşı
sosyalistlerin itirazına karşılık, Baş bakan N.
Yusifbeyli ve Müsavat Partisinin lideri M. E.
Resulzade başta olmakla diğer parlamento üyeleri
tasarıyı müdafaa ettiler.
Geniş müzakerelerden sonra kabul olunan "Basın
Hakkında Nizamname" ülkede demokratik ve
özgür basının gelişmesine real imkanlar yarattı.
Mevcut Nizamnamede gösteriliyordu ki, matbu
organ yalnız mahkemenin kararı çerçevesinde ve
cinayet işlenmesi durumda sorumluluğa tabi
tutulabiliyor, sorumluluk üstelenmesi istenilebiliyordu. Bu madde ile basın üzerindeki sansür
kaldırılıyordu.
M. E. Resulzade'nin başkanlık ettiği Müsavat
Partisinin Azerbaycan'ın toplumsal-siyasi
hayatında konumu gittikçe güçleniyor, nüfuzu
artıyordu. Partinin 1919. yılında geçirilen kurultayı
bunu bir daha isbpt etmişti.
Müsavat Partisinin II Kurultayı yapıldı:
Kurultayı açan, M. E. Resulzade şöyle konuşuyordu:
"Efendiler! Bizim özgür, bağımsız Azerbaycan
halkının merkezi kentinde partimizin II
Kurultayını açmağa çok sevinçliyim). İki yıl önce
bu gün gördüklerimiz yoktur.
Değerli yoldaşlar! Biz Türkler, birlikte çok
zorluklar yaşasak da, ışıklı geleceğe inancımızı
yitirmedik. Biz inanıyoruz ki,inanç ve idealimiz
hayata geçecek ve ne zamansa, ecdatlarımızın
kurtulduğu gibi, bizi de hilas ettirecektir..."
Kurultay Müsavat Partisinin programını kabul etti.
67 maddelik parti programı iki kısımdan
oluşuyordu: birinci kısım - nazariye ve hedef,
ikinci kısım - ameliye ve yakın hedef,programın
birinci kısmında Azerbaycan'ın bağımsız bir devlet
şeklinde yaşadığı yazılıyordu. Gösterilirdi ki, esas
işimiz Azerbaycan İstiklalini bütün namus ve
vicdanımızla korumalıyız. Programın bu kısmı
milli düşünceye, milli inanca, milli devletçilik
prensiplerine dayanan devlet kuruluşuna
dayanıyordu.
Programın ikinci kısmı olan - "ameliye ve yakın
hedefler" aşağıdadır:
1. Şekli-idare;
2. Hakki-ehliyet;
3. İktisat ve maliye işleri;
4. Toprak meselesi;
5. İşçi meselesi;
6.Adliye meselesi;
7. Ruhani idaresi meselesi;
8. Maarif(tanıtma) meselesi.
M. E. Resulzade'nin çabaları ile hazırlanan bu Milli
Program o dönem için büyük bir olay idi.
İkinci Kurultay’ın Kararları
1. Kafkaz konfederasiyonu;
2. Denikin tehlikesi;
3. Dağıstan meselesi.
M. E. Resulzade oy çokluğu ile başkan; Şefi
Rüstembeyov, Meşedi Eli Refiyev, Ebdül Kasım
Rüstemzade ve İbrahim Yusif sadarete; İslam bey
Kabulov, Mirze Memmed Ahundov, Cavad
Ahundzade ve Mövsümzade ise sekreterliğe
seçildiler.
59
TEMMUZ 2008
Azerbaycan Türkleridir. Cumhuriyetin sınırları:
şarktan - Hazer denizi, güneyden- İran, batıdan Ermenistan ve Gürcistan; kuzeyden Dağlık
Cumhuriyeti"
11 Ocak 1920 tarihinde Fransa Hariciye Gözetim
binasında beklenen haber Azerbaycan ve
Gürcüstan milletvekililerine ulaştırılmıştı:
"Bundan sonra Azerbaycan ile Gürcüstan
Cmhuriyyetlerine bağımsız ve kendi kaderine
hakim devletler gibi görülecektir"
M. E. Resulzade bu konuyla ilgili şöyle yazıyordu:
"Cumhuriyetlerin devletler tarafından tanınması
Kafkasyalı halk kitlelerinde büyük bir sevinç
doğurdu. Azerbaycan ile Gürcüstan'da halk
günlerce eğlence programları geçirdi"
Azerbaycan 28 Nisan 1920’de Rus ve Ermeni
güçlerince işgal edildi.
28 Nisan işgalinin sebeplerini araştırmadan önce
söylemek gerekir ki, M. E. Resulzade milli,
bağımsız devletimizin varlığı, yaşaması için bütün
imkanlarını sarf etmişti.
28 Nisan işgalinin sebeplerle bağlılığını da inkar
etmek olmazdı. İster dahili, isterse de harici
etkenler izahı lazım gelen bu işğal sebepleri
incelenebilir.Bilindiği gibi, Rusya'nın Harici İşler
Bakanı Çiçerin Ocak ayının 2'sinde Azerbaycan
hükümetine bir beyanat göndermişti. Beyanatta o,
"ne kadar ki, geç değil, Azerbaycan halkını
Denikin'e karşı mücadeleye çağırırdı"
M. E. Resulzade o beyanatla ilgili görüşlerini şöyle
açıklıyordu: "Çiçerin Azerbaycan ve Gürcistan
Cumhuriyetlerine telsiz telgrafla gönderdiği
notasında bu hükümetleri, geri dönen Denikin
ordusunu tamamıyla yok etmek için silah
arkadaşlığına davet ediyordu. Bu rota Cumhuriyetlerin istiklalini tanıma yönünde anlaşma
yapılmasını istemekten ziyade ahalini hükümet
aleyhine tahrikten ibaret olan bir hükümette
bulunuyordu"
Rusya'nın daima tabii müttefiki olan Ermeniler
kendi ihanetkar düşüncelerinden vazgeçmeyerek,
1920. yılın Mart ayının 20'sinde Azerbaycan'a
saldırdılar.
M. E. Resulzade Ermenilerin bu ihaneti ile ilgili
olarak şöyle diyordu; "Bayram gecesi - Nevruz
bayramı, Şuşa kenti yakında Hankendi denilen
askeri kasaba bayrama özel bir toplantı halinde
Kurultayda Azerbaycan'ın
genel kalkınmayı
garanti edecek mükemmel bir belge hazırlandı.
Kurultayda Rusya ile de ilişkilerde dikkat edileceği
belirtildi: "Biz
Azerbaycan Türkleri başka
komşularımızla birlikte Rusya ile dostluk ve barış
koşullarında yaşamak istiyoruz" denildi.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti devrinde kazanılan
en büyük başarılarından biri 1920 yılının ocak
ayında Azerbaycan'ın harici devletlerce tanınması
olayı idi.
1918 yılının eylül ayında İstanbul'a gelen A.
Topçubaşov Azerbaycan Cumhuriyetinin varlığını,
ahalisinin sayısı, terkibi, mevcut durumu, milli
bağımsızlığını ilan etmesi ile bağlı memorandumu
çeşitli devletlerin buradaki milletvekillerine
takdim etmişti. A. Topçubaşov'un başkanlık ettiği
milletvekili heyeti bir süre İstanbul'da kaldıktan
sonra Versay'a doğru hareket etmişti.
Versay Sulh Konfransı'nda başlıca olarak Almanya
ile barış nizamnamesi dikkate alınsa da, önceden
büyük devletlerin liderleri "Rus meselesi"ni
müzakere ettier.
Azerbaycan'ın Versay'daki milletvekili heyetinin
başçısı E, Topçubaşovun ister Versay'dan
gönderdiği mektublardan, isterse de hele İstanbul'da ayrı-ayrı devletlerin milletvekilileri ile
geçirdiği görüşlerden aydın olurdu ki, Azerbaycan'ın bağımsız bir devlet gibi tanıtılması çok
zor ve karmaşık olmuştu.
E. Topçubaşov Versay'dan Azerbaycan hükümetine gönderdiği mektuplardan birinde şöyle
yazıyordu: "Buradakı rus milletvekilileri - Lvov,
Sazonov, Çaykovski, Maklakov vb. Bizim
bağımsızlığımızdan asabileşip, coşuyorlar,
kabullenmek istemiyorlar. Hakkımızda diyorlar ki,
yalnız biz - milletvekili heyetimiz bağımsız
Azerbaycan şiarını öne sürüyoruz.
Lakin Azerbaycan halkı kendisi Rusya'dan
ayrılmak istemiyor. Çünkü onlar Rus'ları severler"
1919. yılda 28 Mayıs ayı bağımsızlığımızın
yıldönümü münasebetile Azerbaycan hükümeti
Versay Sulh Anlaşmasına iştirak eden devletlerin
milletvekililerine aşağıdaki şekilde bir belge
göndermişti: "1919. yılın 28 Mayıs'ında Bağımsız
Azerbaycan Cumhuriyetinin bir yılı dolmaktadır.
Bağımsızlığımız 1918 yılının 28 Mayıs'ında ilan
edilmişti. Azerbaycan arazisinde yaşayan ahalinin
çoğunluğu; Azerbaycan diyalektinde konuşan
60
TEMMUZ 2008
işi M. Hacınskiye bırakılmıştı. M. Hacınski yeni
hükümet teşkilıni geciktirip, bolşeviklerle birlikte
çalışmaya yöneldiyse de, bolşevikler bu hükümete
dahil olmaktan imtina ettiler.
Bu dönemde Türkiye'nin tavrı menfaatlerimize ters
düşmekte idi. Türkiye hükümetinden gönderilen
tepki telgrafında; "Azerbaycan hükümetinin en
tehlikeli zamanlarında bir çok insanın kanı
bahasına kurtaran ve ona mevcudiyet veren
Osmanlı hükümeti ve Anadolu Türk ağabeyleri
her tarafta düşmanle pençeleşerek, düşmanlarımız
aleyhine büyük bir savaşa giren bolşevik
ordularının önüne Azerbaycan'ın bir sınır olması
veya tarafsız kalarak durması İslam aleminin
huzur ve güvenliği içindir. Azerbaycanlılar aksi
halde kendilerine hakkı hayat kalmayacaktır. Bu
gün Anadolu'nun kurtuluşu için bolşevik orduları
ile el-ele vererek hareketten başka bir çaremiz
yoktur. Türk'ü ve islam'ı ebediyen yaşatmak bu
fırsatı kaybetmek olur. Azerbaycan'ın şerefli bir iş
yapacağı ve yahut üç yüz elli milyon insanın hayat
ve namusunu boynuna alacağı saatleri yaşıyoruz.
Bolşeviklerle müttefiken hareketiniz ve bu şekilde
Anadolu Türkleriyle birleşmeye çalışmanızı ümit
etmekteyiz. Kolordu Komandanı: Kazım
Karabekir"
Türkiye'nin durumu o tarihlerde oldukça ağır idi.
İngiliz'lerin, Fransızların, Yunanların hücumlarıyla
karşı karşıya kalmıştı. Birinci Dünya savaşının
galip devletleri Osmanlı devleti ile "barış
anlaşması"nı da geciktirir ve Türklerin
güçlenmesini istemiyordular. Tam da bunun
neticesi olarak, galip devletler San Remo'da
toplanarak Osmanlı imparatorluğunu parçalamak
için anlaştılar. 1920. yılının11 Mayıs'ndaki Paris
konferansında ise Türk topraklarını rezilce
paylaştıran 8 maddelik karar şartlarını Osmanlı
devleti temsilcilerine verdiler.
Durumdan çıkış yolunu Türkler yalnız Sovyet
Rusya'sı ile yakınlıkta görür ve Bakü'deki Türk
zabitleri de başta Halil Paşa olmakla Kızıl Ordunun
Azerbaycan'a gelmesini talep ediyordular. Onlar
düşünüyorlardıki, Kızıl Ordu Azerbaycan
arazisinden geçipAnadolu'ya imdada gidecektir.
iken etraf köyleri Ermeniler ustaca mahasara
ettiler."
1920. yılın Şubat ayından ve mart ayının
ortalarında Karabağ Ermenileri Zengezurdan silah
getirmek niyetlerle kendi işlerini güçlendirdiler.
Durumun karmaşık olduğunu ispat eden bir
belgede A. Ziyadhanlı'nın ( - İrandaki diplomatik
milletvekili) Azerbaycan Cuumhuriyeti'nin Harici
İşler Bakanlığına giden yazısında : "Mart ayının
20'sinden başlayarak ben Ermeni savaş hisselerinin Nahçıvan ve Ordubad kasabalarına sistematik
saldırıları konusunda Nahçıvan'dan ve İran'ın
çeşitli yerlerinden telgraflar aldım..
Bu telgraflarda, İran Ermenileri hücumlara iştirak
ediyorlardı. Top ateşleri tahribata sebep olmaktadır. Yerli ahali kendi topraklarını kahramancasına
koruyor, ancak
en kısa şekilde yardım
gönderilmesini rica ediyorlar..."
Bunun dışında, 1920. Ocak ayı durumun böyle
karmaşık devrinde Neriman Nerimanov Müsavat
Partisi liderlerinden, Bakanlar Şurasının başkanı
Nesipbey Yusifbeyli'ye Rusya bolşevik-lerinin
durumunu yansıtan bir yazıda; "Değerli Nesib bey
Yusifbeyov cenabları!.. Bir halkın tümünün hayatı
ile, kızıl askerler olagan üstü yara-tan büyük bir
devletin hayatı ile oynamak olmaz, siz
cinayetkarca bu bir işle meşgulsünüz..." demektedir.
Azerbaycan Cumhuriyeti Dahili İşler Nazırı M.
Vekilov 1920. yılın martında Bakü işçilelerine
müracaatıyla, bağımsızlığın düşmanları sizin
aranızda tahribat yürütmektedir. Bu adamların
hükümeti yakınlarda ele geçirmek düşünceleri ile
ilgili açık belgeleri açıklayacağız.
Aynı zamanda kuzeyden gelen tehlike de
ciddileşmekteydi. Azerbaycan sınırlarına Kızıl
Ordu birliklerinin yığılmasını gören F. Hoyski
Çiçerin'e yazdığı mektupta, Azerbaycan
hükümetinin rahatsızlığını belirtirdi. Diğer taraftan
"Karabağ'da ve Ermenistan'da sınır bölgelerinde
savaş olduğu için Azerbaycan ordusunu kuzey
sınırlarına götürmek mümkün değildi.
Nisan ayındaki işgal esnasında Azerbaycan
hükümeti içinde de çekişmeler baş vermişti. F.
Hoyski'yi müdafa edenlerle M. Hacınski grubu
arasında sert tartışmalar oluyordu. M. Hacınski
Dahıli İşler Nazırı sonradan ise Ticaret ve Senaye
Naziri olmuş, Nisan'ın 1'inde hükümeti oluşturma
Türklerin kendi hükümetlerinin direkt talimatıyla
işbirliğinde olmasını onaylayan belgeler de vardı.
Hadiselerde iştirak eden bir Türk subaylarının
1920 yılının 1 Ağustos tarihli raporu bunu
61
TEMMUZ 2008
mücadelesinde kalan Türkiye'nin hilası için gayret
ediliyor. Yalandır. Gelen ordu Rus ordusudur.
Ferzen komandanı bir Türk olsa da, gene Rus'tur.
İstila ordusudur. Onun istediği 1914. yıl hüduduna
dönmektir. Anadolu imdadına gidecek bahanesi ile
yurdumuza giren bu işgal ordusu buradan bir daha
çıkmayacaktır.. Kızıl Rusya ile anlaşmak için
hükümeti kesin bolşeviklere teslim ültimatomu
kabul etmek zilletine katlanmağa ihtiyaç yoktur.
Bu mütecaniz saldırıyı red etmeliyiz."
anlatmaktadır. Bu Türklerin başlıca vazifesi
Azerbaycan sınırlarını geçmek isteyen Kızıl
Orduya engel yaratarak "Müsavat" hükümetini
devirmek idi"
M. E. Resulzade bu işlerde hususi olarak ilgilenen
Halil Paşa'ya de ciddi itirazını bildirdi. Türkiye'nin
istiklal mahkemesinde Halil Paşanın dostu Talat
bey de: "Halil Paşa ve arkadaşları Azerbaycan
muhalefeti ile birleşmek suretiyle Nesib bey
hükümetini devirebilirsiniz. - diyerek tavsiyede
bulunmuştur"
Başkan M. Y. Ceferov verilen ültümatomu
oylamaya koydu, üç kişi tarafsız kalmakla
hakimiyet bolşeviklere verildi.
Lakin sonraki hadiseler gösterdi ki, Kızıl Ordu
Türklerin durumunun necesini dikkate almayarak
Azerbaycan sınırlarını işgal edecekti. Moskova
Bakü petrollerini aynı şekilde ele geçirmiş ve çar
Rusya'sı arazisi sayacaktı.
Azerbaycan 'ın Teslim Olma Şartları :
1. Rus ordusu Bakü'ye girmeden demir yolu ile
Anadolu'nun yardımına gidecektir.
Nisanın 27'sinde Azerbaycanlı bolşevikler gündüz
saat 12'de Azerbaycan devlet komitesinin Bakü
bürosu ve Merkezi işçi konfransı adına Parlamento
12 saatlik ültimatom verdiler. Konuyu görüşmek
için yaratılan parlamento komisyonu ile
komünistler arasında cereyan eden konuşmalardan
sonra alınan kararda,.bu mesele parlamentonun
olağanüstü toplantısında müzakere olmalıdır,
diyerek akşam 19.30-da ki toplantıda, M. Hacınski
komisyon adına şöyle açıkladı; komünistlerin
talepleri
müsavat partisinin lideri M. E.
Resulzade'nin red oyuna karşı komisyon tarafından kabul edildi.
2. Azerbaycan istiklali ve toprak bütünlüğü
korunacaktır.
3.Azerbaycan ordusu olduğu gibi kalacaktır.
4. Azerbaycan
siyasi partileri hürriyet ve
serbestliğini koruyacaktır.
5. Geçmiş hükümet üyeleri ve seçilmişlerden
kimse siyasi itham edilmeyecektir.
6. Serbest şekilde toplanacak Azerbaycan şuraları
hükümetinin idare şeklini belirleyecektir.
SONSÖZ:
1920. yılın Nisan 27 'sinden 28'ine geçen gece saat
2-de parlamento ve yönetim bolşeviklere
devredildi. M. E. Resulzade'nin büyük ideallerle
kurduğu cumhuriyette, milli demokratik devlet
kuruculuğu prosesinin rolü çok büyüktü. O'
Bolşeviklerin istila rejimi ile barışmayacağını ve
meclisin buna kesinlikle mücadele edeceğini
belirtiyordu.
Parlamentonun son toplantısında oy çokluğunu
altüst "ittihad"la "sosyalistler"in birleşmesi idi.
Çünkü Müsavat, Parlamntoda 32 millet vekili ile,
Müsavat çekimser, tarafsız grup ise, 7 milletvekili
ile temsil oluyordu. "İttihad" 11, "Sosyalistler" de
11 millet vekili, "Ihrar"ın temsilcilerinin sayı 10
millet vekili idi.
Böyle bir durumda M. E. Resulzade parlamentoda
ki son konuşmasında, "Efendiler, mütecazir bir
ultimatom karşısında kalmışız. Burada teslim
olmaktan bahis ediliyor. Fakat efendiler, teslim ne
demek? Kime teslim oluyoruz? Bize diyorlar ki,
hudutunuzu geçen ordunun başında Nicati adında
bir Türk komantanı vardır. Rusya'dan gelen bu
mütecaviz ordu garanti ediyor ki, hayat ve yaşam
62
TEMMUZ 2008
Üçüncükuşak
kuşakResulzade'lerin
Resulzade'lerinGözüyle,
Gözüyle,
İkiİkiveveÜçüncü
MehmetEmin
EminRESULZADE
RESULZADE
Mehmet
“Bu yağan gar örtecek unudulan yolları,
Garip yerde anamın üşüyecek mezarı.”
“Bu yazıda; Mehmet Emin Resulzade'nin torunu olan ve 90. yıl kutlamaları töreninde
Ankara'ya gelerek büyük babası Mehmet Emin Resulzade'nin Anıt Mezarının açılışına
katılan üçüncü kuşaktan acılı bir insanın; Reis Azeroğlu Resulzade'nin ailesinin
başından geçenler ve babası, Azer Resulzade'den trajik olaylar aktarılmaktadır.”
Giriş: Mehmet Emin Resulzade bundan 90 yıl
önce Azerbaycan Türklerine hür müstakil yaşamayı ve millet olma bilincini tattıran büyük bir
rehber ve devlet adamıdır.
Tıpkı efsanevi Azerbaycan tarihinde yer alan
Babek'in “ Yüz yıl köle olarak yaşamaktansa, bir
gün hür olarak ölmek evladır.” Sözünde ifade
edildiği gibi, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin
kurucucusu Mehmet Emin Resulzade'de halkına
bağımsızlığı tattıran bir devlet adamı olarak tarihe
geçmiştir.
28 Mayıs 1918'de Milli Şura başkanlığına seçilerek
Milli Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilan ederken,
kurulan hükümet iktisadi devletçilik, diplomasi ve
kültür,sıhhiye (sağlık) gibi bakanlıkları teşkil
ederek ülke çapında bir hizmeitin gayreti içine
girilmiştir.
Bu gün ayakta duran ve önemli kültür ve bilim
ocağı olan Bakü Devlet Üniversitesi'nin temeli de o
zaman atılmış oldu.
Diyebiliriz ki; Mehmet Emin Resulzade yalnız
devlet adamı olmayıp, Milli Azerbaycan
bağımsızlık hareketinin de ideolojik lideri
olmuştur.
Onun evladı olarak sizlere takdim ettiğim bu yazı
ve belgelerde, hem Azerbaycan halkının
mücadeleci aşkını, hemde istibdat altında zulüm
çeken bir halkın acılarını hatırlatmak istedim.
Öyle ki; Resulzade'nin aile fertleri olarak sürgünler
görmüş, damgalanmış, çektiği talihsizliklerle
yaşamaya mecbur olmakla birlikte, işgalci Sovyet
tarafından “karşı devrimci” gibi suçlanarak sürgün
görmesi bir Resulzade evladına layık görülecek
şeyler değildi.
Azer Resulzade
Babam Azer Resulzade'nin bize aktardığına göre o
günlere ait bilgilerden elde ettiği aktarımları
sizlerle paylaşmak istedik.Yine bu bilgilerin
güçlenmesinde; Azerbaycan Dahili İşler Nazırlığından, (arşiv belgelerine dayanarak), tarihçi ilim
adamı Mürtüz Zeynaloğlu Sadıkov; “Mehmet
Emin Resulzade Ailesinin Yaşadığı Facialar”
adlı notlarından istifade edilmiştir.
“UÇMAK
“UÇMAK
İSTEDİĞİM ZAMAN
İSTEDİĞİM ZAMAN
KANATLARIMI
KANATLARIMI
KESTİLER”
KESTİLER”
Azer Resulzade
63
TEMMUZ 2008
Allah sana mezarları vatandan uzak kalanlara
cenneti çok görmesin.” Azer Resulzade, ölmeden
önce babası Mehmet Emin Resulzade'den aldığı
feyzi şöyle aktaracaktı. “O meşalenin külü ben
olacağım” derken kendisiyle birlikte işkence ve
hapislerde hayatını kaybeden yedi aile bireyi yanı
sıra aile dostları olan mahallelilerde bu zulümlere
maruz kalarak hayatlarını kaybetmişti. İnsanlar ın
hayatını değişmelerinden sonra huz uru vatan
toprağında bulmanın tadı başkadır.
Bu duyguyu yaşamak gerek derken,baş taşına sade
ve özlü sözler kaydetmek mümkün olur. Şairin
dediği gibi Üstünde bir tarih bir fatiha ve bir
hüvelbaki…onu ziyarete gelenler ruhuna fatiha
okurken, bakıp bakıp, Resulzade Seyid Hüseyin
aile uzuvlarından, Memmet ağanın,Ümbülbanu'nun, Maral hanımın, Latife'nin, damadın,
Eşve'nin, Halide'nin, Resul'ün, Musa'nın,
Şökle'nin, Rahim ağanın, Meşhedi Büyük ağanın,
Abbas ağanında adlarını geçtiği
küçük bir
nişangah olmasını arzulamışlardır.
Ümmügülsüm'ün kabri geçte olsa bulundu. Ancak
öteki aile bireyleri vatan toprağının dışında meçhul
topraklara karıştılar.
Azer Resulzade'nin 31.12.1989 tarihinde devlet
yetkilerine yazdığı mektup:
Ben Mehmet Emin Resulzade'nin hayatta kalan tek
evladıyım.1937 de ben ve aile fertlerim Kazakistan'a sürgün edildik.Ömrümün son günlerini
doğduğum yer olan Bakü'de geçirmek arzusundayım.
Son yıllarda babam Mehmet Emin beyle ilgili
olayların kendi değerleriyle, Bakü Üniversitesine
onun adının verilmesini, yazmış olduğu firi
eserlerin basılarak insanlığın hizmetine sunulmasının yararlı olacağı inancındayım.
Yegane arzum şudur ki; Babam Mehmet Emin
Resulzade'nin yaşadığı, benim doğduğum
Azizbeyov sokağındaki evin bir müze olması ve
ata yurdum olan Nohanı'da bir küçük bahçenin
tarafıma tahsis edilmesidir. Azer Resulzade
Resulzade ailesinin çektiği eziyet ve sürgün
acılarını aktaran arşiv uzmanı ve emektar bilim
adamı Murtuz Zeynaloğlu SADIKOV, şöyle
anlatıyor:
“ Azer muallimle yazışmamız devam ediyordu.
Birkaç mektup, ve bazı fotoğraflar vardı. Bazı
belgelerinde olduğunu biliyordum.
Mürtüz Zeynaloğlu Sadıkov anlatıyor:
Sovyet rejiminin katı uygulayıcıları, 1937 yılında
Mehmet Emin Resulzade ailesi gözlem altına
almışlardı. Mehmet Emin beyin büyük oğlu, 19
yaşlarında bulunan Resul ve amcasının kızı olan
Ümmügülsüm'ün eşi tanınmış yazar Sosyal araştırmalar uzmanı Seyit Hüseyin'in kız kardeşinin oğlu
Memmet Tağı Rızayev kuzey bölgelerinin soğuk
hapisanelerinde sürgüne tabi tutuldular.
Yine, Resulzade'nin amcası oğlu Ümmügülsüm'ün
kardeşi Muhammed Ali Resulzade'nin eşi raziye
hanım çocukları, Musa,Gündüz ve Aydın'ın yanı
sıra yakın akrabalarından Ümbülbanu ve
kayınvalidesi(Resulzade'nin kayınvalidesi) Maral
hanım, kızı Halide (21) oğlu Azer (17) Kazakistan'ın Çin sınırındaki bölgeye sürgününe
gönderilmişlerdi.
1941'de Mehmet Emin Resulzade'nin büyük kızı
Latife'nin eşide bu sürgüne ilave edildi.
Bir süre sonrada, Latife (10) Firuze (7) ve Eşva bu
sürgünlerde hayatlarını kaybettiler. Firuze bir
sabah gördüklerini şöyle anlatmıştı; “Sabah
uyandığımda annem ve kardeşim Eşve soğuktan
donmuşlardı. 1943 kışıydı, Maral hanım ve
Sümbülbanu gördükleri işkence ve insanlık dışı
çalıştırmalarla hastalanarak 1943 yılı içinde
öldüler.
Latife'nin üç yaşındaki kızı Sona bakımsızlıktan
hastalanarak çocuk yaşta ölmüştü. Stalin'in
ölümünden sonra Türk soylulara yapılan baskı
biraz yumuşamış ve Raziye hanım ile çocukları
Gündüz veAydın Bakü'ye dönebilmişlerdi.
Latife hanımın büyük kızı Firüze'nin annesi 1993
yılında Bakü'de vefat etmişlerdi. Bu çekilenlerden
sonra Azer Resulzade ömrünün sonuna kadar
sürgün affına kavuşamadı.
1990 'dan sonra onun Bakü'ye dönmesini teklif
ettiler. Anca çok ağır hastalık şartları buna imkan
vermedi. 56 yıllık vatan hasretiyle 1993 te
Bakü'ye döndükten kısa bir süre sonra oda yaşama
veda etti.
Noğhanı'da babası yani atası Molla Elekber'in
vasiyetiyle kendi yanında toprağa verildi. Onun
evlatları olan Raiz Azeroğlu Resulzade , ikinci
kuşak babasının mezar taşına yazdırdığı yazıyı
şöyle aktardı.” 56 yıl sürgünden sonra kendi
vatanında toprağa kavuşmuş olmak, yalnız sana
nasip oldu.
64
TEMMUZ 2008
Azerbaycan'da 75 bin kişi, 25 bin aydın kurşunlanmıştı. Bu olayın bir faci olduğunu anlatmak
için; yalnız 5 Ağustos 1937 den, 10 Ağustos 'a
kadar toplam günde Nahçıvan'da 9 bin957 kişi
hapis edilirken,31 Aralık 1937 de bir gecede,
Buzovn, Maştağa ve Emircan'da 97 kişi mahkum
edilmişti.
Bu olaylar Bakü dahil tüm kentlerde aynen devam
ediyordu. Bu bir insanlık terörüydü. “Halk
Düşmanları”nın yani Bolşevizm karşıtı olanların
eş ve aileleri toplu halde uzak yerlerde hapis
ediliyordu.
Çoğu insan bu yollarda ve tutuklu olduğu yerlerde
bilinmeyen şekillerde canlarını verdiler. Bayıl
Hapisanesi tıka basa dolmuştu. Resulzade'nin
ailesi de bu gurup içinde sekiz kişi olarak
bulunuyordu. İç İşleri Bakanlığı beyan vererek ;
tutuklama ve sürgün işleri için boş vagon bulamaz
hale gelmiş, demiryolu idaresine hızlı seferler
olsun şeklinde baskı yapılıyordu.
Faal inkilap karşıtları olarak bilinen Mehmet Emin
Resulzade ve Ali Resulzade'nin tecrit edilmiş aile
bireyleri ünlü Bayıl Hapisanesine yerleştirilmişti.
Ancak önce Kirovabat'a oradan da Kazakistan
içlerine götürmem Resulzade ailesi için uygun
görülmüştü. Bakü Sovyeti'nin aldığı kararla trenin
tekerlekleri kadınların acılı ağlamaları arasında acı
acı ses çıkararak ilerlemişti.
Bu tren katarları hayvan taşımasında kullanılan
kapalı yük vagonlarıydı. Günlerce bu halde aç ve
susuzluk içinde Kazakistan- Çin sınırına doğru yol
aldılar. Yolda herhangi bir şekilde hayatını
kaybedenler durdurma sırasında meçhul yerlerde
gömülüyordu. Katarlar yirmiden çok defa bu
amaçla durmuştu.
Yaşlı bir kadın olan Maral Hanım, takati kalmamış
bir şekilde haline şükrediyor, soğuktan donma
tehlikesine karşı vücudunu ısıtmaya çalışırken,”Nene, ne eyi ki, bizi ayrı ayrı götürmüyorlar.” Diye acılı haline şükrediyordu.
Görevliler,Azerbaycanlılara karşı sıkı tedbirler
almak ve eziyet etmek yönünde iyiden iyiye
eğitilmişlerdi. Yada şartlanmışlardı.
Onlar Müslüman Türk mahpusların eziyet
çekmesinden özellikle mutlu oluyorlardı. Bu
halleriyle adileşiyorlardı. Tutukluların özel işleri
hızla yerine getiriliyordu.
Gönlüm istiyoruki bu değerli belge ve bilgileri bir
gün kurulacak ev müzezi için saklamalıyız.
O zamanların şartları ağırdı. 1937 de canlarını
kaybeden bazı kurbanlar gibi, 1945 'te Azer
muallimi tanıyan bir adam olarak bunları
söylemesem peki bu büyük insanla ilgili kim ne
demeliydi. Ben üzerime düşen görevi yapıyorum.
Onların çoğusu Sibirya mezarlarında kaldı. Ben bu
milli faciaya bigane kalamazdım. Benim milli
duygularım buna engel olmamalıydı.”
Azerbaycan'ın her bölgesinden toplanmış insanların soğuk bir kışgününde “Halk Düşmanı”dır,
diyerek, çocukları, çaresiz insanların cezası ne
olabilirdi.
Onları neden bir meçhule zorla götürüyorlardı.
Çok mahirce hazırlanmış bir plandı. Bu işleri
yapanlar üstelik, sade halkı tahrik ederek onların
aleyhine ikna etmeye çalışıyorlardı.
Bütün bu insanların yani Resulzade aile mensupları “halk düşmanıdır” diyerek, baskı yaratılıyordu. Onları masum halka karşı dış ülkelerin
casuslarıdır. Diyerek halkın gözünde nefret yaratılmaya çalışılıyordu.
Bolşevik anlayışı hiçbir tedbir almadan insanları
sürekli bir makine ile biçiyordu. Lenin dahi bu
insanları “ziyankar haşere” diye adlandırıyordu.
Bu bir terör makinesi idi, bilinçli olarak
çalışıyordu. 1937'de çocuklara ve masum halka
sıra gelmişti.
Azerbaycan'ın Laçın bölgesinde 150 kişi birden
sürgüne tabi oldu. Yük vagonları hınca hınç
dolmuş kadın erkek yaşlı insanlarla Sibirya ve
Kazakistan çöllerine doğru yol alıyordu. Bu
vagonlardan birisinde Mehmet Emin Resulzade'nin ailesi vardı.
1937'nin son ayında, Resulzade ailesinin tümü
hatta akraba ve yakın dostları “ameliyat işi”
operasyon adıyla takibat başlamıştı. Azerbaycan
Sovyeti İç işleri Bakanlığı'nın
talebiyle
“Noğhan'da “halk düşanları”nın ifşa edilmesi
yolunda büyük bir baskı yaratıldı.
21Ağustos 1995 te Bakü Sovyet'in in başkanı olan
Kruyçkov televizyonda 1937 yılında 688 kişinin
kurşuna dizildiğini bildirirken buna ilave olarak 3
milyon insanın mahkum edildiğini ilan ediyordu.
Üstelik bu işlerde haksız olmuş, haklı olmuş diye
bir düşüncede yaratılmıyordu.
65
TEMMUZ 2008
Ben Musa ve babay mezar kazdık. Yoğun kar
vardı.ölülerimizi yıkayıp elimizdeki uzun
gömleklerle sardık. Toprağın üstü donmuştu, ama
kazmayı başardık.Namazını kıldık. Fizze nene son
tavsiyesini yaptı: “götürün defin edin, Allah bizi
bağışlasın.
Bize azap verenlere lanet olsun” Akşamüzeri
askeri komutan
yanımıza geldi. Defterinde
Resulzade ailesini gösterdi. Meral hanımın ölüm
sebebini yaşlılık diye yazdı.
Üstünü karaladı. Resulzade ailesinin kimlerle
görüşüp yazıştığını varsa adreslerini topladı. Aynı
gün Azer Resulzade'yi getirdiler, onun ressam
olduğunu söylediler.
Onun yeteneğini anlamak için okul müdürünün
yanında bir resim çizdirdiler. Azer kağıt ve kalem
istedi. Çabayev ve Kotovsky'in resimlerini yaptı.
Ancak Müdür “ benim duvar gazetem yoktur, ve
resimsiz çıkar” diyerek Stalin'in resmini çizmesini
yasakladı.
Ertesi gün Müdür Azer’i, laborant yada malzemeci
olarak işe götürdü. Tahsili ile ilgili belgesi elinde
olmadığı için, Rusçası vardı. Gazak dilide ona
yabancı değildi.
Çünkü Gazak dili Azerbaycan diliyle akrabadır
dedi. Bir süre sonra babam Gazakça Resim
dersleri vermeye başladı. Çok azda olsa para
kazanıyor, bir kova patatesi mükafat olarak
alabiliyordu.
Ümbülbanu bu duruma şükrediyordu. Halide'ye
ve Azer'e
defalarca nasihet ederek,ihtiyatlı
olmalarını istiyor, idarenin koyduğu prensiplere
uyulmasını istiyordu. O biliyordu ki Mehmet
Emin Resulzade'nin ve Memmet Ali Resulzade'nin
daima özeldiler. Ümbülbanu ve küçük çocuklarla
birlikte bizden ayrılıp okulun başka odalarına
yerleştirildiler.
Bir gün sonra Ümbülbanu ve Halide yeniden
kayıt altına alındılar. Yeni gelenler arasında
çalışmaya sevk ediliyorlardı. Soğuk bir kış
mevsimiydi. Çalışmak zorundalardı. Kızaklanla
tarlalara gübre taşıma işleri vardı.
Bu işlerle erkekler meşgul oluyordu ama,
kendileri kent tasarrufu ile ilgili işlerde çalışmaya
başladılar. Ümbülbanu'yu oğlunun durumu
üzüyordu.
35 yerine 300 tutuklu hapse atılabiliyordu. Sovyet
idaresi bu olayları alaylı “Ziyanlı Haşereler”diyerek alt etmeye çalışıyordu. Tutuklu
bulunduğumuz yerde insanlar aç bilaçtı. Bir ara
Ümbülbanu bir iki saat görünmedi. Dönüşünde
biraz yiyecek bulmuştu. Biraz et, patates,soğan
bulmuştu.
Sual dolu bakışlarımıza,” Nişan yüzüğümü
değiştirmişim” diye cevap verdi. Raziya'dan
tencere aldı, eti yıkadı, patateslerle sobanın
üstünde yemek yapmaya çalıştı. Maral Hanımın
yanına oturu. “Nene tezlikle, yemek pişecek, ben
yapıyorum” diyerek kulağına fısıldadı.
Bir süre sonra asker kılıklı birisi geldi,yanında da
iki asker vardı. Kimlik yoklaması yaptırmayla
başladı. Oysa elinde belgeler vardı. Rus olduğunu
anlamıştık, üstelik ispirto kokuyordu. Konuşmaya
başladı.”
Ben Devlet Tehlikesizlik Baş katibi Katov
Nikollay İvanoviç, sizin kumandanınızım.
Buradan bir yere çıkma hakkınız yoktur. En kısa
zamanda sizi dağıtacağım. “dediklerin herkes
anlamadığı için pek geçerli olmadı.”
Azer Resulzade'nin Hatıralarından.
Yaşlı nenemiz ayakta duramıyordu.Kardeşim
Halide ile birlikte onu vagondan irdirdik. Sonra
onu sırtıma aldım. Çok hafiflemişti. 29 günde hayli
zayıflamıştı.
Bizi istasyon binasının arkasına yığdılar. Buranın
Çimkend olduğunu biliyordum. Bizi konun sayan
gibi vurarak saydılar. Daha sonra bizleri ayrı ayrı
mıntıkalara dağıttılar.
Bizim Raziye hanım ve Nahçıvan'dan Sultanovların ailesi bizden ayrı düşmüştü. Tekrar
vagonlara doldurdular. Bir asker nezaretinde yola
çıktık.
Vagonlaradaki soğuğa alışmıştık, ama hasta
olanlar bir türlü iyileşemiyordu. Battaniyelerle sıkı
sıkıya sarıyorduk. Bir süre sonra Çulak- Kurgan 'a
gelmiştik. Bizleri bir okulun odalarına yerleştirdiler. Aklımdadır; Fizze nene bizi sakinleştiriyordu.
Bana tavsiye etti ki, “ağladığınız yeter, rahmetlik
olanlar hakkında da düşünce sahibi olmalısınız.nasıl defin edilecekler di. Bel ve kazma
bulmamızı söyledi.”
66
TEMMUZ 2008
Ruhsal bir hastalığa düşmüştü. Bakü'de ki
çocuklarına mektup yazamıyordu . eğer yazarsa
onların can güvenliği tehlikeye girecekti. Talihsiz
annenin 19 yaşındaki oğlunun kurşuna dizildiğinden haberi yoktu.
Annesinin tavsiyesiyle babam Bakü Resim
okulundan arkadaşlarına mektup yazmaya karar
verdi. Sonraları Azerbaycan Halk Ressamı
ünvanını alan, Mikayil Abddullayev, Büyükağa
Mirzazede, Abdulhalük, Oktay Sadıkzade, önce
ressam, sonraları kahraman olan partizan Mehdi
Hüseyinzade 'nin yardımıyla babam diplomasına
kavuşmuştu.
Artık okulda yalnız resim değil, matematik dersleri
de veriyordu.
BabamınAnılarından…
“ 1939 da Çulak , Kurgana ve Azerbaycan'dan çok
sürgün getiriliyordu.Bu iş dalgalar halinde devam
ediyordu. Bir türlü bu sürgünlerin manasını
anlayamıyordum. Yeni gelenlerden birisiyle
çatışmam oldu.
Bu adam Bizim Fizze hanımın kızına takılıyor, onu
rahatsız ediyordu. Ben de Şelale hanımla evlenmek
istiyordum. Kavga ettik. Kumandan beni beş gün
hapis etti. Benim ailemi tanıyan bir sorgucu asker
ikide bir beni sorguya alıyordu.
O arada bir Tatar bana “ sen Mehmet Emin
Resulzadenin oğlu musun, atan nerededir.”
Cevabımda atamı iki yaşımdan beri görmediğimi
söyledim. Bir süre sonra Çulak, Kurgan'a döndüm.
Annem ölmüştü.
Halide yalnız kalmıştı. Bensiz ona kim sahip
olabilirdi. Gecenin bir vaktinde dışarılara çıkıp
karlar üzerinde ağlıyordu. Annemin ölümünden
sonra Halide daha kötü oldu. Ailemize yapılan bu
eziyetlerden nenemiz Maral hanımın ölümü
Azerbaycan'da iken hapis olan keardeşim Resul
un durumu onu çok kötü etkilemişti.
Halide 1942 yılında Bakü'ye dönebildi. Önceleri
bir süre Seyit Hüseyinler de kaldı. Ancak bir süre
sonra oradan ayrılmak zorunda kaldı. Çünkü
onlarda gözetim altındaydı.Halide Bir süre
Gence'de kaldı sonrasını bilmiyoruz.
Latife…
1941 yılının ortalarında muharebe başladı. Hapis
ve sürgünler daha da artmıştı. Bir sürü çekitği
eziyetten sonra hapishanede hayatını kaybettiğini
öğrendik.
Reis Azeroğlu RESULZADE
Latife'nin kızı Firuze'ye on yıl ceza kesildi.
Kazakistan'ın kuzey bölgelerine sürgün edildi.
Kücük kızı Hasta olduğu için
sanatoryumda
kaldı. Onunda sonrası meçhul oldu.
Açlık ve kıtlık günleriydi. Ağır kış şartları vardı.
Sobalarda yakacak bulunmuyordu. 1944 yılının
Ocak ayında yataklarda birkaç kişi birlikte
yatıyorduk.
Elbiselerimizle yatıyorduk. Sabahleyin uyandığımda Ana ve Eşve ölmüşlerdi. Kımşuları
çağırdımsa da. Ölüler birkaç gün öyle kalmıştı.
Kimse yardımcı olmuyordu.
1949'da Azer dayım beni Bakü'ye getirdi. Firuze
ise uzak akrabalarda kalıyordu. İnşaatlarda işçilik
yaparken evlendiğini öğrendim. Sultanovlar,Fizze
Nene, Humay hanım, kızları Şule, Hava, ve
Meral veAzer izinle Kirov reyonuna göçtüler.
Burada ki insanların çoğunluğu Nahçıvanlı,
Karvabağlı ve Genceliydi. Hepsi 170 aileydi.
Tarım işleriyle meşgul oluyorlardı. 1941 de Azer
asker oldu. Çin sınırlarındaki dağlık bölgelerde
maden işleride çalıştı. Kurşun çıkarılıyordu.
Sağlığı için tehlikeliydi.
1943 yılında sağlığı bozulunca onu Aşgabat'a
gönderdiler. Daha sonra İran sınırındaki Bender
Şah'a gönderildi.Azer bey için “o halk düşmanının
67
TEMMUZ 2008
oğludur” diyenlere karşılık o' annesinin “siz
Mehmet Emin Resulzade'nin evladısınız” sözünü
hatırlıyordu. Azer beyde bu telkinin etkisi altında
idi.
Bu arada atamı ve anamı tanıyan birileriyle
tanıştım. Bu aile Bakü'de bulunmuştu. Onlar bana
bir tar aleti buldular. Halka konser verdik. İran'ında
babamla münasebetimi istiyordu.
Bu psikoloji onu beklide rahatsız ediyordu. Sovyet
idaresinin Mehmet Emin Resulzade'nin
faaliyetinden haberi vardı. Onun Alman yetkilerle
görüştüğünü biliyorlardı.
Onlar “Musavat” partisi ile ilgili bilgi sahibiydiler.
İsrarla beni babamla görüştürmek istiyorlardı.
Ancak çabuk aklımı başıma topladım ki; bunlar
benim aleyhimde faaliyet yaratmak istiyorlardı.
Ben cevaplarımda babamı hatırlamadığımı
söylüyordum.
Resulzade'yi öldürmek için Azer ile münasebet
kurdular. Bu maksatla Azer Resulzade bir müddet
sona Ortaasya'dan, Kırım'dan gelenlerle birlikte
Türkiye sınırına İran'a gönderildi.
Azer Resulzade'nin hatıralarından…
Onların fikri önce babamı bu rrada beni oırtadan
kaldırmak için çalıştıklarını anladım. Birkaç defa
beni ifade almaya çağırdılar. Israrla konuşturmak
istediler.
Topçu alayında hizmet ediyordum. Birlik içindeki
faaliyetlerde okuyup yazanların
konuşma
yapmasını istediler.
Ben sürekli olarak babamla görüşmediğimi
söyledim. Nihayet inandılar ki; iddiam doğrudur.
Benden el çektiler.
Ben düşündüm ki, İranlılara karşı ne söyleyebilirdim. Dedim ki; musiki tar çalayım. Bir kişi de
okusun.
1945 te ordudan terhis oldum. Bakü'den geçerken
bir yabancı gibi misafir kaldım. Sonra geldiğim yer
olan Kazakistan'ın Taldı- Kurgan vilayetine
ailemin yanına döndüm.
Gördüm ki facialar hala devam etmektedir.
68
TEMMUZ 2008
MEHMET EMİN RESULZADE’NİN
İRAN TÜRKLERİ İLE İLGİLİ HİZMETLERİ
Prof. Dr. Cevat HEYET¹
makalelerinde “millet”, “milliyet”,
“insan hakları” ve “kültür” kavramlarını halka tanıtmaya ve benimsetmeye çalışmış ve aynı zamanda şiir
ve tiyatro eseri yazmış, hatta
Nadanlıkta Işıklar adlı eseri 1908'de
Baku'da oynanmıştır.
1908'de Baku Sosyal Demokrat
Komitesi tarafından İran'da Gilan
inkılabına nezaret için Reşt şehrine
gelmiş, sonra Meşruteçi mücahitlerle birlikte Tahran'a gidip Meşrutiyet hareketinde iştirak etmiş ve kısa
sürede Meşrutiyet liderlerinin
dikkatini çekerek İran Demokrat
Partisinin kuruluşunda ve onun
tüzüğünün yazılmasında iştirak etmiş
ve bu partinin organı olan İran-i Nev
(Yeni İran) gazetesinin baş redaktörü seçilmiştir. Bu
gazete Meşrutiyetin 2. dönemi ve 2. Meclisin en iyi ve
en ünlü gazete-siydi.
Resulzade bu gazeteyi yaymakla İran'da Avrupa
üslubunda ilk gazeteyi yaymıştır. O, Demokrat
Fırkasının kurucularından ve esas idarecilerin-dendi.
Rusya siyasetlerine karşı şiddetli ve amansız
mücadelelerine göre, Rusya büyükelçiliği İran'dan
onun sürgün edilmesini istedi ve Sadrazam Mehmet
Vali Han Sipehsâlâr onun İran'ı terk etmesine emir
verdi (1910).
Resulzade'nin ateşin makaleleri onu İran hürriyetçileri arasında bir kahraman gibi meşhur etti.
Resulzade İran'da yalnız Rusların
ve istibdat
yanlılarının aleyhine değil, Konservatif Hürriyetçilerin (İtidaliyun Fırkası) aleyhine de makaleler
yazıyor ve onları İran'ın zavallı olmasına ve bugünkü
duruma düşmesine sebep olduklarını yazıyordu. Bu
konuda Farsça yazdığı (Risale-yi Tenkidi-yi
İtidaliyun) konservatiflerin tenkidi hakkındaki
risalesinde İran'da ilk defa olarak Sosyalizm
usullerini izah etmeye çalışmıştır.
Resulzade Tahran'dan Baku'ya döndükten sonra
Musavat Partisini kurmaya çalıştı. Fakat Çar
hükümeti tarafından yakalanma tehlikesi karşı-sında
İstanbul'a, mücadele dostu merhum Takizade'nin
yanına gitti ve bir buçuk sene onunla bir odada yaşadı
ve geçimini dostuyla beraber Şnaniyan okulunda
Farsça ders vermekle temin etti ve kimseden yardım
istemedi. Bu konuda merhum Takizade'nin yazıları
PROF. DR. CEVAT HEYET KİMDİR?
1925'te Tebriz'de doğdu.Tıp eğitimine,Tahran
Tıp Fakültesinde başlayıp, İstanbul Tıp
Fakültesi'nde tamamladı.Genel Cerrahi
ihtisasını Paris'te yaptıktan sonra İran'da ilk
açık kalp ameliyatını gerçekleştirdi.
1979 yılındaki İran Devriminden sonra
arkadaşlarıyla, Varlık adlı dergiyi yayınlarken, Güney Azerbaycanlı Türklerin bilinçlenmesinde ve Türkçe'nin canlanarak yaşamasında önemli rol oynadı.Türk dili ve edebiyatı
üzerine kitap ve makaleleri yayınlandı.
Prof.Dr. Cevat Heyet tıp alanındaki başarılarından dolayı Paris Cerrahi Akademisi ve
Uluslar Arası Cerrahi Kurumu ve Türkoloji
alanındaki hizmetlerinden dolayı Türk Dil
Kurumu onur üyeliğine seçilmiştir.
İstanbul Üniversitesi ve Azerbaycan Üniversitelerinde fahri doktor ve profesörlük unvanına
sahiptir.
B
u yıl Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin kuruluşunun 90. yıldönümüdür. Bu münasebetle
Azerbaycan Cumhuriyetinin muhterem
Cumhurbaşkanı bir ferman imzalayarak onun kuruluş
gününü (28 Mayıs 1918) şimdiki Cumhuriyet (Respublika) günü ilan etmiş ve o onun bayrağını ve milli
marşının bugünkü hükümetçe aynen kabul edildiğini
bir kez daha belirtmiştir. Bu olay Azerbaycan'ın millî
tarihi için ne kadar önemliyse, bu gün yaşayan millet
için daha da ehemmiyetlidir.
Bu münasebetle Azerbaycan'da ve Türkiye'de bu
talihsiz hükümetin kuruluşu ve kurucuları hakkında
birçok makaleler yazılacak, dergiler ve belki de
kitaplarda yayınlanacaktır. Bu konuda bana da bir
yazı yazmamı teklif ettikleri zaman ben Cumhuriyetin önderi Mehmet Emin Resulzade'nin İran'la
ilgili hizmetleri ve oradaki çalışmaları hakkında bu
yazıyı yazmaya karar verdim.
Mehmet Emin Resulzade bir otodidakt olduğu halde
onun ilk yaşlarında hocası babası olmuş, ondan
Farsça ve Arapça ders almıştır. O, 19 yaşındayken
(1903) yazı yazmaya ve şiir söylemeye başlamış ve
20 yaşındayken Himmet Partisi (Sosyal-Demokrat)nin kuruluşunda iştirak ederek onun yayınlarında
makaleler yazmıştır. 1905'te Rusya inkılabından
sonra verilen özgürlükten faydalanarak makalelerini
açık şekilde yazmaya başlamış ve üç yıl Hayat, İrşad,
Tekamül, Fiyuzat, Yoldaş ve Terakki gazetelerinde
devamlı makaleler yazmış ve Terakki'nin baş
redaktörü olmuştur. O, yazdığı toplumsal-siyasî
¹Varlık Dergisinin kurucusu ve baş yazarı.
69
TEMMUZ 2008
memur gibi çalıştı. Resulzade son nefesine kadar
Azerbaycan'ı unutmadı ve onun yolunda mücadele
etti ve onun hasretiyle de öldü. Onun facialı hayatı
uğrunda hayatını adadığıAzerbaycan'ın faciasıdır.”
Resulzade'nin şahsiyeti ve mefkuresi hakkında
Türkiye ve Kuzey Azerbaycan'da birçok makale ve
kitap yazılmıştır. Ben burada onun yakın dostu ve
İran'ın Meşrutiyet İnkılabı önderlerinden ve sonralar
Senato Başkanı olan Seyit Hasan takizade'den ve
İranlı araştırıcı yazar merhum Dr. Feridun
Ademiyet'ten bazı parçaları aktaracağım. Tebrizli
Seyit Hasan Takizade dünyaca meşhur araştırıcı alim
ve devlet adamıydı. O Çörçül gibi dünya siyasi
tarihinde ün kazanmış ve 2. Dünya Savaşında
İngiltere'yi kurtaran adamlarla dost ve mahşur olmuş
ve onların saygı ve güvenini kazanmış bir adamdı. O
Resulzade'yle ilgili şöyle yazmıştır: “Resulzade ünlü,
olağanüstü bir insandı. Tüm hayatında Doğu'da onun
gibi şahsiyet görmedim desem, abartmamışım.
Zamanımızda bizim ülkelerde eşi bulunmayan, belki
de dünyada da çok nadir olan Mehmet Emin
Resulzade kuvvetli ve sağlam mantık sahibi, temiz
kalpli, sadakatli ve doğru konuşan, metin, tam
anlamıyla pak düşünce ve meramına inanan, özverili
ve mücahit, nefsine hakim bir zâttı.
Resulzade kendi siyasi ve milli inamlarında
tasavvurun fevkinde muhkem ve dönmezdi. Şahsi
ahlakı bakımından doğruluk, vicdan, itidal ve
metanetin timsali ve örneğiydi. O hayatında bir
kelime yalan söylememiş, mutlak doğruluktan
ayrılmamış ve konuşmalarında abartı yapmamış ve
itidalini elden bırakmamıştır. O, dünyada geçen
hadise ve akımları bilir ve maharetli bir yazardı.
Ondaki iman ve ifade gücü hayran ediciydi, onu
tanıdığımdan ve çağdaşı ve dosttan da ona yakın olup
onun karakterine hayran olduğumdan çok memnunum.
Onun gibi devlet adamları olan millet mutludur. O,
tam anlamıyla bir önderdi. Onu izleyenlere iman ve
coşkuyla telkinde bulunurdu.” Onun coşkulu siyasi
faaliyetlerinden bir kısmının İran'da ve İran için
cereyan ettiğini hatırlarken şen ve bahtiyar oluyorum.
O, hayatının sonuna kadar İran'a ilgi ve sevgisini
kesmedi. O, yüz yıl sonra Kuzey Azerbaycan'ın
peygamberi ve Gandi'si olacaktır (çeviri C.
Heyet'tendir).
Dr. Feridun Ademiyet de yazdığı “İran Meşrutiyet
İnkılabında Sosyal Demokrasi Fikri” kitabında
Resulzade'yi İran'da Sosyal Demokrasinin ilk
öğretmeni gibi takdim etmiştir.
Resulzade hakkında yürek sözlerim çoktur, ama bu
yazıda bundan fazla imkan yoktur.
Onun mübarek adı Azerbaycan ve İran tarihinde altın
mürekkeple yazılacaktır.
Ulu Tanrıdan ona rahmet diliyorum, ruhu şad olsun,
nur içinde yatsın.
ilginçtir, hem de hak ve hürriyet yolunda mücadele
verenlere iyi bir derstir.
1913'te Rusya'da verilen genel aftan sonra Resulzade
Baku'ya döndü ve orada siyasi ve kültürel
mücadelesine yeniden başladı. O edebi dil
tartışmalarında orta yolu seçmiştir. 1917'de Müsavat
Fırkasının başkanı seçildi ve düşün-celerini daha
geniş ölçüde yaymaya fırsat buldu.
Resulzade 1917 yılının Mayıs ayında Moskova'da
toplanan Rusya Müslümanları Şurasında Azerbaycan
temsilcisi gibi iştirak etti ve kongrede Rusya'nın
milli-mahalli özerklikler şeklinde kurulan (Cumhuriyet İttifakı) biçiminde idare edilmesini teklif etti.
Bolşevikler Rusya'da idareyi ele geçirdikten sonra
Tiflis'te Azerbaycan Türkleri, Gürcüler ve
Ermenilerin katılımıyla Kafkasya Millet Vekilleri
Maverâ-yi Kafkas Seymi (Parlamentosu) kuruldu,
fakat 1918'in Mayıs 25-26 günlerinde Gürcüler ve
Ermeniler seymden ayrılıp kendi bağımsızlıklarını
ilan ettiler; Azerbaycan temsilcileri de Azerbaycan
Milli Şurası adıyla toplanıp Resulzade'yi kendilerine
sözcü ve lider seçtiler (28 Mayıs). O zaman Baku
Çar'ın Ermeni ordusu tarafından işgal altında olduğu
için Gence'de hükümet kurup ülkeyi idare etmeye
başladılar. Sonra Baku Türk ordusu ve Azerbaycan
gönüllüleri tarafından 15 Eylülden kurulduktan sonra
Baku'ya geçtiler ve böylelikle Müslümanlar
dünyasında ilk defa olarak demokratik cumhuriyet
hükümeti kuruldu.
Bu hükümet aynı zamanda milli ve Müslüman bir
hükümetti ve anayasasında tüm vatandaşlar, kadınerkek, her millet ve mezhepten olursa olsun eşit
haklara sahiplerdi.
Müsavat Fırkasının “İstiklal” adlı gazetesinin sloganı
“Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasır-laşmak” idi.
Hükümet ilk günden ana dilini devletin resmî dili
tanıdı ve Baku Darülfünûn adıyla Azerbaycan
Üniversitesini kurdu.
Bu hükümet 23 ay devam etti ve bu sürede çok işler
yaptı. Maalesef 1920 yılı Nisanın 21'inde Kızıl Ordu
Baku'yu işgal etti ve hükümetin liderlerini tutup idam
veya hapsetti. Resulzade arkadaşı Kazımzade ile 2 ay
Lahiç'te saklandıktan sonra yakalandı ve Baku'ya
getirilerek yargılanmaya başlandı. Bu olaydan haber
alan eski dostu ve mücadele arkadaşi Stalin
hapishaneye gelerek onu ve Kazımzade'yi alıp
Moskova'ya götürdü ve orada Şarkiyat Enstitüsünde
Farsça ders vermekle maaşlarını temin etti.
Resulzade iki yıl sonra Müsavatçılar ve Tatarların
yardımıyla Finlandiya'ya kaçtı ve oradan Almanya
yoluyla Türkiye'ye gitti ve orada yeniden mücadeleye
başladı. Fakat 1921'de Türkiye'yi derhal terk etmek
zorunda kaldı. O Avrupa'da muhacir hayatı yaşarken
mücadeleye devam etti ve 1941'de tekrar Türkiye'ye
geldi ve Ankara'da yerleşti ve hayatının sonuna kadar
(5 Mart 1955) orada yaşarken milli kütüphanede
70
TEMMUZ 2008
Dernek Haberleri
Dernek
Haberleri
Dernek
Haberleri
M. Emin RESULZADE
Ölümünün 53. Yılında
Kabri Başında Anıldı.
6 Mart 1955 tarihinde ebediyete intikal eden, Milli
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ölümsüz lideri
Mehmet Emin RESULZADE, Azerbaycan Kültür
Derneği yöneticileri ve Azerbaycanlı öğrenciler
tarafından, Ankara Asri Mezarlıkta bulunan
kabri başında yapılan törende saygı ile anıldı.
Azerbaycan Kültür Derneği adına konuşan Genel
Sekreter Tuncer KIRHAN şöyle dedi:
Aziz Resulzade; Bu gün seni ebediyete uğurlamanın
53. yılında, senin kurduğun ocağın her yaştan
bireyleri olarak bir defa daha sana minnet , şükran ve
rahmet duygularımızı sunmak için huzurundayız.
28 Mayıs 1918 tarihine gelirken ülkede var olan
işgalci güçlerin Azerbaycan Milli Meclisi çatısına
asılacak olan, üç renkli bayrağa engel olmalarına
karşı gösterdiğin azim ve cesaretle direndiğin ve
parlamento kürsüsünde söylediğin “Bir kere
yükselen bayrak, bir daha inmez” ifadesi,o gün
milletin yakasına takılan özgürlük nişanı olurken,
Türklüğün, Müslümanlığın ve Çağdaşlığın simgesi
olarak semaları süslemiş, aradan geçen yetmiş yıllık
totaliter rejimin çökmesiyle yeniden göklere
yükselmiştir.
Azerbaycan tarihinde kara bir leke olarak kalan, 27
Nisanlar ve yetmiş yıllık totaliter rejimin çökmesiyle
umut haline gelen senin koyduğun ilkeler ve çizdiğin
yol, Azerbaycan için kurtuluş olmuştur.
Bu gün topraklarının bir bölümü işgal altında olan
Azerbaycan’ın
acısını yüreğimizde çaresizlikle
yaşadığımızı sana aktarmak istedik, yaktığın ışıkla
21. yüz yılda yeni nesillere hep seni anlatmayı görev
bileceğiz.
Ruhun şad olsun.
Nevruz Şöleni 23 Mart Pazar günü
Milli Eğitim –Şura Salonu'nunda kutlandı.
Türk Dünyasının en büyük bayramı olan Nevruz
Bayramı artık ülkemizde de ulusal manada
kutlanmaktadır. Baharın gelişini, kardeşliği, sevgiyi
ve bereketi büyük bir coşku ile karşılayan Türk
dünyası bayramların hangi anlama geldiğini tarihi
derinlikler içinden bilmektedir.
Bilindiği gibi; Nevruz geleneksel bir mit olarak
kardeşliği ve bereketi müjdeliyor, o halde meydanlarda araba lastiklerini tutuşturarak etrafta panik
yaratarak bölücü sloganlar Türk bayrağını yakmak
gibi çılgınlıklar yaparak, hezeyan içinde bölücü
sloganlar atarak, kolluk kuvvetlerine taş ve sopa ile
karşılık vermek, kutlanma anlamına gelmemektedir.
Tertip edilen Nevruz kutlamalarının en organize
olanı; Türk Eğitim Sen tarafından düzenlenen ve
içinde; Irak Türk Kültür ve Yardımlaşma
Derneği,Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği,Doğ Türkistan Kültür ve Yardımlaşma
71
TEMMUZ 2008
Derneği, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği,Kıbrıs Türk Kültür Derneği ve Azerbaycan
Kültür Derneği, Milli Eğitim Şura salonunda
buluştular. Çok sayıda eğitim kuruluşu ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri, öğrenciler ve sayıda vatandaşa Şura Salonu bahçesinde Özbek pilavı ikram
edildi. Etkinlikte katılımcı kuruluşlara ait düzenlenen
stantlarda kültürel değerler sergilenirken konukların
bir bayram havası içinde bilinçli olarak eğlendikleri
gözlendi.
Derneğimize ait stant bölümünde sunulan “Semeni ve
Nevruz Honçası” katılımcıların ve izleyicilerin ilgi
odağı olurken, organizasyon tarafından yapılan
konuşmalar, ve Türk Dünyasına ait zengin müzik ve
folklor gösterilerini izleyenler keyifli ve heyecanlı
dakikalar geçirdi. Programın bir bölümünde
gerçekleşen geleneksel “örs üzerinde demir dövme”
tablosunda derneğimizi
genel sekreter Tuncer
KIRHAN temsil etti.
Derneğimizde
Nevruz – Ergenekon
Bayramı
Geleneksel olarak her yıl kutladığımız Nevruz –
Ergenekon Bayramı Derneğimizde 22 Mart
Cumartesi günü kutlandı.
Kadınlar Kolu tarafından düzenlenen etkinlik
gerçek bir bayram havası içinde kutlanırken,
katılımcılara kadın üyeler tarafından yapılan
ikramlar sunuldu.
Bu anlamlı çabalarından dolayı tüm kadın
üyelerimize teşekkür ederiz.
VEFAT VE BAŞ SAĞLIĞI
Danışma Meclisi Üyemiz, Samet LEHİMCİOĞLU'nun eşi; Leman LEHİMCİOĞLU 20.Mart 2008
tarihinde vefat ederek 21 Mart 2008 tarihinde Karşıyaka mezarlığında toprağa verilmiştir.
Yine; derneğimiz üyesi, Erol NAMLIGEZ 19 Mart 2008 tarihinde vefat etmiş, 21 Mart 2008
tarihinde Karşıyaka mezarlığında toprağa verilmiştir.
Hemşehrilerimize tanrıdan rahmet ailelerine ve camiamıza başsağlığı dileriz.
Kadın Hakları konusunda 32 yıl aralıksız olarak Türk Kadınlar Birliği Kars Şube Başkanlığı yapan ve
taşıdığı misyonla Kars ve Azerbaycan kültürünün yaşamasında yüz yıllık bir aile geleneğinin
temsilcisi olan güzel insan, zarafet ve şefkatin onun yüzünde simgeye dönüştüğü, örnek bir anne ve
herkesin sevgili ablası; GÜLÇEHRE ASKERAN 16 Temmuz 2008 tarihinde Ankara'daki evinde
vefat etmiştir.
17 Temmuz 2008 tarihinde Bursa'da toprağa verilen merhumeye tanrıdan rahmet dilerken, başta
derneğimiz Kadın Kolları Başkanı Nesrin ÜNAL, Bursa şubemiz başkanı Handan Askeran TON ve
derneğimiz genel başkanı Cemil ÜNAL'ın şahsında tüm aile bireylerine ve yakınlarına baş sağlığı
dileriz.
72
TEMMUZ 2008
Download