INOCTE 2017 II. International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Abstracts Book KONYA-September-2017 INOCTE 2017 II. International New Tendencies Congress in Ottoman Researches Abstracts Book ©All rights reserved. No part of this book may be printed, reproduced or distributed by any electronical, optical, mechanical or order means without the permission of authors. ©Her hakkı saklıdır. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı, yazarlarının izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz. All responsibility for the contents of this book belongs solely to the author. Bu kitaptaki bilgilerin her türlü sorumluluğu yazara aittir. ISBN: 978-605-2338-11-7 PALET YAYINLARI Mimar Muzaffer Cad. Rampalı Çarşı No: 42 Meram / KONYA Tel: 0 332 353 62 27 Sertifika No: 10418 Baskı & Cilt: Aybil Dijital Baskı Reklam Mühendislik Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Ferhuniye Mh. Sultanşah Cd. No:30/A KONYA Tel: 0.332 350 21 71 Fax: 0.332 350 71 21 Sertifika No: 31790 KONYA-September-2017 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Değerli Meslektaşlar, Siz değerli bilim insanlarını ilkini 07-09 2016 tarihleri arasında Bosna-Hersek’in başkenti, Saraybosna’da gerçekleştirdiğimiz UluslararasıOsmanlı Araştırmalarında Yeni Eğilimler Kongresi / International New Tendencies Congress in Ottoman Researches kongresinin ikincisine davet etmekten onur duyarız. Kongremiz 12-14 Eylül 2017 tarihlerinde Türkiye’den Selçuk Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Türk Tarih Kurumu, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Yunus Emre Enstitüsü ile Azerbaycan’dan Devlet Pedagoji Üniversitesi, Hazar Üniversitesi ve Milli İlimler Akademisinin katılım ve katkıları ile Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleştirilecektir. Kongremizin amacı, Osmanlı tarihçileri ile Doğu Türklüğü üzerine araştırma yapan bilim insanlarını bir araya getirerek, hem Osmanlı tarihi çalışmalarının hem de genel Türk tarihi üzerine yapılan araştırmaların tartışılacağı ve bilim insanlarının deneyim ve birikimlerinin paylaşılacağı bir platform oluşturmaktır. Sizin katkılarınızla kongrenin en güçlü akademik platformlardan birisi olacağına inanıyoruz. Sizi Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de karşılamayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Kongre sunum dilleri Türkçe, İngilizce ve Rusçadır. Saygılarımla Prof. Dr. Alaattin AKÖZ Kongre Genel Koordinatörü 3 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Organizasyon Kurumları Selçuk Üniversitesi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yunus Emre Enstitüsü Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Hazar Üniversitesi Onur Kurulu Prof. Dr. Mustafa Şahin, Selçuk Üniversitesi Rektörü, TÜRKİYE Prof. Dr. Durmuş Deveci, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Rektörü, TÜRKİYE Prof. Dr. Cafar Cafarov, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi Rektörü, AZERBAYCAN Prof. Dr. Hamlet İsaxanli, Hazar Üniversitesi, AZERBAYCAN Prof. Dr. Refik Turan, Türk Tarih Kurumu Başkanı (TTK), TÜRKİYE Kongre Genel Koordinatörü Prof. Dr. Alaattin Aköz, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE Kongre Eş-Başkanları Prof. Dr. İbrahim Solak, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, TÜRKİYE Doç. Dr. Şahin Panahov, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN 5 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Organizasyon Komitesi Prof. Dr. Asef Zamanov, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN Prof. Dr. Anisoara Popa, Danubius Üniversitesi, ROMANYA Prof. Dr. Doğan Yörük, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Faruk Söylemez, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Glenn W. Muschert, Miami Üniversitesi, ABD Prof. Dr. Kayako Hayashi, Tokyo Yabancı Araştırmalar Üniversitesi, JAPONYA Prof. Dr. Osman Köse, Polis Akademisi, TÜRKİYE Prof. Dr. Redžep Škrijelj, Novi Sad Devlet Üniversitesi, SIRBİSTAN Prof. Dr. Tufan Gündüz, Hacettepe Üniversitesi, TÜRKİYE Doç. Dr. Thomas Koch, Kindai Üniversitesi, JAPONYA Yrd. Doç. Dr. H. Ahmet Şimşek, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE Aydin Kerimov, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN Kongre Sekreteryası Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE Arş. Gör. Onur Kabak, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE Samirə Ramazanova, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN Bilim Kurulu Prof. Dr. Ahmet Aksın, Fırat Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Ahmet Taşkın, Necmettin Erbakan Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Arzu Terzi, İstanbul Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Bayram Ürekli, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Bilal Kuşpınar, Necmettin Erbakan Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Fahrettin Tızlak, Akdeniz Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Geza David, Eötvös Lorand Üniversitesi, MACARİSTAN Prof. Dr. Han-Woo Choi, Kore Uluslararası Araştırmalar Üniversitesi, GÜNEY KORE Prof. Dr. Hilmi Bayraktar, Gaziantep Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. İlhan Şahin, İstanbul Aydın Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. İzzet Sak, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Kadyrali Konkobayev, Karaganda Devlet Teknik Üniversitesi, KAZAKİSTAN 6 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Prof. Dr. Kemal Özcan, Necmettin Erbakan Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Linda T. Darling, Arizona Üniversitesi, ABD Prof. Dr. Markus Koller, Bochum Ruhr Üniversitesi, ALMANYA Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal, Pamukkale Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Mehmet İpçioğlu, Necmettin Erbakan Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Mehmet Serhat Yılmaz, Kastamonu Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Minna Rozen, Tel-Aviv Üniversitesi, İSRAİL Prof. Dr. Musa Qasimlı, MM, AZERBAYCAN Prof. Dr. Mustafa Murat Öntuğ, Uşak Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Muzaffer Tepekaya, Celal Bayar Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Nehat Krasniqi, Priştine Albanoloji Enstitüsü, KOSOVA Prof. Dr. Nenad Moacanin, Zagreb Üniversitesi, HIRVATİSTAN Prof. Dr. Oqtay Sultanov, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN Prof. Dr. Orhan Doğan, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Osman Gümüşçü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Solmaz Tohidi, Hazar Üniversitesi, AZERBAYCAN Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak, TİKA Koordinatörü, MACARİSTAN Prof. Dr. Şahin Fazil. Hazar Üniversitesi, AZERBAYCAN Prof. Dr. Şahin Mustafayev, Hazar Üniversitesi, AZERBAYCAN Prof. Dr. Veli Aliyev, AMEA, AZERBAYCAN Prof. Dr. Vladan Virijevic, Priştine Üniversitesi, KOSOVA Prof. Dr. Yehoshua Frenkel, Haifa Üniversitesi, İSRAİL Prof. Dr. Yılmaz Kurt, TÜRKİYE Prof. Dr. Yunus Koç, Hacettepe Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Zafer Gölen, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, TÜRKİYE Prof. Dr. Zeki Tekin, Karabük Üniversitesi, TÜRKİYE Doç. Dr. Alparslan Demir, Gaziosman Paşa Üniversitesi, TÜRKİYE Doç. Dr. Cemal Çetin, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE Doç. Dr. Damir Matanovic, Osijek Üniversitesi, HIRVATİSTAN Doç. Dr. Elnur Nesirov, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN Doç. Dr. Ferda Asadov, Hazar Universitesi, AZERBAYCAN Doç. Dr. Hossein Khoshbaten, Sarab Üniversitesi, İRAN Doç. Dr. Iurii Averianov, Rusya Bilimler Akademisi, RUSYA 7 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Doç. Dr. Juiliette Dumas, Aix Marseille Üniversitesi, FRANSA Doç. Dr. Liliana Elena Boscan, Bükreş Üniversitesi, ROMANYA Doç. Dr. Nihada Delibegovic Dzanic, Tuzla Üniversitesi, BOSNA-HERSEK Doç. Dr. Nikola Minov, Üsküp Kiril&Metodi Üniversitesi, MAKEDONYA Doç. Dr. Rositsa Gradeva, American Üniversitesi, BULGARİSTAN Doç. Dr. Bekir Direkçi, Akdeniz Üniversitesi, TÜRKİYE Doç.Dr. İrada Aliyeva, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN Doç. Dr. İsmail Kıvrım, Gaziantep Üniversitesi, TÜRKİYE Doç. Dr. M. Zahit Yıldırım, Sütçü İmam Universitesi, TÜRKİYE Doç. Dr. Naibe Ehmedova, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN Doç. Dr. Receb Eliyev, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, AZERBAYCAN Yrd. Doç. Arpad Horniyak, Peç Üniversitesi, MACARİSTAN Yrd. Doç. Katerina Dalakoura, Girit Üniversitesi, YUNANİSTAN Yrd. Doç. Silviana Rachieru, Bükreş Üniversitesi, ROMANYA Dr. Anđelko Vlašıć, Hırvatistan Tarih Enstitüsü, HIRVATİSTAN Dr. Mathieu Jestin, Paris Renouvin Üniversitesi, FRANSA Dr. Michal Wasiucionek, New Europe College, ROMANYA Dr. Nedim Zahiroviç, Bochum Ruhr Üniversitesi, ALMANYA Dr. Paschalis Androudis, Selanik Aristotales Üniversitesi, YUNANİSTAN Dr. Tatjana Paic-Vukic, Sanat ve Bilimler Akademisi, HIRVATİSTAN Dr. Wojciech Szczepanski, Adam Mickiewicz Üniversitesi, POLONYA Ali Shamil, AMEA, AZERBAYCAN 8 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku DOĞU - BATI TÜRKLÜĞÜNÜN DOĞUŞU VE ETKİLEŞİMİ Abdullah GÜNDOĞDU* ÖZET Genel Türk tarihi çalışmaları içerisinde Doğu ve Batı Türklüğünün oluşumu ve etkileşimi kendine özgü bir uzmanlık konusudur. İstemi Yabgu'nun batı siyaseti sonucunda 582 yılında Göktürklerin ikiye ayrılması, zamanla etkilerini artırarak Türk dünyasının Doğu ve Batı Türklüğü temelinde sosyal, siyasi, ikitisadi ve kültürel yönde ayrışmasına sebep olacaktır. Doğu ve Batı Türklüğünün ortak yönleri olduğu kadar, aralarındaki ayrışma üzerinde yeterince durulmamıştır. Doğuda at yetiştiriciliğini esas alan göçebe hayvancı iktisadiyat söz konusu iken Batı'da, davar yetiştiriciliğini esas alan konar göçer hayvancı iktisadiyat geçerlidir. Dil, folklor ve toplumsal yapı da bunun gibi ayrışarak gelişmiştir. Devlet geleneklerinde Oğuznâme, Cengiznâme ayrışması bunun diğer bir göstergesidir. Siyasi olarak da Doğu ve Batı Türklüğünün rekabeti her iki dünyada da dikkate değer etkiler bırakmıştır. Bu çalışmamızda biz Doğu ve Batı Türklüğünün bu değişim çizgisini ele alacağız. Anahtar Kelimeler: Doğu Türklüğü, Batı Türklüğü, Oğuzname, Cengizname, Göçebelik, Konar göçerlik. * Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, e-mail: abdullahgundogdu@yahoo.com, TÜRKİYE 9 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLININ ELM ADAMLARI Abdullayeva MƏLAHƏT* Elmin NEMƏTLİ** ÖZET Elmin, təhsilin tarixi insanlıq tarixi qədər çox qədim dövrlərə gedib çıxır. Bütün tarixi dövrlərdə olduğu kimi, Osmanlı İmperiyası dövründə də elm və təhsil sahələri sürətlə inkişaf etmişdir. Bu inkişafa səbəb isə dövrün düşünən və zəkalı insanları, ömrünü elmi araşdırmalara, tədqiqatlara, yeniliklərə sərf edən alimləri olmuşlar. Osmanlı torpaqlarında məktəb açan missionerlərin öz məqsədlərini gerçəkləşdirməyə, xüsusilə xristyanlığın dünyaya yayılmasına çalışdıqları bir zamanda dövrün geniş dünyagörüşlü, vətənpərvər insanları təbiət elmlərini, o cümlədən riyaziyyat, fizika, kimya, astronomiyanı və texniki sahələri inkişaf etdirdilər, eyni zamanda yeni üsullardan istifadə etməklə təhsilin yüksək səviyyədə olmasına nail oldular. Osmanlı İmperiyası dövründə yaşayıb-yaratmış, elmi tədqiqatlarından bu gündə istifadə etdiyimiz məhşur türk riyaziyyatçısı və astronomu Bursalı Kadızadə Rumi (1364 - 1436), astronom, riyaziyyatçı və dilçi olan Ali Kuşçu (1403 - 1474), riyaziyyatçı-astronom Mirim Çələbi (1450 - 1525), dövrünün məşhur riyaziyyatçısı, mühəndisi və astronomu Takiyüddin Bin Marufi (1521 - 1585), türk riyaziyyatçı Gelenbevi İsmayıl Əfəndi (1730 - 1790), riyaziyyatçı, astronom, geoloq Hoca İshak Əfəndi (1774-1834) və riyaziyyatçı və dövlət adamı Hüseyin Tevfiq Paşa (1832-1901) kimi alimlərin dünya elminə verdiyi töhvələr böyükdür. İnkişafı eramızdan əvvəl başlayan elm və təhsil eramızdan sonrakı bütün ictimai dövrlərdə də daim diqqət mərkəzində olmuşdur. Xüsusilə, riyaziyyatın inkişafı və onun digər elmlərin öyrənilməsində tətbiqi ilə məşğul olan, bütün ömrünü elmi araşdırmalara sərf edən alimlər və onların elmi kəşfləri Osmanlı İmperatorluğundan dövrümüzə gəlib çatan ən qiymətli sərvətdir. Bu sərvəti hər bir elm qorumalı və gələcək nəsillərə ötürməlidir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı imperiyası, riyaziyyat, astronomiya, rəsədxana * Dr, Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu, email: azeriteacher@yahoo.com , AZERBAYCAN ** Azərbaycan Dövlət İqtisad Universiteti, email: elmin_n@hotmail.com, AZERBAYCAN 10 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku II. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DONANMASI’NI ISLAH FAALİYETLERİ Abidin TEMİZER ÖZET Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılda her alanda başlayan Batılı tarzda yenileşme hareketleri doğal olarak Osmanlı donanmasında da görülmüştür. Özellikle yüzyılın ikinci yarısında Sultan Abdülaziz döneminde bu konuda ciddi bir girişim görmekteyiz. Bunda özellikle Fransızların Cezayir’i, İtalyanların Trablusgarp’ı, İngilizlerin Mısır’ı ve Rusların da boğazları deniz yoluyla tehdit etmesi etkili olmuştur. Sultan Abdülaziz’in çabaları sonucu Osmanlı donanması dünyada üçüncü sıraya yükselmiştir. Abdülaziz’in başlattığı ıslahat çabalarını Sultan II. Abdülhamid devam ettirmiştir. 19. Yüzyıldan itibaren görüldüğü üzere Abdülhamid döneminde de donanmada yapılan ıslahatlarda Batılı devletlerin etkisi yoğun bir şekilde görülmüştür. Sultan Abdülhamid donanmaya bir taraftan yeni gemiler katarken diğer taraftan da mevcut gemileri onarma yoluna gitmiştir. Personelin eğitimine önem vermiş, Tersane-i Amire ve Mekteb-i Bahriye’de yeni bir teşkilatlanmaya gitmiştir. Bu çalışmada söz konusu ıslah faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı dönemlerden biri olan II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı donanması incelenmiş ve donanmanın güçlendirilesi için yapılan ıslahat faaliyetlerinin niteliği, niceliği ve Batı’nın etkisi tartışılmıştır. Çalışmada Denizcilik Müzesi Arşivi, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Donanma Mecmuası ve literatürden istifade edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Donanması, ıslahat, meşrutiyet Doç. Dr., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, e-mail: abidintemizer@hotmail.com, TÜRKİYE 11 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku III. SELİM DÖNEMİNDE EŞKİYALIK OLAYLARI VE EŞKİYALIKLA MÜCADELE Ahmet AKSIN*-Emrah MARAL** ÖZET Osmanlı Devletinde meydana gelen eşkıyalık ya da halk hareketleri 16. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmaya başlamış ve her geçen dönem artarak devam etmiştir. 16. ve az da olsa 17. yüzyıllardaki bu sosyal olaylar üzerine bazı çalışmalar yapılmış olsa da 18. yüzyılda meydana gelen olaylar hakkında kesin bir malumat yoktur. Bu dönem üzerine yazılan eserler veya makaleler ya genel bir değerlendirme ya da bölge tarihi açısından ele alınmaktadır. Bu bağlamda biz de bu tebliğimizde 18. yüzyılın sonlarında tahta çıkan III. Selim (1789-1807) döneminde meydana gelen eşkiyalık olayların sosyal ve iktisadi yansımalarını değerlendireceğiz. Zikredilen dönemde eşkıyalıkla mücadele için şehirde bulunan yöneticiler tarafından birtakım tedbirler alınmakta ve güvenliği tehdit eden eşkıyalık hareketleriyle mücadelede taşrada görev alan idarecilerin işbirliği yapmaları merkez tarafından istenmekteydi. Yöneticilerin ittifak halinde eşkıya ile mücadelesi büyük önem arz etmekteydi. 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti’nde meydana gelen siyasi ve sosyal olayların toplum düzenine ve sosyal hayata yansımalarının inceleneceği bu tebliğimizde, Osmanlı arşiv kaynaklarından biri olan ve günümüze kadar hiç değerlendirilmemiş olan Tevziat Defterlerine dayanarak (ağırlıklı olarak) bu olayları izah etmeye çalışacağız. Tebliğimizi hazırlarken kullanacağımız ana kaynak olan tevziat defterleri dışında Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan kalebend, mühimme ve mühimme-i mektum defterlerinden ve tetkik eserlerden de istifade edilecektir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, III. Selim, Eşkıyalık, Tevziat Defterleri * Prof. Dr. Fırat Üniversitesi, email: aksin23hotmail.com, TÜRKİYE Arş. Gör., Sinop Üniversitesi, email: emaral@sinop.edu.tr, TÜRKİYE ** 12 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TÜRK ERMENİ İLİŞKİSİ Ahmet EYİCİL ÖZET I. Kılıç Arslan (1092-1107) döneminde Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkiler dostane bir şekilde devam etti. Türklerin hoşgörüsü karşısında Selçuklulara yaklaştılar. Fakat bu dönemde Ermeniler, gizliden gizliye Haçlılarla işbirliği yapmaktan da çekinmediler. Moğollar döneminde Ermeniler, Türklere karşı cephe aldılar. Daha sonra Moğolların desteğini kaybedince Türklere karşı Haçlı Seferlerinin düzenlenmesini istediler. Bunun üzerine Sultan Baybars 1266’da Ermenilerin yaşadığı Maraş merkezini ele geçirdi ve 1374’te Memluklular, Kilikya Ermeni Prensliği’ni ortadan kaldırdı. Osmanlı döneminde, Maraş’ta bulunan Ermeniler Türklerle birlikte barış içinde yaşadılar. 1862-1915 yılları arasında Maraş’ta yaşayan Ermeniler iki yılda bir devlete başkaldırdılar. İsyanlara katılmayan Ermeniler ise huzur ve güven içerisinde yaşadılar. Maraş’ta Ermenilerin ekonomik ve sosyal durumu çok iyi idi. Ermenilerin çoğunlukta bulunduğu mahalleler olmakla birlikte şehrin diğer mahallelerinde Türklerle birlikte komşu olarak yaşıyorlardı. İki katlı evlerin bir katında Türk bir katında Ermeni birlikte oturabiliyordu. Şehirde yaşayanların kiliseleri camileri ve okulları ayrı idi. Bir Türk ile bir Ermeni mahkemede birbirlerini şahit veya vasi olarak tayin edebiliyordu. Şehirde bulunan en güzel binalar, en verimli araziler ve en güzel bağlar Ermenilerin elindeydi. Ermenilerin bu sosyal refahından Türkler rahatsız olmuyordu. Ermeniler ticaret, sanat, kuyumculuk ve tarım gibi geliri yüksek olan işleri yapıyorlardı. Her birinin iyi bir mesleği vardı. Türkler ise meslek edinemediklerinden fazla gelir getiren ciddi bir işe sahip değillerdi. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na girince bütün vatandaşlarının sefere katılmasını istedi. Bu davete katılmak istemeyen Maraş Ermenilerinin bir kısmı Zeytun (Süleymanlı)’da isyan ettiler. Ekim 1914’te Süleymanlı’da başlayan isyan Nisan 1915’e kadar devam etti. Burada tutunamayacağını anlayan Ermeni isyancıları Süleymanlı’dan kaçarak Maraş’ın güneyindeki Fındıcak bölgesine geldiler ve burada isyana devam ettiler. Fındıcak’taki isyan Nisan 1915’ten Ağustos 1915’e kadar devam etti. Fındıcak isyanı bastırıldıktan sonra isyana katılanların bir kısmı Halep ve Deyrizor’a gönderildi. Ağustos 1915’te Maraş’ta 10294 Ermeni’nin kalmasına izin verildi. Mesleği olanlarla tarım ve ticaretle uğraşanlara, yaşlı ve din adamlarına dokunulmadı. Mondros Mütarekesi’nden sonra Halep ve Deyrizor’a gönderilen Ermeniler devletin desteğiyle Maraş’a geri döndüler. Ermeniler Maraş’a gelince, Türkler kucak açarak ihtiyacı olanlara maddi ve manevi yardımda bulundular. Böylece Türklerle Ermeniler arasında yeniden barış ve huzur sağlandı. Ancak bu huzur ortamı fazla sürmedi. Fransızların Maraş’ı işgali sırasında Ermeni askerleri Türkleri rahatsız etmeye ve fırsat buldukça da katletmeye başladı. Ermeniler birlikte yaşadıkları Türklerin yerine işgalci Fransızların yanında yer aldılar. Bu nedenle Türkler topraklarını savunmak için Fransız askerlerinden çok Ermeni askerleriyle savaştılar. Anahtar Kelimeler: Türk, Ermeni, Fransız, İngiliz, Maraş, ilişkiler, isyan. Prof. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, E-mail: aeyicil@ksu.edu.tr, TÜRKİYE 13 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku BİR İRAN ELÇİLİK HEYETİNİN MASRAF DEFTERİ Ahmet GÜNDÜZ* ÖZET Osmanlı Devleti’nde elçilerin karşılanması ve payitahta kabul edilmeleri önemli protokol kurallarına göre yapılmaktaydı. Elçiler, devletin sınırlarından içeri girer girmez, kendisini İstanbul’a getirmek üzere görevlendirilen bir mihmândâr tarafından karşılanırdı. Ayrıca, Türk topraklarına ayak basmalarından İstanbul’a gelinceye kadar bütün yol masrafları devlet tarafından karşılanırdı. Osmanlı ülkesine 1740 tarihinde elçi olarak görevlendirilen Hacı Han’ı ve 3000 kişilik maiyetini karşılamak üzere dergâh-ı âli kapucubaşılarından Derviş Mehmed Ağa mihmândâr olarak görevlendirmiştir. Ayrıca, Bağdad’dan İstanbul’a kadar yol üzerinde bulunan beylerbeyleri, sancakbeyleri, kadılar vs. fermanlar gönderilerek İstanbul’a gelecek elçinin günlük ihtiyaçları olan ekmek, et, pirinç, sadeyağ, arpa, saman ve odunun mihmândâr tayin olunan Derviş Mehmed Ağa tarafından, lâzım gelen bahaları tekâliflerine takas olunmak üzere, kazâlar ahâlileri tarafından tedârik olunması için fermân çıkarılmıştır. Ele aldığımız defter, muvakkat bir vazife ile gelen İran elçilik heyetine yapılan yol masraflarını ihtiva etmektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki Bâb-ı Defteri Başmuhâsebe Kalemi Defterleri arasında D.BSM.MTE. d. 11072 no ile kayd edilmiş bulunan bu defter, 18x50 ebadında olup, 8 varaktan müteşekkildir. Defterin ilk varakında yalnızca “Defter-i Mesârif-i İlçi Hâcı Hân” kaydı yer almaktadır. 2 varak (s.2-3) ve 16. sahifeleri boştur. Defter, İran elçisi ile maiyyetindekiler ve heyete refakat eden mihmandar ve muhafızlar için ne gibi yiyecek, zarurî ihtiyaç maddeleri ve hayvan yemi satın alındığını, bunların miktarlarını, birim fiyatlarını ve harcanan paranın tutarını ihtiva etmektedir. Ancak, Bağdat’tan İstanbul’a olan bütün yol masraflarını değil, sadece Ruha (Urfa) Döğerli, Suruç, Birecik, Nizib, Kilis ve Azaz menzillerindeki masrafları muhtevidir. Anahtar Kelimeler: Elçi, Hacı Han, Osmanlı, İran, Menzil * Prof. Dr., Gaziantep Üniversitesi, E-mail: agunduz@gantep.edu.tr, TÜRKİYE 14 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OĞUZLARIN ORTAYA ÇIKIŞI HAKKINDA YENI DÜŞÜNCELER Ahmet TAŞAĞIL* ÖZET Oğuz ismi, Gök Türk Devletinin özellikle 630’da merkezi hakimiyetinin çökmesiyle birlikte Orta Asya tarihinde ön plana çıkmaya başlamıştır. Ancak çok dikkat etmek gerekir ki, Oğuz kelimesi kabileler anlamına gelmektedir. Bundan dolayı Oğuzlar Üç Oğuz, Dokuz Oğuz gibi kabile federasyonları gibi adlarla anılmışlardır. Nitekim kalabalık gruplar halinde yaşadıklarından gerek Türk gerekse Çin kaynaklarında sık sık bahsedilmektedir. Oğuz adı üzerine çok çeşitli açıklamalar yapılmış ise de artık “kabileler” anlamına geldiği yani “ok+u+z “olduğu kabul edilmektedir. Zaten Batı Gök Türk Devletinde 634 yılını takip eden hadiselerde On Okların ortaya çıkması ve Türgişlerin meydana gelmesi yönündeki tarihi olaylar Oğuzlar konusundaki filolojik delilleri açık bir şekilde desteklemektedir. Gök Türk tarihinin 627 yılına kadar olan kısmında hiç Oğuz adının geçmemesi, her şeyden önce Kazakistan bozkırlarında yaşayan Töleslerin çoğunluğunun, Oğuz öncesi fonksiyonunu icra ettiklerini göstermektedir. Bir başka ifade ile 627 yılından sonraki süreçte Töles adı ve terimi önemini kaybetmiş; Orta Asya’da yeni boy dalgalanmaları ve yapılanmaları görülmeye başlanmıştır. Tarihi süreç açısından bakıldığında Türgişlerin devamı olarak Batı Oğuzlarını görmek daha doğrudur. Bilindiği gibi 766 yılından sonra Uygurların baskısıyla Tanrı Dağları Isık GölYedisu-Çu-Talas havalisine gelen Karlukların sıkıştırmasıyla Türgişler (Oğuzlar) daha da batıya Sır Derya boylarına ve daha kuzey batıya doğru kaymışlardır. Zaten bu bölge eskiden beri Töles, Türgiş bölgesi idi. Muhtemelen 603 dolaylarında kaynaklarda adları verilen Töles boyları daha sonra On Okları yani Seyhun Oğuzlarını oluşturdular. 9. yüzyıldan itibaren İslam kaynaklarında Oğuzların varlığı artık iyice belirginleşmektedir. Bundan sonra İsficab şehrinden Hazar Denizine kadar uzanan Mangışlak dahil geniş bir alan Oğuzların yurdu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bildirimizde Oğuzların ortaya çıkışı ve Türk tarihinde aldıkları rol etraflıca ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Oğuzlar, Oğuz adı, Türgişler, Oğuz yurdu * Prof. Dr., Yeditepe Üniversitesi, email: atasagil@hotmail.com, TÜRKİYE 15 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku XV-XVI YÜZYILDA YAŞAYAN ERENLERİN MENAKIPNAMELERİNDE DEVLET ADAMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Ahmet TAŞĞIN* ÖZET Bildiri, Osmanlı Devletinin Yıldırım – Timur arasındaki savaş sonrasında yaşadığı ara dönemden sonra yaşayan erenlerin devlet idaresi ve padişaha yönelik değerlendirmelerini konu edinmektedir. Bu çerçevede XV – XVI yüzyılda yaşayan erenler ve onların hayatlarını sonraki yıllarda aktaran menakıpnamelerdeki verilerden yararlanılarak yazılı kaynaklar ve içerik çözümlemesi yapılacaktır. Adı geçen dönem ve bu dönemde yaşayan erenlerin menakıpnamelerinde Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıt dönemine ilişkin yaygın bir değerlendirme bulunmaktadır. Bu eserler arasında Koyun Baba, Piri Baba, Otman Baba, Şücaaddin Veli, Kaygusuz Baba bulunmaktadır. Bu erenlerin hayatlarından kesitlerin aktarıldığı menakıpnamelerde yapılan tespitler müspet ve menfi olmak üzere uyarı şeklinde aktarılmaktadır. Sonuç olarak erenlerin dilinden devletin idaresinde ve padişahların uygulamalarına yönelik işaret ve yapılan eleştireler, ara dönemin meydana getirdiği değişim ve dönüşümün anlaşılmasına da büyük katkı sunacaktır. Böylece menakıpnamelere yansıyan toplumsal hoşnutsuzluk, hangi gereceklere bağlı oluşmakta ve nasıl bir öneride bulunmaktadır. Bütün bunların görülmesini kolaylaştıracak ve tarihi bir metin olarak da sosyal tarih açısından önemli birkaç başlığın görülmesini sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Menakıpname, Fatih Sultan Mehmet, II. Beyazıt, Koyun Baba, Piri Baba, Otman Baba, Kaygusuz Baba, Şücaaddin Veli. * Prof. Dr., NEÜ Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, email: ahmetyt@hotmail. com, TÜRKİYE 16 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku HAYALLE GERÇEK ARASINDA BİR BEY/AŞİRET: BAYBURD BEY/ BAYBURDLULAR Alaattin AKÖZ* ÖZET Karamanoğulları tarihine dair ilk kaynaklardan Dediği Sultan Menakıbnamesi ve Şikari tarihinde bu hanedanla birlikte anılan ve beyliği oluşturan aşiretlerin en büyüklerinden biri olarak zikredilen Bayburd Bey ve Bayburdlular hakkındaki bilgilerin sıhhati Osmanlı dönemine geldikçe sıkıntılı bir hal almaktadır. Beyliğin ilk atası Nure Sufi ve ardıllarının yürüttüğü bütün seferlerde adı zikredilen Bayburd Bey ve Bayburdlular, beyliğin diğer büyük kolu olan Turgud Bey ve Turgudlularla birlikte anılmaktadırlar. Hatta 1277 yılında Konya’yı alıp, Selçuklu tahtına Siyavuş’u geçiren Karamanoğlu Mehmed Bey’in Konya – Ankara arasındaki araziyi ikiye bölüp yarısını Turgud Bey’e, diğer yarısını da Bayburd Bey’e verdiği zikredilmekte, bu idari tasarrufun Osmanlı egemenliği dönemlerinde de devam ettiği anlaşılmaktadır. Ne var ki Karamanoğlu beyliği bakiyelerinin -bey, aile, cemaat, aşiret- neredeyse tümü Osmanlı arşiv kaynakları üzerinden takip edebilmekte iken bu bey ve aileye dair veriler yok denecek kadar azdır. Osmanlının bölgeye dair ilk kaynağı olan 1465 tarihli ve sonraki yıllara ait tahrir defterlerinde Karamanoğulları bey ve sipahileri bir şekilde yer alırken Bayburd Bey ve ailesinin hiç bir şekilde zikredilmemiş olması, Bayburd isminin bütün kaynaklarda sadece idari taksimat içerisinde bir yer adı olarak anılması bu ailenin farklı bir adla devam ettiği veya alttaki bir cemaat ünitesinin başa geçmesiyle yapı değiştirdiği, böylece canlı bir hayalete dönüştüğü şeklinde yorumlanabilir. Bu çerçevede Karamanoğlu beyliğinin önde gelen bey ve aşiretlerinden birinin gözle görünür elle tutulurken zaman içindeki görünmez hale geliş seyri bildirimizin temelini teşkil edecektir. Anahtar Kelimeler: Karamanoğlu, Turgut, Bayburd, aşiret, cemaat * Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, email: aakoz@selcuk.edu.tr, TÜRKİYE 17 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TOKAT MÜZESİ DEPOSUNDAN AKADEMİK LİTERATÜRE BİR KATKI Alpaslan DEMİR* ÖZET 600 yıl hüküm sürmüş bir cihan devletinden geriye kendilerinin “hazine-i evrak” olarak nitelendirdikleri milyonlarca evrak kalmıştır. Bu evrakların çoğunluğu Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde olmak üzere Ankara ve İstanbul’da bulunan çeşitli kamu kuruluşlarına ait arşivlerde saklanmaktadır. Bu belgelerin tasnif edilmiş olanları “Osmanlı Dünyası”nı anlamak için çalışan araştırmacıların hizmetine sunulmaktadır. Yakın dönem sayılabilecek 30-40 yıl öncesinde taşrada bulunan Osmanlı dönemi evrakları da yapılan düzenlemelerle, “doğruluğu tartışmalı”, İstanbul ve Ankara’da bulunan çeşitli arşivlere toplandı. Taşradan gelen bu evraklar hali hazırda mevcut arşivlerin kataloglarında da yer alması sebebiyle araştırmacılar tarafından bilinmekte ve rahatlıkla ulaşılabilmektedir. Bu bildirinin konusu ise Tokat müzesinden Osmanlı dönemi evrakları Ankara’ya gönderilirken her nasıl olduysa deponun bir köşesinde unutulmuş olması nedeniyle müze deposunda kalmış olan 18 defterin tanıtımıdır. Bu defterler gerek Tokat gerekse Tokat çevresindeki bazı şehirlerin 19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın başlarına kadar olan devresine ait önemli evraklardır. Bu evraklar arasında nikah defterleri, şeriyye sicilleri, askeri defterler, mahkemeye ait defterler ve vakıflara ait defterler bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Arşivi, Tokat, Amasya, Şeriyye Sicili, Nikah Defteri, Mahkeme Kayıtları. * Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi, email: alpaslandemirtr@yahoo.com, TÜRKİYE 18 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ROMANIAN CONTRIBUTIONS TO THE HISTORIOGRAPHY OF THE OTTOMAN EMPIRE’S RELATIONS WITH THE ROMANIAN COUNTRIES – Gheorghe I. Brătianu Anişoara POPA ABSTRACT The purpose of this paper is to point out the contribution that the Romanian historian Gheorghe I. Brătianu (1898-1953) had to the study of the Ottoman Empire's relations with the Romanian Countries and with Romania (after 1862). His historiographical work, his historical conception and method but also the historical argument for his social and political activity during the Interwar Period and the Second World War are aspects that we have explored using unedited archival documents, neglected works, and other primary source documentary. New nuances of the Ottoman, Russian and Romanian rapports concerning Bessarabia and Dobrogea are emphasized also in our paper. Keywords: Dobrogea, Bessarabia, Ottoman Empire, Gheorghe I. Brătianu Professor PhD at the Faculty of Communication and International Relations within Danubius University of Galati, Romania, apopa@univ-danubius.ro 19 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI DEVLETİ’NDE KONARGÖÇERLERDEN TAŞIMACILIK HİZMETİ ALIMI: KİRA DEVESİ USÛLÜ Arif SARI* ÖZET Yol organizasyonun gelişmediği ve yolların atlı arabalar için uygun olmadığı sanayileşme öncesi toplumlarda hem dayanıklılığı hem de yüksek yük taşıma kapasitesi nedeniyle taşımacılık sahasının en önemli vasıtası deveydi. Tüccarlar büyük kervanlar oluştururken taşımacılık hizmetini çok sayıda deveye sahip olan Türkmen aşiretlerinden kiralama usûlüyle sağlamaktaydı. Konargöçerler taşımacılık sahasında o derece uzmanlaşmışlardı ki neredeyse XIII. asırdan itibaren Anadolu’da transit ticarî taşımacılık onların tekelinde bulunuyordu. Kerestenin tersanelere, madenlerin dökümhanelere, zâhirenin şehirlere ve limanlara, resmî kurumlar ya da vakıflar için bina yapımında gerekli inşa malzemelerin icap eden mahallere ve özellikle sefer sırasında askerî malzemenin menzile götürülmesi gibi devlet işleri de Osmanlı hükumetinin Türkmenlerden kiraladığı develerle yapılırdı. Hac kafileleri dahi Türkmenlerden kira devesi usulüyle taşımacılık hizmeti alınarak oluşturulabiliyordu. Türkmenler ticarî kervanlara deve kiralarken mesafe, yükün niteliği, hizmetin verileceği mevsim, bedelin aynî veya nakdî olması gibi birçok unsura göre değişen tarifeler uyguluyorlardı. Deve sürücüsü olarak kendileri de kervanlara katılan Türkmenler doğrudan ticarete de dahil oluyorlar, bu yolla ikinci bir kazanç daha elde edebiliyorlardı. Bu nedenle Türkmenler ticarî kervanlara deve kiralamayı tercih ederler ancak resmî hizmetler için deve vermekten uzak durmaya çalışırlardı. Zira hükumete deve kiraladıklarında kira bedelini belirlemede yetkileri yoktu ve çoğu zaman bedel vergilerine mahsup edilirdi. Bu keyfiyet hükûmet ve konargöçerler arasında bazen ciddi anlaşmazlıklara da neden olurdu. Bu çalışmada, Türkmenlerin taşımacılık sahasına deve kiralama yöntemiyle hizmet sunmaları anlamına gelen kira devesi usûlünün, ticarî ve resmî alanda uygulanması üzerinde durulacaktır. Osmanlı ticari taşımacılığında Türkmenlerin işgal ettikleri mühim mevki ve aşiretlerin bu sahada elde ettikleri uzmanlığın ortaya konulması ile kira devesi uygulamasının hükûmet-aşiret ilişkilerine etkisinin izahı bu bildirinin asıl konularını teşkil etmektedir. Anahtar Kelimeler: Türkmenler, Devecilik, Taşımacılık, Kira Devesi, Ticaret * Dr., Gazi Üniversitesi, e-mail: arifsari.gazi@gmail.com, TÜRKİYE 20 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku KÜRDƏMİR, KÜRDƏMİŞ//KÜRDƏMİC VƏ KÜRDMAŞI TOPONİMLƏRİ TƏDQİQAT MÜSTƏVİSİNDƏ (FƏRQLİ YANAŞMA) Ayetxan İSGENDEROV* ÖZET Məqalədə Kürdəmir, Kürdmaşı, Kürdəmic və Kürdəmiş toponimlərinin etimologiy¬a¬ları haqqında açıqlama verilir, adı çəkilən kəndlərin sakinlərinin soy-kök etibarı ilə kimliyi sualı cavablandırılır. Tarixi faktlarla sübut olunur ki, Azərbaycanda Əhmədli adında toponimlərin hamısı 1034-cü ildən başlayaraq XVII əsrə qədərki dövrlərdə Azərbay¬cana keçmiş türk qövmlərinin (səlcuqların), tədqiqat predmeti götürülən inzibati ərazi vahidləri isə (Kürdəmir, Kürdmaşı, Kürdəmic və Kürdəmiş) XVII əsrin II yarısında Osmanlı imperatorluğunun ilhaqından sonra Azərbaycan ərazisinə keçmiş Qızıl Əhmədli xanlığının törəmələri olan səlcuqların yaratdıqları kəndlərdir. Tədqiqat predmeti götürülən toponimlər (bir rayon mərkəzi, üç kənd) tarixçilər, etnoqraflar və toponimçi alimlər tərəfindən zaman-zaman öyrəni¬lib, haqlarında müxtəlif və əksərən də bir-birinin eyni, yaxud davamı olan, fəqət bəzi məqamlarına məhz bizim fərqli yanaşdığımız mülahizələr yürüdülmüşdür.Fərqli nəticələrin mövcudluğunun səbəbləri də elə bundadır: toponimlərin hər birinin fərd olaraq ayrıca öyrənilməsində və məhz bu səbəbdən aralarındakı bağlılığı tədqiqatçıların görə bilmək imkanında olmamaqlarında. Ən ümdəsi isə, sakin¬lərlə ünsiyyətdə olmadan həmin inzibati ərazi vahidləri haqqında tarixi-toponimik mülahizələr yürüdülmə¬sində.Bizim tədqiqatımızda fərq (üstünlük) də elə bundadır: toponimlərin öyrənilməsinə yanaşma tərzi¬mizdə, onları bir-biri ilə əlaqəli tədqiq etmək cəhdimizdə.Adı çəkilən toponimlərin (rayon və kənd sakinlərinin “kimliyi”nin) öyrənilməsi işi məsələyə iki baxiş-bucağdan yanaşılmanı (a) - toponimlərin komponentlərinin və b) ictimai varlıq olaraq adı çəkilən inzibati ərazi vahidlərində yaşayanların Azərbaycan ərazisində hansı vədələrdə və hansı səbəblərdən məskunlaşmalarının tədqiqini) tələb edir. Göründüyü kimi, toponimlərin hər biri ayrı-ayrılıqda iki komponentdən ibarətdir: a) kürd və b) əmir (yaxud dəmir), Maşı, Məmiş.I komponentlərdəki eynilik (“kürd” oykoni-mindən ibarət olması), bütün istənilən haldan öncə, sakinlərin ictimai varlıq olaraq doğmalığının, ancaq zamanında Azərbaycanda məskunlaşmış KÜRD etnosu ilə deyil, soy-kök etibarı ilə bir-birinə doğmalığı yetən hövsələsiz, tez qızışıb özün¬dən çıxan, döyüşkən, cəsur, igid, pəhləvan, comərd insanların bir-birinə doğmalığının göstəri¬ci¬sidir. Çünki, tədqiqatlara görə, Şirvan bölgəsində ümumiyyətlə tarixən kürd yaşamayıb. Və deməli, buradakı kürd komponentinin kürd etnosu ilə bağlılığından söhbət gedə bilməz. Burada kürd Azərbaycan, türk və fars dilində olub ümumi mənası hövsələsiz, tez qızışıb özün¬dən çıxan, döyüşkən, cəsur, igid, pəhləvan, comərd anlamın¬dadır.Hər bir toponimin etimologiyası haqqında məqam-məqam anlatma verilir, adı çəkilən inzibati ərazi vahidləri sakinlərinin “kimliyi” məsələsi öyrənilir. Son olaraq belə bir qənaət ifadə olunur ki, məhz Kürdəmir, Kürdmaşı və Kür¬də¬mic//Kürdəmiş toponimlərinə “sahiblik edənlər” XVII əsrin II yarısında Ankaradan adlamaqla Azərbaycan ərazisinə keçmiş səlcuqların Əhmədli (yaxud Qızıl Əhmədli) xanlığının, fikrimizi bir qədər də dəqiq ifadə etsək, üç səlcuq qardaşın (Qızıl Əhmədli xanlığı zamanında əmir olmuş Dəmir adında bir şəxsin, habelə Maşının və Məmişin) bəlkə səticələri, hələ bəlkə, səticələrinin səticələridirlər. Anahtar Kelimeler: Əhmədli, Qızıl Əhmədli, toponim, səlcuq, Osmanlı imperatorluğu. * Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi, email: ayetxanziyad@mail.ru, AZERBAYCAN 21 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SERVİ BOYLU YILAN SAÇLI SEVGİLİNİN BAŞKA BİR DÜZLEMDE OKUMA DENEMESİ Ayşe YILDIZ* ÖZET Klasik Türk şiirinde sevgiliye dair sık kullanılan benzetme unsurlarından servi boy ve yılan saç, Türk şiirine modellik eden edebiyatlarda da aynı benzetme ilgisiyle var olmuştur. Klasik edebiyatın benzetmeler dünyası açıklanmaya çalışılırken onun idealize bir edebiyat olduğu, soyutlamayı ön planda tuttuğu, benzetme unsurları aynı olsa bile benzetme yönü ve hüsn-i talil gibi şairin yeteneğini ön plana çıkaran alanlar ve üslup mükemmeliyetinin bu edebiyat anlayışında öncelendiği dile getirilmiştir. Bu açıklamalar temelde yanlış olmamakla birlikte benzetme unsurlarının kökeni, bu edebiyata kaynaklık ettiği kabul edilen metin ya da kültürlerin çok daha öncesinde antik dünyanın kabullerinde/mitolojide berraklaşmaktadır. Sâbir’in Hophopnâme isimli kitabındaki Dilber şiirinde yer alan ve klasik Türk şiirinin sevgili tipiyle alay etmeyi amaçlayan servi ağacının üstünden sarkan yılanların yer aldığı çizim Abdülbaki Gölpınarlı’nın Divan Edebiyatı Beyanındadır kitabına da aynen alınmış ve klasik Türk şiirinin muarızlarınca sürekli bir eleştiri malzemesi olarak kullanılmıştır. Konuyla ilgili mevcut tartışmaları değerlendirmek bu çalışmanın kapsamı dışındadır. Bu bildiride klasik Türk şiirinde sevgilinin boyunun benzetileni olan servi ve saçının benzetileni olan yılanın idealize bir edebiyat anlayışının ötesinde mitolojik ilişkiler eşliğinde farklı bir bağlamda okunabilmesi amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, benzetmeler dünyası, servi boy, yılan saç, mitoloji. * Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, e-posta: yildiz@gazi.edu.tr, TÜRKİYE 22 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI ŞAHNAMƏÇISI FƏTULLAH ARIFI ÇƏLƏBININ ÖMRÜNÜN SON ÜÇ ILI Bilal DƏDƏYEV* ÖZET Azərbaycan Səfəvilər dövlətində də şahnaməçi kimi fəaliyyət göstərmiş Fətullah Arifi Çələbi, 1514-cü ildə Çaldıran döyüşündən sonra Sultan Səlim tərəfindən Təbrizdən İstanbula aparılmış, Osmanlı dövlətində şahnaməçi kimi işə başlasa da, babası İbrahim Gülşəni ilə bağlı bəzi siyasi məsələlərə görə, bu fəaliyyətini davam etdirə bilməmişdir. Sonralar Qanuni Sultan Süleymanın təqdirini qazanan Fətullah Arifi, atası Əcəm Dərviş Məhəmməd Çələbi ilə birgə 1540-cı illərdə Osmanlı dövlətinin xarici əlaqələrində divan katibliyi vəzifəsini yerinə yetirmişdir. Arifinin atası Şah Təhmasibə qarşı üsyan qaldırmış Şirvan bəylərbəyi Əlqas Mirzənin yanına elçi kimi göndərilmiş, o, özü isə 1547-ci ildə Osmanlı dövlətinə sığınan Əlqas Mirzənin "nişancısı" olmuşdur. 1551-ci ildə ona Osmanlı dövlətinin ilk rəsmi şahnaməçisi vəzifəsi həvalə olunmuşdur. Tam səkkiz il bu məsuliyyətli vəzifəni həyata keçirən Arifi Çələbi, ərsəyə gətirdiyi əsərləri ilə Osmanlı şahnaməçilik sənətinin inkişafında çox böyük rol oynamışdır. Onun həyat və yaradıcılığı haqqında kifayət qədər məlumat olsa da, həyatının bəzi məqamları, xüsusilə də ömrünün son üç ili tədqiqatçılar üçün qaranlıq olaraq qalmaqda idi. Belə ki, Arifi Çələbinin Qahirədə nə iş gördüyü və məzarının dəqiq yeri bilinmirdi. Əldə edilən yeni mənbələr, xüsusilə də İbrahim Gülşəninin 1534-cü ildəki ölümündən sonra Qahirədəki Təkkəsi üçün yazılmış 1541-ci il tarixli təkkə kulliyyəsinin (dərgahının) vəqfiyyə sənədi sayəsində onun Misirdə keçirtdiyi ömrünün son üçillik fəaliyyətini öyrənmək və məzarının yerini dəqiqləşdirmək mümkün olmuşdur. O, bu müddət ərzində babası İbrahim Gülşəni təkkəsinin vəqf işlərilə məşğul olmuş və orada ona ayrılmış evində ailəsilə birlikdə yaşamışdır. Hicri 969 (1561-1562)cu ildə vəfat edən Fətullah Arifi Çələbi dərgahın içində Gülşəni məqbərəsinin sol və sağ kənarlaında ibadət üçün tikilmiş 24 hücrənin altındaki zirzəmilərdən birində dəfn olunmuşdur. Anahtar Kelimeler: Fətullah Arifi Çələbi, şahnaməçi, İbrahim Gülşəni təkkəsi. * Doç. Dr., Bakı Mühəndislik Universiteti, email: bdedeyev@beu.edu.az, AZERBAYCAN 23 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku GENERAL CHARACTERISTICS OF THE OTTOMAN PHILOSOPHICAL THOUGHT Bilal KUŞPINAR* ABSTRACT There had been a commonly-held opinion by the late-nineteenth and early-twentiethcentury Orientalists that the Ottomans had no involvement in rational and philosophical sciences, other than logic, and that therefore they made no contribution to the world of knowledge in these fields. This view, which was based on pure speculation and without any scientific justification, has continued to be literally echoed in the writings of the majority of the Western scholars of the Ottoman history. Moreover, the same problematic and controversial position appears to have been adopted even by some of the Muslim and Turkish historians until the last quarter of the twentieth century. This eventually led to a dubious assumption or a hasty false conclusion that such a long-lived Ottoman State, from the thirteenth to the twentieth century of its glorious existence, had somehow remained closed or immune to all sorts of thinking activities and rational developments, which can also be regarded as philosophical if philosophy is defined as a thinking or rational activity. Thanks to the recently flourishing remarkable researches and studies carried out by certain industrious Turkish intelligentsia, this above-mentioned speculative view has proven utterly wrong and completely ungrounded. As these newly emerging studies clearly demonstrate, the Ottomans, who had already inherited all the philosophical, theological and mystical legacy of the classical Islamic civilization via their immediate predecessors, i.e. the Seljuks, have continued to develop their own intellectual edifice with their own original independent works, commentaries and critiques. Fortunately, the intellectual heritage -philosophical, theological, mystical- of the Ottomans is now gradually coming to fore in the academic studies of the Turkish scholars. In this paper, therefore, based on our close examination into some of these works, we shall make an attempt to determine the character, the scope and the extent of the Ottoman philosophical thought. Keywords: Ottoman history, Philosophical though * Prof. Dr.,Department of Philosophy, Necmettin Erbakan University, email: bkuspinar@konya.edu.tr, TURKEY 24 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TÜRKOLOGİYANIN HAZİRKI VƏZİYYƏTİ VƏ GƏLƏCƏK İNKİŞAF YOLLARI Buludxan XƏLİLOV* ÖZET Məqalədə türkologiyanın hazırkı vəziyyəti araşdırılır. Türk dillərinin tədqiqiq ilə bağlı görülmüş işlərin hazırkı vəziyyəti analiz olunur. Eyni zamanda türkologiyanın gələcək inkişaf yollarının ən vacib istiqamətləri diqqətdə saxlanılır. Xüsusilə, türk millətlərinin vahid latın qrafikalı əlifbadan istifadə etmələrinin vacibliyi, qədim türk yazılı mənbələrinin yenidən çapı, ortaq dəyərlərin qorunub saxlanılması və s. məsələlər türkologiyanın gələcək inkişaf yolları kimi diqqət mərkəzinə gətirilir. Bundan başqa, ayrı-ayrı türkoloji mərkəzlərin əlaqələrinin koordinasiyasıməsələsinin vacibliyi türkologiyanın gələcək inkişaf yollarından biri sayılır. Bir sözlə, türkologiyanın ortaq problemlərinin koordinasiya edilərək araşdırılmasının əhəmiyyətli rol oynadığı bugünkü reallığın tələbi kimi izah edilir. Anahtar Kelimeler: Türk dilləri, latın qrafikalı əlifba, türkoloji mərkəzlərin əlaqələri, ortaq problemlər, qədim türk yazılı mənbələri * Prof. Dr., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: buludxan.xelilov@mail.ru,, AZERBAYCAN 25 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TÜRKİYE'DEKİ AZERBAYCAN: AZERBAYCAN KÜLTÜR DERNEĞİ, FAALİYETLERİ VE AZERBAYCAN DERGİSİ Bünyamin KOCAOĞLU* ÖZET Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluşundan itibaren, başta Azerbaycan olmak üzere Türk dünyasına özellikle Doğu Türklüğüne büyük önem vermiştir.Rus emperyalizmine tepki gösteren bir çok Azeri ve Doğu Türk'ü Türkiye'ye gelerek gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet döneminde siyaset,toplum ve devlet hayatında önemli yer almışlardır.Atatürk döneminden itibaren özellikle Doğu Türklüğü ile ilgili kurulan cemiyet ve dernekler ve faaliyetleri büyük ölçüde desteklenmiştir.Bu çalışmada 1 şubat 1949da Ankara'da,Azerbaycan Kültür Derneği adıyla kurulan derneğin faaliyetleri ve özellikle 1452den itibaren yayınlamaya başladığı ve 2003 yılına kadar yayın hayatını sürdüren Azerbaycan dergisi incelenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Azerbaycan, Mirza Bala, Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Kültür Derneği * Prof. Dr., Gümüşhane Üniversitesi, email: bkocaoglu@gumushane.edu.tr, TÜRKİYE 26 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku BİTLİS/AHLAT İLÇESİNDE OSMANLI İZLERİ (KÜLTÜR VARLIKLARI) Celil ARSLAN* ÖZET Bitlis iline bağlı Ahlât ilçesi Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van bölümünde yer alır. Doğuda Süphan Dağı ve batıdaki volkanik Nemrut Dağı arasındaki geniş alana yayılmış arazilere sahiptir. Van Gölü’nün kuzey batı tarafında, göle doğru eğimli platolar üzerine kurulmuştur. Ahlat; stratejik konumu, verimli toprakları ve doğal kaynaklarının zengin olması hasebiyle ilk çağlardan bu yana birçok devletin hâkimiyeti altına girmiştir. Özellikle ortaçağda büyük çekişmelere sahne olan Ahlat; Bizans, Mervanoğulları, Dilmaçoğulları, Ahlatşahlar, Eyyubiler, Moğollar, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Celayirliler, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Sefaviler ve Osmanlılar’a kadar çeşitli devletlerin idaresinde kalmıştır. Yavuz Sultan Selim Han döneminde Şah İsmail ile yapılan Çaldıran savaşı sonucunda Ahlat Osmanlıların hakimiyetine girdi (1514). Bu tarihten sonra Ahlat için yeni bir dönem başladı. Yavuz burayı fethinden sonra göl kenarına bir kale yaptırmıştır. Bu kale Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Irak seferleri sırasında büyütülmüştür. Bu kalede Osmanlılardan kalma İskender Paşa Camii ve Hamamı ile Kadı Mahmut Camii bulunmaktadır. Ayrıca bu kalenin içinde bulunan mahalle Kale Mahallesi ismiyle anılmaktadır. Mezarlıkları bakımından da Ahlat, bildiğimiz kadar, bütün Ortaçağ İslam dünyasında müstesna bir yer işgal eder. Ahlat’ta muhtelif yerlerde görülen küçük mezarlıklardan başka tarihi değer taşıyan ve büyük sahalar kaplayan altı mezarlık vardır. 1-) Harabe Şehir Kabristanı: 2-) Taht’ı Süleyman Kabristanı 3-) Kırklar Kabristanı 4-)Merkez Kabristanı (Kayı” yada “Kaya” Mezarlığı” olarak anılmaktadır. 5-)Kale Kabristanı (Osmanlı dönemi mezarlığı) 6-)Meydanlık Kabristanı Bu çalışmada Ahlat’ta bulunan Osmanlı dönemi eserleri ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Ahlat, Osmanlı, Mimari Eserler, Kale Mimarisi * Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi Sanat Tarihi, email: caslan66@hotmail.com, TÜRKİYE 27 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku EVLİYA ÇELEBİ’NİN KALEMİNDEN OSMANLI DEVLETİ’NİN DOĞUSUNA DAİR BAZI GÖZLEMLER: TEBRİZ ÖRNEĞİ Cemal ÇETİN* ÖZET XVI. yüzyılın önemli simalarından Evliya Çelebi, ömrünün büyük bir kısmını seyahatle geçirmiştir. Osmanlı coğrafyasının neredeyse tamamına yolculuk eden Evliya, çeşitli vesilelerle komşu ülkeleri de gezerek bu süreçte gördüklerini, duyduklarını ve okuduklarını “Tarih-i Seyyah Evliya Efendi” isimli on ciltlik eserinde toplamıştır. Seyahatnâme yalnızca fizikî ve beşerî bilgilerin aktarıldığı sıradan bir gezi eseri değildir. Aynı zamanda hayat tarzı, yiyecek kültürü, âdet ve görenekler, tanınmış kişiler, türbeler, yetiştirilen ürünler, icra edilen meslekler, tarihî anıtlar, konuşulan dil, lehçe ve ağızlar, çeşitli acayip ve olağanüstü durumlardan da bahsetmektedir. Yeni tanışılan kişilerle yapılan sohbetler, yaşanan tecrübeler ve bizzat iştirak edilen savaşların da anlatılmasıyla, çok yönlü ve çok kapsamlı bir eser ortaya çıkmıştır. Evliya Çelebi 1646 ve 1655 yıllarında olmak üzere, resmî görevlerinin bir gereği olarak, iki kez İran’a da seyahat etmiştir. İlkinde Defterdarzade Mehmet Paşa tarafından sınırda yaşanan bazı sorunlarla ilgili görüşme için Tebriz’e elçi olarak gönderilmiş, bu esnada Safevi hâkimiyetindeki Azerbaycan, Şirvan, Dağıstan ve Gürcistan topraklarını gezmiştir. İkincisinde hamisi Van Beylerbeyi Melek Ahmet Paşa tarafından Tebriz’e gönderilmiş, Evliya Tebriz’deki işini bitirdikten sonra güneyindeki şehirleri de gezerek Bağdat’a ulaşmıştır. Türk tarihinde XI. yüzyıldan itibaren önemli bir yer tutmaya başlayan Tebriz, XVI. yüzyılın başlarından XVIII. yüzyılın ortalarına değin Osmanlı Devleti ile İran hanedanları arasındaki çekişmelerin odağında olmuştur. Evliya Çelebi’nin Tebriz’e ilk olarak gittiği ve gözlemlerini kaydettiği 1646 yılı, Osmanlıların Kasrışîrin Antlaşması (1639) ile Safevilere Tebriz’i yeni terk ettikleri bir döneme rast gelmektedir. Bu bildirinin amacı Osmanlı-Safevi mücadelesine sahne olan, bu yönüyle de doğu-batı Türklüğü arasında bir kesişme ve çatışma bölgesi olan Tebriz’i, Evliya Çelebi’nin notları üzerinden fizikî, beşeri ve folklorik anlamda incelemektir. Ayrıca Evliya’nın yazdıkları üzerinden, Osmanlı elitinin bölgeye bakışına dair de bir takım çıkarımlara ulaşılması hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Safevi, Evliya Çelebi, Tebriz, Zihniyet Tarihi, Osmanlı ve Etrafındaki Dünya * Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, email: ccetintarih@gmail.com, TÜRKİYE 28 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku 1916 KAZAK İSYANI Ceyda Tuna BOZDOĞAN* ÖZET Kazaklar, Rus Hakimiyeti altında kaldıkları süre içerisinde kendilerine uygulanan gerek koloni siyasetinden gerekse de bağımsızlıklarına kavuşma isteklerinden dolayı tarih boyunca bir çok kez Ruslara karşı isyan etmişlerdir. Bu tarihi süreçte yaşanan isyanlardan biri de, I. Dünya Savaşının yaşandığı süreçte meydana gelen Kazak İsyanı'dır.1916 Haziran ayında Rus Ordusunun ağır bir yenilgiye uğraması ve geri hizmetlerde çalıştırılmak üzere asker açığının meydana gelmesi sonucunda Çar, Kafkas Oblastlarında, Türkistan bölgesinde ve bozkır bölgelerinde yaşayan ve Rus olmayan erkek nüfusun askere alınacağını ilan etmiştir. Çar'ın, asker açığından dolayı seferberlik ilanı etmesi üzerine Türkistan bölgesinde yaşayan halkı ayaklanmıştır. Bu çalışmada, 1916'da yaşanan ve tarihin en kanlı olaylarından biri olarak bilinen Kazak İsyanı'nın nedenleri ve sonuçları ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Kazak, Rus, Çar, I. Dünya Savaşı, Türkistan, İsyan * Yrd. Doç. Dr., Gümüşhane Üniversitesi, email: tceydabozdogan@gmail.com, TÜRKİYE 29 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku AZERBAYCAN ŞEHİRLERİNE YAPILAN GÜRCÜ TAARRUZLARI (11 ve 12. YÜZYILLAR) Cihat AYDOĞMUŞOĞLU ÖZET Selçukluların Azerbaycan topraklarında görülmeye başlaması ile birlikte Türk-ErmeniGürcü milletleri arasında Kafkasya ve Azerbaycan merkezli yoğun bir mücadele başlamıştı. Tabii Müslüman mahallî emirlikler de aslında çatışmaların tarafı oluyorlardı. Bu mücadelelerdeki önemli aktörlerden biri de elbette Gürcüler olmuştur. Özellikle 1060 yılından sonra Tuğrul Bey’in hâkimiyet yıllarında yoğunluk kazanan ilişkiler, Alp Arslan (1063-1072) ve Melikşah (1072-1092) devirlerinde devam etmiş ve iki taraf arasında karşılıklı saldırılar düzenlenmiştir. Büyük Selçukluların zayıflamasından sonra ise Irak Selçukluları ve onların görünüşteki tâbii İldenizliler eliyle Gürcülere karşı durulmaya ve Azerbaycan bölgesi savunulmaya çalışılmıştır. Tabii Selçuklu egemenliği öncesinde Azerbaycan’daki mahalli hanedanlar devrinde de Gürcülerin Azerbaycan şehirlerine fırsat buldukları zamanlar saldırılarda bulunduklarını biliyoruz. Gürcülerin saldırılarında Azerbaycan’ın verimli arazisi ve şehirlerinin ticarî potansiyeli rol oynamış olmalıdır. Biz bu çalışmamızda, 11 ve 12. asırlarda Gürcülerin Azerbaycan şehirlerine (Tebriz, Erdebil, Merağa, Şirvan, Şeki, Derbent, Arrân, Gence, Berdaa, Beylekan, Merend) yaptıkları taarruzları incelemeye çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Azerbaycan, Gürcüler, Büyük Selçuklu Devleti, Irak Selçukluları, Azerbaycan Atabekleri. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, aydogmusoglu@ankara.edu.tr, TÜRKİYE 30 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku MEHMED EMİN RESULZADE’NİN VEFATI VE TÜRK BASINI Çağatay BENHÜR* ÖZET Mehmed Emin Resulzade, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olmanın yanı sıra, Müsavat Partisinin lideri, önemli bir yazı ve düşünce adamıdır. 31 Ocak 1884 tarihinde Bakü’de doğan Resulzade, ilk makalesini çok genç sayılabilecek bir yaşta, 1903 yılında yayınlamış ve bunun ardından ömrünün sonuna kadar yazı dünyasından kopmamıştır. İran’da bulunduğu yıllarda, bu ülkedeki batılı tarzda ilk gazeteyi çıkartmış (İran-ı Nev), 1911-1913 yılları arasında İstanbul Türk Ocağında görev yapmıştır. 1913 sonrası Bakü’ye dönen Resulzade, burada siyasi hayatına başlamış, 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan ederek Milli Şura Başkanı olmuştur. Azerbaycan’ın Sovyetlerce işgal edilmesinin ardından tutuklanan Resulzade, sürgüne gönderilmiş ve Ankara’da 6 Mart 1955 tarihinde vefat etmiştir. Türk dünyasının oldukça önemli bir siması, 20.yüzyılın en hareketli dönemlerinin öne çıkan aksiyon adamlarından birisi olan Resulzade, yeni Türkiye Cumhuriyetinin başkentinde vefat ettiğinde, iktidarda Adnan Menderes ve Demokrat Parti bulunmaktadır. Mehmed Emin Resulzade’nin vefatı Türk kamuoyunda ne şekilde karşılanmıştır? Dönemin basını konuya yayın politikaları açısından mı yoksa haber değeri yüksek bir bilgi olarak mı yaklaşmışlardır? Bu çalışmada, Mehmed Emin Resulzade’nin vefatı ile birlikte Türk basınında (gazetelerinde), onunla ilgili çıkan haber, makale, fotoğraf, çizim, tablo vb. materyallerin değerlendirmesi yapılacaktır. Türk basınından taranacak gazeteler seçilirken dönemim farklı görüş açılarından yayın yapanlar değerlendirmeye alınacaktır. Çalışmanın sonucunda, dönemin Türk kamuoyunun Türk dünyasının önemli bir simasının ardından ne şekilde tavır aldığı ve bunun nedenleri vurgulanmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Resulzade, Mehmed Emin, Azerbaycan, Müsavat, Bolşevik, Basın, Demokrat Parti * Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, email: cag1974@yahoo.com, TÜRKİYE 31 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI VƏ SƏFƏVI DÖVLƏTÇILIYINDƏ SUFIZMIN INKIŞAFINA DAIR Dilavər ƏZIMLI* ÖZET Türk Dünyasının iki ən böyük dövlətlərindən sayılan Osmanlı və Səfəvi dövlətlərinin yaranmasında sifizmin böyük rolu olmuşdur. Sufilik VIII-XV əsrlərdə özünün yüksəliş dövrünü keçirmişdir. İndiyə qədər sufizmin dövlətçilik məsələlərində iştirakına dair müəyyən tədqiqatlar aparımışdır. Amma bu məsələ Türkiyə və Azərbaycan tarix elmində fundamental şəkildə həllini tapmayıbdır. Bunun əsas səbəbi kimi sufizmə olan münasibəti göstərirlər. Əslində, Şərq aləmində XI əsrdən başlayaraq sufilik birbaşa dövlətçilik məsələlərində iştirak etmişdir. Dövlətçilik məsələlərində böyük rola malik olan bu sistem daha çox ədəbi baxımdan öyrənilir və tarixi yanaşmada ona əhəmiyyət verilmirdi. Hazırda bizdən fərqli olaraq bu problem artıq qardaş Türkiyədə geniş şəkildə araşdırılmaqdadır. Tədqiqatlar göstərir ki, Osmanlı imperiyasında mövcud olan və dövlətçilikdə iştirak edən təriqətlərin əksəriyyəti Səfəviyyə təriqətinin çevrələrindən çıxmışdır. Bunlardan Xəlvətiyyə təriqəti xüsusilə Osmanlı dövlətçiliyində xüsusi əhəmiyyət kəsb etmişdir. Səfəviyyə ilə qardaş təriqət olan Xəlvətiyyə Zahidliyin iki şöbəsindən biridir. Xəlvətilik XVI yüz ilin əvvəllərindən Osmanlı imperiyasının rəsmi təriqət halına gəlmiş, başda padşahlar olmaq üzrə yüksək dərəcəli məmurların dəstəyini almışdır. Eyni zamanda Bəktaşilik və Mövləvilik təriqətləri də Osmanlı iqtidarı tərəfindən dəstəklənmişdir. Məsələ onda idi ki, səfəvilərin tək hədəfinin dövlət qurmaq olduğunu, Şah I İsmayılın bunu gerçəkləşdirmək üçün çalışdığını qisa zaman kəsiyində dərk edən Osmanlı dövləti, Səfəvi təriqətinə bənzər təriqətləri dəstəkləməyə başladı. Bununla da Səfəviyə təriqətinin Osmanlı idarəçiliyində olan ərazilərdə yayımlanmasının qarşısını almağa çalışırdı. Qeyd edək ki, Osmanlı və Səfəvi kimi Türk dövlətlərinin yaranmasında sufizmin öyrənilməsi bu gün baxımdan olduqca aktualdır. Türk dünyası həmişə azad fikrə, dünyagörüşə açıq olmuşdur. Bu gün Osmanlı və Səfəvi dövlətlərinin yaranmasında sufizmin öyənilməsi bir millət iki dövlət prinsipinə tam uyğun gəlir və bizlər üçün nümunəvi nəticələr ortaya qoyur. Çünki tarixi təkcə yadda saxlamaq üçün deyil, nəticə çıxarmaq üçün öyrənirlər. Anahtar Kelimeler: Türk, Osmanlı, Səfəvi, sufizm, xəlvətilik. * Doç. Dr., Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu, email: azimlid@mail.ru, AZERBAYCAN 32 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku GÜNEY KAFKASYADA OSMANLI - SAFEVİ NÜFUZUNUN GÜRCÜ KRAL VE PRENSLERİNİN DİN DEĞİŞTİRMELERİ ÜZERİNE ETKİSİ Doğan YÖRÜK* – Elvin VALİYEV** ÖZET Devletlerarası rekabet ve işbirliğinin her zaman çıkar eksenli olduğu bilinmekle birlikte din ve mezhep birliği veya ayrılığının da etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle iki büyük güç arasında sıkışan üçüncü ülkelerin, zaman zaman tarafını seçtiği büyük gücün siyasi, dini ve mezhep tercihlerini de kabullenme yoluna gittikleri aşikârdır. Bu çerçevede, önce Safevi daha sonra Osmanlı yayılma alanı içine giren Güney Kafkasya’daki Kahetya ve Kartli Gürcü kral ve prensliklerinden itaatlerinin gereği olarak din değiştirmeleri beklenmiştir. Bu husus, bütün kral ve prenslerden ziyade bazılarında görülmekte, 200 yıl boyunca din değiştirenlerin sayısı yaklaşık 10 civarında kalmıştır. Öyle ki Safevi nüfuzu sürecinde Müslüman olanlar şii, Osmanlı nüfuzundakiler ise sünni ekolü benimsemişler, hatta Osmanlı-Safevi rekabetinde saf değiştirenler de şiilikten sünniliğe – sünnilikten şiiliğe geçmişlerdir. Bu tür din ve mezhep değişikliklerinin bütün Gürcü kral ve prenslerde görülmemesi bunun taht mücadelelerinde avantaj sağlamak ve bireysel tercihlerin yanında Osmanlı padişahları ile Safevi şahlarının kişisel siyasi anlayışlarıyla da alakalı olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Sünni devletlerin hâkim olduğu bir zaman ve coğrafyada, Safevi varlığı ve yayılması şii din anlayışı üzerinden şekillendiği için Safevi şahlarının ihtilaf ve ittifaklarını böyle bir merkeze oturtmaları az çok anlaşılabilir bir durumdur. Buna mukabil, Osmanlı açısından şayet bu daimi ve kalıcı bir politik anlayış ise acaba Erdel, Eflak ve Boğdan gibi imtiyazlı eyaletlerin başına getirdiği yerel yöneticileri din değiştirmeye neden zorlamadı veya neden Hristiyanlar yerine Müslüman olmuş kişileri yönetici olarak atamadığı sorulabilir. Muhtemelen bu husus her iki coğrafi bölgenin barındırdığı siyasi ve stratejik şartlarla ilgiliydi. Bu minvalde, tebliğimiz bir yandan Güney Kafkasya’da Safevi ve Osmanlı yayılmacılığı, diğer yandan da her iki devlet arasındaki rekabetin Gürcü elitleri nasıl değiştirip dönüştürdüğü üzerine odaklanacak, buradaki eğilimin Osmanlı ve Safevi devletlerinin kendine bağlı diğer topraklarındaki yönetim anlayışlarıyla karşılaştırılarak bir sonuca varmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: III. Ahmed, Şah Abbas, İslamiyet, Hristiyanlık, İhtida * Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi, email: dyoruk@selcuk.edu.tr , TÜRKİYE Doktora Öğrencisi, Selçuk Üniversitesi, TÜRKİYE ** 33 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku XVI ƏSRIN SONU-XVII ƏSRIN ƏVVƏLLƏRINDƏ SƏFƏVI – OSMANLI MÜNASIBƏTLƏRI INGILISDILLI TARIXŞÜNASLIQDA Əhməd Sabir oğlu QULIYEV* ÖZET II İsmayılın hakimiyyəti illərində (1576-1578) Osmanlı imperiyası ilə münasibətlərdə 1555-ci ildən etibarən müşahidə olunan sabitlik davam etmişdi. Lakin 1578-ci ildə Məhəmməd Xudabəndənin taxta çıxması ilə vəziyyət dəyişdi. Şah Məhəmməd Xudabəndənin taxta çıxması ilə yaranmış daxili çəkişmələr Osmanlı Sultanı III Murada (1574-95) Səfəvilərə qarşı hərbi əməliyyatlara başlamaq üçün əlverişli şərait yaratdı. Bunun nəticəsində, 1586-1589-cu illər ərzində Azərbaycanın bütün ərazisi Osmanlıların əlinə keçdi. Osmanlılar və Səfəvilər arasında 12 il davam etmiş hərbi münaqişə 1590-cı ildə İstanbul sülhünün imzalanması ilə başa çatdı. Bu sülh Azərbaycanın Osmanlılar tərəfindən ilhaqını təsdiq etmiş oldu. Ölkə daxilindəki problemləri yoluna qoyan I Şah Abbas (1587-1629) Xorasanda özbəkləri məğlub etdikdən sonra itirilmiş torpaqları geri almaq üçün Osmanlılara qarşı hərbi əməliyyatlara başladı. I Şah Abbas 16031608-ci illərdə Azərbaycan ərazilərini Osmanlılardan geri ala bildi. 1612-ci ildə imzalanmış İstanbul sülhü 1555-ci il Amasya sülh müqaviləsinə görə müəyyən edilmiş Osmanlı-Səfəvi sərhədlərini təsdiq etdi. Məqalənin məqsədi XVI əsrin sonu-XVII əsrin əvvəllərində Cənubi Qafqaz uğrunda Səfəvi-Osmanlı rəqabətinin ingilisdilli tarixşünaslıqda öyrənilmə səviyyəsini araşdırmaqdır. İngilisdilli tarixşünaslıqda tədqiq olunan dövrdə Cənubi Qafqaz uğrunda Səfəvi-Osmanlı rəqabətini şərtləndirən amillər, bu rəqabətin bölgənin geo-siyasi və iqtisadi vəziyyətinə təsiri ilə bağlı dəyərli mülahizələr yürüdülmüş və elmi nəticələr əldə edilmişdir. Bununla belə, bu tədqiqatlar nöqsalardan da xali deyil. Bir sıra Qərb tarixçiləri dövrün siyasi hadisələrinin elmi izahını verərkən Səfəvilər dövlətinin siyasi həyatında, Osmanlılarla münasibətlərində və dövlət idarəçiliyində Qızılbaşların əhəmiyyətini azaldır, əksinə İran və qeyri-qızılbaş elementinin rolunu şişirtməyə çalışırlar. Anahtar Kelimeler: Səfəvilər, Osmanlı imperiyası, I Şah Abbas, III Sultan Murad, SəfəviOsmanlı münasibətləri * Dr., Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu, email: ahmadguliyev@yahoo.com, AZERBAYCAN 34 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI-SƏFƏVI SIYASI ƏLAQƏLƏRINDƏ ROLU OLMUŞ ÜÇ AZƏRBAYCANLI ELM ADAMI Elnur NƏSIROV* ÖZET XII əsrdə Kiçik Asiyanın fəthindən sonrakı dövrdə bu torpaqların türkləşməsi və İslamlaşması prosesində Azərbaycanın böyük rolu olmuşdur. Səlcuqlu dövləti ilə başlayıb, Anadolu bəylikləri dövrü ilə davam edən Azərbaycanla Anadolu arasındakı siyasi, mədəni və iqtisadi əlaqələr Osmanlı dövləti dövründə yeni inkişaf mərhələsinə qədəm qoymuşdu. Daha əvvəlki dövrlərdə olduğu kimi Osmanlı dövründə də Azərbaycanla Anadolu arasında elmimədəni əlaqələrin qurulması və inkişaf etdirilməsində Azərbaycanlı elm və sənət adamlarının müstəsna xidmətləri olmuşdur. Bu şəxsiyyətlərdən bəzilərinin Osmanlı Dövləti ilə Səfəvilər Dövləti arasındaki siyasi əlaqələrdə mühüm rolü olmuşdur. Bu məruzədə bu şəxslərdən üçünün elmi və siyasi fəaliyyəti haqqında məlumat verəcəyik. Haqqında məlumat verəcəyimiz, OsmanlıSəfəvi siyasi əlaqələrinə təsir etmiş Azərbaycanlı elm adamlarının ilki Sinanəddin Gəncəvidir. Amasya canişini olmuş Osmanlı şahzadəsi Əhmədin yaxın adamlarından biri olan Sinanəddin Gəncəvi Amasya müftüsü olmuşdu. Bir sıra əsərlərin müəllifi olan Sinanəddin Gəncəvi şahzadə Əhməd ilə onun Trabzon canişini olan qardaşı şahzadə Səlim arasındaki siyasi çəkəşmələrin qurbanı olmuşdu. Mənbələrin verdiyi məlumata görə Sinanəddin Gəncəvi müəmmalı şəkildə öldürülmüşdü. Haqqında məlumat vermək istədiyimiz digər şəxs Mövlana Zəhirəddin Ərdəbilidir. Osmanlı sultanı Yavuz I Səlim (1512-1520) Çaldıran döyüşü və Təbrizin alınmasından sonra geri qayıdarkən Zəhirəddin Ərdəbilini də özü ilə aparmışdı. Zəhirəddin Ərdəbili farsca “Qəzəvatisultan Səlim” adlı kitabın da müəllifi idi. Misir canişini Əhməd Paşa Qanuni sultan Süleymana qarşı qiyam qaldırıb Misirdə öz hakimiyyətini bərqərar edərkən Zəhirəddin Ərdəbilinin Səfəvilərlə Əhməd paşa arasında əlaqələrin qurulması üçün vasitəçilik etdiyini bildirilir. Bu fəaliyyəti Zəhirəddin Ərdəbilinin 20 fevral 1524 Qahirədə boynu vurularaq edam edilməsinə səbəb olmuşdu. Elmi və siyasi fəaliyyətləri haqqında məlumat vermək istədiyimiz dəgər bir şəxs isə Mövlana Hüseyn Şirvanidir. Osmanlı ölkəsində yaşayan və Qanuni Sultan Süleymana (15201566) yaxınlığı ilə tanınan alimlərdən biri olan Hüseyn Şirvani Səfəvilər dövləti və qızılbaşlarla bağlı bir sıra əsərlərin müəllifi idi. O, qələmə aldığı “Əhkam əd-Diniyyə fi Təkfiri Qızılbaş” adlı əsərini Osmanlı sultanı Qanuni I Süleymana təqdim etmişdi və bu kitab Səfəvilərlə müharibə elan etməyin vacibliyini vurğulayan bir çox fətvanı ehtiva edirdi. Anahtar Kelimeler: Gəncəvi, Şirvani, Ərdəbili, Amasya, Misir, Osmanlı, Səfəvi * Doç. Dr., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: enasir@box.az, AZERBAYCAN 35 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ERMENİLERİN ZAMAN ZAMAN BATI AZERBAYCANDA YAPTIKLARI ADDEĞİŞME, ETNİK TEMIZLEME VE SOYKIRIMLAR Elvan CAFAROV* ÖZET Yirminci yüzyılın başından sonuna kadar Ermeniler Batı Azerbaycan'daki Azerbaycan Türklerinin yaklaşık 30 bin evini yıkmış, ihtiyar, çocuk ve kadınların da dahil olduğu 140 bin insanı vahşicesine katletmiştir. 750 binden fazla Azerbaycan Türkü Batı Azerbaycan'dan göç edilmiş, son kovulmalar zamanı, 1988 yılında ise 220 binden fazla Azerbaycan Türü Ermeni vahşetleri sonucunda baba yurtlarından göç edilmişler. Böylece Ermeniler Batı Azerbaycan'dan Azerbaycan Türklerinin izini kaybetmek üzere buradaki tüm Türk kökenli yurtların adını değiştirmiş, bir çok anıtları darmadağın ederek imha etmiştir. Anahtar Kelimeler: Azerbaycan Türkleri, Batı Azerbaycan, Sınır dışı tehcirler, Ermeni vahşetleri, Soykırımlar. *Araştırmacı, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi-Dede Korkut ETL, email: elvancafarov78@mail.ru, AZERBAYCAN 36 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI DEVLETİ’NİN ŞARK SEFERLERİNE DAİR ÖNEMLİ BİR KAYNAK: TİMAR RUZNAMÇE DEFTERLERİ Emine ERDOĞAN ÖZÜNLÜ* ÖZET Timar ruznâmçe defterleri, mufassal tahrir defterleri, icmal defterleri ve derdest defterleri ile birlikte Defterhâne-i Âmire’nin önemli defter serilerinden birini oluşturmaktadır. Timar ile ilgili devlet kayıtlarının günlük faaliyet raporlarını ihtiva eden bir diğer ifadeyle timar tahsislerinin kronolojik kayıtlarını içeren timar ruznâmçe defterlerinde, timar almaya hak kazanmış kişinin berat alabilmesi için defterhâne tarafından verilen tezkire suretleri bulunmaktaydı. İbtidadan timar verme, terfi, nakil, becayiş gibi sebeplerle timar kayıtlarının günü gününe tutulduğu, iki tahrir arasındaki günlük işlemleri kapsayan bu kaynak grubunda vilâyetlere ait timar işlemleri hakkındaki belgeler, tezkireler, mülk ve timar sahiplerinin isimleri, timar hasılları, timar sahipleri ile timara talip olanlar hakkında geniş biyografik bilgi, dirlik sahiplerinin menşeleri, üst makamlarla şahsi ilişkileri, dirlik gelirlerinin bir başka kişiye aktarımının şartları ve askerî faaliyetler ile ilgili bir takım veriler bulunmaktaydı. Bu defterleri İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Timar Ruznâmçe Defterleri Katalogu’nda ve Maliyeden Müdevver Defterler Katalogu’nda bulunmaktadır. Ancak bu defterlerin önemli bir külliyatı Ankara Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Kuyûd-ı Kadîme Arşivi’nde bulunmaktadır. Bu defter türünün en dikkat çekici yönü, timarlı sipahilerin katıldıkları seferlere dair verilerin bulunmasıdır. Özellikle de Kanuni dönemi ve sonrasında yapılan doğu seferleri bu anlamda dikkat çekicidir. Defterlerde geçen Şirvan, Gence, Şark (Bağdad), Tebriz, Revan seferleri ve bu seferlere katılan timarlı sipahilerin seferlerde üstlendikleri roller, dirlik sahibi olmalarını veya terakki almalarını sağlayan yararlılıkları bu bildirinin ana konusu olacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Şark Seferleri, Timar Ruznamçe, Timarlı Sipahi * Doç. Dr., Hacettep Üniversitesi, email: eozunlu@hacettepe.edu.tr, TÜRKİYE 37 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ESKI KÖK TÜRK ÇAĞINDAKI TATARLAR Enkhbat AVIRMED* ÖZET Kök Türk çağındaki Tatarlar hakkında bilgilere biz sadece Orkun kitabelerinde rastlamaktayız. Bu döneme ait bize değerli malumatlar veren Çin kaynaklarında Tatar adı, üç defa zikredilmektedir. Ama kavim, boy veya şahsı ismi olarak değil, bir türlü ok ve müzik ismi olarak geçmektedir. Kök Türk çağına ait Çin kaynaklarında Tatarların kabile ismi şeklinde geçmemesinin sebebi, bu tarihlerde Tatarların Kök Türklerin sıkı kontrolü altında bulunmaları ve bu yüzden onların Kıtan, Hi ve Shi-weiler gibi Çin’e elçi gönderme fırsatı yakalayamamalardır. Ayrıca Çinliler büyük bir ihtimalle onları Kök Türklerin bir parçası olarak sayıyorlardı. Anahtar Kelimeler: Tatarlar, Kök Türk, Orkun, Tarih * Dr., Moğolistan Bilim Teknoloji Üniversitesi, email: enkhbatu@must.edu.mn, MOĞOLİSTAN 38 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SIMILARITIES IN HUNGARIAN AND TURKIC FOLK LITERATURE Eva CSAKİ* ABSTRACT It is a well known fact, that Hungarians had used to live surrounded by Turkic tribes before they settled in the Carpathean Basin in 896. This period is mentioned as the centuries of nomadism. While we have ample studies on linguistic interactions, little had been done on the field of folk literature. Examining proverbs, translating hundreds of folksongs I discovered many similarities that are reflected and can be documented. Interaction took place between the neighbours naturally and friendly. Many different technics were introduced by Turks on the field of agriculture the vocabulary of which is still present in modern Hungarian language. Hungarian epos got lost and we have only hints of the early period of our history. Yet we see how old genres survive in newer ones or change a route to find new forms like ballads or folktales, even Sufi miracles or myths. We have the names of the heroes in folktales or the events they face similar to Turkic (Azeri, Turkish, Karachay, etc.) ones. It is important to compare the corpus of both sides in order to see the influences. Apart from language that can be considered the main part of any culture, there are many other fields like music, religion, traditions etc. that can be compared and serve as proofs backing each other in order to understand the connections. Keywords: Comparative folklore studies, Hungarian - Turkic connections * Assoc. Prof., Peter Pazmany Catholic University, email: csakieva@btk.ppke.hu, HUNGARY 39 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI-İRAN SAVAŞLARINDA KARS VE ERZURUM’UN ZAHİRE TEDARİKİNDEKİ ROLÜ (1730-1732 ÖRNEĞİ) Fadimana FİDAN* ÖZET Osmanlı Devleti ve İran arasındaki dinî, iktisadî ve siyasî gerilimler iki devleti sık sık karşı karşıya getirdi. Osmanlı Devleti bu nedenlerle 18. Yüzyılda Doğu’da birbiri ardına sefere çıktı. Bunlardan 1730-1732 seneleri arasında meydana gelen savaş birden fazla kola ayrıldı ve gerekli zahirenin eksiksiz ve zamanında nakliyatı ile ilgili sıkıntılar ortaya çıktı. Seferin uzun sürmesi, mesafenin uzaklığı ve çeşitli devlet görevlilerinin suiistimalleri sorunun büyümesine neden oldu. Osmanlı Devleti bu sorunlara cevap verebilmiş ve bu anlamda birkaç şehir ön plana çıkmıştı. Bunlardan birincisi Doğunun Tahıl Ambarı Erzurum, diğeri Serhat Şehir Kars idi. Bu şehirler gerek çevrelerinden gerekse Balkan şehirlerinden desteklenmek suretiyle Tebriz, Gence, Revan taraflarında bulunan askerin zahire ihtiyacına cevap verebilmek için çalışan iaşe merkezleri olmuşlardı. Bu iki şehrin savaş bölgelerine yakınlığı seferin düzenli bir şekilde devam edebilmesi için önemli görevler yüklenmelerine sebep olmuştu. Her menzilde bir kat daha artan Osmanlı askerî gücünün gidecekleri yerde sıkıntıya düşmemesi burada biriktirilecek ve nakliyatı yapılacak zahireye bağlıydı. Bu bildiride savaşın yönünü değiştirebilecek bir güce sahip, zahire tedariki Kars ve Erzurum odaklı kaleme alınmaya çalışılacaktır. Bu minvalde hem şehirlerin tarihî rollerinden birine değinilmiş olacak hem de Osmanlı-İran savaşlarının bir bölümü sunulmaya çalışılacaktır. Çalışmanın kaynaklarını Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden alınmış olan MAD., D. MKF.d ve çeşitli belge fonları oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, İran, Erzurum, Kars, Zahire * Yrd. Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, email: ffidan@kmu.edu.tr, TÜRKİYE 40 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SANATIN SİMGELEŞTİĞİ ÇAĞDAŞ İKİ BÜYÜK ÖRNEK: OSMANLILAR VE BABÜRLÜLER Fadime ÖZLER* ÖZET Aynı dönemde dünyanın farklı bölgelerinde fakat çok geniş coğrafyalara hâkim olan ve önemli mimari organizasyonlara imza atan, çağdaş oldukları bu dönemlerde sanat ve mimari alanlarında özgün eserler ortaya koyan iki büyük Türk Devleti: Osmanlılar ve Babürlüler. Osmanlılar (1299-1921) Kayı boyuna bağlı küçük bir beylik iken; kısa sürede hızla ilerlemiş ve geniş coğrafyalara asırlarca hükmetmiş önemli bir Türk devleti iken; Babürlüler (1526-1858) de; Hindistan’da Delhi Türk Sultanlıkları (1206-1526) sonrasında, 18. Yüzyılın başlarına kadar Türk hâkimiyetini sürdüren ikinci önemli Türk devletidir. Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş dönemiyle çağdaş olarak Hint topraklarında hüküm sürmüş olan Babürlü İmparatorluğu, birbirleri ile dünya hâkimiyeti için kıyasıya mücadeleden ziyade vermiş oldukları sanat eserleri ile adeta yarışır bir görüntü ortaya koymuşlardır. Osmanlılarda; Fatih Sultan Mehmet ile başlayan evrensel anlayışta yönetim ve yapılaşma faaliyetleri Kanuni Sultan Süleyman döneminde klasik evresine ulaşmıştır. Babürlü mimarisinde ise; en önemli imar faaliyetleri Ekber Şah döneminde başlatılmış ve ondan sonra gelen Cihangir Şah ve Şah Cihan dönemlerinde yoğun bir şekilde devam ettirilmiştir. Her iki Türk devletinin de coğrafi şartlar ve etkileşimde bulundukları kültür çevreleri arasında ön plana çıkan farklı uygulamaları, dünya kültür mimarisine kattıkları simgesel yapıları önem taşımaktadır. Babürlü ve Osmanlı devletlerinin, çağdaş oldukları bu dönemlerde mimari etkileşimlerinin olmaması mümkün değildir. Bu dönemde Türk mimarisindeki gelişim seyri ivme kazanmıştır. Bu araştırmada; Osmanlı ve Babürlü imar faaliyetlerindeki benzerlik ve farklılıklar, mimari ve süslemede özellikleri dikkate alınarak farklı bir bakış açısı ile değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Babürlü, Osmanlı, Çağdaş, Mimari, Bezeme * Arş. Gör., Erciyes Üniversitesi, email: fadimeozler@gmail.com, TÜRKİYE 41 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku EDİGEY DESTANINDAN ÇUKUROVA’YA “SIRKINTI (SARKINTI)” KELİMESİ VE SIRKINTI (SARKINTI) AŞİRETİ ÜZERİNE BAZI DEĞERLENDİRMELER Fahri DAĞI* ÖZET Anadolu sahasında çok bilinmemekle birlikte Hazar’ın doğusunda yaşayan Türk soylu halklar arasında (Kırım ve Kazan Tatarları, Başkurt, Nogay, Kazak, Kırgız, Özbek, Altay, Karakalpak) oldukça yaygın bir şekilde anlatılan Edigey Destanı, Türk destancılık geleneğinin güzel örneklerinden biridir. Destanlar bünyelerinde mensubu oldukları milletin kültür kotlarını taşırlar ve onları gelecek kuşaklara aktarırlar. Edigey Destanı da Anadolu sahasında çok bilinmese de Doğu-Batı Türklüğünün ortak kotlarıyla bezenmiştir. Bu kotlardan biri de Anadolu’da 16. yüzyıldan itibaren bir Türkmen aşiretine ad olmuş sırkıntı (sarkıntı) kelimesidir. Destanda han sarkıtı (han sırkıntı) olarak gördüğümüz tören ile Çukurova’da yaşayan Sırkıntı aşiretine ad olmuş kelime arasında etimolojik benzerlikler vardır. Kelimenin anlamı eski Türkçeden günümüze doğu ve batı Türklüğünde değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca Edigey Destan’ındaki geçen han sarkıntısı ritüeli ile divan edebiyatında pir-i mûgân ve tasavvuftaki kırklar şerbeti töreni ortaklıklar arz etmektedir. Bu ortaklıklar Pir-i Türkistan Ahmet Yesevî dergahından bu günlere ortak Türk kültürünün en güzel örnekleridir. Bu bildirimizde kökeninin çok eski çağlara ait olduğunu düşündüğümüz “sırkıntı” kelimesinin Türk kökenli halklar (Tatar ve Anadolu Türklüğü) arasındaki ortak düşünüş ve uygulamaları üzerine bazı görüşler ortaya koymaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Türk, Edigey destanı, Çukurova, Sırkıntı * Yrd. Doç. Dr., Karabük Üniversitesi, email: fahridagi@gmail.com, TÜRKİYE 42 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ANADOLU’DAKİ KONARGÖÇER AŞİRETLERDE ORTA ASYA TÜRK KÜLTÜR İZLERİ Faruk SÖYLEMEZ* ÖZET Osmanlılar döneminde Anadolu’da bulunan konargöçer aşiretler üzerine son yıllarda az da olsa birtakım çalışmalar yapılmaktadır. Ancak aşiretlerin bölge bölge ele alınarak kültürel yapıları ve gündelik hayatları ile ilgili çalışmaların yapılması ve hatta bunların Türkiye dışındaki ve özellikle Orta Asya’daki Türklerin konargöçer kültürleri ile karşılaştırılması Türk kültür birliğinin sağlanmasında önemli katkılar sağlayacaktır. Böylece aynı kültür değerlerine sahip Türk topluluklarının birbirlerine yabancılaşmasının da önüne geçilmiş olunacaktır. Bu çalışmada, Anadoluda konargöçer olarak hayatlarını sürdüren aşiretlerin kültürleri ele alınarak bu kültür unsurlarının Orta Asya Türk kültür değerlerinden taşıdıkları izler üzerinde durulmaktadır. Özellikle Orta Anadolu ve Güneydoğu Toroslarda yaşayan aşiretlerin gündelik hayatlarını ele alarak koyunculukla ilgili birtakım inanışlar ve uygulamalar ile halı-kilim dokumaları, giyim-kuşam kültürü, evlenme adetleri ve özellikle “kalın” kavramı ve bu kavramı mehir ile başlık arasındaki farklar tartışılacaktır. Ölen kardeşin dul kalan eşiyle diğer kardeşin evlenmesi, aşiret boy beylerinin seçimi, düğün adetleri gibi Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk boylarının taşıdıkları ve günümüze kadar yaşatılan birtakım adet ve gelenekler ele alınacaktır. Bunun yanı sıra kışlaktan yaylağa ve yaylaktan kışlağa yapılan göçler ve bu göçler esnasında “bahargâh ve güzlek” olarak adlandırılan ara bölgelerde konargöçerlerin konaklamaları da ele alınacaktır. Konargöçer aşiretlerin gerek kendi içerinde gerekse diğer aşiretlerle aralarında meydana gelen anlaşmazlıkların halledilmesinde ortaya koydukları çözümlere de yer verilecektir. İki grup arasında meydana gelen kavgalarda kavganın büyümesini önlemek ve kan dökülmesini önlemek amacıyla bir kadının başındaki örtüyü her iki grubun ortasına atarak onları durdurması gibi Türk kültüründe eskiden beri var olan geleneklerin günümüzde de Anadolu aşiretlerinde yaşatılıyor olması önemli noktalardan birini oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Aşiret, Kültür, Orta Asya, Anadolu, Konargöçer. * Prof. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, email: fsoylemez@ksu.edu.tr, TÜRKİYE 43 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI TOPLUMUNDA YÖRÜKLERİN SOSYO KÜLTÜREL YAPISI Fatih USLU* ÖZET Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişmesinde, yeni fethedilen yerlerin Türkleştirilmesinde ve boş yerlerin şenlendirilerek ekonomik hareketliliğin sağlanmasında konargöçer aşiretlerin önemi büyüktür. Konargöçer yaşam tarzının yapısında bulunan özerklik ve özgürlük, ayrıca konargöçerlere sağlanan bazı ayrıcalıklar ve korumalar bu yaşam biçimini imparatorluk coğrafyasında çekici hale getirmiş, bu yüzden Yörük aşiretleri kayıt altına alınmaya ve iskâna her zaman direnmişlerdir. Osmanlı döneminde 18.yüzyıla gelinceye kadar ayrıcalıklı bir konumda olan Yörükler, fetihlerin sona ermesi ve toprak kayıplarının başlaması ile ayrıcalıklarını kaybetmiştir. Osmanlılar döneminde yaşayan Yörüklerin çoğu Anadolu’da bir kısmı da Rumeli’de bulunuyordu. Bu aşiretleri nizam ve inzibat altında almak ve güçlerinden yararlanmak için kanunlar hazırlanmış gerek Fatih Kanunnamesinde gerekse Kanuni Sultan Süleyman’ın Kanunnamesinde Türk aşiretleri hakkına maddeler yer almıştır. Osmanlılar Yörükleri sistemli bir şekilde toprağa yerleştirmeğe çalışmışlardır. Göçebeler Osmanlılar devrinde de orta Asya’dan getirdikleri koyun ve atı besliyor yine onlar gibi deveyi taşıma vasıtası olarak kullanıyorlardı. Osmanlı devletinin de seferlerde askerin azığını develer ile taşıttığı bildirilmektedir. Anadolu’nun pek meşhur atlarını yetiştirenler halılarını dokuyanlar bunlar idi. İrsi reislerinin idareleri altında yaşayan bu aşiretlerin yaylak ve kışlakları belli idi. Fakat göç yolları üzerindeki köylere zarar vermekten geri durmuyorlardı. Anadolu Türklüğünün en canlı unsurunu teşkil eden ve devlet kavramına yabana olan bu kitlelerin bu hareketlerinin temelinde bazı amilleri vardı. Bazen vergi tahsildarlarının açgözlülüğü bazen aşiret reislerinin hırs ve menfaati bazen de yoksulluklarıdır. Anahtar Kelimeler: Yörük, Konargöçer, Evlad-ı Fatihan, Osmanlı. * Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi, email: fatihuslu@akdeniz.edu.tr, TÜRKİYE 44 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku XIX ƏSRIN II YARISINDA VƏ XX ƏSRIN ƏVVƏLLƏRINDƏ TÜRKIYƏDƏ TƏHSIL Fərrux RÜSTƏMOV* ÖZET Məqalədə XIX əsrin II yarısında və XX əsrin əvvəllərində Türkiyədə məktəb təhsiilinin inkişaf xüsusiyyətləri təhlil edilir, yeni açılan məktəblərdə təhsilin təşkili məsələləri araşdırılır. Anahter Kelimeler: Türkiyədə təhsil, Hərbi mühəndislik məktəbi, tənzimat dövrü, rüşdiyyə məktəbləri, “Yeni osmanlılar” * Prof. Dr., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: farrukhrusyamov@gmail.com, AZERBAYCAN 45 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ERMENİ MESELESİNİN TÜRKİYE VE AZERBAYCAN BAKIMINDAN TARİHÎ TEMELLERİ Ferudun ATA* ÖZET Ermeni meselesi, Anadolu’da ve Kafkaslarda Türk Milletine karşı emperyalist güçlerin kullandığı “şark meselesinin” plânlı bir tezahürüdür. Ermeni meselesinin uluslararası bir hüviyet kazanması daha çok 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra ortaya çıkmış ise de bunun temelinin daha evvelden atılmış olduğu bir vakıadır. Türkiye ve Azerbaycan olarak, Anadolu ve Kafkas Türklüğü bu konuda daima çift yönlü bir taarruzla karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Devleti’ni yıkmak için Batılı devletler önce Balkanlarda sonra Anadolu’da Hıristiyan unsurları, özellikle de Ermenileri daima maşa olarak kullanmışlar, siyasi ve ekonomik hedeflerine ulaşmak için, yüzlerce yıldır huzur ortamında yaşamakta olan Ermeni milletini misyonerlik faaliyetleri ve milliyetçilik anlayışının sonucu olarak içinde yaşamış oldukları devlete karşı tahrik etmişlerdir. Anadolu’da Katolik ve Protestan bir Ermeni cemaati oluşturmak suretiyle kendi içlerinde parçalamayı başararak Osmanlı Devleti için çıbanbaşı haline getirmişlerdir. Batılı güçlere ilaveten Ermenileri Türk Milletine karşı kullanan bir diğer devlet ise Ruslar olmuştur. Onlar da Kafkaslarda özellikle 18. Yüzyılın başlarından itibaren sıcak denizlere ulaşma siyasetlerinin bir parçası olarak Müslümanlara karşı, Müslüman olmayan Gürcü ve Ermenilerden faydalanmayı siyasi ve ekonomik hedeflerinin bir parçası olarak görmüşlerdir. Ermenilere bir vatan inşa etmek için Azerbaycan topraklarının işgal ve istila edilmesine yardım etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin zayıflamasına paralel olarak Rus Çar’ı Petro 18. Yüzyılın başlarından itibaren Kafkaslarda uyguladığı işgal ve istilâ faaliyetleri gittikçe arttırmış, kadim Türk topraklarına İran’dan, Anadolu’nun doğusundan Ermeni nüfusu getirmek suretiyle bölgenin Türklerin-Müslümanların elinden çıkması için her türlü katliam ve mezalime destek vermiştir. Rusya 19. Yüzyıl boyunca ve 20. Yüzyılın başlarında da Kafkaslara ve Azerbaycan topraklarına Ermenileri yerleştirerek Ermenisiz topraklarda bir Ermenistan devletinin kurulmasını sağlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında da gerek Batılı devletlerin gerekse Rusya’nın desteğiyle Anadolu’nun doğusunda ve Kafkaslarda milyonlarca Müslüman-Türk katliamı gerçekleştirmelerine rağmen Ermeniler hâlâ haklı gösterilmeye çalışılmakta, Ermeniler öz Azeri topraklarında işgalci olarak bulunmaya devam etmektedirler. Keza aynı emperyalist güçler günümüzde Osmanlı Devleti’ni, dünya savaşı içinde Ermenileri geçici olarak ülke içinde başka yerlere göç ettirdiği için “soykırımcı” ilan etme çabasındadırlar. Oysa Osmanlı Devleti isyan eden ve düşmanlarıyla işbirliği yapan Ermenilere sadece güvenlik amacıyla tehcir kararı uygulamıştı. Bütün bu suçlamalar karşısında Türkiye ve Azerbaycan Batılı devletlerden ve Ruslardan gelen bu suçlamalar karşısında her platformda ortak hareket etmelidir. Siyasi, askerî ve ekonomik güçlerini birleştirmek suretiyle hem bu iddiaların gündemden kalkmasını sağlamalı hem de Ermenilerin işgal altında bulundurduğu Azerbaycan topraklarından bir an önce terk etmesinin çarelerine bakmalıdırlar. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Türkiye, Azerbaycan, Ermeniler, Kafkasya, Rusya * Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi, email:fata@selcuk.edu.tr, TÜRKİYE 46 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI IMPERIYASININ GEOOLITIKASI: ƏNƏNƏVI GEOPOLITIKA Fərzəli VƏLİYEV* ÖZET Məqalədə Osmanlı imperiyasının geopolitikası 3 müxtəlif dövrün müqayisəli təhlili ilə öz əksini tapmışdır. Müstəmləkəçi imperiyaların mövqeyi və Osmanlı imperiyasının zəifləməsinin daxili səbəbləri ətraflı şəkildə göstərilmiş. Tənzimat dövrünün Osmanlı geosiyasətinə təsiri. 1876-1908-ci illərdə Osmanlı imperiyasının geosiyasətinin mahiyyət baxımından dəyişməsi. Anahter Kelimeler: Osmanlı imperiyası, ənənəvi, geosiyasət, müstəmləkəçilik, Tənzimat dövrü, milli dövlətlər, transformasiya, modernləşmə, İstambul, dəniz qüvvəsi, millətçilik * Bakı Slavyan Universiteti, email: ferzeli@list.ru, AZERBAYCAN 47 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ƏHMƏD YASƏVİ İDEYALARINDA MƏNƏVİYYAT Firida MUSTAFAYEVA* ÖZET Əhməd Yəsəvi - XI əsrin məşhur mütəfəkkir-şairi, ortaq türk ədəbiyyatında ilk mütəsəvvüflərdən, türk dilində sufizm ədəbiyyatının ilk yaradıcılarından sayılır. Əhməd Yəsəvi Türküstanın Çimkənd şəhəri yaxınlığındakı Sayram qəsəbəsində dünyaya gəlmiş, ilk təlim və tərbiyəsini Yəsi şəhərində almış və bu şəhərin adını da özünə təxəllüs götürmüşdür. Əhməd Yəsəvi mürşid- mürid, bu günkü dillə desək müəllim- tələbə münasibətlərini açıqlamış və bu münasibətlər bu gün pedaqogika elminin tələb etdiyi qaydalara çox uyğundur. Onlar aşağıdakılardır: 1. Ustadına daim hörmətlə yanaşmalı, onun dediklərini diqqətlə dinləməli və əməlində yerinə yetirməlidir. 2. Mürid həmişzə ayıq-sayıq olmalı, həvəslə təlimə yanaşmalı, müəlliminin sözlərindən, rəmz və işarətlərindən həmən anlamalıdır. 3. Müəllimin bütün sözlərini, öyüd və nəsihətlərini dinləməli, ondan razı olmalı və ona itaətkar olmalıdır. 4. Müəlliminin xüsusi xidmətində olmalı, bildirdiyi bir xidməti yerinə yetirərkən diqqətli və ağırbaşlı olmalı, lakin ağırcanlı olmamalıdr. İstəksizlik müəllimin rizasızlığına səbəb olar, onun rizasızlığı isə silsilə yolu ilə Peyğəmbərə və Allaha çatar. 5. Sözündə bütöv, etibarlı, vədinə sadiq olmalıdır. Müəllimin böyüklüyü xüsusunda heç bir şəkk -şübhədə olmamalıdır. 6. Müəlliminə qarşı həmişə böyük hörmət və diqqət göstərməlidir. 7. Müəllimin tapşırığını yerinə yetirməkdə kiçik bir tərəddüd belə olmamamlıdır. 8. Müəlliminə aid xüsusi hal və sirləri gizli saxlamalı və heç kimə bildirməməlidir. 9. Müəlliminin bütün hərəkətlərini təqib etməli, sözlərinə, nəsihətlərinə əməl etməli və onu özünə bir örnək qəbul etməlidir. 10. Müəllimini sevməli ona hörmət göstərməli və onun yolunda hər cür fədakarlıq etməyə hazır olmalıdır. Onu sevənləri sevməli, sevməyənləri zəhər bilməlidir. Əhməd Yəsəvi tələbələrinə deyirdi ki, hər cür bəlanın kökündə cahillik durur, ondan uzaq olun və cahillərlə dostluq etməyin, mənəviyyatı zənginləşdirin. Məhəmməd Peyğəmbəri böyük məhəbbətlə sevən Əhməd Yəsəvi bu məhəbbət və sədaqətin rəmzi olaraq Rəsulullahın 63 yaşında vəfatı səbəbiylə o da ömrünün 63-cü ilində təkkəsinin qarşısında dərin məzar qazdıraraq həyatının qalan hissəsini həmin çala- məzarlıqda uzun həyat sürmüşdür. Anahtar Kelimeler: Əhməd Yəsəvi, təsəvvüf, təkkə, Divan-i hikmət, müəllim - tələbə münasibətləri * Dr, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: adpu.shamaxifiliali@mail.ru, AZERBAYCAN 48 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku BOSNA’DAN OSMANLI SARAYINA, OSMANLI SARAYINDAN KLASİK TÜRK ŞİİRİNE DEVŞİRİLENLER: POTUR OĞULLARI Gamze AYDIN* ÖZET Osmanlı Devleti askerî birliklerinden yeniçeriler, uzunca bir süre merkezi otorite için önemli bir güç kaynağı olmuştur. Sultan I. Murad zamanında kurulan Acemi Ocağı’nda, asker ihtiyacı ilk zamanlar savaş esirleriyle karşılanmış, acemiler iki akçe ile yeniçeri yapılmış ve ardından savaşa gönderilmiştir. Sonrasında devşirme sistemi kanunlaşarak asker alımında yeni düzenlemeler yapılmıştır. Hristiyan esirlerden seçilen devşirmeler, görünüş, karakter ve yetenekleri ölçüsünde ocağın çeşitli bölümlerinde görevlendirilmiştir. Fatih Sultan Mehmed devrinde, devşirmelerin ocağa kaydedilmeden önce bir Türk aileye verilmesi koşulu gerekli görülmüş, Bosna’nın fethedilip halkın İslamiyet’i kabul etmesiyle ise, Poturlar veya Potur oğulları olarak adlandırılan Bosna’daki Müslüman oğlanlar doğrudan sarayda ya da Bostancı Ocağı’nda hizmete başlayarak ilk kez Müslümanlar da devşirilmeye başlamıştır. Klasik Türk şiirinin en önemli kaynaklarından biri tarihî hadiseler ve kişilerdir. Dîvân şairleri, tarih sahnelerini, tarihte yer almış kişi ya da toplulukları, bilgi ve sosyal çevrelerinden edindikleri izlenimleri neticesinde eserlerine yansıtmıştır. Çevresel faktörlerden soyutlanma ve onları eserlerinde işlememe gibi bir ihtimali olmayan şairler, bu vesileyle övgü, takdir, yergi ya da eleştirilerini de dile getirmiştir. Dolayısıyla, özellikle bizzat şahit oldukları olayları şiir potasında eriterek, hem şiirine zenginlik katmış hem de eserleriyle geçmiş zamana ışık tutmuşlardır. Bu çalışmada, kaynaklarda Boşnak devşirmeler ile ilgili değerlendirmelerden bahsedilerek, potur kelimesinin kökeni, anlamları, Poturların Klasik Türk şiirinde nasıl bir yaklaşımla ve hangi yönleriyle ele alındığı üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, sosyal hayat, Bosna, devşirme, potur oğulları * Doktora Öğrencisi. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, email: gamze_aydin_87@hotmail.com, TÜRKİYE 49 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SUFIZM VƏ OSMANLI DÖVRÜ TÜRK BƏDII TƏFƏKKÜRÜ Gülşən Əliyeva-KƏNGƏRLI* ÖZET Avropa düşüncə tərzindən fərqli olaraq Şərq, o cümlədən türk-islam xalqlarının təfəkkürü üçün sıçrayışlı yox, təkamülü (evolyusion) inkişaf tərzi xarak terikdir. Burada bir bədii sistem, yaxud hər hansı bir cərəyan öz bətnində özündən sonra gələni hazırlayır. Ona görə də Şərqdə heç bir bədii, yaxud nəzəri sistem itmir, məhv olmur, az və ya çox dərəcədə özündən sonra gələnin mahiyyətində yaşamaqda davam edir. Ona görə də Şərq - Azərbaycan bədii-fəlsəfi cərəyanlarına çoxcəhətlilik, müxtəlif məzmunluluq, sinkretizm xasdır. Bu baxımdan bütün Şərqdə yaranıb, dünya sivilizasiyasını məşğul edən sufizm (təsəvvüf) dünyada analoqu olmayan unikal bir təfəkkür hadisəsidir. Təfəkkür hadisəsi dedikdə, fəqət sufizmə təkcə təfəkkür hadisəsi kimi baxmaq olmaz. Təfəkkür hadisəsi sufizm haqqındakı elmdir. Sufizm özü isə ilahi tərəfindən insana yer həqiqətlərini dərk etmək üçün bəxş edilmiş təfəkkürlə sonadək dərk edilə bilməz. Sufizm kainatı bəsirət gözü ilə görməyi bacaranların getdiyi yol və bədii-fəlsəfi təlimdir. Sufinin gücü ruhundadır. Ruhu insana Allah verir, ruh Allah əmanətidir, əqli isə insan özü qazanır.Sufizmin çoxsaylı təriqətlərinin tarixini, nəzəri-fəlsəfi mahiyyətini, bu təriqətlərin münasibətlərini araşdırmaq mürəkkəb bir problemdir. Nəinki bir insan ömrü boyu, hətta bir universitet bir əsr araşdırma aparsa belə bu işin öhdəsindən gələ bilməz. Bu olduqca adi və müxtəsər qeydlərdən sonra biri digərini tamamlayan iki məsələyə qısa-eksklüziv nəzər salsaq güman edirik ki, onu bir bədii-fəlsəfi cərəyan kimi adi oxucu səviyyəsində təqdim etmiş olarıq. Birincisi, sufizmin intişarında (təkamülündə) bədii ədəbiyyatın rolu nədən ibarətdir; ikincisi sufizm (təsəvvüf) ədəbiyyatın poetikasını hansı səviyyədə təkmilləşdirdi. Sufi ədəbiyyatda, təbii ki, əsasən poeziyada dini (mistik) fəlsəfi məzmun özünün ifadəsi üçün poetik mükəmməllik tələb edirdi. Çünki sufizmdə (sufi üçün) poeziya Allaha qovuşmaq üçün vəcdə gəlməyin əsas vasitələrindən biri idi. XIII-XIV əsrlərdə Azərbaycanda Şeyx Mahmud Şəbüstəri (1287-1320) sufi fəlsəfə və poeziyanı sintez etdi, Anadoluda Mövlanə Cəlaləddin Rumi (1207-1273) sufi fəlsəfənin yüksək poeziyasını yaratdı. Mövlanənin poeziyası türk sivilizasiyasında sufizmə bəraət qazandırdı, bədii-fəlsəfi cərəyan kimi onun təşəkkülünü təmin etdi.Ümumtürk ədəbiyyatında sufizmin ilk korifeylərindən biri Mövlanə Cəlaləddin Rumi (30 sentyabr 1207, 17 dekabr 1273) hesab olunur. Mövlanə 30 sentyabr 1207-ci ildə indiki Əfqanıstan ərazisinə daxil olan, o zaman çox böyük və Şərqdə məşhur Bəlx şəhərində anadan olub. Bahauddin Vələd adı ilə məşhur olan atası Məhəmməd ibn Hüseyn əl-Xətibi, əl-Bəlxi (11481231) dindar alim idi və təbii ki, oğluna – Cəlal əd-din Məhəmməd Mövləvi Bəlxi Rumiyə də yüksək təhsil vermişdir. Onun atası “alimlərin sultanı” adını qazanmışdır. Mövlanə 1212-1220-ci illərdə Nişanurda, Bağdadda, Dəməşqdə yaşayıb. Mədrəsə təhsili alıb. Ailəsi ilə birlikdə birdəfəlik Konya şəhərinə köçüb (1220). 1244-cü ildə onun həyatını dəyişdirən bir hadisə baş verib. Rumi böyük sufi mütəfəkkir Şəms Təbrizi ilə görüşüb. İki il onun təsiri altında qalıb, Mövləviyyə təriqətini yaradıb, bu ilahi dostluq sayəsində “Divan – Şəms Təbrizi”ni yazıb. Rumi əl-Qəzalinin davamçısı, böyük sufi Nəcməddin Kübra ilə yaxınlıq edirdi. Anahter Kelimeler: Sufizm, fəlsəfi məzmun, Osmanlı dövrü, sufizmdə poeziya, türk bədii təfəkkürü * Prof. Dr., Azərbaycan Dövlət Mədəniyyət və İncəsənət Universiteti, email: gulshenkengerli@mail.ru, AZERBAYCAN 50 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku İPEK YOLUNDA DİNLER Hacı Ahmet ŞİMŞEK* ÖZET Çin'den Anadolu'ya kadar uzanan binlerce kilometre güzergâhında birçok din etkisini göstermiştir. Bunların bazıları millî din, bazıları semâvî dindir. Bu dinler tıpkı kültürel etkileşimde olduğu gibi milletleri ve toplumları etkilemiş ve barışa katkıda bulunmuştur. Bu barış öncülüğünde de İpek Yolu ticareti süre ve kapasite olarak devamlılık göstermiştir. İpek Yolu'nun iki önemli kahramanı Çinliler ve Türklerdir. Çinliler o günden bugüne tek bir devlet oldukları halde Türkler, günümüzde 7 bağımsız devlet olarak kendini göstermektedir. Bu bildiride İpek Yolu'nda doğan ve devam eden dinler üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: İpek Yolu, Din, Çin, Türk * Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, email: simsekahmet@selcuk.edu.tr, TÜRKİYE 51 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku XIX. YÜZYILDA AZERBAYCAN ÜZERİNDE RUS-İRAN MÜCADELESİNİN GÜNÜMÜZE YANSIMALARI Halil AYGAN* ÖZET Azerbaycan coğrafyası Selçuklu Sultanı Muhammed Tuğrul’un Bağdat’ı Büveyhilerden almasından başlayıp 1920’li yıllara kadar Türk hanedanlarının hâkimiyetinde kalmıştır. Böyle olmakla birlikte Azerbaycan coğrafyası belirtilen süreç içerisinde muhtelif karışıklıklara sahne olmuştur. İran’da, Nadir Şah’ın öldürülmesinden sonra Azerbaycan’da mevcut olan kargaşa daha da artmıştır. Bu kargaşayı fırsat bilen Rusya 1804’ten itibaren İran’ın Azerbaycan bölgesine saldırılarda bulunmuştur. Bunun neticesi olarak Revan, Nahcivan, Gence, Karabağ, Bakü vb. hanlıklar Rus hâkimiyeti altına girmiştir. İran bu işgale karşı verdiği mücadeleyi kaybettikten sonra 12 Ekim 1813’te Rusya ile imzaladığı Gülistan Antlaşmasıyla Azerbaycan Hanlıklarını Rusya’ya terk etmek zorunda kalmıştır. Rusya bununla da yetinmeyerek 1 Ekim 1927’de Tebriz ve çevresini de işgal etmiştir. Rus baskısından iyice bunalan İran, Azerbaycan’ı ikiye bölecek olan Türkmençayı Antlaşmasını Rusya ile imzalamak zorunda kalmış ve sonuçta Aras nehrini İran ile Rusya arasında hudut kabul etmiştir. Türkmençayı antlaşması siyasi sınırları yönünden büyük bir değişikliğe uğramadan zamanımıza kadar gelmiştir. Türkmençayı Antlaşması ile Azerbaycan ikiye bölündü. 1827 yılında nüfusunun % 76’sı Türk % 24’ü Ermeni olan Revan (Erivan) da 1870’li yıllara gelindiğinde artık hiç Türk kalmamıştır. Ruslar Osmanlı Devleti’nde ve İran’da Ermeniler üzerinde kışkırtmalarda bulunarak kargaşalar çıkarmış, Ermenilerin hem Osmanlı hem de İran’dan Erivan bölgesine göçmesini sağlamışlardır. Böylece Ruslar buralardaki Türk nüfusun kalanlarının bölgeyi terk etmelerine sebebiyet vermişlerdir. Rusya’nın Güney Kafkasya bölgesinde çıkardığı bu karışıklık ve kargaşa Osmanlı Devleti’ne ve İran’a hem siyasi hem kültürel hem de etnik hususlarda büyük zararlar vermiştir. Bu bölgede tarih boyunca ilk defa Ruslar tarafından bir etnik kargaşa ortaya çıkarılmıştır. Bu etnik ve siyasi problem günümüzde bölgede bulunan devletlerde de zaman zaman çeşitli sıkıntılara sebebiyet vermektedir. Anahtar Kelimeler: İran, Azerbaycan, Rusya, Türkmençayı Antalşması, Revan * Öğr. Gör., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, email: haygan@ksu.edu.tr, TÜRKİYE 52 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku 17. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NİN MALATYA SANCAĞI’NDAN TALEP ETTİĞİ AVARIZ-I DİVANİYE TÜRÜ YÜKÜMLÜLÜKLER Hasan ARSLAN* ÖZET Malatya, coğrafi konumu itibariyle önemli yolların kavşak noktasında bulunduğundan tarih boyunca çeşitli kavimlerin ilgisini çekmiş ve onlar tarafından iskân edilmiştir. Miladi 638 tarihinde ilk kez Müslümanların eline geçen şehir, 11. yüzyılın ortalarından itibaren Türklerin akınlarına maruz kalmıştır. Malatya ilk olarak 1399'da Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı hâkimiyeti altına alındıysa da bu uzun süreli bir hâkimiyet olmamış, Timur, tarafından 1400 tarihinde tekrar ele geçirilerek yönetimi, Akkoyunlu hükümdarı Kara Yölük Osman’a bırakılmıştır. Osmanlıların şehri kesin ilhakı, Yavuz Sultan Selim tarafından gönderilen Hadım Sinan Paşa eliyle 28 Temmuz 1516 tarihinde olmuştur. Bu tarihten sonra kısa süreli olarak Arap, Rum ve Rum-ı Hadis eyaletlerine bağlı bir sancak olarak teşkilatlandırılmışsa da 16. yüzyılın ikinci yarısından 19. yüzyıla kadar Dulkadir/Maraş eyaletine bağlı bir sancak olarak idare edilmiştir. Sancak, araştırmaya esas dönemde Malatya, Kâhta, Gerger, Taş-abâd, Behisni ve Hısn-ı Mansur-Samsad-Beziki kazalarından meydana gelmekteydi. Avarız-ı Divaniye, tekâlif-i örfiye adıyla Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinden itibaren olağanüstü hallerde ve özellikle savaş masraflarına karşılık halktan zorunlu olarak talep edilen her türlü hizmet, eşya ve para şeklindeki tekâliftir. Ancak, 16. yüzyılın sonlarından itibaren avarız/avarız akçesi, sürsat, nüzul, iştira, beldar bedeli gibi isimlerle avarızhane denilen itibari haneler üzerinden alınmaya başlanan bu tür talepler, malî, askerî ve ekonomik zaruretlerden dolayı hem süreklilik kazanmış, hem de miktar olarak ağırlaşmıştır. Bu çalışmada, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki belgeler esas alınarak, özellikle Osmanlı Devleti’nin doğuya yaptığı seferlerde önemli bir güzergâh olan Malatya Sancağı’ndan anılan dönem boyunca talep edilen avarız-ı divaniye türü tekâliflerin mahiyeti, miktarı, tarh, tahakkuk ve tahsil usulleriyle bunların halk üzerindeki etkilerine değinilecektir. Anahtar kelimeler: Osmanlı Devleti, Malatya Sancağı, Avarız-ı Divaniye, avarızhane, sürsat, nüzul, avarız akçesi, iştira, beldar bedeli. * Yrd. Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, email: hasanarslan1@gmail.com, TÜRKİYE 53 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ALMANYA’DA ÖTEKİ OLGUSU VE TÜRKLERİN UYUM SORUNU Hüseyin KÖFTÜRCÜ* ÖZET Almanya’da yaşayan Müslümanlar arasında Türkler, tarihi kimlikleri ve sahip oldukları nüfus yoğunluğu hasebiyle İslam’la özdeşleştirilmiştir. Ekonomik zorluklar sebebiyle gerçekleşen Türk işgücü göçü, Almanya’daki ikametin devamlılığı sebebiyle dini ve kültürel bir yaklaşıma dönüşmüştür. Türkler göçü başlangıçta bir yaşam biçimi olarak algılarken Almanya’ya yerleşerek kök salmışlar, vatandaş olarak toplumla bütünleşmeye gayret etmiştir. Tarihi anlamda uzun bir geçmişe sahip olan Almanya’daki Türk varlığı uyum konusunda beklenen başarıyı sağlayamamıştır. Bu durum, gettolaşma, Alman toplumundan farklı oluşan paralel yaşam şekli, dil hâkimiyetinin yetersizliğinden doğan iletişimsizlik, eğitimsizlik, yabancılaşma ve kimlik bunalımı gibi konularla kendini ortaya koymuş, dini ve milli duyguların artmasına sebep olmuştur. Almanlar uyum konusundaki başarısızlığın sebebini farklı din ve inanç unsurları olarak görmüştür. Çözüm olarak sunulan entegrasyon görünümündeki asimilasyon politikaları, durumu daha da zorlaştırmıştır. Tüm yük ve sorumluluğu göçmenlere yükleyen bu anlayış, meseleye sosyal ve ekonomik yapıda etnik bir bakışla yaklaşmıştır. Almanya’da göçmenler genellikle medya aracılığıyla uyumsuzluk ve şiddet gibi olumsuzluklarla gündeme getirilmiş, yabancılıktan kurtulamamışlardır. Diğer yandan güçlenen aşırı ırkçı sağ politikalar, artan İslam korkusu ve ötekileştirme uyum çalışmalarını daha da zorlaştırmıştır. Almanya’da Türklerin uyumu ile ilgili çalışmalar, diğer Avrupa ülkelerine göre daha geç başlamıştır. Göç ülkesi olduğunu kabul etmeyen Almanya, Müslümanları dini bir cemaat olarak kabul etmemiş, tüm Müslümanların temsil edilmediği gerekçesiyle başvuruları reddetmiştir. Almanya’da uyum hala devam eden bir süreçtir. Türkler ekonomik birikim ve yatırımlarını burada yapmışlar ve Almanya’yı vatan olarak kabul etmişlerdir. Fakat başarısız uyum politikaları, gündemini koruyan yabancılık duygusu ve ötekileştirme olgusunu canlı tutmuştur. Almanya’da tek taraflı uyum anlamına gelen asimilasyon dayatmasından vazgeçilmesi, ortak yaşam bilincinin geliştirilmesi, önyargıdan uzak karşılıklı saygı ve güvenin oluşturulması uyum konusunda başarının önünü açacak ve ötekileştirme denilen müzmin rahatsızlığa çare olabilecek seçeneklerdir. Anahtar Kelimeler: Almanya, Ötekileştirme, Asimilasyon, Uyum * Yrd. Doç. Dr., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, email: hkofturcu@mehmetakif.edu.tr, TÜRKİYE 54 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku İÇERİŞEHİR'İN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ ÜZERİNE BAZI DEĞERLENDİRMELER: BEYŞEHİR ÖRNEĞİ Hüseyin MUŞMAL* ÖZET Tarihî kayıtlar, vakfiyeler ve kitabelerden anlaşılmaktadır ki, Beyşehir, Eşrefoğulları döneminde kurulmuş ve geliştirilmiş bir şehirdir. Şehrin çekirdeğini bugün İçerişehir olarak bilinen mahalle oluşturmaktadır. Kuruluş döneminde, güvenlik ve savunma gerekçeleri ile yerleşim alanı olarak seçilen bölgenin etrafına sur yapılmıştır. Bu süreçte, yerleşim ve iskân büyük oranda sur içinde gerçekleştirilmiştir. Zamanla özellikle güvenlik sorunlarının ortadan kalkması ile birlikte sur dışında bulunan yerleşim alanları da önemli oranda gelişim göstermiştir. Bu nedenle şehrin çekirdeğini oluşturan sur içindeki alan zamanla İçerişehir olarak anılmaya başlanmıştır. Beyşehir’de İçeri şehir mahallesi etrafında bulunan yerleşim alanı, fizikî, mimari, sosyal ve ekonomik açıdan sürekli değişim ve dönüşüm geçirmiştir. Bu çalışmada, Beyşehir örneğinde Eşrefoğullarından günümüze kadar süren kesintisiz yerleşim sürecinde İçerişehrin oluşumu, gelişimi ve dönüşümü üzerinde bazı değerlendirmeler yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: İçerişehir, Beyşehir, Osmanlı * Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi, email:hmusmal@hotmail.com, TÜRKİYE 55 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku XVI. YÜZYILDA MARAŞ ZAVİYELERİ İbrahim SOLAK* ÖZET Zâviye, şehir, kasaba ve köylerde veya yollar üzerinde (derbent ve geçitlerde) kurulan, içerisinde belli bir tarikata mensup şeyh ve dervişlerin yaşadığı, ayende ve revendenin, yani gelip geçen yolcuların herhangi bir ücret talep edilmeden misafir edildikleri binalara veya külliyelere denilmektedir. Osmanlılar öncesinde ve Osmanlılar zamanında Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşip-İslamlaşmasında zâviyelerin çok önemli rolünün olduğu bilinmektedir. Zâviyelerin, ıssız ve tenha yerlerin şenlendirilip, yaşanabilir hale getirilmesi, buralarda yerleşim yerlerinin açılıp, yeni gelenlerin iskân edilmesi, zâviyedeki şeyh aracılığıyla dirlik ve düzenin sağlanması gibi önemli işlevleri bulunmaktadır. 1522 tarihinde Dulkadirli Beyliği Osmanlı topraklarına ilhak edildi ve bu tarihten itibaren bu bölgede Dulkadirli Eyaleti kuruldu. Maraş Sancağı eyalet merkezi ve paşa sancağı oldu. Bu tebliğde XVI. Yüzyıl içerisinde Maraş Sancağına bağlı olan Maraş, Elbistan, Zamantu ve Hısn-ı Mansur (Adıyaman) kazaları içerisinde yer alan, bulunan zaviyeler incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Zaviye, Maraş, Elbistan, Zamantu, Hısn-ı Mansur * Prof. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, email: isolak@ksu.edu.tr, TÜRKİYE 56 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku GÖÇEBELİĞİN ASKERÎ VE SOSYAL YAPILANMASI BAĞLAMINDA ORDO (ORDA / ORDUĞ / ORDU) TERİMİ VE BUNUN ANADOLU'DAKİ İZLERİ İlhan ŞAHİN* ÖZET Bundan yaklaşık elli bin yıl önce Avrasya coğrafyasında doğan ve insanlık tarihinin yarısından fazlasını teşkil eden göçebelik, şüphesiz kendine has kültür ve uygarlık değerlerine sahiptir. Bu durum insanlık tarihinin gerçek anlamda ortaya konulabilmesi için, göçebelik tarihinin ve onun kültür ve uygarlık değerlerinin iyi bilinmesi ve bu değerlerle ilgili nokta konular üzerinde derinlemesine araştırmalar yapılması gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Bu bakımdan bildirimizde, göçebeliğin önemli bir askerî ve sosyal yapılanması olarak karşımıza çıkan ordo (orda, orduğ, ordu) teriminin tarihî kökleri üzerinde durmak ve bu bağlamda söz konusu terimin Kırgız ve Moğol göçebeliği üzerindeki yerini ele almak ve bunun Osmanlı dönemi göçebeliğindeki izleri hakkında mukayeseli olarak bilgi vermek istiyoruz. Bildirimizin kaynağını hem yazılı eserler ve Osmanlı arşiv malzemesi hem de sözlü tarihe dayalı tespitler ve gözlemler teşkil etmektedir. *Prof. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, İstanbul, email: ilsahin40@gmail.com, TÜRKİYE 57 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku AZƏRBAYCANDA QADIN SIYASƏTI:MIFLƏR VƏ REALLIQLAR İradə ƏLİYEVA* Dilguşə SÜLEYMANOVA** ÖZET Onlar yüz illər boyu inkişafdan uzaq, köhnə adət-ənənələrin hökm sürdüyü bir qaranlıq mühitin çevrəsində yaşamış, yalnız ana və evdar qadın olmaq vəzifəsini icra etdikləri bu mövcud çevrədən 20 yüzillikdə xilas olaraq ictimai-siyasi həyata qoşula bilmişlər. Əgər bəşəriyyətin mövcudluğundan içində olduğumuz 21-ci yüzilliyə qədər keçdiyi yola bir tarixi baxış keçirsək, qadın statusunun minilliklər boyu məruz qaldığı dəyişiklikləri müşahidə etmiş olarıq. Bir az da incələsək, ailə adlanan bir qurum 2 tərəfdən-qadın və kişidən ibarətdir. Dövlət də bir ailə olaraq qadın və kişilərin toplumudur desək, yanılmarıq. Qadın, ilk növbədə ana, tərbiyəçidir. Amma tarixin yetişdirdiyi bir çox güclü qadınlar böyük işlər görərək öz varlıqlarını, bilik və bacarıqalrının yetərliliyini, qabiliyyətlərinin kişilərlə bir səviyyəyə çatdığını öz əməllləri ilə sübuta yetiriblər. Azərbaycan tarixinin Manna, Atropatena dövlətlərində, Səlcuqlar, Səfəvilər dövrlərində, Xalq Cumhuriyyəti dövründə, son olaraq müstəqillik dövrlərində qadınlara etimad göstərilmiş, ilk dəfə olaraq müsəlman Şərqində qadına seçmək, seçilmək hüququ verilmişdir. Xalqımızın tarix kitabını səhifələyib qadınların inkişafimizdakı rolunu araşdırsaq, hələ Orta əsrlərdə Azərbaycan hökmdarlarından Qızıl Arslanın arvadı Qətibə xanım, Özbək xanın arvadı Mehrican xanım, Uzun Həsənin anası Sara xatun, Şah İsmayıl Xətainin qızı Məhinbanu Sultan, Şirvanşah Xəlilullanın arvadı Pəri xanım, Şah Abbasın anası Xeyransa bəyim, əfsanəvi Tuti Bikə və başqalarının görkəmli siyasi və dövlət xadimləri kimi tanındıqlarının və ölkənin tarixində böyük iz qoyduqlarının şahidi olarıq. Tarixin müxtəlif dövrlərində qadınlar xüsusi mövqeyə malik olub.Əgər müxtəlif zamanları, dövrləri adlayıb Osmanlı dövrünə nəzər salsaq, Osmanlı sultanlarının xanımlarının oynadıqları tarixi rola heyrətlənmək olar. Osmanlı sultanları izdivaclarında da dövlətin maraqlarını, öz ölkələrinin inkişafını və torpaqlarının genişləndirilməsini nəzərdə tuturdular. Bu mövqeni təsdiqə təkcə I Murad Bursaya dönüb oğlu I Bəyazidi Süleyman Şahın qızı ilə evləndirməsi kifayətdir. Çünki buizdivac nəticəsində Kütahya, Tavşanlı, Simav və Əmət torpaqları gəlinin çehizi olaraq Osmanlılara verildi. Bu da qadınların siyasətə xidmətinin bir nümunəsidi. Orta əsrlərdə Azərbaycan hökmdarlarından Qızıl Arslanın arvadı Qətibə xanım, Özbək xanın arvadı Mehrican xanım, Uzun Həsənin anası Sara xatun, Şah İsmayıl Xətainin qızı Məhinbanu Sultan, Şirvanşah Xəlilullanın arvadı Pəri xanım, Şah Abbasın anası Xeyransa bəyim, əfsanəvi Tuti Bikə və başqaları kimi görkəmli siyasi və dövlət xadimləri ölkənin tarixində böyük iz qoymuşdur. Bu gün dəAzərbaycan qadınları müstəqillik uğrumda gedən mübarizələrin ön sıralarındadırlar. Azərbaycanda qadınların rəsmi olaraq kişi ilə hüquqları bir olsa da, sosial diskriminasiya hələ də problemdir. Ölkənin kənd ərazilərində ənənəvi sosial normalar və iqtisadi inkişafın zəif olması, iqtisadiyyatda qadının rolunu məhdud olmasına səbəb olur və cinsi diskriminasiyaya görə qadınlar qanuni hüquqlarından istifadə etməkdə çətinlik çəkir. Azərbaycanın birinci xanımı Mehriban Əliyeva Azərbaycan Respublikasının Birinci Vitse-prezidenti təyin edilib. Anahtar Kelimeler: qadın siyasəti, zərif güclülər,izdivac maraqları * Doç. Dr.,Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti email: dilgushe_suleymanova@mail.ru, AZERBAYCAN Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: dilgushe_suleymanova@mail.ru, AZERBAYCAN ** 58 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SOVET RUSIYASININ OSMANLI IMPERIYASI ILƏ ZAQAFQAZIYA VƏ AZƏRBAYCAN UĞRUNDA DIPLOMATIK MÜBARIZƏSI (OKTYABR 1917- MAY 1918) İsaməddin MUSAYEV* ÖZET Məqalədə oktyabr çevrilişindən sonara sovet diplomatiyasının dağılmış imperiyanı yenidən bərpa etmək, Qafqaz və Azərbaycanı tutmağa yönəldilən diplomatik fəaliyyəti araşdırılır. Anahtar Kelimeler: Tpabzon konfransı,Batum konfransı. * Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: isameddinm@mail.ru, AZERBAYCAN 59 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku 17. YÜZYIL VEZİRİAZAMLARINDAN LALA MEHMED PAŞA VE MUHALLEFATI İsmail KIVRIM* ÖZET I. Ahmed devrinin sadrazamlarından Lala Mehmed Paşa Bosnalı Şahinoğlu ailesinden olup Yayça’da (Jajce) doğmuştur. Bazı kaynaklarda Sokullu Mehmed Paşa ile akraba olduğu belirtilir. Lala Mehmed Paşa 5 Ağustos 1604 (9 Rebiyülevvel 1013) tarihinde sadrazamlığa atanmıştır. Avusturya cephesinde pek çok başarılar elde etmiş olan Lala Mehmed Paşa Macaristan’ı kesin olarak Avusturya istilasından kurtarmaya hazırlandığı sırada, Anadolu’da Celâli isyanları tehlikeli boyutlara ulaşması ve İran cephesinde de işlerin kötüye gitmesi üzerine I. Ahmed, bazı hususları görüşmek üzere İstanbul’a gelmek için izin isteyen veziriazama ya İran serdarlığını üzerine alması ya da sadaret mührünü göndermesi şartıyla gelmesine izin verdi. İstanbul’a gelen Mehmed Paşa, padişahı, İran cephesine başkasının gönderilmesi ve kendisinin de Avusturya meselesini nihayete erdirmek için tekrar Macaristan’a dönmesine ikna etmeye çalıştıysa da muvaffak olamadı. Nitekim I. Ahmed kendisini ölümle tehdit edince İran cephesine gitmek için Üsküdar’a geçti. Fakat Haziran 1606’da burada üzüntüsünden vefat etti. Lala Mehmed Paşa, hatırı sayılır bir servete sahipti. Nitekim hastalandığında vefat edeceğini anladığında yanındakilere ailesinin ve çocuklarının korunmasını vasiyet etmişti. Öldüğünde de geride kalan askerî malzemenin yanında başta nakit varlığı olmak üzere kırkı aşkın samur kürk, elbiseler ve çeşitli değerli eşyaları bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Veziriazam, Lala Mehmed Paşa, Muhallefat * Doç. Dr., Gaziantep Üniversitesi, email: ikivrim@hotmail.com, TÜRKİYE 60 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TUNA VİLAYETİ’NDE ORAK VE HARMAN MAKİNESİ Kadir ACAR ÖZET 19. yüzyılda Avrupa çiftçisi ziraat alet ve makinelerinden faydalanarak daha verimli çalışabiliyor, mahsulünü kısa sürede toplayabiliyordu. İnsan ve hayvan gücüyle üretim yapan Osmanlı çiftçisi mahsülünü gereken sürede toplayamıyordu. Toplanamayan mahsül tarlada terk ediliyor veya orakçılara bırakılıyordu. Bu sebeple Tuna Vilayeti’nde de üretimi artırmak için ziraat alet ve makineleri kullanılmasına teşebbüs edildi. 1866’da Rusçuk’da tecrübe edilip neticeye göre diğer kazalara da alınmak üzere bir harman makinesi getirtildi. Ertesi yıl bir harman makinesi daha ve bazı ziraat edevatı da satın alındı. Bu harman makinelerinden birisi de buhar gücüyle çalıştırılıyordu. 1867’de bunların Rusçuk’taki numune çiftliğinde tecrübe edildikten sonra diğer yerlerde de kullanılması kararlaştırıldı. Verim alınınca finansmanı menafii umumiye sandıklarından karşılanmak üzere 1868 yılında uygun olan kazalar için birer orak makinesi ve her sancak için de birer harman makinesi alınmasına karar verildi. Orak makineleri, kullanacak kişilere eğitim verilerek kazalara gönderildi. Bu makineler sayesinde mahsulde atış olduğu görüldü. Anahtar Kelimeler: Orak Makinesi, Harman Makinesi, Menafi Sandıkları, Vilayet Yönetimi, Osmanlı’da Ziraat Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, email: yakincag@gmail.com, TÜRKİYE 61 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku THE CIRCASSIANS – AN ETHNIC GROUP PERISHED FROM DOBRUDJA Liliana BOŞCAN* ABSTRACT During the nineteenth century, Dobrudja experienced significant population movements. In former times, the Circassians also lived in this ethnic conglomerate of Dobrudja, a genuine mosaic of nationalities. The Circassians emigrated from Russia to the Dobrudja and the other Turkish provinces between 1862 and 1865. According to Eugen Pittard, in 1864 and beyond, about 400,000 Circassians fleeing from the Russians asked the Ottoman Empire to grant them assylum, which allowed them to settle in the Balkan Peninsula and Western Asia. In Dobrudja, besides Slava Cerchezească, Babadag Plasa, they also settled in other localities, such as Armutlia, Ortachioi, Canlâ-Bugeac, Camber, Isaccea, Accadân, their number being around 10,000 persons. Until the Independence War of 1877, villages of the Circassians, who preferred especially “the places under the slopes or the wooded spots around the springs rich in drinking water” were scaterred hither and thither all over Dobrudja. After the war, the Romanian government encouraged the returning to Dobrudja of the other Muslim populations who had emigrated, such as the Turks and the Tatars, and withheld the returning of the Circassians to their homes. First, the study will focus on the descriptions of various authors, regarding the life, living, traditional clothing, and traditions of the Circassians, as well as their relations with the other populations in Dobrudja. Secondly, the paper will represent a statistical analysis of the Circassians in the territory of Dobrudja and, last but not least, the political context that led to the Circassians’ emigration after the Independence War. The paper is based on unpublished documents found in the Romanian diplomatic and national archives, namely the memoirs of the Romanian elite, and also the Romanian press. Keywords: Emigration, Dobrudja, Circassians * Assoc. Prof., Bucharest University Faculty of History, email: liliana.boscan@gmail.com, ROMANIA 62 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ŞIRVAN VILAYƏTI XVI ƏSRIN 30-80-CI ILLƏRINDƏ Mayıl Sədyar oğlu ALICANOV* ÖZET Mərkəzi Şamaxı olan Şirvan bəylərbəyiliyi Kürdən Dərbəndə qədər ərazini əhatə edirdi. Şirvan bəylərbəyi Salyan, Quba, Ərəş və Şəki, Dərbənd, Alpout ulkası, Bakı, Cəmişkəzək və Ağdaş mahallarına bölünürdü. Fərrux Yasarın ölümündən (1500) sonra Şirvan öz müstəqilliyini itirərək Səfəvi dövlətinə tabe olsa da bir müddət yerli sülalənin daxili müstəqilliyi Səfəvilər tərəfindən saxlanılmışdı. 1538-ci ildə Şirvan Səfəvilər tərəfindən tutulandan sonra Şirvan Səfəvilərin tərkibində bəylərbəyliyə çevrildi. Şirvanın daxili müstəqilliyi ləğv edilsə də, Şirvanşahlar sülaləsinin varisləri demək olar ki, bütün XVI əsr boyu öz müstəqilliklərini bərpa etmək üçün Səfəvilərə qarşı mübarizəni dayandırmamışdılar. H.951-ci ildə Əlqas Mirzənin bəylərbəyliyi zamanında Şahruxun əmisi oğlu Burhanəddin, uzun müddət Səfəvilərə qarşı qiyam təşkil etmişdi. Bu proses İsmayıl Mirzənin bəylərbəyliyi dövründə davam etmişdi. Şirvanda Səfəvilər əleyhinə növbəti qiyam Şirvanşahlar nəslindən olan Qasım adlı bir nəfərin başçılığı ilə 1554-cü ildə baş qaldırmış, lakin, nəticəsiz qalmışdı. 1576-1577-ci illərdə Şah I Təhmasibin vəfatından sonra mərkəzdə baş verən qarşıdurmadan istifadə edən Burhanəli Mirzənin bacısı oğlu Qavus Mirzə 1577-1578-ci illərdə Şirvanda üsyan qaldırmışdı. Aras xan Rumlunun Şirvanda növbəti bəylərbəyliyi dövründə Səfəvilər zəifləmiş və buralara Osmanlı yürüşləri təşkil edilmişdi. Daha sonra Şirvana bəylərbəyi təyin edilmən Peykər xan xəstəlikdən vəfat etdi və onu əvəz edən Xəlifə Ənsar Qaradağlı Şirvanda heç bir uğur əldə edə bilməyərək öldü. Bundan istifadə edən Osman paşa Dərbənddən Şamaxıya gələrək bölgədə Osmanlı hakimiyyətini yenidən bərqərar etdi. Beləliklə, faktiki olaraq 1582-ci ildən 1607-ci ilə qədər Şirvan Osmanlı hakimiyyəti altında qaldı. Bu illər ərzində baş vermiş hadisələri təhlil edərək belə nəticəyə gəlmək olar ki, Səfəvi imperiyası tərkibinə qatılan Şirvanşahlar illərlə qoruyub saxlamış olduğu dövlətçilik ənənələrini bərpa etməyə bir neçə dəfə cəhd etmişdi və bu prosesdə Osmanlı imperiyası onlara bir sıra köməklilər etmişdi. Anahter Kelimeler: Şirvan, Səfəvi, Osmanlı, vilayət * Doç. Dr., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: adpu.shamaxifiliali@mail.ru, AZERBAYCAN 63 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE ÖZDEMİROĞLU OSMAN PAŞA’NIN İRAN SEFERLERİ Mehmet Ali ÜNAL* ÖZET 16. yüzyılın büyük askerlerinden biri olan Özdemiroğlu Osman Paşa Osmanlı tarihinin de en mümtaz simalarından biridir. İran seferleri ve kazandığı zaferlerle Osmanlı tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır. Osman Paşa’nın seferleri ve fetihleri üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Osman Paşa’nın seferleriyle ilgili muhtelif kaynaklar ve birçok arşiv belgesi bulunmaktadır. Ancak Osmanlı arşiv belgeleri arasında önemli bir yer işgal eden mühimme defterleri üzerinde Osman Paşa’nın seferleri ile ilgili müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Tebriz seferinde veziriazam ve serdar-ı ekrem olarak vefat eden Özdemiroğlu Osman Paşa’nın bilhassa bu son seferi ile ilgili mühimme defterlerinde pek çok belge ve bilgi bulunmaktadır. Bildirimizde başta mühimme defterleri olmak üzere, kronikler ve konuyla ilgili özel yazılmış eserlere göre Özdemiroğlu Osman Paşa’nın seferlerine ışık tutmaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Özdemiroğlu Osman Paşa, İran Seferleri, Kafkasya Fetihleri * Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi, email: maliunal958@gmail.com, TÜRKİYE 64 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku GÜMRÜK TARİFE DEFTERLERİNE GÖRE 19. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA İTALYAN TÜCCARLARIN İHRAÇ VE İTHAL ETTİKLERİ ÜRÜNLER Mehmet İPÇİOĞLU* ÖZET 1801 yılında İngiltere ve Fransa, Rusya, İtalya, Avusturya, Prusya, Danimarka, Amerika, İsveç, Norveç, İspanya, Belçika, Hollanda devletleri ile ticari imtiyaz ve muafiyetleri de içine alan ahidnamalerini 1861 senesinde Sultan Abdülaziz’in tahta çıkışı münasebetiyle yenileyen Osmanlı Devlet adamları bu devletlerin sefaretlerince tayin edilen memurların da katılımıyla her bir devlete ait tecdit edilmiş yeni gümrük tarifeleri hazırlamıştır. Bu çalışmada söz konusu tarifenamelerden İtalya Devletine ait olanlar incelenmiş, 19 yüzyıl Osmanlı iktisadi hayatını etkileyen İtalyan malları nicelik ve nitelik açısından irdelenmeye çalışılmıştır. Anlaşmaya göre İtalyan tüccarların ihraç ve ithal ettikleri malların gümrük vergisi birinci sene yüzde 8, sonraki senelerde her sene yüzde 1 azalarak sekizinci senenin sonunda yüzde 1 e düşecek ve bu seneden sonra yüzde 1 olarak devam edecektir. Altın ve gümüş hesabı üzerinden yapılan ödemeler peşinen alınacaktır. Buna göre yüzlük mecidiye altını yüz guruş, beş aded gümüş mecidiye bir altın mecidiyeye karşılık gelmektedir. Tüccarlar altın ve gümüş yerine kaime ile ödeme yapmak istedikleri takdirde mecidiye kaimesinin borsadaki değeri üzerinden ödeme yapabilmektedir. Söz konusu tarifenamedeki verilerden çıkarılan gümrüğe tabii ticari emtiayı; sanayi ürünleri ve tarımsal ürünler olarak iki ana kategoriye ayırmak mümkündür. Çalışmamızda sanayi ürünleri; İnşaat malzemeleri, mutfak malzemeleri, temizlik ve tekstil ürünleri alt kategorisinde incelenirken, tarım ve hayvancılığa dair ürünler, hububat, baharat, kahve, tütün, şarap ve zeytinyağı, büyükbaş hayvan ve domuz eti ve diğerleri şeklinde kategorize edilmiştir. Çalışmanın sonunda İtalyan tüccarların ithal ürünleri olan İtalyan malları ile Osmanlı’dan İtalyan ve diğer Akdeniz kentlerine götürdükleri ihraç ürünleri arasında bir kıyas yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Levanten, Osmanlı Gümrüğü, İtalyan Tüccarları, İtalyan İithal Ürünleri, Osmanlı İhraç Ürünleri * Prof. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi, email: mipcioglu@konya.edu.tr, TÜRKİYE 65 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku KAHRAMANMARAŞ’TA OSMANLILAR DÖNEMİNDE İNŞÂ EDİLEN MEDRESELER Mehmet ÖZKARCI* ÖZET Kahramanmaraş; coğrafi konumu, tarihi ve tabii güzellikleriyle tarih boyunca önemli bir uygarlık ve ticaret merkezi olmuştur. Maraş, 1071 yılındaki Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu Selçuklu Devleti ve Dulkadir Beyliği’nin hâkimiyetinde kaldıktan sonra 1522 yılında Osmanlı Devleti’nin topraklarına katılmıştır. Maraş günümüzde de “Osmanlı-Türk Şehri” kimliğini büyük ölçüde muhafaza etmektedir. Yakın geçmişe kadar tarihî özelliklerini koruyan şehir dokusu, son yılların hızlı gelişme ve yapılaşması ile pek çok şehirde olduğu gibi, Kahramanmaraş’ta da bu dokuyu tahrip etmeye başlamıştır. Kahramanmaraş şehir merkezinde, Osmanlılar döneminde toplam yirmidört (24) adet medrese inşâ edildiğini tespit ettik. Ayrıca Dulkadir Beyliği döneminde de Maraş’ta çok sayıda medrese yapılmış olup, bu medreseleri çalışmamıza dâhil etmedik. Şehirde önemli oranda medrese yapılması, Maraş’ta eğitim ve öğretimin ileri düzeyde olduğunu göstermektedir. Osmanlılar döneminde inşâ edilen medreselerden sadece 3 tanesi günümüze gelmiş olup, 21 tanesi yıkılmıştır. Yıkılan medreseler hakkında ise arşiv belgelerinden bilgi sahibi olmaktayız. Bu bildirimizde; mevcut olan Acemli (İskender Bey-Şehit Evliya) Medresesi, Divanlı Medresesi ve Duraklı (Ali Bey) Medresesi mimarî özellikleri açısından tanıtılacaktır. Günümüze gelmeyen yapılardan; İsa Divanlı Medresesi, Bayazıtlı (Hacı Abdullah Bey) Medresesi, Şekerli Medresesi, Nakip Medresesi, Timur Paşa Medresesi, Restebaiye (Küçük Çavuşlu) Medresesi, Fıkhıye-i Rıdvaniye Medresesi, Nebeviye-i Rıdvaniye (Dârü’l-Hadîs) Medresesi, Rıdvaniye Medresesi, Kalender Paşa Medresesi, Hatipzâde Medresesi, Sarayaltı (Hacı Mustafa Efendi) Medresesi, Hacı Hüseyin Medresesi, Kayabaşı Medresesi, Çiçekli Medresesi, Nuh Medresesi, Çarşıbaşı Medresesi, Alacalar Medresesi, Selvili Medresesi, Şıralı Medresesi ve Kanadıkırık Zâde Ökkeş Efendi Medresesi hakkında ise, vakfiye ve arşiv belgeleri ışığında bilgi verilecektir. Anahtar Kelimeler: Kahramanmaraş, Acemli Medresesi, Divanlı Medresesi, Duraklı Medresesi * Prof. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, email: mehmetozkarci@gmail.com, TÜRKİYE 66 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ŞEYHÜLİSLÂM HAYDARİZÂDE İBRAHİM EFENDİ VE TERKİB-İ BEND’İ Mehmet ÜNAL* ÖZET Klasik Türk Edebiyatı, varlığını yüzyıllarca devam ettiren ve bugün çerçevesi net bir şekilde ortaya konulamayan sayısız kıymetli eserin ortaya çıkıp bugüne ulaştığı, bu topraklardaki kültür ve medeniyeti oluşturan büyük bir mirası ifade etmektedir. Kuşkusuz beslendiği kaynaklar da Kur’ân, hadîs, İslâm tarihi, tasavvuf, mitoloji, astronomi, tıp, sosyal çevre, gelenekgörenek, tarih ve kültür unsurları gibi çok geniş ve derin değerlerden oluştuğu bilinen bir gerçektir. Divân Edebiyatı farklı kültürlerin birleşimiyle oluşan, yüz binlerce sanatçı yetiştiren ve uzun bir tarihi döneme ad olan bir edebiyattır. Bu edebiyat süreci içerisinde bir takım sanatçılar, şairler, farklı söyleyişleriyle, anlatım güçleriyle divan edebiyatı bünyesinde üstat haline gelmişler, diğer sanatçılar, şairler ise onlara oranla daha geri planda kalmıştır. Bu isimlerin gerek edebî yönden zayıflığı, gerek haklarındaki bilgi azlığında gündeme gelememişler ve eserleri üzerinde çalışma yapılmamıştır. Bu şairlerin bir zümresini de şiirle iştigal eden Şeyhülislam görevinde olan kişilerdir. Bu şahıslar eserlerinde çok fazla tasavvufi ibareleri ve dini konuları ele almışlardır. Uzunca bir dönemde, çok çeşitli şekil ve türlerde verilen ürünleri içine alan Klasik şiirimizde Terkib-i bend yazma geleneği, şairlerin değişik vesilelerle dahil oldukları, bir bakıma önemli bir faaliyetleridir. Şiir incelemelerinde de çok yol almamız gerektiği dikkate alınırsa, bu tür metin çalışmalarına olan ihtiyacın önemi daha iyi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, ailesinde birçok bilgin yetişmiş Bağdat’ın tanınmış ailelerinden Haydarizâde Asım Efendinin oğlu olan ve Osmanlı Padişahı VI. Mehmed Vahdeddin’in ve Osmanlı devrinin Şeyhülislâmı olan Haydarizâde İbrahim Efendinin Terkib-i bend’ini şekil ve muhteva açısından inceleyerek günümüz Türkçesine aktararak, şairin okuyucuya dönemin hangi olaylarını ne şekilde aktardığı etraflıca irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Terkib-i Bend, Haydarizâde İbrahim Efendi, Şeyhü’l-islam, 20. yüzyıl * Yrd. Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, email: mehmetayvali@gmail.com, TÜRKİYE 67 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ÇOK ULUSLU OSMANLI MÜSLÜMANI BİR MÜNEVVER: ŞEYHÜLİSLÂM HAYDARİZÂDE İBRAHİM EFENDİNİN IRAK ORDUSUNA MANZUM HİTABESİ Mehmet ÜNAL* Nurettin ÇALIŞKAN** ÖZET Osmanlı-Türk edebiyatı, Orta Asya’dan Balkanlara, Tataristan’dan Yemen’e Horasan’dan Kuzey Afrika’ya yalnız Türklerin değil; aynı coğrafyada Müslim ve gayr-i Müslim farklı milletlerin de katkısı ile oluşmuş kültür mirasıdır. Üç kıtada yetişen edibler ve ilim adamları insanı ilgilendiren her konuda manzum veya mensur sayısız eser meydana getirmişlerdir. Türk edebiyatının önemli sahalarından biri olan ve 600 yıldan fazla bir ömür süren Klasik Türk edebiyatı sahasında eser veren şairler, çok çeşitli nazım şekilleriyle eserlerini kaleme almışlardır. Bunlar bazen müstakil eserler şeklinde, bazen de bir Divan içinde bir araya toplanmış olarak görülmektedir. Klasik Türk edebiyatı, yetiştirdiği çok değerli sanatçılara ve bu sanatçıların meydana getirmiş olduğu değerli eserlere rağmen henüz tam olarak değerlendirilip anlaşılabilmiş ve anlatılabilmiş değildir. Klasik Türk şiirinin hak ettiği değeri bulabilmesi, anlaşılıp anlatılarak gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için önce bütün sosyal, kültürel, siyasi özellikleri ile devirlerin, bunun ardından o devirde yetişmiş olan ve tezkirelerde adı geçen şairlerin hayatları ve eserleriyle birlikte çok iyi bir şekilde incelenerek değerlendirilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar Klasik Türk edebiyatı sahasında metin şerhi ve tenkidi itibariyle çeşitli çalışmalar yapılmış; pek çok şair-yazar kişiliğin ve eserlerinin edebiyat tarihindeki yeri ve önemi tespit edilmeye çalışılmıştır. Ne var ki tezkirelerde veya diğer kaynaklarda ismi geçen ama hayatı ve eserleri hakkında henüz herhangi bir inceleme yapılmamış pek çok şair-yazar mevcuttur. Bunların da incelenip ilim âlemine kazandırılması, edebiyat tarihimizdeki yerleri ve önemlerinin tespit edilmesi milli hafızamızın derinliğinin ve kalitesinin artmasına hizmet edecektir. Gün ışığına çıkmayı bekleyen pek çok eser, yalnızca yeni harflere aktarılarak yayımlanmış da olsa, sahayla ilgili diğer ilmi çalışmalara kaynak oluşturabildiği gibi eski yazımızı bilmeyen bugünkü neslin de eserleri ve sanatçılarını tanımasına imkân sağlamıştır. Üzerinde henüz çalışılmamış çok sayıdaki eserin, şiir mecmualarında dağınık bir halde bulunan şiirlerle, Klasik Türk edebiyatı sahasında verilmiş manzum ve mensur diğer bütün metinlerin de bugünkü yazı dilene aktarılması milli kültürümüz açısından büyük önem arz etmektedir. Bu eserlerden biri de Haydarîzâde İbrahim Efendinin Irak Ordusuna yazdığı hitabıdır. Haydarîzâde, bu eserinde Bağdat'ın eski ihtişamına, bir Osmanlı eyaleti olarak Irak'ın gösterdiği parlak gelişmeye ve bölgenin İngiliz işgaline uğramasına temas ettikten sonra Osmanlı halifesinin Irak halkına ve Osmanlı ordusuna yaptığı hitabını duygulu mısralarla ifade etmiştir. * Yrd. Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, email: mehmetayvali@gmail.com, TÜRKİYE Yrd. Doç. Dr., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İlahiyat Fak, email: ncaliskan@mehmetakif.edu.tr TÜRKİYE ** 68 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Bu çalışmada, ailesinde birçok bilgin yetişmiş Bağdat’ın tanınmış ailelerinden Haydarizâde Asım Efendinin oğlu olan ve Osmanlı Padişahı VI. Mehmed Vahdeddin’in ve Osmanlı devrinin Şeyhülislâmı olan Haydarizâde İbrahim Efendinin “Irak Ordusuna Hitab” adlı eseri günümüz Türkçesine aktarılarak, şairin okuyucuya dönemin hangi olaylarını ne şekilde aktardığı etraflıca irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Irak Ordusu, Haydarizâde İbrahim Efendi, Şeyhü’l-islam, 20. Yüzyıl 69 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ŞAH MURAD DÖNEMİNDE OSMANLI-BUHARA İLİŞKİLERİ (1785-1800) Mehmet YILMAZ* ÖZET 1785 yılında ölen babası Danyal Biy’in yerine Atalık (Sadrazam) olan Şah Murad, 1789 senesinde son Cengizi kukla han Ebu’l-Gazi’yi tahtından indirmiştir. Bu sırada eşlerinden birisinin Cengizi olmasından faydalanarak, Buhara’da Canoğulları sülalesine son vermiş ve yerine Mangıt hanedanını kurmuştur. Oldukça dindar ve karizmatik bir şahsiyet olup, hem Altınorda kökenli hanlıklar arasında ‘han olmak için Cengizi olmak gerekir’ geleneğini yıkmış, hem de dağılma tehlikesi geçiren Buhara’da birliği sağlamıştır. Gençliğinde aldığı sağlam tahsilin etkisiyle alimleri korumuş ve onun zamanında medreseler yeniden ihya edilmiştir. Çoğu Tatar, Başkurt ve Buhara dışından gelen Türkistanlı talebeler olmak üzere bu medreselerde okuyan öğrencilerin sayısı 30.000’i bulmuştur. Halifeye yakın olmanın, sözde Cengizi beylerin başlattıkları meşruiyet tartışmalarına karşı kendisine güç vereceğini düşünen Şah Murad, devletin başına geçtikten hemen sonra Osmanlı ile yakınlaşmaya çalışmıştır. Şah Murad’ın bu tutumu, Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakıyla kendisini yalnız hisseden Osmanlı’yı çok memnun etmiştir. İstanbul’da sanki Şah İsmail’e karşı, Yavuz Sultan Selim ile Muhammed Şeybani Han arasında kurulan ittifak havası terennüm edilir olmuştur. Şah Murad’ın teklifi ile heyecanlanan ve Türkistan’ın siyasi yapısını pek tanımayan I. Abdülhamit, Ruslara karşı Turan ülkeleriyle bir ittifak hayal etmeye başlamıştır. Fakat 1788 yılında ülkesinde İslamiyet’i tanıyarak karşı atağa geçen II. Katerina, Rusya Müslümanlarına verdiği bazı önemli dini haklar ve Türkistan’a karşı gösterdiği özel ilgi ile I. Abdülhamit’in Turan birliği düşüncesini daha doğmadan yok etmiştir. Bu sırada Maveraünnehir ülkelerinin İran ile ilişkileri bozuk olduğundan Türkistanlıların haç yolu Rusya topraklarına doğru kaymıştır. Buharalı hacılar önce Kızılsu ve Astrahan üzerinden Azak veya Anapa’ya inerek, Karadeniz yoluyla İstanbul’a ulaşmaya başlamıştır. Osmanlı, başkentteki Özbek tekkelerini dolduran Türkistanlı hacıların ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmıştır. Arşiv kayıtlarına dayanarak hazırlayacağımız bu tebliğimizde öncelikle Şah Murad döneminde Osmanlı ile Buhara arasındaki siyasi ilişkiler ve sonuçları, değişen haç yolu, Özbek hacıların karşılaştıkları sorunlar ve Türkistanlı hacılara yapılan yardımlar ele alınacaktır. Hazırlayacağımız özgün haritalar ile konuya açıklık getirilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Buhara Hanlığı, Buhara Emirliği, Mangıt Hanedanı, Özbek, Türkistan, Turan * Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, email: myilmaz32@gmail.com, TÜRKİYE 70 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI DEVLETİ’NE NADİR ŞAH AFŞAR DÖNEMİNDE CAFERİLİĞİN BEŞİNCİ MEZHEP OLARAK KABULÜ TEKLİFİ VE GÖRÜŞMELERİ Mehmet Zahit YILDIRIM* ÖZET XVIII. Yüzyılın ilk yarısı Osmanlı Devleti’nin tarihinde çok önemli olayların yaşandığı bir tarihtir. Osmanlı Devleti bir taraftan Avrupa ile uğraşırken diğer taraftan da doğuda İran’la baş etmek durumundadır. Bu bağlamda, Osmanlı Devleti, 1723’te başlayıp 1740’ların sonlarına kadar İran’la harpler yapmıştır. Ancak Nadir Şah’ın İran’da tahta çıkması ve tahta çıkarken de İran coğrafyasında iki asırdır devam eden sünni-şii ihtilafında İranlılarca sahabe ve üç büyük halifeye yapılan sebb’in terk edilmesini istemesi ve İran’da etkili olan kişilere bunu kabul ettirmesi Türk Dünyasında çok önemli bir gelişmenin ve birleşmenin gerçekleşmesine yol açabilirdi. Ancak Nadir Şah’ın bir suikast sonucu öldürülmesi bu ihtimalin ortadan kalkmasını sağlamış ve arkasından da dönemin üç büyük siyasi gücü olan Osmanlı-İran ve Hindistan Babür İmparatorluğunun çöküşünün başlangıcı olmuştur. Bu tebliğde Nadir Şah tarafından Osmanlıya sunulan ve Osmanlı-İran yetkililerince sekiz defa görüşülen Caferiliğin Beşinci Mezhep olarak Kabul edilmesi ve bunun etrafındaki diğer istekler değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, İran, Nadir Şah, Beşinci Mezhep, Caferilik * Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tarih Bölümü, email: mzahit.yildirim@ksu.edu.tr, TÜRKİYE 71 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku "ОСМАНСКАЯ ИМПЕРИЯ В ПЕРВОЙ МИРОВОЙ ВОЙНЕ" Məmmədova AYGÜN* ÖZET В стать рассказывается о положении Османской империи в периоды начала Первой мировой войны и участия Османской империи в Первой мировой войне освещаются подробности движения «младотурков». Главным врагом для Турции в 19141916 гг. являлась Россия. Сначала Русские войска отступали, но в итоги под Сарыкамышем нанесли туркам поражение. Естественно это привело на данном участке фронта к значительной потере турецких войск. В основном отмечаются подробности партии «Единение и прогресс», которое являлась главенствующей партией. Несмотря на их активную роль в этот период истории Османской империи, они не смогли обеспечить стабильность в государстве. Цель статьи указывать на то, как Османская империя была вовлечена во Первую мировую войну и как было окружена врагами. В том плане, как мировая империя хотела развала Османской империи. Как пало это империя, но вместо Османской империи образовалась сильное Турецкое государство. Подъем национально освободительного движения в Турции привело к подписанию к Лозаннского мирного договора (24 июля 1923 году), который закрепил границы современной Турции. Ключевые слова: Османская империя, младотурки, Первое мировая Турция, Балканская война * война, Dr., Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu, email: kamandari_a@mail.ru, AZERBAYCAN 72 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLILARDA DİL BİLİM EĞİTİMİ VE ÇALIŞMALARI Meriç GÜVEN* ÖZET Dil bilimi, multidisipliner “çok alanlı” bir bilim olarak Osmanlı döneminde önemsenmiş, yapılan çalışmalar ve ortaya konan eserler ile alet ve vasıta biliminden, gaye bilimi ve yüksek biliml mesabesine yükseltilmiştir. Arapların “Acemceye karışarak bozulanl dilleri”ni düzeltme çalışmalarıyla başlayan ve ilk örneklerini nahiv, sarf, belâgat ve lügat alanında veren Arap dil bilimi, ortak İslâm medeniyet ve kültürünün etkisiyle Osmanlı dil eğitimi-öğretimini etkilemiş; Osmanlı dil bilimi gelişimini asırlarca Arap dil biliminin etkisinde sürdürmüştür. Arap dilinin kuralları esas alınarak oluşturulan ve “Muhtasarât” kabul edilen yüksek gayeli bu bilimler “İslâmî bilimlerin fıkıh ve kelam gibi temel derslerine hazırlayıcı ve yardımcı olacak biçimde tertip ve tanzim edilmiştir. Ulûm-ı âliye sınıfından olan bu bilimlere ait dersler, her seviyedeki öğretimde temel kabul edilmiş ve medreselerdeki diğer derslerin eğitim-öğretimine ancak bu dersler öğrenildikten sonra geçilebilmiştir. Osmanlı dil bilimi, Osmanlının kuruluşundan Tanzimata kadar medrese ve Tanzimattan harf inkılabına kadar mektep usulüne dayalı öğretimi ile gelişimini sürdürmüştür. Süreçte medreselerde dil bilimi ile ilgili sarf, nahiv ve belâgat derslerinden: Sarf'ın Merah ve Şâfiye, Nahvin “Kafiye” ve "Molla Cami”, belâgat’ın Me’âni şerhleri ve haşiyeleri en yüksek ve akademik kitaplar olarak okutulmuş; dersler ezber, tekrar, imlâ ve müzâkere metotlarına göre aşamalı olarak öğretilmiştir. Dil eğitim-öğretimi ve ortaya konan eserleri açısından Osmanlı dil biliminin Türkçe yönünden en velut ve en verimli devresinin Tanzimat dönemi olduğu söylenebilir. Batılı tarzda okulların açılması, dil bilimiyle ilgili alt disiplinlerin gelişmesi, eleştirel bakış açısının yerleşmesi ve Türkçe ile bilim yapılmasıyla birlikte dil bilim alanında Arapçanın yanında Türkçe orijinal ve özgün eserler de verilmeye başlanmış; asırlarca Arap dil biliminin hakimiyeti altında varlığını sürdüren Osmanlı dil bilimi bu dönemde yazılan Kavâid, Emsile, Sarf-Nahiv ve belâgat kitapları ile milli bir kimlik ve söyleyiş kazanmıştır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, eğitim, öğretim, dil bilimi, sarf-nahiv, belagat * Yrd. Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, email: meric.guven@usak.edu.tr, TÜRKİYE 73 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku MÜASIR DÖVRDƏ COĞRAFIYA FƏNNININ TƏDRISINƏ MƏNFI MÜNASIBƏT GƏNCLƏRIN ŞƏXSIYYƏTYÖNÜMLÜ FORMALAŞMASININ ƏN MÜHÜM PROBLEMIDIR Mirvari VERDIYEVA* ÖZET Birləşmiş Millətlər Təşkilaytı XXI əsri “Təhsil əsri” elan etmişdir. Aydın həqiqətdir ki, yüksək intellektə malik insan kapitalının formalaşmasında, davamlı inkişafa zəmin yaradan güclü iqtisadiyyatın qurulmasında təhsilin rolu mühüm əhəmiyyətə malikdir. Dünyada ölkələrin uğurlu gələcəyi müasir dövrdə məhz təhsilin səviyyəsi ilə müəyyən edilir. Müstəqillik dövründə təhsilin inkişafı ilə bağlı bir sıra dövlət sənədləri qəbul olunmuşdur və hər bir sənəd təhsil sistemi qarşısında xüsusi və konkret tələblər qoymuşdur. Ölkəmizdə cəmiyyətin tələbatı təhsilin inkişafını sürətləndirmiş, elmi və texnoloji nailiyyətlər isə təhsil sistemi qarşısında həlli vacib olan mürəkkəb vəzifələr qoymuşdur. Dünyada baş verən həbi-siyasi-iqtisadi münasibətlər onu göstərir ki, zəngin kapitalı, qüdrətli hərbi gücü və inkişaf etmiş iqtisadiyyata malik olanlar deyil, məhz biliyi güclü olan dövlətlər qalib gəlir. Elə buna görə də hər bir ölkə vətəndaşının müasir dünyanın tələbatını ödəyə biləcək biliyə sahib olmasını təmin etmək zəruridir. Coğrafi bilik və bacarıq ixtisasından, peşəsindən asılı olmayaraq hər bir ölkə vətəndaşına hava və su kimi lazımdır. Coğrafi bilik və bacarığa sahib olmaq real həyatın özünü lazım olan istiqamətə yönəltməyi və ondan səmərəli, mühafizəkarcasına istifadə etməyi təmin etmək deməkdir. Anahter Kelimeler: Coğrafi biliyin əhəmiyyəti, şəxsiyyətyönümlülük prinsipi, vətəndaş tərbiyəsi. *Doç. Dr., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: mirvari.verdiyeva@gmail.com, AZERBAYCAN 74 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TÜRKİSTAN TARİHİNDE TARİKAT-SİYASET İLİŞKİLERİ: YARKEND HANLIĞI ÖRNEĞİ Muhammed Bilal ÇELİK* ÖZET Türkler’in İslam’ı kabulü başlangıçta yavaş bir seyir izlese de zamanla toplu halde bu dine geçişler olmuştur. İlerleyen süreçte İslam dini Türk devlet ve toplum hayatında derin izler bırakmış, töre veya yasa olarak isimlendirilen geleneksel kuralları derinden etkilemiştir. İslam dininin tebliği ve yaygınlaşması ile ilgili önemli bir misyon üstlenen cemaat ve tarikatlar da dinsel bir figür olarak devlet ve toplum hayatına nüfuz etmişlerdir. Hatta Türk tarihinde Safevi Devleti ve Yarkend Hanlığı örneklerinde olduğu gibi devlet yönetimine doğrudan müdahale de söz konusudur. Bu tebliğde Hocalar Cemaati olarak anılan ve Maveraünnehr topraklarında doğan İslami bir hareketin Doğu Türkistan’da kurulan ve 16. yüzyıl ile 17. yüzyıl boyunca hayatiyetini devam ettiren Yarkend Hanlığı’nda yayılması ve devleti ele geçirme süreci ele alınacaktır. Dönemin ana kaynakları olan vakayinamelerin yanı sıra seyahatnameler araştırma eserlerden yararlanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Yarkend Hanlığı, Hocalar Cemaati, İslam, Tarikat * Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi, email: bcelik@sakarya.edu.tr, TÜRKİYE 75 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TÜRKİYE VE GÜRCİSTAN KAYNAKLARINDA TÜRK-GÜRCÜ İLİŞKİLERİ Murat ESEDOV* ÖZET Kafkasya cografyası içinde yer alan insan topluluklarının tarihi paleolit çağlarına kadar inmektedir. Gürcülürin bu coğrafiya içinde m.ö II binlerden itibaren doğulu doğulu halklarla ilişkiler içinde olmuşdur. Gürcülər, Kafkasya’nın yerli halklarından olup “Kartveli” adıyla anılmışdır. Tarihsel süreçde Kartlar, Megrel-Çavanlar ve Savanlar olmak üzere üç kol olmuşlar. Grek ve Roma gibi antik dönemlerde demir işçiliği ile bilinen Gürcüler, Asıyalı kavimlerin siyasal ve kültürel etkileri altında uluslaşma sürecinde Kartlar gibi adlanmış ve belirleyici rol oynamıştır. Gürcüler Kafkas dillerinin Kartveli dil grubu olup, oldukça zengin bir ses sistemine sahibtirler. Gürcüler Kafkasya’da olan eski Asya kökemli kavimlerle iç içe yaşamışlardır. Bu dönemlerde ise genelde Transkafkasya ve bu arada da Gürcüler, sırasıyla Bizans, Arap, Selçuklu ve Moğol işgallerini yaşamışdılar. Türk-Gürcü ilişkileri Selçukluların Kafkasya’ya gelişi ile başlamıştır. 1060’lardan itibaren bölgeye Selçuklu boyları gelmeye başlamıştır. 1067-1068’de Sultan Alpaslan zamanında Horasan’dan büyük bir ordu ile Kafkasya’ya gelmiş ve Gürcistan torpaklarını işgal etmiştir. Sultan Alp Arslan döneminde başlatılan Kafkasya’nın fetihleri oğlu Melikşah (1072-1092) tarafından başarıyla devam ettirilerek pekiştirildi. Tarihin ilk devirlerine kadar dayanan Türk-Gürcü münasebetlerinin Selçukluların ortaya çıkmasından sonra daha yoğun hissedildiği görülmektedir. Ortaçağda, Gürcüler, sadece Selçuklular ile değil, birçok Türk ve Müslüman devletle siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik münasebetlerde bulunmuştur. Türk-Gürcü ilişkileri Selçuklu döneminden başlasada Osmalıların 1578’de Güneybatı Gürcüstanın ilhakı ile yoğun olmuştur. Bu tarihden itibaren Gürcüler arasında Müslümanlık yayılmaya başlarken, bu aynı zamanda Türkiye Gürcüleri’nin de tarihi başlanğıcı olmuştur. Osmanlı döneminden Müslümanlığı beninseyen Gürcistan’ın Güneybatı’sı gederek Hıristiyan Gürcülerden kopmuşlardı. Bu dönemden beri Anadoluya köç edən Müslüman Gürcüler daha çok Karadeniz ve Anadolu’nun yüksək yerlərinde yerleşmişlerdir. Gürcülerin tarihi ve kültürel bilgi ve birikimleri, hem dünya tarihi açısından hem de Türk tarihi açısından çok büyük önem arz etmektedir.Bu çalışmada Türk-Gürcü ilişkilerinin tarihi, Selçuklu, Osmanlı ve Cümhuriyet döneminde Türk-Gürcü ilişkileri, Sovetler Birliyinin dağılması sonrası Tükiye-Gürcistan ilişkileri incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Gürcistan, Sovetler Birliyi, Osmalı, Selçuklu * Arşivist, Bakü Devlet Üniversitesi, email: esedov-m@mail.ru, AZERBAYCAN 76 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SINDIRGI KAZÂSI AVÂRIZ-HÂNE DEFTERİ Murat Mustafa ÖNTUĞ* ÖZET XVI. ve XVII. yüzyıllarda Anadolu Eyâleti’nin Karesi Sancağı’na bağlı olan Sındırgı Kazâsı bu özelliğini uzun yıllar sürdürmüştür. Günümüzde ise Balıkesir iline bağlı bir ilçedir. Bu incelemede XVII. yüzyıl demografik ve iskân çalışmalarının temel kaynaklarından olan bir avârızhâne defteri esas alınarak Sındırgı Kazâsı’nın iskân ve nüfusu ortaya konulmaya çalışılacaktır. 1683 yılında yaşanan Viyana bozgunu sonrasında Avrupa’da uzun yıllar devam eden savaşlar sonrasında Osmanlı Devleti’nin hemen her bölgesinde önemli nüfus değişimleri meydana gelmiştir. Sındırgı Kazası da bu süreçten olumsuz şekilde etkilenmiştir. Sındırgı ahalisinin ve kazanın ileri gelenlerinin merkeze yaptıkları müracaat üzerine Karlofça antlaşması sonrasında XVIII. yüzyılın hemen başında bölge tahrir edilmiştir. Yapılan tahrir neticesinde 1700 yılında kazanın toplam 54 köyünün 12’si eşkıya istilasından harap olup ahalisinin dağılmış olduğu ve diğer 42 köyünde ise önemli nüfus azalması meydana gelmiş olmasından dolayı tahrir öncesi 170 avârız-hânesi, 114 hâneye düşürülmüştür. Anahtar Kelimeler: Sındırgı kazâsı, Karesi sancağı, Avârız-hâne, Nüfus, İskân * Prof. Dr., Uşak Üniversitesi, email: muratmustafa.ontug@usak.edu.tr, TÜRKİYE 77 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku KİTABİ –DƏDƏ QORQUD” DASTANINDA QOPUZUN TƏSVIRI Musayeva Türkən XƏLİL* ÖZET Türk xalqlarının, o cümlədən azərbaycanlıların ana kitabı sayılan "Kitabi-Dədə Qorqud" dastanlarının tarixi və mədəni əhəmiyyəti çox böyükdür. Eyni zamanda "Kitabi-Dədə Qorqud" boyları o zamanlar musiqi sənətinin inkişaf səviyyəsi, ictimai vəzifələri və təsir qüvvəsi haqqında da müəyyən təsəvvürlər oyadır, qədim çalğı alətlərini, musiqi ilə bağlı maraqlı ifadə və deyimləri canlı şəkildə əks etdirir. "Qopuz" adı ilkin ibtidai mərhələdə türk arealında ümumiyyətlə musiqi aləti məfhumunu ifadə etmişdir. Oğuz Ozanlarının əsas musiqi aləti qopuz idi və mifoloji rəvayətlərə görə bu aləti icad edən və onun gözəl ifaçısı da Dədə Qorqud olub. Bu qopuza çox vaxt “Dədə Qorqud” qopuzu da deyirdilər. Yaranma tarixi eramızdan çox əvvəllərə dayanan qopuzun iki növü var: Ozan qopuzu və Rum qopuzu. Dədə Qorqud qopuzu oğuz igidlərinin arasında müqəddəslik rəmzinə çevrilmişdi.“Kitabi-Dədə Qorqud”da qopuzdan başqa, müxtəlif hadisələr, əhvalatlar, vuruşlarla bağlı bir sıra digər musiqi alətlərinin də adı çəkilir. Türkə məxsus simli musiqi aləti qopuz qədim musiqi alətlərindən biri kimi zaman-zaman təşəkkül etmiş, formalaşmış, əsasında yeni çeşidləri yaranmış, müxtəlif türk xalqları arasında fərqli adlarla tanınmışdır. Sənətin tarixi mənzərəsi göstərir ki, qopuz ayrı-ayrı bölgələrdə bir sıra digər adlar da qazanmışdır. Bunlardan ən çox yayılanı tanbur və onun çeşidli variantlarıdır: tambur, dombra, domrik və s. Qopuz bir çox xalqların musiqisində indi də mövcuddur, onun müxtəlif növləri yaşayır, səslənir. Anahter Kelimler: Dədə Qorqud, qopuz, musiqi, şeir, dastan. * Azərbaycan Milli Konservatoriyası, email: shoray@mail.ru, AZERBAYCAN 78 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku BİR TÜRK ESİRİNİN TASAVVURUNDA ‘TURAN’ Mustafa ARIKAN* ÖZET Faik Tonguç (1889-1968) Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesinde savaşmış ve burada 1916’da Ruslara esir düşmüş bir ihtiyat zabitidir. İki yıla yakın bir süre Kostruma vilayetinin Vetluga kasabasında bulunan esir kamplarında kalmıştır. Vetluga’da arkadaşları ile birlikte Niyet isimli bir gazete çıkarmışlardır. Otuz yedi sayı çıkan bu gazetenin yazarlarından birisi de Çorumlu Faik Tonguç’tur. Savaş yılları öncesinde ilmi, edebi yönlerden gelişmesini tamamlayan ve siyasi tavrını da ortaya koyan Türkçülük, Balkan Savaşının hemen öncesi ve sonrasında artık örgütlü bir harekettir ve mekteplerdeki hâkim düşünce Türk milliyetçiliğidir. Özellikle ihtiyat zabitlerinin esarette çıkardıkları gazeteler, günlükleri ve hatıratlarında Türkçü kimliklerinin akisleri görülmektedir. Faik’in Vetluga esir kampında Niyet’te kaleme aldığı “Turan” başlıklı makale, onun Meşrutiyet sonrasında içinde bulunduğu fikir hareketinin siyasi tarafının bir ifadesi olan Türk Birliği/Turan düşüncesini ele almaktadır. Makaleye göre; Rönesans-Reform devirlerinden bu yana önemli bir değişim yaşayan Avrupa’nın güçlü devletlerinin hepsi bir mefkûre peşinde koşmaktadırlar. Türk milletinin ve gençliğinin de milli mefkûresi Turan olmalıdır. Çarlık Rusya’sının yıkılmasıyla Türk dünyasının önündeki engel ortadan kalkmış olacaktır. Turan, siyasi değil; kültürel, ilmi ve iktisadi bir birliğin ifadesidir. Büyük çoğunluğu Müslüman olan Türkler arasında oluşacak birliğin en önemli vasıtalarından birisi de İslam’dır. Makalede, anayurttan dünyanın değişik yerlerine göç ederek devletler kuran Türk milletinin tarihi macerası da kısaca ele alınmaktadır. Turaniler olarak ifade edilen Türk milleti Türkler ve Tatarlardan müteşekkildir. Aynı milletin mensupları arasında unutulmuş ve kopmuş kardeşlik duygu ve bağlarının yeniden tesisi mümkündür. Yazar, makalesine ayrıca bir de Turan Ağacı adını verdiği, Türklüğün kollarını gösteren bir şema eklemiştir. Söz konusu gazetenin ilk ve Turan makalesinin yer aldığı sayıları, o sıralarda Rusya’da bir vazife sebebiyle bulunan Yusuf Akçura’ya takdim edilmiş ve onun tarafından Türk esirlerinin bu gayretleri takdirle karşılanmıştır. Anahtar Kelimeler: Türklük, Turan, Türkçülük, Faik Tonguç, Rusya’da Türk Esirleri, Esir Gazeteleri * Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, email:marikan@selcuk.edu.tr, TÜRKİYE 79 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI’DA RABBANİ YAHUDİLER Mustafa Sami BAYBAL* ÖZET Osmanlı Devleti’nin egemenliği altındaki toplulukları, din ya da mezhep esasına göre örgütleyerek yönetmesine “Millet Sistemi” denilmektedir. Osmanlı Devleti’nde Müslümanlar ve zimmet kurumuna uygun olarak zimmîler (gayrimüslim tebaa) vardı. Osmanlı egemenliği altındaki zimmîler, mezhep ya da dinlerine göre Osmanlı yönetimi tarafından gruplandırılmış ve bu gruplara “millet” adı verilmişti. Şu halde “Millet”, Osmanlı Devleti’nde dinî toplulukların ismidir. Osmanlı’nın sosyal hayatında karşımıza çıkan gayrimüslim gruplardan biri de Yahudi Milleti’dir. Osmanlı yönetiminin hoşgörülü ve akılcı siyaseti sayesinde Avrupa’nın muhtelif bölgelerinden göç edenlerle birlikte, imparatorluk bünyesindeki Yahudiler’in sayısı giderek artış göstermiştir. Yahudiler Osmanlı Devleti’nde mazhar oldukları himayeyi dünyanın hiçbir ülkesinde görmemişlerdir. İşte Osmanlı himayesinde varlığını sürdüren Yahudilerin büyük bir çoğunluğunu Rabbani Yahudiler oluşturmaktaydı. Rabbani Yahudiler, menşe’lerine, dil ve geleneklerine göre dört gruba ayrılıyorlardı. Bu gruplardan Romaniotlar (Romalılar), Roma döneminden kalan Yahudiler idi. Eşkenazlar, Almanca konuşulan bölgelerden göç edenlerden meydana geliyordu. 15. yüzyıla kadar İspanya ve Portekiz’de büyük zulümlere maruz kalarak Osmanlı’ya sığınanlara Sefaradlar deniyordu. Son halkayı ise Musta‘ribeler (Araplaşmış) oluşturuyordu. Bunlar, Arapların yaşadığı bölgelerin fethiyle Osmanlı Devleti sınırlarına dahil olan Yahudiler idi. Anahtar Kelimeler: Millet Sistemi, Rabbani Yahudiler, Romaniotlar, Eşkenazlar, Sefaradlar, Musta‘ribeler * Prof. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, email: msbaybal@konya.edu.tr, TÜRKİYE 80 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANI SULTANI III MURAD VƏ III MEHMEDIN AZƏRBAYCANIN ZƏYƏM ADLI TARIXI ŞƏHƏRINDƏ ZƏRB ETDIRDIYI YENI SIKKƏ TIPLƏRI Mustafa ŞABANOV* ÖZET XVI əsrdən etibarən Osmanlı sultanları və Səfəvi şahları arasında Cənubi Qafqaza sahib olmaq uğrunda mübarizədə bir sıra şəhərlər müxtəlif zamanlarda Osmanlı hakimiyyətinə keçmişdir. Bu şəhərlərdən Zəyəm az bilinənlərdən olmaqla bərabər, zəngin tarixə sahib olması, mədəni və ticari xüsusiyyətləri ilə dövrünün önəmli şəhərlərindən idi. Məqalədə Zəyəm şəhərinin coğrafiya və tarixindən, həmçinin Osmanlı iqtisadiyyatında bu dövrün sikkə islahatlarından da bəhs edilərək, burada zərb edilən, lakin bu günədək bilinməyən və heç yerdə işıq üzü görməyən bəzi Osmanlı gümüş sikkə tipləri tədqiq olunmuşdur. 1555-ci ildə Səfəvi-Osmanlı arasında bağlanan Amasya sülh müqaviləsindən sonra bu iki dövlət arasındakı münasibətlər 1578-ci ildə Osmanlı sultanı III Muradın ordusunun Səfəvi torpaqlarına hücumu ilə yeni mərhələyə qədəm qoydu. Belə ki, III Muradın əmri ilə baş vəzir Mustafa Lələ Paşanın komandanlığı altında Osmanlı ordusu Tiflis, Dağıstan və Şirvan istiqamətində hərəkətə keçərək Gürcüstan və ətraf əraziləri ələ keçirdi. Beləliklə, Səfəvilərin vassalı olan Kaxeti kralı Aleksandr Osmanlıya tabe olmağa məcbur oldu. Bu vaxtdan etibarən burada, xüsusilə də, əsas ticarət şəhəri olan Zəyəmdə Osmanlı sultanlarının adlarına sikkə kəsilməyə başlandı. Bu sikkələr hazırda olduqca nadir olmaqla bərabər, özündə həm Osmanlı, həm də Səfəvi sikkələrinin xüsusiyyətlərini birləşdirməkdədir. Bəhsedilən sikkələr, üzərindəki element, bəzək və yazılarla Osmanlı sikkələrindən fərqlənmir, lakin çəki, ölçü və pul vahidi kmi müəyyən xüsusiyyətlər baxımından da Səfəvi sikkə sistemini xatırladır. Müəllif tədqiq olunan sikkələrin detallı bilgilərini, o cümlədən, ərəbcə və Azərbaycanca transkripsiyasını, çəki və ölçülərini, foto və cizgilərini məqaləyə əlavə edərək, bu istiqamətdə aparılan bəzi tədqiqatlara da diqqət çəkmişdir. Anahter Kelimeler: Zəyəm, Osmanlı, Səfəvilər, III Murad, III Mehmet, sikkə * email: mustafa.shabanov@gmail.com, AZERBAYCAN 81 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku AZƏRBAYCAN SƏFƏVİ DÖVLƏTİ İLƏ MİSİR MƏMLÜK DÖVLƏTİ ARASINDA SİYASİ MÜNASİBƏTLƏRDƏ OSMANLI AMİLİ Mübariz Zahid oğlu AĞALARLI* ÖZET XVI əsrin əvvəllərindən başlayaraq, dünyada baş verən siyasi və iqtisadi dəyişikliklər, Yaxın və Orta Şərqdə də ciddi hadisələrlə müşahidə olunurdu. Bu dövrdə öz siyasi coğrafiyasını genişləndirməkdə olan Osmanlı imperiyası, Azərbaycan, Şərqi Anadolu, İraqi-Ərəb, İraqi-Əcəm, Fars və Xorasan vilayətlərini öz hüdudlarında birləşdirən Azərbaycan Səfəvi dövləti, Mavərənnəhr bölgəsində hakim olan Şeybanilər, Misir, Suriya, Hicaz ərazilərini əhatə edən Məmlük dövləti baş verən hadisələrin subyektlərini təşkil edirdilər. Bu dövrdə, hələ əsası XIII əsrdə qoyulan Misir Məmlük dövləti (1250-1517) bölgədə baş verən siyasi hadisələrdə fəal iştirak edirdi. Məmlük hakimiyyəti şimalda möcud olan Osmanlı təhlükəsi, Hind okeanında isə Portuqaliya ilə başlanan hərbi-siyasi mubarizədə öz siyasi varlığını qoruyub saxlamaq üçün iqtisadi və siyasi tədbirlər həyata keçirməyə çalışırdı. Azərbaycanda Səfəvilərin hakimiyyətə gəlməsi (1501) ilə dövlətin xarici siyasi əlaqələrində canlanma müşahidə olunmağa və qonşu dövlətlərlə siyasi və diplomatik münasibətlər inkişaf etməyə başladı. Bu dövrdə dövlətin sərhədlərinin genişləndirilməsi, qonşu dövlətlərlə iqtisadi-ticarət və diplomatik əlaqələrin inkişafı Səfəvi hakimiyyətinin xarici siyasətinin əsasını təşkil edirdi. Əsası Cəlairilər sülaləsinin Azərbaycanda hakimiyyəti dövründə qoyulan AzərbaycanMəmlük əlaqələri, Qaraqoyunlu və Ağqoyunlu sülalələrinin hakimiyyəti zamanında da mövcud olmuş və Səfəviər sülaləsin Azərbaycan iqtidarına sahib olduqdan sonra da bu əlaqələr davam etmişdir. Səfəvilərin hakimiyyəti dövründə Azərbaycanın xarici siyasətində Misir Məmlük dövləti ilə siyasi münasibətlər mühüm yerlərdən birini tuturdu. Çünki bu dövrdə bölgədə aparıcı dövlətlərdən biri olan Məmlük dövləti baş verən siyasi hadisələrdə yaxından iştirak edirdi. Bu amil Səfəvi hakimiyyətinin xarici siyasətində mühüm rol oynayırdı. Bu dövrdə bölgədə Osmanlı dövlətinin siyasi və iqtisadi rəqabəti səfəvi və məmlük hakimiyyətlərini müttəfiqə çevirirdi. Bu dövrdə Səfəvilərə və Məmlüklərə qarşı Osmanlı təhdidi səfəvi-məmlük müttəfiqlik münasibətləri ilə nəticələnmişdir. Anahtar Kelimeler: Azərbaycan Səfəvi dövləti, Misir Məmlük dövləti, siyasi münasibətlər, hegemonluq uğrunda mübarizə, Osmanlı amili KİTAP SANATLARINDA SAFAVİ VE OSMANLI ETKİLEŞİMİ İLE KONYA * Dr. Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu, email: amz2005@rambler.ru, AZERBAYCAN 82 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku MEVLÂNA MÜZESİNDE BULUNAN SAFAVİ DÖNEMİNDE TEBRİZ'DE HAZIRLANMIŞ MİNYATÜRLÜ ŞÂH'U DERVİŞ VE SUBHATÜL EBRAR NÜSHALARI Naci BAKIRCI* ÖZET Ünlü düşünür ve mutasavvıf Mevlâna Celeleddin Rumi'nin vefatından sonra oğlu Sultan Veled'in gayretleriyle kurulan Mevlevilik tarikatı Konya merkez olmak üzere XV. yüzyılda tüm Osmanlı coğrafyasında yayılma alanı bularak teşkilatlanmış ve 170 kadar Mevlevihane ile 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatıldığı tarihe kadar Osmanlı kültür hayatında etkileri olmuştur. Mevlâna'nın 1273 yılında vefatından sonra mezarı üzerine yaptırılan türbesinin etrafında gelişen yapılarla Mevleviliğin merkez asitanesi olan Konya Mevlâna Dergahında Devlet adamları ve Mevlana muhiplerince hediye edilen ve dergahta üretilen el yazması kitaplarla zaman içerisinde zengin bir el yazması kütüphanesi oluşturulmuştur. Kütüphanede Selçuklu, Karamanoğulları, Osmanlı, Memluklu, Safaviler ile Akkoyunlular döneminde hazırlanmış el yazması örnekleri bulunmaktadır. Sempozyumda tanıtacağım kitaplardan birisi Safeviler döneminde Tebriz'de hazırlanmış Bedreddin Muhammed Hilâli el Esterâbâdi'nin tasavvufla ilgili eseri Şâh u Derviş nüshası ile Abdurrahman Câmî'nin Subhatül Ebrar isimli minyatürlü el yazmasıdır. Şâh u Derviş ilk olarak hazırlandığında Timuri sultanı Hüseyin Baykara'nın oğlu Bediüzzaman Miryaza sunulmuştur. Bir derviş ile adı Şah olan bir şehzade arasındaki sevgiyi anlatan kitapta Tebriz minyatür ekolünde hazırlanmış üç konu resimlendirilmiştir. Diğer el yazması kitap Nureddin Abdurrahman Câm'i'nin Subhatü'l Ebrâr dır. Câmî (1414-1492) Timurlu döneminde Herat ve Semerkant'ta yetişmiş bir şair, düşünür ve bilim adamıdır. Yaşadığı dönemde Türkmen ve Osmanlı hükümdarları tarafından sık sık davetler almıştır. İslam dünyasında çok ünlenmiş olan eseri Subhatü'l Ebrâr'ın pek çok nüshası günümüzü gelmiştir. Mevlana Müzesinde bulunan nüshası 1535-1540 lı yıllarda Safevi yönetimindeki Tebriz nakkaşhanelerinde hazırlanmış ve 5 minyatürle resimlendirilmiştir. Safavi dönemi kitap sanatlarında Tebriz ve Safevi üslubunu taşıtan bu iki eser Safevi ve Osmanlı kitap sanatlarının etileşimini ve o dönemin süsleme ve minyatür anlayışını göstermesi bakımında kıymetli iki örnektir. Anahtar Kelimeler: Tebriz, safevi, kitap sanatları * Dr., Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Müze Müdürlüğü, email: nacibakirci@hotmail.com, TÜRKİYE 83 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ПЛЕМЯ РУМЛУ: ОТ АНАТОЛИЙСКИХ СУФИЕВ ДО ПРЕДСТАВИТЕЛЕЙ КЫЗЫЛБАШСКОЙ ЗНАТИ Nərgiz AXUNDOVA* ÖZET В начале XIV в. почитавшийся святым суфийский1 шейх Сефи ад-дин Исхак Ардебили основал знаменитый орден Сефевийе, дав ему имя и положив начало фамилии ардебильских шейхов» . По сути своей этот орден и явился зародышем основания в начале XVI в. одного из могущественных государств средневекового Востока – Сефевидской империи. Главную силу этого ордена – армии приверженцев-мюридов - составляли кызылбашские племена. Все они были «достаточно весомые и почти без исключения тюркские». Слово кызылбаш получило своё название от красных колпаков, которые надевали мюриды Сефевидов. История этих колпаков связана с именем Хайдара Сефеви, поэтому часто их называют tac-i Haydar. «Основу кызылбашской армии составляли 7 племён: Румлу, Шамлу, Мосуллу, др.» - писал Э.Браун в возрасте 13 лет с приверженцами из племён Каджар, Караманлу, Хынышлу, Кыпчак, Шамлу и Авшар. Затем снова покинул Ардебиль …В Эрзинджане он объединился с суфийскими всадниками из племён Устаджлу, Шамлу, Румлу, Текеллю, Зулькадар, Афшар, Каджар и Варсаг». Это число тюркских племён совпадает и с данными З.Байрамлы, правда последний добавляет к ним название ещё одного, девятого племени: Караджабаг (Qaracabağ). В этническом плане кызылбаши, по определению Г.Рёмера, представляли собой «туркманские племена, благодаря которым Сефевиды пришли к власти». История же одного из этих знаменитых кызылбашских племён Румлу имеет давние корни и связана с именем сефевидского шейха Ходжи Али – внука шейха Сефи ад-дина Исхака Ардебили. Так, по сообщению В.Хинца, «Тюркский правитель Тимурленг в 1402 г. возвращаясь с анатолийского похода после победы над Баязидом Молниеносным, посетил завийе шейха Ходжи Али в Ардебиле. Благословенный (Мübarek zat) оказал настолько глубокое впечатление на Тимура, что Властелин (Cihangir) весь Ардебиль в качестве вакфа вместе с его сёлами и всей территорией подарил Сефевидам, а также дал согласие на то, чтобы Теккэй стала убежищем даже для самых лютых преступников [Шейх Ходжа Али обратился к Тимуру с просьбой отпустить румских пленников – Н.А.]. Эта концессия действовала на протяжении веков: ровно два века спустя указанные вакф-наме были найдены солдатами шаха Аббаса I на территории Западного Туркестана…» Отсюда и пошла история анатолийских суфиев. По утверждению В.Хинца, «… численность этих [румских – Н.А.] пленных составляла, кстати, 30000 человек. Тогда эмир * Prof. Dr., Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu email: nara.akhundova@hotmail.com, AZERBAYCAN 84 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Тимур вручил пленных Ходже Али, а тот, в свою очередь, отпустил их на свободу. Часть этих пленных вернулась на родину, а для размещения другой части Ходжа Али выделил отдельный район. Впоследствии в XVII в. внуки этих анатолийских тюрок стали именоваться анатолийскими суфиями», они же составили основу известного кызылбашского племени Румлу. В дальнейшем кызылбаши составляли военную аристократию Сефевидского государства, «людей меча» по традиционной исламской терминологии». Они заполняли наиболее важные государственные посты, занимали ведущие позиции, как в политической, так и военной областях. О некоторых из представителей этой «туркманской знати» и пойдёт речь в настоящей статье. 85 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku I DÜNYA MÜHARIBƏSI DÖVRÜNDƏ OSMANLIDAN QAFQAZA ERMƏNI MIQRASIYASI: TARIXŞÜNASLIĞA DAIR Nərmin XANMƏMMƏDOVA* ÖZET I Dünya müharibəsinədək olan dövrdə Osmanlı imperiyasından Rusiyaya, əsasən Qafqaza erməni miqrasiyası müəyyən mərhələlərdən keçmişdir. XIX əsrin 90-cı illərinədək siyasi-hüquqi baxımdan bu, əsasən, təşkil edilmiş köçlər olmuşdur. 1894-1896-cı illərdə ermənilərin dövləti əleyhinə üsyanlarının yatırılmasından sonra, ermənilər anti-dövlət fəaliyyətindən qurtulmaq məqsədi ilə Osmanlıdan kütləvi şəkildə qaçmağa başlamış, beləliklə, miqrasiyada yeni meyllər yaranmışdı. I Dünya müharibəsi dövründə Osmanlıdan Qafqaza erməni miqrasiyası əvvəlkilərdən fərqli olan son mərhələsinə qədəm qoymuşdu. Bu problemin öyrənilməsi həm elmi, həm də “erməni genosidi” adı ilə aparılan təbliğata qarşı cavab verilməsi baxımından mühüm əhəmiyyət kəsb edir. Bunun üçün ilk əvvəl tarixşünaslıq tədqiqat predmeti kimi seçilmiş və əsasən, problemə dair yerli tarixşünaslıq (rus, erməni, türk, Azərbaycan və gürcü) nəzərdən keçirilmişdir. I Dünya müharibəsinin Qafqaz cəbhəsində hərbi əməliyyatlar və Osmanlının ermənilərin düşmənçilik fəaliyyətinə qarşı dövlət tədbirləri ilə müşahidə olunan erməni miqrasiyası ilk vaxtlardan rus-erməni müəlliflərinin diqqət mərkəzində olsa da, sonra uzun müddət araşdırılmadan kənarda qalmışdır. Türk, Azərbaycan və gürcü tarixşünaslığında da problemin bəzi aspektlərinə toxunulmuşdur. Rus-erməni tarixşünaslığı problemi obyektiv araşdırmaq əvəzinə “erməni soyqırımı” konsepsiyasından çıxış edərək tendensiyalı mövqe tutmuşdur. Tədqiqat nəticəsində müəyyən edilmişdir ki, problemin əhəmiyyətinə baxmayaraq, I Dünya müharibəsi dövründə Osmanlı dövlətindən Qafqaza erməni miqrasiyası nəinki, kompleks şəkildə araşdırılmamış hətta, problemin mahiyyəti aydın şəkildə müəyyən edilməmişdir. Bununla əlaqədar olaraq, problemə dair yeni elmi tədqiqat istiqamətləri müəyyən edilmiş, onun hərtərəfli öyrənilməsinin bir sıra məsələlərə, o cümlədən “erməni genosidi”nin həqiqətə uyğun olmamasına aydınlıq gətirəcəyi qeyd olunmuşdur. Anahtar Kelimeler: I Dünya müharibəsi, Osmanlı dövləti, erməni miqrasiyası, erməni qaçqınlar, tarixşünaslıq. * Doktorant, Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu, n_khanmamedova@yahoo.com, AZZERBAYCAN 86 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI-AZERİ İLİŞKİLERİNDE İPEK YOLUNUN ÖNEMİ Orhan DOĞAN Hadi AVA ÖZET Azeri toprakları, yerüstü ve yeraltı kaynakları, coğrafi konumu dolayısıyla İpek yolunun orta koridor güzergâhında yer alması nedeniyle tarih boyunca Osmanlı, Safevi ve Çarlık Rusya gibi bölgesel ve küresel güçler için iktisadi önem taşımıştır. Kafkas geçidinde yer alan Azeri toprakları İpek yolu vasıtasıyla Asya-Avrasya ve Asya- Anadolu ticaretinde köprü vazifesi görmüştür. Osmanlı Devleti kuruluş devrinden itibaren bölgeyi yakından izlemiş, özellikle XV. yüzyıldan sonra, doğrudan ve dolaylı yollarla bölge ile bağını güçlendirmiştir. İki bölge arasında İpek yolu üzerinden gelişen yoğun iktisadi ilişki ağı, Osmanlı-Azeri kültürünü genel Türk kültürü içinde bütünleşmesine katkı sağlamıştır. Fakat siyasi ve askeri ilişkiler kültürel bağlar kadar yoğun ve bütünleşik olamamıştır. Bu çalışmada İpek yolu vasıtasıyla yoğunlaşan Osmanlı- Azeri ekonomik ilişkilerinin kültürel, siyasi ve askeri ilişkilere etkisi incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Çarlık Rusya, Safevi Devleti, Azerbaycan, İpek Yolu Prof. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, odogan@ksu.edu.tr, TÜRKİYE Arş. Gör., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, hadiava@ksu.edu.tr, TÜRKİYE 87 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku 18. ASIRDA KAFKASYA'DA RUS İLERLEYİŞİ KARŞISINDA OSMANLI DEVLETİNİN İZLEDİĞİ POLİTİKA Osman KÖSE* ÖZET Rusya, 16. asırda başladığı doğuya doğru yayılma siyasetini daha sonraki asırlarda da hiç ara vermeden devam ettirdi. 18. asırda Kafkasya, Rusya'nın en yoğun askeri, siyasi ve iktisadi faaliyet alanlarından bir yer oldu. Rusya'nın bu faaliyet ve yayılmasına karşı ilk muhatap olanlar ve direniş gösterenler yerel güçler ise de, bu yeni duruma temelden karşı çıkan ve önlemler alan asıl güç Osmanlı devletiydi. Bu tebliğde, modern dönemde Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ı da içine alan Kafkasya'nın tamamına yönelik olarak gelen Rus tehlikesine karşı Osmanlı devletinin yaklaşımı ve aldığı önlemler ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı devleti - Rusya - Kafkasya - Gürcüler - Azerbaycan Gürcistan - Çerkesler - Şeyh Mansur * Prof. Dr., Polis Akademisi, email:oskose@hotmail.com, TÜRKİYE 88 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku DOĞUMUNUN 135. YILINDA AZERBAYCANLI ŞAİR HÜSEYİN CAVİD’İN TÜRK EDEBİYATINA ETKİSİ VE YÂD-I MÂZİ ŞİİRİNİ İNCELEME Ömrüm Işıkay GÜRBÜZ* ÖZET 24 Ekim 1882’de Nahçıvan’da doğan Azerbaycanlı sanatkâr Hüseyin Câvid, 5 Aralık 1941 yılında Sibirya’da vefat etmiştir. Kısa ömrüne çok değerli eserler sığdıran edebiyatçı, dönemin önemli şair ve drama yazarları arasında yer alır. Aynı zamanda ilk romantik dramayı da yazan şair, toplumun öncüsü konumundadır. 1905-1909 yılları arasında Dârü’l-fünûn’un Edebiyat Fakültesinde eğitim alan şair, dönemin önemli şair ve yazarlarıyla bir araya gelir. Hatta bu sanatçılarla aynı dergide eserlerini neşreder. Türk edebiyatına ve İstanbul şivesine hâkim olan şair, İstanbul şivesini Azerbaycan edebî şivesine yakınlaştırmaya çalışır. Eserleri, bu amaç doğrultusunda oluşturulmuştur, denilebilir. İstanbul’daki eğitiminin de etkisiyle millî duygu ve düşünceleri şiirlerine yansıtarak ideal olanın peşine düşer. Sanatçının şiir yazmaya 1905 yılından itibaren başlayan Hüseyin Câvid, 1913’e kadar kaleme aldığı birçok şiiri ‘Geçmiş Günler’ adlı kitabında toplar. Ayrıca şair, Edebiyât-ı Cedîdeciler gibi dönemin istibdadını derinden hisseder. Ferdin hülyası ve toplum gerçekliği arasında kalan büyük bir farklılık vardır. 24 yaşında yazmaya başladığı ilk şiirler daha çok Edebiyât-ı Cedîdecilerin bir izdüşümüne benzer. Bedbinlik ve hüzün Yâd-ı Mâzi adlı şiirinde de ortaya çıkmaktadır. Azerbaycan Edebiyatının romantizmin temsilcisi olan şair, Stalin’in yaptıkları ve halkının yaşadığı zulümler karşısındaki dik duruşunu şiirlerinde milliyetçilik ve hürriyet teması ile sunar. Türk milletiyle ilgili birçok eser neşretmesi, dönem hükûmeti tarafından sürülmesine sebep olur. Bu çalışmada şairin Yâd-ı Mâzi şiiri konu, izlek, düşünce, olay, varlık, duygu, görüntü ve anlam bağlamında incelenmiştir. Kişi ve dönem perspektifinin de bu inceleme bağlamında ele alındığı bir çalışmadır. Anahtar Kelimeler: Hüseyin Câvid, edebiyat, şiir, Yâd-ı Mâzi * Okutman, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, email: omrumisikay@gmail.com, TÜRKİYE 89 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SƏFƏRI-OSMANLI DÖVLƏTLƏRININ QAFQAZ MÜNASIBƏTLƏRI (XVI – XVII ƏSIRLƏR) Rəcəb ƏLİYEV* ÖZET Problemin aktuallığını XVI-XVII əsrlərdə Qafqazda Səfəri-Osmanlı dövlətləri arasında gedən qanlı müharibələrin əsas səbəbi dünyada ən güclü strateji mövqeyə malik olan Qədim Qafqaz ərazisinə sahib olmaq idi. Bu istiqamətdə siyasi məqsədlərini reallaşdırmaq üçün dil, din, adət ənənə, milli mentalitetləri eyni olan xalqların öz siyasi – iqtisadi maraqları baxımından tarixdə 10 yaxın böyük müharibələr etdilər. Bütün bunların nəticəsi isə hər iki müsəlman dövlətinin Qafqazda hərbi mövqelərinin zəifləməsinə gətirib çıxarmış oldu. Son nəticədə isə çox xalqlı Qafqaz xalqlarının Rusiya dövlətinə meyl etməsini sürətlənirdi. Yaranmış vəziyyətdən məharətlə istifadə edən Rusiya Qafqazın asanlıqla işğalını təmin etdi. Anahtar Kelimeler: Qafqaz, Səfəvi – Osmanlı, Krım xanlığı, Gürcüstan, Dagıstan, Dərbənd, Kabarda, Şimalı Qafqaz, Türkiyə, feodallıqlar. * Doç. Dr., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: mensia22@mail.ru, AZERBAYCAN 90 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TUNA VİLAYETİ VE RUMELİ’NİN DİĞER VİLAYETLERİNDE ÇERKESLER ARASINDA KÖLELİK İZLERİ Redzeb SKRİJELJ* ÖZET Araştırmamızın konusu, Çerkes muhacirlerin Tuna çatalağızı bölgesine yerleşmesi sürecidir. Tuna Vilayeti’ne yerleşme (1864-1878) en büyük derecede Dobruca bölgesinde ve Köstence kırsalında gerçekleşmiştir ki burada, Kafkas mültecileri ve diğer muhacirler tarafından Mecidiye şehri kurulmuştur. Tulça Sancak’ında kurulan bu yerleşim birimi ziyade Vilayet’in kalan 6 sancağında da yerleşme süreci devam etmiştir. Muhacir hizmetleri tarafından 1864 yılın sonuna kadar 1000 ev inşa edildikten sonra şehirdeki muhacirlerin sayısı 15-20.000 kişiye ulaşmıştır. Çerkesler göçün devam ederken kölelerin sayısı da artış göstermiştir. Bunun sebebi de aile reislerin ve velilerin savaş esnasında büyük zarar görmesiydi. Bu şekilde büyük sayıda yetim kölelik durumuna gelmiştir ki genelde Osmanlı bakanlıkların yükümlülüğü altına alındıktan sonra ‘çiftlik hayvanları’ misali bir bölgeden diğer bölgeye taşınmışlardır. Bu şartlar altında Osmanlı Devleti, 24 Temmuz 1864 tarihinde serbest vatandaşlık hakkını kaybeden veya kölelik durumunda bulunan kişilerle ticaretin gözden geçirilmesini öngören özel karar getirmiştir. Çerkeslerin yerleşmesiyle birlikte kölelik ticareti sadece ‘dış ticaret’ olmaktan ziyade çokaşiretli toplumun iç etkinliğine dönüşmeye başlamıştır. Anavatanlarında bile köleliğin gerçek anlamda gelişmemiş olmasına rağmen, Sadrazam’ın Sultan’a 30 Mart 1867 tarihinde yazmış olduğu mektuba göre savaş sonucu olarak kovulan 150 bin Çerkes kölelik durumuna getirilmiştir. Bu korkunç durum, köle tüccarları ve diğer ahlaksız bireyler tarafından insafsızca kullanılmıştır ki böylece büyük sayıda ebeveyn kendi çocuklarını köleliğe indirgemiştir. Köle ticareti ve kölelerin akıbeti tarih bilim adamları tarafından uzun zaman boyunca incelenmemiştir. Yetkili Osmanlı görevlileri mültecilerin yeni olagelen, özellikle kandırılmış çocukların durumunu gözden geçirmek ve evlerine geri dönmek konusunda yardım etmek için devlet tarafından üstlenmiştir. Maalesef, Çerkes ailelerin Bâb-ı Âli adresine göndermiş oldukları itirazların içeriğine göre köle tüccarları değişik sahtecilik vasıtasıyla önceden andığımız komutanın etkili şekilde uygulamasını önermeye başarmışlardır. Gönderilmiş itirazlarda komutanın suistimali anlaşılmaktadır: ‘özgür mühacirler pazarlarda kurbanlar gibi satın alınıyor ve satılıyor’. İtirazcılar köle tücarlarının en ciddi şekilde cezalandırılmasını istemişlerdir. Hükümet, çocuklarını isteyerek, Şeriyat ilkelerine tamamen aykırı olarak satan velilerin bu kötü uygulamalarını yasallaştırmaya çalışmıştır. Büyük sayıda kölenin muhacirlikten önce özgür olduğunu kanıtlamak sürecinde Şeriyat mahkemelerinde yüce sorunlar yaşanmıştır. Bu sebeplerden ötürü 1866 yılın Eylül ayında yeni kanun getirilmiştir. Bu yasaya göre ailesi ve akrabaları özgür olan her köle serbest edilecek.Devlet, olagelmiş herhangi bir vakayı köle sahipleri lehine çözmeye yatkınlık gösteren ve bu kişilere sürekli destek veren Şeriyat mahkemeleri elinden karar getirme yetkisini kaldırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun bileşik siyasi ve iktisadi durumu, Batı Rumeli bölgesinde, özellikle Kosova’da büyük sayıda köle * Prof. Dr., Novi Pazar Devlet Üniversitesi, Sancak, email: rekasancak@gmail.com, SIRBİSTAN CUMHURİYETİ 91 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku sahiplerin yeni oluşmasıyla ilaveten ağırlaşmıştır. Balkanlar’daki Çerkes muhacir topluluğu arasında kölelik izleri Osmanlı iktidarın sonuna kadar görünmeye devam etmiştir (1912/1913). Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Çerkesler, kölelik izleri, Tuna Vilayeti, Kosova Vilayeti 92 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku BAKI MILYONÇUSU, MAARIFPƏRVƏR XEYRIYYƏÇI HACI ZEYNALABDIN TAĞIYEVIN TÜRK SULTANINA HƏDIYYƏSI Rüfət Lətif oğlu HÜSEYNZADƏ* ÖZET XX əsrin əvvəllərində 1907-ci ildə müqəddəs Qurani-Kərimin təfsirini Azərbaycan dilinə tərcümə etdirən Bakı milyonçusu, xeyriyyəçi, maarifpərvər şəxsiyyət Hacı Zeynalabdin Tağıyev olmuşdur. Quranın təfsirini tərcümə edənlər Bakı Quberniya Qazisi Məhəmməd Kərim Cəfərzadə və məşhur din xadimi Axund Əbu Turab olmuşdur. Bu təfsir üç cilddə - "KəşfülHəqayiq" ("Həqiqətlərin Kəşfi") adı ilə "Kaspi" mətbəəsində çap edilmişdir. H.Z.Tağıyev üç cilddə nəşr etdirdiyi bu müqəddəs kitabı 1907-ci ildə bir nüsxəsini türk sultanı Sultan Əbdül Həmidə hədiyyə olaraq göndərmişdir. Sultana göndərilən bu hədiyyyə, xüsusi nüsxə olaraq qızıl suyu ilə yazılmış, almaz qaşlarla bəzədilmiş və qalın gümüş qutuda yerləşdirilərək Xeyriyyə Cəmiyyətinin üzvü müəllim və pedaqoq, görkəmli şair, ictimai xadim Abdulla Şaiqin qardaşı Axund Yusif Talıbzadə (Yusif Ziya adı ilə də məşhurdur) tərəfindən 1907-ci ilin 19 avqustunda Sultan Əbdül Həmidə çatdırılmışdır. Axund Yusif Talıbzadə İstanbulda olduğu qısa müddət ərzində hökümət tərəfindən onu gəzdirmək üçün İstanbulda yaşayan ziyalı Cəlal Ünsizadə bələdçilik etmişidr. Qonaq elm, təhsil və mədəniyyət ocaqlarında olmuş, qız və oğlan məktəblərini, tibb institutunu, digər mədəni-maarif müəssisələrini ziyarət etmişdir. İstanbula edilən bu ziyarət Bakı “Xeyriyyə” cəmiyyətinin İstanbul təşkilatları ilə sıx əlaqə və əməkdaşlığına təkan vermiş və deyə bilərik ki, iki qardaş ölkənin gələcək münasibətlərinin qurulması üçün bir təməl olmuşdur. Anahtar Kelimeler: H.Z.Tağıyev, Əbu Turab, Məhəmməd Kərim Cəfərzadə, Quran, tərcümə, Axund Yusif Talıbzadə, Sultan Əbdülhəmid. * Prof., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: prof.rufat@mail.ru, AZERBAYCAN 93 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku 16. YÜZYILDAN 19. YÜZYILA KADAR OSMANLI TOPRAKLARINDAN GÜNEY KAFKASYA’YA KERVAN TİCARETİ (YOLLAR, KERVANLAR, TÜCCARLAR, MALLAR, GÜMRÜKLER). Sadık Müfit BİLGE* ÖZET 16. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı toprakları ile Güney Kafkasya arasındaki ulaşım, ticaret ve haberleşme develer, atlar ve eşekler tarafından taşınan yük ve insan kafileleri olan kervanlara bağlıydı. Başlangıç ya da bitiş noktası İstanbul, İzmir, Trabzon ve Halep gibi önemli liman ve ticaret merkezleri olan kervanlar, Tokat ve Erzurum gibi ticaret ve gümrük merkezlerine uğramak suretiyle Tiflis, Revan, Gence gibi Güney Kafkasya şehirlerine ulaşmaktaydı. Osmanlı tebâsı Müslüman, Ermeni, Yahudi ve Rum tüccarlar ve çoğunluğu Ermeni olan Acem tüccarları yüzlerce hayvandan oluşan Anadolu’da belirli güzergâhları takip ederek ilerleyen kervanlarla, ipek ve kök boya başta olmak üzere çok çeşitli malları bir yerden bir yere taşımaktaydılar. Osmanlı topraklarından Güney Kafkasya’ya yönelik kervan ticareti zorlu iklim, yol ve hava şartları, savaşlar, isyanlar, iç çatışmalar ve dünya ticaret yollarında yaşanan büyük ve küresel değişmelere rağmen demiryollarının bölgeye ulaştığı 19. yüzyılın ortalarına kadar sürecekti. Bildiride söz konusu kervan ticaretinde kullanılan yollar, kervanların organizasyonu, faaliyeti gerçekleştiren tüccarlar, taşınan mallar ve bunların gümrüklendirilmesi Osmanlı belgeleri ve çağdaş seyahatnameler gibi kaynakların ışığında ortaya konmaya çalışılacaktır Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Güney Kafkasya, Ticaret, Kervan, Gümrük, Vergilendirme * Araştırmacı, Başbakanlık (E.), Yeni Yüzyıl Üniversitesi, email: smbilge@gmail.com, TÜRKİYE 94 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku СУЛТАН СУЛЕЙМАН I КАНУНИ Sahibə Xəlil qızı MUSAYEVA* ÖZET Сулейман I — сын Селима I Грозного (Явуза) — был известнейшим турецким султаном. Великолепный» для Запада, султан Сулейман для своих собственных подданных-османов был «Законодателем». Он родился в 1495 г. в Трабзоне. Сулейман I отличался незаурядным талантом администратора. Во время его правления были составлены кодексы с целью упорядочения военно-административного устройства и финансов; выстроена настолько целостная система управления государством, что турецкие султаны после его смерти издавали не законы, а лишь «указы справедливости» — адалет-наме. Турецкий правитель умело руководил внутренней и внешней политикой государства. Он издал кодекс законов, в котором закрепил права феодалов на землю и крестьян, повинности работников, предоставил собственникам право возвращать беглых рабов в свои владения. Султан Сулейман, составитель ряда совершенно новых и действенных законов, был горд своим Величием. Благодаря хорошо продуманным законам о финансах и налогах в казну бесперебойно поступали деньги. Сулейман повелел создать специальный фонд, в который передал часть своих владений. Расширяя систему образования, созданную Мехмедом Завоевателем Сулейман проявил себя щедрым основателем школ и колледжей, во время его правления число начальных школ, или мектебов, имевшихся в столице, увеличилось до четырнадцати. Мировая история обозначает период правления Султана Сулеймана, как «Тюркская эпоха», так как Османская Империя считалась наиболее развитой цивилизацией 16-го века. Звание «Великолепный» Султан Сулейман получает, как правитель, достигший наивысшего расцвета для своей Империи. Ключевые слова: Султан Сулейман, «Тюркская эпоха», законодатель, политика, Османская империя * Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: heila_jade@mail.ru, AZERBAYCAN 95 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE POLİS TEŞKİLATINDA REFORM Salih KIŞ* ÖZET Yenileşme hareketlerinin yoğun olarak yaşandığı XIX. yüzyıl, Avrupa kültüründe şekillenen yönetim biçimlerinin Osmanlı’da uygulamaya konulduğu bir dönemdir. Bu yönetim biçimlerinden biri de iç güvenlik teşkilatlarıdır. Osmanlı Devleti’nde iç güvenlik teşkilatı olan Zaptiye Müşiriyeti’nin kurulması, Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra 1846 yılına tesadüf etmektedir. Bu süreçte gelişim gösteren Zaptiye Müşiriyeti, 1879 tarihinde nezarete dönüştürülmüştür. Sultan II. Abdülhamid ile birlikte nezaret içinde iki ayrı birim halinde dönüşüme uğrayan polis ve jandarma teşkilatı, ilerleyen zaman içinde teşkilatlarda bazı reformlar hayata geçirilmiştir. Avrupa Devletlerinin Osmanlı’nın güvenlik teşkilatını ıslah etmesi için yaptıkları baskılar sonucunda yabancı uzmanların istihdam edilmesi süreci başlamıştır. Özellikle 1884-1897 yılları arasında Osmanlı polis teşkilatında önemli hizmetleri bulunan Fransız Celestin Bonnin’in faaliyetleri dikkat çekicidir. Polis teşkilatının ilgili alanlarında yazmış olduğu raporların sonraki dönemde nizamname olarak hayata geçirilmesi Osmanlı polis teşkilatının modernleştirilmesi anlamında kayda değerdir. Sonraki süreçte Sultan II. Abdülhamid polis teşkilatında reform yapmak için Almanlara müracaat etmiştir. Almanların, Osmanlı polis teşkilatında istihdam edilmeleri Türk-Alman yakınlaşmasının bir sonucudur. Alman uzmanların daha önce gerçekleştirilen ordu ve merkez teşkilatında görevlendirilmelerine ek olarak Zaptiye Nezareti’nde de faaliyet göstermeleri ve bu kurumu modernleştirmeye çalışmaları bu bildirinin konusunu teşkil etmektedir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Almanya, Reform, Polis, İç güvenlik * Dr., Selçuk Üniversitesi, email:salihkis@yahoo.com, TÜRKİYE 96 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku AZERBAYCAN COĞRAFYASININ TÜRK TARİHİNDEKİ YERİ (XVII. YÜZYIL’A KADAR) Samet ALIÇ ÖZET Azerbaycan coğrafyası tarihin en eski devirlerinden günümüze kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış; birçok devletin kurulup yıkıldığı, stratejik öneme sahip bir coğrafyadır. Türklerin Azerbaycan bölgesine ilk gelişi muhtemelen milattan önceki eski Türk göçleri ile olmuştur. Sakaların göçleri esnasında Kıpçak, Bulgar ve Oğuzlardan bazı guruplar Azerbaycan’a geldi. Milattan sonraki Hun Türklerinin göçleri sırasında değişik Türk topluluklarının Azerbaycan’a geldikleri bilinmektedir. II-VI. yüzyıllar arasında Hunlar, Sarı Uygurlar ve Sabirler bölgedeki Türk nüfusunu arttırdı. Daha sonra Göktürkler ve Hazarlar bölgede hakimiyet sağlayarak burada ikamet ettiler. XI. yüzyılda Azerbaycan, Büyük Selçukluların idaresine girdi ve Büyük Selçuklular bölgenin Türkleşmesine oldukça katkı sağladı. XII. yüzyılda Azerbaycan coğrafyası, Irak Selçukluları ve İldenizlilerin etki sahasına girdi. XIII. yüzyılın ortasından itibaren Moğollar Azerbaycan’a hâkim oldu. Bu dönemde de bölgenin Türkleşmesi devam etti. XIV-XVI. yüzyıllar arasında bölge sırasıyla Timur, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî devletlerinin idaresine girdi. Özellikle Akkoyun, Karakoyun ve Safevî dönemlerinde bölgedeki Türk nüfusu çok arttı. Akkoyunluların ve Safevîlerin Anadolu’daki siyasi rakiplerine karşı Anadolu Türkmenlerini Akkoyunlu topraklarına çekmeye çalışması bölgedeki Türkmen varlığını ve kültürünü oldukça etkiledi. Karakoyunlulardan itibaren Azerbaycan coğrafyası klasik Türkmen hayatının yaşandığı bir coğrafya oldu. XVI. yüzyılda Osmanlılar da Azerbaycan coğrafyasına ilgi duydu ve bu bölgede Safevilerle üstünlük mücadelesi yaptı. Anahtar Kelimeler: Azerbaycan, Coğrafya, Türk, Türkmen. Yrd. Doç. Dr. KSÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi 97 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ERMENİ TERÖRÜNÜN DOĞU BAYEZİDE YANSIMALARI Sami AĞAOĞLU* ÖZET Rusya ve İran’a ulaşan yolların kavşağında, stratejik öneme haiz Doğu Bayezid, Ermeni parti ve örgütlerinin devamlı ilgi odağı olmuştur. Bölge sınırları silah ve mühimmat kaçakçılığı, haberleşme ve insan sevkiyatında aktif olarak kullanılmıştır. Hınçak Komitesinin 1894-1895 yıllarında Osmanlı Devleti genelinde başlattığı ayaklanma ve terör faaliyetlerinin merkezlerinden biri olmuştur. 1896’dan 1918’e kadar bölgedeki terör faaliyetlerinden Ermeniler sorumludur. Ermenilerin vatandaşı oldukları Osmanlı Devletine ihanetleri sonucu 15 Mayıs 1915 tarihinde Ağrı ve Doğu Bayezid işgal edilmiştir. İşgal karşısında zulüm gören Müslüman halk, can ve namuslarını kurtarmak için işgal edilmeyen bölgelere göç etmek zorunda kalmış, böylece Müslüman halka, özellikle Türklere tehcir uygulanmıştır. Doğu Bayezid’de Ermeni ve Ruslar tarafından Dünya tarihinde çok az rastlanan medenî ve insanî bir vahşet sergilenmiştir. Binlerce yılda oluşan mimarî yapılaşma ve medeniyet unsurlarının tahrip edilmesi Rus ve Ermenilerin eliyle olmuştur . Osmanlı Devleti, bu terör faaliyetlerine karşı hukuku ve kanunları etkili kullanamamıştır. Teröristlerin etkili cezalara çarptırılamaması, verilen cezaların uygulanamaması, hatta zamanla yapılan af ilanları nedeniyle olaylar sonuçlandırılamadığı gibi önü dahi alınamamıştır. Böylece terörist faaliyetler genişleyerek artmış, günlük yaşantının doğal bir sonucu gibi görülmeye başlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Doğu Bayezid, Ermeni, Terör, Katliam, Tehcir * Yrd. Doç. Dr., Karabük Üniversitesi, email: samiagaoglu@karabuk.edu.tr, TÜRKİYE 98 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TÜRK DILLƏRI TARIXI INKIŞAFINA QISA NƏZƏR AZƏRBAYCAN-OSMANLI TÜRKCƏSI Səkinəxanım Akif qızı XASIYEVA* ÖZET Türk birliyi, türk mədəniyyəti və türk dili bəşər tarixində hər zaman öz təkrarsızlığı, möhtəşəmliyi ilə diqqət mərkəzində durmuşdur. Bu faktı bütün türk xalqlarının birgə maddimədəni abidəsi sayılan və bu xalqların milli düşüncə tərzini, mənəvi dünyasını, çox zəngin dil tarixini özündə əks etdirən qədim türk yazılı abidələri təsdiq edir. Bu abidələr əsasında bütün türk uluslarının dilini, tarixini, adət-ənənələrini araşdırmaq, tədqiq etmək mümkündür. Dil, mədəniyyət yaxınlığı türk xalqlarını hər zaman bir arada tutmuş, onları bir-birinə bağlamışdır. Çağdaş dövrümüzdə də bu birliyi qorumaq üçün, türkçülük, turançılıq ideyalarını yaymaq üçün bir sıra tədbirlər görülür. Türkoloji qurultaylar keçirilir. Bu toplantıların ən ali məqsədi türk xalqlarının ortaq milli-mənəvi dəyərlərinin qorunması və ən əsası ortaq ümumtürk dili, əlifbası yaratmaq və bu istiqamətdə bir sıra zəruri tədbirlər görməkdir. Azərbaycan və Türkiyə Cümhuriyyəti arasında demək olar ki, bütün sahələrdə qarşılıqlı əlaqələr mövcuddur. Bu əlaqələr hər iki dövlətin dilinə də təsirsiz ötüşməmişdir. Azərbaycan türkcəsi və Osmanlı türkcəsi arasında dilin bütün səviyyələrində daha çox uyğunluğun olması hər iki dilin oğuz qrupu türk dillərinə daxil olması ilə də bağlıdır. Lakin dillər arasında bir sıra fərqli xüsusiyyətlər də mövcuddur. Belə ki, VIII əsrdə ərəb işğalları dövründə ərəb dilinin, XI-XIII əsrlərdə fars dilinin şeir-sənət dili kimi geniş yayılması, bir çox klassik şair və yazıçıların fars dilində yazıb yartmaları nəticəsində Azərbaycan türkcəsi ərəb, fars dilinin təsirinə düşərək bu gün də dilimizdə işlənən ərəb, fars mənşəli alınma sözlərlə zənginləşdi. 1929-cu ildə ikiyə- şimal və cənuba bölünən Azərbaycanın şimal hissəsi Rusiyanın, cənub hissəsi isə İranın əsarəti altında qaldı. SSRİ-nin tərkibinə daxil olan Şimali Azərbaycan ərazisində işlənən azəri türkcəsi rus dilinin və qərb dövlətləri dilinin təsirinə məruz qaldı. Bütün bu sadalanan səbəblərə görə, Osmanlı türkcəsi və Azəri türkcəsi arasında fərqlərin meydana gəlməsi təsadüfi deyil. Anahtar Kelimeler: Türk abidələri, Türk dilləri tarixi, dil- mədəniyyət birliyi, Azeri türkcəsi, Osmanlı Türkcəsi. * Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: adpu.shamaxifiliali@mail.ru, AZERBAYCAN 99 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku BAHTİYAR VAHAPZADE’NİN ŞİİRLERİNDE KÜLTÜREL SOYKIRIMA BAŞ KALDIRIŞ Selçuk PEKER* ÖZET Türkistan Türkleri, tarihin çeşitli dönemlerde Karadeniz'in kuzeyinden ve güneyinden olmak üzere iki ana koldan Batıya göç etmişlerdir. Bu göçler esnasında bugünkü Azerbaycan ve İran siyasi sınırları içerisinde büyük bir Oğuz yerleşimi gerçekleşmiştir. Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi ve Osmanlı devletlerinin siyasî kimliği içerisinde vücut bulan Azerbaycan Türkleri, yüzyıllar boyunca Fars dili ve kültüründen etkilenmişlerdir. 19 ve 20. yüzyıllarda Rus kültürünün özellikle Şimal Azerbaycan’da etkili olduğu görülürken aynı coğrafyada 1991 yılındaki bağımsızlıktan sonra İngiliz dili ve kültürü yeni bir etki sahası oluşturmaya başlar. Bahtiyar Vahapzade, Türk dünyasının 20. yüzyılda yetiştirdiği büyük fikir ve edebiyat adamlarından birisidir. Şuurlu bir tarih bilgisine sahip olan şair, Fars ve Rus kültürlerinin özellikle dil ve tarih konularındaki dayatmacılığını ve bu dayatmacılık sonucunda Azerbaycan Türkleri arasında oluşan sosyokültürel manzarayı çok iyi gözlemler. Hemen her konuda kalem oynatan şairin bazı şiirlerini sadece dil ve tarih konuları oluşturur. Bu çalışmada bir Azerbaycan Türkü olan Bahtiyar Vahapzade’nin millî dil ve millî tarih konusundaki hassasiyetine vurgu yapılacak, milletine uygulanan dil ve tarih soykırımına itirazları üzerinden bir takım tespitlerde bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Bahtiyar Vahapzade, Azerbaycan edebiyatı, Türkçe, Farsça, Rusça, Tebriz * Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi, email: speker@konya.edu.tr, TÜRKİYE 100 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku KURULUŞ AŞAMASINDA ORTA ASYA İLE İLİŞKİLER: TBMM VE BUHARA CUMHURİYETİ İLİŞKİLERİ Süleyman KIZILTOPRAK* ÖZET Fransız İhtilali ve ardından gelen Napolyon Savaşları dünya tarihini yeni bir yöne çevirmiştir. Napolyon Savaşları ile Avrupa’da hızla yayılan milliyetçilik akımı Fransız ordusunun ele geçirmede başarısız olduğu Moskova’da durmamış Çarlık Rusyası’nın egemenliği altındaki topraklara da sıçramıştır. 19. Yüzyılın sonlarına doğru Kırım’da ortaya çıkan ve tüm Türk dünyasını etkileyen Gaspıralı İsmail Bey’in öncülük ettiği uyanış hareketi hem Buhara’da hem de Paris’te eğitim gören veya herhangi bir nedenle orada toplanıp ülkelerinin kötüye giden kaderini olumlu yöne sevketmek düşüncesinde olan Jön Türkler vasıtasıyla başta İstanbul olmak üzere Osmanlı toprakalrında da akis buldu. Ancak araya giren Birinci Dünya Savaşı, bir yandan Türkçülük adı altında büyüyen bu hareketlerin örgütlenmesine sekte vurdu ama bir yandan da özellikle savaşın sonlarından itibaren savaşın yol açtığı sorunlar ve belirsizliklere karşı ideolojik bir payanda oldu. Savaş sonrasında yıkılan Osmanlı Devleti ile birlikte payitaht olarak işgal altında kalan İstanbul’un yerine Türk Milletinin kaderini belirlemede Ankara önem kazandı. 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da faaliyete başlayıp Kurtuluş Savaşı’nı yönetirken Türkistan’daki Türkçüler 1920 yılında Buhara merkezli bağımsız Buhara Cumhuriyeti’ni kuruldu. Bu Cumhuriyetin Anayasası’nda resmi dili Türkçe idi. Türkiye’nin de aralarında olduğu 5 ülke söz konusu bağımsızlık ilanını tanıdı. Hatta, TBMM Buhara Cumhuriyeti ile diplomatik ilişki kurmak maksadıyla hemen harekete geçti. Bu tebliğde, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Orta Asya’nın kaderinin Moskova tarafından belirlenmesine kadar geçen birkaç yıllık süre çerçevesinde Ankara ve Buhara arasındaki ilişkilerin seyri değerlendirilecektir. Cumhuriyet ve Osmanlı Arşivi belgeleri merkez alınarak sunum yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Atatürk, TBBM, Ankara, Buhara, Milliyetçilik * Prof. Dr., MSÜ/TİKA-Macaristan Koordinatörü, email: skiziltoprak1@hotmail.com, TÜRKİYE 101 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku İSLAM DİNİNDƏ TEİZM DÜNYAGÖRÜŞÜNÜN ƏXLAQİ DƏYƏRLƏRİ Şasəddin Sabir oğlu MİKAYILOV* ÖZET Bütün dinlərdə Tanrının varlığı məsələsi dinindən, irqindən, milliyyətindən, ölkəsindən, mədəniyyətindən aslı olmayaraq bütün insanları düşündürən bir məsələdir. Bu problemə təkcə fəlsəfi və teoloji nəzəriyyələrdə deyil, ədəbi-bədii əsərlərdə, roman, povest və şeirlərdə geniş yer verilmişdir. Bu problemin müzakirəsi fəlsəfi aspektdən bir-birinə əks olan ikili dünyagörüşə əsaslanır; materializim (ateizm), idealizm (teizm). İnsanların böyük əksəriyyəti Tanrıya inanmış, lakin sovet ideologiyası olan ateizm 70 ildən çox bir dövrdə cəmiyyətin dini dünyagörüşünə mənfi təsir göstərmişdir. Fəlsəfi müzakirələrdə özünə yer tapa bilməyən ateizm dünyagörüşü elmi fərziyyələrdən istifadə etmək qərarına gəlmişdir. Sübut ediləsi mümkün olmayan bu nəzəriyyə artıq təsirini çoxdan itirmişdir. Buna misal Kontun pozitivizmini, Feyerbaxın antropologiyasını, Marksın sosial-siyasi nəzəriyyələrini və digərlərini göstərə bilərik. Tanrı inancını dərk edə bilməyən insanlar mənəvi dünyagörüşündə Tanrının insanlara bəxş etdiyi humanist dəyərləri qiymətləndirə və görə bilmir. Müqəddəs kitabımız olan QuraniKərimdə insanlara həmişə əxlaqlı, şəxsiyyətli və humanist olunmaq tövsiyə edilir. Göstərilir ki, Tanrı insanı əxlaqlı və ədalətli yaratmışdır. Hansı şərаitdə və vəziyyətdə olursa olsun insan üçün xoşbəxt yaşаmağın heç bir mənası yoxdur. İnsanların Tanrıya inamı təkcə öz xoşbəxtlikləri naminə deyildir. Çünki Tanrıya psixoloji cəhətdən inanmaq olmaz. Əlbəttə xoşbəxtlik, daxili rahatlıq və.s. kimi mənəvi kefiyyətlər Tanrının insana verdiyi ən böyük nemətdir. Tanrı inancında olan insanların ruhi vəziyyəti daha sağlam, sabit və dözümlü olur. Tanrı insanlara sevincli, kədərli anlarda belə, xeyir və şər anlamında bərabərliyi saxlamaqdadayaq olur. Anahtar Kelimeler: Din, humanist, teizm, dünyagörüşü, teologiya, əxlaq * Prof. Dr., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: adpu.shamaxifiliali@mail.ru, AZERBAYCAN 102 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TANZİMAT DÖNEMİ ERZURUM İMAR MECLİSİ (1845-1846) Tahir BİLİRLİ* ÖZET Tanzimat'la birlikte, Osmanlı Devleti'nin yeniden kalkınmasını gerçekleştirmek, öncelikle ülkenin içinde bulunduğu durumun genel olarak bilinmesine bağlıydı. Bu çerçevede 1845 yılının başında devlet, taşranın çeşitli bölgelerinden ikişer vücuh ve kocabaşı Dersaadet'e çağırarak bölgelerinin durumları hakkında detaylı bilgiler almıştır. Vücuh ve kocabaşların verdiği bilgilerin yerinde incelenerek belirlenmesi için de Tanzimat'a dahil olan bölgelerde 1845 yılında İmar Meclisleri adı altında meclisler oluşturulmuştur. Beşi Anadolu'da beşi Rumeli'de olmak üzere toplam 10 adet kurulan İmar Meclisleri gittikleri bölgelerin nüfus, tarım, ticaret, hayvancılık, madencilik, evlilik, eğitim, sağlık ve bayındırlık gibi durumlarını araştırıp, bunları rapor olarak Meclis-i Vâlâ'ya sunacaklardır. Anadolu'da kurulan İmar Meclisleri'nden birisi de Erzurum İmar Meclisi'dir. Bu meclis görev bölgesi dahilinde olan Erzurum ve bağlı kazalarının imar durumuna dair raporlar hazılayıp Meclis-i Vâlâ'ya sunmakla görevlendirilmişlerdir. Ancak bu meclis mesaisinin çoğunu Tanzimat’a karşı Van’da çıkan isyanı yatıştırmak için ve Tanzimat’ın doğru bir şekilde halka anlatılması için harcamıştır. Bu çalışmada İmar Meclisleri hakkında genel bir bilgi verilerek Erzurum İmar Meclisi’nin çalışmalarına değinilecektir. Anahtar Kelimeler: İmar, Meclis, Erzurum, Tanzimât, İsyan * Yrd. Doç. Dr., Karabük Üniversitesi, email: tahirbilirli@karabuk.edu.tr, TÜRKİYE 103 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku 14–15. YÜZYILLARDA AZERBAYCAN-AVRUPA EKONOMIK İLIŞKILERI AÇISINDAN KARADENIZ TICARETININ ROLÜ Tofiq Hümbət oğlu NƏCƏFLİ* ÖZET XIV-XV yüzyıllarda Azerbaycan'ın Batı Avrupa ülkeleri ile ilişkileri daha da genişlenmekde idi. Azerbaycan tüccarları Avrupa-Asya ekonomik ilişkilerinin hayata keçirildiyi başlıca bölgelerden biri olan Karadeniz kıyılarındaki ticaret merkez-lerinde kızgın ticaret yapıyorlardı. Burada Avrupalılar çeşitli Doğu ülkelerinden, özellikle Azerbaycan'dan gelmiş tacirlərdən türlü zarif ipek kumaşlar, ham ipek, çeşitli baharat şeyleri, nadir mücevher ve diğer Doğu malları alır, sonra bu ürünleri Batı ülkelerinde kat kat pahasına satıyorlardı. Bu ürünleri hala XIII-XIV yüzyıllarda Fransa'daki ünlü Şampanya yarmarkalarına ve Batı'nın başka ticaret merkezlerine Avrupa-Asya ticaretinde aracılık eden İtalyan tüccarları götürüyor. XIV-XV yüzyıllarda Azerbaycan'ın Batı ile ekonomik ilişkilerinde Küçük Asya'nın kuzeyinde - Karadeniz kıyısında çok elverişli konumda bulunan Trabzon limanı önemli rol oynuyordu. Karadeniz'in Avrupa-Asya ticaretinde önemli rol oynadığı dönemde Trabzon şehri Batılı ülkelerin Doğu ile ticari ilişkilerin hayata keçirilmesinde önemli yer tutuyordu. Karadeniz ticaretinde yer alan ülkeler Trabzon Tebriz ticaret yolu ile Azerbaycan, İran, Orta Asya, Hindistan ve Çin'le ticaret ilişkisi yaratıyorlardı. Trabzon bu işte, hatta, Karadeniz ticaretini kendi inhisarında barındıran Genuya Cumhuriyeti ile rekabet götürüyordu. Avrupa tüccarları işte Trabzon'dan Tebriz'e inen yol vasıtasıyla bütün Asya'ya yayıldılar. XV yüzyılın başlarında Trabzon Avrupa - Doğu ticaretinde vasiteçilikden yılda 700 bin dukata kadar gelir elde ediyordu. Evveller genuyalılar, sonra venesiyalılar Trabzon'da geniş ticaret imtiyazları ele keçirmişdiler. Trabzon-Bayburt-ErzurumTebriz kervan yolu XIV-XV yüzyıllarda en mühim ticaret yolu olarak kendi önemini koruyup bulundurmuştur. Trabzon'un bu konum ¬ yini dayandıran başlıca husus onun Akdeniz ile Avrupa'ya bağlandığı gibi, Rusya ve diğer Avrupa ülkelerine giden ticaret yollarının kavşağında yerleşmesi idi. Bu dönemde Karadeniz'in uluslararası ticarete dahil edilmesinde İtalya şehir devletleri olan Venedik ve Genuyanın büyük rolü olmuşdur. Anahtar Kelimeler: Azerbaycan, Avrupa, Karadeniz ticareti, Trabzon, Tebriz. * Doç. Dr., Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu, email: tofig-nacafli@mail.ru, AZERBAYCAN 104 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI TAŞRASINDAKİ DİVAN ŞİİRİNİN OLUŞUMUNDA MEVLEVİLİĞİN ROLÜ: BELGRAD VE KIBRIS ÖRNEĞİ Tuba Işınsu DURMUŞ* ÖZET Merkez olarak sarayın ve civarındaki merkezin küçük modelleri olarak nitelendirilebilecek şehzade sancakları, beylerbeyliği merkezleri gibi saraya bağlı küçük yönetimlerin Osmanlı sanatının yön bulmasındaki etkin konumları bilinmektedir. Bunun yanında Osmanlı şehirlerinin kültürel altyapılarını oluşturan tekkelerin de şair/yazarların şekillenmesinde önemli işlevleri vardır. Bunlar arasında Osmanlı divan edebiyatının doğuş ve gelişim tarihi içinde özellikle Mevlevi tekkelerinde oluşan edebi muhitin dikkat çektiği kaynaklarda kaydedilmiştir. Bununla birlikte merkezden uzaklaşıldığında bu etkinin varlığı daha gerçekçi bir şekilde görülmektedir. Bu çalışmada Osmanlı taşrasındaki divan şiirinin oluşumunda Mevleviliğin ne ölçüde rol aldığı üzerinde durulacak; özelde Belgrad ve Kıbrıslı divan şairleri üzerinden bu etki değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı edebiyatı, mevlevilik, Belgrad, Kıbrıs * Doç. Dr., TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, email: tdtubadurmus@gmail.com, TÜRKİYE 105 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku ŞAH İSMAİL KİMDİR? Tufan GÜNDÜZ* ÖZET Türk tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Şah İsmail'in dinî, siyasî ve etnik kimliği üzerinde süregelen tartışmalar onu İran, Azerbaycan ve Türkiye tarihinin arasına sıkışmış gibi göstermektedir. Halbuki o, baba tarafından Safevi kaynaklarının açık bir şekilde Türk genci diye tarif ettiği Safiyüddin Erdebilî'nin; anne tarafından ise Türkmen padişahı Uzun Hasan'ın soyundan gelmektedir. Bununla birlikte Safvetü's-Safa'nın nüshalarının birinde Şeyh Safiyüddin'in soy şeceresi arasına sıkışmış bulunan el-Kürdi sıfatından hareketle onun etnik olarak Kürt kökenli olduğu iddiası da dillerden düşmemektedir. Oysa İran/İslam tarihçilik geleneğinde sıklıkla yer bulan şecere geleneğinin yapısal özelliklerinin dikkatle gözden geçirilmesi icap etmektedir. Bu yönüyle bakıldığında bahsi geçen eserde verilen şecerenin daha başlangıçtan itibaren sorunlu olduğu derhal görülmektedir. Şah İsmail'in siyasî ve dinî kimliği ise birbiri ile iç içe geçmişlik hali gösterir ve hangisinin daha önce zikredilmesi gerektiği hususunda tercihler yanıltıcı olabilir. Çünkü onun hayat hikayesi, dinî bir kimlik olarak başlayıp, kısa süre zarfında siyasî bir yapıya dönüşmüştür. Böylece o bir yandan Kızılbaşların Hataî'si, diğer yandan Safevîlerin şahı'dır. Anahtar Kelimeler: Şah İsmail, etnik, Şeyh Safiyüddin, Kızılbaşlık, Şia, Safeviler * Prof. Dr., Milli Savunma Üniversitesi, email: tufan@hacettepe.edu.tr, TÜRKİYE 106 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNDEKİ KARŞILAŞTIRMALARDA DOĞU TÜRKLÜĞÜNE AİT TEMEL DEĞERLER VE TÜRKİSTAN ALGISI Turan GÖKÇE* ÖZET Aldığı eğitimle geniş bir bilgi birikimine dayalı hayal gücü, dil ve üslûp zenginliği ile ifade kabiliyetine sahip olan Evliyâ Çelebi, 1640 yılında, yaşadığı şehir olan İstanbul’un tetkiki ile başlattığı seyahatlerini hayatının son demlerine kadar sürdürdü. Kırk yılı aşkın bir zaman zarfında bütün Osmanlı coğrafyasını ve civar memleketleri gezen Evliyâ Çelebi, 1685’de vefat ettiğinde geride Dünya edebiyatında eşi bulunmayan on ciltlik bir eser bıraktı. Bildiri şeklinde tasarlanmış olan bu çalışmada, seyahatnamenin önemli bir özelliğine dikkat çekilerek, Evliya Çelebi’nin başka hiçbir seyahatnamede karşılaşılamayacak kadar maharetle tatbik ettiği karşılaştırmalar mercek altına alınarak, bu çerçevede Doğu ve Batı Türklüğüne ait değerlerin nasıl harmanlandığı ortaya konulmaya çalışılacaktır. On ciltlik seyahatnamede yer alan bütün karşılaştırmaların ve Türkistan ve Doğu Türklüğü ile ilgili kayıtların tespit ve değerlendirmesi mümkün olmayacağından, genel bir fikir verebilmek için yoğun olarak üzerinde durulan unsurlar seçilerek incelenecektir. Böylelikle aynı zamanda bir Osmanlı münevverinin gözünde Türk dünyasının nasıl algılandığına dair bir fikir verilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: 17. Yüzyıl, Evliya Çelebi, Seyahatname, Doğu Türklüğü * Prof. Dr., İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, email: tngokce@gmail.com, TÜRKİYE 107 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SİYASİ VƏ SOSİAL HƏYATDA QADINLAR Tünzalə YUSIFOVA* ÖZET Azərbaycan qadını tarix boyu sosial həyatda şərəfli, ləyaqətli və fəal mövqe tutmuş, kişilərlə bərabər hüquqlara malik olmuş, sosial və siyasi həyatda birgə fəaliyyət göstərmişdir. Hələ VII əsrin möhtəşəm abidəsi olan "Kitabi-Dədə Qorqud" dastanında qadına yüksək qiymət verilmiş və dastanda "Ana haqqı"-"Tanrı haqqı" kimi qəbul edilir. 1918-ci il may ayını 28-də Azərbaycan Xalq Cümhuriyyətinin qəbul etdiyi İstiqlal Bəyannaməsi qadınlara bərabər hüquq prinsipini, habelə seçmək və seçilmək hüququnu təsbit etmişdir. Bunun, nəticəsində Azərbaycan Şərqdə ilk dəfə olaraq qadınlara seçmək və seçilmək hüququ vermiş, Türk dünyası tarixində qadın ilk dəfə olaraq kişilərlə bərabər hüquqa malik olmuşdur. Şərqdə ilk dəfə olaraq qızlara, qadınlara təhsil verilməsi, onların savadlandırılması, maarifləndirilməsi, ictimai-mədəni, sosial həyata cəlb edilməsi də Azərbaycana məxsus olmuşdur. Azərbaycanın görkəmli xeyriyyəçisi, mesanant maarifpərvər Hacı Zeynalabdın Tağıyevin təşəbbüsü ilə Şərqdə ilk qız məktəbi Azərbaycanda - Bakıda 1901 ci il 7 oktyabrda açılmışdır. Müasir müstəqilliyimizin qurucusu, memarı, ümummilli liderimiz Heydər Əliyev ölkəyə rəhbərlik etdiyi bütün dövrlərdə qadınlarımıza yüksək qiymət verərək demişdir: Qadınlar cəmiyyətin bəzəyidir, gözəlliyidir. Qadınsız cəmiyyət ola bilməz, qadınsız həyat ola bilməz. Azərbaycan qadınları öz zəkalarına, ağıllarına görə, biliklərinə, istedadlarına, eyni zamanda gözəlliklərinə görə dünya qadınları içərisində özünəməxsus və çox yüksək yer tuturlar. Ona görə də biz qadınlarımızla fəxr edirik". Azərbaycan qadını hər zaman olduğu kimi, bu gün də ölkəmizi bütün dünyada ləyaqətlə təmsil edir, mötəbər kürsülərdən çıxışlar edir. Azərbaycanın birinci xanımı, Heydər Əliyev Fondunun prezidenti, YUNESKO-nun xoşməramlı səfiri, Ölkə Prezidentinin Vitse Prezidenti, Millət Vəkili Mehriban xanım Əliyeva beynəlxalq miqyaslı ictimai -siyasi xadim, təhsil və mədəniyyət təəssübkeşi kimi geniş fəaliyyət göstərir. Mehriban xanım Əliyevanın ölkənin ictimai - siyasi, sosial həyatında uğurlu fəaliyyəti dövlətimizi və dövlətçiliyimiz naminə, xalqın rifahı üçün gördüyü işlər, xeyirxah əməllər beynəlxalq aləmdə tanınır, yüksək qiymətləndirilir və bu gün Azərbaycan qadınının nə qədər fəal və böyük uğurla fəaliyyət göstərməsinin bariz nümunəsini göstərir. Anahtar Kelimeler: Azərbaycan qadını, qadın hüquqları, qadın təşkilatı, qız məktəbi, qadının sosial və siyasi həyatda mövqeyi. * Doç. Dr., Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: adpu.shamaxifiliali@mail.ru, AZERBAYCAN 108 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OHANNES APRESYAN’IN BELGESEL BİYOGRAFİSİNDE ‘AZERBAYCAN OLAYLARI’ VE SOSYOLOJİK TESPİTLER Türkan ERDOĞAN* ÖZET Bu bildiride Amerikalı yazar Leonard Ramsden Hartill’in Ermeni subay Ohannes Apresyan’ın hem hayat öyküsünü hem de onun 1905 yılından 1922 yılına kadarki geçen zaman zarfında Azerbaycan coğrafyasında tanıklık ettiği siyasi, ekonomik ve kültürel olayları içeren eseri, edebiyat ve kültür sosyolojisi açısından analiz edilecektir. Nitel içerik analizi tekniğinin kullanılacağı çalışmada tematik bir çözümleme yapma yoluna gidilecektir. Çalışmamıza konu edindiğimiz eser, edebiyat sosyolojisi açısından “belgesel biyografi” denilen türün örnekleri arasındadır. Belgesel biyografiler belli bir kişinin hayat öyküsünü aktarmanın yanı sıra aynı zamanda sözkonusu kişinin yaşadığı dönemin ve toplumunun tarihsel, siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel koşulları ve yaşanılan toplumsal olaylar hakkında da bilgi verici nitelikte olup bir anlamda birer “sosyal belge” olma değerine de sahiptir. İnceleyeceğimiz eser, Amerika’da 1928 yılında “Men Are Like That” adıyla yayınlanmıştır. Türkçe çevirisi ise 1990 yılında “Bir Ermeninin Anılarında Azerbaycan Olayları (1918-1922)” adıyla yayınlanmıştır. Eserin Türkiye’de yayınlandığı tarih aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin dağılmaya başladığı ve Doğu bloğunun çöküşe geçtiği bir yıl olması bakımından ayrıca önem arz etmektedir. Eserden hareketle bildiride 1905 Rus Devrimi ile 1917 Rus Devriminin (Ekim Devrimi/Sovyet İhtilali/ Bolşevik İhtilali) Azerbaycan coğrafyasında yaşayan Ermeni ve Türk nüfusunu nasıl ve ne şekilde etkilediği, göçün sosyal hayat üzerindeki etkisi, Ermeni kültüründe Türk imgesini belirleyen etmenler ve Çarlık Rusya’nın Osmanlı coğrafyasına yönelik resmi politikası, 1917-1922 yılları arasında süren iç savaşın toplumsal sonuçları, 1905 olayları, 1917-1922 yılları arasında süren iç savaş, Menşevik ve Bolşevikler arasındaki politik mücadelenin farklı milletlere mensup topluluklar üzerindeki etkisi, sürgünler, kitlesel göçler gibi hususlar çalışma kapsamında ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Belgesel biyografi, Ohannes Apresyan, Azerbaycan, Leonard Ramsden Hartill, Edebiyat sosyolojisi * Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi, email: terkene@yahoo.com, TÜRKİYE 109 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku MEDENİYETİN MİLLİ SECİYE İLE İLİŞKİSİ ÜZERİNE (PAYLAŞMANIN MİLLİ VE DİNİ TEMELLERİ ÜZERİNE PERSPEKTİF DENEMESİ Veli ATMACA* ÖZET İyilik Yapmanın, diğerleri gibi insancıl bir duygu ve fıtrî olduğuna inanıyoruz. Çünkü hiçbir insan kötülük yapmak istemez. Buna rağmen herkes iyilik yapmayı tercih eder. Ancak içinde büyüdüğü kültürün ve şartların tesiriyle, iyilik yapmanın amacı, şekli ve yöntemi gibi konular yöresel ve kültürel farklılıklar arzeder. Ama ne olursa olsun, eğer toplumun mânevi kuralları veya yazısız kânunları denilen kültürel ve örfi yapısında iyilik yapma düşüncesi ve niyeti yerleşmişse, o milletin geçmişinde kurumsallaşmış hatta destanlaşmış olan birçok iyilik şekline rastlarız. Öbür yandan bir toplumun kültüründe insana ve diğer varlıklara pragmatik ve oportünist bakış açısı hakimse; hakimiyet ve baskı, insanı köleleştirmek ve onu sadece güç elde etmek üzere rant aracı görme düşünce ve duyguları egemen ise bu toplumda, bazı yardımlaşma örneklerine misaller verilebilirse de, esasen vahşet, zulüm ve şiddet boy gösterebilir. Netice olarak medeniyet denilen değerler bütünü, güzel ahlâk ve insan başta olmak üzere bütün varlıklara karşı saygı ve sevgi temeline dayanmaya mecburdur. Şiddet ve zulmün medeniyet kurduğundan söz edilemez. Anahtar Kelimeler: Vakıf, İştişare, İyilik, Medeniyet, Seciye * Prof. Dr., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, email: vatmaca@mehmetakif.edu.tr, TÜRKİYE 110 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku OSMANLI- AZƏRBAYCAN DÖVLƏTLƏRİ: ETKİLEŞİM VƏ ORTAQ DƏYƏRLƏR DASTANLAR, NAĞILLAR, ƏFSANƏLƏR, MİFLƏR Xəndanə BABAZADƏ* ÖZET Osmanlı döneminde gelişen Türk edebiyatı varlığını 13. yüzyıl sonlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar sürdürmüştür. 6 asırlık bir tarihi dönem boyunca, Osmanlı edebiyatı diğer Türk halklarının edebiyatına etkisiz kalmamıştır. Osmanlı edebiyatının etkilediği Türklerden biri de Azərbaycan türkcəsidir.13, 14, 15- yüzyıl Azerbaycan ve Osmanlı edebiyatı arasında çok farklılık dikkate çarpmır.Türk halklarının edebiyatı için bir çok ortaq motif mevcuttur. Türk destanları için ortak olan motiflere dikkat edelim: Türk destanları için ortak olan motiflerden biri at motividir.Dastanlarda kahramanların adı atları ile birlikte çekilir. Bu atlar efsaneleşmiş yaratıklara dönüşüyor, yaralanan kahramanların yanından ayrılmazlar. Kahramanlar atları ile birlikte doğar ve ölürler. Türklerin birçok eski inançlarına mitolojide, masallarda, edebiyat örneklerinde rastlıyoruz. Türklerin eski dini inançları ve temasta olduğu dinlər- zerdüştlük, şamanizm, tenqriçilik, Budizm, mani gibi inançlar türk edebiyatında iz bırakmışdır.Buna örnek olarak bir çok Türk masalında yer alan ejderha, div motivini gösterebiliriz. Eski Türk inançlarında dünyanın bir ya da birkaç ejderha tarafından döndürüldüyünə inanılıyordu. Bu ejderha da "evirən" adlandırılıyordu. Her birinin kendine has özelliklere sahip olmasına rağmen, tüm Türk halkları ve de Azerbaycan Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi için ortak özelliklere sahip janrlardan biri də masal janrıdır. Masal türünde olan benzer motifler de Türklerin ortak inançlarından oluşan motivlərdir.Biz Azerbaycan halk masalı olan "Məlikməmməd" masalı ile Türk halk masalı "Küçük oğlan ve Zümrüdü Anka kuşu" masalı arasındaki benzerlikten yararlanarak, tüm Türk ve Azerbaycan halklarının masalları arasındaki ortak özellikleri göstereceğiz. Ayrıca Azerbaycan ve Türkiye masalları dil ve üslup yönünden de hemen hemen aynıdır. Azerbaycan ve Türkiye masallarını karşılaştırırken giriş bölüme dikkat edelim. Anahtar Kelimeler: Ortaq motivlər, Osmanlı-Azərbaycan dövlətləri-mifologiya, OsmanlıAzərbaycan dövlətləri-nağıl, Osmanlı-Azərbaycan dövlətləri-dastan, Ortaq yazarlar * Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: xendanebabazade@gmail.com, AZERBAYCAN 111 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku YUSİF BALASAQUNLU VƏ AZƏRBAYCAN MƏDƏNIYYƏTI Xeyirbəy QASIMOV* ÖZET Azərbaycan xalqının zəngin, bənzərsiz tarixi və mədəniyyəti XI əsrdə də qlobal və regional hadisələrlə, proseslərlə bağlı olmuşdur. Xalqımızın orta əsrlər tarixi təsdiq edir ki, «təcrid olunmuş ölkə olmamışdır və yoxdur: yalnız bir ölkənin tarixi ağlasığmazdır». X-XII əsrlər ərəb-müsəlman ədəbiyyatının (ümumiyyətlə mədəniyyətinin) təkamülü tarixində «ən məhsuldar dövrlərdən biri» kimi dəyərləndirilir. IX əsrdən etibarən Ərəb Xilafətinin tənəzzülü prosesi ilə bağlı olaraq «Şüubilik» meyilləri daha da gücləndi. «İran» tarixinə, ədəbi irsinə, fars dilinə ədəbiyyatda «qayıdış» faktları artmağa başladı. XI-XII əsrlərdən bizə Azərbaycan türkcəsində yazılmış əsər çatmamışdır. Lakin bir sıra qaynaqlarda buna dair işarələr vardır. Məsələn, Məsud ibn Namdarın (XI əsrin II yarısı – XII əsrin əvvəli) ərəb və fars dilləri ilə yanaşı «türkcə və zimmicə şeirlər yazdığına» dair mənbə məlumatı bunu təsdiqləyir. Şirvanşah I Axsitanın Nizami Gəncəviyə «Leyli və Məcnun» əfsanəsini «türkcə deyil, farsca və ya ərəbcə yazmasını sifariş etməsi» də təsdiqləyir ki, həmin dövrdə türkcə bədii əsərlər yazılması ənənəsi də mövcud olmuşdur. Yusif Balasaqunlu «türk xalqlarının poeziyasına əruz vəznini ilk dəfə gətirmiş ədib» kimi tanınmışdır. «Qutadğu bilig» poemasında folklor motivlərindən, xalq həyatı və məişəti ilə bağlı olan bədii obrazlardan və bənzətmələrdən geniş istifadə edilmişdir. Anahtar Kelimeler: Azərbaycan, Məsud ibn Namdar, Yusif Balasaqunlu, Lelyi və Məcnun, Şirvanşah * Dr., Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu, email: azimlid@mail.ru, AZERBAYCAN 112 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku SADIK RIFAT PAŞA VE AVRUPA AHVALİNE DAİR RİSALESİ Yaşar SEMİZ*-Güngör TOPLU** ÖZET Sadık Rıfat Paşa 22 Şaban 1222 (1808’de) İstanbul’da doğdu. Enderun Mektebinde eğitim gördü. Mezun olduktan sonra devlet kademelerinde çalışmaya başladı. 1837-1839 yılları arasında Avusturya’nın başkenti Viyana’da büyükelçi olarak görev yaptı. Sadık Rıfat Paşa bu görevde iken edindiği bilgileri “Avrupa Ahvâline Dair Risâle” adındaki eserinde kaleme aldı. Sadık Rıfat Paşa, tıpkı kendisinden önce Avrupa’ya sefir olarak gönderilen büyükelçiler gibi, İmparatorluğu’na “sefaretnameler “ göndererek gittiği ülkelerde gördüklerini yazmıştır. Fakat Rıfat Paşa’nın gördükleriyle diğerlerinin gördükleri arasında büyük farklar vardır. Devletin sorunlarını aldığı görevler sayesinde yakından biliyordu. Bu sebeple Viyana’ya gittiği zaman batının sadece dış görünüşü ile ilgilenmedi. Sadık Rıfat Paşa’nın bu bağlamda “Avrupa Ahvâline Dair Risâlesi” büyük öneme sahiptir. Risâlede dile getirdiği düşünceleri dönemin sadrazamı Mustafa Reşit Paşa’yı etkilemiştir. Sadık Rıfat Paşa, eserlerinde adalet vurgusu ön plandadır. Paşa adaletsizliğin ve haksızlığın önüne geçilerek keyfi idarenin kaldırılıp adalet sağlanması durumunda halkın hükümdarlarına bağlanacağını ileri sürmekte ve görüşünü şu sözleriyle de destektedir; ”Adaletten yoksun olan bir devlette, hürriyet de refah da yoktur.” Avrupa Ahvaline Dair Risale’sinde Avrupa’da “kanun”un ve hukuk devletinin önemi üzerinde ısrarla duran Paşa, Avrupa’da hükümdar ve devlet erkânının, kanunlara uymakta olduğunu, kanunlara aykırı işlem yapılmadığını belirtmektedir. Bir ülkede adalet, “kanun devleti” kurularak sağlanabilir. Ona göre devlet bir hukuk devleti niteliğinde olmalıdır. Bu konuda, çağdaşlarına oranla bir adım daha ileri giden Sadık Rıfat Paşa, hükümetlerin halk için kurulduğunu, halkın hükümetler için yaratılmadığını söyler. Sosyal konulara da değinen Paşa, batıdaki vatandaşların genel olarak ekonomik durumlarının iyi olduğunu ve boş zamanlarını eğlence ile geçirdiklerini, bundan dolayı fitne ve fesada vakit bulamadıklarını belirtir. Her şeye rağmen olay çıkaranlar olursa, onların da polis tarafından derhal alıkonulduğunu; fakat gerekli soruşturmaları yapılmadan herhangi bir cezai işlemin uygulanmadığını belirtmiştir. Fakir, sakat, sokaklarda dolaşan serseriler ve meczuplar için imarethane ve tımarhanelerin bulunduğunu, fakir vatandaşları da fabrikalarda görevlendirdiklerinden sokakta kötü durumda hiç kimsenin görünmediğini belirtmesi dikkat çekicidir. Paşa’nın görüşlerini belirttiği bir diğer önemli eser; Risale-i Ahlak’tır. Paşa, kitabı oldukça kısa ve sade dille “çocuğa baba nasihati” olarak yazmıştır. Bu çalışmada Sadık Rıfat Paşa’nın Avrupa Ahvaline Dair Risale’si ve buradaki görüşlerinin Osmanlı Devletinin Batılılaşma çabaları içerisindeki yeri önemi üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Sadık Rıfat Paşa, Osmanlı Devleti, Avrupa, Yenileşme * Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi, email: ysemiz@selcuk.edu.tr, TÜRKİYE Okutman, Selçuk Üniversitesi, email: gtoplu@selcuk.edu.tr, TÜRKİYE ** 113 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku DUYUN-I UMUMİYE İDARESİNİN KURULUŞU VE OSMANLI EKONOMİSİNE ETKİLERİ Yaşar SEMİZ*- Yusuf KODAZ** ÖZET Osmanlı Devleti 19. yüzyıl ortalarına kadar giderlerini herhangi bir dış borçlanmaya başvurmadan karşılamayı başarmıştır. Bu dönemde zaman zaman ortaya çıkan bütçe açıklarını da Galata’daki Rum ve Ermeni bankerlerine borçlanarak kapatmıştır. 1876 yılına gelindiği zaman Osmanlı Devleti aldığı borçları ödeyemez duruma gelmiştir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti başta Fransa, İngiltere, Avusturya ve Almanya olmak üzere alacaklıların temsilcileriyle görüşmelere başlamıştır. 1877- 78 Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle bir ara kesintiye uğrayan görüşmeler 20 Aralık 1881’de (Hicri Takvime göre Muharrem ayında) imzalanan bir antlaşma ile sonuçlanmıştır. Muharrem kararnamesi olarak adlandırılan bu antlaşma ile dış borçların miktarı indirilmiş ve ödeme şartları yeniden düzenlenmiştir. Buna karşılık Osmanlı Devleti, İmparatorluk içinde yabancı alacaklıların temsilcisi olarak çalışacak, devletin vergi gelirlerinin bir bölümünü alacaklılar adına toplayarak Avrupa’ya aktaracak yeni bir müessesesin kurulmasını kabul etmiştir. Muharrem kararnamesinin 15. maddesine göre kurulan bu müessesenin adı “Duyun-ı Umumiye-i Osmaniye-i Meclis-i İdaresi”dir. Merkezi İstanbul’da olan yedi kişilik bu meclis İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturyalı, Osmanlı ve kendilerine öncelik tanınan Galata bankerlerinin bir temsilcisinden oluşmuştur. Bu çalışmada Duyun-ı Umumiye İdaresinin nasıl kurulduğu, II. Meşrutiyet’e kadar olan dönemdeki çalışma şekli ve kurumun Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkisi değerlendirilecektir. Anahtar Kelimler: Duyun-ı Umumiye İdaresi, Osmanlı Ekonomisi, Galata Bankerleri, Dış Borç * Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi, email: ysemiz@selcuk.edu.tr, TÜRKİYE Okutman, Selçuk Üniversitesi, email: yusufkodaz@selcuk.edu.tr, TÜRKİYE ** 114 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku 1721 TARİHLİ CEBEL-İ KOZAN MUFASSAL TAHRİR DEFTERİ Yılmaz KURT* ÖZET Bu tebliğde Ankara Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi’nde yer alan 102 numaralı Cebel-i Kozan Tahrir Defteri’ni değerlendireceğiz. Adana eyaletinin Sis (Kozan) sancağında Kozan Dağı’nda yaşayan konar-göçer cemaatlerin kayıt edildiği 10 L 1133/ 4 Ağustos 1721 tarihli bu defter geç mufassallar serisine eklenmesi gereken nadide bir örnektir. Bu tarihlerde Revan’da yeni tahrir yapıldığını bilmekteyiz. Ancak Anadolu’da 1604’lerden sonra bu türden tahrirleri pek göremeyiz. Belli ki defter 1691’de Çukurova’da gerçekleştirilen başarısız iskân teşebbüsünün ardından yeni bir tahrirle Kozan Dağı’ndaki cemaatlerden vergi ve asker alabilmek amacıyla hazırlanmıştır. Defterde kayıtlı ilk cemaat 21 bennak vergi nüfusuna sahip olan Arıklı cemaatidir. XVI. Yüzyıl tahrirlerinden farklı olarak kişi isimlerinin altında sahip oldukları koyun sayısı da bildirilmektedir. Seyyidlerin sayısı çok olduğu bunlar reayadan sonra ayrı başlık altında kayıt edilmişlerdir. XVI. Yüzyılda Kozan’da yaşayan konargöçer cemaatlerin Afşar, Kavurgalu, Farsak gibi boylara mensup öz-be-öz Türkmen toplulukları olduğunu bilmekteyiz. 1721 yılında karşımıza çıkan nüfus tablosunda ise bu Türkmenler içerisinde büyük bir “seyyid” kitlesi yaşamaya başlamıştı. Defterde verilen rakamlarla ifade etmek gerekirse 931 evli; 129 bekar reayaya karşılık 361 neferlik bir seyyid, şahinci, güherçileci muaflar topluluğunu görmekteyiz. Bu kadar büyük orandaki muaflar topluluğunu, zor durumda olan devletin vermek zorunda kaldığı bir taviz olarak değerlendirmek mümkündür. Anahtar Kelimeler: Adana, Cebel-i Kozan, Kozan Dağı, Tahrir, Seyyidlik * Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi, email: yilmazkurt2002@yahoo.com, TÜRKİYE 115 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku İSMAİL FAZIL PAŞA’NIN AZ BİLİNEN BİR ESERİ: MEŞÂHÎR-İ ASKERİYEMİZDEN BİR SAHÎFE Zafer GÖLEN* ÖZET Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarının çoğu 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından elinden çıktı. İsmail Fazıl Paşa bu sürece tanıklık etmiş, devletin hemen hemen her kademesinde görev almış bir askerdir. Paşa askerliğin yanında dönemini aydınlatan birçok da eser vermiştir. Eserlerinin bazıları kamuoyu ve araştırıcılar tarafından çok iyi bilinirken bazıları tarihin tozlu raflarında kalmıştır. Bu tebliğde Paşa’nın Meşâhir-i Askeriyemizden Bir Sahîfe adlı pek bilinmeyen bir eseri konu edinilmiştir. Eserde 1876 Karadağ Savaşı sırasında görev almış çeşitli kademelerdeki altı askerin kahramanlıkları anlatılmıştır. Ancak eseri kıymetli kılan husus İsmail Fazıl Paşa’nın olayları ya tanık olarak ya da görgü tanıklarına dayanarak kaleme almış olmasıdır. Tabi olarak eserde yer alan bilgiler başka herhangi bir kaynakta yer almaz. Bildiri eserin değerlendirme ve tam metin transkripsiyonundan oluşmaktadır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Ferik Mustafa Celâleddin Paşa, Ferik İskender Paşa, Kaimmakam İbrahim Bey, Kolağası Hüseyin Ağa, İbrahim Çavuş, Onbaşı Ramo, İsmail Fazıl Paşa, 1876 Osmanlı-Karadağ Savaşı * Prof. Dr., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, email: zgolen@gmail.com, TÜRKİYE 116 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku XVIII. YÜZYIL KAYNAKLARINDA OSMANLI-SAFEVİ İLİŞKİLERİ Zehra İSLAMOVA ÖZET XVIII. yüzyılda Safeviler, siyasi, askeri, sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan çöküş ve kriz dönemine adım atmışlardı. Safevilerin içinde bulunduğu durum, komşu devletlerle, özellikle Osmanlı ile ilişkilerinde gerginliğe, hatta düşmanlığa neden olmaktaydı. Şüphesiz Batılı devletler ve Rusya’nın ikili siyaseti de, iki Türk devleti arasındaki ilişkileri önemli ölçüde etkilemekteydi. Söz konusu dönemde Azerbaycan arazisine Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ve Batılı devletlerden önemli diplomatik elçilikler, büyükelçilerle birlikte gizli görevlerle tüccar ve seyyahlar da gelmişlerdi. Onların amacı gittikleri bölgenin siyasi-askeri durumunu açıklığa kavuşturmak, ekonomik ticaret potansiyelini öğrenmekti. Elbette ki ekonomik ve ticari ilişkilerin istikrarını korumak ve hatta gelişimi için adımlar atmalı, ayrıca onlar gözlemler aparmalı, her gördükleri, her tanık ve taraf olduğu olayları, hem de duyduklarını gündəliklərinə kayıt etmeli idiler. Bu seferler sırasında ve sonrasında düzenlenen rapor, mektup ve seyahatnamelerde, dönemin dikkat merkezinde bulunan birtakım ciddi siyasi meseleler arasında Safevi-Osmanlı ilişkileri ilk sıralardaydı. XVIII. yüzyıl kaynaklarında Safevi-Osmanlı ilişkilerinin aşağıda kaydettiğimiz meseleleri özellikle dikkat çekicidir. 1. Safevi-Osmanlı ilişkilerinin her iki devlet için önemi. 2. Emperyalist Rusya ve Batılı devletlerin bu ilişkilere etkisi. 3. İki imparatorluk arasındaki ilişkilerde Azerbaycan’ın yeri ve rolü. 4. Bu dönemde Azerbaycan’ın siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan durumu. Özetle, XVIII. yüzyıl diplomatlarının ve seyyahların rapor ve seyahatnameleri, SafeviOsmanlı ilişkilerinin son aşamasının araştırılması için temel kaynaklardır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Safeviler, Azerbaycan, diplomatik ilişkiler, büyükelçi. Doktora Öğrencisi, Bakü Devlet Üniversitesi, email: ayxan.islamli@mail.ru, AZERBAYCAN 117 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku RUSYA DEVLETİ'NDE OLUŞTURULAN EKİNCİ VE ASKERİ KOLONİLERİN YAPISI Zeki TEKİN* ÖZET Fransa Kralına takdim edilen bir layihada Avrupada toplumsal hayatı olumsuz yönde etkileyen dilencilik, serserilik, amelmande denilen işten kalmış kişiler ile işsiz-güçsüz kişilerin topluma kazandırılması maksadı ile ülke içindeki bataklık , çalılıkve hali toprakların ziraate açılarak bu gurupların topluma kazandırılması ve ülke ekonomisine katkı sağlamaları amacıyla tüm Avrupa'da ekinci koloniyaları oluşturulmuştur. Biz bu layihadan hareket ederek Rusya'da meydana getirilen ekinci koloniyalarının yapısı ve durumu hakkında bilgi vereceğiz. Rus Çarı Aleksandr'ın uygulaması olan askeri koloniyalar oluşturma fikri ve bunun ülke genelindeki uygulamalarına da değinilecektir. Anahtar Kelimeler: Rusya, ekinci, koloniya, askeri, sultad, iskan, ziraat, hane * Prof. Dr., Karabük Üniversitesi, email: zekitekin@karabuk.edu.tr, TÜRKİYE 118 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku TÜRKDILLI XALQLARIN MƏDƏNIYYƏTININ BÖYÜK HAMISI-HEYDƏR ƏLIYEV" Zülfiyyə VƏLIYEVA* ÖZET Böyük dövlət xadimi, ulu öndərimiz. Heydər Əliyev dövrün və zamanın gərdişini gözəl bilən dövlət rəhbəri kimi Azərbaycanın beynəlxalq aləmdə, o cümlədən türk dünyasında aparıcı mövqelərə çıxması, ümumtürk həmrəyliyinin təmin olunmasında böyük rol oynamışdır. Ən qədim zamanlardan Avrasiya məkanının çox böyük hissəsində yaşayaraq bəşər mədəniyyətinə misilsiz töhfələr vermiş türkdilli xalqlar onu daim zənginləşdirmişlər. Bəşər tarixi sübut etmişdir ki, hər bir xalqın milli-mənəvi dəyərlərini, mədəniyyətini yaşadan, inkişaf etdirən onun dilidir. Uca Tanrının ona bəxş etdiyi nadir keyfiyyətlər sayəsində ümummilli liderimiz Heydər Əliyev tarixi hadisələrin gedişini irəlicədən görə bilmiş, olduqca böyük əhəmiyyət daşıyan qərarlar qəbul edilən anda əsl vətənpərvərlik mövqeyi nümayiş etdirmişdir. Türk xalqlarının birliyini möhkəmləndirmək, mənəvi körpüləri qorumaq, milli kökə qayıdış, ortaq dəyərlərimizi birləşdirmək ulu öndər Heydər Əliyevin fəaliyyətinin əsas məqsədlərindən olmuşdur. Tibbi bilogiya elmləri doktoru Y.S.İbadov “Kitabi – Dədə - Qorqud” un 1300 illik yubleyi ərəfəsində Dədə - Qorqudun şəxsiyyət və avtobioqrafiyası haqqında özünəməxsus rəmzlərlə verilmiş kodlu məlumatlar açıqlanmış və onun mifik obraz deyil, tarixi şəxsiyyət olması faktı bu metodla bir daha təsdiqlənmişdir. Ulu öndər Heydər Əliyevin fəaliyyəti türk xalqları arasında əlaqələrin konkret şəraitdə inkişafına xidmət etdiyindən böyük tarixi əhəmiyyət daşımışdır.Şübhəsiz bütün türk dünyası ona bu xidmətlərinə görə minətdar olmalıdır.Bu gün eyni məqsəd və məram əqidəsinə sadiqliyi ilə hörmət və ehtiram qazanmış ulu öndərin siyasi kursunun davamçısı Prezident İlham Əliyev tərəfindən ləyaqətlə yerinə yetirilir. Anahtar Kelimeler: Türk xalqları, türk dünyası, milli, mənəvi dəyərlər, mədəniyyət * Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti, email: zulfiyye-veliyeva@mail.ru, AZERBAYCAN 119 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku KATILIMCILAR Araştırmacı Sadık Müfit Bilge Yeni Yüzyıl Üniversitesi Arş. Gör. Emrah Maral Fırat Üniversitesi Arş. Gör. Fadime Özler Erciyes Üniversitesi Arş. Gör. Hadi Ava Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Arşivist Murat Esedov Bakü Devlet Üniversitesi Assoc. Prof. Eva Csaki Pazmany Peter Catholic Üniversity Assoc. Prof. Liliana Boşcan Bucharest University Ayetxan İsgenderov Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Dilguşə Süleymanova Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Doç. Dr. Abidin Temizer Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Doç. Dr. Alpaslan Demir Gaziosmanpaşa Üniversitesi Doç. Dr. Ayşe Yıldız Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Bilal Dədəyev Bakı Mühəndislik Universiteti Doç. Dr. Celil Arslan Erciyes Üniversitesi Doç. Dr. Cemal Çetin Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Cihat Aydoğmuşoğlu Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Dilavər Əzimli Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu Doç. Dr. Əliyev Rəcəb Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Doç. Dr. Elnur Nəsirov Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Doç. Dr. Emine Erdoğan Özünlü Hacettepe Üniversitesi Doç. Dr. İradə Əliyeva Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Doç. Dr. İsmail Kıvrım Gaziantep Üniversitesi Doç. Dr. Mayıl Sədyar oğlu Alıcanov Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Doç. Dr. Mehmet Zahit Yıldrım Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Doç. Dr. Mirvari Verdiyeva Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Doç. Dr. Muhammed Bilal Çelik Sakarya Üniversitesi Doç. Dr. Selçuk Peker Necmettin Erbakan Üniversitesi Doç. Dr. Tofiq Hümbət oğlu Nəcəfli Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu Doç. Dr. Tuba Işınsu Durmuş TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Doç. Dr. Tünzalə Yusifova Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Doç. Dr. Naibə Əhmədova Doktorant Elvin Valiyev Selçuk Üniversitesi Doktorant Gamze Aydın Gazi Üniversitesi Doktorant Müjgan Şahinkaya Selçuk Üniversitesi Doktorant Nərmin Xanməmmədova Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu 121 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Doktorant Zehra İslamova Bakü Devlet Üniversitesi Dr. Abdullayeva Məlahət Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Dr. Arif Sarı Gazi Üniversitesi Dr. Əhməd Sabir oğlu Quliyev Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu Dr. Əliyev Rəcəb Əhməd oğlu Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Dr. Enkhbat Avırmed Moğolistan Bilim Teknoloji Üniversitesi Dr. Firida Mustafayeva Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Dr. Məmmədova Aygün Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu Dr. Mübariz Zahid oğlu Ağalarlı Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu Dr. Naci Bakırcı Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Müze Müdürlüğü Dr. Nərgiz Axundova Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu Dr. Salih Kış Selçuk Üniversitesi Dr. Xeyirbəy Qasımov Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutu Elmin Nemətli Azərbaycan Dövlət İqtisad Universiteti Elvan Cafarov Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Fərzəli Vəliyev Bakı Slavyan Universiteti İsaməddin Musayev Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Musayeva Türkən Xəlil Azərbaycan Milli Konservatoriyası Mustafa Şabanov Azərbaycan Okt. Güngör Toplu Selçuk Üniversitesi Okt. Ömrüm Işıkay Gürbüz Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Okt. Yusuf Kodaz Selçuk Üniversitesi Öğr. Gör. Halil Aygan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Prof. Buludxan Xəlilov Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Prof. Dr. Osman Köse Polis Akademisi Prof. Dr. Abdullah Gündoğdu Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet Aksın Fırat Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet Eyicil Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet Gündüz Gaziantep Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Yeditepe Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet Taşğın Necmettin Erbakan Üniversitesi Prof. Dr. Alaattin Aköz Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Anisoara Popa Danibius Üniversity Prof. Dr. Bilal Kuşpınar Necmettin Erbakan Üniversitesi Prof. Dr. Buludxan Xəlilov Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Prof. Dr. Bünyamin Kocaoğlu Gümüşhane Üniversitesi 122 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Prof. Dr. Doğan Yörük Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Faruk Söylemez Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Prof. Dr. Fərrux Rüstəmov Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Prof. Dr. Ferudun Ata Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Gülşən Əliyeva-Kəngərli Azərbaycan Dövlət Mədəniyyət və İncəsənət Universiteti Prof. Dr. Hüseyin Muşmal Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim Solak Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Prof. Dr. İlhan Şahin İstanbul Aydın Üniversitesi Prof. Dr. Mais Əmrahov Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal Pamukkale Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet İpçioğlu Necmettin Erbakan Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Özkarcı Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa Murat Öntuğ Uşak Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa Sami Baybal Necmettin Erbakan Üniversitesi Prof. Dr. Orhan Doğan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Prof. Dr. Redzeb Skrijelj Novi Pazar State University Prof. Dr. Refik Turan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Rüfət Lətif oğlu Hüseynzadə Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Prof. Dr. Saadettin Yağmur Gömeç Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak Prof. Dr. Şasəddin Sabir oğlu Mikayılov Prof. Dr. Tufan Gündüz Mimar Sinan Üniversitesi, TİKA Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Prof. Dr. Turan Gökçe İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Prof. Dr. Türkan Erdoğan Pamukkale Üniversitesi Prof. Dr. Veli Atmaca Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Prof. Dr. Yılmaz Kurt Emekli Prof. Dr. Zafer Gölen Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Prof. Dr. Zeki Tekin Karabük Üniversitesi Sahibə Xəlil qızı Musayeva Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Səkinəxanım Akif qızı Xasıyeva Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Tuğba Muzır Selçuk Üniversitesi Xəndanə Babazadə Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Yrd. Doç. Dr. Ceyda Tuna Bozdoğan Gümüşhane Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Çağatay Benhür Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fadimana Fidan Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fahri Dağı Gaziantep Üniversitesi Milli Savunma Üniversitesi 123 Inocte 2017 International New Tendencies Congress in Ottoman Researches September 12-14, 2017 Baku Yrd. Doç. Dr. Fatih Uslu Akdeniz Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hacı Ahmet Şimşek Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Arslan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Köftürcü Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Kadir Acar Dicle Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ünal Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yılmaz Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Meriç Güven Uşak Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Arıkan Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Nurettin Çalışkan Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Samet Alıç Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sami Ağaoğlu Karabük Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Tahir Bilirli Karabük Üniversitesi Zülfiyyə Vəliyeva Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universiteti Zeynelabidin Türkoğlu Tapu ve Kadastro Gn. Müd. Arşiv Dairesi Başkanı Uzman Naim Yavuz Ünlü Türk Tarih Kurumu Yusuf Oğuz Türk Tarih Kurumu Semih Erdal Türk Tarih Kurumu Mehmet Yıldırır Tapu ve Kadastro Gn. Müd. Mustafa Naci Zeybek Tapu ve Kadastro Gn. Müd. Murat Çalık Tapu ve Kadastro Gn. Müd. Seher Yılmaz Tapu ve Kadastro Gn. Müd. 124