Laikliği bir toplumsal barış kurumu olarak görüyoruz

advertisement
“Laikliği bir toplumsal barış kurumu olarak
görüyoruz”
Nisan 26, 2016 - 11:30:00
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Laikliği bir toplumsal hakemlik
kurumu, bir toplumsal barış kurumu olarak görüyoruz. Tıpkı demokrasi gibi, tıpkı hukuk devleti gibi
altını çizdiğimiz bir kavramdır” dedi.
Ömer Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde, Genel Başkan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında
düzenlenen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken, gazetecilere
açıklamalarda bulundu.
Bugün kendisini telefonla arayan bazı kişilerin, "Türk siyasetinde bir laiklik tartışması" konusunda
görüşlerini sorduklarını belirten Ömer Çelik, "Öncelikle şunu söylemek isterim ki, laiklik konusunda AK
Parti'nin politikası, resmi görüşü ve şimdiye kadarki tutumu nettir. AK Parti gerek parti programında
gerek parti tüzüğünde laiklik kavramının özgürlükçü bir laiklik tanımı çerçevesinde altını çizmiştir.
Laikliği bir toplumsal hakemlik kurumu, bir toplumsal barış kurumu olarak görüyoruz. Tıpkı demokrasi
gibi, tıpkı hukuk devleti gibi altını çizdiğimiz bir kavramdır. Bizim anayasa metnimizde laikliğin
olmayacağı gibi herhangi bir yorum ya da değerlendirme söz konusu değildir. Laiklik kavramı, bizim
anayasa tekliflerimizde daha önce yer almıştır. Yeni vereceğimiz teklifte de kuşkusuz demokrasi gibi
hukuk devleti gibi yer alacaktır." ifadelerini kullandı.
Türkiye'de önceden beri yürütülen bir tartışmaya işaret eden Ömer Çelik, geçmişte devletin, otoriter
bir yaklaşımla "militan" bir laiklik tanımı ortaya koyduğunu belirtti. Çelik, "Aslında bu, laikliğin tarih
içerisinde bir toplumsal ve siyasal kazanım olarak elde ettiği içeriğe de Türkiye'de toplumun
beklentisine de aykırı bir şeydi. Bu militan laiklik anlayışı aslında gerçek manada laiklik kavramıyla da
çatışan bir şeydi. Tabii laiklik nedir, sekülerizm nedir? Bununla ilgili literatürde çeşitli tartışmalar var.
Bunların siyasi tarih içerisinde, laikliğin, sekülerizmin ne anlama geldiğiyle ilgili de tartışmalar var ama
şimdi bu basın toplantısında o tartışmalara girmeyeceğim, ayrı bir televizyon programında onları
değerlendiririz." değerlendirmelerinde bulundu.
"AK Parti, özgürlükçü laiklik anlayışının her zaman yanında oldu"
Ömer Çelik, AK Parti'nin, "militan laiklik" yani devletin belli bir görüşü dayatarak, vatandaşlar üzerinde
baskı kurması şeklindeki bir anlayışın her zaman karşısında olduğunu vurguladı. AK Parti'nin,
özgürlükçü laiklik anlayışının her zaman yanında olduğunun altını çizen Çelik, bunun toplumsal barış
için merkezi bir rol alması gerektiğini belirtti. Ömer Çelik, "Nitekim biraz evvel Sayın
Cumhurbaşkanımız da açıklama yaptılar, Hırvatistan Cumhurbaşkanı ile olan basın toplantılarında.
Sayın Cumhurbaşkanımızın genel başkanlığı, başbakanlığı döneminde Mısır'a yaptığı bir seyahat
sırasında Arap Devrimi sonrasında kurulacak devletlerin, laik devletler olması gerektiği şeklinde de
son derece çarpıcı bir beyanı olmuştur." dedi.
"Militan laiklik" anlayışı konusunda örnekler veren Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Bir tanesi şu, 1983/2 Anayasa Mahkemesi kararı. Diyor ki 'Müslüman bir ülkede Avrupa'daki
genişlikte din ve vicdan özgürlüğü olması beklenemez'. Şimdi bu cümle, tipik otoriter, tipik oryantalist
yaklaşımın bir ürünü. Ne diyor, Müslüman bir ülke öncelikle bu özgürlüklere layık değildir şeklinde
bakıyor. İkincisi, devleti toplumun değerleriyle kavga ettiren bir yaklaşım içeriyor. Fakat laiklikle ilgili
bu yanlış yaklaşımı, laikliğin kendisidir diye tanımlayıp da laiklik kavramını olumsuzlamak doğru
değildir. Tam tersine bu tanım, bu Anayasa Mahkemesi kararı, çeşitli uygulamalarda da görüldüğü gibi
aslında laiklik kavramının orijinaliyle, özgürlükçü yapısıyla çatışan bir kavramdır. Biz buna Türkiye'deki
tartışmalar içerisinde laikçilik demiştik, laikliğin bir ideolojik boyuta dönüştürülmesi diye."
"Özgürlükçü laiklik anlayışı bölgemizde büyük bir kıymet"
Anayasa Mahkemesinin "Laiklik özgürlüklere kıydırılamaz" yönündeki kararını hatırlatan Ömer Çelik,
şunları kaydetti:
"O militan laiklik anlayışı içerisinden bakıp özgürlükler ve laikliği iki ayrı kutup olarak değerlendiriyor.
Bu hem demokrasiye aykırı bir yaklaşımdır hem laikliğin orijinaline aykırı bir yaklaşımdır. Laiklik
orijinalinde dinlerin, inançların birbirleri karşısında, devlet karşısında, herhangi bir vesayet odağı
karşısında, bunun yanı sıra inançsızlığı tercih eden vatandaşların tercihlerini de her türlü baskı
karşısında koruma altına alan, özgürlükçü bir yapıdır. Bugün etrafımızda gördüğümüz şekliyle din ve
vicdan hürriyetinin baskılandığı, insanların birbirlerini mezhepler ve dinler uğruna öldürdüğü, temel
insan haklarının dinlerin ve mezheplerin istismar edilmesi yoluyla yok edildiği şeklindeki bir tabloya
baktığımızda, aslında bu özgürlükçü laiklik anlayışının bölgemizde ne kadar büyük ihtiyaç olduğunu,
ne kadar büyük bir kıymet olduğunu daha açık bir şekilde görmekteyiz."
Ömer Çelik, laiklik, demokrasi, hukuk devleti gibi kavramların, eski Türkiye'de birbiriyle çatıştırılan,
birbiriyle vuruşturulan ve bağlamlarından saptırılan kavramlar olduğunu dile getirerek, "Oysa biz bu
kavramların birbiriyle çatışan değil birbirlerini tamamlayan, birbirlerini destekleyen, birbirleri arasında
sinerji üreten kavramlar olduğunu düşünüyoruz." dedi.
"Laikliği biz bir toplumsal hakemlik müessesesi, bir toplumsal barış ilkesi, devlet gücünü eline alanın
diğerleri üzerinde belli bir inanç, mezhep ya da inançsızlık adına baskı kuracağı bir yapı olarak değil
bütün inançlar karşısında vatandaşların başka tercihleri karşısında da devletin eşit mesafede durduğu
bir tarafsızlık ilkesi olarak algılıyoruz." ifadesini kullanan Ömer Çelik, bu açıdan laikliğin, demokrasi ve
hukuk devleti ile iç içe geçen bir kavram olduğunu ifade etti.
Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Bizim yaşadığımız problemler, Türkiye'nin siyasi tarihinde yaşanan problemler, bu kavramların kendi
bağlamlarından çıkarılıp ideolojik vesayet kavramları haline dönüştürülmesiydi. Bunlar zaten
kavramların orijinali de değildir. Örneğin 'militan demokrasi' gibi bir kavram kullanıldı, 'Demokrasinin
kendisini savunma hakkı vardır' diyerekten birtakım baskıların altı çizilmeye çalışıldı. Kuşkusuz bu
kavram, bu uygulamalar da bu yaklaşım da demokrasi kavramıyla zıt yaklaşımlardı. Aynı şekilde
militan laiklik anlayışı da gerçek laiklik anlayışıyla çatışan, toplumsal hak ve özgürlüklerle çatışan bir
anlayıştı."
Laikliğin, din, vicdan hürriyeti ve ifade hürriyetinin teminat altına alınmasında, demokrasi ve hukuk
devleti gibi merkezi bir kavram olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Bu çerçevede değerlendirmemiz, öteden beri vardır. Parti tüzüğümüz de parti programımız da
böyledir. Yeni anayasa teklifimizde de ki bu çalışmalar, Sayın Genel Başkanımızın başkanlığında,
bizzat kendisinin katıldığı toplantılarla geniş bir akademik istişare, geniş bir siyasi istişare ile
Türkiye'nin birikimini ve çağdaş dünyanın, ileri demokrasilerin birikimini hesaba katan, göz önünde
bulunduran bir yaklaşımla son derece disiplinli bir şekilde yürütülüyor. Gereken zaman içerisinde bu
taslağımızı hazırlamış olacağız. Çeşitli parti kurullarında, hükümette de bu tartışılacak. Bu bu taslağın
içerisinde de tabii ki demokrasi gibi, hukuk devleti gibi, laiklik kavramı da dediğim özgürlükçü
yaklaşımla ele alınacaktır. Bu konudaki yaklaşımımız bu şekilde açık ve nettir."
Avrupa Kürt Araştırmaları Merkezinin raporu
Basın toplantılarında sürekli dile getirdiğini ifade ettiği bir konuya işaret eden Ömer Çelik, "Birtakım
insanların Kürt etnisitelerin, Kürt kimliklerini istismar eden birtakım örgütler vasıtasıyla Kürtlerin
kazanımlarının çalınmaya çalışıldığını ve birilerinin bu Kürt örgütlerini bölgenin yeni Baas partisi haline
getirmeye çalıştığını uzun zamandır ifade ediyorum." diye konuştu.
Konuyla ilgili altı çizilmesi gereken bir rapor yayınlandığını belirten Ömer Çelik, raporda, Avrupa Kürt
Araştırmaları Merkezi Başkanı Eva Savelsberg'in çok önemli tespitlerde bulunduğunu vurgulayarak,
"PYD'nin bölgede yeni bir Baas rejimi kurduğunu, PYD'ye Batı'nın verdiği silahların DAEŞ'le
mücadeleye değil tam tersine Kürtlerin öldürülmesine, diğer Kürt grupların baskı altına alınmasına
harcandığını, bugün bölgede Kürtler üzerinde geçmişte Esad rejiminin Arapça konuşarak yaptığı zulmü,
bugün PYD'nin Kürtçe konuşarak Kürtlere zulüm yaptığını ve DAEŞ'e karşı kullanılmayan bu silahların
PYD tarafından bölgedeki masum halklara, özellikle de kendileri gibi olmayan Kürtlere karşı
kullanıldığını ifade ediyor. Burada yine bir kere daha PYD denilen terör örgütüyle Esad rejimi
arasındaki danışıklı dövüşün net bir şekilde ortaya koyulduğunu görüyoruz. Bunun da ciddi bir şekilde
değerlendirilmesi lazım." ifadelerini kullandı.
"Sağ olsunlar Ermeni vatandaşlarımız en önce kendileri tepki gösterdiler"
Batılı bir gazetede "Türkiye'de Ermenilerin mülklerine el koyulduğu" şeklinde yalan haber
yayınlandığını belirten Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"Özellikle Sur'daki kamulaştırmaların altı çizilerek bu haber yapıldı. Sağ olsunlar Ermeni
vatandaşlarımız en önce kendileri tepki gösterdiler. AK Parti zamanında tam tersine Ermenilerin
mülklerini aldığını, geçmişte gasbedilmiş mülklerinin kendilerine iade edildiğinin altını çizdiler. Ama
her zamanki gibi birtakım dış odakların Türkiye aleyhine propagandasını yine HDP sahiplendi ve
oradaki terör örgütünün faaliyetlerini örtbas etmek için, 'Ermenilerin mallarına el koyuluyor' şeklindeki
Türkiye'ye dönük bu kara propagandayı içeriye taşıyan yine HDP oldu. Bu haberin yalan olduğunu,
Ermeni vatandaşlarımız tarafından da bizzat yalanlandığını, AK Parti'nin uygulamalarının tam tersi
olduğunun altını bir kere daha çiziyoruz.”
BBC'nin terör örgütü liderlerinden Cemil Bayık ile röportajına ilişkin de değerlendirme yapan Ömer
Çelik, "Bu bir terör propagandasıdır, açık ve net bir şekilde, hiçbir şekilde gazetecilik faaliyeti ile
alakası yoktur" ifadesini kullandı.
Ömer Çelik şöyle devam etti:
"Eğer BBC birisinin çıkıp da bütün dünyada izlenen bir televizyon kanalının DAEŞ, El- Kaide, Boko
Haram ya da Nusra lideriyle röportaj yapmasını meşru bir habercilik olarak görüyorsa bunu da meşru
bir habercilik olarak kabul edebilir ya da BBC İngiltere yapılan saldırıda olduğu gibi İngiltere'deki terör
saldırısını üstlenen örgütün lideri ile o lideri masum gösteren bir röportaj yapılmasını meşru buluyorsa
o zaman bu haberi de meşru görebilir. Bu, terör örgütleri arasında ayrım yapılmasının tipik bir
örneğidir. Bir teröristin uluslararası bir kanalda bu şekilde, meşrulaştırıcı bir şekilde gündem almasını
açık bir şekilde kınıyoruz. Bunun terörle mücadele konusunda en hassas olunması gereken dönemde
tam zıddı bir uygulama olduğunun altını çiziyoruz."
Futbolda yaşanan şiddet olaylarına da değinen Ömer Çelik, Trabzonspor maçında hakeme yapılan
saldırı ile Ankara'da Amedspor yöneticilerine yapılan saldırıyı üzüntü ile karşıladıklarını belirtti.
Siyasetin, etnik meselelerin ya da diğer kimlik tartışmalarının kesinlikle futbola girmemesi gerektiğine
dikkati çeken Çelik, "Futbolun içerisinde bu tür kamplaşmalar olduğu zaman futbol, futbol olmaktan
çıkar ve bu tartışmalar karşısında daha ciddi yaptırımların ortaya konulması lazım. Bütün rekabeti ve
güzelliği içerisinde futbol, Türkiye'yi birleştiren bir duygunun, uygulamanın adı olmalıdır. Bu tip şiddet
olaylarına da karşı olduğumuzu, bu konuda daha ciddi yaptırımların takipçisi olacağımızın da altını
çiziyorum." diye konuştu.
"Anayasalar dindar ya da dindar olmayan diye ayrılamaz"
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı (TBMM) Başkanı İsmail Kahraman'nın 'dindar anayasa'
tanımlamasıyla kastedilen nedir?" ve "61 ve 82 anayasaları dindar anayasalar mıydı?" sorularını
cevaplayan Ömer Çelik, Kahraman'ın ikinci bir açıklama yaparak sözlerine açıklama getirdiğini, onun
sözlerini değerlendiren bir açıklama yapmayacağını, kendi görüşünü açıklayacağını vurguladı.
Bir siyasetçi olarak kendisini bağlayanın, AK Parti'nin programı ve tüzüğü olduğunu aktaran Ömer
Çelik, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bu konuları konuşulurken de anayasa hukuku ve siyaset bilimi kavramları içerisinde konuşurum, ben.
Dolayısıyla bu çerçeveden baktığımda dini anayasa ya da din dışı anayasa diye bir kavram olmaz.
Böyle bir değerlendirme yapılamaz. Şu olabilir; din ve vicdan hürriyetini teminat altına alan, yüksek
demokratik standartlarda yazılmış bir anayasa olabilir. Din ve vicdan hürriyetini teminat altına alma
konusunda demokratik standartları düşük olan, zayıf olan bir anayasa olabilir. Ama anayasalar dindar
ya da dindar olmayan, dini ya da dini olmayan şeklinde ayrılamaz. Nitekim bunların, kullandığımız
sıfatların her biri de aslında insanlara ve kişilere ait sıfatlardır. Anayasalar için ya da kurumlar için
kullanılmaması lazım. İnsanlar dindar olabilir, dindar olmayabilir. Bu onların tercihidir. Ama kurumlar
için böyle bir değerlendirme yapılması söz konusu değildir."
Ömer Çelik, 1961 anayasasının bir darbe sonrasında ortaya çıkan bir anayasa olduğunu vurgulayarak,
"Uygulamaları, yorumları ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla Türkiye'ye çok acılar yaşatmış bir
anayasadır. Nitekim o anayasa süreci aynı zamanda Türkiye'nin otoriterleşmesinin yeni bir sıçrama
yaptığı döneme denk gelmektedir. Dolayısıyla içerisinde bir takım dini terimler geçiyor diye o
anayasanın dini bir anayasa adı altında olumlanması doğru olmaz." şeklinde konuştu.
"Dini anayasa" diye bir kavram olmayacağını ifade eden Ömer Çelik, 1982 anayasasının ise faşist bir
ferman olduğunu söyledi.
Ömer Çelik, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
"Darbecilerin çeşitli dönemlerde birçok otoriter rejim gibi dini siyasette kullanmasının tipik örneği
olarak da o zaman bazı uygulamalara imza atılmıştır. Dolayısıyla 61 ve 82 anayasalarının olumlu ya da
olumsuz manada hele olumlu manada asla kabul edemeyiz, dini anayasa olarak adlandırılması diye bir
şey söz konusu olmaz. Anayasalar yüksek demokratik standartlarda olabilir, bu standartları
karşılamayan anayasalar olabilir, özgürlükçü olabilir, militan anayasalar olabilir ama dini anayasa,
gayri dini anayasa gibi kavramlar hem AK Parti'nin siyasi literatüründe yoktur hem siyaset bilimi,
anayasa hukuku dili açısından bu tip adlandırmalar doğru adlandırmalar değildir."
"Bir tartışma, bir ihtilaf yoktur"
AK Parti'nin ve AK Parti siyasetinin görüşünü açıkladığını aktaran Ömer Çelik, Türkiye'de kimsenin
laiklikle bir derdinin olmadığını, geçmişte laikliğin olumsuz uygulamalarıyla ilgili pek çok eleştiriler
yapıldığını anımsattı.
Ömer Çelik, "Türkiye'nin toplumsal bilinci de yani Türkiye'nin sosyolojisi de Türkiye'nin devlet aklı da
yani Türkiye'nin siyasal aklı da militan laiklik anlayışını aşmıştır, özgürlükçü bir laiklik noktasına
gelmiştir. Dolayısıyla bunun bir rejim içerisinde tartışma gibi de algılanmaması gerekir. Demokrasi,
hukuk devleti ve laiklik konusunda Türkiye'de ana mecralarda bir tartışma, bir ihtilaf yoktur. Herkes
kişisel görüşünü söyleyebilir. Kişisel görüşüyle ilgili entellektüel, felsefi, siyasi tartışma yapabilir. Ama
AK Parti'nin görüşü budur." diye konuştu.
Download