tc selçuk ünġversġtesġ fen bġlġmlerġ enstġtüsü terfezıa boudıerı

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ
TERFEZIA BOUDIERI CHATIN, FOMES
FOMENTARIUS (L.) FR., PHELLINUS
IGNIARIUS (L.) QUÉL. VE TRICHOLOMA
ANATOLICUM H.H.DOGAN&INTINI ’ NĠN
MEME KANSERĠ HÜCRELERĠNE
ANTĠKANSER VE MODÜLASYON
ETKĠLERĠNĠN BELĠRLENMESĠ
Özdem ÖZDEMĠR
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Biyoloji Anabilim Dalını
Eylül-2014
KONYA
Her Hakkı Saklıdır
ÖZET
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
TERFEZIA BOUDIERI CHATIN, FOMES FOMENTARIUS (L.) FR.,
PHELLINUS IGNIARIUS (L.) QUÉL. VE TRICHOLOMA ANATOLICUM
H.H.DOGAN&INTINI 'NĠN MEME KANSERĠ HÜCRELERĠNE ANTĠKANSER
VE MODÜLASYON ETKĠLERĠNĠN BELĠRLENMESĠ
Özdem ÖZDEMĠR
Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Biyoloji Anabilim Dalı
DanıĢman: Prof. Dr. Hasan Hüseyin DOĞAN
Yardımcı DanıĢman: Yrd. Doç. Dr. Meltem DEMĠREL KARS
2014, 79 Sayfa
Jüri
Prof.Dr.Hasan Hüseyin DOĞAN
Doç. Dr. Rüstem DUMAN
Yrd. Doç. Dr. Hakan ALLI
Mantarlar yüzyıllardan beri insanoğlu tarafından besin ve tedavi amaçlı kullanılmaktadır.
Günümüzde makrofunguslar ile birçok bilim dalı değiĢik araĢtırmalar yapmakta ve tedavi amaçlı yeni
çalıĢmalar planlanmaktadır. Birçok yenen ve yenmeyen mantar türlerinden önemli tıbbi etkiler elde
edilerek, hastalıkların tedavisinde yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Kanser hücre hatlarında ve
tümörlerde kemoterapötik ajanlara karĢı geliĢen dirençlilik çoklu ilaç dirençliliği olarak bilinir (MDR).
Bu dirençlilik pek çok antikanser ilacın hastalar üzerinde beklenen etkisini gösterememesine ve hastalığın
ilerlemesine neden olmaktadır.
ÇalıĢmada mantar türleri ultrasonikasyon yöntemiyle ekstrakte edilmiĢtir. Ġki antikanser ajana
(paklitaksel ve vinkristin) karĢı dirençli olan MCF-7 hücre hatlarında dört farklı mantar türü ekstraktının
sitotoksik etkisi araĢtırılıp dirençliliği geri çevirme özellikleri belirlenmiĢtir. Ekstraktların paklitaksel ve
vinkristine dirençli MCF-7 hücrelerindeki hücre yaĢam ve üreme profillerine etkileri XTT testleriyle
belirlenmiĢtir. Mantarların MCF-7/Vinc ile sitotoksisite analizleri sonucunda IC50 değerleri 1.20-1.90
mg/mL arasında, MCF-7/Pac 'deki IC50 değerleri 1.10-3.00 mg/mL arasında tespit edilmiĢtir. Mantar
ekstraktlarının MCF-7 hücrelerinde modülasyon etkileri çeĢitli floresan ölçümleriyle (Flow sitometri)
belirlenmiĢtir. Mantar ekstraktlarının her iki dirençli hücre için MDR modülatör (dirençliliği geri çeviren
ajan) olma potansiyeli taĢıdığı belirlenmiĢtir. Ayrıca süspansiyondaki fenolik bileĢikler HPLC ile
belirlenip ayrıĢtırılmıĢtır. Analiz sonucunda kullanılan fenolik bileĢiklerde en iyi değerleri yenilmeyen
mantarlar olan Fomes fomentarius ve Phellinus igniarius vermiĢtir.
AraĢtırma sonucu elde edilen bulgular yeni kemoterapötiklerin ve modülatörlerin geliĢtirilmesine
katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Antitümör etki, Çoklu Ġlaç Dirençliliği, Makromantarlar, MCF-7.
iv
ABSTRACT
MS THESIS
DETERMINATION OF ANTICANCER AND MODULATION EFFECTS OF
TERFEZIA BOUDIERI CHATIN, FOMES FOMENTARIUS (L.) FR.,
PHELLINUS IGNIARIUS (L.) QUÉL. AND TRICHOLOMA ANATOLICUM
H.H.DOGAN&INTINI ON BREAST CANCER CELLS
Özdem ÖZDEMĠR
THE GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCE OF
SELÇUK UNIVERSITY
THE DEGREE OF MASTER OF SCIENCE
BIOLOGY
Advisor: Prof. Dr. Hasan Hüseyin DOĞAN
Co-Advisor: Assist. Prof. Dr. Meltem DEMĠREL KARS
2014, 79 Pages
Jury
Prof.Dr.Hasan Hüseyin DOĞAN
Doç. Dr. Rüstem DUMAN
Yrd. Doç. Dr. Hakan ALLI
Fungi have been used as food or treatment by people for centuries. Nowadays, various scientific
fields have been done different research projects on the macrofungi and many projects are being planned
for the therapies. By the help of important medical effects were obtained many edible and inedible fungal
species, it has been used widely in the treatment of disease.
The resistance developed against chemotherapeutic agents in cancer cell lines and tumours is
known as multiple drug resistance (MDR). This resistance developed against chemotherapy causes most
of the chemotherapeutic agents not to show expected impact on the patients and leads to the progression
of the disease.
In the experiment, dried fruiting body of fungal species were extracted by ultrasonication. After
investigation of the cytotoxic effects of extracts from four different fungi species on the paclitaxel and
vincristine resistant MCF-7 cell lines, drug resistance reversing ability of the extracts were determined.
The effects of extracts on paclitaxel and vincristine resistant cells were determined by cytotoxicity tests
XTT. As a result of the cytotoxicity assay of mushrooms, IC 50 values for MCF-7/Vinc were between 1.20
and 1.90 mg/mL, IC50 values for MCF-7/Pac were found between 1.10 and 3.00 mg/mL. Modulation
effects of mushroom extracts at MCF-7 cells were determined with fluorescence measurements (flow
cytometry). It has been determined that, the mushroom extracts has the potential to become MDR
modulator (the agent reversing resistance) for both resistant cells. Furthermore phenolic compounds were
determined by HPLC method. Fomes fomentarius and Phellinus igniarius which are non-edible
mushrooms contain the highest level of phenolic compounds which are used in the result of analysis.
Thus, the findings will contribute to the development of new chemotherapeutic and modulator
agents.
Keywords: Antitumour effect, macrofungi, MCF-7, MDR Reversal, Multiple Drug Resistance
v
ÖNSÖZ
Tezimin her aĢamasında benden bilgilerini ve yardımlarını esirgemeyen
danıĢman hocam Prof. Dr. Hasan Hüseyin Doğan’a; yardımlarından, bilgilerinden ve
desteğinden dolayı yardımcı danıĢman hocam Yrd. Doç. Dr. Meltem Demirel Kars’a,
tez projemi destekleyerek gerekli maddi olanağı sağlayan Selçuk Üniversitesi Bilimsel
AraĢtırma Projeleri (BAP) Koordinatörlüğü’ne, yüksek lisansım boyunca yardımlarını
esirgemeyen arkadaĢlarım Ayça Ceylan, Ümmühan Alparslan, Zeynep Nalvuran ve
Nilgün Zengin’e, hayatım boyunca desteklerini ve sevgilerini benden esirgemeyen
değerli aileme teĢekkürü bir borç bilirim.
Özdem ÖZDEMĠR
KONYA-2014
vi
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖZET .............................................................................................................................. iv
ABSTRACT ..................................................................................................................... v
ÖNSÖZ ........................................................................................................................... vi
ĠÇĠNDEKĠLER ............................................................................................................. vii
SĠMGELER VE KISALTMALAR .............................................................................. ix
1. GĠRĠġ ........................................................................................................................... 1
2. GENEL BĠLGĠLER .................................................................................................... 5
2.1. Mantarların Tanımı ................................................................................................ 5
2.2. Tıbbi Özelliğe Sahip Mantarlar ............................................................................. 7
2.3. Kanser .................................................................................................................. 12
2.5. Meme Kanseri ...................................................................................................... 18
2.6. Çoklu Ġlaç Dirençliliği, Dirençliliğin Geri Çevrilmesi ve Kemoterapi ............... 20
2.7. Antikanser ve Antikanser Aktiviteye Sahip Olan Mantarlar ............................... 24
3. KAYNAK ARAġTIRMASI ..................................................................................... 31
4. MATERYAL VE YÖNTEM.................................................................................... 36
4.1. Mantar Türleri, Toplanması ve Lokasyonları ...................................................... 36
4.2. Mantar Türlerinin Tanımları ................................................................................ 36
4.3. Mantarların Ekstraksiyonu ................................................................................... 40
4.3.1. Mantarların ultra saf su ile ekstraktının hazırlanması ................................... 40
4.3.2. Mantarların metanol ve etanol ile ekstraktlarının hazırlanması .................... 41
4.4. Mantarların Metanol ve Etanol Ekstraktlarının Evaporatör ile Uçurulması ........ 42
4.5. Mantar Ekstraktlarının Liyofilizasyonu ............................................................... 43
4.6. Mantar Ekstraktlarında Fenolik BileĢiklerin HPLC (High Performance Liquid
Chromotography) Ġle Belirlenmesi ............................................................................. 43
4.7. Hücre hatları, Kültür Ortamı ................................................................................ 44
4.8. Sitotoksisite Testleri, IC50 Değerlerinin Belirlenmesi ......................................... 45
4.9. Ġlaç Akümülasyon Analizleri ve Dirençliliğin Geri Çevrilmesi .......................... 46
5. ARAġTIRMA SONUÇLARI VE TARTIġMA ...................................................... 49
5.1. Mantar Ekstraktı Üzerine Uygulanan Analizler .................................................. 49
5.2. Mantar Ekstraktlarındaki Fenolik BileĢiklerin Miktarları ................................... 50
5.3. Sitotoksisite Testleri Sonuçları ve IC50 Değerleri................................................ 55
5.4. Flow Sitometri ile Ġlaç Akümülasyon Analizi Sonuçları ..................................... 61
6. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER ................................................................................. 67
6.1 Sonuçlar ................................................................................................................ 67
vii
6.2 Öneriler ................................................................................................................. 68
KAYNAKLAR .............................................................................................................. 69
ÖZGEÇMĠġ .................................................................................................................. 79
viii
SĠMGELER VE KISALTMALAR
LEM
: Lentinus edodes miseli
PSP
: Polisakkaropeptid
PSK
: Polisakkaropeptid krestin
MDR
: Multidrug resistance
DNA
: Deoksiribonükleik asit
HPLC
: High Performans Liquid Chromotography
COX-1,2
: Siklooksijenaz 1,2
NSAIDs
: Steroid yapıda olmayan iltihap önleyici ilaç
P-gp
: P-glikoprotein
ATP
: Adenozintrifosfat
MRP1
: Multiple Drug Resistance Associated Protein 1
BRCP
: Breast Cancer Resistance Protein
SSG
: Scleroglukan
As2O3
: Arseniktrioksit
IC50
: Ġnhibisyon konsantrasyonu
PBS
: Phosphate Buffered Saline
FAR
: Floresan Activity Ratio
CMPTR
: Karboksimetilatlı Pleurotus tuber-regium
AAL
: Agrocybe aegerita Lektini
PET
: Positron emisyon tomoğrafi
BT
: Bilgisayarlı tomoğrafi
NMR
: Nükleer manyetik rezonans tekniği
TNM
: Tümör-Nod-Metastaz
ix
1
1. GĠRĠġ
Mantarlar tarih boyunca, dünyadaki farklı toplumlar tarafından lezzetli ve
besleyici gıda olarak bilinmiĢ ve kullanılmıĢlardır. Birçok kültür, mantarların yenilebilir
olanlarıyla zehirli türleri ayırt edebilecek pratik bilgileri nesilden nesile aktarmıĢlardır.
BaĢta Doğu ülkeleri, bazı mantarların insan sağlığına olan faydalarını fark etmiĢ ve
yaygın olarak kullanmıĢlardır. Ancak bazı ülkelerde ise mantar zehirlenmelerinden
korkulduğu için mantarların kullanımı çok az olmuĢtur (Smith ve ark., 2002).
50 milyon yılı aĢkın bir süredir mantarları tüketen ve onlarla beslendiği bilinen
Attini (Formicidae) familyası karıncaları ve diğer pek çok termitler biyolojik
araĢtırmaların doğal sınırlarını oluĢturmaktadır (Mueller, 1998). Ġnsanlığın küçüklü
büyüklü topluluklar halinde yaĢamaya baĢlamasından beri, doğada hastalıklarla
mücadele biyolojik araĢtırmalarda hiç bitmeyen bir hikâye olmuĢtur. Bu bilgiler
nesilden nesile aktarılmıĢ ve böylece yaĢam kalitesinin iyileĢtirilmesine yönelik çabalar
sözlü veya metinsel olarak derlenmiĢtir. Günümüzdeki doğal ilaçlar, saf ve etkili olarak
belirlenmiĢ kemoterapötik kimyasal maddelerde de kullanılmaktadır (Lahiri, 2010).
Mantarlarla ilgili çalıĢmalar 4000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Antik
Romalılar mantarların gök fırtınaları sırasında Jüpiter tarafından yeryüzüne yıldırımla
geldiklerine inanmıĢ ve mantarlara “Tanrıların gıdası” demiĢlerdi. Mısırlılar ise
mantarları “Tanrı Osiris’ den bir hediye” olarak kabul etmiĢlerdir. Çin'de ise mantarlar
“hayat iksiri” olarak bilinmekteydi (Smith ve ark., 2002).
Afrika kıtasındaki mantar kullanımının en eski arkeolojik kanıtı, M.Ö en az 5000
yıllarına uzanan Cezayir’deki mağara duvarlarındaki temsili resimlerde görülebilir.
Resimde; dansöz 80 cm. uzunluğundaki maskeyle ve dönemin kaya resimlerindeki tipik
duruĢu ile görünmektedir. Bu tarihi resimde bir Ģaman ve halusinojenik bir mantar
sembolize edilmiĢtir (ġekil 1.1). Avrupa kıtasında Fransa’nın Bego dağında yapılan bir
kazıda mağaradaki Ģekillerde Ģamanistik bir öğe olan Amanita dıĢında bazı mantarlar da
figürlerde kullanılmıĢtır. Diğer önemli arkeolojik bir belgede antik Yunan kültüründe
bulunmuĢtur. Aristo, Platon ve Sofokles’in mantar tüketimini ele alan dini törenlerde
yer aldıklarına inanılır.
2
ġekil 1.1. M.Ö. 5000 yılında mağarada en eski arkeolojik Ģaman görüntüsü (Smith ve ark., 2002)
Mısır firavunları mantarı tanrıların besini olarak gördüklerinden halka
yasaklamıĢlardı. Roma imparatorluğunda lejyonerlere güç verdiğine inanılan mantar,
orduların besin kaynağı olarak kullanılırdı. Ortaçağ’da ise simyacılar mantarların sihirli
olduğunu ve reenkarnasyonu simgelediğini düĢünmüĢler ve birçok iksir, ilaç ve zehir
yapımında kullanmıĢlardır.
Belki de antik çağlarda mantar kullanımının en etkileyici yönlerinden biri bazı
mantarların psikoreaktif halusinojenik özellikleri ile alakalıdır. Bazı mantarların antik
dini inanıĢlarda ve uygulamalardaki yerini anlatan yaygın bir literatür vardır.
AraĢtırmalar, küçük halusinojenik mantarlar olan Psilocybe spp. ve Panaeolus spp.’ in
Orta Amerika’da ve Amanita muscaria (L.) Lam.’nın Kuzey Avrupa’da, Sibirya’da ve
Sanara bölgesinde paleolitik zamanlara kadar uzanan yaygın kullanımını göstermiĢtir.
Bugüne kadar toplanan detaylı bilgiler, dinin ilkel biçimlerinde halusinojenik
mantarların kullanımını belirtmektedir. Orta Amerika’ da M.Ö 3000 yıllarına dayanan
birçok mantar taĢları vardır. Bu taĢlar Guatemala’daki maya kazı bölgelerinde
bulunmuĢtur (Smith ve ark., 2002), (ġekil.1.2.).
3
ġekil 1.2. Orta Amerika’da yaklaĢık 3000 yıl öncesine ait mantar bibloları (Smith ve ark., 2002)
BağıĢıklık sisteminin kuvvetlendirilmesi, Çin tıbbında uzun süreden beri önemli
bir yere sahiptir ve Fu Zheng terapisi olarak adlandırılmaktadır. Tıbbi özelliğe sahip
olan mantarların ürettikleri bileĢikler sayesinde mantarlar, hastalık direncini artırmak ve
vücut fonksiyonlarının normal seviyede kalması için Doğu ülkelerinde eski
zamanlardan bu zamana kadar hala yaygın olarak kullanılmaktadır.
1960’lı yıllardan bu yana tıbbi mantarlar hakkında yapılan araĢtırmalar
sonucunda mantarların klasik anlamda tamamının kullanılmasından ziyade daha çok
mantar ekstraktlarının elde edilip, onların etkileri hakkında bilgiler ortaya konulmaya
çalıĢılmıĢtır. Yapılan bu araĢtırmalar sonucunda mantarların direkt olarak bakteri, virüs
veya
kanser
hücrelerini
öldürmediği
fakat
bağıĢıklık
sistemini
düzenleyip,
güçlendirdikleri tespit edilmiĢtir (Smith ve ark., 2002).
Tüm hastalıkların tedavilerinde esas rolü vücudun bağıĢıklık sistemi
üstlenmektedir. BağıĢıklık sistemini zayıflatan etmenlerin ortadan kaldırılması tedavinin
ilk basamağıdır ve bağıĢıklık sisteminin güçlenmesi sayesinde vücut hastalıklara karĢı
daha dirençli hale gelmekte ve iyileĢme süreci kısalmaktadır. Ġlaçlardan kesin sonuç
alınamaması, insanları son yıllarda alternatif tedavi yöntemlerine baĢvurmaya
zorlamıĢtır. Bu konuda alternatif tıp adı altında yeni yöntemler geliĢtirilmeye
çalıĢılmaktadır. Bunların baĢında da doğal bitki ve mantarlardan elde edilen ham veya
içerikleri belirlenmiĢ ekstraktlar son yıllarda oldukça popüler konuma gelmiĢtir. Bu
ekstraktlar doğrudan tedavi amaçlı kullanılabildiği gibi, vücut bağıĢıklığını destekleyici
roller üstlenebildikleri için uygulanan tedavilere ilave materyaller olarak da tercih
edilmektedirler. Bu konu üzerinde dünyada farklı mantar türleri değiĢik kanser
4
çalıĢmalarında kullanılmıĢ ve olumlu sonuçlar elde edilmiĢtir. Bu mantarlara örnek
olarak Ganoderma lucidum (Curtis) P. Karst., Lentinula edodes (Berk.) Singer, Inonotus
obliquus (Ach. ex Pers.) Pilát, Trametes versicolor (L.) Lloyd, Pleurotus ostreatus
(Jacq.) P. Kumm., Flammulina velutipes (Curtis) Singer ve Grifola frondosa (Dicks.)
Gray verilebilir (Smith ve ark., 2002).
Mantarların antikanser çalıĢmaları üzerindeki araĢtırmalar günümüzde oldukça
popüler olmasına rağmen ülkemizde bu konu üzerinde fazla sayıda çalıĢmalara
rastlanılmamıĢtır. Ülkemiz mantar çeĢitliliği açısından zengin olduğu halde, mantarların
tıbbi amaçla kullanılması pek tercih edilmemektedir. Ülkemizden toplanıp yurt dıĢına
ihraç edilen farklı mantar türleri bulunmasına rağmen bunların üzerinde detaylı bir
araĢtırma ne yazık ki bulunmamaktadır. Bu çalıĢmada kullanılan Tricholoma
anatolicum ve Terfezia boudieri buna örnek verilebilir.
Tricholoma anatolicum ülkemiz için endemik bir tür olup sonbahar aylarında
toplanarak herhangi bir iĢlem yapılmadan doğrudan Japonya’ya ihraç edilmekte,
Terfezia boudieri ise ilkbahar aylarında toplanıp iç pazarlarda tüketilmekte veya
Ortadoğu ülkelerine ihracı yapılmaktadır. Önemli ticari girdi sağlayan bu mantarlar
hakkında detaylı bir araĢtırma yapılmaması ülkemiz milli değerlerini koruma stratejisi
açısından bir eksikliktir. Ayrıca Phellinus igniarius ve Fomes fomentarius gıda olarak
tüketilmemesine rağmen değiĢik medikal özelliklere sahiptirler.
Ġki yenen tür (Tricholoma anatolicum ve Terfezia boudieri) ve diğer iki
yenmeyen tür (Fomes fomentarius ve Phellinus igniarius) ekstraktlarının kanser
hücrelerinin üremeleri üzerindeki etkileri araĢtırılmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan mantar
türlerinin su, metanol ve etanol ekstraktları elde edildikten sonra MCF-7 hücreleri
üzerine etkileri belirlenmiĢtir. Elde edilen bulgular yeni kemoterapötikler ve
modülatörler geliĢtirilmesine katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda mantar ekstraktlarının
HPLC ile içerdikleri fitokimyasalları tespit edilerek antikanser özelliği olan bileĢiklerin
varlığı tespit edilmiĢtir. Belirtilen mantarların literatür taramalarına göre antikanser
çalıĢmalarında kullanılmaması nedeniyle bu türler özellikle seçilmiĢtir.
5
2. GENEL BĠLGĠLER
2.1. Mantarların Tanımı
Mantarlar; ökaryotik, klorofil içermeyen, tüp Ģeklinde ipliksi hücrelerden
meydana gelen, spor oluĢturan ve heterotrof yaĢayan ve biyolojik çeĢitliliği sağlayan en
önemli organizmalardan biridir (Chang ve Miles, 1987).
Mantarlar kendi besinlerini kendileri yapamadıklarından dolayı saprofit, parazit
veya mikorizal olarak yaĢayabilirler. Yüksek yapılı mantarlar (Ascomycota ve
Basidiomycota) morfolojilerine göre kabaca mikrofunguslar ve makrofunguslar olarak
ikiye ayrılmaktadır. Fruktifikasyon organları gözle görülemeyecek kadar küçük olanlar
mikrofunguslar,
fruktifikasyon
organları
gözle
görülebilecek
Ģekilde
olanlar
makrofunguslar olarak bilinirler (Chang ve Miles, 1987).
Makrofunguslar, ormanlık ve çayırlık alanlarda organik madde bakımından
zengin topraklar veya canlı, ölü ağaçlar, çürümüĢ dal, kütükler gibi habitatlarda geniĢ
yayılıĢ gösterirler. YayılıĢ gösterdikleri bu habitatlarda dikkat çekici renklerde ve
Ģekillerde fruktifikasyon organı meydana getirirler. Bu özellikleri ile sürekli olarak
insanoğlunun ilgisini çekmiĢ ve mantarlardan yararlanma yolları araĢtırılmıĢtır. Toplum
tarafından besin
maddesi
eldesinde ve doğrudan doğruya
gıda olarak da
kullanılmaktadır. Gıda olarak kullanılanlar doğal habitatından toplanıp yendiği gibi,
kültüre alınıp yenilenleri de vardır. Kullanılabilir mantarlar ormancılık, sanayi,
biyoteknoloji, biyoremidasyon, restorasyon, ağaçlandırma, tıbbi amaçlar vb. gibi
alanlarda kullanılmaktadır (Lahiri, 2010).
Dünyanın büyük bir kısmında özellikle Avrupa'da yabani mantarlar düzenli bir
Ģekilde toplanıp ve doğrudan temel besin kaynağı olarak ya da çorbalara, çaylara ve
yemeklere ilave edilerek kullanılmıĢlardır. Et, süt ve yumurta ile mukayese edildiğinde
yenilebilir mantarların da son derece besleyici olduğu bilinmektedir. Mantarlardaki
sindirilebilir protein kaynağı, et ve sütten daha az fakat çoğu sebzedeki proteinden de
daha çok olabilmektedir. Kuru ağırlık olarak bakıldığında protein miktarı %10-40
oranında değiĢmektedir. Mantarlar bütün esansiyel amino asitleri içerir fakat kükürt
ihtiva eden amino asitler sistin ve metionin bakımından sınırlayıcı olabilir (Chang,
1991; Breene, 1990). Aynı zamanda hücre, doku, organların büyümesi ve tamiri için
gerekli olan alanin, arginin, glisin, glutamik asit, aspartik asit, serin ve praline gibi
esansiyel olmayan amino asitlerde ihtiva etmektedirler (Leon-Guzman ve ark., 1997).
Taze mantarlar (kuru ağırlık) yaklaĢık %55-88 (w/w) oranında karbonhidrat
6
içermektedirler. Aynı zamanda, mantarların kayda değer karbonhidrat oranı insanlar
tarafından kolayca sindirilemeyen liflerden oluĢmaktadır. Karbonhidrat bileĢenleri,
pentoz, metil pentozlar, heksozlar, disakkaritler, amino Ģekerler, Ģeker alkoller ve Ģeker
asitleri de dahil olmak üzere geniĢ bir yelpazeden oluĢmaktadır (Crisan ve Sands, 1978).
Glikojen, monosakkaritler ve disakkaritler (örneğin trehaloz gibi), Ģeker alkolleri
(örneğin mannitol gibi) mantarlarda bulunan ve aynı zamanda enerji kaynağı olarak
büyük önem taĢıyan ortak karbonhidratlardandır (Barros ve ark., 2007). Mantar Ģekeri
olan trehaloz tüm mantarlarda var olarak kabul edilse de, bu Ģeker sadece genç
örneklerde önemli miktarda oluĢur ve mantar olgunlaĢtıkça glikoz olarak hidrolize
edilmektedir (Barros ve ark., 2007).
Mantarlar sadece diyet takviyesi olmamalı aynı zamanda hastalıkları önleyici ve
tedavi edici özelliği olan gıda olarak tüketilmelidir. Agaricus bisporus (J.E. Lange)
Imbach (kültür mantarı), Lentinus edodes (Shiitake mantarı), Pleurotus ostreatus
(istiridye mantarı), Auricularia auricula-judae (Bull.) Quél.
(kulak mantarı),
Flammulina velutipes (Enoki mantarı), Volvariella volvacea (Bull.) Singer (çeltik
saman mantarı), Morchella esculenta (L.) Pers. (morel, kuzu göbeği), Tremella
fuciformis Berk. (gümüĢ kulak), Tuber melanosporum Vittad. (siyah truffle, domalan)
gibi mantarlar yaygın olarak tüketilen mantar türleri arasındadır. Tricholoma spp.
(Ġspanya), Cantharellus spp., Hydnum spp., Lactarius spp., Xerocomus spp., Amanita
spp. ve Hygrophorus spp. (Yunanistan), Lactarius spp., Tricholoma spp., Leucopaxillus
spp., Sarcodon spp. ve Agaricus spp. (Portekiz), Ramaria spp., Psathyrella spp. ve
Termitomyces spp. (Nijerya) ve Agaricus spp., Amanita spp., Boletus spp., Hydnum
spp., Hypholoma spp., Lactarius spp., Pleurotus spp., Russula spp. ve Tricholoma spp.
(Türkiye) gibi çeĢitli ülkelerden gelen mantar türlerinin besin değerleri ve antioksidan
aktiviteleri birçok bilim insanı tarafından araĢtırılmıĢtır (Aletor, 1995; Demirbas, 2001;
Di´ez and Alvarez, 2001; Barros ve ark., 2007; Ferreira ve ark., 2007; Ouzouni ve ark.,
2007).
Mantarlardaki niĢasta yapısında olmayan polisakkaritler bağırsak içeriğinin
geçiĢini hızlandırmanın yanı sıra kolon kanseri, divertikül hastalığından (kalın
bağırsağın mukoza adı verilen iç yüzeyinin zayıfladığı belirli alanlarda dıĢarıya doğru
cepleĢmesi veya fıtıklaĢması) ve irretabl (huzursuz) bağırsak sendromundan vücudu
korumaktadır. β-glukan gibi bazı fonksiyonel karbonhidratlar kan kolesterol ve kan
Ģeker seviyesinin azaltılması dıĢında bağıĢıklık artırıcı özelliklere de sahiptir (Thorn ve
ark., 2001). Mantar kaynaklı polisakkaritler, insanlarda ve hayvanlarda immün yanıtları
7
modüle eden ve bazı tümör büyümelerini önleyebilen bileĢikler olarak dikkate
alınmaktadır. Yapılan klinik denemeler sonucunda birçok mantar polisakkaritlerinin
önemli bir antitümör aktivitesine sahip olduğu gösterilmiĢtir. Bazı çalıĢmalarda
Lentinus edodes 'den Lentinan, Schizophyllum commune Fr. 'nin besiyerinde geliĢtirilen
misellerinden Schizophyllan, Trametes versicolor' un misel kültüründen elde edilen
PSK ve PSP, Grifola frondosa 'dan da Grifon-D gibi polisakkarit ürünleri belirlenmiĢtir.
Tıbbi özelliğe sahip mantarların içerdiği bileĢikler birçok durumda yaĢam standardı ve
kalitesinin artmasına yardımcı olmaktadır. Gün geçtikçe bu bileĢiklerin bazıları, standart
radyoterapi ve kemoterapiye katkı olarak artık Japonya, Çin ve Kore de yaygın bir
biçimde kullanılmaktadır (Smith ve ark., 2002).
Bilim insanları makrofunguslar üzerinde daha birçok araĢtırma yaparak
mantarların büyük bir kısmının farklı türdeki bakteri, virüs ve aynı zamanda çeĢitli
kanser hücrelerine karĢı son derece etkili olduğunu yani antibakteriyel, antiviral ve
antikanser etkilerinin olduğunu belirtmiĢlerdir.
2.2. Tıbbi Özelliğe Sahip Mantarlar
Tıbbi özelliğe sahip mantarlar tarih boyunca birçok hastalığın tedavisi için
insanlar tarafından kullanılmıĢtır. Günümüzde de baĢta Japonya, Çin, Kore ve diğer
Asya ülkeleri olmak üzere dünyada modern klinik uygulamalarında mantar kökenli
tedavi takviyesi yapılarak, hastalıkların tedavisinde alternatif çözüm yolları üretilmeye
çalıĢılmaktadır (Wasser, 2008).
Kimyasal madde üreten enstitüler, ilk insanlığın hastalıklara karĢı ilaç
keĢfetmesinin ve biyolojik araĢtırmalarının oldukça uzun bir yoldan geçerek günümüze
kadar ulaĢtığını belirtmektedirler (DNP, 2010). 20.yüzyılda Penicillium notatum
Westling küfünden elde edilen penisilindeki antibakteriyel özellikler, doktorlar
tarafından bulaĢıcı hastalıklara karĢı savaĢta güçlü bir silah olarak kullanılmıĢtır (Ji ve
ark.,2009).
18.yüzyıla kadar tıbbi mantarların kullanımı, Fomes fomentarius ve 'Iceman'
olarak kaydedilen Piptoporus betulinus (Bull.) P. Karst. mantarının yaraları
iyileĢtirmede kullanıldığı tespit edilmiĢtir (Stamets, 2002). Slav ülkelerinin geleneksel
medikal kitaplarında yaklaĢık 40 Ģifalı mantar türünün sayısız insan hastalıklarına iyi
geldiği ileri sürülmüĢtür. Kamçatka kırsal Rus halkı, Amanita muscaria (sinek mantarı)'
ya "Tanrının sert içkisi ya da Ģefin zehirli iksiri" demiĢlerdir. Kostroma bölgesinde bu
mantar karın ağrısı ya da mide hastalıkları ve diğer hastalıklara karĢı tentür olarak
8
kullanılmaktadır. Tentür bitkilerin kök, gövde, çiçek, yaprak veya dallarının bitkisel
alkol (Ģeker kamıĢından elde edilir), sirke veya su ile karıĢtırılmasından elde edilen
karıĢıma verilen genel isimdir. Çiftçiler uykuya dalmak için bu tentürden 5-6 damla
alarak uyutucu ilaç gibi kullanmıĢlardır. Belarus'ta halk, ağrılı bölgelere sürerek
romatizmal ağrılara karĢıda kullanmıĢtır. Sibirya'da bu tentür meydana gelen kırıklardan
sonra kırık kemiklerin iyileĢmesine yardımcı içecek olarak kullanılmıĢtır (Lahiri, 2010).
Ġlk tıbbi mantarlardan biri olan Fomitopsis officinalis (Vill.) Bondartsev &
Singer Rus Çar'ının emri ile toplatılmıĢtır. Daha sonraları bu mantar kanamayı
durdurucu, müshil, bronĢiyal astım ve tüberküloz hastalarının gece terlemelerini tedavi
etmek için kullanılmıĢtır. Amerikalılar ve Hintliler, Fomitopsis officinalis mantarının
mucizevî güçleri olduğuna inanmıĢlardır. Antik Roma yaĢlıları tarafından, mide,
hazımsızlık, karaciğer, böbrek ve üriner sistem hastalıkları (özellikle mesane taĢlarından
kaynaklanan zor idrara çıkma), tüberküloz, astım, epilepsi ve yılan ya da akrep
sokmalarına karĢı panzehir olarak kullanılmıĢtır. Sibirya çiftçileri, kanayan yarayı
durdurucu olarak, hazımsızlığa, hemoroide, rahim, meme, yemek borusu ve mide
kanserlerine karĢı kullanmıĢlardır. Benzer bir Ģekilde Fomitopsis pinicola (Sw.) P.
Karst. (kırmızı kuĢaklı polypor) mantarı Doğu ülkelerinde antitümör ve sedatif özelliği
nedeniyle çok yaygın olarak tüketilmektedir. Ayrıca, 19.yüzyıl Amerikan ilaç kitabında
F. pinicola, kasılmalı ateĢ, kronik ishal, dizanteri, sarılık ve diüre gibi hastalıklarda
kullanılması tavsiye edilmiĢtir. Bu tür Doğu Kanada'da mideyi temizlemek için
kusturucu ilaç gibi kullanılmıĢtır (Denisova,1998).
Chaga mantarı olarak bilinen Inonotus obliquus, Ural, Sibirya, Polonya ve Baltık
ülkeleri dâhil olmak üzere Rusya genelinde farklı gastrointestinal hastalıklardan ülser ve
gastritin tedavisi için kullanılmaktadır. Yüzyıllardan beri kötü huylu tümörlerin tedavisi
Inonotus obliquus ve Phellinus nigricans (Fr.) P. Karst. ile yapılmaktadır. Rusya'da
yapılan bir çalıĢmada Piptoporus betulinus mantarının kaynatma yolu ile özünden
faydalanarak parotis bezi kanserini durdurduğu belirlenmiĢtir (Denisova,1998).
Birçok tıbbi mantardan elde edilen ekstraktların en göze çarpan özelliklerinden
biri immunmodülatör olarak iĢlev görme yeteneğinin olmasıdır. Bu nedenle Uzakdoğu
tıbbında, mantar bileĢiklerinin alımı sayesinde homeostazın düzenlenmesi ve
hastalıklara karĢı direncin artırılması gibi savunma mekanizmalarının geliĢimi
sağlanmıĢtır.
Antikanser
maddeler,
antioksidan,
antihipertansif,
antifibrotik,
antiinflamatuar, kolesterol düĢürücü, karaciğer koruyucu, antidiyabetik, antiviral ve
antimikrobiyal gibi aktiviteler gösteren polisakkaritleri içeren mantarlar besin takviyesi
9
olarakta önemli yere sahiptirler (Zjawiony, 2004). Mantarlar, sağlık ve sporun
geliĢtirilmesinde biyoaktif bileĢiklerin alımını artırmasının yanı sıra insanlar tarafından
düzenli bir gıda olarak tüketilmek üzere diyet takviyesi için kullanılması önerilmektedir.
Ticari odaklı olan Grifola frondosa, Lentinula edodes, Ganoderma lucidum, Trametes
versicolor, Agaricus blazei Murrill, Cordyceps sinensis, Hericium erinaceus (Bull.)
Pers. ve Schizophyllum commune gibi 600'den fazla tıbbi mantar türlerinin bağıĢıklık
sistemini uyarım etkileri saptanmıĢtır (Casey, 2008). Mantarlar fonksiyonel gıda olarak
çeĢitli insan hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde kullanımı önemli ölçüde
artmaktadır (Chang and Buswell, 1996).
Kolesterol miktarını azaltmada; Auricularia auricula-judae, Cordyceps sinensis
(Berk.) Sacc. , Ganoderma lucidum, Grifola frondosa, Pleurotus ostreatus ve Tremella
fuciformis mantarları, trombosit bağlayıcılığını azaltmada; Auricularia auricula-judae,
Calyptella sp., Ganoderma lucidum, Kuehneromyces sp., Neolentinus adhaerens (Alb.
& Schwein.) Redhead & Ginns ve Panus sp., kan basıncını azaltmak için; Ganoderma
lucidum, Grifola frondosa, Tricholoma mongolicum S. Imai, trigliserid seviyesini
azaltmak için;
Cordyceps sinensis, Grifola frondosa, Lentinus edodes gibi mantar
türleri büyük oranda spesifik tedavi potansiyelleri olduğu belirtilmektedir (Francia ve
ark., 1999).
Makrofunguslar,
tıbbi
özellikleri
nedeniyle
araĢtırmacıların
dikkatini
çekmektedir. Polisakkaritlerin bağıĢıklık sistemini güçlendirmesi ve antikanser etkisinin
olduğu
yapılan
çalıĢmalarda
bulunmuĢtur
(Smith
ve
ark.,
2002).
Ancak
glikoproteinlerin ve ergosterol gibi diğer küçük moleküllerinde bağıĢıklık sistemini
desteklediği anlaĢılmıĢtır. AraĢtırmacılar makrofungusların sahip oldukları önemli
özellikler sebebiyle, biyolojik süreçlerin zenginleĢtirilmesine ve güçlendirilmesine
katkıda bulunmuĢlardır.
Yakın geçmiĢte bağıĢıklık sisteminin güçlenmesini sağlayan birtakım biyolojik
etkiden sorumlu olduğu düĢünülen ve hedef bölge ile en iyi Ģekilde etkileĢerek biyolojik
cevabı baĢlatmak için gerekli özelliklere sahip olan grupların bulunmasıyla antitümör
tedavisi gibi sistemlerin getirilmesine tanık olmuĢtur. Ayrıca anti-CD20 ilaçlar, doğal
antagonistler, antikorlar ve çözünebilir reseptörlerin geliĢtirilmesi klinik evreler için
daha da artırılmıĢtır (Cassatella ve Perretti, 2006). Polisakkaritler veya polisakkaritprotein kompleksleri gibi yüksek molekül ağırlıklı bileĢikler, Lentinus edodes, Grifola
frondosa, Schizophyllum commune, Trametes versicolor ve Sparassis crispa (Wulfen)
Fr. gibi çeĢitli mantarlarda bulunmuĢ ve bu mantarlarda bulunan bileĢiklerin bağıĢıklık
10
sistemini düzenleyici aktiviteye sahip olduğu bildirilmiĢtir (Wasser ve Weis, 1999;
Gordon, 1995; Lindequist ve ark., 2005). Phellinus linteus (Berk. & M.A. Curtis) Teng
'in misel kültürünün saflaĢtırılması sonucunda elde edilen aktif polisakkaritlerin
bağıĢıklık sistemini uyardığı bilinmektedir (Kim ve ark., 1996). Brezilya poliporları
[Phellinus rimosus (Berk.) Pilát, Pycnoporus sanguineus (L.) Murrill, Hymenochaete
rheicolor (Mont.) Lév., Hexagonia papyracea Berk., Datronia caperata (Berk.)
Ryvarden, Lepiota sp.] gibi çeĢitli mantarların ise bağıĢıklık sistemin baskılanmasına
neden olduğu bilinmektedir (Silva ve ark., 2009).
Biyoaktivite değerlendirmelerinin çoğu antimikrobiyal, antikanser etkileri ve
bağıĢıklık sistemiyle
ilgilidir (Zjawiony, 2004). Fakat polipor
mantarlarının
antiinflamatuvar ve farmakolojik değerlendirmeleri ile ilgili bilgiler yeterli değildir.
Phellinus linteus, Ganoderma lucidum, Phellinus durissimus (Lloyd) A. Roy 'un
önemli bir antiinflamatuvar aktiviteye sahip olduğu rapor edilmiĢtir (Koyama ve ark.,
1997). Ayrıca Morchella esculenta ve Grifola frondosa mantarlarında bazı non polar
moleküller vardır ve bu moleküllerin siklooksijenaz COX-1 ve COX-2 yi inhibe ettiği
rapor edilmiĢtir. Böylece çeĢitli taksonlarda bulunan mantar özütlerinin metabolitlerinin
antiinflamatuar aktiviteye sahip olduğu söylenebilir (Zhang ve ark., 2002). ÇeĢitli türde
iltihaplı hastalıklar genelde steroid yapıda olmayan iltihap önleyici ilaçlar (NSAIDs)
veya COX-2 inhibitörleri ile tedavi edilir. Bu durum semptomatik olarak rahatlama
sağlayabilir ancak hastalığın ilerlemesini engellemede yetersizdir. Ayrıca steroid yapıda
olmayan iltihap önleyici ilaçların (NSAIDs), COX-2 inhibitörleri ile yer değiĢtirmesi
nedeniyle önce gastrointestinal rahatsızlıklar ve daha sonra da miyokardiyal enfarktüse
neden olduğu belirlenmiĢtir. Olumsuz etkilerin ortaya çıkmasından dolayı, steroid
yapıda olmayan iltihap önleyici ilaçlara (NSAIDs) ve COX-2 inhibitörlerine duyarlı
hastalar nedeniyle kullanıma sınırlama getirilmiĢtir (Sciulli ve ark., 2005).
Son yıllarda bazı mantarların, immünolojik ve antikanser, antioksidasyon,
antihipertansif ve kolesterol düĢürücü özellikleri, karaciğer koruması, antiinflamatuvar,
antidiyabetik, antiviral ve antimikrobiyal özelliklerinin ortaya çıkması ile hastalıkların
tedavilerinde potansiyel olarak önemli yararlar sağladıkları bulunmuĢtur. Ayrıca
homeostazinin düzenlemesine de büyük katkı sağlarlar. Bu özellikler, yeni bulunacak
biyomedikal moleküller için tıbbi mantarlara zengin bir kaynak gözüyle bakan pek çok
ilaç firmasının da ilgisini çekmektedir. Funguslar tarafından üretilen pek çok
polisakkarite bağlı protein ABD Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından antitümör kimyasal
madde olarak sınıflandırılmıĢtır (Çizelge 2.1.).
11
Çizelge 2.1. Tıbbi özelliklere sahip mantarlar ve biyoaktiviteleri (Zhang, 2006)
MANTARLAR
POLĠSAKKARĠT
BĠYOAKTĠVĠTESĠ
KAYNAĞI
Miselyum, fruktifikasyon Antitümör
Agaricus blazei
Miselyum
Antitümör
Armillariella tabescens
Hiperglisemi, antitümör, antiinflamatuar,
Auricularia auricula-judae Fruktifikasyon
antiradyoaktif, immunmodülatör
Clitopilus caespitosus
Cordyceps sp.
Fruktifikasyon
Fruktifikasyon, miselyum
Antitümör
Ġmmunmodülatör, antitümör, hiperglisemi
Dictyophora indusiata
Flammulina velutipes
Fruktifikasyon
Miselyum, fruktifikasyon
Antitümör, hiperlipidemi
Antitümör, antiinflamatuar,
immunmodülatör
Ganoderma applanatum
Ganoderma lucidum
Fruktifikasyon
Fruktifikasyon, misel
Grifola frondosa
Fruktifikasyon
Antitümör
Hiperglisemi, antitümör, antioksidatif,
bağıĢıklık sistemi koruyucu, yaĢlanma
geciktirici
Antiinflamatuar,antitümör,
immunmodülatör,antiviral,karaciğer
koruyucu
Hericium erinaceus
Miselyum, fruktifikasyon
Hiperglisemi, antitümör, immunmodülatör
Inonotus obliquus
Lentinus edodes
Miselyum, fruktifikasyon
Misel, fruktifikasyon
Antitümör, immunmodülatör
Antitümör, antiviral, immunmodülatör
Morchella esculenta
Omphalia lapidescens
Peziza vesiculosa
Phellinus linteus
Pleurotus citrinopileatus
Pleurotus ostreatus
Fruktifikasyon
Fruktifikasyon
Fruktifikasyon
Fruktifikasyon
Fruktifikasyon
Fruktifikasyon
Antitümör, hiperglisemi
Antiinflamatuar, Ġmmunmodülatör
Ġmmunmodülatör, antitümör
Antitümör
Antitümör
Antitümör, hiperglisemi, antioksidan
Pleurotus tuber-regium
Polyporus umbellatus
Polystictus versicolor
Sclerotium, miselyum
Miselyum
Miselyum, fruktifikasyon
Schizophyllum commune
Sclerotinia sclerotiorum
Trametes robiniophila
Miselyum
Sclerotium
Miselyum
Karaciğer koruyucu, anti meme kanseri
Antitümör, immunmodülatör
Antitümör, antiinflamatuar, antiradyoaktif,
immunmodülatör, hiperglisemi
Antitümör
Antitümör
Ġmmunmodülatör, antikanser, karaciğer
koruyucu
Tremella aurantialba
Tremella fuciformis
Miselyum,fruktifikasyon
Fruktifikasyon, miselyum
Ġmmunmodülatör,hiperglisemi
Hiperglisemi, antitümör, antiyaĢlanma,
hiperlipidemi,
immunmodülatör,
antitrombus
Tricholoma mongolicum
Fruktifikasyon
Antitümör
antiviral,
12
2.3. Kanser
Kanser, bazı etkenlerle değiĢime uğramıĢ hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalıp
büyümesi sonucu oluĢan habis hastalıklar grubudur (ġekil 2.1). Ayrıca kanser geliĢmiĢ
veya geliĢmekte olan ülkelerde ölümlerin önde gelen nedenlerinden biridir. Kanser
hücrelerinin vücudun içine doğru yayılma kabiliyetinde olmaları, kanseri kanser yapan
en mühim özelliktir. Kanser, önce yakınındaki dokulara yayılım gösterir. Bu durum
lokal belirtilere ve tahribata yol açar.
ġekil 2.1. Kanserli ve normal hücrenin Ģematize edilmiĢ hali
Kanser çok eski çağlardan beri bilinmekte ise de, 20. yüzyılda dikkatleri üstüne
çekmiĢ ve çağımız insanlarının en çok çekindiği bir hastalık olma vasfını kazanmıĢtır.
1981 yılında ABD 'de Doll ve Peto isimli bilim adamları yaptıkları araĢtırmalarla
kanser ölümlerinin oranlarını tahmin etmiĢlerdir. Kanser ölümlerinin %2'sinin kirlilik,
%30 oranında tütün ürünlerinden, %35 oranında da yanlıĢ beslenmeden olduğu tahmin
edilmektedir. Alkol, gıda katkı maddeleri, sanayi ürünleri, ilaçlar, jeofizik faktörleri ve
enfeksiyon gibi diğer faktörlerde çeĢitli oranlarda verilmiĢtir (Clapp ve ark., 2007).
Yunan-Roma döneminde tüm tümörler (Yunanca'da: onkoi, anormal ĢiĢlikler)
inflamatuvar kökenli olarak kabul edilmiĢtir. Ġstenmeyen vücut sıvılarının, doku ve
boĢluk içine damar dıĢından taĢması sonucunda oluĢtuğu söylenmiĢtir. Celsus'un
açıklamasına göre yangı, ağrı, kızarıklık, ısı ve ĢiĢlik ile karakterize edilmektedir.
Ancak iltihap ağrısı, kızarıklığı ve ısısı yavaĢ yavaĢ vücut yüzeyine yakın olurken,
tümörün anormal ĢiĢlik veya kitle olarak ortaya çıktığı kabul ediliyordu. Bu fikir
18.yüzyılın sonlarına kadar devam etmiĢtir (Retief ve Cilliers, 2001).
Tümörlerin neoplastik doğası yaklaĢık iki asırlık bir kavram olarak
bilinmektedir. Hipokrat'a göre tümörler çoğunlukla karkinomata, phumata ve oidemata
olarak sınıflandırılmıĢtır. Phumata, tümörlerin inflamatuvar ve neoplastik kökenli ve
çoğunlukla iyi huylu olan çok çeĢitli kısmına dâhildir. Oidemata, yumuĢak, ağrısız
tümörler ve ödemide (su toplaması) içermektedir. Diğer kategoriler büyük olasılıkla ara
13
sıra olan kanserlere dâhil olsada malign yani kötü huylu tümörlerin büyük bir
çoğunluğu "karkinoi karkinomata" olarak adlandırılmaktadır. 19.yüzyılın sonlarında
tümör oluĢumu ve karsinogenezin kavramlarının Yunan-Romen kuramları ve bugünkü
modern kavramlarından farklı olduğu bilinmektedir (Retief ve Cilliers, 2001).
Sağlıklı vücut hücreleri bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin
yenilenmesi ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar.
Fakat bu yetenekleri de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca
belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre ne zaman ve nerede
bölünebileceğini bilme yeteneğine sahiptir. Buna karĢın kanser hücreleri, bu bilinci
kaybeder, kontrolsüz bölünmeye baĢlar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri toplanarak
tümörleri oluĢtururlar, tümörler normal dokuları sıkıĢtırabilirler, içine sızabilirler ya da
tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluĢtukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf
dolaĢımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör
kolonileri oluĢturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu Ģekilde vücudun diğer
bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir (Kosova ve Arı, 2008).
Kanserler oluĢmaya baĢladıkları organ ve mikroskop altındaki görünüĢlerine
göre sınıflandırılırlar. Farklı tipteki kanserler, farklı hızlarda büyürler, farklı yayılma
biçimleri gösterirler ve farklı tedavilere cevap verirler. Bu nedenle kanser hastalarının
tedavisinde, var olan kanser türüne göre farklı tedaviler uygulanır. Aynı zamanda her
kanserde aynı yapıya sahip değildir.
Hücre büyümesi, genetik kodlar ve DNA da bulunan düzenleyici sistemler
tarafından kontrol edilir. Anormal hücreler, normal insan hücrelerinin 50-70 nesil sonra
bölünmesinin durmasından, hücrelerin ömürlerini tamamladıktan sonra apoptosis
denilen sürece girmelerinden ve önceden programlanmıĢ hücre ölümlerinden
sorumludur (Anonim, 2013).
Çağımızda kanserin en yaygın hastalıklardan biri olmasında, kesin teĢhis
imkânlarının artmıĢ olmasının da rolü büyüktür. Batı toplumlarında her yıl 250-350
kiĢiden biri kansere yakalanmaktadır. 60 yaĢın üzerinde ise kansere yakalanma sıklığı
daha da artmaktadır. Kanserin yaklaĢık %80-90'ı çevresel faktörler tarafından meydana
gelmektedir. Günümüzde toplumda en fazla sayıda kansere neden olan kanserojenler
sigara dumanında bulunmaktadır. Aynı zamanda kalıtım yoluyla meydana gelme
olasılığı da çevresel faktörlere oranla çok daha azdır. Birçok ailede kanser olmaya güçlü
bir kalıtsal eğilim vardır. Kansere yakınlığı bulunan ailelerin genomlarında bir veya
daha fazla mutasyona uğramıĢ gen bulunmaktadır. Higginson ve Muir, tüm kanserlerin
14
%80'inin çevresel etkenler nedeniyle olduğunu iddia etmiĢlerdir (Higginson ve Muir,
1977).
Kanser ilk geliĢtiği yerden vücudun diğer kesimlerine de sıçrarsa (metastaz)
iyileĢme ümidi hemen hemen yok gibidir. Günümüzde kesin teĢhis ve tedavi imkânları
oldukça arttığından, erken teĢhis edilen birçok vaka tedavi edilebilmektedir.
Fakat teĢhis, hastaların çoğu defa ihmalleri yüzünden erken yapılamamakta,
dolayısıyla da kanser, ölüm sebepleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Birçok
geliĢmiĢ ülkelerde ve yurdumuzda kanserden olan ölümler ikinci sırayı almaktadır.
Ülkemizde her sene 40-50 bin kiĢinin kanserden öldüğü tahmin edilmektedir (Anonim,
2013).
Kanserin bir genetik hastalık olduğu inancı, gün geçtikçe artmaktadır. Kanserin
sebebi ve meydana geliĢ mekanizması kesin olarak bilinmemektedir. Monoklonal
immün globülin yapan lenfoit doku tümörleri, kromozom iĢaretleri ve enzim iĢaretleri
ile yapılan çalıĢmalar organizmadaki bütün tümör hücrelerinin kanserleĢmiĢ tek bir
hücreden geliĢtiği izlenimi vermektedir. Kanser olmaya potansiyel gücü olan normal
genlere protoonkojen gen denmektedir. Onları bu tip bir değiĢime zorlayan sebepler
çevre, diyet yahut genetik faktörlerdir (Anonim, 2013).
Kanser tek bir hastalık değildir. 100'den fazla farklı ve kendine özgü çeĢitleri
vardır. Bunlar; meme kanseri, kolon kanseri, cilt kanseri, lösemi, lenfoma, multipl
miyelom, kemik kanseri ve daha birçok çeĢidi sayılmaktadır. Ülkemizde en sık görülen
kanserler erkeklerde akciğer, prostat, kalın bağırsak, rektum, mide ve pankreas;
kadınlarda meme, akciğer, kalın bağırsak, rektum, serviks, over, mide ve pankreas
kanserleri olarak sıralanabilir (ġekil 2.2). Ayrıca yapılan çalıĢmalarda meme, mide,
kolon (kalın bağırsak), prostat, akciğer kanserlerinin yakın akrabalar arasında görülme
riskinin, normal popülasyona göre üç kat daha fazla olduğu belirlenmiĢtir (TaĢtemir,
2008).
15
ġekil 2.2. Kadınlarda ve erkeklerde kanserin tahmini görülme sıklığı ve tahmini ölüm oranları
Kanserlerde dıĢ tesirlerin de rol oynayabileceği bilinmektedir. Kansere yol
açtığı düĢünülen bu faktörleri üç ana grupta toplamak mümkündür. Bunlar; kimyasal
ajanlar, virüsler ve radyasyondur. Radyoaktivitenin kanser geliĢiminde rolü
olabileceğine iyi bir örnek, Japonya’ya atılan atom bombasından sonra kan kanserinin
o bölgede yaĢayanlarda yüksek bir artıĢ göstermesidir. Kansere sebep olduğu
düĢünülen maddelere kanserojen ismi verilmektedir. Bu maddeler hücre çekirdeği ile
etkileĢime girerler. Örneğin; asbestoz hastalığı ile akciğer zarı kanseri (mesothelioma)
ve akciğer kanseri arasında sıkı bir iliĢki vardır (Anonim, 2013).
Yine kadmium, uranyum, arsenik, nikel ve katranın da kanserle iliĢkili olduğu
durumlar bildirilmiĢtir. Kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçların da baĢka tür
kanserlere sebep olduğundan söz edilmektedir. Bazı hormonların kanserle iliĢkisi
olduğu ileri sürülmektedir. Buna örnek olarak içinde sentetik östrojen (kadınlık
hormonu) bulunan doğum kontrol hapları ile rahim ve meme kanserleri arasındaki
16
iliĢki, testosteron (erkeklik hormonu) ile prostat kanseri arasındaki iliĢki verilebilir.
Alkol ve sigaranın da kanserin meydana geliĢinde rolleri olduğu kabul edilmektedir.
Mesela akciğer kanseri sigara içenlerde içmeyenlere göre 100 kat daha fazladır.
Alkoliklerde mide ve karaciğer kanseri daha fazla görülmektedir (Anonim, 2013).
Virüslerle yapılan incelemelerde, bozuk genlerin görünüĢü genlerin kanserde
rol aldığına dair ipucudur. Virüslerin genetik materyali DNA yada RNA olduğu için,
böyle bir araĢtırmaya çok müsaittirler. 1970’de Kaliforniya Üniversitesi’nde
araĢtırmacılar tarihi bir araĢtırma yapmıĢlardır. Tavuklarda kansere sebep olan bir
virüsle çalıĢırken genlerden birini çekip çıkardıklarında, kanser yapıcı özelliğinin
kaybolduğunu görmüĢlerdir. Virüslerin de insanda kansere sebep olduklarına dair
bulgular gittikçe artmaktadır (Anonim, 2013).
Kanserlerin ortaya çıkmasında sürekli mekanik, fiziki ve iltihabi tahriĢler
ve güneĢ ıĢığına aĢırı yahut devamlı maruz kalınmasının da rolü büyüktür. Bütün bu
sebeplerin yanı sıra Ģahsın bedeni ve ruhi bünyesinin zayıflaması da kansere bir zemin
teĢkil edebilmektedir.
Ġmmünolojik teori; vücutta sürekli olarak anormal hücrelerin meydana
geldiğini, ancak vücudun savunma mekanizmalarının bunları yok ettiğini, fakat
bilinmeyen sebeplerle bu savunma sisteminin kırılması durumunda anormal hücrelerin
çoğalarak kansere yol açtığını ileri sürmektedir. Bugün bu teori en çok taraftar bulan
teorilerden biridir (Anonim, 2013).
Kanser hücresi, normal hücrelere benzemez. Kanser, normal hücre
çoğalmasını kontrol eden faktörlerin denetimi dıĢındadır. Vücut, kanser hücrelerini
yabancı bir doku olarak değerlendirip reddetmeksizin benimser, hâlbuki normalde
bütün parazitlere karĢı vücut ret cevabı gösterir. AraĢtırmacılar, insanın mesane
kanseri hücrelerinden DNA’yı çekip, test tüplerinde geliĢen sıhhatli farelere aĢıladılar.
Böylece farenin hücrelerinde kanser yapmayı baĢardılar. Sonra, bu tip sağlam farelere
DNA’nın daha küçük parçalarını çekerek aĢıladılar. Böylece, kansere sebep olan geni
ortaya çıkardılar. Bu parça, protoonkojenlerin bir parça değiĢiğidir. O zamandan
beri çeĢitli onkojenler bulunmuĢtur. Hepsi protoonkojenlere benzerler ancak bunlar
sağlam hücreleri kanser yapmaz (Anonim, 2013).
Sonuç
olarak,
insan
kanserlerinin
oluĢ
mekanizmalarının
kesinlikle
anlaĢılamadığını belirtmek gerekir. Bilinen bütün karsinojenlerin de hücrenin genetik
materyelini doğrudan veya dolaylı olarak etkiledikleri anlaĢılmaktadır. Çevremizde
çeĢitli sebeplerle karsinojenlerin sürekli olarak artmaktadır.
17
Kanserojen kimyasal maddeler de çok büyük bir hızla artmaktadır. Yeni
kimyasal ürünlerin sentezi, atmosfer, su ve besin maddelerinin kirlenmesi, değiĢik
ilaçların klinik kullanım sahasına girmesi bu tehlikeyi artırmaktadır. Herhangi bir
kimyasal maddenin kanserojen olup olmayacağını önceden kesin olarak tespit
edebilecek deneyler de henüz geliĢtirilememiĢtir. (Anonim, 2013).
Kanser hemen her yaĢta görülmesine rağmen, en çok 40 yaĢın üzerinde
rastlanılmaktadır. Yani yaĢlandıkça, kansere yakalanma ihtimali artmaktadır.
Çocuklarda ve gençlerde en sık rastlanan kanserler; kan kanserleri, sarkomlar (örneğin
kemik kanseri) ve böbrek kanserleridir.
Kanserle mücadele ve tedavide her Ģeyden önce kanseri kontrol etmesini
öğrenmeli ve erken safhada yakalamalıdır. Bilim adamlarının çoğunluğu kanseri
yenmek için hastalığın öldürücü safhaya gelmeden fark edilmesi ve bugünkünden
daha iyi tedaviler bulunması hususunda hemfikirdirler. Kemoterapi (ilaç tedavisi) ve
Ģua (ıĢın) tedavisi faydalı kabul edilmemektedir. Onlar kanser hücrelerini tahrip
ederken sağlam hücreleri de öldürmektedirler. Ekseriya bulantı, saç dökülmesi gibi
yan etkileri de olmaktadır (Anonim, 2013).
Halen yapılan ve çoğu defa vücuda zararlı olan kemoterapi ve Ģua tedavisi
yerine, kansere karĢı vücudun kendi müdafaa sistemi olan "Ġmmün sistemi" uyarmanın
daha iyi olacağı kabul edilmektedir. Ġmmün sistemin kanser dokusunu seçme
kabiliyeti vardır. Ġmmün sistem, vücudu koruyan hücrelerden yapılmıĢtır. Onlar
virüsleri ve bazı bakterileri ve bunlara benzer yabancı ajanları tanır ve tahrip ederler.
Bu faaliyetlerini vücutta bulunan ve adı geçen yabancı ajanlara karĢı meydana
getirdikleri antikorlarla yaparlar. Bu bilgiler çerçevesinde kanserin tedavi edilebilir bir
hastalık olduğu söylenebilir.
Bilim adamları antijenlere karĢı antikorlardan immün sistem parçalarını
yapabilmektedirler. Bu parça vücuda girince immün sistemi uyarır. Spesifik kanser
tiplerine karĢı gelen ve "monoklonal" denen antikorlar halen yapılabilmektedir.
Monoklonal antibadiler (MAB) halen tecrübe safhasındadır.
Erken teĢhisi sağlamak için herkes ve kanser risk grupları altı aylık aralarla
periyodik kontrollerden geçirilmeli, en ufak bir kanser Ģüphesi durumunda derhal ilgili
hekime veya kuruluĢa baĢvurulmalıdır. Son zamanlarda tıp alanında, bir yandan
hastalıkların tedavisinde yeni yöntemler araĢtırılırken, bir yandan da sağlıklı bir hayat
sürdürme ve hastalıkları önleme yolunda yoğun çabalar sarf edilmektedir.
18
2.5. Meme Kanseri
Meme kanseri, memenin süt bezlerinde ve üretilen sütü meme baĢına taĢıyan
kanalları döĢeyen hücreler arasında, çeĢitli etkenler sonucu kontrolsüz Ģekilde çoğalan
ve baĢka organlara yayılma potansiyeli taĢıyan hücrelerden meydana gelen tümöral
oluĢumdur. Meme kanseri, meme dokusunun terminal dukto-lobüler biriminden
kaynaklanmaktadır.
Bazal membranı istila eden meme kanserlerine invaziv (istilacı) kanserler
denirken, bazal membranı istila etmeyen meme kanserine de in situ (doğal yerinde)
karsinom olarak adlandırmaktadır. Ġnvaziv tip, uzak organ metastazlarına neden
olmaktadır (Kars, 2008). Bazı tümörler daha çok küçükken metastaz yapma
potansiyeline sahip olmalarına rağmen, bazı tümörler ise 3-4 cm çapa ulaĢtıkları halde
aksiller lenf nodu (koltuk altı) metastazı yapmamaktadırlar.
Meme kanseri, akciğer kanserinden sonra dünyada görülme sıklığı en yüksek
olan kanser türüdür. Her 8 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme
kanserine yakalanacağı bildirilmektedir. Erkeklerde de görülmekle beraber, kadın
vakaları erkek vakalarından 100 kat fazladır. 1970'lerden bu yana meme kanserinin
görülme sıklığında artıĢ yaĢanmaktadır. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde görülme
sıklığı, dünyanın diğer bölgelerinde görülme sıklığından daha fazladır.
Tarih öncesi dönemlerde yer alan diğer büyük kültürlerde, Hint, Çin, AztekMaya-Ġnka kazıtlarında meme hastalıkları ile ilgili ciddi araĢtırma yapılmamıĢ veya
kayıtlara rastlanmamıĢtır. Sadece M.Ö. 2698’de doğduğu belirtilen Çin Ġmparatoru
Huang-Di’nın yazdığı tıp kitabında genel olarak tümörlerin tanımlaması yapılmakta ve
tedavi yöntemleri anlatılmaktadır (Beenken ve ark., 2004).
Esir Yunan doktor Democedes tarafından Atossa'nın büyük karısı Darius'un
meme tümörünü iyileĢtirdiğini, M.Ö. 6.yüzyılın baĢlarında Herodot tarafından
belirtilmiĢtir. Democedes bir tedavi ile kanserden çok, iyi huylu meme tümörünün
tedavisini iĢaret ederek vaatlerde bulunmuĢtur (Retief ve Cilliers, 2001).
20.yüzyıl bittiğinde hala meme kanserinin gerçek nedeni saptanamamıĢtır. Buna
karĢılık tümörün oluĢmasına yol açabilecek hücresel büyüme faktörleri, hücre içi
haberleĢme yolları, hangi genlerin ne tür bozulmalar ile karĢılaĢırlarsa meme kanserine
yol açabilecekleri ve genlerin eksprese ettikleri proteinler bilinmektedir.
Meme kanseri tedavi edilmezse biyolojik davranıĢına göre, uzak organ
metastazları yapar ve sonunda ölüme neden olur. Ortalama olarak klinik tanı konduktan
sonra hastalar beĢ yıl içinde ölürler. Ölümlerin büyük çoğunluğu organ metastazlarından
19
olur. Kemik metastazları ile daha uzun süre yaĢanabildiği halde, beyin, karaciğer,
akciğer metastazları ortaya çıktıktan sonra yaĢamda kalma süresi ayları geçmez.
Uzak organ metastazları oraya çıktıktan sonra bugün için bilinen küratif bir
tedavisi yoktur. Bu nedenle meme kanseri, yayılmadan önce, erken tespit edilirse,
hasta %96 yaĢam Ģansına sahiptir. Ayrıca kadınların her ay düzenli olarak kendi
kendilerini meme muayenesi (KKMM) etmeleri de hem ucuz hem de risksiz bir
yöntemdir. KKMM’yi düzenli olarak yapan kadınlarda, yapmayan kadınlara göre meme
kanserinin daha erken evrede ve tümör küçük iken saptandığı, evre küçüldükçe sağ
kalım oranının arttığı da belirlenmiĢtir (Aydıner ve ark., 2000) .
Meme kanserinde tek bir etiyolojik faktörden (Hastalık oluĢumuna katkıda
bulunan risk faktörleri) söz etmek olası değildir. Ayrıca doğurganlık yaĢı ve çocuk
sayısı, beslenme alıĢkanlığı, sosyoekonomik durum, yaĢam tarzı ve çevresel etkenlerin
önemi de göz ardı edilmemelidir. Meme kanseri için öncelikle kadın olmak, ikinci
olarak da yaĢ önemli faktörlerdendir.
Meme kanserinde hastalığın evresi, patolojik inceleme sonrası saptanan tümör
özelliklerine göre cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, hormonal tedavi ve biyolojik
tedaviler tek baĢlarına veya bir arada kullanılarak tedavi yapılmaktadır. Tümörün
boyutu, evresi ve diğer özellikleri tedavi tipinin seçilmesindeki en önemli
faktörlerdendir. Aynı zamanda ilerlemiĢ meme kanseri tedavisinde, kemoterapi
protokolleri siklofosfamit, metotreksat, 5- fluorousil, prednizon ve vinkristin
kombinasyonlarından oluĢmaktadır (Harris ve ark., 2000).
Ġn vitro çalıĢmalarda bilim adamlarının, tümör tipleri için model hücre hatlarına
ihtiyaçları vardır. Çünkü bazı analizler model hücre hatlarında gerçekleĢmektedir.
Örneğin, MCF-7 meme epitel kanseri için bir model hücre hattıdır (Zava ve ark., 1977).
MDA-MB-231, T47D, MDA-MB-468, SUM185, BT474 gibi hücre hatları da hücre
kültürü çalıĢmalarında yaygın olarak kullanılan hücre hatlarından bazılarıdır (ġekil
2.3).
20
ġekil 2.3. Meme kanseri hücre hatlarından bazılarının mikroskopik görüntüsü, [(a)MDA-MB-231 , (b)
MCF-7, (c) T47D]
2.6. Çoklu Ġlaç Dirençliliği, Dirençliliğin Geri Çevrilmesi ve Kemoterapi
Kanserli dokuya seçici ve özgün sitotoksik ajanların uygulanması olan
kimyasal tedavi (kemoterapi), kanser tedavi yöntemlerinden birisidir (Lage, 2003).
Kemoterapi, kanser hücrelerini ilaçlarla yok etmek için uygulanan kanser tedavisidir.
Bu ilaçlar genellikle antikanser ilaç olarak adlandırılırlar ve büyüyerek ya da çoğalarak
kanser hücrelerini yok ederler (Hirsch, 2006). Kemoterapi kanserli hasta üzerinde
yardımcı tedavi olarak yaĢama oranını geliĢtirmesine rağmen tüm tedavi edilen
hastaların yaklaĢık %50 sinde nüksetmektedir (Harris ve ark, 1993).
Kemoterapide artırılan ilaç dozları hastalarda görülen yan etkilerin artmasına
neden olmaktadır. Ayrıca dirençlilik nedeniyle zaman ve ilaç kaybı olmakta, hastaların
tedavisi zorlaĢmaktadır. Yeni geliĢtirilen antikanser ajanlara hücreler tarafından
dirençlilik
gösterilmesi,
daha
etkin
kemoterapötik
ajanların
ve
dirençlilik
modülatörlerinin geliĢtirilmesi yönünde çalıĢmaları artırmaktadır. Bitkilerden elde
edilen doğal kimyasal bileĢikler, bu bileĢiklerin kimyasal olarak değiĢtirilmiĢ formları
veya tamamen sentetik ajanların hücrelere etkisi bilim adamları tarafından
araĢtırılmaktadır (Ugocsai ve ark, 2005; Engi ve ark, 2006; Molnar ve ark, 2004).
Aspirin, digitoksin, progesteron, kortizon, morfin, vinkristin, paklitaksel (taksol)
vb. gibi klinikte kullanılan ilaçlar doğrudan ya da dolaylı olarak bitkilerden elde
edilmiĢtir. Bitkilerde bulunan maddeler gibi mantarlarda da bulunan bileĢenlerin sağlık
açısından önemli etkileri vardır. Örneğin; penisilin, griseofulvin, siklosporin ve ergot
21
alkoloidleri gibi iyi tanınan klinikte önemli olan ilaçlar mantar kökenli olarak
bilinmekte ve kullanılmaktadır (Ajith ve Janardhanan, 2007).
Paklitaksel ve vinkristin gibi antimikrotübül maddeler yaygın olarak çeĢitli
tümörlerin tedavisinde kullanılmaktadır. Paklitaksel intravenöz meme kanseri ve
yumurtalık kanseri tedavisi için kullanılan baĢarılı bir kemoterapik maddeler arasındaki
taksoid grubu ilaçtır (ġekil 2.4). Paklitaksel vinkristinden farklı bir yerde tübülin
dimerlerine bağlanır. Bu ilaç mikrotübül alt-ünitelerine bağlanarak mikrotübül
depolimerizasyonunu ve hücre bölünmesini önler (Giannakakau ve ark, 2000; Chan ve
ark, 1999). Vinkristin bitki alkaloidi (vinca) olarak bilinen kemoterapi ilaçlarının genel
grubuna aittir. Vinca alkaloidleri tübülün üzerinde özel bir tanıma bölgesinde tübülin
dimerlerine bağlanır. Tübülin-ilaç kompleksi parakristalin agregatları meydana
getirirler. Vinkristin bir mikrotübül inhibitörü olup mikrotübül polimerizasyonunu
inhibe eder (Lobert ve ark, 1996). Vinkristine ile tedavi edilen hücreler yetersiz iplik
oluĢturur ve bu yüzden düzgün mitoz bölünme yoluyla ilerleme yeteneklerini
kaybederler. Hasarlı hücreler daha sonra ölür (Kavallaris,2001).
ġekil 2.4. Vinkristin ve paklitakselin kimyasal gösterimi
Bu ilaçların çeĢitli tümör hücrelerine uygulanmasının MDR fenotipine neden
olduğu gösterilmiĢtir (Sanfilippo ve ark, 1991; Slovak ve ark, 1988). Paklitaksele
dirençli MCF-7/Pac ve vinkristine dirençli MCF-7/Vinc hücre hatları MDR1 ve MRP1
genlerini aĢırı ifade etmekle birlikte, pek çok dirençlilik mekanizmaları da gen ifade
profilleriyle belirlenmiĢtir (ĠĢeri ve ark, 2010, Kars ve ark, 2010).
22
Sıklıkla, kemoterapiye cevap vermeyen hastalarda değiĢik etki mekanizmaları
olan birden fazla antineoplastik ajana dirençlilik geliĢmektedir (Lage, 2003). Bu
mekanizmalar "çoklu ilaç dirençliliği" (ÇĠD) (multidrug resistance-MDR) fenotipinin
geliĢmesine yol açmaktadırlar (Ueda ve ark, 1987).
Çoklu ilaç dirençliliği, kanser tedavisi için de önemli bir engeldir. ÇĠD, en az
iki tip farklı mekanizma esas alınarak ayırt edilebilir. Bunlardan ilki klasik yani MDR
bağlı P-glikoproteini (P-gp) ve diğeride atipik yani MDR-bağlı olmayan Pglikoproteindir. P-glikoproteini (P-gp), MDR1 (ABCB1) geni tarafından kodlanır. Bu
klasik MDR fenotipini veren mekanizmanın altında, ABC taĢıyıcılarının (Adenozin
trifosfat bağlayıcı kaset), membran glikoproteini olan 170 kDa'luk P-gp üyesinin (P170, PGY1, MDR1, ABCB1) aĢırı hücresel üretimi vardır (Lage, 2003). ABCtaĢıyıcıları enerji bağımlı ilaç atım pompaları olarak hareket ederler, böylece hücre içi
ortam içerisinde sitotoksik maddelerin birikmesini azaltmaktadır (ġekil 2.5.).
ġekil 2.5. Meme kanserinde, ilaç direnci aracılı ABC taĢıyıcılarının çeĢitli eylem imkanlarını gösteren
Ģema. (a)ABC- taĢıyıcıları ağırlıklı olarak sitoplazma membranında lokalizedir. ATP ye bağımlı Ģekle
gelmiĢ olan ilaçlar (D) taĢıyıcı proteinler ile hücre dıĢına çıkarılır. (b) ABC-taĢıyıcılarının pompa
aktivitesi, sitotoksik ilaçların veziküler kompartmanlaĢmasına katkıda bulunmaktadır. (c) ABCtaĢıyıcıları, endoplazmik retikulumun lümeninin içine ksenobiyotik maddeleri taĢıyarak faz-II ilaç
metabolizmasını kolaylaĢtırmaktadır. (D)-antikanser ilaç. (Lage, 2003)
Hücrelerdeki, zararlı ve toksik maddeleri uzaklaĢtıran biyokimyasal sistemlerin
olduğu bilinmektedir. Ġlaç tedavileri sırasında bu sistemlerin güçlendiği ve
kemoterapötik ilaçların etkili bir Ģekilde hücre dıĢına atıldığı görülmüĢtür. Çoklu ilaç
dirençliliğine sebep olan mekanizmalardan bazıları; ABC taĢıyıcı gen ailesi
proteinlerinin ekspresyonlarındaki artıĢ, hücreleri programlanmıĢ ölüme (apoptoz)
götüren yolaklardan bazılarının bloke olması ve ilaç hedef moleküllerindeki
değiĢimlerdir (Ren ve ark, 2004; Kavallaris ve ark, 1997; Fitzpatric ve Wheeler, 2003).
23
En iyi bilinen dirençlilik mekanizması ATP bağlayan taĢıyıcı protein (ABC
transporters) ailesi üyelerinin ifadelerindeki değiĢimlerdir. ABC taĢıyıcı gen ailesinin
üyeleri pekçok maddeyi hücre dıĢı ve içi zarlardan taĢınmasını sağlayan hücre zarı
proteinleridir. Bu proteinler, ATP bağlayarak taĢıma için gerekli enerjiyi elde ederler.
ABC taĢıyıcı proteinleri, ATP bağlayan bölgelerinin dizisine ve organizasyonuna bağlı
olarak sınıflandırılırlar. Bu bölge, 90-120 amino asit ile ayrılmıĢ Walker A ve B
motiflerinden oluĢmaktadır. ABC genleri aynı zamanda Walker B motifinin üst
kısmında bulunan Walker C imza motifine de sahiptir (Dean ve ark, 2001). ĠĢlevsel bir
ABC proteini, tipik olarak iki tane ATP bağlayan bölgeye sahiptir. Bu genler, gen
yapısındaki benzerliklere, bölgelerin sırasına ve dizilerindeki benzerliklere göre alt
ailelere bölünmüĢtür. Memelilerde yedi adet ABC taĢıyıcı gen alt ailesi bulunmaktadır.
Kemoterapi ajanlarının ATP’ye bağlı olarak tümör hücrelerinden atılması, bazı
ABC genlerinin ifadelerinde artıĢa neden olabilir. Çoklu ilaç dirençliliğinde etkili ABC
genlerinden en önemlileri ABCB1 (MDR1), ABCC1 (MRP1), ABCG2 (BCRP) ve
LRP’dir (Sparreboom ve ark, 2003; Lage, 2003; Filipits ve ark, 1996; Bodo ve ark,
2003) (ġekil 2.6).
ġekil 2.6. ABC taĢıyıcı süper ailesi
Bu kapsamda özellikle günümüzde kanserin tedavisinde gerek görsel basında
gerekse yazılı basında üzerinde en çok durulan ve konuĢulan konulardan biri de
antikanser özellikteki gıdalardır.
24
2.7. Antikanser ve Antikanser Aktiviteye Sahip Olan Mantarlar
Antikanser, kontrolsüz Ģekilde çoğalan çeĢitli tümör hücrelerinin bölünmesini
durdurmak ve bu tümör hücrelerinin ölüm hızlarını artırmak olarak bilinmektedir.
Son yıllarda kanseri önlemek için tıbbi tedavinin yanı sıra çeĢitli doğal
kaynaklara olan eğilim gittikçe artmaktadır. Kullanılan kaynaklardan biri de
mantarlardır.
Mantarlar
çeĢitli
immunolojik,
antikanserojen,
antioksidan,
antihipertansiyon, antiviral, antimikrobiyal, karaciğer koruyucu özelliklerinden dolayı
ilaç üreten Ģirketler tarafından kullanılmasına sebep olmuĢtur (Wasser, 2002).
Ülkemizin mantar çeĢitliliği yönünden önemli bir potansiyele sahip olması ve özellikle
de yenen türlerin tabi ortamlarından bol miktarda toplanıp tüketilmesi bu talebe
paralellik arz etmektedir.
Özellikle Basidiomycota bölümüne ait mantarlar, hem biyolojik hem de
terapötik açıdan yararlı aktif maddelerin kaynağı olarak bilinmektedir (Smith ve ark.,
2002). Bu bölüme ait önemli farmakolojik aktiviteye sahip olduğu tespit edilen yaklaĢık
700 tür belirlenmiĢtir. Basidiomycota üyeleri tarafından üretilen birçok polisakkarit
protein kompleksleri antikanserojen maddeler olarak sınıflandırılmıĢtır (Çizelge 2.2).
Çizelge 2.2. Ġçerdikleri polisakkaritler ile antikanser ve immun sistemi düzenleyici aktiviteye sahip olan
Basidiomycota’ ya ait bazı cinsler
25
Antikanser özellik hemen hemen tüm bitkilerde, meyvelerde, sebzelerde,
mikroorganizmalarda, mantarlarda bulunmakta olup çoğunlukla polisakkarit yapıdaki
maddelerdir.
Bu polisakkaritlerin en önemlileri; β-D-glucan kompleksleri, heteroglukan,
schizopyllan, heteroglikan peptit, polisakkarit-protein kompleksi, lentinan, skleroglukan
(SSG), proteoglukan, grifolan, mannan, glukan, galaktomannan, glikoprotein,
polisakkaropeptid krestin (PSK), montadial, fomesin A ve fomesin B, tylopilan, egonol
vb. bileĢikler örnek olarak verilebilir (Çizelge 2.3-4).
Bitkilerde ana hücre duvarı polisakkariti selülozken (1,4 beta glukan),
mantarlarda ise prototipik polisakkarit 1,6 bağlantılı yan zincirleri olan 1,3 beta
glukandır (ġekil 2.7). Bunlar suda çözünebilen polisakkaritlerle ve proteoglukanlarla
(proteine bağlı polisakkaritler) birlikte çoğu mantarın immünolojik açıdan aktif temel
bileĢenleridir.
ġekil 2.7. β-1,3 ve 1,6 glukan kimyasal yapısı
1980'lerde Harvard Üniversitesi'ndeki araĢtırmacılar tıbbi mantarların hücre
duvarındaki polisakkarit bileĢeninin bağıĢıklık arttırıcı özelliklerini gözlemiĢlerdir.
Polisakkarit bir glikoz molekülüdür. Glikoz yan zincirlerindeki uzun zincirli molekül
tipine bir beta-glukan adı verilmektedir. Beta-glukan moleküllerinin makrofaj adı
verilen önemli bağıĢıklık hücrelerinin yüzey reseptörleriyle bir anahtar-kilit iliĢkisi
vardır. Makrofajlar vücudumuzun zararlı bir patojen olarak tanımladığı herhangi bir
Ģeyi, bir virüs, bakteri ve diğerlerini, kelimenin tam anlamıyla yutarlar. Beta-glukan
molekülü ile bu bağlantı kurma süreci makrofaj aktivitesini uyarmaktadır. Beta-glukan
molekülleri makrofaj hücrelerinin yüzeyine kilitlenmekte ve patojen inaktif hale
getirilmektedir (Topuz, 2009).
Doğal katil hücreler (NK) ve nötrofiller gibi diğer bağıĢıklık hücrelerinin
üzerinde baĢka reseptör yerleri bulunmuĢ, değiĢik biçimli beta-glukan moleküllerinin
26
farklı bağıĢıklık yanıtları ürettiği de belirlenmiĢtir. Ġlkbahar ve sonbahar aylarında bol
miktarda çıkan ve yöre halkı tarafından bol miktarda yenen mantarların bileĢimlerinde
taĢıdıkları antikanser içeriklerinin ortaya çıkarılması, bu türlerin daha dikkatli Ģekilde
tüketilmesine yardımcı olacaktır.
Antikanser polisakkaridleri; antibiyotiklere karĢı direnç gösteren viral,
bakteriyal, fungal ve protozoal enfeksiyonları önlemek için vücudun humoral
bağıĢıklığını harekete geçirir. Birçok kanser ve AIDS hastası bağıĢıklık sistemi çöktüğü
için çeĢitli enfeksiyonlardan kolayca etkilenerek ölür. Bazı mantar polisakkaritlerinin,
Ectromelia virüsü ve Cytomegalovirüsüne antiviral aktivite gösterdiği belirlenmiĢtir
(Chang ve Miles, 2004). Terfezia boudieri üzerinde yapılan bir çalıĢmada ise Gram (+)
bakterilerine karĢı antimikrobial aktivite gösterdiği tespit edilmiĢtir (Gücin ve Dülger,
1997).
Mantarlar, tümör hücrelerinin üremesini önlemeye yarayan farklı içeriklere
sahiptirler. Belirlenen bazı antikanser içerikleri ve mantar türleri aĢağıdaki gibidir;
AHCC (Active Hexose Correlated Compound) olarak bilinen Lentinan Lentinula
edodes (Shiitake)’de (Chihara ve ark.,1970); PSK olarak adlandırılan polisakkaropeptid
krestin Coriolus versicolor’ da (Cui ve Chisti, 2003); β-D-glukan, aktif heteroglukan ve
protein kompleksleri Ganoderma lucidum (Reishi)'da (Mizuno ve ark., 1984); PSP
olarak adlandırılan polisakkaropeptid kompleksi Tricholoma sp.’ de (Mizuno ve ark.,
1984), TML-1, TML-2 Tricholoma mongolicum’ da (Wang ve ark., 1995), siklofosfamit
Agaricus blazei’ de (Delmanto ve ark., 2001) bulunmaktadır.
Farklı mantar türleri kullanılarak çeĢitli kanser hatları üzerine antikanser
çalıĢmaları yapılmıĢtır. Pleurotus florida Singer ve Calocybe indica Purkay. & A.
Chandra ile mesane kanseri (Selvi ve ark., 2011), Agaricus blazei ile kolon kanseri
(Ziliotto ve ark., 2009), Agaricus bisporus ile HL-60 hücreleri (Jagadish ve ark., 2009),
Inonotus obliquus ile kolon kanseri (Lee ve ark., 2009), Coriolus versicolor ile MCF-7
meme kanseri, HL-60 lösemi, mide ve bağırsak kanseri (Cui ve Chisti, 2003) çalıĢılmıĢ
ve Ganoderma lucidum ile ilgili yapılan çalıĢmalarda oldukça fazladır. Kanseri
önlemede oldukça etkili olduğu belirlenmiĢ ve çeĢitli formlarda (ilaç, çay, kahve,
kozmetik ürünü vb.) insanlar tarafından kullanımları da bulunmaktadır (Shavit, 2009).
27
Çizelge 2.3. Antitümör ve immunostimülan özelliğe sahip polisakkaritlerin kimyasal yapısı (Wasser,
2002)
POLİSAKKARİTLER
MANTARLAR
POLİSAKKARİTLER
GLUCAN
MANTARLAR
GLYCAN
α-(1-3)-glucan
Linear α-(1-3)-glucan
Armillariella tabescens
Amanita muscaria
Agrocybe aegerita
Arabinogalactan
Pleurotus
citrinopileatus
α-(1-4)-; β-(1-6)-glucan
α-(1-6)-; α-(1-4)- glucan
β-(1-6)-glucan
Agaricus blazei
Agaricus blazei
Lyophyllum decastes
Armillariella
tabescens
Fucogalactan
Sarcodon asperatus
β-(1-6)-; β-(1-3)-glucan
Agaricus blazei
Grifola frondosa
Glucogalactan
Ganoderma tsugae
β-(1-6)-; α-(1- 3)-glucan
Agaricus blazei
Galactoglucomannan
Lentinus edodes
β-(1-3)-glucuronoglucan
Ganoderma lucidum
β-(1-2)-; β-(1-3)glucomannan
Agaricus blazei
Mannoxyloglucan
Grifola frondosa
Glucomannan
Agaricus blazei
Galactoxyloglucan
Hericium erinaceus
α-(1-3)-mannan
Dictyophora indusiata
Xyloglucan
Grifola frondosa
Polyporus confluens
Pleurotus pulmonarius
Mannoglucoxylan
Hericium erinaceus
Xylogalactoglucan
Inonotus obliquus
Glucoxylan
Hericium erinaceus
Pleurotus pulmonarius
Mannogalactoglucan
Pleurotus pulmonarius
Pleurotus cornucopiae
Ganoderma lucidum
Agaricus blazei
Xylan
Hericium erinaceus
Galactomannoglucan
Flammulina velutipes
Hohenbuehelia
serotina
Leucopaxillus
giganteus
Mannogalactofucan
Grifola frondosa
Arabinoglucan
Ganoderma tsugae
Mannogalactan
Pleurotus pulmonarius
Riboglucan
Agaricus blazei
α-(1-6)mannofucogalactan
Fomitella fraxinea
Fucomannogalactan
Dictyophora indusiata
28
Çizelge 2.4. Mantarlardan elde edilen farklı gruplardaki biyoaktif bileĢenler (Moradali ve ark., 2007)
Temel BileĢik Grupları
Örnekler
Tıbbi Özellikler
Polisakkaritler
Grifolan
Lentinan
Schizophyllan
Polisakkarit- peptid
PSP
PSK
Proteinler
Fips
Ganoderik asitler
Ganoderiol
Ganoderenik asitler
Lusidenik asitler
Ganolucidic asitler
Lucimudol
Ganoderol
Applanoxidik asit
Polioksijenli ergosterol türevleri
Ġmmunmodülatör
Antitümör
Antiviral
Antimikrobiyal
Antitümör
Antiviral
Antimikrobiyal
Sitotoksik
Ġmmunmodülatör
Terpenoidler
Steroidler
Yağ asitleri
Organik germanyum
Linoleik asit
Palmitik asit
11-oktadecanoik asit
Bis-β-carboxyethyl-germanium
sesquoxide
Anti-HIV aktivite
Antitümör
Sitotoksik
Histamin salınımı inhibisyonu
Antihipertansiyon
Antiinflamatuar
Sitotoksik
Antitümör
Antibakteriyel
Antimutajenik
Antibakteriyel
Antitümör
Dünyada farklı mantar türleri değiĢik kanser çalıĢmalarında kullanılmıĢ ve
olumlu sonuçlar elde edilmiĢtir. Mantarlarla ilgili son 40 yıldır 1600'ün üzerinde
antikanser, antivirüs özelliklerini araĢtıran çalıĢmalar yapılmıĢtır. Örneğin; üzerinde en
çok çalıĢılan mantar Çin’de Lingzhi, Japonya’da "Reishi" ya da "Ölümsüzlük mantarı"
olarak bilinen Ganoderma lucidum'dur. En az 400 yıllık tıbbi amaçla kullanımı ile en
uzun tarihsel kullanıma sahip mantardır. Günümüzde Çin, Tayvan, Japonya ve ABD’de
kültürü yapılmakta olup fiyatı oldukça yüksektir. Ganoderma'nın bünyesinde bulunan
polisakkaritler (özellikle Beta-D-glukan), proteinler ve triterpenoidler bağıĢıklık
sistemini düzenleyici etkiye sahiptirler. Ġçerdiği polisakkaritler sabebiyle antikanser ve
antiinflamatuar ajan olarak tedavi edici etkisi ile bağıĢıklık sistemini düzenleyen
özellikleri iliĢkilendirilmiĢtir. Kanserin önlenmesi veya tedavisinde radyoterapi ya da
kemoterapi ile kombinasyon halinde kullanılması adjuvan (ilaçların etkisini arttıran,
immün sistemi uyaran yardımcı maddeler) rol oynamaktadır. Ayrıca kemoterapi ve
radyoterapi sırasında ortaya çıkan halsizlik, iĢtahsızlık, saç dökülmesi ve kemik iliğinin
baskılanması gibi yan etkileri azaltarak iyileĢtirici etki göstermektedir (Liu ve Zhang,
29
2005). Bu yararlı etkileri sebebiyle Ganoderma son yıllarda oldukça yoğun ilgi
görmektedir. Acı tadı ve sindirilemeyen yapısı nedeniyle yenilemeyen bir mantar
olmasına rağmen sıcak su ekstrakları dünyanın her yerinde tablet ve sıvı ürünler halinde
mevcuttur.
Japonya’da dans eden mantar anlamına gelen “Maitake” denmesinin yanı sıra
halk arasında “Orman tavuğu” adıyla da bilinen Grifola frondosa, içerdiği
polisakkaritlerin insan vücudunun doğal bağıĢıklık sistemini güçlendirdiği ve genel
sağlığı iyileĢtirdiği bilinmektedir. Mantardan elde edilen polisakkarit ve polisakkaritprotein kompleksinin önemli bir antikanser aktivitesi olduğu gösterilmiĢtir. ABD ve
Japonya’daki sınırlı sayıdaki çalıĢmalar; saflaĢtırılmıĢ polisakkarit parçalarının; göğüs,
akciğer, karaciğer, prostat ve beyin kanserine karĢı oldukça etkili olduğunu ortaya
çıkarmıĢtır. Fareler üzerinde yapılan denemelerde bu mantarın kanser hücrelerinin
inhibisyonunu güçlü bir Ģekilde etkilediği belirlenmiĢtir. Seçilen kanser hastalarına,
Maitake' nin içerisinde bulunan D-fraksiyonu tabletleri ya sadece tablet olarak yada
kemoterapiye ek olacak Ģekilde tablet verilmiĢtir. ÇalıĢma sonucunda, 15 meme kanseri
hastasından 11' inde, 18 akciğer kanseri hastasından 12' sinde ve 15 karaciğer
hastasından 7' sinde tümör gerilemesi ve önemli belirtiler görülmüĢtür. Kemoterapi ile
birlikte alınan mantarda ise %12-28 oranında iyileĢme gösterdiği belirtilmiĢtir.
Kemoterapinin zararlı etkilerine karĢı koruyucu olduğu gösterilmiĢtir. Hayvan
çalıĢmalarında meme kanserinin geliĢmesini ve metastazını inhibe etmiĢtir (Nanba,
1997) (ġekil 2.8).
ġekil 2.8. Grifola frondosa’nın kanser hastaları üzerine yüzdelik olumlu etkileri (Nanba, 1997)
30
Japonya’da Shia ağacı ile tarihsel bağından ötürü “Shiitake” olarak bilinen
Lentinula edodes, iyi bilinen iki polisakkaritin kaynağıdır. Hücre duvarı polisakkariti
olan “Lentinan-a” ve yalnızca miselyumdan elde edilen protein bağlı polisakkarit olan
“LEM-a”’dır. Her iki bileĢen de antikanser aktivite göstermiĢtir. Ġlk kanser ilacı olan
Lentinan, 1972 yılında kanser ilacı olarak tescil edilmiĢtir. Bu tür bileĢenlerin direkt
olarak kanser hücresine saldırmasından çok bağıĢıklık sistemini güçlendirerek fayda
sağladığı görüĢü hâkimdir (Chihara, 1992) (ġekil 2.9). Benzer Ģekilde Japonya’da
kanser hastalarının radyoterapi ve kemoterapi tedavisi sırasında bağıĢıklık sistemine
yardımcı olması amacıyla; giderek arttırılan dozlarla kullanılır. Bu uygulama bazı
kanser hastalarının hayatta kalma süresini uzatmıĢtır (Mizuno, 1995).
ġekil 2.9. Bir β-D-Glukan olan Lentinanın antitümör aktivite mekanizması. Mac, makrofaj; TL(H), Tlenfosit; NK, doğal öldürücü hücre; IL-1,-2 ve -13, interlökin-1,-2,-13; CSF, koloni stimüle edici faktör;
MAF, makrofaj aktivite edici faktör; PC-TL, presitolitik T lenfosit; CTL, sitolitik T lenfosit; BL, B
lenfosit.
Belirtilen türler dünyada en çok bilinen ve tüketimi yapılan antikanser özelliğe
sahip olan mantarlardır. Bunların dıĢında antikanser ve bağıĢıklık sistemini düzenleyen
birçok mantar bulunmaktadır.
31
3. KAYNAK ARAġTIRMASI
Mantarların antikanser özellikleri ile ilgili çalıĢmalar bilimsel olarak oldukça
uzun bir geçmiĢe dayanmaktadır. Literatür taramalarına göre mantarlar üzerindeki ilk
antikanser çalıĢmaları 1969’lu yıllarda baĢlamıĢtır.
Ikekawa ve ark. (1969), Lentinus edodes, Flammulina velutipes, Pleurotus
ostreatus, Pleurotus spodoleucus (Fr.) Quél., Pholiota nameko (T. Itô) S. Ito & S. Imai,
Tricholoma matsutake (S. Ito & S. Imai) Singer, Auricularia auricula-judae gibi mantar
türlerinin sulu ekstraktları kullanılarak Ġsviçreli albino farelere transplante edilen
Sarkoma 180'e karĢı antitümör aktivitelerini belirlemiĢlerdir. ÇalıĢma sonucunda
Auricularia auricula-judae dıĢında bütün sulu ekstraktlarının tümörlerin büyümesini
yüksek derecede inhibe ettiği belirlenmiĢtir. Ayrıca Lentinus edodes'de bulunan
antitümör bileĢen sayesinde tümör inhibisyonuna karĢı en etkili olduğu gösterimiĢtir.
Aktif bileĢeni en iyi bilinen mantarlardan biride Lentinus edodes’tir. Bu tür
özellikle Asya’da oldukça fazla tüketilen bitkilerde parazitik bir mantar olmasının
yanında antimikrobiyal ve antikanser özellikleri ile de bilinmektedir.
Chihara ve ark. (1970), L. edodes’in kolon kromotografisi sonucunda altı tane
polisakkarit elde etmiĢtir. Bunlar lentinan, LC-11, LC-12, LC-13, EC-11 ve EC-14 dür.
Lentinan ve LC-11 polisakkaritlerinin güçlü antitümör etkiye sahip olukları, ayrıca
lentinanın farelere implante edildiğinde Sarcoma-180’nin büyümesini engellediği de
ortaya konmuĢtur.
Mizuno (1995) çalıĢmasında, L. edodes 'in içerdiği Lentinan polisakkaritinin,
Japonya’da kanser hastalarının radyoterapi ve kemoterapi tedavisi sırasında bağıĢıklık
sistemine yardımcı olması amacıyla; giderek arttırılan dozlarla kullanıldığını ve bu
uygulamanın bazı kanser hastalarının hayatta kalma süresini uzattığını belirlemiĢtir.
Wang ve ark. (1995), Tricholoma sp.’nin misel kültürü ile immunomodulatör ve
antitümör faaliyetleri incelenerek içerdiği polisakkarit-peptid kompleksinin makrofajları
aktive ederek T-hücrelerinin çoğalmasını uyardığını belirlemiĢlerdir. Bu nedenle de
Tricholoma cinsinin çoğu türleri bazı kanser tedavilerinde doğrudan kullanılmaktadır.
Wasser ve Weis (1999), yapılan klinik deneylerde Tremella fuciformis'in
polisakkaritinin leukopeniye karĢı radyoterapi ve kemoterapi ile beraber uygulandığında
bağıĢıklık sisteminin fonksiyonlarını arttırarak lökosit faaliyetlerini harekete geçirdiğini
belirlemiĢtir.
Smith ve ark. (2002), Schizophyllum commune 'nin, klinik deneylerde iyi bir
antikanser aktivite gösteren schizophyllan polisakkaritini içerdiği için farmokolojik
32
açıdan çok önemli olduğunu belirtmiĢlerdir. Yapılan bir çalıĢmada mide kanserine
yakalanmıĢ olan 367 hastanın kemoterapi ile birlikte uygulanan tedavi sonrasında
yaĢayan sayısında belirgin bir artıĢın olduğunu belirlemiĢtir. Schizophyllum mantarından
elde edilen Schizophyllan polisakkariti kanser ilacı olarak tescil edilmiĢ mantar
polisakkariti olarak tarihe geçmiĢtir.
Cui ve Chisti (2003), Trametes versicolor’un yenen bir mantar olmamasına
rağmen geleneksel Çin tıbbında birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığını, içerisinde
bulunan "(polisakkaropeptid krestin) PSK" ve "(polisakkaropeptid) PSP" bileĢenin
kanser hücrelerine direkt sitotoksik etkisi olup interferon üretimini teĢvik ederek
antiviral etki oluĢmasını sağladığını belirlemiĢlerdir. T. versicolor'da proteine bağlı
polisakkaritler ve polisakkaropeptidlerin çeĢitli kanserlerin ve bulaĢıcı hastalıkların
terapisinde, kemoterapi ve radyoterapiyi tamamlamak için kullanılan etkili bağıĢıklık
kuvvetlendirici etkisi de belirlenmiĢtir. Aynı zamanda PSP'nin kemoterapi ajanlarıyla
olan
sinerjistik
mekanizmalarına
ve
etkilerine
bakılmıĢ,
PSP'nin
antikanser
potansiyelinin lösemi ile sınırlı olmadığını, aynı zamanda, meme kanserlerinde de
adjuvan (tamamlayıcı, destekleyici) tedavide kullanılabileceğini ortaya koymuĢlardır.
Daba ve Ezeronye (2003), S. commune, L. edodes ve G. frondosa'nın misel
ekstraktları ve fruktifikasyonları kullanılarak farklı kanser hücre hatlarındaki antitümör
aktivitelerini incelemiĢlerdir. Mantarlardan elde edilen polisakkarit ekstraktlarının
sarkoma 180, meme adenokarsinoma 755, lösemi L-1210 ve diğer bazı tümörlere karĢı
güçlü bir antitümör etki gösterdiğini belirlemiĢlerdir.
Sliva ve ark. (2003), farklı bölgelerden toplanan Ganoderma lucidum
örneklerinin çeĢitli hücreler üzerinde antikanser etkilerini araĢtırmıĢlardır. Kullanılan
bazı Ganoderma örneklerinin, NF-kB hücresinde etkili antikanser aktivite göstermesine
rağmen bazı örneklerin ise meme kanseri (MDA-MB-231) ve prostat kanserine (PC-3)
etkisinin çok az ya da hiç aktivite göstermediğini tespit etmiĢlerdir. Aynı türün farklı
örneklerinde
gözlemlenen
bu
farklı
etkilerin
sebebini
tam
olarak
ortaya
koyamamıĢlardır.
Zhao ve ark. (2003), Agrocybe aegerita (V. Brig.) Singer’ da bulunan lektinlerin
antitümör aktivitelerini incelenmiĢler, yapılan çalıĢmalar sonucunda Agrocybe aegerita
lektininin (AAL), HeLa, SW480, SGC-7901, MGC80-3, BGC-823, HL-60 ve sarkoma
S-180 gibi tümör hücre hatlarının büyümesini engellediğini belirlemiĢlerdir.
Zhang ve ark. (2004), Pleurotus tuber-regium (Rumph. ex Fr.) Singer’in in vivo
(S-180 tümörü Balb/c faresine implante edilmiĢtir) ve in vitro (HL-60 tümör hücre
33
kültürü) antitümör deney sonuçlarında HAE (sıcak alkali ekstraktı) fraksiyonunun
bağıĢıklık sistemi üzerinde direkt güçlü sitotoksik etkisinin olduğunu görmüĢlerdir.
Ng ve ark. (2006), Flammulina velutipes' in mantar miselyumları ile yapılan
deneyde “proflamin” denilen yeni bir antikanser glikoproteinini izole etmiĢlerdir.
Ayrıca bu mantarın Beta (1-3)-D-glukan proteini bulundurması sebebiyle bağıĢıklık
sistemini düzenleyici ve antikanser özellik gösterdiğini belirlemiĢlerdir.
Sarangi ve ark. (2006), Pleurotus ostreatus misellerinden çeĢitli metodlarla suda
çözünebilen proteoglikan fraksiyonlarını saflaĢtırmıĢ ve bu fraksiyonların in vivo / in
vitro olarak immunomodülatör ve antikanser etkilerini Sarcoma-180'le enfekte olmuĢ
fareler üzerinde test ederek antitümör etkisini ortaya koymuĢlardır. P. ostreatus'un
kanser tedavisi için kuvvetli biyolojik yanıt düzenleyici olarak ve antikanser ilaçları gibi
kullanılabileceği tespit edilmiĢtir.
Nitha ve ark. (2007), Morchella esculenta’ nın misellerinin etanolik ekstraktının
antiinflamatuar ve antitümör aktivitelerini araĢtırmıĢ, hem akut hemde kronik
inflamasyonda önemli oranda doza bağlı inhibisyon oranlarını gözlemlemiĢlerdir.
Fruktifikasyon organlarından elde edilen polisakkaritlerin de immün sistemi uyarıcı
aktivite sergilediği belirlenmiĢtir. ÇalıĢma sonucunda araĢtırıcılar, M. esculenta
miselyumunun sulu-etanolik ekstraktının potansiyel terapötik olarak kullanımını
önermiĢlerdir.
Lee ve ark. (2009), Inonotus obliquus’un sıcak su ekstraktlarını melanoma B16F10 hücreleri üzerinde denemiĢler ve hücre büyümesinin inhibe olduğunu, hücre
döngüsünün
G0/G1
fazının
durmasını
sağladığını
ve
hücre
farklılaĢmasının
indüklendiğini tespit etmiĢlerdir. I. obliquus'un aynı zamanda insan kolon kanseri
hücrelerinin çoğalmasına karĢı da inhibitör aktivite gösterdiğini belirlemiĢlerdir.
Jagadish ve ark. (2009), yemeklik mantarlar içerisinde en çok tüketilen ve kültür
mantarı olarak da bilinen Agaricus bisporus’un etanol ekstraktının antioksidan,
antikanser ve antimikrobiyal aktivitesini incelemiĢlerdir. A. bisporus ekstraktlarının,
Candida albicans' a karĢı antikandidal faaliyetinin yanı sıra hem gram pozitif hemde
gram negatif bakterilere karĢı antibakteriyal aktivite göstermiĢtir. Ayrıca apoptozis
indüksiyonu ile HL-60 lösemi hücrelerinin çoğalmasını engellediği görülmüĢtür. Bu
yüzden A. bisporus antimikrobik, antioksidatif ve antikanser aktivite gösteren
fonksiyonel bir gıda olarak kabul edilebilir.
Ziliotto ve ark. (2009), çalıĢmalarında fare kolon karsinogenezi kullanarak insan
kanser hücre hatlarında Agaricus blazei’nin in vitro ve in vivo antitümör aktivitesini
34
araĢtırmıĢlardır. Aktif bileĢenlerinin beta (1,3), (1,4), (1-6)-glukan ve alfa/ksilo/galakto
glukan içeren polisakkaritler olduğunu ve beta glukanların bağıĢıklık sistemi
faaliyetlerini, özellikle T- hücrelerin alt kümelerini canlandırdığı, böylece tümör
oluĢumunu önlediği belirlenmiĢtir.
Youn ve ark. (2009), Inonotus obliquus’un sıcak su ekstraktı kullanılarak B16F10 melanom tümör hücrelerine etkisini değerlendirmek için çalıĢma yapmıĢlardır. Bu
çalıĢma sonucunda normal kontrol hücreleri ile melanom hücreler karĢılaĢtırıldığında
dendrit benzeri çıkıntıların ortaya çıktığını ve bu yapıların konsantrasyonun artması ile
giderek geniĢlediğini gözlemlemiĢlerdir. Ayrıca Inonotus’un etkilerinin B16-F10
hücreleri üzerinde etkisinin olup olmadığını kontrol etmek amacıyla pozitif kontrol
olarak arsenik trioksit (As2O3) kullanılmıĢtır (ġekil 3.1). Hücre farklılaĢması
indüksiyonu doza bağlı olarak bariz dendrit yapıların oluĢtuğunu göstermiĢtir. ÇalıĢma
sonucunda B16-F10 melanoma hücrelerine karĢı potansiyel antikanser aktivite
sergilediği belirlenmiĢtir.
Bin (2010), “Beyaz jelli mantar”, “Beyaz Koru Kulağı” olarak bilinen Tremella
fuciformis ile yapılan in vitro çalıĢmalarda, mantarın antitümör özellikler sergilediğini,
kemoterapi ya da radyasyon uygulanan kanser hastalarında kan hücrelerinin düzeylerini
stabilize ettiğini ve akyuvar aktivitesini uyardığını gözlemlemiĢtir.
Selvi ve ark. (2011), T24 mesane kanseri hücre hatlarına karĢı terapötik
potansiyeli öğrenmek için Pleurotus florida ve Calocybe indica olmak üzere iki tıbbi
mantar çeĢidi ile çalıĢmıĢ ve elde edilen testler sonucunda T24 hücre hatlarına karĢı
antitümör potansiyel gösterdiği açıklanmıĢtır. Bunun sonucunda P. florida ve C.indica
mantarları mesane kanserine karĢı potansiyel bir antikanser ilaç olarak kullanılabileceği
belirtilmiĢtir.
Wu ve ark. (2012), çalıĢmalarında Armillaria mellea (Vahl) P. Kumm.
ekstraktını kullanarak 50, 100, 200 ve 400 μg/mL konsantrasyonlarda, insan akciğer
kanser hücre hattı olan A549 hücreleri ile muamele etmiĢlerdir. A.mellea' nın 200
μg/mL konsantrasyonun tümör hücrelerinin çoğalması üzerine inhibitör etkisinin
olduğunu ve A549 hücrelerinin büyümesini güçlü bir Ģekilde baskılayıcı etkiye sahip
olduğunu belirlemiĢlerdir.
Liu ve ark. (2013), yaptıkları çalıĢmada Ramaria flava (Schaeff.) Quél. 'nın
antikanser, antioksidan ve antibiyotik aktivitelerini araĢtırmıĢlardır. R.flava 'nın etanol
ekstraktını kullanarak 200 μg/mL konstrasyondan baĢlayarak 3 farklı kanser hücre
hattına (BGC-803, NCI-H520, MDA-MB-231) karĢı etkisini incelemiĢlerdir. ÇalıĢma
35
sonucunda BGC-803 hücre hattında %33.83, NCI-H520 hücre hattında %54.63 ve
MDA-MB-231
hücre
hattında
ise
%71.66
oranında
inhibisyon
olduğunu
belirlemiĢlerdir. Ġnhibisyon oranlarında en fazla büyüme önleyici aktiviteye MDA-MB231 meme kanseri hücre hattının sahip olduğunu ve bu mantarın içerisindeki ergosterol
peroksidazın neden olabileceğini düĢünmektedirler.
Jiao ve ark. (2013), 13 farklı mantar (Agrocybe cylindracea, Amauroderma rude
(Berk.) Torrend, Tremella fuciformis, Auricularia polytricha (Mont.) Sacc., Cordyceps
militaris (L.) Fr., Auricularia auricula, Ganoderma lucidum, Coriolus versicolor,
Sarcodon imbricatus (L.) P. Karst., Grifola frondosa, Hericium erinaceus, Lentinula
edodes, Boletus edulis Bull. ve farklı kanser hücre hatları (MB231, BEAS-2B, 4T-1,
MCF-7, MB468, MT-1, MB231, A459, U87, Jurkat, HepG2, DU145, Hela ) kullanarak
mantarların antikanser aktivitesini incelemiĢlerdir. Her bir ekstrakttan 400 μg/mL
kullanmıĢlardır. AraĢtırma sonuçlarına göre Amauroderma rude' nin, diğer mantarlara
göre kanser hücrelerini öldüren en yüksek aktiviteye sahip olduğunu bulmuĢlardır.
Antikanser aktivitesi en iyi bilinen tıbbi mantarlardan olan Ganoderma lucidum' dan
bile daha yüksek aktiviteye sahip olduğunu belirtmiĢlerdir.
Li ve ark. (2014), yaptıkları çalıĢmada Hericium erinaceus ekstraktının insan
gastrointestinal kanserlerine karĢı antikanser etkisini incelemiĢlerdir. H.erinaceus' un
çeĢitli konsantrasyonlarda (0.156-20.0 mg/mL) etanol ekstraktı (HTJ5 ve HTJ5A)
kullanılarak HepG2, Huh-7, HT-29 ve NCI-87 hücre hatlarına karĢı antiproliferatif
aktiviteleri incelendiğinde IC50 değerlerinin sırasıyla 2.507±0.25 ve 2.007±0.25,
0.807±0.08 ve 1.507±0.28, 1.257±0.06 ve 1.257±0.05, ve 5.007±0.22 ve 4.507±0.14
mg/mL olduğunu hesaplamıĢlardır. Sonuçlara göre de bu mantarın mide kanseri
türlerine karĢı antikanser aktivite gösterdiği belirlenmiĢtir.
36
4. MATERYAL VE YÖNTEM
4.1. Mantar Türleri, Toplanması ve Lokasyonları
GerçekleĢtirilen tez çalıĢmasında daha önceden meme kanseri üzerine etkileri
belirlenmeyen ikisi yenilen, ikisi de yenilmeyen özellikte olan Tricholoma anatolicum
Doğan & Intini, Terfezia boudieri Chatin, Fomes fomentarius (L.) J. Kickx f. ve
Phellinus igniarius (L.) Quél seçilmiĢtir.
Tricholoma anatolicum Türkiye’ye özgü endemik bir türdür. Amerika’da bol
miktar da yetiĢen Tricholoma magnivelare ve Japonya’daki Tricholoma matsutake'ye
benzerlik göstermesine rağmen kendine has koku ve lezzetiyle bu türlerden kolaylıkla
ayırt edilmektedir. Ülkemizde yalnızca Akdeniz bölgesinde Toros dağlarında sedir
ormanlarında yetiĢir. Halk tarafından “Katran mantarı” diye bilinmektedir. Terfezia
boudieri dünyada “Çöl mantarı” olarak bilinmektedir. Çok lezzetli bir tür olan T.
boudieri, aynı zamanda bazı antimikrobiyal ve çeĢitli etkilerinden dolayı halk tarafından
kullanılmaktadır. Ülkemizde doğal olarak Ġç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’nun step vejetasyonunda yetiĢmektedir. Halk tarafından
“domalan, kumi,
keme, dümbelek, tombalak” diye bilinen, besin ve ekonomik açıdan değere sahip bir
mantardır. Phellinus igniarius yenmeyen ve ağaç paraziti mantardır. Ġbreli ve yapraklı
ağaçların hemen hepsinde yetiĢebilmektedir. Fomes fomentarius ağaçlar üzerinde
görülen yenmeyen parazit ve kozmopolit bir türdür. Eskiden mantardan elde edilen toz
kan dindirmek için kullanılmaktaydı. Halk tarafından “Kav mantarı” olarak
bilinmektedir.
4.2. Mantar Türlerinin Tanımları
Ascomycota
Terfeziaceae
Terfezia boudieri Chatin
Makroskobik ve Mikroskobik Özellikleri
Askokarp: 5-6 × 6-10 cm çapında, küre-top, yuvarlağımsı, üst kısmı basık ve
dalgalı, genellikle patates yumrusu Ģeklindedir (ġekil 4.1). Yüzey genelde düz, bazen
pürüzlü, geniĢ oluklara ayrılmıĢ, kırmızımsı-soluk kahverengi, bazen sarımsı veya
gül rengindedir. Ekzoperidyum 1-2 mm kalınlığında, glebadan kolaylıkla soyularak
ayrılabilmektedir.
37
Gleba: Dolgun, sıkı ve sulu, krem renkte, dip kısmı koyu kenarlar orta kısma
nazaran daha açık ve mermer görünümündedir.
Sporlar: 20-25 µ çapında, subgloboz, çeperi tüberküllü veya mozaik görünüĢlü,
açık sarımsı renktedir.
YetiĢme Yeri Özellikleri
Ġlkbaharda yağmurların hemen arkasından çıkmakta, su tutma kapasitesi az olan
ve hemen kuruyan geçirgen, kumlu topraklar içerisinde yetiĢmektedir. Mantar
fruktifikasyonunu toprak altında yaptığı için toprak yüzeyinde meydana getirdiği
çatlaklar ve ĢiĢkinliklerden bulunabilmektedir. Helianthemum bitkisi ile mikorhizal
yaĢamaktadır.
ġekil 4.1. Terfezia boudieri Chatin
Basidiomycota
Polyporaceae
Fomes fomentarius (L.) Fr.
Makroskobik ve Mikroskobik Özellikleri
Bazidyokarp: 5-45 cm çapında, 2-25 cm yüksekliğinde ve at tırnağı Ģeklindedir
(ġekil 4.2). Her yıl geliĢme ile üst üste yığılmıĢ farklı kalınlıkta, gri renkli, konsantrik
zonlar meydana gelmekte, gri-gri kahverengidir. Gençken kenarda beyaz renkte dairesel
bir halka bulunur. DıĢ kısmı sert ve odunsu bir yapıdadır.
Trama: Sert, tarçın kahverengi, olgunlaĢınca çakmak tozu Ģeklinde dökülür.
Tazeyken meyve kokusundadır.
Himenyum: Porlu, yuvarlak, mm’de 2-3 por bulunmakta, tüpler 2-5(8) mm
uzunluğunda ve gri kahverengidir.
Sporlar: 5.5-6 × 18.5-19 µ, eliptik-silindirik, düz, hiyalindir.
38
YetiĢme Yeri Özellikleri
Yapraklı ağaçların her çeĢidi üzerinde geniĢ bir yayılıĢ alanı göstermektedir.
AraĢtırma alanında söğüt ve kavak ağaçları üzerinde tespit edilmiĢtir.
ġekil 4.2. Fomes fomentarius (L.) J. Kickx f.
Phellinus igniarius (L.) Quél.
Makroskobik ve Mikroskobik Özellikleri
Bazidyokarp: 3.5-20 x 2.5-15 cm çapında, 3-15 cm kalınlığında, önce
yuvarlağımsı, yaĢlandıkça tırnak (ungulat) Ģeklini alır (ġekil 4.3). Kenarları kalın ve
enli, kıvrık, geniĢ ve sık zonlu, dikine çatlaklı, bazen çatlaklar zonlara paralel oluĢur ve
genelde mantar çok değiĢken Ģekildedir. Zonlar veya bantların kalınlığı 2-4 cm çapında,
yüzey gri kahverengi veya pas kahverengi, kenarında önce beyazımsı, sonra gri beyaza
dönen ve yuvarlağımsı yapıda bir zon bulunur.
Trama: Koyu kahverengi, sert ve odunsudur.
Himenyum: Porlu, yuvarlağımsı, mm’ de 5-6 por bulunmakta ve tüplerin
uzunluğu 2-8 mm kadardır. Porlar tarçın kahverengi, yaĢlandıkça beyazlaĢmaktadır.
Sporlar: 5-7 × 4-6 µ, subgloboz, düz, hiyalindir.
YetiĢme Yeri Özellikleri
Yaygın bir parazittir. Ġbreli ve yapraklı ağaçların hemen hemen hepsinde
görülmektedir. Genelde söğüt, kavak, köknar ve sedir ağaçlarının gövdeleri üzerinde
yetiĢtiği tespit edilmiĢtir.
39
ġekil 4.3. Phellinus igniarius (L.: Fr.) Quél.
Tricholomataceae
Tricholoma anatolicum HH.Doğan & Intini
Makroskobik ve Mikroskobik Özellikleri
ġapka: 4-20 cm çapında, önce sapa bitiĢik topuz Ģeklinde, sonra açılarak yarı
kubbe Ģeklinden düzgünleĢir (ġekil 4.4). Gençken beyaz-krem, geliĢme ilerleyince
sarımsı kreme döner. Yüzeyi ince yünümsü tüylü, kenarında yünümsü velar kalıntılar
asılı bulunur.
Etli kısım: 2-5 cm kalınlığında, beyaz, sıkı yapılı ve dolgun, katran kokusunda
ve tadı çok güzeldir.
Lameller: Krem beyaz, sapa ince bir girinti yaparak birleĢir.
Sap: 4-10 x 2-5 cm, silindirik ve tabana doğru biraz incelmektedir. Önce beyaz,
sonra krem beyazdan krem sarıya döner. Üzerinde ince yünümsü yapıda velar kalıntılar
ve annulus bulunur.
Sporlar: 4-5× 6-7.5 µ, geniĢ eliptik veya subgloboz, renksiz, siyanofiliktir. Spor
baskısı krem beyazdır.
YetiĢme Yeri Özellikleri
Sedir ormanı içinde kumlu yerlerde sedir ağacı ve Astragalus’ ların dibinde
ektomikorhizal yaĢamaktadır.
40
ġekil 4.4. Tricholoma anatolicum HH.Doğan & Intini
Tez çalıĢmasında kullanılacak olan mantarlardan Tricholoma anatolicum,
Fomes fomentarius ve Phellinus igniarius sonbahar döneminde Ekim, Kasım aylarında,
Konya-TaĢkent,
Hadim,
KahramanmaraĢ-Göksun;
Bozkır,
Adana-Feke,
SeydiĢehir;
Pozantı;
Karaman-Ermenek-BaĢyayla;
Muğla-Fethiye;
Antalya-
Beydağlarından, Terfezia boudieri ise Konya, Karaman, Adana-Pozantı bölgelerinin
step alanlarından Ġlkbahar döneminde Nisan, Mayıs aylarında toplanmıĢtır.
4.3. Mantarların Ekstraksiyonu
Araziden toplanan örnekler 37°C’ de kurutma dolabında yaklaĢık 3-5 günde
kurutulmuĢtur. Kurutulan örnekler değirmende öğütülerek toz haline getirilmiĢtir. Toz
halindeki mantarların her birinden 10 gr tartılmıĢtır.
Tez çalıĢmasında kullanılan Tricholoma anatolicum, Terfezia boudieri,
Phellinus igniarius ve Fomes fomentarius’un her biri için ayrı ayrı solvent
kullanılmıĢtır. Bu solventler; ultra saf su, metanol ve etanol' dür.
4.3.1. Mantarların ultra saf su ile ekstraktının hazırlanması
Ekstraksiyon yapılırken ilk önce beher içerisine toz mantarlar ve 250 mL ultra
saf su konularak 25-37 ºC sıcaklıkta ultrasonik homojenizatör cihazı (Bandelin
SONOPULS MS73) ile 1 saat ultrasonikasyona tabii tutulmuĢlardır. Ultrasonikasyon
sonrasında sıvı ekstrakt falkonlara eĢit olacak Ģekilde ayarlanarak 8500rpm de 15dk
soğutmalı santrifüjde (NÜVE NF 800R) santrifüj edilmiĢtir. Santrifüj sonrasında
süpernant kısım baĢka bir ĢiĢeye alınmıĢtır. Pelletler toplanarak üzerine tekrar 200 mL
ultra saf su konulmuĢ ve 8500rpm de 15dk santrifüj edilmiĢtir. Süpernant kısım
41
alınmıĢtır. Pellet üzerine 150 mL ultra saf su ilave edilerek 1 saat daha ultrasonikatör ile
parçalanması sağlanmıĢtır. Parçalama bittikten sonra son kez 15dk daha santrifüj
edilmiĢtir (ġekil. 4.5). Protokol sırasında örneklerdeki fitokimyasalların sıcaklıktan
dolayı bozulmasını önlemek amacıyla sıcaklığın 40 ºC'nin altında tutulmasına özellikle
dikkat edilmiĢtir.
ġekil 4.5. Toz haline gelmiĢ mantarların su ile ekstrakte edilmiĢ hali
4.3.2. Mantarların metanol ve etanol ile ekstraktlarının hazırlanması
Ekstraksiyon yapılırken ilk önce beher içerisine toz mantarlar ve 250 mL
metanol/etanol
konularak
25-37ºC
sıcaklıkta
1
saat
ultrasonikasyona
tabii
tutulmuĢlardır. Ultrasonikasyon sonrasında sıvı ekstrakt falkonlara eĢit olacak Ģekilde
ayarlanarak 8500 rpm de 15 dk santrifüj edilmiĢtir. Santrifüj sonrasında süpernant kısım
baĢka bir ĢiĢeye alınmıĢtır. Pelletler toplanarak üzerine tekrar 200mL metanol/etanol
konulmuĢ ve 8500 rpm de 15 dk santrifüj edilmiĢtir. Süpernatant kısım alınmıĢtır. Pellet
üzerine 150 mL metanol/etanol ilave edilerek 1 saat daha ultrasonikatör ile
parçalanması sağlanmıĢtır. Parçalama bittikten sonra son kez 15 dk daha santrifüj
edilmiĢtir (ġekil. 4.6). Protokol sırasında örneklerdeki fitokimyasalların sıcaklıktan
42
dolayı bozulmasını önlemek amacıyla sıcaklığın 40 ºC'nin altında tutulmasına özellikle
dikkat edilmiĢtir.
ġekil 4.6. Mantarların metanol ve etanol ile ekstrakte edilmiĢ halleri
4.4. Mantarların Metanol ve Etanol Ekstraktlarının Evaporatör ile Uçurulması
Metanol ve etanol ekstraktları rotary evaporatorde (IKA RV10) 35-40 oC de 200250 rpm ayarlanılarak çözücüler tamamen uçurulmuĢtur (ġekil.4.7).
ġekil 4.7. Mantar ekstraktlarının evaporasyon iĢlemi
43
4.5. Mantar Ekstraktlarının Liyofilizasyonu
Mantar ekstraktları filtre yardımıyla süzüldükten sonra +4oC de saklanmıĢtır.
Daha önceden -80oC de (NEW BRUNSWICK SCIENTIFIC-U410 premium)
dondurulmuĢ olan ekstraktlar, hücrelere uygulama aĢamasında toz halinde kullanılacağı
için liyofilizasyon cihazı (SCANVAC) ile -110 ºC’de 2 gün boyunca bekletilerek
kurutulmuĢtur (ġekil 4.8). Liyofilize edilen ekstraktlar 4 oC de saklanmıĢtır.
ġekil 4.8. Mantar ekstraktının liyofilize iĢlemi
4.6. Mantar Ekstraktlarında Fenolik BileĢiklerin HPLC (High Performance
Liquid Chromotography) Ġle Belirlenmesi
Bu aĢamada ekstraktların içerdiği önemli fenolik bileĢiklerin analizi için Yüksek
Performans Sıvı Kromotografisi (HPLC) ile (Shimadzu DGU-20A3E), C18 (Perkin
Elmer) kolonu (5µm, 150×4,6 mm) ve SPD-20A UV-VIS dedektörü ile belirlenmiĢtir.
KateĢin, 4- hidroksibenzoik asit, p-kumarik asit, sinnamik asit, vanilik asit, benzoik asit,
siringik asit, gallik asit, rutin trihidrat, protokateĢik asit, kuersetin dihidrat standartları
kullanılmıĢtır. Standartlar ve metanolik ekstraktlar 30°C de, UV-VIS dedektörü ile
belirli dalga boylarında, akıĢ oranı 0.5mL/min, mobil faz olarak su (H2O) ve metanol
(MeOH) (TFAc(100:0,02)) ile analiz gerçekleĢtirilmiĢtir (Çizelge 4.1).
Çizelge 4.1. Fenolik bileĢen standartları ve dalga boyları
Fenolik BileĢen Standartları
Gallik asit
Analiz Yapılan Max. Dalga Boyu (nm)
254 nm
KateĢin
254 nm
Siringic asit
254 nm
P-Kumarik asit
254 nm
Benzoik asit
280 nm
44
Sinnamik asit
254 nm
P-OH Benzoik asit
280 nm
Vanillic asit
280 nm
Rutin
280 nm
ProtokateĢik asit
280 nm
Kuarsetin
280 nm
4.7. Hücre hatları, Kültür Ortamı
Meme kanserine model hücre hatlarından biri olan MCF-7 hücreleri, 69 yaĢında
beyaz ırk bir bayan hastanın meme epitel dokusundan elde edilmiĢtir. Meme kanseri
hücre hattı tek katmanlı büyüyen yapıĢkan hücre hattıdır. ÇalıĢmada antikanser ilaçlara
duyarlı MCF-7 hücre hattı ve daha önceki çalıĢmalarda paklitaksel ve vinkristine
dirençli hale getirilmiĢ olan MCF-7 hücre hatları kullanılmıĢtır (Kars ve ark., 2008,
2010). Hücrelerin kültür ortamı olarak %10 (v/v) fötal dana serumu (fetal bovine serum,
FBS) 2 mM L-glutamin içeren RPMI 1640 kullanılmıĢtır. Bakteri enfeksiyonunu
önlemek için vasata gentamisin (1mg/mL) eklenerek, hücreler 37°C’de, %5’lik CO2’de,
inkübatörde (Binder CB 53-UL ) üretilmiĢtir (ġekil 4.9, 4.10). YapıĢkan hücreler, hücre
kültür kabının %70’ini kapladığında ve çalıĢmada kullanılacağı zaman tripsin-EDTA ile
yeni kültür ortamına pasajlanmıĢtır. Hücreler sırası ile 400 nM paklitaksele 150 kat
(MCF-7/Pak) ve 120 nM vinkristine 30 kat (MCF-7/Vink) dirençli olup, P-gp proteinini
ve ilgili geni (MDR1) aĢırı ifade etmektedirler (Kars ve ark., 2008, 2010). ÇalıĢma
sırasında fazla çoğalan ve deneyi yapılan hücreler sıvı nitrogen içinde dondurularak
saklanmıĢtır.
45
ġekil 4.9. Meme kanserine model hücre hatlarından biri olan MCF-7 hücrelerinin 10 X objektifte
mikroskobik görüntüsü
ġekil 4.10. CO2 inkübatöründe flasklarda üretilen hücreler
4.8. Sitotoksisite Testleri, IC50 Değerlerinin Belirlenmesi
Sitotoksisite
analizlerinde
3-[4,5-
Dimethylthiazol-2-yl]
1-2,5-
diphenyltetrazolium bromide (XTT) kiti kullanılmıĢtır. Mantar özütlerinin duyarlı ve
dirençli hücre hatlarına sitotoksik etkisi 96 gözlü kültür kaplarında test edilmiĢtir.
Yapılan ön çalıĢmalar sonucunda hücreleri yüksek oranda öldüren dozun 6mg/mL
olduğu belirlenmiĢtir. Bu nedenle uygulanacak olan en yüksek doz 6 mg/mL olmuĢtur.
Ekstraktlar 1/2 oranında yüksek dozdan düĢük doza yatay olacak Ģekilde 10 seri
dilüsyon yapılmıĢtır.
Mantar ekstraktından 12 mg tartılmıĢ ve 500 μL ultra saf su ile çözdürülmüĢtür
(ġekil 4.11). Stok olarak hazırlanan ekstraktın konsantrasyonu 24 mg/mL olmuĢtur. Ġlk
dozun 6 mg/mL olması için stoktan 500 μL alınıp üzerine 1500 μL medium ilave
edilmiĢtir. 96 gözlü plakanın ilk kuyucuğa (1.kolon A-H arası) kontrol amacıyla 150 μL
medium konulmuĢtur. Ġkinci kolondan 12.ci kolona kadar (3.kolon hariç) 100 μL saf
medium konulmuĢtur. 3. kolona suda çözdürülmüĢ mantar ekstraktı ve medium ilave
edilmiĢ karıĢımdan 200 μL konulmuĢtur. Daha sonra 3.cü kolondan 12'ye kadar ±100
μL seri dilüsyon yapılmıĢtır. Vasat kontrolü gözleri hariç (2'den 12'ye kadar) her göze
50 μL olacak Ģekilde 1x105 hücre ektikten sonra 72 saat boyunca 37 ºC de CO2
inkübatöründe inkübe edilmiĢtir.
Duyarlı kanser hücrelerinin haricinde normal hücre olarak kullanılan (Afrika
YeĢil BaĢlı Maymun böbrek hücresi) Vero hücreleri ile aynı metod uygulanarak ve ilk
doz 6 mg/mL olacak Ģekilde sitotoksisite deneyi yapılmıĢtır. Kuyucuklara ekstraktlar ve
46
hücreler ilave edildikten sonra inkübasyona bırakılmıĢtır. Ġnkübasyon süresi bittikten
sonra her göze 50 μl XTT solüsyonu eklenerek canlı hücrelerin oluĢturduğu formazan
kristallerinin oluĢması için 4 saat bekletilmiĢtir. Hücre üremesindeki inhibisyon,
kromojenik ürünün 490 nm dalga boyunda ELISA okuyucu (Biotek Epoch Elisa
Reader) ile optik yoğunluğunun belirlenmesi ve IC50 (hücrelerin %50’sinin yaĢadığı
kimyasal konsantrasyonu) değerlerinin hesaplanması ile belirlenmiĢtir (ġekil 4.12).
ġekil 4.11. Sitotoksite testinde uygulanan doz miktarları
ġekil 4.12. Sitotoksisite testi uygulanan platelerin ELĠSA okuyucu ile optik yoğunluğunun belirlenmesi
4.9. Ġlaç Akümülasyon Analizleri ve Dirençliliğin Geri Çevrilmesi
ÇalıĢma akım sitometri analiziyle de tekrar edilmiĢtir. Duyarlı (MCF-7/S) ve
dirençli (MCF-7/Vinc, MCF-7/Pac) hücre hatları tripsinizasyondan sonra 2x106
hücre/mL olacak Ģekilde serumsuz RPMI 1640 vasat solüsyonunda süspanse edilip, 0,5
mL alikotlar halinde 1,5 mL’lik santrifüj tüplerine dağıtılmıĢtır. Sitotoksisite
47
analizlerinde etkili olduğu görülen ekstraktların MDR geri çevirici etkileri (modülasyon
etkisi) bu aĢamada araĢtırılmıĢtır. Modülasyon etkisi test edilecek olan ekstraktlar ve
kontrol grubu olarak verapamil hesaplanan miktarlarda tüplere eklenip 10 dakika oda
sıcaklığında inkübe edilmiĢtir. Modülatör etkisi belirlenecek olan ekstraktlar IC50
değerlerinin altında dozlarda uygulanmıĢtır. Daha sonra rhodamine 123 (P-gp substratı
floresan boya) hücre içi ilaç birikimini belirlemek için (konsantrasyon 10 µM) 10µl
olarak tüplere eklenip, 20 dakika 37°C’de inkübe edilmiĢtir. Hücreler 800rpm’de 5
dakika çöktürülmüĢ, iki defa 0,5 mL PBS (phosphate saline buffer) ile yıkandıktan
sonra 0,5 mL PBS’te tekrar süspanse edilmiĢtir (Çizelge 4.2, 4.3). Hücre
popülasyonundaki floresan aktivite akım sitometre (Flow Cytometry BD FACSAria III)
ile FL-2 bölgesinde ölçülmüĢtür (ġekil 4.13).
Çizelge 4.2. Farklı konsantrasyonlarda MCF-7/Vinc hücrelerine uygulanan madde miktarları
MCF-7/Vinc
Verapamil (2.5mg/mL stok)
Rhodamine
miktar (µL)
(5.2 µM stok)
-
8 μL
Phellinus igniarius (Metanol)
35 μL
Fomes fomentarius (Su)
28 μL
Fomes fomentarius (Metanol)
38 μL
Fomes fomentarius (Etanol)
23 μL
Terfezia boudieri (Etanol)
26 μL
Tricholoma anatolicum (Etanol)
26 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
MCF-7/Vinc
37 o C 'de 20dk inkübe edilir
Negatif Kontrol
Kullanılacak
10 dk oda sıcaklığında bekletilir
Mantar İsmi
10 μL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
Çizelge 4.3. Farklı konsantrasyonlarda MCF-7/Pac hücrelerine uygulanan madde miktarları
MCF-7/Pac
Verapamil (2.5mg/mL stok)
Rhodamine
miktar (µL)
(5.2 µM stok)
-
8 μL
Phellinus igniarius (Metanol)
53 μL
Fomes fomentarius (Su)
23 μL
Fomes fomentarius (Metanol)
42 μL
Fomes fomentarius (Etanol)
59 μL
Terfezia boudieri (Etanol)
56 μL
Tricholoma anatolicum (Etanol)
38 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
10 μL
MCF-7/Pac
37 o C 'de 20dk inkübe edilir
Negatif Kontrol
Kullanılacak
10 dk oda sıcaklığında bekletilir
Mantar İsmi
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
0.5 mL
48
ġekil 4.13. Akım sitometre sistemi (FACS AriaIII)
Modülatör uygulanmıĢ hücre hatlarının floresan aktivitesi ile uygulanmamıĢ olan
hatların histogramları karĢılaĢtırılmıĢtır. Modülatör uygulanmıĢ hücrelerin floresan
aktivitelerinin uygulanmamıĢ hücrelere bölümü ile floresan aktivite oranı (Floresan
activity ratio, FAR) bulunur. Denklemi;
Mdr uygulanmıĢ / Mdr kontrol
(4.1)
FAR=
Parentel uygulanmıĢ / Parental kontrol
FAR değerleri verapamilden yüksek bulunan maddeler MDR modülatörü olarak
önerilebilmektedir (Ugocsai, 2005).
49
5. ARAġTIRMA SONUÇLARI VE TARTIġMA
5.1. Mantar Ekstraktı Üzerine Uygulanan Analizler
Mantarların toz haline getirilmesi iĢleminden sonra ultra saf su, metanol ve
etanol solüsyonları ile ultrasonikatör cihazı kullanılarak ekstraktları yapılmıĢtır.
Genellikle katı ve yarı katı bileĢenlerin ekstraksiyonu için Soxhlet cihazı ile
ekstraksiyon yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak Soxhlet ile ekstraksiyon metodu
yavaĢ, oldukça fazla organik solvent kullanımı gerektiren ve bazen de ekstraksiyonda
yetersizlikler gösteren bir yöntemdir. Aynı zamanda örnekler genellikle solventin
kaynama noktasında uzun süre ekstrakte edildiği için içerisindeki bileĢenlerin
bozulmasına yol açabilir. Bu sınırlayıcı faktörleri ortadan kaldırmak için farklı
ekstraksiyon
teknikleri
geliĢtirilmiĢtir
(Çam
ve
HıĢıl,
2006).
Soxhlet
ile
karĢılaĢtırıldığında ultrasonikatör cihazı kullanılarak yapılan ekstraksiyonlardan daha
fazla verim elde edilmektedir. Belirli frekansta (20 kHz frekans) ve aralıklarda ses
dalgasıyla parçalama esasına dayandığı için maddenin içeriğini daha çok ortaya
çıkarmaktadır. Ekstraksiyon sırasında ısı oluĢmadığı için de ekstraktın sahip olduğu
fitokimyasallarının bozulmasına yol açmamaktadır.
Liyofilizatör cihazı yardımıyla toz haline getirilen mantarlarda en yüksek
verimlilik hepsinde su ile yapılan ekstraktlarda olmuĢtur. Metanol ve etanol gibi
çözgenlerde evaporatör ile alkolü uzaklaĢtırma olduğu için ekstraktların miktarlarında
büyük miktarda azalma olmaktadır. Su ile yapılan ekstraktta ise bu iĢlemler yapılmadan
yoğunlaĢtırarak toz haline getirildiği için verim daha fazla olmaktadır (Çizelge 5.1).
Çizelge 5.1. Mantarların liyofilizatör sonrasındaki verimlilikleri
Su (g)
Etanol (g)
Metanol (g)
Fomes fomentarius
0.7425
0.0493
0.0945
Tricholoma anatolicum
3.9353
0.2175
0.9571
Terfezia boudieri
5.5896
0.1865
0.7139
Phellinus igniarius
0.3944
0.1391
0.0973
Mantar ekstraktları kullanılarak, içerdikleri fenolik bileĢiklerin HPLC ile tayini,
sitotoksite testleri ve IC50 değerlerinin belirlenmesi, ilaç akümülasyon ve dirençliliğin
geri çevrilmesi analizleri yapılmıĢtır.
50
5.2. Mantar Ekstraktlarındaki Fenolik BileĢiklerin Miktarları
Sebzelerde, meyvelerde ve gıdalarda farklı tiplerde pek çok fenolik bileĢik
bulunmaktadır. Fenolik bileĢikler, antioksidan, antikanser, antiinflamatuvar, antibiyotik,
antifungal, antiviral, antimikrobiyal, antialerjik vb. önemli tedavi edici etkilere sahiptir.
Mantarlar da fenolik bileĢikler bakımından oldukça zengindir. Bu yüzden içerdikleri
fenolik bileĢiklerin miktarları yüksek performanslı sıvı kromotografisi (HPLC) yöntemi
ile belirlenmiĢtir.
Çizelge 5.2. Mantar ekstraktlarında bulunan fenolik bileĢikler (LOD: Tespit edilebilecek en küçük miktar,
LOQ: Tespit edilebilecek en güvenli miktar)
Fenolik asitler (mg/g) (Ortalama ± Standart sapma) n=3
LOD
(Limit of
Detection)
Algılama
Sınırı
LOQ (Limit of
Quantitive
Measurement)
Kantitatif
Ölçme Sınırı
Fomes
fomentarius
Phellinus
igniarius
Terfezia
boudieri
Tricholoma
anatolicum
Gallik asit
0,023
0,070
20,10±0,16
11,20±0,12
0,71±0,25
5,28±0,30
KateĢin
0,326
0,987
2,43±0,20
10,68±0,91
Yok
Yok
Siringik asit
0,031
0,093
28,25±0,15
4,11±0,01
<LOQ
0,39±0,02
p-kumarik asit
0,044
0,133
22,65±0,20
17,57±0,15
<LOQ
<LOQ
Benzoik asit
0,049
0,148
175,13±0,36
19,63±0,21
<LOQ
0,23±0,02
Sinnamik asit
0,007
0,020
25,50±0,07
5,96±0,26
<LOQ
0,58±0,14
0,029
0,086
1,16±0,08
1,23±0,01
<LOQ
0,19±0,01
Vanilik asit
0,032
0,098
5,71±0,14
13,05±0,03
Yok
0,22±0,02
Rutin
0,074
0,226
60,95±0,32
21,79±0,03
Yok
0,23±0,01
0,031
0,093
36,72±0,21
25,38±0,10
Yok
<LOQ
0,054
0,164
57,98±0,17
7,81±0,19
<LOQ
0,18±0,19
p-Hidroksi
Benzoik asit
ProtokateĢik
asit
Kuarsetin
51
quarcetin
cinnamic acid
protocatechuic acid
benzoic acid
15.0
rutin
10.0
vanilic acid
syringic acid
p-OH benzoic acid
5
catechin
gallic acid
mV
Detector A Ch1:254nm
10
p-coumaric acid
ġekil 5.1. Kullanılan standartlarının 254 ve 280 nm deki HPLC histogramı
0
-5
0.0
5.0
20.0
25.0
30.0
rutin
min
35.0
min
quarcetin
p-coumaric acid
2.5
vanilic acid
syringic acid
5.0
catechin
gallic acid
7.5
p-OH benzoic acid
10.0
protocatechuic acid
benzoic acid
15.0
12.5
35.0
cinnamic acid
mV
Detector A Ch2:280nm
0.0
0.0
5.0
10.0
15.0
20.0
25.0
30.0
ġekil 5.2. Fomes fomentarius mantarının metanol ekstraktının HPLC histogramı
5
15.0
rutin
gallic acid
10
p-coumaric acid
p-OH benzoic acid
10.0
15
vanilic acid
syringic acid
catechin
20
quarcetin
cinnamic acid
mV
Detector A Ch1:254nm
protocatechuic acid
benzoic acid
52
0
-5
-10
0.0
5.0
20.0
25.0
30.0
35.0
min
35.0
min
quarcetin
cinnamic acid
15.0
rutin
2.5
p-coumaric acid
p-OH benzoic acid
10.0
5.0
vanilic acid
syringic acid
catechin
7.5
protocatechuic acid
benzoic acid
mV
10.0 Detector A Ch2:280nm
0.0
0.0
5.0
20.0
25.0
30.0
0
quarcetin
cinnamic acid
5
benzoic acid
gallic acid
10
rutin
15
vanilic acid
p-OH benzoic acid
mV
Detector A Ch1:254nm
p-coumaric acid
ġekil 5.3. Phellinus igniarus mantarının metanol ekstraktının HPLC histogramı
-5
-10
-15
0.0
5.0
10.0
15.0
10.0
15.0
20.0
25.0
30.0
20.0
25.0
30.0
35.0
min
35.0
min
mV
Detector A Ch2:280nm
quarcetin
syringic acid
1
gallic acid
2
p-OH benzoic acid
3
0
-1
0.0
5.0
ġekil 5.4. Terfezia boudieri mantarının metanol ekstraktının HPLC histogramı
0
quarcetin
cinnamic acid
5
protocatechuic acid
benzoic acid
10
rutin
15
vanilic acid
syringic acid
gallic acid
p-OH benzoic acid
mV
Detector A Ch1:254nm
p-coumaric acid
53
-5
-10
-15
10.0
15.0
10.0
15.0
20.0
25.0
30.0
rutin
protocatechuic acid
benzoic acid
p-coumaric acid
2.5
vanilic acid
syringic acid
p-OH benzoic acid
gallic acid
5.0
35.0
min
35.0
min
cinnamic acid
5.0
mV
7.5 Detector A Ch2:280nm
quarcetin
0.0
0.0
0.0
5.0
20.0
25.0
30.0
ġekil 5.5. Tricholoma anatolicum mantarının metanol ekstraktının HPLC histogramı
HPLC analizi sonuçlarına göre, Fomes fomentarius ve Phellinus igniarius
mantarlarında seçilen 11 fenolik bileĢiğin tamamı tespit edilmiĢtir. Benzoik asit
175.13±0.36 mg/g ile yenmeyen mantar olan Fomes fomentarius' da en yüksek miktarda
bulunmuĢtur. Benzoik asit ve türevlerinin antifungal, antimikrobiyal, gıdalarda
koruyucu özellikleri vardır. Phellinus igniarius'ta bu fenolik bileĢiğin miktarı
19.63±0,21 mg/g, Tricholoma anatolicum' da 0.23±0.02 mg/g, Terfezia bodieri' de ise
tespit edilen güvenli miktardan düĢük olduğu bulunmuĢtur. Rutin bileĢiğinin
antioksidan, antikanser ve antiiflamatuvar özellikleri vardır. Bu fenolik bileĢik F.
fomentarius' da diğer mantarlara göre yüksek değere sahiptir ve 60.95±0.32 mg/g olarak
bulunmuĢtur. P.igniarus' da 21.76±0.03 mg/g, T.anatolicum' da 0.23±0.01mg/g
miktarında fakat T.boudieri' de ise varlığı tespit edilememiĢtir. Gallik asit, kateĢin, pkumarik asit, kuarsetin ve protokateĢik asit gibi fenoliklerin antikanser etki göstermesi
analizi yapılan mantarların da antikanser etkiye sahip olduğunu anlamına gelmektedir.
P.igniarus' da analizi yapılan bütün fenoliklerin varlığı belirlenmiĢtir. T.anatolicum' da
kateĢin fenoliği hariç bütün bileĢiklere sahip olduğu görülmüĢtür. p-kumarik asit ve
protokateĢik asit güvenli miktardan düĢük olarak hesaplanmıĢtır. T.boudieri' de kateĢin,
54
vanilik asit, rutin ve protokateĢik asit tespit edilememiĢtir. Diğer 7 fenolik bileĢik ise
kantitatif ölçme sınırından yüksek olduğu bulunmuĢtur (Çizelge 5.2) (ġekil 5.1-5).
Kondo ve ark. (2000) çalıĢmalarında kateĢinin antimikrobiyal, antikanser,
antialerjik ve antioksidan aktiviteye sahip olduğunu belirlemiĢlerdir. Metodiewa ve ark.
(1997), rutin bileĢiğinin doğal bir flavonoid olduğunu ve önemli antilipoperokzidant
olarak görev yaptığını tespit etmiĢlerdir. Aynı zamanda hidroksil ve süperoksit
radikallerininde güçlü bir temizleyici olduğunu belirlemiĢlerdir. Li ve ark. (2000)
çalıĢmalarında gallik asitin doğal antioksidan ve güçlü bir kenetleme maddesi olduğunu,
Fe3+ ile dayanıklı kompleksler oluĢturduğunu tespit etmiĢlerdir. Ayrıca gallik asitin
antiinflamatuar, antitümör, antibakteriyel, antifungal faaliyetlere sahip olduğuda Kroes
ve ark. (1992), Miki ve ark. (2001) ve Akiyama ve ark. (2001) tarafından bildirilmiĢtir.
Fresco ve ark. (2006), çalıĢmalarında hidroksibenzoik asit ve türevlerinin, gallik asit ve
diğer alkil esterlerinin ve protokateĢik asitin insan kolon, meme, akciğer, mide, rahim
ve kan kanseri üzerine etkisi olduğunu bulmuĢlardır. Sinnamik asit ve türevlerinin kan
kanseri, ağız kanser hücreleri ve rahim kanseri hücrelerine etkilerinin olduğunu
belirtmiĢlerdir. Ayrıca bu bileĢiklerin antioksidan, apoptozun uyarılması, hücre
döngüsünü durdurma, büyüme faktörü reseptörünün dolaylı yollarını baskılama ve NFKB
aktivasyonunu baskılanma gibi koruyucu mekanizmalara sahip olduğunu
bulmuĢlardır. KateĢin ve kuarsetinin prostat ve meme kanseri hücrelerine etkileri olduğu
bulunmuĢ, aynı zamanda antioksidan, antiinflamatuvar ve telomeraz inhibisyonu
üzerine kemopreventif mekanizması olduğu açıklanmıĢtır. Aynı Ģekilde kumarin ve
türevlerininde kan kanseri, meme kanseri hücrelerine antioksidan ve antiinflamatuvar
etkisi, hücre döngüsünü bloke etme özelliğini belirlemiĢlerdir.
Yaltırak ve ark. (2009) çalıĢmalarında yenen mantar Russula delica Fr.' nın 19
farklı fenolik bileĢiklerinin analizini yapmıĢlardır. Bu fenoliklerden gallik asit 0.05
mg/L kateĢin 5.33 mg/L, rutin 0.46 mg/L, kaffeik asit 0.11 mg/L olarak bulunmuĢ fakat
p-kumarik asit, kuersetin, ferulik asit, epikateĢin, rosmarinik asit ve diğer fenolik
bileĢikler ise tespit edilememiĢtir. T.boudieri ve T.anatolicum' da yenen mantarlardır ve
p-kumarik asit, kuersetin mg/g olarak kantitatif ölçme sınırından düĢüktür. Vaz ve ark.
(2011) araĢtırmalarında Portekize özgü yenen, yenmeyen ve kesinliği bilinmeyen 17
mantar türünde protokateĢik asit, p-hidroksibenzoik asit, p-kumarik asit ve sinnamik asit
gibi fenolik asitlerin analizini yapmıĢlar ve Fistulina hepatica (Schaeff.) With.,
Tricholoma atrosquamosum Sacc., Hygrophorus agathosmus (Fr.) Fr. ve Suillus
collinitus (Fr.) Kuntze gibi yenilebilir mantarlarda diğerlerine göre en yüksek fenolik
55
içeriğine sahip olduğunu belirlemiĢlerdir. Palacios ve ark. (2011), yaptıkları
çalıĢmalarda 8 farklı yenilebilen mantar türünün HPLC metodu ile kaffeik asit, kateĢin,
klorogenik asit, p-kumarik asit, ferulik asit, gallik asit, gentisik asit, homogentisik asit,
p-hidroksibenzoik asit, mirisetin, protokateĢik asit ve pirogallol gibi fenolik
bileĢiklerinin analizini yapmıĢlardır. Seçtikleri mantar türlerinde (Agaricus bisporus,
Boletus edulis, Cantharellus cibarius Fr., Craterellus cornucopioides (L.) Pers.,
Calocybe gambosa (Fr.) Singer, Hygrophorus marzuolus (Fr.) Bres, Lactarius
deliciosus (L.) Gray ve Pleurotus ostreatus) homogentisik asit oldukça fazla miktarlarda
bulunmuĢ, gallik asit ise mantarlarda bulunan fenolik asitlerin ikinci ana bileĢeni olarak
tespit edilmiĢtir. ProtokateĢik asit ve p-hidroksibenzoik asit miktarları bütün mantar
türleri arasında yaklaĢık 0.03-0.04 mg/g arasında bulunmuĢtur. Yapılan analize göre
protokateĢik asit T.boudieri' de bulunmazken, p-hidroksibenzoik asit ve protokateĢik
asit ise T.anatolicum' da tespit edilmiĢtir.
Akyüz (2013) çalıĢmasında Terfezia boudieri mantarının, myricetin, kaemferol,
naringin, naringenin, rutin, kuersetin, kateĢin, resveratrol, morin gibi fenolik
bileĢiklerinin analizini HPLC yöntemiyle incelemiĢtir. HPLC analizine göre kateĢin,
quercetin ve rutin fenolik bileĢiklerinin miktarları tespit edilememiĢtir. Çizelge. 5.2.'de
görüldüğü gibi T. boudieri'nin analizi sonucunda da rutin, kateĢin ve kuarsetin gibi
fenolik bileĢiklerin miktarları bulunamamıĢtır.
Yenen mantarlardan olan Terfezia boudieri' nin fenolik bileĢimi yapılan bazı
çalıĢmalarda belirlenmiĢ olmasına rağmen Fomes fomentarius, Phellinus igniarius ve
Tricholoma anatolicum' un fenolik bileĢimlerinin analizi daha önce yapılmamıĢtır.
Seçilen fenolik bileĢiklerden pek çoğununda (gallik asit, protokateĢik asit,
hidroksibenzoik asit, kateĢin, kuarsetin, kumarin) meme kanseri gibi çeĢitli kanser
hücrelerine etki etmesi çalıĢma açısından oldukça öneme sahiptir.
5.3. Sitotoksisite Testleri Sonuçları ve IC50 Değerleri
Mantarların su, metanol ve etanol ekstraktları kullanılarak MCF-7/S,
kemoterapotik ilaç olan paklitaksel ve vinkristin ile uyarılmıĢ MCF-7 hücre hatları olan
MCF-7/Pac ve MCF-7/Vinc hücrelerinin sitotoksik etkileri belirlenmiĢtir.
MCF hücre hatlarına mantarlardan elde edilen toksik doz 6 mg/mL olarak
belirlenmiĢtir. Bu toksik değerin sağlıklı hücrelerde de aynı etkiyi yapıp yapmadığını
belirlemek için Vero hücreleri kullanılarak sitotoksisite deneyi yapılmıĢtır. Ġlk doz 6
mg/mL olarak yapılan testlerde mantar türlerinin Vero hücrelerine toksik etki
56
göstermediği belirlenmiĢtir. Bu nedenle de diyet olarak kullanılan mantarların sağlıklı
hücrelerde herhangi bir olumsuz etki göstermediği, sadece kanserli hücrelere etki ederek
kanser hücrelerinin büyümesini durduğu ya da öldürdüğü söylenebilir.
Mantar türlerinin kanser hücrelerine etki etmesi potansiyel olarak tedavi edici
maddeler olarak kullanılmasını sağlayacaktır. Mantar ekstraktlarının IC50 (mg/mL)
(hücrelerin %50'sini öldüren toksik konsatrasyon) değerleri hesaplanmıĢ ve her 4
mantarın da MCF-7/S hücre hattı üzerine toksik etki ettiği belirlenmiĢtir (ġekil 5.6).
MCF-7 hücreleri monolayer hücrelerdir ve geliĢtikleri zaman hücreler uzamaya
baĢlarlar. Mantar ekstraktları hücrelere etki ettiği zaman hücrelerin Ģekilleri eliptik
yapıdan yuvarlak hale dönmektedir (ġekil 5.7). MCF-7/S hücre hattında, sitotoksisite
sonucunda mantar ekstraktlarının IC50 değerlerinin 5.00 mg/mL' den az olması
ekstraktların hücrelere etki ettiğini göstermektedir. Mantar türleri içerisinde MCF-7
hücre hatları üzerine en etkili olan mantarın Fomes fomentarius olduğu belirlenmiĢtir.
F. fomentarius'un IC50 değerleri, su ekstraktında 0.76 mg/mL, metanol ekstraktında 0.35
mg/mL, etanol ekstraktında ise 1.08 mg/mL olarak hesaplanmıĢtır. P.igniarius 'un etkili
olan ekstraktı metanol ile yapılan ekstraktı olup IC50 değeri 1.47 mg/mL olarak
hesaplanmıĢtır. T. boudieri ve T. anatolicum 'un etanol ekstraktlarının etki değerleri
sırasıyla 1.90 mg/mL ve 2.22 mg/mL olarak bulunmuĢtur (Çizelge 5.3) (ġekil 5.8).
ġekil 5.6.96 kuyucuklu plakada 1.kolon medium kontrol, 2. kolon hücre kontrol, 3-12. kolon arası eĢit
miktarda hücre, medium ve yatay olarak azalan konsantrasyonlarda mantar ekstraktı, 72 saat sonucunda
da XTT reaktifi ilave edilmiĢ görüntü
57
ġekil 5.7. Mantar ekstraktlarının (ilk doz 6 mg/mL) 72 saatlik inkübasyon sonucunda MCF-7/S
hücrelerine olan etkileri. (a) MCF-7/S hücre görüntüsü (b) F. fomentarius (c) P. igniarius (d) T. boudieri
(e) T. anatolicum
58
Çizelge 5.3. Mantar ekstraktlarının MCF-7/S hücrelerindeki IC50 değerleri
MCF-7/S
Ortalama
(mg/mL)
4.77
Standart
hata
0.184
1.45
1.49
0.028
1.47
Etanol
Su
3.31
3.39
0.057
3.35
0.97
0.54
0.304
0.76
Metanol
0.22
0.48
0.184
0.35
Etanol
1.19
0.97
0.156
1.08
Su
3.38
2.46
0.651
2.92
Metanol
3.82
3.72
0.071
3.77
Etanol
Su
1.78
2.01
0.163
1.90
4.38
4.18
0.141
4.28
Metanol
4.87
5.08
0.148
4.98
Etanol
2.17
2.27
0.071
2.22
IC50 (mg/mL)
Phellinus
igniarius
Fomes
fomentarius
Terfezia boudieri
Tricholoma
anatolicum
1
2
Su
4.51
Metanol
4.64
ġekil 5.8. P. igniarius, F. fomentarius, T. boudieri ve T. anatolicum 'un MCF-7/S hücre hattındaki IC50
(mg/mL) değerleri
MCF-7/S hücre hattı ile yapılan testte mantar ekstraktlarının IC50 değerleri
sonucunda hücreler üzerine en çok etkili olan ekstraktlar (5.00 mg/mL' den düĢük)
belirlendikten sonra MCF-7/Pac ve MCF-7/Vinc hücreleri ile sitotoksisite testi
yapılmıĢtır. Mantarların MCF-7/Vinc ile sitotoksisite deneyi sonucunda 1.20-1.90
59
mg/mL arasında değiĢen IC50 değerleri hesaplanmıĢtır. MCF-7/Pac ile yapılan
çalıĢmada IC50 değerleri 1.10-3.00 mg/mL arasında tespit edilmiĢtir. Bu sonuçlar seçilen
mantar ekstraktlarının hücrelerin yarısının öldüğünü ya da kanser hücrelerinin
büyümesini engellediğini göstermektedir (Çizelge 5.4) (ġekil 5.9).
Çizelge 5.4. Mantar ekstraktlarının MCF-7/Pac ve MCF-7/Vinc hücrelerindeki IC50 değerleri
MCF-7/Pac (IC50 (mg/mL))
ORTALAMA
Standart hata
1
2
(mg/mL)
Phellinus
igniarius
Fomes
fomentarius
Terfezia boudieri
Tricholoma
anatolicum
Metanol
2.31
2.77
0.325
2.54
Su
Metanol
Etanol
Etanol
1.07
2.18
2.53
2.54
1.14
1.81
3.12
2.88
0.049
0.262
0.417
0.240
1.11
2.00
2.83
2.71
Etanol
1.77
1.85
0.057
1.81
1
2
MCF-7/Vinc (IC50 (mg/mL))
Phellinus
igniarius
Fomes
fomentarius
Terfezia boudieri
Tricholoma
anatolicum
Standart hata
ORTALAMA
(mg/mL)
Metanol
1.64
1.73
0.064
1.69
Su
Metanol
Etanol
Etanol
Etanol
1.38
1.71
1.14
1.25
1.25
1.29
1.88
1.02
1.23
1.27
0.064
0.120
0.088
0.014
0.014
1.34
1.80
1.08
1.24
1.26
ġekil 5.9. MCF-7 hücrelerine etkili olan mantar ekstraktlarının IC50 değerleri
ġekil 5.9 de görüldüğü gibi antikanser ilaçlara dirençli olan hücrelerde
ektraktların antiproliferatif etkileri daha düĢük seviyededir. Buradan da dirençli
hücrelerin bu ektraklara karĢı da direnç gösterdikleri söylenebilir.
60
Jagadish ve ark. (2009) çalıĢmalarında, Agaricus bisporus mantarının insan
lösemi HL-60 hücrelerinin proliferasyonu üzerine etkilerini incelemiĢlerdir. Hücreleri
0.125, 0.25 ve 0.5 mg/mL gibi artan konsantrasyonlarla ham ve kaynatılarak elde edilen
ekstrakt ile muamele etmiĢlerdir. MTT ile yapılan analiz sonucunda, ham ekstraktta
0.125, 0.25, 0.5mg/mL konsantrasyonlarda sırasıyla %40.2, %54.8 ve %66.4 oranında,
aynı konsantrasyonların kaynatılarak yapılan ekstraktında ise %48.6, %60.25 ve %71.31
oranında lösemi HL-60 hücrelerinin hücre döngüsünün durmasını ve hücre çoğalmasını
engellendiğini belirlemiĢlerdir. Kim ve ark. (2009) 'nın yaptıkları çalıĢmada farklı
renklere sahip olan Pleurotus türlerinin [Pleurotus ostreatus (koyu gri tür), Pleurotus
cornucopiae (Paulet) Rolland (sarı tür), Pleurotus salmoneostramineus Lj.N. Vassiljeva
(pembe tür)] HT-29 insan kolon karsinoma hücrelerinin büyümeleri üzerine inhibe
edici etkilerini MTT analizi ile tespit etmiĢlerdir. Mantar türleri 5-500 µg/mL
konsantrasyonlarda uygulanmıĢ ve 500 µg/mL'de Pleurotus ostreatus ve Pleurotus
salmoneostramineus türlerinde %60.1 ve %59.3 oranlarında hücrelerin büyümelerinin
engellediği belirlenmiĢtir. Pleurotus cornucopiae'de ise HT-29 hücrelerinde canlılık
daha yüksek olarak bulunmuĢtur.
Youn ve ark. (2009) çalıĢmalarında Inonotus obliquus mantarının su ekstraktının
B16-F10 melanoma hücrelerinin büyümesi üzerine etkilerini MTT deneyi ile tespit
etmiĢlerdir. 750 µg/mL I. obliquus ekstraktının melanom hücrelerinin çoğalmasını %51
oranında
azalttığını
ve
hücrelerin
dendrit
benzeri
oluĢumlar
gösterdiklerini
gözlemlemiĢlerdir. Selvi ve ark. (2011) çalıĢmalarında Pleurotus florida ve Calocybe
indica gibi iki tıbbi mantar türünün T24 mesane kanseri hücre hatları üzerine tedavi
edici özelliklerine bakmıĢlardır. MTT deneyinde elde edilen sonuca göre 35 µg/mL P.
florida ve 36 µg/mL C. indica'nın etanolik ekstraktlarının T24 mesane kanseri
hücrelerinin
büyümesini
durdurduğunu
ve
antitümör
potansiyel
gösterdiğini
belirlemiĢlerdir.
Literatürdeki çalıĢmaların çoğu MTT testi ile yapılmıĢtır fakat XTT testi daha
yüksek hassasiyete ve daha kuvvetli aralığa sahiptir. Bu nedenle çalıĢmada XTT
kullanılması hata riskini ortadan kaldırmıĢtır. XTT sonuçlarına göre IC50 değerleri
hesaplandığında ilk dozu 6mg/mL olarak belirlenen mantar ekstraktlarının MCF-7/S,
MCF-7/Pac ve MCF-7/Vinc hücrelerinin %50 sini öldürdüğü ve hücrelerin büyümesini
durdurduğu belirlenmiĢtir.
61
5.4. Flow Sitometri ile Ġlaç Akümülasyon Analizi Sonuçları
Mantar ekstraktlarından MCF-7/S, MCF-7/Pac ve MCF-7/Vinc hücrelerine en
çok etki edenlerin flow sitometri ile ilaç akümülasyonuna olan etkileri belirlenmiĢtir.
Mantar türleri ile muamele edilmiĢ MCF-7/Pac ve MCF-7/Vinc dirençli hücre
serilerinde floresan birikimi değerleri (FAR: fluorescent activitiy ratio) hesaplanmıĢtır.
Rhodamine floresan bir boyadır. Hücrede floresan birikimi yüksek olursa, hücre
içerisindeki direnç proteini bloke olur ve P-gp rhodamini dıĢarı atamaz. P-gp aktif
olursa ve dirençlilik proteini bloke edilmemiĢse rhodamin dıĢarı atılır.
Phellinus igniarius (metanol) ekstraktının floresan birikim değeri MCF-7/Pac 'da
8.739, MCF-7/Vinc 'de 9.155, Fomes fomentarius (metanol) ekstraktının MCF-7/Pac 'da
1.175, MCF-7/Vinc'de 7.187 olarak belirlenmiĢtir. Terfezia boudieri (etanol)
ekstraktının MCF-7/Pac 'da 6.483, MCF-7/Vinc 'de 16.034, Tricholoma anatolicum
(etanol) ekstraktında ise MCF-7/Pac'da 8.006, MCF-7/Vinc 'de 13.765 olarak
hesaplanmıĢtır (Çizelge 5.5). Histogramlarda FL değeri dirençlilik bloke olduysa
yüksek olmaktadır (ġekil 5.10-14).
Yapılan hesaplamalarda FAR değeri ne kadar büyük ise hücredeki floresan
birikimide o kadar yüksek olup, ilaçların hücre içerisinde kalma süreleri daha uzun
olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda mantar uygulanmıĢ hücreler floresanı tutmuĢ ve
ekstraktın etkili olduğunu göstermiĢtir. Diğer mantarların FAR değerleri ile
karĢılaĢtırıldığında F.fomentarius' un değerinin düĢük olduğu fakat hücre hatlarına karĢı
direnç gösterdiği belirlenmiĢtir. P.igniarius, T.boudieri ve T.anatolicum ekstraktlarının
her iki dirençli hücre için MDR modülatör (dirençliliği geri çeviren ajan) olma
potansiyeli taĢıdığı tespit edilmiĢtir. Sonuç olarak antikanser ajan hücre içerisinde daha
çok kalıp hücrenin dirençlilik göstermesini engellenmiĢ olacaktır.
Çizelge 5.5. Mantar türlerinin MCF-7/Pac ve MCF-7/Vinc hücrelerine olan floresans birikim değerleri
MCF-7/Pac
Verapamil
Phellinus igniarius
Fomes fomentarius
Fomes fomentarius
Fomes fomentarius
Terfezia boudieri
Tricholoma anatolicum
MCF-7/Vinc
Ekstrakt
ÇeĢidi
FAR
Ortalama
Standart
sapma
FAR
Ortalama
Standart
sapma
-Metanol
Su
Metanol
Etanol
Etanol
Etanol
8.739
8.143
0.852
1.715
0.543
6.483
8.006
3.047
0.064
0.054
0.303
0.075
2.035
0.292
9.155
13.928
1.144
7.187
1.248
16.034
13.765
0.301
0.399
0.026
0.114
0.312
0.416
1.734
62
ġekil 5.10. MCF-7/Pac ve MCF-7/Vinc hücrelerine etkili olan mantar ekstraktlarının FAR sonuçlarını
gösteren grafik
ġekil 5.11. MCF-7/Pac hücrelerinin verapamil ile pozitif ve negatif kontrolünün flow sitometri dağılım
grafikleri
63
ġekil 5.12. MCF-7/Pac hücrelerine ilaç dirençliliği etkisi olan mantar türlerinin flow sitometri dağılım
grafikleri
64
ġekil 5.13. MCF-7/Vinc hücrelerinin negatif (a) ve verapamil ile pozitif (b) kontrolünün grafik hali
65
ġekil 5.14. MCF-7/Vinc hücrelerine ilaç dirençliliği etkisi olan mantar türlerinin flow sitometri dağılım
grafikleri
Zhao ve ark. (2003) çalıĢmalarında, Agrocybe aegerita'nın antitümör lektininin
HeLa hücreleri üzerine apoptotik etkilerini araĢtırmıĢlardır. Kontrol hücrelerinin
floresansının ortalama yoğunluğu 0.186 iken, Agrocybe aegerita lektini (AAL) ile
tedavi edilen grubun floresans yoğunluğunun önemli ölçüde arttığı ve 1.41'e yükseldiği
görülmüĢtür. AAL'nin HeLa hücrelerinde apoptozise sebep olduğu ve tümör
hücrelerinin çoğalmasına müdahele ettiği belirlenmiĢtir. Jiang ve ark. (2004) yaptıkları
çalıĢmalarında, Ganoderma lucidum mantarının MDA-MB 231 göğüs kanseri hücreleri
üzerindeki etkiyi görmek için 24,48 ve 72 saatte artan konsantrasyonlarla (0-1.0
mg/mL) hücreleri muamele etmiĢlerdir. 0.5 mg/mL de hücrelerin G0/G1 fazında hücre
döngüsünün durmasına neden olduğu bulunmuĢtur. Sonuç olarak G.lucidum 'un doza ve
zamana
bağlı
olarak
MDA-MB
231
hücrelerinin
çoğalmasını
bastırdığını
belirtmiĢlerdir. Zhang ve ark. (2006), Pleurotus tuber-regium karboksimetilatlı β-glukan
(CMPTR) kullanılarak MCF-7 hücrelerinin hücre döngüsünün ilerlemesi üzerine
etkisini belirlemek için flow sitometri ile analizini yapmıĢlardır. CMPTR ile hücreleri
muamele ettikten sonra 24, 48 ve 72 saatlik inkübasyona tabi tutmuĢlardır. 24 saatlik
inkübasyonda hücre döngüsü safhalarında hücrelerin oranında bir değiĢiklik olmazken,
66
72 saatlik inkübasyonda 48 saate göre G0/G1 safhasında hücre yüzdesinde %42'den
%79.1'e yükseldiği, G2/M safhasında ise %41.5'ten %0.9'a gerilediği gözlemlenmiĢtir.
Tüm bu sonuçlar CMPTR'nin hücre döngüsü ilerlemesini ve apoptozisi baĢlattığı,
MCF-7 hücrelerininde büyümesini geciktirdiğini göstermektedir. Lee ve ark. (2009)
çalıĢmalarında, Inonotus obliquus'un su ekstraktının HT-29 insan kolon kanseri
hücrelerine karĢı olan apoptotik etkisini flow sitometri yöntemini kullanarak
bulmuĢlardır. I.obliquus ile muamele edilmeyen kontrol hücrelerinin sadece %1.3'ünün
apoptotik fazda olduğu, fakat 0.25, 0.5 ve 1.0 mg/mL ile tedavi edilen hücrelerin daha
büyük ölçüde (% 6.1, %12.22 ve %24.52) apoptotik fazda olduğu belirlenmiĢtir. Bu
sonuçlara göre I.obliquus ile tedavinin doza bağlı bir Ģekilde G0/G1 fazında HT-29
hücre populasyonunda azalmaya yol açtığını görmüĢlerdir.
Flow sitometri metodu kullanılarak yapılan çalıĢmalar özellikle mantar
ekstraktlarının kanser hücrelerinin popülasyonlarını hücre döngüsünün hangi fazında
azalttığı/durdurduğu ve ya hücrelerin ölümlerini (apoptosis) gözlemlemek amacıyla
yapılmıĢtır. F.fomentarius, P.igniarius, T.boudieri ve T.anatolicum mantarlarının ise
flow sitometri ile ilaç dirençliliği ve modülasyon etkileri belirlenmiĢtir. Bu çalıĢma flow
sitometri kullanılarak seçilen mantarlar ile yapılan ilk araĢtırmadır.
67
6. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER
6.1 Sonuçlar
Doğal yollardan aldığımız besinlerde bulunan ve antikanser özelliğe sahip olan
maddeler bazı bileĢiklerin etkilerini azaltarak kanser gibi toplumda erken ölümlerin
baĢlıca nedeni olan hastalıkları önlemekte veya geciktirmektedir. Son yıllarda kanseri
önlemek için tıbbi tedavinin yanı sıra çeĢitli doğal kaynaklara olan eğilim gittikçe
artmaktadır. Alternatif tıp denilen bu tedavi Ģeklinde mantarlarda yakın zamanda
oldukça fazla tüketilmeye baĢlanmıĢtır. Mantarlarla ilgili yaklaĢık 40 yıldır 1600'ün
üzerinde antikanser özelliklerini araĢtıran çalıĢmalar yapılmıĢtır. Antikanser özellik
hemen
hemen
tüm
bitkilerde,
meyvelerde,
sebzelerde,
mikroorganizmalarda,
mantarlarda bulunmakta olup çoğunlukla polisakkarit yapıdaki maddelerdir. Mantarlar
içerdikleri çeĢitli maddeler sayesinde de tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Tıbbi
mantarların hücre duvarındaki polisakkarit bileĢeninin bağıĢıklık arttırıcı özelliğe sahip
olduğu bilinmektedir.
Yapılan araĢtırmalar sonucunda baĢka çalıĢmalarda meme kanseri üzerine etkisi
belirlenmeyen türler olmasından dolayı ikisi yenilen, ikisi de yenilmeyen Tricholoma
anatolicum, Terfezia boudieri, Fomes fomentarius ve Phellinus igniarius mantarları
seçilmiĢtir. ÇeĢitli çözücülerle ekstraksiyonları yapıldıktan sonra fenolik bileĢikleri
analiz edilmiĢtir. Analizde kullanılan bazı standartların çeĢitli kanser hücrelerinin
büyümesini veya kanser hücrelerini yok ettikleri belirlenmiĢtir. Yenilemeyen
mantarlardaki fenoliklerin miktarları (Fomes fomentarius, Phellinus igniarius)
yenilebilen mantarlara göre daha yüksek olduğu belirlenmiĢtir. Fenolik bileĢiklerden
gallik asit, protokateĢik asit, hidroksibenzoik asit, kateĢin, kuarsetin, kumarinin meme
kanseri gibi çeĢitli kanser hücrelerine etki etmesi çalıĢma açısından oldukça öneme
sahiptir. Bu nedenle analizi yapılan 4 mantarın içerdikleri fenolik bileĢiklerden dolayı
meme kanseri hücre hattı modeli olan MCF-7 hücrelerinin büyümesini durduğu ve %50'
sini öldürdüğü belirlenmiĢtir. Fenoliklerinin belirlenmesinden sonraki adımda mantar
ekstraktlarının MCF-7/S, MCF-7/Pac, MCF-7/Vinc hücre hatlarına olan sitotoksik
etkileri, ilaç akümülasyon analizi ve modülasyon etkileri belirlenmiĢtir. Deneylerin
sonucuna göre analizi yapılan mantar türlerinin her iki dirençli hücre için (MCF-7/Pac,
MCF-7/Vinc) MDR modülatör (dirençliliği geri çeviren ajan) olma potansiyeli taĢıdığı
görülmüĢtür.
68
Böylece bilim insanları tarafından gelecekte kanserli hastaların tedavisinde
kemoterapötik kimyasalların yerine doğal kaynaklı ürünlerin tercih edilmesi yani
alternatif tedavi olarak kullanılması düĢünülmektedir.
6.2 Öneriler
Yapılan bu çalıĢma öncü bir çalıĢmadır ve bu çalıĢmada ulaĢılan sonuçlar
laboratuar ölçeklidir. Literatür araĢtırması yapıldığında son zamanlarda mantarlar
üzerine çalıĢmaların giderek arttığı görülmektedir. Bu da insanların doğal olan
materyallere yönelmesi anlamına gelmektedir. Yapılan çalıĢmada elde edilen veriler
gerek moleküler biyoloji alanında gerekse tıp alanında daha sonraki benzer çalıĢmalara
referans olacaktır. MCF-7 hücrelerine etkili olan mantarların ilerleyen çalıĢmalarda in
vivo deneyleri ve aktif bileĢenlerinin ayrılıp ilaç yapılması aĢaması düĢünülmektedir.
Özellikle alternatif tıp dediğimiz doğal tedavi Ģekillerinin araĢtırılmasında bazı
çalıĢmalara ıĢık tutacaktır.
Bu çalıĢma ülkemiz mantarlarından elde edilen özütlerin meme kanseri
tedavisinde kullanılarak doğal kaynaklardan faydalanma açısından önemli bir çalıĢma
olmuĢtur. ÇalıĢma sonucunda meme kanserine karĢı etkili olan mantar türleri belirlenip,
daha sonra yapılacak farklı çalıĢmalara öncülük edecek, ayrıca farklı çalıĢmalarla yeni
ilaçların geliĢtirilmesi için önemli veriler oluĢturacaktır. Yenen mantarların ilkbahar ve
sonbahar aylarında bol miktarda çıkması ve yöre halkı tarafından tüketilmesi,
bileĢimlerinde taĢıdıkları antikanser içeriklerinin ortaya çıkarılması, bu türlerin daha
dikkatli Ģekilde tüketilmesine yardımcı olacaktır.
Elde edilen bulgular
klinik
alanda kemoterapi
uygulamalarında
yeni
protokollerin geliĢtirilmesi ve ilaç dirençliliğinin engellenebilmesi amacıyla yeni
yöntemlerin uygulanmasını sağlayacaktır.
69
KAYNAKLAR
Ajith, T.A., Janardhanan K.K., 2007, Indian medicinal mushroom as a source of
antioxidant and antitumor agents, Journal of Clinical Biochemistry and Nutrition,
40, 157-162.
Akiyama, H., Fujii, K., Yamasaki, O., Oono, T., Iwatsuki, K., 2001, Antibacterial action
of several tannins against Staphylococcus aureus, The Journal of Antimicrobial
Chemotherapy, 48, 487-491.
Akyüz M., 2013, Nutritive value, flavonoid content and radical scavenging activity of
the truffle (Terfezia boudieri Chatin), Journal of Soil Science and Plant Nutrition,
13(1), 143-151.
Aletor V., 1995, Compositional studies on edible tropical species of mushrooms, Food
Chemistry ,54, 265-268.
Anonim, 2013, Kanser Nedir?, http://www.onkoklinik.com.tr/Kanser_Tedavileri.asp,
[Ziyaret Tarihi: Ocak 2014]
Anonim, 2014, Kanser, http://tr.wikipedia.org/wiki/Kanser, [Ziyaret Tarihi: Ocak 2014]
Aydıner A., Dinçer M., Topuz E., 2000, Meme kanseri, Klinik Onkoloji, İstanbul
Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Yayınları, 6, 70-81.
Barros L., Ferreira MJ., Queiros B., Ferreira ICFR., Baptista P., 2007, Total phenols,
ascorbic acid, bcarotene and lycopene in Portuguese wild edible mushrooms and
their antioxidant activities, Food Chemistry, 103, 413-419.
Beenken SW., Wanger FB., Bland KĠ., 2004, History of the therapy of breast cancer in
The Breast, KI Bland and EM Copeland III. Saunders – Elsevier, St.Louis, 3-18.
Bin, C., 2010, Optimization of extraction of Tremella fuciformis polysaccharides and its
antioxidant and antitumor activities in vitro, Carbohydrate Polymers, 81, 420424.
Bodo A., Bakos E., Szeri F., Varadi A., Sarkadi B., 2003, The Role of Multidrug
Transporters in Drug Availability, Metabolism and Toxicity, Toxicology Letters,
140-141, 133-143.
Breene W., 1990, Nutritional and medicinal value of speciality mushrooms, Journal of
Food Production, 53, 883-894.
Casey A., 2008, Uncloaking the mysteries of medicinal mushrooms: the U.S. medicinal
mushroom market continues to grow and evolve rapidly but its size still pales in
comparison to the rest of the world. Nutraceuticals World,
http://www.thefreelibrary.com/Uncloaking+the+mysteries+of+medicinal+mushro
oms:+the+U.S.+medicinal+...-a0188444473.
70
Cassatella M.A., Perretti M., 2006, Immunomodulation the promises of
immunopharmacology for the development of new drugs, Curr Opinion on
Pharmacology, 6, 376-378.
Chan S., Friedrichs K., Noel D., Pinter T., Van Belle S., Vorobiof D., Duarte R., Gil Gil
M., Bodrogi I., Murray E., Yelle L., von Minckwitz G., Korec S., Simmonds P.,
Buzzi F., Gonzalez Mancha R., Richardson G., Walpole E., Ronzoni M.,
Murawsky M., Alakl M., Riva A., Crown J., 303 Study Group, 1999, Prospective
Randomized Trial of Docetaxel Versus Doxorubicin in Patients with Metastatic
Breast Cancer, Journal of Clinical Oncology, 17(8), 2341-2354.
Chang S.T., Mıles P.G., 1987, Edible Mushrooms and Their Cultivation, Hong Kong.
Chang, S.T. 1991. Cultivated mushrooms. In: Handbook of Applied Mycology, Marcel
Dekker, New York, 3, 221-240.
Chang S.T., Buswell J.A., 1996, Mushroom nutriceuticals, World Journal of
Microbiology and Biotechnology ,Volume 12, 5, 473-476.
Chang, S.T., Miles, P.G., 2004, Mushroom Cultivation, Nutritional Value, Medicinal
Effect and Environmental Impact, 39-51.
Chihara G., Hamuro, J., Maeda, Y.Y., Arai, Y., Fukuoka, F., 1970, Fractionation and
Purification of the Polysaccharides with Marked Antitumor Activity, Especially
Lentinan, from Lentinus edodes (Berk.) Sing, (an Edible Mushroom)1, Cancer
Research, 30, 2776-2781.
Chihara G., 1992, Immunopharmacology of lentinan, a polysaccharide isolated from
Lentinus edodes: its application as a host defense potentiator, International
Journal of Oriental Medicine, 17, 57-77.
Clapp R.W., Howe G.K., Jacobs M.M., 2007, Environmental and occupational causes
of cancer: A call to act on what we know, Biomedicine & Pharmacotheraphy, 61,
631-639.
Crisan E. V., Sands A., 1978, Nutritional value. In S. T. Chang, & W. A. Hayes (Eds.),
The biology and cultivation of edible mushroom, London: Academic Press,
Chapter 6, 137±168.
Cui J., Chisti, Y., 2003, Polysaccharopeptides of Coriolus versicolor: Physiological
activity, uses, and Production, Biotechnology Advances, 21,109-122.
Çam M., HıĢıl Y., 2006, Basınçlı Solvent Ekstraksiyonu ve Uygulamaları, Ege
Üniversitesi Gıda Teknolojileri Elektronik Dergisi, 3, 79-86.
Daba A.S., Ezeronye, O.U., 2003, Anti Cancer Effect of Polysaccharides Isolated from
Higher Basidiomycetes Mushrooms, African Journal of Biotechnology, 2, 12,
672-678.
71
Dean M., Rzhetsky A, Allikmets R., 2001, The human ATP-binding Cassette (ABC)
Transporter Superfamily, Genome Research , 11, 1156-1166.
Delmanto R.D., Lima, P.L A., Sugui, M.M., Eira, A.F., Salvadori, D.M.F., Speir, G.,
Ribeiro, L.R., 2001, Antimutagenic Effect of Agaricus blazei Murrill Mushroom
On The Genotoxicity Induced By Cyclophosphamide, Mutation Research 496,
15-21.
Demirbas A., 2001, Concentrations of 21 metals in 18 species of mushrooms growing in
the East Black Sea Region, Food Chemistry, 75, 453-457.
Denisova NP., 1998, Traditions of Using Medicinal Mushrooms in Different Nations.
Mush
world
articles,
http://www.phellinusresearch.com/mushworld/Traditions%20of%20Using%20Me
dicinal%20Mushrooms%20in%20Different%20Nations%20(1).htm.
Di´ez VA, Alvarez A., 2001, Compositional and nutritional studies on two wild edible
mushrooms from northwest Spain, Food Chemistry, 75, 417-422.
DNP, Dictionary of Natural Products, http://dnp.chemnetbase.com.
Engi H., Gyemant N., Lorand T., Levai A., Ocsovszki I., Molnar J., 2006,
Cinnamylidene Ketones as Potential Modulators of Multidrug Resistance in
Mouse Lymphoma and Human Colon Cancer Cell Lines, In vivo, 20, 119-124.
Ferreira ICFR., Baptista P., Vilas-Boas M., Barros L., 2007, Free radical scavenging
and reducing power of wild edible mushrooms from northeast Portugal: individual
cap and stipe activity, Food Chemistry, 100, 1511-1516.
Filipits M., Suchomel R. W, Dekan G., Haider K., Valdimarsson G., Depisch D., Pirker
R., 1996, MRP and MDR1 Gene Expression in Primary Breast Carcinomas,
Clinical Cancer Research, 2, 1231-1237.
Fitzpatric P.A., Wheeler R., 2003, The Immunopharmacology of Paclitaxel (Taxol),
Docetaxel(Taxotere) and Related Agents, International Immunopharmacology, 3,
1699-1714.
Francia C., Rapior S., Courtecuisse R., Siroux YY., 1999, Current Research Findings on
the Effects of Selected Mushrooms on Cardiovascular Diseases, International
Journal of Medicinal Mushrooms, 1,169-172.
Fresco P., Borges F., Diniz C., Marques M.P.M., 2006, New Insights on theAnticancer
Properties of DietaryPolyphenols, Medicinal Research Reviews, 26, 6, 747-766.
Giannakakau P., Gussio R., Nogales E, Downing K., Fojo T. A., 2000, Common
Pharmacophore for Epothilone and Taxanes: Molecular Basis of Drug Resistance
Conferred by Tubulin Mutations in Human Cancer Cells, Proceedings of the
National Academy of Sciences, 97, 2904-2909.
Gordon M., Guralnik M., Kaneko Y., Mimura T., Goodgame J., DeMarzo C., 1995, A
phase II controlled study of a combination of the immune modulator, lentinan,
72
with didanosine (DDI) in HIV patients with CD4 cells of 200–500/MM, Journal
of Medicine, 26, 193-207.
Gücin F., Dülger, B., 1997, Yenen ve Antimikrobiyal Aktiviteleri Olan Keme Mantarı
(Terfezia boudieri Chatin) Üzeinde AraĢtırmalar, Ekoloji Çevre Dergisi, 23, 2733.
Harris JR., Lippman ME., Morrow M., Osborne CK., 2000, Treatment of metastatic
breast cancer. In: Harris JR, Lippmann ME, Morrow M, eds. Diseases of the
breast, Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkens, 749.
Harris JR., Morrow M., Bonadonna G., 1993, Cancer of the breast, In: DeVita VT Jr,
Hellman S, Rosenberg SA, eds. Cancer, Priciples and Practice of Oncology,
Philadelphia: Lippincott, 1264-1332.
Higginson J., Muir CS., 1977, Determination of the importance of environmental
factors in human cancer: the role of epidemiology, Bulletin du Cancer, 64(3),365384.
Hirsch J., 2006, An anniversary for cancer chemotherapy, JAMA, 296 (12), 1518-1520.
Ikekawa T., Uehara, N., Maeda, Y., Nakanishi, M., Fukuoka, F., 1969, Antitumor
Activity of Aqueous Extracts of Edible Mushrooms, Cancer Research, 29, 734735.
IĢeri O.D., Kars M.D., Arpacı F., Gündüz U., 2010, Gene Expression Analysis of Drug
Resistant MCF-7 Cells: Implications for Relation to Extracellular Matrix Proteins,
Cancer Chemotherapy and Pharmacology, 65 (3), 447-455.
Jagadish L.K.,
Krishnan, V.V., Shenbhagaraman, R., Kaviyarasan, V., 2009,
Comparitive Study on the Antioxidant, Anticancer and Antimicrobial Property of
Agaricus bisporus (J. E. Lange) Imbach Before and After Boiling, African
Journal of Biotechnology 8, 4, 654-661.
Ji HF, Li XJ, Zhang HY., 2009, Natural products and drug discovery, EMBO reports,
10, 194-200.
Jiang J., Slivova V., Harvey K., Valachovicova T., Sliva D., 2004, Ganoderma lucidum
Suppresses Growth of Breast Cancer Cells Through the Inhibition of Akt/NF-κB
Signaling, Nutrition and Cancer,49 (2), 209-216.
Jiao C., Xie Y.Z., Yang X., Haoran L., Li X.M., Pan H.H., Cai M.H., Zhong H.M.,
Yang B.B., 2013, Anticancer Activity of Amauroderma rude, Journal Plosone,
8,(6), 1-13.
Kars M.D., ĠĢeri Ö.D., Gündüz U., 2010, Drug resistant breast cancer cells overexpress
ETS1 gene, Biomedicine and Pharmacotherapy, 64, 458-462.
Kars M.D., ĠĢeri Ö.D., Gündüz U., Molnar J., 2008, Reversal of Multidrug Resistance
by Synthetic and Natural Compounds in Drug-Resistant MCF-7 Cell Lines,
Chemothreapy,54, 194-200.
73
Kars M.D., 2008, Molecular Mechanisms of Vincristine And Paclitaxel Resistance in
MCF-7 Cell Line, Doktora Tezi, METU Graduate School of Natural and Applied
Sciences, Ankara.
Kavallaris M., Kuo D.Y., Burkhart C.A., Regl D.L., Norris M.D., Haber M., Horwitz
S.B., 1997, Taxol-Reisitant Epithelial Ovarian Tumors are Associated with
Altered Expression of Specific Tubulin Isotypes, The American Society for
Clinical Investigation, 100, 1282-1293.
Kavallaris M., Tait AS., Walsh BJ., He L., Horwitz SB., Norris MD., Haber M., 2001,
Multiple microtubule alterations are associated with vinca alkaloid resistance in
human leukemia cells, Cancer Research, 61, 5803-5809.
Kim HM., Han SB., Oh GT., Kim YH., Hong DH., Hong ND., Yoo ID., 1996,
Stimulation of humoral and cell mediated immunity by polysaccharide from
mushroom Phellinus linteus, International Journal of Immunopharmacology,18,
295-303.
Kim J.H., Kim S.J., Park H.R., Choi J.I., Ju Y.C., Nam K.C., Kim S.J., Lee S.C., 2009,
The Different Antioxidant and Anticancer Activities Depending On The Color Of
Oyster Mushrooms, Journal of Medicinal Plants Research, 3(12), 1016-1020.
Kondo K., Kurihara M., Fukuhara K., Tanaka T., Suzuki T., Miyata N., Toyoda M.,
2000, Conversion of procyanidin B-type (catechin dimer) to A-type: evidence for
abstraction of C-2 hydrogen in catechin during radical oxidation, Tetrahedron
Letters , 41, 485-488.
Kosova F., Arı Z., 2008, Adipositokinler ve Meme Kanseri, Fırat Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Tıp Dergisi, 22 (6), 377-384.
Koyama K., Imaizumi T., Akiba M., Kinoshita K., Takahashi L., Suzuki A., 1997,
Antinociceptive components of Ganoderma lucidum, Planta Medica, 63, 224-227.
Kroes B.H., Van den Berg A.J.J., Quarles van Ufford H.C., Van Dijk H., Labadie R.P.,
1992, Anti-inflammatory of gallic acid, Planta Medica ,58, 499-504.
Lage H., 2003, ABC-transporters: implications on drug resistance from microorganisms
to human cancers, International Journal of Antimicrobial Agents , 22, 3, 188-199.
Lage H., 2003, Drug Resistance in Breast Cancer, Cancer Theraphy, 1, 81-91.
Lahiri S.S., 2010, Bioprospecting of certain mushrooms isolated from South Gujarat,
336s.
Lee S.H., Hwang, H.S., Yun, J.W., 2009, Antitumor Activity of Water Extract of a
Mushroom, Inonotus obliquus, against HT-29 Human Colon Cancer Cells,
Phytotheraphy Research ,23, 1784-1789.
74
Leon-Guzman MF., Silva I., Lopez MG., 1997, Proximate chemical composition, free
amino acid contents, and free fatty acid contents of some wild edible mushrooms
from Quere´ taro, Mexico, Journal of Agricultural and Food Chemistry, 45, 43294332.
Li A.S., Bandy B., Tsang S.S., Davison A.J., 2000, DNA-breaking versus
DNAprotecting activity of four phenolic compounds in vitro, Free Radical
Research, 33, 551-566.
Li G., Yu K., Li F., Xu K., Li J., He S., Cao S., Tan G., 2014, Anticancer potential of
Hericium erinaceus extracts aganist human gastrointestinal cancers, Journal of
Ethnopharmacology, 153, 521-530.
Lindequist U., Timo HJ., Jülich N., Jülich WD., 2005, The pharmacological potential of
mushrooms, Evidence based Complementary and Alternate Medicine, 2, 285-299.
Liu G.Q., Zhang K.C., 2005, Mechanisms of the anticancer action of Ganoderma
lucidum (Leyss. Ex Fr.)Karst.: A new understanding, Journal of Integrative Plant
Biology, 47 (2), 129-135.
Liu K., Wang J., Zhao L., Wang Q., 2013, Anticancer, antioxidant and antibiotic
activities of mushroom Ramaria flava, Food and Chemical Toxicology, 58, 375380.
Lobert S., Vulevic B., Correia J., 1996, Interaction of Vinca Alkaloids with Tubulin: A
Comparison of Vinblastine, Vincristine, and Vinorelbine, Biochemistry, 35, 68066814.
Metodiewa D., Kochman A., Karolczak S., 1997, Evidence for antiradical and
antioxidant properties of four biologically active N,N-diethylaminoethyl ethers of
flavanone oximes: a comparison with natural polyphenolic flavonoid (rutin)
action, Biochemistry and Molecular Biology International, 41, 1067-1075.
Mizuno T., Kato, N.,Totsuka A., Takenaka K., Shinkai K., Shimizu M., 1984,
Fractionation, Structural Features and Antitumour Activity of Water-Soluble
Polysaccharides from “Reishi” the Fruit Body of Ganoderma lucidum, Journal of
the Agricultural Chemical Society of Japan, 58, 871-880.
Miki K., Yasushi O., Yunmo R., Tetsuro I., Hideyuki Y., Toshihiro A., Motohiro W.,
Norio Y., Seigou A., Genzou T., Shinya M., Kohshi G., Hisayoshi F., Kazunori
F., 2001, Antitumor effect of gallic acid on LL-2 lung cancer cells transplanted in
mice, Anti-Cancer Drugs, 12, 847-852.
Mizuno T., 1995, Mushrooms: the versatile fungus – food and medicinal properties,
Food Reviews International (Special issue), Vol. 2, 1-235.
Molnar J., Gyemant N., Mucsi I., Molnar A., Szabo M., Körtvelyesi T., Varga A.,
Molnar P., Toth G., 2004, Modulation of Multidrug Resistance and Apoptosis of
Cancer Cells by Selected Carotenoids, In Vivo, 18, 237-244.
75
Moradali M.F., Mostafavi H., Ghods S., Hedjaroude G.A., 2007, Immunomodulating
and anticancer agents in the realm of macromycetes fungi (macrofungi),
International Immunopharmacology, 7, 6, 701-724.
Mueller UG, Stephen AR, Schultz TR, 1998, The evolution of agriculture in ants,
Science, 281,2034–2038.
Nanba H., 1997, Maitake D-fraction: healing and preventive potential for cancer,
Journal Orthomolecular Medicine, 12, 43-49.
Ng T.B., Ngai P.H.K., Xia L., 2006, An agglutinin with mitogenic and antiproliferative
activities from the mushroom Flammulina velutipes, Mycologia, 98 (2), 167-171.
Nitha B., Meera C.R., Janardhanan, K.K., 2007, Anti-inflammatory and Antitumour
Activities of Cultured Mycelium of Morel Mushroom, Morchella esculenta,
Current Science, 92, 2, 235-239.
Ouzouni PK., Veltsistas PG., Paleologos EK., Riganakos KA., 2007, Determination of
metal content in wild edible mushroom species from regions of Greece, Journal of
Food Composition and Analysis, 20,480-486.
Palacios I., Lozano M., Moro C., D'Arrigo M., Rostagno M.A., Martinez J.A., 2011,
Lafuente A.G., Guillamon E., Villares A., Antioxidant properties of phenolic
compounds occurring in edible mushrooms, Food Chemistry, 128, 674-678.
Ren Y., Zhan X., Wei D., Liu J., 2004, In Vitro Reversal MDR of Human Carcinoma
Cell Line by an Antisense Oligodeoxynucleotide-Doxorubicin Conjugate,
Biomedicine and Pharmacotheraphy, 58(9), 520-526.
Retief F.P., Cilliers L., 2001, Tumours and Cancers In Graeco-Roman Tımes, South
African Medical Journal, 91, 344-348.
Sanfilippo O., Ronchi E., De Marco C., Di Fronzo G., Silvestrini R., 1991, Expressin of
P-glycoprotein in Breast Cancer Tissue and in-vitro Resistance to Doxorubicin
and Vincristine, European Journal of Cancer, 27, 155-158.
Sarangi I., Ghosh, D., Bhutia, S.K., Mallick, S.K., Maiti, T.K., 2006, Anti Tumor and
Immunomodulating Effects of Pleurotus ostreatus Mycelia Derived
Proteoglycans, International Immunopharmacol, 6, 1287-1297.
Sciulli MG., Capone ML., Tacconelli S., Patrignani P., 2005, The future of traditional
nonsteroidal antiinflammatory drugs and cyclooxygenase-2 inhibitors in the
treatment of inflammationand pain, Pharmacol Reprints, 57, 66-85.
Selvi S., Umadevi, P., Murugan, S., Giftson Senapathy, J., 2011, Anticancer Potential
Evoked by Pleurotus florida and Calocybe indica Using T24 Urinary Bladder
Cancer Cell Line, African Journal of Biotechnolongy, 10, 37, 7279-7285.
Shavit E., 2009, Over-the-Counter Medicinal Mushrooms, Fungı, 2,1, 15-19.
76
Silva F.S., Sá M.S., Costa JF.O., Pinto F.P., Lima M.S., Lucchese A.M., Neto A.G.,
Zalis M.G., Santos R.R., Soares M.B.P., 2009, In vitro pharmacological screening
of macrofungi extracts from the Brazilian northeastern region, Pharmaceutical
Biology, 47, 384-389.
Sliva D., Sedlak M., Slivova V., Valachovicova T., Llyod F.P., Ho N.W.Y., 2003,
Biologic Activity of Spores and Dried Powder from Ganoderma lucidum for the
Inhibition of Highly Invasive Human Breast and Prostate Cancer Cells, Journal of
Alternative and Complementary Medicine, 9, 4, 491-497.
Slovak M.L., Hoeltge G.A., Dalton W.S., Trent J.M., 1988, Pharmacological and
Biological Evidence for Differing Mechanisms of Doxorubicin Resistance in Two
Human Tumor Cell Lines, Cancer Research, 48, 2793-2797.
Smith J.E., Rowan N.J., Sullivian R., 2002, Medicinal mushrooms:Their therapeutic
properties and current medical usage with special emphasis on cancer treatments,
University of Strathclyde.
Sparreboom A., Danesi R., Ando Y., Chan J., Figg W. D., 2003, Pharmacogenomics of
ABC Transporters and its Role in Cancer Chemotherapy, Drug Resistance
Updates, 266, 1-14.
Stamets P., 2002, Novel Antimicrobials from Mushrooms, Herbal Gram.,54,28-33.
TaĢtemir Deniz, 2008, Akciğer Kanserli Hastalarda Gözlenen Kromozomal
Düzensizlikler Ġle Hücre Ölüm Reseptörü-4 Genindeki Polimorfizmlerin
Ġncelenmesi, Doktora Tezi, T.C. Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Adana, 1-2.
Thorn J, Beijer L, Rylander R., 2001, Effects after inhalation of (1-3) beta-D-glucan in
healthy humans, Mediators of Inflammation, 10(4),173-8.
Topuz E., 2009, Tıbbi Mantarlar, http://www.erkantopuz.com/tr/tibbi-mantarlar,[Ziyaret
Tarihi: Ocak 2014].
Ueda K., Cardarelli C., Gottesman M.M., Pastan I., 1987, Expression of A Full-Length
cDNA for the Human "MDRI" Gene Confers Resistance to Colchicine,
Doxorubicin, and Vinblastine, Proceedings of the National Academy of Sciences,
84, 3004-3008.
Ugocsai K., Varga A., Molnar P., Antus S., Molnar J., 2005, Effects of Selected
Flovanoids and Carotenoids on Drug Accumulation and Apoptosis Induction in
Multidrug-Resistant Colon Cancer Cells Expressing MDR1/LRP, In Vivo, 19,
433-438.
Vaz J.A., Barros L., Martins A., Morais J.S., Vasconcelos M.H., Ferreira I.C.F.R., 2011,
Phenolic profile of seventeen Portuguese wild mushrooms, LWT - Food Science
and Technology, 44,343-346.
77
Wang H.X., Liu W.K., Ooi V.E.C., Chang S.T., 1995, Immunomodulatory and
Antitumor and Antitumor Activities of a Polysacharide-Peptide Complex from a
Mycelial Culture of Tricholoma sp. , a Local Edible Mushroom, Life Sciences, 57,
3, 269-281.
Wasser SP, Weis AL., 1999, Medicinal properties of substances occurring in higher
basidiomycetes mushrooms, International Journal of Medicine Mushrooms,1,3162.
Wasser S.P., 2002, Medicinal mushrooms as a source antitumor and immunomodulating
polysaccharides, Appl Microbiol Biotechnol, 60, 258-274.
Wasser, S.P., 2008, A Book Review: The Fungal pharmacy: Medicinal mushrooms of
Western Canada, International Journal of Medicinal Mushrooms, 10, 1, 97-100.
Wu J., Zhou J., Lang Y., Yao L., Xu H., Shi H., Xu S., 2012, A polysaccharide from
Armillaria mellea exhibits strong in vitro anticancer activity via apoptosisinvolved mechanisms, International Journal of Biological Macromolecules, 51,
663-667.
Yaltırak T., Aslim B., Öztürk S., Alli H., 2009, Antimicrobial and antioxidant activities
of Russula delica Fr., Food and Chemical Toxicology, 47, 2052-2056.
Youn M.J., Kim J.K., Park S., Kim Y., Park C., Kim E.S., Park K., So H.S., Park R.,
2009, Potential anticancer properties of the water extract of Inonotus obliquus by
induction of apoptosis in melanoma B16-F10 cells, Journal of
Ethnopharmacology, 121, 221-228.
Zava DT, Chamness GC, Horwitz KB, McGuire WL., 1977, Human breast cancer:
biologically active estrogen receptor in the absence of estrogen?, Science,
96,(4290), 663-664.
Zhang M., Cheung P.C.K., Zhang L., Chiu C.M., Ooi V.E.C., 2004, Carboxymethylated
B-Glucans From Mushroom Sclerotium of Pleurotus tuber-regium as Novel
Water-Soluble Anti Tumor Agent, Carbohydrate Polymers, 57, 319-325.
Zhang Y, Mills G, Nair MG., 2002, Cyclooxygenase inhibitory and antioxidant
compounds from the mycelia of the edible mushroom Grifola frondosa, Journal
Of Agricultural And Food Chemistry, 50,7581-7585.
Zhao C., Sun H., Tong, X., Qı, Y., 2003, An Antitumour Lectin from The Edible
Mushroom Agrocybe aegerita, Biocheical Journal, 374, 321-327.
Zhang M., Cheung P.C.K., Chiu L.C.M., Wong E.Y.L., Ooi V.E.C., 2006, Cell-cycle
arrest and apoptosis induction in human breast carcinoma MCF-7 cells by
carboxymethylated b-glucan from the mushroom sclerotia of Pleurotus tuberregium, Carbohydrate Polymers, 66, 455-462.
78
Ziliotto L., Pinheiro F., Barbisan L.F., Rodrigues M.A.M., 2009, Screening for In Vitro
and In Vivo Antitumor Activities of the Mushroom Agaricus Blazei, Nutrition and
Cancer , 61, 2, 245-250.
Zjawiony J., 2004, Biologically active compounds from Aphyllophorales (Polypore)
fungi, Journal of Natural Product, 7,300-310.
79
ÖZGEÇMĠġ
KĠġĠSEL BĠLGĠLER
Adı Soyadı
Uyruğu
Doğum Yeri ve Tarihi
Telefon
e-mail
:
:
:
:
:
Özdem Özdemir
Türkiye Cumhuriyeti
Selçuklu / 16.03.1989
05543043314
ozdem-ozdemir@hotmail.com
EĞĠTĠM
Derece
Lise
:
Üniversite
:
Yüksek Lisans:
Adı, Ġlçe, Ġl
Selçuklu Atatürk Lisesi, Selçuklu, Konya
Selçuk Üniversitesi, Konya
Selçuk Üniversitesi, Konya
YABANCI DĠLLER

Ġngilizce
Bitirme Yılı
2006
2011
2014
Download