Untitled - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
KIZILAY BÖLGESİNİN MEKANSAL GELİŞİMİNİ KENTSEL AÇIK
MEKANLAR ÜZERİNDEN OKUMAK
Duygu ÖZDEN
YÜKSEK LİSANSTEZİ
MİMARLIK ANABİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
AĞUSTOS 2014
Duygu Özden tarafından hazırlanan “KIZILAY BÖLGESİNİN MEKANSAL
GELİŞİMİNİ KENTSEL AÇIK MEKANLAR ÜZERİNDEN OKUMAK” adlı tez
çalışması aşağıdaki jüri tarafından OY BİRLİĞİ ile Gazi Üniversitesi Mimarlık
Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Danışman: Doç. Dr. Esin Boyacıoğlu
Mimarlık Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum.
...………
Başkan: Prof. Dr. Zeynep Uludağ
Mimarlık AnabilimDalı, Gazi Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum.
…………
Üye:Doç. Dr. Hakan Sağlam
Mimarlık AnabilimDalı, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum.
TezSavunmaTarihi:
…………
12/08/2014
Jüri tarafından kabul edilen bu tezin Yüksek Lisans Tezi olması için gerekli şartları yerine
getirdiğini onaylıyorum.
………………….…….
Prof. Dr. Şeref SAĞIROĞLU
Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü
ETİK BEYAN
Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak
hazırladığım bu tez çalışmasında;

Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar
çerçevesinde elde ettiğimi,

Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına
uygun olarak sunduğumu,

Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak
gösterdiğimi,

Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu,
bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi
beyan ederim.
Duygu Özden
12.08.2014
iv
KIZILAY BÖLGESİNİN MEKANSAL GELİŞİMİNİ KENTSEL AÇIK MEKANLAR
ÜZERİNDEN OKUMAK
(Yüksek Lisans Tezi)
Duygu ÖZDEN
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Ağustos 2014
ÖZET
Bu çalışma Ankara’da Cumhuriyet döneminde planlanan Yenişehir’in mekansal
bağlamının günümüze gelinceye kadar üretilen, tüketilen ve yeniden üretilen
anlamlarını deşifre etmektedir. Arsa ve imar siyaseti ve kapitalist sermayenin kent
üzerindeki etkisi gibi nedenlerle yönetim erkinin strateji ve taktiklerinin gündelik
yaşam pratiklerine etkisi ele alınmıştır. Yazılı kaynaklar, fotoğrafların ve haritaların
analiz edilmesiyle, Cumhuriyet döneminden günümüze uzana tarihsel süreçte
Yenişehir’de mekansal pratikler ve bunların mekanları dönüştürmesi makro ölçekte
bulvar, düğüm noktaları ve yaya bölgeleri üzerinden okumalarla incelenmiştir.
Mekansal pratiklerin geçirdiği dönüşümlere bağlı olarak üretilen, tüketilen ve
yeniden üretilen kent mekanlarının, ‘‘mekan’’, ‘‘yer’’ ve ‘‘yok-yer’’e dönüşümü
eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilmiştir.
BilimKodu
AnahtarKelimeler
SayfaAdedi
Danışman
:
:
:
:
802 1.100
Mekan, yer, yok-yer, Ankara, Kızılay Bölgesi
124
Doç. Dr. Esin BOYACIOĞLU
v
READING KIZILAY DISTRICT’S SPATIAL DEVELOPMENT ON URBAN OPEN
SPACES
(M. Sc. Thesis)
Duygu ÖZDEN
GAZİ UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCES
August 2014
ABSTRACT
In this study, until today produced, consumed and regenerated meannings of
Yenişehir’s spatial context which was planned in the Republic period in Ankara are
decoded. Furthermore, this study discussed the strategies and tactics of
management policies and their impacts on daily life practices in regard to zoning
policies and capital effects on the city. By analizing the written resources,
photographs and maps throughout history since the era of the Republic to extend
present, spatial practices and being converted spaces by them have been
analyzed by macro-scale readings on the boulevard, nodes and pedestrian zones.
Depending on the transformation of spatial practices, produced, consumed and
regenerated urban spaces transformation to ‘‘space’’, ‘‘place’’ and ‘‘non-place’’
was established with a critical approach.
ScienceCode : 802 1.100
KeyWords
: Space, place, non-place, Ankara, Kızılay District
PageNumber : 124
Supervisor
: Assoc.Prof. Dr. Esin BOYACIOĞLU
vi
TEŞEKKÜR
Lisans ve Yükseklisans eğitimim boyunca değerli fikirleri ve katkılarıyla
hoşgörüsünü eksik etmeden beni yönlendiren değerli tez danışmanım Sayın Doç.
Dr. Esin Boyacıoğlu’na, tezime fikirleri ile katkı sağlayan Sayın jüri üyelerim Prof.
Dr. Zeynep Uludağ ve Doç. Dr. Hakan Sağlam’a, çalışmama katkıda bulunan
Sayın Doç. Dr. Neşe Gurallar Yeşilkaya’ya, güven ve anlayışları için Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’ndeki değerli öğretim üyelerine, yardım ve
destekleri için Harita Genel Komutanlığı personeline ve Ankara Büyükşehir
Belediyesi personeline, arkadaşlarım Esma Gül Alp ve Emel Karakaya’ya, beni
sonuna kadar destekleyen annem, babam ve yardımcı olan sevgili kardeşim Gül
Melike Özden’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET ................................................................................................................
iv
ABSTRACT ......................................................................................................
v
TEŞEKKÜR ......................................................................................................
vi
İÇİNDEKİLER ...................................................................................................
vii
ŞEKİLLERİN LİSTESİ ......................................................................................
x
RESİMLERİNLİSTESİ ......................................................................................
xi
1. GİRİŞ .........................................................................................................
1
2. MEKAN VE YER TARTIŞMASI ...........................................................
5
2.1. Yer – Yok-yer ve Mekan – Dönüşen Mekanların Kavramları .................
6
2.2. Yok-yerlerin Oluşma Nedenleri ...............................................................
16
2.2.1. Bireysel otomobillerin artışı ..........................................................
16
2.2.2. Kentin bölünmesine neden olan kentsel canlandırma imar ve
arsa kullanım siyaseti ...................................................................
19
2.2.3. Kamusal kent alanlarından özel ve kamusal kuruluşların
sorumlu olması.............................................................................
22
3. KENTSEL MEKAN DENEYİMİ VE KENTSEL MEKANI
OKUMAK ......................................................................................................
25
3.1.Kentsel Mekan Deneyimi ..........................................................................
25
3.2.Kentsel Mekanı Okumak...........................................................................
28
3.2.1.Şekil-zemin teorisi .........................................................................
29
3.2.2.Bağlantı teorisi ..............................................................................
31
3.2.3.Yer teorisi ......................................................................................
32
4. KIZILAY BÖLGESİ’NİN KENTSEL AÇIK MEKANLARININ
DEĞİŞİMİNİN ANALİZİ ...........................................................................
35
viii
Sayfa
4.1.Ankara’nın Planlanması Aşamasında Genel Durum ...............................
35
4.2.Cumhuriyet sonrasında Ankara’da kentsel gelişme politikaları ...............
36
4.3.Kent Planları ve şekil-zemin ilişkileri ........................................................
38
4.3.1. JansenPlanı ve şekil-zemin ilişkisi ..............................................
38
4.3.2. Yücel-UybadinPlanı ve şekil-zemin ilişkisi...................................
45
4.3.3. 80 sonrasından günümüze şekil-zemin ilişkileri ...........................
49
4.4.Kent Planları ve bağlantı ilişkileri..............................................................
54
4.4.1.Lörcher Planı ve bağlantıilişkileri ...................................................
54
4.4.2.Jansen Planı ve bağlantıilişkileri ...................................................
55
4.4.3.Yücel-Uybadin Planı ve bağlantıilişkileri........................................
60
4.4.4.80 sonrasından günümüze bağlantıilişkileri ..................................
63
4.5. Kent Planları ve yer teorisi .......................................................................
72
4.5.1. Lörcher Planı ve yer teorisi ..........................................................
72
4.5.2. Jansen Planı ve yer teorisi ...........................................................
73
4.5.3. Yücel-Uybadin Planı ve yer teorisi ...............................................
81
4.5.4. 80 sonrasından günümüze yer teorisi ..........................................
86
5. SONUÇ ........................................................................................................................................ 97
KAYNAKLAR .................................................................................................... 103
EKLER.............................................................................................................. 111
EK-1. 1942 Yenişehir........................................................................................ 112
EK-2. 1952 Yenişehir........................................................................................ 113
EK-3. 1963 Yenişehir........................................................................................ 114
EK-4. 1978 Yenişehir........................................................................................ 115
EK-5. 1991 Yenişehir........................................................................................ 116
ix
Sayfa
EK-6. 2014 Yenişehir........................................................................................ 117
EK-7. 1925 Lörcher Yenişehir Planı ................................................................. 118
EK-8. 1932 Jansen Yenişehir Planı .................................................................. 119
EK-9. 1986 Yalçın-Beate Oğuz’un Kızılay Çevre Düzeni ve Yaya Bölgeleri
Projesi ................................................................................................... 120
EK-10. 1987 Turgay Ateş’in Sakarya, Selanik, Tuna, Bayındır, İnkılap
Sokakları Yaya Bölgesi İmar Klavuz Planı ............................................ 121
EK-11. 1987 Turgay Ateş’in Sakarya Yaya Bölgesi Selanik Caddesi tasarımı . 121
EK-12. 1984 Sezar Aygen Güvenpark Restorasyon Projesi ............................. 122
EK-13. 1997 Selami Sözer Güvenpark Restorasyon Projesi ............................ 122
EK-14. 2010 Hilmi Güner Güvenpark Yer altı Dolmuş Durakları ve Çevre
Düzenleme Projesi ............................................................................... 123
ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................... 124
x
ŞEKİLLERİNLİSTESİ
Şekil
Sayfa
Şekil 1.1. Çalışma alanı sınırları .......................................................................
3
Şekil 4.1. Jansen planı şekil-zemin ilişkileri ......................................................
41
Şekil 4.2. 1942 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ...........................................
43
Şekil 4.3. 1952 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ...........................................
46
Şekil 4.4. 1978 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ...........................................
47
Şekil 4.5. 1991 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ...........................................
51
Şekil 4.6. 2014 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ...........................................
52
Şekil 4.7.Lörcher Planı bağlantı ilişkileri ...........................................................
54
Şekil 4.8.Jansen Planı bağlantı ilişkileri ............................................................
56
Şekil 5.1. 1942 şekil-zemin ilişkileri .................................................................. 114
Şekil 5.2. 2014 şekil-zemin ilişkileri .................................................................. 114
xi
RESİMLERİNLİSTESİ
Resim
Sayfa
Resim2.1.Fransa 1780 .....................................................................................
12
Resim2.2.Fransa 1789 Mülkiyet İlişkileri ..........................................................
12
Resim3.1. Kentsel mekan teorileri diyagramı .....................................................
28
Resim 4.9. 1942 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj ...................................
57
Resim 4.10. 1952 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj ..................................
57
Resim 4.11. 1952 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj .................................
59
Resim 4.12. 1963 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj ..................................
59
Resim 4.13. 1952 hava fotoğrafı Kızılay Meydanı ............................................
60
Resim 4.14. 1963 hava fotoğrafı Kızılay Meydanı .............................................
60
Resim 4.15. 1952 hava fotoğrafı Zafer Meydanı ..............................................
60
Resim 4.16. 1963 hava fotoğrafı Zafer Meydanı ..............................................
60
Resim 4.17. 1978 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ............................................
63
Resim 4.18. 1991 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ve Abdi İpekçi Parkı ..........
64
Resim 4.19. 2014 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ve köprüsü .........................
64
Resim4.20. Kızılay Meydanı’nda Bariyerler ......................................................
65
Resim4.21. Kızılay Meydanı’nda Bariyerler .......................................................
65
Resim4.22. 2014 Atatürk Bulvarı Otobüs Durakları ..........................................
66
Resim4.23. 2014 Kızılay Bölgesi yaya bağlantıları ............................................
67
Resim4.24. Atatürk Bulvarı refüj 2014 ..............................................................
68
Resim4.25. Atatürk Bulvarı 2014 yaya geçişleri ...............................................
68
Resim4.26. 1978 Kızılay Bahçesi ve Güvenpark ...............................................
69
Resim4.27. 1991 Kızılay Bahçesi yok olmuş- Güvenpark Dolmuş Durakları
Yapılmış ...........................................................................................................
69
xii
Resim
Sayfa
Resim4.28. Sıhhiye Meydanı, Atatürk Bulvarı 1930 ..........................................
71
Resim4.29. Zafer Meydanı’ndan Sıhhiye’ye Bakış 1932 ..................................
71
Resim4.30. Havuzbaşı ve Kızılay Binası ............................................................
73
Resim4.31. Kızılay 1936...................................................................................
74
Resim4.32. Atatürk Bulvarı, Bakanlıklar 1936 ....................................................
75
Resim4.33. Yenişehir Güvenlik Anıtı 1937 .......................................................
75
Resim4.34. Zafer Meydanı’ndan Kızılay’a Bakış 1945 .....................................
77
Resim4.35. 1960 Kızılay Meydanı ......................................................................
82
Resim4.36. 1960’lar Atatürk Bulvarı .................................................................
82
Resim4.37. 1960 Zafer Meydanı.........................................................................
82
Resim4.38. 70’li Yıllar Kızılay Meydanı ............................................................
84
Resim4.39. 70’li Yıllar Atatürk Bulvarı’ndaki Dükkanlar .....................................
84
Resim4.40. 70’li Yıllar Bulvardaki Refüj ............................................................
84
Resim4.41. 70’li Yıllar Atatürk Bulvarı’nda tören ................................................
84
Resim 4.42. Sakarya Caddesi 2014 .................................................................
87
Resim 4.43. Yüksel Caddesi 2014....................................................................
87
Resim 4.44. Sakarya Caddesi metro çıkışı2014 ................................................
88
Resim 4.45. İzmir Caddesi metro çıkışı 2014 ...................................................
88
Resim4.46. 2014 Kızılay Meydanı: popüler, sanatsal derinliği olmayan objeler
.............................................................................................................................
91
Resim4.47. Kızılay Meydanı Ankara Büyükşehir Belediyesi Kedi Heykelleri
.........................................................................................................................
91
Resim4.48. Güvenpark Dinozor Heykeli .............................................................
91
Resim4.49. Güvenpark Şişme Goril Heykeli .....................................................
91
xiii
Resim
Sayfa
Resim4.50. Kızılay Meydanı 2013 ......................................................................
93
Resim4.51. Mart 2014 Kızılay- Güvenpark’ta Bekleyen Polis...........................
94
Resim4.52. Mart 2014 Kızılay- Güvenpark’ta Eylem ........................................
94
Resim 4.53.Güvenpark 2014 ..............................................................................
94
Resim 4.54. Güvenpark dolmuş durakları 2014 ...............................................
94
1
1. GİRİŞ
Kentler sosyal, kültürel, ekonomik ve politik strateji ve taktikler ile insanihtiyaçları
doğrultusunda biçimlendirilen yaşam ortamlarıdır. Bu taktik ve stratejiler kentlinin
gündelik yaşamını da yapılandırılmasının bir aracıdır. Kentsel mekan gündelik
yaşamın mekansal deneyimlerini yansıtır. Bu deneyimler toplumun kentsel
belleğini meydana getirirken kentlilik bilincinin oluşmasını sağlar. Kent, içinde
yaşayan kentli özne ile var olur ve kentsel mekanlar da kentli öznenin
deneyimleriyle anlam kazanır. Kentli öznenin kentsel mekanı deneyimleme biçimi
olan yürüme eylemi mekansal tüketim ve üretimin aracıdır. Yürüme eylemi ile
gerçekleşen deneyim kentteki mekansal üretim ve tüketim ilişkilerini şekillendirir.
Mekanların üretilmesi, tüketilmesi ve yeniden üretilmesi bu deneyimlerle ilişkilidir.
Bu ilişkiler sürekli bir döngü halinde olmalıdır, çünkü kentlerin yaşamı buna
bağlıdır. Mekansal üretim gündelik yaşamda deneyimleri ile gerçekleşirken üretilen
mekanlar bu deneyimlerden oluşan pratiklerin farklı türleriyle farklı anlamlar ve
fonksiyonlar kazanabilirler. Pratiklerin çeşitlenmeleri mekanların üretim biçimlerinin
zenginleşmesine neden olurken kavramsal altyapıların yeniden düşünülmesini
gerektirir. Kentsel alanda değişen kullanım ve deneyim biçimleri ve anlamlarını
ifade edebilmek için ‘‘mekan’’ ve ‘‘yer’’in kavramsal tanımlamalarına ihtiyaç
duyulur. Mekanların üretim biçimleri değiştikçe onları ifade etmek için kullanılan
kavramlar da değişmektedir. Kentsel mekanda sürekli değişim ve dönüşüm
halinde olan bu ilişkiler mekan kavramının kendisinin ve anlamlarının birbirlerine
dönüşmesine ve sürekli devinim halinde olmasına neden olur.
Bu çalışma Türkiye Cumhuriyet’inin başkenti olan Ankara’nın planlanması
sürecinde yeni ideallerin ve yeni yaşamın temsil edildiği ve eski kentin güneyinde
planlanan yeni Ankara’da gündelik yaşamın yapılandırıldığı Yenişehir’in mekansal
anlamını, değerlerini ve kentsel mekanı üretme biçimlerinin zamanla değişimini
konu almaktadır. Bölgenin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik strateji ve taktiklerle
kentsel mekanın üretim ve tüketim ilişkilerinin nasıl biçimlendiğini, bu ilişkilerin
dönüşümlerinin mekansal pratikleri ve oluşumları nasıl etkilediğini ortaya çıkarma
amacını taşımaktadır. Yenişehir Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojisini ve başkent
Ankara’nın modern yüzünün temsili mekanı olarak tasarlanmıştır ve kentin
gündelik yaşamını yapılandırmıştır. İçerdiği anlamlar ve zaman içerisinde ‘‘mekan’’
2
ve ‘‘yer’’ bağlamında geçirdiği mekansal dönüşümler bu çalışmanın kapsamını
oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında Yenişehir’de kentsel mekanın geçirdiği
fiziksel ve kavramsal dönüşümler, Cumhuriyet döneminden günümüze kadar olan
süreç içerisinde kent planlama ve imar siyasetinin gündelik yaşamı ve kentsel
mekanı yapılandırma stratejileri dikkate alınarak, değişen kent planlarının
uygulandığı dönemlere göre sınıflandırılarak incelenmektedir. Bu dönemlerdeki
kentsel tasarılar ve taktiklerin ışığında değişen fiziksel mekanlarınmekansal
pratiklerine nasıl yansıdığı ve kentteki mekansal üretim ilişkilerini nasıl etkilediği
araştırılmaktadır. 1923’ten bu yana bölgedeki değişim ve dönüşüm göz önüne
alındığında mekansal pratiklerin üretilen, tüketilen ve yeniden üretilen mekanların
‘‘mekan’’ ve ‘‘yer’’ kavramsalında tartışılarak ‘’yok-yer’’ ile ifade edilen kavramlara
dönüşümünün ortaya koyulması ve bu bağlamda R. Trancik’in kentsel mekanı
okumada ve anlamlandırmada kullandığı teorilerden de yararlanarak kuramsal bir
okuma yöntemi geliştirilerek Yenişehir’in bugünkü durumuna ışık tutmak ve
saptamalar yapmak amaçlanmıştır. Bu okuma yöntemi çalışma konusunda
literatür taraması sonucunda ortaya çıkarılan kavramsal araştırmalar ve çalışma
alanına ait görsel veriler incelenerek geliştirilmiştir.
Kentsel mekanın fiziksel ve bağlamsal çözümlemelerini yaparken R. Trancik’in
kentsel mekan tasarımı teorisi araç olarak kullanılmıştır. Kentin fiziksel mekan
oluşumlarının gözlenmesinde ‘‘şekil-zemin’’ ve ‘‘bağlantı’’ teorileri ile bölgenin
haritaları oluşturulmuşve yerinde yapılan gözlemlerle okunmuştur ve mekansal
pratiklerle anlam kazanan ‘‘yer’’ teorisi üzerinden de analitik bir okuma yapılmıştır.
Bu çalışmada tarihsel süreçte kent mekanının pratiklerle kullanımı konusunda
Certeau’nun bahsettiği üzere hikayaler ve haberlere konu olmuş eylemler
üzerinden kentin gündelik kullanımına dair bilgilerden de faydalanılacaktır.
Günümüz mekansal analizi kentin kullanıcıları tarafından gerçekleştirilen gündelik
yaşamdaki mekansal pratiklerin gözlemlenmesiyle incelenecektir.
Çalışma alanı olarak seçilen Yenişehir, Ankara’nın ilk planı olarak bilinen C.
Lörcher ve H. Jansen planlarında tasarlanmış olduğu sınırları ile ele alınmıştır. Bu
Sıhhiye Köprüsü’nden Güvenpark ve Bakanlıklar’a kadar Necatibey ve Mithatpaşa
3
Caddelerinin sınırlandırdığı alandır. Günümüzde Kızılay olarak adlandırılan bu
alan çalışma alanı olarak seçilmiştir.
Şekil.1. 1. Çalışma alanı sınırları (www.google.map)
Çalışmanın ‘‘Mekan ve Yer Kavramsal Tartışmaları’’ bölümünde ‘mekan kavramı
üzerinde durulmuş, yöntemleri mekansal üretim ve tüketim ilişkileri ışığında
‘‘mekan’’, ‘‘yer’’ ve ‘‘yok-yer’’ kavramlarının mekansal eylem ve deneyimlerle nasıl
ifade kazandığı değişen ve kaybolan değerler tartışılmıştır. Ayrıca kentsel alanda
yok-yerlerin oluşma nedenleri incelenmiştir.
Çalışmanın ‘‘Kentsel Mekan Deneyimi ve Kentsel Mekanı Okumak’’adlı üçüncü
bölümünde kentsel mekanın deneyimlenmesi üzerinde durulmuş, yürüme
eyleminin kentsel mekanı üretmedeki rolü tartışılmıştır. Ayrıca R. Trancik’inteorisi
4
ışığında
kentsel
mekanı
analiz
etmede
araç
olarak
kullanılan
teorisi
incelenmektedir.
Çalışmanın dördüncü bölümünde önceki bölümlerde açıklanan kavramlar ve
teoriler kullanılarak Yenişehir’in tasarlandığı tarihten bugüne mekansal dönüşümü
makro ölçekte okuma ve analizler ile incelenmiştir. Kent planları, hava fotoğrafları,
haritalar ve fotoğraflardan yararlanarak mekanların fiziksel değişimi incelenirken,
yazılı kaynaklardan yararlanılarak kentsel mekanın deneyimlenmesi üzerine
okumalar yapılmaya çalışılmıştır. Bu okumalar Yenişehir’in kent planlama ve imar
siyaseti uygulamalarına göre ele alınmıştır. Çalışma alanı çerisindeki önemli
kentsel açık mekanlar olan Atatürk Bulvarı, Sıhhiye Meydanı, Zafer Meydanı,
Kızılay Meydanı, Güvenpark, İzmir, Sakarya ve Yüksel Yaya Bölgelerinin
mekansal oluşumları ve dönüşümlerine dikkat çekilmektedir.
Çalışmanın ‘‘Sonuç’’ bölümünde ise Cumhuriyet’in modernleşme projesinin kent
sahnesinde temsil edildiği Yenişehir’in günümüzün koşullarında mekansal
yapısının, anlam ve öneminin ve değişen mekansal pratiklerinin irdelenerek,
toplumsal belleğimizde değişen ve kaybolan değerlere dikkat çekmek ve bir
farkındalık
kazandırmak
amacıyla
bu
mekanların
fiziksel
ve
bağlamsal
dönüşümleriyle ortaya çıkan problemleri ve potansiyelleri üzerine saptamalar
yapılmıştır.
5
2. MEKAN VE YER TARTIŞMASI
Kentsel oluşumun vazgeçilmez elemanları olan ve farklı biçimlerde tanımlanabilen
‘‘mekan’’ ve ‘‘yer’’ kavramsal olarak birbirleriyle ilişki içerisinde olup birbirlerine
dönüşebilmektedirler. Bu dönüşümler esnasında mekan ve yerin farklı kavramsal
ifadeleri de ortaya çıkmaktadır.
‘‘Mekan’’ ve ‘‘yer’’ kavramları tarih boyunca birçok düşünürün derin dünya
görüşleriyle ifade bulmuştur.
Leibniz’e göre ‘‘Mekan ‘‘kendindedir’’, mekan ne ‘hiçbirşey ne de bir şey’, hatta
şeylerin toplamından veya onların toplamının biçiminden daha az bir durumdur;
mekan gerçekte ‘‘farkedilmez olandır’’ (Lefebvre, 1993: 169).
Heidegger yer kavramını ‘‘being-in-the-world’’ dünyada var olma kavramıyla ifade
eder ve bu bağlamda mekanı ‘‘dünya için asli oluşumlardan birisi’’ olarak görür
(Uluğ, 1996). Ona göre “Her araç bir yerdedir. Bu yer sadece fiziğin öngördüğü
basit bir mekan(space) değildir. Her şey yerimsidir. Fiziksel mekanlarını
değiştirdiklerinde bile orijinal tanımlamalarını korurlar… Yer (locus) var olanların
kendilerini gösterme biçimidir” (Turan, 1994).
Modern felsefede mekan zaman ve deneyim kavramlarıyla ilişkilendirilmektedir.
Deneyim kavramı bireyi zaman ve mekan bağlamında ve bu çevrede ele alır.
Semra Aydınlı deneyim kavramından ‘‘yaşantı’’ olarak bahseder ve ona göre
‘‘Yaşantı kavramı, sosyal, psikolojik, kültürel, tarihsel etki alanları ile ilişkisi içinde
mekan ve zaman kavramını kendine özgü bir karakter taşıyan ‘‘yer’’ kavramına
dönüştürür’’(Aydınlı,2002 :45).
Sonuç olarak ‘‘mekan’’ ve ‘‘yer’’ kavramları birbirleriyle ve bireyin deneyimiyle
ilişkili olarak tanımlanır ve anlam kazanırlar. Bu çalışma kapsamında mekan ve yer
kavramları bu bağlamda ele alınıp tartışılmaktadır.
6
2.1. Yer – Yok-yer ve Mekan – Dönüşen Mekanların Kavramları
MarcAugé ‘‘yer’’in oluşumunu bir toplumsal gruptaki ortak ve bireysel amaçlardan
ve kipselliklerinden biri olarak tanımlar (Augé, 1997). ‘‘Yer’’in toplumsallığı ve
bireyselliği ile ilgili olan bu tanımlamaya ek olarak toplumsal olma durumunun
gereği olarak gelenek, alışkanlık, ritüeller ve bireysel deneyimlerle var olan alanı
içselleştirir (İl, 2005). Augé’ye göre bu toplumsal gruplar kimlik ile ilişkisel olarak
kimlik unsurlarını simgeleştirme ihtiyacındadırlar; bu nedenle, simgeleştirilen ve
kaydedilen anlamdaki bu yere ‘antropolojik yer’ der (Augé, 1997). Örnek verecek
olursak en ilkel topluluklar bulundukları alanı kendilerine ait olarak simgeleştirmek
için tabiattaki çizgileri kullanmışlardır; bir derenin iki yakasının iki farklı kabilenin
yaşam alanı sınırını oluşturması gibi (İl, 2005).
Augé ‘antropolojik yer’i tanımlarken ‘‘yer’’in geometrik oluşundan yola çıkarak,
mekansal olarak geometrinin ‘‘çizgi, çizgilerin kesişmesi ve kesişme noktası’’
terimleriyle ifade eder ve şöyle bir örnekle açıklar: Tabiatta, güzergahlar, çizilmiş
olan eksen ve yollar; insanların toplanmalarında kullanılan çok büyük kamusal
alanlar ve kavşaklar bu eksenlerin kesişim noktalarıdır. Söz konusu antropolojik
yer, burada yaşayanlar için bir anlam taşımanın yanı sıra burayı gözlemleyenler
için de anlaşılır olur. Bu anlam ve anlaşılır olma durumu her yeni güzergah ve
ritüel ile güçlenerek antropolojik yerin özelliklerini tanımlamaktadır. Augé’ye göre
antropolojik yerin üç temel özelliği, yerin ilişkisellik, tarihsellik ve kimliğe ilişkin
özelliklerine sahip olmasıdır; bu üç özelliğe sahip olmayan yer ise ‘‘yok-yer’’dir.
‘‘Yok-yer’’i ‘‘yer’’in karşıtı olarak tanımlar ve onu süpermodernitenin ürettiğini
söyler (Augé, 1997).
Augé’ninsüpermodernlik ya da üstmodernlik olarak adlandırdığı hızla değişen
dünyada modernizmin getirdiği ‘‘yeni’’nin varlığını uzun süreli devam ettirememesi
ve yerini yeni ‘‘yeni’’ye bırakmasıdır (Yırtıcı, 2005). Bu ‘‘yer’’in sürekliliğini
koruyamaması anlamına gelmektedir.
Mekan, fiziksel olarak üretilmiş bir nesne olmanın yanı sıra toplumsal, ekonomik
ve yaşanan her türlü değişimden etkilenen zamanla kullanılan ve tüketilen bir
nesnedir. Fiziksel boyutunun yanında toplumsal ilişkilerle de biçimlenmektedir.
7
Çağdaş ve kapitalist bir toplumda, maddi üretim artışı, gündelik yaşamın
örgütlenme biçimi, teknolojik ilerlemeler mekanın karakterini etkilemiş ve soyut bir
karakter kazanmasını sağlamıştır. Yaşanan değişimler ve kapitalizm mekanı kar
elde etmek için bir araç gibi görerek onun değerlerini nicelleştirme eğilimindedir.
MarcAugé kapitalist ekonominin oluşturduğu bu yeni mekan tipolojisini ‘‘yok-yer’’
kavramı ile tanımlamaktadır (İl, 2005).
Augé yer ve yok-yer arasındaki ayrımın ‘‘yer’’ ve ‘‘mekan’’ arasındaki anlam
zıtlığından kaynaklandığını iddia eder. Michel de Certeau’nun öne sürdüğü yer ve
mekan kavramlarının analizinden yola çıkarak ‘‘mekan’’ın sık kullanılan bir ‘‘yer’’
ifadesi kazandığını ve mekanın vücut hareketinin yer değiştirmesiyle ‘‘yer’’in
canlandığı ve anlamı kazandığı tezini destekler (Augé, 1997).
Micheal de Certeau’e göre de ‘‘mekan eylemler tarafından üretilir’’. Şöyle ki
Certeau“mekan kullanılan yerdir, eylemlerin kesiştikleri bir noktadır. Şehirciliğin
geometrik açıdan yer olarak tanımladığı sokağı, mekana dönüştürenler, orada
yürüyen yayalardır.” diyerek mekanı yayanın hareketiyle ilişkilendirir ve yeri de
kullanılan mekan ile tanımlar.Certeau’ya göre bir mekanı caddeye dönüştüren
yayalardır. O bu sık kullanılan ve görülen mekanı, ‘‘bir yerde diğeri olmak, diğerini
gözlemlemek ve deneyimi tekrarlamak’’ olarak tanımlar (Certeau, 1984). Öyle ki
bir
alanda
gerçekleşen
eylem
orayı
‘‘mekan’’laştırırken,
bu
deneyimin
tekrarlanması ise orayı yer haline getirebilir. Aynı zamanda eylemi deneyimleyen
kişi kadar o alandaki gözlemci ve hatta bu deneyimi hayalinde canlandıran ya da
belleğinde tutan kişiler de orayı mekansallaştırabilir.
De Certeau gibi mekanı hareket ile tanımlayan pek çok düşünür vardır.
Zevi’ye göre mekan etkisinin oluşumunda hareket önemli bir yer tutar; öyle ki kişi
içinde bulunduğu mekanları hareket ile tanımlar (Zevi, 1993).
Ching de mekan içindeki aktivite ile anlam kazandığını söyler (Ching, 1975).
Hoogsstad hız ve çevreye önem verir ve mekanların hareketle doldurularak
mekanın hareketle belirlendiğini söyler (Hoogstad, 1990). Hareket ile tanımlanan
8
ve sınırları belirlenen mekan, bu hareketlerle isimlendirilebilir. Örneğin geçiş
mekanı ve bekleme mekanı gibi.
Certeaumekanın içindeki hareketi zaman ile de ilşkilendirir: ‘‘bir mekan, hız ve
zaman çeşitlenmesi ve yönelim vektörleri dikkate alındığında var olur. Bu nedenle
mekan hareketli elemanların kesişiminde oluşur.’’ der ve mekanın ‘‘pratik yapılan
yer’’ olduğunu söyler (Certeau, 1984). Certeau’nun bahsetmiş olduğu pratik
gündelik yaşam deneyimidir.
Augémekan
ve
deneyim
konusundaki
düşüncelerini
MauriceMerleau-
Ponty’nin‘‘Phénoménologie de la perception’’daki mekan algısında antropolojik
mekan ve geometrik mekan arasında bir farkı dile getirir; buna bir çevreyle ilişikli
bir deneyim görüntüsü ve bir zamanın eylemleri der (Augé, 1997).
Merleau-Ponty 1962’de ‘‘deneyim’’ kavramını ortaya koyar ve mekan ve beden
ilişkisi üzerine şöyle söyler: “bedenim olmasaydı, benim için mekan da olmazdı”.
Ona göre bedenimiz mekanla ilişki kurmada bir araçtır ve mekan da beden ile
şekillenir (Merleau-Ponty, 1962).
20. yüzyıl başlarında Fütürizm hız, kuvvet, hareket ve dinamizm kavramlarına
önem vermiş ve mekanın devinimle oluşumunu dördüncü boyut olarak ortaya
koymuştur. Bir mekanın deneyimlenmesini hareket eylemiyle ele almıştır (Atalar,
2006). Mekan sadece içerisinde hareket gerçekleştirilirken bulunulan zamanla
sınırlı değil, aynı zamanda geçmiş deneyimlerle de algılanmaktadır (Gündoğdu,
2002).
Hoogsstad da mekan ve zaman ilişkisini deneyimlerin zaman içindeki birikimine
bağlar.Ona göre mekanda hareket eden kişilerin bu mekanla ilişkili olarak kendi
hikayelerini oluşturmaları gerçek mekanı meydana getirir. Mekan içindekiler için
‘hafıza tiyatrosu’ haline gelir (Hoogstad, 1990).
Bedenin hareketi ve kişilerin
mekanla kurduğu bu ilişkisellik iç içe geçmiş mekanlar meydana getirir. Mekan
bedenler ile tekrar tekrar üretilir. Geçmişte yaşanan ve ritüelleşen pratikler gibi
davranan deneyimler belleğimizde ‘yer’ edinebilirler.
9
Lefebvremekan ve mekan üretimiyle ilgili ‘‘mekansal pratik’’, ‘‘mekanın temsili’’ ve
‘‘temsili mekan’’ olarak üç kavram sunar. Mekansal pratik üretim ve yeniden üretim
ilişkileri toplumsal oluşumlarla bağlantılıdır. Mekan temsili de üretim ilişkilerine
bağlı olmakta ve temsili mekan ise sosyal yaşantının gizli yönleriyle ilişkilidir
(Lefebvre, 1991). Lefebvremekanın üretimini bu üç kavramla ilişkilendirmektedir.
Bu üç kavramdan yola çıkarak Lefebvremekanı‘‘algılanan/görülen mekan’’,
‘‘düşünülen
mekan’’
ve
‘‘yaşanan
mekan’’
olarak
üç
kategoriye
ayırır.
Algılanan/görülen mekan günlük yaşam alanları olarak tanımlanabilen somut bir
mekan iken, düşünülen mekan mekan zihnin yorumu olan mekandır. Yaşanan
mekan ise bu iki mekanın birlikteliğinde oluşan gerçek mekan deneyiminin olduğu
mekanlardır (Lefebvre, 2002). Bir mekanda kişiler hem deneyimleyen, hem de
gözlemci ya da deneyimi düşünen kişiler olabilmektedir. Bu üç farklı deneyim
ifadesi mekanın üretim biçimlerini oluşturur.
Mekan kavramına benzer bir bakışı Soja da geliştirir. Soja Henri Lefebvre’nin
‘‘yaşanan mekan’’ kavramını geliştirdiği ‘third space’ /üçüncü mekan ya da
deneyimlenmiş mekanı olarak yorumlar. Bu tanıma göre deneyimlenmiş mekan,
madde ve algının ötesinde eylemlerin ve deneyimlerin alanıdır (Soja, 1996).
Kurulmuş ve algısal olarak simgeleştirilmiş bir yer olan antropolojik yer canlı olmalı
ve bir deneyim yapılmalıdır, Augé bu deneyimdeki hareketi de mekan kelimesi ile
tanımlamayı uygun bulmaktadır. Mekan kelimesinin fonksiyonelliği olması
açısından serbest mekan, spor mekanı, buluşma mekanı gibi farklı alanlardaki
aktiviteleri ifade eden kelimelerle birlikte kullanılır (Augé, 1997).
Augé yok-yer kelimesini iki ayrı gerçeklikle belirtir; ‘‘ilişkide olduğu kesin sonuçlarla
şekillenen mekan (ulaşım, ticaret, serbest…), ve bireylerin mekanla olan ilişkileri’’
(Augé, 1997: 94). Ancak yok-yer büyük kitlesel ilişkiler içinde sadece amaçları için
doğrudan ilişkide olunan yerdir. Alışveriş merkezleri, süpermarketler ya da
havaalanları gibi büyük alanlarda sadece amaçları doğrultusunda ilişkide olunan
sosyallik yaratan antropolojik yerin aksine terk edilmişlik hissi yaratan ‘‘yok-yer’’dir
(Augé, 1997). Bireylerarası ilişkilerin olmadığı iletişimin sessiz metinler yoluyla
sağlandığı yok-yer tam anlamıyla bir kamusal alanın var olamadığı bir yerdir.
10
Lefebvre’ye göre kent içinde sokak, meydan, kavşak ve bahçe gibi tanımlanan
alanların bir araya gelmesi ve ayrılmasında bir nötr unsur bulunmaktadır. Bu yer
ve mekana sahip olmayanlar ‘‘yok-yer’’lerdir (Lefebvre, 1970).
Tanyeli’ye göre yok-mekanlar o alana yapılabilecek ve yapılamayacak eylemlerin
listesine sahiptir. Yani bireyin denetimi dışında gerçekleştirilen eylemler mevcuttur.
İçerisinde insani ve toplumsal ilişkiler kurulamayan yok-mekan örneği olan
süpermarketlere karşılık, içerisinde bireysel iletişimin kurulabildiği mahalle
bakkallarının mekan olduğunu söyler (Tanyeli, 2004).
Augé ‘yok-yer’lerin gelişmekte olan mekanların yerleştiği ulaşım sistemlerinin
yoğun ağlar oluşturduğu mekanlarda sessiz bir iletişimin kurulduğu, bireysellikle
çevrelenmiş bir dünya ve ölçülebilir yeni bir obje olduğunu belirtir (Augé, 1997); ve
ölçülebilirliğini şöyle açıklar:
“Yok-yerler, dönemin ölçüsüdürler; ya da nicelleşebilen ve yüzölçümü, hacim
ve mesafe arasında yapılacak birkaç dönüştürme pahasına, hava, demir ve
kara yollarını ve “taşıt araçları” denilen devingen mekanları (uçaklar, trenler,
arabalar), havalimanlarını, uzay uçuşları için hazırlanmış istasyonları, büyük
otel zincirlerini, eğlence parklarını ve nihayet dağıtımın büyük yüzeylerini
(büyük ölçekli alış-veriş mekanları), bireyi çoğu kez yalnızca kendi kendinin
baska bir imgesiyle ilişkiye sokacak kadar garip bir iletişimin erekleri uğruna
dünya dışı uzayı seferber eden kablolu ya da kablosuz şebekelerin karmaşık
yumağını toplamak suretiyle ölçülen ölçüsüdürler.” (Augé, 1997: 87).
Günümüzde kentsel mekan ekonomik, politik sosyal ve kültürel ilişkilerin birbirini
var ettiği üretim ve tüketim ilişkileriyle var olmaktadır. Kentsel mekan fiziksel bir
nesne olmanın yanı sıra üretilen, tüketilen ve tekrar üretilen, sürekli yeniden
tariflenerek yeni anlamlar kazanan bir nesnedir.
Modern kapitalist toplumlarda kent toprağının metalaşması, sıkıcı fiziksel
ortamların üretilmesi ve kar tarafından idare edilmesi söz konusudur. Mekan çeşitli
olay ve nesnelerin sunulduğu bir altyapı halini aldığından dolayı mekandaki var
olan imkanlar da karlılığı artırmaya yönelik araçlara dönüşmektedir. Sermayenin
küresel akışı mekanın bağlam kavramını değiştirmiş ve mekan artık bağlam
kavramıyla açıklanamaz duruma gelmiştir. Bu kavram yerine soyut bir mekan-yer
ilişkisi tarifleyen ‘alan’ kavramı gündeme gelmiştir. Alan kavramı mekansal
11
düzenlemenin herhangi bir coğrafyada yer ile ilişki kurmadan ortaya çıkan ve
başka coğrafyalarda da tekrarlanabilir bir çevre olarak tanımlar. Genellikle yaya
ulaşımına dair düzenlemeler bulunmadığından yaya ulaşımı kısıtlıdır. Bu alanlar
uğranılan değil gidilen yerler olmakla birlikte bu gitme eylemi de otomobilin
mekansal deneyimini gerektirir (Yırtıcı, 2005). Günümüz şehirlerindeki tüketim
odaklı örgütlenmeler mekanın toplumsal olarak deneyimlenmesinde özellikle
otomobiller aracılığıyla ulaşılan mekansal düzenlemelerdir (Avcı, 2012). Özellikle
ticari alanlar olan Alışveriş merkezlerinin bulundukları alanları göz önüne alırsak
otomobil ile ulaşımın zorunluluk gerektirdiğini söyleyebiliriz.
Augé’nin değindiği ‘‘yok-yer’’lerin bir özelliği de bu mekanların büyüklükleri ile ve
dış mekanlardan ayrılmış olmaları, diğer mekanlar ile aralarına bir sınır koymuş
olmalarıdır (Augé, 1997). Bu sınır kentsel alanda yaya ulaşımını zorlaştıran ve
araç deneyimini zorunlu hale getiren bir duruma sebep olmaktadır ve hatta kentin
bütünlüğünü de bozabilmektedir.
Kentlerde otomobilin mekansal deneyiminin artışı yayaların mekansal deneyimini
aza indirgemektedir. Bu durum kentlerde araç trafiğine verilen önemin artmasına
ve
bundan
dolayı
ana
sirkülasyonların
araç
trafiğini
kolaylaştıracak
ve
hızlandıracak bir biçimde tasarlanmasına neden olmaktadır.
Augé’nin yok-yerler olarak nitelendirdiği süpermarketler, havaalanları, oteller,
alışveriş merkezleri vb. yerler toplumsal etkileşimin yaşanmadığı, geçmiş, gelenek
ve tarihsellik ile bağı olmayan ve kimliklerle tam olarak tanımlanamayan yerlerdir.
Bu yerler aynı zamanda sessiz iletişimin olduğu, yani insanların makineler, tabela
sistemleri, hatta sanal ortamla ilişkili oldukları mekanlardır. Otoyollardaki tabela
sistemleri, bankamatikler, marketlerdeki kendin ödeme yapabildiğin dijital kasalar,
bilboardlar, navigasyon araçları, afişler vb… Bu bakış açısından kapitalist ekonomi
mekanın kullanım değişimini de beraberinde getirmiş yok-yerler oluşumuna
katkıda bulunmuştur.
Günümüzde mekansal ilişkilerdense mekanlardaki biçimler olan tabelaların
mekanlara hükmetmeye başlar (Venturi, 1993). Lefebvre’ye göre gündelik hayatta
iletişim, simgeler ve işaretlerden oluşan bir anlatım anlamını kaybeder. Ona göre
12
bu iletişimin iletişimsizlikle bir olmasıdır (Lefebvre, 2013). Augé’nin sessiz iletişim
olarak ifade ettiği bu iletişim türünün Lefebvre’nin bahsettiği iletişimsizlikle
neredeyse eşdeğer olduğu düşünülebilir.
Yırtıcı’ya göre sermayenin sürekli değiştirilip yeniden kurulduğu modern
mekanlarda her türlü deneyim, toplumsal uzlaşma ve hafıza yoktur. Bunların
yerine metinler vardır. Metin mekanın kullanım kılavuzu gibidir. Metinlerle istila
edilmiş mekanlarda deneyim ve kişilik yoktur. Bu mekanlar yer ile bağlarını
koparmıştırlar (Yırtıcı, 2005).
Kent toprağının metalaşması ve tüketilmesine ilişkin gelişmeler sanayi devrimi ile
başlamıştır.
Toplumsallığın bireyselleşmeye dönüşmesine neden olan kapitalizm ve kar elde
etme süreci sanayi devrimi ile başlamış mekanı kağıt üzerinde alım satımı
yapılabilen bir meta haline getirmiştir (İl, 2005).
1789’da Fransız Devrimi’yle toprak da özgürlüğüne kavuşmuş ve aristokratların ve
kiliselerin mülkiyetindeki arsalar orta sınıf işçi ve çifçilere satılmaya başlandı.
Devlet mülkiyeti olan toprak üzerindeki tekel parçalanıp özel mülkiyetlere
dönüştürüldü ve toprak pazarlanabilir bir şey haline geldi (Rossi, 1988).
Resim2.1. Fransa 1780. (Harvey, 1997)(solda).
Resim 2.2. Fransa 1789 Mülkiyet İlişkileri. (Harvey, 1997)(sağda).
13
Kapitalist şehirde ekonomik güçler planlama üzerinde daima etkili olmuşlardır ve
bu etki mekanizması kent üzerinde en çok kamulaştırma ve spekülasyonlarla
ifadesini bulur (Rossi, 1988). Bu gelişme Türkiye’nin kentlerinde de belirleyici
olmuştur.
Kapitalist örgütlenme kar kaygısıyla her türlü mekanınicelleştirip kar elde etmenin
bir aracı olarak görmektedir. Gündelik ilişkilerin mekansal biçimlenmesinde de
ortaya çıkmaktadır (İl, 2005).
Augé de yok-yer kavramının ortaya çıkmasını bu gelişmenin sonucu olarak görür.
Sermayenin kendi karlılığının artırmak amacıyla mekanısüreksizleştirmesi modern
kent nesnesini oluşturur. Bu mekan tipolojisi Augé tarafından süpermodernitenin
‘yok-yer’i olarak tanımlanır (Augé, 1997).
Kapitalist ilişkilerin hüküm sürdüğü modern kentler, kent içi ilişkilerin kesintiye
uğratılmasıyla bütüncül yapılarını kaybederek süreksizleşirler. Kentin bir meta
olarak görülmeye başlanması, sermayenin mekanı biçimlendirmesi bağlamından
kopuk kent mekanlarının oluşumuna ve kent mekanlarının tüketilmesine de yol
açmaktadır.
Günümüz kentlerinde kapitalizmin mekansal örgütlenmeye etkisinin neden olduğu
söz konusu kentsel durumu RogerTrancik ‘karşıt-mekan’ tanımıyla şöyle ifade
eder: Kentlerde ‘doğasından koparılmış ve yalıtılmış objeler gibi duran, caddelerin
ve sokakların birer parçası durumunda olmayan yapılar’ın ‘‘yapılar, boşluklar ve
inşa alanlarının oluşturduğu üçlü ilişkileri içermeyen’’ (Trancik, 1986: 1) tasarıların
neden olduğu ‘‘karşıt-mekan’’lar (anti-space) ortaya çıkmaktadır (Trancik, 1986).
Trancik’e göre kentsel gelişme süreci doğadan yalıtılmış objeler olarak tanımladığı
kentin bir parçası olma özelliğine sahip olmayan yapılar ve kent merkezinde var
olan büyük boş kullanılmayan alanlar ‘‘kayıp mekan’’ problemini ortaya
çıkarmaktadır (Trancik, 1986). Öyle ki kayıp mekan olarak nitelendirilen bu alanlar
kentlinin farkında olmadığı alanlardır.
14
Trancik’e göre ‘‘kayıp mekanlar’’, kent mekanından farklı olarak çevresine ve onu
kullananlara mekansal olarak bir katkı sağlamayan ve yeniden tasarlanmaya
ihtiyaç duyulan ‘‘karşıt-mekanlar’’ olan istenmeyen kentsel alanlardır (Trancik,
1986).
İstenmeyen
ve
kötüleşmiş
olmasından
dolayı
kentsel
deneyimin
gerçekleşemediği alanlar kayıp mekan olmaktadırlar.
M. de Certeau’ya göre kentsel mekanın yürüme eylemiyle ilişkili olduğundan söz
edilmişti. Yürüme eylemi kentsel deneyimin en temel ve sıradan bir biçimi olarak
yürüyüşçüler tarafından kentin her noktasında adım hareketleriyle bir soyutlama
yaratır. Bu yürüyüş eyleminin rotası mekanlarla biçimlenir. Certeau bundan
gündelik yaşamın mekansal pratiği olarak bahseder ve bu mekansal pratiğin
kentsel mekanı şekillendirdiğini söyler. Yürüyüşçü kentte çizdiği rotayla kimi
alanları kullanmayarak terk eder, kimi alanları da aksine mekansallaştırır.
Böylelikle kentteki artık mekanlar ve kayıp mekanlar ortaya çıkmış olur (Certeau,
1984). JaneJacobs’a göre insanlar çevrelerinde bulunan bu tanımsız ve artık
alanları sevimsiz bulmakla birlikte böyle alanlarla karşılaştıklarında buradan
yürümektense sokağın diğer tarafından yürümeyi tercih ederler (Jacobs, 2009).
Çünkü kayıp mekanlar aynı zamanda kötüleşmiş alanlar oldukları için kentlinin
kullanmayı tercih etmediği alanlardır.
Kimsenin farkında olmadığı kayıp mekanlar, artık alanlar, kötüleşmiş parklar vb.
sınırları ve diğer kentsel elemanlarla uyumlu bağlantılara sahip olmayan yeniden
tasarlanması gereken kamusal alanlardır (Trancik, 1986).
Bu durumda, kent içerisinde önemli güzergahlardaki yaya yolu bağlantılarının
bozulmuş ve yürüyüş deneyimi sıklıkla bölüntüye uğratılmış hatta yolunu
kaybettiren bir deneyim haline gelmiştir. Trancik kentteki kullanılmayan, kötüleşen
kayıp mekanların kent merkezinin yeniden biçimlendirilmesinin günümüzde kent
merkezinden uzaklaşan insanların yeniden kent merkezini canlandırmasında
büyük bir potansiyel imkan sağlayacağını öne sürmektedir. Ona göre kentin
mekansal
sürekliliği
içinde
kayıp
mekan
olarak
görülen
bu
boşlukların
tanımlanması ve yeni yatırımlara olanak verecek açık mekanlara dönüştürülmesi
gereklidir (Trancik, 1986).
15
Düşünürlerin
kentsel
mekanda
saptadıkları
‘‘hastalıklı
mekanlar’’
olarak
niteleyebileceğimiz ‘‘kayıp mekan’’ ve ‘‘yok-yer’’ benzer özellikler taşımaktadır.
Trancik’in ‘kayıp mekan’ ve Augé’nin ‘yok-yer’ tanımlamaları ile bu alanlara negatif
anlamlar yüklenerek kamusal alanda bireyler arası iletişimin sağlanamadığının
belirtildiği alanlardır. Ancak ‘yok-yer’ kavramında Augé iletişimin sessiz metinlerle
oluşturulan sessiz bir iletişim olarak var olduğunu söyler. Yok-yer yapılaşmış ve
kullanılan bir alan olarak kalabalık insan topluluğunun bulunduğu halde bireyler
arası iletişimin kent toprağının kötü dağılımı ve kar endişesi gibi nedenlerle
kesildiği bir alan iken; ‘kayıp mekan’ insanlar tarafından fark edilmeyen ya da
kullanılmak istenilmeyen bir alan olması nedeniyle zaten tam anlamıyla bir
kamusal
mekan
oluşturulamadığından
bireyler
arası
iletişim
gerçekleşememektedir. Kısacası her iki alan da tam anlamıyla toplumsal sosyal
ilişkilerin kurulabildiği bir kamusal mekan olmayı başaramayan alanlardır.
Bu iki tanım arasındaki diğer bir benzerlik de hem kayıp mekan hem de yok-yer
alanları çevresindeki diğer alanlarda arasında bir sınır oluşturmaları, var olan
bağlamdan kopuk bir biçimde bulunmalarıdır. Her iki alan da kentin tarihselliğinden
ayrıştırılmış alanlardır ve çevreleriyle ilişki kuramamaktadırlar. Kayıp mekanlar
kullanılmayan ve fark edilmeyen alanlar olarak çevresindeki alanlar arasında
kullanılmayan bir tampon bölge oluştururken, yok-yerler kullanılan ve yapılaşmış
alanlar olsalarda mekanlararası ilişkinin kurulamadığı izole edilmiş çevreler olarak
tarif edilmişlerdir.
Kayıp mekanlarınmekansal bir deneyime ve fonksiyona sahip olamadıkları nedeni
ile (spor mekanı, dinlenme mekanı vb.) ve çevresiyle tanımlanamadıkları için
kimliksiz alanlar olduğunu söyleyebiliriz.
İlişkisellik, tarihsellik ve kimliklilik özelliklerini barındırmayan yer olarak tanımlanan
‘yok-yer’ gibi ‘kayıp mekan’ da kendi alanında bu özellikleri barındırmamaktadır.
Bir alanın ‘yer’ olma tanımının gerektirdiği ritüeldeneyimselliğiAugé ‘mekan’
kavramı ile açıklamıştı. ‘Yer’ aynı zamanda ‘mekan’ı da içinde bulundurur. Bu
‘mekan’ olamama durumu ‘yok-yer’in ‘yer’ olmasını engeller. Öyleyse ‘olamayan-
16
yer’ler de aynı zamanda ‘karşıt-mekanları’ ve ‘kayıp mekanları’ kapsayabilir
diyebiliriz.
Bahsedilen kayıp alanlar, kullanımları yeniden değerlendirilebildikleri takdirde
kente çok farklı ve değerli potansiyeller sunabilirler. Bu alanlar doğru
tasarlandıkları zaman kentsel bahçeler ya da ortak komşuluk alanları olarak
kullanılabilirler. İyi tasarlanan mekansal değişimler ile şehir merkezinde oluşan göç
tersine çevrilebilir ve şehrin kentsel yapısına katkıda bulunabilir (Trancik, 1986).
Sonuç olarak kentsel alanda ‘kayıp mekanlar’ın ve ‘yok-yer’lerin oluşumları tam
olarak örtüşmeseler de benzerlikler göstermektedir. Bu nedenle Trancik’in öne
sürdüğü kayıp mekanların oluşma nedenleri incelenerek ‘yok-yer’lerin oluşma
nedenleri de açıklanacaktır.
2.2. Yok-yerlerin Oluşma Nedenleri
Trancik kentlerde kayıp mekanların oluşmasını beş nedenle açıklamaktadır:
1. Bireysel otomobillerin artışı,
2. Modern hareketi savunan mimarların açık mekanlara karşı tutumu,
3. Kentin bölünmesine neden olan kentsel canlandırma imar ve arsa kullanım
siyaseti,
4. Kamusal kent alanlarında özel ve kamusal kuruluşların sorumlu olması,
5. Kent merkezinde sanayi, askeri ve ulaşım alanlarının yerleşimi (Trancik,
1986).
Ancak çalışma alanı olan Kızılay Bölgesi özelinde bu nedenlerden
1. Bireysel otomobillerin artışı,
2. Kentin bölünmesine neden olan kentsel canlandırma imar ve arsa kullanım
siyaseti,
3. Kamusal kent alanlarında özel ve kamusal kuruluşların sorumlu olması,
nedenlerinin yok-yer ya da kayıp mekanların oluşmasında etkin olduğu
saptanmıştır.
17
2.2.1. Bireysel otomobillerin artışı
Günümüzde araç trafiği toplumsal işlevler arasında önemli bir noktada
bulunmaktadır. Bu yüzden yollar ve otoparklar gibi alanlarda karayolları yönetimi
öncelikli durumdadır. Kentsel gelişim bu baskın sisteme yenik düşmektedir.
Mekanlar otomobillere uygun olacak biçimde tasarlanmaya başlar ve araç
kullanma eylemi ikamet etmenin yerini alır (Lefebvre, 2010). Mekanların
otomobillere öncelik verilerek tasarlanmaya başlamasının en güncel örneklerini
kent içerisinde caddelerin genişletilerek yaya yolu ve kaldırımların daraltılması
olarak görmekteyiz. Yaya olarak bulunulacak ve yürüme eylemiyle kullanılacak
alanlar her geçen gün kaybedilmektedir.
Bireysel otomobillerin sayısındaki büyük artış nedeniyle hareket kabiliyeti ve
ulaşım kamusal alanda baskın hale gelmiş, ana yollar ve işlek caddeler kentin açık
mekanlarında en fazla yer kaplar haldedir, bunun sonucu insani ve kültürel
anlamın kaybolmasıdır. Caddelerde hızlı otomobil bağlantılarının oluşturulması
yaya kullanım alanlarının ihmal edilmesine neden olmaktadır. Özellikle kenti
boydan boya bölen otoyollar devasa büyüklüklerde kayıp mekanların oluşumuna
yol açmaktadırlar. Kentsel yenileme adı alındaki otoyol projeleri kentte izolasyonun
bir aracıdır. Binlerce insanı yer değiştirmeye zorlayan bu tür projeler büyük
travmalara
ve
sosyal
dejenerasyona
neden
olmaktadırlar.
Birçok
kentte
genişletilen caddeler sosyal anlamını kaybederek bulvarlara çevrilmiş, kamusal
yaşama balta vurulmuştur (Trancik, 1986).
Jacobs’a göre de‘‘Trafik arterleri, park yerleri, benzin istasyonları ve otoban
tesisleri şehri yok etmenin güçlü ve amansız araçları’’dır. Otomobillerin ihtiyacı
kullanım alanlarının arttırılması için sokakların geniş ve dağınık parçalar haline
getirilmesi kent mekanını yayalar için uygunsuz hale getirmektedir (Jacobs, 2009)
Geniş otopark alanları ve benzin istasyonları yada kavşaklar gibi araçların yoğun
olarak kullandığı ve düğümlendiği bu alanlar aynı zamanda yaya sirkülasyonunun
kesintiye uğradığı ve yürüme eyleminin zorlaştırıldığı mekanlardır.
Lefebvre’ye göre sokaklar sadece geçiş ve sirkülasyon alanı değil, aynı zamanda
buluşma mekanları olmaktadır. Oysa otomobiller sokakta sirkülasyonu birincil
18
amaç haline getirmiş, kentsel yaşantıyı ve sokağın buluşma mekanı olma
durumunu engellemektedir. Sokaktaki hareket ve kaynaşma olmazsa kent yaşamı
olumsuz anlamda etkilenir (Lefebvre, 1970).
Lefebvre bunu şöyle ifade eder:
‘‘Trafikte, insanlar ve nesneler birikirler, birbirleriyle karşılaşmaksızın
birbirlerine karışırlar. Her öğe kendi kutusu, kendi kabuğu içinde kapalı
kalır… Bu aynı zamanda, kentsel yaşamın bozulmasına ve bir sürücü
psikolojisi ya da daha ziyade psikozu yaratılmasına katkıda bulunur.’’
(Lefebvre, 2010: 115)
Günümüz kentlerinde yaya ve araç sirkülasyonunun bir arada sürekli ve iletişim
halinde olması gereken caddeler, araç trafiğinin önem kazanmasıyla hızın hakim
olduğu otoyollar haline gelmekte ve araç yolu hızın etkisiyle, artık caddedeki
yayayla iletişim kuramayan ve hatta caddenin iki kenarındaki yaya kaldırımları
arasındaki iletişimi koparan bir görev üstlenmektedir. Kentsel sürekliliği sağlaması
gereken yollar bu anlamda kentsel sürekliliği sekteye uğratmaktadır. Benzin
istasyonu ve park yerleri gibi elemanlarla birlikte bu yollar kent dokusunun ve
cadde kimliğinin zarar görmesine neden olmaktadır.
Türkiye’de özellikle Ankara’da bu sorun güncel ve kentsel mekan niteliği
konusunda tehlikeli bir gelişme yaşamaktadır.
Sokakların otoyolların lehine boşaldığı ve kamusal alanların iletişim araçlarıyla yer
değiştirdiği kentlerle karşılaşmaktayız. Yerel yönetimlerin ulaşımı çözme çabaları,
tünel geçişleri, katlı kavşaklar, yaya üst geçişler, kentlerdeki trafik hızını artıran
çalışmalardır. Hız arttıkça insan ya da topum hareketi yok olmaktadır. Mekanlar
yok-yer niteliğine dönüşmektedir (Teber, 2004).
Kent mekanlarında araç trafiğinden daha önemli konu kentsel mekanın üreticileri
ve kullanıcıları olan yayaların sirkülasyonunun sağlanabilmesi olmalıdır. Yürüme
eyleminin rahatlatılması aynı zamanda yok-yerlerin de en aza indirilebilmesi için
gereklidir.
19
Sokakların araç tarafından istilası sonucu oluşan olumsuz gelişmelerin yanı sıra
Trancik’e göre günümüz modern kentinde yüksek yapılar cadde yaşamından
ayrıştırılmış çevreler oluşturmaktadır. Geleneksel caddede var olan sosyallik ve
ticaret günümüz kentinde alışveriş merkezleri ve çarşılar ile cadde eğlencesi
sonlandı. Modern kentlerde yaşayanlar toplu merkezlerde meşgul olmak
istemeyenler kendilerine bölgelerinde bir sosyal yaşam oluşturmak zorunda
kaldılar. Bunun sonucunda da kent mekanının bireyler tarafından kullanımında
radikal değişiklikler meydana geldi ve kamusal mekanın anlamı da yitirildi (Trancik,
1986).Trancik’in bu saptamaları Ankara Kızılay Bölgesi’nin sorunlarıdan birini daha
ortaya koymaktadır. Kızılay Bölgesi’nin farklı fonksiyonları ikame etme durumunu
zedelemiştir. Barınma işlevi Kızılay Bölgesi’nin dışına kaymıştır.
2.2.2. Kentin bölünmesine neden olan kentsel canlandırma imar ve arsa
kullanım siyaseti
Trancik’e göre kentsel mekanda geleneksel özelliklerin kaybedilmesi imar
politikalarının sonucudur. Arsa kullanımlarının ve ayrımlarının değişmesi, yüksek
katlı yapıların yapılması toplumda var olan sosyal ilişkilerin de değişmesine neden
olmuştur. İmar yasaları genellikle entegre olmuş olan fonksiyonları ayırma
eyleminde bulunmuş, bu da çalışma ve yaşama mekanlarının farklılaşmasına yol
açmıştır. Kentsel yenileme planları ile isole edilmiş yüksek yapılar oluşturulmuş,
sosyal fonksiyonlar önemsiz görülmüştür. Ana yollar ile kent homojen olmayan
biçimlerde bölünmüş ve alanlar arasında çeperlerde kayıp mekanlar oluşmuştur.
Sonuçta ortaya çıkan karışık trafik ağları, uygun olmayan ölçek ilişkileri ve
gelişmemiş artık mekanlardır. Trancik sonuçta ortaya çıkan bu kente izole edilmiş
objelerin ‘olmayan-şehri’ (non-city) adını verir. Olmayan-şehrin ortak kamusal
alanları yenileme adı altında kaybedilmiştir (Trancik, 1986).
Jacobs’a göre bir semtin en önemli unsurları biçimsel sınırlardan ziyade girift
çapraz kullanım ve canlılıktır. Semtlerin iç sürekliliğinin sağlanması ve bunun
oluşumunda da kullanım tarzları önem kazanır. Semtlerin sürekliliğini kesintiye
uğratacak
ve
ekonomiyi
canlandıran
ziyaretçilerin
kaybedilmesine
neden
20
olabilecek alanlar ve tampon bölgeler mümkün olduğunda semtlerin iç
bölgelerinde bulunmamalıdır (Jacobs, 2009).
Kentlerdeki ticari alanların kent merkezi dışındaki alanlara taşınmasıyla kent
merkezleri boşalmaya başlamıştır. Kent merkezlerinin boşalması sokakların ve
caddelerin canlılığının azalması anlamına gelmektedir. Bundan kentsel mekanın
üretim ve tüketim ilişkileri de etkilenmektedir.
Günümüzde
kentleşme
dinamikleri
neoliberal
kapitalizm
tarafından
belirlenmektedir. Harvey’e göre GuyDebord’un ‘gösteri toplumu’ dediği noktada
bulunmaktayız. Gösteri kısa zamanda tüketilmektedir ve kentlerimizde bulvarlar bu
tüketimin merkezi olmaya başlamışlardır (Harvey, 2012).
Lefebvre sokakların insanların karşılaşma ve birbirlerine yaklaşma mekanları
olduğunu söyler. Sokak vitrinler, mağazalar ile metanın işgaline uğramış ve
insanları da sergi malzemesine dönüştürmüştür (Lefebvre, 1970).
Kentlerin başlıca kamusal mekanları olan sokaklar ve caddeler kapitalizmin ağır
baskısı altında tabela ve vitrinlerin işgaline maruz kalmıştır. Bu işgal metalaşan
yapı yüzlerinin mimari kimliğini örterek caddeleri de kimliksizleştirmeye başlar.
Jacobs’a göre şehirde yaşayanların sürekli yenilenen yapılara ihtiyacı yoktur. Bu
yeniliklerin yarattığı ferahlık hissi yüzeyseldir ve günümüzde çabuk tüketilen bir
meta haline gelmiştir (Jacobs, 2009). Bu arsa kullanım siyaseti geleneksel
mekanların
kaybedilmesi
ve
şehir
sakinlerinin
kentin
tarihselliğinden
uzaklaştırılması politik ve ideolojik nedenlere bağlanabilir.
Şehirlerin birer ideoloji aracı haline getirilmesi ile kent üzerindeki güçlerin
kombinasyonu ve entrikaları artmaktadır. Şehirler çeşitli spekülatif düzenlemeler
yoluyla bozulmaktadır (Certeau, 1984). Günümüzde küresel ekonomik düzende
rekabetin artmasıyla kent toprağı bu rekabetin nesnesi olmuş ve ekonomik
canlanmanın bir aracı olarak görülmektedir (Bilsel, 2004). Birer meta olarak
görülen kentsel arsaların kamulaştırma ve spekülasyonlar ile özel girişimin eline
geçmesi günümüzde sık rastlanan bir durum olmuştur.
21
Michel De Certeau gündelik hayat pratikleri ve bunların kullanımlarını incelerken
taktik ve strateji kavramlarından bahseder. Stratejiler iktidar yapı ve kurumlarıyla
ilgili bir yapma biçimiyken, taktikler bu alanlarda bireylerin kendi mekanlarını
oluşturma aracıdır. Kent stratejiler ile kurulurken, taktikler ile gündelik yaşamda
manipüle edilirler (Aktaran: Mutlu, 2009). Disipline ve kontrol etmek için politik bir
araç olarak bilinen strateji kamusal alanda farklı biçimlerde görülebilir. Taktik ise
kendini stratejiye göre belirler, kurallara ve mekana ihtiyacı yoktur. Taktik zayıf
olanı güçlü hale getirmeye yarar. Bu iki kavram gündelik hayatta sosyal aktörler
tarafından kullanılır (Aktaran: Akış, 2002).
Augé’ye göre bireyler yok-yer’lerde önceden nasıl eğleneceği ve ne yapacağı
kurgulanmış olan mekanlarda kendilerine ait rolü gerçekleştirirler. Augé buna
‘kimliksizleşmenin yarattığı pasif sevinç’ der [Arslan, 2009]. Augé’nin bu ifadesi De
Certaeu’nun taktik ve strateji tanımlamalarıyla da yakından ilişkilidir. Strateji ile
kurgusu belirlenen yok-yer taktikler ile manipüle edilirler. Ancak bu sadece
önceden biçimlendirilmiş eylemin gerçekleştirilmesi olacaktır ve bireyinmekanla
olan ilişkiselliğinden ve bağından ziyade bir aktör olarak oynadığı rol ön plandadır.
Şöyle ki gündelik yaşamın pratiklerini ilgilendiren strateji ve taktik yok-yerlerin
oluşumuna neden olmaktadır.
Lefebvre’ye göre gündelik yaşam kent merkezlerindeki sosyal mekanın özünü
oluşturur (Aktaran: Gottdiener, 1989). Ona göre 1960’lardan itibaren gündelik
hayat artık nötr bir alan değildir. Politik kararlar ve sermayenin sömürgesel biçimde
etkilediği bir alandır (Lefebvre, 2010). Lefebvre’ye göre kapitalizm kentsel mekanın
düzenlenmesi yoluyla gelişebilmekte ve kendini yeniden üretecek olan mekanı
meydana getirmektedir (Aktaran: Gottdiener, 1989). Kapitalist ilişkilere servis
verecek biçimde tasarlanan kentsel mekanın yeniden üretimi devletin denetim
mekanizmasıyla kamu kurumları ya da planlama stratejileri ile mekandaki gündelik
pratiklerin manipülasyonuyla gerçekleşmektedir (Al veKarataş, 2012).
Lefebvre’ye göre geleneksel toplumsal mekanın kendini yeniden üretememesi ve
kent merkezleriyle ilgili bir krizdir. Ona göre bu krize neden olan devlet, gündelik
yaşamın ilişkileri ve sermayeye karşı, yönetsel ve ekonomik baskınlığın olduğu
soyut mekanı üretir. Haussmann’ın Paris mekanlarında tarihsel değerleri stratejik
22
bir anlayış için yok etmesi bunun en belirgin örneklerindendir
(Aktaran:
Gottdiener, 1989).Haussmann’ın Paris’i dönüştürmesini inceleyecek olursak
otoriter hükümetin kenti askeri birliklerin kullanımına uygun hale getirmekte büyük
çaplı kamulaştırma politikaları kullanmış olduğunu görmekteyiz (Rossi, 1988).
Zaman zaman iktidarlar sokaklardaki gezinmeyi ve toplanmayı en aza indirmeye
çalışarak sokağın iletişim mekanı olması durumunu engelleyerek sokakları sadece
geçiş mekanı olmaya zorlamışlardır. Sokaklar direniş mekanlar olarak iktidarların
hoşuna gitmeyebilir. Bu nedenle yaya ve araç yolunu bölerek ve yayalar için
vitrinler ile sokağı tüketim mekanı olmaya, araçlar için de hızlı trafik geçiş mekanı
olmaya yönlendirirler (Lefebvre, 1970). Şehrin toplanma yeri olan meydanları
caddeye
dönüştürülmeye
başladığında
soyut
mekana
doğru
bozulurlar.
Lefebvre’ye göre eylem gündelik yaşamın soyut mekandan kurtarılmasında en
önemli araçtır ve mekansal pratik sayesinde soyut mekan ortadan kaldırılabilir
(Aktaran: Gottdiener, 1989).
Yönetim mekanizmalarının kentsel alanda aza indirmeye çalıştığı yürüme eylemi
gündelik yaşam pratiğinin en önemli parçası olan yürüyüşçü özne ile kentsel
mekanlar
ve
yerlerin
üretimini
sağlamaktadır.
Yürüyüşçü
öznelerin
kent
sokaklarından çekilmesi demek birçok kentsel alanın yok-yerleri meydana
getirmesi anlamına gelmektedir. Kentteki bu yok-yerler yürüyüşçüler tarafından
yeniden deneyimlenerek ve yeni anlamlar kazanarak mekan ve yerleri yeniden
üretebilme potansiyeline sahiptirler.
Türkiye’de İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, Kızılay Bölgesi’nde de bu tür
müdahaleler söz konusu olmuştur. Bu açıdan Trancik’in ve diğer düşünürlerin
yaptıkları saptamalar Kızılay Bölgesi için geçerlidir.
2.2.3. Kamusal kent alanlarından özel ve kamusal kuruluşların sorumlu
olması
Trancik özel girişimin kent mekanlarını kaybetmede önemli bir payı olduğunu,
özellikle de düşeyde yükselen kent merkezlerinde zemin mekanlarının yoğun bir
23
talep altında olduğunu düşünmektedir. Belli grupların ya da kişilerin çıkarları için
kamusal alanın bir şov alanına dönüştüğünü, bunun sonucunda da kötü
yerleştirilmiş yapılar, ihlal edilen yükseklik kararları ve birbiriyle yarışan cepheler
ortaya çıktığını belirtir. Modern kentte var olan her eleman farklı bir kamusal ya da
özel kuruluşun sorumluluğunda bulunmaktadır. Bu durum total bir çevrenin
oluşumunu güçleştirmektedir. Kamusal ve özel kurumların yanı sıra kentsel
yenileme projeleri, bürokratik kurallar ve belediyenin uyguladığı sistemler kamusal
alanın korunamaması ve dağınık sirkülasyon ilişkilerini de beraberinde getirir. Kent
mekanı kamusal yarar ve özel kazanç arasında bir çatışmaya maruz kalmaktadır
(Trancik, 1986).
Kimi zaman da kentsel alanda kamu kurum ve kuruluşların sahip olduğu geniş
kentsel alanlar bu kurumların belirlediği ölçüde kullanımlara sahip olabilmektedir.
Bu alanlar da önemli potansiyeller barındırabilmektedir. Bu alanların kentle
ilişkilerinin sağlamlaştırılması ve mekansal karakterinin güçlenebilmesi buralardaki
mekansal üretim tüketim ve yeniden üretim ilişkilerini de etkileyecektir.
Kızılay Bölgesi’nde kamusal ve özel kuruluşlar düşeyde yükselmede çok etkin rol
almışlardır. Bir yardın kuruluşu olan Kızılay binası ve Sosyal Güvenlik Kurumu
olan Emekli sandığı kamu kuruluşu olarak düşeyde yoğunluğu arttırmada öncü
kurumlardır. Özel kuruluşlarında bu konuda etkin rol oynadığı görülür. Banka
yapıları ve iş hanları bu dönüşümde önemli etkenlerdir.
24
25
3.
KENTSEL
MEKAN
DENEYİMİ
VE
KENTSEL
MEKANI
OKUMAK
3.1.
Kentsel Mekan Deneyimi
Kent mekanı gündelik pratikler ve ritüellerin yanı sıra toplumsal ilişkilerle birlikte
mekana ait kimliğin oluşmasında da rol oynar. Kullanıcılar tarafından üretilen ve
yeniden üretilen bir alan olan kentsel mekanda kentli özne etkin bir aktördür (Al ve
Karataş, 2012). Kullanıcılar tarafından gerçekleştirilen bu pratikler kentsel ‘mekan’ı
oluştururken, ritüellerle birlikte oluşturulan kentsel kimlik alanda ‘yer’in oluşumunu
da beraberinde getirir.
Birey gündelik hayatı deneyimleyerek yeniden biçimlendirir. Gündelik yaşamın
mekanı olan kenti anlamak için kent onu deneyimleyen bireylerle birlikte
düşünülmelidir (Yalçın, 2006). Gündelik hayatın örgütlenebilme ve yapılanabilme
imkanının fark edilmesiyle gündelik yaşam ‘‘iş, özel yaşam, aile hayatı, boş
zaman, eğlence örgütlenmesi’’ gibi parçalara ayrılır ve yeni kenti oluşturur
(Lefebvre, 2010: 71). Lefebvre gündelik hayatta zaman kullanımını iş hayatını
ifade eden zorunlu zaman, eğlence zamanını ifade eden ‘serbest zaman’ ve
‘ulaşım’ ve yürütülecek formalitelerden kaynaklı kullanılan zamanı da ‘zoraki
zaman’ ifadesiyle belirterek üçe ayırır (Lefebvre, 2010).
Günümüzde ‘‘boş zaman’’ ifadesi gündelik olan ayrı bir eylem alanını tanımlar.
Günlük zamanın çoğunun çalışmayla geçirilmesinin ardından gerçekleştirilecek
aktiviteler ya da senelik çalışma izni zamanları anlamında kullanılmaktadır. Ancak
gündelik olarak kısa bir zaman dilimine karşılık gelen boş zaman genellikle ne
yapılacağına karar verilmemiş olarak tüketilen zamandır (Yalçın, 2006).
Diğer yandan kent içinde yapılan yolculuklar hız farklılıkları gösterir. Bunlar düzenli
yapılan iş amaçlı yolculuklar, alışveriş amaçlı yolculuklar ve önemli yaya
hareketlerinden birisi olan ulaşım türleri arasında aktarma hareketleri olan otobüs,
minibüs, dolmuş ve metro aktarmalarıdır (Top, 1990).
26
Gündelik yaşamda Lefebvre’nin bahsettiği serbest zaman, ulaşım ve zoraki zaman
aynı kent sahnesinde birbirleriyle ilişki içerisinde MİA (Merkezi İş Alanları)’ da var
olabilmektedir.
Gündelik yaşam bir toplumun aydınlık ve karanlık yüzlerinin yansıtan bir düzlem
oluşturur.
Politik
ve
toplumsal
güçler
gündelik
yaşamı
yapılandırmaya
çalışmaktalar. Lefebvre buna ‘‘kentsel çerçeve içindeki programlanmış bir gündelik
hayat’’ der (Lefebvre, 2010). Bu programlanmış gündelik hayat Augé’nin söylemiş
olduğu sesiz iletişim metinleriyle kentte yaşama deneyimini yönlendirmekte ve
kentli özne de bu düzenlenmiş gündeliği takip etmektedir.
Sahip olduğumuz şehirde yaşama deneyimi kentsel düzeni anlamamıza olanak
verir. Şehirleri anlamakta çekilen güçlükler; kaotik kent görünümünün gereksiz
görsel çelişkilerinin yanı sıra işlevsel düzenin sağlanamamasından kaynaklanır.
Jacobs’a göre ‘‘kendine özgü bir yapısal sistem olan şehir, ancak kendine özgü bir
şekilde değerlendirilirse tam olarak anlaşılabilir.’’ (Jacobs, 2009).
M. de Certeau yürüme eylemini 20. Yüzyılın kentsel deneyiminin bir biçimi olarak
görür (Certeau, 1984). Ona göre kentsel deneyimi gerçekleştiren yürüyüşçüler
kentsel bir metni takip ederler ve onlar algılanmayan/görülmeyen mekanları
kullanırlar. Bu hareketler, yörüngelerden şekillenen ağlar ve kesişimler günlük ve
her gün mekanı dönüştür. Yaya hareketleri şehri oluşturan sistemlerden birini
şekillendirmektedir
(Certeau,
1984).
Certeau’nun
‘‘taktik’’
ve
‘‘strateji’’
kavramlarıyla da açıklayabildiği üzere kent içinde yayaların izlediği yollar aynı
zamanda kentsel mekan oluşumunu sağlayan bu yaya hareketlerinin ritüel olarak
her gün tekrarlanması kentsel mekanı her gün yeniden üretmenin yanı sıra bu
kentsel mekanların belleklerde ‘‘yer’’ olarak tanımlanabilmesini de sağlamaktadır.
Certeau
şehir
panoramasının
teorik
olarak
bir
sahne
olduğunu
söyler.
Kalabalıkların ileri geri hareketinin yüksekten görülebilmesi, bütünü görmek ve onu
okumak mümkündür (Certeau, 1984). Lefebvre’ye göre de gündelik hayat bir
tiyatro gibi yaşamı özetleyip, temsil edebilir (Lefebvre, 2013). Certeau’ya göre bu
yürüme eylemlerinin düzenlerini şehir haritasından gözlemlemek ve onların
yörüngelerini kopya etmek mümkündür. Ortaya çıkacak ince ve kalın eğriler geçiş
hareketlerinin yoğunluğunu tespit etmekte yardımcı olur ve gezicinin yürüyüş,
27
gezinme gibi aktivitelerini yansıtır (Certeau, 1984). Kalabalıkların kent haritaları
üzerinden hareketlerini inceleyerek hareket ve mekan ilişkilerini analiz etmek
mümkündür. Ancak sadece üstten bakmak yeterli değildir, sokaktaki yürüyüşçünün
deneyimi de önemlidir.
Kentsel sahnede yürüyüşçülerin çizdiği eğriler ve hareketler, gerçekleştirdikleri
eylemlere göre mekanlar meydana getirirler.
Hoogstad’a göre hareket ve mekan ilişkisinde ‘‘lineer mekanlar’’, ‘‘merkezi
mekanlar’’ ve bunların ‘‘birleşerek oluşturdukları mekanlar’’ meydana gelir. Lineer
mekanlar geçiş fonksiyonunu içerirken, merkezi mekanlar insanların bulunma
eylemini gerçekleştirdikleri mekanlardır. Bu iki mekanın birleşiminden oluşan
mekanlar ise bulunma veya geçiş eylemini içeren mekanlardır (Hoogstad, 1990).
Kentsel mekanda kalabalıkların gerçekleştirdikleri bu eylemler bir yandan kentsel
mekanın kullanımını yansıtırken bir yandan da o mekanın kimlik kazanmasına
yardımcı olabilir. Örneğin bulunma eylemiyle kazanılan bu kimlikler toplumsal
bellekte yer edinmiş ritüel buluşma noktalarını ortaya çıkarmakta, bu alanlara ‘yer’
olma anlamını kazandırmaktadır.
Kentte kimi mekanlar sadece yürüme eylemiyle deneyimlenebilirken kimi mekanlar
da otomobillerle deneyimlenmektedir. 1920’lerden itibaren toplumsal yaşamda
varlığını sürdüren otomobiller kentteki metinsel iletişimin var olduğu araç yollarını
deneyimlemekte ve kent sahnesinde önemli ölçüde rol almaktadırlar. Günümüzde
otomobiller caddelerin büyük bir kısmını kullanmakta ve kentsel alan da öncelikli
olarak araç trafiğinin önemi gözetilerek tasarlanmaktadır. Kentsel sahnede
otomobillerin varlığı ve deneyimi göz ardı edilmemelidir. Ancak bu deneyimde hız
faktörü önem kazanmaktadır ki hız, otomobil deneyiminin gerçekleştiği mekanları
yayalar için yok-yer haline getirebilmektedir. Bu anlamda hız faktörü kent
mekanlarındanegatif bir etkiye sahiptir.
Certeau’ya göre şehirdeki mekansal pratik bir gezi hikayesi gibidir ve mekansal
pratik günlük düzen bilgisiyle ilişkilidir. Günlük haberler, yazılar, hikayelere konu
olan ve adımlarla yazılan bir öyküdür. Bu öyküler mekanı yere yeri de mekana
28
dönüştüren eylemlerdir. Yer ve mekan arasındaki ilişkiselliğin dönüşümünü
düzenlemektedirler (Certeau, 1984).
3.2.
Kentsel Mekanı Okumak
Bu tezdeki belirlenen çalışma alanında geçmişten günümüze şehir sahnesine
şehir haritalarından bakılarak tarihsel süreç içerisindeki mekanın fiziksel ve
epistemolojik dönüşümünün gözlenmesi ve okunmasında, yeni kentsel mekanın
tanımlanmasında RogerTrancik’in‘‘FindingLostSpaces’’ adlı kitabındaki kentsel
mekan
tasarımında
kullandığı
teorimekansal
çözümlemede
araç
olarak
kullanılacaktır.
Trancik, kentsel mekan tasarımını üç yaklaşım ile ele alır. Bunlar; (1)şekil-zemin
teorisi; (2) bağlantı teorisi ve (3) mekanteorisidir. Bu teoriler birbirlerinden farklı
olmalarına rağmen birlikte kullanıldıklarında bir kent tasarımının ana stratejilerini
oluşturmakta ve kentsel mekanın okunmasında ve analizinde önemli bir araç
olmaktadır.
Resim 3.1. Kentsel mekan teorileri diyagramı. (Trancik, 1986).
29
3.2.1. Şekil-Zemin Teorisi
Şekil-zemin teorisi, yapıların ‘‘kitle’’ olarak boşlukların da ‘‘zemin’’ olarak
görüldüğü, kentte kitleler ve boşlukların dolu-boş ilişkisini söyleyebilen bir şablon
oluşturularak, mekan tasarımında şablondaki ilişkileri şablona ekleme ve
şablondan çıkartmalar yaparak şablonun sahip olduğu geometrinin manipüle
edilmesi yaklaşımıdır. Doluluk ve boşlukların ilişkilerini sorgulayabileceğimiz bir
şehir şablonu, bir grafik araç olan şekil-zemin çizimi kentin görünümünü netleştiren
plan görünümünde bir özettir (Trancik, 1986).
Kevin Lynch’e göre de hava fotoğrafları ve haritalar kentin fiziksel biçimlenmesini
nesnel bir şekilde analiz edilmesinde kullanılabilir (Lynch, 2011).
Şekil-zemin teorisiyle kente yukarıdan bakılarak yapılacak olan okumalar
Certeau’nun da bahsetmiş olduğu gibi kentsel mekanı yukarıdan gözlemleyerek
anlamada ve çözümlemede önemlidir.
Trancik şekil-zemin teorisinin en iyi örneği olarak GiambattistaNolli’nin 1748’de
çizdiği Roma Haritası’nı verir. Nolli burada şehirde doluluk ve boşlukların net
olarak tanımlandığı bir sistem oluşturarak açık alanlara şekil kazandırıp onların
pozitif açıklıklar olmasını sağlamıştır. Açık alanlar ve yapı kütleleri arasında
aktivitelerle akıcı bir bağlantı gerçekleştirmiş ve doluluk ve boşlukları bütünleşik bir
ilişki içinde yorumlamıştır (Trancik, 1986).
Şekil-zemin teorisine göre nokta-blok kuleler ya da gökdelenler gibi dikey
elemanların geniş yer düzlemine yerleştirilmeleri, yetersiz yer kaplamalarından
dolayı çevreye alansal bir yapı kazandırmamaları sonucu dış alanlarda pozitif
alanlar elde etmek güçtür. Pozitif alanlar elde etmek için genellikle yatay yapı
kütleleri ile çalışmak, kent deneyiminin gerçekleşeceği kamusal, yarı kamusal ve
özel alanlar arası geçişin gerçekleştiği mekanlar oluşturmak gerekmektedir.
Şehirdeki bu boş alanlar dolu alanlar ya da dikey bileşenlerin çevresinde
düzenlenir (Trancik, 1986). Trancik şehirdeki doluluk ve boşlukları şöyle gruplar:
30
‘‘Şehir-doluluk tipleri, anıtları veya önemli kurumsal binaları, şehir blokları
alanını, yön ya da kenarları tanımlayıcı binaları kapsar. Şehir-boşluk tipleri
giriş salonlarını, bloklar arası boşlukları, sokak ağlarını, meydanları, parkları,
bahçeleri ve lineer açık alan sistemlerini kapsar.’’ (Trancik, 1986: 103).
Trancik’e göre şehirdeki en önemli doluluk tipleri önemli kurumsal yapılar, açık
alanda birer obje olarak belirgin ve politik önemlerini duyuracak biçimde yer
almakta ve bunları çevreleyen açıklıklar ya da giriş mekanları da bu yapılar kadar
önemli yer tutar. Önemli diğer bir doluluk tipi de Trancik’in şehir bloklarının hakim
alanı olarak tanımladığı ve LeonKrier e göre kamusal alandaki en önemli eleman
bu blokların boyutları ve oryantasyonudur. Fonksiyona göre belirlenmiş parsellerin
tekrarlanması ile düzenlenen bu blok alanlar komşuluk ya da semtler gibi
oluşturulabilirler. Başka bir doluluk da lineer dizilimli, tekrarlanmayan, yönlendirici,
sınırlar oluşturan binalardır ki bunlar bir alanın sınırını belirlemek, bir alandaki
hakim alanı bozmak ya da bir nesnesi daha belirgin hale getirmek gibi amaçlarla
yerleştirilirler (Trancik, 1986). Bu şehir nesneleri mekanların sınırlarını belirlemenin
yanı sıra kentle baskınlıkları yani ölçekleri bağlamında da kentsel yaşamı
etkileyebilecek potansiyellere sahiptirler. Kentsel doluluk ve boşluklar bir araya
geliş biçimleriyle kentsel alanda strateji ve taktiklerle hareketleri yönlendirme ve
kentsel mekanı üretmede önemli rol sahibidirler.
Trancik kentsel boşlukların da beş tipi olduğunu söyler. Bunlardan birincisi özel
alanlar ile ortak alanlar arasında bir geçiş alanı olan giriş fuaye mekanları, lobi, ön
avlu ya da ön bahçe formunda olabilir. İkinci tip boşluk, blok içi boşluktur. Bu tip
boşluklar yarı özel mekanlar olarak blok ortalarlındasirkülasyon ya da rahatlama
mekanı olarak bulunurlar. Üçüncü boşluk tipi olan cadde ve meydanlar, şehrin
strüktürel ağları olarak kentin kamusal yaşamını barındıran ve hareketi
yönlendiren koridorlardır. Modern zamanda bu mekanlar fiziksel kalite ve sosyal
fonksiyonlarının büyük kısmını kaybetmişlerdir. Dördüncü boşluk tipi kentsel
rekreasyon ve rahatlama alanları olan kamusal park ve bahçelerdir. Kent
içerisinde bir kırsal çevreye benzeyen bu mekanlar kentsel gritlerle birleşirler.
Sonuncu kentsel boşluk tipi de genellikle kentteki su öğeleriyle ilişkili olan lineer
açık mekan sistemleridir. Bu alanlar tabiatın doğal haliyle var
çalıştıklarından kentsel gritlere uygun olmayabilirler (Trancik, 1986).
olmaya
31
Sonuç olarak şekil-zemin teorisine göre kentsel doluluk ve boşluklar arasındaki
ilişkiler tamamlandığında başarılı mekansal ağlar meydana gelir; ancak bu ilişkiler
dengesiz düzenlenirse sonuç kayıp mekanlardır. Kayıp mekanları yeniden
anlamlandırmak için öncelikle yapı ve boşlukların birlikte var olma durumlarını
anlamak gereklidir (Trancik, 1986).
Trancik’in şekil-zemin teorisi Kızılay Bölgesi’nde zaman içinde artan yoğunluğu
anlamak için önemli bir araçtır. Bu araçla bölgenin Jansen Planı’ndan sonra
geçirdiği değişim haritalandırılacaktır.
3.2.2. Bağlantı Teorisi
Trancik’e göre bağlantı teorisi kentin parçalarını ve elemanlarını bağlayan
çizgilerin organizasyonuyla türetilir. Bu bağlantı öğeleri sokaklar, yaya yolları,
lineer açık alanlar ve kent içindeki hareket akışını yönlendiren diğer fiziksel
birleşim elemanlarıdır. Bağlantı teorisine göre alanları düzenlemek için bir
bağlantılar ağı oluşturulur ve bu ağ bir dolaşım diyagramı meydana getirir (Trancik,
1986).
‘‘Metropoliten alanların giderek büyümesi ve bizim bu alanları kullanma
hızımız, bu alanları algılamakta yeni problemler ortaya çıkarmaktadır.
Metropoliten bölge, günümüzdeki işlevsel birimdir ve bu bölgenin içinde
yaşayan sakinleri tarafından tanımlanması ve yapılandırılması istenir.’’
(Lynch, 2011: 124)
Kevin Lynch ‘kent imgesi’ adlı eserinde bir kentsel alanın bütünü anlayabilmek için
yollar, bölgeler ve düğüm noktaları olarak kategorize ettiği parçaların anlamsal
ilişkilerinden yola çıkarak bütüne ulaşmayı amaçlar. Bu parçalar aynı zamanda
Trancik’in sokaklar, yaya yolları, lineer açık alanlar olarak ayırdığı öğelere de
karşılık gelmektedir.
Yolar; sokaklar, yaya yolları, toplu taşıma alanları, demiryolları vb. yollardır.
Bölgeler; içerisine girildiği hissini veren, iki boyutlu ve belirli karakteristiklere sahip
kent parçalarıdır. Düğüm noktaları ise gezicinin kentte yola alırken ulaşım
sisteminde kentin bir yerinden başka bir yerine geçerken kullandığı kavşaklar vb.
32
geçiş alanlarının kesiştiği noktalar veya bazı karakteristiklerin yoğunlaştığı
noktalardır (Lynch, 2011).
Trancik’in bağlantı teorisinde belirtmiş olduğu üzere kentsel sirkülasyonun
sağlandığı alanlar olan yollar Lynch’e göre de kentsel alanda büyük önem taşır.
Kentsel bağlantının ana strüktürünü oluşturan yollar kent içerisinde belirli bir
hiyerarşi içindedir. Bu nedenledir ki hepsi aynı değerde ve yoğunlukta değildirler.
Lynch’e göre kent merkezine doğru gidildikçe yollarda kalabalıklar, levhalar ve
dükkanlar kademeli olarak yoğunlaşmaktadır. Kentsel deneyimi gerçekleştiren
gözlemciler merkezi alana doğru ilerlerken bu yoğunlaşmayı algılayarak o caddeyi
tanımlayacaklardır (Lynch, 2011).
Caddede ilerleyen yürüyüşçü yolu ‘devin-duyumsal’ niteliğinden etkilenerek yaptığı
gezinti bir deneyim oluşturmaktadır. Bu gezinimin hareket hattı yola kimlik verecek
ve zamanla sürekli bir deneyim oluşmasını sağlayacak, ortak bellekteki
yerizamanla sürekli hale gelen deneyim ve bu caddede oluşturduğu kimlik o alanın
yer olma anlamını kazanmasını da sağlayacaktır (Lynch, 2011).
Bölgeler genellikle yaya trafiğinin yaşandığı alanlar olarak kent yaşamında önemli
sahneler olarak göze çarparlar. Bu alanlar yürüyüşçülerin geçiş, gezinme ve
bulunma eylemlerinin sıklıkla hepsinin gerçekleştirildiği kentsel alanlardır.
Düğüm noktaları adını verdiğimiz alanlar geçmiş yıllarda meydanlar olarak
tanımlanabilirken günümüz kentlerinde en çok kavşaklar olarak varlık gösterirler.
Bu alanlar yaya deneyimi ve araç deneyiminin kesiştiği alanlardır.
Trancik’in bağlantı teorisi çalışma alanındaki ulaşım arterlerinin Jansen Planı’ndan
günümüze kadar ulaşan değişimlerini okumak üzere kullanılacaktır.
33
3.2.3. Yer Teorisi
Trancik’e göre yer teorisi şekil-zemin ve bağlantı teorilerinin bir adım ötesinde
olarak, insan ihtiyaçlarının bileşenlerini, kültürel, tarihi ve doğal içeriği de bu
teoride önem kazanır. Bu teori genellikle yeni tasarım ile hali hazırdaki koşullar
arasındaki uyumu arttırma girişimindedir (Trancik, 1986). Auge’nin de yer
tanımında belirttiği tarihsellik, kimlik ve ilişkisellik öğelerinin uyumu Trancik için de
yer teorisinin belirleyici unsurlarını oluşturmaktadır.
Trancik’e göre kent içindeki boşluklar soyut düşünüldüğünde potansiyeli olan
boşluklardır. Bu boşluklara kültürel veya bölgesel bir anlam yüklendiğinde mekana
dönüşürler. Trancik’in yer teorisinin özünde mekandaki insan ve kültür öğelerini
anlamak bulunmaktadır. Trancikmekan tiplerinin sahip oldukları fiziksel özelliklere
göre tanımlanabileceğini ancak ‘yer’ in özgün olduğunu ve bir karakter ya da
düşünce gibi insanların soyut olduğunu; bu nedenle de fizikselden öte bir varlık
olarak zaman boyunca insanların kullanımına bırakılan bir tabaka oluşturduğunu
söyler (Trancik, 1986).
Kevin Lynch bir yer teorisi tanımlamak ve kent mekanını tasarlamak için kentin
parçalarını inceler. Ona göre üç temel kural vardır ve başarılı bir tasarım bu
kurallar ile gerçekleşmelidir:
1. Okunabilirlik: kentin görüntüsü ve caddeler kullanıcılar için akılda kalıcı
olmalıdır,
2. Strüktür ve kimlik: yapı ve boşluklar uyumlu ve kavranabilir olmalıdır,
3. İzlenebilirlik: kentin insanlar tarafından nasıl deneyimlendiği ve hareket algısı
ile ilgilidir. (Trancik, 1986).
Lynch’in bu saptamaları kentsel mekanı yürüyüşçü ve yukarıdan bakan
gözlemlemci olarak izlemekte ve kavramakta oldukça önemlidir.
Bu üç teorinin birlikte ele alınmasıyla kentsel strateji ve taktikler oluşturulabilmekte
ve kentli öznenin kentsel alandaki kullaım rotaları çizilebilmekte ve aynı zamanda
kentsel
mekanın
üretimi
ve
tüketimi
bu
tasarım
yöntemleri
yoluyla
34
öngörülebilmektedir. Öyle ki bu teoriler yardımıyla bir kentin potansiyelleri
belirlenebilmekte ve kentsel bütünlüğü korunabilmektedir. Kentsel mekan ve yer
bağlamında ilişkilerin sağlıklı olması da sağlanabilmektedir.
Bu üç teorinin her biri ayrı ayrı önem taşır; fakat kent tasarımında en uygun çözüm
bu üç teorinin birlikte kullanılmasıyla elde edilebilir. Dolu-boş ilişkilerinin
oluşturulabilmesi, doluluk ve boşlukların yapılandırılabilmesi için bölgeler arası
bağlantıları ve insan ihtiyaçları dikkate alınarak tasarım yapılmalıdır (Trancik,
1986).
Bu teoriler bölgeyi ve geçirdiği değişimleri kavramak üzere, özellikle iki boyutlu
görsel araçlar ortaya koymak üzere kullanılacaktır.
35
4. KIZILAY BÖLGESİ’NİN
DEĞİŞİMİNİN ANALİZİ
KENTSEL
AÇIK
MEKANLARININ
4.1. Ankara’nın Planlanması Aşamasında Genel Durum
Cumhuriyetin ilk yıllarında henüz belirlenmiş bir kentleşme politikası mevcut
olmamasına rağmen mekansal örgütlenmede önemli rol sağlayacak olan
uygulamalarda bulunulmuştur. Bunlar; Ankara’nın başkent seçilmesi, pazar ağını
oluşturacak olan demiryolu, sanayileşmenin Anadolu’nun küçük kentlerinde de yer
alması, Anadolu kentlerine Halkevlerinin kurulması ve bu sayede yeni ideolojinin
taşınacak olmasıdır (Köroğlu ve Ölmez, 2002).
İlhan Tekeli’ye göre ülkede mekan stratejisinde izlenen üç ana öğe bulunmaktadır.
İlki ve en önemlisi İstanbul yerine Ankara’nın başkent seçilmesidir. Bu devrimci
karar
ile
Anadolu’nun
ortasında
aydınlanmış
bir
ulus-devlet
başkenti
oluşturulacaktı. İkincisi Ankara merkez olacak şekilde tüm yurt genelinde bir
demiryolu şebekesi oluşturularak iç pazarda bütünlük ve yurt genelinde denetim
sağlanacaktı. Üçüncüsü ise 1929 sonrasında devletçilik politikası ile uygulanan
sanayi planlarının yapılması ve küçük kentlerde demiryolu güzergahlarında
fabrikalar kurulmasıydı (Tekeli, 1998).
Ankara başkent olmasıyla Cumhuriyeti bir kent planlama iddiasıyla yüzyüze
getirmiştir çünkü Ankara çağdaş bir kent olmazsa rejim de başarısız olmuş
olacaktı. Bu nedenle rejimin başarısı kent planlamasının başarısına bağlıydı
(Tekeli, 1998). Bu şartlar altında Ankara kent planlama kriterlerine göre kurulacak
ve örnek bir kent olarak Anadolu kentleri için bir rol-model olacaktı.
4.2. Cumhuriyet Sonrasında Ankara’da Kentsel Gelişme Politikaları
Ankara, 19. Yüzyılın sonlarında 1886-1894 arasındaki dönemde bazı imar
eylemleri yaşamıştır. Bunlardan bazıları Elmadağ ve Kayaş’tan kente su kanalları
yapılması ve 1887’de demiryolunun kurulması ile Ankara tiftiği ticaretinin
canlandırılmasıdır.
İstasyonun
yerinin
seçimi
kentin
fiziksel
yapısını
da
şekillendirmekte önemliydi. Bu dönemde istasyon etrafında büyük depoların
36
inşasına başlanmış, Cumhuriyet’ten sonra doğuya yönelmiş olan demir yolu kentin
güneyinden geçirilecektir (Köroğlu ve Ölmez, 2002).
1923’te Cumhuriyetin ilanı ve Ankara’nın başkent olmasıyla kente dair verilecek
kararların önemi artmıştı. Altyapı ve konut yetersizliği ve ayrıca yani başkente
yakışacak biçim arayışlarıyla Ankara’nın imar çalışmalarına başlanmıştır (Köroğlu
ve Ölmez, 2002). Bu imar çalışmaları geleneksel kent yaşantısının devamı olarak
değil modern bir kentin özelliklerini taşıyacak olması nedeniyle önemliydi.
Ankara’dan beklenen yeni yaşam anlayışını yansıtabilecek bir simge olmasıydı. Bu
nedenle tarihselliği içinde barındıran Ankara’dan ayrı kurulmalıydı. Benimsenen
bu düşünce, kentbilimsel olmaktan çok siyasal bir belirlemeydi. Bu görüş,
başkentin kuruluşunun ana hatlarının belirlenmesinde ve hazırlanan planlar
arasından seçim yapılması aşamasında da etkili olmuştu (Tankut, 1993).
Bu anlamda Ankara Cumhuriyet’ten sonra modernleşme projesinin uygulandığı ilk
şehirdir. Çağdaş yaşamı yeni mekansal kimliğiyle sürdürmeye öncülük edecek
örnek bir kent inşa edilmesi amaçlanmaktaydı (Altaban, 1998).
16.02.1924 gün ve 417 sayılı yasa ile Ankara Şehremaneti kurulmuştur. Ankara
Şehremaneti’nin görev yaptığı 1924-30 yılları arasında İstanbul’un yerel yönetim
modeli kullanılmıştır (Tankut, 1993).
1924-25 yıllarında
Ankara’nın ilk planı Carl ChristophLörcher tarafından
tasarlanmıştır.
Dr. Carl ChristophLörcher’in 1924 ve 1925 yıllarında yaptığı Eski (1/2000) ve Yeni
Ankara (1/1000) planları sonraki beş yılda Ankara’nın gelişimini belirlemiştir. Bu
planla Eski Ankara ve Yeni Ankara için bir kamulaştırma taslağından söz
edilmektedir. ‘Çerçeve planı’ denilebilecek 1924 tarihli plan Jansen planını da
sınırlandırıp yönlendiren öğelere sahip olup, her iki planı da bağlayan bir yapısı
vardır (Cengizkan, 2004).
37
Bu plana göre Yenişehir alanı demiryolu, NecatibeyCaddesi ,Ziya Gökalp (eski adı
Kazım Özalp)Caddesi ve Mithatpaşa (eski adı Muhlis Erkmen) Caddesi’nin
arasında kalan alandır (Aydın ve diğerleri 2005).
Bu alan, bölgeleme (zoning) kavramı ve ‘‘bahçe şehir’’ konseptiyletasarlanmıştır
(Cengizkan, 2002).
Bu dönemde Yenişehir Sıhhiye’den Bakanlıklara kadar uzanan alanda o zamanki
adı Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ve şimdiki adı Atatürk Bulvarı olan ana ulaşım
bağlantısı etrafında biçimlenmeye başlamıştır. Lörcherin benimsemiş olduğu
bahçe şehir konseptinin planda görüldüğü üzere öncelikli tasarım kararları
arasında olduğu anlaşılmaktadır. Kentsel açık mekanlara önem veren planlama
kararları Yenişehir planında ve özellikle Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerindeki
açık alan ve meydan tasarımlarıyla kendini göstermektedir.
Lörcher kent planında ‘‘mekansal anlam’’ ve ‘‘kent mekanının simgeselliği’’
kavramlarını dile getirmiş ve Yenişehir’e ulaşan güçlü aksın sonunda ‘‘Vekaletler
Mahallesi’’ adı verilen yönetim merkezinin oluşturulmasına karar vermiştir.
Vekaletler mahallesi Güvenpark ve Meclis Arasındaki üçgen şeklindeki alandır
(Cengizkan, 2004).
Lörcher planı Kızılay’da oluşturulan dokunun biçimlenmesinde önemli rol
oynamıştır. Güvenpark, Sıhhiye, Zafer Meydanları ve Tuna ve İzmir Caddelerinin
giriş meydanlarının oluşumu bu plandan başlamaktadır (Günay, 2005).
Lörcher planındaki Yeni Şehir 150 hektarlık bir alanda bir ve iki katlı bahçeli
konutlar önermekteydi. Bu plan 1928’de Ankara planı için yarışma açılan kadar
kente katkıda bulunmuştur. Kentteki yeni yerleşim bölgelerini belirlemiş, parsel ve
ada büyüklüklerini, kat yüksekliklerini, imar şartlarını ve mülkiyet bölünmesini
belirlemiş, ulaşım ve altyapı dağılımını düzenlemiştir (Cengizkan, 2004).
Ancak Lörcher planına baktığımızda tam olarak şekil zemin ilişkilerinden söz
etmemiz mümkün değildir. Çünkü planda parsel ve ada büyüklüklerini görmemize
rağmen, şekil olarak adlandıracağımız yapıların yerleşimi henüz tanımlanmamıştır.
38
4.3. Kent Planları ve Şekil-zemin İlişkileri
4.3.1. Jansen planı şekil-zemin ilişkisi
1927 yılında kentin nüfusu 25,000’den 107,000’e çıkmış ve artan nüfusa göre
kente dair bazı önermeler geçersiz olmaktaydı (Cengizkan, 2010). Kentin hızlı
büyümesine karşın planın yetersizlikleri anlaşılmış ve yeni bir plan ihtiyacı ortaya
çıkmıştır. DahiliyeVekaleti’ne bağlı Ankara İmar Müdürlüğü kentin imarı için yeni
bir imar plan yarışması düzenlenmiştir (Aslanoğlu, 2010).
İmar planı yarışmasını kazanan HermanJansen de Lörcher gibi Ankara’yı Eski ve
Yeni Şehir olarak iki ayrı bölge olarak ele almıştır (Jansen, 1948a).
Atatürk Bulvarının her iki yanına konutlardan oluşan mahalleler kurulmuştur.
Çankaya daha büyük parselllere ayrılmıştır; buraya dar caddeli ve küçük parselli
bir sistemin uygun olmayacağına karar verilmiştir. Yenişehir yapılaşmanın en ileri
olduğu alandır. Henüz Jansen’in imar planı yapılmadan, mevcut yapıların şekilleri
ve kat sayıları birbirinden çok farklı olmakla birlikte yapılar arası boşluklar da çok
azdı (Jansen, 1937).
Yenişehir’de 1920’lerde düzenlenen ızgara plan üzerine bu dönemde alçak
müstakil konutlar yapılmaya devam edilmiştir (Aslanoğlu, 2010).Bu dönemde imar
yönetimi Jansen’in düşük yoğunluk, büyük parsel ve geniş bahçe talebine
uymuştur (Tankut, 1993). Mahallelere yapılacak olan okullar spor alanları ve yeşil
alanlara yakın konumlanacaktı. Gece dersi veren ve etkinlikler düzenlenen meslek
okulları Atatürk Bulvarı’na yakın konumlandırılmışlardır (Jansen, 1937).
Yenişehir’in batısına askeri yapılar inşa edilmiş ve daha ilerisine de kooperatif
mahalleleri kurulmuştur. Bakanlıklardan Güneye doğru devam eden bir yeşil alan
da Meclis Binasının görünüşünü tamamlamaktaydı (Jansen, 1937). Jansen
Lörcher gibi devlet dairelerinin bir mahallede ve Atatürk Bulvarı’ndaki bugünkü
yerinde olmasını öneriyordu. Hemen yakınında da memurlar için mesken alanı
olacaktı. Sondaki bina da Büyük Millet Meclisi olacaktı (Atay, 1968).
39
Jansen planının şekil zemin ilişkileri incelendiğinde planın yapıldığı esnada
bölgede yapılaşmanın önceden başlamış olduğu görülmektedir. Jansen planı
bahçeşehir söylemine uygun ve Trancik’in şekil-zemin teorisinde önermekte
olduğu gibi az katlı yapılar önermekte, çok katlı dikey elemanların bulunduğu bir
yapılaşma türünden kaçınmaktadır. Böylelikle kentsel açık alanlar olan park ve
bahçeler çevresindeki az katlı konut yapılarıyla uyumlu bir ölçek ilişkisi içerisinde
olacak ve Trancik’in bahsetmiş olduğu pozitif alanlar elde edilecektir.
Bu yıllarda bulvarda halen seyrek yapılaşma mevcuttur (Baydar, 1992). Bulvar
üzerindeki özel mülkiyetli yapıların büyük kısmı bürokratlara ait yerleşim
birimleriydi (Sahil, 1986).
1932-40 yılları arasında Bakanlıklar Mahallesi büyük ölçüde tamamlanmış ve
1938’de de yeni Meclis’in yapımına başlanmıştır. Bulvarın güney aksı boyunca da
elçilikler yapılmış ve Çankaya’nın sınırı çizilmiştir (Aydın ve diğerleri, 2005).
1929 ve 1932 yılları arasında henüz kesinlik kazanmamış bir plana göre uygulama
yapılmaktadır. 1932’den itibaren Jansen planına göre alçak, tek, ikiz, sıra evler
yapılmakta iken 1934 yılına gelindiğinde kaçak yapılaşmanın Yenişehir’de de
başlamış olduğu görülmekteydi. 1934 yılı itibariyle artan konut sorununa çözüm
olarak konut kooperatifleri kurulmuştur. Fakat bu deneyim 1936’ya kadar sürecek
ve kooperatiflerden beklenen ucuz ve yaygın konut üretimi karşılanamayacaktır.
Kooperatiflere kredi bulunamaması ve arsa fiyatlarının artması bu girişimin
başarısız olma nedenlerindendir (Tankut, 1993).
Diğer taraftan Yenişehir açılmakta olan sinema ve kitabevleriyle kentin önemli
kamusal mekanlarına sahip olurken ticari alanların da bu bölgeye kaymasına
neden
olmaktaydı.
Ticaretin
bu
alan
yönelmesi
arsa
spekülasyonlarının
başlamasına ve kentleşmenin hız kazanmasına sebep olmuştur.
Yakup
Kadri
Karaosmanoğlu
Ankara’nın
yapılaşmasını şu sözlerle anlatmaktadır:
hızlı
bir
biçimde
gerçekleşen
40
‘‘ Yeni Ankara baş döndürücü bir süratle inkişaf ediyordu… Cebeci’den
Yenişehir’e, Yenişehir’den Kavaklıdere’ye doğru uzanan sahalar üzerinde,
apartmanlar, evler, resmi binalar, sanki, yerden fışkırırcasına yükseliyordu…’’
(Karaosmanoğlu, 1934: 127)
1935 sayımına göre 124 000 olan Ankara nüfusu iki senede yaklaşık iki katına
ulaşmıştır. Bu rakamlarda nüfus için artık misafirhaneler değil, müstakil evler,
apartmanlar ve mahalleler oluşturulması gerekliydi. İmar planındaki çerçeveyi
bozmadan nüfusu bu sınırlar içine sığdırmak gerekliydi. Nüfus sorunu, birçok
Avrupa kentinde küçük arsalara sıkışmaya çalışılarak yüksek yapılar ve dar
caddeler oluşturularak çözülmeye çalışılmıştır. Bu dar caddeler ulaşımı zorlaştırır
ve genişletilmesi çok maliyetlidir. Bu duruma engel olmak için Ankara’nın kent
nüfusunun 300 bini aşmaması sağlanmalıydı. Gerekirse katı tedbirler alınarak kent
nüfusunun artışı önlenmeliydi. Ancak bu şekilde ideal bir kente sahip olunabileceği
düşüncesi vardı (Jansen, 1937). Bu dönemde kentsel planlama siyaseti olarak
kent merkezinde yoğunluğun artırılması tercih edilmiş ve birçok heyet kararıyla
desteklenerek yapı yüksekliklerini artırma yoluna gidilmiştir.
1934 yılında Jansen’in Yenişehir için düşünmüş olduğu iki katlı yapılar imajı, heyet
kararları ile geçersiz kılınmış, Yenişehir’de kat sayısı üçe yükseltilmiştir. Ayrıca
Atatürk Bulvarı’ının silueti özellikle düşünülmüş ve heyet kararı ile bulvarın alt ve
üst kısımları için saçak çizgisi sürekliliğini devam ettirecek ve çatı tipinde de uyum
gösterilecektir.1935’te özel sektörün rantı yükseltme yönündeki baskılarının
artması nedeniyle heyet kararı ile Yenişehir’de yapılaşma yoğunluğunu artıran bir
değişim gerçekleşmiştir. Tek katlı yapılar iki kat, iki katlı yapılar üç kata çıkarılmış,
dört katlı yapılar dükkan ile beş katı yapılara çıkarılarak Kızılay’da Bulvar beş kata
yükseltilmiştir.1937 yılı heyet kararlarına göre dükkan izni vb. nedenlerle kat
sayısında artırma kabul edilmiştir. 1938 yılı heyet kararı ile yoğun nüfuslu
bölgelerde çatı katları tam katlara dönüştürülecektir. Atatürk Bulvarı üzerinde 4kat
+dükkan olan yapılara da heyet kararı ile 5kat+dükkan olma izni verilmiştir. 1939
yılında Ankara İmar Müdürlüğü;
Çankaya semtinde heyet kararı ile plansız
yerlerde ifraz kabul etmiş olmakla beraber Jansen planının 3kat+ikiz ev öngördüğü
yerlerde heyet kararı ile dördüncü kata izin vermekte ve de heyet kararı ile de çatı
katına izin vermektedir (Tankut, 1993).
41
1942 yılı hava fotoğrafının şekil zemin ilişkilerine bakıldığında uygulanan Jansen
planının bahçeli konut yapılarının belirli bir düzen içerisinde yer aldıkları
görülmektedir.
Güvenpark,
Kızılay
Bahçesi
ve
Zafer
Parkının
peyzaj
düzenlemelerinin yapıldığı ve bu kentsel açık mekanların çevresindeki bahçeli
konut dokusunun boşluklarıyla uyum içerisinde oldukları görülmektedir. Ancak,
Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkı arasında kalan alanda bulvarın her iki çeperinde ilk
bitişik nizam yapıların da yapılmaya başlanmış olduğu görülmektedir. Bu bitişik
nizam yapılar 1938 ve 1939’da 4kat +dükkan ve 5kat+dükkan olmasına izin
verilmesiyle ortaya çıkan yapılardır.
Bulvar üzerinde ilk ölçek değişimleri bu
yapılar ile başlamış ve bulvarın her iki çeperinde lineer bir sınır oluşturmuşlardır.
1946’da kent merkezine Güvenpark’ın batısında kalan alana Paul Bonatz’ın
tasarımı, konut yerleşim alanı olan üst düzey memurların yerleşim sorununa
çözüm getiren Saraçoğlu Mahallesi inşa edilmeye başlanacaktır (www.goethe.de).
Bu alan kent merkezinde yeni bir konut dokusu önermektedir. Bu doku Trancik’in
önermekte olduğu az katlı yatay yapı kütleleri ve özel, yarı özel ve kamusal
alanların oluşumu ve pozitif alanların oluşumuna katkı sağlar niteliktedir.
1950- 1960 yılları arasında çok partili hayata geçiş ve Demokrat Parti’nin iktidara
gelmesiyle modernite yaklaşımı sona ermiş ve popülist kentleşme yaklaşımı
kentsel gelişmeyi etkilemiştir (Kayın, 2008). Bu dönemde Türkiye’de liberalizm ve
özel sektör önemli hale gelmiştir. Bu dönemde bulvarda yapılan yapıların çoğu
rant kaygısı ile kat yüksekliği kazanmış yapılardır (Sahil,1986).
Kızılay 1952’de alınan kararlarla kentin iş merkezi kabul edilmiş ve bitişik nizam
yapı
yapılmasına
izin
verilmiştir.
Zemin
ve
alt
kotların
pasaj
olarak
düzenlenmesine izin verilmiştir. Banka şubeleri, oteller, lokantalar, seyahat
acenteleri Kızılay’a yerleşmeye başladı. Apartmanların üst katlarına da kuaförler,
modaevleri ve fotoğrafçılar açılmaktaydı. (Batuman, 2002). Ticaret zemin
kotlardan üst kotlara tırmanmaya başlamıştı.
Yaşanan konut sıkıntısının oluşturduğu baskı 1930’lara kadar var olan bahçeli
konut modelini etkilemiş,kat sayısında yapılan artışlarla bu model yerini
apartmanlara bırakmıştır (Aydın ve diğerleri, 2005). 1950’lerden önce bulvarda
42
kamu yapılarına ilişkin gelişmeler gözlenmekteyken 1950’lerden sonra özel
sektöre ait yapılar ve onların gelişimine ilişkin yasal çerçeveler oluşturulmuştur.
Bulvarın düşeyde yükselmeye başlaması aynı zamanda bulvarın ve bulvar
üzerindeki kamusal park ve bahçelerin de mekansal ilişkilerini etkileyecek,
bölgedeki doluk boşluk oranları değişecekti. Bulvar üzerindeki bu mekansal
değişim açık alanlar olan parklar üzerinden net olarak görülebilmektedir.(Şekil 4.2.
bkz.)
Meydan ve parklar yüksek bloklar arasında kalan ve bu bloklarla ilişkilenmekte
güçlük çeken bir alana dönüşmeye başlamıştır.
Bu yıllarda kentin çeperlerinde artan gecekondu bölgelerine bir çözüm önerisi
olarak kat mülkiyeti yasasıyla belediye sınırlarının büyütülmesi düşünülmüştü
(Aydın ve diğerleri, 2005). Planlamaya dayandırılmaksızın Ankara Belediye
sınırlarının imar sınırlarıyla birleştirilmesi ile imar alanı on kat arttırılmıştır
(Sahil,1986). Bu da yeni bir imar planını gerekli kılmaktaydı. 1954’te yeni bir
uluslararası imar planı yarışması açıldı (Aydın ve diğerleri, 2005).
Şekil. 4.1. Jansen Planı şekil-zemin ilişkileri
43
Şekil.4.2. 1942 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri
44
4.3.2.Yücel-Uybadinplanı şekil-zemin ilişkileri
Yeni imar planı yarışması ile beklentilere en yakın ve değerlendirmede ‘kente
saygılı ve uygulanması mümkün’ bir proje orak görülen Yücel-Uybadin planı birinci
seçilmiştir. Yücel-Uybadin planı Jansen planının devamı niteliğinde bir tasarı olup
kente batıya iki, kuzey ile doğuya doğru birer yeni arter önermektedir (Altay, 1997).
Plan kent merkezinin yine ‘‘yerinde yükselerek’’ kat artışıyla büyümesini
önermektedir (Cengizkan, 2005).
1950’lerde liberal politikaların biçimlendirdiği şehircilik bu yıllarda kat mülkiyeti
yasası
ile
günümüzün
çok
katlı
apartman
bloğu
tipolojisi
kullanılmaya
başlanacaktır (Mutlu, 2009). 1965 yılında 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası ile yıkıp
yapma süreci başlar ve tüm kente yayılır. Yeniden yapılanma sürecine giren
Kızılay ve Kavaklıdere’deki tüm yapılar yeniden inşa edilir (Günay, 2005). Kat ve
yoğunluk artışı Ankara’nın 30 yıl boyunca yıkılıp yeniden yapılmasına yol açmıştır
(Cengizkan, 2005). Bu yasa ile Yenişehir genelinde şekil-zemin ilişkilerinde köklü
bir değişim görülmektedir.
Yenişehir’de yapılan en acımasız değişiklik ise ‘‘Bölge Kat Nizamı Haritaları’’yla
getirilmiş olup bulvarın her iki yanının ‘‘Yüksek Bölge’’ varsayılarak kat sayılarının
9 ve 10’a yükseltilmesi olmuştur (Bilsel, 1997). Ankara Belediyesi ve İmar İdare
Heyeti’nin belirlemelerine göre yoğun bölgelerde yol genişliği kadar yapı
yüksekliğine izin vermesi Atatürk Bulvarı üzerinde Ulus-Kızılay arasında yeni otuz
metre, Kızılay-Akay arasında on üç kat yani kırk metre yapı yüksekliğine izin
verilmesi anlamına gelmekteydi (Cengizkan, 2005). Kat sayılarının artışı bulvarın
siluetini etkilemiş, yayalar ve mekanın ölçek ilişkilerinin değişmesi ve bulvar keskin
ezici bir sınır niteliği kazanmasına neden olmuştur. Doluluk boşluk oranları tekrar
değişmiştir.
Bulvar üzerine yapı yüksekliklerinin artmasıyla parklar ve meydanlar ölçek
ilişkilerini ve simgesel anlamlarını kaybetmeye başlarlar. Bu durum gündelik
yaşamında kentsel açık alanların mekansal pratiklerinin de farklılaşmasına neden
olacaktır.
45
Bölgede artan yoğun yapılaşma, iş ve eğlence mekanlarının artmasıyla konut
fonksiyonu da azalmıştır (Bülten 85, 2001). Bu taktiklerle meydana gelen
değişimler siyasi liberal ekonominin benimsenmesinin bir göstergesidir. Uygulanan
kent politikaları arsa spekülasyonlarının önüne geçememiş ve değer kazanan
arsalardaki konut kullanımları yerlerini kar amaçlı ticari kullanımlara bırakmak
zorunda kalmıştır.
Kızılay’ın ilk gökdeleni olan Emek İşhanı bulvar üzerinde o dönemde simgesel
olarak belirli bir nokta oluşturmaktaydı (Baydar, 1992). Uybadin ailesine ait olan
tarihi Uybadinköşkü’nün yerine yapılan bu yapının kent plancısının ailesinin
arsasınıkullanması ilginç bir tesadüftür. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne ait
olan Emek İşhanı binası Kızılay Meydanı’nın fiziksel yapısını ve ölçek ilişkilerini
değiştirmiş ve gökdelen etrafı ile Kızılay’da simgesel bir konuma sahip olmuştur.
1960’ların sonlarında planlama sisteminde yeni bir planlama stratejisi geliştirilmek
istenmiş ve ‘Metropoliten Alan Nazım Plan’ büroları kurulmuştur. 1969’da Ankara
Nazım Plan Bürosu kurulur (Çakan, 1977). Bu dönemde temel planlama kararları
Devlet Planlama Teşkilatı politikasıyla ilgilidir. Ankara Nazım Plan Bürosu, İmar ve
İskan Bakanlığı Planlama ve İmar Genel Müdürlüğü Metropoliten Planlama
Dairesi’ne bağlı çalışmaktadır (Tekeli, 1975). 1990 Nazım Planı ise 24.02.1982’de
onaylanmıştır. Büro 1983’te kapatılmıştır (Günay, 2005). 1990 Nazım Planı bir
uygulama imar planı değildir. Mevzi uygulama imar planları Nazım Plana göre
hazırlanmaktaydılar. Bu nedenle Nazım Plan ‘yapısal plan’ denilen yönlendirici bir
plandır (Bademli, 1986). 1983’te Büyükşehir Belediyesinin bir alt birimi olarak
kurulan Metropoliten Planlama Dairesi, Nazım planı yapma yetkisine sahip
olmuştur (Günay, 2005). Belediyelere planlama ve arsa onama yetkisinin
verilmesiyle belediyeler merkezi yönetim karşısında özerk hale geldiler (Keskinok,
1988). Belediyelerin bu yetkiye sahip olmaları onların kent üzerinde politik strateji
ve taktikler geliştirmesini ve siyasi kararların kentsel yaşamda etkin olmasını da
sağlayacaktır.
Yönetsel değişikliklerin yanı sıra bu dönemde politik ve toplumsal değişimler de
önemli yer tutar.
46
1960’lardan 80’lere uzanan aralıkta 60 ihtilali, 71 muhtırası gibi askeri müdahaleler
ve siyasi çatışmaların yaşandığı ve bu nedenlerle de hızlı kentleşme arayışlarının
yaşandığı bir dönemdir (Kayın, 2008).
Yücel-Uybadin planıyla şekil-zemin ilişkilerinde şekil yoğunluğunun zemindeki
pozitif
boşluklara
göre
arttığı
ve
yoğunluğun
gözlemlenmiştir.
Şekil. 4.3. 1952 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri
negatif
anlamda
değiştiği
47
Şekil. 4.4. 1978 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri
48
4.3.3.80 sonrasından günümüze şekil-zemin ilişkileri
1970’lerde bulvar üzerinde ticaret çok gelişmektedir. Çok sayıda işhanı ve banka
yapıları inşa edilmiştir (Sahil, 1986). 1978’de Kızılay için önemli bir karar alınır ve
Kızılay binasının yerine yeni bir rant tesisi yapılmasına karar verilir. Kızılay Genel
Merkezi Kızılay’a adını veren ve bir dönem tüm kentlinin Kızılay bahçesinde
havuzun çevresinde fotoğraf çektirdiği ve ailece vakit geçirilen, madensuyu
büfesinden madensuyu içilen bir yerdir. Eski eser olarak tescillenmiş bir yapı
olmasına rağmen 1979’da bir gece gerekçesiz yıktırılır (Ankara Magazine, 2004).
Ekonomik rekabetin nesnesi haline gelen kent toprağı üzerinde kar amaçlı izlenen
bu siyaset Kızılay bahçesinde ilerleyen zamanlarda bir rant yapısı yapmak içindir.
Kapitalist sistem Kızılay Parkı’nın tarihsel bağlamını ve kent merkeziyle olan
ilişkilerini hiçe sayarak bir rant mekanına dönüştürmüştür.
Üstelik yarışmayla elde edilen Kızılay Alışveriş Merkezi Projesi’nin jürisi dokuz
adet mimardan oluşmaktadır (Kortan, 1999). Bu durumda mimarların karar
oluşturan mekanizmalardaki rolünün de sorgulanması gerekmektedir.
Kızılay’ın düzenlediği bir yarışma sonucu elde edilen Kızılay Rant Tesisleri Binası
projesinin gerçekleştirilmesiyle Jansen planındaki Kızılay Parkının yerinde artık
dev ölçekli bir yapı bulunmaktaydı. Kızılay bir trafik kavşağına dönüşmüştü. Kızılay
Metro İstasyonu Projesi’nin de gerçekleştirilmesiyle meydanın altı güvenlik
görevlileri ve kameralarla kontrol edilen ulaşım ve alışveriş merkezi oldu. Bu üç
projenin ortak özelliği meydanın odağını trafik kavşağına yönlendirmeleriydi.
(Batuman, 2002).
1982’de yürürlüğe giren Ankara Nazım Planı 1985-1990 arasındaki dönemde kent
makroformunu beklenmedik şekilde değiştirmiş ve kaçak yapılaşma gibi sorunlar
büyümüştür. Ankara’nın mücavir alan sınırlarının yeniden belirleneceği bir plana
ihtiyaç duyulmuştur (Bademli, 1990). 1985-86’larda Metro Çalışmaları yapılmakta
olduğu dönemlerde Nazım Planın bir nevi uzantısı olacak yeni bir üst biçim ve
ulaşım sistemi geliştirilmesi için ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma
Grubu Ankara 2015 yapısal planını tasarlamıştır (Günay, 2005).
49
1990’lı yıllarda ekonomik bunalımlar nedeniyle Türkiye’nin tümünde çalkantılı bir
döneme girilmiş, metropoliten alanlar da bu durumdan olumsuz etkilenmiştir.
Ankara da finansal hizmetler açısından önemini kaybetmiştir (Eraydın ve ArmatlıKöroğlu, 2005).
Büyükşehir İmar Dairesi 1989-1994 yılları arasında Ankara 2025 Çalışmasını
hazırlayarak kentin denetimini sağlamaya çalışmıştır (Günay, 2005). Ancak kent
planı kent merkezine ve ulaşım problemine bir çözüm önermemektedir. Bu
nedenle planlamadan bağımsız uygulamaların gerçekleşmesine neden olmakta ve
aslında geçerliliği olmayan bir plana dönüşmektedir.
1990 Nazım Planının bir sonucu olarak kamusal üretici hizmetler Eskişehir
Yolu’nda gelişmeye başlamış, Kızılay’da kalan meslek odaları, sendikalar ve sivil
toplum örgütleri burayı ayakta tutan unsurlar olarak görülmektedir. Ancak ulusal ve
uluslararası holdingler ve şirketler de bu bölgeden taşınmakta ve ayrıca hukuk,
mühendislik, mimarlık ve planlama büroları gibi üretici servisler de 2000’lerden
itibaren bu bölgeden taşınmaya başlamışlardır (Gökçe, 2013). Bu bölgenin giderek
terk edilmeye başladığının bir göstergesidir.
Kızılay bölgesinde 1946’da inşa edilmiş olan kalan son konut yerleşim alanı olan
Saraçoğlu Mahallesi 2013’e gelindiğinde Afet Yasası kapsamında boşaltılmış ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredilmiştir. Bakanlar Kurulu bu alanı riskli alan
olarak ilan etmiş ancak bu kararı Danıştay iptal etmiştir. Oysa 1979’da mahalle
kentsel sit alanı olarak tescil edilmiş bir yerleşkedir. Mimarlar Odası bu alanın kent
merkezine geri kazanılması ve Ankara’ya değer katacak kullanımlara sahip olması
gerektiğini
savunarak
fikir
projesi
yarışmaları
düzenlemiş
ve
kamuoyu
araştırmaları yapmıştır (www.arkitera.com; saraçoglu.mimarlarodasiankara.org).
2014’e gelindiğinde Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin çalışmaları doğrultusunda
restore edilmesi ve bir kültür ve dinlenme alanı olması önerilen bu alan gözden
çıkarılmış Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda protokol aşamasında takılmış
beklemektedir (www.arkitera.com). Cumhuriyet döneminin üst düzey memurlarına
mesken olarak tasarlanan tarihsel, kültürel ve mimari değer taşıyan bu alan son bir
yıldır terk edilmişlikle karşı karşıyadır. Kızılay kent merkezinde direnen birkaç
birimi haricinde kentin gündelik yaşamının bir parçası olmaktan çıkmış
50
kullanılmayan geniş bir alan olarak beklemektedir. Bölgedeki dönüşümler sonucu
bölge sokaklarındaki konut yoğunluğu giderek azalmaktadır. Saraçoğlu Mahallesi
ile birlikte merkezdeki önemli bir konut yerleşim alanının da yok olması kent
merkezinin karma kullanımını değiştirmektedir.
Günümüzde Kızılay stratejik planlarla belirlenmiş, kullanım düzeyi sınırlandırılmış
bir alan iken, mekansal taktikler üretilerek dönüştürülmektedir (Mutlu, 2009).
Cumhuriyet döneminde bir konut yerleşimi olarak planlanmış olan şekil-zemin
ilişkileri de bahçeli konut kullanımına göre tasarlanmıştı. Yücel-Uybadin planının
ardından konut olarak kullanılması düşünülen ve apartmanlara ayrılmış ön ve yan
bahçeler ortadan kalmış, arka bahçeler işlerliklerini kaybetmişler ve atıl hale
gelmişlerdir. Bulvar üzerinde yapı adalarındaki yapıların ortak arka bahçeleri
mülkiyet ve kar ilişkilerinin karmaşıklığı nedeniyle kullanılmayan, farkında
olunmayan ve bakımsız alanlara dönüşmüştür.
Sonuç olarak, Kızılay Kent Merkezi’nin 1950’lerden itibaren geçirdiği yatayda ve
dikeyde yoğunluk artışı şekil-zemin ilişkilerini kökten bir değişime uğratmış, yapılar
Trancik’in kentsel mekanda bulunmasına karşı olduğu yüksek bloklara dönüşmüş
ve bahçelerin yok olmasıyla kentsel pozitif alanlar kaybedilmiştir.
51
Şekil.4.5. 1991 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri
52
Şekil.4.6. 2014 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri
53
4.4.
Kent Planları ve Bağlantı İlişkileri
4.4.1. Lörcherplanı bağlantı ilişkileri
Lörcher
Planı,
kentin
sosyal,
kültürel
ve
mekansal
bağlamlarının
güçlendirilmesinde ve kentsel mekanların üretim ilişkilerinin geliştirilmesine katkıda
bulunmuştur. Yeni Ankara’nın yeni kentsel oluşumun temellerini atmış ve kentsel
bağlantılar açısından da kentin iskeletini meydana getirmiştir. Öyle ki bu iskelet
sonraki kent planlarına da öncülük edecektir. Bu planla kentin önemli kamusal
mekanları olan cadde, meydan, park ve bahçeleri belirlenmiştir.
Lörcher planında eski şehirden Yenişehir bölgesine uzanan bir ana arter
oluşturmuş ve eski ve yeni kenti birbirine bağlayan bir ulaşım strüktürü meydana
getirmiştir. Bu bağlantı etrafında bölgeleme kavramıyla fonksiyonlar da dikkate
alınarak kentsel mekanlar tasarlanmıştır.
Lörcher’in Yenişehir planına bakıldığında Atatürk Bulvarı’nın eski ve yeni Ankara
arasında ana bağlantı hattı olduğu ve diğer bağlantıların bu hattan beslendiği
görülür. Bu plandaki kentsel bağlantılar o dönemde otomobil sayılarının
günümüzdeki rakamlarla kıyaslanamaz sayıda az olması dikkate alınırsa, sonraki
dönemlerde otomobil sayısının artacağı tahmin edilerek bulvar geniş bir arter
olarak belirlenmiş ve açılmaya başlanmıştı.
Kentin
esas
bağlantı
aksı
olan
bulvar
üzerinde
pozitif
alanlar
olarak
nitelendirebileceğimiz kamusal açık alanlar bulunmaktadır. Bu planda daha çok
Trancik’in üçüncü ve dördüncü boşluk tipi olarak söz ettiği cadde ve meydanlar,
kentin strüktürel ağları, kamusal park ve bahçeler dikkati çekmektedir.
Lörcher planında omurgası oturtulan Atatürk Bulvar aksı üzerinde meydanlarla
kent mekanının simgeselliği Cengizkan’ın ifadesiyle milli mücadele ve ulusdevletin simgelendiği Ulus Meydanı, Sağlık Bakanlığı’nın yer aldığı modern
planlamanın gereği olan kamu sağlığına vurgu yapan Sıhhiye Meydanı, 30
Ağustos zaferini simgeleyen Zafer Meydanı ve son olarak Cumhuriyet (Kızılay)
Meydanı ile temsil edilmiştir (Cengizkan, 2002a).
54
Şekil.4.7. Lörcher Planı bağlantı ilişkileri
4.4.2. Jansen Planı bağlantı ilişkileri
Jansen, Yenişehir’in ana yerleşimi ve kentsel bağlantılarını Lörcher’in planladığı
biçimiyle kabul etmiş ve mevcut durumu geliştirmeye yönelik bir planlama stratejisi
benimsemiştir.
Jansen Yenişehir ve Atatürk Bulvarı’nın mevcut durumunu imar planı izah
raporunda şöyle ifade eder:
‘‘Atatürk Bulvarı hemen hemen bitmiş bir vaziyettedir. Sade eskiden kalan bir
kısmı çok işlek olması yüzünden değiştirilmiştir.’’ (Jansen, 1948c: 20)
Atatürk Bulvarı hattında Lörcher planından farklı olarak bir kayma görülmektedir
ancak kentsel açık alanlar olan park ve bahçeler yine bu bulvar etrafında yer
almaktadırlar.
55
Lörcher’in önerdiği Cumhuriyet Meydanı (günümüzdeki adıyla Kızılay Meydanı)
trafik düzenlemeleri sorununu çözmek amacıyla Jansen planında bulvar şimdiki
hattına kaydırılmıştır. Lörcher planında önerilen Sıhhiye’deki altıgen meydan
Jansen tarafından kaldırılır ve Necatibey ve Mithatpaşa bağlantıları değiştirilir
(Vardar, 1989). Bulvarın Lörcher planına göre değiştirilen Sıhhiye (Lozan)
Meydanı Lörcher tarafından yeşil bir meydan olarak önerilmiş olsa da Mithatpaşa
ve Necatibey Caddelerinin de bu alana bağlanıyor olması nedeniyle Jansen
planında araç trafiğinin kesiştiği bir düğüm noktası olarak tasarlanmıştır. Ayrıca
Lörcher planında Bulvarın bittiği yer olarak tasarlanmış olan Güvenpark ve
Bakanlıklar yerleşkesi, Jansen planında bulvarı ortalamak yerine sola kaydırılmış
ve bulvarın Çankaya’ya doğru kesintisiz devam etmesi sağlanmıştır.
Günümüzde mevcut olan kentsel bağlantılar Jansen planına göre uygulanmıştır.
Jansen planına göre Sıhhiye’den Bakanlıklar’a kadar olan alan içinde Mithatpaşa
ve Necatibey caddelerinin sınır kabul edildiği alan Yenişehir’dir. Yeni kent
merkezinin en önemli aksı Atatürk Bulvarı tarafından oluşturulur ve Yenişehir
bulvar etrafında bulvara tutunarak ve ondan beslenerek gelişecek olan bir
bölgedir. Yenişehir’i bütünlüğünü sağlayacak olan bir bağlantı elemanı olarak
çalışacaktır.
Falih Rıfkı Atay, Jansen’in Atatürk Bulvarı tasarımını anlatan sözlerini söyle yazar:
‘‘Bu yola bakınız. Onu otomobillere ayırdım. Yan yollar bu caddeyi ancak
yarım kilometrede bir kesecekler. Ve karşılıklı kesmeyecekler, her yan yolun
köşesi, caddeye inen arabaları gösterecek gibi açık bırakılacak. Evler,
daireler ve apartmanlar geriye doğru yapılacak ve hiçbirinin caddeye kapısı
olmayacak. Bu cadde üzerinde bir yaya kaldırımı yapılmayacak… Tıpkı
otomobil yolunuz gibi, blokların arkasında yayalar için bir de yeşil yolunuz
olacaktır. ‘‘Bu yolu gelişi güzel yapacaksınız. Ağaçlayacaksınız. Nasıl yayalar
otomobil yolunu yarım kilometrede bir kesiyorsa, otomobiller de yeşil yolu
yarım kilometrede bir kesecekler. Çocuk arabası önünüzde, yalnız beş yüz
metrede bir etrafınıza bir bakarak, yolun sonuna kadar rahatça gideceksiniz.
Bu bloklar içindeki evlerinizde, otellerinizde hiçbir klakson sesi duymadan
rahat uyuyacak, dairelerinizde rahat çalışacaksınız. Sokakta benzin zehri
teneffüs etmeyeceksiniz.’’ (Atay, 1968: 532)
Burada Atay Atatürk Bulvarı’nın kentli için bir gezinti yolu olarak tasarlandığını
anlatır.
56
1927 itibariyle bulvar refüjlü bir caddedir. 1928’den sonra ağaçlandırılmıştır
(Baydar, 1992). Orta refüjde akasya ağaçları ve bulvarın iki yanında ise
atkestaneleri bulunmaktaydı (Çağlar ve diğerleri, 2006). Kızılay’dan güneye doğru
bulvar üç şerit olacak biçimde Güvenpark sınırında yaya ve bisiklet yolu olarak
ayrılmıştı (Baydar, 1992).
Atatürk Bulvarı bu dönemde kentin kuzey ve güney - eski ve yeni bölümlerini
birleştiren kamusal bir yaşantı oluşturmaya çalışan ve yayalar için grift çapraz
kullanımları destekleyen bir lineer açık mekan olarak çalışmaktaydı.1950’lerde
bulvar üzerinde zemin kotlarda yapılmasına izin verilen pasajlar da yayalar için
yeni kaçış noktaları oluşturacak ve bulvar ile arka sokaklar arasında yaya iletişimi
sağlayan yeni bağlantılar eklenecektir.
Bulvar üzerindeki apartmanların kat sayılarının artmasıyla, bulvar çeperinde bir
yandan yapılar yükselip düşeyde bir sınır düzlemi oluşturmaya başlarken bir
yandan da bulvar üzerindeki refüj belirginleşmeye başlamıştı. Bu değişimler
bulvarın lineer mekansal etkisini artırmaktaydı.
Bulvar üzerinde ileri geri yürüyüş hareketinin yönlenmesini destekleyen bu lineerlik
kimi yerlerde de kentsel açık alanların mekansal bütünlüğü bozmaktaydı.
Belirginleşen refüjün Zafer Parkının karşılıklı iki parçasını zeminde bir hat halinde
ayırdığı görülmektedir. Bu ayrım yaya geçişine tam anlamıyla engel olmasa da
zeminde bir sınır çizmekte ve parkın mekansal bütünlüğünü etkilemekteydi.
Şekil. 4.8. Jansen Planı bağlantı ilişkileri
57
Resim. 4.9. 1942 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda)
Resim. 4.10. 1952 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (sağda)
58
4.4.3. Yücel-Uybadin planı bağlantı ilişkileri
1957 yılı Yücel-Uybadin planıyla kentsel bağlantılar olan cadde ve sokaklar yoğun
araç trafiğini problemine bir çözüm önerisi olarak genişletilmiştir. Ancak bu
genişlemeler yayaların kullandığı kentsel açık mekanları olumsuz etkilemiştir. Araç
trafiğinin hızlanması ile bulvarın iki yakası arasında yaya ve araç trafiği arasında
bir sınır oluşturacak ve yaya ulaşımı zorlaşacaktır. Yaya ve araç trafiğini
birbirinden ayırmaya yönelik bu uygulama kentsel yaşamın zaman geçtikçe
bozulmasına neden olacaktır.
Bu dönemde yetersiz olduğu düşünülen toplu taşıma araçlarına dolmuş ve taksi
dolmuş yeni bir tür olarak eklenmiştir. Ancak bu durum ileride Güvenpark’ın bir
bölümünün
dolmuş
duraklarına
ayrılmasına
neden
olacaktır
(http://www.mimarlarodasiankara.org).1963 hava fotoğrafında Kızılay Meydanı’nın
araç trafiği için kullanıldığı ve Güvenpark’ın sınırlarının geri çekildiği görülmektedir.
Atatürk Bulvarı’ndaki araç yolu kaldırım ve refüjleri içine alarak genişletilmiştir.
Bugünkü bulvarın her iki yanındaki yaya yolları apartmanların arsa sınırları
içerisindeki çekme mesafeleridir (Batuman, 2002).(Resim.4.11, Resim.4.12 bkz.)
1957 yılında plana göre bulvar genişletilme düzenlemesi nedeniyle bulvar
üzerindeki yeşil alanlarda kayıplar olmuştur. Sağlık Bakanlığı Önündeki Sıhhiye
Parkı genişleyen yollar nedeniyle daralmıştır (Sahil, 1986). Atatürk Bulvarı ve Ziya
Gökalp caddesinin genişlemesiyle, Kızılay Parkı ve Güvenpark’ın da daralması
söz konusuydu. Planın uygulanmasıyla Kızılay Parkı küçülür ve park artık bahçe
görünümüne bürünmüştür (Çağlar ve diğerleri, 2006). Bu yıllara kadar süregelen
Güvenpark’ın çeperindeki yaya ve bisiklet yolu yok olmuştur. Bulvar üzerindeki
refüj inceltilmiş ve ağaçların bir kısmı sökülmüştür. (Resim.4.13, Resim 4.14
bkz.)Bulvarın genişlemesiyle ve Zafer Çarşısı yapısının inşa edilmesiyle Zafer
Parkı’nda da önemli bir mekansal kayıp görülmektedir. (Resim 4.15, Resim 4.16
bkz.)
59
Resim. 4.11. 1952 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda)
Resim. 4.12. 1963 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda)
60
Resim. 4.13. 1952 hava fotoğrafı Kızılay Meydanı
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda)
Resim. 4.14. 1963 hava fotoğrafı Kızılay Meydanı
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (sağda)
Resim. 4.15. 1952 hava fotoğrafı Zafer Meydanı
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda)
Resim. 4.16. 1963 hava fotoğrafı Zafer Meydanı bulvar genişlemesi
ve Zafer Çarşısı ile küçülmüştür.
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (sağda)
61
4.4.4. 80 sonrasından günümüze bağlantı ilişkileri
1978 hava fotoğrafına bakıldığında bulvar üzerindeki refüjün Yücel-Uybadin
planından sonra daha da daraldığı görülür. Bu zaman 1990 Ankara Nazım
Planının uygulandığı ve Mimar ve Şehir Plancısı Vedat Dalokay’ınbelediye
başkanlığı yaptığı döneme denk gelmektedir. Daralan refüj üzerinde neredeyse hiç
ağaç kalmamıştır.
Ayrıca bu dönemde Kızılay Meydanı bir dönel kavşak
görünümüne çevrilmiştir. Bu uygulamaların bir mimar ve şehir plancısı olan
belediye başkanının döneminde yapılması ironiktir.
1970’lerde artan araç trafiğinin sokakların kullanımını etkilemesi sonucu araçlar
sokakların hakim kullanıcıları haline geldiklerinden bu dönemde yaya lehine
düzenlemelerin yapılması zorunlu hale gelmiştir (Başaran ve diğerleri, 1989).
1978’de Sakarya, Selanik, Tuna Caddeleri, 1982 yılında ise İzmir ve Yüksel
Caddeleri yayalaştırılmıştır(Bülten 85, 2001a).
Ancak 1978 itibariyle demiryolunun yanına Celal Bayar Bulvarının eklenmesi artık
Sıhhiye’nin mekansal dinamiklerini de değiştirmekteydi. Ulus ve Kızılay’ı birleştiren
Atatürk Bulvarının aksine Celal Bayar Bulvarı bu iki bölgeyi birbirinden ayıran
katmanlı bir fiziksel eleman olmuştur. Bu hat Ulus ve Kızılay arasında bir sınır
teşkil eder ve kentsel sürekliliğin görsel olarak bozulmasına neden olur.
1957 yılında Bulvar genişlemesi nedeniyle daralan Sıhhiye Parkı Celal Bayar
Bulvarının yapılmasının ardından 1981 yılında Celal Bayar Bulvarı ile Sağlık
Bakanlığı arasındaki yol ve yapıların kaldırılmasıyla Abdi İpekçi parkıyla bir bütün
olarak önemli bir park haline gelmiştir (Sahil, 1986).
Ankara’nın 2015 hedefli planında Kızılay bölgesi istihdamı 1985’e göre %50 artış
gösterecek, buna karşılık toplu ulaşım sistemi geliştirilecek ve bireysel otomobiller
için toplu park alanları düzenlenecektir. Yaya bölgeleri oluşturulacaktır. Ancak,
araç trafiğine ve park yerlerine bir çözüm önerilmemektedir (Başaran ve diğerleri,
1989).
62
1986’da Ankara Kızılay Çevre Düzeni ve Yaya Bölgesi Projesi ileyayalaştırılması
önerilen ancak uygulamaya geçirilmeyen Kumrular Sokak, adını burada var olan
ağaçlar ve kuşlardan almıştır. 1990’da Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce
kaldırımları daraltılmış ve otopark cepleri yapılmıştır (Ayoğlu, 2010). Jansen
planında kentin yeşil sokaklarından biri olan Kumrular Sokak, bu daralmalar ve
sokağın
araçlarca
kullanımının
artması
nedeniyle
yayalarca
sadece
bir
sirkülasyon, geçiş mekanı olmaya zorlanmıştır.
1978 ve 1982 yıllarında yayalaştırılmış olan yaya bölgeleri 1986’da uygulanan
peyzaj düzenlemeleriyle Kızılay’daki yeni cazibe merkezleri olmaya başlayacaktır.
Ancak, bu durum Bulvar’ın yaya kullanımını etkileyecek olan bir stratejinin de
ürünüdür.
1986’da Kızılay Metro İstasyonu Projesi’yle Kızılay Meydanı yeni yaya altgeçitlere
sahip olacak, böylelikle meydan bir araç trafiği kavşağına dönüştürülecektir.
Bu dönemde Ankara’da sermaye tarafından yönlendirilen kentsel gelişim
politikalarının bir sonucu olarak merkezi iş alanlarının belirsizleştiği bir döneme
girilmiştir. Kent merkezinin önemli bir alanı olan Kızılay’da toplu taşıma sistemi
kısıtlı hatlarla metro ile desteklenmiş olsa da araç trafiği sorununun önüne
geçememiş, yayalar için projeler geliştirilmemiştir. Yaya bölgeleri aydınlatma
desteği olmadığından geceleri tekinsiz alanlar haline gelmiştir (Sarıaltun, 2013).
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Ankara 2023 planının üst ölçekte bir ulaşım ana
planının olmayışı nedeniyle Ankara’da 50’ye yakın katlı kavşak inşa edilmiş ve u
katlı kavşaklar kent merkezinde hiper-trafik sıkışıklıkları meydana getirmeye
başlamıştır. Belediyenin yapmış olduğu bu ideolojik tercih katlı kavşaklar ile kentin
tarihsel ve mekansal değerlerinin kaybedilmesine ve kentsel mekanların
niteliksizleşmesine sebep olmaktadır (TMMOB Şehir Plancıları Odası Haber
Bülteni, 2008). Ayrıca salt araç trafiğine göre önerilen bu çözümler ve özel araç
kullanımının bu yolla özendirilmesi kent merkezinde trafik hızının artması ve park
problemlerini ortaya çıkarmaktadır.
63
Günümüzde yerel yönetim trafik problemine çözüm olarak kavşakları alt ve üst
geçitleri öngörerek problemli alanları daha da problemli hale getirmekte ve kentsel
alanda kayıp mekan oluşumuna davetiye çıkarmaktadır.
Kent merkezindeki araç trafiğini rahatlatmak adı altındaki önerilerden birisi de
Sıhhiye Meydanına yapılan U dönüş köprüsüdür. Mevcut Celal Bayar Bulvarı’nın
bir kesimi olan Sıhhiye köprüsü ve tren yolunun yanına eklenen U dönüş köprüsü
ile bu alan kenti iki yakaya ayıran katmanlar çoğalmıştır. Köprü Abdi İpekçi
Parkı’ndan bulvarın karşıdan karşıya yaya geçişini engellemiştir. Köprünün altında
kalan alanlar ise atıl kullanılmayan boşluklar durumundadır. Ayrıca U dönüş
köprüsü ile Sıhhiye köprüsü arasındaki boşluk ve yükseklik ilişkisi öyle bir
durumdadır ki ne köprünün üstünden ne de altından geçen yaya durumdan
memnun değildir. Köprünün üstünde dolmuş bekleyen yayalar U dönüş
köprüsünün yüksekliğinden Sıhhiye Meydanının Kızılay Yönünü görememekte ve
beklemekte olan yayaların göz hizasından U dönüş köprüsününden araçlar
geçmektedir. Köprünün altı ile köprünün ilişkilendiği alan ise tanımlanamayan
sınırların getirdiği belirsizlik ile güvensizlik veren atıl alanlara dönüşmüş ve köprü
altındaki dükkanların ticaretini de etkilemektedir. Bölgeyi boydan boya ikiye ayıran,
yaya yürüyüş deneyimini hiçe sayan, binlerce insanı yer değiştirmeye zorlayan bu
uygulama yaya yolu bağlantılarını bozmuş ve sosyal dejenerasyona neden olan bir
alana dönüşmektedir. (Resim.4.17, Resim.4.18, Resim.4.19 bkz.)
Resim. 4.17. 1978 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi)
64
Resim. 4.18. 1991 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ve Abdi İpekçi Parkı
(Harita Genel Komutanlığı Arşivi)
Resim. 4.19. 2014 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ve köprüsü
(earth.google.com)
65
Bulvar üzerindeki yayanın karşıdan karşıya geçiş hareketi 1997’de hizmete açılan
Ankara metrosunun belirli noktalarda olan metro çıkışları ile bulvarın altından
sağlanabilmektedir. Ankara metrosu aynı zamanda bir alt geçit görevini
üstlenmiştir.
Bir dönem Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kararı ile Kızılay Meydanı bulvar
boyunca beton ve cam bariyerlerle yayaların geçişini doğrudan engelleyecek
biçimde ikiye bölünmüş, yayalar alt geçitlerden geçmeye zorlanmıştır. Bu kararın
metro altındaki dükkanların kullanımının canlandırılmasını hedeflemekte olduğu
savlanmıştır (İlkay, 2013). Yoğun itirazlar ve başlatılan imza kampanyaları ve yargı
süreci ile bariyerlerin kaldırılması sağlanmış, ancak alt ve üst geçitlerin kullanımına
devam edilmiştir (TMMOB Şehir Plancıları Odası Haber Bülteni, 2003). Metro altı
çarşısının kullanımını artırmak amacıyla yapılan bu uygulama kent merkezinde
kapitalizt sistemin ne denli etkili olduğunu ve yayaların zemin kotunu kullanımının
zorlaştırıldığını göstermektedir. Bulvarın iki yakası arasındaki yaya ulaşım ve
iletişimi kesintiye uğramıştır.
Resim 4.20. Kızılay Meydanı’nda Bariyerler. (Kızılay’da Yayalar ve Yaya Ulaşımı:
Sorunlar, Sebepler ve Süreçler, TMMOB, Mimarlar Odası Ankara
Şubesi & Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2004:31) (solda)
Resim 4.21. Kızılay Meydanı’nda Bariyerler. (Kızılay’da Yayalar ve Yaya Ulaşımı:
Sorunlar, Sebepler ve Süreçler, TMMOB, Mimarlar Odası Ankara
Şubesi & Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2004:31) (sağda)
66
Yenişehir’in iki yakaya ayrılmasının bir diğer nedeni de bulvar üzerindeki refüjün
yükseltilmesi taktiğidir. Karşıdan karşıya geçiş 90’lardan itibaren belirli noktalardan
üst geçitler ve metro alt geçitleri ile sağlanmaktadır. Bu taktikler ile bulvarın girift
çapraz kullanımlara izin veren yapısı tamamen yok edilmiş, bulvar hızlı araç
trafiğinin mekanı olmuştur. Bulvarın kendisi Yenişehir’i iki yaka haline getirmiş,
kentsel bütünlüğünü ve sürekliliğini bozmuştur.
Bulvar boyunca yaya hareketi alanını sınırlayan bir neden de otobüs duraklarının
konumlarıdır. Bulvarın Sıhhiyeden Güvenpark’a kadar uzanan yaya kaldırımının
araç yolu boyunca otobüs durakları yer almaktadır. Zaten dar olan yaya kaldırımın
bir şeridi otobüs duraklarına bırakılmıştır. Yaya alanı iyice daralmıştır.
Resim 4.22. 2014 Atatürk Bulvarı Otobüs Durakları
Bulvar üzerindeki yaya hareketi bu uygulamalarla karşıdan karşıya geçişlerin
mümkün olmadığı lineer hızlı yürüme eylemi olmaya zorlanmıştır. Mevcut durumda
Sıhhiye-Kızılay arasında bulvar üzerinde zemin kotunda yayaların karşıdan
karşıya geçişi Kızılay Meydanı ve Zafer Meydanı’ndaki trafik lambaları ve Sıhhiye
Ordu Evi’nin önündeki trafik lambaları ile üç noktadan sağlanmaktadır. Bu iki
noktada karşıdan karşıya geçiş eylemi süreli yanıp sönen trafik lambalarının
baskısıyla kısa sürede hızlı adımlarla gerçekleştirilen bir eylemdir. Bulvar artık girift
67
çapraz kullanımlara izin veren yapısını tamamen kaybetmiş ve hızlı araç trafiğine
teslim olmuş, bir tüketilen bir mekan haline gelmiştir.
üst geçitler
alt geçitler
zemin kotunda yaya geçişleri
Resim 4.23. 2014 Kızılay Bölgesi yaya bağlantıları
68
Resim 4.24. Atatürk Bulvarı refüj 2014 (solda)
Resim 4.25. Atatürk Bulvarı 2014 yaya geçişleri (sağda)
1987 yılında kentlinin tepkileri ile gerçekleştirilmesi engellenen Güvenpark’ı
otoparka çevirmeyi öneren projeler 1997’de gündeme gelmiş, Selami Sözer’e bir
öneri hazırlatılmıştır. Koruma kurulunca mevcut otobüs duraklarının kaldırılması ve
parkın bütüncül düşünülerek restore edilmesi uygun bulunmuştur (Çelik, 2013).
Güvenpark’ta yapılmak istenen katlı yer altı otoparkı alanı ve alışveriş merkezi
projesi 2005 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce yeniden gündeme
getirilmiştir.
(TMMOB Şehir Plancıları Odası Haber Bülteni, 2005). Türkiye
Cumhuriyeti’nin tarihi ve kültürel değerlere sahip olan temsili bir mekanı olan ve
1994 yılında 1. Derece sit alanı ilan edilmiş olan Güvenpark, otobüs ve dolmuş
durakları, büfeler ve geçici bazı yapılar ile istila edilmiş ve bakımsızlığa terk
edilmiştir. 1995 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu otobüs ve dolmuş durakların
buradan kaldırılmasına dair tavsiye kararı almış olsa da Ankara Büyükşehir
Belediyesi konuya ilgisiz kalmış, yıllar sonra eski projeleri tekrar gerçekleştirmeye
çalışmıştır. Ancak ‘Ankaram Platformu’ adı altında toplanan meslek odaları ve sivil
toplum
örgütleri
bu
hukuksuzluğun
karşısında
durmuş
ve
yargı
süreci
başlatmışlardır (TMMOB Şehir Plancıları Odası Haber Bülteni, 2005a). Büyükşehir
Belediyesi tekrar 2010 yılında Hilmi Güner’e bir proje daha hazırlatmış, bu proje de
uygulanmamıştır (Çelik, 2013).
Sonuç olarak, Jansen planıyla temel kentsel bağlantıları ve kentsel açık alanlar
olan park ve bahçeleri tasarlanan Yenişehir, 1957 Yücel-Uybadin Planı ve
sonrasındaki araç trafiğinin hızını artırmaya yönelik uygulamalarla yaya trafiği
69
bağlantıları göz ardı edilerek stratejilerle değiştirilmiştir. Planlama kararları ile
günümüze gelen kentsel bağlantılar negatif hız faktörünü etrafında biçimlenmiştir.
Bu negatif hız faktörü hem araç hem yaya trafiğinin hızının artırılması ile kentsel
mekanın
pratiklerinin
değiştirilmesi
ve
iletişim
mekanı
olması
özelliğinin
kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Bu strateji ile gerçekleşen mekansal değişim
Atatürk Bulvarı, Kızılay Parkı, Güvenpark ve Zafer Parkları üzerinden net olarak
gözlenebilmektedir.
Resim 4.26. 1978 Kızılay Bahçesi ve Güvenpark
(Ankara Büyükşehir Belediyesi Arşivi) (solda)
Resim 4.27. 1991 Kızılay Bahçesi yok olmuş- Güvenpark Dolmuş Durakları
yapılmış (Ankara Büyükşehir Belediyesi Arşivi) (sağda)
70
4.5.
Kent Planları ve Yer Teorisi
4.5.1. Lörcher Planı ve yer teorisi
1925 Lörcher planıyla ana strüktürü oluşturulan Yenişehir Cumhuriyet ideolojisinin
modern yaşantısını yapılandırma stratejileriyle birlikte tasarlanmıştır. Kent
sahnesinde Ankara’nın modern yüzünü temsil edecek olan kamusal park bahçe ve
meydanlarla ulusal burjuvazinin ve modern yaşamın yeni kentli öznesinin gündelik
yaşamında mekansal pratikleri oluşturulacaktır.
Lörcher’in bu planlama stratejisine göre mekansal pratiklerin kentsel kamusal
mekanlar
olan
caddeler,
anlaşılmaktadır.
parklar
ve
meydanlarda
gelişmesini
beklediği
Bu strateji ve taktiklere göre yeni kentin yeni mekanları
Yenişehir’de üretilecek ve temsil edilecekti.
Ankara bir ideolojiyi temsil etme niteliğiyle yeni ulus devletin yeni kamusallığını
mekansal biçimler ile yansıtma görevini üstlenmiştir. Deneyimlenen kent mekanları
ve özgül pratikleri aynı zamanda bu mekanları yeniden üreten mekansal
temsillerdir. Toplumsallaşan bireysel deneyimler ve gündelik yaşamın oluşturduğu
mekanlar aynı zamanda kamusal alanlar olarak yeni başkentin temsil nesneleridir
(Batuman, 2005).
1925’te Lörcher Kızılay Meydanını Cumhuriyet Meydanı olarak önermiştir.
(Cengizkan, 2004). 1920’lerin ikinci yarısında Şehremini Ahmet Bey tarafından
Yenişehir’e yerleştirilen havuz ile Yenişehir’in ilk rekreasyon alanı yapılmış oldu.
Havuzbaşı kentteki bürokratkarın klasik batı müziği eşliğinde dolaşıp dinlendikleri
alandı (Batuman,
2002). Ankara’nın
en gösterişli yeri olan
bu
alanda
Cumhurbaşkanlığı orkestrası konserler verirdi (Sahil, 1986) O zamanlar adı
Havuzlu Meydan (bugünkü Kızılay Meydanı) olan bu alanda havuz başında gezilip
oturularak vakit geçirilirdi (Baydar, 1992).
Bu
dönemde
Yenişehir’de
mekansal
pratikleri
oluşturulmakta,
ritüeller
benimsenmeye başlanmaktaydı. Sosyal ve kültürel ilişkilerin kurulabildiği bu
alanda mekansal üretim ve tüketim ilişkilerinin meydana geleceği mekanın ilk
71
deneyimleri yaşanmaktadır. Havuzlu Meydan Yenişehir sahnesinde önemli bir
nesne olarak kentlilerin buluşma ve gezinme eylemlerini gerçekleştirdikleri en
önemli bir kentsel mekan olarak literatürde yer aldı.Bireysel ve toplumsal
deneyimlerin yaşanmakta olduğu bu kamusal bahçe kent sahnesinde Cumhuriyet
ideolojisini temsil eden kimliğiyle de toplumsal belleğimizde ‘yer’ tutacaktı.
Ankara mekansal karakteriyle sosyal yaşamın deneyimlerini sergilerken modern
Türk
kentlisinin
yaşam
tarzının
sembolüydü
(Uludağ,
1998).
Yenişehir
Cumhuriyetin ve yeni yaşam biçiminin mekanı olacaktır. Yenişehir’deki modern
hayatın kullanıcı grubu İstanbul’dan gelen ve batılı yaşam tarzını benimsemiş
ailelerdi. Bu grup ulusal burjuvazinin ve modern yaşamın ilk öznesi olacaktır
(Batuman, 2002).
Resim 4.28. Sıhhiye Meydanı, Atatürk Bulvarı 1930
(Ankara, Kültür Bakanlığı, 1992) (solda)
Resim 4.29. Zafer Meydanı’ndan Sıhhiye’ye Bakış 1932
(Ankara, Kültür Bakanlığı, 1992) (sağda)
4.5.2. Jansen planı ve yer teorisi
Jansen planıyla Yenişehir’in yapı adaları ve bağlantıları netleşmiştir. Atatürk
Bulvarı üzerinde yaya ve araç yolunun bulunduğu ve ortada ikişer sıra ağaçla
ayrılan bir caddedir. Bulvarın etrafı iki katlı bahçeli evlerin bulunduğu mahallelerdir.
Yenişehir’in çekirdeği kurulduğunda burası eski Ankara’ya göre pahalı evler
mahallesiydi. Saraçoğlu Mahallesi yapılana kadar orta gelirli memurlar eski
evlerde odalara sığınmışlardı. Yeni Şehir bölgesi farklı gelir gruplarının ortaya
72
çıkmasını ve bunun mekansal etkilerinin gözlendiği bir yer olmuştu (Cengizkan,
2004).
Yenişehir’de kurgulanan Vekaletler Mahallesi, yeni ideoloji ve başkentin temsiline
uygun kamusal mekan oluşturma çabasının bir göstergesidir. Holzmeister’in
tasarladığı bakanlıklar üçgeni Güvenpark ile başlamakta ve ‘Zafer Yolu’ ile Meclise
ulaşmaktadır (Gurallar, 2009). Güven Anıtı’ndan başlayarak Meclise uzanan bu
aks üzerindeki Vekaletler Mahallesi, anıtsal ve devletin gücünü simgeleyen bir
kentsel mekandır (Çelik, 2013). Bakanlıklar üçgeni Yenişehir’e büyük bir prestij
kazandıran temsili bir mekandır (Tekeli, 2001). Kamusal alan olma kimliğiyle ön
plana çıkan bir yaya bölgesiydi Vekaletler Mahallesi. Kent sahnesinde bu yeni
ideolojinin temsili bir mekanı olacaktı.
Yenişehir yeni Ankara’nın sembolik bir sahnesini oluşturmaktaydı. Burada var olan
yapılar ve bu bölgenin kullanıcıları Ankara’nın modern yüzünün bir temsiliydi.
Yenişehir’in Ankara’nın temsilini yapan kent sahnesi olması sebebiyle buradaki
gündelik aktiviteler ve kentli öznenin duruşu mühimdi.
Batuman’a göre Yenişehir tek parti döneminde kravatsız dolaşıma izin verilmeyen
ayrı bir bölge olmuştur. Kentin toplumsal yaşantısından soyutlanmış ve yeni bir
yaşam biçimi üretmiştir. Kuleli köşkler ve villalarda yeni mobilyalar ve
dekorasyonlar ile yeni bir yaşam tarzına ev sahipliği yapılmaya başlanmıştır.
Villalarda partiler ve balolar verilmekte ve bu etkiliklere yüksek düzeyde
bürokratların katılımı ile yeni kamusallık üretilmektedir (Batuman, 2002). Bu
dönemde Yenişehir’de geleneksel yaşam kiplerinden uzak, başka bir yaşam
tarzının egemen olduğu bir yerleşim izlenimini almaktayız.
Yenişehir ile birlikte Orduevi, Halkevi ve Sergievinin bulunduğu Atatürk Bulvarı
kentin mekansal ağını oluşturmaktadır. Eski kent merkezinde bulunan Meclis
binası ve Ankara Palas arasındaki Cumhuriyet Bulvarı, meclise ve Ankara Palasa
girip çıkan burjuvaların farklı kostümleriyle sergilendiği bir sahne oluşturur.
(Batuman, 2002). Yeni kamusal yaşam Atatürk Bulvarı aksı üstünde şekillenmeye
başlamıştır ve Bulvar kentin en önemli temsili mekanlarını bulundurmaktadır.
Bulvar üzerindeki bu yapılar kent sahnesinde prestij mekanlarıdır. Yeni
73
Cumhuriyetin önemli simgesel yapıları bu dönemde çeşitli balolar ve kutlamalar
gibi ritüellere ev sahipliği yaptıklarından ve kentle ilk ilişkilerin kurulmaya çalışıldığı
mekanlar olduklarından ‘yer’ kavramının oluşmaya başladığı mekanlardır. Bu
dönemde kentin mekansal kimliği bulvar üzerinde oluşmaya başlar.
1930’larda
otomobil
tasarlanmasıyla
Ankara’nın
kentteki
gezintiler
yaşamına
katılmış,
artmıştır
(Bayraktar,
geniş
2005).
bulvarların
Caddeler
derecelendirilmiş ve buna göre genişliklerde düzenlenmişlerdir. Ankara’nın en
ihtişamlı caddesi Atatürk Bulvarı’dır (Jansen, 1937).
4.3.1.
Jansen Planı şekil-zemin ilişkisi alt başlığında da belirtildiği gibi Kızılay
meydanı bu dönemde Kızılay binası henüz yapılmadan önceki adıyla Havuzbaşı
Meydanı, önemli bir kentsel mekan olarak belleklerde yerini almıştır (Bayraktar,
2005). Havuzbaşı’na 1929’da Kızılay binasının inşa edilmesiyle burası Kızılay
Parkı adını almıştır (Sahil, 1986). Kızılay Parkı (Havuzbaşı Meydanı) 1925’ten
itibaren kentin önemli bir sahnesi olma görevini üstlenmiş ve oluşturulmaya
çalışılan gündelik yaşantı kiplerinin temsilinin izlenebildiği kamusal mekandır. Aynı
zamanda Ankaralı’nın boş zaman geçirebildiği bir buluşma ve dinlence mekanı
oluşturulması açısından bir ‘‘yer’’dir.
Resim 4.30. Havuzbaşı ve Kızılay Binası (VEKAM arşivi)
74
Resim 4.31. Kızılay 1936 (www.inankara.com) (sağda)
1930’lu yıllarda kent ölçeğinde medeni bir kent imajı ve yaşantısı oluşturulmaya
çalışılmıştır (Aslanoğlu, 2010). Kentte gündelik yaşam Cumhuriyet ideolojisinin
simgesi olmaktaydı.
Uludağ bu dönemi şöyle anlatır:
‘‘O yıllarda bugün bildiğimiz anlamda boş zaman toplumu ve tüketim toplumu
yoktu. Televizyonun ve radyonun onlarca kanal olduğu, sinemaların, alışveriş
merkezlerinin toplumsal ilişkilerin merkezinde durduğu bir kent değildi
Ankara. O dönemde kente dışarıdan gelenlere canlı, hareketli ve hoş vakit
geçirtecek bir gece hayatı yoktu.’’(Uludağ, 2005: 30)
1930’larda
kentte
sosyalleşmenin
yaşanabileceği
birkaç
kamusal
mekan
bulunmaktaydı. Bunlar Ankara Garı, Atatürk Bulvarı ve Gençlik Parkı’ydı (Uludağ,
2005). Gar’dan Ulus’a ve Ulus’tan Kızılay ve Çankaya’ya ulaşan kentsel aks bu
dönemlerde ziyaretçilerin kentsel deneyimi gerçekleştirdikleri ve düzenledikleri
caddelerdir (Kılınç, 2005). Kılınç’ın da belirttiği gibi bu yıllarda kentsel alanlar
parklar ve bahçeler bu kentsel deneyimler için kullanılmaktaydı, gündelik yaşamda
kentlilerin en fazla kullandıkları mekanlar Kızılay Parkı ve Güven Park’tır.
Güvenpark 1932-36 arasında C. Holzmeister tarafından tasarlanmıştır. Vekaletler
Mahallesinin Kızılay ucunda ortak bellekte yer eden ‘‘Zafer Anıtı’’ ile sonlanmıştır.
75
Resim 4.32. Atatürk Bulvarı, Bakanlıklar 1936 (Ankara, Kültür Bakanlığı 1992)
Resim 4.33. Yenişehir Güvenlik Anıtı 1937 (Ankara, Kültür Bakanlığı 1992)
1940’lara gelindiğinde bulvar üzerinde zemin katları dükkan olan 3-4 katlı
apartmanlar yapılmaya başlanır. Bulvar kafeler, sinemalar, tiyatrolar, kitabevleri ve
açık alanlarıyla gündelik yaşamda boş vakitlerin geçirilebileceği bir gezinti ve
sosyalleşme mekanına dönüşmüştür. Bulvarda gerçekleşen gezinme eylemi,
Güvenpark, Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkı’nda gerçekleşen gezinme ve dinlenme
eylemleri, milli bayramların kutlamaları ve çeşitli etkinlikler ile Yenişehir’in
mekansal
pratikleri
oluşmuş
ve
mekansal
üretim
ilişkileri
biçimlenmeye
başlamıştır. Bulvar fiziksel yapısıyla yayaların girift çapraz kullanımlarını
destekleyerek
mekanların
üretimine
katkıda
bulunmaktaydı.
Yenişehir’in mekansal potansiyelleri keşfedilmiş ve değerlendirilmiştir.
Bu
dönem
76
Uludağ bu mekansal pratikleri şöyle anlatır:
‘‘Kent içinde ise rekreasyon olanağı birkaç semt parkı, Yenişehir’deki
Güvenpark ve Kızılay Bahçesi, birkaç kahve, bir iki restoran ve sinema ile
sınırlıydı. Özellikle Yenişehir’de bulvarın etrafındaki kahvelerde oturup
limonata içmek, parklarda oturmak, çocukların oynamasını seyretmek
Ankara’nın yeni oluşan sosyetesinin en modern zevklerinden biriydi.’’
(Uludağ, 2005: 32)
Batuman ise 1930-45 arasında Kızılay’ı düzenli, temiz ve bol yeşile sahip bir
sahne olarak tanımlar. Akşamüstü işten çıkınca bulvarda yürüyüşler yapılır,
kafelerde ya da Kızılay Parkı’nda oturulurdu. Bu dönemde kentin çeperlerine
gecekondular kurulmaktaydı. Kente yeni göçen bu insanlar için Kızılay yeni
yaşamın arzulanan bir simgesiydi (Batuman, 2002). Kızılay Parkı canlı
atmosferiyle kentin sosyal ve kültürel ilişkilerinin yaşandığı, bireysel ve toplumsal
iletişimin gerçekleştiği bir kamusal alan olmanın yanı sıra Yenişehir’de Cumhuriyet
ideolojisinin yansıtılmaya çalışıldığı temsili bir mekan karakteri de taşımaktaydı.
Burada deneyimlenen kentsel pratikler aynı zamanda kent sahnesinde yeni
başkentin ve ideolojinin bir temsiliydi. Kızılay Parkı bu pratikler ve kentli özne ile
kurduğu bağdan dolayı kentsel bellekte bir ‘‘yer’’dir.
Yeşilkaya’ya göre de zaman geçtikçe Ankara’da modernleşen kent yaşamında
birçok sosyal merkez ve kentsel açık alan önemli yer tutmaktaydı. Başkentin
kimliğine katkıda bulunana kentsel açık alanlar kent yaşamının sürekliğini de
sağlamaktaydı (Yeşilkaya, 2005). Bu açık alanlar haritalardan da izlenilebildiği gibi
bir süreklilik içinde kurgulanmışlardır.
‘‘Bu anlamda caddelerin kamu binalarıyla ilişkileri, lokantaların, okulların,
parkların açılış ve kapanış saatleri, trafiğin akışı, çalışma düzeni, resmi
geçitlerin, dernek toplantılarının, baloların olduğu mekanların seçimi, kimi
binaların ya da alanların gece ve gündüz farklı kullanılmaları, konut
mimarisindeki değişimler, sokak lambalarının yerleri ve yoğunluğu gibi
kriterler, kolektif öznelerin taşıdığı ya da taşıdığına inandığı kimlikleri
belirleyen programlara dönüşüyorlar.’’ (Kılınç, 2005: 16)
Strateji ve taktiklerle kentsel alanda oluşturulan bu ilişkiler kentli öznenin kentsel
mekanı kullanımını yönlendirmektedir ve yeni mekansal pratikler ile mekanların
üretimini sağlamaktadır.
77
Bulvarın Kızılay-Sıhhiye arasındaki bölümü merkezin en yoğun bölümüdür. Bu
bölge Ulus’a kıyasla dükkanlar ve müşteri profiliyle daha nitelikli hale gelmiştir
(Sahil,1986). Ticari alanların bu bölgeye kayması Yenişehir’i bir cazibe merkezi
haline de getirmekteydi. Artık Yenişehir’de gündelik yaşamda boş zaman
aktivitelerinin yanı sıra zoraki zaman ve ulaşım pratikleri de gerçekleşecekti. Bir
yandan ticari alanlar buraya taşınırken bir yandan da sosyal ve kültürel mekanların
sayısı artmaktaydı.
Bulvarın ilk sineması olan Ulus sinemasından sonra Yenişehir’de Ankara Sineması
ve Büyük Sinema açılır, ve Ankara’nın başka yerlerinde başka sinemalar (Aydın ve
diğerleri, 2005). Günümüzde çarşıya çevrilmiş olan Büyük Sinema 1950 ve
1960’ların Ankara yaşantısında önemli bir yere sahiptir (Baydar, 1992). Büyük
sinema aynı zamanda konser gala ve kongrelere de ev sahipliği yapmaktaydı
(Kozan, 2009).
Ankara baloları, hafta sonu at yarışları, opera-bale-sinema etkinlikleri, çaylı dans
partileri gündelik yaşamın etkinlikleridir. 1942’de Kızılay’da açılan Süreyya gece
kulübü de 1960’lara kadar önemli bir mekandır (İçli, 2009). Süreyya Yenişehir’de
yüksek gelir grubuna hizmet veren bir eğlence mekanı olarak bulunmakta ve
bölgenin gece canlılığını sağlamaktaydı (Bayraktar, 2005). Kızılay bu anlamda
kamusal bir karşılaşma-buluşma ‘‘yer’’i olma özelliklerine sahip olmaktaydı.
1950’li yıllarda bulvar üzerindeki yaya yolu Pazar günü gezintileri için kullanılırdı
(Baydar, 1992). Zafer parkı vakit geçirilen çay bahçesiyle meşhurudur (Kozan,
2009). Çoğunlu memur olan Ankaralılar iş çıkış saatlerinde bulvarda geniş ve bol
ağaçlı kaldırımlarda gezinti yaparlardı. Kısa yürüyüşler Kızılay Meydanı ve Zafer
Meydanı arasında gerçekleşirdi. Telefonun yaygın olmadığı bu zamanlarda
Kızılay’da tesadüfen karşılaşmak önemlidir (Bilsel, 1997).
78
Resim 4.34. Zafer Meydanı’ndan Kızılay’a Bakış 1945
(Ankara, Kültür Bakanlığı, 1992)
1940’lı yıllarda Atatürk Bulvarında Özen Pastanesi ve 1950’lerde Piknik lokantası
üst düzey bürokratından öğrencisine herkes tarafından kullanılırdı [Ergir, 2004].
Gündelik yaşamda bulvar üzeri ve bu mekanlar sosyal statü farkı olmaksızın
herkesin karşılaştığı ve sosyalleştiği yerlerdir. Ancak bu dönem mekanlar ve
yemek kültürü dikkate alınırsa Yenişehir sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik olarak
eski şehirden farklılaşmaya başlamakta, yeniliğin ve modernliğin simgesi haline
gelmektedir (Çağlar ve diğerleri, 2013).
Bu dönemde bulvar üzerindeki ticari, sosyal ve kültürel mekanların sayısındaki
artış, gündelik yaşantıda önemli yer tutmaktaydı. Bulvar bu işlevlerin hepsini bir
arada barındıran ve Lefebvre’nin ifade ettiği günlük yaşamdaki pratiklerin; boş
vakit, ulaşım ve zoraki zamanların geçirildiği bir kent sahnesine dönüşmüştür.
Bulvara yayılan kafeler, kahveler, pastaneler ve restoranlar yarı açık kamusal
alanlar oluşturmakta ve kentli öznenin keyifle deneyimleyebildiği mekanlar
oluşturmaktadır. Bu mekanlar aynı zamanda bulvar üzerindeki park ve bahçelere
de hizmet vererek bu alanların da kullanımını arttırmakta ve buralarda da üretilen
mekanları desteklemektedir. Bulvar üzerindeki kültürel etkinliklerin ve ticari
ilişkilerin artması bulvarın daha canlı bir hal almasının nedenidir. Bu yıllarda bulvar
üzerindeki ileri geri yürüyüşler bulvarı bir gezinti alanına dönüştürmüştür. Bu
dönemde bulvarın araç yoğunluğu az olduğu için iki yakası arasında girift çapraz
kullanımlara olanak vermektedir ve Yenişehir’in bütünlüğünü sağlayan bir lineer
mekandır.
79
1950’lerde Atatürk Bulvarı artık birçok ticari, sosyal ve kültürel mekana sahip
olmuş ve böylece MİA (merkezi iş alanı) Ulus’tan Kızılay’a kaymaya başlamıştır.
Bu dönemde Yenişehir’de konut ve ticaret alanları bir arada bulunmakta olsalar da
zaman geçtikçe ticari alanlar baskın hale gelmeye başlamış, bulvarın kullanım
yoğunluğu artmıştır.
4.5.3. Yücel-Uybadin Planı ve yer teorisi
1957 yılında Yücel-Uybadin planının kentsel gelişme politikası kent merkezinin
yerinde yükselmesini öngörmüş, Yenişehir’de yapıların yıkılıp yeniden yapılma
süreci başlamıştır. Plana göre genişleme düzenlemeleri nedeniyle Atatürk Bulvarı
ve Ziya Gökalp Caddesi genişletilmiş; Sıhhiye Parkı, Zafer Parkı, Kızılay Bahçesi
ve Güvenpark’ın daralması gündelik yaşamın pratiklerine de yansımıştır. Özellikle
Kızılay Bahçesi’nde gündelik yaşamdaki deneyimlenen mekanların potansiyeli
kaybedilmiştir.
Bulvar üzerindeki işyerlerinin kafe ve pastane gibi dış mekanı kullanan faaliyetleri
azalmaya başlamıştır (Batuman, 2002). Bulvar üzerinde boş vakitlerin geçirildiği
bu mekanlar kaldırımların daralması nedeniyle bulvarı giderek terk etmek zorunda
kalmışlardır.
kaldırımları
Apartmanların
ancak
yayaların
çekme
geçiş
mesafelerine
eylemine
kadar
daralacak
yetmektedir.
Bulvarın
bulvar
yaya
kaldırımlarının bu denli daralması 1930’lardan itibaren bulvar üzerinde yapılmakta
olan boş zaman geçirme aktivitelerini ve gezinme eylemini giderek ortadan
kaldırmanın bir hamlesi olmuştur. Genişleyen araç yolunda refüj de daraltılarak
alanda araçların hareketi önemli hale getirilmiş ve yaya hareketi kısıtlanmıştır.
Bulvar artık yayalarca tekrar tekrar üretilen bir mekan olmaktan çıkacak sadece
hızlı geçiş eyleminin gerçekleşeceği bir alan olacaktır. Gündelik yaşam
pratiklerinin gerçekleşememesi mekanın üretim ilişkilerini tersine çevirecektir.
Bulvarın yürüyüşçüler için bir tüketim alanına dönüşmesine sebep olacaktır.
Kızılay Parkın küçülmesi burada gerçekleşen pratiklerin de ortadan kalkmasına ve
kentsel mekanın üretim ve tüketim ilişkilerinin de değişmesine sebep olacaktır.
Parkın gündelik yaşamda yoğun kullanımının azalması parkın artık üretilen bir
80
mekandan tüketilen bir mekana dönüşmesine neden olacaktır. Böylece Kızılay
Bahçesi’nin mekansal kimliği de değişecektir.
Kızılay bölgesi 1950’lerden sonra ticari fonksiyonun hızla geliştiği bir merkez
olmaya başlamış ve 1960’lardan sonra ise politik ve kültürel bir merkez halini
almıştır (Bülten 85, 2001a). 1960’da TBMM’nin Ulus’tan Bakanlıklar bölgesine
gelmesiyle artık tam anlamıyla Kızılay MİA (Merkezi İş Alanı) özellikleri
göstermeye başlar (Bademli, 1986a). Ancak TBMM’nin buraya taşınmasıyla
Kızılay’ın prestiji ve kullanıcı yoğunluğu artmıştır.
Meydanda Uybadin Köşkü’nün yerine yapılan Emek İşhanı binası meydanın
fiziksel yapısı ve ölçek ilişkileriyle birlikte mekansal pratikleri de etkilemiştir.
Meydana yapılan bu büyük ölçekli yapıyı dönemin liberal politikalarının ve
spekülatif baskılarının kamusal alanın kimliğini ve dönemin ideolojik çerçevesini
değiştirme adımı olarak değerlendirmek mümkündür (Yalım, 2002).
Çağlar ve diğerlerine göre‘‘ Daha sonraki yıllarda kentlinin meydanı deneyimleme
biçimlerinin değişmesi, sosyal pratiklerin ve yerin anlamının değişmesine neden
olmuştur.’’ (Çağlar vd., 2006: 182). Bu yapı ile kapitalist üretim biçiminin bir
göstergesi olan ‘gökdelen’ meydanda bir stratejik olarak önemli simge haline
gelmiş ve alanın ticari önemini de vurgulamıştır (Yalım, 2002).
Artık Ankaralılar alışverişi Ulus yerine Kızılay’da yapmaya başlamışlardı.
Kızılay’daki alışveriş Ulus’takine göre daha fazla para harcamak demekti.
Kızılay’dan alışveriş yapmak bir üstünlük ve ayrıcalık göstergesiydi. Kızılay’dan
satın alınan her şey ile övünülürdü. Ucuz ev ihtiyaçları bile Hal’den değil Gima
mağazasından alınırdı (Soysal, 2013).Soysal’ın ‘‘Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’’
romanında bu çelişkilerin, karşıtlıkların bir arada olduğu ortam, her gelir grubunun
gözünden değerlendirilerek dile getirilmiştir (Soysal, Çağlar vd., 2013, 2013).
Bir yandan da 70’lerde halen bulvar bir gezinti alanı olmaya devam etmektedir.
81
1960’larda Ankaralılar Atatürk Bulvarında Sıhhiye Kızılay arasında aşağı yukarı
yürüyüşler yapar, kahveler ve pastaneler kullanılır ve bulvarın bu bölümü
Ankaralı’ya Açıkhava ve dinlenme mekanı olarak hizmet verirdi. Bulvar üzerindeki
pastaneler önemli kamusal mekanlar olarak şairler ve yazarların biraraya geldiği
yerlerdir. Çalışma saatlerinin sona ermesiyle bulvar kalabalıklaşır ve sürekli
devinen bir kalabalık bulunurdu (Şenyapılı, 2005).
Tekeli’ye göre de Kızılay 1960 ve 1970 yılları arasında orta ve üst sınıf insanların
kullandığı,
seçkin
restoran
ve
kafelerin
mekanıydı.
Tekeli’nin
deyimiyle
‘Akşamüstleri piyasaya çıkılan bir yerdi.’ Tekeli’nin piyasa olarak nitelediği
bulvarda insanların şık giyimleriyle kendilerini sergiledikleri bir ortamdı. Trafiğin
artması ve daha çok kişi tarafından kullanılmaya başlamasıyla sosyalleşme
mekanı olma özelliğini giderek kaybetmeye başlar. Ancak 1970’lerin sonunda
Kızılay’a seçkinlik kazandıran dinamikler Tunalı Hilmi’ye kaymaya başlar (Tekeli,
2001).
Artık ulaşım olanaklarının artmasıyla Kızılay alt grupların da rahatlıkla erişebildiği
ve farklı sosyal grupların bulunduğu bir kamusal alan olmuştu (Batuman, 2002).
Atatürk Bulvarı ilk zamanlarında özenli giyinilerek gezilen ve sosyal ilişkiler kurulan
bir kamusal alan iken nezih kullanıcı kitlesinin değişimi ve kalabalıklaşması bulvarı
yüksek gelir grupları için kullanılmak istenilmeyen bir alana dönüştürmekte, bu
anlamda bulvarın çekiciliği kaybolmaktaydı.
1960’larda dünya ile paralel başlayan siyasal gerilimler Kızılay Meydanı ve
Güvenpark’ın gündelik pratikleri dışında protestoların da mekanı olmasını
sağlamıştır (Çelik, 2013). Bu tarihlerde Kızılay siyasi olayların ve öğrenci
eylemlerinin sergilendiği bir mekan olmaya başlar (Batuman, 2002). Kızılay
Meydanı hemen hemen hergün gösterilere sahne olmaktaydı (Batuman, 2004:
37).
1962 yılında Meclis’in Yenişehir’ e taşınmasıyla ilk kitlesel işçi eylemi gerçekleşir
(Batuman, 2002). İşçiler Meclisin kapısına dayanıp grev haklarını elde ederler
(Batuman, 2004). Kızılay bu süreçte Demokrat Parti karşıtı hareketten, kadın
hareketinden işçi hareketine bir çok eyleme sahne olmuştur (İlkay, 2013). Kızılay’ı
82
hakimiyeti altına almayı başaramayan hükümet meydandaki kalabalığı yok etmeye
çalışır. İlk olarak Kızılay’daki otobüs ve dolmuş durakları buradan taşınıp sonra da
sinemalar kapatılır. Bulvarda kalabalık grup halinde dolaşmak yasaklanır
(Batuman, 2002). 1963’te Meclis’in bir kilometre yakınında gösteriler yapmak
yasaklanır. Bu tarihten sonra gösteriler valiliğin belirlediği alanlara özellikle
Tandoğan’a yönlendirilir (İlkay, 2013).
Bu dönemde Kızılay Meydanı ilk tasarlandığı sembolik anlamından çıkıp politik
eylemlere sahne olan bir mekan olarak yeni bir anlam kazanmıştır (Al ve Karataş,
2012). Kızılay Meydanı’nın ve Güvenpark’ın politik kimliği bu dönemde oluşmaya
başlamış ve bundan sonraki dönemlerde de yönetim erkinin siyasi stratejilerine
rağmen direniş eylemlerine sahne olacak meydan bu yeniden üretilerek kentli
özne için yeni bir ‘yer’ niteliği daha kazanır. Bulvar artık kalabalıkların buluşma
mekanı olmuş, kamusal alanın kullanıldığı ve kamunun sesinin yükseldiği bir
direniş mekanı kimliğe bürünmüştür.
Resim 4.35. 1960 Kızılay Meydanı (www.inankara.com) (solda)
Resim 4.36. 1960’lar Atatürk Bulvarı (Ulus, 7 Aralık 1960) (sağda)
1960’larda Kızılay Meydanı gibi politik eylemlere sahne olan Zafer Parkı’nın Doğu
yakasına yeraltı çarşısı inşa edilmiştir. 1980’lerde çarşı büyütülecek ve parkın bu
yakası mekansal dinamiklerini kaybedecektir (Cengizkan, 2002b).
83
Resim 4.37. 1960 Zafer Meydanı (Ulus, 29 Mayıs 1960)
Bulvar üzerinde Emek İş Hanı ile simgelenen kapitalizm, 1970’lerde Kızılay’a adını
veren Kızılay Binası’ın yıkılmasına sebep olmuş, 1980 yılında Kızılay idaresinin
Kızılay Bahçesi’ne rant tesisi yapma kararı ile Cumhuriyet döneminde Yenişehir’in
ilk kamusal mekanlarından birisi olan ve mekansal pratikler ve çeşitli bayram ve
kutlama ritüelleri gerçekleştirilen, kentli özne ile bir bağ kurmuş olan ve aynı
zamanda Kızılay Meydanı’na adını vermiş olan bu alan ekonomik ve siyasi çıkarlar
uğruna kaybedilmiştir. Bunun kamu yararı için kurulan uluslar arası bir yardım
örgütüne rant sağlamak için yapılmış olması ise traji-komiktir. Bu mekanın yok
edilmesi kamusal yaşantı ve etkinlikleri ortadan kaldırmaya ve yerine tüketim
kültürünü getirmeye çalışan siyasetin de bir parçasıdır. İktidarın buradaki toplanma
eylemini meydanı bir iletişim ve toplumsal uzlaşma mekanı olmasını istememesi
ve kentsel mekandan direniş eylemlerini ortadan kaldırmak istemeleri nedeniyle
uyguladıkları stratejiler aynı zamanda gündelik yaşam pratiklerini de değişime
maruz bırakmıştır. Kamusal yaşamın tahrip edilmesi meydanın politik anlamının
yanı sıra sosyal anlamlarının da yitirilmesine neden olmuştur.
Bölgeyi en çok tahrip eden şey ise yeşil alanların yok edilmesidir. Güvenpark’ın bir
kısmı otobüs ve dolmuş duraklarına ayrılmış ve meydandaki etkinlikler yerini
trafiğe bırakmıştır (Batuman, 2002). Yoğun yeşil doku zarar görmüştür. Araç trafiği
bahane edilerek Cumhuriyet ideolojisinin mekanlar üzerinden temsil edildiği kimlik
de yok edilmeye başlanmıştır. Güvenpark ve Bakanlıklar üçgeni çağdaş kentin
kamusallığını temsil eden bir kentsel mekandır. Aynı zamanda kent merkezinin
önemli bir yeşil alanıdır. Bu dönemde yapılan dolmuş duraklarının var olduğu alan
Kızılay bölgesinde günümüzde de var olan bu alan park ve çevresiyle herhangi bir
bağ kuramayan ve kentlinin de çevresiyle herhangi bir ilişki ve iletişim kurmadan
84
sadece ulaşım amaçlı kullandığı bir geçiş alanı olması nedeniyle Augé’nin ifade
ettiği ‘‘yok-yer’’ gibi davranmaktadır. Ancak bu problemli alan De Certeau’nun
kentsel mekanın değişiminde etkili olduğunu savunduğu mekansal ‘‘taktikler’’le
dönüştürülebilme ve kentsel mekana yeniden kazandırılabilme potansiyeline
sahiptir.
Planlama stratejileriyle çeperlerindeki yapıların çekme mesafelerine kadar
genişletilen bulvar üzerindeki mekansal üretim ilişkileri tersine dönmüş, artık hızlı
geçiş eyleminin gerçekleştiği bulvar bir tüketim nesnesine dönüşmeye başlamıştır.
Bulvarın bu denli dönüşümü yaya bölgelerinin düzenlenmesini zorunlu kılmış, bu
nedenle potansiyellere sahip olan İzmir, Sakarya ve Yüksel Yaya Bölgeleri
düzenlenmesi ile gündelik yaşam pratiklerini yaya bölgelerine yönlendirmiştir.
Bulvar genişlemelerinin ardından 1980’lerde mekansal potansiyelinin farkına
varılan Sıhhiye’deki Abdi ipekçi parkı düzenlenmiş ve önemli bir park haline
gelmiştir.
Resim 4.38. 70’li Yıllar Kızılay Meydanı (www.wowturkey.com) (solda)
Resim 4.39. 70’li Yıllar Atatürk Bulvarı’ndaki dükkanlar
(www.inankara.com)(sağda)
85
Resim 4.40. 70’li Yıllar Bulvardaki Refüj (www.wowturkey.com) (solda)
Resim 4.41.70’li Yıllar Atatürk Bulvarı’nda tören (www.inankara.com) (sağda)
4.5.4. 80 sonrasından günümüze yer teorisi
12 Eylül 1980’de Kızılay Meydanı yeni bir anlama sahip olmuştu. Büyükşehirlerin
önemli meydanları televizyon sistemleriyle izlenmeye başlanmıştı. Artık meydanlar
kontrol altında tutulan trafik kavşaklarına dönmekteydi. Güvenpark geceleri kasıltı
olarak ihmal edilip, gündüzleri güvenlik güçlerinin bulunduğu bir yer haline
gelecekti. Kızılay için Güvenpark yenileme projesi, Kızılay Rant Tesisleri Binası ve
Kızılay Metro İstasyonu Projesi ile yeni kimlik uygulanmaya başlamıştı (Batuman,
2002). Meydanların boşaltılması stratejisini benimseyen yönetim erki, Kızılay
Meydanı’nı da bir kavşak haline getirmekteydi. Geceleri tekinsiz bir alan haline
getirilen Güvenpark’ta kentlinin pek de kullanmak istemeyeceği bir görünüm
oluşturulmaya çalışılmaktaydı. Kızılay Meydanı’nın kasıtlı olarak kamusal
kullanımını azaltmaya yönelik türden taktikler Güvenpark civarının kullanımını ve
mekanın üretim ve tüketim ilişkilerini etkilemiş; bu nedenle kayıp mekanların
oluşma potansiyelini artırmıştır. Özellikle gece kullanımı tercih edilmeyen
Güvenpark geceleri kayıp mekanlara dönüşmektedir.
Kızılay Meydanı gibi 1960’lardan sonra toplumsal protestolara ev sahipliği
yapmaya başlayan Zafer Meydanı da 1990’lardan itibaren toplumsal eylemlere
kapatılmıştır (Ayoğlu, 2010). Yönetimin uyguladığı bu strateji Kızılay Meydanı ve
Zafer Meydanı’nda kalabalıkların buluşmasını ve mekan üretimini engellemiş,
2000’llerden sonra Kızılay Meydanı’nda sürekli bekleyen TOMA’lar ve güvenlik
86
güçleri meydanın politik kimliğini baskılamış, politik eylemler Sakarya, Yüksel Yaya
Bölgeleri’ne kaymıştır. Bu alanlar toplumsal eylemlerin buluşma ‘‘yer’’i olmuştur.
Bugünkü Kızılay Meydanı sosyal etkinliklerin dışlandığı ve kontrolün yükseldiği bir
kavşak durumundadır (Batuman, 2002). Uygulanan bu siyaset Meydan’ın yapısal
biçimini ve tarihsel ve bağlamsal kimliğini zedelemiş, gündelik kullanımını da yok
ederek kentli ile olan ilişkilerini koparmıştır. Bir kavşak görünümüne dönen alan
artık yürüyüşçü özneler tarafından mekansal olarak deneyimlenememekte ve
yayalar için tüketilen bir mekana evrilmektedir. Bu Kızılay Meydanı’nın yok-yere
dönüşmesi sürecinin en önemli nedenidir.
2000’lerde bulvar üzerindeki zemine yayılan yarı açık cafe ve restoranlar zaten
yapıların içlerine çekilmiş ve hatta daha sonraları düzene yenik düşerek üst
katlarda yer almaya başlamışlardır. Bulvar artık gezinme eylemi ve boş vakit
geçirme yerine geçiş eyleminin mekanı olmaktadır. Bu nedenle de zemin katlarda
dükkanların vitrinleri haline gelmiş ve böylece tüketim kültürünü yaygınlaştıracak
olan alışveriş faaliyetinin gerçekleştiği dükkanların mekanına dönüşmüştür.
Kapitalizmin örgütlediği yeni sistemde zemin kotlar alışveriş mağazalarına terk
edilmiş ve bu işlev de arka bahçelerin kullanımına olanak vermemiştir. Zemin
kotların alışveriş sektörüne açılması ve üst kotlardaki yeme-içme ve ofis
birimlerinin günümüzdeki karma kullanım durumu Certeau’nuntariflediğimekanların
gündelik yaşamda kullanıcıların taktikleri tarafından dönüştürülmesidir. Üst
katlardaki bu karma kullanımlar özellikle ofis vb. kullanımlar yapıların kentsel
mekanla olan ilişkilerini de farklılaştırmıştır. Karma kullanımlar yapıların kimliklerin
belirsiz olmasına neden olurken yarı açık ve açık alanların kullanımlarını ve yapı
yüzlerinin anlamlarını da değiştirmiştir. Günümüzde ofis türü işlevlere ait balkon ve
teras gibi alanlar kullanılmamakta ya da kapatılarak iç mekana katılmakta, yada
cam yüzeylerin önüne reklam panoları ve tabelalar getirilmek suretiyle kendilerini
kentsel yaşamdan izole etmektedirler. Yapı yüzlerinin bu değişimi bulvarın
çeperlerindeki sillueti etkilemekle beraber, bulvarın çeperleriyle olan iletişimini de
değiştirmektedir. Bu iletişim artık Auge’nin dediği sessiz iletişime yönlenmektedir.
87
Bu dönemde Kızılay MİA bölgesinde yapı stoğu doyuma ulaşmış ve yeni sanat
galerileri, uluslar arası şirket yönetimleri ve prestijli otelleri içeren yeni MİA işlevleri
Kızılay dışında yeni bölgeler aramaya başlamışlardır (Bademli, 1986a). MİA’nın
başka bölgelere kayması Kızılay’ın elit kullanıcı profilinin de o bölgelere gitmesi
anlamına gelmekteydi. Artık Kızılay orta ve alt sınıf kentlilerin kullandığı bir bölge
olacaktır.
2000’li yıllarda İzmir, Sakarya ve Yüksel Yaya Bölgeleri kentlinin boş vakit geçirme
eylemlerinin gerçekleştiği ve mekansal pratiklerin yaşandığı sürekli yeniden
üretilen mekanlara sahiptir. Gece ve gündüz canlı kalabilen Sakarya, ticari
kimliğiyle ön plana çıkan İzmir ve sosyal ve kültürel aktivitelere sahne olan Yüksel
Yaya Bölgesi Yenişehir’in gündelik yaşantısında önemli yere ve bir daha birçok
potansiyellere sahiptir.
Sakarya Caddesi saçaklar, pergoleler gibi yarı açık ve ölçeğin insan ölçeğine
yakın olup ara mekanları ile yaya etkileşim yüzeyinin fazla olduğu mekanlara
sahiptir. Selanik Caddesinde’ki çiçekçiler de cadde ölçeğini farklılaştıran geçici
yapılar ile yaya etkileşim yüzeyini artırmaktadır (Günhan, 2012). Sakarya Yaya
Bölgesi gündelik yaşamda Lefebvre’nin bahsetmiş olduğu boş vakit eylemlerinin
gerçekleştirildiği bir kentsel mekandır. Sakarya Yaya Bölgesi gece ve gündüz canlı
kalabilen cafe, bar vb. mekanlarıbarındırıken, gündelik yaşamda gerçekleştirilen
sosyal, kültürel ve politik çeşitli etkinliklere sahne olmaktadırlar.
Sakarya Caddesi 2009 yılında TEKEL’in özelleştirilmesiyle uzun süren işçi
eylemlerine sahne olarak politik kimliğini güçlendirmiştir (Al ve Karataş, 2012).
Sakarya Caddesi ve Yüksel Caddesi 2000’li yılların politik eylemlerine sahne olan
mekanlardır. Bu caddelerdeki üretilen politik mekanlar heykeller etrafında
biçimlenmekte ve buralar eylemlerin ‘yer’i olmaktadır.
Sakarya ve Yüksel Yaya Bölgesi 2000’li yılların boş vakit eylemlerinin
gerçekleştirildiği kent mekanlarıdır. Yüksel Yaya Bölgesi ayrıca kitabevleri ve
sokak sanatlarına da ev sahipliği yapmaktadır. Gençlerin sokak tiyatrolarına ve
mini konserlerine de sahne olması nedeniyle ayrı bir kültürel kimliğe sahiptir.
88
Bulvarın batı yakasında kalan İzmir Caddesi Yaya Bölgesi ise cafe, restoran vb.
alanlardan daha çok alışveriş mağazalarının bulunduğu bir alandır. Bu nedenle
daha çok ticari kimliğiyle öne çıkmaktadır.
1980’lerde yayalaştırılan bölgeye 2003 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce
ihale yoluyla yeni düzenlemeler öneren bir proje elde edilmiş ancak proje hayata
geçirilmemiştir (Ayoğlu, 2010).
Resim. 4.42. Sakarya Caddesi 2014
Resim. 4.43. Yüksel Caddesi 2014
89
Resim. 4.44. Sakarya Caddesi metro çıkışı 2014
Resim. 4.45. İzmir Caddesi metro çıkışı 2014
Bulvar üzerindeki gündelik yaşam aktivitelerinin tüketilmesi sonucu mekansal
pratiklerin bu bölgelere dağılmasıyla, kentli öznenin yürüyüş ve bekleme eylemleri,
boş vakit geçirme etkinlikleri bu yaya bölgelerinde mekansal üretim, tüketim ve
yeniden üretim ilişkilerini geliştirmiştir. Ancak bu bölgelerin bulvarla olan
bağlantılarının metro çıkışlarının yeri ve tasarımları ve üst geçitler nedeniyle
zayıflatılmış olduğu görülmektedir. Yaya bölgelerinin bulvarla kesiştikleri bu alanlar
yürüme eyleminin kesintiye uğradığı mekanlara dönüşmüştür. Bu noktalar yürüme
eylemi için sürekliliği bozan problemli düğüm noktaları haline gelmektedir.
Bu dönemde kent merkezine dair kentsel planlama kararlarının bulunmayışı
sebebiyle Kızılay’ın kentsel gelişiminin ihmali söz konusudur. Bu alana kapsamlı
araştırmaların sonucu gelecekteki kentsel gelişmeleri öngören planlar aracılığı ile
değil,
yöneticilerin
keyfi
kararlarına
göre
müdahaleler
yapılmaktadır.
Bu
Certeau’nun belirttiği gibi şehirlerin iktidarların bir ideoloji aracı haline gelmesi ve
üzerine planlama stratejileriyle uygulanan politikaların bir sonucudur. Kızılay kent
merkezi bilinçli olarak ihmal edilmekte ve kentin merkezi alanına ilişkin planlama
90
önerileri getirilmemektedir. Lefebvre’nin bahsettiği geleneksel toplumsal mekanın
kendini yeniden üretememesinin sonucu oluşan kent merkeziyle ilgili bir kriz
durumu günümüzde Kızılay kent merkezinde mevcuttur. Lefebvre’ye göre bu
duruma yol açan devlet ya da devlet örgütlerini kullanan yöneticiler veya
iktidarlardır. Günümüzdeki iktidarın tarihsel ve toplumsal değerleri stratejik bir
anlayışla ortadan kaldırma siyaseti bu durumla örtüşmektedir. İktidarın bulvardaki
gezinme ve toplanma eylemlerini düzenlememe, geliştirmeme ve hatta engelleme
girişimleri ve bulvarı bir geçiş mekanı olmaya zorlaması, yaya ve araç yolunu
bölerek, yayalar için bulvarı hızlı bir yürüyüş ve sirkülasyon koridoru, tüketim
mekanı olmaya yönlendirerek ve hızlı araç trafiği ile bulvarın araçlar için de hızlı
geçiş mekanı haline getirmesiyle mümkün olmaktadır. Bu çabalar Lefebvre’nin
ifadesiyle kent merkezini ‘‘soyut mekan’’a çevirmektedir.
Sıhhiye’deki mevcut durum gündelik yaşamda yayanın yürüme eylemini
zorlaştırmanın yanı sıra aynı zamanda politik bir toplanma noktası olma özelliğini
de bitirmeye yönelik bir stratejinin ürünüdür. Özellikle 1960’lardan itibaren
toplumsal eylemlerin buluşma mekanı olan Sıhhiye Meydanı yapılan trafik
düzenlemeleri nedeniyle fiziksel olarak da buluşma eyleminin zorlaştığı bir alan
haline gelmiştir. Bu alan Lefebvre’nin bahsettiği şehrin toplanma yeri olan
meydanların politik kararlar ile dönüştürülmesine bir örnektir. Fiziksel olarak
dönüştürülen bu alan kentlinin mekansal pratiklerinin de değişmesine sebep
olmuştur. Ancak günümüzde halen bu fiziksel değişime rağmen toplumsal
buluşmaların yeri olmaya devam etmektedir.
1930’larda Yenişehir’i birbirine bağlacak biçimde tasarlanmış olan ve yaya çapraz
kullanımlarına imkan vererek alanın bütünlüğünü sağlayan Atatürk Bulvarı
günümüzde araç ve yaya yolunu birbirinden ayırarak Yenişehir’i bölen ve iki yaka
haline getiren ayırıcı bir kentsel eleman olarak çalışmaktadır. Üzerindeki hızlı araç
trafiği ve yayaların hemzemin karşıya geçmelerini önleyen düzenlemeleri ile
bulvarın kendisi kentsel bir sınır oluşturarak çapraz kullanımları engellemektedir.
Mekansal pratiklerini ve kamusallığını kaybeden bulvar üzerindeki sosyal ilişkiler
sona ermiştir. Bir ulaşım arterine dönüştürülerek kendisi bir tüketim alanı haline
gelmiş olan bulvar mekansal pratiklerin yok olmasına ve buradaki kentsel mekanın
tüketilmesine neden olmuştur.
91
Günümüzde hızlı geçiş eylemiyle tüketilen bir mekan haline gelen bulvar
üzerindeki buluşma mekanı olan yerler günümüzde anlamlarını yitirmiştir. Tüketim
kültürü ve kentsel stratejiler ve taktikler buluşma mekanlarının da değişimine
neden olmuştur. Eskiden bulvar üzerinde Kızılay Parkı, Zafer Parkı ve Güvenpark
buluşma eylemlerinin gerçekleştiği alanlarken, günümüzde alışveriş odaklı
merkezlerin önünde buluşma noktaları yer edinmiştir. Emek İşhanı (eski Gima
Mağazası), YKM binası, Soysal Pasajı ve Kızılay Alışveriş Merkezi önü 80’li
yıllardan sonra Kızılay’ının buluşma mekanları olmuştur. Kentli bu noktalarda
buluşmakta ve buralardan yaya bölgelerine geçmektedir. Ayrıca metro çıkışları da
önemli birer buluşma ve dağılma noktası niteliği taşımaktadır.
Eskiden var olan bulvar üzerinde gerçekleşen gezintiler, bu gezintiler esnasındaki
tesadüfler, buluşmalar ve konuşmalar yerini hızlı yürüme eylemine bırakması
bulvarın bir iletişim mekanı olma özelliğini de değiştirmektedir. Bulvar artık
Augé’ninortaya koyduğu‘‘sessiz iletişim’’kavramı yolu ile iletişim kurmaktadır.
Tüketilen bir mekan haline gelen bulvarın çeperlerindeki yapı yüzleri reklam
panolarıyla bezenmiş, yaya kaldırımlarında da yer yer reklam panolarının istilasına
uğramaktadır. Tüketim kültürünü iyice benimseyen yerel yönetim zaman zaman
bulvar üzerine ya da çevresine reklam panoları ve kentle ya da peyzajla bağlamsal
bir ilişkisi bulunmayan ve beli bir zaman sonra kaldırılan çeşitli geçici nesneler
yerleştirmektedir. Kentsel bellekte kalıcı olmayan bu nesneler ve mekanların
benimsenememesine neden olabilirler. Çünkü eskiden bulvar üzerinde var olan
anıtlar ve heykeller gibi toplumsal hafızada yer etmiş olayları anımsatan heykeller
ya da insanları düşünmeye motive eden sanat objeleri değillerdir. Tarihsellikle,
kentle ve sanatla bir bağlantı kurmamaktalar. Böyle düşünüldüğünde kentli
öznenin mekanlarlaaidiyet hissine sebep olan sanat objeleri gibi mekanları
benimsemeyi sağlayan bir etki yaratamadıkları gibi mekanlarla olan ilişkileri de
olumsuz yönde etkilemektedirler.
92
Resim 4.46. 2014 Kızılay Meydanı: popüler, sanatsal derinliği olmayan objeler
(solda)
Resim 4.47. Kızılay Meydanı Ankara Büyükşehir Belediyesi Kedi Heykelleri
(anfaengerwriter.blogspot.com.tr) (sağda)
Resim 4.48. Güvenpark Dinozor Heykeli (www.ankaramiz.com) (solda)
Resim 4.49. Güvenpark Şişme Goril Heykeli (www.odatv.com) (sağda)
Emekli Sandığı tarafından yapılan Emek İşhanı 2006 yılında ve Kızılay Binası da
2009 yılında ihale yoluyla yap-işlet-devret modeliyle özel sektöre devredilmiştir
(Ayoğlu, 2010). Emek İşhanı orijinal haline sadık kalmadan değiştirilmiştir. Bulvar
üzerinde kapitalizmin ve tüketim kültürünün en belirgin sembolik yapıları olarak
kent merkezinin metalaşmasını kanıtlamaktadırlar.
93
1930’ların Yenişehir’i olarak kentsel mekanın kentli öznelerce üretilmesi
hedeflenerek planlanan bu alan günümüzde bir tüketim alanına dönüşmekte ve
Yenişehir’i ‘‘Yenişehir’’ yapan mekansal pratikleri ve mekansal dinamikleri
değişime uğramaktadır. Günümüzde kentli öznelerce Yenişehir yerine Kızılay
Bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Öyle ki Kızılay Meydanı’na adını veren yardım
örgütünün binası binası ve Kızılay Bahçesi günümüze ulaşamamış, şu an yerinde
değişen değerlerin ve tüketim kültürünün bir simgesi olan ‘‘Kızılay Alışveriş
Merkezi’’ adlı bir alışveriş merkezi Kızılay Bölgesi’nin de adını taşıyan bir elaman
olarak bulunması traji-komiktir.
Bulvar üzerindeki gündelik yaşam pratikleri 1930’lardan 2000’lere gelinceye dek
değişmiş, bu değişim politikaları meydanlar ve parklar üzerine de uygulanmıştır.
Bulvar üzerindeki gezinme eyleminin yok edilmesinin ardından meydanların ve
parkların ideolojik anlam taşıyan mekanları da yok edilmekle karşı karşıya
kalmıştır.
Ankara’nın temsili mekanları olan Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkı’nın doğu yakası
yok edilerek toplumsal belleğin silinmesi politikaları Kızılay bölgesinde kalan tek
önemli simgesel yeşil alan olan Güvenpark’ın üzerinde uygulanmak istenmektedir.
Kızılay’ın ideolojik anlamını ve bulvarın ritüelleşen kullanımlarını engelleme
politikası güden siyasi erk 2012’de yeni bir karar alarak Lefebvre’nin sözünü ettiği
cadde ve meydanları boşaltma politikalarına devam etmiştir.
2012’de Ankara Valiliği’nce milli bayramların ana cadde ve meydanlarda buluşma
ve yürüyüşler ile kutlanması yasaklanmış, Atatürk Bulvarı üzerinde daima yapılan
Cumhuriyet yürüyüşünün yapılması engellenmiştir (hurarsiv.hurriyet.com.tr). Bu
milli bayram kutlamaları caddelerin süslenmesi, mağazaların ışıklandırılması,
bayrakların asılması ve caddelerdeki tören yürüyüşleri ile yapılmakta, tarihsel
değerler ve ulusal bilinç pekiştirilmekteydi (www.aydinlikgazete.com). bu noktada
Atatürk Bulvarı’nın ve üzerindeki meydanların tarihsel ve ideolojik anlamlarının
unutturulma siyasasının güdülmekte olduğu söylenmelidir. Milli bayramların
resmigeçit yürüyüşleri Atatürk Bulvarı’nın Cumhuriyet’ten bu yana en önemli
ritüelidir.
Bu
ritüellerin
ortadan
kaldırılması
bulvarın
tarihsel
kaybedilmesi ve yok-yere dönüştürülmesi adımlarından birisidir.
anlamının
94
Tüm bu taktik ve stratejiler bulvarın kentle ve kentliyle ilişkinin yozlaşmasına
neden olmakta, ve bulvarın bu yeni görüntüsü onun tarihselliğiyle olan bağlarını da
zedelenmesiyle sonuçlanmaktadır. Bir tüketim alanı haline gelen bulvar artık
üzerinde kentsel pratiklerin yapılacağı ve mekansal üretimlerin gerçekleşeceği bir
alan olmaktan çıkmakta ve neredeyse yok-yer kimliğine bürünmektedir.
12 Eylül 1980’den itibaren yeni bir anlama sahip olan ve bu nedenle iktidarın
manipülasyonları sonucu güvenlik güçlerinin denetimi altına giren, kamera
sistemleriyle izlenen ve meydanlarda politik eylemlerin yasaklanmasıyla politik
kimliğini kaybetmeye başlayan Kızılay Meydanı günümüzde tekrar politik
eylemlerin mekanı olmaktadır. 2013 yılı Haziran ayı itibariyle iktidar karşıtı
eylemlere sahne olmaya başlamıştır. 2014 itibariyle halen zaman zaman devam
eden politik eylemler meydanın kitlelerce yeniden üretilmesini ve politik kimliğinin
hatırlanmasını sağlamıştır. Kızılay’da yaklaşık bir yıldır eylemleriyle tekrar tekrar
üretilen direniş mekanları meydanın kentsel mekansal anlamını yeniden
keşfedilmesine olanak tanımıştır.
Resim 4.50. Kızılay Meydanı 2013. (Aykut Töleğen Arşivi)
Kızılay genelinde gerçekleşen eylemlerin sayısının sürekli artması yönetim erkini
daha fazla baskı uygulamaya yöneltmiş ve bulvardaki TOMA’ların sayısının
artmasına ve güvenlik güçlerinin çeşitli sokak başlarında sürekli beklemesine
neden olmuştur. Sakarya ve Yüksel Caddelerinin de girişlerinde ve Güvenpark’ta
sürekli bekleyen polisler ve TOMA’lar bulunmaktadır. Bu alanlar polislerin bekleme
mekanı haline gelmiştir. Vekaletler Caddesi ve Güvenpark’ın bir kısmı bariyerlerle
95
yaya ulaşımına kapatılmış, polisler ve TOMA’larca istila edilmiş durumdadır.
Güvenpark’ın
bir
kısmı
bariyerlerle
çevrilmiş
ve
kentlilerce
kullanılması
engellenmiş haldedir. Ayrıca zaten bir kısmı da dolmuş durakları olarak kullanılan
Güvenpark bir ‘‘yok-yer’’e dönüşmüştür.
Ancak, günümüzde Kızılay Kent Merkezinde yaşanan bu dönüşümün var ettiği
‘‘yok-yer’’ ve kaybolan değerler potansiyellere de sahiptirler. Kent ‘‘strateji ve
taktiklerle’’ manipüle edilerek mekansal üretim ve tüketim ilişkilerinin yeniden
yapılandırılması ve kentsel pratiklerin canlandırılmasıyla bu potansiyeller açığa
çıkarılabilir ve kentsel mekanların yeniden üretilebilmesi sağlanabilir.
Resim 4.51. Mart 2014 Kızılay- Güvenpark’ta Bekleyen Polis
(Neşe Gürallar Arşivi) (solda)
Resim 4.52. Mart 2014 Kızılay- Güvenpark’ta Eylem (Neşe Gürallar Arşivi) (sağda)
Resim. 4.53.Güvenpark 2014
Resim. 4.54. Güvenpark dolmuş durakları 2014
96
97
5. SONUÇ
Mekânsal üretim ve tüketim ilişkilerinin değişimi kent mekanlarının farklı anlamlar
ve değerler kazanmasına sebep olmuştur. Günümüzde fiziksel ve bağlamsal
olarak
değişen
ve
dönüşen
bu
mekanlar
problemleri
ve
potansiyelleri
barındırmaktadır. Bu problemlerin ve sahip oldukları potansiyellerin farkında olmak
adına bazı mekânsal saptamaların yapılmaları gereklidir. Bu saptamaların
yapılması aşamasında mekanların oluşum ve değişimi şekil-zemin ve bağlantı
ilişkileri dikkate alınarak, ve yer teorisi bağlamında kentsel yaşamda önemli yer
tutan sosyal, kültürel, ekonomik ve politik strateji ve taktikler ışığında değişen ve
yeni anlamlar kazanan kentsel mekanlar mekan ve yer kavramsalında tartışılmış;
kayıp mekan ve yok-yer kavramları günümüzün kent sorunsalı olarak ele
alınmıştır. Bu kayıp mekan ve yok-yer kavramları Kızılay Bölgesi’nin mekânsal
gelişiminin analizinde önemli bir bakış açısı olmaktadır.
Cumhuriyet’in modernleşme projesini temsil eden Yenişehir ilk olarak 1925
Lörcher planıyla yeni ve modern yaşamın oluşturulacağı bir konut yerleşim alanı
olarak parsellere ayrılmış, bağlantı strüktürü ve önemli kentsel açık mekanları
tasarlanmıştır. Kentin en önemli bağlantı elemanı olan Atatürk Bulvarı konut
mahallelerini bir arada tutan ve yeni ve eski şehir arasındaki güçlü bir bağlantı
aksıdır. Dönemin ilk mekânsal pratikleri bu aks üzerinde bulunan Havuzbaşı’nda
gerçekleşmeye başlar ve bu kentsel mekan toplumsal bellekte ‘‘yer’’ edinir.
Jansen planında ise Atatürk Bulvarı aksı Yenişehir’de bir miktar kaydırılarak
günümüze ulaşacak olan bağlantı ilişkileri belirlenmiştir. Plana göre bulvar
etrafında iki katlı bahçeli konutlardan oluşan bir yaşam alanı bulunmaktaydı.
Kızılay bölgesini şekil-zemin ilişkileri düşük yoğunluk, büyük parsel ve geniş
bahçeler ile biçimlenmekteydi.
Ancak, 1940’lara gelindiğinde bulvarın her iki çeperinden başlayarak kat
sayılarında artışlar meydana gelmeye başlar. Bu durum şekil- zemin ilişkilerini
olumsuz bir biçimde değiştirmeye başlar.
98
Jansen planı döneminde Yenişehir’in kentsel açık mekanları olan Atatürk Bulvarı,
Güvenpark, Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkı modern kentin mekânsal pratiklerinin
gerçekleştiği mekanlardır. Bu dönemde en önemli bağlantı elemanı olan Atatürk
Bulvarı’nın grift çapraz kullanımlara olanak veren fiziksel yapısının mekânsal
potansiyellerinin farkında olunmakta ve bunlar değerlendirilmektedir.
1950’lerden itibaren itibaren liberal politikalarla desteklenen bulvar üzerindeki ticari
alanların artması ve Kızılay Bölgesi’nin MİA haline gelmesiyle çevresindeki yapılar
ranta
yönelik
yapılara
dönmeye
başlamıştır.
Politik
stratejilerin
etkisiyle
tasarlanmış olan 1957 Yücel-Uybadin planı Kızılay Bölgesinin Şekil-zemin
ilişkilerini kökten değiştirecek planlama kararlarına sahiptir. Bu planlama stratejisi
Certeau’nun bahsetmiş olduğu politik ve ekonomik nedenlerle kent planlama
yoluyla kentsel mekanı değiştirme stratejisidir. Yücel-Uybadin planının kent
merkezinin yerinde yükselerek geliştirilmesi kararı ile Jansen’in planladığı az katlı
bahçeli konutlardan oluşan modern Yenişehir dokusu gitmiş ve yerine günümüzde
var olan Jansen’in planladığı parsellerle bütünleşemeyen çok katlı yapılardan
oluşan Kızılay Bölgesi gelmiştir. Öyle ki Jansen planındaki ön ve yan bahçeler yok
olmuş, arka bahçeler ise işlerliklerini kaybederek bakımsız ve kullanılmayan
alanlara
dönüşmüştür.
Bu
uygulama
Trancik’in
bahsetmiş
olduğu
kent
merkezindeki pozitif alanların ortadan kalkmasına neden olmuştur.
Plana göre kentsel bağlantılar olan ana caddeler araç lehine genişletilmiş, bu
nedenle bulvar üzerindeki kaldırımlar, park ve bahçeler daralmak zorunda
kalmıştır. Kentlinin gezinerek kentsel mekanı deneyimleme pratiği bu kararla
olumsuz anlamda etkilenmiştir.Bulvar üzerindeki yatayda ve düşeyde gerçekleşen
bu değişimler kentsel açık mekanların ölçek ilişkilerini etkilemiş ve bu yüzden
mekânsal pratiklerin yok olmaya başlamıştır. Bu durumdan en büyük zararı gören
Atatürk Bulvarı üzerindeki mekânsal üretim ve tüketim ilişkileri olmuş, bu zamana
kadar gezinme eyleminin gerçekleştiği bulvar artık hızlı geçiş eyleminin
gerçekleştiği bir tüketim alanına dönüşmeye başlamıştır. Bulvarın var olan
potansiyelleri ve değerleri kaybedilmeye başlanmıştır.
99
Kızılay Bölgesi 1960’lardan sonra dünya konjonktüründeki gelişmelere paralel
olarak politik bir kimliğe sahip olmuş, özellikle Kızılay Meydanı ve Güvenpark
protesto eylemlerinin mekanı ve kalabalıkların buluşma ‘‘yer’’i haline gelmiştir.
Bu dönemin planlama stratejileri Güvenpark’ın bir kısmını dolmuş duraklarına
ayırmış ve parkın var olan pratiklerinden, kimliğinden, tarihinden, çevresinden ve
değerlerinden kopmuş bir alan oluşturarak Augé’ninifadesiyle bir ‘‘yok-yer’’
oluşumuna neden olmuştur.
1980’lerde de siyasi stratejiler Güvenpark ve Kızılay Meydanı’nın kameralarla
izlenmesi, meydanın bir kavşağa dönüştürülmesi, Güvenpark’ın gece tekinsiz bir
alana dönüştürülmesi, Atatürk Bulvarı üzerindeki araç trafiğinin hızının artırılması,
yürüme eyleminin refüjlerle engellenerek alt ve üst geçitlerle belirli noktalara
indirilmesi gibi kasıtlı uygulamalarla bu alanların tarihsel ve kimliksel değerleri göz
ardı edilerek bu alanlar problemli alanlara dönüştürülmüştür.Eskiden Yenişehir’i bir
arada tutan bir bağlantı elemanı olma özelliğiyle girift çapraz kullanımları
destekleyen Atatürk Bulvarı bu uygulamalarla kentsel yaya sürekliliğini bozan ve
Kızılay Bölgesi’ni iki yakaya ayıran bir elamana dönüşmüştür.
Bulvarın mekânsal pratiklerinin yok edilmeye çalışılması, yolların hızlı araç trafiği
lehine düzenlenmesi ve kalabalıkların toplanmasının engellenmesi politikaları
sonucu yeni yaya bölgelerine ihtiyaç duyulmuş yerel yönetimİzmir, Sakarya ve
Yüksel Caddelerinin yaya bölgeleri olarak düzenlenmesine karar vermiştir. Bu
yaya bölgeleri artık Kızılay Bölgesi’nin mekânsal pratiklerinin gerçekleşeceği
alanlar olacaktır.
1978’de Sıhhiye tren yolunun yanına Celal Bayar Bulvarı eklenmiş ve Kızılay
Bölgesine bir sınır çizilerek, kentsel yaya sürekliliği bozulmuştur. Ancak, Celal
Bayar Bulvarı’nın yapılması ile daralmak zorunda kalan Sıhhiye Parkı yaya lehine
olumlu bir düzenleme ile Sağlık Bakanlığı ve Celal Bayar Bulvarı arasında kalan
araç yolu kaldırılarak Abdi İpekçi Parkı’yla birleşen önemli bir kentsel açık mekan
haline gelmiştir. Bu olumlu gelişmeye rağmen daha sonraları bölgeye inşa edilen
U dönüş köprüsü ile tren yolu ve köprünün katmanlı birlikteliği bir düğüm noktası
meydana getirmiştir. Bu alan fiziksel yapısıyla yaya sürekliliğinin bozmakla birlikte,
100
Ulus ve Kızılay arasındaki görsel bağlantıyı koparmaktadır. Bu sebeple kent
merkezindeki bir ‘‘kayıp mekan’’ davranışı göstermektedir.
Bir diğer yandan 1960’lardan itibaren Emek İş Hanı ile kentte kendini göstermeye
başlayan ekonomik gelişmelerKızılay Rant Tesisi yapısı ile kentsel mekanın
önemli parçalarından biri olan Kızılay Bahçesi’nin de yok olmasına neden
olmuştur. Bu iki proje ile birlikte Kızılay Metro İstasyonu projesinin de
gerçekleştirilmesiyle Kızılay Meydanı’nın odağı bir trafik kavşağına dönüşmüştür.
Kapitalist sistemin kentsel mekanı metalaştırması sonucu bulvar üzerindeki zemin
katlardaki sosyal ve kültürel mekanların yerine alışveriş odaklı birimlerin
yerleşmesi bulvarın 1940’larda var olan yapısının ve değerlerinin olumsuz yönde
değiştiğini görmekteyiz. Bulvarın üzerindeki tüketim kültürünün önce mağazalar
sonra da çeşitli tabelalar ve tüketim nesneleriyle dolması bulvarı Augé’nin
bahsetmiş olduğu sessiz iletişimin gerçekleştiği bir alana çevirmiştir.
Atatürk Bulvarı bireylerarası iletişimin sessiz iletişim yoluyla gerçekleştiği,
mekânsal pratiklerin yok olduğu, hızlı geçiş eylemine sahne olan, geçirdiği fiziksel
değişimle de ilk tasarlanma amacının aksine kenti iki yakaya ayıran bir bağlantı
elemanı görünümüne sahip olmakla beraber tarihsel, kimliksel ve bağlamsal
değerlerinden farklı bir alana bir ‘‘yok-yer’’e dönüşmüştür.
1990’lardan itibaren Kızılay Bölgesi’nin önemli yapıtaşlarından olan holdingler,
hukuk, mühendislik ve mimarlık büroları gibi üretici servislerin bölgeden taşınmaya
başlaması bölgenin giderek kaderine terkedilmeye başladığını göstermektedir.
Kızılay Bölgesi’nin 1940’larda inşa edilmiş olan önemli bir yerleşim dokusu olan
Saraçoğlu Mahallesi 2013 yılı itibariyle yenilenmek üzere boşaltılmış ancak henüz
atıl halde beklemektedir. Kentin önemli bir konut alanı olan Saraçoğlu
Mahallesi’nin bölenin gündelikyaşamının bir parçası olmaktan çıkması bölgenin
karma kullanımını da olumsuz yönde değiştirmektedir.
2000’lerden sonra Kızılay Bölgesi’nin kentsel gelişiminin ihmal edilmesi ve kentsel
mekanın kendini yeniden üretememesi sonucu Lefebvre’nin bahsettiği kent
merkeziyle ilgili bir kriz ortaya çıkmıştır. Bu kriz durumunun sebebi olan yerel
101
yönetim ve iktidar, kent merkezini hızlı bir trafik koridoru ve tüketim mekanı olmaya
yönlendirmektedir. Özellikle Atatürk Bulvarı’nda mekânsal pratiklerin ortadan
kaldırılması, sessiz iletişim mekanı haline getirilmesi ve kentsel peyzajla ilişkisi
olmayan geçici sanat değeri olmayan objelerle mekanlara olan aidiyet hissinin yok
edilmesi gibi nedenlerle bulvarın kimliksel, tarihsel ve bağlamsal ilişkileri
temelinden sarsılmış ve bulvar bir ‘‘yok-yer’’ olarak tanımlanabilmektedir.
Sonuç olarak; Cumhuriyet döneminden günümüze Yenişehir, araç trafiğinin
artması, imar ve arsa kullanım siyaseti ve kentsel alandan özel ve kamu
kuruluşlarının sorumlu olmaları gibi nedenlerle değişime uğramıştır. Gündelik
yaşamda
mekânsal
pratiklerin
değişiminin
kentsel
mekana
yansımaları
günümüzdeki Kızılay Bölgesi sahnesinden okunmuştur. Kızılay Bölgesi’nin bu
süreçte strateji ve taktiklerle geçirdiği dönüşümlerincelenmiş, bölgenin mekansal
karakterindeki değişen ve kaybolan değerler saptanmıştır. Bu bulgular ışığında
Kızılay Bölgesi’nin kentsel açık mekanlarınınliteratürde ‘‘yok-yer’’ ve ‘‘kayıp
mekan’’ olarak anılan sorunsallara paralel gelişmeler geçirdiği gözlemlenmiştir.
Bu tezde farkındalık yaratmaya çalıştığımız bu problemli kentsel açık mekanlarDe
Certeau’nun belirttiği gibi strateji ve taktiklerle manipüle edilerek mekânsal üretim
ve
tüketim
ilişkilerinin
yeniden
yapılandırılması
ve
mekânsal
pratiklerin
canlandırılma yolu ile sahip oldukları potansiyeller keşfedilebilir ve kentsel
mekanların olumlu anlamda yeniden üretilebilmesi sağlanabilmelidir.
Şekil.5.1. 1942 şekil-zemin ilişkileri (sağda)
Şekil.5.2. 2014 Şekil-zemin ilişkileri (solda)
102
103
KAYNAKLAR
Akış, T.,(2002), Gündelik Hayat Ve Kentsel Mekan: Yüksel Yaya Bölgesi’nde
Yürümek, Ankara’nın Kamusal Yüzleri Başkent Üzerine Mekan-PolitikTezler,Ed.:
Güven Arif Sargın, İletişim Yayınları
Al, M., Karataş, S., (2012), Kentsel Mekan ve Direniş: Sakarya Bölgesi Üzerine Bir
Okuma, Ankara Kent Atlası,TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 137-145
Altaban, Ö., (1998), Cumhuriyetin Kent Planlama Politikları ve Ankara Deneyimi,
75 Yılda değişen Kent ve Mimarlık, Ed: Y. Şey, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul,
41-64.
Altay, D.,(1997), Ankara’nın İkinci İmar Planı ve Düşündürdükleri, Ankara
Sempozyumu 13-15 Ekim 1997 Bildiriler Kitabı, TMMOB Mimarlar Odası Ankara
Şubesi, 105- 112.
Arslan,T. V., (2009), Yok-Mekanlar ve Kimliksizlik: Alışveri Merkezleri Örneğinde
Yok-(Çok)-Mekan Oluşumu, Mimarlık, 347: 80-83.
Aslanoğlu, İ., (2010), Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923-1938, Bilge
Kültür Sanat, İstanbul.
Atalar, B. A., (2006), Sanatta ‘Mekan’ın Deneyimlenmesi: Yerleştirme
(Enstelasyon) Çalışmaları, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ankara.
Atay, F. R., (1968), Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul
Augé, M.,(1997), Non-placesintroductionto an antropology of supermodernity, Çev.
John Howe, Verso.
Avcı, Ö.,(2012), ToGoShopping: Tüketim, Şehir Mekanı, Teknoloji ve Direniş
Üzerine Düşünceler, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi, 27.07.2012,
Aydın, S., Emiroğlu K., Türkoğlu, Ö., Özsoy, E., D., (2005), Küçük Asya’nın Bin
Yüzü: Ankara, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara
Aydınlı, S., (2002), Epistemolojik Açıdan Mekan Yorumu, Mimarlık ve Felsefe,
Yem Yayınları, 40-52
Ayoğlu, B., O., (2010), Zafer Anıtı-Güvenpark-TBMM Kent Aksının Varolan
Durumunun İrdelenmesi ve Cumhuriyet Aksı Olarak Yeniden Tasarımı, Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Bademli, R.,(1986), Ankara’da Kent Planlama Deneyi ve Ulaşılan Sonuçlar,
Ankara 1985’ten 2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel
Müdürlüğü, 105-114
104
Bademli, R.,(1986a), Ankara Merkezi İş Alanının Gelişimi, Ankara 1985’ten
2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü, 154-162
Bademli, R., (1990),1990’dan 2000’li Yılların Ankara’sına Bir Bakış, Ankara
Dergisi, 1: 35-54
Başaran, S., Çamur, K. Ç., Hisarlıgil, H., Kaplan, H., Kıvan, E., Kitapçı,
V.S.,(1989),Yüksel Yaya Bölgesi, Planlama Dergisi,TMMOB Şehir Plancıları
Odası Yayını, 1989/2-3-4 6:62-70.
Batuman, B.,(2005), Kamusal bir gösteren ve mekansal bir temsil olarak Erken
Cumhuriyet Ankarası, Modernleşme Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri,
Bülten 31,TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 12-13.
Batuman, B.,(2002), Mekan, Kimlik ve Sosyal Çatışma: Cumhuriyet’in Kamusal
Mekanı Olarak Kızılay Meydanı, Ankara’nın Kamusal Yüzleri, Ed. G. A. Sargın,
İletişim Yayıncılık, İstanbul, 41-76.
Batuman, B.,(2004), Kamunun Ankara’sına Karşı Ankara’nın Kamusallığını
Savunmak; ya da Bir Kentin Tarihsel Bilincine Katkı İçin Elli Yılın Seçmeli
Kronolojisi, Bülten 27, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 36-37.
Baydar, L., (1992), Ankara-Atatürk Bulvarı, Ankara Dergisi, 4: 45-56 .
Bayraktar, N.,(2005), Modern Ankara’da Yaşama ve Mekana Dair,Modernleşme
Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri,Bülten 31,TMOBB Mimarlar Odası
Ankara Şubesi, 23-27.
Bayraktar, N.,(2013), Tarihe Eş Zamanlı Tanıklık: Ulus ve Kızılay Meydanlarının
Değişim Süreci, Ankara Araştırmaları Dergisi, 2013/06: 20-35.
Bilsel, C.,(2004), Kentsel Başkalaşım ya da ‘Merkezkaç Kuvvetler’ Karşısında
Kamusal Alanın Parçalanması, Mimarlık 316: 21.
Bilsel, S.G.,(1997), Ankara’nın Öncü-Örnek Rolü, Başkentlik Kimliği ve Kızılay
Özel İlgi Odağı,Ankara Sempozyumu 13-15 Ekim 1997 Bildiriler Kitabı,TMMOB
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 1-16.
Yüksel Yaya Bölgesine Dair Şube Çalışmaları,(2001),Bülten 85, TMMOB
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 50-53.
Yüksel Yaya Bölgesi,(2001a),Bülten 85,TMMOB Mimarlar Odası Ankara
Şubesi,42 .
Cengizkan, A.,(2004), Ankara’nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı, Ankara
Enstitüsü Vakfı & Arkadaş Yayıncılık.
Cengizkan, A., (2002), Kurgu, Tasarım ve Kullanım: Cumhuriyet Dönemi Kamusal
Mekanları İçin Bir Çalışma Programı, Ankara’nın Kamusal Yüzleri, Ed. G. A.
Sargın, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 215-244 .
105
Cengizkan, A.,(2002a),Modernin Saati, Mimarlar Derneği & Boyut Yayın Grubu,
Ankara .
Cengizkan, A.,(2002b),Ankara 1924-25 Lörcher Planı: Bir Başkenti Tasarlamak ve
Sonrası, Arredamento Mimarlık, 2002/1: 116-130.
Cengizkan,A.,(2005), 1957 Yücel-Uybadin İmar Planı ve Ankara Şehir Mimarisi,
Cumhuriyet’in Ankara’sı, Ed. T. Şenyapılı, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 24-59.
Certeau, De M.,(1984), ThePractice Of Everyday Life, University Of California
Press, Berkeley and Los Angeles, USA.
Çağlar, N.,Ultav, Z., T., Boyacıoğlu, E., (2013), Sevgi Soysal ve Yenişehir’de Bir
Öğle Vakti Romanından Mimari/Kentsel Mekana İlişkin Çıkarımlar, Dokuz Eylül
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2/3: 61-79.
Çağlar, N., Uludağ Z., Aksu, A., (2006), Hürriyet Meydanı: Bir Kentsel Mekanın
Yenilik ve Dönüşüm Öyküsü, Gazi Üniversitesi Müh. Mim. Fak. Dergisi, 21(1):
177-182.
Çelik, G.,(2013), Kentsel Mekan, İdeoloji ve Temsiliyet Bağlamında Güvenpark
Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü.
Çakan, C., Okçuoğlu, Y.,(1977), Ankara’da İmarlı Alanda Yoğunluk Sorunu,
Mimarlık, 1977/3 152: 42-53.
Eraydın, A.,Armatlı-Köroğlu, B., (2005), Ankara’nın Yeni Gündemi: Ulus Devletin
Başkentliğinde Küresel Ekonominin Düğüm Noktası Olmaya Uzanan Yapısal
Dönüşüm Çabaları, Cumhuriyetin Ankara’sı, Ed: T. Şenyapılı, ODTÜ Yayıncılık,
Ankara, 266-284.
Erim, A., (1988), Güvenpark Güncesi, Planlama 1988/1: 10-12.
Ergir, Y.,(2004), ‘Piknik’- Tuna cad., 1/A, Yenişehir/Ankara,Bülten 23, TMOBB
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 68-73.
Gottdiener, H.,(1989), Mekan Kuramı Üzerine Tartışma Kentsel Praksis’e Doğru,
Çev: H. Ç. Keskinok, Planlama, TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını,89/1 5:3545.
Gökçe, B.,(2013),Ankara Kent Merkezinin Dönüşümü Geçmiş-Bugün-Gelecek,
Panel, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2013/4: 30-37.
Gurallar, N.,(2009), Başkentin Kalbini Tasarlamak: Ankara Bakanlıklar Üçgeninin
Şekillenişi, Toplumsal Tarih Dergisi, İstanbul, 187: 66-72.
Günay, B.,(2005), Ankara Çekirdek Alanın Oluşumu ve 1990 Nazım Planı
Hakkında bir Değerlendirme, Cumhuriyetin Ankara’sı, Ed: T. Şenyapılı, ODTÜ
Yayıncılık, Ankara, 60-118.
106
Gündoğdu, E., (2002), Mimarlıkta Mekan ve Zaman, Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Günhan, A.,(2012),Mekansal ve Algısal Çakışmalar, Ankara Kent Atlası,TMOBB
Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını,115-136.
Harvey, D.,(2012), Kapitalizmin Krizi ve Kentsel Mücadele, Mimarlık 367: 20-26.
Hoogstad, J.,(1990), Space, Time, Motion, Gravenheage,TheNetherlands,.
İçli, M. Y., (2009), Bir Çağdaş Cumhuriyet Kadını Portresi Adalet Hanım, Ankara
Magazine, 2009/04 83:26-30 .
İl, A,(2005), Kapitalist Sistemde Mekan ve ‘Yer-olmayan’ Kavramı, Yüksek Lisans
Tezi, Osmangazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Ana Bilim Dalı.
İlkay, Y.,(2013), Ankara Kent Merkezinin Dönüşümü Geçmiş-Bugün-Gelecek,
Panel, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2013/04: 102-113.
Jacobs, J.,(2009), Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı,Çev. Bülent
Doğan, Metis Yayınları, İstanbul.
Jansen, H.,(1948a), Ankara İmar Planı İzah Raporu, Çev. Mithat Yenen, Mimarlık,
2: 10-14.
Jansen, H.,(1948b),Ankara İmar Planı, Çev. Mithat Yenen, Mimarlık, 3: 19- 23.
Jansen, H.,(1948c), Ankara İmar Planı İzah Raporu, Çev. Mithat Yenen, Mimarlık,
4: 17-22.
Jansen, H.,(1937), Ankara İmar Planı, Alaeddin Kıral Basımevi, İstanbul.
Karaosmanoğlu, Y. K.,(2013), Ankara, İletişim Yayınları, İstanbul, (1. Baskı 1934)
30. Baskı .
Kayın, E.,(2008), Türkiye Koruma Tarihindeki Kırılmalar, Mimarlık , 343: 98-105.
Keskinok, H. Ç.,(1988),‘‘‘Demokratikleşen Belediyeler’ mi? Yoksa ‘Merkezileşen
Yönetim’ mi?’’, Planlama, 1988/1: 3-6.
Kılınç, K.,(2005), Erken Cumhuriyet Ankarası’nda Cinsiyet Rollerinin Kurguladığı
Mekanlar Mimarlığın Beden- Politikası, Modernleşme Sürecinde Ankara ve
Cumhuriyet Kentleri, Bülten 31, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi,16-17.
Kortan, E., (1999), Ankara ve Kızılay Rant Binası Üzerine Düşünceler, Yapı
Dergisi, 1999/02: 47-52
Kozan, S., (2009), Cumhuriyet Devriminin Yolu Atatürk Bulvarı, Ankara Magazine,
2009/02 81:30-34 ,.
107
Köroğlu, N. T., Ölmez, E.,(2002), Cumhuriyetin 75. Yılında Planlama Sergisi,
Planlama Dergisi, 2002/4 : 7-21.
Lefebvre, H.,(1970),The Urban Revolution, Çev. Robert Bononno, University of
Minnesota Press.
Lefebvre, H.,(1991),Critique of Everyday Life, Çev. Moore, Verso, Newyork, 42.
Lefebvre, H.,(1993), Production of Space, Çev. D. N. Simith, Blackwell,
Cambridge
Lefebvre, H.,(2002),Therighttothecity, Ed. Gary Bridge, Sophie
Watson,TheBlackwell City Reader, Oxford UK: Blackwell Publishing.
Lefebvre, H., (2010), Modern Dünyada Gündelik Hayat,Çev. Işın Gürbüz, Metis
Yayınları, İstanbul, (1.baskı: 1968).
Lefebvre, H., (2013), Gündelik Hayatın Eleştirisi 2 Gündelik Hayat Sosyolojisinin
Temelleri, Çev. Işık Ergüden, Sel Yayıncılık, İstanbul, (1. Baskı: 1947).
Lynch, K., (2011), Kent İmgesi, Çev. İrem Başaran, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, (1. Baskı: 1973).
Merleau-Ponty, M.,(1962),Phenomenology of Perception, HumanitiesPress, New
York.
Mutlu, Ö.,(2009), Yeniden Yazılan Kent: Kızılay Kent Merkezinin Mekansal
Dönüşümü, Mimarlık 349: 37-42.
Oruçkaptan, A., İ.,(1990), Kızılay Meydanı Çevresi’ndeki Yaya Bölgelerinin
İrdelenmesi ve Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
Rossi, A.,(2006), Şehrin Mimarisi, Çev. Nurdan Gürbilek, Kanat Kitap, (1.baskı:
1988).
Sahil, S.,(1986), Cumhuriyet Sonrası Türk Toplumsal Yapı Değişimlerinin Ankara
Atatürk Bulvarı Mekansal Yapısında Örgütlenmesi,Doktora Tezi,Gazi Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü.
Sarıaltun, O.,(2013), Ankara Kent Merkezinin Dönüşümü Geçmiş-Bugün-Gelecek,
Panel, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2013/04: 3-4.
Soja, E.,(1996),Thirdspace : Journeysto Los Angeles andother Real-andImaginedPlacesMalden, BlackwellPub., USA.
Soysal, S.,(2013), Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, İletişim Yayıncılık, İstanbul, (1.
Baskı: 1973) (12. Baskı).
108
Şenyapılı, Ö.,(2005), Gençlik Yıllarımın (ve öncesinin) Ankarası’nda Eğlence ve
Dinlence Mekanları, Cumhuriyet’in Ankara’sı, Ed: T. Şenyapılı, ODTÜ Yayıncılık,
Ankara, 310-357.
Tankut, G.,(1984),Jansen Planı Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet
Demokrasisinin Kent Planlama Yaklaşımı, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981
Seminer Bildirileri Kitabı, Der: E. Yavuz, Ü. N. Uğurel, ODTÜ Yayınları, Ankara,
303-319.
Tankut, G.,(1993), Bir Başkentin İmarı: (1929-1939), Anahtar Kitaplar Yayınevi,
İstanbul.
Tanyeli, U.,(2004), Kitle Turizmi ve ‘Yok-Mekan’ Mimarlığı, Arredamento
Mimarlık , 2004/07-08, 74-78.
Teber, S.,(2004), Ankara’nın Taşına Bak, Mimarlık , 316: 22.
Tekeli, İ.,(2001), Kızılay’ın Tarihsel Gelişiminde Yeni Bir Evre Kurulabilir mi?,
Bülten 85, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 45-47.
Tekeli, İ.,(1998), Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent
Planlaması, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Ed: Y. Sey, Tarih Vakfı Yayınları,
İstanbul, 1-24.
Tekeli, İ.,(1975), Seminer Ankara Nazım Plan Çalışmaları Üzerine, Mimarlık,
1975/07 141: 13-17.
Top, N., (1990), Bir Ulaşım Türü Olarak Yaya ve Yaya Mekanları Üzerine
Düşünceler, Planlama Dergisi, TMMOB Şehir Plancıları Odası, 1990/1-2: 52-55
Trancik, R.,(1986),FindingLost
NostrandReinhold.
Space
Theories
of
Urban
Design,
Van
Turan, E. R., (1994), Heidegger ve Ev, Mimarlık, 260: 21-22.
Uludağ, Z.,(1998),TheSocialconstruction of meaning in landscapearchitecture: A
casestudy of Gençlik Parkı in Ankara, Doktora Tezi,Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Uludağ, Z.,(1998a), Cumhuriyet Döneminde Rekreasyon ve Gençlik Parkı Örneği,
75 Yılda değişen Kent ve Mimarlık, Ed: Y. Şey, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul,
65-74.
Uludağ, Z.,(2005), Geçen Modern Zamanların Ardından Kaybolan Anlamlar,
Modernleşme Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri, Bülten 31,TMOBB
Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını,30-32.
Venturi, R.,(1993),LasVegas’ın Öğrettikleri, Çev. S. M. Özaloğlu, Şevki Vanlı
Mimarlık Vakfı Yayınları.
109
Vardar, A., (1989), Başkentin İlk Planları, Planlama, TMMOB Şehir Plancıları
Odası Yayını, 1989/2-3-4 6:38-50.
Yalçın, A.,(2006), Metropolde Gündelik Hayat ve Yeni Kavramlar Üzerinden
İstanbul Okuması, Yüksek Lisans Tezi,İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Yalım, İ.,(2002) Ulus Devletin Kamusal Alanda Meşruiyet Aracı: Toplumsal
Belleğin Ulus Meydanı Üzerinden Kurgulanma Çabası, Ankara’nın Kamusal
Yüzleri, Ed: G. A. Sargın, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 157-216.
Yeşilkaya, N.,(2005), Ankara: Modernliğin Temsili, Modernleşme Sürecinde
Ankara ve Cumhuriyet Kentleri, Bülten 31, TMOBB Mimarlar Odası Ankara
Şubesi, 14-15.
Yırtıcı, H.,(2005), Çağdaş Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul,.
Zevi, B.,(1993), Architecture As Space, How tolook at Architecture, Da
CapoPress, New York.
İnternet: Batuman, B., (2014), Son 10 Yıldır Siyasetten Uzak Bir Mekansal
Değişim, Bir Mimarlık Politikası Düşünülemiyor, (URL:
http://www.arkitera.com/soylesi/585)Son Erişim Tarihi: 01.07.2014
İnternet: Cengizkan, A., (2010),Türkiye için Modern ve Planlı bir Başkent Kurmak:
Ankara
1920-1950,
Goethe-Institut
Ankara,
(URL:
http://www.goethe.de/ins/tr/ank/prj/urs/geb/sta/trindex.htm) Son Erişim Tarihi:
01.07.2014
İnternet: Saracoglu Mahallesi Ulusal Proje Fikir Yarışması Kent Düşleri-8(URL:
http://saracoglu.mimarlarodasiankara.org/) Son Erişim Tarihi: 01.07.2014
İnternet: Saraçoğlu Tıkandı, (2014)(URL:http://www.arkitera.com/haber/21151)
Son Erişim Tarihi: 01.07.2014
Not: Görsel belgelerin (çizim, fotoğraf) kaynakları yanlarında belirtilmiştir. Ayrıca
kaynaklar bölümüne eklenmemiştir.
110
111
EKLER
112
EK-1. 1942 Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi]
113
EK-2. 1952Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi]
114
EK-3. 1963 Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi]
115
EK-4. 1978 Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi]
116
EK-5. 1991Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi]
117
EK-6. 2014 Yenişehir [maps.google.com]
118
EK-7. 1925 Lörcher Yenişehir Planı [Cengizkan, 2004].
119
EK-8.1932 Jansen Yenişehir Planı
[TU Berlin Architekturmuseum, architekturmuseum.ub.tu-berlin.de]
120
EK-9. 1986 Yalçın-Beate Oğuz’un Kızılay Çevre Düzeni ve Yaya Bölgeleri Projesi
(Oruçkaptan, 1990)
121
EK-10. 1987 Turgay Ateş’in Sakarya, Selanik, Tuna, Bayındır, İnkılap Sokakları
Yaya Bölgesiİmar Klavuz Planı (Oruçkaptan, 1990)
EK-11. 1987 Turgay Ateş’in Sakarya Yaya Bölgesi Selanik Caddesi tasarımı
(Oruçkaptan, 1990)
122
EK-12.1984 Sezar Aygen Güvenpark Restorasyon Projesi
[Ankara Büyükşehir Belediyesi Arşivi]
EK-13.1997 Selami Sözer Güvenpark Restorasyon Projesi
[Ankara Büyükşehir Belediyesi Arşivi]
123
EK-14. 2010 Hilmi Güner Güvenpark Yer altı Dolmuş Durakları ve Çevre
Düzenleme Projesi [T.C. Kültür Bakanlığı Arşivi]
124
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
: Özden, Duygu
Uyruğu
: T.C.
Doğum tarihi ve yeri: 30.06.1987 Samsun
Medeni hali
: Bekar
Telefon
: 0 543 522 22 67
e-mail
: mimarduyguozden@gmail.com
Eğitim
Derece
Eğitim Birimi
Mezuniyet tarihi
Yüksek Lisans
Gazi Üniversitesi / Mimarlık Bölümü
Devam ediyor
Lisans
Gazi Üniversitesi / Mimarlık Bölümü2011
Lise
Samsun Huriye Süer Anadolu Lisesi
2005
İş Deneyimi
Yıl
2012 - 2013
2013 - 2014
2014 - Halen
Yer
İzmir Üniversitesi
Atılım Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Görev
Araştırma Görevlisi
Araştırma Görevlisi
Araştırma Görevlisi
Yabancı Dil
İngilizce
Yayınlar
Özden, D.,(2014), LosingtheSigth of theWhole: Contemporary Urban Space in the
Case of Çukurambar, Ankara, Space andPlace 5th Gobal Conference,
MansfieldCollege Oxford (2014)
125
GAZİ GELECEKTİR...
Download