TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERİNDE MEDİASTİNAL ve HİLER LENF BEZİ DEĞERLENDİRİLMESİNDE PET-BT’NİN YERİ ve ÖNEMİ Dr. Oya YILDIZ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI TIPTA UZMANLIK TEZİ DANIŞMAN: Doç. Dr. Ayten KAYI CANGIR ANKARA 2010 İÇİNDEKİLER İçindekiler Sayfa no: ii Simgeler ve Kısaltmalar iv Tablolar Dizini v 1. Giriş ve Amaç 1 2. Genel Bilgiler 3 2.1. Akciğer Kanseri 3 2.1.1: Akciğer Kanseri Histopatolojisi 4 2.1.2. Akciğer Kanserinde Mediastinal Lenf Bezi Evrelemesi 7 2.2. Akciğer Kanserinde Yeni Evreleme 12 2.2.1. IASLC Veri Tabanı ve Metodolojisi 13 2.2.2. T Değişkeni 14 2.2.3. N Değişkeni 15 2.2.4. M Değişkeni 16 2.2.5. Evre Gruplandırılması 16 2.2.6. Küçük Hücreli Akciğer Kanseri 17 2.3. PET-BT: 21 2.3.1. PET’in Tarihçesi 23 2.3.2. Temel Prensipler 23 2.3.3. Görüntüleme Yöntemleri 25 2.3.4. PET Radyofarmasötik Ajanları 26 2.3.5. PET’in Kullanım Alanları 27 2.3.6 PET’in Onkolojik Kullanım Alanları 27 2.4. Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde FDG PET’in Kullanımı 2.4.1. Soliter Pulmoner Nodül 29 29 2.4.2. Akciğer Kanserlerinde Lokal ve Bölgesel Lenf Bezi Evrelendirmesi 32 2.4.3. Uzak Metastazların Değerlendirilmesi 36 2.4.4. Toraksın PET Görüntülemesindeki Teknik Değerlendirmeler 39 3. Gereç ve Yöntem 40 4. Bulgular 42 ii 5. Tartışma 55 6. Sonuç 61 7. Özet 62 8. Summary 64 9. Kaynakça 65 iii SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ PET: Pozitron Emisyon Tomografisi BT: Bilgisayarlı Tomografi DM: Diyabetes Mellitus KHDAK: Küçük hücreli dışı akciğer kanseri KHAK: Küçük hücreli akciğer kanseri F18: Flor 18 FDG: Florodeoksiglikoz SUV: Standardize edilmiş uptake değeri MBq: Mega Bekerel Mci: Miliküri MLB: Mediastinal lenf bezi BAC: Bronkiolalveoler karsinom UICC: International Integrated Circuit Card-Uluslar Arası Kanser Kontrol Birliği AJCC: American Joint Committee on Cancer-Amerikan Kanser Komitesi IASLC: International Association for The Study of Lung Cancer - Uluslar Arası Akciğer Kanseri Çalışma Birliği ISC: The İnternational Staging Committee – Uluslar Arası Evrelendirme Komitesini iv TABLOLAR DİZİNİ Tablo No Tablo 2.1 Başlık Sayfa No: Akciğer ve plevra tümörlerinin histolojik klasifikasyonu; epitelyal malign tümörler 5 Tablo 2.2 Mediastinal ve hiler lenf bezleri 9 Tablo 2.2.1 UICC 7. Akciğer Kanseri Evrelemesinde T (tümör) Tanımlayıcısı Tablo 2.2.2 Akciğer Kanseri Evrelemesinde Lenf Nodu (N) Tanımlayıcısı Tablo 2.2.3 19 20 UICC 7 Akciğer Kanseri Evrelemesinde Metastaz (M) Tanımlayıcısı 20 Tablo 2.3.1 Radyonüklid ve yarı ömürleri 26 Tablo 4.1 Olguların genel özellikleri 43 Tablo 4.2 N1’de SUVmax 2,5 ve yeni SUVmax eşik değer 5,725 için oranlar ve p değerleri Tablo 4.3 N2’de SUVmax 2,5 ve yeni SUVmax eşik değer 4,08 için oranlar ve p değerleri Tablo 4.4 Tablo 4.6 49 N1 ve N2’de SUVmax 2,5 ve yeni SUVmax eşik değer 4,8 için oranlar ve p değerleri Tablo 4.5 48 51 Lenf bezi istasyonlarına göre duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları 52 AÜTF Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda 52 N1 ve N2 lenf bezlerinde SUVmax 2,5 ve yeni eşik değer 4,8 Tablo 4.7 AÜTF Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda 53 N2 lenf bezlerinde SUVmax 2,5 ve yeni eşik değer 4,08 v Tablo 4.8 Toraks BT ve PET-BT’de SUVmax 2,5’e göre karşılaştırma Tablo 4.9 Toraks BT ve PET-BT’de SUVmax 4,8’e göre karşılaştırma Tablo 4.10 54 Mediastinal lenf bezi evrelemesinde farklı tekniklerin doğruluk oranları Tablo 5.2 53 PET-BT ve BT birlikte değerlendirildiğinde elde edilen oranlar Tablo 5.1 53 PET-BT doğruluk oranları 56 57 vi 1. GİRİŞ ve AMAÇ Pozitron Emisyon Tomografi (PET); günümüzde kanser hastalarının tanı, evreleme ve takip planlanmasında önemli bir görüntüleme yöntemidir. Toraks malignitelerinin değerlendirilmesinde PET giderek artan önemli roller üstlenmektedir. PET; intratorasik (pulmoner, hiler ve mediastinal) yapılarda olan anormaliklerde konvansiyonel radyolojik incelemelere ek olarak fizyolojik bilgi de sağlar. Konvansiyonel görüntüleme teknikleri aşağıdaki nedenlerden dolayı toraks içi neoplazileri görüntülemede kısıtlıdır: 1) anatomik görüntüleme teknikleri ile kitle belirlenebilir ancak kitlenin içeriği hakkında gerçek bilgi sağlanamaz, yani; su, kalsiyum, yağ veya hava dansitesinde olup olmadıkları belirlenemez (kontrast maddeye göre değişir), 2) anatomik görüntüleme yöntemleri lenf nodları gibi küçük odakları belirlemede yetersizdir, 3) uygulanan tedaviye alınan cevabı değerlendirmede anatomik metotlar yetersiz kalmaktadır; son olarak ta 4) postoperatif veya radyoterapi sonrası değerlendirmelerde anatomik teknikler skar dokusu ile canlı tümör dokusunu ayırt etmede yeterince bilgi sağlayamayabilir. Klinik uygulamalardaki PET, kanser içerisindeki metabolik değişiklikleri görüntüleyebildiğinden malignite tanısında önemli bir yardımcı görüntüleme tekniğidir. Kullanılabilecek birçok PET ajanı olmasına rağmen toraks malignitelerinin çoğunda, görüntülemede sıklıkla radyasyonla işaretlenmiş, fluorodeoksi-D-glikoz (FDG) gibi artmış glikoz metabolizmasını hedef alan glikoz analogları kullanılır. Enjekte edilen radyofarmakolojik ajana göre alınan fizyolojik imajda farklı olmaktadır. Yapılan çalışmalarda F18-FDG-PET incelemesinin birçok malignitenin tanı ve evrelemesinde duyarlı ve özgül bir tetkik olduğu gösterilmiştir. F 18 ile işaretlenmiş FDG ile yapılan PET ile malign tümörler artmış glikoz metabolizması nedeniyle noninvaziv olarak görüntülenebilmektedir. Genel olarak standart uptake değeri (SUV) > 2,5 olan lezyonlar malign olarak kabul edilmektedir. PET; küçük hücreli dışı akciğer kanserinde tanı, evreleme, yeniden evreleme ve takipte kullanılmaktadır. 1 Maligniteye bağlı ölümlerin en sık nedenlerinden olan küçük hücreli dışı akciğer kanserinde (KHDAK) yapılan tetkikler sonucunda uzak metastaz saptanmamış hastalarda mediastinal lenf bezi (MLB) metastazı en önemli prognostik faktördür ve uygulanacak tedaviyi belirlemede önemli bir etkendir. Toraks bilgisayarlı tomografi (BT) ile büyümüş MLB varlığı anatomik olarak gösterilebilir; ancak metastaz olup olmadığını göstermede sınırlı duyarlılık ve seçicilik oranlarına sahiptir. Tümör hücrelerinin fizyolojik ve biyolojik aktivitelerini gösteren PET‟in KHDAK tanılı hastalarda mediasten evrelemesinde üstün olduğu birçok çalışma ile gösterilmiştir. Mediastenin evrelenmesinde BT‟nin duyarlılığı % 57, seçicilik ise % 82 dolayındadır. PET‟in doğruluğu daha yüksek olup MLB metastazlarının değerlendirilmesinde PET‟in duyarlılığı % 74,9-91, seçiciliği % 80-95, negatif prediktif değeri (NPD) % 84-100, pozitif prediktif değeri (PPD) % 60-93 arasında değişmektedir. Tümör hücrelerinin artmış biyolojik ve fizyolojik aktivitesinden yararlanılarak maligniteleri saptamada kullanılan PET‟de en önemli problem anatomik lokalizasyonu belirlemede ve uzaysal çözünürlükte yetersiz olmasıdır. Bu PET ile BT görüntülerinin tek kesitte birleştirilerek oluşturulan PET-BT görüntüleriyle aşılmaya çalışılmıştır. Bizim bu çalışmadaki amacımız KHDAK tanılı hastalarda mediastinal lenf bezi evrelemesinde non-invaziv tekniklerden olan PET-BT‟in duyarlılığı, seçiciliği, doğruluk oranlarını ve gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan ülkemizde sık olan bakteriyel, granülomatöz ve mantar enfeksiyonları nedeniyle benign durumlarda da MLB‟inde artmış olan SUVmax değerinde yeni bir eşik değer saptamaktır. 2 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Akciğer Kanseri Kansere bağlı ölüm nedenleri sıralamasında ilk sırada akciğer kanseri yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerde insidansı 100000‟de 71, gelişmekte olan ülkelerde 14‟tür. Avrupa Birliği ülkelerinde ise 52,5 bulunmuştur. Akciğer kanseri tüm kanserlerin %12-16; kansere bağlı ölümlerin %17,8-28‟ini oluşturur. En gelişmiş tedavi uygulamalarına rağmen tanı konduktan sonra tüm akciğer kanserli hastaların ancak %10 ile %15‟i 5 yıldan fazla yaşayabilmektedir (1). Bu nedenle; tanının erken konulması, tedavi ve hastalığın gelişiminin önlenmesinde yeni yöntemlere ihtiyaç vardır. Önceki yıllarda erkeklerde kadınlardan çok daha fazla saptanan akciğer kanseri (E/K: 8/1) kadınlarda hızlı bir artış göstermiş olup bu oran 2/1 olmuştur. Her iki cinste de görülen hızlı artışın nedenleri tütün tüketiminin kadınlarda artması, çevre kirliliği ve endüstri artıklarının fazlalaşmasıdır (2). Akciğer kanserlerinin yaş ile ilişkisi değerlendirildiğinde; yaşlılıkta muhtemelen immün fonksiyonların bozulması, karsinojen ajanlarla temas süresinin uzaması gibi nedenlerle artmaktadır (3). Akciğer kanserinde epidemiyolojik ajanlar; sigara, alkol, hava kirliliği, diyet, radon, meslek, akciğer hastalıkları ve genetik faktörlerdir. Sigara dumanında 3000 farklı kimyasal madde ve 40‟dan fazla karsinojen ajan (katran, beta naftilamin, nitrozazmin vb) vardır. Sigara içiminde akciğer kanseri insidansı içilen sigara miktarı, süresi, çeşidi, pasif içicilik ve dumanı içine çekme alışkanlıkları gibi sigara içme davranışları ile ilişkilidir. Sigara içimi özellikle yassı hücreli karsinoma ve küçük hücreli akciğer kanserinde etkendir. Alkol kullanımının doğrudan akciğer kanseri ile ilişkisi bilinmemektedir. Bu durum alkol kullananların genelde sigara içicisi de olması ile açıklanabilir. Hava kirliliği şehirlerde ısınma yakıtları, sanayi ve egzos dumanları sonucu olmaktadır. Havanın içeriğinde polisiklik hidrokarbonlar, arsenik, nikel, uranyum ve asbest gibi karsinojen ajanlar bulunur. Diyet ile ilgili kesin kanıt yoktur. A vitamini ve provitamin beta karoten azlığı akciğer, mesane ve cilt kanseri gibi epitelyal kökenli birçok kanserde etkendir. Radon radyum 226‟nın parçalanma ürünüdür ve renksiz, kokusuz bir gaz olup; toprak ve havada 3 bulunmaktadır. Radon gazına maruz kalan işçilerde sigara içmeyenlerde akciğer kanseri mortalitesi 12 kat, sigara içenlerde ise içmeyenlere göre 10 kat daha fazladır. Mesleki faktörler tüm kanser ölümlerinin %5‟inden sorumludur. Asbest, arsenik, klormetil eter, krom, hidrokarbonlar, nikel, radyasyon, hardal gazı ve radon mesleki olarak maruz kalınan karsinojen ajanlardır. Akciğer hastalıklarından diffüz akciğer fibrozisi, tüberküloz, silikozis, kronik bronşit ve amfizem akciğer kanseri etyolojisinde yer almaktadır. Genetik faktörler karsinogenezde önemli rol oynarlar. Bu etki doğuştan var olan kanser taşıyıcı genler ile ya da dolaylı olarak çevresel etkenlere maruziyet sonrası genetik değişiklikler ile olur (4). 2.1.1: Akciğer Kanseri Histopatolojisi: Akciğer ve plevranın tümör ve tümör benzeri lezyonları 8 ana başlık altında toplanmaktadır (5). Bu sınıflamada akciğerin en sık görülen tümörleri olan akciğer kanserleri malign epitelyal tümör başlığı altında toplanmaktadır (Tablo 2.1). Bu başlık altında 9 ayrı alt başlık ve çok sayıda antite bulunmakla birlikte tedavi için en temel nokta, küçük hücreli karsinoma ile küçük hücreli dışı karsinomaların birbirinden ayrılmasıdır. Akciğer kanserinin en sık görülen tipleri; yassı hücreli karsinom, adenokarsinom, küçük hücreli karsinom ve büyük hücreli karsinomdur (5). 4 Tablo 2.1: Akciğer ve plevra tümörlerinin histolojik klasifikasyonu; epitelyal malign tümörler: Yassı hücreli karsinoma Papiller Şeffaf(berrak hücreli) Küçük hücreli bazaloid Küçük hücreli karsinoma Kombine küçük hücreli karsinoma Adenokarsinom Asiner Papiller Bronkioloalveoler Müsinöz Non-müsinöz Miskt müsinöz ve non-müsinöz ya da hücre tipi belirlenemeyen Müsin bulunduran solid adenokarsinoma Mikst adenokarsinoma Varyantlar İyi diferansiye fetal adenokarsinoma Müsinöz (kolloid) adenokarsinoma Müsinöz kistadenokarsinoma Taşlı yüzük hücreli adenokarsinoma Şeffaf (berrak) hücreli adenokarsinoma Büyük hücreli karsinoma Varyantlar Büyük hücreli nöroendokrin karsinoma Kombine büyük hücreli nöroendokrin karsinoma Bazaloid karsinoma Lenfoepitelyoma benzeri karsinoma Şeffaf (berrak) hücreli karsinoma Rabdoid fenotipli büyük hücreli karsinoma Adenoskuamöz karsinoma Pleomorfik, sarkomatoid ya da sarkomatöz elemanlar içeren karsinomlar İğsi ve/veya dev hücreli karsinomlar Pleomorfik karsinoma İğsi hücreli karsinoma Dev hücreli karsinoma Karsinosarkoma Pulmoner blastoma Diğerleri Karsinod tümör Tipik karsinoid Atipik karsinoid Tükrük bezi tipi karsinomlar Mukoepidermoid karsinoma Adenokistik karsinoma Diğerleri Sınıflandırılamayan 5 Yassı Hücreli Karsinoma: akciğer kanserlerinin yaklaşık %35‟ini oluşturur. Yassı hücreli karsinoma 2/3 oranda santral yerleşimlidir ve sıklıkla sigara içen erkeklerde görülür. Gelişmeleri göreceli olarak yavaştır ve geç metastaz yapma eğilimindedirler. Eskiden bu hücre tipindeki tümörlerin akciğer santralinde ve adenokanserlerin periferde oluşma eğilimi olduğu düşünülürken yeni çalışmalarda her iki tip tümörün de benzer lokalizasyonlar gösterdiği yayınlanmıştır. Diğer tiplere göre squamoz hücreli kanserler lokal kalma eğilimi gösterirler. Tedavilerden sonra da lokal tekrarlamalar daha fazladır. Peribronşial ve intrabronşial yayılırlar. Peribronşial yayılımda, tümör bronş lümenini dışarıdan baskılayarak normal endobronşial mukoza olmasına rağmen geç evrede tıkanıklığın derecesine bağlı olarak bronş obstrüksiyonu bulguları olur. Periferik yerleşimli yassı hücreli karsinomada %20 oranında tümör nekrozuna bağlı kavite (break down) gelişir (3). Adenokarsinoma: Akciğer kanserlerinin yaklaşık %30-50‟sini oluşturur. Sigara içmeyenlerde ve kadınlarda en sık görülen tip adenokanserdir. Bu tip tümörler çoğunlukla akciğerde skatris bulunan alanlarda ve kronik interstisiyel fibrozisli odaklarda gelişir. Büyüme hızı yassı hücreli karsinomadan daha fazladır, geniş hacimlere ulaşabilir. Nadiren kaviteleşebilir. Adenokanserlerde lenf bezi metastazı sıktır (3). Bronkioloalveloer Karsinoma: İyi derece diferansiye olmuş, lepidik büyüme özelliği olan adenokarsinomlardır. Akciğer kanserlerinin yaklaşık %2,5‟ini oluşturur. Soliter, multinodüler ve diffüz (pnömonik) olmak üzere 3 formda bulunur (3). En sık soliter form görülür. Bu tip tümörlerin akciğerler direkt yayılımı ve lenf bezi metastazı nadirdir. Skar yapısı tümörlerin yarısında görülebilir. Saf BAC‟ta stroma, plevra veya lenfatik boşluk invazyonu olmaması gerekir (7). Büyük Kücreli Karsinoma: Santral veya periferik yerleşimli olabilir ve %5 oranında görülür. Çok erken metastaz yaptığı için prognozu diğer akciğer kanseri tiplerine göre daha kötüdür. Periferik yerleşimli olanlarında %5 oranında „breakdown‟ görülebilir (8). Küçük Hücreli Akciğer Karsinomu: Tüm akciğer kanserlerinin yaklaşık % 1520‟ini oluşturur. Bu nedenle erken evrede hiler ve mediastinal lenf bezlerine yayılırlar. Çok hızlı büyürler; erken dönemde hematojen metastaz yaparlar. Periferik yerleşenlerde santral nekroz yassı hücreli karsinomadan daha az rastlanır. Küçük 6 hücreli akciğer kanserlerinin erken evre saptananları cerrahiye uygundur. Tedavi edilmediklerinde ortalama yaşam süreleri 6-17 haftadır (9). TNM evreleme sisteminin 7. düzenlemesinde küçük hücreli akciğer karsinomu da TNM ile evrelenmektedir. Adenoskuamöz Karsinoma: Tüm akciğer kanseri tiplerinin %1‟ini oluşturur. Sıklıkla periferik yerleşir. Biyolojik davranışları dominant hücre tipine göre değişir. 2.1.2. Akciğer Kanserinde Mediastinal Lenf Bezi Evrelemesi: Malign hastalıklarda tedavinin planlanması, prognozun öngörülmesi ve çalışmaların karşılaştırılması için TNM sistemine göre yapılmış evreleme koşuldur. Akciğer kanserinde de uygulanacak tedavinin seçiminde yine ilk basamak doğru evrelemedir. KHDAK‟inde en önemli ayrım cerrahi rezeksiyona uygun hastalar ile inoperabl olan ancak kemoterapi ve/veya radyoterapiden fayda görebilecek olanların saptanmasıdır. Yeni tanı konulmuş olan akciğer kanserli olguların %26‟sında mediastinal lenf bezi tutulumu, %49‟unda ise ekstratorasik metastaz saptanır (10). Akciğer kanserinde en başarılı ve uzun sağ kalıma sahip hastalar cerrahi tedavi uygulanan erken evre hastalardır. Evreleme çalışmaları en sık mediastinal lenf bezi tutulumu için yapılır. Mediastinal lenf bezi metastazı varlığı inoperabilite ya da neoadjuvan tedavi gerekliliğinin göstergesidir. Bunun için BT ve PET-BT ile noninvaziv evreleme yapılır; BT tümörün lokalizasyonunu, çevre dokulara olan uzaklığını ve ilişkisini, mediastendeki lenf bezlerinin boyutunu iyi yansıtır. Ancak mediastendeki lenf bezlerinin malign/benign ayrımını sağlayamaz. Mediastenin evrelenmesinde BT‟nin duyarlılığı %57, seçicilik ise %82 dolayındadır. Bu açıdan PET‟in doğruluğu daha yüksek olup mediasten evrelemesinde duyarlılık %88, seçicilik %92 olarak saptanmıştır (11). PET‟in kullanılmasındaki amaç; evrelemeyi daha doğru yaparak özellikle gereksiz cerrahi girişimlerin azaltılması ve bu sayede önemli ölçüde maliyet tasarrufunun sağlanmasıdır (12). FDG PET ile yapılan metastaz taramalarında yanlış pozitif sonuç elde edilebilmesi nedeniyle pozitif PET çalışması kesin olarak metastaz bulgusu olarak kabul edilmemeli; olgunun hikayesi ve diğer morfolojik görüntüleme 7 yöntemleri ile birlikte tanıya gidilmelidir. Ancak mediastinal lenf bezinde metastaz varlığının kesin kanıtı için doku tanısı gereklidir. Şekil 2.1: Mountain ve Dressler‟in düzenlediği lenf nodu haritası 8 Tablo 2.2: Mediastinal ve hiler lenf bezleri KHDAK‟inde evreleme klinik (cTNM), cerrahi-patolojik (pTNM), tedavi sonrası yeniden (rTNM) ve otopsi (aTNM) evrelemesi olarak 5 grupta sınıflandırılır. Mediastinal lenf bezinde invaziv evreleme yöntemleri; Transbronşial lenf bezi iğne biyopsisi (TBNA): paratrakeal, trakeobronşial, anterior ve subkarinal lenf bezlerinden örnekleme yapılabilir. Duyarlılığı % 76, seçiciliği %96‟dır (13). Özofagial endoskopik ultrasonografik iğne aspirasyon biyopsisi (EUS-FNA): Subkarinal, paraözofagial ve pulmoner ligament lenf bezlerinden örnekleme yapılır. Duyarlılığı%88, seçiciliği %91‟dir (14). Servikal mediastinoskopi: İnvaziv mediastinal lenf bezi örneklemesinde altın standart olarak kabul edilir. Paratrakeal ve subkarinal lenf bezleri değerlendirilir. Duyarlılığı %90, seçiciliği %100‟dür (14) . Ekstented mediastinoskopi: Aortopulmoner penceredeki lenf bezlerini değerlendirmek için kullanılan bir yöntemdir. Duyarlılık ve seçiciliği servikal mediastinoskopi ile aynıdır (15). Skalen biyopsi: Skalen üçgende büyümüş lenf bezi varlığında kullanılabilir (15). Anterior mediastinotomi: Subaortik ve anterior lenf bezlerinden örnekleme yapılır. Duyarlılığı %63-86, seçiciliği %100‟dür (13). 9 Video yardımlı torakoskopik cerrahi (VATS): Aortpulmoner penceredeki lenf bezleri, paraözofagial ve pulmoner ligament lenf bezlerinden örnekleme için kullanılır (15). İntraoperatif evreleme: Operasyon esnasında doğru evreleme için ipsilateral lenf bezleri örneklenmelidir. “The American Joint Committee on Cancer (AJCC)” TNM sınıflaması aşağıdaki gibidir (16); Primer tümör(T) Tx: Primer tümörün belirlenememesi. Balgam veya bronş lavaj sıvısında malign hücreler görülmesine rağmen radyolojik veya bronkoskopi ile tümörün saptanamaması. T0: Primer tümör belirtisi yok Tis: İnsitu karsinom T1: En geniş çapı < 3 cm olan, akciğer veya visseral plevra ile çevrili, bronkoskopik olarak lob bronşundan daha proksimale (bronş duvarına sınırlı invazyon gösteren herhangi bir büyüklükteki mukozal yüzeyel tümörler ana bronş proksimaline yayılmış olsalar bile T1 olarak evrelenirler) invazyon yapmayan tümör. T2: Aşağıdaki özelliklerden birini içeren tümör; - en geniş çapı >3 cm - ana bronşa invaze ancak ana karinadan 2 cm uzakta - visseral plevraya invaze - hiler bölgeye uzanan fakat bütün akciğeri kapsamayan atelektazi ya da obstrüktif pnömoni T3: Herhangi bir büyüklükte; göğüs duvarı (superior sulkus tümörleri dahil), diyafragma, mediastinal plevra veya parietal perikarddan herhangi birine invaze veya karinaya <2 cm yakın fakat karinayı invaze etmeyen veya bütün bir akciğerde atelektazi ya da obstrüktif pnömoniye neden olan tümör. Nervus frenikus, nervus vagus invazyonları, mediastinal yağlı doku, ekstraperikardiyal pulmoner arter ve azigos ven invazyonları. T4: Herhangi bir büyüklükte; mediasten, kalp (myokard), büyük damarlar, perikard içi pulmoner arter ve ven tutulumu, trakea, özefagus, vertebra, trakeal karina‟dan herhangi birine invaze veya malign plevral- perikardiyal effüzyon (akciğer kanseri 10 ile birlikte olan plevral effüzyonların çoğu tümöre bağlıdır. Ancak bazı olgularda tekrarlanan effüzyon sitolojik değerlendirmesinde tümör hücresi saptanamayabilir. Genellikle kansız, transüda özelliğinde olan, klinik ve sitolojik olarak malignite düşündürmeyen plevral- perikardiyal effüzyonlar evrelemede dikkate alınmamalı, tümör diğer özelliklerine göre T1, T2 veya T3 olarak değerlendirilmelidir) ya da aynı lobda satellit nodülleri olan tümör. Nervus laringeal rekürrens invazyonu Bölgesel lenf bezleri (N) NX: Bölgesel lenf bezi değerlendirilememesi. N0: Bölgesel lenf bezi metastazı yok N1: Aynı taraf peribronşiyal ve/veya hiler lenf bezi metastazı, primer tümörün direkt invazyonu ile intrapulmoner lenf bezi tutulumu. N2: Aynı taraf mediastinal ve/veya subkarinal lenf bezlerine metastaz. N3: Karşı taraf mediastinal- hiler, aynı veya karşı taraf skalen veya supraklavikuler lenf bezlerine metastaz. Uzak metastaz (M) MX: Uzak metastaz varlığının değerlendirilememesi. M0: Uzak metastaz yok M1: Uzak metastaz var (Primer tümörün bulunduğu lob dışındaki satellit tümör nodülleri M1 olarak sınıflandırılır). TNM’ ye göre evreleme: Gizli karsinom Tx N0 M0 Evre 0 Tis N0 M0 Evre IA T1 N0 M0 Evre IB T2 N0 M0 Evre IIA T1 N1 M0 Evre IIB T2 N1 M0 T3 N0 M0 11 Evre IIIA T1 N2 M0 T2 N2 M0 T3 N1 M0 T3 N2 M0 Evre IIIB Herhangi bir T N3 M0 T4 herhangi bir N M0 Evre IV Herhangi bir T Herhangi bir N M1 2.2. Akciğer Kanserinde Yeni Evreleme: Malign tümörlerin sınıflandırılması için kullanılan TNM (tümör - lenf bezi – uzak metastaz) evrelendirme sisteminin prensipleri ilk olarak 1946 yılında Pierre Denoix tarafından ortaya konmuştur. 1966 yılında UICC‟nin (International Integrated Circuit Card / Uluslar-arası Kanser Kontrol Birliği) adlı kuruluşun TNM Sınıflandırma Komitesi tarafından akciğer kanserli hastaların evrelendirilmesinde TNM sisteminin kullanılması önerilmiştir. Mountain‟in öncülüğünde 1973 yılında AJCC (American Joint Committee on Cancer / Amerikan Kanser Komitesi) tarafından TNM sistemi kullanılarak akciğer kanserli 2155 hastanın verileri temel alınmak suretiyle yeni evrelendirme sistemi geliştirilmiş ve bu sistem UICC tarafından da kabul edilmiştir. Bu evrelendirme sisteminde T4 ve N3 yoktu. Günümüzde T4 olarak kabul edilen ölçütler T3 olarak; N3 olarak kabul edilen ölçütler N2 kapsamında değerlendirilmiştir. Evrelendirme sisteminde evre I, evre II ve evre III olmak üzere üç evre kullanılmıştır. 1986 yılında 3753 hastanın veritabanı temel alınmak suretiyle akciğer kanseri evrelendirmesinde revizyon yapılmıştır. Evrelendirme sistemine T4 ile N3 eklenmiş ve evre gruplarına evre IV ilave edilerek M1 olgular bu evre grubuna yerleştirimiştir. Bunun dışında evre III, evre IIIA ve evre IIIB olarak iki alt gruba ayrılmış ve önceki evrelendirmede evre I olarak değerlendirilen T1N1M0 evre II olarak kabul edilmiştir. Bu evrelendirmede primer tümör ile aynı tarafta bulunan tüm intrapulmoner metastazlar (aynı lobda ise pm1, diğer lobda ise pm2) M1 olarak değerlendirilmiştir. 1992 yılında yapılan 12 düzenlemede, primer tümör ile aynı lobda bulunan satellit nodülün T ölçütünü bir derece artırması ve aynı akciğerde ancak başka bir lobda bulunan satellit nodülün ise T4 olarak değerlendirilmesi kabul edilmiştir. Akciğer kanserinde 5. düzenlemenin önerileri 1997 yılında, 6. düzenleme ise 2002‟de herhangi bir değişiklik yapılmadan yayınlanmıştır (17). Beşinci düzenlemedeki revizyonlar Kuzey Amerika‟da 19751988 yılları arasında cerrahi uygulanan 5319 hastanın verilerinin analizi ile elde edilmiştir. Bu revize edilmiş sınıflandırma benzer prognozlu tümörlerin gruplandırılmasında gelişme sağlamıştır (Evre I; IA ve IB‟ye, evre II; IIA ve IIB‟ye bölünüp T3N0M0 tümörler evre IIIA‟dan IIB‟ye alınmıştır). Tek merkeze ait verilerin analizi ile hazırlanması ve cerrahi tedavi uygulanan seçilmiş bir hasta grubuna dayanması nedeniyle 6. TNM sınıflamasının tüm dünya hastalarını temsil edemeyeceği eleştirilen bir konuydu. Bütün tümörler klinik ve patolojik olarak sınıflandırılmıştı. Hastalar tek bir coğrafyadan toplandığından bu sınıflandırma uluslar- arası değildi ve sınıflandırmanın dayandırıldığı hasta serileri güncelliğini yitirmişti (18). Bu sorunlar göz önüne alınarak IASLC (International Association for The Study of Lung Cancer / Uluslar-arası Akciğer Kanseri Çalışma Birliği) 1998 yılında multidisipliner üyelerden oluşan ISC (The İnternational Staging Committee / Uluslar-arası Evrelendirme Komitesini) kurdu. Bu komitenin amacı dünya çapında akciğer kanserli hastaların verilerini toplamak ve analiz etmek idi. UICC ve AJCC‟nin de katılımı ile bu analizlerin sonucunda bir yedinci düzenleme yapılması ve TNM sınıflandırmasının (TNM 7) 2009 yılında yayınlanması planlanmıştır (19). 2.2.1. IASLC Veri Tabanı ve Metodolojisi ISC 1990-2000 yılları arasında akciğer kanseri tanısı alan veya bu şekilde kaydedilen 100.869 hastanın verisini topladı. Hastalar 20‟den fazla değişik ülkedendi (Asya, Avustralya, Avrupa ve Kuzey Amerika) ve hasta verileri 45 değişik veri tabanından elde edildi. Hastaların %53‟üne beraberinde KT ve/veya RT ile kombine veya tek başına cerrahi tedavi uygulanmıştır. Çalışma tarihi dışında tanı alan, rekürrens gösteren ve bronkojenik karsinom dışındaki tümörler çıkarıldığında 68.463 KHDAK ve 13.032 KHAK (toplam 81.495) analizler için yeterli hasta grubu oluşturulmuştur (20). 13 2.2.2. T Değişkeni: Tümör boyutu, primer tümör ile aynı lobdaki nodüller, ipsilateral farklı lobdaki nodüller ile plevral yayılımı (malign plevral efüzyon ve metastatik plevral nodüller) analiz etmek için yeterli hasta sayısı mevcut idi. Tümör boyutu göz önüne alınarak patolojik T1 ve T2N0M0 olan ve komplet rezeksiyon uygulamış (R0), indüksiyon tedavisi almamış 7335 hastanın analizleri sonucunda sağ kalımları anlamlı olarak farklılık gösteren beş farklı tümör boyutu saptanmıştır. Bu beş farklı tümör boyutuna göre belirlenen alt grupların 5 yıllık sağ kalım oranları sırasıyla; pT1 ≤ 2 cm için %77, pT1 > 2 cm ≤ 3 cm için %71, pT2 > 3 cm ≤ 5 cm için %58, pT2 >5 cm ≤ 7 cm için %49 ve pT2 > 7 cm için %35 olarak bulunmuştur. Bu farklın sonuçlara herhangi bir tipte rezeksiyon (komplet, inkomplet) uygulanan ve herhangi bir tipte nodal tutulumu olan daha küçük hasta grupları analiz edildiğinde de ulaşılmıştır. Klinik T1 ve T2 N0 hastalar ile klinik T1 ve T2 N (+) hastalarla aynı analizler yapıldığında yine aynı farklar saptanmıştır. Yedi cm‟den büyük T2 tümörler T3 tümörlerle karşılaştırıldığında; 5 yıllık sağ kalım klinik ve patolojik gruplarda benzer iken komplet rezeksiyon uygulanan pN0 tümörlerde, pT3‟lerde p > 7 cm‟lere göre daha iyi bulunmuştur (%41‟e karşılık %35). Son olarak pT3 tümörler (1224 hasta), primer tümörle aynı lobda metastatik nodülü olan pT4 tümörler (363 hasta), diğer durumlara göre pT4 tümörler (340 hasta), ipsilateral farklı lobda nodülü olan pM1 tümöler (180 hasta) ve plevral yayılıma bağlı pT4 tümörler (245 hasta) sağ kalım açısından karşılaştırılmış, bu gruplarda sağ kalım sırasıyla %31, %28, %22, %22 ve %11 olarak hesaplanmıştır. İstatistiksel karşılaştırmalar; pT3 ile aynı lobda nodülü olan pT4 tümörlerin, diğer T4 faktörleriyle olan pT4 ile ipsilateral farklı lobda nodülü olan pM1 tümörlerin benzer sağ kalım oranlarına sahip olduğunu ve plevral yayılım gösteren pT4 tümörlerin en kötü sağ kalıma sahip olduğunu göstermiştir (21). Yukarıdaki bulgular ışığında; ICS tümör boyutuna göre T1 ve T2 tümörlerin alt sınıflara ayrılmasını, aynı lobdaki nodüle bağlı veya aynı taraftaki başka bir lobdaki nodüle bağlı T4 ve M1 tümörlerin alt evreye alınmasını ve plevral yayılımın üst evreye geçirilmesini önermiştir. 14 2.2.3. N Değişkeni: Yeni evreleme sisteminde lenf bezi haritasında da bazı değişiklikler yapılmıştır. Buna göre yeni haritada; Supraklavikular Bölge: 1(en üst mediastinal) numaralı lenf bezi, supraklavikular ve sternal çentik yakınındaki lenf bezi Üst Bölge: 2 (üst paratrakeal)-3 (prevasküler ve retrotrakeal) - 4 (alt paratrakeal) numaralı lenf bezi AP Bölge: 5 (subaortik)-6 (paraaortik) numaralı lenf bezi Subkarinal Bölge: 7 (subkarinal) numaralı lenf bezi Alt Bölge: 8 (paraözofagial)-9 (pulmoner ligament) numaralı lenf bezi Hiler / interlobar Bölge: 10 (hiler)-11 (interlober) numaralı lenf Periferal Bölge: 12 (lober)-13 (segmental)-14 (subsegmental) bezi numaralı lenf bezi KHDAK‟li 68.463 hastadan 38.265‟inde klinik olarak ve 28.371‟inde cerrahi sonrası patolojik olarak lenf bezleri hakkında bilgi vardır. Klinik olarak N durumu incelendiğinde nodal tutulum arttıkça sağ kalım süreleri azalmaktaydı ve bu istatistiksel olarak anlamlıdır. cN0, cN1, cN2 ve cN3 için 5 yıllık sağ kalım oranları sırasıyla %42, %29, %18 ve %7 idi. Aynı sağ kalım oranları cerrahi tedavi uygulanan hastalarda da bulunmuş, cN0, cN1, cN2 ve cN3‟de 5 yıllık sağ kalım oranları sırasıyla %50, %39, %31 ve %21 iken pN0, pN1, pN2 ve pN3 için 5 yıllık sağ kalım oranları sırasıyla %56, %38, %22 ve %6 idi ve tüm farklar istatistiksel olarak anlamlıdır (22). 2876 hastada pN1 ve pN2 tutulumu hakkında ayrıntılı veri vardı ve bu bilgi lenf bezi istasyonlarının prognoz üzerindeki etkisini karşılaştırmak için kullanılmıştır. Tek N1 veya N2 lenf bezi istasyonunun diğerlerine göre prognozda iyi veya kötü etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Bu sonuç ISC üyelerini geleneksel nodal istasyonları nodal bölgeler olarak değerlendirmek üzere ileri çalışmalar yapmaya yönlendirmiştir. Değişik bölgeler arasındaki sağ kalım oranları istatistiksel 15 olarak anlamlı fark göstermemiş; fakat tek periferik bölge tutulumunun kombine periferik ve hiler bölge tutulumu ile karşılaştırıldığında en uzun sağ kalım ortalamasına sahip olduğu belirlenmiştir (tek periferik bölge için 51 ay, kombine periferik ve hiler bölge için 28-48 ay). Değişik N2 bölge tutulumları için ortalama sağ kalım süreleri arasında anlamlı fark bulunmamıştır (22). Tutulum olan bölge sayısına göre sağ kalımlar analiz edildiğinde; tek N1 bölgesi için 5 yıllık sağ kalım oranı %48, çoklu N1 bölge veya tek N2 bölgesi için 5 yıllık sağ kalım oranları %35 ve %34 ve çoklu N2 bölgesi için 5 yıllık sağ kalım oranı %20 olarak bulundu. 3 grup arasında sağ kalım açısından anlamlı fark bulundu. Nodal tutulum ile ayrıntılı bilgilerin çoğu Asya‟dan geldiği için bu bulgular coğrafik bölge olarak onaylanamamış, bu yüzden N komponentindeki değişiklikler için öneride bulunulamamıştır (22). 2.2.4. M Değişkeni: M komponenti için 6596 hasta analiz edilmiş, 1106 hastada ipsilateral başka bir lobda nodül, 771 hastada plevral yayılım, 369 hastada kontralateral akciğerde nodül ve 4350 hastada uzak metastaz vardır. 5 yıllık sağ kalım oranları sırasıyla %16, %6, %3, ve %1‟dir. İstatistiksel analizler ipsilateral farklı lobdaki nodülü olan hastaların en iyi sağ kalıma sahip olduğunu göstermiş ve uzak metastazın diğer gruplarla karşılaştırıldığında en kötü sağ kalıma sahip olduğunu bulunmuştur. Sonuç olarak ISC‟nin önerisi metastatik yayılımın intratorasik ve uzak olarak alt sınıflara ayrılmasını önermiş ve bu öneri sağ kalımlar arasındaki anlamlı farka dayandırılmıştır (23). 2.2.5. Evre Gruplandırılması: T ve M komponentinin sınıflandırılmasındaki değişiklikler için öneriler sonucunda evrelendirme gruplandırması için de değişiklikler önerilmiştir. Evrelendirme yapılan 17.726 hastanın tekrarlayan bölünmüş ve birleştirilmiş analizleri sonucunda bir sağ kalım ağacı oluşturulmuştur. Tüm olabilecek kombinasyonlar yapıldıktan sonra en iyi sağ kalım oranlarını gösteren son bir evre 16 gruplaması önerilmiştir. Yeni evre gruplaması için öngörülen değişiklikler şu şekildedir; 1) Büyük T2N0M0 (T2b) tümörler evre IB‟den evre IIA‟ya yükseltildi. 2) N1M0 küçük T2 tümörler (T2a) evre IIB‟den evre IIA‟ya indirildi. 3) Nodal tutulum olmayan veya N1 tutulumu olan T4 tümörler evre IIIB‟den evre IIIA‟ya indirildi. Yeni klinik evreler için 5 yıllık sağ kalım oranları evre cIA için %50, evre c1B için %47, evre cIIA için % 36, evre cIIB için %26, evre cIIIA için %19, evre cIIIB için %7 ve evre cIV için %2 olarak bulunmuştur. Patolojik olarak bakıldığında 5 yıllık sağ kalım oranları evre pIA için %73, evre pIB için %58, evre pIIA için %46, evre pIIB için %36, evre pIIIA için % 24, evre pIIIB için %9 ve evre pIV için 13 olarak saptanmış (24). 2.2.6. Küçük Hücreli Akciğer Kanseri: Patolojik evrelenen olan hasta sayısı az olduğundan dolayı patolojik evreleme hakkında çalışma yapılmamıştır. Sağ kalım analizleri T ve N arttıkça sağ kalımın progresif olarak azaldığını göstermiştir. Herhangi bir N‟si olan klinik T1 tümörlerin T2, T3 ve T4‟den daha iyi prognozu vardı. 5 yıllık sağ kalım oranları sırasıyla; %29, %15, %11 ve %10‟dur. T2, T3 ve T4 arasındaki oran farkları az olsa da istatistiksel olarak anlamlı idi. Herhangi bir T olan N komponenti analiz edildiğinde; N0 ve N1‟in benzer prognoz gösterdiği, N2‟nin N0 ve N1‟den daha kötü fakat N3‟den daha iyi prognoza sahip olduğu belirlendi. N0, N1, N2 ve N3 için 5 yıllık sağ kalım oranları sırasıyla %24, %20, %12 ve %9‟dur. Bu N grubunda 3 prognostik grup olduğunu gösterdi; N0-N1, N2 ve N3. Pozitif veya negatif sitolojili plevral efüzyon, sınırlı hastalık ile yaygın hastalık arasında bir sağ kalıma sahipti. IASLC tarafından yapılan evre gruplandırması aynı zamanda değişik prognozlu farklı tümörler önermektedir. Farklı klinik evreler için 5 yıllık sağ kalım oranları IA için %38, IB için %21, IIA için %38, IIB için %18, IIIA için %13, IIIB için %9 ve IV için %1‟dir. Ancak yüksek sağ kalım oranına sahip evre IIA tümörlü hastalar 17 (sadece 55 hastadan oluşmakta idi) evre arttıkça prognozun kötüleştiği izlenmiştir (25). Yukarıdaki bulgulara dayanarak KHAK için de TNM sınıflaması ve evre I-III‟ün klinik çalışmalarda erken evre hastalık olarak adlandırma önerilmiştir. TNM sınıflaması ve evrelemesi; sadece sınırlı ve yaygın hastalık olarak iki seçenekli sisteme göre KHAK‟ini alt gruplara ayırmaktadır. UICC akciğer kanseri TNM sınıflamasında yapılan değişiklikler özet olarak; Tümör boyutuna göre; UICC 6 TNM sınıflamasında tümör boyutuna göre T1 ve T2 ayrımında eşik değer 3 cm iken, UICC 7 TNM sınıflamasında eşik değer olarak 2-5 ve 7 cm kullanılmıştır. 3 cm altındaki tümörler; 2 cm ve altı ve üstü olmak üzere T1a ve T1b olarak ikiye ayrılmıştır. 3 cm‟nin üzerinde büyüklüğe sahip ve T2 olarak adlandırılan tümörler ise 5 cm eşik değeri ile T2a ve T2b olarak adlandırılmıştır. Tümör boyutu 7 cm‟den büyük olan tümörler T3 olarak sınıflandırılmıştır. Satellit nodül varlığına göre değişiklikler; Primer tümöre eşlik eden tümör nodülleri ise yeniden sınıflandırılmıştır. Primer tümör ile aynı lobda olan satellit nodüller T3 olarak kabul edilirken, primer tümör ile aynı akciğer farklı lobda bulunan satellit nodüller T4, karşı akciğerde mevcut nodüller M1a olarak kabul edilmiştir. Plevral/perikardiyal metastatik nodül-sıvı varlığına göre değişiklikler; Klinik olarak plevral veya perikardial sıvı/nodül içeren olgular ise T4‟den M1a bölümüne yer değiştirmiştir. Uzak organ yayılımına göre değişiklikler; Uzak metastaz nedeniyle M1 olarak tanımlanan durumlar M1b olarak yeniden tanımlanmıştır. Histolojik farklılığa göre değişiklikler; Küçük hücreli dışı akciğer kanseri yanında, küçük hücreli akciğer kanseri ve karsinoid tümörlerde de UICC 7 TNM sınıflamasının kullanılması önerilmiş ve geçerli kabul edilmiştir. 18 IASLC nodal harita; Yeni IASLC nodal bölge ve lenf nodu istasyonlarının daha kesin tanımlamaları yapılmıştır. Histolojik değerlendirme önerisi; T2 tümör olarak kabul edilen visseral plevra invazyonunun belirlenmesi için elastik boya kullanılması tavsiye edilmiştir. Tablo 2.2.1: UICC 7. Akciğer Kanseri Evrelemesinde T (tümör) Tanımlayıcısı: TX Primer tümörün değerlendirilemediği durumlar ya da balgam veya bronşial lavajda malign hücrelerin saptanması ile tümör varlığının gösterildiği; ancak bronkoskopi ya da görüntüleme yöntemleri ile tümörün saptanamadığı durumlar T0 Primer tümör kanıtı yok TIS İnsitu kanser T1 Lob bronşundan daha proksimalde bronkoskopik invazyon kanıtı olmaksızın (ana bronşta tümör yok), normal akciğer veya visseral plevra ile çevrili, en geniş yerinde ≤ 3 cm tümör T1a Tümörün en geniş yerinde çapı ≤ 2 cm T1b Tümörün en geniş çapı > 2 cm, 3 ≤ c m T2 Tümörün en geniş çapı < 3 cm, ≤ 7 cm ya da Aşağıdaki özelliklerden birini taşıyan tümör; Karinadan 2 cm veya daha distalde ana bronş invazyonu Visseral plevra invazyonu Bir akciğerin tamamını tutmayan, hiler bölgeye doğru uzanan obstrüktif pnömoni veya atelektazi T2a Tümörün en geniş çapı > 3 cm, ≤ 5 cm T2b Tümörün en geniş çapı > 5 cm ≤ 7 cm T3 > 7 cm tümör ya da aşağıdaki yapılara direkt olarak invazyon gösteren herhangi bir tümör; göğüs duvarı (superior sulkus tümörleri dahil), diyafragma, frenik sinir, mediastinal plevra, parietal perikard ya da ana bronşta invazyon gösteren tümör (karina tutulumu olmaksızın, ana bronş 2 cm içinde) ya da bir akciğerin tamamında obstrüktif pnömoni veya atelektaziye neden olan tümör ya da primer tümör ile aynı lobda ayrı tümöral nodül/nodüllerin varlığı T4 Aşağıdaki yapılardan birine invazyon gösteren herhangi bir tümör; Mediasten, kalp, büyük damarlar, rekürren larengeal sinir, özofagus, vertebra cismi, karina. Aynı tarafta primer tümörden farklı lobda nodül/nodüllerin varlığı 19 Tablo 2.2.2: Akciğer Kanseri Evrelemesinde Lenf Nodu (N) Tanımlayıcısı Bölgesel lenf nodlarının değerlendirilmesi yapılamadı NX N0 Bölgesel lenf nodu metastazı yok N1 Aynı tarafta peribronşial ve/veya aynı taraf hiler ve/veya intrapulmoner lenf nodu/lenf nodlarında metastaz veya direkt invazyon N2 Aynı taraf mediastinal ve/veya subkarinal lenf nodu/nodlarında metastaz N3 Karşı taraf mediastinal, karşı taraf hiler, aynı taraf veya karşı taraf skalen veya supraklavikuler lenf nodu/nodlarında metastaz Tablo 2.2.3: UICC 7 Akciğer Kanseri Evrelemesinde Metastaz (M) Tanımlayıcısı MX Uzak metastaz değerlendirilemedi M0 Uzak metastaz yok M1 Uzak metastaz var M1a Karşı akciğerde ayrı tümör nodül/nodülleri Primer tümör ile aynı tarafta plevral nodüller veya malign plevral (veya perikardial) sıvı M1b Uzak metastaz TNM evreleme sisteminin 7. düzenlemesi: - Gizli karsinom: Tx N0 M0 - Evre 0: Tis N0 M0 - Evre IA: T1a N0 M0 T1b N0 M0 - Evre IB: T2a N0 M0 - Evre IIA: T1a N1 M0 T1b N1 M0 T2a N1 M0 T1b N0 M0 - Evre IIB: T2b N1 M0 T3 N0 M0 20 - Evre IIIA: T1 N2 M0 T2N2 M0 T3N1 M0 T3N2 M0 T4N0 M0 T4N1 M0 - Evre IIIB: T4 N2 M0 Herhangi T N3 M0 - Evre IV: Herhangi T Herhangi N M1a Herhangi T Herhangi N M1b 2.3. PET-BT: PET dokuların perfüzyonunu, metabolik aktivitesini ve canlılığını yansıtan tomografik görüntüler ve kantitatif parametrelerin kullanıldığı noninvaziv görüntüleme yöntemidir. Bu görüntüleme yöntemi ile metabolik ve fonksiyonel bilgi elde edilir (26). PET görüntülerinde anatomik lokalizasyon ve uzaysal çözünürlükte yetersizlik olduğundan sıklıkla lezyonların anatomik lokalizasyonunun yapılabilmesi amacı ile tomografi ile beraber kullanılarak kesitler birleştirilmektedir ve bu PET-BT olarak adlandırılmaktadır (27). PET‟de görüntüleme ajanı olarak radyoaktif işaretli bileşikler (radyofarmasötik) (18 F-DOPA, 11 C-Kokain vs) veya direkt olarak 15O gibi bir radyoaktif maddenin kendisi (radyonüklid) görüntüleme yapılacak sisteme verilerek görüntü alınmaktadır. Radyonüklidlerin üretildiği aygıta siklotron, görüntüleme yapılan alete ise PET tarayıcısı adı verilmektedir (Şekil 2.3.1) (11). 21 Şekil 2.3.1: Radyonüklidlerin üretildiği aygıt; siklotron PET‟de kullanılan radyofarmasötik ve radyonüklid maddelerin en önemli özelliği vücudun temel yapı taşları olan karbon (C), oksijen (O2), flor (F) ve azot (N) gibi elementleri içermeleri ve vücutta biyolojik olarak bu moleküller gibi davranmalarıdır. Radyoaktif olmayan karbon, azot, oksijen ve flor molekülleri ile aynı fizyolojik ve metabolik yolları izleyen bu moleküller saldıkları uygun enerjideki ışınlar sayesinde vücut içerisinde takip edilebilmekte ve dahil oldukları fizyolojik ve metabolik yolların moleküler düzeyde görüntülenmesine olanak sağlamaktadır. Bu amaçla pozitron salıcısı radyonüklidlerle yapılan PET görüntüleme çalışmalarında işaretlenmiş glukoz, amino asit, hormon molekülleri veya metabolik prekürsörler kullanılmaktadır. Günümüzde PET çalışmalarında en sık olarak flor kullanılmaktadır. Florun yarı ömrü 110 dakikadır ve siklotronda oksijenin protonla bombardımanı sonucunda oluşmaktadır. Bu şekilde elde edilen flor-18, D-glikoz analoğu ile bağlanarak 2-floro-2-deoksi-D-glikoz (FDG) üretilmektedir (11). PET ile metabolik ve fonksiyonel bilgi sağlanması sonucunda; birçok patofizyolojik durumda yapısal bozuklukların oluşmadığı erken dönemde meydana gelen biyokimyasal ve metabolik değişiklikleri tespit ederek erken tanıya olanak sağlar. 22 2.3.1. PET’in Tarihçesi: Radyonüklidlerin üretildiği siklotron ilk olarak 1929 yılında A.B.D.‟de kullanılmıştır. Pozitron salıcısı radyonüklidlere olan ilgi 1940 yılında Kamen ve Ruben‟in karbon-14 (C14)‟ü keşfi ile başlamıştır. Pozitron görüntüleme ile ilgili ilk çalışmalar 1950 ve 60‟lı yıllarda başlamış, bu amaçla Anger kamera ve iki detektörlü sistemler kullanılmıştır. İlk PET cihazı 1973 yılında kullanılmaya başlamıştır. Malign hücrelerdeki artmış aerobik glikolizis yaklaşık 70 yıl önce Warburg tarafından tanımlanmıştır (11). İlk yıllarda sadece bilimsel araştırmalar amacıyla kullanılan PET daha sonraki yıllarda yüksek tanısal potansiyeli ile rutin klinik uygulamalar arasına girmiştir. PET tarayıcıları başlangıçta tek kesitlik görüntüler alan ve ortalama 32 NaI (Tl) detektöründen oluşan sistemler iken (çözünürlük ~ 2 cm) takip eden yıllar içerisinde, farklı kristal (LSO, BGO gibi) yapısında ve daha çok sayıda detektörden oluşan, aynı anda birkaç kesit görüntü alabilen sistemler haline dönüşmüştür. Böylece çözünürlük 2 cm‟den 1 cm‟nin altına inmiştir (28). 2.3.2. Temel Prensipler: Pozitron (ß+), negatron (ß-) olarak da adlandırılan elektron ile aynı kütleye sahip ancak elektrondan farklı olarak pozitif yüklü, partiküler bir radyasyondur. Pozitron yayıcı radyonüklidler düşük atom numaralı ve kısa yarı ömürlü elementlerdir. Çok kısa yarı ömürlü oldukları için pozitron yayıcılarının belirli üretim merkezlerinden dağıtımları mümkün değildir (29). Pozitron yayan pek çok izotop siklotronlarda oksijen-15, nitrojen-13, karbon-11, flor-18 ya da jeneratör sistemlerinde (rubidyum-82) üretilmektedir. Siklotronlarda yapay olarak oluşturulan ve çekirdeklerinde proton fazlalığı olan pozitron yayıcı radyonüklüdler bozunurken birbirine 180 derece zıt hareket eden 511 kiloelektronVolt (keV) sabit enerjide iki gama ışını yayarlar, bu olaya anhilasyon denir (Şekil 2.3.2). Oluşan yüksek enerjili foton çiftleri eş zamanlı deteksiyon yapabilen PET kameraları ile lokalize edilebilirler. Pozitronun salındıktan sonra anhilasyon oluşuncaya kadar geçen sürede kat ettiği mesafe PET tarayıcının çözünürlüğünü belirleyen önemli bir faktördür. Bu 23 mesafenin artması çözünürlüğü olumsuz yönde etkilediği gibi kantitasyon (sayısallaştırma) hatalarına da neden olur (11). Şekil 2.3.2: Anhilasyon olayı Görüntüleme ajanının enjekte edilmesi sonrasında vücut içerisindeki organlardan kaynaklanan gama fotonları (emisyon görüntüleme) detektörlere ulaşmak üzere yolları üzerindeki değişik yoğunluktaki dokulardan geçerler ve bu esnada belli oranlarda soğurulurlar. Soğurulma miktarı fotonun kat ettiği mesafe ve içerisinden geçtiği dokunun yoğunluğu ile doğru orantılıdır, yoğun olan dokularda daha fazla soğurulmaktadır. PET görüntülemede kullanılan gama fotonlarının enerjilerinin yüksek olması (511 keV) soğurulmanın belli bir oranda sınırlı kalmasını sağlar; ancak yüksek çözünürlüklü görüntüler elde etmek için bir düzeltmenin yapılması gerekir. Bu işleme soğurulmanın düzeltilmesi (atenüasyon korreksiyon) adı verilir. PET kameralarının çoğunda atenüasyon katsayısını hesaplayıp düzeltebilecek 24 teknikler mevcuttur. Böylece invivo radyofarmasötik konsantrasyonunun mutlak ölçümü sağlanmış olur (30). 2.3.3. Görüntüleme Yöntemleri: PET taramalarını 2 (2-D) veya 3 (3-D) boyutlu olarak yapmak mümkündür. 2D görüntülemede detektörler arasına kurşun veya tungsten septalar konulmak suretiyle saçılmış radyasyonun detektörlere ulaşması önlenir (Şekil 2.3.3). Bu şekilde yapılan taramalarda toplam sayım yaklaşık % 10-15 oranında azalmakla birlikte görüntü kalitesinde belirgin iyileşme sağlanır. PET görüntüleme genel bir kural olarak; toplam sayımın yeterli olduğu durumlarda mutlaka 2-D tarama yapılır (11). Detektörler arasında septalar olmaksızın yapılan taramalara ise 3-D tarama adı verilir. Bu tip taramalarda her bir detektör daha geniş bir alandan sayım alır ve sayım hızı yaklaşık 5-6 katına çıkar. Bu nedenle 3-D taramalarda daha az miktarlarda görüntüleme ajanı kullanarak daha kısa süreler içerisinde tetkiki tamamlamak mümkündür. 3-D taramalar genellikle santral sinir sistemi görüntülemelerinde ve çocuk hastalarda kullanılır. Daha çok bilgisayar hafızası gerektirmesi ve veri işlemlemesinin uzun sürmesi, elde edilen toplam sayımların daha fazla oranda saçılmış radyasyon içermesi nedeniyle görüntü kalitesinin 2-D taramaya göre daha düşük olması, sayım hızının çok yüksek olması sonucu sistemin paralize olma olasılığının artması, 3-D taramanın dezavantajlarıdır. 3-D taramalarda LSO ve NaI (Tl) kristalli tarama sistemleri ile BGO kristalli sistemlere oranla daha verimli sonuçlar elde edilebilir (31). PET ile BT görüntülerinin kombinasyonu ile elde edilen PET/BT sayesinde; lezyonların daha doğru lokalizasyonu, daha hızlı ve doğru atenüasyon düzeltilmesi, daha hızlı görüntüleme, kısa yarı ömürlü F18-FDG‟nin daha efektif kullanımı, BT‟de izlenen lezyonların metabolik aktivitelerinin ortaya konulması sağlanır (32). 25 Şekil 2.3.3: PET görüntüleme sistemi 2.3.4. PET Radyofarmasötik Ajanları: PET görüntülemede kullanılan radyonüklidlerin fizik yarı ömürleri 1.3 ile 110 dakika arasında değişmektedir. Radyonüklüdin kısa yarı ömürlü olması PET görüntüleme merkezlerinin kendilerinin üretim yapmasını gerektirmektedir. Bu nedenle yarı ömrü 2 saat olan F18 ile işaretlenmiş bileşikler kullanılmaktadır. Böylece üretim yapan merkezlerden satın alınıp kullanılmasına olanak vermektedir. Tablo 2.3.1‟de kullanılan radyonüklidler ve yarı ömürleri özetlenmiştir (11). Radyonüklid Yarı ömür (dk) Rubidyum-82 Oksijen-15 Nitrojen 13 Karbon-11 Galyum-68 Flor-18 1,25 2,07 9,96 20,4 68,3 109,7 Tablo 2.3.1: Radyonüklid ve yarı ömürleri 26 2.3.5. PET’in Kullanım Alanları: PET ile görüntüleme yaklaşık 25 yılı aşkın bir süredir kullanılmakta ve gelişim süreci halen devam etmektedir. Özellikle daha hızlı görüntüleme, daha stabil bir mekanik oluşturma, daha yüksek çözünürlük sağlama, daha kolay anlaşılır ve kullanılabilir bir yazılım oluşturmak ve maliyetleri daha aşağılara çekmek üzere çalışmalar sürdürülmektedir. Kullanılan radyofarmasötiğin özelliğine göre biyokimyasal, metabolik veya fonksiyonel parametreler invivo görüntülenebilir. PET görüntüleme günümüzde en çok onkoloji (%74), kardiyoloji (%17) ve nöroloji (%9) alanlarında kullanılmaktadır. Doku perfüzyonu, oksijen kullanımı, glikoz, protein ve nükleik asit metabolizması ve östrojen reseptör dağılımı PET ile ölçülebilen parametrelerdir (11). 2.3.6 PET’in Onkolojik Kullanım Alanları: Rutin klinik uygulamada en sık kullanılan PET parametresi glikoz metabolizmasının izlenmesidir. F18-FDG‟un intravenöz enjeksiyonu sonrasında invivo olarak glikoz analoğu gibi davranır, böbrek tübüler hücreleri haricinde hücreler FDG ile glikozu ayırt edemezler (32). F18-FDG malign hücreler gibi metabolik olarak aktif ve artmış glikoz kullanımı izlenen alanlarda lokalize olur. F18-FDG glikoza benzer şekilde glikoz taşıyıcı proteinler (GLUT) ile hücre içine alınarak glikolize katılır, hekzokinaz enzimi tarafından fosforile edilerek F18-FDG6-fosfat oluşturulur. Ancak F18-FDG-fosfat bundan sonraki aşamalara katılmaz ve glikoliz hızıyla orantılı olarak hücre içinde birikir. F18-FDG pozitron yayarak ortamda bulunan serbest bir elektron ile birleşerek enerjiye dönüşür ve birbiri ile 180 derece açı yapan 511 keV enerjiye sahip iki anhilasyon fotonu oluşturur. Oluşan bu fotonları tespit etmek amacıyla sodyum iodid ya da bizmut germenat sintilasyon kristalleri içeren detektörler kullanılmaktadır (33). Normal hücreler ile karşılaştırıldığında tümör hücrelerindeki azalmış glukoz-6fosfataz enzim düzeyleri, buna karşın artmış hücre proliferasyonu ve hücresel enerji ihtiyacı FDG-6-fosfatın hücre içinde daha uzun sure lokalize olmasını sağlar. Düşük glikoz-6-fosfataz enzim aktivitesi ile birlikte dokulardaki FDG konsantrasyonu plato 27 düzeyine ulaştığında, FDG görüntüleri rölatif glikolizis hızını yansıtır. Bu denge durumuna normal beyin, kalp ve beyin tümörlerinde enjeksiyondan 45-60 dakika sonra ulaşır (34). Ancak FDG kanser spesifik bir ajan olmayıp; sarkoidoz, tüberküloz, fungal enfeksiyon ve serebral abse gibi pek çok enfeksiyöz ve inflamatuar hastalıkta da artmış tutulum göstermektedir. Bununla birlikte malign lezyonlarda, benign patolojilerin aksine geç döneme kadar izlenen FDG retansiyonu ayırıcı tanıda kısmen de olsa fayda sağlamaktadır (35). FDG uptake düzeyi plazma glikoz düzeyinden etkilenmektedir ve yüksek glisemi düzeylerinde tümör dokusundaki FDG tutulumunun azalır. FDG uptake düzeyinin glikoz tarafından inhibe edilmemesi için en az 4 saat açlık ve 150-200 mg/dL altında kan şeker düzeyi gereklidir. Myokard aktivitesinin minimum olması ve mediastinal metastazların yüksek duyarlılıkla tespiti için ise 12 saat açlık önerilmektedir. FDG ile yapılan onkolojik çalışmalarda 10-20 mCi FDG‟nin i.v. enjeksiyonundan sonra kas tutulumunu azaltmak için hasta sakin ve rahat bir ortamda, hareketsiz bir şekilde FDG dağılımının dengeye ulaşması ve ideal tümör tutulumunun oluşması için yaklaşık 60 dakika bekletilir. Sonra mesane boşalttırılır ve PET görüntüleme yapılır. Tüm vücut görüntüleme süresi (onkolojik değerlendirme için kafa tabanından uyluk bölgesine kadar) ortalama 45-60 dakikadır (36). PET‟in en önemli özelliklerinden birisi sayısallaştırılabilmesidir. Normal ve patolojik dokulardaki F18-FDG tutulumunun saptanması için görsel değerlendirme, standardize edilmiş tutulum değeri (SUV) kullanılmaktadır. Bir lezyonun artmış 18FDG aktivitesine sahip olup olmadığını gösteren ve malign/benign dokuların ayırımını değerlendirmede kullanılan kantitatif bir kriterdir. Bu amaçla kullanılabilecek diğer bir yöntemde dinamik PET çalışması ile elde edilebilecek olan metabolik glikoz hız ölçümüdür. Ancak metabolik glikoz hız ölçümünün karmaşık olması ve yapılan çalışmalarda SUV değeri ile yüksek korelasyon göstermesi nedeniyle günlük pratikte kullanılmamaktadır (37). SUV değeri, seçilmiş bir alan içerisindeki ortalama aktivitenin (mCi/ml) enjekte edilen doza (mCi/kg) bölünmesi ile elde edilir (38). 28 SUV= seçilmiş ilgi alanındaki ortalama aktivite (mCi/ml)/enjekte edilen doz (mCi)/vücut ağırlığı (kg) Genel olarak SUV >2,5 olan değerler malign olarak kabul edilmektedir; ancak akut enfeksiyon gibi başka durumlarda da yüksek F18-FDG tutulumu izlenebilmektedir. PET’in Onkolojik Kullanımı: Primeri bilinmeyen kanserlerde primer tümör ve metastazlarının araştırılması, Radyasyon nekrozu ile rezidü ve/veya nüks tümöral kitlenin ayrılması, Cerrahi sonrası nükslerin belirlenmesi, Hasta hakkında prognostik değerlendirmeler yapılması, Tümörün progresyon/regresyonunun değerlendirilmesi, Tedavi öncesi evreleme, Tümörün tedaviye (kemoterapi, radyoterapi) yanıtının değerlendirilmesi, tedavi sonrası yeniden evreleme, Akciğer nodüllerinin benign/malign ayırıcı tanısı, Uygun biyopsi alanının belirlenmesi, Radyoterapi uygulanacak alanın belirlenmesidir (34). 2.4. Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde FDG PET’in Kullanımı 2.4.1. Soliter Pulmoner Nodül: Soliter pulmoner nodüller (SPN) sık görülen, çapları 1- 3 cm arasında değişen parankimal lezyonlardır. SPN diyebilmek için lezyon tek olmalı, normal akciğer dokusuyla çevrelenmeli ve beraberinde obstrüktif atelektazi veya hiler genişleme olmamalıdır. Genellikle bu lezyonlar kalsifiye değildir. Bu lezyonlar boyutları, hastanın yaşı ve sigara içme hikayesine göre bazı durumlarda malignite riski taşırlar. Bu oran % 20-80 arasında değişmektedir (39). Geçmişte, SPN akciğer kanserlerinin 1/3‟ ünde bulunmaktadır şeklinde bildirilmiştir. Fakat günümüzde yeni tarama teknikleri ile SPN‟lerin akciğer 29 kanserlerinin büyük bir kısmında önceden var olduğu gösterilmiştir. Chang ve Sugarbaker; bu lezyonların tedavi edilebilir akciğer kanserlerine neden olduklarından, uygun şekilde tanımlanıp takip edilmelidir olarak bildirmişlerdir (40). Geleneksel olarak bu lezyonlar düzenli aralıklarla BT, fiberoptik bronkoskopi, biyopsiler ve/veya eksizyonlar ile takip edilmektedir. Bazı merkezlerde iğne aspirasyon biyopsileri sık kullanılmaktadır oysa bu biyopsilerin yalancı negatif sonuçları ve pnömotoraks riskleri vardır. Bu nedenle invaziv olmayan bir metod giderek önem kazanmaktadır. Gould ve arkadaşları tarafından SPN‟lerde FDG PET kullanımının yapıldığı çalışmaların meta analizi 2001‟de yayınlanmıştır. Bunun sonucunda tümör gelişen SPN‟lerin benign olanlara kıyasla daha fazla glikolitik aktivite gösterdikleri rapor edilmiştir. 1990‟lardan beri bildirilen yayınlarda neoplazi gelişen nodüller için seçicilik % 90-100; duyarlılık ise % 60-80 olarak bildirilmiştir. Aynı meta- analizde 450 pulmoner nödül olan hastada PET‟in duyarlılık ve seçiciliği % 91.2‟dir (41). FDG PET‟in granülamatoz ve inflamatuvar hastalıklarda kullanılırlığı değişmektedir. Örneğin Croft ve arkadaşlarının bildirdiği gibi histoplazmozisin yüksek oranda görüldüğü toplumlarda PET‟in pozitif tahminsel değeri azalmakta ve yalancı pozitif oranları artmaktadır (42). Genel olarak; SPN‟lerde kardiyak kan havuzuna göre artmış FDG tutulumunu gösterebilmek için enjeksiyondan sonra bir saat beklenmelidir. 1 cm‟den daha küçük çapı olan SPN‟ler malign olsa bile kardiyak kan havuzundan daha az FDG tutulumu gösterebilir. Bu nedenle bazı merkezlerde, 1 cm‟den küçük SPN‟lerin artmış fakat kardiyak kan havuzundan daha düşük FDG tutulumları pozitif olarak rapor edilmektedir. PET 1 cm‟den büyük olan lezyonları belirlemede en iyi tekniktir. 7 mm‟nin altındaki lezyonlarda da negatif prediktif duyarlılığı daha yüksektir. Akciğerin 7 mm‟den daha küçük lezyonları için BT gerekmektedir. Alt kısımlardaki lezyonlar üst taraftakilere kıyasla daha fazla hareket ettiklerinden görüntü kaliteleri daha düşük olmaktadır (43). Bu lezyonlarda PET‟in doğruluğunu artırmak için Hickeson ve arkadaşlarının önerdiği gibi nicel SUV düzeltmeleri kullanılabilir (44). Merkezler arasında FDG PET‟in pulmoner nodüllerin değerlendirilmesinde farklılıklar gösterebilmektedir. Şayet testler öncesi hastalık ihtimali düşük ise PET 30 taraması sonrası kanser ihtimali de düşük çıkmaktadır. Bu hasta grubunda takip için daha az tetkik gerekli olmaktadır. Ancak PET taraması sonrası kanser ihtimali düşük olsa bile 6-12 aylık takip önerisi uygundur. Büyük lezyonu, sigara içme hikayesi ve diğer risk faktörleri de olan hasta için PET taramasının negatif bulunması tümör olma ihtimalini ekarte ettirmemektedir. Bu hastalarda anatomik görüntüleme tetkikleri ile takip gerekmektedir. Tüberküloz, granülomatöz lezyonu ve inflamatuar lezyonu olan hastalarda bazen yalancı pozitif sonuçlar çıkabilmektedir (45). Nicel SUV kullanımı PET taramalarında malign ve benign ayrımını yapmada faydalı olmaktadır. Bazı çalışmalarda malign ve benign ayrımı yapmada SUV değerinin 2.5 üzeri olması kullanılmıştır. Bu değerin üzerindeki lezyonlar malignite lehine değerlendirilmiştir. Ancak enfeksiyonun varlığı, enjekte edilen doz ve zamanı, hastanın vücut yapısı ve tarama yapılan vücut bölgesi gibi faktörler SUV‟u etkileyebilmektedir. Bu nedenle pulmoner nodüller farklı oranda tutulum gösterebilirler. SUV determinantlarının değişkenliği nedeniyle, 2.3 -2.7 SUVmax değeri olan lezyonlar gerçek SUV değeri ile aynı kabul edilir, ancak farklılıklar istatistiksel değişkenlerden kaynaklanır. Bu nedenle gerçek SUV değerine bağımlı kalmak lezyonun yanlış değerlendirmesine neden olabilir. Nicel SUV uygulandığında Hickeson ve arkadaşlarının da bildirdiği gibi, lezyonun BT‟deki boyutu da hesaba katılmalıdır (44). PET ve BT‟deki lezyon boyutunu kıyaslamak önemlidir. Bu kıyaslama birleşik PET-BT tarayıcıları ile ya da iki farklı tarayıcıdan alınan ayrı ayrı görüntüler ile yapılır (46). Kanser varlığını belirlemede PET görüntüleri için pulmoner nodülün boyutu çok önemlidir. SPN‟ler de aspirasyon biyopsi ile PET‟in kıyaslandığı çok az çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalarda da pulmoner nodüldeki kanserleri belirlemede, aspirasyonun PET‟den daha az duyarlı olduğu bildirilmiştir (47). Bu aspirasyon ile alınan materyalin az olmasından kaynaklanmaktadır. FDG PET‟in SPN‟lerdeki etkinliği belirlenmiştir; ancak nodülde kanser prevelansı yüksek olması durumunda torakotomiden daha az maliyetli olduğu düşüncesi tartışmalıdır (48). Genel olarak torakotomi ve diğer major girişimlerle kıyaslandığında PET hasta maliyetini daha aza indirmektedir. Ancak PET rutin tarama da diğer rutin testlere eklenirse ya da uygulanacak başka bir prosedürün yerine geçmezse hasta takip 31 maliyetini arttıran bir girişimdir (48). Tüm bunlara rağmen SPN‟de değerlendirme oranı %90‟ın üzerinde olduğu için taramada PET kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. SPN‟lerde FDG PET‟in kısıtlı yönlerinden birisi de FDG PET‟in bazı akciğer kanserlerini belirlemede yetersiz kalabilmesidir. Maron ve arkadaşları 2002‟de yaptıkları çalışmada FDG PET ile belirlenmesi zor olan lezyonları bildirmiştir; bronkoalveolar karsinom (tümör hücrelerinin selüleritesi ve glikolitik aktiviteleri düşüktür), karsinoidler gibi nöroendokrin tümörler ve tümör hücreleri büyük mukus tabakaları halinde olan müsinöz tümörler ve canlı olmayan hücreler PET ile belirlenmesi zor olan lezyonlardır (49). İnflamatuar durumlarda da yalancı pozitif sonuçlar olabilmektedir. Özellikle endemik olduğu bölgelerde tüberküloz önemli bir engel oluşturmaktadır (45). Matthies ve arkadaşlarının yayınladığı çalışmaya göre enjeksiyon sonrası 1 ve 3. saatlerde FDG tutulumu yüksek olan SPN‟lerin malignite riski yüksektir, tutulumu azalan lezyonlar ise benigndir (47). 2.4.2. Akciğer Kanserlerinde Lokal ve Bölgesel Lenf Bezi Evrelendirmesi Akciğer kanseri tanısı konulduktan sonra, prognoz ve tedavinin belirlenmesinde bölgesel lenf bezlerinin tutulup tutulmadığını belirlemek önemlidir. Beklenen yaşam süresi düşük olan ileri (IIIB ve IV) evreli olgularda gereksiz cerrahi girişimlerden kaçınılması ve diğer tedavi seçeneklerinin uygulanması fikir birliğine varılmış bir görüştür. KHDAK kanserlerinde teşhis anında hastaların %65-80‟inin inoperabl olduğu tahmin edilmektedir (50). İleri derecede invaze tümör (T4), kontralateral mediastinal lenf bezi tutulumu (N3) ve/veya toraks dışı metastaz varlığı (M1) inoperabilite için tam fikir birliğine varılmış kriterlerdir. Toraks BT akciğer kanserinde temel görüntüleme yöntemidir; bu amaçla sıklıkla kullanılmaktadır, faydalı bir test olmasına rağmen lokorejyonel lenf nodu tutulumunu belirlemedeki duyarlılık ve seçiciliği yüksek değildir (51). Mediasten tutulumda BT ile benign ve malign ayırımını yapmada 1 cm kritik sınırdır. Görüntüleme yöntemi olarak sadece toraks BT kullanıldığında T1 tümör, yassı hücreli karsinom hücre tipi ve BT‟de 1 cm‟den küçük lenf bezi haricindeki hastalara invaziv evreleme önerilmiştir (Şekil 2.4.1) (52). Dwamena (1999) ve Gould‟a (2003) göre de bu lezyonlar için MR da BT‟den daha duyarlı değildir (53-54). Bazı lenf bezleri benign bir olaydan dolayı 32 büyümüş olabilir ya da boyutu küçük olduğu halde lenf bezlerinde tümör infiltrasyonu olabilir. Şekil 2.4.1: ESTS‟nin tek başına toraks BT ile mediastinal lenf bezi evrelemesinde önerdiği rehber Ben ve arkadaşları PETin mediastinal lenf bezi evrelemesinde BT‟den daha uygun bir teknik olduğunu prospektif çalışmalar ile bildirmiştir. Geçtiğimiz dekat içerisinde PET‟in nodal evrelemede BT‟den daha etkin olduğunu bildiren birçok çalışma yapılmıştır. Dwamena ve arkadaşları 14 çalışmanın meta analizinde PET ve BT taraması yapılan toplam 2226 hastanın incelemesinde PET‟in % 91 oranında 33 daha duyarlı olduğunu BT‟nin duyarlılık oranının ise % 79 olduğunu bildirmişlerdir. Mediastinal lenf bezi değerlendirmesinde PET duyarlılığı % 77 BT seçiciliği ise % 60 olarak bulunmuştur (53). Gould ve arkadaşlarının 2003 yılında yaptıkları bir meta analizde PET‟in mediastinal lenf bezi değerlendirmesinin 39 çalışmada BT‟den daha gerçek sonuç verdiği bildirilmiştir. BT‟nin seçiciliği % 79, duyarlılığı ise % 61; PET‟in seçiciliği %85 duyarlılığı da % 90 olarak bulunmuştur. Büyümüş lenf bezleri ile yapılan 14 çalışmada PET‟in BT‟den daha duyarlı ancak daha az seçici olduğu bulunmuştur (54). Toloza ve arkadaşlarının yaptığı literatür analizinde benzer sonuçlar bulunmuştur. PET çalışmaları BT ve transözofageal USG‟den daha gerçek sonuçlar sağlamıştır (13). Transözofagial endoskopik USG hala araştırma aşamasındadır ancak PET ile birlikte kullanımın daha yararlı olacağı tahmin edilmektedir. Duyarlılığının % 85-90 olmasının anlamı PET ile mediastendeki % 10-15 oranındaki nodal metastazların değerlendirilememesidir. Ayrıca anlamlı derecede yalancı pozitif sonucun olduğu anlamı da çıkmaktadır. Bu alanda çalışanların ortak görüşü inflamatuar hastalıkların varlığı PET duyarlılığını azaltmaktadır. Tüberküloz prevelansı yüksek olan toplumlarda PET seçiciliği farklılıklar gösterebilmektedir. Histoplazmosiz ve sarkoidoz da benzer şekilde yalancı pozitif sonuçlara yol açabilmektedir. Seçiciliği ve duyarlılığı yüksek olmasına rağmen PET taramasında negatif sonuç alınması metastazın olmadığı anlamına gelmemektedir. Benzer şekilde PET sonucunun pozitif çıkması da %100 tümör varlığı anlamına gelmez (39). Granülomatoz hastalık oranı rölatif olarak daha yüksek olan Kore‟den Kang ve arkadaşları tarafından yapılan bir bildiride SUVmax 3.4‟ün üstündeki taramaların malignite lehine değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır (45). PET-BT tekniği doğruluk oranı yalnız başına PET kullanımından daha yüksektir. Lardinois ve arkadaşlarının 2003 yılında yaptığı çalışmada ayrı ayrı BT ve PET uygulanan 49 hastanın 20‟sinde PET-BT tekniğinin ek bilgiler ve metastaz evrelemesinde PET-BT entegrasyonun 8 hastanın ikisinde daha kesin tanı sağladığını bildirmişlerdir. PETBT entegrasyonu diğer taramalara göre daha doğru sonuçlar sağlamaktadır. Lenf bezi evrelendirilmesi de daha doğru olmaktadır (55). 34 Benzer sonuçlar Antoch ve arkadaşları tarafından da bildirilmiştir. KHDAK tanısı olan 27 hastanın incelemesinde PET-BT entegrasyonun 26 hasta, BT‟nin 19 hasta, PET‟in de 20 hastada doğru evreleme yapabildiğini göstermişlerdir. PET-BT ile BT ve PET in tek başına yapıldığı incelemelerdeki fark anlamlıdır. PET-BT entegrasyonunda daha fazla hastanın primer evrelendirilmesi yapılabilmiştir. Bölgesel bezi evrelemesinde PET-BT doğruluğu % 93, PET‟inki % 89 ve BT‟ninki %63‟dür. PET‟in akciğer kanseri değerlendirmesinde uygun bir metot olduğu açıktır, PET‟in BT ile birleştirilerek kullanımı bu metodun doğruluğunu artırmaktadır. Bu nedenle pek çok merkezde PET veya PET-BT akciğer kanserli hastaların ilk değerlendirmesinde kullanılmakta; bu şekilde cerrahiden yarar görecek hastalar belirlenmektedir (56). Birçok merkezde, toraks BT‟sinde ya da PET‟inde metastaz olmayan hastalara mediastinoskopi yapılmaksızın cerrahi uygulanmaktadır. Genel olarak BT negatif olsa bile PET‟i pozitif olan hastalara invaziv evreleme yapılır. ESTS; PET-BT‟de mediastinal lenf bezinde tutulum olmayan evre 1 hastalara invaziv evrelemenin kesin endike olmadığını belirtmiştir. Ancak santral tümör, PETBT‟de N1 hastalık, primer tümörde düşük FDG tutulumu ve BT‟de 16mm‟den büyük lenf bezi varlığında invaziv evreleme önerilmektedir (Şekil 2.4.2) (52). Pozitif PET ve BT taraması olan hastalarda yalancı pozitiflik oranı nedeniyle Silvestri ve arkadaşları doku örneklemesi yapılmasını önermektedir. Genel olarak yalancı negatif hastalarda lenf bezlerindeki metastatik tutulum düşük orandadır ve henüz ispatlanmamış olsa da bu hastaların prognozunun daha iyi olduğu düşünülmektedir (57). 35 Şekil 2.4.2: ESTS‟nin PET-BT ile mediastinal lenf bezi evrelemesinde önerdiği rehber 2.4.3. Uzak Metastazların Değerlendirilmesi: Mediastinal lenf bezi metastazı olan hastaların kür şansı düşüktür. Uzak metastazı olan akciğer kanserinde ise cerrahi tedavi yapılmaz. Tanı konulduğunda uzak metastaz oranı genellikle %10-20‟dir (39). Akciğer kanseri hastalarının toraks dışı metastazlarını belirlemede PET artan bir öneme sahiptir. Birçok çalışmada; (Lowe, Mac Manus ve Hicks) konvansiyonel tetkiklerin kullanılarak evrelemenin 36 yapıldığı vakalarda tümörün evresine bağlı olarak PET ile %5-20 oranında uzak metastaz tespit edildiği bildirilmiştir (58-59-44). PET‟in yüksek oranda doğru sonuçlar verdiği alanlar adrenal bez ve kemiklerdir. Adrenal bez metastazı ile ilgili olarak Gupta PET‟in %90 doğru sonuç verdiğini bildirmiştir (60). Osteolitik kanser metastazlarında PET diğer kemik tarama tetkiklerine kıyasla daha düşük oranda yalancı pozitif sonuç sağlamaktadır (dejeneratif değişiklikler diğer tarama tetkiklerinde yalancı pozitifliğe sebep olabilirken PET‟de bu oran daha azdır). İskelet sistaminin kemik tarama testleri ile taranmasının duyarlılığı, seçiciliği ve pozitif ve negatif prediktif değeri sırasıyla %81, %78, %43 ve %93 iken FDG PET ile taramada bu oranlar %73, %88, %46 ve %97 olarak bildirilmiştir (60). Gayed ve arkadaşları FDG PET‟in diğer kemik tarama testlerine kıyasla akciğer kanseri kemik metastazlarında daha seçici ve negatif prediktif değerinin daha yüksek olduğunu bildirmiştir (61). Bazı lezyonların FDG PET ile görüntülenememesi nedeniyle daha fazla veriye ihtiyaç duyulmaktadır ve klasik kemik tarama metotlarından vazgeçmek henüz uygun değildir. Joo Won Min ve arkadaşları 2008‟de yaptıkları çalışmada, KHDAK‟inde kemik metastazının değerlendirilmesinde PET-BT ile kemik sintigrafisi ve alkalen fosfataz değerlerini karşılaştırmışlar ve nodal evrelemenin gerek olmadığı yaygın hastalığı olan hastalarda kemik sintigrafisi ve alkalen fosfataz değerleri kemik metastazını değerlendirmek için yeterli olduğu sonucuna varmışlardır. Eğer nodal evreleme yapılacaksa PET-BT kemik metastazı değerlendirmesi için yapılmalıdır (62). FDG tutulumuna bağlı olarak plevral efüzyonların malign olup olmadıklarını belirlemede de FDG PET ümit vericidir. Gupta ve arkadaşları FDG tutulumu yüksek olan plevral efüzyonların daha düşük tutulumu olan veya tutulumu olmayan lezyonlara kıyasla malign olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir (63). FDG PET çalışmalarının kullanılabileceği bir diğer bölge de karaciğer metastazlarının değerlendirilmesidir. Karaciğer taramasında BT‟ye kıyasla FDG PET daha düşük oranda yalancı pozitif sonuç vermektedir. Duke Üniversitesi‟nden bir yayında akciğer kanserli 100 hastanın karaciğer taramasında PET BT‟ye kıyasla % 50 daha az oranda karaciğer lezyonu belirlemiştir; ancak BT ile belirlenenlerin yarısında lezyon malign değilken PET ile belirlenenlerin hepsi maligndir. Yani 37 PET‟in yalancı pozitif oranı daha düşüktür. Akciğer kanserlerinin karaciğer metastazını belirlemede PET ile yapılan çalışmaların meta analizi PET‟in BT‟den daha duyarlı olduğunu göstermiştir (64). Rutin PET taramasına beyin dahil edilmemektedir. Bunun nedeni normal beyin dokusunu FDG tutulumunun çok yüksek olmasıdır. Yani akciğer kanserinin beyin metastazında FDG tutulumunu görüntülemek çok zordur. Şayet beyin metastazından şüpheleniliyorsa konvansiyonel tetkiklerin kullanılması daha doğru bir yaklaşımdır. Ludwig ve arkadaşlarının 2002‟de yaptıkları çalışmada PET‟in beyin metastazlarını görüntülemedeki yetersizliği belirtilmiştir (65). Bu nedenle beyin metastazı düşünülen olgularda PET kullanılmamalıdır. Daha iyi evreleme yapmak hasta tedavisinin daha iyi yapılabilmesini sağlar. Van Tintere ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada yeni tanı konulmuş akciğer kanserli hastalarda PET‟in de dahil edildiği konvansiyonel görüntüleme teknikleri ile torakotomiler karşılaştırılmış; sonucunda PET‟in de dahil edildiği konvansiyonel görüntüleme yöntemlerinin KHDAK‟inde 5 hastadan birine uygulanan gereksiz torakotomileri azalttığı bildirilmiştir (66). Bu azalma birçok merkez tarafından hasta maliyetini düşürme olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle primer akciğer kanseri olan hastalara birçok merkezde gereksiz cerrahi girişim uygulamamak için PET kullanılmaktadır. Yassı hücreli karsinoma ve adenokarsinoma yüksek FDG tutulumu olan tümörlerdir bunların aksine karsinoidler ve bronkoalveolar kanserlerin FDG tutulumu oldukça azdır (49). Tedavi edilmemiş küçük hücreli akciğer kanserlerde (KHAK) yoğun bir FDG tutulumu vardır ve büyük kitle görüntüsü bulunur. KHAK ile veriler çok az olmasına rağmen Zhao ve arkadaşları 2002‟de yaptıkları çalışmada plevra ve kemik gibi, birçok aktif doku takip etmede FDG tutulumun yeterli olduğunu bildirmişlerdir (67). Bu nedenle KHAK‟de FDG kullanımı giderek artmaktadır. Hastaya radyoterapi uygulaması ve radyoterapinin dozu kararında önemli bilgiler sağlamaktadır. Pandit ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada FDG tutulumu yüksek olan KHAK tanılı hastalarda prognozun daha kötü olduğu bildirilmiştir (68). KHAK tedavisinde PET‟in rolü ile ilgili çalışmalar hala devam etmektedir. 38 2.4.4. Toraksın PET Görüntülemesindeki Teknik Değerlendirmeler: Kullanılan kameraya göre değişen performans farklılıkları bulunmaktadır. Lardinois‟in de bildirdiği gibi primer ve metastatik akciğer kanserinin değerlendirilmesinde PET-BT entegrasyonu tek başına PET‟den daha iyi sonuçlar sağlamıştır (55). Tüm PET taratıcıları eşit özellikte değildir. Örneğin daha ucuz olan ve kemik taramalarında kullanılan Dual-head gama kameraları (DHCD) daha düşük oranda duyarlı kameralardır. Bu cihaz çok küçük odakların belirlenmesinde yeterince duyarlı değildir. En az 1,5 cm‟lik metabolik aktivite artışlarını belirleyecek kapasitededir (39). Shreve ve arkadaşlarının 1998‟de yaptığı çalışmada erken yıllarda yapılmış DHCD ile PET‟i kıyasladıklarında ilk kameraların 3 cm‟den küçük olan lezyonları ve abdominal lezyonları tanımlamadaki yetersizliği görülmüştür (39). Delshaye ve arkadaşlarının 2003‟te yaptığı bir çalışmada DHCD‟lerin PET‟i anormal olan 145 hastanın 105‟inde doğru sonuç verdiğini (%89 doğruluk ) ancak boyutu 1.5 cm‟nin altında olan lezyonlarda başarısız olduğunu (%17 doğruluk) göstermişlerdir. Bu çalışma sonunda DHCD‟nin akciğer kanseri görüntülemesi için uygun bir teknik olmadığı sonucuna varılmıştır (69). 39 3. GEREÇ VE YÖNTEM Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı‟nda 2006 Kasım – 2010 Şubat tarihleri arasında KHDAK tanısı ile PET-BT çekilmiş 207 olgu prospektif olarak değerlendirildi. Bu olgulardan; transbronşial iğne aspirasyonu (TBNA), mediastinoskopi, ve torakotomi ile lenf bezi örneklemesi yapılan 143 olgu çalışmaya alındı. Olguların tümü girişim öncesi anamnez, fizik muayene, solunum fonksiyon testleri (SFT), elektrokardiyografi (EKG), kan biyokimyası ve hemogram testleri, postero-anterior (PA) ve lateral akciğer grafileri, bilgisayarlı toraks tomografisi ve PET-BT ile değerlendirildi. Testler ve invaziv girişimler TNM evrelemesine göre uygulandı. Çalışmaya alınan olguların yaş, cinsiyet, işlem sırasında açlık kan şekeri, DM öyküsü, tüberküloz öyküsü, kemoterapi ve/veya radyoterapi öyküsü, kitlenin yerleşimi, kitlenin ve mediastinal lenf bezlerinin SUVmax değeri, mediastinal lenf bezlerinin toraks BT‟ye göre boyutları, hücre tipi, örneklenen lenf bezlerinin patoloji sonuçları analiz edildi. Olgulardan 75‟ine (%52,4) Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı‟nda, 68 olguya ise dış merkezde PET-BT çekildi. PET-BT‟nin değerlendirilmesi nükleer tıp uzmanları tarafından yapıldı. Çekimden önce ortalama 8 saat açlık ve olguların tümünde çekim öncesi kan şekeri değeri 150 mgr/dl‟nin (78-148 mgr/dl) altında olması sağlanmıştır. Tüm olgularda kafa tabanından uyluk üst kısmına kadar görüntüler alınmıştır. Ankara Üniversitesi Tıp fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı‟nda yapılan PETBT çekimlerinde kan glukoz düzeyi ve kan basıncı ölçüldükten sonra vücut ağırlıklarına göre (0,15 mCi/kg) hesaplanan F-18 FDG dozu intravenöz olarak uygulandı. Enjeksiyonu takiben bekleme odasında bulunan yarı yatar pozisyondaki koltuklarda, uygun oda sıcaklığında dinlenmeleri sağlanan hastalar görüntüleme öncesinde mesanenin boşalması sağlandıktan sonra görüntüler alındı. Olguların toraks görüntüleri için helikal sekiz kesitli tomografi ünitesi ile bizmut germenat blok dedektörü içeren PET ünitesinin kombinasyonu olan PET-BT cihazı (G.E. Discovery ST) kullanıldı. Olgulara ait veriler SPSS for Windows Version 15 programı ile bilgisayar ortamında değerlendirildi. Kategorik değişkenler sayı ve yüzde ile; sayısal 40 değişkenler ise ortalama ± standart sapma ile özetlenmiştir. Gruplar arası farklılıkların değerlendirilmesinde, değişken tipine göre ki kare testi, t testi veya tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. SUVmax düzeyinin en uygun kesim noktasını bulmak için ROC analizi kullanılmıştır. Değişik tanı yöntemleri birbiri ile karşılaştırılırken duyarlılık, seçicilik, PPV, NPV, doğruluk ölçütleri kullanılmıştır. P değeri 0,05‟in altında olan değerler anlamlı olarak kabul edildi. 41 4. BULGULAR Çalışmaya alınan 143 olgunun 125‟i (%87,4) erkek, 18‟i (%12,6) kadın idi. Yaşları 39-85 arasında değişen olguların yaş ortalaması 62,1 idi. Kadın; 18; 13% Erkek Kadın Erkek; 125; 87% Şekil 4.1: Olguların cinsiyete göre dağılımı DM öyküsü 24 olguda (%18,5) mevcuttu, 19 olguda ise DM öyküsü hakkında bilgi yoktu. Çekim sırasında kan şekeri düzeyi ortalama 101 mgr/dl (78-148 mgr/dl) idi. DM varlığının PET-BT‟de saptanan değerler üzerinde anlamlı etkisi yoktu. Tüberküloz öyküsü; 3 olguda (%2,2) vardı, 4 olguda ise tüberküloz öyküsü hakkında bilgi yoktu. Neoadjuvan radyoterapi öyküsü hiçbir olguda yoktu. Neoadjuvan kemoterapi öyküsü 10 olguda (%7,2) mevcut, 128 olguda (%92,8) ise yoktu. Kemoterapi alan hastalarda PET-BT çekimi ile son ilaç alımı arasında en az 3 hafta süre vardı. 42 Toplam Kadın Erkek Yaş (ort) DM öyküsü Var Yok Bilgi yok KT/RT öyküsü KT var KT yok Bilgi yok Merkez AÜTF Dış merkez Hücre tipi Adenoca Yassı hücreli ca SUVmax Yassı hücre Adeno Diferansiyasyon (sayı/SUVmax ort) İyi Orta Kötü Bilgi yok Yapılan operasyon Toplam sayı Lobektomi Pnömonektomi Wedge Eksplorasyon İnoperable Sayı/suvmax Oran (%) 143 18 125 62,08 (39-85) (12,6) (%87,4) 24 106 19 (%18,5) (%81,5) 10 128 5 143 75 68 %92,8 %7,2 (%52,4) (%47,6) 52 78 (%36,3) (%54,5) 15,04 (2,6-54) 10,92 (1,71-28) 11 (5,95) 59 (13,13) 50 (14,80) 33 %9,6 %54,8 %35,7 132 78 43 6 5 11 %92,3 %55 %30 %4 %3 %8 Tablo 4.1: Olguların genel özellikleri Hücre tipine göre değerlendirmede en sık yassı hücreli karsinom saptandı ve 78 olguda (% 54,5) mevcuttu. Adenokarsinom ikinci en sık hücre tipi idi ve 52 olguda (%36,3) mevcuttu. Hücre tipine göre SUVmax değerleri karşılaştırıldığında yassı hücreli karsinomda ortalama SUVmax değeri 15 (2,6-54,9), adenokarsinomda ortalama SUVmax değeri 10,9 (1,7-28,1) idi. Yassı hücreli karsinomda SUVmax değeri adenokarsinomdan anlamlı olarak yüksek bulundu (p: 0,02). Adenokarsinomda mediastinal lenf bezi metastaz oranı % 41,7, yassı hücreli karsinomda mediastinal lenf bezi metastaz oranı % 36,4 idi. Mediastinal lenf bezi metastazında hücre tipinin etkisi bizim çalışmamızda anlamlı bulunmadı (p: 0,686). 43 90 78 80 70 60 52 50 40 30 20 10 7 2 3 1 ad en os q ua m öz C İS el i hü cr k bü yü B A C oc a ad en ya ss ı hü cr e 0 Şekil 4.2: Hücre tipine göre olgu dağılımı Olgular hücre tipi diferansiyasyonuna göre incelendiğinde 11 olgunun (%9,6) iyi diferansiye, 59 olgunun (%54,8) orta diferansiye, 50 olgunun (%35,7) kötü diferansiye olduğu saptandı. 33 olguda ise diferansiyasyon hakkında bilgi mevcut değildi. PET-BT‟de diferansiyasyona göre SUVmax değerleri ise; iyi diferansiyede ortalama SUVmax değeri 5,95, orta diferansiyede ortalama SUVmax değeri 13,13, kötü diferansiyede ise ortalama SUVmax değeri 14,8 idi. Primer kitlenin SUVmax değeri ile diferansiyasyon derecesi arasında istatistiksel olarak ilişki yoktu. Tümör lokalizasyonlarının analizinde; sağ üst lob 37, sağ orta lob 5, sağ alt lob 19, sağ hiler 15, sol üst lob 29, lingula 3, sol alt lob 24, sol hiler 11 yerleşimli tümör mevcut idi (Şekil 4.3). Tümör lokalizasyonuna göre lenf bezi metastaz oranları ise; sağ üst lob %27, sağ orta lob %40, sağ alt lob %31,6 sağ hiler %53,3, sol üst lob %41,4, lingula 0, sol alt lob %37,5, sol hiler ise %37,1 idi ve tümör yerleşimi ile lenf bezi metastazı arasında anlamlı ilişki saptanmadı (p: 0,335). 44 Şekil 4.3: Kitlelerin loblara göre dağılımı Olguların 132‟si (%92,7) opere edilmiş; bunların 78‟sine lobektomi (%55), 43‟üne (%30) pnömonektomi, 6‟ine (%4) wedge rezeksiyon uygulandı. 5 olgu ise (%3) intraoperatif inoprable saptandı. Opere edilmeyen 11 olgudan (%8); 8 olguya TBNA, 3 olguya mediastinoskopi yapılarak N2 saptandı ve cerrahi planlanmadan medikal tedaviye yönlendirildi. 10 olgu (%6,9) preoperatif bulgulara göre önce mediastinoskopi ya da TBNA uygulanarak lenf bezi metastazı ekarte edildikten sonra opere edildi. 45 inop; 11; 8% eksplorasyon; 5; 3% wedge; 6; 4% lobektomi pnömonektomi lobektomi; 78; 55% pnömonektomi; 43; 30% wedge eksplorasyon inop Şekil 4.4: Operasyon dağılımı Kitlenin SUVmax değerleri ile lenf bezi metastazı yapma olasılığı incelendiğinde; lenf bezi metastazı olan kitlelerde ortalama SUVmax değeri 14,3±9,0, lenf bezi metastazı olmayan kitlelerde ortalama SUVmax 12,0±6,4 olarak bulundu ve ikisi arasında anlamlı fark saptanmadı (p: 0,080). 60 50 kitle SUVmax 40 30 20 10 0 1 9 17 25 33 41 49 57 65 73 81 89 97 105113121129 Şekil 4.4: Kitle SUVmax değerleri 46 Lenf bezi metastazı değerlendirilmesinde; SUVmax değeri > 2,5 olan 14 olgunun 8‟inde metastaz varken, SUVmax değeri < 2,5 olan 92 hastanın 29‟unda metastaz saptandı. 50 olguda (%35) santral yerleşimli tümör vardı ve bunların 21 tanesinde (%42) N1 bulundu. Santral yerleşimli tümörlerin 21‟inde (%42) PET-BT‟de tutulum saptanmamışken, patolojik incelemede bu 21 olgunun 17 tanesinde (%40,5) metastaz saptandı. Santral olmayan tümör 93 olguda (%65) mevcut idi ve bunlardan 12‟sinde (%15,4) PET-BT‟de tutulum yok iken patolojik incelemede hiler lenf bezinde metastaz saptandı. Santral tümörlerde PET-BT‟de hiler lenf bezi metastazı saptanmasında doğruluk oranı santral olmayan tümörlere göre anlamlı olarak düşük bulundu (p: 0,005). Şekil 4.5: Kitleye komşu lenf bezinde PET-BT‟de tutulum olmamasına rağmen patolojik incelemede metastaz saptanan olgu N1 olan olgularda N2‟de olma olasılığına bakıldığında; N1 olmayanların %11,3‟ünde N2 var iken, N1 olanların %18,9‟unda N2 vardı ve bu iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p: 0,265). 47 N1 ve N2‟de duyarlılık, seçicilik, pozitif prediktif değer (PPD), negatif prediktif değer (NPD), ve doğruluk oranlarına SUVmax değeri hem 2,5; hem de kendi hastalarımızda yeni bir SUVmax eşik değeri ROC analizi ile bulunarak tekrar bakıldı ve birbirleriyle karşılaştırıldı. N1‟de SUVmax eşik değeri 2,5 olarak kabul edildiğinde; duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları sırasıyla %21,6, %86,8, %36,4, %76, 69,9 idi. N1 için bulunan yeni eşik değer 5,725 idi ve bunun için bu değerler sırasıyla %16,2, %99, %85,7, %77,2, %77,6 idi (Tablo 4.2). N1 SUVmax: 2,5 SUVmax: 5,725 p Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk % 21,6 % 86,8 % 36,4 % 76 % 69,9 % 16,2 % 99 % 85,7 % 77,2 % 77,6 0,553 0,001 0,023 0,821 0,139 Tablo 4.2: N1‟de SUVmax 2,5 ve yeni SUVmax eşik değer 5,725 için oranlar ve p değerleri 48 Şekil 4.6: PET-BT‟de lenf bezinde tutulum mevcut; ancak patolojik incelemede metastaz saptanmayan olgu N2‟de SUVmax eşik değeri 2,5 olarak kabul edildiğinde; duyarlılık %57,9, seçicilik %84,7, PPD %36,7, NPD %92,9 ve doğruluk %81,1 idi. N2 için yeni eşik değer 4,08 idi ve bunun için bu değerler sırasıyla %57,8, %88,7, %44, %93,2 ve %84,6 idi (Tablo 4,3). N2 SUVmax: 2,5 SUVmax: 4,08 p Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk % 57,9 % 84,7 % 36,7 % 92,9 % 81,1 % 57,8 % 88,7 % 44 % 93,2 % 84,6 1,000 0,354 0,582 0,929 0,432 Tablo 4.3: N2‟de SUVmax 2,5 ve yeni SUVmax eşik değer 4,08 için oranlar ve p değerleri 49 Şekil 4.6: PET-BT‟de lenf bezlerinde tutulum saptanmayan ve patolojisi negatif olan olgu N1 ve N2 lenf bezleri beraber değerlendirildiğinde SUVmax eşik değeri 2,5 olarak kabul edildiğinde; duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları sırasıyla %45,3, %78,9, %55,8, %71 ve %66,4 idi. Hasta populasyonuna göre yeniden saptanan eşik değer 4,8 idi (Şekil: 4.7) ve buna göre değerler sırasıyla; %39,6, %91,1, %72,4, %71,9 ve %72 idi (Tablo 4.4). 50 1,0 Duyarlılık 0,8 0,6 0,4 0,2 0,0 0,0 0,2 0,4 0,6 0,8 1,0 1 - Seçicilik Şekil 4.7: N1 ve N2 lenf bezi istasyonlarında yeni SUVmax eşik değeri (4,8) ROC eğrisi N1 ve N2 SUVmax: 2,5 SUVmax: 4,8 p Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk % 45,3 % 78,9 % 55,8 % 71 % 66,4 % 39,6 % 91,1 % 72,4 % 71,9 % 72 0,553 0,022 0,154 0,884 0,305 Tablo 4.4: N1 ve N2‟de SUVmax 2,5 ve yeni SUVmax eşik değer 4,8 için oranlar ve p değerleri Lenf bezi istasyonuna göre her lenf bezi için SUVmax 2,5 alınarak duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranlarına ayrı ayrı bakıldı. 4, 6 ve 9 nolu lenf bezlerinde PET-BT‟de tutulum ve/veya örneklenen lenf bezi sayısı yeterli olmadığından duyarlılık ve PPD hesaplanamadı (Tablo 4.5). 51 2 3 4 5 6 7 8 9 10-11 Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk % 50 % 50 %% 20 %% 50 % 33,3 %% 21,6 % 91,4 % 94,2 % 97,9 % 97,8 % 99,3 % 96,2 % 99,3 % 100 % 86,8 % 14,3 % 20 %% 25 %% 54,5 % 50 %% 36,4 % 98,4 % 98,5 % 97,9 % 97,1 % 100 % 95,5 % 98,6 % 99,3 % 76 % 90,2 % 93 % 95,8 % 95 % 99,3 % 85,3 % 97,8 % 99,3 % 69,9 Tablo 4.5: Lenf bezi istasyonlarına göre duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı‟nda PET-BT çekilen 75 olgu (%52,4) ayrıca değerlendirildi ve N1, N2 lenf bezi istasyonları için SUVmax 2,5 ve yeni saptanan eşik değerler için duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları yeniden hesaplandı. N1 ve N2 lenf bezi istasyonlarında SUVmax değeri 2,5 için hesaplanan duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları sırasıyla; %51,7, %69,6, %51,7, %69,6 ve %62,7 idi. Hesaplan yeni eşik değer 4,8 için bu değerler sırası ile; %44,8, %89,1, %72,2, %71,9 ve %72 idi (Tablo 4.6). N1 ve N2 SUVmax: 2,5 SUVmax: 4,8 p Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk % 51,7 % 69,6 % 51,7 % 69,6 % 62,7 % 44,8 % 89,1 % 72,2 % 71,9 % 72 0,599 0,021 0,164 0,798 0,225 Tablo 4.6: AÜTF Nükleer Tıp Anabilim Dalı‟nda N1 ve N2 lenf bezlerinde SUVmax 2,5 ve yeni eşik değer 4,8 N2 lenf bezi istasyonlarında yeni eşik değer 4,08 olarak hesaplandı. SUVmax 2,5 ve 4,08 değerleri için hesaplanan duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları sırasıyla; %44,4 vs %44,4, %75,8 vs %81,8, %20 vs %25, %90,9 vs %91,5 ve %72 vs %77,3 idi (Tablo 4.7). 52 N2 SUVmax: 2,5 SUVmax:4,08 p Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk % 44,4 % 75,8 % 20 % 90,9 % 72 % 44,4 % 81,8 % 25 % 91,5 % 77,3 1,000 0,399 0,720 0,910 0,456 Tablo 4.7: AÜTF Nükleer Tıp Anabilim Dalı‟nda N2 lenf bezlerinde SUVmax 2,5 ve yeni eşik değer 4,08 Toraks BT‟de lenf bezi kısa çapı >1cm patolojik kabul edildiğinde duyarlılık %28,8, seçicilik %81,8, PPD %46,9, NPD %66,4 ve doğruluk oranı %61,9 olarak hesaplandı. Duyarlılık, PPD, NPD ve doğruluk oranları daha yüksek bulundu, ancak aradaki fark istatistiki olarak sadece eşik değer 4,8 olarak alındığında PPD‟de anlamlı idi. Bu değerlerin PET-BT‟de SUVmax 2,5 ve 4,8‟e göre karşılaştırılmış değerleri tablo 4.8 ve 4.9‟de verilmiştir. Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk Toraks BT PET-BT-SUVmax 2,5 p %28,8 %81,8 %46,9 %66,4 %61,9 % 45,3 % 78,9 % 55,8 % 71 % 66,4 0,0802 0,7122 0,4454 0,4732 0,4283 Tablo 4.8: Toraks BT ve PET-BT‟de SUVmax 2,5‟e göre karşılaştırma Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk Toraks BT PET BT SUVmax 4,8 %28,8 %81,8 %46,9 %66,4 %61,9 % 39,6 % 91,1 % 72,4 % 71,9 % 72 p 0,2436 0,0525 0,0431 0,3727 0,0699 Tablo 4.9: Toraks BT ve PET-BT‟de SUVmax 4,8‟e göre karşılaştırma Hem BT‟de kısa çapı > 1 cm olan lenf bezi hem de PET-BT‟de SUVmax eşik değer 2,5 ve 4,8‟e göre doğruluk oranları ayrı ayrı bakıldığında BT ve PET-BT‟de elde edilen bulgular birlikte değerlendirildiğinde sonuçlar daha doğru saptandı (Tablo 4.10). 53 Duyarlılık Seçicilik PPD NPD Doğruluk PET SUVmax >2,5 ve BT >1 cm %20,4 %95,3 %71,4 %67,5 %68 PET SUVmax 4,8 ve BT >1 cm %18,4 %97,6 %81,8 %67,5 %68,7 p 0,8023 0,4178 0,5457 1,000 0,9020 Tablo: 4.10: PET-BT ve BT birlikte değerlendirildiğinde elde edilen oranlar Lenf bezinin SUVmax değeri ile primer kitlenin SUVmax oranı lenf bezi metastazı riski açısından istatistiksel olarak incelendiğinde (lenf bezi SUVmax / primer kitle SUVmax); mediastinal lenf bezi SUVmax ile primer tümör SUVmax oranı >0,29 ise metastatik olma olasılığı daha yüksek olarak saptandı ve bu değerde duyarlılık %91, seçicilik %45, PPD %64,5, NPV %81,8 ve doğruluk oranı %69 olarak bulundu. 54 6. TARTIŞMA Kansere bağlı ölümlerde hem erkeklerde hem kadınlarda ilk sırada akciğer kanseri yer almaktadır. Her iki cinsiyettede sıklığı artmaya devam eden akciğer kanseri önemli bir sağlık sorunudur. Malign hastalıklarda tedavinin planlanması, prognozun öngörülmesi ve çalışmaların karşılaştırılması için TNM sistemine göre yapılmış evreleme temeldir. Akciğer kanserinde de uygulanacak tedavinin seçiminde yine ilk basamak doğru evrelemedir. KHDAK‟inde tedavinin planlanmasında en önemli ayrım cerrahi rezeksiyona uygun hastalar ile inoperabl olan ancak kemoterapi ve/veya radyoterapiden fayda görebilecek olanların saptanmasıdır. Yeni tanı konulmuş olan akciğer kanserli olguların %26‟sında mediastinal lenf bezi tutulumu, %49‟unda ise ekstratorasik metastaz saptanır. Bu hastaların hemen hemen tamamı inoprabledir (10). Çünkü cerrahi yapıldığında elde edilen sağ kalım KT ve/veya RT uygulananlardan farklı değildir. Akciğer kanserinde en başarılı ve uzun sağ kalıma sahip hastalar cerrahi tedavi uygulanabilen erken evre hastalardır. Bu nedenle akciğer kanseri tanısı konulan hastaların erken evre belirlenmesi önemlidir. Maligniteye bağlı ölümlerin en sık nedenlerinden olan KHDAK yapılan tetkikler sonucunda uzak metastaz saptanmamış hastalarda MLB metastazı en önemli prognostik faktördür ve uygulanacak tedaviyi belirlemede önemli bir etkendir (52). Toraks BT ile toraks içerisindeki tümörün lokalizasyonunu, büyüklüğünü, rezektabilitesini ve anatomik yapılarla ilişkisi hakkında bilgi edinilebilir. Toraks BT ile büyümüş mediastinal lenf bezi varlığı anatomik olarak gösterilebilir; ancak metastaz olup olmadığını göstermede sınırlı duyarlılık ve seçicilik oranlarına sahiptir. Toraks BT‟de kısa çapı bir cm‟den büyük olan lenf bezleri metastaz açısından sınır kabul edilir, ancak enfeksiyon nedeniyle büyüyen lenf bezleri metastatik lenf bezlerinden ayırt edilmesi güçtür. BT ile mediastende izlenen küçük çaplı lenf bezinin metastatik olma olasılığı %20‟den fazladır. Mediasten lenf bezi evrelenmesinde BT‟nin duyarlılığı % 57, seçicilik ise % 82 dolayındadır (11). PET- BT; günümüzde kanser hastalarında tanı, evreleme ve takip planlanmasında önemli bir görüntüleme yöntemi olmuştur. Akciğer tümörlerinde klinik uygulama 1992 yılında, mediastene yönelik çalışmalar ise 1994 yılında başlamıştır (70). PET‟in BT görüntüleri ile birleştirilerek PET-BT olarak 55 kullanılması 2001 yılında başlamıştır (71). Mediastinal lenf bezi metastazlarının değerlendirilmesinde PET-BT‟nin doğruluğu BT‟ye göre daha yüksek olup; % 74,991, seçiciliği % 80-95, negatif prediktif değeri (NPD) % 84-100, pozitif prediktif değeri (PPD) % 60-93 arasında değişmektedir (72). KHDAK‟nin non-invaziv tetkikler ile değerlendirilmesi sonucunda metastatik olma olasılığı olan lenf bezleri sito-patoloji ile doğrulanmalıdır. TBNA, EBUS-FNA, EUS-FNA ve TTNA sitohistolojik tanı sağlayan yeni geliştirilmiş minimal invaziv tekniklerdir; bu tekniklerin spesifitesi yüksek ancak NPD‟i düşüktür. Bunlar invaziv cerrahi tekniklerle tamamlanabilir (52). Mediastinal lenf nodu değerlendirmesinde mediastinoskopi altın standart olmayı sürdürmektedir. Mediastinoskopinin, Harken ve arkadaşlarının tarif ettiği gibi duyarlılığı %80, seçiciliği %100 civarındadır. Ancak mediastinoskopinin düşükte olsa mevcut olan kanama, mediastinit, pnömotoraks veya vokal kord paralizisi gibi ‰5 oranında ciddi komplikasyonlarından dolayı daha az invaziv evreleme yöntemleri önerilmektedir ve bu konuda araştırmalar yapılmaktadır (73). Tablo 5.1: Mediastinal lenf bezi evrelemesinde farklı tekniklerin doğruluk oranları Çalışmamızda 143 olgudan PET-BT ile preoperatif değerlendirmede; mediastinal lenf bezlerinde tutulum saptanan 11 olgu (%7,7) operasyon kararı verilmeden önce evreleme amacıyla ve TBNA ve/veya mediastinoskopi yapılarak N2 hastalık kanıtlandı ve neodjuvan/adjuvan tedaviye yönlendirildi. 10 olgu ise (%6,9) preoperatif bulgulara göre önce mediastinoskopi ve/veya TBNA uygulanarak lenf bezi metastazı ekarte edildikten sonra opere edildi. Çalışmamızda mediastinal ve hiler lenf bezleri beraber değerlendirildiğinde SUVmax eşik değeri 2,5 olarak kabul edildiğinde; duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve 56 doğruluk oranları sırasıyla %45,3, %78,9, %55,8, %71 ve %66,4 olarak saptandı. Yapılan çalışmalarda PET-BT‟nin metastatik lenf bezi saptamada seçiciliği yüksek iken duyarlılığı düşük bulunmuş. Kyung ve arkadaşlarının 184 olgu ile yaptığı bir çalışmada T1 tümörlerde PET-BT‟nin N2 hastalığı saptamada duyarlılığı %43 iken seçiciliği %95 olarak saptanmış (74). Gould ve arkadaşlarının 28 çalışmadan oluşan meta analizinde duyarlılık %61, seçicilik %79 olarak saptanmıştır (75). Taşçı ve arkadaşlarının çalışmasında N2 hastalık saptamada PET-BT‟nin duyarlılığı %72, seçiciliği %94,4, NPD %97,7, PPD %49,2 ve doğruluğu %92,7 olarak saptanmıştır (76). Türkiye‟den bir merkezden yayınlanan bu çalışmada da duyarlılık ve PPD düşük bulunmuştur. Bao-jun çalışmasında duyarlılık, seçicilik, NPD, PPD ve doğruluk oranları sırasıyla %65, %96,8, %90, %78,5 ve %92 olarak saptamıştır (77). Andrea ve arkadaşlarının PET-BT‟nin intratorasik lenf bezi evrelemesindeki doğruluk oranları ile yaptıkları çalışmada duyarlılık %54,2, seçicilik %91,9, PPD %82,3, NPD %74,3, doğruluk ise %80,5 olarak saptamıştır (78). Cerfolio Kim Yi Lee Melek AÜTF Göğüs Cerrahisi Duyarlılık(%) 76 47 56 86 74 45,3 Seçicilik(%) 64 100 100 81 73 78,9 PPV(%) 47 100 100 56 55 55,8 NPV(%) 86 87 88 95 87 71 Doğruluk(%) 67 88 90 82 74 66,4 Tablo 5.2: PET-BT doğruluk oranları Bizim çalışmamızda duyarlılık daha düşük, ancak seçicilik değeri diğer çalışmalarla benzer değerler saptandı. İnflamatuar hastalıklar PET-BT‟nin yanlış pozitif sonuçlarının bilinen nedenlerindendir ve bunlarda aktif inflamasyon olan bölgelerde FDG tutulumu görülebilir. Bu aktivite inflamasyon olan bölgelerde makrofaj ve inflamatuar hücrelerde artmış glikoz alımından kaynaklanır. Duyarlılığın düşük olması benign enfeksiyon (tüberküloz, histoplazmozis) ve inflamatuar hastalıklar nedeniyle PET-BT‟de mediastende tutulum olmasına bağlı olabileceği düşünüldü. PET-BT‟de mediastinal lenf bezi değerlendirilmesinde PPD düşük bulunması nedeniyle metastazı kanıtlamak için hücre tanısı gerekmektedir. Cerrahi 57 tedaviye karar vermeden önce invaziv/minimal invaziv evreleme yapılmalıdır (51). Ancak NPD yüksek olarak saptandığından PET-BT‟de mediastinal lenf bezlerinde tutulum saptanmamışsa invaziv evreleme yapmadan tedavi planı yapılabilir. Lee ve arkadaşlarının yaptığı başka bir çalışmada klinik olarak evre 1 olan olgularda okult mediastinal metastazlarda risk faktörleri araştırılmış. Santral yerleşimli tümör, PET-BT‟de yüksek SUVmax değeri, tümör boyutu ve adenokarsinom hücre tipi mediastinal lenf bezi metastazı için risk faktörü olarak saptanmıştır (79). Çalışmamızda lenf bezi metastazı açısından sadece santral yerleşimli tümörlerde N1 riski daha yüksek bulundu (p: 0,005). Hücre tipi ve primer kitlenin SUVmax değerinden bağımsız olduğu saptandı. Hasta populasyonuna göre yeniden saptanan eşik değer 4,8 idi ve buna göre duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları sırasıyla; %39,6, %91,1, %72,4, %71,9 ve %72 ve seçicilikteki artma anlamlı idi (p:0,021). Yeni saptanan eşik değer ile yapılan değerlendirmede duyarlılık ve PPD daha düşük saptandığından; düşük düzeyde tutulum olup ta, metastatik olan lenf bezinin değerlendirmesinde yanlış negatif sonuçlara neden olabilir. Benjamin ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada yeni bir eşik değer saptanmış ve SUVmax değeri 5,3‟den küçük olan, santral tümör ve N1 hastalık olmayan olgularda invaziv evreleme yapmadan direkt torakotomi yapılabileceğini belirtmişler ve PET-BT‟nin non-invaziv evreleme tekniklerinde önemli ve efektif bir yaklaşım olmasına rağmen yanlış pozitif (enfeksiyon, inflamatuar hastalıklar) ve yanlış negatif (mikrometastazlar) nedeniyle bu yöntemin maksimum efektivitesinin azaldığını bildirmişlerdir (80). Granülomatöz hastalıkların yoğun olduğu bölgelerde benign lezyonlarda da yüksek FDG tutulumu izlenebilir. Tayvan‟da Kwan‟ın yaptığı bir çalışmada %28 normal olguda mediastende FDG tutulumu izlenmiştir (81). Kang ve arkadaşlarının malign lezyonlar ile benign lezyonların SUVmax değerleri arasında anlamlı fark saptamışlardır (45). Mediastende tutulum olan lenf bezlerinde SUVmax eşik değeri 3,4 olarak bulunmuştur. Bu çalışmada FDG tutulumunun BT‟de izlenen lenf bezi boyutundan daha anlamlı olduğu belirtilmiş. Bizim çalışmamızda da BT‟de lenf bezi kısa aksı >1cm lenf bezi ile PET-BT‟de mediastinal FDG tutulumu karşılaştırıldığında PET-BT ile daha doğru sonuçlar elde edildi. Lenf bezi boyutu ile SUVmax değeri uyumlu ise tanı koyma performansı daha iyidir. 58 PET-BT‟de saptanan SUVmax değerlerinde farklı merkezlerdeki ölçümler arasında %10-15 fark olduğundan lenf bezi metastazı değerlendirmesinde; aynı anda aynı teknik ile ölçülen lenf bezi ile primer tümör SUVmax oranı kullanılabilir. Çalışmamızda lenf bezinin SUVmax değeri ile primer kitlenin SUVmax oranı lenf bezi metastazı riski açısından istatistiksel olarak incelendiğinde; mediastinal lenf bezi SUVmax ile primer tümör oranı >0,29 ise metastatik olma olasılığı daha yüksek olarak saptandı ve %91 oranında lenf bezinin malign olabileceği bulundu. Cerfolio ve arkadaşlarının çalışmasında; PET-BT‟de ile mediastinal lenf bezi ile primer tümör SUVmax değerleri oranına göre metastaz olasılığı araştırılmış ve patolojik olarak ispatlanmış olgularda primer tümör ile mediastinal lenf bezi SUVmax oranı >0,56 ise %94 oranında lenf bezinin malign olabileceğini saptamışlardır (82). Toraks BT ile PET-BT karşılaştırıldığında; bizim çalışmamızda PET-BT‟de mediastinal lenf bezi değerlendirilmesinde daha doğru sonuçlar elde edilmiştir. SUVmax eşik değeri 4,8 olarak alındığında PET-BT sonuçları BT‟den daha üstün saptanmıştır. De Langen‟in çalışmasında FDG tutulumu olmayan lenf bezlerinde N2 hastalık olma olasılığı 16 mm‟den büyük lenf bezleri için %21, 10-15 mm için %5 olarak gösterilmiştir (83). Andre‟nın yaptığı bir çalışmada BT‟de > 10mm kısa çaplı lenf bezlerinde PET-BT‟nin duyarlılığını %85,3 olarak bulmuştur (84). BT‟de metastatik lenf bezi kriteri boyuttur ve mikrometastaz olan küçük lenf bezleri atlanabilir. Ayrıca enfeksiyon ya da inflamasyon nedeniyle büyümüş lenf bezleri yanlış pozitif sonuçlara neden olabilir. Bu nedenle preoperatif değerlendirmede PETBT ile toraks BT bulguları birlikte değerlendirilmelidir. Çalışmamızda PET-BT‟de tutulum olan ve BT‟de >1cm kısa çaplı lenf bezlerinde istatistiksel değerlendirmede malignite çıkma olasılığında seçicilik %95,3 olarak saptanmıştır. Hücre tipine göre SUVmax değerleri karşılaştırıldığında yassı hücreli karsinomda ortalama SUVmax değeri 15 (2,6-54,9), adenokarsinomda ortalama SUVmax değeri 10,9 (1,7-28,1) idi ve yassı hücreli karsinomda SUVmax değeri adenokarsinomdan anlamlı olarak yüksek bulundu (p: 0,02). Yapılan birçok çalışmada yassı hücreli karsinomda SUVmax değeri adenokarsinom ve bronkoalveoler karsinoma göre yüksek olarak bulunmuştur. Kim ve arkadaşlarının yassı hücreli karsinom hücre tipinde SUVmax değerini 10,8±4,4, adenokarsinomlarda 8,8±3,2 bulmuşlardır (85). Bu sonuçlara göre yassı hücreli 59 karsinomda duyarlılık ve seçiciliğin adenokarsinoma göre yüksek olacağı söylenebilir. Ancak bizim çalışmamızda adenokarsinomda mediastinal lenf bezi metastaz oranı % 41,7, yassı hücreli karsinomda mediastinal lenf bezi metastaz oranı % 36,4 idi ve mediastinal lenf bezi metastazında hücre tipinin etkisi anlamlı bulunmadı (p: 0,686). Bronkoalveoler karsinom (BAC) gibi glikoz metabolizmasının yavaş olan ve dens olmayan tümörlerde SUVmax değeri düşük olmaktadır ve yalancı negatif sonuçlar elde edilebilir. Carbon 11-asetat (AC) genellikle miyokardial oksidatif metabolizmayı incelemek için PET‟de kullanılır. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda AC-PET ile yavaş büyüyen tümörlerde FDG-PET‟den daha doğru sonuçlar bildirilmiştir. Higashi ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada BAC‟ta AC-PET ile daha doğru sonuçlar elde edilmiştir. Hiroaki ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada toraks BT‟de buzlu cam dansitesi izlenen lezyonlarda hem FDG-PET hem de AC-PET incelemesi yapılmış ve FDG-PET ile %38, AC-PET ile %51 doğruluk oranı ile adenokarsinoma saptanmıştır (86). Çalışmamızda olgulara FDG-PET incelemesi yapıldı ve bronkoalveoler karsinom tanısı konan 7 hastada ortalama SUVmax değeri 4,8 idi; 1 hastada kitlede tutulum yoktu. PET-BT‟de mediastinal lenf bezlerinde tutulum izlenmedi ve histopatolojik incelemede de hiçbirinde lenf bezi metastazı görülmedi. Çalışmamızda, PET-BT‟nin duyarlılığı açısından mediastinal lenf bezi istasyonlarında PPD, NPD, seçicilik ve duyarlılık arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı. Sadece santral yerleşimli tümörlerde N1 saptamada doğruluk daha düşük olarak bulundu. Santral tümörlerde PET-BT‟de hiler lenf bezi metastazı saptanmasında doğruluk oranı santral olmayan tümörlere göre anlamlı olarak düşük bulundu (p: 0,005). PET-BT‟de primer tümör ile bitişik lenf bezlerinde metastaz ayrımı güçtür. Çünkü N1 lenf bezleri santral yerleşimli tümörlerde primer tümöre yakın yerleşimlidir ve primer tümörün FDG tutulumu nedeniyle görülemeyebilir. Al Saraf ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada hiler yerleşimli tümörlerde lenf bezi invazyonunun ayrımının çok zor olduğu saptanmıştır (87). Verhagen‟in çalışmasında santral yerleşimli tümörde PET-BT‟nin NPD‟ini %17, santral olmayan tümörlerde ise %96 olarak bildirmiştir (88). 60 6. SONUÇ KHDAK‟inde en önemli ayrım cerrahi rezeksiyona uygun hastalar ile inoperabl olan ancak kemoterapi ve/veya radyoterapiden fayda görebilecek olanların saptanmasıdır. Yeni tanı konulmuş olan akciğer kanserli olguların %26‟sında mediastinal lenf bezi tutulumu, %49‟unda ise ekstratorasik metastaz saptanır. Akciğer kanserinde en başarılı ve uzun sağ kalıma sahip hastalar cerrahi tedavi uygulanabilen erken evre hastalardır, bu nedenle erken evrede cerrahiye uygun hastaları saptanması önemlidir. Son zamanlarda akciğer kanseri evrelemesinde PET-BT sıklıkla kullanılmaktadır. Diğer görüntüleme yöntemlerine göre daha iyi doğruluk oranlarına sahiptir. PPD oranı düşük olması nedeniyle PET-BT‟de saptanan şüpheli lenf bezlerinden metastazı kanıtlamak için tedavi planı yapılmadan önce invaziv evreleme yapılmalıdır. NPD oranı yüksek olduğundan tutulum saptanmamışsa cerrahi planlanabilir. Ancak sadece PET-BT bulgularına göre değil; tümörün yerleşimi, hücre tipi ve tecrübeli bir radyoloğun yorumladığı BT ile elde edilen bulgular birlikte değerlendirilerek karar verilmelidir. Özellikle santral yerleşimli tümörlerde hiler lenf bezi metastazı oranı yüksek olduğundan bu tümörlerde daha ayrıntılı inceleme yapılmalıdır. Elde ettiğimiz sonuçlar gelişmiş ülkelerdeki sonuçlarla karşılaştırıldığında doğruluk oranları daha düşüktür. Bu durum ülkemizde tüberküloz, mantar enfeksiyonları ve diğer enfeksiyonların daha sık görülmesine bağlı olabilir. PET-BT sonuçları ülkelere göre değerlendirilmeli, yapılacak çok merkezli çalışmalar ile özellikle MLB için ülkemiz gerçeklerine uygun yeni SUVmax eşik değeri saptanmalıdır. Bu arada elde edilen eşik değer daha yüksek olduğundan duyarlılık oranı düşmekte ve buna bağlı olarak SUVmax değeri yeni eşik değerden düşük ancak metastaztik olan lenf bezleri atlanabilmektedir. PET-BT noninvaziv evreleme yöntemlerinden birisi olarak diğer yöntemlere göre mediastinal lenf bezi evrelemesinde daha yüksek doğruluk oranlarına sahiptir, ancak yeterince kesin sonuçlar elde edilememiştir. Kesin tanı patolojik inceleme ile konulabileceğinden akciğer kanseri mediastinal lenf bezi evrelendirmesinde PET-BT uygun bir teknik olmasına rağmen hiçbir zaman biyopsiden daha güvenilir değildir. 61 7. ÖZET Kansere bağlı ölüm nedenleri sıralamasında ilk sırada akciğer kanseri yer almaktadır. Malign hastalıklarda tedavinin planlanması, prognozun öngörülmesi ve çalışmaların karşılaştırılması için TNM sistemine göre yapılmış evreleme temeldir. Akciğer kanserinde de uygulanacak tedavinin seçiminde yine ilk basamak doğru evrelemedir. Mediasten lenf bezi evrelenmesinde BT‟nin duyarlılığı % 57, seçicilik ise % 82 dolayındadır. PET- BT; günümüzde kanser hastalarında tanı, evreleme ve takip planlanmasında önemli bir görüntüleme yöntemi olmuştur. PET-BT‟nin doğruluğu daha yüksek olup mediastinal lenf bezi metastazlarının değerlendirilmesinde PET-BT‟nin duyarlılığı % 74,9-91, seçiciliği % 80-95, negatif prediktif değeri (NPD) % 84-100, pozitif prediktif değeri (PPD) % 60-93 arasında değişmektedir. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı‟nda 2006 Kasım – 2010 Şubat tarihleri arasında KHDAK tanısı ile PET-BT çekilmiş 207 olgu prospektif olarak değerlendirildi. Bu olgulardan; transbronşial iğne aspirasyonu (TBNA), mediastinoskopi, ve torakotomi ile lenf bezi örneklemesi yapılan 143 olgu çalışmaya alındı. SUVmax değerinin 2,5 üzerinde olması anlamlı kabul edilerek duyarlılık, seçicilik, PPD ve NPD hesaplandı. Klinik serimizdeki MLB‟de SUVmax eşik değeri saptanarak buna göre duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD değerleri tekrar hesaplandı. Çalışmaya alınan 143 olgunun 125‟i (%87,4) erkek 18‟i (%12,6) kadın idi. Yaşları 39-85 arasında değişen olguların yaş ortalamaları 62,08 idi.Hücre tipine göre değerlendirmede en sık yassı hücreli karsinom olarak saptandı ve 78 olguda (% 54,5) mevcuttu. Adenokarsinom ikinci en sık hücre tipi idi ve 52 olguda (%36,3) mevcuttu. Hücre tipine göre SUVmax değerleri karşılaştırıldığında yassı hücreli karsinomda ortalama SUVmax değeri 15 (2,6-54,9), adenokarsinomda ortalama SUVmax değeri 10,9 (1,7-28,1) idi. Yassı hücreli karsinomda SUVmax değeri adenokarsinomdan anlamlı olarak yüksek bulundu (p: 0,02). N1 ve N2‟de duyarlılık, seçicilik pozitif prediktif değer (PPD), negatif prediktif değer (NPD), ve doğruluk oranlarına SUVmax değeri hem 2,5; hem de kendi hastalarımızda yeni bir SUVmax eşik değeri bulunarak ona göre oranlara tekrar bakıldı ve birbirleriyle karşılaştırıldı. Mediastinal 62 lenf bezlerinde SUVmax eşik değeri 2,5 olarak kabul edildiğinde; duyarlılık, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranları sırasıyla %45,3, %78,9, %55,8, %71 ve %66,4 idi. Hasta populasyonuna göre yeniden saptanan eşik değer 4,8 idi ve buna göre değerler sırasıyla; %39,6, %91,1, %72,4, %71,9 ve %72 idi. Toraks bilgisayarlı tomografide lenf bezi kısa çapı >1cm patolojik kabul edildiğinde duyarlılık %28,8, seçicilik %81,8, PPD %46,9, NPD %66,4 ve doğruluk oranı %61,9 olarak hesaplandı. Çalışmamızda PET-BT‟nin MLB değerlendirmesinde sensitivitesi literatürdeki çalışmalara göre daha düşük iken spesifite, NPD, PPD ve doğruluk oranları benzerdi. Klinik serimizde saptanan MLB eşik değerine göre yeniden yapılan değerlendirmede ise, seçicilik, PPD, NPD ve doğruluk oranlarında artış izlenmiştir. Seçicilik oranındaki artış istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı. Bu durum ülkemizde tüberküloz, mantar enfeksiyonları ve diğer enfeksiyonların daha sık görülmesine bağlı olabilir. PET-BT sonuçları ülkelere göre değerlendirilmeli, yapılacak çok merkezli çalışmalar ile özellikle MLB için ülkemiz gerçeklerine uygun yeni SUVmax eşik değeri saptanmalıdır. PET-BT noninvaziv evreleme yöntemlerinden birisi olarak diğer yöntemlere göre daha yüksek doğruluk oranlarına sahiptir, ancak kesin tanı patolojik inceleme ile konulabileceğinden akciğer kanseri evrelendirmesinde PET-BT uygun bir teknik olmasına rağmen hiçbir zaman biyopsiden daha güvenilir değildir. 63 8. SUMMARY Mediastinal lymph node staging is the most important step in assessing prognosis and treatment in lung cancers. In determining mediastinal lymph nodes (MLN) computarized tomography, TBNA, mediastinoscopy, mediastinotomy and in recent years PET-CT is used. In assessing mediastinal lymph nodes PET_CT has a sensitivity of 74,9-91 %, specifity 80-95%, negative predictive value 84-100%, positive predictive value 60-93% 207 patients with lung cancer between 2006 November - 2010 February performed PET_CT were prospectively analyzed. 143 patients that were staged invasively after PET-CT were taken into study. After accepting ≥2,5 SUVmax value as a cutoff value and determining a new SUVmax value in our series, sensitivity, specifity, PPV and NPVs are calculated. 125 (87,4%) of the patients were male and 18 (12,6%) were female. The distribution of the patients according to histopathology; squamous cell carcinoma 78 (54,5%), adenocarcinoma 52 (36,3%). When SUVmax cutoff value accepted as 2,5; sensitivity 45,3%, specifity 78,9%, NPV 71%, PPV 55,8% were found. SUVmax cutoff value was found 4,8 in metastatic lymph nodes. Related to the new cutoff value, we found the sensitivity 39,6%, specifity 91,1%, NPV 71,9% and PPV 72,4%. Only specifity was found statistically significant (p:0.022) between SUVmax 2,5 and 4,8. While sensitivity was lower in our series according to the literature, specifity, NPV and PPV was similar. When taking the new cutoff value, we found increased specifity, NPV and PPV. This situation can be related with frequently seen tuberculosis, fungal and other infections with granulomatous diseases. With the help of multicentrik studies, for mediastinal lymph node metastasis a new more suitable SUVmax cutoff value should be calculated in our country. 64 9. KAYNAKÇA 1. Alberg AJ, Ford JG, Samet JM. Epidemiology of lung cancer; ACCP Evidence-based clinical practice guidelines. Chest 2007;132:29-55. 2. Aydıner A: Akciğer Kanseri Epidemiyolojisi ve Risk faktörleri. Topuz E. Akciğer Kanseri 1995;1-5 3. Akay H. Akciğer kanserleri. In: H. Akay ed. Göğüs Cerrahisi. Antıp Ankara 2003; 165-213. 4. Cangır AK. Akciğer Kanseri Epidemiyoloji ve Etyoloji. Göğüs Cerrahisi. Ökten İ, Güngör A. ed. Türk Göğüs Cerrahisi Derneği, Sim, Ankara 2003; 1066-1075 5. Öztürk S. Sak SD. Akciğer Karsinomlarının Patolojisi. Göğüs Cerrahisi. Ökten İ, Güngör A. ed. Türk Göğüs Cerrahisi Derneği, Sim, Ankara 2003; 1077-1097 6. Travis WD, Brambilla E, Müler-Hermelink HK, Harris CC. Pathology and genetics of tumours of the lung, pleura, tyhmus and heart. Lyon: International Agency for Research on Cancer Pres. 2004; 12-77 7. Brambilla, E., Travis, W. D., Colby, T. V., Corrin, B. & Shimosato, Y. The new World Health Organization classification of lung tumours. Eur Respir J 2000;18:1059-1068 8. Travis WD, Gal AA, Colby TV, Klimstra DS, Falk R, Koss MN. Reproducibility of neuroendocrine lung tumor classification. Hum Pathol 1998;29: 272-279 9. Moo. WJ. Common lung cancers. In: Hasleton PS, ed Spencer‟s pathology of the lung. New york: McGraw Hill. 1996;1009-1064 10. Silvestri GA, Tanoue LT, Margolis ML, Barker J, Detterbeck F. The noninvasive staging of non-small cell lung cancer: the guidelines. Chest; 2003;123:147-156. 11. Özgüven MA, Öztürk E. Genel prensipler ve uygulama alanları, akciğer kanseri PET El Kitabı.2008;1-77 65 12. Verboom P, Van Tinteren H, Hoekstra OS, et al. Cost-effectiveness of FDG PET in staging non-small cell lung cancer: the PLUS study. Eur J Nucl Med Mol Imaging; 2003;30(11):1444-1449 13. Toloza EM, Harpole L, Detterbeck F, McCrory DC. İnvasive staging of nonsmall cell lung cancer A review of the current evidence. Chest 2003;123:157166 14. Grondin SC, Liptay MJ. Current concepts in staging of non-small cell lung cancer. Surg Oncol. 2002;11:181-190 15. Sihoe AD, Yim AP. Lung cancer staging. J Surg Res. 2004;117:92-106 16. Mountain CF. International staging system for lung cancer. In: Pass HI, Mitchell JB, Johnson DH, Turrisi AT, Minna JD, eds. Lung Cancer 2nd ed. Philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins: 2000;591-601 17. Goldstraw P. E05; IASLC staging project: The IASLC lung cancer staging project; the history. Presented at the 12th World Conference on Lung Cancer; September 2-6, 2007; Seoul, Korea. J Thorac Oncol 2007;2:226-227. 18. Sobin LH, Wittekind C, editors. Lung. In: UICC International Union Against Cancer. TNM classification of malignant tumours. 6th ed. New York: WileyLiss; 2002;99-103. 19. Rami-Porta R. Crowley JJ. Goldstraw P. The Revised TNM Staging System for Lung Cancer. Annals of Thoracic and Cardiovasculer Surgery 2009;15:49 20. Goldstraw P, Crowley JJ. The International Association for the Study of Lung Cancer International Staging Project on Lung Cancer. J Thorac Oncol 2006;1:281-286. 21. Rami-Porta R, Ball D, Crowley J, Giroux DJ, Jett J, Travis WD, et al. The IASLC Lung Cancer Staging Project: proposals for the revision of the T descriptors in the forthcoming (seventh) edition of the TNM classification for lung cancer. J Thorac Oncol 2007;2:593-602 22. Rusch VW, Crowley J, Giroux DJ, Goldstraw P, Im JG, Tsuboi M, et al. The IASLC Lung Cancer Staging Project: Proposals for the revision of the N descriptors in the forthcoming (seventh) edition of TNM classification for lung cancer. J Thorac Oncol 2007;2:603-612. 66 23. Postmus PE, Brambilla E, Chansky K, Crowley J, Goldstraw P, Patz EF Jr, et al. The IASLC Lung Cancer Staging Project: proposals for revision of the M descriptors in the forthcoming (seventh) edition of the TNM classification of lung cancer. J Thorac Oncol 2007;2:686-693. 24. Goldstraw P, Crowley J, Chansky K, Giroux DJ, Groome PA, Rami-Porta R, et al. The IASLC Lung Cancer Staging Project: proposals for the revision of the TNM stage groupings in the forthcoming (seventh) edition of the TNM Classification of malignant tumours. J Thorac Oncol 2007;2:706-714. 25. Shepherd FA, Crowley J, Van Houtte P, Postmus PE, Carney D, et al. The IASLC lung cancer staging Project: proposals regarding the clinical staging of small cell lung cancer in the forthcoming (seventh) edition of the tumor, node, metastasis classification for lung cancer. J. Thorac Oncol 2007;1067-77 26. Ginsberg S.G. Erasmus J.J. Patz R.E. Herman J.S: Imaging of the Lung: Pearson F.G. Ginsberg R.J. Cooper J.D (eds) In Thoracic Surgery: Churchill Livingstone 2002;443-98. 27. Sönmezoğlu K. Tüberküloz ve Toraks Dergisi. Akciğer kanserlerinde FDGPET uygulamaları. 2005;53 (1): 94-112; 28. Humm JL, Rosenfeld A, Del Guerra A. From PET Detectors to PET Scanners. Eur J Nucl Med Mol Imaging. 2003;30: 1574-1597. 29. Fahey FH. Data Acquisition in PET Imaging. Nucl Med Technol; 30: 39-49, 2002. 30. Ell PJ, Schulthess GK. PET/CT A New Road Map. Eur J Nucl Med Mol Imaging. 2002;29:719-720. 31. Knesaurek K, Machac J, Krynyckyi BR, Almeida OD. Comparison of 2-D and 3-D 82Rb Myocardial Perfusion PET Imaging. J Nucl Med. 2003;44:1350-1356. 32. Ilknur AK, et al. Positron emission tomography with 2-(18F) fluoro-2-deoxyD-glucose in oncology: Part II: The clinical value in detecting and staging primary tumours. J Cancer Res Clin Oncol. 2000;126: 560-574 33. Delbeke D. Oncological applications of FDG PET imaging: Brain tumors, colorectal cancer, lymphoma, and melanoma. J Nucl Med. 1999;40: 591-603 34. Arslan N. Onkolojik PET çalışmaları. PET El Kitabı 2008;12-18 67 35. Higashi T, et al. Relationship between retention index in dual-phase 18FFDG PET, and hexokinase-II and glucose transporter-1 expression in pancreatic cancer. J Nucl Med. 2002:43;173-180, 36. Lowe VJ, Naunheim KS. Current role of positron emission tomography in thoracic oncology. Thorax. 53:1998;703-712 37. Geus-Oei LF, Van Der Heijden HFM, Visser E, Hemmersen R.Chemotherapy response evoluation with F18-FDG in patients with nonsmall cell lung cancer: The Journal of Nuclear Medicine.2004;48:1592-1598 38. Kapoor V, McCook BM, Torok FS. An Introduction to PET-CT Imaging. Radiographics 2004;523-543 39. Wahl LR. Positron Emission Tomography Imaging of Thoracic Neoplasms. Shields WT, Locicero J III, Ponn RB, Rusch VW(eds). General Thoracic Surgery. Philadelphia, London; William & Wilkins. 2004;199-216 40. Chang MY, Sugarbaker DJ: Surgery for early stage non-small cell lung cancer. Semin surg Oncol 2003;21:74-81 41. Gould MK, et al:Accuracy of positron emission tomography for diagnosis of pulmonary nodüler and mass lesions: a meta-analysis. Jama 2001;285:914922 42. Croft DR, et al.FDG-PET imaging and the diagnosis of non-small cell lung cancer in a region of high histoplasmosis prevalance. Lung Cancer 2002; 36:297-305. 43. Cohade C, Whal RL: Applications of positron emission tomography/computed tomography image fusion in clinical positron emission tomography: clinical use, interpretation methods, diagnostic improvements. Semin nucl Med. 2003;33:228-255. 44. Hickeson M, et al: Use of a corrected standardized uptake value based on the lesion size on CT permits accurate characterization of lung nodules on FDGPET. Eur J Nucl Med Mol İmaging 2002;29:1639-1649. 45. Kang WJ. Kang WJ. Chung JK. So Y. Jeong JM. Lee DS. Lee MC et al: Differantiation of mediastinal FDG uptake observed in a patients with nonthoracic tumours. Eur J Nucl Med Mol İmaging 2004;21:202-207. 68 46. Antoch G, et al: Non-small cell lung cancer:dual-modality PET/CT in preoperative staging. Radiology 2003;229:526-532. 47. Matthies A, et al: Dual time point 18F-FDG PET for the evaluation of pulmonary nodules. J Nucl Med 2002;43:871-879. 48. Tsushima Y, Aoki J, Endo K: Whether under what conditions FDG-PET might be cost-effective in evaluating solitary pulmonary nodules depicted on lung cancer screening in Japan. Nippon Igaku Hoshasen Gakkai Zasshi 2003;63:390-395. 49. Marom EM, et al: T1 lung cancer:sensivity of diagnosis with fluorodeoxyglucose PET. Radiology 2002;223:453-462. 50. Stroobants SG, et al: Additional value of whole-body fluorodeoxyglucose positron emission tomography in the detection of distant metastases of nonsmall-cell lung cancer. Clin Lung Cancer 2003; 4:242-249. 51. Skalski J, Wahl RL, Meyer CR: Comparison of mutual information-based warping accuary for fusing body CT and PET by 2 methods: CT mapped onto PET emission scan versus CT mapped onto PET transmission scan. J Nucl Med 2002; 43:1184-1196. 52. Leyn DP et al. ESTS guidelines for preoperative lymph node staging for nonsmall cell lung cancer. European Journal of Cardio-thoracic Surgery. 2007; 32: 1-8. 53. Dwamena BA, et al: Metastases from non-small cell lung cancer. Mediastinal staging in the 1990s: meta-analytic comparison of PET and CT. Radiology. 1999;213:530-538. 54. Gould MK, et al: Test performance of positron emission tomography and computed tomography for mediastinal staging in patients with non-small cell lung cancer: a meta-analysis. Ann Intern Med 2003; 139:879-890. 55. Lardinois D, et al: Staging of non-small cell lung cancer with integrated positron-emission tomography and computed tomography. N Engl J Med 2003;348:2500-2512. 56. Antoch G, et al: Non-small cell lung cancer:dual-modality PET/CT in preoperative staging. Radiology 2003;229:526-531. 69 57. Silvestri GA, et al, for the American College Of Chest Physicians: The noninvasive staging of non-small cell lung cancer.the guidlines. Chest 2003;123(1 Suppl):1475-1485. 58. Lowe VJ: Positron emission tomography scanning in lung cancer. Respir Care Clin N Am 2003;9:119-127. 59. Mac Manus MP, Hicks RJ: PET scaning in lung cancer: current status and future directions. Semin surg Oncol.2003; 21:149-160. 60. Gupta NC, et al: Clinical utility of PET-FDG imaging in diferentiation of benign from malignant adrenal masses in lung cancer. Clin Lung Cancer 2001;3:59-67. 61. Gayed I, et al. Comparison of bone and 2-deoxy-2(18F) floro-D-glucose positron emission tomography in the evaloation on of bony metastases in lung cancer. Mol imaging Biol 2003;5:26-34. 62. Min JW, Um SW, Yim JJ, Han SK. The role of whole body FDG PET/CT, Tc 99m MDP bone scintigraphy and serum alkaline phosphatase in detecting böne metastasis in patients with newly diagnosed lung cancer. J. Korean Med. Sci 2009;24:275-280-289. 63. Gupta NC, et al: Clinical role of F-18 fluorodeoxyglucose positron emision tomography imaging in the patients with lung cancer and suspected malignant pleural effüsion. Chest 2002; 122:1918-1925. 64. Marom EM, et al: Staging non-small cell lung cancer with whole-body PET. Radiology 1999;212:803-810. 65. Ludwig V, et al: Cerebral lesions incidentally detected on 2-deoxy-2(18F) floro-D-glucose positron emission tomography images of patients evaluted for baody malignancies. Mol imaging Biol 2002;4:359-367. 66. Van Tinteren H, et al: Effectiveness of positron emission tomography in the preoperative assesment of patients with suspected non-small-cell lung cancer. the PLUS multicentre rabdomised trial. Lancet 2002;359:1388-1396. 67. Zhao DS, et al: 18F-fluorodeoxyglucose positron emission tomography in small- cell lung cancer. Semin Nucl Med 2002;32:272-280. 68. Pandit N et al: Prognostic value of (18F) FDG-PET imaging in small cell lung cancer. Eur J Nucl Med Mol İmaging 2003;30:78-91. 70 69. Delahaye N, et al. Comparative impact of standard approach, FDG-PET and FDG dual-head coindence gamma camera imaging in preoperative staging of patients with non-small cell lung cancer. Nucl Med Commun 2003;24:12151223. 70. Scott WJ, Gobar LS, Terry JD, Dewan NA, Sunderland JJ. Mediastinal lymph node staging of non-small-cell lung cancer: a prospective comparison of computed tomography and positron emission tomography. J Thorac Cardiovasc Surg 1996;111:642-8. 71. Fischer B et al. Preoperative Staging of Lung Cancer with Combined PET– CT. N Engl J Med 2009;361:32-9. 72. Reed CE, Harpole DH, Posther KE, Woolson SL, Downey RJ, Meyers BF, et al. Results of the American college of surgeons oncology group Z0050 trial: the utility of positron emission tomography in staging potentially operable non-small cell lung cancer. J Thorac Cardiovasc Surg 2003;126(6):1943-51. 73. Freixinet Gilart J., Carcia PG, de Castro FR., Suarez PR, Rodriguez NS, de Ugarte AV.Extended cervical mediastinoscopy in the staging of bronchogenic carcinoma.Ann Thorac S urg 2000;70(5):1641-1643. 74. Kyung MS et al. FDG PET/CT and Mediastinal Nodal Metastasis Detection in Stage T1 Non-Small Cell Lung Cancer: Prognostic Implications. Korean J Radiol 2008;9:481-489. 75. Gould MK, Kuschner WG, Rydzak CE, et al. Test performance of positron emission tomography and computed tomography for mediastinal staging in patients with non-small-cell lung cancer: a meta-analysis. Ann Intern Med. 2003;139:879–892. 76. Taşçı E. Tezel Ç. Orki A. Akın O. Flay O. Kutlu CA. The role of integrated positron emission tomography and computed tomography in the assessment of nodal spread in cases with non-small cell lung cancer. Interact CardioVasc Thorac Surg 2010;10:200-203. 77. Bao-jun L et al. Accuracy of 18F-FDG PET/CT for lymph node staging in non-small-cell lung cancers. Chinese Medical Journal 2009;122(15):17491754. 71 78. Andrea B. Pelossi E. Skanjeti A. Arena V. Errico E. Borasio P. Andrea B. Pelossi E. Skanjeti A. Arena V. Errico E. Borasio P. Preoperative intrathoracic lymph node staging in patients with non-small-cell lung cancer: accuracy of integrated positron emission tomography and computed tomography. European Journal of Cardio-thoracic Surgery 2009;36: 440-445. 79. Lee PC. Port JL.. Korst RJ. Liss Y. Risk Factors for Occult Mediastinal Metastases in Clinical Stage I Non-Small Cell Lung Cancer. Ann Thorac Surg 2007;84:177– 81. 80. BenjaminEL. Redwine J. Foster C. Abella E. Lown T. Et al. Mediastinoscopy might not be necessary in patients with non–small cell lung cancer with mediastinal lymph nodes having a maximum standardized uptake value of less than 5.3. J Thorac Cardiovasc Surg 2008;135:615-9. 81. Kwan A, Seltzer M, Czernin J, Chou MJ, Kao C-H. Characterization of hilar lymph node by 18F-fluoro-2-deoxyglucose positron emission tomography in healthy subjects. Anticancer Res 2001; 21:701–706. 82. Cerfolio RJ. Bryant SA. Ratio of the Maximum Standardized Uptake Value on FDG-PET of the Mediastinal (N2) Lymph Nodes to the Primary Tumor May Be a Universal Predictor of Nodal Malignancy in Patients With Nonsmall-Cell Lung Cancer. Ann Thorac Surg 2007;83:1826-30. 83. De Langen JA. Raijmakers P. Riphagen I. Paul MA. Hoekstra OS. The size of mediastinal lymph nodes and its relation with metastatic involvement: a meta-analysis. European Journal of Cardio-thoracic Surgery 2006; 29:26-29. 84. Andrea B. Pelosi E. Skanjeti A. Arena V. Errico L. Et al. Preoperative intrathoracic lymph node staging in patients with non-small-cell lung cancer: accuracy of integrated positron emission tomography and computed tomography. European Journal of Cardio-thoracic Surgery 2009;36:440-445. 85. Kim BT, Kim Y, Lee KS, Yoon SB, Cheon EM, Kwon OJ, et al. Localized form of bronchioloalveolar carcinoma: FDG PET findings. AJR Am J Roentgenol 1998;170:935-9 86. Nomori H. Kosaka N. Watanabe K. Ohtsuka T. et al. 11C-Acetate Positron Emission Tomography Imaging for Lung Adenocarcinoma 1 to 3 cm in Computed Tomography. Ann Thorac Surg 2005;80:2020–5. 72 87. Al-Sarraf N. Aziz R. Gately K. Lucey J. et al. Pattern and predictors of occult mediastinal lymph node involvement in non-small cell lung cancer patients with negative mediastinal uptake on positron emission tomography. European Journal of Cardio-thoracic Surgery 2008;33:104-109. 88. ,Verhagen AFT. Boostma GP. Tjan Heijnen VCG. Cox AL: et al. FDG-PET in staging lung cancer. How does it change the algorithm. Lung Cancer 2004;44:175-181. 73