ankara meydan muharebesi

advertisement
ANKARA MEYDAN MUHAREBESİ
28 Temmuz 1402
Muharebe hakkında kapsamlı araştırma ve muharebe alanının tetkiki için
düzenlenen saha gezisi notları
28 Temmuz 2009
Salı
Abdullah Turhal
Altar Maket
2009
ANKARA MEYDAN MUHAREBESİ
28 Temmuz 1402
Muharebe hakkında kapsamlı araştırma ve muharebe alanının tetkiki için
düzenlenen saha gezisi notları
28 Temmuz 2009
Salı
Abdullah Turhal
©Altar Maket
Her hakkı Altar Maket’e aittir, izinsiz kopyalanamaz. Tüm fotoğraflar, aksi belirtilmediği
sürece, yazar tarafından çekilmiştir. Kaynak göstermek kaydıyla, burada yer alan görüş,
bilgi ve resimlerden araştırmalar ve kişisel kullanım için faydalanılabilir.
R
Reepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
İÇİNDEKİLER
- Giriş
BÖLÜM I:
- Muharebe öncesi siyasi ve askeri ortamın incelenmesi
- Kuyrukluyıldız meselesi
BÖLÜM II:
- Tarafların harekete geçmeleri
- Tarafların son hazırlıkları
- Muharebe meydanının arazi özellikleri
BÖLÜM III:
- Muharebe günü
- Muharebe meydanında tarafların aldıkları düzen ve önde gelen komutanlar
- Muharebenin sonuçlanması ve sonrası
BÖLÜM IV:
-28 Temmuz 2009 izlenimleri
BÖLÜM V:
- Atatürk’ün Ankara Meydan Muharebesi’ne özel ilgisi ve General Ömerhalis’in eseri
SON SÖZ
EK I: Kronoloji
EK II: Haritalar
Harita I: Meydanın coğrafi ve topoğrafik özelikleri
Harita II: Tarafların meydana geliş yolları
Harita III: Tarafların meydanda muharebe düzenleri
Harita IV: Muharebe öncesi ve sonrası Osmanlı devleti
Harita V: Timur’un yendiği devletler ve diğer savaşları
EK III: Önemli kişiler
EK IV: Muharebe meydanındaki yerler sözlüğü
EK V: Takip ettiğimiz güzergah
EK VI: Savaş oyunu için kısa not
Kaynaklar
“O sıcak, uzun ve ateş gibi yakıcı günde nice değerliler düşmüş, nice
bahadırlara ölüm komutanı hiçlik yolunda rehber olmuş, zırh, miğfer ve
kellelerle ceng meydanı dolup taşmış, askerlerin kanlarıyle her yer al
olmuştu.
Öyle bir uğraş oldu ki, gökyüzünün at koşturan yiğidi, dönen dünya denilen
bu ablak taya yiğitçe bindiği gündenberi buna benzer bir savaş, öyle uğraş,
öyle döğüş görmüş değil idi.”
Hoca Sadettin Efendi’nin Ankara muharebesini 1580’ lerde tasviri
Hoca Sadettin Efendi, Tacü’tTevarih, Hazırlayan İsmet
Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı,
1992, Cilt 1, s 272
Timurlulara ait bir savaş maskesi
Kaynak: Turks, Royal Academy of Arts, London 2005, s 208
GİRİŞ
İçinde bulunduğumuz yıl, dünya savaş tarihinde, tüm zamanların en büyük meydan
muharebelerinden biri olan, Türk ve dünya tarihi için oldukça önemli, Ankara meydan
muharebesi’nin 607. yıldönümüdür. Tüm dünya savaş tarihi içinde tek bir meydan
muharebesinde, her iki taraftan 250 bine yakın muharibin katıldığı muharebe sayısı çok
azdır. Bu muharebe sadece muharip sayısının çokluğu açısından değil, iki orduya komuta
eden iki büyük kumandanın varlığı dolayısıyla, bu iki askeri ve siyasi dehanın birbirinine
karşı izlediği titiz ve ustalıklı taktikler, arazi, insan ve diğer tüm imkanların
kullanılmasındaki maharet dolayısıyla da oldukça önemlidir.
Tüm bunların yanı sıra, yaşadığımız şehir olan, Ankara’da, yanı başımızda gerçekleşmiş
olmasından dolayı bu önemli muharebeyi kapsamlı bir biçimde incelemek, muharebe
meydanını ve fiziki şartları tetkik ederek resim ve gözlemlerimizle Ankara halkı ve Türk
savaş tarihi meraklıları ile paylaşmak istedik. Muharebe bilindiği üzere 28 Temmuz 1402
tarihinde gerçekleşti. Biz de bu tarihte, muharebenin gerçekleştiği tarihten 607 sene
sonra, 28 Temmuz 2009 Salı günü muharebe meydanını ziyaret ettik, araştırmamızı ve
gözlemlerimizi sizlerle bu çalışma vasıtasıyla paylaşmak istedik.
Gelişmiş kültürler bugünlere nasıl geldiklerini, yaşanan bu günlerin kolay
kazanılmadığını bildiklerinden geçmişlerinde meydana gelmiş olayları merak eder,
inceler ve gereken saygıyı gösterir. Savaş tarihi çalışmalarında saha çalışmaları oldukça
önemlidir. Dünyanın pek çok yerinde, muharebelerin yıldönümlerinde, insanlar toplanır
ve atalarının yüzyıllarca yıl önce kendileri için gösterdikleri çabayı, döktükleri teri, kanı
ve bu uğurda onların kaybettiği değerli hayatlarını anarlar. Onlar gibi giyinir, onların
hatırasını günümüzde kısa süre de olsa canlandırırlar. Dünyanın gelişmiş toplumlarının
kendileri için önemli muharebe alanlarında yürüttüğü kapsamlı arkeolojik araştırmalar o
muharebe hakkında çarpıcı bulgular vermektedir. Tarihçiler için son derece önemli olan
bu buluntular ise o muharebenin çok daha iyi anlaşılmasına, genç nesillere daha iyi
anlatılmasına sebep olmaktadır. Elbette, anlamak ve anlatmak gibi bir kaygınız yoksa,
orası sizin için sadece bir toprak parçasıdır ve yakın zamanda kurnaz bir müteahhitin
üzerine dikeceği çirkin beton yığınlarını izlemekten başka çareniz yoktur.
Altar Maket olarak, mütevazı imkanlarımızla, faaliyet gösterdiğimiz yere 40-50 km
mesafede olmuş, tarihin en muzzam meydan muharebelerinden birini en azından sizlere
anlatabilmek istedik. Ankara, bazılarının iddia ettiği gibi, hiçbir cazibesi olmayan, sıkıcı
bir şehrin ötesinde, tarih boyunca gizemli ve önemli bir şehir olmuştur. Hem Osmanlı
devleti, hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda çok büyük rol oynayan,
gizemlerini haykırmayan, saygıyı hakeden bir şehirdir. Umuyoruz sizde bu şehre ve
tarihine farklı bir gözle bakabilir, gizemlerini anlamak için biraz hareketlenerek çaba
göstermeye başlayabilirsiniz.
Abdullah Turhal
Konutkent, Ankara
2 Ağustos 2009
“Bu meydan savaşında öyle bir ceng, öyle bir uğraş, öyle bir tokış oldu ki, kamış gibi düz
olan kalem, onu açıklamak isterken büküldü.
Açık açık konuşabilen dil, anlatmaya kalkıştığında sürçtü.
Hayal gücü ise, bu savaşı tarife mecal getiremedi.
Savaş katılanların çokluğundan kimse nefes alamayacak hale geldiğinden, gök kubbe bir
patlama olacağı korkusu ile kuşkulandı.
Düşmana dalan yiğitlerin çığrışları, döğüş ve tokış meydanındaki arslanların naraları,
davul ve ok sadalarına katılmış, savaş gereçlerinin çarpışmalarından çıkan sesler, işin
sonunun geldiğini bildiren tellalların dehşet verici bağrışlarını bastırmış, göklere yükselen
bir gümbürtü, yer küresini titreten bir hal almıştı.
Uçan oklar, dilleri kesen kılıçlara döndü.
Yayların gerilmesiyle kuvvetlerini göstermeye başlayan temrenler, yüzlerini düşmanın
yüreklerine çevirdiler.
Keskin kılıçlar, hindu dalgıçlar gibi zırh deryasına dalıp, hayat incisini araştırmaya
başladılar.
Buldukları incileri yiğitlerin kanlarıyla avladılar.
Yürek paralayan oklar, uzak görüşlü düşünceler gibi kötü günlü düşmanın ciğerine gidip
gelmekteydiler.
Taşları paralayan kargı, değeri düşük düşmanın sıkkın gönlünde ince fikirler gibi delikler
açmakta idi.
Savaşın kaldırdığı toz, mavi göğü öyle bulamıştı ki, güneş bu karanlıkta cengi
seyretmekten kalmış, kuşlar gibi uçan atlara binmiş yiğitlerle gökler sağır olmuştu.
Dönen felek kendini kaptırmış dönmekten başı dönmüş, dünyada kan görmekten
hastalanarak, safrası bulanmıştı.
Bu savaş meydanı sanki bir eylenti meclisiydi ki, ecel sâkisi kızgın dolular sunmakla
cenge giren yiğitleri serhoş etmiş, uğraş dolulariyle mest olan gönüller, ruhlara meyil
göstermeye başlamışlardı.
Kan selleri, direnen bir nice bahadırı yokluk vadisine sürükleyip götürmüştü.
Yiğitlerin sert hamleleri ile savaş ateşi, iyice çevreyi sardı.
Rüstem’in saldırı kıssaları bundan sonra artık değerini kaybetti.
Ölüm melekleri ruhları derlemek için o kadar acele etmekteydiler ki, ruh cevheri cisim
kalıbında yeni bir oluşum geçiriyormuşçasına, ikinci bir saniye daha kalmak imkanını
bulamıyordu.”
Hoca Sadettin Efendi’nin Ankara muharebesini 1580’ lerde tasviri
Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih,
Hazırlayan İsmet Parmaksızoğlu, Kültür
Bakanlığı, 1992, Cilt 1, s 266-267
BÖLÜM I:
MUHAREBE ÖNCESİ SİYASİ VE
ASKERİ ORTAMIN İNCELENMESİ
Osmanlı, Osman Gazi’nin soyundan gelen, birbirinden yetenekli ve kararlı liderlerle
14.yy boyunca hem Batıya hem de Doğuya doğru genişleyerek ve askeri ve siyasi gücünü
ispatladı. Aynı dönemde, Osmanoğulları Anadolu ve Balkanlarda gücünü artırırken, daha
doğuda, Maveraünnehir’de başka bir Türk devleti gücüne güç katmaktaydı. Timur isimli
büyük komutan ve devlet adamının önderliğindeki devlet güçlenerek büyüyor, aynı
Osmanlılar gibi gün geçtikçe kontrolü altındaki alanı genişletiyordu. Timur, 1368 yılında
başa geçti. Timur etrafındaki dağınık vaziyetteki Türk ve Moğol boylarını birleştirmede
başarılı oldu ve askeri yeteneklerini bu güçle birleştirerek yedi sene zarfında İran’ı,
1378’de, nüfuzu altına aldı ve buradan Azerbaycan ve Irak’a yönelerek buraları da ele
geçirdi..1 Bu başarılardan sonra yüzünü doğuya dönerek Hindistan seferi sonunda
1399’da tüm Kuzey Hindistan’ı ele geçirdi.2 Böylelikle Timur, kendi devleti çevresinde
bulunan dört Türk devletinden ikisini yenmeyi başarmıştı (Hindistan Türk Hakanlığı ve
Rusya’ya hakim olan Altınordu devleti). Üçüncü devlet Mısır’daki Memluk sultanlığı ise
Timur’un baskısı altındaydı ve bu baskı sonucu ismen Timur’a tabiiyetlerini bildirdiler.
Sona kalan dördüncü devlet ise Osmanlı Devletiydi ve artık Timur’un hedefinde
Osmanoğulları vardı.3
Hint seferinden sonra tekrar Batıya dönen Timur Osmanlı sınırlarına dayanmıştı. 1400
senesinden itibaren Timur, Osmanlı sınırları içindeki yerleri şiddet kullanarak işgal etti ve
Osmanlı ile sürtüşme başladı. Timur’un önünden kaçan, Osmanlı Sultanı Yıldırım’a,
Yıldırım’dan kurtulmak isteyen, Timur’a yöneldi. Anadolu’da halen bir birlik
sağlanamamış olduğundan farklı beylikler ve liderleri tehlikeli bir oyunla iki büyük
devletin birbirine girmesine zemin hazırlayıcı bir çabaya girdiler. Sivas’ı büyük şiddet
kullanarak yıkan Timur’a karşı Yıldırım’ın öfkesi büyüktü.4
Bu sebeplerden dolayı iki lider arasında mektuplaşmalar başladı. Önce birbirine hürmetle
başlayıp somut isteklerin karşı tarafa iletildiği bu mektuplaşmalarda giderek kontrolden
çıkıldı ve sert ifadeler ve hakaretler kullanılmaya başlandı.
1
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s 301
a.g.e., s 302
3
Tahsin Tunalı, Ankara Savaşı, Hayat Tarih Mecmuası, Ocak 1972, s 34
4
Timur’un Sivas’ta yaptıkları için bakınız, Vilayetlerimizin Tarihi: Sivas, Hayat Tarih Mecmuası, Aralık
1967 eki, s 164-167
2
KUYRUKLUYILDIZ MESELESİ
Her ikisi de dönemin en gelişmiş askeri siyasi ve bilimsel olanaklarına sahip olan bu iki
güç ve başlarındaki iki büyük komutan, muharebe meydanına gelmeden önce 1-2 yılı
bulan hazırlıklar yapmışlardır. Pek çok konu yanında, 1401-1402 yıllarında dünyadan
geçişi haftalarca izlenmiş olan bir kuyrukluyıldız da değerlendirilmiştir. Bu bölümde bu
oldukça ilginç konudan kısaca bahsedeceğiz.
İnsanoğlu, gökyüzüne varolduğundan beri ilgi duymuş ve eski çağlardan beri gökyüzünü
ve yıldızları gözlemlemiş, hareketlerini anlamaya ve yaşadıkları dünyadaki gelişmelerle
bunların hareketleri arasında bir bağ kurmaya çabalamıştır. Nadir bir gök olayı olan, ve
özellikle dünyadan çıplak gözle bile görülebilen bir kuyrukluyıldızın insanoğlunun
dikkatinden kaçması elbette düşünülemez. Eskiden beri kuyrukluyıldızların bazı milletler,
devletler için dost bazılarına ise felaket getiren bir haberci olduğu düşüncesi varolmuştur.
Örneğin, kuyrukluyıldızların en meşhurlarından biri olan, 75.5 yılda bir dünyamızdan
görülen Halley kuyrukluyıldızı, pek çok Avrupalı’nın gözünde bir felaket habercisi ve
Türklerin dostu olduğu inancı ortaçağda kaydedilmiştir. Papa Calixtus III, 1456 yılında,
kuyrukluyıldıza, şeytana ve Türklere karşı tüm hristiyanları duaya çağırmıştı.5 İşte, 14011402 yıllarında, dünyadan haftalarca izlenen bir kuyrukluyıldız da bu tür bir karmaşanın
ve heyecanın sebebi olmuştur.
Hammer bu kuyrukluyıldız hakkında şöyle yazmıştır: “gökyüzünde –ziyası dört “on”
uzunluğunda görünür- gayet cesim bir kuyrukluyıldız belirdi ki batıdan doğuya
gidiyordu. Bu gök hadisesi üç ay bütün kürre-i arzı tenvir etti....Asya ve Avrupa kara
memleketlerinin bütün kavimleri bundan dehşete düştüler. Rumlar [Bizans] bu yıldıza
Lampadius (Hamil-i Fevânis, Fanuslar hâmili) adını vererek doğuda kanlı muharebelere
alamet sayarlardı.”6
Timur’a yakın olan, onun sırdaşı ve ona en zor konuları uygun dille söyleyebilen tek kişi
olan Şemseddin el-Maligi, henüz savaş kararını vermemiş olduğu düşünülen Timur’u
böylesi bir karşılaşmadan vazgeçirmek için ona “Bu konuda düşünmek ve genellikle
acele etmemek, anlayış ve yücelik bakımından hatalı sayılmaz. Hele Hamel7 burcunda
kendini gösteren kuyrukluyıldız hükmü üzerinde yıldızlardan anlayan kişiler kuşku
duymaktadırlar. Kimi bu yıldızın bizim tarafa destek olacağını söylerse de kimisi de
aksini söyler.” demiştir.8
Bu sözler Timur’u tatmin etmedi ama yine de şüphe duyduğu noktalar üzerinde başka
alimlere danıştı. Onun için önce anılan kuyrukluyıldızın hükmü nedir onu anlamaya istek
5
Refik Özdek, Merhaba Halley: Uzay ve Kuyruklu Yıldızlar, Tercüman Aile ve Kültür Kitaplığı, İstanbul
1986 , s 55 ve 59
6
Joseph von Hammer Purgstall, Büyük Osmanlı Tarihi, Sabah Yayınları, s 355-356
7
Arap bilginlerin Koç takımyıldızına verdikleri ad. Aslen hamel kuzu anlamına gelir. Bakınız Mustafa
Pultar, Yıldız Adları Sözlüğü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2007, s 45
8
Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, Hazırlayan İsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı, 1992, Cilt 1, s
256
gösterdi. Yıldız bilim alanında en bilgili, takvim tertip etme fenninde üstad olup, bu
alanlarda kurallar koyacak kadar bilgisi geniş olmakla şöhret yapmış bulunan Abdullah-i
Lisan adındaki yıldızlar bilginini getirtip bu yılın doğuş özelliklerinden ve
kuyrukluyıldızın getirdiği hükümlerden bilgi aldı. Abdullah-i Lisan, onun bahtının çok
güçlü bulunduğunu ve Hamel burcunda batı yönünde doğan kuyruklu yıldızın ‘Kayserin’
[Rum İmparatoru yani Yıldırım Bayezid] delil olduğunu açıkladı ve bu sözlerini Mağrib
hakimlerinden Muhyiddin-i Magribinin yazmış olduğu eserlerle destekleyince artık ikna
oldu ve şüphelerinden arınmış olarak savaş hazırlıklarının başlamasını emretti (Hicri 804
miladi 1401).9 Timur ve komutanları bunun, artık batıda mutlaka zafer kazanacaklarına
işaret olduğunu kabul ettiler.10
Bu kurnazca yorum Timur ordusunun moralinin artmasına sebep olmuş ve bu açıklama
here yere yayılmıştır. Ordu, Osmanlı ordusu ile karşılaşmak konusunda isteksizdi,
Osmanlı diğer düşmanlara benzemiyor, ordusu ve askerleri diğerleri gibi meydanı bırakıp
kaçacak veya kendi ordularının sayıca üstünlüğünden etkilenmeyecek kadar yaman bir
orduydu. Kuyruklu yıldız da bunun üzerine gelince hoşnutsuzluk daha yaygın olarak
dillendirilmeye başlanmıştı çünkü “garpte görünen hacer-i semavilerin11 şarktan gelen
bir orduya felaket getireceği” söyleniyordu.12 Fakat Timur’un kararları kendisinin
aslında çok önceden kararını verdiği stratejisine ve siyasi niyetlerine dayanıyordu ama
ordu içindeki maneviyatı görmezden gelemezdi. Başka birini buldu ve o da yaşlı ve
kurnaz biri olduğundan ona eski bir Arapça yazı bulduğunu ve orada “hayvanlar
bürcünde bir haceri semavi görünürse bunun şarktan gelen ordunun garpteki orduyu
mağlup ve hükümdarını esir edeceğine alamet telakki edilmesi gerektiğinin” yazdığını
söylemişti.13 Bu da elbette istenen etkiyi göstermiş ve ordunun maneviyatı yükselmiş ve
savaşa hazır hale gelmişti.14
Burada Timur’un karmaşık karakteri ve çevresindekiler ve kendinden sonrakiler
tarafından bazen çelişki gibi görününen hareket tarzını anlamak önemlidir. O kimi zaman
batıl şeylere inanır gibi görünür fakat kritik anlarda inandığını ve bildiğini yapar ve batıl
görününe inançları reddederdi.15 Buna güzel bir örnek Delhi muharebesi öncesinde
yaşanmış ve kayıtlara girmiştir. Muharebe öncesi müneccimleri ona hücum için şartların
uygun olmadığını söylemeleri üzerine o “ne sürur, ne keder, ne saadet ne de felaket
yıldızların hükmüne tabii değil ancak semai isimlerin ve insanların haliki olan Allahın
takdirine bağlı” demiş ve yıldızların durumları ve yaklaşmalarına asla ehemmiyet
9
a.g.e., s 258
Hammer, s 356
11
Aslen gök taşı anlamına gelir.
12
Melzig, Ankara Meydan Muharebesi, Çituri Biraderler Basımevi, İstanbul 1941, s 15
13
a.g.e., s 15
14
Osmanlı tarafında kötüye alemet bir olay morali düşürmüştü. Çubuk ovasına geldiklerinde Sultan’ın
çadırı yani otağı kurulurken, Bayezid’in çadırı devrilmiş ve üç er ölmüştür. Rüzgar olmadan ve görünürde
kimse dokunmadan olan bu olay kötü bir işaret olarak değerlendirilmiştir. Bakınız Şerif Baştav, 16. asırda
yazılmış Grekçe anonim Osmanlı tarihi (1373-1512), Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, Ankara, 1973,
s 104
15
Yusuf Ziya Özer, “Timur’un yaptığı işlere toptan bir bakış”, Belleten, Türk Tarih Kurumu basımevi,
Ankara, 1945, Cilt IX, s 458
10
vermeyip gereken tedbirleri hakkıyla aldıktan sonra planladığını gerçekleştirmede bir an
bile tereddüt etmeyeceğini söylemiştir.16
Timur son derece büyük bir komutan olarak her türlü bilgiyi istemiş ve sonunda kendi
süzgecinden geçirerek ve çoğu zaman amaçlarını gerçekleştirmek yolunda kendisine
yardımcı olacaksa sonuna kadar bunları kullanmış, her şeyden önemlisi büyük bir asker
olarak her zaman ordusunun askeri açıdan hazır olmasına, stratejik ve taktik üstünlüğü
elde etmeye gayret etmiştir. Müneccimleri dinlemiş, yıldızları incelemiş ama en son
hareketi kendi istediği gibi yapmıştır.
16
a.g.e., s 458
BÖLÜM II:
TARAFLARIN HAREKETE
GEÇMELERİ
“Eli altında kalabalık bir ordu ve zengin bir varlık varken kötülük isteyen düşmanları ile
karşılaşmaktan, savaşa tutuşmaktan kaçınmadı, [Yıldırım] cihanda tek kalmak için kanatlarını açtı ve
uçtu.”17
Yıldırım’dan mektuplarına sert cevaplar alan Timur’un aslında almayı beklediği karşılık
da buydu. Son derece tecrübeli ve kurnaz olan Timur, mektuplaşmalarla hem zaman
kazanıyor hem de savaşın getireceği ağır vebali tamamiyle Yıldırım’ın üzerine
yıkabileceğini düşünüyordu. Yıldırım veya Timur mektuplaşmalarında ne derlerse
desinler artık iki ordunun karşılaşması kaçınılmazdı.
Yıldırım Bayezıd, askeri yeteneklerini savaş alanında fazlasıyla göstermiş, son derece
zeki, ordusunu iyi tanıyan, ordusunu etkili sevk ve idare edebilen bir komutandı. I.
Kosova Savaşında babasının emrinde ve 1396’da Niğbolu’da kendi komuta ettiği Ordû-yi
Hümâyûn’la, Avrupa’nın seçme askerlerinden oluşan büyük orduyu yenmeyi başarmıştı.
Doğal olarak tüm Avrupa ordusunu yenen biri olarak ordusuna ve kendisine güveni
tamdı. Yıldırım, ordusuna tam hakim, her emri anında en uçtaki savaşan birimlere dahi
ulaşan, düşmanın her hareketi hakkında günler öncesinden bilgi toplama ağına sahip,
araziyi kendi ordusu yararına etkili olarak kullanabilen ve en önemlisi kendisi de inançla
savaşan ve zafere inancı tam olan mert bir savaşçı liderdi.
Yukarda Yıldırım için saydığımız, bir orduya hükmetmek ve zafer kazanmak için
gereken tüm özellikler, Timur’da da vardı. Timur da hayatı boyunca savaşmış hem kişisel
hem de kumanda ettiği ordusuyla başarılar kazanmış, gururlu, düşmanını çok ince analiz
etme ve güçlü-zayıf yanlarını ortaya çıkarma becerisine sahip, muharebe alanında
emirlerini eksiksiz uygulatabilen ve muharebe hazırlıklarını muharebe alanına çıkmadan
başlatıp düşmanın tüm hareketlerini önceden haber alabilen yetenekli bir savaşçı liderdi.
Bahsettiğimiz kritik özelliklerin pek çoğu Yıldırım’ın Batı’daki düşmanlarında yoktu.
Timur da Doğu’da, Yıldırım vasıflarında bir düşmanla karşılaşmamıştı. İki lider,
birbirlerinin hareketlerini temkinli bir şekilde anlamaya çalışıyor ve yanlış bir harekette
tüm kazanımlarını kaybedeceklerinin farkında olarak birbirlerini gözlüyorlardı.
Timur etkili ve geniş bir haber alma sistemi kurmuştu. Sınırlarında, yerleşim birimlerinde
haber katiplikleri vardı ve bunların görevi bölge halkının ve sınır ötesindeki düşmanların
durumlarını, önemli gelişmelerini kendisine bildirmekti.18 Bu bilgiyi toplamakla ve
bildirmekle yükümlü haberci yanlış yaparsa ölümle cezalandırılırdı.19 Haber alamadığı
17
Hoca Sadettin Efendi, s 250
Mahmut Esat Bozkurt, Aksak Demir’in Devlet Politikası, Kaynak Yayınları, İstanbul 2005, s 43
19
a.g.e., s 44
18
zamanlarda Timur acele hareket etmez beklerdi. Nitekim, Sivas’ı yıktıktan sonra daha
Batı’ya Osmanlı üzerine yürümedi çünkü bu casus teşkilatı vasıtasıyla tatmin edici
haberler alamamış ve çok çekindiği Yıldırım’ın ordusu hakkında bilgi edinememişti.
Timur’un bildiği bir şey daha vardı. Elindeki kuvvetler, düzenli ve disiplinli Osmanlı
ordusuna yetmeyebilirdi. Bu sebeple, Yıldırım’la karşılaşmadan önce Orta Asya’dan en
etkili ve güçlü birliklerini Anadolu’ya getirmeye çalışıyordu.20 Nihayet, ordusunu bu
seçme birliklerle takviye eden ve diğer tüm şartların artık Yıldırım’la karşılaşmak için
uygun olduğunu düşünen Timur, Yıldırım’a onun kabul etmesinin mümkün olmadığını
bildiği, kendi ağır isteklerini ileten bir mesaj yolladı. Kaçınılmaz noktaya gelinmişti ve
iki tarafın orduları harekete geçti.
Bursa’dan yola çıkan Ordû-yi Hümâyûn iki koldan yürüyerek Ankara önlerine geldi.
Yıldırım daha doğuya ilerlemeden ordu ağırlıklarının bir kısmını Ankara kalesinde bıraktı
ve süratle doğuya ilerledi. Timur da harekete geçti ve birliklerini Sivas üzerine yürüttü.
Habercileri kanalıyla artık bilgi almaya başlamıştı, Osmanlı ordusunun hareketlerini takip
edebiliyordu.21
Yıldırım, Timur’un Sivas’ta olduğunu öğrenince buraya yürüdü. İki ordunun öncüleri
Sivas ile Tokat arasında sıcak temas sağladılar fakat, Timur, Yıldırım’ın bu dağlık
bölgede geçitleri önceden tuttuğunu bildiği için bu yöne yüklenmedi ve Kayseri
istikametine yürüdü. Timur oldukça ihtiyatlı ve ağır bir ilerleyişe geçti. Yıldırım, Timur’u
istediği nispeten dağlık alana çekemeyince o da ordusunu yavaşça geldiği istikametten
geri çekmeye başladı ve iki ordu doğu batı hattında birbirlerine parelel olarak Ankara
istikametine yürüdü. Yıldırım’ı kendi peşinden gelmesine uğraşan Timur, duruma hakim
Osmanlı sultanını bu tuzağına düşüremedi.
Kırşehir’e doğru yürüyen Timur, Yıldırım’ın üzerine doğru geldiğini öğrenince telaşa
kapıldı ve süratle Ankara’ya yürüdü. Ankara kalesini kuşattı ve Ordû-yi Hümâyûn’un
kendi geldiği istikametten, yani güney doğudan, geleceğini hesaplayarak bu yönde düzen
aldı. Fakat, Yıldırım önderliğindeki Ordû-yi Hümâyûn Timur’un hiç beklemediği bir
süratte karşısına çıktı. İşin Timur açısından en dehşet verici yanı, Ordû-yi Hümâyûn’un
kendi beklediği güney doğu yönünden değil, hiç beklemediği kuzey doğu yönünden
karşısına çıkması oldu. Ordû-yi Hümâyûn kuzeyden gelmiş ve Çubuk Ovasındaki
Melikşah köyünde ordugah kurmuşlardı.22 Emir Timur ve büyük ordusu baskına
uğramıştı. Bu durum Timur’u telaşa düşürmüştü.
Yıldırım askeri dehasını ve süratini bir kez daha göstermişti. Tüm komutanları hemen
Timur ordusuna saldırıp dağıtmayı teklif ettiyse de Yıldırım, bu önerileri reddetti ve
Timur’u mertçe yenmek istediğini söyleyerek orduların düzenlerini alarak nizami bir
şekilde savaşmalarını arzu ettiğini söyledi. Görünen ve çok sık zikredilen bu açıklamanın
ötesinde, tamamıyla askeri zeka ile davranan Yıldırım yüksek ihtimalle yorgun ordusunu
dağınık biçimde Timur’un üzerine aceleyle sürmek istemedi ve çok önceden belirlediği
20
Uzunçarşılı, , s 306
a.g.e., s 308
22
a.g.e., s 310
21
ve kendisine çok büyük avantaj sağlayacağını düşündüğü, Timur’un tüm taktik
üstünlüklerini yok edecek şekilde olan, kendi belirlediği “kapana” saldırmasının kendisi
ve ordusu için daha uygun olacağını düşündü. Timur ise süratle ordusuna muharebe
düzeni aldırdı. Gece çok gergin bir bekleyişle geçti. Nihayet, ertesi sabah, muharebe
alanında iki büyük Türk ordusu, iki büyük Türk hükümdarı önderliğinde savaşa hazırdı.
Yıldırım ordugahını Melikşah köyünde kurmuş, Timur ise Saray köyünün yakınlarında
ordugahını kurmuştu.23 Timur’un su kaynaklarına hakim olduğu ve Ordû-yi Hümâyûn’un
su sorunu çektiği bildirilir.24 Bazı kaynaklar, Yıldırımın kafasında, aynı Niğbolu’da
olduğu gibi, süratle düşmanı geri atıp işini kati suretle bitirmenin olduğunu bu yüzden, su
temini için dere yatakları ile uğraşacak zamanı ayırmayı gerekli görmediğini iddia eder ki
bu doğru olabilir, zira Yıldırım, 6 sene evvel Avrupa’nın seçme ordularına indirdiği
yıldırım hızında ve yıkıcılığında darbeyi, Timur ordusuna da indirebilmeyi umuyordu.25
23
Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957, s 197
Mehmed Neşri, Neşri tarihi, Cilt 1, Kültür ve Turizm bakanlığı Yayınları, Ankara 1983,s 167
25
Bu tür bir iddia için bakınız Herbert Melzig, Ankara Meydan Muharebesi, Çituri Biraderler Basımevi,
İstanbul 1941, s 29
24
TARAFLARIN SON HAZIRLIKLARI
Taraflar Çubuk Ova’sında düzenlerini aldılar. İki ordunun mevcudu hakkında pek çok
görüş verilmesine rağmen, Timur’un topladığı ordunun 160 bin, Ordû-yi Hümâyûn’un ise
70 bin kişiden oluştuğu yaklaşımı akla yakındır.26 Timur ordusu ağırlıklı olarak
süvarilerden oluşmuş, oldukça süratli ve hareketli kuvvetlere sahip bir güçtü. Ayrıca,
Timur 32 adet savaş filine sahipti.27 Fillerin nazik kısımları zırhlarla örtülü idi.28 Bu
kuleli ve son derece süslü koşumları olan fillerin üzerinden ok ve ateşler atıldığı
aktarılmıştır.29 Filler üzerinden nasıl ateş açıldığı konusu net değildir, kimi kaynaklar ateş
toplarından kimileri ise patlayan kumbaralardan bahseder.30 Okçular ve ateş topları ile
donatılmış bu fillerle Osmanlı ordusundaki piyadeleri ezmek ve süvarilerin atlarını ateşle
korkutmak hedeflenmişti.31 Fil görmemiş Osmanlı atları müthiş ürkmüştü.32 Timur
ordusunda fillere önem vermiş bir komutandı. Savaş alanında fil kullanmanın tüm
zorluklarına rağmen Anadolu’ya kadar bunları getirmişti. 1403 senesinde Timur’u ve
ülkesini ziyaret eden İspanyol elçiye göre muharebede bir fil [Timurluların gözünde] bin
piyadeye bedel sayılıyordu çünkü filler hücum ettiler mi her rastladıklarını çiğneyip
geçiyor, yaralandıkları zaman da çılgınca harb ediyorlardı, fillerin dişleri kesilerek
uçlarına kılıç gibi silahlar dikiliyordu ve filler bunlarla saldırınca ortalığı kasıp
kavuruyorlardı ayrıca filler üç gün bir şey yemeden harb edebiliyorlardı.33
26
Uzunçarşılı, s 311
Johannes Schiltberger, Türkler ve Tatarlar arasında (1394-1427), İletişim Yayınları, İstanbul 1995, s 66
28
Tahsin Berkman, Harp Tarihi, Harp Okulu Basımevi, 1949, s 109
29
İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 1, Türkiye Basımevi, İstanbul, 1947, s
130, Justin Marozzi, Timurlenk, Yapı Kredi yayınları, Istanbul 2005, s 353
30
Tunalı, s 37 ve Caroline Finkel, Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı, Timaş Yayınları, İstanbul 2007, s 26
31
Danişmend, s 130, Bozkurt, s 64-65 ve Finkel, s 26
32
Tunalı, s 37
33
Ruy Gonzales De Clavijo, Timur Devrinde Kadis’ten Semerkand’a Seyahat, Kesit Yayınları, Ocak 2007,
158 ( ve sayfa 131 ve 152) ve İspanyol elçisi Clavijo’nun Semerkand Sefaretnamesi, Hayat Tarih
Mecmuası, Ağustos 1967, s 22. Aslında tüm savaş tarihine bakıldığında fillerin muharebede kullanımının
oldukça sınırlı kaldığı görülür. Temel olarak fili savaşta kullanmak zordur. Bakımı, beslenmesi ve üreme
zorlukları gibi büyük sorunların yanında fil gibi barışçıl doğaya sahip bir canlı, muharebe alanının kaosu,
gürültüsü, kokusu ve hareketinden kolayca paniğe kapılabilir ve kendi ordusu dahil, önüne gelen tüm
insan, mevzi, ordugah gibi şeyleri ezerek kaçabilirdi. Yaralandığı zaman da aynı durum geçerliydi, gördüğü
en kısa yoldan alanı panik halinde terk etmeye çalışan yaralı bir fil, kendi ordusunu ezerek düşmanın önünü
açabilirdi. Bu sebeplerden dolayı, antik çağlardan beri savaşlarda fil kullanımı oldukça sınırlı kalmıştır.
27
MUHAREBE MEYDANININ ARAZİ
ÖZELLİKLERİ
“Bakınız...Yıldırım, Demir’i öyle bir kıskaç içine almış ki, bu kıskaçtan Demir’den başka kumandan
sıyrılıp çıkamazdı.”
Harita üzerinde Ankara muharebesini
değerlendiren Mareşal Gazi Mustafa
Kemal’in değerlendirmesi.34
Muharebe meydanını belirleyen Yıldırım Bayezid olmuştu ve bu dahi asker, daha önce de
ispat ettiği gibi coğrafi şartları, araziyi kendi ordusu lehine ve düşman aleyhine çok etkili
kullanabildiğini bir kez daha gösterdi. Büyük asker Atatürk’ün harita üzerinde
inceleyerek çevresindekilere söylediği sözler tam olarak gerçeği yansıtmaktaydı.
Yıldırım, Timur’u beklemediği bir anda, beklemediği bir istikametten baskına uğratmış
ve çok hareketli atlı birliklerden oluşan, kendi ordusundan sayıca çok üstün Timur’a karşı
kendi ordusu için en elverişli şartları oluşturan bir alanda muharebe yapmaya mecbur
etmişti.35
Muharebe alanı geniş bir düzlük olan Çubuk Ovası’nda olmuştu. Muharebe alanın
doğusunu Çubuk Çayı sınırlıyordu. Alanın batısında ise Karabayır Dağı ve Mire Dağı
uzanıyordu. Bu bölgedeki en yüksek dağ 1611 rakımlı Mire Dağı idi. Mire Dağının daha
batısında Ova Çayı akmaktaydı. Mire Dağının hemen yakınında Böğrek Tepeleri ve
Çalkaya tepesi bulunuyordu. Muharebe alanın en kuzeyinde, kuzey sınırını Çataltepe
(Yarbayırları) oluşturuyordu. Melikşah köyündeki Hamam Tepesi ise güneye doğru tüm
ovaya hakim bir tepeydi. İşte Yıldırım ordugahını buraya kurmuştu. Timur ise güneyde
ovanın alt kesiminde bulunuyordu. Timur da ordugahını buraya kurmuştu.
Yıldırım, hasmını iyi analiz ettiği için kafasında tasarladığı ideal muharebe alanı şu
şartlarda olmalıydı:
- Timur’un çok sayıdaki süvarilerinin kendi ordusunun yan ve gerilerine
sarkmasına izin vermemeli,
34
Bozkurt, s 84
Tarihte burada meydana gelmiş önemli bir muharebeden daha bahsedilir. Hammer’a göre Ankara’nın
kuzey batısında vaktiyle Pompey’in Stella tepesi eteğinde Mitridat ordusuna galip geldiği mevkide Bayezid
ve Timur karşı karşıya gelmişlerdir. Hammer, s 359. General Ömer Halis de kitabında bu konuyu dikkate
almış ve 1929 senesinde Ankarayı ziyaret eden ve tetkiklerde bulunan Cenevre müzesinden bir uzmanın
Roma döneminde meydana gelen bu önemli muharebenin Çubuk yakınlarında olduğunu ve “işte iki büyük
savaşın sahnesi burası olmalıdır. Evet buradadır ki iki imparatorluğun mukadderatına netice veren
muharebeler cereyan etmiştir. Hakkikaten burada orduların yayılmaları için müsait saha mevcuttur”
şeklinde yazdığını aktarıyor. Bıyıktay, s 73, dipnot. Roma tarihinde önemli bir yer tutan Roma
İmparatorluğu- Pontus Krallığı savaşlarının sonuncusu, Roma’nın önemli generallerinden Büyük
Pompey’in ordusu ile isyan eden Pontus Kralı VI. Mitridat’ı M.Ö 65’de yenmesi ile bu savaşların üçüncüsü
sona ermiş ve Roma, Kartacalı Hannibal’yaşadığı en büyük tehlikelerden birinden kurtulmuştur.
35
- İyi atıcı olan ve etkili silahlar taşıyan kendi ordusu yaklaşan Timur birliklerini
hemen görebilmeli, mevzi alabilmeli ve karşılarından atış yapabilmeli,
- Tuttuğu ve tahkim ettiği mevkiden kolay sökülemeyen kendi askerleri için
yüksek tepeler içermeli.
İşte tüm bu özellikler Yıldırımın gözüne kestirdiği bu alanda mevcuttu. Mire Dağı
ordusunun sağ cenahını koruyor ve yandan ve arkadan düşman sarkmalarını engelliyordu.
Denemeye çalışacak birlikleri ise Böğrek Tepeleri ve Çalkaya’da yerleştirilmiş Osmanlı
askerleri durdurabilecekti. Gerisinde, kuzeyde yer alan yüksek Çataltepe ise ordunun
ardını koruyordu. Bu hakim tepeye kadar dolanarak ilerlemek ve daha da önemlisi
Yıldırım tarafından tahkim edilmiş bu tepeye tırmanmak imkansızdı.
Yıldırım sağ cenahı ve ardını böyle sağlam doğal engellerle güvenceye almıştı. Bu
alanlar Osmanlı birliklerinin Batı ve Kuzeye doğru geri çekilmesine de imkan
vermekteydi.36
Melikşah köyünün hemen güneyinde Osmanlı cephesi oluşturuldu. Ordugah ve çadırlar
kuruldu. Yıldırım tüm ovaya hakim Hamam Tepesinden birliklerini idare etmekteydi.
Yeniçerilen tuttuğu bu yer hem yüksek hem de tahkim ve savunmaya elverişliydi.
Osmanlı’nın tuttuğu bu tepe ve diğer tepelere Timur atlıları dalga dalga hücum etse bile
etkili atışlarla sonuç alamadan kırılıyorlardı.
Osmanlı sol cenahı ise açık alana düşmekteydi. Burası Timur’un süratli atlı birliklerinin
taarruz etmek isteyeceği bir elverişliliğe sahipti. Fakat yine de buranın ardında bulunan
Bahadırtepe, bu kanat kırılıp geriye çekilmek zorunda kalırsa toparlanma ve burada
müdafa imkanı sunabilirdi. Sol cenahta Rumeli askeri vardı ve arazinin bu düşman için
elverişli durumu yüzünden Yıldırım Osmanlı ihtiyatını bu cenahın ardına yakın
tuttmuştu. Zaten Timur’un birlikleri de muharebe başlar başlamaz bu cenaha saldıracaktı.
36
Baskına uğramamak araziyi etkili kullanmanın önemli unsurlarından biridir bir diğer önemli olanı ise
geri çekilme yollarının komutan tarafından düşünülmesidir. Yıldırım bunu da başarmış ve muharebenin
ilerleyen zamanlarında geri çekilen binlerce Osmanlı birliği süratle ve kayıp vermeden, kumandanlarının
çok önce öngördüğü yollardan kaçabilmiştir. Yanlış bir arazi seçilmiş olsa tüm Osmanlı ordusu kati sürette
imha edilecekti.
BÖLÜM III:
MUHAREBE GÜNÜ
Muharebenin gerçekleştiği gün konusunda tam mutabakat bulunmamaktadır. Bazı
kaynaklar 20 Temmuz’u bazıları ise 28 Temmuz tarihlerini belirtirler. Bu çalışmada
Hicri, 27 Zilhicce 804, Cuma / Miladi, 28 Temmuz 1402 Cuma tarihini muharebenin
gerçekleştiği gün olarak kabul ediyoruz.37
MUHAREBE MEYDANINDA
TARAFLARIN ALDIKLARI DÜZEN,
ÖNDE GELEN KOMUTANLAR
Muharebe alanında iki tarafın aldığı düzen şu şekildeydi. Kuzeyde bulunan Ordû-yi
Hümâyûn’un merkezinde Yıldırım Bayezıd, Şehzadeler Mustafa, Musa, İsa Çelebiler
bulunuyor bunların önünde Kapıkulu süvarileri, yeniçeriler ve önde azaplar yer alıyordu.
Sağ kanatta Anadolu kuvvetleri yer almıştı. Önlere okçular yerleştirilmişti. Sol kanatta
Rumeli askerleri bulunuyordu. Bunlarla beraber Yıldırım’ın kayınbiraderi olan Sırp
despotu komutasındaki süvari birlikleri sağ kanatta yerlerini aldı. Önde yine okçular
vardı. Sağ ve sol kanatların arkasında Anadolu beyliklerinden askerler ve Kara Tatarlar
bulunuyordu. En geride ihtiyat kuvvetleri yer almıştı.
Timur kuvvetleri, muharebe alanının güneyinde düzen aldı. Kuvvetler iki hat üzerinde
kademeli düzen aldı. 2. hat merkezde Timur yer almıştı.Sağ ve sol kanatlara Timur’un
oğulları kumanda ediyordu. Ordunun önünde ürkütücü görüntüleriyle savaş filleri
yerlerini almışlardı.
Böylece “insan yiyen iki yüzlü ejderha gibi bu iki muazzam ordu karşı karşıya geldiler.
Birbirinin kanına susamış bir halde sabırsızlıkla emre muntazır bulundular”.38
37
38
Danişmend, s 128, Uzunçarşılı, s 310
Nizamüddin Şâmi, Zafername, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1987, s 305
Sultan Yıldırım Bayezid Han
Bu orjinal resim, Bizanslı tarihçi Laonicus Chalcondyle’in eserinin 1662 yılında basılmış Fransızca
nüshasından alınmıştır
Kaynak : Blaise de Vigenere, Histoire Generale Des Tvrcs: Contenant l'Histoire De Chalcondyle. Tradvite
Par Blaise De Vigenaire, Auec les illustrations du mesme Autheur. Et Continvee Ivsqves en l'an MDCXII
par Thomas Artus; Et en cette Edition, par le Sieur de Mezeray, iusques en l'annee 1661, Paris 1662’nin
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (Ankara) kütüphanesinde bulunan orjinal nüshasından alınmıştır (ODTÜ
Kütüphanesi, Ankara ML Rare Collection DR485 .V673 katalog numarası)
Emir Timur
Bir ayağı sakat olduğundan Osmanlı tarihçileri tarafından “Timurlenk” yani “Aksak Timur” denilmiştir.
Buradanda yabancı dillere “Tamarlane”, “Tamerlan”, “Tamerlanos”, “Tamerlanes” vb gibi geçmiştir. Bu
büyük Türk cihangirini bu şekilde fiziki arızası ile anmak doğru değildir. Zaten Osmanlı tarihçileri de bu
ismi tezyif makamında, yani eğlenmek, değerini düşürüp aşağılamak amacıyla kullanmaktaydılar. Bu
kişiden bahsederken, bu tarihi şahsiyete, atamıza saygı göstermeli ve kendisinden Timur, Emir Timur,
Timur Gürgan veya Demir diye bahsetmek daha uygun olacaktır.
Bu orjinal resim, Bizanslı tarihçi Laonicus Chalcondyle’in eserinin 1662 yılında basılmış Fransızca
nüshasından alınmıştır
Kaynak : Blaise de Vigenere, Histoire Generale Des Tvrcs: Contenant l'Histoire De Chalcondyle. Tradvite
Par Blaise De Vigenaire, Auec les illustrations du mesme Autheur. Et Continvee Ivsqves en l'an MDCXII
par Thomas Artus; Et en cette Edition, par le Sieur de Mezeray, iusques en l'annee 1661, Paris 1662’nin
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (Ankara) kütüphanesinde bulunan orjinal nüshasından alınmıştır (ODTÜ
Kütüphanesi, Ankara ML Rare Collection DR485 .V673 katalog numarası)
MUHAREBENİN SONUÇLANMASI
VE SONRASI
“Her taraftan savaş erleri keskin kılıçlarını düşnmanların kafasına öyle vuruyorlardı ki, bulutlardan
kılıç yağıyor zannedilirdi. Gürzlerin ve okların çıkardığı seslerden savaş erlerinin ruhları feryad
ediyordu. Süvarilerin atlarının kaldırdığı tozlardan hava karardı, muharebe meydanı ölülerle doldu.”
Zafername39
İki orduyu oluşturan askerlerin namaz kılması ve dua etmesinin ardından Timur ordusu
tarafında çalınan borular ve kösler duyuldu. Birlik sancakları açılmış ve Timur ordusu
yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştı. Uzaktan çelik bir duvar geliyordu.40 Böylelikle,
muharebe Timur ordusunun Ordû-yi Hümâyûn’un sol kanadına hücumu ile başladı.41
Ordû-yi Hümâyûn’un sol kanadı bu hücumu durdurmayı başardı ve Timur kuvvetlerine
karşı saldırıya geçti. İlerleyen Rumeli askerleri Timur ordusunun önündeki birbirine
zincirlerle bağlı filler ve Timur’un zırhlı süvarileri karşısında zorlanmasına rağmen ileri
atılmayı başardı.42 Sol kanatta bunlar cereyan ederken, Timur’un olağanüstü casusluk
becerileri sayesinde kendi tarafına geçmeye ikna ettiği, Osmanlı sol kanadının ihtiyatında
bulunan Kara Tatarlar, oldukça iyi savaşan Rumeli askerlerine ve Sırp kuvvetlerine
arkadan saldırdı. Osmanlı sol kanadı iki ateş arasında kalarak bozuldu. Aynı ihanet
Osmanlı’nın sağ kanadında da yaşandı. Timur emrindeki Anadolu beylerine öne çıkıp
bayrak sallayarak Yıldırım’ın ordusundaki kendi adamlarına işaret vermelerini emretti ve
sağ kanat da iki ateş arasında kalarak bozuldu. Kanatları çökmesine rağmen merkez
sadakatle ve korkunç bir dirençle dayanıyordu. Nitekim Timur kuvvetleri kanatlardan
Osmanlı merkezinin yanlarına sarkmaya ve orduyu kuşatmaya başlamıştı. Padişahla
beraber Yeniçeriler ve Kapıkulu süvarileri, Sırplarla beraber canlarını dişlerine takmış
savaşıyorlardı. Sırpların bu kadar gayretli ve kahramanca savaşmaları Tirmur’un bile
takdirini kazanmış ve Yıldırım’ın “kafir çerisiyle iyi cenk ettiğini” ve bunların kusur
etmediğini söylemiştir. 43Öğleden sonra, muharebenin kaybedildiğini anlayan komutanlar
çekilmeyi teklif ettiler. Yıldırım bunu şiddetle reddetti ama tüm komutanlarının
çekilmelerine izin verdi. Akşama doğru, Yıldırım bir avuç askeriyle gerisindeki
Çataltepe’ye çekildi. Etrafında sadece kapıkulu askerleri yani yeniçeriler ve solakları
kalmıştı.44 Tüm tepe Timur kuvvetleri tarafından sarıldı. “Kaçabilirlerdi ama, onlar
şerefli idiler, ölüm karşısında durmayı şana uygun gördüler”.45 Yıldırım Bayezıd elinde
39
a.g.e., s 306
Tahsin Ünal, Türk Askerlik Kültürü, Berikan Yayınları, Ankara 2001 , s 128
41
Necati Tacan, Batı Türklerinin (Osmanlılar) Teessüs ve İstila Devirlerinde Harb Güdemi Usulleri, 103
sayılı Askeri Mecmuanın lahikası, Askeri Matbaa, İstanbul, 1936, s 34 ve Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit
Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957, s 198
42
Mufassal Osmanlı Tarihi, s 199
43
Mehmed Neşri, Neşri tarihi, Cilt 1, Kültür ve Turizm bakanlığı Yayınları, Ankara 1983,s 167 ve
Uzunçarşılı, s 313
44
Neşri, s 168
45
Hoca Sadettin Efendi, s 275
40
ağır bir savaş baltasıyla kendisini almaya gelenleri birer birer düşürüyor ve “müthiş
baltasının her bir darbesini öyle vuruyordu ki ikinci bir darbeye hacet kalmıyordu”.46
Sultan Yıldırım Bayezid Han’ın 1402 Ankara Meydan Muharebesinde son direnişini göstermektedir.
Ressam Miguel Coimbra tarafından Altar Maket için yapılan özel çalışma
Her hakkı Altar Maket’e aittir. Kesinlikle kopyalanamaz.
Yıldırım, karanlık çöktükten sonra bu kuşatmayı yanındaki az sayıdaki adamla yarmayı
başardı ve kuzeye doğru yöneldi. Çataltepe’den yaklaşık 16 km uzaklaşmayı başarmıştı
ama atı yorgunluktan tökezledi. “İskender yaradılışta sultanın atı savaş meydanında
kendine ne etti, kayan bir yıldız gibi şahı düşürdü, gökten yere indirdi şimşek misali”.47
Yıldırım, adeta mavi göklerden kara toprağa kayan bir yıldız, çakan parlak bir şimşek
gibi indi. Çağatay Hanı Mahmut Han48 liderliğinde onu çok yakından takip eden Timur
46
Uzunçarşılı, s 313
Hoca Sadettin Efendi, s 276
48
Cengiz Han soyundan gelen, Çağatay hanedanın son dalı olan bu kişi Timur’un yanında taşıdığı ve
gücünü ve hükümdarlığını meşru kılan kişiydi. Timur bu kişi adına gücü elinde bulunduruyordu. Mahmut
Han, Yıldırımdan bir kaç ay önce Anadolu’da Keçiborlu’da vefat etmiştir. Bakınız Ömer Halis [Bıyıktay],
47
askerleri Yıldırım’ın at değiştirmesine fırsat bırakmadan onu canlı olarak ele geçirdiler.49
Yıldırım’ın önünde ona yol açan öncü birlik buranın kuzeyindeki tepede bulunuyordu. Bu
tepeye Cankurtaran Tepesi adı verilmiştir. Yıldırım’ın yakalandığı yer hemen bunun
altındaki yerdir. Bu olayı ebediyen yaşatacak biçimde orada Tatarlardan bir köy kurulmuş
ve köye Mahmutoğlan köyü adı verilmiştir.
Mahmut Han, esir Yıldırım’ı, Timur’un çadırına götürdü. İzledikleri yol muharebe
meydanından geçiyordu, Yıldırım yolda yaralıların kendi ismini çağırdığı tepenin
kenarından, ölülerle dolu tarlaların üzerinden elleri bağlı bir şekilde, geriye götürüldü.50
Sabah saatlerinde başlayan muharebe, tüm gün devam etmiş ve gece yarısına doğru sona
ermiştir. Muharebe toplam 14-15 saat sürmüştür.51 Büyük muharebe sona ermişti.
Bundan sonrası rivayet ve hikayelerle doludur. Yıldırım’ın nasıl öldüğü, Timur’un ona
nasıl davrandığı konuları yıllarca merak edilmiştir. Hikaye ne olursa olsun, büyük
zaferler kazanmış, yüksek askeri zekaya sahip cesur bir komutan ve devlet adamı, 3 Mart
1403 tarihinde 43 yaşında esarette hayatını kaybetmiştir.52 “Nihayet ruhlar aleminden
esen meltemlere uyarak o da kuş gibi uçup gitmişti”.53 Timur, zaferi sonrası Fransa Kralı
VI. Şarl ve İngiltere Kralı IV. Henry’ye mesaj yollamış ve kendilerinin, Niğbolu’da
yenemedikleri Osmanlı hükümdarını, yendiğini müjdelemiştir.54
Türk tarihinin en acı savaşlarından birini oluşturan Ankara Meydan Muharebesi
sonucunda, büyük emeklerle kurulmaya çalışılan Anadolu Türk birliği dağıldı, rakip
beylikler tekrar ortaya çıktı. Osmanlı’da taht kavgası başladı ve Osmanlı otoritesi
zayıfladı. Fakat Osmanlı, Yıldırım’ın babası, Padişah I. Murad’dan beri meydana
getirdiği sağlam kurumlar dolayısıyla, atılan sağlam temeller, Şehzade Süleyman ve
Vezir Çandarlızade’nin savaştan kurtarmayı başardığı seçkin askeri birlikler sayesinde
yıkılmamış, kısa bir toparlanma sürecinin ardından eskisinden daha güçlü olarak, o
zamana dek görülmemiş parlak bir döneme girmişti. Ankara’da muharebe alanından galip
ayrılan Timur ise tekrar doğuya dönmüş Çin üzerine yürümüştür. 1405’te o da hayatını
kaybetmiş ve kendisinden sonra kurduğu devleti parçalanmış ve yıkılmış fakat Timur
soyundan gelen güçlü liderler Maveraünnehir ve daha uzun süre Hindistan’da devletlerini
muhafaza edebilmişlerdir. Timur’un soyundan gelen hükümdarlar, Hindistan’daki Babür
İmparatorluğunu yüzlerce yıl ayakta tutmayı başarmışlardır.
Yedi yıl harbi içinde Timur’un Anadolu seferi ve Ankara savaşı, Askeri Matbaa, İstanbul 1934, s 113.
Ölüm sebebi hastalıktır. Mahmut Han da ölünce artık fermanlar kukla hanlar adına değil de “Sahib kıran
emir-i kebir-i Timur” adına yazılmıştır. Bakınız Özer, s 460. Tatarlarda ağlan ya da “Oğlan”hükümdarın
evladına verilen bir ünvandır. Bakınız Hammer, s 332 dipnot 111
49
Ömer Halis s 72 ve 89-90
50
Melzig, s 30
51
Danişmend, s 130
52
Tunalı, s 39
53
Hoca Sadettin Efendi, s 325
54
Uzunçarşılı, s 314
“...Angürya yoluyla Kayser üstüne leşkerle yürüdüm. Kayser Beyazıd ise atlı ve yaya
olarak dörtyüzbin askerle beni karşılamıştı. Savaş başlayınca Rum askerini yendim.
Askerlerim Kayser’i esir alıp önüme getirdiler. yedi yıllık seferden sonra zafer ve
galibiyetle Semerkand’a geri döndüm”.
Timur’un kendi ifadesiyle Ankara muharebesi
Tüzükat-ı Timur, Kaynak yayınları, İstanbul, 2004
Mağlup olan büyük asker Yıldırım Bayezid Han’ın, galip gelen büyük asker Emir Timur’un karşısına
çıkarılışını tasvir eden, 1903 yılında Avrupa’da basılmış meşhur Liebig reklam kartı.
Kaynak: Altar Maket Koleksiyonu
BÖLÜM IV:
28 TEMMUZ 2009 İZLENİMLERİ
Uzun zamandır yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucunda nihayet sahaya gitme vakti
geldi. 28 Temmuz 2009, Salı sabahı saat 08.00 gibi Konutkent’ten ayrılarak kendi özel
aracımızla Esenboğa yoluna koyulduk.
Belirlediğimiz güzergahta Sarayköy’den geçerek Dumlupınar, İkipınar’a gidecek, oradan
Melikşah’a varacaktık. Yani muharebe meydanının güneyinden geçip, batı sınırından
ilerleyerek doğuya yönelerek Melikşah’a, Yıldırım’ın ordugahını kurduğu ve
Hamamtepesinden tüm muharebe alanını izlediği yere varacaktık ve en son olarak
Mahmutoğlan köyünü ziyaret edecektik.
Muharebe alanının bugünkü uydu görüntüsü ve alandaki yerleşim yerleri
Kaynak: GoogleMaps
Konutkent’ten yola çıktıktan 40-45 dakika sonra Esenboğa Havaalanı yolunda Çubuk yol
ayrımına ulaştık. Buradan batıya dönerek Yenice Dumlupınar köy yolu ile Dumlupınar’a
vardık. Biraz ileride Kızılca’dan sağa dönerek kuzeye yöneldik. Az ileride solumuzda
İkizce göleti vardı. Daha ileride İkipınar köyünden doğuya döndük. Karşımıza kıpkırmızı
toprak tepeler çıktı. Çalkaya görülebiliyordu. Mire Dağı, bu bölgenin en yüksek dağı
(1611m) arkada uzaktan heybetini gösterdi. Üzerinde antenler kurulu olan Mire Dağını
bu bölgede nerede olursanız olun tanımanız mümkün. Buradan Melikşah köyüne vardık.
Yıldırım’ın ordugahını kurduğu ve muharebenin başlangıç anındaki durumu en iyi
görebileceğimiz yer Melikşah köyüydü. Saat 10.30 gibi buraya vardığımızda bugünün
orada yaşayanlar için sıradan bir gün olduğunu gördük. Sıcak henüz bastırmamıştı, hatta
rüzgarlı bir hava vardı.
İkizce göleti. Sağdaki yüksek dağ, göletin kuzeyinde kalan Mire dağıdır.
Mire dağı ve zirvesi
Çalkaya ve kırmızı toprak ve kayalar
Eski zamanlardan kalma hamamın kalıntılarının olduğu yere çıktık. Burası Yıldırım’ın
ordugahı kurdugu yerdeyydi, belli ki bu yüzden buraya Hamamtepesi ismi verilmişti.
Melikşah köyündeki hamam kalıntıları. Hamamın taş duvarlarından birisi tamamen çökmüş durumda.
Hamamın çökmüş duvarı.
Buradaki, büyük taşlarla çevresi örülmüş havuz gibi duran hamam ve ona ait olan kanal
muharebe olduğu zaman 1402’de bile varmış. Eski Roma dönemi yapılarını andıran bu
yapı hakkında net bir bilgi bulunmuyor. Buranın karşısındaki evde oturan bir köylü ile
selamlaşarak bilgi almaya çalışınca kendisi buranın eskiden su dolu olduğunu bunun
içinde çocukken yüzdüklerini anlattı. 1970’lerde, burada sondaj yapılmış ve su taşmış
tüm köyü su basmış sonra aşağıdan açılan sondaj ve kuyularla tüm su buraya gitmiş ve
burası kurumuş. Tüm su, şu an üzerinde tesis kurulmuş olan Melikşah köyü girişindeki
yerde toplanmış. Köylünün anlattığına göre babalarından duydukları hikayelere göre
Yıldırım zamanında burada yüzen asker boğulmuş ve buraya girilmesi yasaklanmış,
derinliğini azaltmak için içine taş doldurulmuş. Bu askerin mezarı da hemen tepedeki köy
mezarlığında bulunuyormuş. Hamam tepesinde şu an su kuyusu var, küçük bir yapı
bulunuyor üzerinde. Köylünün babalarından duyduğuna göre çadırlar buraya kurulmuş.
Melikşah köyü
Kaynak: GoogleEarth
Bu tepede bulunan Melikşah köyü mezarlığından tüm muharebe alanı çok güzel
görülebilmektedir. Buradan Yıldırım’ın seçtiği muharebe idare yerinin ne kadar hakim
bir tepe olduğunu görebiliyorsunuz.
Hamamtepesinden ovaya bakış
Hamamtepesinden kuzeye, ovanın aksi istikametine bakış. Hamamtepesinin ardında Çalkaya ve ileride
görülen Mire Dağı bulunmakta.
Saat 11.00 olmasına rağmen hava halen bunaltıcı bir sıcaklığa ulaşmamıştı. 607 sene
öncesine göre daha şanslı bir günde olduğumuz kesindi. Aşağıda önümüzde uzanan geniş
topraklarda, hasat devam ediyordu. Köylüler az sayıda da olsa parça parça alanlarda
çalışmalarına devam ediyorlardı. Bu tepeden bakıldığında solda ileride Esenboğa
Havaalanı ve sağda Ankara ve Hüseyin Gazi Dağı görülmekteydi.
Hamamtepesinden ovaya bakış. Resmin solunda Esenboğa havaalanı sağda ise Hüseyin Gazi dağı ve
Ankara görülebilmektedir.
Hamamtepesinden ovaya bakış. Şu an huzur içinde sessizce duran tarihin en büyük mücadelelerinden birine
sahne olmuş geniş düzlükler...
Arabayla tarım makineleri için açılmış yoldan Hamamtepesinden muharebe alanının
içlerine doğru ilerledik. Hava sıcaklığı 26ºC idi ve halen çok yakıcı bir sıcaklık yoktu.
İndiğimiz yerden Hamamtepesine baktığımız zaman gerçekten çok yüksek ve
savunulduğu zaman çıkılması zor bir yer olduğunu anlayabiliyorsunuz, hele buradan
üzerinize ok yağdıran yeniçeriler varsa durumun saldıran için ne kadar zor olduğu daha
da iyi ortaya çıkıyor. Bulunduğumuz yer, yani ovadaki yerden ilerisi o kadar da net
görülemiyor. Arazi de dalga dalga engebeler var ve az önce Hamamtepesinden
gördüğümüz manzara burada yok. Yani burda bekleyen Osmanlı askeri ileriyi görmeden
üzerine koşan herkesle savaşmak zorunda kalmış.
Muharebe alanın ortasından Hamamtepesine bakış. Görüldüğü gibi, Timur atlıları bu tepeye doğru
tırmanmak ve tepede siperler içinde kendilerine yağmur gibi ölümcül oklar yağdıran Osmanlı merkezine
saldırmak zorunda kalmışlardı.
Yukarıdan manzara ne kadar net ise de muharebe alanının ortasından güneye yani Timur atlılarının geldiği
yön o kadar görüşe elverişsiz. Buradaki Osmanlı askerleri doğal olarak sadece üzerine gelene karşı
koymuşlardı.
Muharebe alanının ortasından ayrılarak Melikşah’ın kuzeyine, Yıldırım’ın, ordusu
bozulduktan sonra çekildiği ve birkaç binlik Kapıkulu askeriyle akşam karanlığına kadar
onbinlerce kişiye direndiği Çataltepe’ye doğru yola çıktık. Köy yolu bizi Kutuören
köyüne getirdi. Çataltepe ya da ahalinin deyimiyle Yarbayırları Melikşahtan Kutuören’e
ilerlerken sağınızda kalıyor ve yaklaştıkça büyüklüğünü size gösteriyor. Kutuören köyü
içinden geçtikten sonra sağa saparak tarlaların içinden toprak yola çıkılıyor. Bu yol sizi
Çataltepe üzerinde kıvrılarak yukarılara çıkartıyor.
Muharebe alanınını kuzeyde mühürler gibi kapatan Çataltepe (Yarbayırları). Sağdaki yol Melikşah’tan
Kutuören’e çıkan yol.
Çataltepe aslında tüm bölgeye hakim bir yer. Muharebe alanını kuzeyden kapatan, adeta
mühürleyen bir doğal engel. Osmanlı’nın ardını kapatan dev bir engel ama aynı zamanda
zor bir durumda Osmanlı’nın geri çekilerek toparlanma, savunma yapmasına ve
birliklerin kaçışına imkan verecek kadar da müsait bir tepe. Yıldırım tüm bunları
hesaplamış olmalı ki muharebe başlamadan Çataltepeyi tahkim ettirmiş ve burada kritik
noktalara ve geçişlere asker yerleştirmişti. Maalesef en kötü ihtimal başına gelmiş ve
ordusu dağılınca buraya çekilmek zorunda kalmıştı. Şimdi. onbinlerce Timur askeri
tepeyi tamamen kuşatmış olmasına rağmen Yıldırım elindeki birkaç binlik seçme
Kapıkulu birlikleri ile bu tepeyi savunabilirdi.
Muharebe alanının doğusundaki en yüksek tepe olan Bahadırtepe. Osmanlı sol kanadının geride
tutunabileceği yegane doğal engel.
Çataltepe’den tüm ova ve Melikşah köyü görülebiliyor. Biz uçsuz bucaksız düzlük ve
ekinlerle dolu tarlalar gördük fakat 1402’de Yıldırım bu tepeye çıktığında, “buradan
muharebe meydanına baktığında bütün cenahların dağılıp meydanda çok az asker
kaldığını ve yığın yığın Osmanlı ölülerinden başka her taraftaki askerin hepsinin düşman
olduğunu” görmüştü.”55
55
Ömer Halis s 87
Çataltepe üzerinden Melikşah Köyü ve tüm Çubuk Ovasının görünüşü
Şu an üzerinde bulunduğumuz tepe saatlerce binlerce kişinin katıldığı kanlı bir
mücadeleye sahne olmuştu. Yıldırım, Timur süvarilerinin tepeye çıkabilecekleri yollara
siperler içinde yeniçeri ve sipahiler koydurmuş bunlar geleni oklarıyla devirerek geçit
vermemişti. Yıldırım’ın kendisi de atı üzerinde sipahilerle oradan oraya koşturarak bir
şekilde bir taraftan çıkmayı başaran Timur süvarilerini yok ediyordu. Timur ordusuna
yılgınlık ve rehavet çökmüştü, Timur ordusunun geri kalanı da uzaktan bu muhteşem
mücadeleyi hayranlık içinde seyre dalmıştı.56
56
a.g.e., s 88
Çataltepe üzerinden Melikşah Köyü ve tüm Çubuk Ovasının görünüşü. Resmin sağındaki kızıl tepe
Çalkaya. Aşağıda uzanan arazi Yıldırım’ın tüm alanı görebildiği alandır.
Çataltepe üzerinden Melikşah Köyü ve tüm Çubuk Ovasının görünüşü. İleride solda Esenboğa ve sağda
Hüseyin Gazi dağı ve Ankara şehri görülmektedir.
İlerleyen zamanda Yıldırım’ın kılıcı parça parça oldu, kendisi hemen süslü, ağır bir savaş
baltası ile mücadelesine devam etti. Yüzbinden fazla muharibe sahip bir ordunun sardığı
tepede Yıldırım’ın adamları azalmaya başlamıştı ve Timur ordusu askerlerinin rehavetten
ve yılgınlıktan kuşatmayı gevşettikleri bir anda Yıldırım kalan 300 atlı askeri57 ile kuzeye
doğru kuşatmayı yararak kaçmaya başladı ve büyük bir başarı ile onbinlerce askerin
arasından vuruşa vuruşa ilerlemeyi başardı.
57
a.g.e., s 88
Çataltepe üzerinde biraz daha yukarı çıktığımızda gördüğümüz manzara. Melikşah Köyü, sağda kızıl
toprağı ile Çalkaya ve tüm Çubuk Ovasının görünüşü. İleride solda Esenboğa ve sağda Hüseyin Gazi dağı
ve Ankara şehri görülmektedir.
Yıldırım’ın kuşatmayı yararak Çataltepe’den kaçtığını duyan Timur, hemen Çağatay
Hanı Mahmut oğlana yeni ve kuvvetli bir atlı birlikle Yıldırım’ı takip etmesini
emretmişti. Çataltepe’den 4 fersah, yani 16 km sonra Mahmut Han, şu an kendi ismi ile
anılan Mahmutoğlan köyünün hemen yakınındaki Cankurtaran Tepesi dibinde atından
düşen Yıldırım’ı yakaladı.
Mahmutoğlan köyüne gitmek üzere Melikşah’tan ayrıldığımızda köy yollarından gitmek
uzun ve zor olacağı için tekrar ana yola yani Ankara-Çubuk yoluna çıktık. Yola çıkmadan
Çubuk Çayı’nın üzerinden geçtik. Çay neredeyse akmıyordu, çok az su vardı. Muharebe
zamanı da çayda su yetersizdi. Buradan kuzeye devam ettik ve Çubuk içinden geçerek
Çubuk Barajı istikametine ilerledik. Baraj girişinden sola devam ederek Mahmutoğlan
köyüne ulaştık.
Çubuk Çayı’nın 28 Temmuz 2009’daki durumu
Mahmutoğlan köyü gerçekten farklı bir yer. Diğer hiçbir köye benzemiyor. Arazi şartları
farklı. Karadeniz köylerini andıran bir şekilde dağlara tutunmaya çalışan evlerle dolu.
Karşımıza büyük talih eseri, köyün oldukça yaşlılarından, tüm bu olayları dedesinden
babasından duyan 90 yaşındaki Yaşar Amca [Yaşar Yurdakul] çıktı. Burada ahaliye
Ankara muharebesi veya Yıldırım hakkında soru sorduğunuzda sizi hemen Yaşar
Amca’ya yönlendiriyorlar.
Yaşar Amca, Yıldırım’ın esir düştüğü Cankurtaran Tepesi altındaki ağaçlık yeri gösteriyor. Yıldırım’ın atı
düşünce hemen yakalanıyor, önden keşif yaparak ilerleyen Osmanlı atlıları durumu görüyor ama ellerinden
birşey gelmiyor ama canlarını kurtarıyorlar. Bu yüzden bu tepenin adı Cankurtaran olarak kalıyor.
Yaşar Amca, oldukça ileri yaşına rağmen son derece dinç ve zihni berrak biri ve Yıldırım
ve muharebe hakkında bildiklerini size göstermeye istekli biri. Bize “gelin sizi Yıldırımın
esir düştüğü yere götüreyim” dedi ve bize Cankurtaran Tepesini ve hemen altında
bulunan Yıldırım’ın esir alındığı ağaçlık alanı gösterdi. Bu arada Cankurtaran tepesinin
hemen sağındaki tepenin zirvesinde Roma kalesi olduğunu söyledi bize.
Soldan ikinci tepe Cankurtaran tepesi. Resmin en sağındaki daha yüksek tepede ise Roma döneminden
kalma kale harabesi bulunuyormuş.
Yaşar Amca’nın anlattıklarına göre bu köy 1402’den evvel yokmuş ve “Mahmut Paşa”,
“Timur’un komutanı, paşası” adına kurulmuş. Köyün büyük çoğunluğu bu kişinin
soyundan gelen Tatarlardan oluşuyormuş. Osmanlı bu Tatarlara muharebeden sonraki
dönemde kendisini toparladığı dönemde bile dokunmamış. Köyde her yerde vişne
ağaçları ve ışıklı boncuklar gibi ağaçlarda asılı vişneler var.
Yaşar Amca daha sonra bizi gelin sizi Mahmut Dede türbesine de götüreyim dedi. Yaşar
Amcaya göre bu türbe Timur’un paşasının türbesi ve köy halkı ona Mahmut Dede
diyorlar. “Köy bu kişinin soyundan geliyor” dedi Yaşar Amca. Köyün içinden geçerek
tarlalar arasında yükselen iki yanlız ağacın altında yatıyor.
Mahmut Dede’nin türbesinin yanındaki iki ağaç
Biz bu kadar önemli bir kişinin türbesi nasıl diye merak ederken Yaşar Amca’nın, işte
burası diye gösterdiği yeri görünce açıkçası çok şaşırdık. Adeta dün yapılmış gibi
kenarları sıradan taşlarla işaretli elips biçiminde bir çukur gösterdi Yaşar Amca.
Söylediğine göre geçen sene, kendisinin tanıdığı, ismen bildiği bir Çubuk’lu altın vardır
diye burayı kazmış, talan etmiş. Muhtara haber vermişler, ve Mahmut Paşa’nın kafatasını
ağaçların birinin altında bulmuşlar. Fakat şu an ortada ne bir iz ne de mezara benzer bir
şey var. 606 sene evvel ölen, bu köydekilerin atası olduğu iddia edilen ve eğer bu
“Timur’un paşası Mahmut dede”, köye adını veren, Yıldırım’ı esir eden, Cengiz Han
soyundan gelen Çağatay Hanı Mahmut Han ise bu durumda takdir edersiniz ki bir
tuhaflık var. Bilindiği üzere Mahmut Han, Yıldırım’ın ölümünden bir kaç ay evvel
Keçiborlu’da hastalıktan öldü. Araştırmalarımızda Mahmut Han’ın nerede gömülü
olduğuna dair bir kayda rastlayamadık. Bu kadar önemli birisinin basitçe ağaç altında 600
senedir bu şekilde yatıyor olması pek mümkün görünmüyor. Fakat köylüler bunun böyle
olduğuna inanıyorlarsa bu durum Anadolu’da pek çok yerde rastlanan dede-türbe
hikayelerinden biri olabilir. 90 yaşındaki ciddi birinin böyle bir hata yapabileceğine de
ihtimal veremiyoruz ve bunun orada ortaya çıkmış bir inanış olduğunu düşünüyoruz.
Fakat bu konuyu ciddiye alıyoruz ve araştırmaya devam ediyoruz.
Yaşar Amca, Mahmut Dede’nin açılmış ve bozulmuş mezarını gösteriyor.
Mahmut Dede’nin açılmış ve bozulmuş mezarı
Mahmutoğlan’dan ayrıldıktan sonra 40-45 dakika içerisinde saat 17.00 gibi, tekrar
başladığımız noktaya Konutkent’e döndük.
Ankara meydan muharebesi nerede oldu sorusunu merak ediyorsanız size vereceğimiz
cevap, aslında güneyde Eymir ve Mogan göllerinden başlayarak dosdoğru kuzeye kadar
tüm Ankara’yı kapsayarak geçen ve Çubuk ve Mahmutoğlan köyüne kadar gelen tüm
alan Timur ve Osmanlı ordularının manevra ve muharebe alanıdır. 250 bine yakın
askerin, yüzbinlerce atın ve düzinelerce savaş filinin geçtiği, birbirine girdiği ve bunların
bir kısmının yitip toprağa karıştığı alan bu yukarda bahsettiğimiz, üzerinde
bulunduğumuz, hergün gezdiğimiz, yaşadığımız alandır, Ankara’dır.
BÖLÜM IV:
ATATÜRK’ÜN ANKARA MEYDAN
MUHAREBESİNE ÖZEL İLGİSİ VE
GENERAL ÖMERHALİS’İN ESERİ
Bugün Ankara meydan muharebesi hakkındaki bilgilerimizi, özellikle muharebe
meydanın tam olarak nerede olduğu konusunu Atatürk’ün şahsi ilgisi ve çabalarına ve
General Ömer Halis’in çok kıymetli 1934 tarihli eserine borçluyuz.
Osmanlı, Timur ve Avrupa kaynaklarında Ankara muharebesi hakkında kapsamlı bilgiler
olmasına rağmen muharebe alanının tam olarak nerede olduğu belirtilmemiştir. Bu durum
1930’lara kadar devam etmiştir. Timur’a, Ankara muharebesine özel bir ilgi duyan
Mareşal Gazi Mustafa Kemal, fırsat buldukça bu kaynaklarda bahsedilen bilgilere
dayanarak Çubuk Ovasını dolaşmış, muharebe alanını tespit etmeye çalışmıştır.
“Atatürk Ankara meydan muharebesinin nerede yapıldığını çok merak etmiş. Yerini tespit
için çok araştırma yapmış. Sonunda bir sabah erkenden gene Çubuk civarında dolaşmış
ve köşke döndüğü zaman: -Çocuklar Ankara meydan muharebesi bugünkü Esenboğa
meydanında olmuştur. Buradan başka meydan muharebesi yapılacak uygun yer yok!
demiştir.58
Muharebe alanının tam tetkiki ve eldeki tüm kaynakları değerlendirip muharebe alanı ve
çevresinde kapsamlı bir saha çalışması yapan, Kurtuluş savaşı kumandanlarından
Ömerhalis, 1934 tarihli eserinde ise şüpheye yer bırakmayacak bir netlikte Ankara
Meydan muharebesinin cereyan ettiği alanı belirlemiş ve oldukça kıymetli eserinde tüm
detaylarıyla gözler önüne sermiştir.59
Ömerhalis, 1883 yılında Erzincan’da doğdu. 1919-1923 yıllarında Kurtuluş Savaşı’na
katıldı. Büyük Taarruz’da, kurmay yarbay rütbesi ile 23. Tümen’e komuta etmiştir.60
Cumhuriyet döneminde Erzincanlı Bıyıklı Oğullarından olan fırka kumandanı Ömerhalis,
Bıyıktay soyadını almış, generallik rütbesine terfi etmiş, 1930’larda İstanbul komutanlığı
yapmıştır.
58
Ragıp Üner, Ankara Meydan savaşının dramı, mektuplaşmalar, Atatürk’ün bu savaş hakkında
düşünceleri, Hayat Tarih Mecmuası, Kasım 1976, s 96
59
Ömer Halis s 70-73
60
http://www.zafer.aku.edu.tr/komutan1.htm
Ömer Halis [Bıyıktay], Yedi yıl harbi içinde Timur’un Anadolu seferi ve Ankara savaşı, Askeri Matbaa,
İstanbul 1934 kitabının kapağı
1932’den sonra, Mete Han’ın Çinlilerle yaptığı bir savaş üzerine çalışan, bilgi, belge ve
harita toplamaya çalışan Ömerhalis Ankara’ya gelir. Kendisi bu değerli çalışmaya nasıl
başladığını şöyle anlatır: “Burada Timur’un Ankara savaşının çok eksik ve çok aykırı
müteala edilmekte olduğunu gördüm. 1932’de Timur tarihi Zafername’yi Farsça
aslından tercüme ettiğimden bu savaşın hazırlanması ve yapılması üzerinde kıymetli
notlarım vardı. Bunun için Mete’den önce Ankara savaşını yazmayı, büyük devrimin şanlı
bir ocağı olan ve bir çok yüceliklerle dolu bulunan Ankara şehrine bir şükran borcu
sayarak onunla uğraştım”.61 1934’de bu çalışmayı yayımlayan Ömerhalis ertesi sene,
yani 1935’de de Hun İmaparatoru Mete Han ile ilgili çalışmasını yayınlamıştır.
61
Ömerhalis Bıyıktay, Mete’nin Çin Sındığı Savaşı, Askeri Matbaa, İstanbul 1935, s 10-11
General Ömerhalis’in kıymetli eserindeki 5 nolu harita. Bu haritada uzun bir tartışma ve araştırma sonrası
tespit edilen Ankara meydan muharebesi alanı. General Ömerhalis’in titiz çabası ve gerçekten imrenilecek
bilgisi sayesinde bu kıymetli harita ortaya çıkmıştır.
Kaynak: Ömer Halis [Bıyıktay], Yedi yıl harbi içinde Timur’un Anadolu seferi ve Ankara savaşı, Askeri
Matbaa, İstanbul 1934, Harita No: 5
Ömerhalis Melikşah köyünde saha tetkikleri esnasında
Kaynak: Ömer Halis [Bıyıktay], Yedi yıl harbi içinde Timur’un Anadolu seferi ve Ankara savaşı, Askeri
Matbaa, İstanbul 1934, s72 ile 73 arasındaki resim
Atatürk’ün Timur’a özel bir hayranlığı olduğu, çevresinde bulunmuş kişilerin eserlerinde
yer almıştır. Afet İnan, Mahmut Esat Bozkurt gibi onun yakınında bulunma şansı elde
etmiş kişilerden bu ilgiyi öğrenebiliyoruz.
Mahmut Esat Bozkurt, kitabının “Atatürk ve Demir” bölümüne “Atatürk Demir’i çok
severdi. Onun kumandanlığına, devlet adamlığına hayrandı denebilir” diye başlamıştır.62
Atatürk’ün ağzından onun “Ben Demir zamanında gelseydim onun yaptığı işleri
başaramazdım. O benim zamanımda gelseydi, yaptıklarımdan daha çok büyüklerini
yapardı” dediğini de aktarmıştır. Son olarak Bozkurt, Atatürk’ün Yıldırım’la Timur’u
kıyaslamasını aktarmıştır: “Yıldırım’ı da bir kahraman, bir cihan kahramanı olarak
severdi, büyük manevracıdır, fakat Demir’in yanında çocuktur63, korkusuz bir deli
oğlandır derdi”64
62
Bozkurt, s 84
1402 yılında 1336 doğumlu Timur 66, 1360 doğumlu Yıldırım ise 42 yaşındaydı. Atatürk burada
Yıldırım’ı aşağılamak gibi bir amaç güdüyor olamaz. Hatta kendisi de büyük bir asker olarak, pek çok
Osmanlı tarihçisinden ve zamanın günümüzün boş Osmanlı hayranlarından daha gerçek bir tespit yapıyor.
ve Yıldırımın askeri dehasının hakkını veriyor. Bilindiği üzere bu tür Osmanlı hayranları sırf Ankara’da
63
Timur kimseden miras kalmadan, gerçek bir destek almadan, bir ordu ve devlet
oluşturmuştur, herkesin hayalinde olan, birini bile gerçekleştirirse cihan hükümdarı, fatih
ünvanı alacağını düşündüğü yerlerin tamamını (Çin hariç) fethetmeyi başarmış biridir.
Atatürk de muhakkak bu anlamda Timur ile bir yakınlık hissetmiştir. Bozkurt “Demir de,
Atatürk de yoktan devlet kuran Türk çocuklarıdır. Tabiatlarında ne kadar benzerlik
var...” diye yazmıştır.65
Prof. Afet İnan da Bozkurt’un aktardıkları ile benzer görüşleri Atatürk’ten duyduğunu
yazmıştır. İnan’a göre Atatürk, Timur’un bütün muharebelerini tetkik etmiş, bunları
strateji bakımından inecelemiş ve çok mükemmel bulmuştur, Orta Asya’da bir avuç
kuvvetle pek çok hükümetleri devirip koskoca bir imparatorluk kurmasını takdirle dile
getirmiştir.66
Atatürk Timur hakkında bir de piyes yazmış ve bunu Afet İnan’a dikte ettirmiştir.
Hocanın kendi arşivinde sakladığı bu piyes ile ilgili bir anısını Afet İnan şu şekilde
aktarmıştır:
“Atatürk bu piyesi yazdırırken hep Timur’ konuşturdu. Paşam piyeste hep Timur konuştu,
diğer şahıslar konuşmayacak mı diye sorunca, Atatürk’ün cevabı Timur varken başka
kimse onun karşısında konuşabilir mi? olmuş.”67
Son olarak, bilindiği üzere askerler harita üzerine dost-düşman kuvvetleri renk kodları ile
işaretlerler. Mavi, dost kuvvetleri veya kendi kuvvetleri gösterirken, kırmızı renk,
düşman kuvvetleri işaret eder. Atatürk döneminde yazılan kitaplarda Ankara
muharebesinde Osmanlı tarafı kırmızı ile, Timur ordusu ise mavi ile gösterilmiştir.
1930’larda görülen bu durum daha sonra değişmiş ve Genelkurmay yayınlarında harita
aynı kalmış fakat bu sefer Osmanlı mavi, Timur ordusu kırmızı ile işaretlenmiştir.
Askeriyedeki, Atatürk’ten sonraki bu zihniyet değişimini de not etmek gerekir.
yenildi diye Yıldırım’ı sarhoş, zevk- sefa yüzünden Allahtan belasını bulan, belasını kendi çağıran, deyim
yerindeyse kaşınan, silik bir sultan olarak göstermeye gayret etmiştir. Halen bu tür çarpık düşünceli tarihçiyorumcu ve aydın görebilirsiniz etrafta.
64
Bozkurt, s 84
65
a.g.e., s 83
66
Üner, s 96
67
a.g.e., s 96
Ankara muharebesi’nin haritada askerlerce işaretlenmesi. Soldaki harita 1934 tarihli, sağdaki harita ise
1964 tarihlidir.
Kaynak: Ömer Halis [Bıyıktay], Yedi yıl harbi içinde Timur’un Anadolu seferi ve Ankara savaşı, Askeri
Matbaa, İstanbul 1934, Harita No: 5 ve Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi IIIncü cilt 1nci kısım (1299-1451),
Genelkurmay Basımevi, Ankara 1964, s 64 sonrası kroki 22
SON SÖZ
Ankara, gizemlerini haykırmayan, sahip olduklarını insanın gözüne sokmayan, ama çok
eski ve pek çok hayati olaya sahne olmuş bir şehirdir. Tüm dünya savaş tarihinde eşine az
rastlanır büyüklükte ve önemde olan 1402 muharebesi sadece bir örnektir. Tüm dünya
savaş tarihi içinde tek bir meydan muharebesinde, her iki taraftan 250 bine yakın
muharibin katıldığı muharebe sayısı azdır. Modern zamanlara kadar bu büyüklükte ordu
toplayabilmek her devlete nasip olmamıştır. Tarihleri boyunca savaşmış ve oldukça iyi
savaşmış İngiltere Krallığı söz konusu olduğunda bile muharip sayısı açısından İngiltere
topraklarında gerçekleştirilmiş en büyük savaşlardan biri olan 1461 Towton
muharebesine her iki taraftan toplam 40-45 bin muharip katılmıştır.68
Elbette, bir muharebe sadece muharip sayısının çokluğu açısından değil, iki orduya
komuta eden komutanların niteliği, muharebenin yarattığı yakın ve uzak etkiler açısından
da değerlendirilmelidir. Hangi kıstası ele alırsanız ele alın, 1402 Ankara muharebesi tüm
alanlarda kendini belli etmekte ve dünya savaş tarihinin en önemli muharebelerinden biri
olarak öne çıkmaktadır. Güneyde Eymir ve Mogan göllerinden başlayarak dosdoğru
kuzeye kadar tüm Ankara’yı kapsayarak geçen ve Çubuk ve Mahmutoğlan köyüne kadar
gelen tüm alan Timur ve Osmanlı ordularının manevra ve muharebe alanıdır. 250.000
bine yakın askerin, yüzbinlerce atın ve düzinelerce savaş filinin geçtiği, birbirine girdiği
ve bunların bir kısmının yitip toprağa karıştığı alan bu yukarda bahsettiğimiz, üzerinde
bulunduğumuz, hergün gezdiğimiz, yaşadığımız alanda, Ankara’da olmuştur.
Dünyanın gelişmiş toplumları kendileri için önemli olan muharebeleri genç nesillerine,
türlü yollarla daha iyi anlatmaya çabalamaktadır. Atatürk’ün bu muharebeye bu kadar ilgi
duyması, General Ömer Halis Bıyıktay’ın, çağına göre çok üstün, eşi benzeri olmayan
kitabını yazması hep bu nedenledir. 1930’larda başlatılan bu güzel ve etkili çabalar
maalesef solup kaybolmuş, çorak toprakları yeşertmeye çalışan insanların çabaları,
tarihin kendisi olmuştur.
Ankara’da, yanı başımızda, faaliyet gösterdiğimiz yere 40-50 km mesafede gerçekleşmiş
olan tarihin en muzzam meydan muharebelerinden birini kapsamlı bir biçimde
incelemek, muharebe meydanını ve fiziki şartları tetkik ederek resim ve gözlemlerimizle
Ankara halkı ve Türk savaş tarihi meraklıları ile paylaşmak istedik. Muharebenin
gerçekleştiği tarihten 607 sene sonra, 28 Temmuz 2009 Salı günü muharebe meydanını
ziyaret ettik ve tüm bunları sizlerle bu çalışma vasıtasıyla paylaşmak istedik. Altar Maket
olarak mütevazı imkanlarımızla, tüm iyi niyetimizle, titizlikle anlamaya ve en doğru
biçimde sizlerle paylaşmayı hedefledik. Elbette, bu çalışma burada sonlanmamakta,
sürekli bilgilerimizi kontrol ederek hatamız varsa düzeltme gayretimiz devam etmektedir.
Umarız, bu çalışma sizlerin merakını ateşlemeye, Ankara’ya ve onun ötesinde tarihimize
daha farklı bir gözle ve bakış açısıyla bakmanıza vesile olur.
68
The Battle of Towton, 1461, Osprey Publishing, Madrid, 2004, s 7
Hayat Tarih Gazetesi, Hayat mecmuası yayını, İstanbul, 1962
EK I:
KRONOLOJİ
1227
1242
1336
1359
1360
1368
1371
1375
1376
1380
1382
Cengiz Han’ın ölümü
Cengiz Han’ın oğlu Çağatay Han öldü
Timur, Semerkand yakınlarındaki Şehr-i Sebz (Yeşil Şehir) yakınlarındaki Hoca Ilgar köyünde
doğar.
Moğol Hanına bağlılık yemini eden Timur, Barlas boyunun başına geçer.
Bayezid doğar.
Timur’un iktidarının başlangıcı olarak kabul edilen tarih. Çağatayların yöneticisi olarak tahta
çıkar, Semerkand’a hakim olur.
Timur’un Harezm seferi. Harezm alınır.
Timur’un Moğolistan seferi.
Timur’un Horasan seferi. Herat alınır.
Timur’un Mazenderan akını (Hazar kıyıları alınır)
1384
Timur’un İran seferi. Tebriz alınır. Gürcistan seferi
1387
1389
Timur’unErmenistan seferi
I. Kosova zaferi. Yıldırım muharebede büyük yararlılık gösterir ve babasının ölümü üzerine,
muharebe sahasında hükümdar ilan edilen yegane Osmanlı Sultanı olur.
Timur’un Moğolistan seferi
1389
1390
1390
1391
1391
1392
1393
1395
1396
1396
1398
1397
1398
1399
1400
1401
1402
1403
1403
1405
Timur’un Altın Ordu üzerine seferi. Toktamıs Han’ı yener.
Yıldırım İstanbul’u kuşatır. Bu İstanbul’un Türkler tarafından ilk kez kuşatılmasıdır.
Timur’un Gürcistan, Irak ve İran seferleri.
Timur’un Bağdat’ı fethi.
Timur Altın Ordu Han’ı Toktamış’ı bir kez daha yener.
Niğbolu Muharebesi. Yıldırım kelimenin tam anlamıyla tüm Avrupanın tüm seçkin ordularını
yener.
Timur Semerkant’ta kalır.
Yıldırım Karamanoğullarını mağlup eder. Böylece tahta geldiğinden beri gerçekleştirmeye çalıştı
Anadolu’da birlik yönünde önemli bir adım atar.
Timur’un Hindistan seferi. Ordusuyla Hindukuş dağlarını aşarak Multan ve Delhi’yi ele geçirir.
Timur’un “7 Yıl Seferi” başlar.
Timur Sivas’ı alır.
Timur Şam’ı ve yeniden Bağdat’ı alır.
Ankara Meydan Muharebesi
Çağatay Hanı Mahmut Han Keçiborlu’da hastalıktan hayatını kaybeder.
Yıldırım Bayezid Han Akşehir’de hayatını kaybeder.
Emir Timur, Otrar Kazakistan’da hayatını kaybeder.
EK II:
HARİTALAR
Harita I: Meydanın coğrafi ve topoğrafik özelikleri
Harita II: Tarafların meydana geliş yolları
Harita III: Tarafların meydanda muharebe düzenleri
Harita IV: Muharebe öncesi ve sonrası Osmanlı devleti
Harita V: Timur’un yendiği devletler ve diğer savaşları
HARİTA I
Meydanın coğrafi ve topoğrafik özelikleri
HARİTA II
Tarafların meydana geliş yolları
HARİTA III
Tarafların meydanda muharebe düzenleri
HARİTA IV
Muharebe öncesi ve sonrası Osmanlı devleti
HARİTA V
Timur’un yendiği devletler ve diğer savaşları
EK III:
ÖNEMLİ KİŞİLER
OSMANLI ORDUSU
Sultan Yıldırım Bayezid Han (merkez)
Vezir Çandarlızade Ali Paşa (merkez)
Şehzade İsa Çelebi (merkez)
Şehzade Mustafa Çelebi (merkez)
Şehzade Musa Çelebi (merkez)
Hasan Ağa, Yeniçeri ağası (merkez)
Kara Timurtaş Paşa, Anadolu Beylerbeyi (sağ kanat komutanı)
Stefan Lazareviç, Sırp despotu, Yıldırım’ın kayınbiraderi (sağ kanat)
Şehzade Süleyman Çelebi (sol kanat komutanı)
Rumeli Beylerbeyi Hoca Firuz Bey (sol kanat)
Şehzade Mehmet Çelebi (ihtiyat)
TİMUR DEVLETİ ORDUSU
Emir Timur (merkez)
Çağatay Hanı Mahmut oğlan (merkez)
Emirzade Şahruh (birinci sıra, sol kanat)
Emirzade Miranşah (birinci sıra, sağ kanat)
Emirzade Ömerşah (birinci sıra, merkez)
Emirzade Sultan Hüseyin (ikinci sıra, sol kanat)
Emirzade Sultan Ebubekir (ikinci sıra, sağ kanat)
Emirzade Muhammed Sultan (ihtiyat)
EK IV:
MUHAREBE MEYDANINDAKİ
YERLER SÖZLÜĞÜ
DAĞLAR - TEPELER
Karabayır Dağı: Mire dağı güneyindeki yükselti.
Mire Dağı: Muharebe alanının batı sınırını oluşturan, Çubuk ovasında 1611 rakımlı en
yüksek dağ.
İdris Dağı: Çubuk çayı ile Kalecik arasında kalan, Ankara’nın kuzeydoğusundaki dağ
Elmadağı: Ankara’nın doğusunda, 1855 rakımlı zirveye sahip dağ
Çataltepe (Yarbayırları): Muharebe alanınının kuzeyinde bulunan dağ
Hamamtepesi: Melikşah köyünün hemen güneyinde yer alan tepe. Osmanlı ordugahının
olduğu, Yıldırım’ın muharebeyi idare ettiği, ovaya tam hakim olan yükselti.
Kaplı, Kapadı boğazı: Karabayır dağı ile Mire dağı arasında geçişe olanak veren yer.
Böğrek tepeleri: Mire dağı ile Çalkaya arasında kalan yükselti.
Koç başı: Çalkaya’nın hemen güneyindeki tepe.
Bahadırtepe: Muharebe alanının doğusunda, Çubuk çayı yakınındaki tepe.
Çalkaya: Mire dağı uzantısının güneyinde, Melikşah köyünün hemen kuzeyinde bulunan,
kızıl renkli sarp yamaçlı tepe
Cankurtaran tepesi: Mahmutoğlan köyü yakınlarında bulunan tepe.Yıldırım bu tepenin
altında esir düştü. Tepede bulunan öncüler ise kurtulunca tepeye bu isim verildi.
Kuyrukçu dağı: Emir gölünün güney doğusunda, 1517 rakımlı dağ.
Emir dağı: Mogan gölü güneyindeki dağ.
Hüseyin Gazi dağı: Ankara’nın doğusunda, 1409 rakımlı dağ. Şu an Ankara şehrinin her
tarafından her gün görülebilen gösterişli dağ.
AKARSU NEHİR VE GÖLLER
Çubuk Çayı: Çubuk ovasını kuzeyden güneye bölen ve Ankara’ya kadar uzanan çay.
Muharebe zamanı yani Temmuzda akmıyordu, nerdeyse kuruydu.
Kızılcaköy Deresi: Mire dağı ile Karabayır dağı arasındaki vadiden geçerek Çubuk
ovasını batı-doğu hattında keserek Çubuk çayına karışan dere. Muharebe meydanını
ortadan ikiye bölen bu dere hattında ilk çarpışmalar meydana gelmişti.
Emir Gölü: Ankara’nın güneyindeki göl. Timur, Sivastan geldiğinde asıl birliklerini bu
bölgede bırakarak bir kısım birlikle kuzeye çıkmış ve Ankara Kalesini kuşatmıştı. Timur,
Yıldırımı bu birliklerle karşılayacağını düşünmüştü.
Mogan Gölü: Ankara’nın güneyindeki göl. Timur, Sivastan geldiğinde asıl birliklerini bu
bölgede bırakarak bir kısım birlikle kuzeye çıkmış ve Ankara Kalesini kuşatmıştı. Timur,
Yıldırımı bu birliklerle karşılayacağını düşünmüştü.
YERLEŞİM BİRİMLERİ
Melikşah Köyü: (Melekşah): Mire dağının doğusunda, Osmanlı ordugahının kurulduğu
köy.
Saray Köyü: Çubuk çayının batısında, Ankara’nın kuzeyinde bulunan, Timur’un
ordugahını kurduğu köy.
Mahmutoğlan Köyü: Yıldırım’ın kaçışının sona erdiği, Çağatay Hanı Mahmutoğlan adına
kurulan köy.
EK V:
TAKİP ETTİĞİMİZ GÜZERGAH
Ziyaret edecekler için tavsiye
Yola çıkmadan önce aracınızın bakımlarının tam olduğundan emin olun. Rahat bir yol
olmasına rağmen mevsim şartlarına uygun lastikleriniz ve deponuzda yeterli yakıtınızın
olduğundan emin olun. Hız kurallarına uyun ve aracınızdaki herkesin emniyet kemerinin
her zaman takılı olmasını sağlayın, kimsenin olmadığı köy yollarında bile.
Google Earth veya Google Maps ile tüm alanı uydudan inceleyebilir ve gezinizi
planlayabilirsiniz. Her ne kadar tüm bu bölgede yol tabelaları ve yardımsever köylüler
olsa da yanınızda harita ve pusula bulunması faydalı olacaktır.
Kaynak: GoogleMaps
Bizim takip ettiğimiz güzergah şu şekildeydi:
Konutkent’ten, hareket.
Özal Bulvarından Esenboğa Havaalanı istikameti
Sarayköy
Sarayköy (yolun solunda kalıyor)
Sarayköyden sonra Esenboğa-Çubuk ayrımında Çubuk istikametine devam.
Dumlupınar – İkipınar ve Melikşah
3.5 km sonra Yenice-Dumlupınar yoluna sapınca (Esenboğa pistinin tam uç noktası
oluyor) yaklaşık 4 km sonra Dumlupınar köyü karşınıza çıkacak
Dumlupınar köyünden devam edince 2km sonra sağa dönünce Kızılca köyü var, köyü
geçince solda İkizce Gölü var.
İkipınar ve Melikşah
İkizce Gölünü geçince Kuzeye dogru 2km devam ederek İkipınar köyüne ulaşılıyor
(muharebe alanı buranın sağında (doğusunda)
Doğuya doğru 2.85km devam edince Melikşah Köyü yol ayrımı var.
Buraya gelmeden İkipınardan devam edince 1 km sonra bir yükseltiye ulaşılıyor. Yol tam
ortasından geçiyor. Sola doğru devam eden bu yükselti Çalkaya’nın güney ucu.
Melikşah
Yol ayrımından güneye doğru devam edince Melikşah Köyü karşınıza çıkacak.
Melikşahtan doğuya doğru 5 km devam edince bir yerleşim yeri var ordan (Çubuk çayını
geçerek giriliyor) Ankara-Çubuk ana yolu. Sola dönüp kuzeye devam edilerek
Mahmutoğlan’a gidişiniz başlayacaktır.
Mahmutoğlan
Ankara-Çubuk yolundan kuzeye devam edin. Yol ayrımında sola, Ankara Bulvarından
ilerleyin. Çubuk içinden kuzeye devam edin. Soldan Karagöl Caddesinden kuzeyi takip
edin. Köy içinden devam ederek koyden sonra yaklasık 2km sonra yol sonundaki
ayrımdan soldaki yolu takip edin (sağ yol Baraja gidiyor). Buradan 2.2 km sonra bir yol
ayrımı daha var. burada sağdaki yola girin. Sağdaki yoldan devam ederken 300m sonra
bir yol ayrımı daha var burdan soldaki yola girerek ve hep sola ve kuzeye dogru devam
ederseniz, yaklasık 7 km sonra Mahmutoğlan köyü’ne ulaşacaksınız.
EK VI:
SAVAŞ OYUNU İÇİN KISA NOT
Savaş oyununda bu muharebeyi canlandırmak isteyenler için yardımcı not
Ankara Meydan Muharebesi
Muharebe tarihi
28 Temmuz 1402, Cuma
Muharebe alanı
Çubuk Ovası, Ankara
Muharebe alanının topografik özellikleri
Düz bir alan. Çubuk Ovasının doğusundan Çubuk Çayı, ortasından Kızılcaköy deresi geçmekteydi.
Savaşan Taraflar
Ordû-yi Hümâyûn
(Piyade ağırlıklı)
Azablar
Rumeli askeri
Anadolu askeri
Kapıkulu süvarileri (sipahiler)
Yeniçeriler
Sırp süvarileri
Anadolu beylikleri askerleri: Germiyan, Karaman,
Aydın, Saruhan
ve Kara Tatarlar
Tarafların sayısal gücü
Osmanlı Tarafı
70 bin kişi
Tarafların muharebe alanında aldıkları düzen
Osmanlı Tarafı
Alanın kuzeyinde Melikşah köyü vardı ve Yıldırım
ordugahını burada kurmuştu. Ordusunun sağ yanını
Mire dağının eteklerine, sol yanını da Çubuk
çayının vadisine dayamıştı.
Timur Tarafı
(Süvari ağırlıklı)
Timur ve oğulları torunları tarafında kumanda
edilen Timur Devleti Ordusu.
Anadolu beyleri, Aydın Beyi, Germiyan Beyi,
Menteşe Beyi, İsfendiyar Beyi de bu ordu saflarında
yer aldı.
Timur Tarafı
160 bin kişi
32 adet savaş fili
Timur Tarafı
Timur ise Saray köyü yakınına ordugah kurmuştu.
Ordusunu sağ yanını şimdiki Esenboğa Havalimanı
önlerine sol yanını da Mire dağının hafif dalgalı
kenar eteklerine uzatmıştı.
Savaşan tarafların başkomutan ve önemli komutanları
Osmanlı Tarafı
Başkomutan
Sultan Yıldırım Bayezid Han (merkez)
Komutanlar
Vezir Çandarlızade Ali Paşa (merkez)
Şehzade İsa Çelebi (merkez)
Şehzade Mustafa Çelebi (merkez)
Şehzade Musa Çelebi (merkez)
Hasan Ağa, Yeniçeri ağası (merkez)
Kara Timurtaş Paşa, Anadolu Beylerbeyi (sağ kanat
komutanı)
Stefan Lazareviç, Sırp despotu, Yıldırım’ın
kayınbiraderi (sağ kanat)
Başkomutan
Emir Timur (merkez)
Komutanlar
Çağatay Hanı Mahmut oğlan (merkez)
Emirzade Şahruh (birinci sıra, sol kanat)
Emirzade Miranşah (birinci sıra, sağ kanat)
Emirzade Ömerşah (birinci sıra, merkez)
Emirzade Sultan Hüseyin (ikinci sıra, sol kanat)
Emirzade Sultan Ebubekir (ikinci sıra, sağ kanat)
Emirzade Muhammed Sultan (ihtiyat)
Şehzade Süleyman Çelebi (sol kanat komutanı)
Rumeli Beylerbeyi Hoca Firuz Bey (sol kanat)
Şehzade Mehmet Çelebi (ihtiyat)
Taaruza başlayan taraf
Timur ordusu. Muharebe, Timur kuvvetlerinin sağ kanadının Osmanlının sol kanadına hücumu ile
başlamıştır.
Muharebenin süresi
Sabah altı veya onda başlamış, tüm gün devam etmiş ve gece yarısına doğru sona ermiştir. Toplam 14-15
saat sürmüştür.
Kazanan taraf
Timur Devleti ordusu
Sonuç
* Yıldırım esir düştü ve esarette hayatını kaybetti.
* Büyük emeklerle kurulan Anadolu Türk birliği dağıldı, rakip beylikler tekrar ortaya çıktı. Osmanlı’da taht
kavgası başladı ve Osmanlı otoritesi zayıfladı.
* Fakat Osmanlı, I. Murad’dan beri meydana getirdiği sağlam kurumlar dolayısıyla ve Şehzade Süleyman
ve Vezir Çandarlızade’nin savaştan kurtarmayı başardığı en seçkin askeri birlikler sayesinde yıkılmamış,
toparlanma sürecine girmiştir.
* Timur, tekrar doğuya dönmüş Çin üzerine yürümüş ve 1405’te o da hayatını kaybetmiştir.
KAYNAKLAR
“İspanyol elçisi Clavijo’nun Semerkand Sefaretnamesi”, Hayat Tarih Mecmuası, Ağustos 1967
“Vilayetlerimizin Tarihi: Sivas”, Hayat Tarih Mecmuası, Aralık 1967 eki
AKA, İsmail, “Timur sadece bir asker mi idi?”, Belleten, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, Cilt
LXIV, Sayı 240, Ağustos 2000
AKA, İsmail, Timur ve Devleti, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2000.
AKA, İsmail, Timur’un Ankara savaşı Fetihnamesi, Belgeler Dergisi, Türk Tarih Kurumu basımevi,
Ankara 2003
AKAD; Mehmet Tanju, Bir Savaş Nasıl Kaybedilir, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2008
AŞIK PAŞAZADE, Tevarih--i Âl-i Osmân, Gökkubbe, İstanbul 2007
BAŞTAV, Şerif, 16. asırda yazılmış Grekçe anonim Osmanlı tarihi (1373-1512), Ankara Üniversitesi
DTCF Yayınları, Ankara, 1973
BERKMAN, Tahsin, Harp Tarihi, Harp Okulu Basımevi, 1949
BIYIKTAY, Ömerhalis, Mete’nin Çin Sındığı Savaşı, Askeri Matbaa, İstanbul 1935
BIYIKTAY, Ömerhalis, Yedi yıl harbi içinde Timur’un Anadolu seferi ve Ankara savaşı, Askeri Matbaa,
İstanbul 1934
BIYIKTAY, Halis, Timurlular zamanında Hindistan Türk İmparatorluğu, Türk tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1991
BOZKURT, Mahmut Esat, Aksak Demir’in Devlet Politikası, Kaynak Yayınları, İstanbul 2005
CLAVIJO, Ruy Gonzales, Timur Devrinde Kadis’ten Semerkand’a Seyahat, Kesit Yayınları, Ocak 2007
DANİŞMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 1, Türkiye Basımevi, İstanbul, 1947
DE VIGENERE, Blaise, Histoire Generale Des Tvrcs: Contenant l'Histoire De Chalcondyle. Tradvite Par
Blaise De Vigenaire, Auec les illustrations du mesme Autheur. Et Continvee Ivsqves en l'an MDCXII par
Thomas Artus; Et en cette Edition, par le Sieur de Mezeray, iusques en l'annee 1661, Paris 1662
FINKEL, Caroline, Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı, Timaş Yayınları, İstanbul 2007
HAMMER, Joseph Purgstall, Büyük Osmanlı Tarihi, Sabah Yayınları
HOCA SADETTİN EFENDİ, Tacü’t-Tevarih, Hazırlayan İsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı, 1992,
Cilt 1
İNALCIK, Halil, şDevlet-i Aliyye, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, İstanbul 2009
JORGA, Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu tarihi, Yeditepe, İstanbul 2005
MAROZZİ, Justin, Timurlenk, Yapı Kredi yayınları, Istanbul 2005
MELZIG Herbert, Ankara Meydan Muharebesi, Çituri Biraderler Basımevi, İstanbul 1941
MUFASSAL OSMANLI TARİHİ, Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957
NEŞRİ, Mehmed, Neşri tarihi, Cilt 1, Kültür ve Turizm bakanlığı Yayınları, Ankara 1983
ÖZDEK, Refik, Merhaba Halley: Uzay ve Kuyruklu Yıldızlar, Tercüman Aile ve Kültür Kitaplığı, İstanbul
1986
ÖZER, Yusuf Ziya, “Timur’un yaptığı işlere toptan bir bakış”, Belleten, Türk Tarih Kurumu basımevi,
Ankara, 1945, Cilt IX
ÖZTUNA, Yılmaz, Türkiye Tarihi, Hayat Kitapları, İstanbul, 1964
ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1977
PULTAR, Mustafa, Yıldız Adları Sözlüğü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2007
ROYAL ACADEMY OF ARTS, Turks, London 2005
SCHILTBERGER, Johannes, Türkler ve Tatarlar arasında (1394-1427), İletişim Yayınları, İstanbul 1995
SUTHERLAND, Tim Sutherland, HOLST, Malin, Battlefield Archaeology, A Guide to Archaeology of
Conflict, BAJR (British Archaeological Jobs Resource), Kasım 2005
ŞÂMİ, Nizamüddin, Zafername, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1987
TACAN, Necati, Batı Türklerinin (Osmanlılar) Teessüs ve İstila Devirlerinde Harb Güdemi Usulleri, 103
sayılı Askeri Mecmuanın lahikası, Askeri Matbaa, İstanbul, 1936
Tüzükat-ı Timur, Kaynak yayınları, İstanbul, 2004
TUNALI, Tahsin, Ankara Savaşı, Hayat Tarih Mecmuası, Ocak 1972
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
ÜNAL, Tahsin, Türk Askerlik Kültürü, Berikan Yayınları, Ankara 2001
ÜNER, Ragıp, Ankara Meydan savaşının dramı, mektuplaşmalar, Atatürk’ün bu savaş hakkında
düşünceleri, Hayat Tarih Mecmuası, Kasım 1976
YÜCEL, Yaşar, Timur’un Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1989
http://www.zafer.aku.edu.tr/komutan1.htm
Hayat Tarih Gazetesi, Hayat mecmuası yayını, İstanbul, 1962
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi IIIncü cilt 1nci kısım (1299-1451), Genelkurmay Basımevi, Ankara 1964
Download