Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Dersi

advertisement
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FELSEFESİ VE SOSYOLOJİSİ DERSİ (TEK)
2015-2016 DERS YILI FİNAL SINAVI SORULARI
VE CEVAP ANAHTARI
1. “Hukuki meşruiyet” konusunu ele alış tarzları açısından hukuk felsefesi ile hukuk sosyolojisi
arasında ne tür farklar vardır açıklayınız.
Hukuk felsefesi ile hukuk sosyolojisini konu, amaç ve yöntem bakımından karşılaştırmak gerekir.
Hukuk felsefesinin konusu, hukuki kavramlar; amacı, başta hukuki meşruiyet olmak üzere diğer
hukuki kavramları tanımlamak ve anlamdırmaktır. Yöntemi ise felsefi temellendirmedir. Buna
karşılık hukuk sosyolojisinin konusu, hukuki olgular; amacı, hukuki etkinliği anlamaktır. Yöntemi
ise ampirik-bilimsel yöntemdir; deney ve gözleme dayanır. Görüldüğü üzere hukuki meşruiyet,
aslında bir hukuk felsefesi kavramıdır. Dolayısıyla hukuk felsefesinin bakış açısıyla izah
edilmelidir. Buna göre hukuki meşruiyetten, bir hukuk düzeninde varolan normların bireysel planda
ahlâk ilkelerine uygun olup olmadığı, diğer bir deyişle bireyin vicdanına uyup uymadığı
anlaşılmalıdır. Buna karşılık hukuk sosyolojisi, hukuki meşruiyet kavramını bireysel değil de
toplumsal bir mesele olarak ele alır. Bu anlamda hukuki meşruiyet hukuki etkinlik anlamına gelir.
Yani bir hukuk normunun veya bir hukuk düzeninin tamamının toplumsal düzeyde kabul görüp
görmediği, yani uyulup uyulmadığı ile ilgilidir. Dolayısıyla hukuki etkinlik ampirik yöntemle
incelenir. Sosyal bilimlerde deney pek mümkün olmasa da gözleme başvurulabilir. Gözlemin
yöneltileceği en önemli alanlardana birisi ise mahkeme kararlarıdır. (25 p.)
2. 2005 tarihinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda görülmekte olan bir davada sigortalı eşini,
mirasından ya da aylığından yararlanmak için değil de tümüyle farklı bir nedenle ve haksız
tahrik sonucu kasten öldüren bir kadının, kocasından kendisine kalan kanuni “ölüm aylığı”
hakkını kazanıp kazanamayacağı meselesi gündeme gelmiştir. Fakat o dönemde yürürlükte olan 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu mad. 66-68'de bu konuda herhangi bir hüküm yoktur. Medeni
Kanun mad. 578 ise murisi öldürmeyi bir yoksunluk sebebi saymıştır. Benzer bir hüküm 5434 sayılı
Emekli Sandığı Kanunu mad. 77'de de vardır. Bu durumda mahkemenin hangi yönde karar vermesi
gerektiği meselesini çağdaş hukuk felsefecilerinden H.L.A. Hart'ın ve Ronald Dworkin'in
kuramlarını dikkate alarak tartışınız.
Ünlü İngiliz hukuk felsefecisi H.L.A. Hart, 20. yüzyıl hukuki pozitivizminin en önemli isimlerinden
birisidir. Buna karşılık ABD'li Ronald Dworkin ise kendine özgü, hukukun yorum teorisi ismiyle
anılan bir teori geliştirmiştir. Hart'ın teorisinin temelinde hukukun normlardan oluştuğu kabulü
vardır. Hukuk birincil normlar ve ikincil normlar olmak üzere iki tip normdan oluşur. Birincil
normlar bireylerin nasıl davranması veya davranmaması gerektiğini düzenlerken ikincil normlar
birincil normların neler olduğunu söyleyen, bu normlara geçerlilik veren normlardır ve hukuku
uygulayanlara yöneliktir. İkincil normların en önemlisi de tanıma kuralıdır. Tanıma kuralı bir hukuk
sisteminde neyin hukuki, neyin hukuki olmadığını gösteren bir normdur. Bu norm herhangi bir
yazılı hukuk kaynağında (örneğin Anayasa'da) yer alabileceği gibi yüksek mahkeme kararlarında da
karşımıza çıkabilir. Buna karşılık Dworkin'e göre hukuk, salt normlardan oluşmaz. Normların
yanısıra ilkeler de vardır. Bu ilkeler ahlâki niteliktedir. Fakat klasik doğal hukuk teorisinden farklı
olarak evrensel, genelgeçer ve her zaman ve her mekânda geçerli ilkeler değildir. Her toplumun,
her hukuk düzeninin kendine özgü bir takım ilkeleri vardır ve bu ilkeler, hukuku uygulayanlarca
somut bir davada kuralların yetersiz kaldığı zaman başvuracağı bir takım ölçütler sunar. Özellikle
hukuki boşluk durumlarıda hakimlerin başvuracağı hukuk kaynağı işte bu ilkelerdir. Diğer bir
deyişle Dworkin'e göre hukukta boşluk olmaz. Zira somut bir olaya uygulanacak bir kural yoksa
bile hakim kendi siyasal toplumunun ve kültürünün kabul ettiği bir takım ilkelerle yine önündeki
davaya nihai bir çözüm geliştirebilir. Buna karşılık Hart, boşluk durumunda hakimin yapabileceği
bir şeyin olmadığını, boşluğu tamamen kendi kişisel kabulleriyle doldurabileceğini söyler. Bu
şekildeki boşluk doldurma faaliyeti artık hukuki bir faaliyet olmaktan çıkar. İşte soruda verilen
olayda da uygulanabilecek herhangi bir kural yoktur. Dolayısıyla bu tür bir durumda Hart'ın ve
Dworkin'in nasıl düşünmesi gerektiğine dair yorum yapılarak soru çözülecektir. (25 p.)
3. “Sapkınlık kariyeri” ne demektir açıklayınız. Bir “seri katilin” sapkınlık kariyerinin muhtemel
aşamalarını “damgalama teorisi”nin temel kabullerinden hareketle değerlendiriniz.
20. yüzyılın ikinci yarısında ABD'de ortaya çıkan ve günümüze kadar geçerliliğini önemli ölçüde
muhafaza eden damgalama teorisine göre bir kişinin sapkın hâle gelmesi tedricen gerçekleşen bir
durumdur; kişi bir takım psiko-sosyal aşamalardan geçerek sapkın olur. Diğer bir deyişle sapkınlık
bir nitelendirme sorunudur ve belirli bir etkileşimin ürünüdür. Burada bir tarafta toplum, yani
sapkınlığa karar veren, diğer tarafta da birey, yani sapkın kabul edilen davranışları gerçekleştiren
kişi bulunur. İşte sapkınlık kariyeri de bu etkileşimin zaman içerisinde geçirdiği aşamaların
toplamıdır. Buna göre ilk aşama norm ihlâlidir, ikinci aşama bu ihlâl davranışının topluma mal
olmasıdır; toplum tarafından bilinmesi ve kişinin sapkın addedilmesidir. Üçüncü aşama kişinin,
davranışlarını meşrulaştırma gayretine girdiği aşamadır. Nihayet en son aşama, kişinin, kendisi gibi
sapkın addedilen kişilerle biraraya gelmesi, hatta bir örgüt oluşturmasıdır. Soruda bu genel
bilgilerden hareketle, damgalama teorisinin kabul ettiği sapkınlık kariyeri aşamalarının seri katillik
örneğinde nelerden oluştuğuna ve nasıl gerçekleştiğine dair yorum yapılmalıdır. (25 p.)
4. 28 üyesi bulunan AB, vizesiz seyahat imkânını da içeren yeni bir antlaşmanın yürürlüğe
girebilmesi için C devletine ifade özgürlüğünün ve terörle mücadelenin de kapsamında olduğu kimi
yasal değişiklikleri gerçekleştirme şartı koşmaktadır. Bu yeni şartlara karşılık C devletinin
sınırındaki savaştan kaçan D devleti uyruklarının AB istikâmetine göçlerindeki kontrolü kaldırma
kozunu ileri sürdüğü bilinmektedir. Bu sırada D devleti topraklarında savaş devam etmektedir.
“Hukuki çoğulculuk” ve “hukuk-ideoloji ilişkisi”ne dair bilgilerinizi yukarıdaki olay kapsamında
aktarınız.
Hukuki çoğulculuk, özellikle küreselleşme ile gündeme gelen bir durum ve ilişkiler ağına işaret
eder. Buna göre aynı anda, aynı olaya uygulanabilecek, birden fazla geçerli hukuk söz konusudur.
Bu durum aynı zamanda geleneksel ulusal hukuk-uluslararası hukuk ayrımının ötesinde uluslarüstü
hukuk, uluslarötesi hukuk ve uluslaraltı hukuk gibi farklı hukuk düzenlerinin varlığını da gündeme
getirir. İşte hukuk-ideoloji ilişkisi de geleneksel ulusal hukuk-uluslararası hukuk ayrımının yanısıra
başka bir takım ideolojik kabulleri de beraberinde getirir. Bu bakımdan hukuk ideolojisi, hukukun
özne ve kişi kavramlarının yeniden tanımlanması ihtiyacını doğurur. Soruda da hukuki çoğulculuk
bağlamında AB hukuku ile diğer iki ulusal hukuk düzeninin arasındaki örnek olayla ilgili ortaya
çıkabilecek sorunlar üzerinde düşünülmeli, hukuk-ideoloji ilişkisi bakımından da göçmenlik
statüsünün hukuk ideolojisi dendiğinde akla gelen hukuki özne ve hukuki kişi kavramlarıyla nasıl
izah edilebileceği tartışılmalıdır. Dolayısıyla bu soru da önemli ölçüde yorum gerektirmektedir. (20
p.)
Sınav süresi 90 dakikadır. Ek kâğıt alınabilir. Sorular eş değerdedir. Cevap kâğıtlarının
değerlendirilmesinde Türkçe dilbilgisi ve yazım kurallarına uygunluk da dikkate alınacaktır.
Başarılar...
Download