ebû üseyd mâlik b. rebîa`nın hayatı ve rivayetleri

advertisement
T.C.
FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
EBÛ ÜSEYD MÂLİK B. REBÎA’NIN
HAYATI VE RİVAYETLERİ
ADEM ÖZSOY
140111008
TEZ DANIŞMANI
Doç. Dr. HALİL İBRAHİM KUTLAY
İSTANBUL 2017
TEZ ONAY SAYFASI
FSMVÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı
yüksek lisans programı 140111008 numaralı öğrencisi Adem ÖZSOY’un ilgili
yönetmeliklerin belirlediği tüm şartları yerine getirdikten sonra hazırladığı “Ebû
Üseyd Mâlik b. Rebîa’nın Hayatı ve Rivayetleri” başlıklı tezi aşağıda imzaları
olan jüri tarafından 17.05.2017 tarihinde oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Doç. Dr. Halil İbrahim KUTLAY
Doç. Dr. Abdurrahim ALKIŞ
(Jüri Başkanı- Danışman)
(Jüri Üyesi)
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL
(Jüri Üyesi)
Yalova Üniversitesi
BEYAN
Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının
eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta
bulunulduğunu,
kullanılan
verilerde
herhangi bir
tahrifat
yapılmadığını,
tezin
herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez
çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.
Adem ÖZSOY
Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa’nın Hayatı ve Rivayetleri
ÖZET
Kur’an-ı Kerîm ve Hadis-i Şeriflerin bir sonraki nesle aktarımında
sahâbenin
rolü
ve
önemi
bilinmektedir.
Bu
çalışmamızda
Ashâbü’n-Nebî
içerisinde önemli bir yer tutan sahâbî Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa ve rivayetleri
tanıtılmaktadır.
Tezimizin birinci bölümünde sahâbe hakkında genel bilgiler verilmiş, ikinci
bölümünde adı geçen sahâbînin hayatı incelenerek ailesi, kişiliği, takvası, katıldığı
savaşlar ve sahâbe arasındaki konumu üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde ise
bu sahâbînin rivayetleri tüm detaylarıyla incelenerek çalışmamız ilim dünyasına
takdim edilecek şekle gelmiştir.
iv
The Life Abu Usaid Malik b. Rebia’and His Narrations
ABSTRACT
The role and importance of the Sahaba, The Companions of The Prophet in
the transfer of the Qur'an and Hadith to the next generation is well known. In this
study, the life and narrations of Abu Usaid Malik b. Rebia Allah bless him, who
occupied an important place in the companions are introduced.
In the first part of the our thesis, the general information about the named
companion was given. In the second part, the life of the named companion was
examined and his family, personality, his position among the other companions
and the battles he joined were emphasized. In the third chapter, his narrations
have been examined in detail and presented with a study to be presented to the
world of science.
v
ÖNSÖZ
Her şeyi muhteşem ilahî bir takdir programıyla düzenleyen Rabbimiz,
miladi 610 yılında son elçi olarak Hz. Muhammed (s.a.v)’i seçmişti. Yine tarih
tekerrür etmiş O’na da karşı olanlar ve kabul edenler olmuştu.
Mekke dönemi baskı, hapis, işkence ve ekonomik boykotlarla geçen
acılarla dolu bir dönem olmuştu. Önce Habeşistan’a hicret etmek zorunda kalan
Mekkeli Müslümanlar Medine’ye hicret ediyorlardı.
Hicret diyarı Medine’de Hz. Peygamber’e ve Mekkeli muhacirlere kucak
açan, O’nun etrafında toplanan, O’nu gönülden destekleyen müstesna insanlar
oldu. Bu insanlar için, onunla birlikte olanlar, arkadaşlar anlamında “Ensâr”
kavramı kullanılmaktadır.
O’nun yakın dostluğunu kazanan ve Medine de on yıl boyunca İslâm’ı
zirveye taşımada önemli katkıları olan bu değerli sahâbîlerden biri de Ebû
Üseyd Mâlik b. Rebîa el-Ensârî’dir.
Hz. Peygamber’in özel işlerinde bile görev alarak ona eksiksiz bir şekilde
hizmet etmiş olması, onun yanından hiç ayrılmamış bir sahâbî olması, Hadis
kaynaklarında
isminin
Dünyasında akademik
sık
sık
geçmesi,
hakkında
çalışma yapılmamış olması,
ülkemizde
ve
İslâm
bizi onun hayatını ve
rivayetlerini incelemeye sevk etmiştir.
Bu çalışmamızla, İslâm Tarihine önemli katkılar sağlayan ve çok yönlü
olarak tanıtılması gereken bu sahâbîyi yakından tanıma ve rivayetlerini tek tek
ele alma imkânı elde edilecek, bu konudaki akademik boşluk doldurulacaktır.
Mantıkî silsile takip edilerek, öncelikle sahâbe nesli, ardından bu neslin
önemli şahsiyetlerinden olan Ebû Üseyd el-Ensârî ve son olarak da kaynaklarda
nakledilen rivayetleri ele alınacaktır. Dolayısıyla tezimiz, ana girişten sonra üç
bölümden teşekkül edecektir. Birinci bölümde “sahâbe” kavramı ve sahâbe
nesli hakkında genel bilgiler verilecek, ikinci bölümde Ebû Üseyd’in hayatı ve
kişiliği tanıtılacak, üçüncü bölümde ise rivayetleri ayrıntılı bir şekilde tahlil
edilecektir.
Bu çalışmada Cenâb-ı Hakkın kitabında, Efendimiz (s.a.v)’in hadislerinde
takdirle söz ettiği İslâm Tarihinin ilk dönem Medineli müslümanları (Ensâr)
arasında
tanınmış bir kabile olan Benî Sâide’ye mensup
bir sahâbînin
vi
tanıtılması hedeflenmektedir.
Bilindiği gibi; Ensâr’ı sevmek, iman alâmetlerindendir. Bu yüzden imanın
delili, alâmeti ve göstergesi olan “Ensâr Sevgisi”ne bu çalışma ile bir katkı
sunarak Cenâb-ı Allah’ın ve Hz. Peygamber’in rızasını kazanabilirsek, ne mutlu
bize.
Öncelikle bu tezi bitirmeyi nasip eden Allah Teâlâ’ya sonsuz hamd-ü
senâlar olsun. Yetişmemde büyük emekleri olan ve eğitim hayatım boyunca her
türlü desteği esirgemeyen anne ve babama, çalışmalarımı anlayışla karşılayarak
bana destek olan eşime ve ilim yolculuğunda bugünlere gelmeme vesile olup
üzerimde emeği olan tüm hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Tez
konusunun
belirlenmesinden
itibaren
yaptığım çalışmaları takip
ederek yardımlarını esirgemeyen, bilgisi ve engin tecrübesiyle yardım eden,
değerli vakitlerini ayırarak kıymetli tavsiyeler ve fikirleriyle yol gösteren tez
danışmanım ve saygıdeğer hocam Doç. Dr. Halil İbrahim KUTLAY’a en içten
saygı
ve
şükranlarımı
sunar,
bu
çalışmanın
hayırlara
vesile
kılmasını
Rabbimden niyaz ederim.
vii
İÇİNDEKİLER
ÖZET ........................................................................................................ iv
ABSTRACT .............................................................................................. v
ÖNSÖZ ..................................................................................................... vi
KISALTMALAR ...................................................................................... x
GİRİŞ .........................................................................................................1
I. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE AMACI .........................................1
II. ARAŞTIRMANIN SINIRLARI VE YÖNTEMİ ..............................3
III. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI .................................................5
BİRİNCİ BÖLÜM ........................................................................................7
SAHÂBE HAKKINDA GENEL BİLGİLER ............................................7
1.1 SAHÂBENİN TANIMI ......................................................................7
1.2 SAHÂBENİN DEĞERİ....................................................................10
1.3 SAHÂBE TABAKALARI................................................................22
1.4 SAHÂBE LİTERATÜRÜ ................................................................25
İKİNCİ BÖLÜM ........................................................................................28
EBÛ ÜSEYD MÂLİK B. REBÎA’NIN HAYATI ....................................28
2.1 İSMİ, NESEBİ VE KÜNYESİ.........................................................28
2.2 EBÛ ÜSEYD’İN KABİLESİ (SÂİDE OĞULLARI).....................31
2.3 DOĞUMU .........................................................................................35
2.4 AİLESİ...............................................................................................36
2.5 KİŞİLİĞİ ve TAKVASI ...................................................................44
2.7 KATILDIĞI SAVAŞLAR................................................................50
2.8 VEFATI .............................................................................................54
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM.....................................................................................58
EBÛ ÜSEYD MÂLİK B. REBÎA ES-SÂİDÎ’NİN RİVÂYETLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ ...................................................................................58
3.1 EBÛ ÜSEYD MÂLİK B. REBÎA’NIN RİVÂYETLERİNİN
GENEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ ..............................................58
3.2. BUHÂRÎ VE MÜSLİM'İN SAHİH'İNDE YERALAN EBÛ
ÜSEYD HADİSLERİ.......................................................................................63
3.2.1 BİRİNCİ HADİS .......................................................................63
3.2.2 İKİNCİ HADİS ..........................................................................68
1.2.3 ÜÇÜNCÜ HADİS ......................................................................72
viii
3.2.4 DÖRDÜNCÜ HADİS ................................................................80
3.3. SAHİHAYN DIŞINDAKİ HADİS KAYNAKLARINDA YER
ALAN EBÛ ÜSEYD HADİSLERİ .................................................................84
3.3.1 BEŞİNCİ HADİS .......................................................................84
3.3.2 ALTINCI HADİS ......................................................................91
3.3.3 YEDİNCİ HADİS ......................................................................95
3.3.4 SEKİZİNCİ HADİS ..................................................................99
3.3.5 DOKUZUNCU HADİS ...........................................................104
3.3.6 ONUNCU HADİS ....................................................................108
3.3.7 ONBİRİNCİ HADİS ...............................................................113
3.3.8 ONİKİNCİ HADİS ..................................................................116
3.3.9 ONÜÇÜNCÜ HADİS ..............................................................119
3.3.10 ONDÖRDÜNCÜ HADİS ......................................................122
3.3.11 ONBEŞİNCİ HADİS .............................................................126
3.3.12 ONALTINCI HADİS ............................................................130
3.3.13 ONYEDİNCİ HADİS ............................................................134
3.3.14 ONSEKİZİNCİ HADİS ........................................................137
3.3.15 ONDOKUZUNCU HADİS ...................................................142
3.3.16 YİRMİNCİ HADİS ...............................................................145
3.3.17 YİRMİBİRİNCİ HADİS .......................................................148
3.3.18 YİRMİİKİNCİ HADİS .........................................................151
3.3.19 YİRMİÜÇÜNCÜ HADİS .....................................................154
3.3.20 YİRMİDÖRDÜNCÜ HADİS ...............................................156
3.3.21 YİRMİBEŞİNCİ HADİS: .....................................................159
3.3.22 YİRMİALTINCI HADİS......................................................163
3.3.23 YİRMİYEDİNCİ HADİS .....................................................165
3.4.0 EBÛ ÜSEYD İLE BİRLİKTE BİR BAŞKA SAHÂBÎDEN ŞEK
(VEYA) İFADESİYLE RİVAYET EDİLEN HADİSLER ........................168
3.4.1 YİRMİSEKİZİNCİ HADİS....................................................168
SONUÇ ......................................................................................................172
BİBLİYOGRAFYA ..................................................................................175
ix
KISALTMALAR
a.g.d.
: Adı geçen dergi
a.g.e.
: Adı geçen eser
a.g.m
: Adı geçen makale
a.y.
: Aynı yer
b.
: Bin (Oğlu)
Bkz.
: Bakınız:
bsk
: baskı
çev.
: Çeviren:
h.
: Hicrî
haz.
: Hazırlayan:
Hz.
: Hazreti
md.
: Madde
ö.
: Ölüm Tarihi
(ra)
: Radıyallâhü anh
s.
: Sayfa
(sav)
: Sallallahu aleyhi ve sellem
sy.
: Sayı
Terc.
: Tercümesi
tsh.
: Tashih eden:
thk.
: Tahkik eden:
ts.
: Tarihsiz
TİB
: Temel İslâm Bilimleri
vb.
: ve benzeri
vd.
: ve diğerleri
vs.
: vesair
Yay.
: Yayınları
x
GİRİŞ
ARAŞTIRMANIN KONUSU VE AMACI
I.
İnsanoğluna son ilahî hitap olan Kur’an-ı Kerîm, Hz. Peygamber tarafından
peygamberlik dönemi boyunca en güzel şekilde tebliğ edilmiş, en veciz şekilde
açıklanmış ve en ideal şekilde uygulanmıştı. O’nun açıklamaları ve uygulamaları
sünnet olarak tescil edilmişti.
Ancak bu noktada çok önemli bir görev vardı. Bu görev, Hz. Muhammed
(s.a.v)’e
indirilen
ilahî
buyruklar
bütünü
Kur’an’ın
ve
onun
bir
nevi
açıklaması/hayatta tatbik şekli olan Sünnet’in daha sonraki nesillere aktarma
görevi idi. Bu ulvî görevi üstlenecek sorumluluk sahibi, güvenilir insanlara ihtiyaç
vardı.
“Sahâbe” dediğimiz ilk nesil, -Allah hepsinden razı olsun- bu sorumluluğu
yüklenerek
ellerinden
geldiği
kadar
bunun
gereğini
yerine
getirmeye
çalışmışlardır. Onların maddî-manevi bu üstün gayretlerine tarih şahittir.
Buna göre; sahâbe olmazsa peygamber, peygamber olmazsa Kur’an, Kur’an
olmazsa Allah’a ulaşmak mümkün değildir. Adeta bir domino taşı gibi birini
devirdiğinizde, diğerlerinin de yıkılması kaçınılmaz olacaktır. İşte bu sebepten
dolayı asr-ı saadete tanıklık yapmış ve o dönemde her biri önemli görevler
üstlenmiş olan sahâbe nesli, bizim için çok değerlidir.
İslâm’ın
ilk
dönemlerinden itibaren sahâbe konusu,
İslâm Ümmetinin
gündeminde ve ilim dünyasında önemli bir yer iştigal etmiş, onlar hakkında
sürekli konuşulmuş, yazılmış ve çizilmiştir. Bu sayede tabakât ve rical kitapları
arasında
sahâbenin
oluşmuştur.
çok
farklı yönlerini ortaya
Günümüz dünyasında
da
koyan
sahâbe biyografileri,
Sahâbe
Literatürü
Hadis Edebiyatı
içerisinde önemli bir yer tutmakta, sahâbe hakkında kitaplar, makaleler ve tezler
yazılmaktadır.
Her ne kadar tabakat kitapları veya sahâbe hakkında genel olarak yapılan
çalışmalar sahâbîler hakkında bizlere bilgiler verseler de, bir sahâbînin bütün
yönleri ile ele alınması mümkün değildir. Hatta bir kitapta rastladığımız bilgiye
diğer
kitapta
rastlanılmamakta,
bazen
çelişkili bilgiler nakledilmektedir.
Bu
nedenle özel sahâbe biyografisi şeklindeki tez çalışmaları, o sahâbîyle ilgili bütün
bilgileri bir araya getirme yanında verilen bilgilerin karşılaştırma ve kritiğinin
yapılması olduğu için büyük bir önem arz etmektedir. Böylece eserler arasında
varsa tenakuz giderilmeye çalışılmış ve en doğrusunu bulma konusunda özen
gösterilmiş olmaktadır.
“İlahiyat fakültelerinde sahâbîlerle ilgili tamamlanmış yüksek lisans ve
doktora tezleri üzerinde bir inceleme” yapan Mahmut Yazıcı, 1953-2013 yılları
arasında ülkemizde sahâbîlerle ilgili yapılan toplam 251 lisansüstü çalışması
olduğunu belirtmektedir. Bu rakam, azımsanacak bir rakam değildir. Bu alanda
İslâm
dünyasında
yapılan
akademik
çalışmalar
belirtilen
rakama
dâhil
edilmemiştir.
Bunun yanında şiîler, oryantalistler ve modernistler tarafından dün veya
bugün sahâbeye yöneltilen eleştiriler, sahâbe hakkında yapılacak çalışmaların
önemini ve ciddiyetini ortaya koymaktadır. Tarafsız değil, hakkın, hakikatin ve
hakkaniyetin taraftarı olarak sahâbe hayatı ve rivayetleri incelenmeli ve gerçekler
bütün açıklığıyla ortaya konulmalıdır.
Araştırmamız neticesinde Efendimiz (s.a.v)’in on yıllık Medine hayatında
pek çok meşhur sahabî gibi, Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa el-Ensârî’nin de meşhur
bir sahâbî olduğu görülmüştür. Bedir ehlinin en küçüğü ve Bedir mücahitlerinin
en
son
vefat edeni,
Mekke Fethi’nde kabilesinin sancaktarı olması gibi
özellikleriyle onun hayatı, hatıraları ve rivayetlerinin incelenmesi oldukça büyük
önem arz etmektedir. Önemine rağmen şu ana kadar bu konuda yazılmış kitap, tez
hatta makale düzeyinde bile hiçbir akademik çalışmanın olmaması ilim dünyası
için önemli bir eksiklik olarak kabul edilmektedir.
Çalışmamız sayesinde bu değerli sahâbî Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa elEnsârî’nin
kimliği
ve
rivayetleri
ulaşabildiğimiz
bütün
kaynaklar
taranarak
incelenmiş olup, bu sahâbî hakkında hazırlanan ilk orijinal tez olarak ilim
dünyasına sunulmuştur.
2
II.
ARAŞTIRMANIN SINIRLARI VE YÖNTEMİ
Çalışmanın metoduna gelince, araştırmamız giriş bölümünden sonra üç
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, elzem olan bazı başlıklandırmalarla
gerek Arapça gerekse Türkçe kaynak ve güncel eserlerden istifade ederek sahâbe
hakkında genel bilgiler verilmiştir.
İkinci bölümde, Ebû Üseyd’in doğumundan vefatına kadar, hayatı ele
alınmıştır. Bunun yanı sıra bağlı bulunduğu Benî Sâide kabilesi ve ailesi hakkında
da bilgiler sunulmuştur.
Tezin üçüncü ve son bölümünde ise Ebû Üseyd’in rivayet ettiği hadisler tek
tek incelenerek değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Araştırmamızda takip edilen
yöntem, temel hadis kaynakları, tabakât kitapları ve cerh-ta’dil literatüründe Ebû
Üseyd el-Ensârî ile ilgili bütün rivayetlerin tek tek derinlemesine incelenmesi; bu
incelenme neticesinde elde edilen bulgu ve sonuçlarla bu sahâbî hakkında genel
perspektife ulaşmak yani istikra’ (tümevarım) yöntemidir.
Çalışmamız boyunca Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa el-Ensârî’nin isminin
geçtiği ulaşabildiğimiz bütün eserlerden yararlanılmıştır.
Hadislerin tahricinde başta Kütüb-i Sitte ve Kütüb-i Tis’a gibi ilim
dünyasının
geneli
tarafından
kabul
görmüş,
meşhur
hadis/rivayet
literatürü
yanında hadislerin senetleriyle yeraldığı aslî derecedeki bütün hadis kaynaklarına
başvurulmuş ve bunların tamamı dipnotlarda zikredilmiştir. Ayrıca ele alınan
hadislerin farklı tariklerine de ilgili yerlerde işaret edilmiştir.
Buhârî ve Müslim hadisleri genel olarak
konumuzla
ilgili
Sahihayn
hadislerinde
“illetli
“sahih” kabul edildiği ve
olması”
gibi
bir
eleştiri
bulunmadığı için, Buhârî ve Müslim hadisleri hakkında derinliğine inceleme
gereği duyulmamış, bu iki kaynak dışındaki hadisler için “Ricali” ve “Derecesi”
başlığı açılmış, rical âlimlerinin –hakkında menfi görüş olmayanlar hariç- raviler
hakkındaki
görüşleri zikredilmiş
ve
bu
görüşler
ışığında
hadisin
derecesi
belirlenmiştir.
Ele alınan hadislerin dereceleri hakkında İbn Hibbân’ın Sikât, Mizzî’nin
Tehzîbü’l-Kemâl, Zehebî’nin Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, Mîzânü’l-İ’tidâl ve elKâşif,
Heysemî’nin Mecmeu’z-Zevâid, Busîrî’nin Misbâhu’z-Zücâce ve İbn
Hacer’in Takrîbü’t-Tehzîb ve Tehzîbü’t-Tehzîb gibi cerh ta’dil, sikât, duafâ ve
diğer rical kitaplarında mütekaddim muhaddisler tarafından zikredilen görüşler
3
yanında çağdaş hadis âlimlerinin ve hadis kaynakları eserlerini tahkik eden ilim
erbabının görüşleri de dikkate alınmış ve özellikle belirtilmiştir.
“Değerlendirme”
sonuçlar
belirtilmiştir.
Umdetü’l-Kârî,
bölümünde
Bu
hadisin
bölümde
Sehârenfûrî’nin
İbn
ve
anlamı
Hacer’in
Bezlü’l-Mechûd,
hadisten
Fethu’l-Bârî,
Mübârekfûrî’nin
çıkarılacak
Aynî’nin
Tuhfetü’l-
Ahvezî ve Sâbûnî’nin Fethü’l-İlâhi’l-Mün’im gibi şerh kitapları ile Dağıstanî’nin
Zübdetü’l-Buhârî,
Ahmed Davudoğlu’nun Selâmet Yolları, Sahîh-i Müslim
Tercümesi ve Şerhi Kemal Sandıkçı ve Muhsin Koçak’ın Câmiu’l-Usûl
Tercümesi, Hüseyin Kayapınar ve Necati Yeniel’in Sünen-i Ebû Dâvûd Tercümesi
gibi Türkçe hadis tercüme ve şerhleri başvurulan ve yararlanılan eserler arasında
yeralmıştır.
4
ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI
III.
Yapılan bu çalışma, ashâbın önde gelenlerinden biri olan Ebû Üseyd elEnsârî’nin
tanıtımı ve
rivayetlerinin
değerlendirilmesi olduğundan
dolayı ilk
bölümde sahâbe hakkında genel bilgiler verilmiştir. Bu bölümde sahâbe hakkında
ulaşılan eski veya yeni kitap, makale ve sempozyum kitapçıklarına başvurularak
önemli görülen hususlar paylaşılmıştır.
Hayatının ele alındığı ikinci bölümünde İbn Sa’d’ın Tabakât, İbn Kâni’nin
Mu’cemü’s-Sahâbe, Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, İbnü’l-Esîr’in
Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, İbn Abdilber’in el-İstiâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb,
İbn Hacer’in el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, İbn Hazm’ın Cevâmiu’s-Sîreti’nNebeviyye ve Cemheratü Ensâbi’l-Arab, Zehebî’nin Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, Ebû
Nuaym’ın Ma’rifetü’s-Sahâbe ve Delâilü’n-Nübüvve, Dûlâbî’nin el-Künâ ve’lEsmâ,
Şâşî’nin
Nebeviyye,
Müsned,
Süheylî’nin er-Ravdü’l-Ünüf
Kalkaşendî’nin
Nihâyetü’l-Erab
fî
fî Tefsîri’s-Sîrati’n-
Ma’rifeti
Ensâbi’l-Arab,
Belâzürî’nin Kitabü’l-Cümel min Ensâbi’l-Eşrâf, Taberî’nin Tehzîbü’l-Asâr ve
Tafsîlü’s-Sâbiti an Rasülillahi Sallallahü Aleyhi ve Sellem mine’l-Ahbâr, İbn
Hayyeveyh’in
Men
Vâfekat
Künyetühû
Künyete Zevcihî Mine’s-Sahâbe,
Sa’lebî’nin el-Keşfü ve’l-Beyân, İbnü’l-Cevzî’nin et-Tahkîk fî Ehâdîsi’l-Hılâf,
Ebü’l-Arab’ın el-Mihan isimli eserlerinin yanı sıra başta “Ebû Üseyd” maddesi
olmak üzere konuyla ilgili DİA maddelerinden de istifade edilmiştir.
Ebû Üseyd el-Ensârî’nin rivayetlerinin incelendiği üçüncü bölümde ise Ebû
Üseyd hadislerine yer veren Kütüb-i Tis’a, İbn Ebî Şeybe ve Abdürrezzak’ın
Musannef’leri, Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Bezzâr ve Şâşî’nin Müsned’leri, İbn
Zencûye ve Kâsım b. Sellâm’ın Kitâbü’l-Emvâl, İbn Ebî Âsım’ın el-Âhâd ve’lMesânî, Taberânî’nin Mu’cem’leri, Hâkim’in Müstedrek’i ve Beyhakî’nin esSünenü’l-Kübra
ve
Şuabü’l-Îmân’ı gibi aslî hadis kaynaklarına müracaat
edilmiştir.
Hadislerin
senedlerindeki
raviler
incelenirken
İbn
Hibbân’ın
Sikât,
Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl, Zehebî’nin Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, Mîzânü’l-İ’tidâl
ve el-Kâşif, Heysemî’nin Mecmau’z-Zevâid, Busîrî’nin Misbâhu’z-Zücâce ve İbn
5
Hacer’in
Takrîbü’t-Tehzîb
ve
Tehzîbü’t-Tehzîb
gibi
rical
kitaplarına
başvurulmuştur.
Genel kabul gören sahihayn hadislerinin derecelendirilmesi yapılmamıştır.
Ancak diğer hadis kaynaklarında yeralan raviler tek tek incelenerek hadisin kabul
ve red açısından derecesi belirtilmiştir.
“İlmî emanete riayet” ilkesi gereği, başvurulan bütün eserlerde yapılan
nakillerde titizlikle hareket edilmiş, yapılan alıntılarda cilt ve sayfa numaraları
ayrıca hadislerin yeraldığı kitap isimleri, bab ve hadis numaraları dipnotlarda
gösterilmiştir. Dipnotlarda sadece yararlanılan eserlerin isimleri zikredilmiş, çok
önemli olmadıkça dipnotta bilgi verilmemesi için özen gösterilmiştir.
Tezde genel akademik teamüllere uyulmuş, ancak yaygın olmasına rağmen
“Ebu Abdullah”, “İbn Ebû Şeybe” gibi Arap gramerine aykırı, kulağı tırmalayan
ifadeler yerine orijinal kullanım tercih edilmiştir. Eser isminin geçtiği ilk dipnotta
eserin tam künyesi verilmiş, daha sonra geçen yerlerde kısa künyesi verilmekle
yetinilmiştir.
6
BİRİNCİ BÖLÜM
SAHÂBE HAKKINDA GENEL BİLGİLER
1.1 SAHÂBENİN TANIMI
Sahâbe kavramının sözlük ve ıstılah anlamları arasında çok yakın irtibat
olduğu görülmektedir. “Sahâbe” kavramıyla eşanlamlı olarak “ashâb” kelimesi
kullanılmaktadır.
1.1.1. Sözlükte:
a. Sahâbî ve Sahâbe
Sözlükte Sahâbî; “bir kişi ile birlikte bulunan, onunla dost ve arkadaş olan”
anlamına gelmektedir.1
“Sahâbe”, (sahibe/ ‫ )صحب‬kök fiilinden alınan ve dördüncü babdan (Sahibeyashabu-suhbeten ve sahâbeten ve sıhâbeten) şeklinde çekimi yapılan bir kelime
olup bu fiilin ism-i mensubu olan sahâbî kelimesinin çoğuludur.2
b. Sâhib ve Ashâb
“Sahâbe”
kelimesinin
eşanlamlısı
olarak
kullanılan
“ashâb”
kelimesi,
“sâhib” veya “sahb” kelimesinin çoğuludur.3
1.1.2. Kur’an-ı Kerîm’de
Kur’an-ı Kerîm’de “sâhib” kelimesi –türevleriyle birlikte- 19 yerde4 ve
“ashâb” kelimesi ise 78 yerde5 olmak üzere toplam 97 yerde geçmekte; ama
“sahâbî” ve “sahâbe” kelimeleri geçmemektedir.
Ebu’l-Fazl İbn Manzur, Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem el-Ensârî, Lisanü'l-Arab, Dâr
Sâdır, Beyrut, I, 519-521; İsmail Karagöz vd., Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s. 571; Mehmet Efendioğlu, “Sahâbe”, DİA XXXV,
491.
2 Mustafa Solak, Hadislerde Sahabe Kavramı, Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kahramanmaraş, 2008, s. 2.
3 Solak, a.g.e., s. 2.
1
7
Sahâbe kelimesinin Kur’an’da geçmemesinin hikmeti olarak şu söylenebilir:
Herhangi bir isimlendirmenin, müsemmayı statik hale getirerek, hareket ve
dinamizm imkânını gösteren zaman, mekân, gelişme imkânlarının dışına itmesi;
adeta işlevsiz bir isim ve klişe olarak donduruyor olması ile izah edilebilir. 6
“Sâhib” ve “ashâb” kelimelerinin Kur’an-ı Kerîm’deki kullanımları, bu
kavramların kavramlaşma sürecinin çabuk gerçekleştiğini göstermektedir. Zira
Kur’an-ı Kerîm’de “Ashâbu Musa”7 tamlaması ve Hz. Peygamber’in en yakın
arkadaşı olan Hz. Ebû Bekr için “li-sâhibihî”8 ifadesinin kullanılması, daha
sonraları hadis edebiyatında ıstılah haline gelecek olan “ashâb” tabiriyle aynen
örtüşmektedir.
Hatta
bu
ayetlerdeki
kullanım,
“ashâb”
kavramının
Hz.
Peygamber’e inanan arkadaşlarına özel isim olarak tahsis edilmesine ışık tutmuş
olabilir.9 Çünkü Allah Rasûlü daha hayattayken bizzat kendisi birçok hadislerinde
“Sahâbî”, “Sahâbe” ve “Ashâb” kelimelerini yakın arkadaş ve dostları için
kullanmıştır.10
Bunun yanı sıra Hz. Peygamber’le birlikteliği uzun olanlara ve/ya devamlı
istişare ettiği kimselere “Ashâbü’n-Nebi”, birlikteliği kısa olanlara ise sadece
“Ashâb” kavramları kullanılarak iki farklı isimlendirmede yapılmıştır. 11
Bu tezi ileri sürenlerin en önemli delillerinden biri Hz. Enes’in şu sözü
olmuştur; Enes b. Mâlik (r.a), hayatının son zamanlarında kendisine yöneltilen
“Rasûlullah’ın ashâbından senden başka kimse kaldı mı?” sorusuna, “O’nu gören
kimi bedevîler var ama onunla sohbet etmiş ashâbından kimse kalmadı,” cevabını
vermiştir.12
Kehf, 18/76; Lokman, 31/15; Nisa, 4/36; Kalem, 68/48; Sebe, 34/46; Necm, 53/2; Tekvîr, 81/22;
Tevbe, 9/40; Kehf, 18/34, 37; Araf, 7/184; Kamer, 54/29; Yusuf, 12/39, 41; Enam, 6/101; Cin,
72/3; Meâric, 70/12; Abese, 80/36.
5 bkz. Bakara, 2/39, 81, 82, 119, 217, 257, 275; Âl-i İmrân, 3/116; Nisa, 4/47; Mâide, 5/10, 29, 86;
Enam, 6/71; Araf, 7/36, 42, 44, 46, 47, 48, 50, Tevbe, 9/70, 113; Yunus, 10/26, 27; Hud, 11/23;
Ra’d, 13/5; Hicr, 15/78, 80; Kehf, 18/9; Taha, 20/135; Hac, 22/44, 51; Furkan, 25/24, 38.
6 Sadık Kılıç, “Kur’an’da Sahâbe’nin Sunuluşu ve Günümüze Yansımaları ”, Kur’an ve Sahâbe,
Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas, 2016, s. 39.
7 Şuara, 26/61.
8 Tevbe, 9/40.
9 Bünyamin Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, TDV Yayınları, Ankara, 2000, s. 1-2.
10 Muhammed Emin Yıldırım, Sahabeyi Nasıl Anlamalıyız? Siyer Yayınları, İstanbul, 2015, s. 28
11 Bu konu hususunda örnekleriyle birlikte bkz. Yıldırım, a.g.e., s. 93-97.
12 Ebû Amr Osmân b. Abdurrahmân İbnü’s -Salâh eş-Şehrazûrî, Ulûmu’l-Hadîs, thk. Nureddin Itr,
Daru’l-Fikr, Dimeşk, 1986, s. 294.
4
8
Bu ve benzeri delillerle birlikte İbn Sa’d (ö. 230/845) ve Hâkim (ö.
405/1014) gibi âlimlerin sahâbeyi tabaka tabaka ayırması göstermektedir ki,
sahâbe neslinden olma şansını yakalamış olmakla, Kur’an ve Sünnet’te sahâbîler
hakkında söz konusu olan fazilet ve niteliklere sahip ve muhatap olmak bir
birinden farklıdır.13
1.1.3. Hadis Istılahında:
Hadis ıstılahında ise, “sahâbî” kavramının lüğavî ve/ya örfî anlamının tercih
edilmesinden kaynaklanan farklı tanımlamalar yapılmıştır. 14
Muhaddisler, lügavî anlamını esas olarak alırken, usulcüler örfî anlamını
esas almışlardır. Dolayısıyla Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) gibi muhaddisler15
Rasûlullah’la
birlikte
usûlcüler ise Hz.
bulunmada
herhangi
bir
sınırlandırma
getirmezken,
Peygamber’le birlikteliğin uzun olması gerektiği kanaatini
benimsemişlerdir.16
İbn Hacer de (ö. 852/1449) hem hadiscilerin hem de usûlcülerin “sahâbî”
tariflerini verdikten sonra şu tanımlamayı yapmıştır:
“Sahâbî”, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem'e iman (edip), iman
ettiği hâlde kendisiyle bir araya gelen ve İslâm üzere ölen kişidir.”17
“Hz. Peygamber’e İman edip” ifadesiyle Ebû Cehil ve Ebû Leheb gibi
müşrikler, “kendisiyle bir araya gelen” ifadesiyle –Hz. Peygamber döneminde
yaşayıp Müslüman olmuş fakat Peygamber’i görmemiş olan- 18 Muhadramûn,19
İsmail Lütfi Çakan, “Soruşturma”, Rıhle, İstanbul, 2009, sy. 7, s. 59.
Mahmut Demir, Hadis ve İdeoloji, Otto Yayınevi, Ankara, 2015, s. 26.
15 Ahmed b. Hanbel’in tarifi şu şekildedir: “Allah Rasûlü ile bir yıl ya da bir ay veyahut bir gün,
hatta bir saat birlikte olan, ya da onu gören herkes sahâbîdir.” bkz. Ahmed b. Hanbel, Kitâbü
Fezâili’s-Sahâbe, thk. Vasiyyullâh b. Muhammed b. Abbâs, Ümmü’l-Kurâ Üniversitesi, Mekke,
1983, s. 9.
16 Demir, Hadis ve İdeoloji, s. 26.
17 Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, thk. Âdil Ahmed
Abdülmevcûd – Ali Muhammed Muavvid, Dar Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1995, I, 8; Karagöz,
Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 571; Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b.
Muhammed el-Hudayrî es-Süyûtî eş-Şâfiî, Tedrîbü’r-Râvî fî Şerhi Taķrîbi’n-Nevevî, thk. Ebû
Muâz Tarık b. Ivadullâh b. Muhammed, Daru’l-Âsime, Riyad, 2003, II, 226; Ebû Abdillah
Muhammed b. İsmail el-Buhârî, es-Sahîh, Dar İbn Kesîr, Beyrut, 2002, s. 897, Fezâilü Ashâbi’nNebî 1, bab başlığı.
18 Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, Hadisevi, İstanbul, 2006, s. 209; Karagöz, a.g.e.,
s. 457.
19 “Muhadramûn” ile ilgili geniş bilgi için bkz. Mehmet Efendioğlu, “Muhadramûn”, DİA, XXX,
395-396; Osman Bilgen, Muhadramların Hadis İlmindeki Yeri, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya
13
14
9
“İslâm üzere ölen” ifadesiyle de mürted olarak ölenler20 bu tarifin dışında
kalmıştır.
Sahâbenin Hz. Peygamber’le birlikteliğinin uzun veya kısa olması meselesi
ise,
hususların
-diğer
sahâbenin
birbirine
yanında-
olan
sahâbe
fazileti durumuna
tabakalarının
da
oluşturulmasında
ve
önemli bir katkı sağladığı
kanaatindeyiz.
“Sahâbî” kavramı ile ilgili hadis ve usûl âlimleri sonuç itibariyle aynı da
olsa farklı farklı tanımlamalar yaparlarken;21 el-Âmidî (ö. 631/1233) ve İbnü’lHâcib (ö.646/1249) bu ihtilafın lafzî olduğunu ifade etmektedirler.22
Burada bu iki ilmî disiplin tarafından yapılan tanımlamalara dair detaylı
bilgi için bazı kaynaklara23 atıfta bulunarak yetinmek istiyoruz.
1.2 SAHÂBENİN DEĞERİ
Her inançta, her dinde bir öncüler kategorisi bulunur. İslâm dinine ilk
inanan, bağlanan, adananlar olmaları yanında, inanç sisteminin, din ve iman
hakikatinin ilk muhatap ve uygulayıcıları sahâbe dediğimiz ilk nesildir.24 Bilindiği
üzere sahâbe, Kur’an-ı Kerîm’in ilk muhatapları ve vahyi hayatlarında uygulayan
ilk nesildi. Böylelikle onlar vahyin hem öznesi hem de vahyin açıklanıp tebellür
etmesinde başrol olmuşlardı.25 Onlar âlemlere rahmet olarak gönderilen26 Hz.
Peygamber’i bizzat görmüşler, canlarıyla, mallarıyla O’nu desteklemişler, O’na
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya, 1998, s. 10-16; Seyit Avcı, “Hadisçilere Göre
Muhadramlar”, İslâmî Araştırmalar Degisi, cilt:18, sayı: 2, 2005, s. 159-160.
20 Süyûtî, Tedrîbü’r-Râvî, II, 227.
21 Solak, Hadislerde Sahabe Kavramı, s. 3-7; Efendioğlu, “Sahabe”, DİA, XXXV, 491. Harun
Reşit Demirel, Ehl-i Hadis ve Usûlcüler Arasında Sahâbe Tanımı Tartışması, İslâm
Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe –Sahâbe Kimliği ve Algısı- Sempozyum Kitabı, Sakarya,
2013, s. 453-463.
22 Sifil, İslamî Bilincin İhyası, 43
23 Erul, Sahâbenin Sünnet Anlayışı, s. 1-9; Demir, Hadis ve İdeoloji, s. 25-28; Efendioğlu,
“Sahâbe”, DİA, XXXV, 491; Bilgen, Muhadramların Hadis İlmindeki Yeri, s. 1-4; Yıldırım,
Sahabeyi Nasıl Anlamalıyız?, s. 31-46; Talha Hakan Alp, “Sahabe Tanımındaki İhtilafın Sahabe
Tasavvuruna Etkisi”, Rıhle, İstanbul, 2009, sy. 7, s. 6-10; İyâde b. Eyyûb el-Kubeysî, Sahâbetü
Rasûlillâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) fi’l-Kitâbi ve’s-Sünne, Daru’l-Kalem, Dimeşk, 1986, s.
34-72; Muhammed Emin Yıldırım, “Sahâbenin Fetih Anlayışı ve Bu Anlayışın Temelleri”, 12.
Uluslararası Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Beldiyesi Kültür Yayınları No: 81, İstanbul, 2015, s.
12-17; Mehmet Efendioğlu, Sahâbeye Yöneltilen Tenkitler, İFAV, İstanbul, 2014, s. 29-32.
24 Kılıç, “Kur’an’da Sahâbe’nin Sunuluşu ve Günümüze Yansımaları ”, Kur’an ve Sahâbe, s. 21.
25 Kılıç, a.g.m., s. 22,
26 Enbiya, 21/107.
10
yardım etmişlerdi. Kur’an’ın inişine bizzat şahit olmuşlar, hadisleri ise kulakları
ile duyarak
işitmişlerdi.
Hz.
Peygamber’e derinden saygı ile bağlanmışlar,
söylenen emrin niteliğine bakmaksızın yerine getirmişlerdi.
Hz. Peygamber’i gören ve İslâm adına yapmış olduğu çalışmalarına destek
olan, İslâm cemaatinin ilk mensubu olma şerefine nail olan sahâbe, İslâm’ın inşa
etmek
istediği “hayırlı ümmet” projesinin üzerlerinde tamamlandığı ilk nesil
olmuştur. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerîm’in hedefini gerçekleştirdiğine iman eden
müminler, sahâbenin vahye muhataplık görevini başarı ile yerine getirdiğine de
iman ederler.27
Kur’an-ı Kerîm’in, 23 sene gibi uzun bir dönemde nüzulüyle inşa ettiği ilk
nesil olan sahâbe-i kiram, Ümmet-i Muhammed’in öncüleridir. Hz. Peygamber
vefat edip giderken son din İslâm’ı onlara emanet etmiştir. Dolayısıyla bizler,
Kur’an’ı ve Hadis’leri onlar üzerinden öğrendik. Sadece bu durum bile sahâbenin
değerini ortaya koymaya yetmektedir. Onların muhteşem gayretleri ile dinimiz
İslâm bize eksiksiz bir şekilde ulaşmıştır.28
Hayat suyunun (ilahî vahyin) tatlı, saf, buz gibi fışkırdığı gözenin başında
bulunan29 sahâbe, Hz. Peygamber’den aldıkları dini adeta bir bayrak yarışı gibi
sonraki nesillere ulaştırmada üstün gayret göstermişlerdir. Eğer onlar bu görevi
tam ve kâmil bir şekilde yerine getirmeselerdi kıyamete kadar devam edecek olan
din sekteye uğrayacak ve hatta tam ve kâmil din, sadece Hz. Peygamber dönemine
has kalacaktı ki bu, murad-ı ilâhiye uygun düşmeyecekti.
Kur’an
ve
Sünnet’in
inceliklerine
vâkıf
olmak,
Hz.
Peygamber’in
açıklamalarına ve uygulamalarına ulaşabilmek için tek bir kaynaktan istifade etme
yerine
Hz.
Peygamber’in etrafında bir şekilde bulunmuş olan çok sayıda
sahâbenin hafızasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Tüm çağlarda hayırlı ümmet ve hayırlı toplum olmaya talip kimseler için bir
odak noktası, zirvelerde tutuşturulmuş bir meşale konumunda olan30 sahâbe,
Alp, “Sahabe Tanımındaki İhtilafın Sahabe Tasavvuruna Etkisi”, Rıhle, sy. 7, s. 5.
Ebu’l-Hasen Ali b. Hüseyin b. Ali el-Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher,
Mektebetü’l-Asriyye, Sayda/Beyrut, 2005, III, 48-49.
29 İbn Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmü’l-Muvakkıîn an Rabbi’l-Âlemîn, thk. Ebû Ubeyde Meşhûr b.
Hasan Âl-i Selmân, Dar İbnü’l-Cevziyye, Riyad, 1423, II, 8; Mustafa Öztürk, “Sahâbe Neslinin
Kur’an’la İlişkisi ve Bu İlişkinin Tefsir Açısından Önemi ”, Kur’an ve Sahâbe, Cumhuriyet
Üniversitesi Yayınları, Sivas, 2016, s. 131.
30 Kılıç, “Kur’an’da Sahâbe’nin Sunuluşu ve Günümüze Yansıma ları”, Kur’an ve Sahâbe, s. 41.
27
28
11
nebevî bilgi zincirinin altın halkasını teşkil etmektedir. Sahâbenin bu ulvî konuma
yükselmelerinin
sebebi
Hz.
Peygamber’e
ait
bilgilerin
başka
bir
yoldan
alınmasının mümkün olmamasıdır. Bu itibarla hadis âlimleri, çok kısa bir süre bile
olsa, Hz. Peygamber’le görüşen, O’na inanmış herkesi sahâbe kabul etmişlerdir.
Çünkü o kısa anda bile Peygamberimiz (s.a.v) o kişiye özel bir bilgi vermiş
olabilir. Amacımız Hz. Peygamber’e ait tüm bilgileri ve nebevî uygulamaları
öğrenmek olduğuna göre her sahâbenin ayrı bir öneminin ve değerinin olduğu
ortaya çıkmaktadır.31 Bu noktada hadisçilerin “sahâbe” tanımlamalarında ne kadar
isabetli olduklarını ifade etmek isteriz.
Sahâbe, Kur’an’ın “üsve-i hasene” olarak tanıttığı en güzel örnek olan
Muhammed Mustafa (s.a.v)’in -O’nu görmemiş ve kıyamete kadar gelecek
ümmete- hayatın her alanına dair bilgilerini aktardığı kimselerdir. O’nun nasıl
yürüdüğü, nasıl konuştuğu, hangi durumda kızdığı ve sevindiği, nasıl dua ettiği ve
bunun gibi yüzlerce/binlerce O’na ait olan her şey sahâbe tarafından aktarılarak,
Hz. Peygamber’in örnekliği vefat etmesiyle ortadan kalkmamıştır. Yine O’nun
rehberliğinde ve örnekliğinde hayatını yaşamak isteyen müminler için O’nunla
ilgili
bütün
bilgiler
hadis
ve
şemâil
kitaplarına
kaydedilerek
muhafaza
edilmesinde en etkin rol oynayan kimseler de sahâbedir.
Her insanın güvenirliliği noktasında bir referansa ihtiyacı vardır. Sahâbe
dediğimiz ilk neslin referansı ise Allah ve Rasûlü’dür. Bu doğrultuda sahâbenin
referansı bizatihi Allah olduğunu ifade eden Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071), şu
ifadelere yer vermektedir:
“Sahâbenin adaleti, Allah’ın onları ta’dil etmesi ve (kalplerinin) temizliğini
haber vermesiyle sabittir. Dolayısıyla Allah’ın onları ta’dil etmesinden sonra hiç
kimsenin, onlardan herhangi birini ta’dil etmesine ihtiyaç yoktur. Bu, âlimlerin
tamamının görüşüdür.”32
İmam Şafiî (ö. 204/820)’ye göre; Sahâbe, Allah Rasûlü’ne vahyin indirildiği
süreçte Hz. Peygamber’in hep yanındaydılar. Bu sayede Hz. Peygamber’in
muradının genel mi-özel mi, bağlayıcı mı yoksa tavsiye niteliğinde mi olduğunu
bilebilmişlerdir. Yine onlar, bizlerin vakıf olduğu ve olmadığı birçok nebevî
Murteza Bedir, Sünnet Hz. Peygamber’in Evrensel Mesajı, İSAM Yay. İstanbul, 2006, s. 59.
Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, Daru’lKütübi’l-Hadîse, Kahire, 1972, s. 46.
31
32
12
sünneti de bilmekteydiler. Onlar yeni bir hüküm istinbatına imkân tanıyacak
hususlarda, verâ, akıl, ictihad ve bütün dinî ilimlerde bizlerin fevkinde idiler.
Kanaatimiz şudur ki,
onların kişisel görüşleri, bizlerin kişisel görüşlerinden
tercihe daha şâyândır.”33
Dolayısıyla selef, karşılaştıkları meselelerde ilk olarak Kur’an ve Sünnet’e
başvurmuş, bu iki kaynakta hükmünü bulamadığı meseleler için, Allah’ın rızasını
kazanmış ve Hz. Peygamber tarafından en hayırlı nesil olarak tavsif edilmiş
sahâbenin görüşlerine başvurmuşlardır.34
Bu durumu ashâbın büyüklerinden Abdullah b. Mes’ûd (r.a) şu şekilde ifade
eder: “Sizden biri eğer uyacaksa Hz. Peygamber’in ashâbına uysun. Çünkü onlar
bu ümmetin en iyi kalplileri, en derin âlimleri, en az tekellüf yapanları, hidayette
en doğru olanları, hal ve tavrı en güzel olanlarıdır. Onlar, Allah tarafından son
Peygamber’inin
sohbeti
ve
dininin
ikamesi
için
seçmiş
olduğu
bahtiyar
kimselerdir. Dolayısıyla onların faziletini takdir ediniz ve onların izinden gidiniz.
Çünkü onlar dosdoğru bir hidayet üzeredirler.”35
Siz sahâbîleri rivayet açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusuna tahkik
ve tahric üstadı, muasır hadis âlimi merhum Şuayb el-Arnavût (ö. 1438/2016) şu
cevabı vermiştir: “Bize göre hiç şüphe götürmez bir şekilde sahâbenin tamamı
adildir.
Çünkü
onlar
Rasûlullah’ın
elinde
yetişmişlerdir.
Özellikle
de
Hz.
Peygamber’in yanında kalıp onunla uzun süreli arkadaşlık yaptıkları bilinenler.
Onların adaletinde asla şüphe edilemez. Fakat bazılarının bir kısım rivayetlerinde
hatalar söz konusu olabilir. Ancak bu adaletin olmamasından değil, yaşlarının
ilerlemesi
gibi
nedenlerden
kaynaklanır.
Dolayısıyla
biz
adalet
derken,
sahâbîlerde takva olduğunu, eğer bir hata sadır olmuşsa bunun unutmaktan ve
yanılmaktan kaynaklandığını, kasten yapılmadığını söylüyoruz.”36
Araştırmacı Mahmut Demir, sahâbenin cerh ve ta’dil’e tabi tutulamayacağı
görüşündedir: “Sahâbe Hz. Peygamber’den hem Kur’an’ı hem de duyduğu
Abdulkadir Yılmaz, “Sebb-i Sahabe Meselesi –Sahabe-i Kiram Hakkında Uygunsuz
Konuşmanın Hükmü-”, Rıhle, İstanbul, 2009, sy. 7, s. 30-31
34 Orhan Ençakar, “Fıkhî Meselelerde Hüccet Olması Bakımından Sahabe Kavli ”, Rıhle, İstanbul,
2009, sy. 7, s. 50.
35 Ebû İshâk İbrâhîm b. Mûsâ b. Muhammed el-Lahmî eş-Şâtıbî el-Gırnâtî, el-Muvâfakât, thk.
Ebû Ubeyd Meşhur b. Hasen Âl-i Selman, Dar İbn Affân, 1997, II, 459-460.
36 Enbiya Yıldırım, Hadisler ve Zihinlerdeki Sorular –Büyük Muhaddis Şuayb Arnavut’la
Söyleşi-, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2011, s. 245.
33
13
hadislerle İslâmî öğretileri nakleden ilk nesil olduğu için; onların cerh ve ta’dil
ameliyesine tabi kılınmaları, dolaylı olarak İslâm dininin sorgulanması anlamına
gelecektir. Onlardan Kur’an’ın nakli ve hadis rivayetiyle alakalı bir şüphe söz
konusu olmuş olsaydı, o zaman din, Hz. Peygamber’in asrıyla sınırlı kalır, tüm
zamanlara ulaşamazdı.”37
Hz. Peygamber’den sonra takip etmemiz, yollarını izlememiz ve ahlaken
örnek almamız gereken kişiler sahâbîlerdir. Çünkü onlar; sarsıntı içerisinde
olanlara sabit dağlar,
yolunu kaybedenlere yol olan nehirler ve yönlerini
yitirenlere yön gösteren yıldızlardır. 38
Hz. Peygamber hayattayken, Allah’tan aldığı bilgileri insanlara ulaştırma
noktasında ne kadar önemli bir konumda duruyorsa, sahâbe de, Hz. Peygamber
vefat ettiğinde sonraki nesillere dini ulaştırma hususunda bir o kadar önemli
konumdadır. Çünkü Allah’ın insanlara ulaştırdığı veya ulaştırmak istediği dinin
bir sonraki nesillere tebliği, Hz. Peygamberden sonra sahâbeye kalmıştır. Kur’an
ve Sünnet ile oluşan son ve tek Din İslâm bize ve gelecek kuşaklara kadar hiçbir
noksanlığa maruz kalmadan ulaşmış olmasındaki zaruret bedihidir. 39 “Kur’an’ı
biz indirdik ve O’nu biz koruyacağız,”40 âyetindeki bu ilahi garanti, kıyamete
kadar gelecek olan halka halka nesillerin ilk halkası olan sahâbe nesli ile
gerçekleştiği bir vakıadır. Kur’an’ın olduğu gibi Sünnet’in de ilk muhatabı,
muhafızı ve nakilcisi sahâbe olmuştur. Dolayısıyla Kur’an bağlamında sahâbe ne
kadar önemliyse Sünnet bağlamında da bir o kadar önemlidir. 41
İmam Mâlik (ö. 179/795) ise sahâbeyi ta’n edenlere karşı Hz. Peygamber ile
sahâbe arasındaki bağlantıyı şu şekilde özetlemiştir: Bir adam kötü ise arkadaşı da
kötüdür. Bir adam sâlih ise ashâbı da sâlihlerdendir. Kur’an’ı, İslâm’ı ve Hz.
Peygamber’in
şerîatlarını
aktaranlar
ise
sahâbedir.
Onları
kötülemek,
naklettiklerinin doğru olmadığı manasına gelir, demiştir.42
Demir, Hadis ve İdeoloji, s. 61.
Yıldırım, Sahabeyi Nasıl Anlamalıyız? s. 17.
39 Sifil, İslamî Bilincin İhyası, s. 36.
40 Hicr, 15/9.
41 Sifil, İslamî Bilincin İhyası, s. 31.
42 Ebu’l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Teymiyye el-Harrânî, Mecmûu’l-Fetâvâ,
thk. Enver el-Bâz, Âmir el-Cezzâr, Darü’l-Vefâi, 2005, IV, 429; Aynur Ureler, Sahâbe
Uygulaması olarak Sünnete Bağlılık, Işık Yayınları, İzmir, 2004, s. 302.
37
38
14
Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) de benzer bir tavır sergileyerek şöyle
söylemiştir: “Rasûlullah’ın ashâbından herhangi birini kötülükle anan bir adam
gördüğünde, onun Müslümanlığından şüphe et!.”43
Ebû Zür’a er-Râzî (ö. 264/878) bu konuyla ilgili olarak şöyle demiştir: “Hz.
Peygamber’in ashâbından birini tenkis eden birisini gördüğün zaman, kesinlikle
iyi bil ki, o zındıktır. Çünkü bize göre Hz. Peygamber ve Kur’an haktır. Bize
Kur’an’ı ve Sünnet’leri ulaştıran ise Hz. Peygamberin ashâbıdır. Onlar Kur’an ve
Sünnet’i ortadan kaldırmak için bizim onlara olan (hüsnü) şehadetimizi yaralamak
(cerh) istiyorlar. Hâlbuki onları (sahâbeyi kötüleyenleri) cerh etmek daha evladır.
Çünkü onlar zındıktırlar.”44
Kurtubî (ö. 671/1273) de aynı görüşlere katılarak şu ifadelere yer verir:
“Sahâbeden birini küçük gören ya da sahâbeye dil uzatan kimse aslında âlemlerin
Rabbi olan Allah’ı yalanlamakta ve Müslümanların şeriatını batıl görmektedir.”45
İşte bu sebepten dolayı Hz. Peygamber, -sahâbe kanalıyla bir sonraki
nesillere ulaşacak olan- hem Kur’an’ı hem de tesis etmiş olduğu sünnetini
korumak ve kimsenin sahâbeye saldırmasına fırsat vermemek için, Kur’an’dan
sonra bizatihi kendisi de sahâbeyi koruma altına alarak “Kim ashâbıma söverse,
Allah’ın, Meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah
onun tövbesini ve ibadetini kabul etmez,”46 buyurmuştur.
Hz. Ömer’in oğlu Ubeydullah b. Ömer, (ö. 37/657) ashâb-ı kiramdan
Mikdâd b. el-Esved el-Kindî’ye (ö. 33/653) hakaret ettiği zaman, Hz. Ömer (r.a)
oğlunun dilini keseceğine dâir yemin etmişti. Bazı yakınları halifeye yemininden
vazgeçmesi için ricada bulundular. O zaman Hz. Ömer (r.a) şunu söylemiştir:
“Bırakın, ben onun dilini keseyim de, bundan sonra biri çıkıp da Muhammed
aleyhisselâmın ashâbından birine dil uzatmaya cesaret edemesin!..”47
Ebu’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Bağdâdî ibnü’l-Cevzî,
Menâkibü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Dar Hicr, Kahire,
1998, s. 216.
44 Hatîb el-Bağdâdî, Kifâye, s. 49.
45 Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân,
thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 2006, XIX, 347.
46 Ebu’l-Kâsım Müsnidü’d-Dünyâ Süleymân b. Ahmed b. Eyyûb et-Taberânî, el-Mu’cemü’lKebîr, thk. Hamdî Abdülmecîd es -Selefî, Mektebetü İbn Teymiyye, Kâhire, 1397, XVII, 140,
hadis no: 349.
47 Mehmet Yaşar Kandemir, Şifâ-i Şerîf Şerhi, Tahlil Yayınları, İstanbul, 2012, III, 538.
43
15
Bu gerçeklere rağmen İslâm geleneği içerisinde sahâbe arasında ayırımcılık
yapan, sadece bir kısmını hayırla yâd edip genel olarak sahâbeyi kötülükle yâd
eden “şia” damarı günümüze kadar varlığını devam ettirmiş,48 Kur’an’a ve sahih
nebevî çizgiye aykırı bu çarpık anlayış, müslümanlar arasında genel kabul
görmemiştir.
Oysa Ehl-i Sünnet nazarında Hz. Peygamber’e dost ve arkadaş olan sahâbe,
gökyüzündeki yıldızlar kadar değerli ve kıymetlidir. Hz. Peygamber, sahâbeyi
ilmek ilmek işlemiş ve İslâm ahlakı üzere yetiştirmeye büyük bir heyecanla
çalışmıştır. Elbette bazı ufak tefek sıkıntılarla karşılaşsalar da netice itibari ile
sahâbe, Allah’ın razı olduğu kullar haline gelmişlerdir.
1.2.1. Kur’an’da Sahâbenin Değeri:
Kur’an-ı Kerîm’de sahâbeden söz edilirken “sahâbe” ve “ashâb” kelimeleri
kullanılmamaktadır. Bunun yerine muhacirler,49 ensâr,50 hicret edenler,51 Hz.
Peygamber’le beraber olanlar52 O’nu destekleyip yardım edenler53 ve benzeri
ifadeler kullanır.
Ehl-i Sünnet nazarında sahâbe, muhabbet duyulması vacip olan, faziletleri
gerek Kur’an gerekse Sünnet tarafından sabit olmuş kimselerdir. İbn Teymiye (ö.
728/1327), ilim ve fıkıh ehlinin bu hususta ittifak halinde olduğunu söylemiştir.54
Kur’an-ı
muhataplarıdır.55
Kerîm’e
göre
sahâbe,
Kâfirlere karşı şiddetli,
“en
hayırlı
ümmet”
ifadesinin
ilk
kendi aralarında merhametlidirler. 56
İslâm’ın ilk öncüleri, kendileri için ebedi cennetlerin hazırlandığı ve Allah’ın razı
olduğu kimselerdir.57 Allah’a karşı gelmekten sakınan ve kendilerine büyük
mükâfatların hazırlandığı58 ve hesap gününde utandırılmayacak 59 özel kişilerdir.
Demir, Hadis ve İdeoloji, s. 41.
Tevbe, 9/100.
50 Tevbe, 9/100.
51 Âl-i İmrân, 3/110
52 Fetih, 48/29.
53 A’raf, 7/157
54 Yılmaz, “Sebb-i Sahabe Meselesi, Rıhle, sy. 7, s. 30-31.
55 Âl-i İmrân, 3/110.
56 Fetih, 48/29.
57 Tevbe, 9/100.
58 Âl-i İmrân, 3/172.
59 Tahrim, 66/8.
48
49
16
Yoksullara yardım eden ve dosdoğru olan kimselerdir. 60 İhtiyaç sahibi olsalar bile
mümin kardeşlerini kendilerine tercih eden örnek şahsiyetlerdir. 61 En zor şartlarda
bile “bize Allah yeter” diyecek kadar Allah’a bağlılıkları çok güçlü olan,62
kalpleri tertemiz insanlardır.63 Kurtuluşa erenler olduklarının64 yanı sıra Allah’ın
kendilerine çok şefkatli ve çok merhametli olduğu65 peygamber dostlarıdır. Onlar,
Allah’a verdikleri takva sözünü yerine getirme hususunda ehil oldukları Kur’anî
beyanla açıkça ifade edilip hakları teslim edilen ulvî şahsiyetler olup, 66 iman ettiği
değerler uğruna mallarıyla ve canlarıyla hiç çekinmeden mücadele eden Allah’ın
seçkin kullarıdır.67
Ayrıca Yahudiler’e, Hristiyanlar’a ve sonraki mümin nesillere hitaben;
“Sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, doğru yolu bulmuş olurlar,”68 ifadesiyle
hidayet noktasında sahâbenin öncü nesil oldukları belirtilmektedir.
Kur’an genel olarak (Zeyd b. Hârise hariç)69 hiçbir sahâbenin adını anmaz;
kimliğin ve kişisel değerin nominal sınırlanması demek olan özel isimlere atıf
yapmaz, bunun yerine bize eylem, dinamizm, hareket ve ahlakî davranış tiplerini
sergileyen pek çok halden, davranıştan, aksiyondan söz eder. 70
Buraya kadar zikredilen ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi Yüce Allah,
sahâbenin ne şahıslarından, ne Hz. Peygamber’i görmüş olmalarından ve ne de
aynı zaman ve mekânda yaşamış olmalarından söz etmektedir. Bilakis onları
başkalarından
üstün
ve
faziletli
kılan
vasıflarından,
yüksek
erdemlerinden
bahsetmektedir. Gayet açıktır ki, onların Allah’ın rızasına erişmiş olmaları, sadece
Hz. Peygamber’i görmelerinden, onun çağdaşları olmalarından değil; ilahi övgüye
mazhar oldukları iman, ittiba, itaat, bey’at, hicret, cihad, infak, kardeşlik,
yardımlaşma ve dayanışma, mallarını ve canlarını Allah yolunda seve seve feda
Haşr, 59/8.
Haşr, 59/9.
62 Âl-i Imrân, 3/173.
63 Fetih, 48/18.
64 Tevbe, 9/88.
65 Tevbe, 9/117.
66 Fetih, 48/26.
67 Tevbe, 9/88.
68 Bakara, 2/137.
69 Ahzab, 33/37.
70 Kılıç, “Kur’an’da Sahâbe’nin Sunuluşu ve Günümüze Yansımaları ”, Kur’an ve Sahâbe, s. 4647.
60
61
17
edebilme
gibi
tarihte
eşine
pek
rastlanmayan
yüce
meziyetlerden
kaynaklanmaktadır.71
Hz. İsa (a.s)’ın havârîlerine; “Allah yolunda bana kim yardımcı olur?”
sorusuna havârîlerin; “Biz Allah’ın dininin yardımcılarıyız,” şeklinde cevap
verdiklerini
nakleden
kitabımız;
mü’minlere
hitaben;
“Ey
İman
edenler!
Allah’ın dininin yardımcıları olunuz,”72 emrini vermektedir, Nitelik ve varoluş
karakteri
bakımından
sahâbenin
genelinin
“Allah’ın
dininin
yardımcıları”
ifadesine layık olduklarını söylemek mümkündür.73 İmam Matüridî (ö. 333/944)
bundan dolayı hiç ayrım yapmaksınız ashâb-ı kirâm’ın bütünü Hz. Peygamber’in
havârîleridir, der.74
Kur’an-ı Kerîm’de de yer yer sahâbenin fazilet bakımından birbirlerine eşit
olmadıklarını, her ne kadar hepsi eşit olmasa da, tamamına cennet vaad edildiğini
görüyoruz. Bu duruma örnek olarak şu ayeti misal olarak verebiliriz:
“…İçinizden (Mekke) feth(in)den önce (Allah yolunda) harcayan ve
savaşanlar, (diğerleriyle) bir olmaz. İşte onlar derece bakımından, (fetihten)
sonra harcayan ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, yine de (bunların) her
birine en
güzel (mükâfat
olan
Cennet’i) vaad etmiştir. Allah bütün
işlediklerinizden haberdardır.”75
Bu bölümde görüldüğü üzere; Kur’an, sahâbe üzerinden muhataplarını
terbiye etmektedir.
Onların göstermiş olduğu olumlu ve güzel örnekleriyle
motivasyon sağlamakta, olumsuz örneklerle de ibret dersi vermektedir. Ama ne
olursa olsun, onlar hakkında hep nazik ifadeler kullanmakta ve onları mutlu sonla
müjdelemektedir.76
1.2.2. Hadislerde Sahâbenin Değeri:
Hz. Peygamber (s.a.v)’in dilinde ise sahâbe, “İnsanların en hayırlısı
benim dönemimde yaşayanlardır,”77 iltifatına mazhar olan kimselerdir. Hz.
Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, s. 12.
Saf, 61/14
73 Kılıç, “Kur’an’da Sahâbe’nin Sunuluşu ve Günümüze Yansımaları”, Kur’an ve Sahâbe, s. 24.
74 Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Matüridî es-Semerkandî, Te’vîlâtü
Ehli’s-Sünne, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, Lübnan, 1995, III, 648,
75 Hadid, 57/10.
76 Zekeriya Güler, “Soruşturma”, Rıhle, İstanbul, 2009, sy. 7, s. 63.
77 Buhârî, Sahih, s. 897, Fezâilü Ashâbi’n-Nebî 1, hadis no: 3650.
71
72
18
Peygamber, sahâbeye hakaret edilmemesini hatta onların yapmış olduğu infaka
kimsenin erişemeyeceğini ifade buyurmuştur.78
onlardan
kimini
cennetle
müjdelemiş, 79
Yine Hz. Peygamber (s.a.v)
kimini de
farklı farklı müjdelerle
anmıştır.80 Kalpleri en hayırlı olanlar olmaları sebebiyle, Rabbimiz onları Hz.
Peygamber’in etrafında vezirler kılmıştır.81
Kur’an-ı Kerîm ve hadislerle, değeri ve kıymeti ortaya konan sahâbenin
diğer fertlerden insan olmaları bakımından hiçbir farklılıkları yoktur. Ancak
zikredilen farklı hususiyetlerin sahâbede bulunması onları güzellikle anmamızın
elzem olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla ashâb-ı kirâm’ı severiz ve onları
ancak hayırla anarız. Çünkü onları sevmek din, iman ve ihsandır. Onlara buğz
etmek ise küfür, nifak ve tuğyândır. 82
Sahâbeye gereken değerin verilmemesi, bizleri hem bu dünya da hem de
ahirette
ebedî
mutluluğa
taşıyacak
olan
Kur’an
ve
Sünnet’in
tereddütle
karşılanmasına zemin hazırlamış olacaktır.
Bu durum yalnızca bir varsayım ve tahminden ibaret değildir. Zira sahâbe
tabakasına ilişkin olumsuz görüşleri malum olan Şia mezhebinin önde gelen
otoriteleri, Kur’an-ı Kerîm’in birçok ilâve ve çıkartmalara maruz kaldığını,
Allah’ın kitabının tıpkı önceki ilahi kitaplar gibi tahrif ve tebdile uğradığını
söyleme cür’etini göstermişlerdir.83
Hz. Peygamber’i devreden çıkardığımız zaman nasıl ki Kur’an’dan ve
İslâm’dan söz etmemiz mümkün değilse, sahâbeyi de devreden çıkardığımızda
Kur’an’dan, Sünnet’ten yani İslâm’dan bahsetmemiz mümkün olmayacaktır.
Sahâbe nesli, Kur’an ayetlerinin ve Hadis metinlerinin sağlıklı anlaşılması
ve yorumlanması konusunda çok önemli bir misyona sahiptir. Sahâbe, olayların
toplumsal-kültürel ve dış bağlamını biliyorlardı. Dolayısıyla sahâbenin Kur’an’la
vakıa/olgu arasındaki bağlantıyı, sonraki nesillerden daha sağlıklı bir biçimde
Buhârî, Sahih, s. 903, Fezâilü Ashâbi’n-Nebî 4, hadis no: 3673.
Buhârî, Sahih, s. 908, Fezâilü Ashâbi’n-Nebî 6, hadis no: 3693.
80 Buhârî, Sahih, s. 916, Fezâilü Ashâbi’n-Nebî 13, hadis no: 3719.
81 Ahmed b. Hanbel, Müsned, thk. Şuayb el-Arnaût vd, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1998, VI,
84, hadis no: 3600.
82 Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed b. Selâme et-Tahâvî, el-Akîdetü’t-Tahâviyye, Dar İbn Hazm,
Beyrut, 1995, s. 29; Ebu’l-Kâsım Hibetullah b. Hasen b. Mansûr et-Taberî el-Lâlekâî, Şerhu Usûli
İ’tikâdi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemâa, thk. Ebû Ya’kûb Neş’et b. Kemâl el-Mısrî, Daru’l-Basîra,
İskenderiyye, 1411, s. 1057-1266.
83 Yılmaz, “Sebb-i Sahabe Meselesi, Rıhle, sy. 7, s. 31.
78
79
19
kurabildiklerini
kabul
etmek
zorunludur. 84
Sahâbenin
devreden
çıkarılması,
rivayet-dirayet dengesinin bozulması ve dinin “keyfemâ yeşâ’ yorumlanması
demektir.85 İşte bütün bunlar gösteriyor ki sahâbe, peygamber dönemini müşahede
ettiği ve olayların arka planını bildikleri için Kur’an’ın yanlış anlaşılmasınında
önüne geçmişlerdir.
Böylelikle günümüzde samimi her Müslümanın Kur’an’ı
anlamaya yönelik çabasında sahâbeyi dikkate alması ve sahâbe nesline referansta
bulunması bir tercih değil, mecburiyettir. 86
Hz. Peygamber’i görmeleri, O’nunla beraber yaşamaları, O’na ve dine
hizmet etmeleri, sahâbeye çok büyük bir şeref kazandırmıştır. Bu özelliklerinden
dolayı da kendilerinden sonra gelen hiçbir kimse bu şerefe nail olamamıştır. 87 Bu
değerin zedelenmemesi hususunda sahâbenin büyükleri, sahâbenin küçükleri ve
tabiînin büyükleri çok büyük duyarlılık örneği göstermişlerdir.88 O kadar ki İslâm
âlimleri sahâbeye
saygısızlık
konusunu
ilmi anlamda tartışmışlar ve netice
itibariyle “sahâbeye saygısızlık küfürdür” veya “sahâbeye saygısızlık fısk ve
dalâlettir” şeklindeki kanaatlerini delilleriyle ispatlamaya çalışmışlardır.89
Bununla birlikte sahâbenin bütün bu güzel vasıflarına rağmen zaman zaman
ikaz edildikleri de görülmektedir. Allah, Onların sadece iyiliklerini anıp bazı
yapmış oldukları hataları zikretmemiş olsaydı, adaletini zedelemiş ve karşımıza –
kıyamete
kadar
oluşturulamayacak-
kusursuz
bir
toplum
tablosu
ortaya
çıkacaktı.90 Böylece Allah, onları oldukları gibi tanıtmış, her daim ağır basan
erdemli kişiliklerine de işaret buyurmuştur.
Ehl-i
Sünnet’in
sahâbe
tasavvurunun
büyük
ölçüde
Şia’nın
sahâbe
hakkındaki olumsuz kanaatlerine tepki olarak ortaya çıktığı91 veya Ehl-i Sünnet’in
sahâbeyi takdir ve tafdil etmesi Şia’nın zuhurundan sonra ki döneme tekabül
Mevlüt Erten, “Tefsirde Sahâbenin Öznelliği”, Kur’an ve Sahâbe, s. 177.
Güler, “Soruşturma”, s. 64
86 Mustafa Öztürk, “Sahâbe Neslinin Kur’an’la İlişkisi ve Bu İlişkinin Tefsir Açısından Önemi ”,
Kur’an ve Sahâbe, s. 132.
87 Mehmet Efendioğlu, “Sahâbe Hukûku ve Ashâba Saygısızlığın Dînî Hükmü”, Hadis Tetkikleri
Dergisi, İstanbul, 2010, VIII/I, s. 9-11.
88 Efendioğlu, a.g.d., s. 11-23.
89 Efendioğlu, a.g.d., s. 26-30; Ahmed b. Abdülhalim b. Abdüsselâm b. Teymiyye el-Harrânî, esSârimü’l-Meslûl alâ Şâtimi’r-Rasûl, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, nşr. Daru’lVatan, Riyad, 1983, s. 567-580; Yılmaz, “Sebb-i Sahabe Meselesi, Rıhle sy. 7, s. 33-38.
90 Kılıç, “Kur’an’da Sahâbe’nin Sunuluşu ve Günümüze Yansımaları ”, Kur’an ve Sahâbe, s. 54.
91 Demir, Hadis ve İdeoloji, s. 58.
84
85
20
şeklindeki
ettiği92
sahâbenin
faziletini
tespitlerin
Kur’an,
doğruyu
Hadis
yansıtmadığı
literatüründen
kanaatindeyiz.
önce
ortaya
Çünkü
koymuştur.
Dolayısıyla fezâilü’s-sahâbe literatürü, bu iki karşıt cephenin çatıştığı, hesaplaştığı
ve adeta kozlarını paylaştığı bir alan görünümünde 93 asla olmamıştır. Eğer tarihte
Şia/sahâbeye sövme hareketi olmasaydı, Hz. Peygamber’in daha hayattayken
gerek muhacirleri gerekse ensâr’ı ve kişisel bazda sahâbeyi öven sözleri bir
sonraki nesillere aktarılmayacak mıydı?
Bizim tespitimize göre ise, Ehl-i Sünnet, Şia’ya karşı sahâbeyi övme
yarışmasına girmemiş, sadece onların -zaten mevcut olan- faziletlerini ortaya
çıkarma gayreti içerisinde olmuşlardır. Ehl-i Sünnet, sahâbenin fazileti ile ilgili
özelliklerini abartmamış, sahâbeyi Kur’an’ın ve Sünnet’in övdüğü gibi övmüştür.
Gayet tabi olarak sahâbenin de beşer olmaları ve masum olmamaları sebebiyle
onlardan bazı hatalar sudûr etse de, bu durum onların genel anlamdaki faziletine
halel
getirmemiştir.
Aksi
takdirde
yukarıda
ifade
edilenlerin
doğruluğunu
düşünürsek, sahâbe hakkındaki soru(n)lar ve şüpheler artacaktır. Sahâbenin
şüpheyle karşılandığı durumda da dinimiz İslâm’ın ne hale geleceği izahtan
vârestedir.
Sahâbeden bir teki hakkında bile sarf edilecek uygunsuz sözlerin zamanla
sahâbe tabakası hakkında bir karalama kampanyasına dönüşeceğini ve bunun da
başta Kur’an-ı Kerîm olmak üzere dinin diğer bütün sabitelerini sarsacağını görme
basiretini gösteren Ehl-i Sünnet âlimleri olmuştur. Onların bu tutumunu bir
tarafgirlik ve mezhepçilik duygusu ile izah etmek, Ehl-i Sünnet’e büyük haksızlık
olarak değerlendirlmelidir.94
Hicrî II (VII). asır boyunca ve III (VIII). asrın başında gündemi çokça
meşgul etmiş olan Havâric, Şia ve Mu’tezile gibi fırkaların sahâbeye yönelik
eleştirileri, III (IX). asrın ikinci yarısından itibaren muhaddisler başta olmak üzere
Ehl-i Sünnet âlimleri tarafından kaleme alınan eserler ve reddiyeler sayesinde
önce durmuş, sonra da gündemden düşmüştür. Ancak miladî XIX. Yüzyılın
92
Demir, a.g.e. s. 353.
Demir, a.g.e. s. 108.
94 Yılmaz, “Sebb-i Sahabe Meselesi, Rıhle, sy.7, s. 30-31.
93
21
itibaren
ortalarından
müsteşriklerin
ve
müsteşrikleşmiş
kimselerin
gündeme
taşımaları ile bu süreç yeniden başlamıştır. 95
Şunu da tekrar ifade edelim ki, Sahâbe nesli, hiçbir zaman bizler için sadece
tarihi şahsiyetler olarak kalamazlar. Onlar, dinin bir sonraki nesle güvenilir
şekilde
intikali
ve
muhafazası
için,
Allah
tarafından
seçilmiş,
Rasûlullah
tarafından yetiştirilmiş bir nesildir. Dolayısıyla sahâbe neslini tanımak ne sadece
bir vefa, ne sadece tarihî bir malumat ne de sadece geçmişe dair bir özlemin
ifadesidir.
Sahâbe neslini tanımak, Allah’ı, Peygamber’i, Kitab’ı, dolayısıyla
İslâm’ı tanımanın en doğru yoludur.96
1.3 SAHÂBE TABAKALARI
“Tabaka” kelimesi sözlükte hal, konum, derece, sınıf, zümre, birbiri ardına
gelen topluluklar, nesil, soy, birbirine denk/benzer şeyler veya insanlar vb.
anlamlara gelmektedir.97 Bu manaları zaman, mekân ve hal odaklı olarak üç
grupta toplayabiliriz. Temel İslâm ilimlerinde “tabaka” kavramı “nesil, soy”
anlamında özellikle zaman boyutuyla ön plana çıkmaktadır. 98 Fakat burada
konunun gereği olarak “tabaka” kelimesi hal yönünden incelenecektir. Bu da
“derece
ve
mertebeleri
birbirine
yakın
şeyler
veya
kimseler”
anlamına
gelmektedir.99
“Sahâbenin Değeri” başlığı altında
Kur’an-ı Kerîm,
hadisler ve akli
delillerle sahâbenin fazilet sahibi insanlar oldukları ortaya konmaya çalışılmıştır.
Ancak gayet tabiî olarak fazilet bakımından hepsi aynı durumda değillerdir. 100
Ahmed b. Hanbel, her ne kadar Hz. Peygamber’i bir defa dahi gören
kimseyi sahâbî saysa da, İslâm’a girmedeki öncelik ile Hz. Peygamber’i dinlediği
Mehmet Efendioğlu, “Sahabe’den Bir Kısmı Münafık olabilir mi?”, Rıhle, İstanbul, 2009, sy. 7,
s. 42.
96 Muhammed Emin Yıldırım, Sahabe İklimi, Siyer Yayınları, İstanbul, 2016, I, 25.
97 İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, X, 209-215; İsmail Durmuş, “Tabakat”, DİA, XXXIX, 288; Emin
Âşıkkutlu, Tabaka Kavramı ve Muhaddislerin Tabaka Anlayışı, MÜİF Dergisi, İstanbul, 2007, sy.
32, s. 6.
98 Âşıkkutlu, a.g.d. sy. 32, s. 7.
99 Âşıkkutlu, a.g.d. sy. 32 s. 6.
100 Ömer Özpınar, Fedâilü’s-Sahâbe Edebiyatının Teşekkülü ve Muhtevasına Etki Eden Sebepler
Üzerine, İslâm Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe –Sahâbe Kimliği ve Algısı- Sempozyum
Kitabı, Sakarya, 2013, s. 115.
95
22
ve O’nu gördüğü oranında sahâbîliği vardır, ifadesine de yer vermektedir.101 Bu
da muhaddislerin sahâbeyi ayrı ayrı mertebelerde anladığını göstermektedir. 102
Bütün bu ifadelerin neticesinde görüyoruz ki; Ehl-i Sünnet, derece ve fazilet
bakımından sahâbenin hepsini aynı derecede olmadığını kabul eder. Onlar
arasında İslâm’a ilk girenler, hicret edenler, Ehl-i Bedir, Efendimiz (s.a.v)’in ehl-i
beyti, cennetle müjdelenenler… gibi diğerlerinden daha üstün olanlar vardır.103
Hatta
Kur’an-ı
Kerîm,
cihada
katılanlarla
katılmayanlar
arasında
üstünlük
derecesi olduğunu104 ve fetihten önce infakta bulunanlarla bulunmayanların eşit
olmadıklarını105 açık bir şekilde ifade etmektedir.
Nitekim bundan dolayı İslâm âlimleri, sahâbe tabakasını kendi içinde farklı
farklı tabakalara ayırmışlardır. Örneğin İbn Sa’d, (ö. 230/845) Hz. Ömer’in fey’
gelirlerini dağıtmak üzere düzenlediği divan defterindeki anlayışa uygun olarak,
sahâbeyi beş tabakada incelemiştir.106
1- Bedir Gazvesi’ne katılan muhacirler ve ensar.
2-
Bedir
Gazvesi’nde
bulunamamış
Habeşistan
muhacirleri
gibi
ilk
Müslüman olan kişilerle Uhud Gazvesi’ne katılanlar.
3- Hendek ve sonrasındaki gazvelere katılanlarla Mekke’nin fethinden önce
ihtidâ edenler.
4- Mekke’nin fethi sırasında ve daha sonra Müslüman olanlar.
5- Hz. Peygamber’i çocukluğunda görenler
Hâkim en-Neysabûrî (ö. 405/1014) ise “Ma’rifetü Ulûmi’l-Hadis” adlı
eserinde sahâbe tabakalarını on iki kısma ayırarak şöyle belirlemiştir:
1- Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Mekke’de ilk
Müslüman olanlar.
2- Dâru’n-Nedve ashâbı.
3- Habeşistan’a hicret edenler.
Ahmed b. Hanbel, Kitâbü Fezâili’s-Sahâbe, s. 9.
Alp, “Sahabe Tanımındaki İhtilafın Sahabe Tasavvuruna Etkisi”, Rıhle, sy. 7, s. 10.
103 Ebubekir Sifil, İstikamet Yazıları, Rıhlekitap, İstanbul, 2012, s. 347.
104 Nisa, 4/95.
105 Hadîd, 57/10.
106 Mustafa Fayda, “İbn Sa’d”, DİA, XX, 295.
101
102
23
4- Birinci Akabe Bey’atı’na katılanlar.
5- İkinci Akabe Bey’atı’na katılanlar.
6- Hz. Peygamber henüz Medine’ye ulaşmayıp Kuba’da bulunduğu sırada
bu şehre gelen ilk muhacirler.
7- Bedir savaşına katılanlar.
8- Bedir savaşı ile Hudeybiye Barışı arasında Medine’ye hicret edenler.
9- Rıdvan Bey’atı’na katılanlar.
10- Hudeybiye ile Mekke fethi arasında Medine’ye hicret edenler.
11- Mekke’nin fethedildiği gün müslüman olanlar.
12- Mekke fethi, Veda Haccı ve sonrasında Hz. Peygamber’i gören
çocuklar.107
Abdülkâhir
el-Bağdâdî
(ö.
429/1037)
ise
bu
taksimatı
daha
da
detaylandırarak şu sıralamayı uygun görmüştür:
1- İslâm’a ilk girenler.
2- Hz. Ömer (r.a) müslüman olduğunda İslâm’a girenler.
3- Habeşistan’a ilk hicret edenler.
4- Birinci Akabe Bey’atı’na katılanlar.
5- İkinci Akabe Bey’atı’na katılanlar.
6-
Hz. Peygamber (s.a.v) ile birlikte Medine’ye hicret edenler ve
Medine’ye girmeden önce Kuba’da iken O’na yetişenler.
7- Hz. Peygamber (s.a.v)’in Medine’ye girmesinden Bedir savaşına kadar
geçen sürede hicret edenler.
8- Bedir savaşına katılanlar.
9- Uhud savaşına katılanlar.
10- Hendek savaşında bulunanlar.
11- Hendek savaşı ile Hudeybiye barışı arasında Medine’ye hicret edenler.
12- Rıdvan Bey’atı’nda bulunanlar.
13- Hudeybiye barışı ile Mekke’nin fethi arasında Medine’ye hicret edenler.
14- Mekke’nin fethedildiği gün müslüman olanlar.
15- Mekke’nin fethinden sonra grup grup İslâm’a girenler.
Ebû Abdillah Muhammed b. Abdullah el-Hâkim en-Neysâbûrî, Ma’rifetü Ulûmi’l-Hadîs, thk.
Ahmed b. Fâris es-Sellûm, Dar İbn Hazm, Beyrut, 2003, s . 158-165.
107
24
16- Hz. Peygamber dönemine yetişen ve O’ndan az bir miktarda hadis
rivayet eden çocuklar.
17- Veda Haccı esnasında Hz. Peygamber’e getirilen çocuklar. 108
İslâm tarihçileri ve hadis âlimleri tarafından yapılan bu fazilet sıralaması,
genellikle
sahâbenin
müslüman
olmadaki
öncelikleri,
Hz.
Peygamber’e
yakınlıkları, önemli tarihi olaylardaki durumları, ilmî ve dinî konumları gibi genel
hususlar dikkate alınarak yapılmıştır.109
Bu sınıflandırmada bir önceki tabakanın bir sonraki tabakadan genel olarak
dönem itibariyle “daha hayırlı” olduğu belirtilmiştir. Gayet tabii olarak sahâbe,
"sahâbî" olma özellikleri sebebiyle bir sonraki nesilden (Tabiin’den) daha hayırlı
ve daha faziletlidir.110
1.4 SAHÂBE LİTERATÜRÜ
Sahâbe nesli, Hz. Peygamber (s.a.v) ile sonraki müslüman nesiller arasında
bir köprü görevi görmektedir. Sahâbe nesli, konumları itibari ile İslâm tarihi
boyunca
dikkatlerin
hep
üzerlerinde
olduğu
“en
değerli
nesil”
olarak
değerlendirilmiştir. Bu sebepledir ki, İslâm tarihinde her bir sahâbî üzerinde
titizlikle durulmuş ve her birinin biyografisi yazılarak ciltler dolusu sahâbe
biyografileri meydana getirilmiştir. 111
Sahâbe, ilk asırlardan itibaren İslâm’ın ana bünyesi olan Ehl-i Sünnet’ten
ayrılan fırkaların teşekkülünde ve modern zamanlarda özellikle müsteşriklerin
İslâm’ı zayıflatma projeleri çerçevesinde üzerinde soru işaretleri oluşturulmuş bir
nesildir. Hz. Peygamber’in etrafında bulunan ilk inanan nesil olmaları, O’nun
hadislerini ilk duyan, yaşayan ve sonraki nesillere ulaştırma noktasında muhafaza
Ebû Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir et-Temîmî el-Bağdâdî, Usûlü’d-Dîn, Devlet Matbaası,
İstanbul, 1928, s. 298-303.
109 Özpınar, Fedâilü’s-Sahâbe, s. 115.
110 Nâsır b. Ali Âid Hasen eş-Şeyh, Akîdetü Ehli’s-Sünneti ve’l-Cemâati fî’s-Sahâbeti’l-Kirâm,
nşr. el-Câmiatü’l-İslâmiyye, Medine, 2009, s. 96.
111 Bilgen, Muhadramların Hadis İlmindeki Yeri, s. 1.
108
25
edip nakleden kişiler olmaları bakımından sahâbe tabakasının, İslâm tarihinde
hayatî önemi bulunmaktadır.112
İslâm tarihinde böylece kilit konumunda olan ashâb-ı kirâm’ın, tıpkı Hz.
Peygamber’in
bütün
yönleriyle
hayatının
kayda
alınması gibi,
onların
da
biyografileri, isimleri, künyeleri, sayıları, rivâyetleri ve vefat yerleri incelenmiş ve
İslâm âlimleri tarafından -hicri üçüncü asrın başından, hicri onuncu yılın başlarına
kadar devam eden bir süreçte- sahâbe hakkında eserler telif edilmiştir.
Siyasî olarak sahâbe hakkında çalkantıların yoğun olması, özellikle Şîa’nın
sahâbeyi ta’n etmesi ve bir takım insanların, sahâbenin bir kısmını çok yüceltip
bir kısmını yermesi gibi nedenler, sahâbe literatürünün/edebiyatının oluşmasına
zemin hazırlamıştır.113 Dolayısıyla sahâbe literatürü, sünnî anlayışta sahâbenin
seçkin konumunu, diğer fırkaların da sahâbeye karşı tekfir, ta’n ve teberrî gibi
eğilimlerine bir reddiye tavrını yansıtmaktadır. 114
Mücteba Uğur, sahâbe biyografileri hakkında 49, fedâilü’s-sahâbe hakkında
22, sahâbe istidrakleri hakkında 2 ve sahâbe hakkında çeşitli konularda 11 eser
olmak üzere toplam 84 eser zikretmiştir.115
Halil İbrahim Kutlay hocamız, doktora tezi olarak tahkik ettiği “Mu’cemü’sSahâbe” isimli eserin mukaddimesinde -gerek yazma gerekse matbu olsun,
zamanımıza ulaşsın ya da ulaşmasın- sahâbe literatürü ile ilgili toplam 88 kitap
tespit etmiştir.116
Bu eserlerden bazıları ilim dünyasında meşhur olduğu halde bir kısmı
şöhretlerini yitirmişlerdir. Burada sahâbe literatürü ile ilgili meşhur olan bazı
eserler zikredilecektir:
1. Ebû Abdillah Muḥammad b. Sa'd b. Menî’ el-Baṣrî el-Haşimî (ö.
230/845), et-Tabakâtü’l-Kübra.
Özpınar, Fedâilü’s-Sahâbe, s. 111-112.
Özpınar, a.g.e., s. 116-128.
114 Yusuf Benli, Ehl-i Sünnet Geleneğinde Sahâbe Algısı, İslâm Medeniyetinin Kurucu Nesli
Sahâbe –Sahâbe Kimliği ve Algısı- Sempozyum Kitabı, Sakarya, 2013, s. 396.
115 Mücteba Uğur, Hadis İlimleri Edebiyatı, TDV Yayınları/202, Ankara, 1996, s. 231-236.
116 Ebu’l-Huseyn Abdülbakî b. Kâni’ b. Mezûk el-Bağdâdî, Mu’cemü’s-Sahâbe, thk. Halil
İbrahim Kutlay, Daru’l-Baz, Mekke, 1998, I, 62-75 (Mukaddime).
112
113
26
2. Ebû Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybanî (ö. 241/855),
Fezâilü’s-Sahâbe.
3. Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre et-Tirmizî (ö. 279/892), Tesmiyetü
Ashabi Rasûlillah Sallallahu Aleyhi Vesellem.
4. Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî (ö. 303/915),
Fezâilü’s-Sahâbe.
5. Ebü'l-Kasım Abdullah b. Muhammed b. Abdülazîz el-Beğavî, (ö.
317/929), Mu'cemu's-Sahabe.
6. Ebü’l-Huseyn Abdülbakî b. Kânî’ b. Marzûk el-Ümevî el-Bağdâdî (ö.
351/962), Mu’cemü’s-Sahâbe.
7. Ebû Hâtim Muhammed b. Hıbbân b. Ahmed el-Büstî (ö. 354/965), esSikât, (Sahabe bölümü).
8. Ebû Ahmed Hasan b. Abdullah b. Saîd el-Askerî (ö. 382/992),
Ma’rifetü’s-Sahâbe.
9. Ebû Nuaym Ahmed b. Abdullah b. İshâk el-İsfahânî (ö. 430/1038),
Ma’rifetü’s-Sahâbe.
10. Ebû Ömer Cemâlüddîn Yûsuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdülberr
en-Nemerî (ö. 463/1071), el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb.
11. Ebü’l-Hasen İzzüddîn Ali b. Muhammed b. Muhammed b. el-Esîr eşŞeybânî el-Cezerî (ö 630/1233), Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe.
12. Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebî etTürkmânî ed-Dımaşkī (ö.748/1348), Tecridü Esmai’s-Sahabe.
13. Ebü’l-Fadl Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî (ö.852/1449), el-İsâbe fî
Temyîzi’s-Sahâbe.
27
İKİNCİ BÖLÜM
EBÛ ÜSEYD MÂLİK B. REBÎA (R.A)’IN HAYATI
2.1 İSMİ, NESEBİ VE KÜNYESİ
2.1.1 İsmi ve Nesebi
Tanıtmaya çalışacağımız sahâbî, Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın nesebi
çok küçük ihtilaflar dışında şu şekildedir:
Mâlik117 b. Rebîa b. el-Beden b. Âmir b. Avf b. Hârise118 b. Amr119 b. elHazrec120 b. Sâide121 b. Ka’b122 b. el-Hazrec123 b. Hârise b. Sa’lebe b. Amr b.
Âmir124 el-Bedrî,125 el-Hazrecî,126 es-Sâidî,127 el-Ensârî,128 el-Medenî.129
Ebu Üseyd’in nesebi kaynaklarda genellikle (Mâlik b. Rebîa) olarak geçmektedir. Nesebini
zikreden âlimlerden sadece İbn Kâni’, Ebû Üseyd’in ismini Mâlik b. Zürâra b. Rebîa olarak
zikretmiştir. bkz. Ebu’l-Huseyn Abdülbakî b. Kâni’ b. Merzûk el-Bağdâdî, Mu’cemü’s-Sahâbe,
thk. Hamdi ed-Demurdaş Muhammed, Mektebetü Nizar Mustafa Daru’l-Baz, Mekke 1998, XIII,
4648.
118 İbn Hazm, “Hârise” yerine “Hâzim” ismini zikretmiştir. bkz. Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b.
Saîd b. Hazm el-Endelusî, Cevâmiu’s-Sîretü’n-Nebeviyye, thk. Abdülkerîm Sâmî el-Cündî,
Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003, s. 80.
119 İbn Sa’d, “Amr” yerine “Ebî Amr” olarak zikretmektedir. bkz. İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d b.
Menî’ ez-Zührî, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kübrâ, thk. Ali Muhammed Ömer, Mektebetü’l-Hancî,
Kahire, 2001, s. 516.
120 İbn Sa’d, Ebû Üseyd’in nesebini buraya kadar zikretmiştir. bkz. İbn Sa’d, Tabakât, s. 517; İbn
Kâni’ ise “el-Hazrec”i zikretmemektedir. bkz. İbn Kâni’, Mu’cemü’s-Sahâbe, III, 36.
121 Hâkim, Ebu Nuaym, İbn Hazm, İbnü’l-Esîr ve es-Safedî Ebu Üseyd’in nesebini buraya kadar
zikretmişlerdir: Ebû Abdillah Muhammed b. Abdullâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî, elMüstedrek ala’s-Sahîhayn, thk. Mustafa Abdülkâdir Atâ, Dar Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 2002,
III, 590, hadis no: 1785; Ebû Nuaym Ahmed b. Abdullah b. İshâk el-İsfahânî, Ma’rifetü’sSahâbe, thk. Âdil b. Yusûf el-Azâzî, Dar Vatan, 1998, s. 2450; İbn Hazm, Ebû Muhammed Alî b.
Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelüsî, Cemheratü Ensâbi’l-Arab, thk. Abdüsselâm Muhammed
Hârûn, Daru’l-Meârif, Kahire, 1982, s. 366; Ebu’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübarek b. Esîrüddîn
Muhammed b. İbnü’l-Esîr el-Cezerî, el-Câmi’u’l-Usûl fî Ehâdîsü’r-Rasûl, thk. Abdülkâdir elArnavût, Dar el-Fikr, 1969, XII, 837; Salahaddîn Halîl b. Aybeg es -Safedî el-Alâî, Nükesü’lHimyân fî Nüketi’l-Amyân, thk. Mustafa Abdülkâdir Atâ, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,
2007, s. 219.
122 Mizzî Ebû Üseyd’in nesebini buraya kadar zikretmiştir: Ebü’l-Haccâc Cemâlüddîn Yûsuf b.
Abdurrahmân b. Yûsuf el-Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, thk. Beşşâr Avvâd Ma’rûf,
Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1992, XXVII, 138.
123 Ebu Sa’îd eş-Şâşî, Ebubekr ed-Dûlâbî, İbn Abdilbberr, İbnü’l-Esîr ve İbn Hacer Ebû Üseyd’in
nesebini buraya kadar vermişlerdir: Ebû Saîd el-Heysem b. Küleyb eş-Şâşî, Müsned, thk.
Mahfûzurrahmân Zeynullâh, Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, el-Medinetü’l-Münevvere, 1993, III,
391; Ebû Bişr Muhammed b. Ahmed b. Hammâd ed-Dûlâbî, el-Künâ ve’l-Esmâ, thk. Nazar
Muhammed el-Fâriyâbî Ebû Kuteybe, Dar İbn Hazm, 2000, s. 41; Ebû Ömer Cemâlüddîn Yusûf b.
Abdullah b. Muhammed b. Abdilberr en-Nemerî, el-İstî’âb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, thk. Muhammed
117
28
Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın ismi ile ilgili, Hilâl b. Rebîa veya Rebîa b. Mâlik
olduğu yönde bazı şaz ifadeler olsa da doğrusunun Mâlik b. Rebîa olduğu açık bir
şekilde belirtilmiştir.130 İbnü’l-Esîr (ö 630/1233) Üsdü’l-Ğâbe isimli eserinin üç
farklı yerinde “Rebîa b. Mâlik”, “Mâlik b. Rebîa” ve “Ebû Üseyd” başlıkları
altında onun hakkında kısa bilgiler verir. Ancak İbnü’l-Esîr, (ö 630/1233) “Rebîa
b. Mâlik” başlığı altında doğru olan Mâlik b. Rebîa’dır der.131
Kaynaklarda Ebû Üseyd (r.a)’ın dedesinin ismi (el-Beden) hakkında elBediyy,132 el-Yedî133 ve el-Bedâ134 şeklinde farklı rivayetler olmakla birlikte
genellikle “el-Beden” ismi tercih edilmiştir.135 Diğer isimlerin nasihler tarafından
yapılan tashif (noktalama hatası) olması muhtemeldir.136
Ali el-Becâvî, 1992, s. 1351; Ebu’l-Hasen İzzüddîn Ali b. Muhammed İbnü’l-Esîr el-Cezerî,
Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, Dar İbn Hazm, Beyrut, 2012, s. 1066; İbn Hacer, İsâbe, s.
535.
124 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 259, hadis no: 575. Ayrıca Mâlik b. Rebîa’nın nesebinde
iki tane Hazrec olduğunu görmekteyiz. Hârise b. Sa’lebe’nin meşhur oğlu ve kabilenin ismini
aldığı Hazrec ikincisidir.
125 Taberânî, a.g.e., XIX, 259.
126 Taberânî, a.g.e., XIX, 259.
127 Bazıları için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 445, hadis no: 16049; Taberânî, a.g.e.,
XIX, 259; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 837.
128 Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-Sahâbe, s. 2451; Dûlâbî, el-Künâ ve’l-Esmâ, s. 40; Taberânî, a.g.e,
XIX, 259; İbnü’l-Esîr, a.g.e, XII, 837.
129 Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, et-Târîhu’s-Sağîr, thk. Mahmûd İbrâhim Zâyid,
Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 1986, s. 108.
130 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 1279;
http://www.sahaba.rasoolona.com/Sahaby/19192/%D8%AA%D8%B5%D9%81%D8%AD %D9%85%D9%88%D8%A C%D8%B2/%D8%B1%D8%A 8%D9%8A%D8%B9%D8%A9 %D8%A8%D9%86-%D9%85%D8%A7%D9%84%D9%83%D8%A7%D9%84%D8%B3%D8%A 7%D8%B9%D8%AF%D9%8A . Son Erişim tarihi:
03.03.2017
131 İbnü’l-Esîr, a.g.e., s. 390.
132 İbn Hazm ve Süheylî, Ebû Üseyd’in dedesinin ismini “el-Bediyy” olarak zikretmiştir. bkz. İbn
Hazm, Cemhera, s. 366; Ebu’l-Kâsım Abdurrahmân b. Abdullah b. Ahmed b. Ebu’l-Hasen elHas’amî es-Süheylî, er-Ravdü’l-Ünüf fî Tefsîri’s-Sîrati’n-Nebeviyye, thk. Mecdî b. Mansûr b.
Seyyid eş-Şûrâ, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, s. 155.
133 İbn Sa’d, Ebû Üseyd’in dedesinin ismini “el-Yedî” olarak zikretmiştir. bkz. İbn Sa’d, Tabakât,
III, 516.
134 İbn Kâni’, Ebû Üseyd’in dedesinin ismini “el-Bedâ” olarak zikretmiştir. bkz. İbn Kâni’,
Mu’cemü’s-Sahâbe, III, 36.
135 İbn Abdilberr ve İbnü’l-Esîr Ebû Üseyd’in dedesinin ismi hakkında “el-Beden” ve “el-Bediyy”
şeklinde iki rivayet olduğuna işaret edip doğrusunun “el-Beden” olduğunu ifade etmişlerdir. bkz.
İbn Abdilberr, İstî’âb, s. 1351; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 1066.
136 Ebû Muhammed Bedrüddîn Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed el-Aynî, Umdetü’l-Kârî
Şerhü Sahîhi’l-Buhârî, thk. Abdullah Mahmûd Muhammed Ömer, Daru’l- Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut, 2001, XX, 328.
29
Ensâb âlimleri, Arapları, Adnânîler ve Kahtânîler olmak üzere iki kola
ayırırlar.137 Kahtân’ın soyundan olan Ezd kabilesine bağlı Hazrec ve Evs
kabileleri, dedeleri Sa’lebe b. Amr döneminde muhtemelen milâdî II veya III.
yüzyıllarda138 Yemen’de yaşarken Arîm selinden139 dolayı meydana gelen Me’rib
Seddi’nin yıkılmasıyla140 yaşadıkları şehri terk edip Müzeykıyâ lakaplı Amr b.
Âmir’in önderliğinde Tihâme’ye oradan da Arabistan’ın kuzeyinde yer alan
Yesrib’e yerleşmişlerdir.141
Hârise b. Sa’lebe’nin iki oğlundan biri olan Hazrec’in beş oğlu vardı.
Bunlar: Cüşem, Avf, Hâris, Amr ve Ka’b’dır. 142
Tezimizin konusu olan sahâbî Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın soyu ise Ka’b’a ve
onun
oğlu
aynı
zamanda
meşhur
el-Hazrec’in
torunu
olan
Sâide’ye
dayanmaktadır.
2.1.2. Künyesi (Ebû Üseyd)
Mâlik b. Rebîa (r.a), isminden çok künyesi olan Ebû Üseyd ile meşhurdur.
O kadar ki hadis kitaplarında isimleri geçen ve kendisinden rivayetlerde bulunan
iki oğlu Hamza ve Münzir babalarına nisbet edilirken “İbn Ebî Üseyd” olarak
zikredilmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber’in kendisine ismi ile değil künyesi ile
hitap ettiği de bilinmektedir.143 Bu sebepledir ki bu tez çalışmamızın başlığında
Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın ismi künyesiyle birlikte verilmiştir.
Mâlik b. Rebîa (r.a), künyesini büyük oğlu Üseyd el-Ekber’den dolayı
almıştır.144
Tabakât
kitaplarının
bir
kısmında
künyesinin
başlığı
altında
kendisinden bahsedilirken,145 bir kısmında da ismi altında kendisinden bilgi
verilmektedir.146
Mustafa Fayda, “Kahtân”, DİA, XXIV, 201.
Hüseyin Algül, “Ensar”, DİA, XI, 251. V. Yüzyıl diye de belirtilmiştir bunun için bkz. Ahmet
Önkal, “Hazrec”, DİA, XVII, 143.
139 Ahmed Önkal, “Hazrec”, DİA, XVII, 143.
140 Hüseyin Algül, “Ezd”, DİA, XII, 46.
141 Ebu’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Ali el-Kalkaşendî, Nihâyetü’l-Erab fî Ma’rifeti Ensâbi’lArab, thk. İbrahîm el-Ebyârî, Dar Kitâb, Beyrut, 1980, s. 53; Ahmed Önkal, “Hazrec”, DİA,
XVII, 143.
142 Kalkaşendî, a.g.e., s. 53.
143 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 585.
144 İbn Sa’d, Tabakât, s. 517.
145 Örnek için bkz. İbn Sa’d, a.g.e., s. 516; Şâşî, Müsned, III, 391.
146 Örnek için bkz. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 1066.
137
138
30
Kaynaklarda -“Esed” (‫ ) أسد‬kelimesinin ism-i tasğîri olan- “Üseyd” (‫) أسيد‬
kelimesinin okunuşu ile ilgili bilgi verilmiş,
kelimenin hemzenin dammesi ve
sinin fethası ile yani tasğir sigası ile okunması şeklinde ittifak edilmiştir. Hatta
“Üseyd” şeklinde okuma hususunda hadis ashâbı, şüphe etmemişler, tasğir sigası
ile okumanın doğru olduğunu belirtmişlerdir.147
Ensâr arasında, (Ebû Esîd Abdullah b. Sâbit Ebû Esîd el-Ensârî148 ve Ebû
Üseyd b. Ali b. Mâlik el-Ensârî)149 isimli şahsiyetler de vardır. Tezimizin konusu
(Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa el-Ensârî) ile karıştırılmamalıdır.
Ayrıca yeri gelmişken şunu da belirtmekte fayda vardır; bu tezin konusu
Mâlik b. Rebîa ile isimleri aynı fakat künyesi Ebû Meryem es-Selûlî olan
Bey’atü’r-Rıdvân’a katılmış sahâbî (Ebû Meryem Mâlik b. Rebîa es-Selûlî) de
kaynaklarımızda geçmektedir.150
2.2 EBÛ ÜSEYD (R.A)’IN KABİLESİ (SÂİDE OĞULLARI)
2.2.1. Sâide Oğullarının Hayırlı bir Kabile Olarak Tavsif Edilmesi
Sâide (‫)ساعدة‬, İbn Düreyd’in (ö. 321/933) Kitabu’l-İştikâk’da ifade ettiğine
göre kelime anlamı itibariyle “arslan” demektir. 151
Sâide Oğulları Peygamberimiz tarafından diğer Ensâr kabileleri gibi hayırlı
bir kabile olarak nitelendirilmiştir. Ancak Hz. Peygamber, Ensâr kabileleri
arasında hayırlı kabileleri zikrederken Benî Sâide kabilesini en sonda zikredince
Mâlik b. Rebîa (r.a), Sâide kabilesinin lideri olan Sa’d b. Ubâde (r.a)’a:
-Görmedin mi, Hz. Peygamber Ensâr’ın bir kısmını diğerlerinden daha
hayırlı kıldı. Biz Sâide oğullarını ise hayırlılıkta sonuncu yaptı, demiş, bunun
üzerine Sa’d (r.a) Efendimize:
Ebû Ahmed el-Hasen b. Abdullah b. Saîd el-Askerî, Tashîfâtü’l-Muhaddisîn, thk. Mahmûd
Ahmed Mîra, el-Arabiyyetü’l-Hadîse, 1982, s. 939; el-Cezerî, Câmi’u’l-Usûl, XII, 837; Şâşî,
Müsned, III, 391; Aynî, Umdetü’l -Kârî XXII, 325.
148 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XXXIII, 40; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, s. 1279. İbn Hacer,
Takrîbü’t-Tehzî b, s. 1109.
149 İbnü’l-Esîr, a.g.e., s. 1279.
150 İbnü’l-Esîr, a.g.e., s. 1067; İbn Hacer, Takrîbü’t-Tehzîb, s. 915; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl,
XXVII, 141.
151 Ebû Bekr Muhammed b. Hasen b. Düreyd el-Ezdî el-Basrî, İştikâk, thk. Abdüsselâm
Muhammed Hârun, Daru’l-Cîl, Beyrut, 1991, s. 439.
147
31
-Ya Rasulallah!.. Biz Sâide oğulları sonuncu mu olduk? demiş, Efendimiz
(s.a.v) de:
-“Hayırlılardan olmanız size yetmez mi”? buyurmuştur.152
2.2.2. Sâide Oğulları Çardağı (Sakîfetü Benî Sâide)
Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın, mensubu bulunduğu Benî Sâide kabilesi,
tarihte ilk halifeye bey’at edilmesi gibi çok önemli bir olaya tanık olması, hatta
Ehl-i Sünnet ile Şia’nın ayrıldığı temel noktalardan biri olan Hz. Ebû Bekr’in
halife seçiminde söz konusu olan Sâide çardağının sahibi olması bakımından
önemli bir konumda yer almaktadır.
Ensâr, Hz. Peygamber’in vefatının hemen akabinde, halife seçimi için
istişareye başlamışlar, hem Evs hem de Hazrec’i içinde barındıran Ensâr’ın,
Hazrec kabilesinin Benî Sâide kabilesine mensup olan Sa’d b. Ubâde (r.a)’ı halife
olarak seçip etrafında toplanmayı düşünmeleri153 de Benî Sâide kabilesinin diğer
kabilelerin yanında önemini ortaya koymaktadır.
Sa’d b. Ubâde (r.a)’ın, Evs’in lideri olan Sa’d b. Muâz (r.a)’ın vefat
etmesiyle Evs ve Hazrec’in lideri konumuna gelmesi sebebiyle önemli olaylar ve
toplantılar Benî Sâide kabilesinin çardağında gerçekleşiyordu.154 Bir defasında
Hz. Peygamber ashâbı ile birlikte Benî Sâide çardağına oturmuşlar, dinlenmişler
ve orada su içmişlerdir.155 Hz. Peygamber’in zaman zaman burada dinlendiği de
rivayet edilmiştir.156
İslâm Tarihinde söz konusu edilen Benî Sâide çardaklığı,
Mescid-i
Nebevî’nin 500 m. kuzeybatısındaki Sultaniye üçgeni içerisinde yer almakta iken,
günümüzde
Sühaymî
Caddesi’ndeki
genişletme
sırasında
yıkılmış
ve
yeri
Hadîkatü’l-Bey’a adıyla anılan bir park haline getirilmiştir.157
Buhârî, Sahih, s. 929, Menakibü’l-Ensâr 7, hadis no: 3791.
Buhârî, Sahih, s. 901, Fedâilü Ashâbi’n-Nebî 4, hadis no: 3668.
154 Mehmet Azimli, “Sa’d b. Ubâde”, DİA, XXXV, 377.
155 Buhârî, Sahih, s. 1429, Eşribe 30, hadis no: 5637.
156 Mustafa Sabri Küçükaşcı, “Sakîfetü Benî Sâide”, DİA, XXXVI, 12.
157 Küçükaşcı, “Sakîfetü Benî Sâide”, DİA, XXXVI, 12.
152
153
32
2.2.3. Sâide Oğullarına ait Budâa’ kuyusu
Rivayetlerde Benî Sâide kabilesine ait Hz. Peygamber’in zaman zaman
abdest alıp suyunu içtiği158 Budâa’ Kuyusu (‫ )بئر بضاعة‬isimli bir kuyudan söz
edilmektedir.
Ebü’l-Hasen el-Belâzürî (ö. 279/892)’nin belirttiğine göre; Budâa’ Kuyusu,
7 zira x 7 zira genişliğindedir. -Birçok su kaynağından beslenen- pınarları çoktur.
Dolayısıyla Budâa’ Kuyusunun suyu çekilmez (kurumaz). 159 Hz. Peygamber,
(herhangi bir yere yolculuk yaptığında) defalarca Budâa’ Kuyusunun önünde
durur, su içer, abdest alır ve bereketlenmesi için dua ederdi. Hz. Peygamber
döneminde birisi hastalandığında efendimiz (s.a.v); “Onu Budâa’ kuyusunun
suyu
ile
yıkayınız,”
buyururdu.
Yıkandığında
ise
o
kişi
hastalığından
kurtulurdu.160
Belâzürî, Budâa’ Kuyusunun tarihi ile ilgili şu kısa bilgiyi de aktarmaktadır:
Denilir ki, bu kuyuyu (ilk olarak) Yahudiler kazdılar. Daha sonra Benî Sâide orayı
temizledi ve kullanılmaya uygun hale getirdiler. 161
Fakat Ebû Üseyd’in oğlu Hamza b. Ebî Üseyd bu kuyunun, Benî Sâide
kabilesine değil, babası Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa (r.a)’a ait özel bir kuyu
olduğunu ifade etmektedir. Hatta Hz. Peygamber (teberrüken) o kuyuya hafifçe
tükürmüş, Ebû Üseyd (r.a)’de çok sevinmiş ve kuyu çok bereketlenmişti.162
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) (ö.74/693) anlatıyor: Hz. Peygamber’e içine hayız
(bezleri), köpek etleri ve iğrenç kokulu şeyler atılan -Benî Sâide kabilesine ait- 163
Budâa’ kuyusundan abdest alabilir miyiz? diye soruldu. Bu soru üzerine Hz.
Peygamber:
İbn Sa’d, Tabakât, I, 433.
Ebü’l-Hasan Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvûd el-Belâzürî, Kitabü’l-Cümel min Ensâbi’lEşrâf, thk. Süheyl Zekkâr Riyâd Zeriklî, Darü’l-Fikr, Beyrut, 1996, II, 202.
160 İbn Sa’d, Tabakât, I, 435.
161 Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf, II, 202.
162 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 260, hadis no: 585.
163 Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd et-Taberî, Tehzîbü’l-Asâr ve Tafsîlü’s-Sâbiti an
Rasülillahi Sallallahü Aleyhi ve Sellem mine’l-Ahbâr, nşr. Muhammed Mahmûd Şâkir,
Matbaatü’l-Medenî, Kahire, 1982, s. 702.
158
159
33
-“Su temizdir. Onu hiç bir şey kirletmez” buyurdu.164 Hatta bir defasında
Efendimiz (s.a.v) bi zatihi kendisi orada abdest alırken aynı soru sorulmuş, soran
kişiye aynı cevabı vermiştir.165
Bununla birlikte “Rengi veya tadı yahutta kokusunu değiştirmediği
sürece hiçbir şey suyu kirletmez”166 buyuran Efendimiz (s.a.v)’dir. Dolayısıyla
yukarıdaki Hz. Peygamber’in içine necis şeylerin atıldığı kuyudan abdest alması
olayını da bu hadis çerçevesinde anlamamız gerekmektedir. Zira az veya çok
olsun hadiste belirtilen üç maddeden biri meydana gelirse su necistir ve onunla
abdest alınması caiz değildir.
Budâa’ Kuyusu ise birçok su kaynağından beslendiği ve sürekli kendisini
yenileyip temizleyen bir kuyu olması sebebiyle abdest alınıp kullanılması caizdir.
2.2.4. Sâide Oğulları Mescidi
Medine-i Münevvere de Mescid-i Nebevî ile birlikte dokuz mescit vardı. Bu
mescitlerden biri, Benî Sâide kabilesinin olduğu yerde olup ismi de “Mescidü
Benî Sâide” (Sâide Oğulları Mescidi) diye biliniyordu.167
2.2.5. Medine Pazarı İçin Yer Tahsisinde Sâide Oğulları
Medine-i Münevvere’de pazar yerine ihtiyaç duyulmuştu. Pazar kurulması
için en uygun yerlerden biri Sâide Oğulları’na ait geniş geçitlerdi. Hz. Peygamber
Sâide Oğullarına bu geçitlerin bir kısmının pazar yeri olarak tahsis edilmesi
teklifinde bulundu. Kabilenin bir kısmı kabul etti. Bir kısmı ise: “Burası bizim
geçiş yollarımızdır. Hanımlarımız bu geçitleri kullanıyorlar”, diyerek bu teklifi
kabul etmediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber oradan ayrıldı. Bu teklifi kabul
etmeyenler, Hz. Peygamber’in ardından koşarak teklifi kabul ettiklerini söylediler.
Ebû Dâvûd Süleymân b. el-Eş’as b. İshâk es-Sicistânî, Sünen, thk. Şuayb el-Arnaût, Daru’rRisâleti’l-Âlemiyye, Dimaşk, 2009, I, 49; Tahâret 33, hadis no: 66.
165 Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî, Sünenü’s-Suğrâ, thk. Merkezü’l-Buhûs ve
Takniyeti’l-Ma’lûmât, Daru’t-Ta’sîl, Kahire, 2012, I, 465, Miyâh I, hadis no: 330.
166 Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd b. Mâce el-Kazvînî, Sünen, thk. Şuayb el-Arnavût, Dar erRisâletü’l-Âlemiyye, Dimeşk, 2009, I, 327, Tahâret 76, hadis no: 521.
167 Ebu’l-Hasen Ali b. Ömer b. Ahmed el-Bağdadî ed-Dârakutnî, Sünen, thk. Âdil Ahmed
Abdülmevcûd – Âlî Muhammed Muavvid, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 2001, II, 242, Cenâiz 14, hadis
no: 1.
164
34
Hz. Peygamber de orasını pazar yeri olarak tahsis etti. Bir rivayete göre; burası
İbn Ebî Zi’b Yurdu ile Zeyd b. Hârise Yurdu arası idi.168
Bu olay kaynaklarda şöyle anlatılmaktadır: Hz. Peygamber Benî Sâide
kabilesine geldi. Onlara:
-“Size bir ihtiyaç için geldim” dedi. Onlar da:
-“Nedir o ihtiyaç Ey Allah’ın Peygamberi”? dediler. Hz. Peygamber ise:
-“Geçitlerinizin yerini169 bana verin. Orayı pazar yapacağım,” dedi.
Onlardan bazısı buna razı oldu, bazısı ise buna yanaşmayarak şöyle dediler:
-“Orası bizim geçitlerimiz ve hanımlarımızın (gelip gittikleri) yollarıdır.”
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) oradan ayrıldı. Bunun ardından –az önce
vermeye yanaşmayanlar- peşinden koşup yetiştiler ve istediği yeri verdiler. Hz.
Peygamber (s.a.v) de orayı çarşı yaptı.170
2.3 DOĞUMU
Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın doğumu hakkında kaynaklarda hiçbir
bilgiye rastlanmamaktadır. Buna rağmen eldeki bilgilerden doğum tarihinin tespit
edilmesi mümkündür.
Ebû Üseyd (r.a)’ın oğlu Münzir, babasının yaşını çıkarabileceğimiz bir
bilgiyi şöyle haber verir: “Babam Bedir’e katılanların en küçüğü idi. Ve kavmin
hizmet edeniydi.”171
Umeyr b. Ebî Vakkâs, Bedir’de şehit edildiğinde 16 yaşında 172 ise bu
rivayete göre Ebû Üseyd’in Bedir Günü –en küçük sahâbî olması nedeniyle- 15
yaşında olduğunu söyleyebiliriz. Hz. Peygamber’in 15 yaşından küçüklere, savaşa
Buhârî, Sahih, s. 929, Menakibü’l-Ensâr 7, hadis no: 3791.
Bazı kaynaklarda “kabir için ayırdığınız yer” diye ifade edilmektedir. bkz: Muhammed b.
Hasen b. Zebâle, Ahbâru’l-Medine, thk. Salâh Abdülazîz, Suudi Arabistan, 2003, s. 239.
170 Ebû Bekir Muhammed b. Hârûn er-Rûyânî, el-Müsned, Müessesetü Kurtuba, 1995, II, 228,
hadis no: 1100.
171 Buhârî, et-Târîhu’s-Sağîr, s.108.
172 Mustafa Asım Köksal, İslâm Tarihi Hz. Muhammed (a.s.) ve İslâmiyet, Şamil Yayınevi,
İstanbul, ty., IX, 84.
168
169
35
katılmalarına izin vermediğini173 temel alırsak ve Ebû Üseyd Bedir’e katılanların
en küçüğü ise doğum tarihinin -tam net olmamakla birlikte- milâdî 608/609
olduğunu söyleyebiliriz.
Ebû Üseyd, baba ve anne tarafından Benî Sâide kabilesine mensup olduğu
için büyük bir ihtimalle Mescid-i Nebevî’nin 500 m. kuzeybatısında yer alan Benî
Sâide kabilesinin yaşadığı yerde doğup büyümüş olmalıdır. Hz. Peygamber
döneminde Benî Sâide yurdunda yaşadığı ise rivayetlerle sabittir.
2.4 AİLESİ
Kaynakların isim ve nesebi dışında, haklarında hiçbir bilgi vermediği
babasının adı Rebîa, annesinin adı ise Amra bnt. el-Hâris b. Habl174 b. Ümeyye b.
Hârise b. Amr175 b. Hazrec b. Sâide’dir.176 Ebû Üseyd (r.a)’ın babası ile annesinin
nesebi Hârise b. Amr’da birleşmektedir.
İbn Sa’d (ö. 230/845), Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın başka hiçbir
eserde bilgilerini göremediğimiz yedi hanımı ve beşi erkek dokuz çocuğu
olduğunu eserinde zikretmiş, çocuklarının ve annelerinin isimlerini şu şekilde
vermiştir:
1. Üseyd el-Ekber: Annesi, Ümmü Üseyd lakabıyla bilinen Selâme bnt.
Vehb b. Selâme b. Ümeyye b. Hârise b. Amr b. el-Hazrec b. Sâide olup
sahâbiyyedir. Ebû Üseyd ile nesebi Hârise b. Amr da birleşmektedir.
2. Münzir: Üseyd el-Ekber’in ana-baba bir kardeşidir.
3. Ğaliz b. Ebî Üseyd: Annesi, Kays kabilesinin Fezâre kolundan Selâme
bnt. Damdame b. Muâviye b. Seken’dir.
4. Üseyd el-Asğar: Annesi Ümmü Veled’dir.
Hz. Peygamber, Abdullah b. Ömer’e 15 yaşına girdiği için Hendek savaşına katılmasına izin
vermesi örnek olarak zikredilebilir. Bu bilgi için bkz. M. Yaşar Kandemir, “Abdullah b. Ömer b.
Hattâb”, DİA, I, 126.
174 İbn Hibbân, “İbn Cemîl” olarak zikretmektedir. bkz. Ebû Hâtim Muhammed b. Hıbbân b.
Ahmed el-Büstî, Sikât, thk. Muhammed Abdülmü’îd Hân, Meârifü’l-Osmaniyye, 1973, III, 375;
Halife b. Hayyât ise “İbn Cebel” olarak zikretmektedir. bkz. Ebû Amr Halîfe b. Hayyât b. Halîfe
eş-Şeybânî el-Basrî, Tabakât, thk. Ekrem Ziyâ el-Ömerî, Dar Taybe, Riyad, 1982, s. 97.
175 Halife b. Hayyât “Hârise b. Amr” yerine “Amr b. Hârise” olarak zikretmektedir. bkz. Halife b.
Hayyât, a.g.e., s. 97.
176 İbn Sa’d, Tabakât, III, 517.
173
36
5. Meymûne: Annesi, Benî Sâide kabilesinin Benî Kışbe kolundan Fâtıma
bnt. el-Hakem’dir.
6. Habbâne: Annesi, Kaysü Aylân kabilesinin Benî Muhârib b. Hasefe
kolundan er-Rabâb’dır.
7. 8. Hafsa ve Fatıma: Anneleri, Ümmü Veled’dir.
9. Hamza: Annesi, Kaysü Aylân kabilesinin Fezâre kolundan Selâme bnt.
Vâlân b. Muâviye b. Seken b. Hadîc’dir. 177
10. Zübeyr b. Ebî Üseyd: Bu ismi İbn Sa’d eserinde zikretmezken Zehebî
(ö. 748/1348), İbn Hacer (ö. 852/1449) ve İbn Hibbân (ö. 354/965) Ebû Üseyd
(r.a)’ın oğlu olarak zikretmektedirler. Böylece Ebû Üseyd (r.a)’ın çocuklarının
sayısı, altısı erkek toplam on çocuğa ulaşmaktadır.
178
İbn Sa’d, Ebû Üseyd (r.a)’ın oğlu Üseyd el-Asğar ile kızları Hafsa ve
Fâtıma’nın
annelerinin
zikretmektedir.
Fakat
ismini
Ümmü
bunların
aynı
Veled
kişi
olup
olarak
verirken
ayrı
ayrı
olmadıkları hakkında
bilgi
vermemektedir. Aynı kişiler olsaydı muhtemelen üç çocuğunun ismini verdikten
sonra Ümmü Veled ismini zikrederdi. Dolayısıyla bu sebeple Ümmü Veled
isimlerini iki ayrı şahıs olarak ifade ederek, Ebû Üseyd (r.a)’ın hanımlarının sayısı
altı değil yedi olarak zikredilmiştir.
2.4.1 Ebû Üseyd (r.a)’ın hanımı: Ümmü Üseyd (r.anhâ)
Kaynaklar Ebû Üseyd (r.a)’ın yedi hanımından sadece Selâme bnt. Vehb’i
hanım sahâbîler arasında zikretmektedirler. İbn Hayyeveyh (ö. 366/976) sahâbîler
arasında künyeleri aynı olan eşler ile ilgili kitabında 12 kişi tespit etmiş ve o
kişiler arasında Ebû Üseyd (r.a) ile Ümmü Üseyd (r.anhâ)’yı da zikretmiştir.179
İbn Hacer (ö. 852/1449) el-İsabe’de ismini zikredip Ümmü Üseyd diyerek
sadece künyesini belirtmiş,180 İbnü’l-Esîr (ö. 630/1233) ise Ebû Üseyd (r.a)’ın
İbn Sa’d, a.g.e., III, 517.
Zehebî, Siyer, II, 538; Zehebî, Kâşif, I, 401; İbn Hacer, Takrîb, s. 334; İbn Hibbân, Sikât, IV,
261.
179 Ebu’l-Hasen Muhammed b. Abdillah b. Zekeriyyâ b. Hayyeveyh en-Neysâbûrî, Men Vâfekat
Künyetühû Künyete Zevcihî Mine’s -Sahâbe, Dar İbn Kayyım, el-Arabiyyetü’s-Suûdiyye, 1988,
s. 41-43.
180 İbn Hacer, İsâbe, VIII, 182.
177
178
37
hanımı olduğunu zikrettikten181 sonra Sahih-i Buhârî182 ve Sahih-i Müslim’de183
geçen şu kıssaya yer vermiştir:
Ebû Üseyd (r.a), evlendiği zaman Rasûlullah’ı ve ashâbını (evine) çağırdı.
Sonra onlara yemek yapıp servis eden, -henüz yeni evlendiği eşi- Ümmü Üseyd
idi. O (Ümmü Üseyd) geceleyin taş bir tencere içinde hurma ıslatmış, Hz.
Peygamber (s.a.v) yemeği bitirdiğinde O’na o şıradan kendi eliyle ikram edip
içirmişti.
Buhârî (ö. 256/870) söz konusu hadisi, “Düğün yemeğine icabet etme
hakkı” babında,184 “Kadının düğününde erkeklere bizzat hizmet etmesi” başlıklı
babda185 ve “Düğünde sarhoş edici olmayan şıra” babında;186 Müslim ise
Sahih’inde; “Şiddetli ve sarhoş edici olmayan şırayı içmenin mübah oluşu”
babında187 tahric etmiştir.
İbn Hacer (ö. 852/1449)188 ve Aynî (ö. 855/1451),189 bu hadisin şerhinde
fitneden emin olunduğu ve farz olan tesettüre riayet ettiği takdirde kadının,
düğününde kocası ve davetlilere hizmet etmesinin caiz olduğunu gösterdiğini
ifade etmişlerdir.
Ancak Kurtubî (ö. 671/1273),190 Nevevî (ö. 676/1277)191 ve Aynî’nin (ö.
855/1451)192 –eserinin bir başka yerindeki- ifadelerine göre, bu olay kadınlara
hicabın farz olmasından önce meydana gelmiştir. Hicab ayetinden önce kadının
davetlilere hizmet etmesinde bir mahzur yoktu. Dolayısıyla bu hadis, kadının
düğünde erkek misafirlere hizmet etmesinin caiz olduğuna delil olarak kabul
edilemez.
Ebû Üseyd (r.a)’ın Ümmü Üseyd ile evliliğinde gelin hanımın misafirlere
hizmet etmesine fıkıh, hadis ve İslâm tarihi konularında önemli atıflar yapıldığı ve
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, s. 1596.
Buhârî, Sahih, s. 1319, Nikâh 71, hadis no: 5176.
183 Müslim, Sahih, s. 1590, Eşribe 9, hadis no: 2006.
184 Buhârî, Sahih, s. 1319, Nikâh 71, hadis no: 5176.
185 Buhârî, Sahih, s. 1320, Nikâh 77, hadis no: 5182.
186 Buhârî, Sahih, s. 1320, Nikâh 78, hadis no: 5183.
187 Müslim, Sahih, s. 1590, Eşribe 9, hadis no: 2006.
188 Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, thk. Abdurrahmân
b. Nâsır el-Berrâk, Dar Taybe, Riyad, 2005, XI, 554 (Nikâh 77 hadis no: 5182).
189 Aynî, Umdetü’l-Karî, XX, 233 (Nikâh 77 hadis no: 5182).
190 Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, XI, 166 (Hûd: 71).
191 Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürrî en-Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, et-Tab’atü’lMısriyye, Mısır, 1930, XIII, 177 (Eşribe, 9).
192 Aynî, Umdetü’l-Karî, XX, 225 (Nikâh 71, hadis no: 5176).
181
182
38
farklı değerlendirmeler bulunduğı halde, “bu evliliğin “hicab ayetinden önce”
olduğunu vurgulayan âlimlere
işaret edilmemesi önemli bir eksiklik
olarak
görülmelidir. Bizim bu konuya temas eden âlimleri bulup bu ilmî tesbite işaret
etmemiz, konunun netleşmesi bakımından önemlidir.
Bilindiği gibi hicab emri, hicretin beşinci yılında Zilka’de ayında Nûr
Sûresinin 31. âyetinin nüzûlü ile farz kılınmıştır.193 Ümmü Üseyd’in küçük oğlu
Münzir, İbn Hacer’in ifadesiyle Mekke Fethi yılında -yani hicretin sekizinci
yılında- doğdu.194 Büyük kardeşi Üseyd el-Ekber gayet tabiî Münzir’den önce
dünyaya gelmişti. Dolayısıyla bu düğünün, hicretin beşinci yılında hicab ayetinin
inmesinden önce yapıldığı anlaşılmaktadır.
Ebû Üseyd (r.a), Hicrî dokuzuncu yılda, Hz. Peygamber’in zifafa girmeden
önce boşamış olduğu hanımı Esmâ’ya “Evinde oturur, örtünür ve ancak sana
mahrem olanlarla
görüşürsün”195
sözleri de
hicab
ayetinden sonra
mümin
hanımların takınacağı tavır olması bakımından yukardaki tesbitimizi takviye eder
niteliktedir.
Ayrıca
kaynakların
bize
verdiği
bilgiye
göre
Ebû
Üseyd
(r.a)’ın
hanımlarından sadece Selâme bnt. Vehb (r.anhâ) hanım sahâbilerdendir.
2.4.2 Ebû Üseyd (r.a)’ın oğlu Münzir b. Ebî Üseyd
Ebû Üseyd (r.a)’ın beş oğlundan biri olan Münzir Mekke’nin fethedildiği
hicretin sekizinci yılında doğmuştur. Doğduğunda isminin konulması hakkında
yaşanan olay şu şekildedir:
Münzir b. Ebî Üseyd doğduğu zaman Hz. Peygambere getirildi. Hz.
Peygamber de onu kucağına oturttu. Ebû Üseyd (r.a) ise (bu esnada orada)
oturuyordu. Fakat Hz. Peygamber (o esnada) önündeki bir şeyle meşguldü.
Bundan
dolayı Ebû
Üseyd
oğlunun
Hz.
Peygamber’in
kucağından alınıp
götürülmesini istedi. Hz. Peygamber meşgul olduğu işi bitirince:
-“Çocuk nerede?” diye sordu. Ebû Üseyd:
-“Onu (eve) gönderdik, Ey Allah’ın elçisi!. dedi. Hz. Peygamber:
-“İsmi ne?” diye sordu. Ebu Üseyd:
İbn Sa’d, Tabakat, VIII, 75.
İbn Hacer, İsâbe, VI, 208.
195 İbn Sa’d, Tabakât, X, 141.
193
194
39
-“Falan”, dedi. Hz. Peygamber:
-“Sen onun ismini Münzir koy,” buyurdu. Ebû Üseyd, o anda(n itibaren)
çocuğunun ismini Münzir koydu.196
Bedrüddin el-Aynî, bu hadisi şerh ederken çocuğun önceki isminin ne
olduğunu belirtmez. Ancak babası (Ebû Üseyd) onu kötü bir isimle isimlendirdiği
için Hz. Peygamber’in ismini değiştirdiğini ifade etmektedir.197
Bedrüddin el-Aynî, bu konuyla ilgili naklettiği bir diğer görüşe göre ise; Hz.
Peygamber, Ebû Üseyd (r.a)’ın kabilesinden, Bedir ve Uhud’a katılan ve Bi’r-i
Maûne’de şehit olan meşhur sahâbî Münzir b. Amr’ın ismini, Ebû Üseyd (r.a)’ın
oğluna isim olarak koymuştur.198
Münzir b. Ebî Üseyd, İbn Hibbân’ın (ö. 354/965) Sikât/Güvenilir Raviler
isimli eserinde zikredilirken199 İbn Hacer (ö. 852/1449) ise onun Hz. Peygamber
döneminde
doğdunu,
ismini
Efendimiz
(s.a.v)’in
koyduğunu
dolayısıyla
sahâbeden sayıldığını beyan eder.200 Ayrıca İbn Sa’d (ö. 230/845), künyesi Ebû
Sa’îd olan Münzir b. Ebî Üseyd’in altı tane erkek olmak üzere toplam 11 çocuğu
ve 4 tane hanımı olduğunu isimlerini vererek zikretmektedir. 201 Münzir babası
Ebû Üseyd (r.a)’den 4 tane hadis rivayet etmiştir. Ne zaman vefat ettiği ile ilgili
kaynaklarımızda bir bilgiye rastlanmamaktadır.
Zikrettiğimiz bu iki hadis (Ebû Üseyd’in düğün yemeği ve Münzir b. Ebî
Üseyd’in isminin konulması) ışığında Ebû Üseyd’in çocuklarından sadece iki oğlu
Üseyd el-Ekber ve Münzir’in Hz. Peygamber döneminde doğduklarını kesin
olarak söyleyebiliriz. Fakat diğer hanımları ve çocukları hakkında bunu kesin bir
ifade ile söylememiz mümkün görünmemektedir.
Buhârî, Sahih, s. 1545, Edeb 108, hadis no: 6191; Ebü’l-Huseyn Müslim b. el-Haccâc elKuşeyrî en-Neysâbûrî, Sahîh, Daru’l- Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1991, s. 1692, Âdâb 5, hadis no:
29.
197 Aynî, Umdetü’l-Karî, XXII, 325.
198 Aynî, a.g.e., XXII, 325; Münzir b. Amr (r.a) hakkında detaylı bilgi için bkz. Yusuf Ziya
Keskin, “Münzir b. Amr”, DİA, XXXII, 34.
199 İbn Hibbân, Sikât, V, 419.
200 İbn Hacer, Takrîb, s. 971.
201 İbn Sa’d, Tabakât, VII, 268.
196
40
2.4.3 Ebû Üseyd (r.a)’ın oğlu Hamza b. Ebî Üseyd
Hadis isnadı içerisinde yer alan ravilerden birisi de Ebû Üseyd (r.a)’ın oğlu
Hamza b. Ebî Üseyd’dir. Künyesi Ebû Mâlik olan Hamza’nın Mâlik ve Yahyâ
isimli oğulları vardır.202
Kişiliği, görünümü vs. hakkında bilgi aktarılmamış olan Hamza b. Ebî
Üseyd için Seleme b. Meymûn şu sözleri söylemektedir: “Hamza b. Ebî Üseyd’i
üzerinde püskülle örülmüş bir elbise olduğu halde gördüm.”203
Buhârî (ö. 256/870), Ebû Dâvûd (ö. 275/889) ve İbn Mâce (ö. 273/887) de
rivayetlerine yer verilen204 Hamza b. Ebî Üseyd için İbn Hacer (ö. 852/1449)
sadûk’tur derken205 İbn Hibbân (354/965) Sikât isimli eserinde onu zikretmiştir.206
Doğumu ile ilgili bir bilgi bulunmayan Hamza b. Ebî Üseyd, Emevî halifesi
Velîd b. Abdülmelik zamanında207 (miladî 705-715) vefat etmiş olup, babası Ebû
Üseyd’den 5 tane hadis nakletmiştir.
2.4.4 Ebû Üseyd (r.a)’ın oğlu Zübeyr b. Ebî Üseyd
Zübeyr b. Ebî Üseyd, Mâlik b. Rebîa (r.a)’nın çocuklarından biridir.208
Ancak bazı kaynaklarda Zübeyr, Münzir b. Ebî Üseyd’in oğlu Ebû Üseyd’in
torunu şeklinde zayıf bir görüş (‫ )قيل‬olduğu bilgisi de verilmektedir.209 Fakat İbn
Hacer (ö. 852/1449) bu görüşe katılmayarak onu sadûk bir ravi olarak
nitelemektedir.210 Ayrıca Zehebî (ö. 748/1348) de böyle bir ihtilafa değinmeden
Ebû Üseyd (r.a)’ın oğlu olarak kendisine Kâşif’te yer vermektedir.211 İbn Hibbân
(ö. 354/965) ise adeta bu ihtilafı ortadan kaldırırcasına Hamza b. Ebî Üseyd’in
kardeşi diyerek kendisini Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde zikretmektedir.212
İbn Sa’d, a.g.e., VII, 267.
İbn Sa’d, a.g.e., VII, 267.
204 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , VII, 312.
205 İbn Hacer, Takrîb, s. 271.
206 İbn Hibbân, Sikât, IV, 168.
207 İbn Sa’d, Tabakât, VII, 267; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, VII, 312; İbn Hacer, Takrîb, s. 271.
208 Zehebî, Siyer, II, 538.
209 İbn Hacer, Takrîb, s. 334; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, IX, 293.
210 İbn Hacer, a.g.e., s. 334.
211 Zehebî, Kâşif, I, 401.
212 İbn Hibbân, Sikât, IV, 261.
202
203
41
2.4.5 Ebû Üseyd (r.a)’ın Mevlâsı (azadlı kölesi) Ebû Sa’îd
Ebû Sa’îd, Ebû Üseyd (r.a)’ın mevlası (kölesi) idi. Ebû Sa’îd, Ebû Üseyd
(r.a)’e yapmış olduğu hizmet dönemini anlatırken şöyle söyler:
“Ebû Üseyd abdest tazelemeye gittiği zaman, ben ona su götürürdüm. O da
suyla (istibra yapıp) temizlenirdi.”213
Ebû Sa’îd evlendiğinde sahâbenin kendisini ziyaret ettiklerini ve evinde
namaz ile ilgili yaşanmış olan hatırasını şöyle nakleder:
Ben köleyken evlenmiştim. İçlerinde Ebû Zer, İbn Mes’ûd ve Hüzeyfe
(r.anhüm)’ın bulunduğu Hz. Peygamber’in ashâbını davet etmiştim. (Bu ziyaret
esnasında) namaz vakti girmişti. Ebû Zer (r.a) namaz kıldırmak istediğinde
Hüzeyfe (r.a) ona: “Ev sahibi (namaz kıldırmaya) daha layıktır,” dedi. Sonra beni
(namaz kıldırmak için) öne geçirdiler. Köle olduğum halde onlara namaz
kıldırdım.214
Ebû Üseyd (r.a)’ın azadlı kölesi Ebû Sa’îd, hürriyetine kavuşması ile ilgili
olarak Ebû Üseyd (r.a) ile yapmış olduğu anlaşmayı ve Ebû Üseyd (r.a)’ın
kendisine yaptığı iyiliği şöyle anlatmaktadır: Ebû Üseyd (r.a) benimle bin iki
yüze215 mukâtebe akdi216 yaptı. Ben bin iki yüzü getirdim. Ebû Üseyd (r.a), bin’i
aldı iki yüzü bana geri verdi.217
Ebû Bekir Abdullâh b. Muhammed b. İbrâhîm b. Ebî Şeybe, Musannef, thk. Hamd b. Abdullâh
el-Cüm’ati, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 2004, I, 279, Tahâret 188, hadis no: 1635.
214 İbn Ebî Şeybe, a.g.e. III, 103, Salâh 523, hadis no: 6157; Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Alî elBeyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,
2003, III, 179, Salâh 749, hadis no: 5323.
215 Bu rivayette paranın cinsiyeti ile alakalı bilgi verilmemektedir.
216 Mükâtebe akdi: kölenin çalışarak belirli bir bedeli ödemesi üzerine azat olması konusunda
efendisi ile arasında yapılan akdi ifade eder. bkz. Karagöz, Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 492.
217 Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm es -Sa’lebî en-Nîsâbûrî, el-Keşfü ve’l-Beyân, thk.
Ebû Muhammed b. Âşûr, Daru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, 2002, VII, 98.
213
42
2.4.6 Ebû Üseyd (r.a)’ın Mevlâsı (azatlı kölesi) Ali b. Ubeyd
Ali b. Ubeyd hakkında kaynaklar, el-Ensârî, el-Medenî, es-Sâidî ve Ebû
Üseyd (r.a)’ın azatlısı olduğunu ifade etmekte,218 bunun dışında hiçbir bilgi
vermemektedirler.
Hadis rivayetindeki durumu hakkında Zehebî (ö. 748/1348) Mîzân’da “la
yu’raf/ tanınmayan meçhul kişi” olduğunu belirtirken, 219 Kâşif’te vüssika/tevsik
edilmiştir der. İbn Hacer (ö. 852/1449), Takrib’de “makbul” ravi olduğunu
belirtmiş,220 İbn Hibbân (ö. 354/965) ise Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde
onu zikretmiştir.221
2.4.7 Ebû Üseyd (r.a)’ın Mevlâsı (azatlı kölesi) Seleme b. Meymûn
Kaynakların kendisi hakkında hiçbir bilgi vermediği Seleme b. Meymûn’un,
-araştırmamız neticesinde- yukarda zikredilen Hamza b. Ebî Üseyd’le ilgili bir
rivayeti bulunmaktadır. Ayrıca İbn Hibbân (ö. 354/965) Sikât/Güvenilir Raviler
isimli eserinde onu zikretmektedir.222
2.4.8 Ebû Üseyd (r.a)’ın Mevlâsı (azatlı kölesi) Yezîd b. Zeyd
Ulaşabildiğimiz kaynaklarda hakkında pek bilgi bulunmayan Yezîd b. Zeyd,
İbn
Hibbân’ın
(ö.
354/965)
Sikât/Güvenilir
Raviler
isimli
eserinde223
zikredilmekle birlikte Dârakutnî’nin (ö. 385/995), Berkânî’nin (ö. 425/1034)
sorusuna verdiği cevapta onun Ebû Üseyd’in azatlısı olduğu, meçhûl (ve) metrûk
Zehebî, Mîzân, III, 144; İbn Hacer, a.g.e., s. 403; İbn Hibbân, Sikât, V, 166.
Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî, Mîzânü’l-İ’tidâl fî
Nakdi’r-Ricâl, thk. Alî Muhammed el-Becâvî, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 1969, III, 144.
220 İbn Hacer, Takrîbü’t-Tehzîb, s. 403; Beşşâr Avvâd Ma’rûf, Şuayb el-Arnavût, Tahrîru
Takrîbi’t-Tehzîb, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1997, III, 49; Ebû Muâz Târık b. Ivedullâh b.
Muhammed, Tehzîbü Takrîbi’t-Tehzî b, Mektebetür’r-Rüşd, Riyad, 2010, IV, 30.
221 İbn Hibbân, Sikât, V, 166.
222 İbn Hibbân, Sikât, VI, 400.
223 İbn Hibbân, Sikât, V, 540
218
219
43
biri olduğu ifade edilmiştir.224 Ayrıca Yezîd b. Zeyd, Mevlâsı Ebû Üseyd (r.a)’den
sadece bir hadis rivayetinde bulunmuştur.
2.5 KİŞİLİĞİ ve TAKVASI
Sahâbe, Hz. Peygamber’in tedrisatında, O’nun ahlakı ile ve vahiyle yetişmiş
bir nesildi. Hiç kuşkusuz bu güzelliklerle donananlardan ve Hz. Peygamber’le
aynı zaman ve mekânı paylaşıp o atmosfer içerisinde bulunanlardan biri de Ebû
Üseyd Mâlik b. Rebîa (r.a)’dır.
Sahâbenin büyüklerinden olan225 Ebû Üseyd (r.a)’ın, fiziki görünümü itibari
ile kısa boylu, saçı sakalı ağarmış ve saçlarının çoğu dökülmemişti. Gözleri ise
sonradan kör olmuştu. O’nun bu durumunu Sehl b. Sa’d (r.a) şöyle aktarıyor:
“Ebû Üseyd es-Sâidî’yi, gözleri kör olduktan sonra, onu saçı sakalı
beyazlamış şekilde gördüm. Ancak başında saçının çoğu duruyordu.”226
Ebû Üseyd (r.a), Hz. Peygamber’in bıyıklarını kısalttığı gibi227 bıyıklarını
kısaltırdı. Onun bu halini bize aktaran Ebû Râfî diyor ki:
“Ebû Üseyd (r.a), berber kardeşim gibi bıyıklarını iyice kısaltıyordu.”228
Osman b. Abdullah, mekteb yıllarını anlatırken bazı sahâbîlerin mektebe
gelip gittiklerinden bahseder. Onlardan bazısı dikkatini çekmiş ve kendisinde
derin izler bırakmış olacak ki onları şöyle anlatır:
Biz sıbyan mektebinde iken, Ebû Üseyd, Ebû Hureyre, Ebû Katâde ve İbn
Ömer (r.anhüm) bize uğrarlardı. Onlardan misk kokusu gelirdi. Sakallarını da
safranla sarıya boyamış olurlardı. 229
Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî, Zeylü Mîzâni’l-İ’tidâl,
thk. Ebû Rıdâ er-Rifâî, Darü’l-Kütübi’-İlmiyye, Beyrut, 1995, VIII, 208; İbn Hacer, Lisânü’lMîzân, VIII, 495.
225 Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî, Siyeru A’lami’nNübelâ, thk. Şuayb el-Arnaût, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1982, II, 538.
226 Hâkim, Müstedrek, III, 591, hadis no: 1790.
227 Ebû Bekir Ahmed b. Amr b. Abdülkhâlik el-Bezzâr, Müsned, thk. Âdil b. Sa’d, Mektebetü’lUlûm ve’l-Hikem, el-Medînetü’l-Münevvere, 2004, XII, 28, hadis no: 5399.
228 İbn Sa’d, Tabakât, III, 517.
224
44
Mâlik b. Rebîa (r.a), Hz. Osman (r.a)’ın (ö. 35/656) şehit edilmesinden önce
gözlerini kaybetmesi ve bu çok üzücü olayı gözleriyle görmemesi nedeniyle
Allah’a şöyle hamd etmiştir:
“Hz. Peygamber hayattayken (Peygamber’i görmemi sağlayarak) gözümü
gönlümü bayram ettiren, kullarına fitne murad etiği zaman da ise gözlerimi
benden alan Allah’a hamd olsun.”230
Ebû
Üseyd
(r.a),
elli
yaşına
gelmeden
gözlerini kaybetti.
Zehebî,
(ö.748/1374) ömrünün sonunda gözlerini kaybettiğini kaydeder. 231 Fakat -vefatı
kısmında da ele alınacağı gibi- hicrî 65 yılında vefat eden Ebû Üseyd (r.a)’ın, Hz.
Osman (r.a)’ın hicrî 35 yılında şehit edilmeden önce gözlerini kaybettiği az önce
bir rivayette geçmişti. Dolayısıyla hicrî 35 yılı ile vefat ettiği hicrî 65 yılı
arasında, 30 sene gibi uzun bir zaman dilimi söz konusu olduğu için; Zehebî’nin;
“ömrünün sonunda gözlerini kaybetti,” ifadesi isabetli değildir.
Ebû
Üseyd
(r.a)’ın,
Bedir’e
katıldığı sırada
–yapığımız araştırmalar
neticesinde- 15 yaşında olduğu bilinmektedir. Ebû Üseyd (r.a), hicretin ikinci
yılında gerçekleşen Bedir savaşında 15 yaşındaysa, Hz. Osman (r.a)’ın şehit
edildiği hicrî 35 yılında ise 48/49 yaş civarında olmalıdır. Dolayısıyla bu sonuçla
48/49 yaşına gelmeden gözlerini kaybettiği anlaşılmaktadır.
Hz. Osman (r.a)’ın şehit edilmesiyle fitnenin baş gösterdiği dönemde âmâ
olduğu için Hz. Alî (r.a) ve Hz. Muâviye (r.a) arasında cereyan eden olaylarda
fizikî bir
katılımı olmamıştır.
Her iki gruptan birini desteklediği şeklinde
kendisinden herhangi bir söz de nakledilmemiştir.
Böylece Allah Rasûlü ile birlikte i’lâ-yı kelimetullah için bütün savaşlara
katılarak mücadele eden Ebû Üseyd (r.a), sahâbe arasında cereyan eden olaylara,
ihtilaflara ve fitnelere katılmamış ve bu fitneye düşmeyen sahâbîlerden biri
olmuştur.
Cahiliyye döneminde Arapların içine sirayet etmiş olan kavmiyetçiliği, Hz.
Peygamber (s.a.v) Allah’ın izniyle sahâbenin kalbinden arındırıp temizlemişti.
İbn Sa’d, a.g.e., III, 517.
Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XIX, 260, hadis no: 576.
231 Zehebî, Siyer, II, 538.
229
230
45
Allah
Rasûlü’nün
rehberliğinde
(kavmiyetçilik
bakımından)
dünya
görüşü
değişmiş olan sahâbîlerden biri de Ebû Üseyd (r.a) idi. O’nun bu kötü ahlaktan
arındığı,
kişilik
ve
karakterinin
İslamlaştığını
Muhammed
b.
Talha
şöyle
naklediyor:
“Ben Ebû Üseyd’i, (Velîd) b. Utbe’nin yanında hutbe okurken dinledim.
Şöyle söyledi: Rasûlullah (s.a.v): “Ensâr kabilelerinin en hayırlısı, Benî
Neccâr, Benî Abdi’l-Eşhel, Benî Hâris b. Hazrec ve Benî Sâide yurtlarıdır,
buyurdular. (Hadisin akabinde ise Ebû Üseyd, sözlerine şöyle devam etti)
“Vallahi bunlardan birini tercih edecek olsaydım kendi kabilemi seçerdim.”232
Bir başka rivayette de Ebû Seleme O’nun şöyle dediğini nakletmektedir:
“Ben (hiç) Rasûlullah (s.a.v) adına yalan söylemekle itham edilebilir miyim?
Şayet
yalancı olsaydım,
(Ensâr kabilelerinin hayırlılarını zikrederken)
kendi
kabilem Benî Sâide’den başlardım.”233
Kişinin
takvasının
derecesi,
konusundaki
hassasiyeti
ile
emanete
ölçülür.
Ebû
riayet,
dünya
Üseyd
(r.a),
malı
bu
ve
konuda
kadın
Hz.
Peygamber’in güvenini kazanmıştı. Ebû Üseyd (r.a), kadın konusunda Hz.
Peygamber’in en çok güvendiği kimselerden biriydi.234 Bu konuyla ilgili hadiseyi
özetle şöyle aktarabiliriz:
Ebû Avn ed-Devsî anlatıyor: Nu’man, Müslüman olarak Hz. Peygamber’in
yanına geldiğinde
-“Ya Rasûlallah!.. Seni arapların en güzel dul kadını Esmâ bnt. Nu’mân elCevniyye ile evlendireyim mi?” diye sormuş, Efendimiz (s.a.v) de kabul etmiş ve
hicretin 9.
Yılında Rebîülevvel ayında Esmâ ile evlenmişti. Esmâ, Necid
bölgesinin Şerebbe vadisinde oturduğu için Nu’mân:
-“Ya Rasûlallah!..
Esmâ’yı sana getirecek
birini gönder,” dedi. Hz.
Peygamber’de Ebû Üseyd (r.a)’i gönderdi.
Ebû Üseyd (r.a), Esmâ’yı almak için evine gittiğinde içeri girmesi için izin
istedi. O da izin vermişti. Fakat Ebû Üseyd (r.a), ona:
Müslim, Sahih, s. 1950, Fezâilü’s-Sahâbe 44, hadis no: 178.
Müslim, Sahih, s. 1950, Fezâilü’s-Sahâbe 44, hadis no: 179.
234 Hâkim, Müstedrek, III, 591, hadis no: 1788.
232
233
46
-Rasûlullah’ın
eşlerini başka
bir
erkek
göremez.
Mahremin olmayan
kimselerle konuştuğunda aranızda bir perde olması gerekir, dedi. Ebû Üseyd (r.a)
onu üç gün sonra bir örtü içerisinde deveyle Medine’ye getirdi.
Hz. Peygamber, Esmâ’ya yaklaştığında Esmâ, Efendimiz’e:
-“Senden
Allah’a
sığınırım”
dedi.
(Bunun
üzerine
Efendimiz
ona
dokunmadı.) Hz. Peygamber, Ebû Üseyd (r.a)’ın yanına geldi ve
-“Onu ailesine götür ve iki tane de elbise ver” buyurdu.235
Katâde’nin (ö. 117/735) haber verdiğine göre: Bir gün Efendimiz (s.a.v),
Ebû Üseyd (r.a)’ı hiç görmediği Benî Âmir b. Sa’saa kabilesinden olan bir kadını
istemesi için gönderdi. Ebû Üseyd (r.a), o kadını Hz. Peygamber’le evlendirdi.
Sonra Ebû Üseyd (r.a) Medine’ye gelince kadını Hz. Peygamber’in evine
gönderdi.
Hz.
Peygamber,
kadında baras hastalığı olduğunu görünce onu
boşadı.236 İbnü’l-Esîr (ö. 630/1233) ve İbn Abdilberr (ö. 463/1071) yine
Katâde’den yaptıkları nakilde Hz. Peygamberin Benî Âmir b. Sa’saa kabilesine
gönderdiği kişinin Ebû Üseyd es-Sâidî değil Ebû Üseyd b. Alî b. Mâlik el-Ensârî
olduğunu belirtirken getirilen hanımın ismi Zeyneb bnt. Huzeyme (ö. 4/625)
olduğunu naklederler.237 Dolayısıyla boşama ile ilgili bilgi de verilmemektedir.
Çünkü Zeyneb bnt. Huzeyme, Hz. Peygamber’le evlenmiş kısa bir süre sonrada
vefat etmiştir.238
Genelde sahâbenin özelde Ebû Üseyd (r.a)’ın, Peygamber Efendimiz’den
(s.a.v) öğrenmiş oldukları şeyleri birbirlerine aktarmaları ve gündemlerinde bu ve
benzeri şeyler olması sahâbenin içinde bulunduğu durumu bize yansıtmaktadır.
Bir gün içlerinde Ebû Üseyd (r.a)’ın da olduğu bir ortamda Medine’nin bir
sokağında kuşluk vaktinde oturmuşlar, Hz. Peygamber’in nasıl namaz kıldığını
tartışırlarken her biri diğerine Allah Rasûlü’nün namaz kılış şeklini en iyi ben
bilirim derler. Sonra içlerinden biri kalkar Hz. Peygamber’in namaz kılış şeklini
Hâkim, a.g.e., IV, 40, hadis no: 2414.
Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-Sahâbe, s. 3236.
237 İbn Abdilberr, İstî’âb, s. 1599; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, s. 1280.
238 Ayşe Esra Şahyar, “Zeyneb bint Huzeyme”, DİA, XXXXIV, 361.
235
236
47
uygulayarak anlatır. Diğer ikisi ise, onu tasdikleyerek evet Hz. Peygamber aynen
bu şekilde kılıyordu derler.239
Ebû Üseyd (r.a)’ın iki oğlu Hamza ve Zübeyr’in, babaları (Ebû Üseyd) vefat
ettiğinde parmağında bulunan altın yüzüğü çıkardıkları rivayet edilir. 240 Mâlik b.
Rebîa (r.a), muhtemelen altın yüzük takmanın haramlığını bilmiyordu. Zira Bedir
ehlinden olan ve gençlik döneminden itibaren Hz. Peygamber’in yanında yetişmiş
olan bir sahâbînin bu hükmü bilip de bunu dikkate almadığı düşünülemez.
Bununla
birlikte
düşünmeyen
veya
sahâbe
içerisinde
kendilerine
altın
ruhsat
yüzük
verilen
takmanın
bazı
haram olduğunu
sahâbîlerin
de
olduğu
bilinmektedir.241
Ebû Üseyd (r.a), diğer sahâbîler gibi gece ibadete düşkün olan bir sahâbî idi.
O’nun bu halini yansıtan olay Süleymân b. Yesâr tarafından şu şekilde aktarılır: Bir sabah- Ebû Üseyd istirca’ ederek (innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn diyerek)
uyandı. Ona:
-Ne oldu? diye sorulduğunda şöyle cevap verdi:
-“Gecenin bir kısmında uyudum. Hâlbuki gecenin o saatlerinde Bakara
süresini virdim olarak (okuyordum). (Uyuyakalıp okuyamadığım için rüyamda)
bir inek gördüm, sanki beni süsüyordu.”242
Ebû Üseyd (r.a), Hz. Peygamber dönemiyle alakalı kendinden bahsederken
hem sahâbenin en küçüğü olduğunu, hem de Hz. Peygamber’e ve hadislerine çok
düşkün olduğunu şöyle haber verir:
“Ben Peygamber’in ashâbının en küçüğü idim ama onlar arasında en çok
hadis dinleyen kişiydim.”243
Ebû Bekr Muhammed b. İshâk b. Huzeyme es -Sülemî en-Neysâbûrî, Sahîh, thk. Muhammed
Mustafa el-A’zamî, el-Mektebü’l-İslâmî, Riyad, 1980, I, 361, Salât 206, hadis no: 681.
240 Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, thk. Muhammed Abdülmüîd
Hân, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, III, 410; İbn Sa’d, Tabakât, III, 518; İbn Ebî Şeybe,
Musannef, VIII, 345, Libâs 62, hadis no: 25547.
241 İsmail Yalçın, “Yüzük”, DİA, XXXXIV, 58.
242 Ebu’l-Fazl İbn Manzur Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem el-Ensârî, Muhtasaru Târîhi
Dimaşk l’ibn Asâkir, thk. Muhammed Mutî’ el-Hâfız, Daru’l-Fikr, Dımaşk, 1990, XXVII, 331.
243 Buhârî, et-Târîhu’s-Sağîr, s. 107; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IV, 102, Cenâiz 151, hadis
no: 7102.
239
48
Ebû Üseyd, son zamanlarında iyice yaşlanmış olacak ki, oğlu Münzir imam,
kendisi arkasında cemaat olarak namaz kıldığında ve namaz biraz uzadığında
oğluna şöyle söyler:
-“Ey yavrucuğum bugün bize (namazı) çok uzattın.” 244
Bir başka rivayette de iki oğlu Hamza ve Zübeyir derler ki:
Üseyd, (muhtemelen Üseyd el-Ekber) bize imamlık yapardı da (babamız)
Ebû Üseyd ona:
-“Namazı bize çok uzun kıldırdın,” derdi.245
Hâlbuki gençlik çağını ve en verimli zamanını Hz. Peygamber’in yanında
yer alarak geçiren Ebû Üseyd (r.a)’ın gençlik yılları ile ilgili bir hatırasını
Belâzürî, (ö. 279/892) Vâkidî’den (ö. 207/823) şu şekilde aktarır:
Ebû Üseyd (r.a), (bir seferinde) Hz. Peygamberle birlikte yarış yapmış, Efendimiz (s.a.v)’e İskenderiye kralı Mukavkıs’ın hediye ettiği- 246 “lizâz” (‫)لزاز‬
isimli atını geçmiş ve Efendimiz (s.a.v) ona ödül olarak Yemen elbisesi
vermişti.247
Tabiîn arasında güzel sesiyle Kur’an okuyan bir kimse olarak bilinen ve
sahâbî Ebu’d-Derdâ’nın azadlı kölesi olan248 Huleyd b. Sa’d anlatıyor: Huleyd,
Ümmü’d-Derdâ (el-Vassâbiyye)’nin evinde ona Kur’an okurdu. Cami cemaati de
(zaman zaman) bu evde Ümmü’d-Derdâ’nın ricasıyla Huleyd’e Kur’an okumak
için bir araya gelirlerdi. Ebû Üseyd (r.a) onların aralarına katıldığında, Ümmü’dDerdâ Huleyd’e şöyle derdi: Ebû Üseyd (r.a)’e (manen) ağır gelmeyecek her ayeti
oku. (çünkü manevi anlamda) ağır gelecek ayet okunduğunda Ebû Üseyd (r.a)
bayılır, kendinden geçerdi. Ümmü’d-Derdâ derdi ki: “Allah’a hamd olsun ki bize
ağır ayetler, Ebû Üseyd (r.a)’e ise yumuşak ayetler okunması gerekiyor.”249
Anlatılan bu olay, Ebû Üseyd (r.a)’ın ince ruhlu ve ayetlerden etkilenen bir sahâbî
olduğuna işaret etmektedir.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, III, 106, Salâh 524, hadis no: 6170; Buhârî, Ezân 63, Bab başlığı.
Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, III, 410.
246 Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf, II, 160.
247 Belâzürî, a.g.e., II, 161.
248 İbn Hibbân, Sikât, IV, 210.
249 Ebü’l-Kâsım Ali b. Hasan b. Hibetullah b. Abdullah eş -Şâfiî ibn Asâkir, Târîhu Medîneti
Dimaşk, thk. Ömer b. Ğarâme el-Amrî, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1995, XVII, 28.
244
245
49
Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettiğinde Mekke’li muhacirlerle Medine’li
müslümanların birbirleriyle kardeş ilan edilmeleri (muâhât) esnasında Ebû Üseyd
(r.a.)’ın ismine rastlamamaktayız. Muhtemelen Ebu Üseyd (r.a)’ın o sırada
yaşının küçük olması ve evli olmaması sebebiyle ismi zikredilmemiş olabilir.
2.6 Ebû Üseyd (r.a)’ın Şairliği
Ebû
Üseyd
(r.a)’ın
çok
faklı bir
kişiliğinin yanı sıra araştırmamız
neticesinde ona ait bir şiirle de karşılaşıyoruz. İnce bir ruha sahip olan Ebû Üseyd
(r.a), Benî Sâide kabilesinin yerleşim yeri olan Budâa’ Yurdu ile ilgili dilinden
şöyle sözler dükülür:
‫ف‬
ُ ‫ضا فح ْه حو ُم ْش ِّر‬
ً ‫حوح َْن ُن بح حن ْي حنا ُم ْع ِّر‬
‫ف‬
ُ ‫ام بِّ حها حوتُ حقص‬
ٌ ‫ب آطح‬
ُ ‫حوحت ْخ ُر‬
‫اع حة ُكلِّ حها‬
‫َح ْي حنا حع ْن بُ ح‬
‫ضح‬
‫ح َْن ُن حح‬
ُ‫ورا طح ِّوي ًًل قح حذالُ ه‬
ْ ‫فحأ‬
ً ‫حصحب حح حم ْع ُم‬
Biz koruduk, Budâa’ Yurdunun tamamını,
Biz inşa ettik, uzaktan görünen yüksek duvarlarını,
Nice kaleler harap olup yerle bir edilirken,
Mamur oldu bu yurt, uzun müddet devam ettirdi hayatını.250
2.7 KATILDIĞI SAVAŞLAR
Kaynaklarda Ebû Üseyd (r.a)’ın başta Bedir ve Uhud olmak üzere Hz.
Peygamber’le beraber bütün savaşlara katıldığı ifade edilmektedir.251 Ebû Üseyd
Ebû Muhammed Kâsım b. Sâbit el-Avfî es-Serkustî el-Endelüsî, Kitâbü’d-Delâil fî Ğarîbi’lHadîs, thk. Muhammed b. Abdullah el-Kannâs, Mektebetü’l-Abîkân, Riyad, 2001, s. 313-314;
Muhammed b. Abdillah Ebubekr İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’an, Muhammed Abdülkadir Ata
Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1999, VI, 162; Abdullah b. Abdilazîz b. Muhammed b. Eyyûb b.
Amr el-Bekrî el-Endelüsî Ebû Ubeyd el-Bekrî, Mu’cemu Me’sta’cem, thk. Mustafa es-Sekkâ,
Kahire 1945, I, 255.
251 Zehebî, Siyer, II, 537; İbn Abdilberr, İstî’âb, s. 1351; Safedî, Nükesü’l-Himyân, s. 219.
250
50
(r.a) ise katıldığı savaşlarla ilgili olarak; “Ben Rasûlullah (s.a.v) ile beraber 20
savaşa katıldım,” demiştir.252
a. Ebû Üseyd (r.a) Bedir Savaşı’nda
Bedir’e katılan en küçük sahâbî olan Ebû Üseyd (r.a), zaman zaman
Bedir’den bahseder ve savaş meydanında yaşananları anlatırdı. Bir gün Bedir’le
ilgili konu açılmıştı. Allah’ın İslâm ordusuna meleklerle nasıl yardım ettiği
konuşulurken Ebû Üseyd (r.a), Sehl b. Sa’d (r.a)’a şöyle demiştir:
“Şayet şimdi ben ve sen Bedir’de olsak, sonra Allah bana gözlerimi geri
verse, -iki omuzlarının arasından sarkıttıkları sarı sarıklarla- 253 meleklerin bize
yardım için çıkıp
geldiği dağ yolunu hiç şüphe etmeden kesinlikle sana
gösterirdim.”254
Buhârî’nin
(ö.
256/870)
zikrettiği Ebû Üseyd
(r.a),255
Savaşı’na
Bedir
katılan sahâbîler içerisinde
Bedirle ilgili hatıralarından bahsederken Hz.
Peygamber (s.a.v)’in savaş için saf tutan sahâbeye şöyle dediğini anlatır:
“Size yaklaştıklarında onlara ok atınız. Onlar, sizi iyice yakından
sarıncaya kadar da kılıç çekmeyiniz.”256
Hz.
Peygamber
(s.a.v)’in
haber
vermesiyle
Allah
tarafından
bağışlandıklarını öğrendiğimiz: “Allah bedir ehlinin (kalbine) bakıp haberdar
oldu da sonra şöyle buyurdu: Her ne isterseniz yapın sizi bağışladım,”257
hadisinin muhatabı üçyüz civarındaki Bedir mücahidlerinden biri olan Ebû Üseyd
(r.a), Bedir savaşında Mekke’li müşriklerden Züheyr b. Ebû Rifâa’ isimli kişiyi
öldürmüştür.258 Ayrıca Münebbih b. el-Haccâc isimli müşriki öldürenler içerisinde
de Ebû Üseyd (r.a) zikredilmektedir.259
Bezzâr, Müsned, VI, 266, hadis no: 2298.
Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmi’u’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk.
Abdullâh b. Abdülmuhsin et-Türkî, Dar Hicr, Kahire, 2001, VI, 34.
254 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 260, hadis no: 578.
255 Buhârî, Sahih, s. 987, Megâzî 13, Bab başlığı.
256 Ebû Dâvûd, Sünen, IV, 298; Cihâd 115, no: 2663.
257 Buhârî, Sahih, s. 740, Cihâd 141, hadis no: 3007.
258 Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf, I, 359.
259 Belâzürî, a.g.e., I, 360.
252
253
51
Yine bir başka hadiste de “Bedir ve Hudeybiye’de yer almış hiç kimse
asla Cehennem’e girmeyecektir”260 müjdesine nail olan Mâlik b. Rebîa (r.a),
Bedir’de göstermiş olduğu kahramanlıklardan birisini de şöyle aktarmaktadır.
“Bedir günü İbn Âyiz’in Merzübân isimli kılıcını ele geçirdim. Ne zaman ki
Allah’ın Rasûlü insanlara “ellerinizde bulunan şeyleri getirin” diye emredince,
(ele geçirdiğim) kılıçla geldim ve Hz. Peygamber’in (önüne kılıcı) ganimet olarak
bıraktım.261
b. Ebu Üseyd (r.a) Uhud Savaşı’nda:
Uhud harbine de katılan Ebû Üseyd, savaş sonrası tüyler ürperten bir
sahneyi şöyle aktarmaktadır:
Ben Rasûlullah’la beraber Hamza b. Abdülmuttalib’in kabri başındaydım.
Hz. Hamza’nın yüzüne doğru çizgili bir elbiseyi (kefen olması için) çektiler,
ayakları açıkta kaldı. (Elbiseyi) ayaklarına doğru çektiklerinde ise yüzü açıkta
kalıyordu. Rasûlullah “Örtüyü yüzüne doğru çekin, ayaklarının üzerini de şu
ağaçla örtün,” buyurdu. Sonra Hz. Peygamber başını kaldırdı bir de baktı ki
sahâbe ağlıyordu…262
Hz. Peygamber’in yanında olağanüstü olaylarla karşılaşan Ebû Üseyd (r.a),
Uhud savaşının akabinde Hz. Peygamber’in gördüğü bir olayı aktardıktan sonra
yaşamış olduğu mucizevî bir hadiseyi de şöyle aktarır:
Muhammed b. Sa’d rivayet ediyor: Hanzala b. Ebî Âmir (r.a) Uhud
savaşında şehit edildiğinde Hz. Peygamber şöyle söyledi:
-“Ben, meleklerin gök ile yer arasında altın kap içerisinde olan fırat suyuyla
Hanzala b. Ebî Âmir (r.a)’ı yıkadıklarını gördüm.” Hz. Peygamber’in bu sözünden
sonra Ebû Üseyd (r.a) diyor ki:
Gittik Hanzala (r.a)’a baktık. Birde ne görelim başından su damlıyordu.
Gittim Hz. Peygamber’e gördüğüm –olağandışı- olayı anlattım. Hz. Peygamber de
beni Hanzala’nın hanımına –farklı bir durum yaşandı mı diye- sormam için
gönderdi. Hanımına sordum oda şu cevabı verdi:
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXIV, 410, hadis no: 15335.
Ahmed b. Hanbel a.g.e., XXV, 452, hadis no: 16056.
262 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 265, hadis no: 587.
260
261
52
-“O evden çıkarken cünüptü.”263
Hz. Peygamber döneminde –her ne kadar günümüzde diğer meşhur
sahâbîler gibi ismi çok meşhur olmasa da- çok faal olan Ebû Üseyd (r.a), Allah
Rasûlü’nün yanından hiç ayrılmamış, savaşlarda bile her daim yanında olmuştu.
Asr-ı Saâdette, Hz. Peygamber’i adeta bir gölgesi gibi takip etmişti. O’nu
Bedir’de, Uhud’da gördüğümüz gibi Hendek gazvesinde de görmek mümkündür.
c. Ebû Üseyd (r.a) Hendek Savaşı’nda
Ebû Üseyd (r.a), Bedir ve Uhud’la ilgili hatıralarını anlattığı gibi Hendek
gazvesi ile ilgili bir hatırasını şöyle paylaşmaktadır:
Medineliler hendek kazmak için Hz. Peygamber’e yardım ediyorlar aynı
zamanda hicret etmek konusunda O’na biat ediyorlardı. Hendek kazma işi
tamamlanınca Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Ey Ensâr topluluğu!.. Siz hicret etmek üzere biat etmeyin. Çünkü
insanlar size (sizin yurdunuza) hicret edecekler. Kim Ensâr’ı severek Allah’a
kavuşursa (ölürse), Allah onu sevdiği halde Allah’a kavuşmuş olur. Kim
Ensâr’a buğz ederek Allah’a kavuşursa (ölürse), Allah ona buğz ettiği halde
Allah’a kavuşmuş olur.”264
d. Ebû Üseyd (r.a) Bahreyn’de
Ca’fer b. Muhammed babasından naklen anlatıyor: Ebû Üseyd el-Ensârî
(r.a) Bahreyn’den (bir takım) esirlerle geldi. (esirleri) saf saf dizdiler. Rasûlullah
(s.a.v) kalktı, esirlere baktı. Esirler arasında bir kadın ağlayordu. Efendimiz
(s.a.v):
-“Niçin ağlıyorsun” diye sordu. Kadın:
-“Oğlum Abs Oğullarına (köle olarak) satıldı” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v)
Ebû Üseyd (r.a)’e:
Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Bağdâdî İbnü’l-Cevzî, etTahkîk fî Ehâdîsi’l-Hılâf, thk. Mis’ad Abdülhamîd Muhammed es -Sa’denî, Darü’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut, 1994, II, 10; Ebû Nuaym Ahmed b. Abdullah b. İshâk el-İsfahânî, Delâilü’nNübüvve, thk. Muhammed Ravvâs Kal’acı – Abdülberr Abbâs, Darü’l-Enfâs, Beyrut, 1986, s.
486.
264 Taberânî, a.g.e., XIX, 267, hadis no: 591.
263
53
-“Hemen bineğine atlıyorsun ve onu hemen buraya getiriyorsun,”
buyurdu. Ebû Üseyd (r.a) (bineğine) bindi ve kadının oğlunu bulup getirdi.265
e. Ebû Üseyd (r.a) Mekke Fethi’nde
Ebû Üseyd (r.a), İslâm’ın önünü açan en önemli fetihlerden biri olan
Mekke’nin fethine katılmakla kalmamış, bu harekâtta önemli bir görev üstlenerek
çok genç olduğu dönemde 21/22 yaşlarında Benî Sâide kabilesinin sancaktarlığını
yapmıştır.266
Buraya kadar verilen bilgiler dışında onun, Hz. Peygamber sonrası savaşlara
katılıp katılmadığı ile ilgili kaynaklarımızda hiçbir bilgiye rastlamamaktayız.
2.8 VEFATI
Doğumu ile ilgili hiçbir bilgi bulunmayan Ebû Üseyd (r.a)’ın, vefatı ile ilgili
olarak hem yaşı hem de vefat ettiği sene ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır.
Kaynakların tek birleştiği husus ise onun Medine’de vefat ettiğidir.267
Vefat tarihi hakkında hicrî 30, 40, 60, 65268 gibi çok farklı tarihlerden söz
edildiği gibi yaşı ile ilgili olarak 75, 78, 80,269 90,270 92,271 98272 yaşlarında vefat
ettiği geçmektedir.
Hâkim, Müstedrek, III, 591, hadis no: 6193.
Zehebî, Siyer, II, 539.
267 İbn Sa’d, Tabakât, III, 518; Hâkim, Müstedrek, III, 591, hadis no: 1790; Mizzî, Tehzîbü’lKemâl, XXVII, 139.
268 İbn Sa’d, a.g.e., III, 518; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, s. 1067; Mizzî, a.g.e., XXVII, 139; Zehebî,
Siyer, II, 538.
269 İbn Sa’d, a.g.e., III, 518; İbnü’l-Esîr, a.g.e., s. 1067; Mizzî, a.g.e., XXVII, 139; Zehebî, a.g.e.,
II, 538.
270 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 577.
271 Hâkim, Müstedrek, III, 591, hadis no: 1789; Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-Sahâbe , s. 2450.
272 Hâkim, a.g.e., III, 591, hadis no: 1780.
265
266
54
Kaynaklar, Ebû Üseyd (r.a)’ın vefat yılı ve yaşı ile ilgili ifadelerin gerçekten
çelişkili ve içinden çıkılması zor bir durum olduğunu belirtmektedirler. 273 Fakat
bütün rivayetleri incelediğimizde şu sonuca varabiliriz:
a. Hicrî 30 yılı: Hz. Osman (r.a)’ın hicrî 35 yılında şehit edildiğinde Ebû
Üseyd’in söylediği -ve yukarıda aktardığımız “…kullarına fitne murad etiği
zaman gözlerimi benden alan Allah’a hamd olsun”- 274 sözünden dolayı, hicrî 30
yılında vefat etmediği çok rahat söylenebilir. Hatta İbn Düreyd’in (ö. 321/933)
Ebû Üseyd (r.a), -hicrî 10 yılında gerçekleşen- Yemâme savaşında öldürüldü275
ifadesi de kesinlikle doğruyu yansıtmadığı açıkça ortaya çıkmış olur.
b. Hicrî 40 yılı: DİA maddesinde hicri 40 yılında vefat ettiği görüşü tercih
edilmiştir.276 Bunun yanında hiç bir kaynakta 75 yaş altında vefat ettiği
zikredilmemekle
edilmektedir.
birlikte
Ayrıca
en
bu
son
vefat
çalışmamızın
eden
“Kişiliği
Bedir
ve
ehli olduğu277
Takvası”
ifade
bölümünde
Muhammed b. Talha’dan nakledilen hadiste Ebû Üseyd’in Medine Valisi Velîd b.
Utbe’nin yanında hutbe okuduğu rivayetine yer verilmişti. Velîd b. Utbe ise hicri
56 veya 57 yılında Medine valiliği yapmıştır. 278 Bu durumda ise hicrî 40 tarihini
de elemiş oluruz.
c. Hicrî 60 yılı: Bu tarih, kaynaklarda şu şekilde yer almaktadır: “Ebû
Üseyd (r.a), Hz. Muâviye (r.a)’in vefat ettiği sene vefat etti.”279 Hz. Muâviye (r.a)
ise hicrî 60 yılında vefat etmiştir. Ebû Üseyd (r.a) ise bu tarihte 70/71
yaşlarındadır.
M. Yaşar Kandemir, Raşit Küçük ve İsmail Lütfü Çakan’ın telif ettiği
Riyâzü’s-Sâlihîn tercüme ve şerhinde Ebû Üseyd (r.a)’ın vefatı hicrî 60 olarak
verilmektedir.280
İbn Abdilberr, İstî’âb, s. 1351; Mizzî, a.g.e., XXVII, 139; İbn Hacer, İsâbe, s. 535.
Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XIX, 260, hadis no: 576.
275 İbn Düreyd, İştikâk, s. 457.
276 Çakan, “Ebû Üseyd”, DİA, XX, 251.
277 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , XXVII, 139.
278 Ahmet Önkal, “Velîd b. Utbe”, DİA, XXXXIII, 36.
279 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , XXVII, 139.
280 M. Yaşar Kandemir vd, Riyâzü’s-Sâlihîn / Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay.
İstanbul, 1997, II, 501.
273
274
55
Hâkim en-Neysabûrî (ö. 405/1014) ise, Ebû Üseyd (r.a)’ın vefatı hakkında
iki rivayet nakletmektedir: Hâkim’in bir rivayetine göre Ebû Üseyd (r.a), hicrî 60
senesinde 92 yaşında,281 diğer bir rivayette de hicrî 60 senesinde 98 yaşında 282
vefat etmiştir.
Dolayısıyla Hâkim en-Neysabûrî’nin (ö. 405/1014) Ebu Üseyd (r.a)’ın 92 ve
98 yaşında vefat ettiği şeklindeki rivayetleri, sonuca varmış olduğumuz tarihi
verilere uygun düşmemektedir.
d. Hicrî 65 yılı: Ebû Üseyd (r.a)’ın vefat tarihi hakkında en isabetli görüş
budur. Zira İbnü’l-Esîr’in (ö. 630/1233), Ebû Nuaym’dan (ö. 430/1038) yapmış
olduğu nakilde, hicrî 60 tarihinin yanlış olduğu kanaatini belirtmesi283 ve Ebû
Üseyd (r.a)’ın 75 yaşının altında vefat ettiği şeklinde hiçbir kaynakta rivayetin
olmaması, ortaya bu sonucu çıkarmaktadır. Bu görüşe göre; Hz. Peygamber vefat
ettiğinde 23/24 yaşlarında olan Ebû Üseyd (r.a), hicrî 65, milâdî 684/685 yılında
75 yaşında vefat etmiştir.
Mâlikî fakihi, muhaddis ve tarihçi Ebu’l-Arab et-Temimî’nin (ö. 333/945)
el-Mihan isimli eserinde rastladığımız bir bilgi, Ebû Üseyd (r.a)’ın vefat tarihi ve
yaşı ile ilgili ulaştığımız sonucun doğruluğunu teyit eder niteliktedir.
el-Mihan adlı eserde şu şekilde bir bilgi yer almaktadır: Ebû Üseyd esSâidî’ye:
- Harre günü284 neredeydin? diye sorulduğunda; Ebû Üseyd,
-Evdeydim, dedi. Soran kişi Ebû Üseyd’e:
-Niçin Harre’ye gitmedin? dedi. Ebû Üseyd (r.a)’ın aynı zamanda kişiliğini,
karakterini ve dünya görüşünü de yansıtacak olan cevabı şu şekildedir:
-Ben barışı (huzuru) seviyorum, ölümden (kandan) ise nefret ediyorum.285
Aktarmış olduğumuz bu bilgi, 63/683 tarihinde gerçekleşen Harre savaşında
hayatta olduğunu anladığımız Ebû Üseyd hakkında iddia edilen hicri 30, 40 ve 60
yıllarında vefat ettiği şeklindeki görüşlerin yanlışlığını ortaya koymaktadır.
Hâkim, Müstedrek, III, 591, hadis no: 1789.
Hâkim a.g.e, III, 591, hadis no: 1780.
283 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 1067.
284 Mustafa Sabri Küçükaşcı, “Harre Savaşı”, DİA, XVI, 245-247.
285 Ebü’l-Arab Muhammed b. Ahmed b. Temîm et-Temîmî, el-Mihan, thk. Ömer Süleymân elUkaylî, Daru’l-Ulûm, Riyad, 1984, s. 200.
281
282
56
İbn Sa’d (ö. 230/845)’in ifadesine göre; Bedir’e katılanların en küçüğü ve
Bedir ehlinden en son vefat eden sahâbî olma özelliklerine sahip olan Ebû Üseyd
Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın nesebi Medine’de ve Bağdat’ta devam etmiştir.286 İbn
Hibbân (ö. 354/965) ise sadece Medine’de soyunun devam ettiğini belirtmiştir.287
286
287
İbn Sa’d, Tabakât, III, 518.
İbn Hibbân, Sikât, III, 376.
57
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
EBÛ ÜSEYD MÂLİK B. REBÎA ES-SÂİDÎ’NİN
RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
3.1 EBÛ ÜSEYD MÂLİK B. REBÎA’NIN RİVÂYETLERİNİN
GENEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
3.1.1 Ebû Üseyd (r.a)’ın Rivâyet Ettiği Hadislerin Sayısı ve Konuları
Ebû
Üseyd
(r.a)’ın
rivayet
ettiği toplam 28
hadisden sadece biri
Sahihayn’da, ikisi Sahih-i Buharî’de biri Sahih-i Müslim’de yer alırken; diğer
hadisler ise sünen ve müsnedler ile diğer hadis kaynaklarında yer almaktadır.
Bakî b. Mahled’in el-Müsned isimli eserinin -sadece günümüze ulaşanmukaddimesinde Ebû Üseyd (r.a)’ın toplam 28 hadis rivayet ettiği bilgisi
verilmektedir.288 Ahmed b. Hanbel el-Müsned’inde -tekrarlarıyla birlikte- 14,
Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’de –nesebini ve vefatını bildiren rivayetinin yanı
sıra tekrarlarıyla birlikte- 23, Şâşi el-Müsned’inde -tekrarlarıyla birlikte- 7, Bezzâr
el-Müsned’inde 3 ve Beşşâr Avvâd Ma’rûf ve ekibinin hazırladığı el-Müsnedü’lCâmi’
isimli
muasır
eserde
de
–tekrarlarıyla
birlikte-
13
hadisine
yer
vermişlerdir.289
Ebû Üseyd, Fıkıh, Menâkıb, İslâm Tarihi, Meğâzî, Edeb ve Ticaret
konularının
başlıkları
altında
kendisinden
rivayet
edilen
hadislerle,
ilim
dünyasının zenginliğine zenginlik katmıştır.
3.1.2 Ebû Üseyd (r.a)’ın Az Hadis Rivayet Etmesinin Sebepleri:
Sahâbe-i Kirâm dinin korunup muhafaza edilmesi konusunda çok titiz
davranmışlardır. Hadis öğrenmek, öğretmek ve sonraki nesillere aktarmak Kur’an
kadar önemli kabul edildiği için sahâbe, hadis rivayetinde ihtiyatlı davranıp kesin
Ebu Abdirrahman Bakî b. Mahled el-Kurtubî el-Endelüsî, Mukaddimetü Müsnedihî (Adedü
Mâ Likülli Vâhidin Mine’s -Sahâbe Mine’l-Hadîs), thk. Ekrem Ziyâ el-Ömerî, 1.bsk, elMedînetü’l-Münevvere, 1984, s. 89.
289 Beşşâr Avvâd Ma’rûf vd. el-Müsnedü’l-Câmi’, Daru’l-Cîl, Beyrut, 1993, XV, 31-41.
288
58
kanaat
(tesebbüt)
sahibi olmadıkça
nakletmemeye
ve
bu
amaçla gerekli
araştırmaları yapmaya (taharride bulunmaya) çalışmışlardır.290
Fazilet bakımından derece derece olan sahâbe, Kur’an ve Sünneti bir
sonraki nesle aktarmada da derece derecedirler. Kimi binden fazla hadis
naklederken, kimi de çok az sayıda hadis nakletmişlerdir.
Sahâbe,
hadis rivayetlerinin azlığı ve çokluğu bakımından iki kısma
ayrılırlar:
a. Müksirûn: Çok sayıda hadis rivayet eden sahâbîler için kullanılan bir
terimdir.291
Binden
fazla hadis rivayet edenler bu grup
içerisinde kabul
edilmişlerdir.292 Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) en çok hadis rivayet eden
sahâbîlerin altı kişi olduğunu ifade edip bunları: Enes b. Mâlik (ö. 93/711), Câbir
b. Abdillah (ö. 74/693), Abdullah İbn Abbâs (ö. 68/687), Abdullah İbn Ömer (ö.
73/692), Ebû Hureyre (ö. 58/678) ve Hz. Âişe (ö. 58/678) şeklinde sıralarken;293
Süyûtî, bu gruba Ebû Sa’id el-Hudrî’yi (ö. 64/683) de dâhil edip Müksirûn’u yedi
kişi olarak belirlemektedir.294
Sahâbîlerin hadis dinlemeye ve hadis rivayet etmeye vermiş oldukları
öneme göre rivayet ettikleri hadis sayıları farklılık göstermiştir. Bunun yanı sıra
Hz. Peygamber’le olan münasebetleri ve yakınlıkları ile hadis rivayet etmeleri
artmış veya azalmıştır. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer gibi; Hz. Peygamber’e çok
yakın oldukları halde az hadis rivayet eden sahâbîlerin olduğu da bir gerçektir.
Diğer sahâbîlere nisbetle kendilerinden çok hadis rivayet edilmiş olan bu
şahıslar, dikkat edilirse Hz. Peygamber’in çok yakınında olan ve devamlı onunla
birlikte bulunma imkânı elde edebilen kimselerdir. Bu şahıslardan Ebû Hureyre
(r.a) “Suffe” ashâbındandır. Hz. Âişe Hz. Peygamber’in hanımı, İbn Abbâs ise
Ahmet Yücel, Hadis Tarihi ve Usûlü, M.Ü. İFAV Yay. No: 228, İstanbul, 2010, s. 43.
Cemal Ağırman, “Müksirûn”, DİA, XXXI, 534.
292 Ağırman, “Müksirûn”, DİA, XXXI, 534.
293 Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbuddîn Ömer b. Kesîr el-Kaysî el-Kureşî ed-Dımaşkī eşŞâfiî, el-Bâisü’l-Hasîs Şerhu İhtisâri Ulûmi’l-Hadîs, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Daru’lKütübi’l-İlmiyye, Beyrut, s. 180.
294 Suyutî, Tedrîbü’r-Râvî, II, 235-237.
290
291
59
yeğenidir.
Enes
ve Cabir
(r.anhümâ) sürekli Rasûl-i Ekrem’in hizmetinde
bulunmuşlardır. İbn Ömer (r.a) ise Hz. Peygamber’in kayınbiraderidir.295
Müksirûn içerisinde yer alan sahâbe, Hz. Peygamber’in “Benden bir ayette
olsa tebliğ edin296 ve hadislerimi nakledin,”297 veda hutbesinde ise “Burada
bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin,”298 emirleri ve “Allah, bizden bir söz
işitip onu muhafaza edenin ve sonrada bir başkasına onu ulaştıranın yüzünü
ak etsin,”299 duasına mazhar olmak için bildikleri hadisleri paylaşmaya ve sonraki
nesillere aktarmaya çalışmışlardır.
Müksirûn içerisinde yer alan sahâbe, Hz. Peygamber döneminde genç yaşta
olduğu
için
hafızaları diğer
sahâbîlere nispetle daha güçlüydü ve O’nun
vefatından sonra da uzun dönem yaşamışlardı. Diğer sahâbîler ibadet, cihad,
ticaret ve yöneticilik gibi işlere yönelirken; müksirûn’dan olan bu sahâbîler daha
Hz. Peygamber hayattayken ilme yönelmişlerdi.300 Hatta o kadar ki bırakın Allah
Rasûlü’nden işittiği hadisleri nakletmeyi, Kur’an’ı ve Sünnet’i iyice içselleştirmiş
olup Hz. Peygamber hayattayken fetva verecek seviyeye erişen altı sahâbe
mevcuttu.301
b. Mukıllûn: Az sayıda hadis rivayet eden sahâbîler için kullanılan bir
terimdir.302 Binden az hadis rivayet edenler bu grup içerisinde kabul edilmiştir. 303
Sahâbenin az hadis rivayet etmesinin birçok nedenleri vardır. Bunlardan ilki ve
belki de en önemlisi Peygamberî ikazlar olduğu düşünülmektedir: “Kişiye her
duyduğunu nakletmesi yalan olarak yeter”304 ve “Kim benim adıma kasten
Mustafa Karataş, Mukillûn ve Hadis Sayıları, Diyanet İlmi Dergi, Ankara, 2001, cilt XXXVII,
sy. 2, s. 120.
296 Buhârî, Sahih, s. 857, Ehâdîsü’l-Enbiyâ 50, hadis no: 3461.
297 Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit el-Hatîb el-Bağdâdî, Şerefü Ashâbi’l-Hadîs, thk. Muhammed
Saîd Hatipoğlu, nşr. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara, 1969, s. 13.
298 Buhârî, Sahih, s. 39, İlim 37, hadis no: 105.
299 Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre et-Tirmizî, Sünen, thk. Ahmed Muhammed Şâkir vd., Dar
İhyaü’t-Türâsi’l-Arabiyy, Beyrut, 1975, V, 33, İlim 7, hadis no: 2656.
300 Karataş, Mukillûn ve Hadis Sayıları, s. 119; Sezai Engin, Hadis Rivâyetinde Muksirûn Olgusu
ve Ortaya Çıkış Sürecindeki Etkenler, İslâm Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe II –Sahâbe ve
Rivâyet İlimleri- Sempozyum Kitabı, Sakarya, 2015, s. 427- 446.
301 Sifil, İslamî Bilincin İhyası, s. 31.
302 Ağırman, “Mukıllûn”, DİA, XXXI, 138.
303 Ağırman, a.g.e., XXXI, 534.
304 Müslim, Sahih, s.10, Mukaddime 3, hadis no: 5.
295
60
yalan
uydurursa
Cehennem’deki
yerine
hazırlansın,”305
gibi
hadisler
sebebiyle, sahâbenin çok hadis rivayet etmemiş olabileceği ifade edilmiştir.
Diğer taraftan bir kısım sahâbîler de unutkanlık gibi illetlerden dolayı Hz.
Peygamber’den
yanlış,
eksik
ya
da
fazla
sözlerle
hadis
nakletmenin
sorumluluğunu düşünerek hadis rivayetinden kaçınmışlardır.306 Bu durum dışında
bazı sahâbîler halifelik, valilik, kadılık ve vergi memurluğu gibi devlet işleri ile
uğraşırken, bir kısmı ise özel işleri sebebiyle Hz. Peygamber’in meclisine çok
fazla devam edememişlerdi. Bir kısmı Hz. Peygamber’den sonra “Müksirûn” gibi
çok uzun hayatta kalamamışken,307 bir kısmı da ilim merkezlerinin dışında
hayatlarını sürdürdükleri308 için kendilerinden çok hadis rivayet edilememiştir.
Tezimizin konusu olan sahâbî Ebû Üseyd (r.a)’ın, Mescid-i Nebevi’nin çok
yakınında
ikamet etmemesi,
hicri 35’ten önce
gözlerinin görme duyusunu
kaybetmesi, yaşanan fitne olaylarından uzak durmaya çalışması, hadis rivayetiyle
meşhur olmaması ve genel olarak sahâbenin hadis rivayetinden çekinmeleri,
insanların daha çok Ebû Hureyre ve Enes b. Mâlik gibi hadis rivayetiyle meşhur
olanlara yönelmeleri gibi sebeplerle fazla hadis rivayet etmemiş olabileceği
kanaatindeyiz.
Yapılan
tesbitlere göre; bizlere hadisleri ulaşan sahâbîlerden 1000’in
üzerinde rivayet eden 7 kişi, 500’ün üzerinde rivayet eden 4 kişi, 100’ün üzerinde
rivayet eden 27 kişi, 10’un üzerinde hadis rivayet eden 194 kişi ve 1 ile 9 arasında
hadis rivayet eden 800 kişidir.
309
Ebu Üseyd (r.a) ise 10’un üzerinde rivayet eden
194 sahâbe kategorisi içerisinde yer almaktadır.
Hâlbuki Ebû Üseyd (r.a)’ın rivayet etmiş olduğu hadislerin muhtevasından
anladığımıza göre; Ebû Üseyd Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra on
yıl boyunca daima O’nun yanında olmuş, çok önemli olaylara iştirak etmiş, O’nun
tarafından verilen önemli görevleri üstlenmişti. Fakat yukarıda işaret ettiğimiz
hususlar, çok hadis rivayet etmesi bir yana Hz. Peygamber döneminde çok
Buhârî, Sahih, s. 857, Ehâdîsü’l-Enbiyâ 50, hadis no: 3461.
Karataş, Mukillûn ve Hadis Sayıları, s. 122.
307 Karataş, a.g.e, s. 122-123.
308 Ağırman, “Müksirûn”, DİA, XXXI, 534.
309 Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, s. 8.
305
306
61
meşhur, çok tanınan birisi olmasına rağmen bu şöhretini yitirmesine sebep
olmuştur.
3.1.3 Ebû Üseyd (r.a)’ın Ravileri:
Hz. Peygamber, Kur’an-ı Kerîm’in şârihi (açıklayıcısı) olması sebebiyle
Müslümanlar için hadislerin ne kadar önemli olduğu izahtan varestir. Bu vesile ile
başını sahâbenin çektiği sonraki dönemlerde de İslâm âlimlerinin omuzladığı bir
hadis külliyatı ortaya çıkmıştır. Bu kadar büyük hadis külliyatı içerisinde –cüz’i
bir miktarda olsa- yer alan sahâbîlerden birisi de Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa
(r.a)’dır.
On yıl boyunca Hz. Peygamber’le her alanda beraber olan Ebû Üseyd
(r.a)’ın, Hz. Osman (r.a)’ın şehadetinden önce gözlerini kaybetmesi nedeniyle
sosyal ortamlara fazla iştirak edemeyeceği bir gerçektir.
Tesbit edebildiğimiz kadarıyla kendisi hiçbir sahâbeden hadis naklinde
bulunmamıştır. Kendisinden oğulları Hamza, Zübeyr, Münzir ve torunu Mâlik b.
Hamza ile azadlı köleleri Ali b. Ubeyd, Ebû Sa’îd ve Yezid b. Zeyd el-Medenî
rivayet etmişlerdir. Ayrıca sahâbeden Enes b. Mâlik, Sehl b. Sa’d, Ebû Humeyd
es-Sâidî; Tabiînden Abbâs b Sehl, Abdülmelik b. Sa’îd b. Süveyd, Ebu Seleme b.
Abdirrahman, Kurra b. Ebî Kurra, Ebü’z-Zübeyr el-Mekkî, Süleymân b. Yesâr,
Irâk b. Mâlik, Abdullah b. Ebî Bekr, Abdülazîz b. Ebî Seleme, Ebû Yûnus Süleym
b. Cübeyr, Atâ, Muhammed b. Hâlid ravileri arasında yeralmaktadır.
62
3.2. BUHÂRÎ VE MÜSLİM'İN SAHİH'İNDE YERALAN EBÛ
ÜSEYD HADİSLERİ
Ebû Üseyd’in rivayet ettiği toplam 28 hadisden sadece biri Sahihayn’da,
ikisi Sahih-i Buharî’de biri Sahih-i Müslim’de yer alırken; diğer hadisler ise sünen
ve müsnedler ile diğer hadis kaynaklarında yer almaktadır.
Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde Ebû Üseyd (r.a) tarafından rivayet edilen
dört hadis şunlardır:
3.2.1 BİRİNCİ HADİS
Ensâr Kabilelerinin En Hayırlıları
a. Metni
ِّ ‫ حع ْن أحنح‬،‫ت قح حت حادةح‬
‫ حع ْن‬،‫س بْ ِّن حمالِّك‬
ُ ‫ قح حال حَِّس ْع‬،ُ‫ ححدثح حنا ُش ْعحبة‬،‫ ححدثح حنا غُْن حد ٌر‬،‫ححدثحِِّن ُحُمم ُد بْ ُن بحشار‬
ِّ ‫أِّحِب أُس ْيد ر‬
ِّ ‫ص‬
ِّ ‫ « حخ ْي ُر ُد‬:‫صلى اَّللُ حعلحْي ِّه حو حسل حم‬
‫ار بحنُو‬
ُّ ِّ‫ قح حال الن‬:‫ض حي اَّللُ حع ْنهُ قح حال‬
‫ور ْاْلحنْ ح‬
‫ِب ح‬
‫ح ح‬
ِّ ‫ ُُث ب نو س‬،‫ث ب ِّن حخزرج‬
ِّ ِّ ‫ ُُث ب نُو ا ْْل‬،‫ ُُث ب نُو حعب ِّد ْاْلح ْش حه ِّل‬،‫ار‬
ِّ ‫ حوِِّف ُك ِّل ُد‬.‫اع حدةح‬
ِّ ‫النج‬
‫ور‬
‫حُ ح‬
‫ح ح‬
ْ ‫ح‬
‫ار ْ ْ ح‬
ِّ
ِّ
ِّ
ِّ ‫ص‬
‫ قح ْد‬:‫يل‬
‫ حما أ ححرى النِِّب ح‬:‫» حف حق حال حس ْع ٌد‬.‫ار حخ ْي ٌر‬
‫ْاْلحنْ ح‬
‫ حفق ح‬.‫صلى اَّللُ حعلح ْيه حو حسل حم إَّل قح ْد حفض حل حعلح ْي حنا‬
)‫(رواه البخاري ِف صحيحه هبذا السند واملنت‬.‫فحضلح ُك ْم حعلحى حكثِّي‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd (r.a), Hz. Peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet
ediyor: “Ensâr kabilelerinin en hayırlısı Neccâr oğullarıdır. Sonra (sırasıyla)
Abdü’l-Eşhel oğulları, sonra el-Hâris b. Hazrec oğulları, sonra Sâide
oğullarıdır.” Bunun üzerine Sa’d (b. Ubâde) (r.a) dedi ki:
-“Ben Hz. Peygamber’in (bazı Ensâr kabilelerini) bizden daha faziletli
kıldığını düşünüyorum.” O’na denildi ki:
-“O, sizi birçok (Ensâr kabileleri) üzerine faziletli kılmıştır.”
63
c. Tahrici:
Hadisimiz
müttefakun
aleyh
hadislerdendir.
Hadisimizi
Buhârî310
ve
Müslim311 Sahih’lerinde, Tirmizî312 ve Nesâî313 Sünen’lerinde, Ahmed b. Hanbel
Müsned’inde,314
Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’de,315
Ebû Dâvûd
et-Tayâlisî
Müsned’inde,316 İbn Kâni’ Mu’cemü’s-Sahabe’de,317 İbn Ebî Âsım el-Âhâd ve’lMesânî’de,318
Ebû Nuaym Ma’rifetü’s-Sahâbe’de,319
Beyhakî es-Sünenü’l-
Kübrâ’da,320 Şâşî Müsned’inde321 rivayet etmişlerdir. Ayrıca İbn Hayyeveyh322 ve
Ahmed b. Hanbel, Kitâbü Fezâili’s-Sahâbe’de323 rivayet etmişlerdir.324
d. Hadis Metnindeki Farklılıklar
Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın rivayetine yer vermiş olduğumuz birinci
hadisi Buhârî, Sahih’inin farklı yerlerinde de Ebû Üseyd tarikiyle zikretmektedir.
Ancak bir rivayetinde “Ensâr kabilelerinin en hayırlısı Neccâr oğullarıdır.”
sözüyle hadisi sonlandırırken,325 diğer bir rivayette de dört kabileyi zikrettikten
sonra Sa’d (r.a)’ın sözünü ve kendisine verilen cevabı aktarmaz. 326 Bir başka
yerde de hadisi aynen aktarır fakat Sa’d (r.a.)’ın sözüne başlamadan “Medine’li
ilk müslümanlardan Sa’d b. Ubâde” ifadesiyle onu tavsif eder.327
Buhârî, Sahih, s. 929, Menâkibü’l-Ensâr 7, hadis no: 3789.
Müslim, Sahih, s. 1949, Fezâilü’s-Sahâbe 44, hadis no: 2511.
312 Tirmizî, Sünen, VI, 199, Menâkıb 66, hadis no: 3911.
313 Nesâî, Sünen, VII, 382, Menâkıb 66, hadis no: 8281.
314 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 445, hadis no: 16049.
315 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 261, hadis no: 579.
316 Ebû Dâvûd Süleymân b. Dâvûd b. el-Cârûd et-Tayâlisî, Müsned, thk. Muhammed
Abdülmuhsin et-Türkî, Dar Hicr, 1999, II, 693, hadis no: 1452.
317 İbn Kâni’, Mu’cemü’s-Sahabe, XIII, 4649, hadis no: 1756.
318 İbn Ebî Âsım Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. ed-Dahhâk b. Mahled eş-Şeybânî, el-Âhâd Ve’lMesânî, thk. Bâsim Faysal Ahmed el-Cevâbira, Daru’r-Râye, Riyad, 1991, III, 453, hadis no:
1906
319 Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-Sahâbe, s. 2451
320 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Kısmü’l-Fey’i ve’l-Ğanîme 64, hadis no: 13109.
321 Şâşî, Müsned, III, 392, hadis no:1514
322 İbn Hayyeveyh, Men Vâfekat Künyetühû Künyete Zevcihî Mine’s -Sahâbe, s. 41
323 Ahmed b. Hanbel, Kitâbü Fezâili’s-Sahâbe, s. 805, hadis no: 1450.
324 bkz. Beşşâr Avvâd Ma’rûf vd. el-Müsnedü’l-Câmi’, Daru’l-Cîl, Beyrut, 1993, XV, 40, hadis
no: 11317
325 Buhârî, Sahih, s. 1516, Edeb 47, hadis no: 6053.
326 Buhârî, a.g.e., s. 928, Menâkibü’l-Ensâr 7, hadis no: 3789.
327 Buhârî, a.g.e., s. 932, Bab 15, hadis no: 3807.
310
311
64
Müslim’in yer verdiği bir rivayette ise, Efendimiz (s.a.v)’in bu sözü ne
zaman ve nerede söylediğine dair bir bilgi verilmektedir. Bu rivayete göre; Hz.
Peygamber ve sahâbe Tebük gazvesinden dönerken Medine’ye yaklaştıklarında
Efendimiz (s.a.v), “İşte Tâbe (Medine) ve işte Uhud!. Uhud öyle bir dağdır ki
o bizi sever bizde onu severiz,” buyurmuş daha sonra da Hz. Peygamber yukarda
zikrettiğimiz hadisi söylemiştir.328
Buhârî, Sa’d b. Ubâde’ye (r.a) bu sözü ulaştıranın Ebû Üseyd (r.a) olduğu
bilgisini verirken,329 Müslim ise Ebû Seleme’den yapmış olduğu nakilde Sa’d b.
Ubâde’ye (r.a) cevap veren kişinin, kardeşinin oğlu Sehl (r.a) olduğunu bildirir ve
aralarındaki konuşmayı şu şekilde aktarır; Bu söz Sa’d b. Ubâde’ye (r.a.) ulaşınca
gücenmiş:
-“Biz geriye bırakıldık. Dört kabilenin en sonuncusu olduk. Bana merkebimi
semerleyin (hazırlayın), Rasûlullah’a gideceğim” demiş. Kardeşinin oğlu Sehl
(r.a) ise ona;
-“Hz. Peygamber her şeyi en iyi bilen kişi olduğu halde O’nun söylediği
söze karşılık vermek için mi gideceksin? Sana dördün dördüncüsü olmak
yetmiyor mu?” diyerek onu engellemek istemiştir. Bunun üzerine Sa’d (r.a)
geri
dönerek;
-“Allah ve Rasûlü en iyisini bilir,” demiş ve merkebinin çözülmesini
emretmiştir.330
İbn Ebî Âsım (ö. 287/900), naklettiğimiz hadisi aynen rivayet eder, fakat
eserinin bir başka yerinde üçüncü sıradaki ile dördüncü sıradaki kabilelerin
yerlerini değiştirerek Sâide Oğulları kabilesini üçüncü sırada zikrederken,331 bir
başka yerde ise Sa’d b. Ubâde (r.a) yerine Sa’d b. Muaz (r.a)’ın ismini zikreder.332
Ayrıca
hadisimiz,
-tespit
edebildiğimiz kadarıyla-
Enes b.
Mâlik,333
Ebû
Müslim, Sahih, Fezâil 43, hadis no: 1392; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, VI, 124, hadis no:
5720.
329 Buhârî, Sahih, Menakibü’l-Ensâr 7, hadis no: 3791; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Kısmü’lFey’i ve’l-Ğanîme 64, hadis no: 13110.
330 Müslim, Sahih, Fezâilü’s-Sahâbe 44, hadis no: 2511; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX,
266, hadis no: 589.
331 İbn Ebî Âsım, el-Âhâd ve’l-Mesânî, III, 383, hadis no: 1794.
332 İbn Ebî Âsım, a.g.e., III, 383, hadis no: 1795.
333 Müslim, Sahih, Fezâilü’s-Sahâbe 44, hadis no: 2511; Nesâî, Sünen, VII, 382, Menâkıb 66,
8278; Bezzâr, Müsned, III, 332, hadis no: 6202; İbn Hibbân, Sahîh, XVI, 274, hadis no: 7284.
328
65
Hureyre,334 Câbir b. Abdillah,335 Ebû Humeyd336 ve Sehl b. Sa’d’dan337
da
rivayet edilmiştir. Ancak Muhammed Ali es-Sâbûnî, Müslim Şerhi’nde sahâbî
ravisini Ebû Üseyd (r.a) değil, Üseyd b. Hudayr olarak zikretmiştir. Bunun yanlış
olduğu ise açıktır.338
e. Derecesi
Hadisimiz, sahih ve müttefekun aleyh bir hadistir. Buhârî ve Müslim
Sahîh’lerinde rivayet etmişlerdir.
f. Değerlendirme
Hadisimizde, Ensâr kabileleri içinde en hayırlı kabileler zikredilmektedir.
En hayırlı Ensâr kabileleri sırasıyla Neccâr oğulları, Abdü’l-Eşhel oğulları, elHâris b. Hazrec oğulları ve Sâide oğulları şeklinde zikredilmiştir. Kendilerine
hayırlılıkta dördüncü sırada yer verilmesinden pek memnun kalmayan ve Sâide
Oğulları’nın lideri olan Sa’d b. Ubâde (r.a), bu durumdan rahatsız olmuş fakat
ona, “kendilerinin (ismi zikredilmemiş) birçok Ensâr kabilelerinden daha faziletli
oldukları” ifade edilince Sa’d (r.a) bu tavrından vazgeçmiştir.
Bu ve benzeri hadisler, İslâm’a hizmetlerinden dolayı bazı kabilelerin
“toplu takdir”e layık olduklarını göstermektedir. Sâide Oğulları içinden çıkan
Sa’d b. Ubâde es-Sâidî, Ebu Üseyd es-Sâidî, Sehl b. Sa’d es-Sâidî, Ebu
Humeyd es-Sâidî, Ebû Dücâne es-Sâidî, el-Hâris b. Ziyâd es-Sâidî, Bedir’e
katılan ve Ebû Üseyd’in amcasının oğlu olan Mâlik b. Mes’ûd b. el-Beden
gibi mümtaz sahâbîler, bu kabilenin değerine değer katmışlardır.
Hadisimizin
metninde
yeralan
(‫)دُور‬
kelimesi kabile
anlamında
olup,
muzafün ileyh konumundadır. Muzaf olan ( ‫ ) أهل‬ise hazf edilmiştir.339 Dolayısıyla
Efendimiz
(s.a.v)’in
burada
kasdettiği
kabileler
değil,
kabileleri
oluşturan
Müslim, Sahih, Fezâilü’s-Sahâbe 44, hadis no: 2512; Bezzâr, a.g.e., V, 355, hadis no: 8054.
Tirmizî, Sünen, VI, 200, Menâkıb 66, 3912.
336 Buhârî, Sahih, Menâkibü’l-Ensâr 7, hadis no: 3791; Müslim, Sahih, Fezâil 3, hadis no: 1392;
İbn Hibbân, Sahîh, X, 354, hadis no: 4503.
337 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, VI, 124, hadis no: 5720.
338 Muhammed Alî es-Sâbûnî, Fethü’l-İlâhi’l-Mün’im fî Şerhi Sahîhi Müslim, Kalkan
Matbaacılık, Ankara, IV, 191.
339 Aynî, Umdetü’l-Kârî XVI, 357.
334
335
66
insanlardır. Ayrıca “kabile” ismi sadece erkekleri içinde barındırır. Kadınlar
“kabile” kelimesinin kapsamı içerisinde yer almaz. Erkeklerin (‫ )قوم‬kelimesi ile
isimlendirilmelerinin sebebi ise; erkekler kabilenin işlerini yaptıkları için bu isim
verilmiştir.340
Bilindiği gibi Ensâr, Evs ve Hazrec kabilelerinden oluşmaktadır. Bu her iki
kabilenin de alt kolları vardır. Zikredilen hadiste de görüleceği üzere, Efendimiz
(s.a.v), her iki kabileden de ikişer kol zikretmiştir. Bunlardan Abdü’l-Eşhel ve
Hâris b. el-Hazrec oğulları Evs kabilesine bağlı iken, Neccâr ve Sâide oğulları ise
Hazrec kabilesine bağlıdır. Aynı zamanda Neccâr oğulları Hz. Peygamber’in
dedesinin
dayılarıdır.
Çünkü
Abdülmuttalib’in
annesi
onlardandır.
Efendimiz
(s.a.v)’in daha sonra –her ne kadar dereceleri/mertebeleri farklı olsa da- 341
Ensâr’ın hepsinin hayırlı olduğunu ifade etmesi, hadisimizdeki bu sıralamanın
sadece fazilet sıralaması olduğunu gösterir.342
kabilelerin
diğerlerinden
hayırlı olduğunun
Bununla birlikte ismi geçen
haber
verilmesi,
Allah
katındaki
konumlarına da işaret etmektedir.
Efendimiz (s.a.v), Medineli Müslümanlar grubunu oluşturan hem Evs hem
de Hazrec’ten sadece ikişer kabileyi zikretmesi –muhtemelen- bu iki kabilenin
birbirine üstünlük sağlamaması ve eski kabilecilik duygularının canlanmaması
için yapılmış olabilir.
Hadisimiz, ayrıca Müslümanlığı kabul etmede önce davranan, yaptıkları
hizmetlerden dolayı kibre ve gurura götürmeme şartıyla bazı kabileleri ve şahısları
faziletli olarak saymanın caiz olduğu gösterilmektedir.343 Hz. Peygamber’in, bu
hadisinde bazı kabileleri diğerlerinden üstün saydığı gibi, başka hadislerinde
sahâbîleri de birbirinden üstün saydığı ve bazı sahâbîlere ayrı bir önem verdiği
görülmektedir.344
Ebu’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Bağdâdî ibnü’l-Cevzî, Keşfü’lMüşkil min Hadîsi’s-Sahîhayn, thk. Ali Hüseyin el-Bevvâb, Daru’l-Vatan, Riyad, 1997, II, 132.
341 Ebü’l-Ali Muhammed Abdurrahmân b. Abdurrahîm el-Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî bi
Şerhi Câmii’t-Tirmizî, thk. Abdurrahmân Muhammed Osmân, Daru’l-Fikr, Beyrut, X, 411.
342 Ebü’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddîn Muhammed b. Muhammed eş -Şeybânî elCezerî, Câmiu’l-Usûl, trc. ve şerh Kemal Sandıkçı – Muhsin Koçak, Ensar, İstanbul, 2008, XIV,
383.
343 Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî, X, 410.
344 Tirmizî, Sünen, VI, 57-59, Menâkib 49, hadis no: 3682, 3686.
340
67
3.2.2 İKİNCİ HADİS
Savaş Stratejisi
a. Metni
ِّ ِّ
‫ حع ْن‬،‫َح ِّن بْ ُن الْ حغ ِّس ِّيل‬
ُّ ‫حَح حد‬
ُّ ‫الزبح ِّْي‬
‫ ححدثح حنا حع ْب ُد الر ْح‬،‫ي‬
‫ ححدثح حنا أحبُو أ ْح‬،‫ححدثحِِّن ُحُمم ُد بْ ُن حع ْبد الرح ِّيم‬
ِّ ‫ول‬
ِّ ‫ حعن أِّحِب أُس ْيد ر‬،‫َحزةح بْ ِّن أِّحِب أُس ْيد والْم ْن ِّذ ِّر بْ ِّن أِّحِب أُس ْيد‬
‫اَّلل‬
ُ ‫ قح حال لححنا حر ُس‬:‫ قح حال‬،ُ‫ض حي اَّللُ حع ْنه‬
ْ
‫ح‬
‫حْح‬
‫ح ح‬
ُ ‫ح ح‬
».‫استح ْب ُقوا نح ْب لح ُك ْم‬
ُ ‫ فح ْارُم‬،‫ يح ْع ِِّن حكثح ُروُك ْم‬،‫ «إِّ حذا أح ْكثح بُوُك ْم‬:‫صلى اَّللُ حع حلْي ِّه حو حسل حم يح ْو حم بح ْدر‬
ْ ‫وه ْم حو‬
‫ح‬
)‫(رواه البخاري ِف صحيحه هبذا السند واملنت‬.
b. Tercümesi
Hamza b. Ebî Üseyd ve Münzir b. Ebî Üseyd babaları (Ebû Üseyd Mâlik b.
Rebîa)’dan; demiştir ki: Bedir günü Hz. Peygamber (s.a.v) bize şöyle buyurdu:
-“(Düşman askerleri) size yaklaştıkları zaman yani sizi (iyice yakından)
sardıkları zaman onlara (ok) atınız. (Ok menzilinin dışında kalacak kadar
oldukları zaman ise) oklarınızı (atmayınız, yanınızda) muhafaza
uzak
ediniz.”
c. Tahrici
Hadisimizin üç ayrı rivayeti bulunmaktadır:
1. Hamza b. Ebî Üseyd ve Münzir b. Ebî Üseyd kardeşler kanalıyla Ebû
Üseyd’den gelen rivayet: Hadisimizi, Buhârî Sahih’inde,345 Ebû Ahmed ezZübeyrî- Abdurrahman b. Süleyman b. el-Gasîl- Hamza b. Ebî Üseyd ve Münzir
b. Ebî Üseyd kardeşler kanalıyla Ebû Üseyd’den rivayet etmiştir.
2. Sadece Hamza b. Ebî Üseyd’in babası Ebû Üseyd’den naklettiği rivayet:
Buhârî
Sahih’inde,346
Ebû
Dâvûd
Sünen’inde,347
Ahmed
b.
Hanbel
Müsned’inde,348 Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde,349 Hâkim Müstedrek’inde350
Ebû Nuaym Ma’rifetü’s-Sahâbe’sinde351 ve İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inde352
Buhârî, Sahih, s. 978, Megâzî 10, hadis no: 3985.
Buhârî, Sahih, s. 716, Cihad 78, hadis no: 2900.
347 Ebû Dâvûd, Sünen, IV, 298, Cihâd 115, hadis no: 2663.
348 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXV, 458, hadis no: 16060.
349 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 582.
350 Hâkim, Müstedrek, III, 24, hadis no: 4303.
351 Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-Sahâbe, s. 2452.
345
346
68
Abdurrahman b. Süleyman b. el-Gasîl- Hamza b. Ebî Üseyd ve Münzir b. Ebî
Üseyd kardeşler kanalıyla Ebû Üseyd’den rivayet etmişlerdir.
3. Ebû Üseyd’in oğlu Hamza b. Ebî Üseyd ve torunu Zübeyir b. Münzir’den
gelen rivayet: Buhârî Sahih’inde353 Abdullah b. Muhammed el-Cu’fî- Ebû Ahmed
ez-Zübeyrî- Abdurrahman b. Süleyman b. el-Gasîl- Hamza b. Ebî Üseyd ve
Zübeyir b. Münzir kanalıyla hadisi rivayet etmiştir.
Beyhakî ise es-Sünenü’l-Kübrâ’da,354 hadisimizi hem sadece Hamza b. Ebî
Üseyd’den hem de iki kardeşten rivayet etmektedir. Bu farklılık, muhtemelen
hadisimizi Ebû Ahmed ez-Zübeyrî’den nakleden ravilerden kaynaklanmaktadır.
d. Hadis Metnindeki Farklılıklar
Her rivayet edilen hadisin farklı varyantlarını göz önüne aldığımız zaman,
söz konusu hadisin ayrıntılarına ulaşmamız kolaylaşacaktır.
Hadisimizi Buhârî, Sahih’inin iki farklı yerinde daha zikretmiştir. Cihad
bölümünde olan hadiste, Ebû Üseyd (r.a), Hz. Peygamber’in bu sözü söylediği
zamana işaret ederek “Biz Bedir günü Kureyş (Mekkeli müşrikler)’e karşı saf
tuttuğumuzda ve onlarda bize karşı saf düzeni aldıklarında”355 yani düşman
ordusuyla karşı karşıya gelindiğinde Efendimiz (s.a.v)’in bu sözü söylediğini
belirtmiştir. Taberânî’nin rivayetinde de “Savaş için saf düzeni aldığımızda”
ibaresine yer verilmiştir.356
Ahmed b. Hanbel ise “Biz kavimle (müşriklerle) karşılaştığımızda” şeklinde
ifade etmiştir.357 Abdürrezzâk, “Kim müşriklerin size yaklaştıklarını görürse (ok)
atınız” ilavesine yer verirken,358 Ebû Dâvûd, Buhârî’nin rivayetine ziyade de
bulunarak “Sizi iyice yakından sarıncaya kadar kılıçlarınızı çekmeyin,”359 kısmını
İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII, 284, Megâzî 25, hadis no: 37712.
Buhârî, Sahih, s. 978, Megâzî 10, hadis no: 3984.
354 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Siyer 142, hadis no: 18475.
355 Buhârî, Sahih, s. 716, Cihad 78, hadis no: 2900; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII, 284, Megâzî
25, hadis no: 37712.
356 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 581.
357 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXV, 458, hadis no: 16060.
358 Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm b. Nâfi‘ es -San‘ânî el-Himyerî, el-Musannef, thk.
Habîbü’r-Rahmân el-A’zamî, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut, 1972, V, 178, hadis no: 9295.
359 Ebû Dâvûd, Sünen, IV, 299, Cihâd 116, hadis no: 2664; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IX,
261, Siyer 143, hadis no: 18476.
352
353
69
eklemiştir. Ebû Nuaym ise bütün rivayetlerin aksine hadisi aynen rivayet eder,
fakat “Bedir günü” ifadesini zikretmez. 360
e. Derecesi
Hadisimiz, sahih hadistir. Buhârî Sahîh’inde rivayet etmişdir.
f. Değerlendirme
Hz. Peygamber, 610 yılında kendisine “Allah’ın elçisi” görevi verildiği
andan itibaren, vahyin rehberliği doğrultusunda tebliğ görevine başladı. Bu tebliğ,
ilk zamanlarda gizli davet şeklinde başlamış, daha sonra açık davetle devam
ederek İslam’ın devletini kurmaya kadar uzamıştır. Tabi ki İslâm devleti denilince
diğer devletlerin ayakta kalması gibi iktisadi, sosyal ve daha farklı alanlarda söz
sahibi olunması gerekiyordu. Bu alanlardan birisi de devlet sınırlarını, halkın
izzetini, onurunu, namusunu korumak, İslâm’ın yaşanması için güven ortamı
hazırlamak ve bir devlet olarak varım diyebilmek için askerî alanda da başarılı
konumda olunması elzemdir.
Kur’an’da, İnananların yeryüzünde Allah’ın dini adına tek yetkili olan Hz.
Peygamber’e itaat etmeleri emredilirken, O’na isyan etmeleri yasaklanmıştır.361
Böylece Hz. Peygamber, her ne derse, uyulması gereken bir makamda kabul
edilmiştir.
Dolayısıyla
özellikle
Medine
döneminde
Hz.
Peygamber’in hem
yasama hem de yönetme yetkisini kendisinde topladığı ve aynı anda hem hukukî
hem de siyasal otorite olduğu görülür.362
Hz.
Peygamber
ve
O’na
gönülden
bağlanmış
Müslümanlar,
i’la-yi
kelimetullah amacıyla hareket ettiklerinden dolayı ülkeleri fethederken, tarihin
hiçbir döneminde istilâ, işgal, yok etme, yakıp yıkma ve sömürü için girişimlerde
bulunmamışlardır. Kur’anî ve Nebevî önemli bir kavram olan “cihad” kavramının
sadece maddi yönden bir fetih manası taşıdığı söylenemez. Çünkü “cihad”
kavramı, öncelikle kalb ve aklı İslâm gerçeğine açmak, İslâm mesajının önündeki
her türlü engeli kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak
ortamı hazırlamak anlamına gelir. Yoksa gerçekleştirilen fetihler işgal ve ganimet
Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-Sahâbe, s. 2835.
Mâide, 5/92; Ahzâb, 33/36.
362 Hayreddin Karaman vd., İlmihal, İSAM, İstanbul, 1999, II, 262.
360
361
70
elde etme hareketi değildir. Ve İslam asla kılıç ve şiddetle yeryüzünde yayılmış
bir din olmamıştır.363
Bedir
savaşından
önce
küçük
çaplı gazve
ve
seriyyeler olsa da,
Müslümanların ilk defa savaş tecrübesini yaşadıkları yer Bedir kuyularının olduğu
alan olmuştur.
Efendimiz (s.a.v), hiç istemediği halde Bedir savaşına katılmak
zorunda kalmıştır. Bu durum Mekke’nin fethinde müşriklere karşı göstermiş
olduğu tavırla açıkça ortadadır. Fakat bununla birikte Hz. Peygamber, İslâm
devletinin en zirvesindeki kişi olması hasebiyle bu gibi durumlarda ordusuna
başkomutanlık yapması gayet tabiidir.
İşte rivayetine yer vermiş olduğumuz Ebû Üseyd (r.a.)’ın hadisinde de Hz.
Peygamber’in başkomutan olarak ordusuna vermiş olduğu direktifleri görüyoruz.
Bu direktifleri, sadece Ebû Üseyd (r.a) hadisleri çerçevesinde görebildiğimiz
bütün farklılıklarıyla yukarda aktarmaya çalıştık.
Zikredilen
hadis-i şerifte
Efendimiz (s.a.v),
atılan
okun
çok
uzağa
gitmeyeceği için acele edilmemesi ve düşman iyice yaklaşınca okların atılması
gerektiği emrini veriyor. Aksi takdirde atılan ok hedefine ulaşmadan yere
düşecektir.364 Ayrıca -belki de ilk kılıç çeken Müslüman taraf olmaması için- iyice
yaklaşmadan kılıçların çekilmemesi ve herkesin bulunacağı yeri gösterip savaş
düzenine sokması Efendimiz (s.a.v)’in başkomutan olarak gösterdiği tutum ve
davranışlar olarak bize yansımaktadır.
Sadık Eraslan, Hz. Peygamber’in Askerî Faaliyetleri Üzerine Bazı Düşünceler, Diyanet İlmi
Dergi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) –Özel Sayı-, Ankara, 2000, 453-455.
364 Halîl Ahmed es-Sehârenfûrî, Bezlü’l-Mechûd fî Halli Süneni Ebî Dâvûd, thk. Muhammed
Zekeriyyâ b. Yahyâ el-Kandehlevî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, XII, 192.
363
71
1.2.3 ÜÇÜNCÜ HADİS
Zifafa Girmeden Önce Boşama
a. Metni
ِّ
ْ ‫ حع ْن ح‬،‫َح ِّن بْ ُن غح ِّسيل‬
‫ ححدثح حنا حع ْب ُد الر ْح‬،‫ححدثح حنا أحبُو نُ حع ْيم‬
ُ‫ُس ْيد حرض حي اَّلل‬
‫ حع ْن أِّحِب أ ح‬،‫ُس ْيد‬
‫َح حزةح بْ ِّن أِّحِب أ ح‬
‫ ححَّت‬،ُ‫ال لحهُ الش ْوط‬
ُ ‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم ححَّت انْطحلح ْقحنا إِّ حَل ححائِّط يُ حق‬
‫ حخ حر ْجحنا حم حع النِّ ِِّب ح‬:‫حع ْنهُ قح حال‬
ِّ " :‫ِب صلى اَّلل علحي ِّه وسلمح‬
ِّ
".‫سوا حها ُهنحا‬
ْ
‫ُ حْ حح‬
‫ حف حق حال النِّ ُّ ح‬،‫انْ حت حه ْي حنا إِّ حَل ححائطح ْ ِّْي حف حجلح ْسحنا بح ْي حن ُه حما‬
ُ ‫اجل‬
ِّ
ِّ
ِّ ِّ
ِّ ِّ
ِّ
ِّ ْ ‫ فحأُنْ ِّزلح‬،‫حو حد حخل حوقح ْد أُِِّت ِِّب ْْلح ْونِّي ِّة‬
‫يل حوحم حع حها‬
‫ت ِف بح ْيت ِف حَنْل ِف بح ْيت أ حُم ْي حمةح بنْت الن ُّْع حمان بْ ِّن حش حراح ح‬
‫ح‬
‫ح‬
ِّ ‫ « حهِِّب نح ْفس‬:‫ِب صلى اَّلل حعلحْي ِّه وسلم قح حال‬
ِّ
».‫ك ِّل‬
ُ
‫ فح لحما حد حخ حل حعلح ْي حها النِّ ُّ ح‬،‫حدايح تُ حها ححاضحنةٌ حَلحا‬
‫حح ح‬
‫ح‬
:‫ت‬
ْ ‫ حف حقالح‬،‫ض ُع يح حدهُ حعلح ْي حها لِّحت ْس ُك حن‬
ُّ ِّ‫ب ال حْملِّ حكةُ نح ْف حس حها ل‬
ْ ‫قحالح‬
‫ حفأح ْه حوى ِّبحي ِّد ِّه يح ح‬:‫لسوقح ِّة؟ قح حال‬
ُ ‫ حو حه ْل حت حه‬:‫ت‬
ِّ ‫ «قح ْد ُع ْذ‬:‫" فح حق حال‬.‫حعوذُ ِِّب َِّّلل ِّمنْ حك‬
‫ ا ْكس حها‬،‫ « حَي أح حِب أُ حس ْيد‬:‫» ُُث حخ حر حج حعلحْي حنا فح حق حال‬.‫ت ِِّبححعاذ‬
ُ ‫"أ‬
ُ
)‫(رواه البخاري ِف صحيحه هبذا السند واملنت‬.
ِّ ْ ‫حر ِّازقِّي تح‬
» .‫ْي حوأح ْْلِّْق حها ِِّب ْحهلِّ حها‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber’le birlikte dışarı çıktık, Şavt
denilen bostana doğru yürüdük. Nihayet iki bostana vardığımızda aralarında
oturduk. Hz. Peygamber bize:
-“Şuraya oturun,” buyurdu ve kendisi bahçeye girdi. Oraya, hurmalıktaki
bir eve Cevn kabilesinden Nu’mân b. Şerâhîl’in kızı Ümeyme getirilmişti.
Yanında da kadının ebesi vardı. Hz. Peygamber kadının yanına girince;
-“Kendini bana hibe et,” dedi. Kadın:
-“Bir kraliçe kendisini sıradan birine teslim eder mi? diye cevap verdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber, kadını teskin etmek amacıyla elini (kadının) elinin
üzerine koymak istedi. Ama kadın:
-“Senden Allah’a sığınırım,” diye karşılık verdi. O zaman Hz. Peygamber:
-“Çok yüce bir makama sığındın,” diyerek dışarı çıktı, yanımıza geldi ve
bana:
72
-“Ya Ebâ Üseyd!. Bu kadına râzikıyye (beyaz keten) kumaşından iki
kat elbise ver ve onu ailesine götür,” buyurdu.
c. Tahrici
Hadisimiz üç ayrı isnadla rivayet edilmektedir:
1. Hadisimizi Buhârî Sahîh’inde365 ve Ahmed b. Hanbel Müsned’inde366
Abdurrahman b. Gasîl’den, o Hamza b. Ebî Üseyd’den o da babası Ebû
Üseyd’den rivayet
etmiştir.
Bûsîrî,
İthâfü’l-Hıyarati’l-Mehera
bi
Zevâidi’l-
Mesânîdi’l-Aşera isimli eserinde367 hadisin ravisinin Ebû Üseyd’den değil, oğlu
Hamza olduğunu ifade etmektedir.
2.Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’de368 ve Ebû
Nuaym Ma’rifetü’s-
Sahâbe’sinde369 Abdurrahman b. Gasîl’den, o da (Abbâs b. Sehl) vasıtasıyla
Hamza b. Ebî Üseyd’den, o da babası Ebû Üseyd’den rivayet etmiştir.
3.
Hadisimizin
Buhârî’nin
rivayet
ettiği
üçüncü
isnadında
ise370
Abdurrahman b. Gasîl, Abbâs b. Sehl’den o da babası Sehl b. Sa’d ile Ebû
Üseyd’den rivayet etmektedir. Bu isnad, bu konudaki hadislerin en muhtasarı
olarak değerlendirilebilir. Ancak burada Ümeyme, babasına değil de dedesine
nisbet edilerek “Ümeyme bnt. Şerâhîl” olarak zikredilmektedir. Ayrıca sadece
Ümeyme’nin
“hoşlanmadığı” ifadesi yer almakta,
“Allah’a sığınırım” ifadesi
geçmemektedir.
Bir başka ifade ile hadisin her üç isnadı da muttasıl olmasına rağmen
Taberanî ve Ebu Nuaym'in isnadı ile Buharî’nin bir rivayetinde (Abbâs b. Sehl b.
Sa'd es-Sâidî) ilave edilmiştir. Bu çeşit isnadın Hadis Istılahı’nda adı, el-Mezîd fî
Muttasıli’l-Esânîd (muttasıl senedlere yapılan ilâve)’dir.371 Zira Taberanî ve Ebû
Nuaym’ın senedlerindeki ravi (Abbâs b. Sehl b. Sa'd es-Sâidî) sika bir ravidir.372
Buhârî, Sahih, s. 1339, Talak 3, hadis no: 5255.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 460, hadis no: 16061.
367 Ahmed b. Ebî Bekr b. İsmâîl el-Bûsîrî, İthâfü’l-Hıyarati’l-Mehera bi Zevâidi’l-Mesânîdi’lAşera, thk. Ebû Abdirrahmân Âdil b. Sa’d- Ebû İshâk es-Seyyid b. Mahmûd b. İsmâîl,
Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 1998, V, 45, hadis no: 4406.
368 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 583.
369 Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-Sahâbe, s. 3238.
370 Buhârî, Sahih, s. 1339, Talak 3, hadis no: 5255-5256.
371 Ebu Amr Osman b. Abdirrahman b. Salah eş -Şehrezûrî, Ulûmu’l-Hadis, thk. Nureddin Itr,
Daru’l-Fikr, III. bsk, Beyrut, 1997, s.286; Ebu’l- Fadl Ahmed b. Ali b. Muhammed el- Askalanî
el- Mısrî eş-Şafiî, Nüzhetü’n-Nazar fî Tavzihi Nuhbeti’l-Fiker, thk. Nureddin Itr, Daru’l-Hayr,
365
366
73
Şuayb el-Arnavût, Ahmed b. Hanbel’in Müsned tahkikinde ilgili hadisin
dipnotunda hadisin “Buhârî’nin şartı üzere sahih” olduğunu belirtir.373
d. Derecesi
Hadisimiz, sahih hadistir. Buhârî Sahîh’inde rivayet etmişdir.
e. Değerlendirme
Hadisimizi daha geniş perspektiften görebilmek için aynı olayı Hâkim’in
Müstedrek’in de detaylı bir şekilde naklettiği rivayete yer vermek daha doğru
olacaktır:
Hâkim’in rivayetine göre;374 Ebû Avn ed-Devsî anlatıyor: Nu’mân b. Ebî
Cevn
el-Kindî,
Medine’ye
geldi.
Nu’mân
kardeşleriyle
beraber
Necid
(bölgesinde) Şerebbe (denen bir vadide) oturuyordu. Nu’mân, Müslüman olarak
Hz. Peygamber’in yanına geldiğinde
-“Ya Rasûlallah!.. Seni arapların en güzel dul kadını Esmâ bnt. Nu’mân elCevniyye ile evlendireyim mi? O amcasının oğlu ile evliydi. Eşi ölünce dul kaldı.
O seninle evlenmek ve sana gelmek istiyor,” deyince Efendimiz (s.a.v) onunla on
iki ûkiyye375 ve bir neş mehir karşılığında evlendi. Nu’mân:
-“Ya Rasûlallah! Mehri az tutma,” deyince Efendimiz (s.a.v);
-“Ben eşlerime bundan daha fazla mehir vermedim. Kızlarım da bu
miktardan fazla mehir almadılar,” buyurdu. Nu’mân:
-“Ya Rasûlullah!.. Esmâ’yı sana getirecek birini gönder de onu alıp getirsin.
Ben
de
senin
gönderdiğin kişiyle beraber olacağım.
Esmâ’yı da onunla
göndereceğim,” dedi. Hz. Peygamber’de Ebû Üseyd’i gönderdi. Ebû Üseyd ve
Nu’mân oraya varınca kadın girmeleri için izin verdi. Ebû Üseyd, ona:
1.bsk, Beyrut, 1993, s. 478, Ahmed Muhammed Şakir, el-Bâ‘isü’l-Hasîs Şerhu İhtisâri ‘Ulûmi’lHadîs, Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1994, s. 176.
372 Şihâbuddin Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Takribü’t-Tehzîb, thk. Muhammed Avvame,
Daru’r-Reşid, Haleb, I.bsk, 1986, s. 293.
373 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 460.
374 Hâkim, Müstedrek, IV, 39, hadis no: 2414.
375 Ûkıyye: Gümüş olarak 112,512 gr. Altın olarak ise 31,7475 gramdır. bkz. Muhammed Revvâs
Kal’acî, Fıkıh Lugatı, trc. Ayhan Ak, Ocak Yayıncılık, İstanbul, 2012, s. 324; ayrıca geniş bilgi
için bkz. Cengiz Kallek, “Ukıyye”, DİA, XXXXII, 67-70.
74
-“Rasûlullah’ın eşlerini başka bir erkek göremez,” dedi. (Ebû Üseyd olayı
anlatırken; Bu olay, hicab ayetinden sonra olmuştu, diye ilâve etti.) Ebû Üseyd
daha sonra:
-Mahremin olmayan kimselerle konuştuğunda aranızda bir perde olması
gerekir,” deyince kadın bunu kabul etti. Ben orada üç gün kaldıktan sonra kadını
bir örtü içerisinde deveyle Medine’ye getirdim. Onu Sâide Oğulları mahallesine
yerleştirdim. O mahallenin kadınları yanına varıp, hoş geldin dediler. Oradan
ayrıldıklarında onun güzelliğini dile getirdiler. Böylece onun gelişi Medine de
yayıldı. Ebû Üseyd dedi ki;
-“Rasûlullah’a gittim. O sırada Amr b. Avf oğulları mahallesindeydi.
Durumu ona haber verdim.” O sırada Esmâ’nın yanına bir kadın girdi. Çok güzel
olmasından dolayı (tuzak kurmak için) ona;
-“Sen bir kraliçesin, şayet istersen Rasûlullah’dan istediğini alırsın. Yanına
gelirse ondan Allah’a sığın. Sana rağbet gösterdiği anda ondan istediğini
alacaksın,” dedi.
Buhârî’nin bir başka rivayetinde ise; Efendimiz (s.a.v), kadınla arasında
yaşanan bu diyalogdan sonra Benî Sâide çardağına geldiği ve burada Sehl
(r.a)’den su isteyip içtiği bilgisi yer almaktadır.376
İbn Sa’d’ın rivayetinde Esmâ’yı geri götüren Ebû Üseyd’le en son diyaloğu
ise şu şekildedir; Ebû Üseyd, Esmâ’yı kavmine götürünce insanlar bağırışıp
“Şüphesiz ki sen mübarek olmayan bir kadınsın, Şu başına gelenler nedir?” diye
sordular. O da:
-“Bana tuzak kuruldu ve bana şöyle şöyle yap” denildi, deyip kendisine
söylenenleri dile getirdi. Ailesi ona:
-“Sen bizi Araplar içerisinde meşhur ettin,” dedi. Ebû Üseyd gitmek için
davranınca Esmâ ona,
-“Olan oldu artık, peki bundan sonra ne yapmalıyım?” deyince, o da:
-“Evinde oturur, örtünür ve ancak sana mahrem olanlarla görüşürsün,
Rasûlullah
(s.a.v)
ile
evlenmiş
olmandan dolayı bundan sonra müminlerin
annesisin,” dedi. O günden sonra Esmâ, mahremleri dışında kimseyle görüşmedi
ve Hz. Osman zamanında Necid’de ailesinin yanında vefat etti. 377 Bu dört rivayet
376
377
Buhârî, Sahih, s. 1429, Eşribe 30, hadis no: 5637.
İbn Sa’d, Tabakât, X, 141.
75
bir araya getirilerek olay, başından sonuna kadar bütün yönleriyle anlatılmış
olmaktadır.
Hadiste geçen Cevn kabilesi, Kinde kabilesinin önemli bir kolu idi. Bazı
rivayetlerde Kilâbiyye diye geçse de doğrusu Kinde olduğu belirtilmiştir. 378
Nu’mân ise bu kabilenin reisi idi. Hz. Peygamber’le hısımlık kurmak istemiş ve
dul kızı Ümeyme’yi (diğer ismiyle Esmâ’yı) kendisine teklif etmiş ve Hz.
Peygamber de bunu kabul etmişti.379
Hadisimizde geçen “Şavt” herkesçe tanınan, bilinen bir bahçe olup, 380
Medine’de ki “Zübâb” dağının arkasında kalan bir mevkide olduğu ifade
edilmektedir.381
yerleştirdim,”
Aynı zamanda
ifadesiyle
bu
Ebû Üseyd’in “O’nu Benî Sâide yurduna
bahçenin
Benî
Sâide
yurdunda
olduğu
anlaşılmaktadır.
Hadisimizde geçen bir başka garib kelime de “râzikıyye”dir. Tercümede de
belirttiğimiz üzere uzun beyaz keten kumaş demektir. Sırf beyaz değil içinde
maviler olan beyaz bir kumaş olduğu da belirtilmiştir.382
Görüldüğü üzere Ebû Üseyd’in ravisi olarak yer vermiş olduğumuz hadiste,
Efendimizle evlenen hanımın ismi Ümeyme bnt. Nu’mân b. Şerâhîl olarak
zikredilirken Hâkim’in Ebû Avn ed-Devsî’den naklettiği hadiste ise Esmâ bnt.
Nu’mân olarak geçmektedir. İbn Hacer, bu iki rivayeti de bir araya getirerek
aradaki tenakuzu çözmek için; “Belki de kadının ismi Esmâ, lakabı Ümeyme’dir,”
demiştir.383
Esmâ veya Ümeyme isimli bu kadının Hz. Peygamber’e niçin “senden
Allah’a sığınırım” dediği ile ilgili bazı hadislerde hiçbir bilgi verilmezken384
bazısında isim verilmeksizin bir kadın bu sözü söylemesini telkin etti, rivayetine
yer verilir.385
İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, XII, 23.
İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, XVIII, 590.
380 Aynî, Umdetü’l-Kârî XX, 328.
381 İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, XII, 25.
382 Aynî, Umdetü’l-Kârî XX, 329; İbn Hacer, a.g.e., XII, 27.
383 İbn Hacer, a.g.e, XII, 25.
384 Buhârî, Sahih, s. 1339, Talak 3, hadis no: 5255.
385 Hâkim, Müstedrek, IV, 39, hadis no: 2414.
378
379
76
Bazı rivayetlerde ise bu sözü söylemesini (kıskandıklarından dolayı) Hz.
Aişe ve Hz. Hafsa’nın telkin ettiği yer almaktadır. 386 Bir başka rivayette de
kadının söylemiş olduğu sığınma sözü değil sadece hoşlanmadığı aktarılır.387 Bir
başka rivayet olan ve bu olayı özet şekilde sunan Hâkim’in rivayetinde Hz.
Peygamber kadının bulunduğu odaya girip onu yanına çağırdı. Fakat kadın, “sen
gel” deyince Efendimiz (s.a.v)’in boşadığı aktarılmaktadır. 388
Daha
sonra
Hz.
Peygamber’le
evlendiği
halde
(muhtemelen)
zifafa
girmediği için O’nun eşlerinden sayılmamış olan kadına:
-O kimdi biliyor musun? O Hz. Peygamber idi denilince, kadın:
-“Ben çok bahtsız bir kadınım”389 diye hayıflandığı, bir başka rivayette de
“Beni bırakın ben kötülerdenim”390 dediği nakledilir. Dolayısıyla kadının Hz.
Peygamber’i tanımadığı için bu sözü söylediği de ihtimal dâhilindedir.391
Ayrıca kadının akıbeti ile ilgili İbn Akîl (ö. 513/1119), O kadın daha sonra
Muhâcir b. Ebî Ümeyye, ondan sonra da Kays b. Mekşûh ile evlendi derken, 392
Hz. Peygamber’le yaşamış olduğu bu hadiseden sonra kahrından öldüğü de
rivayet edilir.393 Evine döndüğünde ise ailesi de kadına çok büyük bir tepki
göstermiş ve “çekemeyen kadınlar beni aldattı” diye kendisini savunmuştur. 394
Bütün bu anlatılanlar kadının saf ve gafil birisi olduğunu gösteriyor. Böyle bir
kadın ise müminlerin annesi olmaya uygun değildir, denilmiştir.395
Ancak günümüz siyer araştırmacılarından Muhammed Emin Yıldırım, Hz.
Peygamber’in on dört hanımla evlendiğini ifade ederken birisi de zifafa girmeden
boşadığı hanımı Esmâ bnt. Nu’mân olduğunu kaydeder. 396
Hâkim, a.g.e., IV, 40, hadis no: 2414.
Buhârî, Sahih, s. 1339, Talak 3, hadis no: 5255-5256.
388 Hâkim, Müstedrek, IV, 37, hadis no: 2407.
389 Buhârî, Sahih, s. 1429, Eşribe 29, hadis no: 5637.
390 Hâkim, a.g.e., IV, 40, hadis no: 2414.
391 İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, XII, 26.
392 Aynî, Umdetü’l-Kârî XX, 326.
393 Ömer Ziyaeddin Dağıstani, Zübdetü’l Buhârî Tercümesi, Salâh Bilici Kitabevi, İstanbul,
1977, s. 900.
394 Dağıstani, a.g.e., s. 900.
395 Nureddin Itr, Bulûğu’l-Merâm Şerhi, trc. Ahmet Efe vd., Tahlil Yayınları, İstanbul, 2015, III,
460.
396 Muhammed Emin Yıldırım, Hz. Peygamber’in (sallahu aleyhi ve sellem) Albümü, Siyer
Yayınları, İstanbul, 2015, s. 128.
386
387
77
Bu konuyla ilgili bütün hadisler incelendiğinde; hicretin dokuzuncu yılında
meydana geldiği rivayet edilen bu evlilik hakkında verilen bilgilerde ciddi
anlamda farklılıkların göze çarptığı; gerek kadının ismi ve kimliği, gerekse Hz.
Peygamber’in onu, ailesine geri gönderme sebebi ve gerekse kadının Hz.
Peygamber’i
istememesi
ile
ilgili
ifadelerde
önemli
farklılıklar
bulunduğu
görülmektedir.397
f. Hadisten Çıkarılacak Hükümler
1- Veli, velayeti altındaki kimseleri evlendirebilir. Nitekim Nu’mân, velisi
olduğu kızı Ümeyme’yi Hz. Peygamber’le evlendirmiştir. Bu evliliğin geçerli
(sahih) olduğu, Hz. Peygamber’in kadını boşamasıyla ortaya çıkmaktadır. Aksi
takdirde Hz. Peygamber’in kadını boşaması abesle iştigal olurdu. Ancak veli,
ergenlik çağına gelmeyen çocuğunu evlendirdiğinde, buluğ muhayyerliği vardır.
Ergenlik
çağına
gelen
evlendirildiğinde ise onunda nikâhı onaylama ve/ya
onaylamama hakkı vardır.398
2- Boşama iki çeşittir:
a) Sarih boşama: Boşanmadan başka bir anlama gelmesi mümkün
olmayan,
özellikle
örfen boşanma için kullanılan sözlerdir. “Seni boşadım,
boşsun” gibi. Bunlara sarih/açık sözler denir.
b) Kinayeli boşama: Boşanma anlamına gelebileceği gibi, başka anlamlara
da gelebilen sözlerdir. “İraden elinde olsun, babanın evine git” gibi. Bunlara ise
kinayeli sözler denir.399 Elbânî’nin “Sarih ve Kinayeli Boşama” başlığı altında yer
verdiği400 bu rivayette, Hz. Peygamber’in “Onu ailesine götür” ifadesi kinayeli
lafızlarla boşamanın hem geçerli olduğuna bir delil hem de kinayeli boşamaya bir
örnek teşkil etmektedir. Ancak kinaye lafızla, boşama murad edilmiyorsa boşama
gerçekleşmez.401
Âlimler kinaye ibarelerinde niyetin veya kızgınlık, kavga etme yahutta
kadının boşanmak istemesi gibi bazı haller ile karinelerin şart olduğu konusunda
İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, XVIII, 587.
Celâl Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi, Konya, 1980, II, 1002-1004.
399 Karaman, İlmihal, II, 227.
400 Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, İrvâü’l-Ğalîl fî Tahrîci Ehâdîsi Menâri’s -Sebîl, elMektebetü’l-İslâmiyye, Beyrut, 1979, VII, 146.
401 Aynî, Umdetü’l-Kârî XX, 326; Ayrıca bkz. Ahmed Davudoğlu, Selâmet Yolları, Sönmez
Neşriyat, İstanbul, III, 381.
397
398
78
görüş birliğine varmışlardır. Çünkü söz, hal ve karineler, Şafîler hariç diğer üç
mezhebe göre niyetin yerine geçer. 402
3-
Hadisimiz,
Hz.
Peygamber’in evliliklerinin şehevî duygularla değil,
siyasî ve ictimaî sebeplerden dolayı olduğunu bize göstermektedir. Zira kadının
“Senden Allah’a sığınırım” dedikten sonra Hz. Peygamber’in tutumu olayın bu
şekilde gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.
4Hâkim’in
Buhâri’nin rivayetinde mehir konusunun zikredildiği görülmese de,
rivayetinde
Ümeyme
(diğer
ismiyle
Esmâ)’nın
babası
ile
Hz.
Peygamber arasında geçen mehri belirleme ve üzerinde konuşma ortadadır. Hz.
Peygamber’in Ümeyme ile evlenmediği403 veya Hz. Peygamber’in evlenmediği
sadece Ebû Üseyd’i dünür olarak gönderdiği404 ifadelerinin doğru olamayacağı
kanaatindeyiz. Çünkü Hz. Peygamber’in kadının yanına girmesi ve elini kadına
uzatması nikâh yapılmadığı iddiasını çürütmektedir.405 Buna ilaveten “Talak
ancak nikahdan sonra olur,”406 hadisi de ortada bir nikâhın olduğunu ve bunun
üzerine
Hz.
Peygamber’in
kadını
kinayeli
lafızla
boşadığı
gerçeğini
yansıtmaktadır.
5- Bu durumda ise yani mehir belirlendikten sonra cinsel ilişkiden önce
boşama gerçekleşirse; ”Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden
boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır…”407 mealindeki ayete göre,
üzerinde karar kılınan mehrin yarısı kadına verilmelidir.
Rivayet edilen hadisimizde ise Hz. Peygamber’in mehrin yarısını değil
sadece müt’a verdiği görülmektedir. Muhtemelen Hz. Peygamber, belirlenen
mehri vermiş, (örneğin kadının babasıyla göndermiş olabilir) buna ilaveten de
müt’a vermiştir. Aksi takdirde ayetin açık ifadesi ile sabit olan bir hususu
uygulamadığı iddiası gündeme gelebilecektir ki, bu durum Allah’ın elçisi için
düşünülemez.
Itr, Bulûğu’l-Merâm Şerhi, III, 460.
Aynî, a.g.e., XX, 330.
404 Davudoğlu, Selâmet Yolları, III, 381.
405 Davudoğlu, a.g.e., III, 381.
406 İbn Ebî Şeybe, Musannef, VI, 370, Talak 15, hadis no: 17996.
407 Bakara, 2/237.
402
403
79
3.2.4 DÖRDÜNCÜ HADİS
Mescide Girme Âdâbı
a. Metni
ِّ
ِّ ِّ‫ حعن حع ْب ِّد الْمل‬،‫َح ِّن‬
‫ك بْ ِّن‬
‫ حع ْن حربِّ حيعةح بْ ِّن أِّحِب حع ْبد الر ْح‬،‫ أح ْخحب حرحَن ُسلح ْي حما ُن بْ ُن بِّ حًلل‬،‫ححدثح حنا ح َْي حي بْ ُن ح َْي حي‬
ْ
‫ح‬
ِّ ‫ول‬
ِّ
‫ «إذحا حد حخ حل‬:‫اَّلل صلى هللا عليه وسلم‬
ُ ‫ قح حال قح حال حر ُس‬،‫ُس ْيد‬
‫ حع ْن أِّحِب ُح‬،‫حس ِّعيد‬
‫َح ْيد أ ْحو أِّحِب أ ح‬
‫للهم إين‬
‫اب حر َْحح ح‬
ُ ‫ اح‬:‫ج فح ْليح ُق ْل‬
ُ ‫ اح‬:‫أح حح ُد ُك ُم الْ حم ْسج حد فح ْليح ُق ْل‬
‫للهم ْاف تح ْح ل أحبْ حو ح‬
‫ حوإ حذا حخ حر ح‬،‫تك‬
)‫» (رواه مسلم ِف صحيحه هبذا السند واملنت‬.‫لك‬
‫ض ح‬
ْ ‫من فح‬
‫أح ْسأحلُ ح‬
ْ ‫ك‬
b. Tercümesi
Ebû Humeyd veya Ebû Üseyd’den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah
(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz mescide girdiği zaman: Allah’ım!
Bana rahmetinin kapılarını aç desin. (Mescitten) çıktığı zaman ise; Allahım!
Senin lütfundan niyaz ediyorum desin.”
c. Tahrici
Hadisimizin sahâbî ravisinin ismi hakkında iki ayrı rivayet nakledilmiştir:
a. Ebû Humeyd veya Ebû Üseyd şeklindeki ihtimalli rivayet: Müslim
Sahih’inde,408
Ebû
Dâvûd,409
Dârimî,410
Beyhakî411
ve
İbn
Hibbân412
Sünen’lerinde, ve Bezzâr413 Müsned’inde, Taberanî Kitabu’d-Dua’da414 Rebîa b.
Ebî Abdirrahmân- Abdülmelik b. Saîd- Ebû Humeyd veya Ebû Üseyd kanalıyla
rivayet etmişlerdir.
Müslim, Sahih, s. 494, Salâtü’l-Misâfirîn 10, hadis no: 713.
Ebû Dâvûd, Sünen, I, 349, Salât 18, hadis no: 465.
410 Ebû Muhammed Abdullāh b. Abdirrahmân b. el-Fazl ed-Dârimî, Sünen, thk. Hüseyin Selîm
Esed ed-Dârânî, Darü’l-Muğnî, Riyad, 2000, III, 1762, İsti’zân 56, hadis no: 2733
411 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, II, 619, Salat 541, hadis no: 4317
412 Ebû Hâtim Muhammed b. Hıbbân b. Ahmed el-Büstî, Sahîh, thk. Şuayb Arnavût,
Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1993, V, 397, Salat 12, hadis no: 2048
413 Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. Abdilhâlik el-Bezzâr el-Basrî, Müsned, thk. Mahfûzurrahmân
Zeynullâh, Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, el-Medînetü’l-Münevvere, 1997, IX, 170, hadis no:
3720
414 Ebu’l-Kasım Süleyman b. Ahmed et-Taberanî, Kitabu’d-Dua, thk. Muhammed Said b. Hasen
el-Buharî, Daru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, I.bsk, 1987, II, 993 hadis no: 426.
408
409
80
b. Ebû Humeyd ve Ebû Üseyd şeklindeki ihtimalsiz rivayet: Nesâî,415
Sünen’inde
ve
Amelü’l-Yevm
ve’l-Leyl’inde416
ve
Ahmed
b.
Hanbel417
Müsned’inde Rebîa b. Ebî Abdirrahmân- Abdülmelik b. Saîd- Ebû Humeyd ve
Ebû Üseyd kanalıyla rivayet etmişlerdir.
c. Ebû Humeyd rivayeti: Muhammed Ali es-Sabûnî, Müslim Şerhi’nde ise
ilginç bir şekilde Ebû Üseyd ismini zikretmeyip, doğrudan Ebû Humeyd’den
yapılan bir rivayet olarak göstermiştir.418 Hâlbuki yukarıda sened ve metnini
vermiş olduğumuz hadisimiz, Müslim’in Sahîh’inde Ebû Humeyd veya Ebû
Üseyd şeklinde rivayet edilmiştir.
d. Hadis Metnindeki Farklılıklar
Beyhakî ve İbni Hıbbân yukardaki duanın öncesinde “selâm verir”
rivayetine yer verirken, Ebû Dâvûd ise “Peygamber’e selâm verir” rivayetiyle
selamı sadece Hz. Peygamber’e hasretmiştir.
e. Derecesi
Sahih hadis
şartlarını taşıyan hadisimiz,
İmam Müslim’in Sahih’inde
zikrettiği hadislerdendir.
Şuayb el-Arnavût (ö. 1438/2016), yapmış olduğu tahkik çalışmalarından İbn
Hibbân’ın Sahih’inde ilgili hadis hakkında “isnadı sahihtir” derken, Ahmed b.
Hanbel’in Müsned’inde ise “Müslim’in şartı üzere hadis sahihtir,” der.
f. Değerlendirme
İnsan yaratılırken aynen bir makinaya entegre edilen programlar gibi
kendisiyle bütünleşmiş programlarla var edilmiştir. Bu duruma din ıstılahında
“fıtrat” diyoruz. Zira Allah insanı fıtrat üzere yarattığını beyan etmektedir.419
Nesâî, Sünen, Mesâcîd 36, hadis no: 810.
Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî, Amelü’l-Yevm ve’l-Leyle, thk. Fâruk
Hamâde, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, s. 220, hadis no: 177.
417 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 454, hadis no: 16057.
418 Muhammed Alî es-Sâbûnî, Fethü’l-İlâhi’l-Mün’i m fî Şerhi Sahîhi Müslim, I, 561.
419 Rûm, 30/30.
415
416
81
İnsanda var olan fıtrat, ilk yaratılış anında varlık türlerinin temel yapısını,
karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk durumlarını belirtir.420
İnsanın içine, sığınma, korunma ve yardım isteme hissinin, ilk yaratılış anında
programlandığı gayet açıktır. Doğal olarak insan ulaşmak istediği hususlar için
“her şeye gücü yeten” varlığa, ellerini açar ve ondan o dileğinin gerçekleşmesini
ister. Peygamberlerin çocuk sahibi olmayı istemeleri,421 Müslüman olarak ölmeyi
arzu etmeleri,422 ilmin artırılma talebinde bulunmaları423 gibi maddî ve manevî
isteklerde bulundukları Kur’an penceresinden görülmektedir.
Bununla birlikte her gün en az kırk defa, sadece O’ndan yardım
istememizin424
sözlü
talimi
yaptırılarak,
bu
tavrı
fiiliyata
yansıtmamız
hedeflenmektedir. Rahmeti her şeyi kuşatan Rabbimizin,425 insanların aksine
kendisinden
bir
şey
istenmediğinde
kızdığını
Hz.
Peygamber
haber
vermektedir.426 Dolayısıyla hem sözlü hem de fiili olarak bu hale bürünen kişiye
cevap vereceğini Rabbimiz, ilahî beyanıyla haber vermiştir.427
Kulun bütün benliğiyle yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte
bulunması anlamına
gelen
dua,428
Hz.
Peygamber’in
hayatının
bütününü
kuşatmaktadır. Ve bunu inananlara mescidinde öğrettiğini aktardığımız hadiste
görüyoruz.
İstemek, yardım talep etmek429 manalarına gelen duanın yapılması gereken
yerler ve o yerlere uygun dua cümleleri Kur’an-ı Kerîm’de ve Hadis-i Şeriflerde
yer almaktadır. Rivayetine yer vermiş olduğumuz hadisimiz ise mescide girerken
ve çıkarken ne gibi dualar yapılması gerekiyor bunu örneklendirmektedir.
Mescide girerken; “Rabbinin rahmeti (onların) topladıkları şeylerden
daha hayırlıdır,”430 meâlindeki ayet gereğince Allah’ın rahmeti istenmekte ve
Hayati Hökelekli, “Fıtrat”, DİA, XIII, 47.
Meryem, 19/5.
422 Yusuf, 12/101.
423 Taha, 20/114.
424 Fatiha, 1/5.
425 A’raf, 7/156.
426 Tirmizî, Sünen, V, 387, Deavât 3, hadis no: 3373.
427 Bakara, 2/186; Mümin, 40/60.
428 Osman Cilacı, “Dua”, DİA, IV, 529.
429 Cilacı, “Dua”, DİA, IV, 529.
430 Zuhruf, 43/32.
420
421
82
mescitten çıkarken ise
“(Cuma) Namaz(ı) kılındığı zaman yeryüzüne yayılıp
Allah’ın fazlından isteyiniz,”431 mealindeki ayete muvafık olarak da Allah’ın
fazlından istenmektedir. Şârihler, hadiste geçen “Fadl” kelimesini “helal rızık”
olarak izah etmişlerdir. Çünkü cami dışında insanları en çok rızık endişesi
sarar.432
Mescid, Allah’ı zikir ve Peygamber’e salatü selam göndermenin yeridir. Her
ne kadar diğer mekânlarda da bu iki husus yapılmaktaysa da özellikle mescidler,
sadece Allah’ı anma ve Peygamber’i selamlama mekânlarıdır. Çünkü bunun için
bina edilmişlerdir. Dolayısıyla mescide giren bir mümin, ahirette huzurlu ve mutlu
olmayı talep ettiğinden, Allah’ın rahmetini isteyerek mescide girmesi uygun
düşmektedir.433
Hadisimizde bu duanın yapılması her ne kadar emir kipi ile istense de,
mescide girerken ve çıkarken yapılan bu duaları söylemek müstehabdır.434
Cum’a, 62/10.
Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Sünen-i Ebû Dâvûd Tercüme ve Şerhi, Şamil Yayınevi,
İstanbul, 1987, II, 228-230.
433 Muhammed Abdurraûf el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, Daru’l-Ma’rife,
Beyrut, 1994, I, 336.
434 Halil Ahmed b. Mecîd es-Sehâranfûrî, Bezlü’l-Mechûd fî Halli Ebî Davud, Daru’l-Kütübi’lİlmiyye Beyrut, 2007, III, 307; Yeniel, Kayapınar, a.g.e, II, 230; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i
Müslim Tercümesi ve Şerhi, Sönmez Neşriyat A.Ş. Yayınları, İstanbul, 1986, II, 156.
431
432
83
3.3. SAHİHAYN DIŞINDAKİ HADİS KAYNAKLARINDA YER
ALAN EBÛ ÜSEYD HADİSLERİ
Sahihayn dışındaki hadis kaynaklarında Ebû Üseyd tarafından rivayet edilen
24 hadis bulunmaktadır. Bu hadisler şunlardır:
3.3.1 BEŞİNCİ HADİS
Evladın vefat eden ana-babasına yönelik görevleri
a. Metni
ِّ ِّ
‫ ححدثح حنا‬:‫ ال حْم ْع حَن – قحالُوا‬- ‫ حو ُحُمم ُد بْ ُن ال حْعًلح ِّء‬،‫ حو ُعثْ حما ُن بْ ُن أِّحِب حش ْي حبةح‬،‫يم بْ ُن حم ْه ِّدى‬
ُ ‫ححدثح حنا إبْ حراه‬
ِّ ‫حس‬
ِّ ‫ عن أ‬،‫ عن عب ِّد الر َْح ِّن ب ِّن سلحيما حن‬،‫اَّلل بن إِّ ْد ِّريس‬
ِّ
،‫يد بْ ِّن حعلِّ ِّى بْ ِّن ُعحب ْيد حم ْوحَل بحَِّن حس ِّاع حدةح‬
ْ‫ح ح ْ ح‬
ْ ‫ح ْ ُ ْح ح‬
ُ ْ ‫حع ْب ُد‬
ِّ ‫ول‬
ِّ ِّ‫ حعن أحِِّب أُس ْيد مال‬،‫حعن أحبِّ ِّيه‬
ِّ ‫ بح ْي حنا ح َْنن ِّعنْ حد ر ُس‬:‫ قح حال‬،‫ك بْ ِّن ربِّ حيعةح الس ِّاع ِّد ِّى‬
‫اَّلل صلى هللا عليه‬
‫ح ح‬
ْ
ْ
‫ح‬
ُ
‫ح‬
ِّ ِّ
ِّ ‫ َي رس ح‬:‫ فح حق حال‬،‫وسلم إِّذحا جاءه رجل ِّمن ب َِّن سلِّمةح‬
‫ُها بِّ ِّه‬
‫ حه ْل بحق حى م ْن بِّ ِّر أحبح حوى حش ْىءٌ أحبح ُّر ُح‬،‫ول اَّلل‬
ُ‫ح ح‬
‫ح حُ حُ ٌ ْ ح ح ح‬
ِّ ِّ
ِِّّ
،‫ حوإِّنْ حفاذُ حع ْه ِّد ُِّهحا ِّم ْن بح ْع ِّد ُِّهحا‬،‫ار حَلُحما‬
ُ ‫ حواَّل ْست ْغ حف‬،‫ الصًلحةُ حعلحْي ِّه حما‬،‫ «نح حع ِّم‬:‫بح ْع حد حم ْوِت حما؟ قح حال‬
ِّ ‫ وإِّ ْكرام ص ِّد‬،‫صلح ُة الرِّح ِّم ال َِّّت َّلح تُوصل إَِّّل ِّهبِّما‬
ِّ ‫و‬
‫» (رواه أبو داود ِف سننه ب هذا السند‬.‫يق ِّه حما‬
‫ح ح حُ ح‬
‫ح‬
ُ‫ح‬
)‫واملنت‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa es-Sâidî anlatıyor: Bizler Rasûlullâh’ın (s.a.v)
huzurunda oturuken, Benî Selime’den bir adam geldi ve dedi ki:
-“Ey Allah’ın Rasûlü! Anam-babam öldükten sonra onlara yapabileceğim
herhangi bir iyilik var mı?” diye sordu. Hz. Peygamber:
-“Evet, Anne-babaya dua etmek ve onlar için mağfiret dilemek,
vasiyetlerini yerine getirmek, ancak onlar vasıtasıyla ulaşılan akraba ile
ilişkiyi devam ettirmek, onların dostlarına ikram etmektir,” buyurdu.
84
c. Tahrici
Hadisimizi Ebû Dâvûd435 ve İbn Mâce436 Sünen'lerinde, İbn Ebî Şeybe elEdeb'inde,437
Ahmed
Müfred'inde,439 İbn
Taberânî
b.
Hibbân Sahîh’inde,440 İbn
el-Mu’cemü’l-Kebîr442
Müstedrek’inde,444
Müsned'inde,438
Hanbel
ve
Kâni’
Buhârî
el-Edebü'l-
Mucemü’s-Sahabe’de,441
el-Mu’cemü’l-Evsât’ta,443
Beyhakî es-Sünenü’l-Kübrâ,445
Şuabü’l-İmân446
Hâkim
ve el-
Âdâb’da447 İbn Şâhîn et-Terğîb’inde448 Abdurrahmân b. Süleymân- Esîd b. Ali b.
Ubeyd- babası Alî’den- o da Ebû Üseyd kanalıyla rivayet etmişlerdir.
Senedimizde yer alan (Esîd b. Ali), sadece İbn Mâce’de dedesi Ubeyd’e
nispet edilmektedir. Senedimizde yer alan bir başka ravi (Abdurrahmân b.
Süleyman) ise Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Hâkim, Beyhakî (es-Sünenü’l-Kübrâ’da) ve
İbn Hibbân tarafından babası Süleyman’a nisbet edilirken, Taberânî, Ahmed b.
Hanbel, Beyhakî (Şuabü’l-İmân’da), İbn Ebî Şeybe ve Buhâri tarafından ise
babasının dedesi olan “Gasîl” lakablı sahâbeden Hanzala (r.a.)’a nisbet edilmiştir.
Ebû Dâvûd, Sünen, VII, 456, Edeb 128, hadis no: 5142.
İbn Mâce, Sünen, IV, 632, Edeb 2, hadis no: 3664.
437 Ebû Bekir Abdullâh b. Muhammed b. İbrâhîm b. Ebî Şeybe, Kitâbü’l-Edeb, thk. Muhammed
Rızâ Kahvecî, Daru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, I, 190, hadis no: 132.
438 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 457, hadis no: 16059.
439 Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, Muhammed Fuâd
Abdülbâkî, Daru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, 1989, s. 27, hadis no: 35.
440 İbn Hibbân, Sahîh, II, 162, el-Birru ve’l-İhsân 4, hadis no: 418.
441 İbn Kâni’, Mu’cemü’s-Sahabe, XIII, 4652, hadis no: 1759.
442 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 592.
443 Ebu’l-Kâsım Müsnidü’d-Dünyâ Süleymân b. Ahmed b. Eyyûb et-Taberânî, el-Mu’cemü’lEvsat, thk. Târık b. ‘Ivadullâh b. Muhammed-Abdülmuhsin b. İbrâhîm el-Hüseynî, Daru’lHarameyn, Kahire, 1995, VIII, 65, hadis no: 7976.
444 Hâkim, Müstedrek, IV, 171, hadis no: 7260.
445 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IV, 45, Cenâiz 99, hadis no: 6893.
446 Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Alî el-Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, thk. Muhammed Saîd, Daru’lKütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1410, VI, 199, hadis no: 7514.
447 Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Alî el-Beyhakî, el-Âdâb, thk. Ebû Abdullah es -Sa’îd elMendûh, Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfiyye, Beyrut, 1988, s. 7, hadis no: 4.
448 Ebû Hafs Ömer b. Ahmed b. Osmân b. Şâhîn, et-Terğîb fî Fezâili’l-A’mâl ve Sevâbi Zâlike,
thk, Muhammed Hasan Muhammed Hasan İsmâîl, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2004, s. 94,
hadis no: 300.
435
436
85
d. Ricali
İbn Hibbân’ın Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde zikrettiği449 Ali b.
Ubeyd hakkında Zehebî Mîzân’da onun “la yu’raf/ tanınmayan meçhul kişi”
olduğunu ve sadece bir hadis rivayet ettiğini söylemiştir.450 (Bu hadis, yukarda
zikrettiğimiz hadis olabilir. Her ne kadar biz bu tezimizde 5. ve 6. Hadis diye iki
ayrı hadis olarak zikretsek de bu iki hadisi Beyhakî451 cem etmektedir.) Ancak bir
diğer eseri olan Kâşif’te vüssika/tevsik edilmiştir şeklinde bilgi aktarmaktadır.452
Bu ifade, muhaddisler tarafından sika olduğu ifade edilmese de, nadiren bazı
muhadddisler tarafından sika olarak kabul edildiği anlamına gelmektedir. İbn
Hibbân’ın tevsikte yalnız kalması da bunun delilidir.
İbn Hacer ise (az hadis rivayet eden, rivayetinin terk edilmesini gerektirecek
derecede
cerh edilmeyen ve
rivayetinde tek
kalmayıp
mütâbiî olan ravi
anlamında)453 “makbul” ravi olduğunu belirtmektedir.454 Alî b. Ubeyd için diğer
kaynaklar, el-Ensârî, el-Medenî, es-Sâidî ve Ebû Üseyd (r.a)’ın azatlısı olduğunu
ifade edip,455 bunun dışında hiçbir bilgi vermemektedirler.
e.Derecesi:
Şuayb el-Arnavût (ö. 1438/2016), senedimizde yer alan Ali b. Ubeyd’in
“cehaleti” dolayısıyla hadisimizin zayıf
olduğunu,
diğer ravilerin ise “sika”
olduğunu ifade ettikten sonra, sadece İbn Hibbân’ın onu Sikât/Güvenilir Raviler
İbn Hibbân, Sikât, V, 166.
Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî, Mîzânü’l-İ’ti dâl fî
Nakdi’r-Ricâl, thk. Alî Muhammed el-Becâvî, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 1969, III, 144
451 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IV, 102, Cenâiz 151, hadis no: 7102.
452 Zehebî, Kâşif, II, 44.
453 Ahmet Yücel, “Makbul”, DİA, XXVII, 429.
454 İbn Hacer, Takrîbü’t-Tehzîb, s. 403; Beşşâr Avvâd Ma’rûf, Şuayb el-Arnavût, Tahrîru
Takrîbi’t-Tehzîb, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1997, III, 49; Ebû Muâz Târık b. Ivedullâh b.
Muhammed, Tehzîbü Takrîbi’t-Tehzî b, Mektebetür’r-Rüşd, Riyad, 2010, IV, 30.
455 Zehebî, Mîzân, III, 144; İbn Hacer, a.g.e., s. 403; İbn Hibbân, Sikât, V, 166.
449
450
86
isimli eserinde zikrettiği açıklamasını yapmıştır. 456 Elbânî de (Alî b. Ubeyd’den
dolayı olsa gerek ) hadisi zayıf kabul etmiştir.457
Hâkim en-Neysabûrî ise hadisin isnadının sahih olduğunu fakat Buhârî ve
Müslim’in Sahih’lerinde rivayet etmediğini ifade etmiş, Mustafâ Abdülkâdir Atâ
da Müstedrek tahkikinde hadisimizin sahih olduğunu belirtmiştir.458
Mevâridü’z-Zam’ân isimli eserin tahkikini yapan Hüseyin Selîm Esed edDârânî,
hadisimizin
Hasan
ise
İbn
isnadının
Şâhîn’in
ceyyid
eseri
olduğunu belirtmektedir.459
Terğîb’de
ilgili
hadisin
Muhammed
sahih
olduğunu
söylemektedir.460 Muhakkik Neşet b. Kemâl el-Mısrî ise hadisin zayıf olduğu
kanaatindedir.461
Hadisimiz, senedindeki Ali b. Ubeyd isimli ravinin meçhul bir ravi olması
sebebiyle “zayıf” bir hadistir.
Ancak (‫ )االستغفار لهما‬kısmının şahidi olarak Hz. Osman (r.a)’dan sahih
senedle rivayet edilen, Nebî (s.a.v), ölünün defin işlemi bittiği zaman onun
yanında durur ve “Kardeşinizin bağışlanması için istiğfar ediniz ve onun
(islam üzere) sabit olmasını dileyiniz. Çünkü o, şu an hesaba çekiliyor,”
derdi,462 hadisi zikredilebilir.
Ayrıca ( ‫ ) إكرام صديقهما‬kısmının şahidi olarak Abdullah ibn Ömer (r.a)’dan
merfu olarak rivayet edilen; “Kişinin babası öldükten sonra baba dostlarıyla
irtibatı devam ettirmesi iyiliklerin en güzellerindendir”463 hadisi zikredilebilir.
Bu şahidler sebebiyle hadisimiz, “hasen li-gayrihî” derecesindedir.
Ebû Dâvûd, Sünen, VII, 456; İbn Mâce, Sünen, IV, 632; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV,
457.
457 Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Daîfu İbni Mâce, Mektebetü’l-Meârif, Riyad, 1997, s. 298;
Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Daîfu’t-Terğîb ve’t-Terhîb, Mektebetü’l-Meârif, Riyad, 2000,
II, 141, hadis no: 1482.
458 Hâkim, Müstedrek, IV, 171, hadis no: 7260.
459 Nûruddîn Alî b. Ebî Bekr el-Heysemî, Mevâridü’z-Zam’ân ilâ Zevâid İbn Hibbân, thk.
Hüseyin Selîm Esed ed-Dârânî, Daru’s-Sekâfeti’l-Arabiyye, Dımeşk, 1996, VI, 352.
460 İbn Şâhîn, et-Terğîb, s. 94,
461 el-Lâlekâî, Şerhu Usûli İ’tikâdi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemâa, s. 983.
462 Ebû Dâvûd, Sünen, V, 127, Canâiz 73, hadis no: 3221.
463 Ebû Dâvûd, Sünen, VII, 456, Edeb 128, hadis no: 5143.
456
87
f. Hadis Metnindeki Farklılıkları
Hadisi şerifte yer alan “Benî Selime (kabilesinden) bir adam geldi” yerine
“Benî Sâide (kabilesinden) bir adam geldi” ifadesine yer verilmiştir. 464 Her iki
kabile de Ensâr’a aittir. (Belki de bu durumdan dolayı) bir rivayette –kabile ismi
zikredilmeksizin- “Ensâr’dan bir adam geldi” ifadesine rastlarken,465 diğer bir
rivayette
ise
soruyu
soran
kişinin
meclis
dışından
gelerek
değil,
orada
öldükten
sonra
onlara
bulunanlardan “bir adam dedi” olarak belirtilmiştir. 466
Hadisimizin
bazı
tariklerinde
“Anne
babam
yapabileceğim herhangi bir iyilik var mı?” diye soran kişiye, Hz. Peygamber
cevap olarak “Dört şey vardır” diyerek rakam vermiştir. 467 Bazı tariklerde ise Hz.
Peygamber rakam vermeden öldükten sonra anne ve babamıza karşı üzerimizdeki
sorumlulukları sıralamıştır.468
İbn Ebî Şeybe, Kitâbü’l-Edeb’inde Hz. Peygamber, soran kişiye “Dört şey
vardır” buyurduktan sonra sırasıyla; Ana-babaya dua etmek, istiğfar etmek,
vasiyetlerini yerine getirmek ve ancak onlar vasıtasıyla ulaşılan akrabaya sıla
yapmak şeklinde rivayet etmiştir.469 Ancak diğer hadis kaynaklarında olan
“Onların dostlarına ikram etmek” maddesi yer almamaktadır. Bu maddeyi
eklediğimizde ise dört rakamı, beşe çıkmaktadır. Bu durumda “onlara dua etmek”
ve “onlara istiğfar etmek” maddelerini birleştirirsek (ki, iki madde de de dua yer
almaktadır) bu tenakuzu ortadan kaldırmış oluruz.
Ebû Dâvûd, “Onların dostlarına ikram etmek” maddesini son madde de
rivayet ederken, diğer kaynaklar ise son sırada “Ancak onlar vasıtasıyla ulaşılan
akrabaya sıla yapmak” maddesini rivayet etmişlerdir.
Hadisimizdeki soru soran kişiye Hz.
Peygamber’in cevap vermesiyle
diyalogun bitmediği ve “bunlar ne kadar çok ve ne güzel şeyler” diyerek hayretini
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Cenâiz 99, hadis no: 6893.
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 592; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VI, 199,
hadis no: 7514; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 457, hadis no: 16059.
466 Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 27, hadis no: 35.
467 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Cenâiz 99, hadis no:
6893; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 457, hadis no: 16059; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 27,
hadis no: 35; İbn Ebî Şeybe, Kitâbü’l-Edeb, I, 190, hadis no: 132.
468 Ebû Dâvûd, Sünen, Edeb 128, hadis no: 5142; İbn Mâce, Sünen, IV, 632, Edeb 2, hadis no:
3664;
469 İbn Ebî Şeybe, Kitâbü’l-Edeb, I, 190, hadis no: 132.
464
465
88
ve
memnuniyetini
izhar
ettiğini
farklı
varyantlarda
bulmaktayız.
Hz.
Peygamber’in o adamın memnuniyetine karşılık olarak “Bu (saydığım) şeyleri
yap. (Bu şekilde) anne ve babana sıla-i rahim yapmış olursun,” buyurduğu da
rivayetlerde yer almaktadır.470
f. Değerlendirme
Rivayetine yer vermiş olduğumuz hadisimiz, anne ve babanın öneminin ve
onlara karşı sorumluluklarımızın çok büyük olduğunu bir kez daha hatırlatmış
olmaktadır.
Cennete
ulaşmamızdaki
en
önemli
durağımız
olan
dünya’ya
gelmemize vesile olan anne ve babalarımız, bizim için çok büyük sıkıntılara
katlanmaktadırlar. Bu sıkıntının ise, daha anne karnındayken başladığını Kur’an
beyan etmektedir.471
İnsanın vefa duygusunun en üst seviyeye ulaşması, -belki de Rabbimize
karşı vefalı olmayı becerebilmenin talimini yaptırmak için- hemen yanı başındaki
anne
ve
babasına
iyilikte
bulunması ve
teşekkür
etmesi emredilmiştir.472
Hadisimiz anne ve babaya iyilik ve teşekkürün, onlar yok olup gittikten sonra da
devam ettiğini ve sorumluluklarımızın bitmediğini göstermektedir. Ayrıca onlar
hayattayken, onlara sıla-i rahim yapmak bize nasıl sevap kazandırıyorsa, öldükleri
vakit de bizi sevaptan mahrum bırakmayıp ecir kazandırmaya devam ediyorlar.
Dolayısıyla anne ve babamızın, bizlere yapmış oldukları hayır dualar,
bizlere aktarmış oldukları tecrübeler, (onlara yapılan sıla-i rahim ile) bize sevap
kazandırmaları ve bize karşı çok merhametli olmaları bizim için daima rahmet
vesilesi olmuştur.
Soruyu soran sahâbî,
muhtemelen ebeveyni hayattayken onlara karşı
görevini yapmış olacak ki, ölümlerinden sonrada yapılacak başka bir hizmet
bulunup bulunmadığını sorup öğrenmek istiyor. Efendimiz (s.a.v) ise –Kur’an’da
öğretildiği gibi- 473
onlara
hayır dua etmesini,
hayatlarında yapmaya fırsat
bulamadıkları -dine ters düşmeyen- görevleri ve arzularını yerine getirmesini,
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Cenâiz 99, hadis no: 6893; İbn Hibbân, Sahîh, II, 162, el-Birr
ve’l-İhsân 4, hadis no: 418.
471 Lokman, 31/14.
472 Ahkaf, 46/15; Lokman, 31/14.
473 İsra, 17/24; İbrahim, 14/41.
470
89
akrabaları ile ilgilenmeyi ve onların dostlarına iyilik ve ikramda bulunmayı
nasihat etmiştir.474 Hadisimiz aynı zamanda ölenlerin arkasından, onlar adına
hayır dua etmenin, iyilik ve ikramlarda bulunmanın onlara fayda sağlayacağına
delil teşkil etmektedir.
Ayrıca âlimlerimiz, bu ve benzeri rivayetlerden baba dostlarına ikramda
bulunmanın,
onların
hal
ve
hatırlarını
sormanın
müstehab
olduğuna
delil
çıkarmışlardır.475
474
475
Kandemir vd, Riyâzü’s-Sâlihîn terc., II, 502-503.
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1984, II, 490.
90
3.3.2 ALTINCI HADİS
Ashâbın Küçüğü ve Çok Hadis Dinleyen
a. Metni
ِّ
ِّ ِّ
،‫وب‬
‫وسى بْ ُن يح ْعقُ ح‬
‫ ححدثحِِّن ُم ح‬:‫ قح حال‬،‫اس بْ ُن أِّحِب حَشْلحةح‬
ُ ‫ ححدثح حنا حعب‬:‫ قح حال‬،‫يم بْ ُن ال ُْمنْذ ِّر‬
ُ ‫ححدثحِِّن إبْ حراه‬
ِّ
ِّ
ِّ ِّ
ِّ ‫حص حح‬
‫اب النِّ ِِّب‬
ُ ‫ ُك ْن‬:‫ُس ْيد الس ِّاع ِّد ِّي قح حال‬
ْ ‫حص حغ حر أ‬
ْ ‫تأ‬
‫ حع ْن أِّحِب أ ح‬،‫ حع ْن أحبِّيه‬،‫حع ْن أحسيد بْ ِّن حعل ِّي بْ ِّن ُعحب ْيد‬
ِّ
)‫ (رواه البخاري ىف التاريخ الصغي ب هذا السند واملنت‬.‫اعا‬
ً ‫َس‬
‫صلى هللا عليه وسلم حوأح ْكحث حر ُه ْم م ْنهُ حح‬
b. Tercümesi
Ali b. Ubeyd, Ebû Üseyd’in şöyle dediğini aktarır: “Ben Nebî (s.a.v)’in
ashâbının en küçüğü ve O’ndan en çok hadis dinleyen kişiydim.”
c. Tahrici
Buhârî et-Târihu’s-Sağîr’inde İbrâhîm b. Münzir- Abbâs b. Ebî ŞemleMûsâ b. Ya’kûb- Esîd b. Ali- Ali b. Ubeyd o da Ebû Üseyd’den hadisi rivayet
etmiştir.476
d. Ricali
İbn Hibbân’ın Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde zikrettiği477 Mûsâ b.
Ya’kûb hakkında; İbn Maîn “sika”, Ebû Dâvûd “sâlih”, İbn Adiy “lâ be’se bih”,
İbn Kattân “sika” şeklinde olumlu yönde kanaat belirtirlerken, Ali el-Medenî
“zayîfü’l-hadîs, münkerü’l-hadîs” ve Nesâî “leyse bi’l-kaviyy” diyerek olumsuz
olarak düşüncelerini paylaşmışlardır. 478 Zehebî onun hakkında “leyyin”479 terimini
kullanırken, İbn Hacer ise onun hakkında “sadûk, seyyi’u’l-hıfz/doğru sözlü ama
hafızası zayıf” ifadesini kullanmaktadır.480
İbn Hibbân, İbrâhîm b. Münzir’i Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde
zikreder.481 Zehebî, sadûk 482 ve hafız’dır derken,483 ayrıca Ebû Hâtim’in sadûk,484
Buhârî, et-Târîhu’s-Sağîr, s. 107.
İbn Hibbân, Sikât, VIII, 458.
478 İbn Hacer, Tehzîb, IV, 192; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XXIX, 172; Zehebî, Mizân, IV, 227.
479 Zehebî, Kâşif, II, 309.
480 İbn Hacer, Takrîb, s. 987.
481 İbn Hibbân, Sikât, VIII, 73.
476
477
91
İbn Maîn’in ise sika dediğini nakleder.485 Mizzî ise Nesâî’nin (hadisleri yazılır ve
gözden geçirilir anlamında) “lâ be’se bih” dediği bilgisini verir.486 Ancak
kaynaklar İbrâhîm b.
Münzir’in, (Halku’l-Kur’an tartışmalarına katıldığı için
Ahmed b. Hanbel’in onu zemmettiği ve “tekelleme fih” (hadislerinin yazılmasına
engel olmayacak derecede hakkında konuştuğu)487 bilgisini vermektedir.488 İbn
Hacer’de sadûk olarak kabul edenlerdendir.489
Ali b. Ubeyd hakkında ise 5. hadisin “Ricali” bölümünde zayıf olduğuna
dair bilgi verilmişti.490
e. Derecesi
Hadisimiz, isnaddaki ravilerden Ali b. Ubeyd’in zayıflığı ve Mûsâ b.
Ya’kûb’un zabtının zayıflığı sebebiyle zayıftır.
Ancak Buhârî’nin et-Târihu’s-Sagîr’de491 Münzir b. Ebî Üseyd’in (babası)
Ebû Üseyd’den; O (Ebû Üseyd), Bedir’e katılanların en küçüğü ve kavmin
hizmet edeni idi, şeklinde naklettiği senedi zayıf hadis sebebiyle hadisimiz,
hasen li-gayrihî derecesindedir.
f. Değerlendirme
Hz. Peygamber, risaletin başlangıcından itibaren, gençlerle çok iyi iletişime
geçmiş ve onları etrafında toplamayı başarmıştı. Mekke döneminde Mus’ab, Sa’d
b. Ebî Vakkâs ve Hz. Ali gibi kişiler bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Efendimiz (s.a.v), onları İslâm dairesi etrafında toplamanın yanı sıra onlara
güvenmiş
ve
onlara
ciddi sorumluluklar,
vazifeler
vermiştir.
Bununla
ilgili
Zehebî, Kâşif, I, 225.
Zehebî, Mizân, I, 67.
484 Zehebî, a.g.e. I, 67; Zehebî, Siyer, X, 689.
485 Zehebî, a.g.e. I, 67
486 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , II, 209.
487 Mücteba Uğur, Hadis Terimleri Sözlüğü, TDV Yayınları/76, Ankara, 1992, s. 399.
488 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, II, 210; Zehebî, Mizân, I, 67; İbn Hacer, Tehzîb, I, 87 İbn Hacer,
Takrîb, s. 116;
489 İbn Hacer, Takrîb, s. 116; İbn Hacer, Tehzîb, I, 87.
490 Ali b. Ubeyd hakkında bkz. s. 85.
491 Buhârî, et-Târîhu’s-Sağîr, s. 108
482
483
92
olarakta Mus’ab’ı Medine’ye gönderip İslâm devleti kurulmasının alt zeminini
oluşturması, Üsâme’yi ordu komutanı yapması örnek olarak ifade edilebilir.
Tezimizin konusu olan Ebû Üseyd
ise, Hz. Peygamber Mekke’den
Medine’ye hicret ettiğinde -muhtemelen- on dört yaşındaydı. Dolayısıyla özellikle
sahâbenin önde gelenlerinin yanında yaş itibari ile küçüktü. Tabiki bu ondan daha
küçüğü yok anlamına gelmemelidir. Zira on yaşında Enes b. Mâlik’in olduğunu
da bilmekteyiz.492
Ebû Üseyd’in “Ben sahâbenin en küçüğü idim” ifadesi kanaatimizce, Hz.
Peygamber, savaş olsun, (hasta veya misafirlik şeklinde) ziyaret olsun her nereye
gitmişse Ebû Üseyd de orada O’nun yanında oluyordu. Dolayısıyla bu yönüyle
Hz. Peygamber’in her daim yanında olanların en küçüğü olabilir. Tabi ki bunun
neticesinde dikkatle ve titizlikle onu dinleyen en küçük kişi de o olacaktır.
Ebû Üseyd’in “doğumu” bölümünde Bedir’e katıldığı zaman -büyük bir
ihtimalle- on beş yaşında olduğunu ve savaşa katılan en küçük kişi olduğunu bazı
verilerle
ispat
Peygamber
etmeye
Medine’ye
çalışmıştık.
Bu delillerle
geldiğinde
Ebû
Üseyd’in
yola çıktığımızda ise Hz.
yaşının
ondört
olduğunu
söyleyebiliriz. Çünkü Bedir savaşı hicrî 2. Yılda yapılmıştır.
Bedir savaşında yer alan 319493 kişinin içerisinde ve hatta onların en küçüğü
olduğunu gerek kendisinin aktardığı, gerekse de oğlu Münzir’in rivayetinden
dolayı bilmekteyiz. Ayrıca Buhârî494 ve diğer kaynaklar da onun Bedir savaşına
katıldığını belirtmektedirler.495
Aslında Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa’nın adını (birçok hususun yanında) ön
plana çıkartan en önemli özelliği Bedir’e katılanların en küçüğü ve Bedir ehlinden
en son vefat eden kimse olmasıdır. Hangi toplum veya hangi kültür olursa olsun
genelde büyükler değil, küçükler getir götür vs. hizmetleri yaparlar. İşte bu
sebepten dolayı Ebû Üseyd, “ben kavmin hizmet edeniydim” demiştir. Aynı
ifadeyi -küçük olması sebebiyle- Hz. Enes b. Mâlik içinde görüyoruz. “O (Enes)
İbrahim Canan, “Enes b. Mâlik”, DİA, XI, 234.
Müslim, Sahih, Cihâd 18, hadis no: 1763.
494 Buhârî, Sahih, Megâzî 13, Bab başlığı.
495 Zehebî, Siyer, II, 537; İbn Abdilberr, İstî’âb, s. 1351.
492
493
93
savaşta Efendimiz (s.a.v)’in ashâbına hizmet ederdi.”496 Ancak Hz. Enes ile Ebû
Üseyd’in arasındaki fark şu şekilde ortaya çıkmaktadır; Enes (r.a), Bedir’e savaşçı
olarak değil, hizmetkâr olarak katılmış,497 Ebû Üseyd (r.a) ise Bedir’e hem
hizmetkâr hem de savaşçı olarak katılmıştır. Enes (r.a)’ın savaşçı anlamında ilk
katıldığı sefer Hudeybiye Antlaşması’dır. 498
Hz. Peygamber, Mekke’de gençlere ilgi gösterdiği gibi Ebû Üseyd’e de
yakın ilgi göstermiş ve onun kalbini kazanmış olacak ki, Ebû Üseyd –savaşlar
dâhil- on yıllık Medine döneminde hep Hz. Peygamber’in yanında olmuş ve O’na
daima hizmet etmiştir.
İbn Kuteybe Abdullah b. Müslim, Ğarîbü’l-Hadîs, thk. Abdullah el-Cebûrî, Matbaatü’l-Ânî,
Bağdat, 1977, II, 398.
497 Canan, “Enes b. Mâlik”, DİA, XI, 234.
498 Canan, a.g.e.
496
94
3.3.3 YEDİNCİ HADİS
Yolda Kadınlarla Birlikte Yürümemek
a. Metni
ِّ ‫حدثح نا عب ُد‬
ِّ ‫ حعن أِّحِب الْيم‬،‫ ي ْع َِّن ابْن ُحُممد‬- ‫ حدثح حنا حع ْب ُد الْع ِّز ِّيز‬،‫اَّلل بْن مسلحمةح‬
‫ حع ْن حشد ِّاد بْ ِّن‬،‫ان‬
ْ‫ح ح ح‬
ْ
‫ح‬
‫ح‬
‫ُحْ ح ح‬
‫حح‬
‫ح‬
ِّ ‫ول‬
ِّ
- ‫اَّلل‬
‫ أحنهُ حَِّس حع حر ُس ح‬،‫ حع ْن أحبِّ ِّيه‬،‫ص ِّار ِّى‬
ْ ‫ حع ْن ح‬،‫ حع ْن أحبِّ ِّيه‬،‫َحاس‬
‫أِّحِب حع ْم ِّرو بْ ِّن ح‬
‫ُس ْيد اْلحنْ ح‬
‫َح حزةح بْ ِّن أِّحِب أ ح‬
ِّ ‫ِّج ِّم حن ال حْم ْس ِّج ِّد فحا ْخحت لح حط‬
‫ال حم حع النِّ حس ِّاء ِّىف الط ِّر ِّيق‬
ُ ‫الر حج‬
ُ ُ‫ يح ق‬- ‫صلى هللا عليه وسلم‬
ٌ ‫ حو ُه حو حخار‬،‫ول‬
ِّ « :‫ لِّلنِّس ِّاء‬- ‫صلى هللا عليه وسلم‬- ‫اَّلل‬
ِّ ‫ول‬
ِّ
‫س لح ُكن أح ْن حَْت ُق ْق حن‬
ُ ‫حف حق حال حر ُس‬
ْ
‫ح‬
‫ فحإن ُه ل ْحي ح‬،‫استحأْخ ْر حن‬
ِّ ‫ حعلحي ُكن ِِّبحافح‬،‫الط ِّري حق‬
ِّ ‫ت الْمرأحةُ حت لحْت‬
ِّ ‫ حف حكانح‬،»‫يق‬
ِّ ‫ات الط ِّر‬
‫ ححَّت إِّن ثح ْوبح حها حلحي حت حعل ُق‬،ِّ‫ص ُق ِِّب ِّْْل حدار‬
ْ‫ح‬
ْ
ِّ ِّ
)‫ (رواه أبو داود ِف سننه هبذا ا السند واملنت‬.‫صوقِّ حها بِّ ِّه‬
ُ ُ‫ِِّب ْْل حد ِّار م ْن ل‬
b. Tercümesi
Hamza b. Ebî Üseyd babası Ebû Üseyd’den rivayet ediyor: Ebû Üseyd (bir
gün) Rasûlullâh (s.a.v)’i mescidin dışında konuşurken işitmiş (ve orada Hz.
Peygamberin konuşmakta olduğunu gören) erkekler (Hz. Peygamberi daha
yakından dinleyebilmek için) yolda bulunan kadınlarla karışmışlar. Bunun üzerine
Rasûlullâh (s.a.v) kadınlara (hitaben):
-“Sizler geri çekilin, sizin yolun ortasından gitmeniz (doğru) olmaz. Size
gereken yolun kenarı (ndan yürümeniz)dir” buyurdu. Bunun üzerine kadınlar
duvara sürtünerek yürüyorlardı. Hatta duvar(lar)a sürtünürcesine yürümelerinden
dolayı elbiseleri duvar(lar)a takılıyordu.
c. Tahrici
Ebû Dâvûd Sünen’inde,499 İbn Kâni’ Mu’cemü’s-Sahâbe’de,500 Taberânî elMu’cemü’l-Kebîr’inde,501 Beyhakî Şuabü’l-Îmân’ında502 ve Şâşî Müsned’inde503
Ebû Dâvûd, Sünen, VII, 543, Edeb 180, hadis no: 5272.
İbn Kâni’, Mu’cemü’s-Sahabe, XIII, 4650 hadis no: 1757.
501 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 261, hadis no: 580.
502 Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VI, 173, hadis no: 7437.
503 Şâşî, Müsned, III, 393, hadis no: 1515.
499
500
95
Abdülazîz b. Muhammed- Ebü’l-Yemân- Şeddâd- (o da babası) Ebû Amr b.
Himâs’tan- Hamza b. Ebî Üseyd- o da babası Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa kanalıyla
rivayet etmişlerdir.
Senedimizde
yer
alan
Ebû
Amr
b.
Hımâs,
Taberânî
tarafından
zikredilmeyip seneddeki Şeddâd’dan sonra doğrudan Hamza b. Ebî Üseyd’e
geçmektedir. eş-Şâşî ise senedde Şeddâd’a yer vermemektedir.
d. Ricali
İbn Hibbân, Ebü’l-Yemân504 ve Şeddâd b. Ebî Amr’ı505 Sikât/Güvenilir
Raviler isimli eserinde zikretmektedir. Zehebî ise Mizan’da Şeddâd b. Ebî
Amr’ın “lâ yu’raf/meçhul” olduğunu söylerken506 Ebü’l-Ye mân’ı zikretmemiştir.
İbn Hacer ise Takrib’de her iki ravi hakkında bilgi aktararak Şeddâd b. Ebî
Amr için “meçhul” derken,507 Ebü’l-Yemân’ı (hadis rivayetiyle fazla meşgul
olmadığı için muhaddislerce tanınmayan veya cerh-ta’dîl yönünden hakkında bir
hüküm bulunmayan ya da hakkında ne hüküm verileceği bilinmeyen ravi
anlamında)508 “mestur” olarak kabul eder.509
e. Derecesi
Hadisimiz, senedindeki Ebü’l-Yemân ve Şeddâd b. Ebî Amr isimli
“meçhul” raviler sebebiyle “zayıf”tır. Ancak Abdullah b. Ömer (r.a) kanalıyla
gelen; “Hz. Peygamber bir erkeğin iki –yabancı- kadın arasında yürümesini
nehyetti”510 rivayeti ve Elbânî’nin isnadı hasen dediği511 Ebû Hureyre (r.a)
aracılığı ile Hz. Peygamber’den rivayet edilen; “Yolun ortası kadınların hakkı
İbn Hibbân, Sikât, VII, 351.
İbn Hibbân, a.g.e., VI, 441.
506 Zehebî, Mîzân, II, 265.
507 İbn Hacer, Takrîb, s. 264.
508 Emin Aşıkkutlu, “Mestûr”, DİA, XXIX, 337.
509 İbn Hacer, Takrîb, s. 685.
510 Ebû Dâvûd, Sünen, VII, 544, Edeb 180, hadis no: 5273.
511 Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsü’s-Sahîha, Mektebetü’l-Meârif, Riyad,
1995, II, 511, hadis no: 856.
504
505
96
değildir”,512 şeklindeki hadis sebebiyle hadisimiz “hasen li-gayrihî” derecesine
yükselmektedir.
Şuayb el-Arnavût, hadisimizin isnadının Ebü’l-Yemân ve Şeddâd b. Ebî
Amr’ın
“meçhul” kişiler
Abdülkâdir
el-Arnavût
olmasından
“isnadı
dolayı “zayıf” olduğunu
zayıf”
diyerek
aynı
söylerken;513
görüşte
olduğunu
belirtmiştir.514
Elbânî515 ve Beyhakî’nin Şuabü’l-Îman’ını tahkik eden Muhtâr Ahmed enNedvî516 ise hadisimizi (muhtemelen şevâhidleri sebebiyle) hasen olarak kabul
etmişlerdir.
f. Değerlendirme
İnsan’ın var ediliş süresine baktığımız zaman ilk önce Hz. Adem yaratılmış,
bir müddet sonra da ondan bütün insanlığın annesi olacak
Hz.
Havva
yaratılmıştır.517 Dinimiz İslam, kadını “Anne” yani insanlığı sırtlayan, taşıyan,
yetiştiren ve ilk eğitim veren bir varlık olarak görür. Böylece kadın, cahiliyye de
ve batı medeniyetinde görmediği bir değere sahip olmuştur.
Biri olmadan diğerinin bir hiç olduğu erkek ve kadın, Allah’ın rızasını
kazanmada birbirlerine yardımcı olmalıdırlar. Erkek ve kadın yaratılış ve bir
imtihan gerekçesi olarak birbirlerinin dikkatini çekme özelliği ile yaratılmışlardır.
Ancak bu durum kadında daha da ön plana çıkmaktadır.
Dolayısıyla İslâm, erkek ve kadının bu imtihanı kazanıp fitneden emin
olmaları
için
bazı
ipuçları
görtermiştir.
Kadının
konuşurken
sesini
eğip
bükmemesi, yüzü hariç bütün vücudunu belli etmeyecek şekilde örtmesi, kadın
erkeğe, erkek kadına karşı gözlerini yumması518 ve hadisimizde de işaret edildiği
İbn Hibbân, Sahîh, XII, 416, el-Hazru ve’l-İbâha 40, hadis no: 5601.
Ebû Dâvûd, Sünen, VII, 543.
514 İbnü’l-Esîr, el-Câmi’u’l-Usûl, VI, 664.
515 Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Sahîhu Süneni Ebî Dâvûd, Mektebetü’l-Meârif, Riyad,
1998, III, 295, hadis no: 5272.
516 bkz. Beyhakî, Şuabü’l-Îman, thk. Muhtâr Ahmed en-Nedvî, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 2003,
X, 240.
517 Nisa, 4/1.
518 Nur, 24/30-31.
512
513
97
üzere sokakta bile erkeklerin arasına karışmadan yürümeleri bu duruma örnek
olarak gösterilebilir.
Hz. Peygamber, her zaman ve mekânı İslâmı anlatmak için fırsat bilip tebliğ
etmeye çalışmıştır. O’nu adım adım izleyenlerden biride Ebû Üseyd olduğunu
ilgili hadisimizde görmekteyiz. Ancak sahâbe, her ne kadar İslâm’ı dinleme ve
uygulamada çok istekli de olsa bu, İslâm’ın oturtmak istediği çerçevede olması
gerekir. Bu sebeple Hz. Peygamber, kadınlara “Geri çekilin” uyarısını yapmıştır.
Tabi burada kadınların söylenen emre nasıl itaat ettikleri de calib-i dikkattir.
Hadisimiz kadınların sokaklarda, caddelerde, alışveriş merkezlerinde, toplu
taşıma araçlarında ve daha burada sayamayacağımız çeşitli sosyal alanlarda nasıl
bir tavır takınması gerektiğini göstermektedir. Sahâbe kadınlarının bu emri nasıl
uyguladığını yansıtan hadisimiz ise, İslâm kadınlarına elbette bir örnek teşkil
etmektedir. Dolayısyla bir erkeğin kendisine nikâh düşen yabancı kadınlarla
birlikte yollarda gezip dolaşmaları, elele tutuşmaları asla caiz olmaz.519 Hatta Hz.
Ali (r.a), sokakta erkeklerle kadınların birbirine karışarak yürümesini, ateşle
odunun birbiriyle karışmasına benzetmektedir.520
Kendisine nikâh düşen bir kadınla gezip dolaşan bir erkeğin o kadına bakıp,
onunla konuşup hatta gülüşmesi ise kaçınılmaz bir olaydır. Çünkü göz herşeyi
kalbe ulaştıran en büyük kapıdır. Dolayısıyla bakış tebessüme, tebessüm selama,
selam konuşmaya, konuşma anlaşmaya, anlaşma da -Allah korusun- gayri meşru
bir şekilde bir araya gelmeye vesile olabilir.521
Yeniel, Kayapınar, Ebû Dâvûd Terc., XVII, 536.
Ebu’l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Temiyye el-Harrânî, İstikâme, thk.
Muhammed Reşâd Sâlim, Dar Hicr, Kahire, 1991, s. 361.
521 Yeniel, Kayapınar, a.g.e., XVII, 536.
519
520
98
3.3.4 SEKİZİNCİ HADİS
Hz. Peygamber’in Ehli Beyte Özel Duası
a. Metni
ِّ ‫ حدثح نا عب ُد‬،‫اَّلل ب ِّن ح ِّات‬
ِّ ِّ
ِّ ِّ ُّ ‫حدثح نا أحبو إِّسحق ا َْلرِّو‬
‫اَّلل بْ ُن ُع ْث حما حن بْ ِّن إِّ ْس حح حق بْ ِّن‬
ْ ‫يم بْ ُن حع ْبد ْ ح ح ح ح‬
ُ ‫ي إبْ حراه‬
‫ح ح ُ ْ ح ح حح‬
،‫ حع ْن أحبِّ ِّيه‬،ُ‫ُس ْيد الس ِّاع ِّدي‬
ْ ‫ك بْ ُن ح‬
ُ ِّ‫ ححدثحِِّن حج ِّدي أحبُو أُِّمي حمال‬،‫حس ْع ِّد بْ ِّن أِّحِب حوقاص‬
‫َح حزحة بْ ِّن أِّحِب أ ح‬
ِّ ُ ‫ حق حال رس‬:‫عن ج ِّد ِّه أِّحِب أُسيد الس ِّاع ِّد ِّي حق حال‬
ِّ ‫صلى اَّللُ حع حل ْي ِّه حو حسل حم لِّل حْعب‬
‫اس بْ ِّن حع ْب ِّد‬
ْ‫ح‬
‫ول اَّلل ح‬
ُ‫ح‬
‫حْ ح‬
ِّ ُ‫ك الس حًلم ور َْحة‬
،ُ‫اَّلل حوبح حرحكاتُه‬
‫ حو حعلحيْ ح‬:‫» قحالُوا‬
‫ُ حح ح‬
ِّ ‫ول‬
‫اَّلل؟‬
‫ت ِّحِببِّ حينا حوأُِّمحنا حَي حر ُس ح‬
‫حصحب ْح ح‬
‫فح حك ْي ح‬
ْ ‫فأ‬
.‫ «الس حًل ُم عحلحْي ُك ْم‬:‫ فح حق حال‬،‫ال ُْمطلِّ ِّب حو حد حخ حل حعلحيْ ِّه ْم‬
ِّ
،‫اَّلل‬
‫ « حك ْي ح‬:‫قح حال‬
‫ ِبح ْي ح َْن حم ُد ح‬:‫صبح ْحتُ ْم؟» قحالُوا‬
ْ ‫ف أح‬
)‫ » (رواه ابن ماجه ِف سننه ب هذا السند واملنت‬.‫ت ِِّبحْي أح َْحح ُد اَّللح‬
ُ ‫صبح ْح‬
ْ ‫ «أح‬:‫قح حال‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd
es-Sâidî (r.a)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v) (bir gün amcası) Abbâs b. Abdulmuttalib’in evine girerken
Abbâs (r.a)’a (ve ailesine)
-“Esselâmü aleyküm” (Selam sizin üzerinize olsun) buyurmuş. Onlar da:
-“Ve aleyke’s-Selâmü ve rahmetüllâhi ve berakâtühü (Selam, Allah’ın
rahmeti ve bereketleri seninde üzerine olsun) diyerek selamını almışlar. (Sonra)
Hz. Peygamber (s.a.v):
-“Nasıl sabahladınız?” (yani nasılsınız diyerek onların halini sormuş)
Onlar:
-“Hayırla sabahladık. Allah’a hamd ederiz. Babamız ve anamız sana feda
olsun,
sen
nasıl sabahladın
Ya
Rasûlallah!” diye karşılık
vermişler.
Hz.
Peygamber (s.a.v) de:
-“Hayırla sabahladım. Allah’a hamd ederim” buyurmuştur.
99
c. Tahrici
Hadisimizi İbn Mâce Sünen’ninde,522 Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde,523
Beyhakî Delâilü’n-Nübüvve’sinde,524 Ebû Nuaym Fezâil’inde,525 Ebû Bekir eşŞâfiî Kitâbül-Fevâid’inde,526 İbn Şâhîn Şerhu Mezâhibi Ehli’s-Sünne’de527 ve
İbnü’s-Sünnî Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle’de528 Abdullah b. Osmân- o dedesi
İshâk’tan- o Mâlik b. Hamza’dan- o babası Hamza’dan- o da babası Ebû Üseyd
kanalıyla rivayet etmişlerdir.
d. Ricali
İbn Hibbân, Mâlik b. Hamza’yı Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde
zikretmiş,529 Abdullah b. Osmân’a ise kitabında yer vermemiştir. Zehebî530 ve
İbn Hacer,531 Abdullah b. Osmân hakkında Yahyâ b. Maîn’in “Lâ A’rifuhû/Onu
tanımıyorum” dediğini nakletmiştir. Ebû Hâtim ise Abdullah b. Osmân’ı karışıkşüphe götüren bir takım hadisler rivayet eden bir ravi olarak tanıtmaktadır.532 İbn
Hacer, kendisi bi zatihi bu ravileri değerlendiriken Abdullah b. Osmân’ın
mestur,533 Mâlik b. Hamza’nın ise makbul ravi olduğunu belirtmektedir.534
İbn Mâce, Sünen, IV, 659, Edeb 18, hadis no: 3711.
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 584.
524 Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Alî el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, thk. Abdülmu’tî Kalacî,
Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, II, 433.
525 Ebû Nuaym Ahmed b. Abdillâh b. İshâk el-İsfahânî, Fezâilü’l-Hulefâi’l-Erbaa ve Ğayrihim,
thk. Sâlih b. Muhammed el-Ukayl, Daru’l-Buhârî, el-Medînetü’l-Münevvere, 1997, s. 128, hadis
no: 145.
526 Ebû Bekir Muhammed b. Abdullah b. İbrâhîm eş -Şâfîî, Kitabü’l-Fevâidi’ş-Şehîr bi’lĞiylâniyyât, thk. Hilmî Kâmil Es’ad Abdülhâdî, Daru İbni’l-Cevziyye, Riyad, 1997, s. 308, hadis
no: 313.
527 Ebû Hafs Ömer b. Ahmed. Osmân b. Şâhîn, Şerhu Mezâhibi Ehli’s-Sünne ve Ma’rifeti
Şerâi’i’d-Dîn ve’t-Temessük bi’s-Sünen, thk. Âdil b. Muhammed, Müessesetü Kurtubâ, 1995, s.
297, hadis no: 186.
528 Ebû Bekr İbnü’s-Sünnî, Ahmed b. Muhammed b. İshâk ed-Dîneverî, Amelü’l-Yevm ve’lLeyle, thk. Abdurrahmân Kevser el-Bernî, Daru’l-Erkam, Beyrut, 1998, s. 123, hadis no: 185.
529 İbn Hibbân, Sikât, VII, 461.
530 Zehebî, Mîzân, II, 460.
531 Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Lisânü’l-Mîzân, thk. Abdülfettâh Ebû Ğudde, Nşr.
Mektebü’l-Matbû’âtî’l-İslâmiyye, Beyrut, 2002, IV, 523.
532 İbn Hacer, a.g.e., IV, 523; Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbn Mâce Tercümesi ve Şerhi,
Kahraman Neşriyat, İstanbul, IX, 503.
533 İbn Hacer, Takrîb, s. 525.
534 İbn Hacer, Takrîb, s. 914; Ayrıca bkz. Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263.
522
523
100
Şuayb el-Arnavût, Abdullah b. Osmân’ın zayıf ravi olduğunu söyler.
Devamında ise -Zehebî’nin de aktardığı gibi;- 535 Mâlik b. Hamza için ise
Buhârî’nin ed-Duafâ isimli eserinde lâ yütabau aleyh (rivayet ettiği herhangi bir
hadis, başka raviler tarafından desteklenmemektedir)536 ifadesine yer verdiğini
söylemektedir.537
e. Derecesi
Hadisimiz Abdullah b. Osman’ın meçhul olması sebbebiyle zayıf hadistir.
Ancak Sa’d b. İyâs el-Ensârî’nin hadisinin538 şehadetiyle hadisimiz hasen ligayrihî derecesine yükselmektedir.
Elbânî hadisimizi zayıf kabul etmiştir.539 Şuayb el-Arnavût’ta, bahse konu
olan
hadisimizin,
-Bûsîrî’nin
söylediği
gibi540
isnadının
zayıf
olduğunu
belirttikten sonra, Abdullah b. Osmân’ın zayıf ravi olduğunu söyler. Devamında
ise -Zehebî’nin de aktardığı gibi- 541 Mâlik b. Hamza için ise Buhârî’nin ed-Duafâ
isimli eserinde (bir ravinin rivayet ettiği herhangi bir hadisin başka raviler
tarafından rivayet edilmemiş olması anlamında)542 “lâ yütâbau aleyh” ifadesine
yer verdiğini söyler.543 Muhakkik Hilmî Kâmil ise hadisimizin isnadının zayıf ve
ravi Abdulah b. Osmân’ın, meçhûlü’l-hâl durumunda olduğunu belirtir.544
Muhakkik Âdil b. Muhammed, Şerhu Mezâhibi Ehli’s-Sünne’de biraz farklı
lafızlarla yeralan hadisimiz için “bu lafzı ile sahih olmadığını” söylemektedir. 545
Heysemî ise “Taberânî hasen isnadla hadisi rivayet etmiştir,” demiştir.546
Zehebî, Mîzân, III, 425.
Uğur, Hadis Terimleri, s. 197.
537 İbn Mâce, Sünen, IV, 659.
538 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 459.
539 Elbânî, Daîfu İbni Mâce, s. 302.
540 Şihâbüddîn Ahmed b. Abdullah el-Bûsîrî, Misbâhü’z-Zücâce fî Zevâid İbni Mâce, thk. Alî b.
Hasan b. Ali b. Abdülhamîd, Mektebetü’l-Meârif, Riyad, 1998, III, 556, Edeb 18, hadis no: 3778.
541 Zehebî, Mîzân, III, 425.
542 Uğur, Hadis Terimleri, s. 197.
543 İbn Mâce, Sünen, IV, 659
544 Ebû Bekir eş-Şafiî, Kitabü’l-Fevâi d, s. 308.
545 İbn Şâhîn, Şerhu Mezâhibi Ehli’s-Sünne, s. 297.
546 Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, IX, 438.
535
536
101
f. Değerlendirme
Taberânî ve Beyhakî’nin rivayetleriyle hadisimizdeki olayın öncesini ve
sonrasını görme imkânımız daha kolay olacaktır. Dolayısıyla değerlendirmeye
geçmeden önce o rivayete yer vermemiz daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.
Ebû Üseyd es-Sâidî (r.a)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v) Abbâs b. Abdulmuttalib’e buyurdu ki:
-“Yâ Ebe’l-Fadl!. Ben yarın size gelinceye kadar sen ve çocukların
evden ayrılmayın.” (Kendilerine söylenildiği gibi) Hz. Peygamberi beklediler. Tâ
ki Hz. Peygamber kuşluk vaktinden sonra geldi, onların yanına girdi ve
-“es-Selâmü aleyküm” diyerek selam verdi. Hz. Abbas;
-“Ve aleyke’s-Selâm ve rahmetullâhi ve berakâtühû” diyerek selamını aldı.
Hz. Peygamber (s.a.v);
-“Nasıl sabahladınız?” diye sordu. Hz. Abbas;
-“Hayır ile sabahladık. Allah’a hamd ederim” diye cevap verdi. Hz.
Peygamber (s.a.v);
-“(Bana) Yaklaşın! Yaklaşın! Yaklaşın!” buyurdu. Birbirlerine (iyice)
yaklaştılar. Nihayet Hz. Peygambere (örtü örtmek için) imkan tanıdılar. (O’da)
onların üzerine örtüsünü örttü ve sonra şöyle buyurdu:
-“Ya Rabbi! bu amcamdır. Baba yarısıdır. Bunlarda ehli beytimdir.
Onları şu örtümle örttüğüm gibi sende ateşe karşı ört.” Ebu Üseyd (r.a) diyor
ki;
-“Kapının eşiği ve evin duvarları “amin” dedi. Onlarda (üç kere) “amin
amin amin” dediler.”547
Hz. Peygamber, İslâm’ın, dinî, iktisadî, sosyal vb. boyutlarını hem sözlü
hem de uygulamalı bir şekilde anlatarak ve öğreterek “Allah’ın elçisi” olma
görevini tamamlamıştır.
Hadisimizde iki müslüman karşılaştığında konuşmaya
başlama adabının nasıl olduğunu öğreniyoruz. İlk önce selam ile iki taraf
birbirlerine dua ediyorlar. İkinci olarak hal ve hatır soruluyor. Daha sonra ise asıl
547
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 584; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, II,
433.
102
mevzuya
geçiliyor.
Hz.
Peygamber’le Abbâs (r.a) arasındaki bu diyalog,
konuşmaya girişin bir örneğini bize sunmaktadır.
Haydar Hatipoğlu, İbn Hacer’in şu yorumuna yer verir: İslâm dini,
karşılaşan iki müslümanın selamlaşmasını meşru kıldı. Sonra hal hatır sorma
usûlü ihdas edildi.548 Ayrıca hadisimiz bizim halimizi, hatırımızı, durumumuzu
soran kişiye Allah’a hamd ederek karşılık vermek müstehab olduğunu gösterir.
Ancak hadis zayıf olduğu için sabitliği bilinmemektedir. Eğer hadis sabitse
müstehab hükmü verilir.549
Hadisimizde yeralan “babam anam sana feda olsun” kalıbındaki cümle,
başta Efendimiz (s.a.v)’in amcası Abbas (r.a) olmak üzere, sahâbenin Hz.
Peygamber’e
karşı
saygısının
ve
sevgisinin
ne
denli
büyük
olduğunu
göstermektedir.
Hadisimizde Hz. Peygamber, amcası ve ailesine özel bir muamelede
bulunup, onlara özel dua etmektedir. Akabinde ise başta hadisimizin ravisi Ebû
Üseyd (r.a) olmak üzere orada bulunanlar, duvardan yankı olarak değil, mucizevî
olarak amin seslerinin duyulduğuna şahit olmuşlardır. Böylece Hz. Peygamber’in
mucizelerinden bir mucizesini de bu hadisle görmüş olmaktayız.
Ebû Üseyd’in, hadisi naklettiği ifadelerden bi zatihi kendisinin de orada
olduğunu ve o tabloda yer aldığını anlıyoruz. Bu durum tezimizin konusu olan
Ebû Üseyd’in, Hz. Peygamber’in yanındaki konumunu da ortaya koymaktadır.
Şöyle ki; Hz. Peygamber onu genel olan yerlerde yanında bulundurduğu gibi, özel
yerlerde de yanında bulundurmuştur.
548
549
Hatipoğlu, İbn Mâce Terc. IX, 504.
Hatipoğlu, a.g.e., IX, 504.
103
3.3.5 DOKUZUNCU HADİS
Ekonomide İlk Adım
a. Metni
ِّ ِّ
ِّ ِّ ِّ
ِّ ِّ
ِّ
ِّ
‫ص ْف حوا ُن بْ ُن‬
‫ ححدثحِِّن ح‬،‫يم بْ ِّن حسعيد‬
‫ ححدثح حنا إ ْس ححا ُق بْ ُن إبْ حراه ح‬،‫يم بْ ُن ال ُْم ْنذ ِّر ا ْْل حزام ُّي‬
ُ ‫ححدثح حنا إبْ حراه‬
ِّ
‫ُس ْيد‬
ُّ ‫ أحن‬،‫ ححدثحِِّن ُحُمم ٌد حو حعلِّ ٌّي ابْ حنا ا ْْلح حس ِّن بْ ِّن أِّحِب ا ْْلح حس ِّن الحْب ر ِّاد‬،‫ُس حل ْيم‬
‫الزبح ْي حر بْ حن ال ُْم ْنذ ِّر بْ ِّن أِّحِب أ ح‬
ِّ ‫ عن أِّحِب أُسيد أحن أحِب أُسيد حدثحه أحن رس ح‬،‫ أحن أحِبه الْم ْن ِّذر حدثحه‬،‫الس ِّاع ِّدي حدثحهما‬
‫صلى‬
ْ‫ح‬
‫ول اَّلل ح‬
ُ ‫ح حْ ح ُ ح‬
ْ‫حُ ُ ح ح ُ ح‬
‫ح ُح‬
ِّ ِّ
ِّ
‫ب‬
‫ ُُث حذ حه ح‬،»‫سوق‬
ُ ‫س حه حذا لح ُك ْم ب‬
‫ «ل ْحي ح‬:‫حف حن حظ حر إحلْيه حف حق حال‬
ِّ ‫الس‬
ِّ
‫اف فِّ ِّيه ُُث‬
‫ فحطح ح‬،‫وق‬
ُّ ‫ ُُث حر حج حع إِّ حَل حه حذا‬،»‫سوق‬
ُ ‫لح ُك ْم ب‬
‫» (رواه ابن ماجه ِف سننه هبذا‬.‫اج‬
ٌ ‫حخ حر‬
ِّ ِّ‫وق النب‬
ِّ ‫اَّلل حع حل ْي ِّه وسلم حذ حهب إِّ حَل س‬
،‫يط‬
ُ
ُ
‫حح ح ح‬
ِّ ِّ
ِّ
‫س حه حذا‬
‫ «ل ْحي ح‬:‫إ حَل ُسوق فح حنظح حر إلحْيه فح حق حال‬
ِّ‫ضربن علحيه‬
ْ ‫ حوحَّل يُ ْ ح ح ح‬،‫صن‬
‫ فححًل يُ ْن تح حق ح‬،‫ « حه حذا ُسوقُ ُك ْم‬:‫حقال‬
)‫السند واملنت‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd es-Sâidî şöyle rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v) Nebît çarşısına
gitti, oraya baktı sonra:
-“Burası siz (müminler)e (uygun) bir çarşı değildir,” buyurdu. Sonra
başka bir çarşıya gitti, oraya da baktıktan sonra:
“Burası (da) size (uygun) bir çarşı değildir,” buyurdu. Sonra dönüp bu
çarşıya geldi ve burada dolaştı, sonra:
“Burası sizin çarşınızdır. Sakın bu çarşı iptal edilmesin ve bu çarşı
(satıcı ve alıcıları) üzerine vergi konulmasın,” buyurdu.
c. Tahrici
Hadisimiz iki ayrı senedle rivayet edilmiştir:
a. Münzir b. Ebî Üseyd rivayeti: İbn Mâce Sünen’inde550 ve İbn Ebî Âsım
el-Âhâd ve’l-Mesânî’de551 İbrâhîm b. el-Münzir el-Hizâmî- İshâk b. İbrâhîm b.
Sa’îd550
551
Safvân
b.
Süleym-
el-Hasan
b.
Ebi’l-Hasan el-Berrâd’ın oğulları
İbn Mâce, Sünen, III, 343, Ticaret 40, hadis no: 2233.
İbn Ebî Âsım, el-Âhâd Ve’l-Mesânî, III, 454, hadis no: 1908.
104
Muhammed ve Alî- Zübeyir babası Münzir’den- o da babası Ebû Üseyd kanalıyla
hadisi rivayet etmiştir.
b. Zübeyr b. Ebî Üseyd rivayeti: Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde552
Musâ b. Hârûn- Ebû Musâ el-Ensârî- el-Hasan b. Alî- babası Alî b. Hasan’danZübeyir b. Ebî Üseyd- o da babası Ebû Üseyd kanalıyla hadisi aktarmıştır.
d. Ricali
İbn
Hibbân
yukardaki
isimlerden
İshâk
b.
İbrâhîm
b.
Sa’îd’i
Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde zikrederken,553 İbn Hacer, Ebû Hâtim
İshâk
b.
İbrâhîm b.
Sa’îd’in hadiste leyyin
derecesinde olduğunu ifade
ederlerken,554 Ebû Zür’a’da münkerü’l-hadis ve leyse bi’l-kaviyy olduğunu
belirtmektedir.555 Toplam üç hadis rivayet etmiştir.556
İbn
Hacer,
el-Hasan b.
Ebi’l-Hasan el-Berrâd’ın oğullarından Ali’yi
makbul557 Muhammed’i ise mestur olarak nitelendirmektedir.558 Zehebî ise
Ali’ye yer vermez ancak Muhammed’in hakkında cehalet olduğu bilgisini verir.559
Her ikiside tek rivayette bulunup İbn Mâce eserinde, bu rivayeti zikretmiştir.560
Ebû Üseyd’in torunlarından biri olan Zübeyir b. Münzir hakkında Zehebî
“neredeyse hiç tanınmıyor” derken,561 İbn Hacer mestur olduğu bilgisini
vermektedir.562
İbrâhîm b. Münzir hakkında Altıncı Hadisin “Ricali” bölümünde sadûk
olduğuna dair bilgi verilmişti.563
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 264, hadis no: 586.
İbn Hibbân, Sikât, VIII, 109.
554 İbn Hacer, Takrîb, s. 125.
555 İbn Hacer, Tehzîb, I, 110.
556 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , II, 364.
557 İbn Hacer, a.g.e., s. 692.
558 İbn Hacer, a.g.e., s. 836.
559 Zehebî, Kâşif, II, 164.
560 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , XX, 368, XXV, 60.
561 Zehebî, Mizân, II, 68.
562 İbn Hacer, Takrîb, s. 336.
563 İbrâhîm b. Münzir hakkında bkz. s. 91.
552
553
105
e. Derecesi
Hadisimizin isnadı, Busîrî’nin de ifade ettiği gibi, İshâk b. İbrâhîm b. Sa’îd
ile Hasan b. Ebi’l-Hasan el-Berrâd’ın oğulları Muhammed ve Ali ve Zübeyir b.
Münzir’in cehaletinden dolayı zayıf bir hadistir.564
Şuayb el-Arnavût, aynı kişilerin cehaletinden dolayı isnadın zayıf olduğunu
belirtirken,565 Elbânî’de hadisi zayıf kabul etmiştir.566
f. Değerlendirme
Hadisimiz, bir rivayette Ebû Üseyd’in oğlu Münzir’den, diğer rivayette de
bir başka oğlu Zübeyir’den aktarılmıştır. Taberânî’nin Zübeyr b. Ebî Üseyd’den
aktarmış olduğu rivayette, gerçekleşen olay biraz daha farklı anlatılmaktadır:
Bu rivayete göre Ebû Üseyd es-Sâidî’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir adam
Efendimiz (s.a.v)’e geldi ve O’na:
-“Babam anam sana feda olsun. Ben çarşı (olabileceğini düşündüğüm) bir
yer gördüm. (Gelip) oraya bakar mısınız? dedi. Efendimiz (s.a.v):
-“Evet” dedi ve adamla beraber kalkıp o çarşı yerine geldi. Hz. Peygamber,
Orayı görünce çok hoşuna gitti ve (beğendiğini gösteren bir hareketle) ayağını
yere vurdu. Sonra:
-“Burası çarşınız (olması için) ne güzel bir yer. Sakın bu çarşı iptal
edilmesin ve bu çarşı (satıcı ve alıcıları) üzerine vergi konulmasın” buyurdu. 567
Hz. Peygamber, Mekke’den Medine’ye hicret eder etmez İslâm devletinin
adımlarını atmaya başlamıştır. Efendimiz (s.a.v) önderliğinde Mescidin inşası,
Müslümanlar arasında kardeşlik ilan edilmesi ve ekonomi anlamında çarşı, pazar
kurulması gibi atılımlar gerçekleştirilmiştir. Hadisimizde de görüldüğü üzere, Hz.
Peygamber’in bir pazaryeri araması veya aratması sonucu bir sahâbî gelerek “Ben
çarşı (olabileceğini düşündüğüm) bir yer gördüm. (Gelip) oraya bakar mısınız?
demiştir. Efendimiz (s.a.v)’de gidip görmüş ve o yeri beğenmiştir. Belki de devlet
başkanı olarak -ekonomi anlamında- yapmış olduğu en önemli ilk adımı
“Bu
çarşı (satıcı ve alıcıları) üzerine vergi konulmasın,” talimatı ile olmuştur.
Bûsîrî, Misbâhü’z-Zücâce, II, 484, Ticaret 40, hadis no: 2273.
İbn Mâce, Sünen, III, 344.
566 Elbânî, Daîfu İbni Mâce, s. 172.
567 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 264, hadis no: 586.
564
565
106
Hz. Peygamber, devlet olarak güçlü olmanın yollarından biri hatta en
önemlisinin “ekonomi” olduğunu çok iyi bildiği için, güçlü bir ekonominin
temellerini, -Müslümanların hâkim ve söz sahibi olacağı bir pazar ile- atmıştır.
Günümüz dünyasında da ekonomik güç kimin elindeyse, söz sahibi olanların da
onlar olduğu aşikârdır. Geçmiş tarihte böyle olduğu gibi, gelecekte de bu durum
aynı olacaktır.
Hz. Peygamber’i sadece ahlak veya namaz konusunda örnek almakla,
Kur’an’ın
hedeflediği
İslâm
toplumunu
oluşturmak
mümkün
olmayacaktır.
Cenab-ı Hakkın, İslâmî düzeni inşa etmek, topluma ahlakî hasletleri yerleştirmek
gibi Ümmet-i Muhammed’e yüklediği bu ulvî görevler için Hz. Peygamber neler
yapmış? Hangi adımları atmış? Hangi yöntemlere başvurmuş? Güçlü devletin
adımlarını atarken hangi usulleri uygulamış, devletler ve diğer dinlerle ilişkisini
nasıl şekillendirmiş ve Müslümanlara hedef olarak ne göstermiştir? Bu soruları
düşünüp tefekkür etmekle hedefe doğru ilk adım atılmış olacaktır.
107
3.3.6 ONUNCU HADİS
Faiz Hadisi
a. Metni
ِّ
ِّ
‫ حع ْن‬،‫ ححدثح حنا حع ْب ُد ال حْع ِّز ِّيز بن ُحُممد‬،‫ي‬
ُّ ‫وب‬
ُّ ‫الزبح ِّْي‬
ُ ِّ‫ ححدثح حنا حعت‬،‫ححدثح حنا حعل ُّي بن حع ْبد ال حْع ِّز ِّيز‬
‫يق بن يح ْعقُ ح‬
ِّ ِّ
‫ حوبْ ُن حعباس يُ ْفِِّت‬, ‫ُس ْيد الس ِّاع ِّدي‬
ُّ ‫ حع ْن أِّحِب‬،‫يم بن طح ْه حما حن‬
ُ ‫ حَِّس ْع‬:‫ قح حال‬،‫الزبح ِّْي ال حْم ِّك ِّي‬
‫ت أ ححِب أ ح‬
‫إبْ حراه ح‬
ِّ
ِّ
‫حح ًدا‬
ُ ‫ حما ُك ْن‬:‫ فح حق حال ابن حعباس‬،‫ُس ْيد حوأحغْلح حظ لحهُ الْ حق ْو حل‬
‫ت أحظُ ُّن أحن أ ح‬
‫ فح حق حال أحبُو أ ح‬،‫ِِّبلد حين ِّار ِِّبلد حين حاريْ ِّن‬
ِّ ُ ‫ ي ُق‬،‫اَّلل صلى اَّلل علحي ِّه وسلم‬
ِّ ‫ول‬
ِّ ‫ف قح رابحِِّت ِّم ْن ر ُس‬
‫ حف حق حال أحبُو‬،‫ُس ْيد‬
‫ول ِّل م ْث حل حه حذا حَي أ ححِب أ ح‬
‫ُ حْ حح ح ح‬
‫ح‬
‫ح‬
‫يح ْع ِّر ُ ح‬
ِّ ‫ و‬،‫ار‬
ِّ
ِّ
ِّ ‫ت رس ح‬
ِّ
‫الد ْرحه ُم‬
ُ ُ‫ يح ق‬،‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم‬
‫ول اَّلل ح‬
ُ ‫ أح ْش حه ُد لح حسم ْع ُ ح‬:‫ُس ْيد‬
‫أح‬
‫ار ِِّبلدينح ِّ ح‬
ُ ‫ «الدينح‬:‫ول‬
ِّ ‫ وص‬،‫اع حشعِّي‬
ِّ ‫ وص‬،‫لدره ِّم‬
ِّ
ِّ ُ ‫ وص‬،‫اع ِّح ْنطحة‬
‫ َّل‬،‫اع ِّملْح‬
ِّ ‫ص‬
ِّ ‫ص‬
ِّ ‫ص‬
ُ ‫حح‬
ُ ‫ِِّب ْ ح ح ح‬
‫اع ملْح بِّ ح‬
‫اع حشعي بِّ ح‬
‫حح‬
‫اع ح ْنطحة بِّ ح‬
‫حَس ْع فِّ ِّيه حش ْي ًئا‬
ُ ْ‫ حه حذا حش ْيءٌ ُكن‬:‫ فح حق حال بن حعباس‬،»‫ك‬
‫ْي حش ْيء ِّم ْن ذحلِّ ح‬
ْ ‫فح‬
‫ت أحقُولُهُ بِّ حرأْيِّي حوحَلْ أ ْح‬
‫ض حل بح ْ ح‬
)‫(رواه الطرباين ِف املعجم الكبي هبذا السند واملنت‬
b. Tercümesi
Ebü’z-Zübeyr el-Mekkî’den rivayet ediliyor; Ebû Üseyd es-Sâidî’yi şöyle
derken işittim:
(Abdullah) İbn Abbâs, bir dinar (altın) karşılığında iki dinarın satılmasına
fetva veriyordu. Bunun üzerine Ebû Üseyd, ona sert söz söyledi. İbn Abbâs ise
ona cevap olarak şöyle dedi:
“Benim
Rasûlullah
(s.a.v)’e
yakınlığımı
herhangi
birisi
bilipte
(senin
söylediğin) bu şeyin benzerini bana söylediğini zannetmiyorum (bilmiyorum) Ey
Ebâ Üseyd!” Ebû Üseyd dedi ki:
“Ben şahitlik ederim ki, muhakkak Rasûlullah (s.a.v)’i şöyle derken işittim.
O şöyle diyordu”:
“Altın ile altın, gümüş ile gümüş, bir ölçek buğday ile bir ölçek buğday,
bir ölçek arpa ile bir ölçek arpa, bir ölçek tuz ile bir ölçek tuz (karşılıklı peşin
olarak satılır.) Bu şey(ler) arasında bundan fazlası söz konusu olamaz.”
Bunun üzerine (Abdullah) İbn Abbâs dedi ki:
“Bu
benim söylemiş
olduğum şey
benim görüşümdür.
Bu
konuda
(kimseden) hiçbirşey işitmedim.
108
c. Tahrici
Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde,568 Hâkim Müstedrek’inde569 ve Şâşî
Müsned’inde570 Ali b. Abdülazîz- Atîk b. Ya’kûb ez-Zübeyrî- Abdülazîz b.
Muhammed- İbrâhîm b. Tahmân- Ebü’z-Zübeyr el-Mekkî o da Ebû Üseyd (r.a)
kanalıyla hadisi rivayet etmişlerdir.
d. Ricali
Mahfûzurrahmân
Zeynullâh,
Şâşî’nin
Müsned
tahkikinde
Atîk
b.
Ya’kûb’un Dârakutnî’nin sika ravileri içerisinde olduğunu belirtir, Buhârî’nin
onun hakkında sükût ettiğini söyler.571
Zehebî572 ve İbn Hacer,573 Abdülazîz b. Muhammed’in sadûk olduğunu
ifade ederlerken, İbrâhîm b. Tahmân için ise sadece Muhammed b. Abdullah b.
Ammâr el-Mavsılî’nin zayıf ravi dediğini belirtir. Sonra da İbn Maîn ve
Dârakutnî’nin onun hakkında sika dediklerini naklederler. Zehebî574 ve İbn
Hacer575 de bu görüşü tasdikler. Ahmed b. Hanbel ise onun hakkında “makbûlü’lhadîs” ifadesini kullanmıştır.576
e. Derecesi
Hadisimiz,
Abdülmecîd
Hamdi
tahkikinde ifade ettiği gibi
577
es-Selefî’nin
el-Mu’cemü’l-Kebîr’in
isnadı sahih bir hadistir.
Hâkim, hadisin sonunda -Zehebî’nin de kabul ettiği gibi- 578 Müslim’in
şartı üzere sahih derken,579 Müstedrek’in tahkikini yapan Mustafa Abdülkâdir
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 268, hadis no: 595.
Hâkim, Müstedrek, II, 23, hadis no: 2193.
570 Şâşî, Müsned, III, 397, hadis no:1519.
571 Şâşî, Müsned, III, 397.
572 Zehebî, Mizân, II, 633.
573 İbn Hacer, Takrîb, s. 109.
574 Zehebî, Mizân, I, 38.
575 İbn Hacer, Takrîb, s. 109.
576 Zehebî, Mizân, I, 38.
577 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 268.
578 Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, III, 555.
579 Hâkim, Müstedrek, II, 23, hadis no: 2193.
568
569
109
Atâ’da aynı ifadeyi kullanmaktadır. 580 Hâlbuki Müstedrek’in tahkikini yapan bir
başka muhakkik Ebû Abdurrihmân el-Vâdiî ise senedde yer alan Atîk b. Ya’kûb
Müslim’in,
kitabında
yer
verdiği ravilerden
olmadığını ifade etmektedir. 581
Heysemî ise Taberânî’nin isnadını verdikten sonra “isnadı hasendir” der. 582
f. Değerlendirme
Ödünç işlemlerinde ve alışverişte karşılığı bulunmayan hakiki veya hükmî
fazlalık
anlamına gelen583
faiz, Hz. Peygamber’in üzerinde çokça durduğu
konulardandır. Ümmete toplu olarak son kez konuştuğu, adeta yirmi üç yıllık
peygamberliğini özetlediği konuşmasında yer verdiği konulardan biride faizdir.584
Faizin dinimizdeki hükmü haramdır. Haramlığı ise Kitap, 585 Sünnet586 ve İcmâ ile
sabittir. Dolayısıyla inkârı küfrü, işlenmesi büyük günahı gerektirir.587
“Şayet
(faiz
hakkında
söylenenleri)
yapmazsanız
Allah’a
ve
Peygamberine savaş açtığınızı bilin”588 ayeti ve “Rasûlullah (s.a.v) faizi yiyene
de, yedirene de lanet etti”589 hadisi çok açık bir şekilde konunun ciddiyetini ortaya
koymakmaktadır.
Çünkü
dinimiz
İslâm,
sömürüyü
reddetmekte,
emekle
kazanmayı teşvik edip bunun yollarını açmaktadır.
Rabbimiz, faiz yasağı ile ilgili, günümüzdeki pedagojik ve psikolojik
yöntemlere de kaynak olacak şekilde dört kademe de faizin haramlılığını ilan
etmiştir.590
Rivayetine yer vermiş olduğumuz hadiste, altın, gümüş, buğday, arpa ve tuz
olmak üzere beş madde olarak zikredilirken, bazı rivayetlerde de bunlara hurma
Hâkim, a.g.e, II, 23.
Ebû Abdillah Muhammed b. Abdullâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek
ala’s-Sahîhayn, thk. Ebû Abdirrahmân el-Vâdiî, Daru’l-Harameyn, Kahire, 1997, II, 25.
582 Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, III, 555.
583 İsmail Özsoy, “Faiz”, DİA, XII, 110.
584 Ebû Dâvûd, Sünen, V, 223, Buyû 5, hadis no: 3334.
585 Bakara, 2/275, 276, 277, 278, 279.
586 Bazı örnekler için bkz. Müslim, Sahih, Müsâkât 19, hadis no: 1597; Ebû Dâvûd, Sünen, V,
223, Buyû 5, hadis no: 3334.
587 Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, III, 331.
588 Bakara, 2/279.
589 Müslim, Sahih, Müsâkât 19, hadis no: 1597.
590 İlgili âyetler: Rûm, 30/39; Nisâ, 4/161; Âl-i İmrân, 3/130; Bakara, 275, 276, 277, 278, 279.
580
581
110
da eklenerek altı madde zikredilmektedir. 591 Bu altı madde hem tartı hem de ölçü
ile mübadele edilecek mallar için örnek teşkil etmektedir.
Dolayısıyla bu altı maldan her biri kendi cinsi ile, mesela altın altın ile,
buğday buğday ile değiştirilecekse, bunun peşin ve eşit olması gerekir. Aksi halde
faiz gerçekleşmiş olur. Örneğin, bir kimse on gramlık külçe altını yine on gramlık
işlenmiş altın ile veresiye olarak değiştirecek olsa faizli muamele yapmış olur. Bu
çeşit faize, vade faizi (Ribe’n-Nesîe) denir. Bunların değişimi peşin olmakla
birlikte biri diğerinden fazla olursa, yine faiz meydana gelmiş olur. Buna da
fazlalık faiz (Ribe’l-Fadl) denir.
Mallar kendi aralarında, ölçekleri de kendi aralarında mübadele edilecekse,
peşin olmaları şartıyla, birbirlerine eşit olma şartı aranmaz. Örneğin, yüz kilo
buğday yüz kilo arpa ile peşin olarak değiştirilebilir fakat veresiye değiştirilemez.
Değiştirilen iki maldan biri tartılıklardan, diğeri ise ölçekle ölçülerdense ne
eşitlik ve ne de peşin olma şartı vardır. 592
Ancak hadisimizde Abdullah İbn Abbâs’ın yukarda verilen örneklere aykırı
fetva verdiğini görüyoruz. Bu konuyla ilgili hadisin sonunda Hz. Peygamber’den
kendisine bir şey ulaşmadığını ve sadece kendi fikri olduğunu bi zatihi kendisi
belirtmektedir. Fakat daha sonra ilgili hadisleri duyduğunda bu görüşünü terk
etmiştir.593
Sahâbîlerin ortak özelliklerinden birisi de, karşısındaki kim olursa olsun
hakkı söylemeleridir. Ebû Üseyd’de Hz. Peygamber’in yeğeni Abdullah İbn
Abbâs’ın konumuna bakmadan hem de te’kitli ifadelerle doğruyu söylemiştir.
Hakkı söylemek, cesaret göstermektir. Ebû Üseyd’de cesur sahâbîlerden olduğunu
böylece bize göstermektedir.
g. Faizin Haram Kılınmasının Nedenleri
İslâm dininde bütün emir ve yasaklar, fert ve toplumun umumî menfaati ile
ilgili birtakım hikmet ve amaçlar taşır. Bu hikmetlerden bazısı insanlar tarafından
Ebû Dâvûd, Sünen, V, 237, Buyû 12, hadis no: 3349.
İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, II, 299.
593 İbnü’l-Esîr, a.g.e, II, 326.
591
592
111
kolayca anlaşılabilir.594 Faizin içtimaî ve iktisadî hayatta neden olduğu maddî,
manevî, ahlakî, ekonomik ve toplumsal zararlarından (asıl konumuz olmaması
hasebiyle) bazısını paylaşmakla yetinmek istiyoruz.
1- Faiz, bireyleri menfaat temeli üzerine kurulu bir yaşam tarzına sürükler.
2-
Faiz, bireylerde cimrilik, bencillik, para kazanma hırsı gibi kötü
duyguları harekete geçirir.
3- Faiz, insanları ticaret, ziraat,
sanat ve el işleri gibi kazanç yollarına
yönelmekten alıkoyar. Faizle birlikte zahmetsiz kazanca alışmış olan insanlar
iktisadî faaliyette bulunmak istemez.
4- Faiz, ticarî hayatta fırsat eşitliğini yok eder.
5- Faize dayalı sistemler, emeği sermaye ile çağrıştırıp, fukarayı zenginle
çatışmaya sevk ederek insanlığın sosyal hayatını sarsar.
6- Faiz, toplumda gelir dağılımın bozulmasına sebep olur.595
Yukarda maddeler halinde yer vermiş olduğumuz faizin zararları elbette bu
kadar değildir. İlgili kitaplara müracaat edildiğinde ve konunun üzerinde çokça
düşünüldüğünde daha ne gibi zararları olduğuna vâkıf olunabilir.
Özsoy, “Faiz”, DİA, XII, 118.
Selim Çimen, İslam Hukukunda Faizin İlleti İle İlgili İhtilaflar, Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2010, s. 85-89; Ayrıca bkz. Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, III, 334-335.
594
595
112
3.3.7 ONBİRİNCİ HADİS
Ebû Üseyd’in Kendisini Fitnelerden Koruduğu için
Allah’a hamdetmesi
a. Metni
ِّ ‫ حدثح حنا حع ِّارٌم أحبو الن ُّْعم‬،‫حدثح حنا حعلِّ ُّي بن حع ْب ِّد الْع ِّز ِّيز‬
،‫ حع ْن يح ِّزي حد بن حح ِّازم‬،‫اد بن حزيْد‬
ُ ‫ ححدثح حنا حَح‬،‫ان‬
ُ
‫ح‬
‫ح‬
‫ح‬
‫ح‬
ِّ ِّ ‫"ا ْْلم ُد‬:‫ حف حق حال‬،‫ُصيب بصره حق بل حق ْت ِّل ع ْثما حن‬
ِّ ِّ
ِّ
‫َّلل‬
ْ‫ح‬
‫ أحن أ ححِب أ ح‬،‫حع ْن ُس حل ْي حما حن بن يح حسار‬
‫ُح‬
‫ أ ح ح ح ُ ُ ْ ح‬،‫ُس ْيد الساعدي‬
ِّ
ِّ
‫ حكف‬،‫ حف حلما أ ححر حاد اَّللُ ال ِّْف ْت حن حة ِِّف ِّعحب ِّاد ِّه‬،‫صلى اَّللُ حع حل ْي ِّه حو حسل حم‬
‫ص ِّري ِِّف حححياة النِّ ِِّب ح‬
‫الذي حمت حعِِّن بِّحب ح‬
)‫ (رواه الطرباين ِف املعجم الكبي هبذا السند واملنت‬."‫ص ِّري حع ْن حها‬
‫بح ح‬
b. Tercümesi
Süleymân b. Yesâr anlatıyor: Ebû Üseyd (r.a), Hz. Osmân (r.a) şehit
edilmeden
önce
gözlerini kaybetmişti.
Bu olay üzerine şöyle
dedi: “Hz.
Peygamber (s.a.v) hayattayken (O’nu görmekle) gözümü gönlümü bayram ettiren,
kullarına fitne murad etiği zaman da ise gözlerimi benden alan Allah’a hamd
olsun.”
c. Tahrici
Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde596 ve Hâkim Müstedrek’inde597 Ali b.
Abdülazîz- Ârim Ebü’n-Nu’mân- Hammâd b. Zeyd- Yezîd b. Hâzim- Süleymân
b. Yesâr o da Ebû Üseyd kanalıyla hadisi rivayet etmişlerdir.
d. Ricali
Zehebî, Mizan’da Ârim Ebü’n-Nu’mân’ın, Muhammed b. Fadl başlığı
altında zikrederek, Buhârî’nin şeyhi olduğunu, hâfız ve aynı zamanda sadûk
olduğunu belirtir. Ancak Buhârî, Ebû Hâtim ve Dârakutnî’den yapmış olduğu
596
597
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 260, hadis no: 576.
Hâkim, Müstedrek, III, 591, hadis no: 6189.
113
nakillerde
ömrünün
sonlarına yaklaştığında
zabtının
zayıfladığı bilgisini de
aktarır.598
İbn Hacer, Ârim lakabıyla bilinen Muhammed b. Fadl Ebü’n-Nu’mân’ı599
sika olarak zikretmektedir.
Heysemî, Yezîd b. Hâzim’in sika, diğer ravilerin ise sahih ricali olduğunu
söyler.600
e. Derecesi
Hadisimizin
ricali
sika
ravilerden
oluştuğu
için
Hadisimiz
sahih
derecesindedir. Hâkim hadisi Müstedrek’te zikretmiş, Zehebî ise bu hadis
hakkında herhangi bir hüküm belirtmemiştir. 601
f. Değerlendirme
Günümüzde
de
yaşayarak
müşahede ettiğimiz fitne olayları Ümmet-i
Muhammed’in içinde hep varolagelmiştir. Mekke döneminde müşrikler, hicretten
sonra Medine’de Yahudi ve Münafıklar, Hz. Peygamber’in vefatıyla yaşanan
ridde olayları ve Hz. Ömer (r.a)’ın şehit edilmesinden sonra bir türlü dinmek
bilmeyen iç karışıklıklar hep Müslümanlar’ın başında bir fitne (imtihan) olarak
devam ede gelmiştir.
Hz. Osmân (r.a)’ın şehit edimesiyle sahâbe ve özellikle de O’nun faziletini
bilenler çok üzülmüşlerdi. Çünkü Hz. Osmân (r.a)’ın şehit edilmesi sıradan bir
insanın şehit edilmesi değil, ilk defa Müslümanlar’ı iç savaşa götürecek derece de
mühim bir olayın vuku bulmasıydı.
İşte bu sebepten dolayı ve işin ciddiyetine vakıf olduğu için Ebû Üseyd
(r.a), hiç değilse bu üzücü olayı gözleriyle görmemiş olmasına karşı hamd
etmektedir. Ayrıca Ebû Üseyd (r.a), Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden
Zehebî, Mizân, IV, 8.
İbn Hacer, Takrîb, s. 889
600 Nûruddîn Alî b. Ebî Bekr el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, thk. Abdullah
Muhammed ed-Dervîş, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1994, IX, 607.
601 Hâkim, a.g.e, III, 591.
598
599
114
sonra, İslâmiyetin sıfırdan nasıl zirveye ulaştığını görmüş hatta kendisi de bu
safhada önemli konumda bulunmuştur. Müslümanlar’ın birlik ve beraberliği ile
çok kısa zamanda büyük başarılar elde edilmiş, daha sonra iç karışıklıklardan
dolayı Müslüman halkta sarsıntı meydana gelmiştir. Bu sarsıntı ise zaman zaman
minimize
edilse
bulunduğumuz
de
bu
hep
yüzyılda
mevcudiyetini korumuştur.
çalkantıların
zirvesinde
Belki de
olduğumuz
biz,
bir
içinde
dönemi
yaşıyoruz.
Ancak hadisimizde çok dikkat çekici bir ifadenin atlanmaması gerekir. Ebû
Üseyd (r.a)’ın “fitne murad etiği zaman da” ifadesi, herşeyin Allah’ın takdiri
dâhilinde olduğunu ve bu dönemde de (Hz. Osmân’ın şehid edildiği zaman
diliminde de) imtihan murad ettiğini belirtmektedir. Ebû Üseyd (r.a)’ın olaya bu
şekilde yaklaşması İslâm ahlakı çerçevesinde Müslümanın sıkıntılar karşısında
nasıl bir tavır takınması gerektiği konusunda
sahâbe düzeyindeki örneğini
yansıtmaktadır.
115
‫‪3.3.8 ONİKİNCİ HADİS‬‬
‫‪Ayete’l-Kürsî’nin Fazileti‬‬
‫‪a. Metni‬‬
‫ي‪ ،‬حدثحِِّن عب ُد ِّ‬
‫ِّ ِّ‬
‫ِّ ِّ‬
‫ِّ‬
‫ِّ‬
‫اَّلل بن ُع ْث حما حن بن‬
‫حْ‬
‫يم بن حع ْبد اَّلل ا َْلححرِّو ُّ ح‬
‫ححدثح حنا حعل ُّي بن حع ْبد ال حْع ِّز ِّيز‪ ،‬ححدثح حنا إبْ حراه ُ‬
‫ِّ‬
‫ت ِّمن أِّحِب أُِّمي مالِّ ِّ‬
‫ِّ‬
‫ث‬
‫ُس ْيد‪ُ ،‬حَي ِّد ُ‬
‫ك بن ح ْ‬
‫َح حزحة بن أِّحِب أ ح‬
‫ح‬
‫إِّ ْس ححا حق بن حس ْعد بن أِّحِب حوقاص‪ ،‬حق حال‪ :‬حَس ْع ُ ْ‬
‫ِّ ِّ‬
‫ِّ‬
‫اع حة حق ْد‬
‫ُس ْيد الس ِّاع ِّد ِّي ا ْْلح ْزحرِّج ِّي‪ ،‬حق حال‪ :‬حوحلهُ ِّب ْئ ٌر ِِّبل حْم ِّد حين ِّة يُ حق ُ‬
‫ال حَلحا ِّب ْئ ُر بُ ح‬
‫ضح‬
‫حع ْن أحبِّيه‪ ،‬حع ْن حجده أِّحِب أ ح‬
‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم‪ ،‬فح ُه حو يُ ْب ِّش ُر ِّهبحا حويح حت حيم ُن ِّهبحا‪ ،‬قح حال‪ :‬فح لحما قحطح حع أحبُو‬
‫ص حق فِّ حيها فِّ حيها النِّ ُّ‬
‫ِب ح‬
‫بح ح‬
‫ِّ‬
‫فح حت ْس ِّر ُق َتحْحرهُ حوتُ ْفس ُدهُ‬
‫أُس ْيد حَثحرةح حائِّ ِّط ِّه جعلح حها ِِّف غُرفحة لحهُ‪ ،‬فح حكانح ِّ‬
‫ول ُُتحالِّفُهُ إِّ حَل حم ْش ُربحتِّ ِّه‬
‫ت الْغُ ُ‬
‫ْ‬
‫حح‬
‫ح ح ح‬
‫استح ِّم ْع‬
‫ك الْغُ ُ‬
‫صلى اَّللُ حعلحْي ِّه حو حسل حم‪ ،‬فح حق حال‪« :‬تِّلْ ح‬
‫حعلح ْي ِّه‪ ،‬فح حش حكا ذحلِّ ح‬
‫ول حَي أح حِب أُ حس ْيد‪ ،‬فح ْ‬
‫ك إِّ حَل النِّ ِِّب ح‬
‫ول اَّللِّ‪ ،».‬حف حقاحل ِّ‬
‫ت‬
‫ت ا ْقتِّحام حها‪ ،‬ي ع ِِّن وجب تح حها‪ ،‬فح ُقل‪ :‬بِّس ِّم اَّللِّ‪ ،‬حبس ِِّن رس ُ‬
‫حعلحي حها‪ ،‬فحِّإ حذا حَِّسع ح‬
‫ْ‬
‫ْ‬
‫حح‬
‫حْ ح ْ ح‬
‫ْ ْ‬
‫حح ح ح ُ‬
‫ول‪َ :‬ي أحِب أُسيد‪ ،‬ا ْع ِّفِِّن أح ْن تُ حكلِّ حفِِّن أحذْ ِّهب إِّ حَل رس ِّ ِّ‬
‫يك‬
‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم‪ ،‬حوأُ ْع ِّط ح‬
‫الْغُ ُ ح ح ح ْ‬
‫ول اَّلل ح‬
‫حُ‬
‫ح‬
‫اب ِّ‬
‫موثًِّقا ِّمن ِّ‬
‫ك حعلحى آيحة ِّم ْن كِّحت ِّ‬
‫اَّلل فح حت ْق حرأح ِّهبحا‬
‫حدل ح‬
‫ك إِّ حَل بح ْيتِّ ح‬
‫اَّلل أح ْن َّل أُ حخالِّ حف ح‬
‫حس ِّر حق َتحْحرحك‪ ،‬فحأ ُ‬
‫ك حوَّل أ ْ‬
‫حْ‬
‫ح‬
‫ف ِّغطحاءهُ‪ ،‬فحأح ْعطح ْتهُ الْموثِّ حق ال ِّذي ر ِّ‬
‫ض حي بِّ ِّه ِّم ْن حها‪،‬‬
‫ك فحًل َُنحالح ْ‬
‫ك‪ ،‬حوَّل نح ْك ِّش ح‬
‫ف إِّ حَل أح ْهلِّ ح‬
‫حعلحى بح ْيتِّ ح‬
‫حْ‬
‫ح‬
‫ح‬
‫ك حعلح ْي حها ِّهي آيةُ الْ ُكر ِّس ِّي‪ُُ ،‬ث حك ِّ‬
‫فح حقالح ِّ‬
‫ض حر ُ‬
‫اسحت حها حت ْ‬
‫حدلُّ ح‬
‫ت ْ‬
‫ت‪ :‬اآليحةُ الِِّت أ ُ‬
‫صلى اَّللُ‬
‫ط‪ ،‬فحأححتى النِِّب ح‬
‫ح‬
‫ح ح ْ‬
‫ِّ‬
‫ت حو ِّه حي‬
‫ث حول ْ‬
‫حعلح ْي ِّه حو حسل حم‪ ،‬فح حقص حعلح ْي ِّه ال ِّْقص حة حح ْي ُ‬
‫ص حدقح ْ‬
‫ت‪ ،‬فح حق حال النِّ ُّ‬
‫صلى اَّللُ حعلحْيه حو حسل حم‪ « :‬ح‬
‫ِب ح‬
‫وب»‪( .‬رواه الطرباين ِف املعجم الكبي ببهذا السند واملنت)‬
‫حك ُذ ٌ‬
‫‪b. Tercümesi‬‬
‫‪Hamza b. Ebû Üseyd, (babasının şöyle bir olay yaşadığını) anlatıyor: Ebû‬‬
‫‪Üseyd’in Medine’de bir kuyusu vardı. –bu kuyuya budâa’ kuyusu denirdi- (bir‬‬
‫‪gün) Hz. Peygamber (teberrüken) o kuyuya tükürmüştü. Ebû Üseyd bu sebeple‬‬
‫‪çok sevinmiş ve o kuyuyla çok bereketlenmişti. Ebû Üseyd bahçesindeki‬‬
‫‪meyveleri (hasad zamanı) toplayıp onları odasına (kilerine) koydu. Sonra bir cin‬‬
‫‪(toplamış olduğu mahsulüne) gelip gitmeye ve onun hurmasını çalıp bozmaya‬‬
‫‪başlamış. Ebû Üseyd, bu durumu Hz. Peygamber’e şikâyet etti. Hz. Peygamber‬‬
‫‪de:‬‬
‫‪-Yâ Ebâ Üseyd!. O cin’dir. Sen onu dinle, odaya saldırdığında yani‬‬
‫‪yemek için geldiği saati takip et (ve onu gördüğünde şöyle) söyle: “bismillah‬‬
‫‪116‬‬
habesenî rasûlullah” buyurdu. (Cin gelip Ebû Üseyd onu yakalayınca) cin dedi
ki:
-“Beni Hz. Peygamber’in huzuruna gitmek (gibi) zor bir işi yapmaya
zorlamaktan muaf tut (beni affet). Ben Allah’tan sana kesin bir söz veriyorum
senin evine bir daha uğramayacağım ve senin hurmanı bir daha çalmayacağım.
(Birde) sana Allah’ın kitabından bir ayet göstereyim ki sen onu okuduğunda biz
senin ailenin yanına gidip gelemeyiz ve onların kabını açamayız.” Bende ona razı
olduğu (istediği) sözü verdim. Cin dedi ki:
-Sana göstereceğim (söyleyeceğim) ayet,
dübürünü kaşıyıp
yellenerek
(gitti).
Ayete’l-Kürsî’dir.
Sonra
cin
(Bu olaydan sonra Ebû Üseyd) Hz.
Peygamber’e geldi ve yaşanan olayı olduğu gibi anlattı. Hz. Peygamber’de
-“Doğru söylemiş! Ama aslında o yalancıdır” buyurdu.
c. Tahrici
Hadisimizi Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde602 Ali b. Abdülazîz- İbrâhîm
b. Abdullah el-Herevî- Abdullah b. Osmân- Mâlik b. Hamza- o babası Hamza b.
Ebî Üseyd’den, o da babası Ebû Üseyd kanalıyla rivayet etmiştir.
d. Ricali
Abdullah b. Osmân’ın mestûr, Mâlik b. Hamza’nın makbul ravi olduğu
hakkında bilgi 8. Hadisin “Ricali” bölümünde bilgi verilmişti. 603
e. Derecesi
Hadisimiz, senedindeki Abdullah b. Osmân’ın mestur olması sebebiyle
zayıf hadistir. Heysemî, seneddeki ravilerin bir kısmı zayıf olmakla birlikte,
diğerleri “sika”dır derken;604 muhtemelen Abdullah b. Osmân’ın zayıflığına işaret
etmiş olmaktadır.
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 263, hadis no: 585.
Abdullah b. Osmân ve Mâlik b. Hamza hakkında bkz. s. 99.
604 Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, VII, 42.
602
603
117
f. Değerlendirme
Hadisimizde tezimizin konusu Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa (r.a)’ın kendisine
musallat olan cin ile diyaloğu aktarılmaktadır. Kur’an-ı Hakîm, “Cin Suresi” ile
cinlerin varlığını ve Hz. Peygamber’den Kur’an dinleyip (onlardan bir kısmının)
iman ettiği bilgisini vermektedir. 605
Naklettiğimiz
ailesine
ve
hadisimizde
insanların
malına
ise
–çok
kötü niyetli cinlerin insanlara,
nadir
olsa
da-
insanların
musallat olabileceğini
görmekteyiz. Ancak bu durumdan korkulmaması gerektiği, Hz. Peygamber’in
öğrettiği cümle ile veya Ayete’l-Kürsî ile korunabileceğimiz öğrenilmektedir.
Kur’an-ı Kerîm, kendisiyle amel edilmesi için gönderilen bir kitaptır. Ancak
okunduğu zaman –manasını anlayalım veya anlamayalım- sevap kazanılan ve
hadisimizde
aktarıldığı üzere onunla Allah’a sığınarak
kötü niyetli kişilerin
tehlikelerinden korunabileceğimizede delil teşkil etmektedir.
Ayrıca Ebû Hureyre (r.a)606 ve Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a)607 gibi sahâbeden
başkalarının da buna benzer olaylar yaşadığı kaynaklarımızda mevcuttur. Meşhûr
Hasan Mahmûd Selmân, el-Ğûl isimli eserinde, sahâbeden benzer olayları
yaşayan kimseleri tek tek ele almış,608 Nesaî’nin rivayetine göre Übeyy b. Ka’b;
Tirmizî rivayetine
göre Ebû
Eyyûb
el-Ensarî;
Taberanî rivayetine göre Ebû
Üseyd; İbn Ebi’d-Dünya rivayetine göre de Zeyd b. Sabit benzeri olayı yaşamıştır.
İbn
Hacer’e
göre
bunlar
müteaddit
olaylar
olarak
nitelendirilmiştir.609
Mübarekfûrî de farklı sahâbîlerin benzer olayı yaşadığının aktarılması, olayın
müteaddit defa gerçekleştiği şeklinde yorumlanmıştır, demiştir.610
605
Cin, 72/1.
Buhârî, Sahih, Vekâlet 10, hadis no: 2311.
607 Tirmizî, Sünen, V, 9, Fedâilü’l-Kur’ân 3, hadis no: 2880.
608 Meşhûr Hasan Mahmûd Selmân, el-Ğûl Beyne’l-Hadîsi’n-Nebeviyy ve’l-Mevrûsü’ş-Şa’biyy,
Dar İbnü’l-Kayyım, Riyad, 1989.
609 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, VI, 101, hadis no: 2311.
610 Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî, VIII, 185.
606
118
‫‪3.3.9 ONÜÇÜNCÜ HADİS‬‬
‫‪Medine’nin Fazileti‬‬
‫‪a. Metni‬‬
‫ِب‪ ،‬حدثح نا ُحُمم ُد بن ِّ‬
‫ِّ‬
‫ِّ‬
‫ار‪ ،‬حع ْن يح ِّزي حد بن حزيْد‪،‬‬
‫ححدثح حنا حعل ُّي بن حع ْبد ال حْع ِّز ِّيز‪ ،‬ححدثح حنا الْ حق ْعحنِّ ُّ ح ح‬
‫ح‬
‫صالح التم ُ‬
‫عن أِّحِب أُسيد الس ِّاع ِّد ِّي‪ ،‬قح حال‪ :‬أ ححَن مع رس ِّ ِّ‬
‫َح حزةح بن حع ْب ِّد‬
‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم حعلحى قح ِّْرب ح ْ‬
‫حْ‬
‫ول اَّلل ح‬
‫حح حُ‬
‫حْ‬
‫ال ُْمطلِّ ِّ‬
‫ف‬
‫ف قح حد حماهُ‪ ،‬حوحَيُُّرونح حها حعلحى قح حد حم ْي ِّه‪ ،‬فح حي ْن حك ِّش ُ‬
‫ب‪ ،‬فح حج حعلُوا حَيُُّرو حن الن ِّم حرةح حعلحى حو ْج ِّه ِّه فح حتن حكش ح‬
‫اَّلل صلى اَّلل علحي ِّه وسلم‪« :‬اجعلُوها علحى وج ِّههِّ‪ ،‬واجعلُوا علحى قح حدميهِّ‬
‫ول ِّ‬
‫حو ْج ُههُ‪ ،‬حف حق حال حر ُس ُ‬
‫ُ ح ْ ح ح ح ْح ح ح حْ ح ْح ح‬
‫حْ‬
‫ح‬
‫ِّ‬
‫ِّمن ه حذا الشج ِّر» ‪ ،‬حق حال‪ :‬حف رحفع رس ُ ِّ‬
‫حص ححابُهُ يح ْب ُكو حن‪،‬‬
‫صلى اَّللُ حع حل ْيه حو حسل حم حرأْ حسهُ‪ ،‬حفِّإ حذا أ ْ‬
‫ح ح‬
‫ول اَّلل ح‬
‫ح ح حُ‬
‫ح‬
‫اس حزما ٌن حَيْرجو حن إِّ حَل اْلحرَي ِّ‬
‫ِّ‬
‫فح حق حال رس ُ ِّ‬
‫ف‬
‫صلى اَّللُ حعلحْيه حو حسل حم‪« :‬إِّن ُه حَيِِّْت حعلحى الن ِّ ح ُ ُ‬
‫ول اَّلل ح‬
‫حُ‬
‫ْح‬
‫صيبو حن ِّهبا م ْطعما ومسكنا ومرحكبا أحو قح ح ِّ‬
‫ِّ‬
‫ب‪ ،‬فح يح ْكتُ بُو حن إِّ حَل أح ْهلِّ ِّ‬
‫يه ْم‪ ،‬حهلُم إِّل ْحي نحا‪،‬‬
‫ال حم حراك ح‬
‫فح يُ ُ ح ح ح ً ح ح ً ح ح ْ ً ْ‬
‫ْم ِّدينحةُ حخ ْي ر حَلُم ل ْحو حكانُوا يح ْعلح ُمو حن‪ ،‬حوَّل يح ْ ِّ‬
‫رب حعلحى ح ْْل حوائِّحها‬
‫فحِّإن ُك ْم ِِّب ْحرض حَمحاز حج ُدوبحة‪ ،‬حوال ح‬
‫صُ‬
‫ٌ ْ‬
‫ِّ‬
‫ِّ‬
‫امةِّ‪( ».‬رواه الطرباين ِف املعجم الكبي هبذا‬
‫حو ِّشد ِِّتحا أح حح ٌد إَِّّل ُك ْن ُ‬
‫يعا حو حش ِّهي ًدا يح ْوحم الْقيح ح‬
‫ت ل ُحه حشف ً‬
‫السند واملنت)‬
‫‪b. Tercümesi‬‬
‫‪b.‬‬
‫‪Hamza‬‬
‫‪ben‬‬
‫‪beraber‬‬
‫‪Rasûlullah’la‬‬
‫‪anlatıyor:‬‬
‫)‪(r.a‬‬
‫‪Üseyd‬‬
‫‪Ebû‬‬
‫‪Abdulmuttalib’in kabri başındaydık. Hz. Hamza’nın yüzüne doğru çizgili bir‬‬
‫‪elbiseyi (kefen yapmak için) çektiler. Ancak ayakları açıkta kaldı. Ayaklarına‬‬
‫)‪doğru çektiklerinde ise yüzü açıkta kalıyordu. Rasûlullah (s.a.v‬‬
‫”‪-“Örtüyü yüzüne doğru çekin ayaklarının üzerini de şu ağaçla örtün‬‬
‫‪buyurdu. Ravi (Ebû Üseyd) diyor ki:‬‬
‫‪-“Sonra Hz. Peygamber başını kaldırdı bir de baktı ki sahâbe ağlıyorlardı.‬‬
‫‪Bu durum üzerine Hz. Peygamber‬‬
‫‪-“Muhakkak ki insanlar öyle bir zamana erişecekler ki; insanlar ekili‬‬
‫‪arazilere gidecekler. Orada (çeşit çeşit) taâm, mesken ve binek bulacaklar.‬‬
‫‪(veya binekler dedi) Ailelerine siz kurak bir yerdesiniz buraya gelin diye‬‬
‫‪119‬‬
(mektup) yazacaklar. Hâlbuki şayet bilirseniz Medine sizin için daha
hayırlıdır. Hiç kimse oranın (Medine’nin) musibetlerine ve sıkıntılarına
sabretmez. Ancak sabrederlerse onlar için kıyamet gününde şefaatçi ve şahit
olurum” buyurdu.
c. Tahrici
Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde611
ve Şâşî Müsned’inde612
Ali b.
Abdülazîz- Abdullah b. Mesleme el-Ka’nebî- Muhammed b. Sâlih et-TemmârYezîd b. Zeyd- o da Ebû Üseyd kanalıyla hadisi rivayet etmişlerdir.
d. Ricali
İbn Hibban Yezîd b. Zeyd’i Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde613
zikretse de, Dârakutnî, Berkânî’nin sorusuna verdiği cevapta onun Ebû Üseyd’in
azatlısı, meçhûl (ve) metrûk biri olduğunu ifade etmiştir.614
İbn Hacer, Muhammed b. Sâlih et-Temmâr için (adaletine hükmedilen
ravi güvenilir olmakla birlikte zabt kusuru taşıyor anlamında)615 ‫صدوق يخطئ‬
hükmünü verirken, Zehebî sadece sadûk olduğunu söylemektedir.616
e. Derecesi
Hadisin derecesi Yezîd b. Zeyd sebebiyle zayıftır. Ancak bu hadisin Sahihi Müslim’de Ebû Sa’id el-Hudrî,617 Ebû Hureyre618 ve Süfyân b. Ebî Züheyr619
tarafından rivayet edilen şevâhidi bulunmaktadır. Bu konudaki sahih şevâhid
sebebiyle hadisimiz hasen li-gayrihî derecesindedir.
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 265, hadis no: 587.
Şâşî, Müsned, III, 398, hadis no: 1520.
613 İbn Hibbân, Sikât, V, 540
614 Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî, Zeylü Mîzâni’l-İ’tidâl,
thk. Ebû Rıdâ er-Rifâî, Darü’l-Kütübi’-Ilmiyye, Beyrut, 1995, VIII, 208; İbn Hacer, Lisânü’lMîzân, VIII, 495.
615 Uğur, Hadis Terimleri, s. 333.
616 Ebû Muâz, Tehzîbü Takrîbi’t-Tehzî b, IV, 393.
617 Müslim, Sahih, s. 1001, Hac 86, hadis no: 1374.
618 Müslim, Sahih, s. 1005, Hac 88, hadis no: 1381.
619 Müslim, Sahih, s. 1008, Hac 90, hadis no: 1388.
611
612
120
Münzirî,
Taberânî’nin
hadisi
hasen
senedle
rivayet
ettiğini
ifade
etmektedir.620 Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, el-Mu’cemü’l-Kebîr’in tahkikinde
hadisimizin isnadının hasen olduğunu belirtirken,621 Elbânî de hadis hakkındaki
hükmünü hasen li gayrihî olarak belirtmektedir.622
f. Değerlendirme
Ebû Üseyd (r.a), İslâm’a çok hizmetleri olmuş, Müslümanlar’a cesaret
vermiş ve Hz. Peygamber’in amcası aynı zamanda da çok sevdiği bir kişinin bizleri derinden yaralayan ve çok üzen- defnedilme hadisesini aktarıyor. Sahâbe
de çaresizliklerinden dolayı ve üzerini örtecek bir kefen bile bulunamayışına karşı
ağlıyorlar.
Hz. Peygamber ise bütün bunlara rağmen, -her zorlukta ayakta kalmaya
çalışan ve yıkılmayan bir baba gibi- sanki başkasının amcası şehit olmuş O’da
onları teselli ediyormuşçasına adeta bir psikolog gibi davranmıştır.
İslâm’ın aziz olacağı günlerin geleceğini ve bu sıkıntılı dönemin biteceği
müjdesini mucizevî bir şekilde oradaki sahâbeye anlatmıştır. Ancak yine de
Müslümanlar’ın merkezi kalesi Medine’dir. Ve bu Hadis-i Şerif, Müslümanlar’a
Medine’den ayrılmayın uyarısında da bulunmuştur. Belki ekonomik anlamda daha
rahat daha güzel yerler olabileceğini fakat Medine şehri hepsinden hayırlı
olduğunu dikkat çekici bir üslupla vurgulayıp, kaleye sahip çıkanlar içinde hem
şefaatçi hem şahit olacağı müjdesini vermiştir.
Zekiyyüddîn Abdülazîm b. Abdilkavî b. Abdillâh el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, thk.
İbrâhîm Şemsüddîn, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003, II, 145.
621 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 265.
622 Muhammed Nâsırüddîn el-Elbânî, Sahîhu’t-Terğîb ve’t-Terhîb, Mektebetü’l-Meârif, Riyad,
2000, II, 52, hadis no: 1191.
620
121
3.3.10 ONDÖRDÜNCÜ HADİS
Hicret Yurdu Sadece Medine’dir.
a. Metni
ِّ ِّ
ِّ
‫ حع ْن‬،‫ ححدثح حنا بن أِّحِب فُ حديْك‬،‫يم بن ال ُْم ْن ِّذ ِّر‬
ُ ‫ ححدثح حنا إبْ حراه‬،ُّ‫ححدثح حنا حج ْع حف ُر بن ُسلح ْي حما حن الن ْوفحل ُّي ال حْم حدِّين‬
ِّ
ِّ
ِّ
ِّ ِّ‫ حعن مال‬،‫َح ِّن بن الْ حغ ِّس ِّيل‬
‫ُس ْيد‬
ْ ‫ك بن ح‬
‫ حع ْن حع ْبد الر ْح‬،‫حع ْبد ال حْم ِّجيد بن حس ْهل‬
‫ حع ْن أِّحِب أ ح‬،‫َح حزةح‬
‫ْ ح‬
ِّ ِّ
،‫ ِّْلح ْف ِّر ا ْْلحْن حد ِّق يُحبايِّ ُعونحهُ حعلحى ا َْلِّ ْج حرِّة‬،‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم‬
‫اس حجا ُؤا إِّ حَل النِّ ِِّب ح‬
‫ أحن الن ح‬،‫الساعد ِّي‬
ِّ
ِّ
ِّ ِّ ِّ
ِّ ‫ص‬
‫ حم ْن‬،‫اس إِّل ْحي ُك ْم‬
‫ « حَي حم ْع ح‬:‫ حق حال‬،‫حف حلما حف حر حغ‬
‫ش حر اْلحنْ ح‬
ُ ‫ إَّنحا يُ حهاج ُر الن‬،‫ َّلح تُ بحاي ُعو حن حعلحى ا َْل ْج حرة‬،‫ار‬
ِّ ‫ ومن ل ِّحقي اَّلل وهو ي بغِّض اْلحنْص‬،‫ب اْلحنْصار ل ِّحقي اَّلل وهو َُيِّبُّه‬
ُّ ِّ‫ل ِّحق حي اَّللح حو ُه حو َُي‬
ُ ُْ ‫ح ح ح ح ح ُ ح ُ ح ح ْ ح ح ح ُ ح‬
‫ار لحق حي اَّللح‬
‫حح‬
)‫» (رواه الطرباين ِف املعجم الكبي ببهذا السند واملنت‬.‫ض ُه‬
ُ ِّ‫حو ُه حو يُ ْبغ‬
b. Tercümesi
Mâlik b. Hamza, Ebû Üseyd (r.a)’dan naklediyor: İnsanlar hendek kazmak
için Hz. Peygamber’e geldiler ve hicret etmek üzere (Hz. Peygamber’e) biat
ediyorlardı. Hendek kazma işlemi bitince Hz. Peygamber: “Ey Ensâr topluluğu!
siz hicret etmek üzere biat etmeyin çünkü insanlar sizin (belde nize) hicret
edecekler. Kim Ensâr’ı severek Allah’a kavuşursa, Allah onu sevdiği halde
O’na kavuşmuş olur. Kim Ensâr’a buğzederek Allah’a kavuşursa, Allah ona
buğz ettiği halde O’na kavuşmuş olur” buyurdu.
c. Tahrici
Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde623 ve İbn Ebî Âsım el-Âhâd ve’lMesânî’de624 Ca’fer b. Süleymân en-Nevfelî- İbrâhîm b. Münzir- İbn Ebî FüdeykAbdülmecîd b. Sehl- Abdurrahmân b. Gasîl- Mâlik b. Hamza o da dedesi Ebû
Üseyd’den hadisimizi rivayet etmiştir. Ancak İbn Ebî Âsım, hadisimizin baş
tarafını zikretmemektedir.
623
624
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 267, hadis no: 591.
İbn Ebî Âsım, el-Âhâd ve’l-Mesânî, III, 211, hadis no: 1706.
122
d. Ricali
İbn Hacer,625 Zehebî,626 Şuayb el-Arnavût627 ve Ebû Muâz628 senedimizdeki
ravinin ismini Abdülmecîd b. Süheyl ve sika olarak zikretmektirler.
Ayrıca kaynaklarda Abdülmecîd’in babasının ismi Sehl veya Süheyl olarak
bir farklılık daha gözükmektedir. Hadisimizdeki sened zincirinde Abdülmecîd b.
Sehl olarak geçmektedir. İbn Hibbân da Sikât isimli eserinde Abdülmecîd b. Sehl
şeklinde zikretmektedir.629 Ancak eserinin farklı bir yerinde ise Abdülmecîd b.
Süheyl olarak geçmektedir.630 Takrîbü’t-Tehzîb isimli eseri tahkik eden Ebü’lEşbâl Sağîr Ahmed Şâğif el-Bâkistânî, bu konuya değinerek nüshalarının çoğunda
Süheyl olarak geçtiğini ve Sehl isminin yanlış olduğunu beyan etmektedir. 631
İbrâhîm b. Münzir hakkında 6. Hadisin “Ricali” bölümünde sadûk
olduğuna dair bilgi verilmişti.632
İbn Hibbân’ın, Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde zikrettiği,633 asıl adı
Muhammed, künyesi ise Ebû İsmâîl olan ve kaynakların Muhammed b. İsmâîl b.
Müslim b. Ebî Füdeyk olarak zikrettiği634 senedimizdeki İbn Ebî Füdeyk,
dedesinin babasına nispet edilmektedir.635 İbn Ebî Füdeyk, Zehebî636 ve İbn
Hacer637 tarafından sadûk olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca Zehebî İbn Sa’d’ın
(sağlam biri değil anlamında) “leyse bi-hucce” dediğini ama diğerlerinin ise sika
dedikleri bilgisini de naklederken,638 Mizzî ise Nesâî’nin “leyse bihî be’s”
dediğini söyler.639
İbn Hacer, a.g.e, s. 620.
Zehebî, Siyer, VI, 204.
627 Beşşâr, Arnavût, Tahrîru Takrîbi’t-Tehzî b, II, 378.
628 Ebû Muâz, Tehzîbü Takrîbi’t-Tehzî b, III, 376.
629 İbn Hibbân, Sikât, VII, 136.
630 İbn Hibbân, a.g.e, VII, 199.
631 İbn Hacer, Takrîb, s. 620.
632 İbrâhîm b. Münzir hakkında bkz. s. 91.
633 İbn Hibbân, Sikât, IX, 42.
634 İbn Hacer, Takrîb, s. 826; Mizzî, a.g.e., XXIV, 485. İbn Hibbân, a.g.e., IX, 42.
635 İbn Hacer, a.g.e, s. 826.
636 Zehebî, Kâşif, I, 158.
637 İbn Hacer, Takrîb, s. 826.
638 Zehebî, Mizân, III, 483.
639 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , XXIV, 488.
625
626
123
Babasının dedesi olan “Gasîl” lakablı sahâbeden Hanzala (r.a.)’a nisbet
edilen ve asıl ismi Abdurrahmân b. Süleymân olan ravi, İbn Hibbân’ın,
Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde geçmektedir.640 Zehebî, onun hakkında
yorum yapmayarak Ebû Zür’a ve Dârakutnî’nin sika, Nesâî’nin ise “leyse bilkaviyy” dediklerini aktarır.641 İbn Hacer ise onu “sadûk” ama (rivayette gevşeklik
vardır, anlamında)642 “fîhi lîn” diyerek değerlendirir.643
Mâlik b. Hamza’nın makbul ravi olduğu hakkında bilgi 8. Hadisin “Ricali”
bölümünde verilmişti.644
e. Derecesi
Hadisimiz senedindeki ravilerden İbrâhîm b. Münzir, İbn Ebî Füdeyk ve
Abdurrahmân b. Süleymân’ın “sadûk” derecesinde olmaları sebebiyle “hasen”
derecesindedir.
Hadisimiz, Ebû Avâne’nin Müstahrec’inde645 ve Ahmed b. Hanbel’in
Müsned’inde646 el-Haris b. Ziyad (r.a) tarafından -Irakî’ye göre647 sahih bir
senedle-
rivayet edilmektedir. Ayrıca İbn Ebî Asım’ın el-Âhâd ve’l-Mesânî
kitabında Ebû Hureyre (r.a)’den de rivayet edilmektedir.648 Bu şevâhid sebebiyle
hadisimiz, sahih li-gayrihî derecesine yükselmektedir.
Heysemî: Abdulhamîd b. Süheyl’i tanımıyorum ancak diğer raviler sikadır,
der.649 Fakat isnad zinciri içerisinde Abdulhamîd b. Süheyl yok. Muhtemelen harf
hatasından
Abdulhamîd
kaynaklanan
ismini
bir durumdan dolayı Heysemî,
gördüğü
için
tanımadığını
söylemiş
Abdülmecîd
olabilir.
yerine
Senedde
İbn Hibbân, Sikât, V, 85.
Zehebî, Mizân, II, 568.
642 Uğur, Hadis Terimleri, s. 99.
643 İbn Hacer, Takrîb, s. 581.
644 Abdullah b. Osmân ve Mâlik b. Hamza hakkında bkz. s. 96.
645 Ebû Avâne Ya’kûb b. İshâk b. İbrâhîm el-İsferâyînî, el-Müsnedü’s-Sahîhu’l-Müharrac alâ
Sahîhi Müslim, thk. Hanî b. Ahmed b. Ömer, el-Câmiatü’l-İslâmiyye, Suûdiyye, 2014, XV, 13,
hadis no: 7366.
646 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XIV, 303, hadis no: 15540.
647
Zeynüddîn Ebü’l-Fadl Abdürrahîm b. el-Hüseyin el-Irâkî, Mehaccetü’l-Kurb ilâ
Muhabbeti’l -Arab, thk. Abdülazîz b. Abdullah b.İbrâhîm Daru’l-Âsıme, Riyad, 2000, s.251.
648 İbn Ebî Âsım, el-Âhâd ve’l-Mesânî, III, 212, hadis no: 1707.
649 Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, IX, 779.
640
641
124
Abdülmecîd’in babası Süheyl olarak geçmediği halde Sehl yerine Süheyl diyerek
(yukarıda belirtildiği gibi) doğru olanı söylemesi de şaşırtıcıdır.
f. Değerlendirme
Hz. Peygamber, kendisine Mekke’de Peygamberlik verilmesinin ardından
ilahî emir ve tavsiyeler doğrultusunda İslâm dinini yaymaya çalışıyordu. Her ne
kadar Mekke’de Müslümanların sayısı belli bir sayıya ulaşsa da İslâm’ın
Mekke’ye hâkim olması –otoritenin güçlü olması sebebiyle- mümkün olamıyordu.
Efendimiz (s.a.v), Müslümanlara Medineye hicret edilmesi emrini verdi. Çünkü
düşmana karşı bir ve beraber olunacak böylece İslâm, Arap yarımadasında
varlığını kabul ettirecekti.
Müslümanların, İslâm diyarı olarak belirlenen Medine’ye hicret etmesi Hz.
Peygamber’in
emri ile
Müslüman
olduktan
farz edilmişti.650
sonra,
Hz.
Peygamber’in; “Bir müşrik
müşriklerden
ayrılıp
Müslümanlara
katılmadıkça Allah onun amelini kabul etmez,”651 ifadesi, konunun ciddiyetini
açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
İşte bu emir doğrultusunda Müslüman olanlar Hz. Peygamber’e hicret için
beyat
etmeye
geliyorlardı.
Muhtemelen
Medine’li
Müslümanlar
da
hicret
sevabından mahrum kalmamak ve Allah için hicret edenlere muhacir diye özel bir
isim verilip övüldüklerinden dolayı onlarda hicret etmek istiyorlardı. Ancak Hz.
Peygamber onlara hitaben yapmış olduğu konuşmasında, Ensâr’ı övmüş ve sizin
yurdunuz olan Medine hicret diyarıdır. Siz değil onlar size gelecekler buyurmuş
ve Ensâr’ın Allah katındaki değerinin ne kadar değerli olduğunu kendisine has
üslubuyla ifade ederek onların gönüllerini almıştır.
650
651
İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, IV, 103.
İbn Mâce, Sünen, III, 575, Hudûd 2, hadis no: 2536.
125
3.3.11 ONBEŞİNCİ HADİS
Hurma ile kuru üzümün karıştırılıp şıra yapılmaması
a. Metni
ِّ
ِّ
ِّ
‫ ححدثح حنا حع ْب ُد‬،‫ي‬
ُّ ‫ ححدثح حنا حعلِّ ُّي بن حَثبِّت ا ْْلححزِّر‬،‫ب‬
ُ ‫ ححدثح حنا ُحُمم ُد بن ححات ال ُْم حؤد‬،‫ححدثح حنا ُعحب ْي ٌد الْع ْج ُل‬
ِّ
ِّ ِّ
ِّ
‫ُس ْيد‬
ُّ ‫ص ِّر‬
ْ ‫ ححدثحِِّن يح ِّزي ُد بن أِّحِب ححبِّيب ال ِّْم‬،‫ا ْْلح ِّميد بن حج ْع حفر‬
‫ حع ْن أِّحِب أ ح‬،‫ حع ْن ع حراك بن حمالك‬،‫ي‬
ِّ ُ ‫ نحهى رس‬:‫ قح حال‬،‫اْلحنْص ِّار ِّي‬
ِّ ِّ‫ أح ْن َُْي حم حع بح ْ حْي الت ْم ِّر حوالزب‬،‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم‬
ُ‫ ( حرحواه‬.‫يب‬
‫ول اَّلل ح‬
ُ‫ح ح‬
‫ح‬
)‫الطرباين ِف املعجم الكبي ِّهبح حذا السند واملنت‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd (r.a)’den rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v), hurma
ile kuru üzümün karıştırılmasını (ve bu ikisinden şıra yapılmasını) yasakladı.”
c. Tahrici
Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde Ubeyd el-‘İcl- Muhammed b. Hâtim elMüeddib- Ali b. Sâbit el-Cezerî- Abdülhamîd b. Ca’fer- Yezîd b. Ebî Habîb elMısrî- Irâk b. Mâlik o da Ebû Üseyd’den hadisimizi rivayet etmiştir. 652
d. Ricali
Abdülhamîd b. Ca’fer, İbn Hibbân’ın Sikât/Güvenilir Raviler isimli
eserinde ismi geçerken,653 İbn Hacer sadûk olduğunu belirtir.654 Zehebî, Nesâî ve
Ahmed b. Hanbel’în ‫ ليس به بأس‬dediğini, İbn Maîn ve Alî b. el-Medînî’nin ise sika
dediklerini nakleder.655 Ali b. el-Medînî ayrıca kaderiyye’den olduğunu söylese
de İbn Hacer bunun doğru olmadığını belirtir. 656 Belki de bu ithamdan dolayı Ebû
Hâtim Lâ yuhteccu bih/ Onunla hüccet olunmaz, derken, Süfyân ise zayıf ravi
olduğu kanaatindedir.657
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 268, hadis no: 594.
İbn Hibbân, Sikât, VII, 122.
654 İbn Hacer, Takrîb, s. 564.
655 Zehebî, Mizân, II, 539.
656 İbn Hacer, Takrîb, s. 564.
657 Zehebî, Mizân, II, 539.
652
653
126
e. Derecesi
Hadisimiz, Ali b. Sâbit658 ve Abdülhamîd b. Ca’fer659 ’in ”sadûk” olmaları
sebebiyle “hasen” derecesindedir. Diğer raviler ise “sika/güvenilir” ravilerdir.
Heysemî, Taberanî’nin senedinde yer alan bütün ravilerin sika olduğunu
belirtmiştir.660
Hadisimiz, benzer bir ifade ile İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inde Abdullah
b. Ömer, Ebû Hureyre, Ebû Saîd el-Hudrî, Câbir (r.anhüm) gibi yirmi ayrı sahabî
tarafından rivayet edilmiştir.661 Dolayısıyla bu şevâhid sebebiyle sahih li-gayrihî
derecesindedir.
f. Değerlendirme
Bilindiği
üzere
İslâm
dairesini
helaller
ve
haramlar
oluşturmaktadır.
İslâm’ın korumayı amaçladığı beş temel hedeften birisi de aklın muhafazasıdır.
Bu sebepten dolayı aklı giderecek olan bütün içecekler yasaklanmıştır.
Arpa,
mısır, buğday gibi değişik gıdalardan içki yapılmasına rağmen
hadisimizde sadece hurma ve üzüm geçmektedir. Muhtemelen içki yapımında en
çok bu ikisi kullanıldığı için örnek olarak verilmiştir.
Ancak
karıştırılması,
hadisimizde hurma ve üzümün şarap
birleştirilmesi yasaklanmıştır.
Bu
haline getirilmesi değil,
durum ise âlimler tarafından
farklı yorumlar yapılmasına sebep olmuştur.
Gerek hurma olsun gerek üzüm olsun, içki haline dönüşmediği sürece
şıralarını içmek caizdir. Fakat hadisimizde görüleceği üzere her iki meyvenin
şıralarının birleştirilip içilmesi -içki haline gelmeden önce bile- yasaklanmıştır.
Hâlbuki helal olan bir şeyin, yine helal olan başka bir yiyecek veya içecekle
karışıtırılması halinde, bunun da helal olması gerekir. Zira iki helalden bir haram
çıkmaz.662 Ancak âlimler, bu kıyası kabul etmeyerek şu örnekle itiraz etmişlerdir:
İbn Hacer, Takrîb, s. 691.
İbn Hacer, a.g.e, s. 564.
660 Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, V, 80.
661 İbn Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 131-135, hadis no: 24369-24388.
662 Sehâranfûrî, Bezlü’l-Mechûd, XVI, 38; İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, VIII, 110.
658
659
127
İki kız kardeşin her biri ile ayrı ayrı evlenmek caiz iken, iki kız kardeşi aynı nikâh
altında toplamak caiz değildir.663
Dolayısıyla bu konuda iki temel görüş bulunmaktadır.
a. Şıra karışımının haram olduğu görüşü: Atâ b. Ebî Rabah, İmam Mâlik
ve Ahmed b. Hanbel ile Şafiî alimlerinin çoğunluğu ile muhaddislerin büyük
çoğunluğu hadisin zahiriyle amel ederek –içki haline dönüşmemiş olsa bile- bu iki
şıranın karıştırılıp içilmesini haram kabul etmişlerdir. Hatta bu karışımı içen bir
kimse hadisdeki yasağı çiğnediği için bir günah işlemiş olur. Bu karışım içki
halini aldıysa hem hadisdeki yasağı ihlal ettiği, hem de içki içtiği için iki yönden
günah işlemiş olur derler.664
İmam Nevevî yukarıdaki görüş sahiplerinin neden haram saydıklarını şu
şekilde açıklamaktadır: “Şafiî âlimlerimiz ve diğer âlimler demişler ki, iki
maddenin karışım sebebiyle daha çabuk mayalanması, yani sarhoşluk verecek
duruma çabuk dönüşmesidir.”
Buhârî şârihi Aynî de hadisdeki yasağın hikmetini şu şekilde açıklar.665
“Böyle bir şıra, henüz tadı değişmemiş iken sarhoşluk verebilir. Böyle bir şırayı
içen kimse bunun sarhoşluk vermediğini zanneder. Oysa sarhoşluk verecek
duruma gelebilir.”666
İmam Nevevî ise bu karışımın tenzihen mekruh olduğunu, sarhoşluk
verecek duruma gelmeden haram olamayacağı görüşündedir.667
b. Şıra karışımının geçici bir döneme ait yasak haram olduğu görüşü:
Bu görüşte olan Hanefîler, konu hakkında cumhur-u ulemanın görüşünden farklı
olarak bu ve benzeri hadisleri geçici bir döneme ait yasaklar olarak telakki
etmişlerdir.
Hanefîlere göre; Hadis-i Şerifler’deki söz konusu karışımların içilmesiyle
ilgili yasaklar, insanların yiyecek ve içecek bulmada zahmet çektikleri İslâm’ın ilk
yıllarına aittir. Müslümanların fakr-u zaruret içerisinde yaşadıkları o dönemde
Müslümanların et ve yağ yemeleri bile yasaklanmıştı.
kalkmakta
iken
bir
kimsenin
iki şırayı karıştırıp
Komşusu aç yatıp
birden
içmesi de
bu
Sehâranfûrî, a.g.e, XVI, 38.
Yeniel ve Kayapınar, Ebû Dâvûd Terc. XIII, 329.
665 Aynî, Umdetü’l-Kârî, XXI, 273.
666 Yeniel ve Kayapınar, Ebû Dâvûd Terc., XIII, 330.
667 Yeniel ve Kayapınar, a.g.e., XIII, 330.
663
664
128
yasaklardandır.
Daha
sonra
Cenab-ı
Hakkın
Müslümanları
bu
darlıktan
kurtardıktan sonra et ve yağ yemelerinde bir sakınca kalmadığı gibi söz konusu
karışımları içmelerinde de bir sakınca kalmamıştır. 668
Ebû Dâvûd’un Sünen’inde Safiyye bnt. Atıyye’den nakledilen şu Hadis-i
Şerif, Hanefîlerin görüşünü desteklemektedir:
Abdülkays (oğulların)ın kadınları(ndan bazıları) ile Hz. Âişe’nin yanına
girmiştim.
Ona kuru hurma ile kuru üzümü (karıştırarak birlikte şıralarını
çıkarmanın hükmünü) sorduk. Şöyle cevapladı:
-“Ben bir tutam kuru hurmadan, bir tutam da kuru üzümden alıp onu (içinde
su olan) bir kaba koyardım ve onu (parmaklarımla iyice) ezdikten sonra
Peygamber (s.a.v)’e içirirdim.”669
668
669
Yeniel ve Kayapınar, a.g.e., XIII, 330; İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, VIII, 110.
Ebû Dâvûd, Sünen, Eşribe 9, hadis no: 3708.
129
3.3.12 ONALTINCI HADİS
İkindi Namazından Sonra Nafile Namaz Kılınmaz
a. Metni
ِّ
‫ ححدثح حنا أ ححِب ُن‬،‫ ححدثح حنا ُه ْدبحةُ بن حخالِّد‬:‫ قحاَّل‬،‫حَح حد بن حح ْن حبل‬
‫ حو حع ْب ُد اَّلل بن أ ْح‬،‫ارو حن‬
‫ححدثح حنا ُم ح‬
ُ ‫وسى بن حه‬
ِّ
‫ول‬
‫ُس ْيد ححدثحهُ أحنهُ حَِّس حع حر ُس ح‬
‫ أحن قُرحة بن أِّحِب قُرحة ححدثح حنا أحن أ ححِب أ ح‬،‫ ححدثح حنا ح َْي حَي بن أِّحِب حكثي‬،‫بن يح ِّزي حد‬
ِّ
ِّ
‫ (رواه الطرباين ِف املعجم‬.»‫ص ِّر‬
ُ ‫ يح ُق‬،‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم‬
ْ ‫صًلحة ال حْع‬
‫صًل حة بح ْع حد ح‬
‫ «َّلح ح‬:‫ول‬
‫اَّلل ح‬
)‫الكبي ببهذا السند واملنت‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd
(r.a)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle
buyurdu: “İkindi namazını kıldıktan sonra (nafile) namaz kılmak yoktur.”
c. Tahrici
Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde670 ve İbn Kâni’ Mu’cemü’s-Sahâbe’de671
Hüdbe b. Hâlid- Ebân b. Yezîd- Yahyâ b. Ebî Kesîr- Kurre b. Ebî Kurre’den o da
Ebû Üseyd’den hadisi rivayet etmiştir.
d. Ricali
Zehebî, Kurre b. Ebî Kurre’nin “lâ yu’raf/tanınmayan” kişi olduğunu
söylerken, Ali b. el-Medînî meçhul ravi olduğunu belirtir.672 Ancak İbn Hibbân
Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde onu zikretmektedir.673
Zehebî’nin imam,674 hâfız,675 önde gelen ve güvenilir ravilerden olarak
tanıttığı Yahyâ b. Ebî Kesîr,676 İbn Hibbân’ın Sikât/Güvenilir Raviler isimli
eserinde de zikredilmektedir.677
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 268, hadis no: 593.
İbn Kâni’, Mu’cemü’s-Sahabe, XIII, 4651, hadis no: 1758
672 Muhammed b. Abdülvehhâb el-Vassâbî, Misbâhü’l-Erîb fî Takrîbi’r-Ruvâtillezîne Leysû fî
Takrîbi’t-Tehzîb, Mektebetü San’â’i’l-Eseriyye, Yemen, 2005, III, 16.
673 İbn Hibbân, Sikât, V, 320.
670
671
130
İbn
Hacer,
onu
(adaletli
olduğuna
hükmedilmiş
ravinin,
hadisleri
makbuldür. Dini meselelerde delil olarak kullanılır anlamında) 678 “sika” ve “sebt”
olarak vasıflamaktadır. Ancak tedlisi ve mürseli olduğunu da belirtmektedir.679
Sahâbeden sadece Enes b. Mâlik’e yetişmiş başka hiçbir sahâbîyi görmemiştir.
Ama buna rağmen sahâbeden –görmediği halde- çok rivayetlerde bulunmuştur.680
İbn Hacer’in tedlisle tavsif ettiği Yahya b. Ebî Kesir, hadisimizi tahdis ile
naklettiği için burada tedlisten söz edilemez.
İbn Hacer’in “sika” olarak vasıflandırdığı,681 Zehebî’nin ise “hâfız, sadûk ve
imam” olarak nitelendirdiği682 Ebân b. Yezîd, İbn Hibbân’ın Sikât/Güvenilir
Raviler isimli eserinde de yeralmaktadır.683 Ahmed b. Hanbel, bütün meşâyih’in
nezdinde “sebt/sağlam”dır,684 derken, Nesâî,685 İbn Maîn686 ve İbnü’l-Medînî687
onun sika olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca İbn Hacer ve Zehebî, İbnü’l-Cevzî’nin
ed-Duafâ isimli eserinde Ebân b. Yezîd’i zikrettiğini ancak onu sika kabul eden
kişilerin sözlerini nakletmediği için eleştirir. 688
İbn Hibbân’ın Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde zikredilen689 Hüdbe
b. Hâlid, İbn Hacer tarafından sika ve âbid olarak tanıtılmıştır.690 Zehebî ise sika,
âlim,691 sadûk 692 ve hâfız693 demektedir. İbn Maîn ve İbnü’l-Cüneyd sika, Ebû
Hâtim sadûk, Nesâî zayıf demişlerdir.694 İbn Adiyy ise münker bir hadisini
görmediğini/bilmediğini söyleyip, sadûk ve lâ be’se bih şekinde tavsif ederken,
Zehebî, Kâşif, II, 373.
Zehebî, Siyer, VI, 27.
676 Zehebî, Mizân, IV, 402.
677 İbn Hibbân, Sikât, VII, 591.
678 Uğur, Hadis Terimleri, s. 360.
679 İbn Hacer, Takrîb, s. 1065.
680 Zehebî, Kâşif, II, 373.
681 İbn Hacer, Takrîb, s. 104.
682 Zehebî, Mizân, I, 16.
683 İbn Hibbân, Sikât, VI, 68.
684 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , II, 25; Zehebî, Kâşif, I, 207; Zehebî, Zeylü Mîzâni’l-İ’ti dâl, I, 131.
685 İbn Hacer, Tehzîb, I, 57; Mizzî, a.g.e., II, 25.
686 İbn Hacer, a.g.e., I, 56.
687 İbn Hacer, a.g.e., I, 57.
688 İbn Hacer, a.g.e., I, 57; Zehebî, Zeylü Mîzâni’l-İ’ti dâl, I, 131.
689 İbn Hibbân, Sikât, IX, 246.
690 İbn Hacer, Takrîb, s. 1018.
691 Zehebî, Mizân, V, 296.
692 Zehebî, Kâşif, II, 334.
693 Zehebî, Siyer, XI, 97.
694 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , XXX, 155; İbn Hacer, Tehzîb, IV, 263; Zehebî, a.g.e., V, 296.
674
675
131
insanların (muhtemelen muhaddisleri kasdediyor) onu sika olarak kabul ettiklerini
de ayrıca belirtmeketedir.695
e. Derecesi
Heysemî, “Ferve b. Ebî Ferve’yi zikreden birini görmedim” derken, diğer
ravileri ise “sika” olarak tanımlar.696 Bu ravinin isminde tashîf (noktalama hatası)
olmalıdır. Zira hadisimizin ravileri arasında Ferve b. Ebî Ferve yoktur. Bu isim senedimizde ve yukarıda belirtildiği üzere diğer kaynaklarda- Kurre b. Ebî
Kurre olarak yer almaktadır.
Hadisimiz Kurre b. Ebî Kurre’nin “mechul” olması sebebiyle zayıftır. Bu
konuda Ebû Saîd el-Hudrî697 ve İbn Abbâs’dan698 rivayet edilen şevâhid
bulunmaktadır. Ancak onların rivayetlerinde şu ilave de vardır: “İkindi namazını
kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar, sabah namazını kıldıktan sonra da
güneş yükselinceye kadar namaz kılmak yoktur.”
Bu
sahih
şevâhid
dolayısıyla
hadisimiz
hasen
li-gayrihî
derecesine
yükselmektedir.
f. Değerlendirme
Müslümanların en önemli ibadetlerinden biri namazdır. Namaz ibadetinin
belli vakitlerde kılınması ve bazı vakitlerde ise kılınmaması, İslâm’ın kendine has
bir yolu olmakla beraber, diğer bütün dinlerden farklı bir anlam ve ölçü ortaya
koymak hikmetini de taşımaktadır. Her duada geçen kelimelerin kendine göre bir
anlam ve esrarı olduğu gibi, her vaktin kendine göre bir sır ve hikmeti vardır.
Ancak insanların çoğu bunu bilmezler/düşünmezler. 699
Namazın
kılınmasının
fıkhına
mekruh
dair
olduğu
hadisler
zamanlar
incelendiğinde,
olduğu
herhangi
gibi sadece
bir
namazın
nafile
namazın
İbn Hacer, a.g.e. IV, 264.
Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, II, 478.
697 Abdürrezzâk, Musannef, II, 427, hadis no: 3958; Müslim, Sahih, Salâtü’l-Misâfirîn 51, hadis
no: 288; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, III, 344, hadis no: 3353.
698 İbn Huzeyme, Sahîh, III, 310, İmâme fi’s-Salât 193, hadis no: 2146; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, I, 266, hadis no: 110.
699 Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, I, 193-194.
695
696
132
kılınmasının mekruh olduğu vakitler de vardır. Bunlar günümüzde “ilmihal” diye
adlandırılan kitaplarda tek tek belirtilmiştir.
Hadisimizdeki
“İkindi namazını kıldıktan sonra namaz kılmak yoktur”
buyruğu nafile namaz için anlaşılmaktadır. Bir başka rivayette “Güneş batmaya
başladığı
andan
batıncaya
kadar”700
Hz.
Peygamber’in
namaz kılmayı
yasaklaması ise akşam ezanından önce (ortalama) 30 dakika hiçbir namazın
kılınmadığı vakti beyan etmektedir.701 Ancak bizim ilgili hadisimizde ikindi
namazını kıldıktan sonra akşam namazı için vakit çok olsa da nafile namaz
kılınmaz, hükmü bulunmaktadır.
700
701
Müslim, Sahih, Salâtü’l-Misâfirîn 51, hadis no: 293.
Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, I, 194.
133
3.3.13 ONYEDİNCİ HADİS
Ebû Üseyd’in Kahramanlığı ve Hz. Peygamber’in Emrine İtaati
a. Metni
ِّ ‫ حدثحِِّن عب ُد‬:‫ قح حال‬،‫ أح ْخب رحَن ُحُمم ُد بن إِّسحا حق‬:‫ قح حال‬،‫حدثح نا ي ِّزي ُد بن هارو حن‬
‫ أحن أ ححِب‬،‫هللا بْ ُن أِّحِب بح ْكر‬
ْ‫ح‬
‫ح‬
‫ُْ ْ ح‬
‫حح‬
ُ ‫ح ح ح ُْ ح‬
ِّ ُ ‫ فح لحما أحمر رس‬،‫ايذ الْمرزُِب ِّن‬
ِّ ‫ف اب ِّن ع‬
‫صلى هللاُ حعلح ْي ِّه‬
ُ ُ‫ُس ْيد حكا حن يح ق‬
ُ ‫حص ْب‬
‫ت يح ْو حم بح ْدر حس ْي ح ْ ح‬
‫ول هللا ح‬
ُ ‫حح ح‬
‫ أ ح‬:‫ول‬
‫أح‬
‫حْ ح‬
ِّ ‫ول‬
‫هللا‬
ُ ‫ " حوحكا حن حر ُس‬:‫ قح حال‬،‫ت بِّ ِّه ححَّت أحلْ حق ْي تُهُ ِِّف الن حف ِّل‬
ُ ْ‫ أحق حْب ل‬،‫اس أح ْن يح ُؤدُّوا حما ِِّف أحيْ ِّد ِّيه ْم‬
‫حو حسل حم الن ح‬
ِّ
ِّ
ُ‫ فح حع حرفحهُ ْاْل ْحرقح ُم بْ ُن أِّحِب ْاْل ْحرقح ِّم ال حْم ْخ ُزوم ُّي فح حسأحلحه‬:‫ قح حال‬،" ُ‫صلى هللاُ حعلح ْيه حو حسل حم حَّل َيحْحن ُع حش ْي ًئا يُ ْسأحلُه‬
‫ح‬
ِّ ‫رس ح‬
)‫ (رواه أ َحد بن حنبل ِف مسنده ببهذا السند واملنت‬. ُ‫صلى هللاُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم فحأح ْعطحاهُ إَِّيه‬
‫ول هللا ح‬
ُ‫ح‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd (r.a)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bedir günü İbn Âyiz’in
Merzübân (isimli) kılıcını ele geçirdim.
Allah’ın Rasûlü insanlara; ellerinde
bulunan şeyleri getirmelerini emredince, (ele geçirdiğim) kılıcı getirdim. Nihayet
Hz.
Peygamber’in
(önüne)
ganimet
olarak
bıraktım.
Rasûlullâh
(o
gün)
kendisinden istenilen hiçbir şeyi reddetmiyordu. Erkam b. Ebi’l-Erkam elMahzûmî, bu durumu anladı ve Hz. Peygamber’den onu (benim ganimet olarak
verdiğim kılıcı) istedi. Hz. Peygamber (s.a.v)’de kılıcı ona verdi.
c. Tahrici
Ahmed b. Hanbel Müsned’inde Yezîd b. Hârûn- Muhammed b. İshâkAbdullah b. Ebî Bekr o da Ebû Üseyd’den hadisimizi rivayet etmiştir. 702
Ahmed b. Hanbel, aynı hadisi, ikinci bir senedle aynı hadisin altında
zikretmektedir. Şöyleki; Ya’kûb’a, babası (İbrâhîm b. Sa’d b. İbrâhîm ezZührî)’nin Megâzî (isimli) eseri okunurken veya (o) dinlerken- Muhammed b.
İshâk- Abdullah b. Ebî Bekr- Benî Sâide (kabilesinden) biri (veya birkaç kişi) o da
Ebû Üseyd’den hadisi rivayet etmiştir.
702
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 452, hadis no: 16056.
134
d. Ricali
Muhammed b. İshâk hakkında Ahmed b. Hanbel hasenü’l-hadîs, İbn Maîn
sika, Şu’be sadûk, Ali b. el-Medînî bana göre hadisi sahih diyerek olumlu yönde
görüşlerini belirtirlerken, Nesâî “leyse bi-kaviyy/kuvvetli değil”, Dârakutnî “lâ
yuhteccu bih/kendisiyle ihticac edilemez” Süleymân et-Teymî “kezzâb/yalancı”
ifadelerini kullanarak olumsuz şekilde fikirlerini beyan etmişlerdir.703
İbn Hibbân, Muhammed b. İshâk’ı Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde
zikrederken,704 Zehebî ise allâme ve hâfız olarak vasıflandırır.705 İbn Hacer sadûk
olarak tanımlamakla birlikte tedlis yapan bir ravi olduğunu da belirtir. 706 Ancak
hadisimizde tahdisle rivayette bulunduğu için tedlisten söz edilemez.
e. Derecesi
Şuayb el-Arnavût, rivayet edilen bu hadisin iki farklı isnadı olduğunu
belirtmektedir. Arnavût, ilgili hadisin dipnotunda, hadisin iki farklı senedle de
zayıf olduğunu belirtmektedir:
Birinci sened: Adı geçen Abdullah b. Ebî Bekr, Ebû Üseyd’i görmemiştir.
Dolayısıyla isnadda inkıta/kopukluk olduğu için hadis zayıftır.
İkinci sened: Ebû Üseyd’den hadisi aktaran kişinin bilinmemesi sebebiyle
bu isnadla da hadis zayıftır. Arnavût, ayrıca Ya’kûb’un babası olan Zührî, İbn
İshâk’tan bu hadisi işitmediğini belirtmektedir. 707
Heysemî de bu duruma işaret ederek, senedde ismi zikredilmeyen ravi
olduğunu fakat diğer ravilerin ise sika olduğunu söylemektedir. 708
İki ayrı isnadla rivayet edilen hadisimizin her iki isnadı da Ebû Üseyd’den
rivayet eden kişinin cehaleti sebebiyle zayıftır. Ancak Erkam b. Ebi’l-Erkam
(r.a)’den709 rivayet edilen; “Rasûlullah Bedir günü “yanınızda olan ganimet
(mallarını getirip) bırakın” buyurdu. Ebû Üseyd es-Sâidî, İbn Âiz’in merzübân
Zehebî, Mizân, III, 469.
İbn Hibbân, Sikât, VII, 380.
705 Zehebî, Siyer, VII, 33.
706 İbn Hacer, Takrîb, s. 825.
707 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 452.
708 Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, VI, 126; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, V, 190.
709 Hâkim, Müstedrek, III, 576, hadis no: 6131; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, VI, 143, hadis
no: 6032.
703
704
135
(isimli) kılıcını getirip koydu. Erkam b. Ebi’l-Erkam o (kılıcı) tanıdı. Bunun
üzerine Ya Rasûlallah onu bana hibe et dedi. Efendimiz (s.a.v) de kılıcı ona verdi”
şeklindeki hadis sebebiyle hasen li-gayrihî derecesine yükselmiştir.
Hatta Müstedrek’in tahkikini yapan Mustafa Abdülkâdir Atâ, Erkam b.
Ebi’l-Erkam (r.a)’den rivayet edilen hadisin isnadı sahihtir. Ancak sahihayn’da bu
hadis rivayet edilmemiştir, der.
f. Değerlendirme
İslâm tarihinde, Müslümanların ilk ve en önemli savaşı Bedir Savaşı’dır. Bu
savaşa katılanların en küçüğü olarak bildiğimiz Ebû Üseyd (r.a),710 yaşça küçük
olmasına rağmen muhteşem cesaret örneği göstererek savaşa katılmanın yanında,
nasıl
kahramanlık
yaptığını
da
aktardığımız
hadisimiz
vesilesiyle
bize
anlatmaktadır.
Rivayetine yer vermiş olduğumuz hadisi, Erkam b. Ebi’l-Erkam (r.a)’da
aynı şekilde anlatmaktadır.711 Güzel bir kılıç olduğu anlaşılan Merzubân isimli
kılıcı Ebû Üseyd (r.a), savaş esnasında veya savaşın akabinde İbn Âyiz’in elinden
ganimet niyetiyle almıştır. Ancak kılıç güzel olsa da Allah Rasûlü’nün emri
gereğince ve bununla birlikte; “Kim ganimet malından aşırırsa, kıyamet günü
o aşırdığı malla (Allah’ın huzuruna) gelir”712 ayetini de çok iyi bilen Ebû
Üseyd (r.a), bu kılıcı Hz. Peygamber’e vermiştir. Erkam b. Ebi’l-Erkam (r.a) ise
kılıcın güzel olması sebebiyle onu Hz. Peygamber’den istemiş, Allah’ın elçisi de
kılıcı Erkam (r.a)’a vermiştir.
Buhârî, et-Târîhu’s-Sağîr, s.108.
Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, VI, 126.
712 Al-i İmran, 3/161.
710
711
136
3.3.14 ONSEKİZİNCİ HADİS
Mekke’nin Müezzini Ebû Mahzûra
a. Metni
ِّ ‫ َن عب ُد‬:‫ حق حال‬،‫حدثح نا عمرو بن مالِّك‬
‫ حع ْن‬،‫ حع ْن حج ْع حف ِّر بْ ِّن حرِّب حيع حة‬،‫ حع ِّن ابْ ِّن حَلِّ حيع حة‬،‫اَّلل بْ ُن حو ْهب‬
ْ‫ح‬
‫ح ح حُْ ُْ ح‬
ِّ ‫ِّعر‬
ِّ ِّ‫اك بْ ِّن مال‬
‫ ححدثحِِّن حخالِّ ُد بْ ُن حع ْب ِّد‬:‫ قح حال‬،‫ي‬
ُّ ‫ ححدثح حنا ُحُمم ُد بْ ُن ُع حم حر ال حْواقِّ ِّد‬:‫ حوقح حال‬،‫ وَن حع ْم ٌرو‬،‫ك‬
‫ح‬
‫ح‬
ِّ ‫ول‬
ِّ
ِّ
‫هللا صلى هللا‬
ُ ‫ لحما قح ِّد حم حر ُس‬:‫ قح حال‬،‫ حع ْن حج ِّد ِّه‬،‫ حع ْن أحبِّ ِّيه‬،‫ُس ْيد‬
ُّ ‫ حع ِّن‬،‫هللا‬
‫الزبح ِّْي بْ ِّن ال ُْمنْذ ِّر بْ ِّن أِّحِب أ ح‬
ِّ ‫ول‬
ِّ ‫ول‬
‫هللا‬
ُ ‫ حف حق حال حلهُ حر ُس‬،‫ ا ْئ حذ ْن ِّل أح ْن أ حُؤِّذ حن‬،‫هللا‬
‫ حَي حر ُس ح‬:‫ حف حق حال‬،‫ورحة‬
‫اءهُ أحبُو ح ُْم ُذ ح‬
‫عليه وسلم حمك حة حج ح‬
ِّ ‫ول‬
‫اللهصلى هللا عليه وسلم‬
ٌ ِّ‫ حف حكا حن يُ حؤِّذ ُن ب‬،‫ أح ِّذ ْن‬:‫صلى هللا عليه وسلم‬
ُ ‫ حف لحما حر حج حع حر ُس‬،‫ًلل‬
)‫ ( حرحواهُ البزار ِف مسنده ِّهبح حذا السند واملنت‬.‫ورةح‬
‫حُتحل ح‬
‫ف أحبُو ح ُْم ُذ ح‬
b. Tercümesi
Münzir b. Ebî Üseyd, babası Ebû Üseyd’den naklediyor: Rasûlullah (s.a.v),
Mekke’ye geldiği zaman Ebû Mahzûra, Hz. Peygamber’in yanına geldi ve:
-”Yâ Rasûlallah! Ezan okumam için bana izin verir misin?” dedi. Rasûlullah
(s.a.v) ona:
-“Ezan oku,” buyurdu. (Ondan önce) Bilal (r.a) ezan okuyordu. Rasûlullah
(s.a.v) (Medine’ye) döndüğünde, Ebû Mahzûra (ezan okumak için Medine’ye
gitmeyerek Mekke’de) kaldı.
c. Tahrici
Bezzâr Müsned’inde Amr- Muhammed b. Ömer el-Vâkidî- Hâlid b.
Abdullah- Zübeyir b. Münzir babası Münzir b. Ebî Üseyd’den o da babası Ebû
Üseyd’den hadisi rivayet etmiştir. 713
Bezzâr, aynı hadisi, ayrıca ikinci bir senedle: Amr b. Mâlik- Abdullah b.
Vehb- İbn Lehîa- Ca’fer b. Rebîa- Irâk b. Mâlik o da Ebû Üseyd senediyle
nakletmektedir.714
713
714
Bezzâr, Müsned, VI, 265, hadis no: 2297.
Bezzâr, a.g.e, hadis no: 2296.
137
d. Ricali
Amr
b.
Mâlik
er-Râsibî,
İbn
Hacer
tarafından
“zayıf”
olduğu
belirtilmektedir.715 Ebû Ya’lâ zayıf, İbn Adiyy “hadis çalan kişi/yesrikul-hadis”
olarak tanımlarken, Ebû Zür’a onun hadisini terketmiştir. 716 Ancak Zehebî717 ve
Mizzî,718 Amr b. Mâlik’in isminin İbn Hibbân’ın Sikât/Güvenilir Raviler isimli
eserinde geçtiğini belirtmektedirler. Fakat araştırmamız neticesinde İbn Hibbân’ın
bu eserinde Amr b. Mâlik’in ismine rastlanmamıştır. Muhtemelen Amr b. Mâlik
en-Nükrî ile karıştırılmış olabilir.
Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî için Ahmed b. Hanbel “kezzâb”, Yahyâ b.
Maîn “zayıf”, Nesâî “leyse bi-sika”719 Buhârî720 ve Ebû Hâtim “metrûk”, Müslim
“metrûkü’l-hadîs”, Dârakutnî “zayıf”721 ifadelerini kullanmışlardır. Heysemî de
ismi geçen muhaddislere katılarak onun “zayıf” olduğunu söylemektedir.722 İbn
Hacer, “metrûk” demektedir.723
Bununla birlikte onu ta’dil eden rical âlimleri de olmuştur. Meselâ: Onun
hakkında Mus’ab ez-Zührî “sika ve me’mûn”, Yezîd b. Hârûn ve Ebû Übeyd
“sika” ifadesini kullanmışlardır.724 Zehebî,725 Mücâhid b. Mûsâ’nın “Vakıdî’den
daha hafız olanından hadis yazmadım/rivayet etmedim,” dediğini aktardıktan
sonra Vakıdî hakkında nihaî hükmü şöyle vermiştir: “Mücahid b. Musa’nın bu
sözü, hadis dışındaki diğer alanlarda (ahbâr, siyer, megâzî vb.) geçerlidir, hadiste
bu şekilde değerlendirilemez.”726
İbn Hacer, Takrîb, s. 744.
Zehebî, Mizân, III, 285.
717 Zehebî, a.g.e., III, 285.
718 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , XXII, 208.
719 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , XXVI, 185-188.
720 Zehebî, Kâşif, II, 201.
721 Zehebî, Mizân, III, 664.
722 Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, II, 100.
723 İbn Hacer, Takrîb, s. 882.
724 Zehebî, Mizân, III, 665.
725 Zehebî, a.g.e, III, 663.
726 Muhammed b. Ömer el-Vâkidî ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Rıdvan Yarba, “Cerh ve Ta’dil
Âlimlerine Göre Vâkıdî”, Çukurova Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, cilt 14, sayı 2,
2014, s. 143-163; Mustafa Fayda, “Vâkıdî”, DİA, XXXXII, 471-475.
715
716
138
İbn Hacer, Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa’nın torunu olan Zübeyir b.
Münzir’in “mestur” olduğunu söylerken.727 Zehebî ise neredeyse hiç tanınmıyor
/la yekâdu yu’raf olduğunu söylemektedir.728
Hadisin senedinde yer alan Abdullah b. Lehîa hakkında üç farklı görüş
bulunmaktadır:
a. Olumsuz görüş bildirenler: Nesâî, Yahyâ b. Maîn, İbn Mehdî, Veki’ ve
Ebû Zür’a olumsuz görüş belirtmişledir. 729
b. Olumlu görüş bildirenler: Mâlik b. Enes, Ahmed b. Hanbel, Süfyân esSevrî, Leys b. Sa’d ve Abdullah b. Vehb İbn Lehîa’nın güvenilir bir ravi olduğu
kanaatindeler.730 Zehebî imam, allâme,731 Mısır’ın kadısı ve âlimi olarak
tanımlarken,732 İbn Hacer ise fakih, kâdî733 ve sadûk
734
olduğunu söylemektedir.
c. Şartlı olumlu görüş bildirenler: Ebû Zür’a ve Ebû Hâtim735 gibi bazı
hadis hafızları, (muhtemelen evi ve kitapları yandıktan sonraki zaman için)
şevâhid,
i’tibârât,
zühd
ve
melâhîm
konularında
hadisleri
rivayet
edilip
zikredilebilir demektedirler.736
Bu üç görüş sonunda her ne kadar Zehebî ve İbn Hacer gibi âlimler
tarafından hakkında olumlu görüş belirtilmişse de özellikle hicrî 170 yılında
kitapları yandıktan sonra rivayetlerini İbn Maîn ve Nesâî gibi muhaddisler zayıf
görmüşlerdir.
İbn Lehîa’nın; Abdullah b. Mübârek, Abdullah b. Vehb, Abdullah b. Yezîd
ve Abdullah b. Mesleme tarafından rivayet edilen hadisleri sahihtir. Çünkü bunlar
ondan rivayet edilen hadisleri araştırıp sonra yazıyor veya naklediyorlardı. Bu
isimlerin dışında, kitapları yanmadan önce kendisinden rivayet eden; Velîd b.
Mezîd, Kuteybe b. Sa’îd, Evzâî, Sevrî, Şu’be, Amr b. Hâris, Abdurrahman b.
Mehdî, Velid b. Müslim ve İshâk b. İsâ’dan gelen rivayetleri kabul edilmektedir.
Ancak bu isimlerin dışında ve kitapları yandıktan sonra ondan hadis rivayeti
İbn Hacer, Takrîb, s. 336.
Zehebî, Mizân, II, 68.
729 Zehebî, Siyer, VIII, 20-25; İbn Hacer, Tehzîb, II, 412-414.
730 Zehebî, Siyer, VIII, 11-20; Ayrıca bkz. Nihat Dalgın, “İbn Lehîa”, DİA, XX, 159.
731 Zehebî, a.g.e., VIII, 11.
732 Zehebî, Mîzân, II, 475.
733 İbn Hacer, Tehzîb, II, 411.
734 İbn Hacer, Takrîb, s. 538.
735 Zehebî, Mîzân, II, 475.
736 Zehebî, Siyer, VIII, 14.
727
728
139
“zayıf”
kabul
edilirken,
şevâhid
ve
mütâbeât
için
değerlendirilmeye
alınmaktadır.737
e. Derecesi
İki isnadla rivayet edilen hadisimizin birinci isnadı, Amr b. Mâlik
sebebiyle “zayıf”tır.
Bu isandın şu şekliyle şahidi bulunmaktadır: Ebû Mahzûra (r.a)’dan rivayet
edilen: “Nebî (s.a.v) bize insanların en sevimsizi olduğu halde O’nunla birlikte, on
gençle Huneyn’e gittim. (Namaz vakti gelince) ezan okudular. Bunun üzerine
onlarla alay ederek bizde ezan okuduk. Nebî (s.a.v) (bizim ezan okuduğumuzu
duyunca) “şu gençleri bana getirin” buyurdu. (bizi O’nun yanına getirdiklerinde)
“ezan okuyun” dedi. Ezan okudular ben de o gençlerin sonuncusuydum. (En son
olarak ben okuduğumda) Nebî (s.a.v) “Evet işte sesini duyduğum buydu. Git
Mekke’nin müezzini sen ol. Ve Attâb b. Esîd’e de ki; Rasûlullah Mekke ehli
için ezan okumamı emretti” buyurdu. (Sonra) başımı mesh etti…738 Bu şahid
sebebiyle hadisimizin zayıf olan birinci isandı hasen li-gayrihî derecesine
yükselmektedir.
Hadisimizin ikinci isnadı ise, Amr b. Mâlik’in “zayıf”, Muhammed b. Ömer
el-Vâkidî’nin “metrûk” ve Zübeyir b. Münzir’in “mestur” olmaları sebebiyle “çok
zayıf”tır. İsnadı çok zayıf olan hadisler şahidle takviye edilememektedir.
f. Değerlendirme
Sözlükte bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak739 anlamlarına gelen ve
Müslümanları her gün beş defa harekete geçiren Ezan-ı Muhammedî/Muhammedî
ilan, ibadetlerin en önemlisi olan namaza çağırmaktadır.
Mekke döneminde farz olan namaz, özellikle Medine’de Müslümanların
sayısının artması ve dinlerini rahat bir ortamda yaşama imkânı bulmalarından
dolayı, namaz vaktinin ilanı ile ilgili başta Efendimiz (s.a.v) olmak üzere sahâbe
Beşşâr, Arnavût, Tahrîru Takrîbi’t-Tehzî b, II, 258.
Abdürrezzâk, Musannef, I, 457, hadis no: 1779; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXIV, 91, hadis
no: 15376.
739 Abdurrahman Çetin, “Ezan”, DİA, XII, 36.
737
738
140
aralarında istişare etmişlerdir. Ancak bu istişare de karar alınamamıştı. Nihayet
Abdullah b. Zeyd (r.a)’e, rüyada ezan öğretilmiş, o da rüyasını Hz. Peygamber’e
anlatınca, Efendimiz (s.a.v) beğenmiş ve Hz. Bilâl’in ezanı okumasını istemişti.
Hz. Peygamber’in Medine de iki tane müezzini vardı. Biri Bilâl-i Habeşî
diğeri ise İbn Ümmü Mektûm idi. Mekke feth edildiğinde de Hz. Bilâl ezanları
okuyordu. Tâif’in fethinden sonra Hz. Peygamber Cîrâne’ye dönüyordu. Namaz
vakti gelince ezan okunmaya başladı. Rasûlullah’a karşı büyük bir kin ve
düşmanlık besleyen Ebû Mahzûra ile Kureyşli on genç ezan sesini işitince bir yere
gizlendiler ve alaylı bir şekilde müezzini taklit ederek yüksek sesle ezan okudular.
İçlerinden birinin güzel sesli olduğunu fark eden Hz. Peygamber onları yanına
çağırttı ve kendilerine birer ezan okuttu. En son okuyan Ebû Mahzûra’nın sesini
çok beğenerek ona ezanı öğretti. Ebû Mahzûra bu emri isteksiz bir şekilde yerine
getirdikten sonra Hz. Peygamber ona bir miktar gümüş para verdi ve kendisine
dua etti. Gönlü İslâmiyete ısınan Ebû Mahzûra, müslüman oldu ve (hadisimizde
de gördüğümüz üzere) Hz. Peygamber’den kendisini Mekke’deki Haram-i Şerîf’e
müezzin yapmasını istedi. Efendimiz (s.a.v)’de onun bu arzusunu kabul etti. 740
740
Murat Sarıcık, “Ebû Mahzûre”, DİA, X, 179.
141
3.3.15 ONDOKUZUNCU HADİS
Hadislerin Değeri ve Uygulanması
a. Metni
ِّ
ِّ
ِّ ِّ‫ حعن حع ْب ِّد الْمل‬،‫َح ِّن‬
‫ك‬
‫ حع ْن حربِّ حيعةح بْ ِّن أِّحِب حع ْبد الر ْح‬،‫ ححدثح حنا ُسلح ْي حما ُن بْ ُن بِّ حًلل‬:‫ قح حال‬،‫ححدثح حنا أحبُو حعامر‬
ْ
‫ح‬
ِّ
‫ «إِّذحا حَِّس ْعتُ ُم‬:‫صلى هللاُ حعلحْي ِّه حو حسل حم قح حال‬
‫ حع ْن أِّحِب ُح‬،‫بْ ِّن حس ِّعيد بْ ِّن ُس حويْد‬
‫ أحن النِِّب ح‬، ‫ُس ْيد‬
‫ وأِّحِب أ ح‬،‫َح ْيد‬
ِّ
ِّ
‫ فحأح حَن‬،‫يب‬
‫ارُك ْم حوأحبْ ح‬
‫ا ْْلح ِّد ح‬
ُ ‫ حوتحل‬،‫يث حع ِِّن تح ْع ِّرفُ ُه قُ لُوبُ ُك ْم‬
ٌ ‫ حوتح حرْو حن أحن ُه م ْن ُك ْم قح ِّر‬، ‫ارُك ْم‬
ُ‫ش‬
ُ ‫ْي ل ُحه أح ْش حع‬
ِّ
ِّ
‫ حوتح حرْو حن أحن ُه‬،‫ارُك ْم‬
‫ارُك ْم حوأحبْ ح‬
‫ حوإِّذحا حَِّس ْعتُ ُم ا ْْلح ِّد ح‬،ِّ‫أح ْوحَّل ُك ْم بِّه‬
ُ‫ش‬
ُ ‫ حوتح ْنف ُر أح ْش حع‬،‫يث حع ِِّن تُ ْنك ُرُه قُ لُوبُ ُك ْم‬
)‫» (رواه أَحد بن حنبل ِف مسنده هبذا السند واملنت‬.‫ك ْم بحعِّي ٌد فحأح حَن أحبْ حع ُد ُك ْم ِّم ْن ُه‬
ُ ‫ِّم ْن‬
b. Tercümesi
Ebû Humeyd ve Ebû Üseyd’den rivayet edildiğine göre Nebî (s.a.v) şöyle
buyurdu: “Benden kalplerinizin kabul ettiği, ruhlarınızı ve bendenlerinizi
yumuşatan ve size (gönlünüze) yakın geldiği kanaatine vardığınız (bir) hadis
işittiğiniz zaman, iyi bilin ki; ben o hadisi/o ameli uygulamaya sizden daha
layığım. Ve (yine) benden kalplerinizin kabul etmediği, ruhlarınız ve
bedenlerinizin hoş karşılamadığı ve size (gönlünüze) uzak durduğu kanaatine
vardığınız (bir) hadis dinlediğiniz zaman, iyi bilin ki; ben ise böyle bir
hadisi/o ameli uygulamaya sizden daha uzağım.”
c. Tahrici
Ahmed b. Hanbel Müsned’inde,741 İbn Hibbân Sahîh’inde,742 Bezzâr
Müsned’inde,743
Tahâvî Müşkilü’l-Âsâr’ında744 ve Bûsîrî İthâfü’l-Hıyarati’l-
Mehera bi Zevâidi’l-Mesânîdi’l-Aşera isimli eserinde745 Ebû Âmir- Süleymân b.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 456, hadis no: 16058.
İbn Hibbân, Sahîh, I, 264, İlim, hadis no: 63.
743 Bezzâr, Müsned, IX, 168, hadis no: 3718.
744 Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed b. Selâme et-Tahâvî, Şerhu Müşkili’l-Âsâr, thk. Şuayb elArnavût, Müessetü’r-Risâle, Beyrut, 1994, XV, 344, hadis no: 6067.
745 Ahmed b. Ebî Bekr b. İsmâîl el-Bûsîrî, İthâfü’l-Hıyarati’l-Mehera bi Zevâidi’l-Mesânîdi’lAşera, thk. Ebû Abdirrahmân Âdil b. Sa’d- Ebû İshâk es-Seyyid b. Mahmûd b. İsmâîl,
Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 1998, I, 291, hadis no: 507.
741
742
142
Bilâl- Rebîa b. Ebî Abdurrahmân- Abdülmelik b. Saîd b. Süveyd- Ebû Humeyd ve
Ebû Üseyd kanalıyla hadisi rivayet etmişlerdir.
d. Ricali
Hadisimizin senedinde yer alan ravilerin tamamı sika raviler olup senedde
herhangi bir illet tesbit edilememiştir.
d. Derecesi
Hadisimiz, senedimizde yer alan bütün ravilerin sika olması ve diğer sahih
hadis şartlarını taşıması sebebiyle sahih hadistir. Süyûtî,746 ve İbn Arrâk elKinânî747 bu hadisin sahih olduğunu belirtmişlerdir. Heysemî748 ve Hatîb elBağdâdî749 “ricalinin sahih hadis ricali olduklarını” ifade ederken, Şuayb elArnavût ise hadisin “Müslim’in şartı üzere sahih” olduğunu söylemektedir.750
Ancak Elbânî hadisi “hasen” kabul etmiştir.751 Elbanî’nin bu görüşü isabetli
değildir. Çünkü araştırmamız neticesinde senedimizde yer alan bütün raviler,
Zehebî ve İbn Hacer gibi otoriteler tarafından sika olarak değerlendirildiğini
görmekteyiz.
e. Değerlendirme
İnsan fıtrat üzere yaratılmıştır. 752 Dinde o fıtrata uygun şekilde gelmiştir.
Kuranî ve Nebevî mesajların ve tavsiyelerin hepsi insanın hayatına, yaşamasına
uygun şeyler olup, zorlama olan hiç bir husus yoktur. Çünkü bizi yoktan vareden
Rabbimiz,
bize
kaldıramayacağımız
hiçbir
şey
yüklemeyeceğini
ayetiyle
bildirmektedir.753
Ebü’l-Fadl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed es -Süyûtî eş-Şâfiî,
Teakkubâtü’s-Süyûtî alâ Mevzûâti İbni’l-Cevzî, thk. Abdullah Şa’bân, Dar Mekketi’lMükerreme, 2004, s. 54.
747 Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Arrâk el-Kinânî, Tenzîhü’ş-Şerîati’l-Merfûati ani’lAhbâri’ş-Şenîati’l-Mevzûa, thk. Abdülvehhâb Abdüllatîf Abdullah Muhammed es -Sadîk elĞamârî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1981, s. 7.
748 Heysemî, Mecmau’z-Zevâi d, I, 376.
749 Hatîb el-Bağdâdî, Kifâye, s. 603.
750 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 456.
751 Muhammed Nâsırüddîn el-Elbânî, Sahîhu’l-Câmiu’s-Sagîr, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, Beyrut,
1988, s. 166, hadis no: 612.
752 Rûm, 30/30.
753 Bakara, 2/286.
746
143
“Allah
size
zorluk
dilemez”754
ayeti,
Hz.
Peygameber’in
“din
kolaylıktır”755 buyruğu ve rivayetine yer vermiş olduğumuz ilgili hadis, aslında
bize bir ipucu vermektedir. “Nerede ve ne zaman zorluğu emreden, insanın
gücünü aşan,
-belki- senelerce uğraşsa da yapamayacağı, kalbinizin kabul
edemediği ve sizi harekete geçirmeyen bir şey duyarsanız iyi bilin ki; ben bir
peygamber olmama rağmen ondan uzağım. Ancak aksi bir söz işitirseniz o ameli
yapın zaten ben de o ameli uygulamaya yakınımdır” buyurmaktadır.
Dinimiz İslâm, rahmet ve merhamet temeli üzerine bina edilmiştir. Hz.
Peygamber’in gönderilişi rahmet üzerinedir. 756 Rahmetin olduğu yerde de zahmet
olmayacağı son derece açık bir geçektir.
Bu hadis, Allah’ı bilen ve Allah’ın hükümlerini uygulayan âlimler nezdinde,
Peygamberler ile onların dışındaki insanların sözleri arasındaki farkın, çok açık
bir şekilde belli olacağına delil teşkil eden bir hadistir.757
Dolayısıyla İslâm âlimleri tarafından, Efendimiz (s.a.v)’den gelen hadisler
sırasıyla Kur’an’a, sahih sünnete, tarihi verilere, aklî çıkarımlar ve naklî deliller
vasıtasıyla oluşan temel ilke ve esaslara, son olarakta Hz. Peygamber’in gönderiliş
gayesine arz edilerek değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.758
Ebû Üseyd (r.a)’ın rivayet ettiği bu sahih hadis, hiçbir zaman hadis uydurma
için bir bahane olarak kabul edilemez. Zira hadis uydurma, Allah Rasûlü'ne
yapılmış büyük bir iftiradır. Bunun için hiçbir gerekçe kabul edilemez.
Bu hadis, aynen; “İnsanlar sana fetva verseler de sen kalbinden fetva
iste,”759 hadisi gibi, mü’min kulun kalbî tatminkârlığına işaret etmektedir. Bu da
ancak kalbi imanla ve aklı ilimle dolu olan, sünnet-i seniyyeyi seven ve yaşayan
mü’min için söz konusudur. Ya da bu hitap, Allah Rasûlü’nün özel eğitiminden
geçen, dolayısıyla hakkı hakikati iyi bilen sahâbe-i kiram içindir.
754
Bakara, 2/185.
Müslim, Sahih, İman 29, hadis no: 39.
756 Enbiya, 21/107.
757 Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, I, 382.
758 Mehmet Görmez vd., Hadislerle İslam, DİB, Ankara, 2013, I, 96-99.
759 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXIX, 533, hadis no: 18006. Şuayb el-Arnavût bu hadisin zayıf
olduğunu söylerken, Elbânî hadisin hasen olduğunu kabul etmektedir bkz. Elbânî, Sahîhu’lCâmiu’s-Sagîr, s. 224, hadis no: 948.
755
144
3.3.16 YİRMİNCİ HADİS
Ebû Üseyd’in Katıldığı Gazveler
a. Metni
ِّ ‫ُِب بْ ُن حعب‬
‫ حع ْن أحبِّ ِّيه‬، ‫اس بْ ِّن حس ْه ِّل بْ ِّن حس ْعد‬
ُّ ‫ ححدثح حنا ال حْواقِّ ِّد‬: ‫ قح حال‬، ‫ححدثح حنا حع ْم ٌرو‬
ُّ ‫ ححدثح حنا أ ح‬: ‫ قح حال‬، ‫ي‬
ِّ
ِّ ِّ
، ً‫ين غح ْزحوة‬
ُ ُ‫ يح ق‬، ‫ُس ْيد‬
ُ ‫ غح حزْو‬: ‫ول‬
ُ ‫ حَِّس ْع‬: ‫ قح حال‬،
‫ت أ ححِب أ ح‬
‫ت حم حع حر ُسول هللا صلى هللا عليه وسلم ع ْش ِّر ح‬
)‫ ( حرحواهُ البزار ِف مسنده ِّهبح حذا السند واملنت‬.‫غح ْزحوةً بح ْع حد غح ْزحوة‬
b. Tercümesi
Abbâs b. Sehl, Ebû Üseyd (r.a)’ın şöyle dediğini naklediyor: “Ben
Rasûlullah’la beraber bir biri ardınca yirmi savaşa katıldım.”
c. Tahrici
Bezzâr Müsned’inde Amr- el-Vâkidî- Übeyy b. Abbâs b. Sehl b. Sa’d o
babası Abbâs’dan o da Ebû Üseyd’den hadisi rivayet etmiştir. 760
d. Ricali
Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî’nin metruk olduğu ile ilgili bilgi 18.
Hadisin “Ricali” bölümünde geçmiştir. 761
Übeyy b. Abbâs’ı İbn Maîn zayıf, Ahmed b. Hanbel münkerü’l-hadîs,
Nesâî ve ed-Dûlâbî ise “leyse bil-kaviyy” olarak tanımlamakla birlikte762 İbn
Hibbân onu Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde zikretmektedir.763
e. Derecesi
Hadisimiz isnadındaki Vâkidî’nin “metrûk” ve Übeyy b. Abbas’ın zayıf
olması nedeniyle “çok zayıf” bir hadistir. Ancak bu rivayet, merfû hadis
Bezzâr, Müsned, VI, 266, hadis no: 2298.
Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî hakkında bkz. s. 135.
762 Zehebî, Mizân, I, 78.
763 İbn Hibbân, Sikât, IV, 51.
760
761
145
olmayıp megâzî haberlerinden tarihî bir haber olduğu için değerlendirilmesinde
bir sakınca yoktur.
Hadisimizin metninin mevkuf olması, tarihle ilgili olması, ravisi Vakıdî’nin
tarihî
rivayetlerde
makbul764
olması
sebebiyle
değerlendirilmesinde
mahzur
olmamalıdır.
f. Değerlendirme
İslâm literatüründe,
Hz.
Peygamber’in katıldığı ve bizzat idare ettiği
savaşlara “gazve” terimi kullanılırken, 765 bizzat kendisi katılmayıp tayin etmiş
olduğu kumandanlarla idare ettiği seferlere ise “seriyye” terimi kullanılmıştır. 766
Berâ’ b. Âzib (r.a) on beş,767 Büreyde (r.a) on altı,768 Zeyd b. Erkam (r.a) on
yedi,769 Câbir b. Abdillah (r.a) on dokuz gazaya770 katıldıklarını anlatırlarken, Ebû
Üseyd (r.a) ise, (ulaşabildiğimiz kadarıyla en yüksek rakamı vererek) Hz.
Peygamber’le birlikte –din uğruna yapılan savaş anlamında- 771 yirmi gazaya
katıldığını ifade etmektedir. Ancak Zeyd b. Erkam, Efendimiz (s.a.v)’in ondokuz
gaza yaptığını söylerken,772 buna karşın Câbir b. Abdillah, Hz. Peygamber’le
birlikte ondokuz gazaya katıldığını Bedir ve Uhut’a ise babasının izin vermemesi
sebebiyle katılamadığını söyler.773 Görüldüğü üzere Cabir (r.a)’ın rivayetiyle Hz.
Peygamber’in gaza sayısı yirmibir’e çıkmaktadır. Bu konuda verilen rakamlardaki
farklılıklar, yapılan seferin önemli olup olmadığı ile alakalı olduğu gibi çarpışma
vuku bulup bulmadığı ile de ilişkilendirilebilir. 774
İslâm tarihi ile ilgili eserleriyle öne çıkan Vakıdî ve İbn Sa’d, Hz.
Peygamberin
toplam
katıldığı
gaza
sayısını
yirmiyedi
olarak
belirtirler.775
Büreyde (r.a) ise bunların sadece sekiz tanesinde savaş olduğunu rivayet
Zehebî, Mizân, II, 663.
Hüseyin Algül, “Gazve”, DİA, XIII, 488.
766 Serdar Özdemir, “Seriyye”, DİA, XXXVI, 565.
767 Buhârî, Sahih, Meğâzî 89, hadis no: 4472.
768 Buhârî, a.g.e., Meğâzî 89, hadis no: 4473.
769 Buhârî, a.g.e., Meğâzî 89, hadis no: 4471.
770 Müslim, Sahih, Cihâd 49, hadis no: 1813.
771 Algül, “Gazve”, DİA, XIII, 488.
772 Buhârî, Sahih, Meğâzî 1, hadis no: 3949.
773 Müslim, Sahih, Cihâd 49, hadis no: 1813.
774 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, XIV, 224.
775 Algül, “Gazve”, DİA, XIII, 488.
764
765
146
etmektedir.776 Muhammed Hamidullah, Hz. Peygameber’in on senelik Medine
döneminde gerçekleştirmiş olduğu savaşların neticesinde Müslümanlardan şehit
olanların sayısını 138, düşmanların vermiş olduğu zayiatı ise 216 kişi olarak
vermektedir.777 Her iki taraftanda bu kadar az kayıp verilmesi İslâm’ın barış dini
ve Hz. Peygamber’in âlemlere rahmet oluşundan başka hangi şeyle izah edilebilir.
Allah Rasûlü, vahşi bir iş olan savaşı bile rahmete dönüştürmüştür. Çünkü O’nun
amacı insanları öldürüp imha etmek değil, onları ihya etmek, ebedi güzellikler
içinde bir hayata kavuşturmaktı. 778
Müslim, Sahih, Cihâd 49, hadis no: 1814.
İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, XII, 643-644.
778 İbnü’l-Esîr, a.g.e., XII, 644.
776
777
147
3.3.17 YİRMİBİRİNCİ HADİS
Melekleri Gören Sahâbî Ebû Üseyd ve Bedir Savaşına Katılan Melekler
a. Metni
ِّ ‫ وحزحك ِّرَي بن ح َْيَي الس‬،‫موسى بن حهارو حن‬
‫ ححدثح حنا‬،‫ ححدثح حنا ُحُمم ُد بن حع ِّزيز اْلحيْلِّ ُّي‬:‫ قحاَّل‬،‫اج ُّي‬
‫ُ ح‬
‫ح‬
‫ُ ح‬
،‫ حع ْن حس ْه ِّل بن حس ْعد‬،‫ أح ْخحب حرِّين أحبُو حح ِّازم‬،‫ حع ِّن بن ِّش حهاب‬،‫ حو حخالِّد‬،‫ حع ْن حع ِّقيل‬،‫بن حرْوح‬
‫ححدثح حنا‬
ُ‫ًلمة‬
‫حس ح‬
ِّ ‫ "َي ابن أ‬:‫ي ب ع حدما ذحهب بصره‬
ِّ ِّ
‫ت اآل حن‬
‫ت أ ححَن حوأحنْ ح‬
ُ ‫ لح ْو ُك ْن‬،‫حخي‬
‫ قح حال ِّل أحبُو أ ح‬:‫قح حال‬
‫ُس ْيد الساعد ُّ ح ْ ح ح ح ح ح ُ ُ ح ْ ح‬
ِّ ‫ ْلحري ت ح‬،‫بِّب ْدر ُُث أحطْلحق اَّلل ِّل بص ِّري‬
‫ت حعلح ْي حنا ِّم ْنهُ ال حْمًلئِّ حكةُ غح ْي حر حشك حوَّل‬
ْ ‫ب ال ِّذي حخ حر حج‬
ُ ْ‫ح‬
‫ح ُ حح‬
‫ح‬
‫ك الش ْع ح‬
)‫ ( حرحواهُ الطرباين ِف املعجم الكبي ِّهبح حذا السند واملنت‬."‫حَتحار‬
b. Tercümesi
Sehl b. Sa’d (r.a)’dan rivayet edildiğine göre; Ebû Üseyd (r.a) gözleri kör
olduktan sonra bana dedi ki: “Ey kardeşimin oğlu! Şayet şimdi ben ve sen
Bedir’de olsak, sonra Allah bana gözlerimi geri verse, meleklerin bize -yardım
için- çıkıp geldiği dağ yolunu hiç şüphe etmeden kesinlikle sana gösterirdim.”
c. Tahrici
Taberânî
Nübüvve’sinde780
el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde779
ve
Beyhakî
Delâilü’n-
Muhammed b. Azîz el-Eylî- Selâme b. Ravh- Akîl- Hâlid- İbn
Şihâb- Ebû Hâzim o da Sehl b. Sa’d’dan hadisi rivayet etmişlerdir. Ancak
Beyhakî Akîl’den sonra Hâlid ismini zikretmemektedir.
d. Ricali
Muhammed b. Azîz kaynaklarda (tasğir sigası ile) Uzeyz (‫ )عُ َزيْز‬şeklinde
işaretlenmiştir.781
Nispet
edildiği el-Eylî
ise Hamdî Abdülmecîd
es-Selefî,
tahkikini yapmış olduğu el-Mu’cemü’l-Kebîr’de782 ve İbn Hibbân tarafından
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 260, hadis no: 578.
Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, III, 52.
781 İbn Hacer, a.g.e., s. 878; Zehebî, Mizân, III, 647; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XXVI, 113.
782 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 260, hadis no: 578.
779
780
148
Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde783 el-Eblî olarak zikretmektedirler. Diğer
kaynaklarda ise el-Eylî şeklinde belirtilmiştir.784 Nesâî zayıf, “leyse bi-sika, lâ
be’se bih ve suveylih”, (salih kelimesinin ismi tasğiri olup “iyice” manasına
gelen)785
tanımlamalarında
bulunmaktadır.786
Hâkim
“fîhi
nazar”
derken
Abdurrahman b. Ebî Hâtim “sadûk” olduğunu düşünmektedir.787 Zehebî “inşallah
sadûk” derken,788 İbn Hacer “zayıf”,789 olarak tavsif etmiştir.
Selâme b. Ravh hakkında Ebû Hâtim “leyse bil-kaviyy” derken, Ebû Zür’a
“zayıf ve münkeru’l-hadis” olarak tavsif etmekte, Ancak hadisleri itibar için
yazılır der.790 İbn Hacer de bu görüşleri “sadûk lehu evhâm”791 (yanlışları çok bir
sadûk anlamında)792 ifadesiyle özetlemektedir. Ancak İbn Hibbân Sikât/Güvenilir
Raviler isimli eserinde zikretmekte ve “müstakîmu’l-hadis” demektedir.793
.
e. Derecesi
Hadisimiz
Muhammed
b.
Azîz
(veya
Uzeyz)’in
zayıflığı sebebiyle
zayıftır. Ayrıca Selâme b. Ravh da zabt açısından “pek kuvvetli bir ravi”
değildir.
Hadisimizin isnadının çok zayıf olmaması, metninin mevkuf olması ve
siyerle ilgili olması sebebiyle değerlendirilmesinde mahzur olmamalıdır.
f. Değerlendirme
Hicretin 2. Yılında Ramazan ayında gerçekleşen İslâm’ın en önemli ilk
gazası Bedir Savaşı’dır. Müslümanların safında yer alan kişi sayısı (farklı sayılar
verilmekle birlikte) 319, Müşriklerin sayısı ise 1000 kişi idi.794
Hz. Peygamber’in önderliğinde -stratejik önemi olan bu savaş için- gerekli
bütün adımlar atılmış ve 160 km. uzaklıktaki Bedir Kasabası’na varılmıştı. Hedef
İbn Hibbân, Sikât, IX, 137.
Zehebî, Mizân, III, 647; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XXVI, 113.
785 Uğur, Hadis Terimleri, s. 362.
786 Zehebî, Mizân, III, 647; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XXVI, 115.
787 Zehebî, a.g.e., III, 647.
788 Zehebî, a.g.e., III, 647.
789 İbn Hacer, Takrîb, s. 878.
790 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , XII, 305; Zehebî, Mizân, II, 183.
791 İbn Hacer, Takrîb, s. 426.
792 Uğur, Hadis Terimleri, s. 334.
793 İbn Hibbân, Sikât, VIII, 300.
794 Müslim, Sahih, Cihâd 18, hadis no: 1763.
783
784
149
Ebû Süfyân komutasındaki Suriye’den dönen kervanı basmaktı. Ancak işler
istenildiği şekilde gitmedi. Bu durumu haber alan Ebû Süfyân yolun güzergâhını
değiştirdi ve Mekke’den yardım istedi. Hızlıca hazırlanan Mekkeli Müşrikler
Bedir kasabasına geldiler.795 Böylece iki ordu karşı karşıya gelmiş oldu.
Müslümanlar savaş için yola çıkmadıklarından dolayı savaş anlamında hazır
değillerdi. Ayrıca düşman hem kişi sayısı bakımında hem de teçhizat bakımından
çok güçlü idi. Kendilerinden çok emin olan Mekkeli Müşrikler, Rabbimizin şu
kanununu bilmiyorlardı:
“Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler.
Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip
gelirler.”796 Ve elbette Cenab-ı Hakkın, Hz. Peygamber’in şu duasına icabet
edeceğini de bilmiyorlardı:
“Allah’ım, bana olan sözünü yerine getir, vaad ettiğini ver! Allah’ım
eğer şu bir avuç Müslümanı helak edersen, yeryüzünde sana ibadet eden
kimse kalmayacak!”797
İşte Allah’ın kanunu ve Hz. Peygamber’in duası neticesinde “Ben size ard
arda bin melekle yardım ediyorum”798 müjdesi geldi. Dolayısıyla İslâm
ordusunda yer alan 319 kişiden biri olan ve Allah’ın yardımını bir mucize olarak
müşahede etmiş Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa, gözlerim kör olmasaydı meleklerin
nereden bize yardım için geldiklerini sana gösterirdim demektedir.
Böylece Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa, Allah Rasûlü’nü, O’nun mucizelerini
Kur’an’ın nüzûlünü görmüş, Meleklerin indiğine şahit olmuştur. Ayıca İslâm’ın
sıfır noktasından zirve noktasına yükselirken önemli hissesi bulunan sahâbîlerden
biri olma şerefini de elde etmiştir.
Peygamberlerin melekleri görüp seslerini işitmesi tabiîdir. Diğer insanların
ise melekleri fizikî olarak müşahede etmeleri istisnaî hallerle sınırlı olarak
gerçekleşmiştir.799
Ebû Üseyd
başta olmak
üzere Ehl-i Bedr’in melekleri
görmeleri bu minvalde değerlendirilmelidir. Ayrıca Ebû Üseyd melekleri aslı
hüviyetinde değil, insan suretinde gördüğü kanaatindeyiz.
Mustafa Fayda, “Bedir Gazvesi”, DİA, V, 325-326.
Enfal, 8/65.
797 Müslim, Sahih, Cihâd 18, hadis no: 1763.
798 Enfal, 8/9.
799 M. Sait Özervarlı, “Melek”, DİA, XXIX, 41.
795
796
150
3.3.18 YİRMİİKİNCİ HADİS
Ölü Arazinin İhya Edilmesi
a. Metni
ِّ ‫ عن إِّسحا حق ب ِّن عب ِّد‬،‫ًلم بن حرب‬
‫ حع ْن حع ْب ِّد ال حْع ِّز ِّيز بْ ِّن أِّحِب‬،‫اَّلل بْ ِّن أِّحِب فح ْرحوةح‬
ْ ‫ححدثح حنا حع ْب ُد الس ِّ ْ ُ ح ْ ح ْ ْ ح ْ ح‬
ِّ ‫ول‬
‫ضا حم ْي تح ًة فح ِّه حى‬
ُ ‫ حق حال حر ُس‬:‫ حق حال‬،‫ُس ْيد‬
ً ‫ « حم ْن أح ْحيحا أح ْر‬:‫اَّلل صلى هللا عليه وسلم‬
‫ حع ْن أِّحِب أ ح‬،‫حس حل حم حة‬
)‫ (رواه َيَي بن آدم ىف كتابه اْلراج ِّهبح حذا السند واملنت‬.» ‫س لِّعِّ ْرق ظح ِّاَل حح ٌّق‬
‫ حول ْحي ح‬،‫ل ُحه‬
b. Tercümesi
Ebû
Üseyd’den
rivayet
olunduğuna
göre,
Rasûlullah
(s.a.v)
şöyle
buyurmuştur: “Kim ölü araziyi (ekerek) canlandırırsa o toprak onundur.
Zalim damar (sahibin)e hak yoktur.”
c. Tahrici
Yahyâ b. Âdem (ö. 203/818) el-Harâc’ında Abdüsselâm b. Harb- İshâk b.
Abdullah b. Ebî Ferve- Abdülazîz b. Ebî Seleme o da Ebû Üseyd kanalıyla hadisi
rivayet etmiştir.800
d. Ricali
Ahmed b. Hanbel, İshâk b. Abdillah b. Ebî Ferve’nin hadislerini
yasaklarken, Buhârî terakûhu/ muhaddisler onun rivayetlerini terk ettiler, bilgisini
vermektedir.801 Onun hakkında Yahyâ b. Maîn zayıf ve İbn Huzeyme “hadisiyle
ihticac olunmaz” diyerek görüş beyan etmektedirler.802
Yahyâ b. Âdem el-Kureşî, Kitâbü’l-Harâc, thk. Hüseyin Mü’nis, Daru’ş -Şurûk, 1987, s. 119,
hadis no: 276.
801 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , II, 451; Zehebî, Mizân, I, 193.
802 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , II, 451-455.
800
151
e. Derecesi
Hadisimiz, isnadında yer alan (İshâk b. Abdullah b. Ebî Ferve) hakkında
Dârakutnî, Berkânî metrûk, Ebû Zür’a, Ebû Hâtim ve Nesâî metrûkü’l-hadis803 ve
İbn Hacer804 metrûk (günlük hayatında yalan söyleyen biri) hükmünü verdiği için
“isnadı çok zayıf” bir hadistir.
Hadisimizin isnadı gibi “isnadının zayıflığı şiddetli” olan bir hadis, başka
senedlerle takviye edilemez. Ancak bizi bu hadisten müstağni kılacak olan Saîd b.
Zeyd,805 Abdullah b. Ömer806 ve Urve’den807 rivayet edilen hasen ve sahih
derecesinde hadisler bulunmaktadır.
Bu
hadisler
sebebiyle
hadisimizin
metni
hakkında
değerlendirme
yapılmasında mahzur olmayacaktır.
f. Değerlendirme
Bizi topraktan yaratan Rabbimiz, insanı, yeryüzünü -tarım, sanat, inşaat ve
madencilik gibi yollarla- imar etmesi için görevlendirmiştir.808 Hiç bir şey
ekilmeyip kulanılmayan, insanların istifasına sunulmayan ve sahibi olmayan bir
kara parçası “ölü arazi” diye Efendimiz (s.a.v)’in diliyle isimlendirilmektedir.
Kendisinden faydalanılamayan araziler, hiçbir işe yaramadıkları için ölüye
benzetilmiş, faydalı bir hale getirmek ise onları tekrar hayata kavuşturmaya
benzediği için bu işleme ihya (diriltme) ismi verilmiştir.
Hadisimizde, ölü bir araziyi ihya eden kimsenin o araziye sahip olacağı
belirtilmektedir. Ancak ölü araziye hangi şekilde bir muamele yapılırsa ihya
edilmiş olur, bu âlimler arasında ihtilaflıdır.
Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , II, 451-455
İbn Hacer, Takrîb, s. 130.
805 Ebû Dâvûd, Sünen, IV, 680, Harac 37, hadis no: 3073; Nesâî, Sünen, V, 325, İhyâü’l-Mevât 2,
hadis no: 5729; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 235, İhyâü’l-Mevât 1, hadis no: 11772; Ebû
Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Alî el-Beyhakî, es-Sünenü’s-Sağîr, thk. Abdülmu’tî Emin Kala’cî,
Câmiatü’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye, Pakistan, 1989, II, 325, Buyû 63, hadis no: 2179; Ebû Ya‘lâ
Ahmed b. Alî b. el-Müsennâ et-Temîmî el-Mavsılî, Müsned, thk. Hüseyin Selîm Esed, Daru’lMe’mûn, Dimeşk, 1990, II, 252, hadis no: 957.
806 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, I, 318, hadis no: 601.
807 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 235, İhyâü’l-Mevât 1, hadis no: 11775; Taberânî, elMu’cemü’l-Evsat, I, 318, hadis no: 601.
808 Hud, 11/61.
803
804
152
Hanefiler: bir araziyi ihya eden kimse ancak devlet başkanının izni ile
oraya sahip olur. İzin olmaksızın araziye ne gibi işlemler yaparsa yapsın o araziye
sahip olamaz.
İmam Mâlik,
arazinin ihya edilip sahip olunması noktasında devlet
başkanının iznine ihtiyaç olmadığını belirtir. Fakat Mâlikî âlimler Ebû Hanife gibi
düşünmekteler.
Hanbelilere göre; bir arazinin etrafını duvarla çevirmek, onun ihya edilmiş
sayılması için yeterlidir.
Malikiler ve Şafiler: bu hususta önemli olan örftür. Binaenaleyh hangi
beldenin örfünde bir arazinin etrafını duvarla çevirmek, orayı ihya etmek
anlamına gelirse, orada bu arazi ihya edilmiş sayılır. Bu örfün geçerli olmadığı
yerler de ise ihya edilmiş sayılmaz.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in; “Zalim damar (sahibin)e hak yoktur” sözünün
anlamı ise başkasının toprağına haksızlıkla dikilen bir ağacın bir damarının bile
onu diken kimse için helal olamayacağıdır. 809
(‫ )عرق ظالم‬ifadesi, tenvinli ve izafeli şekilde rivayet edilmiştir. Tenvinli
olduğunda mana şu şekildedir; “Zalim damar için hak yoktur.” Yani kim
başkasının arazisine izinsiz olarak bir ağaç dikerse, o kimse için ağacın orada
muhafaza hakkı yoktur. Kelimenin izafeli haline gelince; “Bir damarın zalim olan
sahibi için hakkı yoktur.” Yani bir kimse kendisinden önce başkası tarafından ihya
edilen bir araziye sahip olabilmek için oraya ağaç dikerse, bu ağaçların bir
damarında bile onu diken bu zalim kimsenin hakkı olmaz. 810 Ancak her iki şekilde
de aralarında sadece lafzî farklılık olduğu da açıktır.
Yeniel, Kayapınar, Ebû Dâvûd Terc, XI, 403-405; Canan, Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, II,
411-413.
810 Aynî, Umdetü’l-Kârî, XXII, 246; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, VI, 137; Yeniel, Kayapınar, a.g.e,
XI, 403-405; Sehâranfûrî, Bezlü’l-Mechûd, XIV, 28.
809
153
3.3.19 YİRMİÜÇÜNCÜ HADİS
Canlılar Ekinden ve Meyvelerden Yerse,
Bahçe Sahibi İçin Sadaka Olarak Yazılır.
a. Metni
ِّ ‫ عن إِّسحا حق ب ِّن عب ِّد‬،‫ًلم بن حرب‬
‫ حع ْن حع ْب ِّد ال حْع ِّز ِّيز بْ ِّن أِّحِب‬،‫اَّلل بْ ِّن أِّحِب فح ْرحوةح‬
ْ ‫ححدثح حنا حع ْب ُد الس ِّ ْ ُ ح ْ ح ْ ْ ح ْ ح‬
ِّ ‫ول‬
‫س‬
ُ ‫ قح حال حر ُس‬:‫ قح حال‬،‫ُس ْيد‬
‫ « حم ْن حزحر ح‬: ‫اَّلل صلى هللا عليه وسلم‬
‫ حع ْن أِّحِب أ ح‬،‫حسلح حم حة‬
‫ع حزْر ًعا اح ْو غححر ح‬
ِّ ْ ‫غحرسا فح لحه احجر ما احصاب‬
)‫ (رواه َيَي بن آدم ىف كتابه اْلراج ِّهبح حذا السند واملنت‬.‫ْع حو ِّاِف‬
‫ت م ْن ُه احل ح‬
‫ْ ً ُ ُْ ح ح ح‬
b. Tercümesi
Ebû
Üseyd’den
rivayet
olunduğuna
göre,
Rasûlullah
(s.a.v)
şöyle
buyurmuştur: “Kim bir ekin ekerse veya bir ağaç dikerse, ondan alıp yiyen
her canlı (insan ve hayvan) için o kimseye ecir vardır.”
c. Tahrici
Yahyâ b. Âdem el-Harâc’ında Abdüsselâm b. Harb- İshâk b. Abdullah b.
Ebî Ferve- Abdülazîz b. Ebî Seleme o da Ebû Üseyd kanalıyla hadisi rivayet
etmiştir.811
d. Ricali
İshak b. Abdillah b. Ebî Ferve’nin metrûk, olduğu 22. Hadisin “Ricali”
bölümünde geçmektedir.812
811
812
Yahyâ b. Âdem, Harâc, s. 115, hadis no: 258.
İshak b. Abdillah b. Ebî Ferve hakkında bkz. s. 147.
154
e. Derecesi
Hadisimiz isnadındaki (İshâk b. Abdillah b. Ebî Ferve)’nin “metrûk”
(günlük hayatında yalan söylemesi) nedeniyle “çok zayıftır. Dolayısıyla şevahidi
ile takviye edilemez.
Ancak kaynaklarda hadisimizin manasını teyid eden ve bizi bu hadisten
müstağni kılacak olan Enes b. Mâlik, 813 Câbir814 ve Ümmü Mübeşşir815 rivayetleri
de nakledilmektedir.
Bu
hasen
ve
sahih
hadisler
sebebiyle
hadisimizin
metni hakkında
değerlendirme yapılmasında mahzur olmayacaktır.
f. Değerlendirme
İslâm’ın prensiplerinden ve yeryüzüne hâkim kılmak istediği hususlardan en
önemlisi “iyilik” merkezli bir hayat varetmektir. Her ne türden olursa olsun
yapılan iyilik, dünya hayatını daha güzel ve daha yaşanır kılarken, “Her iyilik bir
sadakadır”816 nebevî ifadesi, ahiret açısından da bize güzellik katacağının
işaretidir.
Hadisimizde, ekmiş olduğumuz veya ürettiğimiz herhangi bir şeyden, ne tür
bir canlı istifade ederse etsin, bize geri dönüşünün sadaka olacağı ve durumu bu
mantıkla değerlendirmemiz gerektiği ifade edilmektedir.
Verilen
sadakanın
azlığı-çokluğu,
küçüklüğü-büyüklüğü
önemli değildir.
Verilirken kişinin taşıdığı samimiyet ve ihlası önemlidir. Dolayısıyla halis niyetle
Allah rızası için verilen her türlü sadaka, Allah katında çok değerli ve mükâfata
layıktır. Sadaka verenler ve bu durumu kendilerine ahlak edinenler cennete
“sadaka kapısı”ndan817 çağrılacaklardır.
Buhârî, Sahih, Edeb 27, hadis no: 6012.
Müslim, Sahih, Müsâkât 2, hadis no: 1552; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXIII, 376, hadis no:
15201.
815 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXXIV, 591, hadis no: 27043; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr,
XXV, 100, hadis no: 261.
816 Buhârî, Sahih, Edeb 27, hadis no: 6011.
817 Müslim, Sahih, Zekat 27, hadis no: 1027.
813
814
155
3.3.20 YİRMİDÖRDÜNCÜ HADİS
Dünya Nimetlerini İstemede Orta Yolu Takip Etmek
a. Metni
ِّ ْ ِّ‫ أح ْخب رحَن إ‬،‫حدثح نا ِّه حشام بن عمار‬
‫ حع ْن حربِّ حيعةح بْ ِّن أِّحِب حع ْب ِّد‬،‫ أح ْخحب حرحَن ُع حم حارةُ بْ ُن غح ِّزيةح‬،‫يل بْ ُن حعياش‬
‫حح ح‬
‫ُ ُْ ح‬
‫ح ح‬
ُ ‫َساع‬
ِّ ‫ول‬
ِّ ‫ عن أِّحِب أ‬،‫ك ب ِّن س ِّعيد اْلحنْص ِّار ِّي‬
ِّ ِّ ِّ
‫اَّلل صلى هللا‬
ُ ‫ قح حال حر ُس‬:‫ قح حال‬،‫حسيد‬
‫الر ْح‬
ْ‫ح‬
‫ح‬
‫ حع ْن حع ْبد ال حْمل ْ ح‬،‫َح ِّن‬
ِّ ِّ
ِّْ ‫ «أح‬: ‫عليه وسلم‬
ِّ ‫ْجلُوا ِِّف طحلح‬
ُّ ‫ب‬
‫» ( رواه ابن أِب‬.‫حه ِّم ْن حها‬
ُ ‫ فحِّإن ُكًلا ُميحس ٌر ل حما ُخل حق ل‬،‫الدنْ يحا‬
)‫عاصم ىف كتابه الزهد ب هذا السند واملنت‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd’den nakledildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Dünya (malını) talep etmekte mu’tedil olun (ifrat ve tefritten sakının). Çünkü
herkes kendisi için yaratılmış olan (dünyalık)a eriştirilecektir.”
c. Tahrici
İbn Ebî Âsım (ö. 287/900), Kitâbü’z-Zühd’ünde Hişâm b. Ammâr- İsmâîl b.
Ayyâş- Umâra b. Ğaziyye- Rebîa b. Ebî Abdirrahmân- Abdülmelik b. Saîd elEnsârî- o da Ebû Üseyd’den hadisi rivayet etmiştir. 818
d. Ricali
İsmail b. Ayyaş hakkında Nesâî sâlih, Yahyâ b. Maîn leyse bihî be’s, Ebû
Hâtim (hadiste gevşektir anlamında) leyyin ifadelerini kullanmaktadırlar.819
Ya’kûb b. Şeybe ve Yahyâ b. Maîn bir başka görüşünde sika olduğunu
Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. Ebî Âsım, Kitâbü’z-Zühd, thk. Abdülalî Abdülhamîd Hâmid,
Daru’r-Reyyân, Kahire, 1987, I, 119, hadis no: 236.
819 İbn Hacer, Tehzîb, II, 162-164.
818
156
belirtmektedirler.820 Zehebî ise hâfız, imam ve Şam’ın muhaddisi olarak
tanıtmaktadır.821 İbn Hacer İsmâîl b. Ayyâş’ı “sadûk” olarak vasıflar.822
İbn Hibbân, Umâra b. Ğaziyye’yi823 Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde
zikrederken, Ahmed b. Hanbel, Ebû Zür’a ve Muhammed b. Sa’d sika, Yahyâ b.
Maîn sâlih, Ebû Hâtim sadûk, Nesâî leyse bihî be’s şeklinde onun hakkında
olumlu
yönde
düşüncelerini
paylaşırken
İbn
Hazm
zayıf
olduğunu
söylemektedir.824 Zehebî onu sadûk olarak nitelemiş ve “İbn Hazm’dan başkasının
onu zayıf addeddiğini görmedim,” demiştir.825 İbn Hacer ise lâ be’se bih olarak
tavsif etmiştir.826
e. Derecesi
Kitâbü’z-Zühd isimli eserin tahkikini yapan Abdülalî Abdülhamîd Hâmid,
İsmâîl b. Ayyâş’dan dolayı hadisin “zayıf” olduğu kanaatindedir.
Hâlbuki Hişâm b. Ammâr ve İsmâîl b. Ayyâş’ın sadûk, Umâra b.
Ğaziyye’nin ise lâ be’se bih olması sebebiyle hadisimiz zayıf değil,
hasen
derecesindedir.
Hadisimizin Ebu Humeyd es-Saidî’den nakledilen şahidi, İbn Mâce’nin
Sünen,827
Hâkim’in
Müstedrek,828
Beyhakî’nin
Şuabü’l-Îmân,829
Bezzâr’ın
Müsned,830 el-Kudaî’nin Müsnedü’ş-Şihâb,831 Ebû Nuaym’ın Hilyetü’l-Evliyâ832
Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl , III, 173-177.
Zehebî, Siyer, VIII, 312.
822 İbn Hacer, Takrîb, s. 142.
823 İbn Hibbân, Sikât, VII, 260.
824 İbn Hacer, Tehzîb, III, 211; Zehebî, Mizân, III, 178; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, III, 260-261.
825 Zehebî, a.g.e., III, 178.
826 İbn Hacer, Takrîb, s. 713.
827 İbn Mâce, Sünen, III, 274, Ticârât 2, hadis no: 2536
828 Hâkim, Müstedrek, II, 4, hadis no: 2133
829 Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, V, 434, hadis no: 10403
830 Bezzâr, Müsned, IX, 169, hadis no: 3719
831 Ebû Abdillah Muhammed b. Selâme el-Kudaî, Müsnedü’ş-Şihâb, thk. Hamdî Abdülmecîd es Selefî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1985, I, 416, hadis no: 716
832 Ebû Nuaym Ahmed b. Abdillâh b. İshâk el-İsfahânî, Hilyetü’l-Evliyâ’, Daru’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut, 1988, I, 265.
820
821
157
ve İbn Ebî Âsım’ın Kitâbü’s-Sünne833 adlı eserlerinde rivayet edilmektedir. Bu
şahid sebebiyle hadisimiz sahih li-gayrihî derecesine yükselmektedir.
f. Değerlendirme
Rabbimiz bizi yaratmış ve yaşamamız için gerekli ne varsa varetmiştir. Bize
nimet olarak sunduğu şeyler ahiretimizi kazanmamıza yardımcı olsun diyedir.
Ama
bununla
birlikte
dünyadan
da
nasibini
unutma 834
uyarısında
da
bulunmaktadır.
Ahiretin tarlası olan yaşadığımız şu dünya hayatı, bir araçtan öteye
geçmemelidir. Dünya araç olmaktan çıkıp, amaç halini alırsa o kimse için tehlike
çanları çalıyor demektir.
Dünyada nimet adına ne varsa, alnını secdeye götüren, Allah’ın ismini
haykıran ve imanını ortaya koyan kimse içindir. 835 Bizler Müslümanlar olarak,
Kur’an’ın ve sahih sünnetin ortaya koyduğu ölçüyle hareket ederek -hadisimizde
de işaret edildiği üzere- dünya nimetlerini istemede orta yolu izlememiz ve aşırı
hırs
göstermememiz
kanaatsizlik
ise
tavsiye
onları
edilmektedir.
helal
kazançtan
İnsanda
harama
kendisi
ve
için
yaratılana
haksızlığa/zulme
kaydırmaktadır. Zaten insan ne yaparsa yapsın Allah’ın, hakkında kader olarak
yazdığı şeyden fazlasını elde edemeyecektir.
Ebû Bekir Ahmed b. Amr b. Ebî Âsım, Kitâbü’s-Sünne, thk. Muhammed Nâsırüddîn Elbânî,
el-Mektebetü’l-İslâmiyye, Beyrut, 1980, s. 182, hadis no: 418.
834 Kasas, 28/77.
835 Araf, 7/32.
833
158
3.3.21 YİRMİBEŞİNCİ HADİS:
Zekât Verenin ve Toplayanın Dürüst Olması
a. Metni
ِّ
ِّ ‫حدثح نا َُحيد أَن أحبو اْل‬
‫ حع ْن أِّحِب‬،‫س ُسلح ْي ِّم بْ ِّن ُجحب ْي حم ْوحَل أِّحِب ُه حريْ حرةح‬
ْ ُ
ْ‫ح ح ح‬
‫ حع ْن أِّحِب يُونُ ح‬،‫ أَن ابْ ُن حَل حيعةح‬،‫حس حود‬
ِّ ِّ ‫احِب رس‬
ِّ ‫ وعن أِّحِب أُسيد اْلحنْص ِّار ِّي‬،‫هري رةح‬
ِّ ‫"ح ٌّق حعلحى الن‬
‫اس‬
ْ‫ح‬
‫ ح‬:‫ول اَّلل صلى هللا عليه وسلم قحاَّل‬
ُ ‫ص حْ ح‬
‫ح‬
‫ح‬
ْ ‫ُحْح ح ح‬
ِّ ِّ ِّ
ِّ ‫إِّذحا حق ِّدم علحي ِّهم الْم‬
‫ فحِّإ ْن‬،‫ حو حَّل َُيْفُو حن حع ْنهُ حش ْي ًئا ِّم ْن حها‬،‫ربوهُ ِِّب ْحم حو ِّاَلِّ ْم ُكلِّ حها‬
‫ح حْ ُ ُ ح‬
ُ ِّْ‫صد ُق أح ْن يُ حرحبُوا به حو َُي‬
‫ " (رواه‬.‫ حو حسيُ حخلِّ ُفهُ اَّللُ حَلُ ْم‬،ُ‫ضر إَِّّل نح ْف حسه‬
ُ ‫ حَلْ يح‬،‫ك حوا ْعحت حدى‬
‫ حوإِّ ْن حكا حن حغ ْي حر حذلِّ ح‬،‫ك‬
‫حع حد حل حفبِّ حسبِّ ِّيل حذلِّ ح‬
)‫ابن حزْْنُويحة ِف كتاب اْلموال ب هذا السند واملنت‬
b. Tercümesi
Rasûlullah (s.a.v)’in iki sahâbîsi Ebû Hureyre ve Ebû Üseyd (r.anhümâ)
şöyle demişlerdir: “İnsanların (zekât verecek
müslümanların) zekât toplama
memuru geldiği zaman onu hoş karşılamaları, bütün mallarının bilgisini vermeleri
ve ondan hiç birşeyi gizlememeleri gerekir. Şayet zekât toplama memuru, (malları
zenginlerden alırken) adil davranırsa işte uygun olan yol budur. Şayet adil
olmayıp haddi aşarsa (zekât toplama memuru) ancak kendisine zarar verir. Allah,
zekât verenlere zararlarının karşılığını verecektir.”
c. Tahrici
Hadisimizi İbn Zencûye (ö. 251/865) Kitâbü’l-Emvâl’inde836 ve Ebû Ubeyd
(ö. 224/838) Kitâbü’l-Emvâl’inde837 İbn Lehîa- Ebû Yûnus Süleym b. Cübeyr o
da Ebû Hureyre ve Ebû Üseyd kanalıyla mevkuf olarak rivayet etmiştir.
Humeyd b. Mahled b. Kuteybe Ebû Ahmed ibn Zencûye el-Horasânî, Kitâbü’l-Emvâl, thk.
Şâkir Zeyb Feyyâz, Merkezü’l-Melik Faysal li’l-Buhûs ve’d-Dirâsati’l-İslâmiyye, Riyad, 1986, s.
894, hadis no: 1584.
837 Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emvâl, thk. Ebû Enes Seyyid b. Receb, Dârü’lHedyi’n-Nebevî ve Darü’l-Fadîle, Riyad, 2007, II, 61, hadis no: 1059.
836
159
d. Ricali
Hadisin senedinde yer alan Abdullah b. Lehîa hakkındaki görüşler 18.
Hadisin “Ricali” bölümünde geçmiştir.838
Abdullah b.
Lehîa’dan kitapları
yandıktan sonra kendisinden hadis rivayet edenlerin hadisleri zayıftır.839
d. Derecesi
Hadisimiz, sahabî sözü olup mevkuf hadistir. Hadisimizi İbn Zencûye (ö.
251/865) Kitâbü’l-Emvâl’inde840 Ebu’l-Esved’den ve Ebû Ubeyd (224/838)
Kitâbü’l-Emvâl’inde841 Yahyâ b. Bükeyr’den nakletmişlerdir. Hadisimizi İbn
Lehîa’dan rivayet eden Ebu’l-Esved ve Yahyâ b. Bükeyr, İbn Lehîa’nın kitapları
yandıktan sonra kendisinden hadis rivayet edenlerden oldukları için hadisimiz
“zayıf”tır.
Ancak Ebû Ubeyd (224/838) Kitâbü’l-Emvâl’inde tamamen farklı bir
senedle sadece Ebû Hüreyre’den mevkuf olarak aynı konuda şu şekilde bir hadis
nakletmiştir:
Zâhir b. Bernû anlatıyor:
Bir adam Ebû Hureyre’ye gelerek; Malımın
değerli olanını zekât memurundan gizleyeyim mi? diye sordu. Ebû Hureyre şöyle
cevap verdi: (Zekât memurları) Size geldikleri zaman onlara isyan etmeyin.
Gittikleri zaman (arkalarından) sövmeyin. Aksi takdirde asi olursun. Zalimin
(zulmünü) hafiflet ve ancak; Bu benim malımdır bu da (zekât için verilmesi) hak
olandır. Hak olanı al. Batılı bırak, diye söyle. Şayet o, hak olanı alırsa işte uygun
olan budur. Eğer onun dışında haddi aşarsa kıyamet günü terazide kendine
biriktirmiş olursun.”842
Bu şahid sebebiyle Ebû Hureyre ile birlikte rivayet eden Ebû Üseyd hadisi,
hasen li-gayrihî derecesine yükselmektedir.
Abdullah b. Lehîa hakkında bkz. s. 136.
Beşşâr, Arnavût, Tahrîru Takrîbi’t-Tehzî b, II, 258.
840 İbn Zencûye, Kitâbü’l-Emvâl, s. 894, hadis no: 1584.
841 Ebû Ubeyd, Kitâbü’l-Emvâl, II, 59, hadis no: 1059.
842 Ebû Ubeyd, a.g.e., II, 60, hadis no: 1056.
838
839
160
Böylece
İbn
Zencûye’nin
Kitabü’l-Emvâl’inin muhakkıkı Şâkir Zeyb
Feyyâz’ın, “Hadis, İbn Lehîa sebebiyle zayıftır,” şeklindeki ifadesinin843 isabetli
ve dakik olmadığı; Ebû Ubeyd’in Kitabül-Emval’inin muhakkıkı Ebû Enes Seyyid
b. Receb’in, İbn Lehîa sebebiyle zayıf olan Ebû Üseyd ve Ebû Hureyre hadisinin
yukarıdaki
Ebû
Hureyre
şahidliğiyle
hadisinin
hasen
olduğu844
li-gayrihî
şeklindeki ifadesinin daha isabetli ve dakik olduğu görülmektedir.
e. Değerlendirme
İslâm’ın beş temel ilkesinden yani olmazsa olmazlarından biri zekât
ibadetidir.845 İslâm’ın temel ilkeleri dediğimiz Kelime-i Tevhid,846 Namaz,847
Oruç,848 Hac849 ve Zekât850
maddelerin her biri aslında insanlık var oluşundan
beri ibadet olarak yapılagelmektedir. Bu maddelerin hepsi de Müslümanın
hayatını kuşatan ve onunla asla ayrılmaz parçalarını oluşturan ibadetlerdir.
Namaz, oruç vb. ibadetler, birçok hikmetleri içerisinde barındırdığı gibi
zekâtta, içerisinde muhteşem hikmetler barındıran ve sosyal hayata büyük katkılar
sağlayan bir kulluk görevidir.
İnsana
içerisinde
vermeyi,
barındıran
cömertliği
zekât
ve
ibadeti,
paylaşmayı
insanlar
öğretmek
arasında
gibi
manevi
hikmetler
bakımından
muhabbeti, kardeşliği tesis eder. Maddi anlamda ise malın tekelleşmesini önler ve
zengin ile fakir arasında bir nebze de olsa denge kurulmasını sağlar.
Zekât gelirlerinin -bunlar ister açık malların (emvâl-i zâhire) ister gizli
malların (emvâl-i bâtına) zekâtı olsun- Hz. Peygamber döneminden itibaren
âmiller vasıtasıyla toplandığı bilinmektedir. Altın-gümüş maden ve paralar için
Bilâl-i Habeşî’yi, genel olarak zekât gelirleri konusunda Zübeyr b. Avvâm ve
İbn Zencûye, Kitâbü’l-Emvâl, thk. Şâkir Zeyb Feyyâz, s. 894, hadis no: 1584.
Ebû Ubeyd, Kitâbü’l-Emvâl, thk. Ebû Enes Seyyid b. Receb, II, 59, hadis no: 1056.
845 Müslim, Sahih, İman 5, hadis no: 16.
846 A’raf, 7/172.
847 Yunus, 10/87.
848 Bakara, 2/183.
849 Âl-i İmrân, 3/96.
850 Enbiyâ, 21/73.
843
844
161
Cehm b. Salt’ı, özellikle hurmaların zekâtıyla ilgili olarak da Abdurrahman b.
Avf’ı âmil tayin etmiştir.851
Hadisimizde hem zekât veren hem de zekât toplayan için iki husus ön plana
çıkmaktadır:
Birincisi: Zekâtı verecek olan kimseler hiçbir malını gizlemeksizin gerçeği
söylemek zorundadırlar.
İkincisi:
Zekât
toplayan
memurlar
insanların
mallarından
kendilerine
söylenildiği miktarda zekâtı alacaklar. Her iki tarafın da doğru ve dürüst
davranmaları
gerektiğini,
aksi
takdirde
kendisine
zulmetmiş
ve
ahiretini
mahvetmiş olacağını Hz. Peygamber belirtmektedir.
851
Mehmet Erkal, “Âmil”, DİA, III, 58-59.
162
3.3.22 YİRMİALTINCI HADİS
Budâa’ Kuyusu
a. Metin
ِّ ‫ُِب بْ ُن حعب‬
‫ت ِّعدةً ِّم ْن‬
ُّ ‫أ ح‬
ُ ‫ حَِّس ْع‬:‫ قح حال‬،‫ حع ْن أحبِّ ِّيه‬،‫اس بْ ِّن حس ْه ِّل بْ ِّن حس ْعد‬
ِّ
:‫ يح ُقولُو حن‬،‫ حوأِّحِب حس ْه ُل بْ ُن حس ْعد‬،‫َح ْيد‬
‫ حوأحبُو ُح‬،‫ُس ْيد‬
‫حو حسل حم ف ِّيه ْم أحبُو أ ح‬
‫ ححدثحِِّن‬،‫أح ْخحب حرحَن ُحُمم ُد بْ ُن عُ حم حر‬
ِّ ‫حص حح‬
‫صلى اَّللُ حع حل ْي ِّه‬
ْ ‫أ‬
‫اب النِّ ِِّب ح‬
ِّ ُ ‫أحتحى رس‬
‫ حوحمج ِِّف الدل ِّْو‬،‫ فح حت حوضأح ِِّف الدل ِّْو حوحردهُ ِِّف الْبِّئْ ِّر‬،‫اعةح‬
‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم بِّئْ حر بُ ح‬
‫ضح‬
‫ول اَّلل ح‬
ُ‫ح‬
ِّ
ِّ ‫مرةً أُ ْخرى وبصق فِّيها و حش ِّر‬
‫وه‬
ُ ُ‫ يح ق‬،‫يض ِِّف حع ْه ِّد ِّه‬
ُ ُ‫ «اغْسل‬:‫ول‬
ُ ‫ض ال حْم ِّر‬
‫ حوحكا حن إِّذحا حم ِّر ح‬،‫ب م ْن حمائِّحها‬
‫ح حح ح ح ح ح ح‬
‫ح‬
‫ (رواه ابن سعد ىف الطبقات الكربى هبذا السند‬.‫ حف حكأحَّنحا ُحل ِّم ْن ِّع حقال‬،‫ حف يُ ْغ حس ُل‬،" ‫اع حة‬
‫ِّم ْن حم ِّاء بُ ح‬
‫ض ح‬
)‫واملنت‬
b. Tercüme
Abbâs b. Sehl, Ebû Üseyd, Ebû Humeyd ve Sehl b. Sa’d’ın şöyle dediklerini
nakleder: Rasûlullah (s.a.v) Budâa’ Kuyusu’na geldi. Kovanın içindeki (su ile)
abdest aldı. (sonra) kovayı kuyuya attı. (kovayı çıkartıp) tükürdü tekrar (kuyuya)
attı. Daha sonra kuyuya tükürdü ve onun suyunu içti. Rasûlullah (s.a.v), bir kimse
hastalandığında;
-“Onu Budâa’ Kuyusu’nun suyu ile yıkayın,” derdi. Hasta yıkanırdı da
sanki bağından/ipinden çözülmüş gibi olu(p hastalığından kurtulu)rdu.
c. Tahric
İbn Sa’d et-Tabakâtü’l-Kübrâ’sında Muhammed b. Ömer- Übey b. AbbâsAbbâs b. Sehl o da Ebû Üseyd, Ebû Humeyd ve Sehl b. Sa’d’dan hadisi rivayet
etmiştir.852
d. Ricali
Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî’nin metruk olduğu ile ilgili bilgi 20.
Hadisin “Ricali” bölümünde geçmiştir. 853 Übeyy b. Abbâs’ın zayıf olduğu bilgisi
ise 20. Hadisin “Ricali” bölümünde geçmiştir. 854
İbn S’ad, Tabakât, I, 435.
Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî hakkında bkz. s. 134.
854 Übeyy b. Abbâs hakkında bkz. s. 141.
852
853
163
e. Derecesi
Hadisimiz isandındaki el-Vâkidî’nin “metrûk” ve Übeyy b. Abbas’ın zayıf
olması nedeniyle “çok zayıf” bir hadistir.
Ancak
hadisimizin metninin mevkuf olması, tarihle ilgili olması, ravisi
Vakıdî’nin tarihî rivayetlerde makbul855 olması sebebiyle değerlendirilmesinde
mahzur olmamalıdır.
f. Değerlendirme
Medine, müminler için çok kıymetli çok değerlidir. Çünkü Hz. Peygamber
İslâm devletini orada kurmuş ve orada zirveye taşımıştır. Her karış toprağında
Efendimiz (s.a.v) ile sahâbe arasında birçok farklı sahnelerin yaşandığı bir yer
olmuştur.
“Şerefü’l-Mekân
bi’l-Mekîn” yani mekânın şerefi orada oturana
bağlıdır, sözü tam da yukarda anlattıklarımızı özetler mahiyette bir cümledir.
Medine de yaşanan sahnelerden biri de “Budâa’ kuyusu” ile ilgili yaşanan
hadisimizdeki bu hatıradır.
Kuşkusuz Hz. Peygamber’in bu tavrı, kuyunun
bereketlenmesi için olduğu gibi aynı zamanda bir mucizedir. Hz. Peygamber’in bu
uygulaması ilk değildir. Örneğin Hudeybiye de kurumuş bir kuyuya ağzından su
püskürtmesi ile birlikte kuyunun su ile dolduğu rivayet edilmektedir. 856
Ayrıca hadiste geçen Budâa’ Kuyusu ile ilgili olarak tezimizin Birinci
Bölüm’ünde bilgi verilmişti.857
Zehebî, Mizân, II, 663.
Buhârî, Sahih, Menâkib 25, hadis no: 3577.
857 Budâa’ kuyusu hakkında bkz. s. 38-39.
855
856
164
3.3.23 YİRMİYEDİNCİ HADİS
Hz. Peygamber’in Hissî Mucizesi
a. Metin
ِّ ِّ
ِّ
ِّ
:‫اَسُهُ حربِّ حيعةُ بْ ُن حمالِّك قح حال‬
ْ ‫ حو‬،‫ حع ْن حأِِّب اُ حس ْيد‬،‫ص ِّار ِّى‬
‫ حع ْن ُحُممد بْ ِّن حخالد ْاْلحنْ ح‬،‫حدثنا ابْ ُن ا ْس ححاق‬
ِّ ‫الذ ْئب م ْف حَِّت‬
ِّ ‫ حفِّا حذا‬،‫ات ي وم اِّ حَل ب ِّقيع الْ حغرحق ِّد‬
ِّ
ِّ ُ ‫حخرج رس‬
،‫اع ِّيه‬
‫ش ذ حر ح‬
ٌ ُ ُ
ْ
‫ح‬
ْ ‫صلى اَّللُ حع حل ْيه حو حسل حم حذ ح ح‬
‫ول هللا ح‬
ُ‫حح ح‬
ِّ ‫ول‬
ِّ
ِّ ُ ‫حف حق حال رس‬
:‫هللا؟ حق حال‬
‫ك حَي حر ُس ح‬
‫ حرأْيح ح‬:‫ حقالُوا‬."‫ستح ْطعِّ ُم‬
‫ول هللا ح‬
ُ‫ح‬
ْ ‫س يح‬
ٌ ْ‫ " حه حذا أُ حوي‬:‫صلى اَّللُ حع حلْيه حو حسل حم‬
ِّ ُ ‫ فح حق حال لحه رس‬.‫هللا‬
ِّ ‫ول‬
ِّ
،‫صلى اَّللُ حعلح ْي ِّه حو حسل حم‬
‫ي حَي حر ُس ح‬
‫" ِّم ْن ُك ِّل حسائِّ حمة حع ح‬
‫ول هللا ح‬
ُ‫ُ ح‬
ٌ ‫ حكث‬:‫" قحالُوا‬.ٌ‫ش حرة‬
ِّ
ِّ ِّ ِّ
)‫(رواه ابن اَّلثي ِف أسد الغابة هبذا السند واملنت‬. ‫س ُه ْم‬
ْ ‫حوحأ حش حار بحيده حأ ْن حخال‬
b. Tercüme
Ebû Üseyd’den nakledildiğine göre; bir gün Rasûlullah (s.a.v) Bakî’
kabristanlığına gitti. O esnada bir kurt ön ayaklarını uzatmış yerde yatıyordu.
Rasûlullah (s.a.v),
-“Bu kurt yiyecek istiyor,” buyurdu. Sahâbe dedi ki:
-Senin görüşün nedir (yani ne kadar verelim) Yâ Rasûllah? Efendimiz:
-“Sâimeden (senenin çoğunu meralarda otlayan koyunlardan) on tane
(verin),” buyurdu. Ashab:
-(Bu) çok Yâ Rasûlallah! dediler. Efendimiz (s.a.v) kurta eliyle işaret
ederek:
-“Onların malından gizlice al,” buyurdu.
c. Tahric
İbnü’l-Esîr Üsdü’l-Ğâbe’de İbn İshâk- Muhammed b. Hâlid’den, o da Ebû
Üseyd’den hadisi rivayet etmiştir.858 Daha sonra da hadisi Ebû Mûsâ Muhammed
b. el-Müsennâ’nın tahric ettiği bilgisini verir.
d. Ricali
Muhammed b. İshâk hakkında bilgi 17. Hadisin “Ricali” bölümünde
geçmiştir.859
858
859
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 390.
Muhammed b. İshâk hakkında bkz. 124-125.
165
Muhammed b. Hâlid, İbn Hibbân tarafından Sikât/Güvenilir Raviler isimli
eserde zikredilmektedir.860 Zehebî ise meçhul bir ravi olduğunu belirtir.861
e. Derecesi
Hadisimiz, Muhammed b. Hâlid’in “meçhul” ravi olması sebebiyle zayıf
hadistir.
Ancak Beyhakî,862 İbn Ebî Hâtim,863 Makrîzî864 ve Süyûtî865 hadisimizi,
Hamza b. Ebî Üseyd’den rivayet etmektedirler. Dolayısıyla hadisimiz hasen ligayrihî derecesine yükselmektedir.
f. Değerlendirme
Hamza b. Ebî Üseyd tarikiyle bir adamın cenaze merasimi için bakî
kabristanlığına
mucizelerinden
gidildiğini
birini
öğrendiğimiz
yansıtmaktadır.
hadisimiz,
Peygamberler,
Hz.
hissî,
Peygamber’in
haberî
ve
aklî
mucizelerle Allah’ın elçisi olduklarını kanıtlayacak olağanüstü olaylarla takviye
edilmişlerdir.866
Hadisimizde Efendimiz (s.a.v)’in; “Kurt yemek istiyor,” buyruğu ile
hayvanın meramını anlaması ve hayvana işaret ederek onunla konuşması Hz.
Sâlih (a.s)’ın devesi, Hz. Musa (a.s)’ın asası, Hz. İsa (a.s)’ın ölüleri diriltmesi gibi
bu üç grup mucizeden hissî olana örnektir.
Rivayetine
yer
vermiş
olduğumuz hadisimizde sahâbenin; “Ne kadar
verelim?” sorusuna Efendimiz (s.a.v)’in “Sâimeden (koyunlardan) on tane
verin,” buyruğu yeralmaktadır.
İbn Hibbân, Sikât, VII, 410.
Zehebî, Mizân, III, 535.
862 Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, VI, 40.
863 Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Ebî Hâtim Muhammed b. İdrîs er-Râzî, Kitâbü’l-İlel, thk.
Saîd b. Abdullah el-Humeyd – Hâlid b. Abdurrahmân el-Cüreysî, Mektebetü’l-Mülk, Riyad, 2006,
III, 564.
864 Takıyyüddîn Ahmed b. Alî b. Abdilkādir b. Muhammed el-Makrîzî, İmtâ’u’l-Esmâ’ bimâ
li’n-Nebiyyi mine’l-Ahvâli ve’l-Emvâli ve’l-Hafedeti ve’l-Metâ’, thk. Muhammed Abdülhamîd
en-Nemîsî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1999, V, 235.
865 Ebü’l-Fadl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed es -Süyûtî eş-Şâfiî, elHasâisu’l-Kübrâ, thk. Muhammed Halîl Hirâs, Daru’l-Kütübi’l-Hadîse, 1967, II, 270.
866 Halil İbrahim Bulut, “Mûcize”, DİA, XXX, 350.
860
861
166
Sahâbenin bu miktarı çok bulması neticesinde Hz. Peygamber’in “Onların
malından gizlice al,” buyruğu, aslında sünnetullah (tabiat kanunları) gereği tabiî
bir durumdur. Kediler, fareleri yiyerek, büyük balıklar, küçük balıkları yutarak
hayatlarını devam ettirdikleri gibi kurtlar da koyun yiyerek hayatını idame
ettirirler.
Hadisimizden
anladığımız üzere
şayet
sahâbe
Hz.
Peygamber’in;
“Sâimeden (koyunlardan) on tane verin,” teklifini kabul etselerdi, kurt sadece
kendisine verileni –bir mucize olarak- yiyecekti ve daha fazlasını almayacaktı.
Çünkü kurt bir sürüye girdiği zaman doyacağı kadarını değil, hepsini telef eder.
Sahâbe teklifi kabul etmedikleri için Efendimiz (s.a.v), kurta tabiî durumuna
dönmesini söylemiştir.
Hadisimizin senedinde Ebû Üseyd (r.a)’ın ismi Rebîa b. Mâlik olarak
geçmektedir. Ancak İbnü’l-Esîr, bunun doğru olmadığını ve isminin Mâlik b.
Rebîa olduğunu belirtmektedir.867
Ayrıca İbnü’l-Esîr’in dışındaki kaynaklarda hadisin Ebû Üseyd (r.a)’den
değil de doğrudan tabiînden olan oğlu Hamza’dan rivayet edilip sahâbe
tabakasının atlanması ile hadisimiz (Mürsel hadis) olmaktadır. Doğal olarak
Hamza b. Ebî Üseyd, bu olayı görmemiş ve muhtemelen babasından duyup
nakletmiştir.
867
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 390.
167
3.4.0 EBÛ ÜSEYD İLE BİRLİKTE BİR BAŞKA SAHABÎDEN
ŞEK/VEYA İFADESİYLE RİVAYET EDİLEN HADİSLER
Ebû Üseyd ile birlikte bir başka sahabîden (Ebû Üseyd veya Ebû Esîd b.
Sâbit) şeklinde şek (veya) ifadesiyle rivayet edilen bir hadis bulunmaktadır:
3.4.1 YİRMİSEKİZİNCİ HADİS
Zeytinyağının Bereketi
a. Metni
ِّ ِّ ِّ
ِّ
‫ ححدثحِِّن حعطحاءٌ حر ُج ٌل‬:‫ قح حال‬،‫يسى‬
‫ححدثح حنا حع ْب ُد الر ْح‬
‫ حع ْن حع ْبد اَّلل بْ ِّن ع ح‬،‫ ححدثح حنا ُس ْفحيا ُن‬،‫َح ِّن بْ ُن حم ْهدي‬
ِّ ِّ
ِّ
ُ‫صلى اَّلل‬
‫ أحن النِِّب ح‬- ‫ حشك ُس ْفحيا ُن‬- ‫ُس ْيد أ ْحو أِّحِب أحسيد بْ ِّن حَثبِّت‬
‫ حع ْن أِّحِب أ ح‬،‫حكا حن يح ُكو ُن ِِّبلساح ِّل‬
‫» (رواه أَحد بن حنبل‬.‫ارحكة‬
‫ُمبح ح‬
ِّ ‫ واد ِّهنُوا ِِّبلزي‬،‫ت‬
ِّ
‫ فحِّإن ُه ِّم ْن حش حج حرة‬،‫ت‬
ْ
‫ « ُكلُوا الزيْ ح ح‬:‫حعلحْيه حو حسل حم قح حال‬
)‫ِف مسنده هبذا السند واملنت‬
b. Tercümesi
Ebû Üseyd
(r.a)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle
buyurdu: “Zeytinyağı yiyin ve zeytinyağı sürünün!.. Çünkü o, mübarek bir
ağaçtandır.”
c. Tahrici
Ahmed b. Hanbel Müsned’inde,868 Taberânî el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde869 ve
Hâkim Müstedrek’inde870 Süfyân- Abdullah b. Îsâ- Atâ o da Ebû Üseyd veya Ebû
Esîd b. Sâbit kanalıyla hadisi rivayet etmişlerdir.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 449, hadis no: 16054.
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 269, hadis no: 597.
870 Hâkim, Müstedrek, II, 432, hadis no: 3504.
868
869
168
Ayrıca yukarıda metnini de paylaştığımız hadisimizin sahâbî ravisi için
Müsned’de Süfyan es-Sevrî’nin Ebû Üseyd mi yoksa Ebû Esîd b. Sâbit mi olduğu
hususunda şek ettiği ifadesine yer verilmiştir.
Hadisin sahabîsi hakkında üç ayrı rivayet bulunmaktadır:
a. Tirmizî,871 Nesâî,872 Dârimî873 ve Beyhakî874 aynı hadisi aynı senedle,
Ebû Esîd b. Sâbit’ten rivayet etmişlerdir. İbnü’l-Esîr’de hadisin Ebû Esîd’e ait
olduğu görüşündedir.875
b. Ahmed b. Hanbel876 şek ile rivayet etmiş, Müsned tahkikini yapan Şuayb
el-Arnavût Ebû Üseyd’in yanlış olduğunu, doğrusunun Ebû Esîd olduğunu
söylemiştir.
c. Taberânî’nin, Ebû Üseyd’in hadisleri bölümünde bu rivayete yer vermesi,
Müstedrek’in tahkikini yapanlar, sahâbî ravisi üzerinde (Ebû Üseyd veya Ebû
Esîd diye) açıklama yapmaması ve senedde ilk önce Ebû Üseyd’in daha sonra
şekki ifade eden (‫ ) أَو‬harfinden sonra Ebû Esîd’in ismi zikredilmesi sebebiyle,
tahricini
yapmış
olduğumuz
yerlerde,
hadisin
Ebû
Üseyd’e
ait
olduğu
kanaatindeyiz. Dolayısıyla hadisimizin, iki ayrı sahâbîden nakledilmiş olduğunu
söyleyebiliriz.
d. Ricali
İbn Hibbân Atâ’yı877 Sikât/Güvenilir Raviler isimli eserinde zikretmektedir.
İbn Hacer’de Atâ’nın878 makbul ravi olduğunu söyler. Şuabü’l-Îmân eserinin
tahkikini yapan Muhammed Sa’îd’de, Atâ’nın makbul ravi olduğunu ifade
etmektedir.879 Atâ isimli bu zât için, Taberânî rivayetinde “Şam’lı Atâ” derken,
Ahmed b. Hanbel rivayetinde “Sâhilli olan Atâ” diyerek tanımlamıştır ki, bu da
Şam’lı Atâ demektir.
Tirmizî, Sünen, III, 430, At’ıme 43, hadis no: 1852.
Nesâî, Sünen, VI, 244, Velîme 60, hadis no: 6669.
873 Dârimî, Sünen II, 1303, At’ıme, 20, hadis no: 2096.
874 Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VIII, 90, hadis no: 5538.
875 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, s. 1279.
876 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 449, hadis no: 16054
877 İbn Hibbân, Sikât, VII, 252.
878 İbn Hacer, Takrîb, s. 680.
879 Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VIII, 90.
871
872
169
Zehebî, Mîzân’da Buhârî’nin Atâ’nın hadisini müsamahakâr karşıladığını,
daha
sonra
da İbn Adî’nin Atâ,
Basra ehlinin zâhidlerindendir,
dediğini
nakletmektedir.880
e. Derecesi
Şuayb el-Arnavût Müsned tahkikinde Atâ’nın cehaletinden dolayı hadisin
zayıf olduğunu söylemektedir.881 Hâkim ise hadis sahihtir derken, Zehebî de bunu
kabul
İbn
etmektedir.
belirtmektedir.882
Elbânî
Abdilberr
ise
ise
hadisin
senedinde
“hasen
“ıztırab”
li-gayrihî”
olduğunu
olduğunu
ifade
etmektedir.883
Hadisimiz, Ahmed Muhammed Şakir’in Müsned tahkikinde ifade ettiği
gibi;884 senedinde yer alan Atâ dolayısıyla hasen derecesindedir. Ancak Hz.
Ömer885 (r.a), Hz. Ebû Hureyre886 (r.a), Hz. Aişe887 (r.anhâ) ve –yukarıda
kaynaklarını
verdiğimiz-
Ebû
Esîd
(r.a)’den
nakledilen
şahidler
nedeniyle
hadisimiz, sahih li-gayrihî derecesine yükselmiştir.
f. Değerlendirme
Kur’an-ı Kerîm’de ismen zikredilen888 ve adına yemin edilen889 nadir
ağaçlardan biri zeytin ağacıdır. Ayrıca hem bizatihi zeytinin kendisinden hem de
Zehebî, Mizân, III, 77.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 449.
882 Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, V, 43.
883 Elbânî, Sahîhu’t-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 498, hadis no: 2126.
884 Ahmed b. Hanbel, Müsned, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Daru’l-Hadîs, Kahire, 1995, XII,
433.
885 Tirmizî, Sünen, III, 429, At’ıme 43, hadis no: 1851; İbn Mâce, Sünen, IV, 433, At’ıme 34,
hadis no: 3319; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, IX, 84, hadis no: 9196.
886 İbn Mâce, Sünen, IV, 434, At’ıme 34, hadis no: 3320; Bûsîrî, İthâfü’l-Hıyarati’l-Mehera bi
Zevâidi’l-Mesânî di ’l-Aşera, IV, 170, hadis no: 3620.
887 Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, V, 100, hadis no: 5540; Bûsîrî, İthâfü’l-Hıyarati’l-Mehera, IV, 170,
hadis no: 3621.
888 Abese, 80/29.
889 Tîn, 95/1.
880
881
170
yağından istifade edilebileceği ayet-i kerîme’de belirtilmiştir.890 Bu kadar çok
üzerinde durulması ve yer yer ondan örnek verilmesi891 zeytinin insan için çok
faydalı
ve
değerli
oluşunu
göstermektedir.
Zeytinin
“bereket”
diye
isimlendirilmesinin sebebi ise zeytinde bulunan birçok faydalar sebebiyledir.892
Efendimiz (s.a.v)’de zeytinin yenilmesini, onun yağı ile -gerek tedavi
gerekse sağlık için olsun- sürünülmesini ve içilmesini tavsiye etmiştir. Hatta
Efendimiz (s.a.v), Zeyd b. Erkam (r.a)’dan rivayet edilen hadisi şerifte, zâtülcenb
(ateşli-titremeli) hastalığı için zeytinyağının kullanılmasının hastaya iyi geleceğini
buyurmaktadır.893
Müminûn, 23/20.
Nur, 24/35.
892 Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî, V, 584; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, V, 43.
893 İbn Mâce, Sünen, III, 575, Tıb 16, hadis no: 3467.
890
891
171
SONUÇ
Üç bölümden meydana gelen bu tezde, İslâm dininin tarih sahnesindeki
yerini aldığı asr-ı saadet döneminde hizmetleriyle, sancaktarlığıyla önemli bir
boşluğu dolduran ve ashâbın önde gelen şahsiyetlerinden biri olan seçkin sahâbî
Ebû Üseyd Mâlik b. Rebîa es-Sâidî el-Ensârî’nin hayatı ve rivayetleri ele
alınmıştır.
Ne zaman ve nasıl Müslüman olduğu ile ilgili kaynaklarımızın bilgi
vermediği Ebû Üseyd, Ensâr’ın iki ana kabilesinden biri olan Hazrec kabilesinin
Benî Sâide kolundandır.
Doğumu
hemen
hemen
Efendimiz
(s.a.v)’in
610
yılında
risaletle
görevlendirildiği zamana tekabül eden Ebû Üseyd, Hz. Peygamber’in Medine’ye
hicretiyle (muhtemelen) 13/14 yaşlarında O’nunla tanışmış ve 23/24 yaşlarına
kadar toplam on yıl O’nunla birlikte olmuştur. Bedir ehlinin en küçüğü ve en son
vefat edeni gibi özellikleriyle dikkat çeken nadir sahâbîler arasındadır.
Hayatının tamamını Medine’de geçiren Ebû Üseyd, Efendimiz (s.a.v)’le
beraber bütün savaşlara katılma şerefine nail olmuş, Mekke’nin fethinde kabilesi
Sâide Oğulları’nın sancaktarlığını yapmış, Hz. Osman’ın şehit edilmesinden önce
de gözlerini kaybetmiştir. Dört halife döneminde yaşamış olan Ebû Üseyd, daha
sonra
25
yıl kadar
Emevîler
döneminde
de
yaşamıştır.
Böylelikle hem
Peygamberimiz hem dört halife hem de Emevîlerin ilk dönemleri boyunca uzun
süren bir hayat sonunda 684/685 yıllarında 75 yaşında vefat etmiştir.
Koku sürünen, saçının sakalının temizliğine dikkat eden ve cömert bir
kişiliğe sahip olan Ebû Üseyd, fitnelere ve sahâbe arasında çıkan ihtilaflara
katılmayan sahâbîlerden biri olmuştur. Hz. Peygamber’in ailesiyle ilgili özel
konularda en çok güvendiği kimselerden biri de Ebû Üseyd idi. Hatta o, Âmir b.
Sa’saa kabilesinden bir kadını Efendimiz (s.a.v) ile evlendirmiş, ancak kadında
baras hastalığı olduğu için Efendimiz (s.a.v) onu boşamıştı.
Yedi hanımı ve altısı erkek olmak üzere toplam on çocuğu olan Ebû
Üseyd’in, Hz. Peygamber’le çok sıkı bir birlikteliği vardı. Efendimiz (s.a.v)’le
birlikte yarış yapmışlar, Ebu Üseyd, Efendimiz (s.a.v)’in “lizâz” isimli atını
geçince ödül olarak Yemen elbisesi almıştır.
172
Kur’an tilâveti esnasından zayıf ve ince bir ruha sahip olan Ebû Üseyd, aynı
zamanda şairane kişiliği de olan bir sahâbî idi. Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye
göre; onun Ebû Sa’îd, Ali b. Ubeyd, Seleme b. Meymûn ve Yezîd b. Zeyd isimli
dört tane azatlı kölesi vardır.
Buhârî “Kadının, düğününde erkeklere bizzat hizmet etmesi” başlığı altında
Ebû Üseyd ile Ümmü Üseyd’in düğün yemeği rivayetine yer vermiştir. Gelin
hanımın erkek davetlilere hizmet etmesi caizdir şeklinde fıkıh, hadis ve İslâm
tarihi konularında bu rivayete önemli atıflar yapıldığı halde, “gerçekleşen evliliğin
hicab ayetinden önce” olduğunu vurgulayan âlimlere işaret edilmemesi önemli bir
eksiklik olarak görülmelidir. Bizim bu konuya temas eden âlimleri bulup bu ilmî
tesbite işaret etmemiz, konunun netleşmesi bakımından önemlidir.
Ebû Üseyd’in vefat tarihi hakkında kaynakların vermiş oldukları çelişkili
bilgiler tahkik edilmiş ve elde edilen bilgiler değerlendirilerek doğruya en yakın
bir sonuca varılmıştır. Bu tesbitimize göre; 608/609 yılında dünyaya gelen, Hz.
Peygamber vefat ettiğinde 23/24 yaşlarında olan Ebû Üseyd, hicrî 65, milâdî
684/685 yılında 75 yaşında vefat etmiştir.
Fıkıh, Menâkıb, İslâm Tarihi, Meğâzî, Edeb ve Ticaret konularında hadisler
rivayet ederek hadis alanında önemli yeri olan Ebû Üseyd el-Ensârî’den toplam
28 hadis nakledilmiştir. Çok hadis dinleyen bir kişi olduğunu bizzat kendisi
söylemesine rağmen, az sayıda hadis rivayet etmiş olması, muhtemelen 48/49
yaşından önce gözlerini kaybetmesinden dolayı sosyal hayattan kopmasıyla
bağlantılı olabileceği gibi hadis rivayetinin sorumluluğundan çekinmesi veya
hadis rivayetinde insanların daha meşhur olan sahâbîlere rağbet etmeleri ile de
izah edilebilir. Bunun neticesi olarak kendisinden rivayet edilen 28 hadisin
yarısından fazlasının, yakınları tarafından nakledildiği müşahede edilmiştir.
Tezimizin
üçüncü
bölümünde
Ebû
Üseyd’in
rivayet
ettiği
hadislerin
metinleri, tercümeleri, tahricleri, ravileri ve dereceleri verilerek değerlendirmeleri
yapılmıştır.
Ebû Üseyd’in hadis kitaplarında sadece Bakî b. Mahled tarafından 28 hadis
rivayet ettiği bilgisi verilirken, ondan bahseden Tabakât ve Rical kitapları da –
muhtemelen Bakî b. Mahled’den alıntı yaparak- aynı sayıyı vermektedirler. Bu
rivayetler, ya merfu hadis ya da Ebû Üseyd’in kendi sözleri (Mevkuf Hadis)
173
olarak kaynaklarımızda yerini almıştır. Böylece 10’un üzerinde hadis rivayet eden
194 sahâbe içerisine girmiş bulunmaktadır. Ayrıca ondan bazı sahâbîler rivayette
bulunurken, o hiçbir sahâbîden rivayette bulunmamıştır.
Ulaştığımız bütün kaynakları taradığımızda bizimde, 28 hadisi olduğunu
tespit
ettiğimiz
Ebû
Üseyd’in
bu
rivayetlerini
“Derecesi”
başlığı
altında
incelememiz neticesinde bu hadislerin 7’sinin sahih, 4’ünün sahih li-gayrihî,
1’inin hasen, 8’inin hasen li-gayrihî, 4’ünün zayıf, 4’ünün de çok zayıf hadis
olduğu sonucuna varılmıştır. Böylelikle daha önce hiçbir eserde görülmediği
halde
bu
çalışmamızda
Ebû Üseyd’e ait hadislerin tamamı toplu olarak
dereceleriyle birlikte sunulmuştur.
Hadislerin
derecelendirilme
hususunda
cerh
ve
ta’dil
kaynaklarına
başvurulmuş, son tahlilde İbn Hacer ve Zehebî gibi âlimlerinin değerlendirmeleri
dikkate alınmıştır. Ayrıca Ebû Üseyd’in rivayet ettiği hadisler için şevâhid
araması da yapılarak, zayıf olan hadisler, hasen li-gayrihî, hasen olan hadisler ise
sahih li-gayrihî derecesine yükseltilmiştir.
“Ricali” bölümünde ise raviler tek tek incelenmiştir. Ancak hakkında sadece
olumsuz görüş bildirilenler veya hem olumlu hem de olumsuz görüş serdedilen
ravilere
tezimizde
yer
verilmiştir.
Olumlu
yönde ittifak
edilen raviler ise
tezimizde zikredilmemiştir.
Ebû Üseyd
Mâlik
b.
Rebîa es-Sâidî el-Hazrecî el-Ensârî hakkında
ülkemizde veya İslâm dünyasında şu ana kadar akademik bir çalışmanın
yapılmamış olması tezimizin değerini artırmaktadır.
Bu çalışma ile sahâbe içerisinde çok müstesna bir yere sahip olan Ebû
Üseyd’i tanıtmakla sahâbe biyografisi ve rivayetleri alanında mütevazı bir katkı
sunmayı nasip ettiğinden dolayı Rabbime hamd ediyorum. Rabbim Ebû Üseyd ve
bütün sahâbî arkadaşlarına rahmet eylesin.
174
BİBLİYOGRAFYA
KUR’AN-I KERİM
Abdürrezzâk, Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm el-Himyerî es-San‘ânî,
el-Musannef,
thk.
Habîbü’r-Rahmân el-A’zamî, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut,
1972.
Ağırman, Cemal, “Müksirûn”, DİA, İstanbul, 2006.
Algül, Hüseyin, “Ensar”, DİA, İstanbul, 1995.
……., “Ezd”, DİA, İstanbul, 1995.
……., “Gazve”, DİA, İstanbul, 1996.
Alp, Talha Hakan, “Sahabe Tanımındaki İhtilafın Sahabe Tasavvuruna
Etkisi”, Rıhle dergisi, sayı 7, İstanbul, 2009.
Askerî, Ebû Ahmed el-Hasen b. Abdullah b. Saîd el-Askerî, Tashîfâtü’lMuhaddisîn, thk. Mahmûd Ahmed Mîra, el-Arabiyyetü’l-Hadîse, 1982.
Âşıkkutlu, Emin “Tabaka Kavramı ve Muhaddislerin Tabaka Anlayışı”,
MÜİF Dergisi, sayı 32, İstanbul, 2007.
Avcı,
Seyit,
“Hadisçilere
Göre Muhadramlar”,
İslâmî Araştırmalar
Dergisi, cilt:18, sayı 2, 2005.
175
Aydınlı, Abdullah, Hadis Istılahları Sözlüğü, Hadisevi Yayınları, İstanbul,
2006.
Aynî, Ebû Muhammed Bedrüddîn Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed elAynî,
Umdetü’l-Kârî
Şerhü
Sahîhi’l-Buhârî,
thk.
Abdullah
Mahmûd
Muhammed Ömer, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2001.
Azimli, Mehmet, “Sa’d b. Ubâde”, DİA, İstanbul, 2008.
Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî
İlmi’r-Rivâye, Daru’l-Kütübi’l-Hadîse, Kahire, 1972.
………., Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit el-Hatîb el-Bağdâdî, Şerefü
Ashâbi’l-Hadîs,
thk. Muhammed Saîd Hatipoğlu, nşr. Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi, Ankara, 1969.
Bedir, Murteza, Sünnet Hz. Peygamber’in Evrensel Mesajı, İSAM Yay.
İstanbul, 2006.
Belâzürî, Ebü’l-Hasen Ahmed b. Yahyâ b. Câbir el-Belâzürî, Kitabü’lCümel min Ensâbi’l-Eşrâf, thk. Süheyl Zekkâr Riyâd Zeriklî, Darü’l-Fikr,
Beyrut, 1996.
Benli,
Yusuf,
“Ehl-i
Sünnet
Geleneğinde Sahâbe Algısı”,
İslâm
Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe –Sahâbe Kimliği ve Algısı- Sempozyum
Kitabı, Sakarya, 2013.
176
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Ali el-Beyhakî, es-Sünenü’lKübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003.
............., Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Ali el-Beyhakî, es-Sünenü’sSağîr, thk. Abdülmu’tî Emin Kala’cî, Câmiatü’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye, Pakistan,
1989.
………., Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Ali el-Beyhakî, Şuabü’l-Îmân,
thk. Muhammed Saîd, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1410.
………., Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Alî el-Beyhakî, Delâilü’nNübüvve, thk. Abdülmu’tî Kal’acî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988.
Bezzâr, Ebû Bekir Ahmed b. Amr b. Abdülhâlik el-Bezzâr, Müsned, thk.
Âdil b. Sa’d, Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, el-Medînetü’l-Münevvere, 2004.
Bilgen, Osman, Muhadramların Hadis İlmindeki Yeri, Yüksek Lisans
Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya, 1998.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, es-Sahîh, Dar İbn
Kesîr, Beyrut, 2002.
………, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr,
thk. Muhammed Abdülmüîd Hân, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ty.
………., Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, et-Târîhu’s-Sağîr,
thk. Mahmûd İbrâhim Zâyid, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 1986.
177
………..,
Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, el-Edebü’l-
Müfred, Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Daru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, 1989.
Bulut, Halil İbrahim, “Mûcize”, DİA, İstanbul, 2005.
Busîrî, Ahmed b. Ebî Bekr b. İsmâîl el-Busîrî, Misbâhü’z-Zücâce fî
Zevâidi İbni Mâce, thk. Alî b. Hasan b. Ali b. Abdülhamîd, Mektebetü’l-Meârif,
Riyad, 1998.
........., Ahmed b. Ebî Bekr b. İsmâîl el-Busîrî, İthâfü’l-Hıyarati’l-Mehera
bi Zevâidi’l-Mesânîdi’l-Aşera, thk. Ebû Abdirrahmân Âdil b. Sa’d- Ebû İshâk
es-Seyyid b. Mahmûd b. İsmâîl, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 1998.
Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yay., Ankara,
1984.
………, İbrahim, “Enes b. Mâlik”, DİA, İstanbul, 1995.
Cilacı, Osman, “Dua”, DİA, İstanbul, 1994.
Çakan, İsmail Lütfi, “Soruşturma”, Rıhle dergisi, sayı 7, İstanbul, 2009.
…….., İsmail Lütfü, “Ebû Üseyd”, DİA, İstanbul, 1994.
Çetin, Abdurrahman, “Ezan”, DİA, İstanbul, 1995.
178
Çimen, Selim, İslam Hukukunda Faizin İlleti İle İlgili İhtilaflar, Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2010.
Dağıstanî, Ömer Ziyaeddin, Zübdetü’l Buhârî Tercümesi, Salâh Bilici
Kitabevi, İstanbul, 1977.
Dalgın, Nihat, “İbn Lehîa”, DİA, İstanbul, 1999.
Dârakutnî, Ebu’l-Hasen Ali b. Ömer b. Ahmed el-Bağdadî ed-Dârakutnî,
Sünen, thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd – Âlî Muhammed Muavvid, Daru’lMa’rife, Beyrut, 2001.
Dârimî, Ebû Muhammed Abdullāh b. Abdirrahmân b. el-Fazl ed-Dârimî,
Sünen, thk. Hüseyin Selîm Esed ed-Dârânî, Darü’l-Muğnî, Riyad, 2000.
Davudoğlu, Ahmed, Selâmet Yolları, Sönmez Neşriyat, İstanbul, ty.
…………., Ahmed, Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, Sönmez Neşriyat
A.Ş. Yayınları, İstanbul, 1986.
Demir, Mahmut, Hadis ve İdeoloji, Otto Yayınevi, Ankara, 2015.
Demirel, Harun Reşit, “Ehl-i Hadis ve Usûlcüler Arasında Sahâbe Tanımı
Tartışması”, İslâm Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe –Sahâbe Kimliği ve
Algısı- Sempozyum Kitabı, Sakarya, 2013.
Dûlâbî, Ebû Bişr Muhammed b. Ahmed b. Hammâd ed-Dûlâbî, el-Künâ
ve’l-Esmâ, thk. Nazar Muhammed el-Fâriyâbî Ebû Kuteybe, Dar İbn Hazm,
2000.
179
Durmuş, İsmail, “Tabakat”, DİA, İstanbul, 2010.
Ebû Avâne, Ya’kûb b. İshâk b. İbrâhîm el-İsferâyînî, el-Müsnedü’sSahîhu’l-Müharrac alâ Sahîhi Müslim, thk. Hanî b. Ahmed b. Ömer, elCâmiatü’l-İslâmiyye, Medine, 2014.
Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-Eş’as b. İshâk es-Sicistânî, Sünen, thk. Şuayb
el-Arnaût, Daru’r-Risâleti’l-Âlemiyye, Dimaşk, 2009.
Ebû Muâz, Târık b. Ivadullâh b. Muhammed, Tehzîbü Takrîbi’t-Tehzîb,
Mektebetür’r-Rüşd, Riyad, 2010.
Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillah b. İshâk el-İsfahânî, Ma’rifetü’s-Sahâbe,
thk. Âdil b. Yusûf el-Azâzî, Dar Vatan, 1998.
………….., Ahmed b. Abdillah b. İshâk el-İsfahânî, Delâilü’n-Nübüvve,
thk. Muhammed Ravvâs Kal’acî – Abdülberr Abbâs, Darü’l-Enfâs, Beyrut, 1986.
…………., Ahmed b. Abdillâh b. İshâk el-İsfahânî, Hilyetü’l-Evliyâ’,
Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988.
Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillâh b. İshâk el-İsfahânî, Fezâilü’l-Hulefâi’lErbaa ve Ğayrihim, thk. Sâlih b. Muhammed el-Ukayl, Daru’l-Buhârî, elMedînetü’l-Münevvere, 1997
Ebû Ubeyd, Abdullah b. Abdilazîz b. Muhammed b. Eyyûb el-Bekrî elEndelüsî el-Bekrî, Mu’cemu Me’sta’cem, thk. Mustafa es-Sekkâ, Kahire 1945.
180
Ebû Ubeyd, el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emvâl, thk. Ebû Enes Seyyid b.
Receb, Dârü’l-Hedyi’n-Nebevî-Darü’l-Fadîle, Riyad, 2007.
Ebû Ya‘lâ, Ahmed b. Alî b. el-Müsennâ et-Temîmî el-Mavsılî, Müsned,
thk. Hüseyin Selîm Esed, Daru’l-Me’mûn, Dimeşk, 1990.
Ebu’l-Arab, Muhammed b. Ahmed b. Temîm et-Temîmî, el-Mihan, thk.
Ömer Süleymân el-Ukaylî, Daru’l-Ulûm, Riyad, 1984.
Efendioğlu, Mehmet, “Sahabe”, DİA, İstanbul, 2008.
…………., Mehmet, “Muhadramûn”, DİA, İstanbul, 2005.
…………, Mehmet, “Sahâbe Hukûku ve Ashâba Saygısızlığın Dînî
Hükmü”, Hadis Tetkikleri Dergisi, VIII/I, İstanbul, 2010.
…………, Mehmet, “Sahabeden Bir Kısmı Münafık olabilir mi?”, Rıhle
dergisi, sayı 7, İstanbul, 2009.
…………., Mehmet, Sahâbeye Yöneltilen Tenkitler, İFAV, İstanbul,
2014.
Elbânî, Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, İrvâü’l-Ğalîl fî Tahrîci Ehâdîsi
Menâri’s-Sebîl, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, Beyrut, 1979.
181
.........., Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Daîfu İbni Mâce, Mektebetü’lMeârif, Riyad, 1997.
………, Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Daîfu’t-Terğîb ve’t-Terhîb,
Mektebetü’l-Meârif, Riyad, 2000.
……….., Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Sahîhu Süneni Ebî Dâvûd,
Mektebetü’l-Meârif, Riyad, 1998.
……….., Muhammed Nâsırüddîn el-Elbânî, Sahîhu’t-Terğîb ve’t-Terhîb,
Mektebetü’l-Meârif, Riyad, 2000.
…………, Muhammed Nâsırüddîn el-Elbânî, Sahîhu’l-Câmiu’s-Sagîr, elMektebetü’l-İslâmiyye, Beyrut, 1988.
Eraslan, Sadık, “Hz. Peygamber’in Askerî Faaliyetleri Üzerine Bazı
Düşünceler”, Diyanet İlmi Dergi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) –Özel
Sayı-, Ankara, 2000.
Erkal, Mehmet, “Âmil”, DİA, İstanbul, 1991.
Erten, Mevlüt, “Tefsirde Sahâbenin Öznelliği”, Kur’an ve Sahâbe,
Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas, 2016.
Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, TDV Yayınları, Ankara,
2000.
Ençakar, Orhan, “Fıkhî Meselelerde Hüccet Olması Bakımından Sahabe
Kavli”, Rıhle dergisi, sayı 7, İstanbul, 2009.
182
Engin, Sezai, “Hadis Rivâyetinde Muksirûn Olgusu ve Ortaya Çıkış
Sürecindeki Etkenler”, İslâm Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe II –Sahâbe
ve Rivâyet İlimleri- Sempozyum Kitabı, Sakarya, 2015.
Fayda, Mustafa, “İbn Sa’d”, DİA, İstanbul, 1999.
……., Mustafa, “Kahtân”, DİA, İstanbul, 2001.
……., Mustafa, “Vâkıdî”, DİA, İstanbul, 2012.
…….., Mustafa, “Bedir Gazvesi”, DİA, İstanbul, 1992.
Güler, Zekeriya, “Soruşturma”, Rıhle dergisi, sayı 7, İstanbul, 2009.
Hâkim, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah el-Hâkim en-Neysâbûrî,
Ma’rifetü Ulûmi’l-Hadîs, thk. Ahmed b. Fâris es-Sellûm, Dar İbn Hazm, Beyrut,
2003.
........, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdullâh b. Muhammed el-Hâkim enNîsâbûrî, el-Müstedrek ala’s-Sahîhayn, thk. Mustafa Abdülkâdir Atâ, Dar
Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 2002.
Halîfe, Ebû Amr Halîfe b. Hayyât b. Halîfe eş-Şeybânî el-Basrî, Tabakât,
thk. Ekrem Ziyâ el-Ömerî, Dar Taybe, Riyad, 1982.
183
Hatipoğlu, Haydar, Sünen-i İbn Mâce Tercümesi ve Şerhi, Kahraman
Neşriyat, İstanbul, ty.
Heysemî, Nûruddîn Alî b. Ebî Bekr el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid ve
Menbau’l-Fevâid, thk. Abdullah Muhammed ed-Dervîş, Daru’l-Fikr, Beyrut,
1994.
Hökelekli, Hayati, “Fıtrat”, DİA, İstanbul, 1996.
Görmez, Mehmet, vd., Hadislerle İslam, DİB, Ankara, 2013.
Irâkî,
Zeynüddîn
Ebü’l-Fadl
Abdürrahîm
b.
el-Hüseyin
el-Irâkî,
Mehaccetü’l-Kurb ilâ Muhabbeti’l-Arab, thk. Abdülazîz b. Abdullah b.İbrâhîm
Daru’l-Âsıme, Riyad, 2000.
Itr, Nureddin, Bulûğu’l-Merâm Şerhi, trc. Ahmet Efe vd. Tahlil Yayınları,
İstanbul, 2015.
İbn Abdilberr, Ebû Ömer Cemâlüddîn Yusûf b. Abdullah b. Muhammed b.
Abdilberr en-Nemerî, el-İstî’âb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, thk. Muhammed Ali elBecâvî, 1992.
İbn Âdem, Yahyâ b. Âdem el-Kureşî, Kitâbü’l-Harâc, thk. Hüseyin
Mü’nis, Daru’ş-Şurûk, 1987.
İbn Ali, Nâsır b. Ali Âid Hasen eş-Şeyh, Akîdetü Ehli’s-Sünne ve’lCemâa fî’s-Sahâbeti’l-Kirâm, nşr. el-Câmiatü’l-İslâmiyye, Medine, 2009.
184
İbn Arrâk, Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Arrâk el-Kinânî, Tenzîhü’şŞerîati’l-Merfûati
ani’l-Ahbâri’ş-Şenîati’l-Mevzûa,
Abdüllatîf Abdullah Muhammed
es-Sadîk
el-Ğamârî,
thk.
Abdülvehhâb
Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut, 1981.
İbn Asâkir, Ebü’l-Kâsım Ali b. Hasan b. Hibetullah b. Abdullah eş-Şâfiî ibn
Asâkir, Târîhu Medîneti Dimaşk, thk. Ömer b. Ğarâme el-Amrî, Daru’l-Fikr,
Beyrut, 1995.
İbn Düreyd, Ebubekr Muhammed b. Hasen b. Düreyd el-Ezdî el-Basrî,
İştikâk, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârun, Daru’l-Cîl, Beyrut, 1991.
İbn Ebî Âsım, Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. ed-Dahhâk b. Mahled eşŞeybânî, el-Âhâd ve’l-Mesânî, thk. Bâsim Faysal Ahmed el-Cevâbira, Daru’rRâye, Riyad, 1991.
…………, Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. Ebî Âsım, Kitâbü’z-Zühd, thk.
Abdülalî Abdülhamîd Hâmid, Daru’r-Reyyân, Kahire, 1987.
…………., Ebû Bekir Ahmed b. Amr b. Ebî Âsım, Kitâbü’s-Sünne, thk.
Muhammed Nâsırüddîn Elbânî, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, Beyrut, 1980.
İbn Ebî Hâtimi, Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Ebî Hâtim Muhammed b.
İdrîs er-Râzî, Kitâbü’l-İlel, thk. Saîd b. Abdullah el-Humeyyid – Hâlid b.
Abdurrahmân el-Cüreysî, Mektebetü’l-Mülk, Riyad, 2006.
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekir Abdullâh b. Muhammed b. İbrâhîm b. Ebî Şeybe,
Musannef, thk. Hamd b. Abdullâh el-Cüm’ati, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 2004.
185
………….., Ebû Bekir Abdullâh b. Muhammed b. İbrâhîm b. Ebî Şeybe,
Kitâbü’l-Edeb,
thk.
Muhammed
Rızâ
Kahvecî,
Daru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye,
Beyrut, ty.
İbn Hacer, Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’sSahâbe, thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd – Ali Muhammed Muavvid, Dar
Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1995.
……….., Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî bi Şerhi
Sahîhi’l-Buhârî, thk. Abdurrahmân b. Nâsır el-Berrâk, Dar Taybe, Riyad, 2005.
…………, Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Tehzîb, thk. İbrâhîm ezZeybak, Âdil Mürşid, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, ty.
……….., Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Lisânü’l-Mîzân, thk.
Abdülfettâh Ebû Ğudde, Nşr. Mektebü’l-Matbû’âtî’l-İslâmiyye, Beyrut, 2002.
İbn
Hanbel,
Ahmed,
Kitâbü Fezâili’s-Sahâbe,
thk.
Vasiyyullâh b.
Muhammed b. Abbâs, Ümmü’l-Kurâ Üniversitesi, Mekke, 1983.
……………, Ahmed, Müsned, thk. Şuayb el-Arnaût vd, Müessesetü’rRisâle, Beyrut, 1998.
İbn Hayyeveyh, Ebu’l-Hasen Muhammed b. Abdillah b. Zekeriyyâ b.
Hayyeveyh en-Neysâbûrî, Men Vâfekat Künyetühû Künyete Zevcihî Mine’sSahâbe, Dar İbn Kayyım, el-Arabiyyetü’s-Suûdiyye, 1988.
186
İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelusî,
Cevâmiu’s-Sîreti’n-Nebeviyye,
thk.
Abdülkerîm
Sâmî
el-Cündî,
Daru’l-
Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 2003.
………, Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelüsî,
Cemheratü Ensâbi’l-Arab, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn, Daru’l-Meârif,
Kahire, 1982.
………., Ebû Hâtim Muhammed b. Hıbbân b. Ahmed el-Büstî, Sikât, thk.
Muhammed Abdülmü’îd Hân, Meârifü’l-Osmaniyye, 1973.
………, Ebû Hâtim Muhammed b. Hıbbân b. Ahmed el-Büstî, Sahîh, thk.
Şuayb Arnavût, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1993.
İbn Huzeyme, Ebû Bekr Muhammed b. İshâk b. Huzeyme es-Sülemî enNeysâbûrî, Sahîh, thk. Muhammed Mustafa el-A’zamî,
el-Mektebü’l-İslâmî,
Riyad, 1980.
İbn Kâni’, Ebu’l-Huseyn Abdülbakî b. Kâni’ b. Mezûk el-Bağdâdî,
Mu’cemü’s-Sahâbe, thk. Halil İbrahim Kutlay, Daru’l-Baz, Mekke, 1998.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ebî Bekr
b. Eyyûb ez-Züraî ed-Dımaşki el-Hanbelî, İ’lâmü’l-Muvakkıîn an Rabbi’lÂlemîn, thk. Ebû Ubeyde Meşhûr b. Hasan Âl-i Selmân, Dar İbnü’l-Cevziyye,
Riyad, 1423.
187
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmail b. Şihâbuddîn Ömer b. Kesîr elKaysî el-Kureşî ed-Dımaşkī eş-Şâfiî, el-Bâisü’l-Hasîs Şerhu İhtisâri Ulûmi’lHadîs, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ty.
İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim, Garîbü’l-Hadîs, thk. Abdullah elCebûrî, Matbaatü’l-Ânî, Bağdat, 1977.
İbn Mâce, Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd b. Mâce el-Kazvînî, Sünen,
thk. Şuayb el-Arnavût, Dar er-Risâletü’l-Âlemiyye, Dimeşk, 2009.
İbn Mahled, Ebu Abdirrahman Bakî b. Mahled el-Kurtubî el-Endelüsî,
Mukaddimetü Müsnedihî (Adedü Mâ Likülli Vâhidin Mine’s-Sahâbe Mine’lHadîs), thk. Ekrem Ziyâ el-Ömerî, 1.bsk, el-Medînetü’l-Münevvere, 1984.
İbn Manzûr, Ebu’l-Fazl İbn Manzûr Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem
el-Ensârî, Lisânü'l-Arab, Dâr Sâdır, Beyrut, 1300.
................, Ebu’l-Fazl İbn Manzur Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem elEnsârî, Muhtasaru Târîhi Dimaşk l’ibn Asâkir, thk. Muhammed Mutî’ elHâfız, Daru’l-Fikr, Dımaşk, 1990.
İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d b. Menî’ ez-Zührî, Kitâbü’t-Tabakâti’lKübrâ, thk. Ali Muhammed Ömer, Mektebetü’l-Hancî, Kahire, 2001.
İbn Şâhin, Ebû Hafs Ömer b. Ahmed. Osmân b. Şâhîn, Şerhu Mezâhibi
Ehli’s-Sünne ve Ma’rifeti Şerâi’i’d-Dîn ve’t-Temessük bi’s-Sünen, thk. Âdil b.
Muhammed, Müessesetü Kurtubâ, 1995.
188
İbn Tâhir,
Ebû Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir et-Temîmî el-Bağdâdî,
Usûlü’d-Dîn, Devlet Matbaası, İstanbul, 1928.
İbn Teymiyye, Ebu’l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Temiyye
el-Harrânî, Mecmûu’l-Fetâvâ, thk. Enver el-Bâz, Âmir el-Cezzâr, Darü’l-Vefâi,
2005.
………….., Ahmed b. Abdülhalim b. Abdüsselâm b. Teymiyye el-Harrânî,
es-
Sârimü’l-Meslûl
alâ
Şâtimi’r-Rasûl,
thk.
Muhammed
Muhyiddîn
Abdülhamîd, nşr. Daru’l-Vatan, Riyad, 1983.
………….., Ebu’l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Temiyye elHarrânî, İstikâme, thk. Muhammed Reşâd Sâlim, Dar Hicr, Kahire, 1991.
İbn Zencûye, Humeyd b. Mahled b. Kuteybe Ebû Ahmed ibn Zencûye elHorasânî, Kitâbü’l-Emvâl, thk. Şâkir Zeyb Feyyâz, Merkezü’l-Melik Faysal li’lBuhûs ve’d-Dirâsati’l-İslâmiyye, Riyad, 1986.
İbnü’l-Arabî, Muhammed b. Abdillah Ebubekr İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’lKur’an, Muhammed Abdülkadir Ata Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1999.
İbnü’l-Cevzî, Ebu’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed
el-Bağdâdî ibnü’l-Cevzî, Menâkibü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel, thk. Abdullah b.
Abdülmuhsin et-Türkî, Dar Hicr, Kahire, 1998.
………….., Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed elBağdâdî İbnü’l-Cevzî, et-Tahkîk fî Ehâdîsi’l-Hılâf, thk. Mis’ad Abdülhamîd
Muhammed es-Sa’denî, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1994.
189
……………., Ebu’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed
el-Bağdâdî ibnü’l-Cevzî, Keşfü’l-Müşkili min Hadîsi’s-Sahîhayn, thk. Ali
Hüseyin el-Bevvâb, Daru’l-Vatan, Riyad, 1997.
İbnü’l-Esîr, Ebu’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübarek b. Esîrüddîn Muhammed
b. İbnü’l-Esîr el-Cezerî, Câmi’u’l-Usûl fî Ehâdîsü’r-Rasûl, thk. Abdülkâdir elArnavût, Dar el-Fikr, 1969.
…………, Ebü’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddîn Muhammed
b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî, Câmiu’l-Usûl Tercüme ve şerh, Kemal
Sandıkçı – Muhsin Koçak, Ensar, İstanbul, 2008.
İbnü’l-Esîr, Ebu’l-Hasen İzzüddîn Ali b. Muhammed İbnü’l-Esîr el-Cezerî,
Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, Dar İbn Hazm, Beyrut, 2012.
İbnü’s-Salâh, Ebû Amr Osmân b. Abdurrahmân İbnü’s-Salâh eş-Şehrazûrî,
Ulûmu’l-Hadîs, thk. Nureddin Itr, Daru’l-Fikr, Dimeşk, 1986.
İbnü’s-Sünnî, Ebû Bekr İbnü’s-Sünnî Ahmed b. Muhammed b. İshâk edDîneverî, Amelü’l-Yevm ve’l-Leyle, thk. Abdurrahmân Kevser el-Bernî, Daru’lErkam, Beyrut, 1998.
İbn Zebâle, Muhammed b. Hasen b. Zebâle, Ahbâru’l-Medine, thk. Salâh
Abdülazîz, Suudi Arabistan, 2003.
Kalkaşendî,
Ebu’l-Abbâs
Şihâbüddîn
Ahmed
b.
Ali
el-Kalkaşendî,
Nihâyetü’l-Erab fî Ma’rifeti Ensâbi’l-Arab, thk. İbrahîm el-Ebyârî, Dar Kitâb,
Beyrut, 1980.
190
Kandemir, Mehmet Yaşar, Şifâ-i Şerîf Şerhi, Tahlil Yayınları, İstanbul,
2012.
……………, M. Yaşar, “Abdullah b. Ömer b. Hattâb”, DİA, İstanbul, 1988.
……………, M. Yaşar, Raşid Küçük, İsmail Lütfi Çakan, Riyâzü’s-Sâlihîn
/ Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay. İstanbul, 1997.
Karagöz, İsmail, vd., Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, Ankara,
2006.
Karaman, Hayreddin, vd., İlmihal, İSAM, İstanbul, 1999.
Karataş, Mustafa,
“Mukillûn ve Hadis Sayıları”, Diyanet İlmi Dergi, cilt
XXXVII, sayı 2, Ankara, 2001.
Keskin, Yusuf Ziya, “Münzir b. Amr”, DİA, İstanbul, 2006.
Kılıç, Sadık, “Kur’an’da Sahâbe’nin Sunuluşu ve Günümüze Yansımaları”,
Kur’an ve Sahâbe, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas, 2016.
Köksal, Mustafa Asım, İslâm Tarihi Hz. Muhammed (a.s.) ve İslâmiyet,
Şamil Yayınevi, İstanbul, ty.
Kubeysî, İyâde b. Eyyûb el-Kubeysî, Sahâbetü Rasûlillâh (sallallâhu
aleyhi ve sellem) fi’l-Kitâbi ve’s-Sünne, Daru’l-Kalem, Dimeşk, 1986.
191
Kudaî, Ebû Abdillah Muhammed b. Selâme el-Kudaî, Müsnedü’ş-Şihâb,
thk. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1985.
Kurtubî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Kurtubî, elCâmiu
li
Ahkâmi’l-Kur’ân,
thk.
Abdullah
b.
Abdülmuhsin
et-Türkî,
Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 2006.
Küçükaşcı, Mustafa Sabri, “Sakîfetü Benî Sâide”, DİA, İstanbul, 2009.
................., Mustafa Sabri, “Harre Savaşı”, DİA, İstanbul, 1997.
Lâlekâî, Ebu’l-Kâsım Hibetullah b. Hasen b. Mansûr et-Taberî el-Lâlekâî,
Şerhu Usûli İ’tikâdi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemâa, thk. Ebû Ya’kûb Neş’et b.
Kemâl el-Mısrî, Daru’l-Basîra, İskenderiyye, 1411.
Makrîzî, Takıyyüddîn Ahmed b. Alî b. Abdilkādir b. Muhammed elMakrîzî, İmtâ’u’l-Esmâ’ bimâ li’n-Nebiyyi mine’l-Ahvâli ve’l-Emvâli ve’lHafedeti ve’l-Metâ’, thk. Muhammed Abdülhamîd en-Nemîsî, Daru’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut, 1999.
Ma’rûf,
Beşşâr Avvâd, Şuayb el-Arnavût, Tahrîru Takrîbi’t-Tehzîb,
Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1997.
…….., Beşşâr Avvâd Ma’rûf vd., el-Müsnedü’l-Câmi’, Daru’l-Cîl, Beyrut,
1993.
192
Matüridî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Matüridî
Te’vîlâtü
es-Semerkandî,
Ehli’s-Sünne,
Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut,
Lübnan, 1995.
Mes’ûdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Hüseyin b. Ali el-Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb
ve Meâdinü’l-Cevher, Mektebetü’l-Asriyye, Sayda/Beyrut, 2005.
Meşhûr Hasan, Mahmûd Selmân, el-Ğûl Beyne’l-Hadîsi’n-Nebeviyy ve’lMevrûsü’ş-Şa’biyy, Dar İbnü’l-Kayyım, Riyad, 1989.
Mizzî, Ebü’l-Haccâc Cemâlüddîn Yûsuf b. Abdurrahmân b. Yûsuf el-Mizzî,
Tehzîbü’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, thk. Beşşâr Avvâd Ma’rûf, Müessesetü’rRisâle, Beyrut, 1992.
Mübârekfûrî,
Ebü’l-Ali Muhammed
Abdurrahmân
b.
Abdurrahîm el-
Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî bi Şerhi Câmii’t-Tirmizî, thk. Abdurrahmân
Muhammed Osmân, Daru’l-Fikr, Beyrut, ty.
Münzirî, Zekiyyüddîn Abdülazîm b. Abdilkavî b. Abdillâh el-Münzirî, etTerğîb ve’t-Terhîb, thk. İbrâhîm Şemsüddîn, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,
2003.
Müslim, Eb’l-Huseyn Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Neysâbûrî, Sahîh,
Daru’l- Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1991.
Münâvî,
Muhammed
Abdurraûf
el-Münâvî,
Feyzu’l-Kadîr
Şerhu’l-
Câmii’s-Sağîr, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 1994.
193
Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî, Sünenü’sSuğrâ, thk. Merkezü’l-Buhûs ve Takniyeti’l-Ma’lûmât, Daru’t-Ta’sîl, Kahire,
2012.
……, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî, Amelü’l-Yevm
ve’l-Leyle, thk. Fâruk Hamâde, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, ty.
Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürrî en-Nevevî, Şerhu Sahihi
Müslim, et-Tab’atü’l-Mısriyye, Mısır, 1930.
Nîsâbûrî, Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm es-Sa’lebî enNîsâbûrî, el-Keşfü ve’l-Beyân, thk. Ebû Muhammed b. Âşûr, Daru İhyâi’tTürâsi’l-Arabî, Beyrut, 2002.
Önkal, Ahmet, “Hazrec”, DİA, İstnabul, 1998.
……., Ahmet, “Velîd b. Utbe”, DİA, İstanbul, 2013.
Özdemir, Serdar, “Seriyye”, DİA, İstanbul, 2009.
Özpınar, Ömer, “Fedâilü’s-Sahâbe Edebiyatının Teşekkülü ve Muhtevasına
Etki Eden Sebepler Üzerine”, İslâm Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe –
Sahâbe Kimliği ve Algısı- Sempozyum Kitabı, Sakarya, 2013.
Özsoy, İsmail, “Faiz”, DİA, İstanbul, 1995.
194
Öztürk, Mustafa, “Sahâbe Neslinin Kur’an’la İlişkisi ve Bu İlişkinin Tefsir
Açısından Önemi”, Kur’an ve Sahâbe, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas,
2016.
Özervarlı, M. Sait, “Melek”, DİA, İstanbul, 2004.
Rûyânî,
Ebû
Bekir
Muhammed
b.
Hârûn
er-Rûyânî,
el-Müsned,
Müessesetü Kurtuba, 1995.
Sâbûnî, Muhammed Alî es-Sâbûnî, Fethü’l-İlâhi’l-Mün’im fî Şerhi Sahîhi
Müslim, Kalkan Matbaacılık, Ankara, ty.
Safedî, Salahaddîn Halîl b. Aybeg es-Safedî, Nükesü’l-Himyân fî Nüketi’lAmyân, thk. Mustafa Abdülkâdir Atâ, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2007
Sarıcık, Murat, “Ebû Mahzûre”, DİA, İstanbul, 1994.
Sehârenfûrî, Halîl Ahmed es-Sehârenfûrî, Bezlü’l-Mechûd fî Halli Süneni
Ebî Dâvûd, thk. Muhammed Zekeriyyâ b. Yahyâ el-Kandehlevî, Daru’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut, ty.
Serkustî, Ebû Muhammed Kâsım b. Sâbit el-Avfî es-Serkustî el-Endelüsî,
Kitâbü’d-Delâil fî Ğarîbi’l-Hadîs, thk. Muhammed b. Abdullah el-Kannâs,
Mektebetü’l-Abîkân, Riyad, 2001.
Sifil, Ebubekir, İstikamet Yazıları, Rıhlekitap, İstanbul, 2012.
195
……, Ebubekir, İslamî Bilincin İhyası, Rıhlekitap, İstanbul, 2016.
Solak, Mustafa, Hadislerde Sahabe Kavramı, Yüksek Lisans Tezi,
Kahramanmaraş
Sütçü
İmam
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü,
Kahramanmaraş, 2008.
Süheylî, Ebu’l-Kâsım Abdurrahmân b. Abdullah b. Ahmed b. Ebu’l-Hasen
el-Has’amî es-Süheylî, er-Ravdü’l-Ünüf fî Tefsîri’s-Sîrati’n-Nebeviyye, thk.
Mecdî b. Mansûr b. Seyyid eş-Şûrâ, Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, ty.
Süyûtî, Ebü’l-Fadl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed esSüyûtî eş-Şâfiî, Tedrîbü’r-Râvî fî Şerhi Taķrîbi’n-Nevevî, thk. Ebû Muâz Tarık
b. Ivadullâh b. Muhammed, Daru’l-Âsime, Riyad, 2003.
........., Ebü’l-Fadl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed esSüyûtî eş-Şâfiî, Teakkubâtü’s-Süyûtî alâ Mevzûâti İbni’l-Cevzî, thk. Abdullah
Şa’bân, Dar Mekketi’l-Mükerreme, 2004.
…….., Ebü’l-Fadl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed elHudayrî es-Süyûtî eş-Şâfiî, el-Hasâisu’l-Kübrâ, thk. Muhammed Halîl Hirâs,
Daru’l-Kütübi’l-Hadîse, 1967.
Şahyar, Ayşe Esra, “Zeyneb bint Huzeyme”, DİA, İstanbul, 2013.
Şâşî,
Ebû
Mahfûzurrahmân
Saîd
el-Heysem
Zeynullâh,
b.
Küleyb
Mektebetü’l-Ulûm
eş-Şâşî,
ve’l-Hikem,
Müsned,
thk.
el-Medinetü’l-
Münevvere, 1993.
196
Şâtıbî, Ebu İshâk İbrâhîm b. Mûsâ b. Muhammed el-Lahmî eş-Şâtıbî elGırnâtî, el-Muvâfakât, thk. Ebû Ubeyd Meşhur b. Hasen Âl-i Selman, Dar İbn
Affân, 1997.
Taberânî, Ebu’l-Kâsım Müsnidü’d-Dünyâ Süleymân b. Ahmed b. Eyyûb etTaberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, thk. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Mektebetü İbn
Teymiyye, Kâhire, 1397.
……….., Ebu’l-Kâsım Müsnidü’d-Dünyâ Süleymân b. Ahmed b. Eyyûb etTaberânî,
el-Mu’cemü’l-Evsat,
thk.
Târık
b.
‘Ivadullâh
b.
Muhammed-
Abdülmuhsin b. İbrâhîm el-Hüseynî, Daru’l-Harameyn, Kahire, 1995.
…………, Ebu’l-Kasım Süleyman b. Ahmed et-Taberanî, Kitabu’d-Dua,
thk. Muhammed Said b. Hasen el-Buharî, Daru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut,
I.bsk, 1987.
Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd et-Taberî, Tehzîbü’l-Asâr
ve Tafsîlü’s-Sâbit an Rasülillahi Sallallahü Aleyhi ve Sellem mine’l-Ahbâr,
nşr. Muhammed Mahmûd Şâkir, Matbaatü’l-Medenî, Kahire, 1982.
………, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmi’u’l-Beyân an
Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk. Abdullâh b. Abdülmuhsin et-Türkî, Dar Hicr, Kahire,
2001.
Tahâvî, Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed b. Selâme et-Tahâvî, elAkîdetü’t-Tahâviyye, Dar İbn Hazm, Beyrut, 1995.
197
………., Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed b. Selâme et-Tahâvî, Şerhu
Müşkili’l-Âsâr, thk. Şuayb el-Arnavût, Müessetü’r-Risâle, Beyrut, 1994.
Tayâlisî, Ebû Dâvûd Süleymân b. Dâvûd b. el-Cârûd et-Tayâlisî, Müsned,
thk. Muhammed Abdülmuhsin et-Türkî, Dar Hicr, 1999.
Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre et-Tirmizî, Sünen, thk. Ahmed
Muhammed Şâkir vd., Dar İhyaü’t-Türâsi’l-Arabiyy, Beyrut, 1975.
Uğur, Mücteba, Hadis İlimleri Edebiyatı, TDV Yayınları/202, Ankara,
1996.
......, Mücteba, Hadis Terimleri Sözlüğü, TDV Yayınları/76, Ankara, 1992.
Ureler,
Aynur, Sahâbe Uygulaması olarak Sünnete Bağlılık, Işık
Yayınları, İzmir, 2004.
Vassâbî,
Muhammed
Takrîbi’r-Ruvâtillezîne
b.
Leysû
Abdülvehhâb
fî
el-Vassâbî,
Takrîbi’t-Tehzîb,
Misbâhü’l-Erîb fî
Mektebetü
San’â’i’l-
Eseriyye, Yemen, 2005.
Yalçın, İsmail, “Yüzük”, DİA, İstanbul, 2013.
Yarba, Rıdvan, “Cerh ve Ta’dil Âlimlerine Göre Vâkıdî”, Çukurova
Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, cilt 14, sayı 2, 2014.
198
Yazıcı, Mahmut, “İlahiyat fakültelerinde sahâbîlerle ilgili tamamlanmış
yüksek lisans ve doktora tezleri üzerinde bir incele”, EKEV Akademi Dergisi, yıl
18, sayı 59, Erzurum, 2014.
Yeniel,
Necati, Hüseyin Kayapınar, Sünen-i Ebû Dâvûd Tercüme ve
Şerhi, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1987.
Yıldırım,
Muhammed
Emin,
Sahabeyi
Nasıl
Anlamalıyız?,
Siyer
Yayınları, İstanbul, 2015.
………., Muhammed Emin, “Sahâbenin Fetih Anlayışı ve Bu Anlayışın
Temelleri”, 12. Uluslararası Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Beldiyesi Kültür
Yayınları No: 81, İstanbul, 2015.
………, Muhammed Emin, Hz. Peygamber’in (sallahu aleyhi ve sellem)
Albümü, Siyer Yayınları, İstanbul, 2015.
………, Muhammed Emin, Sahabe İklimi, Siyer Yayınları, İstanbul, 2016.
Yıldırım, Enbiya, Hadisler ve Zihinlerdeki Sorular –Büyük Muhaddis
Şuayb Arnavut’la Söyleşi-, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2011.
Yıldırım, Celâl, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi, Konya, 1980.
Yılmaz, Abdulkadir, “Sebb-i Sahabe Meselesi –Sahabe-i Kiram Hakkında
Uygunsuz Konuşmanın Hükmü-”, Rıhle, sayı 7, İstanbul, 2009.
199
Yücel, Ahmet, Hadis Tarihi ve Usûlü, M.Ü. İFAV Yay. No: 228, İstanbul,
2010.
……., Ahmet, “Makbul”, DİA, İstanbul, 2003.
Zehebî, Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ezZehebî, Mîzânü’l-İ’tidâl fî Nakdi’r-Ricâl, thk. Alî Muhammed el-Becâvî,
Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 1969.
………, Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ezZehebî, Siyer A’lami’n-Nübelâ, thk. Şuayb el-Arnaût, Müessesetü’r-Risâle,
Beyrut, 1982.
………., Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ezZehebî, Zeylü Mîzânü’l-İ’tidâl, thk. Ebû Rizâ er-Rifâî, Darü’l-Kütübi’-İlmiyye,
Beyrut, 1995.
………, Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman ezZehebî, el-Kâşif fî Ma’rifeti Men lehû Rivâye fi’l-Kütübi’s-Sitte, thk.
Muhammed Avvâme, Ahmed Muhammed Nemir el-Hatîb, Daru’l-Kıble, Cidde,
1992.
200
Download