Askerî Mecmua`ya Göre Çanakkale Cephesinde Türk

advertisement
VAKANÜVİS- Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi/ International Journal of Historical
Researches, Mart/March 2017, Yıl/Vol. 2, No. 1 ISSN: 2149-9535
Askerî Mecmua’ya Göre Çanakkale Cephesinde Türk-Alman
İttifakı
Hakan Türkkan*
Özet
Almanya, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nun en
önemli müttefiki olarak ön plana çıkar. Birinci Dünya Savaşı’nda ve özellikle
Çanakkale Cephesi’nde görev almış kişilerin Askerî Mecmua’da kaleme
aldıkları bazı çalışmalar Türk-Alman ittifakı konusunda önemli ipuçları verir.
Bu çalışma Almanya’nın ittifak anlayışını Çanakkale Cephesi’nde yaşananlar
açısından ele almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Askerî Mecmua, Çanakkale Cephesi, Osmanlı Devleti,
Almanya, İttifak.
Turkish-German Alliance in the Gallipoli Campaign According to the
Askeri Mecmua (Military Journal)
Abstract
Germany was one of the most important allied of the Ottoman Empire in
the First World War. Some people who served in the army and especially
Gallipoli Campaign during WWI wrote some articles in one of the journals
called “Askeri Mecmua” (Military Journal). There are very significant clues
related with Turk- German alliance in those works. This research paper
focuses on strategical alliance of Germany in terms of Gallipoli Campaign.
Keywords: Askeri Mecmua (Military Journal), Gallipoli Campaign, Ottoman
Empire, Germany, Alliance.
Giriş
Çanakkale Cephesi en kanlı muharebelerin yaşandığı ve Birinci
Dünya Savaşı’nın kaderini tayin eden cephelerden biridir. Osmanlı
Devleti’nde görev yapmakta olan Alman komutanlar Çanakkale
*
Yrd. Doç. Dr., Karabük Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü,
Karabük, hakanturkkan@karabuk.edu.tr. (Makale gönderim tarihi:
25.01.2017, makale kabul tarihi: 30.03.2017).
Hakan Türkkan
272
Cephesi’nde çok önemli ve hassas görevlerde bulunmuşlardır. Askerî
Mecmua’da1 Çanakkale Cephesi ve bu cephede görev yapan Alman
komutanlardan da bahseden çeşitli yazılarda ortaya koyulan
düşünceler Çanakkale Cephesinde Türk-Alman ilişkileri hakkında fikir
vermektedir. Mecmuada farklı tarih aralıklarında yer alan askerî tarih
olaylarından, biyografik çalışmalara ve askerlik mesleği ile ilgili teknik
meselelere kadar geniş bir yelpaze okuyucuya sunulmuştur2.
Mecmua’nın Birinci Dünya Savaşı yıllarından sonra yayınlanmış olan
sayılarında, Birinci Dünya Savaşını yaşamış ve hatıraları henüz taze olan
asker ve komutanların yazıları mevcuttur.
Osmanlı Devleti ile Almanya’nın ilişkileri Birinci Dünya Savaşı’ndan
önceye dayanmaktadır. II. Abdülhamid döneminde Almanya ile
Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilerin özel bir yere sahip olduğunu
söylemek mümkündür. Ekonomik ve siyasi konjonktür iki devletin
ilişkilerinin artmasına zemin hazırlamıştır3. Almanların siyasî ve
ekonomik ihtirasları, onların doğuya yönelmelerine sebep olmuştur. Bu
bağlamda Almanların, doğudaki hedeflerine ulaşmak için Osmanlı
İmparatorluğunu kullanma yolunu seçtikleri görülür. Pek çok seyyah,
alim, misyoner, gazeteci ve elçi ile propagandalara girişerek Türklerin
güvenini kazanmaya çalışmışlardır. Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyıl
sonlarında Almanlara duyulan yakınlıkta, Almanların göstermiş olduğu
1
Askerî Mecmua 1863 yılında “Ceride-i Askerîye” adıyla yayın hayatına
başlamıştır. 1878 yılında adı “Mecmua-i Fünûn-ı Askeriye”, 1882 yılında
“Mecmua-i Askerîye” olarak değiştirilmiştir. Dergi Birinci Dünya Savaşı
yıllarında yayın hayatına devam edememiş ancak 1 Mart 1919 tarihinden
itibaren “Mecmua-i Askeriye” olarak yeniden yayınlanmaya başlamıştır. 60.
Sayıdan yani 1926 Mart ayından itibaren ismi “Askerî Mecmua” olarak
değiştirilmiştir. Mart 1948 tarihli 145. Sayısından itibaren ise “Ordu Dergisi”
adını almıştır. Bu konuda geniş bilgi için bk. Hamit Pehlivanlı, Genelkurmay
Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Süreli Yayınları Makaleler Dizini I,
Genel Kurmay Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay. Ankara,
1992, s. XIII.
2
Askerî Mecmua hakkında ayrıntılı bilgi için Bk. Hakan Türkkan, Askerî
Mecmua’da Birinci Dünya Savaşı Türk Cepheleri (1-145. Sayılar),
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale, 2007, s. 70.
3
İlber Ortaylı, İkinci Abdülhamit Döneminde Osmanlı Devleti’nde Alman
Nüfuzu, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1981, s. III-IV.
Askerî Mecmua’ya Göre Çanakkale Cephesinde Türk-Alman İttifakı
273
ekonomik ve siyasi gelişmelerle, askerî teknoloji ve disiplin anlayışına
duyulan sempatinin de etkisinin olduğu söylenebilir4. Osmanlı Devleti
özellikle askeri teknoloji ve talim terbiye hususunda Alman
personelden yararlanmaya çalışmış bu nedenle Alman subay ve askerî
uzmanların esnek prosedürler ve yüksek ücretlerle Osmanlı Ordusunda
görevlendirilmesi söz konusu olmuştur. Örneğin 1883 yılının başlarında
İstanbul’a gelen Binbaşı Colmar von der Goltz Osmanlı Devleti’nde
askeri eğitim öğretim konularında görevlendirilmiş ve 1885 yılında
Osmanlı Devleti’ndeki Alman heyetinin başı olmuştur. Gerek Goltz’un
faaliyetleri gerekse daha sonraki dönemlerde Alman heyetlerinin
faaliyetleri Osmanlı Devleti’nde Almanlara duyulan yakınlığın
artmasına katkıda bulunmuştur5.
Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-Alman İttifakı
Türklerin Almanlarla birlikte savaşa katılmalarına hem Almanya
açısından hem de Osmanlı Devleti açısından çeşitli sebepler etki
etmiştir6. Birinci Dünya Savaşı döneminde Almanya açısından
Türkiye’nin ekonomik ve askerî önemi daha da artacaktır. Çünkü
Almanya, bir yandan Türkiye’nin hammaddelerinden istifade etmek,
diğer yandan da Süveyş, Mısır ve Kuzey Afrika’ya ulaşmak amacını
gütmüştür. Osmanlı Devleti’nin kendisine sığınacak liman aradığı bir
dönemde Almanya’nın kendisine yük olacak bir devletle ittifakı kabul
etmesi, kendisi aleyhinde yapılan hazırlıklardan ürkerek durumunu
güçlendirmeye çalışması şeklinde değerlendirilebilir7.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk-Alman ilişkilerinin hükümetler
arası ve askerî komuta makamları arasındaki ilişkiler olmak üzere iki
şekilde geliştiği görülür. Askerî Mecmua’da kaleme alınmış olan
çalışmalarda Türk-Alman ilişkilerinin daha çok askerî ilişkiler açısından
4
M. Laşer , “Büyük Harp Esnasında Alman ve Türk Kumandanlıkları”, Çev.
İbrahim, Askerî Mecmua, Sayı 59, İstanbul, 1 Aralık 1925, s. 48-49.
5
Faruk Yılmaz, İmparatorluk Döneminde Türk-Alman İlişkileri (Goltz Paşa’nın
Hatıraları), Berikan Yay. Ankara, 2004, s.9-10.
6
A. M. Zayonçkovskiy, “Büyük harp (1914-1918) Kafkas Cephesi”, Çev. Latif,
Askerî Mecmua, Sayı 97, İstanbul, Haziran 1935, s. 480-486
7
Türk Alman İttifakı konusunda Cemal Paşa’nın Hatıralarında birinci ağızdan
verdiği detaylı bilgi için Bk. Cemal Paşa, Hatıralar, Haz. Alpay Kabacalı, Türkiye
İş Bankası Yay., İstanbul, 2008, s. 130-140.
Hakan Türkkan
274
incelendiğini görmekteyiz. Osmanlı Devleti henüz savaşın başı
sayılabilecek bir dönemde, Alman generallere bazı önemli görevler
vermiştir. Amiral Souchon’a Türk Donanma Komutanlığı ve General
Weber’e Çanakkale Müstahkem Mevkii Genel Müfettişliği görevi
verilmiş olması Osmanlı Devleti’nin Almanlara duyduğu güvenin bir
göstergesi olup Türk-Alman ittifakının geldiği noktayı göstermesi
açısından dikkate değerdir8.
Türkiye’de görev yapan Alman General Liman von Sanders’in henüz
1913 yılında kurmuş olduğu askerî heyet, Birinci Dünya Savaşı’nda
Türk-Alman münasebetlerinin yönünü tayin etmiştir. Binbaşı M. Laşer
tarafından kaleme alınmış olan “Büyük Harp Esnasında Türk ve Alman
Kumandanlıkları”9 isimli çalışma, bu heyetin Osmanlı Devleti üzerindeki
etkileri hakkında bilgi vermektedir. Buna göre Liman von Sanders’in
heyeti, Alman İmparatoru’na bağlı ve özerk bir yapıda görev yapmıştır.
Heyetin mevcudu önceleri 42 iken daha sonra bu sayı 70’e ulaşmıştır.
Bu heyete bağlı olarak görev yapmakta olan Alman subayları Osmanlı
Devleti’nde görev yaparken Almanya’daki rütbelerinin bir derece
üstünde bulunmuşlardır. Söz konusu heyetin başkanı olan Liman von
Sanders, Ordu Genel Müfettişi ve I. Ordu Komutanlığı görevini
üstlenmiştir. Bunun yanı sıra Alman heyeti, Osmanlı Devleti içerisinde
son derece önemli yetki ve imtiyazlara da sahip olmuştur. Örneğin
Osmanlı Devleti askerî makamları, savaş plânları, orduların
küçültülmesi, önemli terfiler gibi konularda Liman von Sanders’e
danışmak zorundaydılar. Ayrıca heyetin mensupları, protokolde
vekillerden sonra ve sefirler ile aynı seviyede idi. Liman von Sanders,
sahip olduğu bu imtiyaz ve yetkilerle 1914 yılının ilk yarısında Osmanlı
Devleti içinde bir dizi siyasî ve askerî faaliyetlerde bulunmuştur. Alman
heyetinin Osmanlı Devleti’ndeki durumunu tespit eden yürürlükteki
anlaşmalara ek olarak Liman von Sanders, Enver Paşa ile de bir
mukavele yapmıştır. Bu mukavele ile Osmanlı Ordusunun fiili sevk ve
idaresi Almanlara verilmiştir. Alman heyetine mensup subaylar, şube
ve kurmay başkanlıklarında, tümen, alay veya talimgâh
komutanlıklarında görev yapmıştır. Rütbesi daha küçük olan Alman
8
9
Zayonçkovskiy, a.g.m., s. 447.
Laşer, a.g.m., s. 50-51.
Askerî Mecmua’ya Göre Çanakkale Cephesinde Türk-Alman İttifakı
275
subayları ise Türk birliklerinin takviye edilmesinde kullanılmıştır.
Türkler bu suretle kendi hareket serbestîlerinin bir bölümünü, bazı
takviye ve harp malzemeleri karşılığında Alman askerî heyetine
bırakma yoluna gitmişlerdir. Bu durum, Osmanlı Devleti ordularının fiili
sevk ve idaresindeki Alman tesirini de güçlendirmiş ve Alman askerî
heyetinin Osmanlı askerî makamlarına olan etkisi önemli boyutlara
ulaşmıştır.
Osmanlı Devleti’nin, harekât planlarının bile Almanlarla birlikte
yapılmış olduğu görülür. Bu bakımdan harekât planlarının çoğunlukla
Almanya’nın yükünü hafifletmek amacına yönelik olduğu
görülmektedir. Dolayısıyla Almanlar, Osmanlı ordularının İtilaf
Kuvvetlerine taarruz etmesi ile birlikte İtilaf Ordularının bir kısmının
Batı Cephesinden alıkonulmasını ve Boğazların kapatılması ile Çarlık
Rusya’sının yalnız bırakılmasını ümit etmişlerdir10.
Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ve Alman askerî makamlarının
ilişkileri, savaşın şartlarına göre gelişmeler göstermiştir. 1914 yılında
Almanların Osmanlı Devleti’ndeki itibarı yüksekti. Bu durum zafere
olan inancı da arttırmış ve Türk Başkomutanlık Vekâleti bu dönemde
Almanya’nın telkin ve arzularına uymakta bir sakınca görmemiştir.
Dolayısıyla ilk dönemlerde Alman subaylarının Türk askeriyle olan
teşriki mesaisinde çok ciddi sorunlar yaşanmadığı söylenebilir. Ancak
bu dönemde gelişmekte olan Türk milliyetçiliği, savaş sırasında
karşılaşılan başarısızlık ve felaketlerin etkisiyle iki ülke askerî
makamları arasındaki ilişkilerin bozulması, uzun süre devam eden
muharebelerin ortaya çıkardığı sorunlar, Birinci Dünya Savaşı’nda TürkAlman münasebetlerinin yönünü belirlemiştir11.
Çanakkale Cephesi’nde Türk-Alman İttifakı
Savaş şartlarının ağırlaşması ve Alman subaylarının despotça
tavırları iki müttefikin cephedeki ilişkilerine olumsuz yönde yansır.
Çanakkale Cephesi bu olumsuzluğun ciddi biçimde hissedildiği bir
alandır12. Çanakkale’de büyük bir cephenin açılması ve bu cephenin
10
Şemsi Zobu, “Çanakkale Nasıl Müdafaa Edildi?”, Askerî Mecmua, C. VI, Sayı
98, İstanbul, 1 Eylül 1935, s.763.
11
Laşer, a.g.m., s. 60.
12
Palmer, a.g.e., s. 352.
Hakan Türkkan
276
savaşı yönlendirecek derecede önemli hale gelmesi bir rastlantı
değildir. Çanakkale ve Karadeniz Boğazları bölgesi Osmanlı Devleti’nin
tarafsızlığını koruması durumunda bile I. Dünya Savaşı boyunca İtilaf
Devletleri tarafından mutlaka başvurulacak bir bölge durumunda idi.
Rusya ile bağlantı kurup Rus Ordusunun imdadına yetişmek
mecburiyeti de İngiltere ve Fransa tarafından Boğazlara yönelik bir
teşebbüs için yeter bir sebep idi. Osmanlı Devleti ise böyle bir
teşebbüste Boğazlardan geçişe izin vererek düşmanı olan Rusya’ya
kendi eli ile yardım etmiş olacaktı. Askerî Mecmua’da bu hususta görüş
bildiren Mehmet Nihat’a göre, Boğazlardan geçişe izin vermemek
Osmanlı Devleti için Çanakkale’de yine mutlak bir savaş anlamına
gelecekti13. Nihayet Türk Ordusu, Çanakkale’de kendisinden silah ve
mühimmat bakımından çok daha donanımlı ve üstün düşman
ordusuna karşı mücadele etmek durumunda kalmış ve bu savaş hem
karada hem de denizde 9 ay kadar devam etmiştir14.
Türklerin
ve
Almanların
Çanakkale
Cephesindeki
münasebetlerinden söz ederken öncelikle İtilaf kuvvetlerinin durumları
hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır. Çanakkale cephesinde
meydana gelen muharebelerde İngiliz savaş muhabiri olarak bulunan
Elis Bartlet’in savaş hakkında ülkesine gönderdiği raporlarda samimi
itiraflarda bulunmaktadır. Çanakkale’ye Daily Telegraph”ın muhabiri
olarak gelen ünlü savaş muhabirinin raporları ilk dönemlerde sansürlü
olarak parça parça yayınlamıştır. O, hadiseleri bir gazeteci gözüyle
izlemiş ve şahit olduğu olayları bizzat kaleme almıştır. Bartlet’in
raporlarında yer alan bilgiler değerlendirildiğinde İtilaf Devletlerinin,
çıkarma harekâtının ilk günlerinde pek de iç açıcı bir durumda
olmadıkları anlaşılır. Bartlet; harp gemilerinin desteği altındaki nakliye
gemilerinin Mondros Limanı’ndan ayrılmaları anındaki durumu
dünyada eşi görülmemiş bir hal olarak ifade eder. Muhabir, buradaki
manzaranın “doldurulmuş sardalye kutularının istifi” gibi olduğunu
belirtmektedir. Anzacların karaya çıkartılmasını “Londra” isimli savaş
gemisinden izlemiş ve bir müddet sonra kendisi de karaya çıkmıştır.
13
Mehmet Nihat, “Büyük Harpte Çanakkale Seferi (1914-1918)”, Askerî
Mecmua, Sayı 70, İstanbul, Eylül 1928, s.5.
14
İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, Türk Tarih Kurumu Yay.,
Ankara, 1993, s. 54.
Askerî Mecmua’ya Göre Çanakkale Cephesinde Türk-Alman İttifakı
277
Anzacların karaya çıkışları ile ilgili olarak; Avustralya askerlerinin
Türklerin karşı taarruzlarından yıldıklarını ve tek kurtuluş çaresini ise
yeniden gemilerine binmeye çalışmakta bulduklarını söylemektedir.
Fakat Başkomutanlık, çıkarma harekâtında kararlıdır. Müteakip
teşebbüsler Helles Burnu’nda gerçekleştirilecek olan çıkarma harekâtı
ile birleştirilerek devam ettirilmiştir. Muhabir, bir sonraki büyük
harekâtın, İngiliz ve Fransızların Kirte ve Hacıbaba’da Türk mevzilerine
karşı düzenledikleri taarruz olduğunu ve üç gün boyunca tekrarlanan
saldırılarla bölgenin “mezbahaneye” dönmesine rağmen İtilaf
Kuvvetlerinin başarı elde edemediklerini belirtmektedir15.
Bu şartlar altında bulunan Çanakkale Cephesi, Türk ve Alman
askerinin fiili olarak birlikte görev yaptığı fakat Türk askerinin adeta
Alman komutanlara teslim edildiği cephe durumunu arz etmekteydi.
Elbette Osmanlı Devleti’nin Alman askerî tecrübesine duyduğu güven
bunda etkili olmuştur. Almanların Çanakkale Cephesi’nde savaş tekniği
ve cesaret noktasında ortaya koydukları performans ve savaşın sevk ve
idaresinde üstlendikleri büyük sorumluluğu yerine getirmedeki
başarıları veya başarısızlıkları Askerî Mecmua’da tartışma konusu
olmuştur. Mecmua’da yayınlanmış olan çalışmalarda Çanakkale
Cephesinde Türk-Alman münasebetleri hakkında yer alan bilgiler
çoğunlukla yazarların yorumlarına ve yaşamış oldukları bir takım
olaylara dayanmaktadır16.
Çanakkale Cephesinde muharebelerin bütün şiddeti ile devam ettiği
sırada Almanlar Lehistan’daki Rus Orduları ile mücadele halinde idiler.
Bu nedenle Çanakkale Boğazı’nın İngiliz-Fransız Birleşik Filosu
tarafından açılması ve Rusya’nın ihtiyaç duyduğu yardıma kavuşması
Almanlar açısından tehlikeli bir durum ortaya çıkarabilirdi. Bu endişe,
Almanları Çanakkale Cephesindeki muharebelere fiili olarak destek
olmaya teşvik etmiştir. İtilaf Devletleri tarafından Çanakkale’ye karşı
girişilen harekât Türklere ve Almanlara daha sıkı bir ittifak içerisinde
bulunmaları gerektiğini düşündürtmüştür17. Çanakkale Cephesinin en
önemli kuvvetlerinden biri olan V. Ordu Komutanlığı’na Alman General
15
Mosorof, “Çanakkale”, Çev..A. Şevket, Askerî Mecmua, Sayı 71, İstanbul, 1
Kasım 1928, s. 15-16.
16
Türkkan, a.g.t., s. 114-126.
17
Laşer, a.g.m., s. 59.
Hakan Türkkan
278
Liman von Sanders getirilmiş ve General Sanders Türk kuvvetlerine
kayıtsız şartsız komuta etmiştir18. Onun Çanakkale Cephesindeki
faaliyetleri Askerî Mecmua’da ele alınan hususlar arasındadır. Liman
von Sanders’in Gelibolu’ya geldiği tarih olan 26 Mart 1915’te bölgede
bulunan 5 adet piyade tümeni, Albay Cevad (Çobanlı) komutasında
görev yapmaktaydı. Alman General, Çanakkale Cephesindeki bütün
savunma hazırlıklarını çoğunlukla kendi düşüncesine göre yapar. Fakat
Şemsi Zobu, Alman generalin Çanakkale Cephesi ile ilgili savunma
planlarının bir takım hataları içerdiğini düşünmektedir. Daha da
önemlisi yazar, Alman generalin, İtilaf Kuvvetlerinin amaçlarına
ulaşmalarını engelleyecek şekilde bir savunma plânı yapmadığı
görüşünü taşımaktadır.
Çanakkale Cephesinde Alman generalle Türk komutanlar arasında
yaşanan bazı fikir ayrılıklarının da Askerî Mecmua’ya yansıdığı
görülmektedir. Örneğin, Cephede alınacak savunma düzeni konusunda
bir fikir ayrılığı yaşanmıştır. Bu ayrılığın konusu ise Çanakkale’ye
çıkarma yapan İtilaf Kuvvetlerine sahile çıkmadan mı; yoksa sahile
çıktıktan sonra mı Türk taarruzunun başlatılması meselesidir. Alman
general Liman von Sanders bu konuda, kıyılara zayıf gözetleme
kuvvetleri koymayı ve düşmanın sahile çıkmasının beklenerek toplu bir
taarruzla denize dökülmesini plânlamıştır. Şemsi Zobu, savunma
alanının dar olmasından ve İtilaf Kuvvetlerinin çıkarmayı topçu ateşi ile
destekleyeceğinden dolayı böyle bir savunmanın başarısız olacağını
ifade etmiştir. Ancak Alman generalin düşüncesinden vazgeçmeyerek
plânını uyguladığı görülmektedir. Muharebelerin seyri Türk
komutanları haklı çıkarmıştır19.
Liman von Sanders’in Çanakkale Cephesinde bulunduğu süre
içerisinde değişik zamanlarda yaptığı bazı hataları kendisinin de kabul
ettiği belirtilmiştir. Örneğin 5 Mayıs 1915 tarihinde Arıburnu
Cephesinde, II. Tümenin bir gecede 9.000 zayiat vermesine neden
olduğu görülmektedir. Şemsi Zobu’ya göre, Alman komutanların
yapmış oldukları en önemli hata sevk ve idarede sabit fikre sahip
olmaları ve kendilerini belli bir noktaya kaptırarak düşmanın yapması
muhtemel hareketlerin yeterince hesaplanmamasıdır. Bu tutum
18
19
Laşer, a.g.m., s. 51.
Zobu, a.g.m., s. 764-769.
Askerî Mecmua’ya Göre Çanakkale Cephesinde Türk-Alman İttifakı
279
düşmanın vurucu gücünün tespitini zorlaştırmış ve orduların yanlış
yönlendirilmesi sonucunu doğurmuştur. Çanakkale’de V. Ordu
Komutanı olarak görev yapmakta olan Liman von Sanders’in, düşmanın
asıl kuvvetleri ile Saros ve Beşike’den çıkarma yapacağı düşüncesine
saplanıp kalması yukarıda sözünü ettiğimiz savaşın sevk ve idaresinde
sabit fikre örnek olarak gösterilebilir. İtilaf kuvvetlerinin farklı bir
noktadan asıl kuvvetleri ile çıkarma yapmakta olduklarına dair raporlar
alındığı sırada dahi Liman Paşa’nın Bolayır sırtlarında büyük
miktarlarda askerî gücü bekletmesinin önemli bir hata olduğu ortaya
koyulmaktadır. Alman General’in Çanakkale cephesinde yapmış olduğu
başka bir hata olarak Askerî Mecmua’da üzerinde durulan diğer bir
husus ise, tüm kuvvetleri asıl çıkarma bölgesi olan güneye kaydırmak
yerine yalnızca V. ve VII. Tümenlerden bazı kuvvetleri buraya
göndermesi, dolayısıyla kuvvetlerin parçalanmasına neden olmasıdır.
Şemsi Zobu bu hatalar konusunda Alman Generalin uyarıları dikkate
almaması ve kendi düşüncesinde ısrar etmesi sonucunda Gelibolu
Yarımadası’nın adeta “mezbahaneye” döndüğünü söylemiştir20. Liman
von Sanders’in Çanakkale Cephesi’nde hatalar yaptığına ve bu nedenle
Türk askerinin büyük kayıplara uğradığına dair Askerî Mecmua’da
ortaya atılan görüşlere karşılık, onun cephedeki savunma tedbirlerini
gayet iyi aldığını ve çıkarmanın nereye yapılacağı konusunda isabetli
karar verdiğini düşünen kesimler de bulunmaktadır21.
Çanakkale Cephesinde bizzat görev yapmış biri olan Yarbay
Mehmet Nihat, Askerî Mecmua’da yayınlanmış olan hatıralarında
Çanakkale Cephesi’nde yaşananları, Türk ve Alman komuta makamları
arasında ortaya çıkan uyumsuzluklar açısından değerlendirmektedir.
Yarbay Mehmet Nihat Çalışmasında; Osmanlı Devleti’nin daha önce
yaşadığı Balkan Savaşı v.b felaketlerin sebeplerinin tam olarak
araştırılıp yazılmadığını belirtir. Herkesin Türk asker ve milletinin
mazisindeki kudretini kaybettiği ve ordunun günün gereklerine göre
yetişmediği için mağlup olunduğunu söylendiğini ifade eder. Fakat
yazar, Balkan Savaşlarının bazı sevk ve idare hataları nedeniyle
kaybedildiğinin pek fazla dile getirilmediğini düşünmektedir. Mehmet
20
Zobu, a.g.m., s. 764, 768.
A. Thomazi, Çanakkale Deniz Savaşı, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1997,
s. 68.
21
Hakan Türkkan
280
Nihat, Türklerin kendilerine fena dediklerini, dolayısıyla Almanların çok
fena demelerine şaşılmaması gerektiğini belirtmiştir. Nitekim XV.
Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Tofaniy, Birinci Şube Müdürü olan
yazarımız Mehmet Nihat’a “Monşer, biliyorsun ya sizin asker İngiliz ve
Fransız ordusuna karşı koyamaz. Fakat ne çare ki elimizden geleni
yapacağız” demiştir. Yarbay Tofaniy’nin bu düşüncesini, Çanakkale’de
güney grubunda her gün yeni bir Türk başarısı ortaya çıkarken bile
değiştirmediği ve yazarımıza her defasında; “Bu defa da dayandılar
ama gelecek sefere paydostur”, demekte ısrar ettiği görülmektedir.
Gelişmeler, Yarbay Tofaniy’i haksız çıkarmıştır. Çünkü Almanların, ilk
çıkarma günlerinde güvenilir tek kuvvet olarak gördükleri Alman Deniz
askerlerinden oluşan bir makineli tüfek bölüğü cepheye geldikten
birkaç gün sonra karşılaştıkları ilk taarruzda tüfeklerini bırakarak
kaçmışlardır. Alman askerlerinin bırakıp kaçtıkları bu bölgede Türk
askerînden oluşan yeni bir makineli tüfek bölüğü oluşturulmuştur.
Yazar bu nedenle, “Almanlar bizim toprağımızda bizim uğrumuzda
ölmek istememişlerdi” diyerek, Almanlar hakkındaki düşüncelerini
ortaya koymuştur22. Yukarıda anlatılanlar Alman komutanlarının bir
müttefik olarak Türklere bakış açısını ortaya koyması açısından dikkat
çekicidir.
Cephede silahlarını bırakarak kaçan Osmanlı müttefiki Alman
askerlerine karşılık Türk askerinin Çanakkale Cephesi’nde gösterdiği
fedakarlık
cephede
bizzat
bulunmuş
olanlar
tarafından
gözlemlenmiştir. İngiliz donanmasının Seddülbahir’e açtığı ateş ile
siperler dümdüz olurken bile yaralı olarak kurtarılabilen askerlerin,
gördükleri talim, terbiye ve vatanperverlik duyguları ile hareket
ettikleri ve yaralandıklarına üzülerek iyileştikten sonra yeniden görev
yerlerine dönmek arzusunu dile getirdikleri görülür23.
Yine Mehmet Nihat, Alman generallerin tutumları ile ilgili olarak da
bazı bilgiler vermiştir. Bu bilgiler Türk – Alman komuta makamları
arasındaki anlaşmazlığı ortaya koyması açısından önemlidir. Yazar; XV.
Kolordu Komutanı General Weber ve Kurmay Başkanı Tofaniy’nin 26
22
Nihat, a.g.m., s. 44-45, 70-73.
Binbaşı Mahmut, “Seddülbahirde İlk İhraca Karşı Koyan Tabur
Kumandanının Notları”, Askerî Mecmua, İstanbul, Eylül 1933, Sayı 90, s.
307-322.
23
Askerî Mecmua’ya Göre Çanakkale Cephesinde Türk-Alman İttifakı
281
Nisan 1915 sabahı Rumeli tarafında gerçekleşen harekâtı bir gösteri
harekâtı olarak gördüklerini ve esas çıkarmanın Beşike’den olacağında
ısrar ettiklerini belirtir. Ayrıca 25 Nisandan itibaren Ordu Komutanı ile
haberleşmenin kesildiğini ve ordudan herhangi bir emir alınamadığını,
26-27 Nisan günlerinde ise Rumeli’de buhranlı muharebeler devam
ederken Anadolu tarafında boşta kalan XV. Kolordunun büyük kısmının
bir an önce asıl çıkarma bölgesine sevk edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Mehmet Nihat, III. Kolordu Kumandanlığı’nın XV. Kolordudan kuvvet
istemesine rağmen, General Weber’in Ordu Komutanının emri
olmaksızın kuvvet vermeye yanaşmadığını söyler. Bu yüzden, III.
Kolordu Kurmay Başkanı Fahreddin ile Çanakkale Müstahkem Mevkii
Şube Müdürü olan yazarımız, bu sorunu çözme kararı almışlardır.
Yaptıkları plâna göre Fahreddin, gerektiği zaman kuvvet isteyecekti.
Haberleşme şebekesinin kötü olması nedeniyle bu talebe Selahaddin
Adil aracılık edecekti. Şayet General Weber razı olmazsa yazarımız
Mehmet Nihat, Almanların Türkçe bilmemesinden yararlanarak bir
telefonla Ordu emri uyduracak ve Weber’e Ordu Komutanı’nın emridir
diye gösterecekti. Yazar, bunun Gerçekten böyle yapıldığını ve bu
sayede 26-27 Nisandan itibaren XV. Kolordunun bir kısım kuvvetinın
asıl çıkarma sahasına sevk edilebildiğini ifade etmiştir.
Yarbay Mehmet Nihat’ın Çanakkale Cephesinde, General Weber ile
olan İlişkisi yukarıda anlatılanlar ile sınırlı değildir. 13 Haziran tarihinde
gerçekleştiğini ifade ettiği hadise, Türk ve Alman Komutanlıkları
arasında yaşanmakta olan yetki karmaşasını da ortaya koyar. İtilaf
kuvvetlerinin 13 Haziran’da başlattığı bombardıman 15 Haziran’da
şiddetli bir taarruzla sonuçlanmıştır. İngilizlerin bu taarruz sonucunda
denizle Zığındere arasından 2 ila 2.5 km. kadar içeriye girmesi, tehlikeli
bir durum ortaya çıkarmıştır. Bu sırada General Weber Güney grubu
Komutanı olarak görev yapmaktadır. Bu hadise ortaya çıkıncaya kadar
sükunet ve itidalini korumakla birlikte bu hadiseden sonra ani olarak
çekilmeye karar vermiştir. Grup I. Şube Müdürü olan yazarımız
Mehmet Nihat’a artık başka çare kalmadığını söyleyerek Alçıtepe
önündeki son savunma hattına çekilmeye yönelik emri yazmasını
söylemiştir. Mehmet Nihat General Weber’i bu kararından
vazgeçirmeye çalışmıştır. Fakat başarılı olamamıştır. Bunun üzerine
hemen Ordu Kurmay Başkanı olan Diyarbakırlı Kazım İnanç’a haber
vermiştir. Kazım İnanç, “ben şimdi geliyorum. Suret-i katide muhalefet
Hakan Türkkan
282
et ve orada yegane hakim unsurun Türk zabiti olduğunu unutma”
emrini vermiştir. Bu emirden de anlaşılacağı üzere General Weber’in
geri çekilme kararı Türk komuta makamı tarafından kesinlikle tasvip
edilmemiştir. Kazım İnanç’ın, Mehmet Nihat’a vermiş olduğu emir ise
Türk askerînin bölgede yetkiyi ele almasını sağlamaya yöneliktir.
Çanakkale Cephesi’nde yaşanan bu uyuşmazlık, Liman von Sanders’in,
General Weber’i görevden alıp yerine II. Ordu Komutanı Vehip Paşa’yı
getirmesi ile çözülebilmiştir24.
Sonuç
Almanların Birinci Dünya Savaşı’nın ilk safhalarında Osmanlı Devleti
ile bir ittifak niyetinde olmamalarına rağmen savaşın gerektirdiği
şartlar nedeniyle Osmanlı Devleti ile ittifak yapmaları maddi çıkar ve
stratejik zorunluluklar gereği olmuştur. Eğer, Almanlar Osmanlı
coğrafyasının cevherini ve Türk askerinin azmini fark etmeselerdi
Osmanlı Devleti’nin ittifak teklifini kabul etmekte güçlük
çekebilirlerdi25. Alman komutanların Çanakkale Cephesi’nin
savunmasında bilinçli veya bilinçsiz olarak Türk askerini felakete
sürükleyecek türde kararlara imza attıkları ve bu tür kararlarını
uygulamak hususunda da son derece inatçı olduklarını görmekteyiz.
Çanakkale Cephesi’nde yaşanan mücadelelerin kritik dönemlerinde
alınan hatalı kararların Türk komutanlar tarafından telafi edilmesi
gerekmiştir. Türk askerî yetkililerin tüm uyarılarına rağmen hatalı karar
veren ve bu kararlarında ısrar eden ayrıca cepheyi kolayca terk eden
Alman asker ve komutanlarının niyetleri sorgulanır hale gelmektedir.
Bu bakımdan Almanların Çanakkale Cephesi’nde Türklerin müttefiki
olarak gereken hassasiyeti ve başarıyı gösteremedikleri veya
göstermedikleri anlaşılmaktadır. Böylelikle Çanakkale Cephesi’nde
kazanılan zaferin Türk asker ve kumandanlarına yani Türk milletine ait
olduğu ortaya çıkmaktadır.
24
Nihat, a.g.m., s. 44-45, 70-73.
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, 1908-1920, C. III, K.6. Genelkurmay Basımevi,
Ankara, 1996, s. 64.
25
Askerî Mecmua’ya Göre Çanakkale Cephesinde Türk-Alman İttifakı
283
Kaynakça
Binbaşı Mahmut, “Seddülbahirde İlk İhraca Karşı Koyan Tabur
Kumandanının Notları”, Askerî Mecmua, İstanbul, Eylül 1933, Sayı 90, s.
307-322
Cemal Paşa, Hatıralar, Haz. Alpay Kabacalı, Türkiye İş Bankası Yay.,
İstanbul, 2008,
Görgülü, İsmet, On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, Türk Tarih Kurumu
Yay., Ankara, 1993
Laşer, M., “Büyük Harp Esnasında Alman ve Türk Kumandanlıkları”, Çev.
İbrahim, Askerî Mecmua, Sayı 59, İstanbul, 1 Aralık 1925, s. 48-64.
Mehmet Nihat, “Büyük Harpte Çanakkale Seferi (1914-1918)”, Askerî
Mecmua, Sayı 70, İstanbul, Eylül 1928, s.2-82.
Mosorof, “Çanakkale”, Çev..A. Şevket, Askerî Mecmua, Sayı 71, İstanbul, 1
Kasım 1928, s. 15-22.
Ortaylı, İlber, İkinci Abdülhamit Döneminde Osmanlı Devleti’nde Alman
Nüfuzu, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1981.
Palmer, Alan, Çev.Belkıs Çorakçı Dişbudak, Osmanlı İmparatorluğu Son Üç
Yüz Yıl, Sabah Kitapları , İstanbul, 1995.
Pehlivanlı, Hamit, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı
Süreli Yayınları Makaleler Dizini I, Genel Kurmay Başkanlığı Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yay. Ankara, 1992.
Thomazi, A., Çanakkale Deniz Savaşı, Genelkurmay Basımevi, Ankara,
1997.
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, 1908-1920, C. III, K.6. Genelkurmay Basımevi,
Ankara, 1996,
TÜRKKAN, Hakan, Askerî Mecmua’da Birinci Dünya Savaşı Türk Cepheleri
(1-145. Sayılar), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale, 2007.
Yılmaz, Faruk, İmparatorluk Döneminde Türk-Alman İlişkileri (Goltz
Paşa’nın Hatıraları) , Berikan Yay.Ankara, 2004.
Zayonçkovskiy, A.M., “Büyük harp (1914-1918) Kafkas Cephesi”, Çev. Latif,
Askerî Mecmua, Sayı 97, İstanbul, Haziran 1935, s. 480-486
Zobu, Şemsi, ”Çanakkale Nasıl Müdafaa Edildi”, Askerî Mecmua, Sayı 98,
İstanbul, Eylül 1935, s. 863-874.
Download