DiY ANET iŞLERi BAŞKANLICI YAYlNLARI DİYANET DERGİSİ DiNi, iLMi, EDEBi, MESLEKi AYLlK DERGi İmtiyaz Sahibi İdare Eden Fiilen ve Yazı işlerini Sorumlu Müdür M. SAiM YEPREM Diyanet İşleri Başkanlığı Derleme ve Yayın Müdürü Ayyıldız Matbaası A.Ş. 17 75 92 - 17 25 24 Ankara "DE Ki: O (TEMIZ VE HOŞ RIZIKLARI), DÜNYA HAYATINDA iMAN EDENLER IÇINDiR. KlYAMET GÜNÜ i5E SADECE Mizanpaj Grafik Stüdyo S 17 00 26 - Ankara OCAK • ŞUBAT 1975 ClLT: XIV - SAYI: 1 ONLARA (MÜ'MINLERE) MAHSUSTUR •.. " (ei-A'raf: 32) DÜNYA HAYATINA KARŞI MÜSLÜMA.NLARIN TUTUMLARI aha önceki yazılarımızda Islam Dininin kurmuş olduğu dünya - ahiret dengesinin ana hatlarını özetle tesbit ettik. Şimdi bu esasların, tarihi seyir içinde müslümanların hayatlarında ne gibi. bir anlayış ve uygulama biçimine girmiş olduğunu araştıralım. islam'ın ilk yıllarında hiç kuşkusuz, anlayışla ismail değerlendirmeye ve ahireti çalıştıklarını tarihi bir gerçek olarak görmekteyiz. O devirde ne dünya ne de ahiret aleyhine bir aşırılık görülmemektedir. Her geçen gün artan müslüman sayısı, fethedilen ülkeler, kazanılan gönüller, genelleştirilen fazılet ve insanlık, düzelen davranış ve anlayışlar, temeli atılan islam Medeniyeti bu gerçeğin gerçek tanıklarıdır. "Hz. Muhammed (s.a.s.)'e inanan ilk müslümanlar topluluğu, insanlığı gölgesi ve idaresi altında mes'ut etmeye, ilerletmeye, dosdoğru yolu takip edip dünyayı imar ederek arttırnıaya lÜTFi ÇAKAi\i esaslara en uygun bir dünya müslümanların iliüktcdi:-dL Bu topluluk, insanlığın iyiliği ıçın en hayırlı ve en çok çalışan kimselerdi. Onlar, bu hayata boyunlara geçen demir bir zincir gözüyle bakarak ona düşman olup onu kırmaya yeltenmiyorlardı. Aynı zamanda orıl;::ır, heyata ele geçmeyecek bir DiYANET DERGiSi SAYI: 1 OCAK ŞUBAT 1975 5 DtlNYA HAYATINA KARŞI MÜSLÜMANLAR IN TUTUMLAR! zevk ve safa nazarıyla da bakmıyorlardı. Hiçbir zamanı boşuna geçirmiyor ve hayatın nimetler'inden dini ölçüler içinde faydalanmadan asla çekinmiyorlardı. Ayrıca dünyayı, insanın kurtulması gerekli bir işkence ve azap yeri saymadıkları gibi yeryüzündeki nimet, hazine ve faydalı şeylere metruk bir mal gözüyle bakıp bunun için birbirlerini öldürmüyorlar ve zayıf milletleri ganimet sayıp onları avlamak ıçın birbirleriyle yarışa da girmiyorlardı. Aksine bu necip topluluk, bu dünya hayatını Allah'ın bir nimeti, her türlü hayrın temeli ve sebebi olarak kabili ediyorlardı. Onlar bu hayatta Allah'a yaklaşıyor, kendilerine takdir edilen insanlığın kemal derecesine amel ve Cihadlarıyla ulaşıyorlardı."ı Bugün müslüman milletierin hayranı bulunduğu Garp Medeniyetinin kaynağı olan İslil.m Medeniyeti2, İslami anlayışla yaşayan, çalışan, çalışmasını bilen müslümanların eseridir. Zevki, safayı toplurnlara yararlı olmakta bulan, ahireti dünyada arayan müslümanların emeğidir. Müslüman ülkelerde, medreselere, hanlara, hamamlara, köprülere, aş evlerine, camilere, kervansaraylara, kısacası toplumun yararına, halkın çıkarına olan her şeye rastlamak mümkündür. Ama saraylar, kaşaneler, şatolar bulmak için çok dolaşmak gerekecektir. Osmanlıların son zamanlarını hariç tutacak olursak, bütün müslüman devlet adamlarının tam halka dönük dünyevi hizmetlerde bulunmuş olduklannı görürüz. Göriinüş ve neticesi itibariyle dünyayı imar demek olan bütün bu faaliyetler, dini bir gayret ve niyetle dine hizmet düşünce ve gayesiyle yapılıyordu. Yani müslümanlar, dine hizmeti dünyevt kurum ve kuruluşların vücuda getirilmesinde canlandırıyorlar, ahiretin mü'minlere ait mutluluğunu dünyao.a yaşamak ve yaşatmak için çalışıyorlardı. Ahireti düşünüyorum diye dünyayı ihmal etmiyorlardı. Öte yandan dünyayı ellerinde görmek istiyorlar fakat kalbierine girmesine razı olm uyarlardıa. Uzun yıllar müslümanlara hakimiyetini seyrettiğimiz, sosyal hayatta olumlu neticelerini gördüğümüz bu dengeli görüş ve yaşayış şekli giderek değişti. Birtakım ifrat ve tefrit telakkt ve uygulamalar müslüman ülkelerde itibar gördti. Müslüman toplumlar bu denge dışı göriiş ve yaşayışlar yüzünden birtakım ciddt sarsıntılar geçirdi. Şimdi doğuş sırasına göre bu denge dışı göriiş ve uygulamaları, nedenlerini ve esaslara uygunluk derecelerini tesbite çalışalım. 1 - Dtl'NYA NIMETLERİNDEN YARARLANMADA ÇEKiMSERLİK Bu tutum, İslam hayat düzeninin yaygın ve etkin dönemlerinde "takva"ya erebilmek makul ve makbill düşüncesinin masum neticesi o!a!'alı:: do~u§tc:::. Fakat i:ıt.;ıhı.ngıç-~aki masum:ıyet korunamamıştır. DiYANET DERGiSI SAYI: 1 OCAK ŞUBAT Dünya nı:metlerinden yararlanmada görülen çekimserlik ve Iakaydilik üç düşünceden doğmaktadır: a - Şükrünü yerine getirememe endişesi, b - Nefsi azdıracağı, takvaya mani olacağ'ı korkusu, c - Dünya kafirin, ahiret mü'minin yargısı. (1) 1975 (2) 6 Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti? A. H. N ed ev!, Mtrc: 1. Düzen, M. Topuz, s: 94, I. Gen!ı;ı Baskı. Bilgi için Bkz. Garb Medeniyetinin Menbaı Olan tsl~m İ. H. Danl~mend, İrfan Yayınevi, İstanbul, 2. Baskı. (R) :H~kE~e~ MeC!!!'J.e,2~': zay:: 101, ;; ; 17 \Dü§iiniirlerin D1linden) Medeniyet!, Şükrünil a - yerine getirememe DtlNYA HAYATINA endişesi: tsıam'da her nimetin şükrü "vacip" derecesinde bir görevdir. Aynı zamanda §iikür, nfmetin devamı ve giderek artması için biricik sebeptir. Şükürsüzlük, nimetin elden çıkmasına ve azaba vesiledir. "Artık Allah'ın yeyin. Allah'ın KARŞI . MtlSLtlMANLARil TUTUMLAR! size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak nimetlerine şükredin, eğer O'na kulluk edecekseniz!"4 "Andolsun şükrederseniz, elbette sizin ninıetinizi artırırım. Andolsun nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz benim azabım cidden çetindir."S bir başka ayette istatistiğinin yapılamıyacağınııı nimetierin şükrünü düşünmek elbette her müslüman ıçın gerekli ve-normal bir kulluk borcudur. Bunca nimete gereği gibi §Ükretmek güç bir i§tir. Hatta imkansız bir iştir. Ancak müslüman yapabildiği kadanyla yapacak ve aczini itirafla, bu konudaki kusurunun affını- isteyecektir. Bu, yerine getirnemeyen şükür borcunun ödenmiş kabUl edilmesi için yeter bir davranıştır. "Hz. Davud (a.s.) : Ya Rabbi! Nimet Sen'den olduğu gibi, o nimete şükür de Sen'in hidayetindendir. Şu halde ben bu nimetierin hangisine §Ükredeyim ?" Cenab-ı Hak cevaben: "Kulum bana şükürde aczini bildi mi; şükretti demektir, buyurdu."'~ Yüce Allah'ın bildirdiği Bu temel gerçekler karşısında, alı§ılmı§ nimetierin çok kez şükrü akla gelmezken biraz deği§ik bir nimeti "§ükrünü yerine getiremem" diye terketmek doğru bir hareket değildir. Bu lwnuda şu olay ne kadar aydınlatıcı ve dikkat çekicidir: Hasan Basri Hazretlerine bir kişi gelir ve: -- Falan adam palüze (bir çe§it tatlı) yemiyor. diyor, der. Hasan Basri Hazretleri: Soğuk - şöyle "Şükrünü eda edemem" su içiyor mu? diye sorar. Cevap "Evet" olunca; Hazret der: - O halde o adam cahil. Allah Teala!nın ona palüzeden daha çok olduğunu bilmiyors. soğuk sudaki nimetinin "Şükrünü eda edemem" düııüncesinin; temelde müslümanların hakkı olan güzel ve helal nimetlerden yararlanınama şekline bürünmesinin uygun bir davranı§ niteliği taşımadığı bir gerçektir. Hem asıl önemli olan ııey, nimetten kaçmak değil, onu kullanıp şükrünil de yerine getirmektir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Yeyip de kar§ıhğında tam şükreden, sabredip oruç tutan mesabesindedir.''9 Bu ikinci halde hiç Ku§kusuz fenll vt ~~tl:ı.ü~i fa.yd.3. de..,!:~ ~!!:,rl'..!!::t'!!!"~ Ç!!~kf~ ''~~nv·.\tPı ~lihUx, iiiü.ı\3tiü ~!....•~i4de;n. ~!!!!'"'\ y§.:!2~ ~~kÜ!"; ~l(J_PJ.ri nfnı~tt.en başkalarını faydalandırmakla yerine getirilebilir. "el-hamdülillfth", "§Ükürler olsun" demek, birer tesbih olmaktan öte bir mana ifade etmezıo. Bu dua.larla (4) en-Nahl: 114. (5) İbrahim: 7. (6) İbrahim: (7) (8) (9) CW) 84. . Hakiki Veehestyle Mevlll.na ve Mesnevı, T. BüyükkBrükçü, s. 158, 2. baskı. Hak Dini Kur'An Dili, M. H. Yazır; 3/1800, 2. baskı, 1960, !st. Hakiki Veehestyle Mevlitna ve Mesnevı, T. Büyükkörükçü, s: 1J'l9, 2. baskı. Tasa.vvuf, Ivl:ahit· t:ö, ii·~ Z*, tst&.üb~l. . DIYANET DERGiSi SAYI: 1 OCAK ŞUBAT 1975 7 D"ONYA ·· HAYATINA KARŞI Mtl'SLtıMANLAR IN TUTUMLAR! nimete §Ükredilmiş olunmaz. üç kap yemek yedikten sonra kahvesini beklerken ''eLhamdülillah" diyerek koltuğuna yaslanan; iki kapı ötede ya da bodrum katta aç olarak geeeleyen kom§Usundan haberi olmayan müslüman, güzel bir yemek duası da yapmış olsa yine §Ükretmi§ sayılmaz. Bu müslüman için §Ükür; üç kap yemeğin en az bir kabını muhtaç kom§usuna vermektir. Her meslek sahibinin §Ükrü de mesleği cinsindendir. Örneğin; "Bir doktorun haftada bir gün muhtaçlara bedelsiz bakması bir §Ükr-i edna, yani küçük bir §Ükürdür. İki gün bakarsa, ortahalli bir §Ükürdür. Uç gün bakarsa, i§te ona §Ükr-i a'la derler. Kazaneını temin eden halk ile, haftayı bölü§Üyor demektir.":ıı Kur'an-ı Kerim'de; "Kullarımdan hakkıyla şükreden azdır."ı2 buyrulur. Bu, nimete, nimet cinsinden §Ükreden kullarm az olduğunun ifadesidir. Yoksa hemen herkes; "§llkürler olsun" demektedir. Bu konuda §U hadis-i §erlf bizi aydınlatmaktadır: ''Allah, tayyib yAni temizdir, temizi sever. Yine Allahu Peygamberlere emrettiğini mü'mlnlere de emretmiştir: Ey rasfi.ller, temiz ve helal olan hareketlerde bulunun."ıs şeylerden Teaıa: yeyin. Güzel amel ve "Ey mti'minler, size rızık olarak verdiğimiz şeylerin maddeten ve manen en temiz olanlarmdan yeyin. Al!Ah'a şükredin •• ;..,ı_. Burada, Kur'an ayetlerinin biribirini açıkladığını, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in de; "Allah, rasO.llere emrettiğini mü'minlere de emreder" §eklindeki açıklamasını dikkat nazarına alırsak; "Allah'a şükredin" emrinden ''güzel amel ve hareketlerde bulunun" manasının kastedildi~ini anlanz. Sözle yapılan şükürden çok fiili §Ükür'ün maksud-u ilahi olduğu neticesine vanrız. Zaten Kur'An-ı Kerim'de "hamd; !isan ile söz olarak emredilir"ı.a: "el-lıamdüJ.illii.h de !''J.~ı Ş ük ür ise erkan ile fiil olarak zikredilir: "Çalışın ey Davud hfuıedAııı, şükür için çalışın."ı7 Tefsir kitaplarında şöyle bir olay nakledilmektedir ıs: Hz. ömer (r.a.) mescitte bir a'rabinin, "YA Rabbi! Beni az'dan eyle.'' diye dua ettiğini i§itir. Sorar: ---,_ Bu - nasıl dua?.. A'rabi: Duydum ki Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de, "Kullarımdan buyurmu§. Ben i§te o "az"dan olmayı istiyorum .. der. şükreden azdır" DiYANET DERGiSI SAYI: 1 (11) (12} (13) (14) OCAK ŞUBAT 1975 8 (15) (16) (17) (18) a.g.e., s: 246. Se be': 13. el-Mü'minun: 51. el-Bakara: 172, Hadisin metni için Bkz. Kırk Hadis, Nevevt, Mtrc. A. Naim, s: 19-20, 2. baskı, Ankara, Diyanet !şleri Bşk.'Iıgı Yayınlan Furuk-ı Hakkı, !. H. Bursevt, s: 157, 1310, !stanbul. el-!sra: III, el-Mü'mlnun: 28, en-Nalıl: 59, el-Ankebut: 63, Lokman: 25. es-Se be': 13. Ruhu'l-Beyan, !smail Hakkı Bursevt, c: 10j4, Hak Dini Kur'an Dili, H. Yazır; &f3953, 2. baskı. Bunun üzerine Hz. ömer (r.a.) tevazu ile takdirini - şöyle DÜNYA HAYATINA dile getirir: Herkes Ömer'den daha aJim! Hz. olay fert pek KARŞI MÜSLÜMANLARU TUTUMLARI ömer (r.a.) ile bu müslümen a'rabi arasında cereyan eden şı:ı da göstermektedir ki, ilk müslümanlar. şükrü; fiili olarak anlıyor, ve toplum için cidden yararlı olan bu hareketi yapan ve sayıca az bulunan gruptan olınak için Allilh'a yalvarıyorlardı. İslamiyet'te Zenginin saygı değer zengin "ağniya-i şakirin"den olan zengindir. silhip olduğu nimet ve servetten muhtaçlan yoksa çokça "Şükürler olsun ya Rabbi!" diyen kişi şükredeni; yararlandıranıdır, değildir ... Görüldüğü gibi "şükrünü eda edemem" endişesiyle nimetlerden uzak durmak, fiili anlamdaki şükrün terkine ve dolayısıyla toplumun menfaatlarına aykırı düşmektedir. Bu ise İslam'ın toplumu ıslah gayesine aykırıdır. Hele bu düşüncenin, mal kazanmamaya, çalışmamaya gerekçe yapılması hiçbir zaman İslam ölçülerine uygun düşmez. b - Nefsi azdırma kuşkusu: Dünyaya karşı çekimserliğin ikinci dayanağı; "nefsi azdırmamak" arzusudur. Bu, daha çok tarikat ehli arasında bir riyazat usülü olarak uygulanmıştır. Beden ülkesinde ·ruha hakimiyet sağlıyabilmek kuvvetli bir iradeye sahip olabilmek için nefse asgari hak tanınmış, nefsin istekleri en aşağı seviyeden karşılanmıştır. Aksi halde nefsin azacağı düşünülınüştür. Başlangıçta ına'sum ve bir tezekki yolu olarak uygulamaya konan bu tutum, giderek "bir lokma - bir hırka" şeklinde "kanaat"in tanımı imi§ gibi toplumda yaygınlaşmıştır. Şunu hemen belirtmek tarihi bir görevdir ki; tarikatıarın hiçbirisinde tembellik esası ve uygulaması yoktur. Tarikat cehd yani sıkı çalışma disiplinidir. Manevi alanda olduğu kadar maddi sahada da aynı disiplin teşvik edilir. Bozgun devrinde tembellik ve meskenet lehinde olumsuz bir gelişme olmuşsa da biz asıllara göre değer hükmü vermek durumundayız. "Tasavvuf, müslüman dünyasına enginlikle yayılmıştır. Bu doktrin müslüman cemiyetine kudretini verdi ve birliğini sağladı. O sade nazari bir ilimden veya derin bir düşünüşten ibaret kalmadı, belki bir adetler sistemi halini aldı ve halkın hayatına nüfuz etti. İnsanın pratik hayatı için lazım olan hareket kaideleriyle formüllerini asırlarca ,. ... .., ..... ,..ı.; Yv.ı.Y..L. u~~ ~t...L ~e!!liyeti!! ,.....; . . . ~>"'•"'.-!.,~ ,:;:.,ı>::ıı..C.i.LLJ.ll a~ağı ~,..,.J.::~~..:J!X..! JSCL..i.l.U..i.t:).l. sınıflar~ ,......:Jf:>1~.f· 0,\,.A.Q...J..Cı.. !rl~'"'ı! .ı......t.vu..ı...ı. s.:ra!:;ı~d3,, bı..! "~_,,...,...,_...."'um ..c-;>...ı...u:."u.v.ı.ı...L rr..i!!etin ı~~ıı~~ ..ı..ı.Q....L.ı:ıo..L .....,,.:......, .~~.-..~~:~: .ı..'.:ı:'..;.ı.ı..:=ıı.u.U..._., !ı:l..ldreti~i ı~,_.ı..ı.:ı: .u..:.ıı.ı..ı..-u. içi!lde!l kemirenlerin düşmanlığı karşısında onu asırlarca muhafaza edebildi. Tasavvufun gelenekleri ve onun birleştirici kuvveti Anadolu tarihinin yorulınak ve yıkılmak bilmez sürekliliğinin sebebi olmuştur. Devirlerinin mistiklerini aşk ve irade ile takip eden ilk müslüman mü'minleri, bir olan Allah'ın adıyla yalnız sınırlarda değil, hem de devlet merkezinde, yalnız kafirler arasında değil aynı zamanda kendi lmlblerinin derinliğinde mukaddes cihad ilan ederek çarpışmışlar ve ıztırap (i&) DiYANET DERGiSi SAYI: 1 OCAK ŞUBAT 1975 çekmişlerdir."ı~ iradenin Davası, Nurettin 'l'opçu, s: ıfltı8, .istanbul, ı. Hasın. ·- ı DÜNYA HAYATINA KARŞI MÜSLÜMANLAR IN TUTUMLARI Tarikat'ın usul-ü aşere'sinden biri olan kanaat; bir lolmıa - bir hırka'ya olmak değildir. ''I{anaat, eline g~enle geçinebilınektir. Vetinmek değil! Kanaat; çalışıp çabalayarak, bütün cehdini sarfettikten sonra, eline geçene razı olmaktır. O gün Hak'dan her neye mazhar oldunsa, ona teşekkür etmek hakiki kanaattır. Çoğa sevinip, aza ilzülmek kanaat değildir."2'Ü razı Müslüman daha fazlası ıçın çalı§acak, günlerin eşit geçmemesi için çırpınacak, her geçen gün daha iyiye, daha güzele, daha ileriye gitmek için didinecektir. Ancak eline de ne geçiyorsa, onunla geçinecek, "ayağım yorganma göre uzat"acak, namerde değil merde bile el açmayacak, topluma yük olmayacaktır. "Nefsimi azdırmayayun" diye başlayıp bir lokma _ bir hırkaya :rıza göstermek, çalışmamak, tembellikten doğan "fakr"ı meziyet kabul etmek gibi İslam'ın izzetine ters düşen düşünce ve davranışlara rağbet etmek, irade'nin kazanılması değil, tamamen kaybedilmesi demektir. Ve hiçbir yönü ile tslam'a ait değildir. İslam'da gerçek fakr; mal sahibi olmamak değil, malın müslümana sıthip ve onu köleliğe düşürmemesi demektir. Hz. Peygamber (s.a.s. )'in; "iftiharıındır" diye nitelediği fakr; bu anlamdaki fakr'dır. olmaması Görüldüğü kanaat ve fakr; nimetierin üretimi anında değil hususlardır. Üretim safhasında meşrft yoldan olmak kaydıyla daha çol{ üretme ve kazanına imkaniarı gibi şükür, ti.Hı:etlmi esnasında düşünülecek araştırılacaldır. Bu grup içinde düşünülmesi gerekli bir başka esas da "tevekkül"dür. Tevekkül aslında, ne her şeyi kendinden bilmeye ne de oturup bir kö§ede rızık, izzet ve şeref beklemeye imkan verir. Tevekkül, kazanma, iş yapma gayretinin bir değil, iki değil, üç değil, dördüncü safhasında hakimiyeti hissedilecek bir ilkedir. İslam'da işin, davranışın ilk devresi, i stişare yani daııışma; ikinci devresi, karar; üçüncü devresi, uygulamaya başlamak; dördüncü devresi, tevekkUI, yani neticeyi Alla.Iı'ın fazi ve takdirine havaled:ir. Bu dört safhalı icraatı şu ayet-i kerlme açıkça göstermektedir: "İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de azınettin mi artık Allah'a güvenip dayan. Çünkü Allah, kendine güvenip dayananları sever.''U Bu dörtlü i§ safahatının daha başında "tevekkül ediyorum" denecek olursa; sebepler ve bahaneler dünyasının düzenine aykırı hareket edilmiş, İslan '.'ın hareket ve gayret esasları terkedilmiş olur ki, sonucu tek k<>lirn<e ;ı" l:iis,..,::::i:~._ Bf:.y~h ;ı.;;L Aki:L, gerçek reveKKül'ü şöyle tanımlar ve tevekkül'On f::E'r'~0k ?_!:13.:-r..:..r:.:. til:;.-..-ı~:r-ı:::illtiil! tsJ.dnı dı§ı davramşlannı DİYANET DERGiSi SAYI: 1 OCAK ŞUBAT şöyle reddeder: Tevekkül öyle yaman bir şiar-ı imandı) Ki kalırarnan-ı fezail denilse şayandı. Yazık ki: ruhuna zerkettiler de meskeneti)· cüzzama döndü) harap etti gitti memlelceti! .. 1975 10 (20) Tasavvuf, M. İz, (21) Ali !mran: 15ıl. s: 105. Bırak çalışmayı, emret oturduğu.n yerden, Yorulma, öyle ya, .Mevıa ecir-i hasın iken! O'nun hazine-i in'amı kendi veznendir. Havale et ne kadar masrafın olursa .. verir! Başın sıkıldı mı, kdfi senin o nazlı sesin; «Yetiş" de, kendisi gelsin, ya Hızr'ı göndersin. Hüda'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hüda; Utanmadan da tevekkül diyor bu cür'ete .. Ha? Senin bu kopkoyu şirkin sığar mı ımana? Tevekkül öyle tahakküm demek mi Yezdan'a? Ramakatın aşıyor hadd-i itidali, yeter! Ekilmeden biçilen tarla nerde var? Göster! ((Kader" senin dediğin yolda şer'a bühtandır,· Tevekkülün, hele hüsran içinde hüsrandı·r ... 22 DÜNYA HAYATINA KARŞI MÜSL'ÜMANLARII' TUTUMLAR! N efsin azınaması adına, kötü yorumlanmış ve yanlış uygulanmış bulunan kanaat, fakr ve tevekkül esasları, "ahirete rağbet, dünyaya hürmet" dengesinin gerçekleşmesi için bizzat İslam tarafından konulmuş hareket ve bereket amilleri olarak toplumdaki yerlerini alacakları günü beklemektedirler, Gerçi Kerim'de geçen "temiz ve güzel rızıklardan yenilip ve ziynet olarak kullanılması"na dair emirler vüciıp değil nedb ifade etmektedirler. Yani bir nevi tavsiye ve mubahlık durumunun bildirilmesi anlamındadırlar. Bu yüzden riyazata, nefsi terbiye ve tezkiye için bazı helal nimetierin terkine ruhsat vardır:ıs. Bu nimetierin en az kısmıyla Iıayatım sürdürmek aziınettir, takva'dırM. Allah'ın nimetlerini teşhir ve ızhar için tezeyyün, müstehaptır~5. Örnek Kul, Yüce Rasül Hz. Muhammed (s.a.s.) de; Kur'an-ı içilınesi "Cenab-ı Allah, kullarına verdiği nimetlerinin eserini görmekten hoşlanır.'12s buyurmuştur. kullarının üzerinde Takva ve azlınet yolu olduğunu bildirdiğimiz az'a kanaat; varlık sahibi iken geçerlidir. Yoksa geçimini başkalarının sırtına yüklemek için bir gerekçe olamaz. Meskenet arnili haline getirilemez. Dünya nimetlerinin bir müslüman için ne öyle vesile-i kibr-ü gurur olacak derecede nefis, ne de istihfaf ve tahkiri gerektirecek şekilde hasis ohnası uygundur. Ortahaili bir kullanış yolu, İslam'ın her konuda tavsiye ettigi "i'tidhl" esasırmı genoğiui1. Nefisle mücadele ve takva amaçlarının dıı;ıında dünya nimetlerinden yararlanmakta çekimserliğe düı;ımek doğru değildir. Helal olmak şartıyla tüm dünya nfmetlerinden edinmek ve yararlanmak herkesten önce müslümanların hakkıdır. Hiçbir düı;ıünce; herhangi bir helali haram kılamaz. Bu yetki Allahu Teala'nındır. DiYANET DERGiSi SAYI: 1 OCAK (22) Safahat, M. A. Ersoy, s: 268, 269 ve 27l'den seçerek.. 5, baskı. (23) Şerh-u erbeln en-Nevevl, t. H. Bursevl, s: 134 v,d. (24) Ruhu'l-Beyan, t. H. Bursevl: ~j215 (Amasya Bayez!t Kütüphanesi No: 4~/1). (25) Tecrid-1 Sarih, ez-Zebidl, Mtr. A, Naim, c: 3f34, ,2, baskı. Ankara, 1966. (26) a.g.e., c: 3j34. ŞUBAT 1975 11 DÜNYA HAYATINA KARŞI MÜSLÜMANLAR IN TUTUMLAR! "De ki: Allah'm, kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş rızıklan kim haram etmiş?" "De ki: Onlar, DÜNYA HAYATlNDA, İMAN EDENLER İÇİNDİR. KIYAMET GÜNÜ İSE, SADECE (ve sadece) ONLARA (mü'minlere) MAHSUSTUR. işte biz ayetleri, (işin aslını) bilecek kişiler için böylece açıklarız.. "27 ve tüketim safhasında uygulandığı takdirde içinde kalmaya her zaman layık olan ''şükrünü eda edemem" ve "nefsimi azdırır" endişeleri; toplum olarak uygulanmaya kalkışıldığı zaman aynı müsamahayı bulamaz. Genel bir tembellik ve fakirlik nedeni olur. Bu ise İslam hayat anlayışının anlamadığı bir tutumdur. Ferdi planda düşünüldüğü hoşgörü hudutları Acı bir gerçektir ki; müslüman milletler bugün "az gelişmiş" ülkelerin sahipleridir. Hiç kuşkusuz bu, yeterince dünya için çalışmayan ve ·bu yöndeki gayretleri ahiret a'maline zararlı gören kişilerin müslüman milletler içinde söz ve hüküm sahibi olmalarının korkunç neticesidir. Oysa ki yukarıda mealini verdiğimiz ayet açıkça gösteriyor ve ilan ediyor ki; dünya nimetlerinin temiz ve hoş olanları dünya hayatında mü'minler içindir. Bu nimetierin "hikmet-i ilıracı; mü'minlerin intifaı (faydalanması) dır",zs. Cinniler ve insanlar, Allah'a "Kulluk" yapmaları için yaratılmışlardıJ:129. Dünya ve nimetleri de; "Allahu Tealll'ya itaat konusunda mükellefleri takviye maksadıylaJ&o yaratılmıştır. Binaenaleyh, dünya nimetlerinden yararlanmada "asiUet" asillik hakkı mü'minlerindir. Kafirler ve müşrikler mü'minlere tebeiyyetle, onların gölgesinde bu dünyadan yararlanma hakkına sahiptirlerBı. Dünyada mü'min kalmasa, kafir yaşayamaz. Çünkü dünya kalmaz. Zira dünyanın yaratılış nedeni ortadan kalkmıştır. Sebebin yokluğu neticenin de yokluğunu gerektirir. örnek Kul, Yüce Rasill Hz. Muhammed (s.a.s.) bir hadis_i şeriflerinde bu gerçeği müsbet anlamda şöyle dile getirmektedir: "AHalı diyen kimse kalmayıncaya kadar kıyamet kopmaz." Bu demektir ki, dünyanın hayatı, mü'min'in hayatına bağlıdır. Mü'min kalmadığı gün, dünya da yoktur. Mü'min ve müslümanların asaleten sahip oldukları dünyadan faydalanma hakları, kendilerine dünyayı idare yetkisini ve onu imar görevini de verir. Bu ise çalışma, ilerleme ve öteki milletiere üstünlüğünü bilfiil isbat ile sağlanır. Bu üstünlük is bat edilemezse; liderlik değil, kölelik zorunlu neticedir. DIYANET DERGiSi SAYI: 1 OCAK ŞUBAT 1975 12 Müslümanların dünya liderliği konusunda ortaçağ, şarka ait aydınlığıyla ve haşmetiyle ortada güzel bir örnektir. Hıristiyan dünyasının karanlık devri ortaçağ'da müslümanlar, ilim, teknik, ahlak ve me>i!.erı.Iyet :;cr~üudeu tüm dUnyiUılara örnektiler. O çağda müslümanlar gibi o)nıl'lk büyülc bi;: §<msfti. Y aiıancı sefirler, çocuklarını Osmanlı gibi giydirmekten, Osmanlı terbiyesiyle büyütmekten büyük bir zevk duyuyorlardı. İlim, teknik ve medeniyetçe zirvede bulunan o günün müslümanlarının manevi hayat yönünden de üı:;tün bir seviyede olduklarını itiraf etmek (27) (28) (29) (30) (31) el-A'raf: 32. Hak Dini Kur'an Dili, M. H. Yazır, c: 3j2154, 2. baskı, !st. 1960. et-Tur: 56. Ruhu'l-Beyan, !. H. Bursevt, c: ~[215. (Amasya Bayezit Ktp. No: 49j1). Hak Dini Kur'an Dili, H. Yazır, 3;2154, Hulasatü'l-Beyan, M. Vehbi, 4j1613, Ruhu'l-Beyan, İ. H. Bursev!, 1j~12 mecburiyetindeyiz. Dergah, tekke, tarikat çalışmaları en güçlü devresini bu çağda yaşamıştır. Öylesine ki, padişahların çoğu "intisablı" idiler. Hemen hepsinin, şeyhü'l-islam'ın dışında birkaç ilim ve marreviyat adarnma hürmetkar, hizmetkar oldukları bilinen gerçeklerdendir. Osman Gazi için Şeyh Edebali, Fatih için kılavuz, mürşid ve müşteşardılar .. Akşemseddin DÜNYA HAYATINA KARŞI MÜSLüıvı:ANLARH TUTUMLAR! vb. tekkeli Bu demektir ki, gerçekte, maddi terakki manevi yükselişe; manevi yükseklik maddi terakkiye sebep ve destektirler. Dünya ve nimetlerine karşı çekimserlik de ilim ve şuur devirlerinin değil, tefekkür ve din bilincinden, İslam şuurundan uzak kahnmış zamanların tutarsız temeller üzerine oturttuğu izzet-i İslam'a aykırı bir tutumdur. Bugün İslam dünyası batı ve kuzeyin fikri ve ideolojik hakimiyeti altmda ise, bu; dünyayı ihmalin, zamanın ihtiyacını karşılama yerine kabuğuna çekilip ferdi kurtuluş meyline gönül vermenin acı neticesidir. Bu haliyle müslümanlar, eski şevket devirlerinin yüzkarası olarak ortadadırlar. İslam'ın esaslarını birazcık tanıyaniara · hayret vermekte devam etmektedirler. "Muazzam. bir mazinin varisi ve yeryüzünün en eski medeniyetinin mümessili olmak korkunç bir şeydir; İslam ülkelerinin şanlı mazisiyle bugünkü aşağılık hiUinin tarifi işte budur."S2 "Gözlerimizin önünde İslam'ın bugünkü hali bulunduğu için, biz onu medeniyetin en esaslı arnili tasavvur etmekte güçlük çekiyoruz."IIS Ne kadar acıdır ki; "İki günü eşit olan aldanmıştır" buyuran Hz. Muhammed (s.a.s.) 'in ümmeti; günlerin sürdürdüğü hatta arttırdığı ömür zararını, dünya ve ahiret planında önlemenin ve Peygamber (s.a.s.) 'in i§aret ettiği "Daha ileri!" hedefine ula§abilmenin yegane yolunun; "amel-i salih" (hayırlı i§, yararlı gidiş), hakkı tavsiye (propaganda), sabrı tavsiye (dünya ve ahiret i§leri konusunda çıkacak güçlükleri göğüslemek) olduğunu unutmuııtur. Tembelliğin, duygusuzluğun yolunu tutmuştur. Dünya verilmiş fakat ahiret de kazanılamamıştır. Hayat dini olan İslam, sanki hayat dışıdır. Müslümanlık yerde hüviyet cüzdanıarındaki "İslam" kelimesinin ötesinde bir bütün müesseseleriyle hiçbir bölgede yaşanmaz olmuııtur. anılmaz, Temelde ''Allah'a, Rasfılulıah'a ve mü'minlere ait olan izzet" ile mevcut dünya milletleri muvacehesinde düştükleri zilleti bağdaştırmak imkanı yoktur. Bu izzete gölge düşürmek, en büyük İslami hedef ve görev olan "i'lay-ı kelimetu'llah"ı uygulayamamak, "itfa-ı nO.ri'llah" (Allah'ın nurunu söndürmek, hak dinini ortadan kaldırmak) amacını taşıyaniara muhtaç olmak altından kalkılabilir bir vebal midir? İmanla bağdaştırılması mümkün bir hal midir? müslümanların Bugünkü yürekler acısı durum göstermektedir ki: Tebeiyyet yani yoluyla dünyadan intifa hakkına sahip olan gayr~i müslimler müslümaııları çok geride bırakmışlar, sanki dünya onlarınmış gibi onu imar etmişlerdir. Bu tersine ve aleyhimize gelişim, normal neticesini göstermiş; müslümanlar hayatlarının devamı için daha önce gölgelerinde yaşayanlardan istianeye yani yardım dilemeye muhtaç olınuşlardır. bağlılık Halk deyimiyle, "yemiyenin el değiştirmi§tir. malı yenmi§", dolayısıyla liderlik hakkı da (32) Garb Medeniyetinin :M;enbaı Olan !slD.m Medeniyet!, !. H. Danismend, s: 20. (88) a .. g.e., s: 19, 2. baskı (İrfan Yayınev1). DiYANET DERGiSi SAYI: 1 OCAK ŞUBAT 1975 .., ı .;ı DÜNYA HAYATINA KARŞI :MÜSLÜ:MANLARIN TUTUMLAR! c - "Dünya Wtfirin, ahiret mü'minin'' yargısı.: Dünya ve nimetlerine karşı müslümanlarda varlığ'ını açıkladığ'ımız ve bir değer hükmüne bağ'lamaya çalıştığımız çekimserliğ'in nedenlerinden biri de; "Dünya kftfirin, ahiret mü'minin" anlayışıdır. Bu hatalı anlayış nereden çıkmıştır? Şimdi bunu araştıralım. Güvenilir hadis kitaplarıınızda şöyle bir hadls-i şerif yer almaktadır: "Dünya, mü'minin zindanı; Wtfirin cennetidir."3• Yani dünya mü'minin zindanı, kafirin cenneti yerindedir. Hadis-i şerifin manası birkaç şekilde açıklanabilir. Ancak en çok akla yakın ve asla uygun olan izahı şudur: "Ahiretteki görecekleri muameleye nazaran dünya mü'minin zindanı, Wtfirin cennetidir." Hadis, iman ve küfrün öteki alemde sebep olacağ'ı neticeye göre dünyanın değ'erlendirilmesini yapmaktadır. ''Ahirete nazaran" kaydı düşünülmeksizin mana verilirse, İslam'ın ruhuna zıd bir anlam çıkar ki bu anlayış tarzının vebali aniayanlara alt olur. Hadisin kil.firin anlamını daha bir açıklıkla anlamak için ahirette mü'minle ne olacağ'ını ayet-i kerime ve hadls-i şeriflerden durumlarının araştıralım. "Gerçekten, elıl-i kitaptan olsun, müşriklerden olsun (bütün o) küfredenler cehennem ateşindedirler. Onun içinde ebedi kalıcıdırlar. en kötüsü de onların ta kendileridir." edip de güzel güzel amel (ve hareket) lerdt) bulunanlar (a gelince), hiç şüphe yok ki bunlar da yaratılanlarm en hayırlısıdır. Oruarın Rableri nezdinde mükafatı, altlarında ırmaklar akan Adn cennetleridir. Hepsi de içlerinde ebedi kahcıdırlar."35 Yaratılanların "İman Görüldüğü gibi ahirette mü'mine ebedi cennet; katire ebedi cehennem Bu ana taksimi genel özellikleri ile tanıtacak ve özelleştirecek olursak; dünyanın neden mü'mine zindan, neden kafire cennet gibi vardır. olduğ'u anlaşılacaktır. aa) Mü'mine va'dolunan Cennet'in vasıfları: ı Cennet, huzur ülkesidir. Rahatsızlık verecek en küçük bir mes'ele yoktur. "Onlar orada (cennette) ne boş bir laf, ne de günaha sokacak bir şey işitınezle.ı;."M 2 - !stek ve arzulara kavuşmak DiYANET DERGISi SAYI: 1 için çalışmak, yorulmak yoktur. için kafidir: "Orada (Cennett.e) !;~-..!;,;:.., hi!itlı· .Yoı·gımiuk ve zaJımet değmeyecek •.''Sr "Şüphe yok ki. bugün cennet yaranı mesrür.u handıtn bir zevk ve eğlence içindedirler. GüLLlllmien geçirmek istenilene kavuşmak Kendileri de zevceleri de (Cennet) gölgeler(in)dedirler. Tahtların üstüne kurulup dayanmışlarilir. Orada taze yeıniş(ler) onların, temenni edecekleri her şey onlarındır."Ba OCAK ŞUBAT 1975 ,.,, l'"t (34) et-Taç, M. A. Nasıf, 5jl60. Riyazu's-Sallhinl, lj505. 3. (35) el-Beyytne: 6-8. (36) el-Vakla: 25-26. (37) el-Hıcr: 48, Fatır: 35. (38) Yastn: 55-57. Baskı, Ankara. 3 - İklim ve mevsim şartİarı mutiuluk gerekierine uygundur: btJNYA HAYATINA "Yayılmış (daimi) gölge(ler), daimA akan su(Iar), kesil(ip tüken)meyen, yasak da edilmeyen (cinste) meyveler görürler ne de zeınheri!"#o 4 - Düşman arzu edeceği arasında."so "Orada ne güneş KARŞI MÜSio'OMANLARIN TUTUMLAR! yok, dii§manlık yok. Hizmetçi çok. İnsan ruh ve nefsinin lüks ve konforun görülmemi§ çeşidi bol lxıl.. ''Biz onların göğüalerindeki kini söküp attık (atacağız). Hepsi kardeşler halinde, karşı karşıya tahtları üzerinde oturuculardır."4ı "Ebedi (taze)liğe mazhar kıJ.ınthış eviadlar (hizmet için) etrafiarında dolamrlar."42 "Etraflarmda her dem taze çocuklar dolaşır ki sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsm. Orada herhangi bir yere baktığın zaman (büyük) bir nimet, bol bir (ihtişam ve) sartanat görürsün.".-s 5 - İnsan mutluluğunun üç ana temeli kabül edilen mesken, rızık ve eş (zevce) en güzelinden hazırlanmı§tır: "(Habibim) iman eden, bir de güzel güzel amel (ve hareket)lerde bulunan kimseleri muştula ki altlarmdan ırmakiar akan cennetler onların. Kendilerine ne zaman onlardan bir meyva rızık olarak yedirilse her defasında "ha bu, evvelce de (dünyada) rızıklandırdığımız (yediğimiz) şeydi" diyecekler ve o rızık (renkte, şekilde) birbirinin benzeri, (fakat tatda başka çok yüksek ve müstesna kıyınetlerde) olmak üzere kendilerine sunulacak. Oradıı. çok temiz zevceler de onların. Hem orada onlar devamlı kalıcıdırlar."44 "Artık onlar aydın olacağı ıçın, yapmakta olduklarına bir mükafat olarak, gözlerin (nimetlerden) neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez."•s 6 - Mü'minin mutluluğu için hazırlanını§ bulunan zahmetsiz ve nadide nimetlerin, peygamberlerin, salih ki§ilerin, §ehitlerin ve sıddiklerin komşuluğunun da ötesinde Allah'tan bir rıdvan, bir selam ve Allah'ın zatını temaşa saadeti de cennettedir: "Allah, mii'min erkeklere ele mü'mfu kadınlara da -kendileri içinde ebedi kalıcı olmak üzere~ altından ırmaklar akan adn cennetlerini ve çol.: güzel meskeruer va'detti. Allah'ın bir rıdvam (rızası) ise daha büyüktür. İşte bu, asıl bu, en büyük saadettir.''M "Çok esirgeyici Rab(lerin) den bir de selam (var)dır.''47 "Yüzler (vardır) o gün ter ü tazedir. Rablerini görecektir."4a Cerir b. Abdullah (r.a.): "Biz Rasfilullah (s.a.s.) ın yanında idik. Ayın ondördüncü gecesi idi. Rasfılullah (s.a.s.); siz biribirinizle itişmeyerek, rahat rahat şu ayı nasıl görüyorsanız muhakkak ı:tabbinizi de (öylece !.:!:!!!~~~~!2") f:!.y~-~_ ...])f\Y~·n ~öreeeksiniz. buvurd.u.'' dedi,ı:s 7 - Bütün deği§ik nimet ve muüa:K <ıaaueLi;yie iJiıliht,:, C.:or.u.c.t l•<.:i:::;.t~ ebedidir, sonsuzdur, sınırsızdır: "Mes'ud olanlara gelince; onlaı· da eı-va.ıoa: 30,33. ed-Dehr: 13. el-l'l:ıcr: 47. el-Vdıka: 17. ed-Dehr: 19-20. el-Bakara: 25. es-Secde: 17. et-Tevbe': 72. Yasin: 68. (48) el-Kıyame: 22-23. (49) et-Tae: M. A. Nasıf, 6f422, 1382, DiYANET DERGiSi SAYI: 1 (39) (40) (41) (42) (43) (44) (45) (46) 147) OCAK ŞUBAT 1975 ıı. baskı, Mısır. 15 DÜNYA HAYATINA KARŞI MÜSLÜMANLAR IN TUTUMLAR I cennettedirler. Rabbinin dilediği (mü'min fasıkiarın Cehennemde görecekleri ceza müddeti) müstesna olmak üzere onlar orada ebedi kalıcıdırlar. (Bu), bir lfıtf u ilisandır ki, (tükenip) kesilmesi yoktur."5o Cennetin ve nimetlerinin özellikleri daha çok sıralanabilir. Biz bu kadarla yetiniyoruz. Bu özetirniz de açıkça gösteriyor ki, §U imkan ve nimetler kar§ısında mü'mine; dünya hayatı, zindan hayatıdır. Çünkü dünya; zahmet, külfet, gayret ister. Elem, keder, acı, sıkıntı, dü§manlık, zulüm, adaletsizlik, ihanet, cinayet, soğuk, sıcak doludur. Kendisi gibi nimetleri de devamsızdır, kararsızdır. Emel ve arzuların hepsine kavu§ma imkanı hiç kimse için mümkün değildir. Birtakım inanç ve toplum kayıtları vardır. Haram, örf ve an'ane, gelenek yasakları, kanun kısıtlamaları, mü'mini ahiretteki mutlu hayat ortamına nazaran zindan hayatı içinde ya§at:c:ıaktadırlar. Bu yüzden ve bu anlamda "DÜNYA MÜ'MİNE ZİNDANDIR". bb) Kafi re va' dolunan Cehennem'in özellikleri: Şartlar bu göreve göre topuna va'dolunan yer Cehennemdir. (Onun) yedi kapısı, her kapının da onlara ayrılmış birer nasibi vardır."5ı "Allah, erkek müniHıkiara da, kadın münafıklara da, kafirlere de -içinde ebedi kalıcı olmak üzere- Cehennem ateşini va'detti. Bu, onlara yeter. Allah, onları rahmetinden koğdu. Onlara bitip tükenmeyen bir azab vardır."52 "(O hutame), Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir ki, tırmarup yüreklerin ta üstüne çıkacak (ve kaplayacak) tır o. Bu (ateşin kapıları da) onların üzerlerine kapatılmıştır, (kendileri) uzatılmış sütun(larda bağlı olarak)."ss "Mesamata işleyen bir sıcaklık ve kaynar bir su ve bir de kapkara dumandan bir gölge iç.indeilirler. 1 - Cehennem, azab ve hazırlanmı§tır: işkence "Şeksiz şüphesiz yeridir. onların Ki (bu gölge) ne serindir ne de faydalı."s.> ''Ey sapkınlar ve tekzipçiler, zakkum ağacından yiyecek, karınlarınızı sadece ondan dolduracak, üzerine de o kaynar sudan içecek (kimseler) siniz."5s "Onlara Cehennem(de altlarından ateş) den döşekler, üstlerine (yine ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız."li.a "Ayetlerimizi inkar ile kafir olanları muhakkak ki ateşe atacağız. Derileri piştikçe, azabı tadıp durmaları için, onları başka derilerle (yenileyip) değiştireceğiz."sr Bu azap yerinde ölüm de yoktur ki, bu dayanılmaz i§kenceden kurtulma imkanı doğsun: "O küfredenler (e gelince) Cehennem ateşi onlarındır. Öldürülmezler ki ölsünler. (Cehennem) azabından (herhangi) bir kısmı onlardan kaldı.rılıp hafifletilmez de. İşte biz küfürde ileri giden herlresi böyle cezalandırırız.".;B 2 - ~ - B 1}_ ~ar. yakı~!. ~z.~p YG'i~iudc Uiı-.iUlı lerini suçlayaraK, azablarının hafifletilmesi için yardımcı arayacaklar: "(Kftfirler) ateşin içinde DiYANET DERGISi SAYI: 1 OCAK ŞUBAT 1975 16 (50) Hüd: 108. (51) el-Hıcr: 43-44. (52) et-Tevbe: 78. (53) el:-/Hümeze: 6·9. (54) el-VIl.kıa: 42-44. (55) el-Vll.kıa: 51-54. (56) el-A'raf: 41. (57) en-Nisa: 56. (58) Fatır': ııs. biribiriyle deliller göster(erek çekiş)irlerken zayıf olanlar o büyüklük "biz, sizin tebeanızdık. Şimdi siz ateşten bir kısmını olsnn bizden uzaklaştırabilir misiniz?" derler. O büyüklük taslayanlar (şöyle) dediler (diyecekler) ; "hepimiz bnnnn içindeyiz. Şüphe yok ki Allah knlları arasında vereceği hükmü verdi". Ateşte bulunanlar Cehennem bekçilerine; "Rabbinize dua edin, bizden bir gün olsnn azabı hafifletsin" dediler (diyecekler)."<>s taslıyanlara, DüNYA HAYATINA KARŞI MÜSLÜMANLARIN TUTUMLAR! Kendi büyüklerinden, Cehennemin bekçilerinden herhangi bir anlayınca, bu defa Allah Te1U1l!ya iltica edecek, yalvaracak, bu azaptan kendilerini çıkarmasım isteyecekler: ''Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (yine) küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki biz zalimlerizdir. (Şöyle) buyıırdu (buyuracak): Yıkılıp gidin içerisine! Bana (bir şey) söylemeyin!"ao 4 - yardım gelmiyeceğini 5 - Cennet hayatı gibi, Cehennem azabı da ebedidir, sınırsızdır, sonsuzdur: "Şüphe yok ki günahkarlar (kafirler) Cehennem azabmda ebedi kahcıdırlar."aı "Kim Allah'a ve Peygamberine isyan ederse; -orada ebedi kalıcılar olmak üzere- oıılar için Cehennem ateşi vardır."62 Ahirette böylesine bir azab ve işkenceden başka göreceği bulunmayan kafirler için, birtakım meşakkatlerine rağmen dünya; elbette bir cennettir. Sonra küfrün ortadan kaldırdığı "haram" kaydı da dünyayı kafire daha bir genişletir. O, elim ve ebedi azab karşısında dünya sıkıntıları bir hiç hükmündedir. Kafir, cennetini bu yüzden dünyada yaşamaktadır. Rühu'l-Beyan'daae şöyle bir olay nakledilmektedir: "Bağdatli kadılardan biri; hizmetçisi ve vezir gibi süslü giyinişiyle külhan bulunan bir sokaktan geçer. Külhancı yahudi, üstü başı simsiyah, cehennemı: bir görünüşle kadı'nın önüne çıkar, atının geminden yapışır ve: ----' Allah kadıya kuvvet versin. Peygamberinizin, "Dünya mü'mine zindan, katire cennettir" sözünün manası nedir? Görüyorsun ya, dünya; -mü'min ve Muhammedi olduğun halde- sana cennet; -ben katir yahudi olduğum halde- bana zindandır. Hadisin manası aksiyle meydandadır, der. Kendisi faziletli kişilerden olan kadı, yahudi külhancıya şu cevabı verir: - Şu üzerimde gördüğün dünyanın süsü ve heybetine rağmen dünya; Cennette Allah'ın mü'minler için hazırladıklarına nisbeten benim için zindandır. Cehennemde seni bekleyen derekelere nisbetle dünya (bu haliyle de olsa) senin için cennettir." Yukarıda ayet mealierinden verdiğimiz misaller gibi bu olay da açıkça göstermektedir ki, adı geçen hadis; "ahirete nisbetle dünya mü;minin zindanı, kafirin cennetidir" manasını ifade etmektedir. Bu hadis delil gösterilerek, "dünya kafirin, ahiret mü'minin" şeklinde yanlış değerlendirme yapmaka4, müslümanları dünyayı terke zorlamak, bu (59) (60) (61) ( 62) (63) (64) el-Mümin: 47-49. el•Mü'minun: 107-108, Bkz. el-En'am: 27-28. ez-Zuhruf: 74. el-Cinn: 23. Ruhu'l-Beyan, !. H. Bursevi, gj23 (10 ciltlik baskı). Bkz. On Kere Kırk H~dis, H. B. Çantay, 2j257, !st. 1967. DİYANET DERGiSi SAYI: 1 OCAK ŞU6AT 1975 . .. ll hadis-i peygamberiyi aniamamak demektir. Islam esasİarına aykırıdır. D'ÖNYA HAYATINA başına aldığımız Konunun KARŞI ayet mealini bir kez daha hatırlayalım: ''De ki: O (temiz ve 1\fÜSL'OMANLABIN TUTUMLARI Kıyamet hoş nzıklar) dünya hayatında, iman edenler i9indir. günü ise sadece onlara (mü'minlere) malısustıır."as dünya ve nimetlerine karşı takındıklan tutumlannın tefrit yani ihmal cephesini böylece özetledikten sonra §imdi ifrat ydni aşırılık yönünü özetıeyelim. lslam'a ait "dünya - ahiret dengesi"nin iki taraflı nasıl bozulmakta olduğu, dolayısiyle bu ilahi dengeye uymanın ne kadar Islıim dünyasının menfaatına olduğu daha bir anla§llmış olsun. Müslümanların, 2 - DÜNYA -İslam dı§l SEVGİSİ: hayat görüşleri'ni açıklarken hıristiyanlık dünyası için "materyalistlere iltihak" durumu; -maalesef- günümüz müslümanlan için de büyük ölçüde tahakkuk etmi§ bulunmaktadır. özellikle müslüman milletler, büyük bir cömertlik ve hayranlıkla materyalist garba kapılarım açtıkları günden bu yana müslüman halk arasında dünya sevgisi, dünya bağlılığı giderek §iddetini arttırmaktadır. Bu sebeple de denge, ahiret aleyhine bozulmaktadır. Ancak §Unu da itiraf etmeliyiz ki; hıristiyanlar materyalistlere katılmı§larsa da dünyayı bari ellerine alabilmişlerdir. gerçekleştiğini belirttiğimiz, Müslüman milletler, ahireti unutmalarına, materyalist görüşü benimseme gayretlerine rağmen henüz dünyayı da ellerine almış değillerdir. Yani ahiret verilmiş fakat henüz dünya bile kazanılamamıştır. Zarar üstüne zarar... Gariptir ki, dünya nimetlerine kar§ı çekimser kalma meylinin daha çok revaçta olduğu günlerde İslam dünyası; üstün bir medeniyet, yüksek bir hayat standardı, öteki milletlerce takdir edilen ilmi seviye ve teknik terakkinin temsilcisi idi. BirkaÇ yüzyıldan bu yana, dünya lehine dengeyi bozmuş olmasına rağmen; ııevket, devlet ve medeniyet günleri her geçen gün biraz daha uzaklarda kalmaktadır. Hatta bir ara -birkaç devlet müstesna- İslam ülkeleri istiklallerini kaybetmişler, sömürge olma durumuna dü§müşlerdi. Bugün siyasi istiklıillerini kazanan müslüman ülkelerin adedi bir hayli artmıııtır. Ancak hiçbir İslam ülkesi, henüz fikri bağımsızlığım kazanmış değildir. Yoğun bir kültür emperyalizminin boğucu baskısı altında, kendilerine ait kafa yapısını bir türlü elde edememektedirler. Kapitalist ya da komünist bloklam dA.yBT.ı siyı>.setle!'~ ~le :-::ü:ılü~1-:.;:;.:;:. milletler; onların temelde birleşen dünvıicılık. maddPeilik gi:i!'lifile:rü.ıe itibar etmekte, dünyada dünyanın ötesine uzanmak imkanla.rını arama hasiretini gösterememektedirler. Dünya ötesi deyince, kapitalistlerde olduğu gibi müslümanlarda da "ıihlret değil" ay ve öteki gezegenler akla gelmekte, dünya ötesine uzanıştan da aya ya da öteki gezegeniere gidiş anlaşılmaktadır. Müslüman ülkelerinin dayandıkları blokların idarecileri; ilerleme, gelişmiş ülke olma arzusunu sürekli olarak taze tutmak, müslüman ülkeleri bu uğurda emeldeme safhasında bulundurmak için özel dikkat ve gayret gösterınektedirler. Müslümanların; "sevgilisine kavuşamamış kara sevdalılar" topluluğu olarak devamı, kapitalist ve DIYANET DERGISI SAYI: 1 OCAK ŞUBAT 1975 1Q ... ! (65) el-A'raf: 82. komünistiere daimiı. açık, elveri§İi bir pazar sailıyacağı için, bu durumtın olursa olsun farkına vardırmadan sürdürülmesille pe · pahasına çalı§ılmaktadır. Hatta zaman zaman dünyaya sahip medeni milletler seviyesinde söz sahibi olabilmek için kafa yapısı, ya§ayı§ tarzı, idare biçimi, müessese tesisi, ahlak ve din hayatı gibi konularda fedakarlıktan kaçınılmaması salık verilmekte, kasıtlı olarak İslami anlayı§ ve bağ"ların terki öngörülmektedir. Böylece dini ki§ilikten uzaklaştınlan müslüman milletler milli §ahsiyetten de uzak tutulmaya; emre sadık köleler topluluğu haline getirilmeye çalı§ılmaktadır. Bu planlı çalı§malann sonucudur ki, "kanunlarını dünya ihtiyaçlarına göre çıkaran" müslüman devletlerin sayısı artmaktadır. Bütün bu geli§meler, giderek dünya sevgisi ve ölüm korkusu gibi İslam'ın dünya - ahiret dengesinin iki azılı dü§manını müslümanların zihinlerinde hakim kılmaktadır. Bu geliıırne müslümanıann mağlübiyet sebebidir. Nitekim Örnek Kul, Yüce Rasül Hz. Muhammed Mustafa bir şerefli hadislerinde bu gerçegi şöyle dile getirir: "Aç insanların yemek gUn gelir sizin - O gün sayıca az Cevap verir: - Hayır. kabının başına başınıza üşüşürler. mı olacağız nriNYA. HAYATINA KARSI MÜSU!MANLAJ.UN TUTUMLAR! gibi, milletler de toplandıkları SahAbiler sorar: da ondan bu hdl başımıza gelecek 'l O gün az değil çoksunuz. Ancak sel süprüntüsü gibi Allah; düşmanlarınızın kalbindeki sizden korkma hissini olacaksınız. kaldırır. Sizin kalbinize bir vehn bırakır. Sorarlar: -· Vehn nedir ey Alldlı'ın Rasfilü 'f -Dünyayı sevmek, ölümden korkmak!"ns Bu kısır sevgi ve lüzumsuz korku İslam'ın, Allah yolunda "Cihad" ilkesinin terkini; cihad gereği olarak geli§tirilecek medeniyet ve terakkinin durmasını, dünyanın müslümanıann elinden çıkmasını netice verir. Böyle de olmuştur .. Bugün hemen herkes ölümden korkmaktadır. Dünyadan aynlmak istememektedir. Ölümü hayata tercih edecek iman kahramanlan yok artık. ''Ne güzel şey yaşamak" nionileriyle büyütülüyor çocuklar. "Ya gazi ol ya şehit" ninnisi günümüz analarının yufka yüreklerine (!) ağ"ır geliyor. Dünya, hayat, neş'e, eğ'lence, zevk, kahkaha, oyun hepsi çok güzel.. Bunlardan kişiyi ayıracak olan ölüm, ölmeli... Savaş bitmeli, hiç başlamamalı. Sulh §arkılan ve nutukları çınıatmaıı ner yen .. D oyulan yer vatan olmalı kişiye... Müslümanlar da bugün her hareket ve aksiyonda öncelikle çıkarının ne olacağını, zarar ihtimallerinin derecesini hesap etınekte, sonra da işe evet veya hayır demektedirler. Ahirete ait hesaplamayı hemen çok az kişi düşünmektedir. Fedakarlık ve feragat gibi insanı vasıflar "aptalca davranışlar" olarak değer hükmüne bağlanmaktadır. İnsanlanmız, maddi çıkarlarının sadık kulu, zebun hizmetçisi, kuşkulu bekçisidir. Onlan bu derece zillete razı eden dünyaya kar§l içlerinde beslediklerl sevgidir. (66) etı-Tac, M. A. Nasıf, 5/82'7· DIYANET DERGISi SAYI: 1 OCAK ŞUBAT 1975 D"ÜNYA HAYATINA KARŞI MÜŞLÜMANLARIN . TUTUMLAR! dünya konusunda tek bir şeyi hoş görmez. O da; sonlu sonsuzluk ufku olan kalbine girmesi, onun sevgisine mazhar olmasıdır. Oysa ki İsHlm; dünyanın; müslümanın Müslüman, ahirete yegane vasıta olduğu için dünyayı ihmaJ edemez. Ancak -tek de olsa- geçici bir vasıta olduğunu bile bile de onu gayenin sevgisine layık göremez. örnek Kul, Yüce Rasül Hz. Muhammed (s.a.s.) bu gerçeği; insanı bir garibe, bir yolcuya benzeterek dile getirir. İbn-i ömer (r.a.) anlatıyor: "Rasfilullah (s.a.s.) omuzurodan tuttu: - Dünyada bir garip ya da bir yolcu gibi ol. Kendini ölülerden say... buyurdu."67 Dünyada; ihtiyaç sebebiyle gurbete gitmiş ve işi bitince asıl vatanına dönecek olan bir ki§i gibi ya da henüz gitmek istediği yere varamamış bir yolcu gibi olmak demek; dünyayı geçicilik sıfatının üstüne çıkarmamak; asıl vatan ve vanlmak istenen yer değerine mazhar kılmamak demektir. Mutlak bir ölüm olayı başa geleceğine göre dünyada azgınlık ve sapkınlık kötülüğüne dܧmemek için §imdiden kendini ölmüş bilmek, ki§i için çok etkili bir dܧÜncedir. Aksi halde süse kanılacak, öze vanlamıyacaktır: "Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve günıüşe, salma ve güzel atlara, (öteki) hayvanlara, ekiniere karşı olan ihtiraslı sevgi insanlar için bezenip süslenmiştir. Bunlar dünya hayatının (geçici) birer faydasıdır. Varılacak yerin bütün güzelliği ise, Allah katındadır."·68 Ahiret, oradaki mutlak adalet, dünya düzeninin, İslami yaşayışın kişi vicdanındaki en güvenilir destekleridir. Dünya sevgisi, bu destekleri vicdanlardan söküp atarsa, insanlar canavarlaşır, toplumlar dağılır. Çünkü "sevgi insanı kör ve sağır eder". Ahireti seven, cihad düşüncesiyle dünyayı da değerlendirir. Fakat dünyayı seven, aceleci ve peşinci zihniyet ve yaratılışının da etkisiyle inançlarından ve a.hiretten fedakarlık yapmakta, taviz vermekte bir sakınca görmez. Bu yüzden, dünya düzeni, ahiret mutluluğu ve insan gerçeği açılanndan İslamiyet, dünyayı ve nimetlerini değil bunların Allah'ı unutturacak olan sevgisini yasaklamıştır. Örnek Kul, Yüce RasO.l Hz. Muhammed (s.a.s.); "Bütün kötülüklerin, bütün hataların başı, dünya sevgisidir."6B buyurmu§tur. Allah'a kul olmak göreviyle dünyaya gönderilmiş olan insanların, ya§ama vasatlarının kölesi olmaları; kendi kendilerini, değerierini inkar ctrD.eleı·i deıut:hi-ir. Paö.işahın; niZmetçisinin emrine girmesi, onu kendisine amir yapması kadar abes ve utanç vericidir. DiYANET DERGiSI SAYI~ 1 OCAK İslam; dünyanın ne köhne ve metruk bir meta' haline düşmesini, ne de mabud kabUl edilecek kadar aşırı bir iltifata mazhar olmasını kabO..l eder. O, her varlığa olduğu gibi dünya ve nimetlerine de yaratılış gayesine uygun, layık oldukları önemin verilmesini tavsiye eder .. ŞUBAT 1.975 (67) et-Taç, M. A. Nasıf, (68) Al-i İmran: 14. (65) :::hya üiümi<i-Din, lYl. 5j159 ve 6 nolu dipnot. Gazım, 3jl97, Mısır.