İzmir Barosu, her konuda olduğu gibi Türk Hukuk Sistemini, adaleti, demokrasiyi, Türkiye Cumhuriyetinin bekasını ve Türk Milletinin kaderini etkileyecek Anayasa Değişikliği konusunda da üzerine düşen öncülük görevini tarihten gelen misyonu gereği yerine getirmiş ve getirmeye de devam edecektir. Bu bağlamda İzmir Barosu öncülüğünde, çeşitli sivil toplum örgütlerinin üyesi olan vatandaşların katılımıyla Anayasa değişikliğine ilişkin kitlesel bilgilendirme toplantıları yapıyor; neredeyse her gün yapılan toplantılarla, katılımcıların değişiklikleri halka anlatabilecek yeterliliğe ulaşmaları amaçlıyoruz. Bu çalışmalarda, bir yandan İzmir Barosu üyesi avukatlar yeni Anayasada nelerin değişeceğini ve bu değişikliklere ilişkin değerlendirmelerini anlatırken, diğer yanda da iletişim uzmanları, öğrenilen konuların topluma nasıl aktarılacağı konusunda bilgilendirmelerde bulunuyorlar. Şu ana kadar gerçekleştirilen 53 eğitim, bilgilendirme çalışması ve panele, 75 eğitimci avukat, 84 sivil toplum örgütü ve yaklaşık 2000 vatandaşımız katıldı. Bundan sonraki süreçte de , İzmir Barosu olarak gerek CMK Müdafiliği sistemi vasıtasıyla gerekse İBAME (İzmir Barosu Acil Müdahale Ekipleri) ile hem referandum öncesinde halkımızın en demokratik hakkı olan görüşlerini ifade ederken karşılaşacağı hukuksuz müdahalelere engel olacak, hem de 16 Nisan günü Kurulacak “Kriz Masası” ile sandıklara ve oylara sahip çıkacağız. Türkiye’de başka hiçbir baronun bu denli kapsamlı ve büyük bir sorumluluk almadığı bu ortamda…. İzmir Barosu, İzmir’in Barosu ve Öncü Baro olarak yaptığımız tüm çalışmaları siz değerli meslektaşlarımızdan ve halkımızdan aldığımız güçle yapmaktayız. Tüm meslektaşlarımızı, referandum çalışmalarımızda görev almaya çağırıyoruz. Gücünüz gücümüz olacaktır. Anayasa Değişikliği konusuna gelecek olursak ; Milletimiz; vatanımızın bütünlüğü yönünden BÖLÜNMEYE, ulusal birliğimiz yönünden PARÇALANMAYA, Cumhuriyetimizin bekası yönünden de REJİM DEĞİŞİKLİĞİNE neden olacak bu Anayasa değişikliğinin, TBMM’de seçtikleri milletvekilleri tarafından sağduyu ve vatanseverlik duyguları ile durdurulmasını sabırla beklemiştir. Ancak umut edilen, beklenen olmamış ve konu Referanduma taşınma sürecine gelmiştir. Bu sonuç karşısında, vekillerinin yapamadığını asiller olarak Aziz Türk Milleti yapacak, ülkemiz için telafisi çok zor sonuçlar doğuracak olan bu Anayasa değişikliğine sandıkta en güzel cevabı verecektir. Mesele kişisel ya da herhangi bir parti meselesi değildir. MESELE ; TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VARLIĞI VE DEMOKRASİ MESELESİDİR. Referandumda oylayacağımız şey; ülkemizin nasıl yönetileceğinden ziyade Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunun tek kişiye teslim edilip edilmeyeceğinin kararıdır... Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Cumhurbaşkanları, Türk Milletinin tamamını temsil eder ve kucaklarlar. Oysa ki bu değişiklikle, Parti Genel Başkanı seviyesine düşürülmüş olan bir Cumhurbaşkanının, sadece kendi partisinin il ve ilçe teşkilatları ile kendi seçmenini kucaklayacağı çok açıktır. Bu ise zaten din, etnik köken, mezhep, laik - anti laik gibi çatışmalarla kutuplaştırılan halkımızın resmen bölünmesi sonucunu da doğurabilir. Halkı bölünmüş bir devlette ise istikrar da olamaz... Özgürlüklerin ve yatırımların hukuki güvenliğinin, bağımsız mahkemelerce sağlanmadığı, milletin iradesini mecliste görmediği, meclisin değersizleştirildiği bir ülkede istikrar sağlanamaz. Ama biliyoruz ki, 16 Nisan günü yapılacak olan referandumda halkımız, egemenliğine ve cumhuriyetine sahip çıkacaktır. Ne Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün saraydan alarak kendisine verdiği egemenliğini, ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunu hiçbir kişiye asla teslim etmeyecektir. Çünkü bu ulus, cumhuriyetinin ve özgürlüğünün bedelini, şehitlerinin kanlarıyla ödemiştir. Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, Parlamenter Sistemin devamı, Hukukun Üstünlüğü, Yargı Bağımsızlığı ve Kuvvetler Ayrılığı için …… Referandumda vereceğimiz kararın ülkemiz ve ulusumuz için HAYIR’lı olmasını diliyoruz. “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” İzmir Barosu Başkanı İzmir Barosu Bülteni 1 BAŞKANDAN GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ, GÜNEŞLİ GÜNLER… BASIN AÇIKLAMASI MEDENİ KANUN 91 YAŞINDA! 17.02.1926 tarihinde kabul edilen 743 sayılı Türk Medeni Kanunu dönemi için bir hukuk devrimi olmuş, yıllar içinde çağdaşlaşan dünyaya paralel değişikliklerle, ülkemizdeki hukuk sisteminin özünü oluşturmuştur. Ülkemiz ve dünya hukuk tarihinde önemli bir yeri olan Medeni Kanun neden önemlidir? Yüzlerce yıl feodal üretim ilişkilerinin şekillendirdiği ve artık çağın gerisinde kalan hukuk sistemi, ülkemizde Bağımsızlık savaşı ve Cumhuriyet Devrimi ile birlikte değişmiş, çağın gereklerine uygun çağdaş dünyada devrim niteliğinde bir hukuk sistemine sahip olmanın önünü açmıştır. Egemenliğin kayıtsız şartsız mil- 2 İzmir Barosu Bülteni lete ait olduğu, kul-tebaa değil yurttaşın esas alındığı ulus devletinde, Medeni Kanun yurttaşların haklarını eşit ve özgür hukuk süjeleri olarak düzenlemiştir. Bağımsızlık Savaşı ve Cumhuriyet Devriminin yurttaşın hukukundaki yansımasıdır Medeni Kanun! Laiklik ilkesinin Anayasada dahi 1937 yılında ifade edilmesine rağmen Türk Medeni Kanunu laikliği, kadın erkek eşitliğini, kadın ve erkeğin özgür, eşit yurttaş olduğunu, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ilkelerini hukukumuza yerleştirmiştir. Medeni Kanun ile ailede kadınerkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik; evlilikte resmi nikâh zorunlu- luğunun getirilmesi, tek eşli evliliğin kabulü, kadınların meslek seçme ve edinebilme hakkı, mahkemelerde tanıklık, boşanma ve mirasta kadın erkek eşitliğini gerçekleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından Türk Milleti kavramının kaldırılmaya çalışıldığı, değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek Anayasa’nın ilk dört maddesinin hedef alındığı bu zor günlerde bir kez daha Medeni Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği günlerin mücadele coşkusu ve azmi ile bugünü kutluyor, İzmir Barosu ve İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin görev başında olduğunu bildiriyoruz. Saygılarımızla. BASIN AÇIKLAMASI MEB’İN TASLAK MÜFREDATI KAYGI VERİCİDİR Basına ve Kamuoyuna; Türkiye cumhuriyetini kuran Türk halkı yani büyük Türk Milleti ! Milli egemenlik esası üzerine inşaa ettiğin Cumhuriyet Türkiye’sinin, Siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan dayanak noktaları, felsefesi ve ruhu vardır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bağrından çıktığı Türk Milleti’nden kopartılmaya, çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim müfredatından çıkartılmaya, unutturulmaya çalışılmaktadır. Bilinmelidir ki, Türk Milletinin geleceği medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren eğitim kademlerinin tamamında yeni bir müfredatın uygulanacağı ilan edilmiştir. 53 farklı dersin taslak programının bakanlık internet sitesinde askıya çıkarıldığı açıklanmıştır. Ülkemizin eğitim sistemi ile gelecek nesiller açısından böylesine önemli bir konuda taslak programlarla ilgili kurumsal önerilerin 6 Şubat, bireysel önerilerin 10 Şubat 2016 tarihleri ile sınırlandırılması, bakanlığın müfredat taslakları ile öneri alma sürecini sadece sembolik olarak ele aldığını gözler önüne sermektedir. Öncelikle belirtmek isteriz ki; yeni müfredatta, Atatürk’e ve Cumhuriyetin temel niteliklerine yapılan vurgu azaltılmıştır. Oysa, Atatürk, Cumhuriyet Türkiyesi’nin bir simgesidir. O’nun eseri olan ve Türk Devrimi adı verilen bu tarihsel olay, büyük insanın önderliğinde, ulusça başarılan bir kurtuluşlar dizisi olup Atatürk kişiliği, devrimleri ile bir bütün haline gelmiştir. 15 Temmuz kalkışma hareketinden sonra, milli birlik ve beraberliğe her zamankinden çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde Atatürk ilke ve devrimlerini müfredat kitaplarından çıkartmak yerine daha doğru ve etkin anlatılmak yolu tercih edilmelidir. Yine milli kahramanımız, Kurutuluş savasının önemli isimlerinden İsmet İnönü ders kitaplarından çıkartılmaktadır. Tam aksine eğitim ve öğretim müfredatlarında Cumhuriyetin kuruluşuna emek veren başta İsmet İnönü olmak üzere bütün Türk büyüklerine ayrıntılı yer verilmeli, milli birlik ve beraberliğimizi pekiştirici ulusal öğeler İstiklal Marşı ve Milli bayrağımız, ulusal gün ve bayramlarımız, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere milli kahramanlarımız tarihsel perspektif içinde ele alınıp ayrıntılarıyla anlatılmalıdır. Bu suretle andımız uygulamaya konmalı. Tören ve kutlamalar daha özenli ve katılım sağlanarak yapılmalıdır. Bütün toplumlar için esas olan demokratik, katılımcı, bilimsel, eşitlikçi ve adaletçi bir kültür inşa etmektir. Hiç kuşkusuz ki, bunun yolu da demokratik, bilimsel ve laik eğitimden geçmektedir. Ancak bu temeller özgür, eşit ve barış içinde yaşayan toplumların oluşumunu sağlayacaktır. Bu nedenle aydınlık gelecekler için; çağdaş, bilimsel, laik ve demokratik eğitim ve öğretim sistemi vazgeçilmezimizdir. Eğitim müfredatı hazırlanırken öncelikle bilimsel, demokratik, laik, bireyin yanı sıra toplumsal faydayı da gözeten, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, eşitlikçi eğitim programlarının oluşturulması son derece önemlidir. Bu çerçevede yaratıcı ve eleştirel düşünen, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, demokrasiyi özümsemiş, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, adalet duygusu gelişmiş bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen eğitim programları oluşturmak temel hedefimiz olmalıdır. Türkiye’nin mevcut eğitim politikasının temelinde laik-bilimsel eğitim anlayışından çok, eğitim sisteminin iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine uygun olarak biçimlendirilmek istenmesi yatmaktadır. Mücadelemiz çağdaş, laik ve bilimin ışığında bir eğitim sisteminden yanadır; Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ün işaret ettiği gibi, gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve kültürün müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler uygulama mevkiine konduğu vakit Türk milleti yükselecektir. İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış; Mustafa Kemal’i her açıdan doğru anlamış, benimsemiş ve uygulamış; İçte ve dışta barışı yaşayan, uygar bir toplum olma umudumuzu hiç kaybetmedik ve kaybetmeyeceğiz. Saygılarımızla. İzmir Barosu Bülteni 3 BASIN AÇIKLAMASI İNSAN HAKLARI GÜNÜNDE SÖZ SAVUNMANIN İnsan hak ve özgürlüklerinin herkes için korunup hayata geçirildiği, “SAVAŞSIZ ve SÖMÜRÜSÜZ” bir dünya dileğiyle, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününü kutluyoruz Basına ve Kamuoyuna; Tüm insanların doğuştan ve eşit bir biçimde sahip oldukları hakların güvence altına alınması, geliştirilmesi, tüm dünyada insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması bakımından, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul tarihi olan 10 Aralık 1948 yılından bu yana 68 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu bildirgede ruhunu bulan ve binlerce yıllık mücadeleler sonucu oluşturulan “İNSANIN, İNSANCA YAŞAMA İDEALİNİN” ne yazık ki hâlâ çok uzağındayız. Emperyalist çıkar savaşları tüm dünyada, özellikle ülkemizin bulunduğu coğrafyada tüm hızıyla, yayılarak devam etmektedir. Ülkelerindeki savaştan kaçan mültecilerin yaşadığı dram tüm dünyanın gözü önünde yaşanmaktadır. Özellikle Avrupa’da sınırları kapama yönündeki politika, sığınma prosedürü sırasında ve mülteci statüsü verildikten sonra devam eden asgari haklarının ihlallerine ilişkin hukuka aykırılıklar, hoşgörüsüzlük, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, gerilimler, ulusal, etnik gerginlik ve çatışmalar tarafımızda endişe yaratmaktadır. Bu konuda karşılaşılan sorunlara çözüm arar- 4 İzmir Barosu Bülteni ken öncelikle mültecilerin korunması ve geri göndermeme ilkeleri temel alınarak, mülteci sorununun politik değil, insani bir sorun olduğu kabul edilmeli ve çözüm önerileri bu bakış açısı ile geliştirilmelidir. Mültecilerin, AB ile ülkemiz arasında siyasi ve ekonomik pazarlık konusu yapılması, İNSAN OLAN HERKESİ İNCİTMEKTEDİR, İNCİTMELİDİR. Tüm dünyada, özellikle ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde İNSANLIK SUÇU OLAN IRKÇILIK hızla yükselmektedir. Bütün bu yaşananlar yukarıda da belirttiğimiz gibi İNSANLIK İDEALİNDEN ne kadar uzakta olduğumuzu göstermektedir. 10 Aralık 2015 tarihinde itibaren paylaştığımız olumsuzluklara, ülkemizin içine çekildiği terör ve şiddet sarmalına, bu yıl 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaşanan OHAL uygulamaları eklenmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, Anayasa’ya aykırı olarak TBMM’nin devre dışı bırakıldığı, sadece olağanüstü hal ilanına neden olan olaylarla ve olağanüstü hal süresiyle sınırlı olması gereken Kanun Hükmünde Kararnamelerle ülkeyi yönetmenin “olağan” hale geldiği bir dönemi yaşamaktayız.İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler, açıkça çiğnenmektedir. Adil yargılanma hakkının ayrılmaz parçası olan savunma hakkı “OHAL” gerekçe gösterilerek kısıtlanmakta, ortadan kaldırılmaktadır. Avukatların, görevlerini yapmaları engellenmekte, gizli olması gereken avukatmüvekkil görüş- meleri kayda alınmakta, kişilerin adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı ortadan kaldırılmaktadır. Avukatlara yönelik baskı ve kısıtlamalar, aslında yurttaşlarımızın savunma hakkına, adil yargılanma hakkına yönelik saldırı niteliğindedir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgilere göre, ülkemizde tutuklu ve hükümlü sayısı son 10 yılda iki katını aşarken, cezaevi sayısı ise neredeyse yarı oranında arttırılmıştır. Verilere göre, Türkiye’de son 10 yılda tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 117,7 oranında artarak 197 bin 297 kişiye ulaşmıştır. Cezaevinde bulunanların 186 bin 963'ü erkek, 7 bin 894'ü kadın ve 2 bin 440'ı 18 yaş altındaki çocuklar oluşturmaktadır. Türkiye'de 6 Ekim 2016 tarihi itibariyle yayınlanan ceza ve infaz kurumu verilerine göre, 290 kapalı, 66 müstakil açık ceza infaz kurumu, 2 çocuk eğitim evi, 6 kadın kapalı, 4 kadın açık, 4 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 372 ceza infaz kurumu bulunmakta. Türkiye’de açılan cezaevlerine ve ek binalara rağmen tutuklu ve hükümlü sayısı kapasite aşmaya devam etmekte; cezaevlerinin toplam kapasitesi 189 bin olmasına rağmen, 1 Kasım itibariyle kapasite fazlası 8 bin 28 tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde bulunuyor. Kadınların eşit yaşam ve insanca yaşam isteği halen ölümle ve şiddetle sonuçlanmaktadır. 2016’nın ilk 11 ayında erkekler en az 260 kadını öldürdü. Kadınların yüzde 14’ü boşanmak istedikleri için öldürüldü. Yüzde 14’ü ise boşandıkları kocaları tarafından öldürüldü. Yapılan yasal iyileştirmelere rağmen, siyasal iktidarların kadına bakışı, yargı mekanizmasının ve idari yolların yetersizliği, isteksizliği ve etkisizliği, kadınların var olma mücadelesini yaşam haklarını ihlal etmektedir. Çocuklarımıza yönelik cinsel istismar, tecavüz vakalarına, yasadışı tarikat yurtlarında yanan çocuklarımız eklenmiştir. Çağdaş, parasız, demokratik “eğitim hakkı” yerine, çocuklarımız FETÖ gibi terör örgütlerine, yasadışı cemaat ve tarikatlara teslim İzmir Barosu Bülteni 5 BASIN AÇIKLAMASI edilmiştir. Daha geçtiğimiz hafta Adana, Aladağ’da yüreğimiz yandı. Yasadışı tarikat yurtlarıyla çocuklarımızın “yaşam hakkı” ellerinden alındı. İzmir Barosu olarak bu suçu işleyen sorumluların cezalandırılması için bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız. “İş kazası” adı altında işlenen cinayetler de halen devam etmektedir. Daha Soma’nın, Ermenek’in acısı sürerken, maden cinayetlerine yenileri eklenmektedir. Bu cinayetlerden, işyeri ve işçi güvenliği tedbirlerini almayan, etkin denetim mekanizmalarını işletmeyen siyasal iktidarın sorumluluğu vardır. Tüm bu olumsuzlukları topluma anlatmaya çalışan, bu olumsuzluklarla mücadele etmeye çalışan meslek örgütlerinin, sendikaların, demokratik örgütlerinin, basınyayın organlarının, faaliyetleri OHAL gerekçe gösterilerek, Kanun Hükmünde Kararnamelerle engellenmekte, dernekler, sendikalar, basınyayın organları hiçbir yargı kararı olmadan kapatılmaktadır. Bu durum kabul edilemez. Darbe girişiminde bulunan terör örgütleriyle, polisimizi, askerimizi şehit eden terör örgütleriyle mücadele, devletin asli görevlerindendir. Ancak mücadele, “hukuk devleti” sınırları içerisinde yürütülmelidir. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini hiçe sayarak, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti sınırlarını aşan her müdahale, her tutum, sonuçta terör örgütlerine yaramaktadır. Avukatlık Kanununun 95. maddesine göre: “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ve İNSAN HAKLARINI SAVUNMAK, KORUMAK ve KAVRAMLARA İŞLERLİK KAZANDIRMAK,” baroların asli görevlerindendir. İnsan haklarının, temel hak ve özgürlüklerin biricik güvencesi, demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Hukuk devletinin de belirleyici özelliği, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığıdır. İzmir Barosu olarak, hukukun üstünlüğünü, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini, yargı bağımsızlığını “SAVUNMAYA” devam edeceğiz. İnsan hak ve özgürlüklerinin herkes için korunup hayata geçirildiği, “SAVAŞSIZ ve SÖMÜRÜSÜZ” bir dünya dileğiyle, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününü kutluyoruz. Saygılarımızla. BASIN AÇIKLAMASI YAŞANANLAR POLİTİK VE ÖRGÜTLÜ KADIN DÜŞMANLIĞIDIR! Basına ve Kamuoyuna; Gün geçmiyor ki kadınlara, çocuklara, hayvanlara saldırı haberleri ile karşılaşmayalım! Saldırılar ve cinayetler gün geçtikçe çoğalmakta. Şort giyen kadına tekme, parkta spor yapan hamile kadına saldırıdan sonra ülke bu sefer bir başka tecavüz vakası ile sarsıldı. Ankara’da Etimesgut hattında bir toplu taşıma aracında bir kadın yolcu şoförün tecavüzüne uğradı. Düşünün ki bir kadın kamusal bir hizmet sunan toplu taşıma aracına biniyor ve tecavüze uğruyor. Ülkemiz BM CEDAW Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi’ne imza attığı halde neden gün geçtikçe kadınlara karşı işlenen suçlar artmaktadır? Çünkü kadın artık kamusal alanda istenmemektedir. Kadınlara kadın olmasından kaynaklı şiddet uygulanmaktadır. Amaç; kadınları korkutarak, yıldırarak evlere hapset- 6 İzmir Barosu Bülteni mektir. Ankara’daki halk otobüsünde gerçekleşen tecavüz olayı ile bir kez daha gördük ki; eril egemen zihniyetin dışında kalan, yaşamın diğer alanlarına yapılan saldırılar politiktir, örgütlüdür, ideolojiktir. Mevcut yasalara rağmen, yasaları içselleştirmeyen gerici zihniyet ve onun uygulayıcıları, ülkemizde, kadına karşı suçları arttırmaktadır. Çünkü yürütme ve idarenin bizzat kadına karşı düşmanca söylemleri ile kadınlar kamusal hayattan uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Yürütme ve idare kadını eşit yurttaş görmemektedir. Kadınların yurttaş hakları bir yana asgari insan hakları ihlal edilmektedir. Kadının özgür, eşit yurttaşlar olarak kamusal alana girmesi engellendiği gibi hizmet alması da tecavüz ve saldırı olayları ile engellenmek istenmektedir. Yasaların işlevsiz bırakıldığı, yaşamın her alanında kadınlara yönelik düşmanca söylemler kadınların yurt- taşlık haklarına karşı ciddi bir saldırıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasal ilkelerinin ihlal edildiği, eğitimde akıl ve bilimin yok edilmek istendiği, laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkartılmak için ne gerekiyorsa yapıldığı, en temel insan haklarına aykırı yasaların iktidarca uygulamaya sokulduğu, yürütmeyi temsil edenlerin kullandığı ötekileştirici, ayrıştırıcı üslup ve bunun devletin tüm kademelerinde yaygınlaşması sonucu� kadına, çocuğa, doğaya ve yaşamın her alanına karşı örgütlü ve politik bir tercihle işlenen suçlar hızla artmaktadır. İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak kadın düşmanlığının politik ve örgütlü yansıması olan bu cinsel saldırı suçuna karşı sürecin takipçisi olacağımızı, mağdur yurttaşımızın yanında yer alacağımızı kamuoyunun bilgisine sunarız. İzmir’in Kiraz İlçesine bağlı Sırımlı ve Olgunlar köylerinde 18 yaşından küçük kızların kaçırılarak para karşılığında evlendirildiğine dair iddialar üzerine İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Av. İlke Erol başkanlığında çocuk hakları merkezi üyesi avukatlardan oluşan bir heyet bölgede ziyaretler gerçekleştirerek; Kiraz Belediye Başkanı, Kiraz Cumhuriyet Başsavcısı, İzmir Barosu Kiraz baro temsilcisi Av. Sezai Kepçen, Kiraz'da faaliyette bulunan avukatlar ve yerel halk ile görüşmüşlerdir. Bu görüşmeler sonucunda; yörede erken yaşta evliliklere yönelik bir gelenek oluştuğu ve 18 yaşından hatta 15 yaşından küçük çocukların evliliklerinin onay gördüğü anlaşılmıştır. Ülkemizde erken yaşta evlilikler uzun yıllardan beri var olan bir olgu olmasına rağmen toplumun çoğunluğu tarafından bir “sorun” olarak değerlendirilmemektedir. Evliliğin en önemli meşruluk kaynaklarından birisinin toplumsal mutabakat olduğu ve bu evliliklerin de daha çok bu mutabakat çerçevesinde gerçekleştiği görülmektedir. Bu toplumsal mutabakat Kiraz ilçesinde yetkililerin de sessiz kalmasına ve ihmallerine neden olmuştur. Ülkemizde yapılan araştırmalar; erken yaşta evlendirilen kız çocuklarının %14’ü 15 yaşın altında olduğunu göstermektedir. Gerek Anayasamıza ve gerekse taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere göre 18 yaşın altındaki her birey çocuktur. Çocukların evlendirilmesi çocuğu nesneleştirmekte, çocuğun çocukluğunu yok saymakta, cinsiyete dayalı eşitsizliği arttırmaktadır. Bu nedenle; çocuklara karşı gerçekleşen cinsel saldırı suçlarında rıza arayan, 4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocuklarının erken yaşta okuldan alınmasını, lise çağındaki çocukların evlenmesini yasalarla destekleyen “okumasalar da olur” anlayışının güçlenmesine sebep olan zihniyetten geri dönülmelidir. Bu yolda kararlı bir devlet politikası uygulanmadıkça olumlu bir sonuç elde edilemeyecek ve Türkiye gelecek yıllarda da toplumsal cinsiyet eşitliği açısından dünya sıralamasında 2015 yılında olduğu gibi 145 ülke arasında 130. sırada, en gerilerde yer almaya devam edecektir. Bu defa Kiraz İlçesinin Sırımlı ve Olgunlar köylerinde karşımıza çıkan ancak ülkemizin temel sorunlarından biri olan çocuk evliliklerine karşı başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, kolluk kuvvetleri, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve yerel yönetimlerin işbirliği ile acilen bir eylem planı oluşturarak derhal harekete geçilmelidir. İzmir Barosu, bu oluşuma her türlü hukuksal destek vermeye hazırdır. Her koşul ve ortamda çocukların evlendirilmelerini cinsel sömürünün bir türü ve hak ihlali olarak gören İzmir Barosu bu toplumsal olguya karşı dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de mücadelesine devam edecektir. Saygılarımızla. İzmir Barosu Bülteni 7 BASIN AÇIKLAMASI ERKEN YAŞTA EVLİLİK SKANDALI BARO MERCEĞİNDE BASIN AÇIKLAMASI : s e s k e t n e d ' İzmir Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, hiçbir kişi ve makama devredilemez! Anayasa değişikliğine ilişkin referandum hakkında görüşlerimizi ve altmış günlük yol haritamızı açıklamak üzere, İzmir Barosu’nun da aralarında bulunduğu meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla 13 Şubat 2017 günü Konak Meydanı Hasan Tahsin Anıtı’nda İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan tarafından kurumlar adına ortak bir açıklama okundu. 8 İzmir Barosu Bülteni Ortak açıklama sonrası Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan yapmış olduğu konuşmada şunları söyledi: Biliyorsunuz 15 Temmuz öncesi iç güvenlik yasa tasarıları ile temel hak ve özgürlüklerimiz kısıtlanmak isteniyordu. Ülke torba yasalarla yönetiliyordu. Roma Hukuku’nda bile torba yasalar siyasi rüşvet ve ayni demokratik kabul edilirdi. Biz bunlara karşı tepkimizi, tüm baroları İzmir’de toplayarak düzenlediğimiz “Türkiye Adaletini Arıyor Mitingi” ile dile getirmiştik. Hangimiz 14 Temmuzda Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisini, Gazi Meclisi bombalayacağını hayal edebilirdik? Ama 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık. Darbe girişimi sonrası olağanüstü halin ve KHK ların ilk üç aylık dönemini anlayışla karşıladık. Ama ikinci dönem, BASIN AÇIKLAMASI üçüncü dönem şimdi de olağan hale getirilmesini kabul etmiyoruz. Kanun Hükmünde Kararnamelerin ikinci dönemi başladığında İzmir Barosu olarak, “KHK’ler Türkiyesinde Savunma Hakkı” adında büyük bir çalıştay ve forum düzenledik. Oraya Türkiye’nin her yerinden çok değerli akademisyenler getirdik. Sonuç bildirgemizi basınla kamuoyu ile paylaştık. Ardından anayasa değişikliği geldi. Anayasa değişikliğine baktığımızda kuvvetler ayrılığından tamamen kopulduğunu, kuvvetler birliğine gidildiğini çok açık bir şekilde görüyoruz. Hukukun üstünlüğü diyoruz, yargı bağımsızlığı diyoruz. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na bakıyoruz yine Adalet Bakanı başkanlığında toplanıyor, Adalet Bakanı müsteşarı yine kurulun içinde var. Anayasa değişikliği ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yarısını cumhurbaşkanı doğrudan belirliyor. Diğer yarısını da kendisinin seçmiş olduğu TBMM belirliyor. Yani Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nu yürütmenin başındaki belirliyor. Anayasa Mahkemesi’ne bakıyoruz, 15 üyenin 12’sini doğrudan cumhurbaşkanı yani yürütmenin başkanı belirliyor. Yargı ayağı böyle. Denetim mekanizması olan Meclis ayağına bakıyoruz, Milletvekilleri cumhurbaşkanı yani yürütmenin başı olan kişi tarafından belirlemiyor. Yasama organı yürütmenin başı tarafından belirleniyor. Şu an o yasama organında 55 milletvekili bakanlar ve başbakan hakkında soruşturma açtırabilirken, mevcut cumhurbaşkanı hakkında184 milletvekili soruşturma açtırabilirken, yeni anayasada milletvekili sayısının 600’e çıkmasıyla, 301 salt çoğunluk aranıyor ve yüce divana gönderebilmek için 400 milletvekili gerekiyor. Yani anayasa değişikliğine baktığımıza ne yargı denetimi ne yasama denetimi var. Tek elde toplanan bir iktidar gücü, denetlenmeyen bir iktidar gücü var. Bu anayasa taslağı rejimin adını değiştirecek bir girişimdir. İşte biz bunun için karşıyız. Ülkemiz kapalı bir toplum haline getirilmek isteniyor. Öyle bir ülkede hiç kimsenin söz söyleme hakkı olmaz. Demokratik laik bir ülkeden söz etmek istiyorsak kapalı toplumdan hızla demokrasiye, hukuk devletine İzmir Barosu Bülteni 9 BASIN AÇIKLAMASI gitmeliyiz. Ama maalesef gidişat tam tersine. Biz işte bunun için hayır diyoruz. Kapalı bir toplum olduğumuzda iç ve dış güçler hızla bu ülkeyi parçalayabilirler. 15 Temmuz darbe girişimi bunu göstermiştir. 100 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Sevr’i yırtmış olan atalarımızın torunları olarak yine Sevr ile karşı karşıya kalıyoruz. Biz bunun için buradayız, sizler de bunun için buradasınız. Bu dönemde güç birliği yaparak, sokaklarda vatandaşlarımızı bilgilendirmek suretiyle bu anayasa değişikliğine karşı sonuç alıncaya kadar mücadele edeceğiz. Var mıyız mücadeleye? Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet değerlerine sahip çıkacak mıyız? Bizler de İzmir Barosu olarak halkı aydınlatmak konusunda üzerimize düşen yükümlülüğü yerine getiriyoruz. Bu anlamda bütün sivil toplum kuruluşları ile birlikte bir çalışma gerçekleştiriyoruz. Gönüllü meslektaşlarımız anayasa değişikliğini katılımcılara anlatacak. Bu çalışmalara katılımınızı önemsiyoruz. Ve halkımızı aydınlatacak yayınlar basıyoruz, bunları sizlerle paylaştık, paylaşmaya devam edeceğiz. 10 İzmir Barosu Bülteni Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun. Kurumlar adına yapılan ortak açıklama ise şöyle: Bizler İzmir Barosu tarafından düzenlenen 02.02.2017 tarihli toplantıya katılıp temsil ettiğimiz meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak; Türkiye Cumhuriyetinin varlığını ve Türk milletinin kaderini etkileyecek her konuda olduğu gibi anayasa değişikliği konusunda da üzerimize düşen görevleri bundan sonra da yerine getireceğiz. Mesele kişisel ya da parti meselesi değil, MEMLEKET MESELESİDİR. Referandumda oylayacağımız anayasa değişikliği; ülkemizin nasıl yönetileceğinden zi- yade ülkenin tapusunun tek kişiye teslim edilmesi anlamındadır... Bu değişikliğin içinde Meclis yoktur, adalet yoktur, halk yoktur. Bütün ülkeyi kucaklamayan bir anayasa değişikliği halkı bölecektir. Halkı bölünmüş bir devlette de istikrar olamaz, Özgürlüklerin ve yatırımların hukuki güvenliğinin bağımsız mahkemelerce sağlanmadığı, milletin iradesini mecliste görmediği, meclisin değersizleştirildiği bir ülkede istikrar sağlanamaz. Önümüzdeki referandumda halkımız; egemenliğine ve cumhuriyetine sahip çıkacaktır. Vekillerinin yapamadığını, milletin kendisi yapacak ve bundan sonra bir daha kimse, bu gücü milletten almaya teşebbüs edemeyecektir. ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN DEDİĞİ GİBİ; “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR. HİÇBİR KİŞİ VE MAKAMA DEVREDİLEMEZ.” Cumhuriyet için, Parlamenter sistemin devamı için, Laik ve Demokratik Türkiye için, Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı için, Kuvvetler ayrılığı için, İzmir Barosu ve İzmir’de bulunan meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak referandumda HAYIR diyoruz. Örgütlü ve politik bir hal almış olan kadına yönelik şiddet yeni Anayasa çalışmaları ile artık “kadının adı yok!” aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Bugüne kadar İzmir Barosu ve Kadın Hakları Merkezi olarak insan hakları ihlallerine karşı etkin mücadele sürdürdük. Ancak uzun zamandır devam eden rejim ve sistem değişikliği tartışmalarında kadının toplumdaki yerinin ne olacağı göz ardı edilmektedir. Kadının toplumdaki statüsünün referandum sonrası hali mevzu dahi edilmemektedir. Bilinmelidir k; Türkiye Cumhuriyeti’nin teşkilat yapısını, yönetim biçimini belirleyen Anayasa’daki haklar kadın ve çocuklar için yaşamsal derecede önemlidir. Laik, sosyal, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olma taahhüdünde bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşayacağı rejim değişikliği kadın ve çocuklar için Ortaçağ Karanlığını başlatacaktır. Bu yüzdendir ki İzmir Barosu ve Kadın Hakları Merkezi olarak görüşlerimizi, kaygılarımızı kamuoyu ile paylaşmayı görev biliriz. Kabul ettirilmek istenen Anayasa’da millet yoktur. Mahkemeler Türk Milleti adına artık karar vermeyecektir. “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” esası Anayasadan çıkarılmak istenmektedir. Türk Milleti eşit ve özgür yurttaşlardan oluşur. Kadınerkek eşitliğini ve kadın lehine iyileştirici düzenlemeleri hedef almış ülkemizde; Türk Milleti kavramının çıkarılması ile kadın erkek eşitliğine dayalı yurttaş hukuku ortadan kalkacaktır. Tek yetkinin, bütün gücün bir kişide toplandığı ,kararnameler ile devletin yönetildiği , Türk Milleti’nin hem ad hem de varlığının olmadığı, hakimiyet hakkının elinden alındığı, hak arama, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün yok sayıldığı, OHAL tutsaklığında yaşamak zorunda bırakılan bir rejimde kadının yeri ne olacaktır? Nitelik ve nicelik açısından kartopu gibi büyüyen kadına yönelik şiddet artık günlük yaşamımızda olağan hal almışken, eğitim hakkı engellenen kız çocukları, taciz ve tecavüze uğrayan kadınların sayısı gün geçtikçe artmakta iken ülkemizin yaşadığı zihniyet değişiminin en taze örneği Türkiye Büyük Millet Meclisindeki kavgalar ve kadın vekillere uygulanan şiddettir. Anayasa tartışmalarında, nefret söylemine ve şiddete maruz kalan kadın vekillerin varlığı referandum dayatmasında bulunanların kadına yönelik bakışının bir göstergesidir. O meclis ki; Milli Mücadele yıllarının Sultanahmet Mitingi konuşmacısı Halide Edip Adıvar’ın, dünyada ilk kez çocuk hakları bildirisini okumuş, Kurtuluş Savaşında mücadeleye destek veren Muallimler Cemiyeti Başkanı Nakiye Öğretmen’in vekil olarak girdiği Gazi Meclistir. Bağımsızlık ve özgürlüğünü savaşla, kanla kazanmış bir ulusun Millet Meclisinde kadın vekillere yapılanlar, referandum sonrası ülke sathında kadınların yaşayacaklarının habercisidir. Yeni Anayasa için referandumu dayatanların yönettiği ülkemizde kadınlar neler yaşamıştır, neler yaşamaktadır ve neler yaşayacaktır? Kadın cinayetlerinin hızla arttığı, kadına şiddetin sıradanlaştığı, kadın istihdamının gerilediği, kayıt dışı kadın işgücünün sömürünün temel ekseni olduğu, bizzat yürütmeyi temsil edenlerin kadına karşı şiddeti meşrulaştırdığı, mazur gördüğü, bu anayasa değişikliğini savunanların kadın vekillere şiddet uygulayanlar olduğu, askeri okullara kadın öğrenci alımının durdurulduğu, kadınları çocuk bakmak, torun bakmak, yaşlı bakmak adı altında çok az nakdi yardımla ev içine özendirildiği, TRT gibi bir kanalda kadına karşı nefret söyleminin geliştirildiği , yargı kararları ile kadına şiddetin cezasız kaldığı adeta teşvik edildiği, anayasa değişikliğini savunanların ve bizzat yürütmeyi temsil edenlerin kadını eşit yurttaş görmekten uzak olduğu günleri yaşadık ve yaşıyoruz. Tek adam rejiminin ihdas edilmek istendiği bu günlerde kadına düşman zihniyetin temsilcileri yeni anayasada kadın için Ortaçağ rejimini getireceklerdir. Dünyada kuvvetler ayrılığının olduğu başkanlık rejimlerinde dahi kadın adayların Başkan olarak seçilme oranları, parlamenter sistemlerdeki Başbakan olarak seçilme oranına göre %90 daha düşük olduğu bilimsel verilerle sabittir. Kadın hakları alanında yıllarca süre gelen mücadeleler sonucu elde edilen kazanımlar; tüm yetkilerin bir kişinin elinde toplandığı bu anayasa değişikliği ile bir gün içinde kaybedilmesini engelleyecek bir sistem getirmemektedir İzmir Barosu ve İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak yeni Anayasa değişikliğinin kadınların hak ve özgürlüklerine etkilerini kamuoyunun bilgisine sunarız. İzmir Barosu Bülteni 11 BASIN AÇIKLAMASI REFERANDUMLA GETİRİLMEK İSTENEN YENİ REJİMDE KADININ ADI YOK! DUYURU 2017 BARO AİDAT DÜZENLEMESİ İzmir Barosu Yönetim Kurulu’nca 2017 Yılı Baro Aidatı artış yapılmaksızın "360,00 TL" olarak belirlenmiştir. Meslektaşlarımız 2017 yılı aidatlarının ilk taksitini Ocak ayı içerisinde 180,00 TL olarak baro odalarına, aşağıda belirtilen hesap numaralarımıza ödeyebilecekleri gibi, Baronet üzerinden Bonus özellikli kredi kartlarına vade farkı olmadan altı taksit halinde, farklı kredi kartlarında ise yine Baronet üzerinden Turkpara linkinden çeşitli taksit seçenekleriyle ödeyebilirler. Baro aidatları yukarıda belirlenen Meslektaşlarımıza Ücretsiz Mesleki Sorumluluk Sigortası İzmir Barosu ve Denizbank arasında yapılan anlaşmayla Baromuza kayıtlı tüm meslektaşlarımız bir yılı geriye dönük olmak üzere toplam iki yıllık 100.000 TL limitli ücretsiz mesleki sorumluluk sigortası yaptırabilecekler. Bankayla yapılan sözleşmeye göre, Meslektaşlarımız mesleki sorumluluk sigortası dışında ayrıca 2.000 TL’ye kadar 12 ay geri ödemeli kullanabilecekler. Başvurular tüm Denizbank şubelerinden 18 Temmuz 2017 gününe kadar yapılabilir. 12 İzmir Barosu Bülteni İZMİR BAROSU AİDAT HESAPLARI İŞ BANKASI KONAK ŞUBESİ TR08 0006 4000 0013 4080 0015 45 GARANTİ BANKASI MANAVKUYU ŞUBESİ TR92 0006 2001 2750 0006 2989 51 DENİZBANK İZMİR ŞUBESİ TR73 0013 4000 0043 5753 6000 04 dönemlerde ödenmediği takdirde Avukatlık Kanunu’nun 72. maddesine göre levhadan silme işlemi uy- gulaması zorunluluğu bulunduğundan zamanında ödemeye dikkat edilmesi önemle duyurulur. DAVA TAKİBİ ŞİDDET MAĞDURU MESLEKTAŞLARIMIZIN YANINDAYIZ İZMİR BAROSU AVUKAT HAKLARI MERKEZİ İzmir Barosu üyesi meslektaşlarımız Av. Cansu Koç Hilalay ve Stj.Av. Mert Hilalay’a trafikte seyir halindeyken saldıran ve yaralamaya teşebbüs eden Ş.Y. hakkında açılan dava sonuçlandı. Dava sonucunda saldırgan Ş.Y. mala zarar verme, silahla tehdit, yağmaya teşebbüs ve hakaret suçlarından ceza aldı. Eylül ayından gerçekleşen olayda Av. Cansu Koç Hilalay ve Av. Mert Hilalay trafikte seyir halindeyken çıkan bir tartışmada Ş.Y. tarafından saldırıya uğramışlardı. İzmir Barosu’nun da müdahil olduğu olayda Ş.Y. hakkında İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Davanın 31 Ocak 2017 günü görülen karar duruşmasına Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu Avu- kat Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Nilay Ertem Durlu, İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Gonca Arkoç ve Avukat Hakları Merkezi’nde gönüllü olarak çalışan meslektaşlarımız katıldılar. Duruşma sonrası bir açıklama yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan şunları söyledi: “Mağdur meslektaşlarımızın Baro Başkanlığımıza konuyla ilgili başvurusu üzerine yargılamanın 31.01.2017 tarihli duruşmasında; İzmir Barosu olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 76 ve 95/4 madde hükümleri uyarınca, baroların mesleği ve meslek mensuplarını koruma görevine istinaden, meslektaşlarımız yanında müdahil olarak davaya katılma talebinde bulunduk. Davaya katılma talebimiz kabul edilmiş olup, yargılama sonunda; sanığın; meslektaşımız Av. Mert Hilalay'a yönelik "Mala zarar verme, silahla tehdit, yağmaya teşebbüs" suçlarından, meslektaşımız Av. Cansu Koç Hilalay'a yönelik "hakaret" suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir. İzmir Barosu olarak son dönemde meslektaşlarımıza yönelik giderek artan şiddet vakalarının tümünü Avukat Hakları Merkezimizde bulunan gönüllü meslektaşlarımız aracılığıyla takip ediyor ve saldırganların cezalandırılması için gerekli girişimlerde bulunuyoruz. Avukatlara yönelik bu saldırıları bireysel olarak ele almamak gerekiyor. Son dönemde savunmayı sindirmeye yönelik sistemli bir saldırı var. Bu saldırılar ne yazık ki toplumda da karşılık buluyor " dedi. İzmir Barosu Bülteni 13 ETKİNLİK AVUKATLARDAN TÜRK SANAT MÜZİĞİ ZİYAFETİ İzmir Barosu Türk Sanat Müziği Korosu 20 Aralık 2016 günü Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde bir konser gerçekleştirdi. Meslektaşlarımızdan oluşan Şef Oğuz Özvardar yönetimindeki koro bir yıllık bir hazırlık dönemi sonunda çalışmalarını sergiledi. Gecede birlik ve beraberlik mesajı veren Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan şunları söyledi: “Maalesef ki 14 İzmir Barosu Bülteni son dönemde her gün bir acıyla uyanıyoruz. Her gün bir acıyla karşı karşıyayız. Bu acılı günlerde bu sanatsal faaliyetle bir nebze olsun gönlümüzü ferahlattıkları için sanatçı meslektaşlarımı ayrıca kutluyorum. Şunu ifade etmek istiyorum ki, tüm bunlara rağmen, bizler Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan gitmeye devam edeceğiz. Ülkemizin birliği için, ülkemizin hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, basın özgürlüğünü, ifade ve iletişim özgürlüğünü içselleştirmesi ve sonsuza kadar yaşaması için İzmir Barosu olarak, İzmir Barosu avukatları olarak mücadelemize devam edeceğiz. Bizleri bu yoldan hiçbir güç çeviremez. Bizler 79 milyon tek bir vücut olduğumuz takdirde, bu kararlılığımızı hep birlikte sergilediğimiz takdirde son günlerde her gün yüreğimizi ETKİNLİK acıtan bu terör belasının da, 15 Temmuz gibi yüreğimizi burkacak, milletin geleceğini şüpheye düşürecek hareketlerin de önüne hep birlikte geçeceğiz. Çok değerli sanatçı meslektaşlarıma bu güzel konseri sayın hocamız Oğuz Özvardar’la birlikte hazırlayıp bize sundukları için huzurlarınızda bir kez teşekkür ediyorum.” İzmir Barosu Bülteni 15 EĞİTİM KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN FARKLI BOYUTLARI TARTIŞILDI İzmir Barosu tarafından 3-4 Şubat 2017 günlerinde Kadına Yönelik Şiddet Olgusunun Sosyal, Psikolojik ve Hukuksal Boyutu Semineri Yapıldı İzmir Barosu tarafından, Baromuz Adli Yardım Servisi içerisinde Kadına Karşı Şiddete Karşı Hukuksal Başvuru listesinde yer alacak ve Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi’nin İzmir Adliyesi’nde bulunan ön bürosunda görev almak isteyen meslektaşlarımıza yönelik olarak 6284 sayılı Yasa ve Kadına 16 İzmir Barosu Bülteni Yönelik Şiddet Olgusunun Sosyal, Psikolojik ve Hukuksal Boyutu başlıklı bir seminer çalışması düzenlendi. 3-4 Şubat 2017 günlerinde İzmir Barosu’nda düzenlenen seminerin, 24-25 Şubat 2017, 2425 Mart 2017 ve 14-15 Nisan 2017 günlerinde tekrarı yapılacak. Seminere eğitmen olarak, Av. Nilgün Şentuna, Av. Gülce Mutoğlu Kılavuz, Av. Aytül Arıkan, Prof.Dr. Akça Toprak Ergönen, Sosyolog Yelda Şimşir ve Uzman Psikolog Özge Kutay katıldılar. Seminer sonunda İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Nuriye Kadan tarafından katılımcılara belgeleri sunuldu. EĞİTİM TENFİZ TANIMA, YURTDIŞI TEBLİGAT KONFERANSI İzmir Barosu tarafından 12 Ocak 2017 günü Tenfiz, Tanıma ve Yurtdışı Tebligat başlıklı bir konferans düzenlendi. Moderatörlüğünü İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Av. Mustafa Çetin’in yaptığı konferansa, İzmir 13. Aile Mahkemesi Hakimi Ali Soyer ve Adalet Bakanlığı UHDİ Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimi Özgür Karaca konuşmacı olarak katıldı. Konferansın açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, konunun önemine vurgu yaparak, İzmir Barosu’nun bu dönemde özellikle uluslararası davalar, uluslararası sözleşmeler, tanıma, ten- fiz, uluslararası tahkim konularında çalışmalara ağırlık vereceğini dile getirdi. Bu çalışmalar sayesinde genellikle İzmir dışından avukatların aldığı bu tip davaların İzmir Barosu’na kayıtlı avukatlar tarafından takip edilebileceğini söyleyen Av. Aydın Özcan “kısa bir süre içerisinde mesleki İngilizce kurslarına da başlayacağız. Her zaman söylüyoruz, Baro Avukat içindir” dedi. Çalışmada, 13. Aile Mahkemesi Hakimi Ali Soyer’in Tanıma ve Tenfizi anlatırken, yurtdışı tebligatı ile ilgili son değişiklikler, Yargıtay kararlarını ise Özgür Karaca anlattı. Oturum başkanlığını yapan İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Av. Mustafa Çetin, “bu konuda her mahkemede farklı uygulamalar oluyor. Bu nedenle biz meslektaşlarımızın yanı sıra belki buradan çıkacak sonuçla bir uygulama birliği sağlanır diye İzmir’deki bütün hukuk mahkemelerinin de hakim ve işleri müdürlerini de davet ettik. Bu sayede uygulamada bir birlik yakalamayı amaçladık” dedi. İzmir Barosu Bülteni 17 EĞİTİM İş Hukukunda Dava Şartı Olarak Arabuluculuk Uygulamasında Avukatın Önemi İzmir Barosu tarafından 22 Şubat 2017 günü düzenlenen “İş Hukukunda Dava Şartı Olarak Arabuluculuk Semineri”nde konuşan Baro Başkanı Av. Aydın Özcan “İş davalarında patron ile işçi karşı karşıya geliyor. Ekonomik anlamda bir dengesizlik söz konusu. İşçiler açısından bir mağduriyet yaşanmaması için dosyada davalı ve davacı vekillerinin de zorunlu olarak bulunması çok önemli” dedi. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serkan Odaman ve aynı fakültede araştırma 18 İzmir Barosu Bülteni görevlisi olarak bulunan Eda Karaçöp’ün konuşmacı olduğu seminere çok sayıda meslektaşımız katıldı. Seminerin açılış konulmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun arabuluculuk konusundaki görüşlerini her fırsatta dile getirdiklerini belirterek, "arabuluculuğun sadece meslektaşlarımız tarafından yapılması konusunda gerek baroların gerekse Türkiye Barolar Birliği’nin çalışmaları var” dedi. İş hukukunda dava şartı olarak arabuluculuk sistemi getirilmek istendiğini belirten Av. Aydın Özcan, “sadece arabuluculukla değil, adli yardım sistemi gibi bir sistemin getirilmesi ve dava şartı olarak görülen arabuluculuk konularında davalı ve davacı vekillerinin de zorunluluk haline getirilmesini istiyoruz. Eğer bunu başarabilirsek hem meslektaşlarımıza ekonomik olarak katkısı artacak hem de vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin savunulması anlamında da çok büyük haksızlıkların önüne geçmiş olacağız. İş davalarında patron ile işçi karşı karşıya geliyor. Ekonomik anlamda bir dengesizlik söz konusu. İşçiler açısından bir mağduriyet yaşanmaması için dediğimiz gibi dosyada davalı ve davacı vekillerinin de zorunlu olarak bulunması çok önemli” dedi. EĞİTİM İzmir Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi ve Baro Genel Sekreteri Av. Atalay Aksay ise bu konuda geçtiğimiz günlerde daha küçük katılımlı bir çalışma yapıldığını ancak talep çok fazla olunca büyük bir seminer düzenlediklerini dile getirdi. Prof. Dr. Serkan Odaman yapmış olduğu sunumda bugüne kadar arabuluculukla çözümlenmiş uyuşmazlık sayısı on bine yaklaştığını belirterek bu rakamın üç bin kadarının 2017 Ocak ayı içerisinde olduğunu söyledi. Şu ana kadarki uyuşmazlıkların %80’inin işçiişveren arasındaki uyuşmazlıklar olduğunu dile getiren Prof. Dr. Serkan Odaman “o yüzden bu konuyu daha çok iş hukukçuları konuşuyor” dedi. Araştırma Görevlisi Eda Karaçöp ise, taslağın “iş mahkemeleri kanunu tasarı taslağı” şeklinde geçmesine karşın, tasarı incelediğinde bunun bir torba yasa niteliği taşıdığını belirtti. Eda Karaçöp zorunlu arabuluculukla ilgili düzenlemeye bakıldığında bir tane madde gibi durmasına karşın bu maddenin başka maddelerde yansımalarını görmenin mümkün olduğunu dile getirdi. “Avukatlar İçin Dijital Bilgi Güvenliği” Başlıklı Atölye Çalışması Gerçekleştirildi İzmir Barosu tarafından 10 Şubat 2017 günü “Avukatlar İçin Dijital Bilgi Güvenliği” başlıklı bir atölye çalışması gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Av. Nevhan Akyıldız’ın yaptığı çalışmaya Bilgisayar Yüksek Mühendisi Çağrı Polat konuşmacı olarak katıldı. Çalışmada, Bilgi güvenliği tanımı, kurumların bu alandaki çalışmaları, kişisel güvenlik zafiyetleri, sosyal medya hesaplarının güvenliği, web site güvenliği, e-posta güvenliği, banka uygulamaları güvenliği, mobil cihaz güvenliği, hukuk camiasına özel güvenlik riskleri ve güncel siber güvenlik olaylarının anlatıldı. Açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun meslek içi eğitim çalışmalarına büyük önem verdiğini belirterek çok farklı alanlarda eğitim çalışmalarıyapıldığını dile getirdi. Av. Aydın Özcan, “tüm çalışmamız mesleğimizi daha üst seviyelere çıkarmak. Bunun için mücadele veriyo- ruz” dedi. Ardından konuşan İzmir Barosu Genel Sekreteri ve İnternet ve Bilişim Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Atalay Aksay ise gelişen teknolojinin olanakları kadar tehditleri de olduğunu belirterek özellikle avukatların bu tehditleri ve nasıl önlem alınacağını bilmelerinin çok önemli olduğunu dile getirdi. Çalışma sonunda meslektaşlarımıza katılım belgeleri sunuldu. İzmir Barosu Bülteni 19 EĞİTİM Zorunlu Arabuluculuk Uygulamasının İş Hukukuna Etkileri Atölye Çalışması 17.02.2017 tarihinde, İzmir Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Komisyonu tarafından "Zorunlu Arabuluculuk Uygulamasının İş Hukuku Uyuşmazlıklarına Etkileri" konulu atölye çalışması gerçekleştirilmiş olup, çalışmaya Dokuz Eylül Üniversitesi'nden, Prof. Dr. Mustafa ALP, Doç. Dr. Mine AKKAN ve Araş. Gör. Eda KARAÇÖP yapmış oldukları konuşmalarıyla katkı sağlamışlardır. Prof. Dr. Mustafa ALP; tasarıyı iş hukuku uyuşmazlıklarına olumlu ve olumsuz etkileri ve uluslararası uygulamaları ve örnekleri ile birlikte değerlendirmiş, Doç Dr. Mine AKKAN; usul hukuku bakımından zorunluluk unsurunu, dava şartı ve etkileri açısından değerlendirmiş, Araş. Gör. Eda KARAÇÖP ise uygulamada karşılaşılan ve karşılaşılabilecek sorunları ve çözümleri, ihtiyari ve zorunlu uygulama ve etkileri konusunda bir değerlendirme yapmıştır. Ça- lışma, aralarında arabulucuların da bulunduğu İzmir Barosu'na kayıtlı 36 avukatın ve Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Prof. Dr. Serkan ODAMAN'IN katılımı ve önerileri ile geliştirilmiş ve sonuç bildirgesi hazırlanmak ve ilgili merciilere sunulmak üzere tamamlanmıştır. Çalışma sonunda katılımcı akademisyenlere plaketleri İzmir Barosu Genel Sekreteri Av. Atalay Aksay tarafından sunulmuştur. Kat Mülkiyeti Hukuku Atölye Çalışması İzmir Barosu tarafından 27.12.2016 günü Kat Mülkiyeti Hukuku, Toplu Yapılardaki Hukuki Sorunlar ve Çözüm Yolları Atölye Çalışması düzenlendi. Çalışmaya İstanbul Barosu Üyesi ve Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Av. Mustafa Şeref Kısacık ile İstanbul Barosu Üyesi Av. Betül Derelli konuşmacı olarak katıldılar. Çalışma sonunda Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan tarafından katılan meslektaşlarımıza katılım belgeleri sunuldu. 20 İzmir Barosu Bülteni İzmir Barosu 72. Dönem CMK Eğitim Semineri 2526-27 Kasım 2016, 73. Dönem CMK Semineri 23-2425 Aralık 2016 günlerinde, 74. Dönem CMK Semineri 27-28-29 Ocak 2017 günlerinde aktif eğitim yöntemleri kullanılarak gerçekleştirildi. Toplam 315 meslektaşımızın katıldığı üçer günlük eğitimler boyunca yakalama ve gözaltı, tutuklama, hukuka aykırı deliller sorunu, ceza yargılamasında deliller, görüşmede temel ilkeler, soruşturma kovuşturma evreleri arasındaki farklar, doğrudan soru, kovuşturma evresi, duruşma pratik çalışması ve CMK sistem tanıtımları yapıldı. Baro Başkanı Av. Aydın Özcan sertifika törenlerinde yapmış olduğu konuşmalarda İzmir Barosu’nun her zaman meslektaşların yanında olduğunu vurgulayarak avukatlarımızın bir sorun ile karşılaşmaları halinde baroya ulaşmaktan çekinmemelerini belirtti. Özcan konuşmalarında bir çoğu ruhsatlarını yeni almış meslektaşlarımız için bu üçer günlük eğitim çalışmalarının ne kadar yararlı olduğunun altını çi- zerek, eğitimlerde verilen gerek teorik gerekse de pratik bilgilerin öneminden bahsetti. Geçtiğimiz dönemlerde İzmir Barosu olarak özellikle genç meslektaşlarımızı ve kadın meslektaşlarımızı ilgilendiren çalışmalar yaptıklarını ifade eden Av. Aydın Özcan, genç meslektaşlarımıza pozitif ayrımcılık yapma anlamında geçen dönemin sonlarında CMK puanlarını sıfırladıklarını ve hayata geçirdikleri Genç Ofis projesi ile birlikte mesleğe atılan ilk adımlarda genç meslektaşların yanlarında olduklarını belirtti. Yine genç meslektaşlarımız ve kadın meslektaşlarımızı ilgilendiren CMK aracı hizmeti ile gece görevi almaktan çekinen avukatlarımızı artık adresinden alarak karakola götürdüklerini ve işleri bittiğinde yine evlerine bıraktıklarını ifade etti. Aktif olarak çalışmaya katılan tüm katılımcılara ve özveriyle zaman ayırarak hiçbir karşılık beklemeksizin eğitim çalışmasının başından sonuna kadar çalışmada yer alan eğitimcilere teşekkür eden Baro Başkanı Av. Aydın Özcan tarafından eğitim çalışmasına katılan meslektaşlarımıza sertifikaları verildi. CMK Komisyon çalışmalarımız Çarşamba günleri yapılmakta olup katılmak isteyen tüm meslektaşlarımıza açıktır. İzmir Barosu Bülteni 21 EĞİTİM 72. 73. VE 74. DÖNEM SERTİFİKALI CMK EĞİTİM SEMİNERLERİ YAPILDI EĞİTİM GÖÇ VE İLTİCA ALANINDA ADLİ YARDIM EĞİTİMİ İZMİR BAROSU ADLİ YARDIM MERKEZİ İzmir Barosu tarafından göç ve iltica alanında adli yardım görevi alacak avukatlara yönelik iki günlük sertifikalı bir seminer düzenlendi. 110 meslektaşımızın katıldığı seminer boyunca göç ve iltica alanında ulusal ve uluslararası mevzuatın yanı sıra psikososyal açıdan da mülteciliğin ele alındı ve pratik çalışmalar yapıldı. İzmir Barosu Adli Yardım Merkezi ile Göç ve İltica Komisyonu sorumlu yönetim kurulu üyesi olan Av. Cem Cemal Coşkan yaptığı açılış konuşmasında, İzmir Barosu’nun bu alanda çalışma yapan ilk baro olduğunu belirterek, yine sadece İzmir Barosu’nun sadece ihbar ve talepler üzerine adli yardım görevlendirmesi yaptığını söyledi. İki günlük çalışma sonunda düzenlenen sertifika töreninde konuşan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, “göç ve iltica konusunu en iyi bilenlerden biriyim. Çünkü ben bunu bizzat yaşadım” diyerek başladığı konuşmasında, Yunanistan’da Lozan anlaşmasıyla azınlık olarak bırakılan Batı Trakya Türkü olarak dünyaya geldiğini ve orada okuyamadığı için Türkiye’de eğitim aldığını ve avukat olabilmek için yaklaşık bir buçuk yıl mücadele verdiğini söyleyerek, bu aşamadan sonra da on iki yıl boyunca yaptığı Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği başkanlığı sırasında benzer sorunların çözümü ile uğraştığı dile getirdi. Av. Aydın Özcan, “İzmir Barosu da hızla büyüyen bir baro ve gündemde de Suriyeli göçmenler var. Bu konuda baromuza adli yardım konusunda çok talepler geliyor. Biz de bu talepleri konusunda uzmanlaşmış meslektaşlarımızla çözmek istediğimiz için bu çalışmaları düzenliyoruz ve onlara görevlendirme yapıyoruz” dedi. Anayasa değişikliği konusunda da görüşlerini ifade eden Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun anayasa değişikliği konusundaki tavrını yap22 İzmir Barosu Bülteni tığı çalıştay sonunda net bir şekilde kamuoyuna açıkladığını belirterek “bu konudaki çalışmalarımız devam edecektir” dedi. İstanbul’da yapılan Ege ve Marmara Genişletilmiş Baro Başkanları toplantısında da aralarında İzmir Barosu’nun da olduğu on sekiz baronun ortak bir deklarasyonla bu değişikliğe hayır dediğini belirten Av. Aydın Özcan, “eğer bu anayasa değişikliği geçerse Türkiye hızla kapalı bir toplum haline gelecek ve bir uçuruma sürüklenecektir” dedi. Olağanüstü genel kurul tartışmalarına da değinen Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, bu tartışmayı samimi bulmadığını ifade ederek, 28 Kasım tarihinde KHK’ler ile ilgili olağanüstü genel kurul isteyenlerin bizzat yazılı olarak 17 Aralık’ta yapılan KHK’ler Türkiyesinde Savunma Hakkı Paneli, 5 Ocak’ta yapılan basın açıklaması ve 21 Ocak’ta yapılan Anayasa Değişikliğini Tartışıyoruz başlıklı çalışmalara davet edildiğini ancak katılmadıklarını ifade etti. Av. Aydın Özcan “olağanüstü genel kurulla yitirecek zamanımız yok. Bizim şu anda sahada olacak ve anayasa değişikliği konusunda bildiklerini kamuoyuyla paylaşacak, bu konuda bilgi sahibi meslektaşlarımıza ihtiyacımız var. Bize birçok kurumdan bu anlamda eğitim istekleri geliyor. Bu konuda bize destek olacak tüm meslektaşlarımıza kapımız sonuna kadar açık. Baro’yu ortak akılla yöneteceğiz dedik ve bu şekilde yönetmeye devam edeceğiz” dedi. İzmir Barosu ve İstanbul Tahkim Merkezi tarafından, İzmir Barosu ev sahipliğinde “İstanbul Tahkim Merkezi İle Uyuşmazlıkların Etkin Çözümü” başlıklı bir seminer düzenlendi. İzmir Barosu Av. Nevzat Erdemir Konferans Salonu’nda düzenlenen seminere ISTAC Başkanı Prof. Dr. Ziya Akıncı, ISTAC Milli Divan Üyesi Doç. Dr. Cemile Demir Gökyayla, ISTAC Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Müjdat Keçeci ve Av. M. Rifat BACANLI konuşmacı olarak katıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun tahkim konusunu çok önemsediğimi belirterek, bu konuda geçtiğimiz aylarda uluslararası sözleşmeler, uluslararası tahkim, enerji hukuku Avrupa Birliği akreditasyonlu bir sertifika programı düzenlediklerini dile getirdi. İzmir Barosu olarak, İzmir ve Ege Bölgesinde uluslararası ilerin genellikle İzmir dışından avukatlar tarafından takip edildiğinin tespit ettiklerini söyleyen Av. Aydın Özcan bu nedenle yeni dönemde bir dizi faaliyet planladıklarını ifade etti. Uluslararası tahkim, uluslararası sözleşmeler ve deniz taşımacılığı yapılacak bu çalışmaların özellikle genç avukatları uluslararası birer avukat yapmayı hedeflediğini belirten Av. Aydın Özcan bu kapsamda bir yabancı dil firmasıyla da anlaştıklarını ifade etti. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, ülkemizin sıkıntılı günlerden geçtiğini ifade ederek, 15 Temmuz darbe girişimi ve arkasından gelen OHAL ve KHK’lar döneminde savunma mesleğine ve avukatlara yönelik kısıtlama girişimlerini asla tasvip etmediklerini ve bununla her ortamda mücadele ettiklerini belirtti. Geçirilmek istenen Anayasa değişikliği ile yargı ve yasama denetiminin neredeyse ortadan kaldırıldığını ifade eden Av. Aydın Özcan bu anayasa değişikliği gerçekleştiği takdirde hızla kapalı bir topluma dönüleceğini söyledi. Baro Başkanı Av. Aydın Özcan’ın ardından konuşan ISTAC Yönetim Kurulu üyesi Av. Müjdat Keçeci ise, bu ülkenin geleceği için, bu ülkenin haklarının korunması için bu kuruma sahip çıkmak gerekir dedi. Toplantının moderatörlüğünü yapan İzmir Barosu Genel Sekreteri Av. Atalay Aksay ise İzmir Barosu olarak alternatif uyuşmazlık çözümlerine kayıtsız kalmanın mesleğe zarar vereceğini düşündüklerini ifade etti. İzmir Barosu ve ELSA (Avrupa Genç Hukukçular Derneği) İşbirliği ile “İstinaf” Konulu Konferans Düzenlendi İzmir Barosu Konferans Salonu’nda gerçekleşen konferansa meslektaşlarımız ve hukuk fakültesi öğrencilerinden oluşan yaklaşık 250 kişi dinleyici olarak katıldı. İstinaf Mahkemelerinin HMK, Ceza Muhakemesi, İdari Yargı ve Mesleki açıdan ayrı ayrı ele alındığı konferansa İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi Başkanı Erdoğan DİKMEN, Prof. Dr. Oğuz Sancakdar, Prof. Dr. Mustafa Ruham ERDEM ve Doç. Dr. Mine AKKAN konuşmacı olarak katıldı. İzmir Barosu Bülteni 23 EĞİTİM İzmir Barosu Ev Sahipliğinde İstanbul Tahkim Merkezi ile Uyuşmazlıkların Etkin Çözümü Semineri EĞİTİM İstinaf Kanun Yolu Eğitimine İlçelerde Devam Ediliyor İzmir Barosu Genç Avukatlar Meclisi tarafından 7 Ocak 2017 günü Ödemiş’te İstinaf Kanun Yolu konulu bir meslek içi eğitim çalışması yapıldı. Açılış konuşmasını İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Cem Cemal Coşkan’ın yaptığı ve Ödemiş, Tire, Bayındır ile Kiraz’dan gelen meslektaşlarımızın büyük büyük ilgi gösterdiği çalışmada Özel Hukuk bölümünü Av. Onur Ergün, Ceza Hukuku bölümünü ise Av. Sinem Top sundu. Çalışma sonunda eğitimcilere plaketlerini sunan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, geçtiğimiz iki yıllık dönemde İzmir Barosu tarafından ücretsiz 140 eğitim çalışması düzenlendiğini söyleyerek ilçelerde de ilk kez kendi dönemle- 24 İzmir Barosu Bülteni rinde bu eğitim çalışmalarının düzenlenmeye başlandığını belirtti. Av. Aydın Özcan, bu çalışmanın Ödemiş’te düzenlenen üçüncü çalışma olduğunu bu çalışmanın devamının Bergama’da yapılacağını belirterek, yine Ödemiş ve Tire’de uzlaştırma eğitimleriyle devam edileceğini söyledi. Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, “İzmir Barosu yönetimi olarak gençlere büyük önem veriyoruz. Göreve geldiğimiz günden bu yana staj döneminden başlayarak genç meslektaşlarımızın sorunları ve mesleki gelişimleri için ciddi projeler hayata geçirirdik. Staj döneminde yaptığımız farazi duruşmalarla mesleğe en iyi şekilde hazırlanan genç meslektaşlarımız, mesleğe başladıkları ilk bir ay içerisinde aldıkları seminerle de hemen CMK sistemine dahil olup çalışmaya başlıyorlar. Ayrıca CMK taksi hizmetini başlatarak gece görev alan meslektaşlarımızı hızlı ve güvenli bir şekilde görev yerlerine taşıyoruz. Yine kurduğumuz genç ofislerle avukatlığa ilk adımı atan ve büro açmak isteyen meslektaşlarımıza çok cüzzi bir ücret karşılığı bu hizmeti sağlıyoruz. Biliyorsunuz İzmir bir liman kenti. Ama fark ettik ki uluslararası tahkim davalarını hep dışardan gelen meslektaşlarımız takip ediyor. Bu nedenle geçtiğimiz aylarda AB tarafından akredite edilen, İspanyol Carlos III üniversitesiyle ortaklaşa uluslararası tahkim semineri düzenledik. Bu çalışmalara başta genç meslektaşlarımız olmak üzere ilgi duyan tüm meslektaşlarımızın katılması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca yeni dönemde yine özellikle genç meslektaşlarımızı ilgilendiren bir diğer projemiz Baro’da yüksek lisans imkanı. Üniversitelerle yapacağımız protokollerle Baro’nun eğitim salonlarında meslektaşlarımız yüksek lisans yapacaklar. Ben yine geçtiğimiz dönem kurulan ve şimdiye kadar çok güzel işlere imza atan ve bugünkü çalışmayı da gerçekleştiren Genç Avukatlar Meclisimize burada bir kez daha teşekkür etmek istiyorum” dedi. EĞİTİM Kadına Yönelik Şiddet Olgusunun Sosyal, Psikolojik ve Hukuksal Boyutu Semineri Yapıldı İzmir Barosu tarafından, Baromuz Adli Yardım Servisi içerisinde Kadına Karşı Şiddete Karşı Hukuksal Başvuru listesinde yer alacak ve Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi’nin İzmir Adliyesi’nde bulunan ön bürosunda görev almak isteyen meslektaşlarımıza yönelik olarak 6284 sayılı Yasa ve Kadına Yönelik Şiddet Olgusunun Sosyal, Psikolojik ve Hukuksal Boyutu başlıklı bir seminer çalışması düzenlendi. 24-25 Şubat 2017 günlerinde düzenlenen seminerin, 24-25 Mart 2017 ve 14-15 Nisan 2017 günlerinde tekrarı yapılacak. İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Av. Nuriye Kadan’ın da katıldığı seminere eğitmen olarak, Av. Seda Gürer, Av. Aytül Arıkan, Prof. Dr. Akça Toprak Ergönen, Psikolog Seher Gündoğan ve Psikolog Duygu Çelebi katıldılar. Seminer sonunda katılımcılara belgelerini sunan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun özellikle kadın ve çocuk konularında hassas olduğunu belirtti. Kısa süre önce İzmir Adliyesi’nde Çocuk Hakları Merkezi’nin de açıldığını söyleyen Av. Aydın Özcan, bu alanlarda çalışacak olan avukatların gerekli eğitimleri almış olmasının önemli olması sebebiyle periyodik olarak bu eğitimlerin düzenlendiğini ifade etti. İzmir Barosu Bülteni 25 EĞİTİM 16. Kurgusal Duruşma Yapıldı İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi tarafından her staj eğitim dönemi sonunda gerçekleştirilen ve stajyer avukatları mesleğe pratik anlamda da hazırlamak amacı güden kurgusal duruşmaların yenisi 10 Aralık 2016 günü İzmir Adliyesi 5. ve 6. Ağır Ceza mahkemeleri salonlarında yapıldı. Çalışmanın açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan artık avukat olmalarına kısa bir süre kalan stajyer avukatlara bazı tavsiyelerde bulundu. Özellikle meslek kurallarının önemine vurgu yapan Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, meslek kurallarına uygun 26 İzmir Barosu Bülteni hareket edilmemesinden kaynaklı olarak özellikle mesleğin ilk yıllarında zaman zaman sıkıntılar yaşandığını dile getirdi. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi’nin bir akademi gibi faaliyet yürüttüğünü ve stajyer avukatları hem teorik olarak hem de kurgusal duruşmalarla pratik olarak mesleğe hazır hale getirmek için konusunda uzman yetmişin üzerinde meslektaşın merkezde çalıştığını belirtti. Tüm bu çalışmalarla stajyer avukatların cübbe giydikleri günden itibaren rahatlıkla avukatlık yapabilmelerinin amaçlandığını söyleyen Özcan “bu nedenle staj eğitim çalışmalarına önem verin ve dikkatle takip edin” dedi. İzmir Barosu’nun sadece staj döneminde değil, staj bittikten hemen sonra mesleğe başlayan yeni avukatların da yanında olduğunu söyleyen Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, “bu nedenle diğer baroların da örnek aldığı ve kurmak için fikirlerimize başvurduğu genç ofis projesini hayata geçirdik. Ruhsatınızı aldığınızın ertesi günü adliyenin hemen yanında ofisiniz hazır” dedi. Av. Aydın Özcan aynı zamanda ruhsatını alan yeni meslektaşların bir ay içerisinde CMK sistemine dahil edildiklerini, yine CMK taksiyle özellikle kadın meslektaşların gece göreve gitmede yaşadıkları sıkıntıları ortadan kaldırdıklarını söyledi. EĞİTİM İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi’nden sorumlu yönetim kurulu üyesi ve aynı zamanda Baro Başkan Yardımcısı Av. Mustafa Çetin ise yargının kaliteli ve hızlı işleyebilmesi için yargının üç sacayağı olan hakim, savcı ve avukatların kalitesinin yükselmesi gerektiğini söyleyerek bu nedenle İzmir Barosu’nun staj eğitimine büyük önem verdiğini dile getirdi. İzmir Barosu’nda şu anda kayıtlı olarak stajlarını sürdüren toplam 755 stajyer avukat bulunuyor. Stajyer avukatlar yaklaşık 40 günlük eğitim dönemi sırasında bir yandan da gerekli teorik dersleri alırken bir yandan da danışman avukatlarla birlikte kurgusal duruşmalara hazırlanıyorlar. Her eğitim dönemi sonunda ise dört farklı dalda kurgusal duruşma düzenleniyor. Kurgusal duruşmalara büyük önem veren İzmir Barosu, ilkini geçen yıl gerçekleştirdiği ödüllü kurgusal duruşma yarışmasının ikincisini Şubat 2017’de 18 takım ve yaklaşık 75 stajyer avukatın katılımıyla düzenliyor. AİHM BİREYSEL BAŞVURU ATÖLYE ÇALIŞMASI İZMİR BAROSU AVUKAT HAKLARI MERKEZİ İzmir Barosu Avukat Hakları Merkezi tarafından, 09.12.2016 tarihinde sunumunu Baromuz üyesi Av. Serkan Cengiz'in yaptığı ve Baromuza kayıtlı meslektaşlarımıza yönelik "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru" konulu atölye çalışması düzenlenmiştir. Katılımın 30 kişi ile sınırlı olduğu çalışmaya ilgi oldukça yoğun olup, etkinliğe katılan meslektaşlarımıza katılım belgeleri Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan tarafından verilmiştir. Avukat Hakları Merkezi So- rumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av.Nilay Ertem Durlu ve Merkez Müdürü Av. Hümeyra Ertosun Paldumlar'ın da katıldığı çalışma, meslektaşlarımızdan gelen güncel sorularla oldukça verimli geçmştir. İzmir Barosu Bülteni 27 EĞİTİM Uzlaştırmayı Sadece Avukatların Yapması İçin Mücadele Veriyoruz İzmir Barosu tarafından düzenlenen uzlaştırma seminerleri dizisinin yeni halkası Fuar İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde 7 Şubat 2017 günü gerçekleştirildi. 850 meslektaşımızın katıldığı seminere Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, UzlaştırmacıArabulucu Uzman Pakize Pelin Özşahinli ve Cumhuriyet Savcısı Nazan Pekcan konuşmacı olarak katıldılar. UZLAŞTIRMAYI SADECE AVUKATLARIN YAPMASI İÇİN MÜCADELE VERDİK VE VERMEYE DEVAM EDECEĞİZ Toplantının açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, yasal mevzuatta değişiklik yapıldığını ve artık uzlaştırma yapacak kişinin hukukçu olması şartı arandığını, bu nedenle bu seminerler dizisine başladıklarını belirtti. Av. Aydın Özcan, yaklaşık üç yıldır uzlaştırma görevini sadece avukatların yapması konusunda her türlü girişimi yaptıklarını söyleyerek buna karşın ısrarla bu görevlendirmelerin avukatlara yapılmadığını dile getirdi. “Bu anlayışla mücadele ettik, hala da ediyoruz” diyen Özcan, emniyet mensuplarının, adliye personellerinin hatta adliye banka müdürlerinin tercih ediliyor olmasının kabul edilemeyeceğini ifade etti. Av. Aydın Özcan sözlerine şöyle devam etti: “Yapılan bu yasal değişikliği fırsat bilerek bu seminerleri düzenliyoruz. Özellikle karar mekanizmasında olan kişilerin dikkatini çekmek ve bir anlamda da bu açık olduğumuz diyalog kapılarını kapatmamaktadır. Amacımız bundan sonra uzlaştırma dosyalarının istisnasız meslektaşlarımıza verilmesidir. Bugün salondaki tablo bunun çok açık bir şekilde ifade ediyor. Bu çalışmaya katılarak uzlaştır28 İzmir Barosu Bülteni macı olarak görev almak isteyen meslektaşlarımızın sayısı 1200’leri aşmış durumda. Asıl amacımız dosyaların meslektaşlarımıza verilmesi ve hukuksuzlukların ortadan kaldırılması. Burada dağıtılacak sertifikalar sonunda bir listemiz olacak, bu listeye aynı CMK’da olduğu gibi adliyede ilgili Cumhuriyet savcıları ile paylaşacağız. Asıl hedefimiz uzlaştırma görevlendirmelerinin bilgisayar ortamında yapılmasıdır. Bununla ilgili de çalışmalarımız var.” Ülke gündemine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun son dönemde gündemde olan konularla birçok çalışmaya imza attığını ifade etti. Av. Aydın Özcan kanun hükmünde kararnamelerin sürekli hale gelmesinden sonra barolar arasında ilk kez İzmir Barosu tarafından “KHK’ler Türkiyesi’nde Savunma Hakkı” başlıklı bir panel ve forum düzenlediklerini ve bu çalışmanın sonuç bildirgesini kamuoyu paylaştıklarını dile getirdi. Özcan, Anayasa değişikliğine ilişkin bir de çalıştay düzenlediklerini söyleyerek, aynı zamanda sivil toplum örgütleriyle de birlikte ça- lıştıklarını dile getirdi. İZMİR BAROSU’NUN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞÜ NETTİR “İzmir Barosu tarafından yürütülen bunca çalışmaya rağmen bazı meslektaşlarımız, kanun hükmünde kararnamelerden duydukları sıkıntıları belirten olağanüstü kurultay isteyen bir dilekçe sunmuşlar, dilekçe veren meslektaşlarımız yazılı olarak bizzat davet edilmelerine rağmen bu çalışmaların hiçbirine katılmamışlardır. Bu nedenle şimdi olağanüstü genel kurul için imza toplamalarını samimi bulmuyorum” diyen Av. Aydın Özcan “İzmir Barosu’nun anayasa değişikliği ile ilgili görüşü nettir, kamuoyu ile de paylaşılmıştır” dedi. İZMİR BAROSU HEDEF GÖSTERİLİYOR İzmir Barosu’nun çeşitli amaçlarla hedef gösterilmek istendiğini söyleyen Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, “meslek kurallarını açıkça ihlal eden meslektaşlarımız sadece siyasi rant elde etmek için İzmir Barosu’nu hedef göstermektedir” dedi. Özcan sözlerini, “İzmir Barosu Başkanı olarak meslektaşlarımdan şunu rica ediyorum. Herkes başını EĞİTİM iki eli arasına alsın ve düşünsün. İzmir Barosu her zaman hukukun üstünlüğünden yana, bağımsızlığından yana, demokrasiden yana, temel hak ve özgürlüklerden yana, ifade ve iletişim özgürlüğünden yana taraftır, taraf olmaya da devam edecektir. Hiç kimse İzmir Barosu’nu ne baro siyaseti yapmak için ne de başka siyasi amaçlar için hedef göstermesin.” şeklinde tamamladı. Baro Başkanı Av. Aydın Özcan’ın konuşmasının ardından söz alan Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, uzlaştırma kapsamına giren suçlar konusunda yeni değişiklikleri anlattı. Önceki düzenlemeyle karşılaştırıldığında uzlaştırma kapsamına giren suçların sayısının arttırıldığını ifade eden Erdem, “etkin pişmanlık uygulanan suçlar bakımından da uzlaştırma mümkün hale gelince eskiden şikayete bağlı suçlar olduğu halde uzlaştırma kapsamına girmeyen bazı suçlar da uzlaştırma kapsamına girmiş oluyor” dedi. Cumhuriyet Savcısı Nazan Pekcan ise gerek ücretler gerekse uygulama anlamında İzmir modelinin uygulanması gerektiğini belirterek, 2009 yılına kadar kolluk tarafından olay yaşanır yaşanmaz mağdurun önüne uzlaşma isteyip istemediğini soran bir form uzatıldığını ancak olay daha sıcak olduğu Anasayfa Baromuz Şeffaf Baro Merkezler Komisyonlar Yayınlar İletişim ENG çoğunlukla olumsuz geri dönüşler alındığını ifade etti. İzmir modelinde ise kolluğa uzlaştırmanın anlattırılmadığını, olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra ve uzlaştırmacı tarafından gerçekleştirilen uzlaştırma önerilerinde daha olumlu geri dönüşler alındığını söyledi. UzlaştırmacıArabulucu Uzman Pakize Pelin Özşahinli, uzlaştırma- cının işlem basamaklarından bahsederek, uzlaşma kapsamında onarıcı adalet düşüncesini çok önemsediğini ifade etti. Özşahinli “Onarıcı adalet suçtan doğan zararın onarılması amacına hizmet eden mağdurun ve failin söz sahibi olarak sürece etkin olarak katıldığı bir anlayıştır. Uzlaştırmada da mağdur ve fail süreçte söz sahibidir. Günümüzde geleneksel ceza hukuku anlayışını içeren cezalandırıcı adalet düşüncesi yavaş yavaş terk edilmiş, mağdur haklarının korunması ve suçtan doğan zararın giderilmesi düşüncesi ön plana çıkmıştır. Uzlaştırmada en öncelikli amaç mağdurun zararının giderilmesidir” dedi. İzmir Barosu Bülteni 29 EĞİTİM İlçelerde Uzlaştırma Eğitimi Verildi İzmir Barosu tarafından 22 Ocak 2017 günü Uzlaştırma Semineri düzenlendi. Aliağa Ticaret Odası Salonu’nda düzenlenen çalışmaya eğitmen olarak Pakize Pelin Özşahinli, İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Seyide Uludağ ile İzmir Barosu Uzlaştırma Komisyonu üyeleri Av. A. Şakir Uzun ve Mustafa Paker katıldılar. Çalışmaya 38 meslektaşımız katılarak katılım belgesi almaya hak kazandılar. 4 Şubat 2017 günü ÖDEMİŞ Ödemiş Belediyesi Nikah Salonu’nda düzenlenen uzlaştırma seminerine ise Ödemiş, Tire, Kiraz ve Bayındır ilçelerinden 62 meslektaşımız katıldı. 2006 yılında yürürlüğe giren ve adliyelerin iş yükünü azaltarak daha hızlı sonuç alınmasını sağlayan Uzlaştırma Kanunu’na ilişArabulucu Uzman Pakize Pelin Özkin yapılan çalışmaya Uzlaştırmacı şahinli eğitmen olarak katıldı. Öz- ALİAĞA şahinli yapmış olduğu sunumda uzlaşmanın sonuçlanması yıllar sürecek davalar yerine tarafları aynı masa etrafında buluşturarak uzlaştıran bir formül olduğunu belirtti. Özşahinli İzmir’de uzlaştırma kapsamındaki dosyalarda uzlaşma oranının %90’ın üzerinde olduğunu söyle- Çocuk Mahkemelerinde Uzlaştırma Görevlendirmeleri İçin Seminer Düzenlendi İzmir Barosu tarafından Çocuk uzlaştırma görevlendirmeleri İçin Uzlaştırma Semineri düzenlendi. İzmir Barosu Konferans Salonu’nda yapılan ve Pakize Pelin Özşahinli tarafından sunumu yapılan eğitime seksen meslektaşımız katıldı. Çalışma sonunda İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan’dan katılım belgelerini alan meslektaşlarımız, İzmir Cumhuriyet Savcılığı tarafından oluşturulan Çocuk Uzlaştırma Görevlendirme Listesinde yer alacaklar. Çalışmanın kapanış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Ba30 İzmir Barosu Bülteni rosu olarak sürekli olarak uzlaştırma ve bunun yanı arabuluculuk görevlerinin sadece avukatlar tarafından yapılmasının gerekliliğini savunduklarını ve bunu her platformda dile getirdiklerini belirterek konuda bir yandan avukatlara yönelik eğitim çalışmaları yaptıklarını bir yandan da yetkili kurumlarla görüşmeler yaptıklarını dile getirdi. Av. Aydın Özcan avukatlara yönelik sürekli bir mesleki eğitim çalışması içerisinde olduklarını söyleyerek, “İzmir merkezde eğitime katılma fırsatı bulamayan meslektaşlarımızı için ilçelerde de aynı çalışmaları düzenliyoruz. Bir yandan güncel yasal değişiklikleri incelediğimiz çalışmalar yaparken, diğer yandan ülke gündemini yakından ilgilendiren, Kanun Hükmünde Kararnameler ve Anayasa Değişikliği gibi konularda konularında yetkin akademisyenlerin katıldığı çalışmalar düzenliyor ve buradan çıkan sonuçları kamuoyu ile paylaşıyoruz” dedi. Yurdumuzu ve Milletimizi Bir Tek Kişinin İradesine ve İnsafına Bırakacak Bu Değişiklik Önerisine Sessiz Kalmıyoruz Marmara ve Ege Bölgesi Genişletilmiş Baro Başkanları toplantısı 28 Ocak 2017 Cumartesi günü İstanbul Barosu’nun ev sahipliğinde İstanbul’da yapıldı. Toplantının açılışında konuşan İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu, gündeme ilişkin bilgi verdi. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan’ın da katıldığı toplantıya, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Başkan Yardımcısı Av. Berra Besler ve 14 baro başkanı ile iki baro başkan vekili katıldı. Baro başkanları toplantısından sonra yayınlanan sonuç bildirgesi şöyle; KAMUOYUNA, Bizler aşağıda imzası bulunan Genişletilmiş Ege ve Marmara Bölge Baro Başkanları Toplantısına katılan Baro Başkanları olarak Anayasa değişikliği paketine ilişkin görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz. Ülkemiz anayasa değişikliği adı altında Hükümdar yetkilerine sahip, ama adı CUMHURBAŞKANI olan, bütün erkleri elinde bulunduran tek kişinin iktidarına sürüklenmektedir. Bu, süslenmiş anayasa paketi adı altında halkımızın oyuna sunulmaktadır. Barolar dâhil hiçbir anayasal kurumun ve “halkımızın görüşü” alın- maksızın yapılmak istenen anayasa değişikliği halkımızın bir talebi olarak ortaya çıkmamıştır. Anayasalar toplumsal uzlaşma ve mutabakat metinleridir. Oysa bu Anayasa değişikliği, henüz teklif aşamasında bile toplumu birleştirmek yerine ayrıştırıp bölmeye başlamıştır. Yetkisini anayasadan alan ve görevi insan haklarını savunmak olan Barolar olarak görmekteyiz ki, bu anayasa değişiklik paketi halkımızın hiçbir temel sorununa çözüm getirmediği gibi, kuvvetler birliği sistemi getirmekle parlamenter demokrasimizi ortadan kaldırmaktadır. Kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması ile “hürriyet” ortadan kalkacaktır, “anayasa” ortadan kalkacaktır. Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda aslında bir anayasa da yoktur. Anayasa mahkemesinin olağan üstü hal kararnamelerini denetlememe yönünde verdiği kararla, OHAL tümü ile keyfi bir KHK yönetimine dönüştürülmüş bulunmaktadır. Bu durum sürerken meşru ve demokratik bir anayasa tartışması yapılamayacağını biliyoruz. Gençlerimize 18 yaşında seçilebilme hakkı verilmek istenmesi olumludur. Ancak Anayasa mevcut haliyle 25 yaşında seçilme imkanı vermesine rağmen, Meclis’te bugün bir elin parmakları kadar bile temsil edilmedikleri ortadayken, bu düzenlemenin aslında gençleri Meclis’e taşımayacağı açıktır. Yapılmak istenen; Demokratikleşmek için anayasa değişikliği değil bir rejim değişikliğidir. Ülkeyi ve insanlarının hak ve özgürlüklerini bir kişiye teslim etme girişimidir. Bu bir kişi dünyanın en demokrat insanı bile olsa bu kadar yetki ve sorumsuzlukla yine bir diktatöre dönüşeceği açıktır. Parlamenter demokratik sistemin ortadan kaldırılması girişimidir. Cumhuriyetin kurucu değerlerine saldırıdır. Kuvvetler ayrılığını yok etmektir. Sadece yürütme yetkisini değil, yasama ve yargıyı da tek elde toplamaktır. Bu Anayasa değişikliği Milli birliğimizi ortadan kaldırılarak, hem duygusal hem de fiili bölünmelere yol açacaktır. Ülkemizin eyaletlere ayrılması tehlikesi ile karşı karşıya kalınacaktır. Yurdumuzu ve milletimizi bir tek kişinin iradesine ve insafına bırakacak bu değişiklik önerisine sessiz kalmıyoruz. İzmir Barosu Bülteni 31 HABERLER ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI BARO BAŞKANLARINDAN CEVAP: HABERLER Anayasa Değişikliği Bilgilendirme Toplantıları Düzenlendi İzmir Barosu öncülüğünde, çeşitli sivil toplum örgütlerinin üyesi olan vatandaşların katılımıyla Anayasa değişikliğine ilişkin kitlesel bilgilendirme toplantıları yapılıyor. İzmir Barosu öncülüğünde, çeşitli sivil toplum örgütlerinin üyesi olan vatandaşların katılımıyla Anayasa değişikliğine ilişkin kitlesel bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Neredeyse her gün yapılan toplantılarla, katılımcıların değişiklikleri halka anlatabilecek yeterliliğe ulaşmaları amaçlanıyor. Bu amaçla bir yandan İzmir Barosu üyesi avukatlar yeni anayasada nelerin değişeceğini ve bu değişikliklere ilişkin değerlendirmelerini anlatırken, iletişimciler ise öğrenilen konuların topluma nasıl aktarılacağı konusunda bilgilendirmelerde bulunuyorlar. Şu ana kadar gerçekleştirilen çalışmalara yaklaşık 1100 kişi katıldı. İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan 23 Şubat günü önce Narlıdere Kent Konseyi’nde sonrasında ise İzmir Milli Kütüphane’de katılımcılara Anayasa değişikliği konusunda bilgilendirmelerde bulunurken 32 İzmir Barosu Bülteni akşam saatlerinde ise aynı anda İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası ve Gaziemir Belediyesi Meclis Salonu olmak üzere üç farklı yerde çalışma gerçekleştirildi. İzmir Barosu’nda yapılan toplantıda Av. A. Şakir Uzun hukuki değerlendirmelerde bulunurken Av. Cahit Kişioğlu ise iletişimci olarak yer aldı. Gaziemir Belediyesi Meclis Salonu’nda yapılan toplantıya İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Cem Cemal Coşkan ile İletişim Uzmanı Görkem Başarır, açılış konuşmasını İzmir Barosu Genel Sekreteri Av. Atalay Aksay'ın yaptığı Tabip Odası’nda gerçekleştirilen toplantıya ise İzmir Barosu Yönetim Kurulu üyeleri Av. Nilay Ertem Durlu ile Av. Gonca Arkoç katıldılar. İzmir Barosu’nda gerçekleşen toplantının açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, referandumda ülkemizin nasıl yönetileceğinden ziyade Türkiye Cumhuriye- ti’nin tapusunun tek kişiye teslim edilip edilmeyeceğinin kararının oylanacağını söyleyerek “İzmir Barosu, Türk Hukuk Sistemini, hukuk devletini, adaleti, demokrasiyi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını ve Türk Milleti’nin kaderini etkileyecek her konuda olduğu gibi, Anayasa değişikliği konusunda da üzerine düşen öncülük görevini yerine getirmiş ve tarihten gelen misyonu gereği getirmeye de devam edecektir. Bu mesele şu veya bu parti meselesi değil memleket meselesidir. Bizim için söz konusu vatansa gerisi teferruattır” dedi. Av. Aydın Özcan, ülkenin 15 Temmuz öncesi torba yasalarla yönetildiğini, 15 Temmuz sonrasında ise OHAL rejimi ve KHK’ler ile yönetilmek istendiğini ve yapılmak istenen Anayasa değişikliği ile KHK’ler sisteminin kalıcılaştırılmak istendiğini ifade etti. Çıkarılan KHK’ler ile avukatlık mesleğinin hedef alındığını, avukatların itibarsızlaştırılmak ve ötekileştirilmek istendiğini söyleyen Av. Aydın Özcan avukatların cezaevlerinde saatlerce bekletildiğini, görüşmelerin video kaydının alınarak, avukatlık mesleğinin bağımsızlığının, özgürlüğünün, sır saklama yükümlülüğünün ortadan kaldırılmak istendiğini belirtti. İzmir HABERLER Barosu olarak tüm bunlara sessiz kalınmadığını bir yandan gerekli girişimlerde bulunulduğunu, bir yandan da KHK’ler ve Anayasa değişikliği ile ilgili çok sayıda akademisyenin katılımıyla çalıştaylar düzenlediklerini ve bunların sonuçlarını kamuoyuna açıkladıklarını söyleyen Özcan, 16 Nisan günü evet çıkarsa kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine geçileceğini ve tüm yetkinin partili Cumhurbaşka- nına teslim edileceğini ifade etti. Ülkenin yangın yerine dönmemesi, üniter yapının korunması, hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının devamı için, temel hak ve özgürlüklerimizin, ifade özgürlüğümüzün, iletişim özgürlüğümüzü, demokrasiyi sonuna kadar yaşayabilmek için” diyen Av. Aydın Özcan, istenildiği gibi bir sonuç çıkmazsa ülkenin hızla kapalı bir toplum halini alacağını, iç ve dış güçlerin bunu sabırsızlıkla beklediğini, zira kapalı toplumları ele geçirmenin çok kolay olduğunu Irak, Suriye ve Libya örneklerinin bunu gösterdiğini ifade etti. Yaklaşık yüz yıl önce Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde atalarımız dikte edilmek istenen Sevr anlaşmasını yırtıp atmıştır, 15 Temmuz darbe girişimi ile iç ve dış güçler Sevr’i tekrar bu millete dayatmak istemiştir” dedi. Yunanistan'da Batı Trakya’nın bir köyünde Türk azınlığına mensup biri olarak doğduğunu ve cumhuriyet sayesinde avukat olduğunu, baro başkanı olduğunu söyleyen Av. Aydın Özcan, “kendileri de cumhuriyet sayesinde bu mevkilere geldiler ama bunları yok etmek istiyorlar. Bunlara asla izin vermemeliyiz. Cumhuriyetin temel değerlerinden, Atatürk ilke ve devrimlerinden yana, laiklikten yana, temel hak ve özgürlüklerden yana, basın özgürlüğünden, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, yargı bağımsızlığından yana taraf olmak durumundayız. Bunu başaracağız ve çocuklarımıza iyi bir geleceği hep birlikte bırakacağız” dedi. Özcan sözlerini “Referandumda vereceğiniz kararın ülkemiz ve ulusumuz için HAYIR’lı olmasını diliyoruz” şeklinde bitirdi. İzmir Barosu Bülteni 33 HABERLER İzmir Barosu; Türkiye’yi bir anonim şirket gibi yönetmek isteyenlerin karşısında ülkesine, toprağına, suyuna, emeğine, tarihine ve geleceğine sahip çıkacak ve halka ait kaynakların yağmalanmasına kayıtsız kalmayacaktır Basına ve Kamuoyuna; Sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurtiçinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük öl- İzmir Barosu Halka Ait Kaynakların Yağmalanmasına Kayıtsız Kalmayacaktır! çekli yatırımlara iştirak etmek gerekçesiyle 19.08.2016 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 6741 sayılı kanun kabul edilmiştir. Bu kanun kapsamında çıkarılan 24.01.2017 ve 31.01.2017 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnameleri ile Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ) Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT) Borsa İstanbul Anonim Şirketi 34 İzmir Barosu Bülteni mamaktadır. Ayrıca yasada Varlık Fon’unun gelirleri sıralanmış olduğu halde giderlerinin hangi alanlara yöneleceği konusunda hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Bir diğer sakınca da Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler, Türkiye VarlıkFonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt fonlar Sayıştay denetiminin dışında bırakılmıştır. Bu düzenleme ve oluşum ile ülkenin gelirlerine el konularak ikincil bir hazine yaratılmakta, kamu kaynaklarının denetimsiz ve keyfi kullanılmasının önü açılmaktadır. Oluşturulan çoklu hazine sisteminin bir sonucu olarak Türkiye ekonomisinde geri dönüşü olmayan bir süreç başlatılmıştır. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini hazırlayan altyapıda da bu fonların önemli etkisi olduğu unutulmamalıdır. Anlaşılacağı üzere iktidar ekonomik çıkmazını, kar marjı yüksek kamu varlık ve kaynakları istismar edecek yeni uygulamalarla aşmak istemektedir. Varlık Fonu ile halka ait kaynaklar ve Türkiye’nin geleceği ipotek ettirilerek, büyük bir telaşla rant ekonomisine kaynak aktarma gayreti söz konusudur. Korkarız ki; bir sabah uyandığımızda Ziraat Bankasının, PTT’nin, milli petrol arama şirketi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının, TÜRKSAT’ın ve diğer kuruluşlarının sahip olduğu imtiyazlarla birlikte yabancılara geçtiğine tanıklık edeceğiz. Dünyanın içinde bulunduğu ve ülkemizin de günden güne içine sürüklendiği savaş hali göz önünde bulundurulur ise, satışına alenen müsaade edilen bu kurum ve kuruluşların en yüksek fiyatı veren ülke kontrolünde olması baştan mağlubiyet ve tutsaklığın kabulü anlamına gelecektir. Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş.nin, ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına, kamu kuruluşlarına ve kamu arazilerine yönelik el koyma işlemlerinin, Sayıştay, TBMM ve Kamu İhale Kurumunun kamusal denetiminin dışı bırakılması kaygı- larımızı kat be kat arttırmaktadır. Anlaşıldığı üzere; Varlık Fonu; hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın her türlü finansal ve ticari faaliyet yapabilecek, istediği şeyi, istediği kişi ve kuruluşa, istediği bedelle satabilecek, tahvil ihraç edecek, repo ters repo yapacak, ihale açacak, milyonluk alımlar yapacak gayrimenkul sertifikaları çıkaracak, yabancı şirketlerin yatırımlarına ortak olacak, Otoyol, Kanal İstanbul, üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Akkuyu Nükleer Santralına finansman sağlayacak, her düzeyde yüzlerce çalışan istihdam edecek… Ancak Sermaye Piyasası Kanununa, İhale Kanununa, Rekabet Kanununa, Devlet Memurları Kanunu’na, Sayıştay denetimine ve kamu kuruluşlarının tabi olduğu hiçbir mevzuata tabi olmayacaktır.Sınırsız bir biçimde sorumsuz bir yapıya sahip olan fon, gelir vergisi, kurumlar vergisi, damga ve emlak vergisi dahil olmak üzere kamusal anlamda her türlü vergi ve harçtan da muaf tutulmuştur. Fon yönetimi de iktidara yakınlığı ile bilinen kişilerden oluşmaktadır. Ülke ekonomisini üretime dayandıramayan hükümet, şimdi de kendisine denetimsiz kaynak yaratabilmek amacı ile halkın varlığını satışa çıkarmıştır. Anayasa’nın sosyal hukuk devleti ilkesi, pervasızca, geçmişte defalarca olduğu üzere bir kez daha ihlal edilmektedir. Fiilen ve hukuken iktidarın işlem ve eylemlerinin yargı denetiminin dışında bırakıldığı, Meclisin işlevsiz kılındığı OHAL rejiminde böylesine önemli bir konunun hayata geçirilmesi ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizin boyutunu da göstermektedir. Türkiye’yi bir anonim şirket gibi yönetmek isteyenlerin karşısında ülkesine, toprağına, suyuna, emeğine, tarihine ve geleceğine sahip çıkan ve sürecin takipçisi olan İzmir Barosu halka ait kaynakların yağmalanmasına HAYIR!!!! demektedir. Saygılarımızla. İzmir Barosu Bülteni 35 HABERLER (BİST) Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş. (TÜRKSAT)’nin hisselerinin tamamı, n Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin % 6,68’i hissesi, n Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (Çaykur)’nün bir kısım hisseleri, n Ayrıca özelleştirme kapsamındaki Türk Havayolları’nın yüzde 49.12 hissesi ile Halkbank’ın yüzde 51.11 hissesi de özelleştirme kapsamından çıkarılarak Türkiye Varlık Fonu’na devredilmiştir. n Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ait 3 milyar Türk Lirası “geri ödenmek koşulu!!!!” ile Fon bütçesine aktarılmış, n Aralarında İstanbul’un da bulunduğu 7 ildeki toplam 2 milyon 229 bin 834 metrekare araziye el konulmuştur. Kurulan Türkiye Varlık Fonu ile alt fonlar, Başbakanlığa bağlı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi AŞ tarafından yönetilecek. Şirket, yerli ve yabancı şirketlerin paylarının ve diğer araçların alım satımını, her türlü proje geliştirme, projeye dayalı kaynak yaratma işlemlerini, ticari ve finansal faaliyetleri ulusal ve uluslararası piyasalarda yapabilecektir. Ulusal varlık fonlarını hayata geçiren ülkelerde fonun geliri genellikle bütçe fazlalarından oluşmaktadır. Bir ülke eğer bütçe fazlası veriyorsa bu fazlayı kullanmanın bir yolu da varlık fonları oluşturmaktır.Varlık fonu kurmanın amacı bütçe fazlalıklarını gelecek nesillerin refahına aktarmaktır. Ancak Türkiye’de oluşturulan Varlık Fonu bir gelir fazlalığına dayanmamaktadır. Türkiye’nin petrol, doğalgaz gibi bir emtiayı ihraç ederek elde ettiği gelirleriyle yaratabildiği bir bütçe fazlası olmadığı gibi, aksine, son dönemlerde azaltılmış olsa da bütçe açığı ve cari açık veren, kamu emeklilik sisteminin açığını da bütçeden karşılayan bir sisteme sahiptir.Özetle Türkiye’nin bir varlık fonu kurmak için gerekli emtiası da gelir fazlası da bulun- HABERLER İZMİR BAROSU ÇOCUK HAKLARI MERKEZİ’NİN ADLİYE BİRİMİ AÇILDI İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin adliye birimi hizmete girdi. Meslektaşlarımız, hakim ve savcılar ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı açılış töreni 14 Şubat 2017 günü yapıldı. Açılışta konuşan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, çok an- 36 İzmir Barosu Bülteni lamlı bir ilke imza attıklarını belirterek, “İzmir Barosu her konuda olduğu gibi bu konuda da öncü baro olma özelliğini ortaya koyuyor” dedi. Av. Aydın Özcan Çocuk Hakları Merkezi’nin daha önce merkez baro binasında çalışmalarını sürdürdüğünü belirterek İzmir Adliyesi içeri- sinde bir fiziki alana ihtiyaç duyulduğunu, bu nedenle bu birimi hayata geçirdiklerini ifade etti. Av. Aydın Özcan sözlerine; “burada gönüllü meslektaşlarımız çocuk hakları ile ilgili başta cinsel istismar davaları olmak üzere çocuklara uygulanan her türlü haksızlığa karşı hizmet ve- HABERLER recekler. Velileri ve çocukları burada dinleyeceğiz ve çocuklara uzanan her türlü haksızlığa karşı mücadele edeceğiz. Ben her şeyden önce Çocuk Hakları Merkezimizde çalışan meslektaşlarımıza çok teşekkür etmek istiyorum. Onlar ülkenin neresinde olursa olsun, Karaman’da, Nizip’te, Adana’da, Şırnak’ta, Hakkari’de kısacası ülkenin neresinde olursa olsun bu davaları bizzat takip ediyorlar, davalara müdahil oluyoruz, o haksızlıkların bir daha yaşanmaması için sanıkların en ağır şekilde cezalandırılması için mücadele veriyoruz. Bu anlamda sivil toplum örgütleriyle çok güzel bir birliktelik oluşturduk. Sonuçlarını da almaya başladık. Gerek meslektaşlarımızın gerekse bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin, burada çocuk hakları ile ilgilenen bir birim olduğunu, adliye bünyesinde olduğunu ve telefonlarına ulaşılabilecek bir şekilde bu hizmeti sunduğunu bilmelerini isteriz. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak amacıyla, çocuklarımızı topluma kazandırmak amacıyla çok daha başarılı çalışmalara imza atacağız. Ayrıca bünyemizde pedagoglar eşliğinde çocukların ifadesi alınması anlamında gerekli girişimleri yapacağız. Ben inanıyorum ki İzmir Barosu’nun bu girişimi bütün diğer barolara örnek olacak ve Türkiye çapında bir örgütlenmeyi hayata geçireceğiz.” İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Av. İlke Erol ise, merkezde görev alan kırk gönüllü avukat olduğunu ifade ederek, her gün burada bir avukat ve bir stajyer avukatın nöbet tutacağını söyledi. Av. İlke Erol, Bu merkez aracılığıyla ilk anda başvuruların alınacağını ama sonrasında gerek duyulursa CMK ve Adli Yardım servislerinden avukat görevlendirmesi yapılarak mağdura ücretsiz hukuksal destek sağlanacağını söyledi. İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin ağırlıklı olarak çocuk istismarı davaları ile uğraştığını ancak bunun dışında çocuk işçiliğinden, madde bağımlılığına kadar çocuğa uzanan her türlü alanda çalışmaya devam etiğini söyleyen Erol, açılışa katılan herkese teşekkür etti. İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi, Bayraklı’da bulunan İzmir Adliyesi B Blok 331 numaralı odada hizmet verecek. Merkezin telefonu ise 232 400 00 14. İzmir Barosu Tarafından, “Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2017 Yılı Tarifesi”nin İptali İçin Dava Açılmıştır İzmir Barosu, 31 Aralık 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak 1 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren “Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2017 yılı Tarifesi”nin iptaline, bu işlem ile ilgili olarak dava sonuna kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istemi ile Danıştay Başkanlığı’na dava açtı. Açılan davaya ilişkin görüşlerini açıklayan Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, 2017 yılı CMK ücret tarifesinin gerek avukatlık asgari ücret tarifesinin gerekse baroların tavsiye niteliğinde yayınladıkları en az ücret çizelgelerinin çok altında olduğunu ifade ederek, tarife hazırlanırken Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 13. maddesinin açık hükmüne rağmen, Türkiye Barolar Birliği’nin görüşünün dikkate alınmadığını belirtti. 2017 yılı tarifesindeki artış oranlarının yetersiz olduğunu söyleyen Av. Aydın Özcan, tarifede yer alan ücretlerin her geçen yıl ülkenin ekonomik koşulları karşısında eridiğini ve bu durumun sürdürülemez bir hal aldığını ifade etti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi tarifede belirlenen ücretlerin brüt olduğu ve yasal ke- sintiler yapıldıktan sonra avukatın elde ettiği kazancın daha da azaldığı söyleyen Özcan, “ tarifede yer alan ücretler belirlenirken, avukatın görevlendirildiği soruşturma veya kovuşturma aşamalarının ortalama süreleri, bu süreler zarfında meslektaşlarımızın yükümlülükleri gereği ortalama kaç dilekçe sundukları, kaç duruşmaya girmeleri gerektiği, temyiz yükümlülükleri ve benzeri hususlar dikkate alınmamıştır. Tarifede belirlenen ücretler verilen emeğin karşılığı olmayıp, gerek Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine gerekse angarya yasağına aykırıdır” dedi. İzmir Barosu Bülteni 37 HABERLER KURGUSAL DURUŞMA YARIŞMASI SONUÇLANDI İzmir Barosu’na kayıtlı stajyer avukatlardan oluşan 18 takımın başvurduğu yarışmanın finallerine dört takım katılmaya hak kazandı. Jüri üyeliklerini İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Cevdet Ekizoğlu, Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem ve İzmir Barosu Üyesi Avukat Mustafa Nevhan Akyıldız’ın yaptığı yarışmada Stj. Av. Seda Yağmur Sümer, Stj. Av. Seray Çelik ve Stj. Av. Bahar Bozkurt’tan kurulu takım birinciliği, Stj. Av. Servet Aksoy, Stj. Av. Gökçe Atilla ve Stj. Av. Meltem Tektaş’tan kurulu takım ikinciliği, Stj. Av. Emrah Saran, Stj. Av. Vildan Yalçın, Stj. Av. Ümran Aktaş ve Stj. Av. Elif Doğan’dan kurulu takım ise üçüncülüğü kazandılar. Yarışma öncesi bir konuşma yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın 38 İzmir Barosu Bülteni Özcan, bu tip yarışmaların mesleğe pratik anlamda hazırlanma açısından son derece yararlı olduğunu belirterek İzmir Barosu olarak genç avukatların mesleğe hazır olarak başlamaları için gerek teorik gerekse pratik anlamda yoğun bir staj programı uyguladıklarını dile getirdi. Av. Aydın Özcan bundan sonra da, iş hukuku, aile hukuku, ceza hukuku ve değişik alanlarda kurgusal duruşmalar yapılmaya devam edileceğini söyledi. “İzmir Barosu’nun üniversitelerle, adliye ile ve meslektaşlarımız ile kurmuş olduğu diyalog ve iyi ilişkiler sayesinde özellikle staj eğitim alanında olmak üzere meslektaşlarımıza hizmet etmeye çalışıyor, sizleri mesleğe en iyi şekilde hazırlamaya çalışıyoruz” diyen Av. Aydın Özcan bu birliktelik sayesinde İzmir Barosu’nun Türkiye’de parmakla gösterilen bir baro haline geldiğini belirtti. Staj Eğitim Merkezi’nde gönüllü seksenin üzerinde avukatın görev yaptığını belirten Özcan “bu vesileyle Türkiye Barolar Birliği tarafından düzenlenen yarışmada da İzmir Barosu’nu çok başarılı bir şekilde temsil eden genç meslektaşlarımıza da ayrıca teşekkür ediyorum” dedi. İzmir Barosu Başkan Yardımcısı ve Staj Eğitim Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mustafa Çetin ise kurgusal duruşmaların amacının stajyerleri mesleğe pratik olarak hazırlamak, bir ekip olarak birlikte başarmak, birlikte hareket etmek duygusunu geliştirmek olduğunu söyleyerek, İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi’nin ceza, aile, iş hukuku ve ticaret hukuku konularında yılda ortalama yirmi tane kurgusal duruşma yaptığını dile getirdi. İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, Bergama Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından düzenlenen “Demokrasi” konulu panele konuşmacı olarak katıldı. Bergama Belediyesi Meclis Salonu’nda düzenlenen panele, Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, Bergama Belediye Başkan Yardımcısı Ali Kahyaoğlu, Dikili Belediye Başkan Vekili Çiğdem Elibol, Bergama Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Av. Nurcan Şengül, Bergama Baro Temsilcisi Av. Güntekin Yıldırım ve Bergamalılar dinleyici olarak katıldılar. Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Cavit Orhan Tütengil ve devrim şehitlerinin anıldığı panel Bergama ADD Başkanı Av. Nurcan Şengül’ün açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmasında Meclis’ten geçen anayasa paketi ve yeni başkanlık sistemine değinen Şengül; “Türkiye bugünlere iktidar kötüye kullanılarak, temel hak ve özgürlükler sınırlanarak, kısıtlanarak, demokrasi çoğunluk baskısı ile yozlaştırılarak, din istismar edilerek, eğitim gericileştirilerek, emperyalizmin ortaklaşa çabaları ve askeri darbelerle geldi. Bugün Türkiye’miz Cumhuriyet değerleri ile bağdaşmayan bir ateş çemberi içerisinde. Geçmişte Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde vermiş olduğumuz mücadelemizi sağduyulu bireyler olarak her cephede, inanılmaz bir birlik ve beraberliği sağlayarak yine vereceğiz “ diye konuştu. Daha sonra söz alan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan konuşmasına katledilen aydınlarımızı anarak başladı. Özcan konuşmasında; “İktidarda olan siyasi parti, iktidara geldiği günden beri Türkiye Cumhuriyeti’ni başkanlık sistemi dayatması ile karşı karşıya bırakmıştır” dedi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaşananlara değinen Özcan; “15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen olağan üstü hali ve kanun hükmündeki kararnamelerin ilk dönemini herkes anlayış ile karşıladı. Ama üç aylık dönem bittikten sonra ikinci olağan üstü hal ve kanun hükmünde kararnameler dönemi başladığında bir baktık ki, adeta vatandaşların temel hak ve özgürlükleri kısıtlanıyor. Avukatların savunma hakları kısıtlanıyor. Avukatlık mesleği ötekileştirilmek ve itibarsızlaştırılmak isteniyor. Şimdi ise üçüncü olağanüstü hal ve kanun hükmünde kararnameler dönemini yaşıyoruz. Bunu kabul etmek mümkün değil” dedi. Özcan konuşmasında Yeni Anayasa teklifi ile parlamenter sistemden çıkıldığını ve kuvvetler birliğinin getirilmek istendiğini belirterek, yürütme organının hem yasama hem de yargı denetiminden muaf kalacağını söyledi. Sağduyulu hiçbir vatandaşımızın bu anayasa değişikliğini kabul edemeyeceğini belirten Av. Aydın Özcan “bu nedenle İzmir Barosu olarak bu anayasa değişikliğine hayır diyoruz” dedi. İzmir Barosu Bülteni 39 HABERLER BAŞKAN’DAN “DEMOKRASİ” VURGUSU! HABERLER DEVRİM ŞEHİTLERİ MUSTAFA FEHMİ KUBİLAY, BEKÇİ HAKAN VE BEKÇİ ŞEVKİ MENEMEN’DE ANILDI Menemen’de 86 yıl önce şehit edilen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki Yıldıztepe’deki şehitlikte anıldı. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan’ın da katıldığı anma törenine ve sonrasında Menemen Tren Garı Yıldıztepe Şehitliği arasında yürüyüşe halkımız yoğun ilgi gösterdi. Törenin ardından Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan ve Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın konuşmacı olarak katıldığı ve moderatörlüğünü ADD Genel Sekreteri Öner Tanık’ın yaptığı “Karanlığa Geçit Yok Yaşasın Cumhuriyet” başlıklı bir panel düzenlendi. BARO BAŞKANI ÖZCAN: ANAYASA ÇALIŞMASI KUVVETLER AYRILIĞINI ORTADAN KALDIRIR... Menemen’de konuşan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan Mevcut Anayasanın ilk dört maddesinde ifadesini bulan kurucu ilkelerin korunması, kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve parlamenter sistem esasına dayalı bir Anayasa değişikliği hedefiyle çalışmaların yürütülmesi gerektiğine vurgu yaptı. 40 İzmir Barosu Bülteni BU BİR REJİM DEĞİŞİKLİĞİDİR İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan panelde yapmış olduğu konuşmada son günlerde gündemde olan Anayasa değişikliği teklifine değinerek, “mevcut Anayasa değişiklik teklifinin ülke şartlarına uyum sağlayıp sağlamayacağı incelenip, tartışılmadan bir dayatma ile Türkiye yeni ve büyük bir siyasi krizle karşı karşıya bırakılmıştır” dedi. Getirilmek istenenin Cumhurbaşkanlığı sistemi olduğunu belirten Av. Aydın Özcan, “bunun adı demokrasi dışı otoriter rejimdir” dedi. Av. Aydın Özcan, iktidarın, bunun sadece hükümet değişikliği olduğunu söylemesine karşın bunun bir rejim değişikliği, demokratik sistemden otoriter sisteme geçiş olduğunu dile getirerek, “Anayasa çalışması öncelikle Türkiye’de kuvvetler ayrılığı sistemini hedeflemelidir. Amerika'daki başkanlık sistemini incelediğinizde kuvvetler ayrılığının en keskin şekilde belirlendiğini görürsünüz, Başkan hem senato hem de yargı tarafından çok ciddi bir şekilde denetime tabidir. Mevcut anayasamızın ilk dört maddesinde ifadesini bulan kurucu ilkelerin korunması, kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve parlamenter sistem esasına dayalı bir Anayasa değişikliği hedefiyle çalışmaların yürütülmesi temel kural olmalıdır” dedi. Anayasa çalışmasının; Toplumun tüm katmanlarında kabul görmeyen bir talep doğrultusunda şekillenmiş, kamuoyuna yapılan açıklamalara göre bütün kuvvetleri tek elde toplamayı amaçlayan, hukuk devleti ilkesiyle hiçbir koşulda bağdaşmayan, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilliğini itibarsızlaştıran başkanlık sistemi önerilerinin gölgesinde kalmasına asla izin verilmemesi gerektiğini belirten Av. Aydın Özcan, bu konuda İzmir Barosu’nun duyarlılığı ve kararlılığını her platformda paylaştıklarını söyledi. BU SİSTEMDE FEDERASYONA GEÇİŞ MÜMKÜN OLACAKTIR Kararname çıkarma yetkisi ile yürütmeye ilişkin her konuda kanun etkisinde kararnameler çıkarılabileceğini ifade eden Av. Aydın Özcan, bu kararnamelerin merkezi idare kapsamında bölgesel yönetim birimleri, bölgesel yapılar oluşturma imkânı verdiğinden federasyona geçişe imkan tanıyacağını söyledi. HABERLER İzmir Barosu ve Yaşar Üniversitesi Eğitim Alanında İşbirliği Protokolü İmzaladı İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan ve Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemali Dinçer’in ka- tılımıyla Yaşar Üniversitesi’nde yapılan protokol imza töreni sırasında İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, avukatlara yönelik eğitim çalışmalarına büyük önem verdiklerini belirterek, İzmir Barosu tarafından gerek merkezde gerekse ilçelerde sık sık meslek içi eğitim çalışmaları düzenlendiğini belirtti. Baro olarak eğitim alanında sürekli çıtayı yükselttiklerini belirten Av. Aydın Özcan, imzalanan bu protokolle eğitim alanında farklı bir aşamaya daha ulaştıklarını söyledi. Av. Aydın Özcan, “yaptığımız bu protokolden lisansüstü eğitim yapmak isteyen meslektaşlarımızın yanı sıra onların birinci derece yakınları da yararlanabilecekler. Ayrıca gerekli koşullar oluştuğu takdirde eğitim çalışmalarını İzmir Barosu’na ait salonlara taşıyabileceğiz” şeklinde konuştu. Yapılan protokolle, İzmir Barosu üyesi avukatlar, çalışanları ile onların birinci derece yakınları ve baro stajyerleri her yıl üniversite mütevelli heyeti tarafından belirlenen program ücretinden %30 indirim alabilecekler. Ayrıca aynı programa katılanların sayısı 20 ve üzeri olursa çalışmalar İzmir Barosu salonlarına taşınabilecek. HABERLER İzmir Barosu Yönetimi ve Baro İlçe Temsilcilerimiz Buluştu İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan ve Baro Yönetim Kurulu üyelerimiz ile İlçe Baro temsilcilerimiz Baro’da düzenlenen yemekte bir araya geldi. Birlik mesajının verildiği yemek, İzmir Barosu’nun kısa bir süre önce yeniden düzenlenen Merkez Binası’nın terasında yapıldı. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan yemekte yaptığı konuşmada, geçmiş iki yıllık yönetim pratikleri döneminde ilçeleri de merkezden ayırmadıklarını dile getirdi. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, ilçelerde bulunan ve meslektaşlarımıza hizmet veren baro birimlerinin bir yandan fiziki ve teknik anlamda tefrişatını yaparken diğer yandan da önceden sadece merkezde düzenlenen eğitim çalışmalarını da ilçelerde düzenlemeye başladıklarını söyledi. Av. Aydın Özcan konuşmasında şunları dile getirdi: “İzmir Merkez’de çok sayıda eğitim çalışması düzen- liyoruz. Geçtiğimiz dönem 140 ücretsiz seminer, konferans düzenledik. Bu dönem bu rakamın üzerine çıkacağız. Ama bu çalışmalara ilçelerde bulunan meslektaşlarımız iş yoğunlukları sebebiyle katılamıyor. Biz de ilk defa geçtiğimiz dönem olmak üzere ilçelerde de aynı meslek içi eğitim çalışmalarını düzenlemeye başladık. Bu dönem de aynı çalışmaya vakit kaybetmeden başladık. Geçtiğimiz günlerde Urla'da Uzlaştırma konusunda sertifikalı eğitim çalışmasını yaptık, diğer ilçelerde de tek tek yapacağız. 07 Ocak’ta Ödemiş’te İstinaf Atölye Çalışması düzenleyeceğiz. Arkasından ise sırayla Bergama ve diğer ilçelerde de bu eğitim çalışmaları devam edecek” dedi. Aralarında yeni seçilenlerin de olduğu ilçe baro temsilcisi meslektaşlarımız, ilçelerindeki tespitlerini ve taleplerini dile getirdiler. Av. Aydın Özcan gerek yeni göreve gelen, gerekse görevlerine devam eden ilçe temsilcisi meslektaşlarına güvendiklerini ve her zaman yanlarında olduklarını, birlikte başarılı icraatlara imza atacaklarını söyledi. Kurtuluş Kupası Spor Oyunlarında Şampiyonluk Kupası İzmir Barosu’nun Adana Barosu tarafından beşinci kez gerçekleştirilen 5 Ocak Kurtuluş Kupası Spor Oyunlarında şampiyonluk kupasını İzmir Barosu Körfez Futbol takımı kaldırdı. Bu sonuçla İzmir Barosu Körfez Futbol 42 İzmir Barosu Bülteni Takımı peş peşe ikinci şampiyonluğunu elde etmiş oldu. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan şampiyonluk kupasının teslimi sırasında, İzmir Barosu’nun çok önemli hukuksal çalışmalara imza atarken bir yandan da, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalara da büyük önem verdiğini belirtti. Av. Aydın Özcan, “İzmir Barosu bünyesinde meslektaşlarımızdan gelen talepler doğrultusunda bu alanlarda çalışan birçok topluluğumuz bulunmaktadır. Hepsi de çok başarılı çalışmalara imza atıyorlar ve İzmir Barosu olarak bizleri gururlandırıyorlar. İzmir Barosu Körfez Futbol Takımı da İzmir Barosu bünyesinde uzun yıllardır çalışmalarını yürütmektedir ve birçok sportif başarılar almıştır. Kendilerini bu kupayı ikinci kez kazanmalarından dolayı bir kez daha kutluyorum” dedi. İzmir Barosu Bülteni 43 HABERLER ÖNCEKİ DÖNEM BARO BAŞKANLARIMIZDAN AV. NEVZAT ERDEMİR’İ SAYGIYLA ANIYORUZ HABERLER UĞUR MUMCU’YU ANDIK Araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu, katledilişinin üzerinden geçen 24 yıla rağmen konuşmalarıyla, yazılarıyla hala Türkiye’de önemini korumaya ve özlemle anılmaya devam ediyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da, İzmir Barosu, TOBAV ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği İzmir Şubesi’nin birlikte düzenlediği anma gecesi Fuar İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Sunuculuğunu İzmir Barosu Yö- 44 İzmir Barosu Bülteni netim Kurulu Üyesi Av. Nilay Ertem Durlu ve İzmir Barosu üyesi Av. Ulvi Puğ’un yaptığı gecede, O’nun kaleminden sözcükler, şiirler, TOBAV Mandolin Orkestrası’nın çaldığı parçalar ile Av. Alper Taner’in neyiyle eşlik ettiği İzmir Barosu üyeleri Av. Can Özarpacı ve Gülay Serin’in söylediği parçalarla Uğur Mumcu anıldı. Anma, salonun hep birlikte İzmir Marşı’nı söylemesiyle son buldu. Faili Meçhuller Vicdanlarımızda Birer Yara Gecede bir konuşma ya- pan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, aradan geçen on yıllara rağmen Uğur Mumcu’nun ve diğer demokrasi şehitlerimizi katleden ne kiralık tetikçilere ulaşılabildiğini ne de saldırının arkasındaki sis perdesinin ortaya çıkarılabildiğini belirterek, bu cinayetlerde zamanaşımının söz konusu olamayacağını söyledi. Av. Aydın Özcan, “tüm siyasi iktidarlardan aydınlarımızın katillerinin bulunarak hesap sorulmasını bekliyoruz” dedi. Uğur Mumcu’nun çok değerli bir HABERLER gazeteci, bir araştırmacı ve aynı zamanda çok değerli bir hukukçu, olduğunu söyleyen Av. Aydın Özcan, “Uğur Mumcu bugün yaşasaydı inanıyorum ki 15 Temmuz darbe girişimi olmayacaktı. Bu acıları Türk milleti olarak belki de yaşamayacaktık” dedi. Mustafa Kemal Atatürk’ün, “bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur. Hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır o milli egemenliktir. Yalnız bir kuvvet vardır o da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir” sözlerini hatırlatan Özcan “bugünkü siyasetçiler ise ülkeyi Kanun hükmünde kararnamelerle, OHAL’le yönetmek istiyorlar” dedi. Bu anlayışı bir hukukçu olarak kabul etmesinin mümkün olmadığını söyleyen Aydın Özcan “Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, ifade ve iletişim özgürlüğünün mutlaka hayata geçirilmesi gerekir” dedi. milletvekillerini ettikleri anda sahip çıkmaya çağıran Özcan, “TBMM’nin yapması gereken yasama faaliyetini KHK’larla siyasi irade yapmaya çalışıyor” Av. Aydın Özcan sözlerine şöyle devam etti: “Bu da yetmiyor, anayasa değişikliği ile kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine bir adım atılmak isteniyor. Sağlıklı bir demokrasiden bahsedilebilmesi için, sağlıklı bir hukuk devletinden bahsedilebilmesi için yürütme, yargı ve yasama organının birbirinden bağımsız olması gerekir. Amerika’da da başkanlık sistemi var ama orada başkan bağımsız senatoya karşı ve bağımsız yargıya karşı sorumlu. Türkiye’de ise yapılmak istenen anayasa değişikliğine bakıyoruz mevcut Hakim Savcılar Yüksek Kurulu’nun 12 üyesinin beşini cumhurbaşkanı geri kalanını ise TBMM atayacak. Zaten yeni anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanı siyasi parti başkanı oluyor ve onun belirleyeceği kişiler milletvekili oluyor. Bu durumda belirlediği kişiler Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini belirliyor. Bu ne demek oluyor? HSYK tamamen yürütmenin güdümüne giriyor. Biz hukukçular olarak sürekli diyoruz ki, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’ndan Adalet Bakanı ve müsteşarının derhal çıkarılması gerekir. O da yetmez, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun bir bütçesi olmalı diyoruz. Bunlar hiç dikkate alınmadığı gibi mevcut anayasa değişikliği ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tamamen ele geçiriliyor. Mevcut anayasa değişikliğinde Anayasa Mahkemesinin üye sayısı 15’e indiriliyor,12’sini direk Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak belirliyor. durumda yargının bağımsızlığından söz edebilir miyiz? Meclis ayağına geldiğimizde ise mevcut Anayasa’da Cumhurbaşkanı makamında bulunan kişi hakkında soruşturma açılabilesi için 25 milletvekili gerekirken, yeni anayasada 301 milletvekilinin el kaldırması veya imza atması gerekecek. Yani yürütme organı neredeyse hem yasama denetiminden muaf hem de yargı denetiminden muaf tutuluyor. Hukuk devletinden bahsedebilmemiz için, demokrasiden bahsedebilmemiz için kuvvetler ayrılığı ilkesinin olması gerekir. Uğur Mumcu da bu değerler için mücadele etti. Uğur Mumcu da Atatürk ilke ve devrimleri için mücadele etti. Uğur Mumcu da laiklik için mücadele etti. ülkenin Mustafa Kemal Atatürk yolundan ayrılmaması için mücadele etti. Bizler de bu mücadeleyi yapacağız. Biz İzmir Barosu olarak bu mücadeleyi vermeye çalışıyoruz. Kurtuluşun Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlık yolunda ilerlediğimiz takdirde olacağını biliyoruz. İzmir Barosu Bülteni 45 ÖZEL HABER İZMİR ADLİYESİ TERÖRE KARŞI TEK YÜREK! 5 Ocak 2017 günü İzmir Adliyesi’ne yönelik hain saldırıda şehit olan polis memuru Fethi Sekin ve adliye personeli için Musa Can için İzmir Barosu tarafından anma töreni düzenlendi. İzmir Adliyesi etrafında, EL ELE TERÖRE KARŞI TEK YÜREK” diyerek bir zincir oluşturan meslektaşlarımız, adliye çalışanları ve vatandaşlardan oluşan grup, “buradayız, korkmuyoruz!” mesajı verdi. İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan burada yaptığı basın açıklamasında Fethi Sekin ve Musa Can’ın İzmir Adliyesi ve İzmir halkı tarafından unutulmayacağını dile getirerek, ancak birlik olunduğu takdirde terörün yenileceğini dile getirdi. İzmir Barosu tarafından şehit polis memuru Fethi Sekin ve adliye çalışanı Musa Can’ın çocukları için bir yardım kampanyası başlatıldığını da ifade edeen 46 İzmir Barosu Bülteni Av. Aydın Özcan, tüm İzmir halkını bu kampanyaya katılmaya davet etti. Av. Aydın Özcan açıklamasında TBMM’nde süren Anayasa çalışmalarına da değinerek, “bütün kuvvetleri tek elde toplamayı amaçlayan, hukuk devleti ilkesiyle hiçbir koşulda bağdaşmayan başkanlık sistemini gerçekleştirmeye yöneliktir. Amaç, anayasamızın ilk dört maddesinde ifadesini bulan kurucu ilkelerin ortadan kaldırı- larak kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve parlamenter sistemin sonlandırılmasıdır” diyen Özcan sözlerini “İzmir Barosu olarak; cumhuriyet değerlerinin kıymetini bilerek, tüm yıldırma ve saldırılara karşı geçmişimizi ve geleceği birlikte yaşama ülkümüzü, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalini kurduğu ve temellerini attığı laik, demokratik, çağdaş hukuk devleti ilkesini hayata geçirmek için yılmadan mücadele edeceğimize dair verdiğimiz sözün sonuna kadar savunucusu olacağımızı, bir kez daha ifade etmek isteriz” diyerek bitirdi. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan’ın yapmış olduğu açıklamanın tamamı şöyle: BASINA VE KAMUOYUNA 5 Ocak 2017 tarihinde İzmir Adliyesine yönelik bomba yüklü araçla gerçekleştirilen menfur ve alçak terör saldırısında, teröristlere karşı kahra- ÖZEL HABER manca mücadele eden ve girdiği çatışmada şehit düşen polis memurumuz Fethi Sekin ve adliye çalışanı Musa Can’a Allahtan rahmet, kederli ailelerine sabır başsağlığı, yaralanan meslektaşlarıma ve vatandaşlara da acil şifalar dileriz. Yaşam hakkının ve adaletin hedef alındığı bu terörist eylemi şiddetle kınıyoruz. Unutulmamalıdır ki; terör bir yenilgidir; terör bir korkaklıktır. Ülkemizi ve nefret söylemleri ile kaosa sürükleyenler amaçlarına ulaşamayacaktır. Emperyal savaş politikalarının sonucu olan bu terör saldırılarını ancak; Anadolu’da kurtuluş mücadelesinde gerçekleşen halk direnişinin dayanışma ruhuyla, milli birlik ve beraberlik içinde geleceğimize sahip çıkarsak durdurabiliriz. Biz; İzmir Barosu olarak, kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın, hangi mazeret gösterilirse gösterilsin şiddetin karşısındayız. Çünkü biliyoruz demokrasi, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireylerin yaşatabileceği bir rejimdir. Şiddet ve düşünce hürriyeti yan yana barınamaz. Dolayısıyla, şiddet ve demokrasi asla bağdaştırılamaz. Bizler; bütün gücümüzle başta yaşam hakkı düşünce hürriyeti olmak üzere bütün temel hak ve hürriyetleri korumak için üzerimize düşen her ödevi yerine getirmeye hazırız. Teröre karşı; milli ve beraberlik içerisinde; demokratik, laik, sosyal hukuk devleti için, bağımsız yargı ve özgür savunma için, temel hak ve özgürlükler için, adalet ve vicdan için el ele tek vücut direneceğiz. Hukukun üstünlüğü büyük bir borcun ödenmesi çabasını temsil etmektedir. "İnsan, insana mutlaka bir şey borçludur". Türk toplumuna karşı en büyük borç Türk hukukçularının omuzlarına çökmüştür. Bu borç ödenecektir. İnsanlık davası, demokrasi davasıdır. Bu dava kazanılacaktır. Şu an Türkiye yeni son derece tehlikeli siyasi bir krizle karşı karşıya bırakılmıştır. Ülke şartlarına uyum sağlayıp sağlamayacağı incelenip, tartışılmadan Başkanlık Sistemi'ne geçilmesini öngören yasa teklifi TBMM Genel Kuruluna getirilmiştir. Maalesef anayasa yapma ve yapılanları değiştirme yolunda kötü bir toplumsal alışkanlığımız mevcuttur. Türkiye parlamenter rejimin askıya alındığı ara dönemler başta olmak üzere, farklı siyasi anlayış ve yaklaşımların temsilcilerinin demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve özgürlüklere bakışlarındaki farklılık nedeniyle sürekli anayasa arayışları içinde olmuştur. Toplumların sürekli anayasa yapma ve anayasalardan şikâyetçi olması asla övünülecek bir durum değildir. Gündemimizi oluşturan Anayasa çalışması; bütün kuvvetleri tek elde toplamayı amaçlayan, hukuk devleti ilkesiyle hiçbir koşulda bağdaşmayan başkanlık sistemini gerçekleştirmeye yöneliktir. Amaç, anayasamızın ilk dört maddesinde ifadesini bulan kurucu ilkelerin ortadan kaldırılarak kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve parlamenter sistemin sonlandırılmasıdır. Oysa bizim anayasa değişikliğinden beklediğimiz daha çağdaş, kuvvetler ayrılığı ilkesini tam anlamıyla yaşama geçiren, özellikle yürütmenin etkisinden kurtarılmış güçlü bir yargı ve yargının üç unsurunun net bir biçimde belirginleştiği, temel hak özgürlükler yanında sosyal hakları da içeren, demokrasinin eksiksiz yaşama geçmesini sağlayan, toplumsal barış başta olmak üzere huzur, güven istikrarı amaçlayan sivil demokratik hayatı hedef alan bir anayasal düzendir. Geleceğimiz olan çocuklarımız ve gençlerimiz ancak çoğulcu, katılımcı, denetlenebilir, hukuk karşısında adil olan, kamu hizmetini eşit dağıtabilen, Atatürk İlkelerini bu yurdun vazgeçilmezi sayabilen, bilim ve aydınlanma ile yolunu bulmaya çalışan bir devlet yönetimiyle kendilerini güvende hissedebilirler. Bu nedenle İzmir Barosu olarak; cumhuriyet değerlerinin kıymetini bilerek, tüm yıldırma ve saldırılara karşı geçmişimizi ve geleceği birlikte yaşama ülkümüzü, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalini kurduğu ve temellerini attığı laik, demokratik, çağdaş hukuk devleti ilkesini hayata geçirmek için yılmadan mücadele edeceğimize dair verdiğimiz sözün sonuna kadar savunucusu olacağımızı, bir kez daha ifade etmek isteriz. Konuşmamı büyük usta Nazım’ın dizeleri ile sonlandırmak istiyorum; YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE BU HASRET BİZİM BU MEMLEKET BİZİM BU DAVA BİZİM... İzmir Barosu Bülteni 47 PANELLER SAĞLIKLI YARGILAMANIN VAZGEÇİLMEZİ: ADLİ DİLBİLİMİ İzmir Barosu tarafından, İzmir Emniyet Müdürlüğü, Adli Bilimciler Derneği ve Aston Üniversite işbirliği ile 8 Şubat 2017 günü Adli Dilbilimi Sempozyumu düzenlendi. İzmir Barosu Av. Nevzat Erdemir Konferans Salonu’nda 8 Şubat 2017 günü düzenlenen sempozyuma Adli Bilimciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İ. Hamit Hancı, Akademisyen Yazar Sefer Darıcı, Adli Bilimciler Derneği Adli Dilbilimi Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Burcu İlkay Karaman, İzmir Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden Başkomiser Emre Arslan ve Aston Üniversitesi’nden akademisyen Hülya Kocagül Yüzer konuşmacı olarak katıldı. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu meslek sorunları başta olmak üzere yargı bağımsızlığını, yargıç güvencesini hukukun üstünlüğünü ve hukuk devletini ilgilendiren ortak konularda tüm kurum ve kuruluşların çağrılarına hep olumlu yanıtlar verdiğini ve kendisine düşen sorumlulukları yerine getirdiğini belirterek bundan sonra da aynı duyarlılığı ve birlikteliği göstereceğini ifade etti. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, özellikle bilim ve teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesine paralel olarak giderek karmaşıklaşan ve çeşitlilik arz eden uyuşmazlıkların aydınlatılması ve değerlendirilmesi için uzman kişilerden yararlanılma48 İzmir Barosu Bülteni sının sağlıklı bir yargılama açısından son derece önemli olduğunu söyleyerek “bu itibarla adli bilimler yargılama görevinin sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi, adaletin sağlanabilmesi ve mutlak gerçeğin arandığı özellikle cezayargılaması bakımından keza hukuk yargılamasında da vazgeçilmez bir öneme sahip bulunmaktadır” dedi. Av. Aydın Özcan, adli ve kriminal soruşturmalarda dil ile ilgili delillerin analizinde dilbilimcilerin varlığı, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti bağlamında adil yargılama hakkı bakımından büyük önem taşıdığını ifade ederek sözlerini tamamladı. Sempozyumun ilk konuşmasını yapan Prof. Dr. İ. Hamit Hancı, geçmişte adli bilimlerin tıp ve sosyal bilimler alanındaki bilgilerin adaletin hizmetine sunulması ile ilgili bir bilim dalı şeklinde tanımlandığını oysa bugün adli bilimlerin inanılmaz bir gelişme ve ilerleme gösterdiğini söyledi. Prof.Dr. İ. Hamit Hancı kendisinin adli bilimleri; tıp, sağlık, temel, fen, sosyal, siber, savunma ve güvenlik bilimleri ile felsefe, spor ve sanatın adalete bilirkişilik hizmeti vermesinin bütünü şeklinde tanımladığı belirtti. Hancıaynı zamanda Türkiye’de ayrı bir adli bilimler yapılanmasına ihtiyaç olduğunu sözlerine ekledi. Sempozyumun ikinci konuşmasını yapan Doç. Dr. Burcu İlkay Karaman adli metin tiplerinin anlambilimsel çözümlemesi ve bazı vaka örneklerine yer verdiği sunumuna adli dilbilim tanımıyla başladı. Karaman özellikle 1990’lı yılların ortalarında yaygınlaşan, dil incelemelerinin adli boyuta taşındığı bir çalışma alanı olarak tanımlandığını ifade ederek, “adli dilbilimi ile sözlü yazılı metinlerin incelemeye alınmasıyla şantaj mektupları, sahte intihar PANELLER mektupları, kısa mesajlar, elektronik postalar, sosyal medyadaki gönderiler, gibi iletişimin daha çağdaş değişkenleri da artık analiz edilebilir hale gelmiştir” dedi. İzmir Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden Başkomiser Emre Arslan suç örgütleri jargonu başlıklı sunumunda organize suç örgütlerinin tarihçesi, oluşumları ve yapısı, yapılanmaları, faaliyet alanları ve finans kaynakları, suç örgütü liderlerinin profilleri ve bu yapılarla mücadele çalışmalarını anlattıktan sonra suç örgütlerinin jargonlarından örnekler verdi. Aston Üniversite’nde akademisyen Hülya Kocagül Yüzer ise adli dilbilim bağlamında Türkçe metinlerde yazar analizi başlıklı sunumunda, adli dilbilim nedir, adli dilbilimin güvenilirliği, adli dilbilim çalışmalarından bahsederek metin analizlerinden örnekler verdi. Sempozyumun son konuşmasını yapan Dr. Sefer Darıcı Adli Davranış Analizi başlıklı sunumunda subliminal uyaranlardan bahsetti. Subliminal uyaranların genellikle duyu organlarının fark eşik değerlerinin altında verilen uyaranlar olduğunu belirten Darıcı “bununla birlikte gün içerisinde medya kanalları, iletişim organları vasıtasıyla sürekli karşılaştığımız uyaranlar var. Bunlar da insan beyninin sürekli tekrara olan duyarlılığı oranında hafızada yer etmesi nedeniyle kullanılan uyaranlardır” diyerek bu alandaki bilimsel çalışmalardan bahsetti. İEÜ’DE “AVUKATLIK STAJ PROSEDÜRÜ” KONFERANSI İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Uluslararası Hukuk Kulübü tarafından, Ekonomi Üniversitesi Konferans Salonu’nda “Avukatlık Stajı Prosedürü” başlıklı bir konferans düzenlendi. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Uluslararası Hukuk Kulübü tarafından, Ekonomi Üniversitesi Konferans Salonu’nda “Avukatlık Stajı Prosedürü” başlıklı bir konferans düzenlendi. İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi’ne yapılan davet üzerine 23 Şubat 2017 günü yapılan konferansa İzmir Barosu Başkan Yardımcısı ve Staj Eğitim Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mustafa Çetin ile Staj Eğitim Merkezi Yürütme Kurulu Üyeleri; Av. Gülay Ufuke Serin, Av. Tekin Memiş Özkan konuşmacı olarak katıldılar. Staj Eğitim Merkezi Stajyer Temsilcileri Stj. Av. Musa Keser, Stj. Av. Tuğçe Küçük ve Stj. Av. Ege- men Çiftçi ise deneyim paylaşımlarında bulundular. Av. Mustafa Çetin yapmış olduğu konuşmada staja başlama şartları, Staj Eğitim Merkezi müfredatı ve staj esnasında yapılan eğitim ve sosyal etkinlikler hakkında bilgilendirmelerde bulundu. İzmir Barosu Bülteni 49 PANELLER ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ TARTIŞIYORUZ İzmir Barosu tarafından düzenlenen “Anayasa Değişikliğini Tartışıyoruz” Çalıştayı İzmir Barosu Av.Nevzat Erdemir Konferans Salonu’nda yapıldı. Muğla Barosu Başkanı Av. Cumhur Uzun, Manisa Barosu Başkanı Av. Ali Arslan, meslektaşlarımız ve vatandaşlarımızın dinleyici olarak katıldığı çalıştayın açılış konuşmalarını ise İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof.Dr. Metin Feyzioğlu yaptı . Oturum başkanlığını İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. İlke Erol’un yaptığı çalıştaya hukukçu, yazar ve siyasetçi Av. Kemal Anadol, Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrerim Üyesi Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, Girne Amerikan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Dikmen ile hukukçu, siyasetçi Prof. Dr. Süheyl Batum konuşmacı olarak katıldılar. Açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalini kurduğu ve temellerini attığı laik, demokratik, çağdaş hukuk devleti ilkesini hayata geçirmek için yılmadan mücadele edeceklerini vurguladı. Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini her koşulda korumayı amaç edindiklerini belirten Başkan Özcan, Anayasa değişikliğine ilişkin de çarpıcı açıklamalarda bulundu. Türkiye Cumhuriyeti dayatmayla karşı karşıya bırakıldı Özcan, “93 yıllık 50 İzmir Barosu Bülteni tarih içerisinde Türkiye Cumhuriyeti pek çok kez siyasi bunalımlarla karşı karşıya kalmış bununla beraber üç kez askeri darbe ve en son da 15 Temmuz darbe girişimi ile demokrasimiz sekteye uğratılmıştır. Son dönemde iktidarda olan siyasi partinin, iktidara geldiği günden itibaren başkanlık sistemi dayatması ile Türkiye Cumhuriyeti karşı karşıya bırakılmıştır. Son olarak ülke şartlarına uyum sağlayıp sağlanamayacağı incelenip tartışılmadan başkanlık sistemine geçilmesini öngören Türkiye Cumhuriyeti Anayasa değişikliği 316 Milletvekilinin imzasıyla meclise sunulmuştur. İki partinin üzerinde uzlaştığı anayasa değişikliği teklifi 20 Aralık 2016 tarihinde TBMM Anayasa Komisyonu’nda görüşülmüş ve 9 Ocak 2017 tarihinde de TBMM de 1. tur gö- rüşmeleri yapılmış, 2. tur görüşmeleri ise 18 Ocak 2017 tarihinde başlanmıştır. Bu dayatma ile Türkiye yeni ve daha büyük bir siyasi krizle karşı karşıya bırakılmıştır. Halkımızın ve özellikle sivil toplum örgütlerinin ve baroların yoğun tepkilerini çeken partili cumhurbaşkanı, adeta seçilen kişinin partisiyle ilişkisinin kesilmesine yönelik düzenlemenin kaldırılması başta olmak üzere, kuvvetler ayrılığıyla hedeflenen meclis denetimi ve yargı denetiminin ortadan kaldırılmak istendiği son anayasa değişiklik teklifi ile çok açık ortaya konduğu herkesçe bilinmektedir” dedi. Kamuoyunu sürekli bilgilendiriyoruz Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, gelişmelere ilişkin kamuoyunu da zaman zaman bilgilendirdiklerini belirterek şunları söyledi: “Şunları açıklıkla ifade etmek istiyorum ki Anayasa’nın ilk 4 maddesinde ifadesini bulan kurucu ilkelerin korunması, kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, parlamenter sistem esasına dayalı bir anayasanın yapılması konusunda öncelikle biz hukukçular bu konuda siyasi iktidar başta olmak üzere TBMM’deki milletvekillerimize her türlü çağrımızı yapıyoruz, İzmir Barosu olarak da bundan iki ay önce ikinci kanun hükmünde kararnameler dönemi başlar başlamaz “hukuka çağrımızdır” metni ile TBMM’deki 550 milletvekiline kuvvetler ayrılığından sapılmaması, TBMM’nin asli görevini yerine getirmesini çok açık bir şekilde ifade ğımsızlığı gerçekten bu ülkede isteniyorsa Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Başkanı Adalet Bakanı olamaz. Adalet Bakanı müsteşarı olamaz. İçerisinde sadece hakim ve savcılar olmalıdır. Biz bunu eleştiriyoruz. Yine bu anayasa değişikliğinde bakıyoruz Adalet Bakanı, kurulun başkanı olmaya devam ediyor. Beş üye doğrudan doğruya cumhurbaşkanı tarafından atanıyor geri kalanı da TBMM tarafından atanıyor. Yani yargıya da çok açık bir müdahale var. Anayasa Mahkemesi üye sayısı 15’e düşürülür. 12’si cumhurbaşkanı tarafından bizzat seçiliyor. Kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine geçiliyor. Kuvvetler ayrılığı olmayan bir ülkede hukuk devletinden demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde hiçbir şekilde hürriyet olmaz. Bunu yüzyıllar önce çok ünlü bir profesör bu şekilde özetliyor. Yine kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde anayasa da olmaz. 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi 16. maddesinde hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa da yoktur diyor.” Siyasi partilere de görevler düşüyor Bu süreçte siyasi partilere de önemli görev ve sorumluluklar düştüğüne de dikkat çeken İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, sözlerini şöyle tamamladı: “Ülkemizi bizim kararlılığımız, hukukçuların kararlılığı ve ülkenin geleceğini gerçekten çok iyi benimseyen isteyen Türkiye Cumhuriyeti’ni seven halkın gerçekleri görerek siyasi iktidardakilere, siyasilere doğru yolu gösterme görevi vardır. Özellikle baroların bu anlamda çok büyük rolü vardır. İşte biz o Avukatlık Yasası’ndan da almış olduğumuz yetkilerle İzmir Barosu olarak bu duyarlılığımızı ortaya koyuyoruz. Burada ki amacımız hiç bir siyasi partiyi ötekileştirmek değil. Hiçbir kimseye karşı gelmek değil. Bizim amacımız burada doğruları siyasilere göstermek. Bunu da çok açık bir şekilde yapıyoruz. Hiç çekinmeden yapıyoruz yapmaya da devam edeceğiz. Şunu da açıklıkla ifade etmek istiyorum özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra birçok siyasi aldatıldık kandırıldık demedi mi? İşte biz bunları dememeleri için şimdi her türlü duyarlılığımızı ortaya koyacağız ve halkı aydınlatma konusunda üzerimize düşen her görevi yerine getireceğiz. Hiçbir şeyden çekinmeden yapacağız ve bunu yapmadığımız takdirde inanıyorum ki aynı siyasiler duvara tosladıklarında bizi uyarmadınız diyecekler onu dedirtmemek için şimdi her türlü uyarıyı yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Bazı arkadaşlarımız da Meclis’te görüşmeler oldu her şey bitti anlayışındalar maalesef onlara katılmadığımı da buradan çok açık bir şekilde ifade ediyorum. Biz bunu diyenlere karşı yine milletimizi koruyacağız. Ama halkımızla birlikte mücadele edeceğiz. Bu mücadeleyi asla bırakmayacağız TBMM’den geçse dahi bu yasa halka gidecek. İşte o zaman gerçek ortaya çıkacak. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Mustafa Kemal Atatürk’e dahi verilmeyen bu yetkiler öyle inanıyorum ki her kim olursa olsun hiç bir kimseye verilmeyecek. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti halkı demokrasiye aşık, kendi hakkını koruyabilecek nitelikte ve demokrasi geçmişimizin de buna izin vermeyeceğini düşünüyorum. Bu kararlılığımızı hep birlikte sonuna kadar devam ettirirsek hiçbir kimse Türk halkının egemenliğini kullanmak, elinden almak hakkına sahip olmayacaktır. Sözlerimi de kurtuluşun Mustafa Kemal Atatürk yolunda olduğunu açık yüreklilikle ifade ederek bitirmek istiyorum. Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum.” Davasına inanan kazanır Toplantıya katılan Türkiye Barolar İzmir Barosu Bülteni 51 PANELLER ettik. Ve her bir milletvekiline milletvekilleri oldukları dönemde ettikleri anda sahip çıkmaları çağrısında bulunduk. Onun dışında yine zaman zaman İzmir Barosu olarak yapmış olduğumuz basın açıklamalarıyla kamuoyunu bilgilendiriyoruz. 2015 Nisan ayında ‘Türkiye Adaletini Arıyor’ mitinginde Cumhuriyet Meydanı’ndan Gündoğdu Meydanı’na on binlerce kişi yürüdük. Oradaki amacımız ülkenin yönetildiği torba yasaların antidemokratik olduğunu vurgulamaktı. O zaman da yine Meclis görevini yapsın dedik. İç güvenlik yasaları görüşülüyordu. Temel hak ve özgürlükler kısıtlanıyordu. Onu engellenmesi için mücadele ettik. Ardından bu iç güvenlik yasa tasarısı görüşülürken İzmir Valiliği bir genelgeyle iç güvenlik yasa tasarısı maddelerinin İzmir’de uygulanmasına hükmetmişti. İşte o zaman İzmir Barosu hemen yürütmenin durdurulması talebinde bulundu. Ve valilik o genelgeyi geri almak durumunda kalmıştı. İzmir Barosu bu mücadelesini hiç sekteye uğratmadan devam ettiriyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da ülkenin KHK’larla yönetilmesine karşı yine bu salonda ‘KHK’lar Türkiyesi’nde Savunma Hakkı’ adı altında bir çalıştay ve forum düzenledik. Şimdi de bu mevcut anayasanın yasalaşmaması için toplumumuzu aydınlatmak için elimizden gelen her türlü çalışmayı yapacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.” Yeni Anayasa’ya ilişkin bilgilendirdi Yeni anayasayla yapılacak değişiklikler hakkında da katılımcıları bilgilendiren Başkan Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yeni anayasayla Meclis’i Meclis yapan üç temel işlevin dışına çıkarılmak istenmektedir. Meclis’in kanun yapmak, bütçe yapmak, denetimde bulunmak görevi varken TBMM’nin denetim görevi adeta elinden alınıyor yine kanun yapmak hakkı da Meclis’in elinden alınmak suretiyle cumhurbaşkanına KHK çıkarma yetkisi veriliyor. O kadar uzuyor ki cumhurbaşkanı çıkaracağı KHK ile ülkeyi federatif hale sokabilecek yetkilere ulaşıyor. Aynı zamanda yargıya da müdahale var. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu 13 üyeden oluşmakta, Adalet Bakanı yine bu konunun başkanıdır. Bizim yıllarca eleştirdiğimiz, yargı ba- PANELLER Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise Türk milletinin, bölünme ve kalıcı istikrarsızlık anayasasına izin vermeyeceğini söyledi. “Vekillerin sahip çıkmadığı Yüce Meclis’e asil Türk milleti sahip çıkacaktır” diyen Feyzioğlu “Davasına inanan, kazanır, Bizim hem davamıza hem Türk milletine inancımız tamdır” dedi. Feyzioğlu; “Cumhurbaşkanı, Türk Milleti'nin tamamını temsil eder ve kucaklar. Parti genel başkanı seviyesine düşürülmüş bir Cumhurbaşkanı ise sadece kendi partisinin il ve ilçe teşkilatlarını kucaklar. Millet bölünürse, vatan bölünür. Halkı bölünmüş bir devlette istikrar olmaz. Parti ilçe ve il başkanlarının devletin üzerine çıktığı bir ülkede istikrar sağlanmaz. Yatırımların hukuki güvenliğini bağımsız mahkemelerin sağlayamadığı bir devlette, istikrar olmaz. Milletin kendini Meclis'te görmediği ve Meclisin değersizleştiği bir ülkede istikrar sağlanamaz. Mesele kişisel değildir. Bizim kişilerle ya da siyasi partilerle bir kavgamız yoktur. Mesele Türkiye Cumhuriyeti meselesidir. Oysa Anayasa değişikliği teklifini dayatanların tek amacı, kişiseldir. Anayasa değişikliği teklifi içinde halk yoktur. Cumhurbaşkanı elbette bir siyasi partinin aday göstermesiyle seçilebilir. Ancak seçildikten sonra, Devleti ve Milleti temsil etmesi için tarafsız olmalıdır. Anayasa değişikliği; Türkiye'yi kimin nasıl yöneteceğinden öte, Türkiye'nin tapusunun kime ait olacağı meselesidir. Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusunu, hiç kimseye teslim etmeyecektir. Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusunun miras yoluyla intikal etmesine 52 İzmir Barosu Bülteni de izin vermeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu, Türk Milleti'ne aittir. Millet, bu tapunun bedelini, şehit kanıyla ödemiştir. Önümüzdeki referandum, Büyük Allah'ın Türk Milleti'ne bir lütfudur. Milletimiz, referandumda egemenliğine ve Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkacaktır. Bundan sonra bir daha kimse bu gücü Milletten almaya teşebbüs dahi edemeyecektir.” diye konuştu. Açılış konuşmalarının ardından ilk olarak söz alan Av. Kemal Anadol ise “doğmamış kuşakların yazgısı üzerine karar aşamasındayız. Böyle bir karar öncesince Türkiye Cumhuriyeti maalesef çağdaş anlamda hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir hukuk ve demokrasi devleti olmadığı için, halkın haber, halkın bilgilenme hakkı ve bunlara dayanarak kanaat oluşturarak sandığa gitme ve oy kullanma hakkı üzerinde spekülasyonlar yapılmakta ve halkı şaşılaştırma için egemen güçler ellerinden geleni ortaya koymaktadırlar. Bu anayasanın çıkmaması için engelleri aşacağız buna inanıyorum. Gelecek nesillere aydınlık ve gelecek nesillere çağdaş bir Türkiye emanet etmenin sorumluluğu ile elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bu anayasaya hayır çıktığında Türkiye esenliğe kavuşacak” dedi. Ardından söz alan Prof.Dr. Korkut Kanadoğlu, “böyle önemli bir anayasa değişikliğinin yapılacağı dönemi yaşamıyoruz. Olağanüstü hal dönemi yaşıyoruz ve bu tür olağanüstü dönemlerin sonrasında yapılan anayasaların bu ülkeye yar olmadığını da bütün örnekleriyle biliyoruz” diyerek başladığı konuşmasında getirilen metnin demokratik başkanlık rejimiyle uzaktan yakından ilgisi olmadığı konusunda hukukçular arasında bir mutabakat olduğunu ifade etti. Metin büyük tuzaklarla dolu olduğu belirten Kanadoğlu, “Bu metin bir kişinin ne olursa olsun hangi siyasal gelişme yaşanırsa yaşansın hep o iktidarını sürdürmeye yönelik olarak öngörülmüş. Dolayısıyla burada belki seçimler olabilir ama bu seçimlerden hep aynı sonucun çıkmasına yönelik bir çaba var” dedi. Prof.Dr. Meltem Dikmen ise “Anayasalar devlet kurmak için yapılır. Anayasaların fonksiyonu modern çağdaş demokratik anayasacılığın fonksiyonu siyasi iktidarı sınırlandırmaktır. Siyasi iktidarın elini güçlendirecek bir metin, anayasa metni değildir” dedi. Dikmen anayasa paketinin Lozan’la, Atatürk’le, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleriyle, ülkenin bölünmez bütünlüğü ile kavgalı bir siyasi hedefi olduğunu görmenin zor olmadığını ifade etti. Son olarak konuşan Prof. Dr. Süheyl Batum ise bugün ayakta kalan çok önemli kurumlardan bir tanesinin barolar olduğunu ifade etti. Batum, “Dolayısıyla bugün barolarla birlikte bu anayasanın ne olduğunun anlatılması gerektiğini, Barolar Birliği’nin ve baroların öncülük görevi yapması gerektiği, hep beraber burada konuştuklarımızı daha yazılı, daha anlaşılabilir şekle dönüştürerek, her yere dağıtarak Türkiye çapında bir çalışmanın başlatılabileceğini ve bu toplantının da belki bunun ilk çalıştayı olduğunu düşünüyorum” dedi. İzmir Barosu, Türk Hukuk Sistemini, adaleti, demokrasiyi, Türkiye Cumhuriyetinin bekasını ve Türk Milletinin kaderini etkileyecek her konuda olduğu Anayasa değişikliği konusunda da üzerine düşen öncülük görevini yerine getirmiş ve 21/01/2017 tarihinde meslektaşlarımızın ve halkımızın yoğun katılımı ile “Anayasa Değişikliğini Tartışıyoruz” çalıştayını gerçekleştirmiştir. İzmir Barosu Başkanı Sayın Av. Aydın Özcan ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun açılış konuşmalarını yaptığı çalıştaya konunun en yetkin isimlerinden; Siyasetçi-yazar Sayın Av. Kemal Anadol, akademisyen-hukukçu Sayın Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, yine akademisyen-hukukçu Sayın Prof. Dr. Meltem Dikmen ile akademisyenhukukçu ve siyasetçi Sayın Prof. Dr. Süheyl Batum katılmışlardır. Çalıştay sonunda aşağıdaki sonuç bildirgesi hazırlanmıştır. Getirilmek istenen Anayasa değişiklikleri, her ne kadar şeklen 18 madde olarak görünse de doğrudan etkilediği Anayasa Maddeleri 50’nin üzerindedir� değişiklikler doğuracakları sonuçlar itibarıyla Türkiye Cumhuriyetinde Rejim değişikliğini doğuracak yeni bir Anayasa hükmündedir. Milletimiz; vatanın bütünlüğü için BÖLÜNMEYE, milletin birliği için PARÇALANMAYA, Cumhuriyetimiz için REJİM DEĞİŞİKLİĞİNE neden olacak bu Anayasa değişikliğinin, TBMM’de seçtikleri milletvekilleri tarafından sağduyu ve vatanseverlik duyguları ile durdurulmasını sabırla beklemiştir. Ancak umut edilen, beklenen olmamış ve konu Referanduma taşınma sürecine gelmiştir. Bu sonuç karşısında, vekillerinin yapamadığını asiller olarak Aziz Türk Milleti yapacak, ülkemiz için telafisi çok zor sonuçlar doğuracak olan bu Anayasa değişikliğine kendisi “ HAYIR” diyecektir. Bizim de hem davamıza hem milletimize inancımız tamdır. Çünkü, ancak davasına inananlar kazanır. Bu mücadelede Türkiye Barolar Birliği, Barolar ve Avukatlar öncülük görevini üstleneceklerdir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Cumhurbaşkanları, Türk Milleti'nin tamamını temsil eder ve kucaklar. Parti genel başkanı seviyesine düşürülmüş olan bir Cumhurbaşkanının ise sadece kendi partisinin il ve ilçe teşkilatları ile kendi seçmenini kucaklayacağı çok açıktır. Bu ise zaten etnik köken, mezhep, laik anti laik gibi çatışmalarla kutuplaştırılan Türk Milletinin resmen bölünmesi sonucunu da doğurabilir. Oysaki Millet bölünürse, vatan bölünür! Çünkü, bu bir kalıcı istikrarsızlık ve bölünme Anayasasıdır. Halkı bölünmüş bir devlette, istikrar olmaz. Yatırımların hukuki güvenliğinin, bağımsız mahkemelerce sağlanmadığı bir devlette, istikrar olmaz. Milletin kendini Meclis'te görmediği ve Meclisin değersizleştiği bir ülkede istikrar sağlanamaz. MESELE KİŞİSEL DEĞİLDİR… Bizim kişilerle ya da siyasi partilerle bir kavgamız yoktur. MESELE TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE DEMOKRASİ MESELESİDİR. Oysa Anayasa değişikliği teklifini dayatanların tek amacı, şahsi emellerini yasalaştırmak olup, içinde HALK YOKTUR. Cumhurbaşkanı elbette bir siyasi partinin aday göstermesiyle seçilebilir. Ancak seçildikten sonra, devleti ve milletin bütününü temsil edebilmek tarafsız olmak zorundadır. Getirilen Anayasa Değişikliği teklifi, Türkiye'yi kimin nasıl yöneteceğini düzenlemekten öte, adeta Türkiye'nin tapusunun kime ait olacağı meselesi haline dönüştürmektedir. Bu millet, ne Atatürk’ün saraydan alarak kendisine verdiği egemenliğini, ne de Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusunu hiçbir kişiye asla devir ve teslim etmeyecektir. Çünkü bedelini, şehit kanıyla ödemiştir. Önümüzdeki referandumda halkımız; egemenliğine ve cumhuriyetine sahip çıkacaktır. Bundan sonra bir daha kimse bu gücü almaya teşebbüs edemeyecektir. EGEMENLİK BİR MAKAMDAN ALINAN EMANET DEĞİL, KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR. CUMHURİYET İÇİN, PARLAMENTER SİSTEMİN DEVAMI İÇİN, LAİK TÜRKİYE İÇİN, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE KUVVETLER AYRILIĞI İÇİN; İZMİR BAROSU REFERANDUMDA “HAYIR !” diyecektir. Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur. İzmir Barosu Bülteni 53 PANELLER SONUÇ BİLDİRGESİ PANELLER REFERANDUM’DA İZMİR “HAYIR” DİYOR Bizler temsil ettiğimiz meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak; Cumhuriyet için, Parlamenter sistemin devamı için,Laik ve Demokratik Türkiye için,Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı için,Kuvvetler ayrılığı için, İzmir Barosu ve İzmir’de bulunan meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak referandumda HAYIR diyoruz. Bizler İzmir Barosu tarafından düzenlenen 02.02.2017 tarihli toplantıya katılıp temsil ettiğimiz meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak; Türkiye Cumhuriyetinin varlığını ve Türk milletinin kaderini etkileyecek her konuda olduğu gibi anayasa değişikliği konusunda da üzerimize düşen görevleri bundan sonra da yerine getireceğiz. Mesele kişisel ya da parti meselesi değil, MEMLEKET MESELESİDİR. Referandumda oylayacağımız anayasa değişikliği; ülkemizin nasıl yönetileceğinden ziyade ülkenin tapusunun tek kişiye teslim edilmesi anlamındadır... Bu değişikliğin içinde Meclis yoktur, adalet yoktur, halk yoktur. Bütün ülkeyi kucaklamayan bir anayasa değişikliği halkı bölecektir. Halkı bölünmüş bir devlette de istikrar olamaz, Özgürlüklerin ve yatırımların hukuki güvenliğinin bağımsız mahkemelerce sağlanmadığı, milletin iradesini mecliste görmediği, meclisin değersizleştirildiği bir ülkede istikrar sağlanamaz. Önümüzdeki referandumda halkımız; egemenliğine ve cumhuriyetine sahip çıkacaktır. Vekillerinin yapamadığını, milletin kendisi yapacak ve bundan sonra bir daha kimse, bu gücü milletten almaya teşebbüs edemeyecektir. ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN DEDİĞİ GİBİ; “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR. HİÇBİR KİŞİ VE MAKAMA DEVREDİLEMEZ.” 54 İzmir Barosu Bülteni Cumhuriyet için, Parlamenter sistemin devamı için, Laik ve Demokratik Türkiye için, Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı için, Kuvvetler ayrılığı için, İzmir Barosu ve İzmir’de bulunan meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak referandumda HAYIR diyoruz. n İZMİR BAROSU n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ BAYRAKLI ŞB. n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ BUCA ŞB. n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GAZİEMİR ŞB. n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ KARŞIYAKA ŞB. n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ KONAK ŞB. n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ MENEMEN ŞB. n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ NARLIDERE ŞB. n BALKAN DERNEKLERİ BAKIRÇAY BÖLGESİ n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ BUCA ŞB. n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ GÜZELBAHÇE ŞUBESİ n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ KONAK ŞUBESİ n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ NARLIDERE ŞUBESİ n CUMOK ÇYDD n DEĞİŞİM LİDERLERİ DERNEĞİ n EGE KADIN DAYANIŞMA VAKFI n EGE KARADENİZ DERNEKLERİ FEDERASYONU n EĞİTİM İŞ 4 NO'LU ŞUBE n EKDAV n EŞİT YAŞAM DERNEĞİ KARABAĞLAR KENT KOMİSYONU n HERKES İÇİN DEMOKRASİ DERNEĞİ n İZMİR DİŞ HEKİMLERİ ODASI n İZMİR EMEKLİ SUBAY EŞLERİ DERNEĞİ n İZMİR TABİP ODASI n KAZED n KEMALİST CEPHE n KORUNCUK VAKFI n KORUYUCU AİLELER DERNEĞİ n MEME KANSERİ İLE SAVAŞIM DERNEĞİ n PİR SULTAN ABDAL DERNEĞİ n BUCA ŞUBESİ n SİYAH PEMBE ÜÇGEN DERNEĞİ n SOSYAL DEMOKRASİ DERNEĞİ n TAD STK n TCDD BTS n TÜRK ÜNİVERSİTELİ KADINLAR DERNEĞİ n TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ n TYS DERNEĞİ n TYSD İZMİR ŞUBESİ n İzmir Barosu tarafından 14 Ocak 2017 günü “Çocuk İstismarı” başlıklı bir çalışma düzenlendi. Oturum başkanlığını İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Av. İlke Erol’un yaptığı çalışmaya katılan Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Halis Dokgöz ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Can “Çocukların Cinsel İstismarına Adli Tıp Yaklaşımı” başlıklı sunumu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Pınar Bacaksız “Ceza Hukuku Açısından Çocukların Cinsel İstismarı" başlıklı sunumu ve Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Pelin Tuaç ise “Çocukların Ekonomik İstismarı ve Çocuk İşçiliği” başlıklı sunumu gerçekleştirdiler. İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan çalışmanın açılışında yaptığı konuşmada, ülkemizde çocuk istismarının cinsel taciz, tecavüz, şiddet, çocuk işçiler başta olmak üzere birçok boyutu olduğunu dile getirdi. Türkiye’nin son dönemde kadın hakları konusunda olduğu gibi çocuk haklarının korunup kollanması konusunda da geriye gittiğini dile ge- tiren Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun bu kapsamda gerek Baro olarak gerekse belediyeler ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışmalar yürüttüğünü belirtti. Av. Aydın Özcan, Karabağlar, Bornova ve Urla Belediyeleri ile ortak çalışmalar yapıldığını söyleyerek, önümüzdeki dönemde de Menemen Belediyesi’yle bu çalışmaların hayata geçirileceğini dile getirdi. İZMİR BAROSU ÇOCUK HAKLARI MERKEZİ KISA SÜRE İÇİNDE ADLİYE İÇERİSİNDE VATANDAŞLARIMIZA HİZMET VERMEYE BAŞLAYACAK İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin kısa süre içerisinde İzmir Adliyesi içerisinde vatandaşlarımıza hizmet vermeye başlayacağını belirten Av. Aydın Özcan bu birime ulaşan mağdurlara gönüllü avukatlarca anında hukuki yardım yapılacağını söyledi. Av. Aydın Özcan sözlerini, “Çocuk Hakları Merkezi’nin sokaklarda dilendirilen çocuklarla ilgili, işçi çocuklarla ilgili, taciz ve tecavüz mağduru çocuklarımızla ilgili çok değerli çalışmaları var. Ben bu çalışmaları yürüten gönüllü meslektaşlarımıza ve çalışmalara destek veren herkese buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum” diyerek bitirdi. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Halis Dokgöz yaptığı sunumda, çocukların istismarı hayal güçlerinden uydurduğu, istismarcıların genellikle yaşlı ve yabancı erkekler olduğu, istismarın ıssız sokaklarda olduğu şeklinde yaygın inanışlar olmasına rağmen gerçekte çocukların anlattığı istismar hikâyelerinin çoğunun doğru olduğu, istismarcıların tanıdık ve istismara uğranılan yerlerin ise çocuğun bildiği mekânlar olduğunu belirtti. Doç. Dr. Özgür Can sunumunda çocuk istismarı, ihmalinde başvuru süreçlerine ilişkin İzmir deneyiminden bahsederken Yrd. Doç. Dr. Pınar Bacaksız ise çocuk istismarına ilişkin yasal düzenlemelerden bahsederek, istismarın önüne geçebilmek için dini nikahın yeniden suç olarak düzenlenmesi ve Medeni Kanunda belirtilen evlenme yaşının istisnasız 18 olması gerektiğini dile getirdi. Dr. Pelin Tuaç ise yapmış olduğu sunumda Türkiye’de çocuk işçiliğe ilişkin tespitlerde bulunarak, kanunlar arasındaki farklılığın ortadan kaldırılması, asgari çalışma yaşının 15, tehlikeli işlerde 18 olarak belirlenmesi gerektiğini dile getirdi. İzmir Barosu Bülteni 55 PANELLER “ÇOCUK İSTİSMARI” KONULU PANEL YAPILDI: İSTİSMAR SANILDIĞI GİBİ UZAKTAN GELMİYOR PANELLER “KHK’LAR TÜRKİYESİ’NDE SAVUNMA HAKKI” Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi ve İzmir Barosu tarafından 17.12.2016 tarihinde düzenlenen “KHK’LER TÜRKİYESİNDE SAVUNMA HAKKI” panelinde; “OHAL ve KHK’nin Anayasal Rejimi”, “OHAL Rejiminde Soruşturma ve Kovuşturma”, “KHK’lerde Yer Alan Bireysel İşlemlere Karşı Başvuru ve Yargı yolları”, “Danıştay 7.12.1989 tarihli İBKGK Kararı Işığında Güncel Sorunlara Bakış”, “Uluslararası Hukuk Emredici Hükümleri ile OHAL İlişkisi”, “İHAS Bağlamında OHAL Uygulamaları”, “KHK’in Uygulamada ve Savunma Hakkının Kullanılmasında Yarattığı Sorunlar” İLE Bugünkü çalışmamızı çok yakından ilgilendiren “Parlamenter sistemin bekleme odasına alındığı”, “cumhurbaşkanlığı sisteminin çöktüğü”, “Türkiye’nin yönetim sisteminin değiştiği ve yapılması gerekenin bu durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesi” yönündeki açıklamaların ardından hız kazanan yeni anayasa tartışmaları sonucunda TBMM’ye sunulan Anayasa Değişiklik teklifi Bilimsel uygulama pratiği açısından ele alınmış, yapılan değerlendirmeler ile KHK’in uygulamada ve savunma hakkının kullanılmasında yarattığı sorunların tartışılması sonucunda tespit edilen hususların kamuoyuyla paylaşılması kararlaştırılmıştır: Anayasayı, hukuk devletini ve TBMM’yi askıya almayı ve bir iç savaş çıkarmayı hedeflediği aşikâr olan 15 Temmuz darbe girişimi karşısında; her zaman hukukun 56 İzmir Barosu Bülteni üstünlüğünü savunan Türkiye Barolar Birliği ve Barolar, darbeye ve darbecilere karşı olma iradesini net bir kararlılıkla ortaya koymuşlardır. Sürecin başından beri yaptığımız bütün uyarılara rağmen, 675 ve 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle; kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, yargılanma hakkı, adalete erişim hakkı, masumiyet karinesi, basın ve ifade özgürlüğü, üniversitelerin özerkliği, savunma hakkı başta olmak üzere hukuk devletinin temel niteliklerine ilişkin bazı mekanizmalar askıya alınmış, bu çerçevede hukuk güvenliği önemli ölçüde yok edilmiştir. Böyle bir ortamda, geniş ve kapsamlı bir anayasa değişikliği, toplumsal uzlaşma arayışından uzak bir anlayış ve hızlandırılmış bir takvimle TBMM’ye sunulmuştur. Hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı Olağanüstü Hal dönemlerinde kapsamlı anayasa değişiklikleri yapmak Anayasa normlarına uygun olmadığı gibi; bugüne kadar çeşitli kesimlerce yapılan çalışmaları yok sayan bu teklifin bir “toplumsal sözleşme” niteliği taşıması ihtimali uzaktır. Kuvvetler ayrılığına, denetim ve denge mekanizmalarına son veren bu teklifin hukuk devletine, bağımsız yargıya, demokrasiye toplumsal huzura hiçbir yarar sağlamayacağı gibi doğrudan zarar vereceği açıktır. Metnin Anayasanın değiştirilemez maddelerine aykırı olduğu açık ve nettir. Bu nedenle aşağıdaki hususların bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunulması zorunlu olmuştur: Anayasa değişiklikleri, olağanüstü hal dönemlerinde, hak ve özgürlüklerin KHK’ler ile sınırlandırıldığı bir ortamda toplumsal konsensüsü sağlamayacağı gibi değişiklik metni, totaliter sisteme ardına kadar kapı aralaması nedeniyle kabul edilebilir olmaktan uzak, demokratik ilke ve kurallara aykırıdır. Olağanüstü dönemlerde KHK’lerle bazı haklar geçici olarak sınırlandırılabilir. Ancak bu sınırlandırmaların geçici olduğu unutulmamalı ve hakkın özüne dokunulmamalıdır. KHK’lerle savunma hakkına getirilen sınırlamaların çarpan etkisiyle bütün bir adalet ve hukuk sistemini çökertebileceği unutulmamalıdır. Getirilen sınırlamalar demokratik bir toplum için “gerekli ve ölçülü” olmalıdır. Oysa yapılan düzenlemelerin bu standartları sağlamadığı görülmektedir. KHK’lerle getirilen ve zaten ölçüsüz olan bu düzenlemelerin kanunlaştırılarak başta CMK olmak üzere olağan dönem kanunlarına sirayet ettirilmesi, “olağanüstü halin” olağan zamanda dahi hiç bitmemesi anlamına gelecektir. Söz konusu KHK’lerle savunma hakkını ölçüsüz biçimde kısıtlayarak ve meslek sırrını yok sayarak, sanık aleyhine hukuka aykırı bir takım delillerin edilmesine imkan tanınmaktadır. Oysa bu delillerin yapılacak yargılamalarda kullanılması AİHM içtihatlarına açıkça aykırılık taşımaktadır. Ayrıca mahkeme kararına dayanmayan ve istihbarat amaçlı dinlemeler, yapılacak yargılamalarda delil olarak kullanılamaz. Olağanüstü hallerde yakalama, gözaltına alma ve tutuklama için bu koruma tedbirleri için öngörülen şüphe standartlarına uyul- Olağanüstü hallerde dahi KHK’lerin yargısal denetimini yapma görevi Anayasa Mahkemesine aittir. Mahkeme yapılan düzenlemelerin olağanüstü gerekleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını her durumda denetlemek durumundadır. Aksi davranış, Mahkemenin varlık sebebini inkar etmesi anlamına gelir. Özetle; Avukatın şüpheli ile görüşmesi zorlaştırılarak, sınırlandırılarak, denetlenerek, görüşmeleri kayda alınıp, tuttuğu notlara dahi el koyularak; Avukat müvekkil görüşmesinin gizliği ve meslek sırrı ihlal edilerek, Silahların eşitliği ilkesi yok sayılarak, Çelişme yöntemi yerine dosya üzerinden tutukluluk incelemesi getirilerek, Uzun süreli kısıtlama kararlarıyla müdafiiden soruşturma dosyası saklanarak, Suçlu suçsuzdan, haklı haksızdan ayırt edilemez. Avukat ile müvekkilini aynı statüye koyan, avukatlık mesleğini icra edilemez hale getiren; savunma hakkını, adil yargılanma hakkını, adalete erişim hakkını, silahların eşitliği ilkesini, masumiyet karinesini, avukatın sır saklama yükümlülüğünü ağır bir biçimde ihlal eden bu düzenlemeler bir hukuk devletinde kabul edilemez. Fiilen yapılamaz hale getirilen avukatlık, dolayısıyla savunma hakkı üzerindeki baskıların ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı olarak KHK’lerle getirilen sınırlamaların derhal kaldırılmasının gerekliliğini bir kez daha vurguluyoruz. Kamuoyuna saygıyla sunulur. UYGULAMADA İNFAZ VE MÜDDETNAME DÜZENLEMESİ İzmir Barosu tarafından 16 Ocak 2017 günü “Uygulamada İnfaz ve Müddetname Düzenlenmesi, Uzlaşmadaki Değişikliğin İnfaza Etkisi” başlıklı bir konferans düzenlendi. Moderatörlüğünü İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Av. Mustafa Çetin’in yaptığı konferansa İzmir İnfaz Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Divarcı konuşmacı olarak katıldı. Açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Av. Mustafa Çetin, Baro olarak eğitim seminerlerine yoğun olarak devam edildiğini söyleyerek, infaz hesaplanması, özellikle son değişikliklerle müddetnamenin hesaplanmasının çok karışık olduğunu belirterek, “ceza hukukuyla ilgilenen meslektaşlarımızın bu çalışmadan çok faydalanacağını düşünüyorum” dedi. İzmir Barosu Bülteni 57 PANELLER ması ve bu şüpheyi destekleyen somut delillerin var olması gerekir. AİHS’ne, Anayasaya ve iç hukuktaki genel düzenlemelere aykırı ve yargısal denetime kapalı olarak mülkiyet hakları sınırlandırılamaz, kimsenin işine verilemez. Vatandaşların hak kaybına uğramaması için mülkiyet hakkı ihlalleri ve kamu görevinden çıkarma gibi işlemlerin yargı denetimine tabi olduğu unutulmamalı ve etkili iç hukuk yolları sırasıyla tüketilmelidir. Türkiye’nin, uluslararası hukukun emredici kurallarından doğan yükümlülükleri ile Anayasamızın 90. maddesi çerçevesinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalardan doğan yükümlülüklerinin, OHAL ile ilgili olmayan hususlarının da yerine getirilmeye devam edilmesi hassasiyetle gözetilmelidir. PANELLER SANAT, KÜLTÜR VE REKLAM FAALİYETLERİNDE ÇALIŞTIRILAN ÇOCUKLARIN HUKUKİ DURUMU İzmir Barosu tarafından “Sanat, Kültür ve Reklam Faaliyetlerinde Çocukların Çalıştırılması” başlıklı bir çalışma gerçekleştirildi. 10 Şubat 2017 günü İzmir Barosu Av. Nevzat Erdemir Konferans Salonu’nda yapılan çalışmanın moderatörlüğünü İzmir Barosu üyesi Av. Neşem Koygun Batur yaparken, Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Meltem Cumbul, Oyuncular Sendikası Genel Koordinatörü Yeşim Girgin ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim 58 İzmir Barosu Bülteni üyesi Canan Ünal konuşmacı olarak katıldılar. Açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, günümüzde giderek artan sayıda çocuğun medya sektöründe özellikle reklam ve televizyon dizilerinde ya da filmlerde rol aldığını ifade ederek bu sektörde çocukların çalıştırılmasına yönelik olarak toplumun ve devletin bakış açısının diğer çocuk işçilere bakış açılarından oldukça farklı olduğunu söyledi. “Toplumun büyük çoğunluğunda çocukların çalıştırılmasına karşı sivil bir hassasiyetten söz edebilecekken, çocukların oyuncu olarak çalışması insanların geneli tarafından eleştirilmemekte, bu durumu sempati ile karşılamaktadır” diyen Özcan bu yüzden oyuncu çocukların harcadıkları emeğin, yaptıkları işin niteliğinin ve hangi koşullarda çalıştırıldıklarının gözden kaçtığını ifade etti. Çocuk işçiliğinin kökeninin tarihin ilk dönemine kadar dayandığını ve hem dünyada hem ülkemizde kronikleşmiş bir insan hakları sorunu haline geldiğini dile getiren Av. Aydın Özcan, “İnsan hakları belgelerinin ortak amacı, çocuk işçiliğini tamamen sonlandırmaktır. Ancak, bu amaca kısa vadede ulaşılması mümkün gözükmediğinden ilk aşamada çocukların ekonomik sömürüye maruz kalmamaları, tehlikeli işlerde çalıştırılmamaları, eğitimlerinin, sağlıklarının ve gelişimlerinin zarar görmemeleri hedeflenmiştir” dedi. “Ulusal ve uluslararası yasal düzenlemelere karşın çocuk işçiliği ile mücadele ancak bilimsel ve özgür eğitim olanağını sağlayacak katılımcı, demokratik ve çağdaş zorunlu eğitim sistemi ile mümkün olacaktır” diyen Özcan, çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması ve çocuğun korunma- ile de çocuk oyuncuların haklarına dikkati çekildiğini söyledi. Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Meltem Cumbul ve Oyuncular Sendikası Genel Koordinatörü Yeşim Girgin birlikte yaptıkları sunumda “Bu sette çocuk var” kampanyasıyla çocuk oyuncu konusunda bilinçlendirme çalışmaları yaptıklarını belirterek, çocuk oyuncuların çalışma koşullarını belirleyecek olan yönetmeliğin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hala çıkarılmamasını eleştirdiler. Çocuk işçi çalıştırma kuralları konusunda görüşlerini aktaran konuşmacılar şunları söylediler: "Yurtdışında daha küçük çocuklar çalıştırılıyor ama orada ciddi anlamda denetim ve yaptırım ile çok caydırıcı cezalar var. Biz de ise cezaların caydırıcı hiçbir yanı yok. Yetişkinler için bile çalışma koşulları çok zor. Senaryo gereği şiddet içeren, kaos içeren, kavga içeren sahneler olacaksa, reji çocuğun bu ortamdan etkilenmeyeceği sahneler hazırlayacak. Ama bu sette gerçekleşmiyor." Sendika olarak hiçbir çocuk gece çalıştırılamaz şeklindeki taleplerinin kabul edildiğini ancak çalışma süresinin çocuğun evden çıkma saatinden başlaması gerektiğini şek- lindeki taleplerinin kabul edilmediğini söyleyen Cumbul ve Girgin, “bizim sektörde en çok bekleme sete gelince oluyor. Çalışma saatinin 'evden yola çıkınca' olarak yer alması gerekiyor" dediler. Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Meltem Cumbul, üç yaş sınırının biran önce çıkarılması gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hazırlanmakta olan yönetmelik için sektör çalışanları, çocuk gelişimciler, psikologlar, çocuk oyuncular ve aileleri ile ayrı ayrı gerçekleştirdiğimiz toplantılar sonucunda teklif ettiğimiz asgari yaş, üçtür. Yani üç yaşından küçük hiçbir çocuğun setlerde yer almaması gerekir. Bu sadece bizim görüşümüz değil, çocuk gelişimcilerin yanı sıra proje paydaşlarımızın da desteklediği, çocuklar için olması gereken, tavsiye görüştür. Tüm görüşmeler bu yaş sınırı üstünden yapılmış olmasına karşın yönetmeliğin son taslağında, asgari yaş daha önce hiç gündeme dahi gelmemiş olan 'üç ay' teklif edilmiştir. Teklif bu hali ile kabul edilirse üç aylık bebekler dahi setlerde çalıştırılabilecek. Bizler Oyuncular Sendikası olarak, her halükarda asgari üç yaşından küçük hiçbir çocuğun, hiçbir koşulda, hiçbir gerekçe ile çalıştırılmaması gerektiğini dün olduğu gibi bugün de mümkün olan en yüksek sesle savunmaya devam edeceğiz." Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Canan Ünal ise dünyadaki çocuk işçi sayısının boyutlarına dikkat çekerek çocuk işçilerin yarıdan fazlasının tehlikeli işlerde çalıştığını ifade ederek Sanat, Kültür ve Reklam Faaliyetlerimde Çocukların Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik Taslağına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İzmir Barosu Bülteni 59 PANELLER sının mümkün olabilmesi için sosyal devlet ilkesi gereğince öncelikle yapılması gerekenin çocuğun eğitim hakkının teminat altına alınması olduğunu belirtti. Baro olarak çocuk hakları konusunda çok hassas davrandıklarını ve çocukların mağdur olarak yer aldığı tüm davalara katıldıklarını söyleyen Özcan, İzmir Barosu tarafından İzmir Adliyesi içerisinde 14 Şubat 2017 günü Çocuk Hakları Merkezi'ni açacakları ifade etti. İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. İlke Erol ise yapmış olduğu konuşmada çocuk haklarının tarihsel gelişiminden bahsederek Çocuk Hakları Sözleşmesine vurgu yaptı. Sözleşme’nin öncelikle ana babaya olmak üzere, ailelere, topluluklara, gençlere, öğretmenlere, sağlık çalışanlarına, emniyet görevlilerine, hükümetlere, devlete, bir başka deyişle en sade vatandaştan en üst düzey yönetime kadar her kişi ve kuruma çocuklarla ilgili sorumluluklar yüklediğini ifade eden Av. İlke Erol “Oyuncular Sendikası Girişimi”nin oyunculuk mesleğinin Türkiye’de hak ettiği standartlara gelebilmesi için bir sendikaya ihtiyaç olduğunu düşünen oyuncuların başlattıkları bir girişim olduğunu ifade ederek 'Bu Sette Çocuk Var' kampanyası PANELLER İdam Cezası, Bizi Çağdaş Uygarlık Çizgisinden Uzaklaştırır! İzmir Barosu tarafından 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla son günlerde kamuoyu gündemine getirilmesi sebebiyle de özellikle önem taşıyan bir konuda, “Türkiye’nin İnsan Hakları Rejimi ve Ölüm Cezası” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. İzmir Barosu Av. Nevzat Erdemir Konferans Salonu’nda gerçekleşen panele Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem ve Aydın Barosu’ndan Av. Nihat Toktay konuşmacı olarak katıldılar. Panelin açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin kabulünden bu yana yaklaşık 68 yıl geçmiş olmasına rağmen halen insan hakları anlamında dünya ölçeğinde istenilen düzeyde olunmadığını söyledi. Özcan, aralarında Irak, Suriye gibi ülkelerin olduğu Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyaya bakıldığında en önemli insan hakkı olan yaşama hakkı ihlallerinin inanılmaz 60 İzmir Barosu Bülteni boyutlarda olduğunu getirdi. Av. Aydın Özcan ülkemizde de insan hakları anlamında sıkıntılar olduğunu söyleyerek, “insan haklarının çağdaş medeniyetler düzeyine gelmesi anlamında çok büyük çalışmalar yapmak durumundayız” dedi. Bu noktada da barolara ve avukatlara büyük iş düştüğünü belirten Özcan, “insan hakları alanında çalışmalar yaparak özellikle eksikliklerin giderilmesi anlamında çok büyük mücadeleler vermek durumundayız” dedi. İDAM CEZASIYLA BİRLİKTE ÇAĞDAŞ MEDENİYET ÇİZGİSİNDEN HIZLA UZAKLAŞIRIZ Av. Aydın Özcan konuşmasına şöyle devam etti: “İdam cezasının tekrar ülke gündemine sokulmasını çok yararsız ve hukuk dışı bulduğumu ifade etmek istiyorum. Çünkü Türkiye sadece Avrupa Birliği’ne üye olmaya çalışmıyor aynı zamanda Avrupa Konseyi üyesi bir ülke durumunda. İdam cezasını tekrar getirdiğinizde Avrupa Konseyi’nde sizi hiçbir şekilde tutmazlar ve Türkiye hızla kendisine örnek almış olduğu çağdaş medeniyet çizgisinden uzaklaşır. anlamda özellikle ülkemizde hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının, adil yargılanma hakkının, basın özgürlüğünün, ifade ve iletişim özgürlüğünün hayata geçmesi anlamında çok çalışmalar yapmak zorundayız. Avukatlık Kanunu’nun 95. maddesi de barolara bu anlamda görev yüklemektedir. İNSAN HAKLARI MÜCADELESİ YÜRÜTÜRKEN ÇİFTE STANDARTTAN KAÇINMALIYIZ İzmir Barosu olarak gerek ülkemizde gerekse Dünyanın neresinde olursa olsun insan hakları ihlallerine karşı duyarlılık göstermek durumundayız. bunu gösterirken özellikle emperyal devletlerde olduğu gibi çifte standarttan kaçınmak durumunda olduğumuzu da ifade et- PANELLER meliyim. İnsan hakları herkese insan hakkıdır. Yani sadece bir kesime göre haksızlıkları savunmak insan hakları savunuculuğu değildir. Her kim olursa olsun, hangi etnik kökenden gelirse gelsin, eğer bir haksızlık varsa o haksızlığa karşı önyargısız bir şekilde hareket etmek durumundayız. Avrupa devletlerine bakıyorsunuz, Avrupa’nın içerisinde birçok haksızlıklar yapılıyor. Kendi ülkelerinde ki haksızlıkları görmüyorlar. Türkiye’de ki haksızlıkları görsünler, görmesinler demiyoruz. önce kendi ülkesindeki o haksızlıkları da görmeleri lazım. Geçen yıl İzmir Barosu öncülüğünde beş hukuk fakültesiyle birlikte göç ve iltica sempozyumu yaptık. Uluslararası düzeyde yabancı barolar geldi, yabancı akademisyenler geldi, Birleşmiş Milletler temsilcisi geldi. Ne yazık ki Birleşmiş Milletler temsilcisinin yaptığı konuşmalardan kimse tatmin olmadı. Bugün iki milyon yedi yüz elli bin kişi Türkiye’ye sığınmış, Türkiye bu kişilere maddi ve manevi her anlamda destek olmaya çalışırken, siz Birleşmiş Milletler olarak buna kayıtsız kalıyorsanız işte bu çifte standarttır. İnsan hakları anlamında eksiklerimiz var ama diğer ülkelere göre daha objektif daha yardımsever olabiliyoruz bunları da görmemiz lazım. Son günlerde bir algı yaratılarak cezası tekrar Türkiye’nin gündemine sokulmak isteniyor. Dünya insan hakları gününde tek dileğim ülkemizin insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, bağımsızlığına, basın özgürlüğüne, ifade ve iletişim özgürlüğüne kavuşmasıdır.” ÖLÜM CEZASININ CAYDIRICI BİR ETKİ GÖSTERDİĞİNE İLİŞKİN BİLİMSEL BİR VERİ YOKTUR Panelistlerden Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde ölüm cezasını konuşuyor olmaktan dolayı utanç duyuyorum” diyerek başladığı konuşmasında “bugüne kadar ölüm cezalarının caydırıcı veya korkutucu bir etki gösterdiğine ilişkin hiçbir bilimsel veri elimizde mevcut değildir” dedi. Tam tersine ölüm cezasını kaldırmış olan ABD’nin bazı eyaletle- rinde bunu koruyan bazı eyaletler veya devletlere göre kasten öldürme suçlarının oranının daha düşük olduğunu söyleyen Erdem, “her toplum suça karşı kendini koruma zorundadır ama ölüm cezası suça karşı en etkisiz araçlardan biridir” dedi. Bugünkü hukuk devleti anlayışına göre cezalandırmanın amacının ödetme veya intikam alma değil, belirli koşullar altında kişilere hatta topluma yeniden sosyalleşme olanağı sağlanması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, “bu nedenle ölüm cezası modern hukukunun gerek önleme gerekse yeniden topluma kazandırma amaçlarından hiçbirini gerçekleştirmeye yardımcı olmaz” dedi. İDAM BİR CİNAYETTİR Bir diğer panelist olan Av. Nihat Toktay ise, idamın inceden inceye hesaplanan bir cinayet olduğunu söyleyerek, “Türkiye’de özellikle olağanüstü dönemlerde idamların çok sık uygulandığını görmekteyiz” dedi. İdamın geriye dönülmez bir ceza olduğunu dile getiren Toktay, “bizler idam cezasına nedenle karşıyız. Çünkü mahkemeler de insanlardan oluşur, hata yapabilirler, etki altında kalabilirler” dedi. Av. Nihat Toktay sözlerini “bizler olduğumuz müddetçe idam cezalarına karşı çıkmak zorundayız. Çünkü idam cezası yaşam hakkının ihlalidir. Onun için de özellikle biz avukatlara bu görev düşmektedir” şeklinde bitirdi. İzmir Barosu Bülteni 61 MAKALE ATATÜRK VE MÜZİK Salih KALIN Opera Şarkıcısı Değerli İzmir Barosu, Değerli hukukçu dostlarım. Yoğun emek ürünü olan bu yazımı derginizde makale olarakyayınlamaktan mutluyum. Sizin alanınızdan uzak olan konu anlatımım; anı, tarih, ilkeler üzerinden kaleme alınmıştır. Yazımda Kültür – sanat alanında çok yetersiz kalan Osmanlı’nın bu boşluğu yanlış ve eksik düzlemde doldurması ile, Atatürk ve Cumhuriyet döneminin bu alandaki doğru saptamalar ve çalışmalarının büyük engellere karşın sürdürülme çabaları vurgulanmaktadır. 62 İzmir Barosu Bülteni Atatürk’ün güzel sanatlar alanındaki müzik konusuna neden çok önem verdiğini, ülkemizin ivedi olarak bu alanda neler yapması gerektiğinin altında hangi düşünsel felsefenin yattığını biliyor musunuz? Biz müzisyenler girdiğimiz müzik okullarının başlangıcında bu derin düşünceyi algılayabiliyoruz. Müzik kitlelere ulaşmanın en hızlı ve etkileyici unsurudur. Müzik insanın ve insanların düşünce ve ruh yapısını değiştiren önemli bir araçtır ve onun yönü her zaman iyiye ve çağdaşlığa doğrudur. Müzik, resim, heykel ve fotoğraf gibi durağan değil, dinamiktir. Bu nedenle gerektiğinde milyonlarca insanı dinlemeye çekebilir, onları etkileyip değiştirebilir. Atatürk bu tür belirlemeleri ve daha çoğunu iyi biliyordu. Bu nedenle ülkemizde müzik alanındaki dört yüz yıllık geri bıraktırılmışlığın ivedi olarak nasıl kapatılması gerektiğini ve nereden başlanarak neler yapılmasını gözlem ve araştırmacı yapısıyla bulmuştu. Ama… Gericilik sarmalı yüzyıllardır… Sayın hukukçu dostlar, sizlere bir sorum olacak. Müzik nedir? Ben, filozof ve toplum bilimci Martin Lüther King’in “Müzik iyi erdemlerin tohumudur, gençlik ve toplumlar bu tanrısal sanatla yükselir.” seyahatnamelerinde değişik bir sanat türü olan Operalardan hayranlıkla çok ilginç ve gülünç biçimde bahsederler. Saraya gelinip Üçüncü Selim’in huzurunda anlatırlar. Üçüncü Selim’e verilen bu bilgilenme (birinci aşama) gene Üçüncü Selim tarafından ikinci aşamada da Avrupa’daki Opera kumpanyalarının bizzat saraya getirtilip seyrettirilmesi (Osmanlı toplumunda ilk kez gerçekleşiyor) olmuştur. Üçüncü Selim seçkin bir divan müziği (sanat müziği) ustası, öğretmeni ve bağdarıydı. Padişah üçüncü Selim Osmanlı toplumunun ilerisinde ve toplumun çağı nasıl yakalayabileceğinin ayrımındaydı. O yeniçeriliğe karşıydı ve yeni bir ordu kurmak istiyordu. Kadı ve Şeyhülislamların dirençlerini kırmak, bilimi öne çıkarmak, halkın ve askerin giysi biçimini değiştirmek, yerli savaş sanayini kurmak ve yurtdışı elçilikler gibi önemli kararlar aldı. Ama çoğunu başaramadı. Üstelik Osmanlı Tarihi’nin belki en suçsuz en acımasızlığıyla gericiler tarafından öldürüldü. Planlayanlar; sadrazam vekili, kaymakam, Köse Musa, Şeyhül İslam Ataullah ve yamak çavuşu Kabakçı Mustafa (Kabakçı Mustafa isyanı). Yerine geçen İkinci Mahmut’da yenilikçiydi. İlk işi fitne fesat Yeniçeri Ocağını kaldırmak oldu. Modern orduyu kurdu. Medrese sayısı azaltılıp Rüştiyeler kuruldu. Meşhur Harbiye (Harp Okulu) açıldı. Fotoğrafını devlet dairelerine astırdı. Çok önemli müzik yapılanmasına girişti. Mehteranı (mehter müziği) kaldırdı. Ordu bandosunu kurdu. (Aynı zamanda Saray Bandosu Müzika-i Humayün) Opera ve operet temsilleri bu dönemde de yoğun biçimde devam etti. Aynı yıllarda Bosko, Naum ve Gedikpaşa tiyatroları da oyunlarını görkemli olarak sürdürüyordu. Ama… Osmanlı; vatandaşlarının Tiyatroda oyuncu ve yönetmen olarak görev almasını yasaklamıştı. Osmanlı’da makamı alınıp satılan, devredilen kadılık burada baskıcı dinsel gericiliğin engellemeci polis görevini yürütüyordu. Bu nedenle Osmanlı olmak bir bakıma sanatta suçlu olmaktı. Evet şaka gibi ama gerçek! Saray bandosu dinletileri,opera, operet trupları (kumpanya), tiyatro temsilleri Sultan Abdülmecit döneminde de hız kesmedi. Özellikle saray bandosu (Müzika-i Humayün) çok işlevli duruma büründürüldü. Opera, operet, müzikal ve senfoni orkestrası görevi yaptı. Bu dönemde İzmir Barosu Bülteni 63 MAKALE deyişini çok önemsiyorum. Müzik Güzel Sanatların Fonetik (işitsel) sanatlar bölümünü içermektedir. Bu bölüm şiir ve edebiyatı da içine almaktadır.Atatürk ve Müzik konulu bu yazım kapsamlı olduğu için konuyu; A) Osmanlı Dönemi (Geçmiş bilinsin ki gelecek yaratılsın!) B) Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi olarak iki ana başlıkta ele almayı uygun buldum. A) Osmanlı Dönemi Osmanlı dönemi XVI. yüzyılında hem Topkapı Sarayı’nda hem de o dönemdeki at meydanında (Şimdiki Sultan Ahmet Meydanı) şehzadelerin sünnet ve evlenme düğün törenlerinde Avrupa’dan gelen müzisyenlerin türlü etkinlik sunması bize biraz şaşırtıcı gelebilir. Ama doğru… Kral I. François’nın (Birinci Fransua) 1543 yılında Kanuni Sultan Süleyman’a bir yardım karşılığı teşekkürü olarak orkestra göndermesi ve sonraki uzun yıllarda da bu geleneğin sürdürülmesi. Ayrıca Galata orgcularının (Kilise orgcuları) saraya ve Osmanlı seçkin sınıfına sürekli konser verme geleneği XVII. yüzyılın başına kadar devam eder. 28 Katip Çelebi (1720), Mustafa Hatti (1748), Ahmet Resmi (1757), Ahmet Azmi (1777) gibi zamanlarının saray görevlileri MAKALE opera kumpanyası sarayın maaşlı kadrosuna alınır. Abdülmecit döneminin ılımlı özelliği gereği kadıların görece hoş görüleri sayesinde artık Osmanlı oyuncu ve yönetmenlerini tiyatrolarda görür gibiyiz... Bu yıllarda ünlü piyanist F. Lizst’in İstanbul’a çağırılarak konserler verdiğini biliyoruz. Padişah Abdülmecit Sultan ve şehzadelerine batı müziği eğitimi veren bir öğretmendi aynı zamanda. Bu donanımından ötürü ünlü şef ve bağdar Giuseppe Donizetti’nin kardeşi müzisyen ve şef Gaetano Donizetti’yi sarayın kadrosuna alır ve “Dolmabahçe Saray Tiyatrosu” adıyla saray operasını kurar. Bu yerli kuruluş temsillerine beş yıl aralıksız devam eder. Opera orkestrasının tamamı Osmanlı müzisyenleridir. Tenor Mehmet Zeki sürekli başroldedir. Fakat çıkan güçlü bir yangın… Abdülmecit’in ölümünden sonra yerine geçen Abdülaziz müziğe ve sanata uzaktı. O biraz yerli “temaşa” sanatını seviyordu. Bilinebildiği kadarıyla saray operasına birkez gitmişliği söyleniyor. (Bağdar G. Verdi’nin La Traviata’sı) Abdülmecit döneminde yanan Dolmabahçe Saray Tiyatrosunun boşluğunu Padişah İkinci Abdülhamit Yıldız Sarayının içine yaptırarak işi çözer. Bu tiyatro binasında opera, operet ve müzikaller sahnelenmeyi sürdürür. Fakat 1900 yıl ve biraz sonrasındaki iç ve dış çalkalanmalar (İstibdatın olumsuzluğu, İkinci Meş64 İzmir Barosu Bülteni rutiyet, Balkan Harbi, Birinci Paylaşım Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı) önceliği aldığı için yaklaşık otuz yıllık bir sanat etkinliği kopukluk süreci yaşanılır. Değerli hukukçu arkadaşım, size kısaca bir dönemi anlatmaya çalıştım. Anlattığım bu dönemde Osmanlı Sarayı kültür – sanatı ile halkın kültür – sanatı arasında hemen hemen nerdeyse hiçbir bağıntı ve benzerlik göremiyoruz. Osmanlıda sanat; İstanbul’da sarayda, köşklerde, yalılarda ve yeni yetme İstanbul Boğazı zenginlerinde bir eğlenme ve oyalanma aracıydı. Buna divan müziğini de (sanat müziği) dahil edebiliriz. Halk sarayın duvarından içeri giremiyordu. Bu nedenle halkın basit, yalın bir haykırışı ile neşesinde halk müziği vardı. Göründüğü gibi saray ve çevresi ithal bir kültür sanatı kendine amaç edinmiş olarak onunla meşgul idi. Sarayın halkın müziğiyle ilgili ulusal bir yaratısı yoktu… Oysa Avrupa ta 1400’lü yıllardan beri müziğini ve okul müzik eğitimini kendi halk müziklerini işleyerek almış, üvertürleri, sonatları, konçertoları, opera, operet, senfoni “vb.” müziklerini bu forma bağlı kalarak yaratmış, çok sesli hale getirmiştir. Benim vurgulamak istediğim; Osmanlılarda Fatih Sultan Mehmed’i ilerlemenin ölçütü olarak ele alırsak; bilebildiğim kadarıyla İkinci Abdülhamit dahil olmak üzere otuz padişah görev almış. Ama bunların hiçbirisi müzikte “ulusallıktan evrensele” yöntemiyle çağ- daş ulusal müzik türümüzü yaratmamışlardır. Örneğin o zamanlarda da dinlenilen divan müziği (sanat müziği) için İkinci Abdülhamit şunları söyler; Bu müzik minördür (küçüktür). Acı ve elem verir. Neşe yoktur. Vücut bu müzikle şen şakrak olmuyor. İkinci Abdülhamit piyano çaldığı için bu ayrıma varabiliyordu. Ama müziğin ulusal çözümleme ve tedavisini ne görmüş ne de bulabilmiş… Sanat müziğinin temeli Arap ve Fars kaynaklıdır. Ya opera, operet ve müzikallerin kaynağı! Sonuçta 1451 – 1908 yıllarını içeren ulusal müzik tanı ve tedaviyi görebiliyor muyuz, var mı? B) Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi Yaşamda müzik gerekli midir? Yaşam müziktir, müziksiz insan yaşamı olmaz. Ama yalnız türü – çeşidi irdelenmelidir diyerek bize fikir – ruh – kültür üçgeninin etkilenmesini hatırlatmaktadır. Atatürk!... Büyük önder; Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür ve sanatsız kalan bir ulusun yaşam damarlarından biri kopmuş demektir der. Türk ulusunun tarihsel bir niteliği Güzel Sanatları sevmesi ve onda yükselmesidir. Sanat dalları içinde en çabuk ve en önde götürülmesi gereken Türk Müziği diyerek önemini vurgular ve devam eder. Türk Devriminin amacı; Türk halkını modern ve uygar bir toplum durumuna getirmektir. İşte Türk Müzik İnkılabı sabırsızlıkla bu oluşumu beklemektedir. Bu oluşumun stratejik doğru açıklamasını da şöyle açıklıyor; Türk Ulusal Müzik Kültürünü hemen derleyip, toplayıp, işlemek, çağdaş uygarlık düzeyine eriştirerek evrensel müzik kültürü içinde yer almak. Büyük önder daha da ileri giderek “Bir ulusun yeni değişikliğindeki ölçü müzikteki değişikliği alıp kavrayabilmesidir. Yani doğu musikiciliğini sürekli gözden geçirip değerlendirmek, evrensel müziği almakta olmak karıda baştan beri anlattıklarım ışığında batıdan dört yüz yıllık müziksel geriliği gene bir müzik devrimi ile giderileceğini bildiği için Cumhuriyet’in kuruluş gününden tam beş ay sonra Musiki Muallim Mektebi (Müzik Öğretmen Okulu) açılır (1924). Bu arada Cumhuriyetten önce İstanbul’da kurulan Dâr-ül Elhan (Ezgi ve Ses) Okulu İstanbul Belediyesine bağlanarak Türkiye’nin ilk müzik kurumu olur. Kurulan İstanbul Belediye Konservatuarının ders müfredatı değiştirilerek çağa uygunluk sağlanır. Padişah döneminden kalan saray fasıl heyetini kaldırır. (Cumhuriyet felsefesiyle her yönden ters) Osmanlının son 7080 yıl öncesinden kurulan Makam-ı Hilafet Mızıkasıyla ve Muzıka-i Humayün Bandosunu kaldırarak bunların yerine şimdiki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasını kurmuştur (1933). 1934 yılında Müzik Öğretmen Okulu kaldırılarak yerine Gazi Eğitim Enstitüsü müzik bölümü kurulur (1935). Ankara Devlet Konservatuarı da 1936 yılında kuruluşunu gerçekleştirir. Ayrıca Askeri Bando Mızıka Okulu işlevine kavuşur. Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ve Ankara Devlet Konservatuarı’nın ilk ve sonraki yılları tatbikat sahnesi adını alarak birçok yerli opera ve tiyatro oyununu ortaya çıkartır ve başarıyla sergiler. Özellikle bu tatbikat sahnesiyle Atatürk’ün o zamanki İran Şahının Türkiye’yi zi- yareti için Adnan Saygun’a Özsoy Operasını besteletip hazırlattırması ve görkemli bir biçimde Şaha sunulması bizler için hem övünç hem de çok düşünülmesi gereken bir durumdur. (1930’lu yılların başı) “Burada yabancı bir eserin sergilenmesi kolaycılığı yerine ilk yerli bir eserin sunumunu göze almak mucize!” Bu arada Atatürk on müzisyeni de yurt dışı eğitime göndererek onlardan ilerde yarar beklemektedir. Gene bu yıllarda Türk Halk Müziğinin Anadolu’da derleme ve ölçünlü için (on bin halk ezgisi) on altı yıl emek verilecektir. (A. Adnan Saygun – Bela Bartok – Mustafa Sarısözen – Nida Tüfekçi) vb. bu çalışmaların sonlanmasının arkasından 1948 yılında Ankara Devlet Operası kurulur. Arkasından da bir yıl sonra İstanbul’da kurulan bale topluluğu Ankara Operası bünyesine katılır. 1932 yılından 1950 yılı başına kadar süren yıllarda Atatürk ve Cumhuriyetin kazandırdığı Köy Enstitüleri ve özellikle halk evlerindeki müzik öğretimi – müzik dinletileri – müzikli oyunlar vb. halka inerek olağanüstü başarı kazanmıştı. Tüm bu çalışmalar ve Cumhuriyetimizin bu kazanım ve miraslarının şiddetli rüzgarlarıyla çok önemli kültür sanat kurumları kurulmaya devam etmiştir. Bunlar 1950’li yılların sonlarında kurulan İstanbul ve İzmir Devlet Tiyatroları’nın yanısıra 11 Devlet Tiyatrosu, İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya, Adana, Eskişehir senfoni orkestraları, İstanbul, İzmir, Adana, Eskişehir, Mersin, Devlet Konservatuarları, birçok ilde Türk Müziği Konservatuarları, Türk Sanat Müziği Koroları, Türk Halk Müziği Koroları, İstanbul, İzmir, Antalya, Mersin, Samsun Devlet Opera ve Baleleri, Türk Dünyası Müzik Toplulukları, çeşitli belediyelerin hafif müzik ve senfoni orkestraları, özel ve resmi üniversiteler ile büyük şirketlerin senfoni orkestraları, TRT’nin tüm müzik kurumları, Asya, Hindistan, Avustralya, Afrika kıtalarındaki sanat kuruluşlarının toplamından sayısal üstünlüğümüz çok fazladır. Bu nedenle Atatürk’ün değerini iyi bilmek, Cumhuriyetimizin bu kazanımlarını korumak ve ayrıca geliştirmek zorundayız.Sevgi ve Saygılarımla. İzmir Barosu Bülteni 65 MAKALE (musikicilik: tutulan yol). Atatürk daha 1923 yılında; Vatanın tüm yörelerine, kütüphaneler, konservatuarlar, müzeler, güzel sanatlar okulları ve hayvanat bahçelerinin hızlı şekilde açılması gerektiğini, zira batıyla olan dört yüzyıllık açığın kısa sürede bitirilmesinin şart olduğunu belirtiyordu. Atatürk şunu da söylüyordu; “Bir ulus ki resim yapmaz, heykel yapmaz, fen ile uğraşmaz, itiraf etmeli ki o ulusun dünyanın ilerlemesinde yeri yoktur!” Atatürk yabancı uzmanların müziğimizin ne olduğuna dair sorularına şu tarihsel yanıtı verir: “Gerçek müziğimizin Anadolu ve Trakya halkında işitildiğini ama bu gerçek müziğimizin son genel müzik kurallarına göre işlenmesi gerektiğini ve bununda kapsamlı bir çalışma olacağını belirtir. Ziya Gökalp: halk ezgileri + batı armonisi = batılılaşma Atatürk: halk ezgileri + genel son müzik kuralları = çağdaşlaşma Örneğin yukarıdaki denklemde sosyolog Ziya Gökalp ile Atatürk’ün ulusal müziğimizin yaratılmasında çok belirgin görüş ayrıcalığı var. Ziya Gökalp bir yanlışa düşerek batılılaşmayı hedef alıyor. Oysa Atatürk çağdaşlaşmayı… Atatürk Osmanlı’nın geri kalmış son dönemini simgeleyen çağdışı inanç, kültür ve sanat kalıntılarıyla bağı koparmadıkça gereken ilerlemenin olamayacağını biliyordu. Yu- MAKALE 6769 SAYILI KANUNLA SINAİ MÜLKİYETTE NELER DEĞİŞTİ? Av, Nevhan AKYILDIZ Türkiye’de fikri mülkiyet alanında 1995 yılından itibaren süregelen yasa değişikliklerinin son halkası 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu olmuştur. Kanun, 10 Ocak 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve Kanun Hükmünde Kararnameler dönemi sona ermiştir. 6769 sayılı Kanun elbette, sınai mülkiyetle ilgili tüm sorunları gidermeyecek, hatta beraberinde yeni tartışmaları da getirecektir. Yine de, uygulamada sorun yaratan birçok konuda çözüm ve yenilikler getirilmesi, herşeyden önce kanun şeklinde düzenlenerek Kanun Hükmünde Kararnamelere özgü sorunların bertaraf edilmesi fikri mülkiyet hukukçuları tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Şimdi, 6769 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklere göz atalım: Markalar. Patentler, Tasarımlar, Coğrafi İşaretler dört ayrı Kanun Hük66 İzmir Barosu Bülteni münde Kararname ile korunmakta iken yeni düzenlemede tek Kanunda toplanmış, ayrıca ortak hükümlere yer verilmiştir. Kanunda markalar, patentler, faydalı modeller, coğrafi işaretler ve ortak hükümler adıyla ayrı başlıklar altında sırayla yer almaktadır. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre, marka işaretinin tescili için “çizimle görüntülenebilmesi veya benzer biçimde ifade edilebilmesi, baskı yoluyla yayınlanabilmesi ve çoğaltılabilmesi” gerekirken, 6769 sayılı kanunda marka işaretinin “bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması, marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması” yeterli sayılmıştır. Böylelikle, Avrupa Birliği mevzuat ve düzenlemelerine uygun şekilde ayırt ediciliği sağlayan herhangi bir işaretin marka olarak tescili mümkün olabilecektir. Yapılan bir başka değişiklik Türk Patent Enstitüsü’nün adının Türk Patent ve Marka Kurumu olarak değiştirilmesidir. Kurum, kısaca TÜRKPATENT olarak anılacaktır. Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler ile tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler mutlak ret nedenlerine dahil edilmiştir. Bu değişiklikle özellikle ayırt edici olmayan işaretlere ilişkin marka başvuruları TÜRKPATENT tarafından reddedilebilecektir. Nispi ret konusunda, yeni ret nedenlerine yer verilmiştir. Bu durumlarda ret kararı verilebilmesi için marka sahibinin itiraz etmesi gerektiği unutulmamalıdır. Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6. maddesine göre tanınmış iddiasını ispatlayamazsa itiraz reddedilecektir. Bu uygulama, marka başvurularında, itirazlarda, itirazların gerekçelendirilmesinde marka hukuku uzmanlarından yararlanılmasını daha önemli hale getirmiştir. Aksi halde, hukuki bilgi ve deneyime sahip olmayan kişilerle yürütülen marka tescilleri, markasını tescil ettirmek isteyenler ya da itiraz sahipleri tarafından hayal kırıklığı ile sonuçlanacaktır. Zira, itirazların gerekçelendirilmesi ciddi kullanımın marka hukuku kapsamında, hukuki yorumuna bağlıdır. Ülkemizde son yıllarda yapılan uzlaşma ve arabuluculuk konusunda mevzuat değişiklikleri ve uygulamalar 6769 sayılı kanunda da etkisini göstermiş, TÜRKPATENT’in gerekli görmesi halinde Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu hükümleri çerçevesinde, tarafları uzlaşmaya teşvik etmesi yolu açılmıştır. Kanunun getirdiği bir başka değişiklik lisans verilmesine ilişkindir. Bu düzenlemeye göre, lisans veren, lisans alan tarafından üretilecek malın veya sunulacak hizmetlerin kalitesini garanti altına alacak önlemleri almak, lisans alan, lisans sözleşmesi koşullarına uymak zorundadır. Aksi takdirde marka sahibi, tescilli markadan doğan haklarını lisans alana karşı ileri sürebilecektir. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 26. maddesi ile TÜRKPATENT’e “9. maddenin 1. fıkrasında belirtilen hallerin mevcut olması, marka sahibinin fiillerinin veya gerekli önlemleri almaması nedeniyle markanın, tescilli olduğu mal veya hizmetler için yaygın bir ad haline gelmesi, marka sahibi tarafından veya marka sahibinin izniyle gerçekleştirilen kullanım sonucunda markanın, tescilli olduğu mal veya hizmetlerin özellikle niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı konusunda halkı yanıltması” gibi hallerde markayı iptal yetkisi verilmiştir. Ancak, bu hüküm kanunun yayım tarihinden 7 yıl sonra yürürlüğe girecektir. 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi değiştiren 5833 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, mal veya hizmeti ithal ya da ihraç etme, ticari amaçla satın alma, bulundurma, nakletme veya depolama fiillerinin ceza yaptırımına bağlanmamış olması, marka hakkının korunmasında zafiyet yaratmaktaydı. Özellikle, 31/12/2008 tarihine kadar 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Türk Ceza mevzuatına uyumu için gerekli yasal düzenlemenin yapılmaması, 5833 sayılı Kanunun 2009 yılında yürürlüğe girmesi nedeniyle çok sayıda olayda ele geçen taklit ürünlerin zoralımına karar verilememesi eleştirilere neden olmuştu. Yapılan düzenleme ile suç kapsamı genişletilerek taklit mallarla mücadelede daha etkin bir dönem başlamıştır. Ayrıca, Kanun öncesinde ele geçen taklit malların muhafazası önemli bir sorundu. Kanunda yer verilen düzenleme ile suça konu eşyaların muhafaza edilemeyecek olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatı ile numune alınması ve ardından geri kalan suç eşyasının tasfiyesi mümkün hale gelmiştir. Böylece, suç eşyasının zarara uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı veya muhafazasının ciddi külfet oluşturması halinde bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine hakim, kovuşturma aşamasında hükümden önce mahkeme tarafından imhasına karar verilebilecektir. Tasarımlar bakımından her şeyden önce, kanunda endüstriyel tasarım kavramından vazgeçilerek, tasarım kavramına yer verildiğini belirtmek gerekir. Kanunda yapılan değişiklikle, tescilsiz tasarımlarda korunmaktadır. Tescilsiz tasarım, sahibine tasarımın aynısının veya genel izlenim itibarıyla ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kopyalanarak alınması engelleme hakkı halinde vermektedir. Korunan tasarımın kendi tasarımından önce kamuya sunulduğunu makul yollarla bilmesi mümkün olmayan bir tasarımcı tarafından bağımsız olarak yapılan tasarımın, koruma kapsamındaki tasarımdan kopyalanmış olduğu kabul edilmeyecektir. Ancak, tescilsiz tasarımların koruma süresi kamuya ilk sunulma tarihinden itibaren 3 yıldır. Tescilsiz tasarım hakkı sahibi, tasarım kamuya sunulduğu takdirde, tasarım hakkına yönelik ihlallerden dolayı dava İzmir Barosu Bülteni 67 MAKALE markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvurularının aynı veya benzer mal veya hizmetlere ilişkin olması halinde, marka işaretinin tescil başvurusu reddedilecektir. Tescil edilmiş veya tescil başvurusuna konu bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanacağı, markanın itibarının zarar göreceği veya ayırt edici karakterinin zedeleneceği anlaşılıyorsa, sınıf ayrımı dikkate alınmaksızın aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu reddedilebilecektir. Tescilli markanın yenilenmemesi halinde ve önceki marka sahibinin iki yıllık süre içinde markayı kullanmış olması koşuluyla, koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan, aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvuruları da reddedilecektir. 6769 sayılı Kanunun 7. maddesinde, marka korumasının tescil yoluyla elde edilebileceği düzenlenmiş, ancak tescilsiz marka sahiplerinin hukuki durumuna ilişkin istisnai hükümlere de yer verilmiştir. Aynı madde de, marka işaretinin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması, işaretin hukuka aykırı şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması gibi marka sahibinin markasının ticaret alanında kullanılmasını yasaklayabileceği durumlar açıklanmıştır. 6769 sayılı kanunla yapılan önemli bir yenilik, resmi marka bülteninde yayımlanan marka tescil başvurusuna ilişkin itirazın, yayımdan itibaren iki ay içerisinde yapılması gerekmektedir. Bu yenilikle, markanın tescil süresinin kısaltılması amaçlanmıştır. Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre, artık nispi ret nedeni olarak yapılan itirazlarda, “markanın başvuru veya rüçhan tarihinde Türkiye’de en az beş yıldır tescilli olması halinde, başvuru sahibinin talebi üzerine, itiraz sahibinden itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi markasını itirazına dayanak gösterdiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta olduğuna ya da kullanmamaya dair haklı sebepleri olduğuna ilişkin” delil sunulması talep edilecektir. İtiraz sahibi, MAKALE açmaya yetkilidir. Kanun ile tasarım tescilinde tarifname verme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Ancak, sınıf belirtilmesi ve tarifname verilmesi halinde de, ürün adı, sınıfı ve tarifnamede verilen bilgiler koruma kapsamını etkilemeyecektir. Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre TÜRKPATENT yeni olmadığı tespit edilen, tasarım tescil taleplerini reddedecektir. Bu düzenlemeye göre, TÜRKPATENT’in yeniliği nasıl tespit edeceği ve uygulayacağı merakla beklenmektedir. 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede tescilli tasarım hakkına tecavüzü ceza yaptırımlarına bağlamış olmasına rağmen, Türk Ceza mevzuatına uyumunu sağlayacak yasal düzenlemenin yapılmaması nedeniyle, Yargıtay tarafından ceza hükümlerinin askıda olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle, 2005 yılından sonra kararnamenin ceza hükümleri uygulanamamıştır. 6769 sayılı kanunda ceza yaptırımlarına yer verilmemiş, 70. maddede tasarımdan doğan hakların herhangi bir şekilde tecavüze uğraması halinde yalnızca hukuk davası açılabileceği belirtilmiştir. Kanunla çalışanların aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça, bir işletmede yükümlü olduğu faaliyeti gereği gerçekleştirdiği ya da büyük ölçüde işletmenin deneyim ve çalışmalarına dayanarak iş ilişkisi sırasında yaptığı tasarımların hak sahibi işverendir. Bu hüküm, öğrenciler ve ücretsiz ola68 İzmir Barosu Bülteni rak belirli bir süreye bağlı olmaksızın hizmet gören stajyerlerin tasarımları ile öğretim elemanlarının bilimsel çalışmalar veya araştırmalar sonucunda gerçekleştirdiği tasarımlar hakkında da uygulanacaktır. Böylece, öğretim elemanlarının tasarımları üzerindeki haklar, artık doğrudan öğretim elemanlarına ait olmayacaktır. Kanuna göre, hizmet ilişkisi dışında kalan iş görme sözleşmeleri çerçevesinde yapılan tasarımlarda hak sahibi, taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümleri çerçevesinde belirlenecektir. Patentlere ilişkin düzenlemede bilgisayar programları ile birlikte günümüzün bilimsel gelişmeleri dikkate alınarak gen dizisi, insan klonlama, insan embriyosunun kullanılması, genetik kimliğin değiştirilmesi işlemlerinin buluş sayılamayacağı belirtilmiş, “Bilginin derlenmesi, düzenlenmesi, sunulması ve iletilmesi ile ilgili teknik yönü bulunmayan yöntemler” ibaresi yerine “Bilginin sunumu” ibaresine yer verilmiştir. Ancak, bilginin sunumu ifadesinin yargılamaların yeni konularından biri olması beklenebilir. Kanunun getirdiği en önemli yeniliklerden biri, incelemesiz patent yöntemine son verilmiş olmasıdır. 6769 sayılı Kanunda, yenilik, buluş basamağı ve sanayiye uygulanabilirlik kriterleri tek bir başlık altında toplanarak açıklanmıştır. Ayrıca, patent sahibine tanınan hakların faydalı model sahiplerine de tanındığı fıkrası eklenerek faydalı modele ilişkin hükümler belirgin hale getirilmeye devam edilmiştir. 551 sayılı Patent Haklarının Ko- runması Hakkında Kararnamede buluşa ilişkin tarifname, istemler ve özet ayrı başlıklar altında düzenlenmişti. 6769 sayılı yasada “Buluşun Açıklanması, Tarifname, İstemler ve Özet” başlığı altında bir araya yer almaktadır. Yeni kanunda yer verilen “Tarifname, buluş konusunun ilgili olduğu teknik alanda uzman olan bir kişi tarafından buluşun uygulanabilmesini sağlayacak nitelikte açık ve yeterli yazılır” açıklaması ile buluşun açıklığından ne anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Yayımlanan patente karşı üçüncü kişiler tarafından yapılacak itirazların, nasıl inceleneceği kanunun 100. maddesinde kurum kararlarına itiraz başlığı altında düzenlenmiştir. 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yer alan “yayınlanmadan önce reddedilen veya geri çekilen başvuru dosyası üçüncü kişiler tarafından incelenemez” hükmü kanunda yer almamaktadır. Buna karşın, “Başvurunun geri çekildiği Bültende yayımlandıktan sonra bu talepten vazgeçilemez” hükmü yeni bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Faydalı modellerle ilgili yeniliklerden biri, yenilik değerlendirmesinde, buluş konusuna katkı sağlamayan teknik özelliklerin, esaslı yenilik taşıyan teknik geliştirmelerin faydalı modelle korunabilmesi açısından dikkate alınmayacağına ilişkindir. Ayrıca, faydalı model başvurularında, patentlerde olduğu gibi başvuru tarihinin kesinleşmesinden itibaren 2 ay içerisinde araştırma talebinde bulunma zorunluluğu getirilmiştir. Araştırma talebinde ğişiklik, üniversite de gerçekleştirilen buluşların artık hizmet buluşu sayılacağına ilişkindir. Hizmet buluşuna ilişkin hükümler bu tür buluşlar içinde uygulanacaktır. Buluştan elde edilen gelirin paylaşımı, buluşu yapana gelirin en az üçte biri verilecek şekilde belirlenecektir. 6769 sayılı Kanun ile patentin kullanma zorunluluğu yeniden düzenlenmiştir. Patentin verilme kararının Patent Bülteninde yayımlanmasından itibaren 3 yıllık yada patent başvuru tarihinden itibaren 4 yıllık sürelerden hangisi daha sonra ise, kullanımda o süre dikkate alınacaktır. Kanuna göre, kısmen veya tamamen taklit suretiyle meydana getirildiğini bildiği ya da bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla üretilen buluş konusu ürün veya usulle ilgili sözleşme yapmak için öneride bulunmak , buluş konusu usulün izinsiz olarak kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerektiği halde, bu usulle doğrudan doğruya elde edilen ürünleri satmak, dağıtmak patent hakkına tecavüz oluşturmaktadır. Buna karşın lisansı izinsiz genişletmek veya devretmek, tecavüz fiillerine iştirak, yardım, teşvik, kolaylaştırmak, tecavüz konusu eşyanın nereden alındığını veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak patent haklarına tecavüz eylemleri arasında değildir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununda marka, tasarım, patent ve coğrafi işaretlerle ilgili ortak hükümlere yer verilmiştir. Bu kapsamda, sınai mülkiyet haklarına ilişkin işlemlerle ilgili Kanun veya yönetmelikle ayrıca süre belirtilmemişse, süre bildirim tarihinden itibaren 2 ay olarak kabul edilecektir. Hukuki işlemler Kanun Hükmünde Kararnameler dönemindeki gibi yazılı şekle tabi olmakla birlikte, devir sözleşmesi noterden onayı halinde geçerli olacaktır. Hakkın tüketilmesi, artık uluslararası alan dikkate alınarak belirlenecektir. Kanuna göre, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenlerce piyasaya sürülmüş ürünleri kişisel ihtiyacı için elinde bulunduran veya kullananlara karşı dava açılamayacaktır. Yeni Kanunla yapılan düzenlemede, tecavüzün mevcut olmadığına dair dava açılabilmesi için, hak sahibine noterden bildirim yapılması yerine, herhangi bir şekilde bildirim yapılması yeterli görülmüştür. Ayrıca bu bildirimin yapılmaması açılacak davada, dava şartı olarak aranmayacaktır. 6769 sayılı Kanunla, tekelci olmayan lisans alanın, hakka tecavüz halinde tek başına dava açmaya hakkı olmadığına ilişkin hüküm kaldırılmıştır. Lisans alanın dava açma hakkı sözleşmede açıkça sınırlandırılmamışsa, lisans alan yapacağı herhangi şekildeki şekle tabi olmayan bildirimle hak sahibinden dava açmasını isteyebileceği gibi ciddi bir zarar tehlikesinin varlığı halinde ve söz konusu sürenin geçmesinden önce, ihtiyati tedbire karar verilmesini aynı şekilde mahkemeden talep edebilecektir. Mahkemenin tedbir kararı vermesi halinde lisans sahibi de dava açabilecektir. Sınai mülkiyet hakkına tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde, ilgili ürünlere tedbiren el koyma kararı verilebilecektir. Önemli gördüğüm ve açıklamaya çalıştığım yenilik ve değişikliklerin, sınai mülkiyet haklarının korunması bilincinin toplumda yerleşmesine, tescilli koruma sayısının artmasına, sınai mülkiyet hakkı sahiplerinin, haklarının etkin şekilde korunacağı inancına yol açmasını dilerim. İzmir Barosu Bülteni 69 MAKALE bulunulmazsa, başvuru geri çekilmiş sayılacaktır. Araştırma raporunun yayınlanmasından itibaren 3 ay içinde, rapora karşı başvuru sahibi itiraz edebilecek, 3. kişiler görüş bildirebilecektir. Kanunda yapılan yeni düzenlemede faydalı modelin verilmesinden sonra, patentte olduğu gibi itiraz usulü bulunmamaktadır. Bu durumda, yalnızca hükümsüzlük davası açılabilecektir. TÜRKPATENT, başvuruyu reddettiği takdirde, kararın bildiriminden itibaren 2 ay içinde Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’na itiraz edilebilecektir. 6769 sayılı Kanuna göre, patentlerde olduğu gibi artık zarar görenler değil “menfaati olanlar” faydalı modelin hükümsüzlüğü davası açabilecektir. Menfaati olanın, fiili bir zarar gördüğünü kanıtlamasına gerek bulunmamaktadır. Ancak, bu düzenlemeye göre faydalı modelin hükümsüzlüğü davası, koruma süresince veya hakkın sona ermesini izleyen 5 yıl içinde açılabilir. Sınai Mülkiyet Kanunu ile patent isteme hakkının gaspı davası açıldığında, TÜRKPATENT’ e bildirim yapılması zorunlu hale gelmiştir. Bu dava açıldığında kararın kesinleşme tarihine kadar, patentin verilmesi işlemleri hakim kararıyla durdurulabilir. Hak sahibi, lehine sonuçlanan kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde TÜRKPATENT nezdinde herhangi bir talepte bulunmazsa, dava konusu başvuru geri çekilmiş sayılacaktır. Kanunda yer alan bir başka de- SUÇ DUYURUSU BAROMUZ, İZMİR’İ HEDEF ALAN AYRIŞTIRICI SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMUŞTUR VE HUKUKİ SÜRECİN TAKİPÇİSİDİR 11.01.2017 18:29:İzmir Barosu, sosyal medya üzerinden İzmir ve İzmirlilere yönelik ayrımcılık, kin ve nefret söylemleri içeren paylaşımlarla mücadele etmeye devam ediyor. Aralık ayı içerisinde İstanbul’da yaşanan patlama sonrası bir sosyal medya kullanıcısının “Neden İzmir’de patlama olmuyor, yoksa gavur gavura rahat yaşıyorlar mı?” şeklindeki paylaşımı hakkında suç duyurusunda bulunan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, bundan kısa bir süre sonra İzmir Adliyesi’ne yönelik terör saldırısı ve bu saldırıda polis memuru Fethi Sekin ve adliye çalışanı Musa Can’ın şehit olması üzerine ekranlarda adeta etmiş ve İzmir’in bu tip paylaşımlarla hedef gösterildiğini dile getirmişti. Baromuz şimdi de İzmir Adliyesi’ne yönelik hain saldırı sonrası twitter üzerinden “İzmir’de patlama oldu. Kemalin köpekleri, İngiliz destekçisi Gezi p.hep bir ağızdan havlamaya başladı.” şeklinde paylaşımda bulunan M.Y. adlı sosyal medya kullanıcısı hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu dilekçesinde, adı 70 İzmir Barosu Bülteni geçen kişinin bu ifadelerle açıkça halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği, aşağıladığı ve nefret suçu işlediği belirtildi. Türkiye'nin terör örgütlerinin hedefi haline geldiği bir ortamda, böyle bir katliamı ve faillerini övmek, hiç kuşku yok ki nefreti yaymak anlamına denilen dilekçede, ülkemize yönelik sistemli terör saldırılarının hedefi birlik ve beraberliğimizi bozmak, toplumda umutsuzluk ve kaos yaratmak olduğuna göre, nefretin yayılmasına sebebiyet veren bu fiiller, kamu düzeni açısından açık ve yakın tehlikeye vücut vermektedir ifadelerine yer verildi. Anayasası’nın 14. maddesine atıf yapılan dilekçede, “Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” denildi. Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, bu tip paylaşvımların ne ulusal ne de uluslararası hukuk kapsa- mında hürriyeti kapsamına girmediğini, açıkça toplumun içerisine kin ve nefret tohumları ekmeye hizmet ettiğini söyledi. Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, “toplumu, dünyaya emsal gösterilmeyi hak eden sağduyusuyla, her terör eyleminden sonra kenetlenmiş ve teröristlerin amaçlarına ulaşmalarını önlemiştir. Ancak İzmir bir kısım insanlar tarafından ısrarla hedef gösterilmeye çalışılmaktadır. 5 Ocak 2017 tarihinde İzmir Adliyesi’nde yaşanan terör eylemi sonrasında da maalesef kendini bilmez kişiler, terör eylemi üzerinden toplumu ayrıştırıcı ifadeler ve hakaretlerde bulunmuşlardır” dedi. Baroların, Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76.maddesi gereğince; “…hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak…” amaçları olan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olduğunu ve aynı yasanın baro yönetim kurullarına “hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve kavramlara işlerlik kazandırmak” görevini verdiğini hatırlatan Özcan, “bu nedenle adı geçen paylaşımları yapan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunma zorunluluğu doğmuştur” dedi. YEMİN TÖRENİ RUHSAT ALAN AV. IRMAK MELİKE AYAS AV. MELDA ÇAĞILTI AV. YAMAN YAKUT AV. TUĞÇE DURU AV. GÜLBAHAR SOĞUKÇEŞME AV. ALARA ÜNVER AV. NAZLI FULYA ZENGİN AV. EKİN UYAR AV. COŞKUN DENİZ BÜLBÜL AV. SETENAY CANSU YILMAZ AV. UMUT ÇİL AV. NACİYE ÇELİK RUHSAT ALAN AV. UTKU ZEYREK AV. ARYEN TURAN AV. İREM İNAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. MEHTAP KOÇHAN AV. AYŞE TUBA ÇÖREZ AV. YAŞAR YAKUP YAKUT AV. ÖMER YILDIRIM AV. MURAT ÇETİNSOYU AV. PERİHAN UŞKAY AV. SERKAN ŞAHİN AV. HÜSEYİN ÖZKAYAGAN AV. ASLI DENİZ CEYHAN TOKAT AV. MURAT SEREZLİ AV. FIRAT SEREZLİ AV. YILDIZ IŞIKTAŞ KARABULUT AV. ÖZGÜR KARABULUT AV. ŞENİZ CİVİL CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. AHMET KOYUNCU AV. NİHAL İLDOĞAN DURAN AV. METİN İNAN AV. FATMA SEVAL KARABAY AV. ASLI DENİZ AV. YASEMİN PAMUK ÖZMEN AV. GÜRKAN ÖZCAN AV. NAZLI BUKET SULAR AV. ERKUL ERDEM AV. ABDURRAHMAN AYKUT DİKENCİK AV. İSMAİL EVRİM KARABACAK AV. ÜMİT TAT AV. GÜLCE KEKLİK AV. MUZAFFER SEVGİ SAKARYA RUHSAT ALAN AV. GÖKÇE IŞIK AV. CELİL UZUN AV. HAVVA NUR ATICI AV. HAMZA İSMAİL YALÇIN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. ŞENİZ CİVİL AV. MÜNİR HAKAN ERİŞ PROF. DR. MUSTAFA RUHAN ERDEM AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. EZGİ AKTAŞ SAĞLAM AV. MÜGE MERDE AV. HİKMET TALİH UYAR AV. SENEM DEMİREL AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. UFUK MANSUROĞLU AV. LEVENT KÜTÜK AV. ÖZLEM YILMAZ AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) RUHSAT ALAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. YİĞİT ÖNCÜL AV. DİDEM UÇAK ÖRNEK AV. MUSTAFA HAKKI BAŞAK AV. MEHMET ŞİMŞEK AV. GİZEM NASAY AV. MELİKE AYŞE AKTAŞ AV. BİRSU EROĞLUARSLAN AV. AHMET YENİPALA AV. EREN SEVER AV. EMRE UMARLAR AV. YETİŞ FERAHOĞLU AV. FADİME COŞKUN AV. MEHMET YILDIRIM AV. SERKAN ŞAHİN AV. ŞAKİR ÇUHADAR AV. KÜBRA ÇUHADAR AV. ZÜMER AYDIN AV. AYDOĞAN YOLYAPAN AV. SERHAT ÇETİN AV. CANSU BALCI AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. CANDAŞ ÇİFTÇİ AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) İzmir Barosu Bülteni 71 YEMİN TÖRENİ RUHSAT ALAN AV. DİDEM ARSLAN AV. TÜLAY SOYER AV. NAFİYE YAĞMUR ARBİLEN AV. GİZEM ER AV. NURİ ÖZGÜR ÖZTÜRK AV. BEGÜM İLÇAYTO RUHSAT ALAN AV. NATALİA ÖZEN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. GÖKHAN BAL AV. GÖKTUĞ TOSUN AV. SEYİDE DİLŞAT UYSAL AV. YEŞİM ZİYREK AV. ALİ ANIL OĞUZ AV. AHMET OKYAY CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. VEDAT SAVTAK AV. DERYA DİKİCİOĞLU YAĞCI AV. TUĞÇE MENGÜÇ AV. ORHAN AKA AV. DENİZ GÜLSEN SAYGINAR AV. ORHAN AKDER AV. SERÇİN BAL AV. FATMA BELGİN ADALI AV. MEHMET TUFAN YAZIRLI AV. SERHAT KÖKSAL AV. BURAK ATA AV. MÜKREMİN TURAN AV. TÜRKİZ ÜMİT ÖZASLAN AV. SEDEN TEKİN AV. YUNUS EMRE KIZILASLAN AV. FATİH FİDAN AV. CANSU GÜRESİN AV. DEMET DURAN KÖKSAL AV. ALİ CAN BÜLBÜL AV. BİLGE ÖZER AV. SÜLEYMAN YILMAZ AV. BEKTAŞ KÖSE – AV. ERTAN ERSÜ AV. NİMET ÇOLAK AV. ENGİN ERKAL AV. ALPERTUNGA KINIK AV. ESRA ÇİFTÇİ – AV. ÖZGE BAL AV. ÜMİT TAHİR TAN AV. TEKİN MEMİŞ ÖZKAN AV. MURAT ÇİFTCİ AV. HANİFE YILDIRIM 72 İzmir Barosu Bülteni RUHSAT ALAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. İREM KARAALİ AV. NİHAN DURAK İNTEPE AV. OZAN SEVER AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. NİGAR AKSOY AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. EDA EKMEKÇİ AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. SİNAN EROĞLU AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) RUHSAT ALAN AV. TAMER BİLEN AV. REŞİT OKTAY AV. GÜLÇİN ÇAKMAK CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. KEMAL MUSTAFA BİLEN AV. ABDULVAHAP KARAKUŞ AV. SALİH VOLKAN ÇOKAL AV. TUĞÇE TUZCUOĞLU AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. GÜVEN SEZERLİ AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. MEHMET AKSAY AV. BUKET KOÇAK AV. ALİ İHSAN COŞAR AV. ESER YILMAZ AV. GİZEM GEZDİ AV. NESLİHAN ULUŞAHİN AV. MEHMET PEŞKER AV. AYKUT VERDİ AV. NURAN BAKIR AV. İSMAİL GÖZEL AV. PAYENDE BİLGE SONER AV. OSMAN FARUK KÜDÜR AV. MEHMET SUBAY YEMİN TÖRENİ RUHSAT ALAN AV. UĞUR CAN ÖZOK AV. ATACAN TÜNEY AV. SALMAN SOYA AV. GÜL YILMAZ AV. TOLGA ŞAHİN AV. MEHMET CAN ÇEVİK AV. ECE KASALI AV. UĞUR ARDA ŞİRİN AV. RUŞEN DUMAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. OKAN ÖZAYDIN AV. MEHMET SÜRÜCÜ AV. MEHMET YATAR AV. AYHAN ÖLMEZ AV. İLHAN AKARSU AV. ÖZGÜR ÖZTÜRK AV. HİLMİ İNCE AV. SIDDIK CANER ERŞEN AV. LEVENT UŞKAY AV. ERDAL KARDAŞ AV. MESUT DUMAN RUHSAT ALAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. HÜSNİYE AYSU KÖSEOĞLU AV. HAKAN AYAZ AV. GÜNEY YILMAZ AV. MERTKAN UÇKAN AV. ALİ DEMAN GÜLER AV. SELİN DEĞİRMENCİ AV. ECE ARSLAN AV. GÖZDE YAVUZ AV. NİLGÜN UZUN YILDIZ AV. DENİZ YENİKAYA AV. ULAŞ AYGÜN AV. ÖMER FARUK KARA AV. MUHAMMED EMİN ADSOY AV. MEHMET FATİH DEMİR AV. ŞAKİR UZUN AV. IRMAK ARABULAN AV. CEMAL NEDRET ERDEM RUHSAT ALAN AV. ŞÜKRİYE İSKEÇELİ AV. METE AKIN AV. KEREM KÜÇÜKVURAL AV. TAYFUN ÖZ AV. YUSUF ŞADİ DAMAR AV. AYLİN YILDIRIM AV. FATMA NUR GÜZELÇAY AV. HATİCE BUKET ÖZTÜRK AV. ŞEREF ŞEN AV. FIRAT YILMAZER CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. İLKAY PALA ÖGE AV. YASEMEN ÖZDEMİR AV. SERHAT ESKİCİ AV. NURETTİN ÖZLÜTAŞ AV. YILMAZ TAŞDEMİR AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. MERTER AYDAR AV. SALİHA AKDEMİR RUHSAT ALAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. MAHMUT DAYANÇ AV. EMRE ÖKTEM AV. SELMA NUR KARAHAN AV. İSMET KÖYMEN AV. HÜSEYİN ERDEN AV. ASLI ŞİMŞEK AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. BURCU MİRAÇ MENEKŞE AV. GÜZİN OKAN AV. HÜSEYİN DENGİZ AV. RIDVAN ÇAVUŞ AV. COŞKU YÜCEL AV. CEM KURPINAR AV. ONURCAN TÜRKAN AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. MERT OKTAR AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) İzmir Barosu Bülteni 73 YEMİN TÖRENİ RUHSAT ALAN AV. CENGİZ BEYCAN AV. HURİYE MİNE GÜR AV. DENİZ DENGİZ AV. BERRAK ÖZDEMİR AV. MERVE TURAN RUHSAT ALAN AV. MİRAY DEMİRKAN AV. MELTEM ERTUĞRUL AV. BÜŞRA BERİL KARAMAN AV. MELİS YAŞA AV. SEVİNÇ BİLDİR AV. VELİ ÖZER ÖZBEK 74 İzmir Barosu Bülteni CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. HİLAL KÜEY AV. TAHSİN BOZKIR UZ AV. ALPER BAĞIRAN AV. HASAN DENGİZ AV. UĞUR BURAK DURU AV. BORA ÖZGEN - AV. ŞAKİR UZUN AV. HALİL TURAN RUHSAT ALAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. SİBEL GÜL BAKICI AV. BURAK EĞLENOĞLU AV. MEHMET NURİ ÖZER AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. NURSOY YALÇINKAYA AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. NESLİ ÇULLU AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. GÖZDE YATAR AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. YAVUZ TÜĞEN AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. YASEMİN İNCEOĞLU AV. MUAMMER ERTUĞRUL AV. NİLAY KÖKKILINÇ AV. MEHMET ÇAĞLAYAN KÖKKILINÇ AV. GÜNAY TAVASLIOĞLU AV. OKHAN BÖLEK AV. NESLİHAN KÜREKSİZ ALAYLI RUHSAT ALAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. MUSTAFA ALP AV. ÇAĞNUR ALP AV.MERT GÜL AV. HÜSEYİN ERDEM AV. HALUK İSMET KÖYMEN AV. HÜSEYİN SONER ORDU AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. ALİ ÖZEN AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. ÖMER DEMİRHAN AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) YEMİN TÖRENİ RUHSAT ALAN AV. ŞENİZ EREN AV. ESRA KURUŞ AV. SEREN BULUR CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. MUSTAFA UFUK KARHAN AV. MEHMET SARIKAYA AV. ERDOĞAN BULUR AV. YILDIRAY AĞABABAOĞLU RUHSAT ALAN AV. ECENUR TUNCEL AV. SİMLA KARAER AV. GÖZDEM BODUR AV. EZGİ GÜRBÜZ CÜBBE GİYDİREN AVUKATv AV. MEHMET EMİN KELEŞ AV. ERSOY ULUÇAY AV. AHMET BEHÇET TUNÇOK AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) RUHSAT ALAN AV. ZEYNEP TIRAŞ KALE CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. RUHİ ILGAZ AV. SÜLEYMAN COŞKUN AV. DİLEK KILAVUZ AV. TURAN ARAS AV. SELMAN NAZAN ARAS AV. ÖZKAN YILDIRIM AV. MEHMET EMRE DOĞAN AV. FİLİZ CERİTOĞLU SENGEL AV. REŞAT YAZAK RUHSAT ALAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. EKİN ALP SAĞLAM AV. EZGİ ETLİK AV. FATİH SABUNCU AV. KEREM EŞLİK AV. HARUN ÇAVUŞLAR AV. HÜSEYİN ÇETİN AV. BÜŞRA NUR AKGÜN AV. EŞE HARMAN AV. ŞEYMANUR ASLAN AV. GÜNEY YILMAZ AV. FERHAN ERGİN AV. SEHER DELİBAYIR AV. MÜSLİME YILDIZ KARA AV. RAMAZAN TAŞKIN AV. ALİ YAĞCI AV. SERHAT KÖKSAL AV. NUR PEHLİVAN AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. ADİLE AYŞİN ŞİMŞEKOĞLU AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. VURAL TUNÇ AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) İzmir Barosu Bülteni 75 YEMİN TÖRENİ RUHSAT ALAN AV. ÖYKÜ DEMİRKIRAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. TOROS YOLDAŞ AV. MURAT ULUSU RUHSAT ALAN AV. SAMET UZTEMUR CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) RUHSAT ALAN AV. FATMA BETÜL BİLEN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. AYDAN ERSEZEN AV. GÖKHAN EDİZ ERSEZEN AV. FARİS DİKÇE AV. ÇAĞDAŞ URGANCI AV. GÜRHAN CABAK AV. BURAK YALÇIN AV. BUKET YALÇIN AV. UMUT KÖROĞLU RUHSAT ALAN CÜBBE GİYDİREN AVUKAT AV. NİDA TEKER AV. MUHARREM LEVENT TEKELER AV. SEVİLAY DEMİR AV. EZGİ TUNÇSİPER AV. BURCU USLU AV. ARDA SÜRÜCÜ AV. MELİHA NUR SAYAN 76 İzmir Barosu Bülteni AV. BERNA AKALIN AV. ÖZLEM GÖZÜBÜYÜK AV. ELNAZ ERİŞCAN AV. KEMAL ATA YARDIMCI AV. AYŞEGÜL TAŞKIN AV. BÜLENT ÖZTÜRK AV. GİZEM IŞIKTAŞ AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. ABBAS ELMALI AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) AV. SEREN AKYOL AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI) BASINDA BARO İzmir Barosu Bülteni 77 BASINDA BARO 78 İzmir Barosu Bülteni BASINDA BARO İzmir Barosu Bülteni 79 BASINDA BARO 80 İzmir Barosu Bülteni