Untitled

advertisement
TİP 2 DİYABETLİ HASTALARDA SERUM ÇİNKO, BAKIR ve
SERULOPLAZMİN DÜZEYLERİ
Emine ŞEN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
MAYIS 2015
Emine ŞEN tarafından hazırlanan “Tip 2 Diyabetli Hastalarda Serum Çinko, Bakır ve
Seruloplazmin Düzeyleri” adlı tez çalışması aşağıdaki jüri tarafından OY BİRLİĞİ/ OY
ÇOKLUĞU ile Gazi Üniversitesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı’ nda YÜKSEK LİSANS TEZİ
olarak kabul edilmiştir.
Danışman: Prof. Dr. Hatice PAŞAOĞLU
Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum
Üye: Prof. Dr. Neslihan BUKAN
Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum
Üye: Prof. Dr. Aslıhan AVCI
Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum
Tez Savunma Tarihi: 12.05.2015
Jüri tarafından kabul edilen bu tezin Yüksek Lisans Tezi olması için gerekli
şartları yerine getirdiğini onaylıyorum.
Doç. Dr. Ufuk KOCA ÇALIŞKAN
Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürü
ETİK BEYAN
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak
hazırladığım bu tez çalışmasında;

Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar
çerçevesinde elde ettiğimi,

Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına
uygun olarak sunduğumu,

Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak
gösterdiğimi,

Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu
bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan
ederim.
Emine ŞEN
12/05/2015
iv
TİP 2 DİYABETLİ HASTALARDA SERUM ÇİNKO, BAKIR ve SERULOPLAZMİN
DÜZEYLERİ
(Yüksek Lisans Tezi)
Emine ŞEN
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Mayıs 2015
ÖZET
Çalışmamızda, diyabetli hastalarda serum çinko, bakır ve seruloplazmin düzeyleri arasında
farklılık olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamız; Gazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim
Dalına bağlı Obezite ve Diyabet Polikliniğine Ocak 2013- Haziran 2013 tarihleri arasında
başvuran 50 tip 2 diyabet hastası (23 erkek, 27 kadın) ve aynı tarihler arasında Hormon
Polikliniğine başvuran 30 sağlıklı gönüllü (12 erkek, 18 kadın) ile yapılmıştır. Hastaların
yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, hipertansiyon, uygulanan tedavi metodu parametreleri
kaydedilmiş olup, hastaların yaş ortalaması 53,3, kontrol grubunun yaş ortalaması ise 51,4
bulundu. Çalışmamız sonunda, çinko parametresinde, erkek cinsiyetinde hasta ve kontrol
grupları arasında anlamlı fark bulunmazken, kadın cinsiyetinde kontrol grubunun çinko
miktarı ortalaması hasta grubundan anlamlı derecede yüksektir. Ayrıca cinsiyet farkı
gözetmeksizin grupların çinko ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
olmadığı tespit edilmiştir. Bakır parametresinde, hasta ve kontrol gruplarının bakır
ortalamaları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı görülmüştür. Ancak iki
grupta da kadınların bakır miktarı ortalamasının erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir. Seruloplazmin oksidaz aktivitelerine bakıldığında
ise, hasta grubu ortalaması kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksektir. Bununla beraber erkek hasta grubu ve kadın hasta grubu kendi kontrolleri ile
karşılaştırıldığında seruloplazmin değerleri kontrol gruplarından istatistiksel olarak önemli
derecede yüksek bulunmuştur.
Bilim Kodu
Anahtar Kelimeler
Sayfa Adedi
Danışman
:
:
:
:
1010.1
Diyabet, Çinko, Bakır, Serüloplazmin Oksidaz Aktivitesi
54
Prof. Dr. Hatice PAŞAOĞLU
v
SERUM ZINC, COPPER AND CERULOPLASMIN LEVELS IN TYPE 2 DIABETIC
PATIENTS
(M. Sc. Thesis)
Emine ŞEN
GAZİ UNIVERSITY
INSTITUTE OF HEALTH SCIENCES
May 2015
ABSTRACT
The aim of our study is to search whether there is a difference at the level of serum zync,
copper and the ceruloplasmin of diabetic patients. This study was carried on 50 type 2
patients (23 male and 27 female ) applied to the Obesity and Diabetic Polyclinic of Gazi
Universty Department of Internal Medicine Endocrinology and Metabolism Discipline
between January 2013 and June 2013. The control group consisted of 30 healthy volunteers
(12 male, 18 female) who applied to Hormon Polyclinic of the same hospital at the same
time interval. Patients age, gender, smoking habits, hypertension, treatment methods were
saved. The average age of patients has been found 53,3 and the average age of control
group has been found 51,4. At the end of our study, it is stated that for zync parameter,
there has been no significant difference found between male patients and male control
group. However the average level of zync of female control group has been found to be
significantly higher than that of female patients. Besides, when gender factor hasn’t been
taken into consideration, no statistically significant difference has been described between
two groups average level of zync. As for copper parameter, no statistically significant
difference has been seen between patient and control groups level of average copper level.
In spite of this, in both groups, average copper level of female subjects has been found to
be significantly higher than that of males in statistical terms. Considering ceruloplasmin
oxidase activities, the average level of ceruloplasmin oxidase of patient group has been
found statistically meaningfully higher than that of control group. Therewithal, when a
comparison was done between male patient group and male control group and between
female patient group and female control group the difference has been found to be much
higher than that of control group.
Science Code
Key Words
Page Number
Supervisor
:
:
:
:
1010.1
Diabetes Mellitus, Zinc, Copper, Ceruloplasmin Oxidase Activity
54
Prof. Dr. Hatice PAŞAOĞLU
vi
TEŞEKKÜR
Tezimin her aşamasında yardımlarını ve desteklerini esirgemeyen, gerekli altyapıyı
oluşturmam için her türlü bilgiyi bana aktaran saygıdeğer hocam ve danışmanım sayın
Prof. Dr. Hatice PAŞAOĞLU’ na,
Çalışmamı yürütebilmem için verilerin toplanması aşamasında, hiçbir fedakarlıktan
kaçınmayan İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Müjde AKTÜRK’ e,
tezimin omurgasını oluşturmamda çok değerli bilgilerini benimle paylaşan Uzm. Dr. Işılay
KALAN’ a ve çalışmama katılan tüm tip 2 diyabet hastalarına,
Tez çalışmamın laboratuvar sürecinde her türlü bilgi ve birikimlerini benimle
paylaşan, analiz sürecinin her kısmında yardımcı olan Biyolog Ülkü GÜRSOY’ a, Biyolog
Sema TÜRKMEN’ E ve Dr. Ayşe TUNCEL’e,
İstatistik çalışmalarında çok emek harcayan hocam Doç. Dr. Bülent ÇELİK’e,
Doğduğum günden bugüne dek sevgilerini ve desteklerini her daim arkamda
hissettiğim, önüme çıkan her engelde yanımda olan çok sevgili aileme, yüksek lisans
eğitimime başlamama vesile olan, zorluklar karşısında beni her zaman yüreklendiren ve
her zaman yanımda olan sevgili nişanlıma,
Sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET .............................................................................................................................
iv
ABSTRACT ...................................................................................................................
v
TEŞEKKÜR ...................................................................................................................
vi
İÇİNDEKİLER ..............................................................................................................
vii
ÇİZELGELERİN LİSTESİ............................................................................................
ix
ŞEKİLLERİN LİSTESİ .................................................................................................
x
SİMGELER VE KISALTMALAR................................................................................
xi
1. GİRİŞ ......................................................................................................................
1
2. GENEL BİLGİLER ............................................................................................
3
2.1. Diabetes Mellitus ............................................................................................
3
2.1.1.
Diyabet ve tarihçesi ............................................................................
3
2.1.2.
Tanım ..................................................................................................
4
2.1.3.
Epidemiyoloji .....................................................................................
5
2.1.4.
Diyabet tanısı ......................................................................................
7
2.1.5.
Diyabetin belirtileri .............................................................................
9
2.1.6.
Diyabetes Mellitus'un komplikasyonları ............................................
10
2.1.7.
Sınıflandırma ......................................................................................
10
2.1.8.
Tip 1 Diabetes mellitus .......................................................................
13
2.1.9.
Tip 2 diabetes mellitus ........................................................................
14
2.1.10. İnsülin direnci .....................................................................................
16
2.2. Çinko ...............................................................................................................
17
2.3. Bakır ................................................................................................................
19
2.4. Seruloplazmin .................................................................................................
20
3. GEREÇ VE YÖNTEM .......................................................................................
23
3.1. Deney Grupları ................................................................................................
23
3.2. Kullanılan Cihazlar .........................................................................................
23
3.3. Kullanılan Kimyasallar ...................................................................................
24
3.4. Yöntemlerin Uygulanması ..............................................................................
24
3.4.1.
Serum çinko analizi ............................................................................
24
3.4.2.
Serum bakır analizi .............................................................................
25
viii
Sayfa
3.4.3.
Serum seruloplazmin aktivitesi tayini ................................................
26
3.5. İstatistiksel Değerlendirme .............................................................................
27
4. BULGULAR..........................................................................................................
29
4.1. Çinko İçin Bulunan Sonuçlar ..........................................................................
29
4.2. Bakır İçin Bulunan Sonuçlar ............................................................................
30
4.3. Seruloplazmin İçin Bulunan Sonuçlar .............................................................
32
4.4. Çinko, Bakır ve Seruloplazmin Arasındaki Korelasyon Sonuçları..................
33
5. TARTIŞMA .............................................................................................................
35
6. SONUÇ .....................................................................................................................
43
KAYNAKLAR ...............................................................................................................
45
EKLER............................................................................................................................
53
EK-1.Etik Kurul Onayı...................................................................................................
54
ÖZGEÇMİŞ ....................................................................................................................
56
ix
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge
Sayfa
Çizelge 2.1. Ülkelere Göre Diyabetli Hasta Sayıları .....................................................
6
Çizelge 2.2. Diabetes Mellitus tanı kriterleri .................................................................
7
Çizelge 2.3. Tip 1 ve Tip 2 diyabetin karşılaştırılması ..................................................
16
Çizelge 3.1. Çinko İçin Dilüsyon Oranları............................... .....................................
24
Çizelge 3.2. Bakır İçin Dilüsyon Oranları ...................................................................
25
Çizelge 4.1. Hasta ve Kontrol gruplarında cinsiyet alt gruplarına göre çinko için
elde edilen sonuçlar ...................................................................................
29
Çizelge 4.2. Hasta ve Kontrol gruplarında cinsiyet alt gruplarına göre Bakır için
elde edilen sonuçlar .................................................................................... 31
Çizelge 4.3. Hasta
ve
Kontrol
gruplarında
cinsiyet
alt
gruplarına
göre
seruloplazmin için elde edilen sonuçlar...................................................... 32
Çizelge 4.4. Çinko, bakır ve seruloplazmin miktarı arasındaki korelasyonlar ............... 34
x
ŞEKİLLERİN LİSTESİ
Şekil
Sayfa
Şekil 3.1. Çinko Kalibrasyon Eğrisi............................ ..............................................
25
Şekil 3.2. Bakır Kalibrasyon Eğrisi.......................... .................................................
26
Şekil 4.1. Grup (hasta-kontrol) ve cinsiyet (erkek-kadın) gruplarına göre çinko
değerlerinin ortalamalarının değişimi ........................................................
30
Şekil 4.2. Grup (hasta-kontrol) ve cinsiyet (erkek-kadın) gruplarına göre bakır
değerlerinin ortalamalarının değişimi ........................................................
32
Şekil 4.3. Grup (hasta-kontrol) ve cinsiyet (erkek-kadın) gruplarına göre
seruloplazmin değerlerinin ortalamalarının değişimi ................................
33
Şekil 4.4. Hasta grubunda bakır ile seruloplazmin arasındaki korelasyon ................
34
xi
SİMGELER VE KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda
sunulmuştur.
Kısaltmalar
Açıklamalar
ADA
Amerikan Diyabet Birliği
APG
Açlık Plazma Glukozu
BAG
Bozulmuş Açlık Glukozu
BGT
Bozulmuş Glukoz Toleransı
BMI
Vücut Kitle İndeksi
Cp
Seruloplazmin
Cu
Bakır
DNA
Deoksi ribonükleik Asit
DM
Diabetes Mellitus
DSÖ
Dünya Sağlık Örgütü
HbA1C
Hemoglobin A1C
HNF
Hepatik Nükleer Faktör
HT
Hipertansiyon
MODY
Maturity Onset Diabetes of Young
NHANES
National Health and Nutrition Examination Survey
NIDDM
Non İnsulin Dependent Diabetes Mellitus
OGTT
Oral Glukoz Tolerans Testi
TURDEP
Türkiye Diabet Epidemiyolojisi Projesi
Zn
Çinko
1
1. GİRİŞ
Diabetes Mellitus (DM), insülin eksikliği ya da insülin etkisine olan dirençten dolayı
ortaya çıkan, hemen hemen tüm sistemlerde komplikasyonlara yol açan, endokrin ve
metabolik bir hastalıktır [1,2]. İnsanlık tarihinin en yaygın hastalıklarından biri haline
gelen diyabetin görülme sıklığı günden güne artmakta ve adeta global bir salgın haline
gelmektedir. [3]. Günümüzde, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede, epidemik
hastalık olarak kabul edilmekte ve çoğu gelişmiş ülkenin, ilk beş ölüm nedeni arasında
dördüncü sırada yer almaktadır [4]. Hastalığın seyri sırasında sistemik etkiler
görülmektedir. Diabetes Mellitus’ un akut ve kronik komplikasyonları bulunmakla beraber,
mevcut tedavi seçenekleriyle insülin ihtiyacını gidermek, akut komplikasyonları
minimuma
indirmek
ve
ömrü
uzatmak
mümkündür.
Çoğu
vakada
kronik
komplikasyonların gelişimi kaçınılmazdır. Kronik komplikasyonlar erken ölümlerden
sorumludur. Bunlardan en önemlisi diyabetik nefropatidir [4]. Ne yazık ki kontrolsüz
diyabet, akut ve kronik komplikasyonlarla yaşam kalitesini düşürmektedir [5]. Serum
çinko, bakır ve demir düzeyindeki değişikliklerin artmış glikozile hemoglobin (HbA1c) ile
ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır [6]. Diabetes Mellitus’ ta organizmada
eser element ve inorganik bileşiklerin metabolizmasının etkilendiği belirtilirken bunun
nedeni henüz bulunamamıştır [7,8]. Son yıllarda diyabet üzerine yapılan çalışmalarda
birçok enzim sisteminin esansiyel bileşeni olan çinko (Zn) ve bakır (Cu) sıkça
araştırılmaktadır. Çinko, insülin fizyolojisiyle doğrudan ilişkili bir elementtir [9,10].
İnsülinin sentezi, depolanması ve sekresyonuyla birlikte yapısal bütünlüğünün sağlanması
ve üç boyutlu yapısının korunmasında da rol oynar. Bu nedenle çinko eksikliğinde
pankreas adacık hücrelerinde insülin salınımı olumsuz etkilenmektedir. Diyabette bakır
metabolizmasının da değiştiği belirtilmiş ancak glukoz homeostazında bakırın görevi
yeterince açıklanamamıştır [7].
Bu çalışmada Tip 2 Diabetes Mellituslu 50 hasta ve 30 sağlıklı gönüllünün serum çinko,
bakır ve seruloplazmin düzeyleri saptanarak birbirleriyle karşılaştırılması amaçlanmıştır.
2
3
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Diabetes Mellitus
2.1.1. Diyabet ve tarihçesi
Diabetes Mellitus antik çağlardan beri ciddi bir sağlık problemi olarak görülmüştür.
Diyabet hastalığı ile ilgili en eski kayıtlar M.Ö. 1550' li yıllarda Mısır'da yazılmış bir
papirüse kadar dayanmaktadır. Bu papirüste, şeker hastalığına benzer, çok idrara çıkma ile
seyreden bir durumdan bahsedilmektedir. Hindular da Ayur Veda' da sinek, böcek ve
karıncaların bazı insanların idrarının yapıldığı yere toplandığını görmüşlerdir. Günümüz tıp
literatüründe, şeker hastalığının karşılığı olarak kullanılan “diabetes mellitus” terimi,
Yunanca “akıp gitmek” anlamına gelen diabetes ve “bal kadar tatlı” anlamına gelen
mellitus sözcüklerinden türetilmiştir. “Diabetes” kelimesi ilk kez, Kapadokya'da M.S. 2.
yüzyılda Aretaeus tarafından kullanılmıştır. Aretaeus diyabeti şu şekilde tanımlamıştır;
Diyabet ciddi bir bozukluktur ve insanlar arasında yaygındır. Hasta nemli vücut ve
uzuvlara sahiptir. Sekresyonlar böbrek ve mesane aracılığı ile atılır. Hastanın su yapımı
asla kesilmez, fakat su kaybı, bir bendin açılmış kapağı gibi devamlı ve aralıksız olarak
devam eder. Yavaş yavaş ilerler, marasmus geliştiğinde hasta hızla ölür [11, 12, 16].
İdrarda şeker atıldığını ilk kez 1776 yılında İngiliz Matthew Dobson keşfetmiştir. İdrarı
kaynatmış, buharlaştırarak kurutmuş ve kahverengi şeker elde etmiştir. Yine 18. yüzyılda
William Cullen diabetes kelimesinin yanına “tatlı /ballı” anlamına gelen “mellitus”
kelimesini eklemiştir [12, 13, 14].
Berlin'den Paul Langerhans (1847-1888) 1869 yılında verdiği doktora tezinde pankreas
bezi içindeki küçük hücre topluluklarını göstermiştir. Bu hücre toplulukları günümüzde
"Langerhans Adacıkları" olarak bilinmektedir. Eduard Laguesse de 1893 yılında bu
hücrelerin pankreas bezinin endokrin hücreleri olduğunu öne sürmüştür [15].
Oskar Minkowski (1858-1931) ve Josef von Mering (1849-1908) Strasburg'da pankreas
bezinin hayati önemini değerlendirmek için bir köpeğin pankreas bezini çıkartmışlardır.
Köpekte ameliyat sonrasında şeker hastalığının tipik belirtileri olan susama, çok su içme,
4
çok idrara çıkma ve kilo kaybı geliştiğini gözlemişlerdir. İlk kez bu araştırma, pankreas
bezi eksikliğinin şeker hastalığının gelişmesine yol açtığını göstermiştir [15].
İnsülin, 1921'de Kanada Toronto Üniversite'sinde cerrah Frederick Banting ve fizyolog JJR
Macleod tarafından ortak bir çalışmayla bulundu. Frederick Banting ve Charles Best
1922'de köpek pankreasından aldıkları soğutulmuş özü, pankreası çıkarılmış köpeklere
enjekte ederek kan glukoz konsantrasyonlarında düşme olduğunu gözlemlediler. Banting
ve Best'in köpek deney notlarında, kendileri tarafından insülin olarak adlandırılan
hormonun uygulanışı bulunmaktaydı. Collip, Ocak 1922'de pankreastan insülin elde etme
ve saflaştırma metodları geliştirmiş ve insülin ilk kez 14 yaşındaki bir çocuk olan Leonard
Thompson'a uygulanmıştır. Sonrasında, ABD'den Eli Lilly Firması uygulanabilir insülin
elde etme işlemini başardı. 1923'ten itibaren Kuzey Amerika ve Avrupa'da insülin yaygın
olarak bulunabilir hale gelmiştir. 1964 yılında ise Çinliler ve Amerikalılar birbirinden
bağımsız olarak insülin molekülünü sentezlemişlerdir [15,16,17,18].
2.1.2. Tanım
Diabetes Mellitus (DM), genetik ve immün yapının neden olduğu bir seri patolojik olaylar
sonucu, pankreas beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonunun, mutlak veya göreceli
azlığı veya etkisizliği sonucu karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmalarında
bozukluklara yol açan, hemen hemen tüm sistemlerde komplikasyonlara neden olan,
kronik ve metabolik bir hastalıktır [1,2,19].
Hücrelerin üzerinde değişik maddelerin girmesine izin verilen kapılar vardır. Bu kapılar
normalde kilitlidir ve uygun anahtar varlığında açılırlar. Diyabet, hücrelerin üzerindeki
glukoz kapılarının açılamaması durumudur. Normal koşullarda besinlerden elde edilen
veya karaciğerdeki depolardan kana salınan glukoz, pankreas tarafından salgılanan insülin
hormonu yardımıyla hücre içine girer ve orada yakılarak enerjiye dönüşür. Diyabet
hastalarındaki temel metabolik bozuklukta ise, kan yoluyla taşınan glukoz hücrelerin içine
giremez. Dolayısıyla diyabet, anahtar işlevi gören insülin hormonu yetersizliğine ve/veya
insülinin etkilediği
gelişmektedir [20].
reseptörlerin (hücre
kapısındaki
kilidin) bozukluğuna
bağlı
5
Hastalık sıklıkla rutin tarama testleri sırasında saptanır. Bu hastalarda en özgün klinik
semptomlar polidipsi, polifaji ve poliüridir. Bazı hastalarda açıklanamayan kilo kaybı,
bazılarında da kronik komplikasyonlara bağlı göz, merkezi sinir sistemi, kardiyovasküler
sistem veya ürogenital sistemle ilgili yakınmalar ön plana çıkabilir [18, 21, 22, 23].
Tip 2 diyabetli hastalarda, değişken oranlarda insülin direnci, ilerleyici β hücre
disfonksiyonu ile relatif, bazı bireylerde ise mutlak insülin sekresyonu eksikliği ile
karakterizedir [24,25].
Tip 2 diyabetin ortaya çıkışı Tip 1 diyabete kıyasla daha yavaştır ve bu yüzden erken tanısı
zordur. Tip 2 diyabet bulguları henüz başlamadan 10-15 yıl süre öncesinden prediyabet
gizli şeker olarak adlandırılan (glukoz intoleransı) dönemi vardır. Günümüzde giderek
artan obezite ve sedanter yaşam nedeniyle gelecekte tip 2 diyabet sıklılığının daha da hızlı
artacağı düşünülmektedir [26].
2.1.3. Epidemiyoloji
Diabetes Mellitus bütün toplumlarda ve ırklarda görülebilen bir hastalıktır, fakat
toplumlara ve ırklara göre görülme sıklığı farklılık göstermektedir. Özellikle yüksek refah
seviyesine sahip ülkelerde görülme sıklığı giderek artmaktadır. DSÖ’nün tahminlerine
göre, dünya DM’lu nüfusu halen 200 milyon civarındadır ve bu sayının 2025 yılında 300
milyona ulaşacağı öngörülmektedir [27].
Grönland ve Alaska Eskimolarında diyabet prevalansı çok düşüktür ve saptanan olguların
çoğu Tip 2 diyabetlidir. Buna karşılık Amerika'da, Arizona'da yaşayan Pima yerlilerinde
prevalans %55'in üzerinde saptanmıştır ve dünya üzerindeki en yüksek diyabet prevalansı
bu ırkta görülmektedir [18, 28].
Tahminlere göre, 2010 itibarı ile tüm dünyada erişkin (20-79 yaş) nüfusta diyabet
prevalansı %6,6’dır ve 2030 yılında %18 artış ile bu değerin %7,8 olacağı
öngörülmektedir. Diyabet Atlası’nda farklı ülkeler ve bölgelerdeki diyabet prevalanslarını
karşılaştırmak için dünya nüfusunun standart yaş grubu dağılımına göre hesaplamalar
yapılmıştır. Buna göre 2010 yılı standardize diyabet prevalansı %6,4 iken 2030 yılında
yaklaşık olarak %20 artış ile %7,7’ye ulaşacaktır. Sayısal olarak söylemek gerekirse
şimdilerde 285 milyon olan diyabetli nüfusun yirmi yıl sonra 438 milyona ulaşması
beklenmektedir [29]. Diyabet prevalansındaki artış, nüfus artış hızı ve ortalama yaşam
6
süresinin uzaması sonucunda yaşlanmaya ve kentleşmenin getirdiği yaşam tarzı değişimi
sonucunda obezite ve fiziksel aktivitenin azalmasına bağlanmaktadır [30, 31].
Amerika Birleşik Devletleri'nde 1976 - 1980 yılları arasında yapılan Ulusal Sağlık ve
Beslenme İnceleme Çalışmasının (NHANES II) sonuçlarına göre zencilerde, her yaşta
beyaz ırktan daha yüksek diyabet prevalansı saptanmıştır [32].
Avrupa Birliği (AB) bünyesinde yapılmış olan bütün çalışmalar her iki DM tipinin de
görülme sıklığının arttığını ve tip 2 DM ile obezite arasında güçlü bir bağ olduğunu
göstermektedir. Bu ülkelerde tanı konulan tüm tip 2 DM vakalarının %70-90’nında obezite
mevcuttur ve AB’deki bütün ülkelerde obezitenin, özellikle erkeklerde, belirgin olarak
arttığı bildirilmektedir [33].
Ülkemizde, Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi Projesi’nde (TURDEP) diyabet prevalansı
%7.2 olarak saptanmıştır [26].
Çizelge 2.1. Ülkelere Göre Diyabetli Hasta Sayıları. (Kaynak. International Diabetes
Federation, Diabetes atlas, third edition, 2006)
2007
Ülke
Diyabetli birey
2025
Ülke
sayısı (milyon)
Diyabetli birey
sayısı (milyon)
1
Hindistan
40.9
1
Hindistan
69.9
2
Çin
39.8
2
Çin
59.3
3
ABD
19.2
3
ABD
25.4
4
Rusya
9.6
4
Rusya
10.3
5
Almanya
7.4
5
Almanya
8.1
6
Japonya
7.0
6
Japonya
7.4
7
Pakistan
6.9
7
Pakistan
11.5
8
Brezilya
6.9
8
Brezilya
17.6
9
Meksika
6.1
9
Meksika
10.8
10
Mısır
4.4
10
Mısır
7.6
11
Türkiye
5.2
11
Türkiye
7.2
7
2.1.4. Diyabet tanısı
Dünyada yaygın olarak kullanılan DM tanı kriterleri Amerikan Diyabet Birliği (ADA)
tarafından belirlenmiştir. ADA Haziran 97’deki toplantısında 140 mg/dl’lık açlık kan
şekeri değerini 126 mg/dl’ye çekmiştir. Buna göre DM’un en basit tanısı, açlık
glisemisinin venöz plazmada en az iki ardışık ölçümde 126 mg/dl veya daha yüksek olması
ile konulmaktadır. Yine günün herhangi bir saatinde açlık ve tokluk durumuna
bakılmaksızın randomize venöz plazma glisemisinin 200 mg/dl' nin üzerinde olması ve
poliüri, polidipsi, polifaji, zayıflama gibi diyabetik semptomların oluşu ile de tanı
konulabilir [34].
Açlık plazma glukoz düzeyi 100 mg/ dl üstünde olan ve diyabet açısından yüksek risk
taşıyan bireylerde oral glukoz tolerans testi (OGTT) yapılarak bozulmuş glukoz toleransı
veya diyabet araştırılmalıdır [35].
Çizelge 2.2. Diabetes Mellitus tanı kriterleri
1. Diyabet semptomlarıyla beraber random plazma glukozu ≥ 200 mg/dl (1,1 mmol/l).
“Random” günün herhangi bir saatinde ve son yenen yemekten sonra geçen zaman dikkate
alınmaksızın olarak tanımlanır.
Klasik diyabet semptomları poliüri, polidipsi ve açıklanamayan kilo kaybıdır
VEYA
2. Açlık plazma glukozu (APG) ≥126 mg/dl (7,0 mmol/l).
“Açlık” kalori almaksızın geçen en az 8 saat olarak tanımlanır
VEYA
3. OGTT’ de 2 saatlik plazma glukozu ≥ 200 mg/dl (1,1 mmol/l)
OGTT; DSÖ’ nün tanımlandığı şekilde 75 g suda çözünen glukoza eşdeğer glukoz yüklemesi ile
yapılmalıdır.
Açlık plazma glukozu (APG) <100 mg/dl ise normal kabul edilir. 100-126 mg/dl ise BAG
(bozulmuş açlık glukozu) olarak tanımlanır ve bu durumda oral glukoz tolerans testi
(OGTT) endikasyonu vardır. 75 gr glukoz kullanılarak yapılan OGTT ile 2. saat kan şekeri
<140 mg/dl ise normal olarak kabul edilir.140-200 mg/dl arası ise BGT (bozulmuş glukoz
toleransı) olarak değerlendirilir [36].
8
Bozulmuş Açlık Glukozu (BAG; Impaired Fasting Glucose-IFG) Bozulmuş açlık glukozu,
ADA (ADA-1997) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ–1999) kriterlerine göre açlık plazma
glukozunun 110 ile 125 mg/dl arasında olmasıdır. 2003 yılında ADA normal açlık plazma
glukozu üst sınırını 100 mg/dl’ye düşürmüştür. DSÖ’nün bozulmuş açlık glukozu
kriterlerinde OGTT sonrası 2. saat glukoz değerinin 140mg/dl’nin altında olması
belirtilmişse de, ADA kriterlerinde 2. saat için herhangi bir değer belirtilmemiştir [37].
Bozulmuş Glukoz Toleransı (BGT; Impaired Glucose Tolarence-IGT) Bozulmuş glukoz
toleransı tanısı için hem ADA (1997) hem de DSÖ (1999) kriterlerinde OGTT sonrası 2.
saat kan glukozunun 140 ile 199 mg/dl arasında olması gerektiği bildirilmiştir. DSÖ,
bozulmuş glukoz toleransı tanısı için APG’nin 126 mg/dl’nin altında olması gerektiğini
bildirmektedir. ADA ise BGT tanısı için herhangi bir APG değeri bildirmemiştir [28].
Oral glukoz tolerans testi (OGTT)
Oral glukoz tolerans testi (OGTT), DM tanısı için kullanılan en duyarlı testtir. Ancak testin
standardize edilememesi ve hastalar tam olarak hazırlanmadan uygulanması hatalı
değerlendirmelere yol açabilmektedir. OGTT sırasında birçok faktör glukoz toleransına
etki ederek hiperglisemik bir eğrinin ortaya çıkmasına yol açabilir. APG değerleri en az iki
kez 126 mg/dl’nin üzerinde ise diyabetin tanısı için OGTT gerekmez. Bu testten önce
kişinin en az üç gün karbonhidrat kısıtlaması olmaksızın beslenmesi (en az 150 gr/gün)
gerekmektedir. Teste tercihen sabah erken saatlerde başlanmalı ve kişi test günü 10 ile 12
saat açlıkla teste gelmelidir. Sakin bir ortamda gerçekleştirilen test sırasında kahve, sigara
içilmesine izin verilmemeli ve hasta glukoz toleransını bozabilecek ilaçlar (oral
hipoglisemikler, beta blokerler, tiyazid grubu diüretikler, nikotinik asid türevleri vb.)
kullanılıyorsa, en az bir hafta önce kesilmiş olmalıdır. OGTT yapılırken hastanın yakın
zamanda geçirilmiş enfeksiyon, akut ağır stresler, travma, büyük cerrahi girişimler, akut
kardiyovasküler veya serebrovasküler olaylar gibi bir öyküsü olmamalıdır. OGTT
değerlendirilmesinde kullanılan tanı kriterlerinin akut ve kronik hastalıklar sırasındaki
durumlara göre değil, tamamen sağlıklı bireylere göre saptanmış olduğu unutulmamalıdır.
OGTT sırasında, başlangıç kanı alındıktan sonra kişi birkaç dakika içinde glukozlu suyu
içer ve sonrasında 30 dakika aralıklar ile kan verir. Alınan serum örneklerinde yalnızca
glukoz değil mümkünse insülin ve c-peptid ölçümleri de yapılmalıdır; çünkü ancak bu
şekilde hiperinsülinemi
ve insülin
direnci
durumları
değerlendirilebilir.
OGTT
9
uygulamalarında kullanılacak glukoz dozu endikasyona göre değişmektedir. Gestasyonel
diyabet taramasında 50 gr glukoz uygulaması yapılırken, DM tanısı için 75 gr, reaktif
hipoglisemide ise 100 gr glukoz ile OGTT yapılır [36].
2.1.5. Diyabetin belirtileri
Tedavi edilmeyen DM hastalarında aşağıdaki belirtilerin hepsi veya sadece bir kısmı
görülebilir.
- Ağız kuruluğu ve çok su içme (polidipsi): Vücuttan idrarla çok su atıldığı için vücutta su
azalır ve çok su içme ihtiyacı doğar.
- Çok idrara çıkma (poliüri) ve gece çok idrara kalkmak (noktüri): Kandaki fazla şeker
böbreklerden idrara geçer, fazla şekeri atmak için şekerle beraber vücuttan suda atılacağı
için idrar miktarı fazlalaşır.
- Açlık hissinin fazlalaşması ve çok yemek yeme (polifaji): İnsülin yetersizliğinden dolayı
hücrelerin ihtiyacı olan şeker hücrelere giremez, bunun sonucunda hücrelerden beyine
sürekli açlık sinyali gönderilir. Yemek yenilse de şeker hücrelere alınamadığı için açlık
hissi devam eder, vücut alınan besinleri enerjiye dönüştüremez. Bunun sonucunda
halsizlik, kilo verme yakınmaları da ortaya çıkar.
- Halsizlik
- Zayıflama
- Bulanık görme: Kan şekerinin yükselmesi, görmemizi sağlayan göz merceği ve göz
sıvısının yoğunluğunun değişmesine yol açar ve bulanık görme ortaya çıkar. Kan şekeri,
şeker hastalığının tedavisi ile normal değerlere gelse de görmenin düzelmesi bir kaç
hafta alabilir.
- Ciltteki
yaraların
veya
kesiklerin
yavaş
iyileşmesi:
Hücreler
yeteri
kadar
beslenemedikleri için ve vücudun savunma sistemi bozuk olduğu için yara iyileşmesi
geç olur [20].
10
2.1.6. Diyabetes Mellitus'un komplikasyonları
Diyabetes mellitusun komplikasyonları aşağıda akut ve kronik olarak sınıflandırılmıştır.
[38,39]
A) Akut (metabolik) komplikasyonlar:
- Diyabetik ketoasidoz
- Hiperosmolor non-ketotik koma
- Laktik asidoz koması
- Hipoglisemi koması
B) Kronik (dejeneratif) komplikasyonlar:
1) Makrovasküler komplikasyonlar:
- Kardiyovasküler hastalıklar
- Serebrovasküler hastalıklar
- Periferik damar hastalığı
2) Mikrovasküler komplikasyonlar:
- Diyabetik nefropati
- Diyabetik retinopati
- Diyabetik nöropati
2.1.7. Sınıflandırma [40]
1. Tip 1 DM: Beta hücre yıkımı çoğunlukla mutlak insülin eksikliği ile karakterizedir.
a. immun nedenli
b. idiopatik
2. Tip 2 DM: Rölatif insülin eksikliği ile birlikte insülin direncinin baskın olduğu tipten
insülin direnci olsun ya da olmasın insülin salınım kusurunun baskın olduğu tipe uzanan
bir spektrum gösterir.
3. Gestasyonel DM: Bu hastalarda glukoz intoleransının başlangıcı veya ilk tanınması
gebeliktedir. Primer tedavi fetal makrosomiyi önlemek için glisemik kontrolü sağlamaktır.
11
4. Diğer Spesifik Tipler:
A. Beta Hücre Fonksiyonunda Genetik Defektler.
a. Kromozom 20, Hepatik Nükleer Faktör (HNF)-4 Alfa (MODY 1)
b. Kromozom 7, Glukokinaz (MODY 2)
c. Kromozom 12, HNF-1 13 (MODY 3)
d. insülin Promotor Factör - 1 (MODY 4)
e. Neuro Di / BETA 2 (MODY 6)
f. Mitokondrial DNA
g. Mutant insülinler
h. Hiperproinsülinemi
i. Diğerleri
B. insülin Etkisinde Genetik Defektler
a. Tip A insülin Direnci
b. Leprehaunism
c. Rabson-Mendenhall Sendromu
d. Lipoatrofik diabet
e. Diğerleri
C. Ekzokrin Pankreas Hastalıkları
a. Pankraetit
b. Travma / Pankreatektomi
c. Neoplazi
d. Kistik Fibrozis
e. Hemokromatozis
f. Fibrokalkülöz Pankreotopati
g. Diğerleri
D. Endokrinopatiler
a. Akromegali
b. Cushing Sendromu
c. Glucagonoma
d. Hipertiroidizm
e. Somatostatinoma
12
f. Aldesteronoma
E. İlaca ve Diğer Kimyasallara Bağlı
a. Vakar
b. Pentamidin
c. Nikotinik Asit
d. Glukokortikoidler
e. Tiroid hormonu
f. Diazoksid
g. Adrenerjik Agonistler
h. Thiazidler
ı. Dilantin
i. İnterferon
j. Protease inhibitörleri (indinavir, Saqunavir, Ritanavir, Nelfinavir)
k. Atipik antipsikotikler (Klozapine, Alanzapine, Quetiopine, Risperidon)
l. Diğerleri
F. Enfeksiyonlar
a. Konjenital Rubella
b. Sitomegalovirüs
c. Diğerleri
G. İmmun Aracılıklı Diyabetin Nadir Formları
a. Stiff-Man Sendromu
b. Anti insülin antikorları
c. Diğerleri
H. Bazen Diabetle ilişkili Olan Diğer Genetik Bozukluklar
a. Down Sendromu
b. Klinefelter Sendromu
c. Wolfram Sendromu
d. Friedrich Ataksisi
e. Huntington Ataksisi
f. Laurence-Moon-Biedl sendromu
g. Myotonik Distrofi
13
h. Porfiri
i. Prader Willi Sendromu
j. Diğerleri
5. Prediyabet Bu bireylerde ya açlık glukoz seviyesi veya glukoz tolerans testi sonuçları
normalin üzerindedir. Ancak diyabet için tanısal değildir (APG 100-125, OGTT: 2. saat
140- 199). Bu hastalar ileride diyabet geliştirme riski fazla olduğu için sınıflamaya
alınmıştır.
2.1.8. Tip 1 Diabetes mellitus
Tip 1 DM; genelde çocukluk ve erken yaş erişkinlerde görülür. Pankreasta bulunan
Langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinin harabiyeti sonucunda insülin üretiminin
kaybolmasına bağlıdır [27, 41, 42].
Tip 1 DM daha önceleri insüline bağımlı DM veya juvenil başlangıçlı DM olarak
adlandırılmaktaydı. Dolaşımda insülin hemen hemen hiç bulunmaz ve bilinen tüm
insülinojenik uyarılara β hücre cevabı yoktur. Diyabetiklerin %5-10’ unu oluşturur. Tip 1
DM’ nin iki alt grubu vardır. Tip 1 A, immun aracılı alt grup olarak adlandırılır ve
olguların %90’ dan fazlasını oluşturmaktadır.. Bu nedenle genel anlamda Tip 1 DM,
immun aracılı diyabet olarak kabul edilir. Tip 1 B ise idiyopatiktir. Tip1 DM genetik
yatkınlığı olan kişilerde çevresel etkenler (virüsler, diyet ve çeşitli toksinler vs.) T hücre
aracılıklı otoimmuniteyi tetikleyerek ß hücre yıkımını başlatır [43, 44].
Son yıllarda tip 1 DM’ nin akut olarak gelişmediği, yıllarca süren bir preklinik dönemin
ardından ortaya çıktığı ortaya konmuştur. Hastalığın ilk döneminden itibaren insülin azlığı
veya yokluğu belirgindir. Eğer adacık hücrelerinde rezidüel beta hücreleri kalmışsa,
bunların salgıladığı az miktarda insülin sekresyonu vardır. Bu “balayı” dediğimiz döneme
sebep olabilir. Primer beta hücre defekti ve bunun sonucu gelişen insülin eksikliği;
hiperglisemi, poliüri, polidipsi, kilo kaybı, dehidratasyon, elektrolit denge bozuklukları ve
ketoasidozun oluşumuna neden olmaktadır [45].
Herhangi bir yaşta görülebilmesine rağmen, daha çok 30 yaş öncesinde ve zayıf kişilerde
tanı alır. Genetik geçişin kısmen de olsa söz konusu olduğu düşünülmektedir. Tanı anında
çoğunlukla kronik komplikasyonlar henüz ortaya çıkmamıştır. Semptomların başlangıcı
genellikle hızlıdır. Poliüri, polidipsi, kilo kaybı yakınmaları, halsizlik mevcuttur. Klinik
14
semptomlar ancak pankreas beta hücre rezervi %20’nin altına indikten sonra kendini
gösterir. Mutlak insülin tedavisi gerektirir [19].
2.1.9. Tip 2 diabetes mellitus
Tip 2 diyabet dünya çapında 200 milyon bireyi etkileyen önemli bir sağlık sorunudur [46].
Hastalık periferik dokularda insülin direnci ve pankreas beta hücrelerinin insülin salgılama
defektiyle karakterizedir [47]. Aile öyküsü hemen hepsinde mevcuttur. Daha çok ileri
yaştaki kişilerde, sedanter yaşam suren, obezlerde görülür. Ancak obez olmayanlarda da
görüldüğü bilinmekle birlikte etiyolojik sınıflamada bu önem kazanır. Buna göre, obez tip
II DM’ lilerde insülin direnci daha önemli iken, nonobez DM’ lilerde insulin sekresyon
bozukluluğu birinci plandadır. Semptomların başlangıcı yavaştır. Genelde 45 yaş üzeri ilk
belirtiler başlar. İnsülin tedavisi çoğunlukla gerekmez. Tip 2 diyabetliler hastalıklarının
başlangıcında ve sıklıkla çok uzun bir süre insülin ihtiyacı olmaksızın yaşamlarını
sürdürebilmektedirler. Bu nedenle Tip 2 diyabet; İnsüline Bağımlı Olmayan Diyabet (NonInsulin-Dependent Diabetes Mellitus= NIDDM) olarak da isimlendirilmektedir [20].
Patogenezinde üç önemli faktör rol oynar; bunlardan ilki, periferik dokularda insülin
direnci kusuru bulunmasıdır. Diğerleri ise pankreastan insülin salınım kusuru ve
karaciğerde glukoz üretiminin artmasıdır. İlk tanı aldığında kronik komplikasyonlar vardır.
Ketoasidoz genelde beklenmez. Ancak yüksek hiperglisemi ve hiperosmolarite
durumlarında nadiren ketoasidoz koması gelişir. Bu hastalarda en sık görülen koma şekli,
hiperglisemik hiperosmolar non-ketotik komadır [28, 48].
Obezite, tip 2 diyabete sıklıkla eşlik eden bir metabolizma bozukluğu olmanın yanı sıra,
kişide diyabet gelişeceğini belirleyen önemli bir risk faktörüdür. Pima yerlilerini inceleyen
bir çalışmada beden kitle indeksi (BMI) < 20 kg/m2 ile BMI > 40 kg/m2 olan insanlar
karşılaştırıldığında her bin kişi için yıllık diyabet insidansinin 0,8'den 72'ye yükseldiği
saptanmıştır. Toplumsal araştırmalar diyabet gelişme riskinin BMI’ den başka vücut yağ
kitlesi artışı ile de paralel olarak arttığını ortaya koymuştur. Bu nedenle en azından bel
çevresi veya bel/kalça oranı ile abdominal yağ kitlesi tahmin edilmelidir. Obezitenin yanı
sıra sedanter yaşam biçiminin de tip 2 diyabet gelişmesinde önemli rol oynadığı
bilinmektedir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Çin' de yapılan çalışmalarda, düzenli
egzersiz yapan kişilerde diyabet görülme sıklığının azaldığı tespit edilmiştir [49,50].
15
Tip 2 diabet hastalarında genellikle diabetin makrovasküler ve mikrovasküler
komplikasyonları birlikte bulunur. Hatta bazı durumlarda tanı anında mevcut olabilirler.
Patogenezinde ağırlıklı olarak insülin direnci rol oynamasına rağmen kesin etiyoloji
bilinmemektedir. Genetik faktörler tip 1 DM'a göre kesinlikle daha fazla rol almaktadır.
Tek yumurta ikizi çalışmalarında %75'in üzerinde bu hastalıkta beraberliğin var olduğu
gösterilmiştir [25].
Tip 2 diyabetin patogenezi karmaşık olup baslıca üç patofizyolojik fenomen ile
karakterizedir.
• İnsülin duyarlılığında azalma veya insülin direnci
• Göreceli insülin yetersizliği ile birlikte pankreas beta hücrelerinin fonksiyon bozukluğu
(insülin salgılanma defekti)
• Karaciğerde glukoz üretiminde artış [51].
Tip 2 DM’te insülin direncinin gelişimi 4 dönemde incelenebilir;
1. Preklinik Diyabet Dönemi (Normoglisemik Hiperinsülinemik Evre)
Tip 2 DM’in henüz klinik belirti vermediği bu döneminde beta hücre fonksiyonları
nispeten normaldir. Ancak mevcut olan periferik insülin direnci normale göre daha fazla
insülin salınarak aşılmaya çalışılır ve bu şekilde açlık ve tokluk kan şekerleri normal
sınırlar içerisinde tutulur. Açlık ve tokluk insülin düzeyleri ise yüksek bulunur. Bu döneme
Tip 2 DM ‘ların birinci derece normoglisemik ancak insüline dirençli akrabalarında
tanımlandığından, prediyabetik dönem de denilmektedir. Bu nedenle preklinik dönem
diyabetin sık görüldüğü ailelerdeki sağlıklı bireylerde araştırılabilir.
2. Glukoz İntoleransı (Postprandiyal Hiperglisemik Hiperinsülinemik Evre)
Diyabet açısından genetik yüklülük ve de şişmanlık gibi yüksek risk grubunda olan
bireylerde periferik insülin direncini aşmak için pankreas beta hücreleri üzerinde oluşan
aşırı yük zamanla beta hücrelerinde bitkinliğe ve insülin salgısında azalmaya neden olunca
glukoz intoleransı başlar ve bu durumda açlık glisemisi normal olduğu halde
postprandiyalglisemi yükselir. Bu dönemde genellikle hiperinsülinemi devam etmekle
birlikte periferdeki direnci aşabilecek düzeyde insülin salgılanamamaktadır. Bu dönemde
16
tokluk insülin düzeyleri sağlıklı bireylere göre hala yüksek olsa bile birinci döneme göre
bir hayli azalmıştır.
3. Erken Klinik Diyabet Dönemi (Hiperglisemik Hiperinsülinemik Evre)
İnsülin direncinin giderek artması ile karaciğerde glukoz yapımı artarak artık açlık
hiperglisemisi ortaya çıkar. Postprandiyal hiperglisemi yanında açlık glisemisinin henüz
140 mg/dl altında olduğu bu dönemde insülin salgısı daha fazla artmamaktadır.
4.Klinik Diyabet Dönemi (Hiperglisemik Hipoinsülinemik Evre)
APG 140mg/dl geçince insülin salgısı azalmaya başlar. Fakat yine de insülin direnci
devam eder. İnsülin direncinin zirvede olduğu bu dönemde giderek artan hiperglisemi
insülin salgısı artışı ile kompanse edilmediği gibi glukoz toksisitesi nedeni ile beta
hücreleri insülin salgısını daha da az salgılamaya başlar [52].
Çizelge 2.3. Tip 1 ve Tip 2 diyabetin karşılaştırılması
TİP 1
TİP 2
Başlangıç yaşı
Genç
Daha yaşlı >40
Vücut ağırlığı
Normal ya da İnce
Obez
Semptomlarınların Başlangıcı
Genellikle hızlı
Genellikle Yavaş
Ketoasidoz
Yaygın
Ender
HLA ile ilişki
Var
Yok
Adacık hc. Antikoru
Var
Yok
İnsülin
Evet
Hayır
İnsülin direnci
Genellikle yok
Genellikle var
2.1.10. İnsülin direnci
İnsülin direnci, normal konsantrasyondaki insülinin normalden daha az biyolojik yanıt
oluşturması, glikoz kullanımını uyarma etkisinin azalmasıdır [53-54].
17
İnsülin direnci; insüline karşı biyolojik yanıt olarak, insülinin metabolik etkileri yanında
büyüme, farklılaşma, DNA sentezi, gen transkripsiyonunun düzenlenmesi üzerine olan
etkilerini de kapsamaktadır [55-56]. Hemen hemen tüm tip 2 diyabet hastalarında insülin
direnci olmasına rağmen, henüz diyabetin gelişmediği ancak metabolik sendroma sahip
olduğu çok daha fazla sayıda hastada insülin direnci gösterilmiştir [57]. İnsüline karşı in
vivo biyolojik yanıtlar, insülinin konsantrasyonuna, salınım hızına ve dolaşımda kalma
süresine bağlı olarak değişebilir. İnsülinin biyolojik etki gösterebilmesi için, pankreas beta
hücresinden salgılanması gerekmektedir. Portal yolla sistemik dolaşıma katılması,
dolaşımdan interstisyuma gecmesi ve hedef dokulara ulaşarak bu dokuların hücre
yüzeyindeki reseptörlere bağlanmasıyla, var olan insülin hücre içine girerek hormonun
etkisini gercekleştirecek bir dizi post reseptör olayı başlatır. Bu basmakların birinde veya
birkaçında gerçekleşebilecek bir aksama sonuçta organizmanın insüline subnormal yanıt
vermesi ile sonuçlanır. Bu nedenle insülin direnci, birçok organ sistemini etkileyen ve
ciddi metabolik sorunlara yol açan kompleks hücresel bir bozukluktur. Kısaca insülin
direnci hem endojen hemde eksojen insüline normal yanıtın bozulması, ya da hücre, doku
veya organizmanın kantitatif olarak normal yanıtının ortaya çıkması için gerekli insülin
miktarının normalden fazla olduğu bir durum olarak tanımlanabilir [55-56].
Yakın zamana dek insülin direncinin; karaciğer, kas ve yağ dokusuyla sınırlı olduğu
düşünülürken bugün özelllile knock-out fare modelleri ile β hücresi hatta sinir hücrelerinde
bile insülin direnci olduğu bilinmektedir [58,59,60,61].
İnsülin direnci, bir seri fizyolojik durumda (puberte, gebelik, sedanter yaşam, yüksek yağlı
diyet), bazı metabolik bozukluklarda (tip 2 DM, kontrolsüz tip 1 DM, diyabetik ketoasidoz,
ağır malnütrisyon, obezite, dislipidemi, esansiyel HT, insülin tedavisi sonucu gelişen
hipoglisemi), hastalıklarda ve ilaç alımlarında (kortikosteroidler, diüretikler, β blokerler)
görülebilir [62,63,64,65,66].
2.2. Çinko
Çinko mavimsi beyaz renkte, atom ağırlığı 65.37 gr/mol, atom numarası 30, spesifik
ağırlığı 7.13 g/cm3, erime noktası 419.4 ºC olan bir metaldir. Çinko doğada daima
bileşikleri halinde bulunur. Bunlardan en önemlileri çinko sülfür (ZnS) ve çinko
karbonattır (ZnCO3) [67, 68].
18
Çinko insan vücudunda en çok bulunan ikinci eser elementtir ve gen ekspresyonu, DNA
sentezi, enzimatik kataliz, hormonların depolanması ve salınımı, nörotransmisyon, hafıza
ve görme, büyüme ve gelişme gibi pek çok metabolik olaya katılmaktadır [69]. Çinkonun
vücuttaki rolü şimdi daha iyi bilinmektedir. Pek çok immün ve hormonal olaylar ve
300’den fazla enzimin aktivitesi çinkoya bağlıdır. Çinko; alkol dehidrojenaz, glutamik asit
dehidrojenaz, ürikaz, böbrek fosfatazı, karboksipeptitaz, eritrositik karbonik anhidraz gibi
enzimlerin de yapıtaşıdır. Bu enzimlerden karbonik anhidraz birçok türde, yaşam için
önemli olan bir enzimdir. Bu enzim organizmada pH değerinin belli sınırlar arasında
tutulmasını sağlayan reaksiyonu katalizler [70]. Diğer yandan yarayı korumak ve yara
iyileşmesini hızlandırmak için çinko oksit ve diğer çinko türevlerinin eski çağlardan beri
kullanıldığı bilinmektedir. Yara iyileşmesinde, çinkonun kollajen metabolizmasını
ilgilendiren çeşitli basamaklarda önemli rolleri vardır [71]. Bu nedenle çinko eksikliğinde,
hücre çoğalması, yara iyileşmesi, kemik oluşumu, membran stabilitesi, büyüme ve
gelişme, gebelik, fertilite, beyin fonksiyonları, tat ve iştah gibi pek çok fizyolojik işlevlerde
aksamalar ortaya çıkmaktadır.
Dr. Prasad tarafından gelişme geriliği, hepatosplenomegali, toprak yeme, demir eksikliği,
mental letarji gibi bazı klinik bulgulardan çinko eksikliğinin sorumlu olabileceği
düşünülmüştür [72]. Çinko eksikliği ilerleyince büllöz püstüler dermatit, alopesi, kilo
kaybı, diyare, nöropsikiyatrik bozukluklar, tekrarlayan enfeksiyonlar ve tedavi edilmediği
zaman ölüm görülür [73,74].
Yetişkin bir organizmada toplam çinko miktarı 1.4-2.5 gr arasındadır. Belirtilen bu
çinkonun yaklaşık 1/6’sı dokularda proteine bağlı olarak bulunur. Kemik ve dişlerde de
çinko konsantrasyonu oldukça yüksektir [75,76].
En fazla çinko prostatda bulunmaktadır. Pankreastaki çinko miktarı da diğer organlara göre
hiç de azımsanmayacak düzeydedir. Pankreastaki çinko insülin ile birleşmiş haldedir.
İnsülin pankreasta çinko bileşiği halinde depo edilir [77].
Normal insan kanındaki çinkonun %75-88’i eritrositlerde, %12-22’si plazmada, %3’ü ise
lökositlerde bulunur. Serumda çinko konsantrasyonu, plazmadakinden yaklaşık %16 daha
yüksektir. Bu fark; pıhtılaşma sırasında trombositlerin parçalanmasına, plazma
dilüsyonunun hafifçe yüksek olmasına ve hemolize bağlıdır [78]. Eritrositlerde çinko
miktarı, plazmanın yaklaşık 10 katıdır. Çünkü eritrositler, çinko içeren karbonik anhidraz
19
gibi enzimler yönünden zengindir. Biyolojik sistemlerde sadece 2+ değerlikli olarak
bulunan çinko, demir ve bakırdan farklı olarak oksidasyon veya redüksiyona uğramaz [74].
Redoks aktivitesinin olmaması nedeniyle bağlandığı proteini dayanıklı hale getirir.
Karbonhidrat, protein, lipid, nükleik asit, hem sentezi, gen ekspresyonu, üreme ve
embriyogeneziste de görevleri vardır [1,2].
Metabolizmasında başlıca rol oynayan organ karaciğerdir. Besinlerle organizmaya alınan
çinkonun az bir kısmı bağırsaklardan emilir ve daha sonra organ ve dokulara taşınır.
Buralarda da yapılarını oluşturduğu enzimlere dahil olur [70]. Çinko kanda, çoğunlukla
albümin (%60-70), Z2-makroglobülin (%30-40) ve daha düşük oranda da transferin ve
serbest amino asitlerle taşınmaktadır [74]. Bağırsaklardan emilen çinko, transferine bağlı
olarak büyük oranda karaciğere taşınır. Kemikler ve sinir sistemi tarafından çinko alımı
göreceli olarak yavaştır. Kemiklerdeki çinko, metabolik kullanım için kolayca
serbestleşmez. Çinkonun en hızlı birikimi ve dönüşümü pankreas, karaciğer, böbrek ve
dalakta gerçekleşir. Çinko biyolojik membranlardan pasif difüzyonla geçemez. Bu nedenle
çinkonun hücreye alınması veya hücreden dolaşıma geçmesi için özel taşıyıcı sistemler
gerekmektedir [79].
2.3. Bakır
Bakırın vücuttaki rolü 19. yüzyıldan beri bilinmektedir. Bakırın vücudumuzdaki miktarı
çok düşük de olsa, bu değer normal vücut işlevleri için son derece önemlidir. Vücutta
toplam 100 mg kadar bulunur. Özellikle mide ve duodenumdan emilir. Günlük diyetle
alınan 2-5 miligramının 0.6-1.6 miligramı emildiği tahmin edilmektedir. Barsaklardaki
serbest bakır aminoasitlerle kompleks oluşturarak mukozadan geçerler [80]. Emiliminde
iki basamaklı enerji bağımlı mekanizmalar görev yapar. Total serum bakırının (114
mikrogram/dl) 7 mikrogram/dl’si albumine, geri kalan kısmı seruloplazmine bağlıdır.
Seruloplazmin bazı oksidazlara substrat görevi yapar, bunlardan birisi ferröz demirdir ve
demirin hücrelerden plazmaya salınımında ihtiyaç duyulur [81]. Plazma bakırı başta
karaciğer olmak üzere dokulara hızlıca (yarılanma ömrü 10-15 dakika) dağılmaktadır.
Seruloplazmin bakırın ikinci faz transportundan sorumludur ve karaciğerden dokulara
redistürbüsyonu sağlar [82]. Seruloplazmine bağlı Cu plazmayı daha yavaş bir şekilde terk
etmektedir (yarılanma ömrü yaklaşık 24 saat). Cu metabolizmasında karaciğer önemli bir
role sahiptir. Bakırın bir kısmı karaciğerde depo edilirken çoğu aposeruloplazmin ile
birleşerek
seruloplazmini
oluşturur.
Ayrıca
demir
metabolizmasında,
dokuların
20
oluşmasında, enerji üretiminde, santral sinir sisteminde ve beyin fonksiyonlarında önemli
rolleri olan enzimlerin yapısında bulunur. Bakırın vücuttan atılımı safra yolu ile
olmaktadır. Bir miktarının ise idrarla atıldığı bilinmektedir [83].
Bakır aynı zamanda miyelin oluşumu, melanin pigmenti sentezi ve bağışıklık sistemi
fonksiyonlarında görev almaktadır [84]. Bakır vücut çalışmasında görevi olan sitokrom C
oksidaz, askorbik asit oksidaz, tirozinaz gibi enzimlerin bileşiminde bulunur. Bu
enzimlerin transfer tepkimelerinde önemli rolleri vardır. Örneğin mitokondri de enerji
oluşumu, bazı okside edicilerden korunma, melanin ve katekolaminlerin oluşumu için
bakır içeren enzimler gerekir. Bakırın en önemli işlevi demirin plazmada taşınmasından
önce oksidasyonu ve kollajenin karşıt bağlanmasıyla ilgilidir [85].
Bakır metabolizmasında karaciğerin anahtar rolü oynadığı ancak, bakır fazlalığının da
önemli bir risk oluşturacağı bildirilmiştir. Hiperkupremi ile sıkça karşılaşılmaktadır.
Normal gebeliğin 3. trimesterinde, subakut ve kronik enfeksiyonlarda, hodgkin lenfoma,
akut lösemi, aplastik anemi, hipertiroidi ve hemakromatozis gibi birçok hastalıkta
oluşabilir. Daha az sıklıkla da kronik lösemiler, lenfosarkoma, pernisyöz ve demir eksikliği
anemisi, kollajen doku hastalıklarında görülebilir [86]. Bu artış diğer akut faz reaktanları
gibi seviyesi yükselen kan seruloplazmin artışına bağlıdır. Bakır, biriktikleri dokuların
hücre çekirdeklerine bağlanır. Çekirdek ihtiva ettiği nükleik asit ve temel proteinler
dolayısı ile bakırın depolanmasında seçkin bir yer oluşturur. Hücre protoplazmasındaki
bakırın çoğu metallotiyonein gibi proteinler tarafından toplanır [85].
Hipokupremi ise daha az sıklıktadır. Sebebleri arasında; diyetle yetersiz alım, kwashiorkır,
çölyak hastalığı, tropical ve nontropikal şuprular, idiyopatik hipoproteinemiler, nefrotik
sendrom, wilson hastalığı, menkes kinky hair sendromu sayılabilir. İnsanlarda nadir bir
hastalık olan ve X’e bağlı resesif geçen menkes kinky hair sendromudur. Bu sendrom
Xq13.3 geninde yer almaktadır [87]
2.4. Seruloplazmin
Seruloplazmin (Cp) insan plazmasında bakırın baslıca tasıyıcısı olup sağlıklı bireylerde
dolasımdaki total bakırın yaklasık %90- 95’i yapısında bulunur [88] Seruloplazmin (Cp),
molekül agırlıgı 132 000 olan, herbir molekülünde 6 bakır atomu içeren ve %7- 8’i
karbonhidrat olan [89] bir glikoproteindir. Yapısındaki karbonhidrat içerigini sialik asit
21
oluşturur. Başlıca karaciğerde sentezlenen Cp aynı zamanda inflamasyon ve doku hasarı
gibi durumlarda ılımlı yanıt gösteren bir akut faz proteinidir [89]. Seruloplazmin
karaciğerde önce aposeruloplazmin olarak sentezlenir ve golgi organelinde 6- 7 bakır
atomu bagladıktan sonra holoseruloplazmin olarak plazmaya salınır [90,91].
Seruloplazmin antioksidan özelliğe sahip bir metalloenzim olmasına rağmen artan
seviyelerde vaskülopatik etkiyi teşvik eder [92]. Plazmadaki bakırın yüzde 90′ından
fazlası serüloplazminle birleşmiş durumdadır. Serüloplazmin karaciğer hücrelerinden çıkar.
Görevi, vücudun çeşitli hücrelerine bakır taşımaktır. Patolojik durumlarda serüloplazmin
miktarı yetersiz olabilir. Bu eksiklik kandaki serbest bakırın artmasına yol açar. Bakır
çeşitli dokularda birikerek özellikle sinir dokusuna ve karaciğere (Wilson hastalığı) zarar
verir.
22
23
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı
Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalına bağlı Obezite ve Diyabet Polikliniğine Ocak
2013- Haziran 2013 tarihleri arasında başvuran 50 tip 2 diyabet hastası ve aynı tarihler
arasında Hormon Polikliniğine başvuran 30 sağlıklı gönüllüden alınan kanlar, Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Araştırma Laboratuvarında çalışıldı. Çalışma
öncesi Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Yerel Etik Kurulundan bilimsel araştırma izni
alındı. Çalışmayla ilgili olarak aday katılımcı ön bilgilendirmesi yapıldı. Kabul edenlere
“Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu” esas alınarak çalışma ile ilgili ayrıntılı bilgiler
verildi ve imzaları alındı.
3.1. Deney Grupları
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Obezite ve Diyabet Polikliniğine başvuran 23
erkek ve 27 kadın diyabet hastasının seçiminde şu kriterler dikkate alınmıştır;
-
HbA1c değerleri ve açlık, tokluk kan şekerlerine bakılarak önceden diyabet tanısı almış
olup,
Diyabet- Obezite Kliniği tarafından aylık ve üç aylık kontroller ile takip
edilmekte olan hastalar,
-
Tip 2 diyabetle ilişkili herhangi bir komplikasyonu (nefropati, retinopati, diyabetik
ayak) bulunmayan hastalar,
-
Malnutrisyonu ve organizmada emilim bozukluğu meydana getirecek herhangi bir
rahatsızlığı olmayan hastalar seçilmiştir. Bununla beraber multivitamin kullanan,
dışarıdan çinko, bakır takviyesi alan ve böbrek hastalığı bulunan vakalar
çalışmamızdan dışlanmıştır.
Kontrol grubu ise bilinen (tanı konmuş) herhangi bir hastalığı olmayan, biyokimyasal
parametreleri normal sınırlar içerisinde olan 12 erkek ve 13 kadın denekten oluşmaktadır.
3.2. Kullanılan Cihazlar
1. AA-7000 Seri Shimadzu atomic absorpsion spektrofotometresi
2. Aquabath Barnstead lab-line su banyosu
3. Velp Scientifica (EUROPE) vorteks
24
4. Shimadzu UV-1601 visible spektrofotometre
5. Precisa 205ASCS Hassas terazi
6. Otomatik pipet Acura 825 Socorex
7. Nüve NF800 santrifüj cihazı
3.3. Kullanılan Kimyasallar
1.
P-Fenilen Diamin (PPD) (MERCK)
2.
Sodyum asetat(MERCK)
3.
Asetik asit (MERCK)
4.
Sodyum azid (MERCK)
5.
Çinko standartı1000mg/L Zn (MERCK)
6.
Bakır standartı1000 mg/L Cu (MERCK)
7.
Çinko + bakır kontrolü (IMMUCHROM)
3.4. Yöntemlerin Uygulanması
3.4.1. Serum çinko analizi
Çinko çalışması için standart hazırlama
Ana stoktan 100 µl alınarak 9900 µl deiyonize su ile ara stok elde edilir. (1/10 dilüsyon).
Ara stoktan seri dilüsyonlarla 4 standart hazırlanır.
Çizelge 3.1. Çinko İçin Dilüsyon Oranları
Eklenen miktar
Deiyonize su
Dilüsyon oranı
4. tüp
Ara stoktan 800 µl
9200 µl
1∕1250
3. tüp
4.tüpten 5000 µl
5000 µl
1∕2500
2. tüp
3. tüpten 5000 µl
5000 µl
1∕5000
1. tüp
2. tüpten 5000 µl
5000 µl
1∕10000
Hazırlanan standartlar sırayla cihazda okutulur ve lineer bir grafik elde edilir. Standart
sapmanın 1 (r=1), absorbansın 22000 olması hedeflenir. Düşük ve yüksek kontroller
okutulur. Her hasta serumu 1/10 oranında dilüe edildikten sonra cihazda okutulur. Her
hasta için 3 okuma yapılıp ortalama değer alınır.
25
0,225
0,2
0,175
0,15
A 0,125
b
s 0,1
0,075
0,05
0,025
0
0
0,1
0,2
0,3
0,4
0,5
0,6
0,7
0,8
Conc
Çinko Kalibrasyon Eğrisi
Şekil 3.1. Çinko Kalibrasyon Eğrisi
3.4.2. Serum bakır analizi
Bakır çalışması için standart hazırlama
Ana stoktan 100µl alınarak 9900µl deiyonize su ile arastok elde edilir. (1/100 dilüsyon)
Ara stoktan seri dilüsyonlarla 7 standart hazırlanır.
Çizelge 3.2. Bakır İçin Dilüsyon Oranları
Eklenen miktar
Deiyonize su
Dilüsyon oranı
7.tüp
Ara stoktan 1600 µl
8400 µl
16∕10000
6.tüp
7.tüpten 5000 µl
5000 µl
8∕10000
5.tüp
6.tüpten 5000 µl
5000 µl
4∕10000
4.tüp
5.tüpten 5000 µl
5000 µl
2∕10000
3.tüp
4.tüpten 5000 µl
5000 µl
1∕10000
2.tüp
3.tüpten 5000 µl
5000 µl
1∕20000
1.tüp
2. tüpten 5000 µl
5000 µl
1∕40000
26
Hazırlanan standartlar sırasıyla cihazda okutulur ve lineer bir grafik elde edilir. Standart
sapmanın 1 (r=1), absorbansında 75000 olması hedeflenir. Düşük ve yüksek kontroller
okutulur. Her hasta serumu 1/10 oranında dilüe edildikten sonra cihazda okutulur. Her
hasta için 3 okuma yapılıp ortalama değer alınır.
0,15
A
b 0,125
s
0,1
0,075
0,05
0,025
0
0
0,25
0,5
0,75
1
1,25
1,5
1,75
Conc
Bakır Kalibrasyon Eğrisi
Şekil 3.2. Bakır Kalibrasyon Eğrisi
3.4.3. Serum seruloplazmin aktivitesi tayini
Seruloplazmin aktivitesi, p-fenilen diamin oksidaz yöntemi ile tayin edildi. Metod,
seruloplazminin p-fenilen diaminin oksidasyonunu katalizleyerek mavi mor bir bileşiğe
dönüşmesi esasına dayanmaktadır.
Çözeltiler
1. Sodyum Asetat (0.2 mol/L)
2. Asetik Asit (0.2 mol/L)
3. Asetat Tamponu (0.1 mol/L, pH=5.45, 37 °C’da): Yaklaşık 430 ml sodyum asetat (0.2
mol/L) üzerine 70 ml asetik asit solüsyonu (0.2 mol/L) eklenir. Bu karışıma 400 ml
deiyonize su konarak solüsyonun sıcaklığı 37 °C’ a getirilir ve pH’sı 5.45’e ayarlanır.
Hacim distile su ile litreye tamamlanır.
27
4. Sodyum Azid (1.5 mol/L)
5. PPD Tampon Solüsyonu (27.6 mmol/L): Kullanmadan hemen önce 500 mg p-fenilen
diamin dihidroklorit tartılarak 75 ml asetat tamponu (0.1 mol/L, pH=5.45) içerisinde
çözülür. Solüsyonun ısısı 37 °C’ a getirildikten sonra pH’sı 1 mol NaOH ile 5.45’e
ayarlanır. Hacim asetat tamponu ile 100 ml’e tamamlanır.(Solüsyon karanlıkta 3 saat
dayanıklıdır.)
Yöntem
1. Her hastaya ait bir numune ve bir de kör tüp olmak üzere 2 ayrı tüp alınır. Numune ve
kör tüplerine 2 ml asetat tamponu (pH=5.45) konur. Her iki tüpe de 0.1 ml serum
eklenir ve tüpler 37 °C’da 5 dakika bekletilir.
2. PPD tampon solüsyonundan numune ve kör tüpüne 1 ml eklenir. Tüm tüpler 37 °C’da
ve karanlıkta 5 dakika bekletilir. Bu süre sonunda kör tüpüne 50 µl sodyum azid konup
karıştırılır ve tüpler tekrar 37 °C’ a konur.
3. 25 dakika sonra numune tüpüne 50 µl sodyum azid eklenerek reaksiyon durdurulur.
Numune ve kör tüpü deiyonize suya karşı 530 nm dalga boyunda spektrofotometrede
okunur. Renk şiddeti 6 saat dayanıklıdır.
Aşağıdaki formüller kullanılarak seruloplazmin aktivitesi ve konsantrasyonu hesaplanır.
Cp aktivitesi (Ü) = (Nu OD-KOD) x 1000
Normal değerler: 280 - 570 Ü. Cp tayininde kullandığımız bu yöntemin C.V. değeri %1,8
bulunmuştur.
3.5. İstatistiksel Değerlendirme
Çalışmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesi amacıyla SPSS (Statistical Package for
Social Sciences) version 15 kullanılmıştır. Hasta (diyabet) ve kontrol grupları arasında
istatistiksel olarak fark olup olmadığı “Bağımsız Gruplarda Student T Testi” ve bu
parametreler
arasındaki
korelasyonlar
ise
“Pearson
Korelasyon
Katsayısı”
ile
araştırılmıştır. Bütün istatistiksel analizlerde önemlilik seviyesi olarak p<0.05 değeri kabul
edilmiştir.
28
29
4. BULGULAR
4.1. Çinko İçin Bulunan Sonuçlar
Çalışmada hasta grubunda erkek ve kadın, kontrol grubunda erkek ve kadın cinsiyet
gruplarına göre elde edilen çinko miktarının ortalamalarına ait tanımlayıcı bilgiler Çizelge
4.1’de verilmiştir.
Çizelge 4.1. Hasta ve Kontrol gruplarında cinsiyet alt gruplarına göre çinko için elde edilen
sonuçlar
Grup
Hasta
Cinsiyet
n
Ortalama
Standart sapma
Erkek
23
99,52
17,11
Kadın
27
96,07
10,18
0.383
P
Kontrol
Erkek
12
94,75
22,78
Kadın
18
111,06
18,32
P
0.039 *
Hasta (genel)
50
97,66
13,76
Kontrol (genel)
30
104,53
21,44
0.084
P
Erkek
Hasta
23
99,52
17,11
Kontrol
12
94,75
22,78
0.490
P
Kadın
Hasta
27
96,07
10,18
Kontrol
18
111,06
18,32
P
* p < 0.05
** p < 0.01
0.004 **
30
Çizelge 4.1’deki verilerin incelenmesinden, çinko miktarının ortalaması hasta-erkek
grubunda 99,52±17,11 µg/dl ve hasta-kadın grubunda 96,07±10,18 µg/dl olarak tespit
edilmiştir. Hastalarda erkek ve kadınların çinko miktarı ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). Kontrol grubunda ise erkeklerin çinko miktarı
ortalaması (94,75±22,78 µg/dl) kadınların ortalamasından (111,06±18,32 µg/dl) anlamlı
derecede düşüktür (p<0,05). Cinsiyet farkı gözetmeksizin, çinko miktarı ortalaması
sırasıyla hasta grubunda 97,6613,76 µg/dl; kontrol grubunda 104,53 ±21,44 µg/dl olarak
tespit edilmiş ve grupların çinko ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
yoktur (p>0.05). Ayrıca erkek cinsiyetinde hasta ve kontrol grupları arasında anlamlı fark
bulunmazken (p>0.05), kadın cinsiyetinde kontrol grubunun çinko miktarı ortalaması hasta
grubundan anlamlı derecede yüksek olarak tespit edilmiştir (p<0.01). Çizelge 4.1’deki
verilere ait bilgilerin şekilsel gösterimi Şekil 4.1’de verilmiştir.
Şekil 4.1. Grup (hasta-kontrol) ve cinsiyet (erkek-kadın) gruplarına göre çinko değerlerinin
ortalamalarının değişimi
4.2. Bakır İçin Bulunan Sonuçlar
Çalışmada hasta grubunda erkek ve kadın, kontrol grubunda erkek ve kadın cinsiyet
gruplarına göre elde edilen bakır miktarının ortalamalarına ait tanımlayıcı bilgiler Çizelge
4.2’de verilmiştir.
31
Cizelge 4.2. Hasta ve Kontrol gruplarında cinsiyet alt gruplarına göre Bakır için elde edilen
sonuçlar
Grup
Hasta
n
Ortalama
Standart sapma
Erkek
23
109,35
26,78
Kadın
27
137,93
32,54
P
Kontrol
0.002 **
Erkek
12
121,33
16,72
Kadın
18
135,78
21,94
P
0.029 *
Hasta (genel)
50
124,78
33,03
Kontrol (genel)
30
130,00
20,98
0.440
P
Erkek
Hasta
23
109,35
26,78
Kontrol
12
121,33
16,72
P
Kadın
Hasta
27
137,93
32,54
Kontrol
18
135,78
21,94
P
* p < 0.05
0.030 *
0.808
** p < 0.01
Çizelge 4.2’deki verilerin incelenmesinden, bakır miktarının ortalaması hasta grubu
erkeklerde 109,3526,78 µg/dl ve hasta grubu kadınlarda 137,9332,54 µg/dl; kontrol
grubu erkeklerde 121,3316,72 µg/dl ve kontrol grubu kadınlarda 135,7821,94 µg/dl
olarak bulunmuştur. Her iki grupta da kadınların bakır miktarı ortalamasının erkeklere göre
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05).
Cinsiyet farkı gözetmeksizin bakır miktarı ortalaması sırasıyla hasta grubunda
124,7833,03 µg/dl, kontrol grubunda 130,0020,98 µg/dl olarak tespit edilmiş ve
grupların bakır ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı bulunmuştur
(p>0.05). Çizelge 4.2’deki verilere ait şekilsel gösterim Şekil 4.2’de verilmiştir.
32
Şekil 4.2. Grup (hasta-kontrol) ve cinsiyet (erkek-kadın) gruplarına göre bakır değerlerinin
ortalamalarının değişimi
4.3. Seruloplazmin İçin Bulunan Sonuçlar
Çalışmada hasta grubunda erkek ve kadın, kontrol grubunda erkek ve kadın cinsiyet
gruplarına göre elde edilen seruloplazmin miktarının ortalamalarına ait tanımlayıcı bilgiler
Çizelge 4.3’de verilmiştir.
Çizelge 4.3. Hasta ve Kontrol gruplarında cinsiyet alt gruplarına göre seruloplazmin için
elde edilen sonuçlar
Grup
Hasta
Kontrol
Cinsiyet
Erkek
Kadın
P
Erkek
Kadın
P
Hasta (genel)
Kontrol (genel)
P
Hasta
Erkek
Kontrol
P
Hasta
Kadın
Kontrol
P
* p < 0.05
** p < 0.01
n
23
27
12
18
50
30
23
12
27
18
Ortalama
372,48
401,70
0.327
292,17
327,22
0.239
388,26
313,20
0.001 **
372,48
292,17
0.008 **
401,70
327,22
0.026 *
Standart sapma
85,48
117,59
66,06
85,03
105,09
78,73
85,48
66,06
117,59
85,03
33
Çizelge 4.3’deki verilerin incelenmesinden, seruloplazmin miktarının ortalaması hastaerkek grubunda 372,48±85,48mg/dl ve hasta-kadın grubunda 401,70±117,59 mg/dl;
kontrol-erkek grubunda 292,17±66,06 mg/dl ve kontrol-kadın grubunda ise 327.22±85,03
mg/dl olarak bulunmuştur. Hem hasta hem de kontrol grubunda erkek ve kadınlar arasında
seruloplazmin miktarının ortalamaları bakımından anlamlı fark yoktur (p>0.05).
Cinsiyet farkı gözetmeksizin seruloplazmin miktarı ortalaması sırasıyla hasta grubunda
388,26105,09 mg/dl; kontrol grubunda 313,2078,73 mg/dl olarak tespit edilmiş ve hasta
grubunun seruloplazmin ortalamasının kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.01). Ayrıca hem erkek hem de kadınlarda hasta
ve kontrol grupları arasında anlamlı fark vardır (p<0.05). Çizelge 4.3’deki verilere ait
bilgilerin şekilsel gösterimi Şekil 4.3’de verilmiştir.
Şekil 4.3. Grup (hasta-kontrol) ve cinsiyet (erkek-kadın) gruplarına göre seruloplazmin
değerlerinin ortalamalarının değişimi
4.4. Çinko, Bakır ve Seruloplazmin Arasındaki Korelasyon Sonuçları
Hasta grubunda çinko, bakır ve seruloplazmin miktarı arasındaki korelasyon incelenmiş ve
sonuçlar Çizelge 4.4’de verilmiştir.
34
Çizelge 4.4. Çinko, bakır ve seruloplazmin miktarı arasındaki korelasyonlar
Bakır
Seruloplazmin
Çinko
-0,179
-0,081
Bakır
1
0,545**
** p < 0.01
Yapılan korelasyon analizi sonucunda çinko-bakır arasındaki ilişki (r=-0,179) ile çinkoseruloplazmin arasındaki ilişkinin (r=-0,081) negatif yönde çok zayıf ve istatistiksel olarak
anlamsız olduğu (p>0.05), bakır-seruloplazmin arasındaki pozitif yönde olan ilişkinin ise
istatistiksel olarak anlamlı olduğu (p<0.01) tespit edilmiştir.
Bakır ile seruloplazmin arasındaki korelasyon Şekil 4.4’de gösterilmiştir.
Şekil 4.4. Hasta grubunda bakır ile seruloplazmin arasındaki korelasyon
35
5. TARTIŞMA
Diabetes Mellitus (DM), genetik ve immün yapının neden olduğu bir seri patolojik olaylar
sonucu, pankreas beta hücrelerinden salgılanan insülinin, mutlak veya göreceli azlığı veya
etkisizliği sonucu; protein, karbonhidrat ve yağ metabolizmalarında bozukluklara yol açan,
kronik, metabolik bir hastalıktır [1, 2]. Dünya üzerinde yaklaşık 150 milyon insanın bu
hastalıktan etkilendiği ve bu sayının 2025 yılında 300 milyona ulaşacağı tahmin
edilmektedir [93,94].
Tip 2 DM’un yaygınlığı arttıkça, DM ve komplikasyonlarına bağlı morbidite ve mortalite
de artmaktadır. Diyabetin koroner kalp hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, retinopati,
nefropati gibi çok ciddi birçok komplikasyona yol açtığı bilinmektedir [28].
Çinko, insan vücudunda, gen ekspresyonu, DNA sentezi, enzimatik kataliz, hormonların
depolanması ve salınımı, büyüme ve gelişme, nörotransmisyon, hafıza ve görme gibi
metabolik olaylarda, önemli rol oynamaktadır Çinko organizmada demirden sonra en çok
bulunan eser elementtir [95]. Çinkonun, insülin fizyolojisine doğrudan karıştığı
bilinmektedir. İnsülin çinko bulunduran kristaller şeklinde pankreas hücrelerinde
depolanır. Zn; insülinin yapısına katılmakla birlikte aktivitesinde ve depolanmasında da
görev alır [96].
Bakır insan vücudunda üçüncü olarak en çok bulunan eser elementtir. Bakır vücutta,
enzimlerle kombine olmuş şekilde yani metalloenzim olarak (Seruloplazmin ve superoksit
dismutaz gibi) bulunur. Bu enzimler redox reaksiyonlarında ve antioksidan savunmada
büyük rol oynar. Bakırın, yapısal olarak insülin benzeri bir yapıya sahip olduğu ve
lipogenezi teşvik ettiği öne sürülmüştür. Son yıllarda yapılan bazı çalışmalar diyabetik
hastaların anormal serum bakır düzeyine sahip olabileceğini göstermiştir [97].
Seruloplazmin, insan plazmasında bakır içeren başlıca protein olup sağlıklı bireylerde
dolaşımdaki total bakırın yaklaşık %90-95’ini yapısında bulundurur. Karaciğerde
sentezlenen Cp aynı zamanda inflamasyon ve doku hasarı gibi durumlarda ılımlı yanıt
gösteren bir akut faz proteini olarak kabul edilmektedir [89]. Seruloplazmin serbest oksijen
radikallerinin oluşumunu ve lipid peroksidasyonunu engelleyerek, dokularda ve plazmada
bulunan serbest radikallerin zararlarını önlemektedir [98].
36
Yaptığımız çalışmada, çinko miktarının ortalaması, hasta-erkek grubunda 99,52±17,11
µg/dl ve hasta-kadın grubunda 96,07±10,18 µg/dl olarak tespit edilmiştir. Hastalarda erkek
ve kadınların çinko miktarı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmamıştır (p>0.05).Kontrol grubunda ise erkeklerin çinko miktarı ortalaması
(94,75±22,78 µg/dl) kadınların ortalamasından (111,06±18,32 µg/dl) anlamlı derecede
düşüktür (p<0,05).
Cinsiyet farkı gözetmeksizin çinko miktarı ortalaması sırasıyla hasta grubunda
97,6613,76 µg/dl; kontrol grubunda 104,53±21,44 µg/dl olarak tespit edilmiş ve grupların
çinko ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı bulunmuştur (p>0.05).
Ayrıca erkek cinsiyetinde hasta ve kontrol grupları arasında anlamlı fark bulunmazken
(p>0.05), kadın cinsiyetinde kontrol grubunun çinko miktarı ortalaması hasta grubundan
anlamlı derecede yüksek olarak tespit edilmiştir (p<0.01).
Bakır miktarının ortalaması hasta grubu erkeklerde 109,3526,78 µg/dl ve hasta grubu
kadınlarda 137,9332,54 µg/dl; kontrol grubu erkeklerde 121,3316,72 µg/dl ve kontrol
grubu kadınlarda 135,7821,94 µg/dl olarak bulunmuştur.
Her iki grupta da kadınların bakır miktarı ortalamasının erkeklere göre istatistiksel olarak
anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05).
Cinsiyet farkı gözetmeksizin bakır miktarı ortalaması sırasıyla hasta grubunda
124,7833,03, µg/dl kontrol grubunda 130,0020,98 µg/dl olarak tespit edilmiş ve
grupların bakır ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı bulunmuştur
(p>0.05)
Yaptığımız korelasyon analizi sonucunda çinko-bakır arasındaki ilişki (r=-0,179) ile çinkoseruloplazmin arasındaki ilişkinin (r=-0,081) negatif yönde çok zayıf ve istatistiksel olarak
anlamsız olduğu (p>0.05) görülmüştür.
Tip 2 diyabetiklerde serum çinko ve bakır incelemeleri çalışmalarında farklı bulgular tespit
edilmiştir.
Halaçoğlu ve arkadaşları, [99] diabetes mellitus regülasyonunun serum eser elementleri ile
ilişkisini araştırmayı amaçladıkları çalışmalarında, 30 iyi kontrollü diyabet hastası, (HbA1c
37
≤ 6,5) 30 kötü kontrollü diyabet hastası (HbA1c > 6,5) ve 30 diyabeti bulunmayan sağlıklı
kadın grubunu incelemişler, demir, magnezyum, çinko preparatı kullanan vakaları
çalışmadan dışlamışlardır.
Çalışma sonucunda; çinko düzeyi iyi kontrollü diyabet
grubunda ortalama 130,33±53,73 µg/dl, kötü kontrollü diyabet grubunda, 101,83±24,84
µg/dl, kontrol grubunda ise 110,47±30,97 µg/dl saptanmış ve istatistiksel olarak tüm
gruplar birbiriyle önemli fark göstermiştir. Serum bakır seviyesi ise kötü kontrollü diyabet
grubunda, hem iyi kontrollü diyabet grubuna göre, hem de kontrol grubuna göre anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur.
Diabetes mellitus komplikasyonlarında bakır, çinko,
manganez ve magnezyum
durumlarının araştırıldığı bir çalışmada; diyabetlilerde kontrol grubuna göre bakır düzeyi
yüksek, çinko düzeyi ise düşük bulunmuş olup diyabetik komplikasyonlar ve bakır
yüksekliği arasında pozitif korelasyon bulunmuştur [7].
2009 yılında tip 2 diyabetik hastalarda serum çinko ve magnezyum düzeyleri üzerine yaş,
cinsiyet ve hastaların diyabet sürelerinin etkilerinin araştırıldığı çalışmada, diyabetik
hastaların serum çinko seviyelerinin, kontrol grubuna oranla anlamlı ölçüde daha düşük
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanında, serum magnezyum düzeylerinde hasta grup
ve kontrol grubu arasında belirgin bir farklılık bulunamamıştır [100].
Diyabetli hastalarda serum çinko seviyeleri ve tip 2 diyabette çinko takviyesinin glisemik
kontrol üzerine etkisinin araştırıldığı bir diğer çalışmada, diyabet hastalarının ortalama
serum çinko değerleri, sağlıklı kontrollere göre önemli ölçüde düşük bulunmuştur. Ayrıca
diyabetik grupta serum çinko seviyesi ve bazal HbA1C değerleri arasında negatif
korelasyon bulunurken, serum çinko seviyesi ve hastanın eğitim düzeyi arasında pozitif
korelasyon bulunmuştur. Çinko takviyesinin, tip 2 diyabetiklerde serum çinko seviyesini
yükselttiği ve hastanın glisemik kontrollerinin iyileştirilmesinde faydalı olduğu
bildirilmiştir. Bu durumda HbA1C seviyesinin de düştüğü tespit edilmiştir [101].
Yine Diabetes Mellitus hastalarının kanındaki magnezyum, çinko ve bakır seviyelerinin
araştırıldığı bir çalışmada; diyabetiklerde bakır değeri, kontrol grubuna göre daha yüksek
bulunmuştur. Serum çinko seviyesi, tip 2 diyabetli hastalarda, sağlıklı kontrollerle
karşılaştırıldığında daha yüksek bulunmuştur. Buna karşın magnezyum seviyesi ise sağlıklı
kontrollere göre tip 2 diyabetli hastalarda daha düşük bulunmuştur [102].
38
2012 yılında Nijeryalı tip 2 diyabet hastalarında serum bakır ve çinko seviyelerinin
araştırıldığı bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada; bakır seviyesi, sağlıklı kontrol grubuyla
karşılaştırıldığında diyabetli grupta anlamlı derecede yüksek çıkmıştır. Serum çinko
seviyesi ise sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırıldığında diyabetik hastalarda anlamlı
derecede düşüktür. Yapılan değerlendirmeler sonucunda serum çinko ve bakır değerleri,
açlık kan şekeri ve diyabet süresi ile herhangi bir ilişki göstermemiştir [97].
Yahya ve arkadaşları [103], diyabetik ve non diyabetik hastalarda çinko, magnezyum ve
krom minerallerini araştırdıkları çalışmalarında; diyabetiklerin serum çinko seviyelerini,
diyabetik olmayanların çinko seviyelerine göre önemli derecede daha düşük bulmuşlardır.
Aynı şekilde diyabetik bireylerde magnezyum ve krom seviyelerinin de çok düşük olduğu
gözlemlenmiştir. Yahya ve arkadaşları yaptıkları çalışma sonucunda diyabet hastalarının
serum çinko seviyelerinin çok düşük olmasının diyabetik kontrollerini etkileyebileceği
sonucuna varmışlardır.
Diyabetiklerde ve hipertansif hastalarda serum bakır ve çinko seviyesinin önemini ele alan
bir araştırmada; bakır seviyesini kontrol grubuna kıyasla diyabetik hastalarda daha yüksek
bulmuştur. Aynı zamanda çinko seviyesi de kontrol grubuna oranla diyabetik grupta
anlamlı derecede yüksek bulunmuştur [104].
Serum bakır ve magnezyum düzeylerinin değerlendirildiği başka bir çalışmada; diyabetli
hastalarda, sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında serum bakır ve HbA1c seviyeleri
önemli derecede artmıştır. Ayrıca diyabetlilerde, kontrol grubuna göre serum magnezyum
düzeyi önemli derecede düşüktür [105].
Kurtul ve arkadaşları [96] 2007 yılında tip 2 diyabette serum çinko ve bakır değerleri ile
cinsiyet ve yaş arasındaki ilişkiyi araştıran bir çalışma yayınlamışlardır. Serum Zn düzeyi
diyabetiklerde sağlıklı kişilere göre daha düşük, bakır seviyesi ise daha yüksek
bulunmuştur. Her bir yaş grubunda da diyabetiklerde, sağlıklılardan daha düşük Zn ve daha
yüksek Cu değeri bulunmuştur. Sağlıklı ve diyabetik kişilerde kadın ve erkeklerin Zn
değerleri arasında istatistiksel olarak önemli bir fark bulunmamıştır. Cu seviyesi,
kadınlarda erkeklere oranla daha yüksektir. Çalışmanın sonucu olarak; Cu değerlerinin,
39
sağlıklı ve diyabetik grupta yaşla birlikte arttığı ve her bir yaş grubunda, kadınlara ait Cu
değerinin erkeklerden daha yüksek olduğu görülmüştür. Ortaya çıkan bu sonuç bizim
bulduğumuz serum bakır bulgularımız ile örtüşmektedir.
2014 yılında yapılan tip 2 diabetes mellitusta çinko ve magnezyum durumları ve bunun
glisemik durumla olan ilişkisini araştırmaya yönelik yapılan bir çalışmada çinko ve
magnezyum seviyeleri, tip 2 diabetes mellituslu hastalarda önemli ölçüde düşük
bulunmuştur. Diyabetiklerde serum glukoz seviyesi ile serum çinko ve magnezyum
seviyeleri arasında negatif korelasyon bulunmuştur. Çalışmacılar, kontrol grubuna oranla
diyabetiklerde daha düşük olan çinko ve magnezyum seviyelerinin kötü glisemik kontrolle
ilişkili olabileceği sonucuna varmıştır [106].
Evliyaoğlu ve arkadaşlarının [107] 2004 yılında yaptığı, tip 1 diyabetli, obez tip 2 diyabetli
ve obez olmayan tip 2 diyabetli hastalarda serum çinko, bakır, magnezyum seviyelerini
belirledikleri bir araştırma yapmışlardır. Bu çalışmada üç hasta grubunda serum bakır,
çinko ve magnezyum seviyeleri ölçülmüş ve bunların serum kolesterol, trigliserid, glukoz
ve HbA1c seviyeleriyle ilişkisi tartışılmıştır. Sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında serum
bakır seviyeleri; tip 1 diyabetli hastalarda, obez tip 2 diyabetlilerde ve obez olmayan tip 2
diyabetlilerde daha yüksek bulunmuştur. Obez tip 2 diyabet hastalarında parametreler
arasında herhangi bir korelasyon bulunamamıştır. Tip 2 diyabet grubunda serum bakır ve
glukoz seviyeleri arasında pozitif korelasyon bulunmuştur. Tip 1 diyabet grubunda serum
bakır ve magnezyum arasında güçlü negatif korelasyon bulunmuştur. Ayrıca serum bakır
ve HbA1c seviyeleri arasında pozitif korelasyon bulunurken yine bu grupta, serum
magnezyum ve HbA1c seviyeleri arasında güçlü negatif korelasyon bulunmuştur.
Görüldüğü gibi bazı çalışmalarda dışlama kriterleri belirtilirken birçok çalışma da
belirtilmemiştir. Sonuçların birbirinden farklı bulunması, seçilen hastaların ve kontrol
gruplarının yaşına, cinsiyetlerine, diyabet sürelerine, kullandıkları ilaçlara, kan şekeri
kontrol durumuna ve diyabete bağlı komplikasyonları bulunup bulunmadığına göre
değişkenlik göstermektedir.
Literatür taramalarımızda tip 2 diabetes mellituslu hastalarda, seruloplazmin oksidaz
aktivitesi ile ilgili fazla çalışma bulunmadığını gördük. Bu açıdan bakıldığında çalışmamız,
ilgili literatürü destekleyerek bu konuda yol gösterici olma niteliği taşımaktadır.
40
Çalışmamızda,
seruloplazmin
aktivitesi
ortalaması
hasta-erkek
grubunda
372,48±85,48mg/dl ve hasta-kadın grubunda 401,70±117,59 mg/dl; kontrol-erkek
grubunda 292,17±66,06 mg/dl ve kontrol-kadın grubunda ise 327, 22±85, 03 mg/dl olarak
bulunmuştur.
Hem hasta hem de kontrol grubunda erkek ve kadınlar arasında seruloplazmin aktivitesi
ortalamaları bakımından anlamlı fark yoktur (p>0.05).
Cinsiyet farkı gözetmeksizin seruloplazmin aktivitesi ortalaması sırasıyla genel hasta
grubunda 388,26105,09 mg/dl; genel kontrol grubunda 313,2078,73 mg/dl olarak tespit
edilmiş ve hasta grubunun seruloplazmin ortalamasının kontrol grubuna göre istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.01).
Erkek hasta grubu ve kadın hasta grubunda kendi kontrolleri ile karşılaştırıldığında
seruloplazmin değerleri kontrol gruplarından istatistiksel olarak önemli derecede yüksek
bulunmuştur (p<0.05).
Yaptığımız korelasyon analizi sonucu; bakır ve seruloplazmin arasında pozitif yönde
istatistiksel olarak anlamlı korelasyon olduğu (p<0.01) tespit edilmiştir.
Tip 2 diyabet ve serum seruloplazmin seviyeleri ile ilgili yapılan bir araştırmada, serum
seruloplazmin seviyesi çalışmaya katılan tüm tip 2 diyabet gruplarında, kontrol gruplarına
göre önemli ölçüde yüksek çıkmıştır. Buna rağmen seruloplazmin ve kan HbA1c seviyeleri
arasında herhangi bir korelasyon bulunamamıştır [108].
Kaur ve arkadaşlarının [109] diyabetik retinopatisi bulunan hastalarda serum haptoglobin,
seruloplazmin ve C- Reaktif Protein (CRP) seviyelerini ele aldıkları bir araştırmada;
retinopatisi bulunan diyabet hastalarının serum seruloplazmin seviyesi, kontrol grubuna
kıyasla önemli ölçüde yüksek bulunmuştur. Bu durum, artan serum viskozitesinin,
mikrovasküler bir bozukluğa öncülük ettiğini gösterebilir. Çalışma da sonuç olarak bu
proteinlerin diyabetik retinopati için marker görevi yapabilecekleri belirtilmiştir.
Azevedo
ve
arkadaşları
[110],
diyabetiklerin
serum
bakır,
seruloplazmin
ve
monoaminoksidaz seviyelerini hastalığın farklı zamanlarında inceledikleri bir çalışma
yapmışlardır. 103 diyabet hastası iki gruba ayrılmıştır. Birinci grupta iki yıldan az süredir
diyabet hastası olan 53 vaka bulunmaktadır. İkinci grupta ise 10 yıldan fazla süredir
41
diyabet hastası olan 50 vaka yer almaktadır. Kontrol grubu ise 50 normal sağlıklı bireyden
seçilmiştir. Çalışma sonucunda, diyabetiklerde serum bakır ve seruloplazmin seviyeleri
normal kontrol grubuna göre oldukça yüksek bulunmuştur. Bununla beraber kısa süreli
diyabet hastalarında bakır seviyesi, uzun süreli diyabetlilere oranla daha yüksek
bulunmuştur. Bu yükseklik istatistiksel olarak anlamlıdır. Ayrıca bakır ve seruloplazmin
arasında pozitif korelasyon bulunmuştur.
Çalışmamızda ve bu araştırmalarda bulunan sonuçlar diyabetlilerde seruloplazmin
aktivitesinin arttığını göstermektedir. Bunun yanı sıra bakır ve seruloplazmin arasında
pozitif korelasyon mevcuttur.
42
43
6. SONUÇ
Tip 2 Diabetes Mellituslu hastalarda serum çinko, bakır ve seruloplazmin oksidaz aktivitesi
düzeylerini araştırmayı amaçladığımız çalışmamızda, çinko parametresinde, erkek
cinsiyetinde hasta ve kontrol grupları arasında anlamlı fark bulunmazken, kadın
cinsiyetinde kontrol grubunun çinko miktarı ortalaması hasta grubundan anlamlı derecede
yüksektir. Ayrıca cinsiyet farkı gözetmeksizin grupların çinko ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı tespit edilmiştir.
Bakır parametresinde, cinsiyet farkı gözetmeksizin grupların bakır ortalamaları arasında ise
istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı görülmüştür. Ancak iki grupta da kadınların bakır
miktarı ortalamasının erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu
tespit edilmiştir.
Seruloplazmin oksidaz aktivitelerine bakıldığında ise, hasta grubu ortalaması kontrol
grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksektir. Bununla beraber erkek hasta
grubu ve kadın hasta grubu kendi kontrolleri ile karşılaştırıldığında seruloplazmin değerleri
kontrol gruplarından istatistiksel olarak önemli derecede yüksek bulunmuştur.
44
45
KAYNAKLAR
1.
Braunwald, E., Fauci, AS., Kasper, DL., Hauser, SL., Longo, DL., Jameson, JL.
(2001). Harrison’s Principles of İnternal Medicine. (15th Edition). United States of
America: McGraw- Hill, 2109-2143.
2.
Yenigün, M., Altuntaş, Y. (2001). Her Yönüyle Diabetes Mellitus. (İkinci Baskı).
İstanbul.
3.
Beletate, V., El Dib, R. P., Atallah, A. (2007). Zinc supplement for the prevention of
Type 2 diabetes Mellitus. Cochran Data Base of Systematic Review, 1: CD005525.
4.
Nielsen, S. H., Jensen, J. E. (1994). Episodic albuminuria in acute ischemic heart
disease. Lancet, 343, 732.
5.
Satman, İ., Yılmaz, C., İmamoğlu, Ş. (Editörler). (2009). Diabetes Mellitus ve
Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve İzlem Kılavuzu, İstanbul, Türkiye
Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği.
6.
Viktorínová, A., Toserová, E., Krizko, M., Duracková, Z. (2009). Altered
metabolism of copper, zinc, and magnesium is associated with increased levels of
glycated hemoglobin in patients with diabetes mellitus. Metabolism, 58, 1477-82.
7.
Walter, R. M., Uriu- Haare, J. Y., Olin, K. L., Oster, M. H., Anawalt, D., Critcfield,
J. W., Keen, C. L. (1991). Copper, Zinc, Magnesium Status and Complications of
Diabetes Mellitus. Diabetes Care, 14(11), 1050-1056.
8.
Godeny, S., Borbely- Kiss, I., Koltay, E., Lszlo, S., Szabo, G. (1986).
Determination of Trace an Bulk Elements in Plasma and Erithrocytes of Diabetic
Pregnant Women By Pixe Method. İnternational Journal Gynecology and
Obstetrics, 24, 201-207.
9.
Kinlaw, W. B., Levine, A. S., Morley, J. E., Silvis S. E., Mcclain, C. J. (1983).
Abnormal Zinc Metabolism in Type 2 DM. American Journal of Medicine, 75, 273277.
10.
Nobels, F., Rillaerts, E., D’hollander, M., Gaal, L. V., Leeuw, I. D. (1986). Plasma
Zinc Levels in Diabetes Mellitus: Relation to Plasma Albumin and Amino Acids.
Biomedicine- Pharmacoteraphy, 40(2), 57-60.
11.
Yılmaz, M. T. (1997). Editörden. Galenos Aylık Sağlık Meslek Dergisi, 1, 3.
12.
Yenigün, M., Ener, N. (2001). Diabetes Mellitus Tarihçesi., M. Yenigün (editör),
Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul; 370–372.
13.
Powers, A. C. (2005). Diabetes Mellitus. In D. L. Kasper, A. S. Fauci, D. L. Longo,
E. Braunwald, S. L. Hauser, J. L. Jameson, (Eds.), Harrison’s Principles of İnternal
Medicine. Sixteenth Edition. USA, McGraw Hill, 2152- 80.
46
14.
Nathan, D. M., Cagliero, E. (2001). Diabetes mellitus. In P. Felig, A. L. Frothman
(Eds.), Endocrinology & Metabolism. Fourth İnternational Edition. USA, Mc Graw
Hill, 827-926.
15.
Bağrıaçık, N. (1997, 18-19 Aralık ). Dibetes Mellitus tanımı, tarihçesi, sınıflaması
ve sıklığı. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitim Sempozyumunda
sunuldu, İstanbul.
16.
Hatemi, H. (1996). Diabetes Mellitusun Tarihçesi. Aktüel Tıp Dergisi, 1, 497–499.
17.
Warren, J. H., Rich, S. S., Krolewski, A. S. (1994). Epidemiology and genetics of
diabetes mellitus. In C. R. Kahn, G. C. Weeir (Eds.), Diabetes Mellitus.
Lea&Febiger Philadelphia, pp. 201-205.
18.
Watkins, P. J., Drury, P. L., Howell, S. L. (1996). Diabetes and its a management
(Fifth Edition). Blackwell Companion, 3.
19.
Aktaş, S. (2006). Tip2 Diyabetes Mellitus ve CRP, Fibrinojen, Mikroalbüminüri ile
İlişkisi, Tıpta Uzmanlık Tezi, Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, İstanbul.
20.
Atasoy, M. (2008). Diabetes Mellitus Tip 2’ de Bazı Antioksidan Enzim
Aktivitelerinin ve Biyokimyasal Kan ve İdrar Parametrelerinin İncelenmesi, Yüksek
Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
21.
Blom, A., İreland, J. (1982). Diabet Atlası.
22.
Tanyeri, F. (1996). Diabetes Mellitusun sınıflandırılması ve Prevalansı. Aktüel Tıp
Dergisi, 7, 500-503.
23.
İnternational Diabetes Federation Triennial report (1991-1994) and directory 1984
IDF, 4 D Rue Washington 1050 Brussels, Belgium.
24.
Arslan, M. Obezite. Endokrinoloji Temel ve Klinik, Koloğlu, S. (editör). Medical
Network. Nobel Ankara 1996; 775-87.
25.
Burant, C. F. (2004). Medical Management of Type Two Diabetes (Fifth Edition).
American Diabetes Association.
26.
Satman, I., Yılmaz, T., Sengül, A., Salman, S., Salman, F., Uygur, S. et al. (2002).
Population-based study of diabetes and risk characteristics in Turkey: results of the
Turkish diabetes epidemiology study (TURDEP). Diabetes Care. 25(9), 1551-6.
27.
Zimmet, P. (1992). Kelly West Lecture 1991 Challenges in Diabetes Epidemiology
From West to the Rest. Diabetes Care, 15, 232-52.
28.
Reaven, G., Strom, T. (2003). Tip 2 Diyabet Sorular ve Cevaplar. (çev. ed: İ.
Satman) Merit Publishing International, s. 55.
29.
International Diabetes Federation. (2009). Diabetes Atlas, Fourth Edition, Brussels.
47
30.
Zimmet, P., Williams, J., De Courten, M. Diagnosis and classification of diabetes
mellitus. In J. A. M. Wass, S. M. Shalet, E. Gale, S. Amiel (Eds.), Oxford Textbook
of Endocrinology and Diabetes. Oxford, New York, Oxford University Press, 16351646.
31.
Donovan, D. S. (2002). Epidemiology of diabetes and its burden in the World and in
the United States.. In L. Poretsky (Editor), Principles of Diabetes Mellitus. Boston,
Dordrecht, London. Kluwer Academic Publishers, pp. 107-21.
32.
Gale, E., Tatersall, R. (1990). Aspects of diabetes in immigrants. Diabetes: Clinical
Management, 177–184.
33.
The DECODE Study Group. (1999). Glucose tolerance and mortality: Comparison
of WHO and American Diabetes Association diagnostic criteria. The Lancet, 354,
617-621.
34.
Erdoğan, G. (1997). Diabetes Mellitusun Tedavisi (Birinci baskı). Ankara: Bilimsel
Tıp Yayınevi.
35.
Arslan, M., Ayvaz, C., Gedik, O., Başkal, N., Sözen, T., İliçin, G., Biberoğlu, K.,
Süleyman, G., Ünal, S. (2003). İç Hastalıkları (İkinci Baskı). Ankara, Güneş
Kitabevi, 2232-2279.
36.
Kefeli, Ayşe. (2009). Tip 2 Diabetes Mellituslu Hastalarda Farklı İnsülin Tedavi
Protokollerinin Kilo Alımı ile İlişkisi, Tıpta Uzmanlık Tezi, Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, İstanbul.
37.
Lavin, N. Manuel Of Endocrinology & Metabolism.3rd Edition 2002. S:630
38.
Yenigün, M. (1997). Mikro ve makroanjiopatiler., M. Yenigün (Editör).
Kardiyovasküler diabet. İstanbul. İstanbul Üniversitesi Basımevi, s. 150-222.
39.
Yenigün, M. (1995). Diabetes Mellitusun geç komplikasyonları., M. Yenigün
(Editör). Her Yönüyle Diabetes Mellitus . Nobel tıp kitabevi, s. 546-584.
40.
American Diabetes Association (2004). Diagnosis and classification of Diabetes
Mellitus Diabetes Care, 27(suppl.1;5), 5-10.
41.
Usitupa, M. I. J., Niskanen, L. K., Sitonen, O., Voutilainen, E., Pyörala, K. (1993).
Ten year cardiovascular mortality in relation to risk factors and abnormalities in
lipoprotein composition in type 2 diabetic and non-diabetic subjects. Diabetologia
11, 1175-1184.
42.
Newman, B., Selby, J. V., Slemenda, C., Fabsitz, R., Friedman, G. D. (1987).
Concordance for type 2 diabetes mellitus in male twins. Diabetologia 30, 736-738.
43.
Laakso M. (2004). Tip 2 diyabetin epidemiyolojisi ve tanısı. In B. J. Goldstein, D.
Wieland-Müller (Eds.). (Çev. A. C. Akman). Tip 2 Diyabet. İstanbul, AND
Yayıncılık, 29, ss. 1–2.
44.
Burant, C. F. (2004). Tip 2 Diyabetin tıbbi tedavisi. (Çev. M. Özata). İstanbul:
Sigma Publishing, 38, 1–6.
48
45.
Gedik, O. (2005). Diabetes Mellitus’un Patogenezi, Komplikasyonları., S. Koloğlu
(editör). Endokrinoloji Temel ve Klinik. İkinci Baskı. Ankara. Medikal & Nobel,
342-367.
46.
Pham, T. P. C., Pham, T. P. M., Pham, S. V., Miller, J. M., Pham, P. T. (2007).
Hypomagnesemia in Patients with Type 2 Diabetes. Clinical Journal of the
American Society Nephrology, 2, 366-373.
47.
Garber, A. J. (2000). The İmportance of Early İnsülin Secretion and its İmpact on
Glycaemic Regulation. İnternational Journal of Obesity and Related Metabolic
Disorders, 24 (Supp 1), 32-37.
48.
Peter, G. Kopelman & Micheal J. (2000). Klinik Obezite. Stock, 1
49.
Neufeld, N. D., Raffel, L. J., Landon, C., Ida Chen, Y. D., Vadhem, C. M. (1998).
Early presantation of type 2 diabetes in Mexican-American youth. Diabetes Care,
21, 80-86.
50.
Mitrakou, A., Kelly, D., Mokan, M., Veneman, T., Pang-burn, T., Reilly, J., Gerich,
J. (1992). Role of reduced supression of glucose production and diminished early
insülin release in impaired glucose tolerance. The New England Journal of
Medicine, 326, 22-29.
51.
Goldstein, J. B., Müller-Wieland, D. Tip 2 Diyabet. Çev. ed: Akman C, A. Martin
Dunitz London and New York, 1. baskı, 2004.
52.
Altuntaş, Y. Tip 2 Diabetes Mellitus'un Patogenezi. Her Yönüyle Diabetes Mellitus.
Doç. Dr.Yenigün M. İstanbul Nobel Tıp Kitapları Ltd. Sti., 2001; 219-3.
53.
Beck-Nielsen, H. International Textbook of Diabetes Mellitus. Ed: Alberti KG, De
Fronzo RA, Keen H, Zimmet P. John Wiley & sons, Chichester, 1992; 20: 531–550.
54.
Simonson, D. C., Rossetti, L., Giaccari, A. International69 Textbook of Diabetes
Mellitus. Ed: Alberti KG, De Fronzo RA, Keen H, Zimmet P. John Wiley & sons,
Chichester, 1992;23.635 667.
55.
Cefalu, W. T. (2001). Insulin Resistance: Cellular and Clinical Concepts.
Experimental Biology and Medicine (Maywood), 226, 13-26.
56.
Samuel, V. T., Shulman, G. I. (2012). Mechanisms for insulin resistance: common
threads and missing links. Cell, 148, 852-71.
57.
Ferrannini, E., Haffner, S. M., Mitchell, B. D., Stern, M. P. (1991).
Hyperinsulinaemia: the key feature of a cardiovascular and metabolic syndrome.
Diabetologia, 34, 416- 422.
58.
Virkamaki, A., Ueki, K., Kahn, C. R. (1999). Protein–protein interaction in insulin
signaling and the molecular mechanisms of insulin resistance. The Journal of
Clinical Investigation, 103, 931-43.
59.
Nystrom, F. H., Quon, M. J. (1999). Insulin signaling; metabolic pathways and
mechanisms for specificity. Cell Signal, 11, 563-74.
49
60.
Krook, A., Bjornholm, M., Galuska, D., Jiang, X. J., Fahlman, R., Myers, M. G.,
Walberg- Henriksson, H., Zierath, J.R. (2000). Characterization of signal
transduction and glucose transport in Skeletal muscle from type 2 diabetic patient.
Diabetes, 49, 284-92.
61.
Caro, J. F., Sinha, M. K., Raju, S. M., Ittoop, O., Pories, W. J., Flickinger, E. G.,
Meelheim, D., Dohm G. L. (1987). IR-kinase in human skeletal muscle from obese
subjects with and without non-insulin dependent diabetes. The Journal Clinical
Investigation, 79, 1330-7.
62.
Rakbin, R., Ryan, M. P., Duckworth, W.C. (1984). The renal metabolism of insulin.
Diabetologia, 27, 351-7.
63.
Sonne, O. (1998) Receptor mediated endocytosis and degradation of insulin.
Physiological Reviews, 68, 1129-96.
64.
Hamel, F. G., Posner, B. I., Bergeron, J. J. M., Frank, B. H., Duckworth, W. C.
(1988). Isolation of ınsulin degradation products from endosomes derived from
intact rat liver. The Journal of Biological Chemistry, 263, 6703-8.
65.
Bergeron, J. J. M., Cruz, J. U., Khan, M. N., Posner, B. I. (1985). Uptake of insulin
and other ligands into receptor– rich endocytic components of target cells: The
endosomal apparatus. Annual Review of Physiology, 383-403.
66.
Levy, J. R., Olefsky, J. M. (1986). Retroendocytosis of insulin in rat adipocytes.
Endocrinology, 119, 572-9.
67.
Baykut, F., Özcan, E., Bayat, C. (1990). Anorganik Kimya Uygulaması, İstanbul.
68.
Berber, A. (2003). Eskişehir’de yaşayan sigara içen gebelerin kanlarında ve doğum
sonrası kord kanlarında kadmiyum, çinko düzeylerinin incelenmesi, Doktora Tezi,
Osmangazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir, 84.
69.
Vallee, B. L., Falchuk, K. H. (1993). The biochemical basis of zinc physiology.
Physiological Reviews, 73, 79-118.
70.
Asi, T. (1996). Tablolarla Biyokimya (cilt I). İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi, 282.
71.
Gözükara, E. M. (1989). Biyokimya. Malatya: İnönü Üniversitesi Yayınları.
72.
Prasad, A. S., Miale, A., Farid, Z., Schulert, A., Sanstead, H.H. (1963). Zinc
metabolism in patients with the syndrome of iron deficiency anemia, hypogonadism,
and dwarfilism. Journal of Laboratory and Clinical Medicine, 61, 537-49.
73.
Maureen, M. B. (1998). Zinc Deficiency and Child Development. American Journal
of Clinical Nutrition, 68(suppl), 464-469.
74.
David, B. M. (1999). Trace elements. In A. B. Carl, R.A. Edward (eds). Tietz
Textbook of Clinical Chemistry. Philadelphia. W. B. Sounders Company, 10291055.
50
75.
Berg, J. M., Shi, Y. (1996). The galvanization of biology; a growing apprecition for
the roles of zinc. Science, 271, 1081-85.
76.
Underwood, J. E. (1977). Trace elements in human and animal nutrition (Fourth
Edition). New York: Academic Press, 196-237.
77.
Güler, Ç., Çobanoğlu, Z. (1997). Kimyasallar ve Çevre (Birinci Baskı). Çevre
Sağlığı Temel Kaynak Dizisi, No:50, Ankara.
78.
Ülger, H., Coşkun, A. (2003). Çinko: Temel fonksiyonları ve metabolizması. Abant
İzzet Baysal University Medical Journal, 5, 38-44.
79.
McMahon, R. J., Cousins, R.J. (1998). Mammalian zic transporters. Journal of
Nutrition, 28, 667-70.
80.
Evans, G. W. (1973). Copper homeostatis in the mammalian system. Physiological
Reviews, 53, 535.
81.
Lee, G.R. at al (1976). Role of copper in iron metabolism and heme biosynthesis. In
A. Prasad (editor), Trace elements in human healt and disease. New York,
Academic Press, 40-52
82.
Linder, M.C., Hezegh-Azam, M. (1996). Copper biochemistry and molecular
biology. American Journal of Clinical Nutrition, 63, 797-811.
83.
Coulson, W. F., et al. (1965). Cardiovascular studies on copper deficent swine.
Laboratory İnvestigation, 14, 303-372
84.
Fuhrman, M. P., Herrmann, V., Masidonski, P. (2000). Pancytopenia after removel
of copper from total parenteral nutrition. Journal of Parenteral and Enteral
Nutrition, 24, 361-6.
85.
Grace, N.D., Lee, J. (1990). Effect of Co, Cu, Fe, Mn, Mo, Sc and Zn
supplementanion on the elemental content of soft tissues and bone in sheep grazing
ryegrass a white clover pasture. New Zeland Journal of Agricultural Research, 33,
635-47.
86.
Blumberg, W. E., Esinger, J. (1964). Physical and chemical studies on
ceruloplasmin. Journal of Biological Chemistry, 239, 1042-3
87.
Monaco, A. P., Chelly, J. (1995). Menkes and Wilson diseases. Advances in
Genetics. 33, 233-253
88.
Fox, P.L., Mukhopandyag, C., Ehren, W. E. (1995). Structure oxidant activity and
cardiovascular mechanism of human ceruloplasmin. Life Sciences, 56 (21), 1749-58.
89.
Mateescu, M., Chahine, R., Roger, S., Atanasiu, R., Yamaguchi, N., Lalumie`re, G.,
Nadeau, R. (1995). Protection of myocardial tissue against deleterious effects of
oxygen free radicals by ceruloplasmin. Arzneimittel-Forsch Drug Research, 45,
476–480.
51
90.
Perman, J. A., Werlm, S. L., Grand, R. J., Warthin, J. B. (1974). Laboratory
measures of copper metabolism in the differentiation of chronic active hepatit and
Wilson disease in children. Pediatry, 34, 564-8.
91.
Yüce, A., Kozak. N., Ozan, H., Gürkan, F. (1999). Wilson’s disease patients with
normal ceruloplasmin levels. Turkish Journal of Pediatrics, 41, 99-102.
92.
Shukla, N., Maher, J., Masters, J., Angelini, G. D., Jeremy, J. Y. (2006). Does
Oxidative stress change ceruloplasmin from a protective to a vasculopathic factor?.
Atherosclerosis, 187, 238-50.
93.
King, H., Auert, R. E., Herman, W. H.(1998). Global burden of diabetes, 19952025:prevalence, numerical estimates and projections. Diabetes Care, 219, 1414-31
94.
Howlett, H. C. S., Bailey, C. J. (1999). A risk-benefit assesment of metformin in
type 2 diabetes mellitus. Drug Safety, 20, 489-503.
95.
Vallee, B. L., Falchuk, K. H. (1993). The biochemical basis of zinc physiology.
Physiological Reviews, 73, 79-118.
96.
Kurtul, N., Pençe, S., Çil, M. Y., Aksoy, H., Erman, F. (2007). Tip 2 Diabetes
Mellituslularda Serum Çinko ve Bakır Değerleri ile Cinsiyet ve Yaş Arasındaki
İlişki. Gaziantep Tıp Dergisi, 7-12.
97.
Olaniyan, O. O., Awonuga, M. A. M., Ajetunmobi, A. F., Adeleke, I. A.,
Fagbolade, O. J., Olabiyi, K. O., Oyekanmi, B. A., Osadolor, H. B., (2012). Serum
Copper and Zinc Levels in Nigerian Type 2 Diabetic Patients. African Journal of
Diabetes Medicine, 20(2), 36-8.
98.
Floris, G., Medda, R., Padiglia, A., Musci, G. (2000). The physiopathological
significance of ceruloplasmin. A possible therapeutic approach. Biochemical
Pharmacology. 60, 1735-41.
99.
Halaçoğlu A., Suher, M. (2012). Diabetes Mellitus Regülasyonunun Serum Eser
Elementleri ile İlişkisi. Yeni Tıp Dergisi, 29(1), 47-49.
100. Masood, N., Baloch, G. H., Ghori, R. A., Memon, I. A., Memon, M. A., Memon, M.
S. (2009). Serum zinc and Magnesium in Type 2 Diabetic Patients. Journal of the
College of Physicians and Surgeons. 19(8), 483-486.
101. Al Maroof, R. A., Al- Sharbatti, S. S. (2006). Serum Zinc Levels in Diabetic
Patients and Effect of Zinc Supplementation on Glycaemic Control of Type 2
Diabetics. Saudi Medical Journal. 27(3), 344-50.
102. Rusu, M. L., Marutoiu, C., Rusu, L. D., Marutoiu, O. F., Hotoleanu, C., Poanta, L.
(2005). Testing of Magnesium, Zinc and Copper Blood Levels in Diabetes Mellitus
Patients. Acta Universitatis Cibiniensis Seria F Chemia, 8, 61-63.
103. Yahya, H., Yahya, K. M., Saqip, A. (2011). Minerals and Type 2 Diabetes Mellitus
–Level of Zinc, Magnesium and Chromium in Diabetic and Non Diabetic
Population. Journal University Medical and Dental College, 2, 34-38.
52
104. El- Zebda, G. A. (2006). Significance of Serum Levels of Copper and Zinc in Type 2
Diabetic, Hypertensive and Diabetic Hypertensive Patients in Gaza City, Master
Thesis, The İslamic University Faculty of Science, Gaza, 30-38
105. Mohanty, S., Pınnelli, V. B., Murgod, R., Raghavendra, D. S. (2013). Evoluation of
Serum Copper, Magnesium and Glycated Haemoglobin in Type 2 Diabetes Mellitus.
Asian Journal of Pharmacutical and Clinical Research, 6(2), 188-190.
106. Sinha, S., Sen, S. (2014). Status of Zinc and Magnesium Levels in Type 2 Diabetes
Mellitus and its Relationship with Glycemic Status. İnternational Journal of
Diabetes in Developing Countries, 34(4), 220-223.
107. Evliyaoğlu, O., Kebapçılar, L., Uzuncan, N., Kılıçaslan, N., Karaca, B., Kocaçelebi,
R., Yensel, N. (2004). Correlations of Serum Cu+2, Zn+2, Mg+2 and HbA1c in
Type 2 and Type 2 Diabetes Mellitus. Turkish Journal of Endocrinology and
Metabolism, 2, 75-79.
108. Daimon, M., Susa, S., Yamatani, K., Manaka, H., Hama, K., Kimura, M., Ohnuma,
H., Kato, T.(1998). Hyperglycemia is a factor for an increase in serum
ceruloplasmin in type 2 diabetes. Diabetes Care, 21(9), 1525-8.
109. Kaur, S., Singh, P., Grewal, R. K., Kaur, N., Agarwal, A. (2012). Serum
Haptoglobin, Ceruloplasmin and CRP Levels: Markers of Diabetic Retinopathy.
Global Journal of Medical Research, 12(6), 7-9.
110. Azevedo, M., Fernandes, F., Lisboa, P., Fontes, G., Manso, C. (1980). Serum
Copper, Ceruloplasmin and Monoamine Oxidase in Diabetics with Different Times
of Evolution of the Disease. Acta Medica Portuguesa, 2, 107.
53
EKLER
54
Ek- 1. Etik Kurul Onayı
55
Ek- 1. (devam) Etik Kurul Onayı
56
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
: ŞEN, Emine
Uyruğu
: T.C.
Doğum tarihi ve yeri
: 28.08.1990
Medeni hali
: Bekar
Telefon
: 0 (507) 852 79 98
e-posta
: eminesen24@gmail.com
Eğitim Derecesi
Okul/Program
Yüksek lisans
Gazi Üniversitesi/ Tıbbi Biyokimya Programı (Devam Ediyor)
Lisans
Selçuk Üniversitesi/ Biyoloji
Lise
Mustafa Kemal Lisesi
İş Deneyimi, Yıl
2014- Devam Ediyor
Çalıştığı Yer
Görev
S.B. Yozgat Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği
Biyolog
Yabancı dil
İngilizce
Resim
GAZİ GELECEKTİR...
Download