Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye Yazan : Metin Aydoğan Umay Yayınları 1 nci baskı Aralık 1999 18 nci baskı Haziran 2006 “Metin Aydoğan’ın, ‘Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye’ isimli kitabı, Türkçe olarak yayınlanmış en önemli eserlerden biridir. Her Türk aydınının mutlaka okuması gerektiğine inanıyorum. Bu kitaptan çeşitli konulara değinen o denli çok not almışım ki hepsini yazsam, telif haklarına ilişkin tüm yasaları ihlal etmiş olurum.” Vural Savaş Eser toplam bin sayfaya varan iki cilt, fiyatı 30 YTL. Yazar tarafından yedi bine yakın eser incelenmiş, bin ikiyüzünden alıntı yapılmış, günde on saat çalışılarak beş buçuk senede yazılmış. Eser adından da anlaşılacağı gibi “Yeni Dünya Düzeni”ni ama tarihsel süreç içinde inceliyor. Sömürgecilikten günümüze geliş, küreselleşme denen akımın aslında sömürgeciliğin silahla değil de ekonomi, parasal kaynaklar kullanılarak yaratılan yeni adı olduğunu ortaya koyuyor. Bu akımın yeni olmadığını ispatlarken buna karşı çıkan ve başarı sağlayan tek devrimin Kemalizm ile olduğunu ve O’nun döneminde uygulanan ekonomik politik tedbirler ile nasıl başarılar kazanıldığını gösteriyor. Bugün doğunun devi olarak tanımlanan Çin’in uyguladığı politikanın nasıl Kemalist ekonomik politikalar ile benzerlikler taşıdığını ispat ediyor. Kitap hem bir siyasi tarih, hem bir ekonomi, hem bir Türk devrim tarihi kitabı... Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -1- İlk baskısının 1999 yılında olduğunu görüp de eskimiş diye düşünmeyin. 1999 yılında AKP ortada yoktu. Onun uygulamaları da... Ama sanki bir gelecek bilimcisi gibi tüm yaşadıklarımız belgelere dayanılarak, planlayıcılarının ağızlarından anlatılıyor. Emperyalizm bu dünyada var olduğuna ve olacağına göre her zaman bir başvuru eseri olarak düşünebilirsiniz. Kolay okunan bir eser. Mutlaka ama mutlaka okunmalı... Hem de ders kitabı olarak... Kitapçılarda bulamaz iseniz yayınevinden indirimli olarak istenebiliyormuş. Ülke sorunlarına duyarlı olanların, bilgi ile bilinçlenmek isteyenlerin dikkatine... Kitaptan birkaç cümle: Tarihsel anlamıyla emperyalizm, bir devletin başka bir devlet ya da devletler topluluğu üzerinde siyasi, ekonomik, askeri, mali ve kültürel hegemonya kurmasıdırç 20. yüzyıl emperyalizmi ise, var olan üretim biçimi üzerinde yükselen ve genel işleyişin yoğunlaşarak sürdüğü Kapitalist Emperyalizmdir. .... ABD başkanı John F. Kennedy dış yardımın, ülkesi için önemini 1962 yılında şöyle açıklıyor: “...Dış yardım, Birleşik Devletlerin dünya üzerinde etkili olması ve denetim elde etmesini sağlayan en etkin metotdur.” .... Mali bağımlılığın doğurduğu sorunlar ulusal varlıkları ortadan kaldıracak düzeyde ağırdır. Yardımın başladığı dönemlerdeki güleryüzlü dostluk gösterileri ve ‘bilimsel’ uzman raporları yerini direktif ve tehditlere bırakmıştır. Politik sistemin yönetici kadroları sabırlı programlarla elde edilmiştir. Bunlar artık kraldan çok kralcı sadık elemanlar ve güvenilir dostlardır. .... Mustafa Kemal 1923 yılında şunları söylüyordu: “Büyük devletler şimdiye kadar bize şu veya bu sorunlarda gösterişli yardımlarda bulunuyor gibi görünüyorlar oysa, Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -2- ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyleri vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi durum alırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan devlet ileri gelenleri hoşnuttu. Çünkü görünüşte azametli bir istiklal sağlamışlardı. Fakat gerçekte ulusu manen yoksulluk çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik mahkumiyeti kavrayamamış bedbaht hayvanlar idi.” ..... Ülkeler arası borç ilişkilerinde uyulacak koşulları borç verenler belirler. Alanlar bu koşullara uymak zorundadır. Oysa, dışarıya sermaye yatırmaya gereksinimi olan zengin ülkelerdir. Onlar bir anlamda, borç alanların yaşadığı yoksulluk baskısından daha ağır bir baskı altındadırlar. Yatırılacak dış alan bulamayan birikmiş sermaye, patlamaya hazır sosyal bir bombadır. Dış borç alan çok az ülke, bu gerçeği bilir ve borçlanma koşullarını başkalarının belirlemesinden rahatsız olur. Büyük çoğunluğu teslimiyetçi bir tutum sergileyerek, kendilerine dayatılan koşulları kabul ederler ve yoğun olarak borçlanırlar. Uluslararası borçlanmanın gerçek niteliğini bilen ülkeler, denetim altında tuttukları yabancı sermaye yatırımlarını planlı kalkınmanın bir parçası haline getirebilirler. Bu tutum, ilk kez Türk devriminde uygulanmıştır. Daha sonra, 1980 den sonra Çin’de uygulandı ve uygulama alanı günün koşullarına uygun olarak genişletildi. .... Kitapta yer alan bazı okuyucu mektupları aşağıdadır: Yazar bu mektupları kendini övmek için değil umut veren gelişmeleri yeni okurlarına göstermek için kitabına dahil etmiş. “Okusunlar ki; ulusal birlik temelinde gelişmeye başlayan yurtsever yükselişin insana heyecan veren dayanışmasını görsünler, yalnız olmadıklarını anlasınlar ve bu erdemli duyguyu paylaşsınlar” diyor. Bu bölüm kitap hakkında basında çıkan yazılarla beraber 54 sayfa... Önce bir askeri lise öğrencisine, öğretmeni tarafından yapılan tavsiye : “BAK OKU, İŞTE METİN AYDOĞAN. SEN OKUMAZSAN, SAHİP ÇIKMAZSAN YARIN O DA YALNIZ KALACAK, ONU DA ÖLDÜRECEKLER!” .... Sayın Metin Aydoğan, Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -3- Size birkaç teşekkür borçlu olduğumu hissediyorum. Önce bu ülkede 33 yıldır yaşayıp, yanlış yönlendirildiğimi(zi) fark edemediğimi bana gösterdiğiniz ve bende, bilinçli bir kendimden utanma ve kızma duygusu yaşattığınız için. Sonra sürekli bombardıman edildiğimiz gereksiz bilgiler yüzünden perdelenmiş gözlerimin ve aklımın açılmasına yardımcı olduğunuz ve uluslararası arenada ilişkilerin nasıl ve ne üzerine kurgulandığını tarihsel kökenleriyle anlamamı sağladığınız için. Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye kitabınızı, Çin Pamirlerinde bir ekspedisyon sırasında okudum. Ülkemden uzakta, tırmanıştan arta kalan zamanlarda çadırımın içinde elimden bırakamamacasına kendimi kitaba kaptırdım. Her satırda er sayfada Türkiye ve dünya ile ilgili yakın tarihimizin gerçeklerini kavradım. Kavrayış arttıkça karmaşık duygular yaşadım. Bunları nasıl olur da bu kadar zaman bilmeden, duymadan, anlamadan yaşamış olduğuma şaşırdım, üzüldüm, kızdım. Bilginin asıl kıymetinin, eyleme dönüşmesinde ve sonuca ulaşmasında olduğuna inananlardanım. Biz gençlerin de üzerimize düşeni yapmamız halinde, kitabınızda açıkça ortaya koyduğunuz gerçeklerin, Türkiye’nin geleceğinin çok daha bilinçli, planlı ve doğru şekillenmesine büyük katkıları olacağına inanıyorum. Elinize, yüreğinize sağlık... Nasuh Mahruki, AKUT Başkanı-İstanbul .... Sayın Aydoğan, Ben askeri lisede okuyan bir öğrenciyim. Kitaplarınız olan “Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye” ve “Bitmeyen Oyun ve Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler”i büyük bir beğeni ve istekle okudum. Kısa olan 19 yıllık yaşamım boyunca nelerden bihaber olduğumu sizin sayenizde öğrendim. Daha önce bana çok yardımcı olan tanım ve kavramları, bilimsel güvenirlilik ve gerçek boyutlarıyla sizden öğrendim. Kitaplarınız bence her Türk gencinin sahip olması gereken Atatürkçü düşünceyi, her boyutuyla kavramamı sağladı ve birçok konuda bakış açımın değişmesine neden oldu. Tüm arkadaşlarıma kitaplarınızı önerdim ve birçok konuda düşünce birliğine vardığım, Atatürkçü düşünceyi kavramış yeni dostlar edindim. Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -4- Size belki yabancı gelebilir ama, eskiden geceleri yaptığımız yatakhane sohbetlerinde konuştuğumuz konular günlük sıradan olaylarken; şimdi Kemalizmi, Atatürk’ün devletçiliğini, ülkemizin sorunlarını ve Ata’mızın büyüklüğünü konuşuyoruz. Okulumuzun kitap satış merkezine kitaplarınızı getirmeye başladık ve pek çok arkadaşımızın kitaplarınıza gösterdiği ilgiyi gördük. Değişen görüşlerimiz, değer yargılarımız ve en önemlisi bilincimizin gelişen düzeyini sağladığı için kitaplarınıza ve onu yaratan size çok şey borçluyuz. Herşey için teşekkürler. Ayhan İncesu, Askeri Lise Öğrencisi ..... Saygıdeğer Vatansever Metin Aydoğan’a, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye kitabınızın birinci cildini bitirdim. Daha önce Bitmeyen Oyun’u okumuştum. Kitaplarınızı okuduktan sonra okuma ve araştırma yapma isteği bende iki haftadır yeşillenen bir ağaç oldu. Önce Can Dündar’ın Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor, sonra Söylev’i okudum. Simdi de sizin kitaplarınızı okuyorum. Belki biraz ylun başındayım, ama inanın ülkem adına çok şeyler yapmak istiyorum. Bu nedenle kitaplarınızla tanışmak, benim için bir hazine bulmak gibi birşey oldu. Ben 23 yaşında kendi imkanları ile ayakta kalmaya çalışan bir gencim. Beş senedir turizm sektöründe aşçı olarak çalışıyorum. Bu satırları ecenin oldukça geç bir saatinde, ülkemin gelişen dünya içindeki erini gösterdiğiniz için kendimi size borçlu hissettiğim içi yazıyorum. Şükran borcumu, çok çalışarak ve ülkemin yararı için mücadele ederek ödeyebilirim. Bir Türk genci olarak size çok teşekkür ederim. Şimdi üniversite sınavlarına hazırlanan bir genç olarak, daha sıkı ve daha istekli biçimde amacıma dört elle sarılmaya karar verdim. Gerek kazanırsam öğrenciliğimde, gerekse çalıştığım çevrede, kitaplarınızda dile getirdiğiniz oyunları, gözlerini açmak için gençlere anlatacağım. Yüce önderimiz Atatürk’ün çizdiği yoldan sapmadan yürüyeceğim. Sizin bu uğurda elde ettiğiniz başarılar bana örnek olacak. Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -5- Metin Bey, yazdığınız kitaplarla bize yol gösterdiğiniz için size tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla. Selçuk Atasayar, Aşçı-Ankara Yazarın diğer kitapları : Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye, Nasıl bir parti nasıl bir mücadele, Bitmeyen Oyun-Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, Avrupa Birliği’nin Neresindeyiz?, Ekonomik Bunalımdan Ulusal Bunalıma, Antik Çağ’dan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler, Ülkeye Adanmış Bir Yaşam – Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, Türkiye Üzerine Notlar:1923-2005, Ülkeye Adanmış Bir Yaşam (2) Atatürk ve Türk Devrimi Azgelişmiş Ülkelerde Küçülen Devlet Gelişmiş Ülkelerde Büyüyor (İkinci Cilt : Sayfa 540-546) Özelleştirme programlarının devleti küçültmek olarak ifade edilen sonuçları, az gelişmiş ülkeler için; borçlanma ve mali yetersizlik, ulusal sanayi hedeflerinden vazgeçme, sosyal güvenlik işleyişinin dağılması, üretimsizlik ve işsizliktir. Bu tür uygulamaların kaçınılmaz sonucu ise, ulus devlet sisteminin çökmesi, ekonomik ve sosyal dengelerin bozulması ve çok parçalılıktır. Gelişmiş ülkelerdeki durum tam tersidir. Sınırlı tutulan özelleştirme uygulamaları; işletmelerin işleyiş koşulları, karlılık düzeyleri, vergilendirilmeleri, personel sayıları önceden Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -6- belirlenen kurallara bağlanarak kamu çıkarlarına aykırı düşmeyecek şekilde ve ağırlıklı olarak ulusal özel sermaye ile yapılmaktadır. Çoğunlukla hizmet ve tüketim sektörlerine yönelik olan özelleştirmeler, sağlam ve iyi işleyen vergilerle devlete düzenli gelir getiren özel kurumlar yaratmayı sağlayabilmektedir. .... 1950’den beri parlamento üyesi olan İngiltere’nin en saygın siyasetçilerinden Tony Benn, piyasa ekonomisi ve İngiltere’deki özelleştirme uygulamaları için şöyle söylüyor: “Piyasa ekonomisinin sorunları çözdüğü tam bir yalan. Rover’i devletleştirdiğimizde batmak üzereydi. İşçiler sokakta kalacaktı. Devletleştirmeden sonra işçilerin ücretleri, yaşam koşulları ve sosyal hakları düzeldi. Thacher Rover’i özelleştirdi. Bu işletme bugün yine batmak üzere.” Gelişmiş ülkelerde toplumsal yaşamı dolaysız ilgilendiren ve kamu haklarını temsil eden devlet yatırımları özelleştirilmediği gibi korunup geliştirilirler. Mikroelektronik, biyoteknoloji, sivil havacılık, telekominikasyon, robotlar ve imalat aletleri gibi ileri teknoloji alanlarıyla stratejik üretim dallarında, yeni devlet şirketleri kurulmaktadır. Başta Japonya, Almanya ve Fransa olmak üzere hemen her gelişmiş ülkede ulaşım, iletişim, enerji madencilik, çelik, bankacılık ve kamu hizmet sektöreleri gibi geniş bir yelpazede yer alan işletmeler, ya devlete aittir ya da dolaylı dolaysız devlet denetim ve desteği altındadır. IMF ve OECD verilerine göre, devletin ekonomideki payı 1937-1997 yılları arasında; ABD’nde yüzde 8,6’dan yüzde 32,3’e, İngiltere’de yüzde 30’dan yüzde 41’e, Almanya’da yüzde 42,4’den yüzde 49’a, Fransa’da yüzde 29’dan yüzde 54,3’e, Japonya’da ise yüzde 25,4’den yüzde 35’e çıkmıştır. Oysa Türkiye’de devletin ekonomideki payı 1937 yılında yüzde 80’ler düzeyinde iken 1997 yılında yüzde 26,6’ya düşmüştür. 1930’larda temeli atılan sosyal devletin öngördüğü toplumsal hedefler, son on beş yıl dışında, ikinci dünya savaşı sonrası dönemde de önemli ölçüde korundu. Sağlık, eğitim, konut, çıraklık ücreti, emeklilik, işsizlik sigortası, hastalık ve kaza sigortaları hep kamu kurumlarınca gerçekleştirildi. Bu tür uygulamalar özellikle savaştan yenik çıkan Japonya ve Almanya’nın kalkınmasına önemli katkıda bulundu. Gelişmiş ülkelerde devlet harcamaları sürekli biçimde arttı. Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -7- En gelişmiş 11 OECD ülkesinde; kamu harcamalarının ulusal gelir içindeki payı, 1960 yılında yüzde 28 iken bu oran 1973’de yüzde 32,9’a, 1988 yılında ise yüzde 40,2’ye yükselmiştir. Aynı ülkelerde 1965 yılında yüzde 28,1 olan vergi gelirleri, 1979’da yüzde 34,6’ya, 1988’de ise yüzde 39’a yükselmişti. OECD ülkelerinde ortalama üretici sübvansiyonları (devlet destekleri) 1979-1981 döneminde yüzde 32 iken, 1986-1987 döneminde yüzde 50’ye çıkmıştı. Tüketici ve vergi mükelleflerinden tarıma transfer edilen bütçe giderleri 1979-1981 döneminde 61 milyar dolarken, bu miktar 1988 yılında 270 milyar dolara yükselmişti. Dünyada bütün ülkelere özelleştirme politikaları öneren ABD hükümeti, kendi ülkesinde, ekonomik sorunları gerekçe göstererek değişik alanlarda geniş kapsamlı müdahaleci programlar uygulamaktadır. 1991 yılının başlarında, bankacılık sektöründe ortaya çıkan kriz nedeniyle, 300 milyar dolar gibi büyük boyutlu bir devletleştirme programı uyguladı. 1993-1998 arasında 5 yılda ABD hiç özelleştirme yapmazken, aynı dönemde ulusal geliri ABD’nin ulusal gelirinin ancak yüzde 2,4’ü olan Türkiye’de 2,23 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. IMF ve Dünya Bankası, Türkiye’deki özelleştirme miktarlarını yetersiz bulmakta ve ‘serbest piyasa ekonomisinin yerleşmesi için’ özelleştirilmeyen kamu yatırımının kalmamasını istediler. Sosyal devlet kavramını ortadan kaldırmayı hedefleyen bu istek, devletin küçültülmesi ya da yapısal reformlar adıyla uygulamaya sokulmakta ve borç verme işleyişi bu isteklerin yerine getirilmesine bağlanmaktadır. Yeni bir kredi anlaşması için Vaşhington’a giden Hikmet Uluğbay başkanlığındaki Türk heyetine; kredi alabilmeleri için özelleştirmelerin yaygınlaştırılması ve Sosyal Güvenlik Reformu (Sosyal Güvensizlik Reformu olarak okuyabilirsiniz) yasasının çıkarılması gerektiği bildirildi. Oysa ABD Başkanı Clinton aynı günlerde; “Sosyal Güvenlik Sisteminin kurtarılacağını, yaşlılar ve özürlüler için Federal Sağlık Sigortası’nın getirileceğini ve işsizlere iş olanağı yaratmak üzere kamu yatırımları yapılacağını, yoksul çocuklar için eğitim olanakları sağlanacağını” söylüyordu. Son on yıllık süre içinde ve başta Türkiye olmak üzere, denetim altına alınmış tüm azgelişmiş ülkelere; kamu kuruluşlarında çalışan insan sayısının çok fazla olduğu, bu durumun ekonomik kalkınma önündeki en büyük engeli oluşturduğu, bu nedenle kamudaki Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -8- personel sayısının azaltılması gerektiği söylendi. IMF, Dünya bankası ya da AB kararları hep bundan söz ediyordu. Devletin küçülmesi olarak açıkça ifade edilen anlayışa bağlı olarak, kamu düzenini işlemez hale getirecek olan personel indirimi, kredi alabilmenin nerdeyse ön koşulu haline getirilmişti. Oysa söylenenler doğru değildi. Azgelişmiş ülkelerin ulus-devlet yapılarını güçsüzleştirmeyi amaçlıyordu. Bu çok açık ve somut gerçekti. Büyük devletlerde, kamu personeli sayısının hem nüfusa hem de toplam istihdama göre oranları azgelişmiş ülkelerden çok daha fazlaydı. Bu gerçeği kendi rakamları ortaya koyuyordu. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD), 2000 yılı verilerine göre, ABD’nde devlet örgütlerinde 20 milyon 572 bin memur alışmaktadır ve bu memurların toplam nüfusa oranı yüzde 7,46’dır. Devlet memurlarının toplam nüfusa göre oranları; Fransa’da yüzde 8,18, Almanya’da yüzde 5,27, İtalya’da yüzde 3,95, Hollanda’da yüzde 5,2 , Kanada’da yüzde 8,15’dir. Bu oran Türkiye’de yüzde 3,34’dür. Kamu istihdamının toplam istihdam içindeki payı; ABD’nde yüzde 14, Fransa’da yüzde 24,8, Almanya’da yüzde 15,6, İtalya’da yüzde 16,1, Kanada’da yüzde 19,6 iken, bu oran Türkiye’de yüzde 14,2’dir. Bir kamu kuruluşu olan Resolution Trust Corparation, ABD’nde en büyük mal varlığına sahip şirket durumundadır. Emekli maaşlarının ödenmesini güvence altına alan Pension Benefit Guaranty Corparation hükümete ait bir fondur. Emeklilik fonları hükümete ait esrarengiz fonların sadece yüzde 30’udur. Eyalet yönetimleri sigortacılık sektörünün garantörü durumundadır. 1991 yılında eyalet hükümetleri batma noktasına gelen bütün özel sigorta şirketlerini devletleştirdi. Massachusetts eyaleti kendi sigorta şirketini kurdu. ABD’de şirket satışlarının arttığı 1990’larda, telekomünikasyon şbekesine ait şirket hisselerinden küçük bir bölümü yabancıların ortak olduğu şirketlerce satın alınmıştı. Gelişmelerden büyük rahatsızlık duyan Fedaral Soruşturma Bürosu (FBI) Direktörü Louis Freeh, ABD iletişim şebekesindeki yabancı sermaye paylarının kabul edilemez boyuta geldiğini bildirdi. Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -9- Japonya’da devlet ile iş çevreleri, ayrılmaz bir bütünlük içindedirler. Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı, ekonomiye yön veren ve iş çevreleriyle oluşturulan hemen tüm ekonomik birimlerde etkin olarak vardır. Bu bakanlıklardan emekli olanlar, devlet tarafından denetlenen firmalarda önemli görevlere getirilirler. Japonya’nın en büyük firmaları için bir tür Ticaret Odası olan “Ekonomik Örgütler Federasyonu” (Keidanren) ile tüm Japon işadamlarının örgütü, “İş Adamları Örgütü” (Nikkeiren), devlet yetkilileri ile yakın işbirliği içinde çalışırlar. Bunlardan Keidanren, devlet siyasetinin belirlenmesinde Japon Endüstrisine her alanda yön veren, Kabine Danışma Konseyleri, Endüstriyel Rasyonalizasyon Konseyleri, Müzakere Konseyleri, Endüstriyel Yapı Konseyleri gibi örgütlerin tümünde devletin önemli bir yeri vardır. Ayrıca çelik, gemi inşa ve bilgisayar gibi önemli sektörlerde temel kararlar, devlet yetkilileri, iş çevreleri, işçi temsilcileri ve akademisyenlerin oluşturdukları kurullar tarafından alınır. Tümünün amacı Japonya’nın dış rekabette güçlü kılınmasıdır. Japonya’da birçok şirketin hisseleri, serbestçe alınıp satılamaz. Herhangi bir satış söz konusu olduğunda, şirketin yüzde 60 ile yüzde 70’i öteki Japon şirketleri veya Japon Merkez Bankası tarafından alınır. Yabancı şirketlerin, o üretim dalında etkinlik sağlayacağı bir satışı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Ayrıca Japonya’da (Almanya’da da aynı) bir şirket devri sözkonusu olduğunda çalışanların hakları, alıcının konumu, satışın ulusal rekabet gücü üzerindeki etkisi gibi bütün olasılıklar en ince noktasına kadar gözönüne alınır. Fransa’da yabancılara yüzde 20’den fazla hisse satışı yasaktır. İngiltere’de yabancılar, hiçbir İngiliz Şirketinde yüzde 10’dan fazla hisse alamazlar. Bu ülkelerde bir şirketin başka bir şirketi zor duurmda bırakarak satın almasına izin verilmez. Şirket satışları ve KİT’ler Japon ve Alman kamuoylarının önem verdiği konulardır ve hükümetler bu duyarlılığa her zaman uyarlar. Örneğin 1991 yılında İtalyan lastik üreticisi Pirelli SPA, Almanya’nın en büyük araba lastiği firması olan Continental A.G.’yi almaya giriştiğinde hiç düşünmediği engellerle karşılaştı. Almanya’nın en üst düzey sanayicileri bir araya gelerek bu satışa karşı çıktılar. Deutsche Bank, karşı çıkışı örgütledi. Daimler-Benz’in de içinde olduğu şirketler bir araya gelerek, Continental A.G.’i aldılar. BMW, Wolksvagen, Allianz Sigorta Grubu bu ortak çabaya katıldılar. Bu davranış 1970’lerde İran Şahı’nın DaimlerBenz hisselerinin bir bölümünü almaya kalktığında da gösterilmişti. Hiroşima’nın su dağıtım şebekesi için açılan ihalede IBM’ı saf dışı bırakmak isteyen Fujitsu, ihaleyi yalnızca 1 (bir) Yen’lik teklif vererek kazanmıştı. Bu tür teklifler Japonya’da Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -10- sıkça verilmektedir. Bu uygulamalar yabancı şirketlere, Japonya’da yarışa girip boşuna çaba harcamamaları için uyarı görevi yapıyordu. Alman korumacılığı Japonya’dakinden daha az etkili değildir. Telekomünikasyon, bankacılık, sigorta, elektronik ve kimya endüstrisi fiilen koruma altındadır. Yabancı bir şirketin, Alman ortak olmaksızın Almanya’ya girmesi, hemen hemen olanaksızdır. “Kısıtlayıcı yasalar, yoğun devlet destekleri ve ekonomiye egemen olan Almanya’ya özgü bazı ‘aristokrat iş protokolleri’ de diğer koruyucu duvarları oluşturmaktadır.” Almanya’da devlet, sanayi alanında önemli hisselere sahiptir. Sadece Batı Almanya’daki kamu kuruluşları, bütün Alman hisse senetlerinin yüzde 7’sini elinde tutar. Alman Hava Yolları Lufthansa’nın yüzde 52 hissesi devlete aittir. Demiryolları (Bendeshahn) ile iletişimin (Telekom) büyük bölümü devlet mülkiyetindedir. Aşağı Saksonya’da Wolksvagen’in yüzde 20’si devletindir. Devlet mülkiyetinin yoğunluğu doğuda daha fazladır. Alman firmalarının dış rekabet gücünü artırmak için şirketlere yardımcı pek çok ticaret birliği vardır. Almanlar da tıpkı Japonlar gibi kamu kurumlarına büyük saygı duyarlar. Fransa’da bünyelerinde 1,5 milyon işçi çalıştıran 2498 devlet şirketi vardır. (1995) Bu şirketlerin, 17’si tarım, 341’i endüstri ve 2140’ı ticaret ulaşım, finansman, sigorta ve hizmet sektöründe faaliyet göstermektedir. Tarımda ONF, otomotivde Renault, havacılıkta Air France, Aeroport, demiryollarında SNCF, bankacılıkta GAN, AGF ve Banque de France, iletişimde La Poste, France Telecom, Radio France, France 2 ve 3 ünlü devlet şirketleridir. Metin Aydoğan Yeni Dünya Düzeni.doc -11-