mesleğimize bakış 14 3568 = Terazi SMMM Gürel ERCAN Sevgili meslektaşlarım meslek yaşamımızın 17. Yılını kutladığımız bu günlerde meslektaşlarımızın bu yoğun gündemlerinde meslek yaşamımızla ilgili bazı bilgilerin siz değerli meslektaşlarımıza hatırlatmakta yarar buluyorum. Nede olsa mesleğimiz uygulama bakımından insanlığın yaradılışından beri çeşitli konumlarda yapıla gelmiş bile olsa Türkiye Cumhuriyetin bünyesinde 17 yaşında bir genç olarak karşımızda duruyor. Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik kanunu 13.06.1989 günü 20194 nolu resmi gazetede yayınlanan 3568 nolu kanunla çıkmıştır. Bu kanuna seri yazılarımızla siz kıymetli meslektaşlarımızı bilgilendirmeyi ve hep beraber değerlendirmeye tabi tutalım. 3568 sayılı kanunun: Madde bir şöyle der; Bu kanunun amacı işletmelerde faaliyetlerin ve işlemlerin sağlıklı ve güvenilir bir şekilde işleyişini sağlamak faaliyet sonuçlarını ilgili mevzuat çerçevesinde denetlemeye, değerlendirmeye tabii tutarak gerçek durumu ilgililerin ve resmi mazilerin istifadesine tarafsız bir şekilde sunmak ve yüksek mesleki standartları gerçekleştirmek üzere çeşitli unsurlar altında kişilerin ve odaların esaslarını anlatır. Bu maddede işyerlerindeki muhasebe işlemleri defterden önce firmanın işleyişi ile başlıyor ve bu faaliyetin sonucunda mevzuatla beraber deftere kayıt ve denetim başlıyor. Madde iki mesleğin konusunu anlatmaktadır. Gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin; a) Genel kabul görmüş muhasebe prensipleri ve ilgili mevzuat hükümleri gereğince, defterlerini tutmak, bilanço karzarar tablosu ve beyannameleri ile diğer belgelerini düzenlemek ve benzeri işleri yapmak. b) Muhasebe sistemlerini kurmak, geliştirmek, işletmecilik, muhasebe, finans, mali mevzuat ve bunların uygulamaları ile ilgili işlerini düzenlemek veya bu konularda müşavirlik yapmak. c) Yukarıdaki bentte yazılı konularda, belgelerine dayanılarak, inceleme, tahlil, denetim yapmak, mali tablo ve beyannamelerle ilgili konularda yazılı görüş vermek, rapor ve benzerlerini düzenlemek, tahkim, bilirkişilik ve benzeri işleri yapmak. Yukarıda sayılan işleri; bir işyerine bağlı olmaksızın yapanlara serbest muhasebeci mali müşavir denir. Sevgili meslektaşlarımız yukarıda yazan maddelerde fiilen bizler mesulüz ve konularda maalesef S.S.K., Maliye, şahıslar ve diğer kurumlarda şikayet tutanakları gelmektedir. Madde üç’te meslek unvanlarının haksız kullanılmasını açıklamaktadır Kanunen bu unsurları kullanma yetkisi olmayanların bunları kullanması veya bu unvan ve kavramlara karışacak veya onlara benzer her türlü unvan,ibare ve remizlerin kullanması yasaktır. Odalar yukarıdaki fıkraya aykırı davranışları öğrendiklerinde Cumhuriyet Savcılığına bildirmek mecburiyetindedir. Madde dört genel şartı anlatmaktadır: mesleğimize bakış 15 a) T.C. vatandaşı olmak (yabancı serbest muhasebeci mali müşavirler hakkında hüküm saklıdır.) b) Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip bulunmak. c) Kamu bulunmamak. haklarından mahrum d) Taksirli suçlar hariç olmak üzere; affa uğramış olsalar dahi ağır hapis veya 5 yıldan fazla hapis yahut zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı veya vergi kaçakçılığına teşebbüs suçlarından dolayı hüküm giymiş bulunmamak. e) Ceza veya disiplin soruşturması sonucunda memuriyetten çıkarılmış olmamak. f) Meslek şeref ve haysiyetine uymayan durumları bulunmamak. Madde beşte serbest muhasebeci mali müşavir olabilmenin özel şartlarını anlatmaktadır. Bu maddelerde siz meslek camiamızca malumunuzdur. Sevgili meslektaşlarım maddelerde okuduğumuz zaman mesleğimizin boyutunun ne kadar geniş olduğu görülüyor. Sizlerde katılırsınız yaptığımız işin yüzde ellisi bu maddelerde yer almıyor ne dersiniz. Ama bizler muhasebe sistemi kurmaya işletmecilik yapmaya, muhasebe finans ve mali mevzuattan çalışmalar yapmak, bizim talip olduğumuz konular bunlar olmalıdır. Ama ne yazık ki meslektaşlarımızın internetten gönderdiği tahakkukunu kendi bilgi ve beğenisiyle yaptığı kurum veya gelir vergisi mükelleflerin Bilanço ve Kar- Zarar evraklarını hala maliye kayıtlı isteyen bankalar veya diğer resmi birimlerim vardır. Doğrusunu ne zaman bulacağız kanunun verdiği hakları istiyoruz. Evet ancak bu sayımızda mesleğimize bir giriş yapabildik. Birazda hafıza jimnastiği yapalım ne dersiniz. Emekli olan uçak makinisti baba dostu bir amcamız vardı. İzmir’e emekli olup yeterince dinlendikten sonra uçak makinistliğinden sonra mekanik şemsiye tamirciliğine başlayıp ülke ekonomisine katkı sağlayan bir işyeri açmaya karar verir. Meslektaşlarımız işlerini iyi yapan müşavirler olduğundan sizlere işini iyi yapanlara bir örnek olsun diye aşağıdaki şemsiye tamircisinin hikayesini anlatacağım. Hepimizin kıssadan hisse alması dileğiyle; Gezginci bir şemsiye tamircisi yol kenarında oturmuş işini yapıyordu. Tamirci, işinin gereklerini titizlikle yerine getiriyor; tamir edilecek kısımları dikkatle ölçüyor, yama koyuyor, telleri teker teker deneyerek güçlendiriyordu. Uzaktan kendisini takip eden gencin farkında bile değildi. Bir süre sonra genç yanına yaklaştı ve hayranlık dolu bir ifadeyle, “İşinizi çok iyi yapıyorsunuz,” dedi. Şemsiye tamircisi elindeki işi bırakmadan cevapladı: “Evet, ben her zaman işimi iyi yapmak için uğraşıyorum.” “Müşterilerin, yaptığın işin iyi yada kötü olduğunu, ancak sen gittikten sonra anlayabilecekler,” diye devam etti delikanlı. “Evet, haklısın.” “Bu tarafa tekrar gelecek misiniz?” “Hayır.” “O halde bir şemsiye için neden bu kadar çok uğraşıyorsunuz? Halbuki işini, çabucak halledip ileride yeni müşteriler bulabilirsiniz.” Çok fazla konuşmayı sevmeyen şemsiye tamircisi, gence ders niteliğinde şu cevabı verdi: “Eğer ben işimi iyi yaparsam benden sonra buradan geçecek öteki tamircinin işi kolaylaşacak. Fakat kötü malzeme kullanır ve baştan iş çıkarırsam, halk bunu er yada geç anlayacak ve daha sonra buradan geçecek olan tamirciye iş vermeyecektir.” Söz : Martin Luther King “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’in beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup ‘Burada işini çok iyi yapan, dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş’ desin.” yorum 16 Basel II ve İşletmelerce Yapılması Gerekenler SMMM Bülent FIÇICI 1. Basel Kriterleri: Dünyanın en eski finans kuruluşu olan Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for International Settlements-BIS), aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 55 ülkenin Merkez Bankalarının bir araya gelerek oluşturdukları bir kuruluştur. Merkezi İsviçre’nin Basel şehrinde olan BIS bünyesinde 1974 yılında G10 ülkelerinin merkez bankalarının başkanlarının katılımı ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi (kısaca Basel Komitesi) kurulmuştur. Bu komitenin amacı tüm dünyadaki Bankaların ortak standartlarda çalışmasını sağlamaktır. Basel Komitesi tarafından 1988 yılında yayınlanan Basel 1 Standartları ile Bankaların uyması gereken çalışma kriterleri belirlenmiş ve krizlere karşı dayanıklılıklarını artırmak için sermayelerinin riskli aktiflere oranının %8 den az olamayacağı ifade edilmiştir. Yani her 100 liralık nakit kredinin ödenmemesi riskine karşı 8 lira sermaye tutulması gerekmektedir. Aslında, kredinin geri ödenmeme ihtimali, kime verildiği ile ilgilidir. 2. Basel II Kriterleri: Mevcut uygulamadaki bankaların kredibilitesi çok yüksek veya çok düşük olan tüm firmalara yaklaşımının aynı olmasının yanlış olduğu fikrinden Basel II Standartları doğmuştur. Yeni uygulamada bankalar kullandırmış olduğu kredi karşılığında değişik oranlarda sermaye tutmaları gerekecektir. Bankaların sermaye yeterliliği standardını yeniden belirleyen ve risk yönetimini ön plana çıkaran Basel II düzenlemesi, 2007 yılından itibaren tüm iş dünyası için yeni bir dönem açacaktır. Firmalar Bilânçolarındaki sermaye yapıları ve piyasa güçleri üzerinden değerlendirilecek ortaklarının kim olduğu dahi değer ifade etmeyecektir. Ülkemizde sıkça kullanılan teminat yöntemi olan ortak kefaleti ve grup şirket kefaleti artık geçerli olmayacaktır. Hatta müşteri çek ve senetleri dahi krediye teminat olarak kabul edilmeyecektir. 3. Basel II nin Önemi: Bu değişime ayak uydurmak firmalar için yaşamsal derecede önem taşıyor. İyi yönetilen, iyi finanse edilmiş ve gerekli tüm bilgileri (finansal ve niteliksel) zamanında ve yeterli bir şekilde sunarak şeffaflığı sağlayabilen KOBİ’ler potansiyel olarak en iyi dereceyi almak sureti ile en iyi şartlarda kredi bulma imkânına sahip olabileceklerdir. Bunları sağlayamayan firmalar ise çok yüksek faizli krediler kullanacak veya hiç kredi bulamayacaklardır. İşletmelerce Yapılması Gerekenler: * Kayıt dışı işlemlerin kayıt içine alınması * Firmaların çalışması esas faaliyet konularında * Faaliyetlerinden doğan riskleri azaltacak alternatif finansman yöntemlerinin kullanılması (Faktöring, Leasing gibi) * Öngörülen teminat yapısına uyum sağlaması (işletme dışındaki şahıslara ait gayrimenkullerin işletme aktifine alınması gibi) y o rum 17 * Doğru ve şeffaf kayıt düzeni ile güvenilir mali tablolar üretilmesi * Raporlama, veri tabanı konularında teknolojik yatırımların tamamlanması * Kurumsal yönetim kültürünün en üst yöneticiden tüm çalışanlara kadar yerleştirilmesi * Finansal yönetimin profesyonellere verilmesi ve nitelikli insan kaynağına yatırım yapılması * Basel II ile öngörülen değişimlerin kobilere etkilerinin bilinmesi ve riskleri ölçülmesi * Sermayelerin güçlendirilmesi amacı ile ortaklıkların kurulması, Dış yatırımcılarla kısmi veya tam ortaklıklar yapılması. Sonuç: Küçük ve orta ölçekli firmaların dikkat etmeleri gereken husus değişimin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunun bilincine varmaları, mevcut durumu sürekli sorgulamaları, geleceğe yönelik tahminler ve öngörülerde bulunmaları, işletmelerini şimdiden bu sürece hazırlama ve tüm bu sayılanlar için gerekirse organizasyon yapısından iş süreçlerine, pazarlama anlayışından ürün çeşidine kadar tüm işleyişini değiştirmeye yönelik adımları atmaya kararlı olmaları gerekir. Unutulmamalıdır ki Basel II standartlarına hazırlıklı olan firmalar diğerlerine göre önemli ölçüde avantaj sağlayacaklardır. Tekstilde İndirimli (%8) Satışlarından Dolayı Biriken KDV İadelerini Aylık Alabilirler Mi? SMMM Dursun Ali YAZ Katma Değer Vergisi, nihai olarak mal ve hizmet tüketicilerini hedef alan dolaylı vergilerin önemli bir çeşidi olup genel vergi oranı yüzde 18 ‘dir. Bundan dolayı reel ekonomi içinde yer alan tüm şirketler KDV açısından bir emanetçi konumundadır. Şirketler, hammadde veya hizmet alımında ödedikleri KDV’ni , satışları ile beraber tahsil ettikleri KDV’den düşerler. Eğer ödedikleri KDV toplamı tahsil ettikleri KDV ‘den fazla ise belli şartlar dahilinde, daha önce ödemiş oldukları ve biriken bu KDV yüklenimlerini belli şartlarda devletten geri alabilmektedirler. Firmaların KDV iadesi almasını gerektiren başlıca teslim şekillerinden bir tanesi ihracattır. KDV iadesi alma ihtiyacı doğuran diğer bir teslim şekli ise, bu çalışmaya konu olan İndirimli Orana Tabi Teslimler’de ortaya çıkmaktadır. * Şirketler Neden KDV İadesi Alma Gereği Duyuyorlar? 08 Mart 2006 tarih ve 2006/10138 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile bazı tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde KDV oranları % 18 ‘den % 8 çekilmiştir. Aslında bu indirim tekstil sektörünün darboğazdan çıkmasına destek yorum 18 olmak amacıyla yapıldı gibi algılansa da imalatçı şirketlerin ortalama KDV yükü %12 ‘leri bulmaktadır. Satışlarını ise % 8 ‘lik KDV oranı üzerinden gerçekleştiren imalatçı firmaların üzerinde % 4 ‘lük bir KDV yükü birikmektedir. Maliyet Çeşidi İplik Elektrik Boyama Fason İşçilik Genel Gid. Toplam Ortalama KDV Yükü: Konuyu örnekleyerek açarsak, satın aldığı 50 ton ipliği kendi bünyesinde örerek kumaş elde eden ve kesimini yapan bir tekstil firması boyama, dikim ve ütü paket gibi işlemleri kendi bünyesi dışında yaptırdığında aşağıdaki şekilde ortalama KDV yükü ile karşılaşacaktır. Bedel Ödenen KDV 202.500,00 16.200,00 2.500,00 200,00 60.000,00 10.800,00 37.500,00 6.750,00 5.000,00 900,00 307.500,00 34.850,00 11,33% (=34.850/307.500*100) Söz konusu firmanın farklı KDV oranlarına tabi toplam üretim maliyeti 307.500 YTL. olup ortalama % 11,33 tekabül eden KDV yükü ise 34.850 YTL. olmaktadır. Bu firma üretiminin tamamını 375.000 YTL.’ye sattığında % 8 oranında yani 30.000 YTL. KDV (=375.000*0,08) tahsil edecektir. Bu durumda firma, 34.850,00 YTL. KDV ödeyerek üretimine katlandığı ürünlerin tamamını 30.000,00 YTL. KDV tahsil ederek sattığından elinde hiç ürün kalmamış olmasına rağmen toplam 4.850,00 YTL. fazladan ödediği KDV yükü üzerinde kalmaktadır. İşte bu noktada, Vergi nisbeti düşürülen tekstil ürünlerinde KDV iade müessesesi devreye girmektedir. Firmaların KDV iadelerini istemesi ihtiyaridir başka bir ifadeyle mecburi değildir. Ancak nakden veya mahsuben iade almayı tercih etmeyen firmalar yukarıda görüldüğü üzere fazladan ödedikleri KDV yükünü finanse etmek durumunda kalmaktadırlar. * Mevcut Yasal Düzenleme Halihazırdaki yasal düzenlemeye göre, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29/2.maddesi hükmü uyarınca, indirimli orana tabi teslim ve hizmetler ile ilgili yüklenilen vergiler, mükellef tarafından yurtiçi satışlar ile telafi edilemezse Bakanlar Kurulu’nca tespit edilen sınırı aşan kısmı, bir takvim yılı sonunda nakden veya aylık dönemler itibariyle mahsuben iade edilecektir. KDV İadesi uygulamasının usul ve esaslarını belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. KDV Oranı 8% 8% 18% 18% 18% Söz konusu sınır, 06.05.2006 tarihli Resmi Gazete yayınlanan 2006/10379 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 2006 yılı için geçerli olmak üzere 10.000,00 YTL. olarak belirlenmiştir. www.gelirler.gov.tr adresinden ulaşılabilecek olan, 99 Seri No’lu KDV Genel Tebliği’nin taslak metninde, İndirimli Orana Tabi İşlemlerde İade Uygulamasına ilişkin olarak; konun kapsamı, hesaplamanın nasıl yapılacağı, mahsup ve iade işlemleri için gerekli evraklar, yıl içinde mahsup edilemeyen vergilerin iadesi, KDV beyannamelerinin nasıl düzenleneceği gibi konular örnekler yardımı ile izah edilmiş ve Resmi Gazetede yayınlanarak uygulamaya yön vermesi beklenmektedir. * KDV İade Uygulamasında Usuller İndirimli Orana Tabi Teslimlerde bulunan firmalar, diğer satışları ile indiremedikleri KDV’si alacaklarını iki şekilde geri alabilmektedirler. i ) Nakden ii ) Mahsuben i ) Nakden İade ; Düşük oranlı teslimlerde bulunan tekstilciler, %8 oranındaki teslimlerinden doğan KDV iadesi alacaklarını 2006 yılı sonunda devreden KDV’si bulunması durumunda 2007 yılında nakden iade talep edebileceklerdir. Yukarıdaki örnekte orta ölçekli bir tekstil konfeksiyon firmasının, indirimli orana tabi mal teslim ettiğinden dolayı her ay üzerinde birikecek olan KDV yükü diğer anlamda finansal yüklenimi 4.850,00 YTL.olacaktır. y o rum 19 Firma kümülatif olarak yıl sonunda 60.000 YTL’ye ulaşacak bu tutarı, nakden almak isterse 1 yıl beklemek durumundadır. KDV oranlarının bazı mal ve hizmetlerde indirilmesi devamlı sorun olagelmiştir. Şirketler tahsil ettiğinden fazla KDV ödemek durumunda kaldıklarında bu durum şirketlerin finansal planlarını etkilemekte ve aylar geçtikçe biriken KDV’leri ciddi sorun olmaya başlamaktadır. ii ) Mahsuben İade ; Aynı örnek üzerinden devam edersek, ödediği KDV’den 4.850 YTL.daha az tahsilat yapan şirketlerin ödediği fazla KDV’yi aylık bazda tasarruf etmek istemesi durumunda kümülatif vergi alacağının 10.000 YTL’yi aşan kısmını ; - Kendi Vergi Borcuna - SSK Prim borçlarına, - Genel ve Katma Bütçeli İdareler, Belediyelere ve Döner Sermayeli Kuruluşlara olan borçlarına, mahsup yaptırarak üzerindeki finansal yükü farklı bir biçimde üzerinden atma şansına sahip bulunmaktadır. Tekstil Sektörü Hazır Giyim ve Konf.Sek. 2005 Nisan 437.969 1.139.394 * Maliye Bakanlığı, Tekstil Ürünlerindeki KDV Oranlarını Neden Düşürdü? Naylon fatura kullanımını azaltarak hayali ihracatın önünü kesmek ve tekstil sektöründeki kayıtdışılığı ortadan kaldırabilmek için bazı tekstil ürünlerindeki KDV oranlarının düşürüldüğünü açıklayan Maliye Kurmay’larının, indirimli orana tabi teslimlerden doğacak KDV iadelerinin bir yıl sonra değil de aylık olarak nakden ödenebilmesi için başlatacağı çalışma tekstil imalatçılarını yeni bir finansal maliyetten kurtaracağı gibi maliyenin ulaşmak istediği hedeflere reel sektöründe desteğini alarak daha kolay kavuşmasını sağlayacaktır. Uygulamanın içinde olan birisi olarak, KDV oranlarının indirildiği son üç aya baktığımızda tekstil sektöründeki kayıtdışılığın azaldığını çok bariz bir şekilde hissedebiliyoruz. * KDV İndiriminin Tekstil ve Konfeksiyon İhracatına Etkileri Aşağıda Tekstil ve Hazır Giyim Konfeksiyon sektöründeki 2005 ve 2006 Nisan dönemlerinde gerçekleştirilen ihracatın analizi yer almaktadır. (*) $ $ 2006 Nisan 437.701 1.027.535 Değişim $ 0,2% $ -9,8% 2005 Ocak-Nisan 2006 Ocak-Nisan Değişim Tekstil Sektörü 1.627.224 $ 1.697.240 $ 4,3% Hazır Giyim ve Konf.Sek. 4.650.324 $ 4.345.742 $ -6,6% Bazı tekstil ürünlerinde KDV oranının düşürülmesinin, hayali ihracatın önünü keserek gerçek ihracat rakamlarına ulaşılmasını sağlayacağı Maliye Bakanı Sayın Unakıtan tarafından dile getirilmişti Yukarıdaki tablodan, 2006 Nisan ayı ihracatının 2005 Nisan ayına göre % 9,8 ‘lik bir düşüş gösterdiğini ve bu gerilemenin 2006 Ocak-Nisan dönemi toplamında ise % 6,6 ‘lık bir gerilemeye tekabül ettiğini görüyoruz. Ayrıca, geriye dönük 12 aylık bazda kesme çiçek sektörü dışında ihracatta düşüş gösteren tek sektörün konfeksiyon sektörü olduğunu gerçeğini dikkate aldığımızda hayali ihracat bitiyor demek için erken olmakla beraber, yukarıdaki rakamlar Sn.Maliye Bakanı’nın öngörüsünü doğrular niteliktedir. (*) Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Ar-ge Sorumlusu Sayın Yavuz M.Ertürk’e katkılarından dolayı teşekkür ederim. Not: Yorum yazıları www.MuhasebeTR.com sitesinden alınmıştır. akademik köşe 20 Mükellef Hakları ve Türkiye’deki Durumu - I Yrd. Doç. Dr. Adnan GERÇEK Uludağ Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü I. GİRİŞ Vergileme işleminde, verginin tarafları olan devlet ve mükellefe bazı yetki, görev ve sorumluluklar verilmiştir. Genel olarak araştırmalara bakıldığında, bir tarafta vergi alacaklısı konumundaki devletin daha çok vergilendirme yetkisi ve bu yetkisini nasıl kullandığı, diğer tarafta ise mükellefin daha çok ödev ve yükümlülüklerin neler olduğu konularının incelemeye tabi tutulduğu görülmektedir. Ülkelerin vergi yasalarında, vergileme sürecinde mükelleflerin haklarını savunmaları amacıyla başvurabilecekleri yollar genellikle düzenlenmiş olmasına rağmen, “mükellef hakları” konusu oldukça ihmal edilmiş durumdadır. 1990’lı yıllardan itibaren, dünyada vergi idarelerinin “mükellef odaklı yaklaşımla” yeniden yapılandırılması ve vergileme sürecinin etkin, adil ve şeffaf hale getirilmesi çalışmalarına paralel olarak birçok ülkede mükellef haklarının belirlenmesi, açıklanması, korunması ve denetlenmesi gibi hususlar gündeme gelmiş ve “mükellef hakları” vergileme ile ilgili hızla gelişen ve ilgi çeken alanlardan birisi olmuştur. Günümüzde, mükellef haklarının açıklanması ve bunların korunmasına yönelik çalışmalara önem verilmesi, bir ülkede devletin vergileme işlemine ve mükelleflerine yaklaşımının bir göstergesi kabul edilir hale gelmiştir. Dolayısıyla, ülkemizde vergi idaresinin yeniden yapılandırılması konusunun bir parçası olarak “mükellef hakları” ile ilgili düzenlemelerin de yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada, öncelikle mükellef haklarının gelişimi konusunda bilgi verildikten sonra, mükellef haklarının anlamı ve türleri incelenecek ve vergi idaresinin yeniden yapılandırılması ile mükellef hakları arasındaki ilişki ortaya konacaktır. Daha sonra, mükellef haklarının Türkiye’deki durumu değerlendirilerek, yapılması gerekenler hakkında önerilerde bulunulacaktır. II. MÜKELLEF HAKLARININ GELİŞİMİ Devletin vergilendirme yetkisinin sınırlandırılması ve mükelleflere bazı imkan veya hakların tanınması aslında 1215 tarihli Magna Charta’ya kadar götürülebilir. Daha sonraki dönemlerde, vergileme ile ilgili çeşitli ilkeler dile getirilmiş ve vergileme sürecinde bunlara uygun davranılması gerektiği vurgulanmıştır. Ancak çağdaş anlamda mükellef hakları ile ilgili gelişmeler mükellef bildirgeleri veya imtiyazlarının açıklanması ve bu hakların korunmasına yönelik birimlerin oluşturulması ile gündeme gelmiştir. 1990 yılında OECD tarafından hazırlanan bir raporda [1] belirtildiği üzere, OECD üyesi tüm ülkelerin vergi sistemlerinde mükelleflere verilen ödevler ve tanınan belirli haklar mevcut olmasına rağmen, söz konusu ülkelerin çok azında “mükellef hakları bildirgesi” açıklandığı tespit edilmiştir. Bu yıllardan itibaren çeşitli ülkeler, vergi idarelerinin yeniden yapılandırılması çalışmaları sırasında “mükellef hakları bildirgesi” veya “mükellef hakları imtiyazı” açıklamaya ve vergilemenin bu yüzüne de önem vermeye başlamışlardır. akademik köşe A. Mükellef Haklarının Hukuksal Dayanakları ve Açıklanması Günümüzde, vergileme işleminde başarı sağlanabilmesi için mükelleflerle işbirliğine gidilmesi ve onların vergiye gönüllü uyumlarının artırılmasının şart olduğunu anlayan vergi idareleri, vergileme işlemini “mükellefe rağmen” değil, “mükellefle birlikte” yürütmeyi ve onların beklentilerini de dikkate almayı düşünmüşlerdir. Dolayısıyla, mükellef haklarının ön plana çıkmasının felsefi dayanağı; vergileme işlemine mükellef açısından yaklaşılması ve mükelleflerin vergi idarelerine güven duymalarını sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıdır. 1. Mükellef Haklarının Hukuksal Dayanakları Mükellef haklarını düzenleyen hukuksal dayanak veya kaynaklar incelendiğinde ise, bunları kendi içinde iki gruba ayırmak mümkündür: 1) Uluslararası anlaşma, Anayasa veya kanunlarla yapılan temel düzenlemeler; 2) Mükellef hakları bildirgeleri veya imtiyazları şeklindeki idari düzenlemeler. Uluslararası anlaşma, Anayasa ve kanun hükümleri mükellef haklarının belirlenmesi ve düzenlenmesine yönelik kaynaklar iken, mükellef bildirgeleri veya imtiyazları şeklindeki düzenlemeler daha çok mükellef haklarının açıklanması ve kamuoyuna duyurulmasına yönelik kaynaklardır. Bazı uluslararası anlaşmalarda, birçok ülkenin anayasasında veya vergi kanunlarında mükellef hakları ile ilgili dolaylı veya doğrudan düzenlemeler vardır. Uluslararası alandaki insan hakları sözleşmeleri, ekonomik bütünleşme antlaşmaları ve çifte vergilendirmenin önlenmesi antlaşmalarındaki temel insan haklarının güvence altına alınmasına yönelik düzenlemeler, mükellef haklarının korunmasını da sağlamaktadır [2]. Tüm vatandaşların temel haklarını güvence altına alan anayasal ilkeler ve düzenlemeler, etkisini mükellef hakları alanında da göstermektedir. Anayasalarda düzenlenen; kanun önünde eşitlik, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, seyahat ve haberleşme özgürlüğü, hak arama özgürlüğü ile başvurma hakkı ilkeleri ve ilgili hükümler, aynı zamanda vergileme sürecinde mükelleflerle ilgili yapılacak işlemlerde de belirleyici, yönlendirici 21 ve kısıtlayıcı olmaktadır [3]. Dolayısıyla, anayasalarda mükellef haklarıyla ilgili doğrudan düzenlemeler olmamasına rağmen, genel nitelikli anayasal hükümler mükellef haklarının da temel dayanağını oluşturmaktadır. Mükellef haklarıyla ilgili doğrudan düzenlemeler, birçok ülkenin vergi kanunlarında yer almasına rağmen, bunlar ya sınırlı sayıda hüküm içermekte ya da hükümlere yer verilmekle birlikte mükellef haklarının sistemli ve kapsamlı bir uygulaması bulunmamaktadır. Anglo Sakson hukukun geçerli olduğu ülkelerde vergi idaresine geniş takdir yetkisi tanındığından, genellikle mükellef hakları ile ilgili daha çok idari düzenlemelere yer verilmiş olup, vergi kanunlarında bu düzenlemelerin doğru ve adaletli olmasını sağlamaya yönelik hükümler konulmasıyla yetinilmiştir [4]. Kıta Avrupası hukuk sistemini uygulayan ülkelerde ise vergileme süreci ile ilgili kurallar daha sıkı bir şekilde ve kanunlarla düzenlendiğinden, mükelleflere tanınan haklar da vergi kanunlarında düzenlenmiştir. Vergi kanunlarının yanı sıra, mükelleflere haklar sağlayan kanunlar da vardır. Örneğin çeşitli ülkelerde uygulanan Bilgi Alma Hakkı Kanunu, Özel Hayatın Gizliliğinin Sağlanması Kanunu, Kamu Mali Denetimi Kanunu, Ombudsman Kanunu ve İdari Yargılama Kanunu gibi kanunlarla da mükelleflere haklar tanınmakta ve koruma sağlanmaktadır [2]. Mükellef bildirgeleri veya imtiyazları şeklindeki ikinci grup kaynaklar, vergi konularıyla ilgili olarak bir mükellefin hak ve ödevlerini sade bir dille özetleme ve açıklama girişimidir. Bu şekilde açıklanan bilgiler daha geniş kesimler için erişilebilir ve anlaşılabilir olmaktadır. Mükellef bildirgeleri veya imtiyazlarının çoğu, vergi sistemlerinde “kural” getirmelerine rağmen, vergi kanunlarına yönelik bir rehber konumunda olup, kendi içinde yasal belge niteliğini taşımazlar. Bunlar genel olarak ilgili mevzuatta bulunanlardan daha fazla bir hak ve ödev getirmezler [5]. Birkaç ülkede çıkarılmış olan Mükellef Hakları Bildirgeleri daha çok kanun şeklinde düzenlenmiş ve hükümleri daha fazla mükellef hakkı sağlanmasına odaklanmıştır. Bunlar kanun şeklinde çıkarıldığından, mükellef haklarına yasal koruma sağlamaktadır. Birçok ülkede yaygın olarak kullanılan Mükellef Hakları İmtiyazları şeklindeki idari 22 düzenlemeler ise sadece vergi idaresinin mükellef haklarını açıklamasından ibarettir. Bu idari düzenlemeler, vergi mükelleflerine vergi idaresi ile olan ilişkilerinde kolaylık ve etkin koruma sağlar. Ayrıca, vergileme sürecinde belirliliği artırdığından, mükelleflerin vergi kanunlarına gönüllü uyumunun artmasına yardımcı olur [4]. 2. Mükellef Haklarının Açıklanması ve Duyurulması Dünyada vergi idarelerinin “mükellef odaklı” yaklaşımla yeniden yapılandırılması ve mükellef haklarının ön plana çıkmasına paralel olarak, birçok ülkede bunların açıklanmasına ve duyurulmasına yönelik düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Mükellef haklarının belirlenmesi ve açıklanması ile ilgili yoğun çalışmalar yürüten ülkelerin öncülüğünü İngiltere, ABD ve Avustralya çekmiştir. Daha sonra, pek çok ülke bu yöndeki çalışmalarına hız vermiştir. Mükellef haklarının açıklanması ve duyurulması biçimlerine bakıldığında, ülkelerin yasama ve yürütme gelenekleri, kültürleri ve idare anlayışları çerçevesinde farklı yöntemlerin benimsendiği görülmektedir. Bazı ülkelerde, mükellef hakları bir “mükellef hakları bildirgesi” şeklinde kabul edilmiş ve açıklanmışken, pek çok ülkede daha yaygın açıklanma şekli “mükellef hakları imtiyazı” biçiminde olmuştur. Mükellef haklarının açıklanması ve duyurulması hususunda ilk girişim İngiliz Vergi İdaresi tarafından Temmuz 1986’da “Mükellef Hakları İmtiyazı”nın yayınlanması ile başlamıştır. Ağustos 1991’de, bu imtiyazın temel amacı olan “mükelleflere adil ve etkin hizmet sunulmasını sağlamak” aynen korunurken, kolay anlaşılabilmesi için daha özet ve açık hale getirilmiştir. Temmuz 2003’te yenilenen ve Temmuz 2004’te tekrar gözden geçirilen “Vergi Mükellefleri İçin İmtiyaz”, mükelleflere yönelik bir “hizmet taahhüt beyanı” niteliğini taşıyan broşür olarak basılmıştır. Böylece, Vergi Mükellefleri İçin İmtiyaz İngiliz Gelir İdaresinin mükellef hizmetlerine olan genel yaklaşımının bir ifadesi haline gelmiştir [6]. ABD’de mükellef haklarının açıklanması ve duyurulması diğer ülkelerden farklı olarak kanun şeklinde yapılmıştır. ABD Kongresi, akademik köşe Mükellef Hakları Bildirgesini 1988 yılında kabul edip ilan etmiştir. Daha sonra, 1996 yılında Mükellef Hakları Bildirgesi 2 ve 1998 yılında Mükellef Hakları Bildirgesi 3’ü yasalaştırarak vergileme sürecinde mükelleflerin sahip olduğu hak ve ödevlerin kapsamını daha ayrıntılı bir şekilde kamuoyuna açıklamıştır [7]. Benzer şeklide 1998 yılında İspanya da Mükellef Hakları Bildirgesini kanun şeklinde çıkarmış ve daha önce vergi kanunlarında var olan mükellef hakları iyileştirilerek ve yeni haklar tanınarak mükelleflerin vergileme sürecindeki konumları güçlendirilmiştir [2]. Mükellef hakları konusunda en ile ileri seviyeye ulaşmış olan Avustralya Vergi İdaresi (ATO), 1993 yılında Avustralya Parlamentosu tarafından yayınlanan bir rapordan sonra bu konuya eğilmiştir. İngiltere ve ABD’deki uygulamaların ayrıntılı incelenmesinden ve titiz bir çalışma sürecinden sonra 1997 yılında ATO Mükellef Hakları İmtiyazı’nı yayınlanmıştır. Mükellef haklarının en iyi şekilde anlaşılması ve uygulanması amacıyla, ATO 2000 ve 2002 yıllarında iki ampirik araştırma yürütmüştür. Mükelleflerin talep ve beklentileri doğrultusunda gözden geçirilen ve yenilenen Mükellef Hakları İmtiyazı Kasım 2003’de yayınlanmıştır. İlk Mükellef Hakları İmtiyazı’nın çok uzun olduğu yönündeki geri dönüşüm bilgileri dikkate alınarak, bu imtiyaz iki şekilde yayınlanmıştır: 1) “Mükellef Hakları İmtiyazı Bilmen Gerekenler” ve 2) “Mükellef Hakları İmtiyazı - Detaylı Olarak”. Avustralya Mükellef Hakları İmtiyazı, vergileme işleminde mükelleflerin sahip oldukları hakları ve yerine getirmeleri gereken ödevleri açık ve basit bir şekilde sıraladığından, vergi idaresi – mükellef ilişkisinin karşılıklı ifadesi olarak görülmektedir [6]. Son yıllarda, vergi idarelerinin yeniden yapılandırılması çalışmaları yürüten bütün ülkeler fonksiyonel veya mükellef odaklı bir yapılanma benimsemekte ve bu süreçte mükellef haklarının düzenlenmesi ve bunların açıklanmasına büyük önem vermektedirler. Nitekim İngiltere, ABD ve Avustralya’dan sonra, vergi idarelerinin yeniden yapılandırılması çalışmaları yürüten Kanada, Fransa, Yeni Zelanda, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, İzlanda, İrlanda, Japonya, Güney Kore, İspanya, Rusya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Bulgaristan, Peru, Arjantin, Gana, akademik köşe Uganda, Zambiya ve diğer birçok ülke, mükellef haklarının düzenlenmesi ve bunların açıklanmasına yönelik bildirgeler veya imtiyazlar yayınlamıştır. B. Mükellef Haklarının Korunması Yolları Ülkelerin yasama ve yürütme gelenekleri, kültürleri ve idare anlayışlarına bağlı olarak mükellef haklarının korunması ile ilgili farklı kurum, kuruluş ve mekanizmalar geliştirilmiştir. Mükellef haklarının korunmasına yönelik olarak ABD’de farklı bir yapılanmaya gidilerek Mükellefin Avukatı İdaresi kurulmuştur. Ülkelerinin çoğunda ise benzer amaçla Ombudsman görev yapmaktadır. Ayrıca, mükellef haklarını korumak amacıyla görev yapan Dünya Mükellefler Birliği ve birçok ülkede Mükellef Birlikleri oluşturulmuştur. ABD’de Mükellefin Avukatı İdaresi, ABD İç Gelir İdaresi (IRS)’in mükelleflere müşteri odaklı davranmasını sağlamak, müşterilere aktif savunma hizmeti sunmak ve mükellef yararına politikaların geliştirilmesinde önemli rol oynamak amacıyla vergi idaresinin dışında ve bağımsız idari bir birim olarak 1994 yılında kurulmuştur. Mükellefin Avukatı İdaresi temel fonksiyonu; IRS ile mükellef arasında baş gösteren sorunlarda mükellefe destek çıkmak ve belirlenen kriterler çerçevesinde mükelleflerin sorunlarını çözmektir. Ayrıca, mükelleflerin vergileme sürecinde karşılaştıkları sorunları belirlemekte, bunları analiz etmekte ve çözüm önerileri geliştirmektedir. Mükellefin Avukatı İdaresi 1994-2004 döneminde IRS ile mükellefler arasında yaşanan 8136 sorunla ilgili kendisine yapılan başvuruyu incelemiş ve mükelleflere destek olarak bunların çözümüne yardımcı olmuştur [8]. Birçok ülkede genel kamu denetçisi görevini üstlenmiş olan Ombudsman kurumu, aynı zamanda vergileme sürecinde mükellef haklarının korunması ile ilgili uyuşmazlıkları da çözümlemektedir. Ombudsman genellikle bağımsız bir kurum olarak görev yapmakta ve doğrudan parlamentoya rapor sunmaktadır. Mükellefler vergi idareleriyle olan uyuşmazlıklarını idari aşamada çözümleyemediklerinde Ombudsmana başvurabilmektedir. Yapılan araştırmada mükellefin şikayetinin haklı olduğu görülürse, Ombudsman ilgili idareye şikayetle ilgili işlemlerin düzeltilmesini 23 talep etmekte ve yapılan işlem ile ilgili prosedürün gözden geçirilmesi ile ilgili rapor sunmaktadır. Böylece, hem başvuruda bulunan mükellefin hakları korunmuş olmakta, hem de diğer mükelleflerin aynı zorluklarla karşılaşmaları önlenmektedir [9]. Mükellef Birliklerinin kuruluşu 1900’lerin başına kadar gitmektedir. İlk birlikler 1919 yılında Avustralya ve İngiltere’de kurulmuş ve iki yıl sonra, 1921’de İsveç Mükellefler Birliği kurulmuştur. Üst birlikler olarak 1969 yılında merkezi Lüksembourg’da olan Avrupa Mükellefler Birliği ve 1988 yılında ise merkezi Washington D.C.’de olan Dünya Mükellefler Birliği kurulmuştur. Özellikle 1990’larda mükellef haklarının gündeme gelmesinden itibaren üye sayısında büyük artış olan Mükellef Birlikleri günümüzde 40 ülkede [10] ve 46 birlik şeklinde örgütlenmişlerdir. Kâr amacı gütmeyen ve kamuya yararlı dernek şeklinde örgütlenmiş olan Mükellef Birlikleri’nin temel amacı, kamu kesiminde etkinlik, şeffaflık ve hesap verilebilirlik sağlayarak mükelleflerin yasal haklarını korumak ve vergi kanunlarını basit ve açık hale getirmektir. Ayrıca, özellikle mükellef haklarının yeni geliştiği ülkelerde bu birlikler, mükellefler ile vergi idaresi arasında işbirliğinin artırılması, vergi kanunlarının basitleştirilmesi ve yeknesak uygulanması ile mükelleflerin eğitilmesi ve bilgilendirilmesi konularında önemli görevler üstlenmektedir [11]. III. MÜKELLEF HAKLARININ ANLAMI VE TÜRLERİ Mükellef hakları, insan haklarının yeni bir türü olarak gelişmektedir. Mükellef hakları, vergilendirme sürecinde devlet ile mükellef arasındaki hukuki ilişkide mükelleflere tanınan haklar manzumesi olarak tanımlanabilir [2]. Hukuki niteliği açısından mükellef hakları, “vergi mükelleflerine olumlu ya da olumsuz bir talepte bulunma yetkisi veren ve ihlal edildiğinde hukuki korunma sağlayan haklardır” [12]. Mükellef hakları iki temel gruba ayrılabilir. “Genel haklar” (temel haklar) olarak da isimlendirilen birinci gruptaki haklar, vergi kanunların uygunluğu, temel işleyişi ve geçerliliği ile ilgili mükelleflerin görmek istedikleri doğruluk ve etkinliği içerirler. Bu haklar vergi idaresi ile mükellef arasındaki ilişkilerde ortaya çıkarlar. “Özel haklar” (ikincil 24 haklar) olarak da isimlendirilen diğer gruptaki haklar ise, vergi kanunlarındaki özel durumlar, işlemler ve uygulamalar ile ilgilidir. Bu haklar vergi kanunlarının uygulanmasında esas alınacak usul sürecine yoğunlaşırlar [13]. akademik köşe Bu hakkın anlamı, vergi idaresinin mükelleflere saygılı ve nezaket kuralları içerisinde davranması, yetkisini tarafsız ve adil kullanması gerekliliğini ifade etmektedir [15]. Buna göre, vergi kanunlarının uygulanmasında mükelleflere karşı adil, eşit ve tutarlı davranılarak vergilerin hesaplanmasında onların özel durumları da dikkate alınmaktadır. Mükelleflerin karşılaştıkları sorunların çözümü için yardım talep etmeleri veya şikayetlerini dile getirmeleri durumunda, bunlar belirlenen hizmet standartları çerçevesinde hızlı ve adil bir şekilde çözümlenmektedir. 2. Bilgi Alma Hakkı Vergi mükellefleri vergi sisteminin işleyişi ve vergilerinin tarh edilmesi konusunda güncel bilgileri elde etme hakkına sahiptirler. Mükellefler ayrıca, başvuru hakları da dahil olmak üzere, tüm hakları konusunda bilgilendirilme hakkına da sahiptirler. Tüm mükellefler kendilerine sağlanan bilginin, vergilemeyle ilgili karmaşık durumların açıklanmasını ve böylece kendi vergi meselelerini daha iyi anlamalarına imkan tanınmasını beklerler [5]. Bilgi alma hakkı, vergi mükelleflerinin, kendileri hakkında vergi idaresinde bulunan bilgilerin talep edilebilmesini de kapsar. Eğer vergi idaresindeki bilgiler yanlış ise mükellefler bunların düzeltilmesini de talep edebilirler [14]. Mükelleflerin bilgi alma hakkının yerine getirilebilmesi için vergi idareleri vergileme süreci, denetim ve takibat süreci, yargılama süreci ve mükellef hakları ile ilgili çeşitli yayınlar, broşürler, tebliğler, bildirgeler v.b. yayınlamakta veya internet aracılığıyla ve ücretsiz telefon hatlarıyla bunlar hakkında bilgi vermektedir. Ayrıca, mükellefler hakkında bir işlem yapılması veya mükelleflerin bilgi talep etmesi durumunda da mükelleflere doğru ve güncel bilgi sunulmaktadır. Mükelleflerin bilgi alma hakkı ile ilgili OECD ülkelerindeki vergi idarelerin yapmış oldukları yasal düzenlemeler ve uygulamalar ile ilgili yayınlar ve benzeri araçların kullanımı konusunda bir karşılaştırmalı inceleme yapıldığında, bilgilendirilme hakkı ile ilgili durum Tablo 1’de verilmiştir. Bu hak çerçevesinde, mükellefle muhatap olan vergi idaresi ajanının adını ve telefonunu vermesi gerekmekte, mükellefin sorusuna anında cevap veremediğinde mükellefin telefonu alınarak konu araştırılmakta ve en kısa sürede bilgi verilmektedir. Vergi idaresi, varsa hatalarından dolayı mükelleflerden özür dilemekte ve bunlar belirlenen standartlar çerçevesinde düzeltilmektedir. Mükelleflerin vergi idaresinden yardım talep etmeleri durumunda; vergi idaresi tarafından mükelleflere vergi yükümlülükleri ve haklarıyla ilgili ücretsiz görüş, bilgi ve yardım verilmektedir. Vergi idaresi tarafından verilen yazılı veya sözlü görüşler açık, tam, doğru ve tutarlı iken, basılı yayınlar ise kolay anlaşılabilir ve her zaman ulaşılabilir nitelikte olmaktadır [14]. 3. Başvuru Hakkı Genel olarak vergileme işlemiyle ilgili veya vergi idarelerince yapılan bireysel işlemlere ve alınan kararlara karşı tüm mükelleflerin başvuru hakkı vardır [5]. Başvuru hakkı üç farklı şekilde kullanılabilir. Bunlardan birincisi, mükelleflerin kendileri için vergileme açısından sonuç doğuran bir işlem yapılmasını veya durum tespit edilmesini istemesi. İkincisi, mükelleflerin uyuşmazlığın idari aşamada çözümlenmesi için itiraz veya şikayet yollarına başvurması. Üçüncüsü ise, mükelleflerin uyuşmazlığın çözümlenmesi için yargı yoluna başvurması. Mükellefler kendiliğinden vergileme ile ilgili olarak bazı işlemlerin yapılmasını, durumların tespit edilmesini veya bazı bilgilerin verilmesini A. Genel Haklar Genel haklardan, tüm mükelleflerin sahip oldukları haklar anlaşılır. Bu haklar; adil, eşit ve saygılı hizmet alma hakkı, bilgi alma hakkı, başvuru hakkı, vergilemede belirlilik hakkı, mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkı, temsilci kullanma hakkı ve özel hayatın gizliliği hakkı olarak sayılabilir. Genel haklar arasında herhangi bir öncelik ve hiyerarşi olmayıp, tüm mükelleflere vergi kanunların uygunluğu, işleyişi ve geçerliliği sırasında güvence sağlamaktadırlar. 1. Adil, Eşit ve Saygılı Hizmet Alma Hakkı akademik köşe isteyebilirler. Bu gibi durumlarda, mükellefler genel bir başvuru hakkına sahiptirler. Bazen ise, mükellefler vergileme sürecinde vergi idaresinin yanlışlık yaptığını, yasalara uymadığını veya yasaları yanlış yorumlayıp uyguladığını düşünebilirler. Nedeni ne olursa olsun, eğer mükellefler vergi idaresinin karar ve işlemlerinden memnun değilse, bunların gözden geçirilmesini isteyebilirler veya yargısal denetime tabi tutulmasını sağlayabilirler [15,14]. Mükellefler tarafından uyuşmazlığın idari aşamada çözümlenmesi için itiraz, şikayet, 25 uzlaşma veya vergi hatalarının düzeltilmesi yollarına başvurulması durumunda, vergi idaresi ile mükellef arasında iyi bir diyalogla ve karşılıklı anlaşma yoluyla uyuşmazlığın kısa sürede ve az masrafla sonuçlandırılması imkanı elde edilmektedir [16]. Uyuşmazlığın çözümlenmesi için yargı yoluna başvurulması durumunda ise, vergi idaresinin işlemleri yasalara uygunluk açısından yargısal denetime tabi tutulduğundan [17], mükelleflere en üst düzeyde koruma sağlanmaktadır. Tablo 1: OECD Ülkelerinde Mükelleflerin Bilgilendirilmesinde Kullanılan Araçlar Ülke ABD Almanya Avustralya Avusturya Belçika Danimarka Finlandiya Fransa Hollanda İngiltere İrlanda İspanya İsveç İsviçre İtalya Japonya Kanada Norveç Portekiz Y. Zelanda Yunanistan TÜRKİYE Vergi Sistemi ile İlgili Yayın, Rehber ve Kılavuzlar Beyanname Vergi Okullarda Vergilerin Genel Düzenleme Avantajları Özel Harcanması İle Yayınlar Kılavuzu Rehberi Materyaller İlgili Yayınlar Var Var Var Var Var Var Var Var Yok Var Var Var Var Var Var Var Var Var Yok Yok Var Var Var Yok Yok Var Var Var Var Var Var Var Var Yok Yok Var Var Var Ders Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Yok Yok Var Var Var Yok Yok Var Var Var Yok Var Var Var Var Ders Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Yok Yok Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Yok Var Var Var Var Yok Var Var Var Var Ders Var Var Var Var Var Yok Yok Var Var Var Yok Yok İnternetle Sunulan Bilgi Ücretsiz Telefon Bağlantısı Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Var Yok Var Var Var Var Var Var Yok Var Yok Yok Yok Yok Yok Var Yok Yok Var Yok Yok Yok Yok Var Yok Yok Yok Yok Yok Kaynak: GORANOVİC P., “Taxpayers’ Rights and Tax Administration in Montenegro”, s. 3 http://unpan1.un.org/intradoc/ groups/public/documents/ nispacee/unpan004534.pdf (15.04.2005); OECD, Tax Administration in OECD Countries: Comparative İnformation Series (2004), 2004, Ekler http://www.oecd.org/dataoecd/28/2/ 33866659.pdf (18.04.2005). 4. Vergilemede Belirlilik Hakkı Belirlilik hakkı, vergilemede istikrar ilkesinin bir yansıması olarak ortaya çıkmakta ve mükelleflerin yürüttükleri faaliyetlerin vergiye ilişkin sonuçlarını önceden bilmelerini ifade etmektedir. Yani mükellefler, özel bir davranış durumundaki olay ve koşullara bağlı kuralların kendilerini ne şekilde etkileyeceğini bilmeleri gerekir. Bu hakkın uygulanması üç şekilde olmaktadır: 1) Vergi kanunları ve ilgili mevzuat 26 yayınlanarak mükellefin bilgisine sunulur, 2) Vergi kanunları geriye yürütülmez ve 3) Vergilerin kanuniliği ilkesi gereği vergileme ile ilgili düzenlemeleri ancak yasama organı yapar ve idareye sadece belirli konularda ve sınırlı yetki devreder [18]. Vergi mükelleflerinin vergi kanunlarına uygun davranışta bulunabilmeleri ve gerekli kararları alabilmeleri için öncelikle vergi kanunlarından ve ilgili mevzuattan haberdar olmaları ve daha sonra da bunları anlayabilmeleri gerekmektedir. Mükelleflere bu imkanın sağlanabilmesi, tüm vergi mevzuatının yayınlanmasına ve anlaşılabilir dilde yazılmasına bağlıdır. Vergi mevzuatının mükellefler açısından anlaşılabilir ve güvenilir olması bu mevzuatın istikrarlı olmasına da bağlıdır. Mükellefler faaliyetleri ile ilgili vergisel mükellefiyetlerini bilmek ve bunlardan emin olmak isterler [19]. Ayrıca vergi mükelleflerinin, yürürlükteki kanunlara uygun davranma hakkı ve ödevi vardır. Bu nedenle, hukukta genellikle benimsenmiş olan “kanunların geriye yürümemesi kuralı” ile önceki kanun zamanında usulüne uygun olarak elde edilen haklar korunarak, kazanılmış haklara saygı gösterilmiş ve mükellefe hukuki güvenlik sağlanmış olmaktadır [20]. Vergilemede belirlilik hakkı, yasama organının yürütme organına devrettiği vergileme ile ilgili düzenleme yetkisinin sınırlı ve çerçevesinin anayasal kurallarla çizilmiş olmasını gerekli kılmaktadır [21]. 5. Mükelleflere İlişkin Bilgilerin Gizliliği Hakkı Mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkı, vergi idaresinin sahip olduğu yetkiler çerçevesinde elde ettiği bilgileri gizli tutmasını ve bunları sadece kanunlarda öngörülmüş amaçlar için kullanılmasını ifade etmektedir. Bu çerçevede, vergi idareleri vergi mükellefleri hakkında toplamış oldukları bilgileri gizli tutmakla ve güvenli bir şekilde korumakla yükümlüdür. Bu bilgiler, sadece vergi kanunlarında belirlenen özel durumlarda, cebren tahsilata başvurulmasında, istatistiksel bilgi toplanmasında veya uluslararası işbirliği çerçevesinde bilgi aktarılması halinde kullanılmaktadır. Bu durumlar dışında, vergi idaresi mükellef bilgilerini hiçbir kişi ve kuruma vermemektedir. Vergi mükellefleri, kendisi hakkında vergi idaresinde bulunan bilgileri isteme, doğru olup olmadığını kontrol etme ve yanlış bilgilerin düzeltilmesi talep etme hakkına da sahiptirler. Ancak bilgilerin gizliliği nedeniyle, böyle bir talepte bulunan akademik köşe mükelleflerin kimliği titizlikle araştırılmaktadır [14]. Mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkına bağlı olarak, gizli bilgileri suiistimal eden görevlilere vergi kanunlarında ağır cezalar öngörülmüş olup, vergi idaresince uygulanan gizlilik kuralları diğer kamu kurumlarındaki kurallara göre çok daha sıkıdır [5]. 6. Temsilci Kullanma Hakkı Mükellefler, vergi idaresiyle olan ilişkilerinde bizzat kendileri başvuruda bulunma veya bir temsilci kullanma ve onun yardımını isteme hakkına sahiptirler. Temsilci olarak genelde avukat, mali müşavir veya vergi idaresi tarafından yetkili tanınan kişiler kullanılır. Temsil edilme hakkının kullanılabilmesi için, mükellef tarafından vergi idaresine kendisini temsil edecek ve gizli bilgileri alabilecek kişinin ismi yazılı ve imzalı bir belge ile verilmesi gerekir. Temsilci kullanma ve yardım isteme; temsilcinin beyanname hazırlama ve vermesi, faaliyet raporlarını değerlendirmesi, tarhiyata itiraz ve vergi uyuşmazlıklarını çözümlenmesi sürecini yürütmesi veya vergi işleri ile ilgili görüş vermesini içerebilir. Ayrıca, vergi idaresi mükelleften bir talepte bulunduğunda, mükellef bunları kendisi veya temsilcisi aracılıyla da verebilir. Eğer mükellef temsilcisine danışmak isterse, bunun için kendisine uygun ve yeterli zaman tanınır ve vergi idaresiyle yapılan yüz yüze görüşmelerde kendisine refakatçı olarak temsilcisini getirebilir. Ancak, mükellefler yardım almayı veya kendisi adına temsilcisinin hareket etmesini seçse bile, vergi işlerinden yasal olarak kendisi sorumludur [15,14]. 7. Özel Hayatın Gizliliği Hakkı Özel hayatın gizliliği hakkı, vergi idaresi tarafından mükellefin evine ve işyerine girilerek özel hayatına müdahale edilmesini sıkı kurallara bağlamaktadır. Vergi mükellefleri vergi idaresinin gereksiz biçimde özel hayatlarına müdahale etmemesini bekleme hakkına sahiptirler. Uygulamada bu durum, mükelleflerin evlerini makul olmayan ve şüphe doğurmayan sebeplerle aranmaktan ve vergi borcunun doğru miktarını belirlemek için yerinde olmayan bilgi taleplerinde bulunmaktan kaçınmak olarak yorumlanır [5]. Bazı farklılıklar olmakla birlikte, OECD ülkelerinin genelinde vergi soruşturması ve bilgi edinilmesi sırasında, vergi idaresi görevlisinin bir akademik köşe 27 mükellefin işyerine veya evine girmesinde çok katı kurallar vardır. Bazı ülkelerde, bir vergi mükellefine yapılacak ziyaret için onun rızası gerektirirken, birçok ülkede mükellefine evine girmek için genellikle yetkili makamlarca imzalanmış özel izin belgesi gerekmektedir. Tablo 2’de, OECD ülkelerinde mükelleflerin evine ve işyerine girebilme ve arama yapabilme durumu ile belgelere el koyma imkanı açısından özel hayatın gizliliği hakkının karşılaştırılması yapılmıştır. Tablo 2: OECD Ülkelerinde Özel Hayatın Gizliliğine Uyulma Durumu Ülke ABD Almanya İşyerine ve Konuta Girebilme İşyeri Mükellefin rızası veya Mahkeme kararı gerekli Serbest Serbest Avustralya Serbest Avusturya Serbest Serbest, uygun saatlerde Belçika Danimarka Finlandiya Fransa Hollanda İngiltere İrlanda İspanya Konut Serbest Serbest 5.00 – 21.00 saatleri arası Arama izni Serbest gerekli Var (Vergi suçu Serbest şüphesinde) Arama izni Serbest gerekli Serbest, mesai Arama izni saatlerinde gerekli G.V.- arama izni Arama izni KDV - Serbest gerekli Belirlenen saatlerde Serbest Serbest, mükellefin rızasıyla İsveç Serbest, Mükellefin rızasıyla İsviçre Sadece vergi incelemesinde Serbest, mesai Önceden izin saatlerinde alınarak İtalya Aramada Yetki Belgesi (Arama İzni) Gereksinimi Belgelere El Koyma İşyeri Konut Sınırlama Arama İzni İhtiyacı Var Var Vergi suçu Var Soruşturma davası için Yok, Sadece sahtekarlık davasında kullanılabilir Var, Sınırlı Var Ceza davası Var Sadece arama iznine bağlı olarak belgelere el konulabilir Vergi suçu Var Yok Var Vergi suçu Var Var, (Ceza davası için) Var Vergi suçu Var Yok Var Ceza davası Var Var Var Kaçakçılık şüphesi Var Ceza davası Yok Var, (Ceza davası için) Var Var Yok Var İdari kararla Var Var Yok Var Yargı kararıyla Var Var Kaçakçılık şüphesi Yok Kaçakçılık tekerrürü Yok Var Yok Yok Var Yok Kasa açma ve belgeye el koyma Var (Sahtekarlık davasında) Ceza davası Ceza davası Var Japonya Serbest Serbest Var, (Ceza davası araştırmasında) Kanada Serbest Serbest Yok Var Kaçakçılık şüphesi Var Kore Serbest Var Var Ceza davası Var Norveç Serbest Yok Var Ceza davası Yok Portekiz Serbest Yok Var Belgeler geçici olarak alınabilir Yok Slovakya Serbest Var Var Ceza davası Yok Yeni Zelanda Serbest Yok Yok Yok Yunanistan Serbest, mesai saatlerinde Yok Var Var Var Ceza davası Kaçakçılık şüphesi Kaçakçılık şüphesi TÜRKİYE Serbest, mesai saatlerinde Sadece ceza davasında Mükellefin huzurunda Var Mük. huzurunda veya arama izni Mükellefin rızasıyla Serbest Arama izni ile Yok Var Kaynak: OECD, Tax Administration in OECD Countries: Comparative İnformation Series (2004), 2004, Ekler Tablo 12, ss. 54-57 http://www.oecd.org/dataoecd/28/2/33866659.pdf (18.04.2005); GORANOVİC P., “Taxpayers’ Rights and Tax Administration in Montenegro”, s. 7-8 http://unpan1.un.org/intradoc/ groups/public/documents/ nispacee/unpan004534.pdf (15.04.2005) 28 tahlil ve görüşler KDVK Geçici Madde 17 Kapsamındaki Teslimlerde Özellik Arz Eden Konular N. Nedim TEKSOY Mazars/Denge Denetim YYM A.Ş., Vergi Bölümü, Denetçi I- GİRİŞ Bilindiği üzere işletmelerin hayatiyetlerini devam ettirmeleri kârlılıklarına bağlıdır. Bu kârlılığı etkileyen temel unsurların başında da maliyet unsuru gelmektedir. Girdi maliyetlerinin düşük veya yüksek olması işletmelerin dışa karşı olan rekabet avantajını azaltmakta veya artırarak kârlılığına etki etmektedir. Maliyetlerdeki değişiklik işletmelerin kendi içlerinde yaratacağı oto kontrol yöntemiyle olabileceği gibi devlet tarafından da kanunlar vasıtasıyla gerçekleşebilmektedir. Dahilde işleme izin belgesi ve geçici kabul rejimleri de bu konuda işletmelere sağlanmış devlet tarafından çıkarılan bir maliyet avantajıdır. Bu yazımızda dahilde işleme ve geçici kabul rejiminin işletmelere sağladığı avantajlar, nasıl uygulandığı ve tecil terkin sisteminin işleyişi hakkında bilgiler verilecektir. II- DAHİLDE İŞLEME İZİN BELGESİ VE GEÇİCİ KABUL REJİMİ İthal edilen ham ve yardımcı maddelerin yardımıyla imal edilerek, ihraç edilecek mamullerde bu malların gümrük vergisi ile diğer mali yükümlülükler teminat karşılığı ertelenerek, ihraç edilecek malların girdi maliyetleri azaltılmaktadır. İthalata böyle bir avantaj sağlamak ihracatçıları dışa bağımlı hale getirmekte ve yerli üretici gücü yitirilmekteydi. Şirketler arası haksız rekabetler oluşmaktaydı. Bu haksız rekabet koşulunu ortadan kaldırmak maksadıyla 4369 sayılı Kanunu’nun 62. maddesiyle eklenen ve 29.07.1998 tarihinden geçerli olarak yürürlüğe giren KDV Kanun’un geçici 17. maddesinde bu haksız rekabet durumu giderilmiştir geçici 17. maddenin yürürlüğe girmesiyle artık malların dahilde işleme ve geçici kabul izin belgesine dayanarak satılması halinde yerli üretici korunacaktır. Dahilde işleme rejimi ve geçici kabul rejimi; ihraç edilecek malların üretiminde kullanılacak olan girdilerin ithal edilmesi halinde, ithalde ödenmesi gereken vergilerin ödenmeyerek teminata bağlanmak suretiyle ertelenmesini ve bu girdiler kullanılmak suretiyle imal edilen malların ihraç edildiğinin tevsiki halinde, daha önce ertelenen vergilerin terkin edilerek bunlarla ilgili olarak verilen teminatların çözülmesini sağlamaya yönelik düzenlemeler bütünüdür. Bu kapsamda işlem yapmak isteyen mükellefler, ihraç edecekleri malların üretiminde kullanacakları girdileri vergisiz olarak ithal edebilmek için ithalat işleminden önce, Gümrük Birliği kapsamında Avrupa Birliği’ne dahil ülkelerden yapacakları ithalat için Dış Ticaret Müsteşarlığı’na başvurarak “Dahilde İşleme İzin Belgesi”ni, diğer ülkelerden yapacakları ithalatları için ise, Geçici Kabul İzin Belgesi’ni almak zorundadırlar. Geçici izin belgesi ile AB üyesi ülkelerden mal ithalatı yapılırken dahilde işleme izin belgesiyle hem AB üyesi olan ülkelerden hem de 3. dünya ülkelerinden mal ithal etme şansı işletmelere sağlanmaktadır [1]. Katma Değer Vergisi Kanunu’nun geçici 17. maddesine göre çıkarılan 16.04.2001 tarihli ve 2001/2325 sayılı BKK uyarınca tecil-terkin kapsamında bu işlemleri yapabilmek için alıcıların katma değer vergisi mükellefi olmaları ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndan alınacak dahilde işleme belgesi ya da gümrük müşavirliklerinden alınacak geçici kabul izin belgesinin olması gerekmektedir. Bakanlar Kurulu’yla bu imkan ilk önce tekstil ve konfeksiyon için uygulanmaya başlamış daha sonra otomotiv sanayi ve demir çelik sanayini de kapsar hale getirilmiştir. Ancak son olarak tahlil ve görüşler 2001/2325 no.lu Bakanlar Kurulu Kararıyla bütün sektörlere uygulatılmasına karar verilmiştir. 03.07.2005 tarih ve 25864 sayılı 95 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile eklenen değişiklikle işlenmiş malların bizzat alıcı tarafından ihraç edilmiş olma şartı kaldırılmıştır. Yani aracı ihracatçı vasıtasıyla yapılan ihracatlarda kabul edilmektedir. III- TECİL TERKİN UYGULAMASINDA TARAFLARIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ 83 no.lu KDV Genel Tebliği [2] ile açıklanan dahilde işleme ve geçici kabul rejiminden faydalanmak için alıcıların ve satıcıların uyması gereken bazı kurallar vardır. Alıcılar açısından uyulması gereken kurallar: - KDV mükellefi olmak. - Dahilde işleme izin belgesine sahip olmak. - İmalatçı olmak. Satıcı açısından uyulması gereken kurallar: - 03.07.2005 tarihli 95 no.lu KDV Genel Tebliğ gereği imalatçı olmak. IV- ALICI VE SATICI ARASINDAKİ İLİŞKİLER Satıcı olan taraf alıcıdan dahilde işleme izin veya geçici kabul izin belgesini alarak inceleyecek, talep olunan malın belgedeki cins ve miktara uygun olup olmadığına bakacaktır. Dahilde işleme izin belgesinin “ithal edilen maddelerle ilgili bilgiler” bölümüne, geçici kabul belgesinin ise uygun bir yerine, tecil-terkin kapsamında teslim edeceği malın cinsini, miktarını, malı hangi tarih ve numaralı faturayla sattığını belirterek kaşe ve imzasını koyacaktır. Bu belgenin bir fotokopisi aslı gibidir diye kaşelenip imzalanarak satıcıya teslim edilecektir. Satıcının düzenlemiş olduğu faturada KDV gösterilecek ancak faturaya KDV Kanunu’nun geçici 17. maddesi hükmü gereğince KDV tahsil edilmemiştir, ibaresi konulacaktır. Satıcıya bırakılmış olan bu belge satıcı tarafından KDV beyannamesine eklenecektir. V- TECİL EDİLEN VERGİNİN TERKİN EDİLMESİ VE İADESİ İŞLEMİ 83 no.lu KDV Genel Tebliği kapsamında yapılan açıklamalara göre tecil-terkin kapsamında satın alınan maddelerle imal edilen malların süresi içinde ihraç edildiği YMM tarafından düzenlenecek bir raporla tespit edilecektir. İmalat kayıtlarındaki bilgiler esas alınarak üretim analizi ve randıman hesapları yapılmak suretiyle düzenlenecek olan bu raporlarda en az; 29 1- Dahilde İşleme veya Geçici Kabul İzin Belgesinin Tarih ve Sayısı, 2- Belgenin Geçerlilik Süresi, 3- İhracata İlişkin Gümrük Beyannamesinin Tarih ve Sayısı, 4- Fiili İhracat Tarihi, 5- İhraç Edilen Malların Cinsi, Miktarı ve Tutarı, 6- İhraç Edilen Malların Üretiminde Kullanılan Maddelerin Satıcılar İtibariyle Ayrı Ayrı Olmak Üzere Cins, Miktar ve Tutarı, 7- İhracatın Süresi İçinde Yapılıp Yapılmadığı konusunda bilgiler yer alacak ve teyidi alınan gümrük beyannamesinin onaylı bir örneği rapora eklenecektir. Bu raporlar, söz konusu kapsamda ihracatın yapıldığı her dönem için ayrı ayrı düzenlenecek ve ikişer örneği ihracatın yapıldığı ayı takip eden ay başından itibaren 3 ay içinde ilgili satıcılara verilecektir. Ancak bu süre içinde rapor ibraz edilmeyeceğine dair makul mazeret bildirenlere Vergi Usul Kanunu’nun 17. maddesine göre vergi dairesince bu sürenin en çok bir katı kadar ek süre verilebilecektir. Satıcılar sözü edilen raporu bağlı olduğu vergi dairesine ibraz etmek suretiyle tecil edilen verginin terkinini sağlayacaktır. Bu kapsamda satın alınan ham ve yardımcı maddelerle imal edilen malların ihracatçıya tesliminde tecil-terkin uygulanması halinde, aynı rapor ile hem satıcının hem de imalatçının tecil edilen vergileri terkin edilecektir. Satıcı bu teslimle ilgili olarak iade edilecek katma değer vergisi beyan etmişse iade; alıcının gönderdiği rapor ile satış faturalarının fotokopisini veya bu faturaların tarih, sayısı ile fatura muhteviyatı malların cinsi, miktarı ve tutarına ilişkin bilgileri içeren ve satıcı tarafından onaylanan bir listenin ibrazı üzerine, ihracatla ilgili katma değer vergisi iadelerinin tabi olduğu usul ve esaslara göre yerine getirilecektir. Satıcının iade talebine ilişkin olarak imalatçı ve ihracatçı ile ilgili yukarıdaki bilgileri de ihtiva eden bir rapor ibraz etmesi halinde, bu raporlar ile tecil edilen vergilerin terkinini de yapabilecektir. Dahilde işleme ve geçici kabul rejimine tabi olarak yapılan satışlarda tecil edilemediği için iadesi gereken KDV’nin nakden veya mahsuben iadesinin yapılması yanında, önceki aylardan devir olarak gelen KDV’ye de eklenebilmektedir. 98 no.lu KDV Genel Tebliği’ne [3] istinaden 17.03.2006 tarihinden itibaren tecil edilemediği için iadesi gereken KDV’nin nakden veya mahsuben iadesinin yapılması yanında, önceki 30 aylardan devir olarak gelen KDV önceki aylardan devir olarak gelen KDV’ye eklenebilmesi YMM tasdik raporunun ibraz edilmesi şartına bağlanmıştır [4]. VI- MALIN SÜRESİ İÇİNDE İHRAÇ EDİLMEMESİ Bu kapsamda alınan malların ihracının ilgili dahilde işleme veya geçici kabul izin belgesinde yazılı süre içinde gerçekleştirilmiş olması gerekir. İşlenmiş malın bizzat alıcı tarafından ihraç edilmesi şart değildir. Aracı ihracatçı vasıtasıyla ihracı da kabul edilmektedir. İhracat her ne şekilde yapılırsa yapılsın, ister aracı ihracatçı ile ister bizzat alıcı tarafından yapılsın ihracat süresini dahilde işleme izin belgesindeki yazan süre belirleyecektir. Tecil-terkin uygulaması kapsamında satın alınan mallardan üretilen malların izin belgesinde öngörülen süre ve şartlara uygun olarak ihraç edilmemesi halinde zamanında alınmayan vergi, tecil tarihinden itibaren vergi ziyaı cezası da uygulanmak suretiyle gecikme faizi ile birlikte alıcıdan tahsil edilecektir. VII- DİİB/GKİB SAHİBİ İHRACATÇILARA BU KAPSAMDA TESLİM YAPAN SATICILARIN KDV İADE ALACAKLARINDA YAŞANAN SÜRE PROBLEMİ Yukarıda da açıklandığı gibi, izin belgesi sahibi alıcılara teslim yapan satıcıların, tecil edemedikleri için iade olarak beyan ettikleri KDV’lerini, nakden veya mahsuben iade olarak kullanmaları veya devreden KDV’lerine ilave etmeleri; - Alıcının, aldığı malları izin belgesi geçerlilik süreci içinde ihraç etmesine, - İhracatı takip eden ay başından itibaren 3 ay içinde YMM Tasdik Raporu ile durumu tespit ettirmelerine, - Raporun satıcıya ve satıcı tarafından da vergi dairesine ulaştırılması şartlarına bağlanmıştır. Bu kapsamda tecil-terkin işlemlerinin KDVK md. 11/1-c’de düzenlenen sistematik içinde yerine getirileceği açıklanmıştır. Ancak burada çok ince bir farklılık vardır. KDVK md. 11/1-c kapsamında mal alan bir ihracatçı bu malı alım yaptığı tarihi takip eden ay başından itibaren 3 ay içinde ihraç etmek zorundadır. Ancak DİİB/GKİB sahibi bir alıcı, izin belgesi kapsamında aldığı malı, izin belgesindeki süre içinde ihraç edebilecektir. Satıcının tecil edemediği için iade olarak beyan ettiği KDV’yi nakden veya mahsuben tahlil ve görüşler iade olarak kullanması veya devreden KDV’ye eklenmesi, KDVK md. 11/1-c ihraç kaydıyla teslimde en fazla 3 ay sürecekken, izin sahibi ihracatçıya teslimi dolayısıyla bu durum izin belgesinin kalan süresine göre 15 aya kadar çıkabilecektir. Örneğin; DİİB sahibi alıcıya Ocak 2006’da mal satan bir satıcı, DİİB’nin süre bitimi 30.11.2006 ise ve alıcıda ihracatı izin belgesi süre sonuna doğru yapacaksa, bu süreye birde ihracatı takip eden ay başından itibaren 3 ay içinde yazılması gereken YMM Tasdik Raporu’nun teslimi de beklenirse, satıcının KDV iadesini kullanması, satış yaptığı aydan (Ocak 2006) itibaren 14 ay sonra gündeme gelebilecektir. Diğer söyleyişle, satıcının KDV iade alacağını en kısa sürede kullanabilmesi izin belgesi sahibi alıcının ihracatını en kısa sürede yapıp, YMM Tasdik Raporunuda en kısa sürede satıcıya ulaştırmasına bağlıdır. Önerimiz, izin belgesi sahibi alıcıların ihracat sürelerinin KDVK md. 11/1-c’de yer alan süre (3 ay) ile kısıtlanmasıdır. VIII- YMM TASDİK RAPORLARINDA GÜMRÜK BEYANNAMELERİNİN TEYİDİ HUSUSUNDA ÖZELLİK ARZ EDEN DURUMLAR 83 no.lu KDV Genel Tebliği’nin 4 numarayla adlandırılan “Terkin ve İade İşlemleri” başlıklı bölümünde “….. teyidi alınan gümrük beyannamesinin onaylı bir örneği rapora eklenecektir” denilmektedir. 2001/1 ve 2001/4 Sıra No.lu KDV İç Genelgelerinde YMM KDV iadesi/tecil-terkin tasdik raporları açısından gümrük beyannamelerinin teyidi hususu açıklanmaktadır. “Tecil - terkin kapsamında satış yapan mükellefler tarafından gümrük beyannamelerine ilişkin olarak verilen bilgilerle, (VEDOP) sorgulaması sonucu alınan bilgilerin birbiriyle uyumlu olması halinde söz konusu ihracatla ilgili olarak gerekli görülmedikçe gümrük idaresinden ayrıca yazılı teyit alınmayacaktır. YMM’ler tarafından düzenlenen KDV iade raporlarında gümrük beyannamelerinin teyidine yer verilmemesi halinde yukarıda belirtilen şekilde yapılan sorgulama ile yetinilecek, ayrıca teyit aranılmadan rapor işleme konulacaktır. Ancak ihracatın gerçek olup olmadığı konusunda YMM sorumluluğunun devam edeceği tabidir” [5]. YMM tasdik raporunda teyit yazısının onaylı örneğinin bulunmaması ve VEDOP sorgulamasından teyit alınmaması halinde, vergi dairesi duruma göre ya gümrük idaresince gönderilen listelerden teyit yapacak veya tahlil ve görüşler gümrük idaresinden yazılı teyit alacaktır. YMM’ler teyitlerini vergi dairelerinden değil, doğrudan ilgili gümrük idaresinden yapacaklardır [6]. Ancak, bu konuyla ilgili yayımlanan 23.03.2001 tarih ve 2001/9 sayılı Gümrük Müsteşarlığı’nın Genelgesi’ne göre “ihracat işlemlerine yönelik olarak, vergi dairelerince yapılacak KDV iadelerine esas teşkil etmek üzere, gümrük idarelerince vergi dairelerine bilgi de verilmektedir. Otomasyona geçiş ile birlikte, ihracata ilişkin bilgilerin Maliye Bakanlığı’na manyetik ortamda verilmesine yönelik çalışmalar da sonuçlanmış ve Müsteşarlığımız ve Maliye Bakanlığı arasında 16.02.2001 tarihinde imzalanan protokol ile bu tarihten itibaren bilgilerin Maliye Bakanlığına manyetik ortamda verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu uygulamayla birlikte vergi daireleri ihracat bilgilerini doğrudan gümrük idarelerinden değil Maliye Bakanlığı’ndan temin edebileceklerdir” [7] denilmektedir. Gümrük müdürlüklerinin 23.03.2001 tarih ve 2001/9 sayılı Genelge uyarınca GÇB teyit taleplerini cevapsız bırakmaları sebebiyle, GÇB’lerin teyidi konusunda YMM’ler tarafından herhangi bir tespitte bulunulamamaktadır. Görüldüğü üzere YMM’ler tarafından düzenlenecek olan KDV iade raporlarında gümrük beyannamelerinin teyidine yer verilmemesi halinde vergi dairesi tarafından VEDOP’tan yapılacak sorgulama yeterli olacak ve rapor işleme konacaktır. Ancak bu ihracatın gerçek olup olmaması konusunda YMM sorumluluğu devam edeceği tabidir. 2001/1 ve 2001/4 Seri No.lu KDV İç Genelgelerinde YMM’lerin teyit şartını ortadan kaldırmış olmasına rağmen 83 no.lu KDV Genel Tebliği’nde böyle bir şartın getirilmesi İç Genelgeyle Genel Tebliğ arasında bir uyumsuzluk yaratmaktadır. KDV iade olan YMM’ler raporlarının uygulayıcıları tarafından düzenlenen raporlarda GÇB teyitleri yapılamamaktadır. YMM’lerin yazmış oldukları KDV iade raporlarında, 2001/1 ve 2001/4 Seri No.lu KDV İç Genelgelerinde belirtildiği üzere teyit şartı aranmamasına rağmen, 83 no.lu KDV Genel Tebliği’nde teyit şartının isteniyor olması uygulamaya ters düşmektedir. Önerimiz 83 no.lu KDV Genel Tebliğ’in diğer iç genelgelerle uyumlu bir şekle getirilerek düzeltilmesidir. IX- ÖRNEK UYGULAMA Bir Deri Firması olan (X) A.Ş., tekstil sektöründe faaliyet gösteren Dahilde İşleme İzin 31 Belgeli (Y) A.Ş.’ye 31.01.2006 tarihinde tecilterkin kapsamında 200.000,00 YTL tutarında bir deri satışı yapmış, bu tutar üzerinden 36.000 YTL KDV hesaplamış ancak tahsil etmemiştir. Tecil-terkin kapsamında satılan deri için yüklenilen KDV tutarı 7.500,00 YTL’dir. (X) A.Ş.’nin Ocak /2006 dönemine ilişkin diğer bilgileri aşağıdaki gibidir; Diğer Yurtiçi Satışlar: 135.000,00 Önceki dönemden Devreden 15.000,00 KDV: Bu Dönem İndirilecek KDV: 22.000,00 (X) A.Ş.’nin dahilde işleme izin belgesi kapsamında yaptığı satışa ilişkin malların 28.03.2006 tarihinde ihraç edildiği 14.04.2006 tarihli YMM raporu ile tespit edilmiştir. Satıcı YMM raporunu ve diğer gerekli evrakları 17.04.2006’da vergi dairesine teslim etmiştir. ––––––––––––––31.01.2006–––––––––––––– 120 ALICILAR 236.000,00 192 DİĞER KDV 36.000,00 - Tecil Edilebilir KDV 600 YURTİÇİ SATIŞLAR 200.000,00 391 HESAPLANAN KDV 36.000,00 DİİB Kapsamında Yapılan Satışlar ––––––––––––––––/–––––––––––––––––––– ––––––––––––––30.01.2006–––––––––––––– 391 HESAPLANAN KDV 60.300,00 190 DEVREDEN KDV 15.000,00 191 İNDİRİLECEK KDV 22.000,00 360 ÖDEN.VERGİ VE FON. 23.300,00 KDV Mahsubu –––––––––––––––––/––––––––––––––––––– ––––––––––––––20.02.2006––––––––––––– 360 ÖD. VERGİ VE F. 23.300,00 392 DİĞER KDV 23.300,00 - Terkin Edilecek KDV Tecil Kaydı ––––––––––––––––/––––––––––––––––––– ––––––––––––––17.04.2006–––––––––––– 392 DİĞER KDV 23.300,00 - Terkin Edilecek KDV 136 DİĞER ÇEŞİTLİ ALAC. 12.700,00 - Ocak 2006 KDV Geç.17 192 DİĞER KDV 36.000,00 - Tecil Edilebilir KDV –––––––––––––––/––––––––––––––––––– 32 İhracat Gerçekleştiğinde ve YMM Raporu Vergi Dairesine Verilince Yapılan Kayıt Muhasebe kayıtlarından görüleceği üzere mükellef, dahilde işleme izin belgesi kapsamında yaptığı satışlar için KDV tahsil etmemiş olmasına rağmen matraha dahil ederek bu tutar üzerinden de katma değer vergisi hesaplamıştır. Aynı zamanda bu satışları için beyannamenin arka yüzündeki “İhraç Kaydıyla Teslimlere İlişkin Bildirim” bölümünü doldurmak suretiyle hesaplamış olduğu vergiyi tecil ve iade konusu yapmıştır. Bu işlemler sonucunda (X) A.Ş. 23.300,00 YTL tutarındaki ödenecek KDV’yi tecil ve terkin ettirmiş ve kalan 12.700,00 YTL’yi iade olarak beyan etmiştir. KDV beyannamesine bu tutarları aktaracak olursak 10 no.lu satıra toplam satıştan kaynaklanan tutarı 11 no.lu satıra da bu tutar üzerinden hesaplanan KDV yazılacaktır. Bu tutarların matrah toplamı 28. satıra KDV toplamı da 29 no.lu satıra yazılacaktır. İlgili dönemde devreden ve indirilecek KDV var ise bunlar da sırasıyla 32 ve 33. satırlara yazılacaktır. Tablo 10’daki ihraç kaydıyla teslimler bölümündeki 88 no.lu satıra dahilde işleme belgesindeki tutarın KDV’si yazılacaktır. Daha sonra bu tutar 89 no.lu satıra aktarılacaktır. 38 no.lu satıra 31. satırdaki toplam hesaplanan KDV’den 37. satırdaki indirimler toplamı düşüldüğünde bulunan fark pozitif ise bu fark 89. satırda yazılı olan rakamla karşılaştırılır ve küçük olan tutar 38 no.lu satıra yazılır. Bizim örneğimizde (31-37) farkı 23.300,00 YTL olup, 89. numaralı satırda yer alacak 36.000,00 YTL’den küçük olduğu için 38 no.lu “Tecil Edilecek KDV” satırına 83.300,00 YTL yazılacak ve 90 no.lu “İhracatın Gerçekleştiği Dönemde İade Edilecek Tecil Edilemeyen KDV” satırına da (89-38) farkı olan 12.700 YTL (36.000-23.300) yazılacaktır. Örneğimiz de rakamların KDV beyannamesinde yer alacağı satırları tablo halinde özetlersek; Satır No Tutar 10 no.lu satıra 335.000,00 11 no.lu satıra 60.300,00 28 no.lu satıra 335.000,00 29 no.lu satıra 60.300,00 31 no.lu satıra 60.300,00 32 no.lu satıra 15.000,00 33 no.lu satıra 22.000,00 37 no.lu satıra 37.000,00 38 no.lu satıra 23.300,00 88 no.lu satıra 36.000,00 89 no.lu satıra 36.000,00 90 no.lu satıra 12.700,00 tahlil ve görüşler X- SONUÇ Ülke ekonomilerinin gelişimi büyük çapta ihracatın gelişimine bağlıdır. Ülkemiz ekonomisinde ihracat yapmak için, vergi avantajlarından ötürü maliyetlerini düşük tutmak isteyen işletmeler yurt dışından mal ithal etmekte ve yurt içi piyasa da bundan olumsuz yönde etkilenmekteydi. Ancak 4369 sayılı Kanunu’nun 62. maddesiyle eklenen ve 29.07.1998 tarihinden geçerli olarak yürürlüğe giren KDV Kanun’un geçici 17. maddesiyle bu olumsuzluk ortadan kaldırıldı. Artık ihracat yapacak olan firmalar bu kanuna istinaden ham ve yardımcı ürünlerini yurt içinden aldıkları zamanda vergisel avantajlardan yararlanacaklardır. Ancak izin belgesi sahibi alıcıların ihracat sürelerini KDVK md. 11/1-c’de yer alan süre ile kısıtlanmamış olması satıcılar için bir mağduriyet oluşturmakta ve yapılan bu düzenlemeye bir gölge düşürmektedir. Önerimiz bu durumun 3 aylık süre ile kısıtlandırılarak satıcıların mağduriyetlerinin önüne geçilmesidir. Ayrıca, KDVK geçici md. 17, 31.12.2008 tarihine kadar geçerliliği olacak bir maddedir. Bize göre, ülke ekonomisinin ve imalatın teşviki açısından, izin belgesi kapsamında yapılan bu teslimlere ait düzenlemeler, KDV mevzuatımızda daimi bir madde şeklinde düzenlenmelidir. Son olarak 83 no.lu KDV Genel Tebliği’nde bahsedilmiş olan, YMM tasdik raporuna teyidi alınan gümrük beyannamesinin onaylı bir örneği eklenecektir ibaresi 2001/ ve 2001/4 no.lu KDV İç Genelgelerine ve 2001/9 no.lu Gümrük Müsteşarlığı’nın Genelgesi ile çelişmekte ve fiiliyatta YMM’ler tarafından da GÇB teyidi yapılamadığı için bu husus KDV tasdik raporlarında açıklanmaktadır. [1] Maliye Bakanlığı, Ankara Gelirler Bölge Müdürlüğü, Vergi Denetmenleri Birim Başkanlığı www.vdd.org.tr/tezler [2] KDV Genel Tebliği Seri No: 83, 29.06.2001 tarih ve 24447 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. [3] 17.03.2006 tarih ve 26111 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. [4] Mehmet MAÇ, KDV Uygulamaları, Denet Yayıncılık, 5. Baskı (bkz.www.bdodenet.com.tr/kdv) [5] 12.04.2001 tarih ve 2001/04 nolu KDV İç Genelgesi [6] Mahmut VURAL, KDV İade Rehberi, 3. Baskı, Hesap Uzmanları Derneği Yayını, Eylül 2004, s. 172 [7] 23.03.2001 tarih ve 2001/9 no.lu Gümrük Müsteşarlığı Genelgesi Not: Bu yazı E-Yaklaşım / Temmuz 2006 / Sayı: 36’ dan alınmıştır. uzman görüşü 33 KOBİ’ler İçin Vizyon Yenileme Önerileri SMMM Kasım ÇAPRAZ Kasım Çapraz S.M.M.M. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İçinde bulunduğumuz yüzyılın başından bu yana globalizm (Küreselleşme) rüzgarının etkisini giderek arttırması ve sınırların ortadan kalkması, dünyada sosyal ve kültürel gerekse ekonomik anlamda köklü yapısal değişikliklere yol açmaktadır. Türkiye'nin dışa açılmasının hızlanması, AB nin artık resmi bir adayı olması, gümrük duvarlarının ve kotalarının kalkmaya başlaması, yabancı sermayeli şirket yatırımlarının ve etkinliklerinin artması ve global rekabet kurallarının ülke içinde giderek daha çok geçerli ve hissedilir hale gelmesi, gibi bir dizi etkin sebeplerle oluşan sirkülasyonda değişemeyen ve yönetim anlayışını yenileyemeyen firmaların ayakta kalması giderek zorlaşmaktadır. Küreselleşmenin getirdiği değişimlerin bilincinde olarak, içinde bulunduğumuz bilgi çağında entelektüel sermayesini güçlendiren, değişen düzene kısa sürede ayak uydurabilen ve en önemlisi bilgiyi yorumlayarak kullanan, elinde tutabilen işletmelerin ayakta kalacağı aşikardır. Şu önemli bir gerçektir ki; sürekli değişkenlik gösteren rekabet ortamında geleceği görebilmek, buna göre gerekli değişim ve yenilikleri yapabilmek çok büyük önem taşımaktadır. Bu noktada yönetim sistemlerinin başarısı, bu değişim, gelişim ve fırtınalara karşı işletmelerin mücadele gücünü belirler. Konuyu ülkemiz açısından ele alırsak, ülkemizin gelişmekte olan ekonomik yapısının vazgeçilmez unsuru işletmelerin en sağlam taşlarından olan KOBİ’ler; işletmelerin % 98’i olarak ekonomimizin lokomotifini oluşturmakta ve KOBİ’lerin yapısına bakıldığında ise çoğunluğunun mali ve idari yapısının henüz oturmamış, işletme kültüründen yoksun, entelektüel sermayeye sahip olmayan yada bunu kullanamayan, profesyonellikten uzak bir yapıda oldukları görülmektedir. Oysa ülkemiz için KOBİ ler sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel taşını, en önemli unsurunu, oluşturmaktadır. Ekonomimizin dünyadaki ticaret hacminden ve sermaye hareketlerinden pay alabilmesi büyük ölçüde; profesyonel bir anlayışla rasyonel yönetilen, verimliliği yakalamış, rekabete hazırlanmış, saydam, KOBİ lerin varlığına bağlıdır. Eğer KOBİ’lerimiz doğru strateji ve doğru yönetimle desteklenirse; bu destekleme onlara işlerini geliştirmede, hedeflerini büyütmede ve dışa açılmalarında en önemli yardımcı faktör olacaktır . KOBİ’lerin değişime uyma becerileri; değişimi finanse edecek kaynakların tahsisi, personelin değişimi destekleme isteği ve idari, mali ve hukuki yapısının yeniliklere açık olması ile doğru orantılı olup; bu nedenle firmaların tüm bu değerler kümesine ve uygun bir yatırım, faaliyet ve yönetim stratejisine bağlılıkları, onların geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Tabiidir ki; doğru strateji uygulamak ve doğru yönetim modellerine ulaşabilmek için de profesyonel yöneticilerle çalışılması gerekmektedir. Profesyonel yönetime ulaşabilmenin tek başına bir profesyonel yöneticiden geçmediğini; ve elbette bir ekip ile yürütülebileceği göz ardı edilemeyeceğinden bu durumda profesyonel bir yönetim kadrosunun oluşturulması KOBİ’ler için bir hayli maliyetli olacaktır.Böyle bir ekibin bugün kurulmuş olmasının bugünden yarına işletmeye geri dönüşüm sağlamayacağının bilinmesi ve böyle bir oluşumunun faydalı bir geri 34 dönüşümünün sağlanması ve hissedilebilmesi için belli bir süreç beklenmesi gerekmektedir. Ayrıca Üzülerek söylenebilir ki ülkemizdeki en büyük sorun nitelikli yönetici yetiştirilememesidir. Üstelik profesyonel yönetim sistemlerinin kurulabilmesi için gerekli olan mevcut profesyonel yöneticilerin de firmaya maliyeti gerçekten oldukça yüksektir. İşte bu nedenle KOBİ’lerin yararlanabileceği bir yönetim sistemi olarak profesyonel yöneticiliğin bir ekip halinde, dış kaynak kullanımı (Out-sourcing) olarak sağlanması bu eksikliği giderecek ve KOBİ’lere büyük yararlar sağlayacaktır. Dış Kaynak kullanımı sayesinde firmaların profesyonel yönetim maliyetleri, minimize edilecek ve bu hizmeti veren firmalar; işletmenin ihtiyaç duyduğu taktik ve stratejik kararlarının oluşturulmasında ve uygulanmasında çözüm ortağı olarak işletmenin yanında yer alacaktır. Yönetim danışmanlığı hizmetlerine talebin giderek artması sonucunda, muhasebe ve denetim gibi mali konularda hizmet vermek üzere kurulan danışmanlık firmaları hizmet yelpazelerini giderek daha da genişletmiş olup aynı zamanda bu genişleme; Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir meslek erbaplarının icra etmiş oldukları mesleklerine ek olarak sisteme farklı bir katma değer kazandıracaktır. İşte bu kapsamda, danışmanlık şirketleri tarafından bu konuda profesyonel yönetim kadrosu kurularak dış kaynak kullanımının sağlanması daha yüksek bir katma değeri de beraberinde getirecek aynı zamanda ülkemizde de önemli bir ihtiyacı giderecektir. Diğer taraftan 2007-2008 yılları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye açısından da önemli değişiklik ve gelişimlerin olacağı bir sürecin başlangıcı olacaktır. AB müktesebatı çerçevesinde kriterlere uyum ve tarama faaliyetlerinin yoğunlaşacağı bu dönemde ayrıca Türkiye’nin mevzuat yapısında köklü anlayış ve uygulama değişikliklerine yol açacak yenilikler de yürürlüğe girecektir. Bu yeniliklerin başında; Son dönemde uluslararası finans sisteminde yoğun olarak tartışılmakta olan Basel II düzenlemesi gelmektedir ki; Bu düzenleme KOBİ’leri çok yakından uzman görüşü ilgilendirmekte, bu içerikte getirilen kriterlere uyumun sağlanması ayrı bir profesyonel anlayış gerektirmektedir. Bir diğer önemli değişiklik de; 1 Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe giren, 48 yıldır uygulanan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun ve 22/04/1926 dan beri uygulanan 818 nolu Borçlar Kanununun, gelişen ve değişen dünya koşullarında, toplumsal ve kamusal yaşamda yetersiz kalması nedeniyle bu yasaların yeniden düzenlenmesidir. Öngörülen bu düzenlemeler halen TBMM gündeminde olup önümüzdeki günlerde yasalaşacaktır. Türk Ticaret hayatına, muhasebe ve finansman ağırlıklı olarak yönetim sistemlerine oldukça önemli düşünce ve uygulamalar getirecek olan bu düzenlemelere uyum sağlanması da diğer bir profesyonel yöneticilik gereği olacaktır. Bunların yanı sıra vergi yasalarının yeniden hazırlanması yine yepyeni anlayış ve uygulama biçimleri getirecektir. Bu değişiklikler ise gerek muhasebe yöneticileri gerekse mali Müşavirler için ayrıca bir misyon üstlenmeleri gereğini zorunlu kılmakta ve bunun sonucu profesyonel yöneticilerin bu meslek grubundan optimum düzeyde yararlanmaları şirketlerine katacağı fayda düzeyini yükseltecektir. Sonuç olarak yukarıda belirtilen değişim süreçlerine uyum sağlayamamanın doğuracağı sonuçların yaşamsal derecede önem taşıdığı görülmektedir. Bu noktada küçük ve orta ölçekli işletmelerin dikkat etmeleri gereken husus, değişimin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunun bilinciyle, mevcut yönetim, yöntem ve yaklaşımlarına duygusal olarak bağlanmaktan kaçınmaları ve maliyetlerine katlanarak gerekli yapısal değişimleri sağlayıp tamamlamalıdır. Bu yenilenme sürercinde Dış kaynak kullanımı, Yönetim uygulamaları ile değişimlerin ve yeniliklerin KOBİ’ler açısından maliyetini azaltarak mevcut durumu iyileştirecektir. Ancak KOBİ’lerin de Yönetim anlayışını geliştirme, muhasebe finansman, bütçeleme uygulamaları ile geleceğe yönelik tahminler ve öngörülerde bulunma; değişen trendleri yakalayarak şirketlerini şimdiden geleceğe yönelik bu sürece hazırlama esnasında tüm bu sayılanlar için gerekirse organizasyon yapısından iş süreçlerine, pazarlama anlayışından kadar tüm işleyişini değiştirmeye yönelik adımları atmayı göze almaları gerekmektedir. 35 iş hukuku Özürlü, Eski Hükümlü ve Terör Mağduru Çalıştırma Esasları ve Uygulamada Karşılaşılan Zorluklar YMM Taki KILIÇ I- GİRİŞ 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı yeni İş Kanunu’nun 30. maddesine göre 50 veya daha fazla işçi çalıştıran işverenler toplam % 6 oranında özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırmak zorundadırlar. Özürlü, Eski Hükümlü ve Terör Mağduru İstihdamı Hakkında Yönetmelikte özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru tanımları aşağıdaki gibidir. Özürlü: Bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerindeki engelleri nedeniyle çalışma gücünün en az yüzde 40’ından yoksun olduğu sağlık kurulu raporuyla belgelenenlerdir. Eski Hükümlü: Altı aydan daha uzun süreli hürriyeti bağlayıcı bir suçtan veya ceza süresine bakılmaksızın Devlet Memuru olmaya engel bir suçtan hüküm giymiş ve cezalarını infaz kurumlarında tamamlamış veya cezası tecil edilmiş yahut şartlı salıverilme yoluyla tahliye edilmiş olanlar ile özel kanunlarında belirtilen şartlardan dolayı istihdam edilmeleri olanağı bulunmayanlar veya ömür boyu kamu hizmetinden yasaklı bulunanlardır. Cezası para cezasına çevrilenler eski hükümlü sayılmamaktadır. Terör Mağduru: 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na göre terör eylemleri nedeniyle; - Şehit olan kamu görevlileri ile er ve erbaşların daha sonra evlenmemiş eşlerini veya çocuklarından birisini, yoksa kardeşlerinden birisini, - Çalışamayacak derecede malul olan kamu görevlileri ile er ve erbaşların varsa eşlerini veya çocuklarından birisini, yoksa kardeşlerinden birisini, - Malul olup da çalışabilir durumda olanları, ifade eder. II- ZORUNLU İSTİHDAM ORANLARI 4857 sayılı İş Kanunu’nun 30. maddesi hükmü uyarınca, işverenlerin 50 veya daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçi çalıştırma zorunda oldukları, bu şekilde çalıştırılacak işçi oranının her yıl ocak ayı başından itibaren yürürlüğe girmek üzere Bakanlar Kurulu’nca tespit edileceği, özürlüler için belirlenecek oranın toplam oranın yarısından az olamayacağı belirtilmiştir. Toplam oran 2003 ve önceki yıllarda % 8, 2004 ve 2005 yıllarında ise % 6 olarak uygulanmıştır. İşverenler, özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmak zorundadırlar. Oranların hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür. 2006 yılında ise 2005/9077 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca özel işyerlerinde; % 3 oranında özürlü, % 2 oranında terör mağduru ve %1 oranında da eski hükümlü çalıştırılması zorunludur. İşverene tanınan % 1’lik tercih 2006 yılında kaldırılarak bu oran terör mağduruna ilave edilmiştir. Konu ile ilgili olarak Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı 16-359 Ek sayılı genelgeyi yayımlamış olup, 01.01.2006 tarihinden itibaren kamu ve özel sektör işyerlerinde uygulanacak oranlar aşağıdaki gibidir. Kamu İşyerlerinde Özel İşyerlerinde Özürlü Eski Hükümlü Terör Mağduru %4 %2 -- %3 %1 %2 III- ÖZÜRLÜ, ESKİ HÜKÜMLÜ VE TERÖR MAĞDURU İSTİHDAMINA İLİŞKİN ORTAK HÜKÜMLER iş hukuku 36 A- KURUM ARACILIĞI İşverenler çalıştırmakla yükümlü oldukları özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçileri işyerinin bulunduğu yerdeki Türkiye İş Kurumu aracılığıyla sağlayacaklardır. Oranların hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür. Çalıştırılan özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçiler, toplam işçi sayısının hesabında dikkate alınmaz. Kurum aracılığı olmadan özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurunu işe alan işverenin bu durumu en geç bir ay içinde Kurum’a bildirmesi ve tescil ettirmesi zorunludur. B- TEŞVİK Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek oranların üzerinde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru istihdam eden veya 50’den daha az sayıda işçi çalıştırmasına rağmen Kurum’a talepte bulunmak veya tescil yaptırmak suretiyle özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştıran ya da çalışma gücünü % 80’den fazla kaybetmiş özürlü istihdam eden işverenin bu şekilde çalıştırdığı her bir özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru hakkında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre ödemesi gereken sosyal sigorta primi işveren hisselerinin % 50’si kendisince, % 50’si Hazinece ödenir. İşverenin bu haktan yararlanabilmesi için, bu durumun işverenin başvurusu üzerine Türkiye İş Kurumu’nca belgelenmesi gerekir (Yönetmelik md-25). C- TALEP VE GÖNDERME İşverenler çalıştırmakla yükümlü bulundukları özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarını, yükümlülüğün doğmasından itibaren yedi gün içinde niteliklerini de belirterek Türkiye İş Kurumu’ndan yazılı olarak talep ederler. Kurum işverenin bu talebinden itibaren en geç 15 gün içinde niteliklere uygun gördüğü özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarından talep sayısından az olmamak üzere temin edebildiklerini, niteliklerini belirten belgeleriyle birlikte işverene gönderir. İşveren en geç 15 gün içinde gönderilen kişilerden uygun gördüklerini işe alır, işe alınanları ve alınmayanları alınmayış nedenlerini de belirtmek suretiyle yedi gün içinde yazılı olarak Kurum’a bildirir. Kurum, bildirimin yapıldığı tarihten itibaren on gün içinde veya bildirim yapılmadığı taktirde işçilerin gönderiliş tarihinden itibaren otuz gün içinde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru açığının kapatılması için son olarak işverene, kayıtlı özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarını, meslek ve öğrenim durumlarını içeren listelerle birlikte işverene göndererek işyerindeki açık kontenjanların bu listelerden veya gönderilenlerden karşılanmasını ister. İşveren bu şekilde gönderilenler ve/veya listelerde yer alanlar arasından seçimlerini yaparak gönderim veya listelerin bildirim tarihinden itibaren 15 gün içinde kontenjanlarını kapatmak zorundadır (Yönetmelik md-7). D- İŞTEN AYRILANLARIN BİLDİRİLMESİ İşveren herhangi bir sebeple iş sözleşmesi sona eren özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçinin ayrılış nedenlerini on beş gün içinde kuruma bildirmek zorundadır. IV- YÜKÜMLÜLÜK İÇİN EN AZ 50 İŞÇİ ÇALIŞTIRMA ŞARTI Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma yükümlülüğü söz konusu olan işverenler, 50 veya daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerinin işverenleridir. A- AYNI İL SINIRLARI İÇİNDE BİRDEN FAZLA İŞYERİ BULUNAN İŞVERENLERİN DURUMU Aynı il sınırları içerisinde birden fazla işyeri bulunan işverenlerin bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır. B- YER ALTI VE SU ALTI İŞLERİNDE ÇALIŞANLARIN DURUMU İş Kanunu’nun 30. maddesine göre, yer altı ve su altı işlerinde özürlü işçi çalıştırılamaz ve yukarıdaki hükümler uyarınca işyerlerindeki işçi sayısının tespitinde yer altı ve su altı işlerinde çalışanlar hesaba katılmaz. C- KISMİ SÜRELİ ÇALIŞANLARIN DURUMU İşyerinde kısmi süreli (part time) iş sözleşmesine göre çalışanlar da varsa bunlar çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür ve ayrıca işyerindeki işçi sayısına ilave edilir. V- ÖZÜRLÜ, ESKİ HÜKÜMLÜ VE TERÖR MAĞDURLARI A- ÖZÜRLÜLER iş hukuku Özürlü olduğunu öne sürerek Türkiye İş Kurumundan işe yerleştirilmesini isteyenler bu durumlarını “Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik”te belirtilen yetkili sağlık kuruluşlarından alınmış sağlık kurulu raporu ile belgelemek zorundadırlar.Yönetmeliğin yayımlanmasından önce alınmış sağlık kurulu raporları da geçerlidir. Özürlülerin çalıştırılabilecekleri işler, Yönetmeliğe bağlı Ek: 1 no.lu çizelgede gösterilmiştir. Özürlülere çizelgede gösterilen işlerden herhangi biri verilemiyorsa, işyerinin özelliğine göre işyeri hekimince belirlenecek başka bir iş verilir. İşverenler, işyerlerini imkanları ölçüsünde, özürlülerin çalışmasını kolaylaştırabilecek şekilde hazırlamak, sağlıkları için gerekli tedbirleri almak, mesleklerinde veya mesleklerine yakın işlerde çalıştırmak, işleriyle ilgili bilgi ve yeteneklerini geliştirmek, çalışmaları için gerekli araç ve gereçleri sağlamak zorundadırlar. Özürlüler, yapabilecekleri işler dışında sağlıklarına zarar verecek diğer işlerde çalıştırılamaz. Uygun koşulların varlığı halinde çalışma sürelerinin başlangıç ve bitiş saatleri, özürlünün durumuna göre belirlenebilir. B- ESKİ HÜKÜMLÜLER Eski hükümlü, belgeleriyle birlikte Türkiye İş Kurumu’na müracaat eder.Eski hükümlülerin herhangi bir sınırlama olmaksızın tüm işyerlerinde istihdam edilmeleri esastır. Ancak, kamu güvenliği ile ilgili hizmet üreten işyerleriyle ilk ve orta öğretim kurum ve yurtlarından hangilerinde eski hükümlü çalıştırılamayacağı ilgili Bakanlıklarca tespit edilir. İşverenler gerekli iş ortamını hazırlayarak çalıştırdıkları eski hükümlülerin meslek sahibi olmalarına ve topluma kazandırılmalarına yardımcı olur. Eski hükümlülerin işe gönderilmesinde Kuruma kayıt tarihi esas olmakla birlikte, aşağıdaki öncelik sırası da göz önünde bulundurulur (Yönetmelik md-17). a- Eğitim seviyesi daha yüksek olanlar veya mesleği bulunanlar, b- Cezası tecil edilmiş olanlar, c- İstemde bulunan işyerinde daha önce çalışmış bulunanlar, d- 16-18 yaş arasında bulunanlar, e- Özürlüler. C- TERÖR MAĞDURLARI Başvurularda çalışabilir durumdaki malulün kendisi, şehit veya çalışamayacak durumdaki malulün eşi, eşinin olmaması veya talepte 37 bulunmaması halinde çalışmayan çocuklarından birisi, çocukları da yoksa veya yaşları itibariyle çalışamayacak durumda iseler, çalışmayan kardeşlerinden birinin talebi esas alınır. Şehit veya malul ailesinden yalnızca bir kişi bu haktan yararlanabilir. İşe yerleştirme hizmetinden yararlanmak isteyen şehit ve çalışamayacak derecede malul olanların yakınları ile malul olup da çalışabilir durumda olanlar, Yönetmeliğe bağlı Ek: 2’deki İş İstem Formu ile ikamet ettikleri il ve ilçelerdeki mülki idare amirliklerine başvururlar.Malul olup da çalışabilir durumda olanlar, çalışma güçlerini hangi oranda yitirdiklerine ve ne tür işlerde çalıştırılabileceklerine ilişkin sağlık kurulu raporunu da başvuru talebi ile birlikte vermekle yükümlüdürler. Komisyonca başvurular incelenerek, müracaat sahibinin istihdam edilip edilmeyeceğine karar verilir. İstihdam edilmesine karar verilenler için Yönetmeliğe bağlı Ek: 3’teki Durum Belgesi ile malul olup da çalışabilir durumda olanların sağlık kurulu raporları Kurum’a gönderilir. Yönetmelik kapsamına girenlerin, şehitlik ve malullük halinin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıl içerisinde başvurmaları gereklidir. Kurum terör mağdurlarını işe göndermede ve dağıtımında hakkaniyet ilkesini esas alır. Ancak, kurum göndermede aşağıdaki öncelik sırasını da göz önünde bulundurur (Yönetmelik md-22). a- Çalışabilir malullerden kendi imkanları ile iş bulanlar, b- Eğitimi daha yüksek olanlar veya mesleği bulunanlar, c- İşe alıştırma (rehabilitasyon) uygulamasına tabi tutulmuş olanlar, d- Aile üyelerinden hiçbiri herhangi bir işte çalışmayanlar, e- Öğrenim çağında çocuğu bulunanlar. VI- YÜKÜMLÜLÜĞE UYMAMANIN CEZAİ YAPTIRIMI Türkiye İş Kurumu, özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru istihdamında mevzuata aykırı davrandığını tespit ettiği işvereni, gereği yapılmak üzere işyerinin bağlı bulunduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü’ne bildirir. Özürlü ve eski hükümlü istihdamında mevzuat hükümlerine aykırılığı tespit edilen işveren hakkında 4857 sayılı İş Kanunu’nun 101. maddesinde belirtilen idari para cezası işyerinin bağlı olduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürü’nce verilir. 38 765 no.lu Türk Ceza Kanunu’nun 4421 sayılı Yasa’nın 5. maddesiyle değişik Ek-2. maddesi ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 17/7. maddesi hükümlerine göre idari para cezaları her takvim yılı başında Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında arttırılarak belirlenir. 2006 yılı için ceza, çalıştırılmayan her özürlü ve her eski hükümlü ve çalıştırılmadıkları her ay için 1.176 YTL idari para cezasıdır. (750 x 1,285 x 1,112 x 1,098=1.176) Kabahatler Kanunu’nun 17/6. maddesi hükmü uyarınca idari para cezalarını kanun yoluna başvurmadan ödeyen kişilerden tutarın dörtte üçü tahsil edilir. Terör mağduru istihdamında mevzuata aykırı davranan işveren ve işveren vekilleri hakkında Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1. maddesinde belirtilen idari para cezası da işyerinin bağlı olduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürünce verilir. Bu cezanın miktarı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun Ek:1/B-b maddesi hükmü uyarınca çalıştırılmayan her işçi ve çalıştırılmadığı her ay için asgari ücretin 10 katı olarak belirlenmiş olup, 01.01.2006 tarihinden itibaren 5.310 YTL olarak uygulanmaktadır. Örnek Ceza Hesaplaması: Aşağıda hesaplayacağımız örnekte de görüleceği üzere idari para cezaları çok yüksek tutarlara ulaşmakta ve uygulanması hemen hemen imkansız hale gelmiş bulunmaktadır. 300 işçi çalıştıran bir özel tekstil işletmesinin 2006 yılında 12 ayın tamamında hiç özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırmaması ve bu hususun denetim elemanlarınca tespit edilerek rapora bağlanması durumunda ödeyeceği idari para cezası aşağıdaki gibi hesaplanır. Çalıştırılmayan Özürlü Adedi (300x0,03=) 9 Çalıştırılmayan Özürlüler İçin Ceza Tutarı = 9x1.176x12=127.008 YTL Çalıştırılmayan Eski Hükümlü Adedi (300x0,01=) 3 Çalıştırılmayan Eski Hükümlüler İçin Ceza Tutarı = 3x1.176x12=42.336 YTL Çalıştırılmayan Terör Mağduru Adedi (300x0,02=) 6 Çalıştırılmayan Terör Mağdurları İçin Ceza Tutarı = 6x5.310x12=382.320 YTL Toplam Ceza (127.008+42.336+382.320=) 551.664 YTL iş hukuku VII- SONUÇ VE ÖNERİLER Yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan yasal mevzuatı değerlendirdiğimizde, çalıştırılması gereken toplam özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru oranının 4857 sayılı Yasa’nın 30. maddesiyle % 6 olarak belirlenmesi ve yine anılan maddede özürlü oranının toplam oranın yarısından az olamayacağı hükmünün bulunması nedeniyle, Bakanlar Kurulu her yıl için geriye kalan % 3’lük oranın eski hükümlü ve terör mağdurları arasındaki dağılımını belirlemektedir. Yine ceza tutarı da anılan Yasa’nın 101. maddesinde belirlenmiş bulunduğundan, İş Kanunu’nun bu maddelerinin değiştirilerek oranların ve idari para cezalarının uygulanabilecek tutarlarda indirilerek yeniden belirlenmesi gerekmektedir. Kayıt dışı istihdamın önlenmesi için Gelir Vergisi Oranları ve Sosyal Güvenlik Primlerinin düşürülmesinin gündemde olduğu, ayrıca zor günler yaşayan ve yoğun bir istihdama sahip tekstil sektöründe işverenleri rahatlatmak için KDV oranlarının % 18’den % 8’e indirildiği, turizm sektöründe ise görüşmelerin devam ettiği günümüzde işverenleri fiilen uygulanamayacak yasa maddeleriyle zorlamamak gerekir. 5. bölümdeki örneğin incelenmesiyle de görüleceği üzere 300 kişi çalıştıran bir işletmenin toplam 18 adet özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırması fiilen çok zor olduğu gibi kesilecek ceza da ödenemeyecek tutarda toplam 551.664 YTL ye ulaşmaktadır. Önerimiz, İş Kanunu’nun anılan maddelerinde yapılacak değişiklikle kamu işyerleri için % 6’lık oran aynen bırakılmalı, özel işyerleri için ise % 1 özürlü ve diğer % 1 ise işverenin tercihine bağlı olarak eski hükümlü veya terör mağduru olmak üzere toplam % 2’lik oran belirlenmeli, 101. maddedeki para cezasının ise eski tutarın onda biri oranında 75 YTL olarak düzeltilmeli ve 3713 sayılı Yasa’nın Ek: 1/B-b maddesindeki asgari ücretin 10 katı tutarındaki ceza da yine buna paralel olarak 75 YTL olarak belirlenmelidir. Önceki bölümdeki örneği değişiklik önerimizdeki tutarları esas alarak yeniden hesapladığımızda (300 x 0,02 x 75 x 12=) 5.400 YTL gibi uygulanarak tahsil edilebilecek bir ceza tutarına ve 300 işçi çalıştıran bir işletmede 6 kişi gibi makul bir sayıya ulaşılmaktadır. uygulama üzerine 39 Tek Düzen Hesap Planına Uyulmaması Nedeniyle Özel Usulsüzlük Cezası Muharrem ÖZDEMİR Vergi Denetmeni I. GİRİŞ: Mükellefler bu kısımda yazılı maksat ve esaslara uymak şartıyla, defterlerini ve muhasebelerini işlerinin bünyesine uygun olarak diledikleri usul ve tarzda tanzim etmekte serbesttirler. Ancak, Maliye Bakanlığı; muhasebe standartları, tek düzen hesap planı ve mali tabloların çıkarılmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, bunları mükellef, şirket ve işletme türleri itibariyle uygulatmaya ve buna ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir. Ticaret Kanununun ticari defterler hakkındaki hükümleri mahfuzdur. Maliye Bakanlığı, muhasebe kayıtlarını bilgisayar programları aracılığıyla izleyen mükellefler ile bu bilgisayar programlarını üreten gerçek ve tüzel kişilerce uyulması gereken kuralları ve bilgisayar programlarının içermesi gereken asgarî hususlar ile standartları ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir. (VUK md.175) Bunun yanında Vergi Usul Kanunun Mükerrer 257.maddesi hükmüne göre Maliye Bakanlığı “Mükellef ve meslek grupları itibariyle muhasebe usul ve esaslarını tespit etmeye, bu Kanuna göre tutulmakta olan defter ve belgeler ile bunlara ilaveten tutulmasını veya düzenlenmesini uygun gördüğü defter ve belgelerin mahiyet, şekil ve ihtiva etmesi zorunlu bilgileri belirlemeye, bunlarda değişiklik yapmaya; bedeli karşılığında basıp dağıtmaya veya üçüncü kişilere bastırıp dağıtmaya veya dağıttırmaya, bunların kayıtlarını tutturmaya bu defter ve belgelere tasdik, muhafaza ve ibraz zorunluluğu getirmeye veya kaldırmaya, bu Kanuna göre tutulacak defter ve düzenlenecek belgelerin tutulması ve düzenlenmesi zorunluluğunu kaldırmaya” yetkili kılınmıştır. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 175 ve mükerrer 257.maddelerinin Maliye Bakanlığına Alkan ERKOL Vergi Denetmeni verdiği yetkiye dayanılarak düzenlemeler aşağıdaki gibidir: yapılan II. KONUYA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER • 1 Sıra No'lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği1 Çerçevesinde Tek Düzen Hesap Planı Bilanço usulünde defter tutan gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin faaliyet ve sonuçlarının sağlıklı ve güvenilir bir biçimde muhasebeleştirilmesi, mali tablolar aracılığı ile ilgililere sunulan bilgilerin tutarlılık ve mukayese edilebilirlik niteliklerini koruyarak gerçek durumu yansıtmasının sağlanması ve işletmelerde denetimin kolaylaştırılması amacıyla aşağıdaki konularda düzenlemeler yapılmıştır. a) Muhasebenin Temel Kavramları, b) Muhasebe Politikalarının Açıklanması, c) Mali Tablolar İlkeleri, d) Mali Tabloların Düzenlenmesi ve Sunulması e) Tekdüzen Hesap Çerçevesi Hesap Planı ve İşleyişi, Bu düzenleme; a) Muhasebe bilgilerinin karar alma durumunda bulunan ilgililere yeterli ve doğru olarak ulaştırılmasına, b) Farklı işletmeler ile aynı işletmenin farklı dönemlerinin karşılaştırılmasına, c) Mali tablolarda yer alan hesap adlarının tüm kesimler için aynı anlamı vermesine, d) Muhasebe terim birliğinin sağlanması suretiyle anlaşılabilir olmasına, 1 26.12.1992 tarih ve Mükerrer 21447 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. 40 e) İşletmelerle ilgililer arasında güven unsurunun oluşturulmasına amaçları kavramaya dönük olduğundan muhasebe sitemi uygulama tebliğleri ile getirilen usul ve esaslara uyulması zorunludur. • Vergi Usul Kanunu Kapsamında Tek Düzen Hesap Planına Uymama Vergi Usul Kanunun 353/6 maddesinde ”Bu Kanuna göre belirlenen muhasebe standartlarına, tek düzen hesap planına ve malî tablolara ilişkin usul ve esaslar ile muhasebeye yönelik bilgisayar programlarının üretilmesine ve kullanılmasına ilişkin kural ve standartlara uymayanlara 2.900,00 YTL2[2] Özel Usulsüzlük Cezası kesilir” hükmü yer almaktadır. III. TEK DÜZEN HESAP PLANINA UYMAMA FİİLİ İLE İLGİLİ ÖRNEKLER • Gelir ve Kurumlar Vergisi Beyannamesi ekinde verilen mali tablolar ve eklerinin tebliğde öngörülen esaslara uygun olmaması: Usulsüzlük, vergi kanunlarının şekle ve usule müteallik hükümlerine riayet edilmemesidir. (VUK md.352) 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 91.maddesine göre; Yıllık beyannamelerin şekil, muhteva ve ekleri Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca tayin ve tespit olunur. Mükellefler beyanlarını bu beyanname ile yapmaya veya bu beyannamelerde yazılı bilgilere mütenazır olarak bildirmeye mecburdurlar. Bunun yanında Kurumlar Vergisi Kanununun 23.maddesine göre de; Beyannamelerin şekil, muhteva ve ekleri Maliye Bakanlığınca tayin ve tespit olunur. Mükellefler beyanlarını bu beyanname ile yapmaya veya bu beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak bildirmeye mecburdurlar. Bu bağlamda mükellefiyetin durumuna göre; beyanda bulunulan Gelir veya Kurumlar Vergisi Beyannamelerinin ekinde yer alması gereken “ayrıntılı bilanço ve ayrıntılı gelir tablosu ve işletme hesabı özeti, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflere ait ticari kârdan mali kâra ulaşmak için yapılan hesaplamayı gösteren bildirim, kurum ortaklarına ve yönetim kurulu üyelerine ilişkin bildirim, Kesinti yoluyla ödenen vergilere ilişkin belgeler, muhasebe sistemi genel tebliğleri uyarınca temel mali tabloların yanı sıra diğer mali tabloları düzenlemek mecburiyetinde olan mükelleflerce düzenlenen nakit akım tablosu, kâr dağıtım tablosu ve 2 1.1.2006’dan itibaren geçerli olmak üzere 354 Sıra No’lu V.U.K Genel Tebliği. uygulama üzerine satılan malın maliyeti tablosu, yabancı ülkelerde ödenen vergilere ilişkin belgeler” gibi eklerin bildirilmesi gerekir. Bu bildirim ve eklerin beyanname eklerinde yer almaması halinde vergi usul kanununun 353/6 maddesi gereği özel usulsüzlük cezası kesileceği vakidir. 2005 takvim yılına ait olup 2006 yılında beyan edilen Gelir Vergisi Beyannamesi ve ekleri için 2006 yılında uygulanmakta olan özel usulsüzlük cezasının kesilmesi gerekmektedir.3[3] Bunun yanında Danıştay Dördüncü Dairesinin, Esas No :1997/1182, Karar No 1998/565 ve 17.12.1998 tarihli kararında;Vergi Usul Kanunu'nun 353/6.maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için, muhasebe standartlarına, tek düzen hesap planına ve mali tablolara ilişkin usul ve esaslara uyulmadığı hakkında hukuken geçerli bir tespitin bulunması, beyanname eki tabloların hangi yönlerden standarda uygun olmadığının açık biçimde ortaya konması gerekmekte olup bu durum cezayı gerektiren fiilin tüm unsurları tamam olmadan failin cezalandırılamayacağına hükmetmiştir. • Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı Hesabının Muhasebeleştirilmesi 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323.maddesine göre Şüpheli Alacaklar; Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; 1. Dava ve icra safhasında bulunan alacaklar; 2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.Yukarı da yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir. Bunun yanında 1 Sıra No’lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinin “Muhasebe Usul ve Esasları” başlıklı V. bölümünde Tekdüzen Hesap Çerçevesi, Hesap Planı Ve Hesap Planı Açıklamalarına yer verilmiştir. Buna göre Şüpheli Alacaklar, Ödeme süresi geçmiş 3 Gelirler Genel Müdürlüğünün 06.05.1997 tarih ve B.07.0.GEL.0.30/3025-353-487/18449 sayılı yazıları. uygulama üzerine bu nedenle vadesi bir kaç defa uzatılmış veya protesto edilmiş, yazı ile birden fazla istenmiş ya da dava veya icra safhasına aktarılmış senetli ve senetsiz alacakları kapsar. Tahsili şüpheli hale gelmiş olan alacaklar ilgili hesapların alacağı karşılığında bu hesaba borç yazılarak bu durumdaki alacaklar normal alacaklardan çıkarılır. Alacağın tahsili veya tahsil edilemeyeceğinin kesinleşmesi durumunda bu hesaba alacak kaydedilir. Bu açıklamalar ışığında kaydın aşağıdaki şekilde yapılması gerekir. ___________________/______________________ 128.ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR HS. XX 121.ALACAKLAR SENETLERİ XX ___________________/______________________ 654.KARŞILIK GİDERLERİ HS. XX 129.ŞÜPHELİ TİC.ALAC. KARŞILIĞI HS. XX ___________________/______________________ Danıştay Dördüncü Dairesinin Esas No: 1997/1152, Karar No: 1998/827 ve 10.03.1998 tarihli kararında “1 Sıra No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinde 129-Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı Hesabına alacak olarak kaydedilen tutarın 654-Karşılık Giderleri Hesabına borç olarak kaydedilmek suretiyle muhasebeleştirileceğinin belir-tildiği, davacı kurumun 1994 yılında ayırdığı şüpheli alacak karşılığı için 129 ve 690 No’lu hesapları kullanmasının hatalı olduğu, bu nedenle kesilen cezanın yerinde olduğuna” karar vermiştir. • Kredili Satışlarda Yazar Kasa Fişinin Malın Teslimi Anında Düzenlenmesi ile Kredili Satışların 127. Diğer Ticari Alacaklar Hesabında İzlenmesi Gerektiği4[4] Kredi kartı ile yapılan satışların, nakit, taksitli, senetli ve çek karşılığı yapılan diğer satışlardan hiçbir farkı bulunmamaktadır. Sadece, satışta ödeme şekli farklılık göstermektedir.Yani, kredi kartı ile yapılan ödeme bir kredili satış niteliğinde olduğundan, satışı yapan işletme, anlaşmalı olduğu bankadan belirli bir vade sonunda anlaşmaya bağlı komisyon ödeyerek satış bedelini tahsil etmektedir. Banka da müşteriden harcama bedelini tahsil etmektedir. Dolayısıyla, kredi kartı ile yapılan satışların belgelendirilmesi ve muhasebeleştirilmesi, işletmeler açısından önem arz etmektedir. Kredi kartı ile yapılan taksitlendirme işleminin 12.TİCARİ ALACAKLAR hesap grubu içerisinde izlenmesi, hem Tekdüzen Hesap 4 Bursa Valiliği Defterdarlık Gelir Müdürlüğünün 01.07.2003 tarih ve B.07.4.DEF.0.16.11/VUK: 190-03-23 sayılı yazıları 41 Planı hem de muhasebeden elde edilen bilgilerin doğruluğu açısından daha uygun olacaktır. Kredi kartı karşılığında yapılan satış sonucunda alınan fiş bir değer kaybına uğraması nedeniyle, 127 DİĞER TİCARİ ALACAKLAR, 127.01 Kredi kartı slipleri, 127.01.01…..X Bankası ……. gibi alt grup hesaplarında izlemek mümkündür. Bu düzenlemeye rağmen mükelleflerin 120. ALICILAR Hesabını Kullanmaları halinde vergi usul kanunu hükmü çerçevesinde işlem yapılması gerekir. • Kurumlarca elde edilen menkul sermaye iratlarını Gelir Tablosunun "F- Diğer Faaliyetlerden Olağan Gelir ve Karlar" bölümünde göstermeyen veya farklı bir başlık altında gösteren mükellefler adına özel usulsüzlük cezası kesileceği5. • Kurumlar vergisi beyannamesi ekinde verilen temel mali tabloların muhasebe standartlarına ve tek düzen muhasebe sistemine uymaması, önceki dönem sütunlarının doldurulmaması nedeniyle bu hali ile bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin beyanname eki gelir tablosu ve bilançolarını karşılaştırmalı olarak düzenlemesi ve bunlara ait dipnotların gösterilmesinin mevzuat gereği olduğu, mali tablolara ilişkin usul ve esaslara uymayan yükümlü adına kesilen özel usulsüzlük cezasında kesilmesi gerektiği6. V.SONUÇ; Bilanço usulünde defter tutan gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri ile getirilen tek düzen hesap planına ve bunun yanında temel mali tabloların düzenleme ilkelerine ve Tekdüzen Hesap Çerçevesi Hesap Planı ve İşleyişine riayet edilmesi gerekir. Bu belirlenen usul ve esaslara uyulmaması halinde Vergi Usul Kanununun 353.maddesinin 6.fıkrası gereği, muhalefet edilen her takvim yılı için ayrı ayrı Özel Usulsüzlük Cezası kesilmesi gerekecektir. 5 Gelirler Genel Müdürlüğünün 08.12.2003 tarih ve B.07.0.GEL.0.31/3186-4-51925 sayılı yazıları 6 Danıştay, Esas No : 1997/753, Karar No: 1998/2841 ve 02.07.1998 tarihli kararı. 42 muhasebe - vergi Vergi ve Muhasebe Uygulamalarında Sıklıkla Yapılan Hatalar - I SMMM Halil SÖYLER 1. GİRİŞ Bu çalışmanın birinci amacı, şirketlerin muhasebe kayıtlarında yer alan vergisel hataların neler olduğunu göstermek ve bu konularda bilgi sahibi olunması sağlanarak, bu tür hataların 2006 hesap döneminden başlamak üzere tekrarlanmamasını sağlamaktır. Çalışmanın ikinci amacı da grup şirketleri arasında aynı işlem ile ilgili olarak farklı yapılan muhasebe kayıtlarının tespiti ile grup şirketlerin muhasebe kayıtlarında tekdüzelik sağlanması yoluyla konsolidasyonun daha etkin bir biçimde yapılmasını sağlamaktır. Bu amaçla çalışmada öncelikle vergisel hatalar ile ilgili olan bölüm düzenlenmiş, daha sonraki bölümde de muhasebesel hata ve farklılıklar ele alınmıştır. 2. VERGİSEL DÜZENLEMELERDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN (GENELDE HATA YAPILAN) UYGULAMALAR 2.1 Mevduat Ve Kredi Faizi Tahakkukları 5228 sayılı Kanunun 59/1-b ve 59/1-c hükümleri ile, mevduat veya kredi sözleşmelerine dayanan alacak ve borçların, değerleme gününe kadar işlemiş faizleriyle birlikte dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla ilgili dönem sonları (geçici vergi ya da hesap dönemi sonu) itibariyle yapılacak değerlemede ; • TL ya da döviz cinsinden Türkiye’de ya da yabancı ülkelerde (off-shore dahil) açılmış her türlü vadeli ya da vadesiz mevduat hesapları için işlemiş sayılan faiz tutarı hesaplanarak gelir yazılacak ve vergi matrahına dahil edilecektir. • Repo işlemlerinden doğan ve değerleme gününe kadar geçen süreye isabet eden gelirlerin de hesaplanarak matraha dahil edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Maliye Bakanlığı’nın açıklamaları yakından takip edilmelidir. • Kredi faizlerinin hesaplanarak gider yazılması ve vergi matrahından düşülmesine eskiden olduğu gibi devam edilecektir. Stopaja tabi mevduat faizlerinin stopaj dahil brüt tutarı üzerinden tahakkuk ettirilmesi gerekmekte olup, bu gelire isabet eden stopaj tutarının da belli şartlarla mahsubu mümkün bulunmaktadır. 2.2 Tahsilat – Ödeme Sınırının Aşılması 8.000.- YTL’lık Tahsilat - Ödeme sınırını aşan bir hareket, banka ya da finansal kurumlar dışında (tahsilat – tediye makbuzları vb.) gerçekleştirildiğinde bu tür işlem yapanlara 337 nolu VUKGT uyarınca, birinci sınıf tüccarlar (dolayısıyla kurumlar) ile serbest meslek erbabı için bundan böyle 2006 yılında her bir işlem için, 1.290.-YTL’ndan az olmamak üzere, işleme konu tutarın %5’i nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Bu cezanın uygulanmasında, mükellef bazında yıllık üst limit yoktur. (1.290.-YTL olan asgarî maktû ceza tutarı, izleyen yıllarda yeninde değerleme oranında artarak uygulanacaktır.) Ayrıca kasa hesabımızda işletme faaliyetleri ile örtüşmeyen büyük tutarların bulunması, tahsilat ya da ödemelerin yapılması halinde olası incelemelerde dikkat çekecek konulardan biri haline gelebilecek olduğundan dönem muhasebe - vergi sonlarında kasa hesabının bakiyesi gözden geçirilmelidir. Vadeli Satışlarda: Örnek: Mükellef A, 30.000.-YTL bedelindeki bir malını satmış ve bunun faturasını düzenlemiştir. Ancak malın bedeli 5 taksit halinde ödenecektir. Fatura bedeli belirlenen limiti aştığından taksit tutarları banka, özel finans kurumları ve PTT aracılığıyla ödenecektir. Cari Hesap Kullanılmasında: İşletmelerin kendi ortakları ile diğer gerçek ve tüzel kişilerle olan ve herhangi bir ticari içeriği olmayan nakit hareketlerinde işlem tutarı 8.000.- Yeni Türk Lirasını aşıyor ise bunlar da tevsik kapsamında olacağından banka, özel finans kurumları veya PTT aracılığıyla tahsilat ve ödemeler yapılacaktır. Örnek: A işletmesi ortağı olan B işletmesinden nakit olarak borç almıştır. Bu borç ticari bir içeriği olmamakla beraber nakit hareketi söz konusu olduğundan bedelin 8.000.- Yeni Türk Lirasını aşması halinde tahsilat ve ödemeler banka, özel finans kurumları ve PTT aracılığıyla yapılacaktır. Burada belirsiz olan konu cari hesaplarda mahsup yapılması halinde (tahsilat ya da ödemenin söz konusu olmadığı hallerde) bu tür hareketlerinde bankalar üzerinden gerçekleştirilmesinin zorunlu olup olmadığıdır. (limiti geçen tutarların) MB’ı alacağın temliki halinde bu tür sözleşmelerin noterden olması gerektiğini savunmaktadır. İstanbul Defterdarlığı Usul Gelir Müdürlüğü tarafından verilen 10.03.2004 tarihli ve B.07.4.DEF.0.34.20/VUKMük.257 sayılı muktezası aşağıdaki gibidir. “323 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin Tevsiki Zorunlu Olmayan Ödemeler ve Tahsilatlar başlıklı 4’üncü maddesinde ise,“ Tevsik zorunluluğu kapsamına giren kişiler ile nihai tüketicilerin genel ve katma bütçeli idareler ile döner sermaye işletmelerine yapacakları ödeme veya tahsilat işlemlerine ilave olarak aşağıdaki kurum ve kuruluşlarda yapılan işlemler de ilave edilmiştir. 1- Sermaye piyasası aracı kurumlarında, 2- Yetkili döviz müesseselerinde, 3- Noterlerde, 4- Tapu idarelerinde yapılan işlemlere konu ödeme ve tahsilatların belirtilen kurumlar aracı kılınarak yapılması zorunlu bulunmamaktadır.” denilmektedir. Bu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde şirketinizce 10.000.000.000.-Türk Borçlar Lirasını aşan bir alacağınızın 43 Kanununun 162’nci maddesine göre düzenlenen temlik sözleşmesi ile bir başkasına devir edilmesi halinde söz konusu temlik sözleşmesinin noterde düzenlenmesi koşulu ile yapılacak borç ödemesinin banka, özel finans kurumu veya PTT aracı kılınmadan tevsik edilmesi mümkün bulunmaktadır.” 2.3 Belge Düzen Ve Kontrolü İşletmemize mal–hizmet sağlayan firmalardan gelen faturaların varlığı tek başına anlam ifade etmemektedir. Böyle bir fatura geldiğinde faturayı düzenleyen firmanın faaliyet konusunun tarafımıza kesmiş olduğu fatura içeriği ile uyumunun, fiyat ve KDV tutarlarının kontrolü yapılmalıdır. Ayrıca bir mal hareketi söz konusu olduğunda sevk irsaliyesinin kontrolü yapılmalı (sevk irsaliyesinde malların teslim edildiğini tevsik eden imzaların varlığı şarttır), harekete ilişkin ödemelerin ( banka, çek, nakit vb.) çok açık bir şekilde belgelendiriliyor ve ilgili fiş eklerinde yer alıyor olmasına özen gösterilmelidir. Faturası gelen firma ile ilgili herhangi bir şüphe oluşması durumunda müşavirinizden ilgili firmanın sahteciler listesinde yer alıp almadığı mutlaka kontrol ettirilmelidir. Sevk irsaliyelerinde yapılan usul hatalarından dolayı (fiili sevk tarihinin yazılmaması, eksik nüsha, aracın durmaması, irsaliyenin tevsik edilememesi vb.) ilgili yıl içerisinde tarafımıza üç defa ceza kesilmesi halinde oluşabilecek işyeri kapatma cezası kaldırılmış olduğundan dava açılmasına gerek bulunmamakta olup, sadece Özel Usulsüzlük cezası kesilecektir. Bu cezayı da VUK’nun 376. maddesi uyarınca indirimli olarak ödeme imkanı bulunmaktadır. Ayrıca masraf yansıtma faturalarında, hizmetin ne olduğu belirtilmeli, dağıtım anahtarları kullanılıyorsa yıllar itibari ile aynı prensipler devam ettirilmelidir. 2.3.1. Faturada Bulunması Gereken Unsurlar • Fatura numarası • Fatura tarihi Fatura , irsaliye sevk tarihinden itibaren 7 gün içerisinde kesilmesi ve fatura tarihinin irsaliye sevk tarihini 7 günden daha fazla aşmaması gerekmekte olup, her halükarda ay sonu atlanmadan sevk irsaliyesi faturaya bağlanmalıdır. • İrsaliye numarası • İrsaliye düzenlenme ve sevk tarihi 44 • • • • Maliye bakanlığı soğuk damgası Faturayı kesen - alan tarafın tam ünvanı Faturayı kesen - alan tarafın adresi Faturayı kesen - alan tarafın telefon ve faks numarası • Faturayı kesen - alan tarafın vergi dairesi • Faturayı kesen - alan tarafın vergi numarası • Faturayı kesen tarafın yukarıdaki bilgileri gösteren kaşesi ve üstüne sorumlu kişinin imzasının vurulması • Açıklamalar kısmında satılan malın veya verilen hizmetin anlaşılır biçimde açıklama olarak belirtilmesi Birden çok farklı mal satışında her malın diğerinden farklı olduğunu gösteren tam tarifinin (kodunun) detaylı olarak yazılması. Daha önce alınan mal veya hizmetlere dair alınan faturaya istinaden kesilen satış faturalarının açıklamasında ‘.... nolu faturaya istinaden’ açıklamasının yer alması. Açıklamalarda belirtilen her malın miktar olarak ifadesinin kg, adet, kutu, paket, çuval, m3, cm3... olarak ifadesi. Her bir malın birim fiyatının, tutarının, toplam tutarın, iskontoların, KDV tutarı ve / veya tutarlarının TL,USD,Euro... olarak yazılması • Fatura üzerinde yukarıda yazılan bilgiler üzerinde sonradan tükenmez kalemle yapılan düzeltmeler ve çizikler faturanın şekil şartlarını bozacağı için düzeltme yapılan tarafın uygun bir paraf atılarak ‘düzeltmeler boşluğuna tarafımızdan yapılmıştır’ yazısının yazılması, şirket damgası ve sorumlu imzasının atılması gerekir. Mahsup fişlerine ekinde yer alan faturaların mutlaka orjinallerinin bulundurulması ve üzerinde bariz yırtık, çizik...gibi tahrifat bulunmaması gerekir. Faturalar mürekkeple, makine ile veya kopya kurşun kalemi ile doldurulmalıdır. 2.3.2 Sevk İrsaliyesinde Bulunması Gereken Unsurlar • İrsaliye numarası • Fatura numarası • İrsaliye düzenlenme tarihi • İrsaliye sevk tarihi • İrsaliyeyi kesen - alan tarafın tam ünvanı • İrsaliyeyi kesen - alan tarafın adresi • İrsaliyeyi kesen - alan tarafın tarafın telefon ve faks numarası • İrsaliyeyi kesen - alan tarafın vergi dairesi • İrsaliyeyi kesen - alan tarafın vergi numarası muhasebe - vergi • İrsaliyeyi kesen - alan tarafın yukarıdaki bilgileri gösteren kaşesi ve üstüne sorumlu kişinin imzasının vurulması • Açıklamalar kısmında satılan malın veya verilen hizmetin anlaşılır biçimde açıklama olarak belirtilmesi Birden çok farklı mal satışında, irsaliyeye konu olan her bir malın diğerinden farklı olduğunu gösteren tam tarifinin (kodunun) detaylı olarak yazılması. Faturada belirtilen mallar için yapılan açıklamalarla aynen örtüşmesi gerekir. Faturalara ekli irsaliyelerin mutlaka orjinallerinin bulundurulması ve üzerinde bariz yırtık, çizik...gibi tahrifata uğramaması gerekir. İrsaliyeler; sabit kalemle veya daktiloda karbon kullanılarak veya, bilgisayarda print edilmek suretiyle yazılabilir. 206 seri nolu VUK Genel Tebliği uyarınca sevk irsaliyesi asgari üç nüsha olarak düzenlenmesi ve iki nüshasının taşıtta bulundurulması gerekmektedir. Söz konusu tebliğde en az üç nüsha düzenlenmeyen sevk irsaliyesinin hiç düzenlenmediği varsayılır. 2.3.3 Fatura Ve İrsaliyelerle İlgili Karşılaşılabilecek Özellikli Durumlar • Faturanın Mal Tesliminden Önce Düzenlenmesi Satılan mallara ilişkin faturaların malın tesliminden önce düzenlendiği ve malın daha sonra sevk edildiği durumlarda, faturayı düzenleyenler malın daha sonra sevk edileceğini faturada belirteceklerdir. Malın tesliminden sonra faturaya malın teslim tarihi ve irsaliye numarası şerh verilerek fatura ve sevk irsaliyesi ilişkilendirilmelidir. • İhracat ve İthalat İşlemlerinde Sevk İrsaliyesi: İthalat ve ihracat işlemlerinde nakil vasıtalarındaki malların mevcudu tespit edilip mühürlendikten sonra Gümrük İdaresince verilen resmi belgelerin sevk irsaliyesi olarak kabul edilebilir. Ancak uygulamada ithal veya ihraç edilen mallara ilişkin olarak örneğin ithal edilen 300 ton mal için Gümrük İdarelerince tek bir belge düzenlenmektedir. Oysa bu mal 15'er tonluk 20 ayrı kamyonla taşınabilmektedir. Bu durumda Gümrük İdaresince düzenlenmiş resmi belgenin sevk irsaliyesi yerine geçmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, ithalatçının her bir nakil vasıtası için ayrı ayrı sevk irsaliyesi düzenlemesi ve taşıtta bulundurması gerekmektedir. (Kanunda, ithal edilmiş olan veya ihraç edilecek olan malların sevk irsaliyesine bağlanmasına ilişkin hüküm bulunmamakla beraber taşınmakta muhasebe - vergi olan ticari nitelikteki tüm mallarda irsaliye aranacağı yolundaki anlayış sonucunda ithal ve ihraç malları da dahil her türlü ticari mal taşınmasında irsaliye sorulmaktadır.) İhracat işlemlerinde malın depolardan gümrüğe kadarki nakli Türkiye’de gerçekleşmiş bir nakil olduğu için bu işlemlerin sevk irsaliyesiyle ve Türkiye’den çıktıktan sonraki hareketi ise Gümrük İdaresince verilen resmi belgelerle tevsik edilmesi gerekir. • Satın Alınan Malın Doğrudan Bir Başka Mükellefe Gönderilmesi: Bir mükellefin başka bir mükellefe teslim edilmek üzere, üçüncü bir şahsa talimat vermek suretiyle mal sevkettirmesi durumunda, irsaliye aşağıdaki örnekte açıklandığı şekilde düzenlenecektir. Örnek: X A.Ş.’ ni toptancı Y arayarak, perakendeciye kendi adına mal sevkiyatı yapılmasını istemiş olsun. Bu durumda X, irsaliyeyi düzenleyecek, bir nüshasını kendisine saklayacak, diğer iki nüshasını ise alıcı Z'ye verilmek üzere taşıtta bulunduracaktır. (Araçta iki nüsha irsaliye bulundurulması zorunludur.) Bununla birlikte irsaliye üçten fazla nüsha düzenleniyorsa bir örneğini, eğer üç nüsha düzenleniyorsa bir fotokopisini siparişi veren Y'ye yollayacaktır. Sevk irsaliyesinin müşteriler bölümüne ise ''Y adına Z'ye teslim edilmek üzere'' ibaresini yazacaktır. Her üç firmanın da faturalarını kayıtlara alırken bu irsaliyelerle ilişkilendireceği tabiidir. • Birkaç Noktaya Yapılan Taşımalarda Mal Miktarı ve/veya Çeşidindeki Değişiklikler: Bir mükellefin birden çok işyerleri ile şubeleri arasındaki mal sevkiyatında yaşanabilecek mal miktar ve/veya çeşit değişikliklerinde, aşağıdaki örnekte açıklandığı gibi sevk irsaliyesi düzenlenmelidir. Örnek: Gümrükten çekilen ithal makina aksamını merkezden Ankara ve Malatya fabrikalarına götüren X A.Ş.'ne ait kamyonet, Malatya fabrikasına giderken Ankara'dan aldığı bir miktar numune malı da götürecektir. Numune malın Ankara - Malatya arasında sevk irsaliyesi olmaksızın hareket etmesi mümkün değildir. Bu durumda ya sadece numune mal için bir sevk irsaliyesi düzenlenerek makina aksamına ait irsaliye ile birlikte araçta bulundurulmalıdır ya da yeni bir sevk irsaliyesi düzenlenmeli ve bu irsaliyede hem makina aksamı hem de numune mala ait bilgiler yer almalıdır. Diğer taraftan, makina aksamına ait ilk sevk irsaliyesi artık malla birlikte Malatya’ya gitmeyeceğinden üzerinde yazılı olan ''Malatya Fabrikası'' çizilerek o da fiili duruma uydurulmalıdır. 45 2.4 Sorumlu Sıfatı İle Stopaj Ve Kdv’nin Tahakkuk Etmesi Gerekli Durumlar Vergi uygulamalarında sorumlu sıfatı ile stopaj ve KDV’nin birlikte veya ayrı ayrı tahakkuk ettirilerek kayıtlara alınması gereken birçok farklı düzenleme bulunmaktadır. Sorumlu sıfatı ile stopaj ve KDV’nin gecikmeli olarak yerine getirilmesi ya da hiç yerine getirilmemesi tarhiyat konusu olmaktadır. Aşağıda firmaların en çok karşılaştığı hususlar özetlenecektir. 1- Serbest meslek faaliyeti çerçevesinde merkezi yurtdışında olan firmalara yapılan ödemelerde SS Stopaj ve KDV olabileceği unutulmamalıdır. (ilgili ülke ile imza altına alınmış çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları gözden geçirilmelidir) 2- Royalty bedelleri üzerinden (Gayri maddi hak olarak değerlendirildiğinden) % 22 stopaj oranı dikkate alınarak brütleştirme yapılmalı, ayrıca SS KDV’de kayıtlara aktarılmalıdır. ( royalty bedeli ödenecek olan ülke ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları çerçevesinde protokol söz konusu ise daha düşük oranda stopaj ödenmesi söz konusu olacağından durum göz ardı edilmemelidir.) 3- Gayrimenkul kiralamalarında (işyerinde sadece SS Stopaj söz konusudur, otomobilde hem SS Stopaj hem de KDV söz konusudur), kiralayan tarafın gerçek kişi olması durumunda kiracı tarafından yapılacak ödemelerden SS stopaj ve KDV hesaplanarak kayıtlara alınması unutulmamalıdır. 4- Esnaf muaflığından yararlananlara mal ve hizmet alımları karşılığında yapılan ödemelerden; GVK’nun 94. maddesinin 13.bendinin a,b,c ve d alt bentleri gereğince Gider Pusulası düzenlemek suretiyle % 2 ile % 20 arasında değişen oranlarda stopaj yapılması gerekmektedir. 5- Çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller ve hizmetler için yapılan ödemelerden; GVK’nun 94. maddesinin 11.bendinin a ve b alt bentleri gereğince Mühtahsil makbuzu düzenlemek suretiyle % 1 ile % 4 arasında değişen oranlarda stopaj yapılması gerekmektedir. Ayrıca bazı durumlarda, matrah bedeli üzerinden % 2 oranında borsa tescil ücreti ve gerekli şartların oluşması halinde % 1 oranında bağkur kesintisinin de yapılması gerekmektedir. 6- Uygulamada sıklıkla karşılaşılan konulardan olan; gerçekte serbest meslek faaliyeti çerçevesinde verilmesi gereken ve SMM’na bağlanması gereken hizmetler için (çeşitli branşlarda çalışan doktorlardan, Üniversite Öğretim Görevlilerinden alınan hizmetler gibi) gider pusulası düzenlenerek % 46 10 stopaj ile yetinildiği görülmektedir. Ancak doğru olan uygulama her ne kadar gider pusulası ile belgeleme yapılsa dahi gerçek mahiyeti itibariyle bu tür hizmetlerin niteliğine göre % 17 (Öğretim Görevlilerinden alınan hizmetler) veya % 22 stopaja tabi tutulması gerekmekte olup ayrıca SS KDV’nin de kayıtlara alınması gerekmektedir. 7- Yurtdışına, finansal kiralama şirketlerine yapılan ödemeler, %1 oranında brütleştirilmek suretiyle hesaplanan SS Stopaj muhtasar beyannamede gösterilmelidir. 8- 89 no.lu Tebliğ A/1 bölümü ile (91 nolu KDVGT), KDV Kanunu’nun 9 uncu maddesine istinaden bazı kurum ve kuruluşlara bazı hizmet alışları için KDV sorumluluğu getirilmiştir. Buna göre, sorumluluk getirilen mükellefler sorumluluk getirilen işlem bedelleri üzerinden hesaplanan KDV’nin bir kısmını (%50’sini veya 1/3 ünü) satıcılara ödemeyip sorumlu sıfatıyla vergi dairesine ödeyeceklerdir. 9- Hurda metal, plastik, cam ve kağıt teslimlerinde SS KDV uygulamasına son verilmiştir. Ancak buna rağmen bu tür teslimler KDV’sine tabi tutulursa bu işlemden 9/10 KDV tevkifatı yapılmalıdır. 10- 96 nolu KDVGT uyarınca işgücü teslimlerinde 9/10 KDV tevkifatı yapılması unutulmamalıdır. 11- SS KDV hesaplamalarını aylık olarak KDV 2 Beyannamesi ile beyan ederek ödemelerini yapmayı unutmamalıyız. SS KDV hesaplamaları özellikle devreden KDV’si olan firmalarda KDV ödemesinden kaynaklanan finansman yükü oluşturmaktadır. 2.5 İşletme İle İlgili Gelen – Giden Resmi Evraklarda Düzen Ve Takip İşletmemize gelen ödeme emirleri, haciz bildirimleri, icra takip belgeleri, her türlü ihbarnameler vb. resmi evrakları yetkisiz kişilerin teslim almasını önleyici ve yetkili kişilerce bu evrakların teslim alınmasını ve ilgili departman ya da kişilere iletilmesini sağlayacak sistem ve prosedürler kurulmalıdır. Bu tür bir sistem kurulmadığı taktirde teslim alınan evraklar ile ilgili olarak yasal sürelerinde gerekli itirazlar yapılamayabileceği gibi gerekli davaların açılamaması nedeniyle mali risklerle karşılaşılabileceği unutulmamalıdır. Ayrıca işletmenin ilişkili olduğu tüm kurum ya da kişilerle yapılan yazışmalar düzgün bir şekilde klase edilerek yasal süreleri içerisinde muhafaza edilmelidir. Özellikle KDV ve Stopaj ile ilgili mahsup işlemlerinde ileride sorunlar ile muhasebe - vergi karşılaşılması istenmiyorsa, sadece mahsup dilekçesinin verilmesi ile yetinilmemeli, ilgili mahsuplar sonuçlanıp dosyalar kapatılıncaya kadar konu üzerinde yeterli titizlik ve çalışma gösterilmelidir. 2.6 Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler İle İlgili Önemli Hususlar Bir giderin kanunen kabul edilmeyen gider niteliğinde kabul edilebilmesi için; öncelikle işletme faaliyetleri ile ilgili bir giderin oluşması daha sonra, vergi kanunlarınca bu tür giderlerin indirimine müsaade edilmemesi gerekmektedir. Dolayısıyla işletme faaliyetleri ile ilgisi olmayan (ortağın evine aldığı plazma TV, oturma grupları ya da yaptığı tatil gibi ) giderler, KKEG olarak değil, ortaklardan alacaklar hesabında kayıtlara alınmalıdır. İşletmelerde ağırlıklı olarak KKEG olarak dikkate alınacak gider kalemleri aşağıda özetlenmiştir. • MTV • Özel İletişim Vergileri (turkcell ya da turk telekom) • Özel İşlem Vergileri • Ödenen gecikme faizi, cezaları ( kamu kurum ve kuruluşlarına) • Önceki döneme ilişkin giderler • Nedeni bulunamayan sayım noksanlıkları (kasa, stoklar vb.) • VUK’na uygun şekilde ayrılmayan karşılıklar ( Şüpheli ticari alacak, stok değer düşüklüğü, menkul kıymet değer düşüklüğü vb.) • Bağış ve Yardımlar • Kıdem tazminatı karşılığı • Belgesiz giderler ( VUK uyarınca tevsiki zaruri olmayan dışında kalan) • Alınan vadeli çek reeskontundan kaynaklanan giderler, KKEG’in katma değer vergisininde indirim konusu yapılamayacağı unutulmamalıdır. KKEG’ler tekdüzen hesap planı iki farklı şekilde muhasebeleştirilmesi mümkündür : • 689 Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar Hesabında muhasebeleştirilebileceği gibi, • İlgili gider hesapları bazında da muhasebeleştirilebilir. Ancak her iki türlü muhasebe kayıt tarzında da, KKEG’ler alt hesap bazında detaylandırılmalıdır. Ayrıca nazım hesaplarda da takip edilebilir. vergi uygulamaları 47 Vergi Ziyaı Cezasının Geçmişe Yönelik Olarak Uygulanması M. Önder TEKİN Danıştay Tetkik Hakimi I- GİRİŞ 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun vergi ziyaı cezasının hesaplanma yöntemine ilişkin 344. maddesinde yer alan “…bu ceza ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanun’un 112. maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur…” hükmünün iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2005 tarih ve E. 2001/3, K. 2005/4 sayılı Kararı’nın 20.10.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren yaratacağı hukuki sonuçlar konusunda yapılan tartışmalar, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na geçici 27. madde ekleyen 5479 sayılı Kanun’un 13. maddesi ile yeni bir boyut kazanmış bulunmaktadır. 5479 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 12. maddesi Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 344. maddesini yeniden düzenlemektedir. Madde hükmüne göre, vergi ziyaı suçu işleyenler, verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası ile cezalandırılacaklardır. Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararı ile Anayasa’nın 38. maddesi kapsamında kabul ettiği vergi ziyaı cezasının hesaplanmasında esas alınacak oranın, iptal kararı gereğince yasayla belirlenmiş olması ve ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesileceği hükmüne yer verilmiş olması nedeniyle yürütme organın ceza belirlemesindeki rolü ortadan kaldırılmış bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesi doğrultusunda yapılan düzenlemelerin Kanun’un yayınlandığı tarihten itibaren işlenecek vergi ziyaı suçlarına ve kesilecek vergi ziyaı cezalarına uygulanmasında hukuken tartışılması gereken bir yön bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi de birçok kararında, ceza siyasetinin gereği olarak yasa koyucunun kuralları belirleme yetkisinin bulunduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.2004 tarih ve E. 2002/94, K. 2004/45 sayılı Kararı’nda; “…Hukuk Devletinde, kuşkusuz, ceza siyasetinin gereği olarak yasa koyucu, Anayasa’nın ve Ceza Hukuku’nun temel ilkelerine bağlı olmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek hangi eylemlerin suç sayılacağını ve bunlara verilecek cezanın türü ve miktarı ile artırım ve indirim nedenleri ve oranları ya da bireyselleştirme şekil ve şartları öngörebileceğini…” vurgulamıştır (1). Anayasa Mahkemesi’nin 4616 sayılı Kanun’un 4758 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 1. maddesinin 4. fıkrasının iptaline ilişkin 15.10.2003 tarih ve E. 2003/84, K. 2003/89 sayılı Kararı’na yazılan karşı oy da; yasa koyucunun Anayasa ve Ceza Hukuku’nun genel ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla suç işlenmesinin önlenmesini ve suçluların ıslahını temin için kanun yapmasının Anayasa’dan kaynaklanan görevi olduğu, bu görevini yerine 48 getirirken de bazı ölçütlere yer vermek ve adaletli olmak koşuluyla hükümlü ve sanıklarla ilgili bazı kurallar koyması, yasadan istifade edecek suçların türlerini belirlemesi, mahkumiyet sürelerinden indirilecek ceza miktarını saptaması, gibi takdir hakkına ilişkin yetkileri kullanmasının hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu görüşüne yer verilmiştir (2). Anayasa Mahkemesi kararlarından yapılan alıntılardan da anlaşılacağı üzere, yasa koyucunun “Anayasa’nın ve Ceza Hukuku’nun genel ilkelerine uygun olmak” ve belirli olması koşuluyla vergi ziyaı suçunu işleyenlere verilecek ceza miktarlarını belirleme yetkisi bulunmaktadır. Yasa koyucu da bu yetkisini kullanmıştır. Burada tartışılan konu 5479 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle 213 sayılı Kanun’a eklenen geçici 27. maddeden kaynaklanmaktadır. Makalenin bundan sonraki bölümünde, vergi ziyaı cezasının geçmiş dönemlere de uygulanacağını kurala bağlayan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun geçici 27. maddesinin Anayasa’nın 38 ve 138. maddelerine uygunluğu konusundaki görüşlerimizi paylaşacağız. II- VERGİ USUL KANUNU’NUN GEÇİCİ 27. MADDESİ HÜKMÜNÜN GEÇMİŞE YÖNELİK OLARAK UYGULANMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ 5479 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na eklenen geçici 27. maddede; “01.01.2006 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak bu tarihten sonra ortaya çıkan ve vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren fiiller için ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir. Bu ceza; vergi ziyaına 359. maddede yazılı fiillerle sebebiyet verenlere üç kat, bu fiillere iştirak edenlere bir kat, vergi incelemesine veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden sonra verilenler hariç olmak üzere, kanunî süresi geçtikten sonra verilen vergi beyannameleri için de yüzde elli oranında uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. Yasa koyucu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 344. maddesinde yer alan vergi ziyaı cezasının hesaplanma yöntemine ilişkin düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hukuki boşluğun vergi uygulamaları doldurulması amacıyla yaptığı bu yeni düzenlemede, maddenin yürürlük tarihinden önceki dönemlere ilişkin olan ve bu tarihten sonra ortaya çıkan fiillerinde cezalandırılması amacını gütmüştür. “Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar” başlıklı Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında; “Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” denilmektedir. Anayasa’ya ve Türk Ceza Kanunu’na göre suçların kanunla belirlenmesi “suçta kanunilik”, cezaların da kanunda gösterilmesi “cezada kanunilik” ilkesini oluşturur. “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” kuralı çağdaş hukukun vazgeçilmez temel ilkelerinden biridir. Bu ilkelerle kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri sağlanmakta, temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11 ve İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin 7. maddelerine göre, hiç kimse işlendikleri sırada milli veya milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkum edilemez. Bunun gibi, suçun işlendiği sırada uygulanan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Bu hüküm, Amerikan Sözleşmesi’nin 9. maddesi ve Afrika Sözleşmesi’nin 7. maddesinde de düzenlenmiştir. Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 15. maddesinin birinci fıkrasına göre de; hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem ya da ihmalden ötürü suçlu bulunamaz, hiç kimseye işlendiği zaman verilebilecek cezadan daha ağır bir ceza verilemez ve suçun işlenmesinden sonra, bir suça daha hafif bir ceza öngören bir yasa değişikliği yapıldığında, fail yapılan bu değişiklikten yararlanabilecektir. Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2/2. maddesinde de; bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşir olunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehinde olan kanunun uygulanacağı, 5237 vergi uygulamaları sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nun 7/2. maddesinde ise, suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanunun uygulanacağı ve infaz edileceği şeklindeki düzenlemeler ile evrensel ilkelere paralel genel hükümler konulmuştur. Anayasa’ya ve Türk Ceza Kanunu’na göre suçların kanunla belirlenmesi “suçta kanunilik”, cezaların da kanunda gösterilmesi “cezada kanunilik” ilkesini oluşturur. “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” kuralı çağdaş hukukun vazgeçilmez temel ilkelerinden biridir. Bu ilkelerle kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri sağlanmakta, temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmaktadır. Yasama organı kamu düzeninin korunması için ceza hukuku alanında düzenleme yaparken, Anayasa’nın yasaklayıcı ve buyurucu kuralları içinde hareket etmek ve ceza hukukunun genel ilkelerine bağlı kalmak zorundadır. Suç işleyenin suçu işlediği tarihte ne kadar ceza ile karşılaşacağını bilmesi gerekir. Daha sonra cezanın azaltılması durumu hariç, herkes suçu işlediği günde yürürlükte olan kurala göre cezalandırılır. Bu, kişiler için Anayasa ile güvenceye alınmış bir haktır. Suç ve cezaların yalnızca yasayla konulup kaldırılması da yeterli olmayıp kuralların kuşkuya yer vermeyecek biçimde açık ve sınırlarının da belli olması gerekir. Bu bağlamda cezanın yasallığı ilkesi, bir suça uygulanacak yaptırım türlerinin, ölçülerinin hangi sınırlar içinde uygulanacağının, nelerin hangi ölçüde hafifletici veya ağırlaştırıcı neden olacağının da kurala bağlanmasını gerekli kılar. Anayasa Mahkemesi’nin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “vergi ziyaı cezasının hesaplanma yöntemine ilişkin” 344. maddesi hükmünün iptaline dair 06.01.2005 tarih ve E. 2001/3, K. 2005/4 sayılı Kararı’nın Gerekçesi’nde, cezaların yasallığı ilkesinin uzantısı olan cezaların belirliliği ilkesine yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin anılan Kararı’nın Gerekçesi’nde; “… İtiraz konusu kuralda düzenlenen vergi ziyaı cezası, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülük karakteri taşımayan, ancak vergi ziyaı suçu işleyenlere öngörülen bir yaptırımdır. Bu durum gözetildiğinde cezanın hesaplanmasında esas alınacak olan oranların yasayla belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur. 49 Kuralda, ziyaa uğratılan verginin bir katına eklenecek olan cezanın hesaplanmasında esas alınacak olan gecikme faizi oranının Bakanlar Kurulu tarafından ne zaman belirleneceğinin bilinmemesi ve bu durumun sonuçta öngörülecek ceza miktarında belirsizliğe yol açacak olması, Anayasa’nın, 38. maddesinde sözü edilen ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur ve 2. maddesindeki “hukuk devleti” ilkelerine aykırılık oluşturur.” görüşüne yer verilmiştir. Vergi ziyaı cezasının suçun işlendiği tarihte belirli olmaması nedeniyle aynı vergilendirme döneminde vergi ziyaı suçu işleyen mükelleflerin ödeyeceği ceza miktarları farklı olacağından, vergi ziyaı cezasının hesaplanma yönteminin Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle Ordu Vergi Mahkemesi Hakimi olarak görev yaptığımız dönemde, yapmış olduğumuz itiraz başvurusu doğrultusunda düzenlemeyi iptal eden Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi de, ceza miktarının belirsizliğine dayanmaktadır. 5479 sayılı Kanun’un 13. maddesinde yer alan; “01.01.2006 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak bu tarihten sonra ortaya çıkan ve vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren fiiller için ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir.” şeklindeki düzenleme “cezaların yasallığı” ilkesinin uzantısı olan “belirlilik” ilkesine aykırı bir düzenlemedir. 01.01.2006 tarihinden önce vergi ziyaı suçunu işleyenlere kesilmesi gereken vergi ziyaı cezası miktarının hesaplanmasını düzenleyen hükümler Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir. Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle hukuk aleminde varlığı sona eren düzenlemenin uygulanması olanağı kalmamıştır. Bu hükmün yürürlükte olduğu dönemde; vergi ziyaı cezaları, ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanun’un 112. maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle 50 bulunduğundan, ihbarnamenin düzenlediği tarihte vergi ziyaı cezası miktarı hesaplanıyordu. Vergi ziyaı suçunu işleyen kişilerin adlarına vergi ziyaı cezası ihbarnamesi düzenlenmeden ceza miktarını bilmeleri olanağı bulunmamaktadır. Eski düzenlemenin yürürlükte olduğu vergi ziyaı suçunu işleyenlerin, bu suçu işlediklerinin 01.01.2006 tarihinden sonra tespit edilmesi halinde, iptal edilen hükme göre 01.01.2006 tarihine kadar bir vergi ziyaı ceza ihbarnamesi düzenlenmediğinden, Anayasa Mahkemesi iptal kararı gereği doğan hukuki boşluktan yararlanmaları evrensel hukuk ve cezaların yasallığı ilkeleri gereğidir. Aksi bir düşünce, “ceza kanunlarının geriye yürümezliği ilkesine” aykırılık oluşturacaktır. İptal edilen hükme göre adlarına vergi ziyaı cezası ihbarnamesi düzenlenmemesi nedeniyle ödeyeceği vergi ziyaı cezası miktarı belli olmayan bu kişiler adına yeni kanun uyarınca vergi ziyaı cezası hesaplanması ceza kanunlarının aleyhe sonuç doğuracak şekilde geriye yönelik olarak uygulanması anlamına gelecektir. Geçmişe uygulanacak şekilde getirilen düzenleme Anayasa’nın 38. maddesine aykırıdır. Anayasa’nın 38. maddesine aykırı düşüncesinde olduğumuz geriye yönelik olarak uygulanan düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını etkisizleştirdiği için Anayasa’nın 138. maddesi yönünden de değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa’nın “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinin dördüncü fıkrasında; “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” kuralı yer almaktadır. Anayasa’nın bu kuralı uyarınca, yasama, yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları, yasama organının yapacağı düzenlemelerde de daha önce aynı konuda verilen yargı kararlarını etkisiz kılacak biçimde yasa yapamayacağı yükümlülüğünün bulunduğu hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve seçiktir. Bu kural, gerek mahkeme kararlarında ve gerekse doktrinde net ve açık olarak “Mahkeme kararlarına uymak zorunludur” şeklinde ifade edilmektedir. Anayasa’nın yukarıda yer verilen vergi uygulamaları 138. maddesinde, “yürürlüğün durdurulması” kararı veya “esas hakkındaki kararı” veya “iptal hakkında verilen kararı” şeklinde bir ayrım yapılmamış, sadece, “…mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” kuralına yer verilmiştir. Bu karar, ister yürürlüğün durdurulmasına ilişkin olsun, ister davanın esasına ilişkin olsun, fark olmaksızın yasama, yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. 5479 sayılı Kanun’un 13. maddesinde yer alan geçmişle yönelik düzenleme, Anayasa Mahkemesinin vergi ziyaı cezasının hesaplanma yöntemine ilişkin düzenlemenin iptaline dair kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırıcı nitelikte bir düzenlemedir. İptal edilen hüküm uyarınca adına vergi ziyaı cezası kesilmesi mümkün olmayanlara geçmişte işledikleri fiiller nedeniyle vergi ziyaı cezası kesilebilecektir. Düzenleme Anayasa’nın 138. maddesine de aykırıdır. III- SONUÇ Hukuk Devleti ilkesi uyarınca, yasa koyucu ceza siyasetinin gereği olarak, Anayasa’nın ve Ceza Hukuku’nun temel ilkelerine bağlı olmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek hangi eylemlerin suç sayılacağını ve bunlara verilecek cezanın türü ve miktarı ile artırım ve indirim nedenleri ve oranları ya da bireyselleştirme şekil ve şartları öngörebilme yetkisine sahiptir. Vergi ziyaı cezasının hesaplanma yöntemine ilişkin kuralın Anayasa Mahkemesi’nce iptalinden sonra, yasa koyucunun yeniden düzenlediği vergi ziyaı cezasına dair kuralın “ceza kanunlarının geriye yürümezliği” ve “mahkemelerin bağımsızlığı” ilkelerine ve dolayısıyla Anayasa’nın 38 ve 138. maddelerine de aykırı olduğu kanaatine varılmaktadır. (1) 14.05.2005 tarih ve 25815 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. (2) 17.12.2003 tarih ve 25319 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Not: Bu yazı Yaklaşım Dergisi / Haziran 2006 / Sayı: 162’de yayınlanmıştır. seçme yazılar 51 Niçin 49 işçi Prof. Dr. Şükrü KIZILOT GEÇEN hafta bir holdingin genel müdürüne "Sizde toplam kaç kişi çalışıyor?" diye sorduğumda, yaklaşık 350 kişi dedi. Ardından da tebessüm ederek devam etti: "Yalnız Hocam, bizim grupta, hiçbir şirkette 49 kişiden fazla çalışmaz." Meraklı gözlerle kendisine baktığımı görünce, açıklama yapma gereği duydu: "İşçi sayısı 49’u aşarsa, hemen yeni bir şirket kurarız. İşçileri de o şirkette işe başlatırız. Ancak, hiçbir şirketimizde, 49’dan fazla çalışan yoktur!.." Nasıl ilginç değil mi? Holdinge bağlı çok sayıda şirket var. Hatta şirketlerin hepsi aynı binada. Her şirkete, çalışanların sayısı bakımından göz attığımızda 30-40, en fazla da 49 işçi çalışıyor. MERAK EDİLEN SORU Merak ettiğiniz soruyu adınıza ben sordum: "Niçin 49 işçi?" "Hocam biliyorsunuz, 50 ve daha fazla işçi çalıştırdığınızda, durum değişiyor ve işçi sayısına bağlı yükümlülükler başlıyor." Olay anlaşılmıştı. İnce bir hesap vardı. Bilmeyenler için açıklayalım: Aynı il sınırları içinde 50 ve daha fazla işçi istihdam eden işverenin: - Yüzde 2’si oranında "terör mağduru" çalıştırması gerekiyor. Aksi halde, çalıştırmadığı her bir terör mağduru için, her ay itibariyle "asgari ücretin 10 katı" yani ayda 5 bin 310 yılda 63 bin 720 YTL "idari para cezası" uygulanır. - Yüzde 3’ü oranında "özürlü" ve yüzde 1’i oranında "eski hükümlü" istihdam etme zorunluluğu var. Buna göre, 3 özürlü ve bir eski hükümlü çalıştırmayan işverene, ayda 7 bin 020 yılda 84 bin 240 YTL idari para cezası uygulanacak. Bitmedi, devam ediyor; - İşyerinde, işgüvenliği ile görevli mühendis ya da teknik eleman istihdam etmeleri gerekiyor. - İşverenler, kıdem ve ihbar tazminatı ödeseler bile, geçerli sebep göstermeden işçiyi çıkaramıyorlar (Bu yasak 30 ve üstünde işçi çalıştıranlar için uygulanıyor). Çıkardıkları takdirde mahkeme işe iade ediyor. Buna rağmen işçiyi çalıştırmazsa, işçiye en az dört aylık en çok sekiz aylık ücreti tutarında kıdem tazminatı ödemek zorunda... Ayrıca, mahkeme kararının kesinleşmesine kadar çalıştırmadığı süre için, işçiye en çok dört Md.21). Liste uzayıp gidiyor. Ancak, bu kadarı yeterli... ÇÖZÜM GEREKİYOR Yukarıdaki holding yöneticisinin, "49 işçiden fazla çalıştırmıyoruz" sözünü okuyan birçok işverenin "Evet biz de öyle yapıyoruz" diyeceğini tahmin ediyorum. Türkiye istihdam üzerindeki yükler bakımından, bir dünya rekoruna sahip. Örnek vermek gerekirse, net asgari ücretin yüzde 70’i oranında yük var. Bu oran, kıdem tazminatı yükü dahil edildiğinde, yüzde 80’i buluyor. Bazı iş kollarında, oran daha yüksek oluyor. Buna ek olarak, fazla işçi çalıştıranın, ilave bazı yükümlülüklerle adeta cezalandırılması, işsizlik oranının yüksek olduğu ve bir türlü gerilemediği ülkemizde, istihdam yaratılmasını engelliyor. Çalışanların da yüzde 52’si "kayıtdışı istihdam" ediliyor. Aslında, yapılması gereken yapılanın tam tersi. Bir işyerinde çalıştırılanların sayısı arttıkça, istihdam üzerindeki prim ve vergi yükünün, kademeli olarak indirilmesi gerekiyor. Bir deneyin, bakın herşey çok daha güzel olacak... Not: Bu yazı 15.06.2006 tarihli Hürriyet Gazetesinden alınmıştır. seçme yazılar 52 Meslek mensuplarının sorumluluğu Dr. Veysi SEVİĞ "Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Yasası"nın birinci maddesinde yasanın amacı, 2/A maddesinde ise muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğinin konusu belirlenmiş bulunmaktadır. Meslek mensuplarının sorumlulukları ise Vergi Usul Yasası'nın mükerrer 227'nci maddesinde belirlenmiştir. Yasal düzenleme gereği olarak Maliye Bakanlığı vergi beyannamelerinin 3568 sayılı serbest muhasebecilik, serbest muhasebeci mali müşavir veya yeminli mali müşavirler tarafından imzalanması mecburiyetine getirmeye, bu mecburiyeti beyanname çeşitleri, mükellef grupları ve faaliyet konuları itibariyle ayrı ayrı uygulatmaya, bu uygulamalara ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili bulunmaktadır. Vergi Usul Yasası'nın 227'nci maddesinde yer alan yetkilendirme ile beraber Maliye Bakanlığı uygulamaya yönelik usul ve esasları da belirlemeye, bu hükme göre beyannameyi imzalayan veya tasdik raporu düzenleyen meslek mensuplarının imzaladıkları beyannamelerde veya düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını oluşturan belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkan vergi ziyaına bağlı olarak salınacak vergi ve ceza, gecikme faizlerinden mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacağı ayrıca hükme bağlanmış bulunmaktadır. Konuya ilişkin olarak ortaya çıkan bir uyuşmazlıkta Danıştay 4'üncü Dairesi "Muhasebecilerin sorumluluğu, imzaladıkları beyannamelerde yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını oluşturan belgelere uygun olmamasından doğduğunu" bu nedenle de düzenlenen "...faturalar karşılığında yüzde 5 komisyon geliri elde ettiği varsayımına dayanılarak Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227'nci maddesi uyarınca muhasebecinin sorumluluğuna girmeyeceği yönünde karar verilmiş bulunmaktadır. (Danıştay 4'üncü Daire E.No: 2004/1877, K.No: 2005/347) Söz konusu kararın dayanağını beyannameleri imzalayan muhasebecilerin imzaladıkları beyannamelerde yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını oluşturan belgelere uygun olmamasından doğan, bir başka ifadeyle defter kayıt ve belgeleri ile beyannamelerin birbirleriyle tutarsız olmasından kaynaklanan bir sorumluluk olduğu görüşü oluşturmuştur. Bu görüşe karşılık söz konusu kararda yer alan karşı oy görüşe göre de "meslek mensuplarının" ...kendilerine ibraz edilen belgelerin, muhasebe kurallarına uygun olarak, kanuni defterlere kaydedilmesinden ve mali tablolara aktarılmasından ve harici araştırmayı gerektirmeden sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olduğu anlaşılabilen belgelerden de sorumlu olacakları gibi miktar ve tutar itibariyle işletmenin faaliyet konusuna veya iş hacmiyle mütenasip olmayan belgeler ile ticari örf ve teamüle uygun olmayan belgelerin de kullanılmaması hususu da meslek mensubunun sorumluluğu kapsamındadır." Bu nedenle beyannameyi imzalayan meslek mensubunun imzaladığı beyannamede yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygunluğunun sağlanması hususu sadece yüzeysel inceleme ile değil, var olan bazı bulguların değerlendirilmesine de yönelik olmalıdır. Diğer yandan serbest muhasebeci ve serbest muhasebeci mali müavirler için öngörülen sorumluluk çerçevesinde müşterek ve müteselsil sorumlu olarak haklarında takibata geçilebilmesi için ziyaa uğratılan vergi ve kesilen cezaların asıl mükellef açısından miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesi diğer bir deyimle, verginin tahakkukunun yanı sıra tüm kanun yollarına başvurmak suretiyle verginin kesinleşmesi gerekmekte olup, ziyaa uğratılan vergi ve cezaların ancak miktar ve mahiyetinin kesinleşmesinden sonra serbest muhasebeci ve serbest muhasebeci mali müşavirlerden müşterek ve müteselsil sorumluluk kapsamında istenmesi mümkün olacaktır. Bu konuda da oluşan yargı kararı uyarınca "213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227'nci maddesindeki müşterek ve müteselsil sorumluluk kapsamında serbest muhasebeci mali müşavir olan davacının ödeme emri aşamasında takip edilmesi" mümkündür. (Danıştay 4. Daire E.No: 2002/4557, K.No: 2004/2480) Ancak, meslek mensuplarının özellikle karşıt inceleme konusunda karşılaştıkları hukuki nitelikteki sorunlar dikkate alındığında, konuya ilişkin düzenlemelerin yetersiz kaldığı hususu daha kolay anlaşılmaktadır. Not: Bu yazı 23.06.2006 tarihli Dünya Gazetesinden alınmıştır. mevzuat değişiklikleri ¾ 02.05.2006 tarih ve 26156 sayılı Resmi Gazete’ de Özel Tüketim Vergisi Kanununda, Katma Değer Vergisi Kanununda Ve Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun No: 5493 yayınlanmıştır. Bu kanun ile, ihracat rejimi kapsamında yurt dışına çıkarılacak eşyayı taşıyan kamyon, çekici ve soğutucu ünitesine sahip yarı römorkların depolarına yalnızca yurt dışına çıkışlarında yapılacak motorin teslimi KDV ve ÖTV’den istisna edilmiştir. ¾ 04.05.2006 tarih ve 26158 sayılı Resmi Gazete’ de Sosyal Sigortalar Kurumu Tarafından İşverenlere Borcu Yoktur Belgelerinin İnternet Ortamında Verilmesi (E-Borcu Yoktur Uygulaması) Hakkında Tebliğ yayınlanmıştır. Bu tebliğ ile; işverenlerin borcu yoktur belgesine ilişkin taleplerinin daha hızlı ve doğru bir şekilde karşılanması ve eDevlet uygulamasının yaygınlaştırılması amacıyla “Sanal Sigorta ve e-Bildirge Uygulaması” kapsamında Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından “e-Borcu Yoktur Projesi” geliştirildiği duyurulmuş ve kullanım ile ilgili açıklamalar yapılmıştır. ¾ 06.05.2006 tarih ve 26160 sayılı Resmi Gazete’ de İndirimli Orana Tabi İşlemlerde İade Edilecek Verginin Alt Sınırının Tespitine İlişkin BKK No: 2006/10379 yayınlanmıştır. Bu karara göre; (1) 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29 uncu maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Bakanlar Kurulunca indirimli vergi oranına tabi tutulan teslim ve hizmetler dolayısıyla yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilemeyen katma değer vergisinin 10 000 YTL’yi aşan kısmı yılı içinde mahsuben iade edilir. (2) 2007 ve izleyen takvim yılları için bu sınır, bir önceki yıldaki tutarın, Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde yapılacak hesaplamada, 50 YTL ve daha düşük tutarlar dikkate alınmaz, 50 YTL’den fazla olan tutarlar ise 100 YTL’nin en yakın katına yükseltilir. ¾ 13.05.2006 tarih ve 26167 sayılı Resmi Gazete’ de Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 358) yayınlanmıştır. Bu tebliğ ile, 5479 Sayılı Kanunla yapılan vergi ziyaı cezası düzenlemeleri ile ilgili açıklamalar yapılmıştır. 53 ¾ 20.05.2006 tarih ve 26173 sayılı Resmi Gazete’ de Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu No: 5502 yayınlanmıştır. Bu Kanunun amacı, Sosyal Güvenlik Kurumunun kuruluş, teşkilât, görev ve yetkilerine ilişkin usûl ve esasları düzenlemektir. Bu Kanun ile Kuruma görev ve yetki veren diğer kanunların hükümlerini uygulamak üzere; kamu tüzel kişiliğini haiz, idarî ve malî açıdan özerk, bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tâbi Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuştur. ¾ 16.06.2006 tarih ve 26200 sayılı Resmi Gazete’ de Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu No: 5510 yayınlanmıştır. Bu Kanunun amacı, sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası bakımından kişileri güvence altına almak; bu sigortalardan yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemek; sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi ile ilgili usûl ve esasları düzenlemektir. ¾ 21.06.2006 tarih ve 26205 sayılı Resmi Gazete’ de Kurumlar Vergisi Kanunu No: 5520 yayınlanmıştır. Bu kanun ile Kurumlar Vergi Kanunu yeniden yazılarak, Kurumlar Vergisi oranı %30’dan %20’ye indirilmiş, muafiyet, indirim ve istisnalar vb. konularda değişiklikler yapılmış ve vergi mevzuatımıza transfer fiyatlandırması, kontrol edilen yabancı şirketler, vergi cennetlerine yapılan ödemelerden vergi kesintisi gibi yeni vergi güvenlik önlemleri getirmiştir. ¾ 22.06.2006 tarih ve 26206 sayılı Resmi Gazete’ de Damga Vergisi Kanunu Genel Tebliği (Seri No: 46) yayınlanmıştır. Bu tebliğ ile, sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettiren mükelleflerin vermek zorunda olduğu söz konusu bildirim uygulamasının; gerek vergi dairelerinin gerekse mükelleflerin iş yükünü arttırdığı ve çeşitli ihtilaflara sebebiyet verdiği tespit edilmiştir. Bu çerçevede bundan böyle, sürekli damga vergisi mükellefleri ile ihtiyari olarak sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettiren mükelleflerin, kanuni süresi içinde beyan etmeleri gereken damga vergisi bulunmaması halinde, keyfiyeti bir yazı ile vergi dairesine bildirmeleri zorunluluğu kaldırılmıştır. mevzuat değişiklikleri 54 VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 358) (13.05.2006 tarih ve 26167 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır) Bilindiği üzere, 8/4/2006 tarih ve 26133 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5479 sayılı Kanun ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiş ve Kanuna geçici 27 nci madde eklenmiştir. Yapılan bu düzenlemeler ile ilgili olarak aşağıdaki açıklamaların yapılmasına gerek duyulmuştur. 1. Vergi Ziyaı Cezasına İlişkin Olarak 344 üncü Maddede Yapılan Değişiklik 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesi, 1/1/1999 tarihinden geçerli olmak üzere 4369 sayılı Kanunun 11 inci maddesiyle “Vergi Ziyaı Suçu ve Cezası” başlığı altında yeniden düzenlenerek vergi ziyaı suçunun tanımı yapılmış ve kesilecek vergi ziyaı cezasının gecikme faizine endekslenmesi suretiyle hesaplanma şekli ile bu cezanın kaçakçılık suçları, bu suçlara iştirak ve kendiliğinden verilen beyannameler için ne şekilde uygulanacağı hüküm altına alınmış idi. Vergi ziyaı cezasının gecikme faizine endekslenerek hesaplanmasına ilişkin söz konusu hüküm Anayasa Mahkemesinin E. No. 2001/3, K. No. 2005/4 sayılı kararı ile iptal edilerek bu kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. (Karar 20/10/2005 tarih ve 25972 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.) Anılan karar gözönünde bulundurularak, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesinin (diğer fıkra hükümlerinde bir değişiklik yapılmaksızın) ikinci fıkrası yeniden düzenlenmiş olup, bu düzenleme 1/1/2006 tarihinden geçerli olmak üzere 8/4/2006 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Buna göre, 1/1/2006 tarihinden itibaren Vergi Usul Kanununun 341 inci maddesinde yazılı hallerle vergi ziyaına sebebiyet verenlere ziyaa uğrattıkları verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilecektir. Bu ceza; vergi ziyaına 359 uncu maddede yazılı fiillerle sebebiyet verenlere üç kat, bu fiillere iştirak edenlere bir kat, vergi incelemesine başlanılmasından veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden sonra verilenler hariç olmak üzere, kanuni süresi geçtikten sonra kendiliğinden verilen vergi beyannameleri için ise yüzde elli oranında uygulanacaktır. 2. Geçici 27 nci Madde ile Yapılan Düzenleme 5479 sayılı Kanunun 13 üncü maddesiyle Vergi Usul Kanununa geçici 27 nci madde eklenmiştir. Bu maddede, 1/1/2006 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak bu tarihten sonra ortaya çıkan ve vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren fiiller için ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesileceği, bu cezanın; vergi ziyaına 359 uncu maddede yazılı fiillerle sebebiyet verenlere üç kat, bu fiillere iştirak edenlere bir kat, vergi incelemesine veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden sonra verilenler hariç olmak üzere, kanuni süresi geçtikten sonra verilen vergi beyannameleri için de yüzde elli oranında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yapılan bu düzenleme ile 1/1/2006 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak bu tarihten sonra kesilmiş ya da kesilecek olan vergi ziyaı cezalarının 344 üncü maddedeki yeni hüküm esas alınarak uygulanmasına yasal zemin oluşturulmuştur. 3. Vergi Ziyaı Cezasının Vergilendirme Dönemleri İtibariyle Uygulanması 3.1. 1/1/2006 Tarihinden Önceki Vergilendirme Dönemleri 3.1.1. 1/1/2006 Tarihinden Önce Kesilen Vergi Ziyaı Cezaları 344 üncü maddenin 5479 sayılı Kanunla değişmeden önceki ikinci fıkra hükmüne göre hesaplanarak 01/01/2006 tarihinden önce kesilip tebliğ edilen vergi ziyaı cezalarından; 01/01/2006 tarihinden önce kesinleşen ancak henüz tahsil edilmemiş olanların takip ve tahsili yolunda gerekli işlemlere devam edilecek, 01/01/2006 tarihinden itibaren kesinleşenler ile bu tebliğin yayımlandığı tarih itibariyle henüz kesinleşmemiş olanlar hakkında ise gerekli düzeltme işlemleri yapılacaktır. 3.1.2. 1/1/2006 - 8/4/2006 Tarihleri Arasında Kesilen Vergi Ziyaı Cezaları 1/1/2006 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak, bu tarihten sonra ancak 8/4/2006 tarihinden önce kesilip tebliğ edilen vergi ziyaı cezaları hakkında (kesinleşip kesinleşmediğine bakılmaksızın) geçici 27 nci madde hükmü esas alınmak suretiyle gerekli düzeltme işlemleri yapılacaktır. Bunlardan idarî yargı mevzuat değişiklikleri organlarında açılan ve henüz sonuçlanmamış olan davalarla ilgili olarak da gerekli düzeltme işlemleri yapıldıktan sonra durumdan yargı mercileri haberdar edilecektir. 3.1.3. 8/4/2006 Tarihinden Sonra Kesilecek Vergi Ziyaı Cezaları 1/1/2006 tarihinden önceki dönemlerde neden olunan vergi ziyaı cezası kesilmesi gereken fiilere ilişkin olarak 8/4/2006 tarihinden sonra kesilecek vergi ziyaı cezaları, Vergi Usul Kanununa eklenen geçici 27 nci madde uyarınca, ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında olacaktır. Ancak vergi ziyaına; kaçakçılık suçlarından birisinin işlenmesi suretiyle sebebiyet verilmesi halinde bu ceza üç kat, kaçakçılık fiillerine iştirak halinde bir kat, kanuni süresinde yapılmayan ya da eksik yapılan beyanın daha sonra kendiliğinden yapılması veya tamamlanması halinde de bu ceza yüzde elli oranında uygulanacaktır. 3.2. 1/1/2006 Tarihinden Sonraki Vergilendirme Dönemleri 1/1/2006 tarihinden sonraki vergilendirme dönemleri ile ilgili olarak 8/4/2006 tarihinden önce eski hükümlere göre kesilmiş veya 55 kesinleşmiş olan vergi ziyaı cezaları için 5479 sayılı Kanununla getirilen yeni hükme göre işlem tesis edilmesi icap ettiğinden gerekli düzeltme işlemleri yapılacaktır. Bunlardan idarî yargı mercileri nezdinde açılmış bulunan ve henüz sonuçlanmamış olan davalarla ilgili olarak da gerekli düzeltme işlemleri yapılarak durumdan bu mercilere derhal bilgi verilecektir. 8/4/2006 tarihinden sonra vergi ziyaı cezasının kesilmesinde, ikinci fıkrası 5479 sayılı Kanununun 12 nci maddesi ile değişen 344 üncü madde hükmünün dikkate alınacağı ise tabiidir. 4. Uzlaşma Yoluyla Kesinleşmiş Olan Vergi Ziyaı Cezalarında Düzeltme Tebliğin (3) numaralı bölümünde düzeltme işlemine tabi tutulacağı belirtilen vergi ziyaı cezalarından uzlaşma yoluyla kesinleşmiş olanlarda; üzerinde uzlaşılan ceza tutarının, 5479 sayılı Kanunla getirilen yeni hükme göre hesaplanan cezadan fazla olması halinde aradaki fark ile ilgili gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır. Tebliğ olunur. DAMGA VERGİSİ KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SERİ NO: 46) (22.06.2006 tarih ve 26206 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır) 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun1 5281 sayılı Kanunla değişik 15 inci maddesinde; "Damga vergisi makbuz karşılığı, istihkaktan kesinti yapılması veya basılı damga konulması şekillerinden biriyle ödenir. Bu ödeme şekillerinin hangi işlemler için ne suretle uygulanacağını tespite Maliye Bakanlığı yetkilidir." hükmü ile, 18 inci maddesinde de "Bu Kanunda gösterilen haller dışında Damga Vergisi makbuz karşılığında ödenir. Maliye Bakanlığı makbuz karşılığı ödemeye ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Yukarıda belirtilen maddelerde yer alan hükümlerin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden, sürekli damga vergisi mükellefiyeti olan veya ihtiyarilik kapsamında olup sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettiren mükelleflerin, kanuni süresi içinde beyan etmeleri gereken damga vergisi bulunmaması halinde damga vergisi beyannamesi vermelerine gerek bulunmadığı ancak keyfiyetin bir yazı ile vergi dairesine bildirilmesi gerektiğine ilişkin 12 ², 32 ³ ve 43 4 seri nolu Damga Vergisi Genel Tebliğlerinde açıklamalara yer verilmiştir. Söz konusu bildirim yükümlülüğü ile, damga vergisine tabi bir kağıdın düzenlenmemesi sebebiyle ödenecek damga vergisinin bulunmadığı aylarda, mükelleflerin vergi daireleri tarafından yakından izlenebilmesi amaçlanmıştır. Ancak, sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettiren mükelleflerin vermek zorunda olduğu söz konusu bildirim uygulamasının; gerek vergi dairelerinin gerekse mükelleflerin iş yükünü arttırdığı ve çeşitli ihtilaflara sebebiyet verdiği tespit edilmiştir. Bu çerçevede bundan böyle, sürekli damga vergisi mükellefleri ile ihtiyari olarak sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettiren mükelleflerin, kanuni süresi içinde beyan etmeleri gereken damga vergisi bulunmaması halinde, keyfiyeti bir yazı ile vergi dairesine bildirmeleri zorunluluğu kaldırılmıştır. Önceki Tebliğlerin bu Tebliğe aykırı hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. Tebliğ olunur. 56 Maliye Bakanlığı sirkülerleri GELİR VERGİSİ SİRKÜLERİ / 52 Tarih: 08/05/2006 Sayı: GVK- /2006-9/ Yatırım İndirimi -8 Geçici Vergi Dönemlerinde Yeniden Değerleme Oranı İlgili olduğu maddeler: Gelir Vergisi Kanunu Geçici Madde 69 İlgili olduğu kazanç türleri: Ticari Kazanç, Zirai Kazanç “C) Vergi kanunlarında yer alan “toptan eşya fiyatları genel endeksi” ibaresi “üretici fiyatları genel endeksi” ve “TEFE” ibaresi “ÜFE” olarak uygulanır.” 1-Giriş: 08.04.2006 tarih ve 26133 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5479 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 69 uncu maddeye istinaden, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, devreden yatırım indirimi istisnası tutarlarının endekslemesinde uygulayacakları oranının belirlenmesine ilişkin açıklamalar bu sirkülerin konusunu oluşturmaktadır. 2.1- 24.04.2003 Tarihinden Önce Yapılan Müracaatlara İstinaden Düzenlenen Yatırım Teşvik Belgeleri Kapsamında Yapılan Yatırımlar: 24.04.2003 tarihinden önce yapılan müracaatlara istinaden düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 4842 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmadan önceki Ek 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 ncı maddeleri çerçevesinde başlanılmış yatırımlarla ilgili olarak gerçekleşen harcamalar üzerinden hesaplanan, ancak kazancın yetersiz olması nedeniyle indirim konusu yapılamayan istisna tutarı, izleyen dönemlerde yeniden değerleme oranında (%0,39) artırılmak suretiyle dikkate alınacaktır. 2-Yatırım İndirimi İstisnasına İlişkin Olarak 5479 Sayılı Kanunda Yer Alan Düzenlemeler: 5479 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 19 uncu maddesinde düzenlenen yatırım indirimi istisnası kaldırılmış, aynı Kanunun 3 üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 69 uncu madde ile de 01.01.2006 tarihinden önce uygulanan yatırım indirimi istisnasına ilişkin geçiş hükümleri düzenlenmiştir. Ayrıca, 5479 sayılı Kanunun 11 inci maddesi ile 01.01.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin sonuna aşağıdaki (C) fıkrası eklenmiştir. 2.2-Gelir Vergisi Kanununun Mülga 19 uncu Maddesi Kapsamında Yapılan Yatırımlar: 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mülga 19 uncu maddesi kapsamında, 01.01.2006 tarihinden önce başlanan yatırımlarla ilgili olarak gerçekleşen harcamalar üzerinden hesaplanan, ancak kazancın yetersiz olması nedeniyle dikkate alınamayan istisna tutarı, izleyen dönemlerde, üretici fiyatları genel endeksinde meydana gelen artış oranında (%2,48) artırılarak dikkate alınacaktır. Duyurulur. GELİR VERGİSİ SİRKÜLERİ / 53 Tarih: 09/05/2006 Sayı: GVK-53/2006-10/Geçici Vergi Beyannamesi-7 Ocak-Şubat-Mart 2006 Dönemine Ait İlk Üç Aylık Geçici Vergi Beyannamesinin Verilme Süresinin Uzatılması İlgili olduğu maddeler: Gelir Vergisi Kanunu Mükerrer Madde 120, Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 25 İlgili olduğu kazanç türleri : Ticari Kazanç, Serbest Meslek Kazancı ve Kurum Kazancı 1-Giriş: Ocak-Mart/2006 dönemine ilişkin ilk üç aylık geçici vergi beyannamesinin verilme süresinin uzatılması bu Sirkülerin konusunu oluşturmaktadır. 2. İlk Üç Aylık Geçici Vergi Beyannamesinin Verilme Süresinin Uzatılması 57 Maliye Bakanlığı sirkülerleri Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120 inci ve Kurumlar Vergisi Kanununun 25 inci maddesi hükümlerine göre, geçici vergi beyannameleri ilgili üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın onuncu günü akşamına kadar bağlı olunan vergi dairesine verilmekte ve tahakkuk eden vergiler aynı ayın onyedinci günü akşamına kadar ödenmektedir. Buna göre, Ocak-Mart/2006 dönemine ait geçici vergi beyannamesinin 10 Mayıs 2006 tarihine kadar verilmesi ve tahakkuk eden verginin Mayıs ayının onyedinci günü akşamına kadar ödenmesi gerekmektedir. Ancak, Başkanlığımıza iletilen sorunlar nedeniyle, Vergi Usul Kanununun 17 nci maddesindeki yetkiye dayanılarak, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin 2006 yılı OcakMart dönemine ilişkin ilk üç aylık geçici vergi beyannamelerinin verilme süresi 15 Mayıs 2006 Pazartesi günü akşamına kadar uzatılmıştır. Öte yandan, beyannamesini 15 Mayıs tarihine kadar veren mükelleflerin beyan ettikleri vergiyi 17 Mayıs 2006 günü akşamına kadar ödeyecekleri tabiidir. Bilgi ve gereği ilgililere duyurulur. ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ SİRKÜLERİ / 2 Tarih: 23/05/2006 Sayı: ÖTV-2 / 2006-1 Taşıt Aracı Satışlarında ÖTV Matrahı İlgili olduğu madde: Özel Tüketim Vergisi Kanunu madde: 11/2 Katma Değer Vergisi Kanunu madde 20, 24 Vergi Usul Kanunu madde 3. 1- Giriş: Bakanlığımıza intikal eden olaylardan, bazı mükelleflerin ÖTV’ye tabi taşıt aracı satışlarında düzenlediği faturalarda, kayıt, tescil ve benzeri işlemlere yönelik olarak araç bedeli dışında “hizmet bedeli” adı altında gerçeğe aykırı olarak yüksek bedeller gösterdiği veya bunun için yüksek bedelli ayrı hizmet faturası düzenlediği ve bu şekilde taşıt araçlarının satış bedellerinin gerçek bedellerinin altında belirlenerek ÖTV kaybına sebebiyet verildiği anlaşılmıştır. 2. Kanun hükümleri: 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 11/2. maddesinde, Kanuna ekli (II) sayılı listedeki mallar için verginin matrahının; bunların teslimi, ilk iktisabı ve ithalinde hesaplanacak ÖTV hariç olmak üzere katma değer vergisi matrahını oluşturan unsurlardan teşekkül edeceği hükme bağlanmıştır. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 20 nci maddesinde KDV matrahının, teslim ve hizmet işlemlerinin karşılığını teşkil eden bedel olduğu, bedel deyiminin; malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan ya da bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer şekillerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği belirtilmiştir. Aynı Kanunun 24 üncü maddesinde ise teslim alanın gösterdiği yere kadar satıcı tarafından yapılan taşıma, yükleme ve boşaltma giderleri, ambalaj giderleri, sigorta, komisyon ve benzeri gider karşılıkları ile vergi, resim, harç, pay, fon karşılığı gibi unsurlar, vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin matraha dahil olduğu hükme bağlanmıştır. Bu hükümlere göre, teslim edilen araç karşılığında her ne nam adı altında olursa olsun müşteriden alınan bedellerin, teslim edilen araç için hesaplanacak ÖTV matrahına dahil edilmesi gerekmektedir. Ancak, müşterinin vekalet vermek suretiyle satıcı firmaya yaptırdığı trafik kayıt ve tescil işlemleri ile plaka çıkartılmasına ilişkin hizmetler ÖTV’nin konusuna girmemektedir. 3. Sonuç: Teslim edilen araç ile ilgili olarak müşterinin vekalet vermek suretiyle satıcı firmaya yaptırdığı trafik kayıt ve tescil işlemleri ile plaka çıkarılmasına ilişkin hizmet bedelinin müşteriye yansıtılmasında ÖTV uygulanmaması gerekir. Çünkü bu hizmet, aracın bedelinden bağımsız olarak alıcının isteğine bağlı verilen bir takip ve kayıt hizmetidir. Ancak mükelleflerin, söz konusu hizmet bedeli için rayicine göre yüksek bedel göstermek suretiyle araç bedelini, dolayısıyla ÖTV matrahını azaltması halinde, bu işlemlerin muvazaa olarak değerlendirileceği ve Vergi 58 Maliye Bakanlığı sirkülerleri Usul Kanununun 3 üncü maddesi uyarınca işlem yapılacağı tabiidir. Duyurulur. ÖDEME KAYDEDİCİ CİHAZ SİRKÜLERİ / 7 Tarih: 23/06/2006 Sayı: ÖKC-7/2006-1 Akaryakıt Pompalarını (LPG dahil) Ödeme Kaydedici Cihazlara Bağlatma Mecburiyeti 01/07/2006 Tarihinde Başlayacak Olan Mükellefler İlgili olduğu maddeler: 3100 Sayılı Kanun Madde 10 1- Giriş Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında 3100 sayılı Kanuna göre akaryakıt pompalarını ödeme kaydedici cihazlara bağlatma mecburiyeti 01/07/2006 tarihinde başlayan mükelleflerin yapacakları işlemler ile açıklanmasına gerek duyulan diğer hususlar bu Sirkülerin konusunu oluşturmaktadır. 2- Akaryakıt Pompalarını Ödeme Kaydedici Cihazlara Bağlatma Mecburiyeti 01/07/2006 Tarihinde Başlayan Mükellefler Bilindiği üzere, erişme kontrollü karayolları (otoyollar), Karayolları Genel Müdürlüğünün yol ağında Devlet Yolu olarak belirlenen yollar ve Büyükşehir Belediye sınırları ile mücavir alanları içerisinde faaliyet gösterenler ile 2004 yılı akaryakıt satışları toplamı 1 Milyon YTL’nı (1 Trilyon TL) aşan mükelleflerin akaryakıt pompalarını (LPG dahil) ödeme kaydedici cihazlara bağlatma ve akaryakıt satışlarında bu cihazları kullanma mecburiyetleri başlamış bulunmaktadır. Bunlar dışında kalan; - Erişme kontrollü karayolları (otoyollar), Karayolları Genel Müdürlüğünün yol ağında Devlet Yolu olarak belirlenen yollar ve Büyükşehir Belediye sınırları ile mücavir alanları dışında kalan ve 2004 yılı akaryakıt satışları toplamı 1 Milyon YTL’nın (1 Trilyon TL) altında olan, - 01/01/2005 - 01/05/2006 tarihleri arasında işe başlayan, mükelleflerin akaryakıt pompalarını (LPG dahil) ödeme kaydedici cihazlara bağlatma mecburiyetleri ise 67 Seri No.lu Ödeme Kaydedici Cihaz Genel Tebliğinde belirtildiği üzere 01/07/2006 tarihinde başlamaktadır. Diğer taraftan, anılan Kanunun mükerrer 8/1 maddesinde “...süresi içerisinde ödeme kaydedici cihazları almayan ...mükellefler adına Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesinin 8 numaralı bendinde yazılı özel usulsüzlük cezası kesilir” denilmektedir. Bu nedenle, akaryakıt pompalarını süresi içerisinde ödeme kaydedici cihazlara bağlatmayan mükellefler adına her bir tespit için ayrı ayrı olmak ve mükellef gurupları dikkate alınmak suretiyle Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesinin 8 numaralı bendinde yazılı özel usulsüzlük cezası kesilmektedir. Buna göre, aynı tarihte çok sayıda akaryakıt istasyonu işletmecisinin mecburiyetinin başlayacak olması sebebiyle meydana gelebilecek gecikmelerden dolayı cezalı duruma düşülmemesi bakımından mükelleflerin, 01/07/2006 tarihini beklemeksizin Bakanlığımızdan onay alan ödeme kaydedici cihaz firmalarına müracaatta bulunarak akaryakıt pompalarının ödeme kaydedici cihazlara bağlanması konusunda gerekli sözleşmeyi yapıp siparişlerini vermeleri ve montaj tarihini ihtiva eden yazıyı almaları gerekmektedir. Akaryakıt dağıtım şirketleri veya istasyon işletmecileri (bayiler) ile ödeme kaydedici cihaz firmaları veya bu firmaların yetkili kıldığı satış bayileri arasında düzenlenecek sözleşmede, ticari teamüller gereği olması gereken sözleşmenin tarafları, konusu, kapsamı, süresi ile yapılacak işler, müeyyideler vb. hususlara yer verilecektir. Sözleşmede ayrıca taraflardan birinin, ticari teamüller gereği yapması gereken yükümlülüklerini yerine getirememesi halinde söz konusu sözleşmenin feshedilerek yerine başka firmalarla yeni sözleşmeler yapılabileceği de belirtilecektir. 66 Seri No.lu Ödeme Kaydedici Cihaz Tebliğinin 2 nci bölümünde açıklandığı şekilde, akaryakıt istasyonu işletmecileri pompaları ödeme kaydedici cihazlara bağlanıncaya kadar, her türlü akaryakıt satışlarını Vergi Usul Kanununa göre fatura veya perakende satış fişleri ile pompaları ödeme kaydedici cihazlara 59 Maliye Bakanlığı sirkülerleri bağlandıktan sonra ise bağlı ödeme kaydedici cihazlardan çıkan fişlerle belgelendireceklerdir. 3- Akaryakıt Pompalarının Bağlanacağı Ödeme Kaydedici Cihazlar Bu Sirkülerin yayımlandığı tarih itibariyle 3100 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre Bakanlığımızca onaylanan akaryakıt pompalarına bağlanacak ödeme kaydedici cihazlar ile bu cihazları üreten veya ithal eden firmalara ait liste Gelir İdaresi Başkanlığının www.gib.gov.tr adresli web sitesinde yayımlanmaktadır. Duyurulur. 5520 SAYILI KURUMLAR VERGİSİ KANUNU SİRKÜLERİ / 1 Tarih: 28/06/2006 Sayı: KVK-1/2006-1/Kesinti Uygulaması-1 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri gereğince yapılacak kurumlar vergisi kesintisinde uygulanacak oranlar İlgili Olduğu Maddeler: Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 15, 30 ve Geçici 1 İlgili Olduğu Kazanç Türleri: Kurum Kazancı 1 - Giriş Bilindiği üzere, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu 21.06.2006 tarih ve 26205 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri gereğince yapılacak kurumlar vergisi kesintisinde uygulanacak oranlara ilişkin açıklamalar, bu sirkülerin konusunu oluşturmaktadır. 2 - Yasal Düzenleme 5520 sayılı Kanunun 15 ve 30 uncu maddelerinde, bu maddeler kapsamında yer alan ödemeler üzerinden %15 oranında vergi kesintisi yapılması öngörülmüştür. Öte yandan, söz konusu kesinti oranını Kanunda belirtilen hadler çerçevesinde belirleme konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiş bulunmaktadır. Aynı Kanunun geçici birinci maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise, “Bu Kanunla tanınan yetkiler çerçevesinde Bakanlar Kurulu tarafından yeni kararlar alınıncaya kadar, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile 5422 sayılı Kanun kapsamında vergi oranlarına ve diğer hususlara ilişkin olarak yayınlanan Bakanlar Kurulu kararlarında yer alan düzenlemeler, bu Kanunda belirlenen yasal sınırları aşmamak üzere geçerliliğini korur.” hükmü yer almaktadır. 3 – 21.06.2006 Tarihinden İtibaren Uygulanacak Kesinti Oranı 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri ile geçici birinci maddesinin (4) numaralı fıkrası, 01.01.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, Kanunun yayım tarihi olan 21.06.2006 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Buna göre, söz konusu maddeler kapsamında olup, 21.06.2006 tarihinden sonra yapılacak ödemeler üzerinden, Kanunda belirlenen yasal sınırları aşmamak üzere, 10.12.2003 tarihli ve 2003/6575 ile 2003/6577 sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarında belirtilen oranlar esas alınarak kesinti yapılmaya devam edilecektir. Bilindiği üzere, taahhüt konusu yıllara yaygın inşaat ve onarma işleri ile iştigal eden kurumlara bu işler nedeniyle yapılan ödemeler, 2003/6577 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca %5 oranında vergi kesintisine tabi tutulmaktadır. Bu oran, 5520 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde belirlenen yasal sınır olan %20 oranındaki kurumlar vergisi oranının altında kaldığından 21.06.2006 tarihinden itibaren yapılacak bu tür ödemelerden %5 oranında vergi kesintisi yapılmasına devam olunması gerekir. Öte yandan, dar mükellefiyete tabi kurumların serbest meslek kazançları, 5520 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin (1/b) bendine göre %15 oranında kesintiye tabi olup Bakanlar Kurulu bu kesinti oranını bir katına kadar artırmaya yetkili bulunmaktadır. Dar mükellefiyete tabi kurumların petrol arama faaliyetleri dolayısıyla sağlanacak kazançlar dışındaki serbest meslek kazançları 2003/6575 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca %22 oranında vergi kesintisine tabi tutulmaktadır. Bu oran, 5520 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinde belirlenen yasal sınırın altında kaldığından 21.06.2006 tarihinden sonra yapılacak bu tür ödemelerden %22 oranında vergi kesintisi yapılmasına devam olunacaktır. Duyurulur. 60 Danıştay 8. Dairesi Tarih: 13.04.2005 Esas No: 2004/2595 Karar No: 2005/1730 SM, SMMM VE YMM’LERİN BELEDİYELERDEN İZİN ALMAYACAĞI 3568 sayılı Yasa’ya tabi olan serbest muhasebeci ve mali müşavir bürolarının ayrıca belediyelerden izin almalarına gerek yoktur. İstemin Özeti: .... İlinde faaliyet gösteren serbest muhasebecilerin işyeri açmaları sırasında belediyece işyeri açma ve çalışma ruhsatı uygulamasının iptali istemiyle yapılan başvurusunun reddine ilişkin .... Belediye Başkanlığı’nın 04.07.2002 gün ve 1376-4149 sayılı yazısı ile tebliğ edilen .... Belediye Encümeninin 20.06.2002 gün ve 2832 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada; 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Yasası’nda, meslek mensuplarının çalışma, izin ve denetimlerinin düzenlendiği, 3568 sayılı Yasa’ya tabi olan serbest muhasebeci ve mali müşavir bürolarının ayrıca belediyelerden izin almalarına gerek olmadığı, aksi yönde tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden .... İdare Mahkemesi Kararının; işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı öne sürülerek, 2577 sayılı Yasa’nın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir. Karar: İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır. İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı gerekçe usul ve yasaya uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına oybirliği ile karar verildi. Danıştay 4. Dairesi Tarih: 09.03.2005 Esas No: 2005/1 Karar No: 2005/349 LİMİTED ŞİRKETİN BORCUNDAN DOLAYI ŞİRKET ORTAĞINA HACİZ UYGULAMASI Davacının ortağı olduğu şirketin vergi borcundan dolayı öncelikle hissesi oranında düzenlenecek ödeme emrinin gönderilmesi ve buna rağmen ödemede bulunulmaması halinde usulüne uygun haciz varakasıyla haciz idare ve yargı kararları konulması gerekirken bu yola başvurulmadan davacının sahibi bulunduğu gayrimenkul üzerine haciz konulmasında isabet görülmediği. İstemin Özeti: Ortağı bulunduğu limited şirketin ödenmeyen muhtelif vergi borçları nedeniyle şirket ortağı davacının gayrimenkulü üzerine konulan haciz işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Haczedilemeyecek mallar” başlıklı 70. maddesinin 1. fıkrasının 11. bendinde, borçlu-nun haline münasip evinin haczedilemeyeceği, ancak, değeri fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı, borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılabileceğinin öngörüldüğü, dosyada bulunan bilgilerden davacının ortağı şirketin borcu karşılayacak malvarlığının bulunmadığının tespiti üzerine davacının üçüncü kişilere olan borçlarından dolayı iştirak halinde malik olduğu gayrimenkul üzerine konulan haciz dolayısıyla söz konusu gayrimenkulün satılması halinde vergi dairesi alacağının da dikkate alınması gerektiğinin (...) 1. İcra Müdürlüğünden istenildiği, ayrıca davalı idare tarafından (...) Tapu Sicil Müdürlüğüne yazılan yazı ile davacının kardeşleriyle birlikte iştirak halinde malik olduğu gayrimenkul üzerine haciz şerhi konulduğu ve bu durumun 19.02.2004 gün ve 1224 sayılı yazı ile davacıya bildirildiği, ara kararına verilen cevaplardan davacı adına herhangi bir ödeme emri ve usulüne uygun düzenlenmiş bir haciz varakasının bulunmadığının ve davacının dava konusu meskenden başka bir evinin olmadığının anlaşıldığı, davacının ortağı olduğu şirketin vergi borcundan dolayı öncelikle hissesi oranında düzenlenecek ödeme emrinin gönderilmesi ve buna rağmen ödemede bulunulmaması halinde usulüne uygun haciz varakasıyla haciz konulması gerekirken bu yola başvurulmadan davacının sahibi bulunduğu gayrimenkul üzerine haciz konulmasında isabet görülmediği, diğer yandan dava konusu meskenin davacının haline münasip olup olmadığı hususunun da davalı idarece değerlendirilmediği gerekçesiyle haciz işleminin iptaline karar vermiştir. Davalı idare, davacının gayrimenkulüne haciz konulmasının davacının ortağı olduğu şirketin borçlarının ödenmesini teminat altına almaya yönelik olduğunu, satışa ilişkin bir işlem yapılmadığını ileri sürmekte, kararın bozulmasını istemektedir. Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle, temyiz isteminin reddine oybirliğiyle karar verildi. idare ve yargı kararları 61 Danıştay 4. Dairesi Tarih: 12.04.2005 Esas No: 2004/1378 Karar No: 2005/608 GECİKME FAİZİ HESAPLAMA USULÜ maddesinde; “Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır. Tarhiyat öncesi uzlaşma talebi olmasına karşın uzlaşmaya konu edilmeyen geçici vergiye inceleme raporunda önerilen gecikme faizi hesaplanamayacağı. Müşteri veya müvekkilinden, serbest meslek faaliyeti ile ilgili olmak üzere para ve ayın şeklinde alınan gider karşılıkları hazanca ilave edilir.” Hükmüne yer verilmiştir. İstemin Özeti: Davacı şirket adına, tarhiyat öncesi uzlaşılan 2002 yılı geçici vergisi için gecikme faizi hesaplanmıştır. (…) Vergi Mahkemesinin kararıyla, 213 sayılı VUK’un Ek 11. maddesinde, tarhiyattan önce uzlaşmaya varılması halinde tutanakla tespit edilen bu husus hakkında dava açılamayacağı ve hiçbir merciye şikayette bulunulamayacağı, uzlaşılan vergi miktarı üzerinden bu Kanun’un 112. maddesine göre gecikme faizi hesaplanacağının belirtildiği, olayda geçici vergi yönünden tarhiyat öncesi uzlaşma talebi olmasına karşın geçici vergi uzlaşmaya konu edilmediğinden öncelikle geçici vergi hakkında tarhiyat öncesi uzlaşmayla ilgili karar verilip sonucuna göre gecikme faizi hesaplanması gerekirken, doğrudan inceleme raporunda önerilen geçici vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinde isabet bulunmadığı gerekçesiyle gecikme faizinin kaldırılmasına karar verilmiştir. Davalı idare, gecikme faizinin Yasa’ya uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Bu hükümlere göre serbest meslek kazancından hasılatın elde edilmesi, tahsil edilme koşuluna bağlanmıştır. Bu durumda, yapılmış bir hizmet karşılığı icra takibi sonucu tahsil edilse bile hizmetin ait olduğu dönemin değil, tahsil edilen dönemin hasılatı sayılacaktır. Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle, temyiz isteminin reddine oybirliğiyle karar verildi. İstanbul Defterdarlığı Özelgesi Tarih: 28.07.2005 Sayı No: B.07.4.DEF.0.34.11/GVK-65-10989 Konu: Zamanında tahsil edilemeyen serbest meslek ücretinin icra yolu ile tahsil edilmesi halinde, beyan döneminin ne olacağı hk. İlgide kayıtlı ekinde yer alana ait dilekçede Müdüriyetimizi ilgilendiren hususlar aşağıda cevaplandırılmıştır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Serbest Meslek Kazancının Tespiti” başlıklı 67. Ancak serbest meslek makbuzunun düzenlendiği anda vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş olacağından gelir, makbuzun ait olduğu yılın kazancı olacaktır. Serbest meslek kazancının tahsil edilmemesi halinde ise serbest meslek makbuzu düzenlenmemesi gerekmektedir. Bilgi edinilmesini rica ederim. Gelir İdaresi Başkanlığı Tarih: 01.05.2006 Sayı No: B.07.1.GİB.0.18/1840-1 TAHSİLAT İÇ GENELGESİ SERİ NO :10 Vergi kanunları gereğince kurulan çeşitli Komisyonlarca seçilen bilirkişilere ödenmekte olan 50.000.000 liralık (50,00 YTL) azami ücret haddinin günün koşullarına göre yetersiz kalması ve bilirkişi bulunmasında güçlük çekilmesi dikkate alınarak, bu konudaki yazışmaların azaltılması ve incelemelerin süratle yapılmasını sağlamak amacıyla, vergi kanunları gereğince kurulan çeşitli Komisyonlarca seçilecek bilirkişilere verilecek azami ücret haddinin 01.05.2006 tarihinden itibaren 100,00 YTL.na (Yüz Yeni Türk Lirası) yükseltilmesi, ancak bu ücretle bilirkişi bulunmadığı takdirde yapılacak inceleme, bilirkişi ve ücret konusunda mahallince ayrıntılı açıklamada bulunulmak ve Başkanlığın Onayı alınmak suretiyle ücret verilmesi uygun görülmüştür. Bilgi edinilmesini ve gereğinin yukarıda belirtilen açıklamalara göre yapılabilmesi için bu genelgeden yeter sayıda çoğaltılarak ilgili birimlere ulaştırılmasının sağlanmasını rica ederim. 62 Taahhüt İşerinde İşin Başlangıç Tarihi Soru: 2005 Aralık ayında, Belediye tarafından yapılan ihale uhdemizde kalmış ancak, işin sözleşmesi ve yer teslimi 2006 Ocak ayında yapılmıştır. İşin bitim tarihi 2006 yılı içindedir. Belediye, ihale tarihini esas alıp, hakediş ödemelerinden tevkifat yapmak istemektedir. Biz de aksini savunup, sözleşme ve yer teslim tarihinin 2006 yılında olması nedeniyle, işin yıllara yaygın inşaat işi olmadığı, dolayısıyla hakediş ödemelerinden tevkifat yapılmaması gerektiğini iddia etmekteyiz. Konuyla ilgili görüşünüzü ve varsa Bakanlık görüşünü bizimle paylaşır mısınız? Cevap: Taahhüt şeklinde yapılan ihaleli inşaatlarda, müteahhit firma tarafından işe ne zaman başlanılmış sayılacağı, uygulamada sık karşılaşılan sorunlardan biri... Örneğin ihalenin yapıldığı tarih 16.12.2005, sözleşme tarihini 22.12.2005, Sayıştay tescilinin tarihi 29.12.2005, işyeri teslim tarihi ise 02.01.2006 olan ihaleli bir inşaat işinde, işe başlama tarihinin ihalenin yapıldığı ya da sözleşmenin imzalandığı veya Sayıştay tescilinin yapıldığı tarihte olması halinde, sözleşmesine göre 07.08.2006 tarihinde bitmesi öngörülen inşaat işi yıllara yaygın inşaat işi olarak kabul edilecek ve ödenen hakedişlerden Gelir Vergisi Kanunu’nun 94/3. maddesi uyarınca gelir vergisi kesintisi yapılacaktır. İşe başlama tarihinin işyeri teslim tutanağının imzalandığı tarih olarak kabul edilmesi halinde ise, üstlenilen iş yıllara yaygın olmayacağı için vergi kesintisi yapılmayacaktır. Mevzuat ve uygulamaya göre, taahhüt şeklindeki inşaatlarda, genel olarak işyeri teslim tutanağının imzalandığı tarih, işin başlama tarihi olarak kabul edilmektedir. Maliye Bakanlığı’nın 02.06.1998 tarih ve B.07.0.GEL.0.51/5138-9-20504 sayılı Özelgesine göre de, yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerinde işin birden fazla yıla yaygın olması gerekli olup, bu kapsama giren işlerde işin başlangıç tarihi, yapılan sözleşmede işin yer teslimi öngörülmüş ise yerin teslim edildiği tarih, yer teslim tarihi belirtilmemiş ise işin fiilen başlangıç tarihi, sözleşmede bunlardan hiçbiri belirtilmemiş ise sözleşmenin imzalandığı tarihtir. soru - cevap Malul Aylığı İçin Çalışma Gücünün 2/3’ünün Kaybı Şart Soru: Babam 1952 doğumlu. SSK giriş tarihi 22.10.1975’tir. SSK’dan çıkış tarihi 1981 ve toplam prim günü 578. 01.10.1998’de Bağ-Kur’a 5 yıl 6 ay 16 gün ödemesi var. Şimdi babamın Bağ-Kur’a olan 1.479 YTL borcu var. 1993’te Bağ-Kur’da terkedilmiş. Babam Bağ-Kur’unu SSK ile birleştirip malulen emekli olabilir mi? Elimizde sakatlık raporu %46’dır. SSK ile Bağ-Kur’un toplam günleri 2599’dur. Eksik günü 400’dür. Yaştan emekli olabilir mi? Olabilirse nereye baş vurmak gerekir? Olamazsa neden olamaz? Cevap: Malulen emeklilik için çalışma gücünün 2/3’ünün (yüzde 66,66’sının) yitirilmiş olması gerekiyor. Babanız çalışma gücünün yüzde 46’sını yitirmiş olduğundan SSK’dan ve Bağ-Kur’dan malulen emekli olamaz. Ancak; SSK’nın sakatlara sağladığı avantajlı emeklilik şartlarını yerine getirerek emekli olabilir. Bunun için de prim ödeme gününü 3600 güne çıkartması gerekiyor. Askerlik Borçlanması 20 Ay Erken Emekli Eder Soru: 01.10.1951 doğumluyum. 08.04.1984 itibariyle Bağ-Kur’luyum. Prim borcum bulunmamaktadır. Askerlik (600 gün) borçlanmamı yapmadım. Askerlik borçlanmamı yaparak, uygunsa yapmadan en avantajlı emekliliğim ne zaman olur? Cevap: Bağ-Kur’dan emekli olabilmek için 25 tam yıl prim ödemek ve belli bir yaşı doldurmak gerekiyor. Sizin yaş sorununuz olmadığından, prim ödemelerinizi 25 tam yıla çıkarttığınızda emekli olacaksınız. Askerlik borçlanması yapmazsanız prim ödemelerinizi 25 tam yıla çıkartacağınız 8 Nisan 2009’da, askerliğinizi borçlanırsanız 8 Ağustos 2007’de emekli olursunuz. soru - cevap Şirket Ortağının Sigortalılığı Soru: Devlet hastanesinde doktor olarak görev yaparken diyaliz merkezi olarak faaliyet göstermek üzere kurulan anonim şirkete ortak olan doktor istifa edip, ortağı olduğu şirkette SSK’lı olarak çalışmaya başladı. Hem şirket ortağı hem SSK'lı olması problem yaratır mı? Eğer Emekli Sandığı’na ara vermeden SSK'lı olsaydı yine problem olur muydu? Yoksa her halükarda BağKur’lu mu olmak zorunda? Cevap: Anonim şirket kurucu ortağı veya yönetim kurulu üyesi ortağı olanların, Bağ-Kur sigortalısı olması gerekiyor. Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi sigortalılığı veya sandık iştirakçiliği devam etmekte iken diğer sosyal güvenlik kuruluşu kapsamına giren bir işte çalışmaya başlayanların, önceki sigortalılığı ve sandık iştirakçiliğinin kesintiye uğraması durumunda, kesinti tarihinden itibaren son çalışmalarının gerektirdiği sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmaları gerekmektedir. Sorunuzdaki doktor, anonim şirket kurucu ortağı olduğu tarihte Emekli Sandığı iştirakçisi olduğu için, Bağ-Kur sigortalılığı, Emekli Sandığı iştirakçiliğinin kesintiye uğradığı (istifa ettiği) tarihe kadar askıya alınmış olur. Emekli Sandığı iştirakçiliğinin sona erdiği tarihte anonim şirket kurucu ortaklığı devam ediyorsa, bu tarihten itibaren Bağ-Kur sigortalılığı başlar. SSK sigortalısı olamaz. Yatırım İndirimi ve KDV İstisnası Soru: 2006 yılından itibaren yatırım indirimi kalktı. Yasal düzenlemeden, 2003 Nisan ayından önce alınan teşvik belgeleri kapsamında yapılan makine ve cihaz yatırımları için yatırım indirimi istisnasından yararlanılacağı ve varsa KDV istisnası uygulanacağı açıkça anlaşılıyor. 2004 Temmuz ayında belgesiz yatırım yapabileceğimiz halde, KDV istisnasından 63 faydalanmak için 400 milyarlık 4 adet makine alacağımızı belirtip yatırım teşvik belgesi aldık. Belge kapsamındaki makinelerden 2 adedini 2004 yılında aldık, şu an ikisi kaldı. Yatırım teşvik belgemizi 2003 Nisan ayından sonra almış olduğumuz için, bizde yatırım indirimi ve KDV istisnasından faydalanabilecek miyiz? Cevap: Öncelikle yatırım indirimi istisnası ile teşvik belgesi kapsamında alınacak makine ve teçhizata uygulanacak KDV istisnasını birbirinden ayrı tutmak gerekiyor. Yatırım indiriminden yararlanmak için 23 Nisan 2003 tarihinden önce Yatırım Teşvik Belgesi aranırken, Gelir Vergisi Kanunu’nun 19. maddesinde yapılan düzenleme ile bu tarihten sonra teşvik belgesi aranması kaldırıldı. Buna göre, 23 Nisan 2003'den sonra alınan yatırım teşvik belgelerinin, yatırım indirimi istisnası uygulaması açısından bir önemi bulunmuyor. Gelir Vergisi Kanun’un mülga 19. maddesi kapsamında 1 Ocak 2006 tarihinden önce başlanan yatırımlarla ilgili olarak, yatırımla iktisadi ve teknik bakımdan bütünlük arz edip, 1 Ocak 2006 tarihinden sonra yapılan yatırım harcamaları için de, 31.12.2005 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre, 2008 yılı sonuna kadar GVK'nın mülga 19. maddesi hükmüne göre yatırım indiriminden yararlanılabilecek. Bu bağlamda, henüz almadığınız iki adet makine, daha önce almış olduğunuz iki adet makine ile iktisadi ve teknik bakımdan bütünlük arz ediyorsa, alacağınız makinelerle ilgili olarak da 31.12.2005 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre, 2008 yılı sonuna kadar GVK'nın mülga 19. maddesi hükmüne göre yatırım indiriminden yararlanabileceksiniz. KDV istisnasına gelince; yatırımlarda KDV istisnası, KDV Kanunu’nun halen yürürlükte olan 13. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi hükmüne göre uygulanıyor. Söz konusu bent hükmüne göre, ister 23 Nisan 2003 öncesi, ister sonrası alınmış olsun, yatırım teşvik belgesi sahibi mükelleflere belge kapsamındaki makine ve teçhizat teslimleri katma değer vergisinden müstesna. Buna göre, yatırım teşvik belgesi kapsamında olan ve henüz satın almamış olduğumuz makinelerin satın alınmasında KDV istisnası uygulanacaktır. 64 pratik bilgiler MALİ TAKVİM (TEMMUZ 2006) 16-30 Haziran 2006 Dönemi I S.L. ÖTV beyanı ve ödeme süresi Haziran 2006 Dönemi BSMV ve Özel İletişim Vergisi beyan ve ödeme süresi Haziran 2006 Dönemi KKDF kesintisi bildirimi ve ödenmesi Haziran 2006 Dönemi II, III ve IV S.L. ÖTV beyanı ve ödeme süresi Haziran 2006 Dönemine ait Katma Değer Vergisinin beyan süresi Nisan-Mayıs-Haziran 2006 Dönemine ait Katma Değer Vergisinin beyan süresi Haziran 2006 Dönemine ait Damga Vergisi ve Stopajların beyan süresi Nisan-Mayıs-Haziran 2006 Dönemine ait Stopajların beyan süresi 1-15 Temmuz 2006 Dönemi I S.L. ÖTV beyanı ve ödeme süresi Haziran 2006 Dönemine ait Katma Değer Vergisinin ödeme süresi Nisan-Mayıs-Haziran 2006 Dönemine ait Katma Değer Vergisinin ödeme süresi Haziran 2006 Dönemi Damga Vergisi ve Stopajların ödeme süresi Nisan-Mayıs-Haziran 2006 Dönemine ait Stopajların ödeme süresi Motorlu Taşıtlar Vergisi 2. Taksit ödeme süresi Gelir Vergisi 2. Taksit ödeme süresi Haziran 2006 Dönemi SSK primleri son ödeme tarihi Haziran 2006 Dönemi İşsizlik Sigortası primleri son ödeme tarihi Temmuz 2006 Dönemi Bağ-Kur primleri son ödeme tarihi 10 Temmuz 17 Temmuz 17 Temmuz 17 Temmuz 20 Temmuz 20 Temmuz 20 Temmuz 20 Temmuz 25 Temmuz 26 Temmuz 26 Temmuz 26 Temmuz 26 Temmuz 31 Temmuz 31 Temmuz 31 Temmuz 31 Temmuz 31 Temmuz ÜCRETLERLE İLGİLİ BİLGİLER (01.01.2006 – 31.12.2006) SSK primlerinin ödenmesinde 16 yaşından büyükler için asgari ücret - 531,00 Alt sınır: Günlük – 16,29; Aylık – 531,00 16 yaşından küçükler için asgari ücret - 450,00 Üst sınır: Günlük – 105,89; Aylık – 3.451,50 Asgari ücretten kesintiler 16 yaş + 16 yaş - Asgari ücrete göre işçilik maliyeti Brüt Ücret 531,00 450,00 Asgari Ücret 531,00 SSK Primi İşçi Hissesi (%14) 103,55 63,00 Primi İşveren Hissesi (%19.5) 74,34 İşsizlik Sigortası Primi (%1) 10,62 4,50 İşsizlik Sigortası İşveren Hissesi (%2) 5,31 Gelir Vergisi Matrahı 645,17 382,50 Toplam Maliyet 451,35 Gelir Vergisi 57,38 Yemek Yardımı (KDV Hariç) 67,70 8,25 Damga Vergisi 2,70 Vergiden istisna yurtiçi harcırah tavanı 3,19 30,00 Kesintiler Toplamı 150,54 127,58 Yıllık kıdem tazminatı tavanı (01.07.2006) 1.815,28 Net Ücret 322,42 Aile Yardımı (0,04248 x 1250) 380,46 53,10 İşsizlik Sig. Kes.: İşçi - % 1; İşv. - % 2; Devlet - % 1 Çocuk Yardımı (0,04248 x 250) 10,62 50 VE DAHA FAZLA İŞÇİ ÇALIŞTIRAN İŞYERLERİNDE ÇALIŞTIRMA ZORUNLULUĞU ORANLARI VE CEZALARI Kamu işyeri Özel Sektör işyeri Özürlü İşçi Çalıştırma Oranı %4 %3 Eski Hükümlü Çalıştırma Oranı %2 %1 Tercihe göre Özürlü/Eski hükümlü %1 Terör Mağduru Çalıştırma Oranı %1 BAZI ÖNEMLİ ORAN VE MAKTU HADLER Reeskont işlemlerinde iskonto oranı (20.12.2005’den itibaren) ............. % 23 Avans işlemlerinde faiz oranı (20.12.2005’den itibaren) ........................ % 25 2004 yılı için uygulanacak Yeniden Değerleme Oranı .......................... % 11,2 2005 yılı için uygulanacak Yeniden Değerleme Oranı ..................... % 9,8 2004 yılında uygulanacak Enflasyon İndirimi Oranı ............................. % 9,1 2005 yılında uygulanacak Enflasyon İndirimi Oranı ........................ % 53,7 Fatura kullanma mecburiyetinin alt sınırı .............................................. 520 YTL Amortismana tabi iktisadi kıymetleri gider yazabilme sınırı .................. 520 YTL Konut istisnası tutarı (2005 yılı için) .................................................... 2.000 YTL Konut istisnası tutarı (2006 yılı için) .................................................... 2.200 YTL Çalıştırmama Cezaları 1.176,72 1.176,72 1.176,72 5.310,00 Zam ve Faiz Oranları Gecikme zammı Pişmanlık zammı Gecikme faizi Tecil faizi oranı Aylık % 2,5 % 2,5 % 2,5 %2 Ay kesirlerine isabet eden Gecikme Zammı günlük olarak hesaplanır GEÇİCİ VERGİ ORANLARI Gelir vergisi Kurumlar vergisi % 15 % 20 pratik bilgiler 65 GELİR VERGİSİ STOPAJ ORANLARI Ödemenin Türü TİCARİ KAZANÇLAR • Yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerinde istihkak ödemelerinden ...................................................... • Başbayiler hariç milli piyango bileti satanlar ile diğer kişilerce çıkarılan bu nitelikteki bilet satanların ödedikleri komisyon bedellerinden …... • PTT acenteliği yapanlar tarafından ödenen komisyon bedelleri üzerinden ............................... • Vergiden muaf esnafa yapılan ödemelerden - Havlu, çarşaf, çorap, halı, kilim, dokuma mamulleri, örgü, dantel, her nevi nakış işleri ve her nevi turistik eşya, hasır, sepet, süpürge, paspas, fırça, yapma çiçek ve benzeri emtia bedelleri veya bu emtianın imalinde ödenen hizmet bedelleri üzerinden .............................................................. - Hurda mal alımları için ...................................... - Diğer mal alımları için ....................................... - Diğer hizmet alımlarından kaynaklananlar için… - Mal ve hizmet karışık alımları için ..................... • Tüketicinin korunması kanununa göre gerçek ve tüzel kişilerin mallarını iş akdi ile bağlı olmak-sızın bunlar adına kapı kapı dolaşmak suretiyle tüketiciye satanlara bu faaliyetleriyle ilgili olarak yapılan komisyon, prim ve benzeri ödemeler ....... ZİRAİ KAZANÇLAR • Ticaret borsalarına tescil edilmeden - Çiftçilerden alınan bitkisel ürün satış bedellerinden .................................................... - Çiftçilerden alınan hayvan ve hayvan ürünleri satış bedellerinden ............................................ • Ticaret borsalarına tescil ettirilerek - Çiftçilerden alınan bitkisel ürün satış bedellerinden .................................................... - Çiftçilerden alınan hayvan ve hayvan ürünleri satış bedellerinden ............................................ • Zirai faaliyet kapsamında ifa edilen hizmetler - Orman idaresine karşı sunulan hizmetler için..... - Diğer hizmetler için ............................................ • Çiftçilere yapılan doğrudan gelir desteği ve alternatif ürün ödemeleri için …………………....... ÜCRETLER • Ücretlerden (istisnadan faydalananlar hariç) ........ SERBEST MESLEK KAZANÇLARI • Telif niteliğindeki ödemelerden ............................. • Telif niteliğinde olmayan ödemelerden (noterlere yapılan ödemeler hariç) ........................................ • Dar mükellefiyete tabi olanlara telif ve patent haklarının satışında yapılan ödemelerden ............ GAYRİMENKUL SERMAYE İRATLARI • Normal kira ödemelerinden ................................... • Vakıf ve derneklere ait gayrimenkullerin kiralanması karşılığı yapılan ödemelerinden……… • Kooperatiflere ait gayrimenkullerin kiralanması karşılığında yapılan ödemelerinden ……………… Oran %5 % 20 % 20 %2 %2 %5 % 10 % 10 % 20 %4 %2 %2 %1 %2 %4 %0 GVK, m.103 % 17 % 22 % 25 % 22 % 22 % 22 MENKUL SERMAYE İRATLARI • Tahvil, Hazine bonosu, TKİ, Öİ ve KOİ çıkartılan menkul kıymet iratlarından; - Devlet tahvili faizlerinden ................................ - Hazine bonosu faizlerinden ............................. - Toplu Konut İdaresi, Özelleştirme İdaresi ile Kamu Ortaklığı İdaresince çıkartılan menkul kıymetlerden sağlanan gelirlerden ………….... - Nama ve Hamiline yazılı tahvil faizlerinden...... - Diğerlerinden ................................................... • Mevduat Faizlerinden; a) Döviz tevdiat hesapları faizlerden ve ÖFK döviz katılma hesaplarına ödenen kar payları - 1 yıla kadar vadeli hesaplarda ...................... - 1 yıl ve daha uzun vadeli hesaplarda ............ b) Nama veya Hamiline yazılı mevduat hesaplarına yürütülen faizlerden, - Vadesiz ve ihbarlı hesaplarda ....................... - 3 aya kadar (3 ay dahil) vadeli hesaplarda…. - 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli hesaplarda…. - 1 yıla kadar vadeli hesaplarda ...................... - 1 yıl ve daha uzun vadeli hesaplarda ............ c) Diğerlerinden - Bankalar SPK Kanununa göre kurulan aracı kurumlar arasında değerlendirilen paralara ödenen faizler için ........................................ - Bunların dışında kalanlar için ……...….......... • Çeşitli menkul sermaye iratlarından; * Faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kar paylarından …....................................................... * Kar - zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kar paylarından ............................................................... * Özel finans kurumlarınca kar ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kar paylarından, - 3 aya kadar (3 ay dahil) vadeli hesaplarda ….. - 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli hesaplarda ….. - 1 yıla kadar vadeli hesaplarda ........................ - 1 yıl ve daha uzun vadeli hesaplarda ….......... • Repo gelirleri ........................................................ • Tam mükellef kurumlar tarafından dağıtılan kâr paylarından (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz) .............................................. • Tam mükellef kurumlar tarafından kâr paylarının ana merkeze aktarılan tutarları üzerinden ……... • Dağıtılsın veya dağıtılmasın; - Portföyünün en az %25’i hisse senetlerinden oluşan menkul kıym0et yatırım fonları ile menkul kıymet yatırım ortaklıkları kazançlarından ............... - Risk sermayesi yatırım fonları veya ortaklarının kazançlarından …………..…….………………….….. - Gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklarının kazançlarından ………………….…………….……… - Yukarıdakilerinin dışında kalan menkul kıymet yatırım fonları ile menkul kıymet yatırım ortaklıkları kazançlarından ........................................................ • Bireysel emeklilik sisteminden; - 10 yıl süreyle prim ödemeden ayrılanlara ….. - Emeklilik hakkı kazanmadan ayrılanlara ....... - Emeklilik hakkı kazananlar ve zorunlu haller nedeniyle ayrılanlara yapılan ödemelerden ……..…. % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 %15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 15 % 10 % 10 % 15 %0 %0 % 15 % 15 % 10 %5 pratik bilgiler 66 KVK Md. 15’E GÖRE STOPAJ ORANLARI (TAM MÜKELLEFLERLE İLGİLİ) Ödemenin Türü • Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemelerinden ...... • Kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması karşılığında bunlara yapılan kira ödemelerinden.. • Devlet tahvili ve hazine bonosu faizlerinden…… • TKİ ve Kamu Ortaklığı İdaresi’nce çıkarılan menkul kıymet gelirlerinden .............................. • Mevduat faizlerinden ……………………………. • Katılım bankaları tarafından katılma hesabı karşılığında ödenen kâr payları ………………… • Kâr ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kâr payları ………………………………………… • Repo gelirlerinden ............................................ • Vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan kâr payları üzerinden …………………………………. • Emeklilik yatırım fonlarının kazançları hariç olmak üzere, diğer yatırım fonları, dağıtılsın veya dağıtılmasın, kurum bünyesinde ………….. Oran %5 % 15 % 15 % 15 % 15 %15 % 15 % 15 % 15 % 15 KVK Md. 30’A GÖRE STOPAJ ORANLARI (DAR MÜKELLEFLERLE İLGİLİ) Ödemenin Türü • Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemelerinden ...... • Dar mükellef kurumlara ödenen Serbest Meslek Kazançları üzerinden …………………………… • Dar mükellef kurumlara ödenen Gayrimenkul Sermaye İratlarından …………………………… • Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2), (3) ve (4) numaralı bentlerinde sayılanlar hariç, menkul sermaye iratlarından …. • Ticarî veya ziraî kazanca dahil olup olmadığına bakılmaksızın telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayrimaddî hakların satışı, devir ve temliki karşılığında nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen bedeller üzerinden ………………………………………….. • Tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye'de bir iş yeri veya daimî temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan ve Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde sayılan kâr payları üzerinden .............................................. • Türkiye'de iş yeri ve daimî temsilcisi bulunmayan mükelleflerin, yetkili makamların izniyle açılan sergi ve panayırlarda yaptıkları ticarî faaliyet kazançları üzerinden …………………………….. Oran %5 % 15 % 15 %0 % 15 • Yıllık veya özel beyanname veren dar mükellef kurumların, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kısımdan ana merkeze aktardıkları tutar üzerinden …………… • Vergi cenneti ülkelerde yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden ……………………… % 15 % 30 BAZI DAMGA VERGİSİ ORANLARI VE MAKTU TUTARLAR 1. Mukavelenameler, taahhütnameler ve Binde 7,5 temliknameler 2. Kira mukavelenameleri (Mukavele Binde 1,5 süresine göre kira bedeli üzerinden) 3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri Binde 7,5 4. Tahkimnameler ve sulhnameler Binde 7,5 5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir Binde 1,5 kâğıda taalluk edenler dahil) 6. Ücretler Binde 6 Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi ................. 19,70 YTL Kurumlar Vergisi Beyannamesi ................... 26,30 YTL Katma Değer Vergisi Beyannamesi ……..... 13,10 YTL Muhtasar Beyanname ................................. 13,10 YTL Diğer Vergi Beyannameleri ......................... 13,10 YTL Gümrüklere verilen beyannameler .............. 26,30 YTL Belediyelere verilen beyannameler ............. 9,80 YTL SSK’ya verilen sigorta prim bildirgeleri ….... 9,80 YTL Bilançolar .................................................... 15,30 YTL Gelir Tabloları ............................................. 7,60 YTL İşletme Hesabı Hülasası ............................. 7,60 YTL KAÇAKÇILIK CEZALARI Suçun Çeşidi Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hilesi yapmak, uydurma isimlere hesap açmak, çift defter kullanmak, defter, kayıt ve belgelerde tahrifat yapmak, yanıltıcı belge düzenlemek veya kullanmak Defter, kayıt ve belgeleri yok etmek, defter sayfalarını yok etmek, Belgelerin asıl ve suretlerini sahte düzenlemek, Anlaşmalı matbaa olmadığı halde belge basmak Hapis Süresi 6 ay – 3 yıl 18 ay - 3 yıl USULSÜZLÜK CEZALARINA AİT CETVEL Mükellef Grupları % 10 % 15 Sermaye Şirketleri I. Sınıf Tüc. ve Serbest Meslek Erb. II. Sınıf Tüccarlar Yukarıdakiler dışında Gelir Vergisi beyanında bulunanlar Kazancı Basit Usulde Tespit Edilen Gelir Vergisinden Muaf Esnaf I. Derecede U. 70,00 46,00 23,00 II. Derecede U. 40,00 23,00 11,80 11,80 6,00 6,00 2,90 2,90 1,60 pratik bilgiler 67 ÖZEL USULSÜZLÜK CEZALARININ MAKTU HADLERİ Fatura, Gider Pusulası, Müstahsil Makbuzu, Serbest Meslek Makbuzu verilmemesi, alınmaması veya eksik düzenlenmesi halinde her bir belge için 129,00 YTL’den az olmamak üzere, bu belgelerde yazılması gereken meblağ veya meblağ farkının Not: Bir takvim yılı içinde her bir belge nevine ilişkin kesilecek cezanın toplamı 60.000 YTL’yi geçemez. Perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihaz fişi, giriş ve yolcu taşıma bileti, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, yolcu listesi, günlük müşteri listesi ile Maliye Bakanlığınca düzenleme zorunluluğu getirilen belgelerin düzenlenmemesi, kullanılmaması, bulundurulmaması veya gerçeğe aykırı düzenlenmesi halinde her bir belge için Not: Her bir belge nev'ine ilişkin olarak her bir tespit için toplam ceza 6.000 YTL’yi, her bir belge nev'ine ilişkin bir takvim yılı içinde kesilecek toplam ceza tutarı ise 60.000 YTL’yi aşamaz. (Nihai tüketicilere – 23.60 YTL) Maliye Bakanlığınca tutulma ve günü gününe kayıt edilme mecburiyeti getirilen defterlerin, bulundurulmaması, günü gününe kayıt yapılmaması, yetkililere ibraz edilmemesi ile levha bulundurma ve asma mecburiyetine uyulmaması Belirlenen muhasebe standartlarına, tek düzen hesap planına ve mali tablolarına ilişkin usul ve esaslar ile muhasebeye yönelik bilgisayar programlarının üretilmesine ilişkin kural ve standartlara uyulmaması Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak işlemlerde kullanılma zorunluluğu getirilen vergi numarasını kullanmaksızın işlem yapanlara (Her bir işlem için) Belge basımı ile ilgili bildirim görevini tamamen veya kısmen yerine getirmeyen matbaa işletmecilerine 4358 sayılı Kanun uyarınca vergi kimlik numarası kullanma zorunluluğu getirilen kuruluşlardan yaptıkları işlemlere ilişkin bildirimleri belirlenen standartlarda ve zamanda yerine getirmeyenlere Maliye Bakanlığının özel işaretli görevlisinin ikazına rağmen durmayan aracın sahibi adına Bilgi vermekten çekinenler ile 256, 257 ve mükerrer 257. Madde hükmüne uymayanlar için ceza 1- Birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı hakkında ......................................................................................... 2- İkinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı sabit usulde tespit edilenler hakkında .................................... 3- Yukarıdaki bentlerde yazılı bulunanlar dışında kalanlar hakkında ........................................................................... Elektronik ortamda Beyanname verme mecburiyetine uyulmaması halinde verilecek cezalar - Beyannamenin kanuni süresinin sonundan itibaren elektronik ortamda 15 gün içinde verilmesi ……...................... - Beyannamenin kanuni süresinin sonundan itibaren elektronik ortamda ikinci 15 gün içinde verilmesi .................... - Beyannamenin kanuni süresinin sonundan itibaren elektronik ortamda 30’den sonra verilmesi ……….................... % 10 129,00 129,00 2.900,00 150,00 460,00 600,00 460,00 1.290,00 600,00 290,00 Yukarıdaki cezaların 1/4’ü 1/2'si 1/1’i Banka ve Benzerleri Aracılığıyla Yapılması Zorunlu Tahsilat ve Tediyelere İlişkin Sınır - 8.000 YTL Yurt Dışına Çıkış Yasağı Uygulanan Vergi Borcu Miktarı: Kesinleşmiş vergi ve ceza toplamı - 25.000 YTL BİLDİRİM SÜRELERİ Bildirilmesi Gereken Olay İşe Başlama Adres veya İş Değişikliği, İşletme Değişikliği İşi Bırakma, Nakil, Ölüm Tasfiye Ve İflas Ödeme Kaydedici Cihaz Satın Alma Ödeme Kaydedici Cihazı Bildirme Kendi İsteği İle Ö.K.C. Alımında Kullanmaya Başlama Süresi İşi Bırakmada Ö.K.C. Mühürletme Süresi Tekrar Ö.K.C..Kullanmada Mührü Açtırma Bildirim Süresi Gerçek Kişilerde İşe Başlama Tarihinden İtibaren 10 Gün İçinde Kendilerince veya 1136 Sayılı Avukatlık Kanununa Göre Ruhsat Almış Avukatlar veya 3568 Sayılı Kanuna Göre Yetki Almış Meslek Mensuplarınca ,Şirketlerin Kuruluş Aşamasında İşe Başlama Bildirimleri ise Başlama Tarihinden İtibaren 10 Gün İçinde Ticaret Sicil Memurluğunca İlgili Vergi Dairesine Yapılır. Olayın Vukuundan İtibaren Bir Ay İçerisinde Olayın Vukuundan İtibaren Bir Ay İçerisinde Olayın Vukuundan İtibaren Bir Ay İçerisinde Ö.K.C. Kullandırmayı Gerektiren Bir İşe Başlama Tarihinden İtibaren 30 Gün Satın Alındığı Tarihten İtibaren 15 Gün 30 Gün İşi Bırakma Tarihinden İtibaren Bir Ay İşe Başlama Tarihinden İtibaren 30 Gün 2006 GELİRLERİNE UYGULANACAK GELİR VERGİSİ TARİFESİ 7.000 Yeni Türk Lirasına kadar .................................................................................................... % 15 18.000 YTL’nin 7.000 Yeni Türk Lirası için 1.050 YTL, fazlası için ................................................ % 20 40.000 YTL’nin 18.000 Yeni Türk Lirası için 3.250 YTL, fazlası için .............................................. % 27 40.000 YTL’den fazlasının 40.000 Yeni Türk Lirası için 9.190 YTL, fazlası için ............................. % 35 68 pratik bilgiler SSK TARAFINDAN UYGULANAN İDARİ PARA CEZALARI (01.01.2006’den itibaren) İşyeri bildirgesinin yasal süresi içinde kuruma verilmemesi halinde - Bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü olanlara (AÜ x 3) ......................................................... 1.593,00 YTL - Bilanço esası dışında defter tutmakla yükümlü olanlara (AÜ x 2) ......................................................... 1.062,00 YTL - Defter tutmakla yükümlü olmayanlara (AÜ x 1) ..................................................................................... 531,00 YTL Sigortalı işe giriş bildirgesinin yasal süre içinde kuruma verilmemesi (her işçi için)...................................... 531,00 YTL Çalışma izni olmayan sigortalının işe giriş bildirgesinin yasal süre içinde kuruma verilmemesi (AÜ x 2) ............................................................................................................ 1.062,00 YTL Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Yasal Süresi İçinde Kuruma Verilmemesi Halinde (her bir fiil için): - Belgenin asıl nitelikte olması halinde, belgede kayıtlı sigortalı başına .................................................... 106,20 YTL - Belgenin ek nitelikte olması halinde, sigortalı sayısına bakılmaksızın ..................................................... 66,38 YTL - Belgelerin kuruma hiç bildirilmemesi nedeniyle Re’sen düzenlenmesi halinde, sigortalı sayısına bakılmaksızın .............................................................................................................. 1.593,00 YTL Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin İşyerine Asılmaması Halinde ...................................................................... 1.062,00 YTL Muayene için verilmesi gereken belgenin verilmemesi ................................................................................... 531,00 YTL İşyeri kayıtlarını kurumca yapılan yazılı ihtara rağmen 15 gün içinde ibraz edilmemesi halinde - Bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü olanlara (AÜ x 12) ......................................................... 6.372,00 YTL - Bilanço esası dışında defter tutmakla yükümlü olanlara (AÜ x 6) .......................................................... 3.186,00 YTL - Defter tutmakla yükümlü olmayanlara (AÜ x 3) ...................................................................................... 1.593,00 YTL İbraz edilen kayıtların yönetmelikle belirlenen usul ve esaslara uygun olmaması halinde, her bir geçersizlik hali için - Bilanço esası (6.372,00 YTL’yi aşmamak üzere) ..................................................................................... 265,50 YTL - Diğer defter tutanlar (3.186,00 YTL’yi aşmamak üzere) ........................................................................... 265,50 YTL - Defter tutmayanlar (1.593,00 YTL’yi aşmamak üzere) ............................................................................. 265,50YTL 1479 SAYILI BAĞ-KUR KANUNU’NA GÖRE SİGORTA PRİMİNE VE AYLIKLARA ESAS GELİR BASAMAKLARI İLE PRİM MİKTARLARI (1 Ocak 2006 – 31 Aralık 2006 tarihleri arasında) BasaToplam Aylık Aylık Sigorta Gelirler Tutarı Giriş Keseneği Basamak Yükseltme Farkı Aylık Sağlık Primi mak Prim Primi 1 353,36 70,67 104,23 174,90 88,34 2 1'den 2'ye 376,05 75,21 104,23 179,44 94,01 22,69 3 2'den 3'e 398,72 79,74 104,23 183,97 99,68 22,67 4 3'den 4'e 421,40 84,28 104,23 188,51 105,35 22,68 5 4'den 5'e 444,07 88,81 104,23 193,04 111,01 22,67 6 5'den 6'ya 469,77 93,95 104,23 198,18 117,44 25,70 7 6'dan 7'ye 495,47 99,09 104,23 203,32 123,86 25,70 8 7'den 8'e 521,17 104,23 104,23 208,46 130,29 25,70 9 8'den 9'a 546,87 109,37 109,37 218,74 136,71 25,70 10 9'dan 10'a 572,56 114,51 114,51 229,02 143,14 25,69 11 10'dan 11'e 598,27 119,65 119,65 239,30 149,56 25,71 12 11'den 12'ye 623,97 124,79 124,79 249,58 155,99 25,70 13 12'den 13'e 715,05 143,01 143,01 286,02 178,76 91,08 14 13'den 14'e 798,20 159,64 159,64 319,28 199,55 83,15 15 14'den 15'e 881,34 176,27 176,27 352,54 220,33 83,14 16 15'den 16'ya 964,49 192,90 192,90 385,80 241,12 83,15 17 16'dan 17'ye 1.047,64 209,53 209,53 419,06 261,91 83,15 18 17'den 18'e 1.130,77 226,15 226,15 452,30 282,69 83,13 19 18'den 19'a 1.213,92 242,78 242,78 485,56 303,48 83,15 20 19'dan 20'ye 1.297,06 259,41 259,41 518,82 324,26 83,14 21 20'den 21'e 1.380,21 276,04 276,04 552,08 345,05 83,15 22 21'den 22'ye 1.463,35 292,67 292,67 585,34 365,83 83,14 23 22'den 23'e 1.546,50 309,30 309,30 618,60 386,62 83,15 24 23'den 24'e 1.629,65 325,93 325,93 651,86 407,41 83,15 pratik bilgiler 69 KATMA DEĞER VERGİSİNDE TEVKİFAT USULÜ Tevkifat Yapacak Kuruluşlar Mükellefin Türkiye’de ikametgahının, işyerinin, kanuni veya iş merkezinin bulunmaması halinde Vergiye tabi işlemlere taraf olanlar Belgesiz Mal bulunduran veya Hizmet satın alanlar Telif eserini satın alan KDV mükellefleri ve sorumlular KDV mükellefi olan kiracılar KDV mükellefi olan reklam hizmeti yaptıran veya veren Tekstil ve konfeksiyon faaliyetinde fason mal imal ettiren KDV mükellefleri Tüm KDV Mükellefleri ve kamu kurum ve kuruluşlar Genel ve özel bütçeli idareler, İl özel idaresi, belediyeler, Kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, Devlet üniversiteleri, Bankalar ve Katılım Bankaları, KİT’ler, Borsalar ve OSB’leri Hisse senetleri İMKB’de işlem gören şirketler (Sadece 3. hal) Tüm KDV Mükellefleri Tüm KDV Mükellefleri Tevkifata Tabi İşlemler Tevkifat Oranı KDV konusuna giren işlemler KDV’nin tamamı KDV konusuna giren işlemler S.M.K. çerçevesindeki telif faaliyetleri Sorumluluk kapsamındaki kiralama işlemleri Sorumluluk kapsamındaki reklam verme işleri KDV’nin tamamı KDV’nin tamamı KDV’nin tamamı KDV’nin tamamı Fason imalat işlemleri KDV’nin 2/3’ü Sorumluluk kapsamında akaryakıt teslimi 1) Yapım işleri; Makine, teçhizat, demirbaş ve taşıtlara ait tadil, bakım ve onarım hizmetleri 2) Temizlik hizmetleri KDV’nin 9/10’u 3) Bahçe ve çevre bakımı, özel güvenlik, yemek servisi, denetim ve danışmanlık KDV’nin 1/3’ü KDV’nin 2/3’ü KDV’nin 1/2’si İş gücü temini KDV’nin 9/10’u Bakır ve bakır alaşımın-dan mamul; anot, katot, her çeşit takoz, platina, kütük, filmaşin, KDV’nin 9/10’u granül, slab,levha, boru, lama, pirinç çubuk, tel (kablo hariç) teslimi KDV İADE VE MAHSUPLARINA İLİŞKİN TABLO Mal ve Hizmet Temin Edilen Diğer Teminatsız ve Mükellefin, Ortaklarının, Mal ve İade Hakkı Teminatsız ve İncelemesiz Başka Şirket Ortaklarının Mükellef-lerin Vergi Hizmet Aldığı Kişilerin İthalde Doğuran İşlem İncelemesiz Vergi Borçlarına Vergi Borçlarına Borçlarına Mahsup Alınan Vergilerine ve SSK Prim İmkanı KDVK (Madde No) Nakit İade Sınırı Mahsubunda Sınır Mahsup İmkanı Borçlarına Mahsup İmkanı (1) Mal ve Hizmet 4.000 YTL Var-Sınırsız Var-Sınırsız Var-Sınırsız İhracatı, İhraç Kayıtlı Var-Sınırsız (92 No.lu KDV (84 No.lu KDV Teslimler (84 No.lu KDV Tebliği) (84 No.lu KDV Tebliği) Tebliği) Tebliği) (md. 11/1-a,c) (3) Türkiye’de ikamet 4.000 YTL Var-Sınırsız Var-Sınırsız Var-Sınırsız etmeyenlere yapılan Var-Sınırsız (92 No.lu KDV (84 No.lu KDV teslimler ve bavul (84 No.lu KDV Tebliği) (84 No.lu KDV Tebliği) Tebliği) Tebliği) ticareti (md.11/1-b) Yabancılara 1.000 YTL (4) Taşımacılık, Fuar v.b. katılım (90 No.lu KDV Tebliği) nedeniyle yapılacak iade (md. 11/1-b) Araçlar, Petrol 200 YTL Var-Sınırsız Var-Sınırsız Arama ve Teşvik Var-Sınırsız Var-Sınırsız (92 No.lu KDV (82 No.lu KDV (82 No.lu KDV (84 No.lu KDV Tebliği) (82 ve 83 No.lu KDV Tebliğleri) Belgeli Yatırımlarda Tebliği) Tebliği) Tebliği) İstisna (md. 13/a,c,d) Liman ve Hava 4.000 YTL Var-Sınırsız Var-Sınırsız Var-Sınırsız Var-Sınırsız Meydanlar. Yapılan (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV Tebliği) (93 No.lu KDV Tebliği) Hizmet (md. 13/b) Tebliği) Tebliği) Tebliği) Altın, Gümüş, Platin arama işletme ve 4.000 YTL Var-Sınırsız Var-Sınırsız Var-Sınırsız Var-Sınırsız zenginleştirme (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV Tebliği) (93 No.lu KDV Tebliği) Tebliği) Tebliği) Tebliği) faaliyetlerinde istisna (md.13/c) (5) Liman ve Hava 4.000 YTL Var-Sınırsız Var-Sınırsız Meydanları inşaa, Var-Sınırsız Var-Sınırsız yenileme ve (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV Tebliği) (93 No.lu KDV Tebliği) genişletmeye ilişkin Tebliği) Tebliği) Tebliği) istisna (md. 13/e) Ulusal Güvenlik 4.000 YTL Var-Sınırsız Var-Sınırsız amaçlı teslim ve Var-Sınırsız Var-Sınırsız (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV (93 No.lu KDV hizmet istisnası (93 No.lu KDV Tebliği) (93 No.lu KDV Tebliği) Tebliği) Tebliği) Tebliği) (md.13/f) (6) İadede YMM Tasdik Raporunun Geçerli Olup Olmadığı (2) Geçerli (1, 13, 15, 19, 20 ve 37 No.lu SM, SMMM ve YMM Tebliğleri) (84 No.lu KDV Tebliği) Geçerli (1, 13, 15, 19, 20 ve 37 No.lu SM, SMMM ve YMM Tebliğleri) (84 No.lu KDV Tebliği) Geçersiz 13/a ve d için Geçerli 13/c için Geçersiz (8 No.lu SM, SMMM ve YMM Tebliği) (72 No.lu KDV Tebliği) Geçerli (93 No.lu KDV Tebliği) Geçerli (93 No.lu KDV Tebliği) Geçerli (93 No.lu KDV Tebliği) Geçerli (93 No.lu KDV Tebliği) pratik bilgiler 70 1.000 YTL (92 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (82 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (82 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (84 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (82 ve 83 No.lu KDV Tebliğleri) 200 YTL Diplomatik İstisnalar (92 No.lu KDV (md.15) Tebliği) Var-Sınırsız (82 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (82 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (84 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (82 ve 83 No.lu KDV Tebliğleri) 2.000 YTL (74, 76 ve 85 No.lu KDV Tebliğleri) Var-Sınırsız (74 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (82 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (84 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (82 ve 83 No.lu KDV Tebliğleri) Transit Taşımacılık (md.14) 29/2 İndirimli Orana Tabi Teslim ve Hizmetler (7) GV stopaj ve SSK Nakit İade yok borçlarına sınırsız, (72 No.lu KDV Diğer vergi borçlarına Tebliği) 2.000 YTL (95 No.lu KDV Tebliği) Miktarına 91 No.lu KDV bakılmaksızın Var, 1.000 YTL (95 Tebliği Kapsamında banka teminat No.lu KDV Tebliği) Yapılan Tevkifat (9) mektubu veya inceleme raporu Fason İş Bedelleri (md. 9) İş Gücü Temini (96 No.lu KDV Tebliği) Yok Yok Sadece yapım işlerinde var (95 No.lu KDV Tebliği) Sadece yapım işlerinde var (95 No.lu KDV Tebliği) Banka teminat Teminat mektubu/ Teminat mektubu/ Teminat mektubu/ mektubu veya inceleme raporu inceleme raporu inceleme raporu inceleme raporu Fazla ve yersiz ödenen vergilerin iadesi (md. 8/2) 4.000 YTL (91 No.lu KDV Tebliği) Var-Sınırsız (91 No.lu KDV Tebliği) Yok Geçerli (6, 20 ve 37 No.lu SM, SMMM ve YMM Tebliğleri) 15/1-a için Geçersiz 15/1-b için Geçerli (19 ve 37 No.lu SM, SMMM ve YMM Tebliği) Geçerli (74 No.lu KDV Tebliği) 2.000 YTL’yi aşan kısmın sadece kendi vergi borçlarına Sadece kendi SSK borçları için var mahsuben iadesinde Geçerli (93 No.lu KDV Tebliği) (81, 92 ve 95 No.lu KDV Tebliğleri) (8) Sadece yapım işlerinde var (95 No.lu KDV Tebliği) Sadece yapım işlerinden doğan mahsuben iadelerde Geçerli (95 No.lu KDV Tebliği) (10) Teminat mektubu/ inceleme raporu Geçersiz Yok Geçerli (91 No.lu KDV Tebliği) Yok (1) KDV iade alacakları, öncelikle hak sahibinin ithalde alınanlar dışındaki vergi borçlarına mahsup edilecek, artan bir miktar olursa mükellefin isteğine bağlı olarak kendisinin, ortaklarının veya mal ya da hizmet satın aldığı mükelleflerin ithalde alınanlar dahil vergi borçlarına veya SSK prim borçlarına mahsup yapılır. 61 Seri No.lu KDV Genel Tebliği uyarınca Türkiye’de ikamet etmeyenlere döviz karşılığı özel fatura ile satış yapanlara ihraç kadıyla teslimde bulunanların iade talepleri sadece mahsup yoluyla yerine getirilir, nakden iade yapılmaz. (2) 37 No.lu SM, SMMM ve YMM Tebliğine göre, KDVK’nın 11/1-a-c, 13/d, 14, 15/1-b maddeleri kapsamında doğan iadelerin YMM Tasdik Raporuna göre yapılmasında, süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi varsa üst iade sınır bulunmamakta, süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi yoksa üst sınır 210.000 YTL’dir (01.01.2005 tarihinden itibaren). Kanunun 11/1-b maddesinden doğan iadelerde ise tam tasdik sözleşmesi olup olmadığına bakılmaksızın üst iade limiti 55.ooo YTL’dir. Süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi bulunan SDTŞ’lerin 61 No.lu Tebliğ kapsamındaki iade taleplerinde iade edilecek tutar, ortak bazında 55.000 YTL’yi (01.01.2005 tarihinden itibaren) aşmamak kaydıyla aide talep edilen dönemde ortaklardan alınarak ihraç edilen mal bedellerine ilişkin KDV toplamı dikkate alınarak hesaplanacaktır. Kanunun 13/a maddesinden doğan iadelerin YMM raporuna göre yapılmasında ise üst sınır yoktur. İndirimli orana tabi işlemlerden doğan iadelerde tam tasdik sözleşmesi yoksa, YMM Raporuna göre iade üst sınırı 01.01.2005’ten itibaren 420.000 YTL’dir. Kanunun 13/b, c, e ve f maddesine göre doğan iadelerin YMM tasdik raporuna göre yapılmasında, ihracat istisnası için öngörülen limitler geçerlidir. (3) KDVK’nın geçici 17. maddesi kapsamındaki tecil-terkin, iade ve mahsup işlemleri, aynı Kanunun 11/1-c maddesindeki usul ve esaslara tabidir. (4) 1.000 YTL’yi aşan iade talepleri ise münhasıran vergi inceleme raporu sonucuna göre yerine getirilir. (5) Altın, gümüş ve platin arama faaliyetlerinin başlangıç aşaması için geçerli olan istisna uygulamasında KDV iade talepleri miktarına bakılmaksızın münhasıran YMM Tasdik Raporu veya vergi inceleme raporu sonucuna göre yerine getirilir. (6) Bu esaslar, istisna kapsamındaki işlemin tamamlanmasından sonra ya da işlemin sonuçlanması beklenilmeden vergilendirme dönemleri itibariyle yapılacak nakden ve mahsuben iadeler için geçerlidir. Aynı esaslar, anılan istisna kapsamında yurt dışında yerleşik firmalara yapılan teslim ve hizmetlerden doğan iadeler için de geçerlidir. (7) Mahsuben iadeler aylık dönemler halinde, nakit iade ise önceden olduğu gibi yıllık olarak yapılacaktır. Aylık dönemler itibariyle yapılacak mahsuben iadenin esasları henüz belirlenmemiştir. (8) Süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi varsa Sınırsız, yoksa 210.000 YTL’dir. (9) Yapım işlerinde vergi ve SSK borçlarına, diğerlerinde sadece kendi borçlarına mahsup vardır. Diğerlerinden doğan iadelerin 1.000 YTL’yi aşan kısmın mahsubu banka teminat mektubu veya inceleme raporu ile mümkündür. (10) Süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi varsa Sınırsız, yoksa 210.000 YTL’dir. DAVA AÇMA SÜRELERİ Dava Konusu Dava Açılacak Mahkeme Dava Açma Süresi Dayanağı Vergi/Ceza İhbarnamesine Vergi Mahkemesine Tebliğden İtibaren 30 Gün İçinde Vergi Usul Kanunu 2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi İtirazi Kayıtla Verilen Beyannameye Ait Tahakkuk Fişine Vergi Mahkemesine Tahakkuk Tarihinden İtibaren 30 Gün İçinde 2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi Ödeme Emrine Vergi Mahkemesine Tebliğden İtibaren 7 Gün İçinde Haciz Varakasına Vergi Mahkemesine İhtiyati Tahakkuka Vergi Mahkemesine İhtiyati Hacze Vergi Mahkemesine Temyiz Davası Açma Danıştay'a Haciz Tarihinden İtibaren 7 Gün İçinde İhtiyati Tahakkukun Bildirim Tarihinden İtibaren 7 Gün İçinde Haciz Tarihinden İtibaren 7 Gün İçinde Kararın Tebliğinden İtibaren 30 Gün 6183 Sayılı Kanun 2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi 6183 Sayılı Kanun 2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi 6183 Sayılı Kanun 2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi 6183 Sayılı Kanun 2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi döviz kurları 71 TÜRKİYE CUMHURİYETİ MERKEZ BANKASI GÜNLÜK DÖVİZ KURLARI Tarih 01.01.2006 02.01.2006 03.01.2006 04.01.2006 05.01.2006 06.01.2006 07.01.2006 08.01.2006 09.01.2006 10.01.2006 11.01.2006 12.01.2006 13.01.2006 14.01.2006 15.01.2006 16.01.2006 17.01.2006 18.01.2006 19.01.2006 20.01.2006 21.01.2006 22.01.2006 23.01.2006 24.01.2006 25.01.2006 26.01.2006 27.01.2006 28.01.2006 29.01.2006 30.01.2006 31.01.2006 ABD DOLARI Alış Satış 1,3441 1,3506 1,3419 1,3484 1,3317 1,3381 1,3298 1,3362 1,3284 1,3348 1,3270 1,3334 1,3277 1,3341 1,3313 1,3377 1,3299 1,3363 1,3301 1,3365 1,3208 1,3272 1,3171 1,3235 1,3156 1,3219 1,3170 1,3234 1,3183 1,3247 1,3219 1,3283 Alış 1,5920 1,5943 1,607 1,6079 1,6073 1,6107 1,6063 1,6142 1,6066 1,6059 1,6199 1,6172 1,6176 1,6130 1,6085 1,5972 Tarih 01.03.2006 02.03.2006 03.03.2006 04.03.2006 05.03.2006 06.03.2006 07.03.2006 08.03.2006 09.03.2006 10.03.2006 11.03.2006 12.03.2006 13.03.2006 14.03.2006 15.03.2006 16.03.2006 17.03.2006 18.03.2006 19.03.2006 20.03.2006 21.03.2006 22.03.2006 23.03.2006 24.03.2006 25.03.2006 26.03.2006 27.03.2006 28.03.2006 29.03.2006 30.03.2006 31.03.2006 ABD DOLARI Alış Satış 1,3060 1,3123 1,3075 1,3138 1,2979 1,3042 1,2964 1,3027 1,3006 1,3069 1,3225 1,3289 1,3358 1,3422 1,3362 1,3426 1,3440 1,3505 1,3377 1,3442 1,3432 1,3497 1,3289 1,3353 1,3264 1,3328 1,3161 1,3224 1,3269 1,3333 1,3350 1,3414 1,3426 1,3491 1,3323 1,3387 1,3408 1,3473 1,3386 1,3451 1,3464 1,3529 1,3562 1,3627 1,3427 1,3492 Alış 1,5510 1,5613 1,5495 1,5586 1,5658 1,5764 1,5922 1,5946 1,6018 1,5966 1,6070 1,5985 1,6017 1,6023 1,6163 1,6207 1,6219 1,6072 1,6050 1,6105 1,6237 1,6284 1,6211 EURO EURO Satış 1,5997 1,6020 1,6148 1,6157 1,6151 1,6185 1,6140 1,6220 1,6143 1,6136 1,6277 1,6250 1,6254 1,6208 1,6163 1,6049 Tarih 01.02.2006 02.02.2006 03.02.2006 04.02.2006 05.02.2006 06.02.2006 07.02.2006 08.02.2006 09.02.2006 10.02.2006 11.02.2006 12.02.2006 13.02.2006 14.02.2006 15.02.2006 16.02.2006 17.02.2006 18.02.2006 19.02.2006 20.02.2006 21.02.2006 22.02.2006 23.02.2006 24.02.2006 25.02.2006 26.02.2006 27.02.2006 28.02.2006 ABD DOLARI Alış Satış 1,3199 1,3263 1,3177 1,3241 1,3213 1,3277 1,3193 1,3257 1,3232 1,3296 1,3229 1,3293 1,3281 1,3345 1,3240 1,3304 1,3208 1,3272 1,3242 1,3306 1,3211 1,3275 1,3322 1,3386 1,3246 1,3310 1,3202 1,3266 1,3093 1,3156 1,3114 1,3177 1,3245 1,3309 1,3127 1,319 1,3145 1,3208 1,3113 1,3176 Alış 1,5983 1,5964 1,5940 1,5923 1,5861 1,5860 1,5894 1,5861 1,5815 1,5745 1,5733 1,5868 1,5724 1,5681 1,5636 1,5623 1,5746 1,5673 1,5641 1,5541 Satış 1,5585 1,5688 1,5570 1,5661 1,5734 1,5840 1,5999 1,6023 1,6095 1,6043 1,6148 1,6062 1,6094 1,6100 1,6241 1,6285 1,6297 1,6150 1,6127 1,6183 1,6315 1,6363 1,6289 Tarih 01.04.2006 02.04.2006 03.04.2006 04.04.2006 05.04.2006 06.04.2006 07.04.2006 08.04.2006 09.04.2006 10.04.2006 11.04.2006 12.04.2006 13.04.2006 14.04.2006 15.04.2006 16.04.2006 17.04.2006 18.04.2006 19.04.2006 20.04.2006 21.04.2006 22.04.2006 23.04.2006 24.04.2006 25.04.2006 26.04.2006 27.04.2006 28.04.2006 29.04.2006 30.04.2006 ABD DOLARI Alış Satış 1,3417 1,3482 1,3389 1,3454 1,3319 1,3383 1,3300 1,3364 1,3308 1,3372 1,3295 1,3359 1,3370 1,3434 1,3331 1,3395 1,3360 1,3424 1,3409 1,3474 1,3440 1,3505 1,3424 1,3489 1,3366 1,3430 1,3239 1,3303 1,3233 1,3297 1,3224 1,3288 1,3181 1,3245 1,3168 1,3232 1,3216 1,3280 1,3195 1,3259 1,3155 1,3218 - Alış 1,6254 1,6141 1,6216 1,6313 1,6378 1,6211 1,6196 1,6155 1,6221 1,6242 1,6271 1,6371 1,6379 1,6349 1,6333 1,6289 1,6316 1,6326 1,6403 1,6410 1,6506 - EURO EURO Satış 1,6060 1,6041 1,6017 1,6000 1,5937 1,5936 1,5971 1,5937 1,5891 1,5821 1,5809 1,5945 1,5800 1,5757 1,5711 1,5698 1,5822 1,5749 1,5716 1,5616 Satış 1,6332 1,6219 1,6294 1,6392 1,6457 1,6289 1,6274 1,6233 1,6299 1,6320 1,6349 1,6450 1,6458 1,6428 1,6412 1,6368 1,6395 1,6405 1,6482 1,6489 1,6586 - döviz kurları 72 Tarih 01.05.2006 02.05.2006 03.05.2006 04.05.2006 05.05.2006 06.05.2006 07.05.2006 08.05.2006 09.05.2006 10.05.2006 11.05.2006 12.05.2006 13.05.2006 14.05.2006 15.05.2006 16.05.2006 17.05.2006 18.05.2006 19.05.2006 20.05.2006 21.05.2006 22.05.2006 23.05.2006 24.05.2006 25.05.2006 26.05.2006 27.05.2006 28.05.2006 29.05.2006 30.05.2006 31.05.2006 ABD DOLARI Alış Satış 1,3131 1,3194 1,3157 1,3220 1,3104 1,3167 1,3178 1,3242 1,3132 1,3195 1,3124 1,3187 1,3321 1,3385 1,3431 1,3496 1,3545 1,3610 1,3909 1,3976 1,4498 1,4568 1,4484 1,4554 1,4185 1,4253 1,4878 1,4950 1.5055 1.5128 1.5173 1.5246 1.5368 1.5442 1.5396 1.5470 1.5229 1.5302 1.5227 1.5300 1.5368 1.5442 Alış 1,6572 1,6606 1,6553 1,6602 1,6658 1,6754 1,6902 1,7174 1,7228 1,7945 1,8615 1,8553 1,8291 1,9017 1.9207 1.9483 1.9754 1.9663 1.9503 1.9427 1.9748 EURO Satış 1,6652 1,6686 1,6633 1,6682 1,6738 1,6835 1,6984 1,7257 1,7311 1,8032 1,8705 1,8642 1,8379 1,9109 1.9300 1.9577 1.9849 1.9758 1.9597 1.9521 1.9843 Tarih 01.06.2006 02.06.2006 03.06.2006 04.06.2006 05.06.2006 06.06.2006 07.06.2006 08.06.2006 09.06.2006 10.06.2006 11.06.2006 12.06.2006 13.06.2006 14.06.2006 15.06.2006 16.06.2006 17.06.2006 18.06.2006 19.06.2006 20.06.2006 21.06.2006 22.06.2006 23.06.2006 24.06.2006 25.06.2006 26.06.2006 27.06.2006 28.06.2006 29.06.2006 30.06.2006 ABD DOLARI Alış Satış 1.5600 1.5675 1.5607 1.5682 1.5271 1.5345 1.5765 1.5841 1.5559 1.5634 1.5480 1.5555 1.5463 1.5538 1.5371 1.5445 1.5390 1.5464 1.6005 1.6082 1.5897 1.5974 1.5844 1.5920 1.5833 1.5909 1.5942 1.6019 1.6088 1.6166 1.6414 1.6493 1.6607 1.6687 1.6934 1.7016 1.6836 1.6917 1.6375 1.6454 1.6118 1.6196 1.6029 1.6106 Alış 2.0080 1.9917 1.9583 2.0434 2.0046 1.9825 1.9721 1.9445 1.9401 2.0134 2.0004 1.9992 2.0039 2.0069 2.0216 2.0726 2.0955 2.1246 2.1158 2.0603 2.0251 2.0095 EURO Satış 2.0177 2.0013 1.9677 2.0533 2.0143 1.9921 1.9816 1.9539 1.9495 2.0231 2.0100 2.0088 2.0136 2.0166 2.0314 2.0826 2.1056 2.1348 2.1260 2.0702 2.0349 2.0192 soru - cevap Ödenmeyen Prim Borçları Soru: İşveren, işçisi ile ilgili tüm yasal bildirimleri yapmıştır. İşçinin çalışma süresi 18 aydır. Ancak, işçinin çalıştığı dönemin son 15 ayında işveren SSK primlerini ödeyememiştir. İşçinin hizmet dökümünde 18 aylık çalışma süresi eksiksiz olarak gözükmektedir. Borç işverene ait olmasına rağmen, sigortalının sorumluluğu var mıdır? Bu durum işçinin emekliliğinde sorun yaratır mı? Cevap: İşverenin ödememiş olduğu prim borçlarından sigortalının sorumluluğu söz konusu değil. Primlerin ödenmemiş olması, sigortalının emekliliğinde sorun yaratmaz. Önemli olan Aylık Prim ve Hizmet Belgelerinin verilmiş ve sigortalının çalışma sürelerinin Kurum’a bildirilmiş olmasıdır. Kur Farkının KDV Oranı Soru: Finansal kiralama yoluyla kiraladığımız makinelere ilişkin ödemelerimiz sonucu lehimize kur farkı oluştu. Finansal kiralama şirketine keseceğimiz faturada KDV yüzde 1 mi, yoksa yüzde 18 mi olmalı? Cevap: Finansal kiralama yolu ile kiraladığınız makinelere istinaden ödemeleriniz sonucu oluşan kur farkı için finansal kiralama şirketine düzenlenecek kur farkı faturasında, KDV Kanunu’nun 35. maddesi hükmüne göre yüzde 1 oranında KDV hesaplanması gerekiyor.