tc çukurova üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü işletme anabilim

advertisement
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA
Şahin GAFUROĞLU
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA, 2007
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA
Şahin GAFUROĞLU
DANIŞMAN : Doç.Dr. Azmi YALÇIN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA, 2007
iii
ÖZET
EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER
(KOBİ) ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR
ARAŞTIRMA
Şahin GAFUROĞLU
Yüksek Lisans Tezi, İşletme Anabilim Dalı
Danışman: Doç.Dr. Azmi YALÇIN
Kasım 2007, 176 Sayfa
Bu çalışma, ekonomik krizlerin, küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ)
finansal, yönetsel ve örgütsel yapıları üzerine etkilerini ortaya koymak amacıyla
yapılmaktadır. Ölçek farkı gözetmeksizin yaşanılan kriz süreci işletmelerin yaşamlarını
tehdit etmektedir. Büyük ölçekli işletmeler krizler karşısında gerekli önlemleri bilinçli
olarak alırken KOBİ niteliğindeki işletmelerin çoğunluğu bu bilinci henüz
yakalayamamışlardır.
KOBİ’ler, ekonomik büyüklükleri, istihdam oranı, değişimi
etkileme gücü ve teknolojik gelişmelere uyum konusundaki rolleri nedeniyle ülke
ekonomisinin önemli yapı taşlarından biri olarak kabul edilmektedirler. KOBİ’lerin
etkin yönetimi ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır.
Bu çerçevede tez çalışmasında, yaşanılan krizlerin KOBİ’lere etkileri ve
işletmelerin kriz yönetim faaliyetleri belirlenmeye çalışılmıştır. Yaşanılan krizlerin
ekonomik yönlü olması, var olan kriz yönetim çabalarının da ekonomik tabanlı
olmasına neden olmaktadır.
Bu çalışmada İskenderun Organize Sanayi Bölgesi içerisinde ve yakın
çevresinde faaliyet gösteren altmışiki küçük ve orta ölçekli işletme seçilmiştir. İlk
olarak sorumlu kişiler ile yüzyüze görüşme yapılmıştır. Daha sonra araştırma anketi
işletme sahiplerine ve işletmenin üst kademe yöneticilerine uygulanmıştır. Araştırma
bulguları, çalışmanın teorik bölümlerini desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler : Kriz, Ekonomik Kriz, Kriz Yönetimi, Küçük ve Orta
Ölçekli İşletme (KOBİ), Örgüt Yapısı
iv
ABSTRACT
AN INVESTIGATION OF DETERMINING TO THE IMPACTS OF
ECONOMIC CRISES ON SMALL AND MEDIUM SIZE ENTERPRISES (SMEs)
Şahin GAFUROĞLU
Master of Science Thesis, Department of Business
Supervisor: Doç. Dr. Azmi YALÇIN
November 2007, 176 Pages
The main aim of this research is to determine the effects of economic crises on
the financial, administrative and organizational structure of Small and Medium Size
Enterprises (SMEs). Crises leave a permanent mark on national economy and
businesses. Crises threat existence of businesses without distinction of size. While large
size businesses take conscious precaution to crises, majority of small and medium size
enterprises could not catch that kind of consciousness. SMEs are accepted an important
part of national economy because of the roles (economic sizes, employment rate, the
influence of change and adaptation of technologic development) of SMEs in market.
The well-organized management of SMEs does not only provide a contribution to
SMEs, but also provide an important contribution to general economy of the nation.
In this context, the main aim of this research is to determine the impacts of
economic crises to SMEs and the crisis management actions of businesses. According
to findings of this research, the lived crises showed that most of the crises in our nation
have an economic based, so that the current crisis management strategies of the
businesses must have an economic based.
In this research, 62 Small and Medium Size Enterprises were chosen which are
working inside and near of the Iskenderun industrial zone. First, made a face to face
interview with responsible person and then research survey applied the owner and top
management level of SMEs. The findings supported the theoretical frame of the
research.
Keywords: Crisis, Economic Crisis, Crisis Management, Small and Medium
Size Enterprise (SME), Organizational Structure.
v
ÖNSÖZ
Bu çalışmanın amacı yaşanılan ekonomik krizlerin küçük ve orta ölçekli
işletmelere etkilerini belirleyebilmek, bu noktadan hareketle mevcut işletmelerin kriz
dönemi stratejilerini ortaya koyabilmektir.
Kriz dönemlerinde KOBİ’lerin etkin, planlı ve rasyonel bir şekilde yönetilerek
krizi en az zararla atlatabilmeleri ülke ekonomisi açısından hayati önem taşımaktadır.
KOBİ’ler istihdam ve üretime katkıları, değişen pazar koşullarına hızla uyum sağlama
esneklikleri, büyük işletmeleri tamamlama yetenekleri, bölgelerarası dengeli büyüme ve
çevre korumasına olumlu etkileri ve gelirin daha adil dağılımı açısından oldukça önemli
roller üstlenmektedirler. Kriz ve kriz yönetimi ile KOBİ’lere ilişkin işletme yazınında
çok sayıda çalışma olmasına karşın, özellikle KOBİ’lerin kriz dönemindeki yönetimini
açıklayan yeni araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu alanda ortaya çıkacak yeni
çalışmalarla KOBİ’lerin kriz dönemlerinde hukuksal, yapısal ve finansal bağlamda
yaşadıkları değişimi nedenleri ile birlikte detaylı bir şekilde açıklamak ve anlamak
mümkün olabilecektir.
Mevcut çalışmada, belirtilen hususlara odaklanmaya çalışılmış ve işletme yazını
ile konuyla alakalı üçüncü kişilere katma bir değer sağlanmak istenmiştir.
Çalışmanın her safhasında desteklerini esirgemeyen hocam Sn. Doç.Dr. Azmi
YALÇIN’a, sürecin başlangıcından sonuna kadar benimle yol alan ve sürekli yol
gösteren Sn.Yar. Doç Dr. Kemal Can KILIÇ ve Sn. Dr. Mehmet Fatih GÜNER’e,
uygulama çalışmasında kendi işlerinden feragat edip yardımlarını esirgemeyen
kardeşim Şeref GAFUROĞLU’na, manevi desteğini sürekli hissettiğim Ayda
OTURAK’a, her daim yanımda olan annem Hatice GAFUROĞLU ve babam M.Fevzi
GAFUROĞLU’na sonsuz teşekkür ederim.
vi
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM I
GİRİŞ
1.1. Çalışmanın Önemi…………………………………………………………………..2
1.2. Çalışmanın Amacı…………………………………………………………………..3
1.3. Çalışmanın Yöntemi…………………….…………………………………………..3
1.4. Çalışmanın Planı…………………………………………………………………….4
BÖLÜM II
KRİZ YÖNETİM KAVRAMI VE TÜRKİYE’DEKİ EKONOMİK KRİZLER
2.1.Temel Kavramlar…………………………………………………………………….7
2.1.1. Kriz……………………………………………………………………………7
2.1.2. Ekonomik Kriz………………………………………………………………..9
2.1.3. KOBİ………………………………………………………………………...10
2.1.4. Kriz Yönetimi………………………………………………………………..13
2.1.4.1. Kriz Yönetiminin Özellikleri………………………………………………14
2.1.4.2.Kriz Yönetim Süreci………………………………………………………..15
2.2. Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Ekonominin Kırılma Dönemleri…...…...16
2.2.1. Dışa Açık Ekonomi (1923-1929)……………………………………………16
2.2.2. Korumacı-Devletçi Sanayileşme (1930-1939)………………………………18
2.2.3. Savaş Yılları (1940-1945)…………………………………………………...20
2.2.4 Yeni Dünya Düzeni (Serbest Dış Ticaret): 1946-1960………………………21
2.2.5. Planlama ve İthal İkamesinde Birinci Aşama :1960-1970…………………..23
2.2.6. İthal İkamesinde ikinci Aşama: 1970-1980………………………………….24
2.2.7. 1980-1990 Dönemi: 24 Ocak Kararları……………………………………...25
2.2.8. 1990-1995 Dönemi: 5 Nisan Kararları………………………………………27
2.2.9. Son dönem: 1996’dan Günümüze …………………………………………..28
2.3.Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler…….………...30
2.3.1. 1929-1932 Krizi……………………………………………………………...30
vii
2.3.2. 1958-1961 Krizi……………………………………………………………..32
2.3.3. 1978-83 Ekonomik Krizi………………………………………………….....33
2.3.4. 1998 Ekonomik Krizi………………………………………………………..34
2.3.5. 2000-2001 Krizleri…………………………………………………………..36
2.3.6. Görece Küçük Ekonomik Krizler……………………………………………38
BÖLÜM III
ÜLKE EKONOMİSİNDE KOBİ’LER VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ
3.1. Türkiye’deki KOBİ’lerin Konumları………………………………………………42
3.2. KOBİ’lerin Avantaj ve Dezavantajları…………………………………………….50
3.2.1. KOBİ’lerin Avantajları……………………………………………………...50
3.2.2. KOBİ’lerin Dezavantajları………………………………………………….54
3.3.Türkiye’deki KOBİ’lerin Örgütlenme Biçimleri…………………………………..56
3.3.1. Finansal Örgütlenme………………………………………………………...57
3.3.1.1. KOBİ’lerde Varlık Yönetimi……………………………………….60
3.3.1.1.1. İşletme Sermayesi Yönetimi……………………………..60
3.3.1.1.2. Duran Varlıkların Yönetimi……………………………..60
3.3.1.2. Kaynak Yönetimi…………………………………………………...61
3.3.1.2.1. Ticari Borçların Yönetimi………………………………..61
3.3.1.2.2. Mali Borçlar……………………………………………...61
3.3.1.2.3. Öz Kaynak Yönetimi…………………………………….62
3.3.1.2.4. Sermaye Piyasasından Yararlanma………………………63
3.3.2. Hukuki Yapılanma…………………………………………………………..63
3.3.2.1.İşletmelerin Hukuki Biçimleri………………………………………65
3.3.2.1.1. Şahıs İşletmeleri…………………………………………..65
3.3.2.1.1.1. Tek Kişi İşletmeleri…………………………..65
3.3.2.1.1.2. Adi İşletmeleri………………………………..66
3.3.2.1.1.3. Kolektif Şirket………………………………..66
3.3.2.1.2. Sermaye İşletmeleri……………………………………….66
3.3.2.1.2.1. Komandit Şirket……………………………...66
3.3.2.1.2.2. Anonim Şirketler……………………………..67
3.3.2.1.2.3. Limited Şirketler……………………………..67
viii
3.3.3. KOBİ’lerde İdari Yapılanma………………………………………………...68
3.3.3.1. Aile İşletmeleri……………………………………………………...70
3.3.3.2 KOBİ’lerin Örgütlenmeleri…………………………………………..73
3.4 Örgüt Yapıların Ölçümü………………………………………………………........76
BÖLÜM IV
EKONOMİK KRİZLERİN KOBİ’LERE YANSIMALARI
VE KOBİ’LERDE KRİZ YÖNETİMİ
4.1. Ekonomik Krizlerin Küçük ve Orta Ölçekli (KOBİ) İşletmelere Yansımaları……81
4.1.1. Ekonomik Krizlerin Yönetim Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri…………….81
4.1.2. Üretim Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri…………………………………….82
4.1.3. Pazarlama Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri…………………………………84
4.1.4. Krizin Finans Fonksiyonu Üzerindeki Etkisi……………………………….85
4.1.5. Yatırım Politikalarına Etkileri………………………………………………87
4.1.6. Ölçek Değiştirme Etkisi……………………………………………………..89
4.1.7. Diğer Etkiler………………………………………………………………...89
4.2. Kriz Yönetiminin KOBİ’ler Açısından Önemi.…………………………………...89
BÖLÜM V
EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR
ARAŞTIRMA
5.1. Araştırma Yapılan Kurumlar Hakkında Bilgiler…………………………………..93
5.2. Örneklem Seçimi…………………………………………………………………..94
5.3. Verilerin Toplanması………………………………………………………………94
5.4. Sayısal Veriler İçin Anketlerin Hazırlanması……………………………………...94
5.5. Anket Sorularının Niteliği…………………………………………………………94
5.6. Verilerin Analiz Yöntemi………………………………………………………….96
5.6.1. Güvenilirlik Analizi…………………………………………………………96
5.6.2. Faktör Analizi……………………………………………………………….97
ix
5.6.3. Frekans Dağılımları…………………………………………………………97
5.6.4. Korelasyon Analizi………………………………………………………....98
5.6.5. Tek Grup “T” Testi (One-Sample Test)…………………………………....98
5.6.7. Anova Testi (Varyans Analizi)……………………………………………..98
5.7 Araştırmanın Hipotezleri…………………………………………………………..98
BÖLÜM VI
ARAŞTIRMADAN ELDE EDİLEN BULGULAR VE DEĞERLENDİRMELER
6.1. Katılımcılara İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler…………………………………….100
6.1.1. Araştırmaya Katılanların Cinsiyet Dağılımı……………………………….100
6.1.2. Araştırmaya Katılanların Yaş Grupları……………………………………101
6.1.3. Araştırmaya Katılanların Eğitim Durumu…………………………………102
6.1.4. Araştırmaya Katılanların İşletme İçerisindeki Görevi…………………….103
6.1.5. Katılımcı İşletmelerde Çalışan Sayısı……………………………………..104
6.1.6. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Sektörel Dağılımları……………………105
6.1.7. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Faaliyet Alanları……………………….106
6.1.8. İşletme Faaliyet Süreleri…………………………………………………...107
6.1.9. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Hukuki Yapıları………………………..108
6.1.10. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yapılanma Biçimleri ……….110
6.1.11. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Yaşanan Ekonomik Krizlerden
Etkilenme Dereceleri……………………………………………………..111
6.2. Ekonomik Krizlerin İşletmelerin Yönetsel Ve Örgütsel Faktörleri Üzerine
Etkileri...................................................................................................................112
6.3. Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış,
Pazar Payı ve Borçlanma Durumu Üzerindeki Etkisi……………………………114
6.4. İşletmelerin Ekonomik Kriz Dönemlerinde Ne Kadar Etkilendiğini
Belirlemeye Yönelik Araştırma Bulguları……………………………………….117
6.4.1. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Büyüme Gücü Değişkeni………...118
6.4.2. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Yatırımlar Değişkeni…………….119
6.4.3. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Üretim Kapasitesi Değişkeni…….120
6.4.4. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Satışlar Değişkeni………………..120
6.4.5. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Pazar Payı Değişkeni…………….121
6.4.6. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Borçlanma Darlığı Değişkeni……121
x
6.5. Ekonomik Krizin İstihdam Kapasitesi Üzerindeki Etkisi………………………...122
6.6. Ekonomik Krizin İthalat ve İhracat Üzerindeki Etkisi…………………………...123
6.7.Kriz Dönemlerinde Mali Yapıda Yaşanan Değişimler……………………………124
6.8. Krizlerin Yaşanmasında Etkili Olan Faktörler…………………………………...125
6.9. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Uygulanan Stratejiler……………………………127
6.9.1 İş Değiştirme Stratejisi Faktörünün Dağılımı………………………………128
6.9.2. Ürün Değiştirme Stratejisi Faktörünün Dağılımı………………………….129
6.9.3. Çalışanlara Geçici İzin Vermek Stratejisi Faktörünün Dağılımı…………..129
6.9.4. Yönetici Sayısını Azaltma Stratejisi Faktörünün Dağılımı………………..129
6.9.5. Ürün Kalitesini Düşürme Faktörünün Dağılımı…………………………...130
6.9.6. Çalışma Süresini Azaltma Faktörünün Dağılımı…………………………..130
6.9.7. Ürün Çeşidini Arttırma Faktörünün Dağılımı……………………………..131
6.9.8. Ürün Çeşidini Azaltma Faktörünün Dağılımı……………………………..131
6.9.9. Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırma Faktörünün Dağılımı……………………..132
6.9.10. Fiyat Belirlemede Yabancı Bir Para Birimi Kullanma Faktör Dağılımı…132
6.9.11.Üretimde Stok Kullanım Faktörünün Dağılımı…………………………...133
6.9.12. Üretim Miktarını Azaltma Faktörünün Dağılımı………………………...133
6.10 Kriz Yönetim Planı Kullanımı…………………………………………………...133
6.11. Krizi Önlemeye ve Etkilerini Minimize Etmeye Yönelik Çalışmalar…………..135
6.11.1. Müşteri Görüş, Beklenti ve Şikâyetlerinin Yakından İzlenmesi
Faktörünün Frekans Dağılımı…………………………………………..135
6.11.2. Daha Az Stokla Çalışılması Faktörünün Frekans Dağılımı…………….135
6.11.3. Toplam Kalite ve Ekip Uygulaması Faktörünün Frekans Dağılımı……136
6.11.4. Rakiplerle Karşılaştırma Faktörünün Frekans Dağılımı………………...136
6.11.5. Yaratıcı ve Esnek Örgüt Yapısı Oluşturma Faktörünün Frekans
Dağılımı………………………………………………………………...137
6.11.6. Çalışanların Mesajların Dikkate Alınması Faktörünün Frekans
Dağılımı…………………………………………………………………137
6.12. Ekonomik Kriz Dönemlerinde İşletmelerde Yaşanan Durumlar……………….138
6.12.1. Planların Kısa Vadeye Yönelmesi Faktörünün Dağılımı……………….139
6.12.2. Kriz Dönemlerinde Bilgi Akış Hızının Artma Zorunluluğu Faktör
Dağılımı…………………………………………………………………140
6.12.3. İşletmede Ayrıntılı Planlar Yapıp Uygulayabilme Faktörünün Dağılımı140
6.12.4. Krizden Sonra Çalışanların Yetkisinin Daralması Faktörünün Dağılımı.141
xi
6.12.5. Krizden Sonra Yetki Alanların Genişlemesi Faktörünün Dağılımı…….141
BÖLÜM VII
SONUÇ
SONUÇ…………………………………………………………………………..........143
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………153
EK…………………….………………………………………………………............171
ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………………….........176
xii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1. Kriz Yönetimi…………………………………………………………………14
Tablo 2. Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırılmasının Maliyeti…………………..38
Tablo 3. Bazı Ülke Ekonomilerinde KOBİ’lerin Payları………………………………43
Tablo 4. Yapısal Boyutlar ve Yapısal Tipolojiler………………………………………80
Tablo 5. Taleplerdeki Sektörel Değişim………………………………………………..83
Tablo 6. Harcamalar Yöntemiyle GSYİH’nın Büyüme Hızı /(%)……………………..88
Tablo 7. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Dağılımı………………………………...100
Tablo 8. Katılımcıların Yaş Gruplarına Göre Dağılımı……………………………….101
Tablo 9. Katılımcıların Eğitim Durumu………………………………………………102
Tablo 10. Katılanların İşletme İçerisindeki Görevi…………………………………...103
Tablo 11. İşletmelerin Çalışan Sayısı…………………………………………………104
Tablo 12. İşletmelerin Sektörel Dağılımı……………………………………………..105
Tablo 13. İşletmelerin Faaliyet Alanları………………………………………………106
Tablo 14. İşletmelerin Faaliyet Süreleri………………………………………………107
Tablo 15. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Hukuki Yapıları………………………...108
Tablo 16. Firmaların Hukuki Yapılanmaları İle Örgütsel Yapılanma Biçimleri
Arasındaki İlişkiye Yönelik Çapraz Tablo………………………………...109
Tablo 17. Firmaların Yapılanma Biçimleri (Tipolojileri)…………………………….110
Tablo 18. İşletmelerin Krizlerden Etkilenme Dereceleri……………………………...111
Tablo 19. Güvenilirlik Analizi………………………………………………………..112
Tablo 20. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yaşadıkları Yönetsel Ve Örgütsel
Faktörlere İlişkin Bulgular (T Testi)……………………………………….113
Tablo 21. Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme,Yatırım,Üretim, Satış, Pazar Payı ve
Borçlanma Durumu Üzerindeki Etkilerine İlişkin Bulgular……………….115
Tablo 22. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Bu Süreçten Etkilenme
Dereceleriyle Firmaların Yapılanma Biçimleri Arasındaki İlişki…………116
Tablo 23. Firmaların Ekonomik Faaliyetleri ile Tipolojiler Arasındaki İlişkiye Yönelik
Korelasyon Analizi (Pearson Correlation)…………………………………116
Tablo 24. Korelasyon Matriksi………………………………………………………..117
Tablo 25. Güvenilirlik Analizi………………………………………………………...117
Tablo 26. Faktör Analizi………………………………………………………………118
Tablo 27. Büyüme Gücünde Azalma Değişkeni……………………………………...119
xiii
Tablo 28. Yatırımlar Değişkeni……………………………………………………….119
Tablo 29.Üretim Kapasitesi Değişkeni………………………………………………..120
Tablo 30. Satışlar Değişkeni…………………………………………………………..120
Tablo 31. Pazar Payı Değişkeni……………………………………………………….121
Tablo 32. Borçlanma Darlığı Değişkeni………………………………………………122
Tablo 33. İstihdam Kapasitesindeki Değişim…………………………………………122
Tablo 34. İstihdam Kapasitesi Azalma Oranları……………………………………...122
Tablo 35. Ekonomik Krizlerin İhracatı Etkileme Derecesi…………………………...123
Tablo 36. Ekonomik Krizlerin İthalatı Etkileme Derecesi……………………………123
Tablo 37. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların İhracat Durumları ile Yapısal
Tipolojileri Arasındaki İlişki……………………………………………….124
Tablo 38. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların İthalat Durumları ile Yapısal
Tipolojileri Arasındaki İlişki……………………………………………….124
Tablo 39. Ekonomik Kriz Dönemlerine Yönelik Kaynak Kullanım Bilgileri………..124
Tablo 40. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Kullanılan Yabancı Kaynak Niteliği……...125
Tablo 41. İşletmelerin Kriz Yaşamalarına Etki Eden Faktörler………………………126
Tablo 42. Kriz Stratejileri Faktör Analizi……………………………………………..127
Tablo 43. İş Değiştirme Stratejisi Faktör Dağılımı…………………………………...128
Tablo 44. Ürün Değiştirme Stratejisi Faktör Dağılımı………………………………..129
Tablo 45. Geçici İzin Verme Stratejisi Faktör Dağılımı……………………………...129
Tablo 46. Yönetici Sayısını Azaltma Stratejisi Faktör Dağılımı……………………...130
Tablo 47. Ürün Kalitesini Düşürme Faktör Dağılımı…………………………………130
Tablo 48. Çalışma Süresi Azaltma Faktör Dağılımı…………………………………..130
Tablo 49. Ürün Çeşidini Arttırma Faktör Dağılımı…………………………………...131
Tablo 50. Ürün Çeşidini Azaltma Faktörünün Dağılımı……………………………...131
Tablo 51. Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırma Faktör Dağılımı…………………………..132
Tablo 52. Yabancı Para Birimi Kullanma Faktör Dağılımı…………………………...132
Tablo 53. Stok Kullanım Faktör Dağılımı…………………………………………….133
Tablo 54. Üretim Miktarı Azaltma Faktör Dağılımı………………………………….133
Tablo 55. Kriz Yönetim Planı Kullanım Oranı……………………………………….134
Tablo 56. Kriz Yönetim Planı Hazırlayan Kurum ve Kuruluşlar Oranı………………134
Tablo 57. Müşteri Görüş, Beklenti ve Şikayetlerinin Yakından İzlenmesi…………...135
Tablo 58. Daha Az Stokla Çalışılması………………………………………………...135
Tablo 59. Toplam Kalite ve Kendi Kendini Yöneten Ekip Uygulaması……………...136
xiv
Tablo 60. Rakiplerle Karşılaştırma Yapmak………………………………………….136
Tablo 61. Yaratıcı ve Esnek Örgüt Yapısı Oluşturmak……………………………….137
Tablo 62. İşletmede Çalışanların Gönderdiği Mesajları Dikkate Almak……………..138
Tablo 63.Güvenilirlik Analizi…………………………………………………………138
Tablo 64. Faktör Analizi………………………………………………………………139
Tablo 65. Kısa Vadeli Planlara Yönelme……………………………………………..139
Tablo 66. Kriz Dönemlerinde Bilgi Akış Hızının Artması…………………………...140
Tablo.67. Geniş ve Ayrıntılı Planlar Yapma ve Uygulama…………………………...140
Tablo 68. Yetki Daralması…………………………………………………………….141
Tablo 69. Yetki Genişlemesi………………………………………………………….141
xv
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Grafiksel Dağılımı………………………101
Şekil 2. Katılımcıların Yaş Gruplarına Göre Grafik Dağılımı………………………..102
Şekil 3. Katılımcıların Eğitim Durumu……………………………………………….103
Şekil 4. Katılımcıların Pozisyonlarına Göre Grafiksel Dağılımı……………………..104
Şekil 5. İşletmelerde Çalışan Sayısı…………………………………………………..105
Şekil 6. İşletme Sektörlerinin Grafiksel Dağlımı……………………………………..106
Şekil 7. İşletmelerin Dahil Olduğu Faaliyet Alanlarının Grafiksel Gösterimi………..107
Şekil 8. İşletmelerin Faaliyet Süreleri………………………………………………...108
Şekil 9. Firmaların Hukuki Yapılanmaları İle Örgütsel Yapılanma
Biçimleri Arasındaki İlişki…………………………………………………..109
Şekil10. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Gösterdikleri Yapılanma
Biçimleri (Tipolojiler)……………………………………………………….110
Şekil 11. Krizden Etkilenme Düzeyinin Grafiksel Dağılımı…………………………111
1
BÖLÜM I
GİRİŞ
Bilimde ve teknolojide yaşanan değişim ve gelişimlerin bir sonucu olarak ortaya
çıkan küreselleşme olgusu, iş dünyasında yapısal farklılaşmalara neden olmuştur.
Günümüz iş dünyasında tüm ülkeler sosyal ve ekonomik bağlamda küreselleşme
sürecinin bir bağımlı değişkeni haline dönüşmüştür. Artık hiçbir ülke ya da işletme
kendini evrensel çaptaki gelişmelerden soyutlayamamaktadır.
Ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve
gelişmesi, ideolojik ayırımlara dayalı kutuplaşmaların çözülmesi, farklı toplumsal
kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi tanınması, ülkeler arasındaki ilişkilerin
yoğunlaşması olarak tanımlanabilen (DPT, 1995) küreselleşmenin iş dünyasına etkileri
arasında, ticarette sınırları kaldırması, serbest rekabeti arttırması, rekabeti uluslararası
boyutlara taşıması, dış ticareti kolaylaştırması, ulusal çapta faaliyet gösteren işletmeleri
uluslararası bir ekonomik aktöre dönüştürmesi olarak belirtilebilecektir. En önemli
sonuçlarından biri olarak ise ülkeler ve ekonomiler arasındaki etkileşim düzeyini
arttırması gösterilmektedir. Öyle ki ülkelerden herhangi birinde yaşanan değişim
kendisi ile hiç ilişkisi olmayan uzak bir ülkeyi çok kısa sürede ciddi olarak
etkileyebilmektedir. 1998 yılında yaşanan krizin Asya ülkelerinde başlayıp giderek
hemen hemen bütün dünyayı ve dünya ticaretini etkilemesi bunun en önemli
göstergelerindendir.
Küreselleşme olgusunun diğer bir önemli sonucu ise sanayi toplumunda ulusal
çapta gerçekleşen rekabetin günümüzde uluslararası platforma taşınmasıdır. Bilişim
sektöründeki gelişmeler, internetin iş dünyasında yayılımı, dünya ticaretinde sınırların
kalkmasına
yönelik
düzenlemelerin
gerçekleştirilmesi
işletmelerin
uluslararası
faaliyetlere yönelmelerini kolaylaştırmıştır. Daha önceleri sadece büyük işletmelerin
görüldüğü uluslararası piyasalarda, küreselleşmenin bir sonucu olarak küçük ve orta
büyüklükteki işletmeler de (KOBİ) görülmektedir.
2
Faaliyet gösteren işletme sayısının çok olması, ülke geneline dağılmış
bulunmaları, tedarik zincirinin önemli bir unsuru olmaları, KOBİ’leri ülke ekonomisinin
önemli bir öğesi haline getirmektedir. Türkiye ekonomisinde de önemli yere sahip olan
KOBİ’lerin artık uluslararası pazarlarda daha fazla faaliyet göstermeye başladıkları
gözlemlenmektedir. KOBİ’ler son yıllarda dünyada küreselleşme ve bölgeselleşme
eğilimi ile birlikte artan rekabet ortamından önemli ölçüde etkilenmektedir. Bu durum
KOBİ'lerin sorunlarının çözümünü daha önemli ve ivedi hale getirmektedir.
1.1. Çalışmanın Önemi
Küresel rekabetin yaşandığı iş dünyasında, birçok ülke KOBİ’lerin ayakta
kalabilmelerini sağlamak, rekabet üstünlüğünü artırmak, yönetim ve organizasyon
yeteneklerinin geliştirmek için çalışmalar, araştırmalar yapmakta, birtakım yasal
düzenlemelerle teşvik programları uygulamaktadır. Bunun yanı sıra sadece KOBİ’leri
gerek ekonomik gerekse enformatik alanda destekleyen yeni kuruluşlar, enstitüler ya da
araştırma merkezleri kurmaktadırlar. Çünkü KOBİ’ler, ekonomik büyüklükleri,
istihdam oranı, değişimi etkileme gücü ve teknolojik gelişmelere uyum konusundaki
rolleri nedeniyle ülke ekonomisinin önemli yapı taşlarından biri olarak kabul
edilmektedirler. KOBİ’lerin etkin bir şekilde yönetimi sadece KOBİ’lere değil, ülke
ekonomisinin geneline olumlu katkı sağlamaktadır.
Kriz, öncesiyle ve sonrasıyla, işletmeler ve genel ekonomi üzerinde birçok kalıcı
etki bırakabilmektedir. İşletme düzeyindeki normal karar alma süreçlerini bozması,
işletme içi iletişim yollarını kapatması, merkezi yönetim eğilimini arttırması, belirsizlik
nedeniyle işletmelerin hareketsiz kalması, yönetimin ve çalışanların gelecek baskısı
altında çalışmaları, üretim, satış, pazarlama gibi faaliyetleri aksatması, ödemelerdeki
gecikmeler nedeniyle finansal sıkıntıların ortaya çıkması v.b. birçok durum krizlerin
işletme üzerindeki etkilerine örnek olarak gösterilebilir. Makro ekonomi açısından
bakıldığında ise ekonomik büyümenin yavaşlaması, hatta küçülmeye dönmesi, milli
gelirin azalması, işsizliğin artması, refah seviyesinin düşmesi ve bunlara bağlı olarak
sosyal huzursuzlukların baş göstermesi gibi sorunlar kriz sonuçları olarak ortaya
çıkmaktadır.
3
Kriz dönemlerinde KOBİ’lerin etkin, planlı ve rasyonel bir şekilde yönetilerek
krizi en az zararla atlatabilmeleri ülke ekonomisi açısından hayati önem taşımaktadır.
Çünkü KOBİ’ler ekonomik büyümenin ve kalkınmanın, sosyal gelişimin, sağlıklı
kentleşmenin, toplumsal barış ve huzurun önemli bir unsurudur. KOBİ’ler istihdam ve
üretime katkıları, değişen pazar koşullarına hızla uyum sağlama esneklikleri, büyük
işletmeleri tamamlama yetenekleri, bölgelerarası dengeli büyüme ve çevre korumasına
olumlu etkileri ve gelirin daha adil dağılımı açısından oldukça önemli roller
üstlenmektedirler. Bütün bu özelliklerinden dolayı KOBİ’lerin krize hazırlıklı olması,
krizi sağlıklı bir şekilde yönetebilmesi gerekmektedir.
1.2. Çalışmanın Amacı
Kriz ve kriz yönetimi ile KOBİ’lere ilişkin işletme yazınında çok sayıda çalışma
olmasına karşın, özellikle KOBİ’lerin kriz dönemindeki yönetimini açıklayan yeni
araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu alanda ortaya çıkacak yeni çalışmalarla
KOBİ’lerin kriz dönemlerinde hukuksal, yapısal ve finansal bağlamda yaşadıkları
değişimi nedenleri ile birlikte detaylı bir şekilde açıklamak ve anlamak mümkün
olabilecektir. Diğer taraftan bu çalışmalar, KOBİ’lerin kriz dönemlerine stratejik bir
bakış açısı geliştirmelerini kolaylaştırarak, krizi daha etkin bir şekilde yönetmelerine
yardımcı olacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı, KOBİ’lerin kriz dönemlerinde
yaşadıkları değişimleri ortaya çıkarmak ve kriz yönetimine ilişkin stratejik bir yaklaşımı
ortaya koymaktır.
1.3. Çalışmanın Yöntemi
Çalışmada araştırma yöntemi olarak literatür ve alan araştırması olmak üzere iki
yöntem kullanılmıştır. 2. , 3. ve 4. bölümlerde literatür araştırması sonucunda elde
edilen teorik bilgilere yer verilmiş olup bu sayede, alan araştırması için kullanılacak
olan anket soruları hazırlanmıştır.
Sosyal bilimlerde yapılan araştırmaların çoğunda olduğu gibi, bu çalışmada da
veri toplama aracı olarak anket yönteminden faydalanılmıştır. Bu yöntem sayesinde
geniş bir örneklem grubundan veri toplama ve değerlendirme olanağı elde edilmiştir. Üç
bölümden oluşan anketin, birinci bölümünde işletme sahip/yöneticilerinin demografik
4
özellikleri ve işletmelerin tanımlanmasına yönelik bilgiler, ikinci bölümde, kriz
dönemlerinde işletmelerin nasıl organize olduğu, krizlerin işletmenin yönetsel, örgütsel
ve finansal yapısı üzerindeki etkileri, son bölümde ise ankete katılan küçük ve orta
ölçekli işletmelerin kriz yönetim uygulamaları belirlenmeye çalışılmıştır.
1.4. Çalışmanın Planı
Birinci bölümde, mevcut çalışmanın ortaya konmasına neden olan problem ve
etkilendiği diğer argümanlar belirlenmeye çalışılmış amacının ne olduğu tanımlanmıştır.
Çalışmaya ilişkin kullanılan yöntem ve bu yöntemin seçilme nedeninin açıklanmasının
ardından çalışmaya ait bölümlerin içerikleri ile ilgili bilgiler verilerek bölüm
tamamlanmıştır.
İkinci bölümde, kriz, ekonomik kriz, kriz yönetimi, küçük ve orta ölçekli işletme
(KOBİ) gibi çalışmanın temelini oluşturan kavramlar ile birlikte ülkemizin ekonomi
tarihi, kırılma noktalarından hareketle incelenmeye çalışılmıştır. Bölümün son kısmında
ise Büyük Dünya Buhranı’ndan (1929) itibaren dünyada ve ülkemizde yaşanan
ekonomik krizler, başlama nedenleri, etkileri ve sonuçları sınırlılıklarında tartışılmaya
çalışılmıştır.
Üçüncü bölümde, KOBİ’lerin ulusal ve uluslararası önemi üzerinde durulmaya
çalışılmış,
ülkemiz
ekonomisindeki
konumu
irdelenmiştir.
KOBİ’lerin
ülke
ekonomilerindeki önemi ve kapsadığı alan incelendikten sonra KOBİ’lerin avantaj ve
dezavantajları tartışılmaya çalışılmıştır. İlgili bölümün son kısmında ise, KOBİ’lerin
finansal ve yönetsel yapıları üzerinde detaylı bir şekilde tartışılmaya çalışılmıştır.
Dördüncü bölümde, ekonomik krizlerin KOBİ’ler üzerindeki etkileri incelenmiş,
sonrasında ise günümüzde her seviyedeki işletmeler için hayati öneme sahip kriz
yönetimi olgusunun KOBİ’lerde uygulanması değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Beşinci bölümde, uygulama yapılacak bölge, ortaya konulan hipotezler ve
uygulanacak metod belirlenmiş, bunların yanı sıra araştırma ile ilgili evren ve örneklem
seçiminin nasıl yapıldığı, anket ve verilerin toplanması sırasında izlenilen yöntemler,
verilerin analizinde kullanılan teknikler hakkında bilgiler verilmiştir.
5
Altıncı
bölümde,
yapılan
araştırmanın
bulguları
ve
bu
bulguların
değerlendirilmesi bulunmaktadır.
Yedinci bölümde, anket çalışması sonucunda elde edilen verilerin ve ortaya
konulan hipotezlerin analizlerinin sonuçlarına dayanılarak genel sonuçlar çıkartılmış ve
öneriler belirlenmiştir.
6
BÖLÜM II
KRİZ YÖNETİMİ KAVRAMI VE TÜRKİYE’DEKİ EKONOMİK KRİZLER
Günümüz organizasyonlarının pek çoğu, yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde
meydana gelen değişimle karşı karşıya bulunmaktadır. Ulaşım ve enformatik alanında
kaydedilen teknolojik gelişmeler,
söz konusu değişim olgusunu devamlı kılarken,
ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyet gösteren farklı birim, sektör ve örgütler
arasındaki bağımlılık ve etkileşim karmaşık bir yapı doğurmaktadır. Organizasyon
bünyesinde veya çevresel ilişkilerinde gerçekleşen sosyal olay ve ilişkilerin doğrusal
olmayan bir eğilim göstermesi, geleceğe ilişkin tahmin ve beklentiler açısından
belirsizliğe yol açmaktadır (Çorbacıoğlu, 2004, 537). İşletmelerin başarısı ve
dolayısıyla da yaşamlarını devam ettirebilmeleri büyük ölçüde çevrenin yarattığı kısıt
ve olanakları zamanında görüp değerlendirmelerine bağlıdır (Demir ve Sütçü, 2002,
79).
Küreselleşme, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen değişimin, hızla
dünyanın diğer bölgelerine dağılımının kolaylaştığı bir süreci ifade etmektedir. Dünya
ekonomisinin küreselleşmesi ile birlikte, hızlı değişim ve bu değişimin sonucu
ekonomik faaliyetlerdeki hızlı ve etkin yeniden yapılanma çabalarının birçok alanda
belirsizlikler yarattığı görülmektedir.
Yaşadığımız küreselleşme olgusu işletmeleri eskiye oranla daha yoğun bir
rekabet ortamına sokmuştur. Bu ortamda işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve
kar edebilmeleri yaşanılan değişimlere ayak uydurma ve yenilik yapabilme yetenekleri
ile ilgilidir (Demir ve Sütçü, 2002, 79). İşletmelerin amaçlarının gerçekleştirilebilmesi
ve yaşamlarını sürdürebilmeleri, bir yönden içinde bulundukları çevreye uyum
gösterebilmelerine ve kendi davranışlarını çevrenin istem ve beklentileri doğrultusunda
biçimlendirebilmelerine, diğer yönden de yapısındaki alt sistemlerin etkileşimlerini
düzenlemelerine bağlı olacaktır. Örgütsel çevrenin sürekli değişmekte olması, çevresel
etkilerden dolayı gerekli önlemleri almayan ve denge sağlamayan organizasyonlara
tehlikeler yaratacağı yadsınamaz bir gerçektir.
İşletme başarıları büyük ölçüde bu
tehlikeleri öngörüp, değerlendirebilmeleri ile doğru orantılı olacaktır. İşletmeler değişik
7
örgüt içi ve çevresel kaynaklardan gelen tehdit ve krizlerle karşı karşıya kalabilirler. Bu
noktada en önemli husus, yıkıcı etkilerinden dolayı yöneticilerin krizi aşma
becerilerinin örgüt açısından yaşamsal öneme sahip olduğudur. (Ayvazova, 2002,2)
Çalışmanın bu bölümünde öncelikle kriz ve kriz yönetimi kavramsal bir bakış
açısı ile temel kavramlar çerçevesinde derinlemesine incelenmeye çalışılmıştır. Sonra
çalışmanın Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerde (KOBİ) gerçekleştirileceği göz
önünde bulundurularak, KOBİ’lere ilişkin özet bilgilere yer verilmektedir. Son olarak
Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler, ülke ekonomisinin kırılma dönemleri ışığında
tartışılmaktadır.
2.1.Temel Kavramlar
Bir konunun iyi anlaşılabilmesi için temel kavramların doğru tanımlanması ve
kavramsal birliğin sağlanması oldukça önemlidir. Bu bağlamda krize ilişkin çeşitli
tanımlamalara aşağıdaki paragraflarda yer verilmektedir.
2.1.1. Kriz
Kriz, en basit anlamıyla işletme örgütünün normal aktivitelerini tahrip eden
önemli bir dengesizlik durumudur. Örgütün uzun ve kısa dönemli amaçlarını tehdit
eden, acil tepkiler gerektiren ve bununla birlikte yanıt için karar verme süresini
kısıtlayan ve en önemlisi varlığıyla karar verme birimlerini şaşırtan ve kararsızlığa
yönelten bir süreçtir (Irvine, 1987, 36-37). Bu anlamda, kriz “ belirli bir anda veya son
derece hayati olan bir zamanda daha kötüye dönüş noktası”, “kritik bir devreye ulaşan
durum” (Fink, 1986, 15), “çabuk uyum sağlamayı gerektiren değişiklikler” (Saraçoğlu,
1995, 196), daha kapsamlı bir değerlendirme de ise “tehdit edici şartlara müdahale
edebilme yetersizliği” (Can, 1992, 300) şekillerinde tanımlanabilmektedir (Titiz ve
Çarıkçı,2001,204) .
Dinçer krizi (1988, 385); “beklenmeyen ve önceden sezilmeyen ancak cevap
verilmesi gereken, örgütlerin önleme ve uyum mekanizmalarını etkisiz hale getirerek
mevcut değerlerini amaçlarını ve işleyiş düzenini tehdit eden gerilim durumudur.”
şeklinde tanımlamıştır.
8
Mitroff (1994,102), işletme açısından krizi “toplumu, çevreyi, çalışanları, üretim
sürecini, hizmetleri, işletmenin temel ürününü tehdit eden çeşitli baskılar” olarak
tanımlamıştır. Diğer bir tanımla; örgütsel kriz, düşük olasılıklı, yüksek etkili, bir
örgütün yaşamsallığını tehdit eden ve sebep, etki ve çözüm açısından belirsizlikle
karakterize olan ve ani karar verme ihtiyacı olduğuna inanılan bir olaydır. (Pearson ve
Clair, 1998, 60; Sezgili, 2003, 13)
Mitroff’a göre (2000,6) işletme yönetiminde ve literatüründe krize ve kriz
yönetimine temel yönelim Johnson and Johnson firmasının 1982’de yaşadığı Tylenol
olayıyla gündeme gelmiştir.
Geçen yaklaşık 25 yıllık kriz literatürüne ve bu alanda yaşanan bir çok üzüntü
verici olaya rağmen işletmelerin hala büyük bir bölümünün krizlere karşı hazırlıklı
olmadıkları görülmektedir.
Bordwin (1999,53), bir şirketin var oluşunun herhangi bir krizin patladığı andaki
dengesine bağlı olduğunu, büyük bir kriz yaşayan şirketlerin büyük çoğunluğunun
krizden sonraki 5 yıl içinde iflas ettiği belirtmiştir (Gerçik, 2002,14).
Mevcut tüm tanımlardan hareket ederek krizin temel özelliklerini şöyle
belirtebiliriz (Tağraf ve Arslan, 2003, 150; Yeniçeri, 1993, 218; Akat, 1997, 348;
Ayvazova, 2002, 9-11).
•
Kriz durumu genellikle tahmin edilmez,
•
Örgütün tahmin ve kriz önleme mekanizmaları yetersiz kalır,
•
Kriz, örgütün amaç ve varlığını tehdit eder,
•
Kriz üstesinden gelmek ve izlenmesi gereken yolların kararlaştırılması
için yeterli bilgi ve zaman bulunmaz,
•
Kriz ivedi müdahale gerektirir, yöneticiler uyguladıkları standart karar
mekanizmaları ile krize cevap veremezler,
•
Kriz, karar veren kişilerde gerilime neden olur,
•
Meydana gelen değişim örgütün devamlılığını ciddi şekilde tehdit eder.
9
Konuya işletme yönetiminin bir sorunu olarak bakıldığında, işletme yönetimini
tehdit etmeyen, işletmedeki mevcut dengeleri bozmayan, karar mekanizmalarını işlemez
duruma sokmayan, geçici olarak ortaya çıkan çatışma, direniş ve değişmeye kriz demek
doğru değildir (Yeniçeri, 1992, 314). Ancak, krizin bu tür sorunlara yol açtığı
söylenebilir. Krizi sorunlardan ayıran faktör, örgütün devamlılığını yok etme tehdidi
olarak değerlendirilmesidir. Kriz durumunda örgüt yönetimini gerilime sokan en önemli
konu belirsizliktir. Değişme ve gelişmelere uyum sağlama ivediliği vardır. Kriz durumu,
örgütün krizi tespit etmede, önlemede veya değişikliklere uygun cevap vermede yetersiz
kalması durumunda ortaya çıkmaktadır (Tüz, 2001, 10; Bayram, 2004,3).
Ülke ve dünya ekonomisinin içinde bulunduğu olumsuz durumlar, döviz
darboğazları, dış borç ödeme sıkıntıları, yeterli yabancı sermayenin ithal edilememesi,
uluslar arası finans çevrelerinde ülke kredi notlarının düşürülmesi, işsizlik problemleri
v.b. süreçler hem kriz sonucu hem de kriz nedenleri arasında sayılabilmektedir
(Sweezy-Magdoff, 1983, 26-27;Titiz ve Çarıkçı,2001,205). Yaşanan krizlerin en önemli
nedeni ise ülke düzeyinde yaşanan ekonomik ve siyasi dalgalanmalar ve belirsizliklerdir
(Özdevecioğlu, 2002, 93). Bu noktada karşımıza ekonomik kriz çıkmaktadır.
2.1.2. Ekonomik Kriz
Ekonomik Kriz, ekonomide aniden ve beklenmedik şekilde ortaya çıkan
olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise işletmeleri ciddi anlamda
sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır (Ateşsaçan, 2005, 1; Kınaytürk, 2006).
Ekonomik kriz, ekonomide genel dengenin bozulması ile ilgilidir. Toplam arz ve
toplam talep dengesizliği genellikle talep eksikliği şeklinde olmaktadır. Ekonomik kriz
döneminde, bir ekonomide toplam talebin uyardığı üretim düzeyinin, o ekonominin
üretim kapasitesinin tam olarak kullanımını sağlayamadığı durumda, milli gelir eksik
istihdam düzeyinde gerçekleşecek, istihdam azalacak, faktör ve mal fiyatlarında genel
bir düşme eğilimi gözlenecektir (Bulut, 2002, 3; Kınaytürk, 2006,5).
Ekonomik kriz kavramı konjonktürel dalgalanmalarda gerileme ve daralma
dönemleri içerisinde üretimin daralması olarak nitelendirilmektedir (Eroğlu, 2002, 94).
Kriz her şeyden önce ekonomide normal olmayan bir durumdur. Piyasa mekanizması
10
içerisinde piyasaların işlememesi, kilitlenmesi ya da aşırı duyarlı hale gelerek büyük
boyutlu dalgalanmalara neden olmasıdır (Eroğlu, 2002, 97).
2.1.3. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ)
Üretim faaliyetleri, buharlı makinelerin devreye girmesiyle önce makineli üretim
yapan büyük atölyelerde, sonra giderek artan ölçüde kitle üretimi yapan fabrikalarda
yapılmaya başlanmıştır. Gerçeklesen teknolojik gelişmeler sonucunda, üretim otomatik
makinelerle yapılmaya başlanmış ve böylece daha verimli olan büyük ölçekli üretim
mümkün hale gelmiştir. Yani, seri ve kütlevi bir üretim tarzına geçilmiştir. Sanayi
devrimi ile ortaya çıkan üretim tarzında, makinelere ve teknolojiye bağımlı, esnek
olmayan, katı bir üretim tarzı, katı bir iş yeri ve katı bir endüstri ilişkileri söz konusudur
(Kurtulmuş, 1996, 23).
Yaşanan gelişmeler birim başına ortalama maliyeti azaltarak “ölçeğe göre artan
getiri” sonucunu doğurmuştur. Bu sonuç, firmaları sürekli büyümeye teşvik etmiştir. Ne
kadar büyükse o kadar iyidir anlayışı, dev firmaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu
eğilim 1970'lere kadar sürmüştür. 1970'lerde ardı ardına gelen petrol krizinin neden
olduğu durgunluktan, büyük ölçekli işletmelerin hızla etkilenerek üretim ve finansman
dar boğazına girdiklerine tanık olunmuştur. Büyük işletmelerin, kriz ortamından daha
çabuk etkilenmeleri ve dünya konjonktürüne adapte olmakta güçlük çekmeleri, bunlara
olan güvenin sarsılmasına yol açmıştır. Buna karşılık söz konusu yıllara kadar, üretim
sürecinde geri plana atılan küçük ve orta boy işletmelerin ise, yaşanan ekonomik krize
rağmen, kendilerini daha çabuk toparlamaları, piyasa koşullarına, büyük işletmelere
nazaran daha kolay uyum sağlamaları ve ekonomik yapıdaki boşlukları doldurma da
gösterdikleri başarı, bu işletmelerin desteklenmesi yönündeki görüşlerin ortaya
çıkmasına yol açmıştır (İZSİAD,1993, 15; http://www.emu.edu.tr/ smeconf/turkcepdf
/bildiri_19.pdf).
Bu işyerlerinin teknik yeniliklere daha yatkın, tüketici tercihlerine daha esnek
karakterleri, konjonktürel dalgalanmalara uymadaki üstünlükleri, üretimdeki boşlukları
daha hızlı doldurmadaki katkıları, büyük firmalara yönelik olumlu etkileri, bölgeler
arası dengeli büyümeye tesirleri bakımından önemli bir güç haline gelmişlerdir
(KOSGEB, 1993, 22).
11
KOBİ’ler genelde bağımsız bir şahıs tarafından kolayca kurulan, sahip ya da
sahiplerince yönetilen, büyümesi için sermayeyi kendi içinden sağlayan, yerel çalışan,
üretim yaptığı alanda çok fazla etkili olamayan ve göreceli olarak küçük iktisadi
kuruluşlardır. KOBİ’lerin en belirgin özellikleri genel olarak, az sermaye kullanımı
yanında daha çok el emeği ile çalışan, çabuk karar verme yeteneğine sahip, düşük
düzeyde yönetim giderleri ile çalışan ve ucuz bir üretim gerçekleştiren ekonomik
kuruluşlar olmalarıdır (Aydemir, 2002, 6; Erkoç, 2006).
Küçük ve Orta Ölçekli İşletme (KOBİ) Tanımı
KOBİ’lerin tanımlanmasında genelde nitelik ve nicelik yönünden büyüklük
kriterleri kullanılmaktadır. Nicel yaklaşımın önemli gerekçesi; KOBİ’lerin nitel
ölçütlere dayandırılması halinde açık, objektif ve belirgin bir sınıflandırmanın
olamayacağı şeklindedir. Nitel ölçütte ise gerekçe olarak ülke şartları göz önünde
bulundurulmalı
ve
girişimcilerin
sahip
oldukları
özellikler
vurgulanmaktadır
(Müftüoğlu, 1991, 99; Erkoç, 2006).
Ülkemizde ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından üzerinde tamamen uzlaşılmış bir
KOBİ tanımı yoktur. KOBİ’lere hizmet veren her kurum farklı bir KOBİ tanımından
hareket etmektedir. Bu nedenle, uygulamada farklılıklar oluşmakta, KOBİ’lerin bir
kısmı bazı uygulamaların içinde yer alırken, diğer bazı uygulamaların dışında
kalabilmektedir. Bu bağlamda çalışmamızda, objektif yapıdan uzaklaşmamak adına
ortaya konmuş KOBİ tanımlamalarının tamamı verilmeye çalışılmıştır.
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
(KOSGEB) Tanımı (3624 Sayılı Kanun):
•
1-50 işçi çalıştıran imalat sanayi işletmeleri küçük ölçekli.
•
51-150 işçi çalıştıran imalat sanayi işletmeleri orta ölçekli.
Halk Bankası Tanımı:
•
Teşvik Belgeli KOBİ: 1-150 işçi çalıştıran, sabit yatırım tutarı TL 100
milyarı geçmeyen imalat sanayi işletmeleri.
•
Normal KOBİ: 1-250 işçi çalıştıran, sabit yatırım tutarı TL 400 milyarı
geçmeyen imalat sanayi işletmeleri.
12
Türkiye İhracat Kredi Bankası (Eximbank) Tanımı:
Kısa vadeli TL krediler kapsamında KOBİ ihracat kredisi için 1-200 işçi
çalıştıran sabit sermaye yatırımları $ 2 milyonu geçmeyen imalat sanayi işletmeleri.
Hazine Müsteşarlığı Tanımı :
İmalat sanayinde faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında arsa ve bina
hariç net sabit yatırım tutarı TL 400 milyarı aşmayan,
•
1-9 işçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli,
•
10-49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli,
•
50-250 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli.
Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) Tanımı:
İmalat sanayiinde faaliyette bulunan ve 1-200 işçi çalıştıran, gerçek usulde defter
tutan, arsa ve bina hariç sabit sermaye tutarı bilanço net değeri itibariyle $ 2 milyon
karşılığı TL’yi aşmayan işletmeler.
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Tanımı:
•
1-9 işçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli,
•
10-49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli,
•
50-99 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli.
Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Serbest Meslek Mensupları ve
Yöneticileri Vakfı (TOSYÖV) Tanımı:
•
1-5 işçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli,
•
5-100 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli,
•
100-200 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli.
AB Komisyonu Tanımı:
Küçük İşletmeler:
•
50’den az işçi çalıştıran,
•
Yıllık satış cirosu € 7 milyonu veya arsa ve bina hariç mevcut sabit
sermaye tutarı, bilanço net değeri itibariyle, € 5 milyonu geçmeyen,
•
Bağımsızlık kriterine uygun olan işletmeler.
13
Orta Büyüklükteki İşletmeler:
•
250’den az işçi çalıştıran,
•
Yıllık satış cirosu € 40 milyonu veya arsa ve bina hariç mevcut sabit
sermaye tutarı, bilanço net değeri itibariyle € 27 milyonu geçmeyen
•
Bağımsızlık kriterine uygun olan işletmeler.
Mikro işletmeleri küçük ve orta büyüklükteki işletmelerden ayırmak
gerektiğinde, bunlar 10’dan az işçi çalıştıran işletmeler olarak tanımlanmaktadır. AB
komisyonu yukarıdaki tanıma göre, içinde KOBİ, orta büyüklükte işletme, küçük
işletme ve mikro işletme terimleri geçen tüm AB mevzuatını uyumlandırmıştır.
(www.isbank.com.tr/dosya/ekon-tr_kobiler2004.pdf)
2.1.4. Kriz Yönetimi
Günümüzde yöneticiler krizin artık işletmeyi etkileyip etkilemeyeceğini
düşünmek yerine nerede, ne zaman, nasıl ve ne şekilde bir krizle karşılaşabileceklerini,
kimin ve kaç kişinin bu krizden etkilenebileceğini düşünmek zorundadırlar. Bundan
dolayı işletme yöneticileri herhangi bir zamanda karşılaşabilecekleri krizleri önlemek ya
da en az kayıpla atlatabilmek için kriz yönetimi çalışmalarına daha çok zaman ayırmak
zorunda kalmaktadırlar. Çünkü işletmeler krizlere ne kadar çok hazırlanıp tahmin
yürütürlerse (krizlerin önlenebilir veya önlenemez olmasına bakmaksızın) krizleri
önleme şansları o derece yüksek olabilmektedir (Zemanova, 2002,43).
Haşit
(2000,64)
tarafından
verilen
bir
tanımlamada
kriz
yönetimi,
karşılaşabilecek bir kriz durumunda kriz sinyallerinin yakalanarak değerlendirilmesi ve
işletmenin kriz durumunu en az kayıpla atlatabilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve
uygulanması faaliyetlerini kapsayan bir süreç olarak belirtilmiştir.
Mitroff açısından bakıldığında ise (1993,26), krizi tahmin etme, önleme,
hazırlanma,
özelliklerini
belirleme,
iyileşme
ve
öğrenme
mekanizmalarının
planlanması, tekrar planlanması ve uygulanması gibi seri faaliyetleri içeren bir süreçtir.
14
Tablo 1. Kriz Yönetimi
KRİZ
YÖNETİMİ
Ürünlerin,
hizmetlerin,
üretim
sürecinin, işletme ürününün, personelin,
çevrenin
ve
toplumun
karşılaştığı
tehlikeleri temel alan risk değerlendirme
çalışmaları.
Kriz planlarının hazırlanması ve
uygulanması,
krizlerin
saptanması,
önlenmesi, sınırlandırılması, iyileştirme ve
belli başlı krizlerden bir şeyler öğrenme
çalışmaları
Mitroff (1994,102), “Crisis Management and Environmantalism”, California
Management Review
2.1.4.1. Kriz Yönetiminin Özellikleri
Kriz Yönetiminin klasik yöneticilik anlayışından farklı kendine özgü bir takım
özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklerden bazıları şunlardır (Zemanova,2002,45);
Ana gayesi, krizleri önceden görebilen, bunların türlerini ayırt edebilen,
önlemler alabilen, bir çok alanda yeni şeyler öğrenebilen, direnç göstererek en kısa
zamanda toparlanabilen işletmeler oluşturabilmektir (Smith v.d., 1993, 29).
Krizleri önlemedeki yönetim başarısı, yöneticilerin krizleri ne şekilde
algıladıklarına bağlı olarak değişebilmektedir. Kriz Yönetimi sürekli bir işlem olup
başlangıç ve sonu yoktur. İletişim, düzenleme, kontrol, maliyet, kültür, durumsallık
planlaması, sistemlerin karmaşıklığı ve birbirine bağlılığı gibi faktörler kriz
yönetiminde önemli yer tutmaktadır. Smith ve arkadaşlarına göre (1993, 29) bu yedi
faktör işletmenin krize karşı dayanıklılığını belirleyecektir. Kriz yönetimi, stratejik
yönetimin alanına girmektedir. Çünkü krizler stratejik hedefleri de tehlikeye sokabilir
(Kuklan, 1986, 43).
15
2.1.4.2.Kriz Yönetim Süreci
Kriz yönetim süreci genel olarak beş aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamalar
(Mitroff, 1994, 53):
•
Krizle ilgili sinyallerin saptanması,
•
Krize hazırlık ve önleme,
•
Krizin yarattığı zararın sınırlandırılması,
•
İyileşme (normal duruma dönüş),
•
Öğrenme ve değerlendirme.
Kriz durumları tüm şiddetiyle ortaya çıkmadan önce işletmelere bazı sinyaller
göndermektedirler. Kriz bu sinyallerin takip edilmesi veya doğru bir şekilde
yorumlanmaması sonucunda ortaya çıkabilecektir (Haşit, 2000, 69). Kriz sinyallerinin
yakalanabilmesi için, örgütte değişik sinyalleri alabilen çeşitli erken uyarı sistemlerinin
kurulması ve işletilmesi gerekmektedir.
İkinci
aşamada
erken
uyarı sistemleri
ile
saptanan bilgiler ışığında
karşılaşılabilecek bir krizde kullanılacak önleme ve korunma mekanizmalarının
oluşturulmasına çalışılmaktadır (Mitroff, 1987, 285).
Bu noktadan sonra işletmelerin erken uyarı sistemleri ile yakaladığı kriz
sinyalleri, krizi önleme ve hazırlık mekanizmalarını harekete geçirmesi gerekecektir.
Zararın sınırlandırılma isteğindeki amaç, kriz etkilerinin daha büyük seviyelere
ulaşmasını önleme olarak değerlendirilebilir. İyileşme aşamasında, işletmenin mümkün
olan en kısa sürede normal duruma dönmesine çalışılacaktır. Kriz dönemlerinde
örgütsel sistemde önemli bozulmalar görülmektedir. Bu bozulmaların düzeltilmesiyle
ilgili kısa ve uzun dönem içerisinde yapılması gereken çalışmalar kriz yönetim sürecinin
bu aşamasında yapılmaktadır. Son aşamada ise kriz dönemlerinde alınan karar ve
önlemlerin değerlendirilerek ileride karşılaşılabilecek krizlerle daha iyi mücadele
etmeyi sağlama şeklinde olacaktır (Murat ve Mısırlı, 2005,7).
Çalışmamızın temel tanımları yukarıda ayrıntılı olarak verilmeye çalışılmıştır.
Bu açıklamalardan sonra kriz konusunun tarihsel değişimi incelenmeye çalışılacaktır.
16
Ülke olarak krizlerin nedeni ve/veya sonucu olan birçok etken ile karşılaşmamıza
rağmen makro anlamda ülkemizi, mikro temelde ise büyüklü küçüklü işletmeleri
etkileyen
en
önemli
unsurların
ekonomik
nitelikli
olduğu
tarafımızdan
değerlendirilmektedir. Mevcut doğrultuda öncelikli olarak ülke ekonomimizin değişim
süreci açıklanmaya çalışılacak sonrasında ise bu bilgiler ışığında yaşanan ekonomik
krizler değerlendirilecektir.
2.2. Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye Ekonomisinin Kırılma Dönemleri
Ekonomik yapının geri kaldığı Osmanlı Devleti’nin son dönemi ile Cumhuriyet
yönetimine geçiş süreci ve Kurtuluş mücadelesi, Cumhuriyet Dönemi’ndeki iktisat
politikalarını ve kurumsal yapıyı derinden etkilemiştir. Günümüze kadar gelinen süreci
tarihsel bilgililer içinde açıklamaya çalışacağımız bu bölümde değerlendirmeler, sürecin
kırılma noktalarından hareketle ele alınmaya çalışılmıştır.
Sınıflandırma, 1923’ten günümüze kadar geçen süreyi üç genel döneme (192346, 1946-80 ve 1980’den günümüze) bunları da genel dönemlerinden özü itibariyle
ayrılmayan ve analizi kolaylaştıran alt bölümlere ayırmaktır. Dünya geneline bakılacak
olursa 1923-46 yıllarını kapsayan birinci dönem henüz dünyada egemen bir düzenin
olmadığı süreci, 1946’dan sonra Amerikan Barışı adı altında (Pax American), Amerikan
gücünün olduğu süreci ifade etmektedir. 1923-80 arasında ülkemizde ekonomi
politikalarını etkileyen unsurlar dönem dönem hızlanan karma ekonomi ve ithal
ikamesi, sosyal refah devleti uygulamalarıdır. 1980 sonrasında ulus-devletin yeniden
yapılanması ve yeni devlet modelini bulma arayışları küreselleşmenin ikinci dalgasının
şekillenmesidir (Kuruç, 1998, 20-34).
2.2.1. Dışa Açık Ekonomi (1923-1929)
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu yıllarda, dünya ekonomisi içinde hammadde
ihracatçısı, sınaî ürün ithalatçısı ve dış borçlanmalar, Duyun-u Umumiye İdaresi ile
sürekli imtiyazların verilmiş olduğu bir iktisadi yapıyı devralmıştır (Boratav, 1989, 1113). 1923-29 arası yıllar devlet işletmeciliği ve müdahalelerin asgari düzeyde tutulduğu
ve piyasa şartlarında sanayileşmenin benimsendiği yıllardır. Ancak ilk yılların
ekonomik tablosunu yokluklar ve en temelde ise milli ellerde sermaye yokluğu
17
oluşturmaktadır. İlk yılların iktisat politikalarının atmosferinde ve daha sonraki
uygulamalarda bu yoklukları ortadan kaldıracak, sermaye kazançlarını milli olmayan
unsurlardan milli unsurlara aktaracak, kalkınma hamlesini devlet desteğiyle ve milli
özel girişimci eliyle sağlayacak milli iktisat anlayışı bulunmaktadır (Kuruç, 1987, 46).
Dönem içinde iktisat politikalarını etkileyen iki önemli gelişme, İzmir İktisat
Kongresi ve Lozan Barış Antlaşmasıdır. Henüz Cumhuriyet ilan edilmeden toplanan
İzmir İktisat Kongresinin amacı, izlenecek iktisat politikalarını ve iktisadi kalkınma
hamlelerini tespit etmek, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmada Batı’nın birtakım kurum
ve kurallarını alarak en kısa zamanda iktisadi ve toplumsal gelişmeyi sağlamaktı
(Kepenek, Yentürk, 2000, 33-34; Güldiken, 2006, 142).
Dışa açık ekonomi sürecinin iktisat politikalarına damgasını vuran diğer önemli
gelişmesi Lozan Barış Antlaşması’dır. Antlaşmanın 28. maddesinde Türkiye’de
kapitülasyonların her bakımdan kaldırıldığı hükme bağlanmakla birlikte diğer iki
önemli gelişme lehimize sonuçlanmamıştır. Antlaşma hükmü gereği, gümrük
tarifelerinin beş yıl süre ile 1916 yılındaki seviyede tutulması, sınai üretimi bir süre
daha gümrük korumasından mahrum bırakmıştır. Ayrıca Osmanlı dış borçlarından bir
bölümü genç Cumhuriyet tarafından devralınmış ve daha başlangıçta borç yükü altına
girilmiştir (Aktan, 1998, 34).
Bütün çabalara rağmen (Aşar Vergisi’nin kaldırılması, İş Bankası, Sanayi ve
Maden Bankası’nın kurulması, 1913 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun yeniden
düzenlenip yürürlüğe konması.) ülke hızlı bir sanayileşme atılımı gösterememiştir.
Bunun nedeni belirtilen nedenlerin yanında, altyapı, sermaye, girişimci ve teknik
eleman yetersizliğidir. Yabancıların belirsizlik nedeniyle yeni yatırımlara gitmemesi ve
gayrı müslim azınlıkların ülkeyi terk etmesi sınaî üretimi olumsuz etkileyen diğer
nedenlerdir. Devletin sanayiye yatırım yapma eğilimi vardır, ancak yetersiz kamu
sermayesinin önemli bir bölümü demiryolu yapımı ve yabancıların elindeki
demiryollarının satın alınmasında kullanılmıştır. Milli iktisat anlayışı içerisinde
sermayenin yerli ellerde toplanması istenmektedir. Fakat yeterince olumlu sonuçlar
alınamamıştır (Aktan, 1998, 34; Kaştan, 2003, 492).
18
Bu dönemde Milli İktisat anlayışının da etkisiyle para politikasında sağlam ve
istikrarlı para anlayışı hakim olurken maliye politikasında denk bütçe ve düzgün ödeme
ilkesi benimsenmiştir. Genişlemeci bir maliye politikasından titizlikle kaçınılırken, açık
finansmana ve borçlanmaya sıcak bakılmamış, önce gelirin edinilmesi sonra harcanması
söz konusu olmuştur. Bu dönemde merkez bankasının bulunmayışı kağıt para arzının
artırılması ihtimalini de ortadan kaldırmıştır (Oktar, 1998, 248-251).
2.2.2. Korumacı-Devletçi Sanayileşme (1930-1939)
1930 ve 1939 yılları arasında iktisat politikaları açısından iki belirleyici özellik
vardır. Bunlar korumacılık ve devletçiliktir. İktisat politikalarının yöneldiği amaç ve
elde edilen sonuçlar bakımından bu yılları ilk sanayileşme dönemi olarak nitelendirmek
uygun olur (Boratav, 2006, 59). Dünya ekonomisinin girdiği büyük bunalım yıllarında
Türkiye ekonomisi dışa kapanarak devlet eliyle bir sanayileşme hamlesine girmiştir.
Krizin hammadde fiyatlarını sanayi fiyatlarından daha çok düşürmesi sonucu bir önceki
dönemdeki serbest ticaret-açık kapı politikalarının sürdürülmesinin dış ticarette
yaratacağı olumsuz gelişmeler sezilmişti. 1929’da Lozan’ın sınırlamalarının da son
bulmasıyla ithalatı denetleyen koruma önlemlerine başvurularak koruma duvarları
altında eskiden ithal edilen sınai tüketim mallarında ithal ikameci yatırımlara gidildi.
Böylece bunalım döneminde azgelişmiş ülkelerin sanayisiz yapıyı değiştirmeye yönelik
ilk adımlarına Türkiye de katıldı (Altıparmak, 2002, 37-38).
Boratav’a göre (2006, 67) 1930-39 döneminin iktisat politikalarının evriminde
gözlenen başlıca uğraklar, salt korumacı önlemlerle yetinilen 1930 ve 1931 yılları,
devletçi uygulamalara geçişi temsil eden 1932 yılı ve devletçiliğin rayına oturduğu
1933-39 yılları olarak saptanabilecektir.
Devletçi iktisat politikaları ilgili dönemde iki şekilde yürütülmüştür. Birincisi
devlet işletmeciliği, ikincisi de fiyat mekanizması, dış ticaret gibi konularda iktisadi
yaşamın kontrol yoluyla düzenlenmesidir. Bu kapsamda bir dizi kanun ve düzenleme
çıkarılmıştır. Ülkede takip edilen devletçilik anlayışı hakkında Atatürk fikrini şöyle
belirtmiştir: “Bizim takip ettiğimiz devletçilik, ferdi mesai ve faaliyeti esas almakla
beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde, milleti refaha ve memleketi
mamuriyete eriştirmek için, milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği
19
işlerde, bilhassa iktisadi sahada devleti fiilen alakadar etmektir; 1.Sanayi tesislerini
memleketin içlerine, uzak köşelerine yaymak, 2. Modern, uygar, ileri yerleşme ve hayat
tarzını, memleketin uzak köşelerine kadar götürerek etrafa, ileriliğin uygarlığın
örneklerini vermek, 3.Gerek teknik, gerek işletme alanlarında büyük ölçüde işler içinde
ve çok sayıda eleman yetiştirerek, ileride bunların özel teşebbüs sahasında,
teşkilatçılıklarına, önderliklerine imkan vermek. İktisadi devlet teşekküllerini milli
ekonominin bütün branşları ve sektörleri için bir mektep halinde geliştirmek, 4.İşletme
muhasebesi, doğru hesap, modern işletmecilik bakımından organizasyon sahalarında
örnekler vermek, uzmanlar yetiştirmek ve tam istihdam, tam randıman alanları ile
dürüst vergi hesabı alanında örnek olmak ve gelenek yaratmak, 5.Yönetici, müstahdem
ve işçiyi, yalnız hizmetlerinden faydalanılıp, hayatları ile ilgilenilmeyen kör iş
kuvvetleri halinde almayıp, onların lojman, günlük hayat, sıhhat, eğitim ve çocuklarının
bakımı ile spor işlerine ve toplu eğilencilerine kadar saran bütün sahalarda, insanca
yaşamlarını ve gelişmelerini sağlamak ve bu alanda özel teşebbüse önder olmak...”
Ülkede bu dönemde yapılanlar incelendiğinde Mustafa Kemal’in devletçiliği çok daha
iyi kavranacaktır (Aydemir, 1999, 444-446).
Bu yıllarda Türkiye planlama deneyimi de yaşamıştır. Sovyet uzmanlar ülkeye
davet edilerek Prof. Pavlof başkanlığındaki bir heyetin Türk uzmanlarıyla tüm ülkeyi
dolaşıp nerelerde hangi sanayi kuruluşlarının kurulmasının uygun olacağına dair bir
rapor hazırlayarak İktisat Vekaleti’ne sunmuştur. Bu rapor doğrultusunda Birinci Beş
Yıllık Sanayi Planı hazırlanır. İlk Sanayi Programı hazırlanırken öncelikle ithalatımızda
yer almakla birlikte ham maddelerin içeriden karşılanabilecek olması veya bazı
hammaddelerinin ithalatı ile ülkede üretimi gerçekleşebilecek bazı sanayi kollarının ve
ünitelerinin devletçe veya yabancı sermaye ile kurulmasını amaç edinmektedir. İlk
Sanayi Programı içerisinde elektrifikasyon, altın ve petrol arama işleri ve teşkilatı,
jeoloji tedrisatı ve jeologlar yetiştirilmesi, teknik öğretim gibi konular da yer almaktadır
(Aydemir, 1999, 444-446).
Bu noktada Sovyetler Birliği’nden sonra dünyada ilk planlama deneyimlerinden
birinin Türkiye’de yaşandığı söylenebilecektir.
1930-1939 yılları genel olarak değerlendirildiğinde, dünya ekonomisi krizin
etkileri ile uğraşırken ve geri kalmış ülkelerin birçoğunu da bu bunalıma çekerken,
20
Türkiye’nin bir ölçüde krizin dışında kalmayı başardığı ve sanayileşme adına önemli
adımlar attığını söylemek mümkündür. Bunları da mümkün olduğu kadar dışa kapalı bir
iktisat politikası ışığında ve kamunun sanayi teşebbüslerinin yatırımlarını planlama
çabaları ile gerçekleştirdiği ifade edilebilecektir.
2.2.3. Savaş Yılları (1940-1945)
1940-1945 arası yıllar savaş yıllarıdır. Ülkemiz İkinci Dünya Savaşı’na
girmemiş ancak cephelerde fiilen savaşmanın dışında savaş ekonomisinin koşullarını
tüm ağırlığıyla yaşamıştır (Boratav, 2006, 81). Bu dönemde, savaşın çıkması ile birlikte
seferberlik havasına giren Türkiye’de, faal nüfusun önemli bir kısmının silâhaltına
alınmış ve devlet bütçesinin giderek artan oranlı payı savunma giderlerine ayrılmıştır.
Üretimde büyük düşüşler yaşanmış ve örneğin savaş yıllarında buğday üretiminde %
50’ye yaklaşan bir gerileme meydana gelmiştir. Savaş öncesinde başlayan planlama
çalışmaları ve sınaî yatırım programları, savunma harcamalarının bütçeye hâkim olması
nedeniyle tümüyle ertelenmiştir. 1940-1945 arasında ülke bir savaş ekonomisine
girmiştir (Boratav, 2006, 81). Yukarıda değinilen noktalardan hareketle savaş yıllarının
bir iktisadi gerileme dönemi olduğu söylenebilecektir.
Dönemin tümü dikkate alındığında temel ve ara malların dağıtımının devlet
eliyle yapıldığı; resmen özel ticarete bırakılan alanlarda ise Milli Korunma Kanunu’nun
öngördüğü denetleme tedbirlerinin ve fiyat kontrollerinin uygulandığı söylenebilecektir.
Ancak, savaş ekonomisinin gerektirdiği koşullar içinde bu önlemlerin kaçınılmaz
olması, karaborsa, vurgun ve spekülasyon ortamını da beraberinde getirmiştir (Boratav,
2006, 84).
1940 sonrasının darlık koşullarının bir yandan mevcut sınıf yapısıyla, öte yandan
siyasi kadrolara ve yüksek bürokrasiye çok geniş yetkiler veren iktisat politikaları ile
birleşmesi, bu dönemde gelir dağılımında fevkalade önemli değişikliklere yol açmış ve
bu dönüşümler savaş sonunun ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerini büyük ölçüde
biçimlendirmiştir. Savaşın uzun dönemli etkileri bakımından en ağır sonuçları sermaye
birikiminde meydana gelen gerilemeyle ortaya çıkar. Bu durum, büyük ölçüde
savunmaya ayrılan kaynakların ulusal ekonomi üzerinde yarattığı yüklerden ve savaş
koşullarında oluşan aşırı kazançların yatırıma istek, alışkanlık ve eğilimleri çok zayıf
21
olan grupların elinde tüketime tahsisinden doğmuştur. Bu dönemi büyük nemaların
paylaşıldığı vurgun yılları olarak değerlendirmenin yanında tek partili rejimin haksız
kazançlara set vuracak çeşitli çalışmaları ile ekonomik ve kültürel alanda kalıcı
reformlar (Milli Koruma Kanunu, Varlık Vergisi, Toprak Mahsulleri Vergisi, Çiftçiyi
Topraklandırma Kanunu, Köy Enstitüleri v.b.) uygulamaya çalıştığı da söylenebilir.
Ancak bu müdahale çalışmaları gerekli verimi sağlayamamışlardır (Boratav, 2006, 8192).
2.2.4 Yeni Dünya Düzeni (Serbest Dış Ticaret): 1946-1960
Türkiye’de tek partili rejimden çok partili parlamenter rejime geçiş yılı olan 1946,
iktisadi yapıdaki dönüşümlerin de başlangıcı sayılabilecektir. İlgili dönemde devletçi politika
yerini liberal politikalara bırakmıştır. Savaş sırasında ülkenin savaşa girmemesi beraberinde
Fransa ve İngiltere ile ilişkileri sürdürmesi, bundan sonra da ilişkilerin batı ile süreceğini
gösteren etkenlerdir. Bu süreçte ortaya çıkan temel olgu ise çok partili sisteme geçmenin
kaçınılmaz olması düşüncesidir.
Boratav (2006, 93-107), bu dönemi 1946–53 arası yılları Dünya Ekonomisi ile farklı
bir entegrasyon, 1954–61 yılları arasını ise Tıkanma ve Yeniden Uyum şeklinde
değerlendirmiştir.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, özellikle ticaret sermayesi birikiminin hızla artması ve
bu kesimin iç ve dış etmenlerin de katkısıyla toplumsal ve ekonomik gelişmelerde ön plana
çıkması dönüşümün belirleyici özelliği olmuştur. Toplumsal Yapıdaki bu değişimler, savaş
sonrasında kapitalist dünya sisteminden türeyen dışsal etkenlerle ahenkli bir uyum sağlamıştır
(Kepenek, Yentürk, 1997, 80-81).
Savaş sonrası dönemde serbestleşmeye yönelik bir dış ticaret rejiminin sonucu olarak,
iç pazara dayalı bir sanayileşme programı değil, dış pazarlara dönük ve tarıma, madenciliğe,
alt yapı yatırımlarına, inşaat sektörüne yönelik bir kalkınma anlayışı gündemdedir. Ancak
süreç istenilen gibi gelişmemiş, bahsedilen kalkınma anlayışının aksine tüketime dayalı ithalat
beraberinde dış açıkları getirmiştir. Bu dönemde kronik dış açıklar kanalıyla dışa bağımlı hale
gelen ekonomik yapı maalesef Türkiye Ekonomisi’nin karakteristik bir özelliği olmuştur
(Boratav,2006, 95-96).
22
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya konmaya çalışılan ve büyük çoğunluğunda da
başarılı olunan ekonomik irade maalesef sonraki dönemlerden günümüze kadar olan süreçte
net olarak görülememiştir. Kimi zaman siyasal belirleyicilerin popülist yaklaşımı, kimi zaman
ekonomik aktörlerin kendi lehlerine olan ama geniş alanda ülke adına zarar verici
uygulamaları kim zaman ise talep sahiplerinin bilinçsiz tüketim yaklaşımı ekonominin hiçbir
dönem sağlığına kavuşmasına imkan vermemiştir.
Savaş sonrasında 250 milyon dolarlık (1946 ithalat hacminin iki mislinden fazla döviz
rezervi) döviz rezervi bulunan, 100 milyon dolara yakın dış ticaret fazlası olan Türkiye, hiçbir
ekonomik gerekçesi olmadan dünya ekonomisindeki serbestleşme doktrininin etkisiyle dış
yardım arama çabasına girişmiş önce Truman Doktrini, sonrasında da
Marshall Planı
çerçevesinde dış yardım almıştır (Boratav, 2006, 100).
1954-61 arası dönem, ekonominin göreli bir durgunluk içinde dalgalanmalarının
olduğu, ihraç mallara yönelik talepteki düşme ve dış kaynakların belli bir düzeyi aşması
yüzünden doğan dış tıkanmaya tepki olarak ithalat sınırlamalarına gidildiği bir dönem
olarak nitelendirilebilecektir. (Boratav, 2006, 107)
1954 yılından itibaren gerek dış ticarette gerek tarım sektöründe meydana gelen
tıkanmalar sonucunda tarıma ve dış ticarete dayalı sanayileşme politikası terk edilerek,
yerine sanayileşmeye öncelik veren korumacı, ithal ikamesine yönelik politikalar tercih
edilmiştir. Türkiye bu dönemden itibaren iç pazara yönelik, tüketim malları üretimini ön
plana çıkaran bir ithal ikameci sanayileşme sürecinde yol almaya başlamıştır
(Alkınoğlu, 1999, 307-319).
İthal ikameci sanayileşmenin uygulandığı, dönemin ikinci yarısında da enflasyon
oranı düşürülememiş, dış ticaret açıkları kapatılamamıştır. 1958 yılına doğru Avrupa İktisadi
İşbirliği Teşkilatı, dış yardımların gereken düzeyde sürdürülebilmesi için bir istikrar
programının uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür. Türkiye dış yardımların kesilmesini
göze
alamadığından
4
Ağustos
1958’de
istikrar
programını
uygulamaya
koymuştur(Alkınoğlu, 1999, 307-319).
Programla devalüasyon yapılmış, dış ticaret rejimi yeniden düzenlenmiş, para arzı
kontrol altına alınmış, KİT ürünlerinin fiyatları yükseltilmiştir. Ancak bu yıllarda devalüasyon
23
ve KİT fiyatlarının yükseltilmesi fiyatlar genel seviyesinin hızla yükselmesine yol açmış, fiyat
artışları 1959 yılında da devam etmiştir (Eroğlu, 2003, 4).
2.2.5. Planlama ve İthal İkamesinde Birinci Aşama :1960-1970
1950-1960 yıllarını kapsayan on yıllık dönem boyunca muhalefetin de etkisiyle
sürekli, iktidarın plansız uygulamalarının yarattığı olumsuz gelişmelerden söz edilmiş ve
Türkiye’de tüm sorunların planlama ile çözülebileceği kanısı uyanmıştır (Yenal, 2001, 121).
Ekonomiyi planlara bağlamak, yatırımları planlarla yürütmek iktidar partisinin siyasi
anlayışına ters düşmüştür. Ancak, ABD ve dış yardım kuruluşlarının çevre ülkelerin içe
dönük sanayileşme modelinin işleyebilmesi için planlamanın gerekli olduğu yönündeki
telkinleri, dış yardımların tehlikeye düşmesi olasılığı karşısında Türkiye’yi dönemin siyasi
iktidarı tarafından bir Koordinasyon Bakanlığı’nın kurulmasına kadar götürmüştür (Turgut,
1991, 185). Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD)’nün bünyesinde kurulan
konsorsiyum ile, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın finansmanı için önemli ölçüde kredi
sağlanmıştır (Parasız, 1998, 127).
1960’lar planlama çerçevesinde ithal ikameci sanayileşme stratejisinin temel hedefleri
doğrultusunda başarılı sayılacak uygulamaların yaşandığı yıllar olmuştur. İthal ikameci
sanayileşme politikası her ne kadar yoğun devlet müdahalesini zorunlu olarak içinde
barındırsa da bu noktada müdahaleler daha çok özel kesimin sermaye birikim koşullarının
sağlanmasına yönelik olmuştur (Eroğlu, 2003, 6). İthal ikameci sanayileşmenin giderek hız
kazandığı bu dönemde kamu kesiminin pek çok malı maliyetinin altında fiyatlarla satışa
sunması ile birlikte özel sektöre de ihtiyaç duyduğu pek çok temel ürünü maliyetinin altında
satılmıştır. İthal ikamesinin dışarıdan gelen makine ve teçhizat ile besleniyor olması da bir
süre sonra Türkiye’nin dışa olan bağımlılığını arttırmıştır (Demircan ve Ener, 2004, 91).
1930’lu yıllarda bilinçli olarak başlatılan yaygın tüketim mallarında ithal ikamesi
1954 sonrasında ihracata talebin düşmesi nedeniyle zaruri olarak uygulanmıştır. Bu
dönemlerin sonrasında Birinci Beş Yıllık Plan’ın strateji tercihi olan ithal ikamesi maalesef
amacının dışında bir eğilim göstermiştir. Gelişmiş ülkelerden yayılan tüketim olguları ülkede
dayanıklı tüketim mallarına bir talep meydana getirmiş olup bu talep sadece alım gücü yüksek
kitleye ait olmamış emekçi ve orta sınıfın reel gelirlerindeki artışına bağlı olarak bu kitleye de
ait olmuştur. Dolayısı ile bu malların üretimini ülke içinde yapmaya yönelik çalışmalar
24
başlamıştır. Mevcut çabalar, maliyetleri düşürmek, iç sanayi gelişimleri sağlamak, dışa
bağımlılığı ileriki süreçlerde azaltacak yapılanmaya götürme adına iyi bir başlangıç olmasına
rağmen bu sanayileşme eğilimi 70’li yılların ortalarında beklenenin tersi bir sonuç vermiş ve
sadece Birinci Beş Yıllık dönemde pozitif ithal ikamesi gerçekleşmesi sağlanmıştır (Boratav,
2006, 110-120).
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nin vasıtasıyla bu dönem içerisinde KİT’lerin
Merkez Bankası tarafından para basılarak finanse edilmesine son verilmiş, yine
KİT’lerin birbirlerine olan borçları temizlenerek kamu kuruluşlarının Merkez
Bankası’na olan net borçları Hazine’ye devredilmiştir. 1960’lı yılların sonuna doğru
KİT’lerin Merkez Bankası’ndan borç alma yolu kapanmış olmasına rağmen, hükümetin
para basarak gelirlerinin üstünde harcama yapması ve popülist amaçlarla sübvansiyon
dağıtma geleneğini devam ettirmesi, ayrıca dış borçlar konusunda yaşanan
olumsuzluklar 1950’lerin sonunda yaşanan sürecin tekrar karşımıza çıkmasına neden
olmuştur (Yenal, 2001, 126-129).
2.2.6. İthal İkamesinde İkinci Aşama: 1970-1980
1970’li yıllara kadar sanayi ve sektörlerde olumlu gelişmeler yaşanmış ancak bu
gelişmeleri sağlayan finansman kaynağı dış borçlanmalar olmuştur.
Böyle bir gelişme
stratejisinin ekonomiyi bir süre sonra dar boğaza sokacağı yadsınamaz gerçektir. 1970 yılında
söz konusu darboğazı aşabilmek, iç kaynakların etkin kullanımını sağlamak ve yeni kaynaklar
yaratmak amacıyla, dönemin hükümeti, bir yandan Finansman Kanunu ile yeni vergi
düzenlemelerine giderken, bir yandan da ihracatın sürekli olarak plan ve programlarda
gösterilen hedeflerin altında kalması nedeniyle %66,6 oranında devalüasyon yaparak Türk
Lirası’nın değerini düşürmüştür (Eroğlu, 2003, 7).
Devalüasyondan sonra hızlanan ihracat ve işçi dövizi girişi nedeniyle döviz rezervleri
artmıştır. Fakat daha sonraki yıllarda özellikle petrol fiyatlarındaki yükselme sonucu artan
döviz gereksinimleri, 1973 Kıbrıs Barış Harekâtının bütçeye getirdiği yük ve ihracatın
gerilemesi nedeniyle rezervler kısa sürede erimiş, ithalatı karşılamak için aşırı borçlanmaya
gidilmiştir(Demircan ve Ener, 2004, 92).
25
Türkiye ekonomisi, ithal ikamesinin birinci aşaması sayılan ve birinci plan dönemini
kapsayan 1963-1967 döneminden sonra, 1970’li yıllardan itibaren ithal ikamesinin ikinci
aşaması olan ara ve sermaye malları ikamesi aşamasına geçmiştir. Dönem boyunca petrol
krizinin yarattığı olumsuz gelişmelere rağmen stratejide herhangi bir değişiklik olmamıştır.
Ancak, dönemin sonunda ithal ikamesinin büyümeye olan katkısının negatif olduğu ortaya
çıkmıştır. Ayrıca, ekonominin ithalata olan bağımlılığı da artmıştır (Öniş, 1989, 6).
Boratav’a göre (2006, 120) ithal ikamesinin ikinci aşamasının başarılı olamamasının
nedeni sadece doğrudan ve dolaylı ithal gereksinmesi çok yüksek olan dayanıklı tüketim
malları sektörünün hızlı genişleme temposu olmamıştır. Bununla birlikte yatırım malları
kesiminde sağlanan genişlemenin ara mallardan geride kalması nedeniyle yüksek bir yatırım
temposunun daima aşırı bir ithal faturası gerektirmesi olmuştur.
Türkiye’de, ithal ikamesi kapsamında yürütülen korumacı ve popülist politikalar,
ülkeyi üretmeden tüketir hale getirmiş ve bu tüketim yapısı ısrarla sürdürülmeye çalışılmıştır.
Bu şekildeki bir yapılanma nedeniyle, özel kesim daha karlı bulduğu iç pazara yönelmiş,
ithalata bağımlılık giderek artmış ve ithal ikamesinden beklenen dışarıyla rekabet edebilecek
ve ihracata yönelebilecek bir sanayi yapısı kurulamamıştır. Dönem içerisinde, işçi dövizleri,
dövize çevrilebilir mevduat (DÇM) ve kolay bulunabilen kısa vadeli dış borçlar, söz konusu
yapıyı 1979’a kadar taşımıştır. Ancak bu yıllarda, yeni petrol zamları, vadesi gelen dış
borçlar
ve
siyasal
istikrarsızlıklar
ülkeyi
tam
bir
çıkmaza
sokmuştur.
(http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=1114, Erişim: 20.07.2007)
2.2.7. 1980-1990 Dönemi: 24 Ocak Kararları
Bu dönemde Türkiye’nin ithalatında önemli bir kalem olan petrol fiyatının
yükselmesi döviz ihtiyacını önemli ölçüde artırırken buna bir de dış borç bulmada karşılaşılan
sorunlar eklenince, Türkiye üretimde kullanılan girdilerini ithal edememeye başlamış, temel
mallarda ortaya çıkan kıtlıklar ise karaborsa ve kuyrukları doğurmuştur. Ekonomideki bu
tıkanmanın aşılabilmesi için yeni dış kaynak arayışına girişilmiştir. Dünya Bankası, IMF gibi
dış kaynak sağlayan kuruluşlar bu yardımları ekonomide yapısal bir dönüşüm yapılması
şartına bağlamışlardır. Bunun üzerine 1980 yılında bu yapısal dönüşümleri de içeren “24
Ocak Kararları’’olarak anılan bir dizi önlemler paketi uygulamaya konulmuştur. 24 Ocak
26
Kararları her ne kadar kararlılık önlemleri gibi algılansa da yeni bir dönüşümün temel taşlarını
koyarak kalıcı öğeler taşımaktadır (Eroğlu, 2003, 8).
24 Ocak kararları ile (Alkınoğlu, 1999, 312);
• Serbest piyasa ekonomisine geçişin sağlanması,
• İhracata ağırlık verilerek dışa açık bir ekonomik model oluşturulması,
• Kamunun faaliyet alanının sınırlandırılması,
• Döviz kuru politikasının yeniden belirlenmesi,
• Sıkı para politikası uygulaması,
• İthalatın liberalizasyonu,
• Yabancı Sermaye girişinin arttırılması,
• Enflasyonun talep kısıcı politikalar ile önlenmeye çalışılması amaçlanmıştır.
24 Ocak 1980 kararlarının, farklı yapısal özellikleri de bünyesinde barındırdığı
gözlenmektedir. Bunlardan biri, programın uzun dönemli kalıcı bir ekonomik gelişmeyi
hedeflemesidir. Uzun döneme yönelik hedefler üç noktada toplanmaktadır. Bunlardan
birincisi kamu sektörünün faaliyet alanının sınırlandırılmasıdır. Bir diğeri sermaye ve emek
piyasalarının arz talep koşullarına göre belirlenmesidir. Son olarak iç ve dış piyasada
liberalleşmeye daha çok ağırlık verilmesidir (Alkınoğlu, 1999, 312).
Söz konusu önlemlerle ‘’ithal ikameci’’ kalkınma politikasından ‘’ihracata
yönelik’’kalkınma politikasına geçilmiş, 80’li yıllar boyunca bu kararlara çeşitli eklemeler
yapılmış, değişikliklere gidilmiş fakat ana tema değiştirilmemiştir. Bu dönemde, ekonominin
hızlı bir kalkınmayı finanse edecek kaynakları kendi yapısı içinde yaratamaması, yaratılan
kaynakların ise etkinlikle sanayi yatırımlarına aktarılamaması temel olumsuzlukların
giderilememesine neden olmuştur. Buna ek olarak, ülkede kontrol altına alınamayan
enflasyon ve gelir dağılımındaki eşitsizlik; bir taraftan spekülatif yatırımlarda bulunma
eğiliminde olan kişilerin elinde fon birikimine neden olurken, diğer taraftan ekonomide
kontrol altına alınamayan bir talep artışı yaratmıştır (Ataç, 1999, 307).
27
2.2.8. 1990-1995 Dönemi: 5 Nisan Kararları
1984-1989 yılları arasında Türkiye ekonomisinde bir genişleme dönemi yaşanmıştır.
Bu dönemde Batı ekonomilerinde meydana gelen canlanma, Türkiye’nin izlediği ihracata
dayalı büyüme stratejisi ile de örtüşerek ihracatın artmasına neden olmuş ve Türkiye
ekonomisi bir genişleme sürecine girmiştir. Fakat 1990’a gelindiğinde dış dünyada iki önemli
gelişme Türkiye ekonomisini direkt olarak etkilemiştir. Bunlar, İran-Irak savaşının sona
ermesi ve 1990 Körfez Krizidir. Bu iki dış gelişme Türkiye için önemli iki pazarın
kaybolmasına neden olmuştur. Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren ve etkileyen bu iki
gelişmeye ek olarak dünya ekonomisinde de bir daralma süreci yaşamıştır. Tabi ki, bunların
hepsi birlikte Türkiye’nin ihracatı üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Ülke içinde kamu
açıklarının enflasyon üzerinde yarattığı baskı ve izlenen kur politikası ile diğer ekonomik kötü
gidişat 1994 krizine götüren ortamı hazırlamış ve Nisan ayında ekonomik tedbirlerin alınması
kaçınılmaz olmuştur (Eroğlu, 2003, 8).
1994’de yaşanan krizin ana nedeni; ekonomideki dengesizliklerin yoğunlaştığı bir
dönemde İMKB endeksini yükseltmek amacı ile faiz oranlarının düşürülmesi yoluna
gidilmesi ve bunun ters etki yaratması olmuştur. Borsanın faizlerin düşmesi sonucu ortaya
çıkacak sermayeyi çekecek derinlikten yoksun olması, spekülatif sermayenin borsa yerine
döviz alımına yönelmesine neden olmuştur. Merkez Bankası’nın piyasaya döviz sürerek
bunalımı geciktirmesi de yeterli olmamış ve yeni bir istikrar programı hazırlanması gündeme
gelmiştir (Kepenek, Yentürk, 2000, 118).
5 Nisan 1994 istikrar önlemleri ile, öncelikle yüksek oranda devalüasyon yapılmıştır.
Kamu giderlerinin düşürülmesine çalışılmış ve bir defaya mahsus olmak üzere vergiler
konulmasına karar verilmiştir. Sermaye hareketlerine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir.
Yapısal reformların gerçekleştirilmesi öngörülmüş ancak bununla ilgili kapsamlı bir
çalışmaya gidilmemiştir (Eğilmez, 2000, 10-12).
1994 krizinin ekonomiye faturası ağır olmuştur. 5 Nisan 1994’de döviz rezervleri 3
Milyar dolarla dibe vurmuş, enflasyon oranı TÜFE bazında %106’lara fırlamıştır, TL birgün
içinde (5 Nisandan 6 Nisana kadar) yaklaşık %39 oranında değer kaybetmiştir (TCMB,
2005).
28
2.2.9. Son Dönem: 1996’dan Günümüze
1996-1998 yılları arasında kısa süreli hükümetler döneminin yaşanması belirsizliği
artırırken, orta ve uzun vadeli istikrar programlarının uygulanması da mümkün olmamış,
uygulanan önlemler ise bir defalık kaynak bulmaya yönelik kısa vadeli arayışlar olmuştur.
Türkiye ekonomisinde 1995 yılında başlayan hızlı büyüme eğilimi, 1998 yılının Nisan ayına
kadar devam etmiş, ancak hem yurt içindeki siyasi istikrarsızlık hem de Güneydoğu Asya’da
ve daha sonra Rusya Federasyonu’ndaki mali kriz nedeniyle sona ermiştir (Eroğlu, 2003,9).
Bu gelişmelerin sonucunda 1999 yılının sonuna doğru ekonomik görünüm son derece
karamsar bir yapıya bürünmüş, ekonomik büyüme -%6.1 olmuş, enflasyon (TEFE) %70’e,
Hazine’nin yıllık bileşik faizi ortalama %106’ya ulaşmış, bütçe açıkları ise taşınamaz bir
noktaya ulaşmıştır. Artık hiper enflasyon aşamasına gelindiği kanısı hakim olmaya
başlamıştır. Buna 1999 yılının seçim yılı olması nedeniyle ortaya çıkan belirsizliğin yarattığı
etkiler eklenmiştir. 1999 yılında yeni kurulan koalisyon hükümeti ekonomideki bu kötü
gidişatı önlemek ve dış kaynak bulmak amacıyla IMF ile anlaşmaya oturmuştur. Ancak
yapılan anlaşma yeni bir sürecin başlatılması şeklinde değil de daha önce başlayan stand-by
arayışlarının devamı ve sonucu niteliğinde olmuştur (Eroğlu, 2003,9).
1999 yılı Nisan ayında yapılan erken genel seçim sonuçları ile oluşan üçlü koalisyon
hükümeti Temmuz-Aralık aylar arasındaki altı aylık dönemi kapsayan, daha önceki sürecin
devamı olarak Yakın İzleme Anlaşması uygulamasını başlatmış ve 1999 Aralık ayında da
2000-2002 yıllarını kapsayan üç yıllık orta vadeli (2002-2004) stand-by anlaşmasını
imzalamıştır. Ancak bu orta vadeli program 2001 yılı sonunda iki yılını doldurduktan sonra
kesilmiş ve Şubat 2002 de imzalanan üç yıllık yeni bir stand-by antlaşması ve “Güçlü
Ekonomiye
Geçiş
Programı’’
uygulamaya
konulmuştur
(http://www.ekodialog.com/Konular/imf_3.html)
Aralık 1999 niyet mektubu ile başlayan süreçte programın temel hedefi
enflasyon ve reel faizlerin düşürülmesi, büyümenin sağlanması olarak belirlenmiştir
(http://www.ekodialog.com/Konular/imf_3.html). Bu amaçla istikrar önlemleri olarak
enflasyonun üç yılın sonunda tek haneli olması, reel faizlerin düşürülmesi, kamu kesimi
borçlanma gereği (KKBG)’nin azaltılması ve sıkı döviz kuru politikası (döviz kuru
çıpasına dayalı anti-enflasyonist) araçları kullanılmaya başlanmış, programda Kasım
29
2000 ve Şubat 2001 krizlerinden sonra yenilenen 2002–2004 Stand-By anlaşması ile bu
kez dalgalı kur politikasına geçilmiştir.
Mali piyasaların kredi türevleri hacminin 1990’da 3.5 trilyon dolarla, dünya
hasılasının yüzde 27’sine eşit bir büyüklükten, 2007 yılında, bir önceki yıla göre 90
trilyon artarak, 380 trilyon dolarla dünya hasılasının yüzde 778’ine ulaşmış olması
ekonomimizin içinde bulunduğu sürecin ciddi sıkıntılar yaşayabileceğini göstermektedir
(www.bagımsızsosyalbilimciler.org, 2007, 9).
2007 yılı başında IMF yakın denetiminde olan ülkelerin sayısı, Türkiye hariç,
10’dur. Söz konusu ülkelerden hiç biri, Türkiye gibi “gelişmekte olan piyasa ülkeleri”
(emerging markets) kategorisinde değildir. Türkiye dahil 11 yakın denetimdeki ülkeye
2007 başı itibariyle IMF’nin toplam taahhüdü toplam 9.6 milyar dolar iken, bu
toplamda sadece Türkiye’nin payı 6.6 milyar dolardır (11 ülkenin toplam borcunun
yüzde 68’i) (www.bagımsızsosyalbilimciler.org, 2007, 9)
Son stand-by anlaşması 2005-2008 yılları arasını içerecektir. Sürecin sonuna
yaklaşırken hali hazırda çıkış için hükümet tarafından bir adım atılmamıştır.
Uluslararası platformda ise durum endişe edilebilecek seviyededir. ABD’de
2003-2006 yılları arasında, Irak savaşının bütçe açıklarını arttırması, öte yandan özel
sektörün tasarruf açığının süregelmesi ekonominin cari işlem açıklarını adım adım
yükseltmiş ve neredeyse “sürdürülemezlik” eşiğine getirmiştir. Aynı yıllarda çevre
ekonomilerinin petrol ihracatçısı olmayan büyük ülkelerinde cari işlem fazlaları
aşınmaya, hatta dış açıklar oluşmaya başlamıştır. Bu olumsuz portrede potansiyel bir
istikrarsızlığın eşiğinde ve bıçak sırtında seyreden uluslararası finansal sisteme düzensiz
biçimde eklenen çevre ekonomilerinin yakın gelecekte çok ciddi risklerle karşı karşıya
olduğu hususunda yaygın görüş birliği vardır. Bu bağlamda dünya ekonomisinin
“uyum” veya “düzeltme” süreçleri Türkiye’ye üç kanaldan yansıyabilecektir: Faiz
oranlarında ani bir yükselme ve uluslararası sermaye hareketlerinde hızlı bir daralma,
döviz kurlarında büyük çalkantılar ve maliye-para politikaları uyumsuzlukları. Ülke
ekonomimiz maalesef, her üç gelişmeden de en şiddetli etkilenmesi beklenen,
“gelişmekte
olan
ülke”
kategorisindeki
(www.bagımsızsosyalbilimciler.org, 2007, 10)
ilk
ülkelerden
biridir.
30
Çalışmanın yukarıdaki bölümünde ülke ekonomisi anlatılmaya çalışılmıştır.
Yaşanan ekonomik krizlerin kimi zaman nedeni, kim zaman hızlandırıcısı kimi zaman
da sonucu olarak ortaya çıkan bu gelişmelerin ardından, Cumhuriyet sonrası dönemde
yaşanılan ekonomik krizler tartışılmaya çalışılacaktır.
2.3. Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler
Kazgan’a göre (2004, 1) Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana geçen 84 yıllık
sürede dört büyük (1929-32, 1958-61, 1978-83, 1998-2001) ekonomiyi derinden sarsan
ve ciddi ekonomi dönüşümlerine yol açan krizlerin ve durgunluğun yanında, göreceli
daha kısa süreli ve etkileri daha sınırlı sarsıntılar ya da krizler de (1969-70, 1988-89,
1991, 1994 ) yaşanmıştır.
Çalışmanın bu bölümünde ülke ekonomisinin yaşadığı krizler, bahsedilen çıkış
noktalarından hareketle tartışılacaktır.
2.3.1. 1929-1932 Krizi
1910-1930’lu yıllar arasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin ekonomisi
oldukça iyi seyretmiştir. ABD, 1913 yılından itibaren dünyanın en büyük ekonomisi
haline gelmişti. ABD’nin 1920’li yıllardaki ekonomisinin oldukça iyi durumda olduğu
gözlenmekte ve süreç pozitif yönelimli ilerlemekteydi. Dünya Sanayi çıktısının üçte
birini üretiyordu (Hosbawn, 1982, 118). Bu çıktı miktarı Almanya, Büyük Britanya ve
Fransa’nın toplamının biraz altındaydı. İşsizlik çok azdı, üretim ve istihdam dengeli bir
biçimde ilerliyordu. Düzgün işleyen ekonomik sistem iyimserlik havası oluşturmuştu.
Kârların sürekli yükseleceği düşüncesi, yüksek kâr sağlayan hisse senetlerine doğru
oldukça büyük bir eğilime sebep oldu. Hisse senetlerinin fiyatları bu yoğun talep
karşısında yükseldi, yoğun satış dalgaları New York borsasını zorlamaya başladı.
Ödünç para ile hisse senedi alanlar, fiyatlar borcu ödeyemeyecek kadar düşmeden
bunları satmaya başladılar. Bu ani ve hızlı satışlar Wall Street’i çökertti (Bakırtaş ve
Tekinşen, 2000,88-90).
Wall Street’in çöküşü 1929 Buhranının başlangıcı olmuştur. Bununla birlikte
çöküşün gerçek nedeni sadece bu olay değildir. 1920’lerin sonunda ABD sadece
31
sanayide değil, inşaat alanında da yatırımlarını arttırmıştı. Sermaye malları üretimi,
1927 ile 1929 arasında ciddi artışlar göstermişti. Bu yükseliş, borsa iflasından kısa bir
düre önce durdu. Sanayideki üretim düşmeye, işsizlik artmaya başladı. Üretim malları
bu durgunluktan çok fazla etkilendi, tüketim mallarındaki durgunluk daha yavaş olsa da,
oldukça fazla idi. 1932’li yıllara gelindiğinde sanayi üretimi üç yıl öncesine göre yarı
yarıya düştü, milli gelir 273 oranında azaldı, 1929da 1.5 milyon olan işsiz sayısı 12
milyona ulaştı. 1929 ile 1932 arasında endüstriyel
üretim ABD’de yaklaşık %50,
Almanya’da %40 civarında, Fransa’da %30 yakın, İngiltere’de ise %10 olmak üzere
dünya çapında düşüş göstermiştir (Yıldırım ve Karaman 2001, 12).
Dünya genelinde yaşanan bu sancılı dönem, tarım ürünlerinin fiyatlarında bir
çöküş meydana getirmiştir. Ülke ekonomimizin büyük bir bölümünü oluşturan tarım
ürünlerinde (GSMH’nın yarısı, ihracatın %80’i ) yaşanan çöküş, beraberinde aleyhe
dönen dış ticaret hadlerini, azalan ihracat pazarlarını ve dış kredilerden yoksunluğunu
ortaya koymuştur. 1929 Krizi ülkemize başka olumsuzluklarda getirmiştir. Bunları
(Tokgöz, 2000, 50);
•
Gümrük tarifelerinin yükselme tehlikesine karşı aşırı
ithalata gidilmesi
•
Krizin, dünya tarım ürünlerinde fiyatları aşağıya çekmesi
ile ihracat gelirlerinin azalması,
•
Bu ikisinin neticesinde dış ticaret açığının rekor düzeye
ulaşması,
•
Son olarak da Osmanlı dış borçlarının ilk vadesinin
gelmesi şeklinde sıralayabiliriz.
İlgili dönem sonrasında ekonomi stratejisini denetimli/planlı karma ekonomiden
yana kullanan ülke, hem krizi önleme hem de baş gösteren krizi kolayca atlatabilme
bağlamında, en etkili süreci yaşamıştır. Türkiye bu politikalar demetini Cumhuriyet
sonrası iktisat tarihinde ne yazık ki sadece iki dönemde sıkı biçimde uygulamıştır. Bu
dönemler: 1930’lu yıllar ve 1961-1974 arası yıllardır.
32
Genç Türkiye Cumhuriyeti 1929 krizini izleyen yıllarda ekonomisini, yeni ve
etkili tarım kurumları meydana getirerek, siyasi anlamda tarımsal faaliyetleri gözeten
uygulamalar yaparak, imalat sanayisini geliştirerek; alt-yapısını yabancılaşmadan
kurtararak geliştirmiş beraberinde siyasal bağımsızlığını pekiştirmiştir (Tezel, 1994,
403). İkinci Dünya Savaşı’na katılmadan tarafsız kalabilmesini, attığı bu sağlam
temellerle mümkün kılmıştır.
2.3.2. 1958-1961 Krizi
Çalışmanın bir önceki Türkiye’nin Ekonomi Tarihi bölümünde üzerinde
hassasiyetle durulan noktalardan birisi İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulanan
serbest dış ticaret olgusuydu. Bu süreç hatırlanacağı üzere ülke ekonomisinde yeni
yönelimlerin olduğu ve devletçi ve korumacı yapıdan uzaklaşılan liberal politikaların
uygulamaya konduğu süreci ifade etmekteydi. İlgili dönem içerisinde başlayan dışa
bağımlılık süreci 1958 krizinin yaşanmasındaki en önemli etkenlerdendir.
1954 yılı Kore Savaşı sonrasında tekrar çöken tarım ürünleri fiyatları, ABD’nin
durgunluğa girmesi, Avrupa Ekonomik Topluluğu paralarının konvertibiliteye geçmesi
ve Roma Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin yarattığı pazar daraltıcı etki krizin dünya
üzerindeki hazırlanışını, aleyhe dönen dış ticaret hadlerinin izleyen yıllarda sürmesi ise
krizin ülkemize yansımasını oluşturur (Kazgan, 2005, 105-112).
1950-54 yılları arasında Türkiye ekonomisi hızlı bir şekilde büyümüştür.
Büyüme hızı % 8-9’lara ulaşmıştır. Ancak, 1954’te iklim koşullarının kötü gitmesi,
tarımsal üretimin gerilemesine neden olmuştur. Bütçe açıkları, hazine avanslarındaki
artış, destekleme alımları v.b. nedenlerle para arzının artışı yönünde izlenen politikalar
fiyatların önemli oranda yükselmesine yol açmıştır. Tüm bu olanların sonrasında
fiyatlardaki hızlı artış, yatırımlardaki plansızlık, dış yardım ve kredilerin azalması 4
Ağustos 1958’de istikrar programının uygulanmasına neden olmuştur (Alkınoğlu, 1999,
307-319).
Sorunların giderek artması üzerine ekonomiye istikrar kazandırmak için alınan
önlemlere yenileri eklenmiştir. 1956 yılında hükümet tarafından turist ve benzeri
dövizlerde TL’nin dolar karşısındaki değeri 2.80 TL yerine 5.25-5.50 TL olarak
33
belirlendi. Ayrıca Milli Koruma Yasası yeniden yürürlüğe konularak fiyat denetimleri
arttırıldı, ticari banka kredileri sınırlandırıldı ve faiz oranları yükseltildi. Bu önlemlerin
iki yıl uygulanması ile dış ticaret açığı büyük oranda azalmasına rağmen, fiyat artışları
yükseldi ve mal darlıkları sonucu karaborsa ortaya çıktı. Dış ödemeler sorunu daha da
ağırlaştı (Kepenek, Yentürk, 2000, 118).
Bu gelişmeler sonrasında 4 Ağustos 1958’de istikrar önlemleri adı altında bir
dizi kararlar alındı, bu kararlara göre:
• Türk parasının yabancı paralar karşısındaki değeri 1 dolar 280 kuruştan, 1
dolar 900 kuruşa devalüe edildi (Erdost, 1982, 151)
• Para arzı ve bütçe harcamalarının kısılmasına karar verildi, ithalata
liberalizasyon getirildi. KİT ürünleri ve hizmetlerinin fiyatının yükseltilmesi de alınan
kararlar içersindeydi (Kepenek, Yentürk, 2000, 122).
4 Ağustos 1958 devalüasyonu sonrasında dünya piyasalarında fiyatlar düşerken
ihracat yine arttırılamadı. Ancak artan dış krediler nedeniyle ithalatta artış başladı ve dış
ticaret açığı büyüdü. Ülke içinde ekonominin giderek daralması ve geri dönmeyen
krediler nedeniyle yedi banka ile pek çok küçük özel şirket iflas etti. Türkiye en ciddi
krizlerinden birini yaşadı. Kısa vadeli dış kredilere dayanarak ithalatı serbestleştirme
yolundaki bu deneme daha öncekiler gibi önemli bir krizle sona ermiştir (Kazgan, 1999,
107).
Maalesef getirilmek istenen bütün ekonomik serbestlikler 1954 sonrasında
çökmüş, günü birlik olmayacak ya da olmaması gereken arızi ve gelişi güzel hükümet
kararları ekonomiyi en temel tüketim mallarında darlıklara sokmuş, serbest piyasa
ekonomisi işleyemeden bir krizle sonuçlanmıştır.
2.3.3. 1978-83 Ekonomik Krizi
1974 yılında vuku bulan 1. Petrol Krizi ile başlayan (pazar daralmalarına bağlı
olarak) dış ticaret hadlerinin aleyhe dönmesi olgusu, Alman markı ve İsviçre frankının
dolara karşı hızla değer kazanması, 1978 yılında yaşanan “petro-dolarları dolaşıma
döndürme” politikasının yarattığı aşırı kısa vadeli borçlanma, uluslararası bankaların
34
gelişmekte olan ülkelere kredileri kısarken, faizleri yükseltmeleri, Türkiye ile birlikte
bir
dizi
gelişmekte
olan
ülkeyi
bu
dönemde
krize
götürmüştür
(http://kazgan.bilgi.edu.tr/docs/Turkiye.doc) .
Bu krizin genel niteliği, dünya üzerinde sırasıyla 1974 ve 1979 yıllarında
yaşanan petrol krizleridir. Bu yıllar OPEC üyeleri ve diğer petrol ihracatçısı olan ülkeler
haricinde ciddi bir pazar daralmasına neden olmuştur. Dünya pazarında reel faizler
ABD’nin para politikasına bağlı olarak 1979’da ve 1980’de çok yüksek düzeylere
ulaşmıştır.
1982 yılında büyük borçlu Latin Amerika ülkelerinin borç ödeyemez
duruma düşmesiyle dünyada meydana gelen “büyük borç krizi” reel faizlerin tekrar
yükselmesine neden olmuştur (Kazgan, 2004, 135-220).
Türkiye’de fiyat artışlarının yılda %50’yi aşması, ilk kez 1978 krizinde ortaya
çıkmış, 1980’de yüksek oranlı devalüasyon ve KİT ürünleri fiyatlarını artırma, faiz
hadlerinin serbestleşince fırlaması gibi nedenlerle birlikte bu hız %100’ü geçmiştir
(http://kazgan.bilgi.edu.tr/docs/Turkiye.doc).
İkinci serbestleşmeye geçiş denemesi 1978 krizini izleyerek IMF ve Dünya
Bankası dayatmalarıyla 1980’li yıllarda yaşanan kargaşadır. Zaten krizden çıkamamış
ekonomiye aktarılan serbestleşme girişimleri 1982 ve1983 yıllarında ülkemizde bir para
krizi meydana getirmiştir (Boratav, 2006, 151).
2.3.4. 1998 Ekonomik Krizi
Bill Clinton’un iktidarlığındaki ABD Hükümeti, 1987 yılında New York
Borsası’nın çöküşü ile girdiği durgunluğu 1990’yıllarda üzerinden atmayı başardı.
Hükümet öncelikli olarak dış ve iç açıklarını küçültme yoluna gitti. Teknoloji’deki
gelişmelere bağlı olarak hisse senetlerindeki artış 1997 sonrasında dünya ülkeleri
sermayesini ABD’ye çekiyordu. Sermayenin gitgide yükselmesi tüm ekonomik
göstergeleri iyileştiriyordu. Bu süreçte Avrupa ülkeleri meydana gelen para krizlerine
bağlı olarak devalüasyonlar yaşıyorlardı. Ancak bunlarda kısa sürede atlatılmıştı.
Avrupa ve Amerika böyle bir gelişim içerisinde iken Japonya 1990 Tokyo Borsası’nın
çöküşü ile bir durgunluk sürecine girmişti.
35
Asya Ülkeleri de 1992 yılında paralarını ABD Dolarına endeksleyerek izleyen
beş yıl içerisinde dünyadan sermaye çekmeye devam ediyor, büyümeye devam ediyor
borsalarındaki yükselen fiyatlarla suni bir büyüme yaşıyorlardı. Bu sunilik karşısında ilk
sarsıntı Çin’deki devalüasyonla ortaya çıktı.
1997 yılına gelindiğinde Asya ülkelerinin kısa vadeli dış borçlarının toplamı %
60’ı geçmişti. Ayrıca bankaların döviz borçları da aşırı yüksekti. Bu ülkelerden en hassa
olanı Tayland’da sermaye kaçışının meydana gelmesiyle birlikte parası hızlı bir şekilde
devalüe oldu. Tayland’ın yaşadığı bu olay bir zincir şeklinde diğer Asya Ülkelerinde de
yaşanmaya başladı. Asya Ülkeleri sırayla krize düşüyorlardı. İçine düştüğü
durgunluktan henüz kurtulamayan Japonya bu krizlerden de büyük ölçüde yara almaya
başladı. Bir dünya buhranı olma ihtimaliyle değerlendirilen bu süreç bir anda Latin
Amerika ülkelerini etkisi altına aldı. Kısa vadeli sermaye yükselen pazarlardan
kaçıyordu. En büyük kriz ise henüz geçişini tamamlayamayan Rusya’da patlak verdi.
Petrol ve hammadde ihraç ettiği ülkelerde yaşanan krizler ve sermaye kaçışı Rusya’yı
etkisiz hale getirmişti. Rusya bu krize daha fazla dayanamadığı için moratoryum ilan
etmiştir (Yıldırım, 2004,48).
Bu krizin ülkemize intikali direkt ve endirekt yollardan meydana geldi. Asya
Ülkelerinde zincirleme meydana gelen devalüasyonlar, Türkiye’nin bu ülkeler
karşısındaki üçüncü piyasalarda rekabet gücünü düşürdü. Rusya ile aramızdaki büyük
hacimli ihracat faaliyetleri Rusya’nın yaşadığı ekonomik kriz ile büyük bir sekteye
uğradı. Turizm gelirlerinde bir artış yaşanmaması ve ilgili yılda İMKB’den çekilen para,
krizi ülkemize çekmiştir (Yürekli, 2004, 95).
1998 yılında dünya üzerinde bu durgunluk süreci devam ederken hükümet, aynı
dönemde enflasyonu düşürme kararı aldı. Hazırlanan enflasyonu denetleme programının
yürürlüğe konması ile birlikte yılın ortalarında, IMF ile “yakın izleme” anlaşması yaptı.
Yıl içerisinde yaşanan tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen 1998 yılı çok kötü sonuçlar
vermemiştir. GSMH % 3,9 oranında büyümüş, CİB önemli bir artış göstermemiş, iç ve
dış borçlarda ciddi bir artış yaşanmamıştır. Ancak hedeflenen %50’lik enflasyon oranı
tutturulamamıştır.
36
2.3.5. 2000-2001 Krizleri
2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizlerini açıklamak üzere literatürde birçok
değerlendirmeye rastlanmıştır. Öztürk’e göre (2004, 49) kriz nedeni olarak, yanlış
ekonomi politikaları, devletin ekonomideki baskın rolü, mali piyasaların kırılgan yapısı,
ekonominin çarpıklığı, ekonominin dışa bağımlılığı ve dünya çapındaki sermaye
birikimi faktörleri gösterilmektedir.
2000’li yıllarda dünya genel ekonomik gidişatında düzelme yaşanırken, 1999
yılında ülkemizde GSMH % -6,1 belirlendi. Süreç içerisindeki etkin olmayan ekonomi
politikaları ve IMF ile yapılan 17. “Stand-by” anlaşmasının öngörümü yetersizliği 22
Kasım 2000 krizinin yaşanmasına neden oldu (Kazgan, 2004, 237).
Ülke yaşadığı, kronikleşmiş ekonomik sorunlarına ve dolayısı ile yaşanan
krizlere çözüm maksadı ile 1 Ocak 2000 tarihinde yeni bir program uygulamaya
koymuştur. Başlangıçta faiz oranları hızla düşmüş, üretim ve yurtiçi talep hızla artmaya
başlamış, enflasyon yavaşlama eğilimine girmiştir. Ancak enflasyon oranının yine de
programda öngörülenini üzerinde seyretmesi, yurtiçi talebin hızla genişlemesi, enerji
fiyatlarındaki artışlar ve TL’nin aşırı değerlenmesi, programda beklenenin üstünde dış
ödeme açıklarına neden olmuştur. Bütün bu gelişmeler kur rejiminin sürdürülebilirliği
ve CiB fazlasının finansmanı konusunda iç ve dış çevrelerde ciddi endişelerin
oluşmasına ve güven kaybına neden olmuştur (Seyidoğlu, 2003, 149).
Kriz belirtileri 2000 yılının ilk yarısından itibaren, bankalardaki sarsıntıyla
kendisini göstermeye başlamıştır. TL’deki darlık faizlerde artışlar meydana getirirken
bu dönemde dış dünyanın kredileri kesmesi ile büyük küçük birçok banka TMSF’ye
devredilmiştir. 2000 yılının son döneminde ortaya çıkan bu olaylar şiddetli döviz
krizine dönüşünce, reel ekonomi de bir işsizlik ve daralış meydana gelmiş olup IMF 17.
Stand-by programı bu noktada sona ermiştir. Bütün bu olumsuz gelişmeler neticesinde,
Kasım ortalarında ekonomideki panik havası hızla krize dönüşmüştür. (Seyidoğlu,
2003, 150) Kasım krizinin IMF desteği ile atlatılır gibi olmasına rağmen, 2001 yılının
başında döviz fiyatlarının fırlamasıyla yeni bir stand- by anlaşmasının gerekliliği ortaya
çıkmıştır. Neticede yaşanan tüm bu hadiseler piyasadaki güveni azaltmış, TL’den kaçış
37
ve yabancı paraya yöneliş başlamış ve 22 Şubat 2001 tarihinde sabit kur sisteminden
vazgeçilmiş, döviz kurları dalgalanmaya bırakılmıştır.
Kriz sürecinde reel ekonomiye intikal eden kriz, birçok işletmeyi iflasa
götürmüştür. Mali piyasalardaki çöküş ve banka bataklarına ek olarak üretim ve tüketim
de bitme noktasına gelmiştir. Ortaya çıkan CİB açığı, fırlayan kısa vadeli ve toplam dış
borçlarda, Şubat 2001 krizindeki çöküşü hazırlamıştır.
Bu dönemde dünyada da eş zamanlı bir kriz yaşanmıştır. 2001 Arjantin krizi ve
Latin Amerika’ya yayılması, ABD’de 11 Eylül terörüyle birlikte savaş göstergelerinin
ortaya çıkışı, Nasdaq’daki çöküşün diğer hisselere de yayılması, ABD’de büyük boylu
şirketlerin iflasları, yolsuzlukların patlak vermesi ve ABD’de durgunluğun yayılması
olayları krizin dünya boyutunu oluşturmuştur.
17. Anlaşmanın en büyük hatasının döviz kuru çapası olduğu değerlendirmesine
bağlı olarak bir sonraki Stand-by anlaşmasında (18.Stand-By Anlaşması), döviz kuru
çapasının terk edilmesi dışında makro-ekonomik anlamda ciddi önlemler alınmamıştır.
Hükümet tarafından “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” adı altında uygulanmaya
başlayan
paket ise aynı anlaşmanın yapısal önlemler adı altında ortaya koyduğu
maddeleri içermiştir.
Krizle birlikte IMF’nin krizlerde rol oynadığı değerlendirmesi yapılmış, IMF,
ülkelere yapısal ve makro-ekonomik reformları yerine getirmesi şartı ile çok büyük
miktarlarda borç paketleri sağlaması bakımından eleştirilmiştir (Haldane ve Kruger,
2001, 1).
2000 ve 2001 Krizlerinin ekonomi üzerindeki etkileri;
Kasım ayında 5 milyar dolarlık sermaye çıkışı yaşanmıştır (Ekinci, Ertürk, 2004,
10).
Krizden en çok etkilenen kesimin başında bankalar gelmektedir. Bankaların
verimlilik ve etkinlikleri ciddi biçimde azalmıştır. Bankaların yükümlülüklerini yerine
getirme durumları zorlaşmış, ve sorunlu bankaların TMSF’ye devri söz konusu
olmuştur.
2000
ve
sermayelendirilmesinin
2001
ekonomiye
yıllarındaki
maliyetinin
krizlerde
GSMH’nın
bankaların
yaklaşık
yeniden
%
32’si
38
seviyesinde olduğu ve bu oranın diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok yüksek
seviyelerde olduğu gözlenmiştir (Erdönmez, 2002, 732).
Tablo 2. Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırılmasının Maliyeti (Milyar
Dolar)
Kamu bankalarına ayrılan kaynaklar
21,9
Görev zararları için oluşan borç
19,2
Nakit sermaye desteği
2,5
Nakit dışı sermaye desteği
0,2
TMSF Bankaları için aktarılan kaynaklar
22,5
Kamu sektöründen aktarılan kaynak
17,3
TMSF Gelirleriyle yapılan mevduat ve aktarılan kaynak
5,2
Özel sektörden aktarılan kaynaklar
7,9
Özel sektör bankaları tarafından aktarılan kaynaklar
2,7
TMSF’den aktarılan kaynaklar
5,2
Toplam
47,2
Kaynak : TBB, 2004, 10
Kriz nedeni ile Türkiye Ekonomisi % 9,4 küçülme ile tarihinin en büyük
küçülmesini yaşamıştır. Bu küçülmenin en önemli etkisi işsizlik oranının % 12’ye
çıkması ile istihdam alanında kendini göstermiştir. Reel ücretler 1997 yılına göre %70
azalmıştır (Beyazıt ve Diğerleri, 2003, 371).
Krizin sosyal açıdan da bir çok olumsuz etkisi olmuştur. Bu anlamda krizle
birlikte işsizlik oranı artmış, buna paralel olarak ta özellikle özel sektör ücretleri
azalmıştır. (Koyuncu ve Şenses, 2004, 24) Ücretli çalışanlar iş değiştirmek, zorunlu
olarak izne ayrılmak durumlarında kalmışlardır. Bunun yanında insanlar birikimlerini
nakde çevirmiş, varlıklarını satmış ve eğitim-sağlık gibi harcamalardan tasarrufa
gitmişlerdir (Güvenç ve Şenyapılı, 2004, 33).
2.3.6. Görece Küçük Ekonomik Krizler
Bu büyük krizlerin yanında giriş bölümünde de ifade ettiğimiz gibi etkileri nispi
olarak daha az olan ve daha kısa süren kriz ya da sarsıntılar da yaşanmıştır. Bu
39
değerlendirmeye neden olan ilk kriz 1969 yılında yaşanmıştır. Ancak bu süreç, Türkiye
için de, Batı bloğunda da istikrarlı büyüme başlıca hedeftir; gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler (GOÜ)’de farklı derecelerde olsa da, mali piyasalar denetimlidir; tarım pazarları
ülke ihtiyaçlarına yönelik olarak korumalıdır. İmalat sanayisinde gelişmiş ülkeler
serbestleşmeye geçerken, GOÜ’in serbestleşmeyi ayarlamaları kendi hedeflerine
bırakılmıştır. Türkiye için bu dönem hem makro-ekonomik istikrarın korunduğu, hem
ekonominin hızla büyüdüğü ve sanayileştiği, hem de 1969-70’deki krizin fazla sarsıntı
yaratmayan bir devalüasyonla kolayca atlatıldığı yıllardır (Kazgan, 2001,2).
1987 yılı Kasım ayında New York borsasının çökmesi, izleyen yaygın banka
iflaslarıyla ABD ekonomisinin uzun süreli (1987-91) durgunluğa girmesi, doların güçlü
paralar karşısında (DM, yen gibi) değer kaybı 1988-89 krizine neden olan dış
etkenlerdir. Ancak Kazgan’a göre (2001,8) 1988–89 krizi ülkemiz açısından dünya
olaylarından en az etkilenen kriz olmuştur.
Ülke olarak atlatamadığımız petrol krizlerinin olumsuz sonuçları yaşanırken
yanlış siyasal ve ekonomik politikalar nedeniyle krizden çıkamamış ekonomiye
aktarılan serbestleşme girişimleri, bir para krizi (1982-83), bunu izleyerek de biriken
kısa vadeli dış borçları tasfiye için hükümetin aldığı önlemlerle ekonomiyi duraklatıp
krize sokması (1988-89) ile geçmiştir. Buna, sürekli reel devalüasyonlarla TL’nin üçte
bir oranında reel değer kaybı ve hızlanan enflasyon ile vergi almayı iç borçlanmayla
ikame çabasının başlattığı iç borç birikimi eklenmelidir (Kınaytürk, 2006).
Buna rağmen, 1988-89 krizini atlatmak için dış dayatmalarla giderek mali
piyasaları tam serbestleştirme ve TL’nin konvertibilitesine geçme, böylece sermaye
hareketlerini de her biçimiyle serbest bırakma politikalarının amacının Türk
ekonomisini “düzeltmek” olmadığı açıktır. 1978 krizini serbestleşerek atlatma
çabalarının olumsuzluğu ortadadır. Buna rağmen, 1988-89 krizini atlatmak için dış
dayatmalarla giderek mali piyasaları tam serbestleştirme ve TL’nin konvertibilitesine
geçme, böylece sermaye hakeretlerini de her biçimiyle serbest bırakma politikalarının
amacının Türk ekonomisini “düzeltmek” olmadığı açıktır. Kaldı ki, iktisatçıların bir
çoğu, ya GOÜ için mali serbestliğin uygun olmadığı (Bhagwati) ya da mali istikrarını
kurmamış ekonomilerde mali serbestliğin istikrarsızlığı daha da artıracağını
(Dornbusch) savunurlar (Kazgan, 2005, 195-220).
40
1990 yılında Tokyo borsasının çökmesi ile Japonya’da finansal kırılganlığın
ortaya çıkması buna bağlı olarak ta uzun süreli durgunluk / deflasyon sürecinin
başlaması akabinde
Irak’a ambargo ve izleyen Körfez Savaşı, bölgeden turist ve
sermaye kaçışı, petrol fiyatı ve bölgeye kredilerin faizlerinde fırlama 1990’lı yılların
başlangıcındaki krizlerin
dünya genelindeki nedenleridir. Belirttiğimiz etkenlerin
önemli olduğu diğer bir nokta ise dış olguların en çok etkilediği krizlerden birinin 1991
yılı krizi olmasıdır. (1929 ve1978 yıllarındaki krizler ile birlikte) (Kazgan,2001)
Yaşanan bu krizin ülkemiz açısından sinyali 1990 yılında 2,6 milyar dolara
ulaşan cari işlem bilançosu açıkları olmuştur. Sermaye girişleri bir süre TL’yi aşırı
değerlendirip CİB açıklarını büyütürken, devalüasyon beklentisiyle sermayenin
rizikosunu artırdığı ölçüde,
kriz yaratıcı bir etkiye dönüşmektedir. Bunun nedeni,
sermaye girişlerinden ötürü kurun düşmemesi, ihracatı caydırıp ithalatı teşvik ettiği
ölçüde, CİB açıklarını sıçratan bir etken oluşturmasıdır (Ekşi, 2007).
Türkiye’nin dış ticaret / GSMH oranının giderek yükseldiği ve imalat sanayii
üretiminde ihracatın payı ile iç pazardaki arzda ithalat payının hızla arttığı 1980
sonrasında, ihraç pazarımız olan ülkelerde meydana gelen devalüasyonların önemi de
çok artmıştır. İhracatının düşüp, ithalatının artma eğilimini, dolayısıyla cari işlemler
bilançosu (CİB) açığı artışını tetiklemişlerdir. Bu devalüasyonlar, Türkiye’deki 1994 ve
1998 – 99 krizlerini öncelemiş, sermaye kaçışıyla birlikte yüksek oranlı devalüasyona
yol açan krizi hazırlamıştır (Kınaytürk, 2006).
1994 krizinin etkilerinin başında, kredi veren yabancı bankalara “devlet
garantisi” verilmesi, ödenemeyen özel kredileri devletin ödemeyi üstlenmesidir.
İkincisi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yoluyla devletin (belirgin
sınırlamalarla da olsa) banka paniklerini önlemek için banka mevduatlarının
garantörlüğünü yapmasıdır. Mevcut iki olgu, 1990’lı yıllarda katlanarak artan banka
sayısı kadar, izleyen krizde batan bankaların çokluğu ve getirdikleri yüklerin de başlıca
nedenidir (Kazgan, 2001).
Ertuna’ya göre (2001, 10) yaşanılan krizlerden bazı dersler çıkartılmalıdır. Bu
dersler aşağıdaki gibidir:
41
•
Türkiye uzun vadeli hedefleri unutarak, enflasyonla mücadele adına yanlış
reçetelerle uğraşmış ve vakit kaybetmiştir. Hazırlanacak programlarda bu
hataya tekrar düşülmemeli, uzun vadeli hedeflere yönelmeli, bunu yaparken de
ekonominin temel sorunları (enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı bozukluğu gibi)
çözüme kavuşturulmalıdır,
•
Ekonomik programlar, piyasadaki fiyatlar arasındaki dengeleri kurabilmelidir.
Bu anlamda, enflasyonla mücadele programı da enflasyon, faizler, kurlar ve
ücretler arasındaki dengeleri kurabilmeli ve koruyabilmelidir,
•
Çıpa uygulamalarının başarılı olmadığı, çıpanın uygulanabilmesi için pek çok
şartın gerçekleşmesi gerektiğinin iyi anlaşılması gerekmektedir,
•
Kriz dönemlerinde kurların dalgalamaya bırakılması sakıncalı olarak
görülmektedir. Bu durum belirsizlik ve riskleri arttırıp, kurların daha fazla
artması yolunda beklentiye neden olmaktadır. Bu durum beraberinde ithal
girdisi olmayan mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasına da neden olmaktadır.
42
BÖLÜM III
ÜLKE EKONOMİSİNDE KOBİ’LER VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ
Dünya ülkelerinin hepsinde toplam işletmelerin neredeyse tamamını KOBİ’ler
oluştururken bu oran ülkemizde de % 99 seviyesinin üzerindedir. İstihdam ve yatırım
payları % 60’lar civarında olan, katma değerdeki payı % 40’ları bulan bu çalışkan
işletmeler için “Ülkemizin damarlarında akan kan” demek, kanımızca, abartılı bir
söylem olarak değerlendirilmemelidir. Ülke ekonomisine sağladıkları katkı, istihdam
gücü ve bilgi birikimi gibi nedenlerden ötürü makro ekonomik değerleri etkileyen,
büyük
işletmelere
nazaran
nispeten
daha
dinamik
yapıya,
esnek
üretim
mekanizmalarına sahip olan KOBİ’ler bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesinde,
toplumsal hayatın canlı tutulmasında, rekabetin korunmasında ve girişimciliğin
geliştirilmesinde çok önemli işlevlere sahiptirler.
Çalışmanın bu bölümünde öncelikli olarak KOBİ’lerin ülke ekonomisindeki
konumlarına odaklanılacak, sonrasında avantaj ve dezavantajları açıklanarak, yönetsel,
finansal ve hukuksal yapılanmaları detaylı bir şekilde tartışılmaya çalışılacaktır.
3.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren KOBİ’lerin Konumları
KOBİ’ler ülkenin sosyal ve ekonomik yapısı çerçevesinde sanayileşme
hareketinin, sağlıklı kentleşmenin, optimum dağıtım ve ticaret uygulamalarının önemli
unsurudur. KOBİ’ler istihdam ve üretime katkıları, değişen pazar koşullarına hızla
uyum sağlama esneklikleri, büyük işletmeleri tamamlama yetenekleri, bölgelerarası
dengeli büyüme ve çevre korumasına olumlu etkileri ve gelirin daha adil dağılımı
açısından oldukça önemli roller üstlenmektedirler (Karabıçak ve Altuntepe, 2001, 365).
43
Tablo 3. Bazı Ülke Ekonomilerinde KOBİ’lerin Payları
İngiltere
G.Kore
Türkiye
99,9
96,0
97,8
99,5
81,4
49,4
36,0
61,9
61,1
44,0
40,0
45,0
29,5
35,7
56,5
36,2
49,0
52,0
54,0
25,1
34,5
37,7
Toplam İhracat İçindeki Yeri
32,0
31,1
38,0
23,0
22,2
20,2
8,0
Toplam Krediden Aldıkları Pay
42,7
35,0
50,0
48,0
27,2
46,8
4,0
A.B.D
Almanya
Japonya
97,2
99,8
99,4
Toplam İstihdam İçindeki Yeri
50,4
64,0
Toplam Yatırım İçindeki Yeri
38,0
Küçük İşletmelerin Toplam
işletmelere oranları
Yaratılan Katma Değer İçindeki
Yeri
Fransa
Kaynak: Yılmaz, B.(2004), “KOBİ’lerin Finansman Sorunlarına Bir Çözüm Önerisi:
Risk Sermayesi Finansman Modeli”, Dış Ticaret Dergisi, Yıl:9, Sayı: 33,61
Dünya ülkelerinin hepsinde toplam işletmelerin neredeyse tamamını KOBİ’ler
oluştururken bu oran ülkemizde de % 99,5 tir. KOBİ’lerin istihdamdaki payı, % 61,1,
yatırımlardaki payı %56,5, yaratılan katma değerdeki payı %37,7 dir. Türkiye’nin
ihracatında KOBİ’ler % 8 gibi küçük bir yer tutmaktadır ki buradan KOBİ’lerin iç
piyasaya dönük üretim yaptığını ve ihraç edilebilecek kalite ve standartta üretime
gidilmediği,
ihracata
dönük
üretimin
yeterince
desteklenmediği
sonucuna
varılabilecektir(Türkoğlu, 2002, 282). Krediden alınan oranın %4 olması ise KOBİ’lerin
ülkemizde yeterince desteklenmediğinin göstergesidir. KOBİ’ler iç göçün önlenerek
sağlıksız kentleşmenin önüne geçmesinde, rekabetin sağlanmasında ve kalifiye eleman
yetiştirilmesinde önemli katkılar sağlamaktadır. KOBİ’ler tekelleşmeyi önleme,
istihdam yaratma, bölgesel kalkınmaya yardımcı olma, büyük işletmelere ara malı ve
girdi sağlama, teknolojik gelişmeleri kırsal yörelere ulaştırma, gelir dağılımında dengeyi
sağlamada yardımcı oldukları için ülkemiz ekonomisindeki yeri oldukça önemlidir
(Yılmaz, 2004, 59).
KOBİ’ler büyük işletmelerin yapamadıkları ya da yapmak istedikleri yeni
malzemelerin, fikirlerin, süreçlerin ve hizmetlerin temel kaynağını oluşturmaktadırlar.
Çünkü büyük işletmeler ölçek ekonomisinin maliyet avantajından yararlanmak
amacıyla makine, araç, gereç, iş gücüne yaptıkları yatırımlar nedeniyle aynı ürünü uzun
süre üretmeye bağlı kalmaktadırlar. Fakat KOBİ’lerin büyük ölçekli yatırımlara bağlı
kalmak gibi sorunları bulunmamaktadır. Çünkü ölçek ekonomileri küçüktür ve büyük
işletmelere göre daha esnek yapıya sahiptirler (Yılmaz, 2004, 59).
44
KOBİ’ler ekonomik sistemdeki işletmelerin önemli bölümünü oluşturmaktadır,
bu işletmelerden elde edilen gelirle hayatlarını sürdüren işletme sahipleri ve ücretle
çalışan işçilerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. KOBİ’lerin istihdam yaratmadaki
rolü bölgesel ve yerel kalkınmaya katkıları ve ekonomideki önemi tüm dünya
ekonomileri tarafından kabul edilmiştir (Yonar, 2007). Bu noktadan hareketle
KOBİ’lerin toplumsal açıdan önemine de dikkat çekilebilecektir. Global Süreç,
işletmeleri uluslararası pazarlarda faaliyetlerini gerçekleştirmeye yöneltmiştir. KOBİ’ler
elastik özelliklerinden kaynaklanan doğası nedeniyle farklılaşan taleplere cevap
verebilmekte, farklı, yeni ve yaratıcı faaliyet alanları oluşturabilmektedir.
KOBİ’ler sadece gelişmekte olan ülkelerde değil gelişmiş ülkelerde de çok
önemlidir. Küçük işletmelerin toplam işletmelere oranı % 90’ların üzerindedir.
KOBİ’ler ABD, Japonya ve Avrupa Birliği (AB)’nde ekonomik büyümenin
sağlanmasında önemli unsur olarak değerlendirilmiştir (Yılmaz, 2004, 60).
KOBİ’lerin ekonomimize istihdam yaratmada, esnek yapıları ile yeniliklere
adapte olabilmeleri, girişimciliği teşvik etmeleri, ürün farklılaştırmaları, büyük
işletmelere ara malı temin edebilmeleri, tekelciliği önleme, gelir dağılımında denge
sağlama, teknolojik gelişmelerin kırsal yörelere ulaşmasını sağlamada önemli katkılar
meydana getirmektedirler. Ekonomik değişim ve gelişim sürecinde toplumun tüm
kesimlerinin sürece katılımını sağlamak, iş gücünün bulunduğu yörede kalması ile
büyük yerleşim yerlerinde yaşanan nüfus yığılmalarına engel olmak, yeni buluş ve
fikirlerin ortaya çıkması ve uygulanması KOBİ’lerin yadsınamayacak katkıları olarak
değerlendirilmektedir (Civan ve Uğurlu, 2005, 16-17).
KOBİ’lerin önemli fonksiyonlarından birisi de bölgesel kalkınma üzerinde
kendini göstermektedir. KOBİ’lerin bölgesel kalkınmayı hızlandırma fonksiyonu,
birbirine neden-sonuç ilişkisi ile bağlı bulunan bazı aşamaları izleyerek bir zaman süreci
sonunda etkisini göstermektedir. Bu aşamalar şunlardır (Sarıaslan, 2001, 34):
•
1. Aşama: KOBİ’lerin özellikle de küçük ölçekli işletmelerin ülkenin tüm
coğrafik bölgelerine yayılmış bulunmaları,
45
•
2. Aşama: Özellikle kırsal ve/veya taşralardaki küçük işletmelerin, bölge de
istihdam ve gelir yaratarak bölge nüfusunun büyük kentlere göçünün
engellenmesi,
•
3. Aşama: Göçün durması veya azalması ile bölge ekonomisinin canlanması,
• 4.Aşama: Bölgenin olanaklarına ve devletin politikalarına bağlı olarak, canlanan
ekonomik faaliyetin dinamik ve büyüme potansiyeli yüksek işletmelerin
doğuşunu teşvik edici bir ekonomik ortamın sağlanması,
•
5.Aşama: Dinamik ve gelişme potansiyeli olan işletmelerin kurulması ile
bölgesel kalınmanın hızlanması ve dolayısı ile ülke ekonomisinin gelişmesi.
KOBİ’lerin
bölgesel
kalkınmadaki
rolünü
arttırmalarını
sağlayacak
çalışmalardan birisi de Baş tarafından yapılmıştır. Dar Bölge Yaygın Kalkınma Modeli
adı altında ortaya konulan çalışmada, kırsal alanda kurulacak sanayi işletmeleri
sayesinde hem maliyetlerin düşeceği, hem de KOBİ’lerin gelişeceği öngörülmektedir
(Baş, 2005, 165).
Alpugan ve arkadaşlarına göre (1990, 50) bir ekonomi, değişik büyüklüklerde ve
değişik alanlarda, değişik ölçeklerde faaliyet gösteren mal ve hizmet üreten
işletmelerden oluşmaktadır. Ekonominin gelişmesi de, içinde faaliyet gösteren
işletmelerin büyümeleri, sayılarının artması ve başarılı olmaları ile gerçekleşir.
Ekonominin sağlığı ve gücü, hücreler grubu olarak onu oluşturan işletmelerin sağlıkları
ve güçleri ile ölçülür.
Küçük işletmeler değişik yönlerden ekonomik sisteme önemli katkılarda
bulunurlar. Bu katkıların başlıcaları şunlardır (Alpugan ve Diğerleri, 1990, 64);
•
Küçük işletmeler
gelir
yelpazesinin
içinde
denge
öğesinin kuvvetini
sağlamaktadırlar. Bu denge yalnız sosyal yönden değil, aynı zamanda ekonomik
açıdan da önem taşımaktadır.
•
Küçük işletmeler yeni fikirlerin ve buluşların kaynağı olup, endüstride gereken
esnekliğin sağlanmasına katkıda bulunurlar.
46
•
Çabuk karar verme olanaklarına sahip oldukları gibi, daha az yönetim ve işletme
giderleri ile çalıştırıldıklarından bu konuda çabuk ve ucuz üretim işlevinde
bulunurlar.
•
Küçük işletmeler, kişisel inisiyatiflerin ortaya çıkmasında büyük rol oynadıkları
gibi, istihdam ve eğitimde de büyük paya sahiptirler. Birçok kalifiye eleman
teknik eğitimlerini önce bu kuruluşlarda yaparlar.
•
Üretim ve sanayileşmeyi ülke düzeyine yayma da bu tür işletmeler araç olarak
kullanılabilirler.
•
Uzun dönemli olarak bakıldığında büyük endüstri işletmelerine girdi ve ara malı
üretirler.
•
Küçük işletmeler, sosyal ve politik bakımda kullanılmayan işgücü, hammadde
finansman kaynaklarının daha küçük yatırımlarla işletilmesi olanaklarını
sağlayarak yaşam düzeyinin yükseltilmesinde de etkili olurlar.
•
Küçük birikimlerle aile birikimlerinin doğrudan yatırımlara yansıtılmasında
küçük işletmeler yararlı işlevleri yerine getirirler.
•
Bu tür işletmelerde işçi-işveren ilişkilerinin daha yakın ve olumlu bir ortam
içinde geliştiği gözlemlenmektedir. Bu durum, bu kesimdeki sosyal patlamaların
ortaya çıkmasını önleyici niteliktedir.
•
Savaş ekonomisinde büyük endüstrilerin zedelenmesi durumunda, küçük
işletmeler yararlı bir işlevi yerine getirirler. Bu tür işletmeler küçük çapta da
olsa, üretime devam ederek belirli bir gereksinmeyi karşılayabilirler.
Günümüzde ABD dahil olmak üzere hemen hemen tüm ülkelerde KOBİ’lerin
gerek işyeri, gerek istihdam ve gerekse üretimdeki payları genel ekonomi içinde her
geçen gün ihmal edilemez boyutlara ulaşmaktadır(Gültekin, 2001, 28). KOBİ’ler
konusunda yapılan çalışmalar bu işletmelerin istihdama katkı, bölgelerarası dengeli
47
büyüme, esnek üretim yapısına sahip olma ve ekonomiye dinamizm kazandırma gibi
çok önemli özellikleri taşıdığını ortaya koymuştur. Bu nedenle başta gelişmiş ülkeler
olmak üzere tüm ülkeler KOBİ’lerin doğması, büyümesi, gelişmesi ve korunabilmesi
için gerekli şartları hazırlayacak politikaları geliştirmekte ve yürürlüğe koymaktadır
(DPT, 2000, 82).
Dünya genelinde özellikle 1980’li yıllarda artarak devam eden globalleşme ve
finansal liberalizasyon süreci, beraberinde değişen koşullara ve yeniliklere hızla uyum
sağlayabilen şirketlerin önemini arttırmıştır. Büyük ölçekli işletmelerin ekonomik ve
siyasî konjonktürdeki değişmeler karşısında hareket kabiliyetinin sınırlı olması,
teknolojideki en son gelişmelerin bu şirketlere adaptasyonunun maliyetinin yüksekliği
nedeniyle uyum sorununun yaşanması, ekonomide meydana gelen değişikliklere uyum
sağlama esnekliği yüksek ve konjonktürel dalgalanmalara, ekonomik ve mali krizlere
karşı daha esnek olan, ekonomik ve sosyal yaşamın temel istikrar unsurlarından biri
olan KOBİ’lerin dünya genelinde önemini daha da arttırmıştır(Erçel, 2000, 16).
KOBİ’ler, piyasa sisteminin dinamik unsuru olma, sağlıklı bir rekabet ortamı oluşturma,
istikrar sağlama, uzmanlaşma ve yeniliği uyarma gibi oldukça önemli potansiyellere
sahiptirler.
KOBİ’ler, ülkelerin sosyal ve ekonomik yapı özellikleri içinde endüstrileşme,
sağlıklı kentleşme, optimum dağıtım ve ticaret uygulamaları için önemli bir özellik
taşımaktadır. Ayrıca, bölgelerarası dengesizliğin giderilmesi ve üretim kaynaklarının
yerinde ve etkin olarak kullanılmasında vazgeçilmez bir unsur oluşturmaktadır. Böylece
politikaların ve stratejilerin oluşumunda etkin olmaktadırlar (Erhan, 1996, 58).
KOBİ’ler; ekonomimize bir taraftan yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve ödedikleri
vergiler açısından katkıda bulunurken, diğer taraftan coğrafi açıdan ülkemizin bütün
bölgelerine dağılmış olmaları nedeniyle bölgesel kalkınmada son derece önemli rol
oynamaktadır. KOBİ’ler büyük işletmelerin yapamadıkları ya da yapmak istemedikleri
yeni
fikirlerin,
malzemelerin,
süreçlerin
ve
hizmetlerin
temel
kaynağını
oluşturmaktadırlar. Çünkü büyük işletmeler ölçek ekonomisinin maliyet avantajından
yararlanmak amacıyla makine, araç, gereç ve işgücüne yaptıkları büyük yatırımlar
nedeniyle aynı ürünü uzun süre üretmeye bağlı kalmaktadırlar. KOBİ’ler ise, büyük
ölçekli yatırımlara bağlı kalmak gibi bir sorunları bulunmamaktadır. Çünkü ölçek
48
ekonomileri küçüktür ve büyük işletmelere göre daha esnek bir yapıya sahiptirler (Efe,
1998, 4).
Tüm ekonomilerin vazgeçilmez temel bir bileşeni olan KOBİ’ler istihdam
ettikleri işgücünden, gerçekleştirdikleri yatırımlara, yarattıkları katma değere ve
ödedikleri vergilere kadar pek çok yönleri ile her ekonomide önemli bir yere sahiptir.
Çünkü KOBİ’ler yalnızca bağımsız ekonomik birimler olarak mal ve hizmet üreten
işletmeler değil, aynı zamanda büyük işletmelerin kullandıkları mamul ya da yarı
mamul girdileri üreterek büyük işletmelerin gelişimini de tamamlamaktadırlar. Böylece
büyük firmalar için ekonomide bir “yan sanayi” oluşturarak büyük işletmelerle bir ortak
yaşam kurarlar. Bu ortak yaşam için Japonya gibi ülkelerde o kadar gelişmiştir ki,
neredeyse ekonomik faaliyetlerin temel belirleyici özelliği olmuştur. Dolayısıyla,
KOBİ’ler bir yandan büyük işletmelerle rekabet içinde kendi başlarına nihai ürün ya da
hizmet üreterek ekonomiye katkıda bulunurken, diğer yandan da büyük işletmeleri yan
sanayi biçiminde tamamlayarak onların daha fazla üretken olmalarına ve ekonomiye
katkılarının daha da artmasına yardımcı olurlar (Sarıaslan, 1994, 10).
Ülkemizde KOBİ’ler toplam işletmelerin % 99.5’ini yani hemen hemen
tamamını oluşturmaktadır. KOBİ’ler toplam istihdamın % 61.1’ini sağlamaktadırlar.
Toplam yatırım içindeki KOBİ’lerin payı % 56.5’dir. Yaratılan katma değerin % 38’ini
KOBİ’ler sağlamaktadırlar. KOBİ’lerin ülkemizin toplam ihracat içindeki payı % 8 ile
diğer ülkelere göre çok düşüktür. Bu da ülkemizdeki KOBİ’lerin büyük çoğunluğunun
dışa açılma derecesinin düşük olduğu ve uluslar arasılaşma sürecine girmediklerini
ifade etmektedir. Ancak KOBİ’lerin toplam ihracat içindeki payının % 8 olması, bu
bilginin çok güvenilir olmaması nedeniyle düşüktür. Çünkü mevcut istatistiklerde
yalnızca KOBİ’lerin kendi başlarına yaptıkları ihracat görülmekte, fakat bu işletmelerin
önemli miktardaki ihracatlarını büyük işletmelerin dış ticaret şirketleri aracılığı ile
yaptıkları bilinen gerçektir (Sarıaslan, 1994, 10). KOBİ’lerin ülkemizdeki toplam
kredilerden aldığı pay % 4’tür. KOBİ’lerin kredi payı da genel olarak Halk Bankası’nın
bu işletmelere verdiği kredilere dayalı olarak sayısallaştırılmıştır. Özellikle son yıllarda
KOBİ’lere Halk Bankası’ndan başka kurumlar da finansman dışı desteklerin yanında
kredi desteği de sunmaktadırlar.
Türk ekonomisinde son yıllarda yaşanan gelişme ve değişimler, işletmelerin
uluslararası pazarlara açılma olgusu, bu pazarlarda yaşanabilecek risk ve belirsizlikler,
49
çeşitli fırsatlar, işletmeleri bazen olumlu, bazen de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Dış pazarlara açılmak isteyen işletmeler için bazı belirgin sorunlar ve engeller vardır ve
bunları aşmanın yollarını aramalıdırlar. Bunlardan Güvenlik: CE İşareti; ürünlere CE
işaretinin vurulması bu ürünlerin AB ülkeleri için serbest dolaşım pasaportuna sahip
oldukları anlamına gelir (İpekgil, Doğan ve Marangoz, 2002, 111). Çevre: ISO 14000;
Globalleşen dünyanın önde gelen sorunlarından biri çevresel değerlerin korunmasıdır.
Çevre unsurlarının sorumsuz kullanımı, çevresel kirlenmeyi önemli boyutlara
ulaştırmıştır (Doğan ve Marangoz, 2002, 112). İşletmelerin çevreyi kirletmeden üretim
yapabilmelerini ve ürettikleri ürünlerin çevreye karşı duyarlı olmalarını sağlamak için
ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi standartları yayınlanmış ve bugün bu belgelere sahip
işletmeler uluslararası pazarlara kolay girebilmektedir. Kalite: ISO 9000 Kalite
Standartları; Rekabetçi, global dünya pazarında, küreselleşen dünya ekonomilerinde
başarılı olabilmek için, rakip işletme ve ülkeler bazında asgari düzeyde sahip olunan bir
kalite sisteminin geliştirilmesi gerekir. Bunun sağlanması için geleneksel sistem ve
düşüncelerin terk edilerek, çağdaş kalite düşüncesi ve yönetimi işletmelerde hakim
kılınmalıdır (Kozlu, 1992, 104). Günümüzde uluslararası pazarlarda bir çok ülke kendi
ülkesinin sınırları içerisine girecek olan mal ve hizmetlerde çeşitli kalite belgelerini şart
koşmaktadır. AB ülkeleri üreticilere kalite belgesi zorunluluğu getirmiştir. Ayrıca
yetişmiş eleman, teknoloji, AR-GE, standardizasyon, kültür vb. engellerle karşı karşıya
olan işletmelerin bu sorunları bir an önce çözüp ülke ekonomisine ve topluma katkı
sağlaması gerekir.
Türkiye bir KOBİ ekonomisi demektir, çünkü işletmelerin % 99.5 yani 1 milyon
200 bin KOBİ’dir. İstihdamın % 61,1, üretilen katma değerin % 37.7’sini KOBİ’ler
oluşturmaktadır. Avrupa Birliğinde ise üretilen katma değerin % 81’ini KOBİ’ler
oluşturmaktadır. Türkiye’de KOBİ’ler hem sayılarıyla, hem de dinamizmleriyle
ekonominin can damarıdır. Fakat çok fazla ihmal edilmiştir. Kapasite kullanım oranı
Türkiye’de % 25 iken, AB’de % 80; ihracat payı Türkiye’de % 8 iken, AB’de % 35’dir.
AB’de kredilerin % 45’ini KOBİ’ler alırken, Türkiye’de % 4’tür. 1999 yılında devletin
KOBİ’lere eğitim, danışmanlık vb. harcamaları 10 trilyon TL iken, KOBİ’lerin
ödedikleri vergi miktarı 1 katrilyon TL’dir (Ekonomik Forum, 2002, 23).
KOBİ’ler, büyük işletmeler gibi yüksek maliyetli yatırımlara bağlı kalmadıkları
için daha esnek üretim imkanlarına sahiptirler. Bu da, talep değişikliklerine kısa sürede
50
uyum sağlama, tam rekabet şartlarına çabuk ulaşma ve bu sayede milli gelire, istihdama,
verimliliğe, müteşebbis yetiştirmeye katkı sağlama gibi çok önemli işlevleri yerine
getirmektedir. Ekonomide ortaya çıkan konjonktürel dalgalanmalardan büyük
işletmelere göre daha az etkilenmekte olan KOBİ’ler, bu dalgalanmalardaki olumsuz
etkilenmeleri elimine edebilmekte ve geçici talep artışlarını karşılayarak ani fiyat
artışlarını
engellemektedir.
KOBİ’ler
makro
ekonomik
düzeyde
bölgelerarası
dengesizliğinin de bir düzenleyicisidir. Bölgelerarası dengeli gelişmeye ve büyümeye
önemli katkıda bulunmaktadır (Ekonomik Forum, 2002, 24). Bunun yanı sıra
tamamlayıcılık roller nedeniyle, ekonomide ön plana çıkmışlar ve büyük işletmelerin
yan sanayi gereksinimlerini karşılayarak ekonomiye fayda sağlamışlardır.
3.2. KOBİ’lerin Avantajları Ve Dezavantajları
70’li yıllarda yaşanan petrol krizleri sonrasında, büyük ölçekli işletmelerden
küçük ve orta ölçekli işletmelere dönüşüm gerekliliği, o dönem iş dünyası ve
akademisyenleri tarafından istenen en ilginç kararlardan biri olarak değerlendirilmiştir.
2000’li yıllarda dünya ekonomisinde işletme ölçeklerinin %90’ından fazlasının KOBİ
niteliğinde olması bu kararın neden verildiğini bir kanıtı haline gelmiştir. Çalışmamızın
bu bölümünde yukarıda belirtilen yargının çözümüne yönelik olarak KOBİ’lerin büyük
işletmelerle karşılaştırıldığında mevcut üstünlük ve rekabet avantajları ortaya konmaya
çalışılacak sonrasında ise KOBİ niteliğindeki işletmelerin gerek iç ve gerekse de dış
çevresel etmenlerden dolayı meydana gelen olumsuz yönleri ve yetersizlikleri ele
alınmaya çalışılacaktır.
3.2.1. KOBİ’lerin Avantajları
Küçük bir işletmeye sahip olmak öncelikle büyük işletmelerle rekabet etmede
girişimciye iki temel avantaj ağlayabilir; bunlar müşteri ve personel ile daha yakın
ilişkiler içine girebilmek, pazarlama, üretim ve hizmet konularında büyük işletmelere
göre daha esnek olabilmektir(Akgemici, 2001, 15; Kınaytürk, 2006).
KOBİ girişimcilerinin, faaliyette bulundukları piyasayı bilmeleri, müşteri
ihtiyaçlarını spesifik noktalarda karşılayabilmeleri, çevresel etkenlere zamanında uyum
sağlayabilmeleri KOBİ’lerin olumsuzlukları az bir zararla geçiştirebilmelerine yardımcı
51
olmaktadır. Büyük ölçekli işletmeler kriz zamanlarında işçi çıkarmaya yönelirken,
KOBİ niteliğindeki işletmelerde bu durum çok görülmemektedir (Kınaytürk, 2006, 78).
Tüketici ya da müşteriye daha yakın ve daha yoğun biçimde çalışan KOBİ’ler,
talep tercihlerini hemen algılayıp üretim sürecin de gerekli değişiklikleri hızla yaparak
istekleri karşılamaya çalışırlar. Çevresel koşullardaki değişikliklere olan tepki ve
esneklik dereceleri büyük ölçekli firmalara göre daha yüksektir (Merih, 2001,2).
Büyük ölçekli işletmelere oranla orta ve küçük ölçekli işletmelerin sahip ve /
veya yöneticileri, işyerinde işveren-işgören ayırımı yapmadan, çalışanıyla yakın ilişki
içinde bulunmakta, çift yönlü iletişim sağlanmakta, aile duygusu ve birbirine karşılıklı
güven gelişmekte, kararların genelde birlikte alınıp ortak hareket edilmesi, çalışmaların
motive olmalarına ve firma ile özdeşleşmelerine yol açar. İlişkilerdeki bu yakınlık
sonuç olarak, kalite ve verimliliği yükseltmektedir (Merih, 2001,2).
Çağdaş işletme sürecinde KOBİ’lerin belirgin bir süreklilik gösterdikleri ve
giderek daha fazla önem kazandıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durum
KOBİ’lerin tamamlayıcılığından kaynaklanmaktadır. Bu tamamlayıcılık iki şekilde
görülmektedir (Akgemici, 2001, 15; Baş, 2007, 14):
•
Doğrudan Tamamlayıcılık: İmalatçıların sistematik olarak doğrudan birbirinin
mallarını girdi olarak kullanmalarıdır.
•
Dolaylı Tamamlayıcılık: Bu durumda aralarında herhangi bir sözleşme, anlaşma
yapmadan fiili bir iş bölümü yapılmaktadır.
Çeşitli faaliyetleri, farklı üretim tekniklerini kullanma sıklıkları ile KOBİ’ler
büyük işletmelere rakip olmaktan çok, birbirlerini tamamlamaktadırlar. Bu KOBİ’lerin
pazar sorununu çözmekte yardımcı olmaktadır. Örneğin fason ve sipariş üzerine üretim
yapan işletmeler, ürettikleri ürünleri sipariş aldıkları işletmeye teslim etmektedir.
Tamamlayıcılık faaliyetleri bu bağlamda KOBİ’lerin yadsınamaz avantajlarından kabul
edilebilecektir (Baş, 2007,14).
KOBİ’ler, aynı mali harcama ile büyük işletmelere oranla daha fazla teknik
yeniliklerde bulunabilmektedir. Her bakımdan büyük ölçekli işletmelerin tamamlayıcısı
52
ve yardımcısı olabilen KOBİ’ler teknik alandaki düşünce ve uygulamaları, ilk defa
ortaya koyarak bunları daha da geliştirmek ve işlemek üzere büyük ölçekli işletmelere
sunabilmektedir(Merih,2001,4).
KOBİ’lerin diğer bir avantajlı yönü ise, tüketici gereksinmelerine kolayca uyum
sağlayabilmeleridir (Baş,2007,14). Çünkü bu işletmeler müşteriye ve tüketiciye büyük
işletmelere göre daha yakın çalışmaktadırlar. Bunda, sabit varlıklara olan yatırımların az
olması önemli rol oynamaktadır (Mucuk, 1998,104; Ekşi, 2007,35). Bu anlamda
esneklikleri fazladır. Doğabilecek sorunları, çözümlemeyi büyük sanayi işletmelerine
göre daha düşük maliyetle gerçekleştirirler. Mevcut avantajları maddeler halinde
özetlersek (Mucuk, 1998,104; Aktaş,2007 ; Ekşi, 2007,35-36; Kınaytürk, 2006,78-79);
•
KOBİ’ler az yatırımla yüksek üretim ve ürün çeşitliliği sağlar.
•
Yatırım maliyetleri büyük işletmelere göre az olduğu için daha fazla istihdam
sağlarlar.
•
Büyük işletmelere ara malı teslim ederler.
•
İşletmelerin çoğalması monopolleşmeyi engeller. Bu işletmeler az sermeye ile
kuruldukları için birçok bölgeye yayılarak istihdam yaratmaktadırlar.
•
Kolay bozulan malları üretebilir olmaları veya pazarlayabilmeleri de KOBİ’lerin
avantajlarındandır. Üretim sürecinde oluşabilecek hataları telafi edebilme
imkanı vardır.
•
Yeni fikirler üretip pazara sunmada daha cesur ve azimlidirler.
•
Emek yoğun teknoloji kullanmaları istihdam kapasitesini arttırıcı bir faktördür.
•
Bölgesel kalkınmayı hızlandırarak küçük yerleşim yerlerinden metropollere
göçü engellemeye yardımcı olurlar.
•
Teknolojik yeniliklere adapte olabilmektedirler.
•
Doğabilecek sorunların çözümünde sanayi işletmelerine göre daha düşük
maliyete katlanırlar,
•
İşçi-işveren ilişkilerinin yakınlığı işçilerin iş sahiplerine ve motivasyonun
artmasına neden olduğu gibi işvereninde işçiyle yakından ilgilenmesi bu
işletmelerde
azaltılacaktır,
meydana
gelebilecek
huzursuzlukları
ve
üretim
kaybını
53
•
Aynı parasal harcama ile büyük işletmelere göre daha fazla teknik yeniliklerde
bulunabileceklerdir,
•
Kararlar çoğu kez çalışanlarla birlikte verilip uygulandığı için başarı oranı daha
yüksektir.
•
Dar bir müşteri çevresi olduğundan, müşterilerle ilişkileri iyi ve kişisel ilişkilerin
geliştirilmesi daha kolay olmaktadır. İşçi-işveren ilişkileri daha samimidir,
•
Müşterilere mal ve hizmetlerle daha iyi hizmet verilebilmektedirler. Müşterilere
özel değişiklikler yapma imkanı fazladır, standardizasyon yerine özel ihtiyaçları
daha kolay karşılarlar,
•
Küçük sermaye söz konusu olduğundan daha kolay kurulurlar,
•
Sermaye yoğun olmayıp, emek yoğun çalışmaları söz konusudur. Sınırlı sayıda
personel çalıştırdıklarından, bunların kontrolü daha kolaydır,
•
İnsan ilişkilerinin önemli olduğu durumlarda daha etkindirler,
•
Büyük işletmeler tarafından cazip gelmeyen küçük pazar birimlerini hedef kabul
edip, bu alanlarda daha yüksek karlılığa ulaşabilirler,
•
Mülkiyet ve yönetimde bağımsızlık söz konusu olduğundan, yönetimde
çoğunlukla “sahip-yönetici” anlayışı vardır. Dolayısı ile bürokratik işlemler az
olduğundan karar verme daha hızlı ve pazar fırsatlarını yakalama daha kolay
olmaktadır.
Ayrıca
Müftüoğlu’na
göre
(1991,62),
Bağımsızlık
ve
Sübvansiyonlar
KOBİ’lerin finansal avantajları olarak kabul edilmektedir.
Dünya Bankası ise yaptığı çalışmalarda, küçük ölçekli işletmelerin rekabet,
yenilik yaratma, ve istihdam sağlama konularında büyük işletmelere oranla daha fazla
katkı sağlandığını gözlemlemiştir (Beck ve Diğerleri, 2004, 1; Ekşi,2007,36).
KOBİ’lerin sayılan bu olumlu taraflarının yanında, iş kültürlerinin güçlü olması
da avantajlar sunmaktadır. Orta ölçekli işletmelerin ağırlıklı olduğu bir çalışma,
işletmelerde iş kültürü ile ilgili öne çıkan 5 olumlu özelliği organizasyon, hizmet
kalitesi ve marka anlamında mükemmellik, kendilerini işlerine tamamı ile adamaları,
yeniliklerde
öncülük,
şeffaflık,
harcamalarda
tutumluluk
sıralamaktadır (Gallo ve Cappuyns, 2004, 8; Ekşi, 2007, 36).
(sadelik)
şeklinde
54
3.2.2. KOBİ’lerin Dezavantajları
KOBİ’lerin
yukarıda
sayılan
avantajlarının
yanında
dezavantajları
da
bulunmaktadır. Genellikle aile işletmeleri olmaları, teknolojik düzey düşüklüğü, teknik
bilgi yetersizliği, sermaye yetersizliği, kalifiye eleman olmaması, vergiler, SSK, BağKur primlerinden kaçınarak kayıt dışı çalışmaları (Kınaytürk, 2006, 78-79), olumsuz
rekabet, genel yönetim yetersizliği, özellikle stratejik kararların işletme sahip veya
ortaklarınca alınıp, orta ve/veya alt düzey görevlilerin tam katılımının sağlanamaması,
işletme bünyesinde, mali danışman veya uzman istihdam edememe, uzman bir
finansman ekibi veya departmanından yoksunluk, sermaye ve finansal planlama
yetersizliği, finansal kurumlardan ve sermaye piyasasından yeterince yararlanamama,
ürün geliştirme eksikliği, üretim ve satış arasındaki koordinasyon yetersizliği, modern
pazarlama etkinliklerini uygulayamama ve işletmelerin küçük veya orta ölçekli olması
sonucu ihale v.b. etkinliklerinde başarılı olamama olumsuz tarafları arasında
sayılmaktadır (Akgemici, 2001, 16; Ekşi, 2007,15).
Sürekli değişen piyasa koşulları ve teknolojiler karşısında gerekli olan teknik ve
mesleki bilgiye sahip yöneticilerin yeterli ölçüde sahip bulunmamaları ya da
yetişememeleri doğru karar vermelerini güçleştirmektedir. İşletme sahip ve/veya
yöneticilerine piyasa verilerinin doğru hızla akıcı ve zamanında ulaşması çoğu zaman
mümkün olmamakta, hatta bazı KOBİ sahipleri iyi değerlendirildiği takdirde bilginin
önemli bir girdi olabileceğini kavrayamamaktadır (Çetin, 1996,91).
KOBİ sahipleri genellikle teknik ve mesleki bilgi ve beceriye sahip oldukları
kadar, ticari ve pazarlama bilgisine sahip değildirler. Günümüzde pazarlama
faaliyetinin; tüketici istek ve gereksinimlerini sürekli olarak araştırılıp yerine getirilmesi
temeline yenilik olduğu ve bu temelin üretim, finansman ve yönetim hatta muhasebe
gibi diğer işletme fonksiyonlarını da yönlendirmesi gerektiğini kavrayamayan, birçok
KOBİ piyasadan çekilmek zorunda kalmaktadır (Merih, 2001,3).
Yabancı kaynak sağlanmasındaki güçlükler yanında öz sermayenin de arzulanan
iş hacmine göre yetersiz kalması, KOBİ’lerin piyasa kredisi ile yüksek fiyatla girdi
temin etmelerine, dolayısıyla üretim maliyetlerinin yüksek olmasına yol açılmaktadır.
Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, yeterli ham ve yardımcı madde stoku yaparak
55
istenilen üretim hacmini gerçekleştirip yüksek satış gelirine ulaşamayan KOBİ’ler
güçlerini giderek yitirebilmektedirler. Öte yandan içinde bulundukları finansal zorluklar
nedeniyle de, modern makine parkına sahip olmamaları, hammaddeye kolay
ulaşamadıkları kalifiye eleman ve alt yapı yetersizliği gibi nedenler üretimin kaliteli ve
verimli yapılmasını engellemektedir (Çetin, 1996,93).
KOBİ’lerde belli başlı işletme fonksiyonları için, uzman personelin olmayışı
personel alımında firma sahibinin cimri davranması, firma faaliyetlerinin yetersiz
kalmasına neden olmaktadır. İşyerinde çalışanların genel olarak her işi yapması, bazen
yeni ürün ve teknolojiler karşısında mevcut personelin bilgi seviyesinin yetersiz
kalmasına yol açmakta ve bu açığın giderilmesi için personelin eğitimine ağırlık
verilmesi, çoğu kez KOBİ’lerin olanaklarını aşabilmektedir. Finansman, üretim,
pazarlama gibi temel işletme fonksiyonlarının dengeli ve eksiksiz yerine getirilebilmesi
bu firmaların sağlıklı muhasebe ve hesap işleri sistemine sahip olmalarına bağlıdır.
Ancak KOBİ’ler bu konuyu ihmal etmekte muhasebe sistemine, devlete karşı olan
yükümlülüğün yerine getirilmesi gözü ile bakmaktadırlar. Muhasebe verilerinin
incelenip ilgili firma için değerlendirilmesi yapılmamakta, muhasebe ile ilgili vergi ve
diğer mevzuatlar yeterince izlenmediğinden, hatalar yapılmakta, piyasa değişikliklerinin
gerisinde kalınmaktadır (Çetin,1996,93; Merih,2001,4).
KOBİ’lerin dezavantajları aşağıdaki gibi özetlenerek sıralanabilir (Akgemici,
2001, 16; Baş, 2007, 16; Kınaytürk, 2006,80);
•
KOBİ’lerin tanımlanmasında bir standardizasyon olmadığı için KOBİ’lere
sağlanan olanaklardan büyük işletmeler yararlanmaktadır.
•
Dünya standartlarında üretim yapamadıkları için ihracat potansiyelinin düşük
olması,
•
İhracat teşviklerinden çoğunlukla yararlanamamaları, iç piyasada yaşanan olası
talep daralmalarından en fazla etkilenen kesim olmalarına yol açar.
•
Kalifiye eleman sağlamak,
•
Mevzuat ve bürokrasi nedeniyle yatırım yapmanın cazibesi kaçabilmektedir.
•
İşyerinin küçüklüğü,
56
•
Ar-Ge eksikliği, ihracat yapmamaları, dil bilen personelin olmaması, yabancı
ülkelerdeki mevzuatları bilmemeleri KOBİ’lerin başarı şansını azaltmaktadır,
•
Özellikle küçük pazarda faaliyet gösterdiklerinden dolayı Pazar eksiklikleri
bulunmaktadır.
Stratejik
pazarlama
yönünden
bir
takım
eksiklikleri
bulunmaktadır,
•
Düşük işçi verimliliği ve yüksek ortalama maliyetler nedeniyle düşük ücret
verme eğilimi fazladır. Bazen pazardaki tekelci firmada daha yüksek fiyata
hammadde satın alabilirler. Maliyet artar,
•
Ekonomik sıkıntıdayken aynı tip işletmelerin kredi almaları zorlaşabilir,
•
Yetersiz sermayeye sahip oldukları için devamlı sermaye sıkıntısı çekebilirler.
Üretimlere zaman zaman ara verebilirler,
•
Kaynak ve sermaye yetersizliği yüzünden piyasadaki gelişmeleri takip
edemeyebilirler,
•
Genellikle aile işletmeleri olduğu için profesyonel yönetimden yoksundurlar,
•
Olaylardan çabuk etkilenirler.
Müftüoğlu tarafından yapılan bir çalışmada benzer kriterlere göre KOBİ’lerin
dezavantajları aşağıdaki şekilde ortaya konmuştur (Müftüoğlu, 1991,62).
•
Yetersiz finansman bilgisi
•
Modern finansman tekniklerini yeterince izleyememe
•
Sermaye piyasasına girememe
•
Yeni ortak alımında her iki tarafta da tereddütler
•
Oto finansman olanaklarının kısıtlı olması
•
Genelde kredi almada teminat sorunu
•
İşletme sahibinin kişisel varlıklarıyla sorumlu tutulması
•
Kredi hacminin düşük, kredi maliyetinin yüksek olması
3.3.Türkiye’deki KOBİ’lerin Örgütlenme Biçimleri
Çalışmanın önceki bölümünde, KOBİ’lerin ülkelerin sosyo-ekonomik hayatları
içerisindeki önemleri tartışılmaya çalışılmıştır. Bu bölümde ise KOBİ’lerin yapısal
özellikleri finansal, hukuksal ve idari boyutları ile değerlendirilmeye çalışılacaktır.
57
3.3.1. Finansal Örgütlenme
Müftüoğlu’na göre (1991, 57) KOBİ’lerin finansal özellikleri aşağıdaki şekilde
belirtilmektedir:
•
KOB’lerin ayrı bir finansman bölümü yoktur.
•
KOBİ’lerde işletme sahibinin işletmesiyle özdeşleşmesi ve bir kader birliğine
girmiş olması, bu işletmelerin kredilendirilmesi şartlarında da etkisini
göstermektedir. Nitekim KOBİ’ler kredilendirilirken, kredi verilen işletmenin
performansı ve ödeme gücünden ziyade işletme sahibinin kişi olarak
gösterebileceği teminatlara bakılmaktadır.
•
İşletmenin iflası durumunda küçük işletme sahibi işletmesindeki varlıklara ilave
olarak tüm kişisel varlığını da kaybetmek durumunda kalmaktadır. Böylesi bir
riskten dolayı işletme sahipleri, kredi almaktan çekinebilmektedirler.
•
Oto finansman bakımından KOBİ’ler büyük işletmelere göre daha olumsuz
şartlar taşımaktadır. Oto finansman tutarı bu işletmelerde düşük düzeylerde
kalmaktadır.
•
KOBİ’lerde sermaye yoğunluğunun nispeten düşük olmasının bir başka
sakıncası da gizli ihtiyatların teşkilinde yatmaktadır.
•
KOBİ’lerin sermaye yapısı hakkında kesin bir yargıya varmak muhakkak ki
ancak bu konuda sıhhatli uygulama araştırmalarının yapılmasıyla mümkündür.
Bir firmanın finansman olanakları, o firmanın finans kurumlarıyla olan ilişkisine
doğrudan doğruya bağlıdır. Finans kurumlarıyla ilişkiler ister küçük isterse büyük
ölçekli olsun bir işletme için her zaman önemlidir. İstenildiği an istenildiği kadar ve
istenilen oranda kredi bulma işletmeler açısından her zaman mümkün olamamaktadır.
KOBİ’lerin ise öz sermaye yetersizlikleri göz önüne alındığında, kredi kurumlarının
KOBİ’lerin temel finansman kaynakları olduğu söylenebilir. Bu konu ile ilgili olarak,
küçük işletmelerin her zaman banka finansmanına bağımlı oldukları değerlendirmesi
yapılmaktadır (Bougheas ve Diğerleri, 2004, 3; Ekşi, 2007,44).
Birçok ülkede KOBİ’ler yukarıda değinildiği gibi yabancı kaynak konusunda
bankalar ve diğer kredi veren kurumlar tarafından fonlanmaktadır. Ancak ülkemizde
durum bu şekilde değildir. Ülkemizde kredi veren kurum ve kuruluşlar küçük ve orta
58
ölçekli işletmelere –özellikle kriz dönemlerinde- aşırı temkinli yaklaşmaktadırlar.
Çalışmanın altıncı ve yedinci bölümünde uygulamaya katılan KOBİ niteliğindeki
işletmelerin özellikle kriz dönemlerindeki kaynak kullanım karakterleri ve nedenleri bu
kavramı açıklayıcı şekilde ifade edilmiştir.
Degryse ve Van Cayseele tarafından Belçika’daki KOBİ’ler üzerinde yapılan
çalışmada, uzun vadeli banka ilişkilerinin yüksek faiz oranını beraberinde getirdiği
tespit edilmiştir (Cardone ve Diğerleri, 2005, 15; Ekşi, 2007,45).
KOBİ’lerin finansman olanaklarını kullanımlarıyla ilgili literatürde çok sayıda
çalışma söz konusudur. Bu çalışmalar (Ekşi, 2007,45-48) ;
Riportella ve Martinez (2003,14-22) tarafından 1994-1998 yılları arasında
İspanya’da AB tanımına uyan 13.266 işletme üzerinde yapılan bir araştırma,
KOBİ’lerin çoğunluğunun öz sermaye kullandıklarını, büyük ölçekli işletmelerin ise
daha çok banka kredisi kullandıklarını ortaya koymuştur. Aynı çalışmada KOBİ’lerin
sermaye yapılarında yabancı kaynak oranının % 55 olduğu, bunun % 80’inin de kısa
vadeli borçlanmadan sağlandığı tespit edilmiştir.
ABD’de ve Arjantin’de yapılan çalışmalar, büyük bankaların küçük ve orta
ölçekli işletmelere daha az kredi verme yönelimli olduklarını gözlemlemişlerdir.
Duruma ilişkin nedensel araştırmalarda ortaya çıkan bulgu, KOBİ’lerin mali
saydamlıklarının yetersiz olması olarak belirtilmiştir. (Haas, Naaborg, 2005, 3).
Rusya ve Bulgaristan KOBİ’leri üzerinde yapılan araştırmada, Bulgaristan’daki
işletmelerin yabancı kaynak/öz kaynak oranlarının %48, Rusya’dakilerin ise % 30
olduğu belirlenmiştir. Bu çalışma da ayrıca sahiplik ve aile yapısının da yabancı kaynak
kullanımında önemli rol oynadığı tespit edilmiştir (Pissadires ve Diğerleri, 2000, 19).
Çin’de faaliyet gösteren KOBİ’lerin öz sermaye ve risk sermayesi
imkânlarından yararlanamadıklarından çoğunluğunun özellikle ilk kurulduklarında
finansman bakımından kredi kurumlarına bağlı olduğu belirtilmiştir. Üretim süreci ve
yatırım genişletme sürecinde de finans kurumlarına bağlılığın küçümsenemeyecek
derecede olduğu, borçlanma ile sahiplik yapısının, bölgenin ve ölçeğin önemli derecede
59
ilişkili olduğu, orta ölçekli işletmelerin daha kolay borçlanabildikleri tespit edilmiştir.
Tersine özellikle küçük ölçekli-özel aile işletmelerinin süreç geliştirme ve kuruluş
sırasında daha fazla fona ihtiyaç duydukları, KOBİ’lerin borçlanmalarının çalışma
sermayesi borçlanması olduğu, borçlanmalarının kısa vadeli olduğu gözlemlenmiştir
(Wang, 2004, 42-44).
Riportella ve Martinez tarafından yapılan diğer bir değerlendirmede ise,
KOBİ’lerin temel mali özellikleri kapsamında finansal bilgilerinin yetersiz olması ve
sermaye
piyasalarından
yararlanma
seviyelerinin
minimum
seviyede
olması
gösterilmektedir (Riportella, Martinez, 2003, 8).
Müftüoğlu (1991,57) tarafından yapılan değerlendirmede KOBİ niteliğindeki
işletmelerin ayrı bir finans bölümü olmadığı tespit edilmiştir. Buna göre finans
konusunda
bilgi
sahibi
ve
kalifiye
personelin
yetersizliği
değerlendirmesi
yapılabilecektir. Bu yargı yukarıdaki ifadeyi açıklar niteliktedir.
Ülkemizde KOBİ’lerin kaynak kullanımı ile ilgili İTO tarafından (2005, 29)
yapılan bir çalışmada işletmelerin öz kaynakları % 47,4 , vadeli (kredili) alışları % 21,5
, ticari banka kredileri %17,5 , leasingi % 9,4, faktöring % 2,9 , diğer % 1,1 , Yatırım
Kalkınma Bankası Kredileri % 0,8 oranında kullandıkları tespit edilmiştir (Cura,
2006,41).
Literatürde KOBİ’lerin banka kredilerinin temininde yaşadıkları sorunların
başında, bürokratik işlemlerin fazlalığı, teminat göstermede yaşanan sıkıntılar, faizlerin
yüksekliği gelmektedir (Çarıkçı ve Diğerleri, 2002, 231; Gürak ve Kazaklı, 2000, 32).
Aras’a göre (2001, 75) Türkiye’deki KOBİ’lerin ülke ekonomisindeki
ağırlığının çok yüksek olmasına rağmen toplam kredilerden aldığı payın çok düşük
kalması, KOBİ’lerin yatırımlarının finansmanında öz kaynak kullanımını bir anlamda
zorunlu kılmaktadır. Dolayısı ile yeterli öz kaynağa sahip olmayan işletmeler, yeni
yatırımlara girişmekte ve büyümenin finansmanında sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu
durum özellikle başlangıç sermayesi yeterli olmayan işletmelerde kendini daha da fazla
hissettirmektedir(Ekşi, 2007,65). KOBİ’ler genellikle ilk başlangıçta gereksinim
60
duydukları kaynağı kişisel ve özel tasarruflarından yani öz kaynakları ile karşılamak
isterler (İbaçoğlu,2002,33; Cura, 2006,30).
3.3.1.1. KOBİ’lerde Varlık Yönetimi
Varlık veya aktif yönetimi kapsamında KOBİ’lerin dönen varlık ve duran
varlıkların yönetimi söz konusudur.
3.3.1.1.1. İşletme Sermayesi Yönetimi
İşletme Sermayesi, dar anlamda nakit, pazarlanabilir senetler, alacaklar ve
stokların içinde olduğu işletmenin dönen varlıklarını (cari aktifler) kapsamakta, geniş
anlamda ise cari borçların (kısa vadeli borçların) yönetimini kapsamaktadır. Yapılan bir
araştırmada KOBİ’lerin dönen varlıklarının finansmanını genelde sermaye artışı, kısa
vadeli banka kredisi, orta vadeli banka kredisi ve ticari borçlanma yoluyla
karşıladıklarını belirlenmiştir (Yörük, 2001, 68; Ekşi, 2007, 66).
3.3.1.1.2. Duran Varlıkların Yönetimi
Duran varlıklara yapılan yatırımlara aynı zamanda sermaye bütçelemesi
denmektedir. Sermaye bütçelemesi ile işletme sahip olduğu finansal kaynaklarla
makine, teçhizat, bina, araç-gereç gibi uzun vadeli ve dönen varlıklara göre daha yüksek
tutarlı yatırımlarını gerçekleştirir (Cura, 2006,76)
KOBİ’ler, sabit sermaye yatırımlarının finansmanında ağırlıklı olarak öz
kaynakları kullanmaktadır. Uzun vadeli yatırımlarını, tamamen öz kaynak ile finanse
eden KOBİ’ler de söz konusudur. Ancak böylesi bir uygulama, her ne kadar istikrarlı ve
güven verici olarak algılansa da, firmanın büyüme hızının yavaşlamasına neden olması
bakımından önemlidir (Eleren, 2000, 154). Varlıkların finansmanında tamamen öz
kaynakların kullanılması, yabancı kaynağın kullanılmaması, finansal kaldıracın olumlu
etkisinden yararlanılmaması anlamına gelmektedir (Ekşi, 2007,67).
61
3.3.1.2. Kaynak Yönetimi
İşletmelerin kaynak yapısını belirleyen bazı faktörler söz konusudur. Ülkenin
ekonomik durumu, endüstrinin özellikleri, yasal faktörler, işletmenin ölçeği ve
kredibilitesi bu faktörlerin başında gelmektedir (Akgüç, 1998, 505).
Pek çok ülkede KOBİ’ler, ihtiyaç duydukları kaynağı, öz kaynaklar ya da
borçlanma yolu ile temin ederler (Büker ve Bayar, 2001,247-248;Cura, 2006,29).
Özkaynakla finansman, doğrudan ortaklardan sağlanabileceği gibi sermaye piyasası
yoluyla da sağlanabilmektedir. Ancak sermaye piyasalarının daha büyük işletmeleri
fonlamada etkin olması KOBİ’ler açısından bu alternatifi zayıf kılmaktadır
(Cura,2006,29)
3.3.1.2.1. Ticari Borçların Yönetimi
Ticari krediler satıcının alıcıya, malın satılması nedeniyle vermiş olduğu kısa
vadeli
kredilerdir.
Günümüzde
birçok
işletmede,
özellikle
diğer
finansman
kaynaklarından yararlanma olanakları sınırlı bulunan küçük işletmelerde, ticari krediler
en önemli kısa süreli finansman kaynaklarıdır (Büker, 2001, 249)
Erkan ve Temir (1996, 42), aktif toplamı kriterine göre yaptıkları
değerlendirmede, aktif toplamı küçük olan işletmelerin, ticari borçlanmaya önem
verdiklerini gözlemlemişlerdir.
3.3.1.2.2. Mali Borçlar
KOBİ’lerin kullanabilecekleri finansal kaynaklar; kısa vadeli kaynaklar, orta
vadeli kaynaklar, uzun vadeli kaynaklar ve halka arz ile sağlanan kaynaklar şeklinde
değerlendirilebilecektir.
Aras ve Müslümov (2003,8), Türkiye’deki KOBİ’lerin mali borçları kullanımı
ile ilgili olarak, KOBİ’lerin toplam borçlarının içinde mali borçlarının % 64 ile ağırlıklı
olduğunu, bu oranın büyük işletmelerde % 48’de kaldığını tespit etmişlerdir (Ekşi,
2007,68). Akdiş ve Bayrak (2000) tarafından yapılan çalışma da yabancı kaynak
62
kullanan KOBİ’lerin % 47,1’inin banka kredisi kullandığı gözlenmiştir. Yapılan bir
başka araştırmada ise KOBİ’lerin %43’ünün yurt dışında çalışan kişilerden ödünç para
aldıklarını, ikinci olarak banka kredilerini ve üçüncü olarak da % 10 ile teşviklerden
yararlandığını ortaya koymuştur (Gençtürk, 2005,198; Ekşi, 2007,69)
Türkiye’deki KOBİ’lerin kullandıkları krediler, KOBİ’lerin ekonomideki
ağırlıkları ile doğru orantılı değildir. Türkiye’deki KOBİ’lerin toplam kedilerden aldığı
pay, diğer ülkelerle kıyaslandığında çok düşük seviyelerdedir (Ekonomik Forum,
2002,23).
KOBİ’lerin finansman konusunda yaşadıkları sıkıntıların büyük ölçüde kredi
veren kurum ve kuruluşlardan kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Yapılan bir
çalışmada mevcut kurumların KOBİ’lere kredi vermek konusunda çekingen davranma
nedenleri, kayıtsız çalışan KOBİ’lerin çok olması, bilanço ve diğer muhasebe
kayıtlarının
düzensizliği,
KOBİ’lerin
kredi
için
istenen
yüklü
teminatları
sağlayamamaları, KOBİ’lere yönelik kredilerin istihbarat maliyetlerinin yüksek oluşu,
bankaların
KOBİ’lere
kredi
vermede
çekingen
davranmalarının
şeklinde
gösterilmiştir(Yılmaz, 2003, 12).
3.3.1.2.3. Öz Kaynak Yönetimi
KOBİ’ler temel olarak, öz kaynak kullanımında birkaç kaynaktan fon temin
edebilmektedirler. Bu kaynaklar, mevcut ortakların sermayelerini arttırmaları, işletmeye
yeni ortak-ortakların alınması, ayrılan yedeklerin sermayeye ilave edilmesi, kar
dağıtımının yapılmayıp karın sermayeye ilavesi ve sermaye piyasası olanaklarından
yararlanmak olarak gösterilebilecektir (Ekşi, 2007,70).
Kuruluş aşamasında olan KOBİ’ler ağırlıklı olarak öz kaynak kullanmaktadır.
Yetersiz öz kaynağa sahip olan işletmeler yeni yatırımlarını gerçekleştirmede ve
büyümelerinin finansmanında ekonomik sorunlarla karşılaşmaktadır. KOBİ’lerin kendi
yapılarından kaynaklanan temel finansman sorunu öz kaynak yaratamamaktır. Bu
durum kendini özellikle kuruluş aşamasında göstermektedir ve bu durum girişimcilerin
önünde büyük engeldir (Aras, Müslümov, 2003, 5; Ekşi, 2007,70).
63
3.3.1.2.4. Sermaye Piyasasından Yararlanma ve Finansal Araç Kullanma
Olanakları
Türkiye’deki KOBİ’lerin en önemli öz kaynak olanaklarından birisi de uzun
vadeli
kaynak
sağlamak
amacı
ile
halka
açılarak,
sermaye
piyasalarından
yararlanmaktır. Ancak mevcut uygulamalar incelendiğinde işletmelerin sermaye
piyasalarından yeterince yararlanmadığı gözlenmektedir. İşletme sahiplerinin kontrolü
kaybetme korkusu, işletmelerin ölçeklerinin küçüldükçe, mevzuat konusundaki
bilgisizlik ve SPK’nın aradığı şartların sağlanamaması (Erkan, Temir, 1996, 43; Ekşi,
2007,72) nedenleri arasında gösterilebilecektir. Borsa şirketi olarak sermaye
piyasasından kaynak temin etmenin şirketlerin kaynak problemlerinin çözümüne
sağladığı katkının önemi son yıllarda artarak devam etmektedir (İMKB, 2006).
Ülkemizdeki KOBİ’lerin leasing, opsiyon, futures, risk sermayesi v.b. finansal
araçlardan yararlanmaları ile ilgili yapılan çalışmalarda, işletmelerin bu tür finansal
olanaklardan gerektiği şekilde yararlanmadığı gözlemlenmiştir. Bahse konu araçlara çok
fazla ihtiyaç duyulmaması ve konu hakkında yeterince bilgi sahibi olunmaması temel
nedenler olarak belirtilebilecektir (Akdiş, Bayrak, 2000; Ekşi, 2007,72). KOBİ’ler
genellikle farklı finansman alternatiflerinden yararlanma ve finansman yolları arasında
denge kurma konusunda sorunlarla karşılaşırlar. Bu sorunlar, KOBİ’ler ile onlara mali
destek sağlayanlar arasındaki ilişkileri de etkiler. Geçmiş yılların değerlendirilmesi
sonucunda, bankacılık sektörünün sağladığı finansal kaynakların KOBİ’lerin gelişmesi
ve büyümesi için yeterli olmadığı tespit edilmiştir (Cura, 2006,30).
3.3.2. Hukuki Yapılanma
Türk Hukukunda KOBİ deyimi çeşitli mevzuatlarda yer almaktadır. Ancak bu
kavramın tanımı sadece 12.04.1990 tarihinde kabul edilen 3624 sayılı Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı’nın (KOSGEB) kurulması
hakkındaki kanunda yer almaktadır. Bu kanunun tanımlara ilişkin 2. maddesinde,
“İşletmeler, imalat sanayi sektöründe 1-50 arası işçi çalıştıran sanayi işletmeleri, küçük
sanayi işletmelerini, 51-150 arası işçi çalıştıran sanayi işletmeleri orta ölçekli sanayi
işletmelerini ifade eder.” Kanunun bu tanımından sanayi işletmelerinin imalat sanayi
sektöründe olması gerektiği gibi, işletmede çalışan işçi sayısına göre işletmelerin küçük
64
ya
da
orta
ölçekli
sanayi
işletmesi
olmasının
öngörüldü
anlaşılmaktadır
(KOSGEB,2007).
Türkiye’deki KOBİ’lerin tarihsel süreci, 13.yüzyıldaki “ahilik” sistemine kadar
uzanmaktadır. Daha çok esnaf üzerine kurulu olan sistem, küçük ölçekli işletmelere bir
taraftan mesleki eğitim ve sosyal güvenlikle ilgili destek verirken diğer taraftan
mesleğin gerektirdiği ahlaki değerleri aşılamaya çalışmıştır. Bu sistem zamanla
değişikliğe uğramış, bir süre sonra çeşitli iş kollarına göre bir sınıflandırma yapılarak
“lonca” sistemi getirilmiştir(Aydıntan, 2004,114).
20. yüzyılın başlarına kadar çok çeşitli süreçler atlatan KOBİ’lere yönelik
olarak, Cumhuriyetin kurulması ile destek olmak ve örgütlenmelerini sağlamak amacı
ile çeşitli kurum ve kuruluşlar devreye girmiştir. Halk Bankası, esnaf ve sanatkârlar
odalarının kuruluşu genelde bu döneme rastlamaktadır. 1960’lı yıllardan sonra planlı
kalkınma dönemi ile birlikte, KOBİ’ler adına çeşitli aşamalar kaydedilmiştir. Planlı
kalkınma dönemlerinde KOBİ’ler adına yaşanan gelişmeler şunlardır (Yücel, 2000, 3841).
I. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1963-67): Küçük girişimcilerin
sorunları ile ilgilenecek bir merkezi örgütün kurulması öngörülmüş, Esnaf ve
Sanatkârlar yasası çıkarılmıştır.
II. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1968-72): Küçük sanayi siteleri bu
dönemde devreye girmiştir.
III. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1973-77) : KOBİ’lerin dış satım
olanaklarının arttırılması ile ilgili finansman, eğitim ve teknik açılardan
destekler görülmüştür.
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1978-83) : Bu dönemde, organize sanayi
bölgelerine ağırlık verilmiş ve KOBİ’lerin bilgi ihtiyaçlarını karşılamaya
yönelik olarak Küçük Sanayi Geliştirme Teşkilatı (KÜSGET) faaliyete
geçmiştir.
V. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1985-89) : Özellikle eğitim, istihdam ve
teknik desteklerin ağırlık kazandığı bir dönemdir.
65
VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1990-94) : Bu dönemde KOBİ’lerin dış
ticaret olanaklarının geliştirilmesi, eğitim, finans, teknoloji ve Ar-Ge
destekleri söz konusu olmuştur.
VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1996-2000): Bu dönemde de
KOBİ’lerin uluslar arası piyasalarda rekabet güçlerinin arttırılması amacı ile
finansman, eğitim ve Ar-Ge olanakları hazırlanmıştır.
VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (2001-05) : Açıklık öngören yapısal bir
çerçeve içerisinde, endüstrinin rekabet edebilirliğinin geliştirilmesi ve
rekabetçi bir ortamda verimliliğin arttırılmasını sağlayarak sürdürülebilir bir
büyümeye elverişli şartların yaratılması bu politikanın en önde gelen hedefi
olarak belirtilen husustur.
3.3.2.1. İşletmelerin Hukuki Biçimleri
Ülkemizde KOBİ’lerin %80,6’sı ferdi mülkiyet, %13,6’sı limited ve %2’si
anonim şirkettir (http://isbank.com.tr/dosya/ekon_tr_kobiler2004.pdf).
Özel Sektör işletmeleri tek kişi işletmeleri, şirketler (ortaklar) ve diğer ortaklık
türleri olmak üzere üç başlık altında ele alınmaktadır (http://myo.mersin.edu.tr/UZAK
/TP/haberleşme/hab268/bölüm4.pdf).
3.3.2.1.1. Şahıs İşletmeleri
Şahıs İşletmeleri ile kastedilen hukuksal yapılanma biçimleri, işletmelerin
faaliyetlerinden dolayı gerçek kişilerin sorumluluğunun olduğu yapılardır.
3.3.2.1.1.1. Tek Kişi İşletmeleri
Tek kişi işletmesi, bir kişi tarafından sınırlı sermaye ile kurulan, tüzel kişiliği
olmayan işletme türüdür. İşletme sahibi ile özdeşleşmiş olup, işletmenin tüm
faaliyetinden o sorumludur. İş ile ilgili sorumluluk ve talepler işletme sahibine aittir.
İşletmenin alacağı ve borcu demek, işletme sahibinin alacağı ve borcu demektir. Ticaret
işletmelerindeki formaliteler yoktur ve kurulması kolaydır.
66
3.3.2.1.1.2. Adi İşletmeler
Bu işletme şekli için ilgili hükümler Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bir
şirket, Türk Ticaret Kanunu’nda tanımlanan ticari işletme tanımına girmiyorsa adi şirket
olarak değerlendirilmektedir. İki veya daha fazla kişinin ortak bir amaca ulaşmak için
çalışmalarını ve mallarını birleştirmesi anlaşılacaktır.
Adi şirketlerde şirket sözleşmesi sözlü ya da yazılı olabilirken, ticari
işletmelerde yazılı olması zorunludur. Adi işletmeler tüzel kişiliğe haiz değilken, ticaret
şirketleri tüzel kişiliğe sahiptir.
3.3.2.1.1.3. Kolektif İşletmeler
Kolektif şirketler gerçek kişiler tarafından kurulabilmektedir. Kolektif şirketler
ile ilgili hususlar da Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kolektif Şirket, “ticari bir
işletmeyi bir ticaret ünvanı altında işletmek maksadıyla hakiki şahıslar arasında kurulan
ve ortaklarından hiçbirisinin mesuliyeti şirket alacaklarına karşı tahdit edilmemiş olan
şirket” türüdür. İşletme borçlarından dolayı işletmenin ortaklarının tüm mal varlığı ile
sorumlu olmasından dolayı vergilendirme de tüzel kişiliğe değil ortakların kendisine ve
kişisel ticari kazanç olarak yansıtılır.
3.3.2.1.2. Sermaye İşletmeleri
Sermaye İşletmeleri ile kastedilen hukuksal yapılanma biçimleri ise, işletmelerin
faaliyetlerinden dolayı tüzel kişiliklerin sorumluluğunun olduğu yapılardır.
3.3.2.1.2.1. Komandit İşletmeler
Ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek maksadıyla kurulan ve
şirket alacaklarına karşı ortaklardan bir veya bir kaçının mesuliyeti tahdit edilmemiş ve
diğer ortak veya ortakların mesuliyeti muayyen bir sermaye ile tahdit edilmiş şirket
türüdür. Sınırlı sorumluluğa sahip ortaklar komanditer ortak olarak tanımlanırken,
sorumlulukları sınırlı olmayan ortaklar komandite ortak olarak tanımlanmaktadır. Şahıs
67
ve sermaye şirketlerinin bazı özelliklerini beraberinde taşıyan komandit şirket yapısı,
uygulamada ülkemizde çok fazla kullanılmayan bir işletme yapısıdır.
3.3.2.1.2.2. Anonim İşletmeler
Anonim şirket, “bir ünvana sahip esas sermayesi muayyen ve paylara
bölünmüş olan ve borçlardan dolayı yalnız mamelekiyle mesul bulunan şirkettir.” Şahıs
şirketlerinden farklı olarak, anonim şirketlerde ortakların sorumluluğu koymuş oldukları
sermaye ile sınırlıdır. Sermaye şirketlerinin en büyük avantajı da budur. Anonim
şirketler tüzel kişiliğe haizdir. Diğer bir avantajı ise, işletme sahipliğinin yani
hissedarlığın devri kolaydır. Halka açık işletmelerde, likit piyasanın varlığı devir
işlemlerini daha da kolaylaştırmaktadır.
Anonim şirketlerin başlıca dezavantajları ise; ayrı ayrı vergilendirmeler, şirket
kuruluş maliyetlerinin yüksek olması ve bürokratik formalitelerin fazla olmasıdır.
İşletme sahiplerinin maaşları ile şirket karları ayrı ayrı vergiye tabi olmaktadır. Şahıs
işletmelerinin çifte vergilendirmeye maruz kalması söz konusu değildir.
3.3.2.1.2.3. Limited İşletmeler
Özellikle küçük işletmelere yönelik dizayn edilmiş bir hukuki yapıdır. Şahıs
işletmesi olmanın verdiği avantajlarla, sermaye şirketi olmanın avantajlarına sahiptir.
Bu nedenle KOBİ’lerin önemli bir bölümünün yapısı limited şirket şeklindedir. Limited
şirketlerde, anonim şirketlerde olduğu gibi ortakların sorumluluğu sadece koymuş
oldukları sermaye ile sınırlıdır. Ancak, anonim şirketlerden farklı olarak ortaklar
tarafından konulan sermaye için hisse senedi çıkarılmaz.
Limited şirketlerde ortak sayısı 2’den az, 50’den fazla olamaz. Şirket ana
sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve tüm kurucuların imzalarının notere tasdik
edilmesi
zorunludur.
Limited
şirketler
şahıs
işletmelerinde
olduğu
gibi
vergilendirilmektedir. Vergi yükü ortakların üzerinde olmakta, anonim şirketlerde
görülen çifte vergilendirmeye muhatap olmamaktadır.
68
3.3.3. KOBİ’lerde İdari Yapılanma
Türkiye’deki KOBİ’lerin büyük bir bölümünde girişimcilik, yöneticilik ve
mülkiyet işletme sahibi üzerinde toplanmaktadır. Bu nedenle, küçük işletmelerde
sahip/yöneticinin değerleri, motivasyonu, davranışları amaç ve hedefleri işletme
üzerinde en belirleyici faktör olmaktadır. KOBİ’lerin yöneticileri, genellikle teknik ve
ticari açıdan kabiliyetli ve risk yüklenebilen kişiler olarak bilinirler. Ancak, diğer
çalışanların değer ve tutumlarının örgütü etkileme derecesi düşüktür. Yani, sahip
yöneticinin işletme üzerindeki hakimiyeti esastır (Dinçer, 1992, 350). İşletmelerin
yönetim tarzı, amaç ve varsayımları, değerleri, sahip yönetici tarafından ortaya
konmakta ve şekillendirilmektedir.
Küçük işletmelerde tepe yönetiminin yapısı genellikle üç şekilde olmaktadır
(Dinçer, 1992, 355; Özgen ve Doğan,2000,7) :
•
Monografik: İşletmenin bütün politikaları tek sahip/yönetici tarafından
belirlenmektedir. Yönetici tek hakimdir ve hemen hemen bütün fonksiyonlarla
kendisi ilgilenmektedir. Astlarına yapacakları işi, emir ve talimatlarla
bildirmektedir.
•
Oligarşik: Hisselerin çoğunu elinde tutan ortakların desteklediği, bir veya iki
uzmanın hâkimiyetinde olan bir yapı söz konusudur. Genellikle ortaklar
arasından seçilen bu yöneticiler, daha çok teknik uzmanlardır ve her biri
değişik fonksiyonların yerine getirilmesini üstlenmektedirler.
•
Aristokratik: Sahiplerin ve aile fertlerinin yönetime katılmadığı ve dışarıdan
bir yöneticinin tayin edildiği bir yönetim yapısıdır. İşletme sahipleri,
yöneticiyi
tayin
etmekle
beraber,
genel
politikaları
kendileri
belirlemektedirler.
KOBİ’lerde bütün yetki ve sorumlulukların tek kişide toplanmasının bazı
yararları olduğu gibi, olumsuz yanları da vardır. Bunların başında, işletme fonksiyonları
çeşitlendikçe ve karmaşıklaştıkça sahip/yöneticinin yetersizleşeceği gelmektedir.
KOBİ’ler, işletme fonksiyonlarının çeşitlenmesine karşılık, yöneticinin yetersizleşmesi
ve yöneticilere yetki devretmemesi nedeniyle, batmak veya bağımsızlığını kaybetmek
endişesiyle karşı karşıya kalabilecektir (Dinçer, 1992, 359-365).
69
Yöneticinin veya işletme sahibinin yönetme yeteneğinin, KOBİ’ler için önemi
büyüktür. Yönetme yeteneği geniş anlamda, çalışanları, mali kaynakları, mal stoklarını
yönetmeyi, politikaları iyi tayin etmeyi, uygun metotlar uygulamayı, çalışanlarla,
alıcılarla ve halkla iyi ilişkiler kurmayı kapsamaktadır. Böyle bir yetenek ise, eğitim ve
tecrübe gerektirmektedir. Pek çok KOBİ yöneticisi için, işletme yönetiminde
karşılaşılabilecek değişik sorunları çözmede bilgili olma ve tecrübe en büyük
yardımcıdır (Özgen ve Doğan, 2000,8).
KOBİ’lerde sahipler, aynı zamanda üst yönetici durumundadırlar. Bununla
bağlantılı olarak, işletme fonksiyonları belirgin biçimde ayrılmamış ve dolayısıyla
üretim,
finansman,
personel
ve
pazarlama
faaliyetleri
genellikle
işletme
sahip/yöneticisinin eğitim, bilgi ve şahsi yetenekleri ile orantılı olarak sınırlı bir
kapasite ile yürütülmek durumunda kalınmıştır (Conkar,1990, 51).
KOBİ’lerin büyük bir çoğunluğu yönetimi profesyonel yöneticilere devretme
konusunda çekingen davranmaktadırlar. Türkiye şartlarında, KOBİ’lerin finansal
durumlarının da buna el vermediği açıklıkla söylenebilir. Ancak, pek çok KOBİ sahibi
de, yönetime profesyonel yönetici getirmeyi sakıncalı bulmaktadırlar. Bunun
sebeplerine gelince; profesyonel yöneticinin, mal sahibi yönetici gibi işletmeye bağlı
çalışmayacağı, risk altına girmediğinden işletme yönetimine gereken önemi
vermeyeceği, pratik bilgilerinin ve tecrübesinin yetersiz oluşu v.b faktörlerdir(Özgen ve
Doğan,2000,9) .
İşletmeler, sahibi olan tek kişi tarafından veya sahipleri olan bir çok kişi
tarafından yönetilmektedirler (Aktepe, 1988, 33). KOBİ sahibinin başarıya ulaşması
için, yönetme, zihinsel yetenekler, insanları anlayabilme yeteneği, iletişim kurabilme,
teknik bilgi, karar verebilme ve algılama yeteneği gibi pek çok özelliği bünyesinde
taşıması gerekmektedir (Özgen ve Doğan, 2000,10)
Karataş KOBİ’lerin yönetim işlevine ilişkin ve diğer işletmelerden ayırt edici
özelliklerini aşağıdaki şekilde belirtmiştir (KOBİ El Kitabı, 2003, 62-63 ; Karataş,
1991, 21).
•
KOBİ yönetimi, işletme mülkiyetinden kaynaklanan bir hakla işletme sahibi
tarafından yürütülür ve bu nedenle süreklilik arz eder. İşletme sahibinin bu
70
hakkını kimse elinden alamaz. Dolayısı ile işletme sahibi yöneticilik işlevini
ölümüne, haklarını diğer bireylere devredene ya da işletme faaliyetine son
verinceye kadar devam ettirir.
•
KOBİ’lerde yönetim işlevi işletme sahibi tarafından yerine getirilir. İşletme
sahibi işletmesini bağımsız olarak yönetir.
•
KOBİ’lerde yönetici ve çalışanlar arasında doğrudan ve kişisel ilişki,
yöneticinin örnek davranmasını gerektirir.
•
KOBİ’lerde bu yönetim anlayışı esnekliği arttırır. Ast ve üst ilişkileri
doğrudan ve kişisel olarak gerçekleşir.
3.3.3.1. Aile İşletmeleri
Türkiye’de KOBİ’lerin büyük çoğunluğu, aile işletmeleri biçimindedir. Aile
işletmeleri, ülkemizin temel iktisadi gerçeklerinden birisidir. Ülke ekonomisinin çok
büyük bölümünü, aile işletmeleri niteliğinde olan büyüklü küçüklü binlerce KOBİ
oluşturmaktadır (Satıcı, 2004; Gümüştekin, 2005, 73). Aile işletmeleri, yalnızca iktisadi
olarak değil, gerçekleştirdikleri istihdam ve üretime katılma biçimleri açısından da çok
önemli bir konumdadırlar. Ülkemizin sosyal ve kültürel hayatının da yapı taşları
konumundaki bu işletmeler, çok önemli işlevleri yerine getirmektedirler. Aile işletmesi,
genel olarak sahipliği ve yönetimi bir kişi veya aileye ait olan işletmelerdir. Aile
işletmelerinde; aile, hem işletmenin kurucusu hem de işletmenin yöneticisi
konumundadır. Girişimci, hem patron hem de yöneticidir. Bir işletmenin aile işletmesi
olduğunu gösteren başlıca dört unsur vardır. Bunlar (Gümüştekin, 2004, 521);
•
Aile bağları, yönetimden kimin sorumlu olacağını ortaya koyar.
•
Şimdiki veya daha önceki yöneticinin çocukları, işletmenin yönetiminde
görev alırlar.
•
İşletmenin ünü aileyle birlikte gelişir. Aile üyelerinin davranışları, işletmede
çalışsın veya çalışmasın işletmeye mal edilir.
•
Aile üyelerinden birisinin işletmedeki konumu, onun aile içindeki konumunu
da etkiler.
71
Aile işletmesi, ailenin geçimini sağlamak veya mirasın dağılmasını önlemek için
kurulan, ailenin geçimini sağlayan kişi tarafından yönetilen, yönetim düzeylerinin
çoğunluğunun aile üyelerince doldurulduğu, karar almada büyük ölçüde aile üyelerinin
etkili olduğu ve aileden en azından iki neslin istihdam edildiği işletmedir (Karpuzoğlu,
2000, 7-8).
KOBİ niteliğindeki aile işletmelerinde hiyerarşik yapıda yer alan karar ve icra
organlarının önemli bir kısmı, aile bireylerinden oluşmaktadır. Hiyerarşik yapıdaki
temel karar ve icra organlarının önemli bir kısmı aile üyelerinden oluşan bu
işletmelerdeki yönetim, literatürde “ailesel yönetim” olarak adlandırılmaktadır
(Akdoğan, 2000, 32).
Türkiye'de ekonominin çok önemli bir parçası olan aile işletmelerinin oranı,
%95’ler civarındadır (Sarıer, 2004 ; HR, 2003, 37). Dünyadaki tüm işletmelerin
%70’inden fazlası aile işletmesidir (Leeders, Waarts, 2003). Ülke ekonomilerinde aile
işletmeleri önemli bir yer tutmaktadır. Kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerin
istatistiklerine bakıldığında, aile işletmelerinin hakim bir yapı arz ettikleri
görülmektedir. Örneğin ABD'de tüm işletmelerin %80'inden fazlası aile işletmesidir.
Kanada'da bu oran % 70, İspanya için % 80, İtalya için %95, İsviçre için %85’tir.
Amerika'daki 500 büyük işletmenin %35'i ailelerce yönetilen işletmelerdir. Bu ülkede
özel sektörde çalışan işgücünün %35'i aile işletmelerince istihdam edilmektedir.
GSMH'nın %43'ü aile işletmelerince sağlanmaktadır. Bu işletmeler, Amerika'da 40
milyondan fazla insanı istihdam etmekte ve ücretlerin % 65'ini ödemektedir (Sarıer,
2004; Gümüştekin, 2005,74).
KOBİ’lerde girişimci doğrudan faaliyetlere katılmakta, çoğu zaman hem işinin
başında iş görenlerle birlikte üretimde bulunmakta, hem hammadde alımı ve
pazarlamayla ilgilenmekte hem de banka, vergi, sigorta işlemleriyle uğraşmaktadır.
Ancak, işletme ölçeği büyüdükçe girişimcinin her konu ile bizzat ilgilenmesi
güçleşmektedir. Bu nedenle, girişimci önce üretim sürecindeki işini iş görenlere
devretmekte ve kontrol görevini üstlenerek, katkısını daha üst konumlara çıkarmaktadır.
Yani işletmede daha çok genel yönetim işlevlerini üstlenmektedir. Ancak, KOBİ’lerde
tepe yönetiminde iş bölümüne gitmek veya bu görevi profesyonel bir yöneticiye
devretmek çoğunlukla tercih edilmeyen bir davranış biçimidir. Girişimcinin piyasa
72
hakkındaki
bilgiyi
toplama
ve
değerlemedeki
yetersizliği,
nitelikli
personel
istihdamından kaçınması, yetki devretmemesi ve başka yönetici istememesi,
KOBİ’lerde yanlış kararların alınmasına ve esnek bir yapının oluşturulmasına engel
olmaktadırlar (Börü, 1997, 177; Gümüştekin, 2005,75 ).
KOBİ’lerde hiyerarşik yapıdaki karar ve icra organlarının önemli bir kısmı aile
bireylerinden oluşmaktadır. Küreselleşme, bilgi ekonomisi, hızlı değişen bilgi ve
iletişim teknolojileri, yeni pazar fırsatları ve ekonomik krizlerin yaşandığı bir ortamda
giderek karmaşık hale gelen işletme faaliyetleri ve büyüyen işletme ölçeği karşısında,
işletme sahibinin ve aile bireylerinin bilgi ve becerilerinin yetersiz kalması, değişime
uyum sağlamayı güçleştirmektedir. Ayrıca, yeni uzmanlık alanlarının ortaya çıkması,
bilginin önemli bir değer haline gelmesi, işletme-çevre ilişkilerinin önem kazanması ve
organizasyon yapılarının karmaşık hale gelmesi nedeniyle zaman ve bilgi düzeyi
açısından girişimci yetersiz kaldığından işletmelerde başka yöneticilere de ihtiyaç
duyulmaktadır. Değişimi kavrayacak ve değişime yaratıcı tepkide bulunabilecek uzman
kişiler arasından seçilen ve işletmelerde karar organı işlevini üstlenen bu yöneticiler,
“profesyonel
yönetici”
olarak
adlandırılmaktadır.
Girişimcilerin
profesyonel
yöneticilere yer açmamaları durumunda, büyüme sürecinde pek çok fırsat kaçırılabilir
veya ele geçen fırsatlar uygun şekilde değerlendirilmeyebilir (Özgener, 2003, 3-4).
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde karar alma işlemi, işletme sahibince veya
ortaklarca yerine getirilebilir. Orta ölçekli işletmelerde yetki, kısmen de olsa yönetici
veya astlara devredildiğinden kararlar birlikte alınabilmektedir. Ancak son söz
nihayetinde üst yönetimindir. Bu nedenle KOBİ’lerde karar alınırken, büyük ölçekli
işletmelerinkine oranla bilimsel teknikler daha az kullanılabilmekte, buna karşın hızlı ve
esnek kararlar alınabilmektedir (Tosun, 1990, 306).
Tosun’a göre (1990, 308) iyi bir kararın taşıması gereken özellikler aşağıdaki
gibi sıralanabilecektir.
•
İnceleyici, yaratıcı, yetenek geliştirici ve değerlendirici faaliyetleri
içermelidir.
•
İşletmenin
iç
ve
dış
koşullarına
değerlendirmeleri kapsamalıdır.
ilişkin
yeterli
bilgileri
ve
73
•
Sayısal verilere dayanarak hazırlanan analizlerle beraber subjektif
faktörlere ilişkin değerlendirmeler de ek olarak yer almalıdır.
•
Amaca uygun şekilde hazırlanmalıdır.
•
En uygun sürç ve süreyi içerebilmelidir.
3.3.3.2 KOBİ’lerin Örgütlenmeleri
Örgütlenme; “üretim faktörlerini sistemli, uyumlu ve etkili biçimde kullanarak
mal ve hizmet üretmek için insanların, görevlerini en iyi biçimde yapmak üzere düzene
monte edilmeleri ve her türlü araç, gereç, malzeme ile donatılmaları” şeklinde
tanımlanabilecektir. KOBİ’lerde diğer işletmeler gibi bir takım örgütlenme ilkeleri ile
karşı karşıya kalabilmektedir. Örgütlenme ilkeleri, örgütsel yapının oluşturulmasında
KOBİ sahip, ortak ve/veya yöneticilerinin rehber olarak kullanabilecekleri kurallar
bütünüdür. Yeni kurulacak bir işletme yapısı veya mevcut bir örgütsel yapının
değerlendirilmesinde göz önüne alınması gereken bu ilkeler aşağıdaki gibi sıralanabilir
(Müftüoğlu, 1993, 120).
•
Amaç Birliği
•
Kumanda Birliği
•
Yetki ve Sorumluluk Denkliği
•
Görevlerin Açıkça Belirlenmesi
•
Hiyerarşik Basamakların Belirtilmesi
•
Fonksiyonel Görev Benzerliği
•
İşe Göre Adam
•
Yönetim Birliği
•
Sınırlı Yönetsel Alan
•
Örgüt İçi Açık İlişkiler
•
Yetki Devrine Gidilmesi
•
Esnek Bir Yapı Kurulabilmesi
•
Merkezi ve Yeniden Yönetim Dengesinin Sağlanması
•
Örgütsel Yaşamda Sürekliliğin Amaçlanması
74
KOBİ’lerin genelde, büyük işletmelere göre daha küçük bir örgütsel yapıya
sahip olmalarından dolayı, iş bölümü uygulaması daha kolay olabilir. Bu işletmelerde
çalışan insanların hemen hemen hepsinin birbirini tanıması iş bölümünde kolaylık
sağlamaktadır. Bundan dolayıdır ki, KOBİ’lerde kimin ne yapacağı, kimden emir alıp
kime emir vereceği açık bir şekilde belirlenmiş durumdadır. Bu olumlu bir etki olarak
göze çarpmaktadır. Ancak küçük işletmelerde formel yapılanmaya yeterince önem
verilmediği gözlenmektedir. Çünkü yönetici kimin ne yapacağını kendisi saptamaktadır.
Bu noktadan da anlaşılabileceği gibi yöneticinin olmadığı zamanlarda işler
aksayabilecektir (Müftüoğlu, 1993, 120).
Karataş’a göre (2003, 62-63) KOBİ’lerin yönetim işlevine ilişkin ve diğer
işletmelerden ayırt edici özellikleri;
•
KOBİ’lerde işletme sahibi yönetici tüm yetkileri kendisinde toplar onun için
merkezi yönetim vardır. İşletme sahibi tüm işletmeye egemendir. İşletmede
tam ve tartışmasız bir otorite vardır.
•
KOBİ’lerde işletme sahibi işletme politikasını belirleyen tek kişi
niteliğindedir. İşletmenin tüm faaliyetlerinden o sorumludur.
•
İşletme sahibinin çok güçlü pozisyonu ona subjektif kararlar alma olanağı
verir.
•
İşletme sahibi yönetici başkalarına hesap verme sorumluluğu olmadığından
karar almada kendini daha rahat hisseder. Bu yüzden daha rahat ve esnek
davranabilir.
•
KOBİ’lerde işletme sahibi ortaya çıkabilecek her türlü soruna anında
müdahale edebilir.
•
KOBİ’lerde işletme amaç ve politikalarını işletme sahibi belirlediğinden
amaç çatışması yaşanmaz.
Uzmanlaşmaya gelince KOBİ’lerde örgüt amaçlarını gerçekleştirecek işler
rasyonel bir takım kriterlere göre parçalara ayrılmalı ve herkes kabiliyetli olduğu işte
derinlemesine uzmanlaşmaya çalışmalıdır. Ne var ki, kimi zaman yapılacak örgüt içi yer
değiştirmeler veya etkin rotasyonlarla, olumsuz koşullarda karşılaşabilecek bir çok
sorun giderilebileceği gibi motivasyonel bir yapı da kurulabilecektir. Burada, yönetim
75
biçimi ve liderlik tarzı önemlidir. Herhangi bir örgütün koordineli bir biçimde
faaliyetini sürdürebilmesi için iyi bir biçimde yönetilmesi gerekmektedir. Bu yönetim
fonksiyonunu da yönetici yerine getirir. Burada ifade edilmek istenen yönetici “Lider”
yöneticidir. Yönetici lider, başında bulunduğu organizasyonu yöneten, ileriye götüren
ona öncü olan kişidir (Üçok, 1998, 162).
KOBİ’lerde uygun bir liderlik biçiminin seçilmesi, aynı zamanda işletme
sahiplerinin amaçlarının gerçekleşmesine de yardımcı olabilecektir (Alpugan, 1988,
162).
Haberleşme sisteminin herhangi bir organizasyon yapısı için taşıdığı rol çok
önemlidir. Hatta organizasyonları bir haberleşme sistemi olarak ele alıp, haber akışını
böyle bir sistem içinde incelemek de mümkündür (Koçel, 1993, 221).
KOBİ’lerin örgütlenme faaliyetleri içerisinde haberleşme işlevi ile iş bölümü ve
uzmanlaşma uygulamaları da ayrı bir yer tutabilmektedir. İşletme büyüdükçe ve örgüt
yapısı karmaşıklaştıkça haberleşmenin önemi giderek artacaktır. Çoğunlukla formel bir
yapıya sahip olmayan küçük işletmeler açısından haberleşmenin önemi göz ardı
edilmemelidir (Alpugan,1988, 170).
Birçok KOBİ yöneticisi veya sahibinin piyasa verilerinin temini ve
değerlendirilmesinde, mesleki ve teknik bilginin yetersiz kalması, sorunların
giderilebilmesi için uzman eleman istihdamından da kaçınmaları, çoğu zaman alternatif
yönetici istememeleri, yetki devretmemeleri vb. gibi durumlarda bu firmalar; yanlış
kararlarla esnekliklerini ve zaman başarılarını da kaybedebilmektedirler.
Sabuncuoğlu’na göre (1994, 1) ekonomik krizlerin işletme (müteşebbis)
düzeyinde meydana getirdiği etkiler; üretim etkisi, istihdam etkisi, ticari (ithalat-ihracat
ve iç pazar satışı) etki, mali yapı etkisi, yatırım etkisi, çalışma sermayesi etkisi, sosyal
ve psikolojik etkisi, karlılık etkisi ve yönetsel etkidir.
Bu etkiler olumlu ve olumsuz yönde olabilir. Krizin olumlu ve olumsuz etkileri
yapılan bir araştırmada şöyle belirlenmiştir (Sabuncuoğlu, 1994, 2-3):
76
a) Olumlu Etkileri: Yeni Pazar arayışları, dış pazarlara açılma gereği,
maliyetlerin azaltılması gereği, öz kaynakların öneminin anlaşılması, kalitenin önem
kazanması, AR-GE’nin önem kazanması.
b) Olumsuz Etkiler: Merkezi yönetim nedeniyle yaratıcılığın azalması, örgüt
içi çatışma ve gerilimin artması, finansal sorunların artması, işten çıkarmaların artması
ve çalışan motivasyonunun düşmesi, sabit giderlerin ve atıl kapasitenin artması,
teknolojik yenilenmenin durması, güven ortamının sarsılarak otorite boşluğunun
doğması.
3.4. Örgüt Yapılarının Ölçümü
Çalışmamızda örgüt yapılarını belirlemek için nesnel ölçüm teknikleri
kullanılmıştır. Bu tekniklerde, örgüt yapısındaki ilişkiler doğrudan araştırmacı
tarafından değerlendirilir. Bireylerin algılamasından yararlanılmaz. Burada toplanan
bilgilerin (örneğin hiyerarşik kademe sayısı vb. gibi) daha sonra doğruluğu kontrol
edilebilir (Gerloff, 1985, 225; Kılıç, 2003).
Örgüt yapısının ölçümünde literatürde daha önce test edilmesi ve ölçülmesi
nedeniyle araştırmanın uygulama bölümünde Pugh vd.’nin (1968) Aston çalışmaları
sonucu belirledikleri örgüt yapısı değişkenleri (merkezileşme, biçimlendirme,
standartlaşma, formelleşme ve uzmanlaşma) nesnel bir ölçüm tekniği olarak temel
alınacaktır.
Örgüt yapısı en genel anlamda, önceden iş rollerini, sorumlulukları, faaliyetleri
ve sistemleri önceden göz önüne alarak formel olarak belirlenmiş ilişkiler ve
düzenlemelerdir şeklinde tanımlanabilir. Diğer bir ifadeyle örgütün fonksiyonlarının
faaliyetlerinin ve düzenlemelerinin formel olarak gözden geçirilmesi de denilebilir.
Dolayısıyla, örgüt yapısı örgütün faaliyetleri ve ilişkilerinin nasıl düzenlendiğine ilişkin
bir harita olarak düşünülebilir. Örgüt yapısı, sosyal etkileşimlerden etkilenir. Örgütün
tepe yöneticileri ve kurucuları tarafından tasarımlanır ve şekillendirilir (Danışman 2002;
Kılıç, 2003).
77
Bu çerçevede örgüt yapısı kavramı genel olarak aşağıdaki görüşleri
içermektedir (Danışman, 2002, 20; Kılıç, 2003):
• Fonksiyonel alanlar anlamında insanlar arasında görevler ve sorumluluklar
paylaştırılır.
• Örgüt yapısının göstergeleri; kurallar, düzenlemeler, politikalar ve prosedürler
şeklinde belirlenmiştir.
• Otorite ilişkileri tanımlanmıştır.
• Formel rapor sunma ilişkileri önceden tasarımlanmıştır.
Örgüt yapısının ölçümüne ilişkin parametreler Aston Araştırma Grubu
tarafından geliştirilmiştir (Pugh, Hickson, Hinings ve Turner, 1968). Yapılan örgütsel
çalışmalarda Aston Grubunun parametreleri teorik ve ampirik olarak yapılandırılmıştır.
Bu çalışmalarla ölçeklerin güvenilirliği ve geçerliliği test edilmiştir (Danışman, 2002;
Kılıç, 2003).
Örgüt yapısının özelliklerini tanımlamak amacıyla Aston Araştırma Grubunun
geliştirmiş olduğu beş parametre literatürde birincil olarak bürokrasi yaklaşımına
(Weber,
1947;
“specialization”;
Kılıç,
2003)
standartlaşma
dayanmaktadır.
“standardization”;
Bu
parametreler;
formelleşme
uzmanlaşma
“formalization”;
merkezileşme “centralization” ve biçimlendirme/dikey farklılaşma “configuration”
olarak
sıralanabilir.
Fonksiyonel
uzmanlaşma,
standartlaşma
ve
formelleşme
değişkenleri örgütün temel faaliyetlerinin yapılandırılmasını, merkezileşme değişkeni
ise örgüt içerisindeki yetkilendirmeyi ve örgütsel özerkliği temsil eder. Bu parametreler
aşağıda kısaca açıklanacaktır:
a)
Uzmanlaşma, örgütün fonksiyonlarındaki farklılaşma derecesidir. Her bir
fonksiyon belirli birim, iş ve kişilerden oluşur. Pozisyonlar arasındaki
resmi görev dağılımı, örgütteki iş bölümü olarak düşünülebilir.
b)
Standartlaşma, örgüttün düzenli olarak tekrar eden standart prosedürleri
ve kuralları olarak tanımlanabilir.
78
c)
Formelleşme, örgütte prosedürlerin, kuralların, direktiflerin ve iletişimin
yazılı olarak yapılma derecesi olarak tanımlanabilir.
d)
Merkezileşme, karar alma yetkisinin örgütün üst kademeleri tarafından
yapılması olarak tanımlanabilir.
e)
Biçimlendirme, örgütteki çalışanların rol yapıları olarak tanımlanabilir.
Örgütün yatay ve dikey olarak farklılaşma derecesi, kontrol alanının
genişliği şeklinde ifade edilebilir. Örgüt yapısının anlaşılması yapısal
özelliklerin tanımlanmasını gerektirir.
Burns
ve
Stalker
(1961)
bürokrasi
anlayışının
tersini
açıklamış
ve
savunmuşlardır. Örgüt yapılarını mekanik ve organik yapılar olarak tanımlamışlardır.
Mekanik yapıda, yüksek seviyedeki uzmanlaşma, formel tanımlamalar, rol ve
sorumlulukların ayrıntılı olarak tanımlanması üzerinde durulmuştur. Organik yapı da
ise, yüksek seviyede esneklik, enformel örgüt tarzı, daha az dikey farklılaşma ve daha
çok yatay iletişim üzerinde durulmuştur (Kılıç, 2003).
Yapılan ileriki kavramsal ve ampirik araştırmalarda bürokratik ve organik yapı
arasında kalan örgüt şekilleri açıklanmıştır (Mintzberg, 1979; Pugh, Hickson ve
Hinings, 1969; Miller ve Friesen, 1984). Örneğin, Mintzberg (1979) örgüt şekillerini
beş biçimsel yapı olarak: Mekanik bürokrasi, profesyonel bürokrasi, bölümlenmiş
biçim, adhokrasi ve basit yapı şeklinde tanımlamıştır.
Bu çalışmada, Mintzberg ve Aston Araştırma Grubunun örgüt yapısına ilişkin
sınıflandırmaları; (1) hiyerarşik bürokrasi, (2) kişisel olmayan bürokrasi, (3) basit yapı
ve (4) adhokrasi olarak dört şekilde değerlendirilecektir (Hofstede, 1985;Danışman,
2002; Kılıç, 2003):
a)
Hiyerarşik bürokrasi, Aston grubu, hiyerarşik bürokrasiyi tam bürokrasi
“full bureaucracy” olarak isimlendirmişlerdir. Hiyerarşik bürokrasi,
örgütteki faaliyetlerde yüksek seviyede uzmanlaşma, standartlaşma, dar
79
tanımlanmış kurallar ve prosedürler, yoğun dökümantasyon, merkezi karar
verme şeklinde karakterize edilebilir.
b)
Kişisel olmayan bürokrasi Pugh ve diğerlerinin (1969) iş akışı
bürokrasisiyle benzeşmektedir. Kişisel olmayan bürokrasi, standart
faaliyetler, karmaşık kontrol prosedürleri, daha az merkezileşme derecesi
ve yatay farklılaşma olarak karakterize edilebilir.
c)
Basit yapı, iş fonksiyonlarındaki minimum uzmanlaşma, minimum
farklılaşmış
hiyerarşik
kademeler
ve
minimum
formelleşmiş
ve
standartlaşmış iş prosedürleri ve politikaları olarak açıklanabilir. Bu tür bir
yapıda,
kontrol
alanı
çok
dardır
ancak
karar
verme
otoritesi
merkezileşmiştir.
d)
Adhokrasi, bürokrasinin tersidir. Adhokrasi‘de formelleşme, standartlaşma
ve merkezileşme düşüktür, görevler karşılıklı ayarlamalar yapılarak yerine
getirilir, yapı fonksiyonlara ayrılır ve örgüt çalışanları her bir fonksiyonda
uzmanlaşır. Bütün taraflar karar almada yer alırlar. Formelleşmiş ve
standartlaşmış prosedür ve politikalardan çok ad hoc şeklinde yani
çalışanların herhangi resmi bir kurala bağlı olmaksızın yöneticileriyle ve
diğer çalışanlarla görüşebilme imkanları vardır.
Aston Araştırma Grubunun yapısal boyutlarının yukarıda açıklanan dört yapısal
tipolojiyle ilişkisi Tablo 4.’de gösterilmektedir.
80
Tablo 4. Yapısal Boyutlar ve Yapısal Tipolojiler
Yapısal Tipolojiler
Yapısal Boyutlar
Hiyerarşik
Kişisel
Bürokrasi
Olmayan
Adhokrasi
Basit Yapı
Bürokrasi
Fonksiyonel Uzmanlaşma
Yüksek
Yüksek/Orta
Yüksek
Düşük
Formelleşme
Yüksek
Yüksek/Orta
Düşük
Düşük
Standartlaşma
Yüksek
Yüksek
Düşük
Düşük
Merkezileşme
Yüksek
Orta/Düşük
Düşük
Yüksek
Dikey Farklılaşma
Yüksek
Orta/Düşük
Düşük
Düşük
Orta/Düşük
Yüksek/Orta
Yüksek
Düşük/Orta
Kontrol Alanı
Kaynak: Danışman, Ali (2002) “Culture and Structure in Organizations:
Investigating the Effects of Industry and Contextual Factors on Their
Relationships Across Turkish and Canadian Firms”, Doctorate Dissertation.
Yaşanan ekonomik krizlerin maliyetleri çok ağırdır. Bu maliyetler, makro
seviyede ülke ekonomilerinin kötüleşmesi, birim bazda ise ekonominin en küçük yapı
taşı olan firmaların yaşadığı sıkıntılardır. Mevcut bölümde işletmelerin yaşadığı
sıkıntılar, işletmenin temel fonksiyonları bağlamında ele alınarak açıklanmaya
çalışılmıştır. Bu sınıflandırma içerisinde olmayan veya daha ayrıntılı olarak ele
alınmasını gerektiğini düşündüğümüz konular ise bir alt başlık olarak verilmiş
değerlendirmeler bu noktalardan hareketle irdelenmeye çalışılmıştır.
81
BÖLÜM IV
EKONOMİK KRİZLERİN KOBİ’LERE YANSIMALARI
VE KOBİ’LERDE KRİZ YÖNETİMİ
Günümüz global platformda, çevresel faktörlerde yaşanan hızlı ve kararlı
değişimler her seviyedeki işletmelerin kriz olarak nitelendirilebilecek olgularla karşı
karşıya kalmasına yol açabilmektedir. Krizlerin ölçeği ne olursa olsun her büyüklükteki
örgütü etkilemesi beklenmekle birlikte, bu etkilerin boyutları farklı olabilecektir. Sosyoekonomik izdüşümü noktasında çok fazla öneme sahip olan KOBİ’ler, yapısal
hassasiyetlerinden dolayı çeşitli nedenlerle ortaya çıkan kriz süreçlerinden büyük
oranda etkilenmektedirler. Bahse konu noktadan hareketle, bu bölümde yaşanan
ekonomik krizlerin küçük ve orta ölçekli işletmelere yansımaları ve kriz yönetim
faaliyetleri tartışılmaya çalışılmıştır.
4.1. Ekonomik Krizlerin Küçük Ve Orta Ölçekli İşletmelere (KOBİ)’lere
Yansımaları
Çalışmanın bu bölümünde öncelikli olarak ekonomik krizlerin KOBİ’ler
üzerindeki etkileri belirlenmek istenmiş, bu noktada derinlemesine bir tartışma için
işletme yazınında “işletme fonksiyonları” olarak bilinen temel sınıflandırma
kullanılmıştır. Çalışmanın yönünün belirlenmesinin ardından, günümüz işletmeleri için
hayati
öneme
sahip
kriz
yönetimi
olgusunun
KOBİ’lerde
uygulanması
değerlendirilmeye çalışılmıştır.
4.1.1. Ekonomik Krizlerin Yönetim Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri
Kriz süreci, işletme ve çalışanları üzerinde birçok kalıcı etki bırakabilmektedir.
İşletme fonksiyonları bağlamında ele alındığında yönetsel süreçte krizin etkileri
aşağıdaki şekilde gösterilebilecektir.
82
Örgüt dışından gelen bilgilerin yetersizliği ve örgüt içi iletişimde yaşanan
kopukluklar kriz dönemlerinde örgüt içi iletişimin bozulmasına neden olacaktır
(Kiesler, Sproull, 1982, 555; Özdevecioğlu, 2002,99 ).
Krizlerin işletmelerin normal karar verme süreçlerini bozması ve tepe
yöneticilerinin tüm kararlardan haberdar olmak istemeleri ayrıca kriz dönemlerinde
örgüt açısından hızlı ve doğru karar verme gerekliliğinin artması, örgüt içerisinde
yetkilerin merkezileşmesi eğilimini doğurur (Dinçer, 1992, 284). Kriz öncesinde,
kararlar koordine edilerek, tartışılarak alınırken, kriz döneminde yönetici dönemin
özelliği gereği en yakınındaki birkaç yöneticisine veya patronuna sorarak karar verir.
Kararların hızlı ve tek merkezden alınıyor olması ve sağlıklı karar için ihtiyaç duyulan
bilgilerin gecikmesi kararların kalitesini bozacaktır (Barton, 1993, 78).
Kriz dönemlerinde yaşanan belirsizlik nedeniyle işletmeler anlık olarak veya
geçici bir süre hareketsiz kalabilir (Miller, 1991, 38 ; Kiesler, Sproull, 1982, 560). Bu
hareketsizlik eğilimi, işletmenin yeni girişimlerde bulunmasını engeller. O anki sabit
durumu en azından sabit bir halde sürdürme gayreti ortaya çıkar. Belki bu durum, kriz
anında bile geçicidir, ancak, işletmeyi olumsuz etkileyeceği şüphesizdir (Özdevecioğlu,
2002, 99).
Krize maruz kalmış işletmelerde kalmanın riskli olması nedeniyle çalışan
personel sürekli olarak gelecek korkusuyla yaşamaya başlayacaktır. (Tack, 1994, 58)
Buna ek olarak personelde kriz sonrasında ciddi psikoloji sıkıntılar da ortaya
çıkmaktadır. Bennett ve arkadaşlarının (1995,1030) yaptığı bir çalışmada, kriz
dönemlerinde örgütsel bağlılığın azaldığı görülmüştür. Yapılan bir araştırmada krizin
çalışanlarda psikolojik çöküntü yarattığı tespit edilmiştir.
Süreç sonrası çalışanlar,
özellikle kalifiye personel alternatif işleri değerlendirecek ve artık firmada kalmak
istemeyeceklerdir (Özdevecioğlu,2002,100).
4.1.2. Üretim Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri
İSO tarafından yapılan bir araştırmada, krizle birlikte üretimi azalan işletmelerin
ölçeklerine göre sınıflandırmalarında, büyükten küçüğe doğru sırasıyla küçük ölçekli
83
işletmeler, büyük ölçekli işletmeler, orta ölçekli işletmeler olarak belirlenmiştir
(Güvemli, 2001, 59-60; Ekşi, 2007,75).
Ülkemizde olduğu gibi işletmelerin yatırım yapabilmek için kaynakların
bankadan sağlandığı ülkelerde krizler üretimi derhal tetikleyecektir. Kriz dönemlerinde
faizlerin yükselmesi, yatırımların azalmasına, talebin azalması da üretimin düşmesine
ek olarak ta işsizliğin artmasına neden olacaktır (Tuncel, 2002, 81).
Tablo 5. Taleplerdeki Sektörel Değişim
1993
1994
1995 (*)
7,0
(6,3)
16,8
(9,0)
8,1
(3,8)
Elektrik Gaz ve Su
9,7
6,1
12,9
İmalat Sanayi
8,9
(8,4)
18,6
Gıda
8,1
1,0
5,7
Tekstil
(0,7)
(2,5)
16,7
Kağıt ve Kağıt Ürünleri
19,2
(11,9)
21,2
Kimya Sanayi
7,4
(4,6)
23,1
Taş ve Toprağa Dayalı Ürünler
6,1
(4,3)
15,0
Metal Ana Sanayi
13,7
(4,2)
13,7
Makineler
16,8
(25,7)
31,3
Toplam Sanayi
Madencilik
(*) Haziran
Kaynak: DİE, Türkiye Ekonomisi İstatistik ve Yorumlar, Ekim 1995
Toplam sanayi üretimi 1993 yılında % 7,0 iken, 1994 yılında krizin olumsuz
etkisiyle azalan taleplere bağlı olarak sanayi üretimi % -6,3 olarak azalma göstermiştir.
1994 krizinde, imalat sanayinde en olumsuz şekilde etkilenen sektör otomotiv
sektörüdür. 1993 yılında 343.481 adet otomobil üretilmişken, 1994 yılında bu rakam
208.531 adede düşmüştür (TÜSİAD, 1999, 98). 1994 Ocak ayında ekonomik krizin
başlamasıyla birlikte ilk tedbir olarak üretime ara vermekle başlayan, giderek de işçi
sayısında büyük miktarlarda azaltmalara giden otomotiv sanayi bu kararlarından sonra
neredeyse kriz ile iç içe geçmiştir (Parasız, 2002, 435; Kınaytürk, 2006,105).
Ülkemizde mevcut olan KOBİ niteliğindeki işletmeler, ağırlıklı olarak imalat
sanayinde faaliyetlerini sürdürmektedirler (Bekçi ve Usul, 2001, 115).
Bu durum
84
işletmelerin üretim faaliyetlerinde uzmanlaşmalarına vesile olmaktadır. Ancak kriz
dönemlerinde ortaya çıkan anormal şartlar olağan faaliyetlerden uzaklaşmayı
gerektirdiğinden üretim konusunda ciddi sorunlar ile karşılaşılabilecektir. Yaşanılan
sorunların ana çıkış noktası üretim hacmindeki ciddi düşüşler ve buna bağlı olarak
işletmeyi endirekt etkileyen diğer faaliyetlerdir. Bu etkenler; vasıflı eleman eksikliği,
tedarik maliyeti ve gecikmeleri, teknolojik değişimleri izleme, esnek üretim yapma
zorluğu ve ve siparişleri karşılamada yaşanılan sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır
(Zehir ve Diğerleri, 2003 , 402; Ekşi, 2007,75).
4.1.3. Pazarlama Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri
Kriz zamanlarında talepte genel bir daralma meydana gelmekte ancak bu
daralma en ciddi anlamda gelir esnekliğine bağlı ürünlerde kendini göstermektedir
(TOBB, 2001, 3). TCMB tarafından ortaya konulan bir raporda, 2001 yılında özel
tüketim harcamaları %9,2 oranında azalmıştır (TCMB, 2005, 16; Ekşi, 2007, 76).
Kriz dönemlerinde pazarlama sorunları ile ilgili olarak İSO (2003,24) tarafından
yapılan çalışmalarda, satışları azalan işletme sıralamasında önceliği yine küçük ölçekli
işletmelerin, ikinci sırayı büyük ölçekli işletmelerin ve üçüncü sırayı da orta ölçekli
işletmelerin aldığı tespit edilmiştir.
KOBİ’lerin geleneksel pazarlama anlayışı ile hareket etmeleri işlerinin
başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olur. Küreselleşme ve müşteri isteklerinin sürekli
değiştiği zamanlarda geleneksel pazarlama anlayışı rasyonel bir karar değildir.
KOBİ’lerin pazarlama sorunları (Kınaytürk, 2006,86);
• Pazar bilgisi eksikliği,
• Pazar, çevre analizi, erken uyarı sisteminden yoksunluk,
• Dış pazardaki yoğun rekabet,
• İstenilen standartlara uymama,
• Tanıtımlarını sağlayacak reklam yapabilme gücünden yoksunluk
• Dil sorunu şeklinde değerlendirilebilecektir.
85
Kriz süreci içerisinde yaşanan pazarlama sorunları; Pazar araştırmasının maliyeti
ve çok zaman alması, iç pazar bulmadaki sorunlar, yurtdışı pazarlara girme konusundaki
sıkıntılar sayılabilecektir (Zehir ve Diğerleri, 2003, 402; Ekşi, 2007, 77).
4.1.4. Krizin Finans Fonksiyonu Üzerindeki Etkisi
Ülke ekonomisinde önemli bir yere sahip olan KOBİ’lerin en önemli sorunu
finansman yetersizliğidir (Kendirli, 2002, 76 ; Kınaytürk, 2006, 88). Yaşanan ekonomik
krizler neticesinde bankaların iflas etmesi ve işletmelerin bankalara borçlu kalması gibi
nedenler yüzünden bu alandaki piyasa mekanizması tahrip olmuştur(DPT,2004,38).
Dr. Müslümov tarafından son on yıl içinde yaşanan ekonomik krizlerin
işletmelere etkisini saptayabilmek için İMKB’de faaliyet gösteren, imalat sektörüne ait
32’si KOBİ olmak üzere 179 işletmeye ait 1992-2001 mali tablo verileri analiz
edilmiştir. Buna göre araştırma, imalat sektörü işletmelerinin son on yıldaki üç
ekonomik krizin KOBİ’ler ve büyük ölçekli işletmeleri çok olumsuz yönde etkilediğini,
bu işletmelerin getirisinin ciddi düşüş, işletme riskinin ise ciddi artış gösterdiğini tespit
etmiştir. KOBİ’lerin getirisi ve işletme riski son ekonomik krizler sonucunda büyük
işletmelere göreceli olarak daha kötü etkilenmiştir. İmalat sektörü işletmelerinin 1994–
2000 yılları arasında ortalama getirisi, 1997 yılı istisna olmakla, devlet iç borçlanma
reel faiz oranının altına düşmüştür (Müslümov, 2001, 81).
Müslümov’a göre (2001,81) ekonomik krizler dolayısıyla, kısılan iç talep
rekabetin artmasına ve büyük işletmelerin KOBİ’ler üzerinde baskısının artmasına
neden olmuştur. Reel döviz kurunun aşırı pahalanması sonucu ise büyük işletmelerden
daha sert kar marjı esnekliğine sahip KOBİ’lerin ihracat pazarlarındaki rekabet gücünün
aşırı zayıflamıştır.
Kriz zamanlarının karakteristik özelliklerinden kaynaklanan diğer sorunlar
arasında bankaların kredi vermekte hem isteksiz davranmaları hem de daha yüksek faiz
istemeleri ve devalüasyonun etkisi ile işletmelerin yabancı para birimleri cinsinden
aldıkları borçların ulusal para birimi cinsinden değerinin artması, bankaların
kullandıkları kredileri geri çağırmaları, kredi yenilenmesi taleplerine olumsuz karşılık
86
vermeleri, daha yüksek teminat istemeleri, kredi sözleşmelerine kendilerini daha çok
garanti altına alacak maddeler koymaları gösterilebilecektir (Ekşi, 2007,77).
KOBİ’lerin büyüyebilmesi için orta ve uzun vadeli kredilere ihtiyacı vardır.
Kredi temin edilse bile miktarı, vadesi, faiz oranı yönünden elverişsiz şartlar ortaya
konulmaktadır (Kınaytürk, 2006,90). Akdiş ve Bayrak’a göre (2000), KOBİ’lerin
ihtiyaçlarını karşıladıkları finansman kaynaklarının içinde bankaların (%30,7),
ortakların (%28) ve yakınların (% 12,8) en önemli üç kaynak olduğu belirlenmiştir
(Ekşi, 2007,81).
Bankaların alacaklarını zamanında tahsil edememeleri ve dolayısı ile banka
likiditelerinin bozulması, finansman sorunlarıyla karşılaşmaları, açık pozisyonların
artması ve sermaye kayıplarının yaşanması tüm bunlardan hareketle kaynak bulma
olanaklarının sınırlanması ve yüksek kaynak maliyetleri ekonomik krizlerin banka
boyutunu oluşturmaktadır (İşcan, 2003, 100).
Kriz dönemlerinde sıcak para konusunda da küçük ve orta ölçekli işletmeler
nispeten daha fazla sıkıntı yaşamaktadırlar. Likidite ile ilgili temel sorun işletmelerin
alacaklarının aksaması olacaktır. Erkuş tarafından (2001,43) yapılan araştırmada 2001
ekonomik krizinde işletmelerin vadesinde tahsil edilmeyen alacaklarının toplam
alacaklar içindeki payının % 17’den % 40’a yükseldiği tespit edilmiştir.
İşletmelerin finansal anlamda yaşadığı diğer bir sıkıntı ise kaynak temininde
ortaya çıkan sıkıntıdır. Bu dönemde teşvik ve kredilerin azalması, menkul ve
gayrimenkullerin gerçek değerinde olmaması bahsedilen sıkıntının yaşanmasındaki en
önemli etkenlerdir (İSO, 2003, 59).
Büyük ölçekli işletmelerin kriz dönemlerinde ödemelerini daha fazla erteleme
olanağının olduğu, işletme ölçeği küçüldükçe, vadeli satışlarda azaltma, üretime ara
verme, satışları ve satın alma işlemlerini durdurma, ticari kredileri kapatma eğiliminin
de arttığı gözlenmiştir (Güvemli, 2001, 61).
Krizin işletmeler üzerindeki en büyük etkilerinden birisi de, kriz döneminde
yapılan devalüasyonun neden olduğu öz kaynak kayıplarıdır. Bu kayıp mevcut süreçte
87
kaynak sıkıntısı çeken KOBİ’leri daha fazla etkilemektedir (TOBB, 2001, 6; Ekşi,
2007,80).
İMKB’de ve imalat sektöründe faaliyet gösteren büyük işletmelerin toplam aktif
karlılığı 1994 yılında % 34’den 2000 yılında % 14’e kadar inmiştir. İMKB’de halka
açık KOBİ’lerin toplam aktif karlılığı oranı ise 1993 yılında % 38’den 2000 yılında %
11’e kadar gerilemiştir. KOBİ’ler üç krizin sonunda imalat sektöründeki büyük ölçekli
işletmelerden daha yüksek karlılık düşüşü göstermiştir. Devlet iç borçlanma reel faiz
oranı ise, 1997 yılı dışında, 1994-2000 yılları arasında imalat sektörü toplam aktif
karlılığının üzerinde olmuştur. İmalat sektöründeki büyük ve küçük ölçekli işletmelerin
toplam aktif karlılığındaki düşüşün en önemli nedeni düşen kar marjlarıdır. Bu düşüşten
en fazla nasibini KOBİ’ler almıştır. 1994-2000 yılları arasında KOBİ’ler ve imalat
sektöründeki büyük işletmelerin toplam varlık devir hızında da, ciddi düşüş
gözlemlenmiştir (Müslümov, 2001, 220).
4.1.5. Yatırım Politikalarına Etkileri
Kriz dönemlerinde, işletmelerin hem gelecekle ilgili tahmin yapmalarının
zorlaşması hem de likidite sıkışıklığına girilmesi nedeni ile yatırım politikalarında bazı
değişikliklere gittikleri gözlemlenmektedir. Yatırım politikasıyla ilgili olarak bazı
işletmelerin yatırım kararlarını tamamen iptal ettikleri görülürken bazılarının da
kararlarını ertelemiş oldukları gözlemlenmiştir. Çok az firmanın da yatırım kararlarını
uyguladıkları tespit edilmiştir(Asunakutlu ve Diğerleri, 2003, 151; Ekşi, 2007,81).
Kriz ortaya çıktığı zaman başta tüketici kredileri olmak üzere tüm krediler
bankalar tarafından durdurulduğu için tüketim de düşmektedir. Ayrıca vadesi gelmeyen
kredilerin, vadelerinden önce tahsil edilmeye çalışılması, tüketicilerin ellerindeki parayı
tüketime değil borç kapatmalarında kullanmalarına yol açacağı, talebin ve buna bağlı
olarak yatırımlarında düşmesine neden olacağı görülecektir (Apak, 2001,483).
88
Tablo 6. Harcamalar Yöntemiyle GSYİH’nın Büyüme Hızı /(%)
Kalemler
Özel Nihai Tüketim Harcamaları
Gıda-İçki
Dayanıklı Tüketim Malları
Yarı Dayanıklı ve Dayanıksız Tüketim
Malları
Enerji-Ulaştırma-Haberleşme
Hizmetler
Konut Sahipliği
Devletin Nihai Tüketim Harcamaları
Maaş-Ücret
Diğer Cari Harcamalar
Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu
Kamu Sektörü
Makine Teçhizat
Bina İnşaatı
Bina Dışı İnşaat
Özel Sektör
Makine Teçhizat
Bina İnşaatı
Mal ve Hizmet İhracatı
Mal ve Hizmet İthalatı
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (Üretim
Yöntemiyle)
1993
8,4
3,3
23,2
7
1994
-5,3
-0,7
-29,3
-12,6
1995
7,6
7,4
20
11,6
14,7
8,6
2,6
-3,5
1,8
11,4
-15,9
3,4
3,7
11,4
0,1
35
60,5
12,8
15,2
-21,9
-4,7
-5,5
4,2
5,2
2,8
6,7
0,8
-10
8,3
-34,8
-63,9
-35,7
-8,2
-9,1
-22,5
7,6
6,7
30
7,5
7,3
1,7
2,7
2,1
0,8
2,5
13,7
8,2
-16,9
3,2
4,2
-30,5
14,9
28,1
2,1
6,1
7,5
4,3
5,2
Kaynak: DİE, Alıntı: TÜSİAD, 1999 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, 93
Tablo 5’e GSYİH’nin gelişimine harcama kalemleri açısından bakıldığında
tüketim harcamaları içindeki en büyük düşüşün gelir esnekliğinden dolayı % 29,3’le
dayanıklı tüketim mamullerindeki düşüş olduğu görülebilir.
4.1.6. Ölçek Değiştirme Etkisi
KOBİ’lerin kriz dönemlerinde maliyet düşürme anlamında uyguladıkları eylemönlemlerle ilgili en temel faaliyet küçülme (downsizing) olacaktır. Küçülme, personel
sayısının tekrar gözden geçirilerek, sayının üretim hacmi ile orantılı hale getirilmesidir.
Bu yöntem literatürdeki çalışmalarda incelenen KOBİ’lerin hemen hepsinde az veya
çok görülen bir durumdur (Altan ve Bezirci, 2001, 461).
89
Yanlış uygulanan politikalar nedeniyle, işletmeler Downsizing (küçülme)
kavramının yerine Rightsizing (Doğru Büyüklük) veya (Sağlıklı Küçülme) kavramını
kullanmaktadırlar. Ünlü yönetim bilimcisi Peter Drucker’de, bazı fırsatlardan
yararlanmak için belli bir büyüklüğe ve gerçekten bilgiye dayanan bir kurum olmak için
de yeterli derinliğe sahip olunması gerektiğini söylemektedir. “Daha azla daha çok iş”
felsefesi ile uygulamaya konan downsizing yöntemi kriz döneminin yarattığı panik
ortamında
özellikle
yöneticilerin
yanlış
kararlar
almasıyla
sonuçlanmaktadır.
Çoğunlukla azaltmaya gidilen unsur insan kaynağı olmaktadır (Yelkikalan ve Ener,
2001, 1-6).
Personel sayısının azaltılmasının en önemli nedeni daralan talep karşısında,
üretimin de azaltılmasıdır. Girdi maliyetlerinin artması buna karşılık satışların azalması
işletmelerde tasarruf tedbirlerinin uygulanmasına neden olur. Yöneticilere göre, tasarruf
edilecek en önemli kaynak da insandır. Personel sayısının azaltılması işletmelerde
yöneticilere yeni ek görevler verilmesini gerektirir. Bu durum hem yetkisorumluluklarda bir artış meydana getirir hem de personel üzerindeki psikolojik baskı
artar (Yelkikalan ve Ener, 2001, 1-6).
4.1.7. Diğer Etkiler
Krizde endüstri ilişkilerinin rolü çok önem taşımaktadır. Bu konuda genel olarak
işletmelere ortak girişim grubu kurmaları tavsiye edilmektedir. Böylece fazla miktarda
ürün satın alınacağından girdi maliyetlerini düşürme olanağı hazırlanmış olacaktır. Aynı
şekilde, geniş ticari ilişkilere sahip olan bir işletme, ölçek ekonomisinden yararlanarak
maliyetlerini düşürebilirken, yabancı firmalarla ilişkileri iyi olan işletmelerde işlem
maliyetlerinde tasarrufa gidebilmektedirler (Feridhanusedyawan ve diğerleri, 2000, 64).
4.2.Kriz Yönetiminin KOBİ’ler Açısından Önemi
Kriz yönetimi tüm işletmelerde olduğu gibi KOBİ’ler içinde çok önemlidir. Kriz
yönetiminin KOBİ’ler için daha önemli olması, KOBİ’lerin temel özellikleri arasında
sayılan, işletmenin bizzat işletme sahibi tarafından yönetilmesi gerçeğinde yatmaktadır.
Oysa büyük işletmelerde kriz yönetimi konusu ile bu işte profesyonelleşmiş özel
bölümler veya halka ilişkiler acenteleri ilgilenmektedir. Ayrıca yaşanan sorunlardan
90
birisi de, KOBİ’lerde krizi yönetimi konusuna gereken önemin verilmemesidir
(İbicioğlu, 2000, 123, Ekşi, 2007,74).
Yaşanan ekonomik krizler ve doğal afetler ile birlikte KOBİ’lerin faaliyetlerini
olumsuz yönde etkileyebilen ve kimi zaman örgütsel krizlere neden olabilen etkenler
vardır. Bu etkenleri aşağıdaki şekilde belirlemek mümkündür (Öğüt,2002, 291):
• Profesyonel yönetim anlayışının yeterince kavranmaması,
• Stratejik kararların alınmasında işletme sahip veya ortaklarının etkin olmaması,
• Karar alma sürecine orta ve alt düzey yöneticilerin katılımının sağlanmaması,
• Finansal ve beşeri kaynak yetersizlikleri,
• Ürün geliştirme ve Ar-Ge faaliyetlerinin yetersizliği,
• Modern pazarlama etkinliklerinin sergilenememesi.
Makro-ekonomik yapının bozulması ve kriz ortamının ekonomiye egemen
olması, yeterli finansal alt yapısı olmayan, teknolojik gelişmeleri eşzamanlı
izleyemeyen, yoğun rekabet ortamına uyum sağlayamayan KOBİ’lerde daha fazla
etkisini
göstermektedir.
Bu
açıdan bakıldığında, KOBİ’lerin
kriz
ortamında
karşılaşabilecekleri kimi olumsuzluklar şu şekilde sıralanabilir (Öğüt, 2002, 291) :
• Finansal yetersizlikler dolayısıyla, kurumsal ödemeler dengesinin bozulması,
• Yatırım planlarının ertelenmesi,
• Personel kayıpları ve personel devir hızının yükselmesi,
• Yeni pazarlara açılmada zorluklar,
• Talep düzeyinde meydana gelebilecek dalgalanmalar,
• Büyüme hedeflerinin ertelenmesi.
KOBİ’ler için özellikle ekonomik krizlerin, başta finansal sorunlar olmak üzere,
çalışanların sayısının ve üretim miktarının azalması, teknolojik gelişmelerin izlenmesi
için gerekli olanakların daralması gibi pek çok olumsuz yansıması olmaktadır. Ancak
tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen bu durum bazı işletmeler için yeni pazarlara
91
açılma, ihracata ağırlık verme, verimsiz faaliyetlerin ve ürünlerin ortadan kaldırılması
ve örgütün yeniden yapılandırılması gibi bir dizi fırsatlar da doğurabilmektedir (Öğüt,
2000, 291).
1980’lere kadar krizlerin, işletmeleri tehdit eden küçük dış etkenler olduğu, bu
etkenler için önlem alınmasının gereksiz olduğu yönünde görüşlere yer verilmekteydi
(Pearson, Clair, 1998, 56). Ancak son yıllarda işletmelerin karşılaştıkları krizlerin
sayısında ve ortaya çıkardığı olumsuz etkilerin miktarında önemli artışlara
rastlanmaktadır (Dinçer, 1998, 383). Dolayısıyla, örgütlerin amaç ve varlığını tehdit
eden krizlerin olumsuz etkilerinin giderilerek örgütsel fırsatlara dönüştürülmesi
açısından kriz yönetimi önemi yadsınamaz bir yönetim faaliyetine dönüşmüştür (Tutar,
2000, 16). Krizlerin örgütler için çok tehlikeli oluşumlar oldukları bir gerçektir. Örgüt
yöneticileri açısından krizlerin tümünü engellemek olası değildir (Seligman ve Johnson
1988, 14). Ancak bu zorluklara rağmen, krizlerin ne zaman ve nasıl gerçekleşebileceği
konusunda planlamalar yaparak, oluşabilecek krizleri başarıyla önleme olasılığı
bulunmaktadır (Herrero ve Comelius, 1995, 29). Örgütler krizlere ne kadar çok
hazırlanıp bu konuda ne kadar çok stratejik öngörü yürütürlerse krizleri önleme
olasılıkları o derece yüksek olacaktır (Fitzpatrick, 1995, 33).
Kriz yönetimi, örgütün temel ürünü, hizmeti, üretim süreci, personeli, dışsal
çevresi ve toplum üzerinde ciddi tehlikeler yaratabilecek krizleri önlemek amacıyla
yürüttüğü birbiriyle bütünleşik ve sistemik bir seri değerlendirme ve denetim sürecidir
(Dyer, 1995, 58). Çağdaş kriz yönetiminin geleneksel yönetim anlayışından farklı
olarak kendine özgü bir dizi özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklerden kimileri
şunlardır (Koçel, 1998, 38 ; Wisenblit, 1989, 42; Dyer, 1995, 63):
• Kriz yönetiminin temel amacı, krizleri önceden sezebilen, bunların türlerini
ayırt edilebilen, bunlara karşı bir dizi önlem alabilen, bunlardan birçok alanda
yeni şeyler öğrenebilen ve ivedi biçimde yeniden yapılanan ve toparlanan
örgütler yaratmaktır.
• Karar vericilerin algılama yapıları kriz yönetiminde önemli bir yer tutmaktadır. Krizleri önlemedeki başarı, yöneticilerin krizleri ne şekilde
algıladıklarına bağlı olarak değişebilmektedir. Krizler yöneticiler tarafından
92
tehdit edici olarak algılandıklarında kriz önlemleri konusundaki başarı olasılığı
da artabilmektedir.
• Kriz yönetimi süreklidir, başlangıcı ve sonu yoktur. Önceden öngörüle-bilen
krizlerle ilgili hazırlanan planların sürekli olarak denenmesi ve periyodik
olarak gözden geçirilmesi gerekmektedir.
• Her krizin kendine özgü belirtileri ve çözümleri bulunduğundan kriz yönetimi,
krizlerin türüne uygun olarak tasarımlanmalıdır. Farklı bir krizin önlenmesinde
kullanılan strateji karşılaşabilecek yeni bir krizde başarılı olamayabilmektedir.
• Kriz yönetimi gerekli, önemli, güç, karmaşık ve uzun dönemli bir süreçtir. Kriz
yönetimi, esnek, yaratıcı, nesnel, cesaretli, grup çalışmasına yatkın, yeniliğe
açık, beklenmedik durumlarda bilinmeyen ve arzulanmayan koşullara da hazır
olmayı zorunlu kılmaktadır.
• İletişim, düzenleme, denetim, maliyet, örgüt kültürü, durumsallık planlaması,
sistemlerin karmaşıklığı ve birbirine bütünleşikliği gibi faktörler kriz
yönetiminde önemli bir yer tutmaktadır. Bu faktörler bir bütün olarak örgütün
kriz sürecinde kullanabileceği yol haritasını ya da reçeteyi oluşturmakta,
örgütsel değerler ve inançlar doğrultusunda krizlerin yönlendirilmesinde önem
taşımaktadır. Diğer yandan söz konusu faktörler, örgütün krize karşı
duyarlılığını ve dayanıklılığını da belirlemektedir.
93
BÖLÜM V
EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR
ARAŞTIRMA
5.1. Araştırma Yapılan Kurumlar Hakkında Bilgiler
Araştırma yapılan kurumlar İskenderun Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ve
çevresindeki işletmeler arasından seçilmiştir. İskenderun’un bir liman kenti olması,
bölgede faaliyette bulunan KOBİ niteliğinde işletmeler açısından, ekonomik krizlerin
yansıması sürecinde daha hassas tepkilere neden olmuştur. İskenderun OSB, 1980
yılında Sarıseki Beldesi yakınlarında kurulmuş olup, genel oturum 114 hektarlık bir
alan üzerindedir. İskenderun ilçe merkezine uzaklığı 13 km’dir. OSB’de çalışan sayısı
4265 kişidir. Toplam sanayi alanı 1143 m2’dir.
İskenderun Organize Sanayi Bölgesi ve paralelinde çevresinde bulunan
işletmelerin ağırlıklı sektörel dağılımları (www.nigdeosb.gov.);
1.Sırada Kütük ve İnşaat Demiri,
2.Sırada Çelik ve Galvanizli Boru,
3.Sırada Filtre İmalatı,
4. Sırada Damper Silobas,
5. Sırada Makine İmalat şeklinde tespit edilmiştir.
Bölge de faaliyet
gösteren
işletmelerin genel olarak “Metal Eşya,
Makine ve Teçhizat, Mesleki Aletler Sanayi” sınıfında yer aldığı söylenebilecektir.
Yapılan bir çalışmada (Sezgili, 2003);
Kuruluşu”
indeksine
“2001
bağlı olarak kar/zarar
Yılında
oranı
500
ile
Büyük
elde
Sanayi
edilen
bir
değerlendirme ile en çok zarar eden endüstriyel sektörün “Metal Eşya, Makine ve
Teçhizat, Mesleki Aletler Sanayi” olduğu tespit edilmiştir.
94
5.2. Örneklem Seçimi
Mevcut çalışmamıza dahil edilen 60 KOBİ niteliğinde işletme de ifade edildiği
gibi 2001 yılını, sektörel olarak en çok zarar eden endüstri kolları arasında
tamamlamışlardır. İlgili işletmeler İskenderun Organize Sanayi Bölgesi ve yakın
çevresinde faaliyetlerini sürdüren ve KOBİ niteliği taşıyan işletmelerin büyük bir
bölümünü içermektedir.
Araştırma anketi, seçilen firmalarda üst yönetim kademesine birebir olarak
uygulanmıştır.
5.3. Verilerin Toplanması
Çalışmada kullanılan veriler sayısal ve sayısal olmayan yöntemlerle toplanmış
verilerden oluşmaktadır. Hedeflenen amaç, uygulama sonucunda elde edilen verilerin
farklı veriler ile karşılaştırılmasını sağlamaktır.
Sayısal veriler anket uygulaması yoluyla, sayısal olmayan veriler ise çeşitli
yayınlardan toplanan bilgiler vasıtasıyla toplanmıştır.
5.4. Sayısal Veriler İçin Anketlerin Hazırlanması
Araştırmada
örneklemi
oluşturan
firmalara
anket
formları
yüz
yüze
uygulanmıştır. Verilerin nesnelliğini sağlamak bakımından anket formunda çalışana
veya görev yaptığı firmaya ilişkin kimlik bilgileri sorulmamıştır. Bununla birlikte anket
gönderiminde; ankete eklenen ön mektupta yöneticilere, çalışma bittikten sonra kısa bir
bilgilendirme raporu isteyip istemedikleri sorulmuş, isteyen katılımcılara iletişim
ihtiyaçları doğrultusunda firma adı ve adresi sorulmuştur.
5.5. Anket Sorularının Niteliği
Anket soruları üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm yöneticileri tanıtıcı nitelikli
demografik sorulardan oluşmaktadır. İlk dört soruda katılımcılara, cinsiyetleri, yaşları,
eğitim düzeyleri, firmadaki pozisyonları sorulmuştur.
95
Beşinci ve onbirinci sorular arasında firmayı tanımlamaya yönelik ifadelere yer
verilmiştir. Bu sorular ile çalışan sayıları, işletmenin faaliyette bulunduğu sektör,
faaliyet gösterdiği alan, faaliyet süresi, hukuki yapısı dikey kademe sayısı, kontrol alanı
belirlenmek istenmiştir.
İkinci Bölümde katılımcı firmalara yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde nasıl
organize olduklarını belirlemeye yönelik sorular sorulmuştur.
Onikinci soruda, işletmelerin kriz dönemlerinde örgütsel yapılanmalarını
belirlemeye yönelik ifadelere yer verilmiştir. Yirmibeş ifadenin yer aldığı soruda
katılımcılara, farklı durumlara ilişkin olarak temel karar verme yetkisinin kimde olduğu
sorulmuş, bu sayede örgütsel tipolojiye ulaşılmaya çalışılmıştır.
Onüçüncü soru ile katılımcılardan firmalarının yaşanan ekonomik krizlerden ne
kadar etkilendiğini ifade etmeleri istenmiştir.
Ondördüncü soruda katılımcılara verilen oniki ifade ile işletmelerin ekonomik
kriz dönemlerinde yaşadığı yönetsel ve örgütsel olumsuzluklar belirlenmeye
çalışılmıştır.
Onbeşinci soruda verilen altı ifade ile kriz dönemlerinde işletme faaliyet
süreçlerinin ne kadar etkilendiği belirlenmeye çalışılmıştır.
Onaltıncı soru ile ekonomik krizin işletmelerin istihdam kapasitesinde bir
azalmaya neden olup olmadığı, eğer kapasitede azalma meydana gelmiş ise bunun oranı
belirlenmeye çalışılmıştır.
Onyedi ve onsekizinci sorular ile katılımcı işletmelerin yaşanan krizlere bağlı
olarak ithalat ve ihracatlarında bir değişim olup olmadığı belirlenmeye çalışılmıştır.
Ondokuzuncu
soruda,
işletmelerin
ekonomik
kriz
döneminde
finansal
durumlarını düzeltebilmek adına mali yapılarında meydana gelen değişimler ve
kullanılan yabancı kaynakların niteliği belirlenmeye çalışılmıştır.
96
Üçüncü bölümdeki soru grubu ile işletmelerin kriz yönetim uygulamaları
belirlenmeye çalışılmıştır.
Yirminci soru ile katılımcılara verilen sekiz ifade ile işletmelerin kriz
yaşamalarına neden olan faktörler belirlenmeye çalışılmıştır.
Yirmibirinci soru ile ağır ekonomik kriz şartlarında işletmelerin yaşam
seyirlerini devam ettirebilmeleri için aldıkları önlemler ve uygulamalar belirlenmeye
çalışılmıştır.
Yirmiikinci soruda araştırmaya katılan işletmelerin mevcut biri kriz yönetim
planlarının mevcut olup olmadığı sorulmuş olup eğer mevcut ise kimler tarafından
hazırlandığı belirlenmeye çalışılmıştır.
Yirmiüçüncü soruda verilen altı ifade ile krizin etkilerini önlemeye ve etkilerini
minimize etmeye yönelik yapılan çalışmaların neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır.
Son olarak yirmi dördüncü soru, yirmi üçüncü soru ile benzer niteliklere sahip
olup yaşadıkları ekonomik krizlerden edindikleri tecrübeler ışığında, verilen yedi
ifadeye katılımları belirlenmeye çalışılmıştır.
5.6. Verilerin Analiz Yöntemi
Araştırmada ulaşılan verilerin analiz edilmesinde, sosyal bilimler için
hazırlanmış istatistik paket programından (SPSS 11.0) yararlanılmıştır. Araştırmada
güvenilirlik analizi, faktör analizi, frekans dağılımı varyans analizi ve gruplar arası “t”
testi kullanılmıştır.
5.6.1. Güvenilirlik Analizi
Güvenilirlik Analiziyle, anket ile ölçülmek istenen ortak değeri eşit olarak
paylaşmayan değişkenlerin belirlenmesi ve bu değişkenlerin analiz dışı bırakılarak,
ölçeğin iç tutarlılığının arttırılması amaçlanmaktadır. Hazırlanan anket sorularının
belirli bir durumu ölçmede yeterli olup olmadığı bu yöntem yardımıyla ortaya konur.
97
Bu çalışmada kullanılan ölçeklerin güvenilirliği Alfa (Cronbach) modelinin değeri ile
belirlenecektir. Alfa skoru, ölçek maddeleri arasındaki korelasyonun ortalamasına
dayanan bir iç tutarlılık modelidir. Ekonomik kriz dönemlerinde işletmelerin yaşadığı
yönetsel ve örgütsel olumsuzlukların tespitine yönelik 14. soruda, işletmelerin kriz
süreçlerinden ne kadar etkilendiğinin belirlenmesi için verilen 15. soruda ve işletmelerin
ekonomik krizlerden edindiği tecrübeleri belirlemeye yönelik 24. soruda güvenilirlik
analizden faydalanılmıştır.
5.6.2. Faktör Analizi
Faktör analizi ile, tabi tutulan sorulara ilişkin mevcut değişkenlerin kendi
aralarında sınıflandırılması amaçlanmaktadır. İşletmelerin ekonomik kriz süreçlerinden
ne kadar etkilendiğini belirlemeye yönelik olan 15. soru, ağır ekonomik kriz şartlarında
işletmelerin aldığı önlemlere yönelik 21. soru ve kriz dönemlerinde elde edilen
tecrübeleri belirlemeye yönelik 24. soru ifadeleri faktör analizine tabi tutularak
bileşimler belirlenmeye çalışılmıştır.
5.6.3. Frekans Dağılımları
Genel olarak ankette yer alan tanımlayıcı bilgiler frekans analizine tabi
tutulmuştur. Bu sorular;
• Cinsiyet
• Yaş
• Çalışılan Pozisyon
• Çalışan Sayısı
• Faaliyette Bulunulan Sektör
• Faaliyet Gösterilen Alan
• Faaliyet Süresi
• İşletmenin Hukuki Yapısı
• Ekonomik Krizlerden Finansal Anlamda Etkilenme Derecesi
• Ekonomik Krizlerin İstihdam Kapasitesine Etkisi
• Ekonomik Krizlerin İthalat ve İhracata Etkisi
• Ekonomik Krizlerin Kaynak Kullanımına Etkisi
98
• Kriz Yaşanılmasına Etki Eden Faktörler
• Krizin Etkilerini Önlemeye Yönelik Faktörler
• İşletmelerin Kriz Yönetim Planlarına Sahip Olma Durumu sorularıdır.
5.6.4. Korelasyon Analizi
Korelasyon analizi, aralık ve rasyo düzeyinde ölçülmüş iki değişken arasında
ilişki ve bağımlılık olup olmadığını var ise yönünü ve gücünü göstermek amacıyla çok
yaygın olarak kullanılan bir analiz tekniğidir. Çalışmamızda firma tipolojileri ve kriz
süreçlerinden etkilenme arasındaki korelasyon incelenmeye çalışılmıştır.
5.6.5. Tek Grup “T” Testi (One-Sample Test)
“T” testi herhangi bir konuda belirli öngörülerde bulunulduğunda bu
öngörünün doğruluk derecesini test etmek amacıyla uygulanan bir yöntemdir.
Genellikle algılamaya yönelik sorularda kullanılmaktadır. Anketin 14. Sorusu (kriz
dönemlerinde yaşanılan yönetsel ve örgütsel olumsuzlukları anlamaya yönelik) ve 15.
Sorusunda (işletmelerin kriz süreçlerinden ne kadar etkilendiğini algılamaya yönelik)
kullanılmıştır.
5.6.7. ANOVA Testi (Varyans Analizi)
ANOVA, ikiden fazla grubun bir anda karşılaştırılmalarını sağlamak için
kullanılan bir testtir. Firma tipolojileri ve kriz süreçlerinden etkilenme arasındaki ilişki
varyans analizi yapılarak incelenmiştir.
5.7 Araştırmanın Hipotezleri
Hipotez 1:
Hukuki Yapısı Şahıs işletmesi Olan Küçük ve Orta Ölçekli
Firmalar Örgütsel Olarak Daha Çok Basit Yapı Gösterme Eğilimindedirler.
Hipotez 2:
Ekonomik Kriz Dönemlerinde, Küçük ve Orta Ölçekli Firmalar
Genellikle İçe Kapanarak Kararları Merkezden Alma ve Kontrol Alanlarını Daraltma
(Hiyerarşik Bürokrasi) Eğilimindedirler.
99
Hipotez 3:
Firmaların yaşadıkları ekonomik krizler yönetsel ve örgütsel
faktörler üzerinde etkisizdir.
Hipotez 4:
Ekonomik Krizler Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış,
Pazar payı ve Borçlanma Durumu üzerinde etkisizdirler.
Hipotez 5:
Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yapılanma Biçimleriyle
Ekonomik Faaliyetleri (Büyüme gücünde azalma, yatırımlarda azalma, üretim
kapasitesinde düşüş, satışlarda azalma, pazar payında azalma, borçlanma darlığı)
Arasında Anlamlı Bir İlişki vardır.
Hipotez 6:
Ekonomik Kriz Dönemlerinde İçe Kapanıp Hiyerarşik Bürokrasi
Özelliği Gösteren Firmaların Dış Pazar Payları Küçülmektedir.
100
BÖLÜM VI
ARAŞTIRMADAN ELDE EDİLEN BULGULAR VE DEĞERLENDİRMELER
Bu bölümde, yapılan araştırma sonucu elde edilen bulgular istatistiksel analiz
metotları yardımıyla değerlendirilmektedir. Analiz, katılımcı bilgilerinin istatistiksel
değerlendirmesiyle başlayıp ekonomik kriz değişkenlerine yönelik çözümlemelerle
tamamlanmaktadır.
6.1. Katılımcılara İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler
Katılımcılara ilişkin bilgiler, işletmenin faaliyette bulunduğu sektör, katılımcının
bulunduğu işletmedeki görevi, cinsiyet bilgisi, eğitim durumu bilgisi ve yaş bilgisinden
oluşmaktadır.
6.1.1. Araştırmaya Katılanların Cinsiyet Dağılımı
Araştırmaya 51’i erkek 11’i kadın toplam 62 kişi katılmıştır. Erkek katılımcılar
% 82,3 ile araştırmaya katılanların çoğunluğunu oluştururken bu rakam bayanlarda %
17,7 olarak belirlenmiştir. Tablo 7’de ayrıntısı verilen bu durum Şekil 1’de grafiksel
olarak ifade edilmiştir.
Tablo 7. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Dağılımı
CINSIYET
Bayan
Bay
Toplam
Frekans
11
51
62
Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
17,7
82,3
100,0
17,7
82,3
100,0
17,7
100,0
101
CİNSİYET DAĞILIM I
60
50
40
Frekans
30
20
10
0
Bayan
Bay
Cinsiyet
Şekil 1. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Grafiksel Dağılımı
6.1.2. Araştırmaya Katılanların Yaş Grupları
Ankete katılanların büyük bölümünün 36 ve üstü yaş aralığında olduğu
görülmektedir. İlk sırayı %30,6 oranıyla 36-40 yaş grubu almaktadır. Bu grubun
ardından sırasıyla 41 ve yukarısı (%25,8), 20-25 yaş arası (%21,0), 31-35 yaş arası
(%12,9) ve 26-30 yaş arası (% 9,7) gelmektedir.
Tablo 8. Katılımcıların Yaş Gruplarına Göre Dağılımı
YAŞ
20-25 yas
26-30 yas
31-35 yas
36-40 yas
41 ve yukarısı
Toplam
Frekans
13
6
8
19
16
62
Yüzde
21,0
9,7
12,9
30,6
25,8
100,0
Geçerli Yüzde
21,0
9,7
12,9
30,6
25,8
100,0
Kümülatif Yüzde
21,0
30,6
43,5
74,2
100,0
Katılımcıların büyük bir bölümünün 36 yaş ve yukarısı aralığında olmasının
nedeni, KOBİ’lerde yönetici olarak çalışan kişilerin genellikle işletme sahibi olması
veya işletmede çok uzun sürelerdir çalışan, işletmeyi sahiplenmiş kişiler olarak
değerlendirilebilecektir.
102
YAŞ
Frekans
20
18
16
14
12
10
8
6
4
2
0
20-25
yas
31-35
yas
41 ve
yukarısı
Çalışan Yaşları
Şekil 2. Katılımcıların Yaş Gruplarına Göre Grafik Dağılımı
6.1.3. Araştırmaya Katılanların Eğitim Durumu
Araştırmaya katılanların çoğunluğu (%46,8) Fakülte mezunudur. Katılımcıların
eğitim durumları fakülte mezunlarının ardından çoğunluk sırasıyla, lise (%29,0), MYO
(% 14,5), Yüksek Lisans (%8,1) ve doktora (%1,6)’dır.
Tablo 9. Katılımcıların Eğitim Durumu
EĞİTİM
Lise
MYO
Fakülte
Yüksek Lisans
Doktora
Toplam
Frekans
18
9
29
5
1
62
Yüzde
29,0
14,5
46,8
8,1
1,6
100,0
Geçerli Yüzde
29,0
14,5
46,8
8,1
1,6
100,0
Kümülatif Yüzde
29,0
43,5
90,3
98,4
100,0
103
EĞİTİM DURUMU
Frekans
30
25
20
15
10
5
0
Lise
MYO Fakülte Yüksek Doktora
Lisans
Eğitim
Şekil 3. Katılımcıların Eğitim Durumu
6.1.4. Araştırmaya Katılanların İşletme İçerisindeki Görevi
Katılımcıların işletme içindeki pozisyonları genel müdür, departman yöneticisi,
alt ademe yöneticisi, uzman teknik personel, diğer şeklinde ayrılmıştır. Araştırmaya
göre anketi cevaplayan katılımcıların büyük çoğunluğu departman yöneticisi (%37,1) ve
genel müdür (%33,9) pozisyonlarında bulunmaktadır. Bu grupları sırasıyla, uzman
teknik personel (% 14,5), alt kademe yöneticisi (% 12,9) ve diğer (%1,6) olarak
gösterebiliriz.
Tablo 10. Katılanların İşletme İçerisindeki Görevi
POZİSYON
Frekans
Yüzde
21
23
8
9
1
62
33,9
37,1
12,9
14,5
1,6
100,0
Genel Müdür
Departman Yöneticisi
Alt Kademe Yöneticisi
Uzman Teknik Personel
Diğer
Toplam
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
33,9
37,1
12,9
14,5
1,6
100,0
33,9
71,0
83,9
98,4
100,0
Ankete katılanların büyük bölümü genel müdür ve departman yöneticiliği
kademesinden yığınlaşmıştır.
104
POZİSYON
25
20
15
Frekans
10
5
0
Genel Müdür
Departman
Yöneticisi
Alt Kademe
Yöneticisi
Uzman Teknik
Personel
Diğer
Şekil 4. Katılımcıların Pozisyonlarına Göre Grafiksel Dağılımı
6.1.5. Katılımcı İşletmelerde Çalışan Sayısı
Araştırmaya katılan işletmelerin istihdamı çoğunluklu olarak 10-49 aralığında
(%62,9) toplanmıştır. İkinci olarak 50 ve üstü (%27,4)’nde yığışım meydana gelmiş
olup son olarak ise % 9,7 ile 1-9 arası istihdamı görülmüştür.
Tablo 11. Çalışan Sayısı
ÇALIŞAN SAYISI
1-9 Arası
10-49 Arası
50 ve Üstü
Toplam
Frekans
Yüzde
6
39
17
62
9,7
62,9
27,4
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
9,7
62,9
27,4
100,0
9,7
72,6
100,0
Araştırmaya katılan işletmelerin tümü küçük ve orta ölçekli işletme niteliği
taşımaktadırlar. Her ne kadar 1-9 arası çalışanı olan işletmeler mikro işletme niteliği
taşısa da KOBİ kapsamı içerisinde değerlendirildiklerinden uygulamanın objektifliği
bağlamında sorun yaratmamaktadırlar.
105
ÇALIŞAN SAYISI
40
30
Frekans 20
10
0
1-9 Arası
10-49 Arası
50 ve Üstü
Şekil 5. İşletmelerde Çalışan Sayısı
6.1.6. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Sektörel Dağılımları
Araştırmaya katılan işletmelerin çoğunluğu üretim sektöründe faaliyet
göstermektedirler. Bu sektörü sırasıyla ticaret ve hizmet sektörü takip etmektedir.
Sektörel dağılımlara ilişkin ayrıntılı bilgi, Tablo 12 ve Şekil 6 ile gösterilmiştir.
Tablo 12. İşletmelerin Sektörel Dağılımı
SEKTÖR
Üretim Sektoru
Hizmet Sektörü
Ticaret Sektörü
Toplam
Frekans
27
10
25
62
Yüzde
43,5
16,1
40,3
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
43,5
43,5
16,1
59,7
40,3
100,0
100,0
106
SEKTÖREL DAĞILIM
30
25
20
Frekans 15
10
5
0
Üretim Sektoru Hizmet Sektörü Ticaret Sektörü
Şekil 6. İşletme Sektörlerinin Grafiksel Dağlımı
6.1.7. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Faaliyet Alanları
Araştırma kapsamında katılımcı işletmelerin büyük çoğunluğu Gıda (%25,8),
Otomotiv (19,4) ve İnşaat (%12,9) faaliyet alanlarında çalışmaktadırlar.
Tablo 13. İşletmelerin Faaliyet Alanları
FAALİYET ALANI
Tekstil
Gıda
Elektrik-Elektronik
Plastik
İnşaat
Otomotiv
Madencilik
Makine
Filtre
Nakliye
Demir tic
Turizm
Toplam
Frekans
2
16
2
4
8
12
7
4
2
2
1
2
62
Yüzde Geçerli Yüzde
3,2
3,2
25,8
25,8
3,2
3,2
6,5
6,5
12,9
12,9
19,4
19,4
11,3
11,3
6,5
6,5
3,2
3,2
3,2
3,2
1,6
1,6
3,2
3,2
100,0
100,0
Kümülatif Yüzde
3,2
29,0
32,3
38,7
51,6
71,0
82,3
88,7
91,9
95,2
96,8
100,0
107
FAALİYET ALANLARI
18
16
14
Frekans
12
10
8
6
4
2
0
k
Te
il
st
e
El
G
ri
kt
e
at
ik
ik
r e liye
k
t iv
t ic r iz m
n i last nşa m o ncil ak in Filt
k
ir
o
a
İ
m
o
tk r P
e
Tu
t
M
N
O
ad
De
le
E
M
-
ıd
k
a
Şekil 7. İşletmelerin Dahil Olduğu Faaliyet Alanlarının Grafiksel Gösterimi
6.1.8. Faaliyet Süresi
Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğu (%67,7) 10 yıl ve daha fazla
süredir faaliyetlerin sürdürmektedir. Mevcut işletmelerin 18’i (%29,0) 1-10 yılları arası
faaliyetlerini sürdürmekte olup yalnızca 2’si (%3,2) 1 yıl veya daha az süredir faaliyet
göstermektedir.
Tablo 14. Faaliyet Süresi
Süre
Frekans
1 ve Daha Az Yıldır
2
1-10 Yıl
18
10 Yıl ve Daha Fazla
42
Süre
Toplam
62
Yüzde
3,2
29,0
67,7
Geçerli Yüzde
3,2
29,0
67,7
100,0
100,0
Kümülatif Yüzde
3,2
32,3
100,0
108
FAALİYET SÜRELERİ
50
40
Frekans
30
20
10
0
1 ve Daha Az
Yıldır
1-10 Yıl
10 Yıl ve Daha
Fazla Süre
Şekil 8. İşletmelerin Faaliyet Süreleri
Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğu (% 67,7) 10 yıl ve daha fazla
süreli olarak faaliyetlerine devam ettikleri için özellikle 2000 ve 2001 yıllarında
meydana gelen ekonomik krizleri yaşadıkları tespit edilmiştir.
6.1.9. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Hukuki Yapıları
Katılımcı işletmelerin 46’sının (% 74,2’si) sermaye işletmesi, 16’sının (%25,8’i)
ise şahıs işletmesi oldukları belirlenmiştir.
Tablo 15. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Hukuki Yapıları
Şahıs İşletmesi
Sermaye İşletmesi
Toplam
Frekans
16
46
62
Yüzde
25,8
74,2
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
25,8
25,8
74,2
100,0
100,0
Katılımcı işletmelerin çoğunun hukuki yapısı limited işletme şeklindedir.
Araştırmaya katılan KOBİ niteliğindeki işletmelerin özellikle mikro küçük ve küçük
ölçekli olanlarının çoğunluğu şahıs işletmesi şeklinde yapılanmıştır.
109
Tablo 16. Firmaların Hukuki Yapılanmaları İle Örgütsel Yapılanma Biçimleri
Arasındaki İlişkiye Yönelik Çapraz Tablo
TIPOLOJI
Şahıs İşletmesi
HUKUKİ
YAPI Sermaye
Toplam
Hiyerarsik
Bürokrasi
8
25
Kisisel Olmayan
Bürokrasi
3
9
Adhokrasi
Basit Yapı
2
6
3
6
16
46
33
12
8
9
62
İşletmesi
Toplam
Hipotez 1: Hukuki Yapısı Şahıs İşletmesi Olan Küçük ve Orta Ölçekli Firmalar
Örgütsel Olarak Daha Çok Basit Yapı Gösterme Eğilimindedirler.
Hipotez reddedilir çünkü katılımcı işletmelerden şahıs işletmesi şeklinde hukuki
yapılanmaya gidenlerden sadece üç adedi basit yapı özelliğine sahiptir. Toplamda onaltı
adet işletmenin şahıs işletmesi şeklinde olduğu ifade edilmiş olup bunların % 50’si
(sekiz işletme) hiyerarşik bürokrasi özelliği göstermektedir.
30
FiRMA SAYISI
25
20
TiPOLOJi
10
hiyerarsik bürokrasi
9
8
kisisel olmayan bür.
6
6
Adhokrasi
3
0
2
3
sahis isletm.
basit yapi
sermaye isletm.
HUKUKi YAPI
Şekil 9. Firmaların Hukuki Yapılanmaları İle Örgütsel Yapılanma
Biçimleri Arasındaki İlişki
110
6.1.10. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yapılanma Biçimler
Firmaların yapısal tipolojilerinin oluşturulmasında Danışman (2002) ve Kılıç
(2003)’ın çalışmalarından faydalanılmıştır.
Tablo 17. Firmaların Yapılanma Biçimleri (Tipolojileri)
Frekans
33
12
8
9
62
Hiyerarsik Bürokrasi
Kisisel Olmayan Bürokrasi
TİPOLOJİLER Adhokrasi
Basit Yapı
Toplam
Yüzde
53,2
19,4
12,9
14,5
100,0
Geçerli Yüzde
53,2
19,4
12,9
14,5
100,0
Kümülatif Yüzde
53,2
72,6
85,5
100,0
FİRMA TİPOLOJİLERİ
Adhokrasi
8
12
T ip olojile r
9
Basit Yapı
Kisisel Olmayan Bürokrasi
33
Hiyerarsik Bürokrasi
0
10
20
30
40
Frekans
Şekil10. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Gösterdikleri Yapılanma
Biçimleri (Tipolojiler)
Hipotez 2:
Ekonomik Kriz Dönemlerinde, Küçük ve Orta Ölçekli Firmalar Genellikle İçe
Kapanarak Kararları Merkezden Alma ve Kontrol Alanlarını Daraltma (Hiyerarşik
Bürokrasi) Eğilimindedirler.
Tablo incelendiğinde Firmaların %53,2’sinin hiyerarşik bürokrasiyle temsil
edildiği görülmektedir. Dolayısıyla hipotez kabul edilir.
111
6.1.11.
Araştırmaya
İşletmelerin
Katılan
Yaşanan
Ekonomik
Krizlerden
Etkilenme Dereceleri
Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğu ekonomik krizlerden kısmen
etkilendiğini (%66,1) ifade etmiştir. İkinci sırada “şiddetle etkilenen” işletmeler
(%21,0), üçüncü sırada “etkilenmeyen” (%21,0) ve son sırada ise %4,8 ile “fikrim yok”
seçeneğini işaretleyen işletmeler bulunmaktadır.
Tablo 18. İşletmelerin Krizlerden Etkilenme Dereceleri
Etkilenme Düzeyi
Etkilenmemiştir
Kısmen Etkilenmiştir
Şiddetle Etkilenmiştir
Fikrim Yok
Toplam
Frekans
5
41
13
3
62
Yüzde
8,1
66,1
21,0
4,8
100,0
Geçerli Yüzde
8,1
66,1
21,0
4,8
100,0
Kümülatif Yüzde
8,1
74,2
95,2
100,0
KRİZ ETKİLERİ
50
40
Frekans
30
20
10
0
Etkilenmemiştir
Kısmen
Etkilenmiştir
Şiddetle
Etkilenmiştir
Fikrim Yok
Şekil 11. Krizden Etkilenme Düzeyinin Grafiksel Dağılımı
Araştırmaya katılan işletmelerin % 87,1’i yaşanan ağır ekonomik krizlerden
etkilendiklerini ifade etmişlerdir. Katılımcılardan üç işletme (% 4,8) bu konuda bir
fikirlerinin olmadığını belirtmiştir. Bu ifadenin nedeni olarak işletmelerin faaliyet
süreleri
boyunca
bir
ekonomik
krize
maruz
kalmadıkları
şeklinde
değerlendirilebilecektir. Ekonomik krizlerden etkilenmediklerini ifade eden işletmeler
için, krizlerin temelinde yatan “kaynak bulma” sorununu, yabancı kaynak konusunda
sıkıntı
yaşamamaları
bulunulabilecektir.
veya
öz
varlıkları
ile
atlattıkları
değerlendirmesinde
112
6.2. Ekonomik Krizlerin İşletmelerin Yönetsel ve Örgütsel Faktörleri Üzerine
Etkileri
Katılımcı işletmelerin kriz dönemlerinde yaşadıkları yönetsel ve örgütsel
sıkıntıları tespit edebilmek için katılımcılara oniki ifade verilmiş olup bu ifadeleri
dokuzlu likert ölçeği kapsamında değerlendirmeleri istenmiştir. Bu ifadeler;
1.
S141
: Moraller Bozuldu
2.
S142
: Yöneticilerimizde ve personelimizde psikolojik sorunlar
yaşadık.
3.
S143
: Diğer bölümler arası ilişkilerin düzeyi azaldı.
4.
S144
: Karar Sürecimiz bozuldu.
5.
S145
: Koordinasyon yetersiz hale geldi.
6.
S146
: Kararlarımızın kalitesi bozuldu.
7.
S147
: Korku ve panik yaşadık.
8.
S148
: Örgüt içi iletişimimiz bozuldu.
9.
S149
: Merkezi bir yapıya geçtik.
10. S150
: Yetki ve sorumluluklarda karmaşa ortaya çıktı.
11.
: Personelimizde ve yöneticilerimizde değişimlere karşı olumsuz
S151
bir durum oluştu.
12.
S152
: Öz Savunma arttı.
Öncelikli olarak ölçek güvenilirliği tespit edilmiştir.
Tablo 19. Güvenilirlik Analizi
R E L I A B I L I T Y
Item Means
Mean
5,1680
Item Variances Mean
6,6504
Inter-item
Covariances
Mean
3,2669
Inter-item
Correlations
Mean
,4913
A N A L Y S I S
-
S C A L E
(A L P H A)
Minimum
3,8226
Minimum
4,8027
Maximum
7,1290
Maximum
11,8265
Range
3,3065
Range
7,0238
Max/Min
1,8650
Max/Min
2,4625
Variance
1,2140
Variance
4,7173
Minimum
1,2152
Maximum
7,6166
Range
6,4014
Max/Min
6,2676
Variance
2,2957
Minimum
,1960
Maximum
,8318
Range
,6358
Max/Min
Variance
4,2431
,0275
Alfa = ,9205
Bilindiği üzere α skorunun güvenilirlik analizlerine yönelik değerlendirmeleri;
0,00≤α≤0,40 Ölçek Güvenilir Değil, 0,40≤α≤0,60 Ölçek Düşük Güvenilirlikte,
113
0,60≤α≤0,80 Ölçek Oldukça Güvenilir, 0,80≤α≤0,100 Ölçek Yüksek Düzeyde
Güvenilir olarak belirlenmiştir.
Buna göre ortaya çıkan ölçek için ortaya çıkan α skoru (,9205) yüksek düzeyde
güvenilir olarak belirlenmiştir.
Hipotez 3:
Firmaların yaşadıkları ekonomik krizler yönetsel ve örgütsel faktörler üzerinde
etkisizdir.
%5 önem seviyesinde Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler kapsamında,
krizlerin yönetsel ve örgütsel faktörler üzerinde etkisinin önemli olup olmadığının
tespiti için “t” testinden yararlanılmıştır. Hipotezler;
H0= µ=5 (Örnek ort. 5’den farksızdır)
H1= µ ≠5 (Örnek ort. 5’den farklıdır)
Not: %5 önem düzeyinde test için;
P olasılık değeri <= 0.05 ise H0 red
bölgesine düşer, yani Ho red edilir. P> 0.05 ise Ho kabul bölgesine düşer, yani
µ=5’den farksız olur.
Tablo 20. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yaşadıkları Yönetsel Ve
Örgütsel Faktörlere İlişkin Bulgular (One-Sample Test)
S141
S142
S143
S144
S145
S146
S147
S148
S149
S150
S151
S152
N
Mean
62
62
62
62
62
62
62
62
62
62
62
62
6,74
5,89
5,15
4,89
4,16
4,23
4,90
3,82
6,23
3,95
4,94
7,13
Std.
Deviation
2,232
2,490
2,202
2,417
2,320
2,639
3,439
2,596
2,664
2,279
3,151
2,192
T
df
6,145
2,805
,519
-,368
-2,846
-2,310
-,222
-3,571
3,623
-3,622
-,161
7,650
61
61
61
61
61
61
61
61
61
61
61
61
Test Value = 5
Sig.
Mean 95% Confidence
(2-tailed) Difference Interval of the
Difference
Lower
Upper
,000
,007
,606
,714
,006
,024
,825
,001
,001
,001
,872
,000
1,74
,89
,15
-,11
-,84
-,77
-,10
-1,18
1,23
-1,05
-,06
2,13
1,18
,25
-,41
-,73
-1,43
-1,44
-,97
-1,84
,55
-1,63
-,86
1,57
2,31
1,52
,70
,50
-,25
-,10
,78
-,52
1,90
-,47
,74
2,69
Sonuç
(H0)
Red
Red
Kabul
Kabul
Red
Red
Kabul
Red
Red
Red
Kabul
Red
Firmaların yaşadıkları ekonomik krizler kapsamında bakıldığında, krizlerin
yönetsel ve örgütsel faktörler üzerinde etkili %5 önem seviyesinde (P<0.05) etkilidir.
114
Yani H0 red bölgesine düşer ve H0 red edilir. Bu etkinin niteliğine bakıldığında genel
olarak (µ=6<5) etkilendi yönündedir. Yönetsel ve örgütsel faktörlere bakıldığında
“bölümler arası ilişki düzeyinin azalması”, “karar sürecinin bozulması”, “Korku ve
panik yaşanması”, “personelde ve yöneticilerde değişimlere karşı olumsuz bir durum
oluşması” faktörlerinin yaşanan ekonomik krizlerden pek etkilenmediği görülmektedir.
Bunun dışında ekonomik krizlerin özellikle “çalışanların morallerinin bozulması”,
“yönetici ve personelde psikolojik sorunlar yaşanması”, “merkezi bir yapıya geçilmesi”
ve “öz savunmanın artması” üzerinde yüksek derecede etkili olduğu görülmektedir.
Hipotez genel olarak kabul edilir.
6.3. Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış, Pazar Payı
ve Borçlanma Durumu Üzerindeki Etkisi
Hipotez 4:
Ekonomik Krizler Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış, Pazar payı ve
Borçlanma durumu üzerinde etkisizdirler.
%5 önem seviyesinde Türkiye’de yaşanan Ekonomik Krizlerin Firmaların
Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış, Pazar payı ve Borçlanma durumu üzerindeki
etkisinin önemli olup olmadığının tespiti için “t” testi’nden yararlanılmıştır. Hipotezler;
H0= µ=5 (Örnek ort. 5’den farksızdır)
H1= µ ≠5 (Örnek ort. 5’den farklıdır)
Not: %5 önem düzeyinde test için;
P olasılık değeri <= 0.05 ise H0 red
bölgesine düşer, yani Ho red edilir. P> 0.05 ise Ho kabul bölgesine düşer, yani
µ=5’den farksız olur.
115
Tablo 21. Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme,Yatırım,Üretim, Satış, Pazar
Payı ve Borçlanma Durumu Üzerindeki Etkilerine İlişkin Bulgular
t
N Mean
S153
S154
S155
S156
S157
S158
62
62
62
62
62
62
5,47
6,56
5,61
6,32
5,53
6,23
Std.
Deviation
2,714
2,665
2,537
2,521
2,345
3,107
1,357
4,622
1,902
4,132
1,787
3,107
(One-Sample Test)
Test Value = 5
df
Sig. (2Mean
95% Confidence
tailed)
Difference Interval of the
Difference
Lower
Upper
61
61
61
61
61
61
,180
,000
,062
,000
,079
,003
,47
1,56
,61
1,32
,53
1,23
-,22
,89
-,03
,68
-,06
,44
1,16
2,24
1,26
1,96
1,13
2,01
Sonuç
(H0)
Kabul
Red
Kabul
Red
Kabul
Red
Firmaların yaşadıkları ekonomik krizler kapsamında bakıldığında, büyüme,
yatırım, üretim, satış, pazar payı ve borçlanma durumu üzerinde %5 önem seviyesinde
(P<0.05) etkili olduğu görülmektedir. Yani H0 red bölgesine düşer ve H0 red edilir. Bu
etkinin niteliğine bakıldığında genel olarak (µ=6<5) etkilendi yönündedir. Bunun
yanında diğer faktörlere bakıldığında “Büyüme gücünde azalma”, “üretim kapasitesinde
düşüş”, “Pazar payında azalma” faktörlerini daha az etkilediği görülmektedir. Bu
alanlara bakılarak Ho hipotezi kısmen Kabul edilir. Ancak bunların ortalamalarına
bakıldığında 5’in üzerinde olduğu görülür. Dolayısıyla “yatırımlarda azalma”,
“satışlarda azalma”, “borçlanma darlığı” faktörlerine bakıldığında ekonomik kriz
sürecinde en çok etkilenen alanlar olarak görülmektedir. Hipotez genel olarak Kabul
edilir.
Ayrıca ekonomik kriz dönemlerinde firmaların yapılanma biçimleriyle
ekonomik faaliyetleri (Büyüme gücünde azalma, yatırımlarda azalma, üretim
kapasitesinde düşüş, satışlarda azalma, Pazar payında azalma, borçlanma darlığı)
arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığına yönelik olarak aşağıdaki hipotez
oluşturulmuştur.
Hipotez5:
Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yapılanma Biçimleriyle Ekonomik
Faaliyetleri (Büyüme gücünde azalma, yatırımlarda azalma, üretim kapasitesinde
düşüş, satışlarda azalma, pazar payında azalma, borçlanma darlığı) Arasında Anlamlı
Bir İlişki vardır.
116
Tablo 22. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Bu Süreçten Etkilenme
Dereceleriyle Firmaların Yapılanma Biçimleri Arasındaki İlişki (ANOVA)
hiyerarsik bürokrasi
kisisel olmayan bürokrasi
Adhokrasi
basit yapı
S154 Yatırımlarda Azalma hiyerarsik bürokrasi
kisisel olmayan bürokrasi
Adhokrasi
basit yapı
S155 Üretem Kapasitesinde hiyerarsik bürokrasi
Düşüş
kisisel olmayan bürokrasi
Adhokrasi
basit yapı
S156 Satışlarda Azalma
hiyerarsik bürokrasi
kisisel olmayan bürokrasi
Adhokrasi
basit yapı
S157 Pazar Payında Azalma hiyerarsik bürokrasi
kisisel olmayan bürokrasi
Adhokrasi
basit yapı
S158 Borçlanma Darlığı
hiyerarsik bürokrasi
kisisel olmayan bürokrasi
Adhokrasi
basit yapı
Total
S153 Büyüme Gücünde
Azalma
N
Mean
33
12
8
9
33
12
8
9
33
12
8
9
33
12
8
9
33
12
8
9
33
12
8
9
62
5,52
4,58
4,50
7,33
6,61
5,92
6,25
7,56
5,55
5,00
6,00
6,33
6,36
5,67
6,38
7,00
5,36
5,42
5,75
6,11
6,45
5,33
5,75
7,00
6,23
Std.
Deviation
2,647
2,678
2,563
2,550
2,783
2,539
2,866
2,297
2,647
2,892
1,414
2,550
2,584
2,839
1,685
2,646
2,421
2,999
1,488
1,900
3,103
3,499
2,964
2,872
3,107
F
Sig.
2,327
,084
,680
,568
,533
,662
,479
,698
,263
,852
,627
,601
Tablo 23. Firmaların Ekonomik Faaliyetleri ile Tipolojiler Arasındaki İlişkiye
Yönelik Korelasyon Analizi (Pearson Correlation)
S153
S154
S155
S156
S157
S158
TIPOLOJI
S153
1
S154
,677
1
S155
,543
,627
1
S156
,457
,775
,789
1
S157
,390
,730
,630
,803
1
S158
,638
,699
,806
,709
,611
1
TIPOLOJI
,131
,077
,106
,066
,111
,012
1
** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
Anova ve korelasyon tabloları incelendiğinde firmaların yapılanma biçimiyle
(tipolojiyle) büyüme gücünde azalma ekonomik faktörü arasında anlamlı ve pozitif bir
ilişki olduğu görülmektedir. Ancak r değerinin (r=,131) sıfıra yakın olmasından dolayı
zayıf bir ilişki vardır. Dolayısıyla Hipotez kısmen Kabul edilir.
117
6.4. İşletmelerin Ekonomik Kriz Dönemlerinde Ne Kadar Etkilendiğini
Belirlemeye Yönelik Araştırma Bulguları
Veri güvenilirliğini sağlamak amacıyla, anketin 15. Sorusu ile katılımcılara
verilen 6 ifade üzerine uygulanan güvenilirlik analizi sonucunda ,9189 alfa skoruna
ulaşılmıştır. Aşağıdaki tablolarda 15. Soruya ilişkin yapılan güvenilirlik analizi sonucu
gösterilmektedir.
Tablo 24. Korelasyon Matriksi
S153
S153
S154
S155
S156
S157
S158
(Correlation Matrix)
S154
S156
S155
S157
1,0000
,6768
,5432
,4568
,3904
,6385
1,0000
,6268
,7754
,7302
,6991
1,0000
,7888
,6303
,8057
1,0000
,8025
,7086
1,0000
,6110
Tablo 25. Güvenilirlik Analizi
(R E L I A B I L I T Y
A N A L Y S I S - S C A L E (A L P H A))
Item Means
Mean Minimum Maximum Range Max/Min Variance
5,9543 5,4677 6,5645 1,0968 1,2006 ,2226
Item Variances Mean Minimum Maximum Range Max/Min Variance
7,0689 5,4989 9,6531 4,1542 1,7554 2,0287
Inter-item
Covariances Mean Minimum Maximum Range Max/Min Variance
4,6214 2,4847 6,3511 3,8665 2,5561 1,0294
Inter-item
Correlations Mean Minimum Maximum Range Max/Min Variance
,6589 ,3904 ,8057 ,4153 2,0639 ,0147
Reliability Coefficients
6 items
Alpha =
,9189
Standardized item alpha =
,9206
Krizden etkilenme derecesi için oluşturulan ölçek, yüksek düzeyde güvenilir
(Alpha=,9189) kabul edilmektedir.
Ölçeğin güvenilirliğini belirlemek amacıyla yapılan güvenilirlik analizi yanında
ayrıca bu soru için faktör analizi de yapılmıştır. Aşağıda bu analizin sonuçları
görülmektedir.
118
Firmaların krizden etkilenme derecelerini bulmak amacıyla ankete 6 ifade
yerleştirilmiştir. Bunlar;
1. S153
: Büyüme Gücünde Azalma Değişkeni
2. S154
: Yatırımlarda Azalma Değişkeni
3. S155
: Üretim Kapasitesinde Düşüş Değişkeni
4. S156
: Satışlarda Azalma Değişkeni
5. S157
: Pazar Payında Azalma Değişkeni
6. S158
: Borçlanma Darlığı Değişkeni
Tablo 26. Faktör Analizi
Değişkenler
Bileşen (1)
S153
S154
S155
S156
S157
S158
,714
,887
,869
,900
,824
,880
Çıkarım Metodu: Bileşen Analizi
Anketin 15. sorusu ile verilen ifadeler ile yöneticilerin krize yönelik objektif
algıları ölçülmeye çalışılmıştır. 6 değişken için yapılan faktör analizi sonucunda 1 temel
bileşen ortaya çıkmıştır. Bu temel bileşen için, firma sahiplerinin yaşadıkları krizleri,
genel olarak Ekonomik Etkilenme çerçevesinde algıladıkları söylenebilir. Dolayısıyla
tüm
bu
değişkenler
Krizlerin
Firmalara
Ekonomik
Etkisi
başlığı
altında
değerlendirilebilir. Ancak daha anlamlı olması açısından çalışmamızda her bir değişkeni
ayrı başlıklar altında inceleyeceğiz.
Bunlar; Büyüme Gücünde Azalma Değişkeni,
Yatırımlarda Azalma Değişkeni, Üretim Kapasitesinde Düşüş Değişkeni, Satışlarda
Azalma Değişkeni, Pazar Payında Azalma Değişkeni ve Borçlanma Darlığı Değişkeni
olarak gösterilmiştir.
6.4.1. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Büyüme Gücü Değişkeni
Araştırmaya katılan işletmelerin %56,5’lik kısmı ekonomik kriz dönemlerinde
büyüme güçlerinde azalma olduğunu belirtmişlerdir. Ankete katılan işletmelerden
%11,3’lük kısım yaşanan krizlerden etkilenmediklerini ifade ederken, geriye kalan
119
%32,3’lük kısım ise büyüme gücünde azalma ifadesini reddetmektedir. Tablo 27’de
ilgili veriler ayrıntılı olarak ifade edilmektedir.
Tablo 27. Büyüme Gücünde Azalma Değişkeni
Frekans
10
4
1
5
7
7
10
11
7
62
Kesinlikle Hayır(1)
2
3
4
Etkilemedi (5)
6
7
8
Kesinlikle Evet(9)
Yüzde
16,1
6,5
1,6
8,1
11,3
11,3
16,1
17,7
11,3
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
16,1
16,1
6,5
22,6
1,6
24,2
8,1
32,3
11,3
43,5
11,3
54,8
16,1
71,0
17,7
88,7
11,3
100,0
100,0
Araştırmaya katılan işletmelerin % 11,3’ü yaşanan ekonomik krizlerin büyüme
gücünü negatif veya pozitif doğrultuda etkilemediğin belirtmişlerdir. İşletmelerin
kaynak sıkıntısı çekmemelerinin ve arz-talebe yönelik sorunlar yaşamamalarının işletme
faaliyetlerinde rutin bir seyir izlenmesine neden olduğu değerlendirilebilecektir.
6.4.2. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Yatırımlar Değişkeni
Ankette ulaşılan veriler, ekonomik kriz dönemlerinde yatırımların büyük ölçüde
azaldığını göstermektedir. Buna göre katılımcı işletmelerin % 75,8’inde yatırımlarda
azalma olduğu ifade edilmiştir. Diğer işletmelerin % 6,5’i kriz dönemlerinde
yatırımların etkilenmediğini ifade ederken, % 17,7’lik kısım yatırımların azalması
ifadesini reddetmişlerdir.
Tablo 28. Yatırımlar Değişkeni
Kesinlikle Hayır(1)
2
3
4
Etkilemedi (5)
6
7
8
Kesinlikle Evet(9)
Frekans
7
2
1
1
4
9
11
5
22
62
Yüzde
11,3
3,2
1,6
1,6
6,5
14,5
17,7
8,1
35,5
100,0
Geçerli Yüzde
11,3
3,2
1,6
1,6
6,5
14,5
17,7
8,1
35,5
100,0
Kümülatif Yüzde
11,3
14,5
16,1
17,7
24,2
38,7
56,5
64,5
100,0
120
6.4.3. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Üretim Kapasitesi Değişkeni
Katılımcı işletmelerin yaklaşık % 26’sı kriz dönemi içerisinde üretim
kapasitelerinde azalma olduğunu belirtmektedir. Üretim kapasitelerine yönelik
değişimler Tablo 29’da ayrıntılı olarak ele gösterilmiştir.
Tablo 29.Üretim Kapasitesi Değişkeni
Frekans
10
Kesinlikle Hayır(1)
3
3
4
4
5
Etkilemedi (5)
14
6
10
7
10
8
6
Kesinlikle Evet(9)
62
Yüzde
16,1
4,8
6,5
8,1
22,6
16,1
16,1
9,7
100,0
Geçerli Yüzde
16,1
4,8
6,5
8,1
22,6
16,1
16,1
9,7
100,0
Kümülatif Yüzde
16,1
21,0
27,4
35,5
58,1
74,2
90,3
100,0
İşletmelerin kriz dönemlerinde üretim kapasitelerinde büyük oranda düşüş
yaşamama nedenleri; talepteki düşüşün kriz sonrası dönemde sona ereceği ve tekrar
yükseleceği düşüncesi ile birlikte var olan hammadde stoku ile üretime devam etmeleri
olarak değerlendirilmektedir.
6.4.4. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Satışlar Değişkeni
Araştırmaya katılan işletmelerin % 69,4’ü ekonomik kriz dönemlerinde
satışlarında azalma olduğunu beyan etmişlerdir. % 11,3’ü krizlerin satın alma gücünü
etkilemediğini öne sürerken, geriye kalan %19,4’lük kısım ise ifadeyi reddetmiştir.
Tablo 30. Satışlar Değişkeni
Kesinlikle Hayır(1)
2
3
Etkilemedi(5)
6
7
8
Kesinlikle Evet(9)
Frekans
4
4
4
7
8
11
8
16
62
Yüzde
6,5
6,5
6,5
11,3
12,9
17,7
12,9
25,8
100,0
Geçerli Yüzde
6,5
6,5
6,5
11,3
12,9
17,7
12,9
25,8
100,0
Kümülatif Yüzde
6,5
12,9
19,4
30,6
43,5
61,3
74,2
100,0
121
Mevcut durumun büyük ölçüde talep sahiplerinin kriz zamanlarında satın alma
gücünün düşmesinden kaynaklandığı söylenebilecektir.
6.4.5. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Pazar Payı Değişkeni
Araştırmaya katılan işletmelerin büyük bölümü, ekonomik kriz dönemlerinde
pazar paylarında değişimin meydana geldiğini ifade etmişlerdir. Bu değişimlere yönelik
ayrıntılı gösterim Tablo 31’de verilmiştir.
Tablo 31. Pazar Payı Değişkeni
Kesinlikle Hayır(1)
2
3
4
Etkilemedi(5)
6
7
8
Kesinlikle Evet(9)
Frekans
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
5
4
3
6
10
11
11
4
8
62
8,1
6,5
4,8
9,7
16,1
17,7
17,7
6,5
12,9
100,0
8,1
6,5
4,8
9,7
16,1
17,7
17,7
6,5
12,9
100,0
8,1
14,5
19,4
29,0
45,2
62,9
80,6
87,1
100,0
Katılımcıların, 15.soru ve içeriğine yönelik yaklaşımları tek bileşim üzerinde
ifade edilmiştir. İlgili sorunun genel anlamda ekonomik yönlülüğü üzerinde
durulmasından hareketle pazar payına yönelik ortaya çıkan bu durum daha önceki
ifadeleri destekler niteliktedir.
6.4.6. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Borçlanma Darlığı Değişkeni
Araştırmaya katılan işletmelerin çoğunluğu % 62,9’u yaşanan ekonomik kriz
dönemlerinde borçlanma darlığı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Geriye kalan
katılımcıların % 8,1’i krizlerin borçlanma darlığı konusunda etkilerini görmediklerini
ifade ederken, %29,0’ı ise ifadeyi reddetmişlerdir.
122
Tablo 32. Borçlanma Darlığı Değişkeni
Kesinlikle Hayır(1)
2
3
4
Etkilemedi(5)
6
7
8
Kesinlikle Evet(9)
Frekans
5
4
3
6
10
11
11
4
8
62
Yüzde
8,1
6,5
4,8
9,7
16,1
17,7
17,7
6,5
12,9
100,0
Geçerli Yüzde
8,1
6,5
4,8
9,7
16,1
17,7
17,7
6,5
12,9
100,0
Kümülatif Yüzde
8,1
14,5
19,4
29,0
45,2
62,9
80,6
87,1
100,0
Araştırmaya katılan işletmelerin KOBİ niteliğinde olması ve yaşanan 2000 ve
2001 krizlerinde özellikle bu nitelikli işletmelerin kredi konusunda sıkıntı yaşamaları
anket sonuçlarına yansımıştır. İfadenin etkisiz olduğunu belirten veya ifadeyi reddeden
işletmelerin finansmanlarını öz varlıkları satarak nakde çevirmeleri veya faaliyet dışı
gelirleri arttırmaları nedenleri ile sağlamaya çalıştıkları değerlendirilebilecektir.
6.5. Ekonomik Krizin İstihdam Kapasitesi Üzerindeki Etkisi
Araştırmaya
katılan
işletmelere,
yaşanan
ekonomik
krizlerin
istihdam
kapasitesinde bir azalma meydana getirip getirmediği sorulmuştur. İşletmelerin % 54,8’i
istihdam kapasitesinde bir azalma olmadığını ifade ederken, % 45,2’lik kısım ise farklı
oranlarda kapasitede azalma meydana geldiğini belirtmişlerdir. Tablo 33’da istihdam
kapasitesi değişimi oranı ve Tablo 34’de düşüş yaşadığını ifade eden işletmelerin
istihdam kapasitesindeki azalmanın oranları ayrıntılı olarak verilmiştir.
Tablo 33. İstihdam Kapasitesindeki Değişim
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
34
28
62
54,8
45,2
100,0
54,8
45,2
100,0
54,8
100,0
Tablo 34. İstihdam Kapasitesi Azalma Oranları
Küçülme
%10 dan az
%10-20 arası
%21-30 arası
%30 dan fazla
Toplam
Frekans
16
5
5
2
28
Yüzde
25,8
8,1
8,1
3,2
45,2
Geçerli Yüzde
57,1
17,9
17,9
7,1
100,0
Kümülatif Yüzde
57,1
75,0
92,9
100,0
123
6.6. Ekonomik Krizin İthalat ve İhracat Üzerindeki Etkisi
İhracat ve ithalatlarının değişimine yönelik sorulan sorularda, katılımcıların
büyük bölümü ithalat ve ihracatlarının sabit kaldığını söylemişlerdir. Ekonomik Krizler
gibi anormal çevre koşullarında ithalat ve ihracatın sabit kalma oranının yüksek
olmasının nedeni, ankete katılan işletmelerin KOBİ niteliğinde olmaları münasebetiyle
ithalat
ve
ihracat
yapmayan
işletmelerin
örneklem
içerisinde
olmaları
ile
açıklanabilecektir. Tablo 35’de ekonomik krizlerin ihracatı etkileme derecesi ayrıntılı
olarak açıklanmaya çalışırken, Tablo 36’de ise aynı uygulama ithalat için yapılmıştır.
Tablo 35. Ekonomik Krizlerin İhracatı Etkileme Derecesi
Frekans
22
2
38
62
İhracat Azaldı
İhracat Arttı
İhracat Sabit
Toplam
Yüzde
35,5
3,2
61,3
100,0
Geçerli Yüzde
35,5
3,2
61,3
100,0
Kümülatif Yüzde
35,5
38,7
100,0
Tablo 36. Ekonomik Krizlerin İthalatı Etkileme Derecesi
Frekans
ithalat azalmıştır
ithalat artmıştır
ithalat sabit kalmıştır
Total
19
4
39
62
Yüzde
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
30,6
30,6
30,6
6,5
6,5
37,1
62,9
62,9
100,0
100,0
100,0
Ancak her iki tabloda ortaya çıkan en belirgin sonuç, azalmaların, artışlara
oranla nispeten çok daha fazla oluşudur. Görülmektedir ki, yaşanan ekonomik krizler,
KOBİ niteliğindeki işletmeleri de uluslararası piyasalarda da çok zor durumlarda
bırakmaktadır.
Ekonomik kriz dönemlerinde hiyerarşik bürokrasi özelliği gösteren firmaların
dış
pazar
paylarının
etkilenip
etkilenmediğine
yönelik
aşağıdaki
hipotez
oluşturulmuştur.
Hipotez 6:
Ekonomik Kriz Dönemlerinde İçe Kapanıp Hiyerarşik Bürokrasi Özelliği
Gösteren Firmaların Dış Pazar Payları Küçülmektedir.
124
Tablo 37. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların İhracat
Durumları ile Yapısal Tipolojileri Arasındaki İlişki
İhracat Azaldı
İhracat Arttı
İhracat Sabit
Hiyerarşik
Bürokrasi
11
1
21
33
TIPOLOJI
Kişisel Olmayan
Bürokrasi
3
9
12
Adhokrasi
Basit Yapı
Toplam
3
1
4
8
5
22
2
38
62
4
9
Tablo 38. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların İthalat
Durumları ile Yapısal Tipolojileri Arasındaki İlişki
İthalat Azalmıştır
İthalat Artmıştır
İthalat Sabit
Hiyerarşik
Bürokrasi
9
3
21
33
TIPOLOJI
Kişisel Olmayan
Bürokrasi
2
1
9
12
Adhokrasi
Basit Yapı
Toplam
4
4
4
8
5
9
19
4
39
62
Yukarıdaki her iki tablo incelendiğinde örneklem içerisindeki 32 firmada
ihracatın azaldığı ya da sabit kaldığı belirlenmiştir. Dolayısıyla hipotez kabul edilir.
Ekonomik kriz dönemlerinde incelenen firmaların çoğu yapısal olarak tam bürokrasi
özelliği göstermektedirler. Bu durum bu firmaların dış pazarlarda sabit kalmalarını ya
da küçülmelerini beraberinde getirmektedir.
6.7.Kriz Dönemlerinde Mali Yapıda Yaşanan Değişimler
Araştırmaya katılan işletmelerin %53,2’si ekonomik kriz dönemlerinde bozulan
mali yapılarını düzeltebilmek için öz kaynak kullandıklarını belirtmişlerdir. Geriye
kalan % 46,8’lik kısım ise bozulan yapılarını düzeltmek maksadıyla yabancı kaynak
kullandıklarını belirtmişlerdir. Tablo 39’da kaynak kullanım bilgileri ayrıntılı olarak
verilmiş olup, Tablo 40’da ise kullanılan yabancı kaynaklar gösterilmiştir.
Tablo 39. Ekonomik Kriz Dönemlerine Yönelik Kaynak Kullanım Bilgileri
Öz Kaynak Kullanılmıştır
Yabancı Kaynak Kullanılmıştır
Toplam
Frekans
33
29
62
Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
53,2
53,2
53,2
46,8
46,8
100,0
100,0
100,0
125
Tablo 40. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Kullanılan
Yabancı Kaynakların Niteliği
Kısa Vadeli
Orta Vadeli
Uzun Vadeli
Ticari Borçlanma
Toplam
Frekans
16
6
5
1
28
Yüzde
25,8
9,7
8,1
1,6
45,2
Geçerli Yüzde
57,1
21,4
17,9
3,6
100,0
Kümülatif Yüzde
57,1
78,6
96,4
100,0
Görüldüğü üzere, ekonomik kriz dönemlerinde işletmelerin büyük bölümü,
kendi öz kaynaklarını kullanarak krizi atlatmayı yeğlemişlerdir. Yabancı kaynak
kullandığını belirten işletmelerin büyük çoğunluğu da kısa ve orta vadeli banka kredileri
kullanmışlardır. Burada ortaya çıkan iki sonucun da nedenleri aynı olarak
değerlendirilebilecektir. Yaşanan ekonomik krizlerde, bankalar uzun vadeli kredi
vermekten olabildiğince çekinmişler, kısa ve orta vadeli kredilerde ise faiz oranlarını
çok yüksek seviyede tutmuşlardır. İşletmelerin güvenilirliği konusunda da oldukça
hassaslaşan bankalar özellikle KOBİ niteliğindeki işletmelere kredi sağlama konusunda
çok fazla şüpheci davranmışlardır.
6.8. Krizlerin Yaşanmasında Etkili Olan Faktörler
Araştırmaya katılan işletmelere, 20.soru kapsamında verilen sekiz ifadeden
hangisi veya hangilerinin krizi yaşamalarında etkili olduğu sorulmuş olup işletmelerin
kriz yaşamalarına neden olan faktörleri ifade etmeleri isteniştir. Nicel verilere dayalı
ayrıntılı bilgiler Tablo 41’de gösterilmiştir.
126
Tablo 41. İşletmelerin Kriz Yaşamalarına Etki Eden Faktörler
Frekans Yüzde
S201:Ekonomik Faktörler
1
62
100,0
Geçerli
Yüzde
100,0
S202:Hukuki, Politik ve Sosyo-Kültürel Faktörler
0
1
0
1
0
1
0
1
0
1
0
1
0
1
30
32
46
16
30
32
29
33
41
21
51
11
34
28
48,4
51,6
74,2
25,8
48,4
51,6
46,8
53,2
66,1
33,9
82,3
17,7
54,8
45,2
48,4
51,6
74,2
25,8
48,4
51,6
46,8
53,2
66,1
33,9
82,3
17,7
54,8
45,2
S203:Uluslararası Çevre Koşulları
S204:Rakip İşletmeler ve Artan Rekabet
S205:Kaynak Sağlamada Karşılaşılan Sorunlar
S206: Doğal Felaketler
S207: İşletmenin Örgüt Yapısıyla İlgili Faktörler
S208: Teknolojik Faktörler
Kümülatif
Yüzde
100,0
48,4
100,0
74,2
100,0
48,4
100,0
46,8
100,0
66,1
100,0
82,3
100,0
54,8
100,0
Araştırmaya katılan işletmelerin tamamı ekonomik faktörleri, kriz yaşamalarına
neden olan etkenler arasında göstermişlerdir. İkinci olarak en fazla ifade edilen faktör,
kaynak sağlamada karşılaşılan sorun olarak belirlenmiştir. Ekonomik faktörle ilişkisini
değerlendirdikten sonra ortaya çıkan sonucun şaşırtıcı olmadığı söylenebilecektir.
Araştırmaya katılanların % 50’den fazlası hukuki, politik ve sosyo-kültürel faktörler ile
rakip işletmeler ve artan rekabet faktörlerini kriz yaşanmasına neden olan unsurlar
arasında göstermişlerdir. Siyasi istikrar eksikliği veya siyasal belirsizlik, kurum ve
kuruluşların -özellikle kredi veren- hukuki dayanakları tamamen kendi lehlerine
kullanmaları, satın alma gücünün ciddi derecede düşmesine bağlı olarak talep kaybını
engellemek maksadıyla rakipler ve artan rekabet nedenleri ile yaklaşım kabul edilebilir
olarak değerlendirilecektir. Oranı yadsınamaz büyüklükte olan teknolojik faktörler
özellikle imalat işletmelerinin kriz ile karşılaşmalarına neden olabilecek unsurlardandır.
Katılımcıların araştırmaya işletme faaliyet ve süreçlerini aksatan olumsuzluklar
üzerinden yaklaştıkları değerlendirilerek bu nedenle doğal felaketleri krize neden olan
ikincil unsur gibi gördükleri söylenebilecektir. KOBİ niteliğinde olan işletmelerin
ihracat ve ithalat oranları nispeten daha düşük olduğu için özellikle mikro küçük ve
küçük ölçekli işletmelerden dolayı uluslar arası çevre koşullarının krize neden olan
etkenler arasında gösterilmemesinin doğru bir yaklaşım olacağı değerlendirilebilir.
Krize neden olan faktörler arasında son olarak değerlendirilen örgüt yapısına yönelik
faktörler katılımcılardan sadece 11 tanesi tarafından ifade edilmiştir. Kurumsallaşmaya
yönelik bir ifade olan bu faktörün işletmeler tarafından krize neden olan unsurlar
127
arasında gösterilmemesinin nedeni araştırmaya katılan işletmelerin çalışan sayısının
nispeten düşük olması ve bu noktadan hareketle merkezi bir yapılanmaya sahip olmaları
şeklinde açıklanabilecektir.
6.9. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Uygulanan Stratejiler
Krize yönelik işletme stratejileri arasında ele alınan değişkenler faktör analizine
tabi tutulduğunda 8 faktör ile karşılaşılmaktadır.
Tablo 42. Kriz Stratejileri Faktör Analizi
S211
S212
S213
S214
S215
S216
S217
S218
S219
S220
S221
S222
S223
S224
S225
S226
S227
S228
S229
S230
S231
S232
S233
S234
S235
1
2
3
,600
-,119
,674
9,251E-02
2,597E-02
,462
,827
,450
,837
,213
,442
,461
,112
-,115
,215
,128
-7,292E-02
7,207E-02
3,766E-02
5,877E-02
,205
,119
,159
,356
,182
7,787E-02
,820
3,567E-04
4,329E-02
,856
-,109
-,118
,174
9,181E-02
1,673E-02
,305
,429
,119
8,296E-02
,262
6,264E-02
,405
,421
1,721E-02
-9,787E-03
-5,096E-02
,147
-6,808E-02
,118
,637
,338
-1,930E-02
,153
9,618E-02
-4,706E-02
,557
-6,258E-02
-,422
5,443E-02
-,103
,262
,128
,775
3,661E-02
,213
,229
-5,869E-02
,350
,281
1,133E-02
-,347
-,104
-,377
,114
,247
BİLEŞENLER
4
5
,175
5,620E-02
4,565E-02
-1,156E-02
,150
5,414E-02
-,130
,335
1,707E-02
,109
,174
-,228
-6,961E-02
,782
-,385
,154
-,217
-,363
,166
-4,385E-02
,271
,688
,181
,117
,140
,294
,101
,225
9,564E-02
5,379E-02
-2,614E-02
-2,521E-02
-,161
1,511E-02
,105
,574
-3,164E-02
6,492E-02
,194
-,359
9,592E-02
,159
,194
-9,142E-02
,815
-,390
-,151
-6,485E-04
,464
-,206
6
7
8
-9,004E-02
,244
5,648E-02
,178
-5,632E-02
,257
9,039E-02
-,173
,157
,786
-,268
,285
-5,847E-02
,164
,313
4,441E-02
,223
-,103
,582
7,805E-02
-,138
7,553E-02
-,186
,398
-,282
,191
1,488E-02
,293
-3,693E-02
2,188E-02
-,183
-1,331E-02
4,236E-02
3,691E-03
-3,638E-02
-,112
5,823E-02
6,199E-02
-3,161E-02
-,369
,708
,647
,141
,178
,244
8,696E-02
,218
,595
-7,174E-02
,170
,321
5,177E-02
,124
,822
3,929E-02
4,462E-02
-4,587E-02
-,169
,143
-2,537E-02
,242
-,122
-8,578E-03
5,155E-02
-,201
-8,771E-02
7,738E-02
,286
,305
-9,022E-02
,591
6,342E-02
7,212E-02
,228
-,107
Çıkarım Metodu: Temel Bileşen Analizi
Döndürme Metodu: Varimaks Kaiser Normalizasyonu
Tablo 42 bu sekiz faktörü göstermektedir. Bunlar sırasıyla;
1. Faktör Bileşenleri
• İş Değiştirme (Örneğin üretim yerine ticaret yapmak) (211)
• Ürün Değiştirme (213)
2. Faktör Bileşenleri
• Üretim İçindeki Pahalı Hammaddelerin Miktarını Azaltarak Ürünün
Kalitesini Düşürmek (212)
128
• Çalışılan Süreyi Azaltmak (215)
3. Faktör Bileşenleri
• Ürün Çeşidini Arttırmak (223)
4. Faktör Bileşenleri
• Ürün Çeşidini Azaltmak (224)
• Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırmak (232)
5. Faktör Bileşenleri
• Ürün Fiyatını Belirlemede Yabancı Para Birimi Kullanmak (230)
6. Faktör Bileşenleri
• Genel Müdür Değiştirmek (220)
7. Faktör Bileşenleri
• Eskiden Yapılan Hammadde Stoku İle Üretime Devam Etmek (226)
• Gelecek İçin Stok Yapmak (227)
8. Faktör Bileşenleri
• Üretim Miktarını Azaltmak (214)
Faktör analizi neticesinde ortaya çıkan bileşenlerden 7. bileşen altındaki değişkenler
birlikte, diğer bileşenlerin altındaki belirlenen değişkenler ayrı ayrı frekans analizine
tabi tutulacaktır. Faktör analizi sonrası anlamlı olarak değerlendirilmeyen 11 değişken
(216, 218, 221, 222, 225, 228, 229, 231, 233, 234, 235) analiz dışı bırakılmıştır.
Aşağıda sekiz faktöre ilişkin bulgular ayrı ayrı incelenecektir.
6.9.1 İş Değiştirme Stratejisi Faktörünün Dağılımı
Katılımcı işletmelerin büyük çoğunluğu (% 87,1) krize yönelik işletme
stratejileri çerçevesinde, iş değiştirme stratejisini kullanmadıklarını ifade etmişlerdir.
Tablo 43’de bu oran ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Tablo 43. İş Değiştirme Stratejisi Faktör Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
Yüzde
54
8
62
87,1
12,9
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
87,1
12,9
100,0
87,1
100,0
129
6.9.2. Ürün Değiştirme Stratejisi Faktörünün Dağılımı
Katılımcıların çok küçük bir kısmı kriz dönemlerinde ürün değiştirme stratejisini
kullandıklarını ifade etmişlerdir. Sadece 5 işletme yaşanan ekonomik krizlere yönelik
alınması
gereken
stratejik
önlemler
kapsamında
ürün
değiştirme
stratejisi
kullanmışlardır. Nicel veriler Tablo 44’de gösterilmiştir.
Tablo 44. Ürün Değiştirme Stratejisi Faktör Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
57
5
62
Yüzde
91,9
8,1
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
91,9
91,9
8,1
100,0
100,0
Yaşanan ekonomik krizler ile işletmelerin satın alma gücünün düşmesi ve ilgili
işletmelerin ölçek olarak nispeten daha küçük olmalarının bu stratejiyi kullanmak
istememelerine neden olduğu söylenebilecektir.
6.9.3. Çalışanlara Geçici İzin Vermek Stratejisi Faktörünün Dağılımı
Araştırmaya katılan 62 işletmeden sadece 6 tanesi kriz zamanlarında çalışanlara
geçici izin verme stratejisini kullanma yoluna gitmiştir. Geriye kalan 56 işletme (%90,3)
bu stratejiyi kullanmadıklarını belirtmişlerdir.
Tablo 45. Geçici İzin Verme Stratejisi Faktör Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
56
6
62
Yüzde
90,3
9,7
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
90,3
90,3
9,7
100,0
100,0
6.9.4. Yönetici Sayısını Azaltma Stratejisi Faktörünün Dağılımı
Araştırmaya katılan 62 işletmeden sadece11 tanesi krize yönelik alınması
gereken tedbirler arasında yönetici sayısını azaltma faktörünü kullandıklarını
belirtmişlerdir. Geriye kalan 51 işletme bu stratejiyi kullanmadıklarını belirtmişlerdir.
130
Tablo 46. Yönetici Sayısını Azaltma Stratejisi Faktör Dağılımı
Frekans
51
11
62
Hayır
Evet
Toplam
Yüzde
82,3
17,7
100,0
Geçerli Yüzde
82,3
17,7
100,0
Kümülatif Yüzde
82,3
100,0
6.9.5. Ürün Kalitesini Düşürme Faktörünün Dağılımı
Katılımcıların % 25,8’i kriz sürecinde, ekonomik krizin etkilerini minimize
etmeye yönelik olarak üretim içerisindeki pahalı hammaddelerin miktarını azaltarak
ürünün kalitesini düşürme faktörünü kullandıklarını belirtmişlerdir.
Tablo 47. Ürün Kalitesini Düşürme Faktör Dağılımı
Frekans
46
16
62
Hayır
Evet
Toplam
Yüzde
74,2
25,8
100,0
Geçerli Yüzde
74,2
25,8
100,0
Kümülatif Yüzde
74,2
100,0
Maliyetleri azaltmaya yönelik alınan bu tedbir satın alma gücünün azaldığı
ekonomik kriz dönemlerinde, maliyetler boyutu ile ürünün fiyatını düşürmeye
yöneliktir. Bu noktada işletmeler, fiyatları düşürerek talebin canlanmasına yönelik çaba
göstermektedirler.
6.9.6. Çalışma Süresini Azaltma Faktörünün Dağılımı
Araştırmaya katılan işletmelerin % 30,6’sı kriz dönemlerinde çalışma süresini
azalttıklarını ifade etmişlerdir. Katılımcı işletmelere yönelik ayrıntılı bilgi Tablo 7.31’de
gösterilmektedir.
Tablo 48. Çalışma Süresi Azaltma Faktör Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
43
19
62
Yüzde
69,4
30,6
100,0
Geçerli Yüzde
69,4
30,6
100,0
Kümülatif Yüzde
69,4
100,0
İşletmeler çalışma süresini kısaltarak, işgücü maliyetini minimize etmeye
çalışacaklardır. Vardiyaların azaltılması beraberinde mevcut olan diğer maliyetlerin de
(elektrik, su maliyetleri, sigorta maliyetleri v.b.) ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.
131
Ekonomik Krizler temel olarak işletmelerde finansman sıkıntısı yaratmaktadırlar. Bu
noktada iş gücü ve enerji tasarrufu işletmeleri bu stratejiyi kullanma noktasına
götürecektir.
6.9.7. Ürün Çeşidini Arttırma Faktörünün Dağılımı
Katılımcıların yaklaşık % 40’lık kısmı krize yönelik stratejiler kapsamında ürün
çeşidini arttırma faktörünü kullandıklarını belirtmişlerdir. Ayrıntılı bilgiler Tablo 49’da
gösterilmiştir.
Tablo 49. Ürün Çeşidini Arttırma Faktör Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
41
21
62
Yüzde
66,1
33,9
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
66,1
66,1
33,9
100,0
100,0
Ürün çeşidini arttırma faktörünü kullanan işletmelerin amacı, tüketici kitlesine
yönelik bir tedbir olarak değerlendirilebilecektir. İhtiyaca yönelik ürün çeşidini arttıran
işletmeler bu sayede daha çok tüketiciye arz noktasından ulaşabilecektir. Bu durumun
özellikle maliyet konusunda sorunlar yaşamayan işletmeler için kullanılabilir
stratejilerden olduğu değerlendirilmektedir.
6.9.8. Ürün Çeşidini Azaltma Faktörünün Dağılımı
Katılımcı işletmelerin %16,1’lik kısmı krize yönelik olarak ürün çeşidini
azaltma stratejini kullanmışlardır. Geriye kalan 52 işletme (% 83,9) ise bu stratejiyi
kullanmadıklarını belirtmişlerdir.
Tablo 50. Ürün Çeşidini Azaltma Faktörünün Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
52
10
62
Yüzde
83,9
16,1
100,0
Geçerli Yüzde
83,9
16,1
100,0
Kümülatif Yüzde
83,9
100,0
KOBİ niteliğinde olan işletmeler finansal yapılarının zayıf olması nedeniyle
ekonomik krizlere karşı oldukça hassastırlar. Bu yüzden işletmelerin ilgili faktörü
132
kullanmasının nedeni, talebi düşük ürünleri üretmekten vazgeçerek talebi yüksek
ürünlere ağırlık vermek şeklinde algılanabilecektir. Bu sayede işletme faaliyetleri
devam etmiş olacak ve işletme yaşam eğrisinin sonuna gelmekten kurtulmuş olacaktır.
6.9.9. Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırma Faktörünün Dağılımı
Katılımcı işletmelerin diğer faktörlere göre nispeten daha büyük çoğunluğu (%
40,3) krizlere yönelik olarak faaliyet dışı gelirleri arttırma stratejisini kullandıklarını
ifade etmişlerdir.
Tablo 51. Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırma Faktör Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
37
25
62
Yüzde
59,7
40,3
100,0
Geçerli Yüzde
59,7
40,3
100,0
Kümülatif Yüzde
59,7
100,0
Kriz dönemlerinde ortaya çıkan temel sıkıntılar belirsizlik ve piyasaların
dengesizliğidir. Bu noktadan hareketle işletmeler portföy çantalarındaki ürünlerini
çeşitlendirerek riski azaltma ve yüksek getiri elde etme çabası içine girebileceklerdir.
6.9.10. Ürün Fiyatını Belirlemede Yabancı Bir Para Birimi Kullanma Faktörünün
Dağılımı
Ankete katılan işletmelerin % 14,5’i kriz dönemlerinde korunma stratejisi olarak
ürünlerinin fiyatını belirlemede yabancı bir para birimi kullandıklarını belirtmişlerdir.
Tablo 52. Yabancı Para Birimi Kullanma Faktör Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
53
9
62
Yüzde
85,5
14,5
100,0
Geçerli Yüzde
85,5
14,5
100,0
Kümülatif Yüzde
85,5
100,0
Ekonomik kriz dönemlerinde yaşanan devalüasyon veya ülke parasının yabancı
paralar karşısında aşırı değer kaybetmesi, özellikle ithalat ve ihracat yapan işletmeler
için ciddi sorunlar oluşturabilmektedir.
133
6.9.11.Üretimde Stok Kullanım Faktörünün Dağılımı
Ankette 226. ve 227. sorular faktör analizi sonucunda 7.bileşimin altında
birbirlerine
çok
yakın
değerlerde
bulundukları
için
tek
bir
faktör
gibi
değerlendirilmişlerdir. Stok kullanım faktörü olarak tanımlanan stratejiye yönelik olarak
işletmelerin çoğunluğu (%59,7) kriz dönemlerinde kullandıklarını ifade etmişlerdir.
Tablo 53. Stok Kullanım Faktör Dağılımı
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
25
37
62
Yüzde
40,3
59,7
100,0
Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
40,3
40,3
59,7
100,0
100,0
Buna göre işletmelerin hammadde ihtiyaçlarını kriz süreci başlamadan önceki
stokları ile karşıladıklarını, talep düşüklüğüne bağlı olarak ise kriz sonrası talep dikkate
alınarak nihai ürün stokladıkları gözlenmektedir.
6.9.12. Üretim Miktarını Azaltma Faktörünün Dağılımı
Ankete katılan işletmelerin 24’ü (%38,7’si) krizlere yönelik olarak üretim
miktarlarını azaltma stratejisini kullandıklarını ifade etmişlerdir. Nicel veriler Tablo
54’de ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Tablo 54. Üretim Miktarı Azaltma Faktör Dağılımı
Frekans
38
24
62
Hayır
Evet
Toplam
Bu
stratejinin
Yüzde
61,3
38,7
100,0
kullanılmasındaki
Geçerli Yüzde
61,3
38,7
100,0
amaç,
işletmelerin
Kümülatif Yüzde
61,3
100,0
likit
sıkıntılarını
giderebilmek için maliyetleri kısma yoluna gitmesi şeklinde açıklanabilecektir.
6.10 Kriz Yönetim Planı Kullanımı
Araştırma kapsamında katılımcılara öncelikli olarak bir kriz yönetim planları
olup olmadığı sonrasında ise eğer böyle bir plan mevcut ise hangi kişi veya kurumlar
134
tarafından hazırlandığı sorulmuştur. Buna göre ankete katılan işletmelerin 35’i (% 56,5)
hâlihazırda bir kriz yönetim planlarının mevcut olduğunu ifade etmişlerdir. Kriz
yönetim planına sahip işletmelerin 19’u (%30’6) bu planların işletme içi ve dışı
uzmanlar tarafından hazırlandığını ifade etmişlerdir. Tablo 55’de kriz yönetim planını
varlığına yönelik ayrıntılı bilgiler, Tablo 56’da ise hazırlayan kurum ve kuruluşlara
yönelik bilgiler verilmiştir.
Tablo 55. Kriz Yönetim Planı Kullanım Oranı
Frekans
Yüzde
Geçerli
Yüzde
27
43,5
43,5
Evet
35
56,5
56,5
Toplam
62
100,0
100,0
Hayır
Kümülatif Yüzde
43,5
100,0
Tablo 56. Kriz Yönetim Planı Hazırlayan Kurum ve Kuruluşlar Oranı
Frekans
İşletme Tepe
Yönetimi
İsletme İç ve Dış
Uzmanlar
Danışmanlık
Şirketleri
Toplam
Yüzde
Geçerli
Yüzde
Kümülatif Yüzde
13
21,0
37,1
37,1
19
30,6
54,3
91,4
3
4,8
8,6
100,0
35
56,5
100,0
KOBİ niteliğindeki işletmelerin ekonomik kriz dönemlerinde en ciddi sorunları
mali yapılarını düzeltme konusunda yaşadıkları zorluklardır. Bu süreçte, arz-talep
dengesi, çalışanların tutum ve davranışları, pazarlama v.b. sıkıntılarından ziyade, sıcak
para sorununu aşmaya çalışmaktadırlar. Araştırmamıza katılan işletmeler, kriz sürecinde
likiditenin çok düşük olması, kredi veren kurum ve kuruluşların yüksek faiz oranları ve
aşırı şüpheci yaklaşımlarından dolayı kriz yönetim planlarının temelini mali yapının
düzenlemesine yönelik oluşturduklarını ifade etmişlerdir. Örnek olarak, kriz döneminde
satılarak likidite sağlamaya yönelik alınan bir öz varlık, talebinin aşırı duyarlı olduğu
bir ürünün üretiminden vazgeçilmesi v.b. faaliyetler gösterilebilecektir.
135
6.11 Krizi Önlemeye ve Etkilerini Minimize Etmeye Yönelik Çalışmalar
Araştırmaya katılan işletmelere, krizi önlemeye ve etkilerin minimize etmeye
yönelik olarak altı ifade verilmiştir. Katılımcıların bu ifadelerden hangisini kullanıp
kullanmadıkları tespit edilmeye çalışılmıştır.
6.11.1. Müşteri Görüş, Beklenti ve Şikâyetlerinin Yakından İzlenmesi Faktörünün
Frekans Dağılımı
Katılımcıların büyük çoğunluğu (%79,0), krizi önlemeye yönelik olarak müşteri
düşüncelerini yakından izleme faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. Geriye kalan
13 işletme (%21,0) bu faktörü kullanmadıklarını belirtmişlerdir.
Tablo 57. Müşteri Görüş, Beklenti ve Şikayetlerinin Yakından İzlenmesi
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
13
49
62
Yüzde
21,0
79,0
100,0
Geçerli Yüzde
21,0
79,0
100,0
Kümülatif Yüzde
21,0
100,0
Ekonomik kriz dönemlerinde, satın alma gücünün düşmesine bağlı olarak talep
daha duyarlı olmaktadır. Bu noktada işletmeler krizin yarattığı anormal durumdan
çıkabilmek adına talep sahiplerini dikkate alma zorunluluğu hissedeceklerdir.
6.11.2. Daha Az Stokla Çalışılması Faktörünün Frekans Dağılımı
Katılımcıların 28’i (%45,2), krizi önleme ve etkilerini azaltma kapsamında daha
az stokla çalışma faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. Nicel verilere dayalı
ayrıntılı bilgiler Tablo 58’de gösterilmiştir.
Tablo 58. Daha Az Stokla Çalışılması Faktörü
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
34
28
62
Yüzde
54,8
45,2
100,0
Geçerli Yüzde
54,8
45,2
100,0
Kümülatif Yüzde
54,8
100,0
Ankete katılan işletmelerin daha az stokla çalışma nedeninin, stoklama
maliyetini azaltmak olduğu söylenebilecektir. Süreç içerisinde yaşanan ciddi kaynak
136
sorununu azaltmak için maliyetleri minimize etmeye çalışmak krizi önleme kapsamında
oldukça uygulanan bir yöntem olarak değerlendirilmektedir.
6.11.3. Toplam Kalite ve Kendi Kendini Yöneten Ekip Uygulaması Faktörünün
Frekans Dağılımı
Ankete katılan işletmelerin 19’u (% 30,6), krizi önleme kapsamında toplam
kalite ve kendi kendini yöneten ekip uygulaması faktörünü kullandıklarını
belirtmişlerdir. Geriye kalan 43 işletme ise bu faktörü kullanmadıklarını ifade
etmişlerdir.
Tablo 59. Toplam Kalite ve Kendi Kendini Yöneten Ekip Uygulaması
Frekans
43
19
62
Hayır
Evet
Toplam
Yüzde
69,4
30,6
100,0
Geçerli Yüzde
69,4
30,6
100,0
Kümülatif Yüzde
69,4
100,0
Krizi önleme ve etkilerini minimize etme kapsamında araştırmaya katılan
işletmelere verilen altı ifade arasında seçimi nispeten düşük olan bu ifade için,
KOBİ’lerin büyük çoğunluğunu çalışan sayısının az olması ve tek bir yönetici
tarafından yönetim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi neden olarak gösterilebilecektir.
6.11.4. Rakiplerle Karşılaştırma Yaparak İşletme Başarısının Değerlendirilmesi
Faktörünün Frekans Dağılımı
Katılımcıların 39’u (% 62,9), krizi önleme ve etkilerini azaltma kapsamında
rakiplerle
karşılaştırma
yaparak
işletme
başarısını
değerlendirme
faktörünü
kullandıklarını ifade etmişlerdir. Nicel verilere dayalı ayrıntılı bilgiler Tablo 7.43’de
gösterilmiştir.
Tablo 60. Rakiplerle Karşılaştırma Yapmak
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
23
39
62
Yüzde
37,1
62,9
100,0
Geçerli Yüzde
37,1
62,9
100,0
Kümülatif Yüzde
37,1
100,0
137
Ankete katılan işletmelerin çoğunluğu rakiplerle karşılaştırma yaparak işletme
başarısının değerlendirilmesi faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. KOBİ’lerin
özellikle yönetimsel faaliyetlerde çok profesyonel olmamalarından dolayı, piyasa,
konjonktürel dalgalanmalar, ülke ekonomisinin geleceği v.b. konularında zaman zaman
strateji hataları yapabilirler. Bu noktada işletmeler kendilerini ölçmek ve sektörde
nerede olduklarını belirlemek maksadıyla kendilerini rakipleri ile karşılaştırarak krizin
mevcut etkilerini yok etmeye çalışacaklardır.
6.11.5. Yaratıcı ve Esnek Örgüt Yapısı Oluşturma Faktörünün Frekans Dağılımı
Ankete katılan işletmelerin 21’i (% 33,9), krizi önleme kapsamında yaratıcı ve
esnek örgüt yapısı oluşturma faktörünü kullandıklarını belirtmişlerdir. Geriye kalan 41
işletme ise bu faktörü kullanmadıklarını ifade etmişlerdir.
Tablo 61. Yaratıcı ve Esnek Örgüt Yapısı Oluşturmak
Hayır
Evet
Toplam
Frekans
41
21
62
Yüzde
66,1
33,9
100,0
Geçerli Yüzde
66,1
33,9
100,0
Kümülatif Yüzde
66,1
100,0
Özellikle işletmelerin hızlı karar verme zorunluluğunun bulunduğu kriz
dönemlerinde örgüt yapısının aşırı merkeziyetçi olması işletme faaliyetleri açısından
ciddi sıkıntılar meydana getirebilecektir. Ankete katılan 21 işletmenin krizi önleme
kapsamında bahse konu sıkıntıları yaşamamak adına, yaratıcı ve esnek örgüt yapısı
oluşturduğu söylenebilecektir.
6.11.6.
İşletmede
Çalışanların
Gönderdiği
Mesajların
Dikkate
Alınması
Faktörünün Frekans Dağılımı
Katılımcıların çoğunluğu (% 66,1), krizi önlemeye yönelik olarak müşteri
düşüncelerini yakından izleme faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. Geriye kalan
21 işletme (% 33,9) bu faktörü kullanmadıklarını belirtmişlerdir.
138
Tablo 62. İşletmede Çalışanların Gönderdiği Mesajları Dikkate Almak
Frekans
21
41
62
Hayır
Evet
Toplam
Yüzde
33,9
66,1
100,0
Geçerli Yüzde
33,9
66,1
100,0
Kümülatif Yüzde
33,9
100,0
İşletmeler bu faktörle işletme faaliyetlerini yerine getiren çalışanlarını dikkate
alarak onların mesajları ile çevresel analizlerini yerine getirmektedirler. Bu sayede iç ve
dış çevrelerini daha iyi izleyerek krizin etkilerini yok etme arayışı içerisine
gireceklerdir.
6.12. Ekonomik Kriz Dönemlerinde İşletmelerde Yaşanan Durumlar
Katılımcılara, ekonomik kriz dönemlerinde yaşadıkları tecrübeler çerçevesinde
yedi ifade verilmiş olup bu ifadelere katılıp katılmadıkları tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bu ifadeler aşağıda gösterilmiştir;
1.
S242
: Planların Kısa Vadeli Olmaya Yönelmesi
2.
S243
: İşletmede Geniş ve Ayrıntılı Planlar Yapıp Uygulayabilme
3.
S244
: Kriz Çerçevesinde Planların Esnek Tutulması
4.
S245
: Konu Olarak Yetki Daralması
5.
S246
: Yer Olarak Yetki Genişlemesi
6.
S247
: Hızlı Karar Alma Zorunluluğu
7.
S248
: Krizin Bilgi Akış Hızını Ortaya Çıkarması
Anketin 24. Sorusu kapsamında verilen bu ifadelere yönelik öncelikli olarak
güvenilirlik analizi yapılmıştır.
Tablo 63.Güvenilirlik Analizi
Item Means
Mean
3,5415
Mean
1,4309
Item Variances
Inter-item
Covariances
Mean
-,0331
Inter-item
Correlations
Mean
-,0119
Alpha =
-,1878
Minimum
2,7581
Minimum
,7795
Minimum
-,5159
Maximum
4,3710
Maximum
1,9865
Maximum
,5791
Minimum
Maximum
-,3959
,5944
Range
1,6129
Range
1,2070
Range
1,0949
Range
,9904
Standardized item alpha =
Alfa skoru kabul edilebilir düzeyin altında çıkmıştır.
Max/Min
1,5848
Max/Min
2,5485
Max/Min
-1,1225
Max/Min
-1,5013
-,0896
Variance
,5720
Variance
,2505
Variance
,1263
Variance
,0817
139
Tablo 64. Faktör Analizi
Değişkenler
S242
S243
S244
S245
S246
S247
S248
Bileşenler
1
2
-,482
,697
-4,919E-02
,744
-,222
-4,857E-03
-9,106E-02
,789
-,229
7,721E-02
,560
-,566
5,164E-02
,929
3
,143
,193
-,782
-5,730E-02
,799
2,785E-02
-8,915E-02
Çıkarım Metodu: Temel Bileşen Analizi
Döndürme Metodu: Varimaks Kaiser Normalizasyonu
Ancak yapılan faktör analizinde soruların 3 bileşen altında toplandığı
belirlenmiştir. Bu faktör analizi sonucuna dayanarak S244 ve S247 soruları analizden
çıkarılmış. Diğer 5 faktör için frekans dağılımı yapılmıştır.
6.12.1. Planların Kısa Vadeye Yönelmesi Faktörünün Dağılımı
Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğu (% 85,5) yaşanan ekonomik
kriz dönemlerinde işletme faaliyetlerine yönelik planlamaların kısa vadeli olarak
düzenlendiğini ifade etmişlerdir. % 6,5’lik gurup, krizlerin planlama sürelerini
etkilemediğini ifade ederken, % 8,1’lik kısım ise bu ifadeyi reddetmişlerdir.
Tablo 65. Kısa Vadeli Planlara Yönelme
Frekans
2
Hiç Katılmıyorum
3
Kısmen Katılmıyorum
4
Kararsızım
14
Kısmen Katılıyorum
39
Tamamen Katılıyorum
62
Toplam
Yüzde
3,2
4,8
6,5
22,6
62,9
100,0
Geçerli Yüzde
3,2
4,8
6,5
22,6
62,9
100,0
Kümülatif Yüzde
3,2
8,1
14,5
37,1
100,0
Kriz dönemlerinde geleceğin belirsiz olması işletmeleri uzun vadeli planlar
yapmaktan alıkoymaktadır. Çevresel şartların sürekli değişmesi, işletmenin kendisini bu
şartlara uyarlaması gerekliliğini ortaya çıkaracaktır. Sürekli değişen çevresel şartlar
uzun vadeli planlar yapıp uygulamaya imkân vermeyecektir.
140
6.12.2. Kriz Dönemlerinde Bilgi Akış Hızının Artma Zorunluluğu Faktör Dağılımı
Araştırmaya katılan işletmelerin çoğunluğu (% 53,2), krizleri önlemeye yönelik
çabalardan bilgi akış hızının artması zorunluluğuna tamamen katıldıklarını, %30,6’sı
kısmen katıldıklarını, % 12,9’luk kısım ise bu konuda fikirleri olmadıklarını ifade
etmişlerdir. Geriye kalan % 3,2’lik kısım ise ifadeyi reddetmişlerdir. Verilere ilişkin
ayrıntılı bilgiler Tablo 66’da gösterilmiştir.
Tablo 66. Kriz Dönemlerinde Bilgi Akış Hızının Artması
Hiç Katılmıyorum
Kısmen Katılmıyorum
Kararsızım
Kısmen Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
Toplam
Frekans
1
1
8
19
33
62
Yüzde
1,6
1,6
12,9
30,6
53,2
100,0
Geçerli Yüzde
1,6
1,6
12,9
30,6
53,2
100,0
Kümülatif Yüzde
1,6
3,2
16,1
46,8
100,0
Çevresel şartların ani değişimler göstermesi, işletmelerin bu değişimlere
kendilerini uyarlaması, öncelikli olarak işletmelerin bu değişimleri en kısa zamanda
öğrenmelerini gerekli kılmaktadır. Bu süreçte bilgi akış hızının artması kaçınılmaz
olacaktır.
6.12.3. İşletmede Geniş ve Ayrıntılı Planlar Yapıp Uygulayabilme Faktörünün
Dağılımı
Araştırmaya katılan işletmelerin % 41,9’u kriz dönemlerinde geniş ve ayrıntılı
planlar yapıp uygulayabilme faktörüne katılmadıklarını ifade etmişlerdir. %19,4’lük
kısım bu konuda kararsız olduklarını ifade ederken geriye kalan % 29’luk kısım kısmen
katıldıklarını, sadece %9,7’lik kısım ise tamamen katıldıklarını belirtmişlerdir.
Tablo.67. Geniş ve Ayrıntılı Planlar Yapma ve Uygulama
Hiç Katılmıyorum
Kısmen Katılmıyorum
Kararsızım
Kısmen Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
Toplam
Frekans
15
11
12
18
6
Yüzde
24,2
17,7
19,4
29,0
9,7
Geçerli Yüzde
24,2
17,7
19,4
29,0
9,7
62
100,0
100,0
Kümülatif Yüzde
24,2
41,9
61,3
90,3
100,0
141
Kriz dönemleri karakteristik özelliklerinden dolayı belirsiz geçen süreçlerdir.
Kısa vadede dahi ortaya çıkabilecek değişimlerin öngörülemediği bu dönemlerde ani ve
doğru karar almakta hayati bir değerdir. Bu noktadan hareketle dönemin tabi olduğu
zaman diliminin belirli olmaması ve sürekli yaşanan olumsuz gelişmeler, yapılacak
planlamaların kapsamını daraltarak süresinin kısalmasına neden olacaktır.
6.12.4. Krizden Sonra Çalışanların Yetkisinin Daralması Faktörünün Dağılımı
Ankete katılan yöneticilerin nispeten büyük bir bölümü (%33,9), kriz sonrasında
yetkilerinin daralması yönündeki faktör dağılımında kararsız olduklarını ifade
etmişlerdir. Bu grubun ardından %29,0’lık grup hiç katılmadığını ifade ederken
yalnızca % 9,7’lik kısım tamamen katıldığını belirtmiştir. Tablo 68’de ayrıntılı bilgiler
verilmiştir.
Tablo 68. Yetki Daralması
Frekans
18
Hiç Katılmıyorum
4
Kısmen Katılmıyorum
21
Kararsızım
13
Kısmen Katılıyorum
6
Tamamen Katılıyorum
62
Toplam
Yüzde
29,0
6,5
33,9
21,0
9,7
100,0
Geçerli Yüzde
29,0
6,5
33,9
21,0
9,7
100,0
Kümülatif Yüzde
29,0
35,5
69,4
90,3
100,0
Yaşanan krizler, KOBİ niteliğinde işletmeleri genel olarak finansal açıdan
etkilediği için işletme yöneticilerinin hareket alanlarını kısıtlamaktadır. Bu yüzden
katılımcı işletmeler tarafından kriz sürecinde işletmelerin içine düştüğü olumsuz
durumlarda yöneticilerin ne kadar etkili olduğunun belirlenemediği yönünde ifadelerde
bulunulmuştur.
6.12.5. Krizden Sonra Yetki Kullanılan Alanların Genişlemesi Faktörünün
Dağılımı
Araştırmaya katılanların % 46,7’si kriz sonrasında yetki kullanılan alanların
genişlemesi faktörüne katıldıklarını ifade etmişlerdir. % 16,1’lik kısım bu konuda
kararsız olduklarını ifade ederken geriye kalan % 37,1’lik kısım ise katılmadıklarını
belirtmişlerdir.
142
Tablo 69. Yetki Genişlemesi
Hiç Katılmıyorum
Kısmen Katılmıyorum
Kararsızım
Kısmen Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
Toplam
Frekans
14
9
10
26
3
62
Yüzde
22,6
14,5
16,1
41,9
4,8
100,0
Geçerli Yüzde
22,6
14,5
16,1
41,9
4,8
100,0
Kümülatif Yüzde
22,6
37,1
53,2
95,2
100,0
143
BÖLÜM VII
SONUÇ
Çalışmanın birinci bölümünde, temel kavramlar açıklanırken kriz için yapılan en
basit ve anlamlı tanım, “toplumu, çevreyi, çalışanları, üretim sürecini, hizmetleri,
işletmenin temel ürününü tehdit eden çeşitli baskılar (Mitroff, 1994, 102)” olarak
yapılandır. Bu tanım ile krizin ölçek boyutu düşünülmeden bir işletme için ne ifade
ettiği net olarak ortaya konulmuştur. Teknolojide yaşanan gelişmelerin iletişim sektörü
ile paralel seyri ve küreselleşmenin dünyadaki ekonomik sınırları kaldırması, küçük
hatta mikro küçük işletmelerin dış çevresini bile bütün dünya haline getirmiştir. Bu
yargı her ne kadar piyasa mekanizması için yadsınamayacak büyüklükte bir yarar da
olsa, kriz gibi negatif süreçlerin yaşanmasını -mesafe boyutunu bertaraf ederekhızlandırmakta, etkilerini olabildiğince arttırmaktadır.
Büyük ölçekli işletmelerin sorumluluğu gibi algılanan ve sadece onlar tarafından
sürecin etkilerini yok etmeye yönelik çalışmaların yapılması gerekliliği değerlendirilen
kriz dönemlerinde muhakkak KOBİ’lerinde etkin, planlı ve rasyonel bir şekilde
yönetilerek krizi en az zararla atlatabilmeleri ülke ekonomisi açısından hayati önem
taşımaktadır. Çünkü KOBİ’ler ekonomik büyümenin ve kalkınmanın, sosyal gelişimin,
sağlıklı kentleşmenin, toplumsal barış ve huzurun önemli bir unsur olduğu daha önceki
bölümlerde ne denli önemli olduğu ortaya konmaya çalışılmıştı. Bütün bu
özelliklerinden dolayı KOBİ’lerin krize hazırlıklı olması, krizi sağlıklı bir şekilde
yönetebilmesi gerekmektedir.
Krizlere neden olan çok fazla unsur olsa da özellikle ekonomik ve politik
nitelikli olanlar işletmelerin yaşam seyrini direkt olarak etkileyebilmektedir. Dolayısı ile
öncelikli olarak ölçek farkı gözetmeksizin açıklanması gereken husus ülkenin ekonomik
seyridir.
Cumhuriyet’in ilanından günümüze kadar gelen süre içerisinde ülkenin
ekonomik yapısı çeşitli değişimler göstermiştir. Bu değişimlerin iş dünyasına etkileri
kısaca aşağıdaki gibi açıklanabilecektir.
144
Cumhuriyetin kurulma yıllarında ülkenin henüz savaşlardan çıkması ve çok
ciddi yapısal değişiklikler nedeniyle yokluk yılları olarak değerlendirilmektedir. Bu
dönemde devlet işletmeciliği ve müdahaleleri asgari seviyede tutulmuştur. İlk yılların
iktisat politikalarında, bu yoklukları ortadan kaldıracak, sermaye kazançlarını milli
olmayan unsurlardan milli unsurlara aktaracak, kalkınma hamlesini devlet desteğiyle ve
milli özel girişimci eliyle sağlayacak milli iktisat anlayışı bulunmaktadır.
Dünya ekonomisinin girdiği büyük bunalım yıllarında Türkiye ekonomisi dışa
kapanarak devlet eliyle bir sanayileşme hamlesine girmiştir. 1929’da Lozan’ın
sınırlamalarının da son bulmasıyla ithalatı denetleyen koruma önlemlerine başvurularak
koruma duvarları altında eskiden ithal edilen sınai tüketim mallarında ithal ikameci
yatırımlara gidilmiştir. 1930-1939 yılları genel olarak değerlendirildiğinde, dünya
ekonomisi krizin etkileri ile uğraşırken ve geri kalmış ülkelerin birçoğunu da bu
bunalıma çekerken, Türkiye’nin bir ölçüde krizin dışında kalmayı başardığı ve
sanayileşme adına önemli adımlar attığını söylemek mümkündür.
Savaş yıllarında üretimde büyük düşüşler yaşanmış ve örneğin savaş yıllarında
buğday üretiminde % 50’ye yaklaşan bir gerileme meydana gelmiştir. Savaş öncesinde
başlayan planlama çalışmaları ve sınai yatırım programları, savunma harcamalarının
bütçeye hakim olması nedeniyle tümüyle ertelenmiştir. Dönemin tümü dikkate
alındığında temel ve ara malların dağıtımının devlet eliyle yapıldığı; resmen özel
ticarete bırakılan alanlarda ise Milli Korunma Kanunu’nun öngördüğü denetleme
tedbirlerinin ve fiyat kontrollerinin uygulandığı söylenebilecektir. Ancak, savaş
ekonomisinin gerektirdiği koşullar içinde bu önlemlerin kaçınılmaz olması, karaborsa,
vurgun ve spekülasyon ortamını da beraberinde getirmiştir (Boratav, 2006, 84).
1940 sonrasının darlık koşullarının bir yandan mevcut sınıf yapısıyla, öte yandan
siyasi kadrolara ve yüksek bürokrasiye çok geniş yetkiler veren iktisat politikaları ile
birleşmesi, bu dönemde gelir dağılımında fevkalade önemli değişikliklere yol açmış ve
bu dönüşümler savaş sonunun ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerini büyük ölçüde
biçimlendirmiştir. Savaşın uzun dönemli etkileri bakımından en ağır sonuçları sermaye
birikiminde meydana gelen gerilemeyle ortaya çıkar. Bu durum, büyük ölçüde
savunmaya ayrılan kaynakların ulusal ekonomi üzerinde yarattığı yüklerden ve savaş
145
koşullarında oluşan aşırı kazançların yatırıma istek, alışkanlık ve eğilimleri çok zayıf
olan grupların elinde tüketime tahsisinden doğmuştur.
Türkiye’de tek partili rejimden çok partili parlamenter rejime geçiş yılı olan 1946,
iktisadi yapıdaki dönüşümlerin de başlangıcı sayılabilecektir. İlgili dönemde devletçi politika
yerini liberal politikalara bırakmıştır. Savaş sonrası dönemde serbestleşmeye yönelik bir dış
ticaret rejiminin sonucu olarak, iç pazara dayalı bir sanayileşme programı değil, dış pazarlara
dönük ve tarıma, madenciliğe, alt yapı yatırımlarına, inşaat sektörüne yönelik bir kalkınma
anlayışı gündemdedir. Ancak süreç istenilen gibi gelişmemiş, bahsedilen kalkınma
anlayışının aksine tüketime dayalı ithalat beraberinde dış açıkları getirmiştir. Bu dönemde
kronik dış açıklar kanalıyla dışa bağımlı hale gelen ekonomik yapı maalesef Türkiye
Ekonomisi’nin karakteristik bir özelliği olmuştur. 1954 yılından itibaren gerek dış ticarette
gerek tarım sektöründe meydana gelen tıkanmalar sonucunda tarıma ve dış ticarete
dayalı sanayileşme politikası terk edilerek, yerine sanayileşmeye öncelik veren
korumacı, ithal ikamesine yönelik politikalar tercih edilmiştir. Türkiye bu dönemden
itibaren iç pazara yönelik, tüketim malları üretimini ön plana çıkaran bir ithal ikameci
sanayileşme sürecinde yol almaya başlamıştır (Alkınoğlu, 1999, 307-319).
1960’lar planlama çerçevesinde ithal ikameci sanayileşme stratejisinin temel hedefleri
doğrultusunda başarılı sayılacak uygulamaların yaşandığı yıllar olmuştur. İthal ikameci
sanayileşme politikası her ne kadar yoğun devlet müdahalesini zorunlu olarak içinde
barındırsa da bu noktada müdahaleler daha çok özel kesimin sermaye birikim koşullarının
sağlanmasına yönelik olmuştur (Eroğlu, 2003, 6). İthal ikameci sanayileşmenin giderek hız
kazandığı bu dönemde kamu kesiminin pek çok malı maliyetinin altında fiyatlarla satışa
sunması ile birlikte özel sektöre de ihtiyaç duyduğu pek çok temel ürünü maliyetinin altında
satılmıştır. İthal ikamesinin dışarıdan gelen makine ve teçhizat ile besleniyor olması da bir
süre sonra Türkiye’nin dışa olan bağımlılığını arttırmıştır.
1970’li yıllara kadar sanayi ve sektörlerde olumlu gelişmeler yaşanmış ancak bu
gelişmeleri sağlayan finansman kaynağı dış borçlanmalar olmuştur.
Böyle bir gelişme
stratejisinin ekonomiyi bir süre sonra dar boğaza sokacağı yadsınamaz gerçektir. 1970 yılında
söz konusu darboğazı aşabilmek, iç kaynakların etkin kullanımını sağlamak ve yeni kaynaklar
yaratmak amacıyla, dönemin hükümeti, bir yandan Finansman Kanunu ile yeni vergi
146
düzenlemelerine giderken, bir yandan da ihracatın sürekli olarak plan ve programlarda
gösterilen hedeflerin altında kalması nedeniyle %66,6 oranında devalüasyon yaparak Türk
Lirası’nın değerini düşürmüştür (Eroğlu, 2003, 7). Devalüasyondan sonra hızlanan ihracat ve
işçi dövizi girişi nedeniyle döviz rezervleri artmış, fakat daha sonraki yıllarda özellikle petrol
fiyatlarındaki yükselme sonucu artan döviz gereksinimleri, 1973 Kıbrıs Barış Harekatının
bütçeye getirdiği yük ve ihracatın gerilemesi nedeniyle rezervler kısa sürede erimiş, ithalatı
karşılamak için aşırı borçlanmaya gidilmiştir(Demircan ve Ener, 2004, 92). Türkiye’de, ithal
ikamesi kapsamında yürütülen korumacı ve popülist politikalar, ülkeyi üretmeden tüketir hale
getirmiş ve bu tüketim yapısı ısrarla sürdürülmeye çalışılmıştır. Bu şekildeki bir yapılanma
nedeniyle, özel kesim daha karlı bulduğu iç pazara yönelmiş, ithalata bağımlılık giderek
artmış ve ithal ikamesinden beklenen dışarıyla rekabet edebilecek ve ihracata yönelebilecek
bir sanayi yapısı kurulamamıştır.
1980’lerden sonra Türkiye’nin ithalatında önemli bir kalem olan petrol fiyatının
yükselmesi döviz ihtiyacını önemli ölçüde artırırken buna bir de dış borç bulmada karşılaşılan
sorunlar eklenince, Türkiye üretimde kullanılan girdilerini ithal edememeye başlamış, temel
mallarda ortaya çıkan kıtlıklar ise karaborsa ve kuyrukları doğurmuştur. Ekonomideki bu
tıkanmanın aşılabilmesi için yeni dış kaynak arayışına girişilmiştir. Dünya Bankası, IMF gibi
dış kaynak sağlayan kuruluşlar bu yardımları ekonomide yapısal bir dönüşüm yapılması
şartına bağlamışlardır. Bunun üzerine 1980 yılında bu yapısal dönüşümleri de içeren “24
Ocak Kararları’’olarak anılan bir dizi önlemler paketi uygulamaya konulmuştur. 24 Ocak
Kararları her ne kadar kararlılık önlemleri gibi algılansa da yeni bir dönüşümün temel taşlarını
koyarak kalıcı öğeler taşımaktadır (Eroğlu, 2003, 8). Söz konusu önlemlerle ‘’ithal ikameci’’
kalkınma politikasından ‘’ihracata yönelik’’kalkınma politikasına geçilmiş, 80’li yıllar
boyunca bu kararlara çeşitli eklemeler yapılmış, değişikliklere gidilmiş fakat ana tema
değiştirilmemiştir.
İran-Irak savaşının sona ermesi ve 1990 Körfez Krizi 1990 yıllardaki ekonomik
yapıyı etkileyen olaylardır. Bu iki dış gelişme Türkiye için önemli iki pazarın kaybolmasına
neden olmuştur. Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren ve etkileyen bu iki gelişmeye ek olarak
dünya ekonomisinde de bir daralma süreci yaşamıştır. Tabi ki, bunların hepsi birlikte
Türkiye’nin ihracatı üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Ülke içinde kamu açıklarının
enflasyon üzerinde yarattığı baskı ve izlenen kur politikası ile diğer ekonomik kötü gidişat
147
1994 krizine götüren ortamı hazırlamış ve Nisan ayında ekonomik tedbirlerin alınması
kaçınılmaz olmuştur.
Türkiye ekonomisinde 1995 yılında başlayan hızlı büyüme eğilimi, 1998 yılının
Nisan ayına kadar devam etmiş, ancak hem yurt içindeki siyasi istikrarsızlık hem de
Güneydoğu Asya’da ve daha sonra Rusya Federasyonu’ndaki mali kriz nedeniyle sona
ermiştir.
1990’lı yılların sonunda iktidarın kısa aralıklarla sürekli değişmesiyle ortaya çıkan
siyasal belirsizlik ve yaşanan 2000, 2001 krizleri iş dünyasını sürekli şüphe eder bir yaklaşım
içerisine çekmiştir. Makro anlamda mali yapının kırılganlığı ve özellikle kredi veren kurum
ve kuruluşların –genel olarak kriz sürecinden kaynaklanan nedenlerle- tüm işletmelere
ve/fakat nispeten küçük ve orta ölçekli işletmelere olumsuz yaklaşımları günümüzde de olası
bir kriz ortamında çok olumlu gelişmelerin yaşanabileceğini göstermemektedir.
Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşanan politik gelişmeler ekonomik dünyayı
direk olarak etkilemektedir. 2000 ve 2001 krizleri bunun en açık örneklerinden olarak
değerlendirilecektir. Ekonomik Yapının çok sağlam temeller üzerine oturmadığı ülkemizde
özelikle siyasal yapının hassaslığı ciddi risk unsuru olarak ifade edilebilecektir. Krizlerin
oluşumuna neden olan veya olması muhtemel birçok faktörden bahsedebileceğimiz gibi
ekonomik ve siyasal faktörlerin başat oynadığı dikkate almamız gereken bir olgudur.
Ekonominin gelişimine yönelik olarak hazırlanan veya alınması gerektiği düşünülen
önlemleri içeren yasal düzenlemeler, büyük ölçekli işletmelerin çoğunluğu tarafından takip
edilerek gerekli tedbirler alınmaktadır. Ancak küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğunluğu
hali hazırda bu tür önlemlere gerekli hassasiyeti göstermemektedirler. Yasal düzenlemeler ile
ortaya çıkan gerekliliklerin zamanında tespit edilip yerine getirilmemesi KOBİ niteliğindeki
nispeten zayıf işletmeleri faaliyet yaşamlarının sonuna getireceği söylenebilecektir. Büyük
ölçekli işletmelerin çeşitli örgütlenmeler altında (TÜSİAD, MÜSİAD), en üst seviyedeki
siyasal ve kamusal platformlarda haklarını arayabilecek iken KOBİ’lerin hali hazırda böyle
bir güçleri yoktur.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de küçük ve orta ölçekli işletmelerin, faaliyette
bulunan tüm işletmelere oranı % 90’ın üzerindedir. Ancak büyük ölçekli işletmeler ve
148
KOBİ’ler arasındaki farklılıklar her geçen gün artmaktadır. Yapısal ve finansal boyuttaki
unsurların nispeten daha yüksek olarak hissedildiği bu farklılıklar KOBİ’leri çevresel etkenler
karşısında yalnız bırakmaktadır.
Çalışmamızda ana değerlendirme, yaşanan ekonomik krizlerin, KOBİ’lere etkilerinin
belirlenmesidir. Ana ifadeyi ortaya koyduktan sonra belirlenen alt başlıklar; krizlerin ilgili
işletmelerde yapısal değişimlere neden olup olmadığının tespiti, eğer “değişim” yaşanıyorsa
bunların neler olduğuna yönelik unsurları belirleme yönünde ifade edilecektir. Bu doğrultuda
aranan bir başka ifade ise özellikle kriz dönemlerinde küçük ve orta ölçekli işletmelerin örgüt
yapılarında meydana gelen değişimlerdir. Anket çalışmamız ile ölçümü sağlanan örgüt
yapıları ve işletme faaliyetleri etkileşimlerinin çalışmanın amacını aydınlatacak nitelikte
olduğu değerlendirilmektedir.
Kriz Yönetimi, krizi tahmin etme, önleme, hazırlanma, özelliklerini belirleme,
iyileşme ve öğrenme mekanizmalarının planlanması ve uygulanması gibi seri faaliyetleri
içeren bir süreçtir (Mitroff, 1993,26). Literatürde kriz yönetimine ilişkin oldukça fazla
tanımlama yapılmıştır. Ancak yapılan tüm tanımlamalar içlerinde Mitroff’un tanımındaki gibi
ortak ifadeler barındırmaktadır. Yapılan tüm tanımlamalar kriz yönetiminin, temel yönetim
faaliyetleri kadar önemli olduğunu, normlara ve bir sürece sahip olduğunu ortaya
koymaktadır. Büyük ölçekli işletmelerin kurumsal gelişmelerinin bir yansıması olarak mevcut
kriz yönetim yapılanmalarını direnç göstermeden içselleştirebilmeleri ne yazık ki küçük ve
orta ölçekli işletmelerde mümkün olamamaktadır. Hali hazırda büyük bölümünün yönetimsel
konularda sorunları olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin kriz yönetimi olgusunu faaliyet
süreçlerine entegre etmeleri ve krize yönelik unsurları bilinçli olarak öngörüp tedbir almaları
zaman alacaktır.
Ülkelerin sosyo-ekonomik yapısı için değerleri çok yüksek olan KOBİ’lerin sayısı
diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tüm işletmelerin % 99’u civarındadır. KOBİ’lerin
ülkeler için ne derece hayati olduğu daha net olarak görülmektedir. Ancak ülkemiz gibi
ekonomik hayatın çok kırılgan olduğu ve politik dünya ile korelasyonu çok yüksek olan
ülkelerde krizler çok fazla yaşanmış olup maalesef yaşanmaya da devam edecektir. Ortaya
konan betimlemeden sonra kriz yönetimi olgusunun ne derece önem arz ettiği daha açık
olarak değerlendirilebilecektir.
149
Bu tez çalışması sonucunda elde edilen bulgular ve yapılan değerlendirmeler ışığında
ulaşılan sonuçlar ve öneriler aşağıdaki şekilde ifade edilebilir.
1. Araştırmaya katılanların büyük bölümü (% 56,4) otuz altı yaş ve yukarısındadırlar.
Ayrıca bu katılımcıların çoğunluğu (% 71’i) genel müdür veya departman yöneticisi olarak
görev yapmaktadırlar. Katılımcıların büyük bir bölümünün 36 yaş ve yukarısı aralığında
olmalarının, genel müdür veya departman yöneticisi olmalarının nedeni, KOBİ’lerde yönetici
olarak çalışan kişilerin genellikle işletme sahibi olması veya işletmede çok uzun sürelerdir
çalışan, işletmeyi sahiplenmiş kişiler olarak değerlendirilebilecektir.
2. Katılımcı firmaların büyük bir bölümünün (% 62,9) 10-49 arasında istihdamı
vardır ve % 67,7’sinin 10 yıl ve daha fazla faaliyet süresine sahip oldukları için en az iki
ekonomik kriz gördükleri ifade edilebilecektir. Ankete katılan işletmelerden 54’ü (% 87)
yaşanan ekonomik krizlerden az veya çok etkilendiklerini belirtmişlerdir. Diğer taraftan
ankete katılan işletmelerin sadece 16’sı (%25,8) şahıs işletmesidir. Bu noktada KOBİ
niteliğindeki işletmelerin genellikle sermaye işletmesi (limited) şeklinde yapılandığını ifade
etmek yanlış olmayacaktır. Çalışmada ileri sürdüğümüz hipotezlerimizden ilki, şahıs işletmesi
şeklinde yapılanan işletmelerin örgütsel olarak çoğunlukla “basit yapı” şeklinde görüldüğü
olgusu idi. Basit Yapı tanımı ile ifade edilmek istenen organizasyon, fonksiyonel
uzmanlaşma, formelleşme, standartlaşma ve kontrol alanının düşük olduğu, merkezileşmenin
yüksek olduğu tipolojidir. Bu nokta da tüm kararların işletme sahibi ve/veya yöneticisi
tarafından alındığı söylenebilecektir. Hipotez ölçümü sonrasında, mevcut onaltı şahıs
işletmesinden sekiz firmanın tam bürokrasi özelliği gösterdiği tespit edilmiştir. Geriye kalan
sekiz işletmenin sadece üç adedi basit yapı özelliği göstermektedir. Nicel verilerden
yapacağımız çıkarımlar sonucu, hukuki olarak şahıs işletmesi şeklinde yapılanan KOBİ’lerin
de organizasyon ve kurumsallaşma konuları adına çaba gösterdiği değerlendirilebilecektir.
3. Ekonomik kriz dönemlerinde KOBİ niteliğindeki işletmelerin çoğunluğu (% 53,2)
hiyerarşik bürokrasi özelliği göstermektedir. Hiyerarşik bürokrasi ile açıklanmak istenen
yaklaşıma göre ilgili işletmelerin
standartlaşma,
merkezileşme
ve
kriz dönemlerinde uzmanlaşma, formalleşme,
dikey
farklılaşma
derecelerinin
yüksek
olması
değerlendirmesi yapılmıştır. Dolayısı ile ekonomik kriz dönemlerinde KOBİ niteliğindeki
işletmelerin içe kapanarak kararları merkezden alma ve kontrol alanlarını daraltma eğiliminde
oldukları görülmektedir.
150
4. Yaşanılan ağır ekonomik krizlerin işletmelerin yönetsel ve örgütsel unsurları
üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Merkezi bir yapıya geçmenin kaçınılmaz olarak ifade
edildiği süreçte iletişim kanalları tahrip olmakta ve koordinasyon yetersiz hale gelmektedir.
Özellikle işletme çalışanlarının moral ve motivasyonunu ciddi oranda etkileyen ekonomik
krizler çalışanlarda psikolojik sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır. Yaşanılan tüm bu
hoş olmayan gelişmeler çalışanların öz savunmasının artmasına sebep olmuştur.
5. Ekonomik Krizler, KOBi niteliğindeki işletmelerin faaliyet süreçlerini de negatif
olarak etkilemektedir. Araştırma bulguları ile ortaya çıkan sonuca göre ekonomik krizlerin,
işletmelerin büyüme gücünü, üretim kapasitesini, pazar payını daha az etkilediği
görülmektedir. Bu bağlamda en çok etkilenen faaliyetler yatırımlar, satışlar ve borçlanma
alanlarıdır. Çalışmamızın hipotezlerinden bir diğeri, ekonomik kriz dönemlerinde firmaların
yapılanma biçimleriyle ekonomik faaliyetleri (büyüme gücünde azalma, yatırımlarda azalma,
üretim kapasitesinde düşüş, satışlarda azalma, pazar payında azalma, borçlanma darlığı)
arasında bir ilişkinin varlığı konusudur. Yapılan istatistiksel ölçümler sonrası işletmelerin
faaliyet süreçlerinden büyüme değişkeni ile işletme örgüt yapısı arasında anlamlı ve pozitif bir
ilişkinin varlığı tespit edilmiş olup ancak mevcut ilişkinin zayıf olduğu belirlenmiştir.
6. Ekonomik krizler sonrası KOBİ niteliğindeki işletmelerin istihdam kapasitelerinde
genel olarak bir azalma görülmediği tespit edilmiştir. Azalma meydana geldiğin ifade eden
işletmelerin büyük bölümü bu oranın % 10’dan az olduğunu ifade etmişlerdir. Downsizing
(küçülme) işletmelerin kriz gibi anormal süreçlerde ilk başvurdukları çözüm yollarındandır.
Küçülme ile amaç, talep düşüşünden kaynaklanan üretim kapasitesi için yeterli çalışanı
barındırmaktır. Küçük ve orta ölçekli işletmelerde, çalışanlar ve yöneticiler arasındaki
ilişkinin işçi-işveren ilişkisinden daha derindir. Buna bağlı olarak küçülme faaliyetinin çok az
görüldüğü ifade edilebilecektir.
7. Ekonomik Kriz dönemlerinde işletmelerin ithalat ve ihracatlarında belirgin bir
azalma söz konusudur. Yaşanan ekonomik krizler, KOBİ niteliğindeki işletmelerin
uluslararası piyasalardaki faaliyetlerini negatif yönlü etkilemektedir. Ayrıca kriz
dönemlerinde içe kapanıp hiyerarşik bürokrasi özelliği gösteren işletmelerin dış Pazar
paylarının küçüldüğü de araştırma kapsamında ortaya çıkan sonuçlardandır.
151
8. KOBİ’lerin çoğunluğu (%53,2) kriz dönemlerinde bozulan mali yapılarını
düzeltmek için öz kaynaklarını kullanmaktadırlar. Yabancı kaynak kullanarak kriz sürecini
atlatmak isteyen işletmeler ise kısa vadeli yabancı kaynakla fonlama yapmaktadırlar. Bunun
nedeni olarak özellikle kriz dönemlerinde artan faiz oranları gösterilebilecektir.
9. Uygulamaya katılan KOBİ’lerin tamamı ekonomik faktörleri, kriz yaşamalarına
neden olan etkenler arasında göstermişlerdir. Kaynak sağlamada karşılaşılan sorun
çoğunlukla karşılaşılan diğer bir faktördür. Araştırmaya katılanların % 50’den fazlası hukuki,
politik ve sosyo-kültürel faktörler ile rakip işletmeler ve artan rekabet faktörlerini kriz
yaşanmasına neden olan unsurlar arasında göstermişlerdir.
10. Ekonomik krizleri önlemeye ve etkilerini minimize etmeye yönelik çalışmalar
kapsamında araştırmaya katılan işletmelere çeşitli ifadeler verilmiştir. Neticede elde edilen
bulgulara dayanılarak şu sonuçlar çıkarılmıştır: Ekonomik kriz dönemlerinde, talep daha
duyarlı olmaktadır. Bu noktada işletmeler kriz sürecini atlatabilmek için talep sahiplerini
dikkate alma zorunluluğu hissedeceklerdir. Ankete katılan işletmelerin kriz dönemlerinde
daha az stokla çalıştıkları tespit edilmiştir. Daha az stokla çalışma nedeninin, stoklama
maliyetini azaltmak olduğu söylenebilecektir. Süreç içerisinde yaşanan ciddi kaynak
sorununu azaltmak için maliyetleri minimize etmeye çalışmak krizi önleme kapsamında
oldukça uygulanan bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. KOBİ’lerin özellikle yönetimsel
faaliyetlerde çok profesyonel olmamalarından dolayı, piyasa, konjonktürel dalgalanmalar,
ülke ekonomisinin geleceği v.b. konularında zaman zaman strateji hataları yapabilirler. Bu
noktada işletmeler kendilerini ölçmek ve sektörde nerede olduklarını belirlemek maksadıyla
kendilerini rakipleri ile karşılaştırarak krizin mevcut etkilerini yok etmeye çalışacaklardır.
11. Çevresel şartların sürekli değişmesi, işletmenin kendisini bu şartlara uyarlaması
gerekliliğini ortaya çıkaracaktır. Sürekli değişen çevresel şartlar uzun vadeli planlar yapıp
uygulamaya imkân vermeyecektir. Çevresel şartların ani değişimler göstermesi, işletmelerin
bu değişimlere kendilerini uyarlaması, öncelikli olarak işletmelerin bu değişimleri en kısa
zamanda öğrenmelerini gerekli kılmaktadır. Bu süreçte bilgi akış hızının artması kaçınılmaz
olacaktır. Kriz dönemleri karakteristik özelliklerinden dolayı belirsiz geçen süreçlerdir. Kısa
vadede dahi ortaya çıkabilecek değişimlerin öngörülemediği bu dönemlerde ani ve doğru
karar almakta hayati bir değerdir. Bu noktadan hareketle dönemin tabi olduğu zaman
152
diliminin belirli olmaması ve sürekli yaşanan olumsuz gelişmeler, yapılacak planlamaların
kapsamını daraltarak süresinin kısalmasına neden olacaktır.
12. KOBİ niteliğindeki işletmelerin ekonomik kriz dönemlerinde en ciddi sorunları
mali yapılarını düzeltme konusunda yaşadıkları zorluklardır. Bu süreçte, arz-talep dengesi,
çalışanların tutum ve davranışları, pazarlama v.b. sıkıntılarından ziyade, sıcak para sorununu
aşmaya çalışmaktadırlar. Araştırmamıza katılan işletmeler, kriz sürecinde likiditenin çok
düşük olması, kredi veren kurum ve kuruluşların yüksek faiz oranları ve aşırı şüpheci
yaklaşımlarından dolayı kriz yönetim planlarının temelini mali yapının düzenlemesine
yönelik oluşturduklarını ifade etmişlerdir.
153
KAYNAKÇA
AKDİŞ, M. , BAYRAK, S. (2000), “Türkiye’de KOBİ’lerin Genel Görünümü ve
Finansal Krizlere Dayanıklılığı: 5 İli Kapsayan Bir Araştırma”, İktisat ve Yönetim
Dergisi,
Pamukkale
Üniversitesi,
makdis.pamukkale.edu.tr/Mak2.htm,02.08.2007,
Denizli
AKGEMİCİ, T. (2001), “KOBİ’lerin Temel Sorunları ve Sağlanan Destekler”, Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), Ankara
AKGÜÇ, Ö. (1998), Finansal Yönetim, Yenilenmiş 7.Baskı, Avcıol Basım-Yayın,
Muhasebe Enstitüsü, Yayın No: 65, İstanbul
AKTAN O.H. (1998), “Atatürk’ün Ekonomi Politikası: Ulusal Bağımsızlık ve
Ekonomik Bağımsızlık”, H.Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cumhuriyetin 75. Yılı Özel
Sayı, Ankara
AKTAŞ, R. (2000), “Doğu Anadolu Bölgesinde KOBİ’lerin Finansman Sorunları ve
Çözüm Yolları”, http//www.kho.edu.tr/yayınlar/bilimdergisi/doc/2000-2/bilder-1.doc
04-05-2007
AKTEPE, E. (1988), İşletmecilik Bilgileri, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul
ALKINOĞLU, L. (1999), “Türkiye’de Uygulanan İstikrar Politikaları ve Sonuçları”,
Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:15, Kayseri
ALTAN, M. ,BEZİRCİ, M.(2001), “Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerine Etkisi:
Karaman Örneği”, I.Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim, KOSGEB-Erciyes
Üniversitesi, Nevşehir İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi
ALPUGAN, O., DEMİR, M..H. , OKTAV, M. , ÜNER, N. (1990), İşletme Ekonomisi
ve Yönetimi, 2. Baskı, Beta Yayınları Dağıtım A.Ş., İzmir
154
ALTIPARMAK, A. (2002), “Türkiye’de Devletçilik Döneminde Özel Sektör
Sanayii’nin Gelişimi”, Erciyes Üniversitesi
ANCONA, D.G. ve CALDWELL, D.F. (1992), “Demograph and Design Predictors of
New Product Team Performance.”, Organizaiton Science, 3
ARAS, G. (2001), “KOBİ’lerin Sermaye Piyasası Yoluyla Fon Sağlama Olanakları:
Tezgah üstü Piyasalar ve Risk Sermayesi Finansman Modeli”, I.Orta Anadolu
Kongresi, 18-21 Ekim KOSGEB-Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi,
Nevşehir
ARAS, G., MÜSLÜMOV, A. (2003), “Kredi Piyasalarından Asimetrik Bilgi ve
Bankacılık Sistemi Üzerindeki Etkileri”, II.Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi,
17-18 Mayıs, Kocaeli İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İzmit
ARSLAN, Ö. (2003), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Çalışma Sermayesi ve Bazı
Finansal Yönetim Uygulamaları”, Cumhuriyet Üniversitesi İİBF Dergisi, 5-1, Sivas
ASANAKUTLU, T., SAFRAN, B., TOSUN E.(2003), “Kriz Yönetimi Üzerine Bir
Araştırma”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5-1, İzmir
ATAÇ, B. (1999), “Maliye Politikası”, Anadolu Üniversitesi Eğitim-Sağlık ve Bilimsel
Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, No:18, Eskişehir
ATEŞSAÇAN, B., “1997-2000 Yılları Arasında Türkiye’de Ekonomik Kriz”,
http/www.geocities.com/uretkenogrenciler/yazi/bora5.htm, 02.07.2007
AYDEMİR,M. (2002)
“Küçük İşletmelerde İş Ahlakının Kurumsallaştırılmasında
Önder-İzleyen İlişkilerinin Rolü”, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
S.6, Kütahya
AYDEMİR, Ş. S.(1999), İkinci Adam, C.II, Remzi Kitapevi, İstanbul
155
AYVAZOVA, Z.(2002), “İşletmelerde Kriz Yönetimi: Teorik ve Uygulamalar”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya
BAŞ, H.(2005), Milli Ekonomi Modeli, İcmal Yayınları, Bakü
BARTON, L. (1993), “Crises in Organization: Managing and Communicating in the
Heat of Chaos”, Cincinnati, Sauth Western Pub.
BECK, T. , DEMİRGÜÇ, A. , LAEVEN, L. , LEVİNE, R.(2004), “Finance, Firm Size
and Growth”, National Bureau Of Economic Research NBER, Working Paper No:
10983, http//www.nber.org/papers/w10983 04-04-2007
BEKÇİ, İ., USUL, H. (2001), “Göller Bölgesindeki Küçük ve Orta Boy İşletmelerin
Finansal Sorunları ve Çözüm Yolları”, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6-1,
Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta
BENNETTH, N., MARTIN, C.L., BIES. R.J., BROCKNER. J. (1995), “Coping with a
Layoff: A Longitidunal Study of Victims”, Journal of Management, 21(6)
BİLGİN, M., KARABULUT, G., ONGAN, H. (2002), “Finansal Krizlerin İşletmelerin
Finansal Yapıları Üzerindeki Etkileri”, İstanbul Ticaret Odası Yayın No: 2002-41,
İstanbul
BORATAV, K. (1989), Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Yayınevi, 2.Baskı,
BORATAV, K.(2006), Türkiye İktisat Tarihi, İmge Kitabevi, 10. Baskı, Ankara
İstanbul
BEYAZIT, Z., ÇENGELCİ, Ö., DİNDARLAR, I., TEPE, F.(2003), “İşletmelerde Kriz
Yönetimi ve Bir Vak’a Çalışması”, 11. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, 2224 Mayıs, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Yayın No:57, Afyon
BORDWIN, M.(1999), “Plan B..or Is It Plan C for Crisis”, Management Review, C.88,
S.7
156
BOUGHEAS, S. , MIZEN, P. , YALÇIN, C. (2004), “Access to External Finance:
Theory and Evidence on the Impact of Firm-Specific Characteristics, Central Bank of
The Republic of Turkey”, Working Paper, Research Department, No:04/06
BÖRÜ, D.(1997), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Profesyonel Yönetici
Kullanımına İlişkin Bir Araştırma”, Öneri Dergisi, Cilt:1, Sayı:6
BULUT,H. (2002), “Kriz Ekonomisi ve İstikrar Programları: Teorik Yaklaşımlar ve
Dünya’daki Uygulamaları”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir
CAN, H.(1992), Yönetim ve Organizasyon, 2.Basım, Adım Yayınları, Ankara
CARDONE, C. , M.CASASOLA, SAMARTIN, M. (2005), “Do Banking Relationships
Improve Credit Conditions For Spanish SME’s?”, Universidad Carlos In De Madrid,
Working Paper 05-28, Departamento De Economia De La Empresa Business
Economics Series
CEYLAN, A. (2003), İşletmelerde Finansal Yönetim, Ekin Kitapevi, 8.Baskı, Bursa
CİVAN, M. , UĞURLU, M.(2005), “Avrupa Birliği Uyum Sürecinde KOBİ’ler:
Gaziantep İli Örneği”, http://www1.gantep.edu.tr/~kutuphane/tr/bilimsel_yayin
/bilyayin2002
CONKAR, K. (1990), “Kalkınmanın Gerçekleştirilmesinde Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmelerin Önemi ve Söz Konusu İşletmelerin Büyük İşletmelere Dönüştürülmesine
Yönelik Bazı Kamusal Destekler”, Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Yıllığı, Eskişehir
CURA,G.(2006), “KOBİ’lerin Finansal Kaynaklara Ulaşım Olanakları ve Finansal
Yapıları”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Karaelmas Üniversitesi, Zonguldak
157
ÇARIKÇI, İ, TİTİZ, İ., EROĞLU, H.(2002), “Küçük ve Orta Ölçekli Üretim
İşletmelerinde Kriz Dönemine Özgü Finansman Sorunları ve Alternatif Pazarlama
Stratejileri-Göller Bölgesi Üzerine Bir Araştırma”, Süleyman Demirel Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 7-1, Isparta
ÇORBACIOĞLU, S.(2004), “Çevrelerindeki Değişime Adapte Olabilen Sosyo-Teknik
Sistemler ve Kriz Yönetimi”, Osman Gazi Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, S.3, Eskişehir
DANIŞMAN, A. (2002), “Kültür ve Organizasyon Yapıları: Kanada ve Türkiye
İşletmeleri Üzerinde Bir Araştırma”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (DPT) (2000): “Sanayi Politikaları”, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu KOBİ Alt Komisyonu
Raporu, Ankara
DEMİR, Y. ; SÜTÇÜ A.(2002), “Kriz Sonrası Isparta Orman Endüstri KOBİ’lerinin,
Üretim, Teknoloji ve Finansman Sorunlarının Analizi”, Süleyman Demirel Üniversitesi
Orman Fakültesi Dergisi, Seri A, S.2, Isparta
DİNÇER, Ö.(1988), Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta Basım Yayın, İstanbul
DİNÇER
Ö.(1988),
“Örgüt
Geliştirmede
Kullanılan
Müdahale
Teknikleri”,
Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, İstanbul
DİNÇER, Ö.(1992), Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, 2.Baskı, Timaş Basım
Ticaret ve Sanayii A.Ş., İstanbul
DYER, S.(1995), “Getting Preople Into The Crises Communication Plan”, Public
Relations Quarterly
158
EFE, B. (1998),
“İzmir KOBİ’leri Büyüteç Altında”, İzmir Ticaret Odası Yayını,
No:57, İzmir
EĞİLMEZ, M. (2000), “Enflasyonla Mücadelede 10 yıl 4 Program”, Ekonomik
Forum,Sayı 12
EKŞİ, H.İ. (2007), “Finansal Krizlerin KOBİ’ler Üzerindeki Etkileri ve BaşarılıBaşarısız KOBİ’lerin Kriz Dönemi Stratejileri”, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta
EKİN, N.(1994), “Büyüme-İhracat- İstihdam Boyutlarıyla Küçük İşyerleri ve Sosyal
Koruma”, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul
EKİNCİ, N. , ERTÜRK, K.(2004), “Turkish Currency Crisis of 2000-1, Revisited
University of Utah Department of Economics”, Working Paper No:2004-1
EKONOMİK FORUM (2002), “KOBİ Gelişim Projesi”, TOBB Yayınları,Yıl:9, Sayı:3,
Ankara
ELEREN, A.(2000), “Küresel Kriz ve Afyon Mermer Sektöründe Faaliyet Gösteren
KOBİ’ler Üzerindeki Finansal Etkilerinin Araştırılması, Krizden Çıkışta KOBİ’lerin
Yeniden Yapılandırılması ve 2000’li Yıllar İçin Değişim Stratejileri”, Çukurova
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Adana
ERÇEL, Gazi(2000), “Enflasyonu Düşürme Programı ve Küçük ve Orta Boy
İşletmeler”, Ekonomik Forum Dergisi, S:9, Yıl:7
ERDOST,C.(1982), IMF İstikrar Politikaları ve Türkiye, Savaş Yayınları, Ankara
ERDÖNMEZ, P.(2002), “Ekonomik Kriz Sonrası Kurumsal Yeniden Yapılandırma
Süreci”, Bankacılar Dergisi, 43
159
ERHAN, G. ,(1996),
“Türk Küçük ve Orta Boy İşletmelerin Avrupa Birliğine
Entegrasyon Sorunları”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul
ERKAN, N. , TEMİR, B.(1996), “Şirketler Kesiminin Finansman Eğilimleri Anketi
Sonuçları”, Sermaye Piyasası Yayınları, Yayın No:126, Ankara
ERKOÇ, S.(2006), “KOBİ’lerin Büyüme Yönelimlerinin Büyüme Stratejileri Açısından
Değerlendirilmesi ve Aydın İlinde Yapılan Bir Araştırma”, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya
EROĞLU,
N.(2003),
“Türkiye’de
İktisat
Politikalarının
Gelişimi”,
Marmara
Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Dergisi, 80. Yılında Türkiye Sempozyumu, 28-30
Ekim, İstanbul
EROĞLU, Ö. ; ALBENİ, M. (2002) , Küreselleşme, Ekonomik Krizler ve Türkiye,
Bilim Kitabevi Yayınları, Isparta
ERTUNA, Ö. (2001), “Türkiye’nin Yaşadığı Krizler ve Çözüm Arayışları”, Muhasebe
ve Finansman Dergisi, Sayı:11
FERİDHANUSETYAWAN, T. , ASWİCHAHYONO, H. , ANAS, T. (2000), “The
Economic Crisis and the Manufacturing Industry: The Role of Industrial Networks”,
Center for Strategic and International Studies Economics, Working Paper Series 053
FINK, S.(1986), Crisis Management, American Management Association
FITZPATRICK K. R.(1995), “Ten Guidelines, For Recuding Legal Risk in Crisis
Management”, Public Relations Quarterly
GALLO, M. , CAPPUYNS, K. (2004), “Characteristics of Succesful Family Business”,
Universidad De Navara Business School, Working Papers, No:542
160
GERLOFF, Edwin A., (1985), “Organizational Theory and Design A Strategy
Approach for Management”, McGraw-Hill
GERÇİK,İ.Z.(2002), “Örgüt Kültürünün Yöneticilerin Krize Hazırlıklı Olma Durumuna
Etkisi, Pendik Sanayi Bölgesinde Yapılan Bir Uygulama”, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2002, İstanbul
GÜLDİKEN, N. (2006), “Türkiye’de Sanayi-KOBİ-Teknoloji Politikalarına Eleştirisel
Bir Yaklaşım”, Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı
2, Sivas
GÜLTEKİN, R.(2001), “Esnaf ve Sanatkârlar ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin
Finansman Sorunları ve Ticari Krediler”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, MUFAD,
S:9
GÜMÜŞTEKİN, G.E. (2004), Aile İşletmelerinin Yapısal Analizi ve Tokat İli Aile
İşletmelerinde Uygulama, 1. Aile İşletmeleri Kongresi, İstanbul Kültür Üniversitesi, 1718 Nisan, İstanbul
GÜRAK, H. , AZAKLI, S. (2000), “Nazilli’deki KOBİ’lerin Genel Durumu ve
Sorunları”, Nazilli Ticaret Odası Çalışma Raporu No:1
GÜVEMLİ, O.(2001), “Krizin İmalat Sanayine Etkileri İstanbul Sanayi Odası’nın 2001
Yılı İlk Yarısı İçin Durum Tespiti”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, S:12
HAŞİT. G. (2000), “İşletmelerde Kriz Yönetimi ve Türkiye’nin Büyük Sanayi
İşletmeleri Üzerinde Yapılan Araştırma Çalışması”, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir
HALDANE, A. , KRUGER, M.(2001), “The Resolution of International Financial
Crises: Private Finance and Public Funds”, Bank of Canada Banque du Canada,
Working Paper No:2001-20
161
HAGGETS, R. (1985), “Effective Small Business Management”, Academic Pres, New
York
HERRERO A., and COMELIUS P. (1995), “How To Manage A Crisis Before or
Whenever It Hits”, Puplic Relations Quarterly
HR (HUMAN RESOURCES) (2003), İnsan Kaynakları Yönetimi Dergisi, Kasım Sayısı
İBİCİOĞLU, H. , ÇARIKÇI, İ. (2000), “Küçük İşletmelerin Kriz Dönemi Rekabet
Stratejileri, Krizden Çıkışta KOBİ’lerin Yeniden Yapılandırılması, 2000’li Yıllar İçin
Değişim Stratejileri”, Çukurova Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Adana
İPEKGİL DOĞAN Ö. ve MARANGOZ, M.(2002), “KOBİ’lerin Dış Pazarlara
Açılmada Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm Önerileri ve Bir Uygulama”, Dış Ticaret
Dergisi, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Yıl:7, Sayı:24,Ankara
IRVINE, R.(1987), “What is a Crisis, Anyway”, Midyear Special, Vol.4
İstanbul Sanayi Odası (İSO) (2001), “Türkiye’nin Kriz’den Çıkışı: Daha Çok ve Kaliteli
Üretim, Daha Çok İhracat”, Yayın No: 2001/9, İstanbul
İŞCAN, A. (2003), “Banka Kredilerindeki Daralmanın Ekonomik Etkileri ve
Krizlerdeki Gelişimi”, TCMB Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü
Uzmanlık
Tezi,
Ankara,
http//www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE
/tezler/AysenIscan.pdf 04-06-2007
IZSIAD (1993), “Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler ve Uygulanan
Ekonomik, Mali ve Sosyal Politikaların Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Açısından
Değerlendirilmesi (Sorunlar-Çözüm Önerileri)”, IZSIAD Yayınları İzmir
KARABIÇAK, M. , ALTUNTEPE, N. (2001), “KOBİ’lerin Kredi Yoluyla
Finansmanı”, I.Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları,
Nevşehir
162
KARACA, O.(2002), (http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=1114, Erişim:
20.07.2007)
KARATAŞ, S. (1991), Sanayileşme Sürecinde Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Veli
Yayınları
KARPUZOĞLU, E. (2003), Büyüyen ve Gelişen Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma,
B.2, Hayat Yayınları, İstanbul
KAŞTAN, Y. (2003), “Atatürk Döneminde Sanayileşme ve Karabük Demirçelik
İşletmeleri”, Kastamonu Eğitim Dergisi, C:11, S.2
KAZGAN, G.(1999), Tanzimattan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Altın Kitaplar
Yayınevi, İstanbul
KAZGAN, G.(2004), Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001), Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul
KAZGAN,G.(2005), “Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler: (1929-2001), Sonuçları
Üzerine Karşılaştırmalı Bir İrdeleme”, http://kazgan.bilgi.edu.tr/ docs/Turkiye.doc,
Erişim Tarihi: 02-07-2007
KEPENEK, Y., YENTÜRK, N. (2000), Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, İstanbul
KIESLER, S., SPROULL L. (1982),
Environments:
Perspectives
on
Problem
“Managerial Response to Changing
Sensing
from
Social
Cognition”,
Administrative Science Quarterly, 27
KILIÇ, K.C. (2003), “Güç Yönetimi: İşletmelerde Gücün Yapısal/Davranışsal
Boyutlarının Belirlenmesi ve İzlenebilecek Alternatif Güç Yönetim Stratejilerinin
Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova
Üniversitesi, Adana
163
KINAYTÜRK,Z. (2006), “1990 Yılından Sonra Yaşanan Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler
Üzerindeki Etkileri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel
Üniversitesi, Isparta
KOBİ Küçük ve Orta Ölçekli Sanayicinin El Kitabı (2003), “Türkiye’deki Küçük ve
Orta Ölçekli İşletmeler Mevcut Durum ve Politikalar”, 4-5-6-II. KOBİ Zirvesi Sonuç
Bildirgesi, 19-20 Aralık, İstanbul
KOÇEL, T.(1998), İşletme Yöneticiliği, İstanbul:Beta Basımevi
KOSGEB (1993), “Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinin Finansal
Yapısı, Finansal Sorunları ve Teşvik Sistemi Çerçevesinde Uygulanabilir Çözüm
Önerilerinin Geliştirilmesi”, KOSGEB Yayınları, Ankara
KOSGEB, (2007), KOSGEB Kurulması Hakkındaki Kanun http://www.kosgeb.gov.tr/
dosyalar/ mevzuat /3624-KOSGEB_kurulmasihakkinda_ kanun.pdf (Erişim Tarihi: 1906-2007)
KOYUNCU, M. Ve ŞENSES, F.(2004), “Kısa Dönem Krizlerin Sosyo-Ekonomik
Etkileri: Türkiye, Endonezya ve Arjantin Deneyimleri”, ODTÜ Economic Research
Center Working Papers in Economic
KOZLU, M. C.(2000), Uluslararası Pazarlama –İlkeler ve Uygulamalar- , Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın:488, Ekonomi Dizisi:138, Genişletilmiş 7.Baskı,
İstanbul
KUKLAN. H. (1986), “Managing Crises ,“Challenges And Complexities””, Sam
Advanced Management Journal, Vol.51 No:4
KURTULMUŞ, N. (1996), Sanayi Ötesi Dönüşüm, İz Yayınevi, İstanbul
KURUÇ, B.(1987), Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi, Bilgi Yayınevi, Ankara
164
KURUÇ,B. (1998), “Cumhuriyet Döneminde İktisat Politikaları Üzerine Gözlemler’’,
Bilanço 1923-1998: Cumhuriyet’in 75 Yılına Toplu Bakış Uluslararası Kongresi, Cilt 2,
10-12 Aralık, Ankara, ODTÜ
LEEDERS, M., WAARTS, E., (2003), Competitiveness ad Evolution of Family
Busiess: The Role of Family and Business Orientation, European Management Journal,
21, 6
MURAT, G.,MISIRLI, K.(2005), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Kriz Yönetimi:
Çaycuma Örneği”, Kara Elmas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:1,S:1,
Zonguldak
MILLER, D. (1991), “Stale in the Saddle: CEO Tenure and the Match Between
Organization and Environment.” Management Science, 37
MINTZBERG, Henry (1983), Power In and Around Organizations, Prentice-Hall,Inc.
USA
MITROFF, I.I.(1987), Crisis Management, The Academy Of Management Exectuve
MITROFF, I.I.(1993), “From Crisis Prone To Crisis Prepared a Framework For Crisis
Management”, Executive, C.7
MITROFF, I.I.(1994), “Crisis Management and Environmentalism”, California
Management Review, C:36,S.2
MITROFF, I.I.(2000), “How to Keep a Crisis From Happening”, Harward Management
Uptade, C.5,S.12
MUCUK, İ. (1998), Modern İşletmecilik, 8.Basım, Türkmen Kitapevi, İstanbul
MÜFTÜOĞLU, T.(1991), Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Sorunlar
Öneriler, II.Baskı, S. Yayınları, Ankara
165
MÜSLÜMOV, A.(2001), “Türkiye'de Ekonomik Krizlerin Halka Açık KOBİ’lere
Etkisi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları”, 1. Orta Anadolu Kongresi, 1821 Ekim 2001, Nevşehir İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
MÜSLÜMOV, A. (2002), 21.Yüzyılda Türkiye’de KOBİ’ler: Sorunlar, Fırsatlar ve
Çözüm Önerileri, Literatür Yayınları 78, 1.Baskı, İstanbul
OKTAR, S. (1998), “Cumhuriyet’in Başında parasal Sorunlar ve Merkez Bankasının
Kurulması”, Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,Cilt XIV, S.2,
İstanbul
ÖĞÜT, A.(2000), “Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde Kriz Yönetimi
Yaklaşımları: Tekstil Sektörü Örneği”, Selçuk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültes Dergisi, Konya
ÖZDEVECİOĞLU, M.(2002), “Krizin İşletmelerin Yönetsel ve Örgütsel Yapıları
Üzerindeki Olumsuz Etkileri ve Kayseri Sanayi İşletmelerinde Yapılan Bir Araştırma”,
Erciyes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, S.19, Kayseri
ÖZGEN, H., DOĞAN, S.(2000), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Uluslar arası
Pazarlara Açılmada Karşılaştıkları Temel Yönetim Sorunları”, Çukurova Üniversitesi,
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Adana
ÖZGENER, Ş. (2003), “Büyüme Sürecindeki KOBİ’lerin Yönetim ve Organizasyon
Sorunları: Nevşehir Un Sanayi Örneği”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Dergisi, Sayı:20, Ocak-Haziran
ÖZTÜRK, M.(2004), “Krizli Yılların Panoraması”, İktisat Dergisi, 456
PARASIZ, İ. (2002), Enflasyon, Kriz, Ayarlamalar, Ezgi Kitapevi, Bursa
PEARSON C. M. and CLAIR J. A (1998), “Reframing Crisis Management”, The
Academy Of Management Review
166
PISSARIDES, F. , SINGER, M. , SVEJNAR, J. (2000), “Objectives and Constraints of
Entrepreneurs: Evidence from Small and Medium Size Enterprises in Russia and
Bulgaria, European Bank For Reconstruction and Development”, Working Paper:346
PUGH,D.S., D.J.Hickson, C.R.Hinings and C.Turner (1968), “Dimensions of
Organization Structure”, ASQ, vol.13.
RIPORTELLA, C. , MARTINEZ, M. (2003), “What Do We Know About Financial
Behaviour Of The Spanish SME’s?” An Empirical Analysis, Universidad Carlos In De
Madrid, Working Paper 03-37, Departamento De Economia De La Empresa Business
Economics Series
SARAÇOĞLU, R.(1995), “İstikrar Programı Üzerine Düşünceler, Türkiye İçin Yeni Bir
Orta Vadeli İstikrar Programına Doğru”, TÜSİAD Yay.No.6, İstanbul
SARIER, İ. (2004), “Aile İşletmeleri ve Tarihi Bir Ders”, Sabah Gazetesi, 21-04
SARIASLAN, H.(1994),
“Küçük ve
Orta Büyüklükteki İşletmelerin Finansal
Sorunları: Çözüm İçin Bir Finansal Paket Önerisi”, TOBB Yayını, Ankara
SARIASLAN,H.(2001), “Avrasya ve Türkiye’de KOBİ’lerin Ekonomik Kalkınmadaki
Yeri ve Önemi”, 1. Avrasya Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Kongresi, 23-26 Haziran,
TİKA, Kırgızistan
SATICI, O.(2004), “Aile İşletmeleri Büyümeli”, 1.Aile işletmeleri Kongresi, Kültür
Üniversitesi, 17-18 Nisan, İstanbul
SEYİDOĞLU,H. (2003), “Uluslar arası Mali Krizler, IMF Politikaları, Az Gelişmiş
Ülkeler, Türkiye ve Dönüşüm Ekonomileri”, Doğuş Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler
Dergisi, 4-2, İstanbul
167
SEZGİLİ, K. (2003), “Ekonomik Kriz Süreci ve Yöneticilik: Türkiye’de Ekonomik
Kriz Sürecinin Ortaya Çıkardığı Yönetici Tutum ve Davranışlarının Belirlenmesi
Üzerine Bir Araştırma”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Ana Bilim Dalı, Adana
SMITIH D., SIPIKA. C. (1993), “Back From The Bring-Post Crisis Management”,
Long Range Planning
SÖĞÜT, A.(2003), “Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde Kriz Yönetimi
Yaklaşımları: Tekstil Sektörü Örneği”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitü
Dergisi, Sayı: 9, Konya
SWEEZY, P ; MAGDOFF, H.(1983), Dünya Ekonomisinde Bunalım (Çev.Kemal
ÇAKMAN), Monthly Review, İstanbul
ŞAMİLOĞLU, F. , UYGUN, M.(2002), “Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde
Teknoloji Finansmanı ve Risk Sermayesi Üzerine Konya İlinde Bir Araştırma”,
Muhasebe Finansman Dergisi, Cilt 15
TACK, P.B. (1994), Kriz Zamanı Yönetim, (Çev: Yakut Güneri), İlgi Yayıncılık,
İstanbul
TARLAK, Ö. , ÖZDEMİR, Ş. (2003), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Yöneticilerinin
İş Ahlakı ve Sorumluluk Anlayışları Üzerine Bir Alan Araştırması”, 11. Ulusal Yönetim
ve Organizasyon Kongresi, 22-24 Mayıs, Kocatepe Üniversitesi, Yayın No: 57, Afyon
TAĞRAF, H. ; ARSLAN, N.T.(2003), “Kriz Oluşum Süreci ve Kriz Yönetiminde
Proaktif Yaklaşım”, Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt:4
S.1, Sivas
TİTİZ, İ. , ÇARIKÇI, İ. , “Krizlerin İşletmeler Üzerindeki Etkileri ve Küçük İşletme
Yöneticilerinin Kriz Dönemine Yönelik Stratejik Düşünce ve Analizleri”, Cumhuriyet
Üniversitesi, İİBF Dergisi, http//www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/100.pdf
(Erişim Tarihi:10-02-2007)
168
TOKGÖZ, E.(2000), Türkiye’nin İktisadi Gelişme Tarihi 1914-1999, İmaj Yayınevi,
1999,Ankara
TUTAR, H.(2000), Kriz ve Stres Ortamında Yönetim, İstanbul: Hayat Yayıncılık
TURGUT, S. (1991), Demokrat Parti Döneminde Türkiye Ekonomisi, Ankara
TUNCEL, M. (2002), “Türkiye’de 1990’dan Sonraki Banka Krizlerinin Sebepleri ve
Ekonomiye Etkileri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Harran Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İktisat Ana Bilim Dalı, Şanlı Urfa
TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ (TOBB) (2001), Ekonomik Kriz,
Yarattığı Sorunlar ve Çözüm Önerileri (Oda ve Borsalarımızın Görüşleri), Ankara
TÜRKİYE CUMHURİYETİ MERKEZ BANKASI (2005), Finansal İstikrar Raporu,
Ankara
TÜRKOĞLU, M. (2002), “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Bölgesel
Kalkınmaya Etkileri ve Bölgesel Kalkınmada KOBİ Temelli Stratejiler”, Süleyman
Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, C:7,S.1, Isparta
TÜZ.,M.V.(2001), Kriz ve İşletme Yönetimi, 1. Baskı, İstanbul, ALFA Basım Yayım
Dağıtım Ltd.Şti.
UZAY, N.(2001), “2001 Krizinin Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Üzerindeki
Etkileri”, 1. Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim, KOSGEB-Erciyes Üniversitesi,
Nevşehir
WANG, Y.(2004), ”Financial Difficulties and Structural Characteristics of SME’s in
China”, China & World Economy, 12-2
YENAL, O. (2001), Cumhuriyet’in İktisat Tarihi, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası
Yayını
169
YENİÇERİ, Ö. (1993), İşletmelerde Yönetim, Organizasyon ve Davranış, Tutibay
Basım A.Ş., Ankara
YELKİKALAN, N., ENER, M. (2001), “Son Ekonomik Krizlerle Birlikte KOBİ’lerde
Downsizing Uygulaması”, I.Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim, İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi-KOSGEB, Nevşehir
YILDIRIM, K. , KARAMAN, D. (2001), “Makroekonomi, Eğitim, ve Sağlık”, Bilimsel
Araştırma Vakfı, Yayın No: 145
YILMAZ, F. (2003), “Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ’ler)”,
Türkiye
İş
Bankası
Araştırmalar
İktisadi
ve
Planlama
Müdürlüğü,
http//www.isbank.com.tr/dosya/ekon-tr_kobiler2004.pdf (02-06-2007)
YILMAZ, B.(2004), “KOBİ’lerin Finansman Sorunlarına Bir Çözüm Önerisi, Risk
Sermayesinin Finansman Modeli”, Dış Ticaret Dergisi, Yıl:9, Sayı:33
YONAR,
Ö.,
“KOBİ’lerin
Dünya
Ekonomisindeki
Yeri”,
http://www.usakgundem.com/yazarlar.php?id=11&type=9, 04-05-2007
YÖRÜK, N. (2001), “KOBİ’lerin Kredi Yoluyla Finansmanında Karşılaştıkları
Sorunlar ve Tokat İlinde Bir Uygulama”, I.Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim
KOSGEB-Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Nevşehir
YÜCEL, H. (2000), “Uluslar arası Pazarlara Açılmada Küçük ve Orta Büyüklükteki
İşletmelerin Rolü”, İhracatı Geliştirme Merkezi Uzmanlık Tezi, Ankara
ZEHİR, C. , ALPKAN, L. , KESKİN, H. (2003), “Kriz Dönemlerinde Kocaeli ve
İstanbul
Civarındaki
İşletmelerin
Krizden
Etkilenme
Düzeyleri
ve
Stratejik
Amaçlarındaki Değişimler”, 11. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, 22-24
Mayıs, Kocatepe Üniversitesi Yayını, Afyon
(http://myo.mersin.edu.tr/UZAK
Tarihi:06-04-2007)
/TP/haberleşme/hab268/bölüm4.pdf)
(Erişim
170
www.bagimsizsosyalbilimciler.org, 2007 İlkyazında Dünya ve Türkiye Ekonomisine
Genel Bakış, Ankara
171
EK
T.C.
Çukurova Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
01330, Balcalı, Adana, TÜRKİYE
Sayın Yönetici,
Yüksek Lisans tez çalışması kapsamında “Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizlerin,
KOBİ’lerin Finansal,Yönetsel ve Örgütsel Yapılanması Üzerindeki Rolü” konulu bir
çalışma yürütmekteyim. Halen, Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde
yüksek lisans öğrencisi olup, tez çalışmamı Doç.Dr.Azmi YALÇIN danışmanlığında
sürdürmekteyim. Çalışma, esas olarak, işletmelerin yapısal olarak kriz dönemlerinde nasıl
etkilendikleri, etkin kriz yönetim stratejilerini ve bu temel iki değişken arasında ne tür bir ilişki
bulunduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır.
Anketi doldurarak çalışmaya katılmakta, hem sizin için hem de çalışanlarınız için
herhangi bir risk bulunmamaktadır. Gerek sizin tarafınızdan ve gerekse çalışanlarınız
tarafından sağlanacak bütün bilgiler güvenli bir ortamda muhafaza edilecek ve işletmenizde ya
da başka bir işletmede hiç bir kimseye verilmeyecek ve açıklanmayacaktır. Herhangi bir
aşamada çalışmadan çekilmek istediğinizde, bunu belirtmeniz durumunda, sağladığınız bütün
bilgiler çalışmadan kaldırılacak ve kullanılmayacaktır. Güvenlik ve gizliliği sağlamak için
veriler Çukurova Üniveristesi’nde kilitli ve güvenli bir ortamda beş yıl süre ile muhafaza
edilecek ve sonrasında ortadan kaldırılacaktır. Sağladığınız bilgiler kesinlikle sizi ve firmanızı
tanıtıcı nitelikte olmayacak, sadece örneklem kapsamındaki bütün firmalara ilişkin genel
sonuçlara ulaşmada kullanılacaktır. Ulaşılan genel sonuçlara, yalnızca yayın, sunum vb. eğitim
materyallerinde yer verilecektir
Eğer dilerseniz, çalışmaya katılmanız karşılığında, tarafınıza yaşanan ekonomik
kriz dönemlerinde örgütlenme biçimi ve kriz yönetim uygulamalarına ilişkin durumunu
gösteren kısa bir rapor sunulabilecektir. Bu raporda, firmanızın örneklem içindeki (ismi
belirtilmeyen) diğer firmalar arasında, örgütlenme biçimi, krizden etkilenme ve kriz yönetimi
bakımından nasıl bir konumda bulunduğu gösterilebilecektir. Raporu almak istiyorsanız, lütfen
anketin dördüncü bölümünün sonundaki ilgili soru için “EVET” seçeneğini işaretleyerek bunu
belirtiniz. Çalışmayla ilgili görüşlerinizi ya da etik kaygılarınızı, doğrudan tarafıma
belirtebileceğiniz gibi, Çukurova Üniversitesi’ndeki danışmanım Doç.Dr. Azmi YALÇIN’a da
iletebilirsiniz.
Saygılarımla
Şahin GAFUROĞLU
İletişim Adresi:
Şahin GAFUROĞLU
GSM : (532) 610 04 11
sahingafuroglu@hotmail.com
Tez Yöneticisi
Doç.Dr.Azmi YALÇIN
Çukurova Üniveritesi, İ.İ.B.F.
Tel: (322) 338 72 54 (228 dahili)
Fax:(322) 338 72 83
172
BÖLÜM I
Bu bölüm, sizi ve firmanızı tanımlamaya yönelik sorulardan oluşmaktadır.
1.Cinsiyetiniz :
a [ ] Bayan
b [ ] Bay
2.Yaşınız :
a [ ] 20-25
b [ ] 26-30
c[
3.Eğitim Düzeyiniz :
a [ ] Lise
b [ ] Meslek Yüksekokulu
] 31-35
c [ ] Fakülte
d [ ] 36-40
d[
4.Firmadaki Pozisyonunuz :
a [ ] Genel Müdür
b [ ] Departman Yöneticisi
d [ ] Uzman / Teknik Personel e [ ] Ofis Çalışanı
5.Firmadaki Çalışan Sayınız :
a [ ] 1-9 Arası
Cevapsız
b[
] Yüksek Lisans
e[
] 41 ve yukarısı
] Doktora
c [ ] Alt Kademe Yöneticisi (Proje Yöneticisi, Şef vs.)
g [ ] Diğer………………….
] 10-49 Arası
6.Firmanızın bulunduğu sektör:
a [ ] Üretim Sektörü b [ ] Hizmet Sektörü
e[
c [ ] Ticaret Sektörü
c[
] 50 ve Üstü
d[
] Diğer…………………
d [ ] Diğer ve
7.Firmanızın faaliyet gösterdiği alan:
a [ ] Tekstil
f [ ] Kimya
b [ ] Gıda
g [ ] Otomotiv
c [ ] Elektrik-Elektronik
h [ ] Diğer………….
d [ ] Plastik
e [ ] İnşaat
8.Firmanız Kaç Yıldır Faaliyet Göstermektedir :
a [ ] 1 ve daha az yıldır faaliyet göstermektedir.
b [ ] 1-10 yıldır faaliyet göstermektedir.
c [ ] 10 yıl ve daha fazla süredir faaliyet göstermektedir.
9.Firmanızın hukuki yapısı nasıldır:
a [ ] Şahıs İşletmesi
b [ ] Sermaye İşletmesi
10.İşletmenizin organizasyon hiyerarşisinde, en üst düzeyden (genel müdürlük düzeyinden) en alt düzeye (işçilere) kadar
olmak üzere, kaç kademe bulunmaktadır?
[……………]
11.İşletmenizde, herhangi bir ara kademe olmadan doğrudan genel müdüre bağlı kaç ast çalışmaktadır? (lütfen
pozisyonlarına bakmaksızın doğrudan genel müdüre bağlı çalışan bütün astların sayısını yazınız)
[…………….]
BÖLÜM II
Bu bölümdeki soru grubu, ülkemizde yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde işletmenizin nasıl organize olduğunu,
karar verme yetkisinin hiyerarşik seviyeler arasında nasıl dağıtıldığını ve krizlerin işletmenin yönetsel, örgütsel ve finansal yapısı
üzerindeki etkilerini belirlemeyi amaçlamaktadır.
12.Kriz dönemlerinde aşağıdaki konularla ilgili temel karar verme yetkisi, işletmenizde, esas olarak hangi kademeye aittir.
Eğer,
ilgili karar, genel müdür üstü bir kademe (yönetim kurulu, işletme sahibi vb.) tarafından veriliyorsa, “5”,
genel müdürlük düzeyinde veriliyorsa, “4”,
departman yöneticileri düzeyinde veriliyorsa, “3”
departmanlardaki alt yöneticiler ya da uzmanlar tarafından veriliyorsa, “2”
En alt kademe idareciler (şefler ya da ustabaşılar) tarafından veriliyorsa, “1”
işçi düzeyinde veriliyorsa, “0” yazınız. Lütfen, tercihinizi, seçeneklerin başındaki köşeli parentezlerin içine yazarak belirtiniz.
a
b
c
d
e
f
g
h
i
j
k
l
[
[
[
[
[
[
[
[
[
[
[
[
] En alt kademe idarecilik pozisyonları için yerleştirme yapılması
] En alt kademe idari personelin firma dışından atanması (ya da işe alınması)
] En alt kademe idari personele ilişkin terfi
] En alt kademe idari personelin maaşlarının belirlenmesi
] Sermaye kalemleri üzerinde bütçe dışı harcama yapılması
] Gelir kalemleri üzerinde bütçe dışı harcama yapılması
] İşletmeye alınacak yeni makina ve teçhizatın türü ve markasının belirlenmesi
] Yeni bir ürün ya da hizmetin çıkarılması (tanıtılması – piyasaya sunulması)
] Ürün ya da hizmetlerin hangi bölgelerde pazarlanacağının belirlenmesi
] Hedef pazarın boyutunun ve türünün belirlenmesi
] Ne tür bir maliyetleme ya da fiyatlama sistemin kullanılacağının tespit edilmesi
] Hangi ürün kalemlerine ya da sürece ne tür bir kalite kontrol/muayane sisteminin uygulanacağının
belirlenmesi
173
m
n
o
p
q
r
s
t
u
v
w
x
y
[
[
[
[
[
[
[
[
[
[
[
[
[
] İşletmede ne tür faaliyetlere ağırlık verileceğinin belirlenmesi
] Alt kademe bir idari personelin işten çıkarılması
] Bir işçinin işten çıkarılması
] İşçiler arasında görev dağılımı yapılması
] İşe alımda personel seçim metodunun belirlenmesi
] Satın alma prosedürünün belirlenmesi
] Malzeme alımının hangi tedarikçilerden yapılacağının belirlenmesi
] Ne tür ve ne kadar sosyal aktivitenin gerçekleştirileceğinin belirlenmesi
] Nihai ürün fiyatının tespit edilmesi
] Fonksiyonel uzmanlık bölümlerindeki alanlara ilişkin görev ve sorumlulukların değiştirilmesi
] Emir-komuta bölümlerindeki alanlara ilişkin görev ve sorumlulukların değiştirilmesi
] İşletme içinde yeni bir departman oluşturulması
] İşletme içinde yeni bir iş (ya da pozisyon) oluşturulması
13. Yaşanan Ekonomik Krizler firmanızı finansal açıdan ne kadar etkilemiştir?
a [ ] Etkilememiştir
b [ ] Kısmen etkilemiştir
c [ ] Şiddetle Etkilemiştir
d [ ] Fikrim yok
141.Moraller Bozuldu
Kesinlikle
Evet
Kesinlikle
Hayır
Etkilemedi
14. Aşağıdaki ifadeler ekonomik kriz dönemlerinde işletmenizin yaşadığı yönetsel ve örgütsel olumsuzlukları anlamaya
yönelik olup ifadelere katılımınızı derecelendirmeniz beklenmektedir. Sorulara “1=Hayır, kesinlikle katılmıyorum;
9=Kesinlikle evet” ölçeğinde, işletmeniz için uygun olan puanları işaretleyiniz.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
145.Koordinasyon yetersiz hale
geldi
146.Kararlarımızın kalitesi bozuldu
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
147.Korku ve panik yaşadık
1
2
3
4
5
6
7
8
9
148.Örgüt içi iletişimimiz bozuldu
1
2
3
4
5
6
7
8
9
149.Merkezi bir yapıya geçtik
1
2
3
4
5
6
7
8
9
150.Yetki ve sorumluluklarda karmaşa
ortaya çıktı
151.Personelimizde ve
yöneticilerimizde değişimlere karşı
olumsuz bir durum oluştu.
152.Öz Savunma arttı
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
142.Yöneticilerimizde ve
personelimizde psikolojik sorunlar
yaşadık.
143.Diğer bölümler arası ilişkilerin
düzeyi azaldı
144.Karar sürecimiz bozuldu
Kesinlikl
e Evet
Kesinlikl
e Hayır
Etkileme
di
15.Aşağıdaki ifadeler yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde işletmenizin bu süreçten ne kadar etkilendiğini anlamaya
yönelik olup ifadelere katılımınızı derecelendirmeniz beklenmektedir. Sorulara “1=Hayır, kesinlikle katılmıyorum;
9=Kesinlikle evet” ölçeğinde, işletmeniz için uygun olan puanları işaretleyiniz.
153.Büyüme Gücünde Azalma
1
2
3
4
5
6
7
8
9
154.Yatırımlarda Azalma
155.Üretim Kapasitesinde Düşüş
156.Satışlarda Azalma
157.Pazar Payında Azalma
158.Borçlanma Darlığı
1
1
1
1
1
2
2
2
2
2
3
3
3
3
3
4
4
4
4
4
5
5
5
5
5
6
6
6
6
6
7
7
7
7
7
8
8
8
8
8
9
9
9
9
9
174
16. Ekonomik Kriz firmanızın istihdam kapasitesinde bir azalma meydana getirdi mi?
0 [ ] Hayır
1 [ ] Evet
Cevabınız “Evet” ise, kapasite de ne kadar bir azalma meydana geldi?
1 [ ] % 10’dan az
2 [ ] % 10-20 arası
3 [ ] % 21-30 arası
4 [ ] % 30’dan fazla
17. Ekonomik Krizler firmanızın ihracatını nasıl etkilemiştir.
a [ ] İhracat azalmıştır
b [ ] İhracat artmıştır
c[
] İhracat sabit kalmıştır
18. Ekonomik Krizler firmanızın ithalatını nasıl etkilemiştir.
a [ ] İthalat azalmıştır
b [ ] İthalat artmıştır
c[
] İthalat sabit kalmıştır
19. Ekonomik Kriz döneminde finansal durumunuzu düzeltebilmek adına mali yapınızda nasıl bir değişiklik meydana
gelmiştir.
[ ] Öz Kaynak kullanılmıştır
[ ] Yabancı Kaynak kullanılmıştır
Eğer yabancı kaynak kullandınız ise niteliği nasıl olmuştur?
[ ] Kısa Vadeli Banka Kredileri
[ ] Orta Vadeli Banka Kredileri
[ ] Uzun Vadeli Banka Kredileri
[ ] Ticari Borçlanma (Döviz)
BÖLÜM III
Bu bölümdeki soru grubu, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin kriz yönetim uygulamalarını belirlemeyi
amaçlamaktadır.
20. Size göre aşağıdaki faktörlerden hangisi işletmelerin krizi yaşamalarında etkili olmaktadır. (Birden fazla şık
işaretlenebilecektir.)
201.Ekonomik faktörler
202.Hukuksal, Politik ve Sosyo-Kültürel Faktörler
203.Uluslararası Çevre Koşulları
204.Rakip İşletmeler ve Artan Rekabet
205.Kaynak Sağlamada Karşılaşılan Sorunlar
206.Doğal Felaketler
207.İşletmenin Örgüt Yapısıyla İlgili Özellikler
208.Teknolojik Faktörler
21. Yaşanan ağır ekonomik kriz şartlarında aşağıdaki önlemlerden/uygulamalardan hangilerinin işletmenizde uygulandığını
söyleyebilirsiniz. (Uygulananlar için, ifadelerin sağ tarafındaki kutulara işaret atın.)
211.İş değiştirme (örneğin üretim yerine ticaret yapmak)
212.Üretim içindeki pahalı hammaddelerin miktarını azaltarak ürünün kalitesini düşürmek
213.Ürün değiştirmek
214.Üretim miktarını azaltmak
215.Çalışılan süreyi azaltmak (örneğin vardiyayı azaltmak)
216.Farklı işletmelerle bilgi ve kaynak paylaşımı
217.Çalışanlara geçici ücretli izin vermek
218.İşçi sayısını azaltmak
219.Yönetici sayısını azaltmak
220.Genel Müdürü değiştirmek
221.İşletmede kademe sayısını azaltmak
222.Ürünün fiyatını enflasyon oranının üzerinde arttırmak
223.Ürün çeşidini arttırmak
224.Ürün çeşidini azaltmak
225.İthal hammadde yerine yerel girdi kullanmak
175
226.Eskiden yapılan hammadde stoku ile üretimi devam ettirmek
227.Gelecek için stok yapmak
228.Yeni pazarlar bulmak
229.İhracata yönelmek
230.Ürün fiyatını belirlemede yabancı bir para birimi kullanmak
231.Bankalarla olan borcu kapatmak suretiyle yeni borç kaynakları arayışına
girmek
232.Faaliyet dışı gelirleri arttırmak (faiz, repo, borsa, döviz gibi yatırım alanlarına dönmek vb.)
233.Öz varlıkları satarak nakde çevirmek (arsa, makine, tesis satışı vb.)
234.Bazı işletme süreçlerinden çekilip taşeronlaşmaya gitmek
235.Sermaye artırımına gitmek
22.Firmanızın bir kriz yönetim planı mevcut mu?
[ ] Evet
[ ] Hayır
Eğer yanıtınız evet ise, bu planı hazırlayan kişi ve kurumlar hangileridir?
[ ] İşletme Tepe Yönetimi
[ ] İşletme içi ve işletme dışı uzmanların oluşturduğu kriz yönetim ekibi
[ ] Danışmanlık Şirketleri
[ ] Üniversitelerin İlgili Bölümleri
23. Firmanız tarafından krizi önlemeye ve etkilerini minimize etmeye yönelik yapılan çalışmalar nelerdir? (Birden fazla şık
işaretlenebilecektir.)
Müşterilerin görüş, beklenti ve şikâyetlerinin yakından izlenmesi
Daha az stokla çalışılması
Toplam Kalite ve kendi kendini yöneten ekip uygulamaları
Rakiplerle karşılaştırmalar (Benchmarking) yapılarak işletme başarısının değerlendirilmesi
İşletmede esnek ve yaratıcı bir örgüt yapısı oluşturulması
İşletme çalışanlarının göndereceği uyarı mesajlarının dikkate alınması
42. Belirsizlik nedeniyle planların uzun vadeli olmaktan ziyade kısa vadeye
yönelmesi
43. Genel itibariyle işletmede geniş ve ayrıntılı planlar yapıp uygulayabilme
44. Kriz çerçevesinde planların esnek tutulması
45. Yetkinizin krizden bu yana az da olsa daralması (Konu olarak yetki)
46. Krizden bu yana yetki kullandığınız alanların genişlemesi (Yer olarak
yetki)
47. Krizin işletmenizde daha “hızlı karar alma zorunluluğu” sonucunu doğurması
48. Krizin işletmeniz içerisinde bilgi akış hızının artması sonucunu ortaya
çıkarması (Kriz anında astlarla ve üstlerle daha çabuk iletişim kurmak
zorunda kalmak)
Evet
Hayır
Kararsızım
24.Ekonomik kriz sürecine ilişkin yaşadığınız tecrübe çerçevesinde aşağıdaki ifadelere katılır mısınız? (İşletmenizde
yaşanan durum)
1
2
3
4
5
1
1
1
2
2
2
3
3
3
4
4
4
5
5
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
Tarafınıza, firmanızın yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde örgütlenme biçimi ve kriz yönetim uygulamalarına ilişkin
durumunu gösteren bir rapor göndermemizi ister misiniz?
[ ] EVET
[ ] HAYIR
ANKET BİTMİŞTİR. KATILIMINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ
ÖZGEÇMİŞ
ŞAHİN GAFUROĞLU
sahingafuroglu@hotmail.com
KİŞİSEL BİLGİLER
Adı ve Soyadı
: Şahin GAFUROĞLU
Doğum Tarihi
: 01/10/1979
Doğum Yeri
: G:Antep
Medeni Hali
: Bekar
Tel
: 0 (532) 610 04 11
E-Posta
: sahingafuroglu@hotmail.com
EĞİTİM
2007- Çukurova Üniversitesi, Adana
Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans
2006- Hava Sınıf Okullar ve Teknik Eğitim Merkezi K.lığı, İzmir
Subay Yetiştirme Temel ve İkmal Subay Eğitimi
2003- Çukurova Üniversitesi, Adana
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, Lisans Eğitimi
1997- Hava Sınıf Okullar ve Teknik Eğitim Merkezi K.lığı, İzmir
İkmal Astsubay Temel Eğitimi
1996- İskenderun Lisesi, Hatay
İŞ DENEYİMİ
2007- İkmal Subayı,
11. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı, Etimesgut/Ankara
1996- İkmal Astsubayı,
10. Tanker Üs Komutanlığı, İncirlik/Adana
YABANCI DİLLER
-
İngilizce
Download