BOŞALTIM SİSTEMİ - E

advertisement
BOŞALTIM SİSTEMİ
Yrd.Doç.Dr. Kadri KULUALP
BOŞALTIM SİSTEMİ NEDİR?
•
•
Vücuttaki fazla suyun ve
suda erimiş halde zararlı
ya da gereğinden fazla
bulunan
maddelerin
hücrelerden ve vücut
sıvılarından
uzaklaştırılması
olayına
‘’Boşaltım’’ adı verilir.
Vücuttaki
maddelerin
zararlı
vücuttan
BOŞALTIM SİSTEMİNİN GÖREVLERİ
Sindirim yoluyla kana ve hücrelere ulaşan
besin maddeleri enerji verici, onarıcı ve
düzenleyici olarak kullanıldıktan sonra ortaya
çıkan fazlalık olarak açığa çıkan
•
Su,
•
Ürik asit,
•
Madensel tuzlar ve
•
Karbondioksit gibi atık maddelerin vücuttan
uzaklaştırılmasından sorumludur.
BOŞALTIM NASIL GERÇEKLEŞİR?
•
•
Böbreklerde süzülen kandaki
zararlı maddeler ayrıştırılarak
idrar kanalı aracılığıyla vücuttan
uzaklaştırılır.
Bunun yanında, terleme, nefes
alış verişi gibi, vücuttaki zararlı
maddeleri dışarı atmak için
kullanılan yardımcı sistemler de
boşaltım sisteminin yan kolunu
oluşturur. Bu nedenle, boşaltım
denince akla sadece dışkılama
gelmemelidir.
BOŞALTIM SİSTEMİ ORGANLARI
NELERDİR?
•
Boşaltım sisteminde görev alan temel organlar ve
yapılar;
1.
Böbrekler,
2.
Üreterler,
3.
Sidik kanalı ve
4.
İdrar kesesidir.
•.
•.
Boşaltım sistemi içinde kanın temizlenmesinden
sorumlu başlıca organ böbreklerdir.
BOŞALTIM SİSTEMİNİN DİĞER
SİSTEMLERLE OLAN İLİŞKİSİ NEDİR?
•
•
Böbreklerin çalışmasını otonom sinirler kontrol eder.
Sinir sistemi, endokrin sistemi, dolaşım sistemi ve
boşaltım sisteminin uyumlu çalışması ile hemostazis
sağlanmaktadır.
Kandaki osmotik basınç değişimi hipotalamusu uyarır.
Hipofizden vasopressin hormonu salgılanarak su
dengesi sağlanır. Böbrek üstü bezinden salgılanan
aldosteron da mineral dengesini sağlar. İdrar kesesinin
dolması sinirsel uyarılara neden olur. Beyinden gelen
impulslarla idrar kesesindeki kapak açılır, idrar vücuttan
dışarı atılır.
BÖBREK TAŞLARI
•
•
Böbrekler bel kemiğinin iki
yanında,
kaburgaların
hemen altında yer alan,
yumruk
büyüklüğünde,
fasulyeye benzeyen bir çift
organdır.
Başlıca işlevleri kanın fazla
suyunu
ve
artık
maddelerini süzmektir. Bu
BÖBREK TAŞI NEDİR?
•
Henüz tamamen anlaşılamamış bazı sebeplerle
normal idrarın içeriğinde bulunan özellikle ürik asit
ve kalsiyum gibi maddeler kristalleşerek böbrek
içinde taş olarak adlandırılan yapıları oluştururlar.
Buna ‘’Nefrolitiazis’’ denir. Oluşan bu taşlar golf
topu kadar büyük olabileceği gibi kum tanesi kadar
küçükte olabilirler. Düzgün yuvarlak, sivri,
asimetrik vs. çeşitli şekillerde olabilirler. Çoğu taş
sarı-kahverengi renklerdedir. Ancak kimyasal
bileşimine göre bronz rengi, altuni veya siyah
renkli taşlar da olabilir.
Nefrolitiazis’in Görülme Sıklığı Nedir?
•
Oldukça sık görülen bir hastalıktır.
•
Erkeklerin % 10-15’inde,
•
Kadınların ise ortalama % 5’inde görülür.
•
•
İlk olarak genellikle 20-30 yaşlarında ortaya
çıkar.
Özellikle böbreklerinde bir kez taş oluşmuş
erkeklerin 2/3’ünde ortalama 9 yıl içinde
nefrolitiazis nüks etmektedir.
•
•
•
•
NEFROLİTİAZİS’İN NEDENLERİ
Böbrek taşını oluşturanNELERDİR?
sebepler kesin olarak bilinmemektedir.
Bazı
araştırmacılar içilen suyun çok fazla sert (Kalsiyum sülfat içeriği fazla) veya çok
fazla yumuşak (Sodyum karbonat içeriği fazla) olmasının etki edebileceğini
söylemektedirler.
Aşırı alkol tüketimi, gut hastalığı da aşırı taş oluşumuna sebep olabilir. Bazı
araştırmacılar ise aşırı sıvı kaybına neden olan sıcak iklimlerde böbrek taşının
daha sık rastlandığını, bir başka grup bir takım özel yiyeceklerin böbrek taşına
neden olduğunu iddia etmektedir.
Supersaturasyon teorisi: (Aşırı doygunluğa bağlı kristalleşme teorisi): En
yaygın teoridir. Vücudun susuz kalmasına bağlı olarak idrardaki sıvı oranı ile
çözünen katı maddeler arasında dengesizlik oluştuğuna inanılır. Bu çözünmüş
artık maddeler ile aşırı yüklenen idrar bir noktada doygunluğa uğrar ve bu
noktadan sonra artık maddeler yavaş yavaş birikerek kristalizasyona ve taş
oluşumuna sebep olur. Bu nedenle taş oluşumunu engellemek için çok miktarda
su içilmesi önerilir.
İnhibitörler: Normal idrar kristalleşmeyi engelleyen inhibitörleri içermektedir.
Bir teoriye göre bazı kişilerde bu inhibitörler yeterli görevi yapamamakta,
NEFROLİTİAZİS’İN TİPLERİ
Kalsiyum
Taşları:
NELERDİR?
1.
•.
•.
Tüm böbrek taşlarının yaklaşık % 70-80’i
ya ‘’Kalsiyum oksalat’’ veya ‘’Kalsiyum
fosfat’’ ya da her ikisinin bileşiminden
oluşur. Kalsiyum diş ve kemik sağlığında
önemli rol oynar ve normal diyette
bulunur. Kalsiyumun fazlası idrar yolu ile
vücuttan uzaklaştırılır. Kalsiyum taşları
hiperkalsiürili (idrarda aşırı kalsiyum
bulunması) kişilerde oluşmaktadır.
Kalsiyum
taşı
oluşan
hastaların
%
2. Ürik Asit Taşları:
•
•
Ürik asit vücutta protein yıkımı sonucu normal
olarak oluşur ve idrarla atılır. Ancak bazı
kişilerde özellikle erkeklerde ürik asit
böbreklerde ve eklem yerlerinde birikebilir.
Eklemlerde ürik asit birikmesi ailevi geçişli olan
gut hastalığında görülür. Böbreklerde birikmesi
ile de ürik asit taşları oluşur.
Böbrek taşlarının % 5-23 ü (özellikle
çoğunlukla erkeklerde olmak üzere) ürik asit
taşlarıdır. Ürik asit taşlarında genetik
faktörlerin de rol oynadığı öne sürülmektedir.
3. Enfeksiyon Taşları:
Tüm taşların yaklaşık % 20’sini oluştururlar.
İdrardaki ürenin bakteriler tarafından bozulması ile
asidikleşen
idrarda
oluşan
amonyak
ve
magnezyumun kristalleşmesi enfeksiyon taşlarına
neden olmaktadır. Üriner sistem enfeksiyonu
geçirmeye daha yatkın olan kadınlarda erkeklere
oranla daha sık rastlanmaktadır.
4. Sistin Taşları:
Sistin sinir kas ve bazı dokuların yapı
•
•
NEFROLİTİAZİS’İN KLİNİK BELİRTİLERİ
NELERDİR?
Böbrek taşları zaman içinde yavaş
yavaş oluşurlar. Hafif belirtiler
verebilirler. Ancak belli bir boyut ve
pozisyona ulaştığında ani olarak
belirtiler ortaya çıkar.
Henüz yeterince büyük olmayan ve
böbrek
fonksiyonlarına
zarar
vermemiş "sessiz" olan taşlar
•
•
Renal kolikte ağrı aniden, genellikle gece veya
sabaha karşı gelir. Akut apandisit veya bağırsak
kökenli ağrılarla karışabilir. Ağrı belde, iki yanda
veya mide bölgesi ve kasıkta başlayabilir.
Erkeklerde testislere veya penise yayılabilir. Ağrı ile
birlikte mide bulantısı, kusma, titreme, ateş
görülebilir. Hasta huzursuzdur. Bir oturur, bir kalkar,
şiddetli idrar yapma isteği ve idrar yaparken yanma
oluşur.
Böbrek taşlarında görülen bir diğer klasik belirti ise
hematüri olarak adlandırılan idrara kan hücrelerinin
karışmasıdır. Bu kan hasta tarafından çıplak gözle
görülebileceği gibi ancak mikroskopla görülebilecek
•
NEFROLİTİAZİSİN TANISI NASIL
YAPILMAKTADIR?
Genellikle şikayetleri dinleyen doktor
idrarda kan hücrelerinin de görülmesi ile
tanı koyabilir. Şikayetlerin taş kökenli
olduğunu doğrulamak üzere radyografik
ve ultrasonografik inceleme isteyecektir.
Böylece taşın boyutu, şekli ve yeri
konusunda bilgi sahibi olacaktır. Kan ve
idrar tahlilleri ise taşın kimyasal yapısı,
idrarda kan olup olmadığı ve enfeksiyon
NEFROLİTİAZİS’İN TEDAVİSİ
HAFİF BELİRTİLERDE:
•
•
Yapılan tetkiklerle bulunan taşın çapı 4 mm.
den küçük ve belirtiler de çok şiddetli
değilse, hastanın her gün içtiğinin birkaç katı
daha fazla su içmesi önerilir. Bu idrarla
birlikte taşın atılmasına ve başka taşlar
oluşmasını engellemeye yardımcı olur.
Bir iki hafta sonra tekrar radyolojik veya
ultrasonografik muayeneler yapılarak taşın
üriner sistem boyunca daha aşağılara
İDRAR TAŞLARININ ÇIKARILMASI TEKNİKLERİ:
Kendiliğinden düşmeyen taşlar, çok fazla ağrı ve
kanamaya neden olan büyük taşlar, idrar akışını
durdurarak kalıcı böbrek hasarına sebep olabilecek
taşlar, akut batın tablosu oluşturan taşlar çeşitli
tedavi yöntemleriyle vücuttan uzaklaştırılmalıdırlar.
1.
Ureteroskopi
2.
Litotripsi (Taşın kırılması)
•.
Ultrasonik Litotripsi
•.
Elektrohidrolik Litotripsi (EHL)
•.
Extracorporeal Shock Wave Litotripsi (ESWL)
1. Ureteroskopi
Bu yöntem orta veya alt üriner sistemin küçük
taşlarının çıkarılması için kullanılır. Cerrahi bir işlem
gerektirmez. Lokal veya genel anestezi ile yapılır.
İnce uzun, kolay bükülebilen, fiber optik bir aletle
üretradan mesaneye girilir, taş tespit edilir ve özel
bir aletle çıkarılır veya lazer kullanılarak kırılır. Bu
tedaviden sonra hastaya birkaç gün için silikon bir
tüp takılır.
2. Litotripsi (Taşın kırılması)
•
•
Özellikle son 20 yıldır hızla gelişen teknikler
sayesinde böbrek taşları çeşitli yöntemlerle
kırılarak toz haline getirilmekte ve bu şekilde
vücut dışına atılımları sağlanmaktadır. Bu iş için
şok dalgalarını veya ses dalgalarını kullanan
litotripter olarak adlandırılan makineler
geliştirilmiştir.
Son yıllarda geliştirilen modern litotripterler
taşları oldukça küçük parçalara ayırabilmekte
ve iyice ufalanan taş parçacıkları idrarla
kolayca atılabilmektedir.
2.A. Ultrasonik Litotripsi:
Üreteroskopi benzeri bir işlemle spinal
anestezi yapılan hastada taşa yüksek frekanslı
ultrason dalgaları verilerek taş kırılır. Fazla
başvurulan bir yöntem değildir.
2.B. Elektrohidrolik Litotripsi: (EHL)
Bu teknikte küçük taşlar elektrikle üretilen
şok dalgaları ile kırılır. Genel anestezi gerektirir.
Kolay bükülebilen bir üreteroskop kullanılır.
Kullanımında bazı zorluklar oluşabilir.
2.C. Extracorporeal Shock Wave
Litotripsi (ESWL)
•
•
Günümüzde en sık kullanılan ve en
çağdaş yöntemdir. Vücut dışında
oluşturulan ve vücuda odaklanan şok
dalgaları için taşların kırılarak toz haline
getirilmesi esasına dayanır.
ESWL’nin ilk çıkan tiplerinde hastaya
sakinleştirici ve/veya anestezi verildikten
sonra su dolu özel bir tankın üzerine
•
Son teknolojiye göre üretilen
makinelerde ise su tankı
yerine
özel
yastıklar
kullanılmakta, hastalarda boy
ve
kilo
kısıtlaması
olmamakta,
taşın
pozisyonunu belirlemek için
daha az X ışınına ihtiyaç
duyulmakta veya X ışını
yerine
ultrasonografi
kullanılmakta, çok az hastada
genel anesteziye gereksinim
duyulmaktadır. Ayrıca sistin
taşları ve alt üreterdeki
3. Perkutanöz
Nefrolitotomi
ESWL’nin etkili olamadığı bazı durumlarda kullanılır.
1.
2.
3.
4.
5.
Taşın çapı 3 cm den büyükse,
Pozisyonu ve şekli ESWL uygulamaya müsait
değilse,
Böbrek fonksiyonları aşırı zayıflamışsa,
Hayatı tehdit eden bir kalp hastalığı varsa veya kalp
pili kullanıyorsa,
Hasta hamile ise ,
•
Cerrah veya ürolog lokal anestezi ile hastanın
belinde 1 cm büyüklüğünde bir delik açarak
nefroskop denilen bir aletle direk olarak böbreğe
veya idrar yollarına girerek taşa ulaşır. Küçük taşlar
direk olarak, büyük taşlar ise ultrasonik,
elektrohidrolik veya laserli cihazla kırılarak boşaltılır.
Boşalmanın tam olarak sağlanabilmesi için geçici
olarak bir tüp takılır. Hastanın birkaç gün hastanede
kalması gerekmektedir. 2 hafta içerisinde hasta
normal günlük yaşamına döner.
NEFROİLİAZİS’DEN KORUNMA
•
•
Su Miktarı: Daha önce taş düşürmüş kişilere tekrar taş oluşumunun
engellenmesi için bol su içmesi önerilir. Özellikle sıcak yaz günlerinde
içilen su miktarının arttırılması gerekir. İdrarda kristalizasyonun
engellenebilmesi ve taş oluşumunun engellenebilmesi için en azından
8 bardak su içilmesi gerekir. Hastalar çıkardıkları idrarın renginden
aldıkları sıvının yeterli olup olmadığını anlayabilirler. İdrarın renginin
açık olması suyun yeterli olduğunu, koyu olması ise yetersiz olduğunu
gösterir. Ayrıca bol su içilmesi idrar yolları enfeksiyonlarını da önleyici
bir rol oynar.
Diyetteki kalsiyum ve oksalat miktarları: Daha önce taş düşürmüş bir
kişinin idrar testlerinde kalsiyum oranı yüksek çıkıyorsa diyetindeki
kalsiyum ve oksalatı kısıtlamalıdır. Kalsiyum içeren antiasitleri
kullanmamalı, kalsiyum içeren süt ve süt ürünlerini kısıtlamalıdır. Son
zamanlarda bu konu tartışmalı hale gelmiştir. Ayrıca çay, kahve,
çikolata, fıstık, ıspanak, pancar gibi oksalat içeriği yüksek gıdaları da
SİSTİTİS
Sistitis
idrar
kesesinin
(mesane) iltihaplanmasıdır. İdrar
yolları ve üreme sisteminde en
sık görülen hastalıklardan biridir.
Zamanında tedavi edilmezse
hastalık
böbrekleri
de
etkileyecek biçimde yayılabilir ve
mesane ve böbreklerde kalıcı
hasarlar oluşturabilir.
SİSTİTİSİN NEDENLERİ NELERDİR?
•
•
Normal de bakteriler üreme organları ve anüs
bölgesinde yaşamaktadırlar. Bazen bu bakteriler alt
idrar yollarını aşarak mesaneye ulaşırlar. Mesaneye
ulaşan bakteriler işeme ile dışarı atılırlar. Ancak
mesaneye gelen bakteri sayısı atılandan fazla ise
mesanede ve daha sonraki aşamada böbreklerde
iltihaplanmaya yol açarlar.
Bulaşma cinsel birleşme esnasında veya genital
temizliğin az olduğu durumlarda oluşabileceği gibi
uzun süre idrar tutulması, idrar yollarını daraltıcı
hastalıklar, menapozda düşük östrojen seviyesi
•
SİSTİTİSİN KLİNİK BELİRTİLERİ
NELERDİR?
İdrar yaparken yanma ve sızı hissi. (İdrar yaptıktan
sonrada sürebilir).
•
Sık idrara çıkma.
•
Ağrı kasıklara ve makata yayılabilir.
•
Ateş.
•
Terleme.
•
Yorgunluk.
•
Kusma ve bulantı.
•
İdrar bulanık ve kötü kokulu olabilir.
•
•
SİSTİTİS’İN RİSK FAKTÖRLERİ
NELERDİR?
Çok eşlilik.
Tümör nedeni ile aşağı idrar yolunda daralma
veya tıkanma.
•
İdrar sondası kullanımı.
•
Hamilelik.
•
Şeker hastalığı.
•
Temizliğe dikkat edilmemesi.
•
Geçirilmiş felç gibi mesane boşalmasını
engelleyebilecek durumlar.
•
•
SİSTİTİS’İN TANISI VE PROGNOZU
Tanıda idrar tahlili, idrar kültürü ve ilaçla
çekilen ürografi adlı muayene tekniğine gerek
duyulabilir.
Uygun tedavi ile sistitis belirtileri 24 saat
içinde kaybolur. Ancak hastalığın gidişi
etkenin (mikrobun) cinsine, risk faktörlerinin
giderilmesine bağlıdır. İyi tedavi edilemeyen
olgularda hastalık kronikleşebilir.
SİSTİTİS’İN TEDAVİSİ
•
Sistitler antibiyotikler ile tedavi edilir. Tedaviye
başlamadan
önce
idrar
kültürü
ve
antibiyogram için örnek alınmalı, sonuçlar
çıkıncaya kadar idrar yolları enfeksiyonlarında
etkili antibiyotikler kullanılmalı, antibiyogram
sonuçlarına göre gerekirse bu ilaçlar
değiştirilmelidir. Kronik enfeksiyonlarda tedavi
uzayabilir.
SOLUNUM SİSTEMİ
Yrd. Doç. Dr. Kadri KULUALP
SOLUNUM SİSTEMİ
•
Tüm
canlı
hücreler
yaşamlarını sürdürmek için
oksijene ihtiyaç duyarlar.
Solunum sistemi vücut
hücrelerine gerekli olan
oksijeni
sağlar
ve
karbondioksit
atığını
uzaklaştırır.
İnsan
oksijensizliğe en fazla 3-6
dakika dayanır. Canlılar
SOLUNUM SİSTEMİ ORGANLARI
SOLUNUM SİSTEMİNİN FONKSİYONLARI
•
•
•
•
Havanın akciğerlere ulaştırılması,
Akciğerlerde hava ile kan arasındaki alışverişi
sağlamak (oksijen ve karbondioksit değişimi),
Solunum yüzeyini sıcaklık değişimlerinden ve
diğer çevresel faktörlerden korumak,
Solunum sistemini ve diğer
patojenlerin girişine karşı korumak,
dokuları
•
Sesin oluşumunu sağlamak,
•
Hemostazisin korunmasına yardımcı olmak,
1. Burun
•
•
•
•
Havanın akciğerlere giriş yeridir. Burun
boşluğu
nasal
kemiklerle
desteklenmiştir. Burun boşluğunun sırt,
yani dış yan kısmı damarlı solunum
mukozası ile kaplıdır. Bu mukozada
mukus salgısı yapan özelleşmiş hücreler
bulunmaktadır.
Burun yoluyla alınan hava içerisindeki
toz ve partiküller öncelikle burun kılları
tarafından tutulmaya çalışılır. Böylelikle
akciğerlere mümkün olan en temiz hava
ulaşmış olur. Ayrıca burundan alınan
havayla akciğerlere giren hava ısıtılır.
Burun boşluğunun üst kısmında doku
epiteli yer alır.
Burun
boşluğunun
tabanında
sert
2. Farenks (Yutak)
•
Solunum
sistemi
ile
sindirim
sistemini
birbirinden
ayıran
bölümdür. Farinksin üst
bölümü
(nazofarinks)
yumuşak damakla ağız
boşluğu
ve
burun
boşluğunu
birbirinden
ayırır.
Alt
bölümü
(laringofarinks) ise trake
3. Larinks (Gırtlak)
•
Soluk alma sırasında, hava
ağız ya da burundan
farenkse geçer. Farenks
hem yiyecekler hem de
hava için ortak bir geçiş
yoludur. Farinks 2 tüpe
ayrılır, birisi özafagustur ve
buradan yiyecekler mideye
geçer, diğeri ise larinksdir
ve bu da havayolunun bir
4. Trake (Soluk Borusu)
•
Trake yaklaşık 2-5 cm
genişliğinde ve 10 cm kadar
uzunlukta olan boru şeklinde
bir yapıdır. Trake sağ ve sol 2
tane ana bronşa ayrılır. Bir
bronş sağ akciğere bir bronş
da sol akciğere girer. Ana
bronşlar akciğere girdikten
sonra dallanması devam eder,
ve her bir dallanma daha dar,
5. Akciğerler
•
•
Göğüs boşluğu içerisinde
en fazla hacmi kaplayan
akciğerler 2 tane olup,
süngerimsi yapıda, rengi
açık
pembe
olan
organlardır.
Akciğerler
dıştan göğüs kafesi ve
alttan da göğüs ve karın
boşluğunu
ayıran
diyaframla çevrilmişlerdir.
Sağ akciğer 3, sol akciğer 2
•
Akciğerlere
iki
grup
atardamardan kan gelir.
Akciğeri besleyen kan,
‘’Bronkial arterden’’ gelir.
Kirli kanın temizlenmek
üzere geldiği damar ise
‘’Pulmoner
arter’’dir.
Bronşlar akciğerlerin içinde
bronşcuklarla devam eder.
Bronşcukların ucunda üzüm
salkımına benzeyen alveol
BRONŞİT
Bronşit, büyük bronşları,
yani soluk borusundan
dallanarak
akciğerlere
yayılan hava borularını
örten mukoza dokusunun
akut
ya
da
kronik
iltihabıdır.
İltihap bronşiyol denen
küçük bronşlarda oluşursa
‘’Bronşiolit’’ adıyla anılır.
AKUT BRONŞİT
Akut bronşit sıradan bir
hastalık olarak kabul edilir ve
soğuk algınlığının ardından
gelişir. Çok yaygındır. Hastalık
etkeni genellikle üst solunum
yollarında önceden bulunan
ve sık rastlanan virüslerdir.
Başlangıçtaki
virüs
enfeksiyonuna daha sonra
eklenen bakteri enfeksiyonu
AKUT BRONŞİT’İN NEDENLERİ
•
Akut bronşitin 2 temel nedeni vardır:
1) Enfeksiyonlar ve 2) Fizikokimyasal
etkenler.
•
Soluk borusu ve bronşların iltihabı, üst
solunum yollarında (burun, boğaz, gırtlak)
grip enfeksiyonu sırasında çok sık gelişen
bir komplikasyondur. Boğmaca ve kızamık
sırasında da soluk borusu ve bronş
enfeksiyonlarına sık rastlanır. Özellikle
HAZIRLAYICI ETKENLER
•
•
Hastalığı hazırlayıcı etkenlerin başında çevre ve
iklim koşulları yer alır. Ani sıcaklık
değişikliklerinde, sürekli sıcak ve kuru ya da tam
tersi tozlu ve nemli ortamlarda solunum
yollarının koruyucu sıvı salgısı azalır. Ani bastıran
soğuklar ve hava değişimleri gibi etkenler
solunum yolları hastalıklarının daha çok
sonbahar ve kış aylarında görülmesinin başlıca
nedenidir.
Akut bronşitin öbür etkenleri ise soğuk algınlığı,
burun orta bölmesi eğriliği (deviasyon) ya da
AKUT BRONŞİT’İN KLİNİK
BELİRTİLERİ
Özellikle soğuk algınlığı sonrasında öksürükle
birlikte hafif ateş (37,5°C-38,5°C) görülür. Soluk
borusu ve bronşlarda gelişen iltihap göğsün orta
bölümünde, göğüs kemiğinin arkasında,
öksürüğün arttırdığı bir ağrıyla birlikte ortaya
çıkar. Bazen daha hafif olan ağrılar bütün göğse
yayılabilir; solunum kaslarının zorlanmasıyla
solunum sıklaşır ve öksürük inatçı bir hal alır.
•
•
Bronş iltihabının en önemli belirtisi olan öksürük
bronşlardaki savunma mekanizmasının bir
göstergesidir. Olağan koşullarda da, bronş
duvarlarını uyaran herhangi bir etkene karşı
şiddetli bir öksürük yanıtı görülebilir ve uyarıcı
etken dışarı atılmaya çalışılır.
Ama bronşitte bronş mukozası iltihaplanarak
örselenmiştir. Bu durumda bronş duvarındaki
mukus salgısı büyük ölçüde artar, damarlarda
toplanan aşırı miktardaki kanın sıvı bölümü
bronş boşluğuna sızar, eksudat denen bu
sızıntının artması bronşları yabancı madde etkisi
yaparak uyarır.
•
Hastalığın en önemli ikinci belirtisi olan balgam
çıkarma, damar dışına sıvı sızması ve mukus
salgısının artmasının sonucudur. Başlangıçta az
çıkarılan ve koyu kıvamlı olan balgam, hastalık
ilerledikçe daha akışkan ve boldur. Bazen günde
yarım litre, daha seyrek olarak da bir litre kadar
balgam çıkarılabilir.
AKUT BRONŞİT’İN PROGNOZU
•
Akut bronşit genellikle tehlikeli bir gelişme
göstermez. Hasta iki hafta içinde iyileşebilir. Kalp
hastalığı olanlarda, çok küçük çocuklarda ve
yaşlılarda hastalık daha uzun sürebilir. Virüslerin
AKUT BRONŞİT’İN TEDAVİSİ
•
Akut bronşitin etkeni genellikle virüstür ve bu
durumda antibiyotik tedavisinin yararı yoktur.
Ama virüs enfeksiyonuna bakteri enfeksiyonu da
eklenirse antibiyotik kullanmak gerekir. Bu
nedenle virüslerin neden olduğu düşünülse bile
akut
bronşitli
hastalara
olası
bakteri
enfeksiyonuna
karşı
antibiyotik
tedavisi
uygulanmalıdır.
Ayrıca
bronş
salgılarının
akışkanlığını
arttıran
balgam
yumuşatıcı
(Mukolitik) ilaçlar verilerek balgamın atılması
sağlanmalıdır. Ateş yükseldiğinde yaygın biçimde
kullanılan diğer ateş düşürücülere de başvurulur.
KRONİK BRONŞİT
•
Kronik bronşit sessiz başlayıp
yavaş bir ilerleme göstererek
yıllar boyu süren ve sonunda ağır
solunum yetmezliğine yol açan
bir hastalıktır, 2 yıldan uzun bir
süre
zaman
zaman
nüks
etmelerle aylarca süren öksürük
ve balgam yakınmaları olan bir
hastaya, verem gibi aynı
belirtileri veren başka bir hastalık
olasılığı elendikten sonra kronik
KRONİK BRONŞİT’İN NEDENLERİ
•
Kronik bronşitin nedenleri tam ve açık biçimde
ortaya konamamıştır. Doğrudan hastalık nedeni
değilse de hazırlayıcı 3 önemli etken olarak
1.
Sigara dumanı,
2.
Hava kirliliği ve
3.
Solunum yolları enfeksiyonları gösterilebilir.
•.
Bu etkenler yalnız kronik bronşite değil,
yatkınlığı olan kişilerde başka koşullarla
birleşerek solunum yolu hastalıklarına da yol
açmaktadır. Doğumdan başlayarak var olan
•
Sigara dumanı ve hava kirliliği bronş ağacında
mukus yapımını arttıran en önemli etkenlerdir.
Bunlara bir enfeksiyonun da eklenmesiyle bronş
mukozasının hastalanması kolaylaşır. Hava
kirliliğine yol açan gaz ve tozların özellikle sanayi
bölgelerinde oldukça belirleyici etkisi vardır.
Amonyak, aseton, asetik asit, hidroklorik asit,
hidrojen sülfür ve kükürt dioksit son derece
zararlıdır. Hava kirliliğinin önemini belirlemeye
yönelik istatistik incelemeler, kronik bronşit
olgularının ve bu hastalıktan ölüm oranının artışı
ile mevsimlik sis yoğunluğunun özellikle de
havadaki kükürt dioksit ve sisle karışık duman
•
•
•
•
KRONİK BRONŞİTİN KLİNİK
BELİRTİLERİ
Hastalığın en önemli belirtisi kuru ya da balgamlı
öksürüktür.
Ateş genellikle hafiftir.
Solunum zorlaşmıştır ve solunum sorunları ön
plandadır. Nefes darlığı, fiziksel güç harcama
durumunda hastanın hareketlerini kısıtlayacak
ölçüde artabilir. Nefes darlığının nedenini anlamak
için kronik bronşite bağlı olarak akciğerlerde
ortaya çıkan değişiklikleri bilmek gerekir.
Bronşların hava geçişini sağlayan iç boşluğu, bir
•
•
•
•
Vücudun oksijen gereksinimini artıran kas hareketleri
sırasında bütün dengeler altüst olur.
Nefes darlığı, yani son derece zorlukla sürdürülen yetersiz
solunum gözlenir. Hasta dinlenmek zorunda kalır.
Nefes darlığı nedeniyle karşılanamayan hızlı soluma
gereksinimi,
akciğerlerin
daha
çok
kanı
oksijenlendirebilmek için daha hızlı çalışmak zorunda
kalmasının sonucudur.
Fiziksel güç harcandığında dokularda oksijen gereksinimi
ve karbon dioksit üretimi artar. Bronşitli hastanın
akciğerleri, kana yeterli oksijen sağlayabilecek durumda
değildir. Sonuçta dolaşımdaki kanda oksijen miktarı azalır.
Oksijen açığını kapatmak için solunum hareketleri daha
sık ve derindir. Hasta sıkıntıyla hava gereksinimi duyar,
KRONİK BRONŞİTİN ÖNLENMESİ
•
Alınması gereken ilk önlem sigaranın
bırakılmasıdır.
Kronik
bronşitin
gelişmesinde sigaranın baş sorumlu
olduğu genel olarak kabul edilen bir
gerçektir. Uzun süre sigara içen bir
hasta sigarayı bıraktığında ya da
azalttığında özellikle sabah yataktan
kalkınca yaşanan sıkıntılı öksürük
nöbetleri ve çıkarılan balgamın kısa
sürede ortadan kalktığı, solunumun
kolaylaştığı
ve
genel
sağlık
•
•
•
Hava kirliliği önemli bir sorundur.
Solunum sisteminin hava kirliliğine de bağlı
olarak gelişen kronik hastalıklarından ölüm
oranı son derece yüksektir. Sanayi
merkezleri ve büyük şehirlerden elde edilen
istatistik veriler; kronik solunum sistemi
hastalıklarından kaynaklanan ölümlerin
ikinci sırayı aldıklarını ortaya koymaktadır.
Bu hastalar yılın belirli zamanlarını, özellikle
kış aylarında sis görülmeyen, nem oranı
düşük, yumuşak ve ılıman bir havası olan
bölgelerde
geçirmeye
özen
göstermelidirler.
Bronşitin yinelenme ve kronikleşme eğilimi
gösterdiği hastaların, tozlu ya da zararlı
gazlara açık bir ortamda çalışıyorlarsa,
•
Kronik
bronşitin
ilerlemesine
ya
da
giderek kötüleşmesine
neden
olan
enfeksiyonlar
da
önemlidir.
Enfeksiyon
etkeni olan bakteri ve
virüslerin
solunum
yollarına
girişi
engellenemez; ama kış
•
•
Kronik bronşitli hastaların tedavisinde kullanılan
ilaçlar, hastanın ve hastalığın durumuna göre
seçilir.
Her şeyden önce balgamın akışkanlığını artırıcı ve
yoğunluğunu azaltıcı ilaçlar kullanılır. Bronş
mukozasındaki iltihap için iltihap giderici ilaçlara
başvurulur. Ayrıca hem bronşit sonucu gelişen
daralmayı önlemek, hem de salgılanan balgamın
daha kolay atılabilmesini sağlamak için bronş
genişletici ilaçlar kullanılmalıdır. Doğrudan
Download