ISSN_1302-258X MUHASEBE Ö∕RET‹M ÜYELER‹ B‹L‹M VE DAYANIMA VAKFI THE TURKISH FOUNDATION FOR COLLABORATION OF ACCOUNTING ACADEMICIAN MUHASEBE BİLİM DÜNYASI DERGİSİ THE WORLD OF ACCOUNTING SCIENCE Cilt / Volume: 18 Özel Sayı -1 / Special Issue -1 2016 MUHASEBE ÖĞRETİM ÜYELERİ BİLİM VE DAYANIŞMA VAKFI / THE TURKISH FOUNDATION FOR COLLABORATION OF ACCOUNTING ACADEMICIAN Sahibi / Director Prof.Dr. Münir ŞAKRAK Genel Yayın Yönetmeni / Senior Editor Prof.Dr. Nalan AKDOĞAN Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor Prof.Dr. Beyhan MARŞAP (Gazi Üniversitesi) Editör / Editor Doç.Dr. Seyhan ÇİL KOÇYİĞİT (Gazi Üniversitesi) Editör Yardımcısı / Associate Editor Doç.Dr. Bilge Leyli ELİTAŞ (Yalova Üniversitesi) Doç.Dr. Haşim ÖZÜDOĞRU (Gazi Üniversitesi) Doç.Dr. Tuğba UÇMA UYSAL (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi) Arş. Grv. Mahmut Kadir İŞGÜVEN (Yalova Üniversitesi) Danışma Kurulu / Counseling Board Prof. Dr. Ercan BAYAZITLI (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Nuran CÖMERT (Marmara Üniversitesi) Peter DEMEDIUK (Reims Management School, France) Paul Sheldon FOOTE (California State University, Fullerton, USA) Frederic GIELEN (Financial Repoting Council, UK) Prof. Dr. Mevlüt KARAKAYA (Gazi Üniversitesi) Prof.Dr. Ganite KURT (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Seval Kardeş SELİMOĞLU (Anadolu Üniversitesi) Prof. Dr. Can Şımga MUGAN (İzmir Ekonomi Üniversitesi) Prof. Dr. Yıldız ÖZERHAN (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Recep PEKDEMİR (İstanbul Üniversitesi) Janet RATRATUNGA (Monash University, Australia) Prof. Dr. Orhan SEVİLENGÜL (Başkent Üniversitesi) Prof. Dr. Fevzi SÜRMELİ (Anadolu Üniversitesi) Prof. Dr. Hülya TALU (İstanbul Üniversitesi) Prof. Dr. Nergis TEK (Dokuz Eylül Üniversitesi) Muhasebe Öğretim Üyeleri Bilim ve Dayanışma Vakfına Aittir. All the copy rights of this jornal is under the sole responsibility of the AACF Bu dergide ileri sürülen fikirler makalelerin yazarlarına aittir. Bu fikirler MÖDAV’ın görüşlerini yansıtmaz. The opinions pt forwarded in this jornal are belong to their writers These opinions do not reflect the views of the AACF MODAV/ AACF Merkez/ Center Kumrular Caddesi No: 26 06440 Kızılay Ankara Tel: (0312) 232 33 77 Fax: (0312) 231 71 17 Baskı/ Print Büyük Anadolu Medya Grup Ltd.Şti. İstanbul Cad. Elif Sk. no: 7/190-246 İskitler/ANKARA • Tel: 0312 384 30 70 (pbx) Bu derginin sponsorluğunu Ankara Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası üstlenmiştir. Makale gönderimi: Mail to: Doç.Dr . .Seyhan ÇİL KOÇYİĞİT modavdergi@gmail.com Türkçe ve İngilizce dillerinde hazırlanan bu dergi hakemli bir dergi olup, yılda dört defa yayınlanmaktadır. Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi Cilt: 10 Sayı:1 Mart 2008 tarihinden itibaren Ebscohost Academic Search Complete’de indekslenmekte ve 2014 yılından itibaren TÜBİTAK ULAKBİM Sosyal ve Beşeri Bilimler Veri Tabanı’nda yer almaktadır. This jornal is prepared in Trkish and English langages , pblished for times a year and is a refereed Jornal The World of Acconting Science have been indexed by Ebscohost Academic Search Complete since March 2008, Vol: 10 No: 1 and TUBITAK ULAKBİM Social and Humanities Science is located in the Database since 2014. ÖZEL SAYI -1 BİLİM HAKEM KURULU Prof.Dr. ACAR, Durmuş Prof.Dr. AKAY, Hüseyin Prof.Dr. AKDOĞAN, Nalan Prof.Dr. BAYAZITLI, Ercan Prof.Dr. CÖMERT, Nuran Prof.Dr. DERAN, Ali Prof.Dr. ELİTAŞ, Cemal Prof.Dr. ERDOĞAN, Melih Prof.Dr. ERGIN, Hüseyin Prof.Dr. GÜCENME GENÇOĞLU, Ümit Prof.Dr. GÜNEŞ, Recep Prof.Dr. HACIRÜSTEMOĞLU, Rüstem Prof.Dr. KARACAER, Semra Prof.Dr. KARCIOĞLU, Reşat Prof.Dr. KAVAL, Hasan Prof.Dr. ÖNCE, Saime Prof.Dr. ÖZBİRECİKLİ, Mehmet Prof.Dr. ÖZKAN, Azzem Prof.Dr. ÖZKAN, Serdar Prof.Dr. PARLAKKAYA, Raif Prof.Dr. KARDEŞ SELiMOĞLU, Seval Prof.Dr. TALU, Hülya Prof.Dr. TOKAY, Semih Hüseyin Prof.Dr. UZAY, Şaban Prof.Dr. YÜCEL, Göksel Prof.Dr. YÜKÇÜ, Süleyman Prof.Dr. ZIMMERMANN, Jochen Doç.Dr. BALSARI, Çağnur Doç.Dr. BEZIRCI, Muhammet Doç.Dr. DALĞAR, Hüseyin Doç.Dr. ELMACI, Orhan Doç.Dr. GALL, Graham Doç.Dr. HATUNOĞLU, Zeynep Doç.Dr. MISHRA, Supriti Doç.Dr. ÖZDEMIR, Fevzi Serkan Doç.Dr. POROY ARSOY, Aylin Doç.Dr. YANIK, Serap İÇİNDEKİLER BORSA İSTANBUL’DA KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİNE UYUM DÜZEYİNİN BAĞIMSIZ DENETÇİ GÖRÜŞLERİNE ETKİSİ VE BAĞIMSIZ DENETİM PİYASA YAPISI ULUSAL PAZAR-GÖZALTI PAZARI-KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ KARŞILAŞTIRMASI Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN Ozan GÜLHAN Melike AKTAŞ ...................................................................................................................................1 ÜRETİM İŞLETMELERİNDE ÇALIŞAN HİLELERİNE İMKÂN SAĞLAYAN KURUMSAL HATALAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA: HATAY ÖRNEĞİ Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ Nesrin ÖKSÜZ ................................................................................................................................ 23 HALKA AÇIK OLMAYAN TÜRK ŞİRKETLERİNDE KURUMSAL YÖNETİM UYGULAMALARI Dr. A. Engin ERGÜDEN Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA .............................................................................................. 51 SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMADA FİNANSAL OLMAYAN RAPORLAMANIN ÖNEMİ Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ Dr. Emre KAPLANOĞLU ............................................................................................................. 63 ŞEFFAFLIK VE HESAP VERİLEBİLİRLİĞİN SAĞLANMASINDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLARI: BİST SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİNDEKİ ŞİRKETLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLARININ İNCELENMESİ Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL ............................................................................................................... 103 SOSYAL SORUMLULUK RAPORLAMASINDAN BEKLENEN KISA VE UZUN DÖNEMLİ FAYDALARIN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK BOYUTLARI ÇERÇEVESİNDE TARTIŞILMASI Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM ....................................................................................................... 133 ŞEFFAFLIK İLKESİNİN GEREĞİ OLARAK GÖNÜLLÜ RİSK AÇIKLAMA: İNGİLTERE ÖRNEĞİ Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ Prof. Dr. Azzem ÖZKAN ............................................................................................................. 157 KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİNDEKİ (BIST-XKURY) İŞLETMELERİN SAHİPLİK YAPISI VE GÖNÜLLÜ AÇIKLAMALAR ARASINDAKİ İLİŞKİ Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN Araş. Gör. Nur FİDANCI ............................................................................................................. 177 İÇİNDEKİLER GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMANIN SİSTEMATİK RİSK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL .................................................................................................... 201 ŞEFFAFLIĞIN SAĞLANMASINDA VE DENETİMİN KALİTESİNİN ARTIRILMASINDA KAMU GÖZETİMİNİN ROLÜ: AVRUPA BİRLİĞİ DÜZENLEMELERİ VE ÜYE ÜLKELERİN UYGULAMALARI Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR Muharrem KARATAŞ .................................................................................................................. 231 HALKA AÇIK ŞİRKETLER MUHASEBE GÖZETİM KURULU (PUBLİC COMPANY ACCOUNTİNG OVERSİGHT BOARD- PCAOB) DENETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU ................................................................................................. 265 KAMU SEKTÖRÜNDE ŞEFFAFLIK VE HESAPVEREBİLİRLİK, GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEKİ FİNANSAL RAPORLAMA İÇİN ETKİN BİR DÜZENLEYİCİ YÖNETİM ÖRNEĞİ Dr. Opoku FOFIE .......................................................................................................................... 295 KAMUNUN AYDINLATILMASI VE ŞEFFAFLIK AÇISINDAN SPK TARAFINDAN YAYINLANAN ÖZEL DURUMLARIN KAMUYA AÇIKLANMASI TEBLİĞİNİN İNCELENMESİ Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL .............................................................................................................. 317 TÜRKİYE’DE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN KAYIT DIŞI EKONOMİ VE VERGİ KAYBI AÇISINDAN EKONOMİK KALKINMAYA ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN Doç. Dr. Ramazan YANIK ........................................................................................................... 337 KURUMSAL YÖNETİMDE “ŞEFFAFLIK” VE TÜRK TİCARET HUKUKUNDAKİ UYGULAMALARI Doç. Dr. Şafak NARBAY Dr. Melih SÖNMEZ ...................................................................................................................... 369 ŞEFFAFLIK RAPORLARI ÇERÇEVESİNDE BAĞIMSIZ DENETİM KURULUŞLARININ SÜREKLİ MESLEKİ EĞİTİM POLİTİKALARININ ANALİZİ Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH ............................................................................................ 419 İÇİNDEKİLER KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE FİNANSAL PERFORMANS ARASINDAKİ İLİŞKİ: BORSA İSTANBUL ÜZERİNE BİR UYGULAMA Doç. Dr. Sibel ÇELİK Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM ............................................................................................. 439 STARTER KÜLTÜR VARLIKLARININ TARIMSAL EKONOMİ İÇERİSİNDEKİ ÖNEMİ VE HESAP VERİLEBİLİRLİK AÇISINDAN FİNANSAL RAPORLARDA SUNUMU Arş. Gör. Fatih GÜZEL Doç. Dr. Muhammet BEZİRCİ .................................................................................................... 455 GÖKYÜZÜNÜN HAKİMLERİ: BAZI AVRUPA HAVA YOLU ŞİRKETLERİNİN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARININ ÇEVRESEL AÇIDAN İNCELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK ........................................................................................................ 475 RİSK AÇIKLAMASI: MEKSİKA BAĞLAMINDA İLK BAKIŞ Rosalba Martínez HERNÁNDEZ Xóchitl Ronzón TREJO ................................................................................................................ 511 KURUMSAL İNTERNET SİTELERİNİN KAMUYU AYDINLATMA VE ŞEFFAFLIK PLATFORMU OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Doç. Dr. Çağnur KAYTMAZ BALSARI Doç. Dr. Ali Fatih DALKILIÇ Araş. Gör. Melissa Nihal CAGLE................................................................................................ 537 SUUDİ ARABİSTAN'DA İNTERNETTE YAPILAN FİNANSAL RAPORLAMANIN NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Sultan A. AL-BOGAMI Najmul HODA .................................................................................................................................. 555 ŞEFFAFLIK İLKESİ AÇISINDAN FİNANSAL ARAÇLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜNÜN RAPORLANMASININ YENİ UFRS 9: FİNANSAL ARAÇLAR STANDARDI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Prof. Dr. Yıldız ÖZERHAN Doç. Dr. Ümmühan ASLAN ........................................................................................................ 573 UFRS BAZLI OLAN VEYA OLMAYAN FİNANSAL RAPORLAMADA ŞEFFAFLIK: İRAN ÖRNEĞİ Farzaneh Jalali ALIABADI Amirhossein Mahdavi SHAHRI ................................................................................................... 605 FİNANSAL PERFORMANS VE KURUMSAL YÖNETİM DERECELENDİRME NOTLARI: BORSA İSTANBUL KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ 2013-2014 YILLARI KARŞILAŞTIRMASI Yrd.Doç.Dr. Ebru ESENDEMİRLİ Yrd.Doç.Dr. Ece ERDENER ACAR ..................................................................................................... 625 İÇİNDEKİLER ŞEFFAFLIK AÇISINDAN KURUMSAL YÖNETİM UYGULAMALARININ FİNANSAL RAPORLAMANIN SÜRESİ ÜZERİNE ETKİSİ: BORSA İSTANBUL ÖRNEĞİ Arş. Gör. Yusuf GÖR Doç. Dr. Serkan TERZİ Doç. Dr. İlker KIYMETLİ ŞEN ................................................................................................... 673 KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİNDE YER ALAN İŞLETMELERİN PERFORMANSINA ETKİ EDEN FİNANSAL ORANLARIN İNCELENMESİ Arş. Gör. Murat ERDOĞAN Yrd. Doç. Dr. Mahmut Sami ÖZTÜRK ...................................................................................... 707 İÇ KONTROL RİSKİNİN SAPTANMASINDA MUHASEBE MESLEK MENSUPLARININ ROLÜ VE ŞEFFAFLIK ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA Doç. Dr. Seçkin GÖNEN Yrd. Doç. Dr. Bilal SOLAK ......................................................................................................... 727 DENETİMDE ŞEFFAFLIĞIN SAĞLANMASINDA BİLGİ SİSTEMLERİ DENETİMİNİN ROLÜ Ar. Gör. Derya ÖZARSLAN ........................................................................................................ 761 ŞEFFAFLIK VE HESAP VERİLEBİLİRLİK AÇISINDAN MESLEKİ YARGI Dr. Emin YÜREKLİ Doç. Dr. Süleyman UYAR ........................................................................................................... 781 ULUSAL KÜLTÜR BAĞLAMINDA YÖNETİM KURULLARINDAKİ BAĞIMSIZ ÜYELERİN BAĞIMSIZLIĞI: GRİ YÖNETİCİLER Öğr. Gör. Dr. R. Şebnem YAŞAR Yrd. Doç. Dr. Gönül ALKAN ...................................................................................................... 813 FİNANSAL RAPORLAMA AÇISINDAN ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN KRONOLOJİSİ Prof.Dr. Cemal ELİTAŞ Doç.Dr. Murat KİRACI ................................................................................................................ 841 FORMALİTE VE HİYERARŞİ BAĞLAMINDA TARİHİ VE KÜLTÜREL AÇIDAN HESAP VEREBİLİRLİK VE HESAP SORABİLİRLİK ŞEKİLLERİ Prof. Dr. Osman BAYRİ ............................................................................................................... 855 TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK RAPORLAMASI FARKINDALIK DÜZEYİ Prof. Dr. Raif PARLAKKAYA Yrd. Doç. Dr. Halil AKMEŞE M.Sc. Kadriye AKMEŞE .............................................................................................................. 881 TÜRKİYE'DE BULUNAN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİ'NİN ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK AÇISINDAN İNCELENMESİ Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN Öğr. Gör. Neslihan ÇETİNKAYA.......................................................................................... 897 BORSA ISTANBUL’DA İŞLEM GÖREN TURİZM İŞLETMELERİNİN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK FARKINDALIKLARI VE UYGULAMALARI Yrd. Doç. Dr. Halil AKMEŞE Arş. Gör. Sercan ARAS .......................................................................................................... 919 KAMU HUKUKU VE ÖZEL HUKUK ÇERÇEVESİNDE HESAP VEREBİLİRLİK KAMUDA UYGULANABİLİRLİĞİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Yrd. Doç. Dr. Ayşe Nilgün ERTUĞRUL Gülderen CEBECİ .................................................................................................................. 943 CONTENTS THE EFFECT OF COMPLIANCE LEVEL WITH THE CORPORATE GOVERNANCE PRINCIPLES TO AUDITORS’ OPINION AND STRUCTURE OF AUDIT MARKET IN BORSA ISTANBUL A COMPARISON OF NATIONAL MARKET-WATCH LIST MARKET AND CORPORATE GOVERNANCE INDEX Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN Ozan GÜLHAN Melike AKTAŞ ...................................................................................................................................1 A RESEARCH STUDY ON THE INSTITUTIONAL ERRORS ENABLING OCCUPATIONAL FRAUD AND ABUSE IN MANUFACTURING COMPANIES: THE CASE OF HATAY Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ Nesrin ÖKSÜZ ................................................................................................................................ 23 CORPORATE GOVERNANCE PRACTICES AT NON-PUBLICLY HELD TURKISH COMPANIES Dr. A. Engin ERGÜDEN Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA .............................................................................................. 51 THE IMPORTANCE OF NON-FINANCIAL REPORTING IN SUSTAINABLE DEVELOPMENT Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ Dr. Emre KAPLANOĞLU ............................................................................................................. 63 SUSTAINABILITY REPORTS IN ENSURING TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY: ANALYSIS OF COMPANIES' SUSTAINABILITY REPORTS IN THE BIST SUSTAINABILITY INDEX Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL ............................................................................................................... 103 DISCUSSION OF THE EXPECTED SHORT- AND LONG-TERM BENEFITS OF SOCIAL RESPONSIBILITY REPORTS IN THE FRAMEWORK OF CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY DIMENSIONS Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM ....................................................................................................... 133 VOLUNTARY RISK DISCLOSURE AS A REQUIREMENT OF TRANSPARENCY PRINCIPLE: THE CASE OF ENGLAND Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ Prof. Dr. Azzem ÖZKAN ............................................................................................................. 157 THE RELATIONSHIP BETWEEN OWNERSHIP STRUCTURE OF ENTITIES LISTED IN CORPORATE GOVERNANCE INDEX (BIST – XKURY) AND VOLUNTARY DISCLOSURES Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN Araş. Gör. Nur FİDANCI ............................................................................................................. 177 CONTENTS THE EFFECT OF VOLUNTARY DISCLOSURE ON SYSTEMATIC RISK Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL .................................................................................................... 201 THE ROLE OF PUBLIC OVERSIGHT IN ENHANCING AUDIT QUALITY AND ENSURING TRANSPARENCY: LEGISLATION AND PRACTICES IN EUROPEAN COUNTRIES Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR Muharrem KARATAŞ .................................................................................................................. 231 PUBLIC COMPANY ACCOUNTİNG OVERSIGHT BOARD (PCAOB) AUDİT QUALITY INDICATORS Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU ................................................................................................. 265 TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN THE PUBLIC SECTOR, A CASE OF EFFECTIVE REGULATORY GOVERNANCE FOR FINANCIAL REPORTING IN DEVELOPING ECONOMIES Dr. Opoku FOFIE .......................................................................................................................... 295 AN EXAMINATION ABOUT COMMUNIQUE ON MATERIAL EVENTS DISCLOSURE ISSUED BY CAPITAL MARKETS IN TERMS OF PUBLIC DISCLOSURE AND TRANSPARENCY Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL .............................................................................................................. 317 TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN TURKEY'S, INFORMAL ECONOMY AND TAX LOSS FOR THE PURPOSE, EVALUATION OF THE ECONOMIC DEVELOPMENT IMPACT Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN Doç. Dr. Ramazan YANIK ........................................................................................................... 337 TRANSPARENCY” IN CORPORATE GOVERNANCE AND ITS IMPLEMENTATIONS IN TURKISH COMMERCIAL CODE Doç. Dr. Şafak NARBAY Dr. Melih SÖNMEZ ...................................................................................................................... 369 THE ANALYSIS OF AUDIT FIRMS’ CONTINUING PROFESSIONAL EDUCATION POLICIES WITHIN THE FRAMEWORK OF TRANSPARENCY REPORTS Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH ............................................................................................ 419 CONTENTS THE RELATIONSHIP BETWEEN CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY AND FINANCIAL PERFORMANCE: THE CASE OF BORSA ISTANBUL Doç. Dr. Sibel ÇELİK Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM ............................................................................................. 439 THE IMPORTANCE OF STARTER CULTURES IN AGRİCULTURAL ECONOMİCS AND TRANSPARENCY IN ACCOUNTİNG TRANSACTİONS Arş. Gör. Fatih GÜZEL Doç. Dr. Muhammet BEZİRCİ .................................................................................................... 455 EMPIRES OF THE SKY: ANALYSIS OF SOME EUROPEAN AIRLINES' CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY PRACTICES FROM AN ENVIRONMENTAL PERSPECTIVE Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK ........................................................................................................ 475 RISK DISCLOSURE: FIRST OVERVIEW IN THE MEXICAN CONTEXT Rosalba Martínez HERNÁNDEZ Xóchitl Ronzón TREJO ................................................................................................................ 511 EVALUATION OF CORPORATE WEBSITES UNDER A PUBLIC DISCLOSURE AND TRANSPARENCY PLATFORM Doç. Dr. Çağnur KAYTMAZ BALSARI Doç. Dr. Ali Fatih DALKILIÇ Araş. Gör. Melissa Nihal CAGLE................................................................................................ 537 ASSESSMENT OF QUALITATIVE CHARACTERISTICS OF INTERNET FINANCIAL REPORTING IN SAUDI ARABIA Dr. Sultan A. AL-BOGAMI Najmul HODA .................................................................................................................................. 555 EVALUATION OF REPORTING OF IMPAIRMENT IN FINANCIAL ASSETS IN SCOPE OF NEW IFRS 9: FINANCIAL INSTRUMENTS STANDARD IN TERMS OF TRANSPARENCY POLICY Prof. Dr. Yıldız ÖZERHAN Doç. Dr. Ümmühan ASLAN ........................................................................................................ 573 TRANSPARENCY IN FINANCIAL REPORTING WITH OR WITHOUT IFRS: THE CASE OF IRAN Farzaneh Jalali ALIABADI Amirhossein Mahdavi SHAHRI ................................................................................................... 605 COMPARATIVE STUDY OF FINANCIAL PERFORMANCE AND CORPORATE GOVERNANCE RATINGS: BORSA ISTANBUL CORPORATE GOVERNANCE INDEX 2013-2014 Yrd.Doç.Dr. Ebru ESENDEMİRLİ Yrd.Doç.Dr. Ece ERDENER ACAR ..................................................................................................... 625 CONTENTS THE EFFECT OF CORPORATE GOVERNANCE PRACTICES ON THE TIMELINESS OF FINANCIAL REPORTING IN TERMS OF TRANSPARENCY: EVIDENCE FROM THE BORSA ISTANBUL Arş. Gör. Yusuf GÖR Doç. Dr. Serkan TERZİ Doç. Dr. İlker KIYMETLİ ŞEN ................................................................................................... 673 EVALUATING THE FINANCIAL RATIOS AFFECTING THE FINANCIAL PERFORMANCE OF THE COMPANIES IN THE CORPORATE GOVERNANCE INDEX Arş. Gör. Murat ERDOĞAN Yrd. Doç. Dr. Mahmut Sami ÖZTÜRK ...................................................................................... 707 A RESEARCH TOWARDS DETERMINING THE RELATIONSHIP BETWEEN ROLE OF ACCOUNTING PROFESSIONALS AND TRANSPARENCY ON DETECTING THE RISK OF INTERNAL CONTROL Doç. Dr. Seçkin GÖNEN Yrd. Doç. Dr. Bilal SOLAK ......................................................................................................... 727 THE ROLE OF INFORMATION SYSTEMS AUDITING IN ENSURING TRANSPARENCY OF AUDIT Ar. Gör. Derya ÖZARSLAN ........................................................................................................ 761 TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY TERMS OF PROFESSIONAL JUDGEMENT Dr. Emin YÜREKLİ Doç. Dr. Süleyman UYAR ........................................................................................................... 781 INDEPENDENCY OF THE INDEPENDENT MEMBERS OF THE BOARD OF DIRECTORS IN THE CONTEXT OF CULTURE: GREY DIRECTORS Öğr. Gör. Dr. R. Şebnem YAŞAR Yrd. Doç. Dr. Gönül ALKAN ...................................................................................................... 813 THE CHRONOLGY OF TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN FINANCIAL REPORTING Prof.Dr. Cemal ELİTAŞ Doç.Dr. Murat KİRACI ................................................................................................................ 841 FORMS OF ACCOUNTABILITY IN THE CONTEXT OF FORMALITY AND HIERARCHY FROM A HISTORICAL AND CULTURAL POINT VIEW Prof. Dr. Osman BAYRİ ............................................................................................................... 855 AWARENESS DEGREE OF CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY REPORTING IN TURKISH BANKING INDUSTRY Prof. Dr. Raif PARLAKKAYA Yrd. Doç. Dr. Halil AKMEŞE M.Sc. Kadriye AKMEŞE .............................................................................................................. 881 EXAMINATION OF TURKISH METROPOLITAN MUNICIPALITIES IN TERMS OF TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN Öğr. Gör. Neslihan ÇETİNKAYA.......................................................................................... 897 CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY AWARENESSES AND PRACTICES OF THE TOURISM ENTERPRISES TRADED IN THE ISTANBUL STOCK EXCHANGE Yrd. Doç. Dr. Halil AKMEŞE Arş. Gör. Sercan ARAS .......................................................................................................... 919 ACCOUNTABILITY IN THE FRAMEWORK OF PUBLIC LAW PRIVATE LAW, THE APPLICABILITY OF IT IN THE PUBLIC AND SUGGESTIONS Yrd. Doç. Dr. Ayşe Nilgün ERTUĞRUL Gülderen CEBECİ .................................................................................................................. 943 GENEL YAYIN YÖNETMENİNDEN / FROM SENIOR EDITOR Değerli Okuyucular, 2016 yılı Özel Sayı: 1 olarak hazırlanan ve otuz yedi adet makaleden oluşan bu sayımız, MODAV tarafından 23-25 Ekim 2015 tarihleri arasında Ankara'da düzenlenen “Şeffaflık ve Hesapverebilirlik” temalı 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden düzenlenmiş makalelerden oluşmaktadır. Saygılarımla Prof. Dr. Nalan Akdoğan BORSA İSTANBUL’DA KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİNE UYUM DÜZEYİNİN BAĞIMSIZ DENETÇİ GÖRÜŞLERİNE ETKİSİ VE BAĞIMSIZ DENETİM PİYASA YAPISI ULUSAL PAZAR-GÖZALTI PAZARIKURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ KARŞILAŞTIRMASI * Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN ** Ozan GÜLHAN *** Melike AKTAŞ **** 1 Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 1-22 ÖZ Kurumsal yönetim ve bağımsız denetim kamunun bilgilendirilmesi, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin arttırılması konularında en önemli hususlar arasında yer almaktadır. Bu çerçevede, 2009-2014 yılları arasında Borsa İstanbul Ulusal Pazar, Kurumsal Yönetim Endeksi ve Gözaltı Pazarında payları işlem gören şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerine uyum düzeyinin ve denetçi değişikliklerinin bağımsız denetim görüşlerine etkisinin incelenmesi sonucunda Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin gerek Ulusal Pazar gerekse Gözaltı Pazarına oranla daha yüksek oranda olumlu görüş aldığı görülmüş, Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerden şartlı görüş alan grubun derecelerinin olumlu görüş alan gruba göre daha düşük olduğuna ilişkin kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Denetçi değişikliği kapsamında yapılan analizde, olumlu dışında görüş alan şirketlerin denetçilerini değiştirmeye daha yatkın oldukları ve denetçi değişiminin görüş değişmesinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Pay senetleri incelenen pazarlar ve endekste payları işlem gören şirketlerde bağımsız denetim faaliyetinde bulunan firmalara ilişkin piyasa yapısı incelendiğinde 4 büyük bağımsız denetim firmasının piyasa payının Ulusal Pazar ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerde Gözaltı Pazarına göre önemli ölçüde yüksek * Makale gönderim tarihi: 05.11.2015; kabul tarihi:07.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Başkent Üniversitesi, Ticari Bilimler Fakültesi, nakdogan@baskent.edu.tr *** Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Bankacılık Başuzmanı, Başkent Üniversitesi Muhasebe ve Finansman Programı Doktora Öğrencisi, ogulhan@bddk.org.tr **** Başkent Üniversitesi, Muhasebe ve Finansman Programı Öğrencisi, melke.aktas@gmail.com 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ olduğu, yoğunlaşma kapsamında yapılan gruplama ile bağımsız denetçi görüşlerinin incelenmesi neticesinde Gözaltı Pazarında 4 büyük bağımsız denetim firmasının olumlu görüş verme oranının diğer firmalara kıyasla daha fazla olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Bağımsız Denetim, Kurumsal Yönetim, Kurumsal Yönetim Endeksi, Bağımsız Denetim Görüşü, Şartlı Görüş JEL Sınıflandırması: M41, M42 2 THE EFFECT OF COMPLIANCE LEVEL WITH THE CORPORATE GOVERNANCE PRINCIPLES TO AUDITORS’ OPINION AND STRUCTURE OF AUDIT MARKET IN BORSA ISTANBUL A COMPARISON OF NATIONAL MARKET-WATCH LIST MARKET AND CORPORATE GOVERNANCE INDEX ABSTRACT Corporate governance and independent audit are two main important issues about informing public and increasing transparency and accountability. In this context, as a result of analyzing the effect of compliance level to Corporate Governance Principles and auditor switches to audit opinions for the companies which are traded in Borsa İstanbul National Market, Corporate Governance Index and Watch List Market, auditors issued more unqualified opinions to Corporate Governance Index companies compared to National Market and Watch List Market, no precise conclusion found that corporate governance ratings of Corporate Governance Index companies which the auditor issued qualified opinion are lower than the Corporate Governance Index companies which the auditor issued unqualified opinion. The analysis within the auditor switches shows the companies which the auditor issued other than unqualified opinion tend to switching the auditor and auditor switch has an impact on changing the opinion. When the audit market of reviewed markets and index evaluated, it has seen that the market share of 4 big audit firms is higher in National Market and Corporate Governance Index compared to Watch List Market, when the auditor opinions examined in context of groups which made according to concentration the unqualified opinion rate of 4 big audit firms are higher than other audit firms. Keywords: Independent Audit, Corporate Governance, Corporate Governance Index, Auditor’s Opinion, Qualified Opinion JEL Classification: M41, M42 1. GİRİŞ Piyasaların etkinliğinin arttırılması kapsamında bilgi akışının ve dağılımının yeterliliği, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin artması açısından önemli bir yer tutmaktadır. Kamunun sürekli bilgilendirilmesi hususunda bağımsız denetimden geçmiş finansal tabloların şeffaf biçimde yayımlanması ve bunlara ilişkin bağımsız denetim görüşleri sürecin olmazsa olmaz unsurları arasında yer almaktadır. Diğer taraftan, mikro bazda şirketler kesiminin sürdürülebilir karlılığın sağlanması ve sermaye piyasalarına olan güvenin arttırılması, makro bazda ise ekonomik büyümenin ve yüksek istihdam hedeflerine ulaşılması çerçevesinde kurumsal yönetim, uluslararası alanda önem atfedilen bir husus olarak görülmektedir. Yukarıda ifade edilen amaçlar çerçevesinde, ülkemizde uluslararası standartlara uygun bağımsız denetim standartları ve kurumsal yönetim ilkeleri yasal çerçeveye kavuşturularak uygulama alanı bulmuştur. Bu çerçevede, bağımsız denetimde uluslararası bağımsız denetim standartları yürürlüğe konulmuş, benzer şekilde kurumsal yönetim konusunda uluslararası kabul görmüş ilkeler benimsenmiştir. Ayrıca kurumsal yönetim uygulamalarının yaygınlaştırılması ve özendirilmesi amacıyla Borsa İstanbul bünyesinde 2007 yılından itibaren Kurumsal Yönetim Endeksi hesaplanmaya başlanmıştır. Söz konusu endekse dâhil olacak şirketler için öncelikle dört başlık (pay sahipleri-%25 ağırlık, kamuyu aydınlatma ve şeffaflık-%25 ağırlık, menfaat sahipleri-%15 ağırlık ve yönetim kurulu-%35 ağırlık) altında kurumsal yönetim dereceleri hesaplanmakta ve şirketlerden belirli derece seviyelerini sağlamaları beklenmektedir. Bu çalışma kapsamında öncelikle kısaca kurumsal yönetim kavramı ve kurumsal yönetimin gelişimine değinilmiş, Borsa İstanbul Kurumsal Yönetim Endeksinin gelişimi, bu endekse ilişkin kurallar ve şirketlerin derecelerinin yıllar itibariyle gelişimine yer verilmiştir. Bir sonraki bölümde 2009-2014 yılları arasında Borsa İstanbul Ulusal Pazar, Kurumsal Ürünler Pazarı ve Gözaltı Pazarında payları işlem gören şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerine uyum düzeyinin bağımsız denetim görüşlerine etkisi ve denetçi değişiklikleri incelenmiş ayrıca bu Pazar ve endekste oluşan bağımsız denetim şirketi piyasasının yapısı açıklanmaya çalışılmıştır. 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 3 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ 4 2. KURUMSAL YÖNETİM Uluslararası düzeyde meydana gelen finansal krizler ve şirket başarısızlıkların temel nedenlerinden birinin kurumsal yönetim eksikleri olduğu son yıllarda gerek piyasalarda gerekse de yazında üzerinde en çok tartışılan ve araştırılan konulardan biri haline gelmiştir. OECD’nin tanımına göre kurumsal yönetim; bir organizasyonun yönetimi ve kontrolüne yönelik prosedür ve süreçler bütünüdür. Kurumsal yönetim yapısı organizasyondaki yönetim kurulu, üst düzey yöneticiler, hissedarlar ve diğer paydaşlar gibi unsurların haklarını ve yükümlülüklerini ortaya koymakta ve karar verme aşamasındaki kurallar ve prosedürlere açıklık getirmektedir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, kurumsal yönetim paydaşlar arasındaki çıkar çatışmalarının en aza indirgenmesini ve şirket yönetimlerinde suiistimallerin ve sonuç olarak şirket başarısızlıklarının önüne geçilmesini teminen her kesimin iyi yönetim uygulamalarını benimsemesi ve yapılan iş ve işlemlerin kurallara bağlanmasını öngörmektedir. Şirket idaresinde yeterince kontrol sahibi olmayan hissedarlar, yönetimin kendi menfaatlerini ön planda tutan uygulamaları ile zarara uğrayabilecektir. Kurumsal yönetimin temel amacı asıl itibariyle yönetimin hissedarların menfaatlerinden ziyade kendi menfaatlerini ön plana çıkarmasının engellenmesidir. Bu amaç çerçevesinde kurumsal yönetim ilkeleri kamuya açıklama ve şeffaflığın arttırılması suretiyle aynı zamanda küçük yatırımcıların yönetime katılmasını teşvik etmektedir. Kurumsal yönetimin temel ilkeleri dürüstlük, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve sorumluluk ilkeleri olarak sayılabilir. Dürüstlük ilkesi azınlık ve yabancı pay sahipleri de dâhil olmak üzere tüm pay sahiplerinin kanunen veya esas sözleşme ile tanınan haklarının gerekli ve yeterli bir şekilde korunmasının ve ortaklığa herhangi bir yoldan kaynak sağlayanlar ile ortaklık arasındaki sözleşmelerin hukuka uygun bir şekilde uygulanmasının teminini ifade eder (Paslı 2004, 50-59). Şeffaflık ilkesi şirketin finansal durum, performans, ortaklık yapısı ve yönetim de dâhil olmak üzere tüm önemli konularda zamanında ve eksiksiz olarak kamuya açıklama yapılmasını ifade eder. Hesap verilebilirlik ilkesi yönetim kademesinde yer alanların şirketin mali durumundan, performansından ve yönetiminde dolayı hissedarlara karşı sorumlu olmasını ifade eder. Sorumluluk ilkesi şirket yönetiminin mevzuata uygun olarak, sadece hissedarların değil, şirketle ilişkisi olan tüm paydaşların menfaatlerini de gözetmesini ifade eder (OECD 2004, 49-53). Kurumsal yönetim kavramı ilk olarak 1992 yılında yayımlanan ve Cadbury Report olarak anılan raporla önem kazanmıştır. Daha sonraki dönemde OECD tarafından ortaya konan Kurumsal Yönetim İlkeleri uluslararası alanda kabul görmüş ve bir nevi standart halini almıştır. Söz konusu ilkeler zaman içerisinde birçok ülkede ulusal düzenleme olarak yürürlüğe konmuştur. OECD kurumsal yönetimi, hissedarların hakları ve önemli ortaklık fonksiyonları, hissedarlara eşit muamele edilmesi, kurumsal yönetimde diğer paydaşların rolü, kamuya açıklama ve şeffaflık ve yönetim kurulunun sorumlulukları olmak üzere beş başlık altında incelemektedir. Ülkemizde ise OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri doğrultusunda TÜSİAD tarafından oluşturulan Kurumsal Yönetim Çalışma Grubunca 2002 yılında Kurumsal Yönetim-En İyi Uygulama Kodu hazırlanmış, SPK tarafından 2003 yılında, başta halka açık şirketler olmak üzere tüm şirketler tarafından uygulanabilecek kurumsal yönetim ilkeleri belirlenmiştir (Pamukçu 2011). Hâlihazırda ise payları halka arz edilmiş olan veya halka arz edilmiş sayılan ortaklıklar için 03.01.2014 tarih ve 28871 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlan Kurumsal Yönetim Tebliği uygulanmakta olup, söz konusu düzenleme OECD ilkelerini temel almaktadır. 3. KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR Borsa İstanbul’da (BİST) Kurumsal Yönetim İlkelerini uygulayan şirketlerin dâhil edildiği BİST Kurumsal Yönetim Endeksi (XKURY) oluşturulmuş olup, BİST Kurumsal Yönetim Endeksi'nin amacı, payları Borsa İstanbul pazarlarında (Gözaltı Pazarı ve C Listesi hariç) işlem gören ve kurumsal yönetim ilkelerine uyum notu 10 üzerinden en az 7, her bir ana başlık itibarıyla 10 üzerinden en az 6,5 olan şirketlerin fiyat ve getiri performansının ölçülmesidir. Kurumsal Yönetim İlkelerine uyum notu, SPK tarafından belirlenmiş derecelendirme kuruluşları listesinde bulunan derecelendirme kuruluşlarınca, şirketin tüm kurumsal yönetim ilkelerine uyumuna ilişkin yapılan değerlendirme 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 5 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ 6 sonucunda verilmektedir. Kurumsal Yönetim Endeksi’nin hesaplanmasına 31.08.2007 tarihinde başlanmıştır (BİST 2015). BİST Kurumsal Yönetim Endeksi kapsamında yer alan şirketlere kotta/kayıtta kalma ücreti İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi'ne girdikleri tarihten itibaren; ilk 2 yıl %50, sonraki iki yıl %25 ve izleyen yıllarda %10 indirimli uygulanmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulu'nun 01.02.2013 tarih ve 4/105 sayılı toplantısında alınan karar doğrultusunda değiştirilen ve yenilenen metodolojiye göre yasal değişiklikle, temel ve ek puanlama sistemi şeklinde iki kademeli bir sisteme geçilmiştir. Yeni sistemde, SPK ilkelerinde yer alan kural ve uygulamaların tümü, yapılan değişiklik kapsamında asgari unsur olarak kabul edilerek, ilk etapta 85 baz tavanı üzerinden temel puanlar oluşturulmaktadır. İkinci aşamada asgari unsur olan kural ve uygulamaların etkinliği ve kurumlara katma değer yaratıp yaratmaması değerlendirilerek, 15 baz tavanı üzerinden ek puanlar hesaplanmaktadır. Yapılan değişikliklerle, ilkelere şekilsel uyumun yanında fonksiyonel uyumun özellikle öne çıkartılması ve hesaplamaların iki kademeli olarak yapılması matematiksel olarak notları aşağı doğru baskılamıştır (TKYD 2015 http://tkyd.org/tr/faaliyetler-kurumsal-yonetim-endeksi.html). BİST tarafından çıkartılan Kurumsal Yönetim Endeksi temel kuralları uyarınca bir bütün olarak tüm kurumsal yönetim ilkelerine uyum notu kriterleri karşılayan ve işlem gören şirketlerin pay senetleri derecelendirme notunun Borsa'ya bildirildiği günü takip eden iş gününde endekse alınmaktadır. Aşağıdaki durumlardan herhangi birinin varlığı halinde ise söz konusu pay senedi endeksten çıkartılmaktadır. 1. Pay senetlerinin işlem gördüğü pazardan Gözaltı Pazarına alınması, 2. Pay senetlerinin işlem gördüğü pazardan sürekli çıkarılması, 3. Pay senetlerinin işlem sırasının kesintisiz 5 iş gününden fazla süre ile kapalı kalması, 4. Yeni bildirilen kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirme notunun 6’dan düşük olması, 5. Derecelendirme notunun verildiği tarihten sonraki 1 yıllık dönem sonuna kadar yenilenmemesi veya teyit edilmemesi, 6. Derecelendirme sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona erdiğinin Borsa’ya bildirilmesi, 7. Derecelendirme kuruluşunun Sermaye Piyasası Kurulu’nun “Derecelendirme Kuruluşları Listesi’nden çıkarıldığının Borsa’ya bildirilmesi, 8. Derecelendirme kuruluşunun bağımsızlığının ortadan kalktığının Borsa’ya bildirilmesi. Kurumsal Yönetim Endeksinde işlem görmek isteyen şirketler SPK tarafından lisanslandırılan derecelendirme kuruluşları tarafından Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi alarak BİST'e bildirmektedirler. Derecelendirme 4 ana başlık altında yapılmakta olup bu başlıklar; pay sahipleri (%25 ağırlık ile), kamuyu aydınlatma ve şeffaflık (%25 ağırlık ile), menfaat sahipleri (%15 ağırlık ile), yönetim kurulu (%35 ağırlık ile) olarak belirlenmiştir. Derecelendirme notlarının anlamlarına aşağıda yer verilmektedir. Tablo 1. Kurumsal Derecelendirme Notlar ve Anlamları Kurumsal Derece Notu 9-10 7-8 Anlamı Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne büyük ölçüde uyum sağlanmış ve tüm politika ve önlemleri uygulamaya sokulmuştur. Gerekli yönetim ve iç kontrol sistemleri oluşturulmuştur. Kurumsal yönetime ilişkin riskler tespit edilmiş, bunların etkin yönetim süreçleri bulunmaktadır. Pay ve menfaat sahiplerinin hakları en adil şekilde gözetilmektedir; kamuyu aydınlatma ve şeffaflık faaliyetleri üst düzeyde olup, yönetim kurulunun yapı ve işleyişi en iyi uygulama kategorisindedir. Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne önemli ölçüde uyum sağlanmış ve çoğu gerekli politika ve önlemleri uygulamaya sokulmuştur. Yönetim ve iç kontrol mekanizmaları, az sayıda iyileştirmelere gerek duyulsa da etkin bir şekilde oluşturulmuştur. Kurumsal yönetim risklerinin çoğunluğu tespit edilmiş, bunların etkin yönetim süreçleri bulunmaktadır. Pay ve menfaat sahiplerinin hakları adil şekilde gözetilmektedir; kamuyu aydınlatma ve şeffaflık 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 7 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ 8 faaliyetleri üst düzeyde olup, yönetim kurulunun yapı ve işleyişi sağlam temellere dayandırılmıştır. 6 Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne orta derecede uyum sağlanmış ve gerekli politika ve önlemlerin bir kısmını uygulamaya sokulmuştur. Yönetim ve iç kontrol mekanizmaları, orta derecede oluşturulmuş ve işlemekte, ancak iyileştirmelere ihtiyaç duyulmaktadır. Kurumsal yönetim risklerinin bir kısmı tespit edilmiş ve aktif bir şekilde yönetilmektedir. Pay sahipleri; menfaat sahipleri; kamuyu aydınlatma ve şeffaflık ve yönetim kurulu alanlarının bazılarında iyileştirmeler gerekmektedir. 4-5 Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne gereken asgari derecede uyum sağlanmış ve gerekli politika ve önlemlerin standartların altında bir kısmını uygulamaya sokulmuştur. Yönetim ve iç kontrol mekanizmaları, gereken asgari derecede oluşturulmuş, ancak tam etkin bir şekilde işlememekte, kurumsal yönetim riskleri tamamen tespit edilmemiş ve aktif bir şekilde yönetilememektedir. Pay sahipleri; menfaat sahipleri; kamuyu aydınlatma ve şeffaflık ve yönetim kurulu alanlarının bazılarında veya hepsinde önemli iyileştirmeler gerekmektedir. <4 Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne uyum sağlanmamıştır ve gerekli politika ve önlemleri zayıftır. Yönetim ve iç kontrol mekanizmaları, gerekli etkinlikte oluşturulmamıştır. Önemli kurumsal yönetim riskleri mevcut olup bu riskler aktif bir şekilde yönetilmemekte ve şirket kurumsal yönetim ilkelerine duyarlı değildir. Pay sahipleri; menfaat sahipleri; kamuyu aydınlatma ve şeffaflık ve yönetim kurulu alanlarının hepsinde önemli zaaflar vardır. Yatırımcı güveni zedelenebilir ve maddi zararlar oluşabilir. *Kurumsal derecelendirme notlarının anlamı. http://www.saharating.com/Page.aspx?PageId=37 Yıllar itibariyle Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirket sayıları ve ortalama derecelere Şekil 1’de yer verilmektedir. 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 9 Şekil 1. Yıllar İtibariyle Kurumsal Yönetim Endeksine Dâhil Olan Pay Senedi Sayıları ve Derecelendirme Notlarının Gelişimi Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan pay senetlerinin dâhil oldukları diğer endekslere Şekil 2’de yer verilmektedir. Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan pay senetlerinin ağırlıklı olarak BİST 30, 50 ve 100 şirketlerinden oluştuğu görülmektedir. Şekil 2. Kurumsal Yönetim Endeksine Dâhil Olan Payların Dâhil Oldukları Diğer Endeksler 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ Kurumsal Yönetim Endeksi, BİST 100 endekslerinin aylık bazda karşılaştırılmasına bakıldığında (Şekil 3) Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil 32 pay senedinin BİST 30, 50 ve 100 endekslerine dâhil olması nedeniyle getirilerin beraber hareket ettiği görülmektedir. 10 Şekil 3. Kurumsal Yönetim ve BİST 100 Endeks Getirileri Yazında kurumsal yönetim endeksi üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar genellikle kurumsal yönetim endeksi ve firma performansı ilişkisini incelemiştir. Çarıkçı ve diğerleri (2009) çalışmalarında kurumsal yönetim süreciş irket performansı ilişkisinin Kurumsal Yönetim Endeksi ve BİST 100 Endeksinin getiri ve getiri volatiliteleri karşılaştırılarak test etmiş ve kurumsal yönetim endeksi volatilitesinin, BİST 100 endeksine göre daha yüksek olduğu dolayısıyla daha büyük bir risk barındırdığı ayrıca salt getiri bazında, kurumsal yönetim endeksinin, BİST 100 Endeksi’ne göre daha büyük negatif getiriye sahip olduğu sonuç olarak kurumsal yönetim ilkelerine uyum ile şirket performansı arasında bir ilişkinin bulunmadığı sonucuna varmışlardır. Saldanlı (2012) çalışmasında, BİST’de yer alan Ulusal 100, Ulusal 50, Ulusal 30 ve Kurumsal Yönetim Endeksinin performansları arasındaki farklılıkları araştırmış̧, performans sıralamasını BİST 30 BİST 50 ve BİST 100 ve Kurumsal Yönetim Endeksi şeklinde olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kurumsal yönetim endeks performansının diğer endekslerin gerisinde kalmasında en önemli unsurun kurumsal yönetim anlayışının tam olarak ülkemizde yerleşmediğine bağlamıştır. Dağlı, ve diğerleri (2010) 2007 Eylül-2009 Kasım döneminde kurumsal yönetim endeksi Sharpe, Treynor ve Jensen performans endeksleri kullanılarak risk-getiri açısından değerlendirilmiş, kurumsal yönetim endeksi de dâhil endeksler kapsamında yer alan işletmelerin yatırımcılarına ek bir gelir sağlamadığı, yatırımcıların risksiz finansal araçlara yatırım yapmaları durumunda daha kazançlı çıkacakları sonucuna ulaşmışlardır. Bu sonucun nedenini ise yaşanan küresel finansal krize bağlamışlardır. Sakarya (2011) çalışmasında hisse senetleri İMKB'de işlem gören ve 2009 yılında ilk defa BİST Kurumsal Yönetim Endeksi kapsamına alınan şirketlerin derecelendirme notunun ilanı ile hisse senedi getirileri arasındaki ilişkiyi incelemiş, yapılan analizde iyi kurumsal yönetim derecelendirme notunun ilanı ile hisse senedi getirisi arasında pozitif bir ilişkinin olduğu, olay öncesi ve sonrasında endeks kapsamındaki şirketlerin hisse senetlerinden anormal getirilerin elde edilebileceği tespit edilmiştir. Bu çerçevede, piyasanın yarı güçlü formda bile etkin olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Yenice ve Dölen (2013) çalışmalarında Kurumsal Yönetim Endeksinde yer alan firmaların borsa değerlerinin, kurumsal yönetim derecelendirme notundan etkilenip etkilenmediğini incelemiş, kurumsal yönetim notlarının açıklama tarihinden 30 gün önce ve 30 gün sonraki borsa değerleri tespit edilerek, kurumsal yönetim derecelendirme notları ile karşılaştırılmış̧ Wilcoxon İşaretli Sıra Sayıları Testi ve bağımlı örneklem t-testi ile kurumsal yönetim derecelendirme notu ile borsa değerleri arasında anlamlı bir ilişki olduğu ortaya koymuşlardır. Çonkar ve diğerleri (2011) Kurumsal Yönetim Endeksi’nde yer alan 2007 yılında yedi ve 2008 yılında on halka açık büyük ölçekli firmaların verileri üzerinden finansal performans göstergesi olarak seçilen finansal oranlar 2007 ve 2008 yılları için ayrı ayrı hesaplanarak ve her bir yıl için şirket performanslarına göre TOPSİS yöntemi ile sınamış̧, anılan donemdeki işletmelerin finansal performanslarını ölçerek Kurumsal Yönetim Derecelendirme Notları ile analiz etmişleridir. Karamustafa ve diğerleri (2009) Kurumsal Yönetim Endeksinde işlem gören firmaların, endeks kapsamına girmeden önceki dönemlere 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 11 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ 12 göre faaliyet ve finansal performanslarında anlamlı bir değişmenin ortaya çıkıp çıkmadığını araştırmış, aktif devir hızı, aktif kârlılığı ve özsermaye kârlılığı performans göstergelerinde endeks kapsamı öncesi ve sonrası için anlamlı farklılıklar bulmuşlardır. 4. BAĞIMSIZ DENETÇİ GÖRÜŞLERİ Ülkemizde 13 Haziran 1989 tarihinde yürürlüğe giren 3568 sayılı yasa ile Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ile bağımsız denetçilik yasal altyapıya kavuşmuştur. Günümüzde ise gerek özel gerekse de kamu sektörünün çabalarıyla ülkemizde bağımsız denetim uluslararası standartlara yükselmiştir. Türkiye’de bağımsız denetim faaliyeti uluslararası kabul görmüş standartlar çerçevesinde Kamu Gözetim Kurumu (KGK) tarafından yayımlanan denetim standartları uyarınca yapılmaktadır. Bağımsız denetçi görüşleri konusunda KGK tarafından çıkartılan Finansal Tablolara İlişkin Görüş Oluşturma ve Raporlama Hakkında TebliğBDS 700 (Türkiye Denetim Standartları Tebliğ 30) ve Bağımsız Denetçi Raporunda Olumlu Görüş Dışında Bir Görüş Verilmesi Hakkında Tebliğ-BDS 705 (Türkiye Denetim Standartları Tebliğ 30) temel düzenlemelerdir. BDS-700 çerçevesinde denetçi, finansal tabloların, tüm önemli yönleriyle, geçerli finansal raporlama çerçevesine uygun olarak hazırlandığı sonucuna varırsa olumlu görüş vermektedir. Denetçi elde edilen denetim kanıtlarına dayanarak, bir bütün olarak finansal tabloların önemli yanlışlık içerdiği sonucuna varırsa veya bir bütün olarak finansal tabloların önemli yanlışlık içermediği sonucuna varmak için yeterli ve uygun denetim kanıtını elde edemezse BDS 705 uyarınca raporunda olumlu görüş dışında bir görüş verecektir. BDS-705 uyarınca denetçi, - Yeterli ve uygun denetim kanıtı elde edilmiş, yanlışlıkların tek başına veya toplu olarak önemli olduğu ancak finansal tablolarda yaygın olmadığı sonucuna varırsa veya görüşüne dayanak teşkil edecek yeterli ve uygun denetim kanıtı elde edememekle birlikte denetçi, tespit edilmemiş yanlışlıkların finansal tablolar üzerindeki muhtemel etkilerinin önemli olabileceği ancak yaygın olmayabileceği sonucuna varırsa şartlı görüş, - Yeterli ve uygun denetim kanıtı elde edilmiş, yanlışlıkların tek başına veya toplu olarak finansal tablolar için önemli ve (etkisinin) yaygın olduğu sonucuna varırsa olumsuz görüş verecektir. Denetçi, görüşe dayanak teşkil edecek yeterli ve uygun denetim kanıtı elde edemezse ve tespit edilmemiş yanlışlıkların finansal tablolar üzerindeki muhtemel etkilerinin önemli ve yaygın olabileceği sonucuna varırsa veya birden fazla belirsizlik içeren istisnai durumlarda, belirsizliklerin her birine ilişkin yeterli ve uygun denetim kanıtı elde edilmiş olmasına bağlı kalmaksızın, belirsizliklerin muhtemel etkileşimi ve finansal tablolar üzerindeki muhtemel kümülatif etkileri sebebiyle, finansal tablolara ilişkin görüş oluşturmanın mümkün olmadığı sonucuna varırsa, görüş vermekten kaçınacaktır. 5. BORSA İSTANBUL’DA DENETÇİ GÖRÜŞLERİ VE BAĞIMSIZ DENETİM PİYASA YAPISI Yatırım kararlarının verilmesinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri yatırım yapılacak firma hakkında bilgi edinilmesi esnasında karşılaşılan maliyetlerdir. Yatırım kararı firmanın yönetsel ve finansal performansına göre verilmekte olup, özellikle küçük yatırımcı açısından kamuya açıklanan bilgilerin doğru analiz edilmesi ve karşılaştırılması gerekmektedir. Bu kapsamda, yatırımcıların bilgilendirilmesi açısından bağımsız denetim ve bu denetimler sonucu oluşturulan görüşler büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede, kurumsal yönetim yapısı daha gelişmiş olan şirketlerin bağımsız denetim sonucu olumlu görüş alacakları varsayımından hareketle 2009-2014 yılları arasında payları BİST’de Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı’nda işlem gören şirketlerin ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin bağımsız denetçi görüşleri incelenmiştir. Söz konusu veriler Kamuyu Aydınlatma Platformundan ve şirketlerin internet sitelerinden derlenmiştir. Söz konusu verilerin elde edilmesi sürecinde 7 adet rapora ulaşılamamıştır. H 0 = Kurumsal yapısı daha gelişmiş olan şirketlerin denetçi görüşleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. H 1 = Kurumsal yapısı daha gelişmiş olan şirketlerin denetçi görüşleri arasında anlamlı bir farklılık vardır. 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 13 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ 14 Tablo 2. Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine Dâhil Olan Şirketlerde Denetçi Görüşleri* Olumlu Görüş Ulusal Pazar Gözaltı Pazarı Kurumsal Yönetim Endeksi Ulusal Pazar Olumlu Görüş Oranı Kurumsal Yönetim Endeksi Olumlu Görüş Oranı Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş Bildirmekten Kaçınma 1145 129 99 89 277 15 Gözaltı Pazarı Olumlu Görüş 89,9% Oranı 52,7 % Kurumsal Yönetim Olumlu 94,9% Görüş Oranı 94,9 % p-value* 0,01 p-value 0,00 *Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil şirketlerin önemli bir kısmının BİST100 endeksinde yer aldığından hipotez testinin bağımsızlık varsayımının dikkate alınmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil firmaların %5 önem düzeyinde gerek ulusal pazar gerekse gözaltı pazarına oranla daha yüksek oranda olumlu görüş aldığı görülmektedir. Söz konusu sonuç kurumsal yönetim ilkelere uyum düzeyindeki artışın bağımsız denetçi görüşlerine yansıdığını göstermektedir. H 0 reddedilmesi için yeterli kanıt bulunmuştur . Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerden olumlu görüş alanların şartlı görüş alanlara kıyasla daha yüksek kurumsal yönetim derecesi alacağının test edilmesi amacıyla Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin derecelendirme notları ve bağımsız denetçi görüşleri eşleştirilmiştir. Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerden şartlı ve olumlu görüş alan şirketlerin ortalama derecelerinin birbirine yakın olduğu ve olumlu görüş alan şirketlerin derece aralığının daha geniş olduğu görülmüştür. Diğer taraftan, şartlı görüş alan grubun derecelerinin olumlu görüş alan gruba göre daha düşük derecelendirmeye sahip olduğuna ilişkin kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Bağımsız denetim kamunun aydınlatılması ve şirketlerin hesap verilebilirliğinin arttırılması konusunda önemli bir yer tutmaktadır. Bu kapsamda, şirketlerin kamuya açıklanan bilgilerinin (özellikle finansal tablolar) doğruluğu konusunda bağımsız denetçi görüşü hayati öneme haizdir. Olumlu görüş dışında görüş alan firmaların bağımsız denetçileri bir sonraki dönemde değiştirerek görüşü olumluya çevirme yönünde bir eğilimde bulunup bulunmadıklarının tespiti amacıyla 2009-2014 yılları arasında Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin denetçi değişimleri incelenmiştir. Şekil 4. Derecelendirme Notları-Bağımsız Denetçi Görüşü Eşleştirmesi H 0 = Şirketlerin denetçi değişikliği yapması, olumlu görüş dışında görüş almalarına göre anlamlı bir farklılık göstermez. 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 15 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ 16 H 1 = Şirketlerin denetçi değişikliği yapmasının, olumlu görüş dışında görüş almalarına göre anlamlı bir farklılık gösterir. Tablo 3. Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine Dâhil Olan Şirketlerde Denetçi Değişiklikleri Olumlu Görüş Verilen Rapor Adedi Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş Bildirmekten Kaçınma Verilen Rapor Adedi Denetçi Değiştirilen Denetçi Rapor Değiştirilmeyen Adedi Rapor Adedi Değiştirme Yüzdesi 281 781 26,46% pvalue 66 116 36,26% 0,00 8 Yapılan test sonucu olumlu görüş alan şirketlerin denetçi değiştirme oranının olumsuz görüş alanlardan istatistiki olarak farklı olduğunu göstermektedir. Bu durum şartlı/olumsuz görüş-görüş bildirmekten kaçınma alan şirketlerin denetçilerini değiştirme eğiliminin daha yüksek olduğuna işaret etmektedir. H 0 reddedilmesi için yeterli kanıt bulunmuştur .. Bu kapsamda, denetçi değişikliklerinin görüş değişikliklerine etkisinin incelenmesi amacıyla olumlu dışında görüş verilen raporlara ilişkin denetçi ve görüş değişiklikleri incelenmiştir. H 0 = Bağımsız denetçi görüşleri, şirketlerin denetçi değiştirmesine göre anlamlı bir farklılık göstermez. H 1 = Bağımsız denetçi görüşleri, şirketlerin denetçi değiştirmesine göre anlamlı bir farklılık gösterir. Tablo 4. Olumlu Görüş Dışında Görüş Alan Şirketlerde Denetçi ve Görüş Değişiklikleri Denetçi Değiştirilen Rapor Adedi Denetçi Değiştirilmeyen Rapor Adedi Görüş Değişikliği Olan Rapor Adedi Görüş Değişikliği Olmayan Rapor Adedi 23 47 pvalue 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 17 15 90 0,006 Yapılan test sonucunda denetçi değiştiren şirketlerde görüşün olumluya dönme ihtimali denetçi değiştirmeyen görüşün olumluya dönme ihtimaline göre istatistiki olarak farklı bulunmuştur. H 0 reddedilmesi için yeterli kanıt bulunmuştur. Dolayısıyla denetçi değişiminin görüş değişmesinde etkili olduğu görülmektedir. Rekabete dayalı bir bağımsız denetim piyasasının oluşturulması bağımsız denetimin kalitesinin arttırılmasına yardımcı olacak ve şirketlerin şeffaflıkları ve hesap verilebilirlikleri açısından gelişimlerine katkıda bulunacaktır. Bu amaçların tespiti doğrultusunda payları BİST’de işlem gören şirketlerden Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin bağımsız denetçileri incelenmiştir. KGK tarafından 2014 yılsonu itibariyle KGK’dan denetim yetkisi alan toplam 93 adet bağımsız denetim firması bulunmaktadır. İnceleme yapılan 2009-2014 yılları arasında Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerde 59 adet bağımsız denetim firması denetim faaliyetinde bulunmuştur. İnceleme kapsamına alınan endeks ve pazarlarda bağımsız denetim yapan firmalara ilişkin yoğunlaşma düzeyine Şekil 5’de yer verilmektedir. 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ 18 Şekil 5. İnceleme Kapsamındaki Endeks ve Pazarlarda Bağımsız Denetim Firması Yoğunlaşması-2014 2014 yılında Akis Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş. (KPMG), Güney Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş.’nin (Ernst & Young), Başaran Nas Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş. (PricewaterhouseCoopers) ve DRT Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş.’nin (Deloitte Touche Tohmatsu) ulusal pazarda şirketlerin %67,9’unu, Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil şirketlerin %84’ünü, Gözaltı Pazarında yer alan şirketlerin ise %21,9’unda denetim faaliyetinde bulunmuşlardır. Bu durum 4 büyük firmanın daha fazla kurumsal yapısı oturmuş şirketlerin denetimini yapmaya yöneldikleri sonucuna işaret etmektedir. Özellikle Gözaltı Pazarındaki pay göz önünde bulundurulduğunda 4 büyük firmanın finansal ve yönetsel yapısında problemler yaşayan şirketlerin bağımsız denetim süreçlerinde yer almadığını ortaya koymaktadır. Yine söz konusu yoğunlaşma Akdoğan ve diğerlerinin (2015a) çalışmalarında belirttiği üzere piyasanın dört firmanın baskın olduğu bir yapıya doğru hareket ettiği ve sektördeki yoğunlaşma artışının denetim yapan firma sayısını azaltarak büyük olmayan denetim şirketlerini halka açık şirketler yerine daha küçük ölçekli şirketlerin denetimine yönelttiği sonucunu desteklemektedir. 2014 yılsonu itibariyle piyasa yoğunlaşması kapsamında, Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlere ilişkin 2009-2014 yılları arasında bağımsız denetim görüşlerine Tablo 5’de yer verilmektedir. Tablo 5. Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine Dâhil Olan Şirketlerde Denetçi Görüşleri-Yoğunlaşma Karşılaştırması KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ 4 Büyük Bağımsız Denetim Firması Diğer Bağımsız Denetim Firmaları 19 Olumlu Görüş Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş Bildirmekten Kaçınma 234 12 2 Yüzde 4,88 4,35 44 p-value* ULUSAL PAZAR 4 Büyük Bağımsız Denetim Firması Diğer Bağımsız Denetim Firmaları Olumlu Görüş Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş Bildirmekten Kaçınma 767 76 53 Yüzde 9,02 12,30 p-value 0,08 GÖZALTI PAZARI 4 Büyük Bağımsız Denetim Firması Olumlu Görüş Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş Bildirmekten Kaçınma 378 Diğer Bağımsız Denetim Firmaları 29 70 7 82 Yüzde 19,44 53,95 p-value 0,00 *Veri yetersizliği nedeniyle p değeri hesaplanamamıştır. 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması Söz konusu görüşler incelendiğinde, Ulusal Pazarda 4 büyük bağımsız denetim firmasının olumlu görüş verme oranı ile diğer firmaların olumlu görüş verme oranı arasında istatistiki olarak önemli 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ düzeyde bir fark bulunmazken, Gözaltı Pazarında 4 büyüklerin olumlu görüş verme oranının diğer firmalara kıyasla istatistiki olarak önemli düzeyde farklılaştığı görülmektedir. Söz konusu bulgu 4 büyük bağımsız denetim firmasının Gözaltı Pazarında da benzer davranışı gösterdiğini destekler niteliktedir. 6. 20 SONUÇ Bu çalışmada, BİST Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerde kurumsal yönetim ülkelerine uyum düzeyinin bağımsız denetçi görüşlerine etkisi ve incelenen endeks ve pazarlar bağımsız denetim piyasası yapısının incelenmesi amaçlanmıştır. KAP’ta yer alan ve BİST Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlere ilişkin 2009-2014 yılları arasında 7 adet bağımsız denetim raporuna KAP’dan ve şirketlerin internet sitelerinden ulaşılamamıştır. Kurumsal yönetim derecesi yüksek olan şirketlerin bağımsız denetimden diğer şirketlere göre bağımsız denetimden daha fazla olumlu görüş alacağı varsayımının test edilmesi amacıyla yapılan testte Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin gerek Ulusal Pazar gerekse Gözaltı Pazarına oranla daha yüksek oranda olumlu görüş aldığı tespit edilmiştir. Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerden olumlu görüş alanların şartlı görüş alanlara kıyasla daha yüksek kurumsal yönetim derecesi alacağının test edilmesi amacıyla Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin derecelendirme notları ve bağımsız denetçi görüşleri eşleştirilmesi sonucu yapılan analizde şartlı görüş alan grubun derecelerinin olumlu görüş alan gruba göre daha düşük olduğuna ilişkin kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Olumlu görüş dışında görüş alan firmaların bağımsız denetçileri bir sonraki dönemde değiştirerek görüşü olumluya çevirme yönünde bir eğilimde bulunup bulunmadıklarının tespiti amacıyla yapılan test sonucu olumlu görüş alan şirketlerin denetçi değiştirme oranının olumsuz görüş alanlardan istatistiki olarak farklı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum olumlu dışında görüş alan şirketlerin denetçilerini değiştirmeye daha yatkın olduklarını göstermektedir. Denetçi değişikliklerinin görüş değişikliklerine etkisinin incelenmesi amacıyla olumlu dışında görüş verilen raporlara ilişkin denetçi ve görüş değişiklikleri kapsamında yapılan test sonucunda denetçi değişiminin görüş değişmesinde etkili olduğu görülmüştür. BİST Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerde denetim yapan firmaların piyasa yapısı incelendiğinde, yetkili 93 bağımsız denetim firmasında 59 adedinin denetim faaliyetinde bulunduğu, 4 büyük bağımsız denetim firmasının piyasa payının Ulusal Pazar ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerde Gözaltı Pazarına göre önemli ölçüde yüksek olduğu görülmüştür. Bu durumun 4 büyük bağımsız denetim firmasının daha çok kurumsal ve yönetsel yapısı iyi olan şirketlere yöneldiği sonucuna işaret etmektedir. Yoğunlaşma kapsamında yapılan gruplama ile bağımsız denetçi görüşlerinin incelenmesi neticesinde Gözaltı Pazarında 4 büyük bağımsız denetim firmasının olumlu görüş verme oranının diğer firmalara kıyasla daha fazla olduğu görülmüştür. KAYNAKÇA Akdoğan N., M. Aktaş ve O. Gülhan. 2015. “Borsa İstanbul’da Bağımsız Denetim Şirketleri ve Bağımsız Denetim Görüşleri Üzerine Bir İnceleme” Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 27 Akdoğan N., O. Gülhan ve M. Aktaş. 2015b. “Halka Açık Şirketlerde Bağımsız Denetçi Görüşleri Borsa İstanbul Gözaltı Pazarı Örneği”, Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 28. Borsa İstanbul 2015. http://www.borsaistanbul.com/endeksler/BİSTpay-endeksleri/kurumsal-yonetim-endeksi. Cadbury, A. 1999. “Corporate Governance: A Framework for Implementation”, http:/www.wds.worldbank.org/servlet/WDSContentServer/WDS P/IB/2004/11/22/000012009_20041122124501/Rendered/PDF/3 0446.pdf. Çarıkçı İ. H., Ş. Kalaycı ve Y. Gök. 2009. “Kurumsal Yönetim - Şirket Performansı İlişkisi: İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi Üzerine Bir Araştırma”, Akdeniz Üniversitesi Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 1 (1). OECD, https://stats.oecd.org/glossary/detail.asp?ID=6778 2016/Özel Sayı-1 Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması 21 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ 22 Çonkar M. K., C. Elitaş ve G. Atar G. 2011. “İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi’ndeki (XKURY) Firmaların Finansal Performanslarının TOPSIS Yöntemi İle Ölçümü Ve Kurumsal Yönetim Notu İle Analizi”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 61(1). Dağlı H., H. Ayaydın ve K. Eyüboğlu. 2010. “Kurumsal Yönetim Endeksi Performans Değerlendirmesi: Türkiye Örneği, Muhasebe ve Finansman Dergisi”, 48. Karamustafa O., İ. Varıcı, B. Er. 2009. “Kurumsal Yönetim ve Firma Performansı: İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi Kapsamındaki Firmalar Üzerinde Bir Uygulama”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17(1). OECD 2004. Principles of Corporate Governance Pamukçu F. 2011. “Finansal Raporlama ile Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflıkta Kurumsal Yönetimin Önemi”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Nisan. Paslı, A. 2004. Anonim Ortaklık Kurumsal Yönetimi, Beta Basım Yayın. Sakarya Ş. 2011. “İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi Kapsamındaki Şirketlerin Kurumsal Yönetim Derecelendirme Notu ve Hisse Senedi Getirileri Arasındaki İlişkinin Olay Çalışması (event study) Yöntemi İle Analizi” Saldanlı A. 2012. “Kurumsal Yönetim Endeks Performansının Analizi, Ekonomik ve Sosyal Araş tırmalar Dergisi”, 8 (8). Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği. 2015. TKYD 2015 http://tkyd.org/tr/faaliyetler-kurumsal-yonetim-endeksi.html. Yenice S., T. Dölen T. 2013. “İMKB’de İşlem Gören Firmaların Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyumunun Firma Değeri Üzerindeki Etkisi, Uluslararası Yönetim İktisat ve İş letme Dergisi”, 9 (19). ÜRETİM İŞLETMELERİNDE ÇALIŞAN HİLELERİNE İMKÂN SAĞLAYAN KURUMSAL HATALAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA: HATAY ÖRNEĞİ * Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ ** Nesrin ÖKSÜZ *** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 23-50 ÖZ Zayıf insan kaynakları yönetimi, etkin olmayan iç kontrol sistemi (İKS) faaliyetleri ve çalışanlara gereğinden fazla güven duyulması gibi İKS ile ilgili unsurlar çalışan hilelerine fırsat verilmesine neden olan önemli kurumsal hatalar olarak görülebilir. Acaba işletmeler bünyelerinde meydana gelen çalışan hilelerinin ve hilelere olanak sağlayan kurumsal zayıflıklarının farkında mıdır? Bu araştırma çalışması Hatay-Antakya’da faaliyet gösteren üretim işletmelerinde yaşanan çalışan hilesi türlerini tespit etmek ve yöneticilerin söz konusu hileleri niçin önleyemediğini ortaya koymak suretiyle bu soruya yanıt bulmayı amaçlamaktadır. Çalışmada kontrol edilmeyen iş ve faaliyetlerin çalışanlar tarafından gerçekleştirilen hileli işlemlerin meydana gelmesine fırsat verdiği sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Çalışan Hileleri, İç Kontrol Sistemi, Yolsuzluk Örnekleri JEL Sınıflandırması: M 42, M 12, M 14 A RESEARCH STUDY ON THE INSTITUTIONAL ERRORS ENABLING OCCUPATIONAL FRAUD AND ABUSE IN MANUFACTURING COMPANIES: THE CASE OF HATAY * Makale gönderim tarihi: 07.11.2015; kabul tarihi:12.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Mustafa Kemal Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü-Hatay, ozbirecikli@mku.edu.tr *** Öksüzler A.Ş. Hatay, nimetnilada3@gmail.com 23 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 2016/Özel Sayı-1 ABSTRACT 24 Some factors related to internal control system (ICS) of an institution such as weak human resources management, ineffective internal control activities and heavily relying on employees can be seen as crucial institutional errors giving employees opportunity to commit frauds. Well, are companies conscious of the occupational frauds and their own institutional weaknesses that make employee fraud possible? This survey aims to find answer to this question by determining types of fraudulent cases the surveyed manufacturing companies operating in the city Hatay have been experiencing, and by finding out why management of these companies can’t prevent employee frauds from being occurred. In this study, we conclude that uncontrolled jobs and activities give opportunity employees to commit fraud. Keywords: Employee Fraud, Internal Control System, Fraudulent Cases JEL Classification: M 42, M 12, M 14 1. GİRİŞ İşletmelerin büyümesi faaliyet hacimlerinin ve işlem sayılarının artması, varlık hareketlerinin farklı mekânlarda gerçekleşmesi gibi nedenlerle günümüzde bir işletme yöneticisinin işletme faaliyetlerini belirli bir sistem kurmadan yönetmesi, kontrol etmesi ve işletmenin varlıklarını çalışan hilelerine karşı koruması olanaksız hale gelmiştir. İş dünyasında yöneticilerin başarılı finansal sonuçlar karşılığında ikramiye alması, yüksek maaşlı işlerine devam etmesi, zam alması gibi nedenlerle hileli finansal tablo düzenleme eylemlerinin yanı sıra, orta ve alt kademede çalışanların da fırsat bulduklarında doğrudan işletme varlıklarını çaldıklarına ilişkin deneyimler bulunmaktadır. Her sektörde ve bölgede faaliyet gösteren her tür ve büyüklükte işletmenin yaşadığı en önemli sorunlardan biri olan çalışan hileleri işletmelerde ekonomik zararın yanı sıra itibar kaybına da yol açmaktadır. Çalışan hilelerinin önlenebilmesi için alınabilecek en etkin önlemlerden birinin çalışanların hile yapmasına imkân veren potansiyel unsurların tespit edilmesi ve bu unsurların kontrol altına alınması olduğu söylenebilir. Bu itibarla işletmenin kurumsal yapısında hile yapılmasına imkân veren unsurların neler olduğunun tespit edilmesi çalışan hilelerinin önlenmesinde önemli bir aşama olarak kabul edilebilir. Bu çalışmada, genel olarak “Çalışan Hileleri” olarak adlandırılan hile eylemlerinin çeşitlerinin saptanması ve bu eylemlerin işletmenin organizasyon yapısındaki hangi zayıflık veya zafiyet sonucunda meydana geldiğinin tespit edilmesi suretiyle bu tür vakaların önlenmesine yönelik öneriler geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde hile kavramına, hilenin ve hile yapanların karakteristik özelliklerine ve çalışanları hile yapmaya iten nedenlere yer verilmektedir. İkinci bölümde, çalışan hileleri üzerine yapılan araştırmaların sonuçlarına yer verilmektedir. Çalışmanın üçüncü bölümünde Hatay – Antakya’da faaliyet gösteren üretim işletmelerinde meydana gelen çalışan hilelerinin türlerini ve nedenlerini tespit etmek amacıyla yapılan araştırma çalışması ile elde edilen bulgulara yer verilmektedir. Çalışmanın dördüncü bölümünde bulgular tartışılmakta, beşinci ve son bölümünde ise ulaşılan sonuçlar doğrultusunda geliştirilen önerilere yer verilmektedir. 2. HİLE KAVRAMI Çeşitli anlamları olan hile, insani beceriler ile birinin diğeri üzerinde yarar sağlamasıdır. Hilenin içeriğinde dalavere, üçkâğıtçılık, kurnazlık, açıkgözlülük, dürüst olmama gibi yollarla birilerini aldatma vardır. Hile, aldatma, rüşvet, sahtecilik, haraç alma, bozulma, yozlaşma, hırsızlık, komplo, zimmet, kötüye kullanma, önemli gerçekleri gizleme gibi eylemleri de açıklamaktadır. Luo (2005) hile olgusunu niteliklerine göre 7 başlıkta özetlemiştir (Gürbüz ve Dikmenli 2009, 121): 1) Kurum yapısından kaynaklanan hileler (contex-based) (Kurum kültürü, İKS, insan kaynakları yönetimi vb nedenlerle) 2) Genel kabul gören davranışlardan sapma sonucu oluşan hileler (norm-deviated), 3) Güçten kaynaklanan hileler (power-related), 4) Gizli şekilde yapılan hileler (virtually coverted), 5) Kasıtlı olarak (tasarlanarak) yapılan hileler (intentional), 6) Fırsata bağlı olarak yapılan hileler (opportunistic) 7) Algı ve zekâya dayalı (perceptional) olarak yapılan hileler Hilenin ne ifade ettiği kişiye, kültüre ve kuruma göre farklılık göstermektedir. Bazı hileler sahip olunan yetki ve gücün etkisi ile yapılmaktadır. Yetki veya güç, kanunla verilmiş olabileceği gibi özel 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 25 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 26 sektörde kritik görevi olan kişilere örgüt tarafından verilmiş olan özel yetkiden de kaynaklanabilmektedir (Gürbüz ve Dikmenli 2009, 122). Bazı hileler planlı bir şekilde tasarlanarak ve genellikle birden fazla kişi tarafından yapılmaktadır. Bazı hileler örneğin “kontrol edilmeme” gibi bir fırsatın olduğunun fark edilmesi halinde yapılmaktadır. Bazı hileler ise çalışanların ortamdaki boşluğu algılaması veya zekâsıyla sistemi alt edeceğini düşünmesi neticesinde yapılabilmektedir. 2.1. Çalışan Hileleri İş dünyasında hile, genel olarak bir çalışanın içinde bulunduğu işletmenin kaynaklarını ve varlıklarını kasıtlı olarak ve uygun olmayan bir biçimde kullanarak veya ele geçirerek haksız kazanç sağlaması şeklinde tanımlanabilir. İşletmelerin tedarikçi ve müşterilerle ilişkilerini çok içli dışlı hale getirmeleri, yolsuzluk yapılması açısından uygun bir ortam hazırlamaktadır. Çalışanları, çalıştıkları işletmelerde hile yapmaya iten nedenlerin başında gelir düzeylerinin düşüklüğünden dolayı fakirlik çekmeleri ve yüksek bir yaşam standardına sahip olma istekleri gelmektedir. Öte yandan, çalışanın işinden memnun olmaması, haksızlığa uğradığını düşünmesi, beklediği terfii alamaması, düşük ücretle çalıştırılması, üstlerinden gerekli takdiri görememesi gibi nedenler de hileyi doğuran temel nedenler arasında sayılmaktadır. İşletmelerde işçi-işveren ilişkilerinin zayıf olması da çalışanların hile yapma ihtimalini arttırmaktadır (Şimşek 2001, 23). 2.2. Hile Yapanların Karakteristik Özellikleri Hile ile mücadelede ilk aşama hile belirtilerinin anlaşılması ve ortaya çıkartılmasıdır. Hilenin ortaya çıkarılmasında ilgililerin dikkate almaları gereken unsurlardan biri hile yapan kişilerin özellikleridir. Yıllarca karşılaşılan hile örnekleri üzerine yapılan araştırmalar %100 kesinlikte olmasa da bir ‘Hilekar Profili’nin karakteristik özelliklerini ortaya koymaktadır. Aşağıda sıralanan özellikler, bu özellikleri taşıyan bir işletme çalışanının hile yaptığı veya yapacağı gibi bir kesin yargı olmayacağı gibi, bu özellikleri taşımayanların hile yapmayacağının da garantisi yoktur (Bozkurt 2011, 78). Hilekârın profilini tanımlamak için aşağıda alt başlıklar halinde sıralanan özellikler, Association of Certified Fraud Examiners – ACFE (Sertifikalı Hile Denetçileri Birliği)’nin araştırma sonuçları ile desteklenmektedir. Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği ACFE’nin 2014 Hile Raporu’na göre Doğu Avrupa ve Batı/Orta Asya ülkelerinde hile yapan işletme çalışanlarının %80,8’i erkek, %19,2’si bayandır. İş hayatında erkeklerin sayıca daha fazla olması hile sıklığındaki bu farkın nedeni olabilir. Aynı konumda olan erkeklerle bayanlar kıyaslandığında erkeklerin hile yapma oranları hep daha fazla olmaktadır. Ancak oransal dağılım konumun seviyesine göre değişmektedir. Şöyle ki alt kademe çalışan seviyesinde hile yapanların %56’sı, yönetici (müdür) seviyesinde hile yapanların %70,5’i, şirket sahibi/üst yönetici seviyesinde hile yapanların %83’ü erkektir (ACFE 2014, 50). 2.2.2. Medeni Durum Hile yapan işletme çalışanlarından evli olanların sayısının bekârlara göre daha fazla olduğu görülmektedir. Hile tutarları açısından evlilerle bekârlar arasında üç kat fark bulunmaktadır (Bozkurt 2011, 82). 2.2.3. Eğitim Durumu Genel olarak bakıldığında, nitelikli hile yapanlar iyi eğitimli kişilerdir. Eğitim düzeyi arttıkça hilenin niteliği ve verilen maddi zararın boyutu artmaktadır. 2010, 2012 ve 2014 yılları araştırma sonuçları düşük eğitim düzeyine sahip çalışanların düşük tutarlı ancak sayıca daha fazla hile yaptığını, en yüksek tutarlı hilenin üniversite ve üstü eğitime sahip olanlar tarafından yapıldığını göstermektedir (ACFE 2014, 60). 2.2.4. Zekâ Düzeyi Zekâ düzeyi yüksek olan veya bu iddiada bulunan çalışanlarda hile yapma isteği daha fazla görülmektedir. Bunun nedeni bu tür insanların çalıştıkları işletmelerin oluşturduğu iç kontrol yapısını ve güvenlik sistemlerini delerek kendilerini tatmin etmeleri olarak görülmektedir (Bozkurt 2011, 85). 2.2.5. Benlik düzeyi Hile yapanların bir kısmı diğerlerine göre daha egoist bir yapıdadır. Bu kişilerin işletmedeki konumlarını beğenmemeleri, kendilerini daha önemli biri olarak görmeleri, üstlerini küçümsemeleri hile yapmalarına neden olmaktadır (Bozkurt 2011, 85). 2016/Özel Sayı-1 2.2.1. Cinsiyet 27 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 2016/Özel Sayı-1 2.2.6. Risk Alma Düzeyi 28 İşletmelerde hile yapanlar genellikle risk almayı seven türde insanlardır. Bunların başarısızlıktan korkmamaları, yakalanabileceklerini düşünmemeleri ve şanslarını denemek istemeleri bu sonucu ortaya koymaktadır (Bozkurt 2011, 85). 2.2.7. Yaş Dağılımı ACFE tarafından yayımlanan raporlar işletmelerde hile yapanların yaşları ile yaptıkları hile sayısı ve tutarı arasında ilişki olduğunu göstermektedir. Araştırma sonuçlarına ilişkin bulgular aşağıda özetlenmiştir (ACFE 2014: 48): İşletmelerde her yaş grubundaki çalışanlar hile yapmaktadır. Yaş düzeyi ile oluşan hile zararları arasında doğru orantı vardır. 25 yaş altı ile 60 yaş üstü hile sıklığı azalmaktadır. 31- 46 yaş arası hile sıklığı açısından en yoğun yaş aralığıdır. Yapılan hilelerin %66,2’si 31-50 yaş grubundaki çalışanlar tarafından gerçekleştirilmektedir. 60 yaş üstü çalışanların yaptığı hile toplam içinde %3,4 paya sahip olmasına karşın bunların şirketteki konumu üst düzeyde olduğu için verdikleri zararın tutarı daha büyüktür. 60 yaş üstünün verdiği zarar, 25 yaş altındakilerin verdiği zararın 25-27 katıdır. 2.2.8. Görev Süresi (Kıdem) İşletmelerde hile yapma oranları en fazla olanlar kıdemi 1-5 yıl arasında olanlardır (%40,7). Ancak işletmeye en yüksek tutarda zarar verenler kıdemi 10 yılın üzerinde olanlardır (ACFE 2014, 53). 2.2.9. Kurallara Uyma İşletmelerde konulmuş olan kurallara uymama eğiliminde olan çalışanların hile yapma oranı daha fazladır. Bu kişiler sonuca daha kestirmeden gitmeyi yeğleyen ve kural tanımazlıkta kendilerini haklı göstermeye çalışan bir yapıdadır (Bozkurt 2011, 89). 2.2.10. Çalışma Koşulları Genelde işletmeye sabah ilk önce gelen ve akşam en geç giden kişilerde hile eylemi daha fazla görülmektedir. Özellikle işinin bitmemesini neden olarak gösterip, gece geç saatlere kadar ve yalnız başına çalışmak isteyenlerde hile olasılığı artmaktadır. Diğer taraftan hileli eylemler sonucu yakalanan yöneticilerin çoğunun zorunlu olmadıkça izin kullanmadıkları belirlenmiştir (Bozkurt 2011, 89). Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği Hile yapan veya yapmaya teşebbüs eden kişilerin stres altında oldukları gözlenmiştir. Bu kişilerin özel hayatlarında parasal sıkıntı, kötü bir evlilik, uyuşturucu veya kumar bağımlılığı gibi sorunlar yaşadıkları görülmektedir (Bozkurt 2011, 89). 2.2.12. Yaşam Koşulları Rahat bir yaşam sürme hırsı, pahalı hobiler, bol para harcama isteği hile eğilimini tetikleyen göstergelerdir. Diğer yandan, çalışanın yaşam standardının aniden yükselmesi hile eyleminin önemli bir habercisi olarak kabul edilmektedir (Bozkurt 2011, 89). 2.2.13. İşletmedeki Konumları İşletmede çalışanların hepsinin bir şekilde hile yapma olasılığı olmakla birlikte, çalışanların işletmede yetki kullanmasını sağlayan konumu ve yaptığı işin niteliği hile sıklığını ve neden olunan zararı doğrudan etkilemektedir. Nitekim 2014 için Dünya geneli verilerine göre işletmelerde meydana gelen hilelerin %42’si çalışanlar, %36’sı müdürler, %19’u ise tepe yönetim veya işletme sahipleri tarafından gerçekleştirilmektedir (ACFE 2014, 40). Doğu Avrupa ve Batı/Orta Asya ülkelerinde bu oran her üç kategori için de %32 olarak saptanmıştır (%4 diğer) (ACFE 2014, 41). Öte yandan incelenen vakaların ortalama değeri olarak hilelerin verdiği maddi zarar çalışanlar (68.000 $), müdürler (1.000.000 $), tepe yönetim veya işletme sahipleri (425.000 $) (ACFE 2014, 43). Dolayısıyla çalışanların hile yoğunluğu yüksek ancak verdiği zarar düşüktür. Bu durum çalışanların stok hırsızlığı gibi küçük hileler yaptığı şeklinde yorumlanabilir. 2.2.14. İşletme Dışı İlişkileri Çalışanların, işletme ile ilgili üçüncü kişilerle olan ilişkilerinin düzeyi diğer bir göstergedir. Çalışanın, özellikle işletmeye mal veya hizmet satanlar ve satın alanlarla ilişkilerini çok içli dışlı bir konuma getirmesi, yapılabilecek bir hile veya yolsuzluk açısından uygun ortam sağlamaktadır (Bozkurt 2011, 93). 2.2.15. Kişisel Kazanç Beklentileri Çalışanın, işletmede yaşanacak bazı gelişmeler nedeniyle kişisel kazanç elde edilecek olması, hile yapma dürtüsünü doğurabilmektedir. Özellikle tepe yöneticiler bu amaçla bir kazanç sağlayabilmek için 2016/Özel Sayı-1 2.2.11. Kişilik Durumu 29 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 30 işletmenin finansal tabloları üzerinde gerçek olmayan düzenlemeler yapabilmektedir (Bozkurt 2011, 93). 2.2.16. Gerçekçi Olmayan Beklentiler Tepe yöneticilerden işletmeyi gerçekçi olmayan hedeflere ulaştırmalarının beklenmesi veya zorlama yapılması, bu konumlarda çalışan yöneticilerin hileli işlem yapmalarına neden olabilmektedir (Bozkurt 2011, 94). 2.3. Çalışanları Hile Yapmaya İten Nedenler ACFE’nin araştırmaları, bir işletmede çalışanların tümünün hile yapabilecek potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Bir insan doğuştan suça yatkın olabileceği gibi, bulunduğu coğrafyadan, içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik ortamdan, yetiştirilme şeklinden veya aldığı eğitimden dolayı da suça yönelebilmektedir (ACFE 2012). Donald R. Cressey (1966) hile üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda kişileri hile yapmaya iten üç temel unsur olduğunu öne sürmüştür. Bunlar (Omar ve Din 2010, 607): Baskı (Motivasyon veya İsteklendirme), Fırsat ve Haklı Gösterme (Rasyonelleştirme). Hile üçgeni terimi Donald R. Cressey ile ilişkilendiriliyor olsa da Cressey’in çalışmalarında hiç “Hile üçgeni” terimi geçmemektedir. “Hile üçgeni”ni bir terim olarak ortaya atan kişi ACFE’nin kurucusu olan ve hile konusunda çok sayıda çalışmalar yapan Joseph T. Well’dir. Well, Cressey’in hipotezinde yer alan üç unsuru geliştirerek genel bir alt yapı oluşturmuştur (Omar ve Din 2010, 607). Hile üçgeninde yer alan ve çalışmamız açısından da önem taşıyan bu unsurlar aşağıda örnekler yardımıyla açıklanmaktadır. 2.3.1. Baskı (İsteklendirme) Türk Dil Kurumu baskıyı, belirli ruhsal etkinlik ya da süreçlerin, kişinin isteği dışında bilinçaltına itilmesi veya bu itilenlerin bilince çıkmasını önleme durumu olarak tanımlanmaktadır (Türk Dil Kurumu 2012). Bir işletmede çalışanların, işletme performansını artırıcı şekilde başarılı olması ödüllendiriliyorsa, yani performansa dayalı ödüllendirme sistemi varsa, bu durum çalışanlar üzerinde baskı (veya isteklendirme) etkisi yaratır. Performansa dayalı ödüllendirmeden kaynaklanan çalışan hileleri genellikle finansal tabloların şirketin durumunu olduğundan daha iyi göstermeye yönelik muhasebe hileleridir. Bu tür hileler üst düzey yöneticiler tarafından yapılmaktadır. Kişiyi hile yapmaya yönlendiren farklı baskı (motivasyon) türleri vardır (Bozkurt 2011, 113): Psikolojik Motivasyon: Hırsızlık duygusu kişinin doğasında var olup, çalmış olmak için hırsızlık yapmaktadır. Egoya Dayanan Motivasyon: Kişisel itibar sağlayabilmek dürtüsüyle hırsızlığa yönelmedir. İdeolojik Motivasyon: İdeolojik nedenlerle dayanan, morali üst seviyeye getirmeyi amaçlayan ve birini kurban yapmayı haklı gören bir yaklaşım biçimidir. Ekonomik Motivasyon: Ekonomik dürtülerle yapılan hırsızlık biçimidir. İşletmelerde en fazla karşılaşılan hile baskısı türüdür. Ekonomik motivasyon en basit anlatımla paraya olan gereksinimdir. Bazı durumlarda egoya dayanan ve ideolojik motivasyonla örtüşmektedir. Bu çalışma kapsamında ele alınan çalışan hileleri daha ziyade alt ve orta kademe çalışanlar tarafından gerçekleştirilen ve Ekonomik Motivasyon kavramının tanımına uyan hilelerdir. 2.3.2. Fırsat Hile yapma fikri çalışanın zihnine herhangi bir nedenle yerleşebilir, fakat bu eylem ilk etapta sadece düşünce düzeyinde oluşur. Çalışanın işletmede uygun ortamı bulmasıyla hile yapmak için fırsat unsuru gerçekleşmiş olur. Oysa fırsat bulunmazsa, hile düşünce olarak kalır ve eylem gerçekleşmez (Akyel 2009, 59). Zayıf ahlak politikaları, üçüncü kişilerle ve ortaklarla yapılan gizli anlaşmalar, çalışanların yaptıkları işlerin kalitesini değerlemede yetersizlik, cezalandırılacağı disiplinli bir ortamın olmaması, işletmede çalışanlar arasında bilgi akışının zayıf olması, tepe yönetiminde umursamazlık ve yetenek eksikliği, sağlıklı denetim olmaması hileye fırsat sağlayabilen diğer etkenler olarak sayılabilir (Bozkurt 2011, 120). 2.3.3. Haklı Gösterme Haklı gösterme (rasyonalizasyon) suiistimalcinin, davranışları konusunda kendi kendini haklı çıkarmasını sağlayan iç diyalogudur. Fail, işverenin kendisine bu bedeli borçlu olduğu konusunda kendi kendisini ikna eder (KPMG 2009, 15). İşletmelerde özellikle ‘motivasyon unsuru’ ile ‘fırsat unsuru’ arasındaki ilişkilere dikkat etmek gerekmektedir. Bu unsurlar birbirini etkilemektedir. İşletmede fırsat unsurlarının olması çalışanın iştahını kabartmakta ve hile yapma isteğinin artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle çalışanlara hile için fırsat veren unsurları en aza indirecek önlemler alınmalıdır. 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 31 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 2016/Özel Sayı-1 2.4.Çalışan Hilesi Türleri 32 Çalışmamızın kapsamı küçük ve orta ölçekli işletmelerde alt ve orta kademe çalışanlar tarafından gerçekleştirilen çalışan hileleri üzerinde odaklanmaktadır. Bu nedenle ACFE’nin (2014,11) “Occupational Fraud and Abuse Classification System (Fraud Tree)” (Mesleki Hile ve Hırsızlık Sınıflandırma Sistemi-Hile Ağacı)’nda yer alan ve çalışan hilelerinin yolsuzluk, varlıkların zimmete geçirilmesi ve finansal tablo hileleri şeklinde üç ana başlıkta sınıflandırıldığı tabloda yer alan hile türlerinin tamamı alınmamıştır. Çalışmamızın kapsamı gereği burada sadece varlıkların zimmete geçirilmesi başlığında yer alan hile türleri sadece ana hatları ile ele alınmıştır. Şekil 1’de görüldüğü gibi varlıkların zimmete geçirilmesi kapsamındaki çalışan hileleri iki ana grup altında sınıflandırılmaktadır. 2.4.1. Nakit Hileleri Nakit hileleri ile ilgili ilk tür, işletme içinde doğrudan doğruya yapılan nakit hırsızlığıdır. Hırsızlık; “birinin rızası olmadan, onun varlığını ele geçirme hareketi” olarak tanımlanır. Burada çalışan hilesi genel olarak nasıl yapılırsa yapılsın, sonuçta işletmenin bir varlığı çalınmış olmaktadır. ACFE’nin 2014 yılında yaptığı 1.325 hile vaka çalışmasında hile eylemlerinin muhasebe, satış, üretim (operasyon), müşteri ilişkileri, üst yönetim, satın alma gibi bölümlerde ve çok önemli ölçüde nakit hilesi şeklinde meydana geldiği saptanmıştır (ACFE 2014, 57). Şekil 1. Çalışan Hileleri Kaynak: ACFE (2014 Raporu, 11) 2.4.2. Stok ve Diğer Varlık Hileleri Bu hırsızlıklar bir tek kalemden, çok değerli bir makine veya bir mamule kadar uzanabilir. Nakde dayanmayan varlık hileleri, nakit hileleri kadar sık olmamasına karşın, verdikleri zarar açısından büyük tutarlardadır (Bozkurt 2011, 307). Nitekim ACFE’nin 2014’te yaptığı 1.325 vaka çalışmasında incelenen vakalar içinde hile tutarı en yüksek olan ilk beş bölüm sırasıyla sahipler/üst yönetim, yönetim kurulu, finans, depo-stoklar, satın alma şeklinde sıralanmaktadır (ACFE 2014, 57). Dolayısıyla stok hileleri üst sıralarda yer almaktadır. 3. LİTERATÜR ÇALIŞMASI Gündüz, (2014, 144) çalışan hileleri üzerine yaptığı çalışmasında işletmelerde erkeklerin daha fazla hile yaptığını, çalışanların eğitim seviyesi yükseldikçe hile potansiyelinin de arttığını, bir çalışanın işyerindeki yönetsel kademesi yükseldikçe kontrol gücü elde ettiğinden hile yapma olasılığının daha yüksek olduğunu, hile yapmada yaş grubunun 36-45 olduğu sonucuna varmıştır. Şen (2013, 156) yapılan hilelerin, şirketlerin ciddi zarar ve maliyetlere katlanmasına sebep olduğunu, şirketlerin gelirinin %5’ini hile yoluyla kaybetmesine rağmen, ortaya çıkan hilelerin çoğunun nedenlerini araştırmadan üstünü kapattıklarını saptamıştır. Bu durum ülkemizde şirketlerin birçoğunun aile şirketi olmasından dolayı geleneksel yönetim tarzına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bu anlayış kurumsal yönetim ilkelerinin henüz yeteri kadar yerleşmediğini de göstermektedir. Yılmaz (2013, 126) İstanbul’da işletmelerde hile nedenlerine ve önlenmesi ilişkin uygulamalarda çalışanların başvurdukları bilgi ve becerileriyle elde edemedikleri kazanımları hile yöntemleri kazanma isteklerinin kök nedenleri irdelendiğinde çoğu zaman kurum kültürünün oluşmamasından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Keskin (2013, 131) Isparta’da Batı Akdeniz Bölgesi’nde faaliyet gösteren muhasebe meslek mensuplarının, meslektaşlarının meslek etiğine uygun davranışta bulunmadığı ve ülkemizde meslek ahlakı çerçevesinde yapılan yasal düzenlemelerin yeterli olmadığı kanaatinde olduğunu tespit etmiştir. Şengür (2012, 315) çalışmasında bağımsız denetçilerin ve iç denetçilerin Türkiye’deki işletmelerde gerçekleştirdikleri denetim çalışmaları sırasında en çok tespit ettikleri hile türlerinin finansal tablo açıklamalarının ihmal edilmesi, giderlerin ve gelirlerin farklı dönemlere kaydedilmesi ve dönem karının yüksek gösterilmesi olduğunu tespit etmiştir. Varıcı (2011, 274) tarafından yapılan araştırmada işletmelerde hile riskini arttıran en önemli faktörün etkin olmayan gözetim faaliyeti olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 33 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 34 denetçilerin birçoğunda sosyal sorumluluk eksikliği olduğu saptanmıştır. Akdemir (2010, 225) tarafından yürütülen çalışmada işletmelerin büyük çoğunluğunda genel olarak hile bilincinin düşük olduğu, hile riskini azaltıcı kontrollerin birçoğunun uygulanmadığını saptamıştır. Kiracı (2004, 256) Eskişehir’de 42 Bağımsız Denetim firmasında yaptığı araştırmada genel olarak denetçilerin hile konusuna gereken önemi verdikleri sonucuna ulaşılmıştır. Güçgüner (2013, 133) İstanbul’da tekstil sektöründe faaliyet gösteren işletmeler üzerine yaptığı araştırmada söz konusu şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerini ve görevlerin ayrılığı ilkelerini benimsemedikleri, hile riskine yönelik var olan kontrollerin yetersiz olduğu sonucuna varmıştır. Karausta (2013, 145) Antalya’da adli denetim mesleğinin gerekliliği üzerinde ki araştırmada adli denetimi gerekli kılan nedenlerin mesleki hilenin var olduğu ve adli denetimin uygulanmasını işletmelerde yaşanması olası mesleki hilelerin önlenmesi, caydırılması ve tespit edilmesi konusunda etkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. ACFE’nin 2014 çalışmasında çalışan sayısı 100’den az olan ve küçük işletme olarak kabul edilen işletmelerin büyük ölçekli işletmelere kıyasla daha farklı hile türleri ile karşı karşıya oldukları tespit edilmiştir. Örneğin küçük işletmelerde çek düzenleme hilesi oranı %22, büyük işletmelerde ise %7’dir. Ayrıca küçük işletmelerde nakit para çalma hilelerinin büyük işletmelerde görülenin iki katı olduğu saptanmıştır (ACFE 2014, 26) Yukarıda yer verilen araştırma sonuçları işletmelerde meydana gelen çalışan hilelerinin işletmeden kaynaklanan en önemli nedenleri arasında yönetsel eksiklikler ve kontrol faaliyetlerinin yetersizliği gibi unsurlar olabileceğini göstermektedir. Bu çalışmada literatürde yer alan çalışmalarda ulaşılan sonuçlara farklı bir açıdan katkı sağlamak amacıyla, KOBİ ölçeğindeki üretim işletmelerinde çalışanların ne tür hileli işlemler yaptıkları ve bu duruma neden olan unsurların iç kontrol sisteminden kaynaklanıp kaynaklanmadığı, iç kontrol sisteminden kaynaklanıyorsa sürecin hangi aşamasında meydana geldiği tespit edilmeye çalışılmaktadır. 4. HATAY-ANTAKYA’DA FAALİYET GÖSTEREN ÜRETİM İŞLETMELERİNDE MEYDANA GELEN ÇALIŞAN HİLELERİNE YÖNELİK ARAŞTIRMA 4.1. Araştırmanın Amacı ACFE’nin raporlarında çalışan hilesinin en sık görüldüğü şirket türünün KOBİ türü işletmeler olduğu, toplam çalışan hilesi içerisinde sayı olarak en fazla görülen hilenin doğrudan çalma şeklinde olduğu belirtilmektedir. Bu araştırma çalışması ACFE’nin elde ettiği araştırma sonuçları dikkate alınarak yerel düzeyde (Hatay-Antakya) KOBİ ölçeğindeki işletmelerde yaşanan çalışan hilelerinin türlerinin ve bu hilelerin işletmelerin iç kontrol sisteminin hangi noktasındaki zayıflıktan (fırsattan) kaynakladığının saptanması amacıyla yürütülmüştür. 4.2. Araştırmanın Evreni ve Örnekleme Araştırmanın evrenini Antakya’da faaliyet gösteren 280 üretim işletmesi oluşturmaktadır. Çalışmada tesadüfi olmayan örnekleme yöntemlerinden ‘’Yargısal örnekleme’’ yöntemi ile belirli bir üretim süreci ve örgüt yapısına sahip olduğu düşünülen 100 üretim işletmesi iradi olarak seçilmiştir. 4.3. Veri Toplama ve Değerlendirme Yöntemi Veri toplamak için anket yöntemi kullanılmıştır. Konu ile ilgili önceden hazırlanan anket formları iradi olarak seçilen işletmelerin yönetim kademesinde bulunan kişilerle yüz yüze görüşmek suretiyle uygulanmış, yöneticilerin işletmelerinde yaşadıkları çalışan hilelerine ilişkin bilgi derinlemesine görüşme yöntemi ile elde edilmiştir. Anket formu genel bilgiler bölümü ile birlikte üç ana bölümden ve 43 sorudan oluşmaktadır. İlk bölüm, anketi cevaplayan işletmenin unvanının, faaliyet alanının ve personel sayısının sorulduğu genel bilgiler bölümüdür. İkinci bölümde işletme yetkilisinden geçmişte işletmede yaşamış oldukları çalışan hilelerine ilişkin örnekler vermesi istenmiştir. Üçüncü bölümde işletmelerde İKS unsurlarının mevcudiyetini tespit etmek amacıyla hazırlanan sorular yer almaktadır. Bu kapsamda cevaplayıcılara İKS’nin unsurları olan kontrol ortamına ilişkin 3 soru, risk değerlendirmeye ilişkin 2 soru, kontrol faaliyetlerine ilişkin 26 soru ve izleme faaliyetlerine ilişkin 8 soru yöneltilmiştir. Anket çalışmasında elde edilen veriler SPSS programına yüklenerek frekans 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 35 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 36 tabloları çıkarılmış, ayrıca bazı unsurlar arasında ilişki olup olmadığının tespiti için Ki Kare testi yapılmıştır. Anketle elde edilen hile vaka türleri içerik analizine tabi tutulmuştur. 4.3.1. Genel Bilgiler Tablo 1’de görüldüğü gibi, araştırma kapsamındaki işletmelerin %32’si anonim şirket, %68’i limited şirket olup, şirketlerin %50’si gıda, %9’u inşaat, %6’sı tekstil ve %5’i mobilya sektöründe faaliyette bulunmaktadır. Şirketlerin %59’unda 11-50, %9’unda 1-10, %18’inde 51-100 arası personel çalışmaktadır. Şirketlerin %4’ünde ise 101-500 arası personel çalışmaktadır. Dolayısıyla şirketlerin yaklaşık %80’inde 1-50 arası personel çalıştığı görülmektedir. Tablo 1. Şirketlerde Personel Sayıları Personel Sayısı 1-10 11-50 51-100 101-500 N (%) 19 (%19,0) 59 (%59) 18 (%18) 4 (%4) 4.3.2. Saptanan Hile Türleri Tablo 2’te görüldüğü üzere, çalışma kapsamında yer alan şirketlerin yönetim kademelerinden elde edilen bilgilere göre şirketlerde yaşanan çalışan hile ve yolsuzluk vakaları türleri itibariyle sınıflandırılmıştır. Buna göre en fazla yaşanan hile türü (%29) depolarda sayım yapılmaması ve çalışanlara fazla güven duyulması gibi nedenlerle çalışanların doğrudan mal ve para çalması şeklindeki hile türüdür. Şirketlerin %26’sında ise işletmenin çalışanlar tarafından kasıtlı olarak zarara uğratılması vakası yaşanmıştır. Bu verilere göre çalma şeklindeki hilenin hile türleri içindeki oranının (% 29 + % 16 + %19) % 64 olduğu görülmektedir. Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği Hile Türü Doğrudan Mal ve Para Hırsızlığı İşletmeyi Kasıtlı olarak Zarara Uğratma Ürün Fiyat Farklılığından (Ucuz-Pahalı) Yararlanarak yapılan Hile * Mal Alış ve Satışında teslim sırasında Hile (Çalma eylemi) Hile Olayı Yaşanmamıştır N (%) 29 (%29) 26 (%26) 19 (%19) 16 (%16) 10 (%10) 4.3.3. Faktör Analizi ve Güvenilirlik Elde edilen veriye uygulanan Faktör Analizine göre, Kaiser-MeyerOlkin (KMO) değeri 0,647 ve Bartlett’s Test anlamlılık düzeyi, 000 bulunmuştur. Ankette yer alan 39 maddeye (Kontrol faaliyeti) Güvenilirlik Analizi uygulanmış ve 1. aşamanın sonucunda 7. ve 8. Kontrol faaliyetinin anketten çıkarılmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır. 2. aşamada kalan 37 Kontrol faaliyetine Güvenilirlik Analizi uygulanmış ve söz konusu 37 Kontrol faaliyetinin araştırılan konuyu açıklamada güvenilir olduğu sonucuna varılmıştır. Tablo 3. Anket Sorularının Güvenilirlik Analizi Güvenilirlik Analizi 1. Aşama 2. Aşama N 39 37 Cronbach’s Alpha ,866 ,893 4.3.4. İç Kontrol Sisteminin Değerlendirilmesi ile Ulaşılan Tespitler Araştırma kapsamına giren şirketlerde iç kontrol sistemi unsurlarının varlığını tespit etmek amacıyla iç kontrol sisteminin bileşenleri dikkate alınarak hazırlanan anket formu uygulanmıştır. Böylece Kontrol Ortamı, Risk Değerlendirme, Kontrol Faaliyetleri, Bilgi ve iletişim, İzleme gibi İKS’nin ana unsurlarını oluşturan süreç ve * Bu hile örneğinde, satış elemanları kalitesi gereği fiyatı yüksek olan malı daha önce anlaştıkları kişilere kalitesi gereği fiyatı düşük olan mal çıkışı yaparak satmakta ve farkı paylaşmaktadır. 2016/Özel Sayı-1 Tablo 2. Hile Türlerinin Dağılımı 37 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 38 işlemlerin işletmelerde ne ölçüde mevcut olduğuna yönelik aşağıdaki tespitler elde edilmiştir. 1-Araştırma kapsamındaki şirketlerin %77’sinden fazlasında kontrol ortamı unsurlarının bulunduğu ifade edilmiştir. 2-Araştırma kapsamındaki şirketlerin %70’inden fazlasında yönetimin iç ve dış riskleri sürekli değerlendiren bir mekanizmaya sahip olduğu ifade edilmiştir. 3-Araştırma kapsamındaki şirketlerin çoğunda (%80’inden fazlasında) varlıkların fiziki kontrolüne yönelik faaliyetlerin mevcut olduğu ifade edilmiştir. Söz konusu şirketlerin sadece %23’ünde malların sisteme giriş ve çıkışında barkod sistemi kullanılmaktadır. 4-Araştırma kapsamındaki şirketlerin %65’inde görevlerin ayrımı ilkesine uygun davranıldığı ifade edilmiştir. 5-Şirketlerin %97’sinde ise işlem ve faaliyetlerin yönetimin bilgi ve talimatlarına göre gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. 6-Araştırma kapsamındaki şirketlerin %70’inde kaynak ve kayıtlara erişim ve hesap verilebilirlik ilkesine uygun davranıldığı ifade edilmiştir. Ancak stok depolarının sayımı ve kayıtlarla karşılaştırma yapılması araştırma kapsamındaki şirketlerin sadece %65’inde uygulanmaktadır. 7-Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık olarak %90’ında belgelerin, her an kullanıma ve denetime hazır şekilde ve güvenli bir ortamda dosyalandığı ifade edilmiştir. 8-Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık olarak %60-65’inde bilgi işlem sistemine erişimi kontrol etmek için fiziki ve lojistik kontroller mevcuttur ve gerekli tedbirler alınmaktadır. 9-Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık olarak %60-65’inde performans değerlendirmesine yönelik faaliyetler yürütülmektedir. 4.3.5. Ki-Kare Analizi Tablo 2’de türleri itibariyle sınıflandırılmış olan çalışan hile ve yolsuzluk vakaları aşağıdaki şekilde kodlanarak iç kontrol sistemi unsurları ile arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığının anlaşılabilmesi için Ki-kare Analizine tabi tutulmuştur. 0- Hile Olayı Yaşanmamıştır 1- Mal Alış ve Satışlarında Hile (Çalma Eylemi) 2- İşletmeyi Kasıtlı Olarak Zarara Uğratma 3- Doğrudan Mal ve Para Hırsızlığı 4Hile Ürün Fiyat Farklılığından (Ucuz-Pahalı) Yararlanarak yapılan 39 Tablo 4. Kontrol Ortamı-Hile İlişkisi Sig. (p value) 100 Pearson ChiSquare Value 3,890 100 9,932 ,270 100 14,095 ,079 100 5,282 ,727 100 7,417 ,492 N Kurumun belirlediği ihtiyaçlara göre bir işe alma planı ve uygun yeterliliğe sahip olan personelin işe alınmasını sağlayacak yordamlar mevcuttur. Çalışana işini nasıl yapacağını gösteren yönlendirici bilgiler mevcuttur. Çalışanlara görev ve sorumluluklarını yerine getirmelerini, performanslarını artırmalarını, yeteneklerini geliştirmelerini ve kurumun değişen ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlayacak bilgi, eğitim ve araçlar sunulur. ,421 Tablo 5. Risk Değerlendirme- Hile İlişkisi Yönetim, şirketin faaliyet ve hedeflerini etkileyebilecek şirket içi veya dışı riskleri sürekli değerlendiren bir mekanizmaya sahiptir. Yönetim, riskleri azaltmaya yönelik eylem ve kontrol faaliyetlerini belirler ve bunların uygulanmasını sağlar. 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 40 Tablo 6. Kontrol Faaliyetleri – Hile İlişkisi Tablo 6.1. Varlıkların Fiziksel Kontrolü – Hile İlişkisi İşletmede varlıkların korunmasına yönelik kontrol faaliyetleri bulunmaktadır ve bunlar personele duyurulmuştur. İşletmeye gelen belgelerin kaydedilmesini, dosyalanmasını, belgelerdeki değişikliklerin kaydedilmesini ve dosyaların arşivlenmesini sağlayan yordamlar vardır. Bir bölümdeki personelin diğer bölümdeki personelin yaptığı işi kontrol etmesi biçiminde yapılan çapraz kontrolü veya bilgisayar kontrollerini içeren temel kontrol faaliyetleri vardır. Kıymetli evrakların fiziksel anlamda güvenliği sağlanır ve bunlara erişim sıkı kontrol altında gerçekleşir. Malların sisteme giriş-çıkışı barkodla yapılır. İşletme binasına giriş-çıkışlar kontrol altındadır. Depoların kontrolü güvenilir personel tarafından yapılmaktadır. Nakit, menkul değerler, ticari mallar, hammaddeler, taşınır ve taşınmaz mal ve donanımları gibi varlıkların envanteri periyodik olarak çıkarılır ve kontrol kayıtlarıyla karşılaştırılır, tutarsızlıklar ayrıca incelenir. Binalar mesai saatleri dışında da alarm, kamera vb. araçlarla kontrol edilir. Yönetim, personelin yaptığı işi düzenli olarak kontrol eder. Yöneticiler ve çalışanlar kontrol faaliyetlerinin amacının farkındadır. 100 1,754 ,988 100 6,733 ,566 100 11,840 ,158 100 6,460 ,596 100 7,186 ,517 100 8,917 ,349 100 8,174 ,417 100 8,355 ,400 100 1,154 ,886 100 3,608 ,462 99 3,807 ,874 Tablo 6.2. İşlem ve Faaliyetlerle İlgili Yetkilendirme – Hile İlişkisi Yetkilendirme, onaylama, kaydetme, ödeme, tahsilat, teslim alma, teslim etme, denetleme, koruma, sayım gibi işlemler farklı kişiler tarafından yürütülür. İşlem ve faaliyetler, yönetimin bilgi ve talimatlarına göre gerçekleştirilir. 100 8,989 ,343 100 1,223 ,874 41 Tablo 6.3. Kaynak ve Kayıtlara İlişkin Hesap Verilebilirlik ve Erişim – Hile İlişkisi İşlemlerin muhasebe kaydını yapan kişiler, varlıklara dokunma ve faaliyet gerçekleştirme yetkisine sahip değildir. Kaynaklar ve bunlara ilişkin kayıtlar düzenli olarak karşılaştırılır ve tutarsızlıkların nedenleri incelenir. Stokların bulunduğu depolarda stok girişçıkışları düzensiz ve ani sayımlarla karşılaştırılır ve tutarsızlıkların nedenleri incelenir. Nakit akışı ve harcamalar düzensiz ve ani sayımlarla karşılaştırılır ve tutarsızlıkların nedenleri incelenir. 100 5,653 ,686 100 7,099 ,526 100 2,242 ,691 100 6,817 ,557 100 8,375 ,398 100 2,020 ,732 Tablo 6.4. Belgelendirme – Hile İlişkisi Belgeler, her an kullanıma ve denetime hazır şekilde ve güvenli bir ortamda dosyalanır. Tüm belge ve kayıtlar uygun şekilde yönetilir, muhafaza edilir, yedeklenir ve düzenli aralıklarla güncellenir. 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 2016/Özel Sayı-1 Tablo 6.5. Bilgi İşlem Kontrolleri – Hile İlişkisi 42 Üst yönetim, kurum genelinde Bİ güvenliği programını uygulamak ve yönetmek için bir yapı oluşturur ve bununla ilgili sorumlulukları net bir şekilde tanımlar. Fiyatlandırma, fiyat indirimi, sipariş kabulü, alım, üretim emri gibi güvenlik seviyesi yüksek yetkilendirmeler yapılır ve sadece bu kişilerin sisteme erişimlerine izin verilir. Sisteme izinsiz erişimi önlemek veya tespit etmek amacıyla fiziki ve lojistik kontroller mevcuttur. Üst yönetimce yetkilendirilen kişiler bilgi sistemlerine ve yazılıma erişimi izler, bariz ihlalleri saptayarak gerekli müdahalede bulunur ve gerekli tedbirleri alır. Elektronik kayıtlar ve arşiv fiziki anlamda korunur ve bunlara erişim sıkı kontrol altında gerçekleştirilir. 100 5,752 ,675 100 5,354 ,719 100 9,463 ,305 100 11,320 ,184 100 11,387 ,181 100 10,535 ,229 100 15,392 ,052 100 10,671 ,221 100 2,644 ,619 100 100 5,745 10,751 ,676 ,216 Tablo 6.6. İzleme Faaliyetleri – Hile İlişkisi Üst yönetim bütçe, tahminler ve önceki dönem bütçe sonuçları ışığında gerçekleşen performansı düzenli olarak izler. Çalışanların performansı ile şirketin ulaşılan hedefleri arasındaki bağlantıyı anlamalarına yardımcı olmak için performans değerlendirmesi çalışanlara bildirilir. Yöneticiler, belirli aralıklarla performans gösterge ve ölçümlerinin uygunluğunu ve doğruluğunu gözden geçirir. Tüm kilit faaliyetler, yetkilendirilen kişiler tarafından izlenir. Önemli noktalar kameralarla izlenir. Yönetim kontrol faaliyetlerinin işleyişini sık sık gözden geçirir ve geliştirir. Gerçekleşen performans verileri 100 1,521 ,823 periyodik olarak planlanan amaçlar ışığında karşılaştırılır ve doğru şeylerin doğru zamanda ölçülüp ölçülmediğini görmek için farklılıklar analiz edilir. İzleme ve değerlendirme sonucunda, gerçekleşen performansın, hedeflenenden 100 5,496 ,704 düşük olduğunun tespit edilmesi halinde üst yönetim gerekli önlemleri alır. YORUM: Tabloda yer alan unsurların anlamlılık düzeylerine (p değerlerine) bakıldığında, hepsinin alfa değeri olan 0,05’ten büyük olduğu görülmektedir. Bu durum, ele alınan 37 unsur ile hile işlemleri arasında anlamlı bir ilişki olmadığı anlamına gelmektedir. Böylece araştırma kapsamındaki şirketlerde İKS unsurlarının varlığının çalışan hilelerinin önlenmesi üzerinde önemli bir etkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Hile örneklerinin içeriği incelendiğinde bu sonucun nedeni anlaşılmaktadır. Nitekim hile vakalarında hileli işlemlerin meydana gelmesinde genellikle işletmede çalışanlara duyulan güvenin ön planda olmasının ve kontrol faaliyetlerinin etkin olmamasının önemli rolü olduğu görülmektedir. 5. BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ İş dünyasının en önemli sorunlarından bir olan çalışan hileleri üzerine yapılan çalışmaların çoğu işletmelerdeki çalışan hilelerinin en önemli nedenleri arasında yönetsel eksiklikler, çalışanlara duyulan aşırı güven ve kontrol faaliyetlerinin yetersizliği gibi unsurlar olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada literatürde yer alan çalışmalarda ulaşılan sonuçlara farklı bir açıdan katkı sağlamak amacıyla, Hatay-Antakya’da faaliyet gösteren KOBİ ölçeğindeki üretim işletmelerinde çalışanların ne tür hileli işlemler yaptıklarının tespit edilmesi suretiyle hileli işlemin içeriği dikkate alınarak hileli işleme olanak sağlayan unsurların iç kontrol sisteminden kaynaklanıp kaynaklanmadığı, iç kontrol sisteminden kaynaklanıyorsa sürecin hangi aşamasından kaynakladığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma kapsamındaki şirketlerden elde edilen verilerin analiz edilmesi ile aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır: • Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık %80’inde 11-100 arası personel çalışmaktadır. Dolayısıyla bu işletmeler varlıkların 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 43 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 44 teslim alınması, teslim edilmesi, nakit hareketleri gibi işlemlerde varlıkların çalınmaya karşı korunmasını sağlamak için bir dizi iç kontrol faaliyeti oluşturmayı gerektirecek büyüklüktedir. • Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık %80’inde kontrol ortamı tesis edildiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla şirketlerin çoğunda yönetim iç kontrol faaliyetlerinin öneminin farkındadır ve İKS’nin tasarımına önem vermektedir. • Anonim şirketlerin neredeyse tamamında, limited şirketlerin ise yaklaşık olarak %30’unda kontrol ortamı bulunmaktadır. Bu durum anonim şirketlerin büyümenin getirdiği gereksinim ile iç kontrol sistemine daha fazla önem verdiği şeklinde yorumlanabilir. • Araştırma kapsamında yer alan inşaat ve tekstil işletmelerinin tamamında kontrol ortamının mevcut olduğu görülmekle birlikte gıda sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin %80’inde kontrol ortamı unsurlarının mevcut olduğu saptanmıştır. • Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık %70’inde risk değerleme faaliyetlerine önem verildiği ifade edilmiştir. Acaba yöneticiler risk değerleme kavramını sadece işletme dışı ekonomik ortamdan kaynaklanan risklerin öngörülmesi olarak mı algılamıştır? Eğer öyleyse bu durum iç kontrol faaliyetlerinin izlenmesinde de zayıflık olabileceğini gösterir. • Risk değerlendirmesi yapan anonim şirketlerin oranı, limited şirketlerin oranına göre daha yüksektir. Bu sonuç anonim şirketlerin faaliyetlerin genişliği nedeniyle risk değerlendirmeye daha fazla önem verdiği şeklinde yorumlanabilir. • Risk değerlendirmesinin oransal olarak en fazla yapıldığı sektörlerin inşaat, tekstil ve mobilya sektörü olduğu görülmektedir. Örneklem içinde en fazla gıda sektörü işletmeleri yer almaktadır. Gıda sektöründe işletmelerin sadece %50’sinin risk değerlendirmesi yaptığı görülmektedir. Bu bulgu çalışan hile vakası örnekleri ile de desteklenmektedir. Nitekim risk değerlemesinin düşük olduğu gıda sektörü işletmelerinde hile vakası daha fazla yaşanmaktadır. Buna ek olarak gıda sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin sadece %30’unda barkod sistemi kullanıldığı görülmektedir. Oysa stoklar içinde yer alan birimlerin çok sayıda ve türde olduğu, ayrıca stok devir hızının yüksek olduğu işletmelerde hile riski doğal olarak yüksektir ve yönetimin bu riske karşılık stok kontrolüne ve satış tahsilat döngüsüne daha fazla önem vermesi gerekir. • Araştırma kapsamındaki şirketlerin %80’inden fazlasında varlıkların fiziki kontrolüne yönelik faaliyetlerin mevcut olduğu ifade edilmiştir. Ancak çalışan hilelerine yönelik vakaların içeriği analiz edildiğinde, çoğu yönetimin stok hareketleri ve stok kontrolü ile sorumluluğu çalışanlara delege etmesi nedeniyle depo sorumlularının depolardan mal çaldıkları anlaşılmaktadır. • Araştırma kapsamındaki şirketlerin sadece %23’ünde malların sisteme giriş ve çıkışında barkod sistemi kullanılmaktadır. Stok kontrolüne teknolojik anlamda destek sağlayan barkod sisteminin kullanılmaması İKS’nin etkinliği açısından önemli bir eksiklik olarak yorumlanabilir. • Araştırma kapsamındaki şirketlerin %65’inde İKS’nin etkinliğini sağlayacak en önemli kontrol faaliyetlerinden biri olan “Görevlerin ayrımı” ilkesine uygun davranıldığı ifade edilmiştir. Ancak çalışan hilelerine olanak verilmemesi açısından çok büyük önem taşıyan “Görevlerin ayrımı” ilkesi, çalışan hilelerinin önlenmesinde tek başına yeterli olmayabilmektedir. • Araştırma kapsamında yer alan işletmelerin sadece %10’unda hile vakası yaşanmadığı ifade edilmiştir. Bu bulgu iş dünyasında çalışan hilelerinin ne denli endişe verici bir seviyede olduğunu göstermektedir. • Hileli işlemlerin %26’sı işletmenin çalışanlar tarafından farklı nedenlerle kasıtlı olarak zarara uğratılması şeklindeki hilelerden oluşmaktadır. Bu tür eylemler genellikle çalışanların motivasyon sorunlarından kaynaklanabilmektedir. • Araştırma kapsamında yer alan işletmelerde en fazla yaşanan hile türü %64 oranla etkin sayım yapılmaması ve çalışanlara fazla güven duyulması gibi nedenlerle oluşmaktadır. Bunlar; çalışanların depolardan mal çalmak, kasadan para çalmak, yüksek fiyatlı malın parasını alıp, düşük fiyatlı mal vererek farkı zimmete geçirmek, işletmeye gelen malı depoya giriş esnasında veya öncesinde çalmak şeklindeki hile türleridir. • Yapılan Ki-kare analizinde İKS unsurları ile hile vakaları arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür. Çalışan hilelerinin 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 45 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 46 içeriği analiz edildiğinde, elde edilen bu sonuç anlamlıdır. Nitekim çalışan hilelerinin tür olarak çoğunda görevlerin ayrımı, barkod kullanımı, varlıklara dokunmanın ayrılması, yetkilendirme gibi önemli iç kontrol faaliyetlerine rağmen çalışanların işbirliği içinde davranma veya kendisine duyulan güveni istismar etme gibi İKS dışında gelişen unsurlar vasıtasıyla hile yaptıkları görülmektedir. • Stok depolarının sayımı ve kayıtlarla karşılaştırma yapılması araştırma kapsamındaki şirketlerin %65’inde uygulandığı ifade edilmiştir. Ancak bu işlem üst yönetim tarafından mı yoksa orta kademe bir çalışan tarafından mı yapılmaktadır? Çalışan hilelerine olanak verilmemesi açısından çok büyük önem taşıyan “Sık ve ani depo kontrolü ve stok sayımı” nın üst yöneticiler tarafından ihmal edilmesi ve depo sayımlarının da personel tarafından yapılması halinde çalışanlara hile yapması için fırsat yaratılmış olmakta ve İKS devre dışı kalmaktadır. • Ölçeğe bağlı olmaksızın araştırma kapsamındaki şirketlerin sadece %23’ünde malların sisteme giriş-çıkışı barkotla yapılmaktadır. 6. SONUÇ VE ÖNERİLER Bulgular ışığında ulaşılan sonuçlar doğrultusunda aşağıdaki öneriler sunulmuştur: • Yaşanan çalışan hilesi vakalarının çoğu araştırma kapsamındaki işletmelerin yönetimlerinin stokların fiziksel kontrolünü çalışanlara delege ettikten sonra onları kontrol etmemesinin depo sorumlularına depodan mal çalma imkânı verdiğini göstermektedir. Dolayısıyla işletmelerin çoğunda iç kontrol faaliyetlerinin stokları koruyacak ölçüde etkin olmadığı ve hileyi önleyici rolünün ortadan kalktığı görülmektedir. Nitekim yaşanan yolsuzluklar genellikle çalışanlar tarafından yapılan iş ve işlemlerin şüphe üzerine veya tesadüfen kontrol edilmesi neticesinde ortaya çıkarılmıştır. Bu itibarla, stok hilelerinin önlenmesi için yöneticilerin zaman zaman stok sayımlarında bizzat bulunması ve ani stok sayımları ile depo sorumlularını kontrol etmesi, her kademedeki çalışanların gerçekleştirdiği işlemleri herhangi bir zamanda kontrol etmesi gerekmektedir. • Araştırma kapsamındaki şirketlerde yaşanan zimmete geçirme odaklı vaka örneklerinde genellikle yönetimle personel arasındaki iş ilişkisinde “güven duygusu” nun önemli yer tuttuğu anlaşılmaktadır. Ancak vakaların çoğu yöneticilerin çalışana duyduğu güvenin kontrolsüz kalması halinde hızla istismar edildiğini göstermektedir. İşyerlerinde ve iş ilişkilerinde kuşkusuz “güven” faktörü çok önemlidir, ancak güven duygusu “kontrol etme”nin önüne geçmemelidir. • Çalınan varlıkların erken tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması için nakit, ticari mal, hammadde, taşınır ve taşınmaz mallar gibi varlıkların dökümü mümkünse çeyrek dönemler bazında çıkarılıp kayıtlarla karşılaştırılmalı ve tutarsızlıklar sorgulanmalıdır. Çünkü bu tür tespitler ne kadar geç yapılırsa o denli büyük kayıp oluşmakta ve genelde bu kayıplar tahsil edilememektedir. Özellikle aile şirketi kültürü gereği bu tür olaylara karışan çalışanların sadece işine son verilmekte, çoğu kez yasal işlem dahi yapılmamaktadır. • Şirketlerde barkod kullanımının yaygınlaşması varlıkların kontrolü açısından önemlidir. Ancak, vaka analizlerinden çıkarıldığı üzere, barkod esaslı stok takip sistemlerinin kullanıldığı işletmelerde dahi çalışanlar stokların fiziki kontrolünde zafiyet olduğunu keşfettikleri anda harekete geçebilmektedir. Dolayısıyla fiziksel kontrollerin sadece yılsonunda yapılması halinde barkod kullanımı gibi teknolojik önlemler dahi varlıkların korunması için yeterli olmayabilmektedir. • Yöneticiler, çalışanların ve mal sevkiyatı yapanların öğrendiklerinden farklı davranışlar sergilemelidir. Deponun ani sayımı, habersiz stok kontrolü, mesaiye farklı saatlerde gelme, hiç kontrol edilmeyen noktaların ani kontrolü gibi. Nitekim bazı vaka örnekleri, yöneticilerin tesadüfen de olsa habersiz gittiği depoda satıcı tarafından bilinçli olarak eksik gönderilen malların çalışanlar tarafından tammış gibi teslim alındığını saptamış olduğunu göstermektedir. • İş hacminin büyümesi, depo sayısının ve çalışan sayısının artması durumunda yetki ve görevlerin ayrımı önem kazanır. Varlık hareketlerinin sadece bir veya birkaç kişi tarafından yürütülmesi halinde zaman içinde çalışan hileleri yaşanması mümkün olabilir. • Şirket yöneticileri işletme dışı riskleri öngörmenin yanı sıra işletme içi hile riski için de öngörülü olmalı, insan kaynakları yönetimine önem vermelidir. İşe alma sürecinde ve sonrasında 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 47 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 48 personelin özgeçmişini araştıran ve değerlendiren, hile yapanların karakteristik özellikleri konusunda bilgi sahibi olan etkin bir insan kaynakları yönetimi oluşturulmalıdır. Hile yapan çalışanların karakteristik özelliklerini bilmek, ne tür hilelerin yapılabileceğini bilmekten daha önemlidir. Çünkü önemli olan hilenin önlenmesini sağlamaktır. Bunun için insan kaynakları yöneticisinin potansiyel hilekârın tipik özelliklerini taşıyan kişiler hakkında daha fazla bilgi toplaması ve temkinli olması gerekir. Ancak detaylı araştırmalar sonucu işe alınan personel ile yıllarca sorunsuz çalışarak oluşturulan güven duygusunun dahi kontrolsüz bir ortamda hayal kırıklığı ile sonuçlanabildiği unutulmamalı ve geçmişi temiz olsa da çalışanlara aşırı bir güven duygusu beslenmemelidir. • Zaman zaman çalışanlara etik eğitimi niteliğinde eğitimler verilmelidir. Ayrıca hile riskini azaltmak için işletmede alınan önlemlerin ve yaptırımların çalışanlara açıkça anlatılması yararlı olabilir. Çünkü işletmede hileye karşı önlem alındığının ve hile sonucunda yaptırıma maruz kalacağının farkında olan bir çalışanın hile yapma olasılığı daha düşük olabilir. • Şirketlerin bütçe uygulamalarına önem vermeleri, performans ölçümü yapmaları ve başarısızlıkların nedenlerini analiz ederek varlıklarını koruyucu önlemler almaları gerekir. KAYNAKÇA ACFE 2012. Report to the Nations, 2012 Global Fraud Study http://www.acfe.com/rttn/docs/2012-report-to-nations.pdf (Erişim Tarihi: 11.06.2015). ACFE 2014. Report to the Nations, 2014 Global Fraud Study http://www.acfe.com/rttn/docs/2014-report-to-nations.pdf (Erişim Tarihi: 21.07.2015). Akdemir, Ç. 2010. “İşletmelerde Hile Riski ve Türk İşletmelerde Hile Riskinin Ölçülmesi ve Değerlendirilmesi”, Yayınlanmamış Lisansüstü Tez, Marmara Üniversitesi SBE: 225. Akyel, N. 2009. “Adli Muhasebecilik ve Türkiye’de Uygulanabilmesi İçin Altyapı Bileşenlerinin Mevcut Durumu, Değerlendirilmesi ve Öneriler”, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi: 59. Bozkurt, N. 2011. İşletmelerin Kara Deliği: Hile - Çalışan Hileleri, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul. Fazekas, M. 2008. HR’s Role in Managing the Risk of Fraud, (Http://www.Hrhighway.Co.Za/Features/Topics/2063426:Topic:18 33) (Erişim Tarihi: 05.03.2013). Güçgüner, S. 2013. “Tekstil Sektöründe Hile Riskinin Ölçülmesi, Değerlendirilmesi ve Bir Uygulama”, Yayınlanmış Lisansüstü Tezi, Marmara Üniversitesi SBE: 145. Gürbüz, S.ve O. Dikmenli. 2009. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22. Karausta, T. 2013. “Mesleki Hile Adli Denetim ve Türkiye’de Adli Denetim Mesleğinin Gerekliliği Üzerine Bir Araştırma”, Yayınlanmış Doktora Tezi, Akdeniz Üniversitesi SBE, 2013: 145. Keskin, S. 2013 “Muhasebe Hata Ve Hilelerin Karşısında Etkin Tutumlar: Meslek Mensupları Üzerine Bir Araştırma”, Yayınlanmış Lisansüstü Tez, Süleyman Demirel Üniversitesi SBE: 145. Kiracı, M. 2004. “Hileli Risk Değerlendirmesinin ve Hileleri Bulmanın Denetimin Etkinliğindeki Rolü ve Türkiye’de SPK’dan Yetki Alan Denetim Firmalarına Yönelik Bir Araştırma”, Yayınlanmış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi SBE: 256. Omar, N.B. ve Din, H.F.Mohammad. 2010. “Fraud Diamond Risk İndicator: An Assessment of its Importance and Usage” Malezya: 607-612. Şen, Ç. 2013. “İşletmelerde Çalışan Hilelerin Tespiti, Ortaya Çıkarılması ve Önlenmesi”, Yayınlanmış Lisansüstü Tezi SBE, İstanbul Aydın Üniversitesi: 156. Şengür, E.D. 2012. Auditors Perception of Fraud Prevention Measures: Evidence from Turkey, Annales Universitatis Apulensis Series Oeconomica, 14 (1): 128-138. 2016/Özel Sayı-1 Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine Bir Araştırma: Hatay Örneği 49 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ 50 Şimsek, E.E. 2001. “Türk Vergi Hukukunda Muhasebe Hileleri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Türk Dil Kurumu, www.tdk.org.tr (Erişim Tarihi: 05.08.2012). Wells, J.T. 2013. Corporate Fraud Handbook: Prevention and Detection, John Wiley & Sons Inc., Austin, Texas, USA. Yılmaz, K. 2013. “İşletmelerde Hile, Nedenleri, Önlenmesine İlişkin Uygulamalar ve Örnek Olaylar”, Yayınlanmış Lisansüstü Tezi, Anadolu Üniversitesi SBE: 126. CORPORATE GOVERNANCE PRACTICES AT NONPUBLICLY HELD TURKISH COMPANIES * Dr. A. Engin ERGÜDEN ** Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA *** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 51-61 ABSTRACT The aim of this study is to exhibit the current situation for all non-publicly held companies in Turkey with respect to corporate governance and to present the degree to which they implement corporate governance and its applications in their organizational structures and to understand what kind of priorities their management organs have in this respect within transparency and accountability. Data is collected from Certified Public Accountants by a questionnaire. The results of this study shed a substantial light on the current corporate governance practices within non-publicly held companies and prioritize what actions to be taken for the wholesome establishment of transparency and accountability. Keywords: Corporate Governance, Transparency, SMEs, Non-publicly held companies JEL Classification: M41 HALKA AÇIK OLMAYAN TÜRK ŞİRKETLERİNDE KURUMSAL YÖNETİM UYGULAMALARI ÖZ Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de faaliyet gösteren ve halka açık olmayan şirketlerin kurumsal yönetim çatısı altında ne derece kurumsal yönetim ilkelerini hayata geçirmiş olduklarını anlamaya ışık tutmaktır. Ayrıca bu * Date of submission: 07.11.2015; Date of acceptance: 12.12.2015 This paper was presented at 12th International Conference on Accounting, hold by MODAV in ANKARA, on October 23-25, 2015 and prepared in accordance with criticism. ** Department of Business Administration, Faculty of Economics and Administration Sciences, Yeditepe University, Istanbul, Turkey, engin.erguden@erlerdenetim.com *** Head of Accounting & Auditing at the Department of Business Administration, Faculty of Economics and Administration Sciences, Yeditepe University, Istanbul, Turkey, can.kaya@yeditepe.edu.tr 51 2016/Özel Sayı-1 Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA 52 ilkeleri, şeffaflık ve hesap verebilirlik noktasında hayata geçirmede bu şirketlerin önceliklerini de tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Araştırma verileri Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirlerden oluşan meslek mensuplarından anket yoluyla toplanmıştır. Çalışmanın bulguları, halka açık olmayan şirketlerde uygulanan kurumsal yönetim ilkelerinin güncel seviyesine ışık tutacaktır. Son olarak, bütünsel anlamda şeffaf ve hesap verebilir bir yapıyı hayata geçirmek için yapılması gerekenleri sıralamada gerek sektöre gerekse akademik çevrelere destek sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Kurumsal Yönetim, Şeffaflık, KOBİ, Halka açık olmayan şirketler JEL Sınıflandırması: M41 1. INTRODUCTION Over the last 20 years, corporate governance has become one of the most common milestones in business world. It is associated with the defense of shareholders’ interests by the use of firm governance devices. Moreover, the past few years have seen a rapid increase in accountability pressures on companies. Shareholders and other stakeholders in different markets with frequently varying regulations and governance systems, the situation has become rather complex in recent years. The increased call for transparency comes from two different issues, which most recently have started to show some matchup with. Accountability requirements in the context of corporate governance have expanded, and are starting to cover staff-related, ethical aspects such as code of ethics and conducts. 2. CORPORATE GOVERNANCE As corporate governance describes “the framework of rules, relationships, systems and processes within and by which authority is exercised and controlled within corporations and encompasses the mechanisms by which companies, and those in control, are held to account” (Owen 2003); it is evidently a philosophy rather than a palliative solution. Shifting from a relatively more elementary definition of corporate governance such as dealing with the ways in which suppliers of finance to corporations assure themselves of getting a return on their investment (Shleifer and Vishny 1997), today’s everchallenging business structures require a much more holistic attitude. The crucial importance of corporate governance should be recognized since firms with weaker governance structures have greater agency problems; that CEOs at firms with greater agency problems receive greater compensation; and that firms with greater agency problems perform worse (Core et al. 1999). Additionally, corporate governance is highly correlated with better operating performance and market valuation (Klapper and Love 2004). Furthermore, it has been argued that corporate governance is strongly correlated with stock returns during the 1990s in the United States (Gompers et al. 2001), although it is not very easy to build a one-size-fits-all set of measures to clearly identify corporate governance. The empirical research examining the association between typical measures of corporate governance and various accounting and economic outcomes has not produced a consistent set of results and that the mixed results are partially attributable to the difficulty in generating reliable and valid measures for the complex construct that is termed “corporate governance” (Larcker et al. 2007). According to Mayer (1997), corporate governance is concerned with ways of bringing the interests of (investors and managers) into line and ensuring that firms are run for the benefit of investors. Corporate governance is concerned with the relationship between the internal governance mechanisms of corporations and society’s conception of the scope of corporate accountability (Deakin and Hughes 1997). Corporate governance is also seen as the whole set of measures taken within the social entity that is an enterprise to favor the economic agents to take part in the productive process. To generate some organizational surplus, and to set up a fair distribution between the partners, taking into consideration what they have brought to the organization. The Cadbury Committee (Cadbury 1992) defines corporate governance as ‘‘the system by which companies are directed and controlled’’. Corporate governance systems may be therefore thought of as mechanisms for establishing the nature of ownership and control of organizations within an economy. In this context, corporate governance mechanisms are economic and legal institutions that can be altered through the political process. Corporate governance refers to control of corporations and to systems of accountability by those in control. It is about ensuring that executives and boards are accountable to shareholders while managing 2016/Özel Sayı-1 Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies 53 2016/Özel Sayı-1 Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA 54 risks and enhancing competitiveness on a corporate and national level. The idea of corporate governance was originally developed in 1962 as a way of ensuring that investors receive a fair return on their investment by having a certain protection against management abuse or poor use of their investment capital (Altıntaş 2010). Corporate governance is associated with the defense of shareholders’ interests by the use of firm governance devices (Johnson and Greening 1999; Shleifer and Vishny 1997; Short et al. 1999). Contemporary corporate governance literature is very broad. It covers a number of issues with a shared focus on the relationship between owners, board of directors, top management teams (TMTs) and CEOs, as well as the remuneration of executives at different levels (Keasey et al. 2005; Monks and Minow 2004; Tricker 1996). Especially, the notion of corporate governance as dealing with the interaction between a firm’s ownership, board and top management has not been sufficiently explored in the literature (Monks and Minow 2004; Tricker 1996). NASDAQ OMX has devised a set of principles to establish “good corporate governance” especially in the light of “comply or explain” principle: 1. Shareholders’ meeting principles to ensure shareholders’ rights and participation at shareholders’ meetings in addition to ensure participation of members and member candidates of the issuer’s management institutions at shareholders' meetings, 2. Board principles to clarify obligations and responsibilities of the board and the board composition and requirements for board members and identification of interest conflicts in the work of board members, 3. Council principles to clarify obligations and responsibilities of the council, council composition and requirements for council members, and identification of interest conflicts in the work of council members, 4.Disclosure of information principles to establish transparency of the issuer’s business and investor relations, 5. Internal control and risk management principles focusing on the principles of the issuer’s internal and external control and the audit committee, 6. Remuneration policies setting the general principles, types and criteria for setting remuneration in addition to remuneration report. ASX Corporate Governance Council promotes the following principles: 1. Lay solid foundations for management and oversight, 2. Structure the board to add value, 3. Act ethically and responsibly, 4. Safeguard integrity in corporate reporting, 5. Make timely and balanced disclosure, 6. Respect the rights of security holders, 7. Recognize and manage risk, 8. Remunerate fairly and responsibly (Council, A. C. G. 2003). As increasing the number of principles is possible, one thing is clear. The field of corporate governance is at a crossroads and as Daily et al., (2003) clearly puts it; our knowledge of what we know about the efficacy of corporate governance mechanisms is rivaled by what we do not know. As for Turkey, having been directly influenced by the OECD, corporate governance principles have been embraced by the Capital Markets Board of Turkey. In hope to encourage the implementation of the principles, in 2004, Capital Market Board of Turkey promulgated that it BIST companies would be liable for publishing a “Corporate Governance Compliance Report” along with their annual reports. The Report allowed companies to explain their compliance levels consistent with the “comply or explain” approach adopted by the Capital Markets Board of Turkey. Shortly after, in 2007, BIST has established a “Corporate Governance Index” (XKURY) based on the compliance levels of BIST companies to measure their profitability and income performances (Karacar and Muştu 2014). 3. TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY Generally speaking, the corporate governance debate has merely focused on internal mechanisms and on disclosure and transparency with an eye to the suppliers of finance in the first place. This does not mean that the importance of stakeholders in general is denied – international codes such as those of the OECD (2004) and the 2016/Özel Sayı-1 Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies 55 2016/Özel Sayı-1 Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA 56 International Corporate Governance Network (2003) refer to them, and accountability is also seen in that perspective (Luo 2005). Recent attempts to strengthen corporate governance and accountability following scandals such as Enron, WorldCom, Ahold and Parmalat, embodied most notably in the Sarbanes-Oxley act, have also focused mostly on internal mechanisms, regarding boards, managers, auditors, control and risk aspects, particularly to increase shareholder insight in and influence on corporate behavior on the whole range of business matters. This influence of corporate governance reforms on business ethics in companies has received some recent academic interest as well (Rossouw 2005). However, as already indicated in the introduction, it is not only the “ethics of corporate governance” but also the governance of ethics broadly defined (including sustainability) to which attention is being paid (Rossouw 2005). In this regard, a broader notion of corporate governance in relation to the whole range of stakeholder (including shareholder) demands seems to be emerging. Largely separate from the (more traditional) approach to accountability in the context of corporate governance, sustainability reporting has developed. This started approximately fifteen years ago with the publication of environmental reports, in some cases because incidents or events focused public attention on particular companies/sectors (Kolk 2005a). Although a number of governments have stimulated this kind of disclosure directly or indirectly, corporate sustainability reporting has been a mostly voluntary activity oriented at giving account of the societal and environmental implications of doing business. Beyond the general assumption that transparency reforms can limit abuses of power, they can have different goals. While some are intended to tackle corruption, and therefore focus on crime, others attempt to encourage improved institutional performance more generally. These different goals imply distinct strategies. The first would be more legalistic, tending to focus on individual failures, while the second would address more systematic flaws. Within the field of budget transparency, for example, the first approach would focus more on revealing the details of public-sector contracts, for instance, and assuring that funds were spent as intended. The second strategy, in contrast, would focus more on the impacts of public spending: how agencies actually used the funds, and to what effect (Fox 2007). 4. METHODOLOGY Data were collected from 102 top managers and owners of nonpublicly held businesses operating in Istanbul. Convenience sampling method as a type of nonprobability sampling where people are sampled simply because they are "convenient" sources of data for researchers was used (Battaglia 2008). Of the 102 questionnaires, nine were left out of the analysis because of missing data. 5. FINDINGS In the light of the conducted research, the following findings have been attained: Code of ethics should be established in every business: 81% of the respondents said “yes” and 19% of the respondents said “no”. Code of ethics does exist at this company: 38% of the respondents said “yes” and 62% of the respondents said “no”. Some of the members of the board of directors should be professionals from outside (not employed by the company): 56% of the respondents said “yes” and 44% of the respondents said “no”. Some of the members of the board of directors are from outside at this company (not employed by the company): 43% of the respondents said “yes” and 57% of the respondents said “no”. Decision making authority should be decentralized as opposed to governing by centralization: 55% of the respondents said “yes” and 45% of the respondents said “no”. 2016/Özel Sayı-1 Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies 57 Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA 2016/Özel Sayı-1 Decision making authority is decentralized at this company: 58 38% of the respondents said “yes” and 62% of the respondents said “no”. Family constitution should be established: 63% of the respondents said “yes” and 37% of the respondents said “no”. Family constitution does exists at this company: 33% of the respondents said “yes” and 67% of the respondents said “no”. Contents of job descriptions should be established: 84% of the respondents said “yes” and 16% of the respondents said “no”. Contents of job descriptions are exactly employed in this company: 71% of the respondents said “yes” and 29% of the respondents said “no”. Audit committees should be established in every business: 92% of the respondents said “yes” and 8% of the respondents said “no”. An audit committees does exist at this company: 46% of the respondents said “yes” and 54% of the respondents said “no”. Risk maps should be established in every business: 76% of the respondents said “yes” and 24% of the respondents said “no”. Risk maps do exist at this company: 43% of the respondents said “yes” and 57% of the respondents said “no”. IT mechanisms such as ERP act as a key to a successful internal control system: 86% of the respondents said “yes” and 14% of the respondents said “no”. Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies Corporate governance is crucial for the sustainability of the business: 2016/Özel Sayı-1 Well-established internal control process can only be achieved by a centralized administration: 94% of the respondents said “yes” and 6% of the respondents said “no”. 59 75% of the respondents said “yes” and 25% of the respondents said “no”. 6. DISCUSSION AND CONCLUSION Non-publicly held companies acting as the heart of the Turkish financial system do need to adopt corporate governance principles even more than the publicly held ones since they are vast in number. The fact that they do not have public accountability hinders us to know exactly what is going on inside these companies. Since they are very vulnerable to crises, given their vast number, they can easily jeopardize the wellbeing of the economy in case of a bottleneck. In the light of this conducted research, majority of these institutions believe that corporate governance is crucial for the sustainability of businesses. Moreover, majority of them also believes that audit committees should be established in every business. Furthermore, a significant portion of them believes that code of ethics should be established in every business. On the other hand, only 56% of them believe that some of the members of the board of directors should be professionals from outside (not employed by the company). It is clear that the general state of non-publicly held Turkish companies mostly agree on the establishment of corporate governance principles; but they themselves have not adopted much of them. The overall perception among these institutions on establishing a sound internal control process depends on the obsolete centralized administration. As Daily et al., (2003) clearly puts it; our knowledge of what we know about the efficacy of corporate governance mechanisms is rivaled by what we do not know is valid for non-publicly held as well. Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA 2016/Özel Sayı-1 REFERENCES 60 Altıntaş, N. N. 2010. Evolution of Corporate Governance in the United States of America, Sosyal Bilimler Dergisi, 2: 153-161. Bataglia, M. 2008, Encyclopedia of Survey Research Methods, Publication date: 2008, DOI:http://dx.doi.org/10.4135/9781412963947, ISBN: 9781412918084 Cadbury, A. 1992. Report of the Committee on the Financial Aspects of Corporate Governance, Gee Publishing, London. Core, J. E., Holthausen, R. W., and Larcker, D. F. 1999. Corporate Governance, Chief Executive Officer Compensation, and Firm Performance, Journal of Financial Economics, 51(3): 371-406. Council, A. C. G. 2003. Principles of Good Corporate Governance and Best Practice Recommendations, Australian Stock Exchange Limited. Daily, C. M., Dalton, D. R., and Cannella, A. A. 2003. Corporate governance: Decades of Dialogue and Data. Academy of Management Review, 28(3): 371-382. Deakin, S. and Hughes, A. 1997. ‘‘Comparative Corporate Governance: An Interdisciplinary Agenda’’, in Deakin, S. and Hughes, A. (Eds), Enterprise and Community: New Directions in Corporate Governance, Blackwell Publishers, Oxford. Fox, J. 2007. The Uncertain Relationship Between Transparency and Accountability, Development in Practice, 17(4–5), August. Gompers, P. A., Ishii, J. L., and Metrick, A. 2001. Corporate Governance and Equity Prices (No. w8449), National Bureau of Economic Research. Johnson, R. A., and Greening, D. W. 1999. The Effects of Corporate Governance and Institutional Ownership Types on Corporate Social Performance, Academy of Management Journal, 42(5): 564-576. Karacar, G. and Muştu, B. 2014. Corporate Governance in Turkey, Ethical Boardroom, September 2014. Keasey, K., Thompson, S. and Wright, M. 2005. Corporate Governance: Accountability, Enterprise and International Comparisons, London: Wiley. Klapper, L. F., and Love, I. 2004. Corporate Governance, Investor Protection, and Performance in Emerging Markets, Journal of Corporate Finance, 10(5): 703-728. Larcker, D. F., Richardson, S. A., and Tuna, I. 2007. Corporate Governance, Accounting Outcomes, and Organizational Performance, The Accounting Review, 82(4): 963-1008. Luo Y. 2005. Corporate Governance and Accountability in Multinational Enterprises: Concepts and Agenda, Journal of International Management (11): 1-18. Mayer, F. 1997. ‘‘Corporate Governance, Competition, and Performance’’, in Deakin, S. And Hughes, A. (Eds), Enterprise and Community: New Directions in Corporate Governance, Blackwell Publishers, Oxford. Monks, R. A. G. and Minow, N. 2011. Corporate Governance, 3 Oxford: Blackwell Business. Owen, J. 2003. The Failure of HIH Insurance Volume 1: A Corporate Collapse and Its Lessons, HIH Royal Commission, Commonwealth of Australia, April 2003. Rossouw G. J. 2005. Business Ethics and Corporate Governance: a Global Survey, Business and Society 44(1): 32-39. Shleifer, A., and Vishny, R. W. 1997. A Survey of Corporate Governance, The Journal of Finance, 52(2): 737-783. Tricker, R. 1996. ‘Corporate Governance: The Ideological Imperative’, in H. T. D. Thomas Neal (eds.), Strategic Integration, Chicester: John Wiley. 2016/Özel Sayı-1 Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies 61 SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMADA OLMAYAN RAPORLAMANIN ÖNEMİ * FİNANSAL Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ ** Dr. Emre KAPLANOĞLU *** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 63-101 ÖZ Günümüzde küresel ısınma, biyoçeşitlilikte azalma, doğal kaynaklarda görülen hızlı tükenme ve kirlenme, yoksulluk, yolsuzluk ve insan hakları ihlali gibi önemli sorunlar nedeniyle işletmelerin kısa vadeli ve sadece kâr odaklı yaklaşımları tepki görmektedir. Dolayısıyla finansal bakış açısının yanında sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlayacak uzun vadeli bakış açısına sahip sosyal ve çevresel boyutların da yer aldığı işletme raporlarının hazırlanması önemli hale gelmiştir. İşletmelerin finansal ve finansal olmayan bilgilerinin birlikte yer aldığı bu raporlar sürdürülebilirlik raporları olarak ifade edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, dünya genelinde öne çıkan sürdürülebilirlik raporlarının finansal olmayan ilke ve göstergelerini belirtmek ve sürdürülebilir kalkınma için önemini açıklamaktır. Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilirlik Raporlaması, Finansal Olmayan Raporlama, GRI, IIRC. JEL Sınıflandırması: M10, M14, M41. THE IMPORTANCE OF NON-FINANCIAL REPORTING IN SUSTAINABLE DEVELOPMENT ABSTRACT * ** *** Makale gönderim tarihi: 18.11.2015; kabul tarihi: 24.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. Dokuz Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F., İşletme Bölümü, Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalı, Dokuzçeşmeler Kampüsü, Buca-İZMİR, suleyman.yukcu@deu.edu.tr Ege Üniversitesi, Bergama Meslek Yüksekokulu Bergama-İZMİR, emre.kaplanoglu@ege.edu.tr 63 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 64 Nowadays enterprises’ short-term and only profit-oriented views are reacted due to important problems such as global warming, reduction of biodiversity, rapid depletion and contamination of natural resources, poverty, corruption and violation of human rights. Thus, the preparation of the enterprise reports that contain a long-term perspective with social and environmental aspects besides financial disclosures have become more important. These reports which consist of both financial and non-financial disclosures are referred as sustainability reports. The aim of this study is to specify the non-financial principles and indicators that are mentioned in the outstanding sustainability reports worldwide and explain the importance for sustainable development. Keywords: Sustainability Reporting, Non-Financial Reporting, GRI, IIRC. JEL Classification: M10, M14, M41. 1. GİRİŞ Ekonomik kalkınmanın tanımı birçok yazar tarafından farklı şekillerde yapılmıştır. Ekonomik kalkınma A.R. Flammang’e göre hem daha fazla çıktı elde edilen hem de teknik ve kuramsal yapıdaki değişmeleri kapsayan bir durum, Alkin’e göre toplumun yaşam standartlarında, üretilen malların kalitesinde veya üretimin organizasyonunda iyileşmeler yaratan bir ortamdır (Flammang 1979, 50; Alkin 2008, 465). Bir başka tanıma göre ise ekonomik kalkınma ekonomik boyutuyla sınırlanmayan, toplumu sosyolojik, psikolojik ve politik tüm boyutları ile saran karmaşık bir süreçtir (Yavilioğlu 2002, 66). Her ne kadar son tanım ekonomik açıdan bir sınırlama getirmese de klasik kapitalist model çerçevesinde, bireylerin satın alma gücünün artırılması, piyasada ekonomik faaliyetlerdeki artışın gayrisafi milli hasıla artışı yoluyla bireylere yansıyacağı genel kabul görmektedir. Dolayısıyla klasik görüşe göre ekonomik kalkınmadaki amaç artan nüfusa daha fazla mal ve hizmet sağlayarak insanların yaşam standardını yükseltmektir (Sarıkaya ve Kara 2007, 222-223). Mevcut toplumun refah seviyesini gelecek nesillerinkini düşünmeden, üretim için kaynakların hızlı ve plansız tüketilmesi klasik ekonomik kalkınma yaklaşımının çevresel ve sosyal bakış açısından yoksun olmasından kaynaklanmaktadır. 1960’lı yıllarda çevreye verilen zararın fark edilmesiyle birlikte başlayan çevrecilik hareketi, 1970’lerde çevreyle ilgili konuların uluslararası kamuoyunun gündemine yerleşmesine, sürdürülebilir kalkınma kavramından ilk kez 1972 Stokholm Konferansında belirtilmesine ve 1983 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun kurulmasına neden olmuştur. “Sürdürülebilir Kalkınma” ifadesi resmi olarak ilk kez 1987’de Gro Harlem Brundtland tarafından, Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu için hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” raporunda tanımlanmıştır. Sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçlarını gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarından ödün vermeden karşılama süreci olarak tanımlanmıştır. Bu tanımda ihtiyaçlar ekonomik ihtiyaçlarla sınırlandırılmamış, çevresel sermayenin gelecek nesillere eşitlik gözetilerek aktarılması vurgulanmıştır. Böylece sürdürülebilir kalkınmadaki ekonomik, çevresel ve sosyal boyut belirtilmiştir (Giovannoni ve Fabietti 2013, 26). Ayrıca 1992 Rio Zirvesinde sürdürülebilir kalkınma için Küresel Eylem Planı, 1997 Kyoto Protokolü-İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve 2012’de Rio+20 Zirvesi-İstediğimiz Gelecek diğer önemli gelişmelerdir. Ekonomik kalkınmanın yanında çevresel ve sosyal boyutlardaki farkındalığın da uluslararası ortamlarda artmasına şüphesiz ki şirketler de kayıtsız kalamamışlardır. 1960’lar ve 1970’lerde şirketler çevresel konularla karşılaştıklarında pasif kalıyor, çevresel krizlerin ortaya çıkmasını bekliyorlar ve oluşan kötü etkileri hafifletmeye çalışıyorlardı. 1980’ler süresince çevresel korumayla ilgili artan düzenlemeler karşısında şirketlerin çabaları kanunlar ve gerekli düzenlemelerle sınırlıdır. 1990’larda şirketler faaliyetleri üzerindeki çevresel etkileri tahmin etmeye ve çevresel performans yönetimiyle rakiplerine karşı üstünlük sağlamaya çalıştıkları daha ileriye yönelik önleyici uygulamalara başlamışlardır. Şirketler çevre yönetim sistemlerini kullanarak çevresel konuları işletme kültürüne ve yönetim süreçlerine dahil etmişlerdir. 1993 yılında Avrupa Komisyonu tarafından gönüllü çevre yönetim aracı (Eco-Management and Audit Scheme-EMAS) geliştirilmiştir ve enerji etkinliği, malzeme etkinliği, biyoçeşitlilik, emisyonlar, su tüketimi ve atık gibi çok geniş bir gösterge grubunu kapsamaktadır (Giovannoni ve Fabietti 2013, 25). Şirketlerin çevreye yönelik bakış açıları anlatılan bu gelişmeler ile şekillenirken, uluslararası mecrada tartışılan konular arasında açlık, eğitim eşitsizliği ve insan hakları gibi sosyal konular da yer almaktadır. Sürdürülebilir kalkınmada sosyal yönün şirketlerde kurumsal sosyal sorumluluk kavramıyla birlikte geliştiği söylenebilir. Sosyal sorumluluk terimi ilk kez 1953’te Bowen tarafından yayınlanan “İşadamlarının Sosyal Sorumlulukları” adlı kitabında yer almıştır. Bowen kitabında 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 65 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 66 işadamlarının değerleri ve amaçlarıyla uyumlu sosyal sorumluluk faaliyetleriyle ilgilenmelerini önermiştir (Finch 2015, 229). AB Komisyonu 2011 yılında yayımladığı bildiride kurumsal sosyal sorumluluğu (KSS) “KSS, işletmelerin toplum üzerindeki etkileri bakımından yerine getirmeleri gereken sorumluluklardır. Yürürlükteki mevzuata ve toplu sözleşmelere saygı göstermek, bu sorumluluğu yerine getirmenin bir önkoşuludur. İşletmeler kurumsal sosyal sorumluluğunu layıkıyla yerine getirebilmek için paydaşlarıyla işbirliği yaparak toplumsal, çevresel ve etik konuların yanı sıra insan hakları ve tüketiciyle ilgili hususları da işletme faaliyetlerine ve temel stratejilerine dâhil etmelidirler. Bunun amacı; şirket sahipleri/hissedarları, diğer paydaşlar ve toplum için ortak bir değerin oluşturulmasını sağlamak, işletmelerin toplum üzerinde yaratacakları olumsuz etkileri tespit etmek, önlemek ve azaltmaktır.” şeklinde tanımlamıştır. ISO 26000 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Standardında ise “bir örgütün şeffaflık ve etik davranış çerçevesinde toplumla ve çevreyle ilgili kararlarının ve faaliyetlerinin etkileri için sorumluluğu” olarak ifade edilmiştir (Hahn ve Kühnen 2013, 6). Günümüze kadar geçen süre içinde toplumsal bilincin artmasıyla beraber şirketlerin öncelikli amaçlarının güç ve ekonomik kârlılık olmadığı konusunda farkındalık da artmıştır. Şirketler de varlıklarını devam ettirmenin ekonomik çıkarlardan ziyade kurumsal itibarlarına bağlı olduğunu fark etmişlerdir. Şirketler için sadece kârlarını azami dereceye çıkartmaları yerine kâr elde etme amacının, toplumsal çıkarlar ile paralel olabileceği bir “kazan-kazan” ilişkisi kurulmasının beklendiği yeni bir düzen vardır. Şirketlerin şirket ortaklarının sahip olduğu payların değerini artırmakla birlikte tüm paydaşlarına karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Paydaşlarının beklentilerini değerlendirmeden yatırım yapan, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetime ilişkin riskleri göz ardı ederek, yalnızca ekonomik sürdürülebilirliğe odaklanan şirketlerin rekabet gücünü koruması veya artırması mümkün görülmemektedir. Şirketlerin paydaşları şirketlerden sorumlu bir tüzel vatandaş olmalarını beklemekte, şirketin hangi yöntemlerle katma değer yarattığına ilişkin daha fazla bilgi ve şeffaflık talep etmektedir. Bu bilgi ve şeffaflık talebi şirketleri sürdürülebilirlik ve hesap verilebilirlik çerçevesinde finansal verilerin yer aldığı geleneksel raporlamanın yanı sıra çevresel ve sosyal faaliyetleri barındıran finansal olmayan raporlama yapmalarını gerekli kılmıştır. Finansal olmayan raporlarla paydaşlar şirketlerin stratejisi, yönetim yaklaşımı ve hedefleri hakkında değerlendirme yapabilirken çevresel ve sosyal performanslarına ait bilgi sahibi olmaktadırlar. Ayrıca finansal ve finansal olmayan performansları arasında ilişki de kurulabilmektedir. Şirketler bu raporlarla elle tutulamayan değerlerini ortaya çıkarmakta ve böylelikle kurumsal itibar ve marka bağlılığını pekiştirebilmektedir (Borsa İstanbul Şirketler İçin Sürdürülebilirlik Rehberi 2014, 33). Literatürde finansal olmayan raporlama yerine kurumsal vatandaşlık raporu, kurumsal sosyal sorumluluk raporu, sürdürülebilir değer raporu ve sürdürülebilirlik raporu terimlerinin kullanıldığı görülmektedir (Hahn ve Lülfs 2014, 402). Bu çalışmada finansal olmayan raporlama terimi genel olarak bu terimlerin yerine kullanılmıştır. Finansal olmayan raporlamada dünya genelinde öne çıkan raporlama çerçeveleri Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative-GRI), Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi İlerleme Bildirimi Raporlaması (UN Global CompactUNGC, Communication on Progress-COP), Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi Entegre Raporlaması (International Integrated Reporting Council-IIRC, Integrated Reporting-IR) ve Karbon Saydamlık Projesi Raporlarıdır (Carbon Disclosure Project-CDP). Bu çalışmanın amacı, sürdürülebilir kalkınmada finansal olmayan raporlamanın önemini örnek raporlar üzerinden ve önde gelen raporlama çerçevelerinin ilke ve göstergeleri kapsamında açıklamaktır. Çalışmanın giriş bölümünde sürdürülebilir kalkınmanın üçlü boyutu finansal olmayan raporlama bağlantılı anlatılmış, ikinci bölümde finansal olmayan raporlama kavramının tanımı ve önemi açıklanmıştır. Üçüncü bölümde dünya genelinde kullanılan finansal olmayan ilke ve göstergeler verilmiştir ve dördüncü bölümde bu ilke ve göstergelerin yer aldığı raporlama örnekleri sunulmuştur ve beşinci bölümde ise sonuç paylaşılmıştır. 2. FİNANSAL OLMAYAN RAPORLAMA KAVRAMI VE ÖNEMİ 2.1. Finansal Olmayan Raporlama Kavramı; Dünü, Bugünü ve Geleceği… Sürdürülebilirlik bilgisi hem finansal olabilir hem de finansal olmayabilir. Finansal bilginin doğrudan muhasebe sistemiyle bir bağı vardır ve parasal birimle ifade edilebilir. Finansal olmayan bilgi ise 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 67 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 68 parasal olarak ifade edilememekte ve bir muhasebe standardına dayanmamaktadır. Finansal olmayan bilgi salınan sera gazının ton olarak belirtilmesinde niceliksel bir bilgi olabileceği gibi kurumun yönetim süreci, itibarı ve biyoçeşitlilik üzerindeki etkisini belirten nitel bilgiler de olabilir. Finansal olmayan bilginin elde edilmesi finansal bilgiyle karşılaştırıldığında oldukça zordur. Çünkü genel olarak kabul edilen bir raporlama ilkesi yoktur ve veriler farklı biçimlerde bulunmaktadır. Bu zorluklar finansal olmayan bilginin kullanımını sınırlandırmaktadır. Çünkü bu tür bilgi vatandaşlar, yatırımcılar veya toplum gibi kullanıcılarıyla yakın ilişkilidir (NIVRA 2009, 9). Genellikle sürdürülebilirlik raporları çok az da olsa parasal değerlere yer verirken her zaman bazı finansal olmayan unsurları barındırmaktadır. Örneğin bir kurum enerjiye harcadığı parasal miktarı ölçebilir ve finansal bilgi olarak sunabilir. Diğer taraftan karbondioksit salınımını yenilenebilir ve yenilenemez kaynaklardan elde edilen enerji farkını gözeterek finansal olmayan bilgi olarak sunabilir. Bazı çevresel faktörler kolayca finansal verilere dönüştürülebilirken, biyoçeşitliliğe ve ekosisteme olan ilgiyi parasal olarak hesaplamak daha zordur. Benzer durum bir kurumda çalışan bayanların iş tatmini ve yönetimdeki etnik azınlıklar gibi sosyal konular için de söz konusudur. Finansal veriye dönüştürülmeleri zor ve çoğunlukla gereksizdir. Elbette bu onların önemsiz oldukları anlamına gelmemektedir. Tablo 1’de finansal ve finansal olmayan çevresel bilgilere ait örnekler verilmiştir (INTOSAI 2013, 9). Tablo 1. Finansal ve Finansal Olmayan Çevresel Bilgi Örnekleri Finansal bilgi Finansal olmayan bilgi Enerji Atık Su Tedarik Ulaştırma ve ısınma harcamaları Bertaraf maliyetleri Su faturaları Satın alım fiyatları CO 2 ton (kişi başı) Atık miktarı (ton), Geri dönüştürülen atık miktarı (ton) Su tüketimi (m3) Ecolabel etiketli ürün ve adil ticaret sertifikası Sürdürülebilirlik için ölçülebilir ve raporlanabilir performans göstergelerinin seçilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Sürdürülebilirlik raporlamasının anlamlı olması için kurumun stratejisiyle bağlantılı olması gerekmektedir. Bu nedenle göstergelerin kurumla ilişkili olmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Kurum için sürdürülebilirlik bilgisi sadece negatif etkileri azaltmak (sera gazı emisyonu gibi) ve negatif konuları önlemekle (sosyal ve çevresel uygulamalardaki kazalar gibi) ilgili değildir. Ayrıca daha sürdürülebilir ürünler ve üretim yöntemleri, yaratıcı yeni hizmetler veya çalışanların refahını artırmak gibi pozitif etkileri artırmakla ilgilidir. Tablo 2’de sürdürülebilirlik raporlamasıyla finansal raporlama arasındaki farklar verilmiştir (INTOSAI 2013, 10). Tablo 2. Sürdürülebilirlik Raporlamasıyla Finansal Raporlama Arasındaki Farklar Finansal Raporlama Sürdürülebilirlik Raporlaması Zaman ölçeği Raporlama yılı Gelecek odaklı Odak noktası Kurumun doğrudan kontrol ettiği konular Sürdürülebilirlik etkisi Ekonomik bakış Maddi Maddi olmayan Veri Finansal Finansal olmayan Önemlilik Finansal önem Okuyucu için önemli olan herhangi bir bilgi Kullanıcılar Pay sahipleri yatırımcılar ve Paydaşlar Zaman ölçeği olarak finansal raporlama ilgili olduğu dönemi raporlama yılı olarak kabul ederken, sürdürülebilirlik raporlaması gelecek odaklıdır. Kurumun doğrudan kontrol ettiği parasal işlemler finansal raporlamanın odak noktasıyken, doğrudan veya dolaylı çevresel ve sosyal konular sürdürülebilirlik etkisi nedeniyle sürdürülebilirlik raporlamasının odak noktasındadır. Finansal raporlar içerik olarak maddi değerleri ifade ederken, sürdürülebilirlik raporları maddi olmayan bakış açısına sahiptir. Finansal raporlardaki veriler parasaldır, sürdürülebilirlik raporlarındaki veriler parasal değerlerden ziyade parasal olmayan verileri ihtiva eder. Finansal raporlama yapan kurum için finansal önem varken, sürdürülebilirlik raporlamasında okuyucuya bağlı olarak herhangi bir bilgi önemli sayılmaktadır. 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 69 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 70 Finansal rapor kullanıcıları pay sahipleri ve yatırımcılarken, sürdürülebilirlik raporlamasının kullanıcıları paydaşlardır. Paydaşlar, şirketin davranış biçiminden olumlu veya olumsuz etkilenen veya davranış biçimini etkileme kapasitesine sahip hükümet, çalışanlar, müşteriler, yatırımcılar ve sivil toplum kuruluşları gibi taraflardır (Borsa İstanbul Şirketler İçin Sürdürülebilirlik Rehberi 2014, 33). Son yirmi yıldır şirket raporlamasının geliştirilmesiyle ilgili birçok fikir ortaya atılmıştır ve hemen hemen hepsi şirketlerin daha fazla finansal olmayan bilgi sağlamalarının önemi üzerine odaklanmıştır. Bunun bir nedeni zamanla şirketlerin piyasa değerleri içinde maddi olmayan varlıklarının oranının maddi varlıklarının oranından daha fazla olmasıdır. Örneğin 1975’te S&P 500’ün piyasa değerinde maddi varlıkların oranı yaklaşık olarak %80 ve maddi olmayan varlıkların oranı %20 iken 2009 yılında piyasa değeri içinde maddi varlıklar oranı %20’nin altına düşmüş ve maddi olmayan varlıklar oranı %80’nin üzerine çıkmıştır (Eccles, Krzus ve Serafeim 2011, 2). Sürdürülebilirlik raporlamasıyla ilgili gelişmeler 1985’ten günümüze kadar Şekil 1’de gösterilmiştir (INTOSAI 2013, 12). Şekil 1. Sürdürülebilirlik Raporlamasındaki Gelişmeler: Tek Konulu Raporlardan Bütüncül Sürdürülebilirlik Raporlamasına 1980’lerin sonlarında ilk gönüllü çevresel raporlar basılmıştır. Faaliyetlerinde çevreye duyarlı olan şirketler, özellikle de en fazla kirliliğe neden olanlar, sürdürülebilirlik raporlarını geliştirmeye başlamışlardır. Bu sürdürülebilirlik raporlarının şirketlerin paydaşlarıyla iletişimlerini ve şirket şöhretlerini yönetmede bir araç olarak kullanıldığını göstermektedir. Aynı zamanda, çevresel yönetim ve denetimle ilgili gönüllü kuralların gelişimi çevre yönetim sistemlerinin ve ISO 14000 gibi standartların da gelişmesine neden olmuştur. 1996 yılında ilk kez uygulanmaya başlayan ISO 14001 standardında çevre yönetim sistemleri için koşullar belirlenmiştir. Sonrasında Avrupa Birliği Eko-Yönetim ve Denetim Programını (EMAS) yürürlüğe koymuştur. 1990’ların ortalarından itibaren sürdürülebilirlik raporları farklı yönlerde gelişmiştir. Sosyal açıdan duyarlı faaliyetlere sahip şirketler KSS raporlarını geliştirmişlerdir. Sürdürülebilirlik raporlarının bir başka biçimi de sosyal, ekonomik ve çevresel boyutu olan Üç Boyutlu Raporlama’dır (Triple Bottom Line). Bu raporlamanın günümüz sürdürülebilirlik raporlamasına ve GRI için temel oluşturduğu söylenebilir (Yanık ve Türker 2012, 298; Finch 2015, 235). Aynı zamanda sürdürülebilirlik raporlamasını destekleyen küresel örgütler kurulmuştur. Gönüllü sürdürülebilirlik raporlaması çerçevesini geliştiren GRI bunlardan biridir. Bunlara ilave olarak ülkeye özgün girişim olarak kabul edilen şirket raporlaması, yıllık raporlar ve hesapları yeni bir yaklaşımla ele alan Birleşik Raporlama (Connected Reporting) İngiltere’de geliştirilmiştir (Paternostro 2013, 60). Sürdürülebilirliğin sosyal vurgusu Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi İlerleme Bildirimi’nde (UNGC) daha belirgindir. Dünya genelinde işletmeleri sürdürülebilir sosyal sorumluluk politikaları uygulamaya ve raporlamaya teşvik etmektedir. İnsan hakları, işgücü, çevre ve yolsuzlukları önleme gibi alanlarda yoğunlaşmıştır. Ayrıca OECD’nin Çok Uluslu Şirketler Rehberi hükümetler tarafından çok uluslu şirketlere yapılan tavsiyelerdir. Çok uluslu şirketlerin faaliyetlerinin hükümet politikalarıyla uyumlu olmasının sağlanması, içerisinde faaliyette bulundukları toplum ile şirketler arasındaki karşılıklı güvenin sağlamlaştırılması, yabancı yatırımlar için uygun ortamın geliştirilerek çok uluslu şirketlerin sürdürülebilir kalkınmaya katkısının arttırılması amaçlarını taşımaktadır (T.C. Ekonomi Bakanlığı OECD Çok Uluslu Şirketler Rehberi 2015, 1). Rehberin 2000’li yıllardaki güncelleştirmesinde çocuk işgücü ve zorla çalıştırmayı azaltmak ilave edilirken, 2011 yılındaki güncelleştirmesinde insan haklarıyla ilgili yeni bir bölüm ilave edilmiştir. Bunlarla birlikte iklim değişiklikleriyle ilgili konular daha fazla telaffuz edilmektedir. Başka bir gelişme de sosyal sorumluluk için 2004 yılında ISO 26000 rehberinin uygulamaya konulmasıdır. IS0 26000 rehberine göre sosyal sorumluluğun amacı sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmaktır. IS0 26000’de genel olarak örgütsel yönetişim, insan hakları, işgücü, çevre, adil faaliyet 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 71 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 72 gösterme, müşteri, toplum katılımı ve gelişimi ana temalardır. IS0 26000’e göre toplumun konulara ilgisinin değişmesiyle birlikte kurumlardan beklentileri de değişecektir. Bu nedenle sosyal sorumluluğun unsurlarının da değişmesi muhtemeldir. Sosyal ve çevresel raporlamalardaki gelişmeye ek olarak iklim değişikliğiyle ilgili artan endişeler karbon raporlamasını yaygınlaştırmıştır. Karbon Saydamlık Projesi Raporları (CDP) şirketleri ve şehirleri sera gazı salınımlarını, iklim değişikliği risklerini ve su stratejilerini ölçmeye ve açıklamaya teşvik etmektedir. Sürdürülebilirlik raporlaması adını alarak yayınlanan ilk raporlar çevresel performansa odaklanan tek konulu raporlardır. Bunun nedeni çevresel sorunlara daha fazla öncelik verilmesi ve kısmen de sürdürülebilirlik kavramının çok boyutluluğunu anlamadaki güçlüktür. 2000’li yıllardan itibaren bütüncül sürdürülebilirlik raporları artarken çevresel raporların oranı da azalmıştır. Buna rağmen sürdürülebilirlik raporları çoğunlukla çevresel konular ve çevre etkinliği üzerine odaklanmıştır (Hahn ve Kühnen 2013, 5). Sürdürülebilirlik raporları tek başlarına yılda bir veya iki defa yayınlanabilmektedir. Günümüzde genellikle kurumlar çevresel ve sosyal bilgileri ayrı raporlarda yayınlarken, bu bilgileri yıllık finansal raporlarıyla birlikte yayınlayanlar da bulunmaktadır. Bu birlikte yayınlama raporlama alanındaki en son ve en etkili gelişmedir. Entegre Raporlama (Integrated Reporting) çerçevesinin kullanılmasını ve gelişmesini teşvik eden Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi’dir (IIRC). İlk entegre raporlamayı 2002 yılında, endüstriyel enzimler, mikroorganizmalar ve biyoeczacılığa içerikler üreten Danimarkalı Novozymes şirketinin yaptığı genel olarak kabul görmektedir. Diğer entegre raporlama öncüleri Novo Nordisk (2004), United Technologies (2008), Natura (2008) ve Philips (2008) şirketleridir (Eccles ve Saltzman 2011, 58). Çevresel ve sosyal alanda yaşanan birçok gelişme sürdürülebilirlik raporlamasına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu ihtiyaç sürdürülebilirlik raporlama çerçevelerini geliştiren paydaşlar tarafından ifade edilmiştir. Diğer taraftan kavramlardaki, raporlama çerçevelerindeki ve katılımcılardaki çeşitlilik nedeniyle kavramlarda ve hatta raporlama çerçevelerini geliştirenler arasındaki rekabetten kaynaklanan karışıklık olmaktadır. Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi Şirketlerin finansal olmayan (çevresel, sosyal ve yönetişim [ÇSY] gibi) bilgileri için artan bir ilgi vardır. Şirketlerin şeffaflık düzeylerine bağlı finansal olmayan performans ve politikalarına olan bu merak Bloomberg tarafından hesaplanan ÇSY Kamuyu Aydınlatma Puanlarına (Bloomberg ESG Disclosure Scores) olan ilgiden de anlaşılmaktadır (Eccles ve diğerleri 2011, 1). Ayrıca 11.000 şirketi ve 65 ülkeyi kapsayan Bloomberg ÇSY Verisini (Bloomberg ESG Data) kullanan müşterilerin sayısı 2009 yılında 2.415, 2010 yılında 4.704, 2011 yılında 5.747, 2012 yılında 7.779 ve 2013 yılında 9.669 müşteriden 2014 yılında 17.010 müşteriye yükselerek %76 artmıştır (Bloomberg Impact Report 2014, 13). Finansal olmayan bilgiye olan bu ilgi yatırımcıların finansal olmayan açıklamaların kalitesiyle yönetimin kalitesini değerlendirmek için kullanmalarının bir sonucu olabilir. Diğer taraftan da finansal olmayan bilgiler içinde çevresel ve yönetişim bilgilerine olan ilginin sosyal konulara olan ilgiden daha fazla olduğu söylenebilir. Bunun nedeni çevreyle ilgili uygulamaların daha kolay sayısallaştırılabilmesi ve değerleme modellerine dahil edilebilmesidir. Yönetişim verisine olan fazla ilginin başka bir nedeni de yönetişim uygulamalarının şirket performansı ve riskiyle ilgili literatürde oldukça fazla incelemenin ve araştırma bulgusunun yer almasıdır (Eccles ve diğerleri 2011, 1). Tablo 3’te sürdürülebilirlik raporlaması yapılmasının önemini gösteren iç ve dış nedenler verilmiştir (Esendemirli ve Saygılı 2014, 130; Eccles ve diğerleri 2015, 100). Tablo 3. Sürdürülebilirlik Raporlaması İçin İç ve Dış Nedenler Daha fazla bilgi sahibi olmak Risk yönetimini geliştirmek İç nedenler Performansı geliştirmek Kaynak ve para tasarrufu Çalışan tatminini artırmak Dış nedenler Paydaşlarla güçlendirmek iletişimi 2016/Özel Sayı-1 2.2. Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 73 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 74 Hesap verilebilirliği ve şeffaflığı geliştirmek Olumlu ve değerli imaj yaratmak Kamu sektöründe; güven inşa etmek Sürdürülebilirlik raporlamasının hem özel sektör hem de kamu sektörü için faydaları vardır. Özel sektörün sürdürülebilirlik bilgilerini kamuya açıklamalarının dış nedenleri özellikle paydaşlarla iletişim ve paydaşlarla güven ortamı oluşturmak için riskleri, fırsatları ve performansları hakkında şeffaflık sağlamaktır. Şirketlerin itibar yönetimi için de oldukça önemlidir. Sürdürülebilirlik raporlamasında daha fazla faal olanlar kimya, ilaç, bilgisayar, elektronik, otomobil, petrol ve gaz sektörlerindeki şirketlerdir (Kolk 2011, 370). Yatırımcı bakış açısıyla Dow Jones Sürdürülebilirlik İndeksi gibi sosyal olarak sorumlu yatırım araçlarının ortaya çıkması ile ekonomik, çevresel ve sosyal yönden pay performansları takip edilebilmektedir. Sürdürülebilirlik raporlaması için iç nedenler genellikle şirketin performansını geliştirmekle ilgilidir. Raporlama süreçleri hem daha önce olmayan ek bilgilerin üretilmesine hem de var olan bilginin kalitesini geliştirmeye yardımcı olur. Sürdürülebilirliğe dikkat etmek innovasyonu, yeni pazar fırsatlarını ve uzun dönemde sürdürülebilir büyümeyi sağlayabilir. Sürdürülebilirlik raporlaması şirketin sürdürülebilirlikle ilgili riskleri anlamasını sağlayabilir, risklerin yönetimini geliştirebilir ve değişen sosyal beklentileri karşılamasını kolaylaştırır. Örneğin şirketin doğal kaynaklarını etkin yönetmesi mevcut performansını etkileyebilir ve gelecekte elde edeceği refah için risk faktörünü azaltabilir. Sürdürülebilirlik raporlaması şirket içinde sürdürülebilirlik konularında farkındalığı artırabilir ve bu da şirket içinde daha iyi kararlar almaya ve uzun dönemli gelecek görünümünü iyileştirmeye yardımcı olabilir. Ayrıca sürdürülebilirlik raporları maliyetleri azaltmak için bir tasarruf aracı olarak kullanılabilir. Çünkü sürdürülebilirlik raporları şirketi doğal kaynaklarını daha etkin kullanması, süreç etkinliğini geliştirmesi ve geri kazanılabilir kaynaklardan faydalanmasını teşvik etmektedir. Örneğin enerji tüketimine ve enerji tüketimini azaltacak önlemlere dikkat etmek enerji faturalarını ve dolayısıyla harcamaları azaltacaktır. Kamu sektörü için de sürdürülebilirlik raporları kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığı ve kamu varlıklarının nasıl yönetildiği konusunda şeffaflığı artıran bir araç olabilir. Sürdürülebilirlik raporları ile devletin yükümlülükleri daha iyi belirlenebilir ve kamu kurumlarıyla toplum arasında güven ortamı tesis edilerek kamu itibarı artırılabilir. Kamu sektörünün ortak mallar veya kamu menfaatini koruma rolü nedeniyle ahlaki ve etik konular daha fazla telaffuz edilmektedir. Hesap verilebilirlik ve iyi yönetişim kamu sektöründe de önemli bir yere sahiptir. Bu amaçların elde edilmesi için de sürdürülebilirlik raporları kullanılabilir. Yerel kurumlar da hizmetlerin sunulmasında ve imar planlamasında önemli bir role sahiptir. Bunların etkilerinin de raporlanması şeffaflık ve hesap verilebilirliği artıracaktır. Ancak kamu sektörünün buraya kadar sayılanlardan çok daha önemli bir rolü vardır. Bu da özel sektör şirketlerinden ve kamu kurumlarından sürdürülebilirlik performanslarını raporlamalarını talep edebilmesidir. Bunun da ötesinde hükümetler yatırımcı gibi davranabilir, şirketlerin ve kamu kurumlarının yatırımlarında belirli sürdürülebilirlik koşullarını yerine getirmelerini bekleyebilir. Bu nedenle hükümetler bazen sürdürülebilirlik raporlamasını teşvik etmekte anahtar oyuncudurlar. Şüphesiz ki sürdürülebilirlik raporları sadece şeffaflığı artırmamakta, ayrıca şirket davranışlarını da değiştirmektedir. Şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim bilgilerini kamuya açıklamak zorunda kalmaları şirketlerin bu konuları daha etkin yönetmeleri için zorlamaktadır. Eğer kanun koyucu şirketlerden sürdürülebilirlik konusunda daha iyi uygulamalar isterse, bu amacın gerçekleşmesi için zorunlu raporlamanın kullanılması daha anlamlı olacaktır (Ioannou ve Serafeim 2014). Sürdürülebilirlik raporlarıyla ilgili bir önemli husus da raporların inandırıcı ve güvenilir olmasıdır. Bu da raporların denetimi ve güvence verilmesini önemli kılmaktadır. Sürdürülebilirlik raporlarının güvenilirliği ve inandırıcılığı arasında yakın bir ilişki vardır. Güvence paydaşlara hesap verilebilirlik açısından merkezi bir konumdadır. Güvence, rapor kullanıcılarının itimat etmelerinin yanında kurum süreçleri ve kamuyu aydınlatmalarının kalitesiyle ilgili kurum içi faydalar sağlayabilir. Sürdürülebilirlik bilgisinin gerçekliğiyle ilgili güvence işlemi denetçiler tarafından yapılabilir. Ölçülerinin, kontrol sistemlerinin standartları gelişmiş ve güvence süreci çok iyi kurulmuş olan finansal raporlamanın aksine sürdürülebilirlik raporlarının güvence süreci henüz gelişme aşamasındadır. Konuyla ilgili başka bir sorun da geleneksel muhasebe meslek mensubunun birbirleriyle bağlantısı olan sosyal, çevresel ve ekonomik konularını içeren 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 75 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 76 sürdürülebilirlik bilgisini değerlendirmede karşılaşacağı zorluklardır. Mevcut muhasebe yöntemleri de sürdürülebilirlik bilgisinin değerlendirilme sürecini desteklememektedir. Sürdürülebilirlik raporları için genel olarak kabul edilmiş bir güvence standardı bulunmamaktadır. Uluslararası alanda birçok muhasebe meslek mensubu sürdürülebilirlik raporlarıyla ilgili güvence görevlerini yaparken ISAE 3000 standardını kullanmaktadır. ISAE 3000 standardı 2005 yılında muhasebe meslek mensupları için yayınlanmıştır. Bu standardın “sınırlı” ve “uygun” olmak üzere iki güvence düzeyi bulunmaktadır. Başka bir güvence standardı da 2003 yılında yayınlanan ve muhasebe meslek mensubu olmayanlar tarafından da kullanılan AA 1000 güvence standardıdır. Tablo 4’te ISAE 3000 ve AA 1000 Güvence Standartlarının özellikleri verilmiştir (INTOSAI 2013, 28). Tablo 4. ISAE 3000 ve AA 1000 Güvence Standartlarının Özellikleri ISAE 3000 AA 1000 Odak Noktası Usule ilişkin rehberlik Raporlanan uygunluğu Kapsamı Raporlamayı yapan ve güvence sağlayan tarafından konu önceden belirlenir Serbest kapsamlı ve paydaş tabanlı önceliklendirme Kullanıcıları Muhasebe mensupları Muhasebe mensupları olmayanlar meslek bilginin ve meslek mensubu AA 1000 standardı kurumun sürdürülebilirlik performansının mevcut durumu ve sürekli gelişimini teşvik eden bulgular ve sonuçlar sağlar. Bu standart kurumun başarılı veya başarısız olduğu bir sertifikasyon standardı değildir ve kurumda farklı aşamalarda kullanılması için tasarlanmıştır. Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 3.1. Küresel Raporlama Girişimi Çerçevesinin İlkeleri ve Göstergeleri RAPORLAMA Raporlama (GRI) GRI raporlama ilkeleri sürdürülebilirlik raporlamasında şeffaflık elde edilmesi için önemlidir ve bu nedenle bir sürdürülebilirlik raporunun hazırlanması sırasında bütün kuruluşlar tarafından uygulanmalıdır. Raporlama ilkeleri “Rapor İçeriğinin Belirlenmesine İlişkin İlkeler” ve “Rapor Niteliğinin Belirlenmesine İlişkin İlkeler” olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Tablo 5’te GRI raporlama ilkeleri verilmiştir (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 16-18). Tablo 5. GRI Raporlama İlkeleri 1- Rapor içeriğinin belirlenmesine yönelik ilkeler Paydaş Kapsayıcılığı Kuruluş paydaşlarını tanımlamalı ve bu kişilerin makul beklentilerine ve menfaatlerine ne şekilde yanıt verdiğini açıklamalıdır. Sürdürülebilirlik Bağlamı Rapor kuruluşun performansını daha sürdürülebilirlik bağlamında sunmalıdır. Önceliklendirme Rapor, kuruluşun belirgin ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini yansıtan veya paydaşların değerlendirme ve kararlarını önemli biçimde etkileyen unsurları kapsamalıdır Eksiksizlik Rapor öncelikli unsurları ve bunların çerçevelerini; belirgin ekonomik, çevresel ve sosyal etkileri yansıtmaya ve paydaşların kuruluşun raporlama dönemi dâhilindeki performansını değerlendirebilmelerine yetecek şekilde kapsamalıdır. geniş 2- Rapor niteliğinin belirlenmesine yönelik ilkeler Denge Rapor, genel performansın makul bir değerlendirmesinin yapılabilmesi için kuruluş performansının olumlu ve olumsuz yönlerini yansıtmalıdır. 2016/Özel Sayı-1 3. BAŞLICA FİNANSAL OLMAYAN İLKELERİ VE GÖSTERGELERİ 77 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU Karşılaştırılabilirlik Kuruluş bilgileri tutarlı bir şekilde seçmeli, derlemeli ve raporlamalıdır. Raporlanan bilgiler paydaşların kuruluş performansının zaman içinde geçirdiği değişiklikleri analiz edebilmesini sağlayacak ve diğer kuruluşlara kıyasla analizi destekleyecek bir biçimde sunulmalıdır. Doğruluk Raporlanan bilgiler paydaşların kuruluşun performansını değerlendirebilmeleri için yeterince doğru ve ayrıntılı olmalıdır. Zamansal Tutarlık Kuruluş, paydaşların bilinçli kararlar verebilmeleri amacıyla bilgilerin ihtiyaç duyulduğunda erişilebilir olmasını sağlamak için düzenli bir takvime göre raporlama yapmalıdır. Netlik Kuruluş, bilgileri raporu kullanan paydaşların anlayabileceği ve erişebileceği bir biçimde sunmalıdır. Güvenilirlik Kuruluş bir raporun hazırlanmasında kullanılan bilgi ve süreçleri incelemeye tabi tutulabilecekleri ve bilginin niteliğinin ve önceliklendirme durumunun belirlenebilmesini sağlayacak şekilde toplamalı, kaydetmeli, derlemeli, analiz etmeli ve bildirmelidir. 78 Rapor içeriğinin belirlenmesine ilişkin ilkeler kuruluşun faaliyetlerini, etkilerini ve paydaşlarının temel beklenti ve menfaatlerini göz önüne almak suretiyle raporun içeriğinin ne olacağının belirlenmesinde uygulanacak süreci tanımlamaktadır. Rapor niteliğinin belirlenmesine ilişkin ilkeler, raporun düzgün bir şekilde sunulması da dâhil olmak üzere sürdürülebilirlik raporunda kaliteli bilgilerin sağlanmasına yardımcı olur. Rapordaki bilgi kalitesi paydaşların performans hakkında sağlam ve makul değerlendirmeler yapabilmelerini ve uygun önlemleri alabilmelerini sağlamak bakımından önemlidir (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 16). Kılavuzlar bir kuruluşun sürdürülebilirlik raporunu kılavuzlarla uyumlu olarak hazırlayabilmesi için iki seçenek sunmaktadır. Bu iki seçenek temel ve kapsamlıdır. Bu seçenekler raporun kılavuzlarla uyumlu olarak hazırlanabilmesi için dâhil edilecek içeriği tayin etmektedir. Her iki seçenek de her kuruluş türüne, büyüklüğüne, sektörüne veya konumuna uygulanabilmektedir (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 8). Raporlamada temel seçeneğinin kullanılması sürdürülebilirlik raporunun en gerekli bileşenleri içerdiğini ifade etmektedir. Temel seçeneği bir kuruluşun ekonomik, çevresel, sosyal ve yönetişim performansının etkilerini ilettiği altyapıyı sağlamaktadır. Kapsamlı seçeneği kuruluşun stratejisi ve analizi, yönetişimi ile etik değerleri ve dürüstlüğü hakkında ek standart bildirimler gerektirmek suretiyle temel seçeneğini genişletmektedir. Buna ek olarak kuruluştan performansını, tanımlanan öncelikli unsurlarla ilgili bütün göstergeleri raporlamak suretiyle daha kapsamlı bir şekilde iletmesi istenmektedir. İster yeni bir raporlayıcı ister bu alanda tecrübeli olsun, bir kuruluşun raporlama ihtiyaçlarını en iyi karşılayan ve nihayetinde paydaşlarının bilgi ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlayan seçeneği tercih etmesi gerekmektedir. Seçenekler raporun niteliğiyle veya kuruluşun performansıyla ilgili değildir. Kuruluşun sürdürülebilirlik raporunun kılavuzlara olan uyumunu yansıtırlar (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 11). GRI raporlamasında standart bildirimler “genel standart bildirimler” ve “özel standart bildirimler” olmak üzere iki türdür. Tablo 6’da G4 standart bildirimleri verilmiştir GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 20). Tablo 6. GRI Standart Bildirimleri 1- Genel standart bildirimler 2- Özel standart bildirimler • Strateji ve analiz • Kurumsal profil • Tanımlanan öncelikli unsurlar ve çerçeveler • Paydaş katılımı • Rapor profili • Yönetişim • Etik ve dürüstlük • Yönetim yaklaşımı hakkında bildirimler • Göstergeler Genel standart bildirimler sürdürülebilirlik raporları hazırlayan bütün kuruluşlar için geçerlidir. Kuruluşun uyumluluk seçeneği tercihine bağlı olarak kuruluşun bildirmesi gerekli genel standart bildirimlerini tanımlaması gerekmektedir. Genel standart bildirimler yedi kısma ayrılmıştır: strateji ve analiz, kurumsal profil, tanımlanan 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 79 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 80 öncelikli unsurlar ve çerçeveler, paydaş katılımı, rapor profili, yönetişim, etik değerler ve dürüstlüktür (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 24). Kılavuzlar, özel standart bildirimleri ekonomik, çevresel ve sosyal olmak üzere üç kategoriye ayırmaktadır. Sosyal kategorisi de dört alt kategoriye ayrılmıştır ve bunlar işgücü uygulamaları ve insana yaraşır iş, insan hakları, toplum ve ürün sorumluluğudur. Tablo 7’de GRI raporlamasında kullanılacak gösterge unsurları verilmiştir (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 44). Tablo 7. GRI Raporlama Göstergelerinin Unsurları Kategori Ekonomik Çevresel Ekonomik performans Malzemeler Piyasa varlığı Enerji Dolaylı ekonomik etkiler Su Satın alma uygulamaları Biyolojik çeşitlilik Emisyonlar Atık sular ve atıklar Unsurlar Ürün ve hizmetler Uyum Nakliye Genel Tedarikçinin çevresel bakımdan değerlendirilmesi Çevresel şikâyet mekanizmaları Kategori Sosyal Alt kategoriler İşgücü uygulamaları İnsan hakları ve insana yaraşır iş Toplum Ürün sorumluluğu • İstihdam • Yatırım • Yerel toplumlar • Müşteri sağlığı güvenliği • İşgücü/ Yönetim ilişkileri • Ayrımcılığın önlenmesi • Yolsuzlukla •Ürün ve hizmet etiketlemesi mücadele Unsurlar ve • Örgütlenme • İş sağlığı • Kamu • Pazarlama ve toplu ve güvenliği politikası iletişimi sözleşme hakkı • Eğitim ve • öğretim işçiler Çocuk • Rekabete • Müşteri aykırı gizliliği davranış • Çeşitlilik • Zorla veya • Uyum • Uyum ve fırsat cebren eşitliği çalıştırma • Tedarikçi nin toplum • Kadın ve üzerindeki • Güvenlik etkiler erkekler için uygulamaları eşit ücret bakımından değerlendiril mesi • Tedarikçi • Toplum nin işgücü üzerindeki • Yerli uygulamaları etkilere halkların bakımından ilişkin şikâyet hakları değerlendiril mekanizmala mesi rı • İşgücü uygulamaları • Değerlendir şikâyet me mekanizmala rı • Tedarikçile rin insan hakları bakımından değerlendirilm esi • İnsan hakları şikâyet mekanizmaları Kuruluşun sürdürülebilirlik raporu, kuruluş tarafından etkilerin öncelik teşkil ettiği belirtilen unsurlara ilişkin bilgiler sunmaktadır. Öncelikli unsurlar kuruluşun belirgin ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini yansıtan veya paydaşların değerlendirme ve kararlarını önemli oranda etkileyen unsurlardır. Rapor içeriğinin belirlenmesine ilişkin raporlama ilkeleri kuruluşlara öncelikli unsurları ve bunların çerçevelerini belirlemede yardımcı olmak ve bunların etkilerinin 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 81 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU öncelikli olarak tanımlanabileceği durumları göstermek üzere tasarlanmıştır. Her bir tanımlanmış öncelikli unsur için bildirilen bilgi yönetim yaklaşımı için bildirimler ve gösterge(ler) olarak bildirilebilir. Sürdürülebilirliğin ekonomik boyutu kuruluşun paydaşlarının ekonomik durumları ve yerel, ulusal ve küresel seviyedeki ekonomik sistemler üzerindeki etkileriyle ilgilidir. Kuruluşun mali durumuna odaklanmamaktadır (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 43). 82 3.2. Uluslararası Entegre Raporlama Raporlama Çerçevesi İlkeleri ve Göstergeleri Konseyi Entegre IIRC Entegre Raporlama (ER) Çerçevesinde “ER bir kuruluşun stratejisinin, kurumsal yönetiminin, performansının ve beklentilerinin kuruluşun dış çevresi bağlamında kısa, orta ve uzun vadede değer yaratmayı nasıl sağlayacağının kısa ve öz bir şekilde bildirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır (IIRC Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi 2013, 8). Entegre raporların hazırlanmasında içeriği hakkında bilgi veren ve bilgilerin nasıl sunulduğunu gösteren kılavuz ilkeler kullanılır. Tablo 8’de entegre raporlama kılavuz ilkeleri verilmiştir (IIRC Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi 2013, 6). Tablo 8. Entegre Raporlama Kılavuz İlkeleri Stratejik odak ve geleceğe yönelim Bir ER kuruluşun stratejisi ve bunun, kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetiyle ve sermaye öğelerini kullanımı ve etkileşimiyle nasıl bir ilgisi olduğu hakkında bilgi sağlamalıdır. Bilgiler arası bağlantı Bir ER kuruluşun zaman içinde değer yaratma kabiliyetini etkileyen faktörlerin birleşimi, birbirleriyle olan ilişkileri ve aralarındaki bağımlılıkların bütünsel bir resmini sunmalıdır. Paydaşlarla ilişkiler Bir ER kuruluşun temel paydaşlarıyla kurduğu ilişkilerin doğası ve kalitesi hakkında bilgi sağlamalı ve kuruluşun paydaşların meşru ihtiyaç ve isteklerini ne ölçüde anladığını, hesaba kattığını ve karşıladığını göstermelidir. Önemlilik Bir ER kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini önemli ölçüde etkileyen konular hakkında bilgi vermelidir. Kısa ve öz olma Bir entegre rapor kısa ve öz olmalıdır. ve Bir ER olumlu ya da olumsuz tüm maddi hususları dengeli ve maddi hata içermeyecek bir şekilde içermelidir. Tutarlılık ve karşılaştırılabilirlik Bir entegre rapordaki bilgiler: (a) zaman içinde tutarlı bir temele dayalı olarak ve (b) kuruluşun kendi zaman içinde değer yaratma kabiliyeti açısından, diğer kuruluşlarla karşılaştırılmasına olanak sağlayacak şekilde sunulmalıdır. Güvenilirlik eksiksizlik IIRC-ER çerçevesi ilke tabanlıdır ve belirli anahtar performans göstergeler (Key Performance Indicators-KPIs) verilmemiştir. Bu nedenle birçok şirket anahtar performans göstergeleri sağlayan GRI raporlama çerçevesini kullanmaktadır (Oshika ve Saka 2015, 5). 4. FİNANSAL ÖRNEKLER OLMAYAN RAPORLAMALARDAN Çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) gibi sürdürülebilirlik konularını görmezden gelmenin yaptırımı kimi zaman parasal cezalar ve ödemeler şeklinde şirketler için dış maliyet olarak ortaya çıkmaktadır. Tablo 9’da geçmişten Temmuz 2014 tarihine kadar şirketlere verilmiş en büyük para cezaları yer almaktadır (Clark ve diğerleri 2014, 12). 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 83 Yıl 2013 JP Morgan 84 Tablo 9. ÇSY Konularıyla İlgili En Büyük Para Cezaları ve Ödemeler Şirket 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU Sektör Finans 2014 BNP Paribas Finans 2014 Anadarko Enerji 2012 BP Enerji Ülke A.B.D. Fransa A.B.D. İngiltere Milyon USD Neden Olan Olay Kaynak 13.000 Toksik konut kredileri içeren menkul kıymetler hakkında yatırımcıları yanıltmak Amerika Adalet Bakanlığı 8.970 A.B.D. ekonomik yaptırım kapsamındaki ülkelere yapılan yasadışı finansal işlemler Amerika Adalet Bakanlığı 5.150 Çevresel yükümlülüklerde n kaçınmak için hileli temlik Amerika Adalet Bakanlığı 4.500 Adam öldürme suçu: 11 kişinin ölümü, Çevresel suçlar: Meksika Körfezindeki petrol sızıntısı, Engelleme: Körfeze sızan petrol miktarıyla ilgili yanlış beyanat Amerika Adalet Bakanlığı, A.B.D. Sermaye Piyasaları ve Borsa Komisyonu 2012 Glaxo Smith Kline İlaç 2014 Credit Suisse Finans 2009 Pfizer İlaç 2013 Johnson&Joh İlaç İngiltere İsviçre A.B.D. A.B.D. Bazı reçeteli ilaçlar için kanunsuz tanıtım yapmak, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesine (FDA) güvenlik bilgilerini raporlamamak, sahte fiyatlandırma raporlaması yapmak Amerika Adalet Bakanlığı 2.800 Amerikan mükelleflerinin offshore hesaplarını Gelir İdaresinden (IRS) saklamalarına yardımcı olmak Amerika Adalet Bakanlığı 2.300 Aldatmak veya yanlış yönlendirme yapmak niyetiyle Bextra ilacını (2005 yılında Pfizer’in piyasadan çektiği ağrı kesici ilaç) yanlış etiketlendirmesi Amerika Adalet Bakanlığı 2.200 Ruhsat dışı pazarlama yapmak, doktor ve eczacılara rüşvet vermek Amerika Adalet Bakanlığı 3.000 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 85 2012 HSBC 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU Finans İngiltere 1.900 Kara paranın aklanması programının etkin olarak sürdürülmesinde ve yurtdışındaki hesapların yönetiminde gerekli özenin gösterilmesinde kusurlu olmak Amerika Adalet Bakanlığı 1.600 Yolsuzluk; Yabancı Kamu Görevlilerine Yönelik Rüşveti Önleme Yasası’nı (Foreign Corrupt Practices Act [FCAP]) ihlal etmek. A.B.D. Sermaye Piyasaları ve Borsa Komisyonu 86 2008 Siemens Sanayi Almanya Tablo 9’da verilen şirketlerden 4 adet finans, 2 adet enerji, 3 adet ilaç ve 1 adet sanayi sektöründe faaliyet gösteren şirket vardır. Bu çalışma kapsamında en fazla parasal cezayı alan ilk beş şirket finansal olmayan raporlamaya örnek olarak seçilmiştir. Şirketlerin sürdürülebilirlik raporlarıyla ilgili bilgiler GRI Sürdürülebilirlik Kamuyu Aydınlatma Veri Tabanından (GRI Sustainability Disclosure Database) ve şirketlerin kurumsal internet sayfalarından elde edilmiştir. 4.1. JP Morgan Chase & Co. Örneği JP Morgan Chase şirketinin finansal olmayan raporlamasına ilişkin bilgiler Tablo 10’da verilmiştir. Referanslar Güvence Standardı Güvence Sağlayan Raporlama Çerçevesi İnternet+pdf Yıllık GRI G3.1 - - CDP - 2013 Raporlama Dönemi 2014 Kurumsal Sorumluluk Raporu Kurumsal Sorumluluk Raporu İnternet+pdf Yıllık GRI G3.1 - - CDP, IFC - 2012 Rapor Kurumsal Sorumluluk Raporu İnternet+pdf Yıllık GRI G3.1 - - CDP, IFC - 2011 Raporlama Yeri ve Biçimi Entegre Kurumsal Sorumluluk Raporu İnternet+pdf Yıllık GRI G3.1 - - - - 2010 Yıl Rapor İsmi* Tablo 10. JP Morgan’ın Finansal Olmayan Raporlamasına İlişkin Bilgiler Kurumsal Sorumluluk Raporu İnternet+pdf Yıllık - - CDP, IFC - GRI G3 2012, 2013 ve 2014 yıllarında Kurumsal Sorumluluk Raporu ve GRI İndeksi olarak iki ayrı rapor halinde sunulmuştur. * JP Morgan hakkında Bear Stearns aracılığıyla batık konut kredileri satarak yatırımcıları ipoteğe dayalı menkul kıymetlerle 20 milyar dolar zarara uğrattığı gerekçesiyle 2012 yılında dava açılmıştır. Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından 2013 yılında yapılan 13 milyar dolarlık uzlaşma teklifini JP Morgan kabul etmiştir (U.S. Department of Justice - Justice News a 2013). JP Morgan’ın internet sitesinde 2010 yılından 2014 yılına kadar kurumsal sosyal sorumluluk raporları yer almaktadır. 2010 ve 2011 yıllarındaki KSS raporlarında GRI G3.1 indeksi_dahil_iken_sonraki_yıllarda_KSS_raporlarıyla_GRI_G3.1_in deksleri_ayrı_ayrı_verilmiştir_(http://www.jpmorganchase.com/corpo rate/Corporate_Responsibility/cr-newsletters.htm). JP Morgan’nın 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 87 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 88 dava yılı başlangıç kabul edilerek 2012, 2013 ve 2014 yıllarına ait KSS raporları ve GRI G3.1 indeksleri incelendiğinde yolsuzlukla ilgili alınan bu tarihi rekor para cezasıyla ilgili bilgiyi paydaşlarına aktarmadığı tespit edilmiştir. KSS raporlarında dava konusuyla ilgili anahtar kelime(ler) olarak yapılan taramada bu kelimelerin (fines, toxic mortgages, misleading, U.S. Department of Justice) hiçbiri bulunamamıştır. Ancak 2013 yılındaki KSS raporunda uzlaşma (settlement) kelimesi tarandığında Walter Isaacson ile JP Morgan Chase şirketinin CEO’su Jamie Dimon’nın yaptığı görüşmedeki, “JP Morgan Chase paydaşlarının inancını ve güvenini yeniden tesis etmek için çok büyük bir çaba sarf ediyor ve hala şirket olumsuz başlıklarla yüzleşmeye devam etmekte. Üstesinden gelmek ne kadar sürecek?” sorusunun cevabında bulunmuştur. CEO’nun cevabı, “Açıkçası uzlaşmalarla geçen zorlu bir yıldı ve bunları geride bıraktığımız için memnunuz. ….. Akılda tutulması gereken tek şey nerede hata yaptığımız, onlara (çalışanlara) müteşekkiriz ve hataları onarmak için önemli ilerlemeler gerçekleştirdiler. Uyum, kontrol süreçlerimiz ve kültürde en yüksek standartları sağlamak için emsalsiz kaynaklara yatırım yapıyoruz. Ve kontrollerimizi belirli hale getirmek için tasarlayarak uygulamaya koyduğumuz değişimler uzun dönemde bizi güçlendirecek ve etkinleştirecektir…. Güven vermek konuşmaktan fazlasını gerektirir. …. Bu yılın sonunda gösterebileceğimiz birçok ilerleme var. Çok daha fazlasını gösterebileceğimize inandığım JP Morgan Chase’in gezegendeki en güvenilir ve en güçlü banka olduğuna dair güveni yeniden kurmak için uzun bir yol gidileceğini düşünüyorum.” şeklinde olmuştur.(www.jpmorganchase.com/corporate/CorporateResponsibility/document/JPMC_2013 _CR_Report.pdf,s. 1). 4.2. BNP Paribas Örneği BNP Paribas şirketinin finansal olmayan raporlamasına ilişkin bilgiler Tablo 11’de verilmiştir. GRI G3 Pricewaterh ouse Coopers İnternet+ pdf Yıllık GRI G3 Pricewaterh ouse Coopers UNGC, CDP - İnternet+ pdf Yıllık GRI G3 - - UNGC, CDP, ISO 26000 - - UNGC ISAE 3000 Yıllık Yıllık - UNGC, ISO 26000 ISAE 3000 Pricewaterh ouse Coopers GRI G3.1 İnternet+ pdf Kurumsal Sosyal Sorumluluk 2013 İnternet+pdf Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kurumsal Sosyal Sorumluluk Çevresel ve Sosyal Sorumluluk 2012 2011 2010 - - - Tablo 11. BNP Paribas’ın Finansal Olmayan Raporlamasına İlişkin Bilgiler BNP Paripas Amerika’nın yaptırım uyguladığı İran, Sudan ve Küba gibi ülkelerle ilgili 2002-2009 yıllarında finansal işlemlerinde ekonomik yaptırımı ihlal etmekle suçlanmıştır. Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından 2014 yılında suçlu bulunmuş ve 8.9 milyar dolar ceza almıştır (U.S. Department of Justice - Justice News b 2014). 2016/Özel Sayı-1 Entegre Rapor Referanslar Güvence Standardı Güvence Sağlayan Raporlama Çerçevesi GRIReferenced Pricewaterh ouse Coopers Raporlama Dönemi Raporlama Yeri ve Biçimi Rapor İsmi Yıl Yıllık İnternet+ pdf Kurumsal Sosyal Sorumluluk 2014 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 89 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 90 Şirket 2010 yılından beri raporlama çerçevesi olarak GRI G3 çerçevesini kullanırken, 2014 yılında GRI’yı referans göstermiştir. GRI referansı olarak gösterilen rapor tam bir GRI raporu değildir. GRI raporlamasındaki uygulama düzeyleri (A, B ve C) GRI-Referanslı raporlamada yoktur. Belirli GRI ilkeleri ve bazen de göstergelerini kullanılır. 2013 yılı sosyal sorumluluk raporunda A.B.D. ekonomik yaptırımlarına konu olan taraflara yapılan dolar bazındaki ödemelerin geçmişe yönelik incelenmesiyle ilgili BNP Paribas’ın finansal tablolarında 1.1 milyar dolarlık karşılık yer aldığı açıklanmıştır (BNP_Paribas a _2013, 21). Aynı raporda BNP Paribas tarafından yolsuzluğu önlemek için alınan önlemler başlığı altında 2013 yılı Mart ayında kara para aklama, terörist finanslama ve uluslararası yaptırımlara uyum konularında zorunlu personel eğitimine başladıklarını belirtmişlerdir (BNP_Paribas a _2013, 65). 2014 yılındaki KSS raporunun ise “Değişen Dünyada Referans Banka Olmak” isimli giriş kısmında banka üst düzey yöneticileri BNP Paribas için 2014 yılının önemli bir yıl olarak kalacağından, A.B.D.’nin yaptırım uyguladığı ülkelere ilişkin işlemlerle ilgili soruşturmada anlaşmaya vardıklarından, anlaşmayla sorumluluklarını kabul ettiklerinden ve geçmişteki bu hatalardan dolayı pişmanlıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca faaliyetlerinde sorumlu davranmakta yüksek standardı sağlamak için A.B.D. makamları ve uluslararası düzenleyicilerle yakın işbirliği içinde iç süreçleri güçlendirmek amacıyla büyük bir planı uygulamaya koyduklarını duyurmuşlardır. Bununla birlikte bağımsız uzmanlardan oluşan bir etik komitesinin kurulmasına karar verilmiştir (BNP_Paribas b _2014, 1). 2014 raporunun “BNP Paribas Kontrol Sistemini Güçlendiriyor” başlıklı kısımda A.B.D. makamlarıyla anlaştıkları 8.97 milyar doları ödeyeceklerini ve kontrol sistemlerini güçlendirmek amacıyla yaptıkları beş uygulamayı anlatmaktadırlar (BNP_Paribas b _2014, 16). 4.3. Anadarko Örneği Kerr-McGee şirketi 1929 yılında kurulmuş ve petrol, doğal gaz ve uranyum madenciliği faaliyetlerinde bulunmuştur. Kerr-McGee şirketi uzun yıllardır kendisine yük olan çevresel temizleme ve tazminat maliyetlerinden kaçınmak amacıyla borçlarını eski şirkette bırakmak ve değerli olan varlıklarını transfer etmek amacıyla yeni bir şirket kurmuştur. Eski Kerr-McGee 2005 yılında Tronox isimli bir şirkete dönüştürülmüş ve Tronox 2006 yılında bağımsız bir şirket haline gelmiştir. Bu bağımsızlığından hemen önce yeni Kerr-Mcgee şirketi 2006 yılında Anadarko petrol şirketi tarafından satın alınmıştır. Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından bu işlemler çevresel yükümlülüklerden kaçınmak için hileli temlik olarak görülmüş, 2014 yılında Anadarko suçlu bulunmuş ve 5.1 milyar dolar ceza almıştır (U.S. Department of Justice - Justice News c 2014). GRI Sürdürülebilirlik Kamu Aydınlatması Veri Tabanında Anadarko şirketinin 2014 bilgisi dışında bilgi verilmemiş ve bu yıldaki raporlama türü GRI dışı (Non-GRI) olarak belirtilmiştir. Şirketin internet sitesinde Sorumluluk adında bir bölüm bulunmakla beraber bu bölümün_sayfalarında_faaliyet_dönemlerine_ilişkin_ÇSY_konularıyl a_ilgili_belirli_bir_çerçeveye_ait_rapor_bulunamamıştır_(http://www .anadarko.com/Responsibility/). Anadarko_petrol şirketinin Kurumsal Sorumluluk olarak internet sitesinde bir rapor yer almakta ancak bu raporda şirketin çevresel, sosyal ve yönetişim konularına duyarlılığı anlatılmaktadır. Ayrıca şirketin 2014 ve 2015 yıllarına ait “İşletme Sürdürülebilirlik Raporları” adında iki raporu (2014 yılındaki 1 sayfa ve 2015 yılındaki de 159 sayfalık raporda 1 sayfa) görünmektedir. Ancak bunlar da “İşletme Yuvarlak_Masası”_(Business_Roundtable)_isimli _Amerika’daki_ önde_gelen_şirketlerin_yöneticilerinin_oluşturduğu_bir_birliğin_rapo rlarıdır_(http://www.anadarko.com/content/documents/apc/Responsibi lity/Anadarko_2014_Business_Roundtable_Report.pdf._ve_http://ww w.anadarko.com/content/documents/apc/Responsibility/2015_BRT_S ustainability_Report_Final_Draft.pdf). Şirketin Kurumsal Sorumluluk İndeksi (CR Index) olarak internet sayfasında yayınladığı bilgiler arasında CDP raporları da incelenmiştir (http://www.anadarko.com/Responsibility/Good-Governance/CRIndex/). Temiz su (fresh water) başlığıyla ilgili 2014 yılı CDP raporunun W7.1. kısmında “Kurumunuz raporlama döneminde çıkarma lisanslarının ihlali, izinsiz boşaltma veya su ve su atıklarıyla ilgili yaptırım ve/veya ceza aldı mı?”sorusuna “Evet, önemli değil (Yes,_not_significant)”_cevabının_verildiği_görülmüştür(http://www. anadarko.com/content/documents/apc/Responsibility/CDP_Water_Ar chive/CDP_Water_2014_Response_Anadarko.pdf). 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 91 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU Güvence Sağlayan Güvence Standardı Referanslar Entegre Rapor UNGC, CDP - ISAE 3000 UNGC - UNGC - UNGC - Raporlama Çerçevesi ISAE 3000 Raporlama Dönemi - Sürdürülebilirlik İnternet+pdf Yıllık İncelemesi GRI G3.1 Ernst& Sürdürülebilirlik İnternet+pdf Yıllık İncelemesi GRI G3.1 Ernst& Sürdürülebilirlik İnternet+pdf Yıllık İncelemesi GRI G3 Ernst& Sürdürülebilirlik İnternet+pdf Yıllık İncelemesi GRI G3 Ernst& Yıl Raporlama Yeri ve Biçimi UNGC 2014 ISAE 3000 GRI G3.1 2013 Ernst& Sürdürülebilirlik İnternet+pdf Yıllık Raporu 2012 Rapor İsmi Tablo 12. BP’nin Finansal Olmayan Raporlamasına İlişkin Bilgiler 2011 92 BP şirketinin finansal olmayan raporlamasına ilişkin bilgiler Tablo 12’de verilmiştir. 2010 2016/Özel Sayı-1 4.4. BP Örneği Young Young Young ISAE 3000, Young AA1000 Young 2010 yılında Meksika Körfezindeki Deep Horizon adlı petrol sondaj kulesindeki üç ay süren petrol sızıntısı çevre felaketine yol açmıştır. Petrol sondaj kulesinin denizaltı ekipmanlarında meydana gelen patlamada 11 kişi hayatını kaybetmiştir. Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından adam öldürme, çevresel suç ve körfeze sızan petrol miktarıyla ilgili yanlış beyanat ile suçlanmış ve 2012 yılında BP 4.5 milyar dolar ceza almıştır (U.S. Department of Justice - Justice News d , 2012). BP şirketi 1998 yılından beri sürdürülebilirlik raporlaması yapmaktadır. BP şirketinin 2010-2014 arası sürdürebilirlik raporundan alınmış güvenlik ve çevresel göstergelere ilişkin bilgiler Tablo 13’te verilmiştir (BP a 2014, 8). Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi Yılları Seçilmiş 2010 2011 2012 2013 2014 Ölümcül olaylar-Personel 0 1 1 4 0 Ölümcül olaylar-Taşeron 14 1 3 2 3 Petrol sızıntısı hacmi (milyon litre) 1,7 0,6 0,8 0,7 0,4 Petrol sızıntısı (sayı) 142 102 102 74 63 Kurtarılmamış petrol hacmi (milyon litre) 0,8 0,3 0,3 0,3 0,2 Doğrudan karbondioksit (CO 2 ) (milyon ton) 60,2 57,7 56,4 47,0 45,5 Doğrudan metan (Mte) 0,22 0,20 0,17 0,16 0,15 Doğrudan sera gazı (GHG) (Mte CO 2 eşdeğeri [CO 2 e]) 64,9 61,8 59,8 50,3 48,6 Dolaysız karbondioksit (CO 2 ) (Mte) 10,0 9,0 8,4 6,6 6,6 Müşteri emisyonları (Mte CO 2 ) 573 539 517 422 406 Yakılan (bin ton (kte) hidrokarbon) 1.671 1.835 1.548 2.028 2.167 Çevresel harcama (milyon dolar) 18.400 8.521 7.230 4.288 4.024 Çevresel ve güvenlik para cezaları (milyon dolar) 52,5 77,4 22,4 2,5 1 Güvenlik Çevre 2016/Özel Sayı-1 Tablo 13. BP Şirketinin 2010-2014 Sürdürülebilirlik Raporu Göstergeleri 93 4.5. Glaxo SmithKline Örneği GlaxoSmithKline (GSK) şirketinin finansal olmayan raporlamasına ilişkin bilgiler Tablo 14’te verilmiştir. Rapor İsmi Raporlama Çerçevesi Güvence Sağlayan Güvence Standardı Referanslar Entegre Rapor Sorumlu İşletme Eki İnternet+pdf Yıllık GRI Dışı Bureau Veritas ISAE 3000 UNGC - Kurumsal Sorumluluk İnternet+pdf Yıllık Raporu GRI G3.1 Bureau Veritas ISAE 3000 UNGC, CDP, OECD - Kurumsal GRIBureau Sorumluluk İnternet+pdf Yıllık Referenced Veritas Raporu ISAE 3000 UNGC - Raporlama Yeri ve Biçimi Yıl 2014 Raporlama Dönemi Tablo 14. GSK Şirketinin Finansal Olmayan Raporlamasına İlişkin Bilgiler 2013 94 BP şirketinin yukarıda 2010 yılındaki koyu renkli olarak gösterilen verileri 2010 yılı sürdürülebilirlik raporlamasında yeşil renkle vurgulanmış ve “petrol sızıntısı hacmi veya sera gazı salınımı gibi yeşille vurgulanan veriler Deep Horizon kazasıyla ilgili verileri kapsamamaktadır.” açıklaması yapılmıştır. Bu açıklamayla ilgili sayfanın sonunda ise “Her ne kadar Deep Horizon kazasındaki toplam petrol sızıntısı hacmi veya akış hızıyla ilgili birkaç üçüncü tarafın tahminleri olsa da daha fazla bilgi toplanana ve analizi tamamlanana kadar, patlama (fışkırma) önleyicinin 1 durumunda olduğu gibi, doğru bir tespitin veya raporlamanın yapılamayacağına inanıyoruz.” ifadesi dipnotta verilmiştir (BP b 2010, 8). Ayrıca 2010 ve 2011 yıllarında Çevre başlığının altında yer alan “petrol sızıntısı hacmiyle” ilgili gösterge 2012, 2013 ve 2014 yıllarında Güvenlik başlığı altında raporlanmıştır. 2012 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 1 Patlama önleyici (blowout preventer), petrol kuyusundaki aşırı basıncı kontrol eden bir valftir. Deep Horizon’da bulunan patlama önleyici aşırı basınçtan dolayı devre dışı kalmış acil durum müdahale fonksiyonları kuyuyu otomatik kapatamadığı için sızıntı olmuştur. GRI Dışı SGS SGS SR Assurance Methodology UNGC, OECD, CDP - Kurumsal Sorumluluk İnternet+pdf Yıllık Raporu GRI G3 SGS SGS SR Assurance Methodology UNGC, CDP - Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından GSK ilaç şirketi Paxil, Wellbutrin ve Avandia gibi ilaçlar için kanuna aykırı tanıtım yapmak, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesine (FDA) güvenlik bilgilerini raporlamamak, sahte fiyatlandırma raporlaması yapmak, sağlık çalışanlarına rüşvet vermekle suçlandı ve 2012 yılında GSK 3 milyar dolar ceza aldı (U.S. Department of Justice - Justice News e 2012). 2010 yılındaki kurumsal sosyal sorumluluk raporunda GRI G3 çerçevesini kullanan şirket, 2011 yılında GRI çerçevesi dışında (Non-GRI) raporlama yapmıştır. 2010 ve 2011 yılında KSS raporlarına SGS şirketi dış güvence sağlamıştır. 2012 yılında sunduğu GRI indeksi dokümanın başında “GRI Kılavuzlarını bu raporumuzda temel almadık fakat 2012 KSS raporumuzda hangi kılavuz unsurlarının yer aldığını göstermek ve diğer şirket raporlarıyla karşılaştırmaya yardımcı olması için aşağıdaki GRI indeksini oluşturduk.” diyerek GRI-referanslı (GRIReferenced) olarak bir rapor sunduklarını belirtmişlerdir. Bu indekste parasal cezalarla ilgili kısımda 2012 dönemi yıllık finansal raporundaki açıklamalar referans gösterilmiştir (http://www.gsk.com/media/422631/gri-index-2012.pdf). 2012 yılı finansal raporunun 180. sayfası diğer karşılıklar başlığı altında yasal ve diğer uyuşmazlıklar ve 210. sayfası 44 numaralı Yasal İşlemler numaralı dipnotta finansal raporlama standartları gereği gerekli açıklamalar yapılmıştır (http://www.gsk.com/media/279963/annualreport-2012.pdf). 2012 yılı KSS raporunda ise Satışlar ve Pazarlama başlığı altında “…A.B.D. makamlarıyla satış ve pazarlamayla ilgili uzun süredir devam eden yasal konular hakkında 3 milyar dolarlık ödeme yapmak üzere anlaştık. ……Daha bu konuların sorgulanması aşamasında bunları görmezden gelemezdik ve bunlardan dersler çıkardık. Yıllar boyunca A.B.D.’nde şirketin her seviyesinde önlemler aldık. Şeffaflık, saygı, bütünlük ve hasta odaklılık değerlerimizi temel alan satış ve 2016/Özel Sayı-1 2011 Kurumsal Sorumluluk İnternet+pdf Yıllık Raporu 2010 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 95 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 96 pazarlamaya_yöntemlerimizi_geliştirdik.”_şeklinde_açıklamaları_yer almaktadır_(http://www.gsk.com/media/325167/cr-report-2012.pdf). 5. SONUÇ Örneklerde yer alan şirketler gönüllü raporlama yapmaktadırlar. Gönüllü açıklamalar teorisinde bu tür gönüllü raporlamaların paydaşlar ile şirket arasındaki enformasyon asimetrisini azaltacağı ve şeffaflığı artıracağı kabul edilmektedir. Ayrıca şirketler gönüllü açıklamaları dış baskıları azaltmak ve meşruiyetlerini güvence altında tutmak için bir yönetim aracı olarak da kullanmaktadırlar. İlk bakışta şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarına etkileri yönüyle negatif olayları gönüllü açıklamaları için daha az istekli oldukları düşünülebilir. Ancak meşruiyetleri açısından farklı stratejileri tek veya birlikte kullanarak sürdürülebilirlik raporlaması altında veya internet ortamında açıklamaya meyilli oldukları söylenebilir. Nitekim örneklerdeki şirketlerden Anadarko şirketi hariç diğerleri raporlarında açıklamalara yer vermişlerdir. Bu yer verme sembolik veya maddi meşrulaştırma olarak ayrılabilir. Gönüllü açıklamalar teorisine göre performansları belirli bir sınırı aşanlar açıklama yapacak, sınırın altında kalanlar açıklama yapmayacaktır. Ancak olumsuz açıklamalarda sınır tek başına performansla açıklanmayabilir. Sinyal teorisi de belirli bir ölçüde olumsuz olayların raporlanmasının ileriye yönelik önlem alma olarak anlaşılabileceğini savunmaktadır. Olumsuz olayların açıklanması gelecek için önlem almak, risklerin fark edilmesi ve benzer olaylardan kaçınmak amacıyla olumlu bir sinyal olarak algılanabilir. Sadece olumsuz olaylara odaklanmak yerine karar vericiler şirketin benzer sorunlarla başa çıkma yöntemlerine güvenebilirler. Örneklerdeki şirketlerden Anadarko hariç diğerleri karşılaştıkları olumsuz olaylar için düzeltici faaliyet (corrective legitimacy) içine girdiklerini ve önlem aldıklarını belirtmektedirler. Bu düzeltici faaliyetler de sözel düzeltici ve sayısal düzeltici olarak ikiye ayrıldığında BP ve BNP Baripas’ın önlemleri sayısal diğer şirketlerin sözel düzeltme yaptıkları söylenebilir. Sürdürülebilirlik raporlamasında olumsuz etkilerin daha açıklayıcı bilgiler ve göstergelerle paydaşlara aktarılması gerekmektedir. Hâlihazırda gönüllük esasına göre yayınlanan raporlamayı her şirket yapmamakta fakat raporlama yapanların sayısında artış görülmektedir. Sürdürülebilirlik raporları da dâhil olmak üzere şirketlerin kurdukları kurumsal iletişim olumlu etkiler bırakmak, kurumsal meşruiyeti kazanmak veya korumak içindir. Eğer bu iletişimdeki açıklamaları gerçek davranışlarıyla bağlantılı değil de faaliyetleriyle ilgili ifadeleri bozmak amacıyla stratejik olarak kullanılırsa etikliği sorgulanabilir. Paydaşları algılamasını manipüle etmeye çalışması da meşruiyetini tehlikeye atabilir. Dolayısıyla sürdürülebilirlik raporlamasında finansal raporlamadaki gibi bir zorunluluğun, en azından başlangıçta kısmi bir zorunluluğun getirilmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz. Sürdürülebilirlik bilgisi şirket değerine etkisi açısından değerlendirildiğinde sinyal teorisine göre maliyetli bir sinyalde olabilmektedir. Olumsuz açıklamalar şirketin meşruluğuna ve finansal durumuna zarar verebilmektedir. Kaynağın güvenebilirlik teorisine göre her ne kadar olumlu bilginin açıklanmasına kıyasla daha güvenilir kabul edilse de sonrasında dış paydaşlar tarafından kendini aklama olarak görülebilmektedir. Sosyo-politik baskıyla yüzleşmek sürdürülebilirlik için şeffaflığı artırmakta, meşrulaştırmayı kurmak, sürdürmek ve onarmak için yardımcı olabilmektedir (Hahn ve Lülfs, 2014, 412). Diğer bir konu da KSS raporlarında iç ve dış denetimi kimlerin yapacağıdır. Finansal olmayan ÇYS konuları açısından muhasebenin bu sorumluluğu tek başına yüklenebileceği mümkün görünmemektedir. Örneklerde yer alan şirketlerden dış güvence sağlayanlar genellikle muhasebe alanındaki şirketler olsa da GSK şirketinin dış güvencesini sağlayan şirket bir mühendislik şirketidir. Her ne kadar dünyamızın ve sonraki nesillerin geleceği için sürdürülebilirlik raporlamasının ilerideki biçiminin entegre raporlama olacağı öngörülse de konu henüz gelişme aşamasındadır. Bu nedenle henüz açıklanamamış çalışma alanları bulunmaktadır. Paydaşların dahil edilmesi ve onların algılamalarıyla değerlendirilmesi, raporlama kalitesi, güvence sağlayanlar ve denetim yetersiz açıklanmış çalışma alanlarına örnek olarak verilebilir. KAYNAKÇA Alkin, E. 2008. İktisada Giriş, (11-20 Ünite), Editör: İlyas Şıklar, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayın No:1472, Açıköğretim Fakültesi Yayın No:785, Anadolu Üniversitesi Yayınlar, 7. Baskı, Kasım, Eskişehir. 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 97 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 98 Bloomberg_Impact_Report,_2014._http://www.bloomberg.com/bcaus e/content/uploads/sites/6/2015/06/15_0608-ImpactReport_Web.pdf#page=15 (Erişim Tarihi: 04.07.2015). BNP_Paribas a ,_2013._Corporate_Social_Responsibility_Report._http ://rse2014.bnpparibas.com/en/?profile=particulier (Erişim Tarihi: 17.07.2015). BNP_Paribas b ,_2014._Corporate_Social_Responsibility_Report._http ://rse2015.bnpparibas.com/en/?profile=particulier (Erişim Tarihi: 17.07.2015). BP a , 2014. Sustainability Report. http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/sustainability/groupreports/Sustainability_Report_2014.pdf (Erişim Tarihi: 17.07.2015). BP b , 2010. Sustainability Report. http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/sustainability/groupreports/bp_sustainability_review_2010.pdf (Erişim Tarihi: 17.07.2015). Clark, G.L., A. Feiner ve M. Viehs. 2014. “From the stockholder to the stakeholder, How sustainability_can_drive_financial_performance”_University_of_O xford,_Arabesque_Partners,http://www.smithschool.ox.ac.uk/librar y/reports/SSEE_Arabesque_Paper_16Sept14.pdf_(Erişim Tarihi: 11.07.2015). Eccles, R.G. ve M.P. Krzus. 2014. The Integrated Reporting Movement: Meaning, Momentum, Motives, and Materiality, John Wiley & Sons. Eccles, R.G. ve D. Saltzman. 2011. “Achieving Sustainability Through Integrated Reporting”_Stanford_Social_Innovation_Review,_Summer,_http:// people.hbs.edu/reccles/2011su_features_ecclessaltzman.pdf (Erişim Tarihi: 18.06.2015). Eccles, R.G., G. Serafeim ve M.P. Krzus. 2011. “Market Interest in Nonfinancial Information” Harvard Business School Working Paper 12-018 September (22): 1-27. http://www.hbs.edu/faculty/Publication%20Files/12-018.pdf (Erişim Tarihi: 03.07.2015). Esendemirli, E. ve A.T. Saygılı. 2014. Transparency and Disclosure: Public Company Reporting and Corporate Inputs. Idowu, Samuel O., and Kiymet Tunca Caliyurt, (Eds.) Corporate Governance: An International Perspective, Springer-Verlag Berlin Heidelberg: 117140. Finch, N. 2015. Development of Sustainability Reporting Frameworks: The Case of Australia, Idowu, S. O., Frederiksen, C. S., Mermod, A. Y., & Nielsen, M. E. J. (Eds.), Corporate Social Responsibility and Governance: Theory and Practice (CSR, Sustainability, Ethics & Governance), Springer: 227-239. Flammang, R.A. 1979. Economic Growth and Economic Development: Counterparts or Competitors?, Economic Development and Cultural Change, Published by: The University of Chicago Press, October, 28(1): 47-61. Giovannoni, E. ve G. Fabietti. 2013. “What is sustainability? A review of the Concept and its applications” Busco, C., Frigo, M. L., Riccaboni, A., & Quattrone, P. (Eds.). Integrated Reporting: Concepts and Cases that Redefine Corporate Accountability, Springer Science & Business Media, 21-40. GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları, Raporlama İlkeleri ve Standart Bildirimler, (2015)._https://www.globalreporting.org/resourcelibrary/TurkishG4-Part-One.pdf_(Erişim_Tarihi:15.07.2015). Hahn, R. ve M. Kühnen. 2013. “Determinants of Sustainability Reporting: A Review of Results, Trends, Theory and Opportunities in an Expanding Field of Research”, Journal of Cleaner Production, 59: 5-21. Hahn, R. ve R. Lülfs. 2014. “Legitimizing Negative Aspects in GRIOriented Sustainability Reporting: A Qualitative Analysis of Corporate Disclosure Strategies”, Journal of Business Ethics, 123(3): 401-420. IIRC Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi, 2013. http://integratedreporting.org/wp-content/uploads/2015/03/13-1208-THE-INTERNATIONAL-IR-FRAMEWORK-Turkish.pdf (Erişim Tarihi: 12.08.2015). 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 99 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU 100 INTOSAI. 2013. Sustainability Reporting: Concepts, Frameworks and the Role of Supreme Audit_Institutions,_INTOSAI_Working_Group_on_Enviromental _Auditing0Publication,_http://www.environmental_auditing.org/Li nkClick.aspx?fileticket=vM4hrHlBd0s%3D&tabid=128&mid=568 _(Erişim Tarihi: 25.07.2015). Ioannou, I. ve G. Serafeim. (2014). “The Consequences of Mandatory Corporate Sustainability Reporting: Evidence from Four Countries”, Harvard_Business_School_Working_Paper_11100_August_20,_pp._1-34. http://www.hbs.edu/faculty/Publication%20Files/11100_7f383b79-8dad-462d-90df-324e298acb49.pdf (Erişim Tarihi: 03.07.2015). Kolk, A. 2010. “Trajectories of Sustainability Reporting by MNCs”, Journal of World Business 45(4): 367-374. NIVRA. 2009. Counting More than Euros: A Discussion Paper About New Ways for the Accountability and Assurance of Non-Financial Information. NIVRA-Debating Sessions, https://www.nba.nl/Documents/Publicatiesdownloads/Counting_more_than_only_euros.pdf (Erişim Tarihi: 27.07.2015). Oshika, T. ve C. Saka. 2015. “Created Value as Sustainability KPIs for Integrated Reporting”, Available at SSRN 2547339, http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.2547339 (Erişim Tarihi: 12.08.2015). Paternostro, S. 2013. “The Connectivity of Informationfor the Integrated Reporting” Busco, C., Frigo, M. L., Riccaboni, A., & Quattrone, P. (Eds.), Integrated Reporting: Concepts and Cases that Redefine Corporate Accountability, Springer Science & Business Media: 59-77. Yanık, S. ve İ. Türker. 2012. “Sürdürülebilirlik ve Sosyal Sorumluluk Raporlamasındaki Gelişmeler (Tümleşik Raporlama)”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ekim 47: 291-308. Yavilioğlu, C. 2002. “Kalkınmanın Anlambilimsel Tarihi ve Kavramsal Kökenleri” C. Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 3(1): 59-77. T.C. Ekonomi Bakanlığı OECD Çok Uluslu Şirketler Rehberi, 2015. http://www.ekonomi.gov.tr/portal/content/conn/UCM/path/Contributi on%20Folders/web/Yat%C4%B1r%C4%B1m/Yurtd%C4%B1%C 5%9F%C4%B1na%20Yat%C4%B1r%C4%B1m/ekler/oecd_CUS R_TR_tercume_PDF.pdf?lve (Erişim Tarihi:01.08.2015). U.S. Department of Justice - Justice News . 2013. Justice Department, Federal And State Partners Secure Record $13 Billion Global Settlement With Jpmorgan For Misleading Investors About Securities Containing Toxic Mortgages, http://www.justice.gov/opa/pr/justice-department-federal-andstate-partners-secure-record-13-billion-global-settlement (Erişim Tarihi: 12.08.2015). U.S. Department of Justice - Justice News b , 2014. BNP Paribas Agrees to Plead Guilty and to Pay $8.9 Billion for Illegally Processing Financial Transactions for Countries Subject to U.S. Economic Sanctions, http://www.justice.gov/opa/pr/bnp-paribas-agrees-pleadguilty-and-pay-89-billion-illegally-processing-financial (ErişimTarihi:12.08.2015). U.S. Department of Justice - Justice News c , 2014. United States Announces $5.15 Billion Settlement of Litigation Against Subsidiaries of Anadarko Petroleum Corp. to Remedy Fraudulent Conveyance Designed to Evade Environmental Liabilities, http://www.justice.gov/opa/pr/united-states-announces-515-billionsettlement-litigation-against-subsidiaries-anadarko (Erişim Tarihi: 12.08.2015). U.S. Department of Justice - Justice News d , 2012. BP Exploration and Production Inc. Agrees to Plead Guilty to Felony Manslaughter, Environmental Crimes and Obstruction of Congress Surrounding Deepwater Horizon Incident, http://www.justice.gov/opa/pr/bpexploration-and-production-inc-agrees-plead-guilty-felonymanslaughter-environmental (Erişim Tarihi: 12.08.2015). U.S. Department of Justice - Justice News e , 2012. GlaxoSmithKline to Plead Guilty and Pay $3 Billion to Resolve Fraud Allegations and Failure to Report Safety Data. http://www.justice.gov/opa/pr/glaxosmithkline-plead-guilty-andpay-3-billion-resolve-fraud- allegations-and-failure-report (Erişim Tarihi: 12.08.2015). 2016/Özel Sayı-1 Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi 101 ŞEFFAFLIK VE HESAP VERİLEBİLİRLİĞİN SAĞLANMASINDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLARI: BİST SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİNDEKİ ŞİRKETLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLARININ İNCELENMESİ ∗ 103 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL ∗∗∗ ∗∗ Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 103-131 ÖZ OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne göre etkin bir kurumsal yönetim sisteminin oluşturulabilmesi için adil olmak, sorumluluk, şeffaflık ve hesap verilebilirlik temel kavramlardır. İşletme faaliyetlerine ilişkin finansal bilgiler finansal raporlar vasıtasıyla kamuya açıklanırken, finansal olmayan bilgiler sürdürülebilirlik raporları ile açıklanabilir. Ülkemizde ve daha birçok ülkede, işletmeler sürdürülebilirlik raporlarını gönüllülük esasına dayalı olarak hazırlamaktadır. Sürdürülebilirlik raporlarının gönüllülük esasına dayalı olarak hazırlandığı ülkelerde, raporların hazırlanması ve yayımlanmasını teşvik etmede sürdürülebilirlik endeksleri önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmamızda, gönüllü olarak hazırlanan sürdürülebilirlik raporlarının etkinliğini görmek amacıyla, BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki işletmelerin sürdürülebilirlik raporları GRI Raporlama İlkeleri esas alınarak içerik analizine tabi tutulacaktır. Anahtar Kelimeler: Şeffaflık, Hesap Verilebilirlik, Sürdürülebilirlik Raporlaması, Sürdürülebilirlik Endeksi JEL Sınıflandırması: M400, G340, Q2, Q010, Q560 ∗ Makale gönderim tarihi: 15.11.2015; kabul tarihi:10.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ∗∗ Celal Bayar Üniversitesi, İİBF, İşletme ABD, aracihakan@hotmail.com ∗∗∗ Dumlupınar Üniversitesi, Domaniç MYO, filiz.yuksel@dpu.edu.tr 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 104 SUSTAINABILITY REPORTS IN ENSURING TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY: ANALYSIS OF COMPANIES' SUSTAINABILITY REPORTS IN THE BIST SUSTAINABILITY INDEX ABSTRACT Corporate governance described as management process that planning, conducting, auditing and reporting of business activities and relationship in way to serve the objectives of the shareholders and stakeholders in line with the company strategy. According to Corporate Governance Principles published by the OECD, fairness, responsibility, transparency and accountability are fundamental concepts In order to establish an effective corporate governance system. While financial information relating to the business activity are disclosed to the public through financial reports, non financial information can be disclosed through sustainability reports. In our country and in many countries, businesses are preparing sustainability reports on a voluntary basis. In countries where the sustainability report prepared on a voluntary basis, sustainability indexes is an important place in promoting preparation and publiction of sustainability reports. In our study, sustainability reports of companies in the BIST Sustainability Index will be subjected to content analysis basis GRI Reporting Principles in order to see the effectiveness of the sustainability repors on voluntary basis. Keywords: Transparency, Accountability, Sustainability Reporting, Sustainability Index JEL Classification: M400, G340, Q2, Q010, Q560 1. GİRİŞ Günümüz anlamında modern işletmelerin kurulmaya başlamasıyla birlikte ortaya çıkan vekalet problemini çözmek adına kurumsal yönetim kavramı ortaya çıkmıştır. “Kurumsal yönetim” kavramı, İngilizce “Corporate Governance” kavramının Türkçe karşılığıdır. “Governance” sözcüğü denetlemek, yöneltmek işlevlerini içerir ki, bu aktiviteler doğal olarak kamu, özel, kar amacı güden ve gütmeyen tüm birimlerce yapılmaktadır. “Corporate” kavramı ise başka birimlere ait değil şirketlere ait uygulamalara referansta bulunulduğunu belirtir (Kula 2006, 12). 1992 yılında İngiltere’de Sir Adrian Cadbury başkanlığında toplanan “Committee on the Financial Aspects of Corporate Governance” (Kurumsal Yönetimin Finansal Boyutu Komitesi), 1 Aralık 1992 tarihinde, “Kurumsal Yönetimin Finansal Boyutu” adlı raporu yayınlamışlardır. Literatürde kurumsal yönetimin kapsamlı olarak ele alındığı ilk rapor olarak nitelendirilen, Cadbury Raporu olarak da anılan bu rapora göre, kurumsal yönetim şirketlerin yönetildiği ve kontrol edildiği sistemdir. Yönetim kurulu şirketin yönetiminden sorumludur. Yönetimde hissedarların rolü yöneticileri ve denetçileri atamak ve uygun bir denetim yapısı olduğuna dair kendilerine güvence vermektir. Yönetim kurulunun sorumlulukları, şirketin stratejik amaçlarını belirlemek, bunları yürürlüğe koymak için liderlik yapmak, işletmenin yönetimini denetlemek ve onların idaresinde hissedarlara raporlama yapmayı kapsar. Yönetim kurulunun eylemleri genel kurul toplantısında kanun, yönetmelik ve hissedarlara bağlıdır (Cadbury Raporu 1992, 2.5). Kurumsal yönetim tanımlarında işletmeler tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi, denetlenmesi, şeffaflık ve hesap verilebilirliği sağlamak adına hissedarlara raporlanması ile ilgili sistemlerden bahsedilmektedir. Zaman içinde yaşanan şirket skandalları ve finansal krizler nedeniyle ülkeler, ulusal ve uluslararası organizasyonlar, işletmeler ve akademisyenler tarafından kurumsal yönetime verilen önem artmıştır. Ayrıca, kurumsal yönetimde hissedarlar yanında işletmeyle doğrudan veya dolaylı etkileşim içinde olan diğer tüm paydaşlara yönelik bir anlayış hakim olmaya başlamıştır. Sir Adrian Cadbury, Eylül 1999’da yazılan “Corporate Governance: A Framework for Implementation” adlı kitabın Önsöz’ünde, Cadbury Raporu’nda yapılan tanımdan daha kapsamlı bir kurumsal yönetimi tanımı yapmıştır. Buna göre, kurumsal yönetim, ekonomik ve sosyal hedefler ve bireysel ve toplumsal hedefler arasında denge kurmakla ilgilidir. Yönetim çerçevesi kaynakların etkin kullanımını ve hesap verilebilirliği teşvik eder. Amaç, bireylerin, şirketlerin ve toplumun çıkarlarının mümkün olduğunca eşit düzeyde dikkate alınmasıdır (Iskander ve Chamlou 2000, vi). OECD tarafından ilk olarak 1999 yılında yayımlanan, 2004 yılında revize edilen Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne göre kurumsal yönetim, bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar arasındaki bir dizi ilişkiyi kapsayan, şirketin hedeflerinin belirlendiği bir yapıyı ortaya koyan, bu hedeflere nasıl ulaşılacağının ve performansın nasıl denetleneceğinin yollarını çizen kavramdır. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 105 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 106 Kurumsal yönetim, makroekonomik politikalardan, ürün ve faktör piyasalarındaki rekabet düzeyine kadar firmaların faaliyetlerini biçimlendiren bir dizi unsurdan oluşan daha geniş bir ekonomik çerçevenin içinde yer almaktadır (OECD 2004, 11). Kurumsal yönetim, işletme stratejisi doğrultusunda hissedarlar ve paydaşların amaçlarına hizmet edecek şekilde, ilgili yasa, yönetmelik ve düzenlemelere uygun olarak işletme faaliyetlerinin ve ilişkilerinin planlanması, yürütülmesi, denetlenmesi ve raporlanmasına ilişkin yönetim süreci olarak tanımlanabilir. Kurumsal yönetimin amacı işletmenin uzun vadede başarısını sağlayacak etkili, girişimci ve ihtiyatlı yönetimi kolaylaştırmaktır. Kurumsal yönetim bu nedenle yönetim kurulunun ne yaptığı ve işletmenin değerini nasıl oluşturduğu ile ilgilidir (FRC 2014,1). Değerin hissedarlar için yaratılması gerektiğini, işletmelerin hissedarların istek ve beklentilerini karşılama sorumluluğu olduğunu savunan, İngiltere ve ABD gibi ülkelerde kabul gören kurumsal yönetim yaklaşımı Hissedar Yaklaşımı olarak anılmaktadır. Buna karşılık işletmenin hissedarlar yanında, çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler, kreditörler, toplum gibi pek çok gruba karşı sorumlu olduğunu savunan, Almanya ve Japonya gibi ülkelerde kabul gören kurumsal yönetim yaklaşımı Paydaş Yaklaşımı olarak anılmaktadır Kurumsal yönetimin amaçlarına ulaşması ve kurumsal yönetimden beklenen yararın sağlanması için kurumsal yönetim sisteminin birtakım ilkeleri bünyesinde barındırması gerekmektedir. Cadbury Raporu’na göre etkin bir şekilde çalışan kurumsal yönetim için temel ilkeler açıklık, dürüstlük ve hesap verilebilirliktir. OECD’ye göre Kurumsal Yönetimin Temel İlkeleri’ni adil olmak, sorumluluk, şeffaflık ve hesap verilebilirlik’tir. Şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin sağlanmasında işletmeler tarafından hazırlanan ve bilgi kullanıcılarına sunulan kurumsal raporlar önemli bir yer tutmaktadır. Hissedar yaklaşımının yüksek derecede kabul gördüğü ülkelerde kurumsal raporlardan biri olan finansal raporlar hissedarların bilgi ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak paydaş yaklaşımının yüksek derecede kabul gördüğü ülkelerde paydaşların bilgi ihtiyacını karşılamak amacıyla finansal raporlar yanında yönetim raporları, çevresel sosyal ve ekonomik raporlar, sürdürülebilirlik raporları gibi raporlara da ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışmamızın ikinci bölümünde şeffaflık ve hesap verilebilirlik kısaca açıklanacak, üçüncü bölümde şeffaflık ve sürdürülebilirliğin sağlanmasında bir araç olan sürdürülebilirlik raporuna ilişkin bilgi verilecek, dördüncü bölümünde sürdürülebilirlik endeksine ilişkin bilgi verilecek, beşinci bölümünde ise BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer alan işletmelerin sürdürülebilirlik raporları incelenmeye çalışılacaktır. 2. ŞEFFAFLIK VE HESAP VERİLEBİLİRLİK Kurumsal yönetim ilkelerinden biri olan şeffaflık OECD tarafından “kurumsal yönetim, mali durum, performans, mülkiyet ve şirketin idaresi dahil, şirketle ilgili bütün maddi konularda doğru ve zamanında açıklama yapılmasını güvence altına almalıdır” (OECD 1999,25) şeklinde açıklanmıştır. Şeffaflık, ticari sır niteliğindeki ve henüz kamuya açıklanmamış bilgiler hariç olmak üzere, şirket ile ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin, zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurulması yaklaşımıdır (SPK, Kurumsal Yönetim İlkeleri 2003, 3). Kurumsal yönetim ilkelerinden biri diğer olan hesap verilebilirlik ise OECD tarafından “kurumsal yönetim, şirketin stratejik rehberliğini, yönetim kurulu tarafından yönetimin zamanında etkin denetimini, yönetim kurulunun şirkete ve hissedarlara karşı hesap verme zorunluluğunu teminat altına almalıdır” (OECD 1999, 25) şeklinde açıklanmıştır. Hesap verebilirlik, yönetim kurulu üyelerinin esas itibarıyla anonim şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine karşı olan hesap verme zorunluluğunu , (SPK 2003,3) ifade eder. Örgütsel faaliyetlerin sürdürülebilirliği konusunda şeffaflık işletmeler, çalışanlar, sivil toplum kuruluşları, yatırımcılar, muhasebeciler, ve diğerleri de dahil olmak üzere paydaşların geniş bir kesimini ilgilendirir (KPMG ve diğerleri 2010,10). Müşteriler, tüketiciler, çalışanlar, yatırımcılar vb. bu gibi iletişim ve şeffaflığı talep ettikleri için, güvenilir iletişim ve şeffaflık girişimlerinin meyvelerini toplamaları açısından işletmeler için önemli bir rol oynamaktadır (KPMG ve diğerleri 2010, 13). Şeffaflık, şirketler ve kurumların değerlerini, politikalarını ve bunları nasıl uyguladığını paydaşları ve kamuoyuyla paylaşabilmesini mümkün kılmaktadır. Şeffaflık, şirketlerin ne kadar açık, erişilebilir ve 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 107 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 108 hesap verebilir olduğunu belirlemekte, paydaşlarında kendilerine eşit ve sorumlu bir şekilde davranıldığı yönünde güven inşa etmektedir. Şeffaf raporlama sayesinde şirketlerin raporladıkları ile gerçekleşenler arasındaki farklılıklar izlenebilir ve denetlenebilir hale gelir (Uluslararası Şeffaflık Derneği 2015, 9). Farklı şirketlerde kurumsal yönetim ve şeffaflığın seviyesi belli bir ölçüde, üst yönetim ve liderlik alanlarındaki güçlü yönleri, finansal raporlamanın şeffaflığı ile birlikte idari organların güvenilirliği gibi şirketin maddi olmayan varlıklarının iletme şekline bağlıdır (Kocmanová ve diğerleri 2011, 545). İşletme performansına ilişkin finansal olmayan bilgilerin raporlanması her geçen gün daha da önemli hale gelmekte ve çeşitli düzenlemeler konu olmaktadır. “Özellikle, gelişmekte olan piyasalarda borsalar ESG(çevresel, sosyal ve yönetim) ile ilgili performans konusunda daha fazla şeffaflık ve daha iyi açıklama gerektiren girişimleri başlatmışlardır. Örneğin, Shenzen ve Şanghay Menkul Kıymetler Borsaları (Çin), Bovespa Menkul Kıymetler Borsası (Brezilya) ve Johannesburg Menkul Kıymetler Borsası (Güney Afrika) tarafından yayınlanan standartlar (KPMG ve diğerleri 2010, 84-85).” Asya’da ve diğer bölgelerde son dönemde yaşanan krizler, kurumsal yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirliğin yatırımcı güveni ve genel ulusal ekonomik performans üzerindeki önemini tüm dünyaya kanıtladı (OECD 1999,9). Günümüzde paydaşlar şirketlerden sorumlu bir tüzel vatandaş olmalarını beklemekte, şirketin hangi yöntemlerle katma değer yarattığına ilişkin daha fazla bilgi ve şeffaflık talep etmektedir (BİST 2014, 16). Günümüzde “hesap verilebilirlik” kavramının kapsamı genişlemiştir. Paydaşlar, şirketten şeffaflık talep etmekte, finansal performanslarının yanı sıra sosyal ve çevresel performanslarına ilişkin de bilgi sahibi olmak istemektedirler. Paydaşlara şirketlerin stratejisi, yönetim yaklaşımı ve vaatleri hakkında bir değerlendirme sunmakta olan sürdürülebilirlik raporları da hesap verebilirliğin ve iletişimin bir aracı olarak görülmektedir. (BİST 2014,34). Hissedarlar yanında işletmeyle ilgili olan diğer tüm paydaşlar için işletme faaliyetlerinin şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanmasında finansal raporlar ve finansal olmayan raporların önemli araçlar olduğunu söylemek mümkündür. İşletme faaliyetlerinin finansal sonuçlarına ilişkin bilgiler finansal raporlardan elde edilmektedir. Bununla birlikte işletme faaliyetlerinin çevresel, sosyal etkileri de çevresel, sosyal ve yönetim raporları, sürdürülebilirlik raporları gibi finansal olmayan raporlardan elde edilmektedir. 3. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLAMASI Sürdürülebilirlik raporu işletme faaliyetlerinin çevresel ve sosyal etkilerine ilişkin bilgiler içeren, kurumsal yönetimde şeffaflık ve sürdürülebilirliğin sağlanmasında bir araç olarak nitelendirilebilecek rapor türüdür. Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative-GRI)’ne göre, sürdürülebilirlik raporu günlük faaliyetlerden kaynaklanan ekonomik, çevresel ve sosyal etkileri konusunda bir şirket veya organizasyon tarafından yayınlanan rapordur. Sürdürülebilirlik raporu aynı zamanda organizasyonun değerlerini ve yönetişim modelini sunar, stratejisi ve sürdürülebilir küresel ekonomiye bağlılığı arasındaki bağlantıyı gösterir (www.globalreporting.org). Sürdürülebilirlik raporlaması, sürdürülebilir kalkınma hedefine doğru kurumsal performansla ilgili olarak ölçme, açıklama yapma ve iç ve dış paydaşlara karşı sorumlu olma uygulamasıdır. “Sürdürülebilirlik raporlaması” ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerle ilgili raporlamayı tanımlamada kullanılan diğer terimlerle ( üçlü sorumluluk raporlaması, kurumsal sorumluluk raporlaması, vs.) anlamdaş olan geniş bir terimdir. (GRI G3 2000, 3). Kurumsal sürdürülebilirlik raporlaması önemlidir. Yapısal olarak ve düşünsel olarak kurumsal şeffaflığın arttırılmasına yönelik genel trendle tutarlıdır. İşletmenin sosyal ve çevresel etkilerinin kapsamlı bir resmini sağlar (Corporateknights Capital 2013, 3). Sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanmasında ve sunulmasında yol gösterici kuruluş The Global Reporting Initiative (GRI)’dir. GRI 1997 yılında Boston’da kurulmuştur. Kökleri ABD’de kar amacı gütmeyen Çevreye Duyarlı Ekonomilerde Koalisyonu (Coalition for Environmentally Responsible Economies-CERES) ve Tellus Enstitüsü’ne dayanır (www.globalreporting.org). GRI sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanmasında işletmeler yol göstermek amacıyla Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları hazırlamakta ve yayımlamaktadır. GRI tarafından ilki 2000 yılında yayımlanan bu kılavuzlar, 2013 yılında revize edilerek şu an geçerli olan G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları olarak yayımlanmıştır. G4, 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 109 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 110 raporlamaya, bilgilerin piyasalara ve topluma yararlı ve inandırıcı hale getirilmesi için gerekli şeffaflık ve tutarlılık derecesini teşvik eden standartlaştırılmış bir yaklaşımı destekleyen küresel ölçekte geçerli bir çerçeve sunmaktadır (GRI G4, 3). GRI, sürdürülebilirlik raporlarının amaçlarını şu şekilde ifade etmiştir: Sürdürülebilirlik performansının yasalar, kurallar, yönetmelikler, performans standartları ve gönüllü girişimlerle kıyaslanması ve değerlendirilmesi, Kurumun sürdürülebilir kalkınma hakkındaki beklentileri nasıl etkilediğinin ve onlardan nasıl etkilendiğinin ve onlardan nasıl etkilendiğinin gösterilmesi ve Performansın, kurum içinde ve farklı kurumlarla zaman içinde karşılaştırılması (GRI G3 2000, 3). Sürdürülebilirlik amaçlarının belirlenmesi ve bu amaçlara ulaşma derecesinin tespit edilmesi açısından sürdürülebilirlik raporlaması önemli araçlardır. Sürdürülebilirlik raporları hazırlayan işletmeler birtakım faydalar elde etmektedirler. GRI, sürdürülebilirlik raporlamasının faydalarını iç faydalar ve dış faydalar olmak üzere iki grupta toplamıştır. Sürdürülebilirlik raporları, işletme stratejisine entegre edilmiş sürdürülebilirlik amaçları doğrultusunda risk ve fırsatların tespit edilmesini sağlayacaktır. Tespit edilen riskler karşısında gerekli önlemlerin alınması, fırsatlardan yararlanılması doğrultusunda işletme faaliyetleri planlanacak ve yerine getirilecektir. Faaliyetlerin gerçekleştirilmesi sonucunda işletme planları ile fiili sonuçlar karşılaştırılarak, gerekli düzeltici eylemler gerçekleştirilebilecektir. Sürdürülebilirlik raporları ile işletme performans sonuçlarını geçmiş dönemlerle veya sektördeki diğer işletmelerle karşılaştırabilecektir. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri doğrultusunda hazırlanan sürdürülebilirlik raporları, işletmenin faaliyetlerinin ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini dikkate almasına ve azaltmasına yol açacaktır. Dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma amaçları doğrultusunda çalışan işletmenin toplumda itibarı ve marka değeri artacaktır. EY ve Boston Koleji Kurumsal Vatandaşlık Merkezi tarafından kamu ve özel sektör işletmelerinin sürdürülebilirlik konularıyla ilgili görüşlerini almak için yapılan çalışmada, katılımcılara sürdürülebilirlik raporu hazırlama sebepleri sorulmuştur. Yıllık gelirlerine göre, kamu veya özel sektör işletmeleri olmalarına göre gruplandırılan işletmelerin sürdürülebilirlik raporlarını hazırlama sebeplerinin başında paydaşlara karşı şeffaflık geldiği görülmüştür (EY ve Boston Koleji 2013,7). Buna göre katılımcılar sürdürülebilirlik raporlarının işletme faaliyetlerinin şeffaflığını sağlamada bir araç olduğunu düşünmektedirler. Avusturalya, Fransa, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Hindistan, İtalya, Japonya gibi ülkelerde zorunlu sürdürülebilirlik açıklamalarının ilişkin düzenlemeler mevcut iken (Corporateknights 2014,14), Ülkemizde ve daha birçok ülkede, işletmeler sürdürülebilirlik raporlarını gönüllülük esasına dayalı olarak hazırlamaktadır. Sürdürülebilirlik raporları, zorunlu düzenlemeler doğrultusunda hazırlanması durumunda doğal olarak şeffaflık ve sürdürülebilirliği sağlamada bir araç görevini üstlenmektedir. Ancak sürdürülebilirlik raporlarının gönüllülük esasına dayalı olarak hazırlanması durumunda sürdürülebilirlik endeksleri sürdürülebilirliği sağlamada teşvik edici bir unsurdur. 4. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ Sürdürülebilirlik raporlarının gönüllülük esasına dayalı olarak hazırlandığı ülkelerde, sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanmasını ve yayımlanmasını teşvik etmede sürdürülebilirlik endeksleri önemli bir yer tutmaktadır. Borsalar geleneksel olarak şeffaf, düzenlenmiş piyasalar oluşturmada ve listelenen şirketler arasında finansal ve kurumsal yönetim açıklamalarında en iyi uygulamaları desteklemede önemli bir rol oynamaktadır (UNCTAD ve diğerleri 2014,5). Borsalar tarafından sürdürülebilirliği desteklemek amacıyla gerçekleştirilen çeşitli çalışmalar mevcuttur. Bunlar sürdürülebilirlik raporlaması ile ilgili listeleme gereklilikleri, gönüllü girişimler, rehber dökümanlar, hem şirketler hem yatırımcılar için eğitim, ve ESG (çevresel, sosyal ve yönetim) konularına odaklanan endeksler gibi sürdürülebilir yatırım ürünlerini kapsar (UNCTAD ve diğerleri 2014,5). Borsaların sorumlu yatırımlar alanında geliştirdiği belki de en etkili ürün sürdürülebilirlik endeksleridir (BİST 2014, 36). Gönüllü kamu açıklamaları kullanılarak yapılan puanlamaya dayalı sürdürülebilirlik endeksleri, zorunlu kurallar olmaksızın kurumsal sürdürülebilirliğin 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 111 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 112 şeffaflığını teşvik etmede borsalar tarafından kullanımı tercih edilen araçlardan biri olarak görünür (Ararat ve Süel 2014,8). Sürdürülebilirlik endekslerinin geçmişi 1990’lara kadar uzanır. Finansal piyasalar ve yatırımcıların küresel sürdürülebilirlik göstergesi olarak dikkate aldıkları ilk sürdürülebilirlik endeksleri ise, Dow Jones ve FTSE tarafından sırasıyla 1999 ve 2001 yıllarında oluşturulmuştur (BİST 2014, 36). The United Nations Sustainable Stock Exchanges (SSE) Initiative, UNCTAD, PRI, GC ve UNEP FI tarafından yayınlanan “Sustainable Stock Exchanges 2014 Report on Progress” başlıklı rapora göre, çalışmaya dahil edilen World Federation of Exchanges (WFE) üyesi 55 borsadan 23’ü sürdürülebilirlik ile ilgili endekse sahiptir. Güney Afrika (2004) ve Brezilya (2005), pek çok gelişmiş piyasadan daha önce sürdürülebilirlik endeksi hesaplamaya başlamış ve diğer gelişmekte olan piyasalara öncülük etmişlerdir. 2008 yılından itibaren Çin, Endonezya, Hindistan, Hong Kong, Kore, Meksika ve Mısır gibi gelişmekte olan ülkelerde de sürdürülebilirlik endeksleri hesaplanmaya başlanmıştır (BİST 2014, 36). Ülkemizde de BİST Sürdürülebilirlik Endeksi mevcuttur. BIST Sürdürülebilirlik Endeksinde 4 Kasım 2014- 31 Ekim 2015 döneminde işlem gören 15 şirket mevcut olup, Kasım 2015 – Ekim 2016 dönemi değerlemeye tabi 50 şirket mevcuttur. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi 4 Kasım 2014 tarihinden itibaren XUSRD koduyla fiyat ve getiri olarak hesaplanmaya ve yayınlanmaya başlanmıştır. BIST Sürdürülebilirlik Endeksinin amacı, Borsa İstanbul’da işlem gören ve kurumsal sürdürülebilirlik performansları üst seviyede olan şirketlerin yer alacağı bir endeks oluşturulması, Türkiye’de ve özellikle Borsa İstanbul şirketleri arasında sürdürülebilirlik konusundaki anlayış, bilgi ve uygulamaların artmasıdır. Endeks, şirketlere kurumsal sürdürülebilirlik performanslarını yerel ve küresel anlamda karşılaştırma imkanı vermektedir. Endeks ile ayrıca iyileştirme yapmak ve yeni hedefler belirlemek için bir performans değerlendirme aracı sunulmuş olup kurumsal şeffaflık ve hesap verebilirlikleri ile sürdürülebilirlik konularına ilişkin risk yönetim becerilerini geliştirme imkanı sağlanmış olmaktadır. Bunun da şirketler için bir rekabet fırsatı yaratacağı, endekse alınan şirketlerin kamuoyu nezdinde bilinirliklerinin ve itibarlarının artacağı düşünülmektedir (http://www.borsaistanbul.com/endeksler). BİST, Sürdürülebilirlik Endeksi’nin hesaplanmasında ve endekse dahil edilecek işletmelerin tespitinde ile Ethical Investment Research Services Limited (EIRIS)’ten yardım almıştır. Borsa İstanbul ile EIRIS arasında şirketlerin çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim konularındaki performanslarını baz alan BIST Sürdürülebilirlik Endeksinin hesaplanması amacıyla bir işbirliği anlaşması imzalanmıştır. İmzalanan anlaşmaya göre EIRIS, Borsa İstanbul şirketlerini uluslararası sürdürülebilirlik kriterlerine göre değerlemeye tabi tutmakta olup, değerlemelerde sadece “kamuya açık” bilgiler kullanılmaktadır (http://www.borsaistanbul.com/endeksler). BIST Sürdürülebilirlik Endeksi Temel Kuralları’na göre EIRIS, işletme tarafından hazırlanan finansal raporlar, faaliyet raporları, sürdürülebilirlik raporları, Karbon Saydamlık projesi raporları vasıtasıyla kamuya sunulan bilgiler doğrultusunda işletme ile ilgili bir profil hazırlamakta ve bu profili işletmelere göndermektedir. İşletme kendisine gönderilen bu profili inceleyip gerekli düzeltme veya eklemeler yapmakta, düzeltme veya eklemeleri kaynakları ile birlikte EIRIS’e göre göndermektedir. İşletmelerden gelen düzeltme veya eklemelerin yer aldığı bilgileri inceleyen EIRIS, işletmelerin nihai profillerini oluşturarak Sürdürülebilirlik Endeksi’ne dahil edilecek işletmeleri belirlemektedir. EIRIS tarafından kullanılan endekse dahil edilecek işletmeleri seçim kriterleri BIST Sürdürülebilirlik Endeksi Temel Kuralları’nda açıklanmıştır. Bu kriterler çevre, kurumsal yönetim kriterleri ve sosyal kriterler olmak üzere 3 başlıkta toplanmış olup, BM Küresel İlkeler sözleşmesi (UN Global Compact), ILO çalışma standartları gibi ilkelerle uyumluluk, çevresel etki değerlendirmesi, ISO14001, EMAS (eco-Management and Audit Scheme) gibi sertifikalara sahip olma, ICC(International Chamber of Commerce), CERES (Coalition for Environmentally Responsible Economies) gibi kuruluşlara üyeliği kapsamaktadır. 5. BİST SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ŞİRKETLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İNCELENMESİ ENDEKSİNDEKİ RAPORLARININ Literatürde işletmelerin sürdürülebilirlik açıklamalarının incelenmesi amacıyla yapılan çalışmalar mevcuttur. Rouf(2011), 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 113 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 114 çalışmasında Bangladeş’te borsaya kayıtlı 176 işletmenin yönetim kurulu yapısı, firma büyüklüğü, yönetim kurulu liderlik yapısı, denetim komitesi, işletmenin karlılığı ile kurumsal sosyal sorumluluk açıklamaları arasındaki ilişkiyi incelemeye çalışmıştır. Bu amaçla 39 adet çevresel, sosyal ve ekonomik göstergeden oluşan sürdürülebilirlik açıklama endeksi hazırlamıştır. Bu endeksteki her bir gösterge işletme tarafından sürdürülebilirlik raporunda açıklanmış ise işletmenin açıklama puanı 1, açıklanmamış ise işletmenin açıklama puanı 0 olarak kabul edilmiştir. Endekste yer alan göstergelerin toplam puanı ile işletmenin aldığı toplam açıklama puanı kullanılarak işletmenin sürdürülebilirlik açıklama skoru şu şekilde hesaplanmıştır (Rouf 2011, 23) : 𝑆𝑆ü𝑟𝑟𝑟𝑟ü𝑟𝑟ü𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙 𝐴𝐴ç𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤 𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆 İş𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙 𝑎𝑎ç𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤ğ𝚤𝚤 𝑔𝑔ö𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠 𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎ğ𝚤𝚤 𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑚𝑚 𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝 = 𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸 𝑦𝑦𝑦𝑦𝑦𝑦 𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎 𝑡𝑡ü𝑚𝑚 𝑔𝑔ö𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠 𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡 𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝 Rouf(2011), sürdürülebilirlik açıklama skoru ve firma büyüklüğü, özkaynak karlılığı, denetim firması gibi bağımsız değişkenler arasındaki ilişkiyi görmek için hipotez geliştirmiş ve bu hipotezleri istatistiksel yöntemlerle test etmiştir. Khasharmeh ve Desoky(2013), kurumsal sosyal sorumluluk açıklamalarını değerlendirmek, ülkeler arasında online kurumsal sosyal sorumluluk açıklamalarındaki değişimi açıklayan işletme karakteristiklerinin etkisini araştırmak ve Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki ülkeler arasında online kurumsal sosyal sorumluluk açıklama seviyesindeki farklılığı görmek amacıyla (Khasharmeh ve Desoky 2013, 39) yaptıkları çalışmada, 6 ülkeden 163 şirketin 2011 yılına ait yıllık raporlarındaki kurumsal sosyal sorumluluk açıklamalarını incelemişlerdir. Bu çalışmada işletmelerin kurumsal sosyal sorumluluk açıklamaları önceden oluşturulan kurumsal sosyal sorumluluk açıklamaları endeksi ile karşılaştırılmıştır. İncelenen yıllık raporlarda kurumsal sosyal sorumluluk açıklamaları endeksinde yer alan her bir öge için işletme tarafından açıklama yapılmış ise işletmenin açıklama puanı 1, açıklanmamış ise işletmenin açıklama puanı 0 olarak kabul edilmiştir. Bu puanlama doğrultusunda sürdürülebilirlik açıklama skorunu hesaplayan Khasharmeh & Desoky(2013), sürdürülebilirlik açıklama skoru ile firma büyüklüğü, özkaynak karlılığı, denetim firması gibi bağımsız değişkenler arasındaki ilişkiyi görmek için hipotez geliştirmiş ve bu hipotezleri istatistiksel yöntemlerle test etmiştir. Hussaney ve diğerleri (2011) çalışmalarında, Mısır’da borsaya kayıtlı 111 şirketi, kurumsal sosyal sorumluluk açıklama endeksini kullanarak puanlamışlardır. Rizk ve diğerleri (2008), Mısır Borsasına kayıtlı işletmelerin 2002 yılında yayımlanan yıllık raporlarında açıklanan kurumsal sosyal sorumluluk bilgilerini içerik analizi ile incelemişlerdir. Onlar, çevre, enerji, insan kaynakları, müşteri ve toplumla ilgili konuları kapsayan 34 ögeden oluşan açıklama endeksi kullanmışlardır (Hussaıney ve diğerleri 2011,6). Bu doğrultuda, çalışmamızda öncelikle BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer alan işletmelerin sürdürülebilirlik raporları ve raporlama sıklıkları incelenecek, sonrasında örnekleme seçilen işletmeler için sürdürülebilirlik açıklama skoru hesaplanacaktır. 5.1. Örneklem Seçimi ve Ölçüm Aracı EIRIS tarafından kullanılan endekse dahil edilecek işletmeleri seçim kriterleri kapsamında yer alan BM Küresel İlkeler sözleşmesi, ILO Çalışma Standartları gibi ilkelerle uyumluluk, Çevresel Etki Değerlendirmesi, ISO14001, EMAS (eco-Management and Audit Scheme) gibi sertifikalara sahip olma gibi ölçütler dünya çapında kabul görmektedir. Ancak, kurumsal raporlamada standardizasyonun sağlanması adına GRI tarafından hazırlanan ve yayımlanan sürdürülebilirlik raporlaması kılavuzları da önemli bir yere sahiptir. BM Küresel İlkeler sözleşmesi standartlara uyumu sağlayan ve bir çerçevenin diğerleriyle uyumunu sağlamaya yardımcı olan diğer çerçeveler ile-örneğin, Global Raporlama Girişimi(GRI), CDP ve ISO26000- işbirliği yapmaktadır (UN Global Compact 2014, 40). Bu nedenle çalışmamızda BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer alan işletmelerin sürdürülebilirlik raporları GRI G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri esas alınarak incelemeye tabi tutulmuştur. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 115 116 AKBNK Akbank T.A.Ş. TAVHL ARCLK Arçelik A.Ş. TCELL ASELS Aselsan Elektronik Sanayi Ve Ticaret A.Ş. TOASO GARAN T. Garanti Bankası A.Ş TTKOM KCHOL Koç Holding A.Ş. TUPRS MGROS Migros Ticaret A.Ş. VAKBN ŞİRKET BORSA KODU ŞİRKET Tablo 1. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi 4 Kasım 2014 – 31 Ekim 2015 Dönemi Şirketleri BORSA KODU 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL TAV Hava Limanları Holding A.Ş. Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. Türk Telekomünikasyon A.Ş. Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş. Petkim Petrokimya Holding YKBNK A.Ş. Hacı Ömer Sabancı Holding SAHOL A.Ş. Kaynak:www.borsaistanbul.com/endeksler/bist-pay-endeksleri/ surdurulebilirlik-endeksi (Erişim Tarihi: 05.07.2015) PETKM Çalışmamızda araştırma evreni olarak BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer alan işletmeler seçilmiştir. Tablo 1’de görüldüğü gibi BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde 15 işletme mevcuttur. Aselsan Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin sürdürülebilirlik raporu GRI İlkeleri’ne uyumlu olarak hazırlanmamıştır. Aynı şekilde, Hacı Ömer Sabancı Holding A.Ş.’nin 2014 yılına ait sürdürülebilirlik raporu da GRI İlkeleri’ne uyumlu olarak hazırlanmamıştır. Migros Ticaret A.Ş, PETKİM Petrokimya Holding A.Ş., Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O., Türk Telekomünikasyon A.Ş., ekonomik, çevresel ve sosyal konularda benimsediği ilke ve uygulamalarını internet sitesi üzerinden yayımlamaktadır. TAV Havalimanları Holding A.Ş. sürdürülebilirlik bilgilerini faaliyet raporunun bir bölümü olarak kamuya açıklamaktadır. Bu nedenle bu işletmeler araştırma kapsamı dışında bırakılmıştır. Dolayısıyla örneklemimiz Akbank T.A.Ş., Arçelik A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş, Koç Holding A.Ş., Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş., Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş.’den oluşmaktadır. Örnekleme seçilen tüm işletmelerin 2014 yılına ait sürdürülebilirlik raporlarına ulaşılamadığı için, işletmelerin 2013 yılına ait sürdürülebilirlik raporlarının incelenmesine karar verilmiştir. Çalışmamızda sürdürülebilirlik açıklama endeksi olarak GRI G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzu’nda yer alan raporlama ilkeleri esas alınmıştır. Ancak örnekleme seçilen işletmelerin sürdürülebilirlik raporları incelendiğinde, Akbank T.A.Ş. ve Koç Holding A.Ş.’nin sürdürülebilirlik raporlarını GRI G3 Raporlama İlkeleri; Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. ve Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş.’nin sürdürülebilirlik raporlarını GRI G3.1 Raporlama İlkeleri; Arçelik A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş, Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., TüpraşTürkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.’nin sürdürülebilirlik raporlarını GRI G4 Raporlama İlkeleri doğrultusunda hazırladıkları görülmüştür. Bu nedenle GRI G3, G3.1 ve G4 ilkeleri karşılaştırılmıştır. Yapılan karşılaştırma sonrasında G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri’nden G4-12, G4-19, G4-35, G4-36, G4-42, G4-43, G4-46, G448, G4-50, G4-52, G4-54, G4-55, G4-56, G4-57, G4-58, G4-EN5, G4EN18, G4-EN32, G4-EN33, G4-EN34, G4-LA15 ve G4-LA16; G4HR11, G4-SO9, G4-SO10, G4-SO11 ilkeleri, 2013 yılında yayımlanan G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları’na yeni eklenen ve G3 ile G3.1 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları’nda yer almayan ilkeler olduğundan inceleme kapsamından çıkartılmıştır. G4 Raporlama İlkeleri’nde kalan 121 ilkenin G3 ve G3.1 Raporlama İlkeleri’nde yer aldığı görülmüştür. Bu nedenle G3 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri, G3.1 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri, G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri doğrultusunda hazırlanmış olan raporların karşılaştırılmasında bir sakınca görülmemiştir. Çalışmamızda sürdürülebilirlik açıklama skorunun hesaplanmasında esas alınan 121 adet GRI G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkesi Tablo 2’de verilmiştir. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 117 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 118 Tablo 2. Çalışmamızda Sürdürülebilirlik Açıklama Skorunun Hesaplanmasında Esas Alınan 121 adet GRI G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkesi GENEL STANDART BİLDİRİMLER ÖZEL STANDART BİLDİRİMLER Kategori: Ekonomik G4-1 G4-25 G4-EC1 G4-2 G4-26 G4-EC2 G4-3 G4-27 G4-EC3 G4-4 G4-28 G4-EC4 G4-5 G4-29 G4-EC5 G4-6 G4-30 G4-EC6 G4-7 G4-31 G4-EC7 G4-8 G4-32 G4-EC8 G4-9 G4-33 G4-EC9 G4-10 G4-34 G4-11 G4-37 G4-13 G4-38 G4-14 G4-39 G4-15 G4-40 G4-16 G4-41 G4-17 G4-44 G4-18 G4-45 Kategori: Çevresel G4G4EN1 EN17 G4G4EN2 EN19 G4G4EN3 EN20 G4G4EN6 EN21 G4G4EN7 EN22 G4G4EN8 EN23 G4G4EN9 EN24 G4G4EN10 EN25 G4G4EN11 EN26 G4G4EN12 EN27 G4G4EN13 EN28 G4G4EN14 EN29 G4G4EN15 EN30 G4G4EN16 EN31 Kategori: Sosyal G4G4LA1 SO1 G4G4LA2 SO2 G4G4LA3 SO3 G4G4LA4 SO4 G4G4LA5 SO5 G4G4LA6 SO6 G4G4LA7 SO7 G4G4LA8 SO8 G4G4LA9 PR1 G4G4LA10 PR2 G4G4LA11 PR3 G4G4LA12 PR4 G4G4LA13 PR5 G4G4HR1 PR6 G4G4HR2 PR7 G4G4HR3 PR8 G4G4HR4 PR9 G4-20 G4-47 G4-21 G4-49 G4-22 G4-51 G4-23 G4-53 G4-24 G4HR5 G4HR6 G4HR7 G4HR8 G4HR9 G4HR10 G4HR12 5.2. BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde Yer Alan İşletmelerin Sürdürülebilirlik Raporlarının Analizi Ve Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru Örneklemde yer alan işletmelerin 2013 yılına ait sürdürülebilirlik raporları, raporda işletmeler tarafından yer verilen GRI Göstergeleri Tablosu da dikkate alınarak incelenmiştir. Her bir göstergeye ilişkin işletme tarafından açıklama yapılmış ise işletmeye 1 puan, açıklama yapılmamış ise işletmeye 0 puan verilmiştir. Bu işlem sonucunda alınan tüm puanlar toplanarak işletmenin sürdürülebilirlik açıklama skoru hesaplanmıştır. Ayrıca işletmenin genel standart açıklama skoru, ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoru, çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoru, sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru da çalışmamız kapsamında hesaplanmıştır. Araştırma kapsamındaki işletmelerin sürdürülebilirlik açıklama skoru Tablo3’deki gibi hesaplanmıştır: 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 119 Koç KSS Raporu 2013 Akbank S. R. 2013 (G3) Yapı Kredi S. R. 2013 Turkcell S. R. 2012-2013 Tüpraş K.S.R. 2013 Tofaş S.R. 2013 (G4) Garanti S. R. 2012-2013 Arçelik S.R. 2013 (G4) 0,7107 0,7355 0,8347 0,7685 0,6363 0,8347 0,8099 Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru = Toplam Sürdürülebilirlik Puanı/ Tüm Göstergelerin Toplam Puanı GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Göstergelerin Toplam Puanı=121 İşletmenin 85 98 101 77 93 101 89 86 Toplam Puanı İşletmenin toplam Sürdürülebilirli k Açıklama Skoru 0,7024 0,9534 0,8604 1 1 0,7441 1 Toplam Genel Stnd.Açıklama Skoru= Toplam Genel Standart Bildirimler Puanı/GRI Genel Standart Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Genel Standart Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı=43 İşletmenin 31 42 43 32 43 43 37 41 Toplam Genel Standart Bildirimler Puanı İşletmenin Toplam Genel Stnd.Açıklama Skoru 0,9767 120 Tablo 3. Örnekleme Seçilen İşletmeler İçin Hesaplanan Sürdürülebilirlik Açıklama Skorları 0,7209 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 0,8888 0,8888 0,8888 1 0,8888 0,7777 1 0,7777 Toplam Ekonomik Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru= Toplam Ekonomik Sürdürülebilirlik Puanı/ GRI Ekonomik Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Ekonomik Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı=9 İşletmenin 7 9 7 8 9 8 8 8 Toplam Ekonomik Bildirimler Puanı İşletmenin Toplam Ekonomik Sürdürülebilirli k Açıklama Skoru 0,5 0,5714 0,6071 0,5 0,5 0,6785 0,5 0,6428 Toplam Çevresel Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru= Toplam Çevresel Bildirimler Puanı/ GRI Çevresel Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Çevresel Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı=28 İşletmenin 18 14 19 14 14 17 16 14 Toplam Çevresel Bildirim Puanı İşletmenin Toplam Çevresel Sürdürülebilirli k Açıklama Skoru Toplam Sosyal Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru= Toplam Sosyal Bildirimler Puanı/ GRI Sosyal Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Sosyal Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı=41 İşletmenin 29 33 33 23 27 33 28 23 Toplam Sosyal Bildirim Puanı 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 121 122 0,5609 0,6829 0,8048 0,6585 0,5609 0,8048 0,8048 İşletmenin Toplam Sosyal Sürdürülebilirli k Açıklama Skoru 0,7073 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL Tablo3’de görüldüğü gibi, 2013 yılında toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru en yüksek olan rapor Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’in 2013 yılına ait sürdürülebilirlik raporudur. Bununla birlikte genel standart açıklama skoru en yüksek olan sürdürülebilirlik raporları Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’ye aittir. Ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoru en yüksek olan raporlar T. Garanti Bankası A.Ş. ve Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.’ye, çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoru en yüksek olan rapor Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.’ye, sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru en yüksek olan raporlar Garanti Bankası A.Ş., Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’ye aittir. Örnekleme dahil edilen işletmelerin sürdürülebilirlik açıklama skorlarının SPSS 21 istatistiki analiz programında ortalaması alınmıştır. Tablo4’de görüldüğü gibi örnekleme dahil edilen BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki işletmelerin toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,754088, genel standart açıklama skoru ortalama 0,906938, ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,884425, çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,562475, sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,695063 olarak hesaplanmıştır. Tablo 4: Tanımlayıcı istatistik N Minimum Maximum Mean Toplam Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru Genel bildirimler Açıklama Skoru Ekonomik Açıklama Skoru Çevresel Açıklama Skoru Sosyal Açıklama Skoru Valid N (listwise) Std. Deviation ,8347 ,754088 ,0708045 8 ,6363 8 ,7209 1,0000 ,906938 ,1172904 8 8 8 8 ,7777 ,5000 ,5609 1,0000 ,884425 ,6785 ,562475 ,8048 ,695063 ,0841546 ,0732876 ,0992837 Çalışmamızda BİST Sürdürülebilirlik endeksinde Kasım 2014Ekim 2015 döneminde işlem gören 15 işletmenin sürdürülebilirlik raporları incelenmeye çalışılmıştır. Bu çalışma sonucunda: 1. BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde bulunan 15 işletmeden; a. Akbank T.A.Ş., Arçelik A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş, Koç Holding A.Ş., Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., Tofaş Türk Otomobil FabrikasI A.Ş., Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş., Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş.’nin GRI Raporlama ilkelerine uygun olarak sürdürülebilirlik raporlarını hazırladığı b. Aselsan Elektronik Sanayi Ve Ticaret A.Ş. 2013 ve 2014 yılına ait sürdürülebilirlik raporu ile Hacı Ömer Sabancı Holding A.Ş.’nin 2014 yılına ait sürdürülebilirlik raporunun GRI Raporlama ilkelerine uygun olarak hazırlanmadığı c. Migros Ticaret A.Ş, Petkim Petrokimya Holding A.Ş., Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. ve Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin sürdürülebilirlik konularındaki ilke, uygulama ve çalışmalarını internet sitesinde bilgi kullanıcılarına açıkladığı d. TAV Hava Limanları Holding A.Ş.’nin faaliyet raporunun bir bölümünde sürdürülebilirlik bilgilerine yer verdiği görülmüştür. 2. Raporlama döneminde GRI sürdürülebilirlik raporlaması kılavuzlarının revize edilmiş son hali olan GRI G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları yayımlanmış olmasına rağmen, Akbank T.A.Ş. ve Koç Holding A.Ş. sürdürülebilirlik raporlarını GRI G3 Raporlama İlkeleri’ne; Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. ve Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş. sürdürülebilirlik raporlarını GRI G3.1 Raporlama İlkeleri’ne uygun olarak hazırlamışlardır. 3. Hesaplanan toplam sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre işletmelerin sıralaması şu şekildedir: 1.sırada Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. =0,8347 =0,8347 2.sırada T. Garanti Bankası A.Ş =0,8099 3.sırada Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. =0,7685 4.sırada Akbank T.A.Ş =0,7355 5.sırada Koç Holding A.Ş =0,7107 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 123 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 2016/Özel Sayı-1 6.sırada Arçelik A.Ş. 124 =0,7024 7.sırada Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.=0,6363 a. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’nin toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru 0,8347 olarak hesaplanmıştır. Bu nedenle, üretim işletmesi olarak Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. ve bir hizmet işletmesi olarak Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. örneklemdeki diğer işletmelerle kıyaslandığında faaliyetlerinin ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerini dikkate almakta ve bu etkileri şeffaf bir biçimde raporlamaktadır denilebilir. b. Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. 0,6363 toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru ile örneklemdeki en düşük açıklama skoruna sahiptir. Bu durumda, Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. bir üretim işletmesi olarak, faaliyetlerinin ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini örneklemdeki diğer işletmelerle kıyaslandığında daha az dikkate aldığı söylenebilir. Diğer bir açıklama da, Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.’nin faaliyetlerinin ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerini raporlamada örneklemdeki diğer işletmelere kıyasla daha az şeffaf davrandığıdır. 4. Hesaplanan çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre işletmelerin sıralaması şu şekildedir: 1. sırada Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. =0,6785 2. sırada Arçelik A.Ş. =0,6428 3. sırada Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş. =0,6071 4. sırada Akbank T.A.Ş =0,5714 5. sırada Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. =0,5 T. Garanti Bankası A.Ş =0,5 Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.=0,5 Koç Holding A.Ş =0,5 a. Hesaplanan Çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. ve Arçelik A.Ş., örneklem kapsamındaki diğer işletmelere göre, faaliyetlerinin çevreye olan etkisini daha fazla dikkate almakta ve şeffaf bir şekilde raporlamaktadırlar. b. Faaliyet alanlarına göre hizmet işletmesi olan Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş., Akbank T.A.Ş.’nin hesaplanan çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoru, bir üretim işletmesi olan Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.’nin çevresel sürdürülebilirlik açıklama skorundan yüksektir. Bu durumda Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. faaliyetlerinin çevresel etkilerini Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Arçelik A.Ş.,Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. ve Akbank T.A.Ş.’ye kıyasla daha az dikkate almakta, veya sürdürülebilirlik raporunun hazırlanmasında daha az şeffaf davranmaktadır denilebilir. 5. Örnekleme dahil edilen BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki işletmelerin toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,754088; genel açıklama skoru ortalama 0,906938; ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,884425; çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,562475; sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,695063 olarak hesaplanmıştır. Bu durumda ; a. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş, Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş, Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., hesaplanan sürdürülebilirlik açıklama skorlarına göre ortalamanın üzerinde bir skora, b. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş, Koç Holding A.Ş hesaplanan genel açıklama skoruna göre göre ortalamanın üzerinde bir skora, c. Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş., Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş., Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., Akbank T.A.Ş., Koç Holding A.Ş. hesaplanan ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre ortalamanın üzerinde bir skora, d. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Arçelik A.Ş., Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., Akbank T.A.Ş. hesaplanan çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre ortalamanın üzerinde bir skora, e. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş, Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş, Arçelik A.Ş. hesaplanan sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre ortalamanın üzerinde bir skora sahiptirler. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 125 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 2016/Özel Sayı-1 6. 126 SONUÇ ve ÖNERİLER Kurumsal yönetim, işletme stratejisi doğrultusunda hissedarlar ve paydaşların amaçlarına hizmet edecek şekilde, ilgili yasa, yönetmelik ve düzenlemelere uygun olarak işletme faaliyetlerinin ve ilişkilerinin planlanması, yürütülmesi, denetlenmesi ve raporlanmasına ilişkin yönetim süreci olarak tanımlanabilir. Kurumsal yönetim temel ilkelerinden olan şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri günümüzde hem hissedarlar hem de diğer tüm paydaşlar açısından önem arz etmektedir. Hissedar çıkarlarının yanında diğer tüm paydaşların çıkarlarının da gözetildiği günümüzde, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanmasında finansal raporlar kadar önemli olan bir diğer kurumsal raporlama türü sürdürülebilirlik raporlarıdır. Sürdürülebilirlik raporları işletme faaliyetlerinin ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerinin bilgi kullanıcılarına aktarılmasın sağlayan kurumsal rapor türüdür. Sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanması dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de gönüllülük esasına dayanmaktadır. Sürdürülebilirlik endeksleri, sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanması ve benimsenmesinin sağlanmasında önemli bir teşvik edicidir. Çalışmamızda BİST Sürdürülebilirlik endeksinde Kasım 2014Ekim 2015 döneminde işlem gören 15 işletmenin sürdürülebilirlik raporları incelenmeye çalışılmıştır. Bu çalışma sonucunda BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde bulunan 15 işletmeden 8 tanesinin GRI Raporlama ilkelerine uygun olarak sürdürülebilirlik raporlarını hazırladığı, 2 işletmenin sürdürülebilirlik raporunun GRI Raporlama ilkelerine uygun olarak hazırlanmadığı; 4 işletmenin sürdürülebilirlik konularındaki ilke, uygulama ve çalışmalarını internet sitesinde bilgi kullanıcılarına açıkladığı, 1 işletmenin faaliyet raporunun bir bölümünde sürdürülebilirlik bilgilerine yer verdiği görülmüştür. Raporlama döneminde GRI G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları yayımlanmış olmasına rağmen, GRI G3 Raporlama İlkeleri’ne ve GRI G3.1 Raporlama İlkeleri’ne uygun olarak hazırlanan raporlara rastlanmıştır. Raporlamada standardizasyonun, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması adına GRI G4 Raporlama İlkeleri’nin kullanılması daha uygun olacaktır. Örnekleme dahil edilen BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki işletmelerin toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,754088; genel açıklama skoru ortalama 0,906938; Ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,884425; çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,562475; sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,695063 olarak hesaplanmıştır. Çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru genel açıklama skoru ve ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoruna nispeten düşüktür. Dolayısıyla şeffaflık ve hesap verilebilirliği sağlamak adına, BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki işletmelerin çevresel ve sosyal açıklamalarını arttırmaları gerekmektedir. Sürdürülebilirlik, ülkeler, ulusal ve uluslararası organizasyonlar, işletmeler, akademisyenler, işletmeyle ilgili olan tüm paydaşlar tarafından dikkate alınmaktadır. Bu nedenle, İşletme faaliyetlerinin çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerine ilişkin şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması adına sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanması BIST’e kote edilmiş işletmeler için zorunlu kılınmalıdır. Corporateknights(2013), borsaların listeleme gereksinimlerine sürdürülebilirlik açıklamalarını dahil etmelerini, IOSCO(International Organization of Securities Commissions)’un sürdürülebilirlik açıklamalarını kolaylaştıracak sermaye piyasası kurallarının uzun dönemde üyelerinin çıkarlarına olup olmayacağını konuşmak üzere bir toplantı düzenlemesini, WFE(World Federation of Exchanges)’in üyelerinin listeleme gereksinimlerine sürdürülebilirlik açıklamaları ile ilgili standartları dahil etmesine ilişkin en iyi uygulamaları paylaşmak adına bir forum düzenlemesini önermiştir (Corporateknights 2013, 36). GRI raporlama ilkelerine uygun olarak hazırlanmış Sürdürülebilirlik raporu hazırlama zorunluluğu başlangıçta BIST Sürdürülebilirlik Endeksine dahil edilecek işletmeler için getirilebilir. Bu durumda, endeks hesaplama daha güvenilir ve pratik hale gelecektir. Sürdürülebilirlik raporu hazırlayan ve yayımlayan işletmenin şeffaflık ve hesap verilebilirliği artacaktır. İşletmeyle doğrudan veya dolaylı ilişki içinde olan tüm paydaşlar, işletme faaliyetlerine ilişkin ihtiyaç duydukları finansal olmayan bilgilere daha rahat ulaşabilecek; işletmeye duydukları güven artacaktır. Sonuç itibariyle işletme ihtiyaç duyduğu fonları daha düşük maliyetle temin edebilecektir. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 127 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 2016/Özel Sayı-1 KAYNAKÇA 128 Ararat, M. ve Süel, E. 2014. Sabanci University, Promoting Sustainable Development: The Way Forward for a Sustainability Index in Turkey. Borsa İstanbul (BİST). 2014. Şirketler için Sürdürülebilirlik Rehberi. Corporateknights Capital, Trends in Sustainability Disclosure:Benchmarking the World’s Stock Exchanges, 2013, www.corporateknights.com/wp-content/reports/ (Erişim Tarihi: 06.07.2015). Corporateknights, Measuring Sustainability Disclosure: Ranking the World’s Stock Exchanges, 2014, www.corporateknights.com/wpcontent/reports/2014_World_Stock_Exchange.pdf (Erişim Tarihi: 06.07.2015). Ey ve Boston Koleji. 2013. Value of Sustainability Reporting 2013, http://www.ey.com/Publication/vwLUAssets/EY_Value_of_sustai nability_reporting/$FILE/EY-Value-of-SustainabilityReporting.pdf (Erişim Tarihi:10.07.2015). FRC, 2014. The UK Corporate Governance Code. http://d.turkcell.com.tr/Downloads/hakkimizda/pdf/kurumsal-sosyalsorumluluk-raporu-2012-13.pdf (Erişim Tarihi:29.09.2015). http://database.globalreporting.org/search (Erişim Tarihi: 29.09.2015). http://tupras.com/detailpage.tr.php?lPageID=7114 Tarihi:15.07.2015). http://www.akbank.com/tr-tr/Yatirimciiliskileri/Sayfalar/Surdurulebilirlik-Raporu.aspx Tarihi:14.07.2015). (Erişim (Erişim http://www.borsaistanbul.com/endeksler/bist-payendeksleri/surdurulebilirlik-endeksi (Erişim Tarihi: 05.07.2015). http://www.tofas.com.tr/tr/surdurulebilirlik/Pages/Raporlama.aspx (Erişim Tarihi:15.07.2015). http://www.turkcell.com.tr/tr/hakkimizda/sosyalsorumluluk/surdurulebilirlik (Erişim Tarihi: 29.09.2015). http://www.yapikredi.com.tr/yapi-kredi-hakkinda/kurumsal-sosyalsorumluluk/surdurulebilirlik-raporlari.aspx (Erişim Tarihi:15.07.2015). Hussaıney, K., Elsayed, M., Razık, M.A. 2011. Factors Affectıng Corporate Social Responsibility Disclosure in Egypt. Iskander, R.M., Chamlou, N., 2000. Corporate Governance: A framework for Implementation, The International Bank for Reconstruction and Development/The World Bank. Khasharmeh, H.A., Desoky, A.M. 2013. On-line Corporate Social Responsibility Disclosures: The Case of the Gulf Cooperation Council (GCC) Countries, Global Review of Accounting and Finance, 4(2), September: 39 – 64. Kocmanová, A., Hřebíček, J., Dočekalová, M. 2011. Corporate Governance And Sustainability, Economics And Management, 16, ISSN 1822-6515. KPMG, UNEP, GRI ve Unit for Corporate Governance in Africa. 2010. Carrots And Stıcks –Promotıng Transparency And Sustainability An update on trends in Voluntary and Mandatory Approaches to Sustainability Reporting. Kula, V. 2006. Kurumsal Yönetim Hissedarların Korunması Uygulamaları ve Türkiye Örneği, Papatya Yayıncılık. OECD. 1999. Kurumsal Yönetim İlkeleri. OECD. 2004. Kurumsal Yönetim İlkeleri. Rouf, Md.A.. 2011. The Corporate Social responsibility Disclosure: A Study of Listed Companies in Bangladesh, Business and Economics Research Journal, 2(3), 19-32, ISSN: 1309-2448. Sermaye Piyasası Kurumu (SPK). 2003. Kurumsal Yönetim İlkeleri. Uluslararası Şeffaflık Derneği. 2015. Kurumsal Raporlamada Şeffaflık Borsa İstanbul BİST-100 Endeksi Şirketleri Üzerine Bir Araştırma. Un Global Compact. 2014. Guide to Corporate Sustainability - Shaping A Sustainable Future. UNCTAD, PRI, GC, UNEP FI. 2014. Sustainable Stock Exchanges 2014 Report on Progress, 2014. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 129 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL 130 United Nations, The Committee on the Financial Aspects of Corporate Governance and Gee and Co. Ltd., 1992, The Financial Aspects of Corporate Governance-Cadbury Raporu, 1 Aralık 1992. www./d.turkcell.com.tr/Downloads/hakkimizda/pdf/kurumsal-sosyalsorumluluk-raporu-2012-13.pdf (Erişim Tarihi:15.07.2015). www.arcelikas.com/sayfa/204/Surdurulebilirlik_Raporu Tarihi: 14.07.2015). (Erişim www.arcelikas.com/UserFiles/file/surdurulebilirlik/kss_2007.pdf (Erişim Tarihi: 14.07.2015). www.aselsan.com.tr/tr-tr/yatirimciiliskileri/Sayfalar/Surdurulebilirlik.aspx 14.07.2015). (Erişim www.borsaistanbul.com/docs/default-source/endeksler/bistsurdurulebilirlik-endeksi-temel-kurallari.pdf?sfvrsn=4 Tarihi: 05.07.2015). Tarihi: (Erişim www.corporateknights.com/wpcontent/reports/2014_World_Stock_Exchange.pdf. www.garantiinvestorrelations.com/tr/surdurulebilirlik/surdurulebilirlik -raporlari/Surdurulebilirlik-Raporlari/679/0/0#Menu_2012-tab (Erişim Tarihi: 14.07.2015). www.globalreporting.org/information/about-gri/grihistory/Pages/GRI's%20history.aspx (Erişim Tarihi: 05.07.2015). www.globalreporting.org/information/about-gri/what-isGRI/Pages/default.aspx (Erişim tarihi: 05.07.2015). www.globalreporting.org/information/sustainabilityreporting/Pages/reporting-benefits.aspx (Erişim Tarihi:05.07.2015). www.koc.com.tr/tr-tr/kurumsal-sosyal-sorumluluk/Sayfalar/kssraporlari.aspx?Year=2013 (Erişim Tarihi: 14.07.2015) www.migroskurumsal.com/Icerik.aspx?IcerikID=415 ( Erişim Tarihi: 15.07.2015). www.petkim.com.tr/Sayfa/1/13/Kurumsal-Surdurulebılırlık-IşSaglıgı-Ve-Güvenlıgı.aspx (Erişim Tarihi:15.07.2015). www.sabanci.com/tr/sosyal-sorumluluk/surdurulebilirlikraporlamiz/surdurulebilirlik-raporlarimiz/i-3605 Tarihi:15.07.2015). (Erişim www.ttinvestorrelations.com/tr/sosyal-sorumlu-yatirim/cevre-vesurdurulebilirlik.aspx (Erişim Tarihi:15.07.2015). www.vakifbank.com.tr/surdurulebilirlik.aspx?pageID=1024 Tarihi:15.07.2015). (Erişim 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi 131 SOSYAL SORUMLULUK RAPORLAMASINDAN BEKLENEN KISA VE UZUN DÖNEMLİ FAYDALARIN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK BOYUTLARI ÇERÇEVESİNDE TARTIŞILMASI * Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK ** Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM *** 133 Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 133-155 ÖZ Bu çalışmada, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen faydaların, Carroll’un (1991) kurumsal sosyal sorumluluk boyutları yardımı ile ne ölçüde açıklanabileceği araştırılmak istenmiştir. Bunun için, Maignan ve Ferrell (2000) tarafından geliştirilen kurumsal sosyal sorumluluk anket ölçeği sorularının açıklayıcı değişkenler ve sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen kısa ve uzun dönemli faydaların bağımlı değişkenler olarak kabul edildiği bir anket tasarlanmıştır. Hazırlanan anketin, sürdürülebilirlik raporu yayınlamış olan şirketler ve muhasebe öğretim elemanlarından oluşan iki ayrı anakütleye uygulanmasıyla elde edilen veriler, regresyon analizi yardımı ile analiz edilmiş; böylelikle konu, uygulayıcı ve akademisyen platformlarında ele alınarak tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Sosyal Sorumluluk Raporlaması, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Faydalar. JEL Sınıflandırması: M40, M41 DISCUSSION OF THE EXPECTED SHORT- AND LONG-TERM BENEFITS OF SOCIAL RESPONSIBILITY REPORTS IN THE FRAMEWORK OF CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY DIMENSIONS * Makale gönderim tarihi: 18.11.2015; kabul tarihi:2812.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Kırklareli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, erkan.ozturk@klu.edu.tr *** Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, begum.oktem@hotmail.com Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM 2016/Özel Sayı-1 ABSTRACT 134 This paper, it is asked to what extent the expected benefits of social responsibility reports should be explained by Carroll’s (1991) corporate social responsibility dimensions. For this, a survey has been designed the scale survey questions of the corporate social responsibility survey developed by Maignan and Ferrell (2000) as considered the explanatory variables and the expected short- and long-term benefits of social responsibility reports as considered the dependent variables. The data sets that have been obtained by implementation of prepared survey to two different populations, which consist of the companies published any sustainability report and accounting lecturers, have been analyzed with the help of regression analysis; thus, this issue has been discussed both in the practitioner and the academic platforms. Keywords: Social Responsibility Reporting, Corporate Social Responsibility, Expected Benefits From Social Responsibility Reporting JEL Classification: M40, M41 1. GİRİŞ Endüstri devrimiyle birlikte değişen ve gelişen koşullar, işletmetoplum ilişkisine farklı bir boyut kazandırmıştır. Bu dönüşümle birlikte ortaya çıkan yeni fikirler, bir işletmenin sahip olması gereken sorumluluklarının yeniden ele alındığı ve “işletmelerin sorumluluklarının neler olması gerektiği?” sorusu üzerine uzun yıllar sürecek olan tartışmaların fitilini ateşleyen bir kilometre taşı niteliğindedir. Geride bıraktığımız yüzyılın son çeyreğinden itibaren, işletmelerin toplum içerisindeki yeri ve sorumlulukları üzerindeki söylemler daha belirgin hale gelmeye başlamıştır. Bu dönemde; işletmeler, içinde bulundukları toplumun bir parçası olabilmek için ekonomik amaçları dışında bazı sosyal ve çevresel amaçlara da sahip olmaları gerektiğinin bilincine varmaya başlamışlardır. Böylelikle; paydaş katılımının çerçevesi genişletilerek, işletmeler için “sosyal sorumluluk” kavramı bir yönetim felsefesi olarak ele alınmaya ve tartışılmaya başlanmıştır. Günümüzde halen; sosyal sorumluluk kavramından bahsedildiğinde, kimi işletme yöneticileri ve sahipleri, bazı olumsuz duygu ve düşüncelerle doğal bir karşı koyma davranışı sergilemektedir. Bu kişilere göre sosyal sorumluluk faaliyetleri; kısa dönemde kâr getirisi olmayan; aynı zamanda, yüksek maliyetli olmasına karşın faydası kesin bir biçimde ölçülemeyen faaliyetlerden oluşmaktadır. Buna karşın, sosyal sorumluluk bilincinde hareket eden birçok işletme; sosyal sorumluluk faaliyetlerini, sahibi oldukları işletmelerin geleceğine değer katan çok önemli bir görev olarak görmektedirler. Son yıllarda, sosyal sorumluluk kavramın giderek daha fazla işletme tarafından benimsenmeye başladığı görülmektedir. Bu işletmeler, sosyal sorumluluk faaliyetlerinin sonuçlarını dönemsel olarak hazırladıkları finansal raporlarının içinde veya ayrı bir rapor hazırlayarak işletme ilgilileri ile paylaşmakta; bu sayede, sosyal sorumluluk faaliyetlerinin daha geniş bir işletme çevresinde yaygınlaşmasına da katkı sağlamaktadırlar. Tüm bu gelişmelere rağmen, işletmelerin sosyal sorumluluk raporlamasından kısa ve uzun dönemde ne gibi faydalar sağlanabileceğine yönelik tartışma henüz tam olarak sona ermemiştir. Bu sebeple; bu çalışmada, sosyal sorumluluk raporlamasından sağlanması beklenen kısa ve uzun dönemli faydaların, kurumsal sosyal sorumluluk boyutları ile ne ölçüde açıklanabildiği ölçülmek istenmiştir. Böylelikle, sosyal sorumluluk faaliyetleri ve raporlaması için katlanılan maliyetler nispetinde sağlanması beklenen faydaların, özünde hangi sosyal sorumluluk boyutu ile açıklanabildiği belirlenmiş olacaktır. 2. SOSYAL SORUMLULUK KAVRAMI VE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK İşletmeler içinde bulundukları toplumun bir parçası haline geldikçe, toplumun işletmelerden beklentileri de aynı ölçüde değişim göstermektedir. Son yıllarda; işletmelerin toplumla olan ilişkisine farklı bir bakış açısı sunan sosyal sorumluluk kavramı, işletmelerin toplum içerisindeki göreli öneminin artması sonucunda giderek daha popüler bir kavram haline gelmiştir. Günümüzde işletmeler; yalnızca kâr elde etmeye odaklanmak yerine, işletme sahipleri dışındaki daha geniş bir paydaş çevresi için sosyal sorumlu işletmeler olabilmek adına önemli girişimlerde bulunmaya başlamışlardır (Atlığ 2006, 26). Sosyal sorumluluk kavramı genel anlamda mikro ve makro boyuttaki etmenlerin birbirlerine karşı sorumlu olmaları olarak tanımlanabiliyorken; işletme anlamında sosyal sorumluluk, işletme, çalışanlar, hissedarlar ve diğer sosyal ve ekolojik çevre ile ilişkili olan sosyal sorumluluk yaklaşımlarını birleştiren bir algı çerçevesinde tanımlanmaktadır (Kaplan 2013, 80). 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 135 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM 136 İşletmelerin sosyal sorumluluklarının neler olması gerektiği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Klasik yaklaşım açısından sosyal sorumluluk, iş hayatının yegane sorumluluğunun kâr elde etmek olduğu yönündedir (Öztürk 2013, 17). Bu görüşün önemli savunucularından biri olan Milton Friedman’a göre, sosyal sorumluluk faaliyetleri adına kâr maksimizasyonundan vazgeçmek yanlış bir yönetim kararı olarak değerlendirilmektedir (Friedman 1970, 126). Benzer şekilde; Peter Drucker, kârı bir hedef değil, bir gereksinim olarak tanımlamıştır (Drucker 2012, 173). Drucker’a göre, sermaye maliyeti oranında kâr elde etmeyen bir işletme sorumsuz davranmakta ve toplum kaynaklarını israf etmektedir (Sarıkaya 2012, 205). Klasik yaklaşımın kâr odaklı bakış açısına bir tepki olarak, 1970’li yılların başından bu yana gelişme gösteren sosyal sorumluluk kavramı; kâr elde etmenin yanında, diğer çıkar gruplarının yasal haklarını da gözetmek suretiyle menfaat sahiplerini daha geniş bir çerçevede ele almaktadır (Öztürk 2013, 17). Bu yaklaşımın temelinde yatan varsayım, işletmenin toplumdan izole edilmiş bir biçimde faaliyet gösteremeyeceği ve işletmelerin bulundukları topluma, daha belirgin anlamda paydaşlarına karşı sorumluluklarının olmasıdır. Bu çerçevede; sosyal olarak sorumlu işletmelerin kararlar alırken, paydaşların ihtiyaçlarıyla kendi kâr elde etme ihtiyaçlarını dengeleyerek, bunların toplum ve çevre üzerindeki etkilerini dikkate almaları gerekmektedir. Günümüzde sosyal sorumluluk kavramı, modern yaklaşımın etkisinde gelişim göstererek ekonomik, yasal, etik ve gönüllü sorumlulukların bir bileşimi haline gelmiştir. Kurumsal sosyal sorumluluk olarak adlandırılan bu bileşim, işletmelerin ekonomik ve yasal çerçevede belirledikleri politikalarının ötesinde gönüllü olarak benimsedikleri politika ve faaliyetleri de kapsamaktadır (Kaplan 2013, 81). Kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerinin işletmelere sağladığı yararlar incelendiğinde, işletmelerin sosyal sorunların çözümüne yardımcı olmalarının kısa vadede kâr getirmese de uzun vadede satışlarını artırma, tüketicilerin işletmeye ve ürünlerine yönelik olumlu tutum sergilemeleri, güven, sadakat ve desteklerinin artması, çalışanlarda yüksek düzeyde işe bağlılığın gelişmesi, işletmenin daha güçlü bir imaja kavuşması, marka değerinin artması, itibar kazanma, rekabet için ürün farklılaştırması yaratma ve maliyet liderliği kazanma gibi yararları olduğu belirlenmiştir (Atakan ve İşçioğlu 2009, 126). Kurumsal sosyal sorumluluğun işletmeler açısından bu denli önemli hale gelmesinde yaşanan yoğun rekabet olgusu, bilinçlenen tüketici, bilgi iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, sivil toplum kuruluşlarının artan baskıları ve elde ettiği kârın bir kısmını toplumun gelişimi için harcamayan işletmelere ve bu işletmelerin ürünlerine olan talebin her geçen gün biraz daha azalması etkili olmaktadır (Hotamışlı ve diğerleri 2010, 284). 2.1. Carroll’un Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Yönetiminde kurumsal sosyal sorumlu davranmak isteyen bir işletme için sosyal sorumluluk dört farklı boyutta ele alınabilir. Bu boyutlar ekonomik, yasal, etik ve gönüllü sorumluluk olarak adlandırılmaktadır (Carroll, 1991: 40). Carroll’a göre bir işletme hissedarlarının haklarını ekonomik olarak gözetmeli, yasal çerçeve içerisinde devlete karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmeli, çalışanlarına ve paydaşlarına sahip oldukları hakları etik kurallar dâhilinde sağlamalı ve toplumdan aldığını toplumun refahını artıracak şekilde hayırseverlik faaliyetleri ile geri vermelidir (Atakan ve İşçioğlu, 2009: 126) Şekil 1. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Hiyerarşisi Kaynak: Carroll 1991, 42 Kurumsal sosyal sorumluluk piramidi, işletmelerin paydaşlarına yönelik sorumluluklarını belirleyebilmeleri için oldukça önemlidir. Bu 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 137 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM 138 hiyerarşi, işletmelerin belirlenen paydaşlara göre, ekonomik, yasal, etik ve gönüllü anlamda yapması gerekenler hakkındaki düşüncelerini organize etmek için bir araç veya model niteliği taşımaktadır (Sarıkaya 2012, 210). Carroll’un (1991) öngördüğü kurumsal sosyal sorumluluk modelinde toplumdan gelen sorumluluk taleplerine mümkün olduğunca cevap verilebilmesi öngörülmüştür. Ancak tüm taleplere karşılık vermek söz konusu olmayacağından, kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesine hangi konuların dahil edileceği ve bu konulara karşın toplumsal duyarlılığın ne yönde ve ne büyüklükte değişim göstereceği konularının ayrıca mercek altına alınması gerekmektedir (Freeman ve diğerleri 2010, 240) Özellikle gelişmiş ülkelerde çok daha yaygın olan kurumsal sosyal sorumluluk bilincinin gelişmekte olan birçok ülkede de kabullenilmeye başlandığı (Başar ve Başar 2006, 217); dolayısıyla, işletmelerin sosyal sorumluluk raporlamasına olan ihtiyacının da giderek arttığı görülmektedir. 3. SOSYAL SORUMLULUK İŞLETMELER AÇISINDAN ÖNEMİ RAPORLAMASININ Sosyal sorumluluk raporlaması; paydaşlar açısından daha şeffaf; işletme açısından uzun dönemde marka değerini ve işletme itibarını arttırıcı; çalışanlar açısından motivasyon ve farkındalık arttırıcı; yönetim sistemi açısından çevresel, sosyal ve ekonomik alanda genişleme sağlatan önemli bir araç olarak görülmeye başlanmıştır (Akarçay 2014, 3). Bu ve benzeri faydalar sebebiyle giderek artan sayıda işletme, gönüllü olarak kendi sosyal sorumluluk faaliyetlerini organize etmekte ve bu faaliyetlerinin sonuçlarını periyodik olarak hazırladıkları faaliyet raporlarında açıklamaktadırlar (Başar ve Başar 2006, 215). 3.1. İşletmelerin Sosyal Sorumluluk Raporu Hazırlama ve Hazırlamama Nedenleri Son yıllarda; sosyal sorumluluk bilincindeki artışa bağlı olarak, muhasebe disiplini daha geniş bir bakış açısı ile ele alınmaya başlanmıştır. Artık işletmeler, paydaşlarının ve toplumun beklentileri doğrultusunda yalnızca finansal değil, aynı zamanda finansal olmayan bilgilerini de açıklamakla yükümlü hale gelmişlerdir (Karğın ve diğerleri 2013, 29). Sosyal sorumluluk konusunda farkındalık düzeyi yüksek toplumlarda; yalnızca kâr elde etme amacına yönelerek, toplumun beklentilerini göz ardı eden işletmelerin uzun dönemde başarı şansı düşmektedir. Bu sebeple, her geçen gün daha fazla sayıda işletme sosyal sorumluluğu bir amaç olarak benimsemekte ve sosyal sorumluluk raporları hazırlamaktadırlar. (Yanık ve Türker 2012, 297). İşletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamalarının temelde iki nedeni bulunmaktadır. Bunlarda ilki; aralarında yerel hükümetlerin, yatırımcıların, sivil toplum kuruluşlarının ve bazı uluslararası düzenleyici kuruluşların yer aldığı geniş bir paydaş kitlesi tarafından oluşturulan baskıdır (Çalışkan 2012, 55). Bu baskı, işletmeleri yasal ve etik açıdan sorumluluklarını yerine getirmeye zorlamaktadır. İşletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamaya yönelten ikinci nedeni ise; sosyal sorumluluk faaliyetlerine ilişkin olarak yapılan raporlamanın, işletmenin gelecekteki değerini arttıracağına yönelik beklentidir (Akarçay 2014, 3). Bu beklenti; hayırsever bir işletme imajı yaratarak, işletmelerin toplum bilincindeki marka gücünü arttırmak ve dolayısıyla uzun dönemli ekonomik kazanımlar elde etmek gayesiyle, işletmeleri gönüllü ve ekonomik sorumluluklar bilincinde hareket etmeye zorlamaktadır. Bunlara ek olarak, sürdürülebilirlik endeksinde yer alarak işletmenin itibarını arttırmak, yeni rekabetçi fırsatlar elde edebilmek, müşterilerin ekolojik ürün ve süreçlere ilişkin talepleri, sürdürülebilirlik raporlarının açıklanması konusunda kamuoyundan gelen talepler gibi etmenler de işletmelerin sosyal sorumluluk raporu hazırlama nedenleri arasında yer almaktadır (Çalışkan 2012, 57). Genel olarak işletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamaya yönelten ve sosyal sorumluluk raporları hazırlamaktan uzaklaştıran nedenler Tablo 1’deki gibidir: 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 139 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM 140 Tablo 1. İşletmelerin Sosyal Sorumluluk Raporu Hazırlama ve Hazırlamama Nedenleri İşletmeleri Sosyal Sorumluluk Raporu Hazırlamaya Yönelten Nedenler Belirli bir hedefe ilerlemeyi izleme olanağının artması. Çevresel stratejilerin uygulanmasını kolaylaştırması. İşletme içinde çevresel konularda daha fazla bilinçlenmeyi sağlaması. Şeffaflıktan dolayı kredi değerliliğinin artması. İşletmeleri Sosyal Sorumluluk Raporu Hazırlamaktan Uzaklaştıran Nedenler İşletmeye sağlayacağı faydalar hakkında kuşku duyulması. Rakiplerin raporlama yapmaması. Doğrudan satışlara ve kâra yansımaması. İşletmenin hali hazırda çevresel performansı ile ilgili iyi bir itibarının olması. Yüksek maliyetli olması. Maliyet tasarrufları ve verimlilik artışı sağlaması. Çalışan moralinin, işletmenin İşletmenin itibarına zarar vereceği itibarının, iş geliştirme fırsatlarının ve düşüncesinin bulunması. marka bağlılığının artması. Kaynak: White 2005, 38; Kolk 2004, 54; Çalışkan 2012, 57; Başar ve Başar 2006, 216; Özçelik 2013, 4990 İşletmelerin sosyal sorumluluk raporu hazırlama ve hazırlamama nedenlerinin sunulduğu Tablo 1 incelendiğinde; gerek işletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamaya yönelten nedenlerin, gerekse işletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamaktan uzaklaştıran nedenlerin güçlü beklentilerle şekillendiği anlaşılmaktadır. Bu ikilem; esasen, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen faydaların kesin bir biçimde ölçülememesinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, sosyal sorumluluk raporlamasından kısa ve uzun dönemde ne gibi faydalar sağlayabileceğini kesin olarak kestiremeyen işletmeler, sosyal sorumluluk raporlamasının kendileri için yaratacağı ek maliyetlerden dolayı endişe duymaktadırlar. Bu sebeple, sosyal sorumluluk raporlamasından sağlanabilecek faydaların kısa ve uzun dönemli olarak sınıflandırılması gerekmektedir. 3.2. Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa ve Uzun Dönemli Faydalar ve Bu Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları İle Olan İlişkileri İşletmelerin, finansal raporlarını açıklamalarının yanı sıra; paydaşlarının beklentileri doğrultusunda finansal olmayan ve sosyal sorumluluk faaliyetlerinin sonuçları ile ilgili raporlar da açıklamaları, işletmelere bazı faydalar sağlamaktadır. Bu faydalar aşağıdaki gibidir (Başar ve Başar 2006, 217): İşletme ilgilileri ile olan ikili ilişkileri güçlendirir ve şeffaflığı arttırır. Uzun vadede pazar payını, müşteri bağlılığını ve marka değerini arttırarak işletmenin piyasa değerini arttırır. Çevresel ve sosyal riskleri daha iyi izlemek için yönetim sistemlerinin uygulanmasını teşvik eder. Çevresel ve sosyal konulardaki işletme değer ve ilkelerini göstermeye katkı sağlar. İşletmelerin sosyal sorumluluk raporlamasından sağlayacağı faydaların bazıları kısa dönemde edinilen faydalar olarak sınıflandırılabiliyorken; bazıları, stratejik hedeflerle bağlantılı olduklarından uzun dönemde edinilen faydalar olarak sınıflandırılabilmektedir. Kısa dönemde beklenen faydaların çoğunlukla işletmelerin yasalara uyan ve etik kurallar çerçevesinde hareket eden bir kurum kimliği oluşturma kaygısı ile ilgili olduğu; buna karşın, uzun dönemde beklenen faydaların çoğunlukla markalaşabilmiş ve ekonomik olarak güçlenmiş bir işletme olabilmek kaygısı ile ilgili olduğu görülmektedir. Sosyal sorumluluk raporlamasından kısa ve uzun dönemde beklenen faydaları ve ilişkili oldukları kurumsal sosyal sorumluluk boyutlarını aşağıdaki gibi sınıflandırmak mümkündür: Tablo 2. Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Kısa ve Uzun Dönemde Beklenen Faydalar ve Bu Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları İle Olan İlişkileri Kısa Dönemli Faydalar Kurumsal şeffaflığın arttırılmasına olumlu katkı sağlar ve işletmenin kredi değerliliğini arttırır. – Yasal ve Ekonomik Sorumluluk İşletmenin iç kontrol süreçlerine olumlu katkı sağlamaktadır. – Yasal ve Etik Sorumluluk Uzun Dönemli Faydalar Marka değerinin arttırılmasına katkı sağlayarak uzun dönemde işletmenin rekabet gücüne olumlu yönde etki etmektedir. – Ekonomik Sorumluluk Müşteri bağımlılığını arttırarak, uzun dönemde işletmenin kârları üzerinde olumlu yönde etki etmektedir. – Ekonomik Sorumluluk 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 141 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM 142 İşletmenin çevresel ve sosyal konulardaki duyarlılığını işletme ilgililerine gösterir. – Etik Sorumluluk İşletme yönetim sistemini, çevresel ve sosyal konularda duyarlı bir mekanizma haline dönüştürür. – Etik ve Gönüllü Sorumluluk Sosyal sorumluluk raporlamasından kısa ve uzun dönemde beklenen muhtemel faydalar Tablo 2’de sunulmuştur. Ancak, bu faydaların hangilerinin gerçekleşebileceği veya bu faydalar dışında başka birtakım faydaların da sağlanıp sağlanamayacağına ilişkin bir kesinlik söz konusu değildir. Tablo 2’deki sınıflandırma incelendiğinde; kısa dönemli olarak sınıflandırılan faydaların, yapısal özellikte olan ve daha çok işletmenin yasal ve etik sorumluluklarının bir sonucu olduğu; buna karşın, uzun dönemli olarak sınıflandırılan faydaların, stratejik özellikte olan ve daha çok ekonomik ve gönüllü sorumluluklarının bir sonucu olduğu düşünülmektedir. 4. SOSYAL SORUMLULUK RAPORLAMASINDAN BEKLENEN KISA VE UZUN DÖNEMLİ FAYDALARIN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK BOYUTLARI ÇÇERÇEVESİNDE TARTIŞILMASI İşletmelerin sosyal sorumlulukları yalnızca ekonomik boyutta değil, aynı zamanda yasal, etik ve gönüllü sorumluluk boyutları çerçevesinde tartışılmaktadır. Bu sebeple, sosyal sorumlu olan bir işletmenin, hazırlamakta olduğu sosyal sorumluluk raporlarından kısa ve uzun dönemde sağlayacağı faydalar da yalnızca ekonomik boyut ile değil, aynı zamanda kurumsal sosyal sorumluluk hiyerarşisindeki diğer boyutlarla da açıklanabilmesi gerekmektedir. Çalışmada, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen faydaların ne ölçüde ekonomik, ne ölçüde yasal, ne ölçüde etik ve ne ölçüde gönüllü sorumluluklar ile açıklanabildiğinin cevabına ulaşılmak istenmektedir. 4.1. Çalışmanın Amacı Bu çalışmanın amacı, işletmemelerin sosyal sorumluluk raporlamasından bekledikleri kısa ve uzun dönemli faydaların, kurumsal sosyal sorumluluk boyutları ile ne ölçüde açıklanabildiğinin belirlenebilmesidir. Araştırmanın sonucunda, kısa dönemli faydaların daha çok yasal ve etik sorumluluk boyutları ile uzun dönemli faydaların ise daha çok gönüllü ve ekonomik sorumluluk boyutları ile açıklanabilmesi beklenmektedir. 4.2. Çalışmanın Örneklemi ve Araştırma Yöntemi Bu çalışmada, sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerden ve muhasebe öğretim elemanlarından oluşan iki farklı anakütle incelenmek istenmiştir. Bu amaçla, belirlenen anakütleler içerisinden mümkün olan en fazla birime ulaşılarak, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen kısa ve uzun dönemli faydaları ölçekleyen bir anket tüm katılımcılara uygulanmıştır. Anakütle tespiti için yapılan incelemede, Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerden yalnızca 67’sinin sosyal sorumluluk (sürdürülebilirlik veya kurumsal sosyal sorumluluk) raporu yayınladığı belirlenmiştir. Bu şirketlerin sosyal sorumluluk raporu hazırlamakla yetkili birimlerine ulaşılmış ve şirketler anakütlesi için 28 birimden oluşan bir örneklem elde edilmiştir. Bununla birlikte, muhasebe öğretim elemanlarına yöneltilen aynı ankete toplam 51 kişilik katılım sağlanabilmiştir. Araştırmada, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen kısa dönemli faydalar ile uzun dönemli faydalar bağımlı değişkenler olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, Carroll’un kurumsal sosyal sorumluluk boyutları açıklayıcı değişkenler olarak belirlenmiştir. Örneklemlerin kurumsal sosyal sorumluluk boyutları ile ilgili algı ölçümü için, güvenilirliği genel kabul görmüş ve Maignan ve Ferrel (2000: 291) tarafından geliştirilmiş olan kurumsal sosyal sorumluluk ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın analiz kısmında kullanılan değişkenler, anket değişkenlerinden yola çıkılarak grup (faktör) değişkenleri haline dönüştürülmüştür. Araştırmada, SPSS 15 for Windows istatistik paket programından yararlanılmıştır. 4.3. Ampirik Bulgular 4.3.1. Tanımlayıcı İstatistikler Anakütleler hakkında bilgi sahibi olabilmek amacıyla uygulanan anket sonuçlarından elde edilen tanımlayıcı istatistikler aşağıdaki gibidir: 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 143 144 Tablo 3. Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Faydalara Ait Anket Skorları ANKET SORULARI Sosyal sorumluluk raporlaması, kurumsal şeffaflığın arttırılmasına olumlu katkı sağlar ve işletmenin kredi değerliliğini arttırır. Sosyal sorumluluk raporlarının hazırlanması, işletmenin iç kontrol süreçlerine olumlu katkı sağlamaktadır. Sosyal sorumluluk raporlarının hazırlanması, işletmenin çevresel ve sosyal konulardaki duyarlılığını işletme ilgililerine gösterir. Sosyal sorumluluk raporlaması, Uzun Kısa Dönemde Beklenen Faydalar D d 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM Sosyal Sorumluluk Muhasebe Raporu Öğretim Yayınlayan Elemanlarının Şirketlerin Ortalama Anket Ortalama Anket Sonuçları Skor Sonuçları Skor 4,57 4,29 4,35 4,52 4,71 4,29 4,20 4,35 4,51 4,19 4,35 4,24 marka değerinin arttırılmasına katkı sağlayarak uzun dönemde işletmenin rekabet gücüne olumlu yönde etki etmektedir. Sosyal sorumluluk raporlaması, müşteri bağımlılığını 3,86 arttırarak uzun dönemde işletmenin karları üzerinde olumlu yönde etki etmektedir. Sosyal sorumluluk raporlaması, işletme yönetim sistemini çevresel 4,43 ve sosyal konularda duyarlı bir mekanizma haline dönüştürür. 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 145 4,04 4,33 Anket sonuçları için hesaplanan ve her iki örneklem grubuna ait ortalama skorlar Tablo 3’de sunulmuştur. Tablo incelendiğinde, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen kısa dönemli fayda ortalamasının sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler için daha yüksek (4,52>4,35); sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen uzun dönemli fayda ortalamasının muhasebe öğretim elemanları açısından daha yüksek (4,19<4,24) skora ulaştığı görülmektedir. Bu görünüm, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen faydanın zamanlaması açısından her iki grubun farklılık içerisinde olduğuna işaret etmektedir. Sonuçlar sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler açısından incelendiğinde; bu şirketlerin sosyal sorumluluk raporlamasından bekledikleri kısa dönemli faydaların uzun dönemli faydalardan daha yüksek bir skora ulaştığı (4,52>4,19) ve bu şirketlerin sosyal 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM 146 sorumluluk raporlaması yapmak istemesindeki öncelikli amacın, söz konusu faaliyetlerle ilgili olarak işletme ilgililerini bilgilendirmek olduğu görülmektedir. Sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin bu raporlama faaliyetinden bekledikleri uzun dönemli faydalar incelendiğinde; sosyal sorumluluk raporlamasının, işletmenin yönetim sistemini çevresel ve sosyal konulara duyarlı bir mekanizma haline dönüşmesi yönündeki beklentinin ön plana çıktığı görülmektedir. Tablo 3’deki skorlar öğretim elemanları açısından incelendiğinde; şirketlerden elde edilen sonuçlara benzer bir şekilde, muhasebe öğretim elemanlarının sosyal sorumluluk raporlamasından bekledikleri kısa dönemli faydaların uzun dönemli faydalardan daha yüksek bir skora ulaştığı (4,35>4,24) ve kısa dönemli fayda ölçeği içerisinde yer alan fayda değişkenlerinden, sosyal sorumluluk faaliyetleri ile ilgili olarak işletme ilgililerini bilgilendirmek amacının ön plana çıktığı görülmektedir. Bu durumda, her iki anakütle grubu için sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen faydanın, kısa dönemde elde edilmek istendiği ve her iki grubun da kısa dönemli öncelikli amacının sosyal sorumluluk raporlaması ile ilgili olarak işletme ilgililerini bilgilendirmek olduğu çıkarımları yapılmaktadır. Sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen uzun dönemli faydalara ait anket skorları incelendiğinde; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler açısından, sosyal sorumluluk raporlamasının işletme yönetim sistemini çevresel ve sosyal konularda duyarlı bir mekanizma haline dönüştürmesi beklentisinin ön plana çıkmaktadır. Buna karşın, konu muhasebe öğretim elemanları açısından ele alındığında, sosyal sorumluluk raporlamasının uzun dönemde marka değerini arttırarak işletmenin rekabet gücüne olumlu yönde etki etme beklentisi ön plana çıkmaktadır. Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması Yasal Sorumluluk Algı Ölçümü Ekonomik Sorumluluk Algı Ölçümü Bir işletmenin amacı kâr maksimizasyonudur. İşletmeler operasyon maliyetlerini azaltmak için çaba harcamalıdır. Bir işletme, çalışanlarının verimliliğini yakından izlemelidir. İşletmelerin üst yönetimleri uzun dönemli kârlılık için stratejiler oluşturmalıdır. Bir işletmenin yöneticileri yasalara uymak için çaba harcamalıdır. Bir işletme, çalışanlarının yasal haklarını gözetmek için çaba harcamalıdır. Bir işletme, iş gücü çeşitliliğini sağlamak için (yaş, cinsiyet ve ırk açısından) çaba harcamalıdır. Bir işletmenin iç politikaları, çalışanlarının sağlık ve refahını koruyan düzenlemelere sahip olmalıdır. 4,14 3,57 4,79 4,37 4,86 4,68 4,61 4,93 4,67 4,93 4,73 5,00 4,71 4,88 147 4,30 4,50 4,64 3,90 4,93 4,69 2016/Özel Sayı-1 Ortalama Skor Muhasebe Öğretim Elemanlarının Anket Sonuçları Ortalama Skor ANKET SORULARI Sosyal Sorumluluk Raporu Yayınlayan Şirketlerin Anket Sonuçları Tablo 4. KSS Boyutlarına Ait Algı Ölçeği Anket Skorları Etik Sorumluluk Algı Ölçümü 148 Gönüllü Sorumluluk Algı Ölçümü 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM Bir işletme, güvenilir bir imaja sahip olabilmek için çaba harcamalıdır. Bir işletme, faaliyetlerinin çalışanları ve dış paydaşları üzerindeki etkisini takip etmelidir. Bir işletme, çalışanlarının suistimalini önleyebilmek için güvenilir prosedürlere sahip olmalıdır. Bir işletme, müşterilerine ve diğer işletme ilgililerine tam ve eksiksiz bilgi sağlamalıdır. Bir işletme, çalışanlarının gönüllü olarak katıldıkları eğitim, sosyal yardım, doğayı koruma, kültürel vb. faaliyetlerini desteklemelidir. Bir işletme, çalışanların iş yaşamı ile özel yaşamı arasında koordinasyon sağlayacak esnek bir yönetim politikasına sahip olmalıdır. Bir işletme, hayır kurumlarına yardımda bulunmalı ve bu kurumlarla işbirliklerini güçlendirmelidir. Bir işletme, enerji ve atık malzeme israfını azaltıcı bir programa sahip olmalıdır. 4,93 4,71 4,79 4,45 4,77 4,54 4,86 4,61 4,50 4,39 4,71 4,49 4,79 4,18 4,70 4,36 4,36 4,08 4,93 4,69 Kurumsal sosyal sorumluluk boyutlarına ait algı ölçeği sonuçları Tablo 4’de sunulmuştur. Sonuçlar incelendiğinde, sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler için skor sıralamasının yasal, etik, gönüllü ve ekonomik olarak gerçekleştiği görülmektedir. Elde edilen sonuçlar muhasebe öğretim elemanları açısından incelendiğinde, skor sıralamasının etik, yasal, gönüllü ve ekonomik olarak gerçekleştiği görülmektedir. Her iki örneklem grubunun sıralama farklılığı incelendiğinde, sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler açısından “Yasal Sorumluluk” boyutunun ön plana çıktığı; buna karşın, muhasebe öğretim elemanları açısından “Etik Sorumluluk” boyutunun ön plana çıktığı anlaşılmaktadır. 4.3.2. Analiz Sonuçları Sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen kısa ve uzun dönemli faydaların ekonomik, yasal, etik ve gönüllü sorumluluk boyut değişkenleri ile ne ölçüde açıklandığının belirlenebilmesi amacıyla regresyon modelleri tahmin edilmiştir. Sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlere ve muhasebe öğretim elemanlarına ait kısa ve uzun dönemli faydaların ölçülebilmesi amacıyla tahmin edilen regresyon modellerine ilişkin sonuçlar aşağıdaki gibidir: Tablo 5. Sosyal Sorumluluk Raporu Yayınlayan Şirketlerin Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Kısa Dönemde Beklediği Faydaların Açıklanma Düzeyi Model Tahmini – Yöntem: Giriş Açıklayıcı Değişkenler R-kare: 0,973 Parametre Katsayıları Ekonomik Sorumluluk -0,916 Yasal Sorumluluk 2,267 Etik Sorumluluk -0,065 Gönüllü Sorumluluk -0,412 Model Tahmini –Yöntem: Adım Adım R-kare: 0,977 Modele Dahil Değişken(ler) Parametre Katsayıları Yasal Sorumluluk 0,926 F-kuyruk 0,000 t-kuyruk değerleri 0,272 0,038 0,929 0,575 F-kuyruk 0,000 t-kuyruk değerleri 0,000 olasılığı: olasılığı olasılığı: olasılığı 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 149 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM 150 Tablo 5’de yer alan parametre işaretleri ve t-test istatistiği kuyruk olasılığı değerleri incelendiğinde; giriş metoduna göre tahmin edilen regresyon modelindeki yasal sorumluluk boyutu dışında kalan diğer boyutların parametre işaretlerinin negatif olduğu ve bu parametrelerin istatistiksel olarak anlamlı olmadıkları anlaşılmaktadır. Aynı regresyon modeli, adım adım regresyon metodu ile de tahmin edildiğinde, açıklayıcı niteliğe sahip tek değişkenin yaklaşık %98 açıklama oranı ile “yasal sorumluluk” değişkeni olduğu test edilmiştir. Dolayısıyla; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler açısından, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen kısa dönemli faydanın yalnızca yasal sorumluluk boyutu ile açıklanabildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Tablo 6. Sosyal Sorumluluk Raporu Yayınlayan Şirketlerin Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Uzun Dönemde Beklediği Faydaların Açıklanma Düzeyi Model Tahmini –Yöntem: Giriş R-kare: 0,935 Açıklayıcı Değişkenler Parametre Katsayıları Ekonomik Sorumluluk -0,662 Yasal Sorumluluk 1,612 Etik Sorumluluk 0,662 Gönüllü Sorumluluk -0,796 Model Tahmini –Yöntem: Adım Adım kare: 0,947 Modele Dahil Parametre Değişken(ler) Katsayıları Etik Sorumluluk 0,876 R- F-kuyruk 0,000 t-kuyruk değerleri 0,580 0,453 0,541 0,464 F-kuyruk 0,000 t-kuyruk değerleri 0,000 olasılığı: olasılığı olasılığı: olasılığı Tablo 6’da yer alan t-test istatistiği kuyruk olasılığı değerleri incelendiğinde; giriş metoduna göre tahmin edilen regresyon modelindeki hiçbir açıklayıcı değişkenin istatistiki olarak anlamlı olmadığı görülmektedir. Ancak, aynı regresyon modeli, adım adım regresyon metodu ile tahmin edildiğinde, açıklayıcı niteliğe sahip tek değişkenin yaklaşık %95 açıklama oranı ile “etik sorumluluk” değişkeni olduğu test edilmektedir. Dolayısıyla; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler açısından, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen uzun dönemli faydanın yalnızca etik sorumluluk boyutu ile açıklanabildiği sonucu elde edilmiştir. Tablo 7. Muhasebe Öğretim Elemanlarının Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Kısa Dönemde Beklediği Faydaların Açıklanma Düzeyi Model Tahmini – Yöntem: Giriş R-kare: 0,986 Açıklayıcı Parametre Değişkenler Katsayıları Ekonomik Sorumluluk 0,183 Yasal Sorumluluk 0,112 Etik Sorumluluk 0,180 Gönüllü Sorumluluk 0,513 Model Tahmini –Yöntem: Adım Adım Rkare: 0,986 Modele Dahil Parametre Değişken(ler) Katsayıları Ekonomik Sorumluluk 0,705 Gönüllü Sorumluluk 0,295 F-kuyruk 0,000 t-kuyruk değerleri 0,183 0,518 0,306 0,002 F-kuyruk 0,000 t-kuyruk değerleri 0,000 0,015 olasılığı: olasılığı 151 olasılığı: olasılığı Tablo 7’de yer alan t-test istatistiği kuyruk olasılığı değerleri incelendiğinde; giriş metoduna göre kısa dönemde yalnızca gönüllü sorumluluk açıklayıcı değişkeninin istatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmektedir. Aynı regresyon modeli, hangi açıklayıcı değişken(ler)in modele en fazla katkı sağladığının belirlenebilmesi amacıyla adım adım regresyon metodu ile tahmin edildiğinde, “gönüllü sorumluluk” boyutunun yanında “ekonomik sorumluluk” boyutunun da kısa dönemli fayda değişkenini yaklaşık %99 oranında açıklayabildiği test edilmiştir. Buna göre; muhasebe öğretim elemanları açısından, sosyal sorumluluk raporlamasından kısa dönemde beklenen fayda ekonomik sorumluluk ve gönüllü sorumluluk boyutları ile açıklanabildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Tablo 8. Muhasebe Öğretim Elemanlarının Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Uzun Dönemde Beklediği Faydaların Açıklanma Düzeyi Model Tahmini – Yöntem: Giriş Açıklayıcı Değişkenler Ekonomik Sorumluluk Yasal Sorumluluk R-kare: 0,984 Parametre Katsayıları 0,158 0,030 F-kuyruk 0,000 t-kuyruk değerleri 0,263 0,865 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması olasılığı: olasılığı 2016/Özel Sayı-1 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM Etik Sorumluluk 0,530 Gönüllü Sorumluluk 0,234 Model Tahmini –Yöntem: Adım Adım 0,985 Modele Dahil Parametre Değişken(ler) Katsayıları Etik Sorumluluk 0,622 Gönüllü Sorumluluk 0,323 R-kare: 0,005 0,158 F-kuyruk 0,000 t-kuyruk değerleri 0,000 0,031 olasılığı: olasılığı 152 Tablo 8’de yer alan t-test istatistiği kuyruk olasılığı değerleri incelendiğinde; giriş metoduna göre kısa dönemde yalnızca etik sorumluluk açıklayıcı değişkeninin istatistiksel olarak anlamlı olduğu test edilmektedir. Ancak, aynı regresyon modeli, adım adım regresyon metodu ile tahmin edildiğinde, hem “etik sorumluluk” boyutunun, hem de “gönüllü sorumluluk” boyutunun istatistiksel olarak anlamlı açıklayıcı değişkenler oldukları test edilmektedir. Muhasebe öğretim elemanları açısından, sosyal sorumluluk raporlamasından uzun dönemde beklenen faydanın bu değişkenler ile yaklaşık %99 oranında açıklanabilmektedir. 5. SONUÇ İşletmelerin sosyal sorumluluk raporlamasından sağlayabilecekleri kısa ve uzun dönemli faydaların parasal bir ölçek ile kesin bir biçimde ölçülememesine karşın; bu çalışmada, söz konusu faydaların açıklanabilmesi için kurumsal sosyal sorumluluk boyutları ile regresyon analizine dayalı bir ilişkilendirilme yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgular; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin söz konusu raporlama faaliyetinden bekledikleri faydaların kısa dönemde yasal sorumluluk boyutu ile ve uzun dönemde etik sorumluluk boyutu açıklanabildiğini; diğer yandan, muhasebe öğretim elemanlarının görüşleri açısından sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin söz konusu raporlama faaliyetinden elde edebilecekleri faydaların kısa dönemde ekonomik ve gönüllü sorumluluk boyutları ve uzun dönemde etik ve gönüllü sorumluluk boyutları ile açıklanabildiğini ortaya koymaktadır. Elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin kısa dönemde kurumsal şeffaflıklarının artacağı ve iç kontrol süreçlerinin iyileşeceği, uzun dönemde ise yönetim sisteminin dış çevre odaklı bir sisteme dönüşeceği beklentisi içerisinde oldukları anlaşılmaktadır. Diğer yandan, muhasebe öğretim elemanlarından elde edilen sonuçlar tartışıldığında, sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin kısa dönemde kredi değerliliğinin artacağı ve bu şirketlerin hem kısa, hem de uzun dönemde çevresel ve sosyal konulardaki duyarlılıklarının artmasına bağlı olarak yönetim sistemlerinin dış çevre odaklı bir sisteme dönüşeceği görüşü belirginleşmektedir. Sosyal sorumluluk raporu yayınlayan ve bu araştırma için uygulanan ankete katılan şirketler ile aynı ankete katılan muhasebe öğretim elemanlarının arasında, tartışılan konu ile ilgili olarak görüş farklılıkları bulunmaktadır. Öne çıkan farklılıklardan ilki; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin, sosyal sorumluluk raporlamasından ne kısa dönemde, ne de uzun dönemde ekonomik bir fayda beklemiyor olmalarıdır. Buna karşın; muhasebe öğretim elemanlarının konuyla ilgili beklentileri, sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin, sosyal sorumluluk raporlamasından kısa dönemde ekonomik bazı faydalar sağlayabilecekleri yönündedir. Öne çıkan ikinci bir farklılık ise; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin yasalara uyan ve etik ilkeler doğrultusunda hareket eden birer şirket olabilmeyi arzu etmelerine karşın; muhasebe öğretim elemanların açısından söz konusu şirketlerin ne kısa vadede, ne de uzun vadede yasal çerçevede herhangi bir fayda beklentisi içerisinde olmamalarıdır. Bu iki farklılığa rağmen, incelenen her iki grubun ortak paydasını etik sorumluluk boyutu oluşturmaktadır. Yapılan bu çalışmadan elde edilen sonuçlar Carroll’un kurumsal sosyal sorumluluk hiyerarşisine farklı bakış açıları sunmaktadır. Elde edilen sonuçlar; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin, hiyerarşinin yalnızca yasal ve etik sorumluluk bölümleri ile ilgili olduklarını göstermektedir. Diğer yandan; muhasebe öğretim elemanları, işletmelerin sosyal sorumluluk raporlamasının yasal sorumluluktan ziyade ekonomik sorumluluk boyutu ile ve aynı zamanda beklenen ve arzu edilen sorumluluklar olan etik ve gönüllü sorumluluk boyutları ilgili olduğu yönünde görüş bildirmektedir. Bu farklılık, her iki anakütlenin kurumsal sosyal sorumluluk hiyerarşisine olan bakışını ortaya koymakta ve kurumsal sosyal sorumluluk hiyerarşisini birbirinden farklı iki bakış açısıyla yeniden sıralamaktadır. 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 153 Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM 2016/Özel Sayı-1 KAYNAKÇA Akarçay, Ç. 2014. “Sürdürülebilirlik Muhasebesi Standartları Kurulu”, Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi, ISSN: 1300-0845, 11(2): 1-11. 154 Atlığ, N. S. 2006. “İş Etiği, Sosyal Sorumluluk ve İlaç Sektöründen Uygulamalar”, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Atakan, M. S. ve T. E. İşçioğlu. 2009. “Türk Tüketicilerinin Bakış Açısıyla İşletmelerin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Faaliyetleri, ÖNERİ: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 32(8): 125-133. Başar, A. B. ve M. Başar. 2006. “Sosyal Sorumluluk Raporlaması ve Türkiye’deki Durumu”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(2): 213-230. Carroll, A. B. 1991. “The Pyramid of Corporate Social Responsibility: Toward The Moral Management of Organizational Stakeholder”, Business Horizons, 34(4): 39-48. Çalışkan, A. Ö. 2012. “Sürdürülebilirlik Raporlaması”, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, ISSN: 1308-3740, 5(1): 41-68. Drucker, P. F. 2012. Yönetim, Çeviren: İlker Gülfidan, Optimist Yayınları, İstanbul. Freeman, R. E., J. S. Harrison, A. C. Wicks, B. L. Parmar ve S. Colle. 2010. Stakeholder Theory: The State of The Art, Cambridge University Press, New York. Friedman, M. 1970. “The Social Responsibility of Business is to Increase its Profits”, New York Times, September 13: 122-126. Hotamışlı, M., A. Çağ, A. Menteşe ve E. Yörük. 2010. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Bilinci: Afyon Kocatepe Üniversitesinde Karşılaştırmalı Bir Araştırma”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 9(34): 280-299. Kaplan, M. 2013. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Algılamalarının Örgütsel Özdeşleşme Üzerindeki Etkisi”, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, ISSN: 1303-8370, 13(26): 77-97. Karğın, S., H. Aracı ve H. Aktaş. 2013. “Entegre Raporlama: Yeni Bir Raporlama Perspektifi”, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, ISSN: 1308-3740, 6(1): 27-46. Kolk, A. 2004. “A Decade of Sustainability Reporting: Developments and Significance”, International Journal of Environment and Sustainable Development, 3(1), 51-64. Maignan, I. ve O. C. Ferrell. 2000. “Measuring Corporate Citizenship in Two Countries: The Case of the United States and France”, Journal of Business Ethics, 23: 283-297. Özçelik, F. 2013. “Sürdürülebilirlik Performans Karnesi”, Journal of Yaşar University, 30(8): 4985-5008. Öztürk, M. C. 2013. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, Kurumsal Sosyal Sorumluluk İçinde, Editör: Mesude Canan Öztürk, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, Eskişehir. Sarıkaya, M. 2012. “Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, Yönetimde Güncel Yaklaşımlar İçinde, Editör: Senem Besler ve H. Zümrüt TONUS, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir. Yanık, S. ve İ. Türker. 2012. “Sürdürülebilirlik ve Sosyal Sorumluluk Raporlamasındaki Gelişmeler”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 47: 291-308. White, G. 2005. “How to Report a Company’s Sustainabillity Activities”, Management Accounting Quarterly, 7(1): 36-43. 2016/Özel Sayı-1 Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması 155 ŞEFFAFLIK İLKESİNİN GEREĞİ OLARAK GÖNÜLLÜ RİSK AÇIKLAMA: İNGİLTERE ÖRNEĞİ * Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ ** Prof. Dr. Azzem ÖZKAN *** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 157-175 ÖZ Kurumsal yönetim ilkelerinden şeffaflığın gereği olarak işletmelerin ticari sır niteliğindeki ve henüz kamuya açıklanmamış bilgileri hariç, işletmeyle ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerini zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir ve düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurmaları gerekmektedir. Bu kapsamda işletmelerin geçmiş dönem performansı ile birlikte geleceğe yönelik amaçları ve karşılaşacağı önemli risklerin yatırımcılara duyurulması yararlı olacaktır. Bu çalışmada şeffaflık ilkesinin gereği olarak risk açıklama kavramsal olarak incelenmiş ve gönüllü risk açıklamayı benimseyen İngiltere’deki düzenlemeler ele alınmıştır. Yapılan araştırmalarda işletmelerin risk açıklamalarında sürekli gelişme olduğu görülmüştür. Konuyla ilgili olarak Türkiye’de risk açıklama ve raporlamaya yönelik yasal düzenleme mevcut değildir. Buna ilişkin yasal düzenleme yapılması yararlı olacaktır. Bu düzenleme (Türkiye’nin sosyokültürel yapısı bir bütün olarak ele alındığında) ile risk açıklamanın zorunlu olmasının daha uygun olacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kurumsal Yönetim, Şeffaflık, Risk Açıklama, Gönüllü Açıklama JEL Sınıflandırması: M40, M42 VOLUNTARY RISK DISCLOSURE AS A REQUIREMENT OF TRANSPARENCY PRINCIPLE: THE CASE OF ENGLAND * Makale gönderim tarihi: 20.11.2015; kabul tarihi:25.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, filiz.ozsahin@nevsehir.du.tr *** Erciyes Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, azzem@erciyes.edu.tr 157 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 2016/Özel Sayı-1 ABSTRACT 158 As a requirement of transparency of corporate governance principles, except trade secrets and non-public information companies must declare financial and non-financial information accurate, complete, understandable, interpretable and at low cost on time. In this context, it would be useful to declare the past performance of the company with future objectives and significant risks to investors. This study examined the risk of conceptual clarification as required by the principles of transparency and voluntary risk disclosure the regulations adopted in the UK. In surveys there has been continuous improvement in risk disclosure. In Turkey, there is no legislative amendment for risk disclosure and reporting the issue. In this regard a legislative amendment would be helpful. This arrangement (as Turkey's sociocultural structure, taken as a whole) mandatory risk disclosure would be more appropriate. Keywords: Corporate Governance, Transparency, Risk Disclosure, Voluntary Disclosure JEL Classification: M40, M42 1. GİRİŞ Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan finansal krizler ve şirket skandalları sonucunda yatırımcıların güveninin kazanılması için bir takım düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu düzenlemelerden biri de şeffaflığın sağlanmasına yönelik kurumsal yönetim alanında olmuştur. Dünya’da kurumsal yönetimle ilgili olarak Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Kurumsal Yönetim İlkeleri, Cadbury Raporu, Greenbury Raporu, Hampel Raporu, Sarbanes-Oxley Yasası, Dey Raporu, Vienot Raporu, Olivencia Raporu, King Raporu, Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Kılavuzu, Peters Raporu, KonTraG (Kurumsal Firmalarda Kontrol ve Şeffaflık- Gesetz zur Kontrolle und Transparenz im Unternehmensbereich) Kanunu gibi pek çok çalışma yapılmıştır. Söz konusu düzenlemelerden OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri, uluslararası alanda en çok kabul görmüş ve birçok bölgesel veya ulusal düzeydeki kurumsal yönetim ilkeleri setine temel oluşturmuştur. Dünyadaki uygulamalara paralel olarak Türkiye’de de OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri esas alınarak Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından Temmuz 2003’de “Kurumsal Yönetim İlkeleri” yayımlanmıştır. SPK tarafından açıklanan kurumsal yönetimin ilkeleri; adil davranma (eşitlik), hesap verebilirlik, sorumluluk, kamuyu aydınlatma ve şeffaflıktır. Söz konusu kurumsal yönetim ilkelerinden şeffaflığın gereği olarak işletmelerin ticari sır niteliğindeki ve henüz kamuya açıklanmamış bilgileri hariç olmak üzere, işletmeyle ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerini zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir ve düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurmaları gerekmektedir. Bununla birlikte işletmeler faaliyetlerini yerine getirirken karşılaşabilecekleri riskleri de şeffaflık ilkesi kapsamında açıklayacaklardır. Risk açıklaması ile ilgili mevcut düzenlemeler incelendiğinde konuyla ilgili olarak üç tip risk açıklama yaklaşımı olduğu görülmektedir. Bunlar; zorunlu, ihtiyari (gönüllü) ve çeşitli meslek kuruluşları tarafından yapılan önerilerden oluşmaktadır. Bu çalışmada risk açıklama konusunda gönüllü uygulamayı benimseyen İngiltere’deki hukuki düzenlemeler incelenecektir. 2. KURUMSAL YÖNETİM VE KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİ Kurumsal yönetim bir işletmenin, hak sahipleri ve kamuoyunun menfaatlerine zarar vermeyecek şekilde, mali kaynaklarını ve insan kaynaklarını kendine çekmesini, verimli çalışmasını ve bu sayede de hissedarları için uzun dönemde ekonomik kazanç yaratacak istikrarın sağlanmasını mümkün kılan yasal düzenlemelerin ve gönüllü özel sektör uygulamalarının bütünü olarak tanımlanmaktadır (TKYD 2007, 4). SPK tarafından açıklanan kurumsal yönetim ilkeleri incelendiğinde bunların adil davranma (eşitlik), hesap verebilirlik, sorumluluk, kamuyu aydınlatma ve şeffaflık şeklinde sıralandığı görülmektedir (Doğan 2007, 136; SPK 2005, 4) Adil Davranma: İşletme yöneticilerinin, alınacak kararlardan etkilenecek tüm kesimlere eşit uzaklıkta durmasını ifade eder (Doğan 2007, 136). Bu ilkeyle tüm menfaat sahiplerinin (azınlık hissedarlar ve yabancı ortaklar gibi) hakları korunmuş olacaktır (Hergüner 2007, 142). Hesap Verebilirlik: Karar veren ve bu kararı uygulayan kişilerin, verdikleri kararları ve yaptıkları faaliyetleri gerekçelendirebilmelerini ve sonuçlarından sorumlu olmalarını ifade eder (Doğan 2007, 137). Bir başka deyişle yönetim kurulu üyelerinin esas itibarıyla anonim şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine karşı olan hesap verme zorunluluğunu ifade etmektedir (Pamukçu 2011, 136). 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği 159 2016/Özel Sayı-1 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 160 Sorumluluk: İşletme yönetiminin işletme adına yaptığı tüm faaliyetlerinin mevzuata, işletme esas sözleşmesine ve işletme içi düzenlemelere uygunluğunu ve bunun denetlenmesini ifade eder (SPK 2005, 3). Bu ilkeye göre kendisine yetki verilen kişiler, sahip oldukları yetkiyi kullanarak yaptıkları veya yapmaktan kaçındıkları eylemlerden sorumlu tutulabilir (Doğan 2007, 137). Bu çalışmanın konusunu şeffaflık ilkesinin gereği olarak gönüllü risk açıklama oluşturduğundan kurumsal yönetim ilkelerinden şeffaflığı ayrıntılı olarak incelemek yararlı olacaktır. Şeffaflık ilkesi, pay ve menfaat sahiplerine, işletmenin hak ve yararlarını da gözetecek bir şekilde, zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, analiz edilebilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir bilgilerin sunulmasını amaçlar (SPK 2005, 20). Şeffaflık ilkesi, işletmeyle ilgili olarak ticari sırlar dışında kalan tüm finansal ve finansal olmayan bilgilerin zamanında, doğru, anlaşılabilir, kapsamlı ve kolayca analiz edilebilir bir şekilde sunulmasını ifade eder (Poroy Arsoy 2008, 20). Bu amaçla, işletmelerin ticari sırları hariç, camdan bir evde oturması sağlanmalıdır (Özkan ve diğerleri 2008, 62). Bu yüzden, işletmenin geçmiş dönem performansı ile birlikte geleceğe yönelik amaçları ve karşılaşacağı önemli risklerin yatırımcılara duyurulması gerekir. Yani işletme faaliyetleri gerçekleştirildikten sonra değil, faaliyetlerin gerçekleştirilme anında ve öncesinde de ilgililer haberdar edilmelidir (Hergüner 2007, 143). Bu kapsamda şeffaflık, kamunun bilme hakkı ile işletmenin saklama hakkının kesişme noktasında yer almaktadır. Kamunun bilme hakkı, menfaat sahiplerinin işletmenin yönetimi, faaliyetleri ve stratejileri ile ilgili bilgi sahibi olma hakkını ifade eder. İşletmenin saklama hakkı ise, işletmeyle ilgili tüm bilgilerin toplanmasının, kullanımının ve açıklanmasının kontrolünü elinde tutma hakkını ifade eder (Poroy Arsoy 2008, 20-21). Bu bağlamda tüm menfaat sahipleri için bilginin ulaşılabilir olmasının sağlanması yanında önemli görülen tüm ilişkilerin, raporların, planların, projelerin ve işletmenin karşılaşabileceği risklerin açıklanması gerekmektedir. 3. ŞEFFAFLIK İLKESİNİN GEREĞİ OLARAK GÖNÜLLÜ RİSK AÇIKLAMA Yukarıda işletmelerin finansal ve finansal olmayan tüm bilgilerini zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir ve düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya açıklaması gerektiği, bunun şeffaflığın gereği olduğu belirtilmişti. Kamuya açıklanacak bilgilerden biri de işletmenin gelecekte maruz kalabileceği risklerdir. İşletmenin gelecekte maruz kalabileceği riskler; operasyonel riskler, piyasa riskleri, kredi riskleri, stratejik riskler, faaliyet riskleri, yasal riskler, çevresel riskler, temel iş ile ilgili riskler, denetim riskleri, doğal riskler, finansal raporlama riskleri, uygunluk riski, bilgi riski, ülke riski, itibar riski, kontrol riski, işletme içi ve işletme dışı riskler, muhasebe içi ve muhasebe dışı riskler, saf ve spekülatif riskler, finansal ve finansal olmayan riskler, sistematik ve sistematik olmayan riskler, iş ortamı ve sanayi riskleri, performans riskleri, personel riskleri, bilgi teknoloji riskleri, politik risk, sosyo-ekonomik riskler, kurumsal yönetimden kaynaklanan riskler, değer zinciri ve destek süreçlerinden kaynaklanan riskler, yetkilendirme riski, finansman riski, likidite riski, kur riski, faiz oranı riski, fiyat riski, sermaye yapısı ve yeterliliği riski, tahribat riski, tahmin riski ve hasar riski olmak üzere birbirinden farklı ve çok fazladır. Söz konusu bu risklerin beklenen ve önemli görülenlerinin işletme yöneticileri, hissedarlar, yatırımcılar, işletmeye kısa ve uzun vadeli kredi sağlayanlar, analistler ve diğer paydaşlar gibi bilgi kullanıcılarına şeffaflığın sağlanması için açıklanması gerekmektedir. Bu kapsamda risk açıklama; işletmelerin stratejileri, özellikleri, operasyonları ve beklenen sonuçları etkileme potansiyeline sahip faktörlerin bilgi iletişimi olarak tanımlanabilir (Beretta ve Bozzolan 2004, 269). Bir başka ifadeyle risk açıklama; ilgili tarafları işletmeyi etkileyen ya da gelecekte etkileyebilecek olan herhangi bir fırsat, ihtimal, tehlike, zarar, tehdit ya da risklerle ilgili bilgilendirmedir (Linsley ve Shrives 2006, 389). Risk açıklama, iç kontrolün temel aşamalarından birisi olup, riskleri, eylemleri, önlemleri, yönetimi ve riskle ilgili olayların analizini kapsamaktadır (Muzahem 2011, 58-340). Risklerin açıklanması konusunda üç yaklaşım olduğu ve bunların zorunlu, ihtiyari (gönüllü) ve çeşitli meslek kuruluşları tarafından yapılan önerilerden oluştuğu yukarıda belirtilmişti. Bunlardan bu çalışmanın konusunu oluşturan gönüllü risk açıklama aşağıda incelenmiştir. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği 161 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 2016/Özel Sayı-1 3.1. Gönüllü Risk Açıklama 162 İşletmelerin faaliyetlerine ilişkin bilgiler kamuya genel olarak iki şekilde açıklanmaktadır. Bunlar gönüllü açıklama (voluntary disclosure) ve zorunlu açıklamadır (mandatory disclosure). Gönüllü açıklama, işletmelerin faaliyetlerine ilişkin finansal ve finansal olmayan bilgilerin herhangi bir yasal zorunluluk olmadan kamuya açıklanmasını ifade etmektedir. Zorunlu açıklama ise, yasal bir düzenleme sonucunda kamu adına düzenleme yapan otoritelerce istenen bilgilerin kamuya açıklanmasıdır (Çelik 2002, 77). Gönüllü olarak açıklanacak bilgiler; finansal ve finansal olmayan bilgiler, finansal ve finansal olmayan bilgiler hakkında yöneticilerin değerlendirmeleri, geleceğe yönelik bilgiler ve yöneticiler ile hisse senedi sahipleri hakkında bilgiler olarak sınıflandırılabilir. İşletmenin gelecekte karşı karşıya kalacakları fırsatlar ve riskler geleceğe yönelik bilgiler kapsamında yer almaktadır (Çelik 2002, 79). İşletmelerin risklerine ilişkin açıklamalar genellikle finansal tablolarda yer almazlar. Bunlar, ayrı bir rapor ya da faaliyet raporları içinde yer alan bir bölümde sunulur. Nitekim UFRS 7’ye göre de risk açıklamalarının, finansal tablolarda yer almaması gerekmektedir. Ancak risk açıklamaları faaliyet raporu, yönetim raporu veya ayrı bir risk raporu ile finansal tabloların unsuru sayılabilir (Don 2010, 10). 3.2. Gönüllü Risk Açıklamanın Önemi Geleneksel finansal tablolar bir işletmenin risk profili ile ilgili kısmi bir görünüm sağladığından dolayı bilgi kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Nitekim finansal krizler ve skandallar da bilgi kullanıcılarının ihtiyacının çok daha geniş kapsamlı olduğunu gündeme getirmiş (Mokhtar 2010, İİİ), dünyanın çeşitli ülkelerinde hükümetler, düzenleyici kurumlar ve muhasebe enstitüleri işletmelerin bilgi açıklamasına geniş bir önem vermiş ve çeşitli düzenlemeler yapmıştır (Rajab 2009, 62). İşletmeler faaliyet raporlarında risklerini kapsamlı bir şekilde açıkladıklarında bilgi kullanıcıları daha sağlıklı karar verebileceklerdir (Miihkinen 2013, 67; Ariffin 2005, 8). Risk açıklama finansal muhasebe uygulamaları, yasal düzenlemeler ve akademik araştırmalarda da önem kazanmıştır (Dobler 2008, 185). Zira çeşitli çalışmalarda, rehberlerde ve mesleki ve düzenleyici kurumların standartlarında (örneğin AICPA 1994; FASB 2001; IASB 2010; ICAEW 1997, 1999, 2006, 2011; IFAC 2002; CICA 2008, 2009, 2010; KPMG 2008; SEC 1997, 2005; FSA 2005, 2006; EFRAG 2010; BCBS 1998, 2013) risk açıklamanın önemi vurgulanmıştır (Miihkinen 2013, 58). 3.3. Gönüllü Risk Açıklamanın Yararları ve Sakıncaları Risk açıklamanın işletme yöneticileri, hissedarlar, yatırımcılar, işletmeye kısa ve uzun vadeli kredi sağlayanlar, analistler ve diğer paydaşlar gibi bilgi kullanıcıları için bir takım yarar ve sakıncaları bulunmaktadır. Bu kapsamda risk açıklamanın yararları şöyle sıralanabilir (Chandiramani 2009, 18; Epstein ve Buhovac 2006, 11; Abraham ve diğerleri 2012, 13; Mokhtar 2010, 41, 68-69; Linsley ve Shrives 2006, 389; Muzahem 2011, 21-22-23-24, 155-156, 201; Meijer 2011, 31; Dobler 2005, 2; Rattanataipop 2013, 14-15; Beretta ve Bozzolan 2004; Lajili ve Zeghal 2005; Rajab 2009, 15-167; ICAEW 1997, 1999; Solomon ve diğerleri 2000; Linsley ve Shrives 2000; Woods ve diğerleri 2004, 4; Abraham ve Cox 2007, 227; Oorschot 2009, 62; Ariffin 2005, 2-8; Özşahin Koç ve Uzay 2015, 213): • Risk açıklama, bilgi asimetrisini 1 ve tahmin riskini azaltarak yatırımcılar tarafından talep edilen işletmenin risk primini ve sermaye maliyetini azaltmaktadır. İşletmenin sermaye maliyetinin azalması ise finansal olmayan bilgi ihtiyacını gidermektedir. Ayrıca kredi verenler riskli işletmelere kredi vermek için yüksek risk primi istemektedir. Dolayısıyla risk açıklama, etkin kaynak tahsisi ve daha düşük maliyetle sermaye sağlamaya katkıda bulunmaktadır. • Risk açıklama işletme ve yatırımcılar arasındaki ilişkiyi geliştirmektedir. Dolayısıyla yatırımcılar işletme hakkında daha fazla bilgi sahibi oldukça işletmeye duydukları güven artmaktadır. • Risk açıklamanın bir başka avantajı ise risk açıklamanın işletmenin iç kontrolleri üzerinde pozitif etkiye sahip olmasıdır. 1 Bilgi asimetrisi, işletme yönetiminin hissedarlardan ve ilgili diğer taraflardan daha fazla ve daha iyi bilgiye sahip olmasıdır (Meijer, 2011). 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği 163 2016/Özel Sayı-1 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 164 • Risk açıklama ayrıca risk yönetim süreci ve stratejik planlama ile ilgili kritik geri bildirim sağlar. • Risk açıklama, hissedarlar, yöneticiler, kredi verenler (alacaklılar), yatırımcılar, devlet ve müşteriler gibi önemli kullanıcılara değerli bilgiler sağlar. • Risk açıklama, yatırımcıların değerlendirmesine yardım eder. işletmenin risk profilini • Risk açıklama, yönetimin hesap verebilirliği ile yatırımcının korunmasını artırır ve tüm yatırımcılara eşit muamele sağlar. • eder. Risk açıklama şeffaflığı artırır ve hissedar değerini maksimize • Risk açıklama, yatırımcı için belirsizliği azaltır ve getiri düzeyini yükseltir. • Risk açıklama, işletmelere risk yönetim ve sistemlerinin etkinliğini değerlendirmesinde yardımcı olur. kontrol • Risk açıklama, işletmenin stratejilerini etkileyen risklerin etkin bir şekilde izlenmesini sağlar. • Risk açıklama, yönetimin etkinliğini değerlendirmesinde yönetime yol gösterir. • İleriye yönelik bilginin bir parçası olarak risk açıklama, yatırımcıların daha iyi yatırım kararları almalarına yardımcı olacak bilgiler sağlar. • Risk açıklama, finansal raporlamanın yararlılığını artırır. • Risk açıklama, yatırımcılara işletmenin gelecekteki nakit akışlarının tutarı, zamanlaması ve belirsizliği ile ilgili yararlı bilgiler sağlar. • İşletmelerin faaliyet raporlarında risklerle ilgili bilgi açıklamaları ilgili tarafların işletmenin mali durumu ile ilgili daha doğru değerlendirme yapmalarına olanak sağlar. • Risk açıklama, işletmenin açıklamalarının güvenilirliğini ve işletmenin itibarını artırır. Risk açıklamanın sakıncaları ise şöyle sıralanabilir (Chandiramani 2009, 18; Jiang 2008, 26; Meijer 2011, 17; Muzahem 2011, 156; ICAEW 1997; Mokhtar 2010, 67; Özşahin Koç ve Uzay 2015, 213): • Risk açıklama, işletmeye karşı dava olasılığını artırabilir, söz konusu bu durum ise işletmenin itibarını zedeleyebilir. • Risk açıklama rekabet avantajını kaybettirebilir. Zira işletmelerin geleceğe yönelik bilgi açıklaması yapmaları rakiplerinin faydalanabilecekleri daha hassas bilgileri içerebildiği için bu durum rekabet avantajı kaybına sebep olabilir. Başka bir deyişle, ticari hassasiyete ait bilgiyi açıklama, işletmeyi dezavantajlı bir konuma getirebilir. Rakipler özellikle stratejik projeler ve geleceğe yönelik planlarla ilgili bilgileri kendi çıkarları için kullanabilir ve bu durum işletmenin zararına yol açabilir. • Risk, niteliği gereği beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla açıklanan bilgilerin yanlış olması halinde bu bilgilere güvenerek karar alan yatırımcılara karşı yöneticiler hesap vermekle yükümlü olma endişesi duyarlar. Bundan dolayı işletmeler risk bilgilerini açıklamakta isteksiz davranırlar. • Uygunsuz risk açıklama, gelecekteki nakit akışlarının kesinliği ile ilgili yatırımcıların yanlış algılamasına ve yanlış kararlar almasına sebep olabilir. 4. İNGİLTERE’DE RİSK AÇIKLAMA DÜZENLEMELERİ VE UYGULAMALARI İngiltere’de ilk olarak 1992 yılında yayınlanan Cadbury Raporu, kurumsal risklerin tanımlanması, değerlendirilmesi ve yönetilmesi konusunda öneride bulunmuş ve kurumsal yönetim alanındaki tartışma ve çalışmalara ivme kazandırmıştır (Ataman Erdönmez 2003, 42). Daha sonra İngiltere Muhasebe Standartları Kurulu (Accounting Standards Board- ASB) 1993 yılında, İşletme Faaliyetleri ve Finansal Değerlendirme Beyanını (Operating Financial Review - OFR); yayınlamıştır. Söz konusu düzenleme ile işletme risklerinin raporlanmasına rehber olacak temel ilkeler ortaya konulmuştur. İşletme Faaliyetleri ve Finansal Değerlendirme Beyanı (OFR) zorunlu olmayıp, borsaya kayıtlı şirketler için öneri olarak sunulmuştur (Beretta ve Bozzolan 2004, 267). Söz konusu beyanda işletmenin sermaye yapısı, borçlanma politikası, işletmenin sürekliliği, bilanço bilgileri, 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği 165 2016/Özel Sayı-1 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 166 vergileme, işletme faaliyetlerinden ve diğer faaliyetlerden sağlanan fonlar ve nakitler, kısa vadeli borçlar vb. hususlar açıklanmaktadır (Abraham ve Cox 2007, 229-230). Ancak yapılan düzenleme sonucunda çoğu işletme risk bilgilerini yıllık faaliyet raporlarında açıklamamış; bazı işletmeler ise bu konuda açıklama yapmaya direnmiş, bazıları da çok az bilgi açıklamıştır (Abraham ve Cox 2007, 230). Bunun üzerine söz konusu OFR sorgulanmış ve 2003 yılı Ocak ayında revize edilmiştir (Rattanataipop 2013, 38). Bu revizyonla daha geniş bir çerçeveye oturtulmuş ve 2005 yılında 1 numaralı Raporlama Standardı haline dönüştürülmüştür (Rajab 2009, 36). Fakat söz konusu standart 2005 yılı Kasım ayında yürürlükten kaldırılarak 2006 yılında Raporlama Beyanı haline dönüştürülmüştür (Rattanataipop 2013, 38). Bir başka düzenleme İngiltere ve Galler Yeminli Mali Müşavirler Birliği (Institute of Chartered Accountants in England and WalesICAEW) tarafından 1997 yılında yapılmıştır. Bu düzenleme ile ICAEW, İngiltere şirketlerinin risk açıklama uygulamalarına ilişkin kamunun aydınlatılması için “Finansal Raporlama Riski: İşletme Riski İçin Öneriler” (Financial reporting of risk –proposals for a statement of business risk) isimli rapor hazırlamıştır. ICAEW’in düzenlemesi ile işletmeler sadece finansal tablolara ilişkin riski değil, aynı zamanda raporlanması gereken diğer riskleri de açıklamaları gerekmektedir. ICAEW’in düzenlemesinde işletmelerin raporlayacakları risk seti ve bu risklerin ölçümüne ilişkin teknikler de önerilmiştir (Cabedo ve Tirado 2004, 183). İngiltere’de 1998 yılında, Londra Menkul Kıymetler Borsası tarafından “Kurumsal Yönetim Yasası” yayımlanmıştır. Söz konusu düzeleme ile borsaya kayıtlı şirketlerde iç kontrol sistemi ve paydaşlara raporlama mekanizması getirilmiştir (Beretta ve Bozzolan 2004, 267). ICAEW, 1999 yılında “Sürprizlere Hayır: Daha İyi Risk Raporlama İçin Vaka” (No Surprises: The Case for Better Risk Reporting) isimli rapor hazırlamıştır. Bu raporda da risk ölçme yöntemi ile birlikte İngiltere şirketleri riskler hakkında daha fazla açıklama yapmaya teşvik edilmektedir (ICAEW 1999, 2). ICAEW, 1999 yılında ayrıca Turnbull Raporunu yayımlamıştır. Turnbull Raporu risk açıklama alanında önemli bir yere sahiptir. Zira söz konusu rapor risk odaklı yaklaşımın benimsenmesi, iç kontrol sisteminin kurulması ve etkinliğinin gözden geçirilmesi hususunda işletmeler için önemli bir rehberdir (Mohobbot ve Konıshı 2005, 10). ICAEW, 2002 yılında öncekilere ilave olarak iki ayrı rapor yayınlamıştır. Bunlardan birincisi “Sürprizlere Hayır: Daha İyi Risk Raporlama İçin Çalışma (No surprises: Working for better risk reporting) isimli rapordur. Bu raporda ICAEW tarafından yayınlanan önceki raporlar özetlenmiştir. İkincisi ise “KOBİ’ler İçin Risk Yönetimi” (Risk management for SMEs) isimli rapordur. Bu raporda küçük ve orta ölçekli işletmeler için risk açıklamaları ile ilgili bilgilere yer verilmiştir (Elshandidy ve diğerleri 2013, 321). ICAEW, 2011 yılında “İşletme Risklerini Raporlama” isimli bir rapor hazırlamıştır. Bu raporda işletmelerin faaliyet raporlarında yer alan risk bilgilerini açıklama (nicel ve nitel risk açıklamaları, işletmeler için yüksek rekabet maliyetleri ve işletmelerin karşı karşıya olduğu riskler) konuları ele alınmıştır. Ayrıca, yatırımcıların ihtiyaçlarının sürekli bir şekilde gözden geçirilmesi ve risk açıklamanın geliştirilmesi önerilmiştir (Elshandidy ve diğerleri 2013, 321). Netice itibariyle İngiltere’de risk açıklama uygulamaları gönüllü olarak gerçekleşmektedir. Ancak İngiltere şirketleri başka ülkelerin borsalarında işlem gördükleri zaman ilgili ülkenin düzenlemelerine uymak zorundadırlar. Örneğin ABD borsasında işlem gören İngiltere şirketleri, SEC (Security Exchange Commission) düzenlemeleri kapsamında ilave risk açıklama gereksinimleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu kapsamda SEC düzenlemelerine göre ABD borsasında işlem gören şirketlerin kendi muhasebe standartlarına göre hazırlanmış finansal tablolar ile ABD muhasebe standartlarına göre hazırlanan tabloları uyumlaştırmaları için 20-F formunu düzenlemeleri gerekmektedir. 20-F formu şirketin ve sektöre özgü belirgin risk faktörlerinin açıklanmasını gerektirmektedir (Abraham ve Cox 2007, 234). Bununla beraber ABD borsasında işlem gören İngiltere şirketleri (ya da diğer yabancı şirketler) Sarbanes-Oxley Yasasının (2002) raporlama gereksinimlerine uymakla yükümlüdürler (Rajab 2009, 39). Yukarıda bahsedilen düzenlemelerle birlikte İngiltere’de uygulamaya yönelik olarak literatürde yer alan bazı çalışmalar ve elde edilen sonuçlar şöyledir; • Solomon ve diğerleri (2000) çalışmalarında İngiltere’deki kurumsal yatırımcıların yatırım kararlarına ilişkin risk açıklamalarına 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği 167 2016/Özel Sayı-1 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 168 karşı tutumlarını belirlemeyi amaçlamışlardır. Bu kapsamda 1999 yılında 95 adet kurumsal yatırımcı ile anket yapılmıştır. Çalışma sonucunda artan risk açıklamalarının yatırım kararına yardımcı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca risk açıklamanın, kurumsal yönetim içinde önemli bir yere sahip olduğu belirlenmiştir. • Linsley ve Shrives (2006) çalışmalarında İngiltere’deki 79 adet işletmenin faaliyet raporlarındaki risk açıklamalarını incelemişlerdir. Çalışmada 1) Risk açıklamaları ve işletme büyüklüğü arasındaki ilişkiyi test etmek, 2) Risk açıklamaları ve işletme risk seviyesi arasındaki ilişkiyi test etmek ve 3) Açıklamaların cümle özelliklerini incelemek amaçlanmıştır. Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda risk açıklamaları ve işletme büyüklüğü arasında pozitif ilişki olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca nitel risk açıklamalarının nicel risk açıklamalarından daha fazla olduğu belirlenmiştir. Çalışmada risk açıklamaları ile ilgi hipotezler oluşturulurken risk açıklamaları parasal ve parasal olmayan risk açıklamaları, geçmiş ve gelecek risk açıklamaları, iyi ve kötü risk açıklamaları olmak üzere ayrım yapılmıştır. • Abraham ve Cox (2007) çalışmalarında işletmelerin faaliyet raporlarındaki risk bilgi miktarı ile ABD listeleme özellikleri arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Söz konusu çalışmada geniş bir bakış açısıyla risk açıklamalarının incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada 2002 yılında FTSE 100’de işlem gören şirketler incelenmiş olup içerik analizi yöntemi uygulanmıştır. Çalışma sonucunda hem yönetici hem de yönetim kurulu için risk raporlamanın önemli olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca ABD borsasında işlem gören İngiltere şirketlerinin faaliyet raporlarında ABD borsasında işlem görmeyen İngiltere şirketlerine göre daha fazla risk bilgilerini açıkladıkları belirlenmiştir. • Linsley ve Lawrence (2007) çalışmalarında İngiltere şirketlerinin faaliyet raporlarında yer alan risk açıklamalarının incelenmesini amaçlamışlardır. Çalışmada 1 Ocak 2001 tarihi itibariyle FTSE 100’de işlem gören 25 adet büyük ölçekli işletmenin risk açıklamaları incelenmiştir. Çalışmada risk açıklamalarının anlaşılma seviyesini ölçmek ve yöneticilerin zarar oluşturabilecek risk bilgilerini kasıtlı olarak engelleyip engellemediklerini değerlendirmek için bir takım testler yapılmıştır. Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda risk açıklamalarının anlaşılma seviyesinin zor olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca yöneticilerin zarar Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği risk bilgilerini kasıtlı olarak engellemedikleri • Jiang (2008) çalışmasında 2003-2007 yıllarında İngiltere’de Londra Borsası’nda işlem gören üç farklı sektörde faaliyette bulunan 15 adet işletmenin risk yönetimi ve risk açıklamalarını incelemiştir. Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda beş yıl içerisinde işletmelerin risk yönetimi ve risk açıklama uygulamalarının önemli ölçüde geliştirildiği belirlenmiştir. Ayrıca çok az işletmede risk yönetim sistemini denetleyecek risk komitesi ve risk yönetimi birim başkanı (Chief Risk Officer-CRO) atandığı tespit edilmiştir. Son olarak çalışmada işletmelerin raporlarının hâlâ yetersiz olduğu ve geliştirilmesi gerektiği önerilmiştir. • Hill ve Short (2009) çalışmalarında halka açılan şirketlerin izahnamelerindeki risk açıklamalarını incelemeyi amaçlamışlardır. Çalışmada İngiltere’deki 420 adet halka açılan şirketin izahnameleri 1991-2003 yılları için içerik analizi ve regresyon analizi yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Çalışma sonucunda halka arz edilen şirketlerde ileriye yönelik bilgi açıklamalarının büyük oranda olduğu tespit edilmiştir. • Rajab ve Schachler (2009) çalışmalarında üç ayrı dönem için (1998, 2001 ve 2004) İngiltere’deki 52 şirketin risk açıklama uygulamalarını 156 adet faaliyet raporunu içerik analizi yöntemini kullanarak incelemişlerdir. Çalışma sonucunda muhasebe düzenlemelerinin ve muhasebe enstitülerinin önerilerinin etkisi ile altı yıllık süre içinde faaliyet raporlarındaki risk açıklama miktarında artış eğilimi olduğu tespit edilmiştir. • Linsley (2011) çalışmasında İngiltere’de bulunan sekiz bankanın yedi yıllık dönemi kapsayan (2002-2008) faaliyet raporlarında yer alan risk açıklamalarını incelemiştir. Çalışma sonucunda örnek bankalarda risk açıklamanın yıllar itibariyle kriz dönemine kadar tutarlı olduğu tespit edilmiştir. 2008 yılı faaliyet raporlarında ise krizden etkilenen bankalarda farklı risk açıklamalarının olduğu belirlenmiştir. • Elzahar ve Hussainey (2012) çalışmalarında İngiltere’de 72 adet işletmenin hazırladığı ara raporlarında yer alan risk bilgi seviyesini ölçmek için manuel içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca işletmeye özgü özelliklerinin etkisini incelemek ve risk açıklamalarını 2016/Özel Sayı-1 oluşturabilecek belirlenmiştir. 169 2016/Özel Sayı-1 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 170 kapsayan kurumsal yönetim mekanizmalarını incelemek için regresyon analizi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda büyük işletmelerde faaliyet dönemi içerisinde hazırlanan ara raporların açıklama bölümlerinde daha fazla risk açıkladıkları tespit edilmiştir. Ayrıca firmaya özgü diğer özellikler (likidite, özkaynak, karlılık, çapraz listeleme) ve risk açıklamalarını kapsayan kurumsal yönetim mekanizmaları arasında istatistiksel olarak anlamsız bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır. • Campbelle ve Rattanataipop (2013) çalışmalarında 1995 ve 2010 yılları arasında İngiltere merkezli altı büyük bankanın risk raporlama uygulamalarını incelemişlerdir. Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda 16 yıl boyunca risk türlerinin hacminde artış olduğu tespit edilmiştir. • Elshandidy ve diğerleri (2013) çalışmalarında İngiltere’de borsada işlem gören şirketlerin faaliyet raporlarındaki gönüllü ve zorunlu risk açıklamalarının risk seviyesi üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Çalışma sonucunda büyük ölçekli, temettü verimi ile yönetim kurulu bağımsızlığı yüksek olan ve etkin denetim ortamı olan şirketlerde gönlü risk açıklama uygulamalarının diğer şirketlere göre daha yüksek seviyede olduğu tespit edilmiştir. Hukuki düzenlemeler ve yapılan çalışmalar bir bütün olarak ele alındığında İngiltere’de risk açıklama uygulamaları standartlar ve ilgili rehberler sunularak sürekli iyileştirilmiştir. Söz konusu bu durum, İngiltere’deki düzenleyici kuruluşların risk açıklamanın öneminin farkında olduğuna işaret etmektedir (Özşahin Koç ve Uzay 2015, 220). 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Kurumsal yönetim konusunun önemli hale gelmesinin temelinde, son yıllarda uluslararası alanda ortaya çıkan şirket skandalları bulunmaktadır. Şirket skandalları sonucunda, işletme yönetimlerinin şeffaf olması yönündeki talep artmıştır. Şeffaflığın işletme düzeyinde benimsenmesi, yatırımcı haklarının korunması ve kamu güveninin kazanılması için bir gerekliliktir. Zira yatırımcılar, yatırım kararı alırken işletmelerin kamuoyuna yaptıkları açıklamaları dikkate alarak hareket etmektedirler. İşletmelerin kamuyu aydınlatırken finansal bilgilerin yanı sıra finansal olmayan bilgileri ve ayrıca karşı karşıya olduğu risklerle ilgili bilgileri de açıklamaları gerekmektir. İşletmelerin faaliyet raporlarında risklerini açıklamaları, işletmelerin geleceği hakkında belirsizliklerle ilgili bilgi sağlamasından dolayı yatırımcılar ve analistler gibi faaliyet raporu kullanıcıları için büyük önem taşımaktadır. Risklerle ilgili şeffaflığın sağlanması etkin sermaye piyasaları içinde önemlidir. Dünya’da mevcut düzenlemeler incelendiği zaman risk açıklaması ile ilgili olarak üç tip yaklaşım olduğu görülmektedir. İlk yaklaşıma göre risk açıklama ile ilgili kurallar mevzuat kapsamında düzenlenir ve işletmeler bu kurallara uymak zorundadır. İkinci yaklaşım yumuşak hukuk olarak ifade edilmektedir ve bu yaklaşımda gönüllü açıklama esastır. Üçüncü yaklaşım resmi olmayan kurallar olarak adlandırılır ve bu kurallar genellikle daha detaylı ve özeldir. Ancak uygulanmaması durumunda hiçbir yaptırımı bulunmamaktadır. Bu kapsamda bazı ülkelerde risk açıklama uygulamaları zorunlu iken bazı ülkelerde risk açıklama uygulamaları gönüllü olarak gerçekleşmektedir. Bu çalışmada risk açıklamasına ilişkin gönüllü uygulamayı benimseyen İngiltere’deki risk açıklama düzenlemeleri incelenmiştir. Yapılan incelemelerde İngiltere’nin gönüllü risk açıklamayı benimsediği, buna yönelik düzenlemeler yaptığı ve bu düzenlemelerin sürekli geliştirildiği görülmüştür. Ayrıca yapılan akademik çalışmalarda da İngiltere şirketlerinin gönüllü risk açıklamalarının yüksek seviyede olduğu ve zaman içerisinde şirketlerin risk türlerinin hacminin arttığı tespit edilmiştir. Türkiye’de ise doğrudan risk açıklama ve raporlamaya yönelik yasal düzenleme bulunmamaktadır. Türkiye’de de risk açıklama ve raporlamaya yönelik yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu düzenlemenin Türkiye’nin sosyo-kültürel durumu bir bütün olarak ele alındığında risk açıklamasının gönüllülük yerine zorunlu olmasının kamuyu aydınlatma ve yatırımcı haklarının korunması bakımından daha uygun olacağı düşünülmektedir. KAYNAKÇA Abraham, S. Marston C. ve Darby P. 2012. Risk Reporting: Clarity, Relevance And Location (1th Edition), The Institute of Chartered Accountants of Scotland, Edinburgh. Abraham, S. ve Cox P. 2007. “Analysing the Determinants of Narrative Risk İnformation in UK FTSE 100 Annual Reports”, The British Accounting Review, 39. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği 171 2016/Özel Sayı-1 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 172 Ariffin, N. M. 2005. “Enhancing Transparency and Risk Reporting in Islamic Banks”, School of Management, University of Surrey, PhD Thesis. Ataman Erdönmez, P. 2003. “Türkiye’de 2001 Yılındaki Mali Kriz Sonrasında Kurumsal Sektörde Yeniden Yapılandırma”, Bankacılar Dergisi, 47. Beretta, S. ve Bozzolan S. 2004. “A Framework for the Analysis of Firm Risk Communication”, The International Journal of Accounting, 39 (3). Cabedo, J. D. ve Tirado J. M. 2004. “The Disclosure of Risk in Financial Statements”, Accounting Forum, 28 (3). Campbell, D. ve Rattanataipop P. 2013. “Risk Reporting by UK Banks, 1995‐2010: An Exercise in Futility?”, http://econ.au.dk/fileadmin/Economics_Business/Research/Semina rs/Finance_Accounting_Seminars/2013/ARLS030413DavidCampb ell_RiskReporting_by_UK_banks.pdfAlanından (Erişim Tarihi: 09.09.2013). Chandiramani, G. 2009. “Quality of Risk Reporting”, Erasmus Unıversıty Rotterdam, School Of Economıcs, Accountıng, Audıtıng And Control, Master Thesis. Çelik, O. 2002. “Sermaye Piyasalarında Gönüllü Kamuya Açıklama”, Muhasebe ve Denetime Bakış, 6. Dobler, M. 2005. “How Informative is Risk Reporting?– A Review of Disclosure Models-“, Munich Business Research. Dobler, M. 2008. “Incentives for Risk Reporting - A Discretionary Disclosure and Cheap Talk Approach”, The International Journal of Accounting, 43. Doğan, M. 2007. “Şirketlerin Yönetiminde Temsil Sorunu ve Kurumsal Yönetim”, Muhasebe ve Denetime Bakış, 23. Don, J-W. 2010. “Risk Disclosure Practices of the European Banking Sector”, Erasmus School of Economics, Erasmus University Rotterdam, Accountancy, Auditing and Control, Master Thesis. Elzahar, H. ve Hussainey K. 2012. “Determinants of Narrative Risk Disclosures in UK İnterim Reports”, Journal of Risk Finance, 13 (2). Elshandidy, T., Fraser I. ve Hussainey K. 2013. “Aggregated, Voluntary, and Mandatory Risk Disclosure İncentives: Evidence From UK FTSE All-Share Companies”, International Review of Financial Analysis, 30. Epstein M. J. ve Buhovac A. R. 2006. The Reporting of Organizational Risks for Internaland External Decision-Making, Published by the Society of Management Accountants of Canada and The American Institute of Certified Public Accountants, Canada. Hergüner, Ü. 2007. “Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Sanayi İşletmelerine Yansıması”, Mercek Dergisi, 46. Hill, P. ve Short H. 2009. “Risk Disclosures on the Second Tier Markets of the London Stock Exchange”, Accounting and Finance, 49 (4). Institute of Chartered Accountants in England & Wales (ICAEW). 1997. Financial Reporting of Risk: Proposals for A Statement of Business Risk, United Kingdom. Institute of Chartered Accountants in England and Wales (ICAEW). 1999. Internal Control Guidance for Directors on the Combined Code, ICAEW, London. Jiang, N. 2008. “Examining Risk Management and Risk Disclosures Practices in UK Public Companies”, University of Nottingham, Master Thesis. Lajili, K. ve Zeghal D. 2005. “A Content Analysis of Risk Management Disclosures in Canadian Annual Reports”, Canadian Journal of Administrative Sciences, 22 (2). Linsley, P. M. ve Shrives P. J. 2000. “Risk Management and Reporting Risk in the UK”, The Journal of Risk, 3 (1). Linsley, P. M. ve Shrives P. J. 2006. “Risk Reporting: A Study of Risk Disclosures in the Annual Reports of UK Companies”, The British Accounting Review, 38. Linsley, P. M. ve Lawrence M. J. 2007. “Risk Reporting by the Largest UK Companies: Readability and Lack of Obfuscation”, Accounting, Auditing & Accountability Journal, 20 (4). Linsley, P. M. 2011. UK Bank Risk Disclosures in the Period Through to the Onset of the Global Financial Crisis, ICAEW, London. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği 173 2016/Özel Sayı-1 Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN 174 Meijer, M. M. G. H., 2011. “Risk Disclosures in Annual Reports of Dutch Listed Companies During the Years 2005-2008”, University of Twente, Finance & Accounting, Master Thesis. Netherlands. Miihkinen, A. 2013. “Essays on Corporate Risk and Transition Disclosures in the IFRS Era”, Aalto University, Doctoral Dissertations. Mohobbot, A. Md. ve Konishi N. 2005. “The UK Guidelines for Company Risk Reporting−An Evaluation”, Economic Review, 37 (1). Mokhtar, E. S. 2010. “Investıgatıng Risk Reporting Practices In Egypt”, Cardiff Business School, Cardiff University, Doctoral Dissertations. Muzahem, A. 2011. “An Empirical Analysis on the Practice and Determinants of Risk Disclosure in an Emerging Capital Market: the Case of United Arab Emirates”, University of Portsmouth, Portsmouth Business School, Department of Accounting and Finance, Doctoral Dissertations. Oorschot, L. V. 2009. “Risk Reporting: An Analysis Of The German Banking Industry”, Erasmus Unıversıty Rotterdam, Accounting, Auditing and Control, Master Thesis. Özkan, A., Tanç Ş. G. ve Tanç A. 2008. “Finansal Tablo Dipnotlarının Kamuyu Aydınlatmadaki Öneminin Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma”, Muhasebe ve Bilim Dünyası Dergisi, 10 (3). Özşahin Koç, F. ve Uzay Ş. 2015. “Risk Raporlaması: Gelişmiş Ülke Uygulamalarından Çıkarılacak Dersler”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 45. Pamukçu, F. 2011. “Finansal Raporlama ile Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflıkta Kurumsal Yönetimin Önemi”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, 50. Poroy Arsoy, A. 2008. “Kurumsal Şeffaflık ve Muhasebe Standartları”, Afyon Kocatepe Üniversitesi, İİBF. Dergisi, 10 (2). Rajab, B. ve Schachler M. H. 2009. “Corporate Risk Disclosure by UK Firms: Trends and Determinants”, World Review of Entrepreneurship Management and Sustainable Development, 5(3). Rajab, B. 2009. “Corporate Risk Disclosure Its Determinants and İts İmpact on the Company's Cost of Equity Capital”, Edinburgh Napier University, School of Accounting, Economics & Statistics, The Business School, Doctoral Dissertations. Rattanataipop, P. 2013. “Risk Disclosures in the Annual Reports of UK Banks, 1995 – 2010”, Newcastle University Business School, Doctoral Dissertations. Sermaye Piyasası Kurulu. 2005. Kurumsal Yönetim İlkeleri, Düzeltilmiş İkinci Yayınlama. Solomon, J. F., Solomon A., Norton S. D. ve Joseph N. L. 2000. “A Conceptual Framework for Corporate Risk Disclosure Emerging from the Agenda for Corporate Governance Reform”, The British Accounting Review, 32 (4). TKYD, “Nedir Bu Kurumsal Yönetim?”, 2007 Deloitte-Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği Ortak Yayını, Web Sayfası: http://www.tkyd.org/files/downloads/faaliyet_alanlari/yayinlarimiz /tkyd_yayinlari/nedir_bu_kurumsal_yonetim.pdf (Erişim Tarihi: 20.07.2015). Woods, M., Dowd K. ve Humphrey C. G. 2004. “Credıbılıty At Rısk? The Accountıng Professıon, Rısk Reportıng And The Rıse Of VaR”, ESRC Economic & Social Research Council. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği 175 KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİNDEKİ (BISTXKURY) İŞLETMELERİN SAHİPLİK YAPISI VE GÖNÜLLÜ AÇIKLAMALAR ARASINDAKİ İLİŞKİ * Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN ** Araş. Gör. Nur FİDANCI *** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 177-199 ÖZ Şirketlerin şeffaflık, adillik, hesap verebilirlik ve sorumluluk ilkeleri çerçevesinde faaliyet gösterebilmelerini sağlamaya yönelik ortaya çıkan kurumsal yönetim kavramı, özellikle ABD’de yaşanan şirket skandalları sonrasında tüm Dünya’da gündeme gelen bir kavramdır. Bu bağlamda, sermaye piyasalarında, gönüllü açıklamalarda bulunan şirketlerin sayısı giderek artmıştır. Şirketlerin, gerektirdiğinden daha fazla bilgiyi gönüllülük esasına göre raporlama eğiliminde olmalarının temel nedeni, piyasa katılımcıları ile daha fazla iletişim içerisinde olabilmek ve katılımcılara firmanın değeri hakkında daha doğru ve daha tutarlı bilgiyi verebilmektir. Çalışmanın amacı, Borsa İstanbul Kurumsal Yönetim Endeksinde (BISTXKURY) yer alan işletmelerin sahiplik yapısı ve kurumsal gönüllü açıklamalar arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Anahtar Kelimeler: Kurumsal Yönetim, Gönüllü Açıklamalar, Sahiplik Yapısı JEL Sınıflandırması: M41, M48, C01 THE RELATIONSHIP BETWEEN OWNERSHIP STRUCTURE OF ENTITIES LISTED IN CORPORATE GOVERNANCE INDEX (BIST – XKURY) AND VOLUNTARY DISCLOSURES Corporate governance concept is significantly brought into agenda specifically after company scandals occurred in United States provides Makale gönderim tarihi: 10.11.2015; kabul tarihi:03.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF, gulsah.ugurluel@deu.edu.tr *** Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF, nur.fidancı@deu.edu.tr * 177 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 178 companies to operate abide by transparency, fair, accountability and responsibility principles. On this basis, number of companies making voluntary disclosures increased gradually in capital markets. The reason for companies to have propensity to report more information voluntarily is to communicate more with market participants and render more accurate more coherent information about firm value to market participants. The aim of this paper is to detect the relationship between corporate voluntary disclosures and ownership structures of companies listed Istanbul Stock Exchange’s corporate governance index (BIST-XKURY) Keywords: Corporate Governance, Voluntary Disclosures, Ownership Structure JEL Classification: M41, M48, C01 1. GİRİŞ Literatürde kurumsal yönetim kavramının farklı şekillerde tanımlandığı ve ideal tek bir kurumsal yönetim tanımının olmadığı görülmektedir. Kurumsal yönetim alanında yapılan sayısız çalışmadan yola çıkarak kurumsal yönetim, “hissedarlar, iç ve dış paydaşlar, yönetim kurulu ve üst yönetim arasındaki ilişkileri tarafların hak ve sorumlulukların gözetilmesine olanak sağlayan kurallar ve düzenlemelerdir” denilebilir. Gompers, Ishii, Metrick’e göre (2003:107) şirketler birer cumhuriyettir ve kurumsal yönetim de bu rejimdeki güç ilişkisini ifade etmektedir. Gompers, Ishii, Metrick çalışmalarında kurumsal yönetimi şu şekilde tanımlamışlardır: Şirketler cumhuriyetlerdir. Asıl otorite oy hakkına sahip olan pay sahiplerindedir. Oy sahipleri temsilcileri olan yönetim kurulu üyelerini seçerler ve yönetim kurulu üyeleri de birçok kararda yetki devrini bürokratları olan yöneticilere devrederler. Herhangi bir cumhuriyet rejiminde güç ilişkisi yönetimin sahip olduğu spesifik kurallara bağlıdır. Bir uç örneğe bakarsak, bazı demokrasilere göre yöneticilere çok az güç verilir ve pay sahiplerine yönetim kurulu üyelerini hızlı bir şekilde ve kolayca değiştirme imkanı tanır. Diğer bir uç örnekte ise yönetime çok fazla güç hakkı tanınır ve pay sahiplerinin yönetim kurulu üyelerini değiştirmeleri konusunda güçlü engeller oluşturulur. Görüldüğü üzere, kurumsal yönetim kavramı, temsil eden-temsil edilen ve sermaye yapısı kavramlarını da beraberinde getirmektedir. Farklı kurumsal yönetim yapısı sistemlerinin ve kurumsal yönetim yapısı mekanizmalarının yöneticilerin, kurumsal yatırımcıların ve fazla paya sahip en büyük yatırımcıların sermaye sahipliği ve firma performansı arasındaki ilişkileri etkilemesi beklenmektedir. Sermaye yapısı, işletmelerin varlıklarını nasıl finanse ettikleri ve finansmanda kullandıkları kaynakların bileşiminin ifadesidir. İşletmeler yatırımlarını finanse etmek için özkaynaklarını kullanabilecekleri gibi yabancı kaynakla finansman sağlanmanın işletmeye sağlayacağı kaldıraç etkisinden yararlanmak suretiyle yabancı kaynakları da kullanabileceklerdir. Ancak “sermaye sahipliği” kavramı yalnızca niceliksel değil aynı zamanda hissedarların niteliksel özelliklerini de kapsayan bir kavramdır. Örneğin; şirketin aile şirketi olup olmadığı, hissedarlar arasında kurumsal yatırımcı ve/veya yabancı yatırımcı oranı, şirket yöneticisine birtakım nedenlerden dolayı (verimlilik artışı, motivasyon v.s.) şirket hisse senetleri verilip verilmediği sorularının cevapları sermaye sahipliği kavramı içinde aranmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının temelinde, tek bir çıkar grubu gözetilmeksizin şeffaf davranılması ve ticari sır kapsamına girmeyen tüm bilgilerin kamuya açıklanması yatmaktadır. Sermaye sahipliği kavramı incelendiğinde ise farklı çıkar gruplarının sermaye üzerindeki etkileri görülmektedir. Dolayısıyla, işletmelerin kamuya açıklaması gereken zorunlu bilgiler dışında gönüllü olarak da açıklama yapmak istediği durumlarda, farklı çıkar gruplarının temsili söz konusu olduğunda bu gönüllü açıklamalar sermaye sahibinden etkilenmekte midir? sorusu akla gelmektedir. Çalışmada BIST Kurumsal Yönetim Endeksinde (BIST-XKURY) faaliyet gösteren işletmelerin sermaye sahipliği ve gönüllü açıklamaları arasındaki ilişki Stata 14 ve MS- Excel bilgisayar programları aracılığı ile çoklu regresyon analizi “En Küçük Kareler-Ordinary Least SquareOLS” yöntemi ile ortaya koyulmaya çalışılmıştır. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 179 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 2016/Özel Sayı-1 2. 180 LİTERATÜR TARAMASI 2.1. Kurumsal Yönetim Kavramı Dünya’da kurumsal yönetim kavramı 1980 sonları ve 1990’lı yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Türkiye’de ise daha çok 2001 yılında yaşanan krizden sonra gündeme gelmeye başlamış ve yaygınlaşmıştır. İngilizce’de “Corporate Governance” olarak ifade edilen kavram Türkçe literatürde “Kurumsal Yönetim” olarak karşılık bulmuştur. Latince “gubernare” olarak ifade edilen “governance” kelimesi “hükmetmek, yönlendirmek” anlamları taşımaktadır. Bazı çalışmalarda “Kurumsal Yönetişim” olarak da kullanılan kavram, söz konusu çalışmamızda SPK, TÜSİAD, BIST, TKYD ve KGK gibi kurumlara uyularak “Kurumsal Yönetim” olarak yer alacaktır. Birçok ülkede hızla yayılan kurumsal yönetim kavramı, Cadbury Raporu’nda “şirketleri idare ve kontrol eden bir sistem” olarak tanımlanmıştır. Şirketlerin idare ve kontrolünden ve dolayısıyla şirketlerin yönetiminden en üst düzey organ olan yönetim kurulları sorumludur. Pay sahiplerinin yönetimdeki görevi yönetici ve denetçileri görevlendirmek ve uygun yönetim modelini kurmaktır. Yönetim kurulunun sorumlulukları şirketin stratejik hedeflerinin belirlenmesi ve bunların uygulanmaya konulmasında liderlik etmek, işletme yönetimini denetlemek ve bunu pay sahiplerine rapor etmektir. Yönetim kurulunun görevleri kanunlara, düzenlemelere ve genel kuruldaki pay sahiplerinin alacağı kararlara bağlıdır (Cadbury Raporu, 1992:14). Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kurumsal Yönetimi, şirketlerin yönlendirildiği ve kontrol edildiği sistem olarak tanımlamakta ve esasen şirketin yönetimi yönetim kurulu, hissedarları ve diğer çıkar grupları arasındaki ilişkiler dizisini içermektedir. Kurumsal yönetim şirketin amaç ve hedeflerinin saptandığı ve bunlara erişebilmek için performansı izleme araçlarının belirlendiği yapıyı ortaya koyar (OECD; Corporate Governance Principles, 1998, s.2). TÜSİAD tarafından 2002 yılında yayımlanan “Kurumsal Yönetim En İyi Uygulama Kodu: Yönetim Kurulunun Yapısı ve İşleyişi” hakkındaki raporda “Kurumsal Yönetim” kavramı şu şekilde tanımlanmıştır. “En geniş anlamda modern yaşamda insanların bir amaca ulaşmak için oluşturduğu herhangi bir kurumun yönetiminin düzenlenmesidir. Daha dar anlamda ise, bir kurumun beşeri ve mali sermayeyi çekmesine, etkin çalışmasına ve böylece ait olduğu toplumun değerlerine saygı gösterirken uzun dönemde ortaklarına ekonomik değer yaratmasına imkan tanıyan her türlü kanun, yönetmelik, kod ve uygulamaları ifade etmektedir”. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere, kurumsal yönetimin tek bir tanımı yoktur. Kurumsal Yönetim kısaca, şirketin yönetim kurulu, ortakları ve diğer paydaşları arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar bütünü olup, şirketin herhangi bir grup paydaşının menfaatinin diğer grupların önüne geçmesini engelleme amacı gütmektedir. Kurumsal yönetim işletme ile doğrudan ve dolaylı ilişki içinde olan tüm paydaşlarının haklarının korunmasını amaçlamaktadır. Kurumsal Yönetim İlkeleri OECD liderliğinde 1999 yılında, özel sektöre yönelik bir ilke ve uygulamalar bütünü olarak başlayan bir süreçtir. Gerek makro düzeyde yaşanan küresel ekonomik krizler, gerek şirketler düzeyinde yaşanan çeşitli usulsüzlükler, 2000’li yıllarda dikkatlerin, sürdürülebilir performans kavramı üzerine yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bu gelişmeler, kurumsal yönetim kavramının ilgi alanını halka açık şirketlerin ardından, halka kapalı şirketler, aile şirketleri, kamu işletmeleri, sivil toplum kuruluşları, spor kulüpleri ve siyasi partiler de dahil olmak üzere ekonomik ve toplumsal hayatımızda kilit rol oynayan tüm kuruluşları içerecek şekilde genişletmiştir. Kurumsal Yönetim 1930’lu yıllardan başlayarak önem kazanmış ancak son 20 yıldır birçok ülkede yaygınlaşmış ve uluslararası kurumların yönetim tarzlarını yönlendiren bir kavram haline gelmiştir. Kurumsal Yönetim alanında yıllar itibariyle yapılan önemli çalışmalar; Cadbury Raporu (1992), King Raporu I (1994), King II (2002)- King III (2009), Greenbury Raporu (1995), Hampel Raporu (1998), Birleştirilmiş Kod (1998) Güncelleme (2003), Millstein Raporu (1998), OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri (1999) Güncelleme (2004), Sarbanes Oxley Yasası (2002), Higgs Raporu (2003) şeklindedir (Cavlak, 2015:17). Günümüzde gelişmiş Batı ekonomilerinde ve hatta bazı Asya ülkelerinde (Singapur, Hong Kong, Güney Kore gibi) kurumsal yönetim ilkelerini uygulamayan halka açık bir şirket hemen hemen yoktur. Türkiye de ise SPK’nın öncülüğünde kurumsal yönetim ilkeleri oluşturulmuş, SPK tarafından kurulan komiteye, Borsa İstanbul ve Türkiye Kurumsal Yönetim Forumu katılmıştır. Ayrıca TÜSİAD da Kurumsal Yönetim ile ilgili komite oluşturmuştur. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 181 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 2016/Özel Sayı-1 2.1.1. Kurumsal Yönetim İlkeleri 182 Kurumsal yönetimi şekillendiren birçok ilke mevcuttur; ancak bunların hepsi aynı değerde ve etkinlikte değildir. Hatta birçoğunun sıradan davranış kuralları olduğu görülmektedir. Kurumsal yönetim ilkelerinin amacı; ülkelerde kurumsal yönetim ile ilgili yasal, kurumsal ve düzenleyici çerçeveyi değerlendirmek ve geliştirmek için ilgili kurumlara yardımcı olmaktır. Uluslararası çalışmalar incelendiğinde, kurumsal yönetim yaklaşımlarında özellikle, eşitlik (adil davranma), şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk kavramları genel kabul görmüş kurumsal yönetim ilkeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. (www.spk.gov.tr) Yeni TTK’da esas itibariyle kurumsal yönetim ilkelerine dayanmaktadır. 1. Eşitlik (Adil Davranma) SPK’nın yayımlamış olduğu Kurumsal Yönetim İlkelerinde eşitlik; şirket ile ilgili tüm faaliyetlerde pay ve menfaat sahiplerine eşit davranılması ve olası çıkar çatışmalarının önüne geçilmesini ifade etmektedir. 2. Şeffaflık Ticari sır niteliğindeki bilgiler hariç olmak üzere, işletme ile ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin zamanında, doğru, eksiksiz anlaşılabilir, yorumlanabilir bir şekilde kamuya duyurulmasını ifade etmektedir. 3. Hesap Verebilirlik Yönetim kurulu üyelerinin tüm paydaşlara hesap verme zorunluluğunu ifade etmektedir. Kurumsal Yönetim anlayışına göre yönetim kurulu yalnızca genel kurula karşı değil aynı zamanda tüm menfaat sahiplerine karşı sorumludur. 4. Sorumluluk Şirket faaliyetlerini yürütürken alınan kararların, uygulamaların şirketin ana sözleşmesine, yönetmeliklere, mevzuata uygun olmasını ve bu uygunluğun denetlenmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki İşletmeler düzenleyici kurumların oluşturduğu mevzuatın ötesinde ilave açıklamalar yapmaya ihtiyaç duymaktadırlar. Gönüllü açıklamalar son yıllarda muhasebe literatüründe oldukça ilgi çeken bir konudur. Gönüllü açıklamalar, zorunlu tutulanları aşan açıklamalar olarak tanımlanmıştır (Meek vd., 1995, 555). Gönüllü açıklamalar; ekonomik gelişmişlik, yasal düzenlemeler, sermaye piyasalarının gelişmişlik düzeyi, kültür, eğitim seviyesi gibi birtakım değişkenlerden etkilenmektedir. Farklı ülkelerdeki kurumsal yönetim uygulamaları da gönüllü açıklamalar üzerinde etkili olmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük Britanya’daki Sanayi Devrimi, bu ülkelerdeki zenginliğin genel nüfusa yayılmasını sağlamıştır. İşletmeler büyüdükçe, sermayeye olan ihtiyaç artmış ve yükselen orta sınıf, gereken sermayeyi tedarik eden kaynak durumuna gelmiştir. İlk olarak, yatırımcıların ve kredi verenlerin içinde bulunduğu grup büyüyerek, farklılaşmış ve şirketler mülkiyetlerini genişletme imkânına kavuşmuşlardır. İkinci olarak, mal sahipleri şirketlerinin yönetimlerinden ayrılmışlar ve bu durum profesyonel yöneticilerin (non-owner managers) ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu tarz ekonomilerde yatırımcının korunması esastır. Fransa, Almanya, Japonya gibi ülkelerde işletmelerin sermaye ihtiyacını karşılayan az sayıda büyük banka bulunmaktadır. Bu ülkelerde bankalar sermayenin tek kaynağı olduklarından muhasebe uygulamaları kredi verenlerin korunmasına yönelik hazırlanmaktadır. Bu sebeple de, hazırlanan finansal raporlar ABD’deki şirketlerden daha az kapsamlıdır (Choi, Frost ve Meek, 2002:146). Gönüllü açıklamalar konusundaki ilk çalışmayı Firth 1979 yılında gerçekleştirmiştir. Firth incelediği 180 İngiliz işletmesinin gönüllü açıklama düzeyini tespit etmeye çalışmıştır (Ding, v.d. 2004, 16). Leftwich, Watts ve Zimmerman (1981), ara dönem raporlamada gönüllü açıklama düzeyini, Meek, Roberts ve Gray (1995), İngiliz, Fransız ve Alman işletmelerinde gönüllü açıklamaları etkileyen faktörleri; Williams (1999), Asya Pasifik ülkelerinde (Avustralya, Singapur, Hong Kong, Filipinler, Tayland, Endonezya ve Malezya) toplumsal ve çevresel gönüllü açıklama düzeyi ve bunu etkileyen faktörleri; Ho ve Wong (2001), Hong Kong borsasına kayıtlı işletmelerin kurumsal yönetime bağlı olarak yaptıkları gönüllü 2016/Özel Sayı-1 2.2. Gönüllü Açıklamalar 183 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 184 açıklama düzeylerini; Chau ve Gray (2002) Hong Kong ve Singapur; Eng ve Mak (2003) ise Singapur işletmelerinde gönüllü açıklamalar ile sahiplik yapısı arasındaki ilişkiyi, Barako, Hancock ve Izan (2006), Kenya’daki işletmelerde 1992-2001 yılları arasında gönüllü açıklamalar ve sahiplik yapısı arasındaki ilişkiyi ele almıştır. Gönüllü açıklamaların düzeyi, sahiplik yapısı ile olan ilişkisi farklı ekonomilerde ve farklı kültürlerde değişiklik göstermektedir. Ancak kurumsal sosyal sorumluluk ilkeleri gereği finansal raporlarda gönüllü açıklamalara yer vermek gerekmektedir. Muhasebe bilgi sistemi, ticari sır kapsamına giren ve işletmenin rekabet gücünü azaltacak olan bilgiler hariç, diğer tüm bilgileri kamuoyuna açıklamalıdır. Bu bilgiler işletmenin aleyhine bile olsa muhasebe bilgi sistemi bu bilgiyi kamuoyu ile paylaşmak durumundadır. Kurumsal sosyal sorumluluk anlayışının dayandığı temel de budur (SPK, 2005: 20). 2.3. Sahiplik Yapısı Sahiplik kavramı, bir varlığı hukuki çerçevede kullanabilme özgürlüğü olarak tanımlanabilmektedir. Diğer bir ifade ile sahiplik, bireyin menkul veya gayrimenkul varlıklar üzerinde tasarruf hakkını istediği gibi kullanması anlamına gelmektedir. Sahiplik, maddi olarak ifade edilebilsin edilemesin, soyut veya somut var olan her şey için ifade edebilmek mümkündür. Bununla birlikte, sahiplik hukuki olarak sadece para ile ifade edilebilen maddi varlıklar için korunabilmektedir (Lemmon, Lins: 2003:1446-1447). Kurumsal yönetim, işletmelerde sahiplik ve kontrolün ayrılmasıyla birlikte ortaya çıkan sorunları çözmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle sahiplik yapısı ve kurumsal yönetim arasındaki yakın ilişki dikkate alınmalıdır. Kurumsal yönetim çerçevesi, hissedarlık haklarını korumalı ve bu hakların kullanılabilmesini kolaylaştırmalıdır. Kurumsal yönetim çerçevesi, azınlık ve yabancı hissedarlar da dahil, bütün hissedarlara eşit muamele yapılmasını güvence altına almalıdır. Bütün hissedarlar haklarının ihlali halinde yeterli bir telafi ya da tazminat elde etme imkanına sahip olmalıdır. (OECD, Kurumsal Yönetim İlkeleri) Sermaye payları fazla olan büyük hissedarların firma yönetimine aktif ilgi göstermesi ve yönetimi kontrol etmesi beklenir (Demsetz, Villalonga, 2001:210). Her sahiplik yapısı beraberinde kurumsal yönetim tarafından çözülmesi gereken farklı sorunları kapsamaktadır. Şahıs şirketlerinde; kaynakların varlıklara etkili tahsisi, birden çok hissedarı olan şirketlerde; azınlık hissedarlarının korunması ile temsil maliyetlerinin azaltılması, sahipliğin yayılmış olduğu şirketlerde ise aşırı yatırım ve aşırı büyüme birer sorun teşkil etmektedir. Uygulamada en çok karşılaşılan sermaye sahipliği türleri; aile sahipliği, kurumsal yatırımcı sahipliği, devlet sahipliği, dağınık sermaye sahipliği ve yönetici sahipliğidir. Aile sahipliğinin etkin olduğu işletmeler, diğer sermaye sahipliği çeşitlerine göre daha yüksek bir paya sahiptir. Sayıları oldukça fazla olan aile işletmeleri, genel anlamda belirli bir ailenin geçimini sağlamak ve sermayenin sadece o aile içinde kalmasını sağlamak amacıyla kurulmuş işletmelerdir. Aile işletmeleri tüm dünyada her sektör açısından oldukça önemli bir rol üstlenmektedir. Aile işletmelerinde hakim ortak aile üyeleridir ve yönetim kurulu genellikle bu üyelerden oluşmaktadır. Kurumsal yatırımcı sahipliği gelişmiş ekonomilerde önemli bir rol üstlenmektedir. Kurumsal yatırımcılar genellikle yatırım bankaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Govori (2003) tarafından yapılan çalışmada, kurumsal yatırımcılar; yatırım fonları, sigorta şirketleri, emeklilik fonları şeklinde sınıflandırılmışlardır. Devlet sahipliği devletin herhangi bir şirket, endüstri veya işletme varlıkları üzerinde sermayesi oranında söz sahibi olmasıdır. Devlet sahipliği kavramı, kamu otoritesinin piyasalara müdahale etmek zorunda kalması veya müdahale etmek istemesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Dağınık sermaye sahipliği, şirket kontrolünün tek elde toplanmadığı birden çok hissedarla paylaşıldığı durumu ifade etmektedir. Dağınık sermaye sahipliği yapısında şirket hissedarları arasında baskın sermayedar grubu bulunmamaktadır. Yönetici sahipliği, işletme hisselerini elinde bulunduranların aynı zamanda yönetici konumunda olduğu sahiplik türüdür. Yöneticilerin işletmenin hisse senetlerinin çoğunluğunu ellerinde bulundurması şart değildir (Han, Suk, 1998:144). 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 185 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 2016/Özel Sayı-1 3. METODOLOJİ 186 3.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı Çalışmanın amacı Kurumsal Yönetim ve Gönüllü Açıklamalar kavramlarının değerlendirilerek; BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde (XKURY) faaliyet gösteren işletmelerin sahiplik yapısı ile faaliyet raporlarındaki gönüllü açıklamalarının ilişkisinin araştırılmasıdır. BIST Kurumsal Yönetim Endeksi'nin amacı, payları Borsa İstanbul pazarlarında (Gözaltı Pazarı ve C Listesi hariç) işlem gören ve kurumsal yönetim ilkelerine uyum notu 10 üzerinden en az 7, her bir ana başlık itibarıyla 10 üzerinden en az 6,5 olan şirketlerin fiyat ve getiri performansının ölçülmesidir. Dolayısıyla çalışma; işletmelerin şeffaflık, adillik ve hesap verebilirlik düzeylerinin daha yüksek olduğu varsayılarak, BIST Kurumsal Yönetim Endeksi (XKURY)’nde yer alan 50 şirket kapsamında değerlendirilmektedir. Çalışmanın örneklemi olarak BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde (XKURY) faaliyet gösteren işletmelerin 2014 yılı faaliyet raporları incelenmiştir. Çalışmada analize dahil edilen işletmeler Ek 1’de sunulmaktadır. 3.2. Araştırmanın Veri ve Yöntemi Çalışmada BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde (XKURY) faaliyet gösteren işletmelerin sahiplik yapısı ve gönüllü açıklamaları ilişkisini ölçmek için 1 adet bağımlı, 5 adet bağımsız ve 1 adet kontrol değişkeni belirlenmiştir. Konu ile ilgili daha önce yapılmış çalışmalarda kullanılan değişkenler dikkate alınarak gönüllü açıklamalar endeksi bağımlı değişken, aile sahipliği, kurumsal yönetim sahipliği, devlet sahipliği, yönetici sahipliği ve yabancı sahiplik bağımsız değişkenler olarak belirlenmiştir. İncelenen firmalarda dağınık sermaye sahipliğine rastlanmadığı için bu değişken kullanılmamıştır. Onun yerine yabancı sermaye sahipliği modele dahil edilmiştir. Modelin açıklama gücünü artırabilmek için, literatürde firmaların açıklama gücünü en çok etkileyen değişken olarak kabul edilen işletmenin büyüklüğü (Log(Aktif)) kontrol değişkeni olarak analize dahil edilmiştir. Veriler, Kamuyu Aydınlatma Platformu (http://www.kap.gov.tr) web sayfasında yer alan 2014 yılı faaliyet raporları ve şirket genel bilgi formlarından elde edilmiştir. Elde edilen veriler Stata 14 ve MS- Excel bilgisayar programları aracılığı ile çoklu regresyon analizine tabi tutulmuştur. Her bir sahiplik yapısı değişkeninin işletmenin gönüllü açıklamaları üzerindeki etkisini ölçmek için “En Küçük KarelerOrdinary Least Square- OLS” yöntemi uygulanmıştır. Bu amaçla kurulan model aşağıdaki gibi gösterilebilir: GAE= β0+β1 AS + β2 KRS + β3 DS + β4 YS + β5 YBN + β6 B + e 3.3. Değişkenlerin Tanımlanması Sahiplik yapısı ile gönüllü açıklamalar arasındaki ilişkinin araştırıldığı bu çalışmada araştırma modelini oluşturan değişkenler genel anlamda bağımlı ve bağımsız değişkenler olarak ikiye ayrılmıştır. Değişkenlere ilişkin bilgiler aşağıda verilmiştir. Tüm değişkenlerin analizde kullanımı, formülü ve kısaltmaları aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Tablo 1. Analizde Kullanılan Değişkenlerin Formülleri ve Kısaltmaları Değişkenler Modelde Kullanımı Bağımlı değişken Formülü Kısaltması GAE YBN Aile Sahipliği Bağımsız değişken Kurumsal Yönetici Sahipliği Devlet Sahipliği Bağımsız değişken Yönetici Sahipliği Bağımsız değişken GAE= İşletmenin açıkladığı bilgi/ en yüksek açıklayabileceği bilgi Aile işletmesi olması durumunda 1 yoksa 0 verilmiştir. Kurumsal yönetici sahipliğinin sermayedeki payı Devlet sahipliği olması durumunda 1 yoksa 0 verilmiştir. Yöneticinin sermayedeki payı Yabancı Sahiplik Aktif Büyüklüğü Bağımsız Değişken Kontrol değişkeni Yabancı yatırımcının sermayedeki payı Toplam Varlıkların Logaritması Gönüllü Açıklamalar Endeksi Bağımsız değişken AS KRS DS YS B 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 187 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 2016/Özel Sayı-1 3.3.1. Bağımlı Değişken- Gönüllü Açıklamalar Endeksi 188 Literatürdeki diğer çalışmalar incelenerek hazırlanan gönüllü açıklamalar endeksi, 50 firmanın faaliyet raporlarındaki verilerden yola çıkılarak hazırlanmıştır. Hamrouni ve diğerleri (2015) yılında yapmış oldukları çalışmada; Meek ve diğ. (1995), Botosan (1997), Chau ve Gray (2002), Eng ve Mak (2003), Lim ve diğ. (2007) ve Francis ve diğ. (2008) nin çalışmalarında kullandıkları gönüllü açıklamalar kontrol listesini birleştirip yeniden düzenlemişlerdir. Hamrouni ve diğ. (2015) kontrol listesini, stratejik bilgi 30 kalem, finansal olmayan bilgi 35 kalem, finansal bilgi 36 kalem, kurumsal yönetim 11 kalem olmak üzere toplamda 112 kalem olarak belirlemişlerdir. Çalışmada, bu 112 kalem temelinde, ülkemizdeki uygulamalar dikkate alınarak ve sadece Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda yayımlanan faaliyet raporları incelenerek, kontrol listesindeki kalemlerin bir kısmı elenmiş bir kısmı da genel başlıklar altında toplanmıştır. Sonuç olarak toplam da 30 kalem gözlemlenmiştir. Çalışmada kullanılan gönüllü açıklamalar listesi Ek-2’de sunulmaktadır. 50 işletmenin faaliyet raporlarında kontrol listresinde yer alan 30 kalem eşit derecede önem verilerek araştırılmış ve ilgili kalemin var olması durumunda 1 olmaması durumunda 0 (sıfır) verilerek açıklama toplamları bulunmuştur. Elde edilen toplam, açıklanabilecek en yüksek düzey olan 30’a bölünerek bir endeks rakamına ulaşılmıştır. 3.3.2. Bağımsız Değişkenler Analizde kullanılan bağımsız değişkenler sahiplik yapısı değişkenleri ve kontrol değişkenleri olarak iki grupta ele alınmaktadır. Şirket hisselerinin önemli bir bölümünün belirli kişilerin (hissedarların) veya kurumların elinde bulunması sahiplik yapısını ortaya koymaktadır. Temsil teorisine göre; firmaların temsil ve açıklama maliyetlerini düşürmek amacıyla daha fazla bilgi açıklayacağı beklenmektedir (Jensen ve Meckling, 1976). İşletme sahipliğinin aile kontrolünde olması (AS) durumunda firmanın daha az gönüllü açıklamada bulunacağı literatürdeki diğer çalışmalarla desteklenmektedir (Ho ve Wong, 2001; Akhtaruddin ve diğ. , 2009).Dolayısıyla; H1: İşletmenin aile sahipliğinde olması gönüllü açıklama düzeyiyle negatif ilişkilidir. Kurumsal yatırımcılar (KRS) kurumsal yönetimin önemli bir parçası olarak kabul edilmektedir. Dağınık sermaye yatırımcılarına göre kurumsal yatırımcılar yöneticilerin davranışlarını göstermekte daha fazla eğilimlidirler (Sartawi ve diğ. , 2014). Benzer çalışmalarda kurumsal yatırımcı sahipliği ile gönüllü açıklamalar arasında pozitif ilişki bulunmuştur (Barako, Hancock ve Izan, 2006). Dolayısıyla; H2: İşletmenin kurumsal yatırımcı sahipli olması gönüllü açıklama düzeyiyle pozitif ilişkilidir. Eng ve Mak (2003) çalışmalarında devlet sahipli (DS) firmaların daha yüksek düzeyde temsil maliyetiyle karşılaştıklarını ifade etmektedir. Bunun sebebi kâr üzerindeki sınırlayıcı amaçlardır. Dolayısıyla, devlet sahipli işletmeler diğer paydaşlarını daha fazla bilgilendirme, açıklamalarının kalitesinin ve anlaşılabilirliğini yüksek tutma eğilimindedirler (Samaha ve Dahawy, 2010). Devlet sahipli firmalarda temel amaç hissedar değeri yaratmaktan ziyade devlet fonları dışındaki diğer finansal kaynaklara ulaşabilmektir. Dolayısıyla; devlet sahipli firmaların daha fazla açıklama yapması beklenmektedir (Eng ve Mak, 2003). H3: İşletmenin devlet sahipli olması gönüllü açıklama düzeyiyle pozitif ilişkilidir. Sahiplik yapısı değişkeni olarak kullanılan bir değişken ise yönetici sahipliği (YS) değişkenidir. Şirket yönetiminde hissedarların bakış açısı, yöneticilerin firma değerini maksimize ederek hissedarların çıkarlarını korumasıdır. Bilindiği üzere bu durum temsil maliyetini gündeme getirmektedir. Jensen ve Meckling’e (1976) göre eğer yöneticilere firmadan pay hakkı verilirse yöneticiler hissedarların çıkarlarını daha iyi koruyabileceklerdir. Bu nedenle; yöneticiler finansal karar ve performanslarını daha açıklayıcı bir şekilde ortaya koymak istemektedirler (Iatridis ve Alexakis, 2012). Dolayısıyla; H4: İşletmenin yönetici sahipli olması gönüllü açıklama düzeyiyle pozitif ilişkilidir. Sahiplik yapısı olarak kullanılan son değişken ise yabancı sahipliği (YBN) dir. Şirketlerin sermayesindeki yabancı yatırımcıların pay oranları bu değişkeni oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalara göre işletmelerin yabancı sahiplik oranının artması bilgi asimetrisinin artmasına ve dolayısıyla açıklama düzeyinin de artırmasına neden olmaktadır (Meek ve diğ., 1995; Barako ve diğ., 2006; Samaha ve 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 189 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 190 Dahawy, 2010). Diğer taraftan; yabancı yatırımcının dikkatini çekmek için firmalar finansal açıklamalarını genişletme eğilimindedirler. Bu da onları rekabetçi ortamda sermaye maliyetlerini düşürmek için daha fazla açıklama yapmaları konusuna yöneltmektedir (Samaha ve Dahawy, 2010). Dolayısıyla; H5: İşletmenin yabancı sahipli olması gönüllü açıklama düzeyiyle pozitif ilişkilidir. Analizde yukarıdaki değişkenler dikkate alınarak oluşturulan modelin açıklama gücünü ve sağlamlığını arttırabilmek için işletmelerin gönüllü açıklama düzeyini etkilediği varsayılan aktif büyüklüğü kontrol değişkeni olarak kullanılmıştır. Firma büyüklüğü (B) gönüllü açıklamalar ile ilgili olarak literatürde en çok kullanılan kontrol değişkenidir (Ho ve Wong, 2001; Ferguson ve diğ. , 2002). İncelenen çalışmalar da büyük işletmelerin daha fazla bilgi açıklayacağı ve büyüdükçe artan bilgi asimetrisi sorununu gidermek için daha fazla gönüllü açıklamada bulunacağı belirtilmektedir (Jensen ve Meckling, 1976). Dolayısıyla firma büyüklüğü olarak işletmelerin aktif toplamının logaritması alınarak modele dahil edilmiştir. 3.4. Araştırmanın Bulguları Araştırma sonucu olarak değişkenlere ilişkin tanımlayıcı istatiksel değerler Tablo 2 ve Tablo 3’de gösterilmektedir. Çalışmada kullanılan değişkenlerin; ortalama, minimum, maksimum ve standart hata sonuçları aşağıdaki gibidir. Tablo 2. Bağımlı Değişkene Ait Tanımlayıcı İstatistikler Tabloya göre; gönüllü açıklama kalemlerinin alt sınıflandırmalarda hesaplanmış endeks değerleri de görülmektedir. Çalışmada 50 firmanın faaliyet raporlarında gözlemlenen 30 kalem stratejik bilgi (SB), finansal olmayan bilgi (FOB), finansal bilgi (FB) ve yönetim bilgisi (YB) alt sınıflarında da ayrı ayrı endeks hesaplanmıştır. Sonuçlara göre; gözlemlenen 30 kalemden maksimum 17, minimum 5 tanesi, ortalama 10.48 kalem raporlanmıştır. Bu da maksimum raporlama düzeyini %57, minimum %17, ortalama %34 olarak göstermektedir. İncelenen kalemlerin sınıfsal dağılımında maksimum %71 oranında finansal bilginin, devamında %67 ile stratejik bilginin raporlandığı görülmektedir. Tabloda minimum sıfır görülen FOBE, FBE ve YBE’nin bazı firmalarda o kalemlerin hiç açıklanmadığı anlamını taşımaktadır. Tablo 3. Bağımsız Değişkenlere Ait Tanımlayıcı İstatistikler Ortalama Maksimum Minimum Sdt. Hata Gözlem AS 0.44 1.00 0 0.5014265 50 KRS 0.0506 0.85 0 0.1371341 50 DS 0.06 1.00 0 0.2398979 50 YS 0.0694 0.53 0 0.144058 50 YBN 0.112 0.84 0 0.2045902 50 -0.0052 0.3145* 0.2414** 0.3211* -0.0821 YBN B -0.1749 B YS 1.0000 0.1154 0.1834 0.0146 0.1335 YBN 1.0000 -0.2035 -0.2239 YS AS 1.0000 -0.1146 -0.1188 0.3193* DS GAE GAE AS KRS DS KRS Değişkenler Tabloya göre bağımsız değişkenler ele alındığında; incelenen firmalarda %44’ü aile sahipli (AS), %6’sı devlet sahipli (DS)dir. Kurumsal sahiplik oranı (KRS) ortalama %5, yönetici sahiplik oranı (YS) ortalama %6 ve yabancı sermaye oranı (YBN) ortalama %11’dir. Tabloda minimum sıfır görülen KRS, YS ve YBN’nin bazı firmalarda o nitelikte bir sahiplik yapısının olmadığını ifade etmektedir. Tablo 4. Değişkenler Arası Korelasyon Matrisi 1.0000 0.1229 0.0890 0.0607 * Korelasyon 0.05 düzeyinde anlamlıdır. ** Korelasyon 0.10 düzeyinde anlamlıdır. 1.0000 0.2517** -0.0232 1.0000 0.0742 1.0000 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 191 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 192 Tablo 4’de gösterilen bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki korelasyon matrisine göre; en yüksek ilişki yabancı sahiplik (YBN) ve aile sahipliği (AS) arasında %32 negatif yönde bir ilişki açıklamaktadır. Bunu takiben %31 pozitif olarak devlet sahipliği (DS) ve gönüllü açıklamalar endeksi (GAE) ve %31 pozitif olarak yönetim sahipliği (YS) ve aile sahipliği (AS) arasında görülmektedir. İlişki seviyelerinin yüksek düzeyde olmadığı görülmektedir ancak; bu durum literatürdeki diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Tablo 5. Regresyon Sonuçları Değişkenler Sbt AS KRS DS YS YBN B Β 0.4420774 -0.0057571 -0.0676689 0.1495196 0.0565105 0.1009888 -0.0137127 R-squared Adj Rsquared F(6, 43) Prob > F Gözlem 0.1924 0.0797 Std. Hata 0.1049338 0.0312481 0.1203834 0.0653439 0.1038953 0.0741222 0.0126743 t-değeri 4.21 -0.18 -0.56 2.29 0.54 1.46 -1.08 Anlamlılık 0.000 0.855 0.577 0.027* 0.589 0.155** 0.285 1.71 0.1425 50 * İlişki 0.05 düzeyinde anlamlıdır. ** İlişki 0.15 düzeyinde anlamlı kabul edilebilir. 50 işletmenin 30 kalemle gözlemlenen gönüllü açıklamalar düzeyiyle sahiplik yapısı arasındaki ilişkiyi incelemek üzere en küçük kareler (OLS regresyon) analizi uygulanmıştır. Bağımlı değişken olarak gönüllü açıklamalar endeksi (GAE) kullanılmıştır. Sahiplik yapısı değişkeni olarak da aile sahipliği, kurumsal sahiplik, devlet sahipliği, yönetici sahipliği ve yabancı sahiplik araştırılmıştır. Modele ayrıca anlamlılığı ve büyüklüğü artırmak için işletmelerin aktif toplamının logaritmasıyla ifade edilen büyüklük değişkeni eklenmiştir Tablo 5’e göre; gönüllü açıklamalar ve sahiplik yapısı arasındaki ilişkiyi test eden modelde; modelin açıklama gücü (R² =%19.24) olarak görülmektedir. Aile sahipliği ve kurumsal sahiplik ile gönüllü açıklamalar arasında negatif bir ilişki ortaya çıkmıştır. Devlet sahipliği ile gönüllü açıklamalar arasında hem pozitif yönde hem de 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı bir ilişki ortaya çıkmıştır. Analiz sonucuna göre, devlet sahipliği olan işletmelerin faaliyet raporlarında yer alan gönüllü açıklamalara daha fazla yer verdikleri zorunlu açıklamaların dışında kamuyu aydınlatma ihtiyacı duydukları söylenebilir. Bu durumda, devlet sahipli işletmelerin kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesinde şeffaflık ve kamuyu aydınlatma konularına önem verdikleri, paydaşların karar verme süreçlerinde onların kararlarını etkileyebilecek her türlü veriyi açık bir şekilde ortaya koydukları söylenebilir. Yönetici sahipliği ve gönüllü açıklamalar arasındaki ilişki pozitif ancak anlamsız çıkmıştır. Yöneticiler finansal karar ve performanslarını daha açık bir şekilde ifade edebilmek için daha fazla gönüllü açıklama yapma eğilimindedirler. Bu nedenle yönetici sahipliği ve gönüllü açıklamalar arasında pozitif bir ilişkinin çıkması beklenen bir durumdur. Yabancı sahiplik ile gönüllü açıklamalar arasındaki ilişki pozitif yönde ve eğer değerlendirilirse 0.15 düzeyinde anlamlı çıkmıştır. Hipotez sonucuna göre, yabancı sahipli işletmelerin yabancı ortaklarının da etkisi ile kamuyu aydınlatma ve yatırımcıyı koruma konularında hassas davrandıkları, zorunlu olmadığı halde kendi işletmeleri ile ilgili bilgileri paylaşmaktan çekinmedikleri söylenebilir. Modelde kontrol değişkeni olarak kullanılan büyüklük ve gönüllü açıklamalar arasında negatif bir ilişki ortaya çıkmıştır. Bu durum yabancı literatürdeki diğer çalışmalardaki sonuçla örtüşmemektedir. Ancak; Ağca ve Önder (2007) çalışmalarında İstanbul Borsası’nda faaliyet gösteren firmalara benzer uygulamayı yapmış ve büyüklüğün etkisini negatif olarak bulmuşlardır. 4. SONUÇ Çalışmada BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde (XKURY) faaliyet gösteren işletmelerin sahiplik yapısı ve gönüllü açıklamaları ilişkisi belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla endeksteki 50 firmanın 2014 yılı faaliyet raporları incelenmiştir. Konu ile ilgili olarak literatür incelenmiş ve daha önce yapılmış çalışmalarda kullanılan değişkenler ve ülke uygulamaları dikkate alınarak faaliyet raporları temelinde gönüllü açıklamalar endeksi 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 193 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 194 oluşturulmuştur ve bağımlı değişken olarak kullanılmıştır. Faaliyet raporlarına dayanarak işletmelerin sahiplik yapıları incelenmiş, literatürdeki diğer çalışmalar ile uyumlu olarak, aile sahipliği, kurumsal yönetim sahipliği, devlet sahipliği, yönetici sahipliği ve yabancı sahiplik bağımsız değişkenler olarak belirlenmiştir. Raporlardan anlaşıldığı üzere, dağınık sermaye sahipliğine rastlanmadığı için bu değişken modelden çıkarılmış ve onun yerine yabancı sermaye sahipliği modele dahil edilmiştir. Yapılan regresyon analizi “En Küçük Kareler-Ordinary Least Square- OLS” yöntemi sonuçlarına göre; aile sahipliği ve kurumsal sahiplik ile gönüllü açıklamalar arasında negatif, yönetim sahipliği, yabancı sahiplik ve devlet sahipliğiyle gönüllü açıklamalar arasında pozitif ilişki ortaya çıkmıştır. Ancak bu ilişkilerden sadece devlet sahipliği % 5 anlamlılık düzeyinde anlamlıdır. Diğer değişkenlerin anlamsız çıkması ve R²’nin düşük çıkması gönüllü açıklamaları etkileyen farklı değişkenlerin varlığını göstermektedir. Çalışmanın kapsamı itibariyle farklı değişkenlerin de gelecekteki çalışmalarda kurulacak modellere eklenmesi uygun olacaktır. Diğer taraftan incelenen işletmelerin sadece Kamuyu Aydınlatma Platformunda açıklanan faaliyet raporları değil, aynı zamanda web sitelerinde veya diğer platformlardaki finansal olmayan raporların da incelenmesi ile farklı ilişkiler ortaya koyulabilir. KAYNAKÇA Akhtaruddin, M. , Hossain, M. A. , Hossain, M. , Yao, L. 2009. “Corporate Governance and Voluntary Disclosure in Corporate Annual Reports of Malaysian Listed Firms”, Journal of Applied Management Accounting Research, 7 (1): 1- 19. Barako, D. , Hancock, P. ve Izan, H. 2006. “Factors Influencing Voluntary Corporate Disclosure by Kenyan Firms”, Corporate Governance: An International Review, 14 (2): 107- 125. Botosan, C. A. 1997. “Disclosure Level and the Cost of Equity Capital”, The Accounting Review, 72 (3): 323-349. Cavlak, H., 2015. “Uluslararası Finansal Raporlama Standartları Ve Kurumsal Yönetim İlişkisi: Kurumsal Yönetim Endeksi’ne Tabi Şirketlerde Bir Anket Çalışması, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme ABD, Muhasebe-Finansman Bilim Dalı, İstanbul. Chau , G. K. ve Gray, S. J. 2002. “Ownership Structure and Corporate Voluntary Disclosure in Hong Kong and Singapore”, International Journal of Accounting, 37 (2): 247- 265. Choi, F. D.S.,, Frost C. A., ve Meek G. K., 2002. International Accounting, Fourth Edition, Prentice Hall. Demsetz, H., ve Villalonga, B., 2001. “Ownership Structure And Corporate Performance”, Journal Of Corporate Finance 7: 209–233. Ding Y., Linghui F., Hervé S. ve Huiwen W., 2004. “Disclosure And Determinants Studies: An Extension Using The Divisive Clustering Method (DIV)”, Working Paper Series. Dulacha G. B., Hancock P. ve H. Y. Izan, 2006. “Factors Influencing Voluntary Corporate Disclosure by Kenyan Companies”, Corporate Governance, 14(2), March. Eng, L. L. ve Mak, Y. T. 2003. “Corporate Governance And Voluntary Disclosure”, Journal Of Accounting And Public Policy, 22 (4): 325– 345. Ferguson, M. , Lam, K. ve Lee, G. 2002. “Voluntary Disclosure by State- Owned Enterprises Listed on the Stock Exchange of Hong Kong”, Journal of International Financial Management and Accounting, 13 (2): 125- 152. Francis, J. , N., D. ve Olsson, P. 2008. “Voluntary Disclosure, Earnings Quality, and Cost of Capital”, Journal of Accounting Research, 46 (1): 53- 99. Gompers, P. A. , Ishii, J. L. ve Metrick, A., 2003. “Corporate Governance and Equity Prices”, Quarterly Journal of Economics 118(1), February: 107-155. Hamrouni, A., Miloudi, A., ve Benkraiem, R. 2015. “Signaling Firm Performance through Corporate Voluntary Disclosure”, The Journal of Applied Business Research, 31 (2): 609- 620. Han, K. C., ve Suk, D. Y., 1998 “The Effect of Ownership Structure on Firm Performance: Additional Evidence”, Review of Financial Economics, 7(2): 143-155. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 195 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI 196 Ho, S. ve Wong, K. 2001. “A Study of the Relationship Between Corporate Governance Structures and the Extent of Voluntary Disclosure”, Journal of International Accounting and Auditing & Taxation, 10: 139- 156. Iatridis, G. ve Alexakis, P. 2012. “Evidence of Voluntary Accounting Disclosures in the Athens Stock Market”. Review of Accounting and Finance. 11 (1): 73- 92. Jensen, M. C. ve Meckling, W. H. 1976. “Theory of the Firm: Managerial Behavior, Agency Costs and Ownership Structure”, Journal of Financial Economics, 3 (3): 305- 360. Lemmon, M. L. ve Lins, K. V., 2003, “Ownership Structure, Corporate Governance, and FirmValue: Evidence fromthe East Asian Financial Crisis”, The Journal Of Finance, LVIII (4): 1445-1468. Lim, S., Matolcsy, Z. ve Chow, D. 2007. “The Association Between Board Composition and Different Types of Voluntary Disclosure”, European Accounting Review, 16 (3): 555- 583. Meek, G. K., Roberts, C. B. ve Gray, S. J. 1995. “Factors Influencing Voluntary Annual Report Disclosures Byu.S., U.K. And Continental European Multinatonal Corporations”, Journal Of International Business Studies, 26(3): 555-572. OECD. 2005. Kurumsal Yönetim İlkeleri, Yayın No. Kyd-Y/2005-0101, Ocak. Richard W. Leftwich, R. L. W. ve Zimmerman J. L., 1981. “Voluntary Corporate Disclosure: The Case of Interim Reporting”, Accounting Research Center, Booth School of Business, University of Chicago, Journal of Accounting Research, 19, Studies on Standardization of Accounting Practices: An Assessment of Alternative Institutional Arrangements: 50-77. Samaha, K. ve Dahawy, K. 2010. “Factors Influencing Corporate Disclosures Transparency in the Active Share Trading Firms: An Explanatory Study”, Research in Accounting in Emerging Economies, 10: 87- 118. Sartawi, I. S. M., Hindawi, R. M., Bsoul, R. ve Ali, A. J. 2014. “Board Composition, Firm Characteristics, and Voluntary Disclosure: The Case of Jordanian Firms Listed on the Amman Stock Exchange”, International Business Research, 7 (6): 67- 82. Simon S.M. H. ve Wong K. S., 2001. “A Study Of The Relationship Between Corporate Governance Structures And The Extent Of Voluntary Disclosure”, Journal of International Accounting, Auditing & Taxation 10: 139–156. SPK, Kurumsal Yönetim İlkeleri, www.spk.gov.tr. Tüsiad. 2002. “Kurumsal Yönetim En İyi Uygulama Kodu: Yönetim Kurulunun Yapısı Ve İşleyişi” Yayın No: Tüsiad-T/2002-12/336, Aralık. EK 1- BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde Faaliyet Gösteren Firmalar AEFES AKSA AKSGY ALBRK ARCLK ASELS AYGAZ CCOLA CEMAS CRDFA DGGYO DOAS DOHOL EGCYH ENKAI EREGL GARAN GARFA ANADOLU EFES AKSA AKİŞ GMYO ALBARAKA TÜRK ARÇELİK ASELSAN AYGAZ COCA COLA İÇECEK ÇEMAŞ DÖKÜM CREDITWEST FAKTORİNG DOĞUŞ GMYO DOĞUŞ OTOMOTİV DOĞAN HOLDİNG EGELİ& CO. YATIRIM HOLD. ISGYO ISMEN IZOCM İŞ GMYO İŞ Y. MEN. DEĞ. İZOCAM LOGO LOGO YAZILIM OTKAR PETKM PETUN OTOKAR PETKİM PINAR ET VE UN ENKA İNŞAAT EREĞLİ DEMİR ÇELİK GARANTİ BANKASI GARANTİ FAKTORİNG PGSUS PINSU PEGASUS PINAR SU PNSUT PINAR SÜT PRKAB PRKME PRYSMIAN KABLO PARK ELEK. MADENCİLİK SISE ŞİŞE CAM SKBNK ŞEKERBANK TAVHL TAV HAVA LİMANLARI TOASO TOFAŞ OTO FAB. TRCAS TURCAS PETROL TSKB T.S.K.B. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 197 Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI IHLAS GLOBAL TAT. ORT. GARANTİ YAT. ORT. T. HALK BANKASI HÜRRİYET GZT. İHLAS EV ALETLERİ İHLAS HOLDİNG ISFIN İŞ FİN. KİR. 2016/Özel Sayı-1 GLYHO GRNYO HALKB HURGZ IHEVA 198 TTKOM TÜRK TELEKOM TTRAK TÜRK TRAKTÖR TUPRS TÜPRAŞ VESTL VESTEL YAZICILAR HOLDİNG YEŞİL GMYO YAPI VE KREDİ BANK. YAZIC YGYO YKBNK EK 2- Gönüllü Açıklamalar Kontrol Listesi A- Stratejik Bilgi 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. Firmanın kısa tarihçesi İşletmenin tanıtımı Ana Ürün- Pazar Temel amaçların açıklanması Finansal Amaçların açıklanması Mevcut strateji ve etkileri Geleceğe yönelik stratejiler Ar- Ge projelerinin tanımı Firmanın Ar- Ge politikası Ar- Ge faaliyetlerinin konumu Ar- Ge için görevlendirilen personel sayısı Faaliyetlerin gözden geçirilmesi B- Finansal olmayan bilgiler 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. Çalışanlara ilişkin bilgiler Çalışanların eğitimine ilişkin bilgiler Sosyal politikalar ve katma değer yaratan bilgiler Yatırım sermayesinin bölümsel (coğrafik ve ürün) dağılımı Net varlıkların bölümsel (coğrafik ve ürün) dağılımı Rakip analizi Pazar payı analizi C- Finansal Bilgiler 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. Finansal tablolar dışında yer alan performans göstergeleri Finansal Rasyolar Nakit akış tahminleri Sermaye artış tahminleri Kur değişimlerinin mevcut sonuçlara etkisi Kur değişimlerinin gelecek faaliyetlere etkisi Kur değişim hareketlerinin tahmini D- Yönetişim Bilgisi 27. 28. 29. 30. Sahiplik yapısı Yönetim Kurulu Yapısı Çalışan Profili İç Denetim Kurulu olması 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki 199 GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMANIN SİSTEMATİK RİSK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ * Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY ** Arş. Gör. İlker GÜLENÇER *** Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL **** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 201-230 ÖZ Çalışmada işletmelerin zorunlu açıklamalara ek daha fazla özel bilgiyi gönüllü olarak kamuya açıklamalarının çeşitlendirme yoluyla azaltılamayan sistematik risk üzerindeki etkisi tespit edilmeye çalışılmıştır. Havuzlanmış regresyon yöntemi ile yapılan analiz sonucunda işletmelerin zorunlu açıklamalara ek olarak gönüllü açıklama seviyelerini artırdıklarında azalan belirsizlik nedeni ile işletmeye ait sistematik riskin azaldığı bulgusuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Gönüllü Kamuyu Aydınlatma, Kurumsal Yönetim, Şeffaflık, Finansal Raporlama, Sistematik Risk, Beta JEL Sınıflandırması: M41, K22 THE EFFECT OF VOLUNTARY DISCLOSURE ON SYSTEMATIC RISK ABSTRACT In this study, we tried to determine the effect of voluntary disclosure of more private information in addition to mandatory disclosure made by firms, on systematic risk which cannot be reduced via diversification. Analyzing the data with pooled regression, we found that when firms increase voluntary disclosure levels, firm-specific systematic risk levels decrease because of the decrease in uncertainty levels. Makale gönderim tarihi: 17.11.2015; kabul tarihi:24.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü, ertugay@politics.ankara.edu.tr *** Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü , ilker.gulencer@gmail.com **** Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü , r.kubraa@hotmail.com * 201 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 202 Keywords: Voluntary Disclosure, Corporate Governance, Transparency, Financial Reporting, Systematic Risk, Beta JEL Classification: M41, K22 1. GİRİŞ Sermaye piyasası, orta ve uzun vadeli fon arz edebilen çeşitli tasarruf sahipleri ile farklı sektörlerde orta ve uzun vadeli fon talep edenler arasındaki ilişkinin kurulduğu piyasalardır. Bu tür piyasalarda fon arz edenler ile fon talep edenler arasındaki iletişimin hızı kadar iletilen temel verilerin zamanlılığı ve fiyatlara yansıma derecesi de çok önemlidir. Etkin çalışan sermaye piyasasında, hisse senedine ilişkin herhangi bir bilgi piyasaya yansıdığında, hisse senedi fiyatları yeni bilgi doğrultusunda değişecektir. Ancak, küreselleşme ve artan sermaye rekabeti dünyasında, yatırımcıların risklerini ve işlem masraflarını azaltmak için yüksek açıklama seviyelerine sahip işletmelere odaklanmaları muhtemeldir. Daha fazla şeffaflık ve güvenilirlik ile yatırımcı ilişkileri alanında yeni bir evre başlayabilir. Bu nedenle, daha fazla gönüllü açıklamanın bir yatırımcının bakış açısından azalan tereddüt nedeniyle sermaye maliyetini ve riski azaltması muhtemeldir. Bu kapsamda kurumsal yönetimin temel işlevi, işletmelerin belirli kurallar çerçevesinde finansal piyasalarda fon sağlayabilmelerini, faaliyetlerini etkin bir şekilde gerçekleştirebilmelerini, faaliyet gösterdikleri sektör ve ülkenin hukuki düzenlemeleri tarafından kendilerine yüklenen yükümlülükleri işletme ortaklarının, piyasa katılımcılarının ve toplumun beklentilerini karşılayabilecek şekilde kanunlara ve düzenlemelere uygun olarak yerine getirmesidir (Küçüksözen ve Küçükkocaoğlu, 2005). Kurumsal yönetimin işletme uygulamalarında öne çıkan konuları ise; finansal ve finansal olmayan bilgilerin kamuya açıklanması, pay sahiplerinin eşitliği, yönetim kurullarının uygulamaları, yönetim kurullarının bağımsızlığı ve bunlara sağlanan maddi menfaatler, sermaye yapısı, halka açıklık oranları, hisse senetlerinin likiditesi, menfaat sahiplerinin alınan kararlara katılım düzeyi, işletmenin çevreye duyarlılığı ve sosyal sorumluluk düzeyidir (SPK). Bilgi ortamının vazgeçilmez bir özelliği olan kurum şeffaflığı, dönem performansı, mali durum, yatırım fırsatları, yönetim, işletmelerinin değer ve riski hakkında, güvenilir bilginin yaygın biçimde erişilebilir olması şeklinde tanımlanır (Bushman ve Smith, 2003). Mevzuatımız kamunun zorunlu aydınlatılması çerçevesinde sermaye piyasalarının açıklık ve dürüstlük içinde işleyişini sağlamak ve çıkar gruplarının bilgilendirilmesini gerçekleştirmek amacıyla sermaye piyasası araçlarının değerini ve yatırım kararlarını etkileyebilecek önemli olay ve gelişmelerde kamuya açıklanacak özel durumları ve bunların açıklanma esaslarını ayrıntılı bir şekilde belirtmiştir. Zorunlu aydınlatma durumu bilginin kamu malı olduğu düşüncesi ile başlar. İşletme bilgilerinin, yasal bir düzenleme sonucunda kamu adına düzenleme yapan otoritelerce kamuya açıklanması söz konusudur. Yani, yasalar, menkul kıymetler borsası ya da muhasebe standartları hazırlayıcıları tarafından zorunlu kılınan özellik ve bilgileri işaret etmektedir (Myburgh, 2001). Özellikle sermaye piyasalarında faaliyet gösteren işletmelere ilişkin bazı bilgilerin kamuya zorunlu olarak açıklanması bu piyasaların etkinliği ve piyasalara yatırım yapan yatırımcının korunması bakımından çok önemlidir (Çelik, 2002). Zorunlu kamuyu aydınlatmanın sermaye piyasalarında yatırım risklerini ortadan kaldırma gibi bir amacı yoktur. Sadece birincil ve ikincil piyasalarda yatırımcıların, doğru, güvenilir ve gerçeğe uygun bilgilere dayanarak yatırım kararları almalarını sağlar (Kaya, 2001). Bunun yanı sıra zorunlu açıklamalar paradoksal olarak zararlı da olabilir. Zaman zaman yatırımcılar ya da tüketiciler açısından açıklanan faydalı bilginin miktarını azaltma şeklinde kasıtlı olmayan bir etkiye sahip olabilir. Bu ters etki, ilgisiz bilgiler için bazı ilgili bilgileri dışarıda bırakıyorsa ortaya çıkabilir. Bu durumda toplam maliyetleri konusunda tasarruf etmeye çalışan işletmeler zorunlu olmayan ancak yatırımcıların daha faydalı bulabileceği ve herhangi bir zorunluluğun yokluğunda açıklayabilecekleri bazı bilgileri açıklamamayı tercih edebilirler. Diğer taraftan, eğer işletmeler bu zorunluluğa açıkladıkları bilgi miktarını artırarak tepki veriyorsa, tüketiciler ya da yatırımcılar bilgi aşırılığına maruz kalabilir ve önemli detayları önemsiz olanlardan ayırt edemeyebilirler (Shaffer, 1995). İşletmeler sermayeye ve yatırımcılar da bilgiye ihtiyaç duydukları için, işletmeler alternatif yatırım olanaklarına karşı duyulan fonlar için rekabet etmek zorunda olduklarından, bilgiyi açıklamak için güçlü dürtülere sahiptirler. Bu gelişmeler, iş raporlamasının – bir işletmenin, 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 203 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 204 yatırımcılara işletmeye ilişkin sermaye tahsisi kararları konusunda yardımcı olmak için sağladığı bilgi – gitgide daha fazla güvenilir, uygun ve yararlı olmasını gerektiren bir ortamla sonuçlanmaktadır. Günümüzde iş raporlaması, mali beyanlardan daha fazlasıdır; verilerin işlenmesi, performans ölçümleri veri analizi, ileriye dönük bilgi, işletmenin yönetimi ve hissedarları hakkında bilgi gibi çok sayıda farklı unsuru içerir (FASB, 2001). Örneğin, benzer karlılığa sahip iki işletme söz konusuysa, yatırımcılar, eksiksiz ve yararlı bilgi sağlayan işletmeyi tercih edecektir ve bu tercihlerini o işletmenin hisse fiyatına daha fazla fiyat teklif ederek göstereceklerdir. Bu durumda, bir işletme daha fazla bilgi açıklayarak daha çok yatırımcının ilgisini çekebilir ve hisse fiyatını artırabilir. Ancak her iki işletmenin da başlangıçta en fazla toplumun isteyeceği kadar bilgi açıkladığı varsayılırsa; bu durumda işletmelerden biri açıklamalarını diğer işletmeye göre artırarak kendine yarar sağlayabilir çünkü rakibinin karşısında daha fazla hisse sahibinin dikkatini çekecektir (Shaffer, 1995). Gönüllü kamuyu aydınlatma ise söz konusu bu unsurların mali bilgi kullanıcılarına ulaştırılmasında önemli bir araçtır. Gönüllü kamuyu aydınlatma en sade şekliyle zorunlu açıklamaların üzerinde yapılan açıklamalar olarak tanımlanabilir. Yani, işletmelerin, kullanıcılarının hem muhasebe hem de işletme hakkındaki diğer bilgiler yönünden yararlanabilecekleri hususların işletmenin herhangi bir zorunluluk olmaksızın rızası ile açıkladıkları bilgilerdir (Balachandran, 2004). İşletmelerin değerleri üzerinde etkileri vardır ve kurallara bağlı değildirler. İşletme yöneticilerinin mali bilgileri gönüllü olarak açıklamalarının temel nedeni hisse sahiplerinin bu tür açıklamaları istemeleri ve daha fazla bilgi açıklayan işletmelerin hisseleri için daha yüksek fiyatlar ödemeye razı olabilmeleridir. Hisse sahipleri, işletmelerin bilgi açıklamalarından en az iki şekilde yararlanır. İlki, bilgi iletmenin toplam maliyeti, hisse sahiplerinin aynı bilgileri kendi başlarına elde etmek için katlanacakları maliyetten daha azdır. İkincisi ise olarak, bilgi, yatırımcının yatırımın doğasını anlamasına katkıda bulunur (Shaffer, 1995). Örneğin, işletmeler sermaye piyasasında önerilen teminat türleri, vadeler ve beklenen getiri sözleri üzerine birbirleri ile yarışırlar. Ayrıca işletmelerin niteliği hakkında (mevduatlarının ve nakit akışının riskliliği gibi) ve teminatları hakkında piyasada belirsizlik vardır. Yatırımcılar zamanlamayı ve şimdiki ve gelecek nakit akışlarını değerlendirmek için bilgi talep ederler ve böylece işletmelere değer biçerek yatırım kararları alırlar. İşletmeler ise bu talebi, gönüllü kamuyu aydınlatma ile yatırımcıların uygun vadelerde sermayeyi artırmalarını sağlayarak karşılarlar (Meek, Roberts ve Gray, 1995). İşletmelerin iletişim politikaları hisse sahiplerine işletmenin faaliyetleri ve karlılığı ile ilgili bilgiler vermektedir. Gönüllü aydınlatma da, bir işletmenin çevresiyle iletişim stratejisinin önemli bir parçasını oluşturur. Yöneticiler, belli bilgileri gönüllü olarak açığa çıkararak, işletmenin performansı konusunda kendilerini daha ikna olmuş hissedecek olan paydaşlarla iletişim kurabilir (Watson, Shrives ve Marston, 2002). Bu nedenle hazırlanan raporlar finansal ve finansal olmayan raporların kullanıcıları tarafından anlaşılabilir bir seviyede ve nitelikte olmalıdır ki, menfaat çevrelerinin her birini tatmin edebilsin ve çatışmaları azaltıcı bir etki oluşturabilsin (Boesso, 2002). 2. GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMAYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Bir işletmenin gönüllü aydınlatma politikasının genelini etkileyebilecek pek çok faktör vardır. Bu faktörler, açıklamanın derecesi, sıklığı ve yöntemini; işletmenin açıklamaya ilişkin hedeflerini; işletmenin büyüklüğünü, kültür ve karmaşıklığını; hissedar yapısını ve kültürünü; açıklama maliyetini; haberlerin uygunluğu ve rekabetin yoğunluğu, kazanç marjı ve kar oranını içerir. Ancak, kullanıcıların heterojen doğasının bir sonucu olarak, bir işletmenin benimseyeceği en uygun bir gönüllü aydınlatma politikası yoktur (Myburgh, 2001). Miktar; denetimlerin var oluşundan ve kamuyu aydınlatmakla ilgili bilgi toplama ve işlemden geçirme maliyeti, dava masrafı ve rekabet dezavantajı gibi özel maliyetlerden etkilenir (Meek vd., 1995). Açıklanma oranı ise, zorunlu olmayan stratejik, finansal ve finansal olmayan bilgilerin miktar ve detaylarına bağlıdır. Bu detayların belirleyici faktörleri ise işletmelerin büyüklüğü, finansal etkililiği, maddi ve maddi olmayan duran varlıkları, uluslararası borsalara kote 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 205 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 206 olup olmadıkları ve faaliyet gösterdikleri ülkelerde tüzel kişiliğe sahip olup olmadıklarıdır (Eng ve Mak, 2003). 1. Endüstri: Yüksek derecede denetim altındaki endüstrilerdeki işletmeler yasalara uyma maliyetlerini azaltmak için gönüllü olarak bilgi açıklayabilirler. Ayrıca işletmeler gönüllü açıklamalarda bulunarak endüstrinin en iyi uygulamalarına sahip olduklarını göstermek de isteyebilirler (Watson vd., 2002). 2. İşletme Büyüklüğü: Gönüllü açıklamalarda bulunmak maliyetli olduğu için bu tür harcamaları en iyi şekilde büyük işletmeler karşılayabilirler. Böyle işletmeler gelişmiş raporlama sistemleri kullanarak daha geniş bir yelpazede işletme bilgisi sağlayabilirler. Yan kuruluşların ve faaliyet alanlarının sayısı da işletmenin büyüklüğü ile birlikte artma eğilimindedir; böylece, yöneticiler tarafından işlemden geçirilecek bilgi miktarı ve bu bilgilerin gönüllü olarak açıklanma olasılığı da artar (Depoers, 2000). 3. Karlılık ve Yatırımın Geri Dönüş Oranı: İşletmeler, karlılıkları ve yatırımlarının geri dönüş oranı ortalamadan yüksek olduğunda, kalitelerini yatırımcılara ispat etmek isterler. Bu nedenle mali konumları konusunda yatırımcıları temin etmek için daha fazla bilgi açıklayabilirler. Vergi öncesi kar, hisse başına kazanç ve hisse başına kar payı ile ölçülen performansları iyi olan işletmelerin, yıllık raporlarında genellikle daha çok açıklamalara yer verdiği görülür (Beattie ve Jones, 1992). Bunun yanı sıra, daha karlı işletmelerin daha fazla kamu dikkatine maruz kalacağı ve bundan dolayı dış düzenlemelerden kaçınmak için gönüllü açıklamalar gibi öz düzenleme mekanizmaları uygulayacağı öne sürülür (Watson vd., 2002). 4. Yabancı Faaliyet: Farklı coğrafi bölgede işletim yapmak, bir işletme tarafından kontrol edilen bilgi miktarını artırır. Bir işletmenin çalışmaları ne kadar uluslararası olursa, yöneticileri bağlayıcı faaliyetler için gerekli bilgi miktarı o kadar çok olur (Depoers, 2000). 5. Mülkiyet Yapısı: Mülkiyet yapısı yöneticiler ve büyük hissedarlar tarafından tutulan hisselerin oranı ile değerlendirilir. Yönetimsel mülkiyet, başkan (CEO) ve idari müdürler tarafından tutulan adi hisselerin oranı iken kütlesel mülkiyet, önemli hissedarlar (yani, %5 ya da daha fazla hissedarlıklar) tarafından tutulan adi hisselerin oranıdır. Yönetimsel mülkiyet, başkan ve yönetici müdürlerin çıkarlarını içerir. Yönetimsel mülkiyet düşük olduğunda, müdürün kendine sunulan imkanları değerlendirmek için daha fazla isteği vardır ve iş performansını artırma isteği azalır. Bundan dolayı, dışarıdaki hissedarlar yöneticinin davranışlarını daha fazla izleyecektir. İşletme dışarısındaki hissedarlar tarafından izlenmek, işletmenin masraflarını artıracağından, yöneticiler masrafları azaltmak için gönüllü aydınlatma yoluna giderler. Yani gönüllü aydınlatma izlemenin yerini alır. Kütlesel mülkiyette ise, hisseler önemli hissedarlarda toplandığından işletmenin izlenme oranı düşüktür. Bu nedenle bir işletmedeki kütlesel mülkiyet oranı ne kadar fazla ise gönüllü kamuyu aydınlatma da o kadar düşük olacaktır. (Eng ve Mak, 2003). 6. Borçların Özkaynağa Oranı: Bu oran bir işletmenin mali yapısını tanımlar ve o yapının beraberinde getirdiği uzun vadeli riski ölçerek, iki uzun vadeli finansman kaynağı olan hissedarlar ile borç verenler tarafından yatırılan para arasındaki dengeyi ortaya koyar (Watson vd., 2002). İşletmelerin yatırımları, kar payları ve finansman kararları nakit akışları yoluyla birbirlerine bağlantılı olduğundan, borçlular işletmenin finansman politikaları ve kar paylarını sınırlayarak dolaylı kontrol elde ederler. Bu nedenle, işletmelerin sermayelerindeki yüksek borç oranı, borçlulardan hissedarlara daha büyük potansiyel varlık aktarımına izin verir. Gönüllü açıklamalar da, yöneticiler, hissedarlar ve borçlular arasındaki çatışmaların azaltılmasına katkıda bulunarak, maliyetlerin düşürülmesi yoluyla taraflara yarar sağlayabilir (Depoers, 2000). Çok yüksek bir oran katlanılamaz bir borç seviyesini işaret edebilir ve mali riski artırır. Bu nedenle oran çok yüksek seviyelere ulaştıkça artan riske bağlı olarak, borç verenlerden gelecek baskı korkusuyla, gönüllü açıklama olasılığı azalır (Watson vd., 2002). 3. GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMA VE YILLIK FAALİYET RAPORLARI İşletmelerin gönüllü aydınlatmada kullandıkları araçlardan birisi olan yıllık faaliyet raporları; işletmenin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiye ulaşmasını sağlayacak ayrıntıda hazırlanmış dokümanlardır. Bu nedenle yıllık faaliyet raporlarının en önemli rolü yatırımcılara, işletme ortaklarına ve işletmenin finansal performansı ile ilgilenen diğer kişi ve 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 207 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 208 gruplara işletme hakkında verecekleri kararlar için kapsamlı, kullanışlı ve güvenilir bilgi sağlamasıdır (Binh, 2012). Bunlara ek olarak işletmenin hesap verilebilirliğini artırması da önemli bir özelliğidir (Flack, 2007; Hooks, Coy ve Davey, 2002). Yıllık raporlardaki gerek zorunlu gerekse gönüllü açıklamaların niteliğinin, derecesinin ve bilgilendiriciliğinin artırılması pazar mekanizmasının randımanlı çalışmasına ve böylece sermaye, varlıklar ve hatta insan kaynaklarının etkili dağılımının kolaylaştırılmasına yardımcı olacaktır (Myburgh, 2001). İşletme yöneticilerinin yıllık raporlarda açıklamada bulunmalarının nedeni, yatırımcıların, yönetimin yatırımcı çıkarları doğrultusunda hareket edip etmediklerine yönelik kaygılarını azaltma istekleridir. Yani yıllık raporlar, yöneticilerin açıklamalar yoluyla hissedar varlığını en iyi şekilde kullandıklarına yatırımcıları ikna etmeleri için bir fırsat sağlar (Balachandran, 2004). İşletme yöneticileri yıllık raporun etkinliğini artıracak pozisyondadır. Ancak, mevcut finansal raporlama sistemi, parasal açıdan ölçülemez olduğu kabul edilen ilgili ekonomik, siyasi, çevresel, etik ve sosyal konuları göz ardı ederek daha çok tarihsel ve gerçeklere dayanan mali bilgileri sunar. Hissedarların, çalışanların, müşterilerin ve genel olarak toplumun finansal ve finansal olmayan bilgiye erişim hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle, kullanıcılar fikirlerini dile getirerek yıllık rapor düzenleyicilerine daha fazla niteliksel bilginin rapora dahil edilmesi konusunda baskı uygulayarak daha kaliteli bir finansal raporlamaya katkıda bulunabilir (Myburgh, 2001). Botosan (1997)’a göre faaliyet raporlarında açıklanan niteliksel bilgiler niceliksel bilgilere göre daha faydalı olabilmektedir. 4. KAMUYA GÖNÜLLÜ AÇIKLANABİLECEK BİLGİLER Kullanıcılar; bilgi seviyeleri, analiz ettikleri menkul kıymet türleri, işlerine yaklaşımları, işleri konusundaki hedefleri ve görevlerini yerine getirme konusundaki kişisel tercihleri açısından farklılık gösterir. Bu bilgileri kullanarak pek çok kullanıcı ekonomi, endüstri ve bir işletme hakkında yeni bilgiler edinmeye çalışır ve o bilgilere dayalı olarak işletmelerin başarı şansı konusunda düzenli bir biçimde görüşlerini güncellerler. Bu nedenle bilgi kullanıcılarının belli kategorilerde işletmelere özgü bilgilere ihtiyaçları vardır. Her bir kategorideki bilgiler, o bilginin kullanıcılarına hedeflerini elde etmeleri konusunda yardımcı olmaktadır. 4.1. Finansal Bilgiler Finansal bilgiler işletmenin; varlıklarının doğasını, iş sermayesi ihtiyacını, gelir türlerini, harcamalarının genel doğasını, nakit akışlarının kaynak ve kullanımlarını, maliyet, hacim ve kar arasındaki ilişkiyi ve işletme faaliyetlerinin diğer yönlerini göstererek kullanıcılara yardımcı olur. Bunun yanı sıra finansal bilgiler karşılaştırılabilir olduğundan, kullanıcılara, rakiplerin ve diğer işletmelerinkine kıyasla ilgilendikleri işletmenin performansını anlamalarını sağlar. Bu trendler ve ilişkiler bir işletmenin, büyüme ve piyasaya kabul, maliyetler, üretkenlik, karlılık, likidite, maddi teminat ve diğerleri de dahil olmak üzere fırsat ve risklerine dair önemli bir öngörü sağlar (AICPA, 1994). İşletmelerin gönüllü olarak kamuya açıkladıkları finansal bilgilere örnek olarak şunlar sayılabilir: 1. Performans Göstergeleri Son beş veya daha fazla yılın ciro, kar, özkaynak toplam aktifler, hisse başına kazanç gibi verileri 2. Finansal Oranlar - Özkaynak karlılığı - Aktif karlılığı - Borç / Özkaynak oranı - Likidite oranları - Kaldıraç oranları 3. Tahmini Bilgiler - Nakit bütçesi - Sermaye maliyeti - Gelir bütçesi. 4.2. Finansal Olmayan Bilgiler Kullanıcılar bakımından sadece finansal tablolarda görülen rakamlar değil söz konusu rakamların altında yatan diğer unsurlar da 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 209 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 210 önemlidir (Özer, 1997). Bu unsurlar bilgi kullanıcılarına ortaklığın durumu hakkında daha detaylı bilgiler sağlayacaktır ki, yatırımcılar yatırım kararlarını verirken daha sağlıklı davranabilsinler. Bir yatırımcının finansal olmayan bilgi istemesinin en belirgin nedeni, bu bilgilerin karla bağlantılı olabileceğidir. Finansal bilgi öncelikle bir işletmenin kar elde edip etmediği ve ne dereceye kadar kar elde ettiğine bakarken, finansal olmayan bilgi temel olarak bir işletmenin nasıl kar elde ettiğiyle ilgilidir (Notes, 2002). 4.3. İşletim Verileri ve Performans Ölçütleri Performans ölçütleri, bir işletmenin anahtar iş süreçleri hakkındaki verilerdir. Kullanıcılar analizlerini, satılan birimler, tüketilen anahtar kaynaklar ve çalışan sayıları gibi hem işletim verileri cinsinde hem de, gelirler, giderler ve işletme karı gibi mali cinste biçimlendirebilirler. Kullanıcılar uygulamada ise gelecek kazançları tahmin etmek için her iki yöntemi de kullanma ve bu ikisinin sonuçlarını karşılaştırma eğilimindedir. Böylece kullanıcılar maliyet, hacim ve kar arasındaki ilişkiyi anlayarak işletmeyi yorumlayabilmektedirler (AICPA, 1994). Yüksek seviyeli işletim verileri ve performans ölçütleri kullanıcıların bilgi ihtiyaçlarını gidermelerine farklı yönlerde yardımcı olur. İş bölüm seviyesi ile ilgili işletim verileri ve performans ölçümleri kullanıcıların bir işletmenin iş bölümlerini ayrı ayrı analiz etmelerine yardımcı olur. İşletim verileri ve performans ölçümleri özellikle kullanıcıların olaylar ve faaliyetler ile o olayların bir işletme üzerindeki mali etkileri arasındaki bağlantıyı anlamalarına yardımcı olmaları açısından yararlıdır. Aynı zamanda kullanıcılara bir işi etkileyen trendleri belirlemelerinde yardımcı olabilirler ve böylece kullanıcılara ileriye dönük bir bakış açısı sağlayabilirler (AICPA, 1994). 4.4. Finansal Olmayan Performans Finansal olmayan performans ölçümlerine ilişkin daha kapsamlı bilgi, yöneticilere olduğu kadar analistlere ve yatırımcılara da yararlıdır. Çünkü yatırımcı teslimat performansı, hizmet kalitesi ve müşteri memnuniyeti gibi ölçütlerin çoğunun gelecek kazançların başlıca göstergeleri olduğuna inanır (Coram, Monro ve Woodliff, 2005). 4.5. Finansal ve Finansal Olmayan Bilgiler Hakkında Yöneticilerin Analizi Yönetim genelde analitik bilginin en iyi kaynağıdır ve işletmeyi yönetmek için işletme hakkındaki verileri analiz eder. Bu nedenle, Kullanıcılar, bir işletmenin verilerindeki değişikliklerin iş nedenlerini anlamak açısından yönetimin analizinin önemli olduğunu düşünür. İşletme yöneticilerinin analizleri hakkındaki örnekler şöyledir (FASB, 2001): Satışlar hakkında yönetim tarafından yapılabilecek analizler; - Her bir ana bölge veya ülkedeki pazarların analizi, - Bölüme göre hacim, fiyat ve masraf trendlerinin üç aylık analizi, - Pazar koşullarının satış hacmi ve ürün fiyatlandırması üzerindeki etkisinin anlatımı, Ürünler hakkında yönetim tarafından yapılabilecek analizler; - Son üç yıl içerisinde piyasaya sunulan ürünlerden beklenen gelir yüzdesine ilişkin işletme hedefi açıklamasının yanı sıra son üç yıl içerisinde piyasaya sunulan ürünlerden beklenen geliri gösteren beş yıllık tablo, - Belirli sağlık konuları hakkında tüketicilerin kaygı seviyesinin özeti, - Rakiplerle karşılaştırmalı olarak işletmenin belli ürün hatlarına ait yurt içi pazar paylarının açıklamaları. Faaliyetler hakkında yönetim tarafından yapılabilecek analizler; - Araştırma ve geliştirme masrafları ve ürün araştırmaları üzerindeki teknoloji etkilerinin anlatımı, - Hammadde fiyatlarındaki trendleri gösteren tarihsel bilgilerin sunumu. Mali performans hakkında yönetim tarafından yapılabilecek analizler; - Bölgelere göre yılın ilgi çekici olaylarının ve başarılarının, iş ortamlarına yönetim tepkileri, kapasite ve ortaklığa yatırımlar, kazanç trendleri, likidite incelemeleri ve stratejik durum, 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 211 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 212 - Gelir büyümesi, kazanç büyümesi, nakit akışı, özkaynak geri dönüş hızı ve toplam hissedar geri dönüşüne ilişkin işletme performansı, - Varlıklar, net gelir, varlıklara ilişkin geri dönüş oranları, özkaynak/varlıklar, pasif varlıklar, borç kaybı miktar ve kapsam bilgisi, genel giderler oranı. 4.6. Geleceğe Yönelik Bilgiler ve Değerlendirmeler Kullanıcılar fırsat ve riskler konusundaki bilgileri endüstri ve ticaret yayınları, mali beyanlar, işletim verileri, diğer kullanıcılarla yapılan görüşmeler vb. pek çok bilgi kaynağından edinir ve bu fırsat ve riskleri değerlendirir. Ancak, bir işletmenin yönetiminden gelen bilgi özellikle yararlıdır. Yönetim genelde fırsat ve riskler konusunda mükemmel bir bilgi kaynağıdır çünkü işe en yakın olandır ve geleceği planlarken ve işletmeyi yönetirken fırsat ve riskleri göz önünde bulundurmuştur. Aynı zamanda yönetimin fırsat ve riskler hakkında ne düşündüğünü anlamak kullanıcılara yönetimin bir işletmeyi nereye yönlendirmeyi planladığını anlamak konusunda yardımcı olur (AICPA, 1994). Geleceğe yönelik bilgilere örnek olarak şunlar verilebilir (FASB, 2001): Satışlar hakkında; - Her bir başlıca ülkede bir sonraki yıl için birim satışlarının tahmini, - İşletmenin ana müşteri kategorilerindeki büyüme fırsatlarının anlatımı, Ürünler hakkında; - Patent koruması sona erecek olan bir ürünün ve o ürünün gelir akışı üzerindeki potansiyel etkinin anlatımı, - Belirli uluslararası bölgelere doğru genişleme ve belli marka sunumlarına ilişkin planlar, Faaliyetler hakkında; - Gelir, net gelir ve brüt marja ilişkin ve masrafların gelirlere oranını azaltmak için bir sonraki yılın hedefleri, - Beş yıl için planlanan nakit akışı, üretim ve satış, - Satışlar ve gelirler, net gelir ve sermaye masraflarını da içeren yıl başlangıcındaki performans hedeflerini karşılama konusunda bir önceki yıl boyunca işletmenin etkinliğine ilişkin rapor, - Yönetim tarafından projelerin ve elde edilmeyen ve sonraki dönemlere ertelenen geçmiş yılların hedef ve dönüm noktalarının tartışılması, Mali performans hakkında; - Bölümlere göre planlanan kazançlar ve nakit akışları, - Emsallere karşı işletme için planlanan beş yıllık kazanç büyümesi, - İki yıl için iş hattına göre gelir, büyüme hedefleri yüzdesi. 4.7. Yöneticiler ve Hissedarlar Hakkındaki Bilgiler Kullanıcılar, işletmenin kimler tarafından nasıl yönetildiğini bilmek istedikleri için yönetim ve hissedarlık yapıları hakkındaki bilgileri yararlı kabul etmektedirler. Bu nedenle de işletmeler yapıları ve yöneticileri hakkında daha spesifik bilgileri kullanıcılara sunmaktadırlar. Örneğin; Müdürlerin ve üst düzey yöneticilerin kimlikleri ve geçmişleri hakkındaki bilgiler, Üst düzey yönetim tazminatlarının türleri ve miktarları, o tazminatların hesaplanmasında kullanılan yöntem veya formüller, kıdemli yönetimin sahip olduğu hisse sayıları, Önemli maliklerin kimliği ve mülkiyetleri gibi menkul kıymet mülkiyeti hakkında konular ve kontrolde bir değişiklikle sonuçlanan mevcut düzenlemelerin doğası, Ana hissedarlar, müdürler, yönetim, tedarikçiler, müşteriler, rakipler ve işletme arasındaki ilgili taraf işlemleri ve ilişkiler. 4.8. İşletme Hakkındaki Bilgiler Bu tür bilgiler kullanıcılara işletmenin faaliyetleri, nakit akışı ve kazanç sağlayan iş süreçleri hakkında bir imaj sağlar. Kullanıcılar 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 213 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 214 aşağıdaki kategorilerdeki işletme bilgilerini belirtilen nedenlerden dolayı yararlı bulur (AICPA, 1994): Genel hedefler ve strateji; bir işin genel hedeflerinin ve o hedeflere ulaşmak için yönetimin kullandığı genel stratejilerin anlaşılmasında kullanıcılara yardımcı olur. Faaliyet ve özelliklerin kapsamı ve açıklaması; kullanıcıların işletmenin analize dayalı faaliyetlerini, kapsamını ve doğasını anlamalarına yardımcı olur. Endüstri yapısının işletme üzerindeki etkisi; bir işin yapıldığı piyasayı, tedarikçi ve müşterilerin pazarlık gücünü ve o işin karşı karşıya olduğu rekabetin yoğunluğunu etkileyen yeni ürün ve hizmetlere yöneliktir. Kullanıcıların fırsat ve riskleri değerlendirmelerine yardımcı olur. 5. GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMANIN FAYDA VE MALİYETLERİ İLE MUHTEMEL ETKİLERİ Gönüllü kamuyu aydınlatmanın işletmelere ve piyasaya açıklanan bilgilerin kullanıcılarına faydaları olduğu kadar birtakım maliyetleri de vardır. Bu nedenle işletmelerin gönüllü kamuyu aydınlatma kararları ve aydınlatma derecesi bu faktörlerden doğrudan etkilenir (Çelik, 2002). İyi bir aydınlatma politikası neden olacağı maliyetlerden daha fazla fayda sağlamalıdır. Eğer işletmenin rapor edilen performansı piyasa beklentilerine yakınsa, gönüllü açıklamaların faydaları maliyetlerini aşmaz, ancak işletme beklentilerin çok altında kalıyor veya çok üstüne çıkıyorsa gönüllü açıklamaların faydaları maliyetlerinden fazla olabilir (Bagnoli ve Watts, 2007). Bu analizde en önemli sorun, gönüllü açıklamaların fayda ve maliyetlerin ölçümünün zor oluşudur (Hassan, Giorgioni, Romilly, & Power, 2011). Bu nedenle, işletmeler tarafından fayda-maliyet kararları mümkün olduğunca dikkatli alınmalıdır. İşletmelerin bilgi açıklamayı isteyip istememelerine karar verirken şu dört temel soruyu dikkatli cevaplamaları gerekmektedir (Notes, 2002). 1. Bilgi yatırımcılar için ne kadar önemlidir? 2. Doğrudan açıklama maliyetlerinin düşük olabileceği kadar, hali hazırda bilgi toplanıyor mu? 3. Bilgiyle ilgili davranışın azaltılması karları etkileyebilir mi? 4. Faaliyet sermayesindeki etkilerden, önemli dolaysız maliyetler olacak mı? Bu kapsamda tanımlanan gönüllü açıklamaların ana yarar ve maliyetleri şu şekilde özetlenebilir (AICPA, 1994; Birt, Bilson, Smith ve Whaley, 2006; FASB, 2001; Schustler ve O’connell, 2006; Shaffer, 1995): Faydaları * Ekonomi açısından: - Daha verimli sermaye tahsisi, - Daha düşük sermaye maliyetinin yatırım etkisi, - Daha likit sermaye piyasaları, - Rekabetten doğan daha fazla verimlilik. * Varlıklar ve sahipleri açısından: - Daha düşük ortalama sermaye maliyeti, - Daha likit piyasalara erişim, - Sermayelerini yanlış yerde kullanma olasılığının düşmesi, - Yetersiz açıklama suçlamalarının yol açtığı davalardan kaçınma, - Müşterilerin ve tedarikçilerin açıklamalardan doğan pazarlık avantajı. * Toplum, açıklamaların sağladığı tüketicinin korunmasından yararlanır. Maliyetler * İşletme sahipleri aşağıdakilerin masraflarını üstlenir: - Kendi gönüllü açıklamalarından doğan rekabetçi dezavantaj, - Tedarikçi ve müşterilere kendi açıklamalarından doğan pazarlık dezavantajı, 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 215 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 2016/Özel Sayı-1 - Açıklamalarla ilişkilendirilebilir davalar. 216 * Ekonomi aşağıdakilerin masraflarını üstlenir: - Açıklamalarla ilişkilendirilebilir büyümenin sürüp gitmesi, adi davalardan doğan - Yabancı rakiplerin kendi ülkelerindeki daha düşük aydınlatma gerekliliklerinden doğan rekabetçi dezavantaj, - Yapılacak açıklamaları geliştirme, sunma, anlama ve analiz etme. GÖNÜLLÜ AÇIKLAMALARIN MUHTEMEL ETKİLERİ Şekil 1. Gönüllü Açıklamaların Muhtemel Etkileri Kaynak: Schustler ve O’connell, 2006 6. ARAŞTIRMA Bu bölümde gönüllü kamuyu aydınlatmanın şirket betaları üzerine olan etkisi ile ilgili literatürden bahsedilmiş ve aralarındaki ilişki test edilmiştir. Son olarak analiz sonucunda ulaşılan bulgular verilmiştir. Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi Daha fazla şeffaflık ve güvenilirlik ile yatırımcı ilişkileri alanında yeni bir evre başlayabilir. Bu nedenle, daha fazla gönüllü açıklamanın bir yatırımcının bakış açısından azalan tereddüt nedeniyle sermaye maliyetini azaltması muhtemeldir. AICPA 1 finansal tablo kullanıcılarının bilgi ihtiyaçlarını daha fazla karşılamanın en önemli faydasını düşük sermaye maliyeti olduğu görüşündedir (AICPA, 1994). Bu rapora göre işletmeler gönüllü açıklamalarında, zaman içerisinde mutlak olarak, işletmenin vasıflarını ve kar alanlarını tarif etmeli, işletme performansını etkileyen faktörlerin neler olduğunu tespit etmeli ve bunları işletme yöneticisi gözüyle ileriye dönük bir perspektif ile kreditörler ve yatırımcıların bilgi ihtiyaçlarını karşılayacak seviyede açıklamalıdır. Benzer olarak Finansal Muhasebe Standartları Kurulu (FASB 2) eski üyesi Neel Foster “Daha çok bilgi her zaman daha az belirsizlik demektir ve insanlar daha çok belirlilik için daha çok ödeme yaparlar. Finansal bilgi bağlamında son sonuç şudur ki daha çok açıklama daha düşük sermaye maliyeti ile sonuçlanır” iddiasında bulunmuştur (Lambert, Leuz ve Verrecchia, 2007). Bu bağlamda kamuya yapılacak daha fazla açıklamanın sermaye maliyetini azaltacağını savunan çalışmalar temel olarak iki bakış açısına dayanmaktadır. İlkine göre daha çok açıklama piyasa likiditesini artırır, işlem maliyetlerini azaltır ve sonuçta hisse senetlerine olan talep artacağından sermaye maliyet düşer. İkinci görüşe göre ise daha fazla açıklama varlıklara dayalı tahmin hatalarını azaltır ve hisse senetleri daha doğru fiyatlanacağından sermaye maliyeti düşer (Botosan, 1997). İlk bakış açısında; piyasada bilgi asimetrisi söz konusu ise yatırımcılar tam olarak özel bilgi toplayamayacağından, bu durum daha fazla işlem masraflarına, daha düşük likiditeye ve sonunda firma hisselerinin yanlış fiyatlandırılmasına yol açabilir (Birt vd., 2006). Bilgi asimetrisini azaltmak için daha fazla açıklamada bulunulması menkul kıymetlerin likiditesini artıracağından daha geniş yatırımcı kitlesinin talebi sermaye maliyetini azaltabilir (Diamond ve Verrecchia, 1991; Leuz ve Wysocki, 2008; Verrecchia, 2001; Welker, 1995). Açıklama seviyesindeki artış ile birlikte hisse senedi getirisinde, kurumsal 1 2 American Institute of Certified Public Accountants Financial Accounting Standards Board 2016/Özel Sayı-1 6.1. Literatür Taraması Ve Araştırmanın Amacı 217 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 218 mülkiyette, analizcilerin takibinde ve hisse senedi likiditesinde de artış olmaktadır (Healy, Hutton ve Palepu, 1999). Buna karşın literatürde daha fazla kamuyu aydınlatmanın; hisse senedi oynaklığını artırması sonucunda riskin de yükselmesi (Berton, 1994; aktaran Botosan, 1997) ve dolaylı maliyetleri nedeni (dava riski gibi) ile sermaye maliyeti üzerindeki olumlu etkinin negatife döndüğüne dair bulgularda bulunmaktadır (Clinch ve Verrecchia, 2015; Verrecchia, 1983). İkinci bakış açısında ise sermaye maliyeti ile açıklamalar arasındaki ilişki tahmin hatalarına dayanmaktadır. Tahmin hataları ise beta faktörü gibi parametrelerin yanlış tahmin edilmesinden kaynaklanmaktadır (Leuz ve Wysocki, 2008). Lambert vd. (2007) bilgi tabanlı, tahmin riskine dayalı geliştirdikleri modelde işletmelerin açıklamaları ile gelecek nakit akışlarını ele almışlardır. Sonuç olarak bir işletmenin nakit akışları ile diğer işletmelerin nakit akışlarının kovaryansları firma bazlı açıklamaların kalitesi arttıkça düşmektedir ve bu etki işletmelerin sermaye maliyetlerini risksiz yatırım oranına yaklaştırmaktadır. Yazarlara göre açıklanan bilginin bu etkisi Sermaye Varlıklarını Fiyatlandırma Modeli (CAPM) 3 ve doğal olarak işletme betaları ve piyasa risk pirimi ile uyumludur ve işletmelerin beta faktörleri bilgi kalitesi ve açıklamaların bir fonksiyonudur. Ancak Hughes, Liu ve Liu (2007), geliştirdikleri modelde açıklamaların risk primini etkilediğini fakat betalar ile bir ilişkisinin olmadığı bulgusuna ulaşmışlardır. Schustler ve O’connell (2006)’ a göre aslında, analistlerle daha iyi iletişim, belli bir şirkete yönelik tereddütleri önemli ölçüde azaltacaktır ve bu da daha kesin kazanç tahminleri ve böylece daha az hisse fiyatı istikrarsızlığı sağlayacaktır. Daha az hisse fiyatı istikrarsızlığı da şirket için daha düşük risk primi sağlayacaktır. Daha fazla açıklama aynı zamanda daha fazla analist takibine yol açabilir ve bu da menkul kıymet likiditesi ve şirketin ek sermaye edinmesini kolaylaştırması açısından yararlı olabilir. Hassan, vd. (2011)’ne göre bir yatırımcının şirket hisselerini almak, satmak veya elinde tutmak yönündeki kararı hissenin gelecek nakit akışlarına veya getiri dağılımlarına bağlıdır. Yatırımcı bu beklentileri hisse hakkındaki mevcut bilgileri kullanarak oluşturur. Örneğin, güvenilir bilgi olmaksızın, yatırımcılar tipik şekilde ek mali risk kabul etmelerinin tazminatı olarak yatırımlarından daha yüksek bir kazanç 3 Capital Asset Pricing Model olarak risk primi talep ederler. Bilgilerin açıklanması riski azaltır, yatırımcılar ne elde edecekleri konusunda daha fazla bilgi sahibi olurlar ve bu durum firmaların daha fazla yatırım almalarını ve daha düşük risk priminde sermaye sağlamalarını mümkün kılar (Shaffer, 1995). Easley ve O’Hara (2004) yatırımcıların, daha çok özel bilgi sağlayan hisse senetlerini daha yüksek getiri talep etmek için elde tuttuklarını göstermektedir. Bu yüksek getirinin nedeni özel bilgilerin riski düşürmesi sonucunda daha çok bilgiye sahip yatırımcıların yeni bilgiler doğrultusunda portföylerinin ağırlığını daha iyi belirleyebilmeleridir. Yazarlara göre daha az bilgiye sahip yatırımcılar ise riski düşürmek için daha çok sayıda hisse senedini elde tutarak riski düşürmeye çalışmaktadır. Yukarıda da açıklandığı gibi gönüllü kamuyu aydınlatma üzerine yapılan çalışmaların çoğu ya bilgi asimetrisi üzerine ya da hisse likiditesi üzerine yapılmıştır. Gönüllü açıklamalar ile beta arasındaki ilişkiye yönelik araştırma sayısı ise göreceli olarak daha azdır. Garsombke (1979) ve Firth (1984) yaptıkları çalışmada kamuya açıklama ile risk faktörü olarak ele aldığı beta arasındaki ilişkiyi tespit etmeye çalışmışlardır. Her iki çalışmada da her kadar açıklamalar ile betalar arsındaki korelasyonu ve model katsayılarını negatif bulmuş olsalar da istatistiki olarak anlamlı sonuçlara ulaşmamışlardır. Sonuç olarak kamuya yapılan açıklamaların şirket riski üzerinde açıklayıcı bir etkisinin olmadığını ifade etmişlerdir. Dhaliwal, Spicer ve Vickrey (1979) de açıklamaların şirket betaları üzerinde etkisinin olmadığını ifade eden bir çalışma yapmışlardır. Clarkson ve Thompson (1990) yükselen riskin az bilgi açıklayan işletmeler ile olan ilişkisini araştırmıştır. Sonuç olarak düşük bilgi açıklayan işletmelerin, açıkladıkları bilgi miktarını artırdıkça betalarının düştüğü ve riskteki ani düşüşlerin yıllık kazançların ilk açıklandığı zamanda gerçekleştiği bulgularına ulaşmışlardır. Benzer olarak Barry ve Brown (1985) göreceli olarak daha az bilgiye sahip menkul kıymetlerin sistematik risklerinin (beta) daha yüksek olduğunu ifade etmişlerdir. Coles, Loewenstein ve Suay (1995) de Barry ve Brown (1985) modelini genişleterek düşük bilgiye sahip menkul kıymetlerden oluşan bir portföydeki betaların geniş olacağını söylemişlerdir. 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 219 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 220 Bu kapsamda yapılan daha güncel bir çalışma ise Hassan vd. (2011) tarafından yapılmıştır. Çalışmada bağımlı değişken olarak şirket betaları kullanılmış ve gönüllü açıklamaları temsilen indeks oluşturulmuştur. Çalışma sonucunda gönüllü açıklama seviyesi ile işletme betaları arasında anlamlı ve negatif ilişki bulunmuştur. CAPM’e göre beklenen getiride risksiz faiz oranı ve pazar primi tüm hisseler için sabittir. Sermaye maliyetinde farklılığı ortaya çıkaran hisselerin sistematik risk ölçütü olarak beta katsayılarıdır. Bu çalışmada da işletmelerin farklı düzeyde yapmış oldukları gönüllü kamuya açıklamaların seviyesi ile işletmelerin beta katsayıları arasındaki ilişki araştırılmıştır. 6.2. Örneklem Seçimi Ve Veri Toplama Yöntemi Çalışmanın ana kütlesini Borsa İstanbul’da 2012-2014 yılları arasında BIST SINAİ endeksinde yer alan 150 şirket oluşturmaktadır. Ana kütle olarak sadece sınai endeksinin seçilmesinin nedeni diğer her bir sektörün ayrı bir kamuya açıklama kalıbının bulunmasıdır (Botosan, 1997). Bu kapsamda ilgili yıllarda birleşme ve devralmaya uğrayan, faaliyet raporları ile şirket verileri eksik olan 21 şirket ile değişken değerleri uç noktalarda olan 5 şirket analiz kapsamından çıkarılmış, toplam 124 şirket üzerinde analizler gerçekleştirilmiştir. Şirketlerin gönüllü kamuyu aydınlatma seviyeleri “Gönüllü Açıklama Kontrol Listesi” göz önünde bulundurularak hesaplanmıştır. Liste oluşturulurken literatürde (Binh, 2012; Gajewski ve Li, 2015; Hooks vd., 2002; Meek vd., 1995; Myburgh, 2001; Qin, 2014) kullanılan farklı unsurlar birleştirilmiş ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın 28.08.2012 tarihli resmi gazete yayınlanan “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmeliği” ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yapılan düzenlemeler ile ihtiyari açıklama olmaktan çıkarak zorunlu bir unsura dönüşen kalemler listeden çıkarılmıştır. İşletmelerin gönüllü kamuyu aydınlatma seviyelerini tespit edebilmek için “gönüllü kamuyu aydınlatma endeksi” tarafımızca hesaplanmıştır. Endeks hesaplanırken şirketlerin faaliyet raporlarında 4 4 Yıllık faaliyet raporları kurumsal raporlama yöntemlerinden sadece birisi olmasına rağmen literatürde iyi bir temsilci olarak kullanılmaktadır (Botosan, 1997; Çelik, Ecer ve Karabacak, 2006; Hooks vd., 2002; Myburgh, 2001). açıklamış oldukları her bir kontrol listesi kalemine 1 puan atanmış ve bir şirketin ulaşabileceği en yüksek skor olan 82’e oranlanmıştır. Bu şekilde en yüksek açıklama skoru 1 en düşük ise 0 olmuştur (Gajewski ve Li, 2015). 6.3. Hipotez Çalışma temel olarak işletme betaları ile işletmelerin yapmış oldukları gönüllü açıklamaların seviyesi arasındaki ilişkiyi tespit etmeye yöneliktir. Bu kapsamda oluşturulmuş olan hipotezler aşağıdaki gibidir: H 0 : İşletme betaları ile gönüllü kamuyu aydınlatma seviyesi arasında pozitif bir ilişki vardır. H 1 : İşletme betaları ile gönüllü kamuyu aydınlatma seviyesi arasında negatif bir ilişki vardır. Her ne kadar çalışmanın temel amacı gönüllü açıklama seviyesi ile betalar arasındaki ilişkiyi tespit olsa da bağımsız değişken olarak kullanılan “gönüllü kamuyu aydınlatma sıralaması”na ek, kaldıraç ve likidite değişkenleri olarak cari oran ile dönen varlıkların duran varlıklara oranı kontrol değişkenleri olarak modele dahil edilmişlerdir. Bu kapsamda oluşturulan model aşağıdaki gibidir: Tablo 1. Model ve Değişkenler Hakkında Açıklama 𝐵𝐵𝐵𝐵𝐵𝐵𝐵𝐵𝑖𝑖,𝑡𝑡 = 𝛼𝛼 + 𝛽𝛽1 𝐺𝐺𝐺𝐺𝐺𝐺𝐺𝐺𝑖𝑖,𝑡𝑡 + 𝛽𝛽2 𝐾𝐾𝑖𝑖,𝑡𝑡 + 𝛽𝛽2 𝐶𝐶𝐶𝐶𝑖𝑖,𝑡𝑡 + 𝛽𝛽2 𝐷𝐷𝐷𝐷𝑖𝑖,𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑖𝑖,𝑡𝑡 Beta GKAS K CO DD i şirketinin t yılı sonunda hesaplanan yıllık betası i şirketinin t yılındaki Gönüllü Kamuyu Aydınlatma Sıralaması i şirketinin t yılı sonundaki Toplam Borçlar / Özkaynaklar oranı i şirketinin t yılı sonundaki Cari Oranı i şirketinin t yılı sonundaki Dönen Varlıklar / Duran Varlıklar oranı 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 221 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 2016/Özel Sayı-1 6.4. Değişkenler 222 1. Beta Katsayısı: Bir hisse senedinin getirisinin piyasa getirisi ile birlikte hareket etme derecesini gösteren bir katsayıdır. Beta katsayısı 1’den büyük olan bir hisse senedi 1’den küçük olan hisse senetlerine göre piyasadaki dalgalanmalardan daha çok etkilenir. Bu yönüyle hisse senetlerine ilişkin sistematik risk ölçütü olarak kullanılabilir (Sayılgan, 2013). 2. Gönüllü Kamuyu Aydınlatma Sıralaması (GKAS): Şirketlerin gönüllü kamuyu aydınlatma seviyelerinin tespit edilebilmesi için indeksin nasıl oluşturulduğu yukarıda aktarılmıştı. Şirketlerin beta katsayıları ile açıklama indeksi arasındaki ilişkinin tespit edilebilmesi için şirketler indekslerine göre sıralanmışlardır. Sıra numaralarının kesirli olarak ifade edilebilmesi için her şirketin sıra numarası toplam şirket sayısına oranlanmıştır. 3. Kaldıraç (K): Şirketlerin varlıklarını finanse ederken kullandıkları kaynakların oranını vermektedir. Toplam Yabacı Kaynak / Özkaynaklar formülü ile ifade edilmiştir. Bu oran yatırımcılar ve finansörler tarafından şirketin riskini değerlendirmek için kullanılmaktadır. Damodaran (2002)’a göre işletmeler daha fazla borç kullandıklarında kaldıraç dereceleri yükselir ve daha fazla faiz öderler. Bu nedenle de hisse senedi yatırımcıları tarafından daha riskli hale gelirler ve sonuç olarak daha yüksek betaya sahip olurlar. Benzer şekilde Beaver vd. (1970) geri ödememe riski ile kaldıraç arasındaki ilişki nedeni ile kaldıraçtaki yükselmenin işletme betalarında artışa neden olacağını tespit etmişlerdir. Berkowitz (1998), Chee-Wooi ve Chyn-Hwa (2010), Dhaliwal vd. (1979), Firth (1984), Garsombke (1979) ve Hassan vd. (2011) gibi çalışmalar da kaldıraç derecesi ile betalar arasında pozitif ilişki bulan çalışmalardır. 4. Likidite (CO, DD): Bir işletmenin faaliyetlerin sorunsuz bir şekilde yürütebilmesi için likit varlıklara ihtiyacı vardır. Eğer işletmenin yeteri kadar likit varlığı yoksa işletme kısa vadeli yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği için iflas riski ile karşılaşabilir (Sayılgan, 2013). Bu nedenle likidite oranları işletmelerin risk düzeylerini tespit edebilmek için sıklıkla kullanılmaktadır. Borde (1998) çalışmasında likidite seviyesi ile sistematik risk arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır. Borde’ye göre bu durum mevcut kaynakların yüksek kazançlı işletme varlıkları yerine riski artıracak olan menkul kıymetlere yatırıldığı anlamına gelmektedir. Gu ve Kim (2002) ile Beaver, Kettler ve Scholes (1970) da yaptıkları çalışmalarda likidite ile işletme betaları arasında pozitif ilişki tespit etmişlerdir. Çalışmada likidite ölçütü olarak cari oran ile birlikte dönen varlıkların duran varlıklara oranı kullanılmıştır. 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 6.5. Bulgular Çalışma kapsamında oluşturulan modelde kullanılan değişkenlere ait özet tanımlayıcı istatistikler Tablo 1’de verilmiştir. Tanımlayıcı istatistikler incelendiğinde iki husus dikkat çekmektedir. İlki analiz kapsamındaki şirketlerin sanayi endeksinde olduğu göz önüne alındığında aşırı likit bir yapıya sahip olmalarıdır. Hem cari oran ve dönen varlıkların duran varlıklara oranlarının ortalamaları hem de maksimum değerleri yüksektir. Diğer husus ise özkaynaklarının 9 katı yabancı kaynağa sahip firmaların bulunmasıdır. Bu durum ise şirketlerin finansman tercihlerini özkaynaktan ziyade yabancı kaynak yönünde kullandıklarını göstermektedir. Tablo 2. Tanımlayıcı İstatistikler BETA GKAİ 5 K CO DD Ortalama 0,78 0,35 1,25 2,34 1,52 Ortanca 0,79 0,34 0,79 1,63 1,11 Maksimum 1,46 0,79 9,80 17,40 8,09 Minimum -0,06 0,05 0,05 0,28 0,12 Standart Sapma 0,28 0,17 1,42 2,08 1,36 Gözlem Sayısı 372 372 372 372 372 Hipotez havuzlanmış en küçük kareler yöntemi kullanılarak test edilmiştir. Hipotez testinin sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. Tablo incelendiğinde, GKAS’ın % 1 seviyesinde anlamlı çıktığı görülmektedir. Böylece H 1 hipotezi kabul edilmiştir. Betalar ile GKAS 5 Tanımlayıcı istatistiklerde “Gönüllü Kamuyu Aydınlatma Sıralaması (GKAS)” yerine “Gönüllü Kamuyu Aydınlatma İndeksi (GKAİ)” verilmiştir. Bunun nedeni istatistikler içerisinde sıralama değerlerinin yerine indeks değerlerinin verilmesinin daha anlamlı olacağı düşüncesidir. 223 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 224 arasındaki ilişkinin katsayısı da Barry ve Brown (1985), Clarkson ve Thompson (1990), Coles vd. (1995) ve Hassan vd. (2011) ile uyumlu olarak negatif çıkmıştır. Bu durum şirketlerin gönüllü olarak kamuya daha çok bilgi açıkladıklarında hisse senetlerinin değerlemesi ile ilgili belirsizliğin azalarak sistematik riskin düşmesine neden olduğu hipotezini desteklemektedir. Modelin açıklayıcılık seviyesini gösteren düzeltilmiş R2 % 10 olarak çıkmıştır. Bu durumun iki nedeni olabilir. İlki çalışmanın amacı kapsamında betaları açıklayan değişkenlerin sınırlı tutulmuş olması, ikincisi gönüllü açıklamaların doğrudan etkilerinin ölçümünün zor olmasıdır (Botosan, 1997; Hassan vd., 2011). Analize kontrol değişkeni olarak eklenen kaldıraç ve likidite değişkenleri ile beta arasında ki ilişki literatür ile uyumlu olarak anlamlı ve pozitif çıkmıştır. Bu durum şirketlerin özkaynağa oranla yabancı kaynağa ağırlık verdiklerinde ve likiditeleri yükseldiğinde risklerinin de arttığını göstermektedir. Özellikle tanımlayıcı istatistiklerde de belirtildiği gibi sanayi işletmelerinin aşırı likit yapıları Borde (1998)’yi destekler niteliktedir. Tablo 3. Analiz Sonuçları Bağımlı Değişken: BETA Metot: Havuzlanmış En Küçük Kareler Örneklem: 2012 2014 n: 124 Toplam Gözlem Sayısı: 372 Bağımsız Değişkenler GKAS K CO DD C Katsayı Standart Sapma -0,191928 0,037944 0,029311 0,0192 63 0,7317 22 0,047567 0,010681 0,007291 0,010399 0,038087 t-ist. Prob. -4,034886 0,0001 3,552591 0,0004 4,019920 0,0001 1,8523 0,06 58 48 19,211 0,00 85 00 2 R2 R Düzeltilmiş BETA GKAS K CO DD 0,1106 Durbin19 Watson ist. 0,1009 25 Prob (F-ist) 1,552315 0,000000 i şirketinin t yılı sonunda hesaplanan yıllık betası i şirketinin t yılındaki Gönüllü Kamuyu Aydınlatma Sıralaması i şirketinin t yılı sonundaki Toplam Borçlar / Özkaynaklar oranı i şirketinin t yılı sonundaki Cari Oranı i şirketinin t yılı sonundaki Dönen Varlıklar / Duran Varlıklar oranı 7. SONUÇ İşletmelerin yıllık ve ara raporlarının kullanıcılarının, menkul kıymetlere yapacakları bir yatırımın değerini doğru tespit edebilmeleri için bilgiye ihtiyacı vardır. Eğer piyasaya yeterli bilgi açıklanmaz ise yatırımcılar menkul kıymetleri yanlış fiyatlandıracaklardır. Böyle bir durumun olumsuz etkisi sadece yatırımcıya değil işletmeye ve hatta piyasaya yansıyacaktır. Bu nedenledir ki düzenleyici kurumlar işletmeleri belli bir kapsamda bilgi açıklamaya zorlamaktadırlar. Zorunlu aydınlatma durumu bilginin kamu malı olduğu düşüncesi ile başlar. İşletme bilgilerinin, yasal bir düzenleme sonucunda kamu adına düzenleme yapan otoritelerce kamuya açıklanması söz konusudur. Gönüllü yapılan açıklamalarda ise işletmelere ait özel bilgilerin her hangi bir zorunluluk olmadan kamuya açıklanması söz konusudur. Bu kapsamda da çalışmamızda işletmelerin zorunlu açıklamalara ek olarak daha fazla özel bilgiyi gönüllü olarak kamuya açıklamalarının çeşitlendirme yoluyla azaltılamayan sistematik risk üzerindeki etkisini tespit etmeye çalıştık. Yapmış olduğumuz analiz sonucu gösterdi ki işletmeler zorunlu açıklamalara ek olarak gönüllü açıklama seviyelerini artırdıklarında azalan belirsizlik nedeni ile işletmeye ait sistematik risk azalmaktadır. 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 225 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 2016/Özel Sayı-1 KAYNAKÇA 226 AICPA. 1994. Jenkins Committee Report. Bagnoli, M., & Watts, S. G. 2007. Financial Reporting And Supplemental Voluntary Disclosures, Journal of Accounting Research, 45. Balachandran, J. 2004. Board Independence And Voluntary Disclosures: Evidence From Malaysia, The Accounting and Finance Association of Australian and New Zealand. Barry, C. B., & Brown, S. J. 1985. Differential Information and Security Market Equilibrium, Journal of Financial and Quantitative Analysis, 20(4). Beattie, V., & Jones, M. J. 1992. The Use & Abuse Of Graphs İn Annual Reports: Theoretical Framework & Empirical Study, Accounting & Business Research, 22. Beaver, W. H., Kettler, P., & Scholes, M. 1970. The Association Between Market Determined and Accounting Determined Risk Measures, The Accounting Review, 45(4). Berkowitz, M. K. 1998. Estimating the Market Risk for Nontraded Securities: AnAapplication to Canadian Public Utilities, International Review of Financial Analysis, 7(2). Binh, T. Q. 2012. Voluntary Disclosure Information in the Annual Reports of Non Financial Listed Companies: The Case of Vietnam, Journal of Applied Economics & Business Research, 2. Birt, J. L., Bilson, C. M., Smith, T., & Whaley, R. E. 2006. Ownership, Competition, And Financial Disclosure, Australian Journal of Management, 31. Boesso, G. 2002. Forms Of Voluntary Disclosure: Recommendations And Business Practices İn Europe And U.S. In Critical Perspectives On Accounting Conference, New York. Borde, S. F. 1998. Risk Diversity Across Restaurants: An Empirical Analysis, Cornell Hotel and Restaurant Administration Quarterly, 39(2). Botosan, C. A. 1997. Disclosure Level and The Cost of Equity Capital, The Accounting Review, 73(3). Bushman, R. M., & Smith, A. J. 2003. Transperancy Financial Accounting İnformation and Corporate Governance, FRBNY Economic Policy Review, Nisan. Chee-Wooi, H., & Chyn-Hwa, L. 2010. The Determinants of Systematic Risk Exposures of Airline Industry in East Asia, World Applied Sciences Journal, 10. Clarkson, P. M., & Thompson, R. 1990. Empirical Estimates of Beta When Investors Face Estimation Risk, The Journal Of Finance, 45(2). Clinch, G., & Verrecchia, R. 2015. Voluntary Disclosure and The Cost of Capital. Australian Journal of Management, 40. Coles, J. L., Loewenstein, U., & Suay, J. 1995. On Equilibrium Pricing under Parameter Uncertainty, Journal of Financial and Quantitative Analysis, 30(3). Coram, P., Monro, G., & Woodliff, D. 2005. The Joint Effect Of Voluntary Non-Financial Disclosure And Assurance On Company Valuation Judgments, Retrieved from http://www.researchgate.net/publication/237406528_The_Joint_Eff ect_of_Voluntary_NonFinancial_Disclosure_and_Assurance_on_Company_Valuation_Ju dgments (Erşim tarihi: 13.08.2015) Çelik, O. 2002. Sermaye Piyasalarında Gönüllü Kamuya Açıklama, Muhasebe ve Denetime Bakış, Şubat. Çelik, O., Ecer, A., & Karabacak, H. 2006. Disclosure of Forward Looking Information: Evidence from Listed Companies on Istanbul Stock Exchange (ISE), Investment Management and Financial Innovations, 3(2). Damodaran, A. 2002. Investment Valuation, Tools and Techniques for Determining The Value of Any Asset (2. Basım), John Wiley & Sons, Inc, New York: Depoers, F. 2000. A Cost Benefit Study Of Voluntary Disclosure: Some Empirical Evidence From French Listed Companies, The European Accounting Review, 9. 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 227 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 228 Dhaliwal, D. S., Spicer, B. H., & Vickrey, D. 1979. The Quality of Disclosure and The Cost of Capital, Journal of Business Finance & Accounting, 6(2). Diamond, D. W., & Verrecchia, R. E. 1991. Disclosure, Liquidity, and the Cost of Capital, Journal of Finance, 46(4). Easley, D., & O’Hara, M. 2004. Information and the Cost of Capital, The Journal Of Finance, 59(4). Eng, L. L., & Mak, Y. T. 2003. Corporate Governance And Voluntary Disclosure, Journal Of Accounting And Public Policy, 22. FASB. 2001. Improving Business Reporting: İnsights İnto Enhancing Voluntary Disclosure. Firth, M. 1984. The Extent of Voluntary Disclosure in Corporate Annual Reports and Its Association with Security Risk Measures, Applied Economics. Flack, E. D. 2007. The Role of Annual Reports in a System of Accountability for Public Fundraising Charities, School of Accountancy Centre of Philanthropy and Nonprofit Studies, Queensland University of Technology. Gajewski, J.-F., & Li, L. 2015. Can Internet-Based Disclosure Reduce Information Asymmetry? Advances in Accounting, 31. Garsombke, H. P. 1979. The Relationship Between Corporate Disclosure and Firm Risk, Journal of Business Finance & Accounting, 6(1). Gu, Z., & Kim, H. 2002. Determinants of Restaurant Systematic Risk: A Reexamination, The Journal of Hospitality Financial Management, 10(1). Hassan, O. a. G., Giorgioni, G., Romilly, P., & Power, D. M. 2011. Voluntary Disclosure and Risk in An Emerging Market, Journal of Accounting in Emerging Economies, 1(1). Healy, P. M., Hutton, A. P., & Palepu, K. G. 1999. Stock Performance and Intermediation Changes Surrounding Sustained Increases in Disclosure, Contemporary Accounting Research, 16(3). Hooks, J., Coy, D., & Davey, H. 2002. The Information Gap in Annual Reports, Accounting, Auditing & Accountability Journal, 15(4). Hughes, J. S., Liu, J., & Liu, J. 2007. Information Asymmetry, Diversification, and Cost of Capital, The Accounting Review, 82(3). Kaya, A. 2001. Anonim Ortaklıklarda Pay Sahibinin Bilgi Alma Hakkı, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara. Küçüksözen, C., & Küçükkocaoğlu, G. 2005. Kurumsal Şirket Yönetiminde Finansal Bilginin Rolü, Muhasebe ve Denetime Bakış, Eylül. Lambert, R., Leuz, C., & Verrecchia, R. E. 2007. Accounting Information, Disclosure, and The Cost of Capital, Journal of Accounting Research, 45(2). Leuz, C., & Wysocki, P. 2008. Economic Consequences of Financial Reporting and Disclosure Regulation: A Review and Suggestions for Future Research, The CPA Journal, 79(10). Meek, G. K., Roberts, C. B., & Gray, S. J. 1995. Factors İnfluencing Voluntary Annual Report Disclosures By U.S., U.K. And Continental European Multinational Corporations, Journal Of International Business Studies, 26. Myburgh, J. E. 2001. The İnformativeness Of Voluntary Disclosure in the Annual Reports of Listed İndustrial Companies in South Africa, Meditari Accountancy Research, 9. Notes. 2002. Should The Sec Expand Nonfinancial Disclosure Requirements? Harvard Law Review, 115. Özer, N. 1997. Muhasebe Bilgileri Ve Kamuyu Aydınlatma, İstanbul Üniversitesi. Qin, T. 2014. Voluntary Disclosure of Listed Chinese Companies 20082012 An Empirical Study, The University of Waikato. Sayılgan, G. 2013. Soru ve Yanıtlarla İşletme Finasmanı (6. Basım), Turhan Kitabevi, Ankara. Schustler, P., & O’connell, V. 2006. The Trend Toward Voluntary Corporate Disclosures, Management Accounting Quarterly, 7. Shaffer, S. 1995. Rethinking Disclosure Requirements, Business Review (Federal Reserve Bank Of Philadelphia), Mayıs/Haziran. SPK. Kurumsal Yönetim İlkeleri. 2016/Özel Sayı-1 Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi 229 2016/Özel Sayı-1 Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL 230 Verrecchia, R. E. 1983. Discretionary Disclosure, Journal of Accounting and Economics, 5. Verrecchia, R. E. 2001. Essay on Disclosure, Journal of Accounting and Economics, 32. Watson, A., Shrives, P., & Marston, C. 2002. Voluntary Disclosure of Accounting Ratios in The UK, British Accounting Review, 34. Welker, M. 1995. Disclosure Policy, Information Asymmetry and Liquidity in Equity Markets, Contemporary Accounting Research, 11. ŞEFFAFLIĞIN SAĞLANMASINDA VE DENETİMİN KALİTESİNİN ARTIRILMASINDA KAMU GÖZETİMİNİN ROLÜ: AVRUPA BİRLİĞİ DÜZENLEMELERİ VE ÜYE ÜLKELERİN UYGULAMALARI * Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR ** Muharrem KARATAŞ *** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 231-264 ÖZ Finansal aktörlerin zamanında, doğru, güvenilir bilgiye olan gereksinimi sağlıklı ve rasyonel karar almaları için yadsınamaz bir gerçektir. Bu özelliklere sahip finansal bilginin şeffaflık ve kamuyu aydınlatma sistemi içinde ortaya çıkmasını sağlayan temel olgular ise; finansal raporlama, bağımsız denetim ve kurumsal yönetim uygulamalarını birlikte içeren üçlü yapıdır. Bu sistem ancak ve ancak iyi kurgulanmış bir kurumsal yönetim mekanizması içinde sürdürülebilir. Zira kurumsal yönetimin temel ilkelerinden birisi şeffaflıktır. Finansal bilgilerin doğru ve güvenilirliği hakkında finansal tablo okuyucularına bilgi sunan bağımsız denetimin gözetimi ise özellikle finansal başarısızlık ve skandallar sonrası daha fazla gündeme gelmekle birlikte aslında şeffaflık için daima bulunması gereken olmazsa–olmaz bir mekanizmadır. Bu çalışmada; öncelikle finansal bilginin sunumunda şeffaflığın sağlanmasında ve denetimin kalitesinin arttırılmasında kamu gözetiminin rolü irdelenmekte, sonrasında ise Ülkemiz uygulamalarına da rehber olan Avrupa Birliği (AB) düzenlemeleri açıklanmakta ve nihayetinde Avrupa Muhasebeciler Federasyonu (FEE) tarafından AB Üyesi 23 Ülkenin bağımsız denetimin kamu gözetimi için kurdukları organizasyon yapısı ve sistemine yönelik yapılan araştırma çalışması paylaşılarak, AB Ülkeleri ile Türkiye uygulamaları arasındaki farklılık ve benzerliklerinin ortaya konulması ve değerlendirme yapılması olanağı sağlanmaktadır. * Makale gönderim tarihi: 10.11.2015; kabul tarihi: 20.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ve TÜRMOB Bağımsız Denetim Merkezi Koordinatörü zsayar@etu.edu.tr; zsayar@turmob.org.tr *** Uzman TÜRMOB Bağımsız Denetim Merkezi, Gazi Üniversitesi Muhasebe-Finansman Bölümü Doktora Öğrencisi muharrem.karatas@turmob.org.tr 231 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ Anahtar Kelimeler: Bağımsız Denetim, Denetimin Kalitesi, Şeffaflık, Kamu Gözetimi, 2014/56/EU sayılı Direktif, AB Ülkelerinde Kamu Gözetimi JEL Sınıflandırması: M4O, M41, M42, M49 THE ROLE OF PUBLIC OVERSIGHT IN ENHANCING AUDIT QUALITY AND ENSURING TRANSPARENCY: LEGISLATION AND PRACTICES IN EUROPEAN COUNTRIES ABSTRACT 232 The need of timely, accurate and reliable information is an undeniable fact for a reliable and rational decision making process. In the occurrence of these features of financial information in the public disclosure and transparency systems are based on the triple structure: financial reporting, auditing and corporate governance practices. If and if only, this system is sustainable in a well-constructed corporate governance mechanism. Moreover, transparency is one of the basic principles of corporate governance. The oversight of audit which provides information about the faithful presentation and reliability of financial information becomes a current issue especially after the financial failures and scandals but it is actually a compulsory mechanism for transparency. In this regard, the primarily aim of this study is to examine the role of public oversight in enhancing audit quality and ensuring transparency, after this to explain the revised EU Audit Directive and the new EU Regulation which are affected our implementations and sharing the survey on the organisation of the public oversight of the audit profession in 23 European countries in order to demonstrate the similarities and differences between Turkey’s and EU’s implementations. Keywords: Auditing, Audit Quality, Transparency, Public Oversight, The Directive 2014/56/EU, Public Oversight in EU Member States JEL Classification: M4O, M41, M42, M49 1. GİRİŞ Finansal raporlamada amacın ekonomik karar alıcılara ihtiyaç duydukları bilgilerin sunulması olduğu göz önünde bulundurulduğunda, yüksek kalitede finansal raporların sunulması muhasebe bilgi sisteminin temel amaçları arasında yerini almaktadır. Finansal tablo kullanıcıları için finansal raporlar bakımından özellikle kazançların kalitesi konusu oldukça dikkat çekmekte ve pek çok araştırmacı bu konuya yönelmektedir. Genel olarak Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına (UFRS) geçiş ile finansal raporlama kalitesinde artış gözlenmesi beklenmesine rağmen, UFRS ile uyumlu finansal raporlar hazırlanmasının tek başına bunu sağlayamayacağı konusunda literatürde görüş birliği bulunmaktadır (Durak ve Gürel 2014, 95). Finansal tabloların hata ve yanlışlık içerme olasılığının bulunması, finansal tablo kullanıcılarının işletme yönetiminden gelen bilgilere güvenmelerini ve bu bilgilere dayanarak karar almalarını zorlaştırmaktadır. Karar verme sürecinde yararlanılan finansal ve finansal olmayan bilginin güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması noktasında denetim önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. Bu durumda denetim hizmeti, çıkar grupları, işletme ve ortaklar ile yöneticiler arasındaki asimetrik bilginin azaltılmasında önemli bir rol oynamaktadır (Kapıcıgil 2007, 206). Yapılan akademik çalışmalarda denetimin kalitesinin, finansal raporlamanın kalitesini doğrudan etkilediği ortaya konulmaktadır. Teoride bağımsız denetim, firma sahipleri ve yönetimi ile finansal tablo kullanıcıları arasındaki asimetrik bilgi problemini azaltarak, finansal raporlamanın kalitesini arttırmaktadır (Watts ve Zimmerman, 1981). Diğer bir deyişle, bağımsız denetim, firmalarda paydaşlar arasındaki temsil problemleri nedeniyle doğan maliyetleri azaltan bir mekanizma rolü oynamaktadır. Johnson vd. (2002, 641)’ne göre bağımsız denetimin finansal raporlama kalitesine etkisi, denetçinin denetlenen firmanın finansal raporlarında kural ihlali tespit edebilme olasılığı ve bu tespit sonrasındaki davranışlarının bir fonksiyonudur. Bu görüşe paralel olarak DeAngelo (1981, 186) denetim kalitesini, denetçinin müşteri firmanın finansal raporlarında kural ihlali tespit edebilme ve bunu raporlama olasılığı olarak tanımlar, ancak bu olasılık (denetim kalitesi) denetçinin söz konusu denetlenen firmadan bağımsız olma derecesine bağlıdır. Finansal raporlama kalitesi, denetim sürecinin çıktısıdır. Ancak finansal rapor kullanıcıları için, denetçinin bağımsızlığı ve denetim süreci gözlemlenebilir değildir. Bu nedenle, akademik çalışmalarda, denetim kalitesi ile ilişkili kabul edilen değişkenler yolu ile denetimin kalitesi ölçülmeye çalışılır (DeAngelo 1981, 186-187). Yaşanan muhasebe skandallarından sonra Amerikan Sermaye Piyasası Kurulu (SEC), Amerikan Mali Müşavirler Enstitüsü (AICPA), akademisyenler ve meslek uygulayıcıları tarafından, sermaye piyasasının bir fonksiyonu olan yüksek kaliteli denetim ve denetimin 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 233 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 234 bağımsızlığı üzerine özellikle vurgu yapılmaya başlanmış ve bu doğrultuda bağımsız denetimin kalitesi ile ilgili değerlendirme yapabilmek amacı ile bir takım kriterler oluşturulmuştur (Uzay 2006). Bu kapsamda, yaşanan Enron skandalı sonrasında ABD’de 25 Temmuz 2002 tarihli Sarbanes-Oxley Yasası (SOX) çıkarılmıştır. SOX ile muhasebe ve denetim mesleği ile ilgili olarak çok önemli düzenlemeler yapılmış olmakla birlikte, getirilen en önemli değişikliklerden birisi de ABD’de kurulan Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (PCAOB) olmuştur. Bu Kanunun ardından, yatırımcıları korumak üzere birçok ülkede değişen şekillerde olmak üzere düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Örneğin; SOX sonrasında, Avrupa’da yaşanan finansal skandallar ile birlikte 2006 yılında 8 inci Direktifin yayımlanmasından itibaren üye ülkelerce kamu gözetimi otoriteleri oluşturulmaya başlanmıştır (Uzay 2012). Türkiye’de ise, bağımsız denetim standartlarının oluşturulması, bağımsız denetim kuruluşlarının yetkilendirilmesi, bağımsız denetim kuruluşlarının gözetimi ve denetimi başta Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) olmak üzere, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ile Hazine Müsteşarlığı ve TÜRMOB tarafından yerine getirilmekte iken, 2 Kasım 2011 tarihli 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile PCAOB benzeri bir kurul oluşturma çalışmaları başlamıştır. Söz konusu KHK ile birlikte, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun (KGK) yasal temelleri atılmıştır. AB Denetim reformu kapsamında yayımlanan yeni AB denetim düzenlemeleri AB üye ülkelerindeki yasal denetçilerin ve denetim firmalarının kamu gözetiminin yapılanmasını etkileyen hükümler içermekte olduğundan, AB üye ülkelerinde de yasal denetçilerin ve denetim firmalarının kamu gözetimine ilişkin mevcut gözetim sistemlerini ve düzenlenmelerini nasıl etkileyeceği bir tartışma konusu haline gelmiş olup, FEE tarafından AB Üye Ülkelerinde kamu gözetimi yaklaşımının ve uygulamalarının ortaya konulmasına yönelik olarak bir araştırma çalışması yapılmıştır. Son dönemde oluşturulan KGK ise henüz yapılanma aşamasında olduğundan, bilhassa Türkiye’de denetimin gözetimini yapmak üzere kurulan bir otoritenin bugüne kadar yapılan akademik çalışmalarda incelenmesi söz konusu olmamış ve uluslararası alanda denetimin kalitesi üzerine önemli yeni akademik çalışmalar ve araştırmalar yapılmış olduğu hususları da dikkate alınarak, şeffaflığın sağlanmasında ve denetimin kalitesinin artırılmasında kamu gözetiminin rolünün belirlenmesine yönelik olarak AB düzeyinde yapılan bu araştırma raporu çalışmamızın esas referans noktasını oluşturmuştur. Bu çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, zamanında sunulan gerçeğe ve ihtiyaca uygun olan güvenilir finansal bilginin şeffaflık ve kamuyu aydınlatma sistemi içinde ortaya çıkmasını sağlayan temel olgulardan biri olan kurumsal yönetim ile ilgili temel kavramlar incelenmektedir. Bunun ardından ikinci bölümde kurumsal yönetimin temel ilkelerinden birisi olan şeffaflık kavramı kapsamında kurumsal raporlamada şeffaflığın önemi açıklanmaktadır. Sonrasında, üçüncü olarak finansal bilginin sunumunda şeffaflığın sağlanmasında ve denetimin kalitesinin arttırılmasında kamu gözetiminin rolü irdelenmektedir. En son olarak ise Ülkemiz uygulamalarına da rehber olan AB düzenlemelerinin açıklanması ve AB Üyesi 23 Ülkenin bağımsız denetimin kamu gözetimine yönelik kurdukları organizasyon yapısı ve sistemine ilişkin yayımlanan araştırma çalışması paylaşılmak suretiyle, AB Üye Ülkeleri ile Türkiye uygulamaları arasındaki farklılık ve benzerliklerinin ortaya konulması ve bu konularda değerlendirme yapılması amaçlanmaktadır. 2. KURUMSAL YÖNETİMİN İLKELERİ Rekabet edebilirlik ve bir şirketin nihai başarısı, yatırımcılar, çalışanlar, alacaklılar ve tedarikçiler gibi kaynak temin eden farklı unsurların katkılarını bir araya getiren bir ekip çalışmasının ürünüdür. Şirketler, rekabet yeteneğine sahip ve kâr getiren şirketlerin oluşturulmasında bütün menfaat sahiplerinin katkılarının değerli bir kaynak oluşturduğunu bilmek zorundadır. Bu nedenle, menfaat sahipleri arasında zenginlik yaratan bir işbirliğinin teşvik edilmesi, uzun vadede şirketlerin yararınadır. Kurumsal yönetim çerçevesi, menfaat sahiplerinin çıkarlarının ve şirketin uzun vadeli başarısına katkılarının gözetilmesinin, şirketin çıkarına olduğunu göz önünde bulundurmalıdır (SPL 2015, 65). Son yıllarda, dünyanın her tarafında ardı ardına meydana gelen, Enron ve WorldCom (Amerika Birleşik Devletleri), Parmalat (İtalya), Ahold (Hollanda) ve Yanguangxia (Çin) gibi şirket skandalları, “kurumsal yönetim” kavramını gerek iş dünyasının gerekse devletlerin 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 235 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 236 gündemine oturtmuştur (Manisalı 2008). Kurumsal yönetimin evrensel kabul ve geçerliliği olan ana ilkeleri adillik, hesap verebilirlik, şeffaflık ve sorumluluktur. 2.1 Adillik Şirket yönetiminin bütün hak sahiplerine karşı eşit davranmasını ifade etmektedir. Bu ilke, azınlık hissedarlar ve yabancı ortaklar da dâhil olmak üzere bütün hissedar haklarının korunmasını ifade etmektedir. Bu ilkeye göre; kurumsal yönetim çerçevesi, hissedarlık haklarını korumalı ve bu hakların kullanılabilmesini kolaylaştırmalıdır. Kurumsal yönetim ile hissedarlara eşit muamele yapılması güvence altına alınmalıdır. Bütün hissedarlar haklarının ihlali halinde yeterli telafi ya da tazminat elde etme imkânına sahip olmalıdır. 2.2. Sorumluluk Şirket yönetiminin tüzel kişiliği adına yaptığı tüm faaliyetlerin ilgili mevzuata, esas sözleşmeye, şirket içi düzenlemelere, toplumsal ve etik değerlere uygunluğunu ve bunun denetlenmesini ifade eder. Kurumsal yönetim ile şirketler ve hissedarlar arasında etkin ve mali yapıyı güçlendirici bir işbirliğinin yapılması desteklenmelidir. 2.3. Şeffaflık Ticari sır niteliğindeki ve henüz kamuya açıklanmamış bilgiler hariç olmak üzere, şirket ile ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin, zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurulması yaklaşımıdır. Bu ilke, faaliyet öncesini, faaliyetlerin devam ettiği süreci ve faaliyetler sonrasını kapsamaktadır. 2.4. Hesap Verebilirlik Yönetim kurulu üyelerinin esas itibarıyla anonim şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine karşı olan hesap verme zorunluluğunu ifade etmektedir. Şeffaflık ilkesinin aksine, hesap verebilirlik ilkesi sadece faaliyet sonrasını kapsamaktadır (Pamukçu 2011). Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları RAPORLAMADA ŞEFFAFLIK Şeffaf terimi, ışığı geçiren ve arkasındaki nesneleri net bir şekilde gösteren ve açık, seçik, belirgin olanı ifade etmektedir. Bu terimin zıttı ise ışığı geçirmeyen, karanlık ve anlaşılması güç şeyler anlamında kullanılan (donuk, mat, kapalı gibi) kelimelerdir. Şeffaflıkla ilgili söz konusu kavramlar, “yönetim”, “yönetsel” ya da “idari” kelimeleriyle birlikte kamu yönetimi alanında gizli ve kapalı yönlerin bilinmesine izin verilmesini ve faaliyetlerin herkesçe görülmesini ifade etmektedir (Eken 1993, 12). Görüldüğü üzere, şeffaf kelimesi günlük kullanımda açık, seçik ve belirgin anlamına gelmek üzere saydam kelimesi ile aynı almamda kullanılmaktadır. Siyasi anlamda şeffaflık, hükümetlerin sağladığı bilgi sayesinde vatandaşların hükümet politikaları hakkında ne kadar bilgi sahibi olabildikleri ile eşdeğerdir. Ekonomi ve finans alanında ise farklı tanımlamalara rastlanmaktadır. Şeffaflık ve Sorumluluk Çalışma Grubu (Working Group, 1998) şeffaflığı, ekonomik performansın ve uluslararası mali kurumların kamuoyu sorumluluğunun artırılmasında önemli bir araç olarak görmektedir. Çalışma Grubu raporunda şeffaflık tanımı “mevcut durum, karar ve faaliyetler hakkındaki bilginin ulaşılabilir, somut ve anlaşılır olması süreci” olarak yapılmıştır. Genel olarak şeffaflık; kredilerin yatırımcılarca kullanımı, kredi kullananların kredibilitesi, hükümetin kamu hizmetlerini sunumu (örneğin; eğitim, sağlık, para ve maliye politikaları vb.) ve uluslararası kuruluşların faaliyetleri hakkında doğru zamanlı ve güvenilir ekonomik, sosyal ve politik bilginin artan biçimde akışının sağlanması olarak tanımlanmaktadır (Vishwanath ve Kaufmann 1999). Finansal piyasalar açısından ise şeffaflık bütün piyasa katılımcılarının mevcut koşullar altında aynı bilgiye ulaşabilmesini sağlayacak bir ortamın oluşturulmasını ifade eder. Kamuyu aydınlatmada tam açıklama spesifik olarak bilgi sunumu konusundaki süreç ve metodolojiyi ifade etmektedir (Sayar 2001, 74). Yapılan tanımlamalarda ortak olan nokta şeffaflığın her zaman hesap verebilirlik kavramıyla çok yakından ilgili olduğudur. Çünkü şeffaflığın talep edilmesindeki temel amaç kişileri, hükümetleri ya da piyasaları faaliyetleri ve politikaları dolayısıyla sorumlu tutabilme 2016/Özel Sayı-1 3. KURUMSAL UYGULAMALARI 237 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 238 yaklaşımıdır. Dolayısıyla; şeffaflık “kuruluşlarca, kendilerinin değerlendirilmelerine yönelik ilgili bilginin serbest bırakılması” olarak tanımlanabilir (Florini 1999). Literatürde şeffaflığın çeşitli tanımlamaları yapılmıştır. Şeffaflığın tanımlanmasındaki önemli nokta; kim tarafından, hangi amaçla, ne çeşit ve ne ölçüde bilgiye ihtiyaç duyulacağına verilecek yanıtlardır. Ancak, tanımlamalardaki farklılıklar daha çok şeffaflığa konu faaliyet alanının ne olduğuna göre değişebilmektedir. Ancak şeffaflık kavramı ile ilgili temel olarak hükümetler ve şirketler olmak üzere iki hedef noktanın seçildiği görülmekle birlikte, çalışmamız kapsamında şeffaflık kamu yönetiminden ziyade şirketler açısından ele alınmaktadır. Kurumsal raporlama yoluyla şirketler, paydaşları için önem taşıyan bilgileri yapılandırılmış bir şekilde sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, kamusal raporlama, şeffaflığın somutlaşmış halidir ve hesap verebilirlik zincirindeki esaslı bağlantıdır. Şirketlerin faaliyetlerinin kamuoyu tarafından takip edilebilmesi, şirketlerin kurumsal raporlamalarında daha fazla bilgiyi açık ve anlaşılır biçimde herkesin erişimine sunması ile mümkündür. Kurumsal raporlamada şeffaflık olarak kavramsallaştırılan bu yaklaşımın ortaya konulmasının en pratik yöntemi şüphesiz internetin etkin bir şekilde kullanımıdır. Şirketlerin kurumsal internet sitelerinde şeffaf bir biçimde yaptıkları bilgi paylaşımları şirketlerin faaliyetlerinin izlenebilmesi, ölçülebilmesi ve şirketler arasında karşılaştırma yapılabilmesini, diğer bir ifade ile hesap verebilirliklerini sağlamaktadır. Şirketlerin yurt içinde ve yurt dışında dahil oldukları veya kurdukları ticari ağların karmaşıklığı hesap verebilirlik ilkesinin hayata geçirilmesini ve şirketlerin faaliyetlerinin izlenmesini güçleştirebilmektedir. Ana şirket ve iştirakleri arasındaki mali akışlar ve grup içi transferler gibi ilişkilerin ulusal ve küresel ölçeklerde izlenebilmesi için organizasyonel şeffaflık sağlanmalıdır. 4. MUHASEBE GÖZETİMİ SKANDALLARI VE DENETİMİN Son yıllarda ABD ve Avrupa’da karşılaşılan büyük şirket iflaslarında, yönetimin başarısızlığı yanında finansal raporlamadaki başarısızlıkların yani güvenilir olmayan finansal raporlama ve açıklamaların da etkisi büyüktür. Dolayısıyla finansal skandallar, finansal tabloları hazırlama ve denetleme sürecinde yer alanların güvenilirliklerine önemli ölçüde zarar vermiştir. Sermaye piyasalarının sadece bağımsız denetime değil, genelde finansal raporlamaya olan güven kaybı sadece ABD değil, çeşitli ölçeklerde diğer ülkelerde de hissedilmiştir (İbiş 2005, 127). Finansal tabloların hata ve yanlışlık içerme olasılığı, finansal tablo kullanıcılarının işletme yönetiminden gelen bilgilere güvenmelerini ve bu bilgilere dayanarak karar almalarını zorlaştırmaktadır. Karar verme sürecinde yararlanılan finansal ve finansal olmayan bilginin güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanmasında denetim önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. Denetim işletme içinden veya işletme dışından uzman kişiler tarafından yürütülebilmektedir. Günümüzde işletme ile ilgili çıkar grupları ve bunlar arasındaki çıkar çatışmaları denetimin özellikle işletme dışından bağımsız davranabilen uzman kişiler tarafından yürütülmesini önemli hale getirmiştir. Denetim bu fonksiyonu ile birlikte bünyesinde bazı riskleri de barındırmaktadır. Bağımsız denetçinin ücretini bizzat denetlediği şirketten alıyor olması, bağımsız denetim sektöründe kar amaçlı bağımsız denetim firmalarının rekabet ediyor olması bu kuruluşların bağımsızlığı konusunda soru işaretlerine neden olmaktadır (Acar ve diğerleri 2012, 273). Dolayısıyla Türkiye dahil bir çok ülkede kanun koyucular ve düzenleyici kurumlar, bireysel yatırımcıyı korumak, finansal raporlama sürecinin güvenilirliğini tekrar sağlamak ve denetimin kalitesini artırmak için çeşitli tedbirler almışlardır (Uzay 2006). 2000’li yılların başlarında başta Enron skandalı olmak üzere global düzeyde yaşanan muhasebe skandalları sonrası bağımsız denetim ve fonksiyonları artan ölçüde sorgulanmaya başlanmış ve bağımsız denetimin kalitesini artırmak için “bağımsız denetimin gözetimi” olgusu uluslararası düzeyde tartışılmaya başlanmıştır (Sayar 2013c, 79). ABD’de 2002 yılında finansal skandallara tepki olarak çıkarılan SOX ile muhasebe ve denetim mesleğini önemli ölçüde etkileyecek düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin en önemlilerinden biri, PCAOB’un oluşturulmasıdır. PCAOB, bağımsız bir kamu (bazılarına göre yarı kamusal) kuruluşu olup, ABD’de meslek mensupları tarafından 1978 yılından beri yapılan denetçilerin ve denetim firmalarının denetimi görevini önemli ölçüde üstlenmiştir. SOX’da birçok önemli düzenleme bulunmakla birlikte, eski SEC üyesi Harvey 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 239 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 240 Goldschmid’in belirttiği gibi; PCAOB, SOX’un özü yani can alıcı noktasıdır (Hill ve McEnroe 2005, 34). PCAOB’un ABD’de oluşumu oldukça önemli bir değişim olarak görülmektedir. Sarbanes-Oxley Yasası, SEC’in kurulduğu 1934 yılından bu yana muhasebe mesleğinde değişime neden olan en radikal düzenleme olarak görülmektedir. Ancak, piyasalarda güveni zedeleyen muhasebe usulsüzlüklerine karşı bir tepki niteliğini haiz olan SOX, esasen kamuyu aydınlatma sisteminde kurumsal yönetim anlayışını vurgulayan hükümler getirmektedir. Yasa’nın bağımsız denetime ilişkin hükümleri, bağımsız denetime olan güvenin artırılması ve bağımsız denetimde kalitenin sağlanmasına yöneliktir (Uzay 2006). Bu yasa ile bağımsız denetimde etkin bir gözetim sisteminin oluşturulması, bağımsız denetçi bağımsızlığına ilişkin kuralların yeniden ele alınması, kurumsal yönetim ilkelerin gözden geçirilmesi sağlanarak, muhtemel skandalların önüne geçilmesi ve yatırımcı güveninin tesis edilmesi amaçlanmıştır. Yasa koyucu, söz konusu düzenleme yetkisini sermaye piyasası suçlarını işleyenleri ağır şekilde cezalandırarak caydırıcı olma yönünde kullanmaktadır. Halka açık şirketlerin finansal raporlamalarının iyileştirilmesi ve bağımsız denetimlerinin kalitesinin artırılması ve şeffaflığın sağlanmasını teminen PCAOB’un kurulması, ABD’de bu alanda radikal değişim olarak görüldüğünden önemlidir. PCAOB, bağımsız denetim kuruluşlarını kayda almak, bağımsız denetim ve kalite kontrol standartları ile etik ve bağımsızlık ilkelerini koymak ve/veya benimsemek, yerli ve yabancı bağımsız denetçilerin bunlara uyumunu denetlemek ve bağımsız denetim şirketlerine ve çalışanlarına cezai yaptırım uygulamakla görevli ve yetkilidir. SEC gözetim ve denetimine tabidir (Uzay, 2006). PCAOB’un kurulmasıyla birlikte daha önce AlCPA’nın nüfusunda bulunan denetim standardı ve ilkeleri oluşturma işlevi el değiştirmiş bulunmaktadır. PCAOB görevini AICPA ve diğer muhasebe meslek örgütleri ile koordinasyon halinde yürütecek olup söz konusu örgütler tarafından yayımlanan standartları kabul veya reddetme, değiştirme veya yürürlükten kaldırma yetkisine sahiptir. PCAOB, yılda belli sayıda şirketi denetleyen bağımsız denetim kuruluşlarını yıllık olarak, diğerlerini 3 yılda en az bir kere olmak üzere denetleyecektir. Bu denetim, Yasa’ya ve PCAOB’un koyduğu kurallara, SEC’nin düzenlemeleri ve meslek düzenlemelerine uyumun incelenmesine yöneliktir. Yapılan denetimler ve incelemeler sonucunda, denetim kuruluşlarına ve çalışanlarına para cezası verilebileceği gibi, kayıttan geçici veya sürekli çıkarma söz konusu olabilecektir. Çalışanların bağımsız denetim firmalarında geçici veya sürekli olarak görev almamasına karar verilebilecektir. Kınama, ek eğitim alınması gibi yaptırımlarda söz konusudur. Düzenlemelere aykırı hareket edenlerden sağlanan para cezalarının zarar görenler için oluşturulacak fona aktarılması öngörülmüştür. PCAOB geçiş döneminde Birleşik Devletler Genel Kabul Görmüş Denetim Standartlarını (US GAAS) kabul etmiş bulunmaktadır. Diğer taraftan, PCAOB tarafından kayda alınan ve SEC ve PCAOB düzenlemelerine uygun olarak halka açık şirketlerin denetim işlerini yürüten bağımsız denetim kuruluşlarının ve bağımsız denetçilerinin, defter tutması, finansal bilgi sistemi oluşturması, yönetim ve insan kaynaklan, broker ve dealer, yatırım danışmanlığı, yatırım bankacılığı, değerleme, aktüerya, iç denetim destek hizmetleri ile PCAOB’un düzenleme yetkisi dahilinde belirleyeceği diğer hizmetleri vermesi yasaklanmıştır. Vergi hizmetleri ise, denetim komitesi tarafından onaylanması şartıyla, bu kapsamda değerlendirilmemektedir (Yurdakul 2005). Halka açık şirketlerin denetimi amacıyla kayda alınan bağımsız denetim kuruluşları da müşteri şirket denetiminde temel sorumluluğu olan veya denetimi incelemekle sorumlu olan “sorumlu ortak denetçinin” söz konusu müşteri şirketlere 5 seneden fazla hizmet vermesi yasaklanmıştır. Ayrıca bağımsız denetim kuruluşundan ayrılıp, müşteri şirkette çalışılabilmesi için bir yıllık bekleme süresi öngörülmüştür. Yasa’nın 304 no’lu bölümünde halka açık şirketlerin yıllık faaliyet raporlarında, müşterinin iç kontrol sistemini değerlendirmelerini içeren ayrı bir rapor hazırlamaları zorunlu tutulmuştur. Bağımsız denetim kuruluşunun ise söz konusu raporun doğruluğunun tasdikini yapması gerekmektedir (Yurdakul 2005). Yukarıdaki Yasa hükümlerinden de görüldüğü üzere özellikle denetçilerin bağımsızlığı sağlanarak, Enron skandalı gibi skandalların önüne geçmek üzere denetimde kalitenin sağlanmasına ilişkin düzenlemeler ve yapılar oluşturulmaya çalışılmıştır. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 241 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 242 ABD’de bağımsız denetimin kalite kontrolüne ilişkin düzenlemelere bakıldığında, düzenlemelerin oldukça kapsamlı olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, başka düzenlemelerin kalite kontrolün sağlanmaması durumunda karşılaşılacak zararların karşılanmasını sağlayıcı hükümler içermesi de bağımsız denetim kuruluşlarının kalite kontrol düzenlemelerine uymalarını gerektirmektedir (Yurdakul 2005). 5. AB DENETİM REFORMU VE DENETİMİN GÖZETİMİ Bilindiği üzere, Avrupa Birliği denetim reformunu “Denetim Politikası: Krizden Dersler" başlıklı Avrupa Komisyonu Danışma Raporu ile 2010 yılında başlatmıştır. Bu itibarla, reformun temel amaçları; Denetçinin rolünü daha açık bir şekilde tanımlamak ve açıklığa kavuşturmak, Denetçinin güçlendirmek, bağımsızlığını ve mesleki şüpheciliğini - Denetim pazarını tümüyle daha dinamik hale getirmek, - Denetçilerin denetimini (kamu gözetimini) geliştirmek, - Sınır ötesi verilen denetim hizmetlerini kolaylaştırmak ve - KOBİ'ler için gereksiz yükleri azaltmak olarak sıralanmıştır (Bölükbaş ve Karataş 2015). Yaklaşık üç yıl süren müzakerelerden sonra, revize edilen 8 inci Direktif ile Kamu Yararını İlgilendiren Kuruluşların (KAYİK) Denetimine İlişkin Düzenleme AB Parlamentosu tarafından 03/04/2014 tarihinde kabul edilmiş ve bu iki düzenlemenin AB Bakanlar Kurulu tarafından aynı şekilde benimsenmesinin ardından 27/05/2014 tarihinde AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Bu kapsamda, AB’nin yeni denetim mevzuatı, bir Direktif ve bir Düzenlemeden oluşmaktadır (Bölükbaş ve Karataş 2015). Direktif, 2006/43/EC sayılı Denetim Direktifini (8 no’lu Direktif olarak bilinen) değiştirmektedir. KAYİK’lerin Denetimi Düzenlemesi ise, Direktif de belirtilen hükümlere ek olarak KAYİK denetimleri ile ilgili ilave hususlar içermektedir. Üye ülkelerin bu reform kapsamında yayımlanan direktife ve düzenlemeye uyum sağlamak amacıyla gerekli olan kanunları ve idari düzenlemeleri en geç 17/6/2016’ya kadar yürürlüğe koymasına imkân tanınmıştır. AB’de denetimin gözetiminin esasları 2006 yılından günümüze kadar, üye ülkelerin her birine kamu gözetimi mekanizması kurmayı ve gözetim faaliyetlerinin yürütülmesi için sorumlu bir otoriteyi belirlemeyi zorunlu hale getiren 8 inci Direktif çerçevesinde yürütülmüştür. Denetim reformu ile bu geçişin bir adım ileriye taşınması hedeflenmektedir. Yenilenen Direktif ve Yeni Düzenleme denetçilerin kamu gözetimine ilişkin olarak önceki hükümlere göre değiştirilen veya yeni getirilen bir dizi seçenek sunmaktadır. 2006 yılında 8 inci Direktifin yayımlanmasından itibaren üye ülkelerce gözetim otoriteleri oluşturulmuştur. Ancak ilgili ülkelerin yasal düzenlemeleri çerçevesinde gözetim konusunda bir veya birden fazla otorite yetkili kılınabilmiştir. Yeni düzenlemelerle birlikte nihai sorumluluğa sahip tek bir otoritenin belirlenmesi gerekmektedir. AB’nin yeni düzenlemeleri uyarınca kamu gözetim otoritelerinin şu hususlarda nihai sorumluluğa sahip olması öngörülmektedir: Bağımsız yetkilendirilmesi, denetim kuruluşlarının ve denetçilerin Üye ülkenin başka otoriteleri tarafından yayımlanma yetkisi bulunmaması durumunda, standartların (mesleki etik kurallar, kalite kontrol standardı, denetim standartları) oluşturulması, - Denetçilerin sürekli eğitimi, Kalite güvence, gözetim (denetim veya inceleme) ve idari yaptırım sistemleri. Bunun yanı sıra, yeni düzenlemeler incelediğinde gözetim otoritelerinin karar organlarının oluşumuna ilişkin herhangi bir hüküm içermediği görülmektedir. Bu konu ile ilgili olarak, FEE sadece kamu görevlilerden oluşmayan ve denetim konusunda bilgi ve birikime sahip iş dünyası, düzenleyici kurum, meslek örgütü temsilcileri gibi ilgili tüm paydaşların temsil edildiği gözetim mekanizmalarının oluşumunu desteklemektedir. Ayrıca, gözetim mekanizmalarının misyonlarını gerçekleştirebilmesi için belirli görevlerin üstlenilmesine ve uzmanlıkların oluşumuna yardımcı olmak üzere denetim işiyle uğraşan meslek mensuplarının da gözetim otoritelerinde istihdam edilmesi gerektiği FEE tarafından vurgulanmaktadır (Sayar 2014b). 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 243 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 244 Bu itibarla, Haziran 2014’de, FEE tarafından yeni Denetim Direktifi ve Yeni KAYİK’lerin Denetimi Düzenlemesi kapsamında “Denetimde Kamu Gözetimi: Güvenirliğin Arttırılması ve İşbirliğinin Desteklenmesi” başlığıyla bir bilgilendirme notu yayımlanmıştır. Bu bilgilendirme notunda, KAYİK denetimleri ile ilgili bazı sınırlamalar olmakla birlikte, gözetim otoritelerinin nihai sorumluluğa sahip olduğu hususlarda, meslek örgütlerine bazı yetkileri devredebileceğine yönelik hükümler bulunduğunun altı çizilmektedir. Ayrıca, Direktif ve Düzenlemede tanınan seçenekler çerçevesinde bu yetkilendirmelerin kullanılmasının fayda maliyet etkinliğini arttırması ve görevlerini yerine getirirken gözetim otoritelerinin güncel deneyimlerden ve uzmanlaşmalardan üst düzeyde yararlanmasını sağlayacağından, FEE Üye Ülkelere tanınan bu opsiyonların kullanılmasını desteklemektedir (Sayar 2014b). Tablo 1. Gözetim Otoritelerin Nihai Sorumluluğa Sahip Olduğu Yetkilerinin Meslek Örgütlerine Devredilme Durumu Gözetim Konusu Yetkilerin Devredilebilme Durumu KAYİK Olmayanlar İçin KAYİK’ler İçin Bağımsız denetim kuruluşlarının ve bağımsız denetçilerin yetkilendirilmesi Devredilebilir Devredilebilir İlgili standartların oluşturulması Sürekli eğitim Devredilebilir Devredilebilir Devredilebilir Devredilebilir Kalite güvence sistemi Devredilebilir Devredilemez Gözetim (denetim veya inceleme) ve idari yaptırım sistemleri Devredilebilir İdari yaptırımlar ve önlemlerle ilgili olarak, meslekten bağımsız olmak koşuluyla, başka bir kuruluşa devredebilme opsiyonu bulunmaktadır. 6. FEE ARAŞTIRMASI: 23 AVRUPA ÜLKESİNDE MUHASEBE DENETİM MESLEĞİNE YÖNELİK KAMU GÖZETİMİNİN ORGANİZASYON YAPISI AB denetim mevzuatında yapılan son değişikliklerin, AB üye ülkelerinde yasal denetçilerin ve denetim firmalarının kamu gözetimine ilişkin mevcut gözetim sistemlerini ve düzenlenmeleri nasıl etkileyeceği bir tartışma konusu haline geldiğinden, FEE tarafından AB Üye Ülkelerinde kamu gözetimi yaklaşımının ve uygulamalarının ortaya konulmasına yönelik olarak bir araştırma çalışması yapılmıştır. Ayrıca, FEE bu çalışma ile Üye Devletlerarasında AB denetim mevzuatının tutarlı bir şekilde uygulanmasını geliştirmek için katkı sunmayı amaçlamaktadır. Bu yayın şu an itibarıyla 23 ülke için kamu gözetimi sistemi ile ilgili olarak i) denetimin gözetimi faaliyetlerin mevcut durumu ve ii) 2014 AB denetim reformu hükümlerine bağlı olarak ülkeler düzeyinde beklenen değişiklikleri ortaya koymaktadır. Çalışma her bir ülke ile ilgili olarak aşağıdaki sistematik izlenerek hazırlanmıştır: I. BÖLÜM: YÜRÜTÜLEN FAALİYETLERİN MEVCUT DURUMU 1. Kamu Gözetiminin Yapısı 1.1 Karar Organın Oluşumu 1.2 Finansmanı 1.3 Şeffaflık 1.4 Faaliyetlerinin Kapsamı 2. Yerel Kamu Gözetimi Kuruluşunun Önemli Faaliyetlerine Genel Bakış ve Yetki Devri 3. Meslek Kuruluşlarına Yetki Devirleri 3.1 Standart Oluşturma ve Standartların Onaylanması 3.2 Kalite Güvence İncelemeleri ve Denetimleri 3.3 Disiplin Cezaları ve Yaptırımlar 4. Danışma Komitesi 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 245 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 246 II. BÖLÜM: BEKLENEN DEĞİŞİKLİKLER – AB DENETİM REFORMU Söz konusu araştırma sonucunda ilk olarak 22 Ülkeyi içerecek şekilde Haziran ayında kamuoyunun bilgisine sunulan “Denetim Mesleğinin Kamu Gözetiminin Organizasyon Yapısı” Araştırmasının, FEE tarafından araştırmaya Avusturya’nın eklenmesi ve Belçika, İtalya, Litvanya, Polonya, İspanya ile İngiltere’deki son değişikliklerin işlenmesi suretiyle güncellenmesinin ardından Temmuz ayında ikinci baskısı yayımlanmıştır. Bu araştırma raporunda yer verilen kısımlar ile ilgili olarak yapılan tespitler ve bunlara ilişkin değerlendirmelerimiz sırasıyla aşağıdaki şekildedir. 6.1. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Karar Organlarının Oluşumu AB’nin yeni düzenlemeleri incelediğinde gözetim otoritelerinin karar organlarının oluşumuna ilişkin herhangi bir hüküm içermediği görülmektedir. Bu konu ile ilgili olarak, FEE sadece kamu görevlilerinden oluşmayan ve denetim konusunda bilgi ve birikime sahip iş dünyası, düzenleyici kurum, meslek örgütü temsilcileri gibi ilgili tüm paydaşların temsil edildiği gözetim mekanizmalarının oluşumunu desteklemektedir. Söz konusu araştırmada 23 ülkenin gözetim otoritelerinin karar organlarının oluşumuna ilişkin yer alan bilgilerden elde edilen sonuçlar şu şekildedir: Tablo 2. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Karar Organlarının Oluşumu Karar Organı Bulunma Durumu Müstakil Bir Karar Organına Sahip Olma Bir Kamu İdaresinin Bünyesinde Teşkilatlanma 17 Ülke 2 Ülke Birden çok organın sorumlulukları paylaştığı bir yapı 4 Ülke Karar Organı Üye Sayısı Üyelerin Atanma Şekilleri Meslek Kuruluşunun veya Mesleğin Temsil Edilme Durumu 5 ve 5’den fazla üyesi bulunan 5’den az üyesi bulunan 14 Ülke 7 Ülke Bakanlar Kurulu veya ilgili Bakanlık tarafından Doğrudan temsil edilen kurumlar tarafından 13 Ülke 7 Ülke Görevlendirme yapılmak suretiyle gerçekleştirilen atamalar 3 Ülke Doğrudan meslek kuruluşunun temsilcisi Meslek mensuplarının yer alması suretiyle mesleğini temsili 2 ülke Mesleğin temsil edilmediği veya temsil durumun çok net olmadığı veya belirsiz olduğu 3 Ülke 18 Ülke Üyelikten ziyade yöneticiler tarafından karar alınması 2 Ülke 6.2. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Finansman Kaynakları AB Denetim Düzenlemeleri uyarınca üye ülkenin kalite güvence sistemi yeterli kaynağa sahip olmalıdır ve kalite güvence sisteminin finansmanı, yasal denetçiler ya da denetim firmalarından gelebilecek herhangi olası bir uygunsuz etkiye karşı teminat altında ve bağımsız olmalıdır. Söz konusu araştırmada 23 ülkenin gözetim otoritelerinin finansman kaynaklarına ilişkin yer alan bilgilerden elde edilen sonuçlar şu şekildedir: Tablo 3. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Finansman Kaynakları Finansman Şekli Yalnızca doğrudan denetçiler ve denetim kuruluşlarından alınan harç, ücret, aidat vb. ile finansman Ülke Sayısı 7 Ülke 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 247 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 248 Yalnızca doğrudan devlet bütçesinden alınan ödeneklerle finansman Belirli bir oranda devlet bütçesinden belirli bir oranda doğrudan denetçiler ve denetim kuruluşlarından alınan harç, ücret, aidat vb. ile finansman Belirli bir oranda devlet bütçesinden belirli bir oranda meslek kuruluşlarının gelirlerinin bir kısmının veya gözetim otoritesinin bütçesinin bir kısmının üye sayılarına göre ağırlıklandırılmak suretiyle meslek kuruluşlarına paylaştırılması ile finansman Belirli bir oranda devlet bütçesinden belirli bir oranda temsil edilen kurumlardan alınan ödeneklerle finansman Belirli bir oranda devlet bütçesinden belirli bir oranda denetime tabi olan şirketlerden alınan harç, ücret, aidat vb. ile finansman Belirli bir oranda denetime tabi olan şirketlerden alınan ve belirli bir oranda doğrudan denetçiler ve denetim kuruluşlarından alınan harç, ücret, aidat vb. ile finansman Meslek mensuplarından, düzenlemelerin ilgili olduğu alanda faaliyet gösteren şirketlerden ve devlet bütçesinden alınan ödeneklerle finansman 5 Ülke 4 Ülke 3 Ülke 1 Ülke 1 Ülke 1 Ülke 1 Ülke 6.3. Şeffaflık AB düzenlemelerinde yer alan kamu gözetimi ilkeleri uyarınca kamu gözetimi sistemi şeffaf olmalıdır. Bu şeffaflık, yıllık çalışma programları ve faaliyet raporlarının yayınlanmasını kapsamaktadır. Bu bakımdan, söz konusu araştırmada 23 ülkenin gözetim otoritesinin şeffaflık ile ilgili uygulamalarına ilişkin yer alan bilgilerden elde edilen sonuçlar şu şekildedir: Tablo 4. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Şeffaflık Uygulamaları Şeffaflıkla ile İlgili Uygulama Yayımlayan Ülke Sayısı Yayımlamayan Ülke Sayısı Herhangi bir şekilde bilgi yayımlamayan ülke sayısı İzleyen Yıllık Çalışma Programının Yayımlanması 14 Ülke 9 Ülke - Yıllık Faaliyet Raporunun Yayımlanması 22 Ülke - 1 Ülke Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 21 Ülke 1 Ülke 1 Ülke Kalite Güvence İnceleme Sonuçlarını Denetim Firmaları İtibarıyla Yayımlanması 6 Ülke 14 Ülke 3 Ülke Disiplin Cezalarının ve Yaptırımlarının Denetçiler İtibarıyla Yayımlanması 6 Ülke 2016/Özel Sayı-1 Yıllık Faaliyet Raporundan Kalite Güvence İnceleme Sonuçlarına Yer Verilmesi 249 12 Ülke 5 Ülke 6.4. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Faaliyetlerinin Kapsamı AB’nin yeni düzenlemeleri uyarınca kamu gözetim otoritesinin şu hususlarda nihai sorumluluğa sahip olması öngörülmektedir: Bağımsız yetkilendirilmesi, denetim kuruluşlarının ve denetçilerin Üye ülkenin başka otoriteleri tarafından yayımlanma yetkisi bulunmaması durumunda, standartların (mesleki etik kurallar, kalite kontrol standardı, denetim standartları) oluşturulması, - Denetçilerin sürekli eğitimi, Kalite güvence, gözetim (denetim veya inceleme) ve idari yaptırım sistemleri. Bu bakımdan, söz konusu araştırmada 23 ülkenin kamu gözetim otoritelerinin faaliyetlerinin kapsamına ilişkin yer alan bilgilerden elde edilen sonuçlar şu şekildedir: Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 2016/Özel Sayı-1 Tablo 5. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Faaliyetlerinin Kapsamı 250 Faaliyetlerinin Kapsamı Bağımsız denetim kuruluşlarının ve denetçilerin yetkilendirilmesi Standartların (mesleki etik kurallar, kalite kontrol standardı, denetim standartları) oluşturulması Denetçilerin sürekli eğitimi KAYİK Denetimlerine Yönelik Kalite Güvence İncelemeleri KAYİK Olmayanların Denetimlerine Yönelik Kalite Güvence İncelemeleri KAYİK Denetimlerine Yönelik İdari Yaptırımlar ve Disiplin Cezalarının Uygulanması Gözetim Otoritesi Tarafından Gerçekleştirilen Ülke Sayısı Meslek Kuruluşu Tarafından Gerçekleştirilen Ülke Sayısı Meslek Kuruluşu ile Birlikte veya Diğer Bir Otorite Tarafından Gerçekleştirilen Ülke Sayısı 13 Ülke 10 Ülke - 9 Ülke 14 Ülke - 9 Ülke 14 Ülke - 11 Ülke 9 Ülke 3 Ülke 4 Ülke 19 Ülke - 11 Ülke 6 Ülke 6 Ülke KAYİK Olmayanların Denetimlerine Yönelik İdari Yaptırımlar ve Disiplin Cezalarının Uygulanması 9 Ülke 8 Ülke 6 Ülke 6.5. Meslek Kuruluşlarına Yetki Devirleri AB’nin yeni düzenlemeleri uyarınca kamu gözetim otoritelerinin şu hususlarda nihai sorumluluğa sahip olması öngörülmektedir: Bağımsız yetkilendirilmesi, denetim kuruluşlarının ve denetçilerin Üye ülkenin başka otoriteleri tarafından yayımlanma yetkisi bulunmaması durumunda, standartların (mesleki etik kurallar, kalite kontrol standardı, denetim standartları) oluşturulması, - Denetçilerin sürekli eğitimi, Kalite güvence, gözetim (denetim veya inceleme) ve idari yaptırım sistemleri. Bununla birlikte, üye ülkeler görevlerinden herhangi birini yerine getirmek üzere meslek örgütlerine veya diğer otoritelere aşağıdaki koşullar çerçevesinde bazı görevlerini devredebilir veya bu faaliyetleri yerine getirmesine izin verebilir. Görevi yerine getirme koşullarının ve hangi yetkilerin olduğunun açıkça belirtilmesi. Görevleri devretme öncesi çıkar çatışması konusunun incelenmesi. Gözetim otoritesinin bazı yetkileri daha etkin kullanabilmesi için yetkileri vaka bazlı geri almasının mümkün olması. Hem Yenilenen Direktif hem de Yeni Düzenleme, KAYİK denetimlerinin kalite güvence incelemeleri ve idari yaptırım sistemleri ile ilgili bazı sınırlamalar bulunmak kaydıyla, gözetim otoritelerinin meslek örgütlerine yetkileri devredebileceğine yönelik hükümler içermektedir. Bu bakımdan, söz konusu araştırmada 23 ülkenin gözetim otoritelerinin standart oluşturma ve standartların onaylanması, kalite güvence incelemeleri ve denetimleri ile disiplin cezaları ve 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 251 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 252 yaptırımlarla ilgili yetki devirlerine ilişkin olarak ülkelerin mevzuatından ziyade uygulamaları esas alınmak suretiyle verilen bilgilerden elde edilen sonuçları şu şekildedir: Tablo 6. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Meslek Kuruluşlarına Yetki Devirleri KAYİK Olmayanlarla İlgili Olarak Meslek Kuruluşuna Yetki Devri Gerçekleştiren Ülke Sayısı KAYİK’lerle İlgili Olarak Meslek Kuruluşuna Yetki Devri Gerçekleştiren Ülke Sayısı Standart Oluşturma 16 Ülke 16 Ülke Standartların Nihai Olarak Onaylanması 9 Ülke 9 Ülke Kalite Güvence İncelemeleri ve Denetimleri 18 Ülke 11 Ülke Disiplin Cezaları ve Yaptırımlar 14 Ülke 13 Ülke İlgili Faaliyet 7. SONUÇ Denetim alanında yaşanan gelişmeleri dünya genelinde değerlendirecek olursak, günümüzde tüm dünyada başta finansal raporlamanın ve özellikle de denetimin kalitesinin arttırılmasının amaçlandığını görmekteyiz. Denetimin kalitesinin arttırılmasına ilişkin olarak ülkelerin düzenlemelerinde hâkim olan genel yaklaşım ise bu alanın sıkı ve yoğun şekilde düzenlenmesi ve denetçilerin gözetiminin yani gerçekleştirdikleri denetim faaliyetlerinin incelenmesi, diğer bir ifadeyle denetimin denetimini yaparak denetime güvence vermek olmuştur. Bu gelişmeler ışığında, ilk olarak ABD’de SOX çerçevesinde kurulan denetimin kamu gözetimine yönelik sistem, AB’de ise denetimin gözetiminin esasları 2006 yılından günümüze kadar, üye ülkelerin her birine kamu gözetimi mekanizması kurmayı ve gözetim faaliyetlerinin yürütülmesi için sorumlu bir otoriteyi belirlemeyi zorunlu hale getiren 8 inci Direktif çerçevesinde yürütülmüştür. Bu itibarla, 8 inci Direktifin yayımlanmasından itibaren üye ülkelerce gözetim otoriteleri oluşturulmuştur. Diğer taraftan; Avrupa Birliği “Denetim Politikası: Krizden Dersler" başlıklı Avrupa Komisyonu Danışma Raporu ile 2010 yılında denetim reformunu başlatmıştır. Yaklaşık üç yıl süren müzakerelerden sonra, revize edilen 8 inci Direktif ile KAYİK’lerin Denetimine İlişkin Düzenleme AB Parlamentosu tarafından 03/04/2014 tarihinde kabul edilmiş ve bu iki düzenlemenin AB Bakanlar Kurulu tarafından aynı şekilde benimsenmesinin ardından 27/05/2014 tarihinde AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Bu kapsamda, AB’nin yeni denetim mevzuatı, bir Direktif ve bir Düzenlemeden oluşmaktadır. Üye ülkelerin bu reform kapsamında yayımlanan direktife ve düzenlemeye uyum sağlamak amacıyla gerekli olan kanunları ve idari düzenlemeleri en geç 17/6/2016’ya kadar yürürlüğe koymasına imkan tanınmıştır. AB denetim mevzuatında yapılan bu son değişikliklerin, AB üye ülkelerinde yasal denetçilerin ve denetim firmalarının kamu gözetimine ilişkin mevcut gözetim sistemlerini ve düzenlenmeleri nasıl etkileyeceği bir tartışma konusu haline gelmiş olduğundan, FEE tarafından AB Üye Ülkelerinde kamu gözetimi yaklaşımının ve uygulamalarının ortaya konulmasına yönelik olarak bir araştırma çalışması yapılması ihtiyacı hasıl olmuş ve bu araştırma ilk olarak 2015 yılının Haziran ayında yayımlanmıştır. Kamuoyunun bilgisine sunulan bu yayın şu an itibarıyla AB Üyesi 23 ülke için kamu gözetimi sistemi ile ilgili olarak i) Denetimin gözetimi faaliyetlerin mevcut durumu ve ii) 2014 AB denetim reformu hükümlerine bağlı olarak ülkeler düzeyinde beklenen değişiklikleri ortaya koymaktadır. Bu araştırma raporunda AB üyesi ülkeler itibarıyla verilen bilgiler incelendiğinde; kamu gözetimi kurumlarının karar organlarının kimlerden oluştuğu, finansmanlarının nasıl sağlandığı, şeffaflık ile ilgili uygulamalarının yanı sıra denetime ilişkin standartlarının 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 253 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 254 yayımlanması, kalite güvence sisteminin oluşturulması ve disiplin cezaları ile yaptırımların uygulanması konusundaki faaliyetlerinin açıklanmasının ardından, bunlardan muhasebe meslek kuruluşlarına devredilenlerin neler olduğu ve yeni AB denetim reformunun ilgili ülke mevzuatına aktırılmasının neticesinde bu ülkelerdeki kamu gözetimi sistemlerinin yapısında beklenen muhtemel değişiklikler ortaya konulmuştur. Kamu gözetim otoritelerinin temel fonksiyonları kapsamındaki görevlerin ilgili ülkelerdeki meslek kuruluşlarına devredilme durumlarını şu şekilde özetleyebiliriz. Tablo 7. Gözetim Otoritelerinin Temel Görevlerini Meslek Kuruluşlarına Devirleri İlgili Faaliyet Devredilme Durumu ve Değerlendirme Yetkilendirme, sicil, eğitim, staj gibi faaliyetlerin gerçekleştirilmesi ve izlenmesi 15 AB ülkesinde devredilmiş (%65) – 8 AB Ülkesinde Devredilmemiş (%35) (Bulgaristan, Estonya, Finlandiya, İtalya, Lüksemburg, Malta, Slovakya, İsveç). Türkiye’nin düzenlemelerinde örnek alacağı gelişmiş ülkelerde İngiltere, Almanya, Fransa’da bu görevler devredilmiştir. Muhasebe Standartlarının Yayımlanması AB’nin Denetim Düzenlemelerinde muhasebe standartlarının yayımlanması hususu kamu gözetimi otoritelerinin sorumlulukları arasında sayılmamaktadır. Ülkelerin tamamına yakınında, mülga TMSK’nın muadili gibi tüm taraflardan bağımsız olan ayrı bir otorite tarafından muhasebe standartları yayımlanmaktadır. Denetim Standartlarının Yayımlanması 15 AB ülkesinde devredilmiş veya meslek örgütünün içerisinde yer aldığı bir süreç (%65) – 8 AB Ülkesinde Devredilmemiş (%35) (Bulgaristan, Güney Kıbrıs, Finlandiya, İrlanda, Lüksemburg, Malta, İsveç, İngiltere) / Türkiye’nin düzenlemelerinde örnek alacağı gelişmiş ülkelerde Almanya, Fransa, Hollanda’da bu görevler devredilmiştir. Kalite Güvence İncelemeleri ve Denetimleri Yeni AB Denetim Mevzuatı uyarınca KAYİK denetimlerinin kalite kontrol incelemeleri meslek kuruluşlarına devredilememektedir. KAYİK Olmayanların Kalite Kontrol İncelemeleri ise 18 AB ülkesinde (%80) Meslek kuruluşuna devredilmiş, 5 AB Ülkesinde (%20) devredilmemiştir. Disiplin Cezaları ve İdari Yaptırımlar 13 AB ülkesinde devredilmiş (%60) – 10 AB Ülkesinde Devredilmemiş (%40) (Avusturya, Finlandiya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Slovenya, İspanya, İsveç) Ayrıca, araştırmanın orijinalinde yer almamakla birlikte, 23 AB ülkesinde kamu gözetimi kurumlarının meslek kuruluşlarına görev ve yetki devri durumu gösterir tablo ile Türkiye’deki durumu gösteren tablo, üye ülkelerin uygulamalarıyla karşılaştırma sağlanması amacıyla ek olarak bu çalışmanın en son kısımda sunulmuştur. KAYNAKÇA Acar, D., Senal, S. ve Usul, H. 2011. “Bağımsız Denetim Kalitesi: Denetim Firmaları Üzerine Bir Araştırma”, Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 16(22): 273-307. Bölükbaş, T. Karataş, M. 2015. “Son Düzenlemeler Ve Gelişmeler Işığında Ülkemizde Finansal Raporlama Uygulamaları Ve Şirketlerin Denetimi”, Mali Çözüm, 128: 33-63. Briefing Paper by Federation of European Accountants. 2014. “Public Oversight of the Audit Profession: Enhancing Credibility and Supporting Cooperation, Brüksel.http://www.fee.be/32publications/audit-assurance/1448-audit-reform-fee-recentpublications.html (Erişim Tarihi: 10.08.2015). Darman, Manisalı, G. 2008 “Küresel Ekonomilerde Kurumsal Yönetim Anlayışı ve Türkiye”, TOBB ICC Türkiye Milli Komitesi. DeAngelo, L. E. 1981. “Auditor Size and Audit Quality” Journal of Accounting and Economics 3 (3): 183-199. Durak, G. ve Gürel, E. 2014. “Finansal Raporların Kalitesine Etki Eden Ülkeye Özgü Faktörler”, Muhasebe ve Finansman Dergisi: 95-110. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 255 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ 256 Durukan, M.B. ve Kapucugil İkiz, A. 2007. “Denetim Kalitesi, Kalite ve Hizmet Kalitesine İlişkin Modeller: Kavramsal Çerçeve”, Mali Çözüm, 82: 29-56. Eken, M. 1993. “Kamu Yönetiminde Açıklık ve Bilgi Edinme Hakkı”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi. Fee, “The Survey on the Organisation of the Public Oversight of the Audit Profession in 23 European Countries”,2015. http://www.fee.be/images/publications/auditing/1507_Public_Over sight_Survey_second_publication.pdf (Erişim Tarihi: 10.08.2015). Florını, A. M. 1999. “Does the Invisible Hand Need a Transparent Glove? The Politics of Transparency, Paper Prepared for the Annual World Bank Conference on Development Economics, Washington D.C. April 28-30. http://siteresources.worldbank.org/INTWBIGOVANTCOR/Resour ces/florini.pdf (Erişim Tarihi: 10.08.2015). Hıll Nancy T., Mcenroe John E., Stevens Kevin T. 2005. “Auditors’ Reactions to Sarbanes – Oxley and PCAOB”, Special Auditing Issue/The CPA Journal. İbiş, C. 2006. “Finansal Raporlamada Kullanıcıların Beklentileri ve Uygulamada Bunların Karşılanma Düzeyi Konusunda Yeniden Yapılanma”, İSMMMO, VII. Türkiye Muhasebe Denetimi Sempozyumu, Editör: Prof. Dr. Recep Pekdemir, Yayın No: 58, İstanbul. Johnson, E., I. Khurana, ve K. Reynolds. 2002. “Audit Firm Tenure and Quality Of Financial Reports”, Contemporary Accounting Research, 19 (4): 637-660. Karataş, M. 2014. “Şirket Denetçiliğinden Bağımsız Denetçiliğe”, Muhasebe ve Denetime Bakış 43: 123-143. Kaufman, D. Vıshwanath T. 1999. “Towards Transparency in Finance and Governance” The World Bank, Draft, September 6th. (http://siteresources.worldbank.org/INTWBIGOVANTCOR/Resou rces/tarawish.pdf (Erişim Tarihi: 10.08.2015). Pamukçu, Fatma. 2011 “Finansal Raporlama ile Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflıkta Kurumsal Yönetimin Önemi”, Muhasebe ve Finansman Dergisi: 133-148. Sanlı, Nail, Sayar, A.R. Z. Ve Karataş, M. 2014. “Denetimin Gözetimi: Global Bakış Açıları ve Türkiye Örneği”, III. Uluslararası Muhasebe ve Finans Sempozyumu, Tokyo, Japonya Sayar, A.R. Zafer. 2001. “Uluslararası Muhasebe Standartları Kapsamında Halka Açık Bankalarda Kamuyu Aydınlatma Aracı Olarak Mali Tablolar”, Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi (3): 73-80. Sayar, A.R. Zafer. 2014 “KGK ve Diğer Ülkelerdeki Kamu Gözetim Otoriteleri Arasındaki İşleyiş ve Yetki Farklılıkları”, İSMMMO, XI. Türkiye Muhasebe Denetimi Sempozyumu, Antalya. Sayar A.R. Zafer. 2013. “Bağımsız Denetimin Kamu Gözetiminde Dünya Uygulamaları ve Türkiye Örneği”, Genişletilmiş İkinci Baskı, TÜRMOB Yayınları No:451, Ankara. SPL, “Kurumsal Yönetim Lisanslama Sınavları Çalışma Kitapları”, (http://spl.com.tr/Upload/files/1018.pdf (Erişim Tarihi: 10.07.2015). Uzay, Ş. 2012. “Kamu Gözetimi, Muhasebe Ve Denetim Standartları Kurumu Ve Meslek Mensupları”, Kayseri SMMM Odası Erciyes Dergisi, 8: 52-56. Uzay, Ş. 2006. “Denetçilerin Denetiminde Yeni Bir Model Olarak Kamu Gözetim Kurulu ve Türkiye’de Uygulanabilirliği”, MÖDAV Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 8(4): 175-210. Watts, R. ve Zimmerman, J. 1981. “The Markets for Independence and Independent Auditors” Yayınlanmamış Çalışma, University of Rochester, Rochester, NY. Yurdakul, H. 2005. “Bağımsız Denetimde Kalite Kontrol ve Türkiye’deki Uygulamaları”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Muhasebe Bilim Dalı Master Tezi, Ankara. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 257 BELÇIKA AVUSTURYA AB ÜYESİ ÜLKESİ Mesleğin temsil edilmediği veya temsil durumun çok net olmadığı bir sistem Meslek mensuplarının karar organında yer alması suretiyle MESLEK KURULUŞUNUN VEYA MESLEĞIN GÖZETIM ORGANINDA TEMSIL EDILME DURUMU Meslek kuruluşunun dahil olduğu bir süreç içerisinde1 Devredilmiş STANDARTLARIN* OLUŞTURULMASI VE ONAYLANMASI Devredilmiş Devredilmemiş KAYİK OLMAYANLARIN DENETIMLERINE YÖNELIK KALITE GÜVENCE İNCELEMELERI 1 Devredilmiş Devredilmemiş KAYİK DENETIMLERINE YÖNELIK KALITE GÜVENCE İNCELEMELERI Meslek kuruluşu ile ilgili gözetim kuruluşları birlikte sorumludurlar Devredilmemiş İDARI YAPTIRIMLAR VE DISIPLIN CEZALARININ UYGULANMASI İlgili kamu gözetimi kurumunun teklifi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından onaylanan standartlar meslek kuruluşu tarafından oluşturulmaktadır. Buna karşın; KAYİK’ler için kalite güvence incelemelerine meslek kuruluşunun bir temsilcisi de denetim ekibinin bir üyesi olarak katılmaktadır. * Standartlar: Mesleki Etik Kurallar, Kalite Kontrol Standardı, Denetim Standartları 1 258 EK 1 - 23 AB ÜLKESİNDE KAMU GÖZETİMİ KURUMLARININ MESLEK KURULUŞLARINA GÖREV VE YETKİ DEVRİ DURUMU 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmiş Devredilmemiş1 Meslek kuruluşunun temsilcisinin karar organında yer alması suretiyle Mesleğin temsil edilmediği veya temsil durumun çok net olmadığı bir sistem Meslek kuruluşunun temsilcisinin karar organında yer alması suretiyle Fiilen mesleği icra etmeyen meslek mensuplarının karar organında yer alması suretiyle Devredilmemiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmemiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmemiş 1 Devredilmemiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş (KAYİK olmayanların denetimlerine yönelik) 2016/Özel Sayı-1 1 Bu görev resmi olarak başka bir kuruluşa delege edilmemiş, ancak, uygulamada kamu gözetimi kurumunun standartları belirlemesi çok mümkün gözükmemekte ve bu faaliyetlerin meslek kuruluşu tarafından gerçekleştirilmesi muhtemeldir. FINLANDIYA ESTONYA KIBRIS BULGARISTAN Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 259 MESLEK KURULUŞLARININ TEMSILCISININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE Mesleğin temsil edilmediği veya temsil durumun çok net olmadığı bir sistem Devredilmiş Devredilmiş Devredilmemiş 1 Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Meslek kuruluşunun dahil olduğu bir süreç içerisinde1 Devredilmiş Devredilmemiş Devredilmiş Kısmen devredilmiş1 Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmemiş 1 İlgili Kamu Gözetimi Kurumunun teklifi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından onaylanan standartlar meslek kuruluşu tarafından oluşturulmaktadır. İlgili Kamu Gözetimi Kurumu adına ve yakın gözetimi altında riskli görülmeyen bazı KAYİK incelemeleri ve alanların denetimleri meslek kuruluşu tarafından yürütülebilir. 1 Birleşik Krallık Finansal Raporlama Konseyinin (FRC) yayınlamış olduğu standartlar kabul edilmektedir. Herhangi bir onay süreci izlenmemektedir. 1 İRLANDA MACARISTAN ALMANYA MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCISININ VEYA MESLEK MENSUPLARININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE Fiilen mesleği icra etmeyen meslek mensuplarının karar organında yer alması suretiyle 260 FRANSA 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ MESLEĞIN TEMSIL EDILMEDIĞI VEYA TEMSIL DURUMUN ÇOK NET OLMADIĞI BIR SISTEM MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCISININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCILERININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCILERININ VE MESLEK MENSUPLARININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE İTALYA LITVANYA LÜKSEMBURG MALTA Devredilmiş Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmiş Meslek kuruluşunun dahil olduğu bir süreç içerisinde Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmiş Devredilmemiş 2016/Özel Sayı-1 Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmiş Devredilmemiş Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 261 SLOVAKYA ROMANYA PORTEKIZ POLONYA MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCISININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCISININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCISININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCILERININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE FIILEN MESLEĞI ICRA ETMEYEN MESLEK MENSUPLARININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmemiş Devredilmiş Devredilmiş Meslek kuruluşunun dahil olduğu bir süreç içerisinde Meslek kuruluşunun dahil olduğu bir süreç içerisinde Devredilmiş 262 HOLLANDA Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmemiş 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ FIILEN MESLEĞI ICRA ETMEYEN MESLEK MENSUPLARININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE MESLEK MENSUPLARININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE MESLEK KURULUŞUNUN TEMSILCILERININ VE MESLEK MENSUPLARININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE FIILEN MESLEĞI ICRA ETMEYEN MESLEK MENSUPLARININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE Devredilmiş Devredilmemiş1 Devredilmemiş Devredilmiş Kısmen Devredilmiş Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmemiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmiş Devredilmemiş Meslek kuruluşunun dahil olduğu bir süreç içerisinde Devredilmiş 1 2016/Özel Sayı-1 Her bir meslek kuruluşunun üyelerinin görevlerine bağlı olmaksızın, üyelerinin her birine uyguladıkları kendi Etik Kodları bulunmaktadır. Bu kuruluşlardan bazıları IESBA Kodlarını olduğu gibi kabul ederken, bazıları ise ek olarak özel hükümleri de belirlemişlerdir. BIRLEŞIK KRALLIK İSVEÇ İSPANYA SLOVENYA Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları 263 264 EK-2 TÜRKİYE’DE KAMU GÖZETİMİ KURUMUNUN TÜRMOB’A GÖREV VE YETKİ DEVRİ DURUMU MESLEK STANDARTLARIN* KAYİK KAYİK İDARI KURULUŞUNUN OLUŞTURULMASI OLMAYANLARIN DENETIMLERINE YAPTIRIMLAR VE DENETIMLERINE VE DISIPLIN VEYA MESLEĞIN YÖNELIK KALITE ONAYLANMASI CEZALARININ GÖZETIM YÖNELIK KALITE GÜVENCE ORGANINDA GÜVENCE İNCELEMELERI UYGULANMASI TEMSIL EDILME İNCELEMELERI DURUMU TÜRKIYE MESLEK Devredimemiş1 Devredilmemiş** Devredilmemiş** Devredilmemiş** KURULUŞUNUN FIILEN MESLEĞI ICRA ETMEYEN TEMSILCISININ KARAR ORGANINDA YER ALMASI SURETIYLE1 1 660 sayılı KHK uyarınca TÜRMOB’un önerdiği iki kişiden birisinin (son üç yıldır fiili olarak bağımsız denetim faaliyetinde bulunmamış olan bir SMMM veya YMM) Bakanlar Kurulu tarafından atanması suretiyle temsili öngörülmekle birlikte, yine aynı KHK uyarınca boşalan üyeliğe bir ay içerisinde atama yapılması hükmü amir olmasına rağmen 2013 yılının Mayıs ayından beri gerekli atama yapılmadığından mevcut durumda TÜRMOB fiili olarak temsil edilememektedir. 1 KGK tarafından oluşturulan denetim standartları taslaklarına yazılı olarak görüşler iletilmekte ve oluşturulan çalışma komisyonlarında görevlendirilen üyeler marifetiyle TÜRMOB temsil edilmektedir. ** Halihazırda KGK tarafından bu alanlara yönelik olarak bir inceleme programı veya sonucu ya da idari yaptırım veyahut idari para cezası uygulaması yayımlanmamıştır. 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ HALKA AÇIK ŞİRKETLER MUHASEBE GÖZETİM KURULU (PUBLİC COMPANY ACCOUNTİNG OVERSİGHT BOARD- PCAOB) DENETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ * Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ ** Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU *** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 265-293 ÖZ Amerika’da Sarbanes Oxley yasası ile kurulan Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (PCAOB) diğer denetim kalitesi kavramsal yaklaşımlardan farklı olarak niceliksel bir çalışmanın öncülüğünü yapmaktadır. Sözkonusu çalışma IAASB (Uluslararası Denetim ve Güvence Standartları Kurulu- International Auditing and Assurance Standards Board) ve FRC (Finansal Raporlama Kurulu- Financial Reporting Council) ’ nin yaklaşımlarından farklı olarak denetim kalitesinin kavramsal çerçevesinin oluşturulmasında sayısal bir veri seti sunmaktadır. Bu çalışmanın amacı denetimin içinde bulunan ya da denetim sonuçlarından çıkar elde eden üçüncü kişilerin süreci değerlendirebilme kabiliyetlerini arttırmak amacıyla PCAOB’ nin “denetim kalitesi göstergeleri” ni tanıtmaktır. 2012 yılında başlatılan projenin gelişim süreci ve bu süreç içinde denetim kalitesi göstergelerinin evrimi adım adım ele alınmıştır. Ülkemizde de benzer bir çalışmanın yapılabilmesi ve bağımsız denetimde sıfır hataya yakın sonuç elde edilebilmesi için önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kalite, bağımsız denetim, düzenleyici kurumlar, Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (PCAOB) , denetim kalitesi göstergeleri JEL Sınıflandırması: M40, M42 * Makale gönderim tarihi: 07.11.2015; kabul tarihi:27.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü Öğretim Üyesi, suleyman.yukcu@deu.edu.tr *** Harran Üniversitesi Öğretim Görevlisi, ozlemkocak@harran.edu.tr 265 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 266 PUBLIC COMPANY ACCOUNTİNG (PCAOB) AUDİT QUALITY INDICATORS OVERSIGHT BOARD ABSTRACT As different from the other conceptual approaches of the audit qualities, Public Company Accounting Oversight Board (PCAOB) which was ordained in the United States by Sarbanes Oxley Act has pioneered a quantitative study. Unlike IAASB and FRC approaches, above-mentioned study presents a numeric data set at forming the conceptual framework of the audit quality. The goal of this study is to introduce “Audit Quality Indicators” of PCAOB in order to increase process evaluation capabilities of the third persons who are inside the audit or derive benefits from the audit results. Project development process started in 2012 and evolution of audit quality indicators in this process were handled step by step. Suggestions were made to do similar studies in our country and get near zero-defect results throughout independent audit. Keywords: Quality, independent audit, regulatory authorities, Public Company Accounting Oversight Board (PCAOB), audit quality indicators JEL Classification: M40, M42 1. GİRİŞ Denetim kalitesi çok tartışılmış fakat çok az anlaşılabilmiştir. 20 yıldan fazla araştırılmış olmasına rağmen nasıl tanımlanacağı ve ölçülebileceği konusunda fikir birliği sağlanamamıştır. Bir Hindu kıssasında 4 kör adamın farklı ve çeşitli açılardan “fil” i tanımlaması gibi tüm perspektifler bir noktaya kadar doğru ancak eksiktir. Kör adamlardan biri “fil” in bacağına dokunduğunda bunu bir ağaç, diğeri karnına dokunduğunda duvar, hortumuna dokunan yılan ve dişlerine dokunan ise mızrak olarak tanımlamıştır. Bu açıdan denetim kalitesinin perspektifi onu hangi gözlerin değerlendirdiğine göre değişmektedir. Kullanıcılar, denetçiler, düzenleyici kurumlar, toplum ve finansal raporlama prosesindeki tüm paydaşlara göre denetim kalitesini oluşturan ve değerlendirilmesinde kullanılan göstergeler farklı olmaktadır (Knechel ve diğerleri 2013, 385-386). Tüm karmaşıklığına ve çok yönlülüğüne rağmen en çok atıfta bulunulan ve bilinen denetim kalitesi tanımı şüphesiz De Angelo ya aittir. Yazar denetim kalitesini “Söz konusu denetçi tarafından a)müşterisinin muhasebe sisteminde tespit ettiği bir ihlalin ve b) bu ihlalin raporlayabilme olasılığının piyasa tarafından değerlendirilmesidir” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanım denetim kalitesinin iki boyutunu içermektedir: 1) Denetçinin hileyi tespit edebilme yeterliliği, 2) Böyle bir hata veya hileyi raporlayabilme özgürlüğü ya da bağımsızlığı. Her ne kadar en çok atıfta bulunulan denetim kalitesi tanımı olsa da bu tanıma bağlı olarak kalitenin bırakın ölçülmesi tespit edilmesi bile mümkün değildir. Denetim kalitesinin nasıl tanımlanacağına yönelik daha normatif bir yaklaşım ise denetçinin ilgili standartlarla uyumlu olması halinde kusursuz bir kaliteyle performans gösterdiğinin kabul edilmesidir. De Angelo’nun tanımı ise denetim kalitesini bire bir finansal raporlama ile ilişkilendirmektedir. Bu tanıma göre bütün muhasebe hata ve hilelerinin tespit edildiği ve denetçi tarafından raporlandığı finansal raporlar yüksek denetim kalitesini yansıtmaktadır. Bu yaklaşımı benimseyenlerin daha sonraki temsilcileri Palmrose 1988’ de denetim kalitesini “ denetçinin hata ve hileyi tespit edebilme ve raporlayabilme olasılığı “ ,Titman/ Trueman 1986’ da “denetçinin yatırımcılara sunduğu bilginin doğruluğu/tamlığı”,Knechel 2009’ da “Denetim kalitesi erişilen güvence düzeyidir” şeklinde tanımlamıştır. Bu konudaki diğer yaklaşım ise denetim kalitesinin denetim standartları ile uyum derecesinin birbirini destekler nitelikte olduğudur (Tritschler 2013, 10-11). Her ne kadar tanımlanması konusunda fikir birliği bulunmasa da kredibilitesi yüksek Enron, Worldcom ve Parmalat gibi halka açık şirketlerin iflası 2002 yılında Sarbanes Oxley yasasını çıkarılmasıyla sonuçlanırken 2008 yılında Lehman Brothers’ ın dünya çapında bir finansal krize neden olması denetim sürecinin ve denetim kalitesinin yeniden gözden geçirilmesine neden olmuştur. 2011 yılında PCAOB Investor Advisory Group yayınlamış olduğu “The Watchdog That Didn’t Bark… Again” (Tekrar havlamayan bekçi köpeği) isimli çalışmada piyasayı denetleme fonksiyonunu üstelenenlerin kriz öncesinde bu görevlerinin yerine getirmediğine vurgu yapmaktadır. Bağımsız denetimin; işletmeler ile yatırımcılar arasındaki asimetrik bilgi problemini azaltması (Balsarı ve Varan 2014, 70) güvenilir, yüksek kaliteli finansal tabloların güvencesi olması gerekirken yaşanan krizler piyasayı denetleyenlerin bile denetim kalitesi altındaki süreci doğru değerlendiremediğini göstermektedir. Bağımsız denetim endüstrisinde “denetim kalitesi” önemli bir rekabet unsuru olmasına rağmen çok az işletme tarafından sürecin altında yatan parametreler kamuya açıklanmaktadır. Bu da işletmelerin denetimin kalitesini değerlendirme kabiliyetlerini sınırlandırmakta ve ancak ciddi olumsuzluklar söz konusu olursa ayrıntılı değerlendirmelere girilmektedir. PCAOB denetimin içinde bulunan ya 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 267 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 268 da denetim sonuçlarından çıkar elde eden 3. kişilerin süreci kolaylıkla değerlendirebilmeleri için ilk defa SWOT analizi şeklinde hazırladığı 2012-2016 yılı Stratejik Planında denetim kalitesi ölçülerinin(göstergelerinin) belirlenmesini yakın dönemli öncelikleri arasında saymıştır (PCAOB Strategic Plan 2012-2016, 5). Denetim kalitesi göstergelerinin potansiyel kullanıcılarını denetim komiteleri, denetim firmaları, yatırımcılar, PCAOB ve diğer düzenleyici kurumlar olarak belirlemiş ve tümüne yönelik dengeli, tek bir portföy oluşturulmaya çalışılmıştır. 2012 yılında başlayan çalışmalar 1.Temmuz 2015 tarihinde “Kavramsal Bülten- Concept Release” nin kamuya açıklanarak 90 gün süreyle ilgililerin görüşlerinin istenmesiyle belli bir olgunluğa erişmiştir. PCAOB 2015 yılının son çeyreğinde konuyla ilgili bir yuvarlak masa toplantısı öngörmektedir. Çalışma 2012-2015 yılları arasında denetim kalitesi göstergeleri konusunda Kurul’ un kendi bünyesinde yapmış olduğu değerlendirmeleri içermektedir. Bu çalışmanın amacı; Amerika’ daki Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurumu’ nun “denetim kalitesi göstergeleri” konusundaki çalışma biçimini Türkiye’ deki akademisyenlere ve uygulamacılara açıklayarak aynı konularda ülkemizde yapılan çalışmalara önerilerde bulunmaktır. 2. PCAOB VE DENETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ Enron ve World Com finansal skandallarına tepki olarak kurulan “Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu” ( “PCAOB” veya “Kurul (Board)” ) Amerikan Kongresi tarafından denetim endüstrisinin düzenlenmesi (regulation) ve gözetimi (watchdog) amacıyla oluşturulmuştur (Review of Banking & Financial Law 2011, 474). 2002 yılında çıkarılan “Kamuya Açık Şirketler Muhasebe Reformu ve Yatırımcıları Koruma Yasası” ya da yaygın olarak bilinen adıyla Sarbanes Oxley Yasasında (SOA) (Lucas 2004, 5) birçok önemli düzenleme bulunmakla birlikte, eski SEC (ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu- Securities and Exchange Commission) Komisyon üyesi Harvey Goldschmid’ in belirttiği gibi; PCAOB, SOA’ nun özü yani can alıcı noktasıdır (Uzay 2006, 3). 2010 yılında çıkarılan DoddFrank Wall Street Reformu ve Tüketicilerin Korunması Yasası ile Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonuna (SEC) tescil edilmiş broker ve borsa komisyoncularının (broker and dealer) bağımsız denetimlerinin gözetimi; denetçileri için standartlar oluşturulması ve yaptırımı da içerecek şekilde PCAOB’ ye verilmiş olup, bu yasayla kurulun yetkileri genişletilmiştir (PCAOB Web Sitesi). Kurul 20142018 stratejik planında yasaların kendisine verdiği yetkiye dayanarak aşağıda belirtildiği gibi 4 ana sorumluluk alanı belirlemiştir (PCAOB Stratejik Plan 2014-2018, 5). • Bağımsız denetim şirketlerinin tescili ( REGİSTRATIONTescil) • Kayıtlı şirketlerin denetimlerinin ve kalite kontrollerinin teftiş edilmesi (INSPECTION-Teftiş) • Denetim ve ilgili tasdik konuları, kalite kontrol, etik ve bağımsızlık standartların oluşturulması (STANDARTS – Standartlar) • Kayıtlı muhasebe şirketlerinin ve onlara bağlı kişilerin belli yasaları ve mesleki standart ihlallerinin soruşturulması ve disiplin cezalarının verilmesi (ENFORCEMENT- Yürütme ve Yaptırım Uygulama) Kurul yürütmekte olduğu gözetim faaliyetleriyle denetim kalitesinin geliştirilerek yatırımcıların çıkarlarının korunabileceği inancını taşımaktadır (SAG Meeting June 2014, 1). Ancak denetimin uygulamaya konulmasında izlenen yolun çoğu zaman yüzeyin altında kalması sürecin güçlü ve zayıf yanlarının keşfedilmesini güçleştirmektedir. Denetimin hizmetinin yegâne çıktısı denetçiden denetçiye değişmeyen standartlaştırılmış raporlar olduğundan kalitenin parametrelerinin değerlendirilmesi ve buna bağlı olarak güçlendirilmeye çalışılması ya da ödüllendirilmesinde zorluk yaşanmaktadır. Denetim hizmetinin bu özelliklere sahip olması ekonomistlerin dediği gibi denetim hizmetini “ güvene dayanan mallar (credence goods) “ sınıfına sokmaktadır (PCAOB Release No 2015-5, 6). Kurul denetimin içinde bulunan ya da denetim sonuçlarından çıkar elde eden üçüncü kişilerin süreci değerlendirebilme kabiliyetlerini arttırmak için “denetim kalitesi göstergeleri (audit quality indicator)” ni belirlemeye yönelik bir proje başlatmıştır. Kurulun bu konudaki ilk girişimi 2012-2016 Stratejik Planının da yakın döneme ait öncelikler kısmında (Near Term Priorities) , denetim kalitesi ölçülerinin belirlenmesi ve bu ölçümlemelerin yerli küresel ağ işletmeleri ve zaman içinde raporlanan toplu ölçümler çerçevesinde uzun dönemli olarak takip edilmesini öngörmektedir (PCAOB Strategic Plan 2012-2016, 5). Daha sonra kurum bünyesinde 13-14 Mayıs 2013 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 269 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 270 tarihlerinde Daimi Çalışma Grubu (Standing Advisory Group- SAG) tarafından denetim kalitesinin genel çerçevesi ve 40 adet gösterge belirlenmiştir. SAG, SAO yasasının Kurula vermiş olduğu “ uzman danışma grupları (expert advisory groups) “ kurma yetkisine dayanılarak Haziran 2003 yılında kurulmuştur. Muhasebe, denetim, finansal raporlama, kurumsal finans, kurumsal yönetim ve halka açık şirketlerin yatırım uzmanlarında oluşmaktadır (PCAOB Annual Report 2014, 13). Kurul olası denetim kalitesi göstergelerini yapılmış daha önceki çalışmaları ve kendi tecrübelerini temel alarak tanımlamıştır (SAG Meeting 15-16 May 2013, 1). Denetim kalitesini tanımını da yapan SAG, “müşteri (yatırımcılar, alacaklılar, kreditörler) ihtiyaçlarının karşılanması” temelinde, yatırımcıların bağımsız ve güvenilir denetim ihtiyaçlarını karşılamak ve denetim komitesinin iletişimini aşağıdaki konularda güçlendirmek olarak genel bir tanımlamaya gitmiştir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 3- 4). • İlgili açıklamaları da içeren finansal raporlar • İç kontrol hakkında güvence • İşletmenin sürekliliği uyarıları (going concern warnings) 3. 15-16 MAYIS 2013 DAİMİ ÇALIŞMA GRUBU (STANDİNG ADVİSORY GROUP) TOPLANTISI – DENETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ Denetim kalitesi çerçevesini (framework), temel parametreleri ölçümleyecek aday ölçüler çerçevesinde ele almışlardır. Çerçeve 3 ana segmentten oluşmaktadır: denetim girdileri, süreç ve sonuçlar (SAG Meeting 15-16 May 2013, 4- 5). • Denetim girdileri segmenti 6 elemandan oluşmaktadır, her biri denetim kalitesi için gerekli olan kişilerin beceri ve yetkinlikleriyle ilgilidir. Bu girdiler denetim kalitesi hakkında düşünce liderleri tarafından yapılmış olan çalışmalarla da uyumludur (ACAP- Treasury’s Advisory Committee on the Auditing Profession, IAASB- International Auditing and Assurance Standards Board, FRC-Financial Reporting Council) • Denetim Prosesi segmentinde bulunan altı eleman PCAOB nın Kalite Kontrol Standartlarından ve kendi iç kalite kontrol sistemini kuran COSO (Committee of Sponsoring Organizations of the Treadway Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri Komisyonunu • Denetim sonuçları, gerekliliklerini içermektedir. denetçilerin Destekleyen cari Kuruluşlar standartlara göre Şekil 1’de denetim aktivitelerinin ve sonuçlarının iş (sözleşme), ofis, bağlı işletme ve küresel işletme seviyelerindeki oluşumunu göstermektedir. Hızlı çevresel değişimler, büyüme ve karlılık gibi çevresel dış baskılar çerçevede belirlenmiş ancak denetim kalitesi üzerindeki etkileri kabul edilse de ölçümlemesinde kullanılacak göstergelere girilmemiştir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 5). Çalışma grubu yaklaşık 10 ila 20 arasında gösterge öngörmüş, bunların bir “dengeli puan kartı” oluşturulabilecek kadar yeterli sayıda olmasına fakat pratik olmayacak kadarda geniş olmamasına çalışmıştır. Her bir gösterge nicelikseldir. Sayısal puanlama olmadan ilgili performansı veya eğilimi kavrayabilmek zordur. Ancak sadece niceliksel göstergelerin objektif bir değerlendirme sağlayacağını düşünmek de yanlıştır. Bazen çok önemli göstergeler sübjektif olabilir. Örneğin denetim komitesi üyelerini temel alan ve iletişimin kalitesinin ölçümlenmesinde kullanılan sübjektif değerlendirmeler 1-5 arasında ölçeklendirilerek iletişim kalitesi ölçülür. Bu göstergeleri belirledikten sonra denetim sonuçları ile denetim süreci ve operasyonel girdilere ilişkin ölçümler karşılaştırılarak bunlar arasındaki uyumun düzeyi belirlenmelidir. Bazı ölçüler/göstergeler yüksek kaliteli denetim sonuçlarıyla düşük korelasyon gösterir iken bazı ölçülerin birbiriyle uyumlu olduğu ispatlanabilir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 7). Daimi Danışma Grubu bu çalışmayı bir başlangıç olarak değerlendirmiş yakın dönem için projenin kilometre taşlarından biri olarak da göstergelerin yeterli olgunluğa eriştiğinde kamusal yoruma açılmasını hedeflemiştir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 3). 2016/Özel Sayı-1 Commission- Treadway Komitesi) dan alınmıştır. 271 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 272 Şekil 1. Denetim Kalitesi Çerçevesi (Framework) Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 6 Kurul mümkün göstergelerin belli bir sırayla toplanmasını sağlamış ve güvenilir göstergelerin PCAOB’ nin denetim kalitesinin geliştirmek ve yatırımcıları korumak için düzenleme ve politika üretme süreçlerine yardımcı olacağını belirtmiştir. Örneğin denetim süreci ve girdilerle ilgili göstergelerin eksiklikleri işaret ettiği noktalar, yeni standart oluşturulması ya da mevcut standartlar için ek kılavuzluk ihtiyacını gösterirken, denetim sonuçları ve çıktı temelli göstergeler ise Kurulun politikaları için bilgilendirici nitelik taşımaktadır. Göstergeler PCAOB’ nin tüm süreçleri değerlendirmesine yardımcı olmasının yanı sıra işletmeler açısından kök analizi yapma ve iyileştirme çalışmaları için bilgi sağlamaktadır (SAG Meeting 15-16 May 2013, 2 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 273 Şekil 2. Operasyonel Girdilerle İlgili Mümkün Denetim Kalitesi Göstergeleri Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 8 Operasyonel girdiler denetimin insan faktörünü ele almaktadır. Denetçi, ortaklar, personel ve denetim takımının performansını 6 temel alanda değerlendirecek 13 adet gösterge belirlenmiştir. Bu çalışmada yer alan 40 rasyonun tek tek anlatılması mümkün olmadığından yorumlanmasında açıklık bulunan rasyolar okuyucuların değerlendirilmesine bırakılmıştır. Ayrıca klavuzda ek açıklamalar kısmında söz konusu rasyoyla ilgili dikkate değer bir bilgi paylaşılmışsa bununda aktarılmasına özen gösterilmiştir. Operasyonel girdilerle ilgili ele alınan rasyolar aşağıdaki gibidir (SAG Meeting 1516 May 2013, 18-19). Muhasebe ve Denetim Konsültasyonlarının Sayısı: İşletme, taahhüt/görev ve bölüm düzeyinde yapılan muhasebe ve denetim konsültasyonlarının/ müzakerelerinin sayısını ölçümler. Böyle bir gösterge tipik olarak görevin zorluk derecesinden bağımsızdır. Yüksek müzakere sayısı işletmenin danışmayı ve diğerleriyle işbirliğini denetim kalitesinin yararı için teşvik ettiğini gösterir. Hizmet Merkezine Dışarıdan Sağlanan İşin Yüzdesi: Dışarıdan sağlanan hizmetin toplam denetim saati içindeki yüzdesini ifade eder. 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 274 Son yıllarda, halka açık büyük muhasebe şirketleri, Amerika temelli müşterilerinin denetim prosedürlerinin yerine getirilmesinde denizaşırı işletmeler kullanmaya başlamışlardır. Bu konunun hem avantajlarını hem de dezavantajlarını aydınlatacak sınırlı sayıda çalışma olmasına rağmen denetim kalitesinin etkilemektedir. Teknik Kaynaklar (TZE): Teknik kaynak olarak hizmet veren denetim profesyonellerinin tam zamanlı eşdeğerliliğinin (TZE) ölçümlenmesidir. Tam Zamanlı Eşdeğerlilik (Full Time Equivalent – FTEs) , işletme önemli sayıda part time personel çalıştırıyorsa, bunun tam zamanlı eşdeğerine çevrilmesini ifade eder. Çalışan part time personelin kaç tane tam zamanlı personele eşit olduğunun hesaplanmasıdır. Özellikle kişi sayısı ile gelirin karşılaştırılması hesaplamalarında kullanılır (Accounting Tools Web Sayfası). Bu ölçü işletmenin danışma ve diğerleri ile işbirliğine verdiğini önemin ve yeterliliğe, denetim kalitesine bağlılığının anlaşılmasında yararlı bir ölçüdür. Şekil 3. Denetim Süreciyle İlgili Mümkün Denetim Kalitesi Göstergeleri Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 9 Denetime Dışarıdan Dahil Olan Ortaklar ve Yöneticiler: Denetime dahil olanlar ile ortakların ve yöneticilerin mekânsal anlamda yakınlık derecesini ölçer. Eğer ortaklar ve yöneticiler coğrafi olarak belli bir müşteriden uzaktaysa işe nezaret etmek, uygun denetim prosedürlerini gözden geçirebilmek için yeterli varlık gösteremezler. Buda denetim kalitesinin büyük olasılıkla etkileyecektir. Ortakların Personele Oranı: Bu oran, her ortak tarafından yönetilen personel sayısını ölçümler. Eğer ortaklar, personele nezaret edilmesinde aşırı sorumluluklara sahipse, uygun denetim prosedürlerini gözden geçirmek ve denetlemek için yeterli zamana sahip olamayacak buda büyük ihtimalle denetim kalitesini etkileyecektir. Aşırı Devir Daim ve Denetim Personelinin Transferi: Denetim personelinin devir hızının ve transferinin ölçümlenmesidir. Bu durumda belli bir yıpranma beklenirken, personelin aşırı devir hızı denetim kalitesinin ters yönde etkilemektedir. Yönetim Felsefesi, Başarılı Olanları İşe Alma, Eğitim, Rehberlik ve İşletmenin Müşteri Baskısına Karşı Durabilmeyi Ne Dereceye Kadar Ödüllendirdiği Hakkında İşletme Personeli ile Yapılmış Anonim Araştırmalar: Çeşitli şirketlerde çalışan farklı seviyelerdeki personele gönderilen geliştirilmiş anonim çalışmaları gözden geçirmek. Çalışmada yukarıda sayılan konular hakkında sorular sorulmakta ve katılanlardan derecelendirmeleri istenmekte buda hem objektif hem de subjektif bir görüş oluşturulmasını sağlamaktadır. Objektif araştırma sonuçları işletmeler arasında karşılaştırma yapmak için kullanışlı olmakta ve denetim kalitesi ile herhangi bir korelasyonun olup olmadığının değerlendirilmesini sağlamaktadır. PCAOB’ nin Yapmış Olduğu Teftişlerde Elde Edilen Bulguların Sayısı ve Mahiyeti: Bu gösterge zaman içinde işletmenin kaliteyi geliştirme çabalarının yönünün değerlendirilmesinde karşılaştırmalı bilgi sağlar. Buna ek olarak çok fazla içsel bulgunun olması iyileştirmenin yanında iç kalite sisteminin tümden gözden geçirilmesi gerektiğine de işaret edebilir. PCAOB’ nin teftişleri sırasında işletmenin kalite sisteminin değerlendirilmesinde tipik olarak prosedür ve politikaların oluşturulması ve dizaynı, denetim performansını ilgilendiren uygulamalar, eğitim ve bağımsızlığın gereklilikleriyle uyum, müşteri kabulü ve devam edilmesi konuları bulunmaktadır. Denetim kalitesini 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 275 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 276 ilgilendiren ortakların yönetimi (değerlendirilmesi, kabulü ve disiplini, ücretleri) bağlı ortaklıklar kullanılarak yerine getirilen işlerin değerlendirilmesi ve işletmede gerçekleştirilen iç denetim uygulamalarının izlenmesi ve belirlenen zayıflıkların altında yatan nedenlerin değerlendirilmesi ise Kurul tarafından yapılan incelemelerde “tone at the top (yönetim felsefesi) “ olarak değerlendirilmektedir. Eğer yapılan denetimde işletmenin kalite kontrol sisteminde bir kusur tespit edilirse ya da denetim raporunda herhangi bir eleştiri mevcutsa bunun Kurul tarafından hemen kamuya açıklanması yasaklanmıştır. Eğer söz konusu şirket 12 ay içinde Kurulu bu eleştiriler konusunda tatmin etmeyi başaramazsa bu raporlar kamuya açıklanır. 2014 yılında geçen sene yapılan denetimler sonucunda kalite kontrol sistemleri konusunda 1 yıl içinde Kurula tatmin edici çözümler sunamamış ve kamuya açıklanmış rapor sayısı 23 adettir (PCAOB Annual Report 2014, 5-6). Erken Rotasyona Giren Ortağın Tazmin Edilmesi/ Yerinin Doldurulması: Müşteri, müşterinin denetim komitesi ve/veya işletmenin yönetimi tarafından uzaklaştırılması istenen ortağın erken rotasyona çıkarılmasıdır. Uzaklaştırmanın nedenine bağlı olarak bu tip ortakların yerinin nasıl doldurulduğunun takip edilmesi işletmenin denetim kalitesine bağlılığını değerlendirmeye yardımcı olur. Denetim Personelinin Ortaklara Oranı, Kaldıraç Rasyosu: Rasyonun yüksek çıkması ortakların personele nezaret etme sorumluluğunun çok fazla olduğunu, denetim sürecini idare etmek ve gözden geçirmek için zamanlarının yetersiz olduğunu gösterir. Buda büyük ihtimalle denetim kalitesini etkileyecektir. Mesleki Yetkinlik Testleri: Denetim kalitesinde mesleki yetkinlik önemli bir faktördür. Periyodik olarak her işletme personelinin ve ortaklarının alması zorunlu standartlaştırılmış ve tekdüze hale getirilmiş denetim testlerinin yaratılması ve bunların değerlendirilmesidir. Bu testlerden elde edilen sonuçlar işletmenin denetim kalitesinin daha rafine haline getirilmesinde ve yapılan değerlendirmeler açısından faydalıdır. Sonuçlar açısından denetim kalitesi genel çerçevesi, işletme için 4 temel ve önemli çıktı çerçevesinde 12 adet göstergeyle bağlantı kurmuştur. Bu göstergelerden öne çıkanlar aşağıdaki gibidir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 23-24-25). İzleyen Yılda Maddi Hata ile ilgili Yetersiz ICFR (Internal Control Over Financial Reporting –Finansal Raporlar Üzerindeki İç Kontrol) Görüşlerinin Sayısı ve Yüzdesi: İzleyen yılda maddi hata ile ilgili raporlanan yetersiz ICFR görüşlerinin yüzdesi ve sayısı. Finansal tabloların yeniden düzenlenerek yetersiz denetim kalitesini ortaya çıkarmasından önce denetçinin “maddi zayıflıkları (material weakness)” zamanında tespit edemediğini gösterir. 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 277 Şekil 4. Denetim Sonuçlarıyla İlgili Mümkün Denetim Kalitesi Göstergeleri Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 10 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 278 ICFR- Finansal Raporlar Üzerindeki İç Kontrol: İç kontrol, işletmenin varlıklarının korunduğundan, işletme faaliyetlerinin politika ve prosedürlerle uyumlu bir biçimde idare edildiğinden emin olabilmek için uygulamaya konulan prosedür ve süreçleri içerir. 1992 yılında COSO (Committee of Sponsoring Organizations of the Treadway Commission- Treadway Komisyonunu Destekleyen Kuruluşlar Komitesi ) geniş risk faktörleri karşısında işletmenin kendi kontrollerini yapılandırmasına ve değerlendirmesine yardımcı olmak için genel bir çerçeve yayınlamıştır (CAQ 2013, 2) . 3 tip iç kontrol vardır (Gillan 2006, 1). • İşletmenin operasyonlarını etkileyen kontroller • İşletmenin kanun ve düzenlemelerle uyumunu etkileyen kontroller • İşletmenin finansal raporlarını etkileyen (ICFR) kontroller ICFR bu iç kontrol kalemlerinden sadece biridir. Yapılan kontroller finansal raporlama ile ilgili riskleri hedef alır. PCAOB, ICFR’ nin gözetimini denetim komitelerine devretmiştir (CAQ 2013, 8). SOA yasasına göre halka açık şirketler ICFR’ nin etkinliğini değerlendirmeli ve sonuçları yıllık olarak raporlamalıdır. Bununla beraber yönetimin, ICFR de yapılan önemli değişiklikleri üçer aylık raporlarda belirtme (yayınlama) sorumluluğu vardır (CAQ 2013, 9). Yine Sarbanes Oxley yasasına göre bağımsız denetçiler ICFR’ nin etkinliğini raporlamak zorundadır. PCAOB standartlarına göre ise ICFR denetimi ve finansal denetim bir bütündür (CAQ 2013, 10). “Maddi Zayıflık (Material Weakness)” ise işletme kontrollerinin belirlenen zamanda işletmenin finansal tablolarındaki maddi hatayı tespit edememe ya da önleyememe olasılığını ifade eder (CAQ 2013, 9). Hatalar Yüzünden Yeniden Düzenlenen Finansal Raporların Piyasaya Etkisi ve Sıklığı Hataların düzeltildiği yeniden düzenlenen tablolar denetim kalitesinin göreceli olarak en sağlam göstergeleridir. Yeniden düzenlenme sıklığı, yeniden düzenleme periyodunun uzunluğu ve yapılan düzenlemenin önemliliği bu konudaki göstergeler olabilir. Yeniden düzenlemenin uzunluğu hatanın açıklanmasının ve düzeltilmesinin ne kadar acil olduğunu gösterir. Yeniden düzenlemenin önemliliği ise düzeltmenin büyüklüğüne ( ki bu büyüklük işletmenin gelirlerinde yaptığı etkiye göre ölçümlenir) ve piyasanın gösterdiği reaksiyona bağlıdır. Piyasa tepkisi de yapılan değişikliğin önemliliğinin objektif olarak ölçümlenmesiyle çok yakından ilgili bir faktördür. İşletmenin Sürekliliği Görüşünü İçeren ve Sonrasında İşletmenin İflas Etmemiş Olduğu Denetim Raporlarının Sayısı: Denetçiler gelecek 12 ay için işletmenin işlerini sürdürme yeteneğinde olup olmadığını değerlendirmek zorundadır. Bu ölçümlemeye göre denetçinin işletmenin finansal durumunu tahmin etme yeteneği ve denetim kalitesi; gelecek dönem performansı ile bağlantılı çapraz referansla açıklanır. Bu şekilde yatırımcılara isabetsiz işletmenin sürekliliği uyarıları (going concern warnings) yapan denetçi örneklerinin ayırt edilmesi sağlanır. 3.1. Yönetim Felsefesi ve Personel Yönetimi 15-16 Mayıs 2013 tarihinde yapılmış olan SAG Toplantısında GirdiSüreç- Çıktılar bağlamında oluşturulmuş olan denetim kalitesi çerçevesi ve göstergelere ek olarak “Yönetim Felsefesi (Tone at the Top)” ve “Personel Yönetimi” nin altında yatan detaylara da değinilmiştir. “Tone at the Top” yönetim kurulunun, denetim komitesinin ve üst düzey yönetimin oluşturduğu organizasyonel genel etik ikliminin anlatılmasında kullanılan muhasebe temelli bir terimdir. Enron, Tyco International, Adelphia, Peregrine Sistemleri ve WorlCom gibi bir dizi kurumsal muhasebe skandalı sonrasında ve özellikle 2002 yılında SOA yasasında etik olmayan uygulamaların ve hilelerin tespit edilmesinde ve önlenmesinde kavramın öneminin güçlü bir şekilde vurgulanmasından sonra oldukça popüler hale gelmiştir (Wikipedia Web Sitesi). İşletmenin yönetim felsefesi ve personel yönetimi altında yatan detaylar Şekil. 5’de sunulmuştur. 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 279 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 280 Şekil 5. Yönetim Felsefesi ve Personel Yönetimi Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 13 Yönetim felsefesi işletme kültürü ve personel yönetiminden kaynağını almakta ve en özlü kısmı da denetim kalitesinin geliştirilmesinde yatmaktadır. Bununla birlikte denetim kalitesinin desteklenmesi operasyonel girdilere ve altında yatan süreçlere dayansa da; denetim kalitesi paradigmasının doruk noktası olan yönetim felsefesi köklerini ise mesleki şüphecilik, bütünlük ve nesnellikten almaktadır (SAG Meeting 15-16 May 2013, 13). Şekil. 5’ de kültür ve yönetim felsefesi arasındaki iletişimde 4 temel öğe belirlenmiştir. Bunlar; • işletmenin performansı ve gelişimi üzerinde liderin anlamlı bir denetim sürdürmesi, • bağımsızlık, bütünlük, nesnellik, mesleki şüphecilik ve hesap verme sorumluluğu etrafında politika ve prosedürlerin kapsamlı iletişiminin sağlanması, • uygun yetki ve sorumlulukların, raporlama dizgisinin, yapının lider tarafından oluşturulması, • kaliteli işin finansal kanaatler üzerindeki vurgulanmasıdır (SAG Meeting 15-16 May 2013, 13). öneminin İnsan sermayesi ise denetim firmalarının en önemli varlığıdır. PCAOB Kalite Kontrol Standardı QC Sec. 20 “Bir işletmenin kalite kontrol sistemi ağırlıklı olarak personelinin yeterliliğine bağlıdır. İşletmenin yaptığı, nezaret ettiği ve gözden geçirdiği iş nihai olarak işletme personelinin motivasyonuna, tecrübesine, yeteneklerine, zekâsına, nesnelliğine ve dürüstlüğüne bağlıdır. Bu nedenle işletmenin personel yönetimi politika ve prosedürleri kalitenin sürdürülmesinde etkindir” diyerek personel yönetiminin önemini vurgulamıştır (SAG Meeting 15-16 May 2013, 13). Personel yönetiminde belirlenen 3 temel öğe aşağıdaki gibidir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 13). • İşe Alma, İşlere Personelin Atanması, Mesleki Gelişim ve İlerleme Faaliyetleri İçin Kriterler • Denetim Sürecinin Uygulanan Mesleki Standartları, Düzenleyici Kurumların Gerekliliklerini ve Kalite Standartlarını Karşılama Etkinliği • Kalite Performansının Değerlendirilmesi ve Ödüllendirilmesi SAG denetim sürecinin bileşenleri olarak kabul edilen ve yönetim felsefesinin altında (risk değerlendirilmesi ve tepki verilmesi, bilgi ve iletişim, kontrol faaliyetleri ve gözlem) dört başlık altında toplanan faktörler için PCOAB, Kalite Kontrol Standartları ve COSO (Committee of Sponsoring Organizations of the Treadway Commission- Treadway Komisyonunu Destekleyen Kuruluşlar Komitesi ) nun genel çerçevesiyle uyumlu bir yapı oluşturmuştur. Şekil.6 denetim sürecinin bileşenleri hakkında ek bilgiler içermektedir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 15). 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 281 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 282 Şekil 6. Risk Değerlendirme, Bilgi ve İletişim, Kontrol Faaliyetleri ve İzleme Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 15 4. 16 EKİM 2013- YATIRIM DANIŞMA GRUBU ( INVESTOR ADVISORY GROUP- IAG) TOPLANTISI- DENETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ Yatırım Danışma Grubu Temmuz 2009 tarihinde Kurula politika yapma konularında ve yatırımcıları etkileyen meselelerde görüşlerini sunmak ve tavsiyelerde bulunmak üzere kurulmuştur (PCAOB Annual Report 2014, 13). SAG’ ın Mayıs toplantısından 4 ay sonra yapılan birleşmede PCAOB’ nin göstergelerle ilgili girişiminin, denetimin kalitesinden ziyade denetim firmasının kalitesi ve süreçleriyle ilgili olduğu ve yatırımcıların bağımsız denetiminde yetkilendirdikleri ya da gelecekte yetkilendirecekleri işletmelerin kredibilitesi ve güvenilirliğini değerlendirmek konusunda endişeli olduğu vurgulanmaktadır. IAG üyelerinin tavsiyelerde bulundukları veya hizmet verdikleri denetim komitesi üyeleri, denetim şirketlerinin kaliteyle ilgili yaptıklarından ziyade kendi işletmelerinin bağımsız denetim işinin kalitesiyle daha çok ilgilendiklerini ifade etmişlerdir. Kurula AQI (Audit Quality Indıcators- Denetim Kalitesi Göstergeleri) projesinde bağımsız denetimin güvenilirliği açısından zamanında ve yararlı bilgiler sunan ölçümler geliştirmesi tavsiye edilmiştir. Denetçinin atanmasının onaylanması ya da onaylanmaması noktasında yatırımcılar için yararlı bilgiler sunmalıdır (IAG Meeting 16. Oct. 2013, Slayt 4-5). Kalite göstergelerinin elde edileceği verinin hangi seviyeden toplanacağı da önemlidir. IAG bu konuda üç farklı düzey belirlemiştir. Bu farklı düzeyler aşağıdaki gibidir ( IAG Meeting 16. Oct. 2013, Slayt 7). • Bazı göstergeler görev düzeyinde yayılmış olmalı, bu düzeyde bilgi toplanmalı ve analiz edilmelidir. • İşletme düzeyinde ölçüm yapan göstergeler olmalıdır. • Eğer toplanabilirse en değerli olacak göstergeler hem görev düzeyinde hem de işletme düzeyinde olanlardır ve bunların tek tek sayılıp numaralandırılmasını tavsiye etmiştir. Danışma grubu tavsiyelerinin ardından; görev düzeyinde 7, işletme düzeyinde 15 ve hem işletme hem de görev düzeyinde 4 adet toplamda 26 adet gösterge belirlemiştir. IAASB’ nin denetim kalitesi genel çerçevesinde (iş düzeyi/ işletme düzeyi/ ulusal düzey) benimsenen iki düzeyle ( iş düzeyi ve işletme düzeyi) benzerlik gösteren çalışma niceliksel olması bakımında farklılık göstermektedir. 5. 13-14 KASIM 2013 DAİMİ ÇALIŞMA GRUBU (STANDİNG ADVISORY GROUP) TOPLANTISI – DENETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ Toplantıda denetim kalitesi göstergelerinin güncelleştirilmesi için Araştırma ve Analiz Biriminin (Ofisinin) hazırladığı slaytlar sunulmuş çalışmanın amacı, projenin hedeflerinin gözden geçirilmesi, personelin yapmış olduğu çalışmaların güncelleştirilmesi, yayınlanacak olası kavramsal bültenin çerçevesinin belirlenmesi, denetim kalitesi göstergesi kullanıcıları ve kullanım alanları ve diğer adımlar olarak 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 283 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 284 belirlenmiştir. AQI (Audit Quality Indıcators) projesinin belirlenen hedefleri aşağıdaki gibidir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 3- 4). • PCAOB’ nin denetim kalitesi ile ilgili düzenleyici politika ve süreçleri hakkında belli bir anlayışın oluşturulması. • Denetim komiteleri, yatırımcılar, yöneticiler, denetim şirketleri, diğer düzenleyici kurumlar ya da kamu ile denetim kalitesi göstergelerinin beraber düşünülmesi. • İşletmelere denetim kalitesi temelinde rekabet etmeleri için ek bir teşvikin sağlanması. • Gelecek kilometre taşları: yıl sonuna doğru kavramsal bültenin hazırlanması. Proje sürecinde danışılan dış kaynaklar SEC personeli, şirketler, akademisyenler, SAG üyeleri, IAG üyeleri, CAQ (Centre for Audit Quality – Denetim Kalite Merkezi), CPAB (Canadian Public Accountability Board-Kanada Kamusal Sorumluluk Kurulu), IFIAR alt kümesi (Uluslararası Denetim Otoriteleri Forumu) ve denetim komitesi üyeleridir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 6). Çalışma grubu olası göstergelerin elenmesi ve nihai olarak kavramsal bültenin halka duyurulması sürecine kadar olan adımları şekil 7’ de aşağıdaki gibi ifade etmektedir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 7). Şekil 7. Denetim Kalitesi Göstergeleri için Eleme Süreci Kaynak: SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 7 SAG üyeleri tarafından tartışılmış ve bu makalede ele alınmış olan 40 gösterge, diğer fikirler ve SAG üyeleri tarafından teklif edilen 27 gösterge bir araya toplanmış ve muhtemel 70 gösterge belirlenmiştir. Bunların elenerek 30 adede düşürülmesi sürecinde 3 aşamalı bir eleme yöntemi benimsenmiştir. Bunlar SAG ve IAG’ ın araştırmaları, ORA (Office of Research and Analysis - Araştırma ve Analiz Birimi (Ofisi)) nin 10 temel kriter çerçevesinde göstergeleri derecelendirmesi, PCAOB’ nin bünyesindeki danışma gruplarının fikirleridir. Gelecek vadeden 30 gösterge ileride yapılacak çalışmalarla ve test edilerek 2030 arasında belli bir sayıya indirgenecek ve kavramsal bültenin temelini oluşturacaktır. Yapılacak elemede kullanılacak temel kriterler; göstergelerin denetim komiteleri/ ilgili kimseler açısından yararlılığı, istenmeyen sonuçlar doğurmaması, ölçeklenmeye elverişli olması, verinin ulaşılabilirliği, göstergenin iyi tanımlanabilmesi ve/veya ölçülebilmesi, denetim kalitesi ile arasında korelasyon bulunması, gereksiz olmaması, klavuzluk eden göstergeler olması, uyarıları hassasiyetle öngörebilmesi, olası kök nedenler konusunda fikir sağlaması gibi şartlar belirlenmiştir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 8). Araştırma ve Analiz Birimi bu projenin kullanıcılara aşağıdaki yararları sağlayacağını öngörmektedir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 12). Tablo 1. Denetim Kalitesi Göstergelerinin Kullanıcıları MÜŞTERİLER YARARLAR Denetim Komiteleri • • • Yatırımcılar • • • • • Denetim Şirketleri PCAOB • • • Durum tespitinin yapılması Risk ve denetim kalitesinin değerlendirilmesi Denetçilerin elde tutulma bedelinin karşılanması Riskin değerlendirilmesi Vekâleten oy kullanma Riskin değerlendirilmesi Denetim kalitesinin izlenmesi İyileştirme çalışmalarının geliştirilmesi için kök neden analizlerinin kolaylaştırması Politika yapılmasında bilgilendirmek Kalite kontrol projelerine ve kök neden analizlerine yardımcı olmak Denetim kalitesi için piyasa talebini ve kamusal tartışmaları canlandırmak Kaynak: SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 12 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 285 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 286 6. 1 TEMMUZ 2015- PCAOB (HALKA AÇIK ŞİRKETLER MUHASEBE GÖZETİM KURULU) DENETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ KAVRAMSAL BÜLTEN Kurul 2012 yılı stratejik planında denetim kalitesi ölçülerinin belirlenmesi ve bu ölçümlemelerin yerli küresel ağ işletmeleri ve zaman içinde raporlanan toplu ölçümler çerçevesinde uzun dönemli olarak takip edilmesini öngörmüş ve 2,5 yıllık bir çalışmadan sonra Winston Churchill‘ in dediği gibi “başlangıcın sonuna “ gelinmiştir. 1 Temmuz 2015 tarihinde yayınlamış olduğu bülten 28 potansiyel gösterge için kamusal yorum isteğini içermektedir (Hanson 2015, Parag. 2-3). Bağımsız denetim komiteleri denetçilerin yaptıkları işlerin gözetiminden, ücretlendirilmesinden ve görevlendirilmesinden sorumluyken, hissedarlar ise seçimleri esnasında onaylarına sunulan bağımsız denetçilerden işletmelerinin finansal durumları hakkında bilgilendirici, doğru ve bağımsız denetim raporları talep etmektedir. Denetim kalitesi göstergelerinin amacı denetimin içinde bulunanların ya da yapılan denetime güvenerek karar alanların süreci değerlendirme kabiliyetlerini arttırmak, ilgili taraflar arasında bu konudaki tartışmaları geliştirmek, denetim firmaları arasında kalite temelli rekabeti teşvik etmektir (PCAOB Release No 2015-5, 4) 28 potansiyel gösterge 3 gruba ayrılmıştır. İlki denetim profesyonelleriyle ilgili olup uygunluk, yeterlilik ve denetim işinin yapılmasındaki odak ile ilgili ölçümlemelerdir. İkincisi süreçle ilgilidir. Denetim firması ile ilgili “yönetim felsefesi ve liderlik”, “teşvikler”, “bağımsızlık”, “altyapı”, “izleme ve iyileştirme” ölçümlemelerini içermektedir. Üçüncü kısım denetim sonuçlarıdır ve “finansal raporlar”, “iç kontrol”, “işletmenin sürekliliği”, “denetçiler ile denetim komitesi arasındaki ilişki”, “yaptırım ve davalar” dan oluşmaktadır (PCAOB Release No 2015-5, 2-3). Göstergeler üç temel prensibe bağlı kalınarak oluşturulmuştur. Bunlar; • yaklaşıma objektiflik ve tutarlılık sağlaması bakımından parametreler mümkün olduğunca niceliksel özelliktedir aksi taktirde değerlendirmeler bir çok durumda subjektif kalacaktır, • göstergelerin, kullanıcıların sağlayabilen bilgiler üretmesi ve kritik sorularına cevap • denetim kalitesi için birlikte kullanılan ve bir bütün olarak fonksiyon gösteren dengeli bir portföy oluşturmasıdır (PCAOB Release No 2015-5, 7). Göstergeler görev ve işletme olmak üzere iki farklı düzeyde hesaplanan örnek rasyolardan oluşmaktadır. Ancak her gösterge için bazen her iki düzeyde birden rasyo hesaplamak mümkün değildir. Örneğin 13., 14. ve 26. göstergelerin hesaplanmasında yeterli örnek büyüklüğünün sağlanabilmesi ve katılımcıların gizli kalabilmesi için sadece işletme düzeyinde hesaplanması tavsiye edilmektedir. 7. gösterge ise görev düzeyinde hesaplanmıştır (PCAOB Release No 2015-5, 13). 20. 22. 23. gösterge için örnek hesaplama verilmemiş konunun daha çalışılmaya ihtiyacı olduğu notu düşülmüştür. 20. Gösterge mesleki yeterlilik testleriyle ilgilidir. Hızla değişen finans ve iş ortamında işletmenin denetim kalitesini sürdürebilmesi denetçilerin mesleki yeterliliklerine bağlıdır. Sürekli eğitimin gereklilikleri her zaman vurgulansa da bunun tekrar sınava girmeyi gerektirmemesi ( recertification- yeniden sertifikasyon) objektif olarak ölçülmesini zorlaştırmaktadır (PCAOB Release No 2015-5, Ek A-19). 22. gösterge hileler ve diğer finansal raporlama suistimalleri ile ilgilidir. Bu konudaki rasyoların hesaplanabilmesi için hile ve hatayı koruyan işletmenin iç kontrol sistemi hakkında bilgi edinilmesi gerektiğinden hesaplanması ve yaratılmasında zorluk olan rasyolardan biridir (PCAOB Release No 2015-5, Ek A-21). 23. gösterge finansal rapor kalitesini gösteren ölçümlemelerden denetim kalitesinin belirlenmesidir. Bu konuda çalışılması gereken alan olarak belirlenmiştir. Denetçinin denetim sürecine hakim olması nedeniyle potansiyel yirmi sekiz göstergenin on dokuzu için gerekli bilgiler denetçi işletmelerden sağlanmaktadır. Kalan dokuz göstergenin sekizi için halka açık kaynaklardan yararlanılabilmekte, kalan tek gösterge için bilgi ise denetim komitesi üyeleri araştırmaları (anketleri) ile elde edilmektedir (PCAOB Release No 2015-5, 25). Kurul 28 mümkün denetim kalitesi göstergesini 90 gün süreyle kamusal yoruma açmıştır. Her gösterge için örnek hesaplamalar verilmeye çalışılsa da bunlar kalıcı değildir. Mümkün başka rasyolar ya da olan rasyoların muhtemel başka hesaplamalarının uygulama içinde ortaya çıkması beklenmektedir. 2015 yılının son çeyreğinde yapılacak yuvarlak masa toplantısı ile denetim kalitesi göstergelerinin evrimi 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 287 Tablo 2. Potansiyel 28 Denetim Kalitesi Göstergesi DENETİM PROFESYONELLERİ 288 sürmeye devam edecektir. Tablo 2. Kurul’ un yoruma açmış olduğu potansiyel 28 denetim kalitesi göstergesini içermektedir. Uygunluk Yeterlilik Odak Yönetim Felsefesi ve Liderlik DENETİM SÜRECİ 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 1)Personel Kaldıracı 2)Ortakların İş Yükü 3)Yöneticilerin ve Personelin İş Yükü 4)Teknik Muhasebe ve Denetim Kaynakları 5)Uzmanlaşmış Bilgi ve Yetenek Sahibi Kişiler 6)Denetim Personelinin Tecrübesi 7)Denetim Personelinin Endüstriyel Uzmanlığı 8)Denetim Personelinin Devir Hızı 9)Hizmet Merkezlerinde Odaklanmış Denetim İşinin Miktarı 10)Her Denetim Profesyoneli Başına Düşen Eğitim Saati 11) Denetim Saatleri ve Risk Alanları 12)Denetim Saatlerinin Denetimin Aşamalarına Dağıtılması 13)Şirket Personeline Ait Bağımsız Araştırma Sonuçları Bağımsızlık 14)Kalite Derecelendirilmesi ve Ücretler 15)Denetim Ücretleri, Denetim Çabası ve Müşteri Riski 16)Bağımsızlık Gereklilikleriyle Uyum Altyapı 17)Denetim Kalitesini Altyapı Yatırımları Teşvikler İzleme ve İyileştirme Destekleyen 18)Denetim Firmasının İç Kalite Değerlendirme Sonuçları 19)PCAOB Denetim Sonuçları 20)Teknik Yeterlilik Testi DENETİM SONUÇLARI Finansal Raporlar İç Kontrol 21)Hata Nedeniyle Yeniden Düzenlenen Finansal Tabloların Etkisi ve Sıklığı 22)Hile ve Diğer Finansal Raporlama Suistimalleri 23)Finansal Rapor Kalitesini Gösteren Ölçümlemelerden Denetim Kalitesini Belirleme 24)İç Kontrol Zayıflıklarının Zamanında Raporlanması İşletmenin Sürekliliği 25)İşletmenin Sürekliliği Konularında Zamanında Raporlama Denetçiler ile Denetim Komitesi Arasındaki İletişim 26) Denetim Komitesi Üyelerine Ait Bağımsız Araştırma Sonuçları 27)PCAOB ve SEC’ in Yaptırım İşlemlerinin İzlediği Trend 28)Özel Davaların İzlediği Trend Kaynak: PCAOB Release No 2015-5, 13 Yaptırım ve Davalar 7. SONUÇ Amerika’da Enron ve Worldcom skandallarına tepki olarak çıkarılan SOA yasası 1933 tarihli Federal Securities Act’ ten bu yana muhasebe alanında çıkarılmış en kapsamlı yasadır. Senatör Sarbanes’ a bu yasanın çıkarılmasında nelerden ilham aldığı sorulduğunda şu şekilde yanıtlamıştır (Lucas 2004, 3-4). “Ekim 2001 de Enron ilk finansal düzeltmesini açıkladı bunu Kasımda ikincisi izledi Aralıkta ise iflası geldi. Enron ülkenin yedinci en büyük şirketiydi. Fortune Dergisi devamlı bir şekilde Enron’ nu ülkenin “en innovatif” şirketi ilan ediyordu ve New York Times Enron’u “Amerika’nın yeni işyerleri için model” olarak nitelendiriyordu. 1999 yılında işletmenin hisse senedi fiyatı yaklaşık % 50 arttı bunu 2000 yılında % 90 ‘ lık bir artış daha izledi. 2001 yılının ilk çeyreğinde Enron karlarının bir önceki üç aylık döneme göre % 20 arttığını bildirdi. Yılın ikinci çeyreğinde ise bir önceki üç aylık döneme göre % 40 lık bir artış daha açıklandı. Bugün elde edilen bilgiler ışığında ortaya çıkan tabloyu gülünç buluyoruz. Aynı zamanda hiç kimse de olan biteni sorgulamamıştı.” 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 289 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 290 Enron vakasını madendeki kanaryaya (eskiden kömür madenlerine kafeste kanaryalarla inilir, kuşun ölmesi durumunda orada tehlikeli gazların olduğu anlaşılır ve terk edilirdi) benzeten senatör bu olayın piyasadaki geniş, derin, yapısal ve sistemsel problemlerin habercisi olduğunu ifade etmiştir (Lucas 2004, 4). SEC mercek altına alınmış ve bağımsız denetim endüstrisinin gözetimi ve denetimi için Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu oluşturulmuştur. PCAOB, gerek oluşum biçimi gerekse sahip olduğu yetki ve sorumluluklar nedeniyle ABD’de 30 yıldır hakim olan mesleğin kendi kendini düzenleme (self regulation) ve gözetme geleneğini köklü bir biçimde değiştirmiştir (Oktay 2013, 80). Amerika'da meydana gelen muhasebe skandalları sonrasında aslında güven kaybına uğrayan yalnızca hisseleri borsalarda işlem gören şirketler değil, bu şirketlerin hesaplarını inceleyen bağımsız denetim şirketleri olmuştur. Bundan daha da önemlisi, kamuoyunda denetçilerin uygulamış oldukları ve şirketlerin performanslarını ölçen muhasebe standartları sorgulanır hale gelmiştir (Özkul 2003, 2). Ülkemizde bakıldığında ise banka temelli muhasebe skandalları (İmar Bankası v.b) ön sıralarda yer almaktadır. Ülkelerin isimleri değişse de ülke ekonomileri ve yatırımcılar üzerinde negatif etkileri olan işletme iflasları ülke ekonomilerine milyonlarca dolara mal olmakta ve batmasına izin verilemeyecek denli büyük işletmeler ise vergi mükelleflerine yük olmaktadır. Bununla birlikte sürdürülselerdi bir başarı hikâyesi olacak ve ülkeye büyük katkı sağlayacak girişimler de kaybedilmektedir. Almanya’da çalışanların sağladığı fonlarla kurulan ve kendi yörelerini kalkındırmak amacını taşıyan, sayıları üç yüzü geçen “İşçi Şirketleri” ve Harvard Üniversitesi tarafından tez konusu yapılan, gelişmekte olan ülkelere örnek olarak gösterilen EGS modeli bağımsız denetimin öneminin anlaşılması bakımından önemli vakalardır. Yatırımcıların işletme üzerindeki haklarının korunması ve kurumsal şeffaflığın sağlanabilmesi için kaliteli denetimin göstergelerinin açıkça tanımlanması gerekmektedir. Bağımsız denetçiler, işletmeler ile yatırımcılar arasında asimetrik bilgi sorununu azaltmakta ancak yapılmış olan işin kalitesi en açık biçimiyle yine denetçi tarafından değerlendirilebilmektedir. Denetim şirketleri ise bir slogan olarak denetim kalitesini vurgulamaktan öte sürecin altında yatan parametreleri nadiren kamuyla paylaşmaktadır. Özellikle standart yapıcı kurumlar, yatırımcılar ve yaptırım gücünü elinde bulunduranlar piyasanın yönlendirilmesinde, yeni standartların oluşturulmasında, olası bir finansal tehlikenin önceden sezilmesinde uygulanan finansal denetimin kalitesinin ölçülmesi ihtiyacını duymaktadır. Aradaki boşluğun doldurulması, kalitenin ilgili tüm taraflar açısından değerlendirilebilmesi için PCAOB “denetim kalitesi göstergeleri” ni geliştirme projesini 2012 yılında stratejik planında benimsemiştir. Sayısal nitelikte göstergeler kullanılarak denetim kalitesi genel çerçevesi oluşturulmuştur. Kurul niteliksel değerlendirmeleri de dışlamamış yapılacak olan denetim kalitesi analizlerinde kullanılacak olan sayısal verilerin her olayın kendine has özellikleriyle birlikte harmanlandığı niteliksel bir analizi tavsiye etmiştir. 2,5 yıllık bir çalışmadan sonra başlangıçta teklif edilen yetmiş gösterge yirmi sekiz adede indirgenerek denetim sürecinin her alanını aydınlatacak dengeli bir portföy oluşturulmuş ve kamusal yorum isteğiyle kamuya açıklanmıştır. Sayısal verilerin yapılacak değerlendirmelerde daha objektif sonuçlar sunması nedeniyle öne çıkan çalışmanın anlaşılması ülkemizdeki denetim kalitesinin de değerlendirilmesinde önemli bir adımdır. Özellikle kendi kültürü, dinamikleri ve yönetim felsefesiyle uyumlu göstergelerin yaratılmasında bu çalışmanın ilgili kurumlara kılavuz olacağı inancını taşımaktayız. Bağımsız denetim endüstrisine kamusal gözetimin getirilmesinde öncü olan PCAOB’ nin bu konuda yapmış olduğu çalışmanın diğer ülkeler tarafından takip edileceğini düşünmekteyiz. Özellikle bazı rasyoların açıklanması mecburiyeti getirildiği takdirde hem yatırımcıların denetim süreci hakkında genel bir görüş elde etmesi sağlanacak hem de hukuksal bir mecburiyete de dayanmış olacaktır. Küçük yatırımcıların kıt ekonomik kaynakları nedeniyle detaylı çözümlemeler yapamadıkları alanlarda ise pratik, sayısal bir veri setinin hazır olarak sunulması kendileri için güven veren bir temel sağlayacaktır. Bu göstergeler aynı zamanda denetimin ve kalitesinin daha geniş kitlelerce de tartışılmasına öncülük edecektir. Bu çalışmanın amacı Amerika Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurumu’ nun denetim kalitesi genel çerçevesi ve kalitenin ölçümlenmesi konularında yapmış oldukları çalışmaların Türkiye’ deki uygulamalara öncülük etmesi amacıyla ilgili tüm taraflara ve akademisyenlere tanıtılması idi. Çalışmanın içerisinde yaptığımız açıklamalarla bu çalışmanın amacı büyük ölçüde gerçekleştirilmiş olmaktadır. 2016/Özel Sayı-1 Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri 291 2016/Özel Sayı-1 Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU 292 KAYNAKÇA Accounting Tools Web Sitesi, http://www.accountingtools.com/questions-and-answers/how-tocalculate-ftes.html (Erişim Tarihi: 01.07.2015). Balsarı K.Ç. ve Varan S. 2014. “Kaliteli Finansal Raporlamada Denetimin Rolü ile İlgili Tartışmalar”, Mali Çözüm Dergisi, Temmuz-Ağustos: 69-90. CAQ (Center for Audit Quality) 2013. Guide to Internal Control Over Financial Reporting, http://www.thecaq.org/reports-andpublications/guidetoicfr (Erişim Tarihi: 03.07.2015). Gillan K. 2006. A Layperson’s Guide To Internal Control Over Financial Reporting (ICFR), Prepared For The Council of Institutional Investors’ Annual Spring Meeting ( PCAOB). Hanson J. 2015. Statement on Concept Release on Audit Quality Indicators, PCAOB Open Board Meeting, http://pcaobus.org/News/Speech/Pages/06302015_Hanson_AQI.as px (Erişim Tarihi: 05.07.2015). IAG Meeting 16.Oct.2013. Slaytlar- Denetim Kalitesi Göstergeleri, PCAOB www.pcaobus.or (Erişim Tarihi: 08.07.2015). Knechel W., Krishnan G.V., Pevzner M., Shefchik B.L, Velury K.U. 2013. “Audit Quality: Insight From The Academic Literature”, Auditing: A Journal of Practice and Theory, 32, Supplement 1: 385421. Lucas, N. 2004. An Interview with United States Senator Paul S. Sarbanes, 11 Journal of Leadership & Organizational Studies Summer, 11(1). Oktay S. 2013. Bağımsız Denetim Etkinliğinin Arttırılmasında, Denetim Hizmetinde Kalite ve Kalite Kontrol: ABD Düzenlemeleri, Maliye Finans Yazıları, Ekim, 100. Özkul L. 2003. ABD Sermaye Piyasalarında Yaşanan Son Gelişmelerin ve ABD’ de Yürürlüğe Giren 2002 Tarihli Sarbanes Oxley Kanununun Türk Sermaye Piyasası Açısından Değerlendirilmesi, Yeterlik Etüdü, Sermaye Piyasası Kurulu Denetleme Dairesi. Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri Web Sitesi, PCAOB Stratejik Plan 2012-2016. PCAOB www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 10.07.2015). Web Sitesi, PCAOB 2013 Yıllık Raporu. PCAOB Web Sitesi, www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 10.07.2015). 2016/Özel Sayı-1 PCAOB Stratejik Plan 2014-2018. PCAOB www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 10.07.2015). PCAOB 2014 Yıllık Rapor, PCAOB Web Sitesi, www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 10.07.2015). 293 PCAOB Web Sitesi, Concept Release on Audit Indicators, Release No.2015-005, 1.July.2015 www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 15.07.2015). PCAOB Web Sitesi, Information for Broker-Dealer Auditors and Broker-Dealers, http://pcaobus.org/Information/Pages/BrokerDealers.aspx. Review of Banking& Financial Law 2011, The Public Accounting Oversight Board After Dodd-Frank, 30(1). SAG Meeting 15-16. May. 2013. Tartışma- Denetim Kalitesi Göstergeleri, PCAOB www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 18.07.2015). SAG Meeting 13-14 Nov. 2013. Slaytlar- Denetim Kalitesi Göstergelerinin Güncelleştirilmesi, PCAOB www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 20.07.2015). SAG Meeting 24-25 June 2014. Inıtıatıves To Improve Audit QualityRoot Cause Analysis, Audit Quality Indıcators and Quality Control Standarts, PCAOB www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 20.07.2015). Uzay Ş. 2006. Denetçilerin Denetiminde Yeni Bir Model Olarak Kamu Gözetim Kurulu ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 8(4). Tritschler Jonas. 2013. Audit Quality, Springer Gabler. Wikipedia Web Sitesi, https://en.wikipedia.org/wiki/Tone_at_the_top (Erişim Tarihi: 08.07.2015). TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN THE PUBLIC SECTOR, A CASE OF EFFECTIVE REGULATORY GOVERNANCE FOR FINANCIAL REPORTING IN DEVELOPING ECONOMIES * Dr. Opoku FOFIE ** Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 295-316 ABSTRACT The importance of effective financial regulatory governance for financial reporting in promoting transparency and accountability in developing economies has been emphasized by this study. The study which is a descriptive qualitative research recognizes that, without effective regulatory governance, public financial resources could be consumed without due care and diligence. It designates an improved public financial management system properly coordinated through effective regulatory governance as prominent in stimulating transparency and accountability. Keywords: Financial Regulatory Governance, Transparency and Accountability, Authority and Control, Legal Financial Framework JEL Classification: G38, H50, H83 KAMU SEKTÖRÜNDE ŞEFFAFLIK VE HESAPVEREBİLİRLİK, GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEKİ FİNANSAL RAPORLAMA İÇİN ETKİN BİR DÜZENLEYİCİ YÖNETİM ÖRNEĞİ ÖZ Bu çalışmada, gelişmekte olan ülkelerde şeffaflığın ve hesapverebilirliğin sağlanmasında finansal raporlama için etkin bir finansal düzenleyici yönetimin önemi vurgulanmıştır. Tanımlayıcı ve nitel araştırma özelliği gösteren bu çalışma; kamusal finansal kaynakların, etkin bir düzenleyici yönetim olmadığı taktirde, özensiz ve tedbirsiz şekilde tüketilebileceğini belirtmektedir. Çalışmada; şeffaflığın ve hesapverebilirliğin arttırılmasında önemli olan etkin * Date of submission: 13.11.2015; Date of acceptance: 25.12.2015 This paper was presented at 12th International Conference on Accounting, hold by MODAV in ANKARA, on October 23-25, 2015 and prepared in accordance with criticism. ** Head of Financial Monitoring and Reporting, Regional Health Directorate, Ghana Health Service 295 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 296 bir düzenleyici yönetim anlayışıyla eş güdümlü olan iyileştirilmiş bir kamusal finansal yönetim sistemine işaret edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Finansal Düzenleyici Yönetim, Şeffaflık ve Hesapverebilirlik, Kurum ve Kontrol, Yasal Finansal Çerçeve JEL Sınıflandırması: G38, H50, H83 1. INTRODUCTION The concept of public transparency and accountability is underscored in the requirements placed on public officials, both elected and appointed. Public officials are required to report to voters and taxpayers regarding what have been done with public resources given to them for service delivery, and the results of their efforts. According to (Vielajus et al. 2009); accountability does indeed differ from a mere “transparency” exercise. Transparency can essentially be understood as a “disposition” favoring the disclosure of information relating to a public or private organization, strategy, action and results. Accountability by definition supposes a dynamic relationship with an external stakeholder and only makes sense in answer to a demand. The demand for public transparency and accountability stems from the fact that, resources of governments are obtained from the public. It is therefore, necessary for governments to report to the owners of the resources from time to time. The framework for reporting that guides the way, and who should report on what, the control and authority for reporting is the essence of effective financial regulatory governance. Much of the issues supporting effective regulatory governance involve designing rules to align the structures for financial reporting to show transparency and accountability. For the most part, the public sector is undergoing critical changes and this places strict reflections on public managers to show transparency and accountability to the public. As the public sector is changing, so is the need for innovation to accommodate and sustain the effects of changes as they occur. Consequently, this must be seen by all engaged in Public Financial Management (PFM) around the globe today, especially in the developing economies as both upstream and downstream efforts. The responsibility for public transparency and accountability is not only on developing economies, but also on donor economies which use public funds as donor funding as well. The need for effective financial regulatory governance for financial reporting utilizing sound PFM is therefore, important to any efforts aimed at public transparency and accountability. There is an urgent need to develop new and practical strategic approaches to bring innovation in financial reporting to show much transparency and accountability in the public sector. There is therefore, a call on both developing and donor economies for effective regulatory governance for financial reporting to communicate what have been done with public resources given for service delivery and the results. In any complex structure like the public sector, a number of factors drive the pursuit for public transparency and accountability. These factors may be external and internal, and may intrinsically create explicit need for further research. The external factors include economics, technology, regularity controls and market situations, while internal factors include corporate strategy and governance, workforce, employees’ attitudes, technology and equipment. The need for effective financial regulatory governance for financial reporting in the public sector is necessary to drive every country’s social and economic development. Financial regulatory governance agenda of any developing economy provides the impulsion for efficient financial resources planning and utilization. According to (Anwar 2007; accountability mechanisms should also be conceptualized as a means of providing governments with feedback about their activities, providing them with the means of improving the delivery of public services. 1.1. Objectives of the Study Research shows that, theoretical work on institutional genesis for financial regulatory governance to inspire transparency and accountability has advanced. However, empirical work in the specific fields of financial regulatory governance reforms in developing economies is still limited. There are no known models or theory developed for understanding the interaction of financial regulatory governance reforms in developing economies. Additionally, there is no clearly recognizable set of best practices on how to manage the issues in respect of financial regulatory governance with predispositions to uphold transparency and accountability. The 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 297 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 298 models and the quality of financial regulatory governance thus depend on a wide range of fundamental underpinnings of the public sector. The following therefore, emphasizes the objectives of the study: • First, the result of the research will add to existing literature on the topic and issues raised. • It will be useful to public sector organizations to formulate policies and procedures regarding effective financial regulatory governance to inspire transparency and accountability in developing economies. • It will be useful to governments in developing economies to understand how to implement and manage financial regulatory governance to stimulate transparency and accountability. This study like any meaningful research has some significance including: • The research findings will assist management of public sector organizations to improve upon its corporate decisions in respect of effective financial regulatory governance to inspire transparency and accountability in developing economies. • Feedback and data from the study will provide the focus for debating the effectiveness or otherwise of financial regulatory governance to encourage transparency and accountability. • It will acknowledge the process of creating value and to improve performance in public sector organizations in developing economies. • The research would serve as a reference to students, academia and future researchers in their study in general and, in particular, governments and public sector organizations in the developing economies. The research seeks to answer the following questions: • Is financial regulatory governance effective in developing countries? • To what extent has effective financial regulatory governance achieved its aims by upholding transparency and accountability in PFM in the developing economies? • Have public managers within the public sector of developing economies realized the need and importance of effective financial regulatory governance as necessary component for stimulating transparency and accountability? • What gaps are available in respect of effective financial regulatory governance in supporting transparency and accountability? • What strategies are needed to forestall any deficiency in respect of ineffective financial regulatory governance in view of remarkable desire for public transparency and accountability? 2. METHODOLOGY The study is a descriptive qualitative research on transparency and accountability, a case of effective regulatory governance for financial reporting in the public sector of developing economies. Data collected used in the research was primary and secondary data. Structured questionnaires were used to solicit primary data from individuals working in Ministries, Departments and Agencies (MDA) in selected developing economies. Other documents reviewed included financial policy documents and research articles carried out for the different developing economies. The study therefore, used data mainly from Africa, as most respondents work in MDA in countries from Africa. Some respondents came from other developing economies other than Africa. The research illustrated conclusions on what would be the likely effects of ineffective regulatory governance for financial reporting in the public sector. The study examined whether the lack of effective regulatory governance for financial reporting in the public sector has any known ramifications for development in general in developing economies. The expediency of effective financial regulatory governance necessary to inspire public transparency and accountability were evaluated and conclusions drawn. The necessary protractions in respect of cases that have emerged from other research works were examined. Other information deemed relevant for the research, was solicited from officers engaged in PFM from a cross section of MDA to aid the discussion of the study. The study eventually, aimed at creating a platform for discussing the effects of financial regularity in public governance and on decisions making in PFM. 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 299 Dr. Opoku FOFIE 2016/Özel Sayı-1 3. LITERATURE REVIEW 300 Developed economies are already equipped with tools which enable them to gain the information they need to effectively engage in the development processes which occur around them. As a result, improving transparency and accountability with their existing financial regulatory governance can help to further unlock wider transparency and accountability to empower oversight organizations and citizens. This serves a benchmark for developing economies to improve their thrust for transparency and accountability using pragmatic financial regulatory governance in their economies. 3.1. Requirements for Financial Regulatory Governance and Accountability Governance remains as a key component to any developmental agenda in the world today. Donors, developing countries and multilateral agencies have focused their attention on governance, (Commission for Africa 2005; DFID 2006; European Commission 2006; United Nations Economic Commission for Africa 2005; and the World Bank 2006). Elucidating on the importance governance in recent times, (Hudson et al. 2007); said, “Governance refers to the system of actors, processes and rules through which decisions are made and authority is exercised in a society.” According to (Hudson et al, 2007); in a recent attempt to handle issues on governance, to enable its measurement and to identify the sorts of policies which might improve it, the World Bank introduced the idea of there being, “national governance systems (World Bank 2006). In this effort, it is emphasized that at the apex or requirements of any system of accountability is political governance; a country’s citizens, leaders and political parties. Parliaments are one of the key “checks and balances institutions”, along with supreme audit institutions, ombudsmen, anti-corruption commissions, the judiciary, a free press and democratically accountable local institutions. According to the (William and Flora Hewlett Foundation); transparency and accountability ensure citizens have the information and oversight to hold governments accountable for the provision of basic services. It pinned that, transparency and accountability can address points of failure in service delivery, and thereby preventing points of failure that can occur anywhere along the chain that links government revenues, budget allocations, expenditures and ultimately service delivery to the public. In the same vain, (Avila et al. 2000); penned, technology for transparency and accountability tools do not have to be sophisticated, but they need to be designed intelligently and with an eye towards local context. As a matter of fact, (Carothers and Brechenmacher 2014); remarked, public sector accountability and transparency emerged as crucial concepts in the effort to reduce opportunities for corruption and strengthen internal and external monitoring mechanisms. In a research on infrastructure regulation in developing countries, (Eberhard 2007); said “Regulatory performance can be improved through better regulatory design. Regulatory performance can also be improved through mandatory, independent reviews of regulators; building the demand side for regulatory performance; and through sustained regulatory capacity building initiatives.” Likewise, (Aikins 2009); pinned, regulatory governance capture is likely to be more effective when one interest group is highly concentrated and organized, and has much at stake. When the regulatory governance is technically complex and asymmetric, information is pervasive, so that outside verification is difficult, (Laffont and Tirole 1991; Laffont, 1999). Emphasizing on the benefits of regulatory governance, (Eberhard 2007); held that, investors, operators, and consumers will benefit from regulatory governance systems that match regulatory discretion with levels of regulatory commitment and institutional endowment. What makes this discussion pertinent is the dual dimension for transparency and accountability in both developing and developed economies which use local public funds as donor funds. Both are required to render transparency and accountability to the very constituents from whom pubic funds were generated. According to (Vielajus et al. 2009); further to the growing importance of budget support and programme aid tools brings about a new, intermediate form of accountability connecting the donor governments and the partner governments which is, “mutual” accountability. According to (Rodrigues 2006); one key mechanism for promoting greater accountability in overseas development assistance is to entrench transparency by enacting national right to information laws while implementing information disclosure policies within international financial institutions and donors. However, only few countries have 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 301 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 302 enacted such order with only three African counties meeting such important order. These countries are South Africa, Uganda and Zimbabwe. So far, developed economies have found pragmatic ways of entrenching the legal right to access information. In the opinion of (Anwar 2007); accountability and transparency is essential to a democratic form of government. Opening up government to scrutiny from outside, independent actors provide a means for identifying and then questioning the government’s actions. Consequently, (Anwar 2007); said, “It is important to make unbiased empirical evidence about government actions available to the general public, as well as to formal institutions in the public sector, “naming and shaming” poor performers.” Extending the impact of regulatory governance, (Jalilian and Parker 2007); said, “Government effectiveness index measures the quality of public provision, competence of civil servants and the credibility of government decisions, and can therefore act as a proxy for the process dimensions (consistency, accountability, transparency) of regulatory governance.” Explicating further on the form of accountability, (Anwar 2007); said, “The simplest form of accountability is the requirement for an administrative organization to render account of what it has done and may be expressed in terms of the services provided and the successes and failures of the programs.” In the view of (Anwar 2007); the report should be made to some external, independent organization, a legislature, an auditor, even the public at large, through a published report, so that the assessment can be reasonably public and objective. It is this very direction that requirements of financial regulatory governance in developing economies could conveniently be satisfied or met. 3.2. The Exigency of the Concept of Transparency and Accountability According to (Gaventa and McGee 2010); the quest for greater development in any developing economies is executed through greater accountability. In this regards, the leaky pipes of corruption and inefficiency will be repaired. In the same direction, public spending will be channeled more effectively with development initiatives producing greater and more visible results. Arguing on the extent governments are stretched on the scope of transparency and accountability (Gaventa and McGee 2010); intimated that, the traditional ways of delivering political and bureaucratic accountability, such as intra-government controls or elections, are increasingly found to be limited in scope. According to the (World Bank 2004); administrative bottlenecks, weak incentives or corruption in state-centered political and bureaucratic accountability mechanisms restrict their effectiveness, particularly from the perspective of the poor and marginalized people who need accountability most, but who lack the means to work round such obstacles. In the opinion of (Kolstad et al. 2008); accountability has become a very popular concept in recent years. However, it is difficult to measure the degree of (de facto) accountability that exists in a country; it is not well captured by existing governance indicators. According to (Brinkerhof 2001); the essence of accountability is answerability; being accountable means having the obligation to answer questions regarding decisions and or actions (Schedler 1999). Public Sector Financial Management Transparency and Accountability), emphasized that, it is critical that (IFAC 2012, governments work to establish greater trust between themselves and their constituents and this should be one of the highest priorities for national leaders and public officials. The (IFAC 2012); said, “To establish such trust, it is important that governments provide accurate and complete information on expenditures and transactions, in order to demonstrate accountability and stewardship, and to reinforce their own credibility.” Enlightening this issue further, (IFAC 2007); intimated that, establishing trust means providing clear and comprehensive information regarding the financial consequences of economic, political, and social decisions. 3.3. Financial Regulatory Governance as the Platform to show Accountability The purpose of financial regulatory governance framework is to serve the platform to show accountability. According to (Ayee 2005); the judicious and equitable use of public funds through revenue mobilization and expenditure to promote the public interest has dominated key issues in public finance in African countries. Proper use of public finance goes a long way to link citizens to the state. Citizens 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 303 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 304 expect that state officials use public funds to provide value-for-money public goods and services. In the view of (Ayee 2005); improper use of public finance results in fiscal and governance crisis, which weakens state apparatus and undermines its capability to promote economic development. Judicious use of public finance also encourages citizens to pay their taxes without grumbling. Consequently, (Brinkerhof 2001); posits, designing and implementing effective accountability enhancement strategies are, therefore, integral part to sustaining democratization and accountability. Emphasizing the importance of financial regulatory governance serving the platform to show accountability, (IFAC 2007); said, “The adoption of IPSAS by governments worldwide will improve the quality of financial information reported by public entities, which is critical for investors, taxpayers, and the general public to understand the full impact of decisions made by governments with respect to their financial performance, financial position, and cash flows”. According to (IFAC 2007); the global adoption of these standards will facilitate the comparability of such information on a global basis and assist in internal management decisions in resource allocation (planning and budgeting), monitoring and accountability. On the question, whether regulatory government provide the platform to show accountability, (IFAC 2007); intimated clearly that, the adoption of IPSASs would represent a significant step forward in achieving financial transparency of national governments worldwide. Effective financial regulatory governance therefore, provides the platform to show greater transparency and accountability in the public sector financial reporting process. 4. FINDINGS AND DISCUSSION A number of researches recognize that substantial efforts and progress have been made by almost all developing economies in Africa and elsewhere into financial regulatory governance and other PFM framework. Apparently, most of these economies are being confronted with fiscal imbalances and a number of compendiums of fiscal issues in relation to regulatory governance and the efficacy of fiscal framework. Many of the factors that could be handled to get the best out of government’s efforts in spite these challenges are significantly unmanned. Critical among them is the lack of commitment by governments and its oversight institutions to carry out effective surveillance on financial regulatory governance to instigate transparency and accountability. Largely, surveillance on financial regulatory governance is gravely weak in most of the developing economies. 4.1. The Governance Financial Crises and Financial Regulatory For the past three decades, most developing economies have been confronted with serious challenges, in one way or the other, regarding their quest for transparency and accountability. The financial crises have critically mitigated the gains made over the period in respect of public financial reforms. The effects are in two dimensions; hampering states to show public transparency and accountability and eroding the efficacy of governance for regularity in general. The effects of the recession in 2008 in most developed economies, further multiplied the impact of the financial crisis in developing economies, especially in regards to financial regularity governance. Developing economies with stabilization in funding which could have used past savings to cushion the effects of commodity price downswings suffered precarious turbulence of the crunch. Furthermore, key challenges to this aspect, was the risk associated with aids and budget flows from the developed countries to augment budget deficiencies existing in the developing economies at that time. The magnitude of the crisis was clearly associated with inadequate and ineffective financial regulatory governance and lack of counter cyclical public and fiscal policies in the developing economies. Before 1998, in the public sector of most developing economies, there has been: • Absence of appropriate Action Plans and Budgets; as budgeting was seen as yearly rituals in most developing economies. There was lacked of coordinated policy response to budgeting, coupled with critical absence of managerial commitment to implement the underlying fabrics of budgets in developing economies. 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 305 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 306 • Absence of pragmatic financial control mechanisms, culminating into pilfering of revenue at the peripheral MDA in the developing economies. Consequently, these led to inordinate and unplanned expenditure at various levels of governance. • Vertical funding of countries’ activities, programs and projects without recourse to country-wide focused programs. Incidentally, most developed economies’ agenda have been well self-motivated and centered on those areas having universal effects, such as environmental and climate issues. • Weak macroeconomic background, negative fiscal imbalances, current account deficits, high inflation and high interest rates culminated into severe sovereign debts, banking and currency devaluation crisis in the early parts 1990s and through to the 2000s. • Absence of pragmatic financial regulatory governance plunged the preparation of accounts to the returns level without Financial Statements by all MDA, failing to show information on financial resources in the economies, thereby hampering any efforts towards transparency and accountability. Among these debilitating factors are known public managerial inertia regarding financial indiscipline in the public sector, and has made MDA in most developing economies highly susceptible to fraudulent acts and misuse of public funds. These crises assisted in further plunging most of these economies, around the world into massive poverty. Inadequate funding of reforms efforts and change management crises are still posing some grave challenges to all the efforts been exerted by governments of the developing economies. A number of developing countries are being confronted with fiscal imbalances due to ineffective financial regulatory governance. Factors such as, payment deficits, upsurges in prices of oil products, rise in food prices, and incessant fall in the prices of exports, coupled with the devaluation of the various currencies against the US Dollar are believed to have posed momentous challenges. These have eventually worsened the plights and standard of living of citizens in most developing economies around the world today. 4.2. The Role of Parliament The involvement of Parliaments in developing economies, where some Parliamentarians have led the way in which institutions, individual citizens and civil society organizations have been holding governments accountable has been commendable. Ideally, the concept of transparency and accountability should be at the heart of the work of each Member of Parliament (MP), whether it is in the constituency, in Parliament or within political party ranks. In the estimation of (Hudson et al. 2007); parliamentary oversight can contribute to ensuring that the relationship between the state and its citizens is one which is characterized by accountability. An effective Parliament is one which performs its horizontal accountability functions in a manner which is in tune with the wishes of the citizen-voters on whose behalf it acts. According to (Hudson et al. 2007); it is through playing this pivotal role that Parliaments can contribute to effective and democratic regulatory governance. By legislating, they can contribute to state capability. By providing oversight, they can contribute to accountability, which in turn can facilitate learning and improved performance, while at the same time enhancing the promulgation and execution of effective financial regulatory governance. Unfortunately, the lack of comprehensive programs and support mechanisms needed to support MP to realize the full potential of their privileged positions is inadequate in most developing economies. The incoherent approach by which MP handle and solve imminent challenges of corruption has thwarted any efforts on public transparency and accountability. Besides, there have been cases where some MP have themselves engaged in one form of alleged dishonesty or another. The lessons learnt include the following: The perceived weaknesses in surveillances on fiscal and managerial internal controls have led to abuses and misuses of public funds and assets at all levels of public organizations, thereby frustrating any efforts aimed at transparency and accountability. The lack of proper and effective surveillance has therefore, culminated into weaknesses in the existing financial regulatory governance pointing out the inability of regulators to keep up. There appears to be a lack of effective monitoring, timely and systematic diagnosis and evaluation, as well as suitable execution of stronger financial regulatory governance with dedicated consequent feedback, all hampering efforts towards transparency and accountability. 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 307 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 308 Largely, Balance Sheets of developing economies show many fragile items pointing out complicated financial outlook. Developing countries with political and social issues are continuously becoming inherently venerable and ultimate dependence of concessionary financing. 4.3. Good Practices An understanding of the use of effective financial regulatory governance to inspire transparency and accountability in developing economies has been created in recent times. This has been recognized as good practice; as a result, every effort is being made to inculcate into public governance the need for effective financial regulatory governance to inspire transparency and accountability at all level in the public sectors of most developing economies. It becomes obligatory therefore, on those engaged in the provision of public governance to consider whether things can be done better and smatter, and whether new and creative solutions are able to outperform the old and trusted ways of public governance. It is in this direction that countries such as; Ghana, Kenya, Mauritius, Nigeria, South Africa, Zambia, etc., have been encouraged to have instituted pragmatic financial regulatory governance in the later parts of the 1990s and early parts of the 2000s. All these are part of attempts to inject into public governance great doses of public transparency and accountability using effective regulatory governance for financial reporting. To this point, it is important to emphasize that, modest strides have been made by some of the developing economies around the world today. These have been achieved through pragmatic efforts using effective financial regulatory governance for financial reporting to infuse into public governance respectable aggregate of transparency and accountability. The under-listed mechanisms highly augmented the efforts at public transparency and accountability in most of the developing countries: Well-crafted Strategic Action Plans and Program of Work (POW) since 2001 for all segments of the public sector Acts of Parliament and Legislative Instruments affecting Planning and Budgeting, Accounting, Supply Chain Management and Audits and Evaluation passed since 2001 The conscription and revision of the Departmental Instructions Manuals for Planning and Budgeting, Accounting, Treasury and Financial Reporting in the public sector Development and implementation of Data Management Software for financial reporting, such as, Accpac, Sun, Sage Pastel, etc. Institution of better mechanisms for Management Information System and other Information System Platforms, such as the Medium Term Expenditure Framework (MTEF), Integrated Financial Management Information System (IFMIS), etc. Establishment of financial oversight institutions such as; Office of Accountability, Financial Intelligence Centre (FIC), Economic and Organized Crime Office (EOCO), etc. in most developing economies Training of all public sector personnel in good PFM procedure and practices Embarking on vagarious financial monitoring and facilitative supervision models– including effective financial surveillance through Financial and Performance Audits 4.4. Legal Fiscal Reforms In the last three decades, a number of legal fiscal reforms have taken place in most developing economies. The successes however, vary from one economy to the other, with significant gains in most endeavors. The following specific examples are worth noting: Specific Cases in Africa The legal efforts of governments of developing countries such as; Ghana, Kenya, Mauritius, Nigeria, South Africa, Zambia, etc. started about the same time. During the world economic crunch, most of the economies initiated serious fiscal reforms with the aim of instilling financial discipline in their economies. The focus was basically to reduce the fiscal cost of financing crisis, controlling the economic cost regarding loss of output and accelerating public sector restructuring with long term structural reforms. The Case of Ghana The proclivity for transparency and accountability using effective financial regulatory governance in Ghana culminated into strict adherence to the International Public Sector Accounting Standards (IPSAS) and other specific Acts of Parliament and Financial Legislations including; o The1992 Constitution 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 309 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 310 o Financial Administration Act, Act 564 2003 o Financial Administration Regulation, (L I1802), 2004 o MDA (Retention of Funds) Act, 2007 (Act 735) o Fees and Charges (Amendment) Instrument, 2013 (L.I. 2206) o Public Procurement Act, Act 663, 2003 o Internal Audit Agency Act, Act o Code of conduct and disciplinary procedures in most MDA to regulate and change behavioral tendencies and deficiencies The introduction of PFM mechanisms such as; MTEF and Budget and Public Expenditure Management Systems (BPEMS) among others was a shift towards attempts for achieving greater transparency and accountability using effective financial regulatory governance. The Case of Kenya According to (Mwenzwa 2015); a key prerequisite of stimulating transparency and accountability in public service and related leadership is adherence to the rule of law. It is the rule of law and its adherence that can ensure transparency and accountability, especially when its letter and spirit are implemented in the midst of a firm political will. The institutional framework for transparency and accountability in the Public Service of Kenya consists of the Constitution of Kenya, 2010, laws, policies and attendant guidelines with regard to the conduct of public business. On the specific case of Kenya, (Mwenzwa 2015); pinned, the Kenya Constitution creates the Public Service Commission to see to it that, the institutional framework is implemented within the rank and file of the public service. This is a constitutional entity established by Article 233(1) of the Constitution of Kenya, 2010. In order to ensure adherence to the public service regulations and requirements, the Parliament of Kenya enacted the Public Officer Ethics Act of 2003, Anti-Corruption and Economic Crimes Act of 2003, the Public Procurement and Disposal Act of 2005 and the Leadership and Integrity Act of 2012 among other laws. The most important regulation with regards to public service management is the Civil Service Code of Regulations of 2006 (Republic of Kenya 2006). 4.5. Achievements In spite of the numerous challenges, a number of significant strides have been made by most of the developing economies around the world. The following are significant for consideration: Moderate success has been marked with the various reform efforts, as most of them developed financial regulatory governance in early parts of the 2000s as efforts towards transparency and accountability. Examples include Guinea Bissau, Ghana, Kenya, Nigeria, South Africa, Zambia, etc. The introduction of financial regulatory governance for financial reporting known as IFMIS around mid-2000s is one major effort to improve PFM. For example, in Ghana it is termed: Ghana Integrated Financial Management Information System (GIFMIS) o IFMIS is an integrated computerized financial management system used in Budget Preparation and Execution, Accounting and Financial Reporting, Cash Management and Assets Management o IFMIS is intended to establish an ICT-based PFM Information Systems’ functionality comprehensively across government through treasuries and MDAs located at central, regional, and district levels of developing economies that have accepted it MDA are currently adhering to the stipulations of financial regulatory governance and other legal financial policies all in an attempts to show transparency and accountability There has been remarkable increase stakeholder and donor confidence in PFM, as developing economies consolidate gains by meeting the Millennium Development Goals (MDG). Adherence to financial regulatory governance has culminated into timely production of Financial Statements. Financial information produced is accurate and has high level of integrity. Financial Statements are audited yearly by international audit firms, such as; Ernst and Young, Price Waterhouse and Coopers, etc. o In the case of Ghana, the MOH was commended by the Auditor General of Ghana in 2011, for producing complete and reliable Financial Statement as an MDA. Public managers at all levels within the public sector have now realized the need and importance of effective financial regulatory governance for financial reporting in PFM. As a result, human resource is highly augmented in terms of qualification, capacity and know-how over the year as part of effort in improving transparency and accountability Financial regulatory governance which has evolved from weak background over the past three decades has gradually become effective and resilient. There have been moderate leverage in guaranteeing transparency and accountability as governments use financial tracking 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 311 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE mechanisms, such as; IFMIS. For example, in Ghana GIFMIS has served as the Government of Ghana (GOG) official system for recording budget, disbursements, financial accounting and reporting, internal control and auditing. Implementation of GIFMIS is pursued among other things to: • Improve budget preparation • Strengthen budgetary controls 312 • Interface data from existing data stores • Strengthen internal controls and auditing capabilities • Improve management reporting • Publish timely and accurate Financial Reports • Quarterly Financial validation of financial data has specifically improved financial reporting in MOH in Ghana. The MOH validate financial data to ensure that, financial reports are complete and accurate, have integrity and are reliable. Performance indicators are validated before pronouncements are made for use by stakeholders and donors, as well as the international community. All these are part of efforts by governments and MDA to demonstrate transparency and accountability using effective regulatory governance for financial reporting. 5. CONCLUSION AND RECOMMENDATIONS The work described above indicates that, transparency is a characteristic of governments, while accountability refers to the process of holding actors responsible for their actions. Accountability involves answerability with standards setting out the behavior expected of the “accountee’ and the criteria by which they might validly be judged including those of the “accounters”. The mechanisms that drive transparency and accountability are meticulously crafted financial regulatory governance. This impels relevant and accessible information to be produced and presented in plain and readily comprehensible language and formats appropriate for different stakeholders. The research has recognized that, meticulously instituted and implemented financial regulatory governance is capable of instilling financial discipline in addressing the issues regarding transparency and accountability in developing economies. It has further intimated that, without effective regulatory governance, public financial resources could be consumed without due care and diligence. The study further acknowledged that, any PFM system without pragmatic and effective regulatory governance would fail to provide the requisite impetus for sound PFM reforms in developing economies. Efficient financial regulatory governance therefore, stimulates information which is transparent to be made available in sufficient time to permit analysis, evaluation and engagement by relevant stakeholders to promote accountability. However, the extent to which effective financial regulatory governance has achieved its aims in PFM in the developing economies remains somewhat indistinct, as many governments have failed to recover most of the losses and wastes caused by public financial managers. This perceived governments’ prosecution inertia has put flouts on financial reporting, thereby hampering gains made under transparency and accountability. These gaps in the efficacy of financial regulatory governance are attributed to lack of commitment on the parts of governments to surcharge and/or punish public officers who ensnare themselves in financial impropriety. As highlighted by (Hudson et al. 2007); Parliamentary oversight can contribute to ensuring that the relationship between the state and its citizens is one which is characterized by accountability. An effective Parliament is one which performs its horizontal accountability functions in a manner which is in tune with the wishes of the citizen on whose behalf it acts. It is pertinent therefore, for Parliaments in developing economies to work harder to performance its oversight role properly to the admiration of the state institutions and the larger citizenry. One of the strategies needed to forestall any deficiency in respect of remarkable desire for public transparency and accountability is governments becoming dedicated to the adherence and fully implementing the stipulations of financial regulatory governance. Allowing the financial regulatory governance structure to work is therefore, crucial to an extent that all public officers, whether elected or appointed who ensnare themselves in financial impropriety could be prosecuted without recourse to which party is in government. The study has therefore, highlights that the way to go now is for governments to develop and use pragmatic and effective financial 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 313 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 314 regulatory governance for financial reporting in the public sector. Until governments attempt to surge the use of effective financial regulatory governance for financial reporting to account for public resources, transparency and accountability cannot be inspired in the developing economies. The factors involved in this discussion are therefore, significant for social and economic development in the developing economies. The aggregation of these discussions is intended to encourage governments in developing economies to fulfil their public role by using effective regulatory governance to assist in publishing information that give much insight to show greater transparency and accountability. REFERENCES AccountAbility, Development as Accountability; Accountability Innovators in Action, http://www.accountability21.net Aikins, S. K. 2009. Global Financial Crisis and Government Intervention: a case for Effective Regulatory Governance, International Public Management Review: 25-20. Amechi, E. P. 2009. Poverty, Socio-Political Factors and Degradation of the Environment in Sub-Saharan Africa: The Need for a Holistic Approach to the Protection of the Environment and Realization of the Right to Environment, 5(2). Avila, R. et al. 2000. Global Mapping for Technology for Transparency for Accountability, New Technologies. Ayee, J. R. A. 2005. Public Sector Management in Africa, 82, Nov: 3032. Bekker, H. J. 2009. Public Sector Governance – Accountability in the State: 14-16 Brinkerhoff, D. W. 2001. Taking Account of Accountability: A Conceptual Overview and Strategic Options, U.S. Agency for International Development, Center for Democracy and Governance Implementing Policy Change Project, Phase 2, Washington, Abt Associates Inc: 7-14. Carothers, T. and Brechenmacher, S. 2014. Accountability, Transparency, Participation, and Inclusion, A New Development Consensus? Carnegie Endowment for International Peace: 9. Controller and Accountant General’s Department, Ghana, GIFMIS. Eberhard A. 2007. Infrastructure Regulation in Developing Countries: An Exploration of Hybrid and Transitional Models: Working Paper no. 4, Public-Private Infrastructure Advisory Facility; 26. Gaventa J. and McGee, R. 2010. The Impact of Transparency and Accountability Initiatives. Griffith, G. 2005. Parliament and Accountability: The Role of Parliamentary Oversight Committees, Briefing Paper No. 12/05: 1012. Hudson, A. and Wren, C. 2007. Parliamentary Strengthening in Developing Countries, Overseas Development Institute, (ODI). IMF. 2012. Enhancing Financial Sector Surveillance in Low Income Countries: Financial: 4-10. International Federation of Accountants IFAC. 2012. Public Sector Financial Management Transparency and Accountability: The Use of International Public Sector Accounting Standards, International Federation of Accountants (IFAC): 1-4. Jalilian, H. et al. 2007. The Impact of Regulation on Economic Growth in Developing Countries: a Cross-Country Analysis, Centre on Regulation and Competition, ResearchGate: 14. Kolstad, I., Fritz, V. and O’Neil, T. 2008. Good Governance, Aid Modalities and Poverty Reduction: Linkages to the Millennium Development Goals and Implications for Irish Aid: 18-20. Mwenzwa, M. E. 2015. Transparency and Accountability in Kenya: A Review of the Institutional Framework for Public Service Delivery. National Development Planning Commission NDPC. 2010. MediumTerm National Development Policy Framework: Ghana Shared Growth and Development Agenda (GSGDA), 2010-2013, Policy Framework, Government of Ghana, 1. National Treasury 2000. Republic of South Africa, Guide for Accounting Officers, Public Finance Management Act. 2016/Özel Sayı-1 Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies 315 2016/Özel Sayı-1 Dr. Opoku FOFIE 316 Parliamentary Centre, Parliamentary Accountability and Good Governance, A Parliamentarian’s Handbook, www.parlcent.ca, www.worldbank.org/wbi Public Accounts Committee of Parliament. 2011. Ghana. Rodrigues, C. 2006. Promoting Public Accountability in Overseas Development Assistance: Harnessing the right to Information, Commonwealth Human Rights Initiative. Shah, A. 2007. Performance Accountability and Combating Corruption, Public Sector Governance and Accountability Series, The International Bank for Reconstruction and Development / The World Bank: 16 -18. Solutions Team ASRuD, Ghana, Partnership proposal, Rural Based Cassava Processing Initiative In The Adaklu Farming Community in the Volta Region of Ghana, ASRUD, Ghana. Stapenhurst, R. and Alandu, M. The Accountability Function of the Parliament of Ghana: 22. Vielajus, M. et al. 2009. The Challenge of Accountability for Development Agencies within Their Own Countries and Before Their Peers: A Comparative Study. William and Flora Hewlett Foundation, Global Development Program: Transparency and Accountability. KAMUNUN AYDINLATILMASI VE ŞEFFAFLIK AÇISINDAN SPK TARAFINDAN YAYINLANAN ÖZEL DURUMLARIN KAMUYA AÇIKLANMASI TEBLİĞİNİN İNCELENMESİ * Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ ** Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK *** Araş.Gör. İbrahim EROL **** 317 Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 317-336 ÖZ Şeffaflık; ticari sır niteliğinde ve henüz kamuya ilan edilmemiş bilgiler hariç olmak üzere, şirket hakkındaki finansal ve finansal olmayan bilgilerin, zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurulması yaklaşımı olarak tanımlanmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)’da şirketlerin daha şeffaf hale gelmelerini sağlamak adına bazı düzenlemeler yapmaktadır. Bu düzenlemelerden bir tanesi de Özel Durumlar Tebliği’dir. Bu çalışma kapsamında öncelikle, ilgili Tebliğ içerik açısından değerlendirmiş ve daha sonra ise Tebliğ’in şirketlerden istediği bilgilere ilişkin ihlallerin olup olmadığını ortaya koymak amacıyla 2005-2015 yılı aralığında yayınlanan tüm SPK bültenlerinin incelenmesi yoluyla bir araştırma yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; 11 yıllık süreçte toplam 372 ihlal yapıldığı, en çok ihlalin ise 2005 ve 2006 yıllarında (176 ihlal) yapıldığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Şeffaflık, Kamuyu Aydınlatma, Özel Durumların Açıklanması JEL Sınıflandırması: M41,M48 * Makale gönderim tarihi: 11.11.2015; kabul tarihi:21.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, adonmez@akdeniz.edu.tr *** Akdeniz Üniversitesi, Ayşe SAK Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü , angay@akdeniz.edu.tr **** Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, ibrahimerol@akdeniz.edu.tr 2016/Özel Sayı-1 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 318 AN EXAMINATION ABOUT COMMUNIQUE ON MATERIAL EVENTS DISCLOSURE ISSUED BY CAPITAL MARKETS IN TERMS OF PUBLIC DISCLOSURE AND TRANSPARENCY ABSTRACT Transparency is an approach about disclosure of financial and nonfinancial information about the company to the public in a timely, correct, complete, understandable, interpretable and easily attainable manner with low cost, excluding data that hasn’t been announced to public and have the characteristics of business secret. Capital Markets Board is making some regulations in order to ensure the companies to be more transparent. One of these regulations is the Communique on Material Events Disclosure. Within the scope of this study, at first the content of related communique is assessed and then a research is done to reveal whether there are violations related the information required from companies by analyzing SPK bulletins published between the years 2005-2015. According to the survey results; it is seen that a total of 372 violations were done through 11-years process and most violations (176 violations) were done in 2005 and 2006. Keywords: Transparency, Public Disclosure, Disclosure of Material Circumstances JEL Classification: M41, M48 1. GİRİŞ İnsanlar arasındaki ilişkilerde olduğu gibi, işletmeler arası ilişkilerde de şeffaflık çok önemlidir. Ortaya çıkan bazı sırların insan ilişkilerini ne denli kötü etkileyebileceği düşünülürse, aynı durum piyasalar ve piyasalardaki temel unsur olan işletmeler için de farklı değildir. İşletmelerin kurulup, yaşamlarını sürdürebilmeleri için beraber hareket eden ve katkı sağlayan tüm paydaşların çıkarlarının korunup, bilgi paylaşımında ayrımcılık yapılmayıp şeffaf olunması, paydaşlara işletmenin ömrünün sürekliliğinde bahsedebilmek için de dayanak oluşturur. Ortağı olduğu, kar elde etmek amacıyla hissesine sahip olduğu veya rakibi olduğu işletmenin şeffaflık konusunda gösterdiği hassasiyet, diğer yatırımcılara ve o piyasaya duyulan güveni de artıracaktır. Bu durumda kurumsal yönetimin dört temel ilkesinden biri olan şeffaflığın tüm piyasa unsurları için sürdürülebilir olması herkes için istenir bir durumdur. Şeffaflık; ticari sır sayılabilecek ve henüz kamuya açıklanmamış bilgiler dışında, şirket ile ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin, doğru, tam, açıkça yorumlanabilir ve düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurulması yaklaşımı olarak tanımlanmaktadır (Pamukçu 2011, 136). Kamuyu aydınlatma ise, kurumsal şeffaflık gereksinimlerine uygun olarak sermaye piyasalarını düzenleyici kurumların açıklanmasını zorunlu tuttuğu finansal bilgilerin yanında bu bilgiler dışında kalan diğer finansal ve finansal olmayan bilgilerin, şirketler tarafından kamuya açık ve anlaşılır bir şekilde sunulmasıdır (Poroy Arsoy 2008, 23). Şeffaflığa aykırı durumların ne tür kötü sonuçlar doğurabileceği konusunda tarih örneklerle doludur. XXI. yüzyılın hemen başlarında yaşanan şirket skandalları, finansal piyasalara ve muhasebecilik mesleğine olan güvenini derinden sarsmıştır ve bu skandallar sonrası yatırımcılar için, şirketlerin daha şeffaf finansal raporlama yapması önem kazanmıştır (Poroy Arsoy 2008, 18). Şeffaflık konusunda sadece işletmelerin değil bazen devletlerin de sınıfta kalabileceği örnekler yaşanmıştır. Nitekim 2009 yılı sonlarında Yunan hükümetinin süregelen borç düzeyleri ve kamu açıklarıyla ilgili verileri saptırarak açıklaması bir endişenin doğmasına ve bir güven krizine yol açmış böylece ülkede ekonomik bir krizin başlamasına sebep olmuştur (Köse ve Karabacak 2011, 291). Hayes vd. (2005)’nin belirttiği gibi, ekonomik ve finansal krizler göz önüne alındığında, bundan tüm paydaşların çıkarları ve sermaye piyasasında işlem gören işletmelerin finansal performanslarının gelişimi etkilenebilmektedir. Bu nedenle alınabilecek stratejik kararların eniyilemesi için paydaşların çıkarlarına hizmet edebilecek, anlaşılır, güvenilir ve karılaştırılabilir bilgi sağlamak işletmelerin en önemli görevlerindendir. Devletin piyasa düzenini sağlama, yatırımcıları koruma ve yapılan yanlışlıklara karşı cezalandırıcı bir adalet mercii olma konusunda görevleri vardır. Ülkemizde de piyasaları kontrol ve gerektiğinde müdahale etmek için çeşitli düzenlemeler yapılmış ve bu düzenlemeleri uygulatıp, işleyişini kontrol edecek kurullar kurulmuştur. Bu kurumlardan biri de kamunun zamanında, yeterli ve doğru olarak aydınlatılmasını sağlamak amacıyla genel ve özel nitelikte kararlar almakla görevli Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)’dur (www.spk.gov.tr). SPK görevi gereği piyasanın şeffaflığını sağlamaya ve piyasaya 2016/Özel Sayı-1 Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi 319 2016/Özel Sayı-1 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 320 duyulan güveni artırmaya yönelik düzenlemeler yapmak zorundadır. Bu görevini yayınladığı bazı Tebliğ’ler ve kanunlarla yapmaktadır. Bu çalışmanın amacı; SPK tarafından piyasa şeffaflığının sağlamak adına yapılan düzenlemelerden birisi olan ve ilki 1993 yılında “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Tebliğ” olarak yayınlanan ve 2003, 2009 ve 2014 yıllarında revize edilerek son olarak 2014 yılında “Özel Durumlar Tebliği” adını alan Tebliğ’in incelenmesi ve Tebliğ’in şirketlerden istediği bilgilere ilişkin ihlallerin olup olmadığının belirlenmesidir. Çalışma kapsamında öncelikle Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 2014 yılında yayınlanan “II-15.1 Sayılı Özel Durumlar Tebliği” genel hatlarıyla değerlendirilecek olup, daha sonra ise ilgili Tebliğ gereksinimleri konusunda şirket ihlalleri olup olmadığını saptamak amacı ile 2005-2015 yılı aralığında yayınlanan tüm SPK bültenleri incelenilerek gerçekleştirilen araştırmanın bulgularına ve değerlendirilmesine yer verilecektir. 2.ÖZEL DURUMLAR DEĞERLENDİRME TEBLİĞİ’NE İLİŞKİN GENEL Sermaye Piyasası Kurulu piyasanın şeffaf, açık ve dürüst bir şekilde işleyişini sağlamak amacıyla çıkardığı, yönetmelik ve Tebliğ’lerle bir takım düzenlemeler yapmaktadır. Bu düzenlemelerden en önemlilerinden birisi de Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Tebliğ’dir. İlgili Tebliğ 1993 yılından itibaren 3 kez güncellenmiştir. Tebliğ’lerin yayınlanması ve yürürlükten kalkmasına ilişkin tarihi süreç aşağıdaki tabloda verilmiştir. Tablo 1. Özel Durumlar Tebliği’ne İlişkin Tarihi Süreç Sıra 1 2 Tebliğ Adı Seri VIII No:20 Sayılı “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Tebliğ” Seri VIII No:39 Sayılı “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar Tebliği” Yayın Tarihi 6 Temmuz 1993 tarih ve 21629 sayılı Resmi Gazete 20 Temmuz 2003 tarih ve 25714 sayılı Resmi Gazete Yürürlükten Kaldırdığı Tebliğ - Seri VIII No:20 3 Seri VIII No:54 Sayılı “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar Tebliği” 6 Şubat 2009 ve 27133 sayılı Resmi Gazete Seri VIII No: 39 4 II-15.1 Sayılı “Özel Durumlar Tebliği” 23 Ocak 2014 tarih ve 28891 sayılı Resmi Gazete Seri VIII No:54 Yürürlükten kaldırılan Seri VIII No:20, No:39 ve No:54 sayılı Tebliğ’lerde amaç benzer şekilde “tasarruf sahipleri, ortaklar ve diğer ilgililerin zamanında bilgilendirilmesini temin etmek suretiyle sermaye piyasasının açıklık ve dürüstlük içinde işleyişini sağlamaktır” şeklinde ifade edilmiştir. 2014 yılından beri yürürlükte olan II-15.1 Sayılı Tebliğ’in 1.maddesinde ise amaç biraz daha geniş olarak ve şeffaflık ifadesine de yer verilerek “yatırımcıların zamanında, tam ve doğru bilgilendirilerek sermaye piyasasının güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı, adil ve rekabetçi bir ortamda işleyişini sağlamak amacıyla sermaye piyasası araçlarının değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek nitelikteki bilgi, olay ve gelişmelerin kamuya açıklanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kısımda şu an yürürlükte olan II-15.1 sayılı Tebliğ’in içeriğine kısaca genel hatlarıyla değinilmeye çalışılacaktır. Tebliğ’in maddelerine ilişkin ayrıntılı açıklamalara çalışmanın uygulama kısmında yeri geldikçe değinilecektir. II-15.1 sayılı Tebliğ altı bölüm ve 31 maddeden oluşmaktadır. Tebliğ maddelerine ek olarak son kısımda pay alım/satım işlemlerine ilişkin özel durum açıklama formuna yer verilmiştir. Tebliğ; işlem sırası geçici olarak kapatılmış olanlar ile halka açık ortaklık statüsünü kazanması sebebiyle payları borsa tarafından, belirlenen platform, pazar veya piyasada işlem görenler dahil ihraççılar ve ilgili tarafları ilgilendirirken, halka arz edilmeksizin yurt içinde nitelikli yatırımcılara sermaye piyasası aracı ihraç eden payları borsada işlem görmeyen ihraççılara bu Tebliğ’in ikinci ve üçüncü bölümleri uygulanmaz (II15.1 Sayılı Tebliğ, mad.2). Tebliğ’in birinci bölümünde amaç, kapsam, tanımlamalara 1, 2, 3 ve 4.madderlerde yer verilmiştir. dayanak ve 2016/Özel Sayı-1 Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi 321 2016/Özel Sayı-1 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 322 İkinci bölüm “İçsel Bilgilere İlişkin Esaslar” başlığını taşımakta olup, 5.maddede “içsel bilgilerin açıklanması”, 6.maddede “içsel bilgilerin kamuya açıklanmasının ertelenmesi”, 7.maddede “içsel bilgilere erişimi olan kişiler listesi”, 8.maddede “olağan dışı fiyat ve miktar hareketleri”, 9.maddede “haber ve söylentilerin doğrulanması”, 10.maddede “geleceğe yönelik değerlendirmelerin kamuya açıklanması” ve 11.maddede ise “idari sorumluluğu bulunan kişilerin işlemlerinin açıklanması” alt başlıkları ile işletmelerin açıklaması gereken bilgilere yer verilmiştir. Tebliğ’in “ Sürekli Bilgilere İlişkin Esaslar” başlıklı üçüncü bölümünde ise a)işletmelerin sermaye yapısı ve yönetim kontrolünde değişiklikler (mad.12), b)oy haklarının hesaplanması (mad.13), c)paya dayalı sermaye piyasası araçlarına ilişkin açıklama yükümlülüğü (mad.14), d)açıklama yükümlülüğünün kapsamı (mad.15), e) genel bilgilerin yayımlanması (mad.16), f)bilgilendirme politikası (mad.1718), g) pay dışındaki sermaye piyasası araçlarını halka arz eden ihraççıların diğer açıklamaları (mad.19) alt başlıkları ile şirketler için gerekli açıklamalara yer verilmiştir. “Nitelikli Yatırımcılara Satılmak Üzere Sermaye Piyasası Aracı İhraç Eden Payları Borsada İşlem Görmeyen İhraççılar Tarafından Yapılacak Açıklamalara İlişkin Esaslar” başlıklı dördüncü bölümde ise; “ihraççıya ilişkin genel bilgilerin yayımlanması, genel kurul ve sermaye piyasası aracı ihracına ilişkin bilgilerin açıklanması, sermaye yapısına ve yönetim kontrolüne ilişkin değişiklikler” alt başlıkları ile gerekli açıklamalara yer verilmiştir. Tebliğ’in beşinci bölümü “Açıklamaların Bildirim Şekli, Kapsam ve Özellikleri” başlığını taşımakta olup bu bölümde ise yapılması gereken özel durum açıklamalarının bildirim şeklinin (madde 23) ve kapsamının (madde 24) nasıl olması gerektiğine ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. “Çeşitli ve Son Hükümler” başlığını taşıyan altıncı bölümde ise “gizlilik, kurulun yetkisi, Tebliğ’in anlaşılırlığını sağlamak için kurulun hazırlayacağı rehber, bu Tebliğ’in yürürlükten kaldırdığı Tebliğ, geçiş hükümleri ve Tebliğ’in yürürlük tarihi” ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. II-15.1 sayılı Tebliğ incelendiğinde, “içsel bilgilere ilişkin esaslar” başlıklı ikinci bölüm, “sürekli bilgilere ilişkin esaslar” başlıklı üçüncü bölümde ve “açıklamaların bildirim şekli, kapsam ve özellikleri” başlıklı beşinci bölümde yer alan maddelere göre şirketlerden yapılması istenen açıklamaların kamunun aydınlatılması ve piyasanın şeffaf bir şekilde işlemesine yönelik olduğu görülmektedir. Özellikle Tebliğ’in beşinci bölümünde yer alan 24.maddesinin 1, 2 ve 3.fıkrasında yer alan bilgiler kapsamında şirketlerin yapması gereken açıklamalar piyasada şeffaflığın sağlanması açısından son derecede önemlidir. 24.maddenin 1.fıkrasında; “bu Tebliğ kapsamında yapılacak açıklamaların; yatırımcıların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli olması gerekir. Açıklamaların doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi için gerekliyse, açıklamaya konu durumun ilgili olduğu karşı taraf belirtilir; değişikliklerin veya etkilerinin miktar veya olarak ifade edilebilmesi halinde, yapılacak açıklamalarda miktar ve tutara yer verilir” denilmektedir (II-15.1 Sayılı Tebliğ, mad.24/1). 2.fıkrada ise; “henüz kesinleşmemiş bir olay veya koşullar nedeniyle hala belirsiz olan özel durumlar, bu belirsizlik belirtilmek suretiyle kamuya açıklanır. Bu açıklamada belirsizliklerin çözüme kavuşması için öngörülen tarih ve gereken koşullara da yer verilir. Öngörülen tarihte belirsizliklerin çözüme kavuşup kavuşmadığı hakkında kamuya açıklama yapılır” (II15.1 sayılı Tebliğ, mad.24/2) ifadesi yer alırken 3.fıkrada “açıklamalar yanlış, yanıltıcı, temelsiz, abartılı veya eksik olamaz ve ihraççının mevcut koşullarına ilişkin olarak yatırımcıların yanlış fikir edinmelerine neden olmayacak şekilde yapılır. Bu kapsamda ihraççılar, özel durum açıklamalarını faaliyetlerinin pazarlanması ve reklam amacıyla kullanamazlar” şeklinde bir açıklama yer almaktadır (II-15.1 Sayılı Tebliğ, mad.24/3). Şirketlerin yukarıda sayılanları herhangi bir şekilde ihlal etmeleri piyasa şeffaflığında önemli ölçüde zedeleyecektir. 3.ÖZEL DURUMLARIN KAMUYA AÇIKLANMASINA İLİŞKİN ŞİRKET İHLALLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA 3.1. Araştırmanın Amacı Araştırmanın amacı, 2005 Ocak ayından 2015 Temmuz ayına kadar geçen süreçte işletmelerin SPK’nın yayınladığı Özel Durumlar Tebliği’nin şirketlerden açıklanmasını zorunlu kıldığı bilgilerin şirketler tarafından ihlal edilip edilmediğini ortaya koymaktır. 2016/Özel Sayı-1 Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi 323 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 2016/Özel Sayı-1 3.2. Araştırmanın Yöntemi 324 Araştırma, SPK tarafından 2005-2015 (Temmuz) yılları arasında yayınlanmış 523 adet SPK bültenine elektronik ortamda erişim sağlanarak (http://www.spk.gov.tr/apps/haftalikbulten/index.aspx? submenuheader=-1), bu bültenler içinde bazı anahtar kelimeler (seri, özel durumlar vb.) yoluyla arama yaptırmak suretiyle gerçekleştirilmiştir. SPK bültenlerinin incelenmesi ile Özel Durumlar Tebliği’ne göre uygulanan cezaların, Tebliğ’in hangi maddelerine göre uygulandığı araştırılmış ve şirketlerin şeffaflık ve kamuyu aydınlatma konularında yaptığı hatalar tespit edilmeye çalışılmıştır. Bültenlerin incelenmesinden elde edilen bilgiler sonucunda tablolar oluşturulmuş ve bu tablolar yorumlanmıştır. Şirketlerin yaptığı ihlaller, ihlallerin yapıldığı yıllarda yürürlükte olan Tebliğ (2005-2008 için Seri VIII No:39 sayılı, 2009-2014 yılları için Seri VIII No:54 sayılı ve 2014-2015 yılları için II-15.1 sayılı Tebliğ) maddeleri ele alınarak değerlendirilmiştir. 3.3. Araştırmanın Bulguları Şirketlere, Tebliğ’lerin gereksinimlerini ihlal etmeleri nedeni ile SPK tarafından verilen idari para cezası (İPC) ve uyarı cezalarının yıllar itibariyle dağılımı Tablo 2 ve Şekil 1’de gösterilmiştir. Tablo 2 ve Şekil 1 incelendiğinde yıllar itibariyle 2005-2015 (Temmuz) arasında verilen idari para ve uyarı cezalarının toplamının farklı oranlarda dağılım gösterdiği görülmektedir. Bu cezalar idari para cezası ve uyarı cezası olarak gruplanmıştır. Ayrıca şirketlere yayınlanan Tebliğ’e göre SPK tarafından çeşitli bilgilendirmeler yapılmıştır. Tablo 2. Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Tebliğ Kapsamında 2005-2015 Yılları Arasında Uygulanan İdari Para Cezaları Ve Uyarı Cezaları İle Yapılan Bilgilendirmelerin Dağılımı Yıllar 2015 2014 2013 2012 2011 İPC ve Uyarı Cezası Sayısı 13 28 24 8 17 İPC ve Uyarı Cezası Oranları 3,49 7,52 6,46 2,16 4,56 Bilgilendirme Sayısı 0 0 0 0 2 2010 2009 2008 2007 2006 2005 24 10 25 47 116 60 6,46 2,69 6,72 12,63 31,19 16,12 2 2 6 18 24 20 TOPLAM 372 100% 74 116 100 50 0 325 İPC ve Uyarı Cezaları 150 60 47 25 10 24 17 8 24 28 2016/Özel Sayı-1 Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi ipc ve uyarı cezaları 13 Şekil 1. Yıllar İtibariyle İdari Para Cezası ve Uyarı Cezalarının Dağılımı Tablo 2’deki cezalardan 2005-2009 arası kesilen cezalar Seri VIII No: 39 sayılı Tebliğ’e göre, 2009-2014 yılları arasında kesilen cezalar Seri VIII No: 54 Sayılı Tebliğ’e göre ve 2014-2015 tarihleri arasında uygulanan cezalar II-15.1 Sayılı Tebliğ’e göre uygulanmıştır. Tebliğ’ler arası geçişlerde her iki Tebliğ’e göre de uyarı ve para cezalarının uygulandığı da görülmüştür. Toplam ceza sayısının tablolarda farklılık göstermesinin sebebi, kesilen cezanın birden fazla maddeye göre kesilmesinden dolayı tekrar sayısından kaynaklı farklılıktır. Şekil 1 incelendiğinde en fazla para cezasının 2006 yılında kesildiği ve o yıldan sonra takip eden 3 yılda sürekli azalma gösterdiği görülmüştür. En yoğun ceza 2005, 2006 ve 2007 yıllarında toplam %60 oranında uygulanmıştır. Ayrıca bahsi geçen yıllar, şirketlere SPK tarafından Tebliğ’e uyum konusunda en çok bilgilendirmenin (%84) yapıldığı yıllar olmuştur. 2016/Özel Sayı-1 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 326 Tablo 3’te ve Şekil 2’de II-15.1 Sayılı Özel Durumlar Tebliği’ne göre uygulanan cezaların ilgili Tebliğ’in hangi maddelerinin ihlal edilmesinden kaynaklandığına ilişkin dağılım verilmiştir. Tablo 3. II-15.1 Sayılı Özel Durumlar Tebliği’ne Göre Uygulanan Cezaların Tebliğ Maddelerine Göre Dağılımı II-15.1 (31 tane) Tebliğ Maddesi Ceza Sayısı % 5 1 4 3 1 2 1 3 2 3 4 2 31 16 3 13 10 3 6 3 10 6 10 13 6 100% Madde 5 Madde 8/7 Madde 11 Madde 11 Madde 11/1 Madde11/4 Madde 12 Madde 18/1-c Madde 23 Madde 23 Madde 23/7 Madde 24 Madde 24 Madde 24/3 Diğer maddeler TOPLAM Uyarı Uyg. İPC Tutarı 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 932.732TL 64.680 TL 1.734.486 TL 840.273 TL 22.407 TL 44.814 TL 21.560 TL 58.544 TL 87.610 TL 67.221 TL 154.308 TL 44.814 TL 4.073.449 TL % 22,90 1,59 42,58 20,62 0,55 1,10 0,53 1,44 2,15 1,65 3,79 1,10 100% 70 60 50 40 30 20 10 0 mad. mad. mad. mad. mad. mad. mad. diğ. 5 8 11 12 18 23 24 mad. ceza sayısı oranları 16 ipc tutarı oranı 3 26 6 3 16 23 6 22,90 1,59 63,75 1,1 0,53 3,59 5,44 1,1 Şekil 2. II-15.1nolu Özel Durumlar Tebliği Maddelerine Göre Ceza Oranları ve İdari Para Cezası Oranlarının Dağılımı 23.01.2014 tarihinden itibaren yürürlükte olan II-15.1 Sayılı Tebliğ’e göre oluşturulan Tablo 3 ve Şekil 2 incelendiğinde uygulanan cezaların %65’inin madde 11, 23 ve 24 ten uygulandığı görülmektedir. Tebliğ’in 11.maddesi idari sorumluluğu bulunan kişilerin işlemlerinin açıklanması ile ilgili olup, sermayeyi temsil eden paylar ve bu paylara dayalı diğer sermaye piyasası araçlarına ilişkin olarak gerçekleştirilen tüm işlemlerle ilgili sorumlu kişilerin yapması gereken açıklamaları ve açıklamalarla ilgili bazı sınırlamaları içermektedir (SPK, II-15.1 Sayılı Tebliğ, mad.11). 2014 yılı Ocak ayından itibaren kullanılan bu Tebliğ’e göre işletmeler genel olarak sermayeyi temsil eden paylarla ilgili yapılan işlemlerle ilgili kamunun aydınlatılmasında eksiklikler yapmış ve bununla ilgili uyarı ve idari para cezaları almıştır. II-15.1 sayılı Tebliğ’in 23.maddesinde özel durum açıklamalarının bildirim şekli ve kullanılacak formlarla ilgili detaylı açıklamalar yer almaktadır. Araştırma sonuçlarına göre, bu madde şirketlerin en çok ihlal ederek idari para cezasına çarptırıldıkları maddelerden birisidir. İşletmeler bu Tebliğ’de yer alan formlara aykırı olarak veya gecikmeli olarak özel durum bilgilendirmesinde bulundukları için ilgili madde gereği cezalandırılmışlardır. Tebliğ’in en çok ihlal edilen maddelerinden bir diğeri olan 24.maddede ise özel durum açıklamalarının kapsam ve özelliklerine ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. 24. maddenin 1.bendinde; “bu Tebliğ kapsamında yapılacak açıklamaların; yatırımcıların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli olması gerekir. Açıklamaların doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi için gerekliyse, açıklamaya konu durumun ilgili olduğu karşı taraf belirtilir; değişikliklerin veya etkilerinin miktar veya tutar olarak ifade edilebilmesi halinde, yapılacak açıklamalarda miktar ve tutara yer verilir” denilmektedir. 3.bendinde ise; “açıklamalar yanlış, yanıltıcı, temelsiz, abartılı veya eksik olamaz ve ihraççının mevcut koşullarına ilişkin olarak yatırımcıların yanlış fikir edinmelerine neden olmayacak şekilde yapılır. Bu kapsamda ihraççılar, özel durum açıklamalarını faaliyetlerinin pazarlanması ve reklam amacıyla kullanamazlar” ifadesi yer almaktadır (II-15.1 sayılı Tebliğ, md.24/13). Tebliğ’in 24.maddesinin şirketlerden istediği özel durum açıklamaları piyasada şeffaflığın sağlanmasına katkı sağlayacak önemli 2016/Özel Sayı-1 Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi 327 2016/Özel Sayı-1 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 328 hususlar olmasına karşın, şirketlerin en çok ihlal ettiği ve cezaya çarptırıldığı maddelerden birisi olduğu görülmektedir. Tablo 4’te ve Şekil 3’te Seri VIII No:54 Sayılı Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar Tebliği’ne göre uygulanan cezaların ilgili Tebliğ’in hangi maddelerinin ihlal edilmesinden kaynaklandığına ilişkin dağılım verilmiştir. Tablo 4. Seri VIII No: 54 Sayılı Tebliğ Maddelerine Göre Cezaların ve İdari Para Cezası Tutarlarının Dağılımı Düzenleme Madde 5 Seri VIII No: 54 (117 adet) Ceza % Uyarı Sayısı 11 Madde 5 Madde 5/1 1 Madde 3 5/1-a Madde 10 1 Madde 12 Madde 13 1 1 Madde 14 Madde 14 Madde 14/1 Madde 14/2 29 2 1 Madde 15 2 Madde 16 2 Madde 18 2 Madde 19 Madde 21 Madde 19 9 Madde 19/1 2 Madde 21 22 Madde 21/1 2 9,41 0,85 2,56 0,85 0,85 0,85 24,8 1,71 0,85 1,71 1,71 1,71 7,7 1,71 18,8 1,71 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 4 0 Uyg. İPC % Tutarı 1.748.492 TL 18,64 64.680 TL 0,69 326.963 TL 3,49 300.000 TL 3,2 40.778 TL 0,43 64.680 TL 0,69 1.714.768 TL 18,28 32.540 TL 0,35 269.500 TL 2,87 165.234 TL 1,76 35.292 TL 0,38 104.342 TL 1,11 1.362.916 TL 14,52 344.771 TL 3,68 1.662.401 TL 17,75 35.292 TL 0,38 Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi 1 Madde 22 14 Madde 22/1 Madde 22/2 Madde 22/3 Madde 22 Madde 26 TOPLAM 3 3 3 0,85 11,98 2,56 2,56 2 2,56 1,71 117 100% 0 0 0 0 0 0 5 18.492 TL 0,2 438.461 TL 4,68 184.980 TL 1,97 184.980 TL 1,97 238.680 TL 2,55 40.000 TL 0,43 9.378.242 100% TL 30,00 25,00 20,00 15,00 10,00 5,00 0,00 m. m. m. m. m. m. m. m. m. m. m. m. 5 10 12 13 14 15 16 18 19 21 22 26 ipc sayısı oranı 12,80,850,850,8527,31,711,711,719,4121,319,61,71 ipc tutarı oranı 22,83,200,430,6921,51,760,381,1118,218,311,10,43 Şekil 3. Seri VIII No: 54 Sayılı Tebliğ Maddelerine Göre Ceza Oranları ve İdari Para Cezası Oranlarının Dağılımı Tablo 4 ve Şekil 3 incelendiğinde şirketlerin Seri VIII No: 54 sayılı Tebliğ’in en çok 14. maddesini ihlal ettikleri için cezalandırıldıkları görülmektedir. Tebliğ’in 21. ve 22.maddeleri de en çok ihlal edilen diğer maddelerdir. Toplam kesilen idari para cezasının %69’u bu 3 maddeden uygulanmıştır. Tebliğ’in 14. maddesi içsel bilgilerin açıklanması ile ilgili şirketlerin yapması gerekenleri açıklamakta olup, şirketler en çok bu madde hükümlerine aykırı tutumlar sergiledikleri için çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Ortaklar içsel bilgiler ve bu bilgilere ilişkin daha önce açıklanan hususlarda değişiklikler ortaya çıkmasına rağmen özel durum açıklaması yapmamış veya ortaklıkların bilgisi dışında, içsel bilgilerin, 2016/Özel Sayı-1 Madde 21/3 329 2016/Özel Sayı-1 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 330 ortaklıkların toplam oy haklarında veya sermayesinde önemli miktarda paya sahip hissedarları tarafından öğrenilmesi durumunda, söz konusu gerçek veya tüzel kişiler tarafından da özel durum açıklaması yapılmamıştır. Şirketlerin en çok ihlal ettiği maddelerden birisi olan Tebliğ’in 21.maddesi özel durum açıklamalarının bildirim şekli ile ilgilidir. İşletmeler özel durum bilgilerindeki değişiklikleri ortaya çıktığı veya öğrenildiği anda en seri haberleşme vasıtasıyla ilgili Tebliğ’deki formlara göre yapmamış veya bu bilgilendirmeyi Tebliğ’deki en son tarih ve saate aykırı olarak yaptıkları için bu konuda cezalandırılmışlardır. Daha önce de belirtildiği gibi, II-15.1 sayılı Tebliğ’in 23.maddesi de özel durum açıklamalarının bildirim şekli ile ilgili olup şirketlerin en çok ihlal ettiği maddeler arasında yer almaktadır. Şirketlerin en çok ihlal edilen maddelerden bir diğeri olan 22.maddede ise özel durum açıklamalarının kapsam ve özelliklerine ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. 22. maddenin 1.bendinde; “bu Tebliğ uyarınca yapılacak açıklamalar, açıklamadan yararlanacak kişi ve kuruluşların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli olmalıdır. Özel durum açıklamalarının doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi için gerekliyse bu durumun ilgili olduğu karşı taraf belirtilir, değişikliklerin veya etkilerinin miktar veya tutar olarak ifade edilebilmesi halinde, yapılacak açıklamalarda miktar ve tutara yer verilir” denilmektedir. 22.maddenin 2.bendinde “henüz kesinleşmemiş bir olay veya koşullar nedeniyle hala belirsiz olan özel durumlar bu belirsizlik belirtilmek suretiyle kamuya açıklanır. Bu açıklamada belirsizliklerin çözüme kavuşacağı tahmini tarih ve çözüme kavuşması için gereken koşullara da yer verilir” denilirken, 3.bendinde ise “özel durum açıklamaları yanlış, yanıltıcı, temelsiz, abartılı veya eksik olmamalı ve ortaklığın mevcut koşullarına ilişkin olarak tasarruf sahiplerinin yanlış fikirler edinmelerine neden olmayacak şekilde yapılmalıdır. Bu kapsamda ortaklıklar, özel durum açıklamalarını yanıltıcı olabilecek şekilde, faaliyetlerinin pazarlanması ve reklam yapılması amacıyla kullanamazlar” ifadesi yer almaktadır (Seri VIII No:54 Sayılı Tebliğ, mad.22/1-2-3). Tebliğ’in 22.maddesinin şirketlerden istediği özel durum açıklamaları bu Tebliğ’in geçerli olduğu yıllarda piyasada şeffaflığın sağlanmasına katkı sağlayacak önemli hususlar olmasına karşın, şirketlerin en çok ihlal ettiği ve cezaya çarptırıldığı maddelerden birisi olduğu görülmektedir. Bir başka ifade ile işletmelerin bu maddeye göre yaptığı açıklamalar, açıklamadan yararlanacak kişi ve kuruluşların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli şekilde yapılmamıştır. Ayrıca işletme ile ilgili belirsizliklerin çözüme kavuşacağı tahmini tarih ve çözüme kavuşması için gereken koşullara yer verilmemiş ve özel durum açıklamaları yanlış, yanıltıcı, temelsiz, abartılı veya eksik olarak ve ortaklığın mevcut koşullarına ilişkin olarak tasarruf sahiplerinin yanlış fikirler edinmelerine neden olacak şekilde yapılmıştır. Tablo 5’te Seri VIII No:39 sayılı Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar Tebliği’ne göre uygulanan cezaların ilgili Tebliğ’in hangi maddelerinin ihlal edilmesinden kaynaklandığına ilişkin dağılım verilmiştir. Tablo 5. Seri VIII No: 39 sayılı Tebliğ Maddelerine Göre Cezaların ve İdari Para Cezası Tutarlarının Dağılımı Düzenleme Madde 3/c-9 Madde 5 tümü Madde 5 Madde 5/1 Madde 5/a Madde 5/a2 Madde 5/b Madde 5/b2 Madde 5 Madde 5/c2 Madde 5/c7 Madde 5/c8 Madde 5/c9 Madde 5/c11 Seri VIII No: 39 (288 ADET) Ceza Uygulanan İPC % Uyarı Sayısı Tutarı 1 0 10.000 TL 0,35 128 72 6.040.855 TL 44,44 11 0 1.945.512 TL 3,82 2 0 174.000 TL 0,69 1 0 59.182 TL 0,35 11 0 0 28 1 11 3 0 3,82 0 0 9,72 0,35 3,82 1,04 0 7 563.467 TL 1 0 TL 2 0 TL 0 370.279 TL 0 10.000 TL 0 131.028 TL 1 100.000 TL 1 0 TL % 0,07 43,62 14,05 1,26 0,43 4,07 0 0 2,67 0,07 0,95 0,72 0 2016/Özel Sayı-1 Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi 331 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 2016/Özel Sayı-1 Madde 5/c12 Madde 5/d Madde 5/d1 Madde 5/e1 Madde 5/e3 Madde 5/e4 Madde 5/e5 Madde 5/e7 Madde 5/e10 Madde 5/e11 332 Madde 5/e14 Madde 5/e16 Madde 5/f2 Madde 5/g1 Madde 5/g2 Madde 5/h1 Madde 5/h2 Madde 5/h3 Madde 5/h6 Madde 5/h9 Madde 5/h10 Madde 5/h14 Madde 5/h15 Madde 6 7 1 1 3 0 3 1 0 0 2,43 0,35 0,35 1,04 0 1,04 0,35 0 0 1 104.900 TL 0 15.000 TL 0 10.000 TL 0 38.064 TL 1 0 TL 1 38.064 TL 1 10.980 TL 1 0 TL 1 0 TL 5 0 1,74 Tablo 5 devam 82.940 TL 5 1,74 5 54.900 TL 1 0 TL 1 0 TL 4 510.000 TL 1 0 TL 12 1.746.780 TL 1 20.859 TL 13 54.900 TL 9 0 TL 1 0 TL 4 0 TL 1 0 TL 1 0 TL 0 54.297 TL 0 0 3 0 24 2 5 0 0 0 0 0 1 0 0 1,04 0 8,33 0,69 1,74 0 0 0 0 0 0,35 0,76 0,11 0,07 0,27 0 0,27 0,08 0 0 0,6 0,4 0 0 3,68 0 12,61 0,15 0,4 0 0 0 0 0 0,39 Madde 8 Madde 10 tümü Madde 10 Madde Madde 10/1 10 Madde 10/2 Madde 11 Madde 12 Madde 13 Madde 14 tümü Madde 14 Madde Madde 14/1 14 Madde 14/2 Madde 18 Formlar Diğer maddeler 6 33 27 5 1 15 23 47 22 17 2 3 1 0 11 2,08 11,46 9,38 1,74 0,35 5,21 7,99 16,32 7,64 5,9 0,69 1,04 0,35 0 3,82 6 19 18 0 1 11 10 20 9 9 0 0 0 2 28 304.297 TL 980.104 TL 753.164 TL 206.940 TL 20.000 TL 304.073 TL 1.249.052 TL 1.020.351 TL 2.472.187 TL 2.147.131 TL 135.184 TL 189.872 TL 10.980 TL 0 TL 1.401.883 TL 2,2 7,08 5,44 1,49 0,14 2,2 9,02 7,37 17,85 15,5 0,98 1,37 0,08 0 10,12 TOPLAM 288 100% 177 13.849.079 TL 100% Tablo 5 incelendiğinde Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ’in 3,5, 6, 8, 10, 11, 12, 13, 14 ve 18. maddelerinin ihlal edilmesinden toplam da 288 adet idari para cezası uygulandığı görülmektedir. Ayrıca ilgili Tebliğ yürürlükteyken şirketlere 177 adet uyarı cezası da uygulanmıştır. Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ’in en çok ihlal edilerek ceza uygulanmasına neden olan maddesi Tablo 5’ten de görüldüğü gibi toplam cezalar içinde %44’lük oranla 5.maddedir. Tebliğ’in 5.maddesi çok kapsamlı bir madde olup özel durumlar başlığı taşımaktadır. Bu maddeye ilişkin en çok ihlaller ise “a” bendinin 2.fıkrası, “c” bendinin 2.fıkrası, “c” bendinin 8.fıkrası ve “h” bendinin 1.fıkrası ile ilgili olarak yapılmıştır. Madde 5’in “a” bendinin 2. fıkrası işletmelerin ortaklık yapısında gerçek veya tüzel kişilerin sahip olduğu oy oranlarının belirlenen kritik oranları aşması veya geriye düşmesi ile ilgili bilgilendirmede bulunmasını gerektirmekte iken, şirketler bu hususu ihlal etmeleri nedeni ile cezalandırılmışlardır. Aynı maddenin c bendinin 2.fıkrasında ise ortaklık yapısını etkileyecek yeni bir ürün üretilmesi veya yeni bir teknoloji kullanılması ile ilgili alınan kararın açıklanması istenirken, şirketlerin bu duruma ilişkin ihlaller nedeni ile cezalandırıldıkları görülmektedir. 2016/Özel Sayı-1 Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi 333 2016/Özel Sayı-1 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 334 Yine madde 5/c 8.fıkrası, ortaklık tarafından veya ortaklık aleyhine açılan davaların veya tahkim başvurularının, ortaklığın mali yapısını veya faaliyet sonuçlarını önemli ölçüde etkileyecek tutara ulaşması durumunda buna ilişkin bildirimde bulunulmasını gerektirirken, şirketler bu hususu ihlal etmeleri nedeni ile de idari para cezalarına çarptırılmışlardır. Madde 5’in diğer değişiklikler alt başlığı taşıyan “h” bendi 1.fıkrası ortaklıkların işletmenin yönetiminde söz sahibi olan yönetim kurulu üyeleri veya pay oranı %5’i aşan ortaklıkların paylarını almaları veya satmaları ile ilgili bilgilendirme yapmasını gerektirmesine rağmen, Tablo 5 incelendiğinde şirketlerin bu hususu da önemli oranda ihlal ettikleri görülmektedir. Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ maddelerine göre uygulanan 177 uyarı cezasının 72’si de 5. Maddenin ihlali nedeni ile uygulanmıştır. En çok ihlal edilen maddelerden birisi olan Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ’in 13.maddesi ise ortaklıklarca yapılacak açıklamanın şekli hakkında bilgi verir ve bilgilendirmenin Tebliğ’in ekinde yer alan forma göre yapılması gerektiğini vurgular. Şirketlere bu maddenin ihlali nedeni 47 kez (%16,32) idari para cezası ve 20 kez uyarı cezası verilmiştir. Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ’in 10.maddesinde; “bu Tebliğ uyarınca yapılacak açıklamalar, açıklamadan yararlanacak kişi ve kuruluşların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli olmalı; özel durumun doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi için zorunluysa bu durumun ilgili olduğu karşı taraf belirtilmeli, değişikliklerin ve/veya etkilerinin miktar veya tutar olarak ifade edilebilmesi halinde, yapılacak açıklamalarda miktar ve tutara yer verilmelidir” denilmektedir. Şirketler bu maddeye ilişkin ihlalleri nedeni ile de 33 kez idari para cezasına çarptırılmış ve 20 kez uyarılmışlardır. II-15.1 Sayılı Tebliğ’in 24.maddesi ve Seri VIII No:54 Sayılı Tebliğ’in 22.maddesinde de bu Tebliğ’in 10.maddesi ile paralel açıklamalar yer almakta olup, bu maddelerinde şirketler tarafından en çok ihlal edilen maddeler arasında yer aldığı daha önceki açıklamalardan görülmektedir. Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi 2000’li yılların başlarında özellikle kamunun aydınlatılması ve şeffaflık konularındaki ihlaleler nedeniyle ortaya çıkan şirket skandalları, kamunun aydınlatılması ve şeffaflık konusunu çok önemli bir hale getirmiştir. Büyük şirket skandalları sonrası ulusal ve uluslararası düzeyde de bir çok kuruluş yaptıkları düzenlemelerle kamunun aydınlatılması ve piyasada şeffaflığın sağlanmasına yönelik adımlar atmışlardır. Ülkemizde de SPK bu piyasada şeffaflığın sağlanması ve kamunun yeterli bir şekilde aydınlatılması için önemli düzenlemeler yapmıştır. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi de çalışma kapsamında incelenen Özel Durumlar Tebliği’dir. Çalışma kapsamında öncelikle “Özel Durumlar Tebliği” içerik olarak incelendikten sonra şirketlerin bu Tebliğ’in gereksinimlerinin yerine getirilmesi konusunda ihlalleri olup olmadığı üzerine bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Şirketlerin, çalışmanın kapsadığı yıllarda yürürlükte olan Seri VIII No:39 Sayılı Tebliğ, Seri VIII No:54 Sayılı Tebliğ ve II-15.1 Sayılı Tebliğ’i benzer hususlarda ihlal ederek, idari para cezası ve uyarı cezasına çarptırıldıkları görülmüştür. Yapılan araştırmadan elde edilen sonuçlara göre şirketlerin en çok; • Sermaye yapısına ve yönetim kontrolüne ilişkin meydana gelen değişiklikler ile ortaklık yapısında gerçek veya tüzel kişilerin sahip olduğu oy oranlarının belirlenen kritik oranları aşması veya geriye düşmesi ve bu duruma sebep olabilecek her türlü alım satım ve teknoloji kullanımının kamuya bildirilmesi, • Özel durumlarını bildirme şekilleri, • Yapılan açıklamaların, açıklamadan yararlanacak kişi ve kuruluşların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir olması, hususlarını ihlal etmişler bu nedenle SPK tarafından idari para cezası ve uyarı cezalarına çarptırılmışlardır. Yapılan bu çalışma, 2005-2015 (Temmuz) yıllarını kapsaması nedeni ile sınırlılığa sahiptir. Bu çalışma ilgili Tebliğ’in ilk yayınlandığı zaman olan 1993 yılından başlayarak genişletilirse şeffaflık ve 2016/Özel Sayı-1 4. SONUÇ 335 2016/Özel Sayı-1 Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK Araş.Gör. İbrahim EROL 336 kamunun aydınlatılması ile ilgili şirket ihlalleri konusunda daha detaylı bilgi sahibi olunmasını sağlayacaktır. KAYNAKÇA Hayes, R., R. Dassen, A. Schilder ve P. Wallage. 2005. Principles Of Auditing: An Introduction To International Standards Of Auditing, 2nd Ed, Harlow, Pearson Prentice Hall. http://www.spk.gov.tr/apps/haftalikbulten/index.aspx?submenuheader =-1 (Erişim tarihi; 01.08.2015). http://www.spk.gov.tr/indexcont.aspx?action=showpage&showmenu= yes&menuid=0&pid=0&subid=1&submenuheader=0 (Erişim Tarihi: 16.08.2015). Köse, Y. ve H. Karabacak. 2011. “Yunanistan Ekonomik Krizi: Nedenleri, Etkileri ve Alınan Tedbirlere İlişkin Bir Değerlendirme”, Maliye Dergisi, 160. Pamukçu, F. 2011. “Finansal Raporlama İle Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflıkta Kurumsal Yönetimin Önemi”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, 50. Poroy Arsoy, A. 2008. “Kurumsal Şeffaflık Ve Muhasebe Standartları”, Afyon Kocatepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi: 10(2). Seri VIII No: 54 “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar”, 2009. 27133 Numaralı Resmi Gazete. Seri VIII No: 39 “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar”, 2003. 25174 Numaralı Resmi Gazete. Seri VIII No: 20 “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Tebliğ”, 1993. 21629 Numaralı Resmi Gazete. II-15.1 “Özel Durumlar Tebliği”. 2014. 28891 Numaralı Resmi Gazete. TÜRKİYE’DE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN KAYIT DIŞI EKONOMİ VE VERGİ KAYBI AÇISINDAN EKONOMİK KALKINMAYA ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ∗ Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN ** Doç. Dr. Ramazan YANIK *** 337 Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 337-368 ÖZ 2011 Yılında çıkarılan yeni Türk Ticaret Kanunu ile muhasebe kayıtları ve finansal tablolar Uluslararası Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları esas alınarak yapılmaya başlanmıştır. Bu standartlar küresel ölçekte oluşturulmakta ve kabul görmektedir. Standartların uygulanması ve istenen doğru değerlendirmelere temel olabilmesi için, şeffaflık ve hesap verebilirlik büyük önem taşımaktadır. Gerek küresel ölçekte gerekse ülkemiz ölçeğinde şeffaflık ve hesap verebilirlik, daha doğru ve objektif muhasebe kayıtları ve finansal raporlamayı ortaya çıkaracaktır. Bu şekilde elde edilen verilerle, finansal ve ekonomik değerlendirmelerin daha doğru temeller üzerine oturması sağlanacaktır. Bu çalışmada, kayıt dışı ekonominin ülkemizde yol açtığı vergi kaybı ve bu kaybın ekonomik kalkınma üzerine etkileri değerlendirilerek şeffaflık ve hesap verebilirliğin önemi vurgulanmıştır. Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları'nın hedeflenen amacına ulaşabilmesi için şeffaflık ve hesap verebilirliğin önemi üzerinde durulmuştur. Şeffaflık ve hesap verebilirliğin ülke kalkınmasına etkileri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Şeffaflık, Hesap Verebilirlik, Kalkınma, Vergi, Kayıt Dışı Ekonomi. JEL Sınıflandırması: H26, O17, M48. * Makale gönderim tarihi: 13.11.2015; kabul tarihi:18.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** sakir.dizman@erzurum.edu.tr, ETÜ, İİBF, İşletme. *** ramazan.yanik@atauni.edu.tr , Atatürk Üniversitesi, İİBF, İşletme. 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 338 TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN TURKEY'S, INFORMAL ECONOMY AND TAX LOSS FOR THE PURPOSE, EVALUATION OF THE ECONOMIC DEVELOPMENT IMPACT ABSTRACT Issued in 2011 by the new Turkish Commercial Code accounting records and financial statements has been started on the basis of International Accounting and Financial Reporting Standards. These standards are to see and accept being created on a global scale. Transparency and accountability are of paramount importance for the implementation of standards and to be the basis for correct evaluation requested. Both global scale in our country as well as transparency and accountability, will reveal more accurate and objective accounting records and financial reporting. In this way, the resulting data will be sitting on the basis of more accurate financial and economic evaluation. In this study, the tax loss caused by unregistered our country's economy and its effects on economic development was highlighted this loss of evaluating the importance of accountability, transparency and accountability. Transparency and accountability in order to achieve the intended purpose of the Accounting and Financial Reporting Standards has been focused on the importance of accountability. Transparency and accountability have tried to evaluate the effects of the country's development. Keywords: Transparency, Accountability, Development, Taxation, Informal Economy. JEL Classification: H26, O17, M48. 1. GİRİŞ Şeffaflık ve hesap verebilirlik, gerek kamu yönetimi gerekse özel sektör açısından büyük önem taşımaktadır. Kaynakların verimli kullanımı ve özel sektörden verginin adil ve tabana yaygın olarak alınabilmesi için şeffaf ve hesap verilebilir bir yapının oluşturulması gerekir. Bunun sağlanması ile kamu yönetiminde verimlilik, özel sektörde ise vergi adaletini sağlanarak, etkin kaynak kullanımı ve vergi adaleti yoluyla ülke kalkınmasını hızlandıracak bir yapının oluşturulması mümkün olacaktır. Devletin en önemli gelir kaynağı olan vergi, özel ya da tüzel kişilerin her türlü iktisadi faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlardan, kamu harcamalarının finansmanı için devletin egemenlik gücünü kullanarak aldığı bir paydır. Ancak, bazı mükellefler çeşitli nedenlerle bu gelirlerinden devlete hiç pay vermemek ya da daha az vermek için kayıtlarının bir kısmını veya tamamını kayıt dışına çıkarma eğilimindedirler. Çağdaş vergi sistemleri beyan esasına dayanmaktadır. Çünkü beyan esası, verginin ödeme gücüne göre alınmasını sağlayan ve vergilemede adalet ilkesinin gerçekleştirilmesinde daha etkin bir yöntemdir. Ancak bu yöntem, yeterli ve etkin bir denetim mekanizmasıyla desteklenmediği takdirde kayıt dışı ekonomi ortaya çıkabilmektedir. Günümüzde, toplumların en önemli sorunlarından birisi olan kayıt dışı ekonomi; nedenleri, sonuçları ve işleyişi itibariyle oldukça karmaşık ve çok yönlü bir olgudur. Bu çalışmada, kayıt dışı ekonominin tanımı, unsurları, ölçme yöntemleri, nedenleri, etkileri, Avrupa ülkelerinde ve Türkiye'deki oranları ayrı ayrı ele alınarak incelenecek, küçültülmesi için yapılması gereken yasal ve idari düzenlemeler üzerinde durulacaktır. Dünya’da hemen hemen tüm ülkeler, kayıt dışı ekonomi sorunuyla karşılaşmaktadırlar. Gelişmişlik düzeyi yükseldikçe, kayıt dışı ekonominin toplam ekonomi içerisindeki payı düşmektedir. Kayıt dışılığı azaltan ülkeler, gelişimlerini hızlandırmaktadırlar. Çünkü bir ekonomideki kayıt dışılığın azalması, öncelikle devletin vergi gelirlerini artırmakta ve çeşitli alanlara olumlu yansımalarıyla ekonomik ve sosyal kalkınmayı hızlandırmaktadır. Kayıt dışılığın artması, devleti vergi kaybına uğratarak bütçe gelir-gider dengesini giderler lehine bozmakta ve bütçe açıklarına yol açmaktadır. Devamında çeşitli gelir artırıcı ve gider azaltıcı önlemlerin alınmasına ve bunun sonucu olarak kalkınmanın sekteye uğramasına yol açmaktadır. Dünya’da ve ülkemizde kayıt dışılığın sebepleri, işleyişi ve sonuçları, karmaşık ve çok boyutlu bir yapı arz etmektedir. Kayıt dışı ekonominin artması, haksız rekabete yol açarak piyasa dengesini de bozmakta ve kayıt dışılığı, kayıt altındakiler açısından da teşvik etmektedir. Kayıt dışılık, dolaysız vergilerin toplanamamasına ve dolaylı vergilerin artmasına yol açarak vergi adaletinin de bozulmasına yol açmaktadır. Bu durum dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payını artırarak mal ve hizmetlerin fiyatını yükseltmekte ve haksız vergi ödendiği inancını yaygınlaştırarak vergiden kaçınma eğilimini artırmaktadır. İstihdam açısından kayıt dışılığın artması, ücretler üzerindeki vergi ve SGK primlerinin artmasına yol açmakta ve kayıt altındakilerin de kayıt dışılığa teşviki sonucunu doğurmaktadır. Kayıt 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 339 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 340 dışılık, mali, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda meydana getirdiği olumsuzluklarla ülkenin geleceğini tehdit eden bir yapının oluşmasına yol açmaktadır. Denetimlerin yetersizliği ve cezaların caydırıcılıktan uzak olması da kayıt dışı ekonominin artması sonucunu doğurmaktadır. Bir ekonomide şeffaflık ve hesap verebilirlik düzeyi arttıkça, kayıt dışı ekonomi ve vergi kaybı buna paralel olarak azalacaktır. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan vergi artışı, kalkınmayı hızlandıracaktır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik, kayıt dışılığı azalttığından verginin tabana yayılmasını ve herkesten kazancı ölçüsünde adil vergi alınmasını sağlayarak, dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payını azaltacaktır. Bu azalış, mal ve hizmetlerin fiyatlarını düşürerek alım gücünü artıracak ve toplumsal refah artışına katkıda bulunacaktır. Kayıt dışı ekonomi, olumsuz ekonomik koşulların hem sebebi hem de sonucudur (Önder 2012, 84). Bu nedenle öncelikle kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılarak, neden-sonuç ilişkisinin çözülmesi gerekir. Nedenler ortadan kaldırıldıkça sonuçların büyük çoğunluğunun da ortadan kalktığı görülecektir. Ancak nedenlerin ortadan kaldırılması yeterli değildir. Denetim mekanizmasının işletilmesi ve cezaların caydırıcı hale getirilmesi de önemlidir. Çünkü nedenlerin ortadan kaldırılması, kayıt dışılığın kayıt dışı işler yapanlar açısından avantajlarını ortadan kaldırmaz. Bu nedenle iyi işleyen bir denetim mekanizmasının da kurulması gerekir. Türkiye’de ve Dünya’da kayıt dışı ekonominin artışına yol açan nedenler genellikle; yoksulluk, işsizlik, gelir dağılımı bozuklukları, ekonomik krizler, işletme büyüklüğü vb. gibi birçok ekonomik, mali, siyasi, hukuki, idari, psikolojik vb. nedenlere dayalı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması, çok yönlü devlet politikaları gerektirmektedir. Bunun sağlanması için, Eğitim, denetim, cezaların caydırıcılığı, yasal takip, ekonomik önlemler vb. gibi çok yönlü politikaların, kısa, orta ve uzun vadeli olarak oluşturularak hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu politikaların oluşturulmasında, şeffaflık ve hesap verebilirlik büyük önem taşımaktadır. Ülkedeki ekonomik faaliyetlerin şeffaflık içerisine yürütülmesini sağlayacak bir yapılanmanın oluşturulması ve bu yapı içerisinde hesap verilebilirlik açısından gerekli mekanizmaların oluşturulması önemlidir. Ülkemizde kayıt dışılığın azaltılarak vergi adaletinin sağlanmasında, şeffaflık ve hesap verebilirlik yüksek önem taşımaktadır. İşletmelerin muhasebe kayıtlarının yapılmasında ve mali tabloların düzenlenmesinde şeffaflık, gerek işletmelerin gerekse bütün sektörlerin ve genel ekonominin durumunu daha gerçekçi biçimde ortaya koyacak ve değerlendirmelerin geçerlilik derecesini yükseltecektir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik, daha doğru ekonomik değerlendirmelerin yapılarak, ülke açısından daha doğru kararların alınmasına zemin oluşturacaktır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanıp, kayıt dışılık için caydırıcı cezai yaptırımlar uygulandıkça, kayıt dışılık azalacak ve düşük seviyelere inecektir. Ülkemizde 2011 yılında çıkarılan yeni Türk Ticaret Kanunu ile Uluslararası Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları’na uyum zorunlu hale gelmiştir. Bu standartların tüm işletmeler tarafından uygulanması ile uluslararası düzeyde standardizasyon sağlanacaktır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik çerçevesinde yapılacak bu kayıtlar, ekonomik birimlerin daha denetlenebilir olmasını sağlayacak ve karşılaştırmalı olarak daha doğru değerlendirmeler yapılmasına temel teşkil edecektir. Bütün işletmelerin, muhasebe kayıtlarını ve finansal tablolarını şeffaf, denetlenebilir ve aynı standartlarda düzenlemesi, vergi açısından da daha doğru değerlendirmeler yapılmasını ve denetimde etkinliğin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. 2. KAMU YÖNETİMİNDE AÇIKLIK VE ŞEFFAFLIK Yönetimde açıklık ve şeffaflık, halkın yönetim tarafından yürütülen iş ve işlemlerden haberdar olması, gerekli bilgi ve belgelere ulaşabilmesi, yönetime katılması, yapılanları denetleyebilmesi veya yanlışlardan hesap sorabilmesi gibi demokratik, temiz ve dürüst yönetim anlayışını ifade etmektedir (Ceritli 2012, 29). Avusturalya Genel Denetçiler Konseyi (The Australian Council of AuditorsGeneral), iyi yönetişimin ana esaslarını şu şekilde açıklamaktadır (http://www.acag.org.au/epsa.html). Yönetişim, farklı kişilere göre farklılaşan durumları ifade etmektedir. Alışkanlıklar, tecrübeler ve ilgiler her insana göre değişebilmektedir. Gücün devlet işlerinde kullanılma tarzı olarak belirtilebilir. İyi yönetişim dört ana prensibi; hesap verebilirlik, katılımcılık, öngörülebilirlik ve şeffaflıktır (Ceritli 2012, 29). Hesap verebilirlik, kamu görevlilerinin davranış ve sorumluluklarının sorgulanabilmesi anlamına gelmektedir. Hesap 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 341 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 342 verebilirlik aynı zamanda, standartların oluşturulması ve bu standartlar doğrultusunda performansın ölçülebilmesi demektir. Katılımcılık, temsili demokrasinin en önemli göstergesidir. Kamu programlarının düzenlenmesi ve uygulanmasında, etkilenen tarafların sürece katılımı büyük önem arz etmektedir. Öngörülebilirlik, kanun, düzenleme ve politikaların varlığı ile birbiriyle uyumlu uygulamaların göstergesidir. Şeffaflık, halkın bilgiye erişilebilirliği, hükümetin düzenleme ve kararlarının açıklığını göstermektedir. kural, 8/6/2004 Tarih ve 25486 Sayı ile Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması Hakkında Kanun’un birinci maddesinde Kanunun amacı, “kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkeleri belirlemek ve uygulamayı gözetmek…” şeklinde ifade edilmektedir. Böylece, kamu yönetiminde ortaya konulan şeffaflaşma çabalarını, kamu çalışanlarının tutum ve davranışlarını yönetmek adına yeni bir çerçeve daha oluşturulmuştur. Elbette ki düzenlemeler tek başına toptan çözüm üretecek değildir. Ancak, bu tür bir sürece girilmiş olması kamuda farkındalık oluşturmak ve algıları değiştirmek adına önemli bir değer taşımaktadır. E-devlet uygulamalarının şeffaflaşma ve hesap verebilirlik süreçlerine büyük katkı sağladığını belirtmek gerekir. Elektronik ortamda yapılan uygulamaların, geleneksel uygulamalara göre daha şeffaf ve denetlenebilir olduğu açıktır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik iki açıdan önemlidir (Pınar 2012, 112). Birincisi, kaynakların etkin kullanımına ilişkindir. Mevcut hizmetlerin en düşük maliyetle yapılması ve israfın önlenmesi önem kazanmaktadır. Stratejik planlamayla beraber, bu tarz bir kaynak kullanımının sonuç odaklı olması hedeflenmektedir. Bu anlamda, harcama birimlerinin planlarını yapmaları, hedeflerini açık olarak belirtmeleri, bu hedefler için kaynak ihtiyacı, sonuç itibariyle bu kaynakların kullanılması sonucunda gelinen noktanın değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. Bu süreçlerin kamuoyuna açık olması, sadece kurumsal denetim değil, tarafların faaliyetleri açık olarak görebilmesi etkinliği arttıracaktır. Yukarıda sözü edilen sorunların, yani refaha dönüşmeyen zenginliğin bir ölçüde iyileştirilmesi mümkün olabilecektir. İkincisi demokratikleşme ile ilgilidir. Yani, vatandaşın ve vergi mükellefinin kamu faaliyetlerini şeffafça görebilmesi ve hesap sorabilmesidir. Tipik demokrasilerde vatandaş aynı zamanda vergi mükellefidir. Seçim sürecinde vatandaş taleplerini dile getirir. Vatandaşı bu talepleri büyük ölçüde karşılayabileceğine ikna eden parti ya da partiler seçimden başarılı çıkar. Elbette bu bir pakettir. Sunulacak hizmetler de, bunun finansmanı olan vergi de vardır. Vatandaş vergi verir. Hükümet bürokratları vasıtasıyla hizmet sunar. Sonuç itibariyle bu sürecin şeffaf bir biçimde yürümesi hem etkinliği arttırır hem de vatandaşı ikna eder. Bu açıdan demokratik yönetim önem kazanmaktadır. Ancak vergisiz bir demokrasi de pek mümkün değildir. Süreç içerisinde veya sürecin sonunda hesap verme mekanizmalarının da kurulması gerekir. Siyasetçi veya bürokratın hesap vereceğini bilmesi halinde bu şeffaflığın bir anlamı vardır. Bu olumlu yönlerine rağmen şeffaflık ve hesap verilebilirliğin kurum ve kurallarıyla inşa edilmemesi halinde iki tehlike karşımıza çıkabilir. Bunlardan birisi, bürokrasi açısından iş yapmanın riskidir. Yasal süreçlerin ve kurumsal işleyişin sağlıklı olmaması halinde ülkemizdeki genel kanaat gibi “iş yapmazsanız başınıza bir şey gelmez” algılaması kalkınmanın önündeki en büyük engeldir. Özellikle performans açısından önemli olan bu konu, zor olmakla beraber daha esnek iş süreçleri gerektirmektedir. Bazen harcama birimleri çok daha ekonomik ve etkili yolu bildiği halde mevzuata uygunluğu daha sağlam yol olarak seçmekte ve kaynak israfına yol açabilmektedir. Bu çok hassas bir dengedir. Ancak üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olduğu açıktır. Diğer bir tehlike, bilgisizlik dolayısıyla şeffaflığın olumsuz sonuçlara yol açabilmesidir. Teknik bilgiye sahip kesimlerin değerlendirmesi elbette mümkündür. Ancak kitle psikolojisi bazen bilginin kötüye kullanılmasını kolaylaştırabilmektedir. Bütün bir süreci değerlendirmek yerine, öncesi ve sonrası göz ardı edilerek sadece birkaç istatistik üzerinden kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi mümkündür. Hükümetlerin, kamu kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin sosyo-ekonomik konularda aldıkları kararlar ile işletmelerin mali durumlarına ilişkin zamanında verilen nitelikli, anlaşılır ve güvenilir bilgilere kişiler tarafından ulaşılmasına şeffaflık, bilgilerin yayınlanmasına da hesap verebilirlik denir (Saydam 2015, 1). 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 343 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 344 Hükümetler ile her statüdeki kurumların şeffaflık sağlaması, işletmelerin ve diğer ekonomik aktörlerin plan-program yapmalarında ve karar verme konularında büyük önem taşımaktadır. Siyasi ve idari şeffaflık, hükümetlerin izledikleri politikalar, düzenlenen kurallar ve yapılan uygulamalar hakkında halkın denetlemeler yapması için olanaklar sağlamak suretiyle hesap verebilirliğin gerçekleştirilmesi, dolayısıyla da suiistimallerin ve yolsuzlukların azalmasına katkı sağlar. Ayrıca, ekonomik şeffaflık kaynak dağılımının adaletli gerçekleştirilmesine, ekonomik potansiyelin daha rasyonel kullanılmasına ve ülkenin ekonomik gelişmesine de büyük katkılar sağlar. Şeffaflık adı altında halka verilen karmaşık, çelişkili ve dar kapsamlı bilgiler ülkelerin sosyo-ekonomik faaliyetlerinde her zaman çeşitli sorunlar yaratır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik konusundaki gereksinimlerin günümüzde büyük ölçüde artmasının nedenlerinin başında globalleşme ve demokrasi ile hakların her geçen gün büyük önem kazanması gerçeği gelir. Bu konuda yapılan tartışmalar gelişen demokrasi anlayışıyla da çok yakından ilgili olup halkın yönetim sürecine etkin şekilde katılması amaçlanmaktadır. Bu konuda halkın katılımının sağlanabilirliği veya etkin olması kendilerine sunulan bilgilerle sınırlı olduğundan etkinliğin sağlanması için şeffaflığın yukarıda belirtmiş olduğum özelliklere sahip olması gerekir. Diğer bir anlatımla, zamanında verilmeyen, eksik ve anlaşılır özellikte bilgiler içermeyen veya güvenirliği tam olmayan bilgiler hiçbir amaca hizmet etmez. Bu nedenle de siyasi sorumluluk siyasi denetim ve yükümlülükler her zaman eksik kalmaya ve amaca hizmet etmeye mahkûmdur. Etkin bir yönetimin esasını teşkil eden şeffaflık, sosyo-ekonomik hedeflere ulaşılmasında önemli bir husus olup özellikle mali piyasaların güvenli ve sorunsuz çalışmasını sağlarken, yerli ve yabancı yatırımcıların da artmasında büyük katkı sağlar. Öte yandan, şeffaflık aynı zamanda hesap verebilirliği de beraberinde getirdiği için, hükümetlerin ve diğer kurumların gerek siyasi gerekse yönetim makamlarında görevli kişilerin gösterdikleri performanstan dolayı sorumlulukları ve hesap verebilirlikleri hakkında da birer gösterge oluşturmaktadır. Özetle şeffaflığın temeli, ilgili olan herkesin ihtiyaç duyduğu bilgilere en süratli ve güvenilir bir şekilde ulaşımının sağlanmasıdır. Bu nedenle aşağıdaki hususların ve özelliklerin yerine getirilmesi gereklidir (Saydam 2015, 1). a. Bilgi, herkesin kolayca ulaşmasına açık olmalı ve bu husus düzenlenecek kurallarla saptanmalıdır. Çağımızda bilginin yayılması için en çok kullanılan araçlar yazılı, görsel ve işitsel iletişim araçlarıdır. b. Bilgiler ihtiyaç paralelinde olmalıdır. Örneğin, finansal kuruluşların verdikleri kredilerin geri döneceği, yatırımcılar yükümlülük ve riskler, halk günün ekonomik koşulları ve izlenen politikalar hakkında bilgi sahibi olmayı isterler. Bu örnekleri her faaliyet sahası için geliştirmek mümkündür. c. Bilginin özelliği, tam, doğru, tutarlı açık ve basit şekilde anlaşılır olmalıdır. Bu özelliklerin sağlanması amacıyla uluslararası standartlara uyulması hususunda gerekli önem gösterilmeli ve bu standartların uygulanıp uygulanmadığı ilgili bağımsız denetim kuruluşların raporlarıyla desteklenmelidir. d. Bilginin niteliğinin, içeriğinin ve güvenilirliğinin sağlanmasının, aynı zamanda bütünselliğin sağlanması ile mümkün olduğu gerçeği dikkate alınmalıdır. e. Bilgilerin sunumu mukayese yapmaya uygun olacak şekilde düzenlenmeli ve meydana gelen değişiklikler zaman dilimlerine uyumlu bilgiler taşımalıdır. Yanlış, eksik veya fiktif bilgilendirmeye olanak vermemek için, ilgili konuda kamu yararına yönelik gözetim görevi üstlenecek kurumlar oluşturulmalıdır. f. Bilgiler kamuoyuna sunulurken, karmaşık ve anlaşılması zor yöntemler ile ifadeler yerine, basit ve teknik açıdan konuyu bilmeyen kişiler tarafından dahi kolayca anlaşılacak yöntemlerin kullanılmasına özen gösterilmelidir. g. Yayınlanacak bilgilerin etkin bir şekilde kullanılabilmesi ve yararlı olabilmesi için yukarıda belirtilen özelliklere ilaveten ilgili bilgilerin dönemsel olarak ve süresinde yayınlanması gerekir. Aksi takdirde güncelliğini kaybetmiş olan bilgilerin herhangi bir yararı olamayacağı için bu tür uygulama sırf “ben şeffaflık ilkesine uyarım” imajını yaratmaktan öte bir aldatmaca olur. 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 345 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 346 Şeffaflık ve hesap verebilirlik hususunda konulara göre gerek IMF, gerekse OECD ve uluslararası Muhasebeciler Federasyonu (IAF) tarafından finansal ve mali konularda standartlar yayımlanmış olup birçok demokratik ülke, bu konuya ilişkin standartları kendi ülkelerinde yasallaştırmıştır. Ülkemizde de 2011 yılında çıkarılan Türk Ticaret Kanunu ile bu standartlara uyum zorunlu hale gelmiştir. Para ve finans politikalarında şeffaflığın sağlanması hususundaki uygulama ilkeleri, merkez bankaları ve finansal kuruluşlarının raporlanması sureti ile kamuoyunun erişimine sunulması hesap verebilirliğin ve dürüstlüğün açık bir göstergesidir. 3. ÖZEL SEKTÖR AÇISINDAN ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK Özel sektörde şeffaflık ve hesap verebilirliğin sağlanması, ülkenin kamu ile birlikte bir bütün olarak hızlı kalkınmasına temel teşkil edecektir. Özel sektörde şeffaflığın sağlanamamasının yarattığı olumsuz sonuçların giderilmesi amacıyla ilgili uluslararası kuruluşlar harekete geçmiştir. Başta şirket statüsündeki işletmeler ile belli bir ekonomik potansiyelin üzerinde faaliyet gösteren benzer statüdeki işletmelerin mali tabloları ile finansal durumlarına ilişkin tam, doğru ve zamanında bilgilendirme yapmaları artık kaçınılmaz olmuştur. Aksi takdirde bu durum akılcı olmayan yatırım kararlarının verilmesine, piyasada istikrarsızlığa ve birçok ekonomik olumsuzlukların oluşmasına neden olacaktır. Ayrıca, beklenmeyen veya spekülatif haberler yanlış algılamalara veya kasıtlı olumsuzluklara da neden olmaktadır. Şeffaflık konusunda borç ve finans kuruluşlarına ilişkin yapılan yasal düzenlemelere ek olarak halka açık şirketler ile belli bir ekonomik potansiyele sahip işletmeler, mali ve ekonomik kararlar alma durumundaki kişi veya işletmelere mali tabloları ile diğer veriler hakkında şeffaflık amaçları bakımından düzenli bilgi akışı sağlama zorunluluğu getirilmelidir. Bu konuda yapılacak bilgilendirmelerin anlamlı, anlaşılabilir ve amaca hizmet etmesi için aşağıdaki asgari özellikleri taşımasına özen gösterilmelidir (Saydam 2015, 2). • Mali tabloların uluslararası muhasebe ve denetim standartlarına göre ve periyodik olarak zamanında yayınlanmalıdır, • Mali tablolar, bilanço ve bilanço dışı işlem ile yükümlülükleri ihtiva etmelidir, • Mali tablolara ilişkin muhasebe politikaları ile yöntemlerinin tutarlı olarak uygulanmasına gerekli özen gösterilmeli ve bu konuda bilgiler verilmelidir, • İşletmeler etkin iç kontrol sistemleri oluşturmalı ve mali tabloların bağımsız denetçiler tarafından denetlenerek raporlandırılmalıdır. Sonuç olarak, şeffaflığın ve hesap verebilirliğin sağlanamaması durumlarında amaçlanan hiç bir hedefe ulaşılması mümkün değildir. Ayrıca, hükümet edenlerin ve diğer yöneticilerin yeterli bilgilere sahip olmaması, onların ekonomide yaşanan olumsuzluklara zamanında ve gerektiği gibi müdahale etmelerine veya önlemler almalarına engel olmaktadır. Özel kesimde şeffaflık ve hesap verebilirlik kavramları en az kamu kesimi kadar önemlidir. Alışkanlık, genellikle bu kavramların kamu kesimi için kullanıldığını göstermektedir. Oysa bu kavramlar en az kamu kesimi kadar özel kesim için de konuşulmalıdır. Özel kesim iki nedenle bu kavramlardan uzak olabilir. Bir neden, yeterli kurumsallaşmanın olmamasıdır. Kötü niyet olmasa bile, yeterince kurumsal olmayan, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde bu sorun daha yoğun olarak yaşanmaktadır (Pınar 2012, 214). Bu anlamda, kalkınma ajansları ve diğer benzer kurumlar üzerinden verilen teşvikler en azından kurumsal yapıları geliştirmektedir. Diğer neden ise bir anlamda kötü niyete girmektedir. Bunun bir sonucu vergi kaybıdır. Vergi kaçırmanın maliyeti bütün topluma çıkar. Eğer mülkiyet hakkının korunması konuşulacaksa, bu açıdan vergi kaybının ciddi bir hak kaybı olduğu dikkate alınmalıdır. Diğer bir sonucu ise yönetişim kavramı içerisinde de düşünülebilecek olan, paydaşların hakkıdır. Bir kurumun bütün hesap ve faaliyetleri ile açık olmaması, sadece yönetimde bulunanları koruması, pay sahibi olduğu halde yönetimde bulunmayan kesimlerin haklarını zayi edebilir. Bu açıdan özel kesimde de şeffaflık ve hesap verebilirliğin mutlaka dikkate alınması gerekir. Kamu sektöründe saydamlık ve hesap verme sorumluluğu mekanizması işlemediği zaman bu büyük ölçüde kamu harcamaları tarafına yansımaktadır. İhale süreçlerinin açık olmaması, kamu harcamalarında yolsuzluk ortaya çıkması durumları bunun 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 347 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 348 örnekleridir. Diğer tarafından bakıldığı zaman, özel sektörde de eğer saydamlık ve hesap verebilirlik olmazsa, devletin vergi geliri kaybına uğrama ihtimali çok yüksektir. Bir ülkede esas hedef kalkınmadır ve büyüme bunun bir aracıdır. Önemli olan zenginleşmenin aynı zamanda insan refahına dönüşmesidir. Bunun olabilmesi için de kamu ve özel eşit derecede önemlidir ve şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından baktığımız zaman her iki sektör için de önemlidir. Sonuç olarak, kamu kesiminde yolsuzluk, harcama sürecinde ortaya çıkabilirken, özel kesimde de özellikle vergi borcunun hesaplanması ve ödenmesi sürecinde benzer aksaklıklar ortaya çıkabilir. Sadece kamu kesiminde sorun varmış gibi bu kavramları sabitlemek, kalkınma sürecinde en önemli ayak olan özel kesimin göz ardı edilmesi anlamına gelir. Bu açıdan bir ülkenin kalkınmasında, şeffaflık ve hesap verebilirlik kavramlarının kamu-özel, bir bütün olarak dikkate alınması kaçınılmazdır. 4. KAYIT DIŞI EKONOMİ Kayıt dışı ekonomi, kanunlarla belirlenen usullere göre kayıt altına alınmayan ve devletin resmi kayıtlarında görülmeyen ekonomik faaliyetlerin tümüdür. Devletin ana gelir kaynağı vergidir. Kayıt dışı ekonomi, vergi gelirlerini azaltıcı etkiye sahiptir. Ekonomik faaliyetlerin fiilen gerçekleşmiş olmasına rağmen, bu faaliyetlerle ilgili kayıtların tutulmaması olarak nitelendirilen kayıt dışı ekonomi, kamu idarelerinin denetimi dışında kalan her türlü ekonomik işlem ve faaliyetlerdir. Diğer bir ifadeyle, kayıt dışı ekonomi resmi kayıtlara girmeyen, kanuni belgelerle belgelendirilmeyen, yetkili kamu organlarınca normal kurallar çerçevesinde kontrol edilemeyen ve milli gelir hesaplamalarında dikkate alınmayan ekonomik işlem ve faaliyetlerin tamamıdır. Genel olarak bir tanım yapmak gerekirse, kayıt dışı ekonomi, gayri safi milli gelir hesaplarını elde etmede kullanılan bilinen istatistik yöntemlerine göre tahmin edilemeyen ve gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümüdür (Derdiyok 1993, 54). Kayıt dışı ekonomi kavramı yerine; yeraltı ekonomisi, gayri resmi ekonomi, gizli ekonomi, saklı ekonomi, ikinci ekonomi, kara ekonomi, illegal ekonomi, kravatsız ekonomi, düzensiz ekonomi, paralel ekonomi, faturasız ekonomi, görünmez ekonomi, marijinal ekonomi, gölge ekonomi, kayıp ekonomi ve vergisiz ekonomi gibi kavramlar da kullanılmaktadır. Vergisel anlamda ise kayıt dışı ekonomi, vergi kaçırma veya vergiden kaçınma güdüsü ile vergi idaresinin bilgi alanı dışında bırakılmış faaliyetler bütünüdür (Altuğ 1994a, 15). Vergi, ekonomik faaliyetler sonucu ortaya çıkar (tahakkuk eder) ve devlete ödenir. Vergi, devletin hükümranlık ve kanun gücüne dayalı olarak, ekonomik faaliyette bulunanlardan, bu faaliyetlerinin belli oranında cebren aldığı parasal tutardır. Ekonomik faaliyette bulunan kişi ve kuruluşlar daha az vergi vermek ya da hiç vergi vermemek için, ekonomik faaliyetlerinin tamamını veya bir kısmını belgelendirmeksizin kayıtlarında göstermeyebilirler. Bu durumda kayıt dışı ekonomi olarak isimlendirilen durum ortaya çıkacaktır. Bu durum ekonomik faaliyette bulunanların daha az vergi verme yoluyla kazançlarını artırıp onların haksız rekabet yoluyla rakiplerine üstünlük kurmalarını sağlarken, devlet açısından vergi kaybına yol açarak çeşitli sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kayıt dışılığın vergi gelirlerini azaltması, devletin yeni vergilere başvurmasına veya mevcut vergileri artırmasına yol açmaktadır. Artan vergi yükü ise, kayıt dışılığı teşvik ederek bir kısır döngü yaratmaktadır (DPT 2007, 7). Büyük ölçekli bir kayıt dışı ekonominin varlığı, yüksek vergi oranları, kamu hizmetlerinde azalma, haksız rekabet ve dürüst ticaret erbabı için elverişsiz bir iş ortamı ile sonuçlanmaktadır (Kemal 2003, 2007). Kayıt dışı ekonomi temelde, devletin bilgisi ve kontrolü dışındaki kanunî ve kanundışı faaliyetlerden oluşmaktadır. 5. KAYIT DIŞI EKONOMİYE YOL AÇAN NEDENLER Kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkaran nedenleri, mali ve ekonomik, hukuki ve idari, sosyal ve yapısal nedenler olarak gruplandırmak mümkündür. Kayıt dışılığın nedenlerinin, birbirleriyle olan bağlantıları açısından bir bütün olarak göz önünde tutulması gerekmektedir. 5.1. Mali ve Ekonomik Nedenler Bir ülkenin sahip olduğu ekonomik sistemin kendisi ve yapısal özellikleri kayıt dışılığa uygun bir zemin oluşturabilir. Ekonomik düzenlemelerin, sınırlamaların ve bürokrasinin daha yoğun olduğu az gelişmiş ülkelerde, kayıt dışılığın daha büyük oranda olduğu görülmektedir (Ilgın 1999, 24). Ekonomide sektörlerin ağırlığı da kayıt 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 349 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 350 dışılığın boyutlarını etkilemektedir. Tarım ve hizmetler sektörleri, izleme ve denetlemenin zor olması nedeniyle, kayıt dışılığın yoğunlaştığı sektörlerdir. İşletmeler küçüldükçe kayıt dışı işçi çalıştırma artmaktadır. Çalıştırılan işçi sayısına bağlı olarak getirilen bazı yükümlülükler de işletmeleri küçük işletme şeklinde yeni arayışlara yöneltmiştir (Altuğ 1994, 349). Gelir dağılımı açısından bakıldığında; gelir dağılımındaki adaletsizlik, düşük gelir grubunun genişliği ve orta gelir grubu üyelerinin nispi olarak azlığı kayıt dışılığın nedenleri arasındadır. İktisadi kriz ve durgunluk dönemleri de kayıt dışılığa uygun bir zemin oluşturmaktadır. Böyle dönemlerde işsiz kitleler, kayıtlı ekonomide bulamadıkları istihdam imkânlarını kayıt dışı faaliyetlerde arayabilmektedir. Müteşebbisler ise kriz ve durgunluğun etkilerini minimuma indirmek ve özellikle istihdam ve üretim açısından esnek davranabilmek gayesiyle kayıt dışı faaliyetlere yönelmektedirler. Ülkelerarası bütünleşme ve globalleşme eğilimleri ile birlikte dış ticaretteki rekabet, firmaları maliyet avantajları aramaya ve ucuz emek gücüne yöneltmektedir. Kayıt dışı faaliyetler böyle bir imkân sunabilmesi açısından cazip olabilmektedir. Enflasyonist ortamlarda mükellefler reel gelirleri artmasa da vergi ödemek zorunda kalmaktadırlar. Enflasyon nedeniyle ortaya çıkan fiktif kârların vergilendirilmesi, elde edilen gelirin enflasyon sonucu artarak yüksek oranlı vergi dilimlerine dahil olması ve yine enflasyon nedeniyle satın alma gücünde meydana gelen aşınmadan dolayı mükellefler elde ettikleri gelirlerinin bir kısmını vergi idaresinden gizleme yoluna gitmektedirler (Akbulak ve Tahtakılıç 2003, 21). Bu durum vergi hasılatının azalmasına ve Hazine’nin kamu harcamalarını finanse etmek için borçlanma ya da para basma yoluna gitmesine yol açmakta, bunun sonucu olarak faiz oranları yükselmekte ve sonuçta enflasyonun gelir dağılımı üzerindeki olumsuz etkisi de artarak sürmektedir. Kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkaran ekonomik nedenlerden bir diğeri de ekonomilerin genellikle küçük ve orta boy işletmelerden (KOBİ) oluşmasıdır. Örneğin Türkiye’de, KOBİ’ler toplam istihdamın %45’ini, yatırımların %27’sini gerçekleştirirken, toplam kredilerin yalnızca %34’ünü kullanabilmektedirler (Aydemir 1995, 63). KOBİ’lerin dış finansman sağlama olanaklarının kısıtlı olması ve risk sermayesi yatırım ortaklığı, KOBİ borsaları, kredi garanti fonu gibi kurumların ülkemizde henüz yeterince yerleşmemiş olması bu işletmeleri, aynı zamanda bir oto-finansman yolu olan daha az vergi ödeme yoluyla faaliyetlerini finanse etmeye itmektedir. Kamunun ekonomide kapsadığı alanın büyüklüğüne bağlı olarak harcamalarının yüksekliği, dolayısıyla yeni vergi koyma veya mevcut vergilerin oranlarını yükseltme ihtiyacı kayıt dışılığı teşvik edebilmektedir. Bu bağlamda vergi oranlarının yüksek ve adaletsiz olması mükelleflerin gelir yaratıcı işlemlerini vergi idaresinden gizlemelerine, bununla bağlantılı olarak vergi ödemeyerek yatırımlarına fon oluşturma eğilimine girmelerine neden olmaktadır. Mali sistem ve vergi mevzuatının karmaşıklığı, vergilerin oran ve çeşit olarak fazlalığı ve prosedür olarak zorluğu mükelleflerin kayıt dışı kalmalarına neden olmaktadır. İstisna, muafiyet ve teşvikler de kayıt dışılığı artırmaktadır (Önder 1992, 51). 5.2. Hukuki ve İdari Nedenler Bu grupta sayabileceğimiz nedenler, daha çok vergi sisteminin ve vergi idaresinin aksaklıklarından kaynaklanmaktadır. Vergi kanun, yönetmelik ve tebliğlerinin yeterince açık ve anlaşılabilir olmaması ve sık değiştirilmesi sonucu, mükelleflerce düzenlemelerin izlenebilmesinde yaşanan güçlükler, mükelleflere tanınan muafiyetler, vergi istisnaları, genel bütçe gelirlerine dâhil olmayan, ancak devletçe zorunlu kılınarak karşılıksız olarak alınan katılma payları, kamu vakıf ve derneklerine yapılan zorunlu bağışlar gibi “kayıt dışı vergiler” (Akalın 1996, 36), vergi idaresinin hantal yapısı, bu yapı nedeniyle ortaya çıkan denetleme zorluğu, denetim sıklığının seyrekliği gibi nedenler de mükellefleri kayıt dışı çalışmaya itmektedir. Ülkemizde, af kanunları ıslah edici olmaktan çıkmış, vergi kaçakçılığını ve kayıt dışı ekonomiyi özendirici bir duruma gelmiştir. Vergi afları popüler ifadesiyle “bir kereye mahsus ve son defa” olmak üzere gündeme getirilmiş, tahsilatı hızlandırma amacıyla yapıldığı gerekçe gösterilmiş ancak, 1950 yılından sonra vergi aflarının arası 10 yılı geçmemiş, tahsilatın hızlandırılması gerekçesi ise, af beklentisi nedeniyle mükelleflerin ödemelerini geciktirmeleri ile sonuçlanmıştır (Akbulak ve Tahtakılıç 2003, 24-25). 5.3. Sosyal ve Yapısal Nedenler Vergi ödemenin satın alma güçlerini azaltacağını düşünen mükellefler, vergi ödemeye karşı isteksiz davranırlar. Bu durumu en aza indirebilmek için, verginin aslında kamu hizmetinin bir karşılığı olduğunun, vergiler ödenmediği takdirde, kamu harcamalarının enflasyonist etkiler doğuran borçlanma ile karşılanacağının ve bedelin er geç yine kendilerince ödeneceğinin mükelleflere iyi anlatılması büyük önem taşımaktadır. Toplanan vergilerin verimli alanlarda kullanılmaması, israfa varan kamu harcamaları, devlet kadrolarının 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 351 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 352 popülist nedenlerle aşırı şişirilmesi gibi faktörler mükelleflerin devlete olan güvenini sarsmakta ve vergi ödememe yoluna gitmelerine ortam hazırlamaktadır. Ülkemizde nüfus artış hızının yüksek, nüfusun önemli bir kısmının kırsal alanlarda yaşıyor ve tarım ve hizmetler sektörünün üretim ve istihdam açısından önemli bir paya sahip olması, işsizlik oranını yüksekliği ve gelir dağılımının çarpıklığı gibi düzeltilmesi için belli bir zamana ihtiyaç duyan “yapısal” nedenler de kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü etkilemektedir. 5.4. Siyasal Nedenler Kayıt dışı ekonomiye yol açan, boyutlarını büyüten veya kayıt dışı ekonominin ortadan kaldırılmasını zorlaştıran nedenlerden biri de, kayıt dışı ekonominin zaman zaman siyasal himayeye sahip olması olarak düşünülebilir. Siyasetçilerin yeniden seçilmelerini garantiye almaya yönelik oy kaygısı taşımaları, oy potansiyeli yüksek seçmen kitlelerini zor duruma sokacak uygulamalardan kaçınmalarına ve söz konusu kesimlerin kayıt dışı faaliyetlerinin bir kısmını görmezden gelmelerine neden olabilmektedir. Örneğin, ortalama seçmenin küçük çiftçi ve küçük esnaf olduğu Türkiye gibi ülkelerde, kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin siyasal faturası ağır olabilir. Bu yüzden, “götürü” ve “basit” usulde vergilendirme adı altında Türkiye’de kayıt dışı ekonominin bugüne kadar belli ölçülerde yasal himayeye sahip olduğunu söylemek mümkündür. 6. KAYIT DIŞI EKONOMİNİN UNSURLARI Kayıt dışı ekonomi kapsamı içerisinde yer alan ve birbirinden farklılık gösteren unsurlar, gelir elde edenler açısından üç grupta toplanabilir (Aydemir 1995a, 76). Bunlar; a) Yeraltı ekonomisi (veya yasadışı faaliyetler), b) Yarı kayıtlı ekonomi, c) Hiç kayıtlara girmeyen ekonomidir. Yukarıda sayılan üç unsurun ortak özelliği; gelir elde edenlerin, elde ettikleri gerçek gelirlerinin bir kısmını veya tamamını kayda geçirmiyor ve bu gelirler üzerinden de ödemesi gerekenden daha az vergi veya hiç vergi ödemiyor olmalarıdır. Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi Kayıt dışı ekonominin diğer bir şekli olan yasa dışı faaliyetler toplumun zararlı ve ahlak dışı olarak gördüğü, kötü olarak nitelendirdiği kanunen yasaklanmış faaliyetlerdir. Kayıtlı ekonomik faaliyet olarak yürütülmesi yasaklanmış olan faaliyetler doğal olarak kayıt dışı faaliyetlerdir. Ekonomik faaliyetlerden bir kısmının çeşitli sebeplerle yeraltına kayması vergilendirilebilir kaynakların da yeraltına kayması anlamına gelmekte ve sonuçta vergi kaybı doğmaktadır (Yılmaz 1998, 483). Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin tespit edilmesi halinde ilgililer sadece vergi cezaları ile cezalandırılırken, yasa dışı faaliyetleri yapanlar vergi cezalarından ayrı olarak ilgili kanunlardaki hapis ve para cezaları ile cezalandırılırlar. Daha çok kamu düzenini ilgilendiren ve devletin güvenlik güçlerinin uğraşı alanı içinde olan bu faaliyetleri; silah, uyuşturucu, kıymetli maden ve tarihi eser kaçakçılığı, kalpazanlık, sahte pasaport, vize ticareti, gayri yasal iş takibi, çek-senet tahsilatı, tefecilik, rüşvet, kadın ticareti ve organ ticareti olarak saymak ve bu sayılanları artırmak mümkündür (Aydemir 1994, 14). Bu yasa dışı faaliyetlerden elde edilen gelire kara para, bu paraya yasal bir kazanç görünümü kazandırılmasına kara paranın aklanması denir. Esas itibariyle, kanunların suç saydığı fillerin -öncül suçlar vasıtasıylaişlenmesinden elde edilen para veya para yerine geçen evrak ve senetleri mal veya gelirleri ve bir para biriminden diğerine çevrilmesi de dâhil olmak üzere elde edilen her türlü ekonomik menfaat ve değeri kara para alarak tanımlamak mümkündür ve kayıt dışı ekonominin var olduğu ülkelerde yaygın olduğu bir gerçektir (Çolak 2001, 196). Birçok ülkede, yasadışı faaliyetlerden elde edilen kara paranın aklanması da suç sayılmaktadır. 6.2. Yarı Kayıtlı Ekonomi Faaliyetleri yasal olup ancak bu faaliyetlerden elde edilen gelirlerin büyük bir kısmı kayıt dışında kalan kişilerin faaliyetleri yarı kayıtlı ekonomi kapsamı içerisinde yer almaktadır. Bu tür faaliyetleri yürüten mükellefleri kendi aralarında ikiye ayırmak mümkündür (Aydemir 1995a, 77). Bunlar; a) Yasal olarak gelirleri kayıt dışında kalan mükellefler, b) Gelirlerini yasalara aykırı olarak kayıt dışına çıkaran mükelleflerdir. 2016/Özel Sayı-1 6.1. Yeraltı Ekonomisi (Yasa Dışı Faaliyetler) 353 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 2016/Özel Sayı-1 6.2.1. Yasal Olarak Gelirleri Kayıt Dışında Kalan Mükellefler 354 Ülkemizde bazı vergi mükelleflerinin elde ettikleri gelirlerin tespit edilmesinde güçlük çekilmesi nedeniyle bu gelirler, vergi kanunlarıyla muafiyet kapsamına alınarak vergi dışında bırakılabilmekte veya ödenecek vergi, devlet tarafından götürü usul ile belirlenebilmekteydi. Diğer bir ifadeyle, bu mükelleflerin faaliyetleri sonucu elde ettikleri kazançların yasal olarak kayıt dışında kalmasına izin verilmekteydi. 01.01.1999 tarihine kadar, götürü usule tabi mükelleflerin gerçek gelirleri yasal olarak kayıt dışında kalmaktaydı. Çünkü bu usule tabi olan mükelleflerin gelir ve giderlerinin belgelendirilmesi söz konusu değildi. Götürü usule tabi mükellefler, kendileri yeterince vergi ödemedikleri gibi asıl vergiyi ödemesi gereken kesimin de kazançlarını tam olarak beyan etmesine engel olmakta dolayısıyla onların da daha az vergi ödemesine neden olmaktaydı. Götürü usulde vergilendirilen mükellefler, bir yandan kendi faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri kayıt dışında kalmakta diğer taraftan da iktisadi ilişkide bulundukları diğer mükelleflerin belge düzenini bozarak onların faaliyetlerinin de kayıt dışında kalmasına sebep olmakta dolayısıyla kayıt dışı ekonominin daha çok büyümesine neden olabilmekteydi. 22.07.1998 tarihli 23417 Mükerrer Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4369 sayılı kanunla, götürü usul yerini basit usule bırakmıştır. Basit usule tabi olanlar, faaliyetlerine ilişkin mal alış ve giderleri ile hasılatlarını gösteren belgeleri vermek, istemek ve almak zorunda oldukları için belge düzeninin yerleşmesine yardımcı olmaktadırlar. 6.2.2. Gelirlerini Yasalara Aykırı Olarak Kayıt Dışına Çıkaran Mükellefler Mükelleflerin bazıları, daha az vergi ödemek ya da hiç ödememek amacıyla faaliyetlerinin bir kısmını veya tamamını bazı nedenlerle kayıt dışında tutmaktadırlar. Bu tür mükellefler hemen hemen her sektörde faaliyet gösterirken, kayıt dışılığın boyutlarını aslında sektörün kendi özel yapısı belirlemektedir. Bazı sektörlerde yürütülen faaliyetler, yapıları gereği tespit edilmesi ve denetlenmesi çok güç olduğu için daha kolay kayıt dışında kalabilmektedir. Kolay denetlenebilir olan sektörlerin faaliyetlerinin her aşamasında belirli yaptırımların uygulanması sonucu kayıt dışılığın önüne geçilebilirken, denetimin zor olduğu sektörlerde kayıt dışı çalışma, kişiler tarafından bir avantaj olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu sektörlerde faaliyet gösterenler, gelirlerinin büyük bir kısmının gizleme eğilimlerine girdiklerinden kayıt dışılığın önüne geçilmesinde güçlükler yaşanmaktadır. 6.3. Hiç Kayıtlara Girmeyen Ekonomi Ekonomik faaliyetlerini aktif olarak yürütenler vergi idaresinin bilgisi dışında faaliyet gösterebilmektedirler. Bu kişilerin vergi idaresinde herhangi bir mükellefiyet kayıtları da yoktur. 7. KAYIT DIŞI EKONOMİYİ ÖLÇME YÖNTEMLERİ Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü tespit etmek oldukça güçtür. Bunun temel nedeni, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin gizlilik içerisinde olması ve bu faaliyetler tespit edildiğinde cezalandırma ihtimalinin olmasıdır. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü ölçmek için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemler; doğrudan ölçme ve dolaylı ölçme yöntemleri olmak üzere iki ana gruba ayrılır. 7.1. Doğrudan Ölçme Yöntemi Bu yöntemde, anket çalışması yapılarak kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Yapılan anketlerde, kişi ve kuruluşlara kayıt dışı faaliyette bulunup bulunmadıkları, ya da faaliyetlerinin ne kadarını kayıtlara yansıtmadıkları sorularak kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün hesaplanabilmesi için gerekli veriler toplanır. Anket çalışması sonuçlarının gerçeğe yakın çıkması için, anket sorularının titizlikle hazırlanması ve anketin uygulanacağı kişi ve kuruluşların anketin güvenirliliğini sağlayacak sayıda ve rasgele belirlenmesi, ankete katılanların isimlerinin ankette yer almaması gerekir. Ancak, kayıt dışı faaliyetlerinin önemli bir kısmı yasalara aykırı olması, kişi ve kuruluşların bu tür faaliyetleri ile ilgili bilgileri gizleme eğilimde olması bu yöntemin güvenirliliğini zayıflatır (Temel ve diğerleri 1994, 11-12). 7.2. Dolaylı Ölçme Yöntemleri Kayıt dışı ekonomiyi ölçmede genellikle dolaylı ölçme yöntemleri kullanılır. Bu yöntemde, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün ölçülmesinde çeşitli yaklaşımlar uygulanmaktadır. Bunlar; Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) Yaklaşımı, Vergi İncelemeleri Yoluyla Ölçme Yaklaşımı, İstihdam Yaklaşımı ve Parasalcı Yaklaşım’dır. 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 355 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 2016/Özel Sayı-1 7.2.1. GSMH Yaklaşımı 356 GSMH’nın hesaplanmasında genellikle üretim, gelir ve harcama yöntemleri olmak üzere üç farklı yöntem kullanılır. Bu yöntemlerin hangisi kullanılırsa kullanılsın GSMH rakamlarının eşit çıkması gerekir. Ekonomide kayıt dışı ekonomi nedeniyle, farklı yöntemler ile hesaplanan GSMH rakamları da farklı çıkmakta; gelir yöntemi ile bulunan rakam en düşük, harcama yöntemi ile bulunan rakam ise en büyük GSMH değerini vermektedir. Bu yaklaşıma göre, harcama yöntemi ile bulunan GSMH ile gelir yöntemi ile bulunan GSMH rakamları arasındaki fark, kayıt dışı ekonominin büyüklüğü hakkında bilgi verir. Ancak, döviz, altın gibi tasarruf araçlarına yatırım eğiliminin yüksek olduğu dönemlerde ve yurt dışına transferin varlığında bu yaklaşım da sağlıklı bir sonuç vermeyebilir (Temel ve diğerleri 1994, 12). Bu yaklaşım ile hesaplanan kayıt dışı ekonominin büyüklüğü genellikle diğer yaklaşımlara göre hesaplananlardan düşük çıkmaktadır. 7.2.2. Vergi İncelemeleri Yoluyla Ölçme Yaklaşımı Vergi incelemeleri yoluyla mükelleflerin beyan etmediği gelirler tespit edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Çağdaş vergi sistemlerinin en önemli özelliği mükelleflerin vergiye tabi gelirlerini vergi idarelerine kendilerinin beyan etmeleridir. Bazen mükellefler, kazançlarını bilerek veya bilmeyerek olduğundan daha az beyan ederler. Vergi incelemelerinde mükelleflerin beyan ettikleri kazançlar incelenir, eksiklik varsa matrah farkları bulunur. Bu yaklaşıma göre, bulunan matrah farkları esas alınarak kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılır. Ancak bu yaklaşımla kayıt dışı ekonomi değil vergilendirilmeyen ekonominin büyüklüğü tespit edilmiş olur. Bu yaklaşımın en önemli eksikliği, kayıt dışı ekonomi yerine vergilendirilmeyen ekonominin büyüklüğünü tahmin etmesidir. Bazı faaliyetlerin, vergilendirilmediği halde milli gelir büyüklüğü içerisinde yer alması, kayıt dışı ekonominin vergilendirilmeyen ekonomiden daha büyük olduğunu gösterir. 7.2.3. İstihdam Yaklaşımı Bu yaklaşımda, nüfusun, sivil işgücü arzının ve istihdamın zaman içinde gelişimi incelenerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Sivil işgücü arzının toplam nüfusa oranı ile istihdamın toplam nüfusa oranının zaman içinde benzer gelişme göstermesi beklenir. Sivil işgücünün toplam nüfusa oranı belirli seviyede kalırken, istihdamın toplam nüfusa oranının düşmesi, toplam istihdam içinde kayıt dışı ekonomideki istihdamın payının artmasını ifade eder ki bu da kayıt dışı ekonominin büyüklüğü hakkında bilgi verir. Bu yaklaşımın en önemli eksikliği, hesaplamanın yapıldığı dönemin sosyal gelişmelerini ve ikinci işte çalışanları dikkate almamasıdır. Sosyal gelişmelerden bir kısmı istihdamın toplam nüfusa oranını yükseltirken bir kısmı da sivil işgücünün toplam nüfusa oranını düşürerek sanki kayıt dışı ekonominin küçüldüğü izlenimi bu yöntemin güvenirliliğini olumsuz yönde etkilemektedir. 7.2.4. Parasalcı Yaklaşım Bu yaklaşımda, parasal istatistikler kullanılarak kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır (Temel ve diğerleri 1994, 14). Parasalcı Yaklaşım; Sabit Oran (Emisyon Hacmi), İşlem Hacmi ve Ekonometrik Yaklaşım olmak üzere üç grup altında incelenecektir. 7.2.4.1. Sabit Oran (Emisyon Hacmi) Yaklaşımı Bu yaklaşımda, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü belirlemek için para piyasalarında hareketler izlenmekte ve kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde ödemelerin genellikle peşin para ile yapıldığı, çek ve senet gibi ödeme araçlarının kullanılmadığı varsayılmaktadır. Ayrıca, ekonomide kayıt dışı ekonomi olmadığı dönemlerde emisyon hacminin mevduata oranının sabit kalacağı varsayılmakta ve bu oranın zaman içinde artması paraya olan talebin arttığını ve dolayısıyla kayıt dışı ekonominin de arttığını göstermektedir. Bu yaklaşımın en önemli eksikliği, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde ödeme aracının peşin para olduğunu ve paranın dolaşım hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomide aynı olduğunu kabul etmesidir. Oysa kayıt dışı ekonomide çek ve senet ile ödeme de yaygındır ve ayrıca paranın dolaşım hızı kayıtlı ekonomiye göre daha yüksektir. 7.2.4.2. İşlem Hacmi Yaklaşımı Bu yaklaşıma göre, Fisher’in miktar teorisi eşitliği kullanılarak işlem hacminin milli gelire oranındaki değişikliklerden kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu yaklaşımın emisyon hacmi yaklaşımına göre avantajı, kayıt dışı ekonomide peşin para yanında çek ve senet ile ödeme araçlarını da dikkate almasıdır. Bu yaklaşımın eksikliği ise, paranın dolaşım hızının 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 357 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 358 kayıtlı ve kayıt dışı ekonomide aynı olduğunu varsayması ve işlem hacmi miktarının hesaplanmasının güç olmasıdır. 7.2.4.3. Ekonometrik Yaklaşım Bu yaklaşımda, nakit para talebinin ekonometrik bir denklem ile tahmin edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, kayıt dışı ekonominin en önemli nedeni yüksek vergi oranlarıdır. Bu yaklaşımda da, kayıt dışı ekonomide ödeme aracının peşin para olduğu ve paranın dolaşım hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomilerde aynı olduğu varsayılmaktadır. Ayrıca, nakit para talepleri, vergilerin uygulandığı ve uygulanmadığı durumlarda ayrı ayrı hesaplanmakta ve bu rakamlar arasındaki fark kayıt dışı ekonomi ile ilgili nakit para seviyesi tespit edilmektedir. Paranın dolaşım hızı da analize dahil edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmektedir. 8. KAYIT DIŞI EKONOMİK FAALİYETLERİN OLUMSUZ ETKİLERİ Kayıt dışı ekonominin en önemli olumsuz etkilerinden birisi, devletin temel gelir kaynağı olan vergi gelirlerini azaltmasıdır. Bazı ekonomik faaliyetlerin kayıt dışında kalması, vergilerin eksik ya da hiç ödenmemesine neden olmakta ve sonuçta devletin vergi gelirlerini de azaltmaktadır. Devletin vergi gelirlerinin azalması sonucu doğan bütçe açıkları ya borçlanma ya da para basma yoluyla karşılanır. Bütçe açıkları, borçlanma yoluyla karşılandığı takdirde faiz oranları yükselmekte dolayısıyla özel sektörün yatırım maliyetlerini artırarak yatırımları azaltmaktadır. Yatırımların azalması, işsizliği arttırarak işsiz kitlelerin kayıt dışı ekonomide çalışmasına neden olmaktadır. Bütçe açıklarının borçlanma yoluyla karşılanması sonucu artan faiz oranları nedeniyle kamu borçlanma maliyeti de artmakta dolayısıyla bütçe açıkları daha da artmaktadır. Bütçe açıklarının merkez bankası aracılığıyla para basılarak karşılanması, enflasyon oranın yükselmesine dolayısıyla gelir dağılımının bozulmasına neden olmaktadır. Kayıt dışı ekonomi sayesinde bazı kişiler vergi dışı kalmış gelir elde etmiş olurlar. Bundan dolayı vergisini tam ödeyenlerle ödemeyenler arasında adaletsiz bir durum ortaya çıkmaktadır. Vergi yükünün adaletsiz dağılımı gelir dağılımında da adaletsizliğe neden olur. Kayıt dışı üretilen mal ve hizmetlere, vergisinin ödenmemesi nedeniyle daha düşük bedelle satılma imkânı verilerek dürüst vergi mükellefleri açısından haksız rekabet ortaya çıkmaktadır. Kayıt dışılığın olduğu sektörlerde vergi, sigorta ve diğer kesenekler ödenmediği için bu sektörler lehine bir durum ortaya çıkar. Diğer taraftan, resmi kayıtların tutulduğu sektörlerde faaliyette bulunanların, vergi, sigorta ve diğer keseneklerden dolayı üretim maliyetleri artmaktadır. Bunun sonucunda, dürüst vergi mükellefleri açısından haksız rekabet ortaya çıkmaktadır. Kayıt dışı ekonomi nedeniyle, üretim kaynakları vergilendirilmeyen sektörlere kayabilmekte ve dolayısıyla kaynaklar da verimsiz alanlarda kullanılabilmektedir. Kaynak dağılımında etkinliğin sağlanamaması ve kaynakların verimli olarak kullanılamaması, ekonominin sağlıklı ve dengeli büyümesini de engellemektedir. Kayıt dışı ekonomi resmi kayıtlara girmediğinden kayıtlı ekonomide belirlenen ekonomik göstergeler (enflasyon, işsizlik, büyüme oranları ve milli gelir) gerçekte olduğundan farklı çıkmaktadır. Çünkü resmi ekonomik göstergeler sadece kayıtlı ekonominin göstergeleridir. Ekonomik verilerin, milli istatistik içinde gerçeği yansıtmaması refahı olumsuz yönde etkilemekte ve birçok gösterge milli istatistiklere girmediği için ekonominin durumu hakkında yanlış bilgi vermekte ve bu verilere göre uygulanacak iktisadi ve mali politikalardan beklenen sonuçlar gerçekleşmemektedir. Kayıt dışı faaliyetlerin artması, toplumun ahlaki değerlerinin bozulmasına ve yasa dışı faaliyetlerin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Yasa dışı faaliyetlerin yaygınlaşması, bireylerin devlet otoritesine olan güvenlerini azaltır. Devlete olan güvenlerinin azalması sonucu, bireyler sorunlarını yasa dışı yollarla çözme yoluna gidebilirler. Özellikle, bireyler sorunlarını rüşvet, suiistimal yoluyla veya ‘mafya’ olarak bilinen yasa dışı örgütler yoluyla çözme yoluna gidebilirler. “Kayıt dışı ekonomi devlete karşı bir başkaldırı (ekonomik anarşi) yaratır, moral değerleri bozar” (Altuğ 1994b, 66). Ahlaki değerler üzerinde ortaya çıkan bu yozlaşma, kişileri devlete ve topluma karşı suç işlemeye yöneltmektedir. 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 359 Avrupa ülkelerinde kayıt dışı ekonomi ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle orantılıdır. Gelişmişlik düzeyi yükseldikçe kayıt dışı ekonomi azalmakta, gelişmişlik düzeyi düştükçe artmaktadır. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, 2012 yılında 29 Avrupa ülkesinin ortalaması yüzde 19,6 iken Türkiye için tahmin yüzde 27,7’dir. Kısaca Türkiye’de kayıt dışı ekonomi Avrupa ülkeleri ortalamalarına göre yüksektir. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğü ile ilgili bu kıyaslama bize Türkiye’nin kayıt dışı ekonomi ile mücadelede daha fazla yol alması gerektiğini göstermektedir. 32,3 29,6 29,5 29 28,6 27,7 26,5 26 25,8 25 24,3 22,8 21,6 19,4 19,2 14.021 12.843 18.331 19.601 21.060 14.853 16.235 28.646 25.875 21.310 25.343 19.892 30.133 22.853 30.315 7,3 21,3 4,4 3 1,3 74,9 2 0,5 0,4 38,5 11,3 9,9 60,8 10,6 46,2 ÜCRETLERDE VERGİ+SGP YÜKÜ Bulgaristan Romanya Hırvatistan Litvanya Estonya Türkiye Letonya Güney Kıbrıs Malta Polonya Yunanistan Macaristan İtalya Portekiz İspanya VERGİ YÜKÜ SAGPKBGSYH 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 NÜFUS (MİLYON) ORAN Tablo 1. Avrupa Ülkelerinde 2012 Yılı Verileri: Kayıt Dışı Ekonominin GSYH’ye Oranları (%) Satın Alma Gücü Paritesine Göre Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (SAGP-KBGSYH), Nüfus, Vergi Yükünün GSYH’ya Oranları ve Ücretlerde Vergi+Sosyal Güvenlik Primi Yükü Oranları(%) ÜLKE 360 9. AVRUPA’DA VE TÜRKİYE’DE KAYIT DIŞI EKONOMİ İLE BAZI GÖSTERGELERİN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ VE EKONOMİK KALKINMAYA ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ SIRA 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 27,9 27,4 33,1 27,1 33,3 27,2 28,3 36,4 34,7 33,1 36,2 38,1 44,4 34,9 33 40,4 38,2 35,5 41,9 49,4 47,6 36,7 41,4 16 Belçika 17,1 37.995 11,1 46,7 56 17 Çek Cum. 16,2 27.381 10,5 34,6 42,4 18 Slovenya 16 28.705 2,1 37,2 42,3 19 Slovakya 16 24.145 5,4 27,7 39,6 20 İsveç 14,8 41.130 9,6 44,7 42,8 21 Danimarka 13,8 37.713 5,5 48,9 38,6 22 Finlandiya 13,7 36.736 5,4 42,9 42,5 23 Almanya 13,5 38.696 81,9 40,1 49,7 24 İrlanda 12,8 40.443 4,6 29,6 34,5 25 Fransa 11 35.613 63,4 46,3 50,2 26 İngiltere 10,5 36.605 63,2 37,1 32,3 27 Hollanda 9,8 42.320 16,8 38,8 38,6 28 Lüksemburg 8,2 79.649 0,5 38,6 35,8 29 Avusturya 7,9 42.590 8,5 43,9 48,9 30 Ortalama 19,6 30.036 20 36,3 42,1 KDE-GSYH Oranları, Kaynak: Friedrich Schneider,Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü Sunumu 2013. SAGP-KBGSYİH, Kaynak: IMF, World Economic Outlook Database, April 2013. Nüfus:Kalkınma Bakanlığı Uluslararası Ekonomik Göstergeler 2013. VERGİ YÜKÜ, Kaynak: European Comission, Directorate General Ecfin Economic and Financial Affairs, Statistical Annex of European Economy, Autumn 2012, s.134-139'dan yararlanılarak hesaplanmıştır. Türkiye ile ilgili bilgiler, Kalkınma Bakanlığı Orta Vadeli Program (2013-2015) s.32'den alınmıştır. ÜCRETLER VERGİ+SGP YÜKÜ, Kaynak: www.oecd.org Tabloda Avrupa ülkelerinin sıralaması yapılırken, kayıt dışı ekonominin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı en yüksek olan ülkeden en düşük olan ülkeye doğru sıralama yapılmıştır. Tablodaki diğer sütunlardaki veriler, bu sıralama doğrultusunda düzenlenmiştir. Tablo incelendiğinde, kayıt dışı ekonominin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)’ya oranları ile ülkelerin ekonomik gücünün temel göstergelerinden, Satın Alma Gücü Paritesine Göre Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (SAGPG-KBGSYH) oranları birlikte değerlendirilebilir. Tablodaki veriler ışığında, ülkelerin kayıt dışılık oranları azaldıkça, kişi başına alım gücünün arttığı söylenebilir. Başka bir deyişle, ülkelerin gelişmişlik düzeyi yükseldikçe kayıt dışı ekonominin toplam ekonomi içerisindeki oranı düşmekte, yani kayıt dışılık oranı azalmaktadır. Ülkemiz, Avrupa ülkeleri arasında %27,7 kayıt dışılık oranı ile en yüksek kayıt dışılığa sahip ülkeler içerisinde yer almaktadır. 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 361 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 362 Nüfus ile birlikte bir değerlendirme yapıldığında, nüfusu Türkiye gibi yüksek olan İtalya, İspanya, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde kayıt dışılık oranlarının daha düşük olduğu görülecektir. Nüfusu az olan ülkeler açısından değerlendirme yapıldığında yine genel olarak ülkemize göre daha düşük kayıt dışılık olduğu görülmektedir. Dolayısıyla nüfusun azlığı veya çokluğunun kayıt dışılık üzerinde dikkate değer bir etkisinin olmadığı görülmektedir. Tabloda ilk üç sütunda yer alan temel göstergeler, ülkelerin toplam vergi yükü ile karşılaştırıldığında, genel olarak alım gücü yükseldikçe vergi oranlarının da buna paralel olarak yükseldiği görülmektedir. Yani ekonomik gelişmişlik düzeyi yükseldikçe daha fazla vergi alınabilmektedir. Kısaca gelişmişlik düzeyi yüksek ülkeler daha yüksek vergi alabilme olanağı elde etmektedir. Alım gücü yüksek ülkelerden bazıları, vergi politikası açısından düşük vergi oranlarını tercih etme yönünde eğilim gösterebilir. Yani az gelişmiş ekonomiler vergi oranlarını mecburen düşük tutmak zorunda kalırken, gelişmiş ekonomiler düşük vergi politikasını tercih olarak kullanabilme olanağına sahiptir. Tablonun son sütununda yer alan ücretler üzerindeki vergi ve Sosyal Güvenlik Primi (SGP) oranlarının bazı istisnalar haricinde genel olarak Avrupa ortalaması düzeyinde olduğu görülmektedir. Bu durum, Avrupa genelinde ücretler üzerindeki vergi ve SGP oranlarının benzer özellikler gösterdiğini ifade etmektedir. Tablo bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyi yükseldikçe kayıt dışılığın azaldığı veya kayıt dışılık azaldıkça gelişmişlik düzeyinin yükseldiği görülmektedir. Ayrıca, ekonomik gelişmişlik düzeyi yükseldikçe vergi oranlarının da yükseldiği görülmektedir. Bunun anlamı, vergi oranlarını artırmak için ülkenin ekonomik düzeyinin yükselmesi gerekir. Bir ülkede kayıt dışılık azaldıkça o ülkenin kalkınması hızlanacak ve daha yüksek oranda vergi toplayabilecektir. Daha fazla vergi toplanması, yapacağı olumlu etkiyle ülke kalkınmasını hızlandıracaktır. Bir ülkede kamu yönetimi ve özel sektör açısından şeffaflık ve hesap verebilirlik, denetimi kolaylaştırarak çeşitli suiistimalleri ve israfı azaltacaktır. Bu durum, daha düşük oranda kayıt dışılık, daha yüksek oranda vergi ve bunların sonucunda daha yüksek bir kalkınma hızı sağlanması anlamına gelecektir. Ülkemizde gerek kamu yönetiminde gerekse özel sektör açısından şeffaflık artırılıp kayıt dışılık azaltıldıkça, daha yüksek kalkınma hızı sağlanarak gelişmiş ülkeler seviyesine çıkma hedefine ulaşılacaktır. Bunun sağlanmasında, ülkedeki anayasal sisteme dayalı bütün alt sistemlerin, şeffaflık çerçevesinde verimliliğe dayalı bir yapıya kavuşturulması da büyük önem arz etmektedir. 10. TÜRKİYE’DE KAYIT DIŞI EKONOMİDEKİ AZALMADA EYLEM PLANLARININ ROLÜ VE OECD ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI EKONOMİNİN DURUMU Son yıllarda alınan önlemlere ve kaydedilen aşamalara rağmen kayıt dışı ekonomi, ülkemiz açısından halen önemli sorun alanlarından birisi olmaya devam etmektedir. Kayıt dışı ekonominin azaltılması, orta ve uzun dönemde ekonomik istikrar, gelir dağılımı ve istihdam gibi birçok makroekonomik unsurun iyileşmesine, ekonomide verimlilik düzeyi ve rekabet gücünün yükselmesine, ayrıca kamu gelirlerinin artmasına katkıda bulunacaktır. Eylem planları ile kayıt dışı ekonominin azaltılması amaçlanmaktadır. Kayıt dışı ekonominin azaltılmasında her ne kadar kayıtlı sektörlerin güçlendirilmesi ve kayıtlı sisteme girişlerin teşvik edilmesi önem arz etse de, Onuncu Kalkınma Planı kapsamında diğer programların doğrudan ya da dolaylı olarak bu hususlara katkı sağlayacağı dikkate alınarak, bu programda söz konusu bileşenlere yer verilmemiştir. Programın hedefi kayıt dışı ekonominin GSYH’ya oranının beş puan azaltılması, tarım dışı sektörlerde kayıt dışı istihdam oranının beş puan azaltılmasıdır. Performans göstergeleri; 2014, 2015, 2016, 2017, 2018 yılları için, kayıt dışı ekonominin GSYH'ya oranı %26,5 %26 %25 %24 %23 %21,5 olarak belirlenmiştir. Tarım dışı sektörlerde kayıt dışı çalışanların tarım dışı istihdama oranı %22 %22 %20 %19 %18 %17, kayıtlı faal mükellef sayısı 4,9 milyon, 5 milyon, 5,1 milyon, 5,2 milyon, 5,3 milyon 5,4 milyon olarak öngörülmüştür. Vergi ve sosyal güvenlik primi yükü kayıt dışı ekonominin en önemli faktörlerinden biridir. Devlet düzenlemelerinin özel sektöre dayattığı açık ve gizli maliyetler, vergi ahlâkı ve bilinci düzeyi, enflasyon, işsizlik ve kişi başına gelir düzeyi gibi mali, yönetsel ve ekonomik faktörler kayıt dışı ekonomiye yol açan diğer faktörlerdir. 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 363 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 364 GSYH’nın bir oranı olarak alındığında Türkiye’de vergi yükünün OECD ortalamasının yaklaşık altı puan altında olduğu görülmektedir. Örneğin, Danimarka, İsveç, Belçika gibi ülkelerde yüzde 40’ların üzerinde seyreden vergi yükü Türkiye’de yüzde 27’lerdedir. Buna rağmen bu ülkelerde kayıt dışı ekonomi Türkiye’nin 10 puan veya daha fazla altında seyretmektedir. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyesi ülkelerde toplam vergi gelirlerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payı, 2012 yılında yüzde 34,6'ya yükselmiştir. Türkiye, OECD üyeleri arasında toplam vergi yükü en düşük 6. ülke olmuştur. OECD'nin "Gelir İstatistikleri" verilerine göre, küresel ekonomik krizle birlikte 2008 ve 2009 yıllarında OECD ülkelerinde düşme eğiliminde olan ve toplam vergi gelirlerinin GSYH içindeki payı anlamına gelen "vergi yükü" tekrar artmaya başlamıştır. OECD ülkelerinde 2010'da yüzde 33,8'e, 2011'de ise yüzde 34,1'e çıkan toplam vergi gelirlerinin GSYH içindeki payı, 2012 yılında da 0,5 puanlık artışla yüzde 34,6'ya yükselmiştir. 34 üyeli OECD'nin 30 üyesinin verdiği geçici rakamlara dayanarak hazırlanan rapora göre, 2012 yılında vergi yükü, 21 ülkede artmış, 9 ülkede ise azalmıştır. 2012 yılında önceki yıla kıyasla vergi yükünde en büyük artış 1,8 puanla Macaristan'da ve 1,6 puanla Yunanistan'da gerçekleşmiştir. Toplam vergi gelirlerinin GSYH içindeki payında artış görülen diğer ülkeler 1,4 puanla İtalya ve Yeni Zelanda olurken, Fransa ve İzlanda'da 1,2 puanlık artış kaydedilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) vergi yükü de 2011'deki yüzde 24 seviyesinden yüzde 24,3'e çıkmıştır. Vergi yükünde 2011'den 2012'ye en fazla düşüş, yüzde 32,6'dan yüzde 31,6'ya gerilemenin olduğu İsrail'de yaşanmıştır. Portekiz ve Birleşik Krallık'ta ise 0,5 puan düşüş görülmüştür. Türkiye, vergi yükü en düşük 6. ülkedir. Toplam vergi yükü 2012 yılında önceki yıla göre 0,1 puan düşerek yüzde 27,7'e gerileyen Türkiye, yüzde 34,6'lık OECD vergi yükü ortalamasının altında yer almıştır. OECD üyeleri arasında vergi yükü en düşük 6. ülke olan Türkiye'de vergi gelirlerinin GSYH içindeki payı 2000-2010 döneminde yüzde 24,2 ile yüzde 26,2 arasında bir seyir izlemiştir. Türkiye'de Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi'nden elde edilen gelirlerin GSYH içindeki payı 2001 yılında yüzde 7,5 iken, 2012 yılında yüzde 6'ya gerilemiştir. Türkiye, bu oranla, 2011 yılında yüzde 11,4'lük OECD ortalamasının altında seyretmiştir. GSYH içinde sosyal güvenlik primlerinden elde edilen gelirlerinin payı 2000 yılında yüzde 4,5 iken, 2011 yılında yüzde 7,8'e yükselen Türkiye, bu oranla da yüzde 9,1'lik OECD ortalamasının altında yer almıştır. Türkiye'de mal ve hizmet kullanımından kaynaklanan dolaylı vergilerin GSYH içindeki payı, 2000 yılında yüzde 10,1 seviyesinde iken 2012 yılında yüzde 12,5'e yükselmiştir. Bu oranın OECD ortalaması 2011 yılında yüzde 11 seviyesinde gerçekleşirken, Türkiye’de dolaylı vergiler bu ortalamanın üstünde kalmıştır. Durgunluk öncesi dönem olan 2007 ile kıyaslandığında, 2012 yılında vergi gelirlerinin GSMH'ye oranı İsrail, İspanya, İzlanda ve İsveç'te 3 puandan daha fazla düşmüştür. Söz konusu dönemde en büyük düşüş, 4,8 puanla İsrail'de gerçekleşmiştir. Türkiye ise 2007'den 2012'ye yüzde 24,1'den yüzde 27,7'ye yükselen vergi yüküyle bu dönemde en fazla artışın yaşandığı ülke olurken, Belçika, Fransa, Lüksemburg ve Meksika aynı dönem boyunca 1,5 puandan fazla artış bildirmiştir. Sonuç olarak genel bir değerlendirme yapıldığında; kişi başına GSYH’sı yüksek ülkelerde vergi yükünün fazla olduğu görülmektedir. Yani refah düzeyi yüksek ülkelerde vergi daha yüksektir. Bu durum, gelir düzeyi yükseldikçe devletin vergi alma ve vatandaşın vergi verme düzeyinin yükseldiğini göstermektedir. Kısaca, gelişmişlik düzeyi yükseldikçe vergi yükünün de buna paralel artış gösterdiğini ve kayıt dışı ekonominin GSYH’ya oranının düştüğünü belirtmek mümkündür. 11. SONUÇ Şeffaflık ve hesap verebilirlik bir ülkede kayıt dışı ekonominin azaltılması için gereklidir. Kayıt dışı ekonomi genel olarak, gerçekleşmiş iktisadi faaliyetlerin kayıt altına alınamamasını ifade eder. Tarım ve hizmet sektörlerinin izlenmesi ve denetlenmesinin zor olması nedeniyle kayıt dışı faaliyetler genellikle bu sektörlerde yoğunlaşmıştır. Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin bazı olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin olumsuz etkileri; kamu gelirlerini azaltma, adaletsiz vergi sistemi oluşturma, haksız rekabete yol açma, hatalı istatistikler verme, kaynakları verimsiz alanlara yöneltme ve ahlaki değerler üzerinde yozlaşmaya sebep olmasıdır. Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin olumlu etkileri ise; üretime, istihdama, yatırıma kaynak teşkil etmesi, herkese istihdam olanağı 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 365 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 366 sağlaması ve ekonomiye canlılık getirmesidir. Kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkaran unsurlar ortadan kaldırılabildiği takdirde kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmış olur. Öncelikle, kayıt dışı ekonomiye neden olan enflasyonun düşürülmesine yönelik iktisadi ve mali politikalar uygulanmalıdır. Belge düzeninin yerleşmesi amacıyla alıcı ve satıcının devlete karşı çıkar ayrılığına dayalı bir sistem getirilmelidir. Türk vergi sisteminde, vergi oranlarının düşürülmesi, muafiyet ve istisnalarının mümkün olabildiğince sınırlandırılarak vergi tabanının genişletilmesi kayıt dışı ekonominin küçültülmesine yardımcı olacaktır. Vergi yönetimi ve denetimi etkinleştirilmeli, ücret dışı işgücü maliyetleri (vergi, sigorta primi, kıdem ve ihbar tazminatları) azaltılmalıdır. Türk vergi mevzuatı’nın karışık yapıdan kurtarılarak daha basit hale getirilmesi ve bürokratik işlemlerin azaltılması gerekir. Vergi denetimleri arttırılmalı ve ayrıca denetim elemanlarının özlük hakları ve çalışma koşulları iyileştirilmelidir. Vergi cezalarının şiddeti ve etkinliğinin arttırılması için parasal cezaların yanında hapis ve diğer cezaların uygulanmasına işlerlik kazandırılmalıdır. Vergi cezalarında uzlaşma kaldırılmalıdır. Üretilen malların hammadde ve imalat aşamasında etkin denetim sayesinde, belge kullanımının yaygınlaştırılmasıyla kayıt dışı ekonomi küçültülebilir. Kamu harcamaları, yerinde ve verimli alanlara yapılarak mükelleflerin vergi ahlâkı ve bilincinin geliştirilmesi gerekir. Ekonomide kayıtlı faaliyetlerin artırılması için sadece yasal ve idari düzenlemelerle yetinilmemeli, bunun meşruluk temelleri de oluşturulmalıdır. Unutulmamalıdır ki, en iyi vergi kanunları getirilse ve en iyi şekilde uygulansa da, toplumda vergi bilinci ve ahlâkı geliştirilmediği sürece bu düzenlemelerden beklenen sonuçlar gerçekleşmeyecektir. Vergi bilinci gelişmeyen bir ülkede ise, yüksek kalkınma hızı ve yüksek gelişmişlik düzeyinin yakalanması zordur. KAYNAKÇA Akalın, G. 1996. “Kayıtdışı Ekonomi Sorunu ve Yasa Tasarısı (II)”, Vergi Dünyası, 179: 10-16. Akbulak, Y. ve A.K. Tahtakılıç, 2003. “Kayıtdışı Ekonomi Üzerine Düşünceler”, Banka- Maliye ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, 40(468): 17-41. Altuğ, O. 1994.” Kayıtdışı Ekonomi: Vergiye Karşı Başkaldırı”, Görüş, 14, Mart: 56-58. Altuğ, O. 1994a. “Kayıt Dışı Ekonomi”, Cem Ofset Matbaacılık, İstanbul. Altuğ, O. 1994b. “Kayıt Dışı Ekonomi: Vergiye Karşı Başkaldırı”, Görüş, 14, Mart: 56-68. Aydemir, Ş. 1994. “KOBİ'ler ve Kayıt Dışı Ekonomi”, TOSYÖV, Ankara. Aydemir, Ş. 1995a. “Kayıt Dışı Ekonomi Üzerine (I)”, Vergi Dünyası, 161, Ocak: 72-86. Aydemir, Ş. 1995b. “Kayıt Dışı Ekonomi Üzerine (II)”, Vergi Dünyası, 162, Şubat: 35-47. Ceritli, İ. 2012. “Şeffaf ve Hesap Verebilir Kamu Yönetimi Sempozyumu”. Çolak, M. 2001. “Kayıt Dışı Ekonominin Vergisel Görüntüsünün İrdelenmesi”, Yaklaşım, 103, Temmuz: 195-198. European Comission 2013. “Directorate General Ecfin Economic and Financial Affairs”, Statistical Annex of European Economy, Autumn 2012: 134-139, Türkiye ile İlgili Bilgiler, Kalkınma Bakanlığı Orta Vadeli Program (2013-2015), 32. http://www.acag.org.au/epsa.html. “Avusturalya Genel Denetçiler Konseyi” (The Australian Council of Auditors-General). Ilgın, Y. 1999. “Kayıt Dışı Ekonomi ve Türkiye’deki Boyutları”, DPT Yayın No: 2492, Uzmanlık Tezi, Ankara.IMF 2013. “World Economic Outlook Database”, April 2013. Önder, M. 2012. “Türkiye’de Kayıt Dışı Ekonomi ve Uluslararası Uygulamalar Işığında Çözüm Önerileri”, Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Mesleki Yeterlilik Tezi, Ankara. Pınar, A. 2012. “Şeffaf ve Hesap Verebilir Kamu Yönetimi Sempozyumu”. Derdiyok, T. 1993. “Türkiye'nin Kayıt Dışı Ekonomisinin Tahmini”, Türkiye İktisat Dergisi, Mayıs: 54-63. DPT 2007. “Ekonomik ve Sosyal Göstergeler 1950-2004”, http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/1950-04/esg.html (Erişim Tarihi: 20.08.2015). Kalkınma Bakanlığı 2013. “Uluslararası Ekonomik Göstergeler 2013”. Kemal, M.A. 2003. “Underground Economy and Tax Evasion in Pakistan: A Critical Evaluation, Pakistan Institute of Development Economics”, Research Report No. 184, Islamabad. Kemal, M.A. 2007. “A Fresh Assessment of the Underground Economy and Tax Evasion in Pakistan: Causes, Consequences, and Linkages 2016/Özel Sayı-1 Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi 367 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK 368 with the Formal Economy”, Pakistan Institute of Development Economics, Working Paper No. 200713, Islamabad. Saydam, Göksel 2015. “Mali Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik”, http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/1/col/167/art/25078/Pa geName/KIBRIS_POSTASI Schneider, Friedrich 2013, Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü Sunumu. T.C. Yasalar. 14.02.2011. “Türk Ticaret Kanunu”, Ankara, Resmi Gazete, Sayı: 27846, Kanun No: 6102, Kabul Tarihi: 13.01.2011. Temel, A., A. Şimşek ve K. Yazıcı. 1994. “Kayıt Dışı Ekonomi Tanımı, Tespit Yöntemleri ve Türk Ekonomisindeki Büyüklüğü”, İşletme ve Finans, 104, Kasım: 10-33. www.oecd.org 2015. Ücretler Üzerindeki Yükler. Yılmaz, G. 1998. “Yeraltı Ekonomisinin Doğurduğu Vergi Kaybının Hesabı ile İlgili Yaklaşımlar ve Türkiye’de Yeraltı Ekonomisinin Doğurduğu Vergi Kaybı”, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Özel Sayı Prof. Dr. Halil Nadaroğlu’na Armağan, 14(1): 483-500. 22.07.1998 tarihli 23417 Mükerrer Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4369 Sayılı Kanun. 8/6/2004 Tarihli ve 25486 Sayı ile Resmi Gazete, Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması Hakkında Kanun. KURUMSAL YÖNETİMDE “ŞEFFAFLIK” VE TÜRK TİCARET HUKUKUNDAKİ UYGULAMALARI ∗ Doç. Dr. Şafak NARBAY Dr. Melih SÖNMEZ ∗∗∗ ∗∗ Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 369-417 ÖZ Şeffaflık, kurumsal yönetimin en önemli prensiplerinden biri olarak, hem finansal piyasalarda hem de şirketlerin yönetim yapısında önemli bir rol oynamaktadır. Şeffaflığın pozitif etkisi şirketlerin karanlık tarafları dikkate alındığında kendisini göstermektedir. Özellikle, İmar Bankası, Parmalat ve Lehman Brothers skandalları, şeffaf olmama durumunun, bu zorlu rekabet piyasası ortamında, ekonomilerde tolere edilmeyeceğini ağır sonuçlara neden olarak göstermiştir. Sorulması gereken soru, şeffaflık, finansal piyasalarda niçin bu kadar önemlidir veya ne gibi pozitif katkıları vardır? Efektif bir bilgi akışı, hem borsaya kayıtlı şirketlerin yatırımcılar açısından cazibesini arttırmakta, hem de ekonomilerdeki beklenmeyen durumlara karşı önleyici tedbirlerin en kısa sürede alınmasına yardımcı olmaktadır. Bu yüzden, Tapscott ve Ticoll’un eserlerinde belirttiği gibi, “Günümüzün kazananları, başarı için her gün daha fazla soyunanlardır”(Tapscott and Ticall 2003, xii). Bununla birlikte, diğer bir problemde, şeffaflığın öneminin kanun koyucular tarafından ne kadar anlaşılıp, yasal zeminlerde uygulamaya dönüştürülebildiğidir. Bu doğrultuda çalışmamızda, şeffaflık kurallarının uygulanabilirliğinin anlaşılabilmesi bakımından, şeffaflık teorisinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunun ile ilgili ikincil mevzuatta hangi ölçüde ve nasıl pratiğe dönüştüğünün keşfedilmesi amaçlamaktadır. ∗ Makale gönderim tarihi: 05.11.2015; kabul tarihi:19.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ∗∗ Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, narbays@yahoo.de. ∗∗∗ Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, melihsonmez@erzincan.edu.tr. 369 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 370 Anahtar Kelimeler: Kurumsal Yönetim, Şeffaflık, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu, 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu JEL Sınıflandırması: K00, K2, K22 “TRANSPARENCY” IN CORPORATE GOVERNANCE AND ITS IMPLEMENTATIONS IN TURKISH COMMERCIAL CODE ABSTRACT Transparency, as one of the important principles of corporate governance, plays a key role in the structure of corporations as well as in financial markets. This is because, ‘the devil side of corporations’, such as the scandals of Imar Bank, Parmalat or Lehman Brothers, has indicated how any opaqueness is unlikely to be tolerated in these competitive financial markets. The question that needs to be asked is why transparency is so important in the financial markets. An effective flow of information not only increases the attractiveness of listed companies in the financial markets, but also plays a preventative role for the unexpected events. Therefore, as Tapscott and Ticoll mentioned, ‘today’s winners increasingly undress for success’. ”(Tapscott and Ticall 2003, xii). However, it is important to highlight that to what extent has its importance been realised by policy-makers in their respective legal frameworks? In this respect, in order to understand the practicability of transparency rules, this paper aims to explore how the idea of transparency has been converted into practice in the both new Turkish Commercial Code No: 6102 and the Capital Market Law No: 6362. Keywords: Corporate Governance, Transparency, Turkish Commercial Code No: 6102, Capital Market Law No: 6362 JEL Classification: K00, K2, K22 1. GİRİŞ Kurumsal yönetim, bir şirkette veya bir işletmede, bütün çalışanlar arasında dengelerin gözetildiği; ana amaçların, hakların ve sorumlulukların belirlendiği; şirketlerde veya işletmelerde ortak çıkarların korunduğu; ve en geniş anlamda finansal ve ekonomik performansın arttırılmasının amaçlandığı bir sistem veya strateji olarak tanımlanabilir (Sonmez 2014). Uluslararası alanda ‘corporate governance’ olarak bilinen kurumsal yönetim, şirketlerin veya işletmelerin en etkili bir şekilde yönetim, idare ve denetimleri için profesyonel bir anlayış getiren bir yönetme sanatı olarak kabul edilebilir. Bu bakımdan kurumsal yönetim, felsefe, etik, politika, ekonomi ve hukuk bilimlerini harmanlayarak, hem iş dünyasında hem de finansal piyasalarda ideal bir yönetim anlayışının oluşturulmasını amaçlamaktadır. Kurumsal yönetim, özellikle İmar Bankası, Enron, Parmalat gibi bir takım finansal skandallar ve ekonomik krizlerden sonra, gerek gelişen ülkelerde gerekse gelişmekte olan ülkelerde giderek önemini arttırmaya başlamıştır. Geçtiğimiz yüzyıl, finansal piyasaların dünya çapında onurunu kaybettiği bir dönem olarak nitelendirilebilir. Yukarıda adı geçen skandallar ve ekonomik krizler yüzünden, birçok şirket iflas etmiş, globalleşmeyle birbirine bağlanan finansal piyasalar ağır bir darbe almıştır. Bu yüzden, şirketlerin bu karanlık tarafları, onları başıboş bırakmanın çok ağır sonuçlara neden olacağını açık bir şekilde göstermiş ve yönetimde profesyonel bir anlayışın gerekliliğini ortaya koymuştur. Kurumsal yönetim anlayışının temelinde, mevcut şirketler ve finansal piyasaların etkili bir şekilde çalışmalarını sağlayarak, hem finansal göstergelerini geliştirmek hem de onları yatırımcılar bakımından bir cazibe merkezi haline getirme amacı yatmaktadır. Her ne kadar kurumsal yönetim anlayışının ortaya çıkmasında, pay sahiplerinin çıkarlarını arttırma görüşü savunulsa da, bu felsefe günümüz globalleşen dünyasında şirketlerin ve finansal piyasaların ana amacına ulaşmasında yetersiz kalabilmektedir. Bu yüzden, kurumsal yönetimin yeni tanımında; bir şirkette en tepeden en aşağıya kadar, herkesin menfaatlerini gözetmek amacıyla kurulmuş bir koordinasyon stratejisi olduğu vurgusu giderek artan bir şekilde yerini almaya başlamıştır. Burada üzerinde durulması gereken iki önemli konu vardır: Birincisi, kurumsal yönetim niçin önemlidir? İkincisi, eğer bu denli önemliyse, şirketlerde veya finansal piyasalarda bu profesyonel yönetim anlayışını kazandırmanın yolları nelerdir? Kurumsal yönetimin en büyük avantajlarından bir tanesi, şirket performansı üzerindeki olumlu etkisi olarak gösterilmektedir. Bu konuda, özellikle mukayeseli uygulamada birçok çalışma bulunmaktadır. Örneğin, Gompers, Ishii ve Metrick çalışmalarında, iyi yapılandırılmış bir kurumsal yönetim anlayışının şirket değerini arttıracağını, şirketlerde daha iyi bir faaliyet başarı grafiği yakalanacağını ve şirket yatırım getirisinin pozitif yönde değişeceğini savunmaktadırlar (Gompers, Ishii ve Metrick 2003). Özellikle 1990 ve 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 371 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 372 1999 yılları arasında yaptıkları çalışmalarda, güçlü bir kurumsal yönetim yapısına sahip olan şirketlerin, pay sahipleri bakımından daha zayıf haklara sahip olduğu şirketlere kıyasla çok daha iyi ve başarılı bir performans sergilediklerini sayısal verilerle ortaya koymuşlardır (Gompers, Ishii ve Metrick 2003). Bu bakımdan iyi organize edilmiş bir kurumsal yönetim prensibinin, şirket içeresinde, birbiriyle uyumlu ve koordinasyonlu bir iş ortamı oluşturarak, şirketin finansal göstergelerine olumlu bir katkı sağladığı söylenebilir. Bu yüzden, kurumsal yönetim anlayışı, ölçeklerine bakılmaksızın, bütün şirketlere kazandırılması gereken bir stratejidir. Aksi takdirde, günümüz hızla değişen finansal piyasalarında, bu değişime ayak uyduramamak, çok ağır sonuçlara neden olabilir. Bu anlayışın geliştirilmesinde, kurumsal yönetim prensiplerinin anlaşılması anahtar bir rol oynamaktadır. Bilindiği üzere, kurumsal yönetim dört ana prensip üzerine kurulmuştur: ‘Şeffaflık, Güvenilirlik, Hesap Verilebilirlik ve Adillik’. Şeffaflık diğerleri arasından, kurumsal yönetim prensiplerinin en önemlisi olarak kabul edilebilir, zira güvenilirlik, hesap verilebilirlik ve adillik şeffaflığın bir sonucu olarak tezahür eder. Diğer bir ifadeyle, şeffaflık olmadan diğer prensiplerin sağlanması mümkün değildir. Bu yüzden, kurumsal yönetimin geliştirilmesinin temelinde, şirket içerisinde şeffaflığın yüksek bir seviyede sağlanması yatar. Şeffaflık, hem piyasaların hem de şirketlerin ‘x-ray’ cihazı olarak, finans dünyasını güvenilir bir süzgeçten geçirerek, sermaye piyasaları açısından temiz bir ortam oluşturmayı hedeflemektedir. Bu bakımdan, hem şirketlerin karanlık yönlerini önceden göstererek finansal piyasaların etkili işleyişine olumlu katkıda bulunur, hem de şirkette en tepeden en alt kademeye kadar mükemmel bir iletişim ağı kurarak, iyi örgütlenmiş veya koordine edilmiş şirket yapılarının kurulmasını sağlar. Bu bağlamda şeffaflığın genel misyonu, gösterişli dükkân vitrinleri gibi, finansal marketlerdeki yatırımcılar için gerekli bilgileri sağlamak ve piyasalardaki kayıtlı şirketleri onlara pazarlamaktır. Bu açıdan, yatırımcılar için her türlü bilgiyi güvenilir bir atmosferde sunmak, şeffaflığın en önemli avantajı olarak kabul edilebilir. Finansal piyasaların etkin bir şekilde işleyişinde, güven anahtar bir rol oynar. Zira piyasalardaki güvenin kaybı, yatırımcıların piyasadan çıkmasına, finansal enstrümanlara olan talebin azalmasına ve böylelikle ekonomik krizlerin tetiklenmesine neden olmaktadır. Kısacası, piyasaların karanlık görüntüsü, şirketlerin karanlık duygularını ortaya çıkaracak ve ekonomilerde yeni skandallara ve krizlere sebebiyet verecektir. Bu yüzden, nasıl ki ‘güneş ışığı doğadaki en iyi dezenfektandır’ (Brandeis 1914), şeffaflık da finansal piyasaların karanlık yönüne yönelik en önemli dezenfekte ışığı olarak vasıflandırılabilir. Literatürde şeffaflığın hem finansal piyasalara hem de şirketlere yönelik avantajları hakkında çok sayıda çalışma yapılmıştır. Şeffaflığın ‘x-ray’ etkisi baz alınarak temel avantajları şu şekilde sıralanabilir; ‘şirkette hesap verilebilirliği arttırma, finansal piyasalar için uzun dönem yatırımcı sayısını arttırma ve böylelikle ticaret hacmini geliştirme, daha fazla nakit akışı sağlama, sermayenin kaçışını önleme, iyi bir izleme sistemi kurma ve piyasalardaki illegal faaliyetleri azaltma’ (Witherell 2003; Vishwanath ve Kaufmann 2012; Goh, Ng ve Yong 2008; Hermalin ve Weisbach 2012; Gönençer 2008). Kısacası, yüksek seviyede bir şeffaflık pozitif bir zincirleme reaksiyonu başlatarak hem şirketlerde iyi organize edilmiş bir kurumsal yönetim yapısı kurulmasını sağlar hem de finansal piyasaların etkili bir şekilde işleyişine yardımcı olur. Diğer taraftan, şeffaflığın hem finansal piyasalar hem de şirketler için bu kadar çok avantajı olmasına rağmen, maliyet, güvenilirlik ve karmaşıklık gibi bir takım dezavantajları veya problemleri vardır. Bu dezavantajlar veya şeffaflıkla ilgili problemler nazara alındığında, neden şeffaflığın finansal piyasalarda ya da kurumsal yönetimlerde olması gerekli olduğu sorusu tartışma konusu haline getirilebilir. Özellikle şirketler için maliyetlerin önemli olduğu bir finansal piyasada, yeni maliyetlere katlanıp şeffaflığın artırılması gerektiği düşüncesi çok mantıklı gelmeyebilir. Şeffaflığın önemini anlamanın temel yolu, olmadığı bir piyasadaki negatif sonuçları göz önüne almaktır. Örneğin Lehman Brothers krizi, şeffaf olmayan finansal piyasaların ekonomi üzerindeki negatif etkisi bakımından iyi bir örnek teşkil edebilir. Lehman Brothers davası, şeffaflık için yeni bir problemin ortaya çıkmasına neden olmuştur, zira bu kriz meydana geldiğinde kanun koyucular yeterince şeffaf piyasalara sahip olduklarını iddia ediyorlardı. Fakat hızla değişen günümüz finansal piyasalarında, bu değişime ayak uyduramamanın faturası çok ağır bir şekilde ödenmiş oldu. Mevcut verilere göre, Amerikan piyasası bu kriz yüzünden $11.9 trilyon dolar kaybetmiştir (Sun, Stewart ve Polard 2011). Bu yüzden, şeffaf olmamanın bahsi geçen büyük zararları göz 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 373 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 374 önünde tutulduğunda, şeffaflığın maliyeti kar maksimizasyonu amaçlayan finansal piyasalar için her zaman çok daha karlı olacaktır. Şeffaflığın hukuksal boyutu incelendiğinde, bunun hiç de kolay bir işlem olmadığı anlaşılmaktadır. Doğru bir teşhiste bulunabilmek bağlamında öncelikle şeffaflık prensibinin hangi hukuksal alanlarda geliştirilmesi gerektiği belirlenmelidir. Hem şirketler, hem de finansal piyasalarda olan avantajları dikkate alındığında çift taraflı bir hukuksal yapısı olduğu söylenebilir. Bu yüzden, güçlü bir şeffaflık kanunlarına sahip olmanın ilk yolu, şeffaflığın hem şirketler, hem de sermaye piyasası mevzuatında düzenlenmesi gerekliliğidir. İkinci olarak, şeffaflık kanunları üç temel kriteri bünyesinde barındırmalıdır; ‘açıklık, korumacılık ve caydırıcılık’. Bu üç kriter, şeffaflık kanunlarının yasal zeminde nasıl düzenlenmesiyle alakalı yol gösterici bir pusula işlevi görmektedir. Üçüncü olarak, gerek açıklık prensibinin yerine getirilmesinde, gerekse bilgi kirliliğinin önlenmesi bakımından, hangi tür bilgilerin paylaşılması gerektiği kanun koyucular tarafından belirlenmelidir. Doktrinde, beş tür bilginin anahtar rol oynadığı belirlenmiştir. Bu bakımdan, şeffaflık kurallarının kalitesinde, bu beş tür bilginin paylaşılmasının yasallaştırılıp yasallaştırılmadığı incelenmelidir. Dördüncü olarak, şeffaflık kanunlarının gereği gibi yerine getirilmesinde, tam yetkili denetleyici kurul veya otoriteler de görevlendirilmelidir. Bu kurul veya otoriteler sayesinde, finansal piyasalar ve şirketler gözetlenebilecek ve şeffaflık kanunlarının objektif bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı incelenebilecektir. Nihayet, son olarak da, şeffaflık kanunlarının çok hızlı değişen günümüz dünyasında yeniliklere ayak uydurup uyduramadığı en önemli prensiplerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, kaliteli bir şeffaflık için, kanunlar her zaman güncellenmeli, finansal piyasaların değişen yapısına uygun kurallar düzenlenmelidir. Bu bilgiler ışığında, iyi bir şeffaflık hukuku için, muhtemel kriterleri şu şekilde sıralayabiliriz; ‘şeffaflık kanunlarının çift taraflı doğası, üç temel prensibi, paylaşılması gereken anahtar bilgileri düzenlemesi, tam yetkili denetim ve yönetim otoritelerin varlığı ve kuralların piyasadaki yeniliklerle uyumluluğu.’ Sonuç itibariyle, çalışmamızın amacı, şeffaflığın hem kurumsal yönetimde hem de finansal piyasalardaki temel işlevini, avantajlarını ve potansiyel problemlerini baz alarak değerlendirmek, yokluğundaki negatif etkisini, İmar Bankası veya Parmalat gibi skandallar ışığı altında ele almaktır. Buna ek olarak, şeffaflığın teorik boyutu incelendikten sonra, bunun pratikte ne derece başarılı olduğunu göstermek için, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPK) ile ilgili ikincil mevzuattaki şeffaflık düzenlemeleri yukarıda belirtilen kriterler açısından sistematik olarak analiz edilecektir. 2. ŞEFFAFLIĞIN TANIMI PİYASALARDAKİ ANA ETKİLERİ VE FİNANSAL 2.1. Şeffaflık Nedir? Şeffaflık, kurumsal yönetimin ana prensiplerinden birisi olarak, hem şirketlerin hem de finansal piyasaların başarısında önemli bir rol oynamaktadır. Daha öncede belirtildiği üzere, şeffaflığın diğer kurumsal yönetim ilkelerinin, ‘hesap verilebilirlik, güvenilirlik ve adillik’, arasında en önemlisi olduğu iddia edilebilir. Çünkü, hesap verilebilirlik, güvenilirlik ve adillik, sadece şeffaflığın optimum seviyede sağlanabildiği bir ortamda etkili bir şekilde gerçekleştirilebilir. Hem kurumsal yönetimde, hem de finansal piyasalarda bu kadar etkin bir role sahip olan şeffaflığın tanımı konunun anlaşması bakımından önem arz etmektedir. Diğer bir ifadeyle, şeffaflık denilince ne anlaşılmalıdır? Şeffaflık, finansal piyasalarda, günün şartlarına göre her zaman mevcut olmuştur. Örneğin eskiden şeffaflık, ‘duymanın inanış olduğu prensibine’ göre finansal piyasalarda boy gösteriyordu. Ancak zamanla, özellikle günümüz bilgi çağında, bu prensip ‘görmenin inanış olduğu prensibine’ dönüşerek değişmiştir (Oliver 2004, 11). Kısacası, artık kulaktan dolma bilgiler, yatırımcıları veya bilgi kullanıcılarını tatmin etmemektedir. Onlar için önem arzeden bilginin kaynağıdır. Fakat şeffaflığın, kabaca şirket veya finansal piyasalar hakkındaki bilgilerin kamuya açıklanması şeklinde tanımlamak, onun ana felsefesinin yanlış ve eksik anlaşılmasına neden olacaktır. Bu minvalde şeffaflık, finansal piyasalar ve şirketlerin performansı, göstergeleri ve işleyişleri ile ilgili doğru ve güvenilir bilgilerin, doğru zamanda, doğru şekilde ve doğru yerde paylaşılarak, onların karar mekanizmasında pozitif bir etki sağlamak olarak nitelendirilebilir (Sönmez 2014; Ünal 2015, 417). 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 375 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 376 Yukarıda kısaca değinildiği üzere, şeffaflık prensibinin ana amacı, tutarlı, kapsamlı ve anlaşılır bilgilerin tam zamanında ve düşük maliyetle bilgi kullanıcılarına ulaştırılmasıdır. Fakat, şeffaflığın temelinde paylaşılan bilgilerin güvenilirliği yatar. Black’e göre, bilgiler güvenilmez olduğu sürece onlara ulaşmanın hiç bir önemi yoktur (Black 2001). Bu bakımdan rastgele seçilmiş bilgilerin mevcudiyeti, hiçbir zaman şeffaflık olarak kabul edilmemelidir. Paylaşılan bilgilerin belirli bir kalitede olması, yüksek seviye bir şeffaflık için anahtar rol oynar. Bu yüzden şeffaflığın kalitesini arttırmak açısından, paylaşılan bilgilerin, açıklık, tutarlılık, doğruluk, tarafsızlık, karşılaştırılabilirlik, devamlılık ve güncellik gibi temel kriterlere sahip olması gerekir (Canbaloğlu 2011). 2.2. Şeffaflığın Finansal Piyasalardaki Olumlu Etkileri Günümüz bilgi çağında, artık şirketlerin geçmiştekilere oranla daha şeffaf olduğu değerlendirilmesinde bulunulabilir. Özellikle, internetin yaygın kullanılmasıyla birlikte, bir bilgi toplumu yaratılmış, böylelikle finansal piyasalarda menfaat sahipleri için bir optik zum sağlanarak şirketler yakın bir izleme sistemine dâhil edilmiştir. Bilginin yaygın kullanıldığı günümüz toplumlarında, bilgiye bu denli hızlı ulaşmanın avantajları hem yatırımcılar, hem de şirketlerin kurumsal yapısı bakımından incelenebilir. Örneğin yatırımcılar, bir şirkette karşılaşabilecekleri potansiyel risk ve tehditleri analiz ederek, ilgili şirketin performansını çok daha kapsamlı bir şekilde değerlendirme imkânı bulabilirler. Şirketlerin kurumsal yapıları açısından ise, çalışanlar arasında mükemmel bir iletişim ağı kurarak, pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri ve en alt kademedeki isçilerin birbirleriyle anlık etkileşimini güçlendirir ve böylelikle, şirket yönetimi ve karşılaşılacak potansiyel tehlikeler için en iyi stratejilerin oluşturulmasına yardımcı olur. Bu yüzden, şeffaflığın hem finansal piyasaların hem de kurumsal yönetimin başarısında pozitif bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Şeffaflığın kurumsal yönetimdeki etkileri, yönetim kurulu, pay sahipleri ve diğer menfaat sahipleri açısından incelenerek değerlendirilebilir. Yönetim kurulu, şirketlerin yönetim ve koordinasyon merkezidir ve şirketlerin başarısında, yönetim kurulunun performansı önemli bir rol oynar. Bu bakımdan, son yıllarda, yönetim kurulunun hesap verebilirliği, sorumluluğu, gücü ve üyelerin bireysel başarılarını arttırmaya yönelik düzenlemeler yapılmaktadır (OECD 2004). Yönetim kurulunun etkili bir şekilde çalışmasında, şeffaflığın da pozitif etkilerinden bahsedilebilir. Söz gelimi, yönetim kurulu üyeleri gerçek, tutarlı ve kapsamlı bilgilere doğru zamanda ulaşamazsa, şirket performansı bakımından alacağı stratejik kararlarda başarılı olma şansı göreceli olarak azalacaktır. Yönetim kurulunun başarısıyla, şirkette kurulan etkili bir bilgi akışı arasında pozitif bir korelasyon olduğu söylenebilir. Bu gerekçe ile, yönetim kurulu her türlü bilgiye ulaşma konusunda özel haklarla donatılmalıdır. Şeffaflığın, pay sahipleri bakımından da bir takım olumlu katkıları vardır. Bilindiği gibi, kurumsal yönetim probleminin temelinde, pay sahipleriyle yöneticilerinin farklı olması yatar. Diğer bir ifadeyle, pay sahipleri ile yöneticiler arasındaki çıkar çatışması, kurumsal yönetim probleminin çıkış noktasıdır. Şeffaflığın, bu çıkar çatışmalarını önlemeye yönelik avantajları olduğu ifade edilebilir. İlk olarak, yüksek seviye bir şeffaflık, otomatik bir denetleme mekanizması kurarak, hem pay sahiplerinin hem de yöneticilerin illegal faaliyetlerini önleyebilir. Burada hem pay sahiplerinin hem de yöneticilerin haklarını veya görevlerini nasıl kötüye kullandıklarını açıklamak faydalı olabilir. Pay sahipleri bakımından, şirkette kâr payının orantısız paylaştırılması veya şirketten çalınması listenin başındaki illegal aktivite olarak tanımlanabilir. Bunun dışında, şirket varlıklarını veya paylarını piyasa fiyatı altından satın alarak, hem yönetimde kendi güçlerini arttırabilirler hem de kendi yakınları için önemli çıkarlar elde edebilirler (Porta, Silanes, Shleifer ve Vishny 1999). Yöneticiler ise, kendi maaşlarını arttırmak ya da kendilerine sağlanan ilave gelirlerden yararlanabilmek için, şirket performansı kötüye gitmesine rağmen, finansal raporlarla oynayarak şirket performansını olduğundan çok daha iyi gösterebilirler (Hermalin ve Weisbach 2012, 207). Şeffaflığın olmadığı ya da düşük seviyede olduğu şirketler, hem yöneticilere hem de pay sahiplerine, yukarıda açıklanan illegal faaliyetleri istedikleri gibi yapabilmeleri için bir fırsat verir. Fakat şeffaflık, şirket içerisinde etkili bir bilgi akışı sağlayarak, bu tür faaliyetlerin kolaylıkla ortaya çıkmasını sağlar. Bu bakımdan, şeffaflığın şirketlerin bu karanlık yönlerini önlemeye yönelik önleyici bir etkisi vardır. Diğer menfaat sahipleri ve şeffaflık arasında da kurumsal yönetimin performansı açısından pozitif bir ilişki olduğu savunulabilir. Menfaat sahipleri, şirketlerin uzun dönem yatırım ilişkileri bakımından önemli bir rol oynar. Menfaat sahiplerinin şirketlerdeki bu katkılarını anlayabilmek bakımından, öncelikle menfaat sahiplerinin şirkette kim olduğunun bilinmesi gerekir. Oliver’a göre menfaat sahipleri çok geniş bir yelpazeden oluşur. Örneğin, çeşitli düzeydeki hükûmetler, medya, 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 377 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 378 müşteriler, tedarikçiler, alacaklılar (kredi verenler), finansal kuruluşlar, sivil, kültürel ve dini gruplar ve sivil toplum kuruluşları menfaat sahipleri olarak tanımlanabilir (Oliver 2004, 14). Bu açıdan menfaat sahipleri genel piyasa oyuncuları olarak kabul edilir ve uzun dönem yatırımların arttırılması şirketin onların radarına girme sayısına bağlıdır. Şirketleri menfaat sahipleri bakımından daha cazip bir hale getirmede, şeffaflık önemli bir rol oynamaktadır. Bu pozitif katkıyı anlayabilmek için, şeffaflık çalışanlar ve kreditörler (alacaklılar) bakımından incelenebilir. Çalışanlar, kurumsal yönetim yapısının temel düzeydeki en önemli tamamlayıcıları olarak kabul edilebilir. OECD araştırmaları gibi sayısız çalışma, çoğu şirketin başarısının arkasında, kurumsal yönetim ile çalışanlar arasındaki güçlü ilişkinin varlığını göstermeye çalışmışlardır. Her ne kadar şirketlerdeki katkıları, küçük bir seviye gibi algılansa da, şirket kazançlarında onların kalitesi ve üretkenliği önemli rol oynamaktadır. Diğer bir ifadeyle, çalışanlar kendilerini, büyük şirket ailesinin bir ferdi gibi hissettikleri sürece, kaliteyi performanslarına yansıtıp şirket kârlılığına olumlu katkıda bulunacaklardır. Bu bakımdan, çalışanların güvenliği ve ihtiyaçları ile ilgili düzenlemeler etkin bir kurumsal yönetim anlayışı için gereklidir. Şeffaflığın, çalışanlar bakımından gerekli olan bu düzenlemelerde önemli bir etkisi olduğu söylenebilir. Örneğin, Almanya, Çin, Hırvatistan, Brezilya ve Rusya gibi ülkelerde, çalışanlar da şirketlerin karar alma mekanizmasına yardımcı olmak için yönetim kurulu üyelerini seçme, hatta yönetim kurulu toplantılarında kendi temsilcilerini bulundurma hakkına sahiplerdir (OECD 2004, 63). Bu tür sistemlerde, çalışanlara ve temsilcilerine karar alma mekanizmasında yardımcı olmak için, gerekli bilgilere doğru zamanda ulaşmaları önemlidir. Diğer bir ifadeyle, çalışanlar, şirketin performansı, borç/sermaye oranı, devredilen haklar/yetkiler gibi konularda yeterli bilgiye sahip oldukları sürece, kurumsal yönetimdeki temel problemleri daha iyi analiz etme ve kendileriyle ilgili temel endişeleri dile getirme fırsatı bulabileceklerdir. Ayrıca, şeffaflığın kurumsal yönetimde sağlayacağı otomatik izleme mekanizması sayesinde, haklarının da şirkette kötüye kullanılması engellenecektir. Kreditörler/alacaklılar bakımından ise, şirketteki şeffaflık düzeyi, şirket performansının anlaşılabilmesi açısından oldukça önemlidir. Kreditörler, ticari hayatta şirketler bakımından can kurtarıcılar olarak kabul edilebilirler. Özellikle finansal krizlerin yaşandığı dönemlerde, şirketlerin acil kaynak ihtiyaçlarını karşılamak ve iflaslarını önlemek için kreditörler önemli bir rol oynamaktadırlar. Bu bakımdan, bu tür kara günlerde, kreditörlerden talep edilen miktarda kaynağın istenilebilmesi için, şirketlerin yeterli düzeyde bir şeffaflık seviyesine sahip olmaları gerekir. Zira, kreditörler risk yüklenicileri olarak, vermiş oldukları ödünç paranın belirlenen zamanda problemsiz bir şekilde dönmesini beklerler. Bunun içinde, şirketteki güvenilir, güncel, kapsamlı ve tutarlı bilgileri değerlendirerek, potansiyel risk ve tehditleri belirlerler. Bu yüzden, ihtiyaç duyulduğunda kreditörlerden sağlanan bu dışsal kaynaktan yararlanabilmek için, şirketlerin alacaklıları tatmin edecek seviyede bir şeffaflık düzeyine sahip olmaları zaruridir. Bu bilgiler ışığında, şeffaflığın kurumsal yönetim yapısında önemli bir etkiye sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yeterli bir şeffaflık seviyesi, şirketlerin yönetilmesinde her bir ayrıntıyı gün yüzüne çıkararak, yöneticilerin olayları büyük resimde değerlendirmelerine yardımcı olur. Buna ilaveten, şirket içerisinde otomatik bir izleme mekanizması kurar, şirketteki hesap verilebilirlik seviyesini arttırır, şirket içi iletişim kalitesini güçlendirir ve böylelikle etkili bir kurumsal yönetim anlayışının şirkette kazanılmasına yardımcı olur. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus, şeffaflığın katkılarını yalnızca kurumsal yönetim perspektifinde değerlendirmek, diğer etkilerinin gözden kaçırılmasına neden olabilir. Bu bakımdan şeffaflığın ana etkilerini anlamada, finansal piyasalardaki rolünün de incelenmesi daha sağlıklı sonuçlara ulaşmada yardımcı olacaktır. Temel olarak şeffaflık, şirket performansıyla ilgili her bir detayın incelenmesini sağlayarak, şirketlerin karanlık yönlerini önlemek için bir şans sağlar. Piyasalardaki güveni arttırarak, finansal krizlerin önlenmesi yada en azından negatif etkilerinin azaltılmasına yardımcı olur. Güven, bir finansal piyasanın düzgün bir şekilde islemesindeki en önemli faktördür, zira onun sarsılması finansal piyasadaki sistemin çökmesine neden olacaktır. Diğer bir ifadeyle, piyasalara karşı güven arttıkça, piyasaların uçuculuğu azalacak, likidite rasyoları artacak ve piyasa, yatırımcılar bakımından daha cazip hale gelecektir. Şeffaflık, piyasalardaki güvenin sağlanmasında önemli katkılar sağlamaktadır. Özellikle doğru bilgiyi, doğru zamanda, objektif olarak herkese ileterek, yatırımcılar bakımından eşitsizlikleri azaltır, doğru seçimleri yapmalarına yardımcı olur, potansiyel risklerin önceden 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 379 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 380 belirlenmesini sağlar ve yatırımcılar bakımından etkili bir piyasanın oluşturulmasına katkıda bulunur (Witerell 2003, 1-2, Ünal 2015, 418). İkinci olarak şeffaflık, finansal piyasalarda oyuncular arasındaki asimetrik bilgilerin azaltılmasına yardımcı olur. Bilgilerin yetersiz olması, piyasalarda dışsal maliyetlerin iki şekilde artmasına neden olur. İlk olarak, gerekli bilgilerin eksikliği yatırımcıların finansal piyasalarda yanlış tercihlerde bulunmalarına neden olur (Goh, Ng ve Yong 2008, 9). Şeffaflığın yetersiz olması sebebiyle, yatırımcılar finansal piyasalardaki değerlendirmelerini dar bir çerçevede yapmak zorunda kalırlar ve potansiyel tehditler bakımından büyük resmi kaçırdıklarından, yanlış yatırım araçlarına yönelebilirler. Bu yüzden zarara uğrayarak yatırımlarını kaybedebilirler. Şeffaflığın yüksek seviye düzenlendiği etkili işleyen finansal piyasalarda ise, yatırımcılar her türlü bilgiye sahip oldukları için piyasalardaki risksiz getiri araçlarını değerlendirme fırsatı bulurlar ve seçimlerinde doğru getirilere yönelebilirler. İkincisi, yatırımcılar piyasalardaki bilgi eksikliğini giderebilmek, paylaşılmayan bilgilere ulaşabilmek için daha fazla efor sarf ederek daha fazla maliyete katlanmaya ve haliyle daha fazla zaman harcamak durumunda kalırlar. Bu bakımdan şeffaflığın, dışsal maliyetlerin azaltılmasında önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Üçüncü olarak şeffaflık, kurumsal yönetimde olduğu gibi finansal piyasalarda da etkili bir izleme mekanizması kurulmasını sağlar. Böylelikle hem finansal piyasalardaki oluşabilecek suçları azaltır, hem de piyasa bütünlüğünün korunmasına pozitif katkı sağlar. İyi bir izleme sistemi, şirketlerin daha sorumlu davranmalarını teşvik edecektir. Bu sayede de, finansal piyasalardaki güven ortamı geliştirilerek, piyasaların yatırımcılar açısından cazibesi arttırılacaktır (Canbaloğlu 2011, 8). Şeffaflığın diğer bir etkisi de finansal krizleri önlemedeki pozitif katkılarıdır. Aslında bu, diğer avantajlarının bir sonucudur. Öncelikli olarak şeffaflık, piyasadaki asimetrik bilgileri önleyerek yatırımcılar bakımından fırsat eşitsizliğini azaltır. Gerekli bilgileri, doğru zamanda bilgi kullanıcılarına ulaştırarak, onların yanlış tercih yapmalarını engeller. Böylelikle, piyasalardaki gayrimeşru kârlılığı azaltmaya yardımcı olur. İlaveten, şirketlerin nakde sıkıştığı acil durumlarda, kredi kuruluşları bir cankurtaran gibi şeffaflık düzeyinden emin oldukları şirketlerin kredi ihtiyaçlarını giderirler. Böylelikle, hem şirketlerin iflasının ertelenmesine yardımcı olurlar, hem de birbiriyle sıkı sıkıya bağlı şirketlerin bu tür durumlarda domino taşları gibi birbirlerine zarar vermelerini engelleyerek, piyasaların bütünlüğünü korumaya pozitif bir katkı sağlarlar. Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, kaliteli bir şeffaflığın finansal piyasalar üzerinde birçok olumlu etkisi bulunmaktadır. Yöneticilerin hesap verebilirliğinin ve sorumluluklarının arttırılması, iyi bir izleme sistemi, uzun dönemli yatırımcı sayısının arttırılması, piyasada daha fazla işlem hacmi, nakit darlığının engellenmesi ve daha fazla nakdin piyasaya girmesi, pay senetlerinin iyi bir şekilde analiz edilmesi ve doğru yatırım tercihlerinin yapılması ve böylelikle krizlerin önlenmesi ile piyasa bütünlüğünün korunması şeffaflığın en önemli avantajları olarak kabul edilebilir. Fakat dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri, şeffaflığın bir takım dezavantajlarının da olmasıdır. Bu bakımdan kanun koyucular, maksimum şeffaflık yerine ‘optimum şeffaflık’ üzerinde odaklanmalıdır. 2.3. Şeffaflığın Finansal Piyasalardaki Olumsuz Etkileri Şeffaflığın avantajları yanında, bir takım negatif etkilerinin de olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Aksi takdirde, yüksek seviye bir şeffaflığın sağlanmasında bazı problemlerle karşılaşılabilir. Şeffaflığın en temel negatif etkisi onun maliyetidir. Piyasalarda gerekli bilgilerin, doğru zamanda ve doğru yerde paylaşılmasının ne kadar önemli olduğunu yukarıda belirtmeye çalıştık. Fakat bu bilgilerin paylaşılması bedava olmayıp, şirketlere bir takım maliyetlere neden olurlar. Bu maliyetler iki şekilde açıklanabilir; ‘şeffaflığın direkt maliyeti ve rekabet maliyeti’ (Hermalin ve Weisbach 2007, 1; Ünal 2015, 419). Bilgiler, finansal piyasalarda çeşitli şeffaflık araçlarıyla paylaşılmaktadır. Medya, internet, şirketler ve taraflar arasındaki mektup veya mail olarak yapılan yazışmalar, finansal raporlar, olağan yıllık genel kurul toplantısı ve genel toplantılar bilgilerin kullanıcılara ulaştırılmasındaki hem en popüler, hem de en kolay şeffaflık araçları olarak kabul edilmektedir. Ancak, bilgilerin paylaşılmasında kullanılan bu araçlar, şirketler bakımından şeffaflığın direkt maliyetlerinin artmasına neden olabilir. Rekabet maliyeti bakımından ise, şeffaflık, rakipler tarafından stratejik avantaj sağlanacak bir takım bilgilerin elde edilmesine sebebiyet vermektedir. Bu şirketler bakımından rekabet avantajının kaybına, rakipler karşısında kârların düşerek rekabet maliyetinin artmasına yol açabilmektedir (Hermalin ve Weisback 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 381 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 382 2007). Bu bakımdan şeffaflığın en önemli negatif etkisi, şirketler bakımından maliyetleri arttırmasıdır. İkinci olarak güvenilirlik sorunu, şeffaflığın diğer bir problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şeffaflığı tanımlarken, onun yalnızca, saf olarak bilgilerin ilgili kişilerin hizmeti sunulması olarak anlaşılmasının yetersiz kalacağını vurgulamaya çalışmıştık. Şeffaflık, bir denetim süzgecinden geçen doğru ve yerinde bilgilerin tam zamanında ilgili kişilere aktarılması olarak kabul edilmelidir (Turilli ve Floridi 2009, 108). Burada sorulması gereken soru, paylaşılan bilgilerde güvenilirlik probleminin nasıl ortaya çıktığıdır. Bu problemin temelinde, kurumsal yönetimin de temel problemi olan, pay sahipliği/yönetim ayrılığı yatmaktadır. Pay sahipleri bazen zaman problemi nedeni, bazen de yönetimde bir profesyonel anlayış sağlayabilmek adına dışarıdan bir yönetici veya temsilci atama yoluna gidebilirler. CEO’lar, dışarıdan atanan bu yönetici kavramının ne olduğunun tam olarak anlaşılması bakımından örnek olarak incelenebilir (Hermalin ve Weisback 2007). CEO’lar profesyonel yöneticiler olduklarından, çoğu kez şirketle ilgili, şirketin sahiplerinden çok daha fazla bilgiye sahip olabilirler (Ünal 2014, 133-136). Bu bakımdan şeffaflığın düşük veya yetersiz olduğu şirketlerde, CEO’lar asimetrik bilgilerden faydalanarak, performanslarındaki başarısızlıkları saklayabilir, ikramiye veya bonusları elde etmek için şirket performansını olduğundan çok daha iyi gösterebilirler. Bu problemi biraz daha detaylandıracak olursak, CEO’lar üç tür negatif davranış ile bu tür eylemlerde bulunabilirler; ‘abartma eforu, karartma eforu ve gizleme eforu’ (Hermalin ve Weisback 2007, 12-18). Abartma eforu, finansal raporlardaki kayıtları değiştirerek, zimmete para geçirme olarak izah edilmektedir. CEO’lar şirket performansıyla alakalı finansal tablolarla oynayarak, pembe bir tablo çizerler ve şirkette kendi geleceklerini garanti altına almaya çalışabilirler (Hermalin ve Weisback 2007, 18). Karartma eforu, CEO’ların gereğinden fazla bilgi paylaşarak, yanlış yatırımlara veya aldığı yüksek risklere karşı doğruları gösteren asıl bilgileri saklama çabası olarak tanımlanabilir. Gizleme eforu ise, paylaşılması gereken bilgileri paylaşmama, bir takım bilgileri saklayarak gizli tutma olarak kabul edilir. CEO’ların veya dışarıdan atanan bu tür profesyonel yöneticilerin bu davranışlarından dolayı, paylaşılan bilgilerin güvenilirlik sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden, piyasada her ne kadar bilgiler ulaşılabilir olsa dahi düşük kalite raporlama ve paylaşılan bilgilerin güvenilirliği problemi şeffaflığın ikinci sorunu olarak kabul edilebilir. Üçüncü olarak da paylaşılan bilgilerin karmaşıklığı ve yetersizliği, şeffaflığın diğer bir problemi olarak vurgulanabilir. Şeffaflığın günümüzdeki dilemması, finansal piyasalarda hem zayıf hem de aynı zamanda çok fazla olmasıdır. Bu dilemma iki parçaya bölünerek analiz edilebilir. İlk olarak üzerinde durulması gereken konu, günümüz yasal zeminlerinde o kadar çok şeffaflık kuralları olmasına rağmen bilgilerin hala yetersiz kalmasıdır. Bunun sebeplerinden ilki olarak şeffaflığın karmaşık dilinin altı çizilebilir. Diğer bir ifadeyle, eğer paylaşılan bilgiler bilgi kullanıcıları yada yatırımcıların anlayamamaları nedeniyle onların karar alma mekanizmasında herhangi bir etkiye sahip olmuyorsa, sayısız şeffaflık kuralının yasalaştırılması hiçbir anlam ifade etmez. Şeffaflığın karmaşık ve teknik dili, ana kural veya standartların piyasada tam olarak anlaşılmasını engelleyebilir. Bu yüzden, şeffaflığın seviyesi bilgi kullanıcıları bakımından anlaşılabilirliğin düşük olmasından olumsuz bir şekilde etkilenebilir. İkinci olarak da günümüz globalleşen dünyasında dil farklılıklarından dolayı uluslararası finansal piyasalarda şeffaflık seviyesi biraz sınırlı kalmaktadır, zira paylaşılan bilgiler genelde İngilizce veya çok az sayıdaki diğer dillere tercüme edilerek paylaşılmaktadır (Bradley 2011, 8). Bu tip dil bariyerleri yüzünden, bazı yatırımcılar veya bilgi kullanıcıları finansal piyasaların performansını anlamakta zorluk çektikleri için, şeffaflığın cezbediciliği arttırıcı etkisi bu tür durumlarda etkisini yitirmektedir. Bu açıdan bahsi gecen iki durum değerlendirildiğinde, şeffaflığın finansal piyasalarda bazı durumlarda nasıl zayıf kaldığı anlaşılabilir. Şeffaflığın zayıf kalmasının yanında, aşırı veya gereğinden fazla olması da finansal piyasalarda negatif etkilere sebep olabilir. Günümüz hızla gelişen teknoloji dünyasında, finansal marketlerde iletişimin temeli olan şeffaflık araçları da nasibini almıştır. Fakat iletişim dünyasındaki bu değişim, yasal zeminlerde de yeni kuralların, standartların ve kriterlerin belirlenmesine neden olarak, karmaşık olan şeffaflık sistemlerinin daha da karmaşık bir hale gelmesine neden olmaktadır. Özellikle piyasada gereğinden fazla bilgi talep edilmesi, finansal piyasalarda bilgi kirliliğine neden olabilir ve bu yüzden piyasaları aydınlatması gereken şeffaflık, onların karmaşıklığını arttırarak daha da karanlık olmasına sebep olabilir. Bu konuda Fiemmetta Borgia’nin bu görüşü destekleyen çok harika bir düşüncesi 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 383 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 384 vardır. Ona göre, ‘bir bilgiyi saklamanın en iyi yolu, onu gereksiz bilgi akışında gömmektir’ (Borgia 2007, 25). Bu yüzden daha fazla bilgi paylaşılması konusunda yapılan yeni kanunlar veya yasal düzenlemeler, her zaman etkili bir şeffaflık uygulamalarının varlığına delil teşkil etmez (Ünal 2014, 81-82). Bu bilgiler ışığında, şeffaflığın avantajlarının yanında bazı olumsuz etkilerinin de olduğu gözlemlenebilmektedir. Özellikle üretim maliyetleri ve yıllık kâr marjı gibi bilgilerin kamuya açılması, şirketlerin hem pazarlık hem de rekabet gücünün azalmasına sebebiyet verebilir. Söz gelimi, üretim maliyetini öğrenen müşteriler, fiyatların düşürülmesini isteyebilir; kâr marjını öğrenen çalışanlar, kendilerine daha yüksek ücret ödenmesini talep edebilir, ayrıca sektördeki bu kâr marjı diğer rakiplerin faaliyette bulunan sektörlere yönelmesine ve böylelikle kâr marjının düşmesine neden olabilir (Gilotta 2012, 49-50). 2.4. Analizler ve Değerlendirmeler Bu çalışmanın sonuçları, şeffaflığın hem kurumsal yönetim hem de finansal piyasaların etkin bir şekilde işleyebilmesinde tamamlayıcı bir unsur olduğunu göstermektedir. Şeffaflık, bir taraftan birçok olumlu avantajlar sağlarken, bir taraftan da bazı yan etkileriyle piyasalarda olumsuz bazı sonuçlara neden olabilmektedir. Bu açıdan, şeffaflığın tam olarak finansal piyasalardaki etkilerini anlayabilmek için, bu potansiyel problemlere ve onların çözümlerine odaklanmakta fayda vardır. İlk olarak belirtmek gerekir ki, bilgilerin kamuya açıklanması ücretsiz olmadığı için herhangi bir maliyete katlanmadan gerekli bilgileri finansal piyasalarda bilgi kullanıcıların hizmetine sunmak mümkün değildir. Fakat günümüz hızla gelişen teknoloji dünyasında, özellikle internetin gelişmesiyle birlikte, en azından bu tür bilgilerle kamuyu aydınlatma hem ucuzlamış, hem de dünya çapında herkese ulaştırılması kolaylaştırılmıştır. Maliyetler bakımından asıl üzerinde durulması gereken durum, şeffaflığın getirisidir. Diğer bir ifadeyle, genellikle şeffaflığın beklenen maliyeti hiçbir zaman onun beklenen getirisinden daha fazla olamaz. Zira şeffaflığın eksikliği, finansal piyasalardaki şirket skandalları gibi illegal faaliyetleri arttırarak, ekonomik bakımdan çok daha ağır sonuçlara neden olabilmektedir. Bu yüzden fayda-maliyet analizi bakımından şeffaflık incelendiğinde, şeffaflık seviyesinin arttırılması finansal piyasaların verimliliği bakımından çok daha rasyonel bir yaklaşım olacaktır. İkinci olarak, şeffaflığın etkililiğinin arttırılması için düşük kalite raporlama ve güvenilirlik problemi kanun koyucular tarafından dikkate alınmalıdır. Şeffaflık, karar-verme sürecinde yatırımcılara veya bilgi kullanıcılarına bir şirket veya finansal piyasaların genel performansıyla ilgili bütün detayları inceleme fırsatı verir. Ayrıntılar önemlidir, çünkü ‘şeytan ayrıntılarda gizlidir’ (Ferran 2003, 5). Bu bakımdan, paylaşılan bilgilerin güvenilir olması, şeffaflık bakımından oldukça önemli bir kriterdir. Paylaşılan bilgilerin güvenilirliğini arttırmak için iki önemli koşulun yasal zeminlerde kanun koyucular tarafından dikkate alınması gerekmektedir; ‘iyi bir denetleme sistemi ve caydırıcı ceza kuralları.’ İyi bir denetleme sistemi, ‘x-ray’ rolünü üstlenen şeffaflık için kızıl ötesi ışınlar olarak kabul edilebilir. Paylaşılan bilgileri belirli bir dürüstlük süzgecinden geçirerek, kamuya karar-alma mekanizmalarında kullanacakları doğru bilgilere ulaşma imkânı sağlar. Caydırıcı ceza kuralları ise, piyasa oyuncularının gözünü korkutarak, finansal piyasalarda illegal faaliyetlerin azaltılması açısından önemlidir. Ağır yaptırımlar sayesinde, pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri, diğer yöneticiler veya muhasebeciler finansal raporların hazırlanmasında gerçeği yansıtacak şekilde daha özenli davranabilirler. Bu minvalde, şeffaflığın güvenilirlik problemini çözmek bakımından iyi bir denetim mekanizması ve ağır cezai yaptırımlar oldukça önemli bir rol oynar. Üçüncü olarak, şeffaflığın karmaşık terminolojisini azaltmak için, kanun koyucular dilde sadeleştirme yoluna gidebilir, kanunları gerekçeleriyle açıklarken finansal uzmanlardan yardım alarak daha detaylı bilgiler verebilirler. Ayrıca, günümüz globalleşen dünyasında daha fazla yabancı yatırımcıya hitap edebilmek için dil bariyerleri de önemli bilgilerin birden fazla dilde tercümesi edilerek ortadan kaldırılmalıdır. Her ne kadar İngilizce hâlihazırda dünyanın ortak dili olarak kullanılsa da, İngilizce’nin yanında önemli bilgilerin İspanyolca, Arapça, Almanca, Fransızca ve hatta Çince paylaşılması, yerel finansal piyasaların uluslararası boyutta cazibesini arttırmada çok büyük avantajlar sağlayabilir. Dördüncü olarak da şeffaflık dolayısıyla rekabet avantajını kaybeden şirketlerle ilgili olarak, finansal piyasalarda bir takım bilgilerin gizlenmesi olanağının şirketlere tanınması gerekmektedir. Aslında şeffaflık, kamunun bilgiye erişim ihtiyacı ile şirketlerin gizleme ihtiyacı arasında bir nevi köprü işlevi görmektedir. Bu bakımdan şirketlere rekabet avantajını kaybettirecek bir takım bilgilerin 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 385 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 386 paylaşılmaması, şeffaflık seviyesinin düşürülmesi olarak algılanmamalıdır. Örneğin teknolojik bilgiler, kimyasal formüller, ticari sırlar gibi bilgiler stratejik nedenler ve fikri ve sınai hakların korunması mülahazalarıyla paylaşılmaz. Ayrıca bu tür bilgiler, yatırımcıların veya bilgi kullanıcıların karar-alma mekanizmasında herhangi bir olumsuz etkiye neden olmaz. Dolayısıyla, şeffaflığın içerisinde, bu yukarıda sayılan bilgilerle sınırlı olmak koşuluyla, bir seviye gizliliğin olması gereklidir. Kısacası, şeffaflık finansal piyasaların ve kurumsal yönetimin etkili bir şekilde işleyişinde çok önemli roller üstlenmiştir. Uzun dönem yatırımcıların kazanılmasında, daha iyi bir denetleme mekanizması kurulmasında, piyasadaki düzgün yatırım araçlarının seçiminde, sermayenin uçuculuğunun önlenmesinde ve sermaye girişinin arttırılmasında veya ticaret hacminin genişletilmesinde şeffaflık olumlu katkılar sağlamaktadır. Ayrıca bir takım çalışmalarda, şeffaflığın kişi başına düşen yurt içi hasıla oranlarındaki pozitif etkisi de ispatlanmaya çalışılmıştır (Porta, Silanes ve Shleifer 2006, 17). Ancak bu avantajlardan yararlanabilmek için, kanun koyucular optimum şeffaflık seviyesinin sağlanması için gerekli düzenlemelere odaklanmalıdırlar. Özellikle, fayda maliyet analizi, gizlilik-açıklık prensibi üzerindeki denge kurulmalıdır. Aksi takdirde şeffaflığın potansiyel zararları, beklenen getirisinden daha fazla olabilir. Bir sonraki bölümde, etkili şeffaflık kurallarının temel kriterleri incelenecek ve nihayet, Türkiye’nin bu kriterler ışığı altında ne derece başarılı şeffaflık düzenlemelerine yer verdiği, değerlendirme konusu haline getirilecektir. 3. DÜZGÜN PRENSİPLERİ ŞEFFAFLIK KANUNLARININ TEMEL Yukarıdaki bölümde, şeffaflığın hem finansal piyasalar hem de kurumsal yönetimlerde ne derece önemli katkılar sağladığı izah edilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde, bu avantajlarından optimum seviyede yararlanabilmek için, şeffaflık kurallarının yasal zeminlerde nasıl düzenlenmesi gerektiği potansiyel prensipler baz alınarak tartışılacaktır. Şeffaflık, günümüz iş dünyasında finansal piyasaların etkili bir şeklide işleyebilmesi bakımından çok önemli roller üstlenmektedir. Özellikle piyasalardaki güven anlayışının hakim olmasında şeffaflığın seviyesi kilit bir rol oynamaktadır. Oliver’in belirttiği ‘duyduğuna değil, gördüğüne inan’ (Oliver 2004, 11) anlayışı artık ‘gördüğünden de emin ol’ prensibine dönüşmüştür. Bu bakımdan, finansal piyasaları, hem ulusal hem de uluslararası bazda cazibe merkezi haline getirebilmek için, ortak çıkarlar üzerine kurulu minimum şeffaflık standartları kanunkoyucular tarafından düzenlenmelidir. Şeffaflık her ne kadar finansal piyasaların olmazsa olmaz prensibi olsa da, hızla değişen günümüz finans dünyasında istenen seviyede sağlanması büyük efor gerektirmektedir. Öncelikle, etkili bir şeffaflık düzenlemesinin sağlanabilmesi için şeffaflığın, hukukun hangi alanlarında geliştirilmesi gerektiği çok iyi analiz edilmelidir. Şeffaflığın kurumsal yönetimin en önemli parçası olmasından dolayı yalnızca şirketler hukukunda düzenlenmesi gerektiği düşünülebilir. Ancak, şeffaflığın finansal piyasalardaki rolü göz önüne alındığında iyi bir şeffaflık seviyesine ulaşılmasında sermaye piyasası mevzuatında da gerekli düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır. Bu bakımdan şeffaflığın ikili bir hukuksal yapısı olduğu söylenebilir. İkinci olarak, yasalaştırılacak şeffaflık kanunlarında doğru usullerin kullanıldığından emin olunmalıdır. Genel olarak şeffaflık düzenlemelerinde üç temel usulün büyük rol oynadığı söylenebilir. Bunlar; ‘açıklık, korumacılık ve caydırıcılık’ prensipleri olarak sıralanabilir. Üçüncü olarak, hangi bilgilerin kamuya açıklanacağı ayrıntılı bir şekilde düzenlenmelidir. Özellikle iyi şeffaflık kanunları, bütün bilgilerin piyasada açıklanması yerine, anahtar bilgilerin neler olduğunu belirlemeli ve bu anahtar bilgiler şeffaflık seviyesinde minimum kriterler olarak düzenlenmelidir. Dördüncü olarak, şeffaflık kanunlarının tek başına varlığı, bu kanunların piyasada tam olarak uygulanabilmesi için yeterli olmaz. Düzenlenen kanunların etkili bir şekilde uygulanabilmesi için, hem bu kanunların isleyişinin denetimini yapan hem de piyasadaki karışıklıklara rehberlik hizmeti veren yetkili otoritelerce desteklenmesi gerekir. Son olarak da finansal piyasalardaki hızlı değişime ayak uydurabilmek bağlamında, düzenlenecek olan şeffaflık kanunlarının güncelliğini korunması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, güncelliğini 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 387 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 388 yitirmiş olan kaybedecektir. düzenlemeler, büyük ölçüde geçerliliğini de Bu bilgiler ışığı altında, iyi şeffaflık kurallarına sahip olabilmek için olması gereken temel prensipleri beş başlık altında toplayabiliriz: ‘Şeffaflığın ikili hukuksal yapısı, şeffaflık kanunlarında olması gereken usuller, açıklanması gereken anahtar bilgiler, yetkili otoriteler/denetim kuruluşları ve kanunların piyasadaki yeniliklere adapte olabilirliği’. Takip eden bölümde, bu kriterler ayrıntılı bir şekilde değerlendirilerek teker teker analiz edilecektir. 3.1. Şeffaflığın İkili Hukuksal Yapısı İyi bir şeffaflık kanununa sahip olmadaki ilk adım, şeffaflık prensibinin hukukun hangi alanlarında düzenlenmesi gerektiğinin belirlenmesidir. Şeffaflık, hem şirketler hem de finansal piyasalar bakımından önemli roller üstlendiği için, optimum seviyede düzenlenecek bir şeffaflık kanunu bakımından hem TTK’nın şirketler hukuku ile ilgili bölümünde hem de SPK ve ilgili ikincil mevzuatta yapılacak bir takım özel düzenlemelere ihtiyaç vardır. Şeffaflık kanunlarının düzenlenmesindeki bu ikili hukuksal yapıyı anlayabilmek bakımından, şirketler hukuku ve sermaye piyasası hukukunun şeffaflığın geliştirilmesindeki katkılarını ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Sermaye piyasası kanunu, finansal piyasalar için bir garantördür. Finansal piyasalardaki menkul değerlerin işleyişi, ticareti, korunması, taraflar arasındaki mevcut işbirliğinin sağlanması gibi temel konular sermaye piyasası kanunu ile düzenlenmektedir. Borsaya kayıtlı şirketlerin temel meseleleri yanında, piyasadaki yatırımcıların güvenliğini sağlayacak genel düzenlemeleri de içerdiğinden, şirketler hukukuna kıyasla daha ayrıntılı konuları ihtiva ettiği kabul edilebilir (Clausen 2011, 173). Şeffaflık kuralları bakımından 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu incelendiğinde, bütün piyasanın gerekli bilgiler ile tam zamanında aydınlatılmasının amaçlandığı görülmektedir (6362 Sayılı SPK md. 1). SPK’daki temel prensip, daha fazla bilginin paylaşılmasını düzenleyerek şeffaflığın maliyetini azaltmak ve bu şekilde yatırımcıların doğru bilgilere doğru zamanda ulaşmalarını sağlayarak, yatırım kararlarından önce piyasanın genel durumuyla ilgili analiz yapmaları için onlara bir fırsat vermektir (Winter 2004, 105). Şirketler hukuku ise, şirketteki oyuncuların ilişkileriyle alakalı genel düzenlemeleri yapmak, ortaklık yapısıyla alakalı temel kriterleri belirlemek, şirket türlerini ayırt etmek gibi şirket bazlı temel düzenlemeler üzerinde durmaktadır. Şeffaflık düzenlemeleri bakımından, sermaye piyasası kanunu ile kıyaslandığında, şirketler hukukunun temel amacı, yatırımcılara veya bilgi kullanıcılarına karar alma mekanizmalarında yardımcı olabilmek için gerekli olan bilgileri finansal raporlama standart ve tekniklerini geliştirerek sunmaktır (Winter 2004, 105). Özetle şeffaflık kanunları, sermaye piyasası ve şirketler hukuku bakımından birlikte incelendiğinde, sermaye piyasası kanunu, yeterli sayıda bilgilerin tam zamanında kamuyu aydınlatmasını amaçlarken, şirketler hukukundaki düzenlemeler raporlama teknik ve standartlarını belirleyerek yatırımcıların karar alma mekanizmasına pozitif etkileri olan kaliteli bilgileri sunmayı amaçladığı tespitinde bulunulabilir. Bu bakımdan şeffaflık kanunlarının geliştirilmesi ve düzenlenmesinde, hem sermaye piyasası hukuku hem de şirketler hukukunun büyük katkıları vardır. Bu yüzden, şeffaflığın bu ikili hukuksal yapısı, optimum seviyede düzenlenmesindeki ilk adım olarak kabul edilebilir. 3.2. Şeffaflık Kuralları için Aranan Temel Usuller Şeffaflık kanunları temel olarak üç temel usulü kapsamalıdır; ‘açıklık, korumacılık ve caydırıcılık’. Açıklık şeffaflık kanunlarının olmazsa olmaz temel prensiplerinin başında yer alır ve esas itibariyle şeffaflık tanımının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Temel olarak açıklık prensibi, gerekli bilgilerin, doğru zaman ve doğru yerde paylaşılarak yatırımcıların veya bilgi kullanıcılarının karar alma mekanizmasındaki kolaylaştırıcı etken olarak ifade edilebilir. Koruyuculuk ve caydırıcılık ise, piyasadaki oyuncuları ortaya çıkabilecek muhtemel hile ve yolsuzluklardan, gerekli adli ve idari cezaları yasalaştırarak korumak olarak kabul edilebilir. Finansal piyasalarda insanların karanlık dürtüleri, bazen illegal faaliyetleri daha cazip hale getirebilmektedir. İşte insanların bu dürtüleriyle mücadele edebilmek veya bunu engelleyebilmek adına koruyuculuk ve caydırıcılık prensipleri, iyi bir şeffaflık kanunu oluşturmada çok önemli bir rol üstlenmektedir. Aslında şeffaflık kanunları için aranan bu üç temel prensip, burada değineceğimiz bütün diğer kriterler için ana çerçeveyi oluşturmaktadır. Örneğin şeffaflığın ikili hukuksal yapısı, açıklanması gereken anahtar 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 389 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 390 bilgiler ve kanunların piyasadaki yeniliklere adapte edilebilirliği otomatik olarak açıklık prensibini de yerine getirmektedir. Aynı şekilde koruyuculuk ve caydırıcılık prensibi, yetkili otoriteler olmadan tam anlamıyla hiçbir şekilde sağlanamayacaktır. Diğer bir ifadeyle, piyasalarda etkili denetim ve gözetim kuruluşlarının varlığı koruyuculuk ve caydırıcılık prensiplerinin bir sonucudur. Bu bakımdan, bu üç temel prensip düzgün işleyen şeffaflık kanunları özelinde temel yapıyı oluşturmaktadır ve olması gereken diğer kriterler, bu temel prensiplerin bir sonucu görünümündedir. 3.3. Açıklanması Gereken Anahtar Bilgiler Evvelce de açıklandığı üzere, şeffaflık sadece bilgi bombardımanı olarak algılanmamalıdır. Şeffaflıktaki temel amaç, gerekli bilgileri, tam zamanında doğru yerde paylaşmaktır. Piyasada olması gerekenden daha fazla bilgi paylaşılmasının iki tür negatif etkisi söz konusu olabilir. Bunlardan ilki, gereğinden fazla bilgi, bilgi kullanıcıları için ‘Cassandra Etkisine’ neden olabilir. Cassandra Etkisi, piyasadaki aşırı bilgi veya bilgi kirliliği yüzünden, bilgi kullanıcıları ya da yatırımcılar tarafından piyasadaki gelecek senaryoları tahmin edememe, potansiyel riskleri gözden kaçırma olarak tanımlanmaktadır (Allaberdiyev, Buccolieri, Pellegrini, Rezgui ve Romano 2012, 1). Bu bakımdan piyasadaki gereksiz bilgilerin fazlalığı, yatırımcıların karar-alma mekanizmasında olumsuz etkilere neden olacaktır. İkinci olarak da, bilgi paylaşmanın ücretsiz olmadığını açıklamıştık. Bu yüzden, gereksiz bilgilerin paylaşılması hem şirketler için gereksiz maliyetlerin oluşmasına neden olacak hem de şeffaflığın beklenen getirisinin maliyetinden düşük olmasına sebebiyet verecektir. Bu yüzden, bilgi kirliliği ve maliyetlerin azaltılmasında gerekli olan anahtar bilgilerin paylaşılması, bahsi geçen problemlerin çözümünde en önemli unsurların başında gelmektedir. Burada sorulması gereken soru hangi tür bilgilerin paylaşılmasının piyasadaki yatırımcılar açısından faydalı olacağıdır. Paylaşılacak bilgilerin çeşitlerinin belirlenmesi, başarılı bir şeffaflık seviyesinin sağlanmasında anahtar rol oynamaktadır. Bu yüzden kanunkoyucular hangi tür bilgilerin öncelikli olarak paylaşılması gerektiğini belirlemelidirler. Bu konuda Botosan, beş çeşit bilginin piyasadaki yatırımcılar üzerinde pozitif etkisi olabileceğini kendi çalışmasında ayrıntılı olarak belirlemiştir (Botosan 1997, 331). İlk olarak, ‘arka plan bilgileri’ şirketle ilgili, özellikle şirketin ilk izlenimiyle alakalı, detaylı bilgileri kapsadığından yatırımcılar açısından büyük bir öneme sahiptir. Arka plan bilgileri genel olarak, şirketin amacı, hedefleri, yönetim stratejileri, sektördeki rakipler ve piyasaya giriş bariyerleri gibi temel konuları kapsamaktadır. Temel olarak bir şirketin vizyonu ve misyonuyla alakalı güncel verileri sunar ve şirketin bulunduğu sektörle alakalı durumu ana hatlarıyla resmeder. Bu yüzden optimum şeffaflık standartlarının sağlanmasında arka plan bilgileri açıklanması gereken bilgilerin başında gelmektedir. İkinci olarak, ‘geçmiş finansal tablo verileri’ piyasaya şirket performansıyla alakalı faydalı bilgiler sunmaktadır. Yıllık raporlar, yarıyıllık raporlar, çeyrek dönemlik raporlar, geçici yönetim raporları, faaliyet raporları şirketin gerçek performansıyla alakalı göstergeler bu kapsamda kabul edilir. Bu bakımdan, bir şirketin yatırımcılar bakımından cazibesini arttıracak en önemli bilgiler, finansal tablo verileridir. Özellikle aktif getiri oranları, net gelirler, vergi oranları, toplam varlıklar, net kar marjı, aktif devir hızı, toplam gelirler, varlıkların devir hızı gibi bilgiler yatırımcıların karar-alma mekanizmalarında etkisi olan önemli bilgilerdir. Diğer bir ifadeyle, bu bilgiler sayesinde yatırımcılar şirketlerin finansal başarılarını kolaylıkla analiz eder ve geleceğe yönelik olarak potansiyel risk ve tehditleri değerlendirme fırsatı bulurlar. Bu yüzden optimum şeffaflık seviyesinin sağlanmasında, geçmiş finansal tablo verileri mutlaka açıklanması gereken bilgiler arasında yer alır. Üçüncü olarak, ‘finansal olmayan bazı istatistiki verilerin açıklanması’ şirkette personellerin durumu, üretilen ürünlerin kalitesi, şirketlerin sosyal sorumluluk projeleri gibi konularda detaylı veriler sunan diğer bir bilgi türüdür. Bu tür finansal olmayan bilgilerin açıklanmasının avantajlarıyla ilgili olarak Avrupa Birliği’nde (AB) sayısız çalışma yürütülmektedir. Bu çalışmaların ışığı altında, bu tür bilgilerin açıklanmasının ana avantajları şu şekilde sıralanabilir (DG Internal Market and Services 2011, 27): a) Şirketteki oyuncular arasındaki güvenilirliği arttırır. Özellikle kurumsal yatırımcıların şirketle alakalı daha itimatlı olmaları sağlanır: b) Şirketin finans dünyasındaki görünümüne pozitif etkiler sağlayarak, yatırım camiasındaki itibarini arttırmaya yardımcı olur: c) Şirketin karşılaşabileceği riskleri azaltarak şirketi uzun-dönem yatırımcılar bakımından daha cazip bir hale getirir: d) Sosyal sorumluluk projelerinin sayısını arttırarak toplumun ekonomik, hukuksal ve ahlaki 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 391 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 392 bakımdan gelişmesine yardımcı olur: e) Şirkette insan haklarına duyarlı bir iş ortamının kurulmasını sağlar. Bu bakımdan, finansal olmayan verilerin açıklanmasının, optimum şeffaflık seviyesinin yakalanmasında önemli bir işlev üstlendiği söylenebilir. Dördüncü olarak ‘ileriye yönelik, tahmini bilgiler’ piyasadaki bilgi kullanıcıları bakımından aranan diğer bir bilgi türüdür. İleriye yönelik bilgiler, piyasanın beklenen durumu, tahmini kâr ve satış oranları, potansiyel nakit akışı gibi verileri içermektedir. Yatırımcılar, şirket ile ilgili olarak genel değerlendirmeleri yaptıktan sonra bu tür bilgilerle, özellikle fırsatlar ve gelecek riskleriyle alakalı nihai analizlerini yaparak yatırım kararlarından emin olmak isterler. Bu bakımdan şirketin yatırım dünyasında pazarlanmasında bu tür bilgiler önemli bir konuma sahiptir. Son olarak da, ‘şirket yöneticilerin analizleri ve görüşleri’ yine yatırımcıların şirket performansını değerlendirirken aradıkları bilgiler arasındadır. Bu tür bilgiler genellikle şirketlerin yıllık rapor veya faaliyet raporlarının alt bir bölümü olarak sunulur ve şirketin satışlar, mallar, net gelir, toplam kâr, pay senetlerinin fiyatları gibi konulardaki yıllık değişim oranları analiz edilir. Bu beş tür bilgi, minimum kriterler olarak optimum şeffaflık seviyesinin sağlanmasında anahtar bir rol oynamaktadır. Özellikle, şirketlerin yatırım dünyasında pazarlanmasında ve yatırımcıların şirket performansıyla alakalı sezgisel bakış açılarını geliştirmede bu beş çeşit bilgi mutlaka kamunun erişilebilirliğine sunulmalıdır. Hangi bilgilerin paylaşılması gerektiğinin bu şekilde belirlenmesi yukarıda belirttiğimiz şeffaflığın negatif etkilerini azaltmak bakımından önemlidir. Anahtar bilgilerin belirlenmesiyle birlikte gereksiz bilgi paylaşmanın maliyeti azaltılabilecek, yalnızca faydalı bilgilerin paylaşılmasıyla birlikte piyasadaki bilgi kirliliği ortadan kaldırılacak ve bu şekilde yatırımcılara hem şirketleri hem de finansal piyasaları daha açık ve güvenilir bir çerçevede değerlendirme imkânı sağlanacaktır. 3.4. Yetkili Otoriteler ve Denetim Kuruluşları Piyasalarda etkili bir şeffaflık seviyesinin sağlanmasında yalnızca şeffaflık kanunlarının düzenlenmesi yeterli olmaz. Diğer bir ifadeyle, şeffaflık düzenlemelerinin yalnızca kanunlarda yer alması, piyasalarda optimum şeffaflık seviyesinin varlığına delalet etmez. Şeffaflık düzenlemelerinin etkinliğinin sağlanabilmesi için, kanunların ne derece Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları yetkili organlar veya Yetkili organ ve kuruluşlar şeffaflık kurallarının etkinliğini iki açıdan arttırabilirler: İlk olarak, resmi denetim kuruluşları, borsaya kayıtlı şirketlerin benimsenmiş şeffaflık kurallarına uyup uymadıklarını kontrol eder ve gelecekteki koşullar için teknik standartları belirlerler. Ayrıca, her ne kadar ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, finansal krizler gibi acil durumlarda kanun koyucuların eksik veya kapsam dışı bıraktığı alanlarda gerekli önlemleri alırlar. İkinci olarak, piyasalarda resmi denetim ve gözetim organlarının yanında, yatırım bankerleri, finansal analizciler veya avukatlar gibi ‘ikinci derece kurumlar’ vardır. Bu ikinci derece kurum ve kuruluşlar, karmaşık bilgiler veya şeffaflık kurallarıyla alakalı yapmış oldukları analizlerle piyasada bir rehber vazifesi görmektedirler (Borgia 2007, 16). Kısacası, yetkili denetim ve gözetim organları şeffaflık kanunları açısından tamamlayıcı bir rol oynamaktadır. Finansal piyasaların şeffaflık kanunlarına uygun olarak işleyip işlemediklerini izlemek ve kontrol etmek yanında, karmaşık ve anlaşılması zor olan şeffaflık kanunları ve bilgiler için de gerekli kararları açıklayarak, bir rehber vazifesi de üstlenmektedirler. Ayrıca, kanunda eksik bırakılan veya unutulan alanlar için, acil durumların gerektirdiği hallerde gerekli önlemleri alarak piyasada ‘ilk yardım’ vazifesini görmektedirler. 3.5. Kanunların Piyasadaki Yeniliklere Adapte Olabilirliği Hızla değişen günümüz finansal piyasalarında, etkili bir şeffaflık mevzuatı daima bir gelişime ve yeniliklere karşı güncellenme ihtiyacı duyar. Siems’in dediği gibi ‘hukuk yeni ve değişen durumlara hızlı bir şekilde cevap verebilmek zorundadır’(Siems 2006, 393). Bu yüzden piyasalarda optimum seviyede bir şeffaflık seviyesi yakalanmak isteniyorsa, şeffaflık kuralları finansal piyasalardaki yeniliklere ayak uydurmak zorundadır; aksi takdirde güncelliğini yitirmiş kurallar, yüksek seviye bir şeffaflık düzeyine ulaşmayı imkânsız kılar. Yeni teknolojik gelişmeler nedeniyle, finansal piyasalarda da devrim niteliğinde gelişmeler yaşanmaktadır. Fakat finansal piyasalardaki bu değişim hızıyla, kanunların bu değişikliklere ayak uydurma hızı kıyaslandığında arada bariz bir fark olduğu göze çarpmaktadır. Bu durum, finansal piyasaların etkili bir şekilde çalışmasında negatif etkilere neden olur ve özellikle, piyasalarda yeni 2016/Özel Sayı-1 piyasada uygulanabildiğinin denetimin otoritelerce ayrıca gözetlenmesi gerekir. 393 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 394 krizlere veya skandallara davetiye çıkarır. 2008 yılındaki ‘Lehman Brothers’ skandalı incelendiğinde, ana nedenlerinden birisi olarak kanun koyucuların değişen yeni finansal enstrümanlar karşısında zamanında gerekli düzenlemeleri yapamadıkları görülecektir. Bu yüzden, şeffaflık mevzuatının etkin bir şekilde düzenlenmesinde, piyasadaki yeniliklere ayak uydurma ve kanun koyucular tarafından bu değişikliklere hızlı bir şekilde cevap verme oldukça önemlidir. Burada tartışılması gereken soru, hızla değişen finansal piyasalardaki yeniliklere nasıl aynı hızda karşılık verilebilir? Bu problem mukayeseli hukukta yasal uyum süreci olarak tanımlanmış ve bu konuda doktrinde sayısız çalışma yapılmıştır. Siems’e göre, değişen koşullara hızlı bir şekilde karşılık verebilmek için öncelikle iyi organize edilmiş bir yasama yapısı kurulmalı, bürokratik engeller azaltılmalı ve böylece kanun çıkarma süreci kısaltılmalıdır (Siems 2006, 395-398). İkinci olarak, adli sistemin bağımsızlığı arttırılmalı ve gerekli kurum ve uzmanlarla koordinasyonu sağlanmalıdır. Üçüncü olarak, akademisyenler, düşünce kuruluşları (think thanks), denetim ve gözetim kuruluşları bu tür yeniliklerle alakalı gerekli analiz ve değerlendirmeleri yabancı mevzuatı ve uygulamayı da takip ederek yapmalı ve yetkili mercilere yapılması gerekenleri raporlarıyla tavsiye etmelidirler. Dördüncü olarak da toplumun düşünce ve konuşma özgürlüğü sağlanarak, daha fazla entelektüel tartışmalara katılması sağlanmalıdır. Böylelikle, özellikle piyasadaki kurumlar ve taraflar arasındaki karşılıklı işbirliği sayesinde, kanun koyucular hızlı bir şekilde yapılması gerekenlerden haberdar olabilecek ve gerekli tedbir ve önlemleri zamanında alabileceklerdir. 4. TÜRKİYE’DE DÜZENLEMELER ŞEFFAFLIK VE MEVZUATTAKİ Son zamanlarda meydana gelen ekonomik kriz ve skandallar, küresel piyasaların temellerinin, yeni denge ve koşullarla ve uluslararası ticaret standartlarıyla uyumlu olarak yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Bu yüzden, özellikle gelişmekte olan ülke mevzuatlarının küresel standartlarla uyumlaştırılması, rekabetin bu denli yüksek olduğu piyasalarda hayatta kalabilmek ya da en azından şirketlerin karanlık yönleri sonucunda piyasada meydana gelebilecek negatif etkileri azaltabilmek bakımından oldukça önemlidir. Her ne kadar bu konuda doktrinde bir fikir birliği olmamasına rağmen, güçlü bir hukuki yapı ile ekonomik büyüme arasındaki pozitif ilişkiyi analiz etmede Türkiye’de son zamanlarda yapılan değişiklikler ile bunun ekonomiye olan katkıları incelenebilir. Örneğin 2001 yılındaki İmar Bankası skandalıyla, Türkiye ekonomisi çok ağır sonuçları olan bir krizi tecrübe etmiş oldu. Kısaca belirtmek gerekirse bu krizle birlikte, sermayenin büyük çoğunluğu aniden ülkeden çekildi, ülkeye sermaye girişleri durdu, ülkenin kendi parası değerini kaybetti, yerel bankalar nakit sıkıntısı çekti ve çok yüksek faiz oranlarını kabul etmek şartıyla kredi imkânları bulabildi, bir çok işçi işten çıkarıldı, enflasyon oranları %40-%50’lere dayandı ve gecelik faiz oranları astronomik olarak %6200’lere yükseldi (Uygur 2001, 23). Ayrıca, ülke ekonomisini düzeltebilmek için Türkiye çok yüksek oranlı IMF kredilerine başvurmak zorunda kaldı. Böylelikle Türkiye, modern tarihindeki en büyük ekonomik krize maruz kalmış oldu. Bu ekonomik felaketten sonra Türkiye, krizden bazı dersleri almayı başardı ve 2003-2013 yılları arasında ekonomik dönüşüm sürecini başlattı. Öncelikle daha sıkı kural ve düzenlemeler kabul edildi. 2005 yılında Avrupa Birliği’yle müzakereler hızlandırıldı. Türk parasının yeniden değer kazanması sağlandı. Kamu harcamaları geliştirildi, özelleştirmeler hızlandırıldı ve böylelikle Türk ekonomisine olan güven hem ulusal hem de uluslararası piyasalarda yeniden kazanılmaya başlandı. Türkiye, yıllık %6 oranında bir büyüme oranı yakaladı ve 2002-2012 yılları arasında yıllık 800 milyar dolar gelir ile dünyanın en büyük on yedinci ekonomisi olmayı başardı (TC Dış İşleri Bakanlığı 2015). Bu süreçte gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye de, , hızla değişen finansal piyasalarda modernizasyon yarışında hayatta kalabilmek için güçlü bir hukuki yapı ve etkili bir kurumsal yönetim anlayışının varlığının olmazsa olmaz unsurlar olduğunun farkına varıldı ve bu amaçla, hukuk sisteminde birtakım yapısal reformlar yapıldı. Özellikle 6102 sayılı yeni Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, iş ve ticari hayat yeniden tanımlanarak, Türkiye’nin küresel piyasalarda şeffaflık, hesap verilebilirlik ve güvenilirlik açısından rekabetçi seviyesinin artmasına yardımcı olacak bir modern görünüş sağlanması hedeflendi. Daha da önemlisi, yeni Kanunla birlikte Avrupa Birliği standartlarının bir çoğu Türk Ticaret hayatına kazandırıldı ve böylelikle Avrupa Birliği’ne katılma sürecindeki engellerin bazıları azaltılmaya çalışıldı. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 395 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 396 Kurumsal yönetimin, son zamanlarda yapılan değişim ve gelişmelerle piyasaların düzgün işlemesine olan olumlu katkıları, Türkiye’deki kanun koyucular tarafından da dikkate alınmıştır. Özellikle dolaylı veya doğrudan yabancı yatırım sayısının istenilen seviyelere ulaşamaması, zayıf bankacılık sistemleri, yüksek enflasyon oranları veya siyasi belirsizlikler gibi nedenlerle finansal piyasadaki eksiklikler, etkili bir kurumsal yönetim yapısının oluşturulması gerekliliğini ön plâna çıkarmıştır. Bu amaçla, 2003-2013 tarihleri arasında Türkiye’de, kurumsal yönetim yapısının geliştirilmesi amacıyla modernizasyon çalışmaları başlatılmış, uluslararası kurumsal yönetim standartları kabul edilmiş, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi önemli kurumsal yönetim prensipleri geliştirilmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin kurumsal yönetim yapısı incelendiğinde oldukça yüksek merkeziyetçi bir yapıya sahip olduğu söylenebilir (Institute od Directors, Waring ve Pierce 2004, 337). Şirketlerde aileler büyük hissedarlardır ve hisselerin %45-%75 arasındaki büyük çoğunluğu bireysel aile üyelerine aittir (Altuğ ve Filiztekin 2006, 180). Bu bakımdan şirketlerin yönetimi karmaşık bir piramitsel yapıdan oluşan aile kontrollü gruplar tarafından yerine getirilmektedir. Aslında, dışarıdan atanan profesyonel yöneticiler şirketlerde önemli bir rol oynamasına rağmen, aile üyeleri şirketin günlük rutin işleri de dâhil olmak üzere, stratejik karar alma sürecine yoğun bir şekilde katılmaktadırlar (Gürsoy ve Aydoğan 2002, 10). Aile şirketlerinin yanında, devlet de uzun bir süre iş hayatında en önemli aktörlerden birisiydi. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’de iş hayatı devletin hakim pay sahibi olduğu büyük şirketler aracılığıyla şekilleniyordu. Hükümet, şirketlerdeki ana hissedardı ve özel sektördeki kaynak dağılımı hükümet tarafından gerçekleştiriliyordu. Hükümetin hâlâ Türk iş hayatında önemli bir rol oynadığı söylenebilir, fakat son zamanlarda yapılan özelleştirme faaliyetleriyle birlikte, devlete ait TÜPRAŞ veya Türk Telekom gibi büyük şirketler satılmış, böylelikle hükümetin finansal piyasalardaki rolü azaltılmaya başlatılmıştır. Özelleştirme çalışmalarının artmasının iş hayatının gelişmesinde önemli katkıları olduğu söylenebilir, zira özel şahıslara veya tüzel kişilere ait şirketler, devlete ait şirketlere oranla çok daha iyi performans göstermektedirler. Bu konuda doktrinde çok fazla çalışma vardır. Örneğin Megginson ve diğerleri, devlet odaklı şirketlerin, politik kaygı ve çıkarlar yüzünden, finansal piyasalara olumsuz katkıları olduğunu vurgulamaktadırlar (Megginson, Nash ve van Randenborgh 1994, 403-452). Bu bakımdan, özel şahıslara ait şirket sayısının artmasıyla birlikte, finansal piyasalarda daha iyi bir performans sergilenecek, böylelikle de ülkeye sermaye girişi hızlanacaktır. Kurumsal yönetimin tam olarak anlaşılmasında şirketlerin yönetim kurulu yapısı da önemli bir rol oynar. Türkiye’deki borsaya kayıtlı şirketlerin yönetim kurulları incelendiğinde, 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu ile birlikte çok önemli değişiklikler yapıldığı gözlemlenebilir. Örneğin, bilindiği üzere, borsaya kayıtlı şirketler anonim şirket olarak kurulmak zorundadır. Yeni Kanun’a göre, anonim şirketlerde yönetim kurulu, esas sözleşmeyle atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş en az bir üyenin varlığı ile kurulabilir (TTK md. 359/1). Böylelikle, eski kanunda bulunan yönetim kurulunun en az üç üye tarafından kurulmak zorunda olduğu prensibi terkedilmiştir. Bunun yanında, gerçek veya tüzel kişiler anonim şirketlerde yönetim kurulu üyesi olarak atanabilirler. Ancak, bir tüzel kişilik, yönetim kuruluna üye olarak atanacak ise, onunla birlikte tüzel kişi tarafından belirlenecek, yönetim kurulu toplantılarına katılıp, tüzel kişilik adına oy kullanacak ve diğer görevleri ifa edecek, bir gerçek kişinin de ticaret siciline tescili ve ilanı zaruridir (TTK md. 359/2, Şener 2015, 356). Yönetim kurulu, Anglo-Saxon Kurumsal Yönetim Modelinde belirlendiği gibi tek hatlı (single-tier) olarak düzenlenmiş ve üyelerinin görev süresi, TTK md. 362’de en çok üç yıl olarak belirlenmiştir. Her üç yılın sonunda, ortaklığın devam etmesini isteyen pay sahipleri, genel kurulu toplantıya çağırmalı ve burada yeni yönetim kurulunun seçilmesini istemelilerdir (Şener 2015, 360; Kendigelen 2011, 217, 227- 228). Yönetim kurulunun devredilemez görev ve yetkileri, yeni Kanunda ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. TTK md. 375’e göre bu görev ve yetkiler şu şekilde sıralanabilir: “(a) Şirketin üst düzeyde yönetimi ve bunlarla ilgili talimatların verilmesi; (b) Şirket yönetim teşkilatının belirlenmesi; (c) Muhasebe, finans denetimi ve şirketin yönetiminin gerektirdiği ölç üde, finansal planlama için gerekli düzenin kurulması; (d) Müdürlerin ve aynı işleve sahip kişiler ile imza yetkisini haiz bulunanların atanmaları ve görevden alınmaları; (e) Yönetimle görevli kişilerin, özellikle kanunlara, esas sözleşmeye, iç yönergelere ve yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 397 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 398 etmediklerinin üst gözetimi; (f) Pay, yönetim kurulu karar ve genel kurul toplantı ve müzakere defterlerinin tutulması, yıllık faaliyet raporunun ve kurumsal yönetim açıklamasının düzenlenmesi ve genel kurula sunulması, genel kurul toplantılarının hazırlanması ve genel kurul kararlarının yürütülmesi; (g) Borca batıklık durumunun varlığında mahkemeye bildirimde bulunulması” (TTK md. 375/1). Yönetim kurulu üyelerinin bu devredilmez görev ve yetkilerinin yanında ayrıca bilgi alma hakları da yeni kanunda düzenlenmiştir. TTK md. 392/1 hükmüne göre; ‘Her yönetim kurulu üyesi şirketin tüm iş ve işlemleri hakkında bilgi isteyebilir, soru sorabilir, inceleme yapabilir. Bir üyenin istediği, herhangi bir defter, defter kaydı, sözleşme, yazışma veya belgenin yönetim kuruluna getirtilmesi, kurulca veya üyeler tarafından incelenmesi ve tartışılması ya da herhangi bir konu ile ilgili yöneticiden veya çalışandan bilgi alınması reddedilemez. Reddedilmişse dördüncü̈ fıkra hükmü̈ uygulanır’ (Kendigelen 2011, 240-241). Özetle, bu bilgiler ışığında, yeni Kanun ile birlikte, Türkiye’deki finansal piyasaların uluslararası piyasalardaki ünü; uluslararası finansal standartların sağlanması, kurumsal yönetimlerde ‘demokratik rejimin’ (Siems 2008, 337) daha yaygın hale getirilmesi ve Avrupa Birliği Kanunlarıyla uyum içinde olunmasıyla birlikte olumlu bir şekilde etkilenmiştir. Bu bakımdan, yeni Kanun, Türkiye’nin bu geçiş dönemindeki en önemli gelişme olarak nitelendirilebilir. 4.1. Yeni Ticaret Kanunu’nda Düzenlemeleri ve Gerekçeleri Öngörülen Şeffaflık Yukarıda anlatıldığı gibi, Türkiye’deki kurumsal yönetim yapılarında merkeziyetçi bir yönetim anlayışının hâkim olmasından dolayı, piyasalarda yeterli seviyede şeffaflık sağlanamıyordu. Taraflar arasında bilgi akışı zayıftı ve bu nedenden dolayı İmar Banka’sı skandalında olduğu gibi, şirket sahipleri veya yöneticiler, illegal aktiviteleriyle karanlık yönlerini kolayca saklayabiliyor ve ülke ekonomisine çok ağır zararlara sebep olabiliyorlardı. Piyasalardaki bu tür sahtekârlık veya dolandırıcılıkları azaltmak ve finansal piyasaların etkin isleyişini sağlamak için, kurumsal yönetimin ve özellikle şeffaflık seviyesinin arttırılmasına yönelik gerekli adımların atılması gerektiği anlaşıldı. Bu amaçla, 2003 yılında kurumsal yönetim prensipleri kabul edildi ve Sermaye Piyasası Kurumu tarafından ilan edildi. Bunun dışında yine 2003 yılında denetim standartları ilan edildi ve 2005 yılında Uluslararası Muhasebe Standartları kabul edildi. Fakat mülga Ticaret Kanunu’nun 1957 yılı temellerine dayanması, yapılan değişikliklerin istenilen pozitif katkıyı sağlamasını engelliyordu. Bu bakımdan, bu problemlerle etkili bir şekilde çözümlemek adına, 2011 yılında 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu kabul edildi ve 2012 yılında yürürlüğe girdi. Yeni Türk Ticaret Kanunu, Türkiye’nin yasal zemininin, müzakere sürecinde belirtildiği gibi, Avrupa Birliği’ne entegre sürecinin bir sonucu olarak kabul edilebilir. Avrupa Birliği’ne aday bir ülke olarak, Türkiye birçok AB düzenlemeleri ile uyum sağlamayı başarmıştır. Diğer bir ifadeyle, kurumsal yönetim ve denetim alanında daha katı kurallar düzenlenmiş, şeffaflık seviyesinin arttırılmasına yönelik yeni kurallar kabul edilmiş ve uluslararası kurumsal yönetim ve finansal raporlama standartları benimsenmiştir. Bu kapsamda özellikle pay sahiplerinin bilgi alma hakkı modern bir yapı kurularak genişletilmiş ve özel denetim daha kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmiştir. Bunlara ek olarak kurumsal yönetim ilkeleri Avrupa Birliği müktesebatı ve uluslararası standartlar baz alınarak yeniden gözden geçirilmiştir. Bu yüzden, yeni Türk Ticaret Kanunu, Borsa İstanbul üzerindeki olumlu dalgalanmalar göz önüne alınarak, Türkiye’nin bu geçiş döneminde finansal piyasalardaki negatif etkileri azaltmaya yönelik bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir (6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Gerekçeleri). Bu bölümde, Türk Hukukundaki şeffaflık düzenlemelerini anlayabilmek için, hem SPK hem de TTK’nın şirketler hukuku ile ilgili hükümleri incelenecek ve optimum şeffaflık seviyesine ulaşılıp ulaşılmadığı yukarıda açıklanan temel prensipler çerçevesinde değerlendirilecektir. Bu açıdan aşağıdaki Tablo 1, mevzuattaki ana şeffaflık düzenlemelerini görebilmek bakımından bir yol haritası olarak kabul edilebilir. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 399 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ Tablo 1: Türk Hukukunda Şeffaflık Düzenlemelerine Genel Bir Bakış Alan Yasal Düzenlemeler 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu 400 Sermaye Piyasası Hukuku Sermaye Piyasası Kurumu Tebliğ ve İlânları Şirketler Hukuku 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Ana Konular Madde 1: Amaç Madde 14, 15, 17, 32: Kamunun Aydınlatılmasına İlişkin Esaslar Madde 62, 63: Bağımsız Denetim Madde 70, 87: Sermaye Piyasalarında Borsalar Madde 106, 107, 111, 112: Sermaye Piyasası Suçları Madde 5: Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar Tebliği Seri: VIII, No: 54 Madde 6, 7: Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği II-14/1 No: 28676 Ek 1 Bölüm 2: Kurumsal Yönetim Tebliği II17/1 No: 28871 Madde 1, 5, 8, 9: Özel Durumlar Tebliği II-15/1 No: 28891 Madde 1524, 1527: Elektronik İşlemler ve Bilgi Toplumu Hizmetleri Madde 64, 375: Ticari Defterler Madde 378 (1), 398 (4): Riskin Erken Saptanması ve Yönetimi Madde 399, 400, 402: Bağımsız Denetim Sistemi Madde 392, 437: Bilgi Alma ve İnceleme Hakki Madde 514, 515, 516: Şirketin Finansal Tabloları Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları Finansal piyasalardaki modernizasyon yarışı ile rekabet edebilmek için Türkiye, hukukun bu iki alanında şeffaflık kanunlarını geliştirmeyi başarmış olarak gözükmektedir. Sermaye piyasası hukuku bakımından, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve Sermaye Piyasası Kurulu Tebliğ ve İlânları şeffaflık kanunlarının Türkiye’de geliştirilmesinde anahtar bir rol oynamaktadır. Örneğin Sermaye Piyasası Kanunu’nun 1. maddesinde şeffaf, güvenilir, sorumlu, etkili, tutarlı ve yatırımcıların hak ve kazançlarını korumaya yönelik finansal piyasaların yaratılması gerektiği, kanunun ana hedefi olarak vurgulanmıştır. Kanun’un ikinci bölümünde kamunun aydınlatılmasına ilişkin esaslar başlığı altında, finansal raporlama standartları, yatırımcıların karar-alma mekanizmasında etkili olan hangi bilgilerin açıklanması gerektiği, hangilerinin muaf tutulacağı, kurumsal yönetim ilkelerinin benimsenmesi ve açıklanması gereken bilgilerin kanuna aykırı tutulmasından doğan zararlarda kimlerin sorumlu tutulabileceği gibi önemli konular hükme bağlanmıştır. Daha önceki açıklamalarımızda, paylaşılan bilgilerin güvenilirliğinin sağlanmasında denetim mekanizmasının oldukça önemli bir rol oynadığından bahsetmiştik. Kanun’un üçüncü bölümünde bağımsız denetim ile ilgili genel prensipler düzenlenmiştir. Bağımsız denetim kuruluşları ile ilgili temel standartlar belirlenmiş, hangi şirketlerin finansal piyasalarda bu görevi yapabilecekleri düzenlenmiş, Sermaye Piyasası Kurulu’nun bağımsız denetim kuruluşları üzerindeki sorumlulukları oluşturulmuş ve yapılan işlemlerden ortaya çıkan bir zarardan kimlerin sorumlu tutulabileceği ayrı ayrı hukuki zemine kavuşturulmuştur. Dördüncü bölümde borsaların işleyişiyle alakalı genel kurallar belirlenmiş ve özellikle düzgün bir gözetim ve bilgilerin depolama merkezi kurulmasıyla ilgili düzenlemeler getirilerek, dolaylı yoldan şeffaflık prensibine atıfta bulunulmuştur. Son olarak da Kanun’un altıncı bölümünde, şeffaflık ile ilgili karşılaşılabilecek suçlar veya illegal faaliyetlerin neler olabileceği sınıflandırılarak, bu suçlar karşısında tarafların muhatap olacağı cezaların neler olabileceği hükme bağlanmıştır. Yukarıda anlatıldığı üzere, SPK, şeffaflığın finansal piyasalarda geliştirilmesinde çok önemli düzenlemeler getirmiştir. Ancak, 2016/Özel Sayı-1 4.1.1. Şeffaflığın İkili Hukuksal Yapısı 401 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 402 şeffaflığın bütün meseleleri bu kanunda kapsam dâhiline alınamamıştır. Bu bakımdan, şeffaflığın geliştirilmesiyle ilgili Kanun’da eksik bırakılan daha spesifik konular, Sermaye Piyasası Kurulu Tebliğ ve İlânlarıyla giderilmeye çalışılmıştır. Örneğin Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliği (Seri VIII, No: 54 md.5) ile şirketteki büyük pay sahiplerinin kamuya açıklanmasıyla alakalı düzenlemeler getirilmiştir. Özellikle, bir şirkette hangi oranda hisseye sahip olanların veya hangi oranların altında kalan hissedarların açıklanmasıyla ilgili başlangıç eşikleri belirlenmiştir. Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği (II-14.1 No: 28676 md 6, 7) ile yılık raporlar ile üç aylık, altı aylık ve dokuz aylık geçici finansal raporlar düzenlenmiş, bunların hangi bilgileri kapsayacağı ve en son ne zamana kadar yayınlanmaları gerektiği belirlenmiştir. Kurumsal Yönetim Tebliği (II-17.1 No: 28871 Ek 1 Bölüm 2) ise, teknolojik gelişmelere ayak uydurabilmek için çıkartılmış bir tebliğ olarak kabul edilebilir, zira borsaya kayıtlı şirketlerin bir internet sitesi açma zorunluluğunu ihdas eder ve bu internet sitelerinde hangi bilgilerin ne kadar süreyle kamuya açıklanması gerektiğini düzenler. Ayrıca bilgilerin İngilizce olarak açıklanması zorunluluğunu getirmiştir. Son olarak da Özel Durumlar Tebliği (II-15.1 No: 28891 md. 1, 5, 8, 9) yatırımcıların karar alma mekanizmasında herhangi bir etkiye neden olabilecek şirketin veya bağlı kuruluşların stratejilerini değiştirmesi, finansal enstrümanların fiyatında veya miktarındaki olağandışı değişmeler, şirketle alakalı söylenti veya dedikoduların açığa çıkarılması gibi ani değişmelerle ilgili bilgilerin açıklanmasıyla alakalı genel kuralları düzenlemektedir. Şirketler hukuku perspektifinden bakıldığında ise, yeni Ticaret Kanunu, Türk Hukuk sisteminin modernizasyonu hızlandırarak piyasalarda yeni bir iş modelinin kazandırılmasını amaçlamıştır. Şeffaflık bakımından en önemli gelişmelerden biri, elektronik işlemler ve bilgi toplumu hizmetlerini düzenleyerek, şeffaflığın en önemli araçlarından birisi olan internet teknolojilerinin piyasalara kazandırılmasının amaçlanmasıdır. Yeni Kanun ile birlikte denetime tâbi bütün şirketlerin bir internet sitesi açma ve bu internet sitesinde şirketin performansıyla ilgili finansal raporlar da dâhil olmak üzere, şirketlerdeki yapısal değişiklikler, mahkeme kararları, genel kurul kararları gibi gerekli bütün bilgilerin açıklanması gerektiği hükme bağlanmıştır (TTK md. 149/1, 1524). Ayrıca internet teknolojilerinin geliştirilmesiyle birlikte, genel kurul toplantıları, yönetim kurulu toplantıları, pay sahiplerinin kendi aralarındaki toplantılarının online olarak yapılabilmesi düzenlenmiş ve elektronik imza kullanılmasının kabul edilmesiyle, şirketteki tarafların uzaktan da bu tür aktivitelere katılarak şirketlerde aktif katılım oranının arttırılması planlanmıştır (TTK md. 1527). İkinci olarak, ticari defter tutma yükümlülüğü ayrıntılı bir şekilde düzenlenerek, finansal piyasalardaki ticari faaliyetlerin yakından takip edilmesi amaçlanmıştır. TTK md. 64’e göre, ticari defterler, bir şirketin veya ticari işletmenin finansal ve ekonomik durumunu, borç alacak ilişkisini ayrıntılı bir şekilde göstermeli, hem elektronik hem de basılı kopya olarak on yıl süreyle saklanmalıdır (Ülgen, Helvacı, Kendigelen, Kaya, Nomer Ertan, 2015, 608 vd.; Kayar 2013, 233). Üçüncü olarak, yeni TTK ile birlikte risk yönetim sistemleri geliştirilmiştir. Örneğin TTK md. 378’e göre borsaya kayıtlı bütün şirketler, uzmanlardan oluşan bir risk yönetim komitesi kurmalı, bu uzmanlar şirketin gelecekte karşılaşabileceği riskleri, potansiyel tehdit ve çözüm önerilerini raporlarında belirtmelidirler (Kırca, Şehirali, Çelik, Manavgat 2013, 591; Üçışık, Çelik 2013, 416; Bilgili, Demirkapı 2015, 244). Dördüncü olarak denetim sistemiyle alakalı bir takım yenilikler getirilmiştir. Örneğin, Uluslararası Muhasebe Standartları baz alınarak Türk Muhasebe Standartları oluşturulmuştur. Ayrıca şirketlerdeki denetçi organı kaldırılmış, yerine bağımsız denetim kuruluşları getirilmiştir. Böylelikle daha güvenilir bilgilerin kamuya açıklanması amaçlanmıştır (TTK md. 400; Poroy, Tekinalp, Çamoğlu 2014, N 630a; Pulaçlı 2015, 491; Karahan, Arı 2013, 441 vd.; Bahtiyar 2015, 245; Üçışık, Çelik 2013, 626; Bilgili, Demirkapı 2015, 256 vd.; Topçuoğlu 2012, 41 vd.). Beşinci olarak pay sahiplerinin hem şirket aktivitelerine katılımlarını arttırmak, hem de onların hakkını korumak için bilgi alma ve inceleme hakkı ile gerektiğinde talepleri üzerine yeni bir denetçinin atanması hususu hükme bağlanmıştır. Örneğin TTK md. 392 hükmüne göre pay sahipleri, ticari defteri veya paylaşılan diğer bilgilerin doğruluğunu incelemek için şirketten detaylı ve kapsamlı ek bilgiler isteme hakkına sahiptir. Ayrıca şüpheli gördükleri bölümlerin aydınlatılmasını ve bu bölümler için özel denetçilerin atanmasını talep etme hakları mevcuttur (TTK md. 438-444; Narbay 2010, 46 vd.). 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 403 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 404 Şirketler hukukunda şeffaflık düzenlemeleriyle alakalı incelenmesi gereken son bölüm ise, şirketlerin finansal tablolarıyla ilgili olmak üzere yapılan değişikliklerdir. Örneğin TTK md. 514, 515 ve 516’da finansal raporların zaman, şeffaflık prensipleri ve içerik bakımından gerekli kriterleri belirlenmiştir. Bu düzenlemelerle finansal raporlarda dürüstlük prensibi kabul edilmiş ve bu prensip çerçevesinde hangi bilgilerin açıklanması gerektiği ayrıntılı bir şekilde hükme bağlanmıştır (Kendigelen 2011, 365-366). Bu bilgiler dâhilinde, Türkiye’de hukukun iki alanında da şeffaflık düzenlemelerinin yapıldığı gözlemlenebilir. Finansal piyasalarda optimum seviye bir şeffaflık sağlanabilmesi için hem Sermaye Piyasası Kanunu’nda hem de Türk Ticaret Kanunu’nun Şirketler Hukuku ile ilgili bölümünde bir takım özel düzenlemeler yapılmıştır. Fakat yukarıda da görüldüğü üzere, Türkiye’de şeffaflık mevzuatı karmaşık bir yapıda düzenlenmiştir. Şeffaflık kurallarının dağınık yapısından dolayı, hangi kanunların nerede düzenlendiğinin anlaşılması hem zorlaşmış hem de şeffaflık gibi önemli bir konunun gereken önem verilmeden düzenlendiği izlenimi verilmesine neden olmuştur. Bu bakımdan, Avrupa Birliği Transparency Directive 2013/50/EU (Şeffaflık Direktifi)’nde olduğu gibi önemli şeffaflık kurallarının tek bir mevzuat altında toplanarak düzenlenmesi, açık bir çerçevede bütün kuralların gözlemlenmesine olanak vererek bu tür karmaşıklığın azaltılmasını sağlayacaktır. 4.1.2. Türk Hukuk Sisteminde Şeffaflık Kuralları İçin Aranan Temel Usuller Şeffaflık kuralları için aranan temel usullerin, ‘açıklık, koruyuculuk ve caydırıcılık’ olduğunu daha önceki bölümlerde açıklamıştık. Türkiye’deki şeffaflık kuralları incelendiğinde, açıklık prensibinin hem SPK’da hem de TTK’da sağlandığı söylenebilir. Örneğin Sermaye Piyasası Hukuku açısından, SPK’nın ‘Kamunun Aydınlatılmasına ilişkin Esaslar’ kenar başlıklı 14 ve 15. maddeleri, Sermaye Piyasası Kurulu Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği (II-14.1) ve Kurumsal Yönetim Tebliği (II-17.1) hem açıklanacak bilgilerin format, içerik ve yapısını hem de finansal raporların çeşitlerini ve son hazırlanma tarihlerini düzenleyerek, açıklık prensibini büyük ölçüde sağlamaktadır. Şirketler Hukuku bakımından ticari defterlerin düzenlenmesi ile ilgili kuralları düzenleyen TTK md. 64 ile elektronik işlemler ve bilgi toplumu hizmetlerini düzenleyen md. 1524ve 1527, yine açıklık prensibini düzenleyen kurallar olarak kabul edilebilir. Bunlara ek olarak Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP), finansal piyasalarda yatırımcılar arasında etkili bir bilgi akışı sağlayarak, Borsa İstanbul’da yatırımcıların doğru bilgilere, doğru yer ve zamanda ulaşabilmelerine yardımcı olmaktadır. KAP, Borsa İstanbul’da bilgilerin depo edildiği ve bilgi kullanıcılarına dağıtıldığı elektronik bir sistemdir. Ana amacı, borsaya kayıtlı bütün şirketler hakkında gerekli olan bütün bilgileri ve anlık değişimleri internet teknolojileri sayesinde kamuya doğru zaman ve doğru yerde anında açıklamaktır. Bu bilgiler ışığı altında, Türkiye’nin şeffaflık düzenlemelerinde açıklık prensibini sağladığı söylenebilir. Türkiye’deki şeffaflık düzenlemelerinde koruyuculuk ve caydırıcılık prensipleri incelendiğinde ise, yeni düzenlemelerle birlikte önemli gelişmeler yaşandığı belirtilmelidir. Örneğin SPK’nın altıncı bölümünde idari para cezaları ve finansal piyasalar suçları düzenlenmiştir. Bu bakımdan SPK md. 106, 107, 111 ve 112, piyasa bozucu eylemlerin engellenmesi bakımından anahtar bir rol oynamaktadır. Bahsi geçen maddelerde, nelerin suç sayılacağı ve kimlerin suçlu olacağı, bu suçlar karşısında ne gibi yaptırımlar uygulanacağı teker teker sıralanmıştır. Şirketler Hukuku bakımından yaklaşıldığında ise, TTK’nın on ikinci bölümde cezai sorumluluklar düzenlenmiş ve md. 562’de bilgilerin gerçeği yansıtmaması durumunda ne gibi müeyyideler uygulanacağı ayrıntılı olarak hükme bağlanmıştır. Sermaye piyasası hukuku ve şirketler hukuku bakımından şeffaflık kanunları incelendiğinde, koruyuculuk ve caydırıcılık prensiplerinin yukarıdaki düzenlemelerle birlikte sağlandığı söylenebilir. Ancak şeffaflık düzenlemelerinin genel karmaşık yapısı, piyasa bozucu eylemlerin düzenlenmesi gibi önemli bir konuda da karşımıza çıkmaktadır. Avrupa Birliği bu problemi, bu konuyla ilgili bütün sorunları, tek bir direktif altında toplayarak (Market Abuse Directive 2014/57/EU) daha açık bir mevzuat düzenlemeyi başarmıştır. Türkiye de piyasa bozucu eylemlere karşı yapmış olduğu düzenlemeleri, Avrupa Birliği’nde olduğu gibi tek bir mevzuatta toplayabilirse, mevcut düzenlemelerin anlaşılabilmesi ve efektif bir şekilde uygulanabilmesi bakımından daha etkili sonuçlar elde edebilir. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 405 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 406 4.1.3. Türk Şeffaflık Hukukunda Açıklanacak Anahtar Bilgilerin Düzenlenmesi Beş tür bilginin yatırımcıların karar alma mekanizmasında anahtar rol oynadığını yukarıda açıklamıştık. Bu bölümde, Türkiye’de kabul edilen şeffaflık kurallarında bu beş tür bilginin ne derece etkili bir şekilde düzenlendiği incelenecektir. 6102 sayılı yeni Ticaret Kanunu ile birlikte bilgi teknolojileriyle alakalı piyasadaki yeni değim ve gelişmelere ayak uydurulmuştur. Özellikle TTK md. 1524 ile şirketlere internet sitesi açma yükümlülüğü getirilmiş, Resmi Gazete ‘de yayımlanan 28663 sayılı Sermaye Şirketlerinin Açacakları İnternet Sitelerine Dair Yönetmelik ile de kapsamı belirlenmiştir (Kendigelen 2011, 529-531). Yatırımcıların karar-alma mekanizmasında etkili olan ilk bilgi türü şirketle ilgili, şirketin vizyonu, misyonu gibi konuları kapsayan arka plân bilgileridir. Türkiye’deki şeffaflık düzenlemelerinde bu bilginin zorunlu bir şekilde paylaşılması düzenlenmemiştir. Borsaya kayıtlı şirketler, bu tür bilgileri kendi internet sitelerinde gönüllü bir şekilde paylaşmaktadır. Bu açıdan, şeffaflık düzenlemelerine bu bilgilerin paylaşılması konusunda bir zorunluluk getirilebilir. İkinci olarak, finansal tabloların açıklanması gerektiğini ayrıntılı bir şekilde incelemiştik. Türk hukukunda finansal raporların açıklanması ile ilgili kurallar ayrıntılı bir şekilde hukuki düzenlemeye kavuşturulmuştur. Örneğin SPK md. 14’de finansal raporlamayla ilgili temel kriterler düzenlenmiştir. Buna ek olarak Sermaye Piyasası Kurulu Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği (II-14.1) md. 6 ve 7’de finansal raporların çeşitleri ve son hazırlanış tarihleri düzenlenmiştir. Ayrıca TTK md. 64’de ticaret defterler hükme bağlanmış, md. 514, 515 ve 516’de finansal raporların nasıl hazırlanmasıyla ilgili genel kriterler belirlenmiştir. Bu açıdan, Türk Şeffaflık Hukuku’nda finansal raporların kamuya açıklanması zorunlu kılınmıştır. Üçüncü olarak finansal olmayan anahtar bilgiler şeffaflık kurallarına dâhil edilmelidir. Finansal olmayan bilgiler, bir şirkette çalışanların sayısı, çalışanlara ortalama ödenecek tazminat miktarı ve sosyal sorumluluk projeleri gibi konuları kapsayan bilgilerdir. Kısacası, finansal olmayan bilgiler şirket ile toplum arasında hem şirkete hem de topluma ekonomik, sosyal ve hukuki yönden hizmet ederek ilişkileri güçlendiren bir konsept olarak kabul edilebilir. En büyük avantajları ile ilgili olmak üzere, bir şirkete kısa dönem spekülatif yatırımcılar yerine, uzun dönemli yatırımcıları çekmesine yönelik bir çok çalışma yapılmıştır (McWilliams ve Siegel 2000, 601-609; McGuire, Sundgren ve Schneeweis 1988, 854-872; Waddock ve Graves 1997, 303-319). Bu bakımdan, bu tür bilgilerin şeffaflık kanunları içeresinde açıklanması, finansal piyasaların performansı bakımından pozitif etkilere sahiptir. Türkiye finansal olmayan bilgilerin açıklanması gerektiğinin farkına varmış ve bu meseleyi Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim Tebliği’nde (II-17.1 No: 28871). Bu Tebliğ’e göre, çalışanların sayısı ve sosyal sorumluluk projeleri gibi bilgiler şirketlerin yıllık raporunda açıklanmak zorundadır. Fakat bu bilgilerin, şirketlerin web sitelerinde açıklanmasına yönelik bir düzenleme yapılmamıştır. İnternet teknolojilerinin büyük bir öneme sahip olduğu günümüz finans dünyasında, bu bilgilerin ayrı bir başlık altında açıklanması yatırımcıların çekilmesi bakımından faydalı olabilir. Dördüncü ve son olarak, ileriye yönelik bilgiler ve yöneticilerin genel değerlendirme ve analizleri, yatırımcıların karar alma mekanizmasında önemli bir yere sahiptir. İleriye yönelik bilgiler, şirketin gelecekte karşılaşabileceği riskleri kapsamaktadır. Bu tür bilgiler, genelde yöneticilerin genel değerlendirme ve analizleri içerisinde açıklandığı için bu iki çeşit bilgi türü birlikte incelenecektir. Türkiye’de bu tür bilgiler, yönetim kurulunun düzenlediği yıllık faaliyet raporları içerisinde açıklanmaktadır. Bu husus TTK md. 516’da düzenlenmiştir (Kendigelen 2011, 365-366). Anılan hükme göre yönetim kurulu beklenen riskleri veya şirkette negatif etkilere neden olabilecek belirsizlikleri yıllık faaliyet raporlarında açıklamak zorundadır. Ayrıca yine aynı maddeye göre, yönetim kurulu bu raporlarında, şirketin mevcut performansına göre genel değerlendirmeleri yapmak ve firmanın piyasadaki geleceğe yönelik potansiyel başarısını mevcut piyasa koşullarını dikkate alarak analiz etmek zorundadır. Bu bilgiler ışığı altında, Türkiye’nin anahtar bilgilerin paylaşılması konusunda yapmış olduğu düzenlemelerin yeterli olduğu söylenebilir. Sadece arka plân bilgilerin zorunlu bir şekilde paylaşılması ve finansal olmayan bilgilerin internet sitelerinde ayrı bir başlık altında düzenlenmesi bu beş tür bilginin paylaşılmasındaki genel eksiklikler olarak görülmektedir. Bu bilgilerin açıklanmasına yönelik düzenlemelerin yapılmasıyla birlikte, şeffaflık seviyesinde optimum standartlar sağlanabilecektir. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 407 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 408 4.1.4. Türk Hukuk Sisteminde Yetkili Otoriteler ve Denetim Kuruluşları Şeffaflık düzenlemelerinin etkinliğinin sağlanabilmesi için, kanunların ne derece piyasada uygulanabildiğinin denetimin yetkili organlar veya otoritelerce ayrıca gözetlenmesi gerektiğini yukarıda açıklamıştık. Bu bakımdan, optimum seviye bir şeffaflık standartlarına ulaşmada, kuralların yanında, bu kuralların uygulanabilirliğinin denetimini yapan resmi (idari) otoriteler ve ikinci derece kurumlara ihtiyaç vardır. Türkiye’de, etkili bir şekilde şeffaflık kanunlarının düzenlenmesinde, bu tür kuruluşların önemi anlaşılmış ve bir dereceye kadar hem resmi hem de ikinci derece kurumlar yasal zeminlerde düzenlenebilmiştir. Resmi kurum olarak finansal piyasalarda Sermaye Piyasası Kurulu, Sermaye Piyasası Kanunu ile görevlendirilmiş düzenleyici ve denetleyici kurum olarak görev almaktadır. Ana amacı, iyi organize edilmiş bir iş atmosferi kurarak finansal piyasaların etkili bir şekilde işleyişini sağlamaktır. Temel olarak, yayınladığı tebliğ ve ilânlarla piyasalardaki anahtar politikaları belirler, kanunda eksik bırakılan alanları düzenler ve piyasadaki şirketleri inceler (Memiş ve Turan 2015, 228-229; SPK Web Sitesi 2015). Ayrıca denetlediği şirketlerde herhangi bir şekilde illegal bir faaliyet tespit ederse, SPK’da belirlenen yaptırımları uygulama yetkisine sahiptir. Bu bakımdan, Sermaye Piyasası Kurulu Türkiye’deki finansal piyasalarda etkin bir rol oynamaktadır. Sermaye Piyasası Kurulu gibi resmi kuruluşlara ek olarak, bazı özel kuruluşlar da ikinci derece kuruluşlar olarak finansal piyasalarda görev almaktadırlar. Örneğin Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD), Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD), Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) ve Türkiye Kurumsal Yönetim Forumu (TKYF) ikinci derece kuruluşlar olarak hazırladıkları raporlarla finansal piyasaları analiz etmekte, genel eksiklikleri değerlendirmekte ve gelecekte yapılması gerekenlerle ilgili olarak tavsiyelerde bulunmaktadırlar. Bu bakımdan, Türkiye’nin hem resmi kurum hem de ikinci derece olarak kabul eden özel kuruluşlarla şeffaflık düzenlemelerini geliştirdiği gözlemlenebilir. Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları Kanunlarının Piyasadaki Şeffaflık kanunlarının piyasadaki yeniliklere ayak uydurması, piyasada optimum seviyede şeffaflık sağlanmasındaki en önemli etkendir. Zira, yenilikler karşısında hiç bir hükmü olmayan şeffaflık kanunlarının varlığı ne finansal piyasalarda ne de yatırımcıların karar alma mekanizmasında herhangi bir etkiye neden olmaz. Şeffaflık kanunlarının etkinliği ile ilgili unutulmaması gereken en önemli husus, herhangi bir sonunun olmaması, yeniliğe daima açık olmasıdır. Borgia’nin dediği gibi ‘şeffaflık bir varış yeri değil, yolculuğun kendisidir’ (Borgia 2007, 23). Yukarıda da anlatıldığı üzere, Türkiye’deki hukuk sistemindeki son yıllarda yapılan değişikliklerle, kanunların yeniliklerle uyum sağladığı söylenebilir. Örneğin hem elli yıldan daha fazla bir süreden sonra 6102 sayılı yeni Ticaret Kanunu’nun hem de 6362 sayılı yeni Sermaye Piyasası Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türk finansal piyasasının uluslararası yatırımcıların radarına girebilmesi için yeni ölçüler getirilmiştir. Özellikle piyasadaki teknolojik gelişmelere ayak uyduran daha modern kurallar getirilmiş, kurumsal yönetim, denetim ve finansal raporlama standartları, uluslararası kriterlere uyarlanarak yeniden gözden geçirilmiştir. Bu yeniliklerle birlikte Türkiye’de, şeffaflık kurallarının en önemli özelliği olan kuralların yeniliklere adapte olabilmesi kriterinin sağlandığı söylenebilir. Fakat bu değişikliklerin yapılmasında çok geç kalındığının da gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Mülga 6772 sayılı Ticaret Kanunu’nun uzun bir süre yürürlükte kalması ve yeni TTK’nın ancak elli yıldan sonra yürürlüğe girmesi, Türkiye’nin finansal piyasalardaki ani değişmelere ayak uydurması konusunda çok ağır kaldığını göstermektedir. Hukuk sisteminde geç kalınmış yenilikler, beklenen etkilerin sağlanmasına neden olmaz. Yalnızca maruz kalınan negatif etkilerin tekrarlanmasını önler. Basiretli kanun koyucular, yenilikleri tam zamanında yaparak, negatif etkilere hiç maruz kalmamayı hedeflemelidirler. Türkiye’nin de bundan böyle, finansal piyasalardaki yenilikleri yakından takip etmesi, değişiklik gerektiren hususları, bürokratik engellere maruz kalmadan hızlı bir şekilde çözmesi beklenen şeffaflık seviyesinin kazandırılması bakımından önem arz etmektedir. 2016/Özel Sayı-1 4.1.5. Türkiye’deki Şeffaflık Yeniliklere Adapte Edilebilirliği 409 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 2016/Özel Sayı-1 5. SONUÇ 410 Bu çalışmanın sonuçları optimum seviyede yüksek şeffaflık uygulamalarının şirketlerin başarısında bir çok açıdan anahtar etken olarak kabul edilebileceğini göstermektedir. Bunun ana nedenlerinden bir tanesi, şeffaflığın finansal piyasaların ve kurumsal yönetimin temel problemlerine, hem uygun bir işletim sistemi kurup hem de bütün oyucular arasında uyumu sağlayarak rasyonel çözüm önerileri aramasından kaynaklanmaktadır. Birinci bölümde açıklandığı üzere optimum seviye bir şeffaflık, piyasalardaki ‘x-ray’ etkisiyle güven ortamını sağlayarak şirketlerin ve finansal piyasalardaki oyuncuların karanlık yönünü engellemeye yönelik bir rol üstlenmektedir. Bu açıdan şeffaflığın temel avantajları; yöneticilerin hesap verilebilirliğinin ve sorumluluklarının arttırılması, iyi bir izleme sistemi, uzun dönemli yatırımcıların sayısının arttırılması, piyasada daha fazla işlem hacmi, nakit darlığının engellenmesi ve daha fazla nakdin piyasaya girmesi, hisse senetlerinin iyi şekilde analiz edilmesi ve doğru yatırım tercihlerinin yapılması ve böylelikle krizlerin önlenmesi ve market bütünlüğünün korunması olarak sıralanabilir. Kurumsal yönetim perspektifinden değerlendirildiğinde ise, optimum seviyede şeffaflık, şirketlerin yönetilmesinde her bir ayrıntıyı gün yüzüne çıkararak, yöneticilerin olayları büyük resimde değerlendirmelerine yardımcı olur. Buna ilaveten, şirket içerisinde otomatik bir izleme mekanizması kurar, şirketteki hesap verilebilirlik seviyesini arttırır, şirket içi iletişim kalitesini güçlendirir ve böylece etkili bir kurumsal yönetim anlayışının şirkette kazanılmasına katkıda bulunur. Fakat bu çalışma, şeffaflığın bu avantajları yanında piyasada bazı yan etkileri olduğunu da göstermiştir. Yukarıdaki bilgiler ışığında, şeffaflığın üç temel probleme neden olduğu anlaşılmaktadır; ‘şeffaflığın maliyeti, güvenilirlik problemi ve karmaşıklığı ve yetersizliği’. Bunlara ek olarak, optimum seviye şeffaflık kanunları hazırlamanın ne kadar kapsamlı ve külfetli olduğu, yine bu çalışmada ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Burada sorulması gereken asıl soru, bu kadar dezavantaja ve bu kadar külfete rağmen, şeffaflık seviyesinin arttırılması piyasaların etkili bir şekilde işleyebilmesi için gerekli midir? Bu soruyu, daha doğrusu şeffaflığın önemini anlayabilmek için, olmadığı piyasalardaki negatif etkilerini iyi analiz etmek gerekir. Örneğin 2001 yılında Türkiye’nin şeffaflık seviyesinin ortalamanın çok altında olması bazı şirketlerin karanlık yönünü tetikleyerek (İmar Bankası krizi) Türkiye ekonomisinde 20 milyar dolardan fazla bir ekonomik buhrana neden olmuştur. Aynı şekilde, İtalya’daki Parmalat Skandalı’nın maliyeti 14 milyar Euro olarak piyasalara yansımıştır. Bu bakımdan, şeffaflığın maliyetinin, olmaması durumunda piyasada oluşturacağı maliyetlerle kıyaslandığında çok daha rasyonel olacağı gözden kaçırılmamalıdır. Diğer taraftan, şeffaflığın maliyeti her zaman getirisinden düşük olacaktır. Bu yüzden şeffaflık fayda maliyet analizi bakımından değerlendirildiğinde kârlı bir işlem olarak tezahür etmektedir. Bu çalışmada ayrıca şeffaflık teorisinin pratikte uygulanabilirliğinin tam olarak anlaşılabilmesi için, Türk hukuk sisteminde şeffaflık mevzuatı incelenmiştir. Bu inceleme yapılmadan önce, etkili bir şeffaflık mevzuatına sahip olabilmek için temel kriterler belirlenmiş ve Türkiye’nin şeffaflık kuralları bakımından ne kadar başarılı olduğu bu temel kriterler çerçevesinde yorumlanmıştır. Çalışmanın bulgularına göre, optimum seviyede bir şeffaflık hukukuna sahip olabilmek için olması gereken temel prensipleri beş başlık altında toplanmıştır: ‘Şeffaflığın ikili hukuksal yapısı, şeffaflık kanunlarında olması gereken usuller, açıklanması gereken anahtar bilgiler, yetkili otoriteler/denetim kuruluşları ve kanunların piyasadaki yeniliklere adapte olabilirliği’. Türkiye’deki şeffaflık kuralları bu temel prensipler çerçevesinde incelendiğinde bu kriterlerinin çoğunun yasal zeminlerde sağlandığı gözlemlenebilmektedir. Fakat hâlâ üzerinde durulması ve düzeltilmesi gereken bazı eksiklikler vardır. Örneğin yatırımcıların karar alma mekanizmasında önemli bir etkiye sahip olan arka plan bilgilerin ve finansal olmayan istatistiki bilgilerin zorunlu bir şekilde ve ayrı bir başlık altında şirketlerin internet sitelerinde paylaşılması gerektiğine dair bir hukuki düzenleme hâlâ mevcut değildir. Kuralların ihlal edilmesi durumunda, gerekli cezai yaptırımlarım şiddeti, Avrupa Birliği düzenlemeleriyle kıyaslandığında gerekli caydırıcılık seviyesinin çok altındadır. Çeyrek dönemlik raporların hazırlanması ve yayımlanmasının küçük ölçekli işletmeler bakımından çok maliyetli olduğu doktrinde tartışmalıdır. Bu bakımdan bu tür raporların isteğe bağlı yayınlanmasına dair düzenlemeler yapılması, finansal piyasalarda olumlu sonuçlar elde edilmesine katkıda bulunacaktır. Şeffaflık kurallarının dağınık bir 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 411 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 412 mevzuatta düzenlenmesi, anlaşılabilmesi ve uygulanabilirliği açısından birtakım problemlere neden olabilmektedir. Bu açıdan, AB Transparency Directive gibi temel kuralların tek bir mevzuatta toplandığı minimum kriterleri içeren düzenlemeler çok daha faydalı sonuçlar alınmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca Türkiye’de finansal veriler Türkçeye ek olarak yalnızca İngilizce olarak yayınlanmaktadır. Piyasalarda hem daha fazla yatırımcıya ulaşabilmek hem de şeffaflık seviyesinin arttırılması adına, finansal veriler Türkiye’nin yakın ticari ilişki içinde bulunduğu diğer ülkelerin ana diline de çevrilip yayınlanabilir. Son olarak da, finansal piyasalardaki hızlı değişimlere gereken zamanda müdahalede bulunabilmek için bürokratik bariyerlerin azaltılması beklenmedik olaylara karşı (ekonomik kriz veya finansal skandallar gibi) hazırlıklı yakalanmaya ve negatif etkilerini azaltmaya imkan verecektir. Yukarıda sayılan bu eksikliklerin giderilmesiyle birlikte, şeffaflığın beklenen etkilerini tam olarak Türk piyasalarında da görmek kaçınılmaz olacaktır. Sonuç itibariyle, şeffaflık finansal piyasaların bu hızla değişen yapısında başarıya giden bir anahtardır. Görünmez bir muhafız gibi piyasaları tehlikelerden korur ve güvenli bir atmosfer oluşturarak piyasayı hem ulusal hem de uluslararası yatırımcılar bakımından cazip bir hale getirir. Şeffaflık teorisiyle ilgili unutulmaması gereken temel prensip, şeffaflık düzenlemelerinin süregelen bir amaç oluşudur. Değişen finansal piyasaların yapısına ayak uydurmalıdır, aksi takdirde kanunlarda yazılı varlığı hiç bir şekilde hüküm ifade etmeyecektir. Ayrıca şeffaflık hiç bir zaman dünyanın bütün hastalıkları için en son çare olarak görülmemeli, fakat başarıya giden yolda ilk adım olarak kabul edilmelidir (Henriques 2007, 3). KAYNAKÇA Allaberdiyev B., Buccolieri L., Pellegrini A., Rezgui N., ve Romano I. 2012. ‘Cassandra Effect: A Retrospective Analysis of 1960s and 1970 Forecasts’, Eni Corporate University, http://www.iaasm.net/%5CUserFiles%5Cattach%5C20127583724 Cassandr a%20Effect.pdf. Altuğ S. ve Filiztekin A. 2006. The Turkish Economy the Real Economy, Corporate Governance and Reform, London-Routledge Studies in Middle Eastern Economies. Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları Bilgili F., Demirkapı E. 2015. Şirketler Hukuku Dersleri, 4.Baskı, Dora Yayınevi, Bursa. 2016/Özel Sayı-1 Armour J and McCahery J. 2006. After Enron: Improving Corporate Law and Modernising Securities Regulation in Europe and the US, Hart Publishing. Black Bernard S. 2001. 'The Legal and Institutional Preconditions for Strong Securities Markets', 48 the UCLA Law Review 781. 413 Bahtiyar M. 2015. Ortaklıklar Hukuku, 9.Bası, Beta Yayınevi, İstanbul. Borgia F. 2007. ‘Corporate Governance & Transparency: The Role of Disclosure in Preventing New Financial Scandals and Crimes’, Editoriale Scientifica. Botosan C. 1997. ‘Disclosure Level and the Cost of Equity Capital’, 72 Accounting Review 3: 323-349, Bradley Caroline M. 2011. 'Transparency is the New Opacity: Constructing Financial Regulation After the Crisis', American University Business Law Review 1, Brandeis L.D. 1914. ‘Harper’s Weekly Article, Chapter V: What Publicity Can Do’, McClure Publications, 92-108, http://www.law.louisville.edu/library/collections/brandeis/node/19 6 (Erişim Tarihi: 28.07.2015). Canbaloğlu N. Ayşe. 2011. ‘Finans Sektöründe Kamunun Aydınlatılması ve Türkiye’deki Uygulaması, Transparency in Financial Markets and It`s implementation in Turkey, Published Dissertation in Ankara University, available at http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/5958/. Clausen N. 2011. ‘Regulating Listed Companies: Between Company Law and Financial Market in Danish Law’, 22 European Business Law Review 2:171-188. Directive 2004/109/EC of European Parliament and of the Council of 15 December 2004 on the Harmonization of Transparency Requirements in Relation to Information About Issuers Whose Securities are Admitted to Trading on a Regulated Market and Amending Directive 2001/34/EC. Directive 2013/50/EU of the European Parliament and of the Council of 22 October 2013 Amending the Transparency Directive Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 2016/Özel Sayı-1 (2004/109/EC). 414 Directive 2014/57/EU of the European Parliament and of the Council of 16 April 2014 on Criminal Sanctions for Market, Abuse Market Abuse Directive. Eminoğlu C. 2014. Türk Ticaret Kanununda Kurumsal Yönetim, On iki Levha Yayıncılık. Ferran E. 2003. 'The Role of the Shareholder in Internal Corporate Governance: Enabling Shareholders to Make Better-Informed Decisions', 4 European Business Organization Law Review 491. Gilotta S. 2012. `Disclosure in Securities Markets and the Firm's Need for Confidentiality: Theoretical Framework and Regulatory Analysis`, 13 European Business Organization Law Review 45, Goh W. B., Ng J. and Yong O. K. 2008. 'The Effect of Corporate Governance on Liquidity: Voluntary Disclosure, Analyst Coverage, and Adverse Selection as Mediating Mechanisms', Institutional Knowledge at Singapore Management University, http://ink.library.smu.edu.sg/soa_research/20. Gompers A. P., Ishii L. J. and Metrick A. 2003. `Corporate Governance and Equity Prices`, 118 Quarterly Journal of Economics 107. Gonencer E. 2008. ‘Development of Corporate Governance in the European Union and Turkey as a Candidate Country’, Centre International De Formation Europeenne, http://www.iehei.org/bibliotheque/memoires2008/GONENCER.pd f. Gursoy G. and Aydogan K. 2002. ‘Equity Ownership Structure, Risk Taking, and Performance: An Empirical Investigation in Turkish Listed Companies’, 38 Emerging Markets Finance & Trade 6: 6-25. Henriques A. 2007. ‘Corporate Truth: The Limits to Transparency’, Earthscan, London. Hermalin BE, Weisbach MS. 2012. ‘Information Disclosure and Corporate Governance’, 67 The Journal of Finance : 195-233. Institute of Directors, 2004. ‘The Handbook of International Corporate Governance: A Definitive Guide’, Kogan Page, London-IOD. Karahan S. 2013. ‘Şirketler Hukuku’, Mimoza Yayınevi, Güncellenmiş 2.Baskı, Konya, Kayar I. 2013. ‘6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Ticaret Hukuku’, Seçkin Yayınevi, Güncellenmiş 2.Baskı, Ankara. Kendigelen A. 2011. ‘Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler’, XII Levha Yayıncılık, İstanbul. Kırca I., Şehirali Çelik F.H. ve Manavgat C. 2013. ‘Anonim Şirketler Hukuku’, C.1 Temel Kavram ve İlkeler, Kuruluş, Yönetim Kurulu, Ankara. La Porta R., Silanes D. L. ve Shleifer A. 2003. `What Works in Securities Laws? ` 61 Journal of Finance 1. La Porta R., Silanes D. L., Shleifer A. ve Vishny W. R. 2000. 'Investor Protection and Corporate Governance', 58 Journal of Financial Economics 3. McGuire J., Sundgren A. and Schneeweis T. 1998. ‘Corporate Social Responsibility and Firm Financial Performance’, 31 Academy of Management Journal 4: 854-872. McWilliams A. and Siegel D. 2000. ‘Corporate Social Responsibility and Financial Performance: Correlation or Misspecification’, 21 Strategic Management Journal 601. Megginson WL, Nash RC ve Van Randenborgh M. 1994. ‘The Financial and Operating Performance of Newly Privatized Firms: An International Empirical Analysis’, 49 Journal of Finance 2: 40352. Memiş T. ve Turan G. 2015. ‘Sermaye Piyasası Hukuku’, Seçkin Yayınevi, Birinci Baskı, Ankara. Narbay Ş. 2010. ‘Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Ortaklıkta Özel Denetim’, XII Levha Yayıncılık, İstanbul. OECD 1999. ‘OECD Principles of Corporate Governance’, Paris: Organisation for Economic Co-operation and Development. OECD 2009. ‘Practical Guide to Corporate Governance Experiences from the Latin American Companies Circle’, The USA: International Finance Corporation. Oliver R. W. 2004. ‘What is Transparency?, McGraw-Hill, New York. Paslı A. 2004. ‘Anonim Ortaklık Kurumsal Yönetimi’, Çağa Hukuk 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 415 Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ 2016/Özel Sayı-1 Vakfı. 416 Poroy R., Tekinalp U. ve Çamoğlu E. 2014. ‘Ortaklıklar Hukuku I’, Vedat Kitapçılık, Yeniden Yazılmış 13.Bası, İstanbul. Pulaşlı H. 2015. ‘Şirketler Hukuku Genel Esaslar’, Adalet Yayınevi, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 3.Baskı, Ankara. Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim İlkeleri Tebliği Seri: 4 No: 56. Sermaye Piyasası Kurulu Özel Durumlar Tebliği Seri: II No: 15. Sermaye Piyasası Kurulu Bilgi, Belge ve Açıklamaların Elektronik Ortamda İmzalanarak Kamuyu Aydınlatma Platformuna Gönderilmesine İlişkin Esaslar Tebliği Seri: VIII, No: 61. Sermaye Piyasası Kurulu Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği II-14.1. Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim Tebliği II-17.1. Sermaye Piyasası Kurulu, ‘Misyonumuz’, http://www.cmb.gov.tr/indexcont.aspx?action=showpage&menuid =0&pid=0&submenuheader=-1 (Erişim Tarihi: 15.08.2015). Siems M. 2006. ‘Legal Adaptability in Elbonia’, 2 International Journal of Law in Context 4: 393-408. Siems M. 2008. ‘Convergence in Shareholder Law’, Cambridge: Cambridge University Press. Sonmez M. 2014. ‘The Role of Better Transparency Law in Corporate Governance and Financial Markets, and Its Practicability in Legal Systems: A Comparative Study Between the EU and Turkey’ , Doctoral Thesis, Durham University. Tapscott D. ve Ticoll D. 2013. ‘The Naked Corporation: How the Age of Transparency Will Revolutionize Business’, Free Press, New York. Topcuoğlu M. 2012. ‘Yeni Türk Ticaret Kanunu’na Göre Bağımsız Denetçi ve Sorumluluğu’, Seçkin Yayınevi, Değiştirilmiş ve Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara. Turilli M. and Floridi L. 2009. 'The Ethics of Information Transparency', 11 Ethics and Information Technology 105. Üçışık G. ve Çelik A. 2013. ‘Anonim Ortaklıklar Hukuku’, Adalet Yayınevi, 1.Cilt, Ankara, Ülgen H., Helvacı M., Kendigelen A., Kaya A. ve Nomer Ertan N.F. 2015. ‘Ticari İşletme Hukuku’, XII Levha Yayıncılık, Güncellenmiş 4.Bası, İstanbul. Ünal A.C. 2015. ‘Kurumsal Yönetimin Teorisi, İlkeleri ve Uygulamaya Yansıması, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’, 1(1): 403-441. Ünal A.C. 2014. ‘Türk ve Yabancı Hukuk Sistemlerinde CEO’nun Hukuki Konumu’, Adalet Yayınevi, Ankara. Uygur E. 2001. ‘Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri’, Istanbul-Turkish Economy Institutions. Vishwanath T. and Kaufmann D. 2001. ‘Toward Transparency: New Approaches and Their Application to Financial Markets’, Oxford University Press, 16 World Bank Research Observer 41. Waddock S. and Graves S. 1997. ‘The Corporate Social Performance – Financial Performance Link’, 18 Strategic Management Journal 4: 303–319. Winter J. 2004. ‘EU Company Law on the Move’, 31 Legal Issues of Economic Integration, Kluwer Law International 2: 97-114. Witherell B. 2003. 'The Roles of Market Discipline and Transparency in Corporate Governance Policy', 16 the Banque de France International Monetary Seminar. Yüksel C. 2008. 'Recent Developments of Corporate Governance in the Global Economy and the New Turkish Commercial Draft Law Reforms', http://www.jiclt.com/index.php/jiclt/article/view/47/46 (Erişim Tarihi: 10.08.2015). 28663 Sayılı Sermaye Şirketlerinin Açacakları İnternet Sitelerine Dair Yönetmelik. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu. 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları 417 ŞEFFAFLIK RAPORLARI ÇERÇEVESİNDE BAĞIMSIZ DENETİM KURULUŞLARININ SÜREKLİ MESLEKİ EĞİTİM POLİTİKALARININ ANALİZİ ∗ Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ ∗∗ Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH ∗∗∗ 419 Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 419-438 ÖZ Türkiye’de 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği’yle bağımsız denetimde sürekli mesleki eğitim yasalaşmış ve aynı yönetmelikte 2013 yılından itibaren Kamu Yararını İlgilendiren Kuruluşların (KAYİK) denetim faaliyetini gerçekleştiren bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporu yayınlaması zorunlu hale getirilmiştir. Diğer yandan bağımsız denetçilerin mesleki yetkinlik düzeylerinin belirlenmesi, gereksinim duydukları özel eğitim konularının tespit edilmesi, mesleki beceri ve deneyimlerinin geliştirilmesi sürekli mesleki eğitim faaliyetleriyle mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacını, Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporları çerçevesinde sürekli eğitim politikaları hakkında durum tespiti yapmak oluşturmaktadır. Söz konusu amaç doğrultusunda 2014 yılına ait ve Kamu Gözetim Kurumu (KGK) resmi web sayfasında yayınlanmış olan 69 adet şeffaflık raporunda sürekli eğitim politikası başlığı kapsamında analiz yapılmıştır. Şeffaflık raporları üzerinde gerçekleştirilen araştırma sonucuna göre bağımsız denetim kuruluşlarının bağımsız denetimde sürekli mesleki eğitimin önemini tam olarak kavrayamadıkları ya da bu konudaki uygulamalarını çıkar gruplarıyla açık bir şekilde paylaşamadıklarını göstermektedir. ∗ Makale gönderim tarihi: 18.11.2015; kabul tarihi:18.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır.. ∗∗ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, atanc@nevsehir.edu.tr ∗∗∗ Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Lojistik Programı, agumrah@selcuk.edu.tr 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 420 Anahtar Kelimeler: Şeffaflık raporları, sürekli mesleki eğitim, bağımsız denetim JEL Sınıflandırması: M40, M42 THE ANALYSIS OF AUDIT FIRMS’ CONTINUING PROFESSIONAL EDUCATION POLICIES WITHIN THE FRAMEWORK OF TRANSPARENCY REPORTS ABSTRACT According to Independent Audit Regulation published on the Official Gazette on 26.12.2012 with number 28509, continuing vocational training was enacted in independent audit and audit organizations performing the audit of Public Interest Entities has been mandated to publish transparency reports of these entities by the same regulation in Turkey. On the other hand, determining the level of professional competence of the independent auditor, identification of specific training they need and development of their professional skills and experience is only possible with continuous vocational training activities. In this context, the aim of this study is determining the continuing vocational training policies of independent audit firms within the framework of transparency reports. For this purpose, the content analysis was performed on a total of 69 transparency reports, which were published on Public Oversight Accounting and Auditing Standards Authority in 2014, within the scope of continuing education policy issues. According to the research results, it has been determined that independent auditing firms either didn’t fully understand the importance of continuous vocational training or they cannot clearly share the relevant practices with the interest groups. Keywords: Transparency reports, continuing professional education, independent auditing JEL Classification: M40; M42 1. GİRİŞ Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin en önemli yapı taşlarından birisi bağımsız denetimdir. Bağımsız denetim, işletmelerin finansal tablolarının muhasebe standartlarına uygunluğunu yine denetim standartlarına göre inceleyen ve muhasebe bilgilerinin güvenilirliğini artıran bir sistemdir (Uzay ve diğerleri 2009). Müşterilerine profesyonel olarak hizmet sunan, bağımsız ve tek başına çalışan veya bir denetim firmasında görev yapan kişiye ise bağımsız denetçi denilmektedir (Sağlar ve Tuan 2009). Bağımsız denetçi denetim tekniklerini uygulayarak denetim esnasında elde ettiği kanıtları çalışma kâğıtlarını kullanarak belgelemekte ve bu faaliyeti sonucunda ulaştığı denetim görüşünü denetim raporunda ifade ederek denetimi tamamlamaktadır (Erdoğan 2011). Denetim faaliyetinin doğası gereği bağımsız denetçinin eğitiminin belirli bir noktada sona ermesi kesinlikle söz konusu değildir. Özellikle son yıllarda yaşanan küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle, bağımsız denetim uzmanlığının standart ve uygulamalarında önemli düzeyde değişme ve gelişmeler meydana gelmiştir. Yaşanan gelişmeler ve sürekli değişim, küresel ölçekte düşünebilen ve onun gereklerini yerine getirebilme yetkinliğine sahip bağımsız denetçi olmayı zorunlu kılmaktadır (İskender ve Kırlıoğlu 2012). Bu doğrultuda söz konusu gerekliliklerin yerine getirilebilmesi noktasında sürekli eğitim kavramı önem kazanmaktadır. 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği’nin sürekli eğitim başlığını taşıyan 25’inci maddesinde “Denetçiler, teorik bilgilerinin ve mesleki becerilerinin yeterli bir seviyede tutulmasını, mesleki etik ilkelere uyulmasını, mesleki alandaki değişikliklerin takip edilmesini ve mesleki gelişimlerini temine yönelik olarak sürekli eğitime tabi tutulur” ifadesi yer almaktadır. Aynı yönetmeliğin 36’ncı maddesinde ise bağımsız denetim firmalarının yayınlamak zorunda oldukları şeffaflık raporlarında kurumlarına ait sürekli eğitim politikaları hakkında bilgi vermeleri de zorunlu kılınmıştır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporları çerçevesinde sürekli eğitim politikaları hakkında durum tespiti yapmaktır. Söz konusu amaç doğrultusunda 2014 yılına ait ve KGK web sitesinde yayınlanmış olan 69 adet bağımsız denetim kuruluşuna ait şeffaflık raporlarında sürekli eğitim politikası başlığı kapsamında analizler yapılmıştır. Çalışmada öncelikle bağımsız denetim kuruluşları tarafından yayınlanan şeffaflık raporları hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra ise bağımsız denetim kuruluşlarında sürekli mesleki eğitim konusu ele alınmıştır. Çalışmada ayrıca bağımsız denetim kuruluşlarının yayınlamış oldukları şeffaflık raporlarında sürekli mesleki eğitim politikaları çerçevesinde yapılan analiz sonuçları ve ulaşılan bulguların yorumlanması da yer almaktadır. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi 421 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 422 2. BAĞIMSIZ DENETİM KURULUŞLARI TARAFINDAN YAYINLANAN ŞEFFAFLIK RAPORLARI Yüksek kaliteli finansal raporlama ekonomilerin verimli ve iyi işlemesi için oldukça önemlidir. Özellikle sermaye piyasalarında güvenilir ve etkili bir denetim işlevi kaliteli finansal raporlamanın en önemli anahtarıdır. Diğer yandan şeffaflık kavramı, bağımsız denetime tabi işletmeler açısından kurumsal yönetim anlayışının kritik bir bileşeni olmakla birlikte bu işletmelerin denetimini gerçekleştiren bağımsız denetim kuruluşları için de son derece önemlidir. Son yıllarda yaşanan denetim skandalları denetim işlevinin ve şeffaflık kavramının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu bağlamda kanun koyucular denetim firmalarının kalite seviyelerini artırmak, yapılan denetim faaliyetini daha profesyonel hale getirmek için bir takım düzenlemeler yapmışlardır (Deumes ve diğerleri 2011). Söz konusu bu düzenlemelerden birisi de bağımsız denetim kuruluşları tarafından yayınlanması gereken şeffaflık raporlarıdır. Çalışmanın bu bölümünde, ilk olarak dünyada şeffaflık raporu uygulaması konusunda yapılan yasal düzenlemeler aktarılmış; sonrasında ise Türkiye’de bu konuda atılan adımlar ele alınmıştır. 2.1. Dünyada Şeffaflık Raporu Uygulamaları Bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporu yayınlaması konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinde çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Söz konusu düzenlemelere, Avrupa Parlamentosu ve Konseyinin (European Parliament and of the Council) yayınlamış olduğu 8. Şirketler Hukuku Direktifi, Japonya 1948 Yeminli Mali Müşavirler Yasası (Japanese Amended Certified Public Accountants Act 1948), Kanada Hesap Verilebilirlik Kurulu Yönetmeliğinin (Canadian Public Accountability Board-CPAB) 212. Maddesi ve ABD’de ise Hazine Danışma Komitesi (US Treasury Advisory Committee)’nin yapmış olduğu düzenlemeler örnek olarak verilebilir (Transparency of Firms that Audit Public Companies Consultation Report, 2009). AB Parlamentosu 17 Mayıs 2006 tarihli direktifinde, kamu yararını ilgilendiren kuruluşların denetim faaliyetini gerçekleştiren denetim firmalarının 2008 Haziran ayından itibaren şeffaflık raporu yayınlamalarını zorunlu kılmıştır (Bedard ve diğerleri 2010). Direktifin 40. Maddesi şeffaflık raporlarıyla ilgilidir ve söz konusu madde de şeffaflık raporlarında (Official Journal of the Euopean Union, 2006:article 40); • Denetim firmasının hukuki yapısının ve ortaklarının açıklanması, • Denetim firmasının herhangi bir denetim ağ yapısı içerisinde bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise ağın yasal ve yapısal düzenlemesi hakkında bilgi, • Denetim firmasının yönetim yapısının açıklanması, • Denetim firmasının iç kalite kontrol sisteminin açıklanması ve işleyiş etkinliği hakkında idari veya yönetim organı tarafından yapılan açıklama, • En son yapılan kalite güvence sistemi incelemeleri, • Raporun kapsadığı yıl denetim hizmeti verilmiş olan kamu yararını ilgilendiren firmaların listesi, • Bağımsızlık ilkesine uyum ile ilgili açıklama, • Denetçilerin sürekli eğitimine firmasının politikalarının açıklanması, ilişkin denetim • Denetim firmasının gelirlerinin ayrıntılı olarak yer aldığı (verilen danışmanlık hizmeti ücretleri vb. diğer faaliyetler) finansal bilgileri, • Denetçilerin ücretlendirme bilgilerin yer alması gerekmektedir. politikası hakkında İngiltere Finansal Raporlama Konseyi (FRC) AB Parlamentosunun yayınlamış olduğu direktif doğrultusunda kamu yararını ilgilendiren kuruluşların denetimini gerçekleştiren denetim kuruluşlarının şeffaflık raporu yayınlamasını zorunlu hale getirmiştir. Her mali yılın bitiminden itibaren üç ay içerisinde denetim firmasının web sitesinde şeffaflık raporunu yayınlaması gerekmektedir. FRC, 2010 yılından itibaren şeffaflık raporlaması yayınlayan bağımsız denetim kuruluşlarının hazırlamış oldukları raporları incelemekte ve yapılan incelemeler sonucunda bir rapor hazırlayıp kurum web sayfasında yayınlamaktadır. Söz konusu raporlarda, şeffaflık raporlaması yapacak olan denetim kuruluşlarına yol haritası çizilmekte, yayınlanmış ve kurum tarafından incelenmiş olan şeffaflık raporlarının listesi ve yayınlanan şeffaflık 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi 423 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 424 raporlarında tespit edilen sorunların çözümü sunulmaktadır (Financial Reporting Council, 2015). için öneriler Avustralya Kurumsal Piyasalar ve Finansal Hizmetler Düzenleme Kurulu (Australian Securities & Investments Commission–ASIC) borsaya kayıtlı şirketlerin, bankaların veya kamu yararını ilgilendiren kuruluşların denetimini yapan tüm bireysel bağımsız denetçilerin ve bağımsız denetim firmalarının 2013 yılından itibaren şeffaflık raporu yayınlamasını yasalarla zorunlu hale getirmiştir. Raporun zorunlu olarak yayınlanmasına ilişkin olarak yatırımcılara güven vermesi, denetim kalitesini artırması ve piyasaların daha etkin ve verimli çalışması gerekçe olarak gösterilmiştir. Raporların mali yıl bitiminden itibaren dört ay içerisinde yayınlanması gerekmektedir. Yayınlanacak olan raporda yer alması gereken bilgiler AB Parlamentosunun yayınlamış olduğu direktifte yer aldığı şekildedir (Australian Securities & Investments Commission, 2015). Bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporu yayınlamasının zorunlu olduğu diğer bir ülke Yeni Zelenda’dır. Yeni Zelenda’da faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının üyesi olduğu Avustralya ve Yeni Zelenda Yeminli Müşavirler Enstitüsü (Chartered Accountants Australia and New Zealand) 20 Haziran 2013 tarihinden itibaren borsada işlem gören firmaları veya kamu yararını ilgilendiren kurumları denetleyen bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporu yayınlamasını zorunlu kılmıştır (Chartered Accountants Australia and New Zealand, 2015). Japonya’da yürürlükteki Mali Müşavirlik Yasası ve ilişkili mevzuat ile Nisan 2008’den itibaren bütün denetim kuruluşlarının ve bir denetim firmasından ayrı olarak faaliyette bulanan ancak büyük ölçekli işletmeleri denetleyen bireysel bağımsız denetçilerin şeffaflık raporu hazırlamaları zorunlu hale getirilmiştir (Fu ve diğerleri 2015). ABD’de ise şeffaflık raporlaması yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte Hazine Danışma Komitesi (US Treasury Advisory Committee) özellikle 100 ve daha fazla sayıda müşterisi bulunan denetim firmalarının yıllık olarak şeffaflık raporu yayınlamasını tavsiye etmektedir (Fu ve diğerleri 2015). 2.2. Türkiye’de Şeffaflık Raporu Uygulaması Türkiye’de bağımsız denetçi ve bağımsız denetim firmalarını yetkilendirme ve bunların faaliyetlerini denetlemek 2 Kasım 2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’na (KGK) verilmiştir (660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 2011: Md.1). KGK, 26 Aralık 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınladığı Bağımsız Denetim Yönetmeliği ile şeffaflık raporları konusunda düzenleme yapmıştır. Söz konusu yönetmeliğin 36. maddesi şeffaflık raporlarının hazırlanması ve duyurulması ile ilgilidir. KGK, bir takvim yılında KAYİK (Kamu Yararını İlgilendiren Kuruluşlar) denetimi yapmış denetim kuruluşlarının ilgili takvim yılını müteakip dört ay içerisinde şeffaflık raporunu Kuruma bildirmesini ve internet sitesinde yayınlamasını zorunlu kılmıştır (Bağımsız Denetim Yönetmeliği, 2012:Md. 36). Aynı şekilde, KAYİK denetimine yetkili olmakla birlikte bir takvim yılı içerisinde KAYİK denetimi yapmamış olan bağımsız denetim kuruluşlarının bu durumu internet sitelerinin şeffaflık raporlarıyla ilgili kısmında bildirmesi gerekmekte olup söz konusu bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporu yayınlaması zorunlu değildir (Bağımsız Denetim Yönetmeliği, 2012:Md. 36, Fıkra 5). Uygulamadaki farklılıkları gidermek amacıyla KGK, bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporlarında yer alması gereken bilgileri kurumun internet sitesinden 08.04. 2015 tarihinde duyurmuştur. Bu bağlamda Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının düzenleyecekleri şeffaflık raporlarında aşağıda Tablo-1’de yer alan bilgilerin yer alması zorunludur (Şeffaflık Raporları Hakkında Duyuru, 2015). Tablo 1: Şeffaflık Raporlarında Yer Alması Gereken Zorunlu Bilgiler İstenilen Bilgiler Açıklama Hukuki yapı ve ortaklık Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacaktır. Ancak, yıl içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da ayrıca belirtilecektir. Kilit yöneticiler ve sorumlu denetçiler Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacak olup kilit yönetici ve sorumlu denetçilerin -asgari olaraklistesi ve görevleri belirtilecektir. Ancak, yıl içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da ayrıca belirtilecektir. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi 425 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH İçinde bulunulan denetim ağının hukuki ve yapısal özellikleri Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacaktır. Ancak, yıl içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da ayrıca belirtilecektir. İlişkili denetim kuruluşları ve diğer işletmeler ile bu ilişkilerin mahiyeti Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacaktır. Ancak, yıl içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da ayrıca belirtilecektir. Organizasyon yapısı Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacaktır. Ancak, yıl içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da ayrıca belirtilecektir. Kalite güvence sistemi incelemeleri Kurum tarafından veya diğer kamu kurumlarınca son üç yılda yapılan kalite güvence sistemi incelemelerine ilişkin özet bilgi. Denetim hizmeti verilen KAYİK’ler Raporun kapsadığı mali yılda finansal tabloları incelenen ve 660 sayılı KHK’da sayılan ya da Kurul tarafından daha sonra KAYİK kapsamına alınan şirketleri, fonları, kurum ve kuruluşların listesi. Sürekli eğitim politikası Geçiş dönemi eğitimleri de dâhil olmak üzere raporun kapsadığı mali yılda eğitimler; konuları, süreleri ve katılımcı bilgilerine yer verilir. Bağımsızlık ilkesine uyum Bağımsızlık ve bağımsızlığın korunması hususunda 6102 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri ile Bağımsız Denetim Yönetmeliği’nin 22’nci maddesine, Türkiye Denetim Standartları (TDS)’na ve diğer düzenleyici Kurul ve Kurumların düzenlemelerine uygunluğun sağlanması hususundaki gözden geçirmelerin yeterli kapsamda, nitelikte ve zamanında gerçekleştirildiğine, denetçi ve sorumlu denetçilerin bağımsızlık beyanlarının TDS’lere uygun olarak alındığına ve gerçek durumu yansıttığına ilişkin teyidi kapsar. Bağımsızlıkla ilgili açıklanması lüzumlu bulunan diğer hususlar da belirtilir. Gelirin dağılımı Raporun kapsadığı mali yılın finansal tablo bilgilerine göre tespit olunur. Finansal tablo denetiminden, diğer denetimlerden ve denetim dışı hizmetlerden elde edilen gelirler ayrı ayrı belirtilir. 426 Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi Ücretlendirilme esasları; sorumlu denetçilerin ücret, kardan pay verilmesi veya prim vb. uygulamalardan hangisine / hangilerine göre ücretlendirildiğine ilişkin bilgileri kapsar. (2) İlgili etik hükümler, 2016/Özel Sayı-1 Sorumlu denetçilerin ücretlendirilme esasları (3) Müşteri İlişkisinin ve Denetim Sözleşmesinin Kabulü ve Devam Ettirilmesi, 427 (1) Denetim şirketi bünyesinde kaliteye ilişkin liderlik sorumlulukları, (4) İnsan Kaynakları, Kalite kontrol sistemi (5) Denetimin Yürütülmesi ve (6) İzleme şeklinde tanımlanan kalite kontrol sisteminin unsurlarının her birinin yeterli tanıtımını içeren özet bilgilere yer verilir. Ayrıca, kalite kontrol siteminin etkin olarak işlediğine ve belgelendirilmesi hususunda denetim kuruluşunun yönetiminin beyanına yer verilir. Diğer hususlar Mevzuata uyuma ilişkin açıklama ile Kurum tarafından istenen bilgiler ve tanıtıcı diğer bilgilere yer verilir. Tablo-1’de yer alan bilgiler incelendiğinde AB Parlamentosu’nun yayınlamış olduğu direktifte yer alan şeffaflık raporu gereksinimleriyle Türkiye’de KGK’nın şeffaflık raporunda yer almasını istediği bilgiler arasında paralellik olduğu görülmektedir. Her ne kadar AB üyesi ülkelerde 2008 yılından itibaren uygulanmaya başlanan şeffaflık raporu uygulaması Türkiye’de 5 yıl gecikmeyle 2013 yılından itibaren zorunlu hale getirilmiş olsa da atılan adım bağımsız denetim kuruluşlarının kalite seviyelerinin artırılması açısından oldukça önemli bir gelişmedir. 3. BAĞIMSIZ DENETİM KURULUŞLARINDA SÜREKLİ MESLEKİ EĞİTİM Günümüzde bilginin yoğun olarak üretilmesi, iletişim araçlarının gelişmesi sonucunda üretilen bilginin hızlı bir şekilde paylaşılması daha 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 428 önce öğrenilmiş olan bilgilerin güncelliğini kaybetmesine neden olabilmektedir (Şengel 2010). Bağımsız denetçilerin çalışma alanlarının en önemli karakteristik özelliği de değişimdir. Değişim, bağımsız denetçilerin kariyerleri boyunca mesleki yetkinliklerini koruma ve geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır (International Accounting Education Standards Board, 2015). Dolayısıyla bağımsız denetçilerin mesleki yetkinlik düzeylerinin belirlenmesi, gereksinim duydukları özel eğitim konularının tespit edilmesi, mesleki beceri ve deneyimlerinin geliştirmesi sürekli mesleki eğitim faaliyetleriyle mümkün olabilmektedir (Kaspina 2015). Sürekli mesleki eğitim, mesleki bilgi ve yetkinliğin artırılması ve geliştirilmesini gerekli kılan bir uzmanlığın ilk kez iktisap edilmesinden sonra bilgi, beceri, profesyonellik ve etik değerlerin edinimi, özümsenmesi ve telkin edilmesi olarak ifade edilmektedir. Sürekli mesleki eğitim programlarının amaçları ise şu şekildedir (Frias ve Fajardo 2008); • Bilimsel ve teknolojik gelişmeler nedeniyle meslekteki en güncel eğilimler hakkında meslek mensuplarına sürekli eğitim sağlamak. • Nitelikli hizmet sunulabilmesi için mesleki yeterliliği artırmak ve sürdürmek. • Mesleğin icrasında yüksek standartlara ve kaliteye ulaşmak ve bunun devamlılığını sağlamak. • Mesleğin global olarak rekabet edebilirliğini artırmak • Toplumun genel refahını desteklemektir. ve Bağımsız denetçilerin sürekli mesleki eğitimleri konusunda ülkelerin ve uluslararası örgütlerin yapmış oldukları çeşitli düzenlemeler yer almaktadır. 2005 yılında, Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu (IFAC) muhasebe meslek mensuplarının ve bağımsız denetçilerin eğitim ve sürekli mesleki gelişimlerini dikkate alarak Uluslararası Eğitim Standartlarını geliştirmiştir. Bu standartlar federasyon üyesi ülkelerdeki muhasebe meslek mensuplarının sürekli mesleki eğitim gereksinimlerini karşılamak için oluşturulmuştur (International Federation of Accountants, 2015). Söz konusu standartlarda sürekli mesleki eğitim faaliyetlerine aşağıda yer alan aktiviteler örnek olarak verilmiştir (International Education Standard (IES) 7, 2012); • Kurs, konferans ve seminerlere katılım, • Kendi kendine öğrenme programları, • İş başında eğitim, • Teknik komitelere katılım ve çalışma, • Mesleki sorumluluklarıyla ilgili düzenlenmiş mesleki eğitim kurslarına katılım bir alanda • Konferans, bilgilendirme veya tartışma gruplarına konuşmacı olarak katılım, • Teknik, mesleki ya da akademik nitelikte makale, bildiri veya kitap yazma, • Mesleki alanıyla ilgili dergi ve yayınları takip etme ve okuma. Yine ülkelerin sürekli mesleki eğitim konusunda ulusal düzeyde yapmış oldukları çeşitli düzenlemeler mevcuttur. ABD’de bağımsız denetçiler sertifikalarını koruyabilmek için kariyerleri boyunca mesleki eğitim programlarına devam etmeleri gerekmektedir. Denetçilerin alması gereken sürekli eğitim konuları, süreleri vb. şekil şartları denetçinin kişisel yetkinliklerine göre değişiklik gösterebilmektedir. Sürekli eğitim kursları yaygın olarak kamuya açık olan halk eğitim merkezlerinde, üniversitelerde ya da kişilerin kendi çalışma programlarıyla gerçekleştirilmektedir. Emekli olan denetçilerin, mesleğini fiilen icra etmeyenlerin ya da denetim işi olmayan denetçilerin mesleki eğitim almaları zorunlu kılınmamıştır (External Auditor Certification, 2015). Ayrıca, ABD, Kanada, Yeni Zelenda, Singapur, Fransa ve Tayvan’da tüm bağımsız denetçilerin sürekli mesleki eğitim programlarına katılmaları konusunda yazılı taahhüt vermeleri istenmektedir. Söz konusu ülkelerin çoğunluğunda denetçinin bir yıl boyunca en az 120 saat mesleki eğitim alması gerekli görülmektedir (Chen ve diğerleri 2008). Türkiye’de 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği’yle bağımsız denetimde 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi 429 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 430 sürekli mesleki eğitim yasalaşmıştır. Söz konusu yönetmeliğin sürekli eğitim başlığını taşıyan 25’inci maddesinde “Denetçiler, teorik bilgilerinin ve mesleki becerilerinin yeterli bir seviyede tutulmasını, mesleki etik ilkelere uyulmasını, mesleki alandaki değişikliklerin takip edilmesini ve mesleki gelişimlerini temine yönelik olarak sürekli eğitime tabi tutulur” ifadesi yer almaktadır. Aynı yönetmeliğin 36’ncı maddesinde ise bağımsız denetim firmalarının yayınlamak zorunda oldukları şeffaflık raporlarında kurumlarına ait sürekli eğitim politikaları hakkında bilgi vermeleri de zorunlu kılınmıştır (28509 sayılı Resmi Gazete). 4. ŞEFFAFLIK RAPORLARI ÇERÇEVESİNDE BAĞIMSIZ DENETİM FİRMALARININ SÜREKLİ MESLEKİ EĞİTİM POLİTİKALARI HAKKINDA BİR ARAŞTIRMA Çalışmanın bu kısmında Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının sürekli mesleki eğitim uygulamaları şeffaflık raporları çerçevesinde incelenmiştir. Hali hazırda sadece KAYİK denetimi gerçekleştiren firmalar tarafından şeffaflık raporu yayınlanması yapılan bu araştırmanın en önemli kısıtını oluşturmaktadır. Bu doğrultuda aşağıda ilk olarak araştırmanın amacı ve önemi sonrasında ise araştırmanın kapsamı ve metodolojisine yer verilirken çalışmanın bu kısmında son olarak araştırma kapsamında ulaşılan bulgular düzenlenen tablolar halinde sunulmuştur. 4.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi Türkiye’de 2013 yılında kamu yararını ilgilendiren firmaların denetimini yapan bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporu yayınlaması yasal olarak zorunlu hale getirilmiştir. Söz konusu şeffaflık raporlarının içeriğinde geçiş dönemi eğitimleri de dâhil olmak üzere raporun kapsadığı mali yılda eğitimler; konuları, süreleri ve katılımcı bilgilerine yer verilmesi gerekmektedir. Konunun güncelliği dolayısıyla Türkçe literatürde daha önce yapılan araştırma bulunmaması, gelecek dönemlerde şeffaflık raporu hazırlayacak denetim kuruluşlarına sürekli eğitim konusunda fikir sağlaması ve bağımsız denetimde sürekli eğitimin önemine dikkat çekmesinden ötürü yapılan çalışma önem arz etmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacını, Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının 2014 yılına ait düzenlemiş oldukları şeffaflık raporları çerçevesinde Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi hakkında durum tespiti yapmak 4.2. Araştırmanın Kapsamı ve Metodolojisi Araştırma, Türkiye’de faaliyet gösteren ve Nisan 2015 itibariyle 2014 yılına ait şeffaflık raporunu yayınlamış olan 69 bağımsız denetim firması üzerinde uygulanmıştır. Bunula birlikte KGK verilerine göre 2014 yılında KAYİK denetimi gerçekleştiren toplam bağımsız denetim kuruluşu sayısı 80’dir. Söz konusu kuruluşların yayınlamış oldukları şeffaflık raporlarına KGK kurumsal web sayfasından 1 ulaşılmıştır. Her bir kuruluşa ait rapor tek tek incelenerek aşağıda Tablo-2’de yer alan bilgiler tespit edilmiştir. Tablo 2: Bağımsız Denetim Firmalarının Şeffaflık Raporlarında Sürekli Mesleki Eğitim Açısından Aranan Bilgiler Raporda sürekli eğitim konusunun yer aldığı sayfa sayısı Şirketin belirlenmiş bir eğitim politikası mevcut mu? Düzenli ve sürekli olarak hizmet içi eğitim faaliyetleri gerçekleştiriliyor mu? Şirket içi ve dışı eğitim programları uygulanmakta mıdır? Şirket içi ve dışı mesleki seminer, konferans ve etkinliklere şirket denetim kadrosunun katılımı sağlanmakta mıdır? Şirket bünyesinde verilen eğitimlere ilişkin bilgiler mevcut mu? Mevcutsa; -Süresi (Saat) -Süresi (Gün) -Katılımcı Sayısı -Eğitim Konuları -Eğitmen Bilgileri Üniversiteler tarafından düzenlenen eğitim programlarına katılım var mı? Meslek odaları tarafından düzenlenen eğitim programlarına katılım var mı? Geçiş dönemi eğitim programlarına katılan personel var mı? Denetçilerin mevzuat bilgilerini sürekli olarak geliştirmek ve güncel tutmak için gerçekleştirilen faaliyet mevcut mu? Araştırmanın son kısmında Tablo-2’de yer alan bilgiler firmaların şeffaflık raporlarından tespit edilip ulaşılan sonuçlar analiz edilerek yorumlanmıştır. 1 http://www.kgk.gov.tr/content_detail-178-955-bagimsiz-denetim-kuruluslari-seffaflıkraporlari.html 2016/Özel Sayı-1 sürekli eğitim politikaları oluşturmaktadır. 431 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 2016/Özel Sayı-1 4.3. Araştırmanın Bulguları Araştırma sonucunda ulaşılan ilk bulgu bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporlarında sürekli eğitim politikalarına ayırmış oldukları sayfa sayısıdır. Bu bağlamda aşağıda Tablo-3’de bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporlarında sürekli eğitim politikalarına ayırmış oldukları sayfa sayıları ile ilgili bilgiler yer almaktadır. 432 Tablo 3: Bağımsız Denetim Kuruluşları Şeffaflık Raporlarında Sürekli Eğitim Politikasının Yer Aldığı Sayfa Sayısı 1 Sayfa Raporda Sürekli Eğitim Politikasının Yer Aldığı Sayfa Sayısı ve Altı Firma Sayısı 50 Yüzde %72,46 3 Sayfa 2 Sayfa Firma Sayısı 14 Yüzde %20,28 ve Üzeri Firma Sayısı 5 Yüzde %7,24 Tablo-3’te yer alan bilgiler incelendiğinde bağımsız denetim kuruluşlarının %72,46’sı 1 sayfa ve altında, %20,28’i 2 sayfa ve %7,24’ünün 3 sayfa ve üzerinde şeffaflık raporlarında sürekli eğitim politikalarına yer verdikleri tespit edilmiştir. Şeffaflık raporlarında sürekli eğitim politikasına 3 sayfa ve üzerinde yer veren bağımsız denetim kuruluşlarının büyük ölçekli 2 kuruluşlar olduğu yapılan inceleme sonrasında tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda ulaşılan diğer sonuçlar aşağıda Tablo-4’de yer almaktadır. Tablo 4: Bağımsız Denetim Kuruluşları Şeffaflık Raporları İçerik Analizi Bulguları İçerik Analizine İlişkin Konu Başlıkları Mevcut Firma Yüzde Sayısı Mevcut Değil Firma Yüzde Sayısı Eğitim Politikası 54 %78,26 15 %21,73 Düzenli Hizmet İçi Eğitim Faaliyeti 36 %52,17 33 %47,82 2 Örneğin, DRT Bağımsız Denetim ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik A.Ş. 4 sayfa, Güney Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş. ve Referans Bağımsız Denetim ve Danışmanlık A.Ş. 3 sayfa yer vermişlerdir. Şirket İçi ve Dışı Eğitim Programı Uygulaması 64 %92,75 5 %7,24 Verilen Eğitimlere İlişkin Bilgi 56 %81,15 13 %18,84 --Eğitim Süresi (Saat) 46 %66,66 23 %33,33 --Eğitim Süresi (Gün) 18 %26,08 51 %73,91 --Katılımcı Sayısı 38 %55,07 31 %44,92 --Eğitim Konuları 56 %81,15 13 %18,84 --Eğitmen Bilgileri 10 %14,49 59 %85,50 1 %1,44 68 %98,55 15 %21,73 54 %78,26 2 %2,89 67 %97,10 42 %60,86 27 %39,13 Üniversiteler tarafından düzenlenen eğitim programlarına katılım Meslek Odaları tarafından düzenlenen programlara katılım Geçiş Dönemi Eğitim programlarına katılım Denetçilerin mevzuat bilgilerini sürekli olarak geliştirmek ve güncel tutmak için gerçekleştirilen faaliyetler Tablo-4’de yer alan bilgiler incelendiğinde 54 kurumun belirlenmiş bir eğitim politikası mevcutken, 15 tanesinin belirlenmiş bir eğitim politikası mevcut değildir. Burada eğitim politikası ile kastedilen, bağımsız denetim kuruluşlarının istihdam ettikleri personellerin ihtiyaç duydukları her seviyede bilgi gereksinimini giderebilmek için gerekli olan eğitim programlarının belirli bir plan çerçevesinde sunulmasıdır. Bu bağlamda sürekli eğitim politikası mevcut olan bağımsız denetim kuruluşları, her yıl bir üst pozisyona terfi eden / edecek olan personelin ihtiyaç duyacağı teknik ve yönetsel becerileri tespit ederek söz konusu konularda alanında uzmanlaşmış kişilerle eğitim faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Yine bağımsız denetim kuruluşlarının %52,17’sinin yayınlamış oldukları raporlarda düzenli olarak hizmet içi eğitim faaliyeti 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi 433 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 434 gerçekleştirdiklerine dair ifadeler yer alırken %47,82’sinin raporunda hizmet içi eğitim faaliyetlerine yönelik olarak her hangi bir ifade yer almamaktadır. Benzer şekilde bağımsız denetim kuruluşlarının %92,75’inin şeffaflık raporlarında şirket içi ve dışı eğitim programları uyguladıklarına dair ifadeler yer alırken, %7,24’ünün şeffaflık raporunda şirket içinde veya dışında her hangi bir eğitim programı uygulandığına dair ifade yer almamaktadır. Bağımsız denetçilere verilen eğitimler hakkında bağımsız denetim kuruluşlarının %81,15’i şeffaflık raporlarında bu eğitimlere ilişkin detaylı bilgilere yer verirken, %18,84’ü her hangi bir bilgi paylaşımında bulunmamıştır. Verilen bilgiler, çoğunlukla (%81,15) eğitim konularıyla ilgilidir. Verilen eğitimlerin Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (UFRS), Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS), Uluslararası Denetim Standartları (UDS) ve Vergi Mevzuatı konularında yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Ayrıca firmaların %66,66’sı verilen eğitimlerin saatleri, %55,07’si eğitim katılımcıları, %26,08’i eğitim süreleri (gün olarak) ve %14,49’uda eğitmen bilgileri hakkında raporlarında bilgi paylaşımında bulunmuşlardır. Verilen eğitimlerin saatleri kuruluşlar arasında farklılık gösterirken genel olarak eğitimlerin sorumlu ortak baş denetçiler veya akademisyenler tarafından verildikleri görülmektedir. İncelenen şeffaflık raporlarında üniversiteler tarafından düzenlenen eğitim programlarına katılan personellerinin olduğunu ifade eden 1 firma 3 bulunurken benzer şekilde 2 firma raporlarında üniversiteler tarafından düzenlenen geçiş dönemi eğitimlerine katılan personeli olduğunu ifade etmiştir. Raporlarında meslek odaları tarafından düzenlenen programlara katılım gösterildiğini ifade eden firma sayısı ise 15’tir. Söz konusu firmalar raporlarında meslek odalarının UFRS, KOBİ TFRS, Bağımsız Denetim vb. konularda düzenlemiş oldukları eğitim programlarına katıldıkları ifadelerine yer vermişlerdir. Denetim kuruluşlarının %60,86’sı raporlarında denetçilerin mevzuat bilgilerini sürekli olarak geliştirmek ve güncel tutmak için faaliyetler düzenlediklerinden BDO Denet Bağımsız Denetim Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş. 23 Kasım 2014 tarihinde Fatih Üniversitesi tarafından düzenlenen Sermaye Piyasası, Bankacılık, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Mevzuatı eğitimine personelinin katıldığını raporunda belirtmiştir. 3 bahsederken %39,13’ünün raporunda her hangi bir ifade yer almamaktadır. 5. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Teknolojik gelişmeler toplumlar arasında etkileşimi ve iletişimi kolaylaştırmış, bunun sonucu her meslek grubundan uzmanın sürekli olarak kendini yenilemesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu gereklilik tüm meslek gruplarında sürekli eğitim faaliyetlerinin doğmasına ve gelişmesine neden olmuştur. Özellikle son yıllarda yaşanan küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle, muhasebe mesleğinin standart ve uygulamaları da önemli düzeyde değişmiş bu değişim küresel ölçekte düşünebilen ve onun gereklerini yerine getirebilme yetkinliğine sahip bağımsız denetçilerin olmasını zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla bağımsız denetimde sürekli mesleki eğitim konusu büyük önem kazanmıştır. Küresel düzeyde yaşanan bu gelişmelere Türkiye’de kayıtsız kalmamış ve 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği’yle bağımsız denetimde sürekli mesleki eğitim yasalaşmıştır. Yine aynı yönetmelikte 2013 yılından itibaren kamu yararını ilgilendiren kuruluşların denetim faaliyetini gerçekleştiren bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporu yayınlaması zorunlu hale getirilmiştir. Bu bağlamda çalışmada bağımsız denetim kuruluşlarının 2014 yılına ait düzenlemiş oldukları şeffaflık raporları çerçevesinde sürekli eğitim politikaları hakkında durum tespiti yapılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda bağımsız denetim firmalarının %72,46’sının şeffaflık raporlarında sürekli eğitim konusuna 1 sayfa ve altında yer ayırdıkları tespit edilmiştir. Sürekli eğitim konusunda bağımsız denetim kuruluşlarının vermek zorunda oldukları bilgiler dikkate alındığında ayrılan sayfa sayısının olması gerekenden az olduğu görüşüne ulaşılmıştır. Daha açık bir ifadeyle birkaç iyi uygulama örneğinin dışında bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporlarını yasal bir zorunluluktan ötürü yayınladıkları ve söz konusu raporlarda sürekli eğitim başlığına gereken önem ve hassasiyeti göstermedikleri görülmektedir. Bağımsız denetim kuruluşları bu raporları yasal bir zorunluluk olarak değil kendilerini daha iyi bir şekilde ifade edebilecekleri bir fırsat olarak değerlendirmelidirler. 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi 435 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 436 Araştırmanın dikkat çeken diğer bir sonucu da üniversiteler ve meslek odaları tarafından düzenlenen program ve etkinliklere katılımın oldukça az olmasıdır. Üniversiteler tarafından düzenlenen program ve etkinliklere katılan 1 firma bulunurken meslek odaları tarafından düzenlenen programlara katılım gösteren firma sayısı 15’tir. Üniversite ve meslek odalarının bağımsız denetçilerin bilgilerini güncel tutmalarındaki rolleri göz önünde bulundurulduğunda bağımsız denetim kuruluşlarının söz konusu programlara daha çok katılımları denetçi kalitesinin artırılmasında etkili olacaktır. Ulaşılan bulgular bağımsız denetim kuruluşlarının bağımsız denetimde sürekli eğitim konusunun önemine tam olarak vakıf olamadıklarını göstermektedir. Nitekim çalışmanın literatür kısmında da bahsedildiği üzere bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporlarında eğitim faaliyetlerinin konuları, süreleri ve katılımcı bilgilerine yer vermeleri zorunlu kılınmışken söz konusu bilgilerin şeffaflık raporlarında paylaşım oranı oldukça düşüktür. Bu noktada KGK tarafından şeffaflık raporlarının genel bir değerlendirmesinin yapıldığı ve çeşitli önerilerin geliştirildiği bir sonuç raporunun yayınlanması oldukça yararlı olacaktır. Sürekli mesleki eğitimi şeffaflık raporlaması çerçevesinde ele alan Türkçe literatürde daha önce yapılmış bir çalışmaya rastlanmaması nedeniyle bu araştırma literatüre küçük de olsa bir katkı sağlayacaktır. Bununla birlikte gerek şeffaflık raporlarında yer alan diğer başlıklar, gerekse farklı araştırma metodolojileri kullanılarak sürekli mesleki eğitim konusu gelecekteki çalışmalarda araştırma alanı olarak belirlenebilir. KAYNAKÇA 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname.Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 2 Kasım 2011 Tarihli Resmi Gazete. Australian Securities & Investments Commission, Audit Transparency Reports, http://asic.gov.au/ regulatory-resources/financialreporting-and-audit/auditors/audit-transparency-reports/# what-is (Erişim Tarihi: 30.07.2015). Bağımsız Denetim Yönetmeliği. 26 Aralık 2012 Tarihli Resmi Gazete, Sayı: 28509, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/12/ 20121226.htm. Bedard, J., Johnstone, K. ve Smith, E. 2010. “Audit Quality Indicators: A Status Update on Possible Public Disclosures and Insights from Audit Practice”, American Accounting Association, 4(1): 12-19. Chartered Accountants Australia and New Zealand. Audit Transparency Report Regulations, http://www.charteredaccountants.com.au/Industry-Topics/Auditand-assurance/ News-and-guidance-on-regulatory-matters/Newsand-guidance-on-regulatory-matters/ Audit-transparency-reportregulations-issued.aspx (Erişim Tarihi: 30.07.2015). Chen, Y.-S., Chang, B.-G., ve Lee, C.-C. 2008. “The Association Between Continuing Professional Education and Financial Performance of Public Accounting Firms”, The International Journal of Human Resource Management, 19(9): 1720-1737. Deumes, R., Schelleman, C., Bauwhede, H. V., ve Vanstraelen, A. 2011. “Audit Firm Governance: Do Transparency Reports Reveal Audit Quality?”, Auditing: A Journal of Practice & Theory, Available at SSRN: http://ssrn.com/abstract=1847924. Erdoğan, M. 2011. “Muhasebe, Denetim ve Bağımsız Denetimin Gerekliliği”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 3(1): 51-63. External Auditor Certification. http://work.chron.com/external-auditorcertification-23630.html (Erişim Tarihi: 05.08.2015). Financial Reporting Council. 2015. Transparency Reporting by Auditors of Public Interest Entities Review of Mandatory Reports, Financial Reporting Council, London. Frias, Solita A. and Consolacion L. Fajardo. 2008. Textbook in Auditing Theory (Assurance and Related Services), Fourth Edition, Katha Publishing Co., Philippines. Fu Y., E. Carson, R. Simnett. 2015. “Transparency Report Disclosure by Australian Audit Firms and Opportunities for Research”, Managerial Auditing Journal, 30, (8/9): 870 – 910. International Accounting Education Standards Board. 2015. International Accounting Education Standards Board, 2016/Özel Sayı-1 Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki Eğitim Politikalarının Analizi 437 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH 438 http://www.ifac.org/system/files/publications/files/IAESBFramework -for_IES-for-Professional-Accountants-and-AspiringProfessional-Accountants.pdf (Erişim Tarihi: 04.08.2015). International Education Standard (IES) 7. 2012, July. Continuing Professional Development, International Accounting Education Standards Board, http://www.iaesb.org/about-iaesb (Erişim Tarihi: 06.08.2015). İskender, H. ve H. Kırlıoğlu, 2012. “Türkiye'de Muhasebe Meslek Mensuplarının Mesleki Yetkinliklerinin Geliştirilmesinde Sürekli Eğitimin Rolü”, World of IFRS (UFRS Dünyası) Dergisi, Aralık, 5. Kaspina, R. 2015. “Continuing Professional Development of Accounting and Auditing: Russian Experienceand Challenges”, Procedia - Social and Behavioral Sciences, 191: 550-553. Official Journal of the Euopean Union. 2006. Directive 2006/43/EC Of The European Parliament And The Council Of The European Union, May 17. Sağlar, J. ve K. Tuan. 2009. “İşletmelerde İç Denetim Fonksiyonunun Bağımsız Dış Denetim Maliyeti Üzerindeki Etkileri”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 18(1): 343-58. Şeffaflık Raporları. Kamu Gözetim Kurumu: http://www.kgk.gov.tr/content_detail-178-955-bagimsiz-denetimkuruluslari-seffaflık-raporlari.html (Erişim Tarihi: 30.07.2015). Şeffaflık Raporları Hakkında Duyuru. Kamu Gözetim Kurumu: http://www.kgk.gov.tr/content detail-191-1138-seffaflik-raporuhakkinda-duyuru-(08042015).html (Erişim Tarihi: 30.07.2015). Şengel, S. 2010. “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Sürekli Eğitim Gereksinimi: Bozüyük İlçesi Üzerine Bir Araştırma”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(12): 407-416. Transparency of Firms that Audit Public Companies Consultation Report. 2009. Technical Committee Of The Internatonal Organization Of Securities Commissions. Uzay, Ş., A. Tanç, M. Erciyes. 2009. “Türkiye'de Muhasebe Denetimi: Geçmişten Geleceğe-1”, Mali Çözüm, 95: 125-140. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE FİNANSAL PERFORMANS ARASINDAKİ İLİŞKİ: BORSA * İSTANBUL ÜZERİNE BİR UYGULAMA Doç. Dr. Sibel ÇELİK ** Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU *** Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM **** 439 Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 439-453 ÖZ Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), işletmelerin sadece kendi özel çıkarlarını (karlarını) maksimize etmelerinin ötesinde, işletme faaliyetlerinden doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen tüm tarafların çıkarlarının da dikkate alınması ve korunması anlamına gelmektedir. KSS uygulamalarının şirketlerin finansal performansı üzerindeki etkisinin araştırıldığı bu çalışmada, şirketlerde KSS uygulamalarını temsil eden bağımsız değişken şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk raporlarının bulunup bulunmamasıdır. Şirketlerin finansal performans ölçütü yani bağımlı değişken olarak muhasebe temelli oranlarını temsilen aktif karlılığı kullanılırken, piyasa temelli oranları temsilen ise piyasa değeri/defter değeri oranı kullanılmıştır. Yapılan regresyon analizi sonucunda Kurumsal Sosyal Sorumluluk raporunun bulunup bulunmamasının şirketin finansal performansı üzerinde etkisi olmadığı gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Finansal Performans, Sürdürülebilirlik JEL Sınıflandırması: M14, M40, M41 * Makale gönderim tarihi: 19.11.2015; kabul tarihi:13.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Dumlupınar Üniversitesi, UBYO, Sigortacılık ve Risk Yönetimi Bölümü, sibelcelik1@gmail.com *** Dumlupınar Üniversitesi, UBYO, Muhasebe Bölümü, eminzeytinoglu@yahoo.com **** Dumlupınar Üniversitesi, UBYO, Bankacılık ve Finans Bölümü, denizkoc12@gmail.com 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 440 THE RELATIONSHIP BETWEEN CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY AND FINANCIAL PERFORMANCE: THE CASE OF BORSA ISTANBUL ABSTRACT Corporate social responsibility (CSR) is a concept which considers not only the private benefits of firms but also the benefits of all stakeholders who are directly or indirectly affected from the firm operations. This paper investigates the impact of CSR applications on the financial performance of firms. In this context, we use a dummy variable which takes a value according to whether the firm publishes CSR report in a given year or not as an independent variable which represent CSR applications. As a dependent variable which is a measure of financial performance, we use both accounting based (Return on Assets) and market based (Market to Book Ratio) performance measures. As a result of regression analysis, we observe that there is no impact of CSR on the financial performance of firms. Keywords: Corporate Social Responsibility, Financial Performance, Sustainability. JEL Classification: M14, M40, M41 1. GİRİŞ Son yıllarda işletmelerin tüm paydaşlarına karşı etik ve sorumlu davranması, kararlarını bu çerçevede alması ve uygulaması önemli hale gelmiştir. KSS olarak literatüre giren bu kavram üzerine pek çok tanım yapılmıştır. Avrupa Birliği genel olarak KSS kavramını şirketlerin sosyal ve çevresel kaygılarını/ilgilerini gönüllülük esası ile işlerine entegre etmesi şeklinde tanımlamakta iken (European Commission Green Paper 2001). Dünya Bankası ise KSS kavramını “Toplumun ekonomik gelişimi, eğitimi, felaketlerin önlenmesi, sağlık sorunlarına çözüm üretilmesi, çevrenin korunması ve devletlere ilişkin birçok problemin çözülmesi konusunda bir araç” olarak açıklamıştır (Bryane 2003, 116). Karna ve diğerleri (2001)’e göre KSS “işletmenin sürdürülebilir ekonomik gelişmeye olan katkısı, tüm paydaşların ve toplumun yaşam kalitesini arttırmaya olan bağlılığı şeklinde kabul etmişken; Aktan ve Börü (2006) ise aynı kavramı “herhangi bir organizasyonun hem iç hem de dış çevresindeki tüm paydaşlara karşı dürüst ve sorumlu davranması, bu yönde kararlar alması ve uygulaması” olarak ifade etmiştir. Tanımların ortak çıkarımı işletmelerin sosyal sorumlulukları doğrultusunda hareket etmesinin uzun vadede başarılarını artıracağı; bunun ise toplumu ve ekonomiyi olumlu yönde etkileyeceği yönündedir. KSS kavramının artan bu önemi ile birlikte işletmeler için KSS uygulamaları ile finansal performans arasındaki ilişkinin tespiti araştırmacıların ilgisini çeken konulardan biri haline gelmiştir. Literatürdeki çalışmalar da göstermiştir ki kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları ile finansal performans arasındaki ilişki ve bunlara ilişkin bulgular farklılık göstermekte, araştırmacılar konuya ilişkin net bir hükme varamamaktadır. Bu çerçevede çalışmanın amacı KSS uygulamalarının şirketlerin finansal performansı üzerindeki etkisini araştırmaktır. Bu kapsamda çalışma beş bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmından sonra ikinci bölümde literatürde yer alan bazı çalışmalar özetlenmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde araştırmada kullanılan veriler açıklanmış ve uygulanan yöntemler tanımlanmış; dördüncü bölümde analiz sonucunda elde edilen bulgular sunulmuş ve son olarak sonuç kısmına yer verilmiştir. 2. LİTERATÜR ÖZETİ Literatürde kurumsal sosyal sorumluluk-finansal performans ilişkisini ele alan birçok çalışma mevcuttur. Konumuzun kapsamı gereği mevcut literatürün tamamına yer vermemiz mümkün olmadığından uygulanacak istatistiksel analiz ve incelenecek değişkenler dikkate alınarak literatür özeti bölümünde kapsam daraltılmıştır. Bunun yanı sıra ilgili bölüm için yerli ve yabancı literatür ayrımı yapılmıştır. 2.1. Dünya Genelinde Yapılan Çalışmalar Margolis ve Walsh (2002) yaptıkları çalışmada 1971 ve 2001 yılları arasında KSS ile finansal performans arasındaki ilişkiyi inceleyen 122 adet çalışmanın varlığından bahsetmektedir. 2001 yılı sonrasında da birçok çalışmaya konu olan KSS-finansal performans ilişkisi ilk kez Bragdon ve Marlin tarafından 1972 yılında araştırılmıştır. Mevcut çalışmada çevresel performansı kirlilik düzeyi, finansal performansı ise özkaynakların karlılığı temsil etmekte olup çevresel performansla finansal performans arasında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif bir ilişki tespit edilmiştir. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 441 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 442 KSS ile finansal performans arasındaki ilişki hem teorik hem de ampirik olarak birçok kez incelenmesine rağmen bu konu hakkında net bir sonuç bulunmamaktadır. Araştırmacılar düzenli olarak bu konuda hazırlanan tüm çalışmaları gözden geçirmesine rağmen kimi çalışmaların negatif (Vance 1975; Aupperle ve diğerleri 1985; Lopez ve diğerleri 2007), kimi çalışmaların pozitif (Bragdon ve Marlin 1972; Cochran ve Wood 1984; Waddock ve Graves 1997; Lev ve diğerleri 2008) ve kimi çalışmaların ise hem pozitif hem de negatif bir ilişkinin (McGuire ve diğerleri 1988; Orlitzky ve diğerleri 2003) varlığından bahsettiği görülmektedir. KSS ile finansal performans arasındaki ilişkiyi inceleyen ampirik çalışmalar genel olarak iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Birinci tipteki çalışmalar sosyal sorumlulukla ilgili kısa dönemli finansal etkiyi (anormal getiri) araştırırken (McWilliams ve diğerleri 1997; Wright ve diğerleri 1997), ikinci tipteki çalışmalar ise kurumsal sosyal sorumluluğu temsil eden bazı değişkenlerle uzun dönemli finansal performans göstergeleri arasındaki ilişkiyi incelemektedir (Cochran ve Wood 1984; Aupperle ve diğerleri 1985). Uzun dönemli finansal performans göstergeleri olarak genellikle muhasebe ya da piyasa temelli oranlar kullanılmaktadır (Brammer ve Millington 2008, 1333). Hem muhasebe temelli hem de piyasa temelli oranlar belli avantaj ve dezavantajlara sahiptir. Genellikle muhasebe temelli oranların hesaplanmasının ve anlaşılmasının kolay olması nedeniyle tercih edildikleri ifade edilmektedir. Bununla birlikte muhasebe temelli oranlar belli dezavantajlara da sahiptir. Bu dezavantajlar sırasıyla performansı tanımlayan tarihsel verileri kullanması ve şirket yönetimi tarafından yanlı muhasebe prosedürlerine tabi tutularak manipüle edilmiş olma olasılığı şeklinde sıralanabilir. Piyasa temelli oranların avantajı ise muhasebe temelli oranlara göre daha az manipüle edilme ihtimaline sahip olmasıdır. Diğer bir avantaj ise şirketin tarihsel verileriyle değil gelecekte hedeflenen performans konusundaki değerlendirmeleri yansıtmasıdır. Bu değerlendirmeleri yapan elbette ki yatırımcılar olacaktır. Fakat bu kısmi avantaj bu konuda yatırımcıya yönelik yapılan vurgunun artması ile birlikte dezavantaja dönüşebilir (McGuire ve diğerleri 1988, 859). 2.2. Türkiye’de Yapılan Çalışmalar Literatürde birçok kez işlenen KSS finansal performans ilişkisi ülkemizde de belirli çalışmalara konu olmuştur. Bu konuyla ilgili olarak Türkiye’de yapılan ilk çalışma Aras ve diğerleri (2010)’a aittir. Aras ve diğerleri (2010) çalışmalarında İMKB-100 endeksinde yer alan şirketlerin 2005-2007 yılları arasında sosyal sorumluluk politikaları ile finansal göstergeleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yapılan analiz sonrası KSS ile firma büyüklüğü arasında bir ilişki tespit edilmesine rağmen finansal performans ya da karlılık arasında herhangi bir ilişki tespit edilememiştir. Şahin ve diğerleri (2011) ise yaptıkları çalışmada yönetim kurulunun yapısı, finansal performans ve KSS arasındaki ilişkiyi incelemektedir. İMKB’de yer alan şirketlerin 2007 yılı verileri lojistik regresyon yöntemi yardımıyla analiz edilmiştir. Yapılan çalışmada yönetim kurulunun küçülmesinin daha iyi finansal performansla, genel müdürün aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olmasının ise daha kötü finansal performansla sonuçlandığı tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra KSS faaliyetlerinin şirketin çeşitli finansal göstergeleri üzerinde anlamlı etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Arsoy ve diğerleri (2012) çalışmalarında İMKB’de işlem gören 28 şirket üzerinde KSS-finansal performans ilişkisini incelemişlerdir. KSS için kurumsal yönetim değerlendirme puanı, finansal performans için de aktif karlılığı, satışların karlılığı, toplam borçlar/toplam varlıklar, toplam satışlar ve özkaynaklar kalemi ilgili değişkenler analize dahil edilmiştir. Sonuçlar KSS ile muhasebe temelli göstergeler arasında pozitif bir korelasyon olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle ilgili çalışma Türkiye’de şirketlerin finansal performansını sosyal sorumluluk performansının belirlediğini iddia etmektedir. Alparslan ve Aygün (2013) yaptıkları çalışmada İMKB’ye kayıtlı 117 şirketin 2009-2010 yıllarına ilişkin verilerini dikkate alarak KSS ile firma performansı arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Yapılan çalışmada şirketin finansal performans göstergesi olarak biri muhasebe odaklı diğeri ise piyasa odaklı olmak üzere iki bağımlı değişken kullanılmıştır. KSS çalışmanın bağımsız değişkeni olup bu değişkeni şirketlerin ilgili yıllarda yapmış olduğu bağış ve yardımlar temsil etmektedir. Çalışmanın sonucu KSS ile şirket finansal performans göstergeleri arasında pozitif bir ilişkinin olduğu, bunun da piyasa odaklı Tobin’s q oranı ile açıklandığı görülmektedir. Başar (2014) çalışmasında 2010-2012 yılları arasında BİST Kimya, Petrol, Plastik Endeksinde yer alan şirketlerin GRI (Global Reporting Initiative-Küresel Raporlama Girişimi) tarafından belirlenmiş olan 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 443 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 444 sosyal sorumluluk ölçütlerine göre raporlama düzeyi ile finansal performans göstergeleri arasındaki ilişkiyi incelemektedir. Yapılan analiz sonucunda şirketlerin sosyal sorumluluk açıklamaları ile hisse başına kazanç tutarları arasında ters yönlü bir ilişki tespit edilmiştir. Bu durum sosyal sorumluluk faaliyetlerinden dolayı şirketlerin belirli maliyetlere katlandığını bunun da şirketleri diğerlerine göre ekonomik açıdan sıkıntıya soktuğunu göstermektedir. Özçelik ve diğerleri (2014) ise yaptıkları çalışmada BIST 100 endeksinde yer alan şirketlerin 2010-2012 yılları arasındaki verilerini esas alarak KSS ile finansal performans arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bağımlı değişken olarak sosyal sorumluluk raporu, bağımsız değişken olarak da finansal performans göstergeleri, şirket büyüklüğü, firma riski ve ortaklık yapısı kullanılmıştır. Şirket büyüklüğü ile KSS arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmekle birlikte finansal performans, risk, ortaklık yapısıyla ilgili herhangi anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. 3. VERİ VE YÖNTEM Bu bölümde öncelikle araştırmanın verilerinin nasıl toplandığı anlatılmış ardından da araştırmada kullanılan değişkenler hakkında bilgi verilmiştir. Yöntem kısmında ise çalışmamız için oluşturulan modellere yer verilmektedir. 3.1. Veri Bu çalışmada firmaların KSS uygulamalarının şirketlerin finansal performansları üzerindeki etkisi, hisse senetleri Borsa İstanbul’da işlem gören mali sektör dışındaki 160 şirketin 2009-2014 1 dönemine ait verileri kullanılarak araştırılmıştır. Çalışmada kullanılan veriler Finnet veri tabanı, şirketlerin finansal tabloları ve KSS raporlarından elde edilmiştir. Literatürde şirketlerin finansal performanslarının ölçümünde bir görüş birliği bulunmamaktadır. Araştırmacılardan bazıları finansal performansın ölçümünde muhasebe temelli oranları kullanırken (Cochran ve Wood 1984), bazı araştırmacılar piyasa temelli oranları (Alexander ve Buchholz 1978) bazı araştırmacılar ise her iki oranı Bu dönemin seçilmesindeki temel neden, araştırma bulgularını 2008 yılında ortaya çıkan Küresel Kredi Krizinin etkilerinden arındırmaktır. 1 birlikte kullanmıştır (McGuire ve diğerleri 1988). Bu çalışmada finansal performansın bir ölçüsü olarak muhasebe ve piyasa temelli oranlar birlikte kullanılmış ve her birine ait bulgulara yer verilmiştir. Çalışmanın bağımlı değişkeni olarak kullanılan finansal performans ölçütü muhasebe temelli oranlar kapsamında aktif karlılığı (ROA) iken, piyasa temelli oranlar kapsamında ise piyasa değeri/defter değeri (MB) oranıdır. Çalışmanın bağımsız değişkeni KSS’yi temsilen, şirketlerin ilgili faaliyet dönemi için KSS raporu yayınlayıp yayınlamadıklarına ilişkin oluşturulan kukla değişkendir 2. Kontrol değişkenleri olarak da mevcut literatür göz önünde bulundurularak, şirket büyüklüğü (SIZE), şirketin riski (RISK), şirket yaşı (AGE), şirketin yabancı ortağa sahip olup olmama durumu (FP) analize dahil edilmiştir. Değişkenlere ilişkin açıklamalar Tablo 1’de yer almaktadır. Tablo 1. Değişkenlerin Açıklanması Değişke n Adı Açıklama ROA Yılsonu net karın toplam aktiflere oranlanması ile hesaplanmıştır. Yılsonu piyasa değerinin özsermayeye oranlanması ile MB hesaplanmıştır. Şirket ilgili yılda kurumsal sosyal sorumluluk raporu yayınlamışsa R 1, yoksa 0 değerini alan kukla değişkendir. Şirketin toplam varlıklarının doğal logaritması alınarak SIZE hesaplanmıştır. Şirketin toplam borçlarının toplam varlıklara oranlanması ile RISK hesaplanmıştır. Şirketin Borsa İstanbul'a ilk kote olduğu tarihten ilgili tarihe kadar AGE geçen yıl sayısıdır. Şirket yabancı ortağa sahipse 1, değilse 0 değerini alan kukla FP değişkendir. 3.2. Yöntem Çalışmada kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının finansal performans üzerindeki etkisi panel veri regresyon analizi kullanılarak araştırılmıştır. Bu kapsamda Eşitlik-1 tahmin edilmiştir. Yi ,t = α + β ∑ X i ,t + ϑi ,t [Eşitlik-1] 2 Şirketlerin KSS raporu yayınlayıp yayınlamaması KSS uygulamalarının bir ölçüsü olarak literatürde sıklıkla kullanılmaktadır (Marquis ve Qian 2014, 135). 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 445 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 446 Eşitlik-1’de Y değişkeni ROA ve MB bağımlı değişkenlerini temsil ederken; X değişkenleri ise diğer bağımsız değişkenleri göstermektedir. Panel veri regresyon tahmininde genellikle sabit etkiler modeli ya da rassal etkiler modeli kullanılmaktadır. Hangi modelin kullanılması gerektiği regresyon modelinin hatalarında sabit etki veya rassal etkilerden hangisinin bulunup bulunmadığına bağlıdır. Bunu tespit etmek için F ve LM (Langrange Multiplier) testi olmak üzere iki farklı test kullanılmıştır. Hatalarda sabit etkilerin varlığını tespit etmek için kullanılan F İstatistiği Eşitlik-2’te verilmiştir. F0 = ( RRSS − URSS ) /( N − 1) ≈ FN −1, N (T −1)− K URSS /( NT − N − K ) [Eşitlik-2] Eşitlik-2’de verilen F testi basit bir Chow testidir ve kısıtlanmış regresyonun hatalarının karesi (RRSS) ile kısıtlanmamış regresyonun hatalarının karesi (URSS)’ni içermektedir. µ yatay kesit boyutunda sabit etkiler etkisini, λ periyot boyutunda sabit etkiler etkisini göstermek üzere, modelde iki yönlü yani hem yatay kesit hem de periyot boyutunda sabit etkilerin varlığı H 0 : µ = 0, λ = 0 hipotezi ile; yatay kesit boyutunda sabit etkilerin varlığı H 1 : µ = 0, λ ≠ 0 hipotezi ile ve periyot boyutunda sabit etkilerin varlığı ise H 2 : λ = 0, µ ≠ 0 hipotezi ile test edilmektedir (Baltagi 2012). Rassal etkilerin varlığı ise LM testi ile test edilmiştir (Breusch ve Pagan 1980). Rassal etkilerin varlığın test edilmesinde ortak varyansların sıfıra eşitliği test edilmektedir. Hatalarda çift yönlü rassal 2 2 etkilerin varlığı H 0 : δ µ = δ λ = 0 hipotezi ile, yatay kesitte rassal etkilerin varlığı H 1 : δ µ = 0 δ λ > 0 hipotezi ile ve periyot 2 2 boyutunda rassal etkilerin varlığı ise H 2 : δ λ = 0 δ µ > 0 hipotezi ile 2 2 test edilir. LM testi , χ 2 dağılımına sahiptir ve Eşitlik-3’te verilmiştir (Erlat 2006). ( ) 2 ( ) 2 2 T N N T ϑ NT ∑i =1 ∑t =1ϑit NT ∑ ∑ it t =1 i =1 −1 + − 1 LM = 2( N − 1) ∑N ∑T ϑit 2 2(T − 1) ∑N ∑T ϑit 2 i =1 t =1 i =1 t =1 2 [Eşitlik-3] Eşitlik-3’te N yatay kesit, T ise zaman boyutu gözlem sayısını göstermektedir. Sabit etkiler ve rassal etkilerin varlığı araştırıldıktan sonra en uygun tahminciyi seçmek amacıyla Hausman testi yapılmaktadır. Hausman (1978) testinde, β 0 sabit etkiler tahmincisi ve β1 rassal etkiler tahmincisi olduğunda, H 0 = Her iki tahminci de tutarlı ve β1 etkindir. H 1 = β 0 tutarlı ancak β1 tutarlı değildir. Sabit etkiler modeli ve rassal etkiler modeli arasında seçim yapma da H 0 hipotezi reddedilemezse her iki tahminci tutarlı ancak sadece rassal etkiler tahmincisi etkin olduğu için rassal etkiler tahmincisi kullanılır. Eğer H 0 hipotezi reddediliyorsa, bu durumda rassal etkiler tahmincisi tutarsız iken, sabit etkiler tahmincisi tutarlı olduğu için sabit etkiler tahmincisi kullanılır (Hausman 1978). 4. AMPİRİK BULGULAR Şirketlerin KSS uygulamalarının finansal performansları üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla iki farklı bağımlı değişken kullanılarak Model-1 ve Model-2 tahmin edilmiştir. ROAi ,t = α + β1 Rit + β 2 SIZEit + β 3 RISK it + β 4 AGEit + β 4 FP + it ϑi ,t [Model-1] MBi ,t = α + β1 Rit + β 2 SIZEit + β 3 RISK it + β 4 AGEit + β 4 FP + it ϑi ,t [Model-2] İlk olarak regresyon hatalarında sabit etkilerin bulunup bulunmadığı F testi ile test edilmiştir. F testi sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Sabit Etkiler Modeli F Testi Sonuçları Model-1 H0 H1 H2 F-Değeri 4.6982 4.6586 2.6712 p-Değeri 0.0000 0.0000 0.0200 Model-2 H0 H1 H2 F-Değeri 3.9765 4.0079 3.3556 p-Değeri 0.0000 0.0000 0.0052 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 447 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM Tablo 2’de yer alan F testi sonuçlarına göre her iki model için de en az bir yönlü sabit etkilerin olmadığını ifade eden H 0 , H 1 ve H 2 hipotezleri reddedilmiştir. Dolayısıyla her iki model için de iki yönlü sabit etkilerin bulunduğu görülmektedir. Sonraki aşamada hatalarda rassal etkilerin varlığı LM testi ile test edilmiştir ve bulgular Tablo 3’te sunulmuştur. 448 Tablo 3. Rassal Etkiler Modeli LM Testi Sonuçları Model-1 H0 H1 H2 χ Değeri 310.7173 307.1966 3.5206 2 p-Değeri 0.0000 0.0000 0.0606 Model-2 H0 H1 H2 χ -Değeri 229.1981 227.9355 1.2625 2 p-Değeri 0.0000 0.0000 0.2600 Tablo 3’te yer alan bulgulara göre her iki model için de H 0 hipotezinin reddedilmesi her iki modelde de en az bir yönlü rassal etki olduğunu ifade etmektedir. Model-1 için H 1 ve H 2 hipotezlerinin ikisi de reddedilmiştir ve iki yönlü rassal etkilerin olduğu görülmüştür. Model-2 içinse H 2 hipotezi reddedilmiş ve sadece yatay kesit boyutunda rassal etkilerin olduğu görülmüştür. Hatalarda hem sabit hem de rassal etkilerin bulunması nedeniyle hangisinin daha etkin olduğunu tespit etmek için Hausman testi yapılmıştır. Hausman test sonuçlarına göre her iki model için de sabit etkiler modeli uygun bulunmuştur ve her iki model sabit etkiler tahmincisi ile tahmin edilmiştir ve bulgular Tablo 4’te yer almıştır. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama C R SIZE RISK AGE FP R2 F Model 1 -0.3914** 0.0048 0.0371*** -0.2513*** -0.0654*** -0.0056 0.5850 6.5914*** Model 2 -38.9241*** -0.4564 1.8672*** 8.3191*** 0.2432 0.3859 0.4661 4.0813*** Tablo 4’te yer alan bulgulara göre muhasebe temelli performans ölçümü kullanıldığında R değişkeninin pozitif ancak istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmektedir. Piyasa temelli performans ölçümü olarak MB kullanıldığı durumda ise R değişkeni negatif ve istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmüştür. Firma büyüklüğü değişkeni (SIZE) her iki performans ölçütünde de pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Bu bulgu, firmalar büyüdükçe varlık karlılığının ve piyasa değeri/defter değeri oranının arttığı şeklinde yorumlanabilir. Firma riskini temsil eden (RISK) değişkenine ilişkin bulgular da dikkat çekicidir. Performans ölçütü olarak ROA kullanıldığında negatif ve anlamlı iken; MB kullanıldığında ise pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Firma riski arttıkça varlık karlılığı azalmaktadır, bunun aksine, firma riski arttıkça firmanın piyasa değeri/defter değeri oranı artmaktadır. Tablo 4’te yer alan bulgulara göre performans ölçütü olarak ROA kullanıldığında firma yaşı ile finansal performans üzerinde negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir. Performans ölçütü olarak MB kullanıldığında ise firma yaşı ile arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bununla birlikte şirketlerin yabancı ortağa (FP) sahip olması ile performansları arasında bir ilişki tespit edilememiştir. Modele dahil edilen bağımsız değişkenler varlık karlılığındaki değişimin yaklaşık %58’ini açıklarken, piyasa değeri/defter değeri oranındaki değişimin yaklaşık %46’sını açıklamaktadır. F-istatistik sonuçlarına bakıldığında modeller istatistiksel olarak anlamlıdır. 3 Model 1 ve Model 2 için bağımlı değişken sırasıyla ROA ve MB kullanılmıştır. ***, ** ve * sırasıyla %1, %5 ve %10 seviyesindeki anlamlılık düzeylerini ifade eder. Tabloda, anlamlılık düzeyleri White’ın değişen varyansı ile uyumlu standart sapma ve kovaryanslar kullanılarak hesaplanmıştır. 2016/Özel Sayı-1 Tablo 4. Tahmin Sonuçları 3 449 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 2016/Özel Sayı-1 5. SONUÇ 450 Bu çalışmanın amacı KSS ile şirketin finansal performansı arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu kapsamda, hisse senetleri Borsa İstanbul’da işlem gören 160 firmanın 2009-2014 yıl sonu verileri ele alınarak ve panel veri regresyon analizi kullanılarak KSS uygulamalarının şirketlerin finansal performansını etkileyip etkilemediği araştırılmıştır. Çalışmada finansal performans göstergesi olarak muhasebe temelli (varlık karlılığı) ve piyasa temelli performans göstergesi (piyasa değeri/defter değeri) kullanılmıştır. Çalışmanın temel bağımsız değişkeni ise şirketlerin KSS uygulamalarını gösteren R yani şirketin o dönem için yayınladığı kurumsal sosyal sorumluluk raporuna sahip olup olmadığıdır. Kontrol değişkenlerini ise firma büyüklüğü (SIZE), firma riski (RISK), firma yaşı (AGE), firmanın ortak yapısı (FP: yabancı ortağa sahipse 1, değilse 0 değerini alan kukla değişken) temsil etmektedir. Yapılan analiz sonucu hem muhasebe temelli performans ölçümünde hem de piyasa temelli performans ölçümünde KSS uygulamalarının şirketin finansal performansı üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür. KAYNAKÇA Aktan, C.C. ve D. Börü. 2006. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, içinde: C.C. Aktan (Editör), Kurumsal Kültür, SPK Yayınları, Ankara. Alexander, G.J. ve R.A. Buchholz. 1978. “Corporate Social Responsibility and Stock Market Performance”, Academy of Management Journal, 21(3). Alparslan, A. ve M. Aygün. 2013. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Firma Performansı”, Suleyman Demirel University Journal of Faculty of Economics & Administrative Sciences, 18(1). Aras, G., A. Aybars ve O. Kutlu. 2010. “Managing Corporate Performance: Investigating the Relationship Between Corporate Social Responsibility and Financial Performance in Emerging Markets”, International Journal of Productivity and Performance Management, 59(3). Arsoy, A.P., Ö. Arabacı ve A. Çiftçioğlu. 2012. “Corporate Social Responsibility and Financial Performance Relationship: The Case of Turkey”, The Journal of Accounting and Finance, 53. Aupperle, K.E., A.B. Carroll ve J.D. Hatfield. 1985. “An Empirical Examination of the Relationship Between Corporate Social Responsibility and Profitability”, Academy of Management Journal, 28(2). Baltagi, B.H., 2012. Econometric Analysis of Panel Data, John Wiley&Sons. Başar, A.B. 2014. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Raporlaması ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul'da İşlem Gören Kimya-Petrol-Plastik Sektörü Şirketleri Üzerine Bir Araştırma”, Journal of Management & Economics, 21(2). Bragdon, J.H. ve J.A. Marlin. 1972. “L~ ls Pollution Profitable”, Risk Management, 19. Brammer, S. ve A. Millington. 2008. “Does It Pay to be Different? An Analysis of the Relationship between Corporate Social and Financial Performance”, Strategic Management Journal, 29(12). Bryane, M. 2003. “Corporate Social Responsibility in International Development: An Overview and Critique”, Corporate Social Responsibility and Environmental Management, 10(3). Cochran, P.L. ve R.A. Wood. 1984. “Corporate Social Responsibility and Financial Performance”, Academy of Management Journal, 27(1). Commission of the European Communities. 2001. Green Paper: Promoting a European Framework for Corporate Social Responsibility, http://www.ab.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 18.08.2015). Erlat, H. 2006. Panel Data: A Selective Survey, Unpublished Lecture Notes, Department of Economics, Middle East Technical University. Hausman, J.A., 1978. “Specification Tests in Econometrics”, Econometrica 46(6). Karna, J., E. Hansen ve H. Juslin. 2001. “Social Responsibility in Environmental Marketing Planning”, European Journal of Marketing, 37(5/6). 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 451 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 452 Lev, B., C. Petrovits ve S. Radhakrishnan. 2008. “Is Doing Good Good for You? How Corporate Charitable Contributions Enhance Revenue Growth”, Strategic Management Journal, 31(2). López, M.V., A. Garcia ve L. Rodriguez. 2007. “Sustainable Development and Corporate Performance: A Study Based on the Dow Jones Sustainability Index”, Journal of Business Ethics, 75(3). Margolis, J.D. ve J.P. Walsh. 2001. “Misery Loves Companies: Whither Social Initiatives by Business?”, Division of Research Harvard Business School. Marquis, C. ve C. Qian. 2013. “Corporate Social Responsibility Reporting in China: Symbol or Substance?”, Organization Science, 25(1). McGuire, J.B., A. Sundgren ve T. Schneeweis. 1988. “Corporate Social Responsibility and Firm Financial Performance”, Academy of Management Journal, 31(4). McWilliams, A. ve D. Siegel. 2000. “Corporate Social Responsibility and Financial Performance: Correlation or Misspecification?”, Strategic Management Journal, 21(5). Orlitzky, M., F.L. Schmidt ve S.L. Rynes. 2003. “Corporate Social and Financial Performance: A Meta-Analysis”, Organization Studies, 24(3). Özçelik, F., B.A. Öztürk ve S. Gürsakal. 2014. “Investigating the Relationship between Corporate Social Responsibility and Financial Performance in Turkey”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 28(3). Şahin, K., C.S. Başfırıncı ve A. Özsalih. 2011. “The Impact of Board Composition on Corporate Financial and Social Responsibility Performance: Evidence from Public-Listed Companies in Turkey”, African Journal of Business Management, 5(7). Vance, S.C. 1975. “Are Socially Responsible Corporations Good Investment Risks?”, Management Review, 64. Waddock, S.A. ve S.B. Graves. 1997. “The Corporate Social Performance-Financial Performance Link”, Strategic Management Journal, 18(4). Wright, P. ve S.P. Ferris. 1997. “Agency Conflict and Corporate Strategy: The Effect of Divestment on Corporate Value”, Strategic Management Journal, 18(1). http://www.borsaistanbul.com/veriler (Erişim Tarihi: 18.06.2015). http://www.kap.gov.tr/sirketler/islem-goren-sirketler/endeksler.aspx (Erişim Tarihi: 10.07.2015). https://www.finnet.com.tr/f2000/genel/Index.aspx# 12.07.2015). (Erişim Tarihi: 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 453 STARTER KÜLTÜR VARLIKLARININ TARIMSAL EKONOMİ İÇERİSİNDEKİ ÖNEMİ VE HESAP VERİLEBİLİRLİK AÇISINDAN FİNANSAL RAPORLARDA SUNUMU * Arş. Gör. Fatih GÜZEL ** Doç. Dr. Muhammet BEZİRCİ *** 455 Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 455-474 ÖZ Günlük hayatta tüketilen pek çok gıda ürünü oluşum sürecinde çeşitli mikroorganizmalara ihtiyaç duyar. Üretim aşamasında kullanılan kültür ve maya gibi katkılar bu süreç için elzemdir. Mikroorganizmaların kullanımı ve yönetimi önemli bir bilim dalı olmasının yanında son yüzyılda ticari açıdan getiri sağlayan, bir sektör haline dönüşmüştür. Sektörün önde gelen işletmeleri Avrupa, Amerika ve Çin’ de bulunmaktadır. Türkiye’de ise ticari amaçlı kültür ve maya sektörü henüz oluşturulamamıştır. Bu çalışmada ticari faydalı mikroorganizma üretim faaliyetlerinin ekonomik boyutları ve Türk muhasebe sisteminde etkili olan yasal çerçeve içerisinde değerlendirilmesi yapılmıştır. İlgili faaliyetlerin finansal raporlardaki pozisyonu belirlenmeye çalışılmış, faaliyetlerin şeffaflık kazanması için çeşitli öneriler sunulmuştur. Sektörün Türkiye ekonomisindeki gelişiminin ise yetersiz olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: VUK, TMS, Fermantasyon, Starter Kültür, Canlı Varlıklar, Finansal Raporlama JEL Sınıflandırması: F15, K29, Q14 * Makale gönderim tarihi: 11.11.2015; kabul tarihi:03.12.2015 Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır. ** Selçuk Üniversitesi, İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe Ve Finansman A.B.D., fatih_guzel1990@yahoo.com *** Selçuk Üniversitesi, , İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe Ve Finansman A.B.D., mbezirci@selcuk.edu.tr 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 456 THE IMPORTANCE OF STARTER CULTURES AGRİCULTURAL ECONOMİCS AND TRANSPARENCY ACCOUNTİNG TRANSACTIONS IN IN ABSTRACT Many food products consumed in daily life, need variety of microorganisms in the formation process. Additives, such as culture and the yeast used in the production phase is essential for this process. In the last century, usage and management of micro-organisms as well as being an important discipline, has become an industry which gain commercial profit. Leading enterprises of the sector located in Europe, America and China. On the other hand in Turkey, the commercial culture and yeast sector has not yet been established. This study was conducted to evaluate economic size of beneficial microorganisms and the production of commercial culture within the legal framework of effective accounting system in Turkey. Positions of related activities in financial reports were tried to identified and various proposals have been made to gain transparency of operations. The sector development was found to be inadequate in the Turkey's economy. Keywords: Tax Procedure Law, Turkey Accounting Standards, Fermentation, Starter Cultures, Biological Assets, Financial Reporting JEL Classification: F15, K29, Q14 1. GİRİŞ Ekonomik faaliyetler üzerinden kalkan yasaklar ve iletişim teknolojisinde yaşanan yenilikler, uluslararası ticaretin daha kolay yapılmasına olanak sağlamış, aynı zamanda bu alandaki ekonomik hacmin katlanarak artmasına sebep olmuştur. Kısıtlayıcı faaliyetlerin giderek azaltılmış olması ve hükümetlerin takip ettiği liberal ekonomi politikaları, ekonomik sınırları büyük oranda ortadan kaldırmıştır. Oluşan yeni küresel pazar çerçevesi, ülkelerin sosyal ve ekonomik hayatına pek çok yenilik dâhil etmiştir. Daha önce kullanılmayan ürünler günlük hayata girip, kolaylık sağlarken, mevcut ürünler ise farklı ihtiyaçlara cevap verebilme adına çeşitli formlarda sunulmaya başlamıştır. Günümüzde, arz kaynaklı problemler büyük ölçüde giderilmiştir; talebin şekillenmesi ile arz merkezleri mevcut duruma uyum sağlayacak elastikiyeti yüksek oranda kazanmıştır. Başka bir ifade ile arz merkezli üretim görüşü terkedilmiş talep merkezli üretim görüşü önem kazanmıştır. Gelişen küresel ticaret, yenilik adına sadece çözümler değil aynı zamanda problemler de doğurmuştur. Farklı ülkelerde yerleşik olan ve uluslararası faaliyet gösteren işletmelerin kayıt ve raporlama düzeni de farklılık göstermektedir. Bu tür işletmelerin faaliyetlerinde ilgili taraflar adına işlem yapmak, sağlıklı karar vermek oldukça zor bir hale gelmektedir. Farklı muhasebe uygulamaları, sınır ötesi, uluslararası ticaret alanında hem alıcı – satıcı, hem de düzenleyici ve denetleyici kuruluşlar adına pek çok sorun ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların çözümü uluslararası ticaretin bir gereği haline gelmiş ve ulusal finansal bilgi ve kayıtların, uluslararası açıdan uyumlu hale getirilmesi için genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri çerçevesinde muhasebe standartları oluşturulmaya başlamıştır. Farklı muhasebe düzenlerinin uyumlaştırılması, standart muhasebe uygulamaları, için dünya üzerinde son yarım asırdır pek çok uluslararası özel ve resmi kuruluşun yapmış olduğu çalışmalar, muhasebe uygulamalarını şekillendirmektedir. Genel kabul görmüş adıyla muhasebe standartları, Avrupa birliği ve Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülkede uygulanmaktadır. Türkiye’de fermente süt ürünlerinin kilit bileşeni olan starter kültür veya daha çok bilinen adıyla maya, yeni bir ticari ürün olarak tüketicinin kullanımına sunulmakta; pazarlanmaktadır. Bu çalışma, çeşitli adlar altında satışa sunulan bu ürünlerin muhasebe uygulamalarındaki yerini tespit etmeyi amaçlamaktadır. Türkiye muhasebe uygulamaları şekillendiren Vergi Usul Kanunu (VUK) ve Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) açısından finansal kayıt ve raporlamada ortaya çıkan farklılıklar ve açıklamaları yapılacaktır. 2. FERMANTASYON Fermantasyon gıda üretimi ve korunmasında kullanılan en eski ve en ekonomik metotlardan biridir (Blandino ve diğerleri 2003, 528). Fermantasyon, yüksek moleküllü maddelerin özellikle karbonhidratların mikroorganizmalar tarafından daha küçük moleküllü maddelere parçalanmasıdır. Mikroorganizmalar, yaşamak için ihtiyaç duydukları besin ve enerjiyi, etraflarındaki bileşikleri parçalayarak sağlamaktadırlar. Fermantasyon süreciyle farklı pek çok madde elde edilebilmektedir. Bu maddeler arasında tarım mahsulü ham maddeler içerisinde, bunların işlenmesi ve mikroorganizmalar vasıtasıyla 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 457 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 458 meydana gelen gıda maddelerine; ispirto, şarap, bira, sirke, turşu, zeytin, boza, kefir, ekmek, yoğurt, peynir örnek olarak verilebilir (Türker 1973, 13). Fermantasyon sonucunda, fermente eden mikroorganizmanın özelliğine göre, farklı bileşikler oluşur ve fermantasyon bu bileşiklere göre adlandırılır. Örneğin; sütten yoğurt yapımında laktik asit fermantasyonu, üzümden sirke yapımında hem alkol hem de asit fermantasyonu olur (Dia Tek 2011). Mikroorganizmaların, gıdalarda değişim meydana getirmesine neden olan pek çok faktör vardır bu faktörler şöyle sıralanabilir (MEB 2006, 48-53) (Pamir 1985, 118-131): • pH • Su Aktivitesi • Oksidasyon-redüksiyon Potansiyeli • Besin Maddelerinin Varlığı • Antimikrobik Bileşik Yapısı • Biyolojik/Fiziksel Yapı • Sıcaklık • Işık ve direkt ışınlar • Çevrenin bağıl nemi • Çevrede bulunan gazlar ve yoğunluğu 2.1. Laktik Asit Fermantasyonu ve Yoğurt Mayalar şekerden alkol meydana getirdiği gibi, laktik asit bakterileri de şekerden fermantasyonla laktik asit meydana getirir. Laktik asidin meyve ve sebzeleri muhafaza edici, koruyucu özelliği vardır. Laktik asit fermantasyonuyla bu ürünler uzun süre korunabilir ve yenebilir hale getirilebilir (Türker 1973, 185) . Laktik asit fermantasyonu ürünleri olan çeşitli besinlerin hazırlanmasında rol oynayan çok sayıda laktik asit bakterisi bulunmaktadır (Pamir 1985, 308). Günlük hayatta bu bakterilerin en çok kullanıldığı ürünlerin başında yoğurt gelmektedir. Yoğurt, sütün Streptococcus thermophilus ve Lactobacsillus delbrueckii subsp. bulgaricus bakterileri ile laktik asit fermantasyonu yoluyla meydana gelen koagüle (pıhtı) bir süt ürünüdür (Sezgin ve diğerleri 2010, 105). Yoğurt üretiminde starter kültür, pıhtının oluşması için laktik asit fermantasyonunu gerçekleştirmek ve ürüne özgü karakteristik tat ve aromayı oluşturmak için kullanılmaktadır (Sezgin ve diğerleri 2010). Geleneksel yoğurt üretim aşamaları aşağıda sıralanmıştır. Süt ↓ Kaynatma ↓ Soğutma ↓ Mayalama ↓ İnkübasyon 1 ↓ Soğutma ↓ Tüketim Şekil 1. Geleneksel Yoğurt Üretimi Kaynak: Sezgin ve diğerleri 2010, 106 Fermantasyon çok uzun bir geçmişe sahiptir. Arkeologların kanılarına göre en az 10000 yıldan beri aşağı Mısır ve Mezopotamya arasında kalan bölgede üzüm suyundan şarabın elde olunması, hatta bal, palmiye ve hurma şarapları Taş Devri'nin ortalarında, yani bu bölgedeki yüksek medeniyetlerin başlamasından çok önce biliniyordu (Pamir 1985, 1). Ancak, ilk ticari kültür üretimi 1980 yılında Danimarka’da Chr. Hansen laboratuvarında gerçekleştirilmiştir (Yaygın 1988, 93). Türkiye’de 1970 ve 1980’li yıllarda süt ürünleri için starter kültür üretimine yönelik yoğun çalışmalar yapılmıştır. Çeşitli eksiklikler yüzünden yerli üretim ancak 2011 yılında Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) ve Ankara Üniversitesi’nin beraber yürüttüğü çalışmalar sonunda gerçekleşmiştir. 2012 yılında bireysel tüketicilerin kullanımı için yeni bir ürün olarak piyasaya sunulmuştur (Halkman ve Taşkın 2013). Belirli sıcaklıkta starter kültür mikroorganizmalarının aktivite göstermeleri için belirli süre bekletme aşamasıdır. 1 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 459 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 460 2.2.Starter Kültürlerin Ticari Amaçlı Kullanımı ve Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi Dünyada toplam süt üretimi 2013 yılında 552 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de 18 milyon ton süt üretilirken, içme sütü olarak kullanım ise 1,3 milyon ton miktarında kalmıştır. Türkiye’deki tüketiciler sütü direkt olarak tüketmek yerine çeşitli süt türev ürünlerini tercih etmektedirler (Ataseven ve Gülaç 2014, 13-14). Bu ihtiyaçları karşılamak mevcut şartlarda, büyük oranda ithalat ile mümkün olmaktadır. Uluslararası Standart Sanayi Sınıflaması (ISIC) çerçevesinde Türkiye’nin ithalat kalemleri arasında süt ürünlerine ayırdığı tutar 2013 yılında yaklaşık 153 Milyon $ ≈ 300 milyon ₺ olarak hesaplanmıştır (TÜİK 2015). Bu rakam içerisinde ise yoğurt ve maya yapımı için kullanılan bakteri ithalatı 20 milyon $ kadardır. 2002 yılında ticari starter kültür endüstrisi 250 milyon $ hacme ulaşmıştır. Bu rakamın dünya genelinde kültürlerin direkt aşılanması halinde yaklaşık 1 milyar $’a ulaşması beklenmekteydi (Hansen 2002). 2012 yılı starter kültür pazarında en büyük pay Avrupa’ya aittir, hemen arkasından en hızlı büyüme oranına sahip, Çin’in de içinde bulunduğu, Asya-Pasifik ülkeleri yer almaktadır (MarketsAndMarkets 2015). Yıllık bileşik büyüme oranına göre pazarın 2013’ten 2018’e kadar %5,6 büyümesi planlanmakta ve 1 milyar $ büyüklüğe ulaşması beklenmektedir (Yahoo 2014). 2020’de bu rakamın 2,7 milyar $ düzeyine ulaşacağı tahmin edilmektedir (BusinessWire 2015). Pazardaki öncü firmalar Çin, Amerika ve Avrupa merkezlidir. Önemli firmalar pazardaki konumlarını güçlendirmek ve yeni ürün faaliyetleri için birleşme ve satın alma yollarını tercih etmektedir (MarketsAndMarkets 2015). Türkiye’de ihracat için kültür hazırlama çalışmaları son yıllarda gelişim göstermiştir, ancak potansiyel bir ticari ürün bulunmamaktadır. Genel olarak yerli tüketici talebini karşılamaya yönelik üretim yapılmaktadır. 3. KÜLTÜR ÜRETİM VE SATIŞ FAALİYETLERİNİN FİNANSAL RAPORLAMASI Muhasebenin, sosyal bir bilim olduğu için hızla değişen toplumsal ve ticari konjonktüre uyumunun zorunlu olması nedeniyle, muhasebe kurallarının ve dolayısıyla uygulamalarının zamanın şartlarına uygun olarak düzenlenmesi gündeme gelmiştir. Tüm dünyada ve ticari faaliyetlerdeki küreselleşme sürecini takiben uluslararası muhasebe kavramı ortaya çıkmış ve ulusal muhasebe sistemlerinin uyumlaştırılması gündeme gelmiştir (Altıntaş 2011, 163). Ülkelerin muhasebe sistemlerini zaman içerisinde birbirlerinden farklılaştıran birçok faktör bulunmaktadır. Ülkelerin farklı muhasebe sistemlerine sahip olması nedeniyle uluslararası alanda ortaya çıkan sorunlara muhasebe camiası tarafından teoride ve uygulamada çeşitli çözüm önerileri getirilmiştir (Aktaş ve Ağca 2007, 229-230). Türkiye'de muhasebe uygulamalarını genelde Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile Vergi Usul Kanunu'ndaki (VUK) hükümlerin yönlendirdiğini, ancak bu konulardaki hükümlerin ihtiyaca cevap vermediği veya uygun bulunmadığı durumlarda, yasal statüye sahip bazı kuruluşların kendi etki alanlarına giren işletmeler için, muhasebe uygulamalarını yönlendirici çalışmalar yaptığı görülmektedir. Bu kuruluşlardan önemli olanlarını şöyle sıralayabiliriz (Arıkan 1996, 61), (Korkmaz ve diğerleri 2007, 100): • İktisadi Devlet Teşekküllerini Yeniden Düzenleme Komisyonu • Tekdüzen Komisyonu Muhasebe Koordinasyonu Devamlı İhtisas • Türk Standartları Enstitüsü Muhasebe Standartları Özel Daimi Komitesi • Türkiye Bankalar Birliği (TBB) • Sigorta Denetleme Kurulu • Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) • Maliye Bakanlığı Koordinatörlüğünde Kurulan Muhasebe Standartları Komisyonu • Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu (TMSK) • Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) • Kamu Gözetimi Kurumu (KGK) Küresel ekonomik düzenin gerekliliği ve Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci doğrultusunda, yapılan düzenlemelerin genel olarak uluslararası muhasebe standartları perspektifli olduğu görülmektedir. 2011 tarihi itibariyle uluslararası standartlarla uyumlu Türkiye Muhasebe 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 461 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 462 Standartlarını oluşturmak ve yayımlamak üzere tek yetki Kamu Gözetimi Kurumuna (KGK) aittir (KHK/660 2011). Uluslararası muhasebe standartları, vergi kuralları ne olursa olsun, mali tabloların muhasebe kurallarına göre düzenlenmesi gerektiğini kabul etmektedir. Bu yüzden, muhasebe kuralları ile vergi kuralları arasındaki farklılıklar, geçici ve sürekli farkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Dinç 2007, 21). Burada starter kültür alanında ticari amaçlı faaliyetlerin VUK ve muhasebe standartları çerçevesinde değerlendirilmesi yapılacaktır. 3.1. Vergi Usul Kanunu ve Muhasebe Uygulamalarına Etkisi Türkiye ve Anadolu coğrafyasının muhasebe tarihi üzerinde hüküm sürmüş devletler kadar renklidir. Modern anlamda Türkiye’deki muhasebe alanında dönüm noktası olarak sayılabilecek yenilikler ise 20. Yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiştir. Bunlar arasında 1961 yılında yürürlüğe giren Vergi Usul Kanunu (VUK) ve bu kanuna dayanarak hazırlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği (MSUGT)’dir. VUK ile belgeleri düzenleme, kaydetme, defter tutma ve değerleme gibi konularda muhasebeye bir düzen getirilmiş ve muhasebe uygulamaları belli esaslara dayandırılmıştır. Ancak, getirilen düzenlemelerin temel amacı, vergi değerlendirme işlemine bağlı olduğundan, vergi hukukuna uygun olarak hazırlanan finansal tablo ve raporların, ilgililere yararlı olacak bilgilerin tamamını sunduğu söylenemez (Arıkan 1996, 61). Maliye Bakanlığı VUK’un 175 ve 257. maddeleriyle kendisine verilen yetkiye dayanarak 1992 yılından başlayarak muhasebe konusunda düzenlemeler yapmaya; tebliğler yayınlamaya başlamıştır. İlk tebliğde düzenlemenin amacı; bilanço usulünde defter tutan gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin faaliyet ve sonuçlarının sağlıklı ve güvenilir bir biçimde muhasebeleştirilmesi, mali tablolar aracılığı ile ilgililere sunulan bilgilerin tutarlılık ve mukayese edilebilirlik niteliklerini koruyarak gerçek durumu yansıtmasının sağlanması ve işletmelerde denetimin kolaylaştırılması (Maliye Bakanlığı 1992) olduğu belirtilmiştir. Bu düzenlemeyle ilgili işletmeler için Tekdüzen Hesap Planı hazırlanmış ve mali tabloların hazırlanması ve sunulmasına yönelik ilkeler açıklanmıştır. Bu düzenleme kapsamında bulunan işletmeler, muhasebe sistemlerini bu Tebliğde öngörülen kurallara uygun olarak yürüteceklerdir. VUK’da muhasebe sistemine ilişkin olarak yer alan düzenlemeleri iki başlık altında ele almak gerekmektedir. Bunlardan birincisi maliye bakanlığına muhasebe alanında düzenleme yetkisi veren VUK’nun Defter Tutma başlığı altındaki düzenlemeler ile Muhafaza ve İbraz Ödevleri başlığı altında yer alan mükerrer 257. madde, ikincisi de Cezalar bölümünde yer alan ilgili düzenlemelerdir (Öz ve Çevikcan 2010, 119). 3.2. Muhasebe Standartları Ve Önemi Finansal piyasaların sağlıklı çalışabilmesi için yüksek kaliteli ve güvenilir bilgi şarttır. Muhasebe şirketler, yatırımcılar, düzenleyici birimler için ilgili kuruluşun finansal performansı hakkında bilgi sağlar. Muhasebe standartları ise bilgi ve kayıt düzeninin Pazar genelinde tutarlı, tek tip ve anlaşılır olmasını sağlayan kurallar bütünüdür (IASB 2015). Muhasebe standartları; kullanıcılarının ihtiyaçlarına paralel olarak, incelenen finansal tabloların ilgili kurumun sonuçlarını doğru ve gerçeğe uygun biçimde yansıtan, karşılaştırılabilir, tutarlı güvenilir, dengeli ve anlaşılır olarak yansıtabilmesi için uyulması gereken ilke ve kurallar bütünü olarak ifade edilebilir (Bostancı 2002, 2). Genel olarak muhasebe standardı, muhasebe uygulamalarına yön veren ve finansal tabloların hazırlanmasına düzen getiren normlar olarak tanımlanabilmektedir (Şen 2010, 6). 1960’lı yıllarda uluslararası yatırım faaliyetlerinin artması ve dünyanın farklı bölgelerindeki muhasebe uygulamalarının karşılaştırma gereği, muhasebede uyumlaştırma ve standartlaşmayı gerekli kılmıştır. Ayrıca Romanya gibi ikinci dünya savaşı sonrası planlı ve merkezi bir ekonomi, Sovyet sistemine, geçiş yapan ülkelerin muhasebe sistemlerindeki gereksinimler muhasebe alanında düzenleme yapılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. 1980’le ve özellikle 1990’lı yıllarda, Sovyet rejimin yıkılmasından sonra artan küreselleşmeyle birlikte muhasebe standartlarına olan ihtiyaç artmıştır. Bu nedenlerden ötürü Uluslararası Muhasebe Standartları (IAS) oluşturulmaya başlanmıştır (Camfferman ve Zeff 2006, 1), (Albu ve diğerleri 2010, 23-30). Uluslararası Muhasebe Standartları Komitesi (IASC) tarafından üretilen standartlar ancak 2000’li yıllarda Uluslararası Sermaye Piyasaları Düzenleyici Kurumları Birliği (IOSCO) ile işbirliği 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 463 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 464 yapılmasıyla küresel ölçekte kabul görmüştür. Bu işbirliği sırasında uluslararası standart yapan komitenin yapısı değiştirilmiş ve uluslararası uyumlaştırma olan amacı uluslararası yakınsama olarak düzenlenmiştir. Ayrıca, ilgili kurallar için muhasebe standartları yerine, şekil ve niteliği öne çıkaran finansal raporlama standartları (IFRS)ismi tercih edilmiştir (Şensoy ve Perek 2010, 50). Özet olarak standartlara duyulan ihtiyaç aşağıdaki başlıklar altında gruplanabilir (Güney ve diğerleri 2012, 120), (Eccher ve Healy 2000, 2): • Uygulamadaki farklılıkları ortadan kaldırmak, • Muhasebe ilkelerinde tekdüzeni gerçekleştirmek, • Mali tabloların açık, uygun, anlaşılabilir, tarafsız ve karşılaştırılabilir olmasını sağlamak, • İşletmeyle ilgili değerlendirme ve analiz sürecinde yanlış karar verilmesine engel olmak, • Ortak bir küresel pazar düzeni oluşturmak, • Ülke kaynaklı muhasebe engellerini elimine etmek, • Uluslararası alanda finansal bilgi üretimi ve sunulması sırasında ortak bir dil oluşturmak. İhtiyaçlara cevap verecek, dünya çapında kullanılabilecek, kaliteli tek bir finansal raporlama standartları setinin oluşturulması durumunda aşağıdaki yararlar elde edilebilecektir (Korkmaz ve diğerleri 2007, 99): • Şirketler açısından farklı muhasebe uygulamalarından doğan ek maliyetlerin ortadan kalkması, • Şirketlerin yabancı sermaye piyasalarına daha kolay girme şansı elde etmeleri, • Yatırımcılar ve borç verenler açısından yatırımların taşıdığı riskler nedeniyle oluşan maliyetlerin azalması ile şeffaflıkta ve anlaşılırlıkta artışın sağlanması ile şirket performans değerlendirmesi ve karşılaştırmasının kolaylaşması, • Uluslararası piyasalardan fon toplamayı veya borçlanmayı amaçlayan şirketlerin mali tablolarını ilgili ülke uygulamasına dönüştürme zorunluluklarının azalması, • Sermaye piyasaları düzenlemelerinin daha kolay yapılması Hali hazırda şirketlerin takip etmekte zorunlu olduğu yasal çerçeve VUK; Tekdüzen Hesap Planına dayalı muhasebe sistemi ve TTK tarafından oluşmaktadır. TTK kayıt ve raporlamanın muhasebe standartları çerçevesinde düzenlenmesini şart koşmaktadır. 3.3. Starter Kültür Ürünlerinin Muhasebe Sistemindeki Yeri ve Finansal Raporlaması Bakteri, starter kültür veya genel adıyla mikroorganizma, üretim, depolama ve pazarlama faaliyetleri son yüzyılda ekonomik değer kazanmıştır. Dünya genelinde artan nüfus ve dolayısıyla tüketim ise, birçok gıda maddesi oluşum sürecinin olmazsa olmazı bu ürünlere olan talebi oldukça arttırmıştır. Ticari mikroorganizma üretim faaliyetlerinde ilk önemli nokta faaliyetlerin finansal tablolarda nasıl gösterilmesi gerektiğidir. Türkiye’de ticari amaçlı üretim faaliyeti yürüten işletme oldukça azdır ve VUK’ta ilgili madde bulunmamaktadır. Muhasebe standartlarındaki konumunu belirlemek için üretim faaliyetindeki amaç göz önüne alınmalıdır. Araştırma amaçlı, ticari kazanç gütmeyen sebeplerle kullanılması bu süreci muhasebe standartlarında farklı bir kapsama alırken; ekonomik kazanç sağlama, tüketim ürünlerinde kullanım amacı, ilgili faaliyetleri diğer standartlardan ziyade “Tarımsal Faaliyetler İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 41)” kapsamına sokmaktadır (PwC 2009, 4). Çalışma amacına uygun olarak ekonomik değeri konu alan TMS 41 çerçevesinde inceleme yapılacaktır. TMS 41’in amacı; tarımsal faaliyetlere ilişkin muhasebeleştirme yöntemlerini ve açıklamaları belirlemektir. Standarda göre tarımsal faaliyet; satışa veya geri dönüştürülmeye konu canlı varlıkların tarımsal ürünlere veya farklı canlı varlıklara dönüştürülmesi ve hasat işlemlerinin bir işletme tarafından yönetimidir (TMS 41 Madde:5) Tarımsal faaliyet, geniş kapsamlı bir faaliyet grubunu kapsamaktadır. Bu çeşitlilik içerisinde belirli bazı ortak özellikler bulunmaktadır (TMS 41 Madde:6): a. Değişim kapasitesi: Yaşayan hayvanlar ve bitkiler biyolojik dönüşüm geçirebilme özelliğine sahiptir. b. Değişimin yönetilmesi: Yönetim, ilgili sürecin gerçekleşmesi için gereken koşulları geliştirmek veya en azından korumak suretiyle söz konusu dönüşümü kolaylaştırır (örneğin besin seviyeleri, nem, sıcaklık, verimlilik ve ışık). Böyle bir yönetim, tarımsal faaliyeti, diğer 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 465 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 466 faaliyetlerden ayırır. Örneğin, yönetilmeyen kaynaklardan (okyanus balıkçılığı ve ormanların yok edilmesi gibi) ürün elde edilmesi tarımsal faaliyet değildir. c. Değişimin ölçülmesi: Biyolojik değişim veya hasat sonucunda kalitede (örneğin genetik özellikler, yoğunluk, olgunluk, yağ miktarı, protein içeriği ve fiber gücü) veya miktarda (örneğin soy, ağırlık, hacim, fiber uzunluğu veya çapı ve tomurcuk sayısı) meydana gelen değişiklik, rutin bir yönetim işlevi olarak ölçülür ve izlenir. Biyolojik dönüşüm aşağıdaki sonuçları meydana getirir (TMS 41 Madde:7-a): i. Büyüme (bir hayvan veya bitkinin miktarında ya da kalitesindeki artış) ii. Bozulma (bir hayvan veya bitkinin miktarında ya da kalitesindeki düşüş) iii. Döllenme getirilmesi) (ilave hayvanların veya bitkilerin meydana İşletme, sadece ve sadece aşağıdaki koşulların gerçekleşmesi durumunda canlı bir varlığı veya tarımsal bir ürünü muhasebeleştirir: a. İşletmenin, söz konusu varlığı geçmiş olayların sonucu olarak kontrol etmekte olması; b. Varlığa ilişkin gelecekteki ekonomik faydaların işletmeye aktarılmasının muhtemel olması c. Varlığın gerçeğe uygun değerinin veya maliyetinin güvenilir olarak ölçülebilmesi. Mikroorganizmalar incelendiğinde, ilgili faktörler ayarlandığında ve gerekli koşullar sağlandığında görülmektedir ki bu canlıların gelişimi, çoğalmaları, etkinliklerinin artırılması ve azaltılması hatta yok edilmeleri kolaylıkla yönetilebilmektedir (Yaygın 1988). Laboratuvar ortamında sistemli ve standart üretimin yanında depolama ve nakliye işlemleri de gerçekleştirilmektedir. Bu noktalar göz önüne alındığında ilgili faaliyetlerin TMS 41 çerçevesinde değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Temel olarak endüstriyel kültür üretimi faaliyetleri iki başlık altında toplanabilir. İlk olarak pazardaki ilgili ürünlerin analizi ve uygun mikroorganizma gruplarının (suş) seçimi ve beğeni oranı yüksek, tüketicilerin damak tadına uygun suş gruplarının birleştirilmesi ve bir suş koleksiyonunun oluşturulması sürecini kapsayan hazırlık ve Ar-Ge aşaması. İkincisi ise üretim ve pazarlama aşamalarıdır. İlk aşamanın tamamlanmasıyla işletmenin üretim için kullanacağı standart ana bakteri suşu elde edilmiş olmaktadır. Uygun koşullarda bu suş örnekleri bir yıldan fazla bozulmadan saklanabilmektedir. Bu miktar sürekli yenilenmekte ancak, sürekli sabit tutulmaktadır. Bu grubun finansal durum tablosunda 21 numaralı hesap grubu “Canlı Varlıklar” altında, 218 numaralı “Diğer Canlı Varlıklar” hesabında izlenmesi olanaklıdır. Tekdüzen Hesap Planı’nda canlı varlıklara ilişkin hesap grubu olmadığından bu isimler sadece öneridir. TMS 41’in uygulanmasını kolaylaştırmak amacıyla Tekdüzen Hesap Planı’nda canlı varlıklar için bir grup oluşturulması gerekmektedir (Akdoğan ve Sevilengül 2007, 45). - Toplama - Tanımlama - İzolasyon ve saflaştırma ↓ Saf Suşların Ön Seçimi Uygulama ortamında gelişme uygunluğu - Karakteristik hataların yokluğu ↓ Saf Suşların Özelliklerinin Belirlenmesi ↙ ↘ Suşların üretiminde teknolojik elverişliliği Suşların uygulamada teknolojik elverişliliği - Yüksek verim - Her uygulamada özel aktivite - Biomasın ayrımı - Fajlara (virüs) ve diğer inhibitörlere dayanıklılık - Kullanım koşullarında iyi saklama ↘ ↙ Suşların Karışımının Sağlanması - Fizyolojik uyum - Fajla alakalı uyum - Karakteristik tamamlayıcıları - Laboratuvar deneyleri ↓ Yapılabilirliğinin incelenmesi ↙ ↘ -Pilot üretim -Pilot denemeleri -Endüstriyel üretim -Endüstriyel denemeler Şekil 2. Suşların Seçim Aşamaları Kaynak: Güven 2008, 54 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 467 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM İkinci aşama endüstriyel üretimin yapılacağı süreçleri kapsar. Genel olarak süt endüstrisinde kullanılan starter kültürler üç gruba ayrılmaktadır; sıvı, toz ve dondurulmuş kültür (Sezgin ve diğerleri 2010, 113-114). Ancak, kullanım kolaylığı, stok yapılabilme imkânı ve bakteriofaja karşı dirençli olmalarından dolayı dondurulmuş kültür ve özellikle konsantre edilmiş ve azot gazında dondurulmuş kültüre olan talep artmış ve tüketim odaklı üretim de bu alanda arzı arttırmıştır. Dondurulmuş starter kültür üretim aşamaları aşağıda verilmiştir. 468 Uygun Besi Ortamının Hazırlanması Besi Ortamının Sterilizasyonu Besi Ortamının Fermentörde bakteri Kültürü ile Aşılanması Bakteriler Maksimum Popülasyona Ulaşıncaya Kadar İnkübasyon Santrifüj ile Kültürdeki Bakterilerin Konsantrasyonu Konsantre Kültüre Koruyucu Madde Katılması Sıvı Azotta (-196°C) dondurma Sıvı Azotta Saklama Özek Koşullarda İşletmelere Gönderme Şekil 3. Konsantre Dondurulmuş Starter Kültür Üretimi Kaynak: Yaygın 1988, 96 Bu aşama sonunda üretilen kültürler pazarlamaya hazır ürünler olarak hazır hale gelmektedir. Üretilen kültürün çeşidine ve işlenen mikroorganizmanın türüne göre ilgili finansal tabloda alt hesaplarda izlenmesi yapılmalıdır. Aşağıda oluşturulan örnek hesap düzeni sunulmuştur: 168. Diğer Canlı varlıklar 168.01. Süt Kültürleri 168.01.01. Ayran Kültürü 168.01.02. Yoğurt Kültürü 168.01.03. Peynir Kültürü 168.01.03.01. Beyaz Peynir Kültürü Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 168.01.03.03. Mozarella Kültürü 168.01.03.04. … 168.01.04. Tereyağı Kültürü 168.01.05. Kefir Kültürü 168.01.06. Probiyotikler 168.02. Et Kültürleri 168.03. Şarap Kültürleri 168.04. … Ürünlerin çeşitliliğine ve ihtiyaç durumuna göre belirtilen düzende hesap planının geliştirilmesi mümkündür. Üretim teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak depolama ve saklama süreleri uzamış olmasına rağmen, muhafaza ve kontrol maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle tüketimin bir yılın altında olması planlanmaktadır. Vergi yükümlülüğünün hesaplanması için ekonomik değerlerin tespiti gerekmektedir. Bu işlemler değerleme ismini almaktadır. TMS 41 standardı, gerçeğe uygun değer ölçüsünü esas almaktadır. Gerçeğe uygun değer; piyasa katılımcıları arasında ölçüm tarihinde gerçekleşecek olağan bir işlemde bir varlığın satışında elde edilen veya bir borcun devrinde ödenen fiyattır (TMS 41 Madde:8). Standarda göre, canlı varlıklar ve tarımsal ürünler ilk muhasebeleştirildikleri tarihte ve her raporlama dönemi sonunda, gerçeğe uygun değerlerinden satış maliyetleri düşülmek suretiyle ölçülür (TMS 41 Madde:12-13). Satış maliyetleri, finansman maliyetleri ve gelir vergileri hariç olmak üzere, bir varlığın elden çıkarılmasıyla doğrudan ilişkilendirilebilen ek maliyetlerdir (TMS 41 Madde:5). Canlı varlıkların gerçeğe uygun değerlerinin güvenilir bir şekilde ölçülememesi durumunda; kote edilmiş piyasa fiyatı bulunmayan ve gerçeğe uygun değere ilişkin alternatif ölçümlerin güvenilir olmayacağının açık olarak anlaşıldığında, söz konusu varlık ilk muhasebeleştirilmesi esnasında, maliyetinden her türlü birikmiş amortisman ve birikmiş değer düşüklüğü karşılıkları düşülerek ölçülmelidir. İşletme; maliyet, birikmiş amortisman ve birikmiş değer düşüklüğü zararlarının tespit edilmesinde TMS 2, TMS 16 ve TMS 36 standart hükümlerini dikkate almalıdır (TMS 41 Madde:30-33). 2016/Özel Sayı-1 168.01.03.02. Kaşar Kültürü 469 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 470 TMS 41 değerleme sürecinde piyasa olgusuna vurgu yapmakta, aktif bir piyasanın bulunması veya bulunmaması durumunda değerleme farklılık arz etmektedir. Canlı varlık veya tarımsal ürüne ilişkin aktif bir piyasanın bulunmaması durumunda ise; işletme, en son piyasa işlem fiyatı, benzer varlıkların piyasa fiyatı ve sektör emsal fiyatları yöntemleriyle bulduğu fiyatlardan en uygun olanını gerçeğe uygun değerin tespitinde kullanabilir (Gökgöz 2009, 98). Türkiye’de ticari amaçla kültür üretimi için kurulan işletme yok sayılabilecek kadar azdır dolaysıyla yerli bir piyasa oluşmamıştır. Değerlemede ithal ürünlerin referans alınması, kur farkı da dikkate alınarak kayıt ve raporlamanın gerçekleştirilmesi en uygun yöntem olarak görülmektedir. 4.SONUÇ Türkiye hammadde olarak yeterli miktarda süt üretmektedir. Ancak, Türk halkı sütü direkt olarak tüketmekten ziyade, yoğurt ve peynir olarak kullanmayı tercih etmektedir. Bu ürünlerin oluşturulması için maya ve bakteri olarak kullanılan mikroorganizmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Geleneksel yöntemlerle üretim yapılabilmesine rağmen, aynı kalite ve tat sağlanamamakta, başka bir ifade ile standart oluşturulamamaktadır. Bu durum ise süt ürünleri imalatı yapan işletmeler için müşteri ve pazar kaybı anlamına gelmektedir. Standart olarak kültür üretimi ve ticari olarak kullanıma sunulması 20. yüzyılda başlamıştır. Zamanla farklı ülkelerde kurulan işletme sayısı artmış ve her ülkenin kendi çapında istifade ettiği pazarlar oluşmuştur. Bazı ülkelerdeki üretim merkezleri faaliyet coğrafyasını genişletip birçok ülkeye yayılmıştır. Bütün bu gelişmelerin yanında Türkiye henüz bu faaliyet alanına yabancıdır. Ticari olarak ihtiyacı karşılayacak kapasiteye sahip değildir. Yerli iştirakler yetersiz ve piyasa oluşmamıştır. Dünyadaki gelişmişlik oranına göre Türkiye için kültür bakterileri üretimi yeni bir alandır ve bu faaliyetle uğraşan kuruluş sayısı çok azdır. Ancak, bu faaliyetlerden sağlanan gelirin vergisel bir boyutu vardır ve Türkiye’deki hukuki düzenlemelere göre kayıt ve raporlanması gerekmektedir. Bu çalışmada Türkiye muhasebe sistemini şekillendiren iki unsur; vergi usul kanunu ve Uluslararası Muhasebe Standartlarının Türkiye’ye uyarlaması durumunda olan Türkiye muhasebe standartları ele alınmıştır. Dünya çapında önemli bir ekonomik büyüklüğe sahip olan kültür bakterileri üretiminin muhasebe sistemindeki yeri üzerine görüşler sunulmuş ve kayıt düzenine ilişkin tavsiyelerde bulunulmuştur. Faydalı mikroorganizmaların üretimi, standartlar içerisinde TMS 41 Tarımsal Faaliyetlere İlişkin Standardı çerçevesinde muhasebeleştirilmesi uygun görülmektedir. Her bir ürün grubu için yeni hesapların oluşturulması gerekmektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu’yla getirilen yenilikler doğrultusunda finansal tabloları düzenlenmesinde muhasebe standartlarının uygulanması hükmedilmiştir. Ancak kanundaki yeterliklerin sağlanmaması nedeniyle kazançların vergilendirilmesi Vergi Usul Kanunu direktifleriyle gerçekleşmektedir. Türkiye kültür ihtiyacının büyük bir bölümünü ithal etmektedir. Bu alandaki boşluğun ise çeşitli resmi kanalların açıkladığı istatistiksel verilerde görülmüştür. Bu eksikliğin giderilmesi için devlet teşvikleri ve çeşitli katkıların arttırılması gerektiği düşünülmektedir. Burada kurulacak işletmeler ve mevcutlar için standartlar kapsamında uygulanabilecek bir yapı sunulmaya çalışılmıştır. Üretim yapılan işletmelerin çoğu yan faaliyet olarak bu alanda ürün sunmaktadır, ancak kazançlarını yine de muhasebe standartları çerçevesinde kayıtları gerekmektedir. İlgili işletme yapılarının halka açık olmamasından dolayı karşılaştırma yapma imkânı bulunmamaktadır. KAYNAKÇA Akdoğan, N., & Sevilengül, O. 2007. Türkiye Muhasebe Standartlarına Uyum İçin Tekdüzen Hesap Planında Yapılması Gereken Değişiklikler, Mali Çözüm (84): 29-70. Aktaş, R., & Ağca, A. 2007. Uluslararası Muhasebe/Finansal Raporlama (IAS/IFRS) Standartları İMKB'de Yer Alan Firmaların Finansal Tablolarını Nasıl Etkiledi?, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (18): 227-242. Albu, C. N., Albu, N., & Alexander, D. 2010. Accounting Change ın Romania - A Historical Analysis. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 471 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 472 Altıntaş, T. 2011. Uluslararası Muhasebe ve Türkiye'de Muhasebe Hukuku, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (1): 162-174. Arıkan, Y. 1996. Uluslararası Muhasebe Standartları Türkiye Uygulaması, Mali Çözüm (36): 60-69. Ataseven, Y. Z., & Gülaç, Z. N. 2014. Durum ve Tahmin: Süt ve Süt Ürünleri 2014, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı: Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü. Blandino, A., Al-Aseeri, M. E., Pandiella, S. S., Cantero, D., & Webb, C. 2003. Cereal-Based Fermented Foods And Beverages, Food Research International (36): 527-543. Bostancı, S. 2002. Küreselleşen Muhasebede Standartlaşma ve Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu, Mali Çözüm Dergisi (59): 1-8. Business Wire. 2015. Business Wire, Research and Markets: Yeast Ingredients Market Global Trends & Forecast to 2020 - The Market is Projected to Reach USD 2.7 Billion from 2015 to 2020: http://www.businesswire.com/news/home/20150811005933/en/Res earch-Markets-Yeast-Ingredients-Market-GlobalTrends#.VhUW3Pntmko Camfferman, K., & Zeff, S. A. 2006. Financial Reporting and Global Capital Markets: A History of the International Accounting Standarts Committee, 1973-2000. Oxford University Press, Oxford, England. Dia Tek. 2011. Fermente Gıdalar ve Laktik Asit Bakterileri, Diagnostik Ürünler ve Teknik Danışmanlık: http://www.diatek.com.tr/MakaleYontem/Genel/Fermente-Gidalar-ve-Laktik-AsitBakterileri_213.htm Dinç, E. 2007. Muhasebe ve Verrgi Kuralları Arasındaki İlişki ve Gelir Vergileri (TMS 12) Standardının Muhasebe Uygulamalarına Etkisi, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi (28): 21-48. Eccher, E. A., & Healy, P. M. 2000. The Role of International Accounting Standards in Transitional Economies: A Study of the People's Republic of China. Social Science Research Network (SSRN). Gökgöz, A. 2009. Tarımsal Faaliyetlerde Gerçeğe Uygun Değerin Tespiti ve Muhasebeleştirilmesi, İşletme Araştırmaları Dergisi, 4(4): 95-108. Güney, S., Yiğiter, Ş. Y., Korkmaz, M., & Ceylan, N. 2012. Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye Muhasebe Standartlarının Uluslararası Muhasebe Standartlarına Uyumlaştırılmasında Gelinen Son Nokta, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (10): 109128. Güven, M. N. 2008. Starter Kültür (Saf Kültür) Üretim İşletmesi, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Süt Teknolojisi, Ulusal Tez Merkezi, İzmir. Halkman, K., & Taşkın, Y. 2013. AOÇ Yoğurtta Ne Yaptık?, Gıda Mühendisliği Kongresi, Ankara. Hansen, E. B. 2002. Commercial Bacterial Starter Cultures for Fermented Foods of the Future, International Journal of Food Microbiology (78): 119-131. IASB. 2015. What are IFRS?, International Financial Accounting Standarts: http://www.ifrs.org/ (Erişim Tarihi:16.02.2015). KGK. 2014. Tarımsal Faaliyetler İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı, TMS 41, Kamu Gözetimi Kurumu. KHK/660. 2011. Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 28103 Sayılı Resmi Gazete. Korkmaz, T., Temel, H., & Birkan, E. 2007. Uluslararası Muhasebe Standartları ve KOBİ’lere Etkileri, Muhasebe ve Finansman Dergisi (36): 96-105. Maliye Bakanlığı. 1992. 1 Seri Nolu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği, (M. Bakanlığı, Dü.) Resmi Gazete. MarketsAndMarkets. 2015. Starter Culture Market Worth $1.0 Billion By 2018. (T. M. Dallas, Düzenleyen) Markets And Markets: http://www.marketsandmarkets.com/PressReleases/starterculture.asp (Erişim Tarihi: 25.02.2015) MEB. 2006. Genel Mikrobiyoloji, Gıda Teknolojisi, MEB, Ankara. 2016/Özel Sayı-1 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul Üzerine Bir Uygulama 473 2016/Özel Sayı-1 Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM 474 Öz, E., & Çevikcan, F. 2010. Vergi Kanunlarıyla Getirilen Düzenlemelerin Muhasebe Uygulamasına Etkisi, Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 2(1): 113-128. Pamir, H. 1985. Fermantasyon Mikrobiyolojisi, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Ankara. PwC. 2009. A Practical Guide To Accounting For Agricultural Asets, Price Water House Chopper. Sezgin, E., Atamer, M., Koçak, C., Yetişemiyen, A., Gürsel, A., & Gürsoy, A. 2010. Süt Teknolojisi, (A. Yetişemiyen, Dü.) Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Ankara. Şen, İ. K. 2010. Üretim İşletmelerinde Türkiye Finansal Raporlama Standartlarının (TMS/TFRS) Maliyet Sistemlerine Etkisi ve Bir Uygulama, Marmara Üniversitesi, İstanbul. Şensoy, N., & Perek, A. A. 2010. KOBİ'ler İçin Uluslararası Finansal Raporlama Standardı ve Vergi Usul Kanunundaki Değerleme Esaslarına Toplu Bakış, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, 3(2): 47-73. TÜİK. 2015. Fasıllara Göre Dış Ticaret, TÜİK. Türker, İ. 1973. Fermantasyon Teknolojisi (Cilt 1), Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları, Ankara. Yahoo. 2014. Research and Markets: Starter Culture Market Report 2014-2018 Featuring Angel Yeast, Dohler, Danisco, Lactina, Lesaffre, CSK & Lallemand, Yahoo Finance: http://finance.yahoo.com/news/research-markets-starter-culturemarket-161800038.html (Erişim Tarihi: 25.02.2015). Yaygın, H. (1988). Süt Endüstrisinde Konsantre Dondurulmuş Starter Kültür Kullanımı, Gıda Dergisi, 13(2): 93-98. GÖKYÜZÜNÜN HAKİMLERİ: BAZI AVRUPA HAVA YOLU ŞİRKETLERİNİN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARININ ÇEVRESEL AÇIDAN İNCELENMESİ ∗ Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK ∗∗ Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi 2016; 18 (Özel Sayı-1); 475-509 ÖZ Bu araştırma, Kurumsal Sosyal Sorumluluk bağlamında Çevresel Raporlamaya odaklanmıştır. Araştırmanın örneklemi; müşteri memnuniyeti odaklı kesitsel bir yaklaşımla Avrupa'dan seçilen beş hava yolu şirketi ile oluşturulmuş ve söz konusu hava yolu şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk veya Sürdürülebilirlik Raporlarının Çevresel Raporlamaya ilişkin bölümü, içerik analizi yöntemi uygulanarak incelenmiştir. Raporlarda göreceli olarak farklılıklar ve/veya eksiklikler olmasına karşın, Küresel Raporlama Girişimine ait Rehberlerin benimsenmiş olması nedeniyle elde edilen bulgular; çevresel raporlarda sunulan bilgilerde görülen çeşitliliğin geçmiş çalışmaların bulgularına oranla giderek azaldığını göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Çevresel Raporlama, Hava Yolu Şirketleri, Avrupa JEL Sınıflandırması: M40, M49 EMPIRES OF THE SKY: ANALYSIS OF SOME EUROPEAN AIRLINES' CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY PRACTICES FROM AN ENVIRONMENTAL PERSPECTIVE ABSTRACT This research focuses on Environmental Reporting in the context of Corporate Social Responsibility. The sample of this research was formed ∗ Makale gönderim tarihi: 25.12.2015; kabul tarihi:15.01.2016 Bu çalışmanın basılmamış ilk versiyonu, MODAV tarafından 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı'nda bildiri olarak sunulmuştur. Ancak; Türk Hava Yolları (THY) şirketi, Aralık 2015'de şirketin ilk sürdürülebilirlik raporunu yayınladığından; bu ikinci versiyon, THY şirketine ait içerik güncellenerek hazırlanmıştır. ∗∗ Çankaya Üniversitesi Öğretim Üyesi, cozturk@cankaya.edu.tr 475 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK within the framework of five airlines selected from Europe through a customer satisfaction based cross sectional approach and Environmental Reporting section of these airlines' Corporate Social Responsibility or Sustainability Reports were examined by applying a content analysis method. Even though differences and/or missing issues, relatively, exist in these reports, obtained findings show that diversity of the information presented in environmental reports, gradually, decreases due to the adoption of Global Reporting Initiative Guidelines compared to the findings of prior research. 476 Keywords: Corporate Social Responsibility, Environmental Reporting, Airlines, Europe JEL Classification: M40, M49 1. GİRİŞ Kurumsal Yönetim (Corporate Governance), ortaklarca işletme yöneticilerinin kullanımına verilen varlıklar ve değerlerin verimli sonuç verecek biçimde kullanılmasını ve yöneticilerin bu kullanım biçimi ile alınan sonuçlar hakkında ortaklara (ve aslında tüm topluma) hesap verecek durumda bulunmalarını amaçlayan bir sistemler topluluğudur. Bu özelliğiyle Kurumsal Yönetim, dar anlamda bir işletmenin, ortaklarıyla ilişkilerini düzenleyen sistemler topluğu, geniş anlamda da işletme ile toplumun ilişkilerini düzenleyen sistemler topluluğu biçiminde tanımlanabilir (Aysan 2007a, 18). İşletmeler, büyüyüp geliştikçe ve içinde çalıştığı toplum, ya da toplumlarla ilişkileri arttıkça, toplum içindeki birçok çıkar grubu ile ticari ve finansal ilişkilere girmekte ve ilgili bulunduğu çıkar grupları tüm toplumu kapsamına almaktadır (Aysan 2007a, 18). Dolayısı ile Kurumsal Yönetim anlayışını benimsemiş topluma mal ve hizmet sağlayacak olan, kâr elde etmek amacıyla toplumun kaynaklarını kullanan ve bireylere iş sağlayan işletmelerin topluma bilgi açıklamaları olağan bir durumdur. Bu doğrultuda; işletmeler büyüyüp dünya pazarlarına açıldıkça, eskinin patron ve aile işletmeleri, yavaş yavaş işlerini genişletmek ve hatta birden fazla topluma hesap vermek zorunda kalmaktadırlar. Bu çerçevede; işletmelerin içinde faaliyet gösterdikleri topluma karşı Kurumsal Yönetim İlkeleri çerçevesinde hareket etmesi, bu ilkeleri yaşam biçimi haline getirmesi ve dolayısı ile açık (şeffaf, saydam), hesap verebilir, adil (ilgililerin haklarına eşit davranan) ve dürüst olmaları gerekmektedir (Aysan 2007a, 18; Aysan 2007b, 22'den aktaran Çıtak 2015, 3). Paydaş kelimesi; Freeman&Reed (1983) tarafından geniş ve dar kapsamlı olarak iki şekilde tanımlanmıştır. Geniş açıdan bakıldığında, paydaş kelimesi bir işletmenin hedeflerini etkileyen veya bu hedeflerden etkilenen belirlenebilir her kişi veya kurum olarak tanımlanmıştır ki bunlara çıkar grupları, protesto grupları, devlet kurumları, rekabet eden taraflar, birlikler, çalışanlar, müşteriler ve pay sahipleri örnek olarak gösterilmiştir. Diğer taraftan; dar açıdan bakıldığında ise paydaş kelimesi işletmenin varlığını sürdürmek üzere bağlı olduğu belirlenebilir her kişi veya kurum olarak nitelendirilmiş olup; çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, pay sahipleri ve finans kurumları bu kapsamda belirtilmiştir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde; yukarıda değinilen kurumsal yönetim anlayışıyla yönetilen işletmelerde, sadece pay sahiplerinin değil diğer tüm menfaat sahiplerinin yani pay sahipleri dışındaki diğer tüm paydaşların korunması amaçlanmıştır (Çıtak 2015, 3). Bu çalışmanın konusunu oluşturması sebebiyle örneklenirse bir hava yolu şirketinin paydaşları çok çeşitli taraflardan oluşmaktadır. Örneğin; Türk Hava Yolları (THY) şirketine ait 2014 yılı Sürdürülebilirlik Raporunda şirketin paydaşlarının hissedarlar/mali ortaklar/yatırımcılar ve çalışanlar gibi iç paydaşların yanı sıra, devlet, sertifikasyon kuruluşları, iş ortakları, müşteriler, tedarikçiler, yerel toplum, Sivil Toplum Kuruluşları ve akademik kurumlar gibi dış paydaşlardan oluştuğu Şekil 1'de görüldüğü gibi dile getirilmiştir. THY'nin açıklamasına benzer bir açıklama, British Airways2013 yılı Sürdürülebilirlik raporunda da yer almaktadır. Bu şirketin raporunda yer verilen paydaş sınıflandırması ise aşağıdaki gibidir: 1. Etkileyiciler (Influencers) (Devlet, Medya, Yatırımcılar/Pay Sahipleri ve Akademisyenler) 2. Ortaklar (Partners) (Topluluklar, Tedarikçiler, Devlete Bağlı Olmayan Kurumlar, ve Meslektaşlar) 3. Müşteriler (Customers) (Kurumsal, Ticari, Tüketici) 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 477 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 478 Şekil 1:THY Şirketine Ait Paydaşlar Kaynak: THY 2014 Sürdürülebilirlik Raporu Bu durumda; bir işletmenin tüm paydaşlarına hitap edebilmesi için ilgili işletmenin sadece finansal bilgilerini değil aynı zamanda finansal olmayan bilgilerini de paylaşması gerekmektedir. Bir başka deyişle; işletmelerin faaliyet raporlarında verecekleri bilgilerin arasına çevresel konuları da dahil etmeleri gereklidir (Kavut 2010, 16). Ayrıca; kurumsal raporlama günümüzde finansal sonuçların yanısıra hem çevreye duyarlılığa hem de işletmenin insan kaynağı, katkıda bulunduğu sportif ve kültürel faaliyetler ve eğitim faaliyetleri hakkında bilgi sunmaktadır (Uyar 2015, 17-18). Dolayısı ile Herremans ve diğerleri (1999)'ninvurguladığı gibi işletmelerin var olmaları için gereken toplumsal sosyal sözleşme (socialcontract), onların sadece geleneksel ekonomik göstergelerinedeğil aynı zamanda çevresel ve sosyal performanslarına da dayanmakta olup işletmelerin hayatta kalması ve büyümeye devam etmesi toplum tarafından meşru kabul edilebilir bir şekilde faaliyet göstermelerine bağlıdır.Bu doğrultuda; görülmektedir ki bir işletme için ekonomik, çevresel ve sosyal performans bir bütün halini almaktadır. Bu çalışma; kurumsal raporlamanın finansal olmayan bilginin sunumuna ilişkin bölümüne dayanmakta olup hava yolu şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk veya Sürdürülebilirlik Raporlarını çevresel açıdan incelemektedir. Dolayısı ile çevresel raporlama;çalışmanın odak noktasını oluşturmakta olup, üç boyutlu raporlama ve kurumsal sosyal sorumluluk raporlaması olarak da bilinen sürdürülebilirlik raporlamasının bir alt dalı olarak bir işletmenin çevre üzerine etkileri, bu etkileri yönetme performansı ve ekolojik bakımdan sürdürülebilir kalkınmaya katkısı dahil olmak üzere işletmenin çevresel performansı hakkındaki bilgilerin kamuya açıklanması şeklinde tanımlanmıştır (Ulusan 2009, 184).Çevresel raporlamanın amacı; işletmenin çevresel etkileri ve çevresel performansı hakkındaki bilgilerin işletme ile ilişkilerini değerlendirmeleri amacıyla ilgili paydaşlara iletmektir. Örneğin; THY şirketinin 2014 Sürdürülebilirlik Raporunda şirketin çevresel paydaşları devlet, düzenleyici makamlar ve yerel otoriteler ile sertifikasyon kuruluşları olarak gösterilmiş ve bunlarla olan ilişkiler aşağıdaki Tablo 1'de olduğu gibi ifade edilmiştir. Bu doğrultuda; bu araştırmanın amacı; 2015 yılında Skytrax firması tarafından düzenlenen Dünya Hava Yolu Şirketleri Anketine (World AirlineSurvey) göre müşteri memnuniyeti açısından Avrupa'nın en iyi 10 hava yolu şirketi arasından seçilen beş hava yolu şirketininçevresel raporlarının incelenmesi, içerik yönünden raporlarda yer alan hususların tespiti, ele alınan hususların değerlendirilerek benzerliklerin ve farklılıkların ortaya konması ve önceki çalışmalarda (Hooper&Lever, 2002; Chan&Mak 2005; Mak&Chan 2006; Mak&Chan 2007; Mak ve diğerleri 2007; Cowper-Smith & de Grosbois, 2011)varolduğu belirtilen çevresel raporlarda sunulan bilgilerde görülen çeşitliliğin Avrupa'dan bir kesit alınarak analiz edilmesidir. Bu araştırma, hava taşımacılığı sektörünün çevresel raporlamaya ilişkin güncel duruşunu yansıtacak sektörel bir sonuç ortaya koymamakla birlikte Avrupa'dan müşteri memnuniyeti kıstas alınarak seçilenen iyi beş hava yolu şirketi çerçevesinde çevresel raporlama açısından sektörden bir kesiti ortaya koyması bakımından önemlidir. 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 479 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK Sertifikasyon Kuruluşları 480 Paydaş Grupları Devlet Düzenleyici Makamlar Yerel Otoriteler 2016/Özel Sayı-1 Tablo 1. THY Şirketine Ait Çevresel Paydaşlar Temel Etkileşim Konular Başlıkları • Çevre Yönetimi • Uçuş Emniyeti ve Güvenliği • İş Sağlığı ve Güvenliği • Gürültü • Kalite Yönetimi • Sosyal ve Ekonomik Kalkınma • Müşteri Hakları • Mevzuata Uyum • Mali Performans • Uçuş Emniyeti ve Güvenliği • Ağaçlandırma • İş Sağlığı ve Güvenliği • Atık Yönetimi Ana Etkileşim Kanalları Denetimler Sıklık Bazı Paydaş Katılımı Sonuçları Düzenli Olarak • ISO 14001, ISO 9001, OHSAS 18001 • Çevre Politikası güncellendi. • İş Sağlığı ve Güvenliği Politikası güncellendi. Denetimler Düzenli Olarak Toplantılar İhtiyaca Özel Toplantılar Raporlar Yıllık • 500 bin ağaç dikildi. • Sürdürülebilirlik Raporu yayınlandı. • Atık türleri belirlendi ve atıkları ayrı toplama uygulaması başlatıldı. Kaynak: THY 2014 Sürdürülebilirlik Raporu 2.ÇEVRESEL RAPORLAMA AÇISINDANHAVA YOLU TAŞIMACILIĞI VE LİTERATÜRDEKİ ÇALIŞMALAR Hava yolu taşımacılığı (airline transportation), dünyada farklı amaçlarla seyahat eden insanların bir yerden bir yere ulaşımlarını sağlamak adına tercih ettikleri bir ulaşım imkanıdır. Sektörde önemli ve sürdürülebilir bir büyüme görülmekle birlikte büyümede ve yolcu sayısında sapmalara rastlanmıştır (Leynes&Dredge 2006, 122).Özellikle döviz kurunda, uçak yakıt fiyatlarında meydana gelen dalgalanmalar, göçler ve savaşlar sektörü etkileyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim;1983-2001 dönemine bakıldığında 1991 yılındaki Körfez Savaşı ile 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nde görülen 11 Eylül saldırılarının olduğu dönemlerde sektörde büyüme görülmemiş ve yolcu sayısında azalma olmuştur. Bu olaylara rağmen sektörün 1960'dan sonra geçen otuz yıllık süreçteki büyüme oranı %9'dur. Daha yakın zamana bakıldığında ise Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (International Civil Aviation Organisation - ICAO)'nün 2014 yılı yıllık raporuna göre 2005 yılında 2.139.000 kişi uçakla seyahat etmişken 2014 yılında bu sayı 3.303.000 kişiye yükselmiştir. Bu bağlamda, geçen 10 yıl içerisinde Şekil 2'de görüleceği gibi sektördeki yolcu sayısı tam bir doğrusal artış göstermemekle birlikte 2005 - 2014 yılları arasında gerçekleşen ortalama yolcu sayısı artışı %5.2 civarındadır. Bu oran; 2001'de ABD'de yaşanan olaylarla düşen sektörel büyüme oranının 2005 yılından itibaren kademeli olarak toparlandığına işaret etmektedir. Bu duruma ilişkin etken unsurlardan biri; devreye giren düşük maliyetli hava yolu şirketleri (lowcostairlines) tarafından sunulan ucuz biletlerin insanlar tarafından talep edilmesidir (Lynes&Andrachuk 2008, 381). Söz konusu değişim; sadece turistik amaçlı olarak seyahat edenleri değil aynı zamanda bilet fiyatı söz konusu olduğunda fiyata karşı hassas bir tutum sergileyen, belli bir ücretten fazlasını ödemek istemeyen iş adamlarını da ilgilendirmektedir. Dolayısı ile hava yolu şirketleri bazı maliyetli hizmetlerine son vererek bilet fiyatlarını düşürmüş ve böylece daha etkin ve verimli bir hizmetin sunulacağı rekabetçi bir ortama yönelmişlerdir. 3500000 3000000 2500000 2000000 1500000 2004 2006 2008 2010 2012 2014 2016 YOLCU SAYISI Şekil 2:2005 - 2014 Dönemi Yıllık Toplam Hava Yolu Yolcu Sayısı Kaynak: IACO 2014 Yıllık Raporu 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 481 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 482 Ancak; hava yolu taşımacılığı insanlara ulaşımda büyük kolaylık sağlamasına ve insanlardan fazla talep görmesine rağmen özellikle doğaya ve çevreye zarar vermektedir (Hooper&Greenall 2005, 155156). Hava yolu taşımacılığının neden olduğu başlıca çevresel zararlar; karbondioksit salınımından, gürültü kirliliğinden, su kalitesinin bozulmasından ve sektörel atıklardan kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda; söz konusu zararlar aşağıda kısaca irdelenmiştir: a. Gürültü kirliliği; hava limanlarının bulunduğu yerlerde havacılık sektörünün yerel olarak büyümesine etki eden en önemli unsurlardan biridir. Hava trafiğinin yoğun olduğu hava limanlarında gürültü kirliliğini yönetmek amacıyla gürültü seviyesinin devamlı gözlem altında tutulduğu çeşitli uygulamalar yapılmaktadır. b. Hava yolu şirketinden ve hava alanından kaynaklanan hava kirliliği; uçak motorlarından, aprondaki taşıtlardan, kara ulaşımından, yakıt dolumundan ve de elektrik üretim birimlerinden kaynaklanmaktadır. Bu hususlarda hava kirliliğini önlemek için yerel seviyede çevreselkalite standartlarının uygulanması söz konusu olabilir. Küresel seviyede ise uçak motorlarından salınan gazlar küresel ısınmaya neden olmaktadır. c. Su kalitesi; hava alanlarındaki terminal hizmetlerinden, uçakların buz çözme (de-icing) uygulaması ile kanatlarının donmaya karşı özel bir sıvı ile yıkanmasından, bakım hizmetleri ve uçağa yakıt doldurulmasından dolayı kullanılan sıvıların yer üstü ve yer altı suyuna karışmak suretiyle içilebilir suyun ve tarımsal suyun zarar görmesi sonucunda bozulur. İnsan sağlığını tehlikeye atacak sonuçlar ortaya çıkabilir. d. Hava alanlarının ve hava yolu şirketlerinin atıkları; uçuştaki ikramlara ve kabin hizmetlerine ait olduğu gibi uçaklarda yapılan bakımlara, mühendislik faaliyetlerine, ofislerde ve terminallerde verilen hizmetlere ilişkin olabilir. Dolayısı ile gerekli önlemler alınmaz ise bu atıklardan bazıları insan sağlığı ve çevre için tehlikeli olabilir. Hava yolu şirketleri, sağladıkları hava taşımacılığı hizmeti karşılığında çevreye verdikleri bu zararları nasıl yönettikleriyle ilişkili olarak ilk başlarda Kurumsal Çevre Raporları (Corporate Environmental Reports - CSR) yayınlamaya başlamışlardır. Ancak; bu raporlar, daha sonra,Kurumsal Sosyal Sorumluluk veya Sürdürülebilirlik Raporlarının bir parçası haline gelmiştir. Söz konusu raporlar; herhangi bir küresel kurumun ortaya koyduğu uygulanması zorunlu bir rehber doğrultusunda hazırlanmadığından raporlar arasında farklılıklar bulunmaktadır. Nitekim; Lynes&Andrachuk (2008) çalışmalarında bu raporlarda fazlasıyla istatistiksel özetlere yer verildiğini ve de çevreyi korumak amacıyla yapılan iyi işlere veya alınan önlemlere değinildiğini belirtmiştir. Synnestvedt (2001) ise çalışmasında çevresel bilgilerin farklı kaynaklara dayandığına, ihtiyaca uygun olan bilgilerin tamamının açıklanmadığına, raporlarda teknik bir dil kullanıldığına, raporlarda kullanılan ölçüm esaslarında sorunlar olduğuna, bütün bilgilerin ölçümlere dayanmadığına, istatistiksel olarak boşluklar bulunduğuna, sunulan bilgilerin doğrulanabilirliğinin genellikle zor olduğuna ve işletmelerce sunulan bilgilerin işletmeler arasında karşılaştırılabilirliği sağlayacak şekilde sunulmadığına dikkat çekmiştir. Dolayısı ile Synnestvedt (2001)'in çalışmasında belirttiği bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, hava yolu şirketlerinin söz konusu kurumsal sosyal sorumluluk raporları hazırlanırken daha öncede değinilen Kurumsal Yönetim İlkelerinden şeffaflık ve hesapverebilirlik açısından paydaşlarına ne kadar açık olduğu da tartışma konusudur. Bu çerçevede; literatürde hava yolu şirketlerinin çevresel raporlarını inceleyen ve tespitlerde bulunan bazı çalışmalar bulunmakta olup söz konusu çalışmalar yapılmakta olan bu araştırmaya da temel oluşturmuştur. Söz konusu çalışmalar aşağıda kısaca incelenmiştir. Hooper&Lever (2002), Kurumsal Çevresel Raporvb. raporlar yayınlayan Air France, Alitalia, American Airlines, ANA, British Airways, Cathay Pasific, Delta, Falcon Air, Finnair, Iberia, JAL, KLM, Lufthansa, Luxair, SAS, Swissair, United Airlines hava yolu şirketlerinin raporlarını incelemiştir. Çalışmada, söz konusu raporlarda önemli ölçüde içerik farklılıkları olduğu, çevresel performans göstergelerinde değişkenlik görüldüğü tespit edilmiştir. Bunlara karşılık;Küresel Raporlama Girişimi Sürdürülebilirlik Raporlama Rehberinin hava yolu şirketlerince benimsenmeye başlandığına değinilmiştir. Çalışmada elde edilen sonuçlar; raporların karşılaştırılabilirliğinin aslında pek de mümkün olmadığına ve de paydaşların işletme hakkında karar alırken tam manasıyla bilgilendirilmiş olmadıklarına işaret etmektedir. Chan&Mak (2005), Avrupa'dan seçilen sekiz hava yolu şirketinin çevresel raporlamaya ilişkin mevcut konumlarını ve ilerleme 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 483 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 484 düzeylerini tespit etmek amacıyla bir çalışma yapmıştır.Örneklem oluşturulurken internet ortamında ayrı bir çevresel rapor hazırlayan hava yolu şirketleri dikkate alınmakla birlikte söz konusu hava yolu şirketlerinin büyük sermayeye sahip olması, hisse senetlerinin borsada işlem görmesi, tam donanımlı hizmet sunması, uluslararası, uzun menzilli ve tarifeli seferler düzenliyor olması ile raporlarının İngilizce dilinde olması gibi kriterlerşirket seçiminde etken unsurlar olarak belirleyici olmuştur. Bu çerçevede; örneklem British Airways, Iberian, KLM, Finnair, Air France, Lufthansa, Alitalia, ve Scandinavian Airlines şirketleri ile oluşturulmuştur ve bu şirketlerin 2002 yılı raporları incelenmiştir. Çalışmada; hava yolu şirketlerinin çevresel raporları açısından bu raporlarda bulunması temel olan üç unsurun altı çizilmiştir. Bunlar; (1) çevreye duyarlı olmak bakımından hava yolu şirketinin kurumsal taahhüdü; (2) çevresel performans açısından uçaklarda kullanılan konvansiyonel yakıtın verimli şekilde kullanılması ve de (3) katı atık yönetimidir. Bu bağlamda; çalışmada, örneklemdeki şirketlerin çevreye duyarlılık taahhüdünde bulundukları dile getirilerek hava yolu şirketlerinin böyle bir taahhütte bulunmadan çevreye duyarlılığını gösteren büyük faaliyetlerde bulunamayacağı belirtilmiştir. Diğer taraftan; uçak yakıtının verimli kullanımına ilişkin gösterge olan yakıt tüketiminin uçulan mesafeye oranı ile katı atık yönetimine ilişkin göstergelerde ise çeşitlilik tespit edilmiştir. Söz konusu hususlardaki çeşitliliğin giderilerek; hava yolu şirketlerinin bu hususlardaki verilerinin karşılaştırılabilirliğini sağlayacak ortak göstergelerin bulunmasına yönelik çalışmalar yapılması önerilmiştir. Sonuç olarak; bu çalışma, örneklem kapsamındaki Avrupa hava yolu şirketlerinin çevresel raporlamanın bilincinde olduklarını göstermiş olmakla birlikte hazırlanan raporların şirketlerin gösterdiği bütün çaba ve kaynak kullanımı karşısında geliştirilmeye açık olduğuna işaret etmiştir. Mak ve Chan (2006), bu defa Asya Pasifik bölgesinde yer alan on dört hava yolu şirketini incelemiştir. Bu çalışmada; ilk etapta bu şirketlerden sekiz tanesinin çevresel raporlamaya ilişkin bilgileri yıllık raporun, internet sayfasının veya bültenin bir parçası olarak yayınladıkları ve diğer beş tanesinin de ayrı bir çevresel rapor hazırladığı tespit edilmiştir. Dolayısı ile çalışmanın ikinci etabında ayrı bir çevresel rapor hazırlayan bu beş hava yolu şirketinin çevresel raporlamaya ilişkin mevcut konumları ve ilerleme düzeyleri değerlendirilmiştir. Bu bağlamda; örneklem kapsamına alınan şirketler, Cathay Pacific Airways, Singapore Airways, All Nippon Airways, Japan Airways ve Korean Air'den oluşturulmuş olup şirketlerin 2002 veya 2003 yılı raporları incelenmiştir. Çalışmadaki söz konusu Asya Pasifik bölgesi hava yolu şirketlerinin çevresel raporlarında, Avrupa hava yolu şirketlerinde olduğu gibi onların da çevreye duyarlı olacaklarına ve çevrenin korunmasına yönelik önlemler alacaklarına ilişkin kurumsal bir taahhüt metni görülmüştür. Çevresel performans açısından uçak yakıtının verimli kullanımına ilişkin göstergelerde görülen çeşitliliğe bu bölge hava yolu şirketlerine ait raporlarda da rastlanmıştır. Araştırmanın sonucunda; daha gelişmiş statüde bulunan ülkelerin hava yolu şirketlerinin çevre bilincine daha vakıf olduğu ve de çevresel politikalara daha fazla yatırım yaptığı belirtilmiştir. Bu çalışmada da çevresel raporlamanın bir ortak paydaya oturtulması hususu dile getirilmiştir. Mak ve Chan (2007) yaptıkları çalışmada Japonya kaynaklı üç hava yolu şirketi olan All Nippon Airways, Japan Airline ve Japan Air System şirketlerinin çevresel raporlarını inceleyerek söz konusu şirketlerin çevresel raporlarının kapsamlı olduğunu belirtmiştir. Ancak; uçak yakıtı verimliliğine ilişkin göstergeler ile atıkların ayrıştırılmasına ilişkin hususlarda çeşitlilik olduğuna işaret edilmiştir. Mak ve diğerleri (2007) yaptıkları bu çalışmada sırasıyla 2005 ve 2006 yıllarında yayınladıkları Avrupa ve Asya Pasifik ülkeleri hava yollarının çevresel raporlarından elde edilen sonuçları bir araya getirerek çevresel raporlama açısından Avrupa ve Asya Pasifik hava yollarını karşılaştıranbir resim çizmişlerdir. Dolayısı ile her iki grupta yer alan bu hava yolu şirketlerinin çevreye duyarlılık adına kurumsal taahhütleri bulunmaktadır. Çevresel performansın yakıt verimliliği açısından değerlendirilmesi bakımından göstergelerde çeşitliliğe her iki grupta da rastlanmakta olup katı atık yönetimine ilişkin bilgiler ise Avrupa grubu hava yollarında görülmüştür. Bu çalışmanın sonucunda; raporlama dönemi itibariyle Avrupa hava yollarının çevresel raporlarının içerik bakımından Asya Pasifik hava yollarının çevresel raporlarından daha zengin olduğu tespit edilmiştir. Cowper-Smith &de Grosbois (2011) çalışmalarında hava yolu şirketlerinin kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarını inceleyerek bu raporlarda belirtilen çevresel, sosyal ve ekonomik alanlardaki hususları incelemişlerdir. Örneklem; Lufthansa-Swiss, Asiana, SAS, Cathay Pasific, Finnair, Iberia, China Southern, Korean Air, All Nippon 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 485 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 486 Airways, Air France-KLM, British Airways, Singapore Airlines, Japan Airlines şirketlerinden oluşturulmuştur. Bu örneklemin oluşturulmasında hava yolu şirketlerinin kurumsal sosyal sorumluluk raporu yayınlamış olması ve bu raporlara erişim etken unsurları oluşturmuştur. Ayrıca, bu araştırmanın konusu çevresel raporlama olduğundan burada Cowper-Smith &de Grosbois'nın çalışmasının çevresel sonuçlarına değinilmiştir. Çalışmada hava yollarının çevresel hususlardaki odak noktalarının emisyon, atık ve gürültü yönetimi ile su kullanımı ve biyoçeşitlilik çerçevesinde şekillendiği ifade edilmiş ve bu hususlar aşağıda değerlendirilmiştir (Cowper-Smith &de Grosbois 2011, 64-67). Emisyon yönetimi açısından bakıldığında; karbon salımının azaltılması ve karbon emisyonlarının düşürülmesi örneklem kapsamındaki bütün hava yolu şirketleri tarafından benimsenen bir hedeftir. Ancak, çalışmada hava yolu şirketlerinin emisyon ölçümlerinde kullandıkları ölçüm esasları arasında farklılıklar olduğuna değinilerek; hava yolu şirketleri arasında bu hususla ilgili olarak karşılaştırılabilirliğin zor olduğuna dikkat çekilmiştir. Emisyon yönetimi ile aynı doğrultuda olmak üzere gürültü yönetimi de örneklem kapsamındaki bütün hava yolu şirketleri tarafından benimsenen bir hedeftir. Ancak; alınması gereken önlemler çok sınırlı sayıda şirket tarafından ifade edilmiştir. Ayrıca; yerdeki enerji tüketimine (örneğin ofislerdeki enerji tüketiminin azaltılması veya yenilenebilir enerjinin kullanılması) yönelik olarak enerji tüketiminin azaltılması hedefi önemli ölçüde benimsenen bir hedef olmakla birlikte alınması gereken önlemler sınırlı bir çerçevede ifade edilmiştir. Atık yönetimi açısından şirketlerde ortaya çıkan atıkların azaltılması hedefi, örneklem kapsamındaki hava yolu şirketlerinin önemli bir bölümü tarafından dile getirilmiş olmakla birlikte; atıkların azaltılmasına ilişkin önlemleri açıklayan hava yolu şirketi sayısı sınırlıdır. Diğer taraftan; su kullanımının ve su kirliliğinin azaltılması hava yolu şirketlerinin dikkate aldıkları bir başka husustur. Su kullanımının azaltılması, örneklem kapsamındaki hava yolları tarafından birinci derecede önemliyken; su kirliliğinin azaltılmasının ikinci derece önemli olduğu çalışmada eldeedilen sonuçlar çerçevesinde görülmüştür. Ayrıca; biyolojik çeşitlilik kapsamına giren ormanlaştırma ve petrol sızıntısının önlenmesi gibi konulara raporlamalarda sınırlı sayıda değinildiği belirtilmiştir. Yukarıda değinilen önceki çalışmalar esas alınarak oluşturulan bu araştırmada ise söz konusu çevresel unsurlar ele alınmakla birlikte bu çalışma; (1) örneklemin müşteri memnuniyetini esas alan bir yaklaşımla oluşturulmuş olması, (2) örnekleme önceki çalışmalarda yer alan bazı Avrupa hava yollarına ek olarak THY şirketinin dahil edilmiş olması ve de (3) müşteri memnuniyetini esas alan sektörel bir kesitin analiz edilmiş olması gerekçeleriyle diğer çalışmalardan farklıdır. 3. ARAŞTIRMANIN SINIRLARI ÖRNEKLEMİ, YÖNTEMİ VE 3.1. Araştırmanın Örneklemi Dünyada faaliyet gösteren hava yolu işletmeleri her yıl belli kategorilerdes ınıflandırılmakta, sıralanmakta ve konumlarına göre ödüllendirilmektedir. Bütün bu işlemler, 1989 yılında İngiltere'de kurulan, kar amacı bulunmayan ve de hava yolları, hava yolu işbirlikleri, hava limanları ve hava taşımacılığı ile ilgili diğer alanlarda ayrıntılı pazar araştırmalarında bulunan Skytrax firması tarafından yerine getirilmektedir. Firma, son 16 yıl içerisinde her yıl Dünya Hava Yolu Anketi (World Airline Survey) ile Dünya Havalimanı Anketi (World Airport Survey)'ni düzenlemiştir. Bu anketler sayesinde, yolcular hava yolculuğuna ilişkin çeşitli anket sorularına cevap verip kendi kişisel tercihlerini ortaya koyarak sektörde bağımsız ve yol gösterici sonuçların ortaya çıkması sağlanmıştır. Böylece, hava yolu işletmeleri sınıflandırıldıkları alanlarda elde ettikleri sonuçlar sayesinde bulundukları konumu görmekte ve kendileri hakkında değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Bu doğrultuda; bu araştırmanın örneklemi söz konusu firmanın 2015 yılı için yaptığı anket çerçevesinde Avrupa'daki en iyi on hava yolu şirketi sınıflandırması dikkate alınarak oluşturulmuştur. Örneklem daraltılarak beş şirkete indirgenirken şirketlerin Türkiye'de bilinirliği ve de raporlarına dosya halinde erişilebilirlik dikkate alınmıştır. Bu çerçevede, örneklem aşağıda Tablo2'degörüldüğü şekliyle oluşturulmuş ve raporlarla ilgili olarak aşağıda bazı tespitlerde bulunulmuştur:. 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 487 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 488 Tablo 2: Örneklem Kapsamındaki Havayolları ve Onlara Ait Raporlar Sıralama Hava Yolu Şirketi 1 2 3 4 Raporlama Dönemi Raporun Adı Türk Hava Yolları 2014 Sürdürülebilirlik Raporu Global Reporting Initiative G4 Lufthansa Grup (Lufthansa + Austrian + Swiss) 2015 Sürdürülebilirlik Raporu Belirtilmemiş Global Reporting Initiative G3 Raporlama Çerçevesi 5 Air France 2013 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Raporu 6 British Airways 2013 Sürdürülebilirlik Raporu Global Reporting Initiative G4 2013 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Raporu Global Reporting Initiative G3 7 KLM a. Yukarıda Tablo 2'de görüleceği gibi söz konusu şirketler raporlarını farklı isimlerle adlandırmıştır. b. Ulusan (2009) çalışmasında 1990'lı yılların başından itibaren birçok çevresel raporlama rehberi yayınlandığını belirterek; farklı ülke ve kurumlarca yayınlanmış yirmi dört farklı çevresel raporlama rehberi olduğuna dikkat çekmiş ve çevresel raporlama rehberlerini, çevresel performanslarını belirli aralıklarla kamuya raporlamak isteyen işletmelerin çevresel raporları hazırlama aşamasında bir referans olarak kullanmaları için tasarlanan rehberler olarak ifade etmiştir. Bu kapsamda, en yaygın olarak kabul görmüş uluslararası sürdürülebilirlik raporlama çerçevesi Küresel Raporlama Girişimi Sürdürülebilirlik Raporlama Rehberidir (Global Reporting Initiative - GRI) (Ulusan 2009, 186-187). Bu çerçevede değerlendirildiğinde; Lufthansa, raporunda hangi raporlama çerçevesini uyguladığını belirtmemiştir. Ancak; GRI'den etkilendiği düşünülmektedir. Diğer taraftan; THY, Air France, KLM ve British Airways raporlarını GRI ile uyumlu olarak hazırlamışlardır. Burada da dikkat çekilmesi gereken husus, GRI raporlama çerçevelerinin versiyonlarının farklı olmasıdır. Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi Araştırmada seçilen hava yolu şirketlerinin raporları çevresel raporlamaya ilişkin bir içerik analizine (content analysis) tabi tutulmuştur. Bu yöntemin, bunlarla sınırlı olmamak üzere bu alanda yapılan birçok çalışmada kullanıldığı görülmüştür (Guthrie&Abeysekera 2006; Kaya & Varıcı 2008; Cowper-Smith & de Grosbois 2009; Kavut 2010). Araştırmada, içerik analizi çerçevesinde elde edilen veriler belirlenen beş başlık altında ele alınmıştır. 3.3. Araştırmanın Sınırları Araştırmada hava yolu işletmelerinin internet sayfalarında mevcut bulunan en güncel raporlar esas alınmıştır. Bu bağlamda, bu raporlarda ilgili hava yolu işletmelerinin kurumsal sosyal sorumluluğun çevresel boyutuna ilişkin içerikleri bu raporlarda belirtilen hususlarla sınırlıdır. Raporlarda belirtilenlerin dışında yapılan çevresel faaliyetler varsa bunlar bilinememektedir. Ayrıca; Tablo 2'de görüleceği gibi raporlarda kullanılan GRI versiyonları farklıdır. Dolayısı ile bütün raporların karşılaştırılabilirliği noktasında ihtiyatlı olmak gereklidir. 4. SEÇİLEN AVRUPA HAVA YOLU ŞİRKETLERİNİN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK RAPORLARINA İLİŞKİN ÇEVRESEL İÇERİK ANALİZİ 4.1. Uçaklarda Kullanılan Konvansiyonel Yakıta Alternatif Oluşturulmasına İlişkin Olarak Yapılan Çalışmaların İçerik Analizi Hava taşımacılığı halihazırda petrolden elde edilen konvansiyonel uçak yakıtı ile yerine getirilmektedir. Ancak, bu yakıt sürdürülebilir değildir. Bir başka deyişle; yakıtın sürekliliği yer altındaki petrol rezervleri ile sınırlıdır. Dolayısı ile hava taşımacılığına ilişkin ticari faaliyetin devam edebilmesi için hava yolu şirketlerinin kar elde etmek ve müşteri memnuniyeti sağlamak gibi hedeflerinin yanında petrolden elde edilecek uçak yakıtı yerine hava taşımacılığı hizmetini yerine getirmek üzere kullanılabilecek ve petrolden elde edilen uçak yakının yerini alacak bir uçak yakıtının üretilmesi hususunda çalışmalar yapması veya yapılan çalışmalara destek vermesi gerekmektedir. Zira,bu çalışmalar hava yolu şirketlerinin raporlarında kurumsal sosyal sorumluluk alanına ilişkin çalışmaların bir parçası olarak görülmektedir. 2016/Özel Sayı-1 3.2. Araştırmanın Yöntemi 489 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 490 Bu bağlamda; petrolden elde edilen uçak yakıtının yerini almak üzere geliştirilecek uçak yakıtının nasıl olması gerektiği konusu önem kazanmaktadır. Hari ve diğerleri (2015) yaptıkları çalışmada ikame uçak yakıtının yenilebilir biyolojik kaynaklar kullanılarak üretilebileceğini ve de özellikle ketencik (camelina), yosun (algae), jatrofa (jatropha), farklı kaynaklardan sağlanan atıklar (endüstriyel, evsel, tarımsal ve hayvansal atıklar) ve halofit (halophyte) gibi yenilenebilir biyolojik kaynakların kullanılabileceğini belirtmişlerdir. Söz konusu kaynaklar; bunlarla sınırlı olmamakla birlikte hava yolu şirketlerinin ve diğer ilgili tarafların uçak yakıtı geliştirmek için hangi yenilebilir kaynağı tercih edeceğine ilişkin olarak dikkate alması gereken hususlar da söz konusudur. Bu bağlamda; tercih edilecek biyolojik kaynak belirlenirken bu kaynağın(1) sürdürülebilirliğinin(sustainability); (2) karbondioksit salınımının (carbondioxiderecycling); ve (3)yenilenebilirliğinin (renewability) değerlendirilmesine ek olarak; (4)yakıt üretiminde doğa dostu teknolojilerin kullanılması (eco-friendlytechnology) ve (5) petrol tedarik eden ülkelere daha az bağımlı olunmaya çalışılması önem kazanmaktadır (Hari ve diğerleri 2015; Bozell 2004). Halihazırda konvansiyonel uçak yakıtına karşılık olarak geliştirilmekte olan söz konusu alternatif uçak yakıtlarının (1) azaltılmış sera gazı emisyonlarına sahip olması; (2) yenilenebilir kaynaklardan oluşması; (3)kısmen konvansiyonel uçak yakıtı ile veya tamamen onun yerine kullanıldığında uçak motoru ile uyumlu olması ve (4) sürdürülebilir ve temiz yanan nitelikte olması sağlanmaya çalışılmaktadır (Hari ve diğerleri 2015, 1237). Bu bağlamda, alternatif uçak yakıtı üretimine katkı sağlayan ve bu konuda paydaş olan hava yolu şirketleri sayısınınIATA'nın 2012, 2013 ve 2014 yıllarında yayınlamış olduğu Alternatif Yakıt Raporları (Alternative Fuel Reports) incelendiğinde son üç yıl içerisinde artmakta olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda; Aeroméxico, AirChina, AirFrance, Finnair, Iberia, KLM, Lufthansa, United Airlines, Qantas Airlines ve Cathay Pacific Airlines gibi hava yolu şirketlerinin yenilenebilir kaynaklardan üretilen uçak yakıtı oluşturulmasınakatkı sağladıkları ve bu yakıtı denemeye başladıkları raporlarda belirtilmiştir (IATA 2012 ; IATA 2013 ; IATA 2014). Ayrıca, IATA'nın 2015 yılında yayınladığı Sürdürülebilir Havacılık için Uçak Yakıtına Dair Yol Haritası (Sustainable Aviation Fuel Roadmap) başlıklı raporda bazı hava yolu şirketlerinin 2008 yılından itibaren sürdürülebilir alternatif yakıtı kullanarak deneme uçuşları gerçekleştirmeye başladıkları belirtilmektedir. Bu durum, aşağıda Şekil 3'de özetlenmektedir (IATA 2015, 5). 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 491 Şekil 3: Sürdürülebilir Uçak Yakıtı Üretimine Katkı Veren Şirketler Kaynak: IATA 2015 Sürdürülebilir Havacılık için Uçak Yakıtına Dair Yol Haritası Hava yolu şirketlerinin sürdürülebilir alternatif uçak yakıtının oluşturulması için verdikleri katkı sadece deneme uçuşları ile sınırlı olmamış; dünya genelinde sürdürülebilir alternatif uçak yakıtının geliştirilmesine yönelik olarak Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı Üretimine Dair Çok Paydaşlı Girişimler (Multi-Stakeholder Sustainable Aviation Fuel Initiatives) başlığı altında çeşitli ortaklıklar kurulmuştur (IATA 2015, 9-10). Bu girişimlerden biri; Almanya'da kurulan ve Lufthansa şirketinin de üyesi olduğu Yenilebilir Enerji için Havacılık Girişimi (Aviation Initiative for Renewable Energy in Germany - AIREG)'dir. Bu girişimlerin bir diğeri ise Hollanda'da kurulan ve ortaklarından birinin KLM şirketinin olduğu SkyNRG'dir. Bu alandaki girişimler; sadece Avrupa'da değil Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, Meksika, Brezilya, İspanya, Avustralya, Endonezya, Japonya ve İsrail gibi ülkeler de görülmektedir (IATA 2015, 9-10). Söz konusu ülkelerde kurulan girişimlerin paydaşları ayrıntılı olarak incelendiğinde, bu paydaşların sadece hava yolu şirketleri ile sınırlı olmadığı aynı zamanda petrol tedarik eden şirketlerle, araştırmaya katkı 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 492 sağlayacak üniversitelerle, enerji alanında çalışan şirketlerle bir araya gelinerek bir sinerji yaratılmak istendiği ve bu sinerji sayesinde konvansiyonel uçak yakıtına alternatif olacak sürdürülebilir kaynaklardan temin edilmesi hedeflenen uçak yakıtlarının geliştirilmesi için birlikte çalışıldığı görülmektedir. Bu doğrultuda; çok paydaşlı yaklaşımlardan biri olan veABD'de bu amaçla kurulan Ortabatı Havacılık Sürdürülebilir Biyolojik Uçak Yakıtı Girişimi (Midwest Aviation Sustainable Biofuels Initiative (MASBI))değerlendirildiğinde paydaşlardan bazılarının; British Petrol (BP) şirketinin bir alt şirketi olan Air BP ile birlikte Illinois Üniversitesi, Purdue Üniversitesi, Renewable Energy Group, SkyNRG ve ABD'deki hava yolu şirketlerini temsilen Airlines for America'dan oluştuğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde; Brezilya'da kurulan Brazilian Biojetfuel Platformunda paydaşlardan bazıları Boeing, General Electric ve Gol Hava Yolları şirketleridir. Bu konuya son bir örnek verilirse Avustralya'da ise Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı Avustralya Girişimi (Australian Initiative for Sustainable Aviation Fuels) Qantas Hava Yolları, Virgin Avustralya Hava Yolları, Boeing Avustralya ve diğer ilgili paydaşların bir araya gelmesi ile kurulmuştur. Görünen o ki bu tür örgütlenmeler, hem kurumsal sosyal sorumluluğun gereği olarak çevreye duyarlı uçak yakıtının temini ile özellikle petrol kaynakları olmayan ülkeler için konvansiyonel yakıta dayalı olarak dışa bağımlılığın azaltılması, hem de yer altı rezervlerinin sürdürülebilir olmaması nedeniyle geleceğe yönelik önlemlerin alınması için önem arz etmektedir. Havacılık sektöründe sürdürülebilirliğin sağlanması ve çevrenin korunması açısından alternatif yakıt üretimine ilişkin bütün bu gelişmeler ışığında, örneklem kapsamındaki hava yolu şirketlerinin yenilenebilir kaynaklardan oluşan uçak yakıtının geliştirilmesi ve desteklenmesi konusuna ilişkin olarak raporları incelenmiş ve şu tespitlerde bulunulmuştur: 1. Lufthansa Grup, karbondioksit salınımının azaltılması için konvansiyonel uçak yakıtı yerine biyosentetik uçak yakıtlarının geliştirilmesi açısından şeker bazlı biyolojik uçak yakıtı Farnesan'ı denemeye başlamıştır. Bu maddenin, konvansiyonel uçak yakıtına eklenebilirliği Haziran 2014'de onaylanmıştır. Şirket, karbondioksit salınımının azaltılması amacıyla başka biyosentetik maddelerin konvansiyonel uçak yakıtıyla karıştırılabilirliği üzerinde çalışılan "Blending Study" ve "burnFAIR" projelerinde paydaş olmuştur. Çevre dostu uçak yakıtlarının geliştirilmesine yönelik olarak kurulan ve yukarıda değinilen AIREG ve Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı Kullananlar Grubunda (Sustainable Aviation Fuel Users Group SAFUG) paydaş olan şirket, bu gruplara ait projelerde söz sahibi olmuştur. 2. Air France ve KLM, konvansiyonel uçak yakıtı yerine biyolojik uçak yakıtı üretmek üzere girişimlerde bulunmuştur. Air France, orman atıkları kullanılarak biyolojik uçak yakıtı üretilmesi üzerinde çalışılan "SYNDIESE" projesine katkı vermektedir. KLM ise "ITAKA" projesine destek vererek bu yakıtın kendi uçaklarında denenmesine olanak sağlamaktadır. Hem Air France hem de KLM, SAFUG grubuna katılarak çevre dostu sürdürülebilir kaynaklardan elde edilecek karbon miktarı düşük biyolojik yakıtların geliştirilmesi, kabul görmesi ve ticaretinin yapılması noktasında taraf olmuşlardır. KLM, biyolojik yakıt satışına SkyNRG şirketi ile destek vermektedir. Air France, biyolojik yakıt geliştirmek için "FCA" çalışma grubuna dahil olmuştur. 3. British Airways, biyolojik dönüşüme açık atıklardan imal edilecek düşük karbon salınımlı bir biyolojik yakıt için çalışmaktadır. Yukarıda değinilen SAFUG girişiminde paydaş olan şirket, biyolojik yakıt geliştirilmesi çalışmalarına katkı sağlamaktadır. 4. THY, bu konu ile ilgili olarak ABD'de bulunan Solena Fuels isimli şirketle bağlayıcı bir niteliğe sahip olmayan bir niyet mektubu imzalamıştır. Bu mektubun amacı; İstanbul'da atıkların biyolojikuçak yakıtına dönüştürülmesine yönelik bir tesis kurulması için olası ortaklık imkanlarının araştırılması ile sınırlıdır. Bu çerçevede, THY'nin yukarıda varlığından söz edilen girişim gruplarından birinde paydaş olmadığı sonucuna varılmıştır. Nitekim IATA’nın 2015 yılı raporunda belirtilen söz konusu girişim gruplarındaki paydaşlar araştırıldığında THY'nin bunlardan hiçbirinde paydaş statüsünde olmadığı da tespit edilmiştir. 4.2.Uçaklarda Kullanılan Konvansiyonel Uçak Yakıtının Verimliliğinin Sağlanması ve Karbon Salınımının Azaltılmasına İlişkin Olarak Yapılan İçerik Analizi IATA'nın uçuşlar esnasında yakıtın verimli kullanılması ve buna bağlı olarak havada yayılan karbon salınımının azaltılmasına ve hava kirliliğinin önlenmesine ilişkin olarak aldığı önlemler, dört başlık altında şekillendirilmiştir (IATA 2009, 12). Bunlar; (1) teknoloji, (2) operasyonlar, (3) altyapı ve (4) ekonomik önlemlerdir. IATA, karbon emisyonlarının azaltılmasında teknolojiyi en önemli unsur olarak görmekle birlikte; diğer unsurlarında emisyonun azaltılmasında katkısı 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 493 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 494 bulunduğunu vurgulamaktadır. Bu çerçevede; bu bölümde çevresel faktörler açısından ilk üç başlıkla ilgili olarak hava yolu şirketlerinin sunduğu açıklamalar aşağıda değerlendirilmiştir. 1. Teknoloji Aracılığı ile Yakıt Verimliliğinin Sağlanması ve Karbon Salınımının Azaltılması Açısından Yapılan Çalışmalar Teknoloji açısından yakıt verimliliğinin sağlanması ve karbon salınımının azaltılması; geliştirilmiş uçak motoru teknolojilerini, uçak tasarımını, uçak yapımında yeni kompozit hafif madde kullanımını ve de konvansiyonel yakıta oranla karbondioksit salınımı çok daha düşük olan biyolojik yakıt kullanımını kapsamaktadır (IATA 2009, 12). Aşağıda örneklem kapsamındaki hava yolu şirketlerinin bu hususla ilgili olarak yaptığı çalışmalara yer verilmiştir. a. Örneklem kapsamındaki şirketler incelendiğinde hepsinin ortak noktası; yakıt verimliliğinin sağlanması ve karbon salınımının azaltılması açısından filolarını modernleştirmek yönünde adım atmış olmalarıdır. b. Lufthansa Grup, bütün şirketlerini kapsayan bir yakıt verimlilik departmanını oluşturmuştur. Özellikle gruptaki hava yolu şirketleri, filolarını az yakıt tüketen son teknoloji uçaklarla yenilemek üzere gerekli adımları atmıştır. Bazı uçaklarını elden çıkartarak işe başlayan grup şirketleri, yeni uçaklarının 2025 yılına kadar teslim almayı beklemektedir. Gruptaki hava yolu şirketleri, motorlarında nitrojen oxid maddesi düşük olan teknolojilerin kullanıldığı uçakların üretilmesini desteklemekte ve kendi uçakları açısından bu maddenin salınımını azaltmaya çalışmaktadır. c. Air France ve KLM, uçaklarda kullanılan yakıtın verimli şekilde kullanılması ve karbondioksit salınımını azaltmak amacıyla uçak filosunu modernleştirmeye karar vermiştir. Bu bağlamda, şirketler bazı uçaklarını kullanımdan çekmiş ve yeni nesil uçakların siparişini vermiştir. d. British Airways, uçaklarını yeni nesil uçaklarla yenilemeye başlamıştır. Bu durum, yakıtın verimli tüketimini ve de karbondioksit salınımını azaltmaya yardımcı olmuştur. e. THY, Boeing firmasına 75, Airbus firmasına ise 92 yeni nesil uçak siparişi vermiştir. Bu uçaklar, B737 9 MAX, B737 8 MAX ile A 321 NEO'dur. Uçakların 2021 yılına kadar filoya girmesi beklenmektedir. Bu modernleşmeyle şirketin azami %15 oranında yakın verimliliği sağlaması ve böylece karbondioksit salınımının azaltılması beklenilmektedir. 2. Operasyonlar Aracılığı ile Yakıt Verimliliğinin Sağlanması ve Karbon Salınımının Azaltılması Açısından Yapılan Çalışmalar Operasyonlar açısından yakıt verimliliğinin sağlanması ve karbon salınımının azaltılması; yardımcı güç kaynaklarının (auxiliary power unit) az kullanımına, daha verimli uçuş prosedürlerinin planlanmasına ve uçuş ağırlığının azaltılmasına yönelik önlemlerin alınmasını içermektedir (IATA 2009, 12). Aşağıda örneklem kapsamındaki hava yolu şirketlerinin bu hususla ilgili olarak yaptığı çalışmalara yer verilmiştir. i. Lufthansa Grup, yakıt tüketimini azaltmak amacıyla operasyonel önlemler almaktadır. Özellikle optimal uçuş güzergahlarının, uçuş hızlarının ve uçuş ağırlıklarının belirlenmesi açısından çalışmalar yürütülmektedir. Bu hususlara ilişkin tespitler, aşağıda sunulmuştur: a. Lufthansa ve SwissAir; uçaklarının Paris ve Zürih'teki hava meydanlarına geç inişini ve uçakların iniş esnasında gereksiz şekilde havada kalışını önlemek amacıyla bu uçakların hava meydanına yaklaşmasına ilişkin özel bir planlama yapılmakta olup, Lufthansa bu uygulamaya Londra'da başlamıştır. b. Uçuş bilgilerini analiz etmek amacıyla Lufthansa;OMEGA (Operations Monitoring and Efficiency Gap Analyzer) programını, Swiss Air ise "Godwit" programını kullanarak yakıt verimliliği hakkında bilgi toplamakta ve bu bilgiler ışığında uçuş güzergahı belirleyebilmektedir. Böylece, planlanan, gerçekleşen ve optimal olan yakıt tüketimleri konusunda tespitler yapılması mümkün olmaktadır. c. Lufthansa, uçaklarının Almanya'dan kalkışında "1000 fitte hızlanma" (1000 foot acceleration) uygulamasına geçerek hem yakıt tüketimini ve karbon salınımını azaltmayı planlamıştır. Bu uygulama, grup bünyesindeki Austrian firması tarafından da benimsenmiştir. d. Lufthansa, business sınıf yolcuların seyahat ettiği kabinde bulunan hava yoluna ait dergi sayısını kabinde bulunması gereken sayı ile sınırlandırarak uçuş ağırlığını ve böylece yakıt tüketimini azaltmayı sağlamıştır. Şirket, aynı zamanda, uçaklarda ikramların servis edilmesi için kullanılan servis arabalarının çok hafif bir malzemeden yapılmasını sağlayarak yakıt tüketimini ve karbondioksit salınımını azaltmaya başlamıştır. e. Lufthansa, kargo uçaklarında konvansiyonel alüminyum yük konteynerleri yerine kompozit materyalden yapılan daha hafif yük konteynerlerini tercih ederek yakıt tüketiminive böylece karbondioksit salınımını azaltmaya başlamıştır. 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 495 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 496 f. Grup hava yolu şirketleri, Frankfurt hava meydanındaki yer hizmetlerinde elektrikle çalışan taşıtlar kullanmaktadır. Bu husus, uçak dışındaki taşıtlarda da benzin kullanılmaması sayesinde yakıt tüketiminin ve karbondioksit salınımının azalmasına yardımcı olmaktadır. ii. Air France / KLM Ortaklığı, uçaklarda kullanılan yakıtın verimli şekilde kullanılması ve buna bağlı olarak karbondioksit salınımının azaltılması hususlarında çeşitli operasyonel önlemler almaya başlamıştır. Bu hususlar, aşağıda sunulmuştur: a. Air France ve KLM, uçaklarda kullanılan yakıtı verimli kılmak ve karbondioksit salınımını önemli ölçüde azaltmak amacıyla uçakların ağırlığının azaltılmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır. Bunlar, pilotlara uçuş için verilen belgelerin kağıttan elektronik belgeye dönüştürülmesi, ikram servis arabalarının, halıların ve koltukların daha hafif materyalden imal edilmesi şeklindedir. Örneğin; Air France uzun menzilli uçuşlarında kullanılmak üzere kompozit fiber maddesinden üretilen daha hafif bavul konteynerleri kullanmaya başlamıştır. Bu uygulama, ortaklığa bağlı kargo şirketinde de görülmüştür. b. Air France ve KLM, uçaklarda kullanılan yakıtı ve karbondioksit salınımını azaltmak amacıyla uçakların optimal güzergahlarda ve yükseklikte uçmasına ve de iniş için bekleyen uçakların havada bekleme sürelerinin kısaltılmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır. Örneğin; Air France, uçakların havada beklememesi için hava trafik kontrol kulesi ile etkileşim içerisinde çalışmaktadır. Şirket, Paris hava meydanına inişlerde "Point Merge" uygulamasına katılarak yakıt tasarrufu sağlamıştır. c. Air France ve KLM, uçaklarda kullanılan yakıtı ve karbondioksit salınımını azaltmak amacıyla pilotların uçuş planlaması yapmasını, uçağın kalkışlarda pist başına ve inişlerde park alanına vardığı "taxi" sürecinde yakıt tüketmek yerine elektrikle çalışan sistemlerin devreye girerek yer güç ünitelerinin (ground power unit) kullanılmasını sağlamıştır. Örneğin; "WEFree" programı sayesinde Air France şirketinin Fransa - İtalya arasındaki hafta sonu seferlerinde direkt uçuş güzergahları belirlenerek, "Engage" programı sayesinde Paris - New York ve Washington arasındaki seferlerde uçuş hızı ve yüksekliğine ilişkin optimizasyon yapılarak yakıt verimliliği tesis edilmiştir. Diğer taraftan; KLM şirketi ise "Optimal Flight" programı ile hem yakıt tasarrufu hem de karbondioksit salınımında azalma sağlamıştır. d. Air France ve KLM; uçaklardaki hava kirliliğinin en fazla inişte, kalkışta ve pist başına giderken veya inişten sonra parka giderken (taxi) olduğunu tespit etmiştir. Her iki firma, özellikle yer hizmetlerinde çalışan taşıtların elektrik gücü ile çalışmasını sağlamaya başlamıştır. Bununla birlikte; uçaklarda ise operasyonel anlamda bir fayda sağlanarak uçak yakıtı ile çalışan yardımcı güç ünitesi (auxiliarypowerunits) kullanımı yerine elektrikle çalışan yer güç üniteleri (groundpowerunits) kullanımı temin edilerek karbondioksit salınımının azaltılması sağlanmıştır. Ayrıca;Air France,Honeywellve Safran firmaları EGTS sistemine (ElectricGreenTaxiingSystem) destek vererek küçük uçaklarda nitrojen oxide salınımının azaltılmasına yardımcı olmuştur. e. Air France, ikramları dikdörtgen şekilde sunarak hem tepsilerde ergonomi hem de tepsi boyutlarında küçülmeyi sağlamış ve böylece tepsileri hafifletmiştir. KLM ise; yeni business sınıf kabinini tasarlarken daha hafif koltukların kullanılmasına özen göstermiştir. Her iki durumda; uçuş ağırlığının, yakıt tüketiminin ve karbon salınımının azaltmasına yardımcı olmaktadır. iii. British Airways, uçaklarda kullanılan yakıtın verimli şekilde kullanılması ve buna bağlı olarak karbondioksit salınımının azaltılması hususlarında çeşitli önlemler almaya başlamıştır. İki motorlu uçakların pist başına giderken tek motor kullanması ile yakıt tüketimini ve karbondioksit salınımını azaltması sağlanmıştır. Yardımcı güç kaynaklarının kullanımı asgari düzeyde tutulmaya çalışılmıştır. İnişte ve park alanına giderken emisyon oranlarını düşürmek amacıyla firma 1000 fit yaklaşımını benimsemiştir. iv. THY ise uçaklarda kullanılan yakıtın verimli şekilde kullanılması ve buna bağlı olarak karbondioksit salınımının azaltılması hususlarında diğer hava yolları gibi operasyonel önlemler almaktadır. THY, kabinde kağıt yerine I-Pad kullanımını teşvik etmiştir. Kabinde sunulanSkylife Dergisinin daha az kağıt kullanılarak basılması sağlanmıştır. 2.614 adet bagaj konteyneri kompozit materyalden yapılanları ile değiştirilmektedir. Bunlara ek olarak; uçuş ağırlığını azaltacak 2.500 adet hafif palet ve 3.000 adet hafif ağın temini ile yakıt tüketimi azaltılacaktır. Şirket, yakıt verimliliğini arttırmak amacıyla uçaklarının kanat başlarında modifikasyonlar (wingletandsharklet) yapmıştır. Şirket, filosunda bulunan tüm A320 tipi uçaklarına sharklet (kanatçık) takarak uçuş yakıt tüketimini azaltmayı planlamıştır. Ayrıca; Yakıt Yönetim Sistemini devreye alma aşamasında bulunan şirket; bu sayede bir uçuşun planlanan ve gerçekleşen rotasındaki sapmalar, irtifa ve sürat değişiklikleri gibi yakıt tüketimine etki eden önemli unsurları yakından izleme imkanına sahip olacaktır. Şirket, ayrıca, pilotaj tekniği (tek 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 497 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 498 motorla taksi yapma, düşük flaple kalkış/iniş, tırmanma/düz uçuş/alçalma usulleri, maliyet endeksi, alçalma hızı, kestirmeden iniş, idlereverse), uçak yerdeyken yardımcı güç ünitesi (auxiliarypowerunits) kullanımının optimal düzeye indirilmesi, yeni uçuş planlama sistemlerinin oluşturulması, en iyi uçuş güzergahlarının ve uçuş hızlarının belirlenmesi (etkili uçuş planlama sistemi, ideal rota) açılarından da iyileştirmeler yapmıştır.Uçaklarda verilen içinde uçuş esnasında kullanılan çeşitli kişisel ürünlerin bulunduğu uçuş çantalarında (flyawaykits), kullanım suyu, ikram malzemeleri, uçak motorlarının yıkanması konularında uçuş ağırlığının azaltılmasına yönelik iyileştirmeler söz konusudur. 3. Altyapı Aracılığı ile Yakıt Verimliliğinin Sağlanması ve Karbon Salınımının Azaltılması Açısından Yapılan Çalışmalar Avrupa'daki hava taşımacılığının güvenli ve çevre dostu kılınması amacıyla oluşturulan Tek Bir Avrupa Hava Sahası Girişimi (SingleEuropeanSkyInitiative)'ninbir parçası olan Tek Bir Avrupa Hava Sahası Hava Trafik Yönetimi Araştırma Projesi (SingleEuropeanSkyAirTraffic Management Research(SESAR)) Avrupa'da Sürdürülebilir Hava Trafik Yönetiminin Yol Haritasının (EuropeanAirline Transport Management Master Plan)belirlendiği en büyük projedir (SESAR 2012). Lufthansa Grubu, bu projenin bir parçasıdır. 2020 yılında gerçekleşmesi beklenen proje öncesinde grup şirketleri Lufthansa ve SwissAir, Avrupa Birliği araştırma projesi kapsamında bir araya gelerek Avrupa şehirleri arasındaki hava ulaşımında kullanılacak direkt ve daha esnek uçuş güzergahlarının belirlenmesi amacıyla "Free Solutions" projesine katılmaktadırlar. Proje, Fransa'dan Almanya'ya ve İsviçre'ye ve de İtalya'dan Malta'ya doğrudan ulaşılabilmesi olanaklarının ortaya çıkarılmasına yöneliktir. British Airways ve THY'de en iyi uçuş güzergahlarının belirlenmesinde bu projeyi desteklemektedirler. Örneklemdeki hava yolu şirketleri, ayrıca, hava meydanlarında uçaklar için yeni park alanları oluşturulması, hava meydanına iniş için mevcut yaklaşma prosedürlerinin iyileştirilmesi ve yeni taxi yollarının oluşturulması üzerinde çalışmaktadırlar. SESAR projesine ek olarak; THY raporunda askeri hava sahalarının kullanımından ve de rota optimizasyonundan bahsedilmektedir. 4.3.Uçaklarda Verilen Gıdalardan Kaynaklanan Karbon Salınımın Azaltılmasına İlişkin İçerik Analizi Turizm faaliyetleri kapsamında değerlendirildiğinde; büfeler, restoranlar, kafeteryalar, trenler, uçaklar, gemiler dahil olmak üzere turistlere çeşitli yemek hizmeti sunan taraflarca hazırlanan devasa miktardaki yemekler nedeniyle; karbondioksit salınımı, besin tüketimi ile ilişkilidir (Gössling, 2011). Bu bağlamda; besin üretimindenkaynaklanan emisyonların artması beklenmektedir. Bunun bir nedeni; dünyadaki nüfus artışı nedeniyle insanların daha çok besin talep etmesi; diğer neden ise dünyanın gelişmekte olan bölgelerinde insanların besin tercihlerinin değişmesi sonucunda yiyecek olarak daha çok sığır eti ve kümes hayvanlarınıntercih edilmesidir. Bu doğrultuda; ete olan talebin artması nedeniyle hayvanların beslenmesi amacıyla ormanlar;otlak araziye dönüştürüleceğinden karbondioksit salınımının artması beklenmektedir. Bu çerçevede, örneklem kapsamındaki şirketler incelendiğinde şirketlerin uçuşlarda verdiği ikramlarda karbondioksit salınımının azaltılmasına yönelik olarak aldığı önlemler aşağıda belirtilmiştir. a. Lufthansa Grup şirketlerinden LZ Catering şirketi, uçaklarda verilen ikramlarda yer alan yemeklerin karbondioksit dostu olmasına karar vermiş ve yemeklerden en az birinin sebze, balık veya tavuk olarak sunulmasına başlamıştır. Böylece; şirket, karbondioksit salınımının azaltılmasına katkı sağlamaktadır. b. Air France; yerel, mevsimlik ve çevreye duyarlı yiyecekler ikram etmektedir. KLM, uçuşlarında sunduğu ikramlarda sertifikasyona tabi ürünler sunmaya özen göstermektedir. Balık, kahve ve tavuk gibi ürünlerde sertifikasyon şartı aranmaktadır. Her iki firma da, karbondioksit salımının yönetilebilmesi için arazilerin ormansızlaşmaması yönünde çaba göstermektedir. c. British Airways, uçuşlarında sunduğu balık ve balık türevi yiyeceklerde eko sistemi bozmayacak şekilde üretilmiş sertifikalı yiyecekler sunmaya çalışmaktadır. d. THY'nin gerek 2014 yılı Sürdürülebilirlik Raporunda gıda maddelerinin karbon salınımına veya eko sisteme duyarlı olduğuna ilişkin bir açıklama görülmemiştir. 4.4 Uçaklarda Atık Yönetimine İlişkin İçerik Analizi i.Atık maliyetinin düşürülmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesi açısından Lufthansa Grup açısından yapılan çalışmalar şunlardır: a. Lufthansa Grup bünyesinde benimsenen "FlyGreener" uygulaması ile atıkların azaltılması yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Grup şirketleri; bu uygulamada iş birliği içerisindedir. Atıkların uçuş esnasında kabinde toplanması ve ayrıştırılmasından, inişten sonra atılması dahil olan bu süreç, özellikle atıkların uçuş esnasındaki yönetimi üzerine odaklanmıştır. 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 499 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 500 b. Lufthansa Cargo firması atıkları ayrıştırarak ayrıştırılan atıkların dönüşüme gönderilmesi (recycling) sonucunda atıkları elden çıkarma maliyetini dönüştürmeden elde ettiği gelirle sıfırlayabilmiştir. Söz konusu ayrıştırma işlemi; Lufthansa Teknik şirketi tarafından da yapılmaktadır. c. Grubun bağlı ortaklıklarından LSG SkyChefs bütün atıkların olabilecek en yüksek seviyede dönüşüme tabi tutulması üzerinde çalışmaktadır (Lufthansa 2013). Kabin atıkları; kabin içi dönüştürülebilir materyaller, kabin içi dönüştürülemez materyaller ve diğer atıklar olmak üzere üç grupta sınıflandırılmıştır. Kabin içi dönüştürülebilir materyaller; plastik bardaklardan, cam şişelerden, karton ve teneke içecek kutularından, gazete ve dergilerden oluşmaktadır. Kabin içi dönüştürülemez materyaller; uçaklarda sunulan sıcak yemeklerle ve yemek tepsilerinde yolculara sunulan içeceklerle temas etmiş alüminyum paketleme malzemeleri kapsamaktadır. Bunlar diğer kalıntı atıklarla birlikte dönüştürülmeyip, imha edilmektedir. ii. Atık maliyetinin düşürülmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesi açısından Air France ve KLM tarafından alınan bazı önlemler şunlardır: a. Air France açısından uçak kabininde kullanılan materyallerin %80'i geri dönüşüme tabidir. Bunlar; kahve fincanlarını, metal çatak ve bıçak setini, tepsileri, battaniyeleri, ikram servis araçlarını ve kulakları kapsamaktadır. Dolayısı ile plastik, metal, tekstil ve kağıt ürünler dönüşüme tabi tutulmaktadır. Örneğin; AirFrance'da, kullanılan plastik maddeden oluşan materyaller yeniden servis tepsisine dönüştürülmektedir. Firma, eskimiş olan can yeleklerini dönüştürerek seyahat çantaları yapılmasını sağlamıştır. Bu çantaların sapları ise eskiyen emniyet kemerlerinin dönüştürülmesi ile üretilmiştir. b. KLM'de uçak kabininde kullanılan materyallerin %40'ı geri dönüşüme tabidir. Özellikle kahve fincanları ve tek kullanımlık bardaklar dönüşüme gönderilmek üzere hizmet esnasında ayrıştırılmaktadır. Uluslararası uçuşlarda oluşan ikram atıklarının kurallar gereği dönüşüme tabi olamamakta ve enerji üretilmek üzere yakılmaktadır. KLM, kabin memurlarının eski üniformalarını dönüşüme tabi tutarak yeni "business" sınıf kabin halılarının dokunmasını sağlamıştır. c. KLM ve Air France ortaklaşa yürüttükleri "Scrap" programı ile havacılığa ait metal parçaları dönüşüme tabi tutarak yeni parçaların üretilmesine yardımcı olmaktadır. Bu program, ayrıca, uçak halı ve battaniyelerinin dönüşümünü sağlamaktadır. iii. British Airways ise ikramlarda sunduğu içeceklere ait alüminyum teneke kutuları, plastik bardak ve şişeleri toplayıp, ayrıştırmakta ve dönüşüme tabi tutmaktadır. Ayrıca, uçaklarda verilen gazetelerde toplanarak dönüşüme gönderilmektedir. iv. THY, atık yönetimi kapsamında geri dönüşebilirmalzeme kullanımına öncelik vegeri kazanıma destek vererek atıkların en aza indirilmesini sağladığı belirtmiştir. Şirket, atıkların toplanması, ayıklanması ve dönüşüme gönderilmesine ilişkin çalışmalar yürütmektedir. Tehlikeli olmayan atıklar; cam, plastik, kağıt ve metal olarak sınıflandırılmakta ve geri dönüşüme tabi tutulmaktadır. Tehlikeli atıklar ise elektronik atık, toner, floresan lamba, atık bitkisel yağ, atık yağ, kontamine atıklar, tank, kontamine ambalaj atıkları, basınçlı depolar, boya çıkarıcı ve kimyasal maddelerden oluşmakta ve geri kazanıma tabi tutulmaktadır. 4.5. Uçaklarda Gürültü Yönetimine İlişkin İçerik Analizi i. Lufthansa Grup, gürültü kirliliğinin önlenmesi amacıyla aşağıdaki önlemleri almıştır. a. Grup, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü'nün koyduğu gürültü sınırlarına uymaktadır. b. Grup, yeni alacağı uçaklarda gürültü unsurunu dikkate almakta ve mevcut uçaklarının gürültüye neden unsurlarını azaltmak için uçaklarını gürültüyü azaltan teknolojilerle donatmaktadır. Uçakların en sessiz şekilde kalkıp inmesi için çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Böylece, havalimanı bölgesinde oturan nüfusun rahatsız edilmemesi amaçlanmaktadır. c. Grup, MODAL projesine (Modelsand Data forthe Development of Active NoiseProtectionMeasures in Aviation) katılarak farklı uçaklarda gürültüye neden olan unsurların tespitinde, NORAH projesine (Noise-RelatedAnnoyance, CognitionandHealth) katılarak da uçakların güzergahı üzerinde bulunan yerleşim birimlerindeki nüfusun nasıl etkilendiğine ilişkin çalışmada yer almıştır. ii. Air France ve KLM ortaklığı, gürültü kirliliğinin önlenmesi amacıyla aşağıdaki önlemleri almıştır. a. Air France ve KLM, gürültü kirliliğini azaltmak için öncelikle uçakların yenilenmesi yönünde adım atmışlardır. b. Her iki firmada şehir planlaması açısından uçaklarının bulunduğu ana hava meydanlarının çevresindeki nüfusla iletişime geçerek gürültü kirliliğine yönelik önlemleri tartışmışlar ve buralardaki evlerin duvarları ses geçirmemeye yönelik olarak yapılandırılmıştır. 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 501 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 502 c. Air France, "IROQUA" adı verilen çalışma grubuna katılarak uçaklarda gürültünün azaltılmasına yönelik çalışmalara katkı sağlamaktadır. iii. British Airways, gürültü kirliliğinin önlenmesi amacıyla aşağıdaki önlemleri almıştır. a. Firma, gürültü kirliliğini azaltmak için öncelikle uçakların yenilenmesi yönünde adım atmıştır. Eski teknolojiye sahip gürültülü uçaklar filodan çıkarılarak; yeni alınan daha sessiz çalışan uçaklar, devreye girecektir. b. Firma, operasyonel esaslarını güncelleyerek inişlerde daha sessiz yaklaşmaya yönelik esasları uygulamaya geçirmiştir. İki motorlu uçakların pist başına giderken tek motor kullanması, gürültünün azaltılmasına yönelik uygulamalardan biridir. c. Firma, İngiltere'deki SustainableAviation (SA) grubuna dahil olarak gürültü yönetimi konusunda taraf olan hava yolu şirketleri, hava meydanı yöneticileri, uçak üreticileri gibi diğer paydaşlarla konunun çözümlenmesi açısından iletişim halinde olmuştur. iv.THY, raporunda hem en genç filoyu kurarak hem de sipariş verdiği yeni nesil uçaklar sayesinde gürültünün azaltılmasına yönelik hedeflerini ortaya koymuştur. 5. ÇEVRESEL RAPORLAMA BAĞLAMINDA TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER Bu araştırmada; Türk Hava Yolları, Lufthansa, British Airways, Air France ve KLM hava yolu şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk veya Sürdürülebilirlik Raporlarının çevresel raporlamaya ilişkin kısımları incelenmiş ve aşağıdaki tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur: 1. Konvansiyonel uçak yakıtı yerine sürdürülebilir biyolojik uçak yakıtı üretilmesi hususunda Lufthansa, Air France, KLM ve British Airwaysşirketleri çok paydaşlı yaklaşımı benimsemiş ve AIREG, SAFUG ve SkyNRG gibi çalışma gruplarında yer almışlardır. THY ise raporunda bu konuya "yüzeysel" olarak duyarlı olduğunu göstermiş ve ABD'de bulunan bir şirketle bağlayıcı olmayan anlaşma yaptığını beyan etmiştir. Bu noktada; belirtmek gerekir ki diğer şirketlerin bu konudaki konumu THY'den ileridir. THY, mevcut çalışma gruplarından birine katılarak bu konuya daha samimi bir şekilde yaklaşabilir ve katkı verebilir. Dolayısı ile bu yönde atılacak adım; müşteri memnuniyeti açısından birçok alanda başarılı olan THY'nin hanesine çevresel açıdan da bir katma değer olarak yazılabilir. Dolayısı ile THY'nin bu konuda atacağı adım çevresel raporlamasına da yansıyacağından, ilgili paydaşlar nezdinde şirketin çevresel performansınında yükselmesi beklenir. 2. Hava yolu taşımacılığında tüketilen yakıt,işletme faaliyetlerinin yerine getirilmesinde önemli bir maliyet kalemidir (AICPA 2011, 8'den aktaran Çalıyurt 2012, 20). Dolayısı ile teknolojik, operasyonel ve altyapısal açıdan değerlendirildiğinde; hava yolu şirketlerininçevresel raporlama kapsamında belirttiği faaliyetleri, onların sadece çevreye duyarlı olmaları, karbon salınımını azaltmak istemeleri, çevresel yükümlülüklerini yerine getirme zorunlulukları ile değil aynı zamanda daha az yakıt tüketimi ile sağlanacak düşük yakıt maliyetine yönelik hedeflerini gerçekleştirme istekleri ile de açıklanabilir. 3. Madde 2 kapsamında değinilen teknolojik faaliyetler değerlendirildiğinde; örneklem kapsamındaki bütün hava yolu şirketlerinin dile getirdiği husus, yeni nesil uçaklar sipariş vermiş olmaları ve filolarını yenilemek istemeleridir.Bu hem çevresel yükümlülüklerinyerine getirilmesi ve yakıt tüketiminin azaltılması hem de müşteri memnuniyeti bakımından temel bir gereksinimdir. Ancak, şirketlerin ana hedefi; elbette daha az yakıtla daha uzun menzil yol yapabilmektir. Ayrıca, bir hava yolu şirketinin filosunun genç olması, uçakta kullanılan teknolojinin güncel olmasını da sağlayacağından genç bir uçaktan kaynaklanması muhtemel bakım ve onarım maliyetlerinin de olağandışı kazalar dışındaeski bir uçağa oranla daha az olması beklenmektedir. Dolayısı ile filonun modern olması için çevre dışında aslında başka temel sebeplerde söz konusudur. 4. Madde 2 kapsamında değinilen operasyonel faaliyetler değerlendirildiğinde; örneklem kapsamındaki hava yolu şirketleri sundukları çevresel bilgiler açısından oldukça ortak paydada olmakla birlikte; aralarında farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle uçuş bilgilerinin analiz edilmesi ve optimal güzergahların belirlenmesi hususlarında, Lufthansa, Air France ve KLM şirketleri çeşitli analiz programlarını uygulamaya almış olmasına rağmen THY şirketinin Yakıt Yönetim Sistemini henüz devreye sokmadığı ancak hazırlık aşamasında olduğu görülmüştür. British Airways şirketinde böyle bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu noktada belirtmek gerekir ki Yakıt Yönetim Sistemi gibi sistemler; çevresel açıdan bakıldığında aslında sadece karbon salımı açısından önemliymiş gibi görünmektedir. Halbuki bu tür sistemlerin faydası; optimal uçuş ve irtifaların belirlenmesi ile uçuş yakıt maliyetlerinin düşürülmesi noktasında ortaya çıkmaktadır. O nedenle; yakıt maliyetinin tespitine ve düşürülmesine yönelik olarak 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 503 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 504 THY'nin de diğer şirketlerde olduğu gibi gerekli kurulumu tamamlayıp somut analizlere geçmesi yerinde olacaktır. Ayrıca, uçakların ağırlığı da hem karbon salınımı hem de yakıt maliyetlerinin düşürülmesi açısından önemlidir. Hava yolu şirketleri; müşterilerini vücut ağırlıklarına göre seçemeyeceğinden, başka uygulamalarla uçağın ağırlığını düşürebilmek amacındadır. Nitekim; kompozit fiber maddesinden üretilen konteynerlerin uçağın ağırlığını azaltmak amacıyla tercih edilmeye başlandığına Lufthansa, Air France, KLM ve THY şirketlerinin raporlarında değinilmiştir. İkramlarını sunmak üzere kullandığı tepsilerin şeklini değiştirerek uçuş ağırlığını düşürmeyi hedefleyen tek hava yolu şirketi Air France olurken; THY ise uçaklarının kanatlarının uçlarına yakıt tüketimini azaltmayı hedefleyen kanatçıkları taktığını beyan eden tek hava yolu şirketidir. THY şirketi, ayrıca, uçaklarda sunduğu uçuş çantalarını, kullanım suyunu ve ikram malzemelerini de uçuş ağırlığının azaltılmasına yönelik olarak değiştirilen kalemler olarak açıklamış olmakla birlikte bunlara nasıl değişiklikler yapıldığı ayrıntılı olarak açıklanmamıştır. Beyan edilen kalemlerdeki değişikliklerin diğer hava yolu şirketlerinde olduğu gibi ayrıntılı olarak açıklanması, paydaşların hava yolu şirketinin gerçekten somut bir adım attığına yönelik görüş edinmesine yardımcı olur. 5. Madde 2 kapsamında değinilen altyapısal faaliyetler değerlendirildiğinde; Avrupa'da optimal güzergahların belirlenmesi açısından SESARprojesi bütün hava yollarını ilgilendirmektedir. Buna karşılık; THY açısından askeri hava sahası kullanımları da yakıt verimliliğinin sağlanması ve karbon salınımının azaltılması bakımından Türkiye sınırları içinde önemlidir. Ancak; THY raporunda söz konusu hava sahalarının kullanımına ilişkin ayrıntılı açıklama yapmamıştır. Muhtemelen günümüzde THY uçakları artık askeri hava sahaları üzerinden de uçabilmektedir. Bunun da elbette yakıtın verimli kullanılmasına yardımcı olması beklenir. 6. Hava yolu şirketleri atık yönetimi açısından değerlendirildiğinde; bütün hava yolu şirketlerinin, dönüştürülebilir atıkların değerlendirilmesinde etkin bir şekilde çalıştığı görülmüştür. Dönüşüme tabi tutulan her bir kalemin, örneklem kapsamındaki her bir hava yolu tarafından geri kazanılıp kazanılmadığını tespit etmek raporlardaki yazılı metinlerden güç olmakla birlikte; anılan kalemlerin içeriği, dönüşümün kapsamlı bir şekilde yapıldığına ve önemli ölçüde geri kazanımın sağlandığına işaret etmektedir. Özellikle Lufthansa, Air France, KLM ve THY şirketlerinde yapılan dönüşüm ve geri kazanım kayda değer işaretler vermektedir. 7. Hava yolu şirketleri gürültü yönetimi açısından değerlendirildiğinde; Lufthansa, Air France, KLM ve British Airways şirketleri çeşitli projelerde yer alarak uçaklarda gürültünün azaltılması, uçakların geçtiği yerleşim yerlerindeki nüfusla iletişim halinde olunarak gürültünün azaltılmasına yönelik çözüm yollarının bulunması yönünde çalışmalar yapılmaktadır. THY ise yeni nesil uçakların temin edilmesi ile gürültünün azalacağına dair bir yaklaşım sergileyerek daha tutucu bir açıklamada bulunmuştur. THY'nin gürültü yönetimini yeni nesil uçaklarla sınırlandırmak yerine diğer hava yolu şirketlerinin uygulamalarını dikkate alması yerinde olacaktır. Nitekim; Türkiye genelinde bazı hava meydanlarının konumları, yerleşim yerleri ile oldukça iç içedir. Dolayısı ile uçaklar bu yerleşim yerlerinden geçerek iniş ve kalkış gerçekleştirdiğinden yerleşim yerlerindeki nüfusla iletişim halinde olmak yerinde olacaktır. 8. Uçaklarda yolculara verilen gıdaların karbondioksit salınımına neden olup olmadığı hususu sadece Lufthansa şirketi tarafından dikkate alınmıştır. Diğer şirketler; sürdürülebilir sertifikalı gıdalar sunmaları üzerinde durmuştur. THY'den bu konuda bilgi alınamamıştır. 9. Değerlendirmenin sonunda şu sonuca varılabilir: Her ne kadar bu araştırmanın örneklemi bütün bir sektörün analiz edilmesine olanak vermese de; bu örneklemde ki şirketlerde çevresel raporlamaya ilişkin olarak öne çıkan konular; sırasıyla, teknoloji (biyolojik uçak yakıtı dahil), operasyon, altyapı, atık ve gürültü yönetimi çerçevesinde gelişmekte olup gıda yönetiminin diğer konulara oranla biraz daha dar kapsamda ele alındığı görülmüştür. 6. SONUÇ Bu araştırmada, bazı Avrupa hava yolu şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk veya Sürdürülebilirlik raporlarının çevresel raporlamaya ilişkin kısımları incelenmiş ve bu raporlarda biyolojik uçak yakıtı, teknoloji, operasyon, altyapı ile atık, gürültü ve gıda yönetimi başlıkları altında hava yolu şirketlerinin hangi hususları açıkladıkları içerik analizi ile tespit edilmiştir. Çevresel açıdan karbon salımının azaltılması için yapılan teknolojik, operasyonel ve altyapısal eylemlerin; aynı zamanda yakıt verimliliğinin arttırılması ve yakıt tüketiminin azaltılması için yapıldığı yani yakıt maliyetlerinin düşürülmesi için de etken faktör olduğu açıkça ortadadır. 2016/Özel Sayı-1 Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi 505 2016/Özel Sayı-1 Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK 506 Söz konusu şirketlerden Lufthansa dışında hepsi raporlarını Küresel Raporlama Girişiminin (GRI) Rehberleri ile uyumlu olarak hazırladıklarını beyan etmişlerdir. Beyan etmemiş olmakla birlikte; Lufthansa raporunun da GRI ile uyumlu olduğu düşünülmektedir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde; söz konusu hava yolu şirketlerinin çevresel raporları aynı rehberini uygulamaları sebebiyle ortak paydadadır. Raporlar arasında göreceli olarak farklılıklar ve/veya eksiklikler bulunmakla birlikte teknoloji (biyolojik uçak yakıtı dahil), operasyon, altyapı ile atık ve gürültü yönetimi çerçevesinde açıklanan hususlar birbiri ile oldukça paraleldir. Bu durum, hava yolu şirketlerinin çevresel raporlarında sunulan bilgilere ilişkin olarak geçmiş çalışmalarda (Hooper&Lever, 2002; Chan&Mak 2005; Mak&Chan 2006; Mak&Chan 2007; Mak ve diğerleri 2007; Cowper-Smith & de Grosbois, 2011) varolduğu belirtilen çeşitliliğin giderek azaltmakta olduğuna işaret etmektedir. KAYNAKÇA Air France / KLM. 2014. Corporate Social Responsibility Report,http://www.airfranceklm.com/sites/default/files/publication s/afklm_radd_2014_uk_dp.pdf (Erişim Tarihi: 01.08.2015). American Institute of Certified Public Accountants (AICPA). 2011. Audit & Accounting Guide, New York. Aysan, M. 2007a. Muhasebe ve Kurumsal Yönetim, Muhasebe ve Finansman Dergisi-MUFAD Journal, (35): 17-24. Aysan, M. 2007b. Kurumsal Yönetim ve Risk,Elit Ofset,