KURULUŞUNUN 21. YILINDA KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI’NIN ZAYIF İKTİSADİ PERFORMANSI VE KURUMSAL KAPASİTESİ HAKKINDA HETERODOKS BİR DEĞERLENDİRME Ersan Bocutoğlu1 ÖZET 1992 yılında kurulan 12 üyeli Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİB) 21. yılına girmiş bulunuyor. Kuruluş Sözleşmesi’nin II. Bölümünün 3. Maddesinde belirlenen Prensipler ve Amaçlar doğrultusunda ve aynı bölümün 4. Maddesinde sayılan alanlarda üye ülkeler arasında işbirliği yapılması konusunda mutabakat sağlanmış bulunmaktadır. Söz konusu işbirliği alanları genel hatlarıyla; ticaret ve iktisadi kalkınma, bankacılık ve finans, haberleşme, enerji, ulaştırma, tarım ve tarıma dayalı endüstri, sağlık ve eczacılık, çevre koruması, turizm, bilim ve teknoloji, istatistiki bilgilerin değişimi ve iktisadi enformasyon, gümrük ve diğer sınır otoriteleri arasında yardımlaşma ile organize suç, yasadışı ilaç, silah, radyoaktif materyal trafiği, terörizm ve yasadışı göç ile mücadele olarak belirtilmektedir. İşbirliği alanları esas itibariyle iktisadi alanlar ve iktisat dışı alanlar olarak iki grupta toplanabilir. Bu bildiri, KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin nedenlerini değerlendirmeye teşebbüs etmektedir. Ağırlıklı olarak geçiş ekonomilerini kapsayan, kayıt dışılığın yaygın ve iktisadi istatistiklerin güvenilirlikten uzak olduğu kurumsal bir altyapıda, bildirinin amacını oluşturan performans değerlendirmesinde nasıl bir metodoloji izlenmelidir? Bildiri KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin değerlendirilmesinde ortodoks iktisadi analiz aletlerinin yeterli olmayacağını, söz konusu analizin tarihçi ve kurumcu heterodoks bakış açılarıyla desteklenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bu bildiride KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin nedenlerini araştırırken; Alman tarihçi okulundan tümevarımcı tarihi yaklaşımı, eski kurumcu okuldan kurumsal değişim ve izlek bağımlılığı ve nihayet yeni kurumcu okuldan da eksik sözleşmeler kavramı ödünç alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: KEİB, Geçiş Ekonomileri, Ortodoks İktisat, Heterodoks İktisat. 1.Giriş 1992 yılında Türkiye’nin girişimiyle Geniş Karadeniz Havzasındaki ülkeler Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatını (KEİB) kurdular. Kuruluş Sözleşmesi’nin II. Bölümünün 3. Maddesinde belirlenen Prensipler ve Amaçlar doğrultusunda ve aynı bölümün 4. Maddesinde sayılan alanlarda üye ülkeler arasında işbirliği yapılması konusunda mutabakat sağlanmış bulunmaktadır. Söz konusu işbirliği alanları genel hatlarıyla; ticaret ve iktisadi kalkınma, bankacılık ve finans, haberleşme, enerji, ulaştırma, tarım ve tarıma dayalı endüstri, sağlık ve eczacılık, çevre koruması, turizm, bilim ve teknoloji, istatistiki bilgilerin değişimi ve iktisadi enformasyon, gümrük ve diğer sınır otoriteleri arasında yardımlaşma ile organize suç, yasadışı ilaç, silah, radyoaktif materyal trafiği, terörizm ve yasadışı göç ile mücadele olarak belirtilmektedir. 1 Prof. Dr., İktisat Bölümü Başkanı, İİBF, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 61080 Trabzon, İletişim: ebocutoglu@ktu.edu.tr, Daha ayrıntılı bilgi için: (ersanbocutoglu.net). Yazar görüşlerini olgunlaştırabilmek için okuyucularından geri bildirim ve eleştiri beklemektedir. 21 yıl önce yaptığım değerlendirmede, yeni teşkilatın koyduğu iktisadi hedefler itibariyle başarılı olamayacağını, durumun on haneli bir köyde ekmeğe sahip olmayan dokuz hanenin, ekmeği olan bir hane etrafında zorunlu olarak toplanmasına benzediğini, müşkülat içinde bulunan hanelerin kendi ekmeğini kazanma kapasitesine ulaşır ulaşmaz toplantının dağılacağını değerlendirmiştim. Nitekim kuruluşu izleyen yıllarda yaptığım gözlemlerden elde ettiğim bulgulara göre, KEİB’in bir iktisadi başarı öyküsü olduğunu söylemenin kolay olmadığı sonucuna vardım (Bocutoğlu, 2006a: s.6). Bunun nedenlerine aşağıda değineceğim. Angeliki de hazırladığı Yüksek Lisans Tezinde (Angeliki, 2009) benzer sonuçlara ulaşmaktadır: “Yeni girişim (KEİB), kültürel çeşitlilik, iktisadi durgunluk ve çatışan jeopolitik gündemlerle karşı karşıya kaldı. Bununla birlikte KEİB, yüz yüze geldiği zorluklar, sınırlı kaynaklar ve mütevazi başarı kayıtlarıyla birlikte, mükemmel fikirler ve önemli hedefleri içeren, ümit verici bir projedir.“ Kuruluşundan 17 yıl sonra KEİB hakkında yapılan bu akademik değerlendirme, hareket noktasına göre kat edilen mesafenin küçük olduğunu ve teşkilatın mütevazi başarı kayıtlarına rağmen hala ümit verici bir proje olduğunu göstermektedir. Tsardanidis’e göre KEİB yarattığı fırsatlar kadar kısıtlar ile de karşı karşıya bulunmaktadır (Tsardanidis, 2005): s.380). Şurasını belirtmek gerekir ki bu bildiride KEİB’in iktisadi hedefler ve kurumsal kapasite itibariyle zayıf bir performans gösterdiği ön kabulü vardır. Hatta bazı çalışmaların (Sayan,2005) gösterdiği olumlu performansın KEİB’in sonucu mu olduğu, yoksa KEİB olmasaydı bile doğal gelişmenin seyrinin bu şekilde mi kendini göstereceği kuşkusuz tartışma konusu olarak kalacaktır. Bununla birlikte bölgesel güvenlik başta olmak üzere diğer iktisat dışı hedeflerde KEİB’in gördüğü pozitif fonksiyon asla göz ardı edilemez. Derin uzlaşmazlıklar içinde bulunan Geniş Karadeniz Havzasında böyle bir platformun bulunması şüphesiz büyük bir imkandır. KEİB’in iktisadi performansındaki ve kurumsal kapasitesindeki zayıflığın nedenleri, genel gözlemlerden ziyade, daha kapsamlı teorik bir çerçevede değerlendirilmeyi hak etmektedir. 1992 yılında KEİB hakkında yaptığım naive değerlendirmeden sonra, bölge hakkında -bölgesel güvenlik ağırlıklı olmak üzere- kapsamlı çalışmalarım oldu (Bocutoğlu, 2000,2002,2005a,2005b,2006a,2006b). Bu çalışmaların KEİB konusuna teorik açıdan yaklaşmadığını, pratik hususları öne çıkardığı söylenebilir. 2006 yılından bu yana yaptığım okumalarda KEİB Teşkilatının iktisadi performansının ve kurumsal kapasitesinin değerlendirilmesinde, çalkantılı geçiş ekonomileri, yoğun kayıt dışılık, veri yetersizliği ve standart modellerin varsayımlarının sınırlayıcılığı gibi nedenlerle, ana akım standart modellerin işe yaramayacağı sonucuna vardım. Bu bildiri, iki ön kabulden hareket etmektedir: 1) KEİB Teşkilatının iktisadi performansı ve kurumsal kapasitesi zayıftır. 2) KEİB Teşkilatının iktisadi performansındaki ve kurumsal kapasitesindeki zayıflığın değerlendirilmesinde Alman Tarihçi İktisat Okulu, Eski Kurumcu İktisat Okulu ve kısmen Yeni Kurumcu İktisat Okulu gibi heterodoks/yarı heterodoks okullar tarafından geliştirilen analiz aletleri standart modellerin analiz aletlerine göre daha uygundur. Bildiride öncelikle KEİB’in iktisadi başarısındaki zayıflığın nedenleri üzerinde durulacak, daha sonra heterodoks/yarı heterodoks kavramlar yardımı ile başarısızlığın izahı yapılmaya teşebbüs edilecektir. 2.KEİB’in İktisadi Performansındaki ve Kurumsal Kapasitesindeki Zayıflığın Nedenleri Tamamen devletlerarası karakterde dizayn edilen ve Geniş Karadeniz Havzasında iktisadi işbirliğinin geliştirilmesini hedef alan KEİB tarzı yapılanmaların aşağıdaki değerlendirmede göstereceğim nedenlerden dolayı başarısızlıkla yüz yüze gelmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünmekteyim (Bocutoğlu, 2005b). Eski çağdan beri Karadeniz havzasında milletlerarası ticaretin hakim iktisadi faaliyet olduğu konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Karadeniz, sınır ötesi ticaret dahil olmak üzere milletlerarası ticaret alanında, çevresinde bulunan ülkeler arasında doğal bir geçit görevi yapmaktadır. 17. ve 18. Yüzyıllarda Avrupa devletleri Akdeniz havzasındaki ticareti kontrol ederken, Osmanlı İmparatorluğu Karadeniz havzasını kontrol etmekteydi. Karadeniz üzerindeki milletlerarası ticaret yollarının tek devlet tarafından kontrolü, ticaretin gelişimini engelleyici bir rol oynamaktaydı. SSCB döneminde Karadeniz havzasındaki Sovyet kontrolünün de milletlerarası ticareti engelleyici bir rol oynadığı söylenebilir. SSCB’nin çökmesinden sonra Karadeniz havzası milletlerarası ticaret ve iktisadi işbirliği konusunda tekrar coğrafi odak noktası haline geldi. Sovyet sisteminin beklenmedik çöküşü, Doğu Avrupa’daki eski COMECON ülkeleri ve eski SSCB cumhuriyetleri bakımından iktisadi ve siyasi bir boşluk doğurdu. Tabiat her ne surette olursa olsun boşluğa izin vermeyeceği için, Karadeniz havzası, hakim bölgesel ve milletlerarası oyuncuların söz konusu boşluğu doldurmak üzere bölgeye yönelmesine yol açtı. 25 Haziran 1992’de kurulan KEİB, söz konusu boşluğu doldurmak için girişilmiş çabalardan biridir. BSEC Karadeniz havzasını, işgücünün, sermayenin ve malların serbestçe dolaşabileceği bir bölgelerarası işbirliği ve ortak refah alanı haline getirmeyi amaçlayan bir teşebbüs olarak öne çıktı. KEİB hükümetleri, parlamentoları, özel teşebbüsü, bankacılık ve finans kesimini ve akademik-ilmi boyutları kapsayan beş sütun üzerine yapılandırıldı. Gelişimini kısaca özetlediğim bu süreçten sonra, KEİB’in kuruluş tarihinden itibaren, eninde sonunda kusursuz bir şekilde işlemesini engelleyen, iktisadi başarısını ve kurumsal kapasitesini zayıflatan faktörlerin ortaya çıkacağını ileri sürdüm. Bu öngörümü desteklemek üzere dört adet delil gösterdim. 1. SSCB’nin dağılmasından sonra, Karadeniz havzasındaki ülkeler, bölgesel işbirliği için yasal bir platform ve düzenleyici enstrümanlar geliştirmek ve bölgesel politikaları gerçekleştirmek üzere bir araya geldiler. Ancak bölgenin jeostratejik önemi derhal milletlerarası oyuncuların ilgisini Karadeniz havzasına çekti. Avrupa Birliği’ni Karadeniz üzerinden Merkezi Asya’ya bağlayan (Doğu-Batı Koridoru), Rusya Federasyonu’nu Karadeniz, Anadolu ve Türk Boğazları ve Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz havzasına, Orta Doğuya ve Güney Yarımküreye bağlayan (Kuzey-Güney Koridoru) Karadeniz havzasında kesişmektedir. Milletlerarası oyuncular arasında Karadeniz havzası üzerinden süregelen adı konmamış çıkar çatışmalarının KEİB’i, hedeflerini gerçekleştirecek sağlam bir kurumsal yapıya ve kapasiteye sahip olmaktan alıkoyacaktır. 2. Doğu Avrupa’daki eski COMECON ülkeleri, SSCB’nin dağılmasından sonra, eski Sovyet Cumhuriyetleri ile birlikte, merkezi planlı bir ekonomiden serbest piyasa ekonomisine doğru ağır bir kurumsal değişim geçirmektedir. Geçiş ekonomileri işin başında bir süre bocaladıktan sonra, iktisadi sistemlerini dönüştürmeye karar verdiler. Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan ve üyelik yolunda bulunan Türkiye, geçiş ekonomilerine serbest piyasa ekonomisine doğru dönüşme hedefi bakımından iyi örnekler olarak göründü. Geçiş ekonomilerinin dönüşüm süreci devam ederken, Karadeniz havzasında üç farklı coğrafi kümelenme ortaya çıktı. A) Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Sırbistan ve Karadağ gibi Avrupa Birliği alanında bulunan ülkeler gurubu, B) Türkiye, Moldova, Ukrayna ve Rusya Federasyonu gibi ortadaki ülkeler gurubu, C) Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan gibi Güney Kafkasya ülkeleri gurubu. A gurubu ülkeler, stratejik olarak geleceklerini genişletilmiş bir Avrupa Birliği içinde görmektedirler. Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya Avrupa Birliği üyesi olup, Arnavutluk, Sırbistan ve Karadağ Güneydoğu Avrupa, yani Balkanlar, ile birlikte Avrupa Birliği’ne entegre olacaklardır. B gurubu ülkeler yol ayırımında durmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreci 1963 yılından beri sürmekte ve başarıyla sonuçlanacağı şüpheli görünmektedir. Ukrayna ve Moldova Avrupa Birliği bağlamında Avrupa’ya bakan ülkelerdir. Ukrayna’nın başvurması halinde Avrupa Birliği’ne üye olma şansı Türkiye’den yüksektir. Rusya Federasyonu Avrupa birliği ile iyi ilişkiler geliştirme konusunda titiz politikalar izlemekte, fakat Avrupa Birliği ile entegrasyonu, hiç olmazsa kısa dönemde, gündemine almamaktadır. Rusya Federasyonu’nun, dağılan SSCB’nin hayat alanını (lebensraum) korumak için ciddi çabalar içinde bulunduğu bir gerçektir (Minchev, 2010,2012). C gurubu ülkelerin konumu özeldir, çünkü Güney Kafkasya doğal bir Doğu-Batı, Kuzey-Güney koridoru sağladığı için milletlerarası oyuncuların çıkarları C gurubu ülkelerinin bulunduğu coğrafya üzerinde tabii olarak çatışmaktadır. Karadeniz havzasında yürütülecek bir iktisadi işbirliği sürecinin selameti bakımından, C gurubu ülkeler kilit taşı konumunda bulunmakta ve daha derin bir analizi hak etmektedir. Güvenlik ve ekonomi yakından ilintili meseleler olduğu ve iktisadi işbirliği ve kalkınma süreci güvenli ve istikrarlı bir çevrede gelişebileceği için, Güney Kafkasya’da barış ve istikrarın temini, sadece bölgenin iktisadi kalkınması bakımından değil fakat aynı zamanda KEİB girişiminin başarısı bakımından da bir sine qua non mesabesindedir. 3. KEİB elan ister canlı ister dondurulmuş seviyede çok sayıda bölge altı çatışmalar yaşamaktadır. Moldova, Gürcistan, Azerbaycan gibi KEİB Teşkilatı üyesi ülkelerin coğrafi bütünlüklerini bozan (Adams, Emerson, Mee and Vahl,2002) ve onları failed state konumuna sokan çözülmemiş sorunlar bulunmaktadır. Moldova ve Gürcistan toprak bütünlüğünden mahrumdur. Azerbaycan’ın %20’si Ermenistan’ın işgali altındadır. İşin ilginç yönü, çatışan tarafların KEİB üyesi konumunda bulunmalarıdır. Bu durum, kanaatimce, BSEC’in amacına uygun bir tarzda fonksiyon görmesini önleyen önemli bir faktördür. 4. KEİB’e üye ülkelerin çoğu geçiş ekonomileri adı verilen guruba dahildir. Geçiş sürecinde, bu ülkelerde hukukun üstünlüğü/egemenliği tesis edilmiş değildir. Kayıt dışı ekonomiler, idari suiistimal, devlet kurumlarının ele geçirilmesi ve etki altında tutulması, Dünya Bankası’na göre, geçiş ekonomilerinin temel karakteristiğidir (Hellman, Geraint, Kaufmann, Schankerman,2000; Hellman, Geraint, Kaufmann,2000). 2005 yılında yapılan bu değerlendirme, 2013 şartlarında yeniden gözden geçirildiğinde; merkezi planlı ekonomilerden serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde kısmi mesafe alındığı ve tecrübe kazanıldığı söylense de, KEİB’in iktisadi performansını ve kurumsal kapasitesini doğrudan etkileyen, temel küresel ve bölgesel oyuncular arasında jeopolitik konumdan kaynaklanan çatışmalar, kurumsal değişim, üyeler arası çatışmalara yol açan etnik ve kültürel farklılıklar, Dünya Bankası’nın tespit ettiği kayıt dışı ekonomiler, idari suiistimaller, devlet kurumlarının ele geçirilmesi ve etki altında tutulması gibi geçiş ekonomisi karakteristikleri varlığını korumaktadır. Bu yapısal sorunlar ortadan kaldırılmadan bu haliyle KEİB’in sağlam bir kurumsal kapasite yaratma ve iktisadi performansını iyileştirme ihtimalinin gelecek on yıllarda da sınırlı kalacağını öngörmek yanlış olmaz. 3.Heterodoks/Yarı Heterodok Analiz Aletleri İktisat teorileri ana akım (Ortodoks) iktisat ve ana akım dışı (Heterodoks) iktisat olmak üzere iki başlık altında incelenebilmektedir. Ana akım iktisat, piyasa ekonomisine dayalı Anglo-Amerikan iktisadi düşüncesini kapsamaktadır. Ana akım iktisat başlığı altında klasik, marjinalist, neo klasik, Ortodoks Keynesçi, paracı, yeni klasik, yeni klasik reel konjonktür teorisi ve yeni Keynesçi iktisat teorileri yer almaktadır. Ana akım iktisat esas itibariyle piyasa ekonomisine, serbest ticarete ve minimum devlet müdahalesine dayanan iktisat teorilerini kapsamaktadır. Ana akım dışı iktisat ise, ana akım iktisadın dayandığı varsayımları eleştirerek, ana akım teorilere karşı çıkan iktisadi düşünce akımlarını içinde barındıran bir şemsiye kavramdır. Bunlar arasında sosyalizm, Marxçı sosyalizm, Alman tarihçi okulu, eski kurumcu iktisat, Keynes’in iktisadı, post Keynesçi iktisat ve Avusturya okulu sayılabilir. KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin nedenlerini araştırırken, heterodoks karakterli yaklaşımlardan Alman tarihçi okulu ve eski kurumcu iktisat okulu ve yeni kurumcu iktisat okulu tarafından geliştirilen bazı kavramları kullanacağız. Friedrich List, Wilhelm Roscher, Gustav Schmoller, Max Weber ve Werner Sombart öncülüğünde gelişen Alman tarihçi okulu iktisada evrimci yaklaşımı, ekonomide devlete biçtiği olumlu rol, tümevarımcı tarihi yaklaşımı ve muhafazakar reformları ile ana akım iktisattan ayrılır. Alman tarihçi okuluna göre iktisadi olgular tarihi bir arka plana gömülü olarak tümevarım yöntemi ile incelenmeli, tarihi olayların insan iradesine yer veren evrimci bir anlayışla irdelenmelidir. Eski kurumcu iktisadın öncüleri Thorstein Bunde Veblen, Wesley Clair Mitchell, Keneth Galbraith’tir. Eski kurumcu iktisat bütüncül disiplinler arası araştırma, kurumlara ve kurumsal değişime vurgu, Darwinci evrimci yaklaşım, normal denge kavramının reddi, çıkar çatışması ve liberal demokratik reformlarla neo klasik iktisadın yöntemine itiraz etmiş ve bu nedenle ana akım dışı iktisat alanında kalmıştır (Bocutoğlu,2012: ss. 145146, 229-231). Veblen’e göre iktisat bir süreç ve bir düzeni gösterme teorisidir ve kurumlar da bu süreci biçimlendirmektedir. Yazılı olsun olmasın belirsizliği azaltan, istikrarı sağlayan ve bireylerin davranışlarını düzenleyen her türden kuralı kurum olarak nitelendirmek mümkündür. Kurumlar oyunun kurallarıdır ve zaman içinde değişir (Kama, 2011: s.183). Veblen’in teorisinin temel özelliği kurumsal değişimin, yol/patika/izlek bağımlılığı (path dependence) ve kümülatif niteliğine, kurumsal değişime neden olan yeni teknolojilerin rolüne ve Amerikan kurumlarının parasal karakterine vurgu yapmasıdır (Rutherford, 2001: s. 174’ten aktaran Güler, 2012: s.56.) Yeni kurumcu iktisadın kurucuları Ronald Coase, Douglas North ve Oliver Williamson olup, neo klasik teoriyi büsbütün eleştirip reddetmek yerine, bazı özellikleriyle ilgilenip ana akım disiplini içinde kalmayı başararak yeni kurumcu iktisadı, eski kurumcu iktisattan ayırmışlardır. Yeni kurumcu iktisat, neo klasik teorinin kıtlık ve rekabet gibi varsayımlarını kullanmaya devam edip, rasyonalite ve tam bilgi gibi gerçek dışı varsayımlarını reddederek, yerine koydukları sınırlı rasyonalite, eksik sözleşmeler, işlem maliyetleri, mülkiyet hakları ve fırsatçılık gibi yeni ve daha gerçekçi bir terminoloji ile farklı bir metodolojik perspektif sunmayı başarmıştır (Çetin,2012: s.44). Özetle neoklasik iktisadın özünü kabul ettikleri için yeni kurumcu iktisat, eski kurumcu iktisadın aksine yarı heterodoks özellikler göstermektedir. Bu bildiride KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin nedenlerini araştırırken; tarihçi okuldan tümevarımcı tarihi yaklaşım kavramını, eski kurumcu okuldan kurumsal değişim ve yol/patika/izlek bağımlılığı kavramını ve nihayet yeni kurumcu okuldan da eksik sözleşmeler kavramlarını ödünç alacak, bu kavramlardan bazıları üzerinde değişiklikler yaparak kullanacağız. Yaptığımız analizi ve ulaştığımız sonuçları aşağıda sunacağız. 4.Analiz, Genel Değerlendirme ve Sonuçlar Yeryüzünde bazı ülkeler oyun kurucu, bazı ülkeler ise oyunun kurallarına uyucu konumda bulunur. Oyun kurucu ülkelere pax devletleri denir. Tarihsel süreçte oyun kurucu ülkelerin gerçekleştirdikleri pax sistemlerine örnek vermek gerekirse Pax Romana, Pax Ottomana, Pax Britannica ve Pax Americana ilk sırada akla gelir. İkinci Dünya Savaşından sonraki dönemde ortaya çıkan iki kutuplu dünya, her hangi bir pax devletine imkan vermemiş olmakla birlikte, oyun kurucu ülkelerin ABD ve SSCB olduğunu söylemek yanlış olmaz. Rusya İmparatorluğu 19. Yüzyıldan itibaren eni konu oyun kurucu bir devlet konumuna yükselmeyi amaç edinmiş, bu hedefini SSCB döneminde de devam ettirmiş, kurumlarını bu hedefe göre şekillendirmiştir. SSCB’nin çökmesiyle birlikte belirli bir bocalama dönemi geçiren Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında eski hayat alanını toparlamaya çalışmış ise de bunu başaramamıştır. Doğu Avrupa’nın, Merkezi Asya’nın kendinden kopması, Baltık Cumhuriyetlerinin dağılması, post SSCB döneminde Karadeniz havzası merkez olmak üzere bir güç boşluğu doğurmuştur. Bu boşluğun ABD ve AB gibi oyun kurucu ülkeleri kendine çekmesi üzerine, kafa karışıklığı devam eden Rusya Federasyonu, KEİB Teşkilatı gibi yapılanmaları kendi başına bırakmamak amacıyla içinde yer almış, bu örgütün kurumsal kapasitesinin gelişmesini kontrol altında tutmuştur. Rusya İmparatorluğu ve SSCB çizgisini izleyerek oyun kurucu bir ülke konumuna geçmeye çabalayan Rusya Federasyonu’nun yol/patika/izlek bağımlılığı ile aynı amacını gerçekleştirmeye çalışacağını varsayabiliriz. Çünkü tarihi süreç içinde izlenen hedefler ve bu hedefleri gerçekleştirmek için geliştirilen kurumlar, ancak belirli bir izlek bağımlılığı boyunca değişime uğrar. Bugün dünün, yarın da bugünün devamıdır. Oyun kurucu devlet olma hedefi güden Rusya’nın, SSCB çöktüğü için hedeflerinden ve kurumlarından vaz geçtiği düşünülemez. Bu nedenle sistemin kalbinde yer alan Geniş Karadeniz Havzasında, amacı ne kadar yapıcı olursa olsun KEİB gibi yapılanmaların kendi kontrolü dışında yeşermesine izin vermeyeceği tabiidir. Rusya Federasyonu, Türkiye’nin başlattığı -kuşkusuz arkasında ABD, AB ve NATO desteğinin zımnen bulunduğunu varsaymamız gereken- KEİB girişimine karşı çıkmaktansa, onun gelişimini kontrol altında tutmayı ve gereğinde bloke etmeyi planlamış olmalıdır. Çünkü Geniş Karadeniz Havzası bir kere ABD, AB ve NATO inisiyatifinin kontrolüne düştükten sonra, Rusya Federasyonu’nun her ne isim altında olursa olsun toparlanması, hayat alanını tekrar kontrol altına alması ve stratejik hedeflerini gerçekleştirmesi beklenemez. Bu nedenle KEİB Teşkilatının sözleşmesini imzalarken, girişimi başlatan ikinci ve üçüncü tarafların niyetlerini tam olarak bilemediği, eksik bilgi sahibi konumunda olduğu için, KEİB’in amaçlarını gerçekleştirecek kurumsal kapasitesini zayıflatacak bir eksik sözleşmenin ortaya çıkması için çaba harcamış olmalıdır. Yeni kurumcu iktisadın firmalar için tasarladığı eksik sözleşme kavramını, milletlerarası ilişkilerde bu şekilde kullanmanın uygunluğu tartışılmalıdır. İçinde Rusya Federasyonu’nun yer almadığı herhangi bir Geniş Karadeniz Havzası işbirliği girişiminin başarılı olamayacağının farkında olan Rusya Federasyonu’nun, havzada kurumsal kapasitesi yüksek bir işbirliği teşkilatının hayata geçirilmesine izin vermeyen, yaptırımlardan uzak bir eksik sözleşmeye imza atmış olması kabulü akıl aykırı görünmüyor. Söz konusu eksik sözleşmenin zaman içinde sorunlar çıkarması, sosyal ve iktisadi maliyet artışlarına yol açarak zaafa uğraması amaca uygun görünüyor. Kanaatimce KEİB Teşkilatının zayıf iktisadi performansı ve zayıf kurumsal kapasitesinin sorumlusu Rusya Federasyonu’dur. Rusya Federasyonu milli çıkarlarını korumak adına, kendi noktainazarından tamamen haklı olmak üzere, hayat alanının kalbinde başarılı ve iyi çalışan bir işbirliği sisteminin gelişmesine izin vermemiş ve Teşkilatın kapasitesini kontrol altında tutmayı tercih etmiştir. KEİB’in kendinden beklenen fonksiyonları başarıyla yerine getirebileceği bir kurumsal kapasiteye sahip olması, tamamen ABD, AB ve NATO’nun, KEİB gibi uluslararası örgütlenmelerin gerçek amaçları konusunda Rusya Federasyonu’nu ikna etmesine bağlı görünüyor. KEİB Teşkilatı bu haliyle, sorunlarla örülü bir coğrafyada ortak bir konuşma platformu sağlaması bakımından çok önemli bir fonksiyon görmektedir. Bu nedenle devamında fayda vardır. Ama unutmamalı ki KEİB’in bir iktisadi işbirliği örgütü olarak esas amacı bu değildir. 5.Kaynakça Adams, T., Emerson, M., Mee, L., Vahl, M., (2002), Europe’s Black Sea Dimension, Center for European Policy Studies, Brussels. Angeliki, N., (2009), The Black Sea Economic Cooperation (BSEC): As a Determinant and Multilateral Factor in the Black Sea Region and European Uninon, MA Dissertation, Department of Balkan, Slavic and Oriental Studies, University of Macedonia. Basılgan, M., (2010), “ Alman Tarihçi Okulu’nun Joseph Alois Schumpeter Üzerine Etkisi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 65-3. Bocutoğlu, E., Çelik, K., (2000), “The Effects of Russian Economic Crisis on Turkish Economy: A Brief Assessment”, Journal of Qafqaz University, Vol. III, Number 1., Baku. Bocutoğlu, E. Çelik, K., (2002), “A Retrospective and Prospective Approach to the Crossborder Economic Relations of Turkey with the Russian Federation and the Southern Caucasian States: Possibilities and Challenges”, Workshop on Turkey at the Crossroads of Commercial Routes: Cross-border Economic Relations, French Institute of Anatolian Studies, Georges Dumézil Institute, 15 March 2002, İstanbul. Bocutoğlu, E., (2005a), “BSEC’s Caucasian Dimension: EU and UN Efforts for Peace and Stability in the Southern Caucasus”, The Second International Silk Road Symposium, BSEC Studies, organized by Georgian Ministry of Economy, Georgian Academy of Sciences and International Black Sea University, 6-7 May, Tbilisi, 2005. Bocutoğlu, E., (2005b), “The Lessons from Black Sea Economic Cooperation (BSEC) Experience and the Need for a New Approach to Security and Cooperation in the Black Sea Region”, Conference on the Black Sea Region: Setting a Safe Course on Democracy and Development, organized by South Caucasus Institute of Regional Security, Der Standard and Haus Wittgenstein Bulgarisches Kulturinstitut, 27 November-1 December, Vienna, 2005. Bocutoğlu, E., (2006a), “Economic Conflicts in the Black Sea Region in the Post Cold War Era”, The Second Meeting of Black Sea Commission on Conflict Resolutions and South Caucasus Institute of Regional Security, Tbilisi. Bocutoğlu, E., Koçer,G., (2006b), “The Black Sea Security: Is There a Role for BSEC?”, Romanian Journal of International Studies, Quarterly Published by EURISC Foundation, Romanian Institute of International Studies (IRSI), Bucharest, 2006. Bocutoğlu, E., (2012), İktisadi Düşünceler Tarihi, (2. Baskı), Murathan Yayınevi, Trabzon. Çetin, T., (2012), “Yeni Kurumsal İktisat”, Sosyoloji Konferansları, No: 45 (2012/1). Güler, E., (2012), “Geçiş Ekonomileri ve Yeni Kurumsal İktisat’ın Yeniden Yükselişi”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 13(1). Helmann, J.S., Geraint, J., Kaufmann, D., Schankermann, M., (2000), “Measuring Governance, Corruption, and State Capture: How Firms and Bureaucrats Shape the Business Environment in Transition Economies”, World Bank, Policy Research Working Paper, No. 2312. Helmann, J.S., Geraint, J., Kaufmann, D.,(2000), “Seize the State, Seize the Day: State Capture, Corruption and Influence in Transition”, The World Bank, Policy Research Working Paper, No. 2444. Lawson, T., (2006), “The Nature of Heterodox Economics”, Cambridge Journal of Economics, 30(4). Kama, Ö., (2011), “Yeni Kurumsal İktisat Okulunun Temelleri”, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 13/2. Minchev, O., (2010), “Russia and Euro-Atlantic World: Bilateral Resetting or Geopolitical Reshaping”, Institute for Regional and International Studies, (June 3, 2010). Minchev, O., (2011), “The Black Sea Region: Strategic Balance and Policy Agenda”, Institute for Regional and International Studies, (November 18, 2011). North, D., (2002), Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Performans, Sabancı Üniversitesi Yayınları. Sayan, S., (2005), “The Effects of the BSEC on Regional Trade Flows”, Agora without Frontiers, Vol: 10 (4). Tsardanidis, C., (2005), “The BSEC: From New Regionalism to Inter-regionalism?”, Agora without Frontiers, Vol: 10 (4).