İslam Devrimi Sonrası İran`da Kimlik ve Dış Politika

advertisement
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika:
Konstrüktivist Bir Bakış*
The Identity and Foreign Policy After The Islamic
Revolution in Iran: A Constructivist Perspective
Kadir Ertaç Çelik**
Özet
Sosyal bilimlerin diğer disiplinlerine paralel olarak teorik zenginliğe sahip
olan uluslararası ilişkiler disiplininin tarihsel evrimini açıklamaya çalışan
Büyük Tartışmalar Yaklaşımı’na göre disiplin bünyesinde üç büyük tartışma
yaşanmıştır. Günümüzde 3. Büyük Tartışmanın taraflarından olan
Konstrüktivizm; uluslararası ilişkileri diğer teorik yaklaşım ve
paradigmaların göz ardı ettiği parametrelerle açıklamaya çalışmaktadır. Bu
bağlamda uluslararası ilişkiler bir yapı olarak ele alınmakta ve aktörler
(devletler) ile yapıların (uluslararası sistem) karşılıklı olarak inşa sürecinde
yer aldıkları ileri sürülmektedir. Dolayısıyla yapıyı etkileyen ve aynı zamanda
yapıdan etkilenen devletlerin içsel ve sistemsel unsurları harmoni ederek
kendilerini ve dolayısıyla dış politika zihniyetlerini inşa ettikleri
savunulmaktadır. Konstrüktivist yaklaşım çerçevesinde ele alınan İran,
demografik olarak heterojen bir yapıya sahip iken dini yapısı homojenlik arz
etmektedir. Bu bağlamda İran 1979 Devrimi sonrası inşa sürecini
dini/mezhebi bir teorik zemine oturtmuştur. Ülkenin toplumsal, siyasal yapısı
incelendiğinde açıkça gözlemlenen bu olgu İran devletinin dış politika
felsefesinin de temelini oluşturmaktadır. Devrim sonrası İran, Şiilik üzerinden
hem kendini tanımlamakta hem de Orta Doğu’daki diğer Müslüman ülkelerle
farklılığını ortaya koyarak özgün bir kimlik oluşturmaya çalışmıştır.
Anahtar Kelimeler: İran, Konstrüktivizm, İnşa, Kimlik, Dış Politika.
251
Abstract
According to the approach of the great debates that have been trying to point
out the historical evolution of the discipline of international relations which
has theorical richness in parallel to the other disciplines of social sciences;
there has been three great debates. Constructivism; which is assumed to be
the third party of the trhree great debates, has been trying to explain the
*
**
Makalenin Geliş Tarihi: 9 Mayıs 2016 Kabul Tarihi: 20 Mayıs 2016
Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi, İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü, e-posta:
ertaccelik@gazi.edu.tr
Kadir Ertaç Çelik
international relations with the parameters that the paradigmas tend to ignore
and other theorical approaches as well. In this content, international relations
is being assesed as a structure and it has been foreseen that the actors and the
structures are handled mutually within the construction period. So, it is being
discussed that internal and the structural actors and the structure and the
actors being affected bye the structure affect and construct the foreign policy
harmonizing themselves. Iran assesed within the constructivist approach, has
a heterogenious demographic structure whereas its religious structure after
the revolution of 1979. When social and political structure of the country is
examined clearly, this consept form the basis of the foreign policy of the
country. Iran has tried to figüre out his own authentic identity and tried to
Express its differenciaty with the other Middle East countries though Shia sect
after the revolution.
Keywords: Iran, Constructivism, Construction, Identity, Foreign
Policy.
Giriş
Orta Doğu bölgesi gerek üç büyük dinin merkezi olması gerek yeraltı
kaynaklarının dünya siyasası için önemli olması bakımından uluslararası
politikanın ilgi düzeyinin en yüksek seviyelerde olduğu bölgelerin başında
gelmektedir. Bunun yanı sıra hem jeopolitik yaklaşım parametreleri hem de
ekopolitik bakış açısı bölgenin öneminin ne derecede ciddi boyutta olduğunun
bir diğer kanıtlarıdır. Uluslararası politika açısından önem arz eden Orta
Doğu’nun önemli aktörlerinin başında gelen İran’da 1979 Devrimiyle birlikte
Şah yönetiminin varlığına son verilip, İran İslam Cumhuriyeti’nin
bağımsızlığı ilân edilmiştir.
252
Bağımsızlık sonrası veya yeni bir rejim kurulması neticesinde her
devlet uluslararası sistemdeki konumuna ve rolüne ilişkin bir takım
değerlemeler yaparak kendisine pozisyon edinmektedir. Konstrüktivist
Yaklaşımın varsayımlarına göre yapı/yapılar ve aktörler karşılıklı etkileşim
halinde birbirini inşa etmektedir. İnşa sürecinin şekillenmesinde ise kimliğin
merkezi bir önemi bulunmaktadır. 1979 Devrimi sonrası İran’da inşa süreci
ve bunun neticesindeki kimlik konumlandırmasının İran dış politikasındaki
yansımalarının analiz edilmeye çalışacağı makalenin ilk bölümünde teorik
değerlendirmeler ele alınarak, Konstrüktivist Yaklaşımının gelişimi ve
uluslararası ilişkiler yazınındaki yerine ve önermelerine değinilecektir.
Çalışmanın ikinci bölümünde Devrim sonrası İran’ın sosyo-politik
yapısı incelenmeye çalışılacaktır. İran’daki demografik unsurların, etnik, dini
ve mezhebi yapılarla, İran anayasal yapısının ve yönetim anlayışının hangi
parametrelere istinaden inşa edildiği analiz edilecektir.
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
İran dış politikasının Konstrüktivist Yaklaşımla ele alınacağı son
bölümde ise İran’ın dış politika ilkeleri ve tercihleri değerlendirilecektir.
Çalışma İran veya İran dış politikasına ilişkin genel ve detaylı bir inceleme
olmaktan ziyade 1979 Devrimi sonrası İran dış politikasının Konstrüktivist
Yaklaşım çerçevesinde analiz edilmesini amaçlamaktadır. Dolayısıyla detaylı
olay incelemelerinden ziyade teorik bir analizi amaçlayan bu çalışmada analiz
birimi olarak ele alınan İran’ın inşasının ve dış politikasının hangi kimlikte
kendini konumlandırdığı incelenecektir.
1. Uluslararası İlişkilere Konstrüktivist/İnşacı Bakış
1.1. Uluslararası İlişkiler Disiplininde Teorik Tartışmalar
Uluslararası ilişkiler disiplini sosyal bilimlerin diğer disiplinleriyle paralel
şekilde teorik zenginliğe sahip bir bilim dalıdır. Gerek sosyal bilimlerin
doğasından gerekse uluslararası ilişkiler disiplinin diğerlerine nazaran daha
erken bir evreyi yaşıyor olmasından dolayı literatürde başat paradigmadan
ziyade teorik tartışmalar disiplin tarihine damgasını vurmuştur. Son yıllarda
ise uluslararası ilişkiler yazınında yeni teorik yaklaşımlara ilgi artarken;
Konstrüktivist yaklaşım bunların başında gelmektedir.
Uluslararası ilişkiler disiplininin gelişimini açıklamaya çalışan Büyük
Tartışmalar Yaklaşımına göre uluslararası ilişkiler teorileri günümüze değin
üç büyük tartışma sürecinde evrilmiştir. Bu tartışmaların ilki 1940’lı yıllarda
realizm ile idealizm arasında yaşanan ve odak konusu barışın tesisi olan
tartışmadır. Birinci büyük tartışmada gerek realist gerekse idealist çevrenin
mensupları insan doğasına ilişkin önermelerde bulunmuşlardır. Bu bağlamda
realistler insan doğasının kötü ve bencil olmasından dolayı ‘uluslararası
politika da güç ve çıkar mücadelesinden ibarettir’ tezini savunurken,
idealistler bu yaklaşımın tersini iddia etmişlerdir. Uluslararası ilişkiler
disiplini çevresinde ilk tartışmanın sonucunda realistlerin üstün geldiğine dair
kanı mevcuttur. 1950-1960 yılları ise realistler ile davranışsalcılar arasında
yaşanan ikinci büyük tartışmanın yaşandığı yıllardır. Bu tartışmanın konusu
ise uluslararası ilişkiler teorilerin bilimselliğine dairdir. Bu tartışma
neticesinde ise doğa bilimlerine uygulanan metotların sosyal bilimlere de
uygulanabilirliğini savunan pozitivist akım disiplinin ana yaklaşımı haline
gelmiştir. Üçüncü büyük tartışma ise 1980’li yıllarda başlayan pozitivistler ile

Uluslararası ilişkiler yazınında Konstrüktivizm (Constructivism) olarak kavramsallaştırılan
yaklaşım bazı akademisyenlerce Türkçeleştirilmiş ve İnşacı Yaklaşım şeklinde ifade
edilmektedir. Çalışmada Konstrüktivizm kavramı kullanılacaktır.
253
Kadir Ertaç Çelik
post-pozitivistler arasındaki disiplindeki teorileri sorgulayan ve alternatif
bakış açıları sunan tartışmadır.1
Uluslararası ilişkiler literatürüne bakıldığında, konstrüktivist
yaklaşımın ‘üçüncü tartışma’ ile ilişkilendirildiği görülür. Bu bağlamda
konstrüktivizmi daha iyi açıklayabilmek için üçüncü tartışmanın anlaşılması
gerekmektedir. Öncelikli olarak tartışmanın taraflarına baktığımızda
literatürde yaygın kabul olarak yukarıda da belirtildiği üzere pozitivistler ile
post-pozitivistler arasında gerçekleştiği ifade edilmektedir. Ancak tartışmanın
taraflarına ilişkin genel kabulün yanı sıra farklı terminolojiler kullanan
yazarlar da söz konusudur. Örneğin Steve Smith uluslararası ilişkilerdeki son
dönem bakış açılarını eleştirel teoriler olarak ifade etmektedir.2 Yani Smith;
üçüncü tartışmanın taraflarından post-pozitivist teorileri, pozitivist teorilere
eleştirel yaklaştıkları için eleştirel teoriler şeklinde ifade etmektedir. Robert
Keohane ise, üçüncü tartışmanın taraflarını rasyonalistler ve reflektivistler
olarak adlandırmaktadır. Uluslararası ilişkilerde rasyonalist bir bakış açısına
sahip olduğunu ifade eden ve kendisini rasyonalist olarak tanımlayan yazar,
rasyonalizme karşı bütün görüşleri reflektivist (düşümsel) olarak
adlandırmaktadır.3
Üçüncü tartışmanın pozitivist kutbu ele alındığında davranışsalcı
devrim sonrası dönemin uluslararası ilişkiler teorileri olduğu görülmektedir.4
Bu dönemi ve önermeleri açıklamaya çalışan Paradigmalar-arası Tartışma
yaklaşımına göre uluslararası ilişkiler teorileri realizm, plüralizm (liberalizm)
ve Marksizm (radikalizm/yapısalcılık) olarak üç ayrı ana ekole ayrılmaktadır.5
Söz konusu her üç paradigmada benimsedikleri epistemolojik ve metodolojik
varsayımları açısından pozitivist teoriler içerisinde değerlendirilmektedir.
Pozitivizmin bir cümleyle ifade edilmesi halinde; empirist epistemolojiye
dayanan metodolojik bir pozisyondur denebilir. 6 Yani pozitivist bilgi
gözlemlenebilir, değerden arındırılmış bilgidir. Ayrıca ampirik olmasından
254
Ole Waever, “The Rise and Fall of The Inter-Paradigm Debate”, Steve Smith, Ken Booth,
Marsia Zalevski, ed., International Theory: Pozitivizm and Beyond, Cambridge Uni. Press,
Cambridge 1996, ss. 149-152; Vendulka Kubalkova, Nicholas Onuf, Paul Kowert,
“Constructing Constructivizm”, Vendulka Kubalkova, Nicholas Onuf, Paul Kowert, ed.,
International Relations in A Constructed World, M. E. Sharpe, New York 1998, s.4.
2 Steve Smith, “Positivism and Beyond”, Steve Smith, Ken Booth, Marsia Zalevski, ed.,
International Theory: Positivism and Beyond, Cambridge Uni. Press, Cambridge 1996, s. 12.
3 Robert Keohane, “International Institutions: Two Approachs”, International Studies
Quarterly, 32/4, 1998, s. 380-382.
4 Sezgin Kaya, “Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar”, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 63, No: 3, 2008, s. 88.
5 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, 5. Baskı, MKM Yayınları, Bursa 2008, s. 41.
6 Smith, a.g.m., s. 16-17.
1
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
dolayı metafiziksel ya da teolojik bilginin aksine güvenilir bilgidir.7 19701980 arası dönemde etkin olan bu tartışma 1980’lerle beraber önemini
yitirmiştir. 1980 sonrasında realizm yerini neo-relizme, liberalizm ise neoliberalizme bırakmıştır. Ole Weaver’in ifadesiyle söz konusu teoriler
arasındaki ayrımlar belirginliğini yitirmeye başlamış ve neo-neo sentez
1980’li yılların hâkim araştırma programı hâlini almıştır. Bu yüzden ‘üçüncü
tartışmanın’ günümüzdeki pozitivist kutbunu ‘neo-neo sentezin’ oluşturduğu
söylenebilir.8
Söz konusu tartışmanın diğer tarafı olarak ifade edilen post-pozitivist
teoriler ise Smith’e göre post-modernistler, feministler ve post-yapısalcılardan
oluşmaktadır.9 Alexander Wendt ise tartışmanın post-pozitivist tarafında post
modernizm, feminizm, konstrüktivizm, neo-marksizm ve diğerlerinden
oluşan bir teoriler ailesi olduğunu savunmaktadır. Wendt’e göre bu teoriler iki
ortak iddia üzerinde birleşmekte ve aynı kutupta yer almaktadırlar. Bu
yaklaşımlara göre uluslararası ilişkilerin yapısı maddi olmaktan ziyade
sosyaldir ve bu yapı aktörlerin kimliklerini ve çıkarlarını karşılıklı olarak
belirlemektedir.10
Sonuç itibariyle çalışmada ele alınan yaklaşım çerçevesinde
uluslararası ilişkiler disiplini teorik anlamda üç büyük tartışma dönemi
yaşamış ve son tartışma dönemi ise henüz sona ermemiştir. Bu tartışmalar
döneminin son halkasında ise yakın dönem uluslararası ilişkiler yazınında ön
plana çıkan yeni yaklaşımlar söz konusu olmuştur. Bu yeni yaklaşımlar
çerçevesinde disiplinde teorik düzlemde tartışmalar devam etmektedir. Bu
tartışmalar hem birbirlerine bilim felsefesi bağlamında karşıt görüşler ileri
sürmekte hem de birbirlerinin göz ardı ettiği ya da değişken olarak ele
almadığı unsurlar üzerinden karşılıklı olarak yeni iddialarla disiplin yazınına
katkı sunmaktadırlar.
1.2. Konstrüktivizm ve Uluslararası İlişkiler
Konstrüktivizm esasen uluslararası ilişkiler disiplinine ait bir yaklaşım
olmamakla beraber uluslararası ilişkiler kuramı da değildir. Konstrüktivizm
sosyal gerçekliğe ve söz konusu gerçekliğin bilgisine ilişkin metafizik bir
duruşu da bünyesinde barındıran ve orijin itibariyle bilim felsefesi ve bilgi
sosyolojisine ait bir yaklaşımdır. Sosyal bilimlerde güçlü bir etkisi olan
7
Mark A. Neufeld, The Restructuring of International Relations Theory, Cambridge Uni. Press,
Cambridge 1995, s. 32-37.
8 Kaya, a.g.m., s. 88-89; Waever, a.g.m., s. 163.
9 Smith, a.g.m., s. 12.
10 Alexander Wendt, “Constructing International Politics”, International Security, 20/1, 1995,
s. 71.
255
Kadir Ertaç Çelik
konstrüktivizmin temel yaklaşımı gerçekliğin ve bilginin inşa edildiği
görüşüdür. Bunun yanı sıra konstrüktivizm sosyal gerçekliğin inşasında sosyal
aktörlerin, yapıların ve bilginin rolüne dair önermeleri olan sosyal bir
yaklaşımdır. İdealist ve bütüncül bir ontolojik bakış açısına sahip olan
konstrüktivizm dünyayı oluşturan yapıların materyal unsurlardan ziyade daha
çok müşterek düşünce ve algılardan kurulu olduğunu, sosyal aktörlerin kimlik
ve çıkarlarının verili olmadığını, aksine bunların sosyal etkileşim yoluyla
meydana geldiğini ve sosyal yapılar tarafından inşa edildiğini
savunmaktadır.11
Uluslararası ilişkiler, inter-disipliner yapıya sahip olmasından dolayı
sosyal bilimlerin hemen hemen bütün disiplinleriyle iletişim ve etkileşim
halindedir. Dolayısıyla sosyal bilimlerin herhangi bir disiplininde teorik bir
yaklaşım olarak ortaya çıkan akım veya akımlar doğal bir süreç halinde kısa
sürede uluslararası ilişkiler yazınında yer almaktadır. Konstrüktivist yaklaşım
da esasen uluslararası ilişkiler disiplini orijinli olmamakla beraber son
dönemde disipline mensup akademisyenlerin başlıca çalışma konuları
arasında yer almaktadır.
Konstrüktivizm uluslararası ilişkiler yazınında her ne kadar yeni bir
yaklaşım olarak ele alınsa da kökenlerini eski dönemlere dayandırmak
mümkündür. En erken dönemlerde Grotius, Hegel ve Kant gibi düşünürler
incelendiğinde konstrüktivist düşüncenin varlığı gözlemlenebileceği gibi,
idealizm uluslararası ilişkileri açıklarken konstrüktivist yaklaşımın
parametrelerini kullanan ilk akım şeklinde ele alınabilir. 12 Ancak
konstrüktivizmin uluslararası ilişkiler yazınında dikkat çekmeye başlaması
Soğuk Savaş sonrası dönemdir. Bu dönemde uluslararası ilişkilerde yazınında
kimlik, kültür, norm ve kurumlar gibi unsurların önemini inceleyen çalışma
sahası oluşmuş ve bu doğrultuda ampirik çalışmaların nitel ve nicel bağlamda
fazla olmasıyla konstrüktivizm; uluslararası ilişkiler disiplininde merkezi bir
konuma doğru evrilmiştir.13
256
Konstrüktivizmin uluslararası ilişkilere bakışı ele alındığında ilk
olarak ontolojik açıdan sosyal gerçekliğin inşasına dair bir teori olduğu
gerçeği ile karşılaşılmaktadır. 14 Bu doğrultuda uluslararası ilişkilerin
sistematiğinde var olan fakat disipline hâkim teorilerin göz ardı ettikleri
Mustafa Küçük, “Uluslararası İlişkiler Kuramında ‘Konstrüktivist Dönüşü’ Anlamak”, Ege
Akademik Bakış/Ege Academik Review,9 (2), 2009, s. 773-774.
12 Alexander Wendt, Social Theory of International Politics, Cambridge University Press,
Cambridge 1999, s. 3.
13 Yosef Lapid and Friedrich Kratochwil, The Return of Culture and Identity in IR Theory,
Lynne Rienner, Boulder, Colo 1996, s. 27.
14 Stefano Guzzini, “A Reconstruction of Constructivism in International Relations”, European
Journal of International Relations, 6/12, 2000, s. 160.
11
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
kimlik, kültür, söylem gibi bir çok etkenin uluslararası ilişkilerde teorik
enstrümanlar olduğunu ve bunların analizlere dahil edilmesini savunan bir
yaklaşımdır. 15 Bu perspektiften ele alındığında konstrüktivizm, uluslararası
ilişkiler disiplininde hâkim teorilerin göz ardı ettiği birtakım olgulara atıfta
bulunan bir yaklaşım olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla hakim teorileri
doğrudan reddetmekten ziyade eksikliklerini tamamlayan bir teorik
yaklaşımdır.
Kendi içinde bir bütünselliğin söz konusu olmadığı ya da fikri
konsensüsün sağlanmadığı konstrüktivizmin temel önermelerinin başında
uluslararası sistemin insanlar tarafından belli bir zaman ve yerde oluşturulmuş
olan fikirler, düşünceler ve normlar sistemi olduğuna dair varsayım yer
almaktadır. 16 Yukarıda da bahsedildiği üzere konstrüktivistler, uluslararası
sistemin sosyal olarak inşa edildiğini savunmaktadırlar. Konstrüktivizmin bu
önermesi, uluslararası ilişkiler disiplininin hakim teorileriyle ayrıldığı en
önemli noktadır.
Kimlik ve çıkarlara ilişkin olarak ise konstrüktivistler, kimliklerin
devletlerin dış politikalarının şekillenmesinde ve çıkar algılamalarındaki
önemine vurgu yapmakla beraber kimlik ve çıkarların değişebilir olduğunu
savunmaktadırlar. Daha farklı bir ifadeyle aktörlerin kimlikleri normlar
üzerinden şekillenir ve bu da çıkarları şekillendirir. Dolayısıyla normlar
düzenleyici işlevlerinin yanı sıra kurucu işleve de sahiptirler. Kimlik ve
çıkarların değişebileceğini savunan konstrüktivistlere göre dost, düşman,
tehdit, anarşi gibi kavramlar da değişkenlik gösterirler.17
Konstrüktivistler, öznelerarası sosyal içerik bağlamında da diğer
yaklaşımlardan farklı bir duruş sergilemektedir. Öznelerarası kavramı
bireylerin tek tek inançlarının toplamından ziyade insanlar arasındaki
düşünsel paylaşımdır. Normatif ve düşünsel yapıların sosyal çevreyle
etkileşim halinde olduğunu ve normatif yapıların kollektif düşüncelerden
oluştuğunu savunmaktadırlar. Böylece diğer yaklaşımların aksine
konstrükvistler, aktörlerin çevrelerinden bağımsız olmadıklarını iddia
etmektedirler. İçinde bulunulan sosyal dünyanın kimlikleri tanımladığını,
insanların da sosyal dünyayı inşa ettiklerini savunmaktadırlar.18 Daha farklı
ifadeyle konstrüktivistlere göre yapı ve aktörler arasında karşılıklı etkileşim
15
Kaya, a.g.m., s. 100.
Robert Jackson and Georg Sorenson, Introduction to International Relations: Theories and
Approaches, Oxford University Press, Oxford 2003, s. 253.
17 Nülifer Karacasulu, “Uluslararası İlişkilerde İnşacılık Yaklaşımları”, Tayyar Arı (der.),
Uluslararası İlişkilerde Postmodern Analizler-1, MKM Yayınları, Bursa 2012, s. 123.
18 Karacasulu, a.g.m., s. 120.
16
257
Kadir Ertaç Çelik
söz konusu olup, karşılıklı bir inşa sürecinin varlığı sosyal dünyanın
gerçekliğidir.
Sonuç itibariyle, uluslararası ilişkiler disiplininde yeni bir yaklaşım
olan konstrüktivizm, analizlerinde hâkim teorilerin göz ardı ettiği olguları da
analiz birimi olarak değerlendirmektedir. Yapıların ve aktörlerin karşılıklı
olarak inşa edildiğini savunan konstrüktivistler, kimlik, söylem, algı gibi
parametrelerin önemine vurgu yapmakta ve çıkar, anarşi, egemenlik gibi
kavramların değişebilir olduğunu savunmaktadırlar. Çalışmayla ilişkili olarak
aktörlerin yani devletlerin kendilerini yapıdan yani uluslararası sistemden
bağımsız olmayan bir şekilde inşa ettiğini iddia eden konstrüktivistlere göre
inşa sürecinde içsel yapılarla beraber moral unsurlar (algı, söylem vb.) da
önem arz etmektedir.
2. İran Kimliğini Oluşturan Etmenler
Ulusal kimlik ortak dil, din, kültür, tarih ve coğrafya gibi unsurlar üzerinden
şekillenir ve bu kimlik algısına sahip birey veya grupların aidiyeti “öteki”
üzerinden pekiştirilir. Buradan hareketle İran kimliği ele alındığında ülkede
kimlik algısını oluşturan temel ve belirgin etmenler olarak demografik
unsurlar, dini ve mezhebi yapı ile beraber ülkenin siyasal yapısı öne
çıkmaktadır.
2.1. İran’ın Demografik Yapısı
2013 yılı tahmini verilerine göre 80 milyon civarı nüfusa sahip olan İran,
Dünya’nın en kalabalık 18. devleti iken Ortadoğu’da en fazla nüfusa sahip
devlettir.19 Orta Doğu coğrafyasında yer alan devletlerin tamamına yakınında
görülen demografik heterojenlik İran’da da dikkate değer boyuttadır. Bu
durum İran’ın hem iç hem dış politika tercihlerine ve siyasal yapısına etki eden
bir unsurdur. İran’da etnik olarak Fars, Azeri, Türkmen, Kürt, Lur, Beluc
(Baloch) gibi birçok etnik grup yaşamaktadır.
258
İran’ın karmaşık nüfus kompozisyonunda en kalabalık etnik grup
nüfusun yaklaşık %61’ini oluşturan Persler/Farslardır. 20 Nüfusun büyük
çoğunluğunu oluşturan Farslar, İsfahan, Şiraz, Meşhed ve Kermen gibi
şehirlerde yoğun bir şekilde yaşamaktadırlar. Körfez bölgesinde yer alan diğer
ülkelerde Arap etnik unsurunun çoğunluk olmasına karşın İran’da en kalabalık
etnik unsur olan Farslar devletin ana etnik yapısı gibi bir algıyı
19
The Factbook of a Nation, Central Intelligence Agency, https:
//www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/rankorder/2119rank.html?countryname=Iran-countrycode=ir-regionCode=mderank=18#ir, 11.03.2016.
20 CIA, https: //www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html, 11.03.2016.
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
taşımaktadırlar. 21 Farslardan sonra, İran’da en kalabalık etnik grup olarak
Azeriler ifade edilmektedir. İran’da yaşayan yaklaşık 16 milyon Azeri, toplam
nüfusun %16’sına tekabül etmektedir. 22 Azeriler İran’ın en önemli sanayi,
ticarî ve tarım bölgelerinin yer aldığı İran’ın kuzeybatısında Güney
Azerbaycan olarak adlandırılan bölgede yaşamaktadırlar.23
İran’ın demografik yapısının önemli bir kısmını ise nüfusun %10’una
tekabül eden Kürtler oluşturmaktadır. İran-Türkiye ve İran-Irak sınırlarında
yaşayan Kürtlerden sonra nüfusun %6’sına tekabül eden Lur’lar ile her biri
%2 oranında olan Beluc, Türkmen ve Arap etnik unsurları da ülkenin
demografik yapısını oluşturan etnik gruplardandır.24
İran’ın karmaşık nüfus yapısında en dikkat çeken etnik grup olan
Azeriler, İran siyasî tarihinde önemli yer tutmaktadırlar. Öyle ki Pehlevî
Hanedanlığı dışındaki bütün İran Hanedanlıkları Türk asıllıdır. Pehlevî
Hanedanları ise etnik olarak Fars olduklarından İran’da Farslılaştırma
politikası izlemişlerdir. İran’daki Azeri varlığı ise iki boyutuyla İran karar
vericileri tarafından tehdit potansiyeli taşıyan unsur olarak ele alınmaktadır.
Bunlar; İran’daki Azerilerin Türkiye ile ilişkileri ve bundan daha önemlisi
Azerbaycan ile birleşmeleri ihtimalidir. Ancak İran içindeki Azerilerde de
bütüncül bir yapı söz konusu değildir. Bunların bir kısmı kendisini Türkçe
konuşan Farslı olarak tanımlarken diğer bir kısmı ise Fars kültüründen
etkilenen Türk olarak kendini tanımlamaktadır. Azeriler ülkedeki dinî, siyasî
bürokraside ve ekonomik yapıda önemli konumda yer almakta ve etnik
ayrıştırıcılık yapmamaktadır.25
İran’ın Türkiye ve Irak sınırlarında yaşayan Kürtler ise gerek etnik
gerekse mezhepsel olarak Farslar’dan ayrık olmasına karşın, Irak ve Türkiye
örnekleri göz önüne alındığında İran rejimiyle ciddi çatışma
yaşamamışlardır. 26 İkinci Dünya Savaşı yıllarında konjonktürel şartlar
çerçevesinde kısa ömürlü olarak kurulan Mahabat Kürt Cumhuriyeti27 ve kısa
adı PJAK olan Kürdistan Özgür Partisi28 ise bu durumun istisnalarını teşkil
259
21
John W. Limbert, Iran at War with History, Colo.: Westview Press, Boulder 1987, s. 21-23.
CIA, https: //www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html, 11.03.2016.
23 Tayyar Arı, Irak, İran ve ABD, Alfa Yayınları, İstanbul 2004, s. 109.
22
24
CIA, https: //www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html, 11.03.2016.
Ömer Faruk Görçün, 1979 İran İslam Devrimi Sonrası Türkiye İran İlişkileri, Beta
Yayıncılık, İstanbul 2008, s. 89-91.
26 Arı, a.g.e., (2004), s.110.
27 Gülara Yenisey, İran’da Etnopolitik Hareketler (1922-2004), Ötüken Neşriyat, İstanbul
2008, s. 129.
28 James Brandon, “Iran’s Kurdish Threat: PJAK”, Terrorism Monitor, Volume 4, Issue 12,
2006, s. 2-3.
25
Kadir Ertaç Çelik
etmektedir. 1979 Devrimi sonrası ise özerlik isteyen diğer gruplar gibi Kürtler
de siyasi taleplerde bulunmuşlar fakat Humeyni yönetimi bu talepleri
bastırmıştır. Bunların yanı sıra İran ulusal kimliğine ve bütünlüğüne yönelik
en ciddi tehdit hem etnik hem de mezhepsel açıdan Fars olmayan Arap
etnisitesidir. Diğer Orta Doğu ülkeleriyle gerek etnik gerek mezhepsel bağı
olan Araplar, İran ulusal bütünlüğüne tehdit olarak varlığını devam
ettirmektedirler.29
İran’ın nüfus kompozisyonuna bakıldığında etnik anlamda çeşitlilik
arz eden bir yapı olduğu görülmektedir. Ancak bu etnik farklılıklar İran’ın iç
ve dış politikasında ciddi boyutta tehdit oluşturmamaktadırlar. Özellikle İran
kimliğinin etnisiteden ziyade dini argümanlar kullanması, ulus inşa sürecinde
etnik parçalanmışlığının sorun olmaktan çıkarılmasında önemli bir husus
olmuştur. İran’da Fars kültürü üzerinde bir ulus inşası olmasına diğer etnik
gruplarca çok fazla direnç gösterilmemesinin en önemli sebeplerinin başında
ise mezhep unsuru gelmektedir.
Bir alt başlıkta detaylı şekilde ele alınacak olmasından dolayı tekrara
düşmemek amacıyla mezhep unsuru yüzeysel olarak ifade edildikten sonra
belirtilmesi gereken diğer konu ise İran Azerilerinin, Azerbaycan Azerileri ile
hem etnik hem mezhep olarak aynı olmalarına karşın kendilerini İran
kimliğinin bir parçası olarak görmelerine sebebiyet teşkil eden
parametrelerdir. Burada devrim sonrası inşa sürecinin tamamen etnik ve
mezhepsel bir tanımlama üzerinden şekillenmediği görülmektedir. İran devlet
entelijası ve karar merkezleri, sisteme dahil olan Azeri unsurları 1979
Devrim’i sonrası sistem dışına atmayıp sistemle beraber sosyo-politik ve
sosyo-ekonomik sürece dâhil ettiğinden dolayı Azeriler alt kimlikten ziyade
İran ulusal kimliği içinde kalmayı tercih etmişlerdir.
2.2. İran’da Dinî Yapı ve Şiîlik
260
İran’ın dini yapısı, etnik yapısına nazaran çok daha homojendir. Ülkenin
%98’i Müslümanlardan oluşurken, geri kalan kısım ise Yahudi, Hristiyan ve
Bahailerden oluşmaktadır. Müslümanların ise %90’ı Şiî mezhebine mensup
iken %10’luk kısmı Sünnîler teşkil etmektedir.30 Çalışmanın bir önceki başlığı
altında da bahsedildiği üzere Fars ve Azerilerin tamamı Şiî mezhebine mensup
iken, Kürt ve Araplar ise Sünnî mezhebine mensuplardır.
İran’da dini yapı hem toplumun inşasında hem de politik kararlarda
en önemli unsur olarak ele alınmaktadır. Özellikle İran’da Şiî ulema siyasi
29
30
Arı, a.g.e., (2004), s. 111.
CIA, https: //www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html, 11.03.2016.
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
süreçleri yönlendiren, belirleyen kurum olma özelliğine sahiptir. 31 Bu
bağlamda ele alındığında siyasi sistemin ve karar mekanizmasının en üst
noktasında Şiî otorite varlığı İran devlet geleneğinin bir uzantısı olarak
politika tercihlerinin ve inşa sürecinin en önemli öğesidir.
İran’ın etnik olarak heterojen bir görünüm arz etmesine rağmen
ülkede ulusal bölünmüşlük, etnik temelli kimlik çatışması yaşamamasının en
önemli gerekçesi 1979 sonrası inşa sürecinin Şiîlik üzerinden şekillenmesidir.
İran Şiîlik politikasıyla hem kendini tanımlamakta hem de Müslüman olan
diğer Orta Doğu devlet ve toplumlarıyla farklılığını ortaya koymaktadır.
Böylelikle kendi ulusal kimliğini daha sağlam temellere oturtmaktadır. İran’ın
mezhepsel kimlik tanımlaması sadece iç politikasıyla sınırlı değil dış politika
tercihlerinde de önemli bir yer tutmaktadır.
2.3. Siyasal Yapı ve Kimlik
Körfez bölgesinin en büyük ülkesi olan İran’da 1979 yılındaki devrimle
birlikte rejimin adı İslam Cumhuriyeti olarak değişmiştir.32 Hatta başta ABD
olmak üzere Batılı ülkelerin çoğunda 1 Nisan 1979 tarihi İran İslam
Cumhuriyeti’nin bağımsızlık tarihi olarak kaydedilmiştir.33 Buradan hareketle
Batı’nın algısı 1979 yılında gerçekleşen darbe neticesinde İran’da sadece
rejim ve yönetim anlayışının değişmediği yeni bir devletin ortaya çıktığıdır.
1979 Devrimi ve sonrası özellikle Anadolu’da Türk Millî Mücadelesiyle
birçok açıdan benzerlik taşımaktadır. Öyle ki İran daha önceki Fars kültürünü
ve mirasını reddetmemekle beraber hanedanlık mirasını ve devlet geleneğini
reddetmiştir. Ayrıca her iki devlet de benzer bir şeklide inşa sürecini
yaşamışlardır. Buradan hareketle Batılı kaynakların 1979 Devrimi’ni sadece
rejim değişikliği değil yeni bir devletin bağımsızlığı olarak nitelemeleri
tarafımızca benimsenmektedir.
Daha önce monarşiyle yönetilen İran toplumu 1979 yılı itibariyle
yürürlüğe giren anayasası ile Danışma Meclisi (Meclis-i Şura-i
İslami/parlamento), Bakanlar Kurulu, Başbakan, Vesayet Meclisi
(Koruyucular Konseyi/Şura-yı Negahban), Uzmanlar Konseyi (Meclis-i
Hobregan) ve halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı’ndan oluşan bir
yönetimi benimsemiştir. Ayrıca İran’da en üst otorite olarak ise dini liderlik
makamında olan Fakih (Rehber, Veli-yi Fakih/Veli-yi Emr) vardır.34 Özetle
teorik cumhuriyet yönetimini benimseyen İran’ın yönetim anlayışının
31
Hamid Algar, Religion and State in Modern Iran, University of California Press, Berkeley
1969, s. 67.
32 Arı, a.g.e., (2004), s. 81.
33 CIA, https: //www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html, 11.03.2016.
34 Arı, a.g.e., (2004), s. 81.
261
Kadir Ertaç Çelik
temelinde ise İslam daha özelde ise Şiiliğin Caferi anlayışı hakimdir.35 Bu
anlayışın İran’ın ulus ve devlet inşasının temel dayanak noktasını
oluşturduğunun en ciddi kanıtlarından birisi devletin en üst otoritesi olarak
dini liderlik makamının tesis edilmesidir.
Ayetullah Humeyni tarafından formüle edilen dini liderlik kurumu
İran’ın hem iç hem dış politikasını domine edebilecek bir konumdadır. İran
Anayasası’na göre kutsal sayılan bu kurum ve dini lider Fakih, siyasal,
yargısal ve yönetsel yetkilerle donatılmıştır.36 İran dış politikasının karar alma
mekanizmaları olan Yararlılık Makamı ve Uzmanlar Meclisi üzerindeki etkisi
dolayısıyla Fakih dış politika sürecinin en önemli aktörlerinin başında yer
almaktadır. Humeyni dönemi İran dış politikası bu durumun en açık
örneklerini bünyesinde barındırmaktadır. Humeyni’nin sert ve radikal siyasi
duruşu, İran dış politikasının karakteristiğini şekillendirmiştir.37
Şiî İnancı’na göre On ikinci İmam’a vekalet eden Fakih’in diğer
önemli yetkileri ise; silahlı kuvvetleri kontrol etme, cumhurbaşkanı adaylarını
onaylama, 12 üyeli Vesayet Meclisi’nin altı üyesini atamadır.38 İran’da devlet
yönetiminin şekillenmesinin yegâne aktörü olarak beliren dini liderlik kurumu
ayrıca diğer konularda da yönlendirici ve etkileyici bir işleve sahiptir.
Dinî liderden sonraki ikinci adam konumunda olan cumhurbaşkanı
daha çok sosyal, ekonomik ve kültürel konularda yetkilendirilmiştir. 39
Uzmanlar Meclisi ise Fakihi seçme yetkisine sahipken, Hükümet iç ve dış
politikanın belirlemesinde çok az söz sahibidir. Diğer bir ifadeyle siyasal bir
iktidar olmaktan ziyade yönetsel bir kuruluş niteliğini taşımaktadır. Diğer
kurumlar da dinî liderin otoritesi altında yönetsel kuruluşlar olarak İran siyasal
yapısında yer almaktadırlar. 40 Bu tablodan hareketle bakıldığında Fakih,
İran’da politik sürecin en temel aktörü iken diğerleri ise Fakih’in otoritesi
altında siyasal varlıklarını sürdüren birimlerdir.
262
Ahmet Kılınç, “İran Anayasa Hukukunun Esasları”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, C. XII, S. 1-2, 2008, s. 911.
36 İran İslam Cumhuriyeti Anayasası, m. 110, http:
//publicofficialsfinancialdisclosure.worldbank.org/sites/fdl/files/assets/law-libraryfiles/Iran_Constitution_en.pdf, 13.03. 2016.
37 Görçün, a.g.e., s. 81.
38 İran İslam Cumhuriyeti Anayasası, m. 110,
http://publicofficialsfinancialdisclosure.worldbank.org/sites/fdl/files/assets/law-libraryfiles/Iran_Constitution_en.pdf, 13.03. 2016.
39 Wilfried Buchta, Who Rules Iran? The Structure of Power in the Islamic Republic,
Washington Institute for Near East Policy and Konrad Adenauer Stiftung, Washington 2000,
s. 22-23.
40 Görçün, a.g.e., s. 82.
35
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
15 yaşını dolduran herkesin oy kullanma hakkına sahip olduğu İran’ın
en önemli siyasî partisi İslam Cumhuriyeti Partisi’dir. Tudeh, Halkın
Mücahitleri, Halkın Fedaileri ve İran Kürdistanı Demokratik Partisi gibi
partilerin devrimden sonra faaliyetleri yasaklanmış ve siyasal sistemdeki
varlıkları sona erdirilmiştir.41 İslami İran Katılım Partisi ile İnşa ve İcra Partisi
ise siyasal sistemde yer alan diğer partilerdir.42 İran siyasal yaşamında faaliyet
gösteren ve sistemde hâkim konumda olan siyasi partilerin isimlerinden de
anlaşıldığı üzere hemen hemen tamamı din temelli İslami partilerdir.
Dolayısıyla İran siyasal yapısı ve felsefesi gerek karar mekanizmaları gerekse
aracı kurumlar ve siyasi partiler bağlamında ele alındığında din temelli hatta
tamamen din orijinli bir siyasal anlayışın hâkim olduğu görülmektedir.
Sonuç itibariyle İran siyasal sisteminde halkın seçimle işbaşına
getirdiği meclis, hükümet ve cumhurbaşkanının, halk tarafından seçilmeyen
dini liderin otoritesine tabi kılınması devletin dini kimliğinin belirgin bir
yansımasıdır. Yukarıda da bahsedildiği üzere Fakih, cumhurbaşkanı aday
adaylarının adaylıklarını onama yetkisi ile dolaylı bir biçimde
cumhurbaşkanını da kendisi tayin etmektedir. Çünkü kendisinin onay verdiği
adaylar arasında halk bir tercih yapmaktadır. Gerek halkın gerekse siyasi
mekanizmaların ise bu duruma karşı ciddi bir karşıt duruşu olmamakla
beraber İran halkının çok büyük bir kısmı rejimi ve sistemi desteklemektedir.
3. İran Dış Politikasına Konstrüktivist Bakmak: Dış Politika
Parametreleri Ve İlkeleri
3.1. Anti-Emperyalist Duruş ve Batı Karşıtlığı
İran İslam Cumhuriyeti dış politikada kendisine ilk olarak tüm dünyadaki
ezilenlerin ve sömürülenlerin koruyuculuğunu misyon edinmiştir. Bu anlamda
İran dış politik hedeflerini kendi coğrafyası ile sınırlı tutmayıp daha küresel
ölçekte bir çizgiye yerleştirmiştir.43 Bu gerek 1979 Devriminin ruhu gerekse
İran kimliğinin bir dışavurumudur. 1979 Devrimi, ABD ve Batı yanlısı Şah’a
karşı yapıldığından 44 doğal olarak 1979 Devrim’i ABD ve Batı karşıtlığı
üzerine inşa edilmişti. Devrim sonrası inşa sürecinde de İran kimliğini
tanımlarken Batı karşıtlığı üzerinden kendini kodlamıştır.
Devrimin hemen sonrasında İran, sömürge ve Batı karşıtlığı
noktasında bir politika benimsediğinin somut göstergesi olarak Bağdat Paktı
41
Lenore G. Martin, The Unstable Gulf: Threats from Within, Lexington Books, Lexington,
Mass 1984, s. 100.
42 Arı, a.g.e., (2004), s. 83.
43 Görçün, a.g.e., s. 82.
44 Ünal Gündoğan, “Geçmişten Bugüne İran İslam Devrimi: Genel Değerlendirme”, Ortadoğu
Analiz, Cilt: 3, Sayı 29, 2011, s. 96.
263
Kadir Ertaç Çelik
olarak bilinen CENTO’dan ayrılmış ve Şah Dönemi yapılan petrol
anlaşmalarını hakkaniyetten uzak bulmuş, 1973 yılında Uluslararası Petrol
Konsorsiyumu ile yapılan anlaşmadan çekilmiştir. Bununla beraber devrim
felsefesinin reel politiğe dönüştürüldüğünün bir diğer göstergesi olarak
Tahran yönetimi İsrail ve Güney Afrika ile ilişkilerini kesmiştir. Bununla da
yetinmeyen İran, anti-emperyalist olarak nitelediği sosyalist ülkeler olan
Küba, Nikaragua ve Angola ile ilişkiler tesis etmiştir.45 Bunlara ek olarak Orta
Asya ile ilişkiler tesis etmeye çalışmış ve bölgeye yönelik dış politika konsepti
geliştirmiştir.46
İran dış politikasının bu ilkesi, devrimci kadroların ruhunun reel
politik boyutta uluslararası politikada fiilen uygulanmasıdır. Bu çerçeveden
bakıldığında hem dini liderlerin söylemleri hem de devletin resmi organları
ile yürüttüğü diplomatik ilişkiler, İran’ın ulusal inşasının bir yönünün antiemperyalist karakterine işaret etmektedir.
3.2. Velayet-i Fakih Anlayışı
İran dış politikasının bir diğer ve en önemli prensibi ise Velayet-i Fakih 47
düşüncesinin dış politikaya uyarlanmasıyla şekillenen İslami enstrümanları ve
hedefleri olan bir dış politika anlayışıdır. Velayet-i Fakih düşüncesinin
temellendirdiği İran dış politikası Şiî İslam’ı üzerine bina edilmiştir. Bu
düşüncenin rijit ve radikal doğası İran dış politikasının karakteristiğinin de
muhafazakâr ve radikal olmasını sonucunu beraberinde getirmiştir.48 Devrim
sonrası İran dış politikasının bu şekilde muhafazakâr ve radikal oluşu gerek
Batı gerekse İslam coğrafyasıyla ilişkilerde en belirleyici unsurdur.
264
Dış politikasını dini enstrümanlar üzerinden iki sacayağı üzerinde inşa
eden İran’ın bu politikasının iki nihai hedefi vardır. Bunlardan ilki Dünya
Müslümanlarının koruyucusu ve önderi olarak kendisini tanımlayarak
Müslümanların temsilcisi sıfatıyla politik sahnede yer alma amacıdır. İkinci
husus ise İran’ın ulusal varlığının ve toprak bütünlüğünün korunmasıdır. İran
siyasal elitleri rejimin devamlılığı ve toprak bütünlüğünün bu yolla garanti
altına alınacağı düşüncesine sahiptirler. 49 Böylece İran içerde ulus inşasını
“İran Devrimi ve Dış Politika Dinamikleri”, International Middle East Peace Research
Center, http: //www.impr.org.tr/iran-devrimi-ve-dis-politika-dinamikleri/#.UfDS09Lwl39,
19.04.2016.
46 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Mehmet Seyfettin Erol, “Fırsatlar ve Tehditler İkileminde İran’ın
Orta Asya Politikası”, Kamer Kasım, Zerrin A. Bakan Montero Muriel, der., Uluslararası
Güvenlik Sorunları, ASAM Yayınları, Ankara, 2004, s. 218-245.
47 Bkz.; İmam Humeyni, Velayet-i Fakih, Tahran, İmam Humeyni'nin -ks- Eserlerini Tanzim ve
Yayınlama Müessesesi Uluslararası İlişkiler Bürosu.
48 Görçün, a.g.e., s. 82-83.
49 Görçün, a.g.e, s. 84.
45
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
tamamlarken iç dinamiklerini tartışmaya açmayacaktır. Bu görüşü biraz daha
detaylı ifade etmek gerekirse İran ulusal çıkarlarını ülke toprakları dışında
belirleyerek gündemi iç yapısından ve iç siyasal gelişmelerden muaf tutmayı
amaçlamaktadır. Dolayısıyla ulusal çıkarları ve tehditleri sürekli kendi
bünyesi dışında ele aldığından bu bağlamda bir aidiyet yaratarak kimlik
inşasını sürdürülebilir kılmaktadır.
3.3. Şiî Jeopolitiği ve Rejim İhracı
Müslümanlar arasında Hz. Ali döneminde başlayan çatışmalar neticesinde
oluşan mezhepsel ayrıklıkların bir sonucu olan Şiîlik, Sünnî İslam’dan ne
Kuran ne de sünnete sadakat noktasında farklılık arz etmemektedir. Şiîler için
Hz. Ali ve ardıllarının halifelik hakkı zaman aşımına uğramaz bir haktır.
Bunun yanı sıra Şiîler için halifelik makamının statüsü Sünnîlerden ayrıdır.
Sünnî imam sadece bir şef konumunda iken Şiî imam ruhanî bir liderdir.
Dolayısıyla Sünnîler için halifelik zorunluluk değilken Şiîler açısından
halifelik (imamlık) doktirinel bir olarak olmazsa olmaz koşuldur.50
Şiî inancının İran coğrafyasında resmi mezhep olması ise 1500’lü
yıllarda söz konusu olmuştur. 1501 yılında Safevî Devleti’nin kurulmasıyla
beraber 12 İmam Şia’sı İran’da resmi mezhep olmuştur. Şia öğretisi din ve
devlet işleri arasında doğrudan bir etkileşimi benimsemektedir. Buna göre;
dünyevi alanın dinselleştirilmesi, ezilmişlik ve şehadet gibi kavramları
referans alan Şiîlik, bir yandan ulemayı siyasallaştırarak devrim yolunu açmış
diğer yandan ise İran’ın yegâne/farklılık fikrinin temellerini oluşturmuştur.
Bundan dolayı İran yüzyıllar boyunca Şiîliği milli inanç olarak algılamıştır.51
Dünyadaki yaklaşık bir buçuk milyar Müslüman nüfusun yüzde
onunu oluşturan Şiîlerin büyük çoğunluğu Pakistan ile Lübnan arasındaki
bölgede yaşamaktadır. İran, Bahreyn, Azerbaycan ve Lübnan da büyük
çoğunluğu teşkil eden Şiî nüfusun yanında Körfez ülkeleri, Pakistan ve
Afganistan’da da önemli miktarda Şiî nüfus yaşamaktadır.52
1979 yılında Ayetullah Humeyni’nin önderliğinde yaşanan devrim
sonucunda ideolojisini Şiîlikten alan İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulması
Türkkaya Ataöv, “Filistin Sorununun Ardındaki Gerçek: İsrail’in Kuruluşuna Kadar”,
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 25, No 3, 1970, s, 30.
51 Ali Rıza Akıncı, Devrim Sonrası İran Dış Politikası, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ABD, Ankara 2005, s. 1213.
52 Mehmet Şahin, “Şiî Jeopolitiği: İran İçin Fırsatlar ve Engeller”, Akademik Ortadoğu, Cilt 1,
Sayı 1, 2006, s. 39.; Mehmet Seyfettin Erol ve Latif N. Çakıroğlu, “Kopetdağı’nın İki
Tarafındaki Komşular: Türkmenistan-İran İlişkilerinin Son 10 Yılı”, Avrasya Dosyası, Cilt.
7, (2), Yaz 2001, s. 215-223.
50
265
Kadir Ertaç Çelik
hem ülkenin dış politikası hem de bölge için önemli yeni parametreleri
gündeme getirmiştir. Devrimle birlikte İran, Şiîliği dış politikasının en önemli
unsurlarından birisi hâline getirerek rejim ihracı politikası takip etmeye
başlamıştır. 53 İran’ın böylesi bir dış politika belirlemesinde ana etken ise
bölgedeki Şiî varlığıdır. İran böylece bölgede gerek prestij kazanmayı gerekse
de siyasi ve ideolojik olarak yayılmayı amaçlamıştır.
Tahran yönetimi, bu dış politika anlayışıyla öncelikle bölgedeki Şiî
gruplarla ve diğer devrimci İslami hareketlerle ilişkilerini geliştirmeye
çalışmaktadır. Böylelikle bölgesindeki Şiî ve devrimci İslami grupların
uyarılmasıyla Körfez ülkelerinin meşruiyetinin sorgulanmasını, Filistin
sorununun çözümünde İsrail’e karşı cephe oluşmasını ve bu cephenin
liderliğini hedeflemektedir.54
Devrim sonrası gelişmelere bakıldığında ise; 1980-88 yılları arasında
yaşanan İran-Irak Savaşı, Filistin Sorununda İran’ın izlediği politika, İran’ın
bölgedeki Hizbullah gibi Şiî gruplarla ve yapılanmalarla ilişkileri ve son
olarak Arap Halk Hareketleri (Kamuoyunda Arap Baharı olarak
bilinmektedir) sürecinde İran’ın dış politika tercihleri Şiî merkezli bir dış
politika benimsediğinin somut göstergeleridir. Bunun yanı sıra İran, ABD’nin
Irak’a müdahalesi sonrası Irak’taki Şiî grupları desteklemekte ve Suriye’de
devam etmekte olan Esad yönetimi ve muhalifler arasındaki çatışmalarda
Esad yönetimine desteğini sürdürmektedir. Bilindiği üzere Esad yönetimi Şiî
inancının bir başka türünü oluşturan Nusayri iktidarı iken muhalif grupları ise
Sünnî Müslümanlardan oluşmaktadır.
266
Sonuç itibariyle İran’ın dış politikasının Şiî merkezli oluşu içsel
dinamiklerinin ve devrim ideolojisinin dış politikaya yansımadır. İran devrim
sonrası kimliğini Şiîlik üzerinden inşa ettiğinden dış politikasında Şiî merkezli
bir yaklaşımı benimsemektedir. Devrim ideolojisiyle şekillenen İran’ın dış
politika ilkelerinin dini ve mezhebi bir arka planının olması hem halk
tarafından benimsenmekte hem de bölgede İran kimliğinin bir dışa vurumu
olarak algılanmaktadır.
53
54
Şahin, a.g.m., s. 40.
“İran Devrimi ve Dış Politika Dinamikleri”, International Middle East Peace Research
Center, http: //www.impr.org.tr/iran-devrimi-ve-dis-politika-dinamikleri/#.UfDS09Lwl39,
19.04.2016.
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
Sonuç
1979 Devrimi neticesinde tecrübeye, eski geleneklere ve felsefeye sahip yeni
bir aktör olarak uluslararası politika sahnesinde yer alan İran, bağımsızlık
sonrası her devlette görülen inşa sürecini dini ve mezhebi bir kimlik
tanımlaması üzerinden şekillendirmiştir. Anti-emperyalist ve Şiîlik üzerinden
şekillenen İran kimliği gerek İran’ın Orta Doğu jeopolitiği gerekse kendi içsel
dinamikleri göz önüne alındığında karşılıklı bir inşa sürecinin ürünüdür.
İran’ın toplumsal yapısı incelendiğinde ülkede çeşitli etnik grupların
yaşamasına rağmen ciddi bir ayrılıkçılık hareketinin olmamasının çeşitli
sebeplerinin başında söz konusu etnik grupların kimlik algısı yer almaktadır.
İran’da inşa süreci mezhebi bir kimlik konumlandırması üzerinden
yaşandığından ülkedeki farklı etnik gruplar İran İslam Cumhuriyeti’ne aidiyet
bağı ile bağlıdır. Örneğin ülkede ciddi boyutta Azeri Türkü yaşamaktayken bu
etnik grup kendisini Türkiye’den ziyade İran’a yakın hissetmektedir. Bu
örnekte de görüldüğü üzere İran toplumunda kimlik tanımlaması etnik değil
mezhebi enstrümanlar üzerinden yapılmaktadır.
İran siyasal yapısında ise Şiî liderin devletin en üst otoritesi olması ve
diğer kurumların bu liderin onayı ve kabulü ile siyasal sistemde yer alması
yine İran’da Şiîlik üzerinden bir inşanın somut kanıtıdır. İran hem siyasal hem
de toplumsal olarak Şiî anlayışı üzerinden geliştirdiği bir devlet yapısına
sahiptir. Bu durum İran’ın gerek iç politikasına gerekse dış politikasına tam
anlamıyla nüfuz etmektedir.
Dış politikada oldukça radikal ve sert olan İran’ın temel dış politika
ilkeleri ve tercihleri de mezhepsel bir yaklaşımın ürünüdür. İran dış
politikasını en temelde; Batı karşıtlığı, anti-emperyal duruş, Velayet-i Fakih
anlayışı, Şiî jeopolitiği şeklinde özetlenebilir. Dünyadaki bütün Müslümanları
korumayı anayasal bir görev olarak üstlenen İran’ın 1979 sonrası dış
politikasına bakıldığında Müslümanlardan ziyade daha mezhebi bir duruşla
Şiî Müslümanları korumayı görev edindiği anlaşılmaktadır. Arap Halk
Hareketleri sürecinde Suriye’de yaşanan çatışmalarda İran dış politikasının Şiî
merkezli tavrı, Irak’taki Şiî gruplarının Sünni Müslümanlara karşı
desteklenmesi ve daha birçok örnek İran dış politikasının kimliğinin somut
göstergelerindendir.
İran’ın bu kimlik inşasında iç dinamikleri ve devrim ruhunun etkisi
kadar bölgesel sistemin yapısı da önem arz etmektedir. İran, Orta Doğu’daki
geniş bir alana yayılan Şiî varlığını kendi ulusal çıkarlarına uygun görmekle
beraber Orta Doğu sisteminin siyasal yapısında yer alabilmesinin ve beka
endişesinin bertaraf edilmesinin bir aracı unsuru olarak değerlendirmektedir.
267
Kadir Ertaç Çelik
Konstrüktivist yaklaşıma göre birimlerin ve yapıların karşılıklı olarak
birbirini inşa ettiklerine dair önermesiyle beraber kimliklerin dış politika
tercihlerine etkisi ve belirleyiciliğine ilişkin önermeleri üzerinden analiz
ettiğimiz İran, inşa sürecinde edindiği Şiî kimliğini dış politikasına temel
nokta olarak almaktadır. İran için gerek bölgesel gerekse içsel dinamikler göz
önüne alındığında dış politikasının Şiî kimliğinden vazgeçmesinin kısa ve orta
vadede mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
268
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
KAYNAKÇA:
Basılı Kaynaklar (Kitap ve Makaleler):
AKINCI Ali Rıza, Devrim Sonrası İran Dış Politikası, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası
İlişkiler ABD, Ankara, 2005.
ALGAR Hamid, Religion and State in Modern Iran, University of California
Press, Berkeley 1969.
ARI Tayyar, Uluslararası İlişkiler Teorileri, 5. Baskı, MKM Yayınları, Bursa
2008.
ARI Tayyar, Irak, İran ve ABD, Alfa Yayınları, İstanbul 2004.
ATAÖV Türkkaya, “Filistin Sorununun Ardındaki Gerçek: İsrail’in
Kuruluşuna Kadar”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 25, No 3, 1970, ss.
29-.64.
BRANDON James, “Iran’s Kurdish Threat: PJAK”, Terrorism Monitor,
Volume 4, Issue 12, 2006, ss. 1-4.
BUCHTA Wilfried, Who Rules Iran? The Structure of Power in the Islamic
Republic, Washington Institute for Near East Policy and Konrad Adenauer
Stiftung, Washington 2000.
EROL Mehmet Seyfettin ve ÇAKIROĞLU Latif N., “Kopetdağı’nın İki
Tarafındaki Komşular: Türkmenistan-İran İlişkilerinin Son 10 Yılı”, Avrasya
Dosyası, Cilt. 7, (2), Yaz 2001, ss. 206-234.
EROL Mehmet Seyfettin, “Fırsatlar ve Tehditler İkileminde İran’ın Orta Asya
Politikası”, Kamer Kasım, Zerrin A. Bakan Montero Muriel, der.,
Uluslararası Güvenlik Sorunları, ASAM Yayınları, Ankara, 2004, sS. 218245.
GÖRÇÜN Ömer Faruk, 1979 İran İslam Devrimi Sonrası Türkiye İran
İlişkileri, Beta Yayıncılık, İstanbul 2008.
GUZZINI Stefano, “A Reconstruction of Constructivism in International
Relations”, European Journal of International Relations, 6/12, 2000, ss. 147182.
GÜNDOĞAN Ünal, “Geçmişten Bugüne İran İslam Devrimi: Genel
Değerlendirme”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 3, Sayı 29, 2011, ss. 92-100.
269
Kadir Ertaç Çelik
HUMEYNİ İmam, Velayet-i Fakih, İmam Humeyni'nin -ks- Eserlerini Tanzim
ve Yayınlama Müessesesi Uluslararası İlişkiler Bürosu, Tahran.
JACKSON Robert ve SORENSON Georg, Introduction to International
Relations: Theories and Approaches, Oxford University Press, Oxford 2003.
KARACASULU Nülifer, “Uluslararası İlişkilerde İnşacılık Yaklaşımları”,
Tayyar Arı, der., Uluslararası İlişkilerde Postmodern Analizler-1, MKM
Yayınları, Bursa 2012, ss. 109-126.
KAYA Sezgin, “Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar”, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 63, No: 3, 2008, ss. 83111.
KEOHANE Robert, “International Institutions: Two
International Studies Quarterly, 32/4, 1998, ss. 379-396.
Approachs”,
KILINÇ Ahmet, “İran Anayasa Hukukunun Esasları”, Gazi Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XII, S. 1-2, 2008, ss. 907-948.
KUBALKOVA Vendulka, ONUF Nicholas, KOVERT Paul, “Constructing
Constructivizm”, Vendulka Kubalkova, Nicholas Onuf, Paul Kowert, ed.,
International Relations in A Constructed World, M. E. Sharpe, New York
1998, ss. 3-21.
KÜÇÜK Mustafa, “Uluslararası İlişkiler Kuramında ‘Konstrüktivist Dönüşü’
Anlamak”, Ege Akademik Bakış/Ege Academik Review,9 (2), 2009, ss. 771795.
LAPID Yosef and KRATOCHWIL Friedrich, The Return of Culture and
Identity in IR Theory, Lynne Rienner, Boulder, Colo 1996.
270
LIMBERT John W, Iran at War with History, Westview Press, Boulder, Colo.
1987.
MARTIN Lenore G, The Unstable Gulf: Threats from Within, Lexington
Books, Lexington, Mass 1984.
NEUFELD Mark A., The Restructuring of International Relations Theory,
Cambridge Uni. Press., Cambridge 1995.
SMITH, Steve, “Positivism and Beyond”, Steve Smith, Ken Booth, Marsia
Zalevski, ed., International Theory: Positivism and Beyond, Cambridge Uni.
Press, Cambridge 1996, ss. 11-44.
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
ŞAHİN Mehmet, “Şiî Jeopolitiği: İran İçin Fırsatlar ve Engeller”, Akademik
Ortadoğu, Cilt 1, Sayı 1, 2006, ss. 39-55.
WAEVER Ole, “The Rise and Fall of The Inter-Paradigm Debate”, Steve
Smith, Ken Booth, Marsia Zalevski, ed., International Theory: Pozitivizm and
Beyond, Cambridge: Cambridge Uni. Press, 1996, ss. 149-185.
WENDT Alexander, “Constructing International Politics”, International
Security, 20/1, 1995, ss. 71-81.
WENDT Alexander, Social Theory of International Politics, Cambridge
University Press, Cambridge 1999.
YENİSEY Gülara, İran’da Etnopolitik Hareketler (1922-2004), Ötüken
Neşriyat, İstanbul 2008.
İnternet Kaynakları (Gazete Haberleri, İstatistikler, Makaleler vb.):
CIA,
https:
//www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/geos/ir.html, 14.06.2013.
“İran Devrimi ve Dış Politika Dinamikleri”, International Middle East Peace
Research Center, http: //www.impr.org.tr/iran-devrimi-ve-dis-politikadinamikleri/#.UfDS09Lwl39, 14.07.2013.
İran
İslam
Cumhuriyeti
Anayasası,
http:
//publicofficialsfinancialdisclosure.worldbank.org/sites/fdl/files/assets/lawlibrary-files/Iran_Constitution_en.pdf, 13.07. 2013.
The Factbook of a Nation, Central Intelligence Agency, https:
//www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/rankorder/2119rank.html?countryname=Iran-countrycode=irregionCode=mde-rank=18#ir, 11.07.2013.
271
Kadir Ertaç Çelik
Structured Abstract
According to the Great Debates Approach which tries to explain how
international relations discipline improved, theories of international relations
have experienced three big discussions. Constructivisim is an approach linked
to the third greatest discussion. Constructivism which is claimed to support
the post-positivists in the discussion between positivists and post-positivists,
is an approach which evaluates the parameters the other approaches deny such
as identity, culture and discourse.So, the constructivists who tries to improve
dominant theories instead of directly denying them and who advocates that
structures and agents are built mutually, emphasize the importance of the
parameters like identity, discourse and perception.
When it comes to identity and foreign policy, national identity is
shaped through common language, religion, culture and geography and the
sense of belonging of the individuals or groups who have this identity
perception is reinforced through “the other”. As a result, when the identity of
Iran is evaluated, the basic and significant factors which create the identity
perception in the country are the demographic elements, religional and
denominational structures and the political structure of the country. The
demographical structure of Iran shows that it is the most crowded country of
the Middle East with a population of approximately 80 million. There are a
lot of ethnic groups in Iran such as Persian, Azerbaijani, Turkmenian, Kurdish
and Baloch. Persians which forms the 61% of the population, are the main and
the most crowded ethnic group of the nation. Azerbaijanis are the second
crowded ethnic group and it is followed by Kurdish, Beloch and the others.
In Iran, which have a multi-ethnical structure, those differences do
not create very serious threats in the domestic and foreign policies of the
country. The usage of religional arguments in the development of Iranian
identity instead of ethnical features, prevented ethnicity to be a problem in the
progress of creating a nation.
272
Religional structure which includes the sect factor, is the most
important element in the construction of the nation and political decisions. The
most concrete indicator of this is that Shia ulema is the institution of deciding
and directing the political processes. In this context, the presence of Shia
authorithy at the top of political structure and decision mechanism, is the most
important factor of political preferences and process of construction as an
extension of Iranian state tradition. So, Iran both identifies itself and indicates
its difference from the other Muslim Middle East countries and states with
Shia policy. Hereby, Iran creates a more firm basis for its national identity.
İslam Devrimi Sonrası İran’da Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir Bakış
Iran adopts republican administration in theory, however, Ja'fari
jurisprudence creates the basis of Iran’s regime. One of the most important
evidences of it is that religional leadership is the most significant authorithy
of the nation. The religional leadership instution formulated by Ruhollah
Khomeini can dominate the foreign policy. The instution regarded as holy
according to the constitution of Iran, authorized politically, judicially and
executively.Religional leadership instutiton also functions as a factor which
directs and influences in other issues. Faqīh is the basis of political process
and the other units continue to be exist under Faqīh’s authorithy.
Islamic Republic of Iran took the protection of the opressed and the
exploited all around the world as a mission in its foreign policy. So, Iran made
its foreign policy aims worldwide, instead of making them country-based. It
is an expression of the Iranian Revolution (1979) and Iranian identity. As the
Revolution of 1979 was against the Shah who favors the USA and the West,
it was based on the opposition to the USA and the West. Also in the
construction process after the revolution, Iran defined itself through the
opposition to the West. In this context, both the discourses of the religional
leaders and the diplomatical relations conducted through nation’s official
bodies, indicates the anti-emperialist characteristics of Iran’s national
construction.
The most important principle of Iran’s foreign policy is that adapting
the idea of the Guardianship of the Islamic Jurist to the foreign policy. Iranian
foregin policy is grounded on the Guardianship of the Islamic Jurist and uses
Shia Islam. The rigid and radical nature of this idea caused the characteristics
of Iranian foreign policy to be conservative and radical. It is the most
determinant factor in the relations with the West and other Islamic countries.
This policy of Iran has two ultimate aims. The first one is; to take a
politically important place with defining itself with the protector of the
Muslims in the world. The second is; to protect Iran’s national existence and
territorial integrity. This would protect the territorial integrity and continuity
of the regime, for the Iranian politicians. So, while Iran completing the
construction of the nation, it will not open its domestic Dynamics up for
discussion. In other words, Iran aims to immunise the agenda from its
domestic structure and domestic political developments with defining its
national interests beyond its borders. For Iran handles national interests and
threats apart from its constitution, it makes its identity construction sustainable
with creating a belonging in its domestic identity.
Establishment of the Islamic Republic of Iran which takes its ideology
from Shia Islam created new and important parameters for the nation’s foreign
273
Kadir Ertaç Çelik
policy and the region. After the Revolution, Iran started to follow a regime
export policy with making Shia Islam to be its most important factor in foreign
policy. The most important factor of creating this policy is the existence of
Shia in the region. With this, Iran aimed to gain prestige and to expand
politically and ideologically.
The War between Iran and Iraq, the policy followed by Iran in
Palestinian Issue, relationships between Iran and Hezbollah and Shia Groups
and the foreign policy preferences of Iran during Arab Spring show that Iran
prefers a foreign policy based on Shia Islam when it comes to post-Revolution
developments.
As result; Iran’s foreign policy based on Shia Islam is the reflection
of Iran’s domestic dynamics and revolutionary ideology to its foreign policy.
As Iran constructed its post-Revolution identity through Shia Islam, it adopts
a Shia Islam-based approach in its foreign policy. The Religional and
denominational background of Iran’s foregin policy principles shaped by
revolutionary ideology are adopted by the public and it is regarded as an
expression of the Iranian identity in the region.
274
Download