tc çukurova üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü iktisat anabilim dalı

advertisement
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE KUR DEĞİŞİMLERİNİN TOPLAM
ÇIKTI ÜZERİNE ETKİLERİ: TÜRKİYE ÜZERİNE BİR UYGULAMA
Ahmet ŞAHBAZ
DANIŞMAN: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR
DOKTORA TEZİ
ADANA/2009
ii
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,
Bu çalışma, jürimiz tarafından İKTİSAT Anabilim Dalında DOKTORA TEZİ olarak
kabul edilmiştir.
Başkan: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR
(Danışman)
Üye: Prof. Dr. Nejat ERK
Üye: Prof. Dr. Enver Alper GÜVEL
Üye: Doç. Dr. İbrahim ÖRNEK
Üye: Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZMEN
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elamanlarına ait olduklarını onaylarım.
…/…./….
Doç. Dr. Azmi YALÇIN
Enstitü Müdürü Vekili
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil
ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.
iii
ÖZET
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE KUR DEĞİŞİMLERİNİN TOPLAM
ÇIKTI ÜZERİNE ETKİLERİ: TÜRKİYE ÜZERİNE BİR UYGULAMA
Ahmet ŞAHBAZ
Doktora Tezi, İktisat Anabilim Dalı
Danışman: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR
Nisan, 2009, 266 sayfa
Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonlar genellikle ödemeler bilançosu
problemleri ile karşı karşıya olan hükümetlerin politika aracı olarak kullanılmıştır.
İktisat yazınında geleneksel yaklaşımlar itibari ile döviz kurunun değer kaybetmesi
ekonomiyi olumlu etkilemektedir. Bununla birlikte döviz kurunun değer kaybı bir
taraftan yurtiçinde üretilen malların fiyatlarının düşmesi yoluyla ihracatın artmasını
teşvik ederken, diğer taraftan da ithal edilen girdilerin fiyatlarının yükselmesi nedeniyle
ihraç sektöründe üretim yapmanın maliyetini arttırmaktadır. Bu bağlamda, daraltıcı
devalüasyon hipotezi çerçevesindeki teorik tartışmalar talep ve arz yanlı kanallar
üzerinde yoğunlaşmaktadır. Döviz kurunda meydana gelen değişimler ekonomik
aktiviteyi bu kanallar aracılığı ile etkilemektedir.
Bu çalışmada yeni yapısalcı okulun temel hipotezi olan gelişmekte olan
ülkelerdeki kur değişimlerinin daraltıcı etkileri incelenmiştir. Bu bağlamda daraltıcı
etkilerin hangi kanallardan ortaya çıktığı tartışılmıştır Çalışmanın uygulama kısmı
Türkiye ekonomisi için TL’nin konvertibilitesinin kabul edildiği 1990 sonrası dönem
baz alınarak reel ve nominal döviz kurlarında meydana gelen değişimlerin
makroekonomik değişkenler üzerindeki etkileri test edilmiştir. Uygulama Kamin ve
Rogers (2000) modeli takip edilerek yapılmıştır. Özellikle döviz kurunun değer
kaybetmesinin gayri safi yurtiçi hasıla, yurtiçi fiyat düzeyi, kamu boyutu, sermaye
hesabı, yabancı faiz oranları ve en temel ara girdi ithalatı kalemi olan petrol fiyatları
üzerindeki etkileri araştırılmıştır.
Yapılan analiz sonuçlarında hem uzun hem de kısa dönemde döviz kurlarına
verilen şokların reel GSYİH üzerindeki etkisi negatif yönlü olmuştur. Başka bir ifade ile
bu çalışmada geleneksel yaklaşımın tersine, yeni yapısalcı okulun argümanlarını
iv
destekleyici sonuçlara ulaşılmıştır. Döviz kurunda yaşanan değer kaybı toplam çıktıyı
daraltmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yeni Yapısalcı Okul, Gelişmekte Olan Ülkeler, Döviz Kuru
Değişimleri, Eş-Bütünleşme, Hata Düzeltme Modeli.
v
ABSTRACT
EFFECTS OF EXCHANGE RATE CHANGES ON AGGREGATE OUTPUT IN
THE DEVELOPING COUNRIES: AN APPLICATIAN FOR TURKEY
Ahmet ŞAHBAZ
Ph.D. Dissertation, Department of Economics
Supervisor: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR
April, 2009, 266 pages
In the developing countries, devaluations are used as an political instrument by
the governments against balance of payment problems. In accordance with the
literature, depreciation of the exchange rate positively affects the economy. However,
exchange rate depreciation not only induces the export increase due to decreasing the
prices of domestic goods but also increases the cost of producing in the export sector by
increasing the input prices of imported goods. In this context, theoretic discussions
about contractionary devaluation hypothesis major on supply and demand side channels.
In this study, channels that introduce the basic hypothesis of new structuralist
school which is the contractionary effects of exchange rate changes in the developing
countries, are analyzed. In the empirical part, the effects of reel and nominal exchange
rate changes on macroeconomic variables are tested based on the period which TL
convertibility is accepted in 1990. It is done following by Kamin and Rogers (2000)
model. Especially, exchange rate depreciation effects on GDP, domestic prices level,
government size, capital account, foreign interest rates and oil prices are examined.
According to the results, effects of shocks given to exchange rates both in the
long run and short run are negative on reel GDP. In the other words, contrary to
traditional approach, results are supporting the arguments of new structuralist school.
Finally, depreciation of exchange rate contracts the aggregate output.
Keywords: New Structuralist School, Developing Countries, Exchange Rate Changes,
Co-integration, Error Correction Model.
vi
ÖNSÖZ
Bu tezin tamamlanma sürecinde birçok kişinin katkısı oldu. İlk olarak konu
seçiminden başlayarak sonuna kadar her anında çok büyük katkıları olan, doktora
sürecinin başından beri yardım ve desteğini esirgemeyen, her zaman motive edici
eleştirileri ile bana yön veren danışman hocam Prof. Dr. Murat Doğanlar’a minnettarım.
Ayrıca Prof. Dr. Nejat Erk’e ve Yrd. Doç. Dr. Mehmet Özmen’e başından itibaren
yapıcı eleştirileri nedeniyle teşekkürü bir borç bilirim. Tez jürisinde yer alan Prof. Dr.
E. Alper Güvel’e ve Doç.Dr. İbrahim Örnek’e katkılarından dolayı şükranlarımı
sunarım. Akademik hayata başlamamdaki katkılarından dolayı Prof.Dr. Muammer
Tekeoğlu’nu ve rahmetli Prof.Dr. Ömer Abuşoğlu’nu da anmadan geçemeyeceğim. Bu
tez süresince ilgi ve yardımlarından dolayı, değerli dostlarım, Yrd.Doç.Dr.Rüstem
Yanar’a, Yrd.Doç.Dr.Cevat Bilgin’e, Arş.Gör.Okyay Uçan’a, Dr.A.Yılmaz ATA’ya,
Arş.Gör. İbrahim Arısoy’a teşekkür ederim. Burada isimlerini belirtemediğim Çukurova
Üniversitesi İktisat bölümü öğretim elemanlarına sağladıkları bilimsel ve dostluk ortamı
için ayrıca teşekkür ederim.
Son olarak, benim bu günlere gelmemde en büyük emeği olan, özellikle tezimin
son dönemlerinde çok fazla ihmal ettiğim annem Rukiye’ye, tezimin son dönemlerinde
kaybettiğim rahmetli babam Abdurrahman’a, sürekli desteklerini arkamda hissettiğim
ağabeylerim Mustafa ve İsmail’e ve onların eşleri Muteber ve Serpil’e ve yeğenlerim
Nihal, Emre, Emine, Yasemin ve Ece’ye ne kadar teşekkür etsem azdır.
Bu Çalışma Bilimsel Araştırma Projeleri Tarafından Desteklenmiştir.
Proje No: İİBF2006D8
Ahmet ŞAHBAZ
Adana, Nisan 2009
vii
İÇİNDEKİLER
Özet…………………………………………………………………………………......iii
Abstract………………………………………………………………...…………...…..v
Önsöz…………………………………………………………………………………...vi
Tablolar Listesi….…..........……………..……...………….……….……….…………xi
Şekiller Listesi…………....……………….…………...…………………………..…xiv
Giriş……………………………………………………………………………………...1
BiRİNCİ BÖLÜM
GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR
1.1. Esneklikler Yaklaşımı ............................................................................................ 9
1.1.1. Devalüasyonun Nedenleri ........................................................................... 14
1.1.2. Devalüasyonun Başarı Koşulları ................................................................. 15
1.1.2.1. İhraç Mallarının Talep Esneklikleri ................................................. 15
1.1.2.2. İhraç Malları Arz Esnekliği............................................................. 16
1.1.2.3. İthal Malları Yabancı Arz Esnekliği ................................................ 17
1.1.2.4.İthal Malları Talep Esnekliği ........................................................... 19
1.1.2.5. İç Fiyatların Sabitliği ...................................................................... 19
1.1.2.6. Tüketici Alışkanlıkları ve Rekabetçi Devalüasyon .......................... 20
1.1.2.7. Spekülasyon ................................................................................... 20
1.1.3. J Eğrisi ve Esneklikler Yaklaşımı................................................................ 21
1.1.3.1. Parasal Sözleşme Dönemi (Currency-Contract) .............................. 23
1.1.3.2. Geçiş Etkisi (Pass-Through) ........................................................... 24
1.1.4. Geleneksel Yaklaşımın Eksiklikleri ............................................................ 26
1.2. Toplam Harcama - Massetme Yaklaşımı .............................................................. 28
1.2.1. Devalüasyonun Etkileri............................................................................... 31
1.2.1.1. Gelir Kanalı ile Oluşan Etkiler ....................................................... 32
1.2.1.2. Toplam Harcama Üzerindeki Doğrudan Etkiler ............................. 34
1.2.2. Toplam Harcama Yaklaşımının Eksik Yönleri ............................................ 35
viii
1.3. Arz Yönlü Yaklaşım............................................................................................. 36
1.3.1. Devalüasyonun Rekabet Gücü Üzerine Etkisi ............................................. 36
1.3.2. Devalüasyonun İhracat Üzerine Etkisi ........................................................ 37
1.3.3. Arz Yönlü Yaklaşımın Genel Olarak Değerlendirilmesi .............................. 40
1.4. Parasal Yaklaşım .................................................................................................. 40
1.4.1. Parasal Model ............................................................................................. 41
1.4.2. Parasalcı Yaklaşımda Devalüasyon ............................................................. 44
1.4.4. Parasal Yaklaşıma Yöneltilen Eleştiriler ..................................................... 46
1.4.5. Parasalcı Yaklaşım İle İlgili Genel Bir Değerlendirme ................................ 47
1.5. Dört Yaklaşımın Karşılaştırılması......................................................................... 48
İKİNCİ BÖLÜM
YENİ YAPISALCI OKUL VE KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI
ETKİLERİ
2.1. Yeni Yapısalcı Okul ............................................................................................. 51
2.1.1. Yeni Yapısalcı Okul’un Ortaya Çıkışı (Yapısalcı Gelenek) ......................... 51
2.1.2. Yapısalcı ve Yeni Yapısalcı Ayırımı ........................................................... 52
2.1.3. Parasalcı ve Yeni Yapısalcı Tartışmaları ..................................................... 54
2.1.4. Yeni yapısalcı yaklaşımda finansal liberalizasyon ....................................... 56
2.1.5. Yeni Yapısalcı Okul’da Devalüasyon ......................................................... 58
2.1.6. IMF ve Yeni Yapısalcı Okul Tartışmaları Çerçevesinde Devalüasyon......... 62
2.2. Gelişmekte Olan Ülkelerde Devalüasyonun Daraltıcı Kanalları ............................ 65
2.2.1. Birinci Hipotez: Yeni Yapısalcı Okul.......................................................... 66
2.2.2. İkinci Hipotez: Bölgesel Bulaşma Etkisi ..................................................... 67
2.2.3. Üçüncü Hipotez: İkiz Kriz .......................................................................... 67
2.2.4. Dördüncü Hipotez: Kısa Vadeli Borçluluk .................................................. 68
2.2.5 Beşinci Hipotez: Sermaye Hareketlerinin Yapısı ve Yolsuzluk .................... 69
2.3. Yeni Yapısalcı Perspektiften Kur Değişimlerinin Etkileri ..................................... 69
2.3.1. Kur Değişimlerinin Toplam Talep Üzerine Etkileri ..................................... 70
2.3.1.1. Tüketim Üzerindeki Etki................................................................ 70
2.3.1.1.1. Nispi Fiyat Etkisi ........................................................... 71
ix
2.3.1.1.2. Reel Gelir Etkisi ............................................................. 71
2.3.1.1.3. İthal Girdi Kanalıyla Oluşan Etkiler ............................... 72
2.3.1.1.4. Gelir Dağılımı Etkisi ...................................................... 73
2.3.1.1.5. Vergi Gelirlerindeki Değişim Aracılığıyla Oluşan Etkiler
..................................................................................... 75
2.3.1.1.6. Refah Etkisi ................................................................... 76
2.3.1.2. Yatırımlar Üzerindeki Etki.............................................................. 77
2.3.1.3. Nominal Faiz Oranları Üzerindeki Etki ........................................... 79
2.3.1.4. Dış Borç Kanalları Üzerindeki Etki................................................. 80
2.3.1.5. Spekülatif Talep Kanalları .............................................................. 81
2.3.1.6. Serbestleşme ve İstikrar Programları ............................................... 82
2.3.2. Toplam Arz Üzerine Etkileri....................................................................... 83
2.3.2.1. Nominal Ücretler Üzerinde Etkileri ................................................ 84
2.3.2.2. İthal Edilen Girdiler Üzerine Etkileri .............................................. 85
2.3.2.3. İşletme Sermayesi Maliyeti Kanalıyla Etkileri ................................ 86
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİNİTESPİT ETMEDE
KULLANILAN YÖNTEMLER VE LİTERATÜR
3.1. Öncesi-Sonrası Yaklaşımı .................................................................................... 89
3.2. Kontrol Grup Yaklaşımı ....................................................................................... 91
3.3. Makro Simülasyon Çalışmaları............................................................................. 94
3.4. Ekonometrik Çalışmalar ..................................................................................... 104
3.4.1. Zaman Serisi............................................................................................. 105
3.4.2. Panel Veri Çalışmaları .............................................................................. 112
3.5. Diğer Çalışmalar ................................................................................................ 120
x
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİ TÜRKİYE EKONOMİSİ
ÜZERİNE EKONOMETRİK UYGULAMA
4.1. 1990 Sonrası Türkiye Ekonomisinin Makro Ekonomik Göstergeleri................... 125
4.2. Uygulamada Kullanılan Ekonometrik Yönteme İlişkin Teorik Açıklamalar ........ 134
4.2.1. Birim Kök Kavramı .................................................................................. 134
4.2.1.1. Klasik Birim Kök Testleri ............................................................ 135
4.2.2. Eş-Bütünleşme Yöntemi ........................................................................... 137
4.2.3. Hata Düzeltme Modeli .............................................................................. 140
4.3. Türkiye Ekonomisinde 1990–2007 Yılları İçin Kur Değişiminin Daraltıcı Etkileri
Üzerine Ekonometrik Uygulama......................................................................... 141
4.3.1 Uygulamada Kullanılan Modeller .............................................................. 142
4.3.2 Modellerin Çıkarımı .................................................................................. 145
4.4 Birim Kök Test Sonuçları .................................................................................... 149
4.5. Model 1 .............................................................................................................. 151
4.6. Model 2 .............................................................................................................. 163
4.7. Model 3 .............................................................................................................. 175
4.8. Model 4 .............................................................................................................. 187
4.9. Model 5 .............................................................................................................. 200
4.10. Model 6 ............................................................................................................ 212
4.11. Sonuçların Genel Değerlendirilmesi ................................................................. 225
SONUÇ .................................................................................................................... 230
KAYNAKÇA ........................................................................................................... 239
EKLER .................................................................................................................... 255
ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….268
xi
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: Devalüasyon Sonrasında Sözleşmelerin Ticaret Dengesi Üzerindeki Kısa
Dönem Etkileri ............................................................................................ 23
Tablo 2: Devalüasyon Sonrasında Geçiş Etkilerinin Ticaret Dengesi Üzerindeki Kısa
Dönem Etkileri ............................................................................................ 25
Tablo 3: Toplam Harcama Yaklaşımında Devalüasyonun Etkileri .............................. 32
Tablo 4: Öncesi-Sonrası Yaklaşımı İle İlgili Literatür................................................. 90
Tablo 5: Kontrol-Grup Yaklaşımı ............................................................................... 94
Tablo 6: Makro Simülasyon Çalışmaları................................................................... 102
Tablo 7: Zaman Serisi Yöntemini Kullanan Çalışmalar ............................................ 108
Tablo 8: Panel Veri Yöntemi Kullanılarak Yapılan Çalışmalar ................................. 116
Tablo 9: Değişkenlere Ait Temel İstatistiki Göstergeler ............................................ 125
Tablo 10: Kamin ve Rogers (2000) Modeli............................................................... 143
Tablo 11: Modellerde Kullanılan Değişkenler .......................................................... 145
Tablo 12: ADF Birim Kök Test Sonuçları ................................................................ 149
Tablo 13: Philips-Perron Birim Kök Test Sonuçları .................................................. 151
Tablo 14: Model 1.1 Eş Bütünleşme Analizi............................................................. 152
Tablo 15: Model 1.2 Eş Bütünleşme Analizi............................................................. 153
Tablo 16: Model 1.1 İçin Normalize Edilmiş Denklem ............................................. 154
Tablo 17: Model 1.2 İçin Normalize Edilmiş Denklem ............................................. 156
Tablo 18: Model 1.1 İçin Olabilirlik Oranı Testleri................................................... 156
Tablo 19: Model 1.2 İçin Olabilirlik Oranı Testleri................................................... 157
Tablo 20: Model 1.1 İçin Varyans Ayrıştırması ........................................................ 161
Tablo 21: Model 1.2 İçin Varyans Ayrıştırması ........................................................ 162
Tablo 22: Model 2.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 164
Tablo 23: Model 2.2 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 165
Tablo 24: Model 2.1 İçin Normalize Edilmiş Denklem ............................................. 166
Tablo 25: Model 2.2 İçin Normalize Edilmiş Denklem ............................................. 167
Tablo 26: Model 2.1 İçin Olabilirlik Oranı Testleri................................................... 168
Tablo 27: Model 2.2 İçin Olabilirlik Oranı Testleri................................................... 169
Tablo 28: Model 2.1.’in Varyans Ayrıştırma Sonuçları............................................. 172
Tablo 29: Model 2.2’nin Varyans Ayrıştırma Sonuçları ............................................ 174
xii
Tablo 30: Model 3.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 176
Tablo 31: Model 3.2 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 177
Tablo 32: Model 3.1 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 178
Tablo 33: Model 3.2 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 179
Tablo 34: Model 3.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 180
Tablo 35: Model 3.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 180
Tablo 36: Model 3.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 184
Tablo 37: Model 3.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 186
Tablo 38: Model 4.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 188
Tablo 39: Model 4.2. Eş-Bütünleşme Testi ............................................................... 189
Tablo 40: Model 4.1 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 190
Tablo 41: Model 4.2 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 191
Tablo 42: Model 4.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 192
Tablo 43: Model 4.2 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 192
Tablo 44: Model 4.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 197
Tablo 45: Model 4.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 199
Tablo 46: Model 5.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 201
Tablo 47: Model 5.2 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 202
Tablo 48: Model 5.1 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 203
Tablo 49: Model 5.2 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 204
Tablo 50: Model 5.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 205
Tablo 51: Model 5.2 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 205
Tablo 52: Model 5.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 209
Tablo 53: Model 5.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 211
Tablo 54: Model 6.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 213
Tablo 55: Model 6.2 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 214
Tablo 56: Model 6.1 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 215
Tablo 57: Model 6.2 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 216
Tablo 58: Model 6.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 217
Tablo 59: Model 6.2 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 217
Tablo 60: Model 6.1 Varyans Ayrıştırması ............................................................... 221
Tablo 61: Model 6.2 Varyans Ayrıştırması ............................................................... 224
Tablo 62: GSYİH’ya Göre Normalleştirilmiş Uzun Dönem Esneklikleri .................. 227
xiii
Tablo 63: Reel ve Nominal Döviz Kuruna Yönelik Politika Şokları Karşısında Diğer
Değişkenlerin Tepkileri............................................................................ 228
xiv
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1: Devalüasyonun Çıktı Üzerindeki Etkileri.......................................................... 8
Şekil 2: Devalüasyonun Ticaret Dengesi Üzerindeki Etkisi ......................................... 12
Şekil 3: Devalüasyonun Fiyat ve Miktar Üzerindeki Etkisi .......................................... 13
Şekil 4: J Eğrisi ........................................................................................................... 21
Şekil 5: Parasal Sözleşme Dönemi .............................................................................. 23
Şekil 7: Kaynakların Hareketli Olduğu Bir Durumda Ödemeler Dengesi Uyarlaması .. 63
Şekil 8: Kaynakların Hareketsiz Olduğu Bir Durumda Ödemeler Dengesi Uyarlaması 64
Şekil 9: Reel Döviz Kuru .......................................................................................... 126
Şekil 10: Reel Döviz Kuru ve Reel GSYİH ............................................................... 127
Şekil 11: Reel Döviz Kuru ve Reel Para Arzı ............................................................ 128
Şekil 12: Reel Döviz Kuru ve Ticaret Dengesi .......................................................... 129
Şekil 13: Reel Döviz Kuru ve Enflasyon ................................................................... 131
Şekil 14: Reel Döviz Kuru ve Faiz ............................................................................ 132
Şekil 15: Reel Döviz Kuru ve Kamu Boyutu ............................................................. 133
Şekil 16: Model 1.1 İçin Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu .............................. 158
Şekil 17: Model 1.2 İçin Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu .............................. 159
Şekil 18: Model 2.1’e Ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ............................ 170
Şekil 19: Model 2.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ........................... 171
Şekil 20: Model 3.1’e ait Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu ............................. 181
Şekil 21: Model 3.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu ........................... 182
Şekil 22: Model 4.1’e ait Genelleştirimiş Etki-Tepki Fonksiyonu .............................. 194
Şekil 23: Model 4.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ........................... 195
Şekil 24: Model 5.1’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ............................. 206
Şekil 25: Model 5.2’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ............................. 207
Şekil 26: Model 6.1’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ............................. 219
Şekil 27: Model 6.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ........................... 220
GİRİŞ
Uluslararası
iktisat
literatüründe
döviz
kuru
politikaları,
döviz
kuru
ayarlamalarının meydana getirdiği makro ekonomik etkiler açısından sürekli tartışma
konusu olmuştur. Günümüze kadar tüm ülkeler katı sabit döviz kurundan sürünen
pariteye veya esnek döviz kuru rejiminin diğer biçimlerine kadar çok farklı döviz kuru
rejimlerini uygulama yolunu seçmişlerdir. Uygulanan döviz kuru rejimleri tam esnek
döviz kuru rejimi olmadığı müddetçe, merkezi otoritenin bu politika üzerinde etkisi
olduğu inkar edilmez bir gerçektir. Bu nedenle döviz kuru politikaları özellikle
ekonomide meydana getirdiği etkiler aracılığıyla ister gelişmiş isterse gelişmekte olan
ülkeler olsun, önemini koruyan araştırma konularından birisidir.
1970’lerden, 1980’lerin sonuna kadar ve hatta 1990’lı yıllar boyunca, aşırı
değerlenmiş döviz kurunu düzeltmenin bir aracı olarak kullanılan devalüasyon, IMF
gibi uluslararası kurumlar tarafından gelişmekte olan ülkeler için politika aracı olarak
tavsiye edilmiştir. Bu politika önerisi 1980’li yılların ortalarına kadar ekonomideki
ısınmayı
döviz
kurundaki
ayarlamalarla
ortadan
kaldırılabileceği
inancından
kaynaklanmıştır. Genel kabul gören anlayışa göre, açık ekonomilerde dış dengeyi
sağlamak için ulusal paranın değerinin düşürülmesini ifade eden devalüasyonun yurtiçi
talebi ticari olmayan mallardan ticari mallara doğru kaydırdığından dolayı yurtiçi üretim
ve gelir üzerinde genişleyici etkisi bulunmaktadır. Hem ihracattaki artış hem de ithal
malların yurtiçi ikameleri yurtiçi çıktı üretimini teşvik edecektir. Bu anlamda
gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonlar genellikle ödemeler bilançosu problemleri ile
karşı karşıya olan hükümetlerin politika aracı olarak kullanılmıştır.
Gelişmekte olan ülkeler özellikle IMF tarafından önerilen bu politikanın
enflasyonist tedirginliğini ve gelir dağılımı üzerindeki etkilerini yaşarken, IMF ise
devalüasyonu aşırı değerlenmiş parayı düzeltmek için etkin bir yol olarak kabul
etmiştir. IMF devalüasyonun toplam yurtiçi talep üzerindeki geleneksel genişleyici
etkilerini savunurken, yeni yapısalcılar böyle bir politikanın gelişmekte olan ülkeler
üzerinde daraltıcı, hatta stagflasyonist etkilerinin olacağını iddia etmektedir (Bird, 1998:
255).
2
Genel anlamda ifade etmek gerekirse, gelişmekte olan ülkeler için
devalüasyonun isabetli bir politika aracı olduğunu söylemek güçtür. Çünkü gelişmekte
olan ülkelerde ihraç malları çeşidi oldukça sınırlı ve hatta ihracatları temelde ara girdi
ithalatına dayalıdır. Aynı zamanda bu ülkelerin rekabetçi oldukları ürünler gerek nitelik
gerekse nicelik yönünden yetersizdir. Dolayısıyla bu tür geleneksel politikalarla kısa
dönemde rekabet gücünü arttırmak oldukça güçtür. Diğer taraftan gelişmekte olan
ülkelerin hemen hepsi kişi başına milli gelirini arttırarak daha yüksek refah seviyesine
ulaşmak isterler ve bunun için de ithalattan vazgeçemezler. Çünkü hammadde, aramalı
ve yatırım malı ağırlıklı ithalatı kısmak, iktisadi büyümeye ters yönde etki eder.
Türkiye ile IMF ilişkileri ilk istikrar programının tarihi olan 1946’da
başlamıştır. Bu tarihten günümüze kadar farklı dönemlerde döviz kıtlığı ve ödemeler
dengesi krizi ile karşı karşıya kaldığı dönemlerde de istikrar programlarını uygulamıştır.
1946 devalüasyon döneminden itibaren 1958 dönemi, 1970 dönemi, 24 Ocak 1980
dönemi, 1990’lı yıllar ve 2000’li yıllar olarak altı farklı dönemde parasını devalüe
etmek durumunda kalmıştır. Türkiye ekonomisinde yaşanan ekonomik krizlerin en
belirgin özelliği yurtiçi tasarruf eksikliği ya da ödemeler dengesi açığı şeklinde ortaya
çıkmıştır. Bu durum karşısında politika uygulayıcılar döviz gelirlerini arttırıcı önlem
olarak ihracatı teşvik etmeye çalışmışlar, ekonomik ve mali araçlarla teşvik politikaları
uygulamışlardır. Döviz sıkıntısı içerisinde bulunan bir ekonominin ise aklına ilk gelen
politika döviz kurlarının yeniden ayarlanması olmuştur. Böylesi bir politika ile dış
ticaret kaynaklı döviz girişlerini döviz çıkışlarına göre arttırarak döviz birikiminin
sağlanması amaçlanmıştır.
Bu çalışmada yeni yapısalcı okulun temel hipotezi olan gelişmekte olan
ülkelerdeki kur değişimlerinin daraltıcı etkileri incelenecektir. Bu bağlamda daraltıcı
etkilerin hangi kanallardan ortaya çıktığı tartışılacaktır. Türkiye ekonomisi için TL’nin
konvertibilitesinin kabul edildiği dönem baz alınarak, 1990 sonrası dönemde reel ve
nominal döviz kurlarında meydana gelen değişimlerin makroekonomik değişkenler
üzerindeki etkileri incelenecektir. Özellikle gayri safi yurtiçi hasıla, yurtiçi fiyat düzeyi,
kamu büyüklüğü, sermaye hesabı, yabancı faiz oranları ve en temel ara girdi ithalatı
kalemi olan petrol fiyatları üzerindeki etkiler araştırılacaktır.
3
Bu çalışmada daha önceki çalışmalardan farklı olarak, geleneksel anlayışın
ötesinde Yeni Yapısalcı Okul’un ortaya attığı gelişmekte olan ülkelerde kur
değişimlerinin daraltıcı etkilerinin olduğu yönündeki görüş Türkiye ekonomisi için
sınanacaktır. Uygulamalı bölüm, hem nominal hem de reel döviz kurları baz alınarak
geniş kapsamlı bir model etrafında yapılacaktır.
Bu çalışma ilk iki bölümü teorik, üçüncü bölümü literatür taramasının olduğu ve
son bölümde de Türkiye ekonomisine ait uygulamayı kapsayan dört bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümünde esneklikler yaklaşımı, arz yönlü yaklaşım, toplam
harcama yaklaşımı ve parasalcı yaklaşımı da içerisine alana geleneksel yaklaşıma ait
görüşler bulunmaktadır. Ayrıca bu görüşlere eleştirel bir yaklaşım olarak Yeni Yapısalcı
okulda bu bölüm içerisinde anlatılmıştır. Bu görüşlerden ilki ithalat talebi ve ihracat arz
esnekliklerinin toplamının bir’den büyük olması gerektiğini ortaya koyan esneklikler
yaklaşımıdır.
Arz
yönlü
yaklaşım
ise
temelde
Nashashibi’nin
1980
çalışmasına
dayanmaktadır. Nashashibi’nin 1980 çalışmasından ortaya çıkan yeni öneri paketinin
temelinde IMF’nin döviz kuru belirlenmesinde yeni arz yönlü yaklaşımı önemli bir
unsuru oluşturmaktadır. Arz yönlü yaklaşım, döviz kurunu bir ülkenin ticaret edilebilir
mallarına yönelik talebi arttırmak için bir araç olarak değil aynı zamanda üretim
sürecinin karlılığını arttırıcı bir araç olarak da görmektedir.
Burada Geleneksel
yaklaşım, kur değişmelerinin mevcut üretim ve arz yapısı içinde ve arz-talep
esnekliklerine bağlı olarak ihracatı uyaracağını ileri sürerken arz yönlü yaklaşıma göre,
devalüasyonları geleneksel fonksiyonları yanında, ekonomide kaynak dağılımını ihraç
sektörlerine doğru yönlendirebilecek bir güç olarak görülmektedir.
Toplam Harcama Yaklaşımı 1950’li yıllarda Alexander (1952, 1959) tarafından
ortaya atılmış olan bir yaklaşımdır. Keynesci nitelik arz etmekte olup, ödemeler dengesi
sorununa kur ayarlamaları yanında farklı önerilerde getirmektedir. Esneklik yaklaşımı
dış ticarete giren malların arz ve talep ve fiyatları dışındaki tüm değişkenler sabit kabul
edildiğinden dolayı ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Toplam harcama yaklaşımı ise bu
eksikliği gidermeye çalışmıştır. Bu yaklaşım, devalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı
etkilerini milli gelir üzerinde yaptığı etkiler yoluyla açıklamaya çalışmaktadır. Bu
4
yaklaşıma göre, döviz kurlarının belirleyicisi gelir ve toplam mal ve hizmet talebi olarak
görülmektedir.
Esneklikler ve toplam harcama yaklaşımı 50 yılı aşan bir dönemde popülerliğini
muhafaza eden ve ticaret dengesini gözeten teorilerdir. Bu teoriler genel olarak mal
ticaretine vurgu yaparken, kısmi olarak da sermaye hesabı ile ilgilenmişlerdir. Bununla
birlikte günümüzde sermaye piyasaları önemli ölçüde gelişmiş ve sermaye hareketleri
de çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu çerçevede gelişen ve değişen dünya koşullarında
parasalcı yaklaşımın argümanları önem kazanmıştır.
1970’lerde geliştirilen parasalcı yaklaşıma göre döviz kurunun değer
kaybetmesinin kısa dönem dışında ödemeler dengesi üzerinde olumlu etkisinin
olmayacağı ileri sürülmektedir. Buna göre, kısa dönemde döviz kurunun değer
kaybetmesi ülkenin rekabet durumunu iyileştirmekte ve dış ticaret fazlasının oluşmasına
neden olmaktadır. Bu durum da para stoku artışına yol açmaktadır. Zaman içerisinde
artan para arzı toplam talebi ve dolayısıyla fiyatları tam istihdama ve dış dengeye
ulaşıncaya kadar arttırmaktadır. Dolayısıyla, devalüasyonun ekonomi üzerindeki etkisi,
fiyatlar ve para arzı daha yüksek ithal mal fiyatlarını karşılayacak düzeyde artana kadar
sürecektir (Dournbush ve Fischer, 1998: 625-626).
Birinci bölümün son kısmında ise yeni yapısalcı okulun temel görüşleri
anlatılmış ve özellikle Yeni Yapısalcıların diğer yaklaşımlardan ayrıldıkları noktalar
üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda yeni yapısalcılara göre gelişmekte olan ülkelerde
standart parasal temelli IMF uyum paketlerinin karşısında ülkelerin ekonomik
yapılarının birbirinden ve gelişmiş ülkelerin ekonomik yapılarından oldukça farklı
olduğunu vurgulamaktadırlar. Yapısal uyum paketleri gelişmiş ülkelerde ve bir kısım
gelişmekte olan ülkelerde sağlıklı sonuçlar üretmiş olsa dahi, diğer gelişmekte olan
ülkelerde etkinsiz olmakta veya olumsuz sonuçlar doğurabilmektedirler (Hallwood ve
Macdonald, 2003: 421).
İkinci bölümde ise, Mundel-Fleming modeli etrafında döviz kurundaki
değişimlerin etkileri analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda özellikle gelişmiş
ülkelere nazaran gelişmekte olan ülkelerdeki farklı kur politikaları altında alternatif
5
politika etkinlikleri tartışılmıştır. Bu başlık altında Mundell-Fleming modeline göre
özellikle devalüasyonun etkinliği araştırılmıştır.
İkinci bölümde ayrıca gelişmekte olan ülkelerde devalasyonun daraltıcı
kanallarının neler olduğu incelenmiştir. Bunun için ortaya atılan farklı hipotezler ortaya
konularak, özellikle yeni yapısalcı okulun görüşleri ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.
Yeni yapısalcı okula göre devalüasyonun daraltıcı etkileri özellikle iki kanaldan
meydana gelmektedir. Bunlar toplam talep ve arz kanallarıdır. Talep kanalları Tüketim
(nispi fiyat, reel gelir, ithal girdi kanalıyla oluşan etkiler, vergi gelirlerindeki değişim
aracılığıyla oluşan etkiler ve refah etkisi) yatırım, nominal faiz oranları, dış borç
kanalları, spekülatif talep kanalları ve serbestleşme ve istikrar programları aracılığıyla
oluşan etkileri içermektedir. Toplam arz üzerindeki etkileri ise nominal ücretler, ithal
girdi ve işletme sermayesi maliyeti üzerindeki etkiler aracılığıyla oluşmaktadır.
Üçüncü bölümde ise devalüasyonun daraltıcı etkilerini inceleyen çalışmalarla
ilgili literatür taraması yapılmıştır. Bu bölüm dört farklı yöntem baz alınarak ayrı ayrı
incelenmiştir. Literatür kısmı öncesi-sonrası yaklaşımı, kontrol grup yaklaşımı, makro
simulasyon çalışmaları ve ekonometrik yöntemleri kullanan çalışmalar kullandıkları
yöntemlere göre ayrıştırılarak oluşturulmuştur. Bunlara ilave olarak literatür kısmı
tablolar oluşturularak da sunulmuştur.
Dördüncü ve son bölümde Türkiye ekonomisi için 1990–2007 yılları zaman
serisi ekonometrisi ile tahmin edilmiştir. Bu bölümde önce Türkiye ekonomisinin 1990
sonrası makroekonomik göstergeleri incelenmiştir. Bu bağlamda özellikle döviz
kurundaki hareketlerle birlikte diğer değişkenlerdeki hareketler gözlemlenmiş,
ekonometrik tahmin öncesinde önsel bir bilgi edinilmeye çalışılmıştır.
Bu analizleri takiben kısa ve öz bir şekilde uygulamada kullanılan yönteme
ilişkin teorik açıklamalar verilmiştir. Ekonometrik uygulama Kamin ve Rogers (2000)
tarafından Meksika ekonomisi için oluşturulan 6 farklı model etrafında tahmin
edilmiştir. Öncelikle değişkenlerin durağanlıkları analiz edilmiştir. Sonraki aşamada
modellerin uzun dönemli ilişki olup olmadığı Johansen yöntemi kullanılarak test
edilmiştir. Elde edilen uzun dönem katsayıları neticesinde hata düzeltme modeli tahmin
edilmiş ve hata düzeltme modeline dayalı Granger nedensellikleri analiz edilmiştir. Her
6
bir model için etki-tepki fonksiyonu etrafında politika şoklarının etkileri incelenmiştir.
Bu bağlamda döviz kurunda meydana gelen bir değişimin kısa dönem makroekonomik
etkileri analiz edilmiştir. En nihayetinde modeller için varyans ayrıştırması tahmin
edilerek, değişkenlerdeki değişimlerin kaynakları anlaşılmaya çalışılmıştır.
7
BİRİNCİ BÖLÜM
GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR
Genel bir tanım olarak döviz kuru, ülkenin para biriminin ABD doları, Euro,
Yen, Sterlin gibi bir başka ülkenin para birimi cinsinden değerini ifade etmektedir.
Döviz kurunda meydana gelen bir değişiklik, ülke parasının göreceli olarak değerini
değiştirerek, yurtiçi ve yurtdışı arasındaki göreceli fiyat yapısını da etkilemektedir.
Dolayısıyla yurtiçi ve yurtdışı mallara yapılan harcamanın yapısını değiştirmektedir.
Bundan dolayı, döviz kuru değişikliklerinin ekonomi üzerinde özellikle cari işlemler
dengesi üzerinde önemli etkilerinin olduğunu ifade etmek mümkündür.
Döviz kurunun değer kaybetmesi, cari işlem giderlerini azaltıcı yönde etki
yaparken, döviz kurunun değer kazanması cari işlem gelirlerini azaltmaktadır. Döviz
kurunun değer kaybetmesi, yabancı malları göreceli olarak daha pahalı hale getirecektir.
Böylece, tüketiciler ithal mallara olan taleplerini azaltıp bu malların yerli alternatiflerine
olan taleplerini artıracaktır. Döviz kurunun değer kaybetmesiyle birlikte ihraç malları da
göreceli olarak ucuz hale geleceğinden dolayı yabancılar harcamalarını kendi
mallarından daha ucuz olan ithal mallara kaydıracaktır. Böylece, ithalat azalırken
ihracat artacak ve cari işlemler dengesinde iyileşme gözlenecektir. Döviz kurunun değer
kazandığı bir durumda ise ithal mallar göreceli olarak ucuzlarken, ihraç malların
fiyatları göreceli olarak artacaktır. Bu durumda ithalat artarken ihracat azalacak ve cari
işlemler dengesinde bozulma gözlenecektir.
Sabit kur rejiminde ise döviz talebinde meydana gelen bir değişiklik faiz oranları
aracılığıyla ekonomik aktiviteyi etkilemektedir. Döviz kurunun değerlendiği durumda
ithalat artarken ihracat azalmakta ve bunun sonucunda bozulan cari işlemler dengesi
dövize olan talebi artıracaktır. Döviz kuru sabitlendiği için merkez bankası artan döviz
talebini, piyasaya döviz satıp karşılığında yerli parayı çekerek karşılayacaktır. Bu
politika sonucu daralan para arzı faiz oranlarını artırıcı etki yapacak ve böylece
ekonomik aktivite de yavaşlayacaktır (Kadıoğlu ve diğ., 2001: 11-12).
Herhangi bir sebepten dolayı yapılan bir devalüasyonun birincil amacı ihracatı
cesaretlendirecek ve ithalatı kısıtlayacak şekilde göreceli fiyatları değiştirmektir. Bir
8
parayı devalüe etmek yabancı paranın iç fiyatını yükseltecektir. Bu nedenle de ithalatın
yurtiçi fiyatı yükselmiş olacaktır (Dunn ve Mutti, 2004; 379). Buna göre yapılan bir
devalüasyonun çıktı üzerindeki etkisi bakımından üç olası sonucu vardır. Bunları kısaca
aşağıdaki şekiller yardımıyla göstermek mümkündür.
P
(a)
P
(b)
1
AD
AD1
AS1
AD
AS
Q = Q1
AS1
AD
AS
Q = Q1
Q
Q
P
(c)
1
AS1
AD
AD
AS
Q1 Q
Q
Şekil 1: Devalüasyonun Çıktı Üzerindeki Etkileri
Kaynak: Yunke He (1991)
Yukarıda Şekil 1’de devalüasyonun çıktı üzerindeki muhtemel etkileri
gösterilmiştir. Buna göre şeklin (a) panelinde devalüasyonun genişleyici, (b) panelinde
yansız ve (c)’de ise daraltıcı etkisi gösterilmiştir. Bu çerçevede aşağıda devalüasyonun
etkileri farklı yaklaşımlar açısından değerlendirilecektir. Bunun için öncelikle
devalüasyonun genişleyici etkilerinin olacağını öne süren yaklaşımlar incelenecektir. Bu
yaklaşımları esneklikler yaklaşımı, arz yönlü yaklaşım, toplam harcama yaklaşımı ve
parasalcı yaklaşımlar olarak sıralamak mümkündür. Daha sonra ise bu geleneksel
anlayışa karşı çıkan, devalüasyonun özellikle gelişmekte olan ülkelerde genişleyeci
etkilerin
geçersiz
olduğunu
ileri
süren
karşı
yaklaşım
değerlendirilecektir.
9
Devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu savunan yaklaşım ise yeni yapısalcı
okuldur.
1.1. Esneklikler Yaklaşımı
Devalüasyonun sonrasında ortaya çıkan etkileri incelemek üzere geliştirilen ilk
yöntem esneklikler yaklaşımıdır. Esneklikler yaklaşımına klasik yaklaşım veya
geleneksel yaklaşımda denilmektedir. Esneklikler yaklaşımı Keynesçi düşüncenin, dış
ekonomik dengelerle ilgili ortaya koyduğu ilk yaklaşımdır. Keynesçi düşüncenin en
önemli özelliği ekonomik ilişkileri, fiyat ve ücretlerin esnek olmadığı bir ortamda
incelemeleridir. Keynesçi görüşe göre, fiyat ve ücret katılığı; bir taraftan eksik
istihdama sebep olurken, diğer taraftan ithalat ve ihracatın otomatik olarak dengeye
gelmesini
engelleyebilmektedir.
Bu
nedenle
ödemeler
bilançosunda
oluşan
dengesizlikler, rezerv hareketleri ile giderildiğinde, içerideki parasal büyüklüklerde
değişim göstermektedir (Paya, 2002:137).
İthalat ve ihracat talep esneklikleri bir ülkenin dış ticaret hadlerini belirlemede
tarife ve kotalar üzerinde ve ekonomik büyümenin ulusal refah üzerindeki etkilerini
belirlemede oldukça önemli bir role sahiptir. Ayrıca bu esneklikler bir devalüasyonun
ülkenin dış ticaret dengesini iyileştirmede ne kadar etkili olacağını belirlemede de
oldukça önemli bir yere sahiptir (Dunn ve Mutti, 2004: 379).
Esneklikler yaklaşımına göre yapılan bir devalüasyonun etkileri yerli ve yabancı
ülkelerin ithalat talebi ve ihracat arzı fiyat esneklikleri ile biçimlendirilmiştir. Miles
(1979: 600) esneklik yaklaşımını savunanların arz ve talep esneklikleri açısından ticaret
dengesindeki bir iyileşme için gerekli ve yeterli koşulları ortaya koyduklarına vurgu
yapmaktadır. Talep esneklikleri büyük ve arz esneklikleri de küçükse devalüasyon dış
ticaret dengesini iyileştirecektir. M-L koşulu olarak adlandırılan bu durumda, ithalat
talebi ve ihracat arz esnekliklerinin toplamının bir (1)’den büyük olması gerekmektedir.
Başka bir ifade ile,
ηx + ηm >11
1
Ödemeler dengesini B = p x - rp m m ile gösterelim.
(1)
10
olması gerekmektedir.
Sırasıyla ηx ve ηm ihracat ve ithalat talep esnekliklerini ifade etmektedir (Stern,
1973:129).
Corden ve Jones (1976) küçük ülke koşullarında devalüasyonun daima ticarete
konu olan malların göreceli fiyatını yükselteceğini tartışmışlardır. Ticaret ve ticaret dışı
mallar arasındaki göreceli fiyat değişimi dış ticaret hadleri (TOT) kadar önemlidir.
Ticaret dışı malların fiyatı hem aşağı hem de yukarı doğru katı ise, devalüasyon küçük
ülkede aynı oranlarda ticari malların göreceli fiyatını yükseltecektir. Bu durum
başlangıçta ticaretin dengede olduğu koşulu altında, ticari mallar için arz fazlasının
ortaya çıkmasına neden olacaktır. Küçük ülkenin ticaret dengesinde bu şekilde bir
Döviz kuru r Dr oranında değişirse, ithalat ve ihracat sırasıyla Dmá 0 ve Dxñ 0 oranında değişim
gösterir. Yeni ödemeler dengesi şu hale gelir.
p x ( x + Dx ) - (r + Dr ) p m (m + Dm )
Bunu ilk eşitlikten çıkardığımız zaman ödemeler dengesindeki değişimi elde ederiz.
DB = p x Dx - p m mDr - p m rDm - p m DrDm
Dr ve Dm küçük oranlarda ise
é Dx p x
Dm r ù
DB = p x Dx - p m mDr - p m rDm = p m mDr ê
-1ú
Dr m û
ë Dr p m m
éæ Dx r ö x p x
Dm r ù
= p m mDr êç
-1÷
ú
Dr m û
ëè Dr x ø r p m m
é x px
ù
= p m mDr êh x
-1 -hm ú
ë r pm m
û
Dr ñ 0 ise, DB ’nin işareti köşeli parantezin içerisindeki ifadenin işaretine bağlı olacaktır. Bu nedenle
döviz kurunun değer kaybı ödemeler dengesini iyileştirecektir. Yani
hx
x px
- 1 - h m ñ1 olduğu zaman, DBñ 0 olacaktır.
r pm m
Dış ticaretin dengede olduğunu düşündüğümüzde p x x = rp m m olacaktır. Dolayısıyla koşul şu hale
gelecektir.
h x + h m ñ1 bu ifade ise Marshall-Lerner koşuludur (Gandolfo, 2002: 83).
11
iyileşmenin nedeni, ticaret dışı mal fiyatlarının katı olduğunun varsayılmasından
kaynaklanmaktadır.
Esneklikler yaklaşımı, devalüasyon yaparak göreceli fiyat değişimlerine neden
olan hem tüketim hem de üretim malları arasındaki ikame üzerine de odaklanmaktadır.
Temel
göreceli
fiyat
değişimleri
ithal
veya
ihraç
edilen
mallar
arasında
gerçekleşmektedir. Burada açık ekonomi modeli düşünüldüğünden bu malların fiyatları
dünya piyasasındaki koşullardan oldukça fazla etkilenmektedir. Küçük bir ülke için,
yabancı ticaret mallarının yurtiçi para cinsinden fiyatı devalüasyon miktarı kadar
yükselecektir. Bu yükselme, mevcut gelir harcamalarının ticaret dışı mallara doğru
yönelmesine sebep olacaktır. Ülke dünya fiyatlarını etkileyebilecek kadar büyük olur
ise, yurtiçi fiyatlar devalüasyon miktarından daha az yükselebilir. Yurtiçi ülkenin ithalat
talebinde azalmaya veya ihracat arzındaki artmaya karşılık yabancı paraların değeri
düşecektir (Cooper, 1971; 5).
Göreceli fiyatlardaki kayma hem tüketim hem de üretim üzerinde etkili
olacaktır. Tüketim daha düşük fiyatlı ticaret dışı mal ve hizmetlere yönelirken, ithalat
talebi azalacak ve varolan ihracat çıktısı serbest kalacaktır. Aynı zamanda, yabancı
ticaret sektöründe artan karlılık yeni ihracat ürünlerini ve ithalata rakip malları
uyaracaktır. Dolayısıyla kaynakları bu endüstrilere çekecektir. Bu endüstrilerde fazla
kapasite ortaya çıkarsa, kaynaklar işgücü ve materyal gibi değişir hale gelecektir. Aksi
takdirde, yeni yatırımların yapılması gerekecektir (Cooper, 1971; 6).
M-L yaklaşımına göre devalüasyonun dış ticaret dengesi üzerindeki etkisini
aşağıdaki şema yardımıyla göstermek de mümkündür.
12
Devalüasyon
Dış piyasalarda ihracat
fiyatları düşer
Yurtiçi piyasada ithalat
fiyatları yükselir
İhracat talebi artar
İthalat talebi düşer
İhracat gelirleri artar
İthalat harcamaları azalır
Dış ticaret dengesi gelişir
Şekil 2: Devalüasyonun Ticaret Dengesi Üzerindeki Etkisi
Kaynak: Yücel (1974)
M-L koşuluna göre; ithalat talebi ile ihracat talebinin fiyat esneklikleri
toplamının ‘1’ den büyük olması durumunda devalüasyon; uzun dönemde dış ticaret
açıklarının kapatılmasında bir politika aracı olarak kullanılabilir. Bu durumda
ekonomide istikrarlı bir döviz kuru piyasası mevcuttur (Salvatore, 1995: 485).
Devalüasyon ulusal para olarak ülkedeki ithal mallarının fiyatını yükseltirken
döviz olarak da ülkenin ihraç mallarını yabancılara karşı ucuzlatmaktadır. Bundan
dolayı da esneklik yaklaşımına göre, ithalat giderleri açısından, devalüasyondan
beklenen etki ithal mallarının yurtiçi talebini kısarak ülkenin döviz giderlerini
azaltmasıdır. Bunu döviz tasarruf edici etki olarak ifade etmek mümkündür.
Devalüasyonun ne ölçüde döviz tasarrufu sağlayacağı da ithal mallarında ortaya çıkan
13
fiyat artışları karşısında halkın yabancı mal talebini ne oranda kısacağına, yani ithal
malların talep esnekliğine bağlıdır.
M-L koşuluna göre devalüasyonun döviz gelirlerini arttırması, yabancı
tüketicilerin bu malların talebini arttırmaları neticesinde ortaya çıkar. Bu durumda ihraç
malların yabancı para cinsinden değerinde düşüş meydana gelmektedir. Bu etkiye de
döviz kazandırıcı etki denir. Devalüasyonun ne ölçüde döviz kazandıracağı ise ülkenin
ihraç mallarına karşı yabancı tüketicilerin talep esnekliğine bağlıdır (Seyidoğlu, 2003:
476–477).
p1
Sx
p 2'
S m'
p1'
Sm
D x'
Dm
Dx
q1
q2
(a)
q 2'
q1'
(b)
Şekil 3: Devalüasyonun Fiyat ve Miktar Üzerindeki Etkisi
Kaynak: Appleyard ve Field (1986)
Yukarıda Şekil 3 (a) panelinde ülkenin ihracatı için arz (Sx) ve talep eğrileri (Dx)
verilirken, (b) panelinde ise ithalat arz (Sm) ve talep (Dm) eğrileri verilmiştir. Şekilde
fiyat yerli para ile ifade edilmiştir. İhracat ve ithalatın devalüasyon öncesi başlangıç
fiyatları sırasıyla p1 ve p1' ile, miktarlarda q1 ve q1' gösterilmektedir. %k oranında bir
devalüasyon yapıldığını varsayarsak, yurtiçi para ile ifade edilen talep D x D x' ne kayar
ve S m S m' ye doğru kayacaktır. (a) panelinde yabancılar her yerli para fiyatı ile daha
yüksek miktarlarda satın almaya razı olacaklardır. (b) panelinde ise, her alıcının karşı
14
karşıya kaldığı yerli fiyat her bir malda %k oranında daha yüksek olacaktır (Appleyard
ve Field; 1986, 52).
Buradaki sorun devalüasyon sonucunda ticaret dengesindeki değişimi ortaya
koymaktır. Bu ihracat gelirleri ve ithalat ödemelerindeki değişimin hesaplanmasını
gerektirmektedir. İhracat gelirlerindeki değişimin tahmininde, talep eğrisi k E x oranı
kadar sağa doğru kayacaktır. Burada Ex ihracatın dış talebinin gelir esnekliğini
göstermektedir. Bu nedenle, eğer Rx ihracat alımlarının başlangıç değerini temsil
ediyorsa, ihracat gelirlerinde R x k E x kadar bir yükselme olacaktır.
1.1.1. Devalüasyonun Nedenleri
Devalüasyon ana özelliği itibari ile bir harcama kaydırıcı politikadır. Dolayısıyla
toplam üretimi arttırmaktan ziyade toplam talebin yapısının değiştirilmesi amaç
edinilmektedir. Özellikle ekonomideki bir dış açık, verim düşüklüğü, üretim
yetersizliği, teknoloji ve yönetimde gerilik gibi yapısal nedenlere bağlı sebeplere dayalı
olarak yapılan devalüasyonun etkisi sınırlı kalmaktadır (Seyidoğlu, 2003:482).
Dış ticaret dengesi açık veren ülkelerin kullandıkları araçlardan bir tanesi milli
paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesidir. Devalüasyon reel döviz
kurunun değerinin düşmesine neden olacaktır. Milli paranın yabancı paralar karşısında
değerinin düşmesi ile birlikte, ihraç malların fiyatlarının düşmesi beklenmektedir.
Bundan dolayı, ülkenin mallarına yönelik dış talep artarken, ithal mallarına yönelik iç
talep azalacaktır (Doğanlar, 1999: 80). Bu bağlamda devalüasyonun nedenlerini
aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.
·
İç ve dış fiyatlar arasındaki dengesizliği gidermek amacıyla: Nispi fiyat
yapısındaki bozulmalar ihracatı etkileyen önemli bir unsurdur. Döviz kuru
ayarlama mekanizması, ihracat teşvikleri için fiyat mekanizması sunması, dış
ticaret
hadlerindeki bozulmaların önlenmesi ihracat
arzında oluşan
darboğazların giderilmesinde en etkin yoldur. Bu bağlamda, döviz kuru
ihracatı arttırma fonksiyonunu önemli ölçüde iç ve dış fiyat seviyelerinin
denkleştirilmesi ve hatta iyileştirilmesi yoluyla yerine getirmektedir
(Abuşoğlu, 1990: 76).
15
·
İhracatı teşvik ve ithalatı ayarlamak için: Yabancı para ile ifade edilen
ihracat fiyatlarını dış piyasalar seviyesine indirip rekabet imkanı yaratmak
devalüasyon yapmanın bir başka nedenini oluşturmaktadır. Özellikle maliyet
ve iç fiyatlardaki yükseklikten dolayı dış piyasalara açılım sağlayamayan
mallarında dışa açılmalarına imkân sağlanmaktadır. Bundan dolayı
devalüasyon, milli para cinsinden ihracat fiyatlarını yükseltmek ile, iç
maliyet ve fiyatların yabancı para karşılığı olan tutarı dış piyasa seviyesine
indirme gibi aynı fonksiyonun iki değişik tarafı üzerinde etkili olmaktadır.
Sonuçta, iç piyasada maliyet ve fiyat yüksekliği dolayısıyla ihraç edilemeyen
mallar, yapılan devalüasyon neticesinde iç ve dış fiyat denkliği sağlanarak,
dışa açılma imkanına kavuşmaktadırlar (Abuşoğlu, 1990: 113).
1.1.2. Devalüasyonun Başarı Koşulları
Devalüasyonun ödemeler dengesi açığını karşılayabilmesi için döviz gelirlerini
arttırırken döviz giderlerini de kısması gerekmektedir. Başka bir ifade ile ihracatı
arttırıp ithalatı azaltmalıdır. Bunun içinde yapılan bir devalüasyonun fiyat veya gelir
etkisi aracılığıyla ihracatı uyarması mümkündür. Burada fiyat etkisi ihraç mallarına
karşı dış talebin esnekliğine bağlı iken gelir etkisi ihraç mallarının arz esnekliklerine
bağlıdır. Bu esneklikler yeterince büyük değilse, devalüasyondan beklenen sonucu elde
etmek mümkün değildir. Başka bir ifade ile devalüasyonun genişletici etkisi ortaya
çıkmayacaktır. Bu bağlamda M-L koşuluna göre yapılan bir devalüasyonun başarılı
olabilmesi için belirli koşulları taşıması gerekmektedir. Bu koşulları, ihraç malları dış
talep esnekliği ve yurtiçi talep esnekliği, ihraç malları arz esnekliği, ithal malları
yabancı arz esnekliği, iç fiyatların sabitliği olarak sıralamak mümkündür. Bu koşuların
devalüasyon karşısındaki etkileri ise aşağıda incelenmektedir.
1.1.2.1. İhraç Mallarının Talep Esneklikleri
İhraç mallarının talep esnekliklerini iç ve dış talep esneklikleri olarak ayrı ayrı
değerlendirmek mümkündür. Öncelikle dış talep esneklikleri göz önünde bulundurursak
bir malın toplam dünya talebi ile yalnız ülke malına ait talep miktarı arasında bir ayırımı
ortaya koymak gerekmektedir. Bu yapıldığı takdirde, talep esnekliği düşük bir malın
dahi, ülke ihracatına yönelen talep payının yüksek derecede esnek olabileceği
16
görülmektedir. Dolayısıyla, benzer faktör donanımına sahip olan ülkelerden bir tanesi
devalüasyon yaptığı takdirde, piyasadaki paylarını korumak isteyecek olan diğerleri de
aynı yolu izleyerek devalüasyon yapmayı tercih edebilirler (Seyidoğlu, 2003:483).
Dolayısıyla rekabetçi devalüasyonun yolu açılabilir.
İhraç mallarına olan talep esnekliği sıfırdan büyük olduğu durumlarda, döviz
kaybı azalmaktadır. Esneklik 1’e eşit olduğunda ise, devalüasyonun ihraç mallarına
herhangi bir etkisi olmamaktadır. Bu durumda devalüasyondan sağlanacak kayıp ya da
kazanç birbirine eşit olacaktır. Dolayısıyla ortaya çıkan etki yansız olacaktır. M-L
koşuluna göre devalüasyonun ihracat kanalıyla döviz kazancı sağlayabilmesi için dış
talep esnekliğinin 1’den büyük olması gerekmektedir (Karluk, 1998:325).
1.1.2.2. İhraç Malları Arz Esnekliği
Devalüasyonun başarılı olabilmesi için dış talep esnekliklerinin yüksekliği
yanında ihraç malları arzının da talepteki bu artışa cevap verebilmesi gerekmektedir.
Başka bir ifade ile ihraç mallarının arz esnekliği de yüksek olmalıdır. Eğer ihraç malları
üretimi ve arzı fiyat değişimlerinden kolaylıkla etkilenmiyorsa, arz esnek değilse,
devalüasyonun ihracatı arttırıcı etkisi ortaya çıkmayacaktır (Stern, 1973: 129).
İhracat arz esnekliği sıfır ise, dış talep ne kadar esnek olursa olsun ihracat
artmayacak, aynı seviyede kalacaktır. Bundan dolayı, ihraç malları devalüasyondan
önceki duruma göre daha düşük fiyatlardan satılacağı için ihracattan elde edilen gelir
devalüasyon oranında azalacaktır. Esneklik bire eşit olduğunda ihracattan sağlanan
gelirlerde herhangi bir değişim olmayacaktır.
Kısaca ifade etmek gerekirse, devalüasyon sonucunda meydana gelen talep
artışını karşılayabilmek için elde ya yeterli mal stoku bulunmalı veya ihracat sektörüne
aktarılacak kullanılmayan kapasitenin bulunması gerekmektedir (Seyidoğlu, 2003:483).
Arz esnekliğinin büyüklüğü ise şu faktörler tarafından belirlenmektedir.
Ø Üretim kapasitesinin kısa sürede arttırılabilmesi
Ø Atıl kapasitenin fazla olması
17
Ø Yatırım finansmanının elde edilebilme kolaylığı
Ø Üretim faktörlerinin mobilitesi
Ø Altyapının (otoyol, liman gibi) yeterlilik düzeyi
Ø İhraç mallarının iç tüketimde kullanımı
Burada ifade edilen her bir faktör ne kadar yüksek düzeyde pozitif bir değere
sahip ise, ihraç mallarının arz esneklikleri de o kadar yüksek bir değere ulaşacaktır.
Dolayısıyla, yapılan bir devalüasyonun başarı şansı da yüksek olacaktır (Doğanlar,
1999: 81).
Bununla birlikte, az gelişmiş ülkelerin ihraç kalemleri içinde tarım ürünleri ve
ham maddeler önemli bir paya sahip olduklarından dolayı, bu ülkelerin ihracat arz
esnekliklerinin çok yüksek olacağını ifade etmek yanıltıcı olacaktır. Çünkü kısa
dönemde tarımsal ürünlerin arz esnekliklerini arttırmak çok zordur. Bu durumdan dolayı
az gelişmiş bir ülkede yapılan devalüasyonun beklenen etkiyi ortaya koyması mümkün
olmayacaktır (Doğanlar, 1999: 82).
1.1.2.3. İthal Malları Yabancı Arz Esnekliği
Coppock (1971) ithalatı içeren ticaret akımları varsayımı altında M-L koşulunun
doğruluğunu araştıran ilk kişidir. Coppock M-L koşulundaki h x ve h m temel
esnekliklerinin ödemeler dengesini iyileştirme koşulu ile tutarlı olarak yeniden
tanımlanması gerektiğini savunmuştur. Shea (1976) ise Coppock’un tersine ödemeler
dengesini iyileştirmek için M-L koşulunun geçerli olduğunu savunmuştur.
M-L koşuluna göre ülkelerin ithal ürünlerinin sadece nihai mallardan oluşması
gerekmektedir. Ancak gelişmekte olan ülkelerin üretim sürecinde kullandıkları girdiler
önemli ölçüde ara girdi ithalatından oluşmaktadır. Dolayısıyla bu ülkelerin ara mal
ithalatının toplam ithalat içerisinde payı da oldukça yüksektir. Bu malların temin edilme
sürecinde yaşanacak herhangi bir olumsuz gelişme bu gibi ülkelerde arz tıkanıklarının
yaşanmasına neden olacaktır. Bu durum devalüasyon yapacak gelişmekte olan ülkeler
18
açısından olumsuz sonuçlar doğuracaktır (Doğanlar, 1999: 82). Nielsen (1987) ithal ara
girdi mallarının olduğu bir durumu da kapsayacak şekilde M-L koşulunu yeniden
formüle etmiştir. Nielsen’e göre, bir devalüasyonun dış ticaret üzerinde olumlu etkisinin
olabilmesi için M-L koşulunun aşağıdaki gibi oluşturulması mümkündür.
æM ö
æbö
-1
-1
h x + ç ÷h m + ç ÷(1 - b ) s ñ (1 - b )
èX ø
èXø
(2)
Bu formülasyonda h x ve h m sırasıyla M-L koşulunun değişkenleri olan ihracat
ve ithalat talep esnekliklerini, M nihai mal ithalatını, X ihracatını, b yurtiçi üretim
sürecinde kullanılan ithal ara girdilerin faktör oranlarını, s katsayısı ise temel girdiler
ve ithal ara girdiler arasındaki ikame esnekliğini göstermektedir. Burada b sıfıra eşit
olursa yani üretim sürecinde ara girdi ithalatı yapılmazsa yukarıdaki eşitsizlik aşağıdaki
gibi yeniden yazılabilir. Bu daha öncede (1) nolu eşitsizlik olarak ifade edilmiştir.
h x + h m ñ1
(1)
Dolayısıyla eşitsizlik M-L koşulunun orijinal haline dönüşecektir.
Nielsen (1987)’e göre sadece nihai mal ithalatının olduğu bir ekonomide M-L
koşulu devalüasyonun ticaret dengesi üzerindeki iyileştirici etkisinin ortaya çıkması için
gerekli ve yeterli bir koşuldur. Burada şunu da belirtmek gerekmektedir. Nielsen göre
M-L koşulu sağlandığı müddetçe, hem nihai mal ithalatının hem de ara girdi ithalatının
olduğu küçük bir ekonomide genişleyici devalüasyonun meydana gelmesi mümkündür.
Devalüasyonun ithalatı kısarak döviz tasarrufu sağlayabilmesi için, ithal
mallarının kendi ülkelerindeki fiyatlarının değişmemesi gerekmektedir. İthal malları arz
esnekliği birden küçük olduğunda, devalüasyonla birlikte fiyatlarda düşme eğilimi
ortaya çıkmaktadır. İthal mal fiyatlarındaki bir düşme ise, devalüasyon oranının
erimesine neden olmaktadır. Dolayısıyla, devalüasyonun döviz tasarrufu sağlama
niteliği azalmaktadır (Nielsen, 1987: 297–298).
19
1.1.2.4.İthal Malları Talep Esnekliği
Yurtiçi fiyatlardaki yükselişin ithalat hacmi üzerindeki etkisi talep esnekliklerine
bağlıdır. Talep esneklikleri yüksekse, ithalat hacminde göreceli olarak büyük bir azalma
meydana gelir ve devalüasyon amacına uygun etkilere ulaşır. Bununla birlikte
esneklikler bir’den küçük ise, ithalat hacmindeki azalma fiyat artışlarını dengelemekte
yetersiz kalacaktır. İthal malları talep esnekliği düşük iken, devalüasyon neticesinde
ithalatın yerli para cinsinden değeri yükselirken ithal mallarına olan talep yeterince
azalmayacaktır. Dolayısıyla devalüasyondan beklenen döviz tasarrufu sağlama etkisi
gerçekleşemeyecektir. Netice itibari ile talep esnekliklerinin yüksekliği devalüasyonun
başarılı olmasında oldukça önemli bir koşuldur.
Burada esneklikler gelir ve ikame etkilerinin gücüne bağlıdır. İthal mallarının
yurtiçi ikamesi mevcut ise, ikame etkisi güçlü olacak ve ithalatta önemli ölçüde düşme
meydana gelecektir. Bununla birlikte yurtiçi ikame sınırlı yani ithalata bağımlılık
yüksek ise ithalattaki azalma sınırlı kalacaktır. Buna bağlı olarak yapılan devalüasyonun
başarısı da sınırlı kalacaktır. Gelişmiş ülkeler de petrol gibi bazı ithal ürünlere ihtiyaç
duymalarına rağmen, bu durum özellikle gelişmekte olan ülkeler için geçerlidir.
İthalat milli gelir içerisinde önemli bir paya sahipse, gelir etkisi oldukça güçlü
olacaktır. Devalüasyon tüketici bütçesindeki önemli yere sahip olan malların yurtiçi
fiyatını yükseltirse, ithal ve diğer malların alımının azalması gerekir ve buna bağlı
olarak reel gelir azalır (Dunn ve Muti, 2004: 379-380).
1.1.2.5. İç Fiyatların Sabitliği
M-L koşuluna göre, yapılan bir devalüasyonun başarılı olabilmesi için en önemli
varsayımlardan birisi de devalüasyonu takiben fiyat artışlarının meydana gelmemesidir.
Aksi takdirde, döviz kuru ile fiyatlar arasındaki bozulan dengeyi yeniden oluşturmak ve
ülkenin uluslararası ticaretteki rekabet gücünü arttırabilmek için yapılan devalüasyonun
fiyat artışları karşısında çok çabuk bir şekilde eriyeceği düşünüldüğünde başarı şansı
önemli ölçüde azalmaktadır (Husted ve Melvin, 2004: 412–413).
20
Bu çerçevede gelişmekte olan ülkelerin makroekonomik yapısını göz önünde
bulundurursak,
bu ülkelerin
yaşadığı yüksek enflasyon koşullarında yapılan
devalüasyonun başarı şansının çok azaldığını ifade etmek mümkündür.
Ayrıca bir başka önemli husus ise, yapılan bir devalüasyon ithal girdilerin
fiyatlarını da arttıracağından dolayı, iç fiyatlarda yükselme yaşanması kaçınılmaz
olacaktır. Burada izlenecek muhtemel para ve maliye politikaları ile bu maliyet artışı
önlenebilir ve devalüasyonun etkisi kısmen uzatılabilir (Seyidoğlu, 2003: 485).
1.1.2.6. Tüketici Alışkanlıkları ve Rekabetçi Devalüasyon
Ülke içerisinde olduğu gibi uluslararası ticarette de alışkanlıkların ve
geleneklerin
etkileri görülmektedir.
Örneğin
bazı ülkelerin ürettiği
malların
kalitesizliğine duyulan inanç mallara yönelik talep esnekliklerinin düşük olmasına
neden olmaktadır. Dolayısıyla devalüasyon ihraç mallarını ucuzlatsa dahi, talep edilen
miktarların arttırılması kolay olmamaktadır. Ayrıca devalüasyon yapan bir ülkenin
ithalatının azalması, diğer ülkelerin de ihracatının azalması anlamına gelmektedir.
Dolaysıyla böyle durumlarda devalüasyon yapan ülkeye karşı bu ülkelerde misilleme
olarak devalüasyon yaparlar ve bu da ilk başta devalüasyon yapan ülkenin
devalüasyondan sağlayacağı faydaları azaltmaktadır (Seyidoğlu, 2003: 485).
1.1.2.7. Spekülasyon
Devalüasyonun etkili olabilmesi için hükümet tarafından gizlice ve ani olarak
yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde spekülatörler için fırsat oluşacaktır. Piyasalarda
devalüasyon beklentisi oluşursa, ithalatçılar ucuzken ithal malları alıp stoklayarak
devalüasyon sonrası pahalıya satmak isteyecekler ve bu da ithalatın artmasına neden
olacaktır. İhracatçılar ise ihraç bağlantılarını devalüasyon sonrasına erteleyecekler ve
yurtdışından olan alacaklarını da devalüasyondan sonra getirmek isteyeceklerdir. Bu
ihracatın düşmesine ve yurda giren döviz miktarının azalmasına neden olacaktır. Ayrıca
spekülatörler ise, devalüasyondan önce ucuzken döviz alıp, devalüasyondan sonra
pahalıya satmak için çaba göstereceklerdir ki bu da ülke ekonomisini olumsuz yönde
etkileyecektir (Seyidoğlu, 2003: 492). Sonuç olarak, devalüasyon yapılış sürecinde
gizliliğe dikkat edilmemesi durumunda ortaya çıkacak olan spekülasyon neticesinde,
devalüasyondan beklenen olumlu etkilerin gerçekleşmesi güçleşecektir.
21
1.1.3. J Eğrisi ve Esneklikler Yaklaşımı
M-L yaklaşımı, bir devalüasyonun başarılı olabilmesi için dış ticaret hacminde
meydana gelen artışın (oran olarak) ithalatta döviz cinsinden yapılan pahalılaşmadan
daha yüksek olması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bununla birlikte devalüasyon
sonrasındaki dış ticaret dengesindeki iyileşme hemen ortaya çıkmayabilir. Kısa
dönemdeki daralmayı takiben de meydana gelebilir. Dolayısıyla devalüasyon ile dış
ticaret dengesi arasındaki zaman patikasını gösteren ilişki J eğrisi olarak tanımlamak
mümkündür (Plihon, 1995: 100). Bir başka ifade ile J eğrisi, devalüasyonun yurtiçinde
yabancı malların fiyatını yükselttiğinde ve yabancılar içinde yerli malların fiyatını
düşürdüğünde, ticaret dengesindeki bozulmanın kısa dönemli olacağını savunan bir
yaklaşımdır (Husted ve Melvin, 2004: 421).
Kısa
Dönem
Orta
Dönem
J Eğrisi
Orta-Uzun Dönem
Zaman
Şekil 4: J Eğrisi
Kaynak: Plihon (1995: 101)
Devalüasyonun J eğrisi çerçevesinde harekete geçirdiği etkileri içeren süreç üç
aşamadan oluşmaktadır. Bunlardan ilki; kısa vadede yurtiçi paranın değerindeki düşme
neticesinde dış ticaret açığı artmaktadır. Çünkü devalüasyon dış ticaret hadlerinde
bozulmaya neden olmaktadır. İkinci olarak; kısa ve orta vadede devalüasyonun dış
ticaret hadleri üzerindeki olumlu etkileri ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde rekabet
avantajının kazanılması orta vadede dış ticaret hacmini etkilemektedir. Ülke daha pahalı
22
hale geldiğinden dolayı, ithalatını kısmakta ve ihraç ürünlerinin fiyatı düştüğü için daha
fazla mal ihraç etme imkânına kavuşmaktadır.
Üçüncü olarak, orta ve uzun vadede devalüasyonun etkileri hızlı bir şekilde
kaybolmaktadır. Bu nokta da başlangıçta sağlanan rekabet avantajı, ithalat fiyatlarının
artmasıyla
birlikte
ithal
edilen
enflasyonun
yayılması
neticesinde
etkisini
kaybetmektedir (Plihon, 1995: 100).
Bununla birlikte kısa dönemde ithalat ve ihracatın fiyat esneklikleri toplamı
birden küçüktür. Yani, kısa dönemde hem ithalatın hem de ihracatın nispi fiyatlardaki
değişmelere oldukça tepkisiz olduğu ifade etmek mümkündür. Bunun nedeni ise, üretici
ve tüketicilerin devalüasyona yavaş intibak etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun ilk
nedeni, tüketici tepki gecikmesidir. Değişen rekabet durumunu tanımak alıcılar için
zaman almakta ve bu gecikmenin dil farkı ve diğer engellerden dolayı yurtiçi ticaretten
ziyade, uluslararası ticarette daha uzun olması beklenmektedir. Ayrıca çok kısa
dönemde önceden var olan anlaşmalar satın alınan miktarlarda ayarlamaya izin
vermeyebilir. İkincisi ise, üretim tepki gecikmesidir. Yeni iş bağlantılarını kurmak
zaman alacaktır. Bu nedenlerle, ihracat ve ithalatın devalüasyona tepkisi zaman
içerisinde yavaş bir şekilde gerçekleşecektir (Durusoy ve Tokatlıoğlu, 1997: 68).
Magee (1973: 305) esneklikler yaklaşımı çerçevesinde döviz kuru değişimlerinin
ticaret üzerindeki kısa dönem etkilerini “parasal sözleşme analizleri (currencycontract)” ve “geçiş etkisi (pass-through)” olarak iki bölüme ayırmıştır. Belirli paralarla
yapılan sözleşmeler devalüasyonu takip eden kısa dönem ile bu kur değişimlerinden
önceki yapılan sözleşmeleri kapsamaktadır. Geçiş etkisi analizleri ise devalüasyondan
sonra yapılan sözleşmeler üzerindeki uluslararası fiyat davranışlarını ifade etmektedir.
Magee, dışarıdaki aktiviteye göre yurtiçindeki aktivitedeki hızlı artışın devalüasyonun
doğuracağı beklenen etkileri bozduğu fikrinden hareketle J eğrisini açıklamaktadır. Bu
bağlamda J eğrisini, yerli ve yabancı paralarla yapılan anlaşmaların cari hesabın
belirleyicilerine hükmettiği belirli bir döneme uygun olarak yeniden incelemiştir.
Devalüasyon baskısı arttıkça ve devalüasyon olduktan sonra yapılan anlaşmalar bu
durumdan etkilenmektedir.
23
1.1.3.1. Parasal Sözleşme Dönemi (Currency-Contract)
Aşağıdaki şekilde parasal sözleşmenin zaman içerisindeki yeri gösterilmektedir.
Buna göre sözleşmeler devalüasyondan önce t1 döneminde yapılmaktadır. Sözleşmeler
imzalandıktan
sonra,
t2
döneminde
bir
devalüasyon
gerçekleşmektedir.
Bu
sözleşmelerden doğan ödemeler ise t3 döneminde yani devalüasyondan sonra
yapılmaktadır.
Devalüasyon
Ödeme dönemi
Zaman
t1
t2
t3
Şekil 5: Parasal Sözleşme Dönemi
Kaynak: Husted ve Melvin (2004: 422)
Bu durumda yapılan sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin dış ticaret dengesi
üzerindeki etkisi kur ayarlama oranına ve sözleşmelerin hangi para ile yapıldığına bağlı
olacaktır. Bu bağlamda bu etkileri aşağıdaki tablo ile göstermek mümkündür.
Tablo 1: Devalüasyon Sonrasında Sözleşmelerin Ticaret Dengesi Üzerindeki
Kısa Dönem Etkileri
İhracat sözleşmeşleri
Sözleşmeler yabancı para
ile
İthalat sözleşmeleri
Sözleşmeler yerli para ile Sözleşmeler yabancı para
ile
I.Durum
II. Durum
XXise, dış ticaret dengesi
ise, Başlangıçta fazla
M
Miyileşir
varsa:
ticaret
dengesi
X
iyileşir.
Açık
varsa
ise, dış ticaret dengesi
kötüleşir
M¯
iyileşir
Sözleşmeler yerli para ile
III. Durum
X
ise, Dış ticaret dengesi
M
değişmez
IV. Durum
X
ise, Ticaret dengesi
Mkötüleşir
Kaynak: Magee, 1973: 311 (X ve M üzerindeki düz çizgiler devalüasyonun ihracat ve ithalatı
etkilemediğini göstermektedir.)
24
Yukarıdaki tabloya göre bu etkileri dört bölüme ayırmak mümkündür. İlk olarak
ithalat sözleşmeleri yerli para ile yapılırken, ihracat sözleşmelerinin yabancı para ile
yapıldığı durumu göstermektedir. Devalüasyondan sonra yabancı alıcılar ödemelerini
sözleşme gereğince yabancı para ile yapmaları gerektiği için ihracatın yerli para ile
değeri yükselecektir. İthalat yerli para ile yapıldığı için devalüasyon ithalatın yerli para
ile değerini etkilemeyecektir. Dolayısıyla ticaret dengesi bu durumdan olumlu
etkilenecektir.
İkinci olarak ithalat ve ihracat yabancı para ile ödendiği durum ele alınmaktadır.
Devalüasyon yabancı paranın değerini yükselteceğinden dolayı, hem ihracatın hem de
ithalatın yerli para ile değeri yükselecektir. Burada ticaret dengesindeki net etki
ihracatın ithalata göre büyüklüğüne bağlıdır. İhracat ithalattan fazla ise, ihracatın
değerindeki artış ithalatın değerindeki artıştan daha fazla olacaktır. Eğer ithalat
ihracattan fazla ise yani ticaret dengesi açık veriyorsa, ithalatın değerindeki artış
ihracatın değerindeki artıştan daha fazla olacaktır ve dış ticaret dengesi kötüleşecektir.
Üçüncü durumda ise ithalat ve ihracat yerli para ile ödenecek dolayısıyla ticaret
dengesi devalüasyondan etkilenmeyecektir. Fakat dördüncü durumda ithalat ödemeleri
yabancı para ile ihracat gelirleri de yerli para ile yapılırsa, ihracatın yerli para ile değeri
devalüasyondan etkilenmeyecektir. Buna karşılık ithalatın değeri artacaktır. Bu nedenle
de dış ticaret dengesi kötüleşecektir. Devalüasyonu takip eden dönemde parasal
sözleşmeler dönemi boyunca ticaret dengesinde bir kötüleşmenin olması kaçınılmaz
olacaktır. İkinci durumda da sadece başlangıçta ticaret açığının olduğu bir durumda
ticaret dengesi kötüleşecektir. Bu çerçevede yukarıdaki tabloda da gösterildiği gibi
parasal sözleşmelerin olduğu ve ithalatta yabancı para ile yapıldığı dönemlerde J eğrisi
olgusu ile karşılamak mümkündür (Magee, 1973:311–312).
1.1.3.2. Geçiş Etkisi (Pass-Through)
Geçiş etkisi analizleri malların fiyatlarının paranın değerindeki gibi eşanlı bir
şekilde değişmeyeceği varsayımdan hareket etmektedir. Buna göre geçiş etkisi fiyatların
kısa dönemdeki uyarlanma hızını analiz etmektedir.
25
Devalüasyon yapan ülkede ithalat fiyatı yükseldiği için ithalat talebi
azalmaktadır. Aynı zamanda ihraç mallarının fiyatı da düştüğünden dolayı ihracat talebi
yükselmektedir. Bu nedenle, ticaret dengesinde iyileşme meydana gelir. Fakat kısa
vadede fiyatlar hızlı bir şekilde uyarlanmazsa ticarete konu olan mal miktarı da çok
fazla değişmez. Yeni fiyatların uyarlanmasındaki gecikmelerden dolayı J eğrisi
meydana gelir. Parasal sözleşmelerde olduğu gibi Magee (1973) geçiş etkilerinin analiz
ederken de dört farklı durumu değerlendirmektedir.
Tablo 2: Devalüasyon Sonrasında Geçiş Etkilerinin Ticaret Dengesi Üzerindeki
Kısa Dönem Etkileri
İhracat
İthalat
İnelastik arz
İnelastik arz
İnelastik talep
II. Durum
I. Durum
X-
ise,
ticaret
dengesi
X-
ise, başlangıçta fazla
Mvarsa,
ticaret
dengesi
iyileşir. Eğer açık varsa
kötüleşir.
III. Durum
IV. Durum
X
X
ise, ticaret dengesi
ise ticaret dengesi
M
Mdeğişmez
kötüleşir
M
iyileşir
İnelastik talep
Kaynak: Magee, 1973: 311 (X ve M üzerindeki düz çizgiler devalüasyonun ihracat ve ithalatı
etkilemediğini göstermektedir)
Tablo 2’de ilk durumda ödemeler dengesi iyileşmektedir. İhracat ve ithalatın arz
esneklikleri kısa dönemde inelastik olduklarından dolayı miktarlar sabit olacaktır.
Dolayısıyla geçiş dönemi boyunca dış ticaret dengesi iyileşecektir. İkinci durumda ise
ithalat talebi ve ihracat arzı inelastik olduğu varsayılmaktadır. İnelastik ithalat talebi
devalüasyon sonrasında ithalatın yerli para cinsinden değerinin artmasına neden
olacaktır. İhracat arzı inelastik olursa devalüasyon sonrasında ihracatın yerli para
cinsinden fiyatı yükselecektir. Burada devalüasyonun net etkisi başlangıç koşullarına
bağlı olacaktır. Başlangıçta dış ticaret dengesi fazla veriyorsa, hem ihracat hem de
ithalat eşit miktarda arttığında ihracat ithalattan daha fazla artacaktır. Dolayısıyla dış
ticaret dengesi iyileşecektir. Fakat tam tersine başlangıçta dış ticaret dengesi açık
veriyorsa, hem ithalatta hem de ihracatta aynı oranda artış olduğunda ithalat ihracattan
daha fazla artacak ve dış ticaret dengesi kötüleşecektir.
26
Üçüncü
varsayılmaktadır.
durumda
ise
Dolayısıyla
ihracat
talebi
devalüasyonun
ve
ithalat
ticaret
arzı inelastik
dengesi
üzerinde
olarak
etkisi
olmayacaktır. İnelastik ihracat talebi olduğu zaman, ihracatın yerli para cinsinden
değerinde bir değişiklik olmayacaktır. Devalüasyon ithalat talebini azaltacak talepteki
azalma ile kurdaki değişim birbirini dengeleyecektir. Burada ithalatın yerli para
cinsinden değeri değişmeyecek ve devalüasyonun geçiş etkisi oluşmayacaktır. Başka bir
ifade ile dış ticaret dengesi sabit kalacaktır. Dördüncü durumda ticaret dengesi
kötüleşmektedir. İthalat ve ihracat talepleri inelastik olduğu zaman fiyatların geçiş etkisi
tam olacaktır. Yani, ithalat yerli para cinsinden fiyatları devalüasyon oranında
yükselirken, ihracatın yabancı para cinsinden fiyatları aynı oranda düşecektir.
Bu iki etkiden dolayı devalüasyon dış ticaret dengesini kısa dönemde olumsuz
yönde etkileyebilmektedir. Daha sonraki dönemler de bu olumsuz etkiler ortadan
kalkmakta ve Marshall-Lerner koşulu sağlanmaktadır.
1.1.4. Geleneksel Yaklaşımın Eksiklikleri
Geleneksel yaklaşıma yönelik yapılan ilk ciddi eleştiriler, Harberger (1950) ile
Laursen ve Metzler (1950) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalar, dış ticarete konu olan
malların nispi fiyatlarında meydana gelen değişimlerin doğuracağı gelir hareketlerinin,
ihmal edilmesine vurgu yapmışlardır. Yazarlara göre, gelir hareketleri ile dış ticaret
dengesi arasındaki ilişki fiyat hareketlerinin aksine pozitif yönlüdür (HarbergerLaursen-Metzler “HLM” Etkisi2). Dolayısıyla, kritik esnekliklerin gelir hareketlerini
bastıracak ölçüde birden büyük olması gerekmektedir. Alexander (1959), Harberger
(1950) ve Laursen-Metzler (1950) tarafından yapılan eleştirileri değerlendirerek
massetme yaklaşımını ortaya atmıştır. Alexander, esneklik kavramının yalnız fiyat
miktar ilişkisi esasına dayalı kısmi elastikiyetten ibaret olamayacağını öne sürerek, gelir
2
HLM Etkisi: Dış Ticaret Dengesi’nin sağlandığı bir ekonomide, dış ticaret haddindeki negatif (pozitif)
hareketlerin, diğer unsurlar sabitken reel geliri azaltacağı (arttıracağı) ve reel gelirin azalan (artan) her seviyesinde
küçülen (büyüyen) marjinal tasarruf eğiliminin, sabit bir yatırım ve bütçe dengesi seviyesinde dış ticaret açığına
(fazlasına) neden olacağı öne sürmektedir. Başka bir ifade ile, herhangi bir ekonominin dış ticaret haddinde meydana
gelebilecek pozitif (negatif) hareketlerin, diğer unsurlar sabitken söz konusu ekonominin dış ticaret dengesinde
iyileşmelere (kötüleşmelere) neden olacağı öngörüsü, İktisat literatüründe HLM Hipotezi olarak bilinmektedir
(Yamak ve Korkmaz, 2006: 59).
27
seviyesindeki değişimlerin mevcut dış ticaret yapısında meydana getireceği etkilerinde
hesaba katılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda ulusal para biriminin
değerinde meydana gelen değişimler ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişkinin zaman
boyutu içerisinde değerlendirilmesi neticesinde ise önceki başlıkta incelediğimiz J
Eğrisi Hipotezi ortaya çıkmıştır.
Geleneksel yaklaşım genel itibari ile devalüasyonun iç ve dış nispi fiyatları
değiştirerek ülkenin ihraç mallarını dış piyasalar için daha ucuza getirebileceği ihracat
arzını da daha karlı hale getirebileceği, sonuçta da dışarıda talebin uyarılacağını ve
içerde de arzın genişleyeceğini kabul eden bir yaklaşımdır. Fakat bu olgu gelişmekte
olan ülkelerin yapısal durumdan kaynaklanan nedenlerden dolayı geçerli olmayabilir.
Çünkü bu ülkelerin ithalat ve ihracat talep esneklikleri yeterince yüksek olamayabilir.
Bu durumda da devalüasyondan beklenen iyileşmeler sağlanamayabilir. Bu durum
esneklik kötümserliği olarak adlandırılmaktadır (Killick, 1993: 160). Bu bağlamda M-L
yaklaşımının eksiklerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.
·
Esnekliklerin yetersizliği: İthalat ara girdiler, sermaye malları gibi mallar
üzerine yoğunlaşır ise ithalat talep esnekliği çok düşük olacaktır (Cooper,
1971: 13).
·
Fiyat ve fiyat dışı faktörlerin etkilerinin net bir şekilde birbirinden
ayrılamaması
·
Esnekliklerin güvenilir olması malların homojen olmasına bağlıdır. Fakat
ülkenin ihraç malları homojen olmaktan uzaktır. Ülkenin ihraç malları çok
fazla mal çeşidinden oluşur ve hatta bu mallarda kendi içlerinde dahi farklı
özelikler ortaya koyabilmektedirler (Abuşoğlu, 1990: 80).
Esnekliler yaklaşımı döviz kuru ile ihracat arasındaki ilişkinin açıklanmasında
önemli ölçüde yetersizlikler bulunması nedeniyle arz yönlü yaklaşım devalüasyonun
ihracatı ve/veya ihracat üretimini sadece mevcut yapı içerinde değil ileri dönemlerde
kaynak dağılımını da etkileyerek arttıracağını ileri sürmektedir (Abuşoğlu, 1990: 85).
28
1.2. Toplam Harcama - Massetme Yaklaşımı
Toplam Harcama Yaklaşımı (Absorption Approach) 1950’li yıllarda Alexander
(1952, 1959) tarafından ortaya atılmış olan bir yaklaşımdır. Keynesci nitelik arz etmekte
olup, ödemeler dengesi sorununa kur ayarlamaları yanında farklı önerilerde
getirmektedir. Massetme yaklaşımı olarak da ifade edilen bu yaklaşım, ülkenin dış
ödemeler sorununu toplam gelir ve toplam harcamalarıyla ilişkilendirmekte ve özellikle
tam istihdam düzeyinde ortaya çıkan dış dengesizliği daha iyi açıklamaktadır (Paya,
2002: 138).
Toplam Harcama Yaklaşımı bir devalüasyonun yurtiçi çıktıya yönelik toplam
talebi ani bir biçimde yükseltme etkisine dair bir beklenti ile başlamaktadır. Geliri ve
çarpan etkisi aracılığıyla tüketim harcamalarının artmasına yol açan ihracat üretimini ve
ithalat ikamesini artırmaktadır. İhraç ve ithal ikameci endüstriler, bu sektörlerdeki
makine ve teçhizat yatırımlarını arttırmayı teşvik edeceğinden dolayı, daha karlı hale
gelmektedirler. Ekonomi özellikle devalüasyon zamanında tam istihdam düzeyine
yakınsa ve devalüasyonun etkinliğini azaltan enflasyon ile sonuçlanıyorsa, bu
genişleyici etkilerin daha da fazla olması mümkündür. İhraç ve ithal ikameci sektörler
genişlediği müddetçe daha fazla işgücü ve girdiye ihtiyaç duyacaklardır. Bu koşullarda
ekonomi tam istihdama yakın ise ücret oranları ve diğer faktör fiyatları yükselecektir
(Dunn ve Mutti, 2004: 386).
Esneklik yaklaşımı dış ticarete giren malların arz ve talep ve fiyatları dışındaki
tüm değişkenler sabit kabul edildiğinden dolayı ciddi eleştirilere maruz kalmıştır.
Toplam harcama yaklaşımı ise, bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Bu yaklaşım,
devalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı etkilerini milli gelir üzerinde yaptığı etkiler
yoluyla açıklamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşıma göre, döviz kurlarının belirleyicisi gelir
ve toplam mal ve hizmet talebi olarak görülmektedir. Burada da yapıları birbirine
benzeyen iki ülke ele alınmaktadır. Ortalama fiyat düzeyi iki ülkede de sabit olarak
alınmaktadır. Bundan dolayıda Keynesyen sonsuz esnek arz eğrisi varsayımına uygun
bir durum ortaya çıkmaktadır. Faiz haddi model dışı bırakılarak, para ve varlık piyasası
modele dahil edilmemiştir. Dolayısıyla ülkeler arasında sermaye hareketlerinin de
olmadığı kabul edilmiştir.
29
Alexander’ın toplam harcama yaklaşımının temel denkliklerini şu şekilde
yazmak mümkündür.
Y ºC + I +G + X -M
(3)
Y º A+ X - M
Y º A+ B
DB = Dy - DA
(4)
Bu denklikte Y, C, I, G sırasıyla geliri, tüketimi, yatırımları ve kamu
harcamalarını göstermekte olup, C + I + G toplamını massetme olarak da ifade
edebiliriz ve bunu da “A” ile gösterebiliriz. Denklikteki diğer iki terim X ve M ise
sırasıyla ihracatı ve ithalatı göstermekte ve ticaret bilânçosunu ifade etmektedir. Bunlar
arasındaki farkı da “B” ile gösterebiliriz (Machlup, 1955: 258–259).
Toplam harcama yaklaşımı dikkatleri bireysel sektörlerden tüm ekonomiye
doğru kaydırmaktadır. Modelin temel önerisi, mal ve hizmet dengesinde herhangi bir
gelişme olduğu zaman toplam çıktı ve yurtiçi harcama arasındaki açıkta artışların
meydana geleceği şeklindedir. Model A + X = Y + M eşitliğini tanımlayarak analize
başlamaktadır. A mal ve hizmetlere yönelik toplam yurtiçi harcama düzeyini ve X aynı
şekilde ülkenin mal ve hizmet ihracatı üzerindeki yabancıların toplam harcamasını ifade
etmektedir. Eşitliği yeniden düzenlersek, X - M = Y - A ortaya çıkan herhangi bir
ticaret fazlası durumunda çıktının da yurtiçi harcamayı aştığını, tersine ticaret açığı
durumunda ise yurtiçi harcamaların çıktıyı aşacağını yansıtmaktadır. Fazla kapasite ve
işsizlik çıktıda bir artışa izin verecektir. Diğer taraftan harcama da azalmış olacaktır. Bu
şekilde herhangi bir azalma olmaksızın, esnekliklere bakmadan, ticaret dengesinde
iyileşme meydana gelmeyebilir. Bu analiz devalüasyonun dengede gelişme için “yer
açacak” (ortam hazırlayacak) deflasyonist para ve maliye politikası ile birlikte
uygulanması gerektiğini ifade eden politika talimatına (policy prescription) işaret
etmektedir (Copper, 1971: 6 ).
30
Toplam harcama yaklaşımını savunanlar devalüasyonun ticaret hadlerini, üretim
artışını, yabancı mallardan yurtiçi mallara doğru harcamaları kaydırdığını veya üretime
göre yurtiçi harcamaları (absorption) azaltmadaki diğer bazı etkilere ve bu nedenle de
ticaret dengesinin nasıl geliştiğini açıklamaya çalışmışlardır. Fakat, başarılı bir
devalüasyon hem yurtiçi fiyatları hem de geliri arttıracaktır. Bu artış ithal ve ihraç
edilebilir mallar üzerindeki harcamayı teşvik ederek ve yurtiçi fiyat düzeyi yükselişini
kontrol ederek başlangıç etki kısmını ortadan kaldıracaktır. Bu ters etkinin marjinal
tasarruf ve marjinal ithal eğilimleri ile ilgili olduğu beklenmektedir (Alexander, 1959)
ve devalüasyonun başlangıç etkisinin yönünü değiştirmektedir.
Döviz kuru devalüasyonu göreceli fiyatları değiştirdiği zaman, sabit fiziki
sermaye ile ifade edilen reel gelir ve para harcama düzeyi değişmiş olacaktır.
Harcamanın marjinal eğilimi reel gelirin düşük düzeyinde daha yüksektir. Bu durumda
da ticaret hadlerinin kötüleşmesi veri bir çıktı ve istihdam düzeyi için harcama düzeyini
arttıracaktır.
Marjinal tasarruf eğilimi yurtiçi ülkede sıfır ise, devalüasyonun net etkisi ilk etki
çok büyük ve pozitif olmasına rağmen sıfıra eşit olacaktır. Başarılı bir devalüasyon için
sadece göreceli fiyatlar yüksek olmamalı, aynı zamanda marjinal tasarruf eğilimi de
büyük olmalıdır. Bunun yanında, yurtiçi ve yabancı ülkelerde marjinal ithal eğilimi sıfır
ise, devalüasyonun net etkisi marjinal tasarruf eğilimi sıfırdan farklı olması koşulu ile
başlangıç etkisi azalmış olacaktır.
Son olarak, devalüasyon uygulamaları gelir dağılımı açısından da düşünmek
mümkündür. Yurtiçi mal sektöründen ithal ikameci mal üreten sektöre doğru transfer
edilen reel gelir, ücret kazananlardan ücret dışı gelir elde edenlere doğru transfer
edilmesine neden olur. Bu iki farklı etki farklı marjinal tasarruf eğilimine sahip ise, bu
durum toplam harcamayı ve bu yüzden de ticaret dengesini etkileyecektir (Krugman ve
Taylor: 1978).
Toplam Harcama Yaklaşımı, döviz açığı gibi dengesizliklerin olduğu bir
durumda, ödemeler bilançosu denkliğini sağlamak üzere üç öneride bulunmaktadır.
Ø Harcamaları azaltıcı politikalar
31
Ø Üretimi, harcamalardan daha hızlı arttırmak, başka bir ifade ile gelir
arttırıcı politikalar
Ø İlk iki maddeyi de kapsayıcı bir politika oluşturmak (Paya, 2002: 139).
Massetme yaklaşımının en temel özelliği, ekonomide tam istihdamın geçerli
olduğu bir ortamda, devalüasyonun yetersiz kalabileceğini ve bu nedenle de daraltıcı
politikaların gerekeceğini açıklıkla ortaya koymasıdır (Dunn ve Mutti, 2004; 387; Paya,
2002: 139).
1.2.1. Devalüasyonun Etkileri
Machlup (1955: 258) devalüasyonun gelir ve harcama üzerinde meydana
getirdiği etkileri yukarıda da ifade edilen (4) nolu eşitlikten yola çıkarak açıklamaktadır.
Bu eşitlik aşağıda da gösterilmektedir.
DB = Dy - DA
(4)
(4) nolu eşitlik devalüasyonun ödemeler dengesi üzerindeki etkilerini
göstermektedir. Bu eşitliğe göre devalüasyon ya sabit gelir düzeyinde harcamalarda bir
azalmaya ya da sabit harcama düzeyinde gelirde bir artışa ya da her iki etkinin (hem
gelir hem de harcama artabilir) oluşmasına neden olmaktadır. Burada dikkat edilmesi
gereken husus esnekliklerin dikkate alınmadığıdır.
Devalüasyonun gelir üzerindeki etkileri DY ile gösterilmektedir. Gelirdeki
değişmenin toplam harcama üzerindeki etkisi ve devalüasyonun toplam harcama
üzerindeki doğrudan etkisi ise DA ile gösterilmektedir. A üzerinde meydana gelen
değişmenin iki boyutu vardır:
Ø Gelir tarafından uyarılmış bir değişme
Ø Doğrudan etkileme sonucu oluşan değişme
Devalüasyonun toplam harcama üzerindeki doğrudan etkisini dA ve toplam
harcama üzerinde gelirin uyardığı değişmeyi de aDY ile göstermek mümkündür. a
32
marjinal gelir massetme eğilimini ifade etmektedir. Bu ifadeler devalüasyonun gelir DY
ve toplam harcama üzerindeki etkisini aDY tek bir ifade ile göstermemize yardımcı
olacaktır.
Dolayısıyla
(1 - a )DY
ifadesine ulaşırız.
Bu
son
ifade gelirdeki
massedilmemiş değişmeyi göstermektedir. Yukarıdaki 4 nolu eşitliği düzenlediğimiz
zaman,
DB = (1 - a )DY - dA şekline dönüşecektir.
Devalüasyon sonucunda gelir artarsa, bu gelir artışı ve bunun sonucu toplam
harcama üzerindeki gelir etkisi a
bir’den küçük olduğu müddetçe ödemeler
bilânçosunu iyileştirecektir. Fakat marjinal tüketim eğilimi bir’den küçükken marjinal
tüketim, marjinal yatırım ve marjinal kamu harcama eğilimi toplamı bir’den büyük
olacaktır. Böylece (1 - a )DY gelirdeki massedilmemiş değişme negatif olacak ve dış
ticaret dengesi iyileşmekten ziyade bozulacaktır. Bu duruma toplam harcama üzerindeki
doğrudan etki yardımcı olabilecektir.
Alexander DB = (1 - a )DY - dA eşitinden hareket ile devalüasyonun etkilerini
iki ayrı başlıkta incelemektedir.
Tablo 3: Toplam Harcama Yaklaşımında Devalüasyonun Etkileri
Gelir üzerindeki ve gelir aracılığı ile Toplam harcama üzerindeki doğrudan
oluşan etkiler [(1 - a )DY ]
etkiler [dA]
Atıl kaynak etkisi
Nakit balans etkisi
Dış ticaret hadleri etkisi
Gelirin yeniden dağılım etkisi
Para-yanıltma etkisi
Diğer üç doğrudan toplam harcama etkisi
Kaynak: Machlup (1955:260)
1.2.1.1. Gelir Kanalı ile Oluşan Etkiler
Alexander, gelir kanalı ile oluşan etkileri temelde iki bölüme ayırmaktadır.
Bunlar; atıl kaynaklar ve dış ticaret hadleri etkisidir. Ayrıca bu iki etkinin birleştirilmesi
neticesinde üçüncü bir etkiye daha ulaşmaktadır. Bunu da birleştirilmiş gelir etkileri ile
ifade etmektedir. Bunları aşağıdaki şekilde açıklamak mümkündür;
33
Ø Atıl Kaynaklar Etkisi: Devalüasyon yapan ülke atıl kaynaklara sahip ise bu
kaynakların istihdamı ek tüketim, yatırım, kamu harcamaları veya ihracat ile
arttırılabilir. Kur yükselirse ihraç ürünlerinin üretimi teşvik edilir. Eğer atıl
kaynaklar mevcut ise ihracat sektörlerinde istihdam artışı gerçekleşecektir. Artan
gelir tüketim için harcanırsa, tüketim malları sektörlerinde de ilave istihdam
sağlanacaktır. Bu durumu “dış ticaret çarpanı” ile de ifade etmek mümkündür.
Ø Dış Ticaret Hadleri Etkisi: Alexnader devalüasyonun dış ticaret hadlerini
olumlu yönde etkileyeceğini ileri süren yaklaşıma katılmamaktadır. Bunun
nedenini ise bir ülkenin ihracatının ithalatından daha fazla uzmanlaşmış
olmasına bağlamaktadır. Devalüasyon dış ticaret hadlerini etkilerse, dış ticaret
hadlerindeki değişme geliri ve harcamayı etkileyecektir. Alexander’a göre
devalüasyonun dış ticaret hadleri üzerinde iki farklı etkisi olacaktır. İlk etki fiyat
değişmeleri, ikincisi ise massetmede gelirin uyardığı değişmeler aracılığıyla
gerçekleşmektedir. Burada ilk etki ticaret bilançosunda ve reel gelirde eş-anlı ve
birbirine eşit bir azalma şeklinde olacaktır. İkinci etki ise, marjinal gelirin
massetme
eğilimine
bağlı
olacaktır
(Machlup,
1955:
11).
Massetme
yaklaşımında, devalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı etkileri milli gelir üzerinde
yaptığı değişiklikler yoluyla izah edilmektedir. Massetme yaklaşımına göre bir
dış açık, bir ülkenin kendi olanaklarının ötesinde yaşamasını ifade etmektedir.
Daha açık bir ifade ile ülke ürettiğinden fazlasını tüketim veya yatırıma
harcamaktadır. Dış dengenin sağlanması açısından toplam mal ve hizmet
kullanımının yurtiçi üretime eşit olması gerekmektedir. Buradaki massetme
eğilimi, toplam mal ve hizmet üretiminin ne kadarının yurtiçinde emileceğini
ortaya koymaktadır. Bu modelde devalüasyonun olumlu etkinin ortaya
çıkabilmesi için, mal ve hizmet üretiminin artması massetme eğiliminin düşük
olması gerektedir (Melvin, 2004: 139).
Ø Birleştirilmiş Gelir Etkileri: Alexander, devalüasyonun atıl kaynak etkisini ve
dış ticaret hadleri etkisini (1 - a )DY ifadesinde birleştirmektedir. Buna göre
devalüasyon sonucunda dış ticaret hadlerinde meydana gelen bir değişmenin
ticaret bilançosunu sadece reel gelir değişmesi aracılığıyla etkileyebileceğini
varsaymaktadır (Machlup, 1955: 12).
34
1.2.1.2. Toplam Harcama Üzerindeki Doğrudan Etkiler
Burada devalüasyonun ticaret dengesi üzerindeki etkileri gelir değişimleri ile
ilgili olamayan ve sadece veri bir gelir düzeyinin massedilmesindeki değişimlerle ilgili
olan etkiler analiz edilmektedir. Bu bağlamda Alexander dört etkinin varlığına işaret
etmektedir. Bunlar nakit balans etkisi, gelirin yeniden dağılım etkisi, para yanıltma
etkisi ve diğer dolaysız etkilerdir.
Ø Nakit Balans Etkisi: Devalüasyon ithal ve ihraç malların iç fiyatlarını
yükseltmektedir. Ayrıca ithal ikamesi olan malların, potansiyel ihraç malların
fiyatlarını ve ara girdilerin fiyatlarını da arttırmaktadır. Dolayısıyla parasal
biçimde tutulan varlıkların başka bir ifade ile nakit balansların reel değerinde
düşüş meydana getirecektir. Bireyler hem harcamalarını azaltarak hem de
tahvillerini satarak nakit balanslarını arttırmaya çalışacaklardır. Tahvillerin
satılması ile tahvillerin fiyatında düşüşe (faiz oranında yükselişe) neden
olacaktır.
Ø Gelirin Yeniden Dağılım Etkisi: Devalüasyonun neticesinde meydana gelen
fiyat artışları gelirin yeniden dağılımına yol açabilir. Bu durumda marjinal
harcama eğilimi yüksek olanlardan düşük olanlara doğru kaymasına neden
olarak geliri azaltacaktır. Üç farklı gelir kaymasından söz edilebilir. Bunlar;
“sabit gelirlilerden ekonominin diğer kısmına”, “ücretlilerden kar elde edenlere”
ve “vergi ödeyenlerden devlete” şeklindedir.
Ø Para Yanıltma Etkisi: Fiyatların ve parasal gelirin aynı oranda arttığını
varsayarsak reel gelir değişmeyecektir. Fakat insanlar parasal yanılmadan dolayı
bunu fark edemezlerse, harcamalarını değiştireceklerdir. Burada değişimin yönü
parasal yanılmanın türüne bağlı olacaktır. Yani, insanların gelir ve fiyatlardan
hangisine daha fazla önem verdiğine bağlı olacaktır. Örneğin gelirden ziyade
fiyatlardaki değişmeye önem verilirse, devalüasyon olumlu bir etkinin ortaya
çıkmasına neden olabilir.
Ø Diğer Dolaysız Etkiler: Burada üç etkiden bahsetmek mümkündür. Bunlardan
ilki “fiyat tahminleri etkisi” toplam harcamaları arttırarak ticaret dengesini
35
olumsuz etkileyebilir. İkincisi “yüksek yatırım maliyetleri etkisi” ithal edilen
yatırım mallarının maliyetindeki artışın yatırımcıların cesaretini kıracağını
belirtir. Üçüncüsü ise “yabancı mallara yönelik harcamaları cesaretsizleştirmesi”
devalüasyon öncesinde ithal edilen mallar çok pahalı hale gelince bu malları
almaktan vazgeçilmesini ifade etmektedir (Machlup, 1955: 14–18; Gandolfo,
2002: 297)
1.2.2. Toplam Harcama Yaklaşımının Eksik Yönleri
Toplam harcama yaklaşımına (Alexander’a) yöneltilen en büyük eleştiri
Machlup tarafından nispi fiyatları dikkate almadığı için yapılmıştır. Machlup’a göre,
devalüasyonun nispi fiyat değişmeleri ile gelir veya doğrudan doğruya massetme
üzerinde yaratabileceği etkiler göz ardı edilmiştir.
Machlup’a göre, bir ekonomide, devalüasyon yapılarak mal ve hizmet üretimi
başlıca üç yolla arttırılabilir. Bunlar:
v Tam istihdam ve kullanımı sağlamak,
v Ticaret hadlerini ülke lehine değiştirmek,
v Nispi fiyat değişmeleri ile üretim faktörlerini daha etkin olarak yeniden
dağıtmak
Machlup toplam harcama yaklaşımının bunlardan sadece ilk iki durum üzerinde
durduğunu, en önemli belirleyici olan üçüncü etkiyi dikkate almadığını savunmuştur.
Tam istihdama yakın ekonomilerde önemli olan belirleyici etkenin nispi fiyat
değişmelerinin üretim unsurlarına, daha etkin bir biçimde dağıtılmasından doğacak olan
üretim artışı olduğunu ileri sürmüştür.
Bu yaklaşıma yöneltilen diğer bir eleştiri ise, Tsiang ve Kemp tarafından
yapılmıştır. Onlara göre toplam harcama yaklaşımı, bir ülkede yapılan devalüasyon
sonucunda ortaya çıkacak değişiklikler içerisinde para miktarı ve faiz oranlarını dikkate
almadığı için eleştirmişlerdir. Dolayısıyla analize faiz haddi ve para miktarı
değişimlerinin de dâhil edilmesini savunmuşlardır (Oksay, 2001: 86).
36
1.3. Arz Yönlü Yaklaşım
Arz yönlü yaklaşım (Supply-side approach) temelde Nashashibi’nin 1980
çalışmasına dayanmaktadır. Nashashibi’nin 1980 çalışmasından ortaya çıkan yeni öneri
paketinin temelinde IMF’nin döviz kuru belirlenmesinde yeni arz yönlü yaklaşımı
önemli bir unsuru oluşturmaktadır. Bu bağlamda arz yönlü yaklaşıma göre
devalüasyonun etkisi aşağıda incelenecektir.
1.3.1. Devalüasyonun Rekabet Gücü Üzerine Etkisi
Arz yönlü yaklaşım, döviz kurunu bir ülkenin ticaret edilebilir mallarına yönelik
talebi arttırmak için bir araç olarak değil aynı zamanda arz edilen ürünlerin karlılığını
arttırıcı bir araç olarak da görmektedir. Bu fikir, malın yurtiçi maliyetini uluslararası
katma değerine oranlayarak her ihracatın “rekabet gücü” olarak isimlendirilmektedir. İlk
olarak, uluslararası katma değer (V), üretimde kullanılan ithal girdi değeri ve çıktı
(ihraç edilebilir) değeri arasındaki fark olarak ölçülmektedir. Bunların her ikisi de
yurtiçi para ile ölçülmektedir.
V = (Px X - Pm T )
(5)
X çıktıyı, Px yurtiçi para ile çıktının dünya fiyatını, T ithal girdi miktarını ve Pm
yurtiçi para ile ithal girdinin fiyatını ifade etmektedir.
İkinci olarak, rekabet gücü katsayısı (C) üretimde kullanılan yurtiçi girdi
maliyetinin eklendiği uluslararası katma değerin oranı olarak tanımlanmaktadır.
C = Vr
Pd D
(6)
D üretimde kullanılan yurtiçi kaynak miktarı (ticaret dışı mallar ve üretim
faktörleri), Pd yurtiçi girdi fiyatını ve r döviz kurunu göstermektedir.
C katsayısı ihracat sektöründe kullanılan yurtiçi kaynak birim başına elde edilen
yabancı döviz olarak ölçülmektedir. Eğer Cá r ise, ürünün var olan döviz kurunda karlı
olmadığı savunulur. Bu yolla ihracat ve ithalat ikame faaliyetleri karlılık ölçeğine göre
37
düzeltilebilir. Arz yanlı yaklaşıma göre, uygun devalüasyon ithal ikamesini ve marjinal
ihracat aktivitelerini ihracata teşvik etmesi kadar geleneksel ihracat karlılığını korumaya
yetecek bir kur ayarlamasının yapılmasını gerektirmektedir. Eşitlik 6’dan Cá r iken,
V
Pd D
< 1 olduğunu ifade etmektedir ve devalüasyonun (döviz kuruna göre “rekabet
gücü” artışını sağlamak için) PdD oranından daha fazlası ile V’yi arttırması
gerekmektedir (Hussain ve Thirlwall, 1984; 147-148).
Hussain ve Thirlwall (1984; 149) karlılığın sınırlarını belirlemede tek bir
devalüasyonun döviz kazançlarını arttırmada gerekli olacağını savunmaktadırlar ve
bunun içinde iki sebep ileri sürmektedirler. İlk olarak, rekabet gücü (C) endeksi döviz
kuruna bağlıdır Px, X, Pm, T, Pd ve D r’deki değişimlere hassastır. Devalüasyon (r’deki
bir düşme) C’yi azaltabilir ve aslında r’deki düşmeden daha fazla C azalabilir.
İkinci olarak, bazı malları daha karlı hale getirmek için r yi azaltarak var olan
döviz kurunda halen karlı olan diğer mallar için Vr
Pd D
veya C yi azaltabilir ve yurtiçi
girdi başına yabancı döviz kazancını azaltmaktadır. En azından, ayırımcı bir yaklaşım
diğer değişkenleri (C) belirlemedeki farklar kadar mallar arasında arz esnekliklerindeki
farkları ortaya koymayı gerektirebilir.
1.3.2. Devalüasyonun İhracat Üzerine Etkisi
Hussain ve Thirlwall (1986) devalüasyonun rekabet gücünü ve ihracatın
karlılığını geliştirip geliştirmediğini incelemişlerdir. Bunun için de üç temel noktaya
dikkatleri çekmişlerdir.
İlk olarak, farklı esneklikler yurtiçi enflasyon, arz tepkisi (response) ve
devalüasyon ile ilgili geçiş etkisini tahmin etmişler. İkinci olarak, yazarlar ülkenin
yapısal ve kurumsal özelliklerini ve devalüasyonun etkisini arttıran veya azaltan
hükümet davranışlarını dikkate almamışlardır. Üçüncü olarak, geleneksel olmayan
tarımsal ihracatın teşvik edilmesi dikkate alınmamışlar.
38
Bu yaklaşım, temelde devalüasyonun ihracatı ve/veya ihracat üretimini önemli
ölçüde uyardığı ve ikisi arasında kesin bir ilişkinin olduğu varsayımını zımni olarak
kabul eden, bir döviz kuru belirleme yoludur.
Nashashibi (1980;24) ülkelerin iç fiyat yapılarında bir bozulma olduğu
zamanlarda, bu yaklaşım etkin bir araç olarak kullanılabilir olduğunu savunmaktadır.
Bu bağlamda arz yönlü yaklaşımın en önemli özelliği döviz kurunun ihracat üzerindeki
etkisini iki yönlü ele almasıdır.
·
İhraç mallarının yurtiçi ve yurtdışı nispi fiyat seviyeleri bakımından
·
İhraç sektörlerindeki maliyetler bakımından
Bu iki noktada ortaya çıkan bozulmalar döviz kurunun ayarlanmasıyla, hem
talep hem de arz kaynaklı ihracat tıkanıklıkları ortadan kalkacaktır. Döviz kuru sadece
ülkenin ihraç mallarına olan talebi arttırmak için nispi fiyat avantajı sağlayacak bir araç
değil, aynı zamanda ihracat arzını ve ihracat üretiminin karlılığını arttıracak bir araç
olarak görülmektedir (Hussain ve Thirlwall, 1984; 147).
Bu yaklaşımda, döviz kuru ayarlamalarıyla ihracat yapmanın karlılığı
arttırıldıkça, ihracat sektöründe üretim yapmak cazip hale gelecek ve bu sektörlere
kaynak tahsisleri ile birlikte ihracat sektörleri genişleyecektir. Döviz kuru ihracat için
nispi fiyat avantajı sağlaması yanında, ihracat arzı için yapısal değişmeyi sağlayacak
ihracat arz esnekliğini arttıracak bir araç olarak düşünülmektedir. Sonuç olarak, yeterli
ayarlamalarla döviz kuru hem ihracat üretiminin arttırılması hem de bu üretimin fiilen
ihracat şekline dönüşmesinde bir araç olarak büyük görevler üstlenmiş olmaktadır.
Döviz kuru ihracatı arttırma fonksiyonunu büyük ölçüde iç ve dış fiyat
seviyelerinin denkleştirilmesi ve daha da iyileştirilmesi yoluyla yerine getirmektedir. İç
ve dış nispi fiyat ve maliyet seviyeleri bozulduğu zaman yapılacak bir devalüasyon,
ülkenin hem ihraç mallarının uluslararası piyasadaki rekabet konumunu iyileştirecek
hem de ihracat yapmanın karlılığını arttıracaktır. Bundan dolayı, ekonominin mevcut
üretim yapısı şartları altında döviz kurunun ihracatı uyarma fonksiyonu da ortaya
çıkmaktadır. Sonraki süreçte, fiyat teşvikleri yolu ile kaynak dağılımının ihraç
39
sektörlerine doğru kayması ve daha büyük oranlarda ihracat arzını uyarması söz konusu
olmaktadır. Böyle bir politika ithal talebini kısarken, kaynakları daha karlı olacağı
varsayılan ihraç sektörlerine doğru yönlendirecektir (Nashashibi, 1980; 25). İhracat
sektörlerini tekrar karlı hale getirecek şekildeki kur ayarlaması (devalüasyon), aynı
zamanda ithal mallarının iç fiyatlarına yansıyacak ve ithal malları daha pahalı hale
getirecektir. Bu durumda ise, ithal girdi kullanan ihraç endüstrileri daha fazla yerli girdi
kullanımına yönelecektirler. Dolayısıyla kur değişmeleri iç kaynakları ihracat yönlü bir
tahsis mekanizması şeklini alacak, ihracat karlılığı korunduğu ölçüde de ihracat
sektörleri zamana bağlı olarak genişleyecektir.
Bu yaklaşıma göre devalüasyon ya da kur ayarlaması, ihracatı arttırmak için
fiyat teşvikleri sunması, nispi fiyat yapısında bozulmaların önlenmesi ve böylece ihracat
arzında dar boğazların giderilmesinde en etkin yol olarak görülmektedir (Nashashibi,
1980; 29).
Yaklaşımın ikinci hususu maliyetlerle ilgilidir. Buna göre mevcut ihracat
sektörlerinden çok potansiyel ihraç sektörleri de dikkate alınmaktadır. Bu çerçevede kur
ayarlamalarında sadece fiili ihracat değil, belli bir destekle ihracata açılma ve gelişme
potansiyeli olan marjinal ihracat sektörleri de dikkate alınmalıdır. Bu aşamada
potansiyel ihracat ürünlerinin üretim maliyetleri ile dünya fiyatları arasındaki ilişkiye
doğrudan yaklaşılmaktadır (Nashashibi, 1980; 37). Döviz kuru ayarlama sürecinde söz
konusu sektörlerin maliyet
ayarlamanın
mutlaka
bu
farkları ortadan kaldırılacaktır. Ancak, yapılacak
maliyet
farklarını
giderebilecek
büyüklükte olması
gerekmektedir. Böyle bir uygulamanın sonucunda, yüksek maliyetlerden dolayı dışa
açılamayan marjinal ihracat sektörleri olarak nitelendirilebilecek genç endüstriler,
karlılık sınırına getirmek ve mukayeseli maliyetlerden dolayı ortaya çıkan ihracat
engellerini ortadan kaldırmak mümkün olabilir (Nashashibi, 1980; 38).
Arz yönlü yaklaşımda, bir döviz kuru ayarlaması yada devalüasyon geleneksel
ürünlerin rekabet şartlarını sürdürmeli ve marjinal ihraç faaliyetlerini de karlılık
sınırında korumalı, hatta geliştirmelidir (Nashashibi, 1980; 37). Arz yönlü yaklaşıma
göre uygun devalüasyon ithal ikamesini ve marjinal ihracat aktivitelerini ihracata teşvik
etmesi kadar geleneksel ihracat karlılığını korumaya yetecek bir kur ayarlamasının
yapılmasıdır (Hussain ve Thirlwall, 1984; 148).
40
1.3.3. Arz Yönlü Yaklaşımın Genel Olarak Değerlendirilmesi
Arz yönlü yaklaşım, M-L (esneklik) yaklaşımından daha ileri bir adımı işaret
etmektedir. Geleneksel yaklaşım, kur değişmelerinin mevcut üretim ve arz yapısı içinde
ve arz-talep esnekliklerine bağlı olarak ihracatı uyaracağını ileri sürerken arz yönlü
yaklaşıma göre, devalüasyonları geleneksel fonksiyonları yanında, ekonomide kaynak
dağılımını ihraç sektörlerine doğru yönlendirebilecek bir güç olarak görülmektedir.
Başka bir ifade ile, devalüasyonlar arz ve talep esnekliği çerçevesinde ihracatı
uyarmakla kalmayacak, aynı zamanda ihraç mallarının arz esnekliği de yükseltecektir
(Abuşoğlu, 1990: 74).
Arz yönlü yaklaşımda döviz kuru ve ihracat arasındaki nedensellik ilişkisi en
katı ve en iyimser şekli ile ele alınmaktadır. Önemli ölçüde M-L yaklaşımına
dayanmakta olup birçok noktada da benzerliklere sahiptirler. Arz yönlü yaklaşımda da
esneklikler ön plana çıkmakta hatta analizlerin temel unsurunu oluşturmaktadır. Bu
yaklaşıma göre arz ve talep ilişkisinin ve kur değişimlerinin diğer etkilerinin birlikte ele
alındığı genel denge modeli çerçevesinde analiz edilmediği için kısmi bir yaklaşıma
sahiptir (Abuşoğlu, 1990: 78).
1.4. Parasal Yaklaşım
Esneklikler ve toplam harcama yaklaşımı 50 yılı aşan bir dönemde popülerliğini
muhafaza eden ve ticaret dengesini gözeten teorilerdir. Bu teoriler genel olarak mal
ticaretine vurgu yaparken, kısmi olarak da sermaye hesabı ile ilgilenmişlerdir. Bununla
birlikte günümüzde sermaye piyasaları önemli ölçüde gelişmiş ve sermaye hareketleri
de çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu çerçevede gelişen ve değişen dünya koşullarında
parasalcı yaklaşımın argümanları önem kazanmıştır.
1970’lerde geliştirilen parasalcı yaklaşıma göre döviz kurunun değer
kaybetmesinin kısa dönem dışında ödemeler dengesi üzerinde olumlu etkisinin
olmayacağı ileri sürülmektedir. Buna göre, kısa dönemde döviz kurunun değer
kaybetmesi ülkenin rekabet durumunu iyileştirmekte ve dış ticaret fazlasının oluşmasına
neden olmaktadır. Bu durum da para stoku artışına yol açmaktadır. Zaman içerisinde
artan para arzı toplam talebi ve dolayısıyla fiyatları tam istihdama ve dış dengeye
ulaşıncaya kadar arttırmaktadır. Dolayısıyla, devalüasyonun ekonomi üzerindeki etkisi,
41
fiyatlar ve para arzı daha yüksek ithal mal fiyatlarını karşılayacak düzeyde artana kadar
sürecektir (Dournbush ve Fischer, 1998: 625-626). [Yurtiçi fiyatlar ile ithal mal fiyatları
eşitlendiği noktada etki nötr bir duruma düşecektir].
Johnson (1977: 217) parasalcı yaklaşımın özellikle üç noktaya vurgu yaptığını
ifade etmektedir. Bunlar:
Ø Ödemeler dengesi problemleri parasal problemlerdir ve bu problemler
parasal
davranışların
modellendiği
bir
sistem
içerisinde
analiz
edilmelidirler.
Ø Para akım değil, bir stok değişkendir. Parasal denge veya dengesizlikler
stok dengesi koşullarının ve stok uyarlama süreçlerinin analizlerinin
yapılmasını gerektirir.
Ø Para, yurtiçi kredi genişlemesi ve uluslararası mal ve varlıkların değişimi
ve parasal yetkililer aracılığıyla yurtiçi paranın uluslararası değişimi gibi
iki kaynaktan elde edilmesine rağmen, sadece ikincisi yani mal ve
varlıkların ve yurtiçi paranın uluslararası değişimi ödemeler dengesini
etkilemektedir.
1.4.1. Parasal Model
Connoly ve Taylor (1976: 849–850) parasal yaklaşımın temel önerisi olarak
“yurtiçi kredi yaklaşık eş değer bir genişleme olmadığı müddetçe devalüasyon ödemeler
dengesini iyileştireceğini” vurgulamaktadır. Bu öneriyi şu şekilde de ifade etmek
mümkündür.
İlk olarak, yurtiçi fiyatlara ve sürekli gelir düzeyine bağlı olan istikrarlı bir para
talebi fonksiyonu olduğu varsayılabilir. Bu fonksiyonun istikrarlı olması para talebi,
gelir ve fiyatlar arasındaki ilişkinin çok sıklıkla değişim göstermeyeceği anlamına
gelmektedir.
L = kpy
para talebi fonksiyonu
(7)
42
k sabit bir terimdir ve bireylerin nakit balans şeklinde tutmayı istedikleri yıllık
gelirlerinin bir bölümünü ifade etmektedir. Burada para talebi fiyatların ve gelirin bir
fonksiyonudur. Buna göre daha fazla gelire sahip olan bireyler daha fazla mal alabilmek
için daha fazla para tutacaklardır (Melvin, 2004: 164).
Yurtiçi fiyatların döviz kuru aracılığıyla yabancı fiyatlar ile birlikte belirli bir
düzeyde sabit tutulması ikinci varsayımdır.
p = rp *
satın alma gücü paritesi
(8)
Yukarıdaki eşitlikte r döviz kurunu ve p * dünya fiyat düzeyini göstermektedir.
Ayrıca para arzı sürecini de belirlemek gerekmektedir. Para stoku M, bankacılık
sisteminin
toplam
yükümlülüğünü
ve
W
parasal
olmayan
yükümlülükleri
göstermektedir. Diğer taraftan bankacılık sisteminin varlıkları yabancı ve yerli R + A
olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Yurtiçi varlıklardan parasal olmayan varlıkları
çıkartarak yurtiçi kredi farkını D = A - W tanımlayarak
M =R+D
para arzı süreci
(9)
M dar anlamda tanımlanan para miktarını, R merkez bankası ve özel bankaların
tuttuğu net yabancı rezerv miktarını ve D yurtiçi kredi veya bankacılık sektörü
tarafından tutulan net yurtiçi varlık miktarını göstermektedir. Ayrıca ekonominin
ödemeler
dengesindeki
dengesizlikleri
hızlı
bir
şekilde
telafi
edebildiği
varsayılmaktadır. Dolayısıyla para arzı para talebine eşittir.
L=M
parasal denge
(10)
Y = p* y
dünya fiyatları ölçülen sürekli geliri
(11)
ifade etmektedir. Bu eşitliklerden (8) ve (10) numaralı eşitlikleri (7) numaralı
eşitlikte yerlerine yazarsak ve buradan elde edeceğimiz sonucu da (9) numaralı eşitlikte
yerine yazarsak ödemler dengesi B = DR ’ye ulaşırız. Her iki tarafı M’ye bölersek
aşağıdaki eşitliğe ulaşırız.
43
B M = (1 + g )D Dr r + g - DD M
(12)
g dünya fiyatları ile ölçülen sürekli gelirin büyüme oranını ifade etmektedir.
Devalüasyonun dünya fiyatları ile ölçülen sürekli gelirin büyüme oranında herhangi bir
değişikliğe neden olmadığı, başka bir ifade ile g t = g t -1 = g olduğu varsayılmaktadır.
Devalüasyondan sonraki dönemi ifade etmek için değişkenlerde t alt indisi ve
devalüasyondan önceki dönemi ifade etmek için t-1 alt indisi kullanılmıştır. Sürekli
gelirin sabit oranda büyüdüğü bir durumda ödemeler dengesindeki iyileşmeyi para
stokunun bir oranı olarak şu şekilde yazmak mümkündür.
æ Dr Dr ö æ DDt DDt -1 ö
æ Bt
B ö
÷÷
çç
- t -1 ÷÷ = (1 + g )çç t - t -1 ÷÷ - çç
M
M
t
r
M
M
t -1 ø
t -1 ø
t -1 ø
è t
è t
è t
(13)
Yukarıdaki eşitliğe göre fiyat ve gelirin sabit olduğu bir durumda yurtiçi
kredilerin büyüme oranındaki hızlanma uluslararası rezervlerde azalmaya yol açacaktır.
Merkez bankası yurtiçi kredileri genişletirse para arzını arttırarak rezervler azalacak
veya ödemeler dengesi açık verecektir. Kısaca ödemeler dengesinde yurtiçi kredilerdeki
artış oranında kötüleşme meydana gelecektir. Bununla birlikte döviz kurundaki değişim
önceden bilinmiyorsa, 12 nolu eşitliği aşağıdaki gibi yeniden yazmak mümkün
olacaktır.
D
B
Dr
DD
= (1 + g )
-D
M
r
M
(14)
Devalüasyon oranı 1 den biraz daha büyük iken, yurtiçi kredi yaratma
oranındaki katsayı -1 olmalıdır. Fiyatların ve para arzını bir yılda tam olarak
uyarlandığını varsayarsak, 14 nolu eşitlikte bir yıllık dönem için değişiklikler olacaktır.
Parasalcı yaklaşımda genel olarak fiyatların esnek olduğu varsayımını
benimsenmektedir. Fiyat esnekliğini ön planda tutan iktisatçılar ekonomideki bütün
değişikliklerin arkasında bu nispi fiyatlardaki değişmelerin bulunduğunu öne
sürmektedirler. Çünkü nispi fiyatlar kısa vadede ekonomi politikalarından etkilenirken
uzun vadede sadece piyasa güçleri etkili olmaktadır.
44
Parasalcılara göre bu ilişki ülke içerisinde olduğu gibi ülkeler arasında da
geçerlidir. Dolayısıyla devalüasyon yapılan bir ülkede nispi fiyatlar diğer ülkelere
nazaran düşürülmüş olmaktadır. Bu nedenle de ülkenin rekabet gücü artmakta ve döviz
girişi sağlanmaktadır. Döviz girişleri ise para arzını arttırmakta ve iç talebin
canlanmasına yol açmaktadır. İç talebin canlanması ise fiyatların yükselmesine neden
olmaktadır. Bu noktadan sonra süreç tersine dönmeye başlar. Başka bir ifade ile
fiyatların yükselmesi ülkenin rekabet gücünü zayıflatır ve döviz girişleri azalmaya
başlar ve analizin ilk çıkış noktasına geri dönülür. Sonuç olarak devalüasyonun kısa
dönemde olumlu etkileri olmasına karşın uzun vadede fiyat hareketleri tersine
döneceğinden dolayı bu olumlu etki ortadan kalkacaktır (Paya, 2002: 143).
1.4.2. Parasalcı Yaklaşımda Devalüasyon
Bu yaklaşımda reel balans etkisinin rolü vurgulanmış ve göreceli mal fiyatları,
döviz kuru ve dış ticaret hadleri gibi değişkenlerin parasal fiyatları arasında ayırım
ortaya konulmuştur. Hatta para, reel balans uyarlamalarının tercih edilen oranlarına
bağlı ve parasal değişimleri her zaman zorlayarak harcama etkisine neden olması
dolayısı ile bir sermaye varlığı olarak görülmektedir.
Parasalcı yaklaşıma göre devalüasyon parasal bir olgudur. Bir ülke parasını
devalüe ettiği zaman, para arzının reel değeri ticari mal ve hizmetlerin fiyatındaki
artıştan (yurtiçi para ile ölçülen) dolayı düşecektir. Bu durum matematiksel olarak şu
şekilde gösterilebilir.
M s P = M d (Y , E )
(15)
Yukarıda 15 no’lu eşitlikte Ms nominal para arzını, Md para talebini, Y gelir
(çıktı) ve E ise nominal döviz kurunu ifade etmektedir.
E’deki bir düşüş veya devalüasyon, ticari mal ve hizmetlerin fiyatında bir artışa
neden olmaktadır ve bundan dolayı para tutmanın reel değerini yeniden kurmak
amacıyla harcamalarda azalmaya yol açan nakit bakiyenin reel değeri düşmektedir.
Tüketimdeki azalma, toplam harcama düzeyinde azalma ve ticaret dengesinde iyileşme
ile sonuçlanır.
45
Bu yaklaşımın en önemli uygulamaları parasal otoriteler yeni para talebini
karşılamak amacıyla devalüasyonu takiben para arzını genişletirse, devalüasyonun
etkisinin devam edeceği şeklindedir. Dournbush (1973) ve Frenkel ve Rodriguez (1975)
aşırı para arzının tüketimde bir artışa ve ticaret dengesinde azalışa neden olabileceğini
göstermiştir.
Devalüasyona parasal yaklaşım para talebi dengeleri üzerine ve mal, hizmet ve
menkul değerler (hisse senedi ve tahviller) için aşırı talebi, ödemeler dengesi açığı ile
sonuçlanan, bir para arzı fazlasını yansıtan bir duruma odaklanmaktadır. Bu yaklaşım
devalüasyon ile para arzındaki bir azalma (elinde tutan herkesi eşit oranda etkileyen)
arasındaki analitik paralelliğe dikkat çekmektedir.
Devalüasyon para arzındaki ve yurtiçi para ile adlandırılan diğer finansal
varlıkların değerindeki bir azalmaya eş değerdir. Başka bir deyişle, para arzının reel
değeri devalüasyon ile azalmış olacaktır. Çünkü ticarete konu olan mal ve hizmetlerin
ulusal fiyatı ve ikinci olarak talebi sapan ticaret dışı mal ve hizmetlerin bu fiyatı
yükselecektir. Toplam diğer finansal varlıkların ve para tutmanın reel değerini
düzenlemek amacıyla kendi harcamalarını buna göre ayarlayarak azaltacaktır. Böylece
ödemeler dengesindeki gerekli olan gelişme harcamalardaki azalma ile sağlanmış
olacaktır. Başlangıç olarak bir açığa sahip ülkeyi düşündüğümüz zaman, doğru
devalüasyon para arzının reel değerinde doğru bir azalmaya neden olacak ve açık
duracak veya azalacaktır. Ülkenin kayıp rezervlerini düzeltmek için veya bir fazlaya
ulaşmayı başarabilmek için bu miktardan daha fazla devalüasyon yapılmalıdır. Ama
kamu kendi arzuladığı finansal varlıklar yeniden elde edildiği zaman, harcamalar tekrar
yükselecektir ve yeni fazlalar ortadan kalkmış olacaktır. Bu açıdan, denge noktasının
sonrasındaki bir devalüasyon sadece ilk ve son kez etkileyecektir.
Bu yaklaşımın en temel anlamı, para otoritelerinin yeni para talebini karşılamak
için devalüasyonu takiben yurtiçi krediyi genişletip genişletmemesidir, ödemeler
dengesi üzerindeki devalüasyonun etkisi yok edilmiş olacaktır. Para arzı sermaye
girişlerine karşılık artabilir, bununla birlikte artmazsa, diğer ülkeler azaltmak için adım
atana kadar fazla devam edecektir (Copper, 1971: 6–7).
46
1.4.4. Parasal Yaklaşıma Yöneltilen Eleştiriler
Parasal yaklaşım iki temel varsayıma dayanmaktadır. Bunlar istikrarlı bir para
talebi fonksiyonunun olduğu ve para talebinden bağımsız olarak ve politika kısıdı
altında belirlenen para arzının olduğu şeklindedir. Parasal yaklaşıma yöneltilen
eleştiriler bu varsayımlardan hareket ile yapılmaktadır. Bu hususta ortaya konulan
eleştiriler aşağıda açıklanmaktadır (Johnson, 1977: 225–226).
Klasik miktar teorisini temel alan parasal yaklaşım birçok konuda eleştiriye
maruz kalmıştır. İlk eleştiri istikrarlı bir para talebi fonksiyonunun varlığına
yapılmaktadır. Bu noktadaki eleştiri eski ve yeni miktar teorisyenleri arasındaki keskin
bir kırılmayı ortaya koymaktadır. Eski miktar teorisyenleri kredi genişlemesi ve likidite
krizlerinde olduğu gibi paranın dolanım hızının istikrarsızlığı ile ilgili kaygılara
sahiplerdir. Keynes “likidite tercihi” yaklaşımı ile bu noktaya açıklık getirmektedir.
Yeni miktar teorisyenleri Keynes’in para talebinin istikrarlı olduğuna dair görüşlerini
yeniden ele almışlardır. Para talebi fonksiyonunu beklentilerle birleştirmişlerdir.
Paranın dolaşım hızı iş dünyasında güven ortamında önemli ölçüde değişkense veya
beklenen değişkenleri de içeren anahtar değişkenlerin istikrarlı bir fonksiyonu ise, para
miktarındaki değişimler sadece paranın dolanım hızı üzerinde görülebilir bir etkiye
sahip olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Parasal yaklaşım, para talebini gelirin aynı yönlü bir fonksiyonu olarak
tanımlamaktadır. Ülkede artan gelir, para talebini arttıracak ve bu talep de ulusal
paranın değerinin yükselmesine neden olacaktır. Yani parasal yaklaşım reel olarak
zenginleşen ekonominin parasının da güçleneceğini savunmaktadır. Keynezyen
yaklaşımda ise artan reel gelir ithalatı da arttırmakta ve ulusal paranın değer
kaybetmesini de beraberinde getirmektedir.
Parasal yaklaşıma yöneltilen diğer iki eleştiri eşitliğin para arzı ile ilgili tarafına
yapılmaktadır.
Bu
hususta
ilk
eleştiri (eski
“Bankacılık
Okulu”nun
yanlış
düşüncesinden) para arzı kesinlikle fazla veya eksik emisyon olamayacağından dolayı
otomatik olarak ticaret ihtiyaçlarına karşılık gelecektir. Yanlış düşünce para stoku
karışmasından meydana gelmektedir. Nominal büyüklükler harcama eğilimleri
aracılığıyla fiyat düzeyindeki değişikliklerden dolayı değişebilir.
47
Yaklaşımın eleştiriye maruz kalan bir başka yönü ise, mal piyasalarındaki nispi
fiyatların döviz kuru üzerindeki etkisini ihmal etmesidir. Yaklaşımın savunucuları ise,
mal piyasalarındaki dengelenme mekanizmasının mali piyasalara göre yavaş işlediğini
ancak uzun dönemde eşitliğin sağlanacağını ifade etmektedirler. Döviz kuru ve
ödemeler bilançosu tartışmalarının en güvenilir veriler olarak kabul edilen parayla ilgili
verilerle yapılması gerektiğini iddia etmektedirler.
Ancak tüm bunlara rağmen para arzı fazlalığının ödemeler bilançosu ve döviz
kuru dışında yurtiçi fiyat ve hasıla değişmelerine de yansıma olasılığı vardır. Bu durum
parasal yaklaşımın döviz kuru belirlemesinde kullandığı yöntemin geçerliliğini
azaltmaktadır. Sermaye ve ticari hareketler üzerindeki kontroller, mal piyasalarındaki
dengelenmenin gecikmesi gibi etkenler bu sonucun ortaya çıkmasına neden olabilir.
1.4.5. Parasalcı Yaklaşım İle İlgili Genel Bir Değerlendirme
Parasalcı yaklaşıma yöneltilen bu eleştirilere rağmen parasalcı yaklaşım
çerçevesinde yapılan analizlerden olumlu bulgular elde edilmiştir. Bu doğrultuda
Connoly ve Taylor, (1976: 858) parasal yaklaşım ile ilgili yaptığı çalışmasında şu
sonuçlara ulaşmıştır.
Ø Gelişmekte
olan
ülkelerde
devalüasyon
ödemeler
dengesindeki
dengesizlikleri düzeltmede oldukça başarılı bir politika aracı olacağını
vurgulamaktadır. Hatta döviz kurundaki bu değişikliklerle birlikte para
politikası da uygulandığında, devalüasyonun daha da başarılı olacağını ifade
etmektedir. Özellikle yurtiçi kredi büyüme oranındaki (ılımlı bir) düşme
devalüasyonun ödemeler dengesini düzeltmede yeterli olacaktır.
Ø Devalüasyonu takip eden fiyat uyarlaması ilk olarak ticari malların
fiyatındaki önemli bir yükselişi, ikinci olarak ise enflasyon oranındaki ılımlı
bir artışı içermektedir. Burada ödemeler dengesindeki iyileşme ve
devalüasyon oranı ilk iki yıl için pozitif ilişkilidirler.
Ø Parasal yaklaşımın bulguları genel olarak Cooper (1971) ortaya koyduğu
negatif ilişkilerin aksine pozitif ilişkilerin olduğunu ortaya koymaktadır.
48
Connoly ve Taylor, (1976: 858) özellikle Cooper’ın devalüasyonu takip eden
yılda yurtiçi kredideki değişimler ve mal ve hizmet dengesindeki düzelmeler
arasındaki ilişkiyi bulamadığını, parasal yaklaşım ödemeler dengesinin
tamamını dikkate alırken, Cooper’ın çalışmasının sadece mal hesabını
dikkate aldığını ifade etmektedir. Sonuç olarak parasal yaklaşım temel olarak
yurtiçi kredideki artış ile eşleşmeyen para talebindeki artış devalüasyonun
ödemeler dengesinin tamamını düzelteceğini beklememektedir.
1.5. Dört Yaklaşımın Karşılaştırılması
Bu dört yaklaşım rekabetçi olmaktan ziyade tamamlayıcıdır. Hepsi de aynı
olguya farklı açılardan bakmaktadırlar ve her bir yaklaşımın güçlü ve zayıf olduğu
yönleri bulunmaktadır. Marshall’cı kısmi denge analizi temelleri olan birinci yaklaşım,
dış ticaret sektörü toplam ekonomiye göre küçük olduğu veya gerektiğinden fazla
kullanılmayan kaynak olduğu zaman uygun olacaktır. Toplam harcama yaklaşımı ise
parasal etkiyi ihmal eden ve sektörler arasında ayrım gözetmeyen toplam çıktı ve
harcamaya odaklanmış olan Keynesyen bakış açısına sahiptir. Ama bu yaklaşım,
esneklikler yaklaşımının yapamadığı, gelir ve harcama üzerinde döviz kurundaki
değişimlerin etkilerine dikkat çekmektedir. Üçüncü yaklaşım, parasal balansların reel
değerindeki stok uyarlamaları önemli olan Chicago-LSE tarafından ortaya konan
parasalcı düşünce okulunun gözden geçirilmiş tam bir uluslararası kopyasıdır, ayrıca bu
yaklaşımın temelleri David Hume’e kadar gitmektedir (Copper, 1971: 7).
Sırasıyla bu üç yaklaşımdan şu düşünceler çıkarılabilir. Etkilerini kısa vadede
ortaya koyan esneklikler yaklaşımı ilk aşamayı, orta vadede uygulanan toplam harcama
yaklaşımı, ve uzun vadede uygulanan parasalcı yaklaşımdır. Bunun nedeni değer
kaybına uğrayan varlık portföylerinin uyarlanmasının uzun bir zaman dilimini
almasından dolayıdır. Normal olarak ilk durumda göreceli fiyatlar değişmektedir.
Bununla birlikte, esneklikler yaklaşımında varsayıldığı gibi, bu durumda net ihracattaki
gerekli artışı cesaretlendirecek olan üretim ve tüketim kalıplarını değiştirecektir.
Fazla kapasite ile başlangıç olduğunda, bu değişimler ticaret dengesindeki
iyileşmeyi azaltacak olan ek harcamaya yol açarak ek gelir yaratacaktır. Bu olmadığı
takdirde ise yurtiçi mallara yönelik talepteki kayma fiyatları yükseltme eğiliminde
49
olacaktır. Bununla birlikte parasal otoriteler
yurtiçi krediyi genişletmedikçe,
devalüasyonun neden olduğu fiyatlardaki yükselme göreceli fiyatlardaki değişimi
ortadan kaldırmak için yeterli olmayacaktır ve ticaret dengesinde yaşanan iyileşme
değişmeden kalacaktır.
Tüm bunlar parasalcı yaklaşım ile tutarlıdır. Dünya piyasaları ile bağlantılı sabit
döviz kuru dış ticaret sektöründeki daha yüksek fiyatlardan ziyade ithalat talebi içindeki
fazla para tutmanın bu etkilerini saptırmaktadır. Bu durumda, başlangıç dengesizlik
sadece para arzındaki bir fazlayı değil yurtiçi ve ticarete konu olan mallar arasındaki
göreceli fiyatların yanlış değerlenmesini de yansıtmaktadır. Uygun devalüasyon
göreceli fiyatlardaki bu dengesizliği kolayca düzeltecek ve aynı zamanda para tutmanın
reel değerini ve bu yüzden harcamaları düşürecektir. Bu nedenle bu etki uzun dönemli
olacaktır.
Esneklikler yaklaşımının ikinci aşaması (dış ticaret sektöründe yeni yatırımlar)
devalüasyon öncesindeki dengesizlik dönemi boyunca potansiyel çıktı yapısından ciddi
ölçüde etkilenip etkilenmemesinin önemli rolü olmaktadır. Eğer belirli dönemlerde var
olan dengesizlik veya yatırımcılar karlılık fırsatlarını teşvik edebilseler ve sonuç olarak
devalüasyon ihtiyacına dönük beklenti başarısız olsa, o zaman yurtiçi mal sektöründe
fazla kapasite ve uzun dönemli denge açısından dış ticaret sektöründe eksik kapasite
olması mümkün olacaktır. Aksi takdirde, dış ticaret sektöründe (devalüasyon öncesinde
tam olarak faydalanılamayan) yeterli kapasite olabilir ve potansiyel çıktı yapısındaki
değişmemezlik de gerekli olacaktır.
Arz yönlü yaklaşım ise, M-L (esneklik) yaklaşımından daha ileri bir adımı işaret
etmektedir. Çünkü geleneksel yaklaşım, kur değişmelerinin mevcut üretim ve arz yapısı
içinde ve arz-talep esnekliklerine bağlı olarak ihracatı uyaracağını ileri sürmektedir. Arz
yönlü yaklaşıma göre, devalüasyonları geleneksel fonksiyonları yanında, ekonomide
kaynak dağılımını ihraç sektörlerine doğru yönlendirebilecek bir güç olarak
görülmektedir. Başka bir ifade ile devalüasyonlar arz ve talep esnekliği çerçevesinde
ihracatı uyarmakla kalmayacak, aynı zamanda ihraç mallarının arz esnekliği de
yükseltecektir (Abuşoğlu, 1990: 74).
50
İKİNCİ BÖLÜM
YENİ YAPISALCI OKUL VE KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI
ETKİLERİ
Gelişmekte olan ülkeler de uygulanan döviz kuru politikaları sürekli tartışma
konusu olmuştur. 1970’ler boyunca ve 1980’lerin başlarında devalüasyon IMF gibi
uluslararası kuruluşlar tarafından gelişmekte olan ülkeler için politika aracı olarak
tavsiye edilmiştir. Gelişmekte olan ülkeler bu politikanın enflasyonist tedirginliğini ve
gelir dağılımı üzerindeki etkilerini yaşarken, IMF devalüasyonu aşırı değerlenmiş
parayı düzeltmek için etkin bir yol olarak kabul etmiştir. IMF devalüasyonun toplam
yurtiçi talep üzerindeki geleneksel genişleyici etkilerini savunurken, yeni yapısalcılar
böyle bir politikanın gelişmekte olan ülkeler üzerinde daraltıcı, hatta stagflasyonist
etkilerinin olacağını iddia etmektedir (Bird, 1998: 255).
Gelişmekte olan ülkeler sıklıkla aşırı değerlenmiş döviz kurunun sonuçları ile
ilgili diğer politikaları seçmiştir. Bunlar genellikle ithalatı azaltmak için tarife ya da
miktar kısıtlaması kullanmak ve ihracatı artırmak için teşvik sağlamak, ihracata göre
daha düşük ithalat için yurtiçi toplam talebin azaltılması veya döviz kontrollerinin
kullanımı gibi devalüasyonun mali simulasyon biçimi olmuştur. Hatta fiyat
esnekliklerine göre sabit kalan ithalat ve ihracat arasındaki oransal farklılıkları yansıtan
çoklu döviz kuru da uygulanmıştır.
Gelişmekte olan ülkeler esnek döviz kuru sistemine karşı uzun yıllar sabit kur
sistemini benimsemişlerdir. Bu noktada yapılan çalışmalar sonucunda, devalüasyonun
sadece ödemeler dengesi cari işlemlerini güçlendirmediği aynı zamanda alternatif
politika araçlarından daha etkin bir politika aracı olduğu ortaya konulmuştur. 1980’li
yılların ortalarına kadar ekonomideki ısınmayı döviz kuru akımları ile ortadan
kaldırılacağına dair yoğun bir inanış hakimdi. Uluslararası kuruluşlar aşırı değerlenmiş
bir döviz kurunun düzeltilmenin bir yolu olarak daima devalüasyonu savunmuşlardır ve
gelişmekte olan ülkeler tek paradan (para kurulu veya dolarizasyon)3 sürünen pariteye
3
Katı sabit döviz kurunun en uç şekli dolarizasyondur. Bu sistemi uygulayan ülke parasal bağımsızlığına
son vermekte ve başka bir ülkenin para birimini kullanmaktadır. Parasal disiplini arttırması ve döviz
kuru istikrarsızlığını ortadan kaldırması nedeni ile tercih edilebilir bir sistemdir. Ancak ülkenin senyoraj
51
(crawling pegs)4 veya esnek döviz kuru rejiminin diğer biçimlerine doğru
yönelmişlerdir (Bird, 1998: 256).
2.1. Yeni Yapısalcı Okul
Burada yeni yapısalcı okulun ortaya çıkış süreci değerlendirilecektir.
Yapısalcıların yeni yapısalcı yaklaşımdan ayrıldıkları hususlar üzerinde durulacaktır. Bu
bağlamda yeni yapısalcıların özellikle parasalcı yaklaşıma getirdikleri eleştiriler
üzerinde durulacaktır. Daha sonra yeni yapısalcı yaklaşımın finansal liberilazasyon ile
ilgili görüşleri incelenerek, kur değişiminin toplam çıktıda meydana getirdiği değişimler
incelenecektir.
2.1.1. Yeni Yapısalcı Okul’un Ortaya Çıkışı (Yapısalcı Gelenek)
“Yapısalcılık” teriminin iç ve dış ekonomilerde çok çeşitli kullanımı vardır.
Yurtiçi ekonomilerde, “yapısalcı ekonomi” terimi ile açık bir şekilde ifade edilen bir
düşünce okulu vardır. 1950’lerde Latin Amerika ECLA5 okulunun çalışmalarında
ortaya çıkmış ve az gelişmiş ülkelerdeki enflasyonun kaynağı ile ilgili tartışmalar
(çalışmalar) yapmışlardır. Burada ifade edilen tartışma “parasalcı-yapısalcı tartışmaları”
olarak da ifade etmek mümkündür. “Yapısalcılık” terimi sonraki dönemlerde parasalcı
muhalifi olarak da değerlendirilmiştir.
gelirlerini ortadan kaldırması ve Merkez Bankasının para politikası araçlarının kullanımını
sınırlandırması, ekonominin krizler karşısındaki hassasiyetini arttırmaktadır. Para Kurulu (Currency
Board), katı sabit döviz kuru sisteminin diğer bir şeklidir. Bu sistemde, ülke parasının seçilecek olan
yabancı bir para ile sabit kurdan değişimini öngören ve belirli yasal düzenlemeleri gerektiren bir
sistemdir. Bu sistemde, merkez bankası tarafından tutulacak olan yabancı rezervlerin ne kadar olması
gerektiği de belirlenmesi gerekir. Yani bu sistemde para otoritesi ülke parasını yalnız yabancı para girişi
karşılığı basmaktadır. Ayrıca Merkez Bankasının parasal düzenlemeler ve son kredi mercii gibi
geleneksel fonksiyonlarına son vermektedir. Bu sistemin dolarizasyondan temel farkı senyoraj hakkının
ülkede kalmasıdır (Yanar, 2008: 76).
4
“Sürünen Parite(Crawling Peg)’de döviz kuru, enflasyon farkı gibi seçilmiş ekonomik göstergelere
veya özellikle ödemeler dengesindeki değişimlere bağlı olarak ayarlanabilmektedir. Bu sistem de
ayarlamaların sıklığı ve boyutu sistemi sabit kur sistemi veya dalgalı kur sistemine yaklaştırır. Bu sistem
hedef bölge veya aralık sabit aralık sistemi ile karşılaştırıldığında daha katı bir yapıya sahiptir. Ancak
sabit kur sistemleri ile karşılaştırıldığında, bu sistemlerden farklı olarak sabit kur üzerinde bir baskı
oluştuğunda, ayarlamanın anında değil, belirli aralıklarla ve sıklıkla yapılıyor olmasıdır” (Yanar, 2008:
77).
5
Economic Comission for Latin American
52
En önemlisi Lance Taylor olan bir grup ekonomist IMF-Dünya Bankası yapısal
uyum politikaları ile ilgili 1980’lerdeki tartışma içeriğinde ECLA okulunun argümanları
incelenmiştir.
Bu
ekonomistlerde
kendilerini
“yeni
yapısalcılar”
olarak
isimlendirmişlerdir. 1980’lerdeki daraltıcı devalüasyon tartışmaları 1950 ve 60’lardaki
eski parasalcı-yapısalcı tartışmalarının bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle
hem yapısalcılar hem de yeni yapısalcılar bu tartışmaya önemli katkılar yapmışlardır
(Charusheela, 1997: 16).
2.1.2. Yapısalcı ve Yeni Yapısalcı Ayırımı
Yapısalcılar ile yeni yapısalcılar arasında herhangi bir farkın olup olmadığı
önemli bir husustur. Bir kısım Geleneksel Latin Amerikan Yapısalcıları az gelişmiş
ülkelerde stagflasyonist etkilere yol açabilen Monetarist anti-enflasyon politikalarını da
eleştirmektedirler. Hatta daha da önemlisi, eğer yaklaşımlar farklı ise, farklı oldukları
hususlar nedir? ve ortak oldukları hususlar nelerdir? Sorulması gereken önemli
sorulardır. Bu noktada Morley (1971: 203) ulaştığı sonuçlardan birisi Ortodoks para
politikasının Brezilya’daki enflasyonu önlemede tek başına yeterli olduğudur.
Schydlowsky (1979) yarı sanayileşmiş ülkelerde (SIEs) özel sektöre açılan banka
kredileri işletme sermayesi (working capital) finansmanında kullanıldığı zaman, kredi
kısıtlamasının toplam arzı azaltacağını tartışmıştır. Bu durumda, kredi kısıtlamasının
daraltıcı etkisi fiyat enflasyonu ile birlikte ortaya çıkması mümkündür (Ekweani, 1995:
395).
Burada şu açıkça görülmektedir ki yeni yapısalcılar ve Latin Amerikan
Yapısalcılar sanayileşmekte olan ülkelerde ortodoks istikrar politikalarının etkileri ile
ilgili olarak önemli ölçüde aynı sonuçlara ulaşmışlardır. Bununla birlikte, her iki
yaklaşımın önemli bir incelemesi bazı ince farklılıkları açığa çıkaracaktır. Yapısalcılar
enflasyonun nedenlerinin kaynak hareketsizliği, piyasa yapısı ve sektörel arz ve talep
dengesizliği
gibi
faktörlerden
dolayı
ekonomik
yapıdan
kaynaklandığını
düşünmektedirler. Onlara göre büyüyen ekonomiler yapısal katılıkları veya arz ve talep
darboğazlarını düzeltme eğiliminde olacaktır. Bu darboğazların bazıları yabancı dövizin
elde edilememesi, iç tasarrufların yeterince arttırılamaması, farklı ara girdi arzı ve temel
ihtiyaç maddeleri arzını içermektedir. Bu nedenle ekonomi aşırı kapasiteye sahip olsa
bile, çıktı bu arz tıkanıklıkları ile sınırlanacaktır. Bu çıktı düzeyinde toplam arz eğrisi
53
inelastik olacaktır. Bu kısıtlayıcı faktörlerin ışığı altında toplam arzın azalması ve bu
nedenle de enflasyonun yükselmesi beklenmektedir.
Yeni yapısalcılar bu kapasite kısıtı argümanını kredi elde edilebilirliği ve toplam
arz arasındaki ilişkiye kadar genişletmişlerdir. Bu çerçevede yaptıkları analiz girdilere
yapılan ödemeler ve çıktı gelirleri arasındaki nakit akım problemine dayanmaktadır.
Bundan dolayı, girdi fiyat artışları satış fiyatlarının yükselmesine yol açarsa veya hızlı
büyüme durumunda ve işletme sermayesi talebinde yükselmeler firmaları tayınlanmış
banka kredilerini arttırmaya neden olursa kredinin neden olduğu tıkanıkların ortaya
çıkması mümkün hale gelecektir (Ekweani, 1995: 395–397).
Yeni yapısalcılar gelişmekte olan ülkelerde kısa dönem üretim faktörü olarak
üretim
fonksiyonunun
içerisine
işletme
sermayesini
katarak
yapısalcılardan
ayrılmaktadırlar. Girdi maliyeti ve çıktı geliri arasındaki zaman aralığı işletme
sermayesinin fırsat maliyetini ifade etmektedir. Burada kısa dönem maliyet
fonksiyonunun içerisine (firmaların ihtiyaç duydukları işletme sermayesini finansmanın
marjinal maliyeti olarak) marjinal faiz oranının girmesine neden olmaktadır. Yeni
yapısalcılar gelişmekte olan ülkelerde kredilerde daralmaların meydana geldiği
dönemlerde, faiz oranı para piyasasını dengelemek için yükselecektir. Kredi maliyetinin
yükselmesi firmaların işletme sermayesi ihtiyacı faiz oranı maliyeti bileşeni aracılığıyla
reel sektöre yansıyacaktır.
Yeni yapısalcı model, hem finansal piyasa hem de para talebi analizlerini
içermektedir. Hem yeni yapısalcılar hem de yapısalcılar toplam arz aracılığıyla
enflasyon üzerindeki parasal kısıtların olumsuz etkisini kabul etmelerine rağmen, yeni
yapısalcı sentezin bu olumsuz olgunun açıklamasında daha tutarlı olduğunu ifade etmek
mümkündür. Yeni yapısalcılar kısa dönem stagflasyonist etkinin nedeni olarak yükselen
faiz oranlarının etkisini ileri sürerken, yapısalcılar kredi kısıtlamasının çıktıyı
zorladığını ileri sürmektedir (Ekweani, 1995: 398–399).
Yapısalcı yaklaşım organize edilmiş sektörler dışında işletme sermayesinin diğer
yurtiçi kaynaklarının olabileceğini kabul etmemektedir. Ticari banka kredileri azaldığı
zaman firmalar sadece işletme sermayesindeki farkı kapatacaktır. Yeni yapısalcılarda
54
ise, işletme sermayesi finansmanının serbest piyasa gibi diğer olasılıklarını ortaya
koyacaktır (van Wijnbergen, 1983: 47).
Buffie’nin yeni yapısalcı tartışmaya temel katkısı ise özellikle iki noktada
yoğunlaşmaktadır. Bunları aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür;
Ø bazı yeni yapısalcı okul modellerinde ilgili faiz oranının ad hoc6
belirlenmesini çıkarma ve serbestlik oranını tahmin etmek için varlıkportföy-seçim analizleri gibi ilgili ekonomik modele öneri,
Ø uzun dönem tersliklere karşı kısa vadede yeni yapısalcı okul ile parasalcı
okulu uzlaştırmaya çalışmaktır. Bununla birlikte, yeni yapısalcı
stagflasyonist hipotezin köşe taşı uzun üretim gecikmeleri varlığını
korumaktadır (değiştirmemektedir).
Devalüasyon (hem eski hem de yeni) yapısalcı okulun en temel ilgi alanını
oluşturmuştur. Eski yapısalcıların argümanlarına yeni yapısalcıların reel kredi arzını
azaltarak ve faiz maliyetlerini arttırarak devalüasyonun stagflasyonist baskılar
yaratacağı iddiaları eklenmiştir. Devalüasyon iki farklı kanal aracılığıyla toplam reel
işgücü maliyeti ile çalışmaya neden olur. Birincisi, eğer fiyatlardan ücretlere tam bir
destekleme (feedback) bulunmuyorsa, devalüasyon ücretleri düşürür. İkinci olarak,
devalüasyon ödünç verilebilir fonların hem arzını hem de talebini etkilemektedir
(Buffie, 1984: 313).
2.1.3. Parasalcı ve Yeni Yapısalcı Tartışmaları
Çoğu yeni yapısalcı okul mensupları parasalcı modeldeki uzun dönemli
yaklaşıma itiraz ederek, bu fikri eleştirmektedirler. Bu görüşü savunanlar reel geliri ve
yurtiçi reel faiz oranını göz önüne alan parasalcıların modelleme yaklaşımına da karşı
çıkmaktadırlar. Parasalcı modeldeki tam istihdam varsayımı inelastik toplam arz eğrisi
ile eş anlamlı olmaktadır. Dolayısıyla bu varsayım katı nominal ücrete sahip gelişmekte
olan ülkeler (veya yarı sanayileşmiş ülkeler) için uygun olmayacağı savunulmaktadır.
Çünkü, bu ülkeler genel olarak nominal ücret katılığı, yabancı döviz kontrolleri, (serbest
6
bir defaya mahsus ya da belli bir olay için, geçici
55
piyasayı besleyen) kredi sınırlaması (credit rationing), oligopolistik yapılar ve yurtiçi
ikamesi sınırlı olan ara malı ithaline yoğun bir şekilde bağımlılık gibi değişik katılıklar
ile tanımlanabilen yapılara sahiptirler.
Yeni yapısalcılar daraltıcı para politikasının arz yanlı etkilerine vurgu
yapmaktadırlar. Mark-up fiyatlama ile işletme sermayesi finansmanının neden olduğu
artan faiz maliyetleri fiyatlar üzerinde maliyet artış (itekleme) etkisine yol açmaktadır.
Kısıtlayıcı para politikasında, işletme sermayesi, kredi ve arz yanlı maliyet itekleme
mekanizmaları çıktı üzerindeki daraltıcı etkiyi güçlendirmekte ve azalan talepten dolayı
enflasyon üzerindeki istenen etki tersine dönebilmektedir. Bundan ötürü bu şekilde bir
politika stagflasyonist sapmaları ortaya çıkarmaktadır (Owen ve Solis-Fallas,
1989:342).
Lim (1987)’ye göre, monetaristler toplam arzdaki artışın harekete geçirmediği
toplam talepte yukarı doğru devam eden bir baskının etkisi olarak enflasyonu
görmektedirler. Monetaristler özellikle toplam talepteki yukarı doğru ortaya çıkan bu
baskının temel sorumlusu (suçlu) olarak gereksiz ama sürekli yapılan para arzı
genişlemesini görmektedirler. Bundan dolayı da onların çözümleri parasal ve mali
kesintiye eşlik eden kredi büyümesini kısıtlamayı içermektedir.
Yeni yapısalcılar parasalcı teorinin önemli arz yanlı etkileri ihmal etmesinin
kanıtı olarak bu parasalcı reçeteyi takip eden ülkelerdeki yavaş, yetersiz veya
fiyatlardaki gecikmeli düşüşe işaret etmektedirler. Yeni yapısalcılar özellikle
parasalcıların başarısına olası bir engel olarak işletme sermayesi maliyetinin yükselmesi
“working capital cost-push” ile ifade ettikleri duruma işaret etmektedirler.
Üçüncü dünya ülkelerinde, önemli üretim gecikmeleri işletme sermayesi ihtiyacı
için çok büyük miktarda para avansı gerekmektedir. Varlık ve mal piyasaları zayıf
olduğu zaman, bu işletme sermayesinin çoğunlukla krediler tarafından finanse edilen
işgücü ve ara girdi maliyetleri için ödemesi gerekmektedir. Bu nedenle, para ve kredi
arzı kesildiği zaman, kredi kısıtlaması (credit rationing) çoğu firmaları kredilerin yasal
faiz oranından daha yüksek faiz olduğu için yer altı piyasasına dönmeye zorlamaktadır.
Daha yüksek faiz maliyeti daha düşük bir toplam arz düzeyi ile sonuçlanmakta ve
56
bundan dolayı fiyatlarda yukarı doğru bir baskı oluşturmaya çalışmaktadır (Lim, 1987:
46).
Yeni yapısalcılar en azından kısa vadede “working capital cost-push” etkisinin
bazı ülkelerde yaşandığı gibi, fiyatların para politikası uygulamasından sonra dahi
yükseldiği
biçimindeki ters
yönlü
bir
sonuca neden olan parasalcı etkiyi
dengeleyeceğini iddia etmektedirler. Fiyatlar yükselmese bile, “working capital costpush” etkisi parasalcı etkiyi önlemek için yeterince güçlü olabilir. Bu yüzden, bir süre
sonrası için net etki sadece marjinal olarak daha düşük fiyatlı ciddi bir resesyon olduğu
için hızlı bir şekilde fiyatları aşağıya doğru getirmektedir. Yeni yapısalcı argümanlar
Bruno (1979), Van Wijnbergen (1982), Taylor (1983) ve Buffie (1984) tarafından ileri
sürülmüştür.
Parasalcı ve yeni yapısalcı tartışmaları ödemeler dengesi hedeflemesinde de
yaşanmaktadır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bir istikrar hedeflemesi olarak
ödemeler dengesi parasalcı ve yeni yapısalcılar tarafından farklı şekillerde
kullanılmaktadır. Parasalcılar cari işlem ve sermaye hesabı olarak ödemeler dengesini
ayrıştırmanın gereksiz olduğunu savunmaktadırlar. Bunun yerine ödemeler dengesinin
rezerv değişimleri ile para arzı ve talebi arasındaki bir etkileşimin yansıması olarak
görmektedirler. Bu nedenle ödemeler dengesi döviz kuru aracılığıyla yurtiçi para ile
bağlantılıdır ve devalüasyon ödemeler dengesi açığı için standart bir çözüm yolunu
göstermektedir. Bununla birlikte yeni yapısalcılar için devalüasyon parasalcılardan
farklı sonuçlar ortaya koymaktadır (Murindi, 1995: 27).
2.1.4. Yeni Yapısalcı Yaklaşımda Finansal Liberalizasyon
Yeni yapısalcı yaklaşım, finansal liberalizasyonun ekonomik büyümeyi
yavaşlatarak
enflasyonu
yükselteceğini
savunmaktadır.
Bundan
dolayı,
faiz
maliyetlerinin işletme sermayesi maliyetine dahil edilmesini gerektirmektedir. Finansal
liberalizasyon neticesinde serbest bırakılan faiz oranlarının yükselmesi ile beraber
üretim maliyetleri artmakta ve bu da (mark-up fiyatlama ile) fiyatlara yansıtılmaktadır.
Başka bir ifade ile finansal liberalizasyon faiz oranlarının yükselmesine yol açarak
enflasyonun hızlanmasına neden olmaktadır. Yeni yapısalcı yaklaşıma göre, gelişmekte
olan ülkelerde resmi organize olmuş mali piyasaların yanı sıra gayri resmi organize
57
olmamış mali piyasalarda fon arz ve talep sürecinde rol oynamaktadır. Bu ülkelerdeki
ödünç verilebilir fonların bir kısmı gayri resmi piyasalara yönelmektedir. Bundan
dolayı, tasarruf sahipleri ve yatırımcılar, fon arz talebinde bulunurlarken hem resmi
bankacılık sistemini hem de gayri resmi piyasayı kullanmaktadır (Özer, 2006: 26-27).
1980 sonrası dönemde yeni yapısalcı görüşe mensup iktisatçılar finansal
serbestleşme yönündeki yaklaşımlara, serbestleşmenin büyümeyi engelleyici sonuçlarını
üç noktada odaklayarak kapsamlı eleştiriler yöneltmişlerdir (Esen, 1998: 25–26).
Birinci nokta, finansal serbestleşme sonrası hem formel hem de informel finansal
sektörlerde faiz oranlarının yükseleceğine yöneliktir. GOÜ’de çoğu firma işletme
sermayesi ihtiyacını büyük oranda borçlanma ile finanse etmektedir. Bu nedenle toplam
üretim maliyetleri içinde kredi faiz giderleri önemli bir paya sahip olmaktadır. Faiz
oranlarında bir artış arz şoku biçiminde kendini gösterip fiyatları yükseltecektir. Talep
yönünde ise fiyatlardaki artış sonucu azalan reel ücretler ve borçlanma maliyetlerinin
artması toplam talebi azaltacak ve üretimi daraltacaktır. Arz esnekliği düşük olan
GOÜ’de, yüksek borçlanma maliyetlerinin arz yönlü enflasyonist etkileri, talep yönlü
deflasyonist etkilere baskın çıkacak ve stagfalsyonist bir süreç başlayacaktır.
İkinci nokta, Neoklasik yaklaşımın faiz oranlarındaki yükselme ile tasarrufların
verimsiz varlıklardan banka mevduatlarına yönelmesi biçimindeki öngörüsüdür. Yeni
yapısalcılar, riskten kaçınan yatırımcı davranışının böyle bir portföy oluşumunu
engellemesi durumunda yatırımlarda artış ve büyüme hızında yükselme beklenmemesi
gerektiğini ifade etmektedirler.
Üçüncü noktada ise, gelişmekte olan ülkelerdeki finansal piyasaların ikili
yapılarına vurgu yapılmaktadır. Yeni yapısalcı görüşe göre, gelişmekte olan ülkelerdeki
formel kredi piyasalar karşılaştıkları rezerv karşılık oranları nedeniyle informel
piyasalardan daha etkin çalışmaları mümkün değildir. Finansal liberalleşme sonrası faiz
oranları yükseldiğinden dolayı, portföyler informel sektördeki aktiflerden formel kredi
piyasasındaki aktiflere yeniden dağıtılacaktır. Bu durumda finansal serbestleşmenin
Neoklasik teoriyle çelişen iki sonucu ortaya çıkmaktadır. Birincisi, portföyün informel
sektörden faizler yükseldiği için munzam karşılıkların getirdiği yükü telafi ederek
formel sektöre kayması sonucu ödünç verilebilir fon miktarı azalacaktır. İkincisi,
58
serbestleşme sonrası informel sektörde mevduat tabanı daralacaktır ve kredi faizleri
artacaktır. Neticede, informel sektörde bir yandan faizler yükselirken diğer yandan da
ödünç verilebilir fonlar azalmakta ve stagflasyon süreç hızlanmaktadır.
Hallwood ve Macdonald, (2003: 435) ise yeni yapısalcı yaklaşımın finansal
serbestleşmenin negatif etkisinin olduğuna dair bakış açısını yukarıdaki analize benzer
biçimde üç noktada özetlemektedir. Bunları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
·
Resmi olmayan para piyasası etkin olmayan kredi kanalıdır. Çünkü bu
piyasaların varlığını bankacılık sistemindeki faiz oranı kontrollerine büyük
oranda bağlıdırlar.
·
İlk husus kabul edilirse, bankacılık sisteminin yenilenmesi sermaye
birikimini ve ekonomik büyümeyi yükselteceği beklenir. Bu nedenle, kısa
vadede finansal serbestleşmenin etkisi stagflasyonist olsa bile, uzun vadede
politikanın (finansal serbestleşmenin) net bugünkü değeri muhtemelen
pozitif olacaktır.
·
Bundan dolayı, bu politikanın uzun vadede faydalı olacağı değerlendirilirse,
kısa dönem stagflasyonundan dış borçlanma ile kaçınılsa bile, birikmiş dış
borcu daha yüksek GSYİH düzeyinde geri ödemek mümkün hale gelebilir.
2.1.5. Yeni Yapısalcı Okul’da Devalüasyon
Daraltıcı devalüasyon tartışmaları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
döviz kuru devalüasyonunun etkisi ile ilgili bir durumdur. Devalüasyon ödemeler
dengesi yükümlülüklerini karşılayamayan bu ülkeler için IMF tarafından tavsiye
edilmiştir. Yeni yapısalcılar ise IMF tarafından tavsiye edilen bu devalüasyonların
stagflasyona neden olduğunu belirtmişlerdir (Charusheela, 1997: 241).
Gelişmekte olan ülkelerde standart parasal temelli IMF uyum paketlerinin
karşısında yeni yapısalcılar ülkelerin ekonomik yapılarının birbirinden ve gelişmiş
ülkelerin ekonomik yapılarından oldukça farklı olduğunu vurgulamaktadırlar. Yapısal
uyum paketleri gelişmiş ülkelerde ve bir kısım gelişmekte olan ülkelerde sağlıklı
59
sonuçlar üretmiş olsa dahi, diğer gelişmekte olan ülkelerde etkinsiz olmakta veya
olumsuz sonuçlar doğurabilmektedirler (Hallwood ve Macdonald, 2003: 421).
Ortodoks makro ekonomide, IS-LM modeli ile para ve maliye politikasının
standart teorik analizi yapılmaktadır. Model değişkenleri normal olarak kapalı ve açık
bir ekonomiyi, tam veya eksik sermaye hareketliliğini, sabit veya esnek döviz kurunu
içerecek şekilde kuruluştur. Mundell-Fleming tarafından geliştirilen bu yaklaşımda,
model esnek kur sistemi altında sermaye hareketliliği arttıkça para politikasınında
etkinliği artar iken maliye politikasınında etkinliği azalmaktadır. Sonuç olarak esnek kur
sisteminde sermaye hareketliliği tam olduğu zaman para politikası tam olarak etkin iken
maliye politikası etkisini kaybetmektedir. Sabit kur sisteminin uygulandığı bir
ekonomide ise sermaye hareketliliği arttıkça maliye politikasının etkinliği artar iken
para politikasının etkinliği azalmaktadır, hatta sermaye hareketliliği ne olursa olsun para
politikası etkinsizdir. Sonuç olarak sabit kur sistemi altında sermaye hareketliliğinin tam
olduğu bir durumda maliye politikası tam etkin iken, para politikası tamamen
etkinsizdir (Mundell, 1963; Mark, 2000; Hossain ve Chowdhury, 2001; Jha, 2003; Dunn
ve Mutti, 2004; Wang, 2005)
Bu Ortodoks yaklaşım yeni yapısalcılar tarafından eleştirilmiştir. Temel eleştiri
Ortodoks yaklaşımın ortaya koyduğu çalışmaların gelişmekte olan ülkelerin ekonomik
yapıları ile ilgili olmaması yönünde olmuştur. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin
ekonomik sorunlarına çözüm bulmada yararlı olamayacağını savunmuşlardır. Yeni
yapısalcı düşünceye uygun benzer IS-LM modeli yeni makro ekonomik teorinin
içerisinde oluşturulmuştur. Taylor (1981) az gelişmiş ülkelerin ekonomik yapılarına
özellikle üretim sektörü ve finansal yapılarına uygun eşitlikleri ortaya koymuştur. Bu
bağlamda para, maliye ve döviz kuru politikalarının istikrar sağlayıcı etkisi üzerine
yapısalcı düşüncenin durumunu ortaya koymak için IS-LM analizini kullanmıştır
(Murinde, 1995: 15).
Taylor (1981: 488) aşağıdaki şekilde yeni yapısalcı okulun daraltıcı devalüasyon
hipotezi IS-LM analizi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Burada IS eğrisi oldukça dik
olduğu düşünülmektedir. Şekil 6A’da, genişleyici para politika araçları LM eğrisini
sağa kaydırmaktadır. LM eğrisinin sağa kayması ile birlikte faiz oranları üzerindeki
baskıyı azaltarak fiyatları düşürmekte fakat burada çıktı ve büyüme oranı az da olsa
60
daralmaktadır. Diğer taraftan parasal kısıtlar fiyat yükselmelerinin kesilmesine yol
açacaktır. Reel döviz kuru değerindeki düşmeden dolayı ödemeler dengesindeki
iyileşme neticesinde azalan potansiyel tasarrufları arttırarak çıktı tekrar yükselecektir.
Şekil 6B panelinde ise mali teşvikler fiyatları ve kar oranını arttırmaktadır.
Dolayısıyla çıktı düzeyi ve büyüme oranı artmaktadır. Şekil 6C bölümünde ise dik IS
eğrisinin olduğu bir durumda devalüasyon daraltıcı etkileri ortaya çıkacaktır.
Devalüasyon neticesinde hem IS hem de LM eğrisi sola kaymaktadır. Daha yüksek fiyat
düzeyinde çıktı düzeyi azalmakta, devalüasyonun daraltıcı etkileri ortaya çıkmaktadır.
Buradaki durumda devalüasyon ödemeler dengesini iyileştirmektedir. Reel döviz
kurundaki kaymaya karşılık yeni yapısalcı hipoteze göre ihracat zayıf kalacaktır. Fakat
çıktı düzeyindeki azalma ara girdi ithalatını azaltacaktır. Sabit ihracat ve ithalattaki
düşme ile birlikte, dünya fiyatları düzeyinde dış ticaret dengesi iyileşme gösterecektir.
Bununla birlikte fiyatlar yükselirse parasal tabanın büyüme oranındaki değişiklikler
aracılığıyla oluşan uzun dönem etkileri durumdan duruma farklılar da gösterecektir.
Döviz kuru yükselişlerinin enflasyonist etkisi para politikası ile dengelenmiş olacaktır.
Politika araçlarının uygun seçimi hem cari işlem dengesinde hem de büyümede
iyileşmeye yol açacaktır.
61
62
2.1.6. IMF ve Yeni Yapısalcı Okul Tartışmaları Çerçevesinde Devalüasyon
IMF ve Yeni Yapısalcı Okulda ödemeler dengesi açığını karşılamanın bir yolu
olarak devalüasyonu basit bir model yardımıyla karşılaştırabiliriz. Bu modelin üç temel
varsayımı bulunmaktadır.
1. Ekonomi iki sektöre bölünmüştür:
a. Ticaret dışı mallar; barınma ve sosyal altyapı gibi yatırımlar, ve
sadece yurtiçinde üretilen ve tüketilen mallar ve hizmetler
b. Ticari mallar;
madeni veya tarımsal sektörde üretilen
hammaddeye dayanan temel ihracat sanayisi
2. Bir sektör içindeki endüstriler arasında faktör girdilerinde sabit
verimlilik ve tam bir mobilite vardır.
3. Ölçeğe göre azalan marjinal verimlilik var ve ticari ve ticaret dışı mallar
arasındaki dönüşüm olanakları eğrisi orijine göre iç bükeydir.
Burada üretim ve tüketim düzeyi ticari ve ticari olmayan malların göreceli
fiyatına bağlı olacaktır.
Şekil 7 tam istihdamı, esnek fiyatları, cari işlem hesabı açık veren küçük ve dışa
açık bir ülke için üretim olanakları eğrisini göstermektedir. Bu ülkenin yaşadığı uyum
süreci hem harcama kaydırıcı hem de harcama azaltıcı politikaları içermektedir. Ticari
ve ticari olmayan mallar arasındaki göreceli fiyatlar RR1 doğrusunun eğimi ile
gösterilmektedir. Ticari malların yurtiçi fiyatı SP*’a eşittir. S döviz kurunu P* ise ticari
malları sabit dış fiyatını ifade etmektedir. Ticari olmayan malların yurtiçi fiyatı, kısa
dönemde aşağıya doğru esnek olmadığından dolayı uzun dönemde dengeye
gelmektedir. Başlangıçta tüketim IC1 kayıtsızlık eğrisi üzerinde C noktasında ve üretim
ise P noktasındadır. Toplam harcama, ticari mallar cinsinden ölçülen RU kadar geliri
aşmaktadır. Bu da ödemeler dengesi açığının boyutunu göstermektedir. Göreceli fiyatlar
değişmediğinde, tüketim gelir-tüketim eğrisi OZ üzerinde aşağı veya yukarı doğru
kayarken, üretim P noktasında kalmaktadır.
63
R1
Z1
Z
Ticaret dışı mallar
U1
C
P
IC1
P1 C3
C1
C2
U
R
Ticari mallar
Şekil 7: Kaynakların Hareketli Olduğu Bir Durumda Ödemeler Dengesi
Uyarlaması
Kaynak: Hallwood ve Macdonald, 2003: 424
İlk olarak C noktasında bulunan tüketim OZ boyunca düşmeye başlayacaktır. Bu
düşme ya negatif gelir etkisinden ya da hükümetin uyguladığı kamu harcamalarının
azaltılması ve vergilerin yükseltilmesi gibi harcama azaltıcı politikalardan dolayı
olacaktır. Göreceli fiyatlarda bir değişim olmadığı zaman, tüketim yurtiçi talep için
C2’ye düşmesi gerekecek ve yurtiçinde üretilen ticari malların arzı dengeye gelecektir.
Bundan dolayı ödemeler dengesi açığı ortadan kalkacaktır. Ticarete konu olmayan
malların PC2’ye eşit arz fazlası oluşursa, kısa dönemde işsizlikle sonuçlanacaktır.
Bununla birlikte, refah etkisi veya harcama azaltıcı politika uygulamaları OZ
boyunca tüketimi C1’e kadar azalttığı zaman, harcama gelire eşit olacaktır. Fakat ticari
mallar için hala talep fazla ve ticari olmayan mallar için arz fazlası mevcut olacaktır. Bu
noktada, hükümet işsizliğin kötüleşmesine izin vermek yerine döviz kurunun değer
kaybetmesini tercih edebilir. Üretim noktası P’den P1’e ve tüketim C1’den C3 ’e hareket
ederek ödemeler dengesi açığı kapanacaktır.
Ulusal paranın değer kaybetmesi hızlı bir şekilde enflasyon ile dengeleneceği
genel olarak savunulan bir görüştür. Bununla ilgili ampirik kanıtlar nominal döviz
64
kurunun değer kaybetmesinin reel döviz kurunun değer kaybetmesine neden olacağını
ortaya koymaktadır. Bu yüzden devalüasyon ticari ve ticari olmayan malların göreceli
fiyatını değiştirecektir (Hallwood ve Macdonald, 2003: 424).
L
Ticaret dışı mallar
P
C
t
t1
Ticari mallar
Şekil 8: Kaynakların Hareketsiz Olduğu Bir Durumda Ödemeler Dengesi
Uyarlaması
Kaynak: Hallwood ve Macdonald, 2003: 425
Parasal devalüasyona karşı yeni yapısalcı tartışmaları genellikle ithalat
bağımlılığı ve kaynak hareketsizliği gibi faktörlerin etrafında gerçekleşmektedir. Bu
durum
üretim
olanakları
eğrisi
dönüştürülerek
ortaya
konulabilir:
kaynak
hareketliliğinin sıfır olduğu uç bir durumda üretim olanakları eğrisi dikdörtgen bir kutu
haline gelmekte ve yurtiçi üretim köşe noktasında gerçekleşmektedir. Bundan dolayı da,
kaynakların ticaret dışı sektörlerden ticari sektörlere aktarılması mümkün olmamaktadır.
Yukarıda Şekil 8’de gösterilen dikdörtgen üretim olanakları eğrisi kaynak
hareketsizliğini yansıtmaktadır. Buna göre üretim ve tüketim sırasıyla P ve C
noktalarında ödemeler dengesi açığı ile birlikte gerçekleşmektedir. Uygun bir şekilde
seçilen devalüasyon ticari malların tüketimini azaltacak ve P noktasında ödemeler
dengesi açığı temizlenecektir. Bununla birlikte, bu uyarlamanın tüm yükü ticari malların
tüketimi üzerine komaktadır. Bundan dolayı;
65
1.
Gıda ithalatı bağımlılığı: gıda ithalatı bağımlılığının azaltılması ve
yoksullar zenginlere göre gelirlerinin büyük bir bölümünü gıda
maddelerine harcadıklarından dolayı, yüksek gıda fiyatları eşit olmayan
gelir dağılımı sonuçlarını ortaya koymaktadır.
2.
Girdi-ithalatı bağımlılığı: sermaye malları ithalatı yurtiçi ekonomi için
hayati
önem
taşımaktadır.
Dolayısıyla
ticari
malların
elde
edilebilirliğinin azaltılması önemlidir.
a.
Ticaret dışı malların üretimi için önemli ise, üretim PK doğrusu
üzerinde P’nin altında bir yerlerde olacaktır. Ticaret dışı sektörlerde işsizlik
yaşanacaktır.
b.
Ticari malların üretimi için önemli ise, üretim LP doğrusu üzerinde
P’nin sol tarafında gerçekleşecektir ve ticari mallar sektöründe işsizlik
yaşanacaktır.
c.
Her iki sektörde de üretim önemli ise, üretimin her iki sektörde de
işsizliğin olduğu bozulmuş üretim olanakları eğrisi üzerinde bir yerde
gerçekleşmesine neden olacaktır (Hallwood ve Macdonald, 2003: 425–426).
2.2. Gelişmekte Olan Ülkelerde Devalüasyonun Daraltıcı Kanalları
Rajan ve Shen (2002) gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonun daraltıcı
etkilerinin olduğuna dair 5 farklı hipotez ortaya koymuşlardır. Bu hipotezleri aşağıdaki
şekilde sıralamak mümkündür.
·
Birinci Hipotez Gelir Etkisi: Bir ülkenin düşük kişi başına geliri
devalüasyonun daraltıcı etkisini arttıracaktır.
·
İkinci Hipotez “devalüasyon bölgesel yayılmanın olduğu durumlarda
daraltıcı sonuçlar ortaya koyabilir”. Bunu “bölgesel etki” ile ifade etmek
mümkündür.
66
·
Üçüncü Hipotez bankacılık krizinin eşlik ettiği bir devalüasyon çok
daha
fazla daraltıcı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu duruma
“bankacılık krizi etkisi” denilmektedir.
·
Dördüncü Hipotez kısa vadeli borçluluk düzeyinin genişlemesi
devalüasyonun
daraltıcı
etkilerinin
ortaya
çıkma
olasılığını
arttırmaktadır. Buna “aşırı borç etkisi” denilmektedir.
·
Beşinci Hipotez Yolsuzluk düzeyinin yüksek olması devalüasyonun
daraltıcı etkilerinin ortaya çıkma olasılığını arttırmaktadır. Buna
“yolsuzluk etkisi ” denilmektedir
2.2.1. Birinci Hipotez: Yeni Yapısalcı Okul
Birinci hipotez bu çalışmanında temel yapısını oluşturmaktadır. Özellikle
yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ülkelerde kendi ekonomik yapılarından
kaynaklanan nedenlerden dolayı devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğu çok değişik
kanallar mevcuttur. Bu noktaya “Yeni Yapısalcı” okul olarak adlandırılan yaklaşım
vurgu yapmaktadır (Taylor, 1981). Bu daraltıcı etkinin toplam talep ve toplam arz
kanallarından yayıldığını ifade etmek mümkündür.
Talep yanında hem yüksek ortalama ithalat eğilimi hem de ithalat talebinin
düşük fiyat esnekliği, devalüasyon yurtiçi para talebini yurtiçinde üretilen mallardan
saptırma eğiliminde olacaktır. Devalüasyon gelirin yeniden dağılım etkisi fiyat düzeyi
yükseldiği zaman, ticari mal sektöründeki karları reel ücretlere karşı tercih edecektir.
Bununla birlikte, harcama ve tasarruf eğilimleri alınan bu karlar ve ücretler arasında
farklılık gösterecektir. Marjinal tasarruf eğilimi kar sahiplerinde ücretlilerden daha
yüksek ise, ekonominin ortalama tasarruf eğilimi yükselecek ve bu da ekonominin talep
yanı üzerinde daraltıcı etkinin oluşmasına neden olacaktır (Diaz-Alejandro, 1963;
Knight, 1976).
Arz yanında da devalüasyonun resesyonist ya da daraltıcı etkilerinin olduğu
farklı kanallar vardır. İthal girdilerin yurtiçi para ile maliyetinin yükselmesi,
stagflasyonist etkilerin ortaya çıkmasına imkân tanıyacaktır. Yeni yapısalcı okul
devalüasyonun ülkenin gelir düzeyini düşürdüğünü varsaymaktadır. Bu nedenle, ilk
67
hipotez “bir ülkenin kişi başına gelirinin düşük olması devalüasyonun daraltıcı etkisini
arttıracaktır”. Bu gelir etkisi olarak da adlandırılmaktadır.
2.2.2. İkinci Hipotez: Bölgesel Bulaşma Etkisi
Gelişmekte olan ülkelerin önemli bir özelliği parasal krizlerin oldukça geniş
bölgelere bulaşarak veya negatif taşma etkileri ile birlikte oluşma eğiliminde olmasıdır.
Bu durum “komşuluk etkisi” olarak da adlandırılmaktadır. Yeni yapısalcı okul bu
görüşü reddetmiş olsa da, devalüasyon bölgesel yayılma etkisi oluştuğu zaman ihracat
artışını engelleyebilir. Başka bir ifade ile, bir ekonomide parasal devalüasyon yapıldığı
zaman, başka bir ülkedeki bir veya daha fazla ticari rakipleri kendilerinin rekabet
gücünü azaltacağı için devalüasyonun yapılmasına neden olabilirler.
Gerlach ve Smeth (1994) rekabetçi devalüasyon olgusunu modellemede öncü
çalışmayı yapmışlardır. Yazarların ortaya koyduğu ticaretin taşma modeli, ticaret
ortaklarını etkileyen iki kanal ile tutarlılık göstermektedir. İlk kanal, ihracat rakibinde
devalüasyon partner ülkedeki ticaret dengesinde bozulmaya yol açmaktadır. İkincil
kanal ise, devalüasyon toplam fiyat düzeyini ve talebi düşürmektedir. Bu yurtiçi paranın
yabancı para ile ikame edilmesine, uluslararası rezervlerin tükenmesine ve klasik
spekülatif ataklar karşı ekonominin daha da kırılgan hale gelmesine yol açar. Rekabetçi
devalüasyon ile ilgili Corsetti, Pesenti ve Roubini (2000) ve Kasa ve Huh (2001) bir
ülkenin yaptığı devalüasyonların komşu ülkeler üzerinde yaptığı etkileri ile ilgili
çalışmışlardır. Buna göre iki ülke arasındaki karşılıklı ticaret ile tutarlılık gösteren bir
model kurmuşlardır. Bu bağlamda rekabetçi devalüasyonların komşuyu zarara sokma
aracı olarak (beggar thy neighbor) kullanılmasının mümkün olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Başka bir ifade ile ikinci hipotez “devalüasyon bölgesel yayılmanın olduğu durumlarda
daraltıcı sonuçlar ortaya koyabileceğini” ileri sürmektedir. Bunu “bölgesel etki” ile
ifade etmek mümkündür.
2.2.3. Üçüncü Hipotez: İkiz Kriz
Bu hipoteze göre önemli ölçüde kısa vadeli yabancı paralar ile yapılan borcun
üzerindeki (unhedged) baskılardan dolayı oluşan bu etkiye “ödemeler dengesi etkisi”
denilmektedir. Kaçınılmaz olarak yurtiçi para yükümlülüklerindeki artışlardan dolayı
68
yaşanan iflasların ortaya çıkması çok büyük miktarlarda “kredi sınırlandırmasına7” yol
açacaktır. Bankacılık ve para krizlerinin eş-anlı varlığında, bu duruma ikiz kriz
denilmektedir, bu kriz gelişmiş ülkelere nazaran gelişmekte olan ülkelerde daha hızlı bir
şekilde yayılmaktadır. Bu koşullar altında bankacılık krizinin eşlik ettiği bir
devalüasyon çok daha fazla daraltıcı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu duruma
“bankacılık krizi etkisi” denilmektedir.
2.2.4. Dördüncü Hipotez: Kısa Vadeli Borçluluk
Krugman (1999) bir devalüasyonun rekabet arttırıcı etkisi ile ilgili olarak döviz
kurunda küçük değişiklikler yaratacağını ileri sürmüştür. Ödemeler dengesi etkisi büyük
devalüasyonlar için baskı oluştururken gelirde daralma meydana gelir. Burada önemli
bir sorunu şu şekilde ifade etmek mümkündür. Gelişmekte olan ülkelerde küçük bir
devalüasyon dahi ani sermaye çıkışlarına yol açabilir ve başlangıç devalüasyonundan
sonra açık bir ekonomik çöküşü yaşanmasına yol açacak hareketlerin tetiklenmesine
neden olabilir. Devalüasyon ekonomideki güven duygusuna zarar verirse, ek sermaye
çıkışlarının yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Bu durumda paranın değerinde
beklenilenden daha fazla kayba ve devalüasyonun neden olduğu bir kriz sürecinin
yaşanmasına neden olacaktır.
Ekonomik
istikrarasızlık
ve
finansal
krizler
ile
uluslararası
sermaye
hareketlerinin yapısı arasında oldukça açık bir bağlantı vardır. Kısa vadeli sermaye
(sıcak para) kolaylıkla tersine dönebilmektedir. Bundan dolayı, Fernández-Arias ve
Hausmann (2000a,b) faiz oranı farklılıkları ve döviz kuru beklentileri gibi spekülatif
hareketleri motive ettiğinden dolayı kısa vadeli borcu “kötü kolesterol” olarak
tanımlamaktadırlar. Dadush ve diğ. (2000) ve Rodrik ve Velasco (1999)’a göre, kısa
vadeli borçluluğun genişlemesi finansal krizlerin iyi bir tahmincisidir.
Dördüncü hipotez “kısa vadeli borçluluk düzeyinin genişlemesi devalüasyonun
daraltıcı etkilerinin ortaya çıkma olasılığını” arttırmaktadır. Buna “aşırı borç etkisi”
denilmektedir.
7
Kredi sınırlandırması (Credit rationing), faizlerin kredi arz ve talebini eşitleyecek düzeye çıkmasına izin
verilmediği durumlarda bazı firmalara verilecek kredinin kısıtlanmasını ifade etmektedir.
69
2.2.5 Beşinci Hipotez: Sermaye Hareketlerinin Yapısı ve Yolsuzluk
Kısa vadeli borçlar üzerine yapılan çalışmalar iki açıdan ayrılırlar. Birincisi, kısa
vadeli borçlar sadece likid yükümlülüklerin bir biçimi olduğu yönündedir. Likidite
azlığının alternatif bir ölçümü hareketli sermaye veya uluslararası sermaye piyasası ile
verilmiştir. Offshore piyasadaki hisse senedi ve tahvil ihracı biçimindeki kısa vadeli
banka kredileri artı portföy yatırımlarını ifade etmektedir. Burada uluslararası sermaye
akımlarının yapısından kaynaklanan önemli veri problemleri bulunmaktadır. Bunlar
özellikle veri eksikliği biçiminde olmaktadır (Fernández-Arias ve Hausmann, 2000a,b).
İkincisi ise zayıf kamu yönetiminin veya “crony capitalism8” neden olduğu borçların
ödenememe problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Wei (2001) ve Wei ve Wu (2001)
crony capitalism tartışmasına karşı likidite yetersizliğinin çözümüne bir yol
sağlamaktadır. Yolsuzluk oranları yüksek olan ve borçlarını ödeme problemi yaşayan
ülkeler doğrudan yabancı sermaye yatırımları gibi daha güvenlikli finansman
biçimlerinden ziyade mobilitesi oldukça yüksek olan kısa vadeli finansal enstrümanlara
yönelirler. Bundan dolayı bu ülkeler likidite yetersizliği krizlerine karşı daha hassas bir
hale gelmektedirler.
Nihai olarak, yolsuzluk düzeyi yükseldikçe devalüasyonun daraltıcı etkilerinin
ortaya çıkma olasılığı artmaktadır. Buna “yolsuzluk etkisi ” denilmektedir.
2.3. Yeni Yapısalcı Perspektiften Kur Değişimlerinin Etkileri
Yukarıda ifade edilen hipotezler kur değişimlerinin olası daraltıcı etkileri ile
ilgili yaklaşımları özetlemektedir. Bu çerçevede burada Yeni Yapısalcı okula göre
devalüasyonun daraltıcı etkileri hangi kanallardan ortaya çıkmaktadır? Sorusuna cevap
aranacaktır. Yeni Yapısalcı okula göre devalüasyonun daraltıcı etkileri özellikle iki
kanaldan meydana gelmektedir. Bunlar toplam talep ve arz kanallarıdır. Bu çerçevede
aşağıda toplam talep ve arz kanalları üzerinde durulacaktır. Burada alt başlıklar
oluşturulurken Cooper (1971), Krugman ve Taylor (1978), Edwards (1986) ve Agenor
ve Montiel (1999)’dan yararlanılmıştır.
8
Crony capitalism; Gelişmekte olan ülkelerde ve yükselen piyasalardaki, özellikle 1997–98 Asya
ülkelerinin yaşadığı krizlerin önemli bir nedeni olarak görülmüştür.
70
2.3.1. Kur Değişimlerinin Toplam Talep Üzerine Etkileri
Daraltıcı devalüasyon hipotezi çerçevesindeki teorik tartışmalar hem talep hem
de arz yanlı kanallar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Döviz kurunda meydana gelen
değişimler ekonomik aktiviteyi bu kanallar aracılığı ile etkilemektedir. Talep yanlı
etkiler değerlendirilirken, devalüasyonun çok sayıda ve oldukça farklı kanallardan
etkilere sahip olduğu ileri sürülmektedir. İlk olarak, devalüasyon ters refah etkisi
aracılığıyla toplam talebi düşürebilmektedir. Ayrıca devalüasyon hane halkının tüketim
harcamalarını azaltarak, ortalama fiyat düzeyinde bir yükselmeye yol açtığı ölçüde,
finansal varlıkların reel değerini düşürecektir. İkinci olarak, devalüasyon toplam
harcamalarda bir düşüşe yol açarak, geliri daha yüksek marjinal tüketim eğilimine sahip
olanlardan (ücretlilerden) daha düşük marjinal tüketim eğilimine sahip olanlara (kar
elde edenlere) doğru yeniden dağılımına neden olacaktır. Üçüncü olarak, dış borcun var
olduğu bir durumda, devalüasyon yabancı para ile ifade edilen veri dış borç stoku
üzerindeki borç servis yükünü arttıracaktır. Buna ilave olarak, veri bir çıktı düzeyinde
reel gelir düzeyini azaltacaktır. Dördüncü olarak, ithalat ve ihracat fiyat esnekliklerinin
düşük olduğu koşullar altında, devalüasyon yurtiçi para ile ölçülen ticaret açığını
kötüleştirerek kısa vadede daraltıcı etkileri ortaya çıkacaktır. Bu ve diğer harcama
kaydırıcı etkiler aracılığıyla, devalüasyon yurtiçi mallar için toplam talebi negatif bir
şekilde etkilediği ortaya konulabilmektedir. Bu ters etkinin, göreceli fiyatlardaki
indirgenmiş değişimlerden ortaya çıkan genişleyici harcama-kaydırıcı etkileri
baskıladığı varsayılmaktadır (Yihesis, 2006; 21).
Literatürde devalüasyonun daraltıcı etkileri ile ilgili ilk yapılan çalışmalar
ekonominin özellikle talep tarafı üzerine odaklanmıştır. Diaz-Alejandro (1963),
Krugman and Taylor (1978), Barbone and Rivera-Batiz (1987) talep yanı üzerine
odaklanmış olan öncü çalışmalardır. Daha sonraki çalışmalar devalüasyonun daraltıcı
etkilerini etkin hale getiren arz yanlı faktörlere yönelmişlerdir. Bunlar; Bruno (1979),
Gylfason and Schmid (1983), van Wijnbergen (1986), Agenor (1991), Gylfason and
Radetzki (1991), and Taye (1999).
2.3.1.1. Tüketim Üzerindeki Etki
Bu başlık altında devalüasyonun toplam talebin önemli bir parçası olan tüketim
üzerindeki etkileri incelenecektir. Bu çerçevede nispi fiyat etkisi, reel gelir etkisi, ithal
71
girdi kanalıyla oluşan etkiler, gelir dağılımı etkisi, vergi gelirlerindeki değişim
aracılığıyla oluşan etkiler ve refah etkisi incelenecektir.
2.3.1.1.1. Nispi Fiyat Etkisi
Nominal devalüasyon yurtiçinde üretilen malların talebini etkileyen göreceli
fiyatlarda değişiklikler meydana getirmektedir. Burada ticari olan ve olmayan malların
talebi üzerindeki nispi fiyat etkisini birbirinden ayırmak gerekmektedir. Yurtiçinde
üretilen malların toplam (iç ve dış) talebi tam olarak esnek ise, nispi fiyat
değişimlerinden etkilenmeyecektir. Bu malların iç talebi göreceli fiyatlardan
etkilenmesine rağmen, çıktı ve istihdam ile ilgili olan toplam taleptir. Fakat ticari
olmayan yurtiçi malların talebini etkileyen nispi fiyat değişimleri bu malların toplam
talebini etkileyecektir. Bundan dolayı, devalüasyon ticari olmayan malların talebi
üzerindeki etkisi aracılığıyla yurtiçinde üretilen malların talebi üzerinde nispi fiyat
etkisine sahip olacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 288–289).
2.3.1.1.2. Reel Gelir Etkisi
Devalüasyon reel gelir düzeyini de etkilenmektedir. Reel gelirde meydana gelen
değişimlere bağlı olarak yurtiçinde üretilen mallara yönelik talep de etkilemektedir. Bu
reel gelir değişiklikleri de devalüasyon sonrası göreceli fiyatlarda meydana gelen
değişimlerden etkilenmektedir. Bu bağlamda özellikle ticari olmayan malların nispi
fiyatındaki artış hanehalkının reel gelirini önemli ölçüde etkileyecektir (Agenor ve
Montiel, 1999: 289).
Başlangıç ticaret açığının olduğu bir durumda yapılan devalüasyon reel gelirin
azalmasına neden olacaktır. Dolayısıyla toplam talepte bir azalma meydana gelecektir.
Döviz kurundaki yükselme ithal ve ihraç malların fiyatlarını doğrudan etkilemektedir.
Eğer ticaret dengesi başlangıçta dengedeyse, ithal ve ihraç mallarının fiyatlarındaki
değişiklikler birbirlerini dengeleyecektir. Başka bir ifade ile ticaret hadlerinin
değişmediğini kabul edersek, devalüasyon ticaret dengesini etkilemeyecektir. Fakat dış
ticaret dengesi açık veriyorsa ihracat ve ithalat fiyatlarındaki aynı orandaki bir artış reel
gelirin azalmasına neden olacaktır. Bundan dolayı da reel çıktı düzeyi azalacaktır
(Krugman ve Taylor, 1978: 449).
72
2.3.1.1.3. İthal Girdi Kanalıyla Oluşan Etkiler
İthal girdiler devalüasyon sonrasında yurtiçinde üretilen malların talebi üzerinde
negatif etkiye sahip ek bir faktördür. Reel devalüasyonun ithal edilen girdilerin reel
değeri üzerinde birbirine karşıt yönlü iki etkisi vardır. İlk olarak, reel devalüasyon
tüketim sepeti içerisindeki ithal edilen girdilerin göreceli fiyatını arttırmaktadır. İkinci
olarak, ücretler devalüasyon miktarında artmadığı takdirde, ithal girdinin göreceli fiyatı
artacaktır ve yurtiçindeki üreticileri ithal girdiler yerine yurtiçi girdileri ikame etmeye
teşvik edecektir. Bundan dolayı da ithal girdinin hacmi azalacaktır. Burada ortaya
çıkacak net etki, üretimde kullanılan faktörlerin ikame derecesine ve devalüasyonun
ücretleri dönüştürme gücüne bağlı olacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 290–291).
M-L koşulu çerçevesinde Nielsen (1987) tarafından ortaya konulan koşullar
gerçekleşse dahi yeni yapısalcı yaklaşıma göre devalüasyonun daraltıcı etkilerinin
meydana gelme olasılığı vardır. Buffie (1986a)’ya göre üretim fonksiyonları yurtiçi
faktörler ve ithal girdi arasındaki ayrışmayan bir yapı içerisindeyken, daraltıcı
devalüasyon meydana gelebilir. Örneğin, sermaye (K), işgücü (L) ve ithal girdi (IM)
olduğu üç girdili bir durumda, teknik ikame esnekliklerinin σK,IM > σL,IM koşulu daraltıcı
devalüasyonun oluşmasını sağlayacaktır.
Hem girdi hem de nihai mal ithalatının yapıldığı varsayımı altında, Hanson
(1983) üretim ve tüketimde yerli ve yabancı mallar arasında ikameyi kapsayan
Krugman-Taylor’un modelini geliştirmiştir. Sonuç olarak, daraltıcı devalüasyon
koşulunu aşağıdaki gibi çıkarmıştır.
m / x[1 - (m I s I + m c s c ) + (1 - d )m c (1 - s c ) / d ] > 1
(16)
mI ve mc ithal girdi ithal nihai mal oranını ve σI ve σc sırasıyla esnekliklerini
göstermektedir. Burada koşul üç duruma bağlıdır. Bunlar; İthalatın ihracata oranı (m/x),
esnekliklerin ağırlıklı toplamı ve genellikle küçük ve pozitif olan düzeltici faktördür.
Esneklikler çok düşük ve/veya ticaret açığı çok büyük olduğu zaman, devalüasyon daha
da daraltıcı olacaktır (Yunke He; 1991: 21).
73
Buffie (1986b: 361–362), sermaye (K) ve işgücü (L) olmak üzere iki girdili bir
üretim fonksiyonu kullanmıştır. Bununla birlikte, yatırımlar sabit oranlarda hem yurtiçi
hem de ithal girdilerin kullanılarak üretilen karma malların çıktısı olarak tanımlanmıştır.
Burada Buffie’nin kullandığı ithal ara girdiler; nihai malların yurtiçi üretiminde
kullanılan girdilerden sermaye girdisinin içerisinde istihdam edilerek, üretim sürecine
dahil edilmektedir. Yani ithal girdiler doğrudan nihai mal üretiminde değil, girdi
üretiminde kullanılmaktadır. Yatırım mallarının modele bu şekilde girmesi, birçok
sonucu değiştirmektedir. Özellikle, M-L koşulu, devalüasyonun genişleyici etkisi için
ne gerekli ne de yeterli bir koşuldur. Hatta, bu koşullar altında yapılan bir devalüasyon
ödemeler dengesini daha da kötüleştirebilmektedir.
2.3.1.1.4. Gelir Dağılımı Etkisi
Alexander (1952)’a göre gelir dağılımı harcamalar üzerinde dorudan bir etkiye
sahip olabilir. Bu doğrultuda, gelir dağılımı iki yönde olmaktadır ve her iki etki de fiyat
düzeyindeki yükseliş ile ilgilidir. İlk olarak, ücretlerin daha yüksek fiyatlara
uyarlanmasındaki gecikmelerden dolayı ücretlerden kâra doğru yönelme meydana
gelmektedir. İkinci olarak, vergi yapısından dolayı özel sektörden kamuya doğru bir
yönelme söz konusudur. Kâr elde edenler özel sektördekilerden daha düşük marjinal
harcama eğilimine sahip iseler, belirli bir reel gelir düzeyinde massetme azalacaktır
(Agenor ve Montiel, 1999: 291).
Diaz-Alejandro (1963) ve Krugman ve Taylor (1978) çalışmalarında gelir
dağılımı etkisini analiz etmişlerdir. Her iki modelde devalüasyonun ilk etkisi olarak,
nominal ücretleri sabit tutarak ve fiyatlardaki bir yükselişten dolayı, ücretlerden kâra
doğru belirli bir reel gelir düzeyinde gelirin yeniden dağılımının mümkün olacağı ortaya
konulmuştur. Çalışmalarında bir toplumda farklı sınıflardan tüketicilerin olduğunu
varsaymışlardır. Bu sınıfları ücret kazananlar ve kâr (rant) kazananlar olmak üzere iki
kategoriye bölmek mümkündür. Ücret kazananların marjinal tüketim eğilimleri kâr elde
edenlerin marjinal tüketim eğilimlerinden daha büyüktür. Bu temel olarak işçilerin gelir
düzeylerinin daha düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tasarruf olasılıkları
daha sınırlı kalmaktadır. Bu koşullar altında, devalüasyon gelir dağılımı üzerinde iki
yönde bir etki yaratır.
74
İlk olarak, devalüasyon ticarete konu olan malların artan fiyatları aracılığıyla kâr
elde edenlerin göreceli gelirini arttırmaktadır. İkinci olarak, ücret katılığının olduğu bir
durumda, ücretler hemen fiyat artışlarını takip edemez, nominal ücretler (W) aynı
kalırken fiyatlar (P) daha yüksek olduğu için reel ücretler (W/P) düşmektedir. Sonuç
olarak, ulusal gelir içerisinde kâr elde edenlerin geliri artarken işçilerin geliri
azalmaktadır. Ücret elde edenlerin marjinal tüketim eğilimleri (MPC) kâr elde edenlerin
MPC’lerinden daha yüksek olduğu bir durumda, toplam talepte ani bir düşme meydana
gelecektir. Bu düşmenin büyüklüğü işçilerin ve firma sahiplerinin tüketim eğilimleri
arasındaki fark tarafından belirlenmektedir (Acar, 2000: 65).
Bahmani-Oskooee (1997) 24 ülkeyi kapsayan çalışmasında yatay kesit verileri
kullanarak devalüasyonun gelir dağılımı üzerindeki etkisini test etmiştir. BahmaniOskooee, devalüasyonların gelir dağılımını bozduğunu ortaya koymuştur. Yani
devalüasyonlar enflasyonist etkileri aracılığıyla geliri ücretlilerden kâr sahiplerine doğru
transfer edilmesine neden olmaktadır.
Burada yurduna geri dönen kârların (repatriated profits) oluşturduğu etkilere de
dikkat çekmek gerekmektedir. Yukarıda da ifade edildiği gibi devalüasyon geliri
ücretlilerden kâr elde edenlere doğru yeniden dağıtmaktadır. Eğer ihracat sektöründe
faaliyette bulunan yabancı kişiler/ortaklar/firmaların payları büyük ise, kârların kendi
ülkelerine dönmesinden dolayı gelirin yeniden dağılımı artacaktır. Başka bir ifade ile
yurtiçinde üretilen katma değer ya da elde edilen kârlar yurtdışına çıkacaktır.
Dolayısıyla yurtiçi harcamalar azalacaktır. Nihayetinde bir daralma meydana gelmesi
söz konusu olacaktır (Barbone ve Rivera-Batiz, 1987: 2).
Cooper (1971: 9) devalüasyonun dış ticaret sektörlerinde çalışan tüm faktörlerin
gelirini yükselteceğini ifade etmektedir. İlk olarak sanayideki girişimcilerin getirileri
ihracat ve ithal ikameci sektörlerle meşgul olacaktır. Bu durumda diğer grubun gelirleri
ise bu malların fiyatlarındaki yükselişten dolayı azalacaktır. Eğer yüksek kâr
beklentileri devam ederse, bu sektördeki girişimciler çıktıyı genişletecekler ve bundan
dolayı dış ticaret sektörlerinde kullanılan üretim faktörlerinin fiyatları yükselecektir.
75
2.3.1.1.5. Vergi Gelirlerindeki Değişim Aracılığıyla Oluşan Etkiler
Devalüasyon özel sektörün reel vergi yükünü de etkilemektedir. Bu sebeple,
özel sektörden kamuya doğru verginin yeniden dağılımı söz konusu olmaktadır. Reel
vergi gelirlerindeki değişimler ekonomideki daraltıcı etki ile sonuçlanan farklı kanalları
temsil etmektedir. Bu etki yurtiçi çıktı talebi veya arzı ve özel tüketim harcamaları veya
özel yatırımlar aracılığıyla ortaya çıkabilir. Gelişmekte olan ülkelerde çoğu hükümetler
gelirlerinin önemli bir kısmını ithalat ve ihracat vergilerinden elde etmektedirler.
Krugman ve Taylor (1978)’e göre nominal bir devalüasyon reel döviz kurunun değer
kaybetmesinde belirli bir ithalat ve ihracat düzeyinde ticaret vergilerinin reel değerini
arttırarak özel sektörün vergi yükünü arttıracaktır. Bu etki dış ticaretteki spesifik
vergilerden ziyade ad valorem vergilerin varlığına bağlıdır. Nominal devalüasyon
yurtiçi fiyat düzeyindeki bir yükselme ile sonuçlanırsa, indeks dışı spesifik vergilerin
reel değeri nominal devalüasyonun neden olduğu genel fiyat düzeyindeki yükselmenin
sonucu olarak düşecektir. (Agenor ve Montiel, 1999: 293–294).
İkincisi daraltıcı devalüasyon literatüründe sınırlı bir öneme sahip olan OliveraTanzi etkisinin spesifik bir örneğidir. Bu etki vergi toplamada veya spesifik vergilerin
nominal değerini uyarlamadaki gecikmeler fiyatların yükseldiği dönemlerde toplanan
vergilerin reel değerinin düşmesine neden olduğunda ortaya çıkacaktır. Nominal
devalüasyonlar geçici enflasyon patlaması ile ilgili olduğu ölçüde, Olivera-Tanzi etkisi
fiyatlar yükseldiği zaman devalüasyon sonrası en kısa dönemde etkili olacağı
beklenmelidir. Reel vergi yükü bu etkinin sonucu olarak düşeceğinden dolayı,
devalüasyon bu kanallar aracılığıyla toplam talep üzerinde kısa vadede genişleyici
etkiyi ortaya çıkaracaktır.
Devalüasyonun reel vergi yükü üzerindeki etkileri aracılığıyla toplam talebi
etkilediği üçüncü kanal kamu finansmanında bir döviz kuru uyarlamasının neden
olduğu ihtiyari (discretionary) vergi değişimlerdir. Daha açık bir ifade ile, ticaret
vergilerinin kullanıldığını ve tüm vergilerin götürü usulde hane halklarının üzerine
salındığını varsayalım. Kamunun reel vergi geliri (Tr) şu şekilde yazabiliriz.
æ+ - +ö
T r = Tr ç z , p , t ÷
è
ø
(17)
76
t ihtiyari vergi etkisini ve p enflasyon oranını ifade eden parametrelerdir.
Fonksiyon içerisindeki ilk iki terim vergi etkisini ve Olivera-Tanzi etkisini
göstermektedir.
Sonuç olarak, toplam talep üzerindeki bir diğer negatif etki ihracat ve ithalat
üzerinde önemli ölçüde ad valorem vergi olduğu daraltıcı etki zaman ortaya
çıkmaktadır. Devalüasyon hem ihraç hem de ithal mallarının değerini yükselttiği zaman,
vergi geliri devalüasyon sonrasında daha da yükselecektir. Bu durumda özel sektörden
kamuya doğru gelir dağılımını kaydıracaktır. Vergilerdeki bir yükseliş özel sektörün
satın alma gücünde bir düşme anlamına gelecektir. Özel harcamalarda da özel sektör
harcanabilir gelirdeki azalmaya paralel bir düşüş meydana gelebilir. Kamunun marjinal
tüketim eğiliminin özel sektörünkinden düşük olduğu varsayıldığında, toplam
harcamalar daha düşük olacaktır. Sonuç olarak, toplam talep negatif bir şekilde
etkilenecektir. Kamunun bütçe gelirleri içerisinde ad valorem vergilerin ağırlığı yüksek
olduğunda, toplam talep üzerindeki bu olumsuz etki daha da artacaktır (Acar, 2000: 67).
2.3.1.1.6. Refah Etkisi
Refahtaki
bir
yükselişin
hane
halkı
tüketimini
arttıracağı
beklentisi
oluşabileceğinden dolayı, bir devalüasyonun reel refah üzerindeki etkisi aracılığıyla
yurtiçinde üretilen mallara yönelik talebi etkileyecektir. Yurtiçi harcama düzeyi reel
refah düzeyine bağlı ve özel sektör varlık yapısı yurtiçi fiyat düzeyine endekslenmemiş
ise, devalüasyon var olan refahın reel değerini değiştirir. Bundan dolayı yurtiçi mal
talebi etkilenecektir.
Nominal refah nominal para stoku ile denk olarak alınabilir, bu nedenle refah
etkisi reel nakit balans etkisi olarak tanımlanabilir. Alexander (1952) bu kanallara vurgu
yapmıştır. Devalüasyonun fiyat düzeyini arttıracağını ve bu nedenle reel para stokunu
azaltacağını ifade etmiştir. Bu azalma iki farklı etkiyi ortaya koyacaktır. Massetmeyi
azaltma eğiliminde olacaktır: Doğrudan etki, bireyler reel para miktarlarını arzu ettikleri
düzeyde tutabilmek amacıyla harcamalarını azaltırlar. Dolaylı etki:
bireyler
portföylerini diğer varlıklara kaydırmaya çalıştıklarında, tam sermaye hareketliliğinin
olmadığı bir durumda yurtiçi faiz oranları yükselecektir (Agenor ve Montiel, 1999:
296–297).
77
Devalüasyon ithalat fiyatını yükseltir ve bu da enflasyona neden olabilir.
Enflasyon nominal para balanslarını (reel para balanslarını sürdürebilmek amacıyla)
tutma isteğini arttırabilir. Bu durum harcamaların azalmasına neden olur ve dolayısıyla
gelir azalır (Connoly ve Taylor: 1976).
Reel balans etkisi: devalüasyonun sonucu olarak, yukarıda da ifade edildiği gibi
ticari malların fiyatları ticari olmayan malların fiyatına göre yükselecektir. Bu genel
fiyat düzeyinde bir yükselişe neden olacaktır. Fiyatlar yükseldiği zaman, reel para
balansı (M/P) düşecektir. Tüketimde ticari malların oranı artacaktır. Bundan dolayı
artan dağılım daha katı bir şekilde genel fiyat seviyesini yükseltecek ve reel para arzını
azaltacaktır. Reel para balansları azaldığında, harcamalar da azalacaktır. Bu noktada iki
olasılık ortaya çıkmaktadır.
İlk olarak, fiyatların esnek olduğu bir durumda, toplam çıktı ve istihdam
değişmez. Yurtiçi harcamaların daralması net ihracattaki gelişme ile dengelenecektir.
Bundan dolayı toplam harcamada değişmez. İkinci olarak, fiyatların katı olduğu bir
durumda, ticarete konu olmayan malların fiyatı yeni duruma yavaş yavaş adapte
olacaktır. Bundan dolayı, yurtiçi harcamalardaki düşme bir mal arzı fazlasına yol
açabilir. Bu durumda, ticarete konu olmayan mal talebi ticarete konu olan malların net
yabancı talebindeki artıştan daha fazla düşerse, toplam çıktı azalacaktır (Acar, 2000:
65).
2.3.1.2. Yatırımlar Üzerindeki Etki
Yurtiçi çıktı için veri bir fiyat düzeyinde, devalüasyon sermaye mallarının arz
fiyatını yükselterek yatırımları daha da düşürme eğilimindedir. Fakat fiyattaki (P)
değişimlere izin verildikten sonra, yatırımların düşmesi devam edecek midir? Örneğin,
devalüasyon genişleyici olduğu zaman, fiyattaki yükselme yatırımları sıkıştırmak için
(crowd—in investment) için sermaye fiyatını (PK) yeterince güçlü bir şekilde
yükseltebilir mi?
Çok düşük ticaret esneklikleri ile bir devalüasyon öyle daraltıcı etkiye sahip
olabilir ki, yurtiçi malların tüketim talebi hem ihracat hacminde hem de yatırım
harcamasındaki bir yükselmeye izin vermek için yeterince düşer. Başka bir ifade ile
yurtiçi fiyat (P) ani bir şekilde yeterince düşerse, sermaye malının arz fiyatı (PKS) için
78
düşmek ve PK’daki indirgenmiş bir azalmadan daha fazlası, bu nedenle yatırımlardaki
bir artışı uyarma mümkün hale gelir. Yatırımın düşmesi için yeterli koşul
h x + a mh m > a m olarak ifade edilebilir.
Burada yatırımlardaki azalma finansal piyasalar yoluyla işleyen daraltıcı
güçlerden
dolayı
olmadığı
vurgulanmalıdır.
Eğer
J1
PK
>g
şeklinde
ise,
devalüasyonun PK üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur ve fiyattaki yükselme yatırımlar
için uygundur. Buna rağmen fiyattaki bir yükselme kanalıyla çalışan dolaylı etkiler
daima bir sermaye malının arz fiyatını yükseltmeye çaba sarf eden devalüasyonun
doğrudan daraltıcı etkisi tarafından hâkim olunur (Buffie, 1986b: 368).
Agenor ve Montiel (1999: 300–301)’den hareketle devalüasyonların toplam
talep üzerinde meydana getirdiği etkileri üç noktada meydana geldiğini ifade
etmektedir. İlk olarak, gelişmekte olan ülkelerde yeni yatırımlar önemli ölçüde ithal
sermaye girdisine bağımlı olduğundan dolayı, reel devalüasyonler yurtiçinde sermaye
fiyatını yükseltecektir. Bu nedenle yeni yatırımları caydıracaktır. Dolayısıyla toplam
talep üzerinde daraltıcı etkinin ortaya çıkmasına neden olacaktır.
İkinci olarak, devalüasonlar ücret endekslemesinin derecesine bağlı olarak
ücretleri de etkileyecektir. Nominal ücretlerin sabit olduğu bir durumda, ücretler
düşecektir ve ücretlerin gelecekte yükseleceği beklense dahi, yatırımlar kısa dönemde
artacaktır.
Üçüncü olarak, İthal girdilerin olduğu bir durumda, ticari olamayan malların
üretildiği sektörlerde ithal girdilerin artan reel maliyetleri aracılığıyla marjinal sermaye
ürünü reel devalüasyondan etkilecektir. Ticari olmayan mal sektörlerindeki karlar
üzerindeki baskı ticari mal üreten sektörlerde karlar üzerindeki pozitif etkiyi
dengeleyemeyeceğinden dolayı Toplam talep üzerindeki etki daraltıcı olacaktır.
Sonuç olarak, reel devalüasyon ticari mal üreten sektörlerde ücretleri azaltması
ve ticari olamayan sektörlerde de yükseltmesi sermayenin reel maliyetini, ücretleri ve
ithal girdi maliyetini arttırmaktadır.
79
2.3.1.3. Nominal Faiz Oranları Üzerindeki Etki
Bruno (1979) ve van Wijnbergen (1986) bu konuya vurgu yapmışlardır.
Devalüasyon yurtiçi fiyatları ve ücretleri arttırdığında banka kredileri ve parasal tabanın
reel hacminde bir azalma meydana gelir. Özel sektör banka kredileri reel hacmi
firmaların ihtiyaç duydukları fonları paralel piyasalardan karşılayacaklarını ifade
etmektedir. Bu durum, faiz oranlarını yükseltirken toplam talebi azaltacaktır.
Reel faiz oranlarındaki bir yükseliş hem ticari hem de ticari olmayan mal
sektörlerinde ticarete konu olmayan mallara yapılan yatırımlar kadar bu malların özel
tüketimini de azaltması beklenir. Devalüasyonun nominal faiz oranları üzerindeki etkisi
temel olarak ülkenin finansal yapısının özelliklerine bağlıdır (Agenor ve Montiel, 1999:
301). Yurtiçinde yerleşikler finansal varlıkları para olarak, yurtiçinde faiz getiren
varlıklar biçiminde ve yabancılara faiz getiren varlıklar olarak ellerinde tutabildiklerini
düşünürsek, devalüasyonun nominal faiz oranları üzerindeki etkisi bu borçların (loan)
yada
varlıkların
üzerinden
olacaktır.
Bu
bağlamda
devalüasyonun
beklenip
beklenmemesi sermaye hareketlerinin derecesine kritik ölçüde bağımlı olacaktır.
Borçlar ve yabancı varlıklar tam olarak ikame edilemiyorsa, borç alan
piyasasındaki (loan market) denge aşağıdaki gibi genel bir formülasyon ile
gösterilebilir.
+
+ M + EF p + ö
æ
; x ÷÷ = 0
hçç i , i * + e a , y ,
P
è
ø
(18)
h(×) borçların reel talep fonksiyonunu, i nominal faiz oranını, yurtiçi paranın
beklenen değer kaybı oranı e a ve nominal faiz oranı i * ndan oluşan i * + e a yabancı
(M + EF )
p
varlıkların nominal getiri oranını, y reel geliri,
P
hanehalkının reel finansal
varlıklarını göstermektedir. i * + e a ifadesindeki bir yükselme borçaların fazla talebini
arttırırken, i’deki bir yükseliş fazla borç talebi üzerinde negatif bir etki meydana getirir.
Yurtiçi reel gelirdeki artış borç verenlerin para talebinin yükselmesine neden olur. Nihai
olarak, diğer şeyler sabitken özel finansal varlıklardaki bir yükselme hem borçluların
80
dış finansman ihtiyacını azaltır hem de borç verenlere fazla fon sağlar. Bu etkide borç
piysasındaki fazla talebi azaltır.
Belirli bir reel gelir düzeyinde devalüasyonun i gibi bir nominal faiz oranı
üzerindeki etkisini analiz ederken beklenen ve beklenmeyen devalüasyon durumlarında
farklılıklar göstermektedir. Yukardaki eşitliğe göre beklenmeyen devalüasyonun yurtiçi
faiz oranı üzerindeki etkisi hanehalkının finansal varlıklarının yapısına bağlı olacaktır.
Borçlar için fazla talebin yükselmesi veya düşmesi hanehalkının reel varlıklarının
yükselmesine veya azalmasına bağlıdır. Burada devalüasyon reel para stokunu
azaltırken yabancı varlıkların reel değerini yükseltecektr. Hanehalkının finansal
varlıklarının önemli bir kısmı nakit balans şeklinde tututluyorsa ve ticari mallar özel
tüketim içerisinde büyük bir yer kaplıyorsa, özel kesim reel finansal refahı azalacak ve
borçların reel fazla talebi artacak ve yurtiçi faiz oranı yükselecektir. Yabancı varlıklar
hanehalkının bilançosunda etkili olursa veya ticari mallar yurtiçi tüketimde küçük bir
yere sahip ise bu sonuçların tersi ortaya çıkacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 302–303).
2.3.1.4. Dış Borç Kanalları Üzerindeki Etki
Gylfason ve Risager (1984), Van Wijnbergen (1986) ve Edwards (1989b) dış
borçların olduğu bir durumda devalüasyonun etkilerini incelemişlerdir. Bu çalışmalarda
reel refahtaki azalma ve faiz ödemelerinin reel değeri üzerine odaklanmışlardır.
Edwards (1989b) özel sektör harcanabilir gelirinden dış faiz ödemelerini çıkararak dış
borcun olduğu bir model kurmuştur. Reel devalüasyon yabancı paraya sabitlenmiş faiz
ödemelerinin reel değerini yükselttiğinden dolayı harcanabilir gelir azalır ve buna bağlı
olarak yurtiçi çıktı talebi azalmaktadır. Gylfason ve Risager (1984) faiz ödemelerinin
reel değerindeki artışa ek olarak dış borcu refahın negatif bir parçası olarak incelemiştir.
Kamu ve özel sektör borçları arasında ayırıma giderek analiz yapmıştır. Özel sektör
borcunu toplam borcun belirli miktarı olarak almışlardır. Özel sektör borcu ya bireyler
tarafından doğrudan
ya da gelecek
vergi ödemeleri aracılığıyla
yapılacağı
vurgulanmıştır. Dış borcun kamu kesimine düşen kısmı da özel sektörün vergileri ile
finanse edilecektir. Bu yüzden özel sektör reel harcanabilir geliri dış borcun kamu ve
özel sektör arasında bölünmesinden bağımsızdır. Van Wijnbergen (1986) her iki kanalı
da içeren bir model kurmuştur. Fakat harcanabilir gelirin içerisine sermaye kazançlarını
ve varlık tutmanın kayıplarını da analize dahil etmiştir.
81
Gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı makroekonomik zorluklarda rol oynayan en
önemli faktörlerden birisi aşırı miktarlarda birikmiş dış borç stokunun ve bunun
getirdiği faiz yükünün varlığıdır. Dış borçların çoğu dolar veya diğer güçlü paralar
cinsinden yapılmaktadır. Oldukça büyük miktarlarda dış borca sahip bir ülke
devalüasyon yaparsa, bu durumda hem yerleşikler hem de hükümet bundan negatif
olarak etkilenecektir9. Bu yabancı paranın yerli para karşısında değer kazanmasından
kaynaklanmaktadır. Borçlu olanlar aynı miktar borcu ödeyebilmek için daha fazla yerli
paraya ihtiyaç duyarlar. Başka bir ifade ile kamu ve özel sektörün borç yükü
artmaktadır. Bu nedenle devalüasyonun sonucu olarak net zenginlik (refah) azalır. Borç
yükü artınca, buna bağlı olarak faiz yükü de artmakta net refahtaki bozulma da
artmaktadır. Bu durumda borçlular (hükümet yanında hane halkı ve firmalar) borç stoku
değerindeki ve borç servisi gereksinimindeki bir yükselmeye karşılık harcamalarını
azaltabilirler. Caves, Frankel ve Jones (1996) 1994 sonrasında Meksika parasının
devalüasyonu takiben, büyük miktarlardaki dış borç maliyetindeki artış sonucunda iş
dünyasında iflaslara yol açmış ve Meksika ekonomisinin resesyona girmesine neden
olmuştur (Acar, 2000: 66). Devalüasyon nedeniyle ciddi kayıplar yaşayan bankaların
reel sektöre kredi açmaları zorlaşmakta, dahası kredileri ödeme gününden önce geri
çağırmaları bile söz konusu olmaktadır. Bu durum ekonomi üzerinde negatif etki
yaratmakta ve daralmaya neden olmaktadır (Dinçer, 2005: 28).
2.3.1.5. Spekülatif Talep Kanalları
Devalüasyonun toplam talep üzerindeki diğer bir potansiyel negatif etkisi
mallara yönelik artan spekülatif talep aracılığıyla meydana gelebilmektedir. Piyasalarda
reel devalüasyon beklentisi oluştuğu zaman, bireyler devalüasyonun refahları üzerindeki
bozucu etkisine karşılık kendilerini korumaya çalışırlar. Fiziki malların spekülatif talebi
özellikle finansal piyasaları gelişmemiş ve bu nedenle de tahvil, menkul kıymetler gibi
diğer koruma araçları olmayan ülkelerde ortaya çıkabilir. Mallara yönelik spekülatif
hareketler başlangıçta genişleyici etki ortaya koysa dahi, devalüasyondan sonra
rezervler ve harcamalar azalacaktır (Acar, 2000: 66).
9
Dış borçlar sadece hükümet tarafından değil, özel sektör tarafından da tutulduğu varsayılmaktadır.
82
2.3.1.6. Serbestleşme ve İstikrar Programları
Uluslararası serbestleşme hareketlerini iki kısımda değerlendirmek mümkündür.
Bunlardan ilki dış ticaretin serbestleştirilmesi ikincisi ise finansal piyasaların
serbestleşmesidir. Bu çerçevede dış ticaretin önündeki tarifelerin düşürülmesi, ihracat
teşviklerinin kaldırılması ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ile ülkenin
rekabet gücünün arttırılması hedeflenmektedir.
İlk olarak dış ticaretin serbestleştirilmesini düşünürsek, çoğu az gelişmiş ve/veya
gelişmekte olan ülkeler uzun yıllar dış ticareti üzerinde ithalat kotaları gibi değişik
şekillerde kısıtlamalar uygulamışlardır. İthalat kotaları kaldırılırsa ve dış ticaret
devalüasyon ile birlikte serbestleştirilirse, ticaretin serbestleşme etkisi ortaya
çıkabilmektedir. Devalüasyon ithalatı kısıtlamada bir ikame politikası olarak da
kullanılmaktadır. Hatta dış ticaretin serbestleştirilmesi IMF istikrar programının bir
parçası olabilir veya dünya bankası gibi uluslararası finansal kuruluşlardan kredi
sağlamak için bir koşul olabilir. Bu koşullar altında, bir ülke ani bir şekilde ithalat
üzerindeki kota vb. kontrolleri kaldırırsa, kısa vadede ithalatta ani artışlar meydana
gelebilir. İthal edilen mallar yurtiçinde üretilen mallar ile rekabetçi olduğu zaman,
yurtiçi çıktıda azalmaya neden olabilen ithal-ikameci üretim düşebilir (Cooper, 1971:
12).
Finansal serbestleşmeyi “ulusal finans piyasalarını ayıran sınırların ortadan
kalkması, finans piyasalarının çeşitli kontrol ve sınırlamalardan arındırılarak
uluslararası rekabete açılması, piyasaların konvertibiliteye sahip olmaları, kurların
dalgalanmaya bırakılması uluslararası sermaye akımlarının artması ve yatırım fonları
ile yatırım ortaklıkları gibi yeni kurumsal yatırımların finans piyasalarındaki rollerinin
artması” şeklinde tanımlamak mümkündür (Akan, ve diğ., 2008: 109). Bu bağlamda
finansal serbestleşme hareketlerinin neticesinde ülkenin finansal piyasaları aşırı
sermaye girişi ile karşı karşıya kalması mümkündür. Eğer bu şekilde sermaye girişleri
yaşanırsa yerli para değer kazanacaktır. Yerli paranın değer kazanması ihracatçı
sektörlerin rekabet gücü ve dış ticaret dengesi üzerinde olumsuz etki yarattığı gibi
ekonomiyi ithalata bağımlı hale getirmekte, bunun sonucunda özellikle dışa açık bir
sektör olan imalat sanayi olumsuz etkilenerek uluslararası rekabet gücü azalmaktadır.
Ayrıca, aşırı sermaye girişi ile bir süre sonra artan kamu açığı ve cari açık nedeniyle
83
devalüasyon beklentisi içine girilmesi sermaye kaçışına neden olduğu gibi, doğrudan
yatırımlara yönelik sermaye girişinin de olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır.
Daraltıcı para ve maliye politikalarının olduğu bir istikrar programı ile birlikte
devalüasyon yapılması durumunda toplam talep düzeyinde azalmalar meydana gelebilir
(Cooper, 1971: 12). Bu bağlamda döviz kuru çıpası, sermaye hareketlerinin
serbestleştirilmesi, özelleştirme programları, mevduata verilen garantiler, sıkı para ve
maliye
politikaları
IMF
destekli
istikrar
programlarının
ortak
noktalarını
oluşturmaktadır. Bu tür politikalar uygulanmaya konulduğunda yabancı sermaye girişi
hızlanmakta, faiz oranları ve enflasyon düşme sürecine girmekte, artan ithalat ve
tüketimin de etkisiyle ekonomik büyüme oranları yükselmektedir. Ancak enflasyon
oranları istenen seviyeye düşürülmediğinde ve ulusal paralar aşırı değerlendiğinde
ithalat ve kısa vadeli dış borçlar hızlı biçimde artmakta, ihracat azalmakta ve cari
işlemler dengesi bozulmaktadır. Bu süreç, devalüasyon beklentisi artan yabancı
yatırımcıların, finansal yatırımlarını yurtdışına çıkarmaya başlamalarıyla ve açık
pozisyonları yüksek yerli bankaların iflas edeceği endişesiyle hareket eden yerleşiklerin
mevduatlarını geri çekme eğilimine girmeleriyle krize dönüşmektedir (Güloğlu ve
Altunoğlu, 2002: 2).
2.3.2. Toplam Arz Üzerine Etkileri
Yeni yapısalcılar, devalüasyonun talep üzerindeki daraltıcı etkilerine ek olarak,
arz yanlı kanallar üzerindeki etkilerini de incelemeye başlamışlardır. Bu noktada,
devalüasyon maliyetleri itekleme etkisi aracılığıyla daraltıcı olabileceği öne
sürülmektedir. Devalüasyonun maliyet itekleme etkisinin kaynağını ithal girdi
kullanımı, ücret endekslemesi veya nominal ücret değişkenliği, kredi kısıtlamasının
varlığı ve çalışma sermayesini (working capital) içermektedir. Yurtiçi üretimi ithal girdi
kullanımını içeren ekonomilerde, devalüasyon yurtiçi para ile bu girdilerin maliyetini
arttırmaktadır. Aynı şekilde, ücret endekslemesinin veya nominal ücretlerin değişken
olduğu bir durumda, işgücü maliyetleri tüketici fiyat endeksinde devalüasyona bağlı
yükselmelerin sonucu olarak artış gösterecektir. İşgücü maliyetleri ve ithal girdi satın
alımları ile ilgili çalışma sermayesinin artan finansman maliyeti, maliyet itekleme
etkisini yayan diğer kanallar aracılığıyla sağlamaktadır (Yiheyis, 2006; 22) .
84
Örneğin Bruno (1979), üretimde kullanılan girdileri yurtiçi üretimde kolaylıkla
ikame edilemeyen büyük ölçüde ithal edilebileceğini ve firmaların işletme sermayesinin
bankaların tayınlama kredilerine bağımlı olduğu yarı sanayileşmiş bir ülkeyi varsayarak
yaptığı çalışmasında devalüasyonun negatif etkisini incelemiştir. Böyle bir durumda, ani
bir devalüasyon firmanın girdi maliyetlerini ve firmanın işletme sermayesine (working
capital) olan ihtiyacını keskin bir şekilde yükseltecektir. Ama kredinin tayınlandığı bir
durumda, firmalar ihtiyaç duydukları kredileri informal kredi piyasasından temin
edebilirler. İnformal kredi piyasasında talepteki ani bir yükselme firmaların üretimlerini
azaltmak yerine seçebildikleri bu şekildeki yasaklayıcı düzeyler için faiz oranlarını
kontrol edebilirler. İthal edilen girdilerin yüksek maliyetlerinin negatif etkisi yurtiçinde
ticareti yapılan mallar için daha yüksek göreceli fiyatlardan üretimi teşvik edici
unsurlara karşı değerlendirecektir. Eğer devalüasyonun pozitif etkisinin gerçekleşmesi
ertelenirse, toplam arz üzerinde daha yüksek maliyetli ithalatların negatif etkisi kısa
dönemde baskın olabilir. Van Wijnbergen (1986) da çıktı üzerinde ters etkiye neden
olabilen (bunun yanında enflasyonist olabildiği) devalüasyonun ekonominin arz yanı
üzerine odaklandığı mekanizmaya vurgu yapmıştır.
2.3.2.1. Nominal Ücretler Üzerinde Etkileri
Ücret endekslemesi fiyat düzeylerine dayanmaktadır. Bu husustaki öncü
çalışmaları Hanson (1983), Islam (1984), Gylfason ve Radetzki (1991), Branson (1986),
Edwards (1986b), Solimano (1986) ve van Wijnbergen (1986) olarak sıralamak
mümkündür. Devalüasyonun neden olduğu ticarete konu olan malların artan fiyatı
işçilerin yaşam standartlarını koruyabilmek için daha yüksek ücret talep etmelerine yol
açacaktır. Ücretlerde meydana gelen bu şekildeki artışlar arz üzerinde ters etki
yapacaktır.
Kısa dönemde az gelişmiş ülkelerde genellikle nominal ücretler endekslemeler
ile belirlenmektedir. İşçiler, işçi birlikleri veya hükümet ücret kurulu bu endeksleme
biçimini uygulamaya çalışırlar. Kısa dönemde, İşsizlik oranını tam istihdam işsizlik
oranında (hedeflenen işsizlik oranı) kalmasını sağlayabilmek için böyle bir politika
izlemeyi benimserler. Eğer ücretler (ithalat fiyatlarını da içeren) tüketici fiyat endeksine
endekslenirse, reel devalüasyon istihdamı azaltacaktır (Buffie, 1986b: 362).
85
Ücret endeksleme kanalları: devalüasyonun daraltıcı etkileri ile ilgili diğer bir
arz yanlı kanal ekonomide geçerli olan ücret sistemi ile ilgilidir. Devalüasyon ticarete
konu olan malların fiyatını ve genel fiyat düzeyini yükselttiği zaman, bunun sonucunda
reel ücretlerde bir azalış yaşanır. Dolayısıyla bu durum karşısında işçilerde satın alma
güçlerini koruyabilmek için nominal ücretlerinin yükseltilmesini isteyecektir. Eğer
ücretler esnek ise, devalüasyon sonrasında ücretler yeni fiyatlara uyarlanacaktır. Benzer
şekilde, otomatik olarak nominal ücretleri fiyat değişim oranında yükselten bir ücret
endeksleme mekanizması mevcut ise, bu durumda üretim maliyeti daha yüksek ücretler
aracılığıyla artacaktır. Bu süreç üretimde bir azalmaya ve çıktının daralmasına neden
olacaktır. Ücret endekslemesi gelişmekte olan ülkelerde kullanılmış bir yöntemdir. 1970
ve 1980’lerde İsrail, Arjantin ve Brezilya örnek olarak verilebilir. Nominal ücretlerin
artış talebi gelişmekte olan ülkeler için her zaman barışçıl sonuçlar üretmemektedir.
Yaşanan grevler neticesinde çalışma saatlerinde ve dolayısıyla çıktıda kayıplar
yaşanabilmektedir (Acar, 2000: 68).
2.3.2.2. İthal Edilen Girdiler Üzerine Etkileri
Devalüasyonun ithal girdi maliyeti kanallarına Krugman ve Taylor (1978),
Gylfason ve Schmid (1983), Hanson (1983), Gylfason ve Risager (1984), Islam (1984),
Gylfason ve Radetzki (1991), Branson (1986), Edwards (1986a), Solimano (1986) ve
van Wijnbergen (1986) gibi birçok araştırmacı dikkat çekmişlerdir. Bu bağlamda
devalüasyon zamanında ithal girdilerin fiyatı döviz kuru ile aynı oranda değişir ve
yurtiçinde üretilen malların maliyeti buna paralel yükselir. Maliyetlerdeki bu yükselişin
büyüklüğü teknolojik faktörlere ve devalüasyonu takiben üretim sürecinde kullanılan
diğer faktörlerin fiyatındaki değişime bağlı olacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 308).
Çoğu gelişmekte olan ülkelerin üretim süreçleri yüksek oranlarda hammadde,
ara girdi ve sermaye malları biçimindeki ithal girdilere dayanmaktadır. Devalüasyon
özellikle ithal girdilerin maliyetini açık bir şekilde arttırmaktadır. Devalüasyon
neticesinde ithalatın azalması üretim için gerekli girdilerinde azalacağı anlamına
gelmektedir. Sonuç olarak, girdi eksikliği artan maliyetlerden dolayı, ürettim
yavaşlayacak ve bu durumda toplam arzda daralmaya neden olacaktır. Bu problemin
tipik örnekleri özellikle petrol ithal eden az gelişmiş ve/veya gelişmekte olan ülkelerde
rahatlıkla görülebilir. Petrol fiyatları yükseldiği zaman, üretim maliyeti hemen
86
artmaktadır. Üretim maliyeti ürün fiyatlarına göre arttığı zaman, firmalar toplam arzda
azalmaya ve işsizlikte artışa yol açan üretimi azaltma eğiliminde olacaklardır. 1970 ve
1980’lerde petrol ithal eden ülkeler artan üretim maliyetlerinden dolayı petrol
şoklarından önemli ölçüde etkilenmiştir. Benzer şekilde, devalüasyon üretim süreci ithal
girdilere ciddi bir biçimde bağlı olan gelişmekte olan ülkelerde artan üretim
maliyetlerinden dolayı çıktı ve istihdam üzerinde aynı negatif etki oluşturabilir (Acar,
2000:68). Ayrıca nihai mal fiyatları katı ise, yurtiçi nihai malların içerisindeki ithal girdi
fiyatı devalüasyonu takiben yükselecektir. Artan yurtiçi maliyetler de arzın düşmesine
neden olacaktır (Miteza, 2001: 7).
2.3.2.3. İşletme Sermayesi Maliyeti Kanalıyla Etkileri
İşletme sermayesi devalüasyonun daraltıcı etkiler yaratabilen diğer arz yanlı
kanallarından birisidir. Ekonomik teoride, bir üretim faktörü olarak sermaye kısa
vadede genellikle sabit olduğu varsayılmıştır. Bundan dolayı değişken maliyetler işgücü
maliyetinden, ara girdilerden ve hammaddelerden oluşmaktadır. Finansal piyasaları
gelişmiş bir ekonomide, firmalar ihtiyaç duydukları kısa vadeli fonları bu piyasalardan
rahatlıkla borçlanabilirler. Bununla birlikte, çoğu az gelişmiş ve/veya gelişmekte olan
ülkelerde finansal piyasalar çok fazla gelişmiş değildir ve borçlanma olanakları
kolaylıkla sağlamak mümkün değildir. Bu yüzden, işletme sermayesi gelişmekte olan
ülkelerde diğer bir değişken üretim faktörü olduğu tartışmalı bir durumdur. Bu koşullar
altında, van Wijnbergen (1986) tarafından dikkat çekildiği gibi, eğer devalüasyon
yapılırsa, piyasalardaki mevcut reel kredi hacmi azalmaktadır ve faiz oranları yükselme
eğilimine girmektedir. Bu da üretim maliyetini yükseltecektir. Dolayısıyla arz miktarını
negatif bir şekilde etkileyecektir. Yüksek maliyetten gelen bu negatif etki ücret
endekslemesine oldukça benzerdir (Acar, 2000: 68–69).
Devalüasyon para talebini arttırırsa, faiz oranları yükselir. Yükselen sermaye
maliyeti çıktının azalmasına neden olabilir. Enflasyon reel para arzını azalttığı için,
talep azalacak ve çıktının azalması için de ortam oluşturacaktır (Taylor, 1981 ve 1983).
Agenor ve Montiel (1999: 311–312)’e göre işletme sermayesi finansman
maliyetlerinin varlığında daraltıcı devalüasyon olasılığını etkileyen iki önemli arz
87
sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu etkilerden ilki Cavallo-Patman etkisi10dir. Bu etki kredi
faiz oranındaki yükselme işletme sermayesi finansman maliyetine ekleneceğini ve çıktı
arz eğrisi yukarı doğru kayacağını vurgulamaktadır. Bu etkinin büyüklüğü ise reel
ücretlere ve ithal girdilere bağlıdır. Bu etki ile ilgili farklı bakış açıları vardır. Bunlar:
Ø Cavallo-Patman etkisi, sadece sermaye hareketleri eksik olursa önceden
beklenmeyen cari devalüasyon ile birleşince ortaya çıkacaktır. Yurtiçi ve
yabancı faiz getiren varlıklar tam olarak ikame ediliyorsa yurtiçi nominal
faiz oranı bu şekilde yapılan devalüasyondan etkilenmeyecektir ve
Cavallo-Patman etkisi gerçekleşmeyecektir.
Ø Yurtiçi
faiz
oranı
yükselirse
Cavallo-Patman
etkisi
sadece
devalüasyonun ticarete konu olan mal sektöründe daraltıcı etkileri
aracılığıyla ortaya çıkacaktır.
Ø Nihai olarak Cavallo-Patman etkisi toplam talep üzerinde faiz oranı
değişimlerinin etkilerine ek olarak ikinci bir kanal ile ortaya çıkacaktır.
Buna göre beklenen gelecek devalüasyon bugünkü çıktı düzeyini
etkileyecektir. Yurtiçi ve yurtdışı faiz getiren varlıklar tam olarak ikame
edilemiyorsa, beklenen gelecek devalüasyon beklenen reel faiz oranını
10
Cavallo-Patman Etkisi: Ortodoks para politikasının yeni yapısalcı eleştirisi kredilere yöneliktir. Hem
kısa vadeli işletme sermayesi amacı (hammadde stoklarının, yarı mamul mallar, ara girdi ithalatının ve
işçilere avans ödemesi finansmanı gibi) hem de uzun vadeli sabit sermaye oluşumu için krediler
firmaların fon kaynakları olarak önemli bir rol oynamaktadırlar. Resmi kredi piyasasında ve organize
olmamış kredi piyasasındaki tayınlama parasal enstruman ve ekonominin arz kanalları arasındaki aktarım
kanalları istikrar politikalarının etkilerini ayarlamak için kritik bir bağlantıdır. İnformal kredi piyasası
aracılığıyla finansman kredi maliyetinin girdi maliyetlerinin bir bileşeni olduğunu ifade etmektedir.
Mark-up fiyatlama kuralı fiyatlar üzerinde yüksek informal faiz oranlarının ani bir şekilde maliyetleri
itekleme etkisine yol açacaktır. Hatta yüksek kredi maliyetleri sadece fiyatlarda yükselmeye neden
olmayacak aynı zamanda reel girdi maliyetleri yükseldiğinden dolayı reel çıktı düzeyinde de bir azalmaya
yol açacaktır. Bu aktarım kanalları daraltıcı para politikalarından stagflasyonist sapmaları ortaya çıkarır.
Temel olarak bu bağlantı daraltıcı parasal politikarın geleneksel talep azaltıcı etkilerinin üzerine ters arz
şoku yönünü de ortaya koymaktadır. Kısıtlayıcı para politikaları girdi maliyetlerinde artışa yol açan
kredileri daha pahalı hale getirmektedir. Bu nedenle fiyatlar daha da yükselir ve çıktı düzeyi de azalır. Bu
etki Cavallo-Patman etkisi olarak adlandırılır (Agenor ve Montiel 1999: 207–208).
88
düşürerek ticari mal sektöründeki cari üretimi teşvik edecektir. Ticari
olmayan malların cari çıktı düzeyinin yükselmesi veya düşmesi beklenen
devalüasyonun
beklenen
reel
faiz
oranını
düşürmesine
veya
yükseltmesine bağlı olacaktır.
İşletme sermayesi finansmanının ikinci önemli sonucu işletme sermayesi
maliyetinin sektörel kısa dönem arz eğrisi esneklikleri üzerindeki etkisidir. İşletme
sermayesi maliyetinin varlığında ek işletme sermayesi finansman ihtiyacı ile ilgili
marjinal maliyetteki yükselişten dolayı sektörlerdeki kısa dönem arz esnekliklerini
azaltmaktadır. Reel döviz kuru değer kaybettiğinde arz esnekliklerindeki bu azalma
ticari mal sektöründeki devalüasyon ile ilgili olarak ekonomik genişlemeye göre
elverişsiz olacağından dolayı arzu edilmeyecektir.
89
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİNİ TESPİT
ETMEDE KULLANILAN YÖNTEMLER VE LİTERATÜR
Literatürde devalüasyonun daraltıcı etkilerini araştırmak için dört farklı yöntem
uygulanmıştır. Bunları, öncesi-sonrası yaklaşımı, kontrol-grup yaklaşımı, makrosimulasyon yaklaşımı ve ekonometrik yaklaşımlar olmak üzere sıralamak mümkündür.
Devalüasyonun daraltıcı etkileri ile ilgili literatür bu yaklaşımlar çerçevesinde aşağıda
oluşturulmuştur.
3.1. Öncesi-Sonrası Yaklaşımı
Bu yaklaşım, devalüasyon öncesi ile sonrasındaki makro ekonomik performans
arasındaki farkın karşılaştırılarak analiz edilmesi esasına dayanmaktadır. Başka bir ifade
ile, devalüasyon zamanında ülke performansındaki değişimleri incelemektedir. Bu
yaklaşımı kullanan ilk çalışmalardan biri, 1955–61 dönemini için Arjantin ekonomisinin
yaşadığı devalüasyonun ekonomiye ve ödemeler dengesi üzerindeki etkisini analiz eden
Diaz-Alejandro (1966) çalışmasıdır. Bu çalışmada 1950’li yıllarda ülkenin ödemeler
dengesinin kısa dönemdeki uyarlanma mekanizması analiz edilmiştir. Bu bağlamda
özellikle, Aralık 1958’de yaşanan peso devalüasyonunun daraltıcı etkisinin olduğu
gösterilmiştir. Sırasıyla tüketimi ve reel massetme eğilimini azaltan daha yüksek
tasarruf eğilimine sahip kişilere doğru reel gelirde bir kaymaya işaret etmektedir.
Cooper (1971), 1953–66 dönemini kapsayan 19 farklı gelişmekte olan ülkenin
yaşadığı 24 devalüasyonu öncesi-sonrası yaklaşımını kullanarak analiz etmiştir. Bu
bağlamda dış ticaret hadleri (TOT) ve ödemeler dengesinin (BOP), enflasyon ve toplam
talebin unsurlarının verdikleri tepkilerin etkilerini istatistiksel olarak değerlendirmiştir.
Yabancı parayla ölçülen dış ticaret hadlerinin ve ödemeler dengesinin çoğu durumda
daha iyi bir duruma gelirken, ya da pozitif olarak gelişirken, takip eden bir
devalüasyonun daraltıcı eğilimlerinin kanıtını ortaya koymuştur.
90
Bununla birlikte Cooper’ın çalışması iki temel eksikliği içermektedir. Birincisi,
Cooper sadece kısa dönem veya devalüasyonun çarpma etkisini analiz etmiştir, halbuki
çoğu durumda bir devalüasyonun etkisi takip eden yılda ortaya çıkmaktadır.
İkincisi ise, Cooper’ın kullandığı öncesi-sonrası yaklaşımı uygulaması kolay ve
görünüşte objektif bir yaklaşım iken, çok katı ceteris paribus varsayımlarına
dayanmaktadır. Böyle bir yöntem toplam çıktının belirleyicileri değişeceğinden dolayı
devalüasyonun çıktı üzerindeki bağımsız etkisinin (sağlıklı) bir tahminini yapamaz.
Devalüasyonun daraltıcı etkileri diğer dışsal değişkenlerden de kaynaklanabilir.
Dolayısıyla bu değişkenlerde meydana gelen değişimlerinde makro ekonomi üzerinde
etkileri mevcuttur. Dolayısıyla öncesi-sonrası yaklaşımı neticesinde elde edilen
tahminler tüm değişkenlerdeki değişimin katkısını eşanlı olarak ortaya koyacağı için
sapmalı olacaktır (Khan, 1988: 5–6).
Bird ve Rajan (2004) Tayland üzerine yaptığı çalışmasında devalüasyonun
etkilerini incelemiştir. Onlara göre devalüasyona karar verme sürecinde ülkeden ülkeye
değişebilen
politika
setlerine
ihtiyaç
vardır.
Devalüasyonun
makro
etkileri
incelenmiştir. İthal girdilerin fiyatlarının artması ve yüksek faiz oranları nedeniyle
firmaların kredi maliyetlerinin artması sonucu ekonomide resesyonun ortaya çıkacağını
vurgulamışlardır.
Tablo 4: Öncesi-Sonrası Yaklaşımı İle İlgili Literatür
Yazar
Diaz-Alejandro (1966)
Cooper (1971)
Bhagwat
(1974)
ve
Kapsam
Arjantin
Az gelişmiş ülkelerdeki
(1959–66) 24 devalüasyon
(Afrika: Fas, Tunus)
Az
Gelişmiş Ülkeler
Onitsuka
(1960–70)
Salant (1976)
Bird ve Rajan (2004)
Az Gelişmiş ve Gelişmiş
Ülkelerdeki 101
Devalüasyon
Tayland
Sonuç
Kısa dönemde daralma
Çıktıda daralma: ticaret
dengesi
ve
BOP
iyileşmekte
Uzun dönemde pozitif
ihracata karşılık, ithalatta
küçük bir karşılık
Sadece 46 ülkede ticaret
dengesi düzelmekte, 76
ülkede de BOP düzelmekte
Devalüasyonun
daraltıcı
etkilerine rastlanmıştır
Kaynak: Rouis, Razzak ve Mollinedo, (1994), The Supply Response Of Exchange Rate Reforme İn SubSahsran African, Policy research working paper, 1311)’den yararlanılmıştır.
91
3.2. Kontrol Grup Yaklaşımı
Bu yaklaşım karşılaştırma ya da kontrol grup yaklaşımı olarak bilinir. Makro
ekonomik sonuçların belirleyicileri olarak öncesi-sonrası yaklaşımında ortaya çıkan
olumsuzlukların aşılması için oluşturulmuş bir yöntemdir. Fakat bu yaklaşımın ortaya
koyduğu sonuçlarda hiçbir suretle tutarsız değildir. Devalüasyon yapan ülkeler
devalüasyon dönemi öncesinde devalüasyon yapmayan ülkelerden belirgin bir şekilde
farklıdırlar. Dolayısıyla performansların değerlendirilmesini etkilemektedir. Burada
devalüasyon yapan ülkeler rastgele seçilmez iken, devalüasyon yapmayan ülkeler
rastgele seçilmektedir. Dolayısıyla bu ülkeler arasında yapılan tahmin sonuçları da
sapmalı olacaktır (Khan, 1988: 6).
Kontrol-grup yaklaşımında devalüasyon yapan ülke gruplarının performansları
karşılaştırılmaktadır. Bu yaklaşım, öncesi-sonrası yaklaşımının çıktı üzerinde diğer
faktörlerin etkisi ve devalüasyonun etkisi arasındaki ayrımı yapmada etkinsizliğini
gidermeye çalışan bir yöntemdir. Yaklaşımın temel varsayımı, devalüasyon yapan ve
yapmayan ülkelerin aynı dışsal çevreyle karşı karşıya olduğudur. Bundan dolayı,
devalüasyon yapmayan ülkelerin kontrol grubundaki ülkeler devalüasyon yapan
ülkelerdeki çıktı büyümesindeki öncesi-sonrası değişiklikleri karşılaştırarak, dış
dünyanın etkisi (veya devalüasyon ile ilişkisiz faktörler) sadece reel döviz kuru
değişimlerinin etkisini yansıtmak için grup performansındaki farkı götürecektir.
Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyon sorununu belirlemek için kontrol-grup
yaklaşımını vurgulayan çalışmaları Kamin (1988) ve Edwards (1989a) ve (1989b)
olarak sıralamak mümkündür. Kamin (1988) 1953–1983 dönemini kapsayan 107
gözlemlik devalüasyon seti verilerini analiz etmiştir. Çalışmasında kontrol-grup
yaklaşımını kullanmıştır. Bu bağlamda hem devalüasyon yapan ülkenin performansını
ve karşılaştırılan grubun performansını ve hem de her ikisi arasındaki farklarda her
ekonomik göstergede meydana gelen değişikliklerin anlamlılığı için formal istatistiki
testleri uygulamıştır. Çoğu sezgilere aykırı (counter-intuitive) sonuçlar arasında, Kamin
genellikle büyüme oranının pozitif kaldığı tipik devalüasyonların tersine, ekonomik
aktivitede bir daralma olduğunu bulmuştur. İkinci olarak, çıktı büyümesinde keskin ve
önemli bir düşme devalüasyon yapan ülkeler tarafından yaşanmıştır. Ama bu
devalüasyondan önceki yılda meydana gelmiştir. Bu daha düşük oranın takip eden yılda
92
da değişmeden kaldığı gözlenmiştir. Sonraki yıllarda büyüme kesin ifadeyle yukarıya
doğru döner ve karşılaştırılan gruba göre gelişmiştir. Kısaca, Kamin’e göre
devalüasyonların çıktı üzerinde önemli daralmalar meydana geldiğine dair kıymetli
kanıt bulamamıştır. Devalüasyon öncesi resesyonlar devalüasyon sürecinin daha tipik
olduğunu göstermektedir.
Farklı bir değerlendirme, 1962–82 dönemleri için Latin Amerika’yı kapsayan 18
devalüasyonun üç yıl öncesi ve üç yıl sonrasını anahtar değişkenleri değerlendirerek
analiz eden Edwards (1989a) tarafından yapılmıştır. Edwards da Kamin gibi, aynı
dönemde sabit bir nominal döviz kuru uygulayan 24 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan ve
devalüasyon yapan ülkelerle davranışını karşılaştıran bir “kontrol-grup” oluşturmuştur.
Bu karşılaştırma da non-parametrik istatistiksel testler kullanmıştır. Edwards’ın
sonuçları şunları önermektedir ki; devalüasyon dönemlerinde çıktı büyümesindeki
gözlenen düşme gerçekte, döviz kuru değişimlerinin bir sonucu olmayabilir, ama Latin
Amerika’da devalüasyonların eşlik ettiği diğer politika ve kısıtların etkisini yansıtabilir.
Aslında şu nokta oldukça önemlidir; gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonlar daima
bir istikrar paketinin önemli parçalarından biri olmuştur. Bu yüzden, çoğunlukla bir
nominal parite değişimi etrafında uygulanan makro ekonomik politikalara eşlik etmesi
nedeniyle devalüasyonun etkisini ayırt etmek zordur.
Edwards (1989b) 39 devalüasyon dönemini incelemiştir. Edwrds’a göre
devalüasyon öncesi dönemde büyüme oranlarındaki azalma, ticaret kontrolleri tipik
olarak devalüsyona yol açan döviz kuru ve ticaret kontrollerinin açık bir zorlamasıdır.
Bu kontroller devalüsyondan öncesinde de azalan büyüme oranlarını yansıtan önemli
bozulmalara yol açmaktadır. Sonuç olarak Edwards’a göre, devalüasyonlar büyüme
oranlarında azalmaya yol açmaktadır.
Kontrol-grup yaklaşımına dayanan çalışmaların çoğu devalüasyonun çıktı
üzerindeki IMF tarafından desteklenen istikrar programı çerçevesinde incelemişlerdir.
Bu konudaki ilk çalışma Donovan (1981) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada 1970–76
arasındaki IMF destekli 12 devalüasyon incelenmiştir. Program uygulamayan ülkelerin
kontrol grubu petrol üretmeyen ülkelerden seçilmiştir. Karşılaştırmalar bir ve üç yıllık
zaman aralığı için yapılmıştır. Bu karşılaştırmalara göre çıktı büyüme oranları
belirsizlik içerirken, ihracat büyüme oranları program uygulayan ülkelerde daha yüksek
93
olarak çıkmıştır. Bir yıllık karşılaştırmalar petrol üretmeyen ülkelere göre program
uygulayan ülkelerde çıktı büyüme oranında açık bir iyileşmeyi ortaya koymuştur. Sonuç
olarak üç yıllık karşılaştırmalarda program uygulayan ülkelerde büyüme oranındaki
azalma program uygulamayan ülkelerinkini aşmaktadır.
Donovan (1982) ise önceki çalışmasının hem zaman aralığını hem de
örneklemini genişletmiştir. Bu çalışma 1971–80 yılları arasında IMF destekli 78
devalüasyonu kapsamaktadır. Yukarıdaki çalışma ile aynı yöntemi kullanmıştır.
Donovan program uygulayan ülkelerin enflasyon kadar dış sektör performansında da
göreceli iyileşme yaşandığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte önceki çalışmasının
tersine büyüme oranlarındaki azalmanın tek yıllık karşılaştırmalardaki ortalama
azalmayı aştığını bulmuştur.
Gylfason (1987) ise 1977–79 yıllarında uygulanan 32 IMF destekli programla
ilgili çalışmasında kontol-grup yaklaşımını kullanmıştır. Çalışmada IMF programı
uygulayan ülkelerle program dışı ülkelerin grupları arasındaki çıktı büyümesindeki
farkların istatistiksel olarak anlamlı olmadığını bulmuştur. Son olarak Khan (1990)
1973-88 dönemini kapsayan 69 gelişmekte olan ülke grubunda IMF programlarının
ödemeler dengesi, cari işlem, enflasyon ve büyüme üzerindeki etkilerinin geniş bir
değerlendirmesini yapmıştır (Agenor, 1991: 22-23).
Edwards ve Santella (1992) Bretton Woods zamanını kapsayan dönem için
gelişmekte olan ülkelerde uyum programları temelli devalüasyonun etkinliğini analiz
etmişlerdir. 1954–1971 yıllarını kapsayan çalışmalarında 48 devalüasyon uyum
programlarına yol açan koşullar kadar bunların etkinlikleri de incelenmiştir. Yazarlar bu
çalışmada devalüasyonların başarılı olduğu sonucuna varmışlardır.
Magendzo (2002) uygulamalı çalışmalarda genellikle devalüasyonun çıktı
üzerinde daraltıcı sonuçlarının olduğunu gösterdiğini ve bunun seçim yanlılığı
(selection bias)’ndan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araştırmışlardır. 1970–99 yılları
için 155 ülkenin veri setini kullanarak 264 devalüasyon dönemini incelemiştir. Yazar
seçim yanlılığını dikkate almadığı zaman genel olarak devalüasyonun daraltıcı
etkilerinin olduğunu bulmuştur. Bununla birlikte bu sapmalar dikkate alındığında ise
daraltıcı etkilerin azaldığını ortaya koymuşlardır.
94
Tablo 5: Kontrol-Grup Yaklaşımı
Yazarlar
Donovan (1981)
Kapsam
12 IMF destekli
devalüasyon (1970-76)
Donovan (1982)
78 IMF destekli
devalüasyon (1971–80)
Gylfason (1987)
IMF destekli Programlar
(1977-79)
Az gelişmiş ülkelerdeki
107 devalüasyon
Kamin (1988)
Edwards (1989a)
Latin Amerika’daki 24
gelişmekte olan ülke, 18
devalüasyon dönemi
Gelişmekte olan
ülkelerdeki 39
devalüasyon
Santella Gelişmekte Olan
Ülkelerdeki 48
devalüasyon
Edwards (1989b)
Edwards
(1992)
ve
Magendzo (2002)
Sonuç
Uzun
dönemde
ihracat
büyümesi düzelmekte, ama
İthalat ihracattan daha az
büyümektedir.
bir yıllık karşılaştırmalarda,
Çıktı az gelişmiş ülkelerin
ortalamasından daha fazla
düşmektedir. Ama üç yıllık
karşılaştırmalarda daha az
düşmektedir.
BOP
düzelmekte,
çıktı
üzerindeki etkisi belirsiz
Genişleme
veya
etkisiz.
Daralma devalüasyondan önce
görülüyor ve devalüasyondan
sonra devam ediyor
Devalüasyonun bir sonucu
olarak değil ama ilgili
ölçümlerden dolayı büyümede
düşme gözlenmiştir.
Çıktının büyüme oranında
daraltıcı etki bulunmuştur.
Kısıtlayıcı ve tutarlı makro
ekonomik politikaları etkin
oldukları zaman, devalüasyon
etkin
1970-99, 155 ülke ve 264 Devalüasyonların çıktı
devalüasyon
üzerinde istatistiksel olarak
anlamlı bir etkisi
bulunamamıştır.
3.3. Makro Simülasyon Çalışmaları
Makro simülasyon yaklaşımı devalüasyon sonrasındaki çıktının performansına
göre ekonomik modellerin simülasyonuna dayanmaktadır. Buna göre ilk iki yaklaşımın
tersine, makro simülasyon yaklaşımı devalüasyon yapan ülkelerden elde edilen gerçek
sonuçlar ile analiz yapmak yerine ekonomik modellerin simülasyonuna dayanan bir
yaklaşımdır (Khan, 1988: 11).
Gerçek yaklaşımların tersine makro simülasyonu uygulayan çalışmaların temel
bir avantajı olarak döviz kuru değişimlerinin çıktı üzerindeki etki sürecine yönelik
95
önemli bilgileri sağlamaktadır (Agenor, 1991: 26). Bu yöntem özellikle devalüasyonun
büyüklüğü ve diğer politika araçlarını içeren ve alternatif politika paketlerinin
sonuçlarını karşılaştırmak için yararlıdır. Makro simülasyon yaklaşımına yönelik teorik
modeller iki düşünce okulundan ortaya çıkmıştır. Ortodoks okul devalüasyonun
harcama kaydırıcı etkilerden ve artan üretimden dolayı genişleyici etkisinin olacağını
ileri sürmektedir. Diğer taraftan yeni yapısalcı okul bu görüşe karşı çıkmaktadır ve
devalüasyonun daraltıcı etkileri ile ilgili önemli katkılar sağlamaktadır.
Simulasyon modelleri ya da ekonomik aktivite üzerinde döviz kuru
değişimlerinin etkilerini analiz etmek amacıyla indirgenmiş form denklemleri kullanılır.
Devalüasyonun reel gelir üzerindeki etkisine yönelik makro modellerden kanıt Gylfason
ve Schmid (1983), Gylfason ve Risager (1984), Branson (1986) ve Solimano (1986)
tarafından sağlanmıştır.
Diaz-Alejandro (1963) çalışmasında dışa açık küçük bir ekonomide
devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olacağını ortaya koymuştur. Bu çerçevede
devalüasyonun ticaret dengesi üzerindeki etkisini iki aşamaya ayırmıştır: Başlangıç
etkisi (initial effect) ve geri dönme etkisi (reversal effect). İlk etkinin boyutu ithalat ve
ihracat arz ve talep esneklikleri tarafından belirlenecektir. İlk etki göreceli fiyatlara
bağlıyken, tersine dönme etkisi tamamen gelir mekanizmasına bağlıdır. Bu bağlamda
devalüasyonun çalışanlardan sermaye sahiplerine doğru gelirin yeniden dağıtılmasına
neden olacağını tartışmış ve bu sermaye sahiplerinin göreceli olarak daha düşük tüketim
eğilimine sahip olmasından dolayı toplam yurtiçi harcamada bir düşmeye yol açacaktır.
Sonuç olarak devalüasyon neticesinde ücretli sınıfın gelirinde bir azalma ve sermaye
sınıfının gelirinde bir yükselme yurtiçinde üretilen malların talebinde net azalma
meydana gelecektir. Burada başlangıç etkisi tersine dönme etkisi ile dengelenme
eğiliminde olacaktır. Tersine etki tam olarak dengelenmediği müddetçe gelir üzerinde
daraltıcı etkilerin çıkmasına neden olacaktır.
Bruno (1979) üretimde kullanılan girdileri yurtiçi üretimde kolaylıkla ikame
edilemeyen ve önemli ölçüde ithal edilen ve firmaların işletme sermayesinin bankaların
tayınlama (rationing) kredilerine bağımlı olduğu yarı sanayileşmiş bir ülkeyi varsayarak
yaptığı çalışmasında devalüasyonun negatif etkisini incelemiştir. Böyle bir durumda, ani
bir devalüasyon firmanın girdi maliyetlerini ve firmanın işletme sermayesine olan
96
ihtiyacını keskin bir şekilde yükseltecektir. Ama kredinin tayınlandığı bir durumda,
firmalar ihtiyaç duydukları kredileri informal kredi piyasasından temin edebilirler.
İnformal kredi piyasasında talepteki ani bir yükselme firmaların üretimlerini azaltmak
yerine seçebildikleri bu şekildeki yasaklayıcı düzeyler için faiz oranlarını kontrol
edebilirler. İthal edilen girdilerin daha yüksek maliyetlerinin negatif etkisi yurtiçinde
ticareti yapılan mallar için daha yüksek göreceli fiyatlardan üretimi teşvik edici
unsurlara karşı değerlendirecektir. Eğer devalüasyonun pozitif etkisinin gerçekleşmesi
ertelenirse, toplam arz üzerinde daha yüksek maliyet ile gerçekleştirilen ithalatların
negatif etkisi kısa dönemde baskın olabilir.
Krugman-Taylor (1978) iki temel gelir grubu arasındaki eğilimlerdeki farkı
kullanan ve başlangıç ticaret dengesizliğinden devalüasyonu analiz eden bir genel denge
modelini geliştirmiştir. Krugman-Taylor modeli Diaz-Alejandro (1963) ve Cooper
(1971) çalışmalarının devamı olarak da görülebilir. Modelde, devalüasyon ex-ante
planlamış yatırımın üzerinde bir tasarruf fazlası ve ex-post reel çıktı ve ithalatta bir
azalma yaratır. Krugman-Taylor analizi ekonomiyi iki sektöre (dış ticaret ve yurtiçi
piyasalar için mal üreten) ayırmakta ve yurtiçine mal üreten sektör üzerine devalüasyon
etkisini analiz etmektedir.
Modelde, devalüasyon neticesinde yabancı para ile yapılan ödemeler, gelirlerini
aştığı zaman yurtiçinde reel geliri azaltan ve yurtdışında artmasına neden olan ticaret
mallarının fiyatını arttırmaktadır. Yurtiçi piyasalarda, toplam talep azalmakta ve ithalat
düşmektedir. Krugman-Taylor başlangıçta ticaret dengede bile olsa, ticaret mallarının
fiyatındaki yükselme sonucunda ihracat ve ithalata rakip endüstrilerde beklenmedik
karlara neden olacağını ortaya koymaktadır. Parasal ücret ithal girdilerin daha pahalı
kullanılmasına neden olan fiyat artışını geciktirirse, ve daha önce Diaz-Alejandro
tarafından önerildiği gibi marjinal tüketim eğiliminde farklılık varsa, ulusal tasarruf
yükselirken toplam harcamalar düşmektedir. Krugman-Taylor analizi ihracat ve ithalat
üzerindeki ad valorem vergilerin konulması dolayısıyla kamu gelirlerindeki bir
yükselişin etkisini de içermektedir. Bu (kısa dönemde toplam talepteki bir düşüş ile
sonuçlanan birim tasarruf eğilimine sahip olan) kamu sektöründen özel sektöre doğru
gelirin yeniden dağıtılmasına yol açacaktır.
97
Krugman-Taylor modeli ekonomide fiyat sabitleyen çok önemli varsayımlara ve
tüketim ve üretimde ikamenin var olmasına dayanmaktadır. Ayrıca bu model yarı
sanayileşmiş bir ekonomiyi varsaymaktadır. Bu ekonomiler ihracat ve ithalatlarında
fiyat alıcı (price taker) pozisyondadırlar ve dış ticaret hadlerini veri olarak kabul ederler.
Bu ülkeler kaynaklara sahiptirler ve üretimlerini de ithal girdi kullanarak sürdürmeye
çalışmaktadırlar. Sınırlı kaynaklarda yurtiçi maliyeti ve genel fiyat düzeyini yükseltmek
için devalüasyona neden olmak üretim ve tüketimde sınırlı ikamenin nedenini
açıklamaktadır. Krugman-Taylor tam gelir etkisininde açıklamak amacıyla ikame
etkisinin olduğu kadar devalüasyonun parasal etkisini olduğunu varsaymaktadır.
Ahluwalia ve Lysy (1981) gelişmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi
sorunlarını aşmada kullandıkları devalüasyon ve istikrar programlarının olası
sonuçlarını
ortaya
koymaya
çalışmışlardır.
Malezya
üzerinde
yaptıkları
bu
çalışmalarında iki model kullanmışlardır. Yazarlara göre devalüasyon daha yüksek
ithalat maliyetinden ve ihracat üzerindeki dış ticaert hadlerindeki kayıplardan dolayı
etkin bir araç değildir. Ayrıca daraltıcı para ve maliye politikaları reel gelirdeki
azalmayı arttırmaktadırlar. Sonuç olarak devalüasyonun reel gelir ve istihdam üzerinde
daraltıcı etkilerinin kaçınılmaz olduğuna ve ödemeler dengesini iyileştirmek için de
etkinsiz veya yanlış bir politika aracı olduğuna vurgu yapmışlardır.
Hanson (1983) üretim ve tüketimde ikameyi içerecek şekilde Krugman-Taylor
modelini genişletmiştir. Hanson’un modeli ikame olasılığının daraltıcı devalüasyon
olasılığını düşürdüğünü göstermiştir. Ama devalüasyonun tüm Keynesçi analizleri gibi,
bu sonuçlarda işgücü piyasası ve para politikası ile ilgili varsayımlara dayanmaktadır.
Hanson üretim ve tüketimde ikame olasılığı ile birlikte, ithal edilen girdi talep esnekliği
ve tüketici malları son derece düşük veya ticaret açığı büyük ise, devalüasyonun
daraltıcı olacağını ortaya koymaktadır. Hanson’a göre eğer devalüasyon gerçekten
daraltıcı ise, bunun etkisinin maliye politikaları tarafından dengelenebileceğini iddia
etmektedir. Hanson’a göre devalüasyonun faydası sadece kısa dönemde toplam talebi
azaltıcı etkileri değil, uzun dönemde de ödemeler dengesini geliştirmesidir. Hanson,
Krugman-Taylor modelinin varsayımlarının daraltıcı sonuçlara yol açacağını kabul
etmektedir. Ayrıca bu varsayımların ithalatı azaltarak ödemeler dengesi pozisyonunda
bir gelişme sağlayacaktır.
98
Hanson modeli parasal yetkililerin rolünü de içermektedir. Devalüasyon reel
gelirde bir düşüşe ve para talebinin nominal stokunda bir artışa yol açan genel fiyat
düzeyinde bir yükselmeye neden olur. Parasal yetkililer Krugman-Taylor modelinde
varsayıldığı gibi faiz oranını sürdürmekten ziyade para arzını kısıtlarlarsa, rezerv
girişleri aracılığıyla nominal para stokunda bir artış olacaktır. Bu politika rezervlerin
arttığı dönem süresince çıktı daha düşük düzeyde sonuçlanacaktır. Hanson’un
modelinde daralmanın nedeni sıkı para politikası ile birlikte uygulanan devalüasyondur.
İşgücü piyasasına gelince, Hanson ücretler nominal değerlerle sabitlenmekten ziyade
endekslenirse veya reel ücrete bağlı olarak işgücü arzı ile işgücü piyasasında
belirlenirse, o zaman çıktı ve ödemeler dengesi ters olarak ilişkilendirilir.
Gylfason ve Schmid (1983) ithal ara girdiler kullanan açık bir ekonominin bir
logaritmik doğrusal makro model kullanmıştır. Bu çerçevede beş gelişmiş beş tane de
gelişmekte olan ülke olmak üzere toplam on ülkeyi incelemiştir. Teorik olarak,
devalüasyonun ters etkilerinin olduğunu bulmuşlardır. Bir taraftan devalüasyon toplam
talep üzerinde genişleyici etki yaratırken, diğer taraftan devalüasyonun ithal edilen ara
girdilerin maliyeti üzerindeki etkisi aracılığıyla toplam arz üzerinde negatif etkisi vardır.
Modelin ampirik uygunluğu, her ülke için anahtar parametrelerini tahmin etmek için bir
“kalibrasyon” süreci kullanarak 10 ülke (hem gelişmiş hem de gelişmekte olan) için
değerlendirmiştir. Gylfason ve Schmid’in sonuçları, bu on ülkenin ikisi hariç sekizinde
devalüasyonun genişletici (reel geliri arttırıcı) etkisinin olduğunu ortaya koymuştur.
Gelişmekte olan ülkeler arasında Brezilya Marshal-Lerner koşulunu sağlamamaktadır.
Devalüasyonun harcama kaydırıcı etki aracılığıyla meydana gelen genişletici etkisi
daraltıcı etkiye nazaran baskın gibi gözükmektedir.
Gylfasson ve Risager (1984) döviz kuru değişimlerinin dış borç faiz ödemeleri
üzerindeki etkisini vurgulayan bir model geliştirmişler ve calibration yöntemi11
kullanmışlardır. Çalışma sonuçları devalüasyonun gelişmiş ülkelerde genellikle
11
Kalibrasyon yönteminde parametrelerin sayısal değerleri, ekonometrik bir yöntemle tahmin edilmeyip
modelin dışındaki kaynaklardan sağlanır. Parametre değerleri, genellikle gerçek yaşamda gözlemlenen
verilerle tutarlı olmadığı için araştırmacı, tutarlılığı sağlamak için bu değerleri öznel yargılarını ya da
başka formel yöntemleri kullanarak ayarlar. Kalibrasyon terimi, bu ayarlama işlemini anlatmak için
kullanılır (Özer, 2007: 88)
99
genişleyici etkileri olurken, gelişmekte olan ülkelerde devalüasyon yabancı para ile
ifade edilen dış borç geri ödeme yükünü arttırdığından dolayı, daraltıcı etkilerinin
baskın olacağını göstermiştir.
Islam (1984) devalüasyonun kısa vadede daraltıcı etkilerinin belirli varsayımlar
çerçevesinde ortaya çıkacağını göstermiştir. İthalatın temel unsuru ihracat mallarının
üretiminde kullanılan girdiler kadar ticarete konu olmayan malların üretiminde de
kullanılan ara girdilerdir. Kısmi ücret endekslemesi kısa vadede dahi olabilmektedir.
Ekonomi daima dış ticaret açığı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Islam çalışmasında
ekonominin hem arz yanı hem de talep yanına yönelik analizler yapmıştır. Çalışmada
tek seferlik yapılan bir devalüasyonun, daraltıcı bir para politikasının ve ihracat
üzerindeki teşviklerin ve nihai mal ithalatı üzerindeki tarife artışını kapsayan bu üç
politikanın ödemeler dengesi, GSMH ve fiyat düzeyi üzerindeki etkilerini incelemiştir.
Yurtiçi malların arz yanı için bir devalüasyon ara girdilerin fiyatını yükselttiğinden
dolayı kısa vadede tam olarak ters bir etkiye sahiptir. Talep yanı içinde üç etkinin ortaya
çıktığını vurgulamıştır. Bu etkileri; ihracat sektöründeki gelirdeki değişim aracılığıyla
yurtiçi mal talebi üzerindeki devalüasyonun etkisi, yurtiçi mal talebi üzerindeki dış
ticaret hadlerinin veya döviz kurunun etkisi ve negatif nakit balans etkisi olarak
sıralamak mümkündür.
Islam devalüasyonun kısa vadede şu sonuçları ortaya koyacağını vurgulamıştır.
Ø Tüm fiyatları yükseltir,
Ø İhracat sektöründeki çıktıyı genişletir fakat yurtiçi piyasalara mal üreten
sektörlerde azaltır,
Ø GSMH’yı azaltır,
Ø Yabancı para ile ölçülen dış ticaret açığını azaltır, fakat yurtiçi para ile
ölçülen ticaret açığını şiddetlendirir.
Taylor ve Rosensweig (1984) Tayland ekonomisi için genel denge modeli
oluşturmuşlardır. Modellerinde kullandıkları politika ölçümleri arasında devalüasyonun
100
etkilerini de simulasyona tabi tutmuşlardır. Elde ettikleri sonuçlara göre, Thai bahtı
devalüe edildiği dönemlerde çıktı da genişleme görülmüştür. Buna göre %3’lük bir
devalüasyon reel çıktıda %1’lik bir artışa yol açmaktadır.
Solimano (1986) devalüasyonun çıktı, istihdam ve ticaret dengesi üzerindeki
etkisini Şili için analiz etmiştir. Model simülasyon yöntemi kullanılarak tahmin
edilmiştir. Elde edilen sonuçlar kısa ve orta vadede devalüasyonun daraltıcı etkilerinin
olduğunu göstermiştir.
Van Wijnbergen (1986) devalüasyonun ekonominin toplam arz yanı üzerindeki
doğrudan daraltıcı etkilerine odaklanmıştır. Bununla ilgili olarak üç kanal üzerine
yoğunlaşmıştır. Ayrıca devalüasyonun çıktı üzerindeki olumsuz etkilerinin yanında
enflasyonist etkilerini de incelemiştir. Özellikle devalüasyonun firmaların işletme
sermayesinin finansmanı için ihtiyaç duyduğu reel kredi hacmi üzerindeki negatif etkisi
kadar ara girdilerin yurtiçi para cinsinden maliyeti üzerindeki etkisine de vurgu
yapmıştır. Dış borç ödemeleri ve ücret endeksleme ve gıda ithalatının olduğu bir
durumda nominal ücretler üzerindeki parite değişiminin etkisini de analiz etmiştir.
Toplam talepteki bir azalma enflasyonda bir azalma eğilimi meydana getirirken, toplam
arz enflasyon üzerinde yukarıya doğru bir baskının oluşmasına yol açmaktadır. Bundan
dolayı toplam arz kanalıyla meydana gelen daraltıcı etkilerin toplam talep kanalı
aracılığıyla oluşan Krugman-Taylor etkisinden daha büyük olumsuz etkilerinin
olacağını ortaya koymuştur. Van Wijnbergen bir devalüasyonun reel borç servis yükünü
arttıracağını da vurgulamıştır. Sonuç olarak, toplam talep yanında devalüasyonun
genişleyici etkileri olsa bile sadece arz yanlı etkileri dikkate alınarak da daraltıcı
etkilerinin olacağına vurgu yapmıştır. Dolayısıyla kısa vadede toplam arzı azalttığı için,
devalüasyonun talep yönetimi için etkin bir araç olmadığını ortaya koymuştur.
Barbone ve Rivera-Batiz (1987) yabancı sermayeyi de içeren bir ekonomide
devalüasyonun etkilerini analiz etmiştir. Model 1980 yılı verileri kullanılarak Jamaika
ekonomisi için test edilmiştir. Çalışmada yabancı sermayenin olduğu bir ekonomide
devalüasyonun potansiyel daraltıcı etkilerine ek bir etki ortaya çıktığı gösterilmektedir.
Bunun nedeni ise geliri yurtiçi yerleşiklerden yabancı sermayeye doğru yeniden dağıtan
bir mekanizmanın ortaya çıkması olarak ifade edilmektedir. Bu şekilde bir süreç de
101
GSYİH ve GSMH’yı azaltma eğilimlerini taşımaktadır. Sonuç olarak devalüasyonun
daraltıcı etkileri Jamaika ekonomisinde de bulunmuştur.
Roca ve Priale (1987) 1977–78 ve 1980–82 dönemleri arasındaki Peru’nun
yaşadığı devalüasyon tecrübelerini incelemek amacıyla detaylı bir makroekonomik
model oluşturmuştur. Perulu yetkililer dış dengeyi iyileştirmek maksadıyla yüksek
oranlarda nominal devalüasyonlar yapmışlardır. Özel sektör borcunun önemli bir kısmı
da ABD doları olarak borçlanılmıştır. Birbirini takibeden nominal devalüasyonlar iki
olguyu ortaya çıkarmıştır:
Ø daha yüksek ithal girdi fiyatı,
Ø artan kredi maliyetleri, bu kredi maliyetleri aşırı borçlu olan şirketlerin
işletme sermayesini daha da arttırmaktadır.
Sonuç olarak Roca ve Priale bu iki faktörün etkisiyle çok katı daraltıcı etkiler
ortaya çıktığına vurgu yapmışlardır.
Risager (1988) çalışmasında karlılığı, yatırımları ve ekonomik aktiviteleri
arttırmada devalüasyonun rolünü kısa dönemde nominal ücret katılığı sağlayan ücret
sözleşmeleri ve geleceğe dair yatırım davranışlarını dikkate alan bir model çerçevesinde
analiz etmiştir. Bu bağlamda devalüasyonun kısa dönemde hem yatırımları hem de
tasarruflarda artışa yol açtığı için ticaret dengesi üzerindeki etkisinin belirsiz kaldığını
vurgulamıştır.
Gylfason ve Radetzki (1991) nüfusunun önemli bir kesimi ücret karşılığı
çalışan az gelişmiş ülkeler için devalüasyonun etkilerini incelemişlerdir. Devalüasyonun
ihracat, ithalat ve arz yanlı ithal girdi maliyetlerinin etkilerinin yanında talep yanlı
harcamalar aracılığıyla oluşan etkilerinin cari işlem dengesini ve reel GSMH üzerindeki
etkilerini göstermeye çalışmışlardır. Ayrıca devalüasyonun ücret ve karlar üzerindeki
etkileri de dikkate alınmış ve devalüasyon sonrasındaki iç ve dış denge için yurtiçi ve
yabancı kredilerin sonuçları tartışılmıştır. Bu bağlamda sermaye (finansal) girişlerindeki
artışın
GSMH’nın
veya
reel
ücret
gelirlerinin
azalmasını
nasıl
önlediğini
göstermişlerdir. Sonuç olarak, devalüasyon az gelişmiş ülkelerde cari işlem açığını
düzeltmek için etkin bir araç olduğunu ifade etmişlerdir. Ücretler hem reel hem de
102
nominal olarak aşağıya doğru esnek değilse, devalüasyon muhtemelen çıktıda azalmaya
yol açacağını belirtmişlerdir. Ayrıca Ücretler tam olarak endekslendiğinde ise, çıktıdaki
azalma daha da büyük olacağını vurgulamışlardır.
Kamin (1995) karaborsa döviz piyasasının var olmasının resmi bir
devalüasyonun toplam çıktı üzerindeki etkisini nasıl değiştirebildiğini analiz etmiştir.
Bu çerçevede devalüasyonun birleştirilmiş bir piyasadan ziyade kara borsanın olduğu
bir ekonomide daha az bir daralmaya neden olacağı tartışılmıştır. Hem kara borsa döviz
kuru resmi döviz kurundan daha az değer kaybedeceği hem de devalüasyonların
daraltıcı etkilerinin çoğu resmi devalüasyonun kendi beklentisinden meydana geleceği
için kara borsanın olduğu bir ekonomide devalüasyonun etkisinin farklı olacağını ifade
etmiştir. Kamin bu etkileri simulasyon modeli kullanarak test etmiştir. Kara borsa
piyasası ile ithalatın finanse edildiğinde, resmi devalüasyonun reel etkisi daha az
olacaktır. Ayrıca gelecekteki devalüasyon beklentileri kara borsa oranını değer
kaybettirecek ve bundan dolayı çıktıda azalma meydana gelmesi mümkündür.
Taye (1999) 1961–87 yılları için devalüasyonun az gelişmiş ülkelerin
makroekonomik performansları üzerindeki etkisini araştırmıştır. Simülasyon yöntemini
kullanmıştır. Sonuç olarak devalüasyonun cari işlem dengesini iyileştirmeye yardımcı
olduğunu fakat stagflasyonist etkilerinin ortaya çıktığını ifade etmiştir. Cari
işlemlerdeki iyileşmeler çıktıdaki ya da ihracattaki artıştan değil daha çok ithalattaki
düşüşten dolayı gerçekleşmiştir.
Tablo 6: Makro Simülasyon Çalışmaları
DiazAlejandro
(1963)
Cooper
(1971)
Modelin tipi
Talep yanlı
Daraltıcı faktör
Diğer özellikleri
Gelirin
yeniden Marjinal harcama eğilim,
dağılımı
daraltıcı
Talep yanlı
Gelirin
yeniden
dağılımı ve borç servis
ödemeleri
Gelirin
yeniden
dağılımı ve başlangıç
ticaret açığı
Gelirin
yeniden
dağılımı,
kamunun
düşük marjinal harcama
eğilimi ve başlangıç
ticaret açığı
Krugman ve Makro
Simülasyon:
Taylor
Talep/arz yanlı
(1978)
Makro
Bruno
Simülasyon:
(1979)
Talep/arz yanlı
Zaman boyutu önemli,
potansiyel olarak daraltıcı
Hipotetik ülke simülasyonu,
daraltıcı
Yarı sanayileşmiş ülkeler,
bölünmüş kredi piyasası,
daraltıcı etki
103
Tablo 6. Devamı
Makro Model
Ahluwalia
ve
Lysy
(1981)
Gylfason ve Makro
Simülasyon (ara
Shmidt
mal ve açık
(1983)
ekonomi)
5
GOÜ
(Brezilya,
Hindistan,
Pakistan,
Philipinler ve
Turkiye) ve 5
gelişmiş ülke
Makro
Hanson
Simülasyon:
(1983)
Talep/arz yanlı
Malezya
İhracat talep esnekliği
0,5’den az olduğu zaman
daralma
Reel refahtaki azalma,
ithal girdilerin fiyatı,
ücret
endeksleme,
ihracat ve ithalat talep
esneklikleri,
GSYİH
içinde
nihai
mal
ithalatının ağırlığı ve
GSYİH içinde faktör
ithalatının ağırlığı
10 ülkenin 8 tanesinde
devalüasyonun genişleyici
etkisi var. Uzun dönemde
yansız
Reel refahtaki azalma,
ithal girdilerin fiyatı,
ücret
endeksleme,
ithalat talep esnekliği
ve başlangıç ticaret
açığı
Borç servis ödemeleri,
ithal girdi fiyatı ve
ücret endekslemesi
Latin
Amerikan’ın
güneyinde genişleyici etki
Gylfason ve Makro
Simülasyon
Risager
Yaklaşımı
(1984)
8 az gelişmiş
ülke, 7 gelişmiş
ülke
İthal girdi fiyatı, ücret
Islam (1984) Makro
Simülasyon:
endekslemesi,
Talep/arz yanlı başlangıç ticaret açığı
ve dış yardım
Genel denge modeli,
Taylor
ve makro
Rosensweig simulasyon,
Tayland
(1984)
Makro
Yatırım daralması, ithal
Branson
Simülasyon:
girdi ve sermaye fiyatı
(1986)
Talep/arz yanlı ve ücret endekslemesi
Makro
İthal girdi fiyatı, ücret
Solimano
Simülasyon:
endekslemesi, ihracat
(1986)
Talep/arz yanlı ve
ithalat
talep
esneklikleri
Makro
Yatırım daralması, borç
van
Simülasyon:
servis
ödemeleri,
Wijnbergen
Talep/arz yanlı yüksek nominal faiz
(1986)
oranları, ithal girdi
fiyatı,
işletme
sermayesi maliyeti ve
ücret endekslemesi
Az
gelişmiş
ülkelerde
daralma;
gelişmiş
ülkelerde
genişleme;
hepsinin cari işlemlerinde
iyileşme
Üretim ve tüketimde ikame,
daraltıcı etki
%3’lük bir devalüasyon
çıktıda %1’lik bir artışa
neden olmuştur
Kenya için simülasyon,
daraltıcı etki
Şili için simülasyon, Kısa
ve orta vadede daraltıcı
etki bulunmuştur.
Kara
borsa
daraltıcı etki
piyasası,
104
Tablo 6. Devamı
Makro
Barbone,
Rivera-Batiz Simülasyon:
Talep/arz yanlı
(1987)
Roca
ve Makro
Simülasyon
Priale
Yaklaşımı
(1987)
Makro Model
Hamilton
(1988)
Jamaika için simülasyon,
daraltıcı etki bulunmuştur
Peru (1977–78)
(1980–82)
ve Firmaların işletme sermaye
maliyetindeki yükselmeden
dolayı daraltıcı etki
Kısa dönemde genişleme:
Uzun dönemde daralma
Avustralya
1)
2)
3)
4)
5)
6)
1)
Gylfason ve Makro
2)
Simülasyon:
Radetzki
3)
Talep/arz
yanlı,
(1991)
12 az gelişmiş
ülke
(Afrika
Altı Ülkeler)
Simülasyon
1)
Kamin
2)
(1995)
Risager
(1988)
Makro model
Artan yabancı kar
Karlılık
Yatırımlar
Tasarruflar
Çıktı
Nominal ücretler
Ticaret dengesi
Reel refahta
ithal girdi fiyatı
ücret endekslemesi
Devalüasyon kısa dönemde
hem yatırımları hem de
tasarruflarda artışa yol
açtığı için Ticaret dengesi
üzerindeki etkisi belirsiz
kalmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde
daraltıcı
etki
ortaya
çıkmaktadır
Döviz kuru,
Kara borsa döviz
kuru
3) İhracat
4) Çıktı
5) Paranın
yabancı
varlıklara oranı
Kara borsa piyasası ile
ithalatın
finanse
edildiğinde,
resmi
devalüasyonun reel etkisi
daha
az
olacaktır.
Gelecekteki
devalüasyon
beklentileri kara borsa
oranını değer kaybettirecek
ve bundan dolayı çıktıda
azalma meydana gelmesi
mümkündür.
İthal
girdi
ve Etiyopya için simülasyon,
Taye (1999) Makro
Simülasyon:
sermayelerin
fiyatı, daraltıcı
etkiler
Talep/arz yanlı kamu
açığının bulunmuştur.
finansmanı ve sermaye
kullanım
oranı
ve
dolaylı vergiler
Kaynak: Bahmani-oskooee ve Miteza, (2003: 13–14)’den yararlanılmıştır.
3.4. Ekonometrik Çalışmalar
Devaüasyon daraltıcı etkileri ile ilgili yapılan ekonometrik çalışmaları zaman
serisi analizleri ve panel veri analizleri olarak iki alt başlık altında toplamak
mümkündür. Bu çerçevede aşağıda öncelikle zaman serisi yöntemi kullanılarak yapılan
105
uygulamalı çalışmalar verilecektir. Daha sonrasında ise çok ülkeli modellerin birlikte
analiz edildiği panel veri yöntemi kullanılarak yapılan çalışmalar verilecektir.
3.4.1. Zaman Serisi
Devalüasyonun çıktı üzerindeki daraltıcı etkileri ile ilgili tek ülkeli çalışmalarda
genellikle VAR yöntemi kullanılmaktadır.
Faini ve De Melo (1990) çalışmalarını dış ticaret hadlerinde önemli düşüşler
yaşan, dış borçları çok yüksek olan ve bu nedenle de oldukça yüksek faiz oranları ile
karşı karşıya kalan, IMF ve Dünya Bankasından krediler kullanan gelişmekte olan
ülkeler üzerine yapmışlardır. Sonuç olarak, devalüasyonun hammadde ihraç eden
ülkeler için ticaret dengesi ve çıktı üzerine etkisinin olmadığını bununla birlikte uzun
dönemde mamul malların ihracatçıları için genişleme olduğunu vurgulamıştır.
Rhodd (1993) Jamaika ile ilgili yaptığı çalışmasında 1960–90 arası için yıllık
veriler kullanarak iki aşamalı en küçük kareler yöntemini kullanarak analiz yapmıştır.
Çalışmasında reel döviz kuru, çıktı, yurtiçi kredi, dış ticaret hadleri, kamu
harcamalarının nominal gelire oranı değişkenlerini kullanmıştır. Nihai olarak,
devalüasyonun kısa vadede daraltıcı etkileri olmasına karşın, uzun vadede genişleyici
etkilerinin olduğunu bulmuştur.
Rogers ve Wang (1995), 1977–1990 dönemi için Meksika ekonomisine yönelik
yaptıkları çalışmalarında aylık veriler kullanarak analizlerini yapmışlardır. Modeli çıktı,
kamu harcamaları, enflasyon, reel döviz kuru, para arzının büyüme haddinin kullanarak
VAR modeli ile tahmin etmişlerdir. Bu çerçevede reel döviz kuruna verilen pozitif
şokun, yani devalüasyonun çıktının azalmasına neden olduğunu bulmuştur.
Copelman ve Werner (1995) çıktı, reel döviz kurunun değer kaybı, reel faiz
oranı, reel para arzını ve reel brüt sabit yatırım endeksi değişkenlerini kullandıkları
VAR modelinde reel döviz kurundaki değişmenin çıktı üzerinde daraltıcı etkilere sahip
olup olmadığını analiz etmişlerdir. Daraltıcı devalüasyonun nominal döviz kurundaki
değişimlerden ziyade reel kurdaki değişimlerden kaynaklandığını bulmuştur.
106
Domaç (1997) reel döviz kuru, reel petrol fiyatları, reel hükümet harcamaları,
M2, yurtiçi faiz oranı gibi değişkenlerden oluşturduğu modeller yardımı ile 1960-1990
döneminde Türkiye’deki reel devalüasyonların daraltıcı etkiye sahip olup olmadığını
incelemiştir. EKK yönteminin kullanıldığı çalışmada beklenmeyen devalüasyonların
çıktı üzerinde pozitif bir etkiye sahip olduğunu, beklenen devalüasyonların ise çıktı
üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını, dolayısıyla daraltıcı devalüasyon hipotezinin
Türkiye için geçerli olmadığını bulmuştur.
Upadhyaya (1999) 1963-93 yılları için 6 Asya Ülkesine (Hindistan, Pakistan,
Sri Lanka, Tayland, Malezya ve Filipinler) yönelik yaptığı çalışmasında reel GSYİH ile
reel döviz kuru arsında uzun dönemli bir ilişkinin varlığını sorgulamıştır. Bu çerçevede
Pakistan ve Tayland uzun dönemde devalüasyonun daraltıcı etkileri mevcut iken,
diğerlerinde bu etkilerin yansız olduğu bulunmuştur
Upadhyaya ve Upadhyaya (1999) 1962-92, yıllık veriler, 3 güney (Hindistan,
Pakistan ve Sri Lanka), 3 güney doğu (Malezya, Tayland ve Filipinler) olmak üzere
toplam 6 Asya ülkesi için zaman serisi analizi Eş-bütünleşme testini uygulayarak uzun
dönemli bir ilişki aramışlardır. Bu bağlamda kamu harcamalarının GSYİH’ya oranı, dış
ticaret hadleri, reel döviz kuru ve para arzı gibi değişkenleri modele dahil etmişlerdir.
Sonuç olarak, devalüasyonun ekonomi üzerinde kısa dönemde daraltıcı etkileri
bulunmuştur. Fakat Filipinler hariç uzun dönemde daraltıcı ekiler bulunamamıştır
Kamin ve Rogers (2000) Amerikan Faiz oranı, reel döviz kuru, enflasyon oranı,
reel GSYİH, hükümet harcamaları, reel para arzı, sermaye hesabı, petrol fiyatları gibi
değişkenleri modellemişlerdir. Bu bağlamda Meksika ekonomisi için oluşturdukları 6
farklı VAR modellerinde reel devalüasyonun enflasyona ve iktisadi daralmaya yol
açtığını destekleyen sonuçlara ulaşmıştır.
Anker
ve
Bahmani-Oskooee
(2001)
Johansen
Eş-bütünleşme
testini
uyguladıkları çalışmalarında 1972-96 yılları için üçer aylık veriler kullanarak Almanya
için analiz yapmışlardır. Modelde dış ticaret hadleri, kamu harcamaları, reel para arzı,
nominal efektif döviz kuru değişkenlerini kullanmışlardır. Alman markının değer
kaybetmesinin uzun dönemde genişleyici etkilere sahip olduğunu bulmuşlardır.
107
Aydoğmuş ve Yıldırım (2001) devalüasyonun ticaret dengesi üzerine etkilerini
incelemişlerdir. Çalışmalarında Pesaran ve Shin (1999) tarafından geliştirilen ARDL
yöntemini kullanmıştır. Sonuç olarak, 1969-1979 ve 1980-1997 dönemlerinde
devalüasyonun dış ticaret dengesi üzerinde olumlu etkisinin olduğunu bulmuşlardır.
Bahmani-Oskooee, Chomsisengphet ve Kandil (2002) 5 Asya ülkesi için
yaptıkları çalışmalarında 1976-1999 yılları için üçer aylık veriler kullanarak Johansen
Eş-bütünleşme analizi yapmışlardır. Döviz kurundaki bir şokun para arzı, kamu
harcamaları, enerji fiyatları ve yurtiçi üretim üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Asya
ülkelerinde devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuşlardır.
Silva ve Zhu (2004) Sri Lanka ekonomisi üzerine yaptıkları çalışmalarında
zaman serisi yöntemini uygulamışlardır. Çalışmada döviz kurunun ticaret dengesi ve
GSYİH üzerindeki etkileri 1976-98 yılları için test etmişlerdir. Sonuç olarak
devalüasyonun özellikle sürekli devalüasyondan dolayı kısa vadede daraltıcı etkilerinin
olduğunu bulmuşlardır.
Kandil (2006) 1971-2000 dönemi için yıllık veriler ile 20 gelişmekte olan, 26
gelişmiş ülke için yaptığı çalışmasında zaman serisi yöntemini kullanmıştır. Reel çıktı,
fiyat düzeyi, enerji fiyatları, kamu harcamaları, para arzı, reel döviz kuru değişkenlerini
kullanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde paranın değer kaybetmesinin ekonomi üzerinde
ters etkisi olduğu sonucunu elde etmiştir.
Kim ve Ying (2007) 7 Asya ülkesi ve Latin Amerika Ülkeleri (Meksika ve Şili)
için yaptıkları çalışmalarında üçer aylık veriler kullanmışlardır. Zaman serisi (Eşbütünleşme testi) yöntemini kullanarak GSYİH, Reel Döviz kuru, reel para arzı,
sermaye hesabı/gelir, cari işlemler/ gelir, yurtiçi ve dışı fiyat düzeyleri değişkenlerini
modele dahil etmişlerdir. Kriz öncesi ve sonrasında devalüasyonun etkileri analiz
edilmiştir. Nihai olarak da reel döviz kuru ile çıktı arasındaki uzun dönemli ilişkiyi test
etmişlerdir. Sonuç olarak, kriz öncesinde devalüasyonun daraltıcı etkilerine yönelik
herhangi bulguya rastlamamışlardır. Fakat kriz sonrasında analiz edilen tüm ülkelerde
devalüasyonun daraltıcı etkileri vardır.
108
Narayan ve Narayan (2007) 1970–2000 yılları arasında Fiji ekonomisi için
devalüasyonun etkilerini araştırmışlardır. Modellerini Eş-bütünleşme yöntemi ile test
etmişlerdir. Modelde yurtiçi gelir, para arzı, kamu harcamaları, reel döviz kuru, yabancı
gelir değişkenlerini kullanmışlardır. Kısa ve uzun dönemde devalüasyonun Fiji
ekonomisi için genişleyici etkilere yol açtığını bulmuşlardır. % 10’luk bir
Devalüasyonun yaklaşık olarak çıktıyı %2.3 veya 3.3 oranında arttırdığını bulmuşlardır.
Kandil (2008) gelişmekte olan ülkelerde döviz kuru dalgalanmalarının çıktı ve
fiyatlar üzerindeki asimetrik etkilerini analiz etmiştir. Bu bağlamda 50 gelişmekte olan
ülkenin 1960–2000 yıllarını kapsayan yıllık verilerini zaman serisi yöntemini kullanarak
analiz etmiştir. Çalışmada reel döviz kuru, reel çıktı, fiyat düzeyi, reel enerji fiyatları,
kısa vadeli faiz oranı, kamu harcamaları değişkenlerini kullanmıştır. Çalışmada arz
kanallarının çıktıda daralmaya ve enflasyona neden olduğu bulunmuştur.
Tablo 7: Zaman Serisi Yöntemini Kullanan Çalışmalar
Yazar
Yöntem
Faini
ve Ekonometrik
De
Melo yaklaşım
(1990)
Değişkenler
SONUÇLAR
1)
Devalüasyonun
hammadde
ihracat edenler
için
ticaret
dengesi ve çıktı
üzerine etki yok.
Oysa
uzun
dönemde mamul
malların
ihracatçıları için
genişleme var.
Devalüasyonun
kısa
vadede
daraltıcı etkileri
olmasına karşın,
uzun
vadede
genişleyici
etkilerinin
olduğunu
bulmuştur.
Devalüasyon
çıktıyı
daraltmakta
2)
3)
4)
Rhodd
(1993)
Rogers
Wang,
(1995)
Dönem/
Ülkeler
GSYİH büyüme Az
oranı
gelişmiş
Yatırım/GSYİH
ülkeler
Borç
servisi/İhracat
Reel Döviz Kuru
Zaman serisi 1) reel döviz kuru
(iki aşamalı 2) çıktı
EKK)
3) yurtiçi kredi
4) dış ticaret hadleri
5) kamu
harcamaları/nomin
al gelir
ve Zaman Serisi
(VAR modeli)
1) reel döviz kuru
2) kamu
harcamaları
3) çıktı
4) enflasyon
5) reel para balansı
1960-90
yıllık
veriler,
Jamaika
19771990,
aylık
veriler,
Meksika
109
Tablo 7. Devamı
Copelman,
Werner,
1995
Zaman Serisi
(VAR modeli)
BahmaniOskooee,
(1996)
Zaman Serisi
(Eşbütünleşme)
Hoffmaister Zaman Serisi
ve
Végh, (VAR model)
1996
Santaella ve Zaman Serisi
(VAR model
Vela, 1996
BahmaniOskooee,
Rhee (1997)
Zaman Serisi
(Eşbütünleşme,
hata düzeltme)
Domaç
(1997)
Zaman serisi
BahmaniOskooee,
(1998)
Zaman Serisi
(Eşbütünleşme)
1) çıktı
2) nominal döviz
kuru değer kaybı
3) reel döviz kuru
4) reel faiz oranı
5) reel kredi veya
reel para
balansları
6) reel brüt sabit
yatırım endeksi
1) GSYİH
2) Reel kamu
harcamaları
3) reel para arzı
(M1)
4) reel kara borsa
döviz kuru
1) nominal döviz
kuru değer kaybı
2) para arzı artışı
3) çıktı
4) enflasyon
5) dış şoklar
Meksika
Daraltıcı
devalüasyonun
nominal
döviz
kurundaki
değişimlerden
ziyade reel kurdaki
değişimlerden
kaynaklandığını
bulmuştur.
1959-90
yıllık, İran
Daraltıcı
etkiler
bulunmuştur.
Uruguay
1) nominal döviz
kuru değer kaybı
2) çıktı
1987-1994,
üçer aylık
veriler
1) Kamu
harcamalarının
gelire oranı
2) Reel para arzı
(M1 ve M2)
3) Dış ticaret hadleri
4) Reel efektif döviz
kuru
1) reel çıktı
2) reel döviz kuru
3) reel enerji fiyatları
4)
reel
kamu
harcamaları
5) para stoku (M2)
6) faiz oranı
1971-94,
üçer aylık
veriler,
Kore
Döviz kuru değer
kaybındaki sürekli
azalma
çıktıda
artışa
yol
açmaktadır. Tersi
ise
çıktıda
azalmaya
neden
olmaktadır
Reel döviz kurunun
değer kaybındaki
artışlar
çıktıda
azalmayı
teşvik
etmektedir.
Kore için kurun
değer
kaybetmesinin
genişleyici etkiler
ortaya koymakta
1960-90,
Türkiye
1) Nominal efektif 1973-88,
döviz kuru
üçer aylık
2) reel GSMH
veriler, 23
LDCs
Türkiye’de
devalüasyonun
daraltıcı etkilerine
rastlanmamıştır.
Uzun
dönemde
gelişmekte olan
ülkelerde
devalüasyonun
daraltıcı
etkilerine
rastlanmamıştır.
110
Tablo 7. Devamı
Upadhyaya Zaman Serisi,
Eş-bütünleşme
(1999)
Zaman serisi,
Eş-bütünleşme
1)kamu
harcamalarının
GSYİH’ya oranı
2) dış ticaret hadleri
3) reel döviz kuru
4) para arzı
ve Zaman Serisi
(VAR modeli)
6 farklı model
oluşturarak
analiz
yapmıştır.
1) reel döviz kuru
2) enflasyon oranı
3) reel GSYİH
4) ABD faiz oranı
5) Kamu büyüklüğü
6) petrol fiyatları
7) sermaye hesabı
8) reel M2
Upadhyaya
ve
Upadhyaya
(1999)
Kamin
Rogers
(2000)
1) reel GSYİH
2) reel döviz kuru
Zaman Serisi
BahmaniOskooee ve (Eşbütünleşme)
Mirzaie,
(2000)
1)
2)
3)
4)
5)
6)
Anker
ve Zaman Serisi
(EşBahmanibütünleşme)
Oskooee
(2001)
1)
2)
Zaman Serisi
Bahmani(EşOskooee,
Chomsisen bütünleşme)
gphet
ve
Kandil
(2002)
1)
3)
4)
2)
3)
4)
5)
reel çıktı
işsizlik oranı
petrol fiyatları
reel kamu
harcamaları
reel para arzı
nominal efektif
döviz kuru
dış ticaret hadleri
kamu
harcamaları
reel para arzı
nominal efektif
döviz kuru
dünya enerji
fiyatları
reel kamu
harcamaları
reel para arzı
reel efektif döviz
kuru
yabancı GSYİH
6
Asya
ülkesi:
Hindistan,
Pakistan,
Sri Lanka,
Tayland,
Malezya
ve
Filipinler,
1963-93,
yıllık
veriler
1962-92,
yıllık
veriler, 3
güney, 3
güney
doğu Asya
ülkesi
1980-1996
üçer aylık
veriler,
Meksika
Pakistan
ve
Tayland
uzun
dönemde daraltıcı
etkiler
mevcut,
diğerlerinde
yansız
olduğu
bulunmuştur
1970-94,
üçer aylık
veriler,
ABD
Dolardaki değer
kaybının sektörler
üzerinde
uzun
dönemde olumsuz
etkilerine
rastlanmamıştır.
1972-96,
üçer aylık
veriler,
Almanya
Kısa
dönemde
daraltıcı
etkiler
bulunmuştur.
Filipinler
hariç
uzun
dönemde
daraltıcı
ekiler
bulunamamıştır
Reel
devalüasyonlar
yüksek enflasyona
ve
ekonomik
daralmaya
yol
açmaktadır.
Alman markının
değer
kaybetmesinin
uzun
dönemde
genişleyici etkileri
bulunmuştur.
1976-99,
Çoğu Asya ülkeleri
üçer aylık için devalüasyon
değer
veriler, 5 (kurun
Asya
kaybetmesi)
ülkesi
daraltıcı
olmaktadır.
111
Tablo 7. Devamı
Silva
ve Zaman serisi
Zhu (2004)
Kandil
(2006)
Kim
Ying
(2007)
Zaman serisi
ve Zaman serisi,
Eşbütünleşme
Narayan ve Zaman serisi,
EşNarayan
bütünleşme
(2007)
Kandil
(2008)
Zaman serisi
1) döviz kuru
2) dış ticaret
dengesi
3) GSYİH
1976-98
Sri Lanka
1) reel çıktı
2) fiyat düzeyi
3) enerji fiyatları
4) kamu
harcamaları
5) Para arzı
6) reel döviz kuru
1971-2000
yıllık
veriler, 20
gelişmekte
olan, 26
gelişmiş
ülke
1) GSYİH
2) Reel Döviz kuru
3) reel para arzı
4)
sermaye
hesabı/gelir
5) cari işlemler/
gelir
6) yurtiçi ve dışı
fiyat düzeyleri
1) yurtiçi gelir
2) para arzı
3) kamu
harcamaları
4) reel döviz kuru
5) yabancı gelir
1) reel döviz kuru
2) reel çıktı
3) fiyat düzeyi
4) reel enerji
fiyatları
5) kısa vadeli faiz
oranı
6) kamu
harcamaları
7) para arzı
8) reel efektif döviz
kuru
7
Asya
ülkesi ve
Latin
Amerika
Ülkeleri:
Meksika
ve
Şili,
üçer aylık
veri
Fiji
19602000,
yıllık
veriler, 50
tane
gelişmekte
olan ülke
devalüasyonun
özellikle sürekli
devalüasyondan
dolayı
kısa
vadede daraltıcı
etkileri
Gelişmekte olan
ülkelerde paranın
değer
kaybetmesinin
ekonomi üzerinde
ters
etkisi
mevcuttur.
Kriz sonrasında
analiz edilen tüm
ülkelerde
devalüasyonun
daraltıcı etkileri
vardır
Genişleyici etki
Çalışma
gelişmekte olan
ülkelerde
döviz
kurunun
ekonomik
performans
üzerindeki
asimetrik etkisini
analiz
etmiştir.
Arz kanallarının
çıktıda daralmaya
ve
enflasyona
neden olduğunu
bulmuştur.
Kaynak: Bahmani-oskooee ve Miteza, (2003) ve Rouis, Razzak ve Mollinedo, (1994)’den
yararlanılmıştır.
112
3.4.2. Panel Veri Çalışmaları
Son yıllarda, devalüasyonun çıktı üzerindeki etkileri incelenirken panel veri
analizi de kullanılmaya başlanmıştır. Bugüne kadar yapılan panel veri ile ilgili
çalışmalar bazı eksikliklerden dolayı sıkıntıları ihtiva etmektedir. İlk olarak, diğer
değişkenler arasında reel döviz kurunu içeren regresyonlar reel döviz kuru yurtiçi
malların fiyatının bir fonksiyonu olduğu için bir içsellik problemini ortaya koymuşlardır
(Bahmani ve Miteza, 2003).
Bu çalışmalardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz. Sheehey (1986), Morley
(1992), Rogers ve Wang (1995), Santaella ve Vela (1996), Copelman ve Werner (1996),
Kamin ve Rogers (2000), Hoffmaister ve Vegh (1996) devalüasyonun daraltıcı
etkilerine yönelik kanıtlar bulmuşlardır.
Connolly (1983) nominal döviz kurundaki değişim üzerinde reel büyüme
oranındaki değişimi tahmin ederek 33 ülkeyi içeren bir model kullanmıştır. Çalışmada
döviz kuru değişimi ve reel büyüme oranı arasında pozitif ilişki ortaya konulmuştur.
Dolayısıyla çalışma devalüasyonun genişleyici etkilerini göstermektedir.
Edwards (1986a) en önemli ekonometrik çalışmalardan bir tanesidir. 1965-80
yılları için 12 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan bir analiz yapmış ve reel çıktı eşitliğinin
indirgenmiş formunu panel veri yöntemi sabit etkiler süreci ile tahmin etmiştir. Sonuç
olarak, ilk yıl çıktı da bir azalma olmasına karşın ikinci yıl bu etkinin dengelendiğini
ifade etmiştir. Başka bir ifade ile devalüasyonların kısa vadede reel döviz kuru
değişikliklerinin küçük daraltıcı etkisinin olduğuna ve uzun vadede ise yansız olduğuna
işaret etmektedir.
Bir başka ekonometrik kanıt Sheehey (1986) tarafından da ortaya konulmuştur.
Sheehey çalışmasında Lucas tipi bir arz fonksiyonunu benimsemiş ve beklenmeyen
enflasyonun kısa dönem çıktı büyümesi üzerindeki etkisini, yabancı döviz kurunun
göreceli
maliyetindeki
değişimleri
ve
sanayileşmiş
ülkelerdeki
iş
çevrimi
dalgalanmalarını tahmin etmek için 16 Latin Amerika ülkesinin ross-country verilerini
kullanmıştır. Çalışmada panel veri yöntemini uygulamıştır. Sonuç olarak, reel büyüme
113
oranları üzerinde dışsal ekonomik aktivitenin güçlü bir etkisini önerdiği kadar, Latin
Amerika için daraltıcı devalüasyon hipotezi içinde güçlü bir destek sağlamıştır.
Khan (1988) 1973-86 dönemi için 67 ülkeli panel çalışmasında politika
değişkenleri ve ticaret hadleri bozukluklarını içeren bir model kullanmıştır. Döviz kuru
değişkeni anlamsız bulunmuştur.
Edwards (1989b) devalüasyonun toplam çıktıyı ve istihdamı etkileme
kanallarını analiz etmek için ara girdiyi ithal eden bağımlı bir ekonominin çok sektörlü
makroekonomik modelini geliştirmiştir. Bununla birlikte, model anahtar makro
ekonomik değişkenlerin davranışındaki beklenen ve beklenmeyen değişiklikler arasında
ayırım yapmamaktadır. 1965-84 yıllarını kapsayan ve yıllık verileri kullanılan 12
gelişmekte olan ülkeye dayanan regresyon sonuçları, devalüasyonun kısa dönemde reel
çıktı
üzerinde
daraltıcı
etkisinin
olduğu
şeklindeki
daha
önceki
bulguları
kuvvetlendirmiştir. Bununla birlikte, uzun dönemde yansız sonuçlar sadece iki ülke için
geçerli olduğunu bulmuştur
Nunnenkamp ve Schweickert (1990) 1982-87 yılları için 48 ülke üzerine panel
(pooled) veri analizi yapmışlardır. Beklenen devalüasyonun büyüme oranı üzerinde
olumsuz etkisi olduğuna ilişkin bir kanıt bulamamışlardır. Bu bağlamda grup etkilerini
incelemişler ve kısa dönemde bu sonucun geçerli olduğu kanısına varmışlardır. Onlara
göre, genişleyici devalüasyonlar tarımsal ürün ihracatçılarını daha yavaş etkilerken,
üretim sektöründeki ihracatçılar kısa dönemde devalüasyonun daraltıcı etkilerine daha
duyarlıdırlar.
Agenor (1991) 1978-87 dönemini kapsayan 23 gelişmekte olan ülkenin yıllık
verilerini kullanarak panel veri yöntemini uygulamıştır. Reel döviz kuru, yabancı gelir,
para arzı ve kamu harcamalarındaki beklenen değişiminden sapmaları uygulamaya dahil
etmiştir. Çalışmanın sonucu, reel döviz kurundaki beklenmeyen bir değer kaybının çıktı
üzerinde pozitif bir etkisi olurken, reel döviz kurunun beklenen bir değer kaybının
ekonomik aktivite üzerinde negatif etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır.
Morley (1992), gelişmekte olan ülkelerde reel devalüasyonun kapasite kullanımı
üzerindeki etkisini yatay-kesit yöntemini kullanarak analiz etmiştir. Morley, 28
114
devalüasyondaki ticaret hadlerini, ithalat büyümesi, para arzı ve mali dengeyi sabit
tutarak reel döviz kurunun çıktı üzerindeki etkisini incelemiştir. Sonuç olarak reel döviz
kuru değer kaybının 2 yıllık bir dönem için çıktıyı azalttığını ve reel döviz kurundaki
ortalama %10’luk bir artış devalüasyondan sonraki iki yılda kapasite kullanımın
oranında %1’lik bir düşüşe neden olduğunu bulmuştur.
İşcan (1997) 1970-91 yılları için Meksika ekonomisinde 9 sektör üzerine yaptığı
çalışmasında panel veri yöntemini kullanmıştır. Çalışmasında nominal devalüasyonun
reel çıktı üzerinde etkisinin olup olmadığını test etmiştir. Bunlar; 1) tarım, balıkçılık ve
ormancılık, 2) madencilik, 3) imalat sektörü, 4) inşaat sektörü 5) elektrik ve enerji
üretimi 6) otel ve restoranlar 7) taşıma ve iletişim 8) finans, sigorta ve 9) hizmet olmak
üzere toplam 9 sektör üzerine analiz yapmıştır. Sonuç olarak Meksika’da tarım dışı
sektörlerde devalüasyonun kısa dönemde daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuştur.
Kamin ve Klau (1998) 27 ülke için devalüasyonun çıktı üzerindeki etkisini dış
şoklar bağlamında analiz etmişlerdir. Çalışmalarında panel veri yöntemi kullanılmıştır.
Uzun dönemde devalüasyonun daraltıcı etkileri üzerine
herhangi bir
kanıt
bulamamasına rağmen, kısa dönem için kanıtlara ulaşmıştır. Devalüasyonun daraltıcı
etkilerine gelişmiş ülkelerden ziyade gelişmekte olan ülkelerde rastlanmaktadır.
Chou ve Chao (2001) 1966-98 yılları kapsayan verilerle asya ülkeleri için panel
veri yöntemini kullanarak eş-bütünleşme analiz yapmışlardır. Reel GSYİH, reel döviz
kuru ve reel döviz kuru volatilitesini kullanmışlardır. Devalüasyonun kısa dönemde
daraltıcı etkileri olduğunu bulmuşlardır.
Amman ve Baer (2003) Brezilya’nın 1999 devalüasyonunun büyüme üzerinde
pozitif bir etki yaptığını ortaya koymuştur.
Christopoulos (2004) 1968–1999 dönemini kapsayan 11 Asya ülkesinde
devalüasyonun çıktı üzerindeki etkisini panel veri analizi kullanarak test etmiştir. Sonuç
olarak, uzun dönemde 11 ülkenin 3’ünde devalüasyonun çıktı üzerinde negatif etkisi
ortaya çıkarken, diğerlerinde ulusal paranın değer kaybı büyümeyi geliştirmiştir.
115
Galindo, Izquierdo and Montero (2005) 9 Latin Amerika ülkesi için yaptıkları
çalışmalarında panel veri yöntemini kullanmışlardır. Çalışmalarında reel döviz kuru
dalgalanmalarının
istihdam ve ticaret
üzerindeki etkilerinin olup olmadığını
araştırmışlardır. Reel döviz kuru değer kayıplarının, yüksek oranda dışa açık olan
ülkelerde istihdam büyümesi üzerinde pozitif bir etkisi olduğunu bulmuşlardır. Fakat
dolar yükümlülüğü arttığında bu etkinin tersi gerçekleşmektedir. Yüksek dolar
yükümlülüğü olan sanayilerde reel döviz kuru değer kayıplarının genel olarak etkisinin
negatif olduğunu bulmuşlardır.
Yiheyis (2006) 20 Afrika ülkesini kapsayan çalışmasında panel veri yöntemini
kullanmıştır. Modeli 1981–99 yıllarını kapsayan Unbalanced panel data yöntemini
kullanarak birim kök analizi ile tahmin etmiştir (sabit etki modeli kullanılmıştır). Kısa
dönemde devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuşlardır. Kısa dönemde
devalüasyonun daraltıcı etkisinin boyutu paralel döviz piyasasındaki faaliyetlere, net
sermaye giriş oranına ve sermaye kullanım derecesine bağlıdır.
Razmi (2007) yarı sanayileşmiş gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonun çıktı
üzerindeki kısa dönemli etkisini analiz etmek için hem zaman serisi yöntemini hem de
panel data yöntemini kullanmıştır. Çalışmada kulanıan model Krugman-Taylor (1978)
modeli genişleterek elde edilmiştir. Çalışmada Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu 24
gelişmekte olan ülkenin 1984–2003 yıllarını kapsayan verilerini kullanarak analiz
yapmıştır. Devalüasyonun kısa dönem daraltıcı etkileri olduğu bulunmuştur. Yazar
sonuç olarak, Krugman-Taylor modelinin tersine
Ø Ticaret dengede bile olsa,
Ø Tüketim davranışları ücret ve kar elde edenler arasında farklılık
göstermese dahi,
Ø Kamu sektörü kısa dönemde yüksek marjinal tüketim eğilimine sahip
olsa dahi,
devalüasyon genellikle daraltıcı etkilere sahip olacağını ortaya koymuştur.
Blecker ve Razmi (2008) çalışmasında gelişmekte olan ülkeler arasındaki fiyat
rekabetinin çıktının kısa dönem büyüme oranı üzerinde önemli bir etkisinin olup
116
olmadığını incelemiştir. Regresyon tahminininde 17 yarı sanayileşmiş ülkenin 1983–
2004 dönemi için yıllık veriler kullanarak panel veri analizinin GMM (Generalised
Method of Moments) yöntemini kullanmışlardır. Bu bağlamda rekabet eden gelişmekte
olan ülkelerdeki ihracatçılar ile ilgili olarak reel bir devalüasyon yabancı ülkenin
büyümesini azaltırken yurtiçi ülkenin büyüme oranını arttırmaktadır. Sonuç olarak
yazarlar sanayileşmiş ülkelere nazaran gelişmekte olan olan ülkeler için reel
devalüasyonun daraltıcı etkileri ortaya çıktığına vurgu yapmışlardır.
Tablo 8: Panel Veri Yöntemi Kullanılarak Yapılan Çalışmalar
YAZAR
YÖNTEM
Taylor (1979)
Ekonometrik
yöntem
Cross-Section
Connoly
(1983)
Edwards
(1986a)
Sheehey
(1986)
Edwards
(1989b)
DEĞİŞKENLER
DÖNEM/
ÜLKELER
22 ülke
SONUÇLAR
Genişleyici
etki
1) Nominal döviz 22 ülke
7
ülkede
kuru
devalüasyonun
çıktı üzerinde
pozitif
etkisi
olduğu
bulunmuştur.
Panel
data 1) Kamu
1965–80,
Devalüasyon
harcamalarının yıllık veriler, birinci
(sabit etkiler,
yılda
gelire oranı
2OLS)
12 ülke
çıktıyı azaltma
2) Sürpriz para
eğilimde
3) Dış ticaret
olacaktır.
hadleri
Fakat bu etki
4) Reel döviz
ikinci
yılda
kuru
dengelenecekti
r.
Panel veri
1) ara girdi
16
Latin Oldukça
2)
ücretlerin Amerika
yüksek
indekslenmesi
Ülkesi
daraltıcı etki
3) dış borç
bulunmuş
4) para arzı
5) çıktı
Panel
data 1) Kamu
1965–84,
Devalüasyonu
(sabit etkiler)
harcamalarının yıllık veriler, n
daraltıcı
gelire oranı
12 ülke
etkileri
2) Sürpriz para
bulunmuştur.
3) Dış ticaret
hadleri
4) Reel döviz
kuru
117
Tablo 8. Devamı
data
Nunnenkamp Panel
(Pooled
OLS)
ve
Schweickert
(1990)
data
Agenor (1991) Panel
(Pooled OLS)
Morley, 1992
Cross Section
İşcan, (1997)
Panel
veri
(Random
coefficient
regression
model)
1) reel efektif
döviz kuru
2) Kamu
harcamalarının
gelire oranı
3) Sürpriz para
4) Dış ticaret
hadleri
5) Gecikmeli
büyüme oranı
1) çıktı büyümesi
2) reel döviz kuru
3) beklenmedik
döviz kuru
değişimleri
4) kamu
harcamaları
5) para arzı
6) yabancı gelir
1) reel döviz kuru
2) parasal
şokların
boyutu
3) maliye
politikasının
ölçüsü
4) dış ticaret
hadleri
5) ihracattaki
artış
6) ithalattaki artış
9 sektör üzerine
analiz yapılmıştır.
Devalüasyonu
1982–87
yıllık veriler, n çıktı büyüme
oranı
48 ülke
üzerindeki
negatif
etkisinin
geçersiz
olduğunu
bulmuştur.
1978–87
yıllık veriler,
23
gelişmekte
olan ülke
Beklenmeyen
devalüasyon
genişleyici
iken beklenen
devalüasyon
daraltıcı
1974–84, 28 Reel
döviz
LDCs
kurunun değer
kaybetmesi
(devalüasyon)
çıktıyı
azaltmakta,
1970–91,
Meksika
Meksika’nın
1976, 1982 ve
1986
devalüasyonla
rının sektörel
etkileri analiz
edilmiştir.
Tarım
dışındaki
sektörler
üzerinde kısa
vadede
daraltıcı
etkilerinin
olduğu
bulunmuştur.
118
Tablo 8. Devamı
Panel
data
Kamin-Klau
(sabit
etkiler,
(1998)
2OLS,
hata
düzeltme)
veri
Chou ve Chao Panel
(birim
kök
(2001)
testi,
Eşbütünleşme)
Panel
veri
BahmaniOskooee
ve (dinamik panel
Miteza (2003) GMM model)
1) reel döviz kuru
2) reel kısa vadeli
faiz oranı
3) kamu bütçe
dengesinin
GSYİH’ya
oranı
4) dış ticaret
hadleri
5) gerçek/potansi
yel çıktı açığı
6) ABD 3 aylık
T-Bill oranı
7) ABD reel kısa
vadeli faiz
oranı
8) Gelişmiş üç
ülkenin
ağırlıklandırıl
mış çıktı açığı
9) Sermaye
hesabının
GSYİH’ya
oranı
1) Reel GSYİH
2) Reel döviz kuru
3) reel döviz kuru
volatilitesi
Devalüasyonu
1970–96,
daraltıcı
yıllık veriler, n
etkilerine
27 ülke
gelişmiş
ülkelerden
ziyade
gelişmekte
olan ülkelerde
rastlanmaktadı
r.
1966–98
yıllık veriler,
Asya
Ülkeleri
Asya
krizi
ülkeleri
için
test edilmiş ve
bu ülkelerde
devalüasyonun
kısa dönemde
daraltıcı
etkileri vardır.
1) reel GSYİH
1988–97,
Devalüasyonu
2)
Nominal yıllık veriler, n
çıktı
Efektif döviz kuru 42 ülke,
üzerindeki
3) para arzı
etkisi ilk yıl
4)
reel kamu
daraltıcı ikinci
harcamaları
yıl çoğunlukla
5) döviz kuru
tersine
volatilitesi
dönmekte, orta
vadedeki etkisi
ise
önemli
ölçüde
daraltıcı
olmaktadır.
119
Tablo 8. Devamı
veri
Christopoulos Panel
(birim
kök
ve
(2004)
eşbütünleşme)
Galindo,
Izquierdo
Montero
(2005)
Panel veri
Bebczuk,
Galindo
Panizza
(2006)
1) reel döviz kuru
2) istihdam
3) dış ticaret
ve
Yiheyis (2006) panel
(sabit
modeli)
Panel veri,
ve
1) reel GSYİH
2) reel döviz kuru
veri
etki
1968–99, 11 11 ülekenin 5
Asya Ülkesi
tanesi
hariç
devalüasyonun
daraltıcı
etkileri vardır.
9
Latin Yüksek dolar
yükümlülüğü
Amerika
olan
ülkesi
sanayilerde
reel döviz kuru
değer
kayıplarının
genel olarak
etkisinin
negatif
olduğunu
bulmuşlardır.
1981–99
Kısa dönemde
yılları,
20 devalüasyonun
Afrika ülkesi daraltıcı
etkilerinin
olduğunu
bulmuşlardır.
1) nominal döviz
kuru
2) kara borsa
döviz kuru
3) kamu tüketim
harcamalarının
GSYİH’ya oranı
4) net sermaye
girişleri
5) para arzı
6)
politik
istikrarsızlık
endeksi
1)
GSYİH 1976–2003,
büyüme oranı
57 ülke
2) reel döviz kuru
3) Dolarizasyon
Gelişmekte
olan ülkelerde
devalüasyonun
daraltıcı
etkileri
MundellFleming
modelinin
standart
ticaret
kanalları
aracılığıyla
oluşan
genişleyici
etkilerinden
daha
baskındır.
120
Tablo 8. Devamı
Razmi (2007) Zaman serisi
ve panel veri
data,
Blecker
ve Panel
Razmi (2008) GMM yöntemi
1) İthalat
fiyatı/birim
ithalat değeri
2) Nominal döviz
kuru
3) Dünya fiyat
endeksi (dış
fiyat)
4) Tüketici fiyat
endeksi
5) Kişi başına
GSYİH
1) reel GSYİH
2) İhracat
3) İthalat
4) reel döviz kuru
5) Net Sermaye
Girişleri
Türkiye’nin
de içerisinde
bulunduğu 24
gelişmekte
olan ve 19
sanayileşmiş
ülkenin
1984–2003
yıllarını
kapsayan
verilerini
kullanmıştır
1983–2004,
yıllık veriler,
18
gelişmekte
olan ülke ve
10
sanayileşmiş
ülke
Devalüasyonu
n kısa dönem
daraltıcı
etkileri olduğu
bulunmuştur.
Gelişmekte
olan ülkelerde
reel
devalüasyonla
r sanayileşmiş
ülkelere göre
daraltıcı
etkilere
sahiptir.
Kaynak: Bahmani-Oskooee ve Miteza, 2003: 21-23; Rouis, Razzak ve Mollinedo, 1994: 27-28’den
yararlanılarak hazırlanmıştır.
3.5. Diğer Çalışmalar
Alexander (1951) daraltıcı devalüasyon teriminden söz etmemesine rağmen,
çalışmasında devalüasyonun daraltıcı etkilerine dair bir uygulama mevcuttur. Alexander
“Nakit balans etkisi” argümanını kullanarak, bireylerin belirli bir reel değeri olan nakiti
tutmak isteyeceğini, devalüasyondan dolayı yurtiçi fiyatların yükseleceğini, bireylerin
reel harcamaları azaltarak daha fazla nakit biriktirmeleri gerektiği şeklinde
yorumlamıştır. Eğer bankacılık sistemi daha fazla para yaratmayacaksa ve bireyler
kendi nakit balanslarını arttırmak için diğer varlıklarını satmazlarsa, reel harcamalardaki
daralma ihtimali daha güçlüdür.
Alexander fiyatları geciktiren ücret harcamasında kar elde ettiği zaman gelirin
yeniden dağıtım (redistribution) yoluyla daraltıcı devalüasyondan söz eder. Yeniden
dağıtım geliri yüksek MPC’li bireylerden düşük MPC’li bireylere doğru kaydırır,
dolayısıyla massetme azalır. Bu Krugman ve Taylor (1978) ve bu tezi referans gösteren
diğer makaleleri çoğunda kullanılan argümanın aynısıdır. Alexander’ın azaltılmış
massetme yoluyla daralmanın diğer nedeni “para aldanması etkisi” (money illusion
121
effect) ve kısa vadede tüketim harcamalarını arttıran uzun vadede de azaltan “beklenen
fiyat artışı” (expected price increase)’dır.
Cooper (1971) daraltıcı devalüasyonun olası nedenlerinden biri olarak bu
dağıtıcı etkiden (distributive effect) söz etmektedir. Cooper’ın analizi devalüasyonun
etkisini hem anlık (immediate) hem de uzun dönemde ortaya koymuştur. Kısa
dönemdeki etki tamamen daraltıcı ve ekonomik aktivitedeki kötüleşmeyi içermektedir.
Uzun dönemde, ekonomi belirli yapısal değişimleri geçirdikten sonra, Cooper’a göre
devalüasyonun etkisi genişleyici olarak ortaya çıkmaktadır. Cooper daraltıcı etkiyi ithal
edilen girdilerin düşük talep esnekliklerinin ve devalüasyondan sonra ticaret
liberilizasyonunun (ithal edilen girdilerin tüketiminin artmasına neden olabilen) sonucu
olarak görmüştür. Tüm bu faktörler devalüasyondan sonra yurtiçi mal çıktısını azaltmak
için çalışır.
Buffie (1984) ödünç verilebilir fon arz edicilerinin temel bir rol oynadığı (Curb
12
market ) piyasasının olduğu bir model çerçevesinde makroekonomi politikalarındaki
bir değişimin kısa ve uzun vadedeki etkilerini analiz etmiştir. Kısa vadede (yeni
yapısalcıların iddia ettiklerinin aksine) finansal liberilizasyonun başarısız olduğunu ve
devalüasyonun finansal piyasa yansıması (repercussion) iyi (elverişli) olabildiğini
ortaya koymuştur. Devalüasyon bıçak sırtı etkiye sahiptir. Bununla birlikte yeni
yapısalcıların iddiaları gibi her zaman daraltıcı değildir. Sürdürülebilir bir reel ücret
katılığının mevcut olduğu bir durumda, yeni yapısalcılar haklı olabilirler, fakat değilse,
devalüasyon geleneksel modellerden daha etkin bir politika aracı olacaktır. Uzun
dönemde ise önemli farklılıklar ortaya çıkacaktır. Eğer uygulanan politika cari işlem
dengesinde fazlalık (açık) meydana getirecekse, kısa ve uzun dönem çarpanları farklı
işarette olacaktır. Bundan dolayı, katı bir reel ücretin var olduğundaki devalüasyon ve
baz para stokundaki değişiklikler uzun vadede yansız fakat kısa vadede olumsuz etkileri
olacaktır. Reel ücretler hiçbir şekilde azaltılamazsa, devalüasyon istihdamı ve reel
çıktıyı hemen artıracaktır.
Feenstra (1985) çalışması gelişmekte olan ülkelerin tarife, kota ve ihracat
sübvansiyonları gibi doğrudan ticaret kontrollerinin diğer biçimlerini kullanmak yerine
12
Menkul değer serbest alım satım borsası, serbest piyasa
122
devalüasyon yapmadaki isteksizliğini açıklamıştır. Feenstra tüketicilerin MB vasıtasıyla
yabancı para ile yerli parayı anında değiştirmeye izin verilen bir ekonomiyi
düşünmüştür. Ayrıca, ekonomide yerli ve yabancı tahvillerin olmadığını ve tüketicilerin
varlıkları yabancı ve yerli paranın genel toplamı olduğunu varsaymıştır. Beklenen bir
devalüasyonda, tüketiciler yerli parayı yabancı para ile değiştirecektir. Yabancı parayı
tutma ticaret edilebilir malların tüketimine neden olur ve bu döviz piyasasında “kara
borsa”nın oluşmasına yol açan MB rezervlerinin tükenmesine neden olacaktır. Bu
durum, yurtiçi ekonominin daralmasına neden olan tüketimin bozucu etkisidir. Yazar
çalışmasında, kara borsada yerli paranın yabancı para ile daha fazla ikamesine neden
olan döviz kurunun daha fazla değer kaybedeceğini önermektedir. Bundan dolayı,
gelişmekte olan ülkeler devalüasyon beklentisinin para kaçışına yol açması sebebiyle,
paralarını devalüe etmede isteksiz davranırlar.
Feenstra’nın argümanı devalüasyonun yurtiçi massetmeyi azaltmaya neden
olabildiğini göstermek için kullanılabilir ama yurtiçi ekonomide yabancı paranın artan
kullanımı ithalat talebinin artmasına yol açarsa, bu durum ticaret dengesinin gelişmesine
neden olmaz.
Buffie (1986b) devalüasyonun kısa ve uzun dönemdeki etkilerini sabit oranlarda
ithal girdi ve yurtiçi girdileri birleştirerek üretim yapan bir ekonomiyi modelleyerek
incelemiştir. Devalüasyonun gelişmekte olan ülkelerde kendi ithalat yapılarındaki
farklılıklardan dolayı daraltıcı etkilerinin olacağını bulmuştur.
Buffie ithalat olarak sadece ara girdi kullanan büyük bir ekonomide
devalüasyonun kısa ve uzun dönem etkilerini analiz etmiştir. Çalışmada üç öneri ortaya
koymuştur. Bunları aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür:
1)
Devalüasyon hem istihdamı daraltamaz hem de ödemeler dengesini
kötüleştiremez, her iki sonuçta tutarlıdır.
2)
Üretim fonksiyonu temel faktörler ve ithal ara girdi arasında ayrılabilir
olduğunda devalüasyon sadece ödemeler dengesini iyileştiriyorsa denge
kısmi olacaktır.
123
3)
Devalüasyon neticesinde reel ücretlerde azalma meydana geldiğinde
ödemeler dengesi kötüleştiriyorsa, reel ücretlerdeki bir artış ödemler
dengesini iyileştirecektir.
Larrain ve Sachs (1986) tarafından yapılan çalışmada ise bir devalüasyonun
potansiyel daraltıcı etkilerine ve devalüasyondan sonra ekonominin dinamik uyarlanma
sürecine odaklanmışlardır. Larrain ve Sachs dinamik ücret ayarlamalarını içeren orijinal
Krugman-Taylor modelini kullanmışlardır. Yazarlar ampirik çalışmaların farklı ülkeler
ve dönemler için nominal ücret davranışlarında katılığın varlığını tespit etmişler, henüz
katı ücret (sticky price) Krugman-Taylor modelinde varsayıldığı gibi sabit ücretlerle
aynı değildir. Buna göre, Larrain ve Sachs fazla mesai (in wages over time)
ücretlerindeki değişim (w& ) cari istihdam düzeyi (L) ve doğal istihdam veya enflasyonist
olmayan düzeyi (L*) arasındaki farkın bir fonksiyonu olan Phillips eğrisi tipi denkleme
bir ücret ayarlama eşitliği eklemiştir.
(
)
w& = m 1* - 1
(19)
Krugman-Taylor modeli içerisinde bu ücret ayarlama eşitliğinin dahil olması
devalüasyon sonrası ekonomi içerisinde sonuçların istikrarsız olmasına neden olacaktır.
Larrain ve Sachs’a göre “reel ücretleri azaltarak yapılan devalüasyon, yurtiçi talebi ve
bu nedenle çıktı ve istihdamı azaltır. Bu durum Phillips eğrisi boyunca işsizliği artırır,
nominal reel ücretleri azaltır. Bundan dolayı da bu talebi azaltır ve modelde aşağıya
doğru giden yönelimi durduracak herhangi bir güç de yoktur.” Bu genişletmeden elde
edilen sonuçlar daraltıcı devalüasyonu kanıtlamıştır ve devalüasyon sonrasındaki
daralmanın oluşmasına da bir açıklama getirmişlerdir.
Agenor, Haque ve Montiel (1993) informel finansal piyasalarda beklenen
devalüasyonun makro ekonomik etkisini gelişmekte olan ülkeler için genel denge
modeli kurarak analiz etmeye çalışmışlardır. Bu ülkelerde faiz oranı üzerindeki
kontroller ve döviz kuru kısıtlamalar informel piyasaların ortaya çıkmasına yol
açmaktadır. Dolayısıyla modeli kurarken gelişmekte olan ülkelerin sorunlarını da
dikkate almışlardır. Ücret sözleşmeleri ile somutlaştırılan nominal ücret katılıkları,
tavan faiz oranları ve döviz kısıtlamaları gibi. Analiz neticesinde iki sonuca
varmışlardır. Bunlardan ilki, devalüasyonun reel çıktı üzerindeki etkisi daraltıcı
124
devalüasyon literatüründe varsayıldığı gibi bazen aniden ortaya çıkmaktadır. Hatta diğer
makro ekonomik olgular gibi bu etkilerin önemli bir dinamik boyutu vardır. Çıktı
üzerindeki etkileri farklı zaman boyutlarında tersine olabilmektedir. İkinci olarak, bu
dinamik etkileri değerlendirmede informel piyasaların rollerin önemlidir. Bu piyasalar
nominal devalüasyonun reel etkilerini ortaya çıkaran aktarım mekanizmalarının
merkezinde yer almaktadır.
125
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİ TÜRKİYE
EKONOMİSİ ÜZERİNE UYGULAMA
4.1. 1990 Sonrası Türkiye Ekonomisinin Makro Ekonomik Göstergeleri
Döviz kuru değişimlerinin ekonomik etkilerini Türkiye ekonomisi için test
etmeden önce, önsel bir bilgi olması açısından ele alınan değişkenlere ait temel
istatistiksel göstergeler incelenmiş ve elde edilen bulgular Tablo 9’da sunulmuştur.
Değişkenenlerin isimlerinin başındaki “ln” harfi o değişkenin logaritmasının alındığını
göstermektedir. Elde edilen bulgulara göre; üçer aylık veriler bazında 1990–2007
döneminde Türkiye’de ortalama büyüme hızı %5.7, fiyat düzeyindeki artış %3.13
olarak gerçekleşmiştir. Petrol fiyatları ortalama %3.11, yurtiçi fiyat düzeyi %3.13 artış
göstermiştir. Nominal döviz kuru %1.92 azalırken, reel döviz kuru %4.53 artmıştır. Para
arzındaki artış ise %12.26 civarında gerçekleşmiştir.
Tablo 9: Değişkenlere Ait Temel İstatistiki Göstergeler
Standart
Ortalama
Maksimum
Minimum
sapma
Jarque-Bera
P Olasılığı
lnRGSYİH
5.738802
5.910979
5.582290
0.085876
1.802355
0.406091
lnNER
-1.92513
0.500048
-6.03702
2.237680
6.842222
0.032676
lnPF
3.116748
4.152469
2.383253
0.439235
6.163216
0.045885
lnRER
4.532830
4.925670
4.179864
0.166131
0.088444
0.956741
lnRM2
12.26001
13.03971
11.67897
0.352293
4.153560
0.125333
USF
4.112647
7.767000
0.917000
1.733685
1.340198
0.511658
FA
0.012162
0.094677
-0.26793
0.051014
451.9975
0.000000
KAMU
0.127697
0.149640
0.097399
0.011190
5.208017
0.073976
lnCPI
3.135213
5.965670
-1.25224
2.381425
6.324865
0.042323
Aşağıdaki şekillerde Türkiye ekonomisine ait makroekonomik değişkenlerin
zaman içerisindeki değişimleri birbirleri ile karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Buna göre
Şekil 9’da logaritması alınmış reel döviz kuru bulunmaktadır. Reel döviz kurundaki
hareketlere bakarak, 1994 ve 2001 krizlerinde Türk Lirasının değer kayıpları rahatlıkla
görülmektedir.
126
5.0
4.8
4.6
4.4
4.2
4.0
3.8
90
92
94
96
98
00
02
04
06
LNRER
Şekil 9: Reel Döviz Kuru
Aşağıdaki Şekil 10’da ise logaritmik reel döviz kuru ve reel GSYİH serileri
birlikte gösterilmektedir. Bu şekillerin her ikisinde de 1994 ve 2001 devalüasyonlarının
etkileri rahatlıkla görülebilmektedir. Devalüasyon dönemlerinde çıktıda azalmalar
meydana geldiği açıkça görülmektedir. Aşağıdaki şekil de bunu doğrulamaktadır.
127
5.2
5.95
5.0
5.90
4.8
5.85
4.6
5.80
4.4
5.75
4.2
5.70
4.0
5.65
3.8
5.60
3.6
5.55
90
92
94
96
98
LNRER
00
02
04
06
LNRGSYIH
Şekil 10: Reel Döviz Kuru ve Reel GSYİH
Şekil 11’de de görüldüğügibi Türkiye ekonomisinde devalüasyon dönemlerini
takip eden periyotta reel para arzının azaldığı görülmektedir. Bu durumun hem 1994
hem de 2001 kriz dönemlerini takip eden dönemler için geçerli olduğunu söylemek
mümkündür. Özellikle 2001 krizinden sonra reel balanslardaki azalma 2003 yılının
ikinci çeyreğine kadar sürmektedir. Aşağıdaki Şekil 11’in alttaki kısmında ise reel para
arzı ile reel GSYİH verilerine ait şekil görülmektedir. Bu şekilde de devalüasyon
dönemlerinde reel para arzı ile reel GSYİH serileri aynı yönlü hareket etmektedir.
Başka bir ifade ile her iki değişkende de azalma meydana gelmektedir.
128
5.2
13.2
5.0
13.0
4.8
12.8
4.6
12.6
4.4
12.4
4.2
12.2
4.0
12.0
3.8
11.8
3.6
11.6
90
92
94
96
98
LNRER
00
02
04
06
LNRM2
5.95
13.2
5.90
13.0
5.85
12.8
5.80
12.6
5.75
12.4
5.70
12.2
5.65
12.0
5.60
11.8
5.55
11.6
90
92
94
96
98
LNRGSYIH
00
02
04
06
LNRM2
Şekil 11: Reel Döviz Kuru ve Reel Para Arzı
129
5.2
0
5.0
-2,000
4.8
-4,000
4.6
-6,000
4.4
-8,000
4.2
-10,000
4.0
-12,000
3.8
-14,000
90
92
94
96
98
00
LNRER
02
04
06
TB
5.95
0
5.90
-2,000
5.85
-4,000
5.80
-6,000
5.75
-8,000
5.70
-10,000
5.65
-12,000
5.60
-14,000
5.55
-16,000
90
92
94
96
98
LNRGSYIH
00
02
04
06
TB
Şekil 12: Reel Döviz Kuru ve Ticaret Dengesi
Şekil 12’de reel döviz kuru ile reel GSYİH değişkenleri ve ticaret dengesi
arasındaki ilişki incelenmiştir. İlk şekilde reel döviz kurundaki değişimlere karşı ticaret
dengesinin verdiği tepkiler analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda yurtiçi paranın
130
değer kaybettiği dönemlerden sonra ticaret dengesinin iyileştiğini ifade etmek
mümkündür. Krugman ve Taylor (1978) ticaret dengesinin açık verdiği zamanlarda
yapılan devalüasyonlar dış açığın yurtiçi para ile reel değerini arttıracağını ve bundan
dolayı da toplam talebi azaltacağını vurgu yapmışlardır. Özellikle büyük krizlerin
hemen öncesinde ticaret dengesi önemli ölçüde bozulduğu görülmektedir. 2001
krizinden sonraki yıllarda Türk Lirasının değer kazandığı ve bu dönemden itibaren
ticaret dengesinin kötüleştiği açıkça görülmektedir. Başka bir ifade ile Türk Lirasının
yabancı paralar karşısında değer kazanması neticesinde ülkenin dış ticaret açığı önemli
ölçüde artış göstermiştir.
Şekil 13’de de reel döviz kuru ile reel GSYİH değişkenlerinin yurtiçi fiyat
düzeyi arasındaki ilişki gösterilmiştir. Devalüasyon dönemlerinde enflasyon oranlarının
arttığı açıkça görülmektedir. Burada Türk Lirasının değer kaybettiği kriz dönemlerinin
yurtiçi fiyatlar üzerinde ek bir yük oluşturduğunu ifade etmek mümkündür.
131
5.2
.35
5.0
.30
4.8
.25
4.6
.20
4.4
.15
4.2
.10
4.0
.05
3.8
.00
3.6
-.05
90
92
94
96
98
00
LNRER
02
04
06
INF
5.95
.35
5.90
.30
5.85
.25
5.80
.20
5.75
.15
5.70
.10
5.65
.05
5.60
.00
5.55
-.05
90
92
94
96
98
LNRGSYIH
00
02
04
06
INF
Şekil 13: Reel Döviz Kuru ve Enflasyon
Aşağıda Şekil 14’de ise reel döviz kuru ve reel GSYİH değişkenleri ile 3 aylık
faiz oranları arasındaki ilişki incelenmiştir. Buna göre kriz dönemlerinde faiz oranları
önemli ölçüde artmaktadır. Faiz oranlarındaki bu artış ise borçluların borç yüklerini
132
arttırmaktadır. Bu yüzden harcamalar daralmaktadır. Bu etkiden dolayı çıktı üzerinde
olumsuz etkilerinin ortaya çıkmaktadır. Türkiye ekonomisinde de faiz oranlarında bu
şekildeki yükselişi takiben çıktının daraldığı görülmektedir.
5.2
140
5.0
120
4.8
100
4.6
80
4.4
60
4.2
40
4.0
20
3.8
0
90
92
94
96
98
00
LNRER
02
04
06
FAIZ
5.95
160
5.90
140
5.85
120
5.80
100
5.75
80
5.70
60
5.65
40
5.60
20
5.55
0
90
92
94
96
98
LNRGSYIH
00
02
04
FAIZ
Şekil 14: Reel Döviz Kuru ve Faiz
06
133
Şekil 15 ise Türkiye ekonomisinde uyguladığı maliye politikası hakkında fikirler
vermektedir. Her devalüasyon dönemlerinde daraltıcı maliye politikasının uygulandığı
açıkça görülmektedir. Bu nedenle aşağıdaki şekil ekonomideki daralma dönemlerini
anlamamızda önemli bir göstergedir.
5.0
.15
4.8
.14
4.6
.13
4.4
.12
4.2
.11
4.0
.10
3.8
.09
90
92
94
96
98
LNRER
00
02
04
06
KAMU
5.95
.16
5.90
.15
5.85
.14
5.80
.13
5.75
.12
5.70
.11
5.65
.10
5.60
.09
5.55
.08
90
92
94
96
98
LNRGSYIH
00
02
04
KAMU
Şekil 15: Reel Döviz Kuru ve Kamu Boyutu
06
134
4.2. Uygulamada Kullanılan Ekonometrik Yönteme İlişkin Teorik Açıklamalar
4.2.1. Birim Kök Kavramı
Zaman serilerinde durağanlık kavramı, ortalaması ile varyansı zaman içinde
değişmeyen ve iki dönem arasındaki ortak varyansı bu ortak varyansın hesaplandığı
döneme değilde yalnızca iki dönem arasındaki uzaklığa bağlı olan olasılıklı bir süreci
ifade etmektedir. Başka bir ifade ile, bir zaman serisi durağan ise ortalaması, varyansı
ve farklı gecikmelerdeki ortak varyansı zaman içerinde değişmeyecektir (Gujarati,
2001: 713). Durağan bir süreci aşağıdaki şekilde ifade etmek mümkündür.
Ortalama=E(Y )=μ
t
2
2
Varyans=var(Y - μ) =δ
t
Kovaryans= χ =E((Y - μ)(Y - μ)
k
t
t-k
Duragan ve duragan olmayan seriler arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Duragan serilere yönelik şoklar geçici olacak, yani şokların etkisi kaybolacak ve seri
uzun dönem ortalama düzeyine geri dönecektir. Bir başka ifadeyle duragan seriler sabit
bir uzun dönem ortalamasi etrafında hareket ederler, zamana bağ1ı olarak değişmeyen
sonlu bir varyansa sahiptirler, gecikme sayisi arttikça yok olan korelograma sahiptirler.
Duragan olmayan serilerde ise serinin yöneldigi bir uzun dönem ortalaması olmadığı
gibi, zamana bağ1ı olarak büyüyen ve sonsuza giden bir varyansa sahiptirler. Ayrıca
otokorelasyon grafiklerinde kaybolma görülmez (Enders, 1995: 212). Buradan hareketle
birim kök süreci şu şekilde olmaktadır.
y t = r y t -1 + u t
(20)
Böyle bir sürecin durağan olması için
sürecinden elde edilmektedir.
r = 1 olursa,
r < 1 olmalıdır. u t white-noise
y t değişkeni birim köke sahiptir.
Dolayısıyla durağan değildir. Durağanlığı sağlayabilmek için serilerin farkları,
logaritmaları veya logaitmalarının birinci farklarının alındığı farklı yöntemler
kullanılmaktadır. Durağanı olmayan bir seri “d” defa farkı alınarak durağan hale geliyor
ise, d.mertebeden entegre I(d) olarak tanımlanır. Buna göre denklemin her iki tarafından
135
y t - 1 çıkartılırsa, denklemin birinci farkı alınmış olunur. Bu durum aşağıda
gösterilmiştir.
y t - y t -1 = r y t -1 - y t -1 + u t
(21)
y t - y t - 1 = (r - 1 ) y t - 1 + u t
D y t = g y t -1 + u t
eşitlikte g = (r - 1)
Yukarıdaki
Dolayısıyla D y
(22)
t
ve
D fark işlemcisini göstermektedir.
= y t - y t - 1 iki dönem arasındaki farkı ortaya koymaktadır.
Farkı alınmış serinin durağan olması için g < 0 olması gerekmektedir (Maddala, 1992:
581–583; Gujarati, 2001: 718–719; Greene, 2003: 609).
4.2.1.1. Klasik Birim Kök Testleri
Vektör otoregresif model (VAR) ve kısıtlanmış biçimi olan hata düzeltme
modellerine (VECM) dayalı ekonometrik analizlerde, değişkenlere birim kök testlerinin
uygulaması ilk ve zorunlu temel aşamadır. Modelde kullanılan değişkenlere ilişkin
birim kökün tespitinde, öncelikle Dickey-Fuller (1979, 1981) birim kök testi
uygulanmaktadır. ADF (Genişletilmiş Dickey-Fuller) birim kök testi için regresyonlar
aşağıdaki gibidir.
m
D y t = g y t -1 +
å
b i D y t - i +1 + e t
(23)
i= 2
m
Dy t = a
0
+ g y t -1 +
å
b i D y t - i +1 + e
t
i= 2
Dyt = a
0
+ g y t -1 + b t +
m
å
i= 2
b i D y t - i +1 + e t
(24)
(25)
136
Yukarıdaki denklemlerin tahmini ile y t değişkeni için birim kökünün varlığı test
edilmektedir. Denklem 23’de sabit ve trendin olmadığı durum için birim kökün olup
olmadığı test edilmektedir. Denklem 24’de ise y t değişkeninin ortalama etrafında
durağan olduğu alternatifine karşın birim kökü olduğu temel hipotezi test edilmektedir.
Denklem 25’deki t deterministik trendi göstermektedir. Gecikmeli fark terimleri, hata
teriminin otokorelasyonsuz olmasını sağlamak amacıyla, modele dahil edilmektedir.
Denklem 25’de de Yt değişkeninin trend durağan olduğu alternatifine karşı birim kökü
olduğu temel hipotezi test edilmektedir. Buna göre:
H
0
:g = 0
H
1
: g á0
γ tahmini sıfırdan farklı değilse, birim kök temel hipotezi reddedilemez. γ < 0 ise, Yt
değişkenin trend durağan veya ortalama durağan alternatif hipotezleri kabul edilecektir.
ADF testinde otokorelasyonu gidermek için kullanılan gecikmeli fark
terimlerinin sayısı belirlenirken dikkatli olunmalıdır. Burada temel düşünce hata
terimleri arasındaki otokorelasyonu ortadan kaldıracak kadar terimi modele dahil
etmektir (Gujarati, 2001: 720). Uygun gecikme mertebesinin tespiti için çok fazla
yöntem olmasına rağmen en yaygın kullanılanları AIC (Akaike Bilgi Kriteri) ve SC
(Schwarz Kriteri) kriterleridir. Uygun gecikme sayısının belirlenebilmesi için bu
kriterlerin minumum değerlere sahip olması gerekmektedir.
Bu yöntemlerin haricinde t ve F testleri de gecikme uzunluğunun tespitinde
kullanılabilmektedir. Örneğin üçer aylık veriler için 3 yıllık (12 gecikme) bir gecikme
uzunluğundan başlanarak, t ve F istatistikleri için anlamlılık testleri yapılır. Anlamsız
bulundukça gecikme sayıları azaltılarak, anlamlı gecikme sayısı tespit edilebilir
(Enders, 1995: 227).
ADF’ye alternatif olan diğer bir test de Phillips-Perron (1988) tarafından
geliştirilen “Phillips-Peron” (PP) birim kök testidir. PP testi bir zaman serisindeki daha
137
yüksek dereceden bir seri korelasyonun varlığını belirlemek için önerilmektedir. PP
testi, aşağıdaki regresyonun hesaplanmasıyla yapılmaktadır (Şimşek, 2003; 47):
DYt = a + cYt -1 + d1DYt -1 + d 2 DYt - 2 + ........ + d p -1 DYt - p -1 + e t
(26)
DYt ; Y serisinin ilk farkını, a, c, d1 , d 2 ,......d p -1 ; katsayıları, t; zamanı, p; gecikme
sayısını ve e t ; hata terimini göstermektedir. Sıfır hipotezi (H 0 : c = 0) , serinin durağan
olmadığını gösterirken, buna karşılık alternatif hipotez (H1 : c ¹ 0) , serinin durağan
olduğunu ifade etmektedir. PP testi, hata terimindeki herhangi bir seri korelasyonu
belirlemek için “c” katsayısının t istatistiğine parametrik olmayan bir düzeltme
yapmaktadır.
4.2.2. Eş-Bütünleşme Yöntemi
Eş-bütünleşme kavramı ekonomide uzun dönemli bir ilşkinin varlığını
saptamada kullanılmaktadır. Sistemi etkileyen dışsal şoklara rağmen değişkenler
arasında uzun dönemde bir denge ilişkisinin olması mümkündür. Burada dikkat
edilmesi gereken husus eş-bütünleşme ilişkisi aranan değişkenlerin aynı dereceden
bütünleşik olmasıdır.
Seriler arasındaki eş bütünleşme ilişkisini belirlemede yaygın olarak Engle ve
Granger, Johansen ve Juselius tarafından önerilen yöntemler kullanılmaktadır. Engle ve
Granger eş-bütünleşme yönteminde, ilk olarak, ilgili değişkenler birim kök testleri
sonucunda aynı mertebeden I(d) (özellikle birinci mertebeden I(1)) integre ise
değişkenler arasında uzun dönem ilişkisini araştırmak için Engle-Granger eşbütünleşme testi uygulanabilir. Engle-Granger (1987) iki aşamalı sürecinde ilk olarak
27 no’lu eşitliğe en küçük kareler yöntemi uygulanır.
y t = bxt + u t
(27)
138
ut uzun dönem dengesinden sapmaları ifade etmektedir. En küçük kareler
yöntemini tahmin ederek değişkenler arasındaki uzun dönem dengesinin tutarlı bir
tahminine ulaşmak mümküdür. Sonraki aşamada kalıntılara birim kök testi uygulanır.
Sonuçta durağan çıkarsa eş-bütünleşmeden söz edilir (Harris ve Sollis, 2003: 79).
Değişkenlerin eş-bütünleşmeye sahip olması uzun dönem ilişkisindeki hata
terimlerinin gittikçe büyümesini önleyen bir uyarlama sürecinin olduğuna işaret
etmektedir. Engle-Granger (1987) eş-bütünleşmeye sahip olan değişkenlerin hata
düzeltme mekanizmasına (ECM) sahip olacaklarını belirtmişlerdir. Bu durumun tersi de
doğrudur, yani ECM’nin işleyebilmesi için eş-bütünleşme gerekli bir koşuldur
(Charemza ve Derek, 1997: 131).
Eş-bütünleşme
ilişkisine
ulaşıldıktan
sonraki
aşamada
hata
düzeltme
mekanizmasına sahip kısa dönem dinamik model tahmin edilmektedir.
Dy t = a 1 Dx t + a 2 ( y t -1 - b 1 x t -1 ) + e t
(28)
e t hata terimini ifade etmektedir. Burada a 2 katsayısı istatistiksel olarak
anlamlı ve negatif işaretli olmalıdır. Başka bir ifade ile -1 < a 2 < 0 koşulunu
sağlamalıdır. a 2 ’ye ait bu koşulun sağlanması ilk aşamadaki eş-bütünleşme test
sonuçlarının doğrulanması anlamına gelmektedir. a 2 > -1 olursa hata düzeltme
mekanizmasının işlemediği, yani denge değerine dönülmediği, hatta dengeden daha da
uzaklaşıldığı anlamına gelmektedir (Charemza ve Derek, 1997: 132–133).
Eş-bütünleşme analizlerinde Johansen (1988, 1991) yöntemi ekonomik zaman
serileri arasındaki uzun dönem ilişkileri ortaya koyarken, vektör otoregresyonları
(VAR) temel alır. VAR modelinde değişkenlerin tamamı içsel olarak alınmaktadır.
Genel anlamda VAR modeli aşağıdaki gibi oluşturulmaktadır.
z t = A1 z t -1 + ......... + Ak z t - k + u t
(å)
u t » IN 0,
(29)
139
z t : (n ´ 1) boyutlu değişkenlere ait vektörü, Ai : (n ´ n ) boyutlu parametre
matrisini ifade etmektedir. Sims (1980) tarafından savunulan bu çeşit bir VAR modeli
içsel değişkenler arasındaki dinamik ilişkileri tahmin etmede kullanılan bir modeldir.
Bu yöntemde serilerin durağan hale getirilmesi gerekmektedir. Durağan seriler eşbütünleşik olurlarsa bu dönüşüm sonucunda eş-bütünleşik kalıntılar dışlanacağı için
tanımlama hatası ortaya çıkacaktır. Bu sorunu giderilebilmesi için eşitlik (29)’daki VAR
süreci birinci farkları kullanılarak aşağıdaki ECM (hata düzeltme modeli) biçiminde
yeniden aşağıdaki gibi yazılabilir.
Dz t = G1 Dz t -1 + ......... + Gk -1 Dz t - k +1 + P z t - k + u t
Yukarıdaki
46
no’lu
eşitlikte
yer
alan
(30)
katyasıların
açılımları
G1 = -(I - A1 - ) - ......... Ai , i = 1,......., k - 1 ve P = -(I - A1 - ........ - Ak ) ’yi ifade
etmektedir. z t ’deki değişimler hem kısa hem de uzun dönem hata düzeltmelerini
içermektedir (Harris ve Sollis, 2003: 110). P matrisi değişkenler arasındaki uzun
'
dönem bilgiyi içermektedir ve P = ab olarak tanımlanmaktadır (Enders, 1995: 394).
a ayarlama hızı katsayısı ve kointegre edici vektörü göstermektedir. P matrisinin rankı
0 < rank(P) = r < m olduğunda değişkenler arasında bir uzun dönem ilişkisinden
bahsedilebilir (Thornton, 1998: 514). Yukarıda eşitlik (30)’da verilen modelde gecikme
uzunluğu (k)’nın doğru bir şekilde belirlenmesi oldukça önemlidir. VAR modelindeki
gecikme uzunluğunun (k) belirlenmesi için kullanılan en yaygın testler; Akaike bilgi
kriteri (AIC), Schwarz bilgi kriteri (SIC)’dir (Bahmani-Oskooee ve Techaratanachi,
2001: 143).
Engle-Granger yöntemi ikiden fazla değişken içeren modeller için tercih
edilmemektedir. Çünkü değişken sayısı üç veya daha fazla olduğu zaman birden fazla eş
bütünleşme ilişkisi olabilir. Bu durumda Engle-Granger yöntemi ile bunları ayrıştırmak
mümkün değildir. Ayrıca, kullanılan iki aşamalı yöntem hata yapma riskini de
arttırmaktadır. Bu nedenlerden dolayı bu çalışmada tüm modeller için birden fazla
değişken kullanıldığından dolayı eş-bütünleşme analizleri için Johansen ve Juselius
tarafından geliştirilen yöntem kullanılacaktır.
140
Johansen ve Juselius (1990) tarafından geliştirilen ve kendi isimleri ile anılan
yöntem, en çok olabilirlik yöntemini kullanarak Engle-Granger yönteminin yukarıda
belirtilen eksiklerini gidermektedir. Bu test tekniğine göre maksimum öz değer
istatistiği ve/veya iz istatistiği (trace statistics) değerleri olarak eş bütünleşim vektör ya
da vektörlerin önemli olduğunu gösteriyorsa, seriler arasında uzun dönemli durağan bir
ilişki olduğu kabul edilir. Hesaplamanın iz istatistiği ve maksimum öz değer istatistiği
sonuçları tablo kritik değerleri ile karşılaştırılır. Elde edilen değerler tablo değerlerinden
büyük olduğunda, seriler arasında uzun dönemli bir ilişki olduğu kabul edilir. İz ve
maksimum özdeğer istatistikleri aynı zamanda eş bütünleşik vektör sayısının
bulunmasında da kullanılmaktadır.
Enders (1995: 359)’e göre Johansen yönteminde en genel kullanılan şekliyle eş
bütünleşme ilişkisine sokulacak değişkenlerin aynı dereceden bütünleşik olması
gerekmektedir. Başka bir ifade ile değişkenler I(d) olmalıdır. Eğer değişkenler farklı
derecelerden bütünleşikler ise aralarında eş bütünleşme ilişkisi olamayacağını ifade
etmektedir. Bununla birlikte, Burke ve Hunter (2005: 106) sistemde en az iki değişken
I(1) olduğu zaman, Johansen yönteminde farklı dereceden bütünleşik I(0) ve I(1) gibi
değişkenlerin birlikte kullanılabileceğine vurgu
yapmaktadırlar. Aynı duruma
Lütkepohl (2005:246) ve Flores ve Szafarz (1996) I(0) ve I(1) gibi faklı dereceden
bütünleşik serilerin eş bütünleşik olabileceklerine vurgu yapmaktadırlar. Sonuç olarak
I(0) ve I(1) gibi farklı dereceden bütünleşik olan değişkenlerin aynı eş bütünleşme
sürecinde yer alması mümkündür.
4.2.3. Hata Düzeltme Modeli
Eş-bütünleşik değişkenlerin göze çarpan bir prensibi zaman içerisinde uzun
dönem dengesinde sapmalar meydana gelmesidir. Model uzun dönem dengesine tekrar
ulaşabilmesi için değişkenlerden bazılarının bunu sağlayacak durumda olması
gerekmektedir. Hata düzeltme modelinde sistemdeki değişkenlerin kısa dönem
dinamikleri dengedeki sapmadan etkilenmektedir. Hata düzeltme modeli denklemi
değişkenlerin birinci farklarının yanında eş-bütünleşme regresyonunun bir dönem
gecikmeli hatalarını da içermektedir. Hata düzeltme modelinin kullanılmasının
avantajlarından birisi kısa ve uzun dönemli nedensellikleri ortaya koyması ve
değişkenler arasındaki dengesizliğin belirlenerek düzletilmesini sağlamaktadır (Enders,
141
1995: 365–366). Yani uzun dönem bilgi kaybolmamaktadır. Diğer bir avantajı ise
bağımlı ve açıklayıcı değişkenler arasında ortaya çıkabilecek sahte korelasyondan
kaçınma imkanı vermesidir (Vamvoukas, 1998: 378). Dolayısıyla uzun dönem dengesi
söz konusuyken, hata düzeltme modelinin dengeli bir dinamik spesifikasyonu aşağıdaki
gibi yazılabilir.
DYt = a
DX
t
0
+
= b0 +
n
åa
i =1
n
å
i =1
1i
D Yt-i +
b 1i D Y t - i +
n
åa
i =1
n
å
i =1
b
2i
DX
t-i
+ l 1 EC
2i
DX
t-i
+ l 2 EC
t -1
t -1
+ e 1t
(31)
+ e
(32)
2t
Burada ECTt-1 hata düzeltme terimini ve l1 ile l2 ayarlama hızını gösteren
katsayılardır. (32) nolu eşitlik, Y’deki değişmeyi X’teki değişmeye ve bir önceki
önemin dengeleme hatasına bağlamaktadır. Buna göre ΔX, ΔY’deki kısa dönem
sapmaların etkisini yakalarken, ECt-1 eş-bütünleşme denkleminden elde edilen hata
terimlerinin bir gecikmeli değerini göstermekte ve hata düzeltme parametresi olarak
adlandırılmaktadır. Hata düzeltme parametresi, model dinamiğini dengede tutmaya
yarar ve değişkenleri uzun dönem denge değerine doğru yakınlaşmaya zorlar. Hata
düzeltme parametresinin katsayısının (λ) istatistiksel açıdan anlamlı çıkması, sapmanın
varlığını gösterir. Katsayının büyüklüğü ise uzun dönem denge değerine doğru
yakınlaşma hızının bir göstergesidir. Uygulamada, hata düzeltme parametresinin negatif
ve istatistiksel açıdan anlamlı olması beklenir. Bu durumda, değişkenlerin uzun dönem
denge değerine doğru hareketinin olacağı ifade edilmektedir. Denge durumundan kısa
dönemli sapmalar hata düzeltme parametresinin katsayısının büyüklüğüne bağlı olarak
düzeltilecektir (Gujurati, 2001: 729; Enders, 1995: 367).
4.3. Türkiye Ekonomisinde 1990–2007 Yılları İçin Kur Değişiminin Daraltıcı
Etkileri Üzerine Ekonometrik Uygulama
Kur değişiminin daraltıcı etkileri ile ilgili literatürde oldukça fazla çalışma
bulunmaktadır. Üçüncü bölümde ayrıntılı bir şekilde incelenen bu çalışmalar özellikle
Latin Amerika ülkelerine odaklanmışlardır. Çok farklı yöntemler kullanılarak kur
değişimlerinin
makroekonomik
etkileri
incelenmiştir.
Uluslararası
literatürde
Türkiye’nin de analizlere dahil edildiği çalışmalar bulunmaktadır. Fakat yurtiçi
142
literatürde Türkiye ile ilgili yapılan çalışmalarda reel döviz kurunun dış ticaret
üzerindeki etkilerini inceleyen birçok çalışma yapılmasına rağmen, döviz kurunun reel
ve nominal değer kaybının ekonomi üzerindeki etkilerini dikkate alan çok fazla
çalışmaya rastlanmamıştır.
Türkiye için kur değişimlerinin daraltıcı etkilerini analiz eden Domaç (1997) ve
Kandil (2000) dışında bir çalışmaya rastlanmamıştır. Domaç çalışmasında reel döviz
kuru, reel petrol fiyatları, reel kamu harcamaları, M2, yurtiçi faiz oranı gibi
değişkenlerin oluşturduğu bir model çerçevesinde Türkiye’deki reel devalüasyonların
daraltıcı etkiye sahip olup olmadığı incelemiştir. Sonuç olarak devalüasyon daraltıcı
etkilerinin Türkiye için geçerli olmadığını bulmuştur.
Bu çalışmada Kamin ve Rogers (2000) tarafından geliştirilen modeller test
edilecektir. Kamin ve Rogers yaptığı bu çalışma Meksika ekonomisi üzerinedir.
Özellikle 1990 sonrası ekonomik gelişmelere baktığımızda Meksika ile Türkiye
ekonomisi arasında çok fazla benzerlikler mevcuttur. Hemen hemen aynı dönemlerde
benzer nitelikteki krizlere yakalanmışlardır. Bu krizler için IMF tarafından uygulanan
ekonomik paketlerde benzer nitelikler arz etmiştir. Gerek ülkeler arasındaki
benzerliklerden gerekse de oldukça fazla kapsayıcı olduğundan dolayı, bu çalışmada da
Kamin ve Rogers (2000) çalışması referans alınarak 1990–2007 dönemi Türkiye
ekonomisi için analiz edilmiştir. Çalışmada bir temel model etrafında altı farklı model
tahmin edilmektedir. Bu çalışmada yazarlar ekonominin neredeyse tamamını
kapsayacak şekilde modeli genişletmişlerdir. Oldukça kapsayıcı nitelik arzeden bu
modeller aşağıdaki Tablo 10’da sunulmuştur.
4.3.1 Uygulamada Kullanılan Modeller
Kamin ve Rogers (2000) Meksika üzerine yaptığı çalışmasında reel döviz
kurunun çıktıyı etkileyen kanalları belirlemek için VAR modelini kullanmıştır. Burada
temel model dört anahtar değişkenden oluşmaktadır. Bunlardan üç tanesi içsel değişken
özelliğinde olan toplam çıktı, reel döviz kuru, enflasyon ve diğer bir tanesi de dışsal
değişken olan yabancı faiz oranlarıdır. Bu değişkenler aşağıda model 1’de
gösterilmiştir. Model 1 temel modeldir. Diğer alternatif 5 model ise Model 1 temel
alınarak çıkarılmıştır.
143
Kamin ve Rogers (2000) modelleri iki aşamada tahmin edilmiştir. İlk aşamada,
değişkenler sistemdeki tüm değişkenlerin gecikmeleri üzerine tahmin edilmiştir. İkinci
aşamada ise, Sims (1980) tarafından kullanılan Cholesky decomposition tekniği ile
kalıntıları (residuals) düzleştirmek (orthogonalize etmek) için kullanılmıştır.
Tablo 10: Kamin ve Rogers (2000) Modeli
MODEL: DEĞİŞKENLER
Model 1: Faiz Oranı, Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel GSYİH
Model 2: Faiz Oranı, Kamu Boyutu (Government Size), Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat
Düzeyi, Reel GSYİH
Model 3: Faiz Oranı, Reel Döviz Kuru, Reel M2, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel GSYİH
Model 4: Faiz Oranı, Sermaye Hesabı, Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel
GSYİH
Model 5: Sermaye Hesabı, Kamu Boyutu, Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel
GSYİH
Model 6: Petrol Fiyatları, Sermaye Hesabı, Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel
GSYİH
Model 1:
lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, USF)
CPI=yurtiçi fiyat düzeyi
RER= reel döviz kuru
USF= ABD faiz oranı
ln RGSYİH = a 1 ln CPI + a 2 ln RER + a 3USF
(33)
a 1 < 0, a 2 > 0, a 3 < 0
Model 2
lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, KAMU, USF)
CPI=yurtiçi fiyat düzeyi
RER= reel döviz kuru
KAMU=Kamu boyutu
USF= ABD faiz oranı
ln RGSYİH = a 4 ln CPI + a 5 ln RER + a 6 KAMU + a 7USF
a 4 < 0, a 5 > 0, a 6 > 0, a 7 < 0
(34)
144
Model 3:
lnRGSYİH: f(lnCPI, lnRM2, lnRER, USF)
CPI=yurtiçi fiyat düzeyi
lnRM2= reel para arzı
RER= reel döviz kuru
USF= ABD faiz oranı
ln RGSYİH = a 8 ln CPI + a 9 ln RM 2 + a 10 ln RER + a 11USF
(35)
a 8 < 0, a 9 > 0, a 10 > 0, a 11 < 0
Model 4:
lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, KA, USF)
CPI=yurtiçi fiyat düzeyi
RER= reel döviz kuru
KA= sermaye hesabı
USF= ABD faiz oranı
ln RGSYİH = a 12 ln CPI + a 13 ln RER + a 14 KA + a 15USF
(36)
a 12 < 0, a 13 > 0, a 14 > 0, a 15 < 0
Model 5:
lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, KAMU, KA)
CPI=yurtiçi fiyat düzeyi
RER= reel döviz kuru
KAMU= kamu boyutu
USF= ABD faiz oranı
ln RGSYİH = a 16 ln CPI + a 17 ln RER + a 18 KAMU + a 19 KA
(37)
a 16 < 0, a 17 > 0, a 18 > 0, a 19 < 0
Model 6:
lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, KA, lnPF)
CPI=yurtiçi fiyat düzeyi
RER= reel döviz kuru
KA=sermaye hesabı
lnPF= petrol fiyatları
ln RGSYİH = a 20 ln CPI + a 21 ln RER + a 22 KA + a 23 ln PF
a 20 < 0, a 21 > 0, a 22 > 0, a 23 < 0
(38)
145
Bu çalışmada kullanılan veriler IMF’nin uluslararası finansal verileri yayınladığı
resmi sitesinden olan IFS (International Financial Statistics)’den ve TCMB EVDS13’den
elde edilmiştir. Çalışmada üçer aylık veriler kullanılmıştır. Bu çalışmada tahmin
edilecek olan altı modele ait değişkenler aşağıdaki tabloda ayrıntılı bir şekilde
açıklanmıştır.
Değişkenlerin
isimlerinin
başındaki
“ln”
harfi,
o
değişkenin
logaritmasının alındığını ifade etmektedir. Değişkenlerden GSYİH, CPI ve M2
mevsimsellikten arındırılmıştır. Ayrıca modellerde kullanılan bütün seriler TL cinsinden
alınmıştır. Bu uygulama sürecinde yapılan tahminler için Eviews 6.0 paket programı
kullanılmıştır. Ayrıca J-Multi 4.06 paket programından da yararlanılmıştır.
Tablo 11: Modellerde Kullanılan Değişkenler
lnRGSYİH: mevsimsellikten arındırılmıştır.
lnCPI: Türkiye’nin tüketici fiyat endeksi (2000Q3=100)
lnRER: NER*(ABD tüfe/ Türkiye tüfe) (2000Q3:100)
USF: ABD hazine kâğıtları faiz oranları (üçer aylık)
lnNER: Nominal döviz kuru
lnRM2: reelleştirilmiş ve mevsimsellikten arındırılmış
KA: Finansal hesap / GSYİH
lnPF: Petrol fiyatları
KAMU: kamunun boyutunu ifade etmektedir (Kamu Harcamaları/GSYİH)
4.3.2 Modellerin Çıkarımı
Yukarıda tablo halinde gösterilen değişkenlerden oluşan Kamin ve Rogers
(2000) modellerinin çıkarımı aşağıda sunulmuştur. Bu çerçevede ilgili modeller ise şu
şekildedir.
Eşitlik (39) toplam GSYİH (Y)’yı, yurtiçi talep (DD) ve net ihracat (NX) olarak
ikiye bölmektedir.
Y = DD + NX
13
Türkiye Cumhuryeti Merkez Bankası, Elektronik Veri Dağıtım Sistemi
(39)
146
Eşitlik (40) net ihracatı tanımlamaktadır ve net ihracat reel döviz kuru ile pozitif
ilişkilidir. Çıktıdaki (Y) artış ithalat talebini arttırır ve bu yüzden net ihracat düşer.
NX = a 21 RER - a 22 Y
(40)
Eşitlik 41’de yurtiçi talebi etkileyen faktörler verilmiştir: reel faiz oranı r, mali
açık FISCDEF, reel banka kredi stoku RCREDIT, nominal faiz oranı i, enflasyon oranı
∏, reel döviz kuru RER, ve reel ücret RW’dir. Reel döviz kurunun net ihracat
üzerindeki geleneksel pozitif etkisi eşitlik 40 verilmiştir, toplam talep üzerinde herhangi
ek etkinin negatif olduğu varsayılmıştır.
DD = - a 31 r + a 32 FISCDEF + a 33 RCREDIT - a 34 i - a 35 P - a 36 RER + a 37 RW
(41)
Eşitlik 42 bankaların kredi arzı reel yurtiçi para RM ve yurtdışından borçlanma,
net sermaye girişleriyle temsil edilen bankaların fonlarının temel kaynağı ile ilgilidir.
RCREDIT = a 41 RM + a 41 KA
(42)
Eşitlik 43 ise, standart para talebini ifade etmektedir.
RM = a 51Y - a 52 i
(43)
(i) Nominal faiz oranı enflasyon oranı, çıktı ve sermaye giriş düzeyine dayalı
olan, merkez bankasının reaksiyon fonksiyonu tarafından belirlenir.
i = a 61 P + a 62 Y - a 63 KA
(44)
Enflasyon oranı reel döviz kuru, çıktı ve nominal döviz kuru değer kaybı ( E ' )
oranı tarafından belirlenmektedir.
P = a 71 RER + a 72 Y + a 73 E '
(45)
147
net sermaye girişleri KA faiz paritesi koşulunun standart unsurları tarafından
belirlenmektedir. İUS ulusal ekonomiye US faiz oranının ya da yabancı ülkenin faiz
oranın etkisini temsil etmektedir.
KA = a 81 i - a 82 E ' - a 83 i US
(46)
Hükümet reel döviz kuru hedeflemesini ilk olarak ayarladığını, sonrada bu
hedeflemeyi tutturabilmek amacıyla yurtiçi ve yurtdışı enflasyon oranına karşılık
nominal döviz kurunu ayarlar.
E ' = a 91 P - a 92 P US + a 93 RER
(47)
Hükümet ödemeler dengesi baskısına karşılık reel döviz kurunu ayarlar. Bu
yüzden, net ihracattaki ya da net sermaye girişlerindeki gelişme reel döviz kurunun
değer kazanmasına neden olur. Çünkü net reel ihracat ticaret hadleri tarafından
etkilenmemekte, petrol fiyatları dahil edilmektedir.
RER = - a10 ,1 NX - a10, 2 KA - a10 ,3 p oil
(48)
Faiz dışı mali açık daha yüksek vergi gelirlerini yansıtan çıktıdaki artışa karşılık
düşer. Net sermaye girişlerindeki yükselişin mali açığı arttırdığı varsayılır, çünkü net
sermaye girişlerindeki artış hükümete hem yurtdışından daha fazla borçlanmaya hem de
daha az kemer sıkıcı politikalara izin vermektedir. Petrol fiyatlarındaki artış, mali
gelirlerin temel bir kaynağıdır ve açığı azaltır.
FISCDEF = - a11,1Y + a11, 2 KA - a11,3 P - a11, 4 p oil
(49)
Reel ücret düzeyi RW çıktıyla pozitif ilişkilidir ama daraltıcı devalüasyon
teorilerine göre en azından kısa dönemde enflasyon oranı ile negatif ilişkilidir.
RW = a12,1Y - a12 , 2 P
(50)
148
Temel Model: Yukarıda tasvir edilen modellerde amaç devalüasyonun çıktı
üzerindeki etkisini analiz etmektir. Literatürde döviz kuru ve çıktı arasındaki
nedensellik ile ilgili önemli olan tüm kanalları birleştirmektedir. Temel modelde en
önemli dört değişken bulunmaktadır. Bunlar üç tanesi içsel çıktı, reel döviz kuru ve
enflasyon ve diğeri dışsal yabancı faiz oranıdır. Bu temel model iki yoldan
kullanılmıştır. İlki, çıktı ve döviz kuru arasındaki ilişki tahmin edilmiştir. İkincisi, temel
modele bir veya iki değişken ekleyerek yeniden tahmin edilmiştir. Bu şekilde modelin
sağlamlığı ve döviz kuru ile çıktı arasındaki nedensellik kanalları belirlenmiştir.
Y = - d11 P + d 12 RER - d 13 i US
(51)
P = d 21 RER + d 22 Y
(52)
RER = d 31 i US + d 32 P + d 33Y
(53)
(51), (52) ve (53) modellerinin değişik biçimleri yukarıda Tablo 10’da verilen 6
model çerçevesinde ifade edilmiştir. Bu Kamin ve Rogers (2000) Meksika üzerine
yaptığı çalışmasında uygulamış oldukları modeldir. Bu çalışmanın sonucunda reel
devalüasyonların yüksek enflasyon ve ekonomik aktivitedeki daralmaya izin verdiğini
bulmuşlardır. Bu çalışmada da Türkiye ekonomisi için döviz kurundaki değişimin
ekonomi üzerindeki daraltıcı etkilerinin olup olmadığı test edilecektir.
Bu çalışmada takip edilecek olan metodolojiyi şu şekilde özetlemek
mümkündür. Öncelikle değişkenlere ait durağanlık analizleri yapılacaktır. Elde edilecek
sonuçlara göre, eğer modelde yer alan değişkenler durağan değillerse yani, birim kök
içeriyorlarsa Johansen eş-bütünleşme yöntemi kullanılarak uzun dönemli ilişki
aranacaktır. Eğer uzun dönemli bir ilişki bulunursa, uzun dönem dengesinden sapmalar
analiz edilecektir. Bu bağlamda kısa dönem ilişkiler tespit edilecektir. Bu çerçevede
vektör hata düzeltme modeli tahmin edilecektir. Bunları takiben kısa dönemli politika
şoklarının sonuçlarını tespit edebilmek amacıyla etki-tepki fonksiyonları ve son olarak
da değişkenlerin bileşenlerinin ayrıştırılabilmesi için varyans ayrıştırma analizleri
yapılacaktır.
149
4.4 Birim Kök Test Sonuçları
Durağan ve durağan olamayan zaman serileri ile çalışmak istenirse, sahte
regresyon sorununda kaçınabilmek amacıyla serilerde birim kök olup olmadığının test
edilmesi gerekmektedir. Seriler birim kök içeriyorsa durağan değildir. Durağan olmayan
zaman serileri eş-bütünleşme ilişkisine sahip değillerse, bu değişkenler arasında anlamlı
bir ekonomik ilişkinin varlığından bahsetmek yanlış olacaktır (Harris ve Sollis, 2003:
41).
Literatürde birim kökün varlığını test eden oldukça fazla yöntem bulunmaktadır.
Bu çalışmada en çok kullanılan ADF (Augmented Dickey-Fuller) ve PP (PhillipsPerron) yöntemlerinden yararlanılacaktır.
Serilerin durağanlık sınaması için yararlanılan Augmented Dickey-Fuller (ADF)
ve Philliphs-Perron (PP) testinde sabitsiz, sabitli ve trendli bir süreç izlenir. Buna göre
seri trendli bir süreçte durağan hale gelmişse, diğer süreçler izlenmeksizin bu değer esas
alınır. Seri durağan hale gelmemişse, bu kez sabitli; bu noktada da durağanlık
sağlanamamışsa, sabitsiz sınama yapılır ve bu süreç sonucunda seriyi durağan hale
getiren değer baz alınır (Enders,1995:256–259). Buna göre aşağıda bu çalışmada
kullanılan değişkenlere ait ADF ve PP testleri tablolar halinde gösterilmiştir. KAMU
büyüklüğü değişkeni düzeyde trend anlamsızdır. Dolayısıyla bu değişken birinci
farkında durağan hale gelmektedir. USF ve KA değişkenleri düzeyde durağandır, başka
bir ifade ile I(0)’dır. Diğer tüm değişkenler düzeyde birim kök içerirken, birinci farkları
alındıklarında durağan hale gelmektedirler.
Dickey-Fuller testlerini destekleyen dağılım teorisi hataların istatistiksel olarak
bağımsız ve sabit bir varyansa sahip olduğunu varsaymaktadır. Dickey-Fuller testine
dayanmakta olan Philips-Perron yaklaşımı ise hataların dağılımları ile ilgili bu
varsayımların gevşetilmesine izin vermektedir. Başka bir ifade ile bu testin istatistikleri
hata sürecinin daha az kısıtlayıcı doğasını dikkate alacak bir şekilde değiştirilmiş
Dickey-Fuller istatistiklerini işaret etmektedir (Enders, 1995: 239).
150
Tablo 12: ADF Birim Kök Test Sonuçları
Değişkenler
Düzey
Sabit ve trend
Sabit
Birinci Fark
Sonuç
lnRGSYİH
0.946188 (0)
2.318366 (0)
-7.815737 (0)*
I(1)
lnRER
-1.118020 (0)
-0.430255 (0)
-6.687938 (0)*
I(1)
lnNER
1.691909 (0)c
-3.995852 (0)
-3.757262 (0)*
I(1)
lnCPI
3.493387 (0)
-2.72495 (2)
-5.500473 (0)*
I(1)
lnRM2
-2.236203 (0)
0.887089 (0)
-8.302534 (0)*
I(1)
-3.021694 (1)** -3.447042 (0)*
I(0)
I(1)
d
USF
-3.218144 (1)
KAMU
-3.629636 (0)d
-2.098307 (1)
KA
-8.373435 (0)
-8.419533 (0)*
lnPF
-2.154122 (0)
-0.910540 (0)
-12.02729 (0)*
I(0)
-8.290383 (0)*
I(1)
*%1 düzeyinde anlamlı
**%5 düzeyinde anlamlı
c trend anlamlı
d trend anlamsız
ADF testine ilave olarak, Philips-Perron yaklaşımına göre de durağanlık
analizleri yapılmıştır. Philips-Perron yaklaşımına ait birim kök test sonuçları aşağıdaki
tabloda verilmiştir. Bu yaklaşıma göre elde edilen sonuçlar, ADF yaklaşımının
sonuçlarını desteklemektedir. Buna göre KA değişkeni PP yaklaşımına göre de düzeyde
durağan iken, USF değişkeni birinci farkı alındıktan sonra durağan hale gelmektedir.
Diğer tüm değişkenler ADF testinde elde edilen sonuçlar ile paralellik arz etmektedir.
Başka bir ifade ile KA değişkeni hariç tüm değişkenler I(1)’dir, yani birinci dereceden
bütünleşiklerdir.
151
Tablo 13: Philips-Perron Birim Kök Test Sonuçları
Değişken
Düzey
Sabit ve trend
Sabit
Birinci Fark
Sonuç
lnRGSYİH
-2.418520 (1)
-0.948677 (2)
-7.819318*
I(1)
lnRER
-0.970104 (6)
-0.433861 (5)
-6.493185 (10)* I(1)
lnNER
1.437744(1)c
-3.237195(3)
-3.512506 (2)*
I(1)
lnCPI
2.235332 (5)
1.714387 (6)
-5.658655 (4)*
I(1)
lnRM2
-2.162431 (4)
1.083815 (4)
-8.304312 (2)*
I(1)
USF
-2.322959 (5)
-2.466360 (5)
-3.590114 (4)*
I(1)
KAMU
-3.697313 (5)d
-2.538958 (5)
-12.18663 (3)*
I(1)
KA
-8.373435 (1)*
-8.419528 (1)
lnPF
-2.076176 (2)
-0.774243 (2)
I(0)
-8.290383*
I(1)
*%1 düzeyinde anlamlı
**%5 düzeyinde anlamlı
c trend anlamlı
d trend anlamsız
4.5. Model 1
Modeldeki değişkenler lnRER, lnNER, lnRGSYİH, lnCPI ve US faiz oranından
oluşmaktadır. Bu değişkenlerden sadece USF değişkeni ADF’ye göre I(0) iken PP’ye
göre I(1)’dir. Dolayısıyla PP birim kök testini baz aldığımızda, değişkenlerin hepsi
birinci dereceden bütünleşiktir. Yani değişkenlerin hepsi I(1)’dir. Model iki farklı
biçimde tahmin edilmiştir. Bu iki model arasındaki fark, Model 1.1 de reel döviz kuru,
Model 1.2’de de nominal döviz kuru değişkenleri kullanılarak analiz edilmiştir. Bu
modeller de yer alan değişkenler aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.
Model 1.1
f(lnRGSYİH, lnCPI, lnRER ve USF)
Model 1.2
f(lnRGSYİH, lnCPI, lnNER ve USF)
Modellerde gecikme uzunlukları AIC ve SC kriterlerine göre belirlenmiştir.
Bununla birlikte AIC ve SC’ye göre belirlenen gecikme uzunluklarında otokorelasyon
ve değişen varyans sorunu tespit edildiğinde ise en genelden başlanarak gecikme
uzunlukları tespit edilmiştir. Bu doğrultu da her iki model de VAR (3) modeli ile tahmin
edilmiştir. Bu modellerin kalıntıları ile ilgili yapılan otokorelason ve white değişen
152
varyans test (Ek1) sonuçlarına göre H0 boş hipotezleri kabul edilmektedir. Dolayısıyla
otokorelasyon ve değişen varyans sorunu bulunmamakta ve ayrıca kalıntıların normal
dağılıma sahip olduğunu varsayan H0 boş hipotezleri kabul edilmektedir. Başka bir
ifade ile kalıntılar normal dağılım göstermektedirler. Bu nedenle en uygun gecikme
uzunluğu VAR (3) olarak tespit edilmiştir.
İstikrarlı bir VAR modeli oluşturulduktan sonra üç gecikmeye göre oluşturulan
dört değişkenli eş-bütünleşme modeli tahmin edilmiş ve Tablo 14’de sunulan sonuçlara
ulaşılmıştır. Bu sonuçlara göre % 5 düzeyinde boş hipotez reddedilmektedir. Yani %5
önem düzeyinde değişkenler arasında en fazla iki tane eş-bütünleşme vektörü tespit
edilmiştir.
Tablo 14: Model 1.1 Eş Bütünleşme Analizi
İz Testi
Boş Hipotez
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
83.62774
47.85613
0.0000
En Fazla 1 *
38.16306
29.79707
0.0043
En Fazla 2
9.999428
15.49471
0.2808
En Fazla 3
1.743431
3.841466
0.1867
Maksimum Özdeğer Testi
Boş hipotez
Maks Özdeğer İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
45.46467
27.58434
0.0001
En Fazla 1 *
28.16363
21.13162
0.0043
En Fazla 2
8.255997
14.26460
0.3533
En Fazla 3
1.743431
3.841466
0.1867
Değişkenler lnRGSYİH, USF, lnRER ve lnCPI. Sıfır hipotezleri es-bütünleşme denklemi hiç yoktur, en
fazla bir tane vardır, en fazla iki tane vardır veya en fazla üç tane vardır seklindedir
Tablo 15’de reel döviz kuru yerine nominal döviz kurunun analize dahil edildiği
model 1.2 için yapılan eş bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. %1 anlamlılık
düzeyinde H0 hipotezi reddedilmektedir. En fazla iki tane eş bütünleşme vektörü vardır.
153
Tablo 15: Model 1.2 Eş Bütünleşme Analizi
İz testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
79.72285
47.85613
0.0000
En Fazla 1 *
37.90064
29.79707
0.0047
En Fazla 2
8.976205
15.49471
0.3676
En Fazla 3
0.891803
3.841466
0.3450
Maks Özdeğer İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
41.82220
27.58434
0.0004
En Fazla 1 *
28.92444
21.13162
0.0033
En Fazla 2
8.084402
14.26460
0.3702
En Fazla 3
0.891803
3.841466
0.3450
Boş Hipotez
Maksimum Özdeğer testi
Boş hipotez
Model 1.1’de GSYİH’ya göre normalize edilmiş eş-bütünleşme katsayıları ise
aşağıdaki gibidir. Buradaki değerler uzun dönem esnekliklerini göstermektedir.
Parantez içindeki değerler standart hataları köşeli parantez içerisindeki değerlerde t
istatistiklerini ifade etmektedir. Bu modelde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında
doğru yönlü bir ilişki vardır. Yani yurtiçi fiyat düzeyi yükseldiği zaman, uzun dönemde
reel GSYİH artış göstermektedir.
Tablo 16’daki sonuçlara göre bu çalışmada araştırılan en temel ilişki reel GSYİH
ile reel döviz kuru arasındadır. Buna göre uzun dönemde bu iki değişken arasında ters
yönlü bir ilişki olduğu gözükmektedir. Bu sonuçlara göre reel döviz kurunda meydana
gelen yüzde 1’lik artış reel GSYİH’da 0.73 oranında bir azalışa neden olmaktadır.
Başka bir ifade ile reel döviz kurundaki bir değişimin çıktı üzerinde meydana getirdiği
etki uzun dönemde negatif yöndedir. Öte yandan yurtiçi fiyat düzeyindeki %1’lik artış
reel GSYİH’da %0.063 oranında bir artışa neden olmaktadır. Ayrıca yabancı faiz
oranlarındaki %1’lik bir yükseliş yurtiçi çıktı düzeyini 0.02 oranında azaltmaktadır.
Engle ve Granger (1987) ve Granger (1988)’e göre, değişkenler arasındaki uzun
dönem ilişkiyi gösteren eş-bütünleşme olduğunda, hata düzeltme modelinin “Vector
Error Correction Model” (VECM) tanımlanabilmesini sağlamaktadır. Eş bütünleşme
154
ilişkisi ortaya çıkan değişkenler arasında oluşturulan hata düzelteme modeli ile kısa
dönemli nedensellik ilişkisi de incelenebilmektedir. Çünkü sistemdeki değişkenlerin
kısa dönem dinamikleri dengeden sapmalardan etkilenmektedir. Değişkenler bu
sapmaları kısa dönemde hata düzeltme teriminin katsayısının ifade ettiği uyarlama
parametreleri nispetinde düzeltmektedir. Buna göre model 1.1 için tahmin edilen hata
düzeltme modeli aşağıdaki şekildedir.
d (lnRGSYİH
n
+ å b 4 i d (USF
i =1
) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i
n
n
n
i =1
i =1
i =1
)t - i + l EC t -1 + e i
Denklemdeki EC t - n ; hata düzeltme terimini ve n ise gecikme sayısını
göstermektedir. l hata düzeltme katsayısını, “d” ifadesi fark terimini ve t ise zamanı
ifade etmektedir. e i , otokorelasyonlu olmayan hata terimlerini ifade etmektedir.
d (lnRGSYİH) t -i , d (lnRER) t -i , d (USF) t -i , ve d (ln CPI ) t -i kısa dönem dinamiklerini
b1i ,
göstermektedir.
b 2i ,
b 3i ve
b 4i
katsayıları ise kısa dönem ilişkilerini
yansıtmaktadır.
Tablo 16: Model 1.1 İçin Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
USF
1.000000
-0.062618
0.729534
0.023889
(0.00479)
(0.07535)
(0.00528)
[-13.0715]
[ 9.68195]
[ 4.52161]
lnRGSYİH= 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER – 0.02 USF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH = -0.05 + 0.13d ln RGSYİH t - i + 0.03d ln RGSYİH t - 2 + 0.05d ln RGSYİH t - 3 + 0.08d ln CPI t - i
+ 0.21d ln CPI t - 2 + 0.25d ln CPI t - 3 + 0.04 d ln RERt -1 + 0.02d ln RERt - 2 - 0.02d ln RERt - 3 + 0.02dUSFt - i
- 0.03dUSFt - 2 + 0.01dUSFt - 3 - 0.18 ECt -1 + e i
t değerleri; ECt-1:-2.095; dlnRGSYİHt-1:0.83; dlnRGSYİHt-2:0.22; dlnRGSYİHt-3:0.40; dlnCPIt-1:0.52;
dlnCPIt-2:1.5; dlnCPIt-3:1.87; dlnRERt-1:0.60; dlnRERt-2:0.42; dlnRERt-3:-0.30; dUSFt-1: 2.2; dUSFt-2: 2.47;
dUSFt-3: 1.06; c: -1.9
Model 1.1 için elde edilen hata düzeltme terimi (-1<ECT<0) negatif ve anlamlı
olduğu için hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen
155
dengesizlik sonraki dönemde ya da dönemlerde düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili
dönem için GSYİH, CPI ve RER modellerinde uzun dönemde kurulan ilişki tutarlıdır.
Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki
farkın her üç ayda bir 0.18 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek
mümkündür. Başka bir ifade ile GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 5 dönemlik
(on beş aylık) bir zaman sürecinde yeniden dengeye gelmektedir. Burada bağımlı
değişkenin kendi gecikmeli değerleri ve diğer bağımsız değişkenlerin gecikmeli
değerleri bağımlı değişkendeki kısa dönem bozucu terimlerin etkisini yakalarken hata
düzeltme terimi uzun dönem dengesine doğru olan uyarlamayı yakalamaktadır.
Tablo 17’de model 1.2 için elde edilen normalize edilmiş değerler
bulunmaktadır. Bu modelden elde edilen uzun dönem katsayılar Model 1.1’den elde
edilenler ile tutarlılık göstermektedir. Reel GSYİH ile nominal döviz kuru ve yabancı
faiz oranları arasında negatif, yurtiçi fiyat düzeyi ile pozitif yönlü bir ilişki
bulunmaktadır. Bu sonuçlara göre nominal döviz kurlarında %1 oranında bir artış
olduğu zaman reel GSYİH %0.62 oranında azalmaktadır. Yurtiçi fiyat düzeyindeki
%1’lik artış, reel GSYİH’da 0.063’lük bir artışa neden olmaktadır. Ayrıca yabancı faiz
oranlarındaki %1’lik bir yükseliş, yurtiçi çıktı düzeyini 0.02 oranında azaltmaktadır.
Sonuç olarak, uzun dönemde nominal kur değişimlerinin çıktı üzerinde daraltıcı etkileri
bulunmaktadır.
Model 1.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli şağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
n
+ å b 4 i d (USF
i =1
) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln NER )t - i
n
n
n
i =1
i =1
i =1
)t - i + l EC t -1 + e i
156
Tablo 17: Model 1.2 İçin Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
USF
1.000000
-0.651835
0.621493
0.023858
(0.06997)
(0.06996)
(0.00560)
[-9.31586]
[-9.31586]
[ 4.25926]
lnRGSYİH = 0.65 lnCPI – 0.6 lnNER – 0.02 USF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH = -0.06 + 0.15d ln RGSYİHt -i + 0.04d ln RGSYİHt - 2 + 0.07 ln LRGSYİHt -3 + 0.04d ln CPIt -i
+ 0.26d ln CPIt - 2 + 0.32d ln CPIt -3 + 0.06d ln NERt -1 + 0.01d ln NERt - 2 - 0.03d ln NERt -3 + 0.02dUSFt - i
- 0.03dUSFt - 2 + 0.01dUSFt -3 + -0.22ECt -1 + e i
t değerleri; ECt-1:-2.65; dlnRGSYİHt-1:0.97; dlnRGSYİHt-2:0.30; dlnRGSYİHt-3:0.51; dlnCPIt-1:0.24;
dlnCPIt-2:1.67; dlnCPIt-3:0.15; dlnNERt-1:0.84; dlnNERt-2:0.12; dlnNERt-3:-0.63; dUSFt-1: 2.12;
dUSFt-2: -2.48; dUSFt-3: 1.20; c: -2.44
Tablo 17’de gösterilen Model 1.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve
anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde
meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili
dönem için GSYİH, CPI ve NER modellerinde uzun dönemde kurulan ilişki tutarlıdır.
Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki
farkın her üç ayda bir -0.22 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek
mümkündür. GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık dört dönemlik bir zaman
sürecinde yeniden dengeye gelmektedir.
Tablo 18: Model 1.1 İçin Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR İstatistiği
Serbestlik derecesi
Olasılık Değeri
lnRGSYİH
7.175588
1
0.007390
lnCPI
9.636505
1
0.001907
lnRER
14.11370
1
0.000172
USF
7.453532
1
0.006331
4.185101
1
0.040781
a(1,1)=0
Her iki modelde de değişkenlerin eş bütünleşim ilişkisine ait olup olmadıklarını
belirlemek için eş bütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine konan (b(i,j)=0)
157
sıfır kısıtlamaları ile test edilebilmektedir. Bu bağlamda Tablo 18 ve 19’da da
gösterildiği gibi elde edilen sonuçlar her iki modeldeki değişkenlerin eş bütünleşim
sistemine ait olduklarını ve dolayısıyla da modelden dışlanması gereken değişkenin
olmadığını göstermektedir. Ayrıca her iki modelde de zayıf dışsallık test sonuçlarına
göre Reel GSYİH değişkeninin zayıf dışsal olduğu hipotezi reddedilmektedir. Bu
nedenle reel GSYİH değişkeni içsel olarak değerlendirilebileceğini, dolayısıyla bu
değişkene göre yapılan normalizasyon sürecinin uygun olduğunu göstermektedir.
Tablo 19: Model 1.2 İçin Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR İstatistiği
Serbestlik derecesi
Olasılık Değeri
lnRGSYİH
5.392266
1
0.020226
lnCPI
10.23932
1
0.001375
lnNER
10.56887
1
0.001150
USF
5.385038
1
0.020310
5.413454
1
0.019982
a(1,1)=0
Buradaki etki-tepki fonksiyonları genelleştirilmiş etki-tepki yaklaşımından elde
edilmiştir. Pesaran ve Shin (1998)'e göre genelleştirilmiş etki-tepki yaklaşımında
değişkenlerin sıralaması önemli olmamaktadır. Aşağıda Şekil 16 da Model 1.1 için
yapılan genelleştirilmiş etki tepki fonksiyonlarına ait şekil bulunmaktadır. Bu şekle göre
reel döviz kuruna verilen pozitif bir şokun (devalüasyon) etkisi neticesinde GSYİH’da
azalama meydana gelmektedir. Bu azalma dördüncü döneme kadar devam etmektedir.
Dördüncü dönemden sonra ise bu şokun etkisi düzelmeye başlamaktadır. Yani kurdaki
yükselmenin GSYİH üzerindeki daraltıcı etkisi özellikle dördüncü döneme kadar
sürmektedir. Bu süreç hata düzeltme modelinden elde edilen sonuçlar ile de tutarlılık
göstermektedir. Bu durum aşağıdaki genelleştirilmiş etki-tepki şeklinde birinci satır
üçüncü sütunda görülmektedir. Ayrıca üçüncü sütunda diğer değişkenlerin reel döviz
kurundaki değişmelere verdikleri tepkiler gösterilmektedir. Reel döviz kurundaki bir
değişim karşısında yurtiçi fiyat düzeyi artarak tepki vermektedir.
158
Response to Generalized One S.D. Innovations
Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH
Response of LNRGSYIH to LNCPI
Response of LNRGSYIH to LNRER
Response of LNRGSYIH to USF
.0 3
.0 3
.0 3
.0 3
.0 2
.0 2
.0 2
.0 2
.0 1
.0 1
.0 1
.0 1
.0 0
.0 0
.0 0
.0 0
-.0 1
-.0 1
-.0 1
-.0 1
-.0 2
-.0 2
1
2
3
4
5
6
7
8
9
-.0 2
1
10
Response of LNCPI to LNRGSYIH
2
3
4
5
6
7
8
9
-.0 2
1
10
Response of LNCPI to LNCPI
2
3
4
5
6
7
8
9
1
10
.1 5
.1 5
.1 5
.1 0
.1 0
.1 0
.1 0
.0 5
.0 5
.0 5
.0 5
.0 0
.0 0
.0 0
.0 0
-.0 5
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
-.0 5
1
Response of LNRER to LNRGSYIH
2
3
4
5
6
7
8
9
10
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
.1 2
.1 2
.1 2
.0 8
.0 8
.0 8
.0 4
.0 4
.0 4
.0 4
.0 0
.0 0
.0 0
.0 0
-.0 4
3
4
5
6
7
8
9
-.0 4
1
10
2
Response of USF to LNRGSYIH
3
4
5
6
7
8
9
2
Response of USF to LNCPI
3
4
5
6
7
8
9
1
10
.8
.8
.8
.6
.6
.6
.4
.4
.4
.4
.2
.2
.2
.2
.0
.0
.0
.0
-.2
-.2
-.2
-.2
-.4
2
3
4
5
6
7
8
9
10
-.4
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
7
8
9
10
3
4
5
6
7
8
9
10
3
4
5
6
7
8
9
10
9
10
Response of USF to USF
.6
1
2
Response of USF to LNRER
.8
-.4
6
-.0 4
1
10
5
Response of LNRER to USF
.0 8
2
2
Response of LNRER to LNRER
.1 2
1
4
-.0 5
1
Response of LNRER to LNCPI
-.0 4
3
Response of LNCPI to USF
.1 5
-.0 5
2
Response of LNCPI to LNRER
-.4
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
2
3
4
5
6
7
8
Şekil 16: Model 1.1 İçin Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu
Aşağıdaki şekilde de model 1.2 için yapılan genelleştirilmiş etki tepki
fonksiyonuna ait şekil bulunmaktadır. Buna göre Şekil 17’de birinci satır üçüncü
sütunda da görüldüğü gibi nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şok karşısında reel
GSYİH azalmaktadır. Özellikle ilk üç dönem negatif yönlü etki görülürken, üçüncü
dönemden sonra toparlanma yaşanmaktadır. Bu durum hata düzeltme modelinden elde
edilen sonuçlarla da tutarlılık arz etmektedir. Nominal kura verilen pozitif şoka yurtiçi
fiyat düzeyi pozitif yönlü tepki vermektedir. Başka bir ifade ile yurtiçi fiyat düzeyi
yükselmektedir.
159
Response to Generalized One S.D. Innovations
Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH
Response of LNRGSYIH to LNCPI
Response of LNRGSYIH to LNNER
Response of LNRGSYIH to USF
.0 3
.0 3
.0 3
.0 3
.0 2
.0 2
.0 2
.0 2
.0 1
.0 1
.0 1
.0 1
.0 0
.0 0
.0 0
.0 0
-.0 1
-.0 1
-.0 1
-.0 1
-.0 2
-.0 2
1
2
3
4
5
6
7
8
9
-.0 2
1
10
Response of LNCPI to LNRGSYIH
2
3
4
5
6
7
8
9
-.0 2
1
10
Response of LNCPI to LNCPI
2
3
4
5
6
7
8
9
1
10
.1 6
.1 6
.1 6
.1 2
.1 2
.1 2
.1 2
.0 8
.0 8
.0 8
.0 8
.0 4
.0 4
.0 4
.0 4
.0 0
.0 0
.0 0
.0 0
-.0 4
-.0 4
-.0 4
-.0 4
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
Response of LNNER to LNRGSYIH
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
Response of LNNER to LNCPI
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
.2
.2
.1
.1
.1
.1
.0
.0
.0
.0
2
3
4
5
6
7
8
9
1
10
2
3
4
5
6
7
8
9
1
10
2
Response of USF to LNCPI
3
4
5
6
7
8
9
1
10
.8
.8
.4
.4
.4
.4
.0
.0
.0
.0
-.4
-.4
-.4
-.4
-.8
2
3
4
5
6
7
8
9
10
-.8
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
5
6
7
8
9
10
3
4
5
6
7
8
9
10
3
4
5
6
7
8
9
10
9
10
Response of USF to USF
.8
1
2
Response of USF to LNNER
.8
-.8
4
Response of LNNER to USF
.2
Response of USF to LNRGSYIH
2
Response of LNNER to LNNER
.2
1
3
Response of LNCPI to USF
.1 6
1
2
Response of LNCPI to LNNER
-.8
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
2
3
4
5
6
7
8
Şekil 17: Model 1.2 İçin Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu
Varyans ayrıştırması, oluşturulan bir modelin dinamik yapısını tanımlamakta
belirleyici bir özelliğe sahiptir. Buna göre varyans ayrıştırması değişkenlerden
birisindeki değişimi tüm değişkenleri etkileyen farklı şoklar olarak ayırmaktadır. Her bir
şokun gelecek dönemlerde değişkenlerin öngörü hata varyansları üzerindeki etkisini
ortaya çıkarmak bu noktada temel amaç olmaktadır. Öngörü hata ayrıştırması, bir
değişkenin öngörüsünde bir zaman aralığında belirli bir şoka bağlı olarak gelişen hata
değişim yüzdesini ifade etmektedir. Dolayısıyla öngörü hata ayrıştırması, öngörü hatası
için öngörü dönem uzunluğuna bağlı olarak bir kısmi R2 gibi tanımlanabilir (Stock ve
Watson, 2001: 106).
Tablo20’de model 1.1 için yapılan varyans ayrıştırmasından elde edilen sonuçlar
gösterilmektedir. GSYİH, RER, USF ve CPI değişkenlerinden oluşan model için 10
dönemlik varyans ayrıştırılması yapılmıştır. İkinci sütunda varyans ayrıştırılmasına ait
standart hatalar yer almaktadır. Varyans ayrıştırılmasında değişkenlerin sıralaması önem
160
arz etmektedir. Bu nedenle Cholesky sıralamasına uygun şekilde değişkenler en
dışsaldan başlayarak içsel olana doğru USF, lnCPI, lnRER ve lnRGSYİH olarak
sıralanmıştır.
GSYİH’ya ait varyans ayrıştırması, 10 dönem (2,5 yıl) için GSYİH’da meydana
gelen değişimin kaynağını göstermektedir. Aşağıdaki tabloya göre, GSYİH’da değişim
meydana geldiği zaman, bunun en önemli etkeni ilk dönemden itibaren reel döviz kuru
olarak gözükmektedir. Bu durum 10. dönemin sonuna kadar bu şekilde devam
etmektedir. İlk dönemde değişimin %87.4’ü GSYİH’nın kendisinden kaynaklanırken,
%10.9’u reel döviz kurundan kaynaklanmaktadır. İlk dönem için diğer değişkenlerin
etkisi oldukça küçük iken zaman uzadıkça diğer değişkenlerinde etkisi artmaktadır. 10.
dönemde GSYİH’da meydana gelen değişimlerin %65.5’i yine kendisinden, %24.8’i
reel döviz kurundaki değişimlerden, %8.2’si yurtiçi enflasyon oranındaki değişmelerden
ve %1.4’ü yabancı faiz oranında meydana gelen değişmelerden kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak, reel GSYİH’da meydana gelen değişimler modelimize göre reel döviz
kuru değişimlerinden önemli ölçüde etkilenmektedir.
Yurtiçi fiyat düzeyindeki bir değişimi en iyi açıklayan değişken kendisidir. İlk
dönemde %49.7 yurtiçi fiyat düzeyinin kendisinden, %37.9 reel döviz kurundan ve %12
yabancı faiz oranlarından kaynaklanmaktadır. Zaman uzadıkça yabancı faiz oranlarının
etkisi azalırken, reel döviz kurunun etkisi artmaktadır. Nitekim altıncı dönemde reel
döviz kuru %82’ye çıkarken, yabancı faiz oranları %6’ya kadar düşmektedir.
Reel döviz kuru değişkeni kısmen yurtiçi fiyat düzeyinden kısmen de yabancı
faiz oranlarından etkilense de ilk dönemde %97.9 ve onuncu dönemde de %95 etki
kendisinden kaynaklanmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki değişim ise yine
kendisinden kaynaklanmaktadır. İlk dönemde %100 etki kendisinden ortaya
çıkmaktadır.
161
Tablo 20: Model 1.1 İçin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
87.41165
1.279656
10.91646
80.90092
0.666038
16.70895
74.31038
3.083589
21.26491
68.51901
7.225586
23.12847
67.09854
8.818194
22.89853
67.26710
9.056795
22.65995
67.11525
9.387382
22.50369
66.60563
9.256457
23.00334
66.01437
8.770531
23.92613
65.49768
8.238933
24.81672
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
1
0.033261
0.000000
49.70945
37.86651
2
0.054612
0.019945
29.21579
62.83045
3
0.078032
2.073336
19.59701
70.55938
4
0.104297
2.361203
13.26061
77.58437
5
0.130952
3.084371
9.918675
80.76368
6
0.160144
3.634234
7.862908
81.82188
7
0.191583
4.026660
6.389339
82.25449
8
0.226009
4.366334
5.483838
81.96961
9
0.263271
4.508564
4.931394
81.54125
10
0.302804
4.587037
4.598466
80.99558
lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
1
0.072432
0.000000
0.000000
97.92569
2
0.114983
0.046787
0.506711
98.59052
3
0.137016
0.220075
0.717718
97.85483
4
0.151768
0.447684
1.643748
96.72269
5
0.166745
0.375000
2.879465
95.64321
6
0.182948
0.312779
3.459184
95.07647
7
0.197994
0.278686
3.253847
95.23751
8
0.212519
0.274827
2.908587
95.31183
9
0.227272
0.263159
2.613779
95.19709
10
0.242599
0.242356
2.343050
95.06887
USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
1
0.297721
0.000000
0.000000
0.000000
2
0.533159
2.089768
3.949583
0.557130
3
0.786031
3.838766
10.16488
0.652769
4
1.080502
4.172921
15.36821
1.060936
5
1.350293
4.806690
17.58764
1.592045
6
1.593816
5.201344
19.44618
1.950294
7
1.812122
5.751333
20.77906
2.183790
8
2.001904
6.277351
21.64037
2.202311
9
2.169944
6.771879
22.18284
2.103782
10
2.319330
7.265425
22.54237
1.953939
Cholesky Sıralaması: USF lnRER lnCPI lnRGSYİH
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
S.E.
0.026841
0.038544
0.045466
0.052418
0.057890
0.062530
0.066980
0.071144
0.075420
0.079545
USF
0.392234
1.724097
1.341114
1.126932
1.184735
1.016161
0.993676
1.134576
1.288970
1.446672
USF
12.42404
7.933812
7.770274
6.793817
6.233270
6.680982
7.329512
8.180215
9.018789
9.818915
USF
2.074311
0.855980
1.207379
1.185881
1.102323
1.151571
1.229957
1.504754
1.925971
2.345727
USF
100.0000
93.40352
85.34359
79.39793
76.01362
73.40218
71.28582
69.87997
68.94150
68.23827
162
Tablo 21’de model 1.2 için yapılan varyans ayrıştırma analiz sonuçları rapor
edilmiştir. Reel döviz kurunda olduğu gibi nominal döviz kuru da reel GSYİH
değişkenindeki hareketleri açıklayan önemli bir değişkendir. İlk dönem itibari ile reel
GSYİH da bir değişim meydana geldiğinde %87’lik bir kısmı kendisinden,
kaynaklanırken, %12.2’si nominal döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Nominal döviz
kuru zaman içerisinde dalgalı bir seyir izlese de onuncu döneme kadar etkisini
muhafaza etmektedir. İlk dönemde oldukça küçük bir etkiye sahip olan yurtiçi fiyat
düzeyi, özellikle üçüncü dönemden sonra belirgin bir etkiye sahip olmakta ve onuncu
döneme kadar artarak sürmektedir. Onuncu dönem itibari ile %22.35 oranında açıklama
gücüne sahip olmaktadır. Model 1.1 de fiyat düzeyinin etkisi sınırlı kalırken, reel döviz
kurunun açıklama gücü fazladır. Model 1.2 ise fiyat düzeyinin açıklama gücü ön plana
çıkmaktadır.
Yurtiçi fiyat düzeyinde meydana gelen bir değişimde hem nominal hem de reel
döviz kurunun oldukça yüksek oranda açıklama güçleri vardır. Nominal döviz
kurlarının nispi olarak açıklama gücü daha fazladır. İlk dönem itibari ile reel kur %37
açıklama gücüne sahipken, nominal kur %58’lik açıklama gücü bulunmaktadır. onuncu
dönemde hem reel hem de nominal kur %81 oranında açıklama gücüne ulaşmaktadır.
Nominal döviz kuru reel kura nispeten yurtiçi fiyat düzeyinden ve yabancı faiz
oranlarından daha fazla etkilenmektedir. İlk dönemde %94 etki nominal kurun
kendisinden kaynaklanırken bu etki onuncu dönemde %86’ya kadar düşmektedir. Bir
önceki modele benzer şekilde yabancı faiz oranlarındaki değişim ise yine kendisinden
kaynaklanmaktadır. İlk dönemde %100 etki kendisinden ortaya çıkmaktadır.
Tablo 21: Model 1.2 İçin Varyans Ayrıştırması
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması:
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
0.026281
87.05891
0.011035
12.19636
0.036866
82.24731
0.971953
15.29698
0.043349
74.00908
8.750061
15.72296
0.050440
66.14677
18.20375
14.52831
0.055856
63.92202
21.75565
13.36241
0.060154
64.12825
22.48750
12.47087
0.064308
63.80814
23.19594
11.79301
0.068326
62.84579
23.39371
11.93674
0.072489
61.96872
22.96884
12.71541
0.076482
61.29151
22.34690
13.59448
USF
0.733691
1.483751
1.517898
1.121171
0.959919
0.913382
1.202906
1.823757
2.347037
2.767117
163
Tablo 21. Devamı
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması:
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
0.032960
0.000000
29.29680
58.67843
0.052917
0.001221
13.49832
78.48462
0.076079
2.756460
6.920952
82.35683
0.101024
3.226288
3.930298
85.54949
0.125844
4.172996
2.557002
86.44147
0.152996
5.026759
1.747171
85.60937
0.182555
5.627999
1.276622
84.50617
0.215371
6.110722
0.944977
83.24766
0.251026
6.311638
0.709201
82.25105
0.288985
6.421601
0.542775
81.38450
lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması:
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
1
0.095539
0.000000
0.000000
94.26131
2
0.154244
0.054039
3.026120
94.05317
3
0.196573
0.298088
3.838236
93.94178
4
0.232917
0.384367
5.117017
92.87921
5
0.268987
0.903763
6.027781
90.99369
6
0.308983
1.352476
6.283777
89.27559
7
0.351818
1.675287
5.940646
88.27145
8
0.397850
1.928317
5.291140
87.47095
9
0.447149
2.122025
4.681122
86.69629
10
0.499554
2.305740
4.151920
85.96080
USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması:
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
1
0.306147
0.000000
0.000000
0.000000
2
0.550428
2.428717
1.965840
1.374855
3
0.806038
4.351513
5.445064
2.849665
4
1.097071
4.818798
8.783748
4.448248
5
1.364437
5.628503
9.890350
5.872490
6
1.607219
6.110868
10.69886
7.004004
7
1.825575
6.754425
11.25309
7.753185
8
2.015586
7.393220
11.66053
8.016851
9
2.185947
7.965896
11.96431
7.974883
10
2.338756
8.548222
12.19667
7.769563
Cholesky Sıralaması: USF lnNER lnCPI lnRGSYİH
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
USF
12.02478
8.015839
7.965763
7.293923
6.828530
7.616700
8.589204
9.696644
10.72811
11.65113
USF
5.738690
2.866676
1.921900
1.619405
2.074764
3.088153
4.112619
5.309597
6.500562
7.581538
USF
100.0000
94.23059
87.35376
81.94921
78.60866
76.18627
74.23930
72.92940
72.09491
71.48555
4.6. Model 2
Bu model yabancı faiz oranı, kamu boyutu, reel döviz kuru, nominal döviz kuru,
yurtiçi fiyat düzeyi ve reel GSYİH değişkenlerinden oluşmaktadır. Birim kök test
sonuçlarına göre bu değişkenlerin tamamı birinci dereceden bütünleşiktir. Başka bir
164
ifade ile değişkeler I(1)’dir. Gecikme uzunlunun tespitinde 6. gecikme uzunluğu en
uygun olarak belirlenmiştir. Bu nedenle tahminlerde VAR 6 modeli esas alınacaktır.
Model 2.1
f(USF, KAMU, lnRER, lnCPI, lnRGSYİH)
Model 2.2
f(USF, KAMU, lnNER, lnCPI, lnRGSYİH)
Model 2 gecikme uzunluklarının tespitinde AIC ve SC’ye göre gecikme
uzunluğu tespit edilmiştir. Fakat bu kriterlere göre elde edilen gecikme uzunluklarında
otokorelasyon ve değişen varyans sorunları aşılamadığı için en genel modelden
başlanarak gecikme uzunlukları tespit edilmiştir. Bu doğrultuda 6. gecikme en uygun
gecikme uzunluğu olarak seçilmiştir. VAR(6) modeli ile ilgili istikrar testlerinde Ek1’de
de gösterildiği gibi kalıntılara yönelik yapılan LM otokorelasyon ve White değişen
varyans testlerine göre H0 hipotezi kabul edilmektedir. Bu nedenle otokorelasyon ve
değişen varyans sorunları gözükmemektedir. Bunlara ek olarak yine kalıntılara yönelik
yapılan normallik testinde modellerin normal dağılıma sahip oldukları tespit edilmiştir.
İstikrarlı bir VAR modeli oluşturduktan sonra, değişkenler arasındaki eş
bütünleşme ilişkisi araştırılmıştır. Bu çerçevede model 2.1 için yapılan beş değişkenli eş
bütünleşme test sonuçları aşağıda Tablo 22’de verilmiştir. İz testine göre en fazla dört
ve maksimum öz değer testine göre en fazla iki tane eş-bütünleşme vektörü tespit
edilmiştir. Her iki test sonuçları farklı olduğundan dolayı maksimum öz değer testini
temel alarak %1 önem düzeyinde en fazla iki tane eş bütünleşme vektörünün
bulunduğunu ifade etmek mümkündür.
Tablo 22: Model 2.1 Eş-Bütünleşme Testi
İz testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
157.0427
69.81889
0.0000
En Fazla 1 *
82.61726
47.85613
0.0000
En Fazla 2 *
36.90685
29.79707
0.0064
En Fazla 3 *
16.50326
15.49471
0.0351
En Fazla 4
2.880766
3.841466
0.0896
Maks. Öz değer İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Boş hipotez
Maximum Öz Değer Testi
Boş hipotez
165
Tablo 22. Devamı
Hiç *
74.42540
33.87687
0.0000
En Fazla 1 *
45.71041
27.58434
0.0001
En Fazla 2
20.40359
21.13162
0.0630
En Fazla 3
13.62249
14.26460
0.0630
En Fazla 4
2.880766
3.841466
0.0896
Tablo 23: Model 2.2 Eş-Bütünleşme Testi
İz testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
98.00937
69.81889
0.0001
En Fazla 1 *
55.46736
47.85613
0.0082
En Fazla 2
25.18485
29.79707
0.1549
En Fazla 3
7.926790
15.49471
0.4733
En Fazla 4
3.617715
3.841466
0.0572
Maks. Öz değer İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
42.54201
33.87687
0.0036
En Fazla 1 *
30.28251
27.58434
0.0220
En Fazla 2
17.25806
21.13162
0.1602
En Fazla 3
4.309075
14.26460
0.8254
En Fazla 4
3.617715
3.841466
0.0572
Boş hipotez
Maksimum Öz değer testi
Boş hipotez
Tablo 23’de reel döviz kuru yerine nominal döviz kurunun kullanıldığı model
2.2 için yapılan eş bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Buna göre hem iz hem de
öz değer testine göre en fazla iki tane eş bütünleşme vektörü bulunmaktadır.
Tablo 24’de model 2.1 için oluşturulan tabloda normalize edilmiş denklem ve
hata düzeltme modeli katsayıları bulunmaktadır. Bu tabloya göre reel GSYİH ile reel
döviz kuru ve yabancı faiz oranları arasında uzun dönemde negatif bir ilişki varken,
yurtiçi fiyat düzeyi ve kamu büyüklüğü ile arasında pozitif bir ilişki vardır. Reel döviz
kurunda %1 oranında bir artış olduğunda reel GSYİH’da 0.74 oranında azalma
166
meydana gelmektedir. Başka bir ifade ile reel kur değişimlerinin çıktı üzerindeki
daraltıcı etkisi uzun dönemde de mevcuttur.
Tablo 24: Model 2.1 İçin Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KAMU
USF
1.000000
-0.063017
0.737662
-1.203416
0.023469
(0.00256)
(0.04113)
(0.53524)
(0.00434)
[-24.6258]
[ 17.9341]
[ 2.24838]
[ 5.40159]
lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER +1.2 KAMU – 0.02 USF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH= -0.14 + 0.39d ln RGSYİHt -i + 0.51d ln RGSYİHt -2 + 0.22d ln RGSYİHt -3 - 0.05d ln RGSYİHt + 0.22d ln RGSYİHt -5 + 0.30d ln RGSYİHt -6 + 0.16ln LCPIt -i + 0.26d ln CPIt -2 + 0.2d ln CPIt -3 - 0.05d ln CPI
+ 0.22d ln CPIt -5 + 0.47d ln CPIt -6 + 0.16d ln RERt -1 + 0.22d ln RERt -2 - 0.16d ln RERt -3 + 0.22d ln RERt -4
+ 0.07 d ln RERt -5 + 0.09d ln RERt - 6 + 0.36dKAMU t -1 - 0.63dKAMU t - 2 + 0.97dKAMU t -3
+ 1.1dKAMU t - 4 + 0.9dKAMU t -5 0.3dKAMU t - 6 + 0.03dUSFt - i - 0.03dUSFt - 2 - 0.01dUSFt -3
+ 0.02dUSFt - 4 + 0.001dUSFt -5 - 0.001dUSFt -6 - 0.44 EC t -1 + e i
t değerleri; ECt-1:-1.86; dlnRGSYİHt-1:1.24; dlnRGSYİHt-2:1.5; dlnRGSYİHt-3:0.9; dlnRGSYİHt-4:-0.2;
dlnRGSYİHt-5:1; dlnRGSYİHt-6:1.5; dlnCPIt-1:0.84; dlnCPIt-2:1.26; dlnCPIt-3:0.89; dlnCPIt-4:-0.2; dlnCPIt5:0.97;
6:1.3;
1:
dlnCPIt-6:2.14; dlnRERt-1:0.91; dlnRERt-2:1.31; dlnRERt-3:1; dlnRERt-4:2.2; dlnRERt-5:0.9; dlnRERt-
dKAMUt-1:0.5; dKAMUt-2:-0.8; dKAMUt-3:1.2; dKAMUt-4:1.4; dKAMUt-5:1.3; dKAMUt-6:0.5; dUSFt-
2.12; dUSFt-2: -1.9; dUSFt-3: 0.4; dUSFt-4: 0.9; dUSFt-5: 0.23; dUSFt-6: -0.06; c: -1.6
Model 2.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
n
) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i
+ å b 4 i d (KAMU
i =1
n
n
n
i =1
n
i =1
i =1
)t - i + å b 5 i d (USF )t - i + l EC t -1 + e i
i =1
Tablo 24’de gösterilen Model 2.1 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve
istatistiksel olarak anlamlı kabul edilebilecek bir değerdedir. Bu nedenle hata düzeltme
mekanizmasının çalıştığını ifade etmek mümkündür ve bir dönemde meydana gelen
dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili dönem için GSYİH,
CPI, RER ve KAMU modellerinde uzun dönemde kurulan ilişki tutarlıdır. Bu bulgulara
göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç
ayda bir -0.44 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür.
167
GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 2.5 dönemlik bir zaman sürecinde yeniden
dengeye gelmektedir.
Nominal döviz kuru değişkeninin analize dahil edildiği Model 2.2 için elde
edilen normalize edilmiş denklem katsayıları ve hata düzeltme modeli aşağıdaki Tablo
25’de sunulmuştur. Bu modelden elde edilen normalize edilmiş denklemin katsayıları
model 2.1 ile aynı yönlüdür. Başka bir ifade ile reel GSYİH ile reel döviz kuru ve
yabancı faiz oranları arasında uzun dönemde negatif bir ilişki varken, yurtiçi fiyat
düzeyi ve kamu büyüklüğü ile arasında pozitif bir ilişki vardır. Bununla birlikte elde
edilen katsayıların rakamsal büyüklükleri farklıdır. Nominal döviz kurunda %1
oranında bir artış olduğunda reel GSYİH’da 0.60 oranında azalma meydana
gelmektedir. Başka bir ifade ile hem reel hem de nominal kur değişimlerinin çıktı
üzerindeki etkisi uzun dönemde de daraltıcı yönde olmaktadır.
Model 2.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
n
) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i
+ å b 4 i d (KAMU
i =1
n
n
n
i =1
n
i =1
i =1
)t - i + å b 5 i d (USF )t - i + l EC t -1 + e i
i =1
Tablo 25: Model 2.2 İçin Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
USF
1.000000
-0.636934
0.604177
-0.171350
0.026302
(0.07793)
(0.07872)
(1.26126)
(0.00730)
[-19.9193]
[ 19.0245]
[ 4.55281]
[ 4.69338]
lnRGSYİH = 0.63 lnCPI – 0.6 lnNER + 0.17 KAMU – 0.03 USF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH = -0.18 + 0.6 d ln RGSYİH t - i + 0.7 d ln RGSYİH t - 2 + 0.35d ln RGSYİH t - 3
- 0.07 d ln RGSYİH t - 4 + 0.3d ln RGSYİH t - 5 + 0.34 d ln RGSYİH t - 6 + 0.01d ln CPI t - i
+ 0.14 d ln CPI t - 2 + 0.12d ln CPI t - 3 - 0.2 d ln CPI t - 4 + 0.2d ln CPI t - 5 + 0.44 d ln CPI t - 6
+ 0.24 d ln NERt -1 + 0.24 d ln NERt - 2 - 0.2 d ln NERt - 3 + 0.2 d ln NERt - 4
+ 0.08d ln NERt -5 + 0.04d ln NERt - 6 + 1.16dKAMUt -1 + 0.13dKAMUt - 2 + 1.4dKAMUt -3
+ 1.3dKAMUt - 4 + 0.9dKAMUt -5 + 0.3dKAMUt - 6 + 0.03dUSFt -i - 0.03dUSFt - 2
- 0.001dUSFt -3 + 0.02dUSFt - 4 - 0.001dUSFt -5 - 0.008dUSFt -6 - 0.66ECt -1 + e i
168
Tablo 25. Devamı
t değerleri; ECt-1:-2.35; dlnRGSYİHt-1:1.83; dlnRGSYİHt-2:2.1; dlnRGSYİHt-3:1.4; dlnRGSYİHt-4:0.3;
dlnRGSYİHt-5:1.3; dlnRGSYİHt-6:1.7; dlnCPIt-1:0.07; dlnCPIt-2:0.7; dlnCPIt-3:0.5; dlnCPIt-4:-0.76; dlnCPIt5:0.9;
dlnCPIt-6:2.11; dlnNERt-1:1.6; dlnNERt-2:1.6; dlnNERt-3:1.4; dlnNERt-4:2.34; dlnNERt-5:1.07;
dlnNERt-6:0.6; dKAMUt-1:1.25; dKAMUt-2:0.14; dKAMUt-3:1.65; dKAMUt-4:1.66; dKAMUt-5:1.4;
dKAMUt-6:0.6; dUSFt-1:1.85; dUSFt-2: -1.7; dUSFt-3:-0.1; dUSFt-4: 1; dUSFt-5: -0.03; dUSFt-6: -0.48 c: -2.22
Tablo 25’de gösterilen Model 2.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif
ve istatistiksel olarak anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır
ve bir dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir.
Dolayısıyla ilgili dönem için GSYİH, CPI, NER ve KAMU modellerinde uzun
dönemde kurulan ilişki tutarlıdır. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile
uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir -0.66 kadarının ortadan
kalktığını veya düzeldiğini ifade etmek mümkündür. Bu modelde dengeden sapma
meydana geldiği zaman oldukça hızlı bir şekilde yeniden dengeye ulaşılmaktadır. Bu
bağlamda GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 2 dönemlik bir zaman sürecinde
yeniden dengeye gelmektedir.
Her iki modelde de değişkenlerin eşbütünleşim sistemi içerisinde olup
olmadıklarını belirlemek üzere eşbütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine
konan sıfır kısıtlamaları ile test edilmiştir. Elde edilen tahmin sonuçları Tablo 26 ve
27’da sunulmuştur. Her iki modelde de yer alan değişkenlerin tamamının eşbütünleşim
sistemine ait olduğunu dolayısıyla da modelde yer alması gerektiğini göstermektedir.
Ayrıca hata düzeltme terimi üzerine konan kısıtta da milli gelire göre yapılan
normalizasyon sürecinin uygun olduğu tespit edilmiştir.
Tablo 26: Model 2.1 İçin Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR istatistiği
Serbestlik derecesi
Olasılık değeri
lnRGSYİH
17.06313
1
0.000036
lnCPI
19.42737
1
0.000010
lnRER
20.91401
1
0.000005
KAMU
9.661232
1
0.001882
USF
7.615956
1
0.005785
4.680812
1
0.045042
a(1,1)=0
169
Tablo 27: Model 2.2 İçin Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR istatistiği
Serbestlik derecesi
Olasılık değeri
lnRGSYİH
30.17696
1
0.000000
lnCPI
47.26586
1
0.000000
lnRER
46.82575
1
0.000000
KAMU
6.536170
1
0.010570
USF
5.989623
1
0.014390
6.703423
1
0.009623
a(1,1)=0
Şekil 18’de Model 2.1 için elde edilen genelleştirilmiş etki-tepki analiz sonuçları
verilmektedir. Buna göre birinci satır GSYİH’nın tepkisini göstermektedir. Bu
bağlamda, reel döviz kuruna verilen bir şoka GSYİH’nın tepkisi negatif olmaktadır.
Yani reel döviz kuruna verilen bir şok karşısında GSYİH daralarak karşılık vermektedir.
Dolayısıyla devalüasyonun daraltıcı etkileri olduğuna yönelik hipotez bu modelde
geçerlidir. GSYİH’daki bu azalış dördüncü döneme kadar sürmektedir. Bu dönemden
sonra da tersine dönmektedir. Uzun dönemde toparlanma meydana gelse de tamamen
ortadan kalkmaktadır. Kamu boyutuna (kamu harcamaları/GSYİH) verilen bir pozitif
şoka GSYİH’nın tepkisi pozitif olmaktadır. Fakat bu pozitif etki ikinci döneme kadar
devam etmekte ve bu dönemden sonra ise nispeten azalmaktadır.
Reel döviz kuruna verilen bir pozitif şokun kamu boyutu üzerindeki ilk etkisi
nötrdür. Fakat bu etki birinci dönemden sonra kamunun boyutu azalmaya
başlamaktadır. Bu azalma dördüncü döneme kadar sürmekte ve beşinci dönemde
neredeyse sıfırlanmaktadır. Reel döviz kuruna verilen pozitif bir şokun fiyat düzeyi
üzerindeki etkisi pozitiftir. Yani, fiyatları artırıcı bir etki meydana getirmektedir.
170
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NRGS Y IH
Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NCP I
R es po ns e of L NRGS Y IH to LNR E R
Re s p o ns e o f L NRGS Y IH to K A MU
Re s p on s e o f LN RGS Y IH to US F
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Re sp on se of L NCP I to LN RGS Y IH
4
6
8
10
-.02
2
Res po ns e o f L NCP I to L NCP I
4
6
8
10
-.02
2
R es po ns e o f L NCP I to L NRE R
4
6
8
10
2
Re sp on se o f L NCP I to K A MU
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
-.04
-.04
-.04
2
4
6
8
10
2
Re sp on se o f L NRE R to LNRGS Y IH
4
6
8
10
2
Res po ns e of LNRE R to LN CP I
4
6
8
10
2
Res po n se of LN RE R to L NRE R
4
6
8
10
2
Re sp on se of L NRE R to K A MU
.10
.10
.10
.10
.05
.05
.05
.05
.05
.00
.00
.00
.00
.00
-.05
2
4
6
8
10
-.05
2
Re s p o ns e o f K A MU to L NR GS Y IH
4
6
8
10
-.05
2
Res po ns e o f K A MU to LNCP I
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Re s p o ns e o f K A MU to K A MU
.008
.008
.008
.008
.004
.004
.004
.004
.004
.000
.000
.000
.000
.000
-.004
-.004
-.004
-.004
-.004
-.008
2
4
6
8
10
-.008
2
Re s p o n se o f US F to L N RGS Y IH
4
6
8
10
-.008
2
Res po ns e of US F to LNC P I
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Re s p o n se o f U S F to K A MU
.8
.8
.8
.8
.4
.4
.4
.4
.4
.0
.0
.0
.0
.0
-.4
2
4
6
8
10
-.4
2
4
6
8
10
-.4
2
4
6
8
10
6
8
10
4
6
8
10
4
6
8
10
Re s p on s e o f US F to US F
.8
-.4
4
-.008
2
Res po ns e o f US F to L NRE R
10
Re s p on s e of K A MU to U S F
.008
-.008
8
-.05
2
R es po ns e o f K A MU to L NRE R
6
Res po ns e o f LNR E R to US F
.10
-.05
4
Res po ns e o f LNC P I to US F
.12
-.4
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
Şekil 18: Model 2.1’e Ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu
Reel döviz kuru yerine nominal döviz kurunun dahil edildiği model 2.2’den elde
edilen genelleştirilmiş etki tepki fonksiyonu aşağıdaki Şekil 19’da sunulmuştur. Buna
göre sonuçlar birbirleri ile tutarlılık arz etmektedir. Yani elde edilen ilişkilerin yönü
aynı fakat büyüklükleri birbirinden farklıdır. Nominal döviz kuruna verilen şokun
etkileri üçüncü sütunda yer almaktadır. Buna göre nominal kura verilen pozitif şokun
reel GSYİH’ya etkisi negatif yönlüdür. Dördüncü dönemden sonra ise kısmi olarak bir
iyileşme söz konusudur.
Fiyat düzeyine etkisi ise pozitif yönlüdür. Yani nominal kurlar artıkça yurtiçi
fiyat düzeyi de artma eğiliminde olmaktadır. kamu boyutu da nominal kur şoklarına
negatif yönlü tepki vermektedir. Bu azalış özellikle ikinci dönemde hızlanmakta ve
dördüncü dönemden sonra durağan bir seyir izlemektedir.
171
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NRGS Y IH
Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NCP I
R es po ns e of L NRGS Y IH to LNN E R
Re s p o ns e o f L NRGS Y IH to K A MU
Re s p on s e o f LN RGS Y IH to US F
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Re sp on se of L NCP I to LN RGS Y IH
4
6
8
10
-.02
2
Res po ns e o f L NCP I to L NCP I
4
6
8
10
-.02
2
R es po ns e o f L NCP I to L NNE R
4
6
8
10
2
Re sp on se o f L NCP I to K A MU
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
-.04
-.04
-.04
2
4
6
8
10
2
Re sp on se o f L NNE R to LNRGS Y IH
4
6
8
10
2
Res po ns e of LNNE R to LN CP I
4
6
8
10
2
Res po n se of LN NE R to L NNE R
4
6
8
10
2
Re sp on se of L NNE R to K A MU
.20
.20
.20
.20
.15
.15
.15
.15
.15
.10
.10
.10
.10
.10
.05
.05
.05
.05
.05
.00
.00
.00
.00
.00
-.05
-.05
-.05
-.05
-.05
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Res po ns e o f K A MU to LNCP I
4
6
8
10
2
R es po ns e o f K A MU to L NNE R
4
6
8
10
.008
.008
.008
.008
.004
.004
.004
.004
.000
.000
.000
.000
.000
-.004
-.004
-.004
-.004
-.004
-.008
4
6
8
10
-.008
2
Re s p o n se o f US F to L N RGS Y IH
4
6
8
10
-.008
2
Res po ns e of US F to LNC P I
4
6
8
10
4
6
8
10
.8
.8
.8
.4
.4
.4
.4
.4
.0
.0
.0
.0
.0
-.4
4
6
8
10
-.4
2
4
6
8
10
-.4
2
4
6
8
10
8
10
6
8
10
4
6
8
10
Re s p on s e o f US F to US F
.8
2
6
4
2
Re s p o n se o f U S F to K A MU
.8
-.4
10
-.008
2
Res po ns e o f US F to L NNE R
8
Re s p on s e of K A MU to U S F
.004
2
4
2
Re s p o ns e o f K A MU to K A MU
.008
-.008
6
Res po ns e o f LNN E R to US F
.20
Re s p o ns e o f K A MU to L NR GS Y IH
4
Res po ns e o f LNC P I to US F
.12
-.4
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
Şekil 19: Model 2.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu
Tablo 28’de rapor edilen Model 2.1’den elde edilen varyans ayrıştırma
sonuçlarına göre, GSYİH’da meydana gelen değişimlerin ilk dönemden itibaren en
önemli açıklayıcısı reel döviz kurudur. İlk dönem itibari ile reel GSYİH’da meydana
gelen bir değişimi en iyi açıklayan yine kendisidir. Bu oran %83’dür. %13.1’lik bir etki
ise reel döviz kurundan kaynaklanmaktadır. İkinci dönemden itibaren reel döviz
kurunun ağırlığı daha da artmakta ve yaklaşık olarak %24’e çıkmaktadır. 10 dönem
boyunca bu etki yaklaşık olarak %23 düzeyinde sürmektedir. Reel döviz kuruna ek
olarak yurtiçi fiyat düzeyi de özellikle üçüncü dönemden sonra reel GSYİH’daki
değişimleri açıklama da önem kazanmaktadır. Buna göre 3. dönemde yaklaşık %10
oranında bir etki fiyat düzeyinden kaynaklanmaktadır.
Yurtiçi fiyat düzeyinde meydana gelen bir değişim %49 oranında kendisinden
kaynaklanırken, %45’i reel döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Bu oran dördüncü
dönemde
%75’lere
kadar
yükselirken
onuncu
dönemde
%52
düzeyinde
172
gerçekleşmektedir. Sonuç olarak bu model içerisinde yurtiçi fiyat düzeyindeki bir
değişimin en önemli açıklayıcısı reel döviz kurudur.
Reel döviz kuru ilk dönemde hiçbir değişkenden etkilenmemekte, fakat ikinci
dönemde yabancı faiz oranlarının etkisi belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Diğer
değişkenlerin etkisi ise oldukça sınırlı kalmaktadır. Kamunun büyüklüğü de yurtiçi fiyat
düzeyi, reel döviz kuru ve reel GSYİH düzeyinden etkilenmektedir.
Tablo 28: Model 2.1.’in Varyans Ayrıştırma Sonuçları
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.028083
82.95421
0.254107 13.10548
1.563822
2
0.041694
71.80059
2.062885 23.83926
0.806080
3
0.053048
63.07346
10.03614 25.24080
0.698470
4
0.062698
57.38827
15.97678 25.07929
0.567328
5
0.066981
57.42600
16.72126 23.72381
0.872548
6
0.071193
57.62635
17.27503 22.72568
1.259621
7
0.075837
58.96384
16.99577 21.66035
1.282886
8
0.080217
60.41999
15.90309 21.14233
1.280538
9
0.086031
60.60378
14.41955 22.21406
1.158601
10
0.091164
60.02595
13.78823 23.29695
1.116289
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.033142
0.000000
49.49229 44.78839
0.022146
2
0.053199
0.063295
23.71650 69.62849
4.380572
3
0.075827
4.507097
13.87197 74.07591
6.449478
4
0.102058
5.710697
8.433746 75.59420
9.565585
5
0.130846
10.08801
6.052094 70.41180
12.53807
6
0.162620
13.44185
5.571770 64.44453
15.56786
7
0.195825
15.29233
6.113531 60.34122
17.35191
8
0.231029
16.15621
7.294282 56.16093
19.59834
9
0.268696
16.35070
8.096977 53.88305
21.04291
10
0.307675
16.26366
8.351396 52.63346
22.25340
lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.071176
0.000000
0.000000 99.29857
0.304869
2
0.117656
0.845374
1.027636 92.27510
0.761949
3
0.148669
0.869028
2.674277 84.35868
1.477261
4
0.168062
0.684000
4.304042 80.90827
2.253717
5
0.183224
1.130409
4.442091 76.62851
6.005454
6
0.199980
1.204529
3.747459 73.76154
9.771301
7
0.209466
1.157550
3.438246 73.99931
9.862866
8
0.216509
1.095669
3.221340 74.02020
10.61664
9
0.227050
1.134381
3.127603 73.48206
12.18314
10
0.240048
1.015426
2.845197 73.68620
13.42891
USF
2.122379
1.491188
0.951129
0.988330
1.256382
1.113310
1.097148
1.254048
1.604013
1.772577
USF
5.697171
2.211143
1.095548
0.695773
0.910024
0.973987
0.901013
0.790240
0.626365
0.498085
USF
0.396560
5.089943
10.62075
11.84997
11.79354
11.51517
11.54203
11.04615
10.07282
9.024268
173
Tablo 28. Devamı
KAMU Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KAMU
0.000000
0.000000 0.000000
99.76712
0.003732
2.587870 0.136242
96.41300
0.752388
2.796275 1.115732
93.15470
1.193875
5.927321 5.868010
81.05104
2.158316
6.450564 6.145278
78.20283
6.414694
12.95484 10.02701
63.78601
9.126602
13.92545 12.17922
58.25965
15.47278
17.11745 10.65129
51.16512
15.47387
21.08935 9.784780
48.37473
17.46722
21.48477 9.086487
46.85359
USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.208577
0.000000
0.000000 0.000000
0.000000
2
0.441380
2.288414
10.91893 1.903189
13.72771
3
0.715685
2.843745
19.60760 3.412020
13.09755
4
1.055696
2.521103
24.60448 5.630997
13.00555
5
1.376524
1.993542
27.85103 5.951478
14.10187
6
1.665990
1.432156
31.69524 5.443998
13.99922
7
1.917578
1.088781
35.27735 4.506039
12.16390
8
2.138481
0.969048
38.13508 3.628176
10.64675
9
2.344383
1.086505
40.38848 3.104998
9.273128
10
2.537654
1.298184
41.99622 2.814210
8.043653
Cholesky Sıralaması: USF KAMU lnRER lnCPI lnRGSYİH
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
S.E.
0.007414
0.009672
0.010459
0.011665
0.011898
0.013582
0.014310
0.015443
0.016513
0.017182
USF
0.232884
0.859157
2.180908
5.959750
7.043011
6.817441
6.509084
5.593367
5.277273
5.107941
USF
100.0000
71.16176
61.03908
54.23787
50.10208
47.42938
46.96394
46.62095
46.14689
45.84773
Model 2.2’den elde edilen varyans ayrıştırma sonuçları aşağıda Tablo 29’de
rapor edilmiştir. GSYİH’da meydana gelen değişimlerin ilk dönemden itibaren en
önemli açıklayıcısı reel döviz kurudur. İlk dönem itibari ile reel GSYİH’da meydana
gelen bir değişimi en iyi açıklayan yine kendisidir. Bu oran %89’dur. %10’luk bir etki
ise nominal döviz kurundan kaynaklanmaktadır. 10 dönem boyunca bu etki yaklaşık
olarak %12 düzeyinde sürmektedir. Reel döviz kuruna ek olarak yurtiçi fiyat düzeyi de
özellikle üçüncü dönemden sonra reel GSYİH’daki değişimleri açıklama da önem
kazanmaktadır. Buna göre 3. dönemde yaklaşık %6.4 oranında bir etki fiyat düzeyinden
kaynaklanırken onuncu dönemde %14’lere kadar yükselmektedir.
Reel döviz kurunda olduğu gibi nominal döviz kuru da yurtiçi fiyat düzeyindeki
değişimleri açıklayan en iyi parametredir. Hatta nominal döviz kuru reel döviz
kurundan daha iyi açıkladığını ifade etmekte mümkündür. İlk dönem itibari ile yurtiçi
fiyat düzeyindeki değişimin %33’ü kendisinden kaynaklanırken, %56.5’i nominal döviz
174
kurudan kaynaklanmaktadır. Bu oran üçüncü dönemden itibaren %83’ler düzeyinde
gerçekleşmektedir. Nominal döviz kuruna ek olarak yabancı faiz oranları da kısmi
açıklama gücüne sahip olan diğer bir değişkendir.
Nominal döviz kuru ilk dönemde %96 kendisinden kaynaklanırken, yabancı faiz
oranlarından %3 düzeyinde etkilenmektedir. İkinci dönemden itibaren yurtiçi fiyat
düzeyinin etkisi de ortaya çıkmasına rağmen, oldukça sınırlı kalmaktadır. Onuncu
dönemde nominal döviz kurunda meydana gelen bir değişimi %90 oranında yine
kendisi açıklarken, yabancı faiz oranı %5 ve yurtiçi fiyat düzeyi de %4 oranında
açıklayabilmektedir.
Tablo 29: Model 2.2’nin Varyans Ayrıştırma Sonuçları
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
0.025615
88.93634
0.007989 9.919462
0.626550
0.037926
79.95664
0.668355 11.01570
1.062867
0.046354
72.50347
6.410846 12.22785
3.236727
0.054039
69.64954
10.78148 12.22049
2.751490
0.060622
69.87939
12.07745 11.34930
2.584702
0.066409
69.72072
13.03379 10.99186
2.665095
0.071747
69.02948
13.86898 11.28169
2.711855
0.076784
68.48336
14.33023 11.72521
2.742028
0.081544
68.11286
14.52151 12.16281
2.791627
0.086077
67.68825
14.63025 12.65880
2.857198
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
1
0.032205
0.000000
32.88800 56.54069
1.132218
2
0.052920
0.006987
16.95943 76.99447
0.478314
3
0.078532
1.910338
9.292585 81.22402
0.550195
4
0.103068
2.403603
5.581216 83.55132
0.375199
5
0.128789
3.143886
3.761811 83.88817
0.287115
6
0.156560
3.832602
2.574875 83.39284
0.257718
7
0.187158
4.540053
1.807693 82.46196
0.227842
8
0.219547
5.059107
1.313703 81.51153
0.208597
9
0.253647
5.487712
0.984475 80.57047
0.198167
10
0.289396
5.836758
0.758751 79.67944
0.194364
lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
1
0.095973
0.000000
0.000000 96.01875
0.332827
2
0.158273
0.001212
1.649792 96.28403
0.200237
3
0.204013
0.024763
2.202859 95.53980
0.296053
4
0.242381
0.017903
3.015177 94.88099
0.247642
5
0.281409
0.134506
3.474083 94.14126
0.242275
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
USF
0.509659
7.296432
5.621102
4.597000
4.109163
3.588532
3.107998
2.719166
2.411198
2.165506
USF
9.439098
5.560794
7.022867
8.088659
8.919023
9.941963
10.96246
11.90706
12.75918
13.53068
USF
3.648419
1.864734
1.936522
1.838288
2.007872
175
Tablo 29. Devamı
6
0.323255
7
0.366400
8
0.410271
9
0.455730
10
0.502873
0.347724
3.972587 92.97440
0.228993
0.590018
4.147818 92.00993
0.205968
0.817157
4.173094 91.16095
0.194501
1.069393
4.110941 90.32728
0.189949
1.325399
4.020552 89.49901
0.187849
KAMU Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
1
0.007817
0.000000
0.000000 0.000000
99.84749
2
0.009101
0.022342
6.360612 0.651186
92.62589
3
0.010672
0.281721
8.257933 3.652017
83.58571
4
0.012229
0.214694
10.27866 6.529863
76.35942
5
0.013654
0.188799
13.05858 8.059434
70.28081
6
0.014945
0.181372
14.86842 9.314780
65.60682
7
0.016190
0.163575
16.09669 10.51799
61.76597
8
0.017368
0.157482
17.00897 11.46588
58.72298
9
0.018488
0.156256
17.81388 12.19031
56.23326
10
0.019550
0.156198
18.45357 12.79390
54.17203
USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
1
0.306477
0.000000
0.000000 0.000000
0.000000
2
0.564752
1.893446
3.745245 0.966949
0.389183
3
0.843819
2.774225
7.856014 1.504630
1.152998
4
1.121065
3.417848
10.00534 1.981744
1.887644
5
1.384184
3.880429
11.49985 2.298102
2.347671
6
1.628395
4.377446
12.61582 2.375960
2.702609
7
1.853694
4.835258
13.53298 2.320948
2.977592
8
2.061071
5.265214
14.25811 2.200348
3.196903
9
2.252472
5.670384
14.87211 2.047082
3.368619
10
2.429628
6.070517
15.41079 1.877685
3.506202
Cholesky Sıralaması: USF KAMU lnNER lnCPI lnRGSYİH
2.476299
3.046270
3.654295
4.302432
4.967188
USF
0.152508
0.339972
4.222614
6.617369
8.412374
10.02860
11.45578
12.64469
13.60630
14.42430
USF
100.0000
93.00518
86.71213
82.70742
79.97395
77.92816
76.33322
75.07943
74.04181
73.13480
4.7. Model 3
Modeldeki değişkenler faiz oranı, reel döviz kuru, nominal döviz kuru, reel M2,
yurtiçi fiyat düzeyi, reel GSYİH değişkenlerinden oluşmaktadır. Birim kök test
sonuçlarına göre bu değişkenlerin hepsi birinci dereceden I(1) bütünleşiktir.
MODEL 3.1
f(USF, lnRER, lnRM2, lnCPI, lnRGSYİH)
MODEL 3.2
f(USF, lnNER, lnRM2, lnCPI, lnRGSYİH)
VAR modeline göre en uygun gecikme uzunluğu 3 olarak tespit edilmiştir. Bu
bağlamda VAR (3) modeline ait otokorelasyon ve değişen varyans test sonuçları ekte
176
verilen tabloda rapor edilmiştir. Buna göre 1. ve 4. gecikmelerde H0 hipotezi kabul
edilmektedir. Dolayısıyla oto korelasyon sorunu bulunmamaktadır. Ayrıca değişen
varyans sorunu bulunmamakta ve normal dağılıma sahiptir. Yani model istikrarlıdır.
Tablo 30: Model 3.1 Eş-Bütünleşme Testi
İz Testi
Boş hipotez
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
111.7617
69.81889
0.0000
En Fazla 1 *
65.13901
47.85613
0.0006
En Fazla 2 *
33.89050
29.79707
0.0160
En Fazla 3
11.45881
15.49471
0.1848
En Fazla 4
0.793292
3.841466
0.3731
Maksimum Öz Değer Testi
Boş hipotez
Mak Öz Değer İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
46.62267
33.87687
0.0009
En Fazla 1 *
31.24851
27.58434
0.0161
En Fazla 2 *
22.43169
21.13162
0.0327
En Fazla 3
10.66552
14.26460
0.1718
En Fazla 4
0.793292
3.841466
0.3731
Tablo 30’de her iki model içinde VAR (3) süreci takip edilerek yapılan eşbütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Bu sonuçlara göre model 3.1 için hem iz hem
de öz değer testine göre en fazla üç tane eş-bütünleşme vektörü bulunmaktadır.
Tablo 31’da reel döviz kuru yerine nominal döviz kurunun kullanıldığı model
3.2 için yapılan eş bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Buna göre iz testine göre
en fazla üç, öz değer testine göre en fazla iki tane eş bütünleşme vektörü bulunmaktadır.
177
Tablo 31: Model 3.2 Eş-Bütünleşme Testi
İz testi
İz İstatistiği
Boş hipotez
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
109.9275
69.81889
0.0000
En Fazla 1 *
64.86830
47.85613
0.0006
En Fazla 2 *
33.64709
29.79707
0.0172
En Fazla 3
12.86767
15.49471
0.1198
En Fazla 4
0.457228
3.841466
0.4989
Maksimum öz değer testi
Mak Öz Değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer
Boş hipotez
Prob.**
Hiç *
45.05923
33.87687
0.0016
En Fazla 1 *
31.22122
27.58434
0.0163
En Fazla 2
20.77941
21.13162
0.0559
En Fazla 3
12.41044
14.26460
0.0962
En Fazla 4
0.457228
3.841466
0.4989
Model 3.1 içi elde edilen eş-bütünleşme vektörü Tablo 32’de verilmiştir. Bu
tabloya göre GSYİH ile reel para arzı ve yurtiçi fiyat düzeyi arasında uzun dönemde
pozitif yönlü bir ilişki mevcuttur. GSYİH ile reel döviz kuru ve yabancı faiz oranları
arasında ise ters yönlü bir ilişki vardır. Reel döviz kurundaki %1’lik bir artış uzun
dönemde reel GSYİH’nin 0.58 oranında azalmasına neden olmaktadır. Bu modelimize
göre RER’in çıktı üzerindeki uzun dönemde daraltıcı etkisi bulunmaktadır. Yurtiçi
fiyatlarda meydana gelen %1’lik artış reel GSYİH’yı 0.03 oranında arttırmaktadır. Reel
para arzı %1 oranında arttığı zaman reel GSYİH %0.20 oranında artmaktadır. Yabancı
faiz oranlarındaki bir artışta reel GSYİH üzerinde negatif yönde bir etki
oluşturmaktadır. Bu da modelimiz açısından beklenen bir sonuçtur.
Model 3.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli şağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
n
+ å b 5 i d (USF
i =1
) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RM 2 )t - i + å b 4i d (ln RER )t - i
n
n
n
n
i =1
i =1
i =1
i =1
)t - i + l EC t -1 + e i
178
Tablo 32: Model 3.1 Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnRM2
lnRER
USF
1.000000
-0.036362
-0.200452
0.575935
0.035606
(0.01255)
(0.09500)
(0.10517)
(0.00781)
[-2.89778]
[-2.11004]
[ 5.47642]
[ 4.55771]
lnRGSYİH = 0.04 lnCPI + 0.2 lnRM2 – 0.57 lnRER – 0.03 USF
Hata Düzeltme Modeli
d ln RGSYİH= -0.07 + 0.12d ln RGSYİHt -i + 0.07d ln RGSYİHt -2 + 0.09d ln RGSYİHt -3 + 0.12ln LCPIt -i
+ 0.28ln LCPIt -2 + 0.32d lnCPIt -3 + 0.01d ln RM2t -1 + 0.06d ln RM2t -2 + 0.06d ln RM2t -3 + 0.04d ln RERt -1
+ 0.01ln LRERt -2 - 0.04ln LRERt -3 + 0.02dUSFt -i - 0.03dUSFt -2 + 0.01dUSFt -3 - 0.21ECt -1 + ei
t değerleri; ECt-1:-2.68; dlnRGSYİHt-1:0.78; dlnRGSYİHt-2:0.53; dlnRGSYİHt-3:0.67; dlnCPIt-1:0.84;
dlnCPIt-2:1.7; dlnCPIt-3:1.85; dlnRM2t-1:0.2; dlnRM2t-2:0.83; dlnRM2t-3:1; dlnRERt-1:0.61;
dlnRERt-2:0.16; dlnRERt-3:-0.8; dUSFt-1: 2.3; dUSFt-2: -2.16; dUSFt-3: 0.9; c: -2.6
En az bir tane eş-bütünleşme ilişkisi tespit edildiği zaman hata düzeltme modeli
analiz edilebilmektedir. Yukarıdaki Tablo 32’de Model 3.1 için yapılan hata düzeltme
modeli tahmininde reel GSYİH denkleminde hata düzeltme terimi istatistiksel olarak
anlamlı ve negatif işaretlidir. Bu Türkiye’de GSYİH’de uzun dönem denge
değerlerinden meydana gelen sapmaların tekrar dengeye geleceğini göstermektedir.
Yani ECT terimi negatif olduğu için hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir
dönemde
meydana
gelen
dengesizlik
sonraki dönemde
ya
da
dönemlerde
düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili dönem için GSYİH modelinde uzun dönemde
kurulan ilişki tutarlıdır. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da
denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir 0,21 kadarının ortadan kalktığını veya
düzeldiğini söylemek mümkündür. Başka bir ifade ile yaklaşık beş çeyrek dönemde
dengesizlik ortadan kalkmaktadır.
Aşağıda Tablo 33’de ise model 3.2 için elde edilen normalize edilmiş denklem
yer almaktadır. Buna göre GSYİH ile reel para arzı ve yurtiçi fiyat düzeyi arasında uzun
dönemde pozitif yönlü bir ilişki mevcuttur. GSYİH ile nominal döviz kuru ve yabancı
faiz oranları arasında ise ters yönlü bir ilişki vardır. Uzun dönemde nominal döviz
kurundaki %1’lik bir artış, reel GSYİH’nin %0.47 oranında azalmasına neden
olmaktadır. Bu modelimize göre NER’in çıktı üzerindeki daraltıcı etkisi RER’in
daraltıcı etkisinden biraz daha küçüktür. Yurtiçi fiyatlarda meydana gelen %1’lik artış
179
reel GSYİH’yı %0.48 oranında arttırmaktadır. Bu etkide model 3.1’de elde edilen
değere nazaran oldukça büyüktür. Reel para arzı %1 oranında arttığı zaman, reel
GSYİH %0.20 oranında artmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki bir artışta reel GSYİH
üzerinde negatif yönde bir etki oluşturmaktadır. Sonuç olarak nominal kurdaki bir
artışın uzun dönemde çıktı üzerindeki etkisi modelimiz açısından beklenen bir sonuçtur.
Model 3.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli şağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RM 2 )t - i + å b 4 i d (ln NER )t - i
n
+ å b 5 i d (USF
i =1
n
n
n
n
i =1
i =1
i =1
i =1
)t - i + l EC t -1 + e i
Tablo 33’de Model 3.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve anlamlıdır. Bu
nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen
dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin
gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir yaklaşık
-0.25 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür. GSYİH’de
meydana gelen sapma yaklaşık dört dönemlik bir zaman sürecinde yeniden dengeye
gelmektedir.
Tablo 33: Model 3.2 Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnRM2
lnNER
USF
1.000000
-0.483342
-0.207061
0.474268
0.035232
(0.10156)
(0.10179)
(0.09570)
(0.00805)
[-4.75929]
[-2.03425]
[ 4.95568]
[ 4.37416]
lnRGSYİH = 0.05 lnCPI + 0.2 lnRM2 – 0.47 lnNER – 0.04 USF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH= -0.09 + 0.14d ln RGSYİHt -i + 0.09d ln RGSYİHt - 2 + 0.1d ln RGSYİHt -3 + 0.1d lnCPIt -i
+ 0.34d lnCPIt -2 + 0.43d lnCPIt -3 + 0.02d ln RM2t -1 + 0.06d ln RM2t -2 + 0.06d ln RM2t -3 + 0.06d ln NERt -1
- 0.01d ln NERt -2 - 0.06d ln NERt -3 + 0.03dUSFt -i - 0.03dUSFt -2 + 0.01dUSFt -3 - 0.25ECt -1 + e i
t değerleri; ECt-1:-3.27; dlnRGSYİHt-1:0.9; dlnRGSYİHt-2:0.6; dlnRGSYİHt-3:0.8; dlnCPIt-1:0.5;
dlnCPIt-2:1.9; dlnCPIt-3:2.35; dlnRM2t-1:0.25; dlnRM2t-2:0.9; dlnRM2t-3:1.1; dlnNERt-1:0.8;
dlnNERt-2:-0.1; dlnNERt-3:-1.1; dUSFt-1: 2.4; dUSFt-2: -2.2; dUSFt-3: 1.03; c: -3.2
180
Daha önce de ifade edildiği gibi her iki modelde de değişkenlerin eş bütünleşim
sistemi içerisinde olup olmadıklarını belirlemek üzere eş bütünleşme vektöründe yer
alan değişkenler üzerine sıfır kısıtlamaları koyarak test edilmiştir. Tüm değişkenlerin eş
bütünleşim uzayına ait olduklarını ve dolayısıyla da modelden dışlanması gereken
değişkenin olmadığını göstermektedir. Ayrıca zayıf dışsallık testinde bağımlı değişken
olarak kullanılan reel GSYİH’nın zayıf dışsal olduğunu savunan H0 hipotezi
reddedilmektedir. Dolayısıyla bu değişken içsel olarak kabul edilebilir. Bu değişkene
göre normalleştirme yapılabilir.
Tablo 34: Model 3.1 için Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR İstatistiği
Serbestlik Derecesi
Olasılık değeri
lnRGSYİH
6.629416
1
0.010031
lnCPI
5.653191
1
0.017424
lnRM2
4.087009
1
0.043214
lnRER
7.420047
1
0.006450
USF
9.206213
1
0.002412
5.829315
1
0.015761
a(1,1)=0
Tablo 35: Model 3.1 için Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR İstatistiği
Serbestlik Derecesi
Olasılık değeri
lnRGSYİH
5.648925
1
0.017466
lnCPI
5.062759
1
0.024445
lnRM2
4.243495
1
0.034177
lnNER
5.718299
1
0.016789
USF
7.639722
1
0.005710
7.586060
1
0.005882
a(1,1)=0
Aşağıda Şekil 20’de Model 3.1’e ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonu
gösterilmektedir. Buna göre birinci satırda GSYİH’nin tepkileri yer almaktadır. Burada
181
birinci satır dördüncü sütunda reel döviz kurundaki bir değişim karşısında reel GSYİH
tepkisini görmek mümkündür. Buna göre reel kurdaki değişimlere reel GSYİH
daralarak tepki vermektedir. Bu ters yönlü tepki özellikle dördüncü döneme kadar
sürmektedir ve dördüncü dönemde nispeten bir toparlanma yaşanmaktadır. Burada kur
değişimlerinin çıktı üzerindeki kısa dönemli etkisi olumsuz yönde gerçekleşmektedir.
Ayrıca kur değişimlerinin reel para arzı üzerinde ilk etkisi çok küçük de olsa negatiftir.
Bu etki 2–4 dönemler arasında da negatif olmakta, fakat daha sonrasında ise toparlanma
yaşanmaktadır. Ayrıca reel döviz kuruna yönelik bir pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyinin
tepkisi pozitif yönlüdür. Başka bir ifade ile ulusal para değer kaybedince yurtiçi fiyat
düzeyi yükselerek tepki vermektedir. Bu durum aşağıdaki şekilde ikinci satır dördüncü
sütunda görülmektedir.
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH
Response of LNRGSYIH to LNCPI
Response of LNRGSYIH to LNRM2
Response of LNRGSYIH to LNRER
Response of LNRGSYIH to USF
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNCPI
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRM2
4
6
8
10
2
Response of LNCPI to LNRER
.15
.15
.15
.15
.15
.10
.10
.10
.10
.10
.05
.05
.05
.05
.05
.00
.00
.00
.00
.00
-.05
-.05
-.05
-.05
-.05
-.10
-.10
2
4
6
8
10
-.10
2
Response of LNRM2 to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.10
2
Response of LNRM2 to LNCPI
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Response of LNRM2 to LNRER
.06
.06
.06
.06
.04
.04
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.02
.02
.00
.00
.00
.00
.00
-.02
-.02
-.02
-.02
-.02
-.04
2
4
6
8
10
-.04
2
Response of LNRER to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.04
2
Response of LNRER to LNCPI
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Response of LNRER to LNRER
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
-.04
-.04
-.04
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Response of USF to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of USF to LNRM2
4
6
8
10
2
Response of USF to LNRER
.8
.8
.8
.8
.4
.4
.4
.4
.4
.0
.0
.0
.0
.0
-.4
-.4
-.4
-.4
-.4
-.8
2
4
6
8
10
-.8
2
4
6
8
10
-.8
2
4
6
8
10
6
8
10
4
6
8
10
4
6
8
10
Response of USF to USF
.8
-.8
4
Response of LNRER to USF
.12
Response of USF to LNRGSYIH
10
-.04
2
Response of LNRER to LNRM2
8
Response of LNRM2 to USF
.06
-.04
6
-.10
2
Response of LNRM2 to LNRM2
4
Response of LNCPI to USF
-.8
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
Şekil 20: Model 3.1’e ait Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu
Şekil 21’de yer alan Model 3.2’ye ait genelleştirilmesi etki tepki fonksiyonunda
dördüncü sütunda nominal döviz kuruna verilen bir şoka, diğer değişkenlerin verdikleri
182
tepkiler bulunmaktadır. Buna göre nominal kura verilen pozitif bir şoka reel GSYİH
daralarak tepki vermektedir. Bu ters yönlü tepki özellikle ikinci döneme kadar
sürmektedir ve ikinci dönemde nispeten bir toparlanma yaşanmaktadır. Burada kur
değişimlerinin çıktı üzerindeki kısa dönemli etkisinin olumsuz yönde olduğunu
söylemek mümkündür. reel kura nazaran nominal kura verilen bir şokun etkisi daha kısa
sürmektedir. Başka bir ifade ile reel döviz kuruna yönelik bir şokun çıktı üzerindeki
daraltıcı etkisi daha uzun sürmektedir.
Ayrıca reel döviz kuruna yönelik bir pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyinin tepkisi
pozitif yönlüdür. Yani ulusal para değer kaybedince yurtiçi fiyat düzeyi yükselerek
tepki vermektedir. Nominal döviz kuruna verilen şokun reel para arzı üzerindeki etkisi
de negatif yönlü olmaktadır. İkinci dönemde toparlanma olsa da dördüncü döneme
kadar negatif yönlü artarak devam etmektedir. Dördüncü dönemden sonra tekrar
iyileşme yaşanmaktadır.
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH
Response of LNRGSYIH to LNCPI
Response of LNRGSYIH to LNRM2
Response of LNRGSYIH to LNNER
Response of LNRGSYIH to USF
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNCPI
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRM2
4
6
8
10
2
Response of LNCPI to LNNER
.15
.15
.15
.15
.15
.10
.10
.10
.10
.10
.05
.05
.05
.05
.05
.00
.00
.00
.00
.00
-.05
-.05
-.05
-.05
-.05
-.10
-.10
2
4
6
8
10
-.10
2
Response of LNRM2 to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.10
2
Response of LNRM2 to LNCPI
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Response of LNRM2 to LNNER
.06
.06
.06
.06
.04
.04
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.02
.02
.00
.00
.00
.00
.00
-.02
-.02
-.02
-.02
-.02
-.04
2
4
6
8
10
-.04
2
Response of LNNER to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.04
2
Response of LNNER to LNCPI
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Response of LNNER to LNNER
.3
.3
.3
.3
.2
.2
.2
.2
.2
.1
.1
.1
.1
.1
.0
.0
.0
.0
.0
-.1
-.1
-.1
-.1
-.1
-.2
2
4
6
8
10
-.2
2
Response of USF to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.2
2
Response of USF to LNCPI
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Response of USF to LNNER
.8
.8
.8
.8
.4
.4
.4
.4
.4
.0
.0
.0
.0
.0
-.4
-.4
-.4
-.4
-.4
-.8
2
4
6
8
10
-.8
2
4
6
8
10
-.8
2
4
6
8
10
8
10
4
6
8
10
4
6
8
10
Response of USF to USF
.8
-.8
6
-.2
2
Response of USF to LNRM2
4
Response of LNNER to USF
.3
-.2
10
-.04
2
Response of LNNER to LNRM2
8
Response of LNRM2 to USF
.06
-.04
6
-.10
2
Response of LNRM2 to LNRM2
4
Response of LNCPI to USF
-.8
2
4
6
8
10
2
4
Şekil 21: Model 3.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu
6
8
10
183
Daha öncede ifade edildiği gibi varyans ayrıştırması analizlerinde değişkenlerin
sıralaması önem kazanmaktadır. Değişkenlerin sıralaması sonuçları etkilemektedir. Bu
yüzden değişkenlerin en dışsaldan başlanarak sıralanması önemlidir. Burada değişkenler
Cholesky Sıralamasına tabi tutulmaktadır. Bu çerçevede değişkenler makro ekonomik
özellikleri de dikkate alınarak USF, lnRER, lnRM2, lnCPI ve lnRGSYİH şeklinde
sıralanmıştır. Model 3.1 için elde edilen varyans ayrıştırma sonuçları aşağıda Tablo
36’de sunulmuştur. Bu sonuçlara göre reel GSYİH’da meydana gelen değişimin önemli
bir kısmı yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Bunun dışında özellikle ilk dönemde
GSYİH’daki değişimlerin temel kaynağı reel döviz kurundaki değişimlerden meydana
gelmektedir. 10 dönem boyunca reel döviz kurunun etkisi artan bir seyir izlemektedir.
İlk dönemde 8.9’luk bir etkiye sahipken onuncu dönemde 21.5’e çıkmaktadır. Reel
GSYİH’yı açıklama gücüne sahip diğer bir değişkende yurtiçi fiyat düzeyidir. Özellikle
üçüncü ve dördüncü dönemden sonra etkisi ön plana çıkmaktadır. İlk dönemde 2.5
oranında açıklama gücüne sahipken, üçüncü dönemde 5.8’e ve dördüncü dönemde ise
12.8’e çıkmaktadır. Reel döviz kurundan sonra açıklama gücüne sahip en önemli
değişken yurtiçi fiyat düzeyidir.
Reel döviz kurunun varyans ayrıştırmasına baktığımızda ise yabancı faiz oranları
ve yurtiçi fiyat düzeyinin kur değişimlerini açıklamada en önemli parametreler
olduğunu ifade etmek mümkündür. Para arzındaki değişimi ise yurtiçi fiyat düzeyi, reel
döviz kuru ve yabancı faiz oranlarına bakarak açıklamak mümkündür. İlk dönem itibari
ile para arzındaki değişimin 95.08’i kendisinden kaynaklanırken, 2.98’i yabancı faiz
oranlarından, 1.92’si reel döviz kuru değişimlerinden kaynaklanmaktadır. 10.dönem
sonunda yabancı faiz oranlarının etkisi 17.18’e çıkarken, kur değişimlerinin etkisi
11.15’e ve yurtiçi fiyat düzeyi 7.4’e çıkmaktadır. Son olarak yurtiçi fiyat düzeyi
değişkenindeki değişimlerde yabancı faiz oranları ve özellikle reel döviz kuru
değişkeninin etkili olduğu gözükmektedir. İlk dönem itibari ile yurtiçi fiyat düzeyinde
meydana gelen değişimin 44.23’ü kendisinden kaynaklanırken, reel döviz kurunun
yurtiçi fiyat düzeyini açıklama gücü 34.02’dir. İlk dönem baz alındığında reel döviz
kurunun yurtiçi fiyat düzeyini belirlemedeki gücü ortaya çıkmaktadır. Dönem
ilerlediğinde bu oran 70.46’ya kadar yükselmektedir. Sonuç olarak yurtiçi fiyat düzeyini
reel döviz kurundaki değişimleri de dikkate almadan açıklamaya çalışmak hatalı
olabilir.
184
Tablo 36: Model 3.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH lnCPI
lnRM2
lnRER
86.73705
2.522914
0.561205
8.902616
83.66277
1.374348
0.301315
13.40388
76.37043
5.782734
0.578657
15.75287
68.19132
12.84058
0.981388
16.85974
64.84027
15.43374
1.578913
16.87378
63.76992
15.75515
2.032292
17.33630
62.46897
16.05098
2.246802
17.99467
61.15976
15.75976
2.397977
19.07556
60.35960
14.80798
2.496388
20.34905
59.67408
13.83782
2.587289
21.46912
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRM2
lnRER
1
0.033556
0.000000
44.23380
8.703935
34.02119
2
0.054207
0.047012
25.87441
7.939925
56.92123
3
0.076835
2.246111
16.28691
8.628116
63.69797
4
0.101799
2.491678
10.61329
8.148335
70.86151
5
0.127220
3.538280
7.492719
8.522926
73.24276
6
0.154562
4.510145
5.650882
8.675341
73.39915
7
0.184342
5.127053
4.427613
8.649671
73.11419
8
0.217560
5.686563
3.703641
8.501570
72.23055
9
0.253932
5.927412
3.334050
8.256764
71.33435
10
0.292830
6.034206
3.151114
8.003158
70.46924
lnRM2 Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRM2
lnRER
1
0.051450
0.000000
0.000000
95.08760
1.925597
2
0.077642
0.001531
7.301491
84.08023
1.521564
3
0.097647
1.765418
4.838561
79.28746
3.479990
4
0.117120
2.994202
3.941288
69.75285
10.77554
5
0.135380
5.020999
4.980260
64.33302
12.24781
6
0.150614
5.328121
5.862936
61.24581
11.74151
7
0.164501
5.578162
6.451308
59.45139
10.88207
8
0.177272
6.384780
6.936855
58.47236
10.54781
9
0.189522
6.940949
7.286144
57.63613
10.75891
10
0.201200
7.397282
7.217602
57.05641
11.14804
lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRM2
lnRER
1
0.072690
0.000000
0.000000
0.000000
96.14251
2
0.115743
0.046916
1.293072
0.544075
96.11433
3
0.137602
0.090703
2.119133
0.963258
95.22156
4
0.152359
0.192143
3.769017
1.257295
93.38528
5
0.168144
0.220634
5.887125
1.544240
90.98150
6
0.185468
0.242231
6.826197
1.790923
89.54198
7
0.201235
0.223887
6.451830
2.043663
89.48714
8
0.216254
0.200570
5.777261
2.203072
89.46275
9
0.232013
0.179601
5.186054
2.259919
89.13661
Dönem S.E.
1
0.026408
2
0.036391
3
0.042966
4
0.050530
5
0.056131
6
0.060236
7
0.064316
8
0.068253
9
0.072298
10
0.076243
USF
1.276219
1.257689
1.515318
1.126972
1.273304
1.106338
1.238582
1.606940
1.986980
2.431692
USF
13.04107
9.217416
9.140893
7.885194
7.203312
7.764482
8.681478
9.877672
11.14742
12.34229
USF
2.986800
7.095185
10.62857
12.53612
13.41791
15.82162
17.63707
17.65819
17.37787
17.18067
USF
3.857486
2.001611
1.605343
1.396260
1.366503
1.598674
1.793484
2.356343
3.237816
185
Tablo 36. Devamı
10
0.248386
0.161722
4.682022
2.292109
88.83341
USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRM2
lnRER
1
0.309971
0.000000
0.000000
0.000000
0.000000
2
0.559864
2.115168
3.442394
0.031428
0.841565
3
0.828353
3.607167
8.537146
0.014537
1.143529
4
1.139057
3.781453
12.79782
0.007688
1.638618
5
1.433121
4.517154
14.47297
0.012611
2.390169
6
1.695233
5.014710
15.64690
0.016501
2.971079
7
1.929135
5.656529
16.44853
0.023479
3.327270
8
2.130717
6.279473
16.83819
0.031193
3.425602
9
2.307349
6.822516
16.97838
0.041081
3.369243
10
2.464098
7.357517
17.03744
0.053877
3.243782
Cholesky Sıralaması: USF lnRER lnRM2 lnCPI lnRGSYİH
4.030739
USF
100.0000
93.56944
86.69762
81.77442
78.60710
76.35081
74.54419
73.42555
72.78878
72.30738
Model 3.2 için elde edilen varyans ayrıştırma sonuçları Tablo 37’de rapor
edilmiştir. Bu sonuçlara göre reel GSYİH’da meydana gelen değişimin önemli bir kısmı
yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Bunun dışında özellikle ilk dönemde GSYİH’daki
değişimlerin temel kaynağı reel döviz kurundaki değişimlerden meydana gelmektedir.
10 dönem boyunca nominal döviz kurunun etkisi %9 ile %13 arasında değişen bir seyir
izlemektedir. Reel GSYİH’yı açıklama gücüne sahip diğer bir değişkende yurtiçi fiyat
düzeyidir. İlk iki dönemde neredeyse hiç etkisi yokken, 3. dönemden sonra etkisi
belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Üçüncü dönemde %11 ve dördüncü dönemde de
%23’e çıkmaktadır.
Yurtiçi fiyat düzeyinde bir değişme meydana geldiği zaman ilk dönem itibari ile
%28’i kendisinden, %58’i nominal döviz kurundan ve %11’i yabancı faiz oranından
kaynaklanmaktadır. İkinci dönemde nominal kurun ağırlığı artarken, yabancı faiz
oranlarının etkisi kısmen azalmaktadır. Sonuç olarak, yurtiçi fiyat düzeyindeki
değişimleri açıklama da nominal döviz kuru anahtar rol oynamaktadır.
Nominal döviz kurunun varyans ayrıştırmasına baktığımızda ise, yabancı faiz
oranları ve yurtiçi fiyat düzeyinin kur değişimlerini açıklamada en önemli parametreler
olduğunu ifade etmek mümkündür. Yabancı faiz oranlarının ilk dönemdeki etkisi
%6.38’dir. Yurtiçi fiyat düzeyinin nominal döviz kurunu açıklama gücü ikinci dönemde
%3.3 civarındayken, onuncu dönemde yaklaşık %6’lara kadar yükselmektedir.
186
Reel para arzındaki değişimi ise yurtiçi fiyat düzeyi, nominal döviz kuru ve
yabancı faiz oranlarına bakarak açıklamak mümkündür. İlk dönem itibari ile para
arzındaki değişimin %83.49’u kendisinden kaynaklanırken, %14.24’ü nominal döviz
kuru ve 2.98’i yabancı faiz oranlarından kaynaklanmaktadır. 10.dönem sonunda yabancı
faiz oranlarının açıklama gücü 20.73’e, kur değişimlerinin 15.26’ya ve yurtiçi fiyat
düzeyi 5.23’e çıkmaktadır.
Tablo 37: Model 3.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRM2
lnNER
0.025696
84.88652
0.075773 1.865224 11.39137
0.034820
82.63970
0.920615 1.077625 13.90669
0.041517
72.71926
11.08490 1.444807 12.85966
0.049654
62.66072
23.06643 1.706992 11.24308
0.055129
59.35371
27.11223 1.976344 10.30102
0.058774
58.89105
27.93582 2.053645 9.961820
0.062559
57.85176
28.64273 2.006731 9.860089
0.066410
56.56719
28.63636 1.951452 10.34469
0.070356
55.92266
27.64921 1.857146 11.32552
0.074184
55.32088
26.51326 1.773568 12.41636
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRM2
lnNER
1
0.033738
0.000000
28.27173 2.618585 57.89389
2
0.053622
0.010399
13.45639 2.343829 76.69632
3
0.076402
2.335585
6.991556 2.921940 80.65766
4
0.100426
2.651359
4.046705 2.602456 84.55993
5
0.124172
3.730339
2.652262 2.579185 85.48312
6
0.149391
4.875074
1.832364 2.526008 84.45360
7
0.176882
5.591770
1.309673 2.405962 83.23478
8
0.207514
6.196381
0.952951 2.267306 81.75675
9
0.241225
6.462112
0.721634 2.086436 80.49618
10
0.277617
6.584716
0.570773 1.910431 79.40343
lnRM2 Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRM2
lnNER
1
0.053299
0.000000
0.000000 83.48659 14.24511
2
0.079810
0.033448
4.540355 79.53367 8.339496
3
0.100068
0.988159
2.906923 73.85858 10.69363
4
0.118209
1.980181
2.747816 64.68959 16.58539
5
0.135461
3.713382
3.880529 59.18437 17.86655
6
0.150191
4.049671
4.571317 56.23783 17.29461
7
0.163484
4.282058
4.745996 54.66996 16.07080
8
0.175358
4.960015
4.879574 54.11403 15.23279
9
0.186806
5.508072
5.173582 53.50641 15.03268
10
0.198007
5.966318
5.237053 52.79806 15.26853
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
USF
1.781110
1.455368
1.891373
1.322782
1.256698
1.157657
1.638685
2.500312
3.245458
3.975934
USF
11.21580
7.493058
7.093255
6.139551
5.555097
6.312951
7.457814
8.826608
10.23364
11.53065
USF
2.268297
7.553027
11.55271
13.99703
15.35516
17.84657
20.23118
20.81360
20.77926
20.73004
187
Tablo 37. Devamı
lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRM2
lnNER
1
0.097109
0.000000
0.000000 0.000000 93.61401
2
0.155797
0.016057
3.351513 0.059554 93.21015
3
0.197694
0.249053
4.413929 0.236491 92.84824
4
0.232859
0.327179
5.669727 0.313272 91.90669
5
0.267256
0.951427
6.604646 0.475518 89.93139
6
0.304616
1.497944
6.837386 0.584916 88.09773
7
0.344600
1.875476
6.333357 0.632527 87.12118
8
0.388161
2.204249
5.451481 0.635175 86.27553
9
0.435914
2.416488
4.628806 0.609426 85.37652
10
0.487005
2.576992
3.954140 0.584685 84.53080
USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRM2
lnNER
1
0.317337
0.000000
0.000000 0.000000 0.000000
2
0.576953
2.248121
1.635510 0.472691 1.365654
3
0.850274
3.722408
4.293474 0.624479 2.835334
4
1.158939
3.971361
6.847286 0.683087 4.273693
5
1.451780
4.829572
7.481524 0.790019 5.760105
6
1.713107
5.412383
7.790318 0.840830 6.923309
7
1.947241
6.089403
7.968080 0.890288 7.658593
8
2.150295
6.742705
7.998547 0.931042 7.977866
9
2.330328
7.285100
7.963298 0.959415 7.994394
10
2.491730
7.833024
7.915451 0.989869 7.853269
Cholesky Sıralaması: USF lnNER lnRM2 lnCPI lnRGSYİH
USF
6.385988
3.362725
2.252283
1.783134
2.037023
2.982030
4.037455
5.433569
6.968756
8.353388
USF
100.0000
94.27802
88.52430
84.22457
81.13878
79.03316
77.39364
76.34984
75.79779
75.40839
4.8. Model 4
Model 4’de yer alan değişkenler faiz oranı, sermaye hesabı, reel döviz kuru,
nominal döviz kuru, yurtiçi fiyat düzeyi ve reel GSYİH’dan oluşmaktadır. Tablo 12 ve
Tablo 13’de rapor edilen birim kök test sonuçlarına göre aşağıdaki değişkenlerden KA
hariç hepsi birinci dereceden bütünleşiktir. Sermaye hesabı (KA) değişkeni ise hem
ADF hem de PP testlerine göre I(0)’dır. Daha önce de ifade edildiği gibi Flores ve
Szafarz (1996), Burke ve Hunter (2005) ve Lütkepohl (2005) en az iki değişken birinci
dereceden bütünleşik olduğunda, I(0) ve I(1) olan değişkenlerin karışık olarak aynı
sistem içerisinde kullanılabileceğini vurgulamışlardır. Bu nedenle I(0) olan KA
değişkeninin
Model 4.1
bulunmamaktadır.
ve Model 4.2
içerisinde
yer
almasının
sakıncası
188
Model 4.1
f(USF, KA, lnRER, lnCPI, lnRGSYİH)
Model 4.2
f(USF, KA, lnNER, lnCPI, lnRGSYİH)
Ek1’de yer alan tabloda VAR(3) modeli kalıntılarına yapılan White değişen
varyans analizi test sonuçları gösterilmektedir. Bu sonuçlara göre H0 hipotezi kabul
edilmektedir. Başka bir ifade ile değişen varyans sorunu bulunmamaktadır. Dolayısıyla
modelde zamana bağımlı olarak değişim meydana gelmemektedir. Ayrıca model normal
dağılıma sahiptir.
Aşağıda Tablo 38 ve 39’da reel döviz kurunun analize dahil edildiği Model 4.1
ve nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 4.2 için yapılan Johansen eşbütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Bu sonuçlara göre her iki modelde hem iz
hem de rank testine göre en fazla iki tane eş bütünleşme vektörü bulunmaktadır.
Tablo 38: Model 4.1 Eş-Bütünleşme Testi
İz Testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
103.5942
69.81889
0.0000
En Fazla 1 *
54.84577
47.85613
0.0096
En Fazla 2
26.26184
29.79707
0.1210
En Fazla 3
9.506559
15.49471
0.3206
En Fazla 4
1.410542
3.841466
0.2350
Maksimum Özdeğer Testi
Maks-Özdeğer İstatistiği 0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
48.74845
33.87687
0.0004
En Fazla 1 *
28.58392
27.58434
0.0371
En Fazla 2
16.75528
21.13162
0.1839
En Fazla 3
8.096017
14.26460
0.3690
En Fazla 4
1.410542
3.841466
0.2350
189
Tablo 39: Model 4.2. Eş-Bütünleşme Testi
İz Testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
97.02612
69.81889
0.0001
En Fazla 1 *
54.69291
47.85613
0.0100
En Fazla 2
25.72906
29.79707
0.1370
En Fazla 3
8.762854
15.49471
0.3878
En Fazla 4
0.670668
3.841466
0.4128
Maks-Özdeğer İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
42.33321
33.87687
0.0039
En Fazla 1 *
28.96385
27.58434
0.0331
En Fazla 2
16.96621
21.13162
0.1736
En Fazla 3
8.092186
14.26460
0.3694
En Fazla 4
0.670668
3.841466
0.4128
Maksimum Öz Değer Testi
Tablo 40’da model 4.1’e ait eş bütünleşme vektörü sunulmuştur. Buna göre uzun
dönemde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi ile pozitif ve reel döviz kuru, finansal
hesap ve yabancı faiz oranları arasında negatif yönlü bir ilişki mevcuttur.
Burada özellikle şunu belirtmek gerekir ki, reel döviz kuru ile reel GSYİH
arasındaki uzun dönemli ilişkide reel kurun çıktı üzerindeki etkisi 0.7 oranındadır.
Başka bir ifade ile reel kurda bir birimlik bir artış olduğu zaman uzun dönemde çıktı
%0.7 oranında azaltmaktadır. Reel döviz kuruna kıyasla diğer değişkenlerin uzun
dönem etkisi daha küçüktür. Örneğin yabancı faiz oranları bir birim arttığı zaman çıktı
0.02 oranında azalmaktadır.
Model 4.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli şağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
n
+ å b 5 i d (USF
i =1
) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i + å b 4 i d (KA )t - i
n
n
n
n
i =1
i =1
i =1
i =1
)t - i + l EC t -1 + e i
190
Tablo 40: Model 4.1 Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
USF
1.000000
-0.063176
0.705366
0.168327
0.020566
(0.00445)
(0.06955)
(0.21895)
(0.00495)
[-14.2113
[ 10.1418]
[ 0.76880]
[ 4.15745]
lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER – 0.17 KA – 0.03 USF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH= -0.05 + 0.17d ln RGSYİHt -i + 0.05d ln RGSYİHt -2 + 0.05d ln RGSYİHt -3 + 0.06d lnCPIt -i
+ 0.24d lnCPIt - 2 + 0.2d lnCPIt -3 + 0.05d ln RERt -1 + 0.03d ln RERt - 2 - 0.02d ln RERt -3 + 0.1dKAt -1
+ 0.4dKAt - 2 + 0.3dKAt -3 + 0.03dUSFt -i - 0.04dUSFt - 2 + 1.13dUSFt -3 - 0.17ECt -1 + ei
t değerleri; ECt-1:-1.9; dlnRGSYİHt-1:1.03; dlnRGSYİHt-2:0.34; dlnRGSYİHt-3:0.3; dlnCPIt-1:0.4;
dlnCPIt-2:1.6; dlnCPIt-3:1.5; dlnRERt-1:0.6; dlnRERt-2:0.6; dlnRERt-3:-0.4; dKAt-1:1.5; dKAt-2:0.5;
dKAt-30.4; dUSFt-1: 2.3; dUSFt-2: -2.6; dUSFt-3: 1.13; c: -1.7
Tablo 40’da Model 4.1’e ait hata düzeltme modeli sonuçları da rapor edilmiştir.
Bu sonuçlara göre hata düzeltme terimi istatistiksel olarak anlamlı ve negatif işaretlidir.
Dolayısıyla uzun dönem denge değerlerinde meydana gelebilecek bir sapma karşısında
hata düzeltme süreci işleyecektir. Yeniden uzun dönem dengelerine yakınsayacaktırlar.
Reel GSYİH’nın uzun dönem dengesinden bir sapma neticesinde her dönem yaklaşık
olarak 0.17 oranında bir düzelme yaşanacaktır. Yani, yaşanan bir dengesizlik yaklaşık
beş çeyrek dönem sonra yeniden dengeye gelecektir.
Tablo 41’de Model 4.2’ye ait eş bütünleşme katsayıları rapor edilmiştir. Buna
göre uzun dönemde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi ile pozitif ve nominal döviz
kuru, finansal hesap ve yabancı faiz oranları arasında negatif yönlü bir ilişki mevcuttur.
Nominal döviz kuru ile reel GSYİH arasındaki uzun dönemli ilişkide nominal kurdaki
%1 oranındaki bir artış reel çıktı düzeyini %0.62 oranında azaltmaktadır. Nominal kur,
reel kura kıyasla reel çıktı üzerinde bir miktar daha az daralmaya neden olmaktadır.
Bununla birlikte yurtiçi fiyat düzeyinin pozitif yönlü etkisi de önemli ölçüde artmıştır.
191
Model 4.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
n
+ å b 5 i d (USF
i =1
) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln NER )t - i + å b 4i d (KA )t - i
n
n
n
n
i =1
i =1
i =1
i =1
)t - i + l EC t -1 + e i
Tablo 41: Model 4.2 Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
USF
1.000000
-0.651277
0.619297
0.216456
0.022721
(0.07069)
(0.07071)
(0.25507)
(0.00575)
[-9.21336]
[ 8.75785]
[ 0.84862]
[ 3.94858]
lnRGSYİH = 0.65 lnCPI – 0.62 lnNER – 0.22 KA – 0.02 USF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH= -0.06 + 0.18d ln RGSYİHt -i + 0.05d ln RGSYİHt -2 + 0.05d ln RGSYİHt -3 + 0.02d lnCPIt -i
+ 0.3d lnCPIt - 2 + 0.3d lnCPIt -3 + 0.06d ln NERt -1 + 0.01d ln NERt - 2 - 0.04d ln NERt -3 + 0.1dKAt -1
+ 0.4dKAt -2 + 0.3dKAt -3 + 0.03dUSFt -i - 0.04dUSFt -2 + 0.02dUSFt -3 - 0.20ECt -1 + e i
t değerleri; ECt-1:-2.3; dlnRGSYİHt-1:1.1; dlnRGSYİHt-2:0.3; dlnRGSYİHt-3:0.3; dlnCPIt-1:0.1;
dlnCPIt-2:1.7; dlnCPIt-3:1.7; dlnNERt-1:0.8; dlnNERt-2:0.13; dlnNERt-3:-0.6; dKAt-1:1.6; dKAt-2:0.6;
dKAt-3: 0.4; dUSFt-1: 2.2; dUSFt-2: -2.5; dUSFt-3: 1.2; c: -2.1
Tablo 41’de rapor edilmiş olan Model 4.2 için elde edilen hata düzeltme terimi
negatif ve anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir
dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Bu bulgulara
göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç
ayda bir -0.20 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür.
GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 5 dönemlik bir zaman sürecinde yeniden
dengeye gelmektedir.
192
Tablo 42: Model 4.1 için Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR İstatistiği
Serbestlik Derecesi
Olasılık Değeri
lnRGSYİH
9.565381
1
0.001983
lnCPI
12.79502
1
0.000348
lnRER
17.49812
1
0.000029
KA
3.462309
1
0.066547
USF
7.374136
1
0.006617
3.758944
1
0.042526
a(1,1)=0
Tablo 43: Model 4.2 için Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR İstatistiği
Serbestlik Derecesi
Olasılık Değeri
lnRGSYİH
5.732811
1
0.016651
lnCPI
10.87052
1
0.000977
lnNER
11.18912
1
0.000823
KA
3.513860
1
0.053473
USF
5.222632
1
0.022295
4.439469
1
0.035117
a(1,1)=0
Tablo 42 ve 43’de sunulduğu gibi her iki modelde de değişkenlerin eşbütünleşim
sistemi içerisinde olup olmadıklarını belirlemek üzere eşbütünleşme vektöründe yer
alan değişkenler üzerine konan b(i,j)=0 sıfır kısıtlamaları konulmuştur. b üzerine
konulan kısıtlar neticesinde tüm değişkenlerin eşbütünleşim sistemine ait oldukları
bulunmuş ve dolayısıyla modelde dışlanması gereken bir değişken yer almamaktadır.
Ayrıca zayıf dışsallık testinde bağımlı değişken olarak kullanılan reel GSYİH’nın zayıf
dışsal olduğunu savunan H0 hipotezi reddedilmektedir. Dolayısıyla bu değişken içsel
olarak kabul edilebilir. Bu değişkene göre normalleştirme yapılabilir.
Aşağıdaki Şekil 22’de de model 4.1’e ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonları
verilmiştir. Bu şeklin ilk satırında reel GSYİH değişkeninin tepkileri gösterilmektedir.
193
Birinci satır üçüncü sütunda reel döviz kuruna verilen pozitif bir şoka reel GSYİH’nın
tepkisi bulunmaktadır. Buna göre kurdaki bir artışa çıktı azalarak tepki vermektedir. Bu
azalış dördüncü döneme kadar sürmekte ve bu dönemden sonra kısmi olarak toparlanma
yaşanmaktadır. Sonuç itibari ile bu modele göre kur değişimlerinin çıktı üzerinde kısa
dönemde de daraltıcı etkisi vardır.
Aşağıdaki şeklin üçüncü sütununda reel kura verilen pozitif bir şoka karşı diğer
değişkenlerin verdiği tepkiler gösterilmektedir. Reel kura verilen pozitif bir şoka yurtiçi
fiyat düzeyinin tepkisi pozitif yönlüdür. Yani, yurtiçi para değer kaybettiğinde yurtiçi
fiyat düzeyi yükselerek tepki vermektedir. Bu iktisadi anlamda beklenen bir sonuçtur.
Benzer şekilde reel kura verilen pozitif bir şoka sermaye hesabının tepkisi negatif yönlü
olmakla beraber, bu tepki kısa süreli olmaktadır. Dördüncü satır üçüncü sütunda da
görüleceği gibi, özellikle ikinci döneme kadar sermaye hesabı daralmaktadır. Burada
ulusal parada yaşanan değer kaybı yada devalüasyon yurtdışına sermaye çıkışına neden
olmaktadır. Bu tepki kısa süreli olmaktadır. Ulusal paranın değer kaybetmesini devam
eden dönemde sermaye girişleri ile sermaye hesabı kendi dengesine tekrar dönmekte ve
pozitif şokun etkisi ortadan kalkmaktadır.
Sonuç olarak bu modelde elde edilen sonuçlar kur değişimleri karşısında
ekonominin daraldığını ortaya koymaktadır.
194
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH
Response of LNRGSYIH to LNCPI
Response of LNRGSYIH to LNRER
Response of LNRGSYIH to FA
Response of LNRGSYIH to USF
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNCPI
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRER
4
6
8
10
2
Response of LNCPI to FA
.15
.15
.15
.15
.15
.10
.10
.10
.10
.10
.05
.05
.05
.05
.05
.00
.00
.00
.00
.00
-.05
-.05
-.05
-.05
-.05
2
4
6
8
10
2
Response of LNRER to LNRGSYIH
4
6
8
10
2
Response of LNRER to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of LNRER to LNRER
4
6
8
10
2
Response of LNRER to FA
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
-.04
-.04
-.04
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Response of FA to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of FA to LNRER
4
6
8
10
2
Response of FA to FA
.06
.06
.06
.06
.04
.04
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.02
.02
.00
.00
.00
.00
.00
-.02
-.02
-.02
-.02
-.02
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Response of USF to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of USF to LNRER
4
6
8
10
2
Response of USF to FA
.8
.8
.8
.8
.4
.4
.4
.4
.4
.0
.0
.0
.0
.0
-.4
2
4
6
8
10
-.4
2
4
6
8
10
-.4
2
4
6
8
10
10
4
6
8
10
4
6
8
10
4
6
8
10
Response of USF to USF
.8
-.4
8
Response of FA to USF
.06
Response of USF to LNRGSYIH
6
Response of LNRER to USF
.12
Response of FA to LNRGSYIH
4
Response of LNCPI to USF
-.4
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
Şekil 22: Model 4.1’e ait Genelleştirimiş Etki-Tepki Fonksiyonu
Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 4.2’ye ait genelleştirilmiş
etki-tepki fonksiyonları Şekil 23’de verilmiştir. Bu şeklin üçüncü sütununda nominal
döviz kuruna verilen bir şoka diğer değişkenlerin tepkileri gösterilmektedir. Buna göre
nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şoka reel GSYİH negatif yönlü tepki
vermektedir. Bu azalış dördüncü döneme kadar sürmekte ve bu dönemden sonra
toparlanma yaşanmaktadır. Sonuç olarak nominal döviz kurundaki artışların çıktı
üzerinde kısa dönemde daraltıcı etkileri vardır.
Yurtiçi fiyat düzeyi artarak tepki vermektedir. Yani nominal kurdaki artışlar
yurtiçi enflasyon oranlarının artmasına neden olmaktadır. Sermaye hesabı ilk iki dönem
daralmasına karşın ikinci dönemden sonra toparlanarak tepki vermektedir.
195
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH
Response of LNRGSYIH to LNCPI
Response of LNRGSYIH to LNNER
Response of LNRGSYIH to FA
Response of LNRGSYIH to USF
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
-.02
10
2
Response of LNCPI to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNCPI
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNNER
4
6
8
10
2
Response of LNCPI to FA
.15
.15
.15
.15
.15
.10
.10
.10
.10
.10
.05
.05
.05
.05
.05
.00
.00
.00
.00
.00
-.05
-.05
-.05
-.05
-.05
2
4
6
8
10
2
Response of LNNER to LNRGSYIH
4
6
8
10
2
Response of LNNER to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of LNNER to LNNER
4
6
8
10
2
Response of LNNER to FA
.3
.3
.3
.3
.2
.2
.2
.2
.2
.1
.1
.1
.1
.1
.0
.0
.0
.0
.0
-.1
-.1
-.1
-.1
-.1
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Response of FA to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of FA to LNNER
4
6
8
10
2
Response of FA to FA
.06
.06
.06
.06
.04
.04
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.02
.02
.00
.00
.00
.00
.00
-.02
-.02
-.02
-.02
-.02
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Response of USF to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of USF to LNNER
4
6
8
10
2
Response of USF to FA
.8
.8
.8
.8
.4
.4
.4
.4
.4
.0
.0
.0
.0
.0
-.4
-.4
-.4
-.4
-.4
-.8
2
4
6
8
-.8
10
2
4
6
8
10
-.8
2
4
6
8
10
10
4
6
8
10
4
6
8
10
4
6
8
10
Response of USF to USF
.8
-.8
8
Response of FA to USF
.06
Response of USF to LNRGSYIH
6
Response of LNNER to USF
.3
Response of FA to LNRGSYIH
4
Response of LNCPI to USF
-.8
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
Şekil 23: Model 4.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu
Model 4.1 ile ilgili varyans ayrıştırması sonuçları Tablo 44’de rapor edilmiştir.
Daha öncede belirttiğimiz gibi varyans ayrıştırması analizlerinde değişkenlerin
sıralaması
önem
kazanmaktadır.
Bunun
için
Cholesky
Sıralaması
tekniği
kullanılmaktadır. Bu modelde değişkenleri en dışsaldan içsele doğru USF, lnCPI,
lnRER, KA, lnRGSYİH sıralamasına tabi tutarak analize dahil edilmiştir. Buna göre
reel GSYİH değişkeninin varyans ayrıştırmasına göre, bu değişkendeki bir değişim ilk
dönem itibari ile %86.28’i yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca %8.74’ü reel
döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Bu modelde ilk dönem itibari ile reel GSYİH
değişkenini açıklayan en önemli parametre reel döviz kuru olarak karşımıza
çıkmaktadır. Dönem uzadıkça finansal hesabın ve yurtiçi fiyat düzeyinin de payı artış
gösterirken, reel döviz kurunun payı ikinci dönemde 14.16’ya ve onuncu dönemde de
21.92’ye çıkmaktadır.
196
Yurtiçi fiyat düzeyi değişkeninin varyans ayrıştırmasına baktığımızda ise, reel
döviz kurunun fiyat düzeyini açıklamada oldukça güçlü olduğunu ifade etmek
mümkündür. İlk dönemde fiyat düzeyi değişimleri %48.34’ü yine kendisinden
kaynaklanırken, %35.78’i reel döviz kurundan ve %15.88’i yabancı faiz oranlarından
kaynaklanmaktadır. İlk dönemde diğer değişkenlerin yurtiçi fiyat düzeyi üzerindeki
etkisi yoktur. Sonraki dönemlerde de sermaye hesabının etkisi çok küçük kalırken, reel
GSYİH’nın etkisi %4’e kadar çıkmaktadır. Burada özellikle reel döviz kurunun zaman
içerisindeki etkisine vurgu yapmak gerekmektedir. Çünkü ikinci dönemde reel döviz
kurunun yurtiçi fiyat düzeyi değişimlerini açıklamadaki gücü %61.3’e ve onuncu
dönemde de %80.9’a kadar çıkmaktadır. Dolayısıyla bu model çerçevesinde uzun
dönemde fiyat düzeyindeki değişimleri açıklamada reel döviz kurunun önemli bir
etkisinin bulunduğunu ifade etmek mümkündür.
Sermaye hesabındaki bir değişimi açıklamada en önemli parametre ilk dönem
için %95.2 ile yine kendisidir. İlk dönem itibari sermaye hesabındaki bir değişimi
açıklayan en iyi değişken %4.8 ile yabancı faiz oranlarıdır. İkinci dönemden itibaren
reel döviz kurunun ve yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi de ortaya çıkmaktadır. İkinci
dönemde sermaye hesabında meydana gelen bir değişimi reel döviz kuru %4.4 ve
yurtiçi fiyat düzeyi %4.8 açıklama gücüne sahiptir. Onuncu dönemde yabancı faiz
oranlarının sermaye hesabı üzerindeki etkisi yaklaşık %5.5’e kadar çıkmaktadır. Reel
döviz kurunun etkisi ise %4.55 ve yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi %2.61’dir.
Reel döviz kuru değişkeninin varyans ayrıştırmasına baktığımızda ise, yabancı
faiz oranlarının özellikle ilk dönemde oldukça etkin olduğu gözükmesine rağmen,
zaman boyutu ilerlediğinde bu etki giderek azalmaktadır. %12 civarında olan yabancı
faiz oranları etkisi onuncu döneme gelindiğinde %6.9’a kadar düşmektedir. Sermaye
hesabının etkisi ilk dönemde sıfır
yükselmektedir.
iken onuncu dönemde %6.06’ya kadar
197
Tablo 44: Model 4.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
86.28728
0.900958 8.742916 3.479696
82.01073
0.494870 14.16544 1.808758
77.03113
2.327705 18.02392 1.485289
70.49189
5.489851 20.61415 2.142424
67.71685
7.045422 20.22008 3.522956
67.85681
7.552045 19.48440 3.821229
67.56030
7.790320 19.31375 4.117925
66.74438
7.625686 20.05995 4.296107
66.03655
7.209837 21.06867 4.311734
65.58456
6.792924 21.92680 4.251414
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
1
0.032667 0.000000
48.33606 35.77764 0.006395
2
0.054545 0.183139
26.93621 61.29110 0.623152
3
0.077338 1.578931
18.19553 69.01590 0.724527
4
0.103831 1.706289
12.19790 77.01118 0.467569
5
0.130283 2.491380
9.065863 80.45233 0.297564
6
0.158594 3.006202
7.033577 81.47288 0.203703
7
0.189882 3.496963
5.651254 81.69278 0.144650
8
0.224675 3.820599
4.739521 81.41871 0.107154
9
0.262276 4.008083
4.194887 80.86743 0.080241
10
0.302172 4.083125
3.844549 80.32545 0.061483
lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
1
0.072900 0.000000
0.000000 96.54412 0.175041
2
0.116398 0.005376
0.224432 98.03144 0.327239
3
0.138649 0.326060
0.367039 97.34182 0.264825
4
0.154090 0.651481
1.137682 96.13964 0.359240
5
0.168621 0.550831
2.280575 95.17669 0.472624
6
0.184824 0.461795
2.844636 94.54545 0.613682
7
0.200260 0.407441
2.679395 94.55931 0.711948
8
0.215218 0.404338
2.380885 94.52003 0.673508
9
0.230549 0.393436
2.113472 94.39815 0.622453
10
0.246571 0.370806
1.881271 94.31589 0.580443
KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
1
0.055550 0.000000
0.000000 0.000000 95.19250
2
0.061314 2.585739
4.683577 4.409971 83.00241
3
0.066548 2.482028
4.034487 6.363723 78.50267
4
0.072121 3.409115
3.522874 6.858812 78.86893
5
0.075658 3.107154
3.291884 6.252580 80.39111
6
0.078175 3.778387
3.102238 5.958253 80.19975
7
0.081732 3.565641
2.895630 5.506117 81.66167
8
0.084728 3.440620
2.811263 5.124384 82.50699
9
0.087601 3.302572
2.711565 4.817375 83.35565
Dönem S.E.
1
0.027257
2
0.039464
3
0.046377
4
0.053639
5
0.059425
6
0.064091
7
0.068503
8
0.072906
9
0.077243
10
0.081477
USF
0.589153
1.520205
1.131961
1.261684
1.494697
1.285518
1.217708
1.273877
1.373209
1.444295
USF
15.87990
10.96640
10.48511
8.617062
7.692861
8.283634
9.014351
9.914012
10.84935
11.68539
USF
3.280841
1.411512
1.700256
1.711960
1.519279
1.534442
1.641903
2.021241
2.472494
2.851585
USF
4.807499
5.318306
8.617095
7.340265
6.957272
6.961368
6.370937
6.116742
5.812834
198
Tablo 44. Devamı
10
0.090485
3.253337
2.613084 4.555781 84.07922
USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
1
0.298455 0.000000
0.000000 0.000000 0.000000
2
0.540830 1.609988
2.757768 0.940116 0.677124
3
0.807994 3.276665
6.547626 0.931320 0.478125
4
1.121345 3.906158
10.35424 1.106991 0.338946
5
1.407402 4.694773
12.54594 1.788499 0.327946
6
1.660737 5.284514
14.16538 2.342368 0.356194
7
1.886304 5.932229
15.23816 2.575031 0.427342
8
2.080572 6.565696
15.90087 2.580474 0.473687
9
2.252408 7.110526
16.29591 2.474294 0.499714
10
2.407480 7.605050
16.55626 2.310628 0.517906
Cholesky Sıralaması: USF KA lnRER lnCPI lnRGSYİH
5.498580
USF
100.0000
94.01500
88.76626
84.29367
80.64284
77.85155
75.82724
74.47927
73.61956
73.01015
Model 4.2’ye ait varyans ayrıştırması sonuçları Tablo 45’de rapor edilmiştir.
Buna göre reel GSYİH değişkeninin varyans ayrıştırmasına göre, bu değişkendeki bir
değişim ilk dönem itibari ile %85.48’i yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca
%9.70’i nominal döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Bu modelde ilk dönem itibari ile
reel GSYİH değişkenini açıklayan en önemli parametre nominal döviz kuru olarak
karşımıza çıkmaktadır. Dönem uzadıkça yurtiçi fiyat düzeyinin de payı önemli ölçüde
artış göstermektedir. Üçüncü dönemde %6.93 olan açıklama gücü onuncu dönemde
%19’a kadar artmaktadır.
Bu model çerçevesinde, yurtiçi fiyat düzeyinde meydana gelen değişimin en
önemli açıklayanı nominal döviz kurudur. İlk dönem itibari ile yaklaşık %30’u
kendisinden
kaynaklanırken,
yaklaşık
%55’inominal
döviz
kurundan
kaynaklanmaktadır. Geriye kalan %15’lik etki de yabancı faiz oranlarından
kaynaklanmaktadır. Onuncu dönemde %80 etki nominal döviz kuru, %14 yabancı faiz
oranları ve %16 da geri kalan değişkenlerden kaynaklanmaktadır.
Nominal döviz kuru ise yabancı faiz oranları ve yurtiçi fiyat düzeyinden
etkilenmektedir. Bununla birlikte en önemli etki nominal döviz kurunun kendisinden
kaynaklanmaktadır. İlk dönemde %91 ve onuncu dönemde de %84 oranındaki bir etki
nominal kurun kendisinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca finansal hesapta meydana gelen
değişimleri ilk dönemde %94 kendisi %5’de yabancı faiz oranı açıklamaktadır. İkinci
dönemden itibaren yurtiçi fiyat düzeyinin de etkili olduğu görülmektedir. Onuncu
199
dönem itibari ile finansal hesaptaki değişimlerin %86’sı kendisinden, %5 yabancı faiz
oranlarından ve %4 yurtiçi fiyat düzeyinden ortaya çıkmaktadır.
Tablo 45: Model 4.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Dönem
1
2
3
4
5
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
0.026832
85.48192
0.029993
9.708237
3.711200
0.037943
83.24541
0.715900
12.70876
2.037451
0.044455
77.02419
6.934787
13.12756
1.628044
0.051766
68.81546
15.19494
12.90838
2.088107
0.057597
65.52805
18.67641
11.63821
3.227104
0.062194
65.70942
19.45936
10.50266
3.450289
0.066465
65.34822
19.85859
9.875372
3.772715
0.070772
64.28556
20.00065
10.07344
3.934011
0.075069
63.39282
19.63516
10.80234
3.940008
0.079273
62.79470
19.09568
11.63377
3.887267
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
0.032872
0.000000
29.81761
54.82167
0.162754
0.053221
0.062116
13.51644
74.84293
0.402981
0.075814
2.001608
7.132258
79.34044
0.453733
0.101080
2.268901
4.014544
83.70990
0.295149
0.125502
3.158020
2.628692
85.09169
0.196762
0.151815
3.849196
1.831008
84.27857
0.134619
0.181170
4.459486
1.334607
83.04572
0.101267
0.214037
4.857399
0.998013
81.74188
0.080073
0.249848
5.054475
0.752412
80.60716
0.062590
0.288137
5.131330
0.579347
79.70427
0.050171
lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
0.095035
0.000000
0.000000
91.13651
0.096672
0.154876
0.018908
2.497259
91.98281
0.821886
0.196449
0.086636
3.188213
93.00552
0.567335
0.233641
0.113500
4.468776
92.52949
0.407937
0.268513
0.534225
5.580907
90.66362
0.354401
0.307467
0.864771
6.000384
88.68087
0.292480
0.350290
1.122934
5.654880
87.48528
0.262903
0.396951
1.281593
5.030835
86.49819
0.217532
0.447156
1.422950
4.421936
85.59207
0.177944
0.500619
1.550795
3.926666
84.81433
0.147718
KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
0.057393
0.000000
0.000000
0.000000
94.78820
0.062571
1.912475
2.762263
5.246999
84.83411
0.067403
1.762405
3.243383
6.282642
80.53284
0.072506
2.951623
2.972670
6.145593
80.85970
0.076344
2.662412
2.736555
5.569830
82.55873
USF
1.068649
1.292480
1.285419
0.993108
0.930225
0.878263
1.145099
1.706342
2.229670
2.588589
USF
15.19797
11.17554
11.07196
9.711502
8.924835
9.906609
11.05892
12.32263
13.52337
14.53488
USF
8.766819
4.679135
3.152294
2.480300
2.866848
4.161496
5.474007
6.971845
8.385102
9.560490
USF
5.211801
5.244155
8.178733
7.070414
6.472468
200
Tablo 45. Devamı
6
0.078837
7
0.082404
8
0.085397
9
0.088288
10
0.091160
3.173767
2.567183
5.264822
82.48147
3.018052
2.362714
4.846925
83.81091
2.946208
2.270471
4.531786
84.60073
2.872188
2.153339
4.308154
85.32583
2.846135
2.046715
4.094570
85.96771
USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
1
0.302992
0.000000
0.000000
0.000000
0.000000
2
0.550004
1.835880
1.297949
1.947407
0.866569
3
0.816716
3.599958
3.643806
3.049501
0.769575
4
1.124575
4.334863
6.498455
4.220057
0.410658
5
1.406428
5.132598
7.791223
5.952112
0.269198
6
1.656467
5.683137
8.506355
7.380170
0.207167
7
1.878534
6.298345
8.996724
8.189845
0.189760
8
2.069115
6.934739
9.357410
8.520596
0.176984
9
2.237352
7.488164
9.617242
8.514952
0.165674
10
2.388873
8.013809
9.823865
8.312756
0.157473
Cholesky Sıralaması: USF KA lnNER lnCPI lnRGSYİH
6.512753
5.961397
5.650804
5.340490
5.044870
USF
100.0000
94.05220
88.93716
84.53597
80.85487
78.22317
76.32533
75.01027
74.21397
73.69210
4.9. Model 5
Bu modelde yer alan değişkenleri sermaye hesabı, kamu büyüklüğü, reel döviz
kuru, nominal döviz kuru, yurtiçi fiyat düzeyi ve reel GSYİH şeklinde sıralamak
mümkündür. Tablo 12 ve Tablo 13’de rapor edilen birim kök test sonuçlarına göre
aşağıdaki değişkenlerden KA değişkeni hariç hepsi birinci dereceden bütünleşiktir.
Sermaye hesabı (KA) değişkeni ise hem ADF hem de PP testlerine göre I(0)’dır. Daha
önce de ifade edildiği gibi Flores ve Szafarz (1996), Burke ve Hunter (2005) ve
Lütkepohl (2005) en az iki değişken birinci dereceden bütünleşik olduğunda, I(0) ve
I(1) olan değişkenlerin karışık olarak aynı sistem içerisinde kullanılabileceğini
vurgulamışlardır. Bu nedenle I(0) olan KA değişkeninin burada kullanılacak olan
modeller içerisinde yer almasının sakıncası bulunmamaktadır.
Model 5.1
f(KA, KAMU, lnRER, lnCPI, lnRGSYİH)
Model 5.2
f(KA, KAMU, lnNER, lnCPI, lnRGSYİH)
Ekte yer alan tabloda her iki model için oluşturulan VAR(3) modeli kalıntılarına
yapılan LM otokorelasyon testi, White değişen varyans analizi ve normallik test
sonuçları gösterilmektedir. Bu sonuçlara göre H0 hipotezi kabul edilmektedir.
201
Dolayısıyla otokorelasyon ve değişen varyans sorunu bulunmamakta ve normal dağılım
göstermektedir.
Modelimiz istikrarlı ve tüm değişkenler birinci dereceden bütünleşik
olduklarından dolayı değişkenler arasında uzun dönemli ilişki olabilir. Bunun olup
olmadığını test
edebilmek
için
Johansen eş-bütünleşme testini kullanmamız
gerekmektedir. Tablo 46’da model 5.1 için elde edilen Johansen eş-bütünleşme test
sonuçları rapor edilmiştir. Hem iz testine hem de rank testine göre en fazla iki tane eşbütünleşme vektörünün olduğu tespit edilmiştir.
Tablo 46: Model 5.1 Eş-Bütünleşme Testi
İz testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
100.0791
69.81889
0.0000
En Fazla 1 *
51.94057
47.85613
0.0197
En Fazla 2
22.96533
29.79707
0.2478
En Fazla 3
8.759562
15.49471
0.3881
En Fazla 4
1.485040
3.841466
0.2230
Maksimum Öz Değer Testi
Maks-Öz değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
48.13853
33.87687
0.0005
En Fazla 1 *
28.97524
27.58434
0.0330
En Fazla 2
14.20577
21.13162
0.3484
En Fazla 3
7.274522
14.26460
0.4572
En Fazla 4
1.485040
3.841466
0.2230
Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği model 5.2 için yapılan eş
bütünleşme test sonuçları Tablo 47’de sunulmuştur. Bu sonuçlara göre model 5.1 de
olduğu gibi bu modelde de hem iz hem öz değer testine göre en fazla iki tane
eşbütünleşme vektörü bulunmaktadır.
202
Tablo 47: Model 5.2 Eş-Bütünleşme Testi
İz Testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
95.02870
69.81889
0.0001
En Fazla 1 *
52.19306
47.85613
0.0185
En Fazla 2
21.90727
29.79707
0.3037
En Fazla 3
7.862247
15.49471
0.4802
En Fazla 4
0.803337
3.841466
0.3701
Maksimum Öz Değer Testi
Maks-Öz değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
42.83565
33.87687
0.0033
En Fazla 1 *
30.28579
27.58434
0.0220
En Fazla 2
14.04502
21.13162
0.3613
En Fazla 3
7.058910
14.26460
0.4822
En Fazla 4
0.803337
3.841466
0.3701
Tablo 48’de model 5.1 için tespit edilen eş-bütünleşme ilişkisine ait denklem
bulunmaktadır. Bu denkleme göre reel döviz kuru ile reel GSYİH değişkenleri arasında
uzun dönemde negatif yönlü bir ilişki vardır. Reel döviz kurundaki %1’lik bir artış
karşında reel GSYİH yaklaşık %0.54 oranında azalış göstermektedir. Kamu büyüklüğü
ve yurtiçi fiyat düzeyi ile reel GSYİH arasında da pozitif yönlü bir ilişki vardır. Kamu
büyüklüğü %1 oranında artış gösterdiğinde reel GSYİH yaklaşık %1.1 oranında artış
göstermektedir. Benzer şekilde yurtiçi fiyat düzeyi de %1 oranında yükseldiği zaman,
reel GSYİH %0.06 oranında yükselmektedir. Son olarak sermaye hesabı ile reel GSYİH
arasında da negatif yönlü bir ilişki vardır. Sermaye hesabında %1’lik bir artış karşısında
reel GSYİH %0.27 oranında azalmaktadır.
Model 5.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
n
) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i + å b 4 i d (KAMU )t - i
n
n
n
n
i =1
i =1
i =1
i =1
+ å b 5 i d (KA )t - i + l EC t - 1 + e i
i =1
203
Tablo 48: Model 5.1 Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KAMU
KA
1.000000
-0.060792
0.537472
-1.101434
0.266873
(0.00353)
(0.04459)
(0.65846)
(0.16736)
[-17.2148]
[ 12.0547]
[-1.87274]
[ 1.79465]
lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.54 lnRER + 1.1 KAMU – 0.27 KA
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH= -0.06 + 0.2d ln RGSYİHt -i + 0.1d ln RGSYİHt -2 + 0.1d ln RGSYİHt -3 + 0.2d lnCPIt -i + 0.2d lnCPIt - 2
+ 0.2d lnCPIt -3 + 0.05d ln RERt -1 + 0.004d ln RERt -2 - 0.03d ln RERt -3 - 0.7dKAMUt -1 - 0.7dKAMUt - 2 + 0.3dKAMUt -3
+ 0.1dKAt -1 + 0.1dKAt - 2 + 0.02dKAt -3 - 0.28ECt -1 + e i
t değerleri; ECt-1:-2.3; dlnRGSYİHt-1:1.14; dlnRGSYİHt-2:0.5; dlnRGSYİHt-3:0.5; dlnCPIt-1:1.2;
dlnCPIt-2:1.3; dlnCPIt-3:1.5; dlnRERt-1:0.7; dlnRERt-2:0.07; dlnRERt-3:-0.5; dKAMUt-1: -1.5;
dKAMUt-2: -1.5; dKAMUt-3: 0.6; dKAt-1:0.9; dKAt-2:1.1; dKAt-3:0.23; c: -2.05
Tablo 48’de Reel GSYİH eşitliğine ait hata düzeltme terimi istatistiksel olarak
anlamlı ve negatif yönlü bir değişkendir. Dolayısıyla hata düzeltme mekanizması
çalışmaktadır. Reel GSYİH eşitliğinde uzun dönem dengesinde yaşanacak bir sapma
neticesinde yeniden dengeye gelinecektir. Her bir dönemde yaklaşık 0.28 oranında
dengeye yönelme olacağı düşünülürse yaklaşık bir yıl içerisinde uzun dönem dengesine
yeniden dönülecektir.
Aşağıda Tablo 49’da model 5.2 için elde edilen eş-bütünleşme ilişkisine ait
normalize edilmiş denklem bulunmaktadır. Bu denkleme göre uzun dönemde nominal
döviz kuru ile reel GSYİH değişkenleri arasında negatif yönlü bir ilişki vardır. Nominal
döviz kurundaki %1’lik bir artış karşında reel GSYİH yaklaşık %0.46 oranında azalış
göstermektedir. Kamu büyüklüğü ve yurtiçi fiyat düzeyi ile reel GSYİH arasında da
pozitif yönlü bir ilişki vardır. Kamu büyüklüğü %1 oranında artış gösterdiğinde reel
GSYİH yaklaşık %1 oranında artış göstermektedir. Benzer şekilde yurtiçi fiyat düzeyi
de %1 oranında yükseldiği zaman, reel GSYİH %0.49 oranında yükselmektedir.
Sermaye hesabı ile reel GSYİH arasında da negatif yönlü bir ilişki vardır. Sermaye
hesabında %1’lik bir artış karşısında reel GSYİH %0.33 oranında azalmaktadır.
204
Model 5.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln NER )t - i + å b 4 i d (KAMU )t - i
n
n
n
n
n
i =1
i =1
i =1
i =1
+ å b 5 i d (KA )t - i + l EC t - 1 + e i
i =1
Tablo 49: Model 5.2 Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
KA
1.000000
-0.499730
0.462520
-1.001721
0.337297
(0.04295)
(0.04271)
(0.72881)
(0.18475)
[-11.6351]
[ 10.8300]
[-1.77446]
[ 1.82572]
lnRGSYİH = 0.5 lnCPI – 0.46 lnNER + KAMU – 0.34 KA
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH= -0.07 + 0.2d ln RGSYİHt -i + 0.1d ln RGSYİHt - 2 + 0.1d ln RGSYİHt -3 + 0.1d lnCPIt -i
+ 0.2d lnCPIt - 2 + 0.3d lnCPIt -3 + 0.07d ln NERt -1 - 0.01d ln NERt - 2 - 0.05d ln NERt -3 - 0.6dKAMUt -1
- 0.6dKAMUt -2 + 0.3dKAMUt -3 + 0.1dKAt -1 + 0.1dKAt -2 + 0.02dKAt -3 - 0.31ECt -1 + ei
t değerleri; ECt-1:-2.7; dlnRGSYİHt-1:1.24; dlnRGSYİHt-2:0.6; dlnRGSYİHt-3:0.1; dlnCPIt-1:0.7;
dlnCPIt-2:1.4; dlnCPIt-3:1.7; dlnNERt-1:0.9; dlnNERt-2:-0.23; dlnNERt-3:-0.85; dKAMUt-1: -1.4;
dKAMUt-2: -1.3; dKAMUt-3: 0.6; dKAt-1:1.3; dKAt-2:1.34; dKAt-3:0.3; c: -2.4
Tablo 49’da yer alan Reel GSYİH’ya göre normalleştirilmiş Model 5.2’ye ait
hata düzeltme terimi istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönlü bir değişkendir.
Dolayısıyla hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır. Reel GSYİH eşitliğinde uzun
dönem dengesinde meydana gelecek bir sapma neticesinde yeniden dengeye
gelinecektir. Her bir dönemde yaklaşık 0.31 oranında dengeye yönelme olacağı
düşünülürse yaklaşık 4. çeyreği tamamlamadan uzun dönem dengesine yeniden
dönülecektir.
205
Tablo 50: Model 5.1 için Olabilirlik Oranı Testleri
b(i,j)=0
LR İstatistiği
Serbestlik Derecesi
Olasılık Değeri
lnRGSYİH
10.86566
1
0.000980
lnCPI
15.15711
1
0.000099
lnRER
13.87539
1
0.000195
KAMU
4.572712
1
0.032485
KA
5.309665
1
0.021207
6.028280
1
0.014078
a(1,1)=0
Tablo 51: Model 5.2 için Olabilirlik Oranı Testleri
b(1,1)=0
LR İstatistiği
Serbestlik Derecesi
Olasılık Değeri
lnRGSYİH
6.721180
1
0.009527
lnCPI
8.882336
1
0.002879
lnNER
8.760868
1
0.003078
KAMU
3.563547
1
0.052835
KA
4.915740
1
0.036327
6.645197
1
0.009942
a(1,1)=0
Her iki modelde de değişkenlerin eş bütünleşim sistemine ait olup olmadıklarını
belirlemek üzere eş bütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine konan b(i,j)=0
sıfır kısıtlamaları konulmuştur. b üzerine konulan kısıtlar neticesinde tüm değişkenlerin
eş bütünleşim sistemine ait oldukları bulunmuş ve dolayısıyla modelde dışlanması
gereken bir değişken yer almamaktadır. Ayrıca zayıf dışsallık testinde bağımlı değişken
olarak kullanılan reel GSYİH’nın zayıf dışsal olduğunu savunan H0 hipotezi
reddedilmektedir. Dolayısıyla bu değişken içsel olarak kabul edilebilir. Bu değişkene
göre normalleştirme yapılabilir.
Şekil 24’de sunulan Model 5.1’e ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonlarına
göre ilk satırda reel GSYİH’nın tepkisi yer almaktadır. Buna göre reel döviz kuruna
206
verilen pozitif bir şoka reel GSYİH’nın tepkisi negatif yönlü olmaktadır. Özellikle
dördüncü döneme kadar sürekli bir azalış ile tepki veren reel GSYİH dördüncü
dönemden sonra toparlanmaya başlamaktadır. Buna göre kur değişimleri karşısında
çıktı daralarak tepki vermektedir.
Reel döviz kuruna verilen pozitif bir şoka sermaye hesabının ilk tepkisi negatif
yönlü olmasına rağmen, ikinci dönemden itibaren ilişkinin yönü hızla değişmektedir.
Bu dönemden sonra pozitife dönüşmekte ve dördüncü dönemden sonra şokun etkisi
tamamen ortadan kalkmaktadır. Reel döviz kuruna verilen pozitif bir şoka yurtiçi fiyat
düzeyi de artarak tepki vermektedir.
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NRGS Y IH
Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NCP I
R es po ns e of L NRGS Y IH to LNR E R
Re s p o ns e o f L NRGS Y IH to K A MU
R es p o n s e o f L NR GS Y IH to FA
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Re sp on se of L NCP I to LN RGS Y IH
4
6
8
10
-.02
2
Res po ns e o f L NCP I to L NCP I
4
6
8
10
-.02
2
R es po ns e o f L NCP I to L NRE R
4
6
8
10
2
Re sp on se o f L NCP I to K A MU
.16
.16
.16
.16
.12
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
2
4
6
8
10
-.04
2
Re sp on se o f L NRE R to LNRGS Y IH
4
6
8
10
Res po ns e of LNRE R to LN CP I
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Re sp on se of L NRE R to K A MU
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
-.04
-.04
-.04
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Res po ns e o f K A MU to LNCP I
4
6
8
10
2
R es po ns e o f K A MU to L NRE R
4
6
8
10
2
Re s p o ns e o f K A MU to K A MU
.010
.010
.010
.010
.005
.005
.005
.005
.005
.000
.000
.000
.000
.000
-.005
2
4
6
8
10
-.005
2
R e s po n s e o f FA to L NR GS Y IH
4
6
8
10
-.005
2
R es p o n s e o f FA to LN CP I
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Re s p on s e o f FA to K A MU
.08
.08
.08
.08
.06
.06
.06
.06
.06
.04
.04
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.02
.02
.00
.00
.00
.00
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
4
6
8
10
4
6
8
10
10
4
6
8
10
4
6
8
10
.00
-.02
2
8
Re s p o ns e o f FA to FA
.08
-.02
6
-.005
2
Re sp on se o f FA to L NRE R
4
R e sp o n s e of K A MU to FA
.010
-.005
10
Re sp on se o f LNRE R to FA
.12
Re s p o ns e o f K A MU to L NR GS Y IH
8
-.04
2
Res po n se of LN RE R to L NRE R
6
.00
-.04
2
4
R e sp o n s e o f L NC P I to FA
.16
-.02
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
Şekil 24: Model 5.1’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu
Şekil 25’de rapor edilen nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model
5.2’ye ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonlarına göre üçüncü sütunda nominal döviz
kuruna verilen şok karşısında diğer değişkenlerin tepkisi yer almaktadır. Buna göre
207
nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şoka reel GSYİH’nın tepkisi negatif yönlü
olmaktadır. bu azalış özellikle dördüncü döneme kadar devam etmekteyken dördüncü
dönemden sonra toparlanmaya yaşanmaktadır. Buna göre kur değişimleri karşısında
çıktı düzeyinde daralma meydana gelmektedir.
Nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şoka sermaye hesabının ilk tepkisi
negatif yönlü olmasına rağmen, ikinci dönemden itibaren ilişkinin yönü hızla
değişmektedir. Bu dönemden sonra pozitife dönüşmekte ve dördüncü dönemden sonra
şokun etkisi tamamen ortadan kalkmaktadır. Bu süreç reel kura verilen şokun etkisi ile
paralellik göstermektedir. Nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şoka yurtiçi fiyat
düzeyi de artarak tepki vermektedir.
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NRGS Y IH
Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NCP I
R es po ns e of L NRGS Y IH to LNN E R
Re s p o ns e o f L NRGS Y IH to K A MU
R es p o n s e o f L NR GS Y IH to FA
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Re sp on se of L NCP I to LN RGS Y IH
4
6
8
10
-.02
2
Res po ns e o f L NCP I to L NCP I
4
6
8
10
-.02
2
R es po ns e o f L NCP I to L NNE R
4
6
8
10
2
Re sp on se o f L NCP I to K A MU
.12
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
-.04
-.04
-.04
2
4
6
8
10
2
Re sp on se o f L NNE R to LNRGS Y IH
4
6
8
10
2
Res po ns e of LNNE R to LN CP I
4
6
8
10
2
Res po n se of LN NE R to L NNE R
4
6
8
10
2
Re sp on se of L NNE R to K A MU
.20
.20
.20
.20
.15
.15
.15
.15
.15
.10
.10
.10
.10
.10
.05
.05
.05
.05
.05
.00
.00
.00
.00
.00
-.05
-.05
-.05
-.05
-.05
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Res po ns e o f K A MU to LNCP I
4
6
8
10
2
R es po ns e o f K A MU to L NNE R
4
6
8
10
2
Re s p o ns e o f K A MU to K A MU
.010
.010
.010
.010
.005
.005
.005
.005
.005
.000
.000
.000
.000
.000
-.005
2
4
6
8
10
-.005
2
R e s po n s e o f FA to L NR GS Y IH
4
6
8
10
-.005
2
R es p o n s e o f FA to LN CP I
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Re s p on s e o f FA to K A MU
.08
.08
.08
.08
.06
.06
.06
.06
.06
.04
.04
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.02
.02
.00
.00
.00
.00
.00
-.02
-.02
-.02
-.02
-.02
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
4
6
8
10
4
6
8
10
2
4
6
8
4
6
8
10
Re s p o ns e o f FA to FA
.08
2
10
-.005
2
Re sp on se o f FA to L NNE R
8
R e sp o n s e of K A MU to FA
.010
-.005
6
Re sp on se o f LNNE R to FA
.20
Re s p o ns e o f K A MU to L NR GS Y IH
4
R e sp o n s e o f L NC P I to FA
10
2
4
6
8
10
Şekil 25: Model 5.2’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu
Model 5.1’e ait varyans ayrıştırması sonuçları Tablo 52’de rapor edilmiştir.
Tablonun ilk satırında reel GSYİH’nın varyans ayrıştırma sonuçları bulunmaktadır.
208
Buna göre reel GSYİH’daki bir değişimi en iyi açıklayan değişken ilk dönem için
%82.24 oranı ile yine kendisidir. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken değişken reel
döviz kurudur. İlk dönemde %9.94 oranında etkisi olan reel döviz kuru çok hızlı bir
şekilde artış göstererek onuncu dönemde %21.73’e kadar çıkmıştır. İlk dönem itibari ile
finansal hesabın ve kamu büyüklüğünün etkisi de dikkate değerdir. Finansal hesabının
reel GSYİH değişimlerini açıklama gücü ilk dönemde %3.73 civarında iken, zaman
boyutu uzadıkça etkinliği artmakta ve onuncu dönemde yaklaşık %7’ye kadar
yükselmektedir. Kamu büyüklüğünün etkisi ise ilk dönemde %3.44 civarında iken,
onuncu dönemde %2.14’e kadar düşmektedir. Yurtiçi fiyat düzeyi değişkeninin etkisi
ise diğer değişkenlere nazaran ilk iki dönemde oldukça küçük kalmaktadır. Bununla
birlikte üçüncü dönemden sonra etkisi artmakta ve onuncu döneme ulaşıldığında
yaklaşık %9 oranında bir etkisi bulunmaktadır.
Tablonun ikinci kısmında yurtiçi fiyat düzeyi değişkenine ait varyans ayrıştırma
sonuçları bulunmaktadır. Bu sonuçlara göre yurtiçi fiyat düzeyinde bir değişiklik
meydana geldiği zaman bunun %53.6’sı kendisinden kaynaklanmaktadır. Bununla
birlikte reel döviz kuru da fiyat düzeyindeki değişimleri açıklama da oldukça fazla etkili
olduğunu ifade etmek mümkündür. İlk dönemde reel döviz kurunun yaklaşık %42
oranında açıklama gücü bulunurken, ikinci dönemde %71’e ve onuncu döneme
gelindiğinde bu oran %83.93’e kadar yükselmektedir. Reel GSYİH değişkeni üçüncü
dönemden sonra etkisi hissedilirken, diğer değişkenlerin çok fazla bir etkisi
bulunmamaktadır.
Üçüncü bölümde ise reel döviz kuru değişkeninin varyans ayrıştırması yer
almaktadır. Reel döviz kurunda meydana gelen bir değişiklik ilk dönem itibari ile tek
belirleyicisi kendisidir. Bu oran neredeyse %100’dür. Dönem uzadıkça kısmi olarak
yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi ortaya çıkarken, diğer değişkenlerin herhangi bir etkisi
görülmemektedir.
Kamu büyüklüğü olarak tanımladığımız değişkende yurtiçi fiyat düzeyi
değişkenine benzer bir yapı ortaya koymaktadır. Bu değişkende ilk dönemde %99
kendisi tarafından açıklanırken, zaman uzadıkça yurtiçi fiyat düzeyi ve reel döviz
kurunun etkisi ortaya çıkmaktadır. Onuncu dönemde reel döviz kurunun etkisi
209
%10.76’ya ve yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi %12.94’e çıkmaktadır. Kendisinin etkisi ise
%75’e kadar gerilemektedir.
Tablo 52: Model 5.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.028334
82.23956
0.637055
9.940647
3.449163
2
0.038899
80.09333
0.770073
13.44756
1.897328
3
0.046211
74.24837
2.832102
18.42628
1.536595
4
0.053894
66.85402
6.918643
21.00883
1.558712
5
0.059438
63.95624
8.667767
20.51727
1.599605
6
0.063302
62.96656
9.409075
19.56030
1.806452
7
0.066346
62.29170
9.442394
19.31426
2.085244
8
0.069547
61.73631
9.244016
19.89751
2.178950
9
0.072919
61.03117
8.937796
20.84670
2.197568
10
0.076462
60.37048
8.774674
21.73365
2.146065
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.031012
0.000000
53.59658
41.98712
4.305548
2
0.050684
0.066161
26.24493
70.99732
1.932355
3
0.072557
2.595114
15.84061
79.56099
0.943071
4
0.099159
2.963758
9.150205
86.58845
0.595516
5
0.124723
4.991510
6.034240
87.98855
0.541621
6
0.150748
7.104431
4.340317
87.74813
0.501302
7
0.179435
9.388262
3.276042
86.54832
0.571497
8
0.210867
11.17990
2.604110
85.47733
0.581606
9
0.244350
12.54859
2.142937
84.60144
0.588393
10
0.279725
13.58861
1.810976
83.93302
0.575841
lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.074539
0.000000
0.000000
99.26919
0.405755
2
0.120984
0.095689
0.534457
97.92079
0.183877
3
0.144084
0.705307
1.291165
96.91630
0.178189
4
0.159813
0.988452
2.621427
95.36345
0.169098
5
0.173893
0.834969
3.421947
94.87287
0.142828
6
0.189234
0.729619
3.710750
94.80539
0.135000
7
0.203370
0.661724
3.727647
94.90527
0.142393
8
0.216115
0.604637
3.608165
95.14810
0.134849
9
0.229130
0.560584
3.466556
95.40111
0.123146
10
0.243003
0.526675
3.348554
95.61523
0.110671
KAMU Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.008177
0.000000
0.000000
0.000000
99.87185
2
0.009545
0.006495
5.040114
0.128039
94.06491
3
0.011070
0.460916
8.649067
1.613599
88.61314
4
0.012862
0.433464
12.54872
3.618554
82.88465
5
0.013978
0.834068
13.32760
5.544663
79.42988
KA
3.733575
3.791708
2.956657
3.659799
5.259117
6.257616
6.866398
6.943208
6.986765
6.975127
KA
0.110746
0.759229
1.060213
0.702070
0.444084
0.305825
0.215874
0.157051
0.118640
0.091553
KA
0.325052
1.265190
0.909039
0.857578
0.727384
0.619244
0.562962
0.504250
0.448605
0.398872
KA
0.128147
0.760437
0.663283
0.514606
0.863790
210
Tablo 52. Devamı
6
0.015054
7
0.016040
8
0.016911
9
0.017756
10
0.018608
0.776854
14.31159
7.345990
76.79718
0.865468
13.66611
9.372520
75.38396
0.794172
13.22811
9.956793
75.37263
0.741578
13.07546
10.49875
75.09539
0.675310
12.94706
10.76231
75.07892
KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH lnCPI
lnRER
KAMU
1
0.059486
0.000000
0.000000
0.000000
0.000000
2
0.064311
0.096992
2.705763
5.183434
0.524204
3
0.068704
0.483437
4.333645
7.320559
0.472063
4
0.073895
0.702336
3.799378
7.272282
0.528319
5
0.078294
0.789957
3.410057
6.697397
0.611982
6
0.081467
1.119781
3.162451
6.541569
0.591892
7
0.085509
1.016600
2.896054
6.116662
0.538747
8
0.088862
0.941806
2.713910
5.713369
0.498895
9
0.092090
0.877308
2.579427
5.504443
0.489803
10
0.095417
0.818192
2.402976
5.281275
0.456418
Cholesky Sıralaması: KA KAMU lnRER lnCPI lnRGSYİH
0.768387
0.711939
0.648293
0.588820
0.536402
KA
100.0000
91.48961
87.39030
87.69768
88.49061
88.58431
89.43194
90.13202
90.54902
91.04114
Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 5.2’e ait varyans
ayrıştırması sonuçları Tablo 53’de rapor edilmiştir. Tablonun ilk satırında reel
GSYİH’nın varyans ayrıştırma sonuçları bulunmaktadır. Buna göre reel GSYİH’daki
bir değişimi en iyi açıklayan değişken ilk dönem için %80.82 oranı ile yine kendisidir.
İlk dönemde %11 oranında etkisi olan nominal döviz kuru on dönem boyunca
neredeyse sabit bir etkide bulunmaktadır. %9.6-12.7 arasında bir etkiye sahiptir. İlk
dönem itibari ile finansal hesabın ve kamu büyüklüğünün etkisi de dikkate değerdir.
Finansal hesabının reel GSYİH değişimlerini açıklama gücü ilk dönemde %4.21
civarında iken, zaman boyutu uzadıkça etkinliği artmakta ve onuncu dönemde %7.76’ya
kadar yükselmektedir. Kamu büyüklüğünün etkisi ise ilk dönemde %3.84 civarında
iken, üçüncü dönemde %1.7’ye düşmektedir. Yurtiçi fiyat düzeyi değişkeninin etkisi ise
diğer değişkenlere nazaran ilk iki dönemde oldukça küçük kalmaktadır. Bununla birlikte
üçüncü dönemden sonra etkisi artmakta %8.44 ve onuncu döneme ulaşıldığında %20.53
oranında bir etkisi bulunmaktadır.
Yurtiçi fiyat düzeyinde bir değişiklik meydana geldiği zaman bunun %53.6’sı
kendisinden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte nominal döviz kuru da fiyat
düzeyindeki değişimleri açıklama da oldukça fazla etkili olduğunu ifade etmek
mümkündür. İlk dönemde nominal döviz kurunun yaklaşık %63.4 oranında açıklama
gücü bulunurken, ikinci dönemde %83.5’e, dördüncü dönemde ise %90’lara kadar
211
yükselmektedir. Onuncu döneme gelindiğinde bu oran %83.93’e gerilemektedir. Reel
GSYİH değişkeni üçüncü dönemden sonra etkisi hissedilirken, diğer değişkenlerin çok
fazla bir etkisi bulunmamaktadır. Sonuç olarak yurtiçi fiyat düzeyi nominal döviz
kurundan oldukça fazla etkilenmektedir.
Üçüncü bölümde ise nominal döviz kuru değişkeninin varyans ayrıştırması yer
almaktadır. Nominal döviz kurunda meydana gelen bir değişiklik ilk dönem itibari ile
neredeyse tek belirleyicisi kendisidir. Bu oran neredeyse %97.8’dir. Dönem uzadıkça
yurtiçi fiyat düzeyinin ve kısmi olarak reel GSYİH’nin etkisi ortaya çıkarken, diğer
değişkenlerin herhangi bir etkisi görülmemektedir.
Kamu büyüklüğü olarak tanımladığımız değişkende yurtiçi fiyat düzeyi
değişkenine benzer bir yapı ortaya koymaktadır. Bu değişkende ilk dönemde %99
kendisi tarafından açıklanırken, zaman uzadıkça yurtiçi fiyat düzeyi ve reel döviz
kurunun etkisi ortaya çıkmaktadır.
Tablo 53: Model 5.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
1
0.027924
80.82557
0.102404 11.01501
3.843186
2
0.037712
79.49745
2.506101 11.19144
2.325816
3
0.044384
73.57361
8.446965 12.70995
1.702322
4
0.052118
64.30878
16.74147 12.58445
2.259097
5
0.057618
60.67020
19.83887 11.26196
2.563809
6
0.061410
59.33156
20.75943 10.14449
2.943632
7
0.064209
58.62460
20.77511 9.644954
3.373846
8
0.067041
58.15470
20.67971 9.834097
3.610349
9
0.070092
57.46606
20.49153 10.54224
3.725272
10
0.073386
56.69287
20.53178 11.28665
3.721599
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
1
0.031147
0.000000
32.58058 63.41120
4.004397
2
0.049110
0.187744
13.73596 83.56226
2.145830
3
0.070290
3.509425
6.724626 88.02793
1.109620
4
0.095117
4.089135
4.195866 90.38786
0.915201
5
0.118051
6.572092
3.348350 88.83482
0.953661
6
0.141436
9.286807
2.753710 86.80995
0.939260
7
0.167445
12.14279
2.263802 84.38576
1.044597
8
0.196035
14.42505
1.868333 82.52308
1.059167
9
0.226868
16.13922
1.598945 81.10544
1.060677
10
0.259711
17.45174
1.419037 80.01889
1.034387
KA
4.213835
4.479198
3.567146
4.106202
5.665154
6.820891
7.581498
7.721138
7.774902
7.767101
KA
0.003826
0.368207
0.628399
0.411936
0.291075
0.210273
0.163052
0.124366
0.095711
0.075940
212
Tablo 53. Devamı
lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
0.000000
0.000000 97.77473
1.866206
0.000247
4.158521 93.30259
0.854167
0.056444
5.875534 92.35714
0.571956
0.134422
8.009007 90.55409
0.493908
1.079633
9.082558 88.64617
0.561645
2.269719
9.205279 87.38439
0.645463
3.636661
8.800087 86.39803
0.766392
4.861988
8.175833 85.83459
0.806149
5.929639
7.603758 85.38535
0.819769
6.888137
7.137186 84.95297
0.807374
KAMU Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
1
0.008207
0.000000
0.000000 0.000000
99.98398
2
0.009541
0.053223
3.991828 0.585085
94.94909
3
0.011043
0.377658
5.682566 3.902369
89.55643
4
0.012871
0.332136
7.500255 8.395385
83.38318
5
0.014097
0.713682
7.203314 11.60517
79.68868
6
0.015212
0.668734
7.364979 14.26022
76.99264
7
0.016240
0.751920
6.661831 16.19683
75.71725
8
0.017154
0.690801
6.199150 16.75388
75.73531
9
0.018023
0.651484
5.952656 17.31944
75.50352
10
0.018884
0.594183
5.787556 17.53762
75.55683
KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KAMU
1
0.060476
0.000000
0.000000 0.000000
0.000000
2
0.064701
0.171211
1.347125 4.891563
0.368009
3
0.068886
0.288490
5.347079 5.201680
0.325471
4
0.073776
0.661936
4.673679 4.927180
0.452054
5
0.078304
0.673690
4.156232 4.558824
0.469321
6
0.081035
1.069937
3.882411 4.317470
0.452193
7
0.084969
0.995624
3.533283 4.020969
0.411825
8
0.088521
0.927127
3.257302 3.818063
0.383352
9
0.091656
0.877821
3.041277 3.753503
0.373851
10
0.094802
0.835877
2.869470 3.601389
0.350018
Cholesky Sıralaması: KA KAMU lnNER lnCPI lnRGSYİH
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
S.E.
0.095288
0.156669
0.198918
0.236769
0.269870
0.304446
0.341504
0.380599
0.422227
0.466501
KA
0.359065
1.684476
1.138923
0.808573
0.629992
0.495153
0.398830
0.321442
0.261486
0.214328
KA
0.016017
0.420773
0.480977
0.389040
0.789148
0.713432
0.672169
0.620854
0.572894
0.523810
KA
100.0000
93.22209
88.83728
89.28515
90.14193
90.27799
91.03830
91.61416
91.95355
92.34325
4.10. Model 6
Bu modelde yer alan toplam beş değişkeni petrol fiyatları, sermaye hesabı, reel
döviz kuru, yurtiçi fiyat düzeyi, reel GSYİH olarak sıralamak mümkündür. Tablo 12 ve
Tablo 13’de rapor edilen birim kök test sonuçlarına göre aşağıdaki değişkenlerden KA
213
hariç hepsi birinci dereceden bütünleşiktir. Sermaye hesabı (KA) değişkeni ise hem
ADF hem de PP testlerine göre I(0)’dır.
Model 6.1
f(lnPF, KA, lnRER, lnCPI, lnRGSYİH)
Model 6.2
f(lnPF, KA, lnNER, lnCPI, lnRGSYİH)
Ekte yer alan tabloda VAR(3) modeli için yapılan diagnostik testlerde bu
modelin istikrarlı bir model olduğu ve otokorelasyon içermediği bulunmuştur. 1.
gecikmede 0.5309 ve 4.gecikmede 0.7369 değeri ile otokorelasyon yoktur şeklindeki H0
hipotezi %10 düzeyinde kabul edilmektedir. Aynı şekilde VAR modeli kalıntılarına
yapılan White değişen varyans analizi test sonuçlarına göre H0 hipotezi kabul
edilmektedir. Dolayısıyla değişen varyans sorunu bulunmamakta ve normal dağılım
göstermektedirler.
Tablo 54: Model 6.1 Eş-Bütünleşme Testi
İz Testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
97.64713
69.81889
0.0001
En Fazla 1 *
51.19272
47.85613
0.0235
En Fazla 2
25.81039
29.79707
0.1345
En Fazla 3
7.939474
15.49471
0.4719
En Fazla 4
1.970500
3.841466
0.1604
Maks-Öz Değer İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
46.45441
33.87687
0.0010
En Fazla 1
25.38233
27.58434
0.0932
En Fazla 2
17.87092
21.13162
0.1347
En Fazla 3
5.968974
14.26460
0.6172
En Fazla 4
1.970500
3.841466
0.1604
Boş Hipotez
Maksimum Öz Değer Testi
Boş Hipotez
Tablo 54’de model 6.1 Johansen eş bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir.
Bu test sonuçlarına göre modelde 3.gecikmede iz testine göre %5 düzeyinde en fazla iki
tane eş bütünleşme vektörü varken, maksimum öz değer testine göre en fazla bir tane eş
bütünleşme vektörü vardır.
214
Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği model 6.2 için yapılan eş
bütünleşme testinden elde edilen bulgular iz testine göre en fazla iki tane eş bütünleşme
vektörü, maksimum öz değer testine göre de en fazla bir tane eş bütünleşme vektörü
bulunmaktadır.
Tablo 55: Model 6.2 Eş-Bütünleşme Testi
İz Testi
İz İstatistiği
0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
98.60336
69.81889
0.0001
En Fazla 1 *
52.32784
47.85613
0.0179
En Fazla 2
26.28130
29.79707
0.1205
En Fazla 3
8.001315
15.49471
0.4653
En Fazla 4
1.945518
3.841466
0.1631
Maksimum Öz Değer Testi
Maks-Öz Değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer
Prob.**
Hiç *
46.27552
33.87687
0.0010
En Fazla 1
26.04654
27.58434
0.0776
En Fazla 2
18.27999
21.13162
0.1197
En Fazla 3
6.055797
14.26460
0.6061
En Fazla 4
1.945518
3.841466
0.1631
Model 6.1 için uzun dönemli ilişkileri ortaya koyan eş-bütünleşme vektörü
aşağıda Tablo 56’da sunulmuştur. Buna göre yurtiçi fiyat düzeyi ile reel GSYİH
arasında uzun dönemde pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Yurtiçi fiyatlar %1 oranında
yükseldiği zaman, çıktı %0.38 oranında artmaktadır. Reel GSYİH ile reel döviz kuru,
finansal hesap ve petrol fiyatları arasında ise negatif yönü bir ilişki bulunmaktadır.
Burada özellikle vurgulanması gereken petrol fiyatlarındaki bir artış reel geliri
azaltmaktadır. Ayrıca uzun dönemde ulusal paranın değer kaybetmesi yani reel döviz
kurunun yükselmesi reel geliri 0.52 oranında azaltmaktadır. Sonuç olarak, uzun
dönemde döviz kurlarındaki bir değişiminin daraltıcı etkileri geçerlidir.
Model 6.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
215
d (lnRGSYİH
) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i + å b 4 i d (KA )t - i
n
n
n
n
n
i =1
i =1
i =1
i =1
+ å b 5 i d (ln PF )t - i + l EC t -1 + e i
i =1
Tablo 56: Model 6.1 Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
LPF
1.000000
-0.058299
0.521646
0.245282
0.034095
(0.00282)
(0.04122)
(0.14284)
(0.01790)
[-20.7000]
[ 12.6562]
[ 1.71724]
[ 1.90485]
lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.5 lnRER – 0.34 KA – 0.3 lnPF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH= -0.08 + 0.31d ln RGSYİHt -i + 0.21d ln RGSYİHt - 2 + 0.2d ln RGSYİHt -3 + 0.3d lnCPIt -i + 0.3d lnCPIt -2
+ 0.24d lnCPIt -3 + 0.09d ln RERt -1 + 0.06d ln RERt - 2 - 0.03d ln RERt -3 + 0.09dKAt -1 + 0.13dKAt -2 + 0.06dKAt -3
- 0.01d ln PFt -i - 0.01d ln PFt -2 + 0.03d ln PFt -3 - 0.41ECt -1 + e i
t değerleri; ECt-1:-2.7; dlnRGSYİHt-1:1.63; dlnRGSYİHt-2:1.13; dlnRGSYİHt-3:1.07; dlnCPIt-1:1.5;
dlnCPIt-2:1.7; dlnCPIt-3:1.6; dlnRERt-1:1; dlnRERt-2:0.9; dlnRERt-3:-0.5; dKAt-1:1.13; dKAt-2:1.5;
dKAt-3:0 9; dlnPFt-1: -0.3; dlnPFt-2: -0.5; dlnPFt-3: 1.3; c: -2.5
Model 6.1’de uzun dönemli bir ilişki tespit edildiğinden dolayı, uzun dönem
dengesinden sapmalar karşısında modelin tepkisi hata düzeltme mekanizması ile test
edilmektedir. Hata düzeltme terimi istatistiksel olarak anlamlı ve negatif olduğundan
dolayı uzun dönem dengesinden uzaklaşmalar karşısında yeniden dengeye doğru
yönelme meydana gelecektir. Dengeden uzaklaşma yaşandığında, yaklaşık 2,5 çeyrek
dönem sonra yeniden dengeye ulaşılmaktadır.
Model 6.2 için elde edilen uzun dönemli ilişkileri ortaya koyan eş-bütünleşme
vektörü aşağıda Tablo 57’de sunulmuştur. Bir önceki modelde edilen ilişkilerle tutarlılık
arz eden sonuçlara ulaşılmıştır. Buna göre yurtiçi fiyat düzeyi ile reel GSYİH arasında
uzun dönemde pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Yurtiçi fiyatlar %1 oranında yükseldiği
zaman, çıktı %0.52 oranında artmaktadır. Reel GSYİH ile reel döviz kuru, finansal
hesap ve petrol fiyatları arasında ise negatif yönü bir ilişki bulunmaktadır. Ayrıca uzun
dönemde ulusal paranın değer kaybetmesi yani nominal döviz kurunun yükselmesi reel
geliri %0.49 oranında azaltmaktadır. Burada özellikle vurgulanması gereken bir başka
nokta ise, petrol fiyatlarındaki bir artışın reel geliri azaltmasıdır. Petrol fiyatlarında %1
216
artış meydana geldiğinde, reel GSYİH %0.07 oranında azaltmaktadır. Sonuç olarak,
uzun dönemde döviz kurlarındaki bir değişiminin daraltıcı etkileri geçerlidir.
Model 6.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi
tahmin edilmiştir.
d (lnRGSYİH
) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln NER )t - i + å b 4i d (KA )t - i
n
n
n
n
n
i =1
i =1
i =1
i =1
+ å b 5 i d (ln PF )t - i + l EC t -1 + e i
i =1
Tablo 57: Model 6.2 Normalize Edilmiş Denklem
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
LPF
1.000000
-0.524474
0.489410
0.215821
0.070351
(0.03678)
(0.03681)
(0.13890)
(0.01778)
[-14.2589]
[ 13.2955]
[ 1.85382]
[ 3.95679]
lnRGSYİH = 0.5 lnCPI – 0.49 lnNER – 0.22 KA – 0.07 LPF
Hata Düzeltme Modeli
dlnRGSYİH= -0.08 + 0.33d ln RGSYİHt -i + 0.2d ln RGSYİHt - 2 + 0.2d ln RGSYİHt -3 + 0.16d lnCPIt -i + 0.2d lnCPIt - 2
+ 0.23d lnCPIt -3 + 0.09d ln NERt -1 + 0.03d ln NERt -2 - 0.02d ln NERt -3 + 0.07dKAt -1 + 0.12dKAt - 2 + 0.05dKAt -3
- 0.0004d ln PFt -i - 0.001d ln PFt -2 + 0.03d ln PFt -3 - 0.42ECt -1 + e i
t değerleri; ECt-1:-2.6; dlnRGSYİHt-1:1.7; dlnRGSYİHt-2:1.03; dlnRGSYİHt-3:1; dlnCPIt-1:0.8;
dlnCPIt-2:1.3; dlnCPIt-3:1.3; dlnNERt-1:1.03; dlnNERt-2:0.4; dlnNERt-3:-0.3; dKAt-1:1.05; dKAt-2:1.4;
dKAt-3:0.8; dlnPFt-1: -0.02; dlnPFt-2: -0.06; dlnPFt-3: 1.5; c: -2.5
Tablo 57’de gösterilen Model 6.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve
anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde
meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Bu bulgulara göre,
GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda
bir yaklaşık -0.42 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür.
GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 2.5 dönemlik bir zaman sürecinde yeniden
dengeye gelmektedir.
217
Tablo 58: Model 6.1 için Olabilirlik Oranı (Likelihood Ratio) Testleri
b(i,j)=0
LR İstatistiği
Serbestlik Derecesi
Probability
lnRGSYİH
21.00178
1
0.000005
lnCPI
20.38906
1
0.000006
lnRER
19.63251
1
0.000009
KA
3.198691
1
0.053697
lnPF
2.579594
1
0.068249
a(r,k)=0
6.724556
1
0.009509
Tablo 59: Model 6.2 için Olabilirlik Oranı (Likelihood Ratio) Testleri
b(i,j)=0
LR Statistic
Serbestlik Derecesi
Probability
lnRGSYİH
20.04886
1
0.000008
lnCPI
20.02344
1
0.000008
lnNER
19.97562
1
0.000008
KA
3.687142
1
0.043978
lnPF
5.860933
1
0.015481
6.025525
1
0.014100
a(1,1)=0
Her iki modelde de değişkenlerin eş bütünleşim sistemine ait olup olmadıklarını
belirlemek üzere eş bütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine konan b(i,j)=0
sıfır kısıtlamaları konulmuştur. Bu testlere ait sonuçlar Tablo 58 ve Tablo 59’da
sunulmuştur. b üzerine konulan kısıtlar neticesinde tüm değişkenlerin eş bütünleşim
sistemine ait oldukları bulunmuştur. Yalnız lnPF değişkeni %10 düzeyinde model
içerisinde kalmaktadır. Dolayısıyla modelde dışlanması gereken bir değişken yer
almamaktadır. Ayrıca zayıf dışsallık testinde bağımlı değişken olarak kullanılan reel
GSYİH’nın zayıf dışsal olduğunu savunan H0 hipotezi reddedilmektedir. Dolayısıyla bu
değişken içsel olarak kabul edilebilir. Bu değişkene göre normalleştirme yapılabilir.
218
Şekil 26’da yer alan Model 6.1 için yapılan genelleştirilmiş etki-tepki
analizlerine baktığımızda ise, bağımsız değişkenlere verilen politika şoklarına karşı
bağımlı değişkenlerin verdikleri tepkiler görülmektedir. Bu bağlamada aşağıdaki şeklin
ilk satırında reel GSYİH’nın tepkileri bulunmaktadır. İlk olarak reel döviz kuruna
verilen bir şoka, reel GSYİH daralarak tepki vermektedir. Reel döviz kuruna verilen
pozitif şok, reel kurun yükselmesi başka bir ifade ile ulusal paranın değer kaybetmesi
anlamına gelmektedir. Özellikle ilk dört dönem reel gelirde azalma görülmektedir.
Dördüncü dönemi takiben reel GSYİH değişkeninde toparlanma yaşanmaktadır. Bu
durum reel kur değişimlerinin çıktı üzerinde daraltıcı etkilerinin olduğunu
kanıtlamaktadır.
Reel döviz kuruna verilen pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyi artarak tepki
vermektedir. Bu anlamda ulusal paranın reel olarak değer kaybetmesinin enflasyona
neden olduğunu söylemek mümkündür.
Reel döviz kuruna verilen pozitif şok karşısında petrol fiyatları yükselerek tepki
vermektedir. Bu şokun etkisi özellikle ikinci dönemden sonra azalmaktadır. Sermaye
hesabı da reel kura verilen politika şokuna negatif yönlü tepki vermektedir. Özellikle ilk
üç dönem hızlı bir azalma meydana gelmektedir. Üçüncü dönemden sonra toparlanma
yaşanmakta ve beşinci dönemden sonra etki kaybolmaktadır.
219
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH
Response of LNRGSYIH to LNCPI
Response of LNRGSYIH to LNRER
Response of LNRGSYIH to FA
Response of LNRGSYIH to LNPF
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNCPI
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRER
4
6
8
10
2
Response of LNCPI to FA
.16
.16
.16
.16
.16
.12
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
2
4
6
8
10
-.04
2
Response of LNRER to LNRGSYIH
4
6
8
10
Response of LNRER to LNCPI
4
6
8
10
4
6
8
10
2
Response of LNRER to FA
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
-.04
-.04
-.04
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Response of FA to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of FA to LNRER
4
6
8
10
2
Response of FA to FA
.08
.08
.08
.08
.06
.06
.06
.06
.06
.04
.04
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.02
.02
.00
.00
.00
.00
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNPF to LNRGSYIH
4
6
8
10
Response of LNPF to LNCPI
4
6
8
10
Response of LNPF to LNRER
4
6
8
10
2
Response of LNPF to FA
.2
.2
.2
.1
.1
.1
.1
.1
.0
.0
.0
.0
.0
-.1
4
6
8
10
-.1
2
4
6
8
10
-.1
2
4
6
8
10
10
4
6
8
10
4
6
8
10
Response of LNPF to LNPF
.2
2
8
-.02
2
.2
-.1
6
.00
-.02
2
4
Response of FA to LNPF
.08
-.02
10
Response of LNRER to LNPF
.12
Response of FA to LNRGSYIH
8
-.04
2
Response of LNRER to LNRER
6
.00
-.04
2
4
Response of LNCPI to LNPF
-.1
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
Şekil 26: Model 6.1’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu
Aşağıdaki Şekil 27’de de Model 6.2 için yapılan genelleştirilmiş etki-tepki
analizleri bulunmaktadır. Aşağıdaki şeklin üçüncü sütununda nominal döviz kuruna
verilen bir şok karşısında diğer değişkelerin verdikleri tepkiler bulunmaktadır. İlk olarak
nominal döviz kuruna verilen bir şoka, reel GSYİH daralarak tepki vermektedir.
Özellikle ilk dört dönem reel gelirde azalma görülmektedir. Dördüncü dönemi takiben
reel GSYİH değişkeninde toparlanma yaşanmaktadır. Bu durum nominal kur
değişimlerinin çıktı üzerinde daraltıcı etkilerinin olduğunu kanıtlamaktadır. Buna ek
olarak nominal döviz kuruna verilen pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyi artarak tepki
vermektedir. Bu anlamda ulusal paranın reel olarak değer kaybetmesinin enflasyona
neden olduğunu söylemek mümkündür.
Nominal döviz kuruna verilen pozitif şok karşısında petrol fiyatları yükselerek
tepki vermektedir. Bu şokun etkisi özellikle ikinci dönemden sonra azalmaktadır.
Sermaye hesabı da nominal kura verilen politika şokuna negatif yönlü tepki
220
vermektedir. Özellikle ilk iki dönem hızlı bir azalma meydana gelmektedir. ikinci
dönemden sonra toparlanma yaşanmakta ve dördüncü dönemden sonra etki
kaybolmaktadır.
Response to Generalized One S.D. Innov ations
Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH
Response of LNRGSYIH to LNCPI
Response of LNRGSYIH to LNNER
Response of LNRGSYIH to FA
Response of LNRGSYIH to LNPF
.03
.03
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.01
.01
.00
.00
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
2
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNRGSYIH
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNCPI
4
6
8
10
-.02
2
Response of LNCPI to LNNER
4
6
8
10
2
Response of LNCPI to FA
.16
.16
.16
.16
.16
.12
.12
.12
.12
.12
.08
.08
.08
.08
.08
.04
.04
.04
.04
.04
.00
.00
.00
.00
.00
-.04
-.04
-.04
-.04
-.04
2
4
6
8
10
2
Response of LNNER to LNRGSYIH
4
6
8
10
2
Response of LNNER to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of LNNER to LNNER
4
6
8
10
2
Response of LNNER to FA
.20
.20
.20
.20
.15
.15
.15
.15
.15
.10
.10
.10
.10
.10
.05
.05
.05
.05
.05
.00
.00
.00
.00
.00
-.05
-.05
-.05
-.05
-.05
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Response of FA to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of FA to LNNER
4
6
8
10
2
Response of FA to FA
.08
.08
.08
.08
.06
.06
.06
.06
.06
.04
.04
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.02
.02
.00
.00
.00
.00
.00
-.02
-.02
-.02
-.02
-.02
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
2
Response of LNPF to LNCPI
4
6
8
10
2
Response of LNPF to LNNER
4
6
8
10
2
Response of LNPF to FA
.2
.2
.2
.2
.1
.1
.1
.1
.1
.0
.0
.0
.0
.0
-.1
2
4
6
8
10
-.1
2
4
6
8
10
-.1
2
4
6
8
10
10
4
6
8
10
4
6
8
10
4
6
8
10
Response of LNPF to LNPF
.2
-.1
8
Response of FA to LNPF
.08
Response of LNPF to LNRGSYIH
6
Response of LNNER to LNPF
.20
Response of FA to LNRGSYIH
4
Response of LNCPI to LNPF
-.1
2
4
6
8
10
2
4
6
8
10
Şekil 27: Model 6.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu
Model 6.1’e ait varyans ayrıştırma sonuçları Tablo 60’da rapor edilmiştir. Reel
GSYİH’nın varyans ayrıştırmasında reel gelirin ön önemli belirleyicisi olarak kendisi
bulunmaktadır. İlk dönem itibari ile reel gelirdeki bir değişimin%84’ü kendisinden
%11’i
reel
döviz
kurundan
kaynaklanırken,
%5’i
de
diğer
değişkenler
kaynaklanmaktadır. Zaman boyutu uzadıkça değişkenlerin reel gelir üzerindeki etkisi
artmaktadır. Onuncu dönem itibari ile reel döviz kurunun, yurtiçi fiyat düzeyinin,
sermaye hesabının ve petrol fiyatlarının etkisi, sırasıyla yaklaşık %23.67, %8.81, %5.9
ve 1.53 olarak gerçekleşmektedir.
221
Tablo 60’ün ikinci bölümünde ise yurtiçi fiyat düzeyine ait varyans ayrıştırması
bulunmaktadır. Yurtiçi fiyat düzeyindeki değişimleri en iyi açıklayan değişken
kendisinden sonra reel döviz kuru olarak gözükmektedir. İlk dönem itibari ile yurtiçi
fiyat düzeyindeki, bir değişimin %51.30’ u kendisinden, %42.81’i reel döviz kurundan
ve %5.71’i petrol fiyatlarından kaynaklanmaktadır. Özellikle ikinci dönemden sonra
reel dövzi kuru yurtiçi fiyat düzeyini belirleyen neredeyse tek değişken haline
gelmektedir. İkinci dönemde reel döviz kurunun açıklama gücü %69.33’e kadar
yükselmektedir. Bu oran beşinci dönemde
%87.28’e kadar yükselirken, onuncu
dönemde %82.15’e düşmüştür. Sonuç itibari ile yurtiçi fiyat düzeyinde yaşanan
değişimleri açıklarken mutlaka reel döviz kurunu dikkate almak gerekmektedir.
Reel döviz kurunda meydana gelen değişimleri açıklayan en önemli ve tek
değişken yine kendisidir. İlk dönem itibari ile %99’u reel döviz kurundan
kaynaklanırken, bu oran onuncu döneme gelindiğinde %94’e kadar düşmektedir. Zaman
ilerledikçe kısmi olarak yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi ön plana çıkmaktadır. Onuncu
dönemde yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi %4.8’e kadar yükselmektedir.
Sermaye hesabı ilk dönemde hiçbir değişkenden etkilenmemektedir. İkinci
dönemden itibaren reel döviz kurunun etkisi ortaya çıkmaktadır. Onuncu dönemde reel
döviz kurunun finansal hesap üzerindeki etkisi %5.52’ye kadar düşmüştür.
Son olarak
petrol fiyatlarındaki değişim
ise tamamen dışsal olarak
gözükmektedir. Diğer değişkenlerin etkisi oldukça küçüktür. Zaman boyutu uzadığında
dahi diğer değişkenlerin etkileri sınırlı kalmaktadır. Onuncu döneme gelindiğinde
yaklaşık %83 oranında petrol fiyatlarındaki değişim kendisi tarafından açıklanmaktadır.
Tablo 60: Model 6.1 Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
1
0.029075 82.62725
1.195634 11.61149 2.327821
2
0.040733 76.91923
1.273358 16.07719 2.602749
3
0.048434 71.63786
3.255557 19.53388 2.034820
4
0.056289 66.16933
5.649202 22.76795 2.774651
5
0.061807 62.81215
7.011705 23.60576 4.134701
6
0.065907 61.57945
8.123332 23.30459 4.819270
7
0.069177 60.82536
8.670544 23.18442 5.341444
8
0.072310 60.39410
8.801177 23.34165 5.651788
lnPF
2.237803
3.127468
3.537884
2.638876
2.435686
2.173356
1.978241
1.811286
222
Tablo 60. Devamı
9
0.075480
10
0.078707
Dönem S.E.
1
0.031026
2
0.051452
3
0.072924
4
0.099696
5
0.127248
6
0.154872
7
0.184351
8
0.215825
9
0.248714
10
0.283185
Dönem S.E.
1
0.075908
2
0.121336
3
0.144639
4
0.162094
5
0.177560
6
0.193076
7
0.206427
8
0.218233
9
0.230233
10
0.242828
Dönem S.E.
1
0.060521
2
0.064505
3
0.069432
4
0.074967
5
0.079182
6
0.082261
7
0.086525
8
0.089654
9
0.092985
10
0.096266
Dönem S.E.
1
0.140503
2
0.215591
3
0.257781
4
0.304793
5
0.348456
6
0.383843
7
0.414817
60.19976
8.815401 23.48860 5.833010
60.07766
8.812755 23.67436 5.899414
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
0.000000
51.30745 42.81609 0.160643
0.002809
22.20692 69.33180 0.996224
2.407088
12.47215 78.63148 1.095870
2.863795
6.854581 86.24501 0.614369
5.755370
4.214739 87.27962 0.477341
8.618305
2.845318 86.51905 0.345866
11.42172
2.010207 84.96721 0.314435
13.72854
1.470678 83.46328 0.288437
15.56100
1.111806 82.15341 0.263473
16.91891
0.860289 81.15286 0.246460
lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
0.000000
0.000000 99.51779 0.233064
0.087400
0.798667 97.84865 1.153036
0.753410
1.984363 96.09381 0.857287
0.986351
3.707694 93.59484 1.025375
0.876573
4.609212 92.78402 0.967549
0.877324
4.931180 92.49954 0.857196
0.859492
4.949288 92.38034 0.824576
0.800633
4.916031 92.50611 0.777163
0.758186
4.868227 92.71385 0.719343
0.726813
4.809605 92.91192 0.662524
KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
0.000000
0.000000 0.000000 99.99977
0.320141
1.065386 3.092835 94.84438
1.151418
3.162760 5.228450 88.64163
1.601192
2.719711 5.405732 88.24562
1.519490
2.510344 5.019257 89.12234
1.928353
2.365555 4.773434 89.07010
1.755395
2.138134 4.314696 89.99099
1.635108
1.991523 4.018828 90.63066
1.525490
1.855666 3.755933 91.24320
1.429734
1.737319 3.521056 91.77022
lnPF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnRER
KA
0.000000
0.000000 0.000000 0.000000
0.613269
0.055112 0.243628 1.507191
1.705491
0.785336 0.998622 1.196734
4.334336
1.337906 1.508527 0.859651
6.266244
1.225968 1.185211 0.660824
7.610667
1.098116 1.000673 0.546961
9.328496
0.972410 1.069569 0.499900
1.663231
1.535808
lnPF
5.715816
7.462246
5.393418
3.422247
2.272930
1.671462
1.286425
1.049069
0.910315
0.821479
lnPF
0.249147
0.112245
0.311125
0.685736
0.762643
0.834757
0.986299
1.000064
0.940389
0.889135
lnPF
0.000232
0.677254
1.815743
2.027742
1.828567
1.862559
1.800787
1.723883
1.619713
1.541672
lnPF
100.0000
97.58080
95.31382
91.95958
90.66175
89.74358
88.12962
223
Tablo 60. Devamı
8
0.444138 10.66045
0.870320 1.461408
9
0.472846 11.61297
0.794937 1.980234
10
0.500580 12.48252
0.750630 2.589655
Cholesky Sıralaması: lnPF KA lnRER lnCPI lnRGSYİH
0.487122
0.451036
0.416212
86.52070
85.16083
83.76098
Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 6.2’ye ait varyans
ayrıştırma sonuçları Tablo 61’de rapor edilmiştir. Reel GSYİH’nın varyans
ayrıştırmasında reel gelirin en önemli belirleyicisi olarak kendisi bulunmaktadır. İlk
dönem itibari ile reel gelirdeki bir değişimin %79.7’si kendisinden, %13.5’i nominal
döviz kurundan, %4.28’i petrol fiyatlarındaki değişimden kaynaklanmaktadır. Zaman
boyutu uzadıkça değişkenlerin reel gelir üzerindeki etkisi artmaktadır. Onuncu dönem
itibari ile nominal döviz kurunun, yurtiçi fiyat düzeyinin, finansal hesabın ve petrol
fiyatlarının
etkisi,
sırasıyla
yaklaşık
%17.3,
%17.9,
%4.5
ve
3.1
olarak
gerçekleşmektedir.
Yurtiçi fiyat düzeyindeki değişimleri en iyi açıklayan değişken nominal döviz
kuru olarak gözükmektedir. İlk dönem itibari ile yurtiçi fiyat düzeyindeki, bir değişimin
%28.9’ u kendisinden, %60’ı nominal döviz kurundan ve %11’i petrol fiyatlarından
kaynaklanmaktadır. Özellikle ikinci dönemden sonra reel döviz kuru yurtiçi fiyat
düzeyini belirleyen neredeyse tek değişken haline gelmektedir. İkinci dönemde reel
döviz kurunun açıklama gücü %75.1’e kadar yükselmektedir. Bu oran onuncu dönemde
%76.2 oranında gerçekleşmiştir. Sonuç itibari ile yurtiçi fiyat düzeyinde yaşanan
değişimleri açıklarken reel döviz kuru gibi, nominal döviz kuruda oldukça fazla önem
arz etmektedir.
Nominal döviz kurunda meydana gelen değişimleri açıklayan en önemli ve tek
değişken yine kendisidir. İlk dönem itibari ile %96.8’i nominal döviz kurundan
kaynaklanırken, bu oran onuncu döneme gelindiğinde %82.6’ya kadar düşmektedir.
Zaman ilerledikçe kısmi olarak yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi hissedilmektedir. Altıncı
dönemde yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi %10’a kadar yükselmektedir.
Model 6.1’de olduğu gibi burada da sermaye hesabı ilk dönemde hiçbir
değişkenden etkilenmemektedir. İkinci dönemden itibaren nominal döviz kurunun etkisi
224
ortaya çıkmaktadır. Onuncu dönemde tüm değişkenlerin finansal hesap üzerindeki etkisi
%1.3 ile 2.15 arasındadır.
Son olarak
petrol fiyatlarındaki değişim
ise tamamen dışsal olarak
gözükmektedir. Zaman boyutu uzadığında dahi diğer değişkenlerin etkileri sınırlı
kalmaktadır.
Tablo 61: Model 6.2 Varyans Ayrıştırması
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
lnRGSYİHDeğişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
0.029116
79.77387
1.63E-06
13.50803
2.438247
0.040629
75.10097
2.613412
14.22238
2.537430
0.048429
68.59148
7.142657
16.36015
1.856790
0.055941
63.30967
11.71951
18.19539
2.172259
0.061282
60.32857
14.56237
18.15604
3.116799
0.065366
58.86147
16.47434
17.54450
3.633701
0.068659
57.94527
17.42840
17.26758
4.042909
0.071796
57.48503
17.76917
17.21916
4.332639
0.075002
57.31793
17.87518
17.20335
4.479942
0.078281
57.18147
17.93235
17.28262
4.512612
lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
0.032127
0.000000
28.89828
59.99477
0.112478
0.052435
0.000929
10.95171
75.08981
1.152388
0.075643
2.507807
5.297162
80.82340
1.568098
0.102919
3.111761
3.591487
84.69962
1.129680
0.130371
5.857592
3.372966
83.88990
0.709369
0.159103
8.653443
3.258804
82.00319
0.514815
0.189620
11.23778
3.037159
80.10939
0.368499
0.221828
13.29452
2.829181
78.48401
0.274481
0.255598
14.84985
2.649196
77.17338
0.214372
0.291075
15.96615
2.525370
76.19078
0.173405
lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
0.097557
0.000000
0.000000
96.77039
0.366253
0.161057
0.050347
4.511452
90.82040
2.217118
0.205854
0.037864
6.357893
90.22619
1.607938
0.247562
0.104355
8.477040
88.94568
1.114077
0.287510
1.364506
9.763994
86.84601
0.826088
0.328770
2.772050
10.07566
85.34678
0.650988
0.369917
4.079708
9.791426
84.44879
0.514421
0.411471
5.136531
9.379536
83.76615
0.418339
0.454837
6.058330
8.938698
83.15460
0.350054
0.500560
6.834341
8.556379
82.64022
0.297263
lnPF
4.279849
5.525803
6.048924
4.603171
3.836215
3.485984
3.315838
3.193997
3.123608
3.090952
lnPF
10.99447
12.80516
9.803535
7.467453
6.170168
5.569750
5.247172
5.117816
5.113206
5.144293
lnPF
2.863353
2.400687
1.770114
1.358845
1.199404
1.154522
1.165657
1.299445
1.498314
1.671794
225
Tablo 61. Devamı
KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
0.000000
0.000000
0.000000
99.99777
0.304807
0.588210
2.940284
94.78295
1.006615
3.793974
3.395103
89.38179
1.600038
3.275143
3.310700
89.22590
1.457763
3.001636
3.058058
90.13386
1.782229
2.901794
2.860265
90.15045
1.646760
2.639179
2.596313
90.89857
1.532967
2.450473
2.411079
91.52367
1.433901
2.291843
2.246460
92.08105
1.347813
2.154819
2.099799
92.54081
lnPF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması
Dönem
S.E.
lnRGSYİH
lnCPI
lnNER
KA
1
0.138287
0.000000
0.000000
0.000000
0.000000
2
0.208122
0.771929
0.228456
0.427427
1.934292
3
0.247558
2.349231
2.421531
0.443144
1.720602
4
0.294892
5.625364
4.032846
0.467719
1.236263
5
0.337928
8.391175
3.879441
0.356213
0.947441
6
0.371063
10.48502
3.611654
0.295444
0.796775
7
0.399847
12.79113
3.344682
0.318224
0.726384
8
0.426691
14.53064
3.149662
0.570801
0.707863
9
0.452441
15.82855
3.042828
1.021156
0.684649
10
0.477408
17.00414
3.044718
1.620426
0.665963
Cholesky Sıralaması: lnPF KA lnNER lnCPI lnRGSYİH
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
S.E.
0.061205
0.065366
0.070089
0.075587
0.080307
0.083163
0.087296
0.090596
0.093926
0.097184
lnPF
0.002228
1.383748
2.422517
2.588222
2.348684
2.305263
2.219182
2.081815
1.946747
1.856764
lnPF
100.0000
96.63790
93.06549
88.63781
86.42573
84.81111
82.81958
81.04103
79.42282
77.66475
4.11. Sonuçların Genel Değerlendirilmesi
Tahmin sürecinde Kamin ve Rogers (2000) modeli esas alınmıştır. Tablo 62’de
uygulamalarda elde edilen uzun dönem esneklikleri bulunmaktadır. Modellerin
tamamında normalleştirmeler GSYİH değişkeni üzerinden yapılmıştır. Buna göre reel
GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Reel döviz
kurunun analize dahil edildiği modellerde yurtiçi fiyat düzeyi esnekliği nispeten küçük
0.06 civarında gerçekleşmektedir. Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği
modellerde ise yurtiçi fiyat düzeyinin esnekliği 0.65 civarında olmaktadır. Her iki
modelde de reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında pozitif yönlü bir ilişki
mevcuttur.
Nominal ve reel kur değişimleri ile reel GSYİH arasındaki uzun dönemli ilişki
de ise uzun dönemde tüm modellerde daraltıcı etki meydana gelmektedir. Hem nominal
226
hem de reel kuru değişimlerinin uzun dönem katsayıları birbirine oldukça yakın
değerler almaktadır. Bununla birlikte iki değeri karşılaştırdığımızda reel kurun
katsayıları tüm modellerde bir miktar daha yüksektir. Başka bir ifade ile uzun dönemde
reel kurdaki bir birimlik bir artışın reel GSYİH da meydana getirdiği daraltıcı etki
nominal kura nazaran daha fazladır. Ayrıca yabancı faiz oranlarındaki bir artışta reel
geliri azaltmaktadır. Tüm modellerde uzun dönemde yabancı faiz oranlarındaki %1
oranındaki bir artış reel geliri yaklaşık %0.2 oranında azaltmaktadır.
Model 2’nin model 1’den farkı, maliye politikasının etkinliği analize dahil
edilmesidir. Makro ekonomik teoriye göre genişleyici maliye politikasının GSYİH’yı
arttırması beklenmektedir. Bu teoriye göre Model 2 de kur değişimlerinin etkilerinin
yanında maliye politikası da analize dahil edilmiştir. Model 2’ye göre uzun dönemde
reel ve nominal kur değişimlerinin reel GSYİH üzerinde daraltıcı etkileri
bulunmaktadır. bu durum yeni yapısalcı okul yaklaşımı çerçevesinde beklenen bir
sonuçtur. Aynı zamanda genişleyici maliye politikası uyguladığında da reel gelirde artış
olmaktadır. Başka bir ifade ile uzun dönemde kamunun boyutu arttığı zaman reel
gelirde artmaktadır. Bu Mundell-Fleming modeli açısından da beklenen bir sonuçtur.
Model 2’ye benzer şekilde Model 3’de para politikası analize dahil edilmiştir.
Ekonomik teori açısından genişleyici para politikasının reel gelir üzerinde pozitif yönlü
bir etkisinin olması beklenmektedir. Bu modelde elde edilen uzun dönem katsayıları
aşağıdaki tabloda verilmiştir. Uzun dönemde hem nominal hem de reel kurun
modellendiği model 3.1 ve 3.2’de genişleyici para politikasının reel geliri artırdığı
görülmektedir. Model 2’de elde edilen katsayılarla mukayese edildiğinde maliye
politikasının para politikasına göre daha etkin olduğu görülmektedir.
Model 4 ise finansal hesap modele dahil edilmiştir. Bu modelde finansal hesabın
katsayısı negatif çıkmıştır. Fakat istatistiksel olarak anlamlı değildir. Bu nedenle bu
katsayının iktisadi yorumu da tutarlı olmayacaktır. Bundan dolayı finansal hesabın uzun
dönemli etkisini dikkate almaya gerek yoktur. Ayrıca yabancı faiz oranlarındaki bir artış
reel GSYİH’yı azaltmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki bir artış yurtdışına sermaye
çıkışına sebep olacağından dolayı reel gelirin düşmesine neden olacaktır. Bu da iktisadi
açıdan tutarlı bir sonuçtur.
227
Model 5 kamu büyüklüğü ve finansal hesap değişkenleri modele dahil edilmiştir.
Buna göre kamu büyüklüğü arttıkça reel GSYİH artmaktadır. Genişleyici maliye
politikası uzun dönemde reel geliri arttırmaktadır. Bu modelde yer alan finansal hesap
istatistiksel olarak anlamlı bir değişken olmakla birlikte iktisadi açıdan çok tutarlı
değildir. Yani finansal hesaptaki %1’lik bir artış reel GSYİH’nın yaklaşık olarak %0.15
oranında azalmasına neden olmaktadır. Analizimiz açısından pozitif katsayılı olmasını
beklediğimiz bir değişkendir. Fakat negatif yönlü bir değer elde ettik.
Model 6’da da finansal hesap ve petrol fiyatları modele dahil edilmiştir. Buna
göre petrol fiyatlarındaki artış uzun dönemde reel GSYİH’nın azalmasına neden
olmaktadır. Petrol ithalatı Türkiye ekonomisi için en temel ara girdi ithalatıdır. Bu
nedenle petrol fiyatlarındaki artış ara girdi maliyetini artırmakta ve reel gelirin
azalmasına neden olmaktadır.
Tablo 62: GSYİH’ya Göre Normalleştirilmiş Uzun Dönem Esneklikleri
Model 1.1
lnRGSYİH= 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER – 0.02 USF
Model 1.2
lnRGSYİH = 0.65 lnCPI – 0.6 lnNER – 0.02 USF
Model 2.1
lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER +1.2 KAMU – 0.02 USF
Model 2.2
lnRGSYİH = 0.63 lnCPI – 0.6 lnNER + 0.17 KAMU – 0.03 USF
Model 3.1
lnRGSYİH = 0.04 lnCPI + 0.2 lnRM2 – 0.57 lnRER – 0.03 USF
Model 3.2
lnRGSYİH = 0.05 lnCPI + 0.2 lnRM2 – 0.47 lnNER – 0.04 USF
Model 4.1
lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER – 0.17 KA – 0.03 USF
Model 4.2
lnRGSYİH = 0.65 lnCPI – 0.62 lnNER – 0.22 KA – 0.02 USF
Model 5.1
lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.54 lnRER + 1.1 KAMU – 0.27 KA
Model 5.2
lnRGSYİH = 0.5 lnCPI – 0.46 lnNER + KAMU – 0.34 KA
Model 6.1
lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.5 lnRER – 0.34 KA – 0.3 lnPF
Model 6.2
lnRGSYİH = 0.5 lnCPI – 0.49 lnNER – 0.22 KA – 0.07 lnPF
Tablo 63’de de Pesaran ve Shin (1998) tarafından geliştirilen genelleştirilmiş
etki-tepki yaklaşımında elde edilen nominal ve reel döviz kurlarına verilen pozitif
şoklara karşı diğer değişkenlerin verdikleri tepkiler rapor edilmiştir. Modellerin birinci
bölümünde reel kurlar ikinci bölümünde ise nominal kurlar analize dahil edilmiştir.
Uzun dönem analizlerinde olduğu gibi kısa dönemde de döviz kurlarına verilen şokların
reel GSYİH üzerindeki etkisi negatif yönlü olmuştur. Yani bu çalışmada geleneksel
228
yaklaşımın tersine, yeni yapısalcı okulun argümanlarını destekleyici sonuçlara
ulaşılmıştır.
Tablo 63: Reel ve Nominal Döviz Kuruna Yönelik Politika Şokları Karşısında
Diğer Değişkenlerin Tepkileri
lnRGSYİH
lnCPI
lnRM2
KAMU
KA
lnPF
USF
Model 1.1
-
+
-
Model 1.2
-
+
-
Model 2.1
-
+
nötr
nötr
Model 2.2
-
+
nötr
+
Model 3.1
-
+
-
Model 3.2
-
+
-
Model 4.1
-
+
-
+
Model 4.2
-
+
-
+
Model 5.1
-
+
-
-
Model 5.2
-
+
-
-
Model 6.1
-
+
-
+
Model 6.2
-
+
-
+
+
Aynı zamanda nominal ve reel döviz kurlarına verilen şoklara yurtiçi fiyat
düzeyi de artarak tepki vermektedir. Yani kısa dönem etkilerinde yurtiçi fiyat düzeyi
yükselerek tepki vermektedir. Başka bir ifade ile kur değişimleri yurtiçi enflasyona
neden olmaktadır.
Nominal ve reel kur değişimlerine finansal hesap azalarak tepki vermektedir.
Ulusal para değer kaybettiğinde kısa dönemde finansal hesapta azalma meydana
gelmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse yurtdışına sermaye çıkışı yaşanmaktadır.
Bu durumda ekonomik teori açısından beklenen bir sonuçtur.
Model 2’de kamu büyüklüğü kısa dönemde yansız kalmaktadır. İlk olarak
herhangi bir etki gözlenmemektedir. Fakat hemen ilerleyen dönemde negatife
dönmektedir. Daha sonraki dönemlerde ise pozitif etki ortaya çıkmaktadır. Model 5’de
ise kısa dönemde kamu büyüklüğünün kur şoklarına olan tepkisi negatif yönlü ortaya
çıkmaktadır.
229
Döviz kurunun değer kaybetmesi, cari işlem giderlerini azaltıcı yönde etki
yaparken, döviz kurunun değer kazanması cari işlem gelirlerini azaltmaktadır. Döviz
kurunun değer kaybetmesi, yabancı malları göreceli olarak daha pahalı hale getirecektir.
Böylece, tüketiciler ithal mallara olan taleplerini azaltıp bu malların yerli alternatiflerine
olan taleplerini artıracaktır. Döviz kurunun değer kaybetmesiyle birlikte ihraç malları da
göreceli olarak ucuz hale geleceğinden dolayı yabancılar harcamalarını kendi
mallarından daha ucuz olan ithal mallara kaydıracaktır. Böylece, ithalat azalırken
ihracat artacak ve cari işlemler dengesinde iyileşme gözlenecektir. Döviz kurunun değer
kazandığı bir durumda ise ithal mallar göreceli olarak ucuzlarken, ihraç malların
fiyatları göreceli olarak artacaktır. Bu durumda ithalat artarken ihracat azalacak ve cari
işlemler dengesinde bozulma gözlenecektir.
Sabit kur rejiminde ise döviz talebinde meydana gelen bir değişiklik faiz oranları
aracılığıyla ekonomik aktiviteyi etkilemektedir. Döviz kurunun değerlendiği durumda
ithalat artarken ihracat azalmakta ve bunun sonucunda bozulan cari işlemler dengesi
dövize olan talebi artıracaktır. Döviz kuru sabitlendiği için merkez bankası artan döviz
talebini, piyasaya döviz satıp karşılığında yerli parayı çekerek karşılayacaktır. Bu
politika sonucu daralan para arzı faiz oranlarını artırıcı etki yapacak ve böylece
ekonomik aktivite de yavaşlayacaktır (Kadıoğlu, ve diğ., 2001: 11-12).
230
SONUÇ
Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonlar genellikle ödemeler bilançosu
problemleri ile karşı karşıya olan hükümetlerin politika aracı olarak kullanılmıştır. Açık
ekonomilerde Ortodoks yaklaşıma göre devalüasyonun yurtiçi talebi ticari olmayan
mallardan ticari mallara doğru kaydırması nedeniyle yurtiçi üretim ve gelir üzerinde
genişleyici etkisi bulunmaktadır. Bu anlamda hem ihracattaki artış hem de ithal malların
yurtiçi ikameleri yurtiçi çıktı üretimini teşvik edecektir.
Daraltıcı devalüasyon hipotezi çerçevesindeki teorik tartışmalar talep ve arz
yanlı kanallar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Döviz kurunda meydana gelen değişimler
ekonomik aktiviteyi bu kanallar aracılığı ile etkilemektedir. Talep yanlı etkiler
değerlendirilirken, devalüasyonun çok sayıda ve oldukça farklı kanallardan etkilere
sahip olduğu ileri sürülmektedir. İlk olarak, devalüasyon ters refah etkisi aracılığıyla
toplam talebi düşürebilmektedir.
Ayrıca devalüasyon hane
halkının
tüketim
harcamalarını azaltarak, ortalama fiyat düzeyinde bir yükselmeye yol açtığı ölçüde,
finansal varlıkların reel değerini düşürecektir.
İkinci olarak devalüasyon toplam harcamalarda bir düşüşe yol açarak, geliri
daha yüksek marjinal tüketim eğilimine sahip olanlardan (ücretlilerden) daha düşük
marjinal tüketim eğilimine sahip olanlara (kar elde edenlere) doğru yeniden dağılımına
neden olacaktır. Üçüncü olarak, dış borcun var olduğu bir durumda, devalüasyon
yabancı para ile ifade edilen veri dış borç stoku üzerindeki borç servis yükünü
arttıracaktır. Buna ilave olarak, veri bir çıktı düzeyinde reel gelir düzeyini azaltacaktır.
Dördüncü olarak, ithalat ve ihracat fiyat esnekliklerinin düşük olduğu koşullar
altında, devalüasyon yurtiçi para ile ölçülen ticaret açığını kötüleştirerek kısa vadede
daraltıcı etkileri ortaya çıkacaktır. Bu ve diğer harcama kaydırıcı etkiler aracılığıyla,
devalüasyon yurtiçi mallar için toplam talebi negatif bir şekilde etkilediği ortaya
konulabilmektedir. Bu ters etkinin, göreceli fiyatlardaki indirgenmiş değişimlerden
ortaya çıkan genişleyici harcama-kaydırıcı etkileri baskıladığı varsayılmaktadır.
Yeni yapısalcılar, devalüasyonun talep üzerindeki daraltıcı etkilerine ek olarak,
arz yanlı kanallar üzerindeki etkilerini de incelemeye başlamışlardır. Bu noktada,
231
devalüasyon maliyetleri itekleme etkisi aracılığıyla daraltıcı olabileceği öne
sürülmektedir. Devalüasyonun maliyet itekleme etkisinin kaynağını ithal girdi
kullanımı, ücret endekslemesi veya nominal ücret değişkenliği, kredi kısıtlamasının
varlığı ve işletme sermayesini içermektedir. Yurtiçi üretimi ithal girdi kullanımını
içeren ekonomilerde, devalüasyon yurtiçi para ile bu girdilerin maliyetini arttırmaktadır.
Aynı şekilde, ücret endekslemesinin veya nominal ücretlerin değişken olduğu bir
durumda, işgücü maliyetleri tüketici fiyat endeksinde devalüasyona bağlı yükselmelerin
sonucu olarak artış gösterecektir. İşgücü maliyetleri ve ithal girdi satın alımları ile ilgili
çalışma sermayesinin artan finansman maliyeti, maliyet itekleme etkisini yayan diğer
kanallar aracılığıyla sağlamaktadır (Yiheyis, 2006; 21–22) .
Bu bağlamda bu çalışmada döviz kuru politikalarının makro ekonomik etkileri
incelenmiştir. Çalışma dört bölümünden oluşmuştur. Bu konu ile ilgili tartışmalar
1950’li yıllara kadar dayanmaktadır. Bu nedenle çalışmaya öncelikle farklı yaklaşımlar
çerçevesinde kur değişiminin makroekonomik etkileri incelenerek başlanmıştır.
Birinci bölümünde, devalüasyonun sonrasında ortaya çıkan etkileri incelemek
üzere geliştirilen ilk yaklaşım olması nedeni ile esneklikler yaklaşımı incelenmiştir.
Daha sonra arz yönlü yaklaşım, toplam harcama yaklaşımı ve parasalcı yaklaşımı da
içerisine alan geleneksel yaklaşıma ait diğer görüşler üzerinde de durulmuştur. Bu
yaklaşımların ortak yanı döviz kurunda meydana gelen değer kaybı nedeniyle ekonomi
üzerinde genişleyici etkilerinin olacağına vurgu yapmalarıdır.
Esneklikler
yaklaşımına
klasik
yaklaşım
veya
geleneksel
yaklaşımda
denilmektedir. Esneklikler yaklaşımı Keynesçi düşüncenin, dış ekonomik dengelerle
ilgili ortaya koyduğu ilk yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, fiyat ve ücret katılığı; bir
taraftan eksik istihdama sebep olurken, diğer taraftan ithalat ve ihracatın otomatik
olarak dengeye gelmesini engelleyebilmektedir. Bu nedenle ödemeler bilançosunda
oluşan dengesizlikler,
rezerv
hareketleri
ile
giderildiğinde,
içerideki parasal
büyüklüklerde değişim göstermektedir (Paya, 2002:137).
Esneklikler yaklaşımına göre yapılan bir devalüasyonun etkileri yerli ve yabancı
ülkelerin ithalat talebi ve ihracat arzı fiyat esneklikleri ile biçimlendirilmiştir.
Esneklikler yaklaşımını savunanların arz ve talep esneklikleri açısından ticaret
232
dengesindeki bir iyileşme için gerekli ve yeterli koşulları ortaya koyduklarına vurgu
yapmaktadır. Talep esneklikleri büyük ve arz esneklikleri de küçükse devalüasyon dış
ticaret dengesini iyileştirecektir. Marshall-Lerner koşulu olarak adlandırılan bu
durumda, ithalat talebi ve ihracat arz esnekliklerinin toplamının bir (1)’den büyük
olması gerekmektedir.
Sonuç olarak döviz kuru değer kaybettiği zaman ekonomi için canlandırıcı etki
meydana gelecektir. Bu yaklaşıma göre, canlanmanın en temel sebebi yerli ve yabancı
malların nispi fiyatlarındaki değişimdir. Başka bir ifade ile ekonominin rekabet gücü
artacak dolayısıyla yabancı mallardan yerel mallara doğru talep kaymasının meydana
geleceği varsayılmıştır.
Toplam Harcama Yaklaşımı, 1950’li yıllarda Alexander (1952, 1959) tarafından
ortaya atılmıştır. Keynesci nitelik arz etmekte olup, ödemeler dengesi sorununa kur
ayarlamaları yanında farklı önerilerde getirmektedir. Esneklik yaklaşımı dış ticarete
giren malların arz, talep ve fiyatları dışındaki tüm değişkenler sabit kabul edildiğinden
dolayı ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Toplam harcama yaklaşımı ise bu eksikliği
gidermeye çalışmıştır. Bu yaklaşım, devalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı etkilerini milli
gelir üzerinde yaptığı etkiler yoluyla açıklamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşıma göre,
döviz kurlarının belirleyicisi gelir ve toplam mal ve hizmet talebi olarak görülmektedir.
Arz
yönlü
yaklaşım
ise,
temelde
Nashashibi’nin
1980
çalışmasına
dayanmaktadır. Nashashibi’nin 1980 çalışmasından ortaya çıkan yeni öneri paketinin
temelinde IMF’nin döviz kuru belirlenmesinde yeni arz yönlü yaklaşımın önemli bir
unsurunu oluşturmaktadır. Arz yönlü yaklaşım, döviz kurunu bir ülkenin ticaret
edilebilir mallarına yönelik talebi arttırmak için bir araç olarak değil aynı zamanda arz
edien ürünlerin karlılığını arttırıcı bir araç olarak da görmektedir. Bu yaklaşımın
esneklikler yaklaşımdan farkı, kur değişmelerinin mevcut üretim ve arz yapısı içinde ve
arz-talep esnekliklerine bağlı olarak ihracatı uyarmasının yanında, ekonomide kaynak
dağılımını ihraç sektörlerine doğru yönlendirebilecek bir güç olarak görmesidir.
1970’lerde geliştirilen parasalcı yaklaşıma göre döviz kurunun değer
kaybetmesinin kısa dönem dışında ödemeler dengesi üzerinde olumlu etkisinin
olmayacağı ileri sürülmektedir. Buna göre, kısa dönemde döviz kurunun değer
233
kaybetmesi ülkenin rekabet durumunu iyileştirmekte ve dış ticaret fazlasının oluşmasına
neden olmaktadır. Bu durum da para stoku artışına yol açmaktadır. Zaman içerisinde
artan para arzı toplam talebi ve dolayısıyla fiyatları tam istihdama ve dış dengeye
ulaşıncaya kadar arttırmaktadır. Dolayısıyla, devalüasyonun ekonomi üzerindeki etkisi,
fiyatlar ve para arzı daha yüksek ithal mal fiyatlarını karşılayacak düzeyde yükselinceye
kadar sürecektir (Dournbush ve Fischer, 1998: 625-626).
Öte yandan döviz kurunda oluşan değer kaybının ekonomide genişlemeden
ziyade daralma meydana getireceğini şiddetle savunan çalışmalar da bulunmaktadır. Bu
yönde ortaya atılan çalışmalar çok eski yıllara kadar dayanmaktadır. Örneğin Meade
(1951) eğer Marshall-Lerner kuralı sağlanmazsa, kurdaki değer kaybının ekonomiyi
daraltacağını savunmaktadır. Bir başka deyişle, eğer ihracatın ve ithalatın fiyat
esnekliklerinin toplamı biri geçmezse, devalüasyon cari işlemler dengesinde bozulmaya
neden olacağını ve bu kanaldan da devalüasyonun toplam talebi azaltacağını
savunmaktadır.
Krugman ve Taylor (1978) ihracata ve ithalata dayalı rekabetçi endüstrilerde
döviz kurunda gözlenen değer kaybıyla beklenmedik karın artabileceği teziyle bu
görüşe destek verenlerdendir. Bu teze göre, eğer fiyatlar ve ücretler arasında bir
gecikme varsa ve eğer karın marjinal tasarruf eğilimi ücretin marjinal tasarruf eğilimine
göre daha yüksekse yurtiçi tasarruf artar ve bunun sonucunda da reel üretim azalır. Ara
malı ithal eden ülkelerin para birimi değer kaybettiğinde aramalı maliyeti artar ve bu
durum üretimde düşüşe yol açar (Bruno, 1979).
Çalışmamızın ikinci bölümünde ise döviz kurunda meydana gelen değişimlerin
daraltıcı etkilerini savunan Yeni Yapısalcı yaklaşım incelenmiştir. Bu bağlamda Yeni
Yapısalcı yaklaşımın nasıl ortaya çıktığı, yapısalcı okuldan hangi açılardan
farklılaştığına vurgu yapılmıştır. Özellikle Parasalcı ve Yeni Yapısalcı okul arasında
yaşanan tartışmalar incelenerek Yeni Yapısalcıların finansal liberalizasyona bakış
açıları özetlenmiştir. Çünkü Yeni Yapısalcı yaklaşımda, Ortodoks yaklaşımın tersine
finansal liberalizasyonun ekonomik büyümeyi yavaşlatarak enflasyonu yükselteceği
savunulmaktadır. Bu bölüm içerisinde gelişmekte olan ülkelerde bölgesel bulaşma
etkisi, ikiz kriz, kısa vadeli borçluluk ve sermaye hareketlerinin yapısı gibi kur
değişiminin olası daraltıcı kanalları üzerinde durulmuştur. Ayrıca bu bölümde Yeni
234
Yapısalcı yaklaşımın temel hipotezleri, bir başka ifade ile döviz kurunda meydana gelen
değer kaybının ekonomide daralmaya neden olacağını öne sürdüğü farklı kanalları
ayrıntılı bir biçimde analiz edilmiştir. Bunları aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:
Ø Ekonomide bütün fiyatlar esnek değilse, devalüasyondan sonra nominal
ücretlerde, para arzında ve kredi büyüklüklerinde ihraç mallarının değerine
göre reel bir düşüş meydana gelecektir. Bu değişkenlerde meydana
gelebilecek düşüş ise iç talebi ve buna bağlı olarak ekonomiyi daraltabilir.
Ø Devalüasyondan sonra fiyatların uzun dönem dengelerine ulaşmaları belirli
bir zamanı alacaktır, bu durum beklenen enflasyonu artırdığı gibi reel kurun
değer kaybı beklentilerini de artırır. Bütün bunlar ekonomi için olumsuz
göstergelerdir, ekonomik ajanların güvenini sarsar ve ekonomide daralmaya
yol açar.
Ø Devalüasyonlar
genelde
sermaye
çıkışları
ile
birlikte
gerçekleşir.
Devalüasyonla veya daha önce, yüklü miktarda yabancı sermaye diğer
ülkelere gider ve devalüasyonun ilk aşamalarında büyük oranda geri
dönmez. Bu durum ekonominin büyümesini engeller ve daralmaya neden
olur.
Ø Devalüasyon gerçekleştiğinde, dış borç stoku da aynı oranda artacak ve
firmaların ve bireylerin yabancı paraya endeksli sorumluluklarının yerel para
birimi cinsinden değeri de yükselecektir. Bu durum özellikle dolarizasyonun
ciddi boyutlara ulaştığı ülkeler için önem arz etmektedir. Yabancı para
birimi cinsinden ya da yabancı para birimine endeksli borçları olan kişiler ve
firmalar devalüasyon sonucunda ciddi zararlar görürler. Bu nedenle bu
kişilerin bütçelerini revize etmeleri ve harcamalarında kısıntıya gitmeleri
gerekir. Devalüasyon nedeniyle ciddi kayıplar yaşayan bankaların reel
sektöre kredi açmaları beklenemez, dahası kredileri ödeme gününden önce
geri çağırmaları bile söz konusu olabilir. Bu durum firmalar üzerinde negatif
etki yaratmakta ve ekonomide daralmaya neden olmaktadır.
Ø Devalüasyonlar genelde gelir dağılımını etkiler. Eğer gelir, devalüasyon
sonucunda, marjinal tüketim katsayısı yüksek gruplardan, marjinal tüketim
katsayısı düşük gruplara dağılırsa bu da ekonomide daraltıcı etki yaratır.
Ø Hükümetler devalüasyonlar sonucunda enflasyon etkilerini azaltmak üzere
daraltıcı politikalar izleyebilirler.
235
Ø Eğer ülkenin reel sektörü üretimde büyük oranda ithal edilmiş aramalı
kullanıyorsa, devalüasyon sonucunda maliyette artış olur. Bu bağlamda, arz
eğrisi yukarıya kayar ve üretimde azalma olur.
Çalışmanın üçüncü bölümünde ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkeler için
uygulamalı literatür taramasına yer verilmiştir. Bu bölüm temelde dört yöntem esas
alınarak oluşturulmuştur. İlk olarak öncesi-sonrası yaklaşımı kullanılarak yapılan
çalışmalar sunulmuştur. İkinci olarak kontrol grup yöntemi ile yapılan çalışmalar,
üçüncü olarak makro simulasyon çalışmaları anlatılmıştır. Son olarak, ekonometrik
yönteme dayalı çalışmalara yer verilmiştir. Son bölüm ayrıca zaman serisi yöntemini
kullanan çalışmalar ve panel veri yöntemini kullanan çalışmalar olmak üzere kendi
içerisinde iki bölüme ayrılarak incelenmiştir.
Dördüncü bölümde ise 1990 sonrası Türkiye ekonomisinde kur değişimin
etkileri analiz edilmiştir. Bu bağlamda elde edilen sonuçlarda hem nominal hem de reel
döviz kurunda meydana gelen değişimlerin uzun dönemde reel çıktı üzerinde daraltıcı
etkileri olduğu bulunmuştur. Altı farklı model iki farklı biçimde test edilmiştir.
Modellerden elde ettiğimiz sonuçlara göre, nominal ve reel kur değişimleri ile reel
GSYİH arasındaki uzun dönemli ilişki de ise uzun dönemde tüm modellerde daraltıcı
etki meydana gelmektedir. Hem nominal hem de reel kuru değişimlerinin uzun dönem
katsayıları birbirine oldukça yakın değerler almaktadır. Bununla birlikte iki değeri
karşılaştırdığımızda reel kurun katsayıları tüm modellerde bir miktar daha yüksektir.
Başka bir ifade ile uzun dönemde reel kurdaki bir birimlik bir artışın reel GSYİH da
meydana getirdiği daraltıcı etki nominal kura nazaran daha fazladır. Sonuç olarak, Yeni
Yapısalcı yaklaşımın temel hipotezi Türkiye ekonomisinde geçerlidir. Başka bir ifade
ile döviz kurunun değer kaybetmesi çıktıyı azaltmaktadır. Ayrıca yabancı faiz
oranlarındaki bir artışta reel geliri azaltmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki bir artış
yurtdışına sermaye çıkışına sebep olacağından dolayı reel gelirin düşmesine neden
olacaktır. Bu da iktisadi açıdan tutarlı bir sonuçtur.
Uzun dönemde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında pozitif yönlü bir
ilişki vardır. Reel döviz kurunun analize dahil edildiği modellerde yurtiçi fiyat düzeyi
esnekliği nispeten küçük gerçekleşmektedir. Nominal döviz kurunun analiz edildiği
modellerde ise, yurtiçi fiyat düzeyinin esnekliği daha yüksek olmaktadır. Her iki
236
modelde uzun dönemde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında pozitif yönlü bir
ilişki bulunmaktadır.
Maliye politikasının etkinliğinin analize dahil edildiği modelde, makro
ekonomik teori açısından beklenen sonuç elde edilmiştir. Buna göre genişleyici maliye
politikasının GSYİH’yı arttırdığı sonucuna varılmıştır. Genişleyici maliye politikasının
bu sonuçlarının yanında uzun dönemde reel ve nominal kur değişimlerinin reel GSYİH
üzerinde daraltıcı etkileri olduğu da bulunmuştur. Bu durum yeni yapısalcı okul
yaklaşımı çerçevesinde beklenen bir sonuçtur. Aynı zamanda genişleyici maliye
politikası uyguladığında da reel gelirde artış olmaktadır. Başka bir ifade ile uzun
dönemde kamunun boyutu arttığı zaman reel gelirde artmaktadır. Bu Mundell-Fleming
modeli açısından da beklenen bir sonuçtur.
Yapılan tahminlerde para politikasının etkinliği de incelenmiştir. Ekonomik teori
açısından genişleyici para politikasının reel gelir üzerinde pozitif yönlü bir etkisinin
olması beklenmektedir. Uzun dönemde genişleyici para politikasının reel geliri artırdığı
görülmektedir. Maliye politikasının para politikasına göre daha etkin olduğu
saptanmıştır.
Kamu büyüklüğü ve sermaye hesabı değişkenlerinin dahil edildiği modelde ise,
kamu büyüklüğü arttıkça reel GSYİH artmaktadır. Genişleyici maliye politikası uzun
dönemde reel geliri arttırmaktadır. Bu modelde yer alan sermaye hesabı istatistiksel
olarak anlamlı bir değişken olmakla birlikte iktisadi açıdan çok tutarlı değildir.
Analizimiz açısından pozitif katsayılı olmasını beklediğimiz bir değişkendir.
Sermaye hesabı ve petrol fiyatlarının analiz edildiği modelde, petrol
fiyatlarındaki artış uzun dönemde reel GSYİH’nın azalmasına neden olmaktadır. Petrol
ithalatı Türkiye ekonomisi için en temel ara girdi ithalatıdır. Bu nedenle petrol
fiyatlarındaki artış ara girdi maliyetini artırmakta ve reel gelirin azalmasına yol
açmaktadır.
Genelleştirilmiş etki-tepki yaklaşımında elde edilen nominal ve reel döviz
kurlarına verilen pozitif şoklara karşı diğer değişkenlerin verdikleri tepkiler rapor
edilmiştir. Modellerin birinci bölümünde reel kurlar ikinci bölümünde ise nominal
237
kurlar analize dahil edilmiştir. Uzun dönem analizlerinde olduğu gibi kısa dönemde de
döviz kurlarına verilen şokların reel GSYİH üzerindeki etkisi negatif yönlü olmuştur.
Yani bu çalışmada geleneksel yaklaşımın tersine, yeni yapısalcı okulun argümanlarını
destekleyici sonuçlara ulaşılmıştır.
Aynı zamanda nominal ve reel döviz kurlarına verilen şoklara yurtiçi fiyat
düzeyi de artarak tepki vermektedir. Yani kısa dönem etkilerinde yurtiçi fiyat düzeyi
yükselerek tepki vermektedir. Başka bir ifade ile kur değişimleri yurtiçi enflasyona
neden olmaktadır.
Nominal ve reel kur değişimlerine finansal hesap azalarak tepki vermektedir.
Ulusal para değer kaybettiğinde kısa dönemde finansal hesapta azalma meydana
gelmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse yurtdışına sermaye çıkışı yaşanmaktadır.
Bu durumda ekonomik teori açısından beklenen bir sonuçtur.
Kamu büyüklüğü analiz edildiği iki modelden ilkinde verilen şokların kısa
dönemde etkisi yansız kalmaktadır. İlk olarak herhangi bir etki gözlenmemektedir.
Fakat hemen ilerleyen dönemde negatife dönmektedir. Daha sonraki dönemlerde ise
pozitif etki ortaya çıkmaktadır. İkinci modelde ise kısa dönemde kamu büyüklüğünün
kur şoklarına olan tepkisi negatif yönlü ortaya çıkmaktadır.
Bu çalışmanın sonuçları Kandil (2000) ile karşılaştırıldığında iki çalışmanın da
kurda gözlenen reel devalüasyonla birlikte ekonominin daralacağını işaret ettiğini
görmekteyiz. Ayrıca Kamin ve Rogers (2000)’nin Meksika ekonomisi için reel
devalüasyonun enflasyona ve iktisadi daralmaya yol açtığını bulmuşlardır. Bu
çalışmada da Türkiye ekonomisi için benzer sonuçlar elde edilmiştir. Başka bir ifade ile
Türkiye ekonomisinde 1990 sonrası dönemde döviz kurundaki değişim bir taraftan
çıktıyı daraltırken, diğer taraftan yurtiçi enflasyona neden olmaktadır.
Kısaca gelişmekte olan ülkelerin devalüasyona başvurması varmak istenilen
amacı gerçekleştiremediği gibi devalüasyonun yarattığı fiyat yükselmeleri enflasyona
yol açmakta ve dış ticaretin tıkanması, dış borçların artması ile tekrar devalüasyonenflasyon kısır döngüsü içine girilerek ülkenin iktisadi gelişmesinin sağlanamamaktadır.
Eğer yine de devalüasyon yapılmak isteniyorsa bunun içinde devalüasyondan sonra
238
yurtiçi fiyatlarının artmasını önleyecek sıkı para politikası ve daraltıcı maliye politikası
araçlarına başvurulmalıdır.
Türkiye’de devalüasyonlar ekonomik aktivitede daralmaya ve yüksek enflasyona
neden olmaktadır. Bu bağlamda, Merkez Bankası’nın uyguladığı para ve döviz kuru
politikaları açısından döviz kurunun sabitlenmesine yönelik bir politika, döviz kurundan
fiyatlara geçiş etkisinin yüksek olması nedeniyle tercih edilebilir bir politika olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle devalüasyon enflasyonu düşürmede destekleyici bir
strateji şeklinde kullanılabilir. Bununla birlikte reel döviz kurunun denge değerinin ne
olması gerektiği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Reel döviz kurunun
denge değerinin ne olması gerektiği ve hesaplanma yöntemleri ile ilgili fikir birliği
sağlanamamıştır. Bu bağlamda, Merkez Bankasının halen uygulamakta olduğu
Enflasyon hedeflemesi stratejisinde döviz kurunu tamamen serbest bırakmak yerine,
bunun uzun dönemde enflasyon üzerindeki etkisini de dikkate alarak, döviz kurundaki
yukarı yönlü ani hareketleri önleyici politikalar benimsemelidir.
Döviz kurunun değer kaybı bir taraftan yurtiçinde üretilen malların fiyatlarının
düşmesi yoluyla ihracatın artmasını teşvik ederken, diğer taraftan da ithal edilen
girdilerin fiyatlarının yükselmesi nedeniyle ihraç sektöründe üretim yapmanın
maliyetini arttırmaktadır. Dolayısıyla ihracatın arttırılabilmesi için, ithalatın da
artırılmak zorundadır. Bu nedenle ekonomide dış ticaret açığının artırmakta ve ödemeler
dengesi
olumsuz
etkilenmektedir.
Dolayısıyla
ekonomiyi
ara
girdi
ithalatı
bağımlılığında kurtarmaya yönelik sanayileşme stratejisi önem kazanmaktadır. Bu
durumdan kaçınılabilmesi için Türkiye’de ihracat sektörünü ithalata bağımlılıktan
kurtaracak, büyümenin kısa vadeli sermaye girişlerinden ziyade daha sağlam
kaynaklarla finanse edilmesini sağlayacak yapısal reformların yapılması kaçınılmazdır.
Bu çalışma özellikle denge döviz kurunun ne olması gerektiği yönünde yapılacak
çalışmalarla daha da geliştirilebilir ve farklı bir konu olarak da üretim süreçlerinde
temel girdi olan ülkelerin alternatif ara girdi teminini sağlayacak sanayileşme
stratejilerini belirleyen konuları çalışarak da geliştirilebilir.
239
KAYNAKÇA
Abuşoğlu, Ö. (1990), Döviz Kuru Politikası ve İhracat Üzerine Etkisi 1980-1988
Dönemi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yayını, Ankara.
Acar, M. (2000),
“Devaluation
in Developing
Countries: Expensionary or
Contractionary?”, Journal of Economic and Social Research, 2 (1), 59-83
Agenor P.R. (1991), “Output, Devaluation, And The Real Exchange Rate In Developing
Countries”, Weltwirtschaftliches Archive, 127, 18–41.
Agenor, P.R. ve P.J. Montiel (1999), Development Macroeconomics, Princeton
University Press, ISBN:0–691–00677–6.
Agenor, P.R., N.U. Haque, ve P.J. Montiel (1993), “Macroeconomic Effects Of
Anticipated Devaluations with Informal Financial Markets”, Journal of
Development Economics, 42, 133-153.
Ahluwalia, M. N. ve Lysy M. (1981) “Employment Income Distribution and Programs
to Remedy Balance of Payments Difficulties”, içerisinde W. Cline ve S.
Weintraub (eds) Economic Stabilization in Developing Countries,
Washington D.C.: The Brooking Institution.
Akan, Y., İ. Arslan ve S. Kaynak, (2008), “Türkiye’de Ekonomik İstikrarı Sağlamada
Maliye Politikası Uygulamaları (Bir Ampirik Çalışma: 1980-2006)”,
Sosyoekonomi, 2008-1, Ocak-Haziran.
Alejandro, C.D. (1963), "A Note on the Impact of Devaluation and the Redistributive
Effect", Journal of Political Economy, 71, pp: 577–580.
Alexander, S. S. (1951), “Devaluation Versus Import Restrictions as an Instrument for
Improving Foreign Exchange Balance”, IMF Staff Papers (devalüasyon
seçme yazılar, 1971, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1508, çeviren:
Doğan Kargül).
Alexander, S. S. (1952), “Effects of a Devaluation on a Trade Balance”, IMF Staff
Papers (2), pp.263–78.
Alexander, S. S. (1959), “Effects of a Devaluation: A Synthessis of Elasticities and
Absorption Approaches”, American Economic Review, Vol.49, no.1,
s.22–42.
Amman E. ve W. Baer (2003), “Anchors Away: The Costs and Benefits of Brazil’s
Devaluation”, World Development, No. 6, Vol. 31.
240
Anker, P. ve M. Bahmani-Oskooee (2001), “On The Relationship Between The Value
of The Mark and German Production”, Applied Economics, 33: 12,
pp.1525–1530.
Appleyard, D.R. ve A. J. Field (1986), “A Note on Teaching the Marshall-Lerner
Condition”, Journal of Economic Education, pp. 52–56, Winter.
Aydoğmuş, İ. ve J. Yıldırım (2001), “Kur Politikası ve Ticaret Dengesi: Türkiye
Örneği”, Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt III, Sayı 1.
Bahmani-Oskooee, M. (1996), “Source of Stagflation in an Oil-Exporting Country:
Evidence From Iran”, Journal of Post Keynesian Economics, 18, 609620.
Bahmani-Oskooee, M. (1997), “Effects of Devaluation on Income Distribution”,
Applied Economics Letters, 4, 321–323.
Bahmani-Oskooee, M. (1998), “Are Devaluations Contractionary in LDCs?”, Journal of
Economic Development, 23, 131–144.
Bahmani-Oskooee, M., S. Chomsisengphet ve M. Kandil (2002), “Are Devaluations
Contractionary In Asia”, Journal of Post Keynesian Economics, Vol.25,
No:1, s.69-81.
Bahmani-Oskooee, M. ve A. Mirzaie (2000), “The Long-Run Effects of Depreciation of
the Dollar on Sectoral Output”, International Economic Journal, 14, 5161.
Bahmani-Oskooee, M. ve I. Miteza (2003), “On The Effects of Exchange Rate
Uncertainty on Domestic Production: A Dynamic Panel Approach”,
Indian Journal of Economics and Business, Vol.2, No.2, s.159–179.
Bahmani-Oskooee, M. ve H-J. Rhee (1997), “Response of Domestic Production to
Depreciation in Korea: An Application of Johansen’s Cointegration
Methodoly”, International Economic Journal, 11, 103–112.
Bahmani-Oskooee, M ve A. Techaratanachai (2001), “Currency Substitution in
Thailand”, Journal of Policy Modeling, 23, 141–145.
Barbone, L. ve F. Rivera-Batiz (1987), “Foreign Capital and the Contractionary Impact
of Currency Devaluation, with an Application to Jamaica”, Journal of
Development Economics, Vol. 26, s. 1–15.
Bebczuk, R., A. Galindo ve U. Panizza (2006), “An Evaluation of the Contractionary
Devaluation Hypothesis”,
241
www.econ.uiuc.edu/~facchini/werner/macro/Galindo.doc (Erişim tarihi:
12.04.2008).
Bhagwat, A. ve Y. Onitsuka ( 1974), “Export-Import Responses to Devaluation
Experience of the Non-Industrial Countries in the 1960's”, IMF Staff
Papers, 21, pp. 414 462. Washington, D.C.
Bird, G. ve R.S. Rajan (2004), “Does Devaluation Lead to Economic Recovery or
Economic Contraction? Theory and Policy with Reference to Thailand”,
Journal of International Development, 16, s.141–156.
Bird, G. (1998), “Exchange Rate Policy In Developing Countries: What Is Left Of The
Nominal Anchor Approach?”, Third World Quarterly, Vol 19, No 2, pp
255- 276.
Blecker, R.A. ve A. Razmi, (2008), “The Fallacy of Composition and Contractionary
Devaluations: Output Effects of Real Exchange Rate Shocks in SemiIndustrialised Countries”, Cambridge Journal of Economics, Vol. 32,
Issue 1, s.83–109
Branson, W. H. (1986), “Stabilization, Stagflation, and Investment Incentives: The case
of Kenya, 1979–1980”, İçerisinde Sebastian Edwards and Liaqat
Ahamed (Eds), Economic Adjustment and Exchange Rates in Developing
Countries, Chicago: Chicago UP, 267–293.
Bruno, M. (1979), “Stabilization and Stagflation in a Semi-Industrialized Economy”,
Dornbusch R, Frenkel J A (Eds) içerisinde, International Economic
Policy: Theory and Evidence, Baltimore: John Hopkins UP, 270-289.
Buffie, E.F. (1984), “Financial Repression, The New Structuralists, and Stabilization
Policy In Semi-Industrialized Economies”, Journal of Development
Economics, Vol. 14, 305-322.
Buffie, E.F. (1986a), “Devaluation and Imported Inputs: The Large Economy Case”,
International Economic Review, Vol.27, No.1, s.123–140
Buffie, E.F. (1986b), “Devaluation, Investment and Growth in LDCs”, Journal of
Development Economics, Vol. 20 (March), pp. 361–379.
Burke, S.P. ve J. Hunter (2005), Modelling Non-Stationary Economic Time Series a
Multivariate Approach, Palgrave Macmillan England.
Caves, R.E., J.A. Frankel ve R.W. Jones (1996), World Trade and Payment, Harper
Collins College Publishers, 7th edition
242
Charemza, W.W. ve D. F. Derek (1997), New Direction in Econometric Practice:
General to Specific Modelling, Cointegration and Vector Autoregression,
Edward Elgar Publishing Limited, Second Edition, England.
Charusheela, S. (1997), “Structuralism And Individualism In Economic Analysis: The
“Contractionary Devaluation Debate” In Development Economics”,
Unpublished PHD Thesis, University of Massachusetts Amherst.
Chou, W.L. ve C.C. Chao (2001), “Are Currency Devaluations Effective? A Panel Unit
Root Test”, Economics Letters, 72, s.19–25
Christopoulos, D. K. (2004), “Currency Devaluation and Output Growth: New
Evidence From Panel Data Analysis”, Applied Economics Letters, 11: 13,
s.809–813
Connolly, M. (1983), “Exchange Rates, Real Economic Activity and the Balance of
Payments: Evidence from the 1960s”, içinde E. Lassen ve P. Salin (eds.),
Recent Issues in the Theory of the Flexible Exchange Rates, Amsterdam
North-Holland Kent P. Kimbrough Southern Economic Journal, Vol. 50,
No. 3 (Jan., 1984), pp. 924–925 Book Review.
Connoly, M. ve D. Taylor (1976), "Testing the Monetary Approach to Devaluation in
Developing Countries", Journal of Political Economy, 849–859.
Cooper, R. N. (1971), “Currency Devaluation In Developing Countries”, Essay In
International Finance, No.86, June.
Copelman, M. ve A. M. Werner (1995), “The Monetary Transmission Mechanism in
Mexico”, Board of Governors of the Federal Reserve System,
International Finance Discussion Papers, No 521 (September).
Coppock, D.J. (1971), “Devaluation When Exports Have An Import Content”,
Manchester School of Economic And Social Content, Vol. 39, Issue 4,
247–260.
Corden, M. ve R. Jones (1976), “Devaluation, Non-Flexible Prices, and The Trade
Balance For a Small Country”, Canadian Journal of Economics, 9, no.1,
pp.150–161.
Corsetti, G., P. Pesenti ve N. Roubini (2000), “Competitive Devaluations: Toward a
Welfare-Based Approach”, Journal of International Economics, 51,
pp.217–41.
243
Dadush, U., D, Dasgaupta ve D. Ratha (2000), “The Role of Short-term Debt in Recent
Crises”, Finance and Development, Vol. 37, No.4, s.54–7.
Diaz-Alejandro, C. (1966), Exchange Rate Devaluation in a Semi-Indusrialized Country
The Experience of Argentina, 1955–1961, The MIT Press Classics Series,
March.
Diaz-Alejandro, C.F. (1963), "A Note on the Impact of Devaluation and the
Redistributive Effect", Journal of Political Economy, 71, December,
s.577–580.
Dickey, D. A. ve W. A. Fuller (1979), “Distribution of the Estimators for
Autoregressive Time Series with a Unit Root”, Journal of the American
Statistical Association, 74, 427–431.
Dickey, D. A. ve W. A. Fuller (1981), “Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive
Time Series with a Unit Root”, Econometrica, 49, 1057–72.
Dinçer, N.N. (2005), “Döviz Kuru Dalgalanmalarının Asimetrik Etkileri: Türkiye
Örneği”, DPT Uzmanlık Tezleri, Yayın No: DPT: 2682
Doğanlar, M. (1999), “Marshall-Lerner Koşulu Yeterli Olabilir Mi?”, İktisat, İşletme ve
Finans, 79–88, Eylül 1999.
Domaç, İ. (1997), “Are Devaluations Contractionary? Evidence From Turkey”, Journal
of Economic Development, Volume 22, Number 2, December, pp.145163.
Donovan, D. J. (1981), “Real Responses Associated with Exchange Rate Action in
Selected Upper Credit Tranche Stabilization Programs”, IMF Staff
Papers, 28, 698-727.
Donovan, D. J. (1982), “Macroeconomic Performance and Adjustment Under FundSupported Programs: The experience of the Seventies”, IMF Staff
Papers, 29, 171-203.
Dournbush, R. (1973), “Devaluation, Money and Nontraded Goods”, American
Economic Review, 63, pp:871-880
Dournbush, R. ve S. Fischer (1998), Macroeconomics, McGraw-Hill.
Dunn R.M. ve J.H. Mutti (2004), International Economics, Routledge, Sixth Edition,
ISBN 0-203-33961-4 (Adobe eReader Format).
Durusoy, Ö.T. ve İ. Tokatlıoğlu (1997), “Devalüasyon ve J Eğrisi”, Ekonomik Yaklaşım,
Cilt 8, Sayı 24-25.
244
Edwards, S. (1986a), “Are Devaluations Contractionary?”, The Review of Economics
and Statistics, Vol. 68, pp.501-508.
Edwards, S. (1986b), “Terms of Trade, Exchange Rates and Labor Markets Adjustment
In Developing Countries”, NBER Working Papers, No. 2110, Mass.,
Cambridge.
Edwards, S. (1989a), “Exchange Controls, Devaluations, and Real Exchange Rates: The
Latin American Experience”, Economic Development and Cultural
Change, 37, 457–494.
Edwards, S. (1989b), Real Exchange Rates, Devaluation, and Adjustment, Cambridge,
MA: MIT Press.
Edwards, S. ve J. A. Santaella (1992), “Devaluation Controversies in the Developing
Countries: Lessons From the Breton Woods ERA”, NBER Working
Papers Series, No. 4047, Cambridge, MA.
Ekweani, C.H. (1995), “Orthodox Stabilization Policies and Stagflation: A
Neostructuralist Analysis of Inflation and Output Effects In Nigeria”,
Unpublished Phd Thesis in Enonomics, The American University.
Enders, W. (1995), Applied Econometric Time Series, John Wiley & Sons, Inc., New
York.
Engle, R.F. ve C.W.J. Granger (1987), “Cointegration and Error Correction:
Represantation, Estimation and Testing”, Econometrica, Vol. 55, 251–
276
Ertürk, E. (1994), Döviz Ekonomisi, Der Yayınları, 146, İstanbul.
Esen, O. (1998), “Gelişmekte Olan Ülkelerde Uygulanmakta Olan Finansal
Serbestleşme Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım”, İktisat İşletme ve
Finans, Nisan 1998, s. 23-30
Faini, R. ve J. de Melo (1990), “Adjustment, Investment, and the Real Exchange Rate in
Developing Countries”, Economic Policy, Vol. 5, Issue 2, p 491-519.
Feenstra, R.C. (1985), “Anticipated Devaluations, Currency Flight, and Direct Trade
Controls in a Monetary Economy”, The American Economic Review,
Vol.75, No.3, 386-401
Fernández-Arias, E. ve R. Hausmann (2000a), “Is FDI a Safer Form of Financing?”,
Working Paper No.416, Inter-American Development Bank.
245
Fernández-Arias, E. ve R. Hausmann, R. (2000b), “Foreign Direct Investment: Good
Cholesterol?”, Inter-American Development Bank, Working Paper
No.417
Flores, R. G. ve A. Szafarz (1996), “An Enlarged Definition of Cointegration”
Economics Letters, 50 (1996), 193–195.
Frenkel, A. ve C. Rodriguez (1975), “Portfolio Equilibrium and the Balance of
Payments: a Monetary Approach”, American Economic Review, 65,
pp:674–688.
Gandolfo, G. (2002), International Finance and Open-Economy Macro-Economics,
Springer, ISBN: 3–540–43459–3
Galindo, A., A. Izquierdo ve J. Montero (2005), “Real Exchange Rates, Dollarization
and Industrial Employment in Latin America”, Banco de España
Working Paper No: 0601.
Gerlach, S. ve F. Smets (1994), “Contagious Speculative Attacks”, BIS Working Paper,
No. 22 Erişim: http://ssrn.com/abstract=868432, 26.01.08.
Granger, C.W.J. (1988), "Some Recent Developments in a Concept of Causality",
Journal of Econometrics, Vol.39, Issue 1–2, pp. 199–211.
Greene, W.H. (2003), Econometric Analysis, Prentice Hall, 5. Edition, New Jersey.
Gujarati, N.D. (2001), Temel Ekonometri, Çevirenler: Şenesen, U. ve Şenesen, G.G.,
İstanbul: Literatur Yayıncılık.
Güloğlu, B. ve A. E. Altunoğlu (2002), “Finansal Serbestleşme Politikaları ve Finansal
Krizler: Latin Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri”, İstanbul
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:27, Ekim.
Gylfason, T. (1987), Credit Policy and Economic Activities in Developing Countries
with IMF Stabilization Programs, Princeton Studies in International
Finance No. 60, August- Princeton, N.J.: Princeton University,
International Finance Section.
Gylfason T ve M. Radetzki (1991), “Does Devaluation Make Sense in the Least
Developed Countries?”, Economic Development and Cultural Change,
40, pp.1–25.
Gylfason, T. ve O. Risager (1984), “Does Devaluation Improve the Current Account?”,
European Economic Review, Vol. 25, pp. 37-64.
246
Gylfason, T. ve M. Schmid (1983), “Does Devaluation Cause Stagflation?”, The
Canadian Journal of Economics, 25, pp. 37–64.
Hallwood, C. P. ve R. Macdonald (2003), International Money and Finance, Blackwell
Publishing, ISBN: 0-631-20461-X
Hamilton, C. (1988), “Contractionary Devaluation: A Review of the Literature”,
Working Papers in Economics and Econometrics, Working Paper No.
158, The Australian National University, Canberra, Australia.
Hanson, J. A. (1983), “Contractionary Devaluation, Substitution in Production and
Consumption and the Role of the Labour Market”, Journal of
International Economics, Vol.14, 179-189.
Harberger, A. C. (1950), “Currency Depreciation, Income and the Balance of Trade”,
Journal of Political Economy, Vol.58, pp. 47–60.
Harris, R. ve R. Sollis (2003), Applied Time Series Modelling and Forecasting, John
Wiley&Sons Ltd, England, ISBN: 0–470–84443–4
Hirschman, A. (1949), "Devaluation and the Trade Balance: A Note”, Review of
Economics and Statistics, 31, pp. 50–53.
Hoffmaister, A. W. ve C. A. Végh (1996), “Disinflation and the Recession-Now-Versus
Recession-Later Hypothesis: Evidence from Uruguay”, IMF Staff
Papers, 43, 355–394.
Hossain, A. ve A. Chowdhury (2001), Open-Economy Macroeconomics for Developing
Countries, Edward Elgar.
Hussain, M. N. ve A. P. Thirlwall (1984), “The IMF Supply-Side Approach to
Devaluation: An Assessment with Reference to the Sudan”, Oxford
Bulletin of Economics and Statistics, Vol. 46, No. 2.
Hussain, M. N. ve A. P. Thirlwall (1986), “The IMF Supply-Side Approach to
Devaluation: A Reply”, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, Vol.
48, No. 1.
Husted, S. ve M. Melvin (2004), International Economics, Pearson Addison Wesley,
ISBN: 0-321-20461-1
Islam S (1984), “Devaluation, Stabilization Policies and the Developing Countries: A
Macroeconomic Analysis”, Journal of Development Economics, 14, 3760.
247
İşcan, T. (1997), “Devaluations and Aggregate Output Fluctuations: A Random
Coefficient Regression Model For Mexico”, Applied Economics, 29,
1575–1584.
Jha, R. (2003), Macroeconomics For Developing Countries, Routledge Taylor&Francis
Group, Second Edition,
Johansen, S. (1991), “Estimation and Hypothesis Testing of Cointegration Vectors in
Gaussian Vector Autoregressive Models”, Econometrica, Vol. 59, No. 6,
pp. 1551–1580
Johansen, S. (1988), “Statistical Analysis of Cointegrating Vectors”, Journal of
Economic Dynamics and Control, Vol 12.
Johansen, S. ve K. Juselius (1990), “Maximum Likelihood Estimation and Inference on
Cointegration – with Applications to the Demand for Money”, Oxford
Bulletin Of Economics and Statistics, Vol. 52, Issue 2.
Johnson, H.G (1977) “The Monetary Approach to Balance of Payments Theory and
Policy: Explanation and Policy Implications”, Economica, 44, s.217-229
Kadıoğlu, F., Z. Kotan ve G. Şahinbeyoğlu (2001), “Kura Dayalı İstikrar Programı
Uygulaması ve Ödemeler Dengesi
Gelişmeleri: Türkiye 2000”,
http://www.tcmb.gov.tr/research/discus/dpaper51.pdf, Erişim:24.05.2007
Kamin, S.B. (1995), '”Contractionary Devaluation with Black Markets for Foreign
Exchange”,' Journal of Policy Modeling, Vol.17, Issue 1, pp.39–57
Kamin, S.B., (1988), “Devaluation, External Balance, and Macroeconomic Performance
In Developing Countries: A Look At The Numbers”, Princeton Essays in
International Finance, No. 62.
Kamin, S. B. ve J. H. Rogers (2000), “Output and the Real Exchange Rate in
Developing Countries: An Application to Mexico”, Journal of
Development Economics, Vol. 61, s. 85–109
Kamin, S. B. ve M. Klau (1998), “Some Multi-Country Evidence on the Effects of Real
Exchange Rates on Output”, Board of Governors of the Federal Reserve
System International Finance Discussion Paper,No. 611.
Kandil, M. (2008), “The Asymmetric Effects of Exchange Rate Fluctuations on Output
and Prices: Evidence From Developing Countries”, The Journal of
International Trade & Economic Development, Vol. 17, Issue. 2, s. 257–
296, June.
248
Kandil, M. (2006), “On the Transmission of Exchange Rate Fluctuations to the
Macroeconomy: Contrasting Evidence for Developing and Developed
Countries”, Journal of International Trade & Economic Development
Vol. 15, Issue. 1, 101–127, March
Kandil, M. (2000), “The Asymmetric Effects of Exchange Rate Fluctuations: Theory
and Evidence From Developing Countries”, IMF Working Paper,
WP/00/184
Kandil, M, ve A. Mirzaie (2002) “Exchange Rate Fluctuations and Disaggregated
Economic Activity in the US: Theory and Evidence”, Journal of
International Money and Finance, 21, s. 1–31.
Karluk, R. (1998), Uluslararası Ekonomi, Beta Basım Yayım, Eskişehir
Kasa K. ve C. Huh (2001), “A Dynamic Model of Export Competition, Policy
Coordination, and Simultaneous Currency Collapse”, Review of
International Economics, Vol. 9 Issue 1, s. 68–80.
Khan, M.S. (1990), “The Macroeconomic Effects of Fund-Supported Adjustment
Programs”, IMF Working Paper.
Khan, M.S. (1988), “The Macroeconomic Effects of Fund-Supported Adjustment
Programs: An Empirical Assessment”, IMF Working Paper, WP/88/113
Khan, M.S, (1974), "Imports and Exports Demand in Developing Countries", IMF Staff
Papers, November, PP. 678–693.
Killick, T. (1993), The Adaptive Economy Adjustment Policies in Small, Low Income
Countries, EDI Development Studies, March
Kim, Y. ve Y. H. Ying (2007), “An Empirical Assessment of Currency Devaluation in
East Asian Countries”, Journal of International Money and Finance, 26,
s.265–283
Knight, J. (1976), “Devaluation and Income Distribution in Less Developed
Economies”, Oxford Economic Papers, 42: 185–204
Krugman, P. (1999), “Balance Sheets, The Transfer Problem, and Financial Crisis”,
International Tax and Public Finance, Volume 6, Number 4, 459–472
Krugman, P. ve L. Taylor (1978), “Contractionary Effects of Devaluation”, Journal of
International Economics, Vol. 8, pp. 445–456.
Krugman, P.R. ve M. Obstfeld (1997), International Economics Theory and Policy, (4th
edition), MA: Addison-Wesley Publishing Company,
249
Kwiatkowski,D., C.B.P Phillips, P. Schmidt ve Y. Shin (1992), “Testing The Null
Hypothesis of Stationary Against The Alternative of A Unit Root”, Journal
of Econometrics, Vol:54, pp.159-178
Larrin, F. ve J. Sachs (1986), “Contractionary Devaluation, and Dynamic Adjustment of
Exports and Wages”, NBER Working Paper, No. 2078
Laursen, S. ve L. A. Metzler (1950), “Flexible Exchange Rate and the Theory of
Employment”, The Review of Economics and Statistics, Vol.32, No:4,
p.281–299.
Lim, J. (1987), “New Structuralist Critique of Monetarist Theory of Inflation”, Journal
of Development Economics, 25, 45-61, North-Holland
Lütkepohl, H. (2005,) New Introduction to Multiple Time Series Analysis, SpringerVerlag, Berlin Heidelberg, ISBN 3-540-40172-5.
Machlup, F. (1955), “Relative Prices and Aggregate Spending In the Analysis of
Devaluation”, The American Economic Review, June pp.255–278
(devalüasyon seçme yazılar, 1971, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1508,
çeviren: Necati Mumcu).
Maddala, G.S. (1992), Introduction to Econometrics, Mcmillan Pub. Company, 2.Baskı
Magee, S.P. (1973), “Currency Contracts, Pass Through and Devaluation”, Brookings
Papers on Economic Activity, 303–325.
Magendzo, I.I. (2002), “Are Devaluations Really Contractionary?”, Central Bank of
Chile Working Papers No 182.
http://www.bcentral.cl/estudios/documentos-trabajo/pdf/dtbc182.pdf.
Mark, N.C. (2000), International Macroeconomics and Finance: Theory and Empirical
Methods, Blackwell Publishers.
Melvin, M. (2004), International Money and Finance, Boston, MA: Pearson AddisonWesley, ISBN: 0-321-20459-X.
Miles, M. A. (1979), “The Effects of Devaluation on The Trade Balance and The
Balance of Payments: Some New Results”, Journal of Political
Economy, 87, 600–20.
Miteza, I. (2001), “Exchange Rate Volatility and Contractionary Devaluation”,
Unpublished Phd Thesis, University of Wisconsin, August.
250
Morgan, V. E. (1955), “Flexible Kambiyo Hadleri Teorisi, Bir İktisadi Analiz”, Çev.
Necati Mumcu, “Devalüasyon Seçme Yazılar”, İ.Ü. İkt. Fak. Yay.,
No.271, İstanbul.
Morley, S. (1992), “On the Effects of Devaluation During Stabilization Programs in
LDCs”, Review of Economics and Statistics, 74: 21–27.
Morley, S. (1971), "Inflation and Stagflation in Brazil", Economic Development and
Cultural Change, Vol. 19, 184–203.
Mundell, R.A. (1963), “Capital Mobility And Stabilisation Policy Under Fixed And
Flexible Exchange Rates”, Canadian Journal of Economics and Political
Science, Vol. XXIX, No. 4, November.
Murinde, V. (1995), Macroeconomic Policy Modelling For Developing Countries,
Ashate Publishing Limited, ISBN 1 85628 448 4.
Narayan, P.K. ve S. Narayan (2007), “Is Devaluation Expansionary or contractionary?
Empirical Evidence From Fiji”, Applied Economics, 39, s.2589–2598.
Nashashibi, K. (1980), “A Supply Framework for Exchange Reform in Developing
Countries: The Experience of Sudan”, IMF Staff Papers, Cilt: 27, pp.24–
79.
Nielsen, S.B. (1987), “Marshall-Lerner with Imported Inputs”, Economics Letters, 22,
pp.295–298.
Nunnenkamp, P. ve R. Schweickert (1990), “Adjustment Policies and Economic
Growth in Developing Countries – Is Devaluation Contractionary?”,
Weltwirtschaftliches Archive, Vol.126, pp. 474–493.
Oksay, S. (2001), Döviz Kuru ve Ödemeler Bilançosu Politikaları: Türkiye (1923–
2000), Beta Basım Yayın, İstanbul.
Owen D. P. ve O. Solis-Fallas (1989), “Unorganized Money Markets And Unproductive
Assets In The New Structuralist Critique Of Financial Liberalization”,
Journal of Development Economics, , Vol. 31, Issue 2, pp.341–355,
October.
Özer, H.G. (2006), Finansal Liberalizasyon Politikaları ve Kriz İlişkisi, Sermaye
Piyasası Kurulu, Yayın No.189, Ankara.
Özer, I. (2007), “Stratejik Ticaret Politikalar” Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret
Politikaları, 2(3), 65-102.
Paya, M. (2002), Para Teorisi ve Para Politikası, Filiz Kitabevi, İstanbul.
251
Perron, P. (1997), “Further Evidence on Breaking Trend Functions in Macroeconomic
Variables”, Journal of Econometrics, 80 (2), pp.355-385.
Perron, P. (1989), “The Great Crash, The Oil Price Shock, And The Unit Root
Hypothesis”, Econometrica, 57, pp.1361–1401.
Pesaran, M.H. ve Y. Shin (1998), “Generalised Impulse Response Analysis in Linear.
Multivariate Models”, Economics Letters, Vol.58, Issue 1, pp.17–29.
Pesaran M.H. ve Y. Shin (1999), “An Autoregressive Distributed Lag Modelling
Approach to Cointegration Analysis”, İçerisinde Econometrics and
Economic Theory in the 20th Century: The Ragnar Frisch Centennial
Symposium, Strom S (ed.)., Chapter 11, Cambridge University Press:
Cambridge.
Phillips, P.C.B. ve P. Perron (1988), “Testing for a Unit Root in Time Series
Regression”, Biometrika, Vol:75, pp.335–346.
Plihon, D. (1995), Döviz Kurları, Çevirenler: Mehmet Bolak, Haluk Levent ve Ertuğrul
Tokdemir, İletişim Yayınları, İstanbul.
Rajan R. S. ve C. H. Shen (2002), “Are Crisis-Induced Devaluations Contractionary?”,
Pasific Basin Working Paper Series, Working Paper No. PB02–06
Razmi, A. (2007), “The Contractionary Short-Run Effects of Nominal Devaluation in
Developing Countries: Some Neglected Nuances”, International Review
of Applied Economics, 21: 5, 577 — 602
Rhodd, R.G. (1993), “The Effect of Real Exchange Rate Changes on Output: Jamaica’s
Devaluation Experience”, Journal of International Development, vol.5,
No.3, s.291–303
Risager, O. (1988), “Devaluation, PProfitability and Investment”, Scandinavian Journal
of Economics, Vol. 90, Issue 2, 125–140
Roca, S. ve R. Priale (1987), “Devaluation, Inflationary Expectations, and Stabilization
in Peru”, Journal of Economic Studies, 14, 5–33.
Rodrik, D. ve A. Velasco (1999), “Short-Term Capital Flows”, NBER Working Paper
No.7364.
Rogers J H ve P. Wang (1995), “Output, Inflation and Stabilization in a Small Open
Economy: Evidence From Mexico”, Journal of Development Economics,
46, 271–93.
252
Salant, M. (1976)."Devaluations Improve the Balance of Payments Even if Not the
Trade Balance," İçerisinde Peter Clark, Dennis Logue, ve Richard J.
Sweeney, eds., The Effects of Exchange Rate Adjustments, Washington,
U.S. Department of the Treasury.
Salvatore, D. (1995), International Economics, 5th Ed. Macmillian, New York.
Santaella, J. A. ve A. E. Vela (1996), “The 1987 Mexican Disinflation Program: An
Exchange Rate-Based Stabilization?”, IMF Working Paper, No. 24.
SSRN: http://ssrn.com/abstract=882924.
Schydlowsky, D. M. (1979), Containing the Costs of Stabilization in SemiIndustrialized LDC's, Center for Latin American Development Studies,
No. 36. Boston: Boston University.
Seyidoğlu, H. (2003), Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Uygulama, Güzem Can
Yayınları No:20, İstanbul.
Shea, K. L. (1976), “Imported Inputs, Devaluation and Balance of Payments: A
Keynesian Macro-Approach”, Southern Economic Journal, Vol. 43,
Issue 2, pp. 1106-1111.
Sheehey, E. J. (1986), “Unanticipated Inflation, Devaluation and Output in Latin
America”, World Development, 14, 665-671.
Sims, C. A. (1980), “Macroeconomics and Reality”, Econometrica, Vol. 48, No. 1–48.
Silva, D.G.D. ve Z. Zhu (2004), “Sri Lanka’s Experiment With Devaluation: VAR and
ECM Analysis of the Exchange Rate Effects on Trade Balance and
GDP”, The International Trade Journal, Vol.18, No:4, 269-301.
Solimano, A. (1986), “Contractionary Devaluation in The Southern Cone: The Case of
Chile”, Journal of Development Economics, 23, 135-151.
Stern, R. M. (1973), The Balance Of Payments: Theory And Economic Policy,
MacMillan Pres, London
Stock, J. H. ve M. W. Watson (2001), "Vector Autoregressions", Journal of Economic
Perspectives, Vol. 15, Issue 4, s. 101-115.
Taye, H.K. (1999), “The Impact of Devaluation on Macroeconomic Performance: The
Case of Ethiopia”, Journal of Policy Modeling, Vol. 21(4), pp. 481-496.
Taylor, L. (1983), Structuralist Macroeconomics: Applicable Models for the Third
World, New York: Basic Books, Inc.
253
Taylor, L. (1981), “IS/LM in the Tropics: Diagrammatics of the New Structuralist
Macro Critique”, içinde W.Cline ve S. Weintraub (edition), Economic
Stabilization in Developing Countries, Washington D.C.: The Brooking
Institution
Taylor, L. ve J. Rosensweig (1984), “Devaluation, Capital Flows and Crowding Out: A
CGE Model with Portfolio Choice for Thailand”, The World Bank
Working Paper.
Thornton, J. (1998), “Real Stock Prices and the Long-Run Demand for Money in
Germany”, Applied Financial Economics, 8, 513-517.
Tovar, C.E. (2004), “Devaluations, Output, and The Balance Sheet Effect: A Structural
Econometrıc
Analysıs”,
Bank
for
International
Settlements,
Erişim:www.bis.org/publ/work215.pdf.
Upadhyaya, K.P. (1999), “Currency Devaluation, Aggregate Output, and The Long
Run: An Empirical Study”, Economics Letters, 64, s.197–202.
Upadhyaya, K.P. ve M.P. Upadhyaya (1999), “Output Effects of Devaluation: Evidence
from Asia”, The Journal of Development Studies, Vol.35, No.6, s.89-103.
Vamvoukas, A.G. (1998), “The Relationship Between Budget Deficits and Money
Demand: Evidence from a Small Economy”, Applied Economics, Vol.30,
Issue 3, 375-382.
Van Wijnbergen, S. (1986), “Exchange Rate Management and Stabilization Policies in
Developing Countries”, Journal of Development Economics, Vol. 23, pp.
227-247.
Van Wijnbergen, S. (1983), “Credit Policy, Inflation and Growth in a Financially
Repressed Economy”, Journal of Development Economics, Vol. 13
(1983): 45-65.
Van Wijnbergen, S. (1982), “Stagflationary Effects of Monetary Stabilization Policies:
A Quantitative Analysis of South Korea”, Journal of Development
Economics, Vol. 10 (1982) : 133-169.
Wang, P. (2005), The Economics Of Foreign Exchange And Global Finance, ISBN
9783-540-21237-9 Springer Berlin.
Wei, S.J. (2001), “Corruption and Globalization”, Brookings Institution Policy Brief,
No.79.
254
Wei, S.J. ve Y. Wu (2001), “Negative Alchemy? Corruption, Composition of Capital
Flows, and Currency Crises”, NBER Working Paper, No.8187.
Yamak, R. ve A. Korkmaz (2006), “Harberger-Laursen-Metzler Etkisi: Literatür ve
Türkiye Örneği”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi,
Cilt: 20, Sayı:1, ss.57–69
Yanar, R. (2008), “Gelişmekte Olan Ülkelerde Döviz Kuru Rejimi Tercihi Ve Makro
Ekonomik
Performans”,
Çukurova
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi
Yihesis, Z. (2006), “The Effects of Devaluation on Aggregate Output: Empirical
Evidence from Africa”, International Review of Applied Economics, 20
(1), 21–45
Yunke He, M.A. (1991), “Market Structure and Contractionary Devaluation”, Phd
Thesis in Economics, McMaster University.
Yücel, İ. (1974), Ödemeler Dengesi Sorunu ve Planlı Dönemde Türkiye'nin Ödemeler
Dengesi, Ankara Basım ve Ciltevi, Ankara.
255
EKLER
Tablo Ek 1: LM, White ve Normallik Testleri
LM otokorelasyon
White değişen varyans
Model 1.1
Model 1.2
Model 2.1
Model 2.2
Model 3.1
Model 3.2
Model 4.1
Model 4.2
Model 5.1
Model 5.2
Model 6.1
Model 6.2
1
4
Chi-sq
Prob.
22.14512
20.75036
312.7333
0.6037
0.1386
0.1883
8.021308
15.60614
0.9482
0.4808
30.72557
24.57742
0.1983
0.4862
37.37277
31.90537
0.0532
0.1608
32.63408
28.14032
0.1405
0.3014
27.93498
29.51280
0.3109
0.2431
25.73654
28.10458
0.4218
0.3031
22.52951
29.65366
0.6050
0.2375
23.27992
29.63603
0.5612
0.2382
22.55531
30.16461
0.6035
0.2182
23.80147
20.18837
0.5309
0.7369
23.39504
23.22974
0.5545
0.5641
Normallik
5.043527
0.2829
316.0762
0.5515
5.190489
0.2683
908.3575
0.4160
0.830117
0.9751
492.2713
0.0824
1.638596
0.8965
480.7652
0.1527
5.670079
0.3397
463.2516
0.3229
5.568714
0.3505
476.9931
0.1829
10.23372
0.0689
474.7409
0.2027
10.63503
0.0591
487.2509
0.1091
6.002892
0.3059
467.3874
0.2761
5.430814
0.3656
452.0907
0.4634
6.486049
0.2618
459.6289
0.3666
6.993431
0.2211
256
Tablo Ek 2: Cusum Testleri
Model 1
lnRGSYİH eşitliği için cusum ve cusum square testleri
1.4
30
1.2
20
1.0
0.8
10
0.6
0
0.4
0.2
-10
0.0
-20
-0.2
1994
-30
1994
1996
1998
2000
CUSUM
2002
2004
1996
1998
2000
CUSUM of Squares
2006
2002
2004
2006
5% Significance
5% Significance
lnRER eşitliği için cusum ve cusum square testleri
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0
0.6
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-30
1994
1996
1998
CUSUM
2000
2002
2004
2006
-0.2
5% Significance
lnCPI eşitliği için cusum ve cusum square testleri
1994
1996
1998
2000
CUSUM of Squares
2002
2004
2006
5% Significance
257
30
1.4
20
1.2
1.0
10
0.8
0
0.6
-10
0.4
-20
0.2
0.0
-30
1994
1996
1998
2000
CUSUM
2002
2004
2006
-0.2
1994
5% Significance
1996
1998
2000
CUSUM of Squares
2002
2004
2006
5% Significance
USF eşitliği için cusum ve cusum square testleri
30
1.4
20
1.2
1.0
10
0.8
0
0.6
-10
0.4
-20
0.2
0.0
-30
1994
1996
1998
2000
2002
2004
2006
-0.2
CUS UM
1994
5% Significance
1996
1998
2000
CUSUM of Squares
2002
2004
2006
5% Significance
Model 2
lnRGSYİH
1.4
15
1.2
10
1.0
0.8
5
0.6
0
0.4
0.2
-5
0.0
-10
-0.2
-0.4
-15
2001
2002
2003
CUSUM
lnCPI
2004
2005
2006
5% Significance
2007
2001
2002
2003
2004
CUSUM of Squares
2005
2006
5% Significance
2007
258
1.4
16
1.2
12
1.0
8
0.8
4
0.6
0
0.4
-4
0.2
0.0
-8
-0.2
-12
-0.4
2001
-16
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2002
2003
2004
CUSUM of Squares
CUSUM
2005
2006
2007
2007
5% Significance
5% Significance
lnRER
16
1.4
12
1.2
1.0
8
0.8
4
0.6
0
0.4
-4
0.2
-8
0.0
-12
-0.2
-0.4
-16
2001
2002
2003
2004
CUSUM
2005
2006
2007
2001
2002
2003
2004
CUSUM of Squares
5% Significance
2005
2006
2007
5% Significance
KAMU
16
1.4
12
1.2
1.0
8
0.8
4
0.6
0
0.4
-4
0.2
-8
0.0
-12
-0.2
-0.4
-16
2001
2002
2003
CUSUM
USF
2004
2005
2006
5% S ignificance
2007
2001
2002
2003
2004
CUSUM of Squares
2005
2006
5% Significance
2007
259
16
1.4
12
1.2
8
1.0
4
0.8
0.6
0
0.4
-4
0.2
-8
0.0
-12
-0.2
-16
2001
2002
2003
2004
2005
2006
-0.4
2007
2001
CUSUM
2002
2003
2004
2005
2006
2007
5% Significance
CUSUM of Squares
5% Significance
Model 3
lnRGSYİH
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-0.2
-30
95
96
97
98
99
00
01
02
03
04
05
06
07
-0.4
95
CUSUM
96
97
98
99
00
01
02
03
04
05
5% Significance
CUSUM of Squares
5% Significance
lnCPI
30
1.4
20
1.2
1.0
10
0.8
0
0.6
-10
0.4
0.2
-20
0.0
-30
95
96
97
98
99
00
01
02
03
04
05
06
07
-0.2
CUSUM
5% Significance
95
96
97
98
99
00
01
CUSUM of Squares
lnRM2
02
03
04
05
06
5% Significance
07
06
07
260
1.4
30
1.2
20
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
-10
0.2
0.0
-20
-0.2
95
-30
95
96
97
98
99
00
01
02
03
04
05
06
96
97
98
99
00
01
02
CUSUM of Squares
CUSUM
03
04
05
06
07
07
5% Significance
5% Significance
lnRER
1.4
30
1.2
20
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-0.2
-30
95
96
97
98
99
00
01
CUSUM
02
03
04
05
06
95
07
96
97
98
99
00
01
CUSUM of Squares
5% Significance
02
03
04
05
06
07
5% Significance
USF
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0
0.6
-10
0.4
0.2
-20
0.0
-30
95
96
97
98
99
00
01
02
03
04
05
06
07
-0.2
95
CUSUM
96
97
98
99
00
01
02
03
04
05
06
5% Significance
CUSUM of Squares
5% Significance
07
261
Model 4
lnRGSYİH
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-0.2
-30
95
96
97
98
99
00
01
CUS UM
02
03
04
05
06
95
07
96
97
98
99
00
01
02
CUSUM of Squares
5% Significance
03
04
05
06
5% Significance
lnCPI
1.4
30
1.2
20
1.0
10
0.8
0
0.6
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-30
95
96
97
98
99
00
CUSUM
01
02
03
04
05
06
-0.2
07
95
96
97
5% Significance
98
99
00
01
02
CUS UM of S quares
03
04
05
06
07
5% S ignificance
lnRER
1.4
30
1.2
20
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-0.2
-30
95
96
97
98
99
00
CUSUM
FA
01
02
03
04
5% Significance
05
06
07
95
96
97
98
99
00
01
CUSUM of Squares
02
03
04
05
06
5% Significance
07
07
262
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-0.2
-30
95
96
97
98
99
00
01
CUSUM
02
03
04
05
06
95
07
96
97
5% Significance
98
99
00
01
02
CUS UM of Squares
03
04
05
06
07
5% S ignificance
USF
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0
0.6
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-30
95
96
97
98
99
00
01
02
03
04
05
06
07
-0.2
95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 07
CUSUM
5% Significance
CUSUM of Squares
5% Significance
Model 5
lnRGSYİH
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0
0.6
-10
0.4
0.2
-20
0.0
-30
95
96
97
98
99
00
CUSUM
01
02
03
04
05
06
07
-0.2
95
96
97
98
99
00
01
CUSUM of Squares
lnCPI
02
03
04
05
5% Significance
5% Significance
06
07
263
30
1.4
20
1.2
1.0
10
0.8
0
0.6
-10
0.4
-20
0.2
0.0
-30
95
96
97
98
99
00
01
02
03
04
05
06
07
-0.2
CUSUM
5% Significance
95
96
97
98
99
00
01
02
CUSUM of Squares
03
04
05
06
07
5% Significance
lnRER
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-0.2
-30
95
96
97
98
99
00
01
CUS UM
02
03
04
05
06
95
07
96
97
98
99
00
01
02
CUS UM of S quares
5% Significance
03
04
05
06
5% S i gnific anc e
KAMU
30
1.4
1.2
20
1.0
10
0.8
0
0.6
0.4
-10
0.2
-20
0.0
-30
95
96
97
98
99
00
CUSUM
FA
01
02
03
04
5% Significance
05
06
07
-0.2
95
96
97
98
99
00
01
CUS UM of Squares
02
03
04
05
06
5% S ignificance
07
07
264
1.4
30
1.2
20
1.0
0.8
10
0.6
0
0.4
0.2
-10
0.0
-20
-0.2
95
96
97
98
99
00
01
02
CUSUM of Squares
-30
95
96
97
98
99
00
CUSUM
01
02
03
04
05
06
03
04
05
5% Significance
07
5% Significance
Model 6
lnRGSYİH
20
1.4
1.2
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
0.2
-10
0.0
-0.2
-20
96
97
98
99
00
01
CUSUM
02
03
04
05
06
-0.4
96
97
5% S ignificance
98
99
00
01
02
CUSUM of Squares
03
04
05
06
5% Significance
lnCPI
1.4
20
1.2
1.0
10
0.8
0.6
0.4
0
0.2
0.0
-10
-0.2
-0.4
96
-20
97
98
99
00
01
CUSUM of Squares
96
97
98
99
00
CUSUM
lnRER
01
02
03
04
5% Significance
05
06
02
03
04
05
5% Significance
06
06
07
265
20
1.4
1.2
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
0.2
-10
0.0
-0.2
-20
96
97
98
99
00
01
CUSUM
02
03
04
05
06
-0.4
96
97
98
5% Significance
99
00
01
02
CUS UM of S quares
03
04
05
06
5% S ignificance
FA
1.4
20
1.2
1.0
10
0.8
0.6
0
0.4
0.2
-10
0.0
-0.2
-0.4
-20
96
97
98
99
00
01
CUSUM
02
03
04
05
96
06
97
98
99
00
01
02
CUSUM of Squares
5% Significance
03
04
05
5% Significance
lnPF
20
1.4
15
1.2
1.0
10
0.8
5
0.6
0
0.4
-5
0.2
-10
0.0
-15
-0.2
-0.4
-20
96
97
98
99
00
CUSUM
01
02
03
04
5% Significance
05
06
96
97
98
99
00
01
CUSUM of Squares
02
03
04
05
5% Signific anc e
06
06
266
ÖZGEÇMİŞ
ADI SOYADI
: Ahmet ŞAHBAZ
DOĞUM YERİ VE TARİHİ
: 1976/ ADANA
ADRES
: Çukurova Üniversitesi İİBF, İktisat Bölümü
Balcalı Kampüsü,-Adana
Tel: (322) 3387254-60 iç hat (158)
E-posta
: ahmetsahbaz@hotmail.com
EĞİTİM DURUMU
Doktora
(2003- 2009)
: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İktisat Anabilim Dalı, Adana.
Yüksek Lisans (1999-2003)
: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İktisat Anabilim Dalı, Adana.
Lisans
(1995-1999)
: Çukurova Üni. İ.İ.B.F. İktisat Bölümü, Adana.
Lise
(1990-1993)
: Mehmet Kemal Tuncel Lisesi, Seyhan, ADANA
YABANCI DİL
: İngilizce
İŞ DENEYİMİ
2002-2009
: Araştırma Görevlisi, Çukurova Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
2002
: Araştırma Görevlisi, Gaziantep Üniversitesi,
İİBF İktisat Bölümü, Gaziantep.
BİLİMSEL YAYINLAR
Yanar, R. ve A. Şahbaz (2009), “Bir Yaklaşım Olarak Radikal Politik İktisat”,
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (baskıda).
KİTAP İÇERİSİNDE BÖLÜM
Yıldırım, M. ve A. Şahbaz (2009), “Türkmenistan”, içerisinde Örnek, İ., S. Taş ve M.
Yıldırım, Geçiş Ekonomileri, Ekin Yayıncılık, Bursa
ÖDÜLLER
Yanar, R. ve A. Şahbaz (2006), “Adana Ekonomisi: Bir Kent Sosyo-Ekonomisi
Tahlili”, Adana Sanayi Ve Ticaret Odası Makale Yarışması, Mansiyon Ödülü.
Download