BİSTAL Magazin 2. sayı - beylikdüzü borsa istanbul kavaklı mesleki

advertisement
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
do
EDİTÖR
BURCU TİRYAKİ
RAHİME İNAN
FATMA MELEK KARA
YAYIN KURULU
HÜSEYİN ÇELİK
DERYA ALTINTEPE
MUSTAFA CAN ÇİFTÇİ
BASKI VE CİLT
YEDİTEPE OFSET
Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi C blok 2 BC 2
34010 Topkapı – Zeytinburnu / İSTANBUL
Tel.:(0212) 544 27 01 (Pbx)
Faks:(0212) 501 15 55
bilgi@yeditepeofset.com
YAYIN MERKEZİ
Beylikdüzü
Borsa İstanbul Kavaklı Mesleki ve Teknik
Anadolu Lisesi
Kavaklı Mh. Melik Sk. No13
Beylikdüzü / İSTANBUL
+90 212 876 39 10
BİSTAL MAGAZİN
Okulumuzun öğrencileri tarafından
hazırlanan okul içi haberleşme dergisidir.
Ücretsiz dağıtılmaktadır.
D
ergimizin ikinci sayısında sizlere tekrar merhaba
demekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu
sayımızda da yüreğinize dokunacak yazılar hazırladık.
Yazdıklarımızla ufkunuzu açmak ve içinizdeki “ben”i
ortaya çıkarmak istiyoruz. Öncelikle dergimizden
desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen Okul
Müdürümüz Sayın Esra GARİP’e, derginin basılmasına
vesile olmasının yanı sıra okulumuza her daim katkı
sağlayan değerli insan Sayın Akif TATLISU’ya ve derginin
yayınlanmasında emeği geçen tüm öğretmenlerimize en
içten duygularımla teşekkür ederim.
Karanlığın aydınlanması için ufak bir mumun
ateşlenmesi yeterlidir. Sonra ateşlenen mum ısınmanın
etkisiyle içindeki aydınlatma duygusunu en uzak yerlere
taşımayı arzular. Ve öyle de yapar. Ateşlenen mum
önce kendi çevresini aydınlatır. Sonra o aydınlık etrafa
yayılır. İşte biz de yadıklarımızla önce sizin benliğinize
dokunmak öte yandan da dünyanın karanlıkta yüzünü
aydınlatmaya çalışacağız. Yanan bir mum misali...
Hayallere bir adımla başlanır. Biz hayallerimizden yola
çıktık ve gerçek bir başarı hikayesine imzamızı attık.
Çünkü; çalışmak hayat, düşünmek ışıktır...
Burcu TİRYAKİ
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Be
yl
İMTİYAZ SAHİBİ
ESRA GARİP
Editörden;
M e sle
e si
BEYLİKDÜZÜ BORSA İSTANBUL
KAVAKLI MESLEKİ ve TEKNİK
ANADOLU LİSESİ
OKUL DERGİSİ
ki
Lis
a
ik A n
ve
Te
kn
lu
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
1
do
Bütün ümidim gençliktedir.
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
2
do
İlçe Milli Eğitim Müdürümüz
Yafes Bakırcı İle Röportaj
Öğretmenlik sürecinizde sizi
en çok mutlu eden anı paylaşır mısınız?
-Tabi, öğretmenlik mesleğimde farklı mutlu oluğum dönemler var. Ama birini anlatayım.
Müdürlük yaptığım bir okulda özel
ilgilendiğim bir öğrencinin, çokta
başarılı olmayan bir öğrencinin
sonradan çok iyi bir bölüm kazanarak hayata bağlanması ve
şuanda çok iyi bir meslek sahibi
olması gerçekten beni sevindiren
bir olay olmuştu.
İlçemizdeki liseler son zamanlarda ne gibi başarılara
imza attı?
Sizce ideal bir eğitim için veli,
öğrenci, öğretmen arasındaki
ilişki nasıl olamalıdır?
-Bu diyalog iletişime açık olmalı.
Çünkü biliyorsunuz ki çocuklarımızın etkilendiği birçok alan
var. Bu alanlardan biri okullarımız
biri yaşadığı mahalle , sosyal
çevre ve ailesi. Bunların çözüm
noktası da muhattap olduğu kişilerle diyalog içinde olması. Daha
sağlıklı bir süreç yaşamak için bu
iletişimi en üst seviyede tutmak
gerekiyor.
-Velilerden
neleridir?
beklentileriniz
-Velilerimizden tabi ki beklentilerimiz her zaman öğrencilerimizin eğitim-öğretim sürecinde hem
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Be
yl
-Öğretmenliğimin ilk günü Bitlis
Tatvandaydı . Tabi çok genç yaşımda başladım göreve . 21 yaşında
öğretmen olarak başldım . Birçok
öğretmen gibi okula gittiğim
zaman genç olmamdan dolayı
öğretmen olup oladığımı bile kestiremediler , okul idaresine gittiğim zaman . Tabi mesleğin ilk
günü herkes için çok heyecanlıdır
. .Uzun bir yolculuğun ilk günü ,
kutsal bir mesleğin ilk günü . Tabi
benim için 2. bir belki diğer arkadaşlardan farklı diğer yönü yatılı
bölge okulun ‘ da başlamamdı .
Türkiye ‘ nin en büyük yatılı okullarından Tatvan gibi bir okulda
başlamıştım . Birçok çocuğun
-Tatvan sonra Siirt ve diğer yöneticilikler sonrada İstanbula direkt okul kurucu müdürü olarak
Beylikdüzü’nde başladım . Sonrasını anlattım zaten Çatalca ve
Beylikdüzü.
Beylikdüzü’nün ekonomik ve
kültürel yapısı çevre ilçelere göre
biraz daha yüksek bunun da okullara çok iyi yansıdığını görebiliyoruz. Bugün Beylikdüzü bir cazibe alanı. Hem yaşamsal olarak
hemde eğitim olarak bir eğitim
vadisi olma yönünde baya bir yol
kat etmiş durumda. Okullarımızın
çeşitliliği, velilerimizin ilgisi,
çevre ilçedeki öğrencilerin burada okuma gayreti ne kadar şanslı
bir ilçe olduğumuzu gösteriyor.
M e sle
e si
Öğretmenliğinizin ilk gününü
anlatır mısınız ?
Öğretmelikten Milli Eğitim
Müdürlüğüne uzanan süreci
bizimle paylaşır mısınız ?
Size göre Beylikdüzü’nün en
büyük avantajı nedir?
ki
Lis
-Ben Yafes Bakırcı . 3 yıldır Beylikdüzü nde Milli Eğitimi Müdürü
olarak görev yapmaktayım . Daha
önce Çatalcada görev yaptım .Ondan öncesi ilçede 11 yıla yakın
okul müdürlüğü yapatım . Daha
öncesi İstanbul dışında görevlerim var . Evliyim 2 çocuk sahibiyim
annesinden ve babasından ayrı
kaldığı bir ortamda bir tek orada
öğretmen olmak yetmiyordu . İşte
bazen ailesinden bir ferdi gibi bazende bir öğretmen gibi hareket
ettiğiniz bir süreçti . Benim meslek hayatımda ‘ da ordaki görevim
tüm meslek hayatımı etkileyecek
tecrübelere şahit bir dönemdi .
Benim için zor ama anlamlı bir
başlangıç olmuştu .
ve
Te
kn
lu
Okul dergimizin Nisan sayısında sizinle röportaj yapma
isteğimizi kabul ettiğiniz için
teşekkür ederiz. Burda olmak hem öğretmenler hemde
öğrenciler olarak bizide çok
heyecanlandırdı. Zamanınızı
almama adına hemen röportaja başlayalım. Sizi tanıyabilir miyiz ?
-İlçemizin okulları gayet başarılı
Beylikdüzü akademik yönden
çok başarlı . İstanbul’da belirli
bir sıralama da ilk beşin içinde
Türkiyede’de öyle. Birçok lisemiz
birçok alanda başarılar elde ediyor işte bunların başında Yaşar
Acar Fen Lisemiz var ki bir çok
birincilikleri bize yaşatıyor. Diğer
liselerimizinde akademik olarak, sosyal olarak, spor alanında birçok başarıları var şuanda
İstanbul birincikleri var Türkiye
birincilikleri var birçok alanda
başarılı liselerimiz var Beylikdüzü’nde.
a
ik A n
3
do
alanlarınızda faaliyetler gösteriyorsunuz . Bu ilerde olacak güzel
şeylerin sesleri olarak görüyoruz
. Tebrik ediyorum sizi .
Baş ucu kitabınız nedir ?
evlatlarımızın yanında olmaları
hem de okul öğretmen ve idrecilerimizle iletişim içinde olmaları
çünkü süreç gösteriyor ki çocuklarımızı etkileyen birçok faktör
var. Bunların başında sosyal medya geliyor ve bu sosyal medyayı
gençlerimiz çok iyi kullanamıyor.
Bunun olumsuzluklarından çok
fazla etkileniyor. çocuklarımızın
girdiği bu ortamdan korumak için
çok iyi bir iletişim gerekiyor
İdareciliğin en heyecan verici
yanı sizce nedir?
-Bizlerin
verdiği
emeklerin
karşılığını birgün öğrencilerimiz tarafıdan gerçekleştirmesidir.
Bizi en mutlu eden şey öğrencilerimizin birgün karşımıza vatana
millete hayırlı bir birey olarak
çıktığı zaman hepimizin en mutlu
olduğu an o andır.
Meslek seçimi konusunda
kararsızlık yaşayan gençlere
ne önerirsiniz?
Onunla ilgili okul idarelerimiz
birçok çalışma yapıyor. Biz geçen
yıl İstanbul’a örnek olacak bir
çalışma yaptık. Mesleki kariyer
günleri, konferansları düzenledik. Bu yılda bunları tekrar
gerçekleştirmeyi düşünüyoruz.
Tabi bunu gerçekleştirmenin en
iyi yönü bu konuda uzman rehber öğretmenlerimiz var sizin
istekleriniz başarılarınız ve çabalarınızla onların rehberliği ,
tahmin ediyorum ki bu konuda
kesin kararsızlığınızı azaltacaktır
.
Herkes üniversite okurken gelecek halleri kurar . Bu dönemde sizin hayaliniz ne idi ?
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
4
do
-Tabi ben öğretmelik okudum ,
hayalim üniversiteyi bitirip göreve
başlamaktı; çünkü her üniversiteyi okuyan kişinin merak ettiği şey
bir an önce atanabilecek miyim
, bir yere başlayabilecek miyim
, nasıl öğrencilerim olucak ,ben
öğrencilere neler katabileceğim ,
öğrenciler arasında nasıl diyalog
oluşacak bir çoğumuz her halde
bu yollardan geçmiştir .
Beylikdüzü ‘ nde ki okullar için
gelecek zamanlardaki projelerinizden bahseder misiniz ?
- Evet biz kendimizi Beylikdüzü
olarak değerlendiriyoruz , belki
İstanbula baksak çok iyi şartlarda
olduğumuzu söyleyebiliriz ama
şuan kendi içimizde niteliğimizi
artıracak öğrencilerimizi farklı
bölümlerden farklı liselerden
faydalanacağı yeni okullar açabilmek , yeni spor sahaları oluşturabilmek , çocuklarımızın enerjisini
harcayacak sosyal medya dışında
aktiviteler oluşturabilmek ilçemizde en büyük gayretimiz . Tabi
akademik olarak her zaman daha
iyisini hedefliyoruz .
Matbaa ve Grafik bölümü olan
okulumuzu sizce nasıl fırsatlar bekliyor ? Bizden beklentileriniz neler?
Tabi ki İstanbul ‘ da az sayıda bulunan okullarımızdan biris
iniz . Az olan her zaman daha
değerlidir arkadaşlar . Sizlerde
hem ilçemiz için hemde ilimiz için değerli bir okulun mensuplarısınız . Bunun için sizden
beklentilerimiz yüksek . Şuan çok
yeni olduğunuz halde görüyorum
ki dergi basıyorsunuz . Kendi
-Benim birçok baş ucu kitabım
var . Biz eğitimci olduğumuz için
mesleki konularımızla ilgili her
zaman yeni bir baş ucu kitabım
olmuştur . “ Gerçek Özgürlük ‘’
Doğan Cüceloğlu bizim kesimimize yazan bir yazarımız . Bu aralar
onu okuyorum .
Eğer tarihi bir karakterle sohbet etme fırsatınız olsaydı bu
kim olurdu ?
-Fatih Sultan Mehmet olurdu .
İstanbulu genç yaşta feth eden
, onun bakış açısını ve ufkunu
görmek ve onunla sohbet etmek
çok farklı bir heyecan olurdu .
Son olarak lisemiz öğrencilerine
ne söylemek
istersiniz ? Başarılı olmamız
için tavsiyeniz nedir?
CevapGençliğin çok okuması
gerekiyor ve birlikte yaşadığıdı
arkadaşlarıyla çok iyi geçinmeleri
yaşadıkları ortamı kendi elleriyle en iyi şekilde inşaa etmeleri
konusunda gayret etmelerini
istiyoruz . Bizim gençlerden en
büyük beklentimiz manevi değerlerimize sahip çıkmaları . Bizim
bir bayrağımız var , bir milletimiz
var , herkesin altına sığınacağı
kutsal bir bayrağımız var . Onun
altında kenetlenmeleri , vatan ve
milletimizin sahiplenmelerini istiyoruz .
Bu samimi sohbet için teşekkür ederiz .
Hasan Özer 10-B Grafik Fotoğrafçılık
Saliha Eraltay 10-C Matbaa Teknolojileri
Engin Arslan 10-A Matbaa Teknolojileri
Yoksa Hepimiz Bağımlı mıyız?
Twitter’da 1 saat boyunca başkalarının ne yazdığını okuma durumunda
bir bağımlılıktan söz edilebilir miyiz?
Böyle bir durumda “gündemle ilgili
bilgi alıyorum. Twitter bunun için var.”
diyoruz. Bağımlılıktan bahsedebilmek
için iş, araştırma gibi zorunlu haller dışında 6 saatten fazla kullanım oranına
sahip olmak ve bunu her gün yapmak
gerekiyor.
Sosyal medya bağımlılığında ise, temel tanı olarak kişilerin çok uzun süre
sosyal ağlarda gezinmesi, bu sürenin
gerçek sosyal ilişkilerinden daha uzun
sürmesi, kişilerin okul/iş gibi önemli
aktivitelerini engelleyici olarak değerlendirilmektedir. Bağımlılar, sosyal
ağlara erişmelerini engelleyen her türlü aktiviteyi zararlı olarak düşünürler
ve bu da bağımlıların konsantre olmasını, verimli olmasını engeller.
Bir Sosyal Medya Bağımlısını Nasıl Tanırız?
Uyanır uyanmaz akıllı telefonunu,
tabletini ya da bilgisayarını açar ve uyuduğu zamanda takip edemediği içeriklere göz atarak kaybettiği zamanı geri
kazanmayı ister. Hayatlarında olup biten her detayı sosyal medya üzerinden
duyurur ve herkesin ne yaptığını bilir.
Artık telefon açtığımızda “şu oldu.” demek kimseyi şaşırtmıyor, çünkü zaten
sosyal medya sayesinde bunları biliyor
oluyoruz. “Şu fotoğrafımı gördün mü
ne harikaydı?”, “ne güzel yazmışım
değil mi?” gibi sorular ile insanlardan
like isteme davranışları gelişiyor. Kendi Facebook gönderilerini “beğenmek”,
kendi tweetini favorilere almak, kendi
Instagram fotoğrafını beğenmek de
çok sık karşılaşılan durumlardan bir
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Be
yl
Sosyal Medya Bağımlılığı Tam Olarak
Nedir ?
Eğer siz de sürekli ve ‘amaçsızca’
sosyal medyada geziniyorsanız, sosyal
medyada yaşanan mutluluklar gerçeğin önüne geçmeye başlamışsa, gerçek hayatta görüştüğünüz arkadaşlarınızla yüz yüze görüşmeyi azaltmış ve
sosyal medyadan sohbet ediyorsanız
siz de sosyal medya bağımlısı adayısınız.Yani huzuru sosyal medyada arayıp,
gerçek hayattan kaçıyor ve sanal mutluluklara sığınıyorsunuz. Sosyal medya
mutsuzluk denizinde adeta bir can simidine dönüşüyor ve bu can simidi sizi
çok kısa bir süre idare ediyor. Ardından
mutsuzluk denizine tekrar kulaç atmaya başlıyorsunuz.
Sosyal medya bağımlılığı yoksunluk
ve dünyadan kopmaya neden olur. Bir
süre sonra, bir buluşmaya gidecekken
kendinizi güvensiz ve çekingen hissedersiniz. Dışarı çıkma isteği git gide
daha da azalır. Dışarıda eskisi kadar
zevk almazsınız.
Dışarıda aldığınız zevk, içtiğiniz kahveden değil de paylaştığınız o kahvenin
fotoğrafına gelen beğenilerden gelir.
Her an nerede olduğumuzu ve neler
yaptığımızı herkes bilmeli mi sizce? Sonuçta ağınızdaki herkes bu paylaşımlarınızdan hoşnut olmayabilir. Sosyal
medyada çok sosyal görünen ‘biz’ , aslında asosyalin ta kendisi olmuşuzdur..
Oradaki biz, biz değilizdir, idealimizdeki
kişi olur çıkarız ve o kişi olmanın ya da
olamamanın ağırlığı altında gerçek yaşamda huzursuz-mutsuz oluruz.
Bu yüzden bilmeliyiz ki çok sosyal görünüp insan içine çıkmaktan kaçan
sosyal medya kullanıcıları aslında tanıdığımızdan çok farklı kişilerdir.
M e sle
e si
takip edenimizin olmasını istememizin
de bir sorun olduğuna parmak basıyor:
“Seyircisiz paylaşım olmaz. İzleyenler
çoğaldıkça, takip etmeleri için daha
fazlasını vermek ister insanlar. Sonuç
olarak ego okşanır. ‘Ne kadar çok kişi
takip ediyorsa o kadar iyiyim’ duygusu
beslenir ve bu da zamanla narsisizme
yol açar. Eğer sanal iletişim canlı iletişimin üstüne çıktıysa, yanlış yoldasınız.
Yaşamı kaçırmak bir yana, gerçekle
bağlantınız kopabilir. Varlığımız sadece
sanal ortamdaysa, varlığımızı sorgulamamız gerekiyor.”
Hayatı yakalamak, öğrenmek ve bilgilenmek için sosyal medyayı kullanmak
birçok insan için olmazsa olmaz. Ancak
görünen o ki, her alanda olduğu gibi
burada da ‘her şeyin fazlası zarar’ noktasına gelebiliyoruz. Bir başka araştırma bu görünümü doğrular nitelikte.
Araştırmaya göre internet bağımlısı
insanlarda tıpkı madde bağımlılığında olduğu gibi internete ulaşamadığı
yerlere gitmemek söz konusu olabiliyor. İnternete ulaşamayacağı yerlere
gitmeyerek yaşamını kısıtlamak ise
bağımlılığın geldiği noktayı ortaya koyuyor...
Twitter da ayrı bir dünya. Herhangi
bir nedenle buluşmuş insanların, aynı
anda bağırarak bir şeyler söylediği,
herkesin birbirini
gözetlediği ama kimsenin birbirini gerçekten görmediği kocaman bir masa
gibi... Aynı zamanda bir anda kitleleri
harekete geçiren, sosyal olayları örgütleyen bir platform... Tıpkı Özgecan
katliamından sonra tacize uğramış
kadınları #sendeanlat hashtag’iyle birleştirmesi ya da
kadınların her şeyin en iyisini yapabildiklerini anlatan #kizgibi’den sonra
olduğu gibi. Son zamanlarda reklamlarda bile hashtag kullanılıyor. Çünkü
en fazla kullanılan sosyal ağlar arasında ikinci sırada yer alan Twitter, en çok
akşam ve televizyon karşısındayken
kullanılıyor.
ki
Lis
Facebook, Twitter, Instagram ve şimdi de Google’ın yeni oyuncağı Plus...
Hemen her gün milyonları internet
bağlantılı bilgisayar, telefon ve benzeri
cihazın başına toplayan sosyal paylaşım ve sosyalleşme siteleri... Her geçen gün sayıları artıyor ve her geçen
gün genç yaşlı, çoluk çocuk demeden
pek çok beyni bağımlı hale getiriyor...
pek çok aile konulan 13 yaş sınırlarına
uymuyor ve çocuklarına sosyal medya
hesapları açıyor, açtırıyor ya da buna
bile bile göz yumuyor... Hatta bazıları
tehlikenin hiç mi hiç farkında değil...
Sosyal medya kuşkusuz hayatımızın
her yerinde. Nereye gitsek, cebimizde
kocaman ve renkli bir dünyayı yanımızda taşıyoruz. Öyle yoğunuz ki, yıllardır
yüzünü görmediğimiz çoğu insanla
ilişkimizin hala sürüyor olmasını bile
sosyal medyaya borçluyuz. Buluşamıyoruz ama birbirimizi takip ediyor ve
haberleşebiliyoruz. Bir tık uzaktaki her
şey zamanın bize yüklediği ağırlıkları
kaldırıyor ve hayatın daha kolay akmasına yardım ediyor...
Ancak gerçek hayattan uzaklaşarak,
kendine yabancılaşan insanların sayısı
artıyor. Sosyal medya üzerinden klavye
kahramanlarına dönüşüyoruz. Söyleyemediğimiz her şeyi daha ustaca ve
cesaretle ifade ediyor, hakkımızı boşluğa haykırır gibi arayarak rahatlıyor,
aldığımız like’larla gizli gizli, çaktırmadan rahatlıyoruz. Onaylanmak hoşumuza gidiyor. Hoşumuza gittikçe de
sıradaki her +1’i tutkuyla beklediğimiz
bir kısır döngüye giriyoruz.
Telefonumuzu elimizden bırakmak istemiyoruz, hatta mümkünse ona göz
açtırmıyoruz! Uzun zamandır görüşmediğimiz arkadaşlarımızla buluşabildiğimiz o akşam bile, sohbetin durağanlaştığı ilk anda elimize telefonları
alıyoruz. Sinemaya mı gittik ? 10 dakikalık arada sosyal medyaya girmeyen
var mı? Bir şey kaçırdık mı? Oh kaçırmamışız! Artık filmin ikinci yarısına huzur içinde devam edebiliriz !
Geçen yıl New York’ta gerçekleştirilen
Amerikan Psikiyatri Birliği Kongresi’nde; mesleği özel bir çalışma gerektirmedikçe, internetle günde 6 saatten
daha fazla vakit geçirilmesi ve bu ilginin 6 aydan uzun sürmesinin ‘internet
bağımlılığı’na işaret ettiği görüşüne
varıldı. Şimdi kendinize bir bakın. Siz de
bağımlı mısınız?Prof.Dr.Bengi Semerci’ye göre, narsist kişilik özelliği gösterenlerin ve düşük benlik saygısı olanların sosyal medyada geçirdikleri zaman
daha fazla. Üstelik sosyal medyada çok
zaman harcayanlar diğer insanların
kendisinden daha iyi bir hayatı olduğuna inanıyor. Evet sonuçta, daha çok
görülmek ve duyulmak istiyoruz. Biraz da yalnızlığımızdan ileri geliyor bu
durum... Prof. Dr. Semerci, daha çok
ve
Te
kn
lu
SOSYAL
MEDYA BAĞIMLILIĞI
a
ik A n
5
do
tanesi...Örneğin metro, asansör gibi
internetin olmadığı alanlarda sürekli
telefonunu kontrol eder, uçak iner inmez cep telefonunu açar. Genel olarak
bir sosyal medya bağımlısı aşağıda sıralanan davranışları sergiler;
Sabahları ilk aklınıza gelen şey oysa 5
akıllı telefon kullanıcısından 4’ü, yani
akıllı telefon kullanıcılarının %80’i sabah uyanıp sosyal medyadan gündeme
göz atabilmek için alarmlarını 15 dakika erkene ayarlıyor. Günün neredeyse
22 saatini telefonlara yapışık şekilde
geçiriyoruz. Geç yatabiliriz, uykuyu erteleyip uykusuz kalabiliriz ancak gündemden ve internette dolaşmaktan
kopamıyoruz.
Sosyal medya sayfalarını sürekli yeniliyor, güncelliyorsanız
İnsanlar Facebook’a ortalama 14 kere
giriyor ve sosyal medyada bir günde ortalama 2 saat 13 dakika vakit geçiriyor.
Amerikalılar ise günde 3 saat sosyal
medyayı aktif şekilde kullanıyor. Eğer
bağımlı olduğunuzu hissediyorsanız
sosyal medyada ne kadar süre geçirdiğinizi hesaplayın.
Giysilerinizden, makyajınıza, günlük
rutininize kadar her şeyi paylaşmadan
duramıyorsanız
Paylaşım, Twitter hashtag’leri sayesinde arttı ve kolaylaştı. Hashtag’ler
artık çoğu sosyal medya platformunda
durum bildirimlerinde, fotoğraflarda
ve kategorize edebileceğimiz pek çok
alanda birçok kullanılmaya başladı.
Bilgiye ulaşmak ve bağlantılar için ana
noktanız haline gelmişse
Dünya mobile endekslendi ve mobil
cihazlardan internete bağlanmak bir
numaralı iletişim biçimi haline geldi. E-mail, telefon konuşmaları, kısa
mesajlar gerilerde kalmaya başladı.
Bir zamanlar IM olarak bilinen instant
messaging yani anlık mesajlaşma DM
(direct messaging – direkt mesajlaşma) olarak hayatımıza tekrar girdi.
Canınız sıkılınca aklınıza gelen ilk seçenekse
Pinterest, Instagram, Vine, 9Gag insanları kendilerine esir eden sosyal medya
platformları ve insanlar günde ortalama 16 dakikalarını sosyal medyada
aradıklarını bulmakla geçiriyorlar. Siz
de kendinizi sosyal medyada bir şeyler
ararken kaybolmuş yakalıyor musunuz?
Sosyal Medya Bağımlılığının
Nedeni Fiziksel Olabilir mi?
Harvard Üniversitesi’nin 2012’de yaptığı araştırmaya göre, kendini anlatmak,
dopamin salgımızı artırıyor. Arkadaşlarımızla, eşimizle yaptığımız günlük
fiziksel konuşmalarda %30 ile %40’lık
bir oranda kendimizden bahsederken,
sosyal medyada bu oran %80’e çıkıyor.
Aynı araştırmada, katılımcılara MR ile
taramalar yapılıyor: İnsanlar kendilerinden bahsederken mezolimbik dopamin sistemleri, nucleus accumbens,
ventral tegmental alanlarımızda uyarılma meydana geliyor, ancak başkalarını dinlerken bu alanlarda herhangi bir
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
6
do
uyarılma meydana gelmiyor.
Bu açıdan baktığımızda sosyal medya
bağımlılığının sadece psikolojik olarak
değil, fiziksel olarak da bir temeli olduğunu söyleyebiliriz.
Sosyal Medya Kullanım İstatistikleri
Dünya nüfusunun %28’i yani 2.03 milyardan daha fazla insan sosyal medya
kullanıcısı ve bu sayı büyük bir hızla artıyor. Günlük medya tüketiminin %54’ü
de sosyal medya hesapları ya da kanalları üzerinden yapılıyor.
Yalnızca bir akıllı telefondan ortalama
sosyal medya uygulaması kullanım
oranı 7.4 ve bu uygulama kullanımına
dünya çapında bakacak olursak ortaya
uçuk rakamlar çıkıyor.
• Sosyal medya kullanıcıları, Facebook’a bakmadan birkaç saatten fazla
zaman geçiremiyor.
• Instagram’a her gün 5 milyon fotoğraf yükleniyor.
• Günde 500 milyon Tweet atılıyor.
• LinkedIn’e her geçen saniye 2 kişi üye
oluyor.
• Her bir kullanıcı YouTube’da günde
ortalama 15 dakika geçiriyor.
• Pinterest’te günde 2 milyon pin paylaşılıyor.
Peki, bu dudak uçuklatan rakamlara
bakarak sosyal medya bağımlısı olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Rakamlar, kesinlikle bunun ipucunu veriyor.
Maryland Üniversitesi’nde yapılan bir
araştırmaya göre sosyal medyanın
üzerimizde bağımlılık yaratıcı, güçlü bir
etkisi var. Sosyal medyadan uzak kalınca strese giriyoruz, panikliyoruz, yalnız
hissediyoruz, güvensiz hissediyoruz ve
depresif oluyoruz.
Ülkemizdeki durum
Türkiye’deki kullanıcıların aylık internet kullanım oranları 32 - 33 saat arasında. Bu kullanım oranıyla Avrupa’da
İngiltere’den sonra ikinci sırada yer
alıyoruz.
Gençlik ve Spor Bakanlığının yayımladığı “Gençlik ve Sosyal Medya Araştırma Raporu”na göre, Türkiye’de
gençler arasında günde 6 saatten fazla
sosyal medya kullanım oranı %13.
“Çevremde sosyal medya bağımlısı
olduğunu düşündüğüm birçok arkadaşım var” diyen gençlerin oranı %57.
Gençlerin %45’i günün her anında sosyal medyaya ulaşmak istiyor.
Sosyal Medya Kullanıcılarının Karşı
Karşıya Olduğu Riskler
Anksiyete/Bunaltı: Sosyal medya bağımlıları başka insanlarla fiziksel iletişim kurmakta zorlanırlar. Sosyal
medyada özellikle yazışırken yüz yüze
olma baskısı olmadığı için insanlar
çok daha rahattırlar. Ancak uzun süre
sosyal medyayı kullanan kişilerde yüz
yüze görüşmede anksiyete belirtileri
gözlemlenir.
Bağımlı Kişilik Tipi: Uyuşturucu, kumar
ve diğer bağımlılık türlerinde olduğu gibi, sosyal medya bağımlılarında
bağımlı kişilik tipine uyan davranışlar
(yoksunluk krizleri, verimlilik kayıpları
vs.) gözlemlenir.
Yalnızlık: Çok uzun süre sosyal medya
kullanan ve bağımlılık geliştiren kişiler, sosyal medyada her ne kadar çok
fazla arkadaşa sahip olsalar da, fiziksel
arkadaş ilişkisinin eksikliğini yaşarlar.
Bu da onları sanal ilişkiler geliştirmeye
zorluyor.
Stres: Aslında bu kısır bir döngü. İnsanlar sosyal medyayı stresten uzaklaşmak için kullanıyorlar, ancak uzun
süreli sosyal medya kullanımının kendisi stres üreten bir yapıya bürünüyor.
Çünkü sosyal medya kullanırken günlük işlerini, günlük işlerini yaparken de
sosyal medyalarını düşünüyorlar.
Kurtulmak İçin Ne Yapmalıyız?
Sosyal medya bağımlılığından kurtulmak sanıldığı kadar zor değil, öncelikle
kişinin bağımlı oldunu kabul etmesi
gerekiyor.
Bağımlılığınızı ortalama seviyesine
çekmek için bir plan yapın. Örneğin
her gün 1 saat boyunca sosyal medya
kullanacağım diye kendinize kurallar
koyun. Kalan zamanınızı başka aktiviteler (basketbol, futbol, satranç, kitap
okuma, film izleme gibi...) ile değerlendirin. Neler yapabileceğinizi planladığınızda her şeyin daha sağlıklı olacağını
göreceksiniz.
En çok kullandığınız sosyal medya
araçlarına yoğunlaşın. Vaktinizi değerli
kullanabilmek ve planınıza sadık kalabilmek için en çok kullandığınız sosyal
ağlara yönelin ve belirlediğiniz süreyi
bu ağlar arasında kullanım yoğunluğunuza göre dağıtın.
Gerekirse uzmana danışın.Sosyal
medya ve internetten uzak kaldığınızda kendinizi çok kötü hissediyorsanız,
sosyal medya ve internet bağımlılığı
konularında bilgili bir uzmandan yardım alabilirsiniz.
Yani azı karar, çoğu zarar atasözümüzden yola çıkarak her şeyin başı denge
diyoruz. 24 saatlik zaman diliminde
yaşantımızı yönetirken temel ihtiyaçlar
yemek, içmek, uyumak, nefes almak
dışında yaptığımız tüm faaliyetleri belli
zaman aralıklarına bölerek kontrol altına almamız gerekiyor.
Bağımlılık yaratmasının dışında -yukarıda da belirttiğim üzere- sosyal medya
doğru kullanıldığında bizlere sağladığı
avantajlar da var. Bağlarımızın koptuğu
arkadaşlarımızı ve akrabalarımızı artık
sosyal medya aracılığıyla bulabiliyoruz.
Ya da önemli bir toplumsal olay karşısında sosyal medya vasıtasıyla ortak
hareket edebiliyoruz. Aslında bu durum aynı internet kullanımı gibi, doğru
amaçlarla kullanıldığında çok faydalı
iken yanlış amaçlarla kullanımda çok
tehlikeli olabiliyor. Sonuçta sosyal
medyayı bağımlı olmadan kullanmak
gerekiyor.
Yrd. Doç. Dr. Hasan TİRYAKİ
İstanbul Üniversitesi
Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü
hasan.tiryaki@istanbul.edu.tr
İLK DEMOKRASİ ŞEHİDİMİZ
Ömer Halisdemir :
(4 Mart 1974; Bor, Niğde - 16 Temmuz 2016; Gölbaşı, Ankara)
2016 Türkiye askerî darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevliyken komutanlığı ele
geçirmeye çalışan darbe yanlısı Tuğgeneral Semih Terzi’yi alnından vurarak öldüren koruma astsubayıydı. Kendisine vur emri, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı tarafından verildi.
Çukurkuyu’da okul sonralarında çobanlık yaptı. Hatice Halisdemir ile olan evliliğinden Elifnur ve Doğan Ertuğrul
adlarında iki çocuğu dünyaya geldi. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde Türkiye sınırları içinde ve dışında çeşitli
görevlerde yer aldı. Babası Hasan Hüseyin Halisdemir’in aktardığı bilgiye göre, 2016 Türkiye askerî darbe girişimi
sırasında öldürdüğü komutan Semih Terzi ile birlikte daha önceden Afganistan’da görev yapmıştır.
16 Temmuz 2016’da darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı’na girmeye çalışan Özel Kuvvetler
Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Semih Terzi’yi, Özel Kuvvetler komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı’dan aldığı
emir üzerine alnından vurarak öldürdü. Bunun üzerine Semih Terzi’nin korumalarından Binbaşı Fatih Şahin ve
Üsteğmen Mihrali Atmaca da otuz kurşunla Halisdemir’in hayatına son verdi. Daha sonra ise darbe yanlısı astsubaylar Nedim Şahin ve Gökmen Ata ölü ele geçirilmiş; otuz altısı ise teslim alınarak Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuklanmıştır.
Habertürk, Hürriyet ve Takvim gazeteleri dahil olmak üzere çeşitli Türk basın kuruluşları, Halisdemir’den “darbe girişimin seyrini değiştiren isimlerden biri” diye bahsetti. 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu’na katılan Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı askerler ise üniformalarına “Şehit Ömer Halisdemir” yazan
apoletler takmıştır.
Halisdemir’in vurulduğu nokta özel bir kaplama ile koruma altına alınarak çiçeklerle süslendi. Dursun Ali Erzincanlı, Halisdemir’in öldürülmesi sonrasında kendisine atfen “30 Kuş” adlı bir şiir yazdı ve bu şiire bir klip
çekildi. Ömer Halisdemir’i anlatan “30 Kuş” adlı şiirle aynı isme sahip bir kısa bir film de yapıldı. Ağustos 2016’da
Toroslar, Mersin’deki Şehitler Parkı’na kaide ve gövde uzunluğunun toplamı 4.60 metre olan bir heykeli dikildi
Daha sonra Türkiye’deki birçok meydan, cadde, okul ve öğrenci yurdu gibi yerlere kendisinin adı verildi. Ayrıca
Niğde’de kendisi için bir hatıra ormanı da oluşturulmuş ve şehirdeki üniversiteye de adı verildi.
OTUZ KUŞ
Ben, babamın en hüzünlü yanıyım.
Ben, babamın aslan kahramanıyım
Öyle değil mi baba!
Gözlerin kıpkırmızı.
Çok mu ağladın?
Baba, o geceyi birde benden dinle.
Ama her zamanki gibi dinle,
Tebessümle.
Rüyamda kanat sesleri duydum, mevsim yazdı.
Kanat seslerinin ardından,
Muhteşem bir koku yayıldı etrafa.
Sanki biraz gül biraz leylaktı.
Sonra otuz kuş gördüm, hepsi beyazdı.
Otuz kuş, gökyüzüne şehadet diye yazdı.
Bir ses duydum, sala sesiydi.
“Hayırdır” dedim.
“Hayırdır” dediler.
Çukur Kuyu’daki gökyüzü gibiydi uçtukları yer.
Ve beni tutup gökyüzüne yükselttiler.
Kanatlarında kan vardı.
“Hayırdır” dedim.
Hadi sende uç,
Bizden hızlı uçabilirsin dediler.
Otuz kuş, beni boşluğa bıraktı Baba.
Birden uyandım.
“Hayrolur” dedim.
Meğer, gecesi vatanım için kâbus olacak bir güne uyanmışım.
Gökyüzünün yıldızlarını çalıp omuzlarına takan hain yüzler gördüm o gece.
Ruhları yoktu.
Korkar mı senin oğlun, korkmaz..
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
7
do
Bana doğru uçuyordu.
Otuz kuş, kanat sesleri, vücuduma dokunan..
Ve kanatlarında kan.
Sala sesi, gökleri yırtan.
Muhteşem bir koku.
Gül mü? leylak mı? içime yayılan
Ve Çukur Kuyu’nun gökyüzü,
Masmavi, Bulutsuz ve sessiz.
Ve sessizlik…
İçimde huzur, Gökyüzündeyim.
Ama artık kuşlar beni tutmuyor baba.
Uçuyorum.
Ve onlardan hızlıyım.
Meğer ben, şehit olmuşum baba.
Bil ki yalnız değilim burada.
Yine ordudayım,
Şehitler ordusunda.
Baba, ne oldu biliyor musun?
Peygamber alınlarımızdan öptü.
Şehitlere dedi ki;
“Kardeşlerinizi tebrik edin,
Bunlar benim garip şehitlerimdir.
Çünkü sizler düşmanla savaşırken şehit oldunuz,
Onlar kardeş bildikleri hainlerle savaştı.
Sizlerin silahları vardı,
Ama bunlar silahsızdı.
Sizler tanklarla savaştınız,
Bunlarsa kendi tanklarının altında ezildi.
Sizler uçaklarla düşmanı bombalarken şehit oldunuz,
Ama bunlar kendi uçaklarından atılan bombalara
göğüslerini siper etti.
Bunlar benim gariplerimdir.
Tebrik edin kardeşlerinizi.”
Baba, milletime söyle;
Al bayrağın dalgalandığı her yerde biz varız.
Paşama söyle;
Namusumu çiğnetmedim.
Anama, çocuklarıma, eşime, kardeşlerime söyle;
Deki Ömer size bir vatan bıraktı.
Çekinmeden, bu vatan bizim diyebilirsiniz.
Çünkü bedelini ödedim.
Baba, ben oğluma, Ertuğrul’a bu vatan için ölmeyi
öğrettim.
Sende bana öğrettiğin gibi,
Vatan için yaşamayı öğret.
Bu vatan sizin baba!
Otuz kurşun yedim,
Bedelini ödedim.
Babacığım;
Hürmetle ellerinden öperim.
Ben, babamın en hüzünlü yanıyım,
Ben, babamın aslan kahramanıyım
Ben, vatanımın asil kahramanıyım…
DURSUN ALİ ERZİNCANLI
Hazırlayan: Demet AYGÜN
Demokrasi ve İnsan hakları Öğretmeni
BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim
Arif Nihat ASYA
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
8
do
MÜHIM
OLAN
İSLAM’A
UYMAK
Liman Baba “rahmetullahi aleyh”, Anadolu’daki Hak dostlarından.
Kabri Lüleburgaz’dadır.
Bu büyük zat, sevdikleriyle bir ağaç altında oturuyordu bir gün.
Birisi sordu:
- Efendim, Evliyaullah, Allah’ın izniyle toprağı altın yaparlarmış.
Acaba bugün de öyle Veliler var mıdır?
Mübarek zat cevap vermedi.
Yerden bir avuç toprak alıp koydu o kişinin avcuna.
Toprak, “Altın” oldu adamın avcunda.
Sonra alıp yere attığında “Toprak” oldu yine.
Peşinden;
- Toprağı altın yapmak hiç mühim değil, buyurdu.
Sordular:
- Mühim olan nedir efendim?
- İslamiyet’e uymaktır. İslam’a uyan, dünyada da rahat eder,
ahirette de, buyurdu.
Ve ekledi:
- Bu dünyanın, cenâb-ı Hak indinde sinek kanadı kadar kıymeti
olsaydı, kâfirlere ondan bir yudum su vermezdi. Kıymetsiz olduğu
için, kâfirlere de dünyalık veriyor bol bol.
Sordular:
- Ya ahirette efendim?
- Orada kâfirler, Cennetin kokusunu bile duyamayacaklar. Çünkü
Cennet kıymetli. Hak teâlâ Cenneti beğeniyor ve kıymet veriyor.
Bunun için onu sadece dostlarına ihsan edecektir.
- Onun dostları kimlerdir hocam?
- Ona iman edenlerdir.
Nasihata ihtiyacım var
Bir gün de bir genç, bu büyük zata gelerek;
- Efendim, nasihatınıza ihtiyacım var, dedi.
Ona cevaben;
- Gençlik çağı kazanç zamanıdır, buyurdu. Bu vakti iyi değerlendir
evladım. Delikanlı sordu: - Nasıl değerlendireyim efendim? - Çok kıymetli şeyi, çok kıymetli şeye harca. Yani
dinini öğren. Öğrendiğinle amel et. Başkalarına da öğret. Bu üçünden kıymetli bir şey yoktur, buyurdu. Ve
ekledi: - Nerede ve ne şartlar altında olursan ol, namazını terk etme. Müslüman demek, “beş vakit namazını
vaktinde kılan insan” demektir.
Hazırlayan : Zafer YÜZÜAK
Etme
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun,
etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
9
do
NASA Yeni Keşfettiği 7 Gezegende
Sıvı Halde Su Bulunabileceğini Duyurdu
NASA 22 Şubat 2017’de yaptığı basın konferansında Güneş Sisteminin dışında 7 dış gezegene sahip bir sistem keşfettiğini duyurdu. NASA
Spitzer Uzay Teleskopu ,bir yıldızın etrafında dünya büyüklüğünde bulunan ilk 7 gezegenli sistemi
açığa çıkardı. Gezegenlerin üçünün yaşanabilir
bölgede bulunduğu ve sıvı halde su olabileceği
düşünülüyor.
Bu keşifle güneş sisteminin dışında bulunan bir
yıldızın etrafında yaşanabilir bölgede bulunabilecek en yüksek sayıda gezegen bulunmuş rekoru
kırıldı. Bu gezegenlerin hepsinde su bulunabilir fakat uygun atmosferik koşullarda olabilecek
en yüksek olasılık ise yaşanabilir bölgede olan 3
gezegende bulunuyor.
NASA ‘dan Thomas Zurbuchen; “ Bu keşif hayatın
oluşabileceği ortamlara ilişkin önemli bir eksiği
tamamlayabilir. Bilimsel olarak öncelikle cevap
aradığımız “Evrende yalnız mıyız? “ sorusuna bu
yaşanabilir bölgede bulunan bu gezegenler önemli bir cevap oluşturabilir. “
Dünya’dan yaklaşık 40 ışık yılı uzaktaki bu sistem
Aquarius takım yıldızında bulunuyor.
Güneş sisteminin dışındaki bu dış gezegen sistemi
TRAPPIST-1, Şili’deki TRAPPIST (The Transiting
Planets and Planetesimals Small Telescope) teleskopundan isim aldı. Mayıs 2016’da araştırmacılar
TRAPPIST’i kullanarak bu sistemdeki 3 gezegeni
keşfettiler. ESO’nun Çok Büyük teleskopunun
yardımıyla Spitzer bu gezegenlerden ‘sinin
varlığını onayladı ve 5 tane daha buldu. Böylece
sistemde biline gezegen sayısı 7’ye çıktı.
Elde edilen yeni sonuçlar Nature dergisinde yayınlandı ve bulgular NASA konferansında yayınlandı.
Spitzer7 gezegenin boyunu ölçtü ve 6’sının yoğunluğunu tahmin etti. Yoğunluklardan yola çıkarak
gezegenlerin kayalık olabileceği düşünülüyor.
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
10
Yapılan ekstra gözlemler sadece su açısından zengin olduğunu göstermekle kalmayacak, yüzeyde
su olup olmadığını gösterecek. En uzak gezegenin
buzlu bir kartopuna benzediği tahmin ediliyor.
TRAPPIST-1 yıldızının bizim güneşimizin aksine, çok soğuk bir yıldız olduğu belirtiliyor. Yani
etrafındaki gezegenler ona çok yakın bile olsa hayat olabilir. Bütün gezegenlerin Merkürden bile
daha yakın olduğu tespit edildi. Gezegenler birbirine de oldukça yakın duruyor. Yani bir gezegenden
bakıldığında diğer gezegenin bulutları ve jeolojik özellikleri gözükebilir. Dünya’nın ayın bazen
büyük görülmesi gibi…
Gezegenler yıldızlarına gelgitle bağlı olabilir.
Bu da bir yüzün sürekli yıldızlarına dönük olabileceklerini, aşırı sıcaklık farkları ve rüzgarlar
oluşabilir.
Keşfin Spitzer’ın 14 yıl boyunca yaptığı en büyük
keşif olduğu belirtiliyor.
Araştırma Referansı : Michaël Gillon, Amaury H.
M. J. Triaud, Brice-Olivier Demory, Emmanuël
Jehin, Eric Agol, Katherine M. Deck, Susan M.
Lederer, Julien de Wit, Artem Burdanov, James
G. Ingalls, Emeline Bolmont, Jeremy Leconte,
Sean N. Raymond, Franck Selsis, Martin Turbet,
Khalid Barkaoui, Adam Burgasser, Matthew R.
Burleigh, Sean J. Carey, Aleksander Chaushev,
Chris M. Copperwheat, Laetitia Delrez, Catarina S.
Fernandes, Daniel L. Holdsworth, Enrico J. Kotze, Valérie Van Grootel, Yaseen Almleaky, Zouhair
Benkhaldoun, Pierre Magain, Didier Queloz. Seven temperate terrestrial planets around the nearby ultracool dwarf star TRAPPIST-1. Nature, 2017;
542 (7642): 456 DOI: 10.1038/nature21360.
Hazırlayan:Erdoğan DERYAL
Fizik Öğretmeni
STEVE JOBS
SON SÖZLERİ
İş dünyasında başarının zirvesine ulaştım. Diğer insanların gözünde, benim hayatım tam bir başarı örneği.
Ancak, çalışmanın yanında mutluluğu çok az yaşadım. Sonuç olarak, zenginlik ve varlık hayatın alıştığım bir yönü oldu.
Şu anda bir hasta yatağında tüm hayatımı gözden geçirirken, kıvanç duyduğum tüm zenginlik ve tanınmanın ölümün
karşısında solduğunu ve anlamsızlaştığını anlıyorum.
Karanlıkta bana hayat desteği veren cihazların yeşil ışıklarına bakarken onların çalışma uğultularını dinliyorum. Ölümün
nefesinin giderek yaklaştığını hissediyorum…
Şimdi şunu biliyorum; hayatımız için yeteri kadar varlık elde ettiğimiz zaman, zenginlikle ilgisi olmayan konuların peşinden
gitmemiz gerekir… daha önemli olan şeylerin:
Belki dostluklar, belki sanat, belki de gençlik yıllarında kurduğumuz hayaller…
Sürekli olarak zenginliğin peşinde koşmak insanı benim gibi eğri büğrü hale getiriyor.
Allah hepimize zenginliğin oluşturduğu illüzyonu değil, herkesin kalbindeki sevgiyi hissedebilmemiz için duygular verdi.
Kazandığım zenginliği ve varlığı birlikte götüremiyorum.
Birlikte götürebildiğim tek şey sevginin oluşturduğu hatıralarım.
Sizinle birlikte olan, size güç veren ve size yola devam etmeniz için ışık veren gerçek zenginlik işte bu sevgi dolu hatıralar.
Sevgi binlerce kilometre gidebilir. Hayatın sonu yok. Gitmek istediğiniz yere gidin. Ulaşmak istediğiniz yüksekliğe ulaşın.
Hepsi sizin kalbinizde ve ellerinizde.
Dünyada en pahallı yatak nedir biliyor musunuz? – “Hasta yatağı” …
Sizin için arabayı sürmesi için bir kişiyi kiralayabilirsiniz. Sizin için para kazanması için bir kişiyi isdihdam edebilirsiniz.
Ancak hastalığınızı sizin için taşıyacak kimseyi bulamazsınız.
Kaybedilen materyaller bulunabilir. Ancak kaybolduğu zaman asla bulamayacağınız birşey var – “Hayat”.
Bir insan ameliyathaneye girdiğinde, o ana kadar okumayı bitirmiş olması gereken bir kitabın olduğunu farkediyor
– “Sağlıklı Hayat Kitabı”.
Şu anda nasıl bir hayat sahnesinde olduğumuzla, zaman içinde, perdeler aşağıya inince yüzleşiyoruz.
Ailenizin, eşinizin ve dostlarınızın sevgilerine değer verin.
Kendinize iyi bakın. Diğer insanlara şevkat gösterin.
Steve Jobs hakkında muhtemelen bilmediğiniz 8 ilginç bilgi
-100 Amerikan Doları karşılığında satın alınabilen bu kutular, telefon sistemlerini ‘hack’leyebilmek ve Dünya üzerindeki
her hangi bir numarayı arayabilmek gibi özelliklere sahipti. Wozniak ve Jobs, ürettikleri mavi kutuyu kullanarak yaptığı ilk
telefon görüşmesinde, Henry Kissenger taklidi yaparak Papa’yla konuşmak istemişti fakat başarılı olamadı.
-Jobs, Pixar Animasyon Stüdyolarını 1986 yılında George Lucas’tan satın aldı.
-ATARI şirketinde çalışırken Jobs, hijyen takıntısı yüzünden çalışma saatlerini geceye aldırmıştı. Asla banyo yapmaz ve
ofiste çıplak ayakla dolaşırdı.
-Üniversitedeyken okuldan ayrıldı… Kaliforniya’daki Homestead Yüksek Okulu’ndan mezun olduktan sonra Reed
Üniversitesi de eğitim hayatına devam etti. Fakat burada yalnızca 1 dönem eğitim gördü ve okulu bıraktı. 18 ay boyunca
ilgi alanı olan ‘audit classes’ da eğitimine devam etti.
-Jobs bir peskateryan. Bu da balık yiyor fakat başka hiçbir tür eti tüketmiyor anlamına geliyor.
-Jobs, Steve Wozniak’a yalan söyledi… ATARI firması için ‘Breakout’u ürettiklerinde, projeden %50 pay alacaklarına
dair anlaşmışlar. ATARI Jobs’a 5000$ vermiş fakat Jobs Wozniak’a ‘700$ verdiler’ dedi bu da Wozniak’ın 350$ alması
anlamına geliyordu.
-1997 yılına kadar 1$ maaş alan Jobs, aynı yıl Apple’ın en tepesindeki yönetici oldu. 2007 yılında maaşı hakkında yaptığı,
’50 Cent’ini bir yıl boyunca yaptığım çalışmalarsayesinde, diğer 50 Cent’ini de performansım sayesinde kazanıyorum’
şekildeki açıklamasıyla durumu bir hayli ti’ye aldığını göstermişti.
-Steve Jobs’un babası Suriyeli bir Müslüman. Biyolojik babasının adı Abdulfattah Jandali. Biyolojik annesi ise bir
Amerikalı olan Joanne Carole Schieble. Babası, annesiyle evlenmeyi reddedince Steve evlatlık olarak bir başka aileye
verilmiş.
Hazırlayan:Rahime AYTEKİN
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
11
KÜRESEL ISINMA İklim Değişikliği
Ve Türkiye’ye Etkileri Küresel ısınma
Atmosfere salınan gazların neden olduğu düşünülen
sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca
kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda
görülen artışa verilen isimdir.
Sera Etkisi
Güneşten gelen dalgalı radyasyonun bir kısmı doğrudan atmosfer tarafından uzaya verilirken, bir kısmı da
yeryüzü tarafından emilir. Isınan yeryüzünden salınan
uzun dalgalı radyasyonun önemli bir bölümü tekrar
atmosfer tarafından emilir. Atmosferdeki gazların kısa
dalgalı güneş ışınlarına karşı çok geçirgen, yeryüzünden
verilen uzun dalgalı radyasyona karşı ise, biriken sera
gazları nedeniyle daha az geçirgen olması sonucunda,
yere yakın kısımların beklenenden daha fazla ısınması
olayına atmosferin sera etkisi denilmektedir.
İklim Değişikliği
İklim değişikliği ise, karşılaştırabilir zaman dilimlerinde
gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak doğrudan
veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan
insan faaliyetleri sonucu iklimde oluşan değişiklik
olarak tanımlanır. Genel yaklaşımla iklim değişikliği,
nedeni ne olursa olsun iklim koşullarındaki büyük
ölçekli ve önemli yerel etkileri bulunan, uzun süreli ve
yavaş gelişen değişikliklerdir.
Küresel Isınma ve İklim Değişikliği
Çoğu zaman küresel ısınma ile iklim değişikliği kavramları aynı anlamda kullanılmaktadır; ancak iki kavram
arasında fark vardır. Küresel ısınma, dünyanın ortalama sıcaklık değerlerindeki iklim değişikliğine yol açabilecek artışı ifade eder. İklim değişikliği ise belirli bölgedeki mevsimlik sıcaklık, yağış ve nem değerlerindeki
değişimleri ifade etmektedir.
Küresel Isınmanın Nedenleri
1.Doğal Nedenler
Güneşin Etkisi: ESA bilim adamlarından Paal Brekke;
iklim bilimcilerinin uzun süredir Güneş beneklerinin 11
yıllık döngüsel hareketini ve Güneş’in yüzyıllık süreçler
içinde parlaklık değişimini incelediklerini belirtmiştir.
Bunun sonucunda Güneş’in manyetik alanı ve protonlar
ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan güneş rüzgârının,
Güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan
görevinde olduğu açıklanmaktadır. Güneş’in değişken
aktivitesiyle zayıflayabilen bu kalkan, kozmik ışımaları
geçirmektedir. Kozmik ışımaların fazla olması bulutlanmayı arttırmakta, Güneş’ten gelen radyasyon oranını
değiştirerek küresel sıcaklık artışına neden olmaktadır.
Dünya’nın Presizyon Hareketi: 1930 yılında Sırp
bilim adamı Milutin MİLANKOVİÇ Dünya’nın Güneş
çevresindeki yörüngesinin her 95 bin yılda biraz daha
basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her 41bin
yılda Dünya’nın ekseninde doğrusal bir kayma ve her
23bin yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir.
Günümüz bilim adamlarının birçoğu Dünya’nın bu
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
12
hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler
yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeyse yüz bin yıllık
periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dünya’nın doğal ısınmasının bir
nedenini oluşturmaktadır.
El Nino’nun Etkisi: “Güney salınımı sıcak olayı” olarak
tanımlanabilecek El Niño hareketi, 1990-1998 yıllarında
tropikal doğu Pasifik Okyanusu’nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının normalden 2-5º daha yüksek olmasına neden olmuştur. Özellikle 1997 ve 1998 yıllarındaki rekor
düzeyde yüzey sıcaklıklarının oluşmasında, 1997-1998
kuvvetli El Niño olaylarının etkisinin önemli olduğu kabul edilmektedir. 1998’deki çok kuvvetli El Niño bu yılın
küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmen
olarak değerlendirilebilir.
2.Yapay Nedenler
Fosil Yakıtlar: Kömür, petrol ve doğalgaz dünyanın
bugünkü enerji ihtiyacının büyük bölümünü sağlamaktadır. Yapılarında karbon ve hidrojen elementlerini
bulunduran bu fosil yakıtlar, uzun süreçler içerisinde
oluşmakta fakat çok çabuk tüketilmektedir. Dünyanın
belirli bölgelerinde toplanmış bu yakıtların günümüz teknolojisiyle ¾’ünün yarısının çıkarılması imkânsız; diğer
yarısının ise çıkarılması teknik olarak çok pahalıdır. Bu
da fosil yakıtları yenilenemeyen ve sınırlı yakıtlar sınıfına
sokmaktadır.
Sera gazları: Güneş’ten gelen ışınların bir bölümü ozon
tabakası ve atmosferdeki gazlar tarafından soğurulur.
Bir kısmı litosferden, bir kısmı ise bulutlardan geriye
yansır. Yeryüzüne ulaşan ışınlar geriye dönerken atmosferdeki su buharı ve diğer gazlar tarafından tutularak Dünya’yı ısıtmakta olduğundan yüzey ve troposfer, olması gerekenden daha sıcak olur. Bu olay, Güneş
ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan
seraları andırır; bu nedenle de doğal sera etkisi olarak
adlandırılır
Sera Etkisinin Önemi: Sera etkisi doğal olarak oluşmakta ve iklim üzerinde önemli rol oynamaktadır. Endüstri
devrimi ile birlikte, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, insan aktivitesi sera gazlarının miktarını her geçen
yıl arttırarak yüksek oranlara ulaştırmıştır.
Bu etkinin yokluğunda Dünya’nın ortalama sıcaklığının
-18ºC olacağı belirtilmektedir. Ancak yaşamsal etkisi
olan sera gazlarının miktarının normalin üzerine çıkması ve bu artışın sürmesi de Dünya’nın iklimsel dengelerinin bozulmasına neden olmaktadır.
Bu doğal etkiyi arttıran karbondioksit, metan, su buharı,
azotoksit ve kloroflorokarbonlar sera gazları olarak adlandırılmaktadır. Ozon tabakasının incelmesi de başka
bir etkendir.
Küresel Isınmanın Sonuçları
Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus
derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her
yerinde hissediliyor.
Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.
Kyoto Protokolü ve Türkiye
2004 yılında BMİDÇS’ye taraf olan ancak uzun süre Kyoto
Protokolü’nü imzalamayan Türkiye 30 Mayıs 2008’de Protokolü imzalayacağını resmen açıklamıştır. Türkiye’nin,
Kyoto Protokolüne katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun tasarısı 05.02.2009 tarihinde, TBMM Genel
Kurulunda kabul edilerek yasalaşmıştır. Türkiye 20102020 yıllarını kapsayacak Ulusal İklim Değişikliği Strateji
Belgesini kabul etmiştir. Bu belgeye dayalı eylem planı
2011 yılında tamamlanmıştır.
Hazırlayan: Aygül ÖZGÜNEŞ
Coğrafya Öğretmeni
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
M e sle
e si
Türkiye karmaşık iklim yapısı içinde, özellikle küresel
Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi
sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve olan protokol;
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
içinde imzalanmıştır. Ana hedefi fosil yakıtları azaltarak
dünyadaki ısınmayı durdurmak olan ön antlaşmadır. Bu
protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salınımı azaltmaya veya
bunu yapamıyorlarsa karbon ticareti yoluyla haklarını
arttırmaya söz vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere
düşürmelerini gerekli kılmaktadır. 1997’de imzalanan
protokol, 2005’te yürürlüğe girebilmiştir. Çünkü protokolün yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkelerin
1990’daki emisyonlarının (atmosfere saldıkları karbon
miktarının) yeryüzündeki toplam emisyonun %55’ini bulması gerekmekteydi ve bu orana ancak 8 yılın sonunda
Rusya’nın katılımıyla ulaşılabilmiştir.
ki
Lis
Türkiye’ye Etkileri
Kyoto Protokolü
ve
Te
kn
lu
Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıkürede kar örtüsünde yüzde 10’luk bir azalma oldu. 20’inci
yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında
bir artış olduğu saptandı.
Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı
artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar
ve çölleşme etkili oluyor.
Kışın sıcaklıklar artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani
iklimler değişiyor. İşte bu değişikliklere dayanamayan
bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok
oluyor.
Küresel ısınma insan sağlığını da doğrudan etkiliyor.
Bilim adamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum
yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde.
Küresel düzeyde artan sıcaklık etkisiyle oluşan ısınma,
birbirleriyle ilişkili diğer iklim elemanlarında değişimlere
neden olmaktadır. Sıcaklık artışıyla oluşan küresel ısınma;
Kuraklık,
Hidrolojik döngünün değişmesi,
Su kaynaklarının hacminde ve kalitesinde azalma,
Temiz su kaynaklarının denize karışması ve su sorunu,
Deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzulların erimesi,
Aşırı buharlaşma, meteorolojik felaketlerde artış, yağış
miktarı ve rejiminde değişiklikler,
Yangınlar gibi sorunların da kaynağını oluşturmaktadır.
Küresel ısınmanın fiziksel etkileri yanında ekonomik,
sosyolojik, psikolojik etkileri vardır.
Tarım ve orman ürünlerinde azalış,
Su kaynaklarının azalmasıyla enerji darboğazının yaşanması,
Turizm ve rekreasyon olanaklarının sınırlanması ile pek
çok sektörün olumsuz etkilenmesi,
Sahil kenarlarındaki yerleşim alanlarının risk altında olması,
Göçlerin artarak sosyal ve ekonomik zorluklara neden
olması,
İnsan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle sağlık
maliyetlerinin artması,
Az gelişmiş ülkelerin sorunlarla başa çıkacak kaynaklara sahip olmaması nedeniyle krizlerin yaşanması iklim
değişikliğinin sosyo-ekonomik ve politik önemini ortaya
koymaktadır.
ısınmaya bağlı olarak, görülebilecek bir iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. Doğal
olarak üç tarafından denizlerle çevrili olması, arızalı bir
topografyaya sahip bulunması ve orografik özellikleri
nedeniyle, Türkiye’nin farklı bölgeleri iklim değişikliğinden farklı biçimde ve değişik boyutlarda etkilenecektir.
Örneğin, sıcaklık artışından daha çok çölleşme tehdidi
altında bulunan Güney Doğu ve İç Anadolu gibi, kurak
ve yarı kurak bölgelerle, yeterli suya sahip olmayan yarı
nemli Ege ve Akdeniz bölgeleri daha fazla etkilenmiş olacaktır.
Kurak ve yarı kurak alanlarındaki su kaynakları özellikle
kentlerdeki su kaynaklarının durumu, sorunlara yenilerini ekleyecek ve içme amaçlı su ihtiyacı daha da artacaktır. Yağış miktarında meydana gelen azalışlar ve yağış
rejimindeki sapmalar, tarımsal üretimi olumsuz yönde
etkilemektedir. Ayrıca, kuraklığa neden olan şartların
devam etmesi hâlinde, gelecek yıllarda suyla ilgili daha
büyük sıkıntılar meydana gelebilecektir.
Türkiye’nin özellikle çölleşme tehlikesi bulunan İç
Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde tarım, ormancılık ve su kaynakları açısından olumsuz etkilere yol
açabileceği uyarıları yapılmaktadır. Araştırmacılara göre,
iklim kuşakları yer kürenin jeolojik geçmişinde olduğu
gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabilecek, bunun sonucunda Türkiye, bugün Orta Doğu ve
Kuzey Afrika’da hâkim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının
etkisine girebilecektir.
a
ik A n
do
13
Okulumuz
Sektör ile Ele Ele
Büyüyecek
Matbaacılık eğitiminin
öğrencilerimize maksimum
seviyede kazandırılabilmesi
ve gelecekteki mezun
öğrencilerimizin daha
kolay iş bulabilmelerine
ve sektörün de daha iyi
yetişmiş öğrencilere
duydukları ihtiyacı
karşılayabilme adına basım
sektörü ile birlikte çalışmak
gerektiğini, biliyoruz. Bu
sebeple okulumuz için
Sanayi işbirliği büyük önem
taşıyor.
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
14
10ncu sınıf öğrencilerimizin
meslekî eğitime başladığı bu
yıl, Okul Müdürümüz Esra Garip’in de gayretleri ile sektörle
bütünleşmeye devam ediyoruz.
Öncelikli çalışmalarımız Matbaa Teknolojileri bölümündeki
öğrencilerimizin meslek derslerinde edindikleri teorik bilgileri
pekiştirebilmelerini sağlamak
için gerekli teknik ziyaretleri
yapmak oldu. Bu çerçevede birinci sömestrde başlayan teknik
ziyaretlerimiz ikinci sömestrde
de devam ediyor. Öğrencilerimiz
bugüne kadar etiket, ticari baskı ve ambalaj matbaaları başta
olmak üzere, mücellithane ve
diğer üretim alanlarını gezdiler.
Bu teknik geziler kapsamında
Yeditepe Ofset, Özçelik Mücellithanesi, TOYO Inks Renk Üretim Merkezi, Merintaş Etiket ve
Omaks Matbaacılık ziyaretleri
gerçekleştirildi. Bu ziyaretlerin
yanı sıra öğrencilerimiz Sign İstanbul, FESPA Eurasia ve Avrasya Ambalaj Fuarlarını da gezdiler.
Öğrencilerimizin bu geziler
sayesinde
pekiştirdikleri
bilgilerin sürekli olabilmesi
ve bir Proje Okul adayı olan
okulumuzun sanayi işbirliğinin
desteklerle ortaya koyacağız”, diyor.
Okul Müdürümüz Esra Garip ise yeni bir okul olarak yenilikleri benimseyeceklerini, Okulu asla
geçmiş teknoloji ile beslenen bir eğitim kurumu
haline sokmak istemediklerini, söylüyor. Müdürümüz göreve başladığı günden bu yana üretimden
kaldırılmış, pazardaki etkinliğini kaybetmiş eski
ofset ve tipo makinelerini okula sokmamak için
gayret ettiklerini, sektörün okula yapacağı en büyük
katkının öğrencileri on yıl sonrasının teknolojilerine
hazırlamak için gereken bilgi ve teknoloji ile
donatılması hususunda yardımcı olması gerektiğini,
anlatıyor.
Devletin Mesleki ve Teknik eğitime verdiği önemin
altını çizen Müdürümüz, okulunun piyasaya ucuz iş
gücü yetiştiren değil en iyi matbaa eğitimini veren
ve Devletin 2071 vizyonuna yakışır öğrenciler yetiştiren bir okul olabilmesi vizyonu ile ağır ama emin
adımlarla ilerlediklerini, anlatıyor. Müdürümüz
bu vesile ile öğrencilerin en yetkin biçimde eğitim
alabilmeleri için üretim sahalarını açan ve okul
ile imzaladıkları protokoller ile direkt olarak okul
yönetimine destek veren ve kendilerine yardımcı
olan tüm tedarikçi ve matbaacılar ile özellikle BASEV’e teşekkür ediyor.
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
ki
Lis
e si
M e sle
ve
Te
kn
lu
maksimum seviyede gerçekleşmesi için Okul
Müdürümüz Esra Garip’in sektör liderlerini ziyaretleri de sürüyor.
Okulumuz bugüne kadar sanayii desteğini pekiştirmek için Basım Sanayii Eğitim Vakfı (BASEV), Mat
Kağıt, Pimms Group, MATBAA&TEKNİK ve Dijital
Teknik ile protokoller imzaladı.
Okul Müdürümüzün devam eden ziyaretleri ile
bu dayanışma platformunun geliştirilmesi ümit
ediliyor. Son olarak Omaks Matbaacılık Yönetim
Kurulu Başkanı Burhan Özdemir, TOYO Matbaa Mürekkepleri Direktörü Engin Kurt ve Matkim Matbaa
Kimyasalları şirketi sahibi Şafak Yılmaz ile bir araya
gelen Müdürümüz, sektörün okulumuza gösterdiği
ilgi ve dayanışma gayretlerinden, dolayı çok memnun olduğunu, söylüyor.
Omaks Matbaacılık Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Özdemir, yetişmiş iş gücünün maksimum fayda sağlayacak eğitim seviyesine yükseltilmesi için
gösterilen gayretleri, memnuniyetle karşıladıklarını ve ihracata yönelik ambalaj üretimi yapan sayılı
matbaalardan biri olarak okulumuzun sürekli destekçisi olmaktan zevk duyacaklarını, söylüyor.
Matkim Matbaa Kimyasalları şirketi sahibi Şafak
Yılmaz ise okulumuzun sektöre bu denli sıcak ve
yakın oluşunun büyük bir fırsat olduğunu, söylüyor
ve öğrencilerin en yüksek seviyede eğitim almaları
için her türlü dökümantasyon ve bilgi desteğini vereceklerini, ekliyor.
TOYO Matbaa Mürekkepleri Satış Direktörü Engin
Kurt, Müdürümüzün ziyaretinde okulumuzun yeni
bir okul olmasına rağmen bu kadar kısa bir zamanda sektöre sesini bu denli yaygın bir biçimde
duyurmasının önemli olduğunu, söylüyor. “Okul Sanayi işbirliğinin yapılabilmesi sadece sanayiinin tek
başına üstlenebileceği bir vazife değil. Okulumuzun
da sanayi işbirliğine açık olması çok önemli. Esra
Garip Hocamız bu konuda çok gayretli ve eğitim kalitesini yükseltecek her türlü destek konusunda sanayiye açık olduğunu görüyoruz ve bundan duyduğumuz memnuniyeti verdiğimiz ve sürdüreceğimiz
a
ik A n
do
15
Çift Başlı
Köpekbalıklarının
Ardındaki Gizem
arasında bulunan ilk yapışık ikiz örneği bu olduğu için, bu
tür yavruların insanlar tarafından bulunacak kadar uzun
yaşamadığı çıkarımını yapmak mümkün.
Mutasyonun Nedenleri
Biliminsanları, her geçen gün mutasyona uğramış bu
balıklarla daha fazlasıyla karşılaşıyor. Bu tür genetik anomalilerin nedeni aşırı avlanma olabilir.
Çift başlı köpekbalıkları filmlerden fırlamış gibi duruyor olabilir; ancak bu canlılar gerçekten de var. Üstelik biliminsanlarının söylediğine göre dünyanın dört bir yanında –ve çok
daha sık– görülüyorlar.
Birkaç yıl önce ABD’nin Florida eyaleti açıklarında, rahminde
çift başlı bir fetüs taşıyan bir boğa köpekbalığı balıkçıların
ağına takıldı. 2008 yılında bir başka balıkçı Hint Okyanusu’nda çift başlı mavi köpekbalığı embriyosu buldu.
2011 tarihli bir çalışma Kaliforniya Körfezi’nde ve Kuzeybatı
Meksika’da yakalanan mavi köpekbalıkları arasında keşfedilen yapışık ikizleri anlatıyor. Çalışmanın lideri Meksika Ulusal Teknik Okulu’ndan Felipe Galván-Magaña, kayda geçen
çift başlı embriyoların çoğunun mavi köpekbalıklarına ait
olduğunu söylüyor; bu durumun ardında yatan nedenin bu
türün çok fazla sayıda –aynı anda 50 bebeğe kadar çıkabiliyor bu sayı–bebek taşıması olduğu görüşünde.
Journal of Fish Biology’de yayımlanan yeni bir araştırma İspanyol araştırmacıların bir çift başlı Atlantik testerekuyruklu kedibalığı embriyosu bulduğunu söylüyor. İnsan sağlığı
araştırmaları için laboratuvarda köpekbalığı yetiştiren ekip
şeffaf bir köpekbalığı yumurtasının içindeki sıradışı embriyoyu fark ediyor. Kedibalığı embriyosu öyle sıradan bir
çift başlı vakası değil –yumurta bırakan köpekbalığı türleri
arasında bu durum bir ilk.
Araştırmacılar çift başlı embriyoyu incelemek üzere yumurtayı açıyor; çalışmanın lideri Valentín Sans-Coma deforme
olmuş bu hayvanın yaşayıp yaşayamacağını bilmenin imkansız olduğunu söylüyor. Yumurta bırakan köpekbalıkları
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
16
Çift başlı köpekbalıkları çok ender görüldüğü için, mutasyonların ardındaki nedeni bulmak zor.
Sans-Coma ve meslektaşları çift başlı kedibalığı vakasındaki en makul nedenin bir genetik bozukluk olabileceğini
söylüyor çünkü embriyolar 800 bireyin yaşadığı bir laboratuvarda ortaya çıkmış ve bilindiği kadarıyla yumurtalar hiçbir
enfeksiyona, kimyasal maddeye veya radyasyona maruz kalmamış.
Ancak yabanıl köpekbalıklarındaki şekil bozukluklarının
ardında pek çok neden yatıyor olabilir; viral enfeksiyonlar,
metabolizma rahatsızlıkları, kirlilik veya akrabaların çiftleşmesine ve dolayısıyla genetik anomalilere neden olan
aşırı avlanma kaynaklı daralan gen havuzu, bu olası nedenlerden birkaçı.
Yakın tarihli bir diğer araştırma için Nicolas Ehemann iki
örneği incelemiş: Venezuela’daki Margarita Adası açıklarında bir balıkçı tarafından bulunan bir küçükgözlü köpekbalığı
ve bir mavi köpekbalığı. Ehemann’ın araştırma raporuna
göre hayatta kalmaları mümkün olmayan bu hayvanlar
Karayip Denizi’nde bulunan ilk çift başlı köpekbalıkları.
Suç Aşırı Avlanmada mı?
Meksika’daki Ulusal Teknik Okulu’nda yüksek lisans öğrencisi olan Ehemann, eğer çift başlı fetüsler doğada daha sık
görülmesinde, gen havuzunun daralmasına neden olabilen
aşırı avlanmanın büyük bir rol oynadığına inanıyor.
Galván-Magaña başka tuhaf köpekbalıkları da görmüş; bunların arasında Meksika açıklarında yakalanan ve kafasının
ön kısmında, normal bir gözden farksız bir şekilde çalışan
tek göze sahip bir köpekbalığı da yer alıyor. Koyu renkli fetüsün tek gözü, insanlar da dahil olmak üzere pek çok
hayvan türünde görülen kalıtsal bir hastalık olan siklopinin
en ayırt edici özelliği.
Ehemann köpekbalıklarındaki şekil bozukluklarını araştırmanın, bu tür örneklere nadiren rastlandığı için çok zor olduğunu da ekliyor sözlerine.
“Tüm bunları araştırmayı çok isterdim ama bu hiç de kolay
bir iş değil; ağını denize atıp da hemen bir çift başlı köpekbalığı yakalayamazsın,” diyor. “Tamamen şansa bağlı bir
durum.”
Çoğu çift başlı köpekbalığı ölü doğuyor.
National Geographıc Türkiye Kasım ,2016
Hazırlayan: Öznur KEÇECİ
Biyoloji Öğretmeni
RÖNESANS
SANATÇISI LEONARDO DA VİNCİ’DEN
II. BAYEZID’ E MEKTUP
Hazırlayan: Zeynep Deniz ALBAYRAK
Tarih Öğretmeni
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
ki
Lis
e si
M e sle
ve
Te
kn
lu
14 Eylül 1509’da İstanbul, Osmanlı tarihinin kaydettiği
en şiddetli depreme maruz kaldı. Küçük kıyamet denilen
bu depremde İstanbul’da 109 cami ve mescit ile 1.070 ev
kullanılamaz hâle geldi. Halktan da 5.000 kadar insan
yaşamını yitirdi. Binlerce insan yıkıntılar altında gömülü
kaldı. Birçok yapı hasar gördü. II. Bayezid şehri onarmak
için hazırlıklara başladı. Hayalleri arasında da Haliç üzerine bir köprü yaptırmak yer alıyordu ve bazı uzmanların
fikirlerine başvurdu. Yıllar sonra araştırmacıların ulaştığı
bir belgeye göre köprü fikrinin Leonardo Da Vinci’ye kadar ulaşmış olduğu anlaşıldı. Bu belge Topkapı Sarayı
arşivlerinde bulunan Da Vinci’nin II. Bayezid’e yazdığı bir
mektuptur. Bu mektubunda Leonardo, çarkları rüzgârla
dönen bir değirmenden ve gemilerin suyunu boşaltmaya yarayan bir tulumbadan söz etmektedir ve mektubunu
Galata ile İstanbul arasında kurulacak köprüden bah-
sederek devam ettirmektedir. Leonardo bu konuda II.
Bayezid’e hitaben şunları yazmıştır:
“Acizleri, efendimizin Galata’dan İstanbul’a bir köprü
kurdurmak için teşebbüse geçtiklerini işittim. Lakin bu
işe ehil bir kimse bulamadıklarını öğrendim. Bu işten
anlayan kulunuz, arzularınızı gerçekleştirebilir. Köprü,
yüksek bir kemer üzerine kurulacaktır. Fakat bu kadar
yüksek kemerli bir köprü üzerinden kimsenin geçmek cesaretini gösteremeyeceğini düşündüğüm için kenarlarını
tahta parmaklıklarla örteceğim. Kemeri, o kadar yüksek tasarlamamın sebebi, altından yelkenlilerin rahatça
geçebilmeleri içindir.
Efendimiz Hazretleri irade buyururlarsa, Anadolu sahiline
kadar uzayacak, gerektiğinde açılır kapanır bir köprü dahi
inşa edebilirim. Burada su daima hareket halinde olduğundan kenarların aşınmaması için bir çare düşündüm.
Bununla su akıntısı dirsek ve kenarlara zarar vermeyecektir. İnşallah Sultan Hazretleri, bu aciz kulunun sözlerine
inancını bağışlar da onu her zaman hizmetlerinde görmeyi
arzular ve cevap vermek lütuflarını esirgemezler.”
II. Bayezid’in arzusuna ve bazı girişimlere rağmen İstanbul ile Galata arasında bir köprü yapılamadı ve İstanbullular köprüye ancak 1836 yılında kavuşabildiler.
Leonardo da Vinci’nin hayali sadece Haliç’e köprü planıyla sınırlı değildir. Buna ek olarak Boğaz’a açılıp kapanan bir köprü kurmayı planlamaktadır. Bu plan belki de
Boğaziçi için düşünülmüş tarihteki ilk köprü tasarımıdır.
Leonardo’nun tekliflerine olumlu bir cevap verilmediği
düşünülmektedir.
Bilindiği üzere Osmanlıda Batılı bilim insanlarının
çalışabilmeleri için Müslüman olma şartı aranmaktadır.
Kim bilir belki de Da Vinci’ye bu yüzden herhangi bir cevap verilememiş ve İstanbul Da Vinci dokunuşlarından
mahrum kalmıştır.
a
ik A n
do
17
CEBİRİN BABASI SIFIRI BULAN
ADAM HAREZMİ
Bilim dünyasında matematik, astronomi ve
coğrafya alanındaki kalıcı eserleriyle tanınan,
bilime sağladığı katkılarla Türk Dünyasını da
temsil eden, özellikle
cebir kitabıyla, “0” rakamını ortaya atmasıyla ve
ikinci dereceden denklemlerin çözüm sistemleriyle “Cebirin Babası”
ünvanıyla tanınan Harezmi’nin hayatı ve matematik alanındaki çalışmaları
hakkında bilgi hazinemizi
genişletelim.
Kısaca El-Harezmi olarak bilinen tam adı Ebu Abdullah Muhammed bin Musa el-Harezmi olan Fars
olduğu da iddia edilen Türk bilim adamı, 780 yılında Özbekistan’da Harezm bölgesinde Hive şehrinde
doğmuştur. İsmini doğduğu bölgeye ithafen alan
Harezmi ilk eğitimini de Harezm’de almıştır. Eğitimini ilerletme ve ilimsel araştırmalar, çalışmalar
yapmak için Bağdat’a yerleşen Harezmi, buradaki
alimlerden eğitimler almış, ayrıca dönemin Abbasi halifesi Me’mun’dan maddi manevi büyük destek
görmüştür ve daha sonra Me’nun’un kurduğu Bağdat Saray Kütüphanesi’nin idaresini almıştır.
Harezmi’nin matematiğe en büyük katkısı, “El’Kitab’ül-Muhtasar fi Hısab’il Cebri ve’l-Mukabele”
isimli cebir kavramını ve denklemsel hesaplamaları içeren kitabıdır. Bu kitabın orjinali şu an İngiltere Oxford, Bodlyn Kütüphanesinde bulunmaktadır.
Ayrıca bu kitap dünyada ilk mustakil cebir kitabı
olma özelliğini taşır. Harezmi bu eseri ile matematik dünyasında ilk defa cebirin temelini ortaya at-
mıştır. Sonraki zamanlarda tamamladığı Hesab-ül
Cebir vel-Mukabele isimli kitabı ile de birinci ve
ikinci dereceden denklemlerin çözüm sistemlerini göstererek, “cebirin babası” ünvanını almıştır.
Aynı zamanda bu kitapta yer alan ikinci dereceden
denklem çözme yöntemlerinden biri olan “el-cebr”,
İngilizce’de algebra, Türkçe’de cebir kelimesine
kaynak olmuştur.
Harezmi’nin matematik dünyasına yaptığı en büyük
katkılardan biri de “sıfır”dır. Matematiğe “0” rakamını, Hindistan’daki sayıları ifade etmek için harfler
veya heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanılmasını görmüş, Latince olarak sunduğu Algoritmi de Numero Indorum isimli kitabıyla da Batı
dünyasına tanıtmıştır. ( Bu kitap Kitab-ul-Muhtasar
fil-Hisab-il-Hindi isimli orjinal haliyle Cambridge
Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.) Harezmi’nin bu katkılarından ayrı olarak geometri ve
trigonometri alanında da çalışmalar yapmış, kitaplar yazmıştır.
Hazırlayan : Özlem Yaman
Matematik Öğretmeni
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
18
KARANLIĞIN HORMONU
MELATONİN
Melatonin hormonu eksikliği belirtilerinde kolesterol, kan basıncının yükselmesi, yürümede zorluk, depresyon, kalp hastalıkları, uyku bozukluğu,
yorgunluk ve duyarlılıkta azalma gösterilebilmektedir.
Melatonin mutluluk hormonu olarak da gösterilebilmektedir. Kişilerin uyku düzenini ve vücudunun
ritim düzenini belli bir çizgiye sokan melatonin
hormonu kişileri mutlu edebilme özelliğine sahiptir. Uyku hormonu melatonin eksikliğini ortadan
kaldırabilmek için melatonin hormonu hapı da
satılmaktadır
Melatonin Formülü ve Kimyasal Yapısı Nedir?
Formül: C13H16N2O2
CAS numarası: 73-31-4
Molar kütle: 232,278 g/mol
IUPAC numarası: N-[2-(5-methoxy-1H-indol-3-yl)
ethyl]
Melatonin Hangi Aralıklarda salgılanır?
Hazılayan: Dilan KARAHAN
Kimya Öğretmeni
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
e si
M e sle
ki
Lis
Melatonin hormonu özellikle gece saatlerinde insan
beyninde epifiz bezinden salgılanan bir hormondur.
Uyku düzeninin korunmasına yardımcı olan bu hormon kişilerin rahat bir şekilde uyuyabilmesi için ilaç
takviyesi olarak da alınabilmektedir.
Normal vücut ritimlerini koruma imkanı sunan bu
melatonin hormonu üretimi yaşın artmasıyla birlikte düşmektedir.
Uyku düzenini normale sokmaya yarayan melatonin
hormonunun daha fazla salgılanmasını sağlayabilmek için karanlık ortamlarda uyunması önemli
bir yere sahiptir.
Karanlık periyoda girildikten sonra salgılanan ve
üretimi devam eden melatonin hormonu uykuyu
desteklemek için uyku boyunca salgılanmaktadır.
Genç ve orta yaşlı kişilerde salgılanan melatonin
hormonu miktarı 5-20 mikrogram kadardır. Ancak
melatonin üretimi kışın artarken yazın azalma göstermektedir.
Görevleri
Melatonin hormonu vücudun 24 saatlik fizyolojik
fonksiyonlarının farklılık göstermesi nedeniyle ortaya çıkan ritim bozukluğunu düzene sokmak adına
salınan bir hormondur.
ve
Te
kn
lu
Çoğunuz bu hormonu daha önce duymuşsunuzdur. Belki de aranızda ilk defa duyanlar vardır.
Melatonin Hormonu Nedir?
Melatonin salgılanması insanlarda değişkenlik
gösterse de genelde bu insanların uyuduğu saatler
arasında olan 23:00- 05:00 arasında gerçekleştiği
tespit edilmiştir. Buda bu hormonun daha çok
uyurken salgılandığının kanıtıdır. Melatonin hormonunun temel görevine bakacak olursak ise
vücudun biyolojik saatini koruyup ritmi ayarlamaktadır. Bunun haricinde melatonin güçlü salgılanması kansere karşı koruyucu etkisi olmaktadır.
Bundan dolayı Lösemi ve diğer kansere hastalıkları
için kesinlikle karanlık ortamlarda uyumaları istenmektedir. Yapılan son araştırmalara göre hormonun yaşlanmayı geciktirici etkisi de vardır.
a
ik A n
do
19
beyaz at
Bağdır köyünde yetmiş yılını doldurmuş çok fakir bir o
kadar da yaşlı bir adam vardır. Bu adamın bir de prenseslere layık beyaz tertemiz bir atı vardır. Kralın birde kızı
varmış, kızına bu atı hediye etmek için adamdan alması
gerekiyordur ancak bunu bir türlü başaramıyor:
- Bayım atınızı bana verirseniz size hayatınız boyunca
görmediğiniz kadar çok altın veririm. Adam bu teklifi kabul etmemiş. Hiç düşünmeden cevabını vermiş:
- Kralım bu atı size veremem, bu at benim için çok değerli. İnsan ailesini altın veya başka bir şey için verir mi?
Kral sürekli planlar kurmuş bir türlü başaramıyormuş.
Kızı o kadar hastaymış ki son birkaç ayında onu mutlu etmek için istiyormuş. Bu sefer de bunu kullanmayı denemiş. Kral, yaşlı adamın eski ve küçük evine gitmiş onunla
konuşmayı tekrar denemiş:
- Bayım benim kızım çok hasta bu atı onun için istiyordum
ama sen çok vicdansızsın anlamıyorsun vermek istemiyorsun onu mutlu etmeme izin vermiyorsun.
Yaşlı adam o kadar vicdanlı kral ise o kadar vicdansızmış
ki kızını kullanarak atı almak istemiş ancak adam yine
vermemiş:
- Üzgünüm kralım bunu yapamam.
Beyaz at adamın karısının atıdır ve ona gözü kadar güzel
bakacağına yemin etmiştir.
Kral bu sefer başaramayacağını anlayınca daha çok hırs
yapmış. Sürekli denemiş ama pes etmemiş. Tam olarak
iki hafta adamı ikna etmeye çalışmış ama başaramamış:
- Bu adam neden bu atı satmıyor. Ben her şeyi teklif ettim
ancak başaramıyorum!
Denemekten vaz geçmemiş bu seferde planlar yapmış:
- Bayım atı vermezsen seni öldüreceğiz!
Adam yine bu cüretkar baskını kabul etmemiş. Sesini
yükselterek krala karşı gelmiş:
- Hayır! İsterseniz şuan vurun ama vermeyeceğim.
Kral yine başaramamış. Bu seferde saraydaki askerleri
çağırmış. Onlara eğer adam atı vermezse adamı köyden
atın demiş. Askerler adamın eski fakirhanesine gitmişler.
Durumu anlatmışlar:
- Bayım atınızı vermeseniz kralımız sizi köyden atmamızı
söyledi.
Adam ağlamaya başlamış. Önce bir dua etmiş sonrada
kralın yanına gitmiş. Eğer atı vermese evsiz kalacaktı o
kadar fakirdi ki satacak eşyası bile yoktu:
- Kralım neden bana bunu yapıyorsunuz vermek…
Kral lafını kesmiş ve bağırmış:
- Yeter! Veriyor musun vermiyor musun?
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
20
Adam çok çaresiz kalmış yaptığı tek şey ağlayıp kabul
etmekmiş. Kral atı almış kızı da çok mutlu olmuş ancak
adam çok üzgünmüş. Karısına verdiği sözü, yeminini tutamamış.
Bir ay sonra kralın kızı ölmüş. At yaşıyormuş kral çok üzgünmüş sürekli rüyalarına girmiş.
Aradan iki yıl geçmiş yaşlı adam çok çalışmış ve sonunda
başarmış. Artık çok parası varmış. Evini değiştirmiş. Kral
ise artık kral değilmiş kızı öldükten sonra işleri toparlayamamış köyüne sahip çıkamamış bu yüzden görevden
alınmış.
Bir gün köyün çarşısına inmiş ve dolaşıyormuş. Artık kral
olmayan adama rastlamış. Kral yaşlı adamın ayaklarına
çökmüş eteğini öpüp af dilemeye başlamış:
- Lütfen beni affedin bayım. Kızım öldü ancak atınız yaşıyor eğer isterseniz…
Yaşlı Adam kendinden genç ve cahil eski kralın lafını kesmiş ve onu ayağa kaldırmış ona artık eskisi kadar kızgın
değilmiş. Yaptığı kötülükleri gençliğine vererek unutmaya
çalışıyormuş. Karısını özleşe de artık o atı istemiyormuş.
Yaşlı adam, kralın omuzlarından tutmuş ve ona yaklaşmış:
- Atı artık istemiyorum o atı çok istiyordun aldın artık. Bak
çocuğum o ata bak ki yaptığın kötülükleri, çektirdiğin acıları, aldığın ahları hatırla. Ben unuttum sende unut.
Kral ağlamaya başlamış ve yaşlı adama:
- Bayım bakın rüyalarıma giriyorsunuz.
Yaşlı adam gülümsemiş ve:
- Beni görüyorsun işte sevinmelisin ya ben olmasaydım?
Şükret evladım dua et ben seni afettim sende kendini affet .
Düzenleyen: İnci KOPUZ 10-A Grafik
Nurettin KÜÇÜKMOTOR
Tiyatro Eğitmeni- Yönetmen- Aktör
AİLENİZ OYUNCU OLMANIZA KARŞI ÇIKTI MI?
Ülkemizde tiyatro sanatçılarını argo ve müstehcen sözlerle tanıldığı içindir. Ailemden ciddi sıkıntıda karşı çıktılar özelliklede babam çok karşı çıkmıştı.fakat yinede
tiyatrocu olmak için çok mücadele ettim çok ciddi sıkıntılar yaşadım fakat birsüre sonra tiyatroyla iç içe olunca
bırakmak benim için imkansız oldu.
YENİ NESİL GENÇLİĞİMİZE BU KONUDA
ÖNERİLERİNİZ NELERDİR?
SİZİ TANIYABİLİR MİYİZ?
Ben nurettin küçükmotor 27 EYLÜL 1969 doğumluyum
sanata ve sanatın en önemli dalı olan tiyatroya aşık bir
insanım
Sanatla birlikte doğaya aşık olan bir insanım yıllardır hem
tiyatroya hem doğaya ilişkin amatörlükten başlayıp profosyonelliğe dönüşen bir hayat akışım oldu . Hayata tiyatro sanatından yüzlerce insan kazandırdım. Kısaca sanat
ve doğa aşığı bir insanım.
İLK OYUNCULUK DENEYİMİNİZİ NEREDE
YAŞADINIZ?
İlk oyunculuk deneyimimi birçok insanda olduğu gibi ortaokul 1. Sınıfta denedim . Türkçe öğretmenimin beni
tiyatro klubüne yönlendirmesiyle bir oyun çalışmasına
katıldım ve orada bir oyunda rol aldım ilk deneyimimde
başrol oynadım.
OYUNCULUK DIŞINDA YAPTIĞINIZ VEYA
YAPMAK İSTEDİĞİNİZ İŞ VARMI ?
Oyunculuk dışında sinema sektörü, televizyon sektöründe
de uzun çalışmalarım oldu. Ayrıca televizyonda yapımcılık,yönetmenlik, yada birçok programın yapımcılığında
vesile oldum
Az öncede söylediğim gibi doğayı çok seven bir insan olduğum için bir belgesel yapımcılığı yapmayı düşündüm.
Fakat tiyatro yoğunluğu fazla olarak ilgilenilmesi gereken bir sanat dalı olduğu için belgesel yapımcılığına pek
vaktim olmadı.
Maalesef günümüz gençliğinin olumlu yanları olduğu gibi
olumsuz yanlarıda çoğunluktadır.
Benim tiyatroya başladığım yıllarda internet ve cep telefonu yoktu.koşullar çok zordu ama günümüz koşullarındaki gençlerin vaktini değerlendirebilecekleri her türlü
olanak var .
Ben iki gençliğe çok karşıyım 1. Olarak avm gençliğine 2.
Akıllı telefonlarla olan android gençliğine.
Bu 2 madde sizin gelişiminizi ve kültürünüzü ciddi şekilde
bloke ediyor.
OYNADIĞINIZ ROLLER GERÇEK HAYATINIZDA
SİZİ ETKİLİYOR MU?
Etkiliyor tabii ki. Uzun zamanlı oynadığım başrol olan
bir bağımlı rolüm vardı. Ben o oyunda rolümü gerçekçi,doğal,inandırıcı oynayabilmek diye için çok yoğun geniş
kapsamlı gözlemlerim ve araştırmalarım oldu. Oyunumuz kısa sürede çok yoğun ilgi gördü.Halk tarafından çok
farklı yaklaşımlar oluyordu. Bu bir oyuncu için çok güzel
birşey .En etkilendiğim oyunlardan biri oldu.
SAHNE SİZE NEYİ İFADE EDİYOR?
Sahne bana huzuru , mutluluğu kısacası gerçek yaşamı
ifade ediyor.
Külsat Sanat Akademisi Genel Koordinatör Başkanı ve
ünlü tiyatro sanatçısı olan NURETTİN KÜÇÜKMOTOR
bize Tiyatroyla ilgili birçok deneyiminden bahsetti.Kendisine bize kattığı değerlerden dolayı teşekkür ediyoruz.
10-B Grafik Sevim Aylin KUYUMCU
10-B Grafik Esragül GÜNEY
10-B Grafik Rengin ATEŞ
TİYATRO DIŞINDA BOŞ VAKİTLERİNİZİ NE İLE
DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Boş vakitlerimde birçok spor dalıyla uğraştım. Atletizm ,
yüzme,uzak doğu sporlarıyla uğraştım,profosyonel dağcılık ile uğraştım,su kayağı,kar kayağı,sörf, yamaç paraşütü,binicilik özellikle karate bu spor dalları dışında
doğayla ilişkin sporlar benim daha çok keyifle yaptığım
sporlar oldu.
ÖRNEK ALDIĞINIZ BİR SANATÇI VAR MI?
Benim fikrimce Tiyatro sanatında herkes kendine özgü
olmalıdır.
Fakat yinede tiyatro alanında karakterini , sanatında olan
başarısını,insanlarla olan iletişimini çok beğendiğim kişi
Müşvik Kenter dir.
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
21
Fotoğraflar: Sefer Yiğit KARA 10/B Grf.
Gençler !
Şimdi ve Burada
mıyız ?
Sizleri ünlü Fransız yazar Honoré de Balzac’ın yaşadığımız anın önemini eşssiz bir şekilde anlatan
sözüyle selamlamak istiyorum. ‘Dünü unutmalı, bugunü yaşamalısınız. Çünkü dün ile bugün arasında
bir kavga çıkarsa; yarını kaybedersiniz.’ Balzac’ın,
yarını kaybetmememiz için bugün ne yapmamız gerektiğini edebi bir anlatımla dile getirdiği sözünün
altında yatan asıl mesele anı yaşamaktır. İşte sizlere bu yazımda anı yaşamanın önemini ve gerekliliğini anlatacak, ruh sağlığımız için faydasını ele
alacağım.
‘Şimdi ve burada’ ikilisiyle anlatmak istediğim şey
yaşadığınız anı ve bulunduğunuz ortamı hissetmeniz, bunun bilincinde olup ona göre davranmanızdır.
Gelin hep birlikte şimdi ve burada olmanın özel ve
anlamlı yolcuğuna çıkalım. Bu yolculukta ilk olarak,
bir dakika olduğunuz yerde durun, gözlerinizi kapatın ve şu soruyu kendinize sorun. Bugün kaç defa
içinde bulunduğum yeri, yaşadığım anı hissettim?
Bu soruyu cevaplarken kendinize karşı samimi olun.
Durup düşündüğüzde pek çok durumda geçmişe
takılıp hareket ettiğinizi veya geçmişte yaşadığınız
anların aklınıza geldiğine şahit olursunuz. Geçmiş
peşimizi bırakmıyor veya geleceğimden tedirginim
dediğinizi duyar gibi oluyorum. Peki o zaman nedir
bunun çözümü?
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
22
Çözüm geçmişin izlerini yaşamımızda farketmek ve
geçmişin bugün üzerine etkisine azaltmaktır. Dün
ile bugün arasında kavga çıkartmak yerine dün ile
bugünü barıştırırsak eğer yarını kazanırız. Dününüzü ve bugünüzü barıştırın. İşte bu barış size mutlu
bir yarın getirecektir.
Anı yaşamak, şimdiki zamanın keyfini çıkarmak siz
gençleri ruhsal rahatsızlıklardan da korur. Bunların en başında depresyon (ruhsal çökkünlük) ve
anksiyete (kaygı bozukluğu) gelir. Depresif bir ruh
halinde bolca ‘keşkelerimiz’, anksiyete ise bolca
‘acabalarımız’ olur. Her ikisinde de yaşadığınız anı
kaliteli yaşayamazsınız. Depresyonda geçmişin pişmanlıkları, anksiyete ise geleceğin belirsizliği ağır
basar. Keşkelerinden ve acabalarından sıyrılan kişi
ise kaliteli bir zaman geçirip, mutluluğu doyasıya
yaşar.
Mutluluğu, yaşadığınız anda yakalamak ruh sağlığınız için faydalı olacaktır. Sizleri en içten dileklerimle bu mutluluğu yaşamaya, anı yakalamaya, şimdi
ve burada olmaya davet ediyorum...
Mustafa Can ÇİFTÇİ
Okul Psikolojik Danışmanı
GRAFİK TASARIM
TARİHİ
Türk grafik tasarım tarihini ise, ilk defa modern
baskı tekniklerinin istanbula getirildiği 18. yy’dan
başlatabiliriz. Fakat grafik tasarımın ciddi manada
bir ilerleme göstermeye başladığı dönem, politik
ortamın getirdiği özgürlük havasıyla 1900’lü yılların
başıydı. İlk ciddi girişim ise 1909’da kurulan İlancılık Kolektif şirketidir. İlk sanatsal grafik çalışması
Ferah tiyatrosu için hazırlanmıştır. Sonrasında ise
kalkınma ile beraber grafik tasarım kendine büyük
bir alan açmıştır. Günümüzde ise İstanbul ve Ankara grafik tasarım ajanslarının merkezi haline gelmiştir. İstanbul’da tasarım ajansları daha çok özel
şirketler için çalışırken, Ankara’da ise bu durum
devlet kurumlarını ve özel sektörü içine almaktadır.
Hazırlayan :Ali ERZEN
Grafik Tasarım
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
e si
M e sle
ki
Lis
Teknolojinin de gelişmesiyle beraber grafik tasarım, excel grafiklerinden yıldız haritalarına, 3 boyutlu modellemeden animasyonlara kadar hemen
hemen her yerde kendini göstermeye başlamıştır.
Grafik sanatı asıl patlamayı, modern hayata geçiş
ve sanayileşmeyle yaşamıştır. Bu dönemde, ürün
katalogları ve afişler duvarlarda, gazetelerde, dergilerde kendilerine yer bulmuş, reklam ve duyuru
günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir. Ressamlar başlangıçta grafiker olarak çalışmaya baş-
lamış. Bu ilk dönem grafik tasarım örneklerinde
resim ön planda, tipografi ise arka plandaydı. Sonrasında ise teknik gelişmelerle beraber tipografi ön
plana çıkmış ve grafik tasarım kendi başına bir disiplin haline gelmiştir.
ve
Te
kn
lu
Yunanca bir kelime olan grafik, kısaca görsel ifadelerin bir yüzey üzerinde üretilmesidir. Grafiğin
tarihi mağara resimlerine kadar gitmektedir. Grafik çizimleri, sembolleri, logoları, işraretleri vb.
şeylerin hepsini kapsar. Antik Yunan çanak çömlek
süslemeleri, mağara resimleri, Asya resim sanatı
ve minyatürler grafik sanatının eski örnekleridir.
Grafik tasarım ise yazıların, resimlerin, fikirlerin
reklamlar, afişler, internet siteleri ve basılı yayınlar
için bir arada kullanılması sanatı ya da mesleğidir.
Farklı sanat disiplinlerini bir arada kullandığı için
sanat tarihi içinde rahatlıkla değerlendirilebilir ve
tarihsel süreçten fazlasıyla etkilendiği kolayca söylenebilir.
M.Ö. 3000-4000 arasında yazının icadıyla beraber
grafik tasarım tarihinin de başladığını söyleyebiliriz.
Grafik sanatının ilk örneklerinin Fransa’da Chauvet
mağarasındaki mağara resimleri ve Aborjin kaya
resimleri olduğu düşünülmektedir. Daha sonrasında grafik, yazıyla beraber kullanılıp grafik tasarımın
ilk örneklerini üretmiştir. Uzakdoğu medeniyetlerindeki yazmalar ve eski mısır hiyeroglifleri grafik
tasarımın ilk örnekleri arasında gösterilebilir. Ortaçağ avrupasında 8. ve 9. yy’da dini kitapları süslemiş, İslam medeniyetlerinde de benzer bir şekilde
kendine yer bulmuştur Bunlara ek olarak eski haritalar, oyun kartları ve kaligrafik yazılar grafik tasarıma dahil edilebilir.
19 yy’ın ikinci yarısında yaşamış olan William Morris
modern grafikerlerin babası olarak gösterilmektedir. 1900’lü yılların başında, grafik sanatı daha da
sadeleşmeye başlamış. Grafik tasarımda, özellikle
endüstriyel tasarımda minimalizmin ilk örneklerinden birini Peter Behrens, AEG firmasının logosu
için vermiştir. Özellikle Piet Mondrian’ın resimleri
grafik tasarım tarihinde bir dönüm noktası olmuş
ve grafik tasarımda yeni bir devrin başlamasına öncülük etmiştir.Özellikle bu tarihten sonra, semboller, logolar, işaretler sadeleşmeye başlamıştır.
a
ik A n
do
23
SPOR
KÖŞESİ
2012 yılı Gazi Üniversitesi Spor Yüksekokulu Beden
Eğitimi öğretmenlik mezunuyum. Spor hayatına 12
yaşında hentbol ile başladım. 13 yıl milli takım formasını giyerek ülkemi temsil ettim. Birçok Türkiye şampiyonluğu ve Avrupa derecelerine sahibim.
Milli takımda yıldız, genç ve A mili formaları giyerek
birçok Avrupa ülkesinde müsabakalara katıldım.
Bu müsabakalardan elde ettiğim derecelerle 2015
Şubat ayında öğretmenlik görevine başladım. Mesleğimi severek idame ettiriyorum ve okulumda da
genç sporcular yetiştirmek adına çeşitli çalışmalarda bulunuyorum.
HENTBOL OYUN KURALLARI
• Hentbol 7’şer kişi ile oynanan bir takım oyunudur.
• 1976 yılında TÜRKİYE HENTBOL FEDERASYONU
kurulmuştur.
• İlk federasyon başkanı YAŞAR SEVİM’DİR.
• 30’ ar dakikalık iki devreden oluşur.
• 6 metre uzunluğundaki ceza sahasına kaleci dışında herhangi bir oyuncunun girmesi yasaktır.
• Amaç rakip kaleye gol atmaktır.
• Hentbol saha ölçüleri 40 metre uzunluk, 20 metre
genişlik şeklindedir.
• Sahada bir takımda 6 oyuncu, 1 kaleci bulunur.
• Oyunu 2 hakem yönetir. 2 tanede masa hakemi
bulunur.
• Top oyuncular tarafından sadece elle oynanır, anBe
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
24
cak kaleci için böyle bir sınırlama yoktur.
• Hentbolcu topu elinde en fazla 3 saniye tutabilir ve
topla birlikte üç adım atabilir.
• İki devre sonunda en çok gol atan takım galip gelir
ve 2 puanı hanesine yazdırır. Beraberlikte ise her iki
takım da 1 puan alır.
• Oyun hava atışı ile başlar ve topu tutabilen oyuncunun atış yapılan yere 3 metre uzaklıkta olması
gerekir.
• Topun çapı bayanlar karşılaşmalarında 54-56 cm
iken erkeklerde 58-60 cm dir.
• Topun ağırlığı erkeklerde 425 ile 475 gr bayanlarda ise 325 ile 400 gram arasında değişir.
• Defans yapan takım rakibini ceza alanına yaklaştırmamaya çalışır.
• Savunma sırasında belli ölçüde temas halinde bulunulabilir.
• Faul yapıldığında oyuncu iki dakikalığına oyundan
çıkarılır ve yerine herhangi bir oyuncu giremez.
• Kaleye 9 m uzaklıkta kesik çizgilerle belirlenmiş
ceza sahasında yapılan fauller penaltı olarak değerlendirilir. Penaltı atışları kalenin 7 metre uzağından
yapılır.
Hazırlayan:
CEREN SALUR KURTBEYOĞLU
Beden Eğitimi Öğretmeni
EDEBİYAT BULMACASI
2
1
7
6
5
3
11
8
4
12
10
14
13
9
15
16
18
17
19
1- Cümlede iş, oluş ve hareket bildiren sözcük; eylem
2- Şiirde dize sonlarındaki ses benzerliği
3- Varlıkları ve kavramları karşılayan sözcükler
4- Atalarımızın söylediği özlü ve mecazlı sözler
5- Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları yer, zaman ve olay çerçevesinde anlatan olay yazıları
6- Bir yazı ya da şiirde asıl belirtilmek istenen düşünce
7- Çeşitli konularda yazılabilen ve yazarların ortaya koyduğu düşünceyi ispatlaması gereken yazı türü
8- İsmin yerine kullanılan sözcükler
9- Şiirde dize sonlarında aynı görevde kullanılan ses benzerlikleri
10- En az iki sözcükten oluşan ve bir yargı bildirmeyen mecazlı dil birlikleri
11- Bir bağlaç
12- Yazım kuralları
13- Yazarın herhangi bir konuda dilediği gibi yazdığı yazılar
14- Seslenme, şaşırma, inleme gibi duygu bildiren cümlelerin sonuna konan bir noktalama işareti
15- Fiillerin zaman, şahıs veya dilek bildiren, ek almış biçimlerine verilen ad
16- Yazının belli bir düzen içinde yazılabilmesi için yapılan düzenleme
17- Yaşanması mümkün olmayan olayların anlatıldığı ve kişilerinin gerçek hayatta karşılaşamayacağımız
varlıklardan oluştuğu yazın türü
18- İsimlerin önüne gelerek onları çeşitli yönlerden belirten ve niteleyen sözcüklere verilen ad
19- Bir bağlaç
Burcu TİRYAKİ
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
25
DISCOVERY OF WORLD
NORWAY OSLO
Oslo
The capital and largest city in Norway. Founded around 1048
by King Harald III of Norway, the city was largely destroyed
by a fire in 1624.
The Danish–Norwegian king Christian IV rebuilt the city as
Christiania (briefly also spelled Kristiania). In 1925 the city
reclaimed its original Norwegian name; Oslo.
Oslo is the cultural, scientific, economic and governmental
centre of Norway. The city is also a hub of Norwegian trade,
banking, industry and shipping. It is also an important centre
for maritime industries and maritime trade in Europe. The
city is home to many companies within the maritime sector, some of them are amongst the world’s largest shipping
companies, shipbrokers and maritime insurance brokers.
Oslo has for several years been listed as one of the most
expensive cities in the world alongside cities such as Tokyo,
Copenhagen and Paris.
In 2009 Oslo regained its status as the world’s most expensive city.
The population currently increases at a record rate of over
2% annually, making it one of the fastest growing cities in
Europe. A large portion of this growth stems from immigration increasingly changing Oslo into a cosmopolitan city.
Operahuset
The Oslo Opera House (Norwegian: Operahuset) is the
home of The Norwegian National Opera and Ballet, and the
national opera theatre in Norway.
Skrik
The Scream is the popular name given to each of four versions of a composition, created as both paintings and pastels, by Norwegian Expressionist artist Edvard Munch between 1893 and 1910.
The imagery of The Scream has been compared to that
which an individual suffering from depersonalization disor-
der experiences, a feeling of distortion of the environment
and one’s self.
Oslo
Norveç’in başkenti ve en büyük şehridir. 1048 etrafında Norveç Kralı Harald III tarafından kurulan şehir, büyük ölçüde
1624 yılında bir yangın tarafından tahrip edildi. Christiania
(kısa bir süre de Kristiania yazılmış) Danimarka–Norveç
Kralı Christian IV şehir yeniden inşa edildi. 1925 yılında kentin orijinal adı Norveç, Oslo iadesi.
Oslo Norveç’in kültürel, bilimsel, ekonomik ve idari
merkezidir. Kent ayrıca Norveç ticaret, bankacılık, Sanayi
ve nakliye merkezidir. Ayrıca denizcilik Sanayi ve Avrupa’da
deniz ticareti için önemli bir merkez. Şehrin birçok şirket
için denizcilik sektöründe ev, bazıları dünyanın en büyük
nakliye şirketleri, shipbrokers ve denizcilik sigorta broker
arasındadır. Oslo birkaç yıldır Tokyo, Kopenhag ve Paris
gibi şehirlerin yanında dünyanın en pahalı şehirlerinden biri
olarak listelendi. 2009 yılında Oslo dünyanın en pahalı şehri
olma statüsünü ele geçirdi.
Nüfusu şu anda yıllık 2% rekor oranda artar, Avrupa’nın en
hızlı büyüyen şehirlerinden biridir.
Kozmopolitan bir şehir olan oslo nun büyümesinin büyük
bir kısmı giderek artan göçden kaynaklanmaktadır.
Oslo Opera Binası
Ulusal Opera ve Balesi, Norveç Ulusal opera Tiyatrosu ev
sahipliği yapıyor.
Çığlık Tablosu
Çığlık bir kompozisyon dört sürümleri her ikisi de resim ve
pastel olarak oluşturulan, 1893 ve 1910 arasında Norveçli Dışavurumcu ressam Edvard Munch tarafından verilen
popüler addır. Çığlık görüntüleri tek tek hastalık deneyimleri kişiliğini kaybetme, çevreye ve kendine bozulma hissi
muzdarip olan o anı kıyasla olmuştur.
Hazırlayan: Betül ALBAYRAK İngilizce Öğretmeni
NORTHEN LIGHTS
KUZEY IŞIKLARI
Tromso in the north of Norway, the city is one of the
best destinations to go to see the northern lights.
Well,what is northern lights? The northern lights the
Earth’s magnetic field with charged particles from
the sun that have occurred as a result of the merger
of the natural decay is defined as. Which is one of the
most fascinating shows in the world is the dream of
many people to see the northern lights.
Norveç’in en kuzeyinde yer alan Tromso şehri, kuzey
ışıklarını görmek için gidilen en iyi destinasyonlardan
birisi. Peki kuzey ışıkları nedir? Kuzey ışıkları, Dünyanın
manyetik alanı ile güneşten gelen yüklü parçacıkların
birleşmesi sonucu meydana gelen doğal ışımalar olarak
tanımlanıyor. Dünyanın en büyüleyici gösterilerinden biri
olan kuzey ışıklarını görmek birçok kişinin hayalidir.
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
26
YAPILAN GEZILER
Toyo Matbaa mürekkepleri Renk Karışım
Merkezi
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
ki
Lis
e si
M e sle
ve
Te
kn
lu
Merintaş
Etiket ve Ambalaj Gezisi Merintaş
a
ik A n
do
27
ÖĞRENCI
ÇALIŞMALARI
Gülben SARI 9/A
Be
yl
l
bu
an
zü Borsa i
st
dü
ik
Te
kn
lu
ki
Lis
e si
M e sle
ve
a
ik A n
do
28
Kubilay ÇAKIRMAN 9/C
Download