TÜRKÇENİN GRAMERİ Yazan TAHSİN BANGUOĞLU 3. Basılış TÜRK TARİH KURUMU BASIM EVİ Ankara 1990 Açıklama Gramer terimleri üzerindeki çalışmalar devam etmektedir. Tûrkçenin Grameri nde kullanılan terimler yazarın şahsî teklifleridir. Eserin imlâsı olduğu gibi muhafaza edilmiştir. ISBN 975-16-0268-8 urütme Kurulunun 1.8.1985 gün ve 29 sayılı kararı ve Yönetim ırulunun 16.8.1985 gün ve 45 sayılı onayı ile basılmıştır. tKtNCt BASILIŞ tÇtN Tûrkçenin Grameri (1974), baştan beri (Anahatlanyle Türk Grameri, 1940) Tûrkçenin yapısından hareketle geliştirmeye çalıştığım gramer metodunun bir olgunlaşma mahsulüdür. Onun mükemmeli olmak iddiasını taşımaz. Ama öncüsü olmuş olmak ümidindedir. Mükemmeli yazılıncaya kadar faydalı olacağı Türk Dil Kurumu’nca da takdir edildi, ikinci baskısı yapılıyor. Çok teşekkür borçluyum. Sınırlı monografilere ve yetersiz ön çalışmalara dayanarak kaleme alınan bir toplu telifte (traité) bir takım eksiklerin ve yanlışların kalmış olması tabiîydi. Ancak Tûrkçenin Grameri, memlekette ve ilgili yabancı çevrelerde gördüğü rağbete karşılık, ciddî ve İlmî bir eleştiriye mazhar olmadı. Yalnız bazı övgüler ve bazı söylentiler onun hakkı veya lâyıkı değildi. Şimdi ben beklediğim ciddî tenkitlerden bir kısmını kitabın yeniden basılmasını tavsiye eden Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu üyelerinden yetkili bir arkadaşın raporunda buluyorum ve seviniyorum. Bizim sahamızda hiç bir müellif özendiği bir eserini yeniden ele alıp pürüzünü düzeltmek arzusundan kendini alamaz. Ben arada, bir taslak halinde olan Anahatlanyle Türk Grameri’ni yeni baştan işleyerek daha doyurucu bir kılavuz kitap haline getirmeye çalıştım (ikinci basılış 1979). Çünkü geçen zaman içinde onun bir Türkçe hocaları nesline hitap ettiğini ve bazı gramer yazarlarımıza faydalı olduğunu gördüm. Tûrkçenin Grameri’ni de bir ölçüde gözden geçirilmeye muhtaç görürüm. Allah ömür verirse onu da yapmak isterim. 7İIRKÇENİN ORAMFRf Pratik icaplarla bu basılış bir ofset baskı oluyor. Üzerinde ancak küçük düzeltmeler ve ilâveler yapılabilmektedir. Ben burada kitabın hedefi ve içi.ıde yazıldığı şartlar hakkında daha bazı açıklamalar yaparak üzerinde doğmuş ve doğacak tereddütleri gidermeye çalışacağım. 1. Gramer yazarken müellifin işleri var: Organik bir tasnif yapmak, kavramları tarif etmek, örnekler vermek ve kavramın adını koymak. Şüphesiz adı uygun ve yaygın olanlarda bunu muhafaza etmek lâzımdır. Ancak mevcudu olmayanlara ve yerinde görmedikle­ rine yeni adlar teklif etmek de müellifin hakkıdır. Öbür yandan bizim bu yeniden terimleşme devrimizde her alanda otoritelerce danışıklı bir terim birliğine ihtiyaç olduğunu takdir ediyorum. Ama hal şu ki Türk Dil Kurumu üç tane birbirini hiç tutmayan ve çoklukla kavramları karşılamayan gramer terimleri sözlüğü yayımlamış. Meslekdaşlarımızda farklı terimler kullanıyorlar. Bu durumda kitap yazmak isteyenin dilde yaşayanları koruyarak eskimiş ve eksikleri için ihtiyaca göre doğru Türkçe benzerlerini yaratmaya çalışması bir zaruretti. Böylece bu kitap ölçüsünde Türkçe dil kavramlarının gerçek bir envanteri meydana geldi ki adlandırma hususunda herkesin tekliflerine açıktır. Demek ki benimkiler de tekliften ibarettir. İsabetli görülmeyenler değişecektir, 2. Türkçenin Grameri yazı dilimizin bir el kitabı olmakla birlikte başlıca Türk dili ve edebiyatı talebesi göz önünde tutularak kaleme alındığı için bir ölçüde bir “ Türkolojiye giriş” kitabı olmak hizmetini de görmek istemiştir. Onun için bir yalın ayarlayıcı gramer (normative) olmayıp yer yer bir tasvirci gramer (descriptive) vasfını almaktadır. Burada dilin gelişme ve çeşitlenmesi hakkında ön fikirler vermek için de farklı söyleyiş çeşitlerinden ve yeni eski lehçelerden bazı örneklere yer verilmiştir. Bunlar orta dereceli okul kitapları için fazla sayılabilir. 3. Gramerde tarifler örneklerle gerçeklenir. Bol örnekler kuralları güçlendirir. Ben kitaplarımda bol örneklere yer vermeye likkat ettim. Bunlar arasında kelime yapısı bakımından pek az sayıda etimolojisi yanlış, şüpheli, veya tartışmalı olanlar da bulunabilir. Ne yapalım, monografilerimiz eksiktir, henüz yeterli bir etimoloji lügatimiz de yoktur. 4. Verdiğimiz örnekleri anadili bilgimize vc hafızamıza dayandırdık. Onları metinlerden alıp yer göstermeyi isterdik. Ama bu, toplu emek isteyen uzun bir tarama işidir. Yalnızdık. 5. İlk basılışta (s. 16) Türkiye'nin nüfusu 36 milyon (1970), Batı Türkçesi konuşanlar 43, bütün Türk (Hun) dilleri konuşanlar 75 milyon kadar gösterilmiştir. Geçen zaman içinde bütün Türk kavimleri hızlı bir artış göstermiş bulunuyor. Türkiye’de son sayımda (1985) nüfusun 51 milyonu aştığı görülmüştür. Türk dilleri konuşanların sayısı ise 100 milyonu bulmuş olmalıdır. Vaniköyü, Ocak 1986 Ö N S Ö Z B irara okullardan gram er dersleri kaldırılmıştı. Onlan yeniden program a koymak söz konusu olduğu sırada rahmetli Haşan Âli Yücel benden bir okul grameri yazmamı istedi. Ben bunun her öğretim seviyesine göre ilgili okul öğretmenleri ta ­ rafından yazılabileceği görüşündeydim. Ancak ortada bu ya­ zarlara kılavuz olacak ciddi bir gram er kitabı da yoktu. Bilindiği gibi medresede öğretim dili Arapça olduğundan Tûrkçenin gram eri üzerinde pek az çalışılmış bulunuyordu. Tanzim attan buyana yazılmış okul kitapları da ilkin Arap g ra­ meri tasniflerine, sonraları Fransız grameri örneklerine uyula­ rak hazırlanm ış denemelerdi. Yeni okul kitaplarına kılavuz olacak eserin ise herşeyden önce «Türk dilinin İlmî müşahede­ sinden elde edilmiş ve bünyesine göre tasnif olunmuş» bulun­ ması gerekliydi. işte ben ancak bunun bir taslağını meydana getirmeyi üzerime aldım. Ana Hatlariylc Türle Grameri, 1940 bu düşün­ ceyle kaleme alınmıştı. Kaba tasnifler ve kısa tariflerden iba­ ret olan bu kitapçık öğretmenlere ve okul grameri yazacaklara yardımcı olacaktı. Zaman geçti, ondan doğacağım beklediğimiz öğretim usul­ lerine uygun güzel okul kitapları da meydana gelmedi. Bu ta s ­ laktan birçok yenilikler alındı, ama melez kitaplar ortaya kon­ du. Benim daha geniş ölçüde yazmaya giriştiğim kitap ise bel­ ki artık, bölünmüş çalışma hayatım sebebiyle, Türk Grameri, / Sesbügisi, 1959, birinci cildinden ibaret kalacaktı. fi T Ü R K Ç E N İN G R A M IR İ Sonradan yerli ve yabancı üniversite seminerleri ve ciddi meraklılar o ilk taslağı aradılar, tek rar basılmasını istediler. Türkoloji okuyan gençler benden izin alıp onu birkaç defa çoğalttılar. Öyle ki açık kalan bu ihtiyacı karşılam ak üzere bir el kitabı meydana getirmek çok zamandır bana bir vazife ol­ muştu. Daha iyisinin yazılmasını genç arkadaşlara bırakarak bu kitabı ortaya koyarken benim bu ölçüde dahi göz önünde bu­ lundurmaya dikkat ettiğim esasları burada belirtmek isterim ; 1. îlk defa olarak denediğimiz üzere dilimizin tasvirini kendi ayrıksı bünyesinden çıkarmak, 2. bununla birlikte Türk gram e­ rini dünya dilleri Ölçüsünde ortak ve yeni görüşlerden fayda­ landırmak, 3. Türk dilleri alanında yerli, yabancı araştırm a­ lardan vc buluşlardan haberli bulunmak. Yazı lehçemizi esas alan bu elkitabı Batı Türkçesinin bir t a r i h î g r a m e r i olmaj'a yönelmemiş, bir a y a r l a y ı c ı g r a m e r kalıbına girmekten de kaçınm ıştır. Onu yine bir t a s v i r c i g r a m e r olarak ele almak doğru olacaktır. Şu var ki biz burada dilin donuk bir resmini vermekle de yetin­ medik. Faydalı gördükçe eski ve yeni lehçelerden onun canlı­ lığını ve gelişmelerini gösteren örnekler aldık. Umuyoruz ki bu kitap gene de Türkçe öğretmenlerine ve okul kitabı yazanlara yardımcı olacaktır. Daha iyileri yazılana kadar da öğrenciler ve meraklı aydınlar için bir başvurma yeri sayılacaktır. Üslubundaki öğretimci ton da bu m aksada bağışlanm alıdıı. Bu kitapta iki bolümün fazla geniş tutulduğu da söylene­ bilecektir. Bunlardan birincisi s e s b i l g i s i bölümüdür ki genişliği dilimizin yapısından gelmektedir. Gerçekten Türk dil­ leri dünya dil ailelerinden hiçbirinde görülmeyen bir ölçüde ses değişme mekanizmalarına sahiptirler. Yazıya da akseden bu değişmelerin öğrenilmesi başta o mekanizmaların gereği pbi kavranm asına bağlıdır. ÖN SÖ Z 7 İkincisi k e l i m e y a p ı m ı kısmıdır. Türkçemizin bu ken­ dine dönme ve terimleşme devrinde onun yaratıcı ve doğurucu gücünü iyi tanımak ve doğru kullanmak gerekliğine inandığı­ mız için bu bahsi genişçe tuttuk. Burada yazı dilimizin son 60 yıllık yeni kazançları ile birlikte bu güzel gelişmeyi bulandı­ ran, kimisi kullanışa bile girmiş g ö r ü n t ü k e l i m e l e r den {mot - fantôme) de örnekler verdik. Dolayısıyla Türkçe kelime yapımında doğru ve yanlış nedir? bunu anlatmaya ça­ lıştık. O rtaöğretim ölçüsünde Türkçe terimler hazırlanırken hü­ küm süren bilgiçlik havası içinde gram er terimleri de kusur­ lu olarak çıkmıştı. Ancak bu arada ve daha sonra bizim kul­ landığımız bir kısım terim ler de yer buldu. Üniversitelerden yetkili arkadaşlarım ız da isabetli karşılıklar gösterdiler. Şim­ di biz burada hepsini gözönüne alarak dil bilgisi terimlerini bir ölçüde tamamlam ak ve onlara bir çeki düzen vermek gerekliği­ ne uymaktayız. İnsan ruhunun en saf ve engin yaratışlarından biri olan Türkçemiz 1.300 yıllık bir yazı dili olarak da ileri medeniyet­ lerin taşıyıcısı olmuştur. Sonra çağdaş medeniyet dilleriyle er­ kenden y a n şa girmiş, üstelik millî kültürü taşıyacak bağımsız bir d ü n y a d i l i {langue mondiale) olmak yoluna başkoymuştur. Bu iddia büyük işler başarm ış ve başarmak yolunda olan bir milletin iddiasıdır. Güçlükleri vardır, fakat biz Türkçenin bu amaca ulaşacağına inanıyoruz. Bize düşen onu bu yol­ da savaşacak genç kuşaklara daha iyi tanıtm aya ve daha çok sevdirmeye çalışm aktır. G t R î Ş 1, DU: D i l insanların meramlarını anlatmak için kullandıkları bir sesli işaretler sistemidir. Elle başla, gözle kaşla işaretler yaparak da bazı duygularımızı, düşünce ve dileklerimizi anlatı­ rız. F ak at en mükemmel a n l a t m a (expression) vasıtamız dilimizdir. K o n u ş m a (parole) kişi oğluna vergi olan ve insanı hay­ vandan ayıran bir yüksek i ş l e y i ş tir (fonction). İnsan ko­ nuşma yeteneği ile doğar. F akat dil doğuştan bilinmez. Çocuk içinde yaşadığı topluluğun dilini, a n a d i l i m (langue ma­ ternelle) uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir. Aslında her d i l (langue) bir insanlar topluluğu arasında binyıllar bo­ yunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurumdur. Belli s e s ö b e k l e r i nin (groupe de son) kişiler arasın­ da damşıklı bir değer kazanarak birer k a v r a m a (concept) karşılık olmaları dilin oluşmasında esas sayılabilir. Bunun gibi onların çeşitli kullanışları da ortak değerler bağlayarak dilin k u r a l lanm (règle) meydana getirm iş olmalıdırlar. Bunlar üreyip genişlemiş ve azçok titizlikle korunarak kuşaktan ku­ şağa aktarılm ıştır. S e s k a n u n l a r ı n a (loi phonétique) uyup zamanla değişmelere uğram ış olmaları da tabiîdir. D i l (langage) ile düşünce organı olan insan beyni des­ tekleşe oluşmuş olmalıdırlar. Öyle ki sonuçta dil düşünmenin de bir vasıtası olmuştur. Ana dilimizden cümleler kurarak dü­ 10 T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ şünürüz. Bunları dile getirdiğimizde adına k o n u ş m a deriz. Dil olmasa düşünce ve duygu da gelişmezdi, insan topluluğu ilerlemez, bir medeniyet yaratam azdı. Yine kişi oğluna vergi olan din hayatı ile sanat hayatı da dil temeli üzerine kurul­ muşlardır. Dil k o n u ş m a a y g ı t ı nin (appareil de la parole) çı­ kardığı çok çeşitli seslerin son derecede karm aşık bir birleşi­ minden meydana gelir. Ancak kulağımız da bunları bütün in­ celikleri ile ayırdedecek yaratılıştadır. Bu sebeple biz onları çözümlemekte güçlük çekmeyiz. K o n u ş m a o r g a n l a r ı nın (organe de la parole) belirli bir durum alarak bir an içinde çıkardıkları basit sese bir s e s l i k (phonèm e), yahut sadece s e s (son) deriz : a, ü, h, t gibi. Bir s o l u k h a m l e s i (coup de souffle) içinde çıkan birkaç sesin topluluğuna da h e c e (syllabe) adını veririz: hu, ka/pt, k o m /şu /m u z gibi. Bir dilde bir a n l a m ı (sens) olan tek veya çok heceli ses öbeklerine k e l i m e (mot) deriz : kuş, görmek, um utsuz gibi. Bir dilin bütün kelimeleri birden o dilin k e l i m e d a ­ ğ a r c ı ğ ı m (vocabulaire) meydana getirir. Kelimelerin bir düşünceyi bir bütün olarak anlatan düzenli topluluğuna c ü m l c (phrase) adını veririz : Orhan seni evde bekleyecek, gibi. Bir maksadı anlatm ak için bir sıra cümleler kullanırız. Bıma da s ö z (discours) deriz. Sözlerle anlaşm ak k o n u ş m a k (parler) olur. İnsanlar sözlerini uzaktakilere ulaştırm ak, yada uzun za­ man saklamak ihtiyacı ile onları daha dayanıklı bir işaret sis­ temine çevirmeyi düşünmüşler, y a z ı y ı (écriture) icat et­ mişlerdir. .Eski insanlar hakkında bilgilerimizi bıraktıkları ya­ zılı belgelerden alıyoruz. Milletlerin yazıdan önceki yaşayış­ ları hakkında pekaz şey öğrenebildiğimiz için, tarih yazıyla başlar, diyoruz. İnsanlar her kelime için, her hece için, veya her ses için a y n işaretler kullanan türlü yazı sistem leri yapm ışlardır. Bu­ G tR tŞ 11 günkü ileri milletlerin yazılarında her işaret bir ses karşılığı­ dır. Buna h a r f (lettre) deriz. Bir dilin kullandığı harflerin topluluğu o dilin a l f a b e s i (alphabet) olur. Bu türlü yazıya da a l f a b e y a z ı s ı (écriture alphabétique) adını veririz. Yazılı bir sözü yeniden seslendirmeye o k u m a (lecture) di­ yoruz. S e s s i z o k u m a k (lire des yeux) da olur. 2. Dünya Dilleri : Yeryüzünde bugün konuşulan diller hepsi azçok gelişmiş sistemlerdir. Biz dilin ilk şekilleri ve en eski diller hakkmda çok birşey bilmeyoruz. Çünkü en eski medeniyetleri kurmuş olan insanların dillerinden bize belgeler kalmamıştır. İlk ya­ zılı tarih belgeleri aym zamanda bir dilin en eski örnekleri demek olur. Bunlar ise oldukça yeni devirlere aittir. Y a ş a y a n d i l l e r i (langue vivante) birbirleriyle ve bilinen eski dillerle karşılaştırarak öğreniyoruz ki dünya dil­ leri az sayıda birtakım eski a n a d i l l e r i n (langue mère) farklılaşarak dallanmasından meydana gelmişlerdir. Buna göre aynı anadilden gelen diller aralarında akraba olurlar. Böylece d i l a i l e l e r i (famille de langue) meydana çıka­ rılm ıştır : H i n t - A v r u p a , H a m i , S a m i , F i n - O g u r , Türk ( H u n ) dil aileleri gibi. Geniş dil aileleri de dallara ayrılm ıştır: Hint-Avrupa ailesinin H i n t - t r a n , B a l t ı k İ s l a v , C e r m e n , İ t a l i k , K e l t. Y u n a n , A r n a v u t d allan gibi. Her dal da budaklara ayrılabilir : İtalik dalından F r a n s ı c z a , 1 1a l y a n c a , İ s p a n y o l c a , P o r t e k i z ­ ce, R o m e n c e gibi. Yaşayan diller de daha ileri dallanmaya doğru giderler. Çoğu oldukça farklı konuşma çeşitlerine ayrılmış bulunurlar. Bir dilin bu türlü bölünmelerine l e h ç e (dialecte), deriz. B a t ı T ü r k ç e s i nin A n a d o l u , A z e r i , T ü r k m e n v.b. lehçeleri gibi. Bunlar da daha küçük konuşma farkları ile d ğ ı z l a r a (parler) bölünmüş olabilirler, Anadolu lehçesinin R u m e l i , K a r a m a n , A y d ı n , H a r p u t v.b. ağızlan gibi. 12 T Ü R K Ç E N tN G R A M E R İ Bir dilin yazısı çoğu zaman lehçelerinden veya ağızların­ dan birine göre, y a z ı l e h ç e s i n e (dialecte littéraire) göre şekillenir. Yazılan dil ise din, edebiyat ve ilim adam ları ta ra fmdan işlenerek zenginleşir ve y a z ı d i l i (langue écrite) admı alıp k o n u ş m a d i l i nden (langue parlée) az çok fa rk ­ lılaşır. Bizim yazı lehçemiz B a t ı T ü r k D i l i nin Anadolu lehçesidir. Y e n i T ü r k ç e d e ses özellikleri ve ç e k i m (flexion) yönlerinden 1 s t a n b u l a ğ z t esas sayılır. Bir milletin bütün aydınlan yazı dilini bilirler ve yazı leh­ çesini konuşurlar. Yazı dili lehçe ve ağızların alabildiğine farklılaşm asını önler. Hepsinin zenginliklerinden faydalandığı gibi onlan ortak bir kaynaktan zenginleştirir. Dil miUi bir­ liğin çimentosudur. Ayni dili konuşan insan toplulukları bir millet sayılırlar ve hemen her zaman ayn, bağımsız bir devlet kurmuş bulunurlar. Dünya dilleri kelime yapılan yönünden de üç örnek göste­ rirler: 1. A y r x m l x d i l l e r i n (langue isolante) kelimeleri t e k h e c e l i d İ T (monosyllabe) ve söz içinde değişikliğe uğ­ ramazlar, Ç i n c e , T İ h e t ç e . S i y a m c a gibi. 2. B i t i ­ ş i m i i d i l l e r d e (langue agglutinante) değişmez kelime k ö k l e r i (racine) vardır, onlara e k l e r (affixe) getirilerek anlam ve ilişki değişiklikleri yapılır, T ü r k ç e , M o ğ o l c a M a c a r c a , gibi. 3. B ü k ü m l ü d i l l e r d e (langue flexion­ nelle) ise ekler kullanıldığı gibi çekim ve ü r e t i m d e (déri vation) kelime kökleri de farklı şekillere girer, A r a p ç a , F a r s ça. A l m a n c a gibi. Aynı örnekten olan diller ak ra­ ba demek olmaz. 3, Türk (Han) Dilleri Ailesi : Aym anadilden geldikleri açıkça belli olan’) T ürk (H u n ) dilleri bugün O rta ve Kuzey Asyada, Doğu Avrupada geniş bir 1) Tufan dilleri, Vral - Altay, Altay dil aileleri üzerizıe kurulmuş f<rVi nazariyoler değerieriiu yitinniftlerdir. G İR İŞ 13 coğrafya alanına yayılmış olarak konuşulurlar. Bu aile ilkin üç dala ayrılır ; Birincisi O rta Volga boyunda konuşulan Ç u v a ş ç a , İkincisi, Kuzey Doğu Sibiryada konuşulan Y a ­ k u t ç a dır. Bunlar iki küçük d i l t o p î u î u ğ u nun (com­ munauté linguistique) dilleridir. Üçüncü dal birbirlerine bir kuşak daha yakın ve çok geniş bir T ü r k - T a t a r d i l l e r i topluluğudur. Bu üçüncü dalı ilkin T ü r k d i l l e r i . K ı r g t z - T a t a r d i l i e r i diye iki kola ayırm ak doğru olur. Türk dilleri 40° enlem hizasm da Çinin Kansu bölgesinden Balkanlarda A rna­ vutluk sım rlarm a kadar, Kırguz-Tatar dilleri ise 50° enlem hizasında Yenisey nehri kaynaklarından ta Polonya içerilerine kadar azçok paralel iki uzun kuşak üzerine yayılmış veya ser­ pilm iştirler. Türk dilleri kolunda D o ğ u T ü r k ç e s i , B a t ı T ü r k ç e s i adlarıyla anılan iki büyük dil vardır. KırgızT a ta r dilleri kolunda ise daha küçük ulus topluluklarının dil­ leri veya lehçeleri bulunur, K a z a n T a t a r î a r t , B a ş k t r t î ar , K x r x m T a t a r l a r ı , K a r a ç a y î a r , K a z a k l a r , K ı r g ı z l a r , K a r a k a l p a k l ar , N o g a y î a r ve A l t a y U r u k l a r ı gibi. B ir anadilin farklılaşıp dallanması aslında bir anaulusun, bir ırkın coğrafî ve ta rih î ajnrılıklarla bölünmesi sonucudur. Türklerin (Moğolların değil) H unlardan gelen bir büyük ulus oldukları kabul edildiğine göre Hunlardan başlayarak dilimi­ zin tarihini tasarlam ak durumundayız. En eski zam anlar için ancak ipuçlarına dayanarak tahm inler yürütüyoruz. M ilâttan önce HI. yüzyıldan beri Kuzey Asya ve Doğu Avrupayı zaman zaman hükümleri altına aldıkları bilinen Hunların dili bugünkü Türk (Hun) dilleri ailesinin, dolayısiyle Türkçemizin anası olmak gerektir. Şu v ar ki o anadilden bize ancak beş on kelime yadigâr kalmıştır. Müâdın ilk yüzyıllarında A n a H u n D i l i bazı lehçelere ayrılm ış olmalıdır. Bunlardan B a t ı H u n L e h ç e s i nin bu- 14 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ günkü Ç u v a ş ç a ve akrabalarını, K u z c y D o ğ u H u n L e h ç e s i nin Y a k u t ç a ve akrabalarını. D o ğ u H u n L c h ç e s inin iseT ü r k - T a t a r D i l i e r in i y arattığ ı ta h ­ min olunabilir. E n E s k i T ü r k ç e adı da verilen bu Doğu Hun lehçesinden de ne yazık ki elimize ancak beş on kelime geçmiş bulunmaktadır. Türkçe VT. yüzyıl başlarında devlet kuran K ö k t ü r k l e rin dili olarak T ü r k adı ile birlikte tarih alanına girm iş sayılır. O zamanda O ğ u z l a r ve K a r l u k l a r (E sk i Türkmcnler) de Türk topluluğunun bir kanadını meydana getiriyor­ lar. K ı r k ı z l a r . K i m e k l e r ise Türklerin akrabaları ve kuzey komşularıdırlar. Türk adı sonradan Türk ulusunun bu yakın ve daha uzak akrabalarını da kapsar şekilde kullanıl­ mıştır. Çünkü Hunlardan gelen ulusların en büyüğü ve sürek­ li hakimiyet kurmuş, medeniyet meydana getirm iş olanı T ürk­ ler olmuştur. Tûrkçenin en eski örneklerini VII. yüzyıl ortalarından başlayarak Y e n i s e y , O r h o n ve T a l a ş bölgelerinde dikilmiş taş anıtlar üzerinde, mezar ta şla n üzerinde ve başka­ ca yazıtlarda buluyoruz. Bu dile K ö k t ü r k ç e , bu en eski Türk yazısına da K ö k t ü r k Y a z ı s ı diyoruz. VIII. yüzyıl sonlarından buyana U y g u r T ü r k l e r i U y g u r Y a z ı ş ı ile daha geniş ve sürekli bir yazı dili mey­ dana getirm işlerdir. U y g u r c a dan bize türlü konularda bir­ çok eserler ve belgeler kalm ıştır. N ihayet bu Türklerden müs­ lüman olan K a r a h a n i l i a r Uygur yazısı ile birlikte A r a p y a z ı s ı n ı da kullanmaya başlam ışlardır. B unlar da X. yüz­ yıl sonlarından buyana K a r a h a n l ı c a dediğimiz azçok farklı bir yazı dili yaratm ışlardır. Tûrkçenin birbirine çok yakın ağızlarına dayanan bu üç yazı dili üç ayrı dinî çevrede meydana gelmiş ve üç ayrı alfa­ be kullanmış olmakla birlikte aslında aynı yazı geleneğini de­ vam ettirm ektedir. İşte XIH. yüzyıi başlarına kadar gelen bu devrin yazılmış Türkçesine E s k i T ü r k ç e adını veriyoruz. G İR İŞ Sonradan D o ğ u lanmıştır. Türk yazı 15 dili de bu geleneğe bağ­ Eski Türkçe metinler hep Türkçenin K ö k t ü r k - U y g u r kanadından geliyor. Oysa O ğ u z - K a r l u k (Eski Türkmen) kanadından olanların VII. yüzyıldan beri azçok farklı bir lehçe konuştukları tahmin edilebilir. E s k i O ğ u z l e h ç e s i hakkında bize ilk defa XI. yüzyılda Kaşgarlı Mah­ m ut etraflıca bilgiler veriyor ki bu sırada bu Oğuzlar bir kol­ dan îra n a inmişler ve Anadoluyu açmaya koyulmuşlardır. Oğuz Lehçesi ancak Anadolu’da bir yazı dili meydana getiri­ yor ve bunun ilk örnekleri de şimdilik XIII. yüzyıl ortaların­ dan buyana elimize geçmiş bulunmaktadır. B a t ı T ü r k y a z ı d i l i buradan başlar, diyoruz. 4. Batı Türkçesi ; Batı Türkçesi Oğuzların dilidir. XI. jnizyıl başlarında anajrurtları olan A ral ve H azar kuzeyi çevresinden (bugünkü K azakistan) koparak güneye doğru göçmeye başlayan Oğuz­ lar S e l ç u k İ m p a r a t o r l u ğ u n u , kurmuşlar, bütün Gü­ ney B atı A syaya hâkim olmuşlardı. XIII. yüzyıl başlarında Moğol istilâsı geriye kalan Oğuz boylarının da Batıya doğru göçmesine sebep oldu, öyle ki O rta Asyada Oğuzlardan yal­ nız Türkm enistanda, H orasanda ve Afgan Türkistanında kü­ çük topluluklar kalmıştı. Azerbaycan, Anadolu ve sonradan Rumeli Oğuzların vatanı oldu. Böylece çok geniş bir coğrafya alanına yayılmış olan O r t a O ğ u z L e h ç e s i , yani B a t ı T ü r k D i l i siyasi ve coğrafi ayrılıklar sebebiyle zaman içinde farklılaşarak Y e n i O ğ u z veya B a t ı T ü r k lehçelerini meydana ge­ tirm iştir. Birbirlerine yakın olan bu lehçeleri konuşanlar ara­ larında kolaylıkla anlaşırlar. Beş lehçe ayırdederiz : 1. A n a ­ d o l u (ve R u m e l i ) , 2. A z e r i, 2. T ü r k m e n , 4. G a ­ g a v u z , 5. K ı r ı m K ı y ı l e h ç e l e r i . Azerî erkenden, 16 T Ü R K Ç E N tN G R A M E R İ K ınm Kıyı ve Türkmen lehçeleri daha sonra yazı lehçeleri ol­ muşlardır, bkz ekli harita. Güney Iranda yaşayan K a ş g a y l a r ve A y n a l l u l a r yine Eski Tüikmenlerden olan K a l a ç l a r ı n soyundan gel­ mektedirler. Bunlar da B atı Türklerinden sayılırlar. Batı Türkçesi konuşanlar Türkçe ve Türk (Hun) dilleri konuşan uluslarm sayıca y andan fazlasını teşkil ederler : T ü r k i y e nin nüfusu 36 milyona varm ış olup (1970 sajnnu) bunun içinde anadili Türkçe olmayanların oranı % 10 dan bi­ raz eksiktir. Türkiye dışında kalmış olan Anadolu Türkleri ise Mki sınırlarım ız içinde dağılmış bir halde, Romanya, Bul­ garistan, Sırp Makedonyası, B atı Trakya, Oniki A dalar, Kıb­ rıs, Suriye ve Irak ta yaşarlar. Sajaları 2 milyon kadardır. A z e r i l e r bugün Rusya ile Iran arasında bölünmüş olan Azerbaycanda yaşarlar. Sayıları 6 milyonu bulmalıdır. T ü r k m e n l e r H azar denizinin Güney Doğusunda b ir Sov­ yet Cumhuriyeti teşkil ederler. Bunlardan bazı bölükler H ora­ sanda ve Kuzey A fganistanda yaşarlar. S ayılan 2 milyon k a­ dardır. G a g a v u z l a r Karadeniz kuzejrinden göçmüş Oğuz­ lardan kalan bir küçük topluluk olup hıristiyandırlar. K ı r ı m k ı y ı T ü r k l e r i ise 1945 de T atarlarla birlikte R uslar ta rafm dan sürgün edilmişlerdir. Bu son ikisi sayıca 100 bini aşan dil adacıklan halindedirler. Böylece Anadolu lehçesi konuşanlar 34 milyon, B atı T ürk­ çesi konuşanlar 43 milyon, bütün Türk (Hun) dillerini ko­ nuşanlar ise 75 milyon kişi olarak tahm in veya kabul oluna­ bilir. X in. yüzyıl başlarından buyana Doğuda ve B atıda ayrı ajrrı, fak at benzer şa rtla r içinde gelişen iki Türk yazı dilinden birincisi Ç a ğ a t a y c a , İkincisi O s m a n l ı c a adları ile anıl­ m ışlardır. XX. yüzyıl başlarına kadar süren bu devreye Doğu­ da ve B atıda O r t a T ü r k ç e diyoruz. B irbirlerine büsbütün yabancı dcalmayan Osmanlıca ve Ç ağatayca o zam anki Farsça G İR İŞ 17 gibi şiddetle Arapçamn ve üstelik Farsçanın etkisi altında bu­ lunmuşlardır. Saray ve medrese çevrelerinde oluşan bu yazı dilleri dayandıkları konuşma dillerinden uzaklaşmış, d e v l e t d i l i (langue officielle) olmakla beraber oldukça dar s ı n ı f d i l l e r i (langue spéciale) halini almışlardır. Eski yazı dilimizi biz dil tarihi bakımından üç devrede inceleyoruz: 1. E s k i O s m a n i t c a , Selçukluların son zaman­ larından kalan eserlerle birlikte henüz oldukça sade, Türkçe kelime dağarcığı zengin bir dil (1250-1450). 2, O r t a O s m a n i t e a, sınırsız olarak Arapça ve Farsça kelimeler, de­ yimler ve gram er şekilleri ile jhiklü, konuşulmaz ve halkça anlaşılmaz bir dil (1450-1840). 3. Y e n i O s m a n h c a , Batı medeniyetinin getirdiği ihtiyaçları Osmanlıcanın zengin vası­ talarıyla karşılam aya çalışan ve bir hayli başarılı olan bir dil, fak at yine sınıf dili kalıbı içinde ve bu jdizyılm gerektirdiği m i l l e t d i l i (langue nationale) olmak imkânından mahrum (1840-1910). Osmanlıca bir yana, bu devirler bo 3mnca konuşu­ lan Türkçe sınırlı ölçüde yabancı kelimelerle de genişleyerek gelişmiş ve geleceğin yazı dili olmaya hazırlanm ıştır. Dil ta ri­ himizin dikkate değer özelliklerinden biri de şudur ki geçmişin derinliklerinden gelen sözlü halk edebiyatı bizde devam etmiş, halk destan ve hikâyeleri, halk şiiri erkenden azçok yazıya geç­ miş ve bunun yanı başında halk için bazı kitaplar da yazıl­ m ıştır, Anadolu lehçesinin de zaman içinde az farklı ağızlara ay­ rılması tabiî olmuştur. Sınırları kesin olmamakla beraber bu alanda 10 kadar ağız ayırdederiz : D e l i o r m a n , M a k e ­ donya, İstanbul, Aydın, Karaman, Ankara, Kastamonu, Karadeniz, H a r p u t, E r z u r u m ağızlan. XX. jdizyıl başlarından buyana gelişmekte olan yazı dili­ mize Y e n i T ü r k ç e diyoruz. Yeni Türkçe Türkiyede milli­ yetçilik akımının mahsulü olup Osmanlı yazı dilini konuşma diline yaklaştırm ak, daha doğrusu kopuşma dilinden yeni bir Tûrkçtıtin Grameri F : 2 1« T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t yazı dili yaratm ak hamlesiyle meydana gelmiştir. Bu yüzyılm başı bütün Türkçe konuşan ulusların ve akrabalarının da ken­ di lehçelerine dönerek yeni yazı dilleri yaratm a çabalarına ta ­ nık olmuştur. Bizde ilk Türkçülerle başlayan sadeleşme hareketi kısa zamanda g ü n d e l i k (langue commune) ve e d e b i y a t (langue littéraire) yazı dillerini aydınların konuşması ölçüsün­ de sadeleştirdi. Sonra yeni alfabenin uygulanması ve A tatürkün teşvikleri daha derinden bir millileşme hareketine yol açtı. Burada Yeni Türkçe b i l g i n (langue savante) ve t e k n i k d i l l e r i n i (langue technique) de kendi yapısından karşıla­ mak ve yaratm ak meselesi ile karşılaştı ve o yolda da cesa­ retli adım lar attı. Dilimiz bağımsız bir m e d e n i y e t d i l i (langue dc civilisation) olmak davasında ve hızlı bir gelişme çağındadır. Ancak bu arada millî kaynakların yer yer akılsızca kötüye kullanılması millî dile güven duygusunu sarsm akta ve B atı dillerinin daha geniş ölçüde istilâsına yol açm aktadır. Yeni Türkçe inançlı, ciddi ve uzun süreli çalışm alara m uhtaçtır. 5. DU BUgOeri : Dil aslında sosyal bir kurum olmakla birlikte çok k arm a­ şık bir olgudur. Kişiye ait bir meleke olması bakım ından ruhî, konuşma aygıtm dan gelmesi sebebiyle fizyolojik ve bir ses olayı olmakla fizik yönleri vardır. Bu sebeple zamanımızda türlü yönlerden ve farklı m aksatlarla incelenen bir konu ol­ muştur. Böylece d i l b i l g i l e r i (sciences linguistiques) çok dallanmıştır. E ski Yunanlılar ve E ski H intlilerden beri insanlar doğru yazıp okumak amacı ile dillerinin bağlı olduğu kuralları tes­ pit etmeye çalışmışlardır. Bu kurallarm meydana getirdiği bilgi koluna g r a m e r , d i l b i l g i s i (gram m aire) denmiş­ tir. Zamanla bütün yazı dillerinin ve eski m e d e n i y e t d i l - G İR İ5 19 l e r i nin gram erleri yapılmıştır. Bunun gibi her dilin kelime dağarcığı toplanarak l ü g a t k i t a p l a r ı , s ö z l ü k l e r (dictionnaire) meydana getirilm iştir. Araplarda l ü g a t b i l ­ g i s i (lexicographie) büyük önem kazanmıştır. Ö ğ r e t i m l i k (classique) tarifine göre pratik bir bil­ gi kolu olan gram er bize bir dilin doğru yazılıp okunması ve doğru konuşulması usullerini gösterir. Dili i y i k u II a n m a (bon usage) sanatını öğretir. Düşünce ve duyguları daha düz­ gün ve tam olarak anlamamıza ve anlatmamıza yardım eder. Gramer bilgisi sayesinde daha doğru, daha mükemmel düşün­ meye de alışırız. Bu bilgi dil düzeninin koruyucusudur. F ak at gram erin bu tarifi ancak onun eski zamanlardaki amacına uygun düşer. Çünkü onun o zaman konusu hemen ta ­ mamiyle yazı dili, yani bir kalem ve g ö z d i l i (langage visuel) olmuştur. O gram er bu geleneğin doğruluğunu, bütün­ lüğünü ve bir dereceye kadar değişmezliğini savunur. Yeni za­ manlarda ise bu gram er anlayışı bir hayli değişmiştir. XVIII. yüzyıla kadar filozoflar dili ş e k i l c i m a n t ı ­ k i n sözlü şekli saym ışlar ve onu düşüncenin değişmez ka­ nunlarına bağlı görmü-şlerdir. Buna göre g r a m e r c i sade­ ce dilin değil, aklın da temsilcisi oluyordu. Ancak XIX. yüz­ yıl başlarından buyana dilin tarih boyunca gelişen sosyal bir kurum olduğu görülmüş ve müspet ilimlerin ilerilemesi ora­ nında da onun kendi şartlarına ve kanunlarına bağlı canlı bir organizma olduğu anlaşılm ıştır. O zaman yaşayan dili, ağız ve k u l a k d i l i n i (langage auditif) konu olarak ele alıp her türlü doğruluk ve düzenleme iddiasından uzak kalarak incele­ yen bir ilim kolu meydana gelm iştir: d i l l e r b i l g i s i (lin­ guistique). Bu bilgi kolu dilin oluşma ve gelişmesindeki kanun­ ları, d i l k a n u n l a r ı m (loi linguistique) ortaya koymuş­ tur. Diller bilgisi gram eri lüzumsuz hale getirm iş olmadı. F a­ kat onu derinden etkiledi. Modern gram er herşeyden önce ya­ 20 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ şayan dilin gerçek durumu, azçok geçmişi ve gelişme yönleri hakkında bilgiler vermeyi üzerine aldı. Diller bilgisinin g etir­ diği İlmî tariflere ve tasniflere, müspet ilimlerin m etotlarına uydu. B ir a y a r l a y t c ı bilgi olmak işleyişini korumakla birlikte eski fetvacılığını bıraktı. Ç ö z ü m l ü (analytique) usulle yazılmış a y a r l a y t c t g r a m e r (gram m aire normative) dili meydana getiren un­ surlara, sırası iie seslere, kelimelere ve sözlere göre bölümle­ nir. Buna g ö re : 1. S e s b i l g i s i (phonétique), dilin sesle­ rini, bunlann birleşme ve değişmelerini inceler. 2. Y a p ı b i l g i s i (morphologie), kelimelerin yapısını, bunların uğradık­ ları anlam ve ilişki değişikliklerini gösterir. 3. S ö z d i z i m i (syntaxe) konuşmada kelimelerin sıralanm a ve bağlanm alarını anlatır. Modem gramerde bunlara bir de A n l a m b i l g i s i (sémantique) eklenir ki kelimeler, ekler, d e y i m l e r (locu­ tion) ve e y i t m e l c r in (dicton) taşıdıkları anlam ları ve bu anlamların yayılma ve değişmelerini inceler. Yine oldukça eski bir geleneği olan dil bilgilerinden biri m e t i n b i l g i s i d i r (philologie). Din ve medeniyet dillerinin getirdiği ve bıraktığı her türlü yazılı eserlerin incelenmesi ve açıklanması eskiden beri ayrı bir çalışma alam olmuştur. Me­ tin bilgisi bunlarla m e t i n o n a r i m ı (restitution de texte), ve m e t i n t e n k i d i (critique de texte) m e t i n a ç ı k ­ l a m a s ı (com m entaire), dil özellikleri ve e d e b i y a t t a ­ r i h i (histoire de la littérature) yönlerinden uğraşır. Denebi­ lir ki metin bilgisi yeni zam anlarda gelişen çeşitli dil bilgisi dallarının anası olmuştur. XIX. yüzyıl başlarında bir takım diller arasında ak rab a­ lıklar tespit edilmiş ve dünya dilleri ailelere bölünmeye baş­ lamıştır. Bu keşifler o zamana kadar tek tek incelenen dillerin karşılaştırılm asına yol açmıştır. Böylece aynı anadilden gelen dilleri, yahut bir dilin lehçelerini karşılaştırıp inceleyen eser­ ler yazılm ıştır ki bu bilgi koluna k a r ş ı l a ş t ı r m a l ı g r a ­ m e r (gram m aire comparée) denmiştir. Belli bir dilin ta rih i G İR İŞ 21 lehçelerini karşılaştırıp inceleyen gramer çeşidine ise t a ­ r i h î g r a m e r (grammaire historique) adı verilmiştir. Bunlara karşılık bir dilin veya lehçenin belli bir zaman­ daki halini incelikleri ile anlatm aya çalışan bir gramer türü meydana gelmiştir. Amacı İlmî olan, ayarlayıcı olmayan bu dil bilgisi de t a s v i r c i g r a m e r (grammaire descriptive) adını alıyor. Daha yeni zamanlarda dil araştırm aları daha çok konu­ şulan dile, yaşayan lehçelere ve ağızlara yönelmiştir. Bunların incelenmesiyle dil olayının gerçeğine daha çok yaklaşmak mümkün olacağı takdir edilmiştir. Lehçelerin derlenmesi, tas­ nifi ve incelenmesiyle uğraşan bilgi koluna da l e h ç e l e r b i l g i s i , (dialectologie) adı verilmiştir. Dilin maddece unsurları olan sesler ve konuşma aygıtı da yeni zam anlarda daha yakından bir incelemeye kavuşmuştur. Seslerin oluşması, birleşmesi ve değişmesi hakkında edinilen bilgiler dilin mekanik olaylarını aydınlatm ıştır. Bu bilgi ko­ luna s e s l e r b i l g i s i (phonologie) diyoruz. Nihayet ses­ leri incelikleriyle tespit etmek ve ölçmek için tabiî ilimlerin deneme usullerine başvurulmuş ve türlü ses aletlerinden ya­ rarlanılm ıştır. Bu çalışma kolu d e n e m e l i s e s b i l g i s i (phonétique expérimentale) adını alm aktadır. Böylece araştırm a ve inceleme alanları genişleyen dil bil­ gileri, yukarıda işaret ettiğimiz gibi eski gramerin karşısına çıkan, İlmî ve toplayıcı bir disiplinin kurulm asına imkân ver­ m iştir. îşte dil olayını tabiî oluş şartları ve belirlilikleri için­ de inceleyen, bir dil ailesini tarih î gelişmesi ve coğrafî yayı­ lışı ile tanıtm aya çalışan bu dil bilgisi koluna d i l l e r b i l g i s i adını veriyoruz. N ihayet bütün dünya dillerini karşılaş­ tırıp ailelere ve örneklere göre sınıflandıran ve onların geliş­ melerindeki kapsayıcı kanunları ortaya koymaya çabşan bir 22 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ bilgi kolu da meydana gelmiş ve g e n e l d i l i e r b i l g i s i (linguistique générale) adını almıştır. Aslında bir söz sanatı olan e d e b i y a t ı (littérature) in­ celeme konusu edinmiş e d e b i y a t b i l g i s i (rhétorique) de dil bilgilerinden ayrılmaz. BİRİNCİ S E S B İ BÖLÜM L G t S t 1. H er dilde s e s l e r (seslikler) sayılı, 25-30 kadardır. An­ cak her birinin çeşitleri vardır. Seslerin nitelikleri dilden dile az, fak at çeşitleri çok farkeder. Çeşitleriyle birlikte bunlara bir d i l i n s e s l e r i (sons de la langue) deriz. Sesler hece, kelime ve söz içinde yanyana gelip birleşirken değişirler, ko­ nuşma aygıtının işleme şartlarına uyarlar. Herşeyden önce dilde de e n a z e m e k k a n u n u (loi de moindre effort) hü­ küm sürer. Bu mekanik değişmeler de yapılarına göre dilden dile farkeder. Türkçemiz bitişimli dillerden olup kelime çekimi ve üretim i yalnız s o n e k l e r (suffixe) ve ses kurallarına bağlı e k l e m e l e r (suffixation) yoluyla yapıldığı için bizde keli­ me ve söz geniş ölçüde ses değişmelerine uğrar. Yeni yazımız bu değişmeleri gösterme esasına göre düzenlenmiştir. Buna göre y a z ı l ı ş k u r a l l a r ı (règle d'orthographie) diye öğ­ retmeye çalıştığımız şeyler aslında çoklukla dilimizin ses ka­ nunları olup bunları gramerimizde ait olduklan yerlerde gös­ termeksizin gereği gibi öğretmemiz de mümkün değildir. Bu sebeple Tûrkçenin gram erinde sesbilgisi geniş bir yer alacak­ tır. Daha etraflı bilgiler için bkz T. Banguoğlu, Türk Grameri, /. Bölüm, Sesbügisi, Ankara 1959. 24 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ I. Kısım TÜRKÇENİN SESLERİ 1. Dilim; Y a z ı l ı T ü r k ç e 2. Yazı asimda çok basit, konuşmayı aksettirm ek için pek yetersiz bir işaretler sistemidir. Sözü ancak kaba taslak tes­ pit etmeye yarar. Yazı seslerin çeşitlerini, kelimenin vurgu­ sunu, cümlenin ezgisini göstermez. Biz okurken bunları haya­ limizden tamamlarız. Bu sebeple biz ancak bildiğimiz bir dilin yazısını okuyabiliriz. Hiç bilmediğimiz bir dilden bir şey oku­ maya kalkışırsak ortalığı güldürürüz. Bununla birlikte zaman içinde hafızamızla ve hayal gücü­ müzle öğür olan yazı bize taşıdığı ses ve anlam inceliklerini rahatça duyurur. Sesli veya s ^ s iz okurken sözü dilimizde, y a­ h u t kulağımızda aslına yakm bir canlılıkla tekrarlarız. Yeni zamanlarda sözü olduğu gibi kaydeden ve dinleten aletler de kuUamlmaktadır. Ancak yazı çok yönlü pratik değerinden bırşey kaybetmemiştir. Dilimiz ta rih i boyunca başlıca dört yazı sistemi ile yazıl­ m ıştır; K ö k t ü r k, U y g u r , A r a p , L â t i n y a z ı l a r t. Lâtin asıllı Y e n i T ü r k Y a z ı s ı dilimize 1928 yılında uy­ gulanmış olup bugünkü haliyle yazı lehçemizin seslerini k ar­ şılamaya yeterlidir. Bu yazıda her ses için ayrı bir h a rf ve her h a rf için yalnız bir ses esasları gözetilmiştir. L ALFABE 3. Dilin seslerini harflerle gösteririz, h arfleri de seslerle adlandınnz : a — a, b =z be, f fe, t te gibi. SE SB İU 3İSİ 25 Yeni Türk alfabesi 29 harften meydana gelmiştir. K ü ­ ç ü k h a r f l e r (minuscule) şunlardır : a h c ç d e f g m n o ö p r s ş t Büyük harfler ğ h t i j k l u ü v y z . (majuscule) de şu nlard ır: A B C Ç D E F G Ğ H I l J K L M N 0 Ö P R 8 Ş T U Ü V Y Z . Büjdik harfler başlıca ö z l ü k a d l a r l a cümlelerin baş­ larında ve yazı başlıklarında kullanılır. Alfabede ses çeşitleri­ nin ajrrı veya işaretli harflerle gösterilmesi yazıyı güçleştirir, pratik olmaz. Bunun için okurken ses çeşitlerini belirtme işi s ö y l e y i ş e b ı r a k ı l m ı ş t ı r (laissé à la prononciation). Ancak bazı sesleri ayrı ses, yada çeşit saymak mümkün görü­ nür. Bu yönden bir dilde kullanılmış iki alfabe arasm da fark olabilir. Meselâ Yeni Türkçede k g ğ l harflerinden her biri ön ve art dam aktan çıkan, fak at renkleri benzeyen ikişer ses tem­ sil ederler. Bunlar belli bir ses kanumma göre birbirlerinin yerlerini tu tarlar. Yani biz Türkçe kelimelerde i n c e s e s l i ­ l e r l e (voyelle antérieure) bunların öndamak çeşitlerini, k a l ı n s e s l i l e r l e (voyelle postérieure) artdam ak çeşitle­ rini kullanırız. Söyleyişte onları karıştırm ayız : kış kir gaga güz, dağ çiğ, bal dü kelimelerinde olduğu gibi. Bu sebeple biz onları bu dört se­ sin çeşitleri saymışızdır. A rap alfabesi ile bunlardan k ve g seslerini ikişer harfle gösteriyorduk: k a f k e f ve gayın gef. Açıklama maksadı ile, yahut eski metinlerin, lehçe ve ağız­ ların incelenmesi için alfabeye başka ve işaretli harfler ilâve ederiz. A rtdam ak seslerini altlarına birer nokta koyarak, k ş i 1 s e s l i l e r i (voyélle) ve bazı s e s d e ş l e r i (con- 26 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ sonne) üzerlerinde bir işaretle, â 1 ü ö uzun sesliler, â é ka ­ palı seslüer, fi n dam aksı n ile, kimi sesleri de alfabemizde bu­ lunmayan harflerle, x x sürekli k, w çiftdudaksı v, gösteririz: kış gaga dağ bal âdi vermek donuz eşşex gahax Wan yazanz ve buna s e s y a z ı s ı (écriture phonétique) deriz. Biz bu k itapta ancak açıklamaların gerekli kıldığı yerlerde sesyazısı kullandık. H atta yazıyı ağırlaştırm am ak için çoğu za­ man bir kelimede yalnız özelliğini, veya aykırılığını göstermek istediğimiz sesi sesyazısı ile verdik. B ım lan bayağı yazılışla kanştırm am alı. II. YAZILIŞ 4. Bir dilin belli bir alfabe ile yazıya dökülmesine y a z ı l ı ş (oıthographe) diyoruz. Bu uygulama bazı göreneklere, anla­ yışlara veya kabul edilmiş esaslara göre yapılır ki bunlar ya­ zılışın şekillenmesinde alfabenin kendisi kadar etkilidir. M eselâ D oğu T ürkçesi A rap alfabesini uygularken U ygur Yazısı geleneğine uyarak daha çok sesli, daha az h a r e k e (pomt-voyelle) kullanan b ir yazı y arat­ mış, Batı T ürkçesi ise daha çok A rapça örneğine p yarak pekaz sesli ve daha çok sayıda sesdes kullanan b ir yazı m eydana getirm iştir. Böylece iki T ürk lehçesinin yazılışları iyiden iyiye farklı olm uştur. A. TÜRKÇE KELİM ELERDE Yeni Türk alfabesinin uygulanmasında gözetilen iki esas önemlidir : 1. Söyleyişteki her sesin yazıda bir harfle gösteril­ mesi, 2. Üretim ve çekim sırasında kelimenin yapısında ses kanunlarına göre meydana gelen değişmelerin yazılışta görün­ mesi, Bu şartlar yeni Türkçede söyleyişe oldukça yakın bir ya­ SESB İLG İSl 27 zılış sağlam ıştır. Buna karşılık eski yazımızda pekçok sesli­ lerle sesdeş değişmeleri söyleyişe bırakılmıştı. Ses kanunlarına göre meydana gelen değişmeleri göster­ mek esas olmakla beraber söyleyi.şteki kararsız ve eksik b i r ­ l e ş i m d e ğ i ş m e l e r i m (changement combinatoire) de göstermeğe çalışmak yanlıştır ve bu zaten imkânsızdır, bkz § 73, 86 v.b. Yazımızın tam bir ses yazısı olması ise elbette sözkonusu değildir. Bunun gibi yeni yazımızda hiçbir t ü r e ­ y i ş t e n (étymologique) unsur kalmadığı iddiası da yersizdir. Meselâ ğ harfi çok yerde sesdeş değerini kaybetmiş, erimiş veya yalnız kendisinden önceki sesliyi uzatm aya yarar olmuş bir ses temsil etm ektedir, bkz § 34 : yağ> yâ, çiğ>çı, stğtr> sttr, değirm enydeirm en ağlamak, doğru, olduğu, sevdiğim, alacağı gibi. Y azılışta yazı lehçemiz olan İstanbul ağzı esas olmuştur. D aha d ar anlam da îstanbulda aydınların söyleyişine uyulmuş­ tur. Ancak bu ağız ve bu söyleyiş de bir hayli çeşitli olduğun­ dan ilk imlâ kılavuzuna daha ziyade k i t a p ç a s ö y l e y i ş (prononciation livresque) hakim olmuştur. Demek ki yazımız 1928 yılı İstanbul ağzını ancak yaklaşık olarak aksettirm ekte­ dir. * Söyleyiş zam anla ve yer yer değişir. Y azılış ise bir gelenektir, sürer. Bazı diller bir ilk yazılışa sıkı sıkıya bağh kalırlar. B unlarda söyleyiş yazılıştan epeyce aynlm ış görülür, İ n g i l i z c e , F r a n s ı z c a gibi. K im i diller ise yazılışta gelişmeye yer verirler ve onu adım adım söyleyişe yaklaştırırlar, A l m a n c a , İ t a l y a n c a gibL A slında göreneğe uyan yazılışı ayrıntılı k urallar ve ister istemez azçok indî k ıla ­ vuzlarla d ondurm ak m üm kün değildir. Yeni T ûrkçenin bugün için henüz söyleyişe yakın yazısında da bazı farklı kullanışlar olacak ve belki kural değişiklikleri de ya­ pılacaktır. B. YABANCI KELİM ELERDE 5. Türkçe sesleri ve ses birleşmelerini karşılam aya yeterli olan yeni alfabemiz bazı yabancı kelimelerin getirdiği ses özel­ 28 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ liklerini vermeye yetmemiştir. Bunlar çoğu zaman söyleyişe bırakılmışsa da bazı yerlerde kelimelerin doğru okunmasını sağlamak için a y ı r t i ş a r e t l e r i (signe diacritique) dedi­ ğimiz iki işaret kabul edilmiştir: d ü z e l t m e (signe de cor­ rection) ve k e s m e i ş a r e t l e r i (signe de coupure). Bunlardan birincisi ilkin bir kaim sesliden önce gelen ses­ deşi Türkçenin ses kanununa ay k ın olarak öndamak sesdeşi gibi okutur : lâmha imlâ m ahkûm kâtip rüzgâr gûya gibi. Aynı işaret a d ı y a k ı n (paronyme) kelimelerden birinde onu ayırdedici bir uzun sesli varsa onun üzerine konur : alem /âlem em ir/em ir s a f/s â f hakim /hakim şura/ şûra gibi. Bu işaret Arapça nispet eki olan uzun -i üzerine de konmuş, sonra bunlardan söylejrişte kısalmış olanlara bu işareti koy­ m aktan vazgeçilmiştir. Şüphesiz bu çok indî b ir ölçüdür, bkz § 14: nispî tabiî tarihî A levî adli dini hukuki, fa k a t yalnız çini frengi tiryaki değil, siyasi kim yevi riyazi. Kesme işareti ise bir sesdeşle onu izleyen sesli arasm da hecejri böler. Bu A rapça a>yn, veya ham za seslerinden kalmış bir g ı r t l a k ç a r p m a s ı d ı r (coup de glotte), bkz § 2 1 : san’a t k a f i tat/an neş*e m ü’m in m es’ul gibi. Aynı işaret kelime sonundaki bir gırtlak çarpm asının ekleme sırasm da ortaya çıkması halinde kullanılır (re f’i tdb’ı d ü \) . A yırt işaretleri giderek kullanıştan düşmekte ve zaten Yeni Türkçede bu örnek kelimelerin sayısı azalm aktadır. Buna karşılık Osmanlıca m etinler içi» esaslı bir ses yazışm a ihtiyacumz vardır. SI s Di İCİ i s i 19 2. Dilim; S e s l e r i n O l u ? m : ı s ı 6. Dilde s e s o l u ş m a s ı (formation de son) bütün bir konuşma aygıtının bir karm aşık birlikte çalışması mahsulü­ dür. Onu iki safhada çözümlemeye ve anlatm aya çalışacağız. I. SESLEŞME S e s a y g ı t ı m ı z (appareil vocal) gırtlak, boğaz, a ğ ı z , g e n i z ve b u r u n )x>şlu k la n n d a n m eydana gelen içi çok girintili bir çatal boru şek ündedir. B una s e s y o l u (ca­ nal vocal) da deriz. Ses aygıtı soluk borusunun (tra ­ chée-artère ) üzerine o tu rtu l­ m u ştu r ve s o l u m a a y g i t ı m n (appareil respiratoire) bir parçasıdır. Ses aygıtı s o l u k l a . (souffle) çalışır, soluklu saz­ lara benzer, bkz şekil 1. Şekil 1 — K onuş­ ma Aygıtı. Ses yolunun içinde bir sıra hareketli organlar vardır : s e s d u d a k l a r ı , g ı r t l a k k a p a ğ ı , k ü ç ü k dil, d i l ve d u d a k l a r . Bu s e s o r g a n l a r ı (organe vocal) ha­ reket halindeyken yukarıda saydığunız ses yolu boşluklarını T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ açarlar, kaparlar, daraltıp genişletirler ve türlü biçimlere so­ kabilirler. Bu işlerin şampiyonu d i l d i r (langue). S e s i (voix), i n s a n s e s i n i (voix humaine) doğuran organımız g ı r t l a k t ı r (larynx). G ırtlağın ortasına yerleşti­ rilmiş olan s e s d u d a k l a r ı (corde vocale) gerilip s o l u k v e r m e ile t i t r e ş i m e (vibration) geçince istenilen y ü k ­ s e k l i k (hauteur), y e ğ i n l i k (intensité) ve u z u n l u k ta (longueur) birkaç ı s k a l a (gamme) boyunca m u s i k i p e r d e l e r i (ton musical) çıkarabilir. Ses dudakları arasın ­ daki açıklığa s e s y a r ı ğ ı (glotte) deriz. Ses dudaklarının alabileceği türlü durum ları şekil 2 de görüyorsunuz : 1. s e s d u r u m u (position de voix) a, 2. f ı s ı l t ı d u r u m u (posi­ tion de chuchottem ent) b, 3. s u s m a d u r u m u (position d ’indifférence) c. Ses durumunda sesyolu üzerindeki boşluklar içlerindeki organların hareketi ile uygun şekiller alırlar. Bir sıra t ı n l a y ı c ı l a r (résonateur) teşkil ederek içlerinden geçen sesi büyültürler, renklendirirler ve ona t ı n l a m a (résonan­ ce) verirler. Böylece sesin meydana gelmesine s e s l e ş m e (phonation) diyoruz. Şekil 2 — Ses D u daklarının Üç D urum u SESBİLGİSİ 31 7. Ses solukla birlikte a y ı z (bouche) ve b u r u n (nez) yollarından yayılır. Çıkan ses musiki perdeleri halinde olabilir. Yani sesin titreşim sayısı kısa veya uzun süreler sabit kalarak bir sıra notalar meydana gelir. Bu sesle t ü r k ü ç a ğ ı r ı r ı z (chanter), adına da ı r l a m a s e s i (voix musicale) deriz. Konuşurken de sesimiz aynı p e r d e l e r den (ton) geçer. F a­ k at burada titreşim sayısı belli sürelerce sabit değildir, kayıcıdır. Bu sebeple k o n u ş m a t o n l a r ı (ton de parole) farklı olur. Buna da k o n u ş m a s e s i (voix de parler) adını veri­ riz. Her iki türlüsü için Türkçede ü n (voix) karşılığı doğru olur. Irlam a sesi olsun, konuşma sesi olsun, ses özelliğini kişi­ nin ses yolu yapısından ve onu kullanışından alır. Orhanı ka­ ranlıkta veya telefonda sesinden tanırız. S e s i n r e n g i (couleur de la voix) bu özellikle birlikte ses organlarının ha­ rekete geçerek ses yolundaki boşluklara türlü biçimler verme­ si ile meydana gelir. Ağız açık, g e n i z (cavité pharyngo-nasale) yolu kapalıyken çıkan ses bir a ğ ı z s ı s e s dir (voix buccale). Bu arada meydana gelen en basit seslik bir o dır ki bunu b o ğ u m l a n m a nm hareket noktası sayarız. Bu sesi uzatırsak bir b a ğ ı r m a (eri) olur. II. BOĞUMLANMA A. SESİN DOĞUŞU 8. Boğazımız gırtlak ve y e m e k b o r u s u (oesophage) ile ağız ve burun yollarını birleştiren bir dört yol ağzıdır. D i l i n k ö k ü (racine de la langue) arkaya doğru kabarıp b o ğ a z ı (pharynx) kapayabilir. Y u m u ş a k d a m a ğ ı n (palais mou) arkaya doğru bir uzantısı olan k ü ç ü k d i l (luette) de geniz yolunu kapayabilir. Dinlenme halinde s o l u m a (respiration) gırtlak - boğaz - geniz yoluyla yapılır. Y u t m a (déglutition) 32 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ sırasında ise gırtlak ve geniz yolları kapanır. Bunu ileriden geriye verev kesen ağız - boğaz - yemek borusu yolu açılır. Buna göre ses çıkarm ak bu aygıtın bir üçüncü, konuşmak ise dördüncü işleyişidir. G ırtlaktan başlayarak d u d a k l a r a (lèvre) ve h u r u n d e l i k l e r i n e (narine) kadar ses organ­ larının d i l s e s l e r i (son de langue), seslikler çıkarm ak üzere ses yolunu şekillendirme, daraltm a ve kapatm a h arek et­ lerine b o ğ u m l a n m a (articulation) diy o ru z; o i sesleri ağızda şekillenme, z s sesleri d i l i n u c u y l a (pointe de la langue) d i ş e t i e r i (alvéole) arasında bir daralm a, h p sesleri ise dudaklarda bir kapanm ayla meydana gelmektedir. Bu arada küçük dil geniz yolunu kapam ışsa çıkan sesler a ğ ı z s e s l e r i , a ğ ı z s ı s e s l e r (son buccal), açık tutuyorsa g e n i z s e s l e r i , g e n i z s i s e s l e r (son nasal) adını alırlar. Buna göre ses yolunun daralm ası ve kapanm ası hallerinde yukarıda ta rif ettiğimiz sesleşmeden başka tü rlü bir ses de meydana gelmektedir. Bu ses yolundan çıkan havanın daralan noktadan geçerken çıkardığı h ı ş ı r t ı (sibilation) ve kapanan noktadan geçerken yaptığı p a t l a m a (explosion) sesleridir. Titreşim i düzenli olmayan bu seslere g ü r ü l t ü (bruit) adını veririz. Bazı sesliklerin çıkışında bu gürültü konuşma sesiyle, gırtlaktan gelen ünle birlikte işitilir, z b seslerinde olduğu gibi. Kimi sesliklerin çıkışında ise hiç ün yok, sadece gürültü vardır, s p seslerinde olduğu gibi. B. s e s l e r i n ç e ş i t l e n m e s i 9. lü olur : Demek ki boğumlanmanın tarzına göre seslikler üç tü r­ 1. yalnız ün 2. ün -f gürültü 3. yalnız gürültü — = = sesli ünlü sesdeş ü n s ü z s es d e § SESBİLGİSİ 33 Son ikisine s e s s i z demek gerçeğe aykırı düşüyor. Bu se­ beple s e s d e ş (consona). Şunu da gözönünde bulundurmalı ki sesli olsun, sesdeş ol­ sun, bütün boğumlanma durum ları yerine gelse de gırtlaktan ün gelmese, yani ses dudakları fısıltı durumunda kalsa konuş­ ma ünsüz olur. Buna f ı s ı l t ı (chuchottement) deriz. Ses yolunun açık, engelsiz durumunda ses dudaklarından kopup gelen konuşma sesi başlıca ağız boşluğunda çeşitle.nir. A l t ç e n e (mâchoire inférieure), dudaklar ve dilin hareket­ leriyle ağız boşluğuna verdikleri türlü biçimlerde tm layıcılara göre renk alır. Bu seslere s e s l i diyoruz, a ı e ü gibi. Başka bir deyimle ağzın şekli ve hacmi bu sesleri vasıflandırır. Bir seslinin çıkışında dilin ağızda toplandığı bölgeye b o ğ u m ­ l a n m a b ö l g e s i (zone d’articulation) deriz. Ses yolunun bir noktada pek daralmış, ya da kapanmış bulunduğu bir anda bir soluk hamlesi ile meydana gelen tek sese, ün -j- gürültü olsun, yalnız gürültü olsun, s e s d e ş adım veriyoruz, b t ş l gibi. Başka bir deyimle bir gürültüyle ka­ rışık, ya da sırf gürültüden ibaret olmak bu sesleri vasıflandı­ rır ve seslilerden ayırır. B ir sesdeşin çıkışında daralan, ya da kapanan noktaya b o ğ u m l a n m a n o k t a s ı (point d’a rti­ culation) adını veririz. Boğumlanma noktaları ses dudaklarından başlayarak ses yolunun birçok yerlerinde bulunur. Ancak son derecede hare­ ketli bir organ olan d i l i n k ö k ü , s ı r t ı , y a n l a r ı, t a c ı , u c u ses yolunun sabit noktalarına yaklaşarak, veya dokuna­ rak boğumlanma noktalarının çoğunu meydana getirir. 3. Dilim : D i l i n Sesleri 10. Her dilde s e s d a ğ a r c ı ğ ı bir mikdar sesdeşlerle daha az sayıda seslilerden meydana gelir. Hece yapılarına göre daha az, veya daha çok sesli kullanan diller vardır. ’Türkçe seslileri bol, sesdeşleri de çeşitli bir dildir. Tûrkçenin Grameri F : 3 '4 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t I. sk si J l e r Konuşma sesinin katıksız örnekleri olan seslileri kulağı­ mız ağız boşluğunun aldığı şekillerden gelen renkleri ile ayırdeder. Dilimiz konuşma aygıtının verebileceği bütün basit ses­ lilere sahiptir. Türkçe çok sesli kullanan bir dil olup hemen ayrıksız bütün hecelerini bir sesliyle kurar. A. ESAS SESLİLER 11. Dilimizin yapısını meydana getiren sesliler 8 tanedir ; a e ı i o ö u ü . Bunlar üç organın hareketleriyle değişen ağız biçiminin başlıca bütün durum larına karşılık olan seslerdir. Gerçekten dilin ileri ve geri, dudakların düz ve yuvarlak, altçenenin dü­ şük ve yüksek durum larından şekil alan ağız boşluğu için baş­ lıca 8 türlü boğumlanma mümkündür. 1. Kaim ve İnce Sesliler: a. Dilin geriye çekilmiş durumunda çıkan seslilere k a ­ l ı n s e s l i l e r deriz. Bunlar a ı o u sesleridir, b. Dilin ileriye sürülmüş durumunda çıkan seslilere ise i n c e s e s l i l e r adını veririz. Bunlar da e i ö ü sesleridir. 2. Düz ve Yuvarlak Sesliler: a. Dudakların düz ve yajrvan durum unda çıkan seslilere d ü z s e s l i l e r (voyelle non-arrondie) deriz : a e ı i düz seslilerdir. b. Dudakların yuvarlak ve büzülmüş duınımunda mey­ dana gelen sesliler de y u v a r l a k s e s l i l e r (voyelle arrondie) olur : o ö u ü. SESBİLGİSİ 35 3. Geniş ve Dar SesHier : a. Alt çene çok düşük, yani ağız boşluğu genişken söyle­ nen seslilere g e n i ş s e s l i l e r (voyelle large) denir. Bun­ lar a e o ö sesleridir. b. A lt çene az düşük, yani ağız boşluğu darken söylenen seslilere ise d a r s e s l i l e r (voyelle étroite) adı verilir. Bunlar da ı i u ü sesleridir. Aşağıdaki cetvel bu sınıflamayı toplu olarak gösteriyor. d ü z yuvarlak geniş kalın a ince e dar 1 é geniş dar 1 0 u i ö ü 1 B. s e s l i l e r i n VASIFLARI 12. Buna göre her sesli ağız boşluğunun şeklinden üç va­ sıf alm aktadır : a e t i o ö u ü kalın, geniş, düz bir seslidir, ince, geniş, düz bir seslidir, kaim, dar, düz bir seslidir. ince, dar, düz bir seslidir, kalın, geniş, yuvarlak bir seslidir, ince, geniş, yuvarlak bir seslidir. kalın, dar, yuvarlak bir seslidir. ince, dar, yuvarlak bir seslidir. 36 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Bu sınıflama gösteriyor ki Türkçenin esas seslileri çıkış­ larında ağız boşluğunun durumu bakımından tam bakışımlı­ dırlar. Bu hal raslantılı olmayıp dilimizin yapısı ile ilgilidir. Kelimelerimizin yapımında ve çekimindeki s e s l i l e n m e d e (vocalisation) hüküm süren s e s l i u y u m u bu bakışıma dayanır. Çeşit farkları b ir yana, e.sa.s seslileri y u k an d a gösterilen üç vasıflan ile tarif etm ek pratikte yeterlidir. Bu 8 sesli ikişer ikişer bu üç vasıftan ikisinde, dörder dörder de üç vasıftan birinde ortaktırlar. Y alnız her sesli bir tek başka sesliden her üç vasfı ile ayrılır. Böylece ; a ile / kalın ve düz seslilerdir. ü ile II dar i ile e ince ve düz seslilerdir. a ile e ile o geniş seslilerdir, ö ile M yuvarlak seslilerdir. a ile ü o rtak vasıflan olm ayan seslilerdir. I ile o o rtak vasıflan olm ayan seslilerdir. M ile e o rtak vasıfları olm ayan seslilerdir. i ve yuvarlak seslilerdir. düz seslilerdir. Sesliler arasındaki vasıf ortaklığına s e s l i h ı s ı m l ı ğ ı (affinité vocalique) diyoruz. Buna göre 1 n um arada gösterdiğimiz sesliler arasında yakın hısım lık, 2 num aradakiler arasında uzak hısım lık vardır, 3 num aradakiler ise birbirlerine yaban­ cıdırlar, deriz. İleride göreceğiz ki s e s l i u y u m u sesli hısım lığı ile ilgilidir. Jean Deny Türkçenin seslileri arasındaki bakışımı ve her birinin ötekilerle hısımlık derecesini bir küb üzerinde belirt­ m iştir, bkz şekil 3. Sekiz sesliyi yakınlıklarına göre kübün se­ SESB İLG tSt 37 kiz üçlü açısına yerleştirince karşılıklı yüzler yu k an d a gös­ terdiğim iz üçlü sınıflamayı tem sil etm ektedir ; kalın - in­ ce, düz - yuvarlak, geniş - dar. B urada her seslinin oturduğu üçlü açıdan onun yakın ve uzak hısım lan ile ona yabancı olan sesliyi seçmek de m ü m ­ kündür. Ş ekil D c n y ’n i n 3 K übü C. BAŞKA SESLÎ ÇEŞİTLERİ 1. Kapalı ve Genizsi Sesliler : 13. Türkçede k ö k t e n (primordial) sayılan bir doku­ zuncu sesli vardır ki buna kapalı e, e diyoruz. Eski ve Orta Türkçede ve hâlâ bazı Anadolu ağızlarında kimi kelimelerin ilk hecelerinde bulunur : yem ek demek yetm ek el yer yel erken etm ek vermek gece kelimelerinde olduğu gibi. Bu ses yazı lehçemizde açık e ye dönmüştür, e sesi yukarıki cetvelde ve Deny’nin kübünde e ile i arasm da gösterilm iştir. B i r l e ş m e s e s i (son de combinaison) olarak rastlanan bir e den de Seslerin Benzeş­ mesi kısmında bahsedeceğiz, bkz § 73. Yazı lehçemizde bazı arapça kelimelerde kalmış bir ince a. (i sesi vardır ki biz onu sesli uyumu üzerindeki etkisi ile tanı­ rız ; 38 Tü r k ç e n in gram er ! hdrp-te hcirf-i gdrb-e saât-iniz scyahât-ten sıhhât-im d ik k a tsiz şefkdt-li lugât-çi kelimelerinde görüldüğü gibi. Onların bu özelliğini sözlükleri­ mizde göstermeye çalışırız. Bu ses daralm ış ve incelmiş bir a olup e ye yaklaşmış olduğundan eklerin seslilerini i n c e s ı r a ya geçirmektedir. înce a aydınlar söyleyişinde medrese öğretiminden gelmiş bir A r a p s ı m a (arabisme) olsa gerektir. H a l k ç a s ö y ­ l e y i ş t e (prononciation populaire) yaygın değildir ve a ya dönm.esi beklenebilir. Geniz yolu kapalı olduğu zaman çıkan seslilere a ğ ı z s e s l i l e r i , a ğ ı z s ı s e s l i l e r (voyelle buccale) deriz. Esas seslilerimiz hep ağız seslileridir. Ağızla birlikte geniz yolu da açık olursa çıkan ses g e n i z s i (voix nasal) bir renk alır. Bu türlü seslilere g e n i z s e s l i l e r i , g e n i z s i s e s ­ l i l e r (voyelle nasale) adını veririz : Fransızca en — à on = ô intact = étakt gibi. Türkçede genizsi seslilere padir birleşme sesleri olarak (r önünde on>ö a n y â ) rastlan ır : so nraysöra T a n n y T â r ı anramak y aramak kelimelerinde olduğu gibi. Küçük dili sakat, ya da tembel kişi­ lerde sesliler azçok hep genizden gelir. Bunlara h ı m h ı m (nasillard) deriz. 2. Uzun Sesliler : 14. Esas seslilerimiz hep k ı s a s e s l i (voyelle courte) sayılır. Yazı lehçemizde kökten u z u n s e s l i (voyelle longpıe) yoktur, veya kalm am ıştır. Yabancı kelimelerle dilimize gelen SESB İLG İSİ 39 uzun sesliler de çoklukla ve hele konuşma ve h a l k d i l i nde (langue populaire) çoğu zaman kısalır. Tûrkçenin s e s l i s i s t e m i n e (vocalisme) uyarlar ; can zor surat rüzgâr kadı tabut gibi. Yazı lehçemiz ise bir yandan bu uzun seslileri devam et­ tirm e çabasında olmuştur : alim m unis şive arıza kelimelerinin ilk, rica arzu vefa temenni kelimelerinin son, beraber işaret ganimet numune kelimelerinin orta, adi dava Tuba tedavi paluze kelimelerinin ikişer hecelerinde uzun sesliler vardır ki yazılışta bunlar hepsi söy­ leyişe bırakılm ıştır. Uzun sesliler k a p a l ı son hecede genellikle kısalma eği­ limi gösterirler. F ak at kelime heceyi çözen bir ek, veya y a r ­ d ı m c ı f i i l aldığında yeniden uzarlar : vicdan vicdân-ım, taklit taklld-i, esas esâs-en mahzun mahzun oldu, teşvik teşvik ettim, gibi. Bunun dışında söyleyişte birleşme sesleri olarak b ü z ü l ­ m e u z u n l u k l a r ı (longueur de contraction) vardır : d a ğ y d â , Çİğ>Çi, yağ m u r> yâm u r, buğday>büday, olduğu yold u , böyle y bole, söylem ek yso lemek, v a k tiy le y v a k tlle , d o layısıylay dolayıslle gibi. Bunlardan Seslerin benzeşmesi kısmında bahsedeceğiz bkz § 34. Bazı ünlemlerde kendini gösteren uzun seslileri de (evet! yök! yazık! bâşüstüne!) ileride göreceğiz, bkz § 95, 343. Türkçede kökten i k i z s e s l i l e r (diphtongue) yoktur. 40 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 3. Seslilerde Açıldık : B ir sesin az, veya çok uzaktan işitilebilmesi vasfına d u ­ y u l u r l u k (perceptibilité) diyoruz. Yeğinlikleri aynı olan iki sesin duyulurlukları çıkışlarında ses yolunun a ç ı k l ı k (aperture) derecesiyle orantılıdır. Genellikle sesliler ses yolu­ nun engelsiz durumunda çıktıkları için duyulurlukları sesdeş­ lerden çok fazladır. Seslilerin aralarındaki açıklık dereceleri ise başlıca geniş­ lik, darlık vasıfları ile ilgilidir. Gördüğümüz seslileri duyulur­ luk yönünden şöyle sıralarız ; 1. kalın, geniş, düz sesli 2. öteki geniş sesliler 3. bütün dar sesliler a à é e o ö ı i u ü II. SESDEŞLER 15. Y ukarıda gördüğümüz gibi sesdeşler genellikle ses yo­ lunun bir noktada kapanması, veya daralm ası sonucunda çıkan seslerdir. G ırtlaktan gelen hava birlikte bir ün getirsin, veya getirmesin sesdeşler aslında boğumlanma noktalarından gelen hışırtı, veya patlam anın mahsulü sayılırlar. Çünkü onlara renklerini veren bu gürültüdür. Yeni Türkçede 21 sesdeş vardır : h m (: n ç p d r f ,v rj ş ğ h t v j y k z. l Sesdeşleri çıkışlarındaki özelliklere göre 4 türlü sın ıflarız: 1. Ses yolunun daralma, veya kapanm asına, 2. Ses dudaklanmn bir ün verip vermemesine, 3. Boğumlanma noktalarına, 4. Seslerinin bolluğuna, veya azlığına göre. SESBİLGİSİ 41 A. PATLAMALI VE SIZMALI SESDEŞLER 1. Patlamalı Sesdeşler : 16. Ses yolunun bir noktada kapanması ve gırtlaktan gelen ü n l ü (voisé) veya ü n s ü z (non-voisé) soluk hamlesi ile açıl­ ması sonucu meydana gelen sesdeşlere p a t l a m a l ı s e s ­ d e ş l e r (consonne plosive) diyoruz. Türkçede şu patlamalı sesdeşler vardır : b p c ç d t g k m n . Patlam alı sesdeşler bir anda sönen bir ses verirler. Bu sebeple onlara s ü r e k s i z s e s d e ş l e r (consonne momentanée) adı da verilir. Boğumlanmalarına göre ise aynı seslere k a p a n m a l ı s e s d e ş (consonne occlusive) dendiği olur. P a t l a m a çoğu zaman tam dır. Soluk kapanan yeri itip açar ve ağızdan dışarıya çıkar. Buna d ı ş p a t l a m a l ı s e s ­ d e ş (consonne explosive) deriz. Kimi hallerde de soluk o nok­ taya çarptıktan sonra geri tepip burundan çıkar. Buna da i ç p a t l a m a l ı s e s d e ş (consonne implosive) adım veririz. A slında bu sesler hep soluk verm e sırasında çıktıkları için dışpatlam alıdırlar, ta ­ kat sadece p a t l a m a l ı diye anılırlar. Dilimizde gerçek içpatlam ah seslere de birkaç örnek v ard ır : lı! (hayır), pul (m ükem m el), hı! (korku). 2. Sızmalı Sesdeşler : Ses yolunun bir noktada çok daralm ası ve gırtlaktan ge­ len ünlü, veya ünsüz soluk akımının buradan hışırtı çıkararak sızması ile meydana gelen sesdeşlere s ı z m a l ı s e s d e ş l e r (consonne spirante) adını veriyoruz. Türkçede şu sızmalı ses­ deşler vardır : f v ğ h j ş i r s z y . Soluk akımım sürdürerek sızmalı sesdeşleri sesliler gibi uzatabiliriz. Bu sebeple onlara s ü r e k l i s e s d e ş l e r (con- 42 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ sonne continue) de deriz. Aynı sesler boğumlanrnalarına göre d a r a l m a l ı s e s d e ş (consonne constrictive) adıyla da an ı­ lırlar. B. ÜNLÜ VE ÜNSÜZ SESDEŞLER I. Ünlü Sesdeşler; II. G ırtlaktan gelen ünlü bir soluk akımı ile birlikte ses yolunun kapanraış, veya daralm ış bir noktasından çıkan şeş­ beşlere ü n l ü s e s d e ş l e r (consonne sonore) adını veriyo­ ruz. Dilimizdeki ünlü sesdeşler şunlardır : h c d g ğ j l m n r v y z . Ünlü sesdeşlerin sesleri oldukça boldur. Onları iş ittir­ mek için boğumlanma noktasını pek zorlamayız. Bu sebeple onları y u m u ş a k s e s d e ş l e r (consonne douce) adı ile de anarız. 2. Ünsüz Sesdeşler: G ırtlaktan gelen ünsüz bir soluk akımı ile birlikte ses yo­ lunun kapanmış, veya daralm ış bir noktasından çıkan sesdeşlere ü n s ü z s e s d e ş l e r (consonne sourde) deriz. Türkçedeki ünsüz sesdeşler şunlardır ; ç f h k p s ş t. Ünsüz sesdeşlerde ses yalnız bir gürültüden ibaret olup duyulurlukları azdır. İşitilmek için boğumlanm aları şiddetli olmalıdır. Bundan dolayı onlara s e r t s e s d e ş l e r (conson­ ne dure) adı da verilir. Ünsüz sesdeşlerden h boğumlanması g ırtlak ta olan bir sestir. Bazen ünlü olarak da işitilir. SESBİLGİSİ 43 C. BOĞUMLANMA NOKTALARINA GÖRE 18. En çoğu ağız boşluğunda olmak üzere boğumlanma nok­ taları dudaklardan gırtlağa kadar uzanır. Birbirine yakın nok­ talar bir b o ğ u m l a n m a ç e v r e s i (région d’articulation) sayılır. Sesdeşleri bunlara göre bölümler ve en çok bununla adlandırırız. 1. Dudak Sesdeşleri : îki dudağın birbirine, yada a l t d u d a ğ ı n (lèvre in­ férieure) ü s t d i ş l e r e (dents supérieurs ) dokunması, ve­ ya yaklaşması sonucu çıkan sesdeşlere d u d a k s e s d e ş ­ l e r i , d u d a k s ı s e s d e ş l e r (consonne labiale) deriz. Yazı dilimizde bunlar : h p m V f sesleridir. a. Çıkış farklarına göre bunları da ikiye ayırırız. îki du­ dağın yaklaşma, veya dokunması ile çıkanlara ç i f t d u d a k sesdeşleri, çiftdudaksı sesdeşler (consonne bilabiale) diyoruz. Bunlar h p m sesleridir, hepsi de patlam a­ lıdırlar. îçlerinden m geniz yolundan geldiği için g e n i z d u d a k s e s d e ş i , g e n i z s i d u d a k s e ş d e ş i (conson­ ne labio - nasale) adını alır. Eski T ürkçede sızmalı bir çiftdudak sesdeşi, vv vardı : SUW aw yaK’iız kelimelerinde görüldüğü gibi. sew m ek yuwga kowrüg Bu sesler Batı T ürkçesinde ya düşmüş, yada v / p seslerine dönm üştür ; su av yavuz sevm ek yufka köprü gibi. Yeni Türkçede »■ ancak bir g e ç i ş ¡ e s ı (son transitoire) olarak görülür (kow m ak v.b.), bkz § 77. b. Altdudağın üstdişlere değmesi ile meydana gelen ses<ieşlere d i ş - d u d a k s e s d e ş l e r i , d i ş - d u d a k s ı s e s - T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 44 d e ş l e r (consonne labio - dentale) admı veriyoruz. Bunlar V f sesleridir. Bu dokunmada tam kapanma olmadığından sız­ malı sayılırlar. Dilimizde nadir bir birleşme sesi olarak genizsileşmiş bir v sesine, yani bir g c n i z - d i ş - d u d a k , g e n i z s i d i ş d u d a k s e s d e ş i n e (consonne labio-dento-nasale) de raslanır ki onu sesyazısmda v ile gösteririz ( mevfl E'vver kbvfor) bkz § 84. 2. Diş Sesdeşleri : 19. Dil ucunun, veya d i l t a c ı mn (couronne de la langue) üst d i ş l e r e (dent), veya üst dişetlerine dokunması, veya yaklaşması ile çıkan sesdeşlere d i ş s e s d e ş l e r i , d i ş s i s e s d e ş l e r (consonne dentale) adını veriyoruz. Sesdeşlerimizin yarıdan çoğu dişsi sesdeş çeşitleridir : d t c ç j ş z s n i r . a. Dişsilerden bir takım ı dil ucunun doğrudan doğruya dişlere dokunması, veya yaklaşması ile meydana gelir. Bun­ lara a s ı l d i ş s e s d e ş l e r i , a s ı l d i ş s i s e s d e ş l e r (consonne dentale proprement dite) deriz: d t z s n l r sesleri. F.SİÜ Türkçede bir asıl dişsi daha vardı. Dil ucunun dişler arasına dokunm ası üe m eydana gelen bu sese p e l t e k z, yada d i ş l e r a r a s ı interdentale) deriz ve onu {/ harfi ile g ö ste ririz : hod adak kadgıı adug k ep m ek ayak kaygı ayı geynıek (consonne adtrm ak kelim elerinde görüldüğü gibi. Bu sesler O rta T ürk dillerinde hoy sesdeş y sesine dönm üştür ; ayırmak. Bu ses T ürk (H un) dillerinde çok eski sayılır ve üçe bölündüğü kabul edilerek bu dil ailesinin bölüm lenm csinde kriter olarak kuU atuhr ; Batı H u n lehçesinde a m k . Kuzey Doğu H u n lehçesinde adak. D oğu H un lehçesinde ayak. SESBİLGİSİ 45 b. Dişsilerden bir takımı da dilin tacı ile dişetleri arasın­ dan çıkar. Bunlara d i ş e t i s e s d e ş l e r i , d i ş e t s i s es d e ş i e r (consonne alvéolaire) adı verilir : j ile ş. Türkçede i yalnız yabancı kelimelerde görülür. Bu boğumlanma bölgesinden çıkan iki sesdeşimiz daha vardır ki boğumlanma noktaları hareketlidir. Dişlerde bir ka­ panma ile başlar, dişetlerinde bir daralm a ile biter ; c ç sesleri. Bunlar kaynaşmış d j ve t § sesleri sayılırlar ve k a y ­ m a l ı s e s d e ş l e r (consonne affriquée) adını alırlar. Biz onları da dişetsilerden sayarız. 3. Damak Sesdeşleri : 20. D i l s ı r t ı nin (dos de la langue) s e r t d a m a ğ a (palais d u r), veya y u m u ş a k d a m a ğ a dokunması, veya yaklaşması ile çıkan sesdeşlere d a m a k s e s d e ş l e r i , d a ­ m a k s ı s e s d e ş l e r (consonne palatale) deriz. Bunlar al­ fabemizde k g ğ y harfleri ile gösterilm iştir. Ancak y u k an ­ da gösterdiğimiz gibi k g ğ seslerinin dilimizde ikişer boğum­ lanma noktaları vardır. Başka bir deyimle bunlar d a m a k ­ taki (palais) iki ayrı boğumlanma noktasından çıkan 6 ayrı sestir. Böylece damak sesdeşleri 7 ses sayılır ; h- ë ğ k g ğ y. a. Bunlardan ilk üçü d i l s ı r t ı nm arka yanı ile a r t d a m a k (voile du palais) arasında bir boğumlanma noktasın­ dan çıkar. B unlara a r t d a m a k s e s d e ş l e r i , a r t d a ­ m a k s ı s e s d e ş l e r (consonne postpalatale) deriz. b. Sonraki üçü ise dil sırtının ön tarafı ile ö n d a m a k (voute du palais) arasında meydana gelen bir boğumlanma noktasından çıkarlar. Bunlara da ö n d a m a k s e s d e ş l e r i , ö n d a m a k s i s e s d e ş l e r (consonne prépalatale) adım veririz, y sesi de daha gevşek bir sızmalı öndamak sesdeşidir. 46 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ s e s le ri ü n lü g g seslerinin süreklileşm esinden m eydana geldiği gibi ünsüz k k seslerinin süreklileşmesinden de x v e j ön ve artdam ak sesleri doğm uştur. Eski T ürkçeden beri (k a n ¡p > x a n g t> h a n g i i o i ı > </rjvı> dahi). Bu dam ak sesleri A na­ dolu ağızlarında yaygındır : dagax h a x it g a ld tr a x gem e:; vfrex ğ ib i. Eski ve O rta T ürkçede yine iki boğum lanm a noktası olan ve birçok kelime ve eklerde görülen bir dam ak sesdeşimiz daha vardır ki bugün de bazı lehçe ve ağız­ larda yaşar. Bu g e n i z - d a m a k s e s d e ş i , g e n i z s i d a m a k s e s d e ş i (conlonne palato-nasale) olan n h sesidir: öâ bin geniz deniz a n la m a k başuh o l- a h u z kelim elerinde görüldüğü g ib i B unlar yazı lehçemizde g e n i t - d i ş s e s d e ş i , nizsi diş sesdeşi bn bi n ge­ (consonne dento-nasale) olan n ye d ö n m ü ştü r: geniz deniz anlam ak yanlış b a ş ın al-ım z gibi. Birleşme sesi olarak n n sesdeşlerinin yazı lehçemizdeki yerini ileride, seslerin birleşmesi kısmında göstereceğiz, bkz § 86. 4. Gırtlak Sesdeşleri: £1. Ses dudaklarının bir soluk hamlesiyle birlikte birbirle­ rine yaklaşarak, veya dokunarak meydana getirdikleri seslere g ı r t l a k s e s d e ş l e r i , g ı r t l a k s ı s e s d e ş l e r (con­ sonne laryngale) deriz. a. Türkçede bunlardan yalnız sızmalı ve çoğu zaman ün­ süz bir h sesi vardır : hangi höyük haydi ahçt kelimelerinde görüldüğü gibi. daha oh! hayhay! b. Yazı dilimizde A rapçadan gelme bazı kelimelerde bir gırtlak sesdeşi daha vardır ki titreşim halinde ses dudakları­ nın birbirine çarpm ası ile meydana gelir. Buna g n r t l a k ç a r p m a s ı deriz (bkz § 5) ve onu kesme işareti ile gös­ teririz. Arapçamn bir g ı r t l a k s e s d e ş i olan hamza ve bir h o ğ a z s e s d e ş i , h o ğ a z s t s e s d e ş (consonne pharynga- SESBİLGİSİ 47 le) olan ayn seslerinden gelen bu gırtlak çarpması kullandı­ ğımız A rapça kelimelerin pek azında kalm ıştır ; m u’m in y m ü ’m in m a h û n ym el’un neş’e k a t’i cür’et gibi. Yukarıda da gösterdiğimiz gibi bu ses ve dolayısıyla işa­ re t söyleyişten ve yazılıştan kalkm aktadır. Netekim kelime sonunda sesliyi uzatıyor, fakat artık hiç gösterilmiyor : mabda’y m ehdi manbaC> memba mevzu m evki fe d içtima gibi. Şu var ki bu kelim eler a rtık t ü r e m e l i e k l e r aldıklarında k o r u m a s e s d e j i (consonne intercalaire) istem ektedirler. G ençler haklı olarak onlan: m ebdesi şeklinde m enbaya yazıyor ve m ebdei m evzunun m evkiye söyleyorlar. menbaa m evzuun fecisi içlim am n Eski yazıyı bilenler, veya bilir geçinenler is e : m evkie söyleyişe a y k ın olarak fecii camii içtimain, h atta camiin yazm akta İsrar ediyorlar. Bu a y r ı k l ı ğ ı (exception) sözlüklerde gösterm ek elbette yeterli olm ayacaktır. Çaresi Y eni T ürkçede bu kelim elerin yerine ; başlangıcı kaynağa konunun oruna acıklısı toplantının yazroakür. D. BOLÜNLÜ VE KATI SESDEŞLER ğğ. Sesdeşler ses yolundaki bir daralma, veya kapanma ile çıktıklarından duyulurlukları genellikle seslilerden daha azdır. Bununla birlikte bu yönden sesdeşler arasında da önemli fark ­ lar vardır. Onları bu bakımdan iki sınıfa ayırırız. 1. Bolünlü Sesdeşler: Oldukça geniş bir aralıktan, yahut aynı zamanda geniz yo­ lundan çıkan ünlü sesdeşlere b o l ü n l ü s e s d e ş l e r (con­ sonne sonante) diyoruz. Bunların duyulurlukları jdiksektir, dar seslilere yaklaşan bir kuvvette işitilirler : 48 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 1/ r l m n bolünlü sesdeşlerdir. Özelliklerine göre bunlar da üç çeşittirler : a. Bir öndamak sesdeşi olan y sesi ile bir çift dudak ses­ deşi olan IV (bkz g 18) y a r ı m s e s l i l e r (semi-voyelle) adım alırlar. Bunlardan birincisi i, İkincisi u ü seslerine yak­ laşır. Bir söyleyişe göre ğ de bir yarım sesli sayılır : eğe değnek eğlenmek) öğle öğür kelimelerinde olduğu gibi. b. Bolünlülerden l r seslerine a k ı c ı s e s d e ş l e r (con­ sonne liquide) deriz. Bunlardan birincisi dil ucunun üst dişlere dokunması ve havanın gevşek kalan d i l y a n l a r ı ndan (bords de la langue) a v u r t l a r a (intérieur de la joue) çarparak çıkması ile meydana gelir. Buna a v u r t s e s d e ş i , a v u r t s u s e s d e ş (consonne latérale) deriz. Dilimizde da­ m aksılar gibi iki çeşidi vardır : Dilin önde çukurlaşm ası ile meydana gelen ince l ö n a v u r t s e s d e s i, ö n a v u r t s u s e s d e ş (consonne latérale alvéolaire) adını alır ve ince ses­ lilerle hece yapar ; el dil kül ölmek dilek ödül kelimelerinde olduğu gibi. Dilin geride çukurlaşm ası ile meydaha gelen kalın l ise a r d a v u r t s e s d e ş i , a r d a v u t s u s e s d e ş (consonne latérale vélaire) adını alır ve kalın sesli­ lerle hece yapar ; al kol dul an lam ak kılm a k oğul kelimelerinde görüldüğü gibi. İkincisi, r sesi ise dil ucunun üst dişlere yaklaşm ası ve ge­ çen hava ile titreşm esi mahsulüdür. Buna da t i t r e k s e s ­ d e ş (consonne vibrante) adını veririz. c. Küçük dilin geniz yolunu açması ve sesin aynı zaman­ da burundan yayılması ile meydana gelen seslere g e n i z s e s - SESBİLGİSİ 49 d e ş i e r i, g e n i z s i s e s d e ş l e r (consonne nasaie) diyo­ ruz. Genizsiier başlıca m n sesleridir. Birincisi b nin, İkincisi d nin genizden geien çeşitleri sayılır. Yukarıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 20) n ri sesdeşleri de g g damaksılarının genizsi çeşitleridir. Genizsi olmayanlara da a ğ ı z s e s d e ş l e r i . a ğ ı z s ı s e s d e ş l e r (consonne buccale) deriz. 2. Katı Sesdeşler: 23. Boğumlanmalarında daha sık: bir daralma, veya kapan­ ma olan öbür sesdeşlerin duyulurlukları daha az olup hepsi k a t ı s e s d e ş l e r (consonne bruissante) adı ile anılırlar. Bunlar dilin sert yapı malzemesini teşkil ederler ve hemen daima bir sesliye dayanarak hece kurarlar. Türkçede bunlarm ünlü ve ünsüz çeşitleri hemen paraleldir : Ü n lü b c d g g Ü n sü z p ç t k k ğ X ğ . X j h v z ş f s. Katı sesdeşler arasında da duyulurluk farkları vardır. Genel­ likle açıklıkları daha fazla olan sızmalı sesdeşler patlam alı­ lardan daha çok işitilirler. Sızmalılar arasında da h ı ş ı r t ı l ı s e s d e ş l e r (con­ sonne sibilante) adını alan s z ş j sesleri, yani s ı z m a l ı d i ş s i l e r daha iyi duyulurlar. Bunlarla yakm mesafeden çağırma için tam am iyle ünsüz ünlepıler yaparız: pst kşt p§ gibi. Tabiat seslerini andırm aları yönünden de s 3 t ı s l a m a s e sd e ş l e r i (consonne siff la n te ), ş j ş ı r l a m a s e s d e s I c r i (consonne chuintante) adlarını alırlar. E. GENEL BÖLÜMLEME 2Jf. Sesdeşleri yukarıdan beri yaptığımız dört türlü sınıfla­ maya göre toptan göz önüne alırsak bunlarm sayılı boğumlan­ ma noktalarından, fak at organların değişik davranışları ile çıkarak çeşitlenmiş olduklarını görürüz. Meselâ : Türkçenin G rameri I : 9 50 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ d t z S n r sesleri hepsi asıl diş sesdeşleri olup çıkışlarında dil ucunun, ses dudaklarının ve küçük dilin türlü hareketleriyle farklılaş­ mış seslerdir. a. Yine 5mkarıdan beri gösterdiğimiz dört türlü sınıfla­ maya göre her sesdeşi enaz dört vasfı ile belirtip ta rif ede­ biliriz. Meselâ ; d katı, / katı, g katı, r ünlü, patlamalı, ünlü bir asıl diş sesdeşidir. sızmalı, ünsüz bir diş-dudak sesdeşidir. patlamalı, ünlü bir öndamak sesdeşidir. sızmalı, bolünlü (ve titrek) bir asıl diş sesdeşidir. i i K atı Sesdeşler Patlam alı Ç iftdudak Sızmalı ü n lü Ü nsüz b P Ünlü Bolünlü Sesdeşler Patlam alı Sızmalı ü n sü z Ünlü m w D udak D ış -d a d a k Diş f Asıl Diş d t z d s Dişeti c Ç j 5 Öndam ak g k ğ X Artdam ak '4 k i X D am ak G ırtlak V V r n l n l y □ h b. Yukarıdaki cetvel sesdeşlerin jm kanda yaptığım ız bö- SESBİLGİSİ 51 lümlemelerini toplu olarak göstermektedir. Alfabemizde buhmmayan ses işaretleri ile ses çeşitleri de burada gösterilmiştir. c. Burada sesdeşleri açıklık derecelerine göre de bir sıra­ ya koyalım : 1. 2. 3. 4. 5. 6. Yarım sesliler Akıcı sesdeşler Genizsi sesdeşler H ışırtılı sesdeşler Öteki sızmalı katı sesdeşler Patlam alı katı sesdeşler y w / Zr m n hn s Zş j V b d ğ ğ X X h b p d t c ç g g k k n . Kısım SESLERİN BİRLEŞMESİ 25. Dilin sesleri hemen hiç bir zaman yalnız olarak söylen­ mezler. Birkaçı bir araya gelerek heceler yaparlar. Bir anlam taşıyan kelimelerimiz ise bir, veya birkaç heceden meydana ge­ lir. N ihayet konuşmanın en küçük birliği olan cümle kelime­ lerle kurulur. Sesler hece, kelime ve cümle içinde kullanıldıkları zaman tek başlarına oldukları gibi kalmazlar. A ralarında kaynaşırlar, kenetlenirler, değişikliklere uğrarlar. Bunlara genel olarak s e s d e ğ i ş m e l e r i (changement phonétique) adını veririz. Bu bölümde s e s b i r l e ş m e s i n i (combinaison phonétique) in­ celeyeceğiz. Yukarıda malzeme olarak tanıdığımız sesleri ya­ sayan dilde yerine göre azçok farklı şekillerde göreceğiz. s; T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ I. Dilim : H c c c I. HECENİN YAPISI A. HECENİN OLUŞMASI 26. Bir sesin tek başına boğumlanmasında konuşma organ­ larımız üç safhadan geçerler. İlkin o sesin çıkmasına yarayacak durumu alırlar, buna g e r i l m e (tention), sonra kısa bir süre bu durumda kalıp o sesi çıkarırlar, buna d u r a l a m a (ten u e) deriz. Nihayet susma durumuna geçerler, buna da ç ö z ü l m e (détente) adını veririz, bkz şekil 2. Sesler bir hece içinde basitçe yanyana dizilmiş değildir­ ler. A ralarında bir binişme, bir zincirlenme vardır. Konuşma organlarımız birinci sesi çıkardıkları durumdan çözülürken susma durumuna geçmeksizin ikinci sesin gerilme durum una atlarlar. Böylece birinin çözülmesi ile İkincinin gerilmesi ajmı zamanda olur. Yani organlarımız arada bir hareketi ta sa rru f etmiş olurlar. Sesler heceden heceye ve cümle içinde kelimeden kelimeye binişirler. Yani bunlar söz içinde tespih taneleri gibi değil, zin­ cir halkaları gibi dizilmiş bulunurlar. Bir soluk hamlesi bu zincirlenmiş seslerden bazan bir tekini, fakat çoğu zaman bir kaç tanesini içine alır. İşte buna h c c c adını veriyoruz. He­ celer ise söz içinde zincir halkaları gibi değil, tespih taneleri gibi dizilirler, bkz şekil 4. SESBİLGİSİ 53 B. HECENİN ç e ş i t l e r i 27. Bir tek sesliden ibaret heceler vardır ; o e! â! i/çen ı/sır u/zak gibi. F ak at çoklukla 2, 3, 4 ses birleşerek bir hece meydana getirir­ ler. Bunlar da rastgele bir araya gelmiş değildirler, içlerinden biri açıklığı yüksek olan bir ses, hemen her zaman bir sesli olur ve öteki seslerin birlikte söylenmesini ve işitilmesini ko­ laylaştırır. Bu sebeple b u s e s e s e s l i (vocalis),öbürlerine s e s d e ş (consona) adı verilm iştir. Genellikle sesdeşler tek başlarına söylenmezler, ancak bir seslinin yardımı ile hece ku­ rabilirler, deriz. Sesli, hecenin direği ve açıklığı en yüksek sesidir. Buna h e c e n i n d o r u ğ u (sommet de la syllabe) adım veririz. Türkçede hecenin doruğu her zaman bir seslidir : ok de yün alt ku rt brak! gibi. Ancak bazı ünlemlerde bir bolünlü, veya bir hışırtılı sesdeş de hecenin doruğu olabilir : hşt prt drt gibi. Hece içinde sesler doruğun bir, veya iki yanında açıklık derecelerine göre sıralanırlar, istiflenirler : su iç kü üst sarp bre! bronz gibi. Bunlara t e k d o r u k l u h e c e (syllabe â sommet unique) deriz. Türkçenin bütün heceleri tekdorukludur. Başka dillerde sesleri bu istiflenme düzenine uymayan heceler de vardır. A rapça naki şabr, Farsça zahr, İngilizce stop kelimelerinde olduğu gibi. B unlara ç i f t d o r u k l u (syllabe â double sommet) adını veriyoruz. hece 54 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ II. TÜRKÇENİN HECELERİ A. DÜZENLİ HECE 28. Türkçede kökten hecenin şu 6 tekheceli kelimede gö­ rülen altı şekli vardır : o bu eş yüz alt kırk. B ir sesliyle biten hecelere a ç ı k h e c e (syllabe ouverte), bir sesdeşle biten hecelere de k a p a l ı h e c e (syllabe fermée) admı veririz. Türkçede tek heceli kök kelimelerin çoğu birer kapalı heceden ibarettir : soy diz aş gör- kır- sev- gibi. Y ukarıda görüldüğü gibi hecenin doruğu olan sesliden Önce bir, sonra ise ençok iki sesdeş bulunur. Türkçede asıl olan bu türlü hecelere d ü z e n l i h e c e (syllabe régulière) deriz. Bununla birlikte s e s l i d ü ş m e s i ile bazı ünlemlerde ve eklerde hece başında ç i f t s e s d e ş e (consonne double) de rastlanabilir : brak! bre! B. san -m tra k gibi. DÜZENSİZ HECE 29. Yabancı dillerden gelip Tûrkçenin hece yapısına uy­ mayan heceleri dilimiz derece derece Türkçeleştirm ektedir. Bunlardan bizim söyleyişimize en aykırı düşenler çiftdoruklu hecelerdir. Bu sebeple onlara d ü z e n s i z h e c e l e r (syllabe irregfuliere) de deriz. B unlan genellikle bir sesli tü retip p ar­ çalar, ikiye böleriz. Düzeni bozan çift sesdeş baştaysa önlerine bir dar sesli getirip heceyi ikiye ay ın rız : SESBİLGİSİ 55 sku m b riy uskumru, station> istasyon, stu p a y üstüpü, scalayiskele, spritoyispirto, sg u clettey iskelet, S cu ta riy Üsküdar, sbandito > izbandut gibi. Bazan da sesli bu iki sesdeş arasında türer ; s ta g e y sita j, spo rtysip o r, speakerysipiker gibi. Düzeni bozan çift sesdeş hecenin sonundaysa aralarına bir dar sesli getirip heceyi böleriz : za h ry ze h ir, n a k Iy nakil, h u k m yh ü k ü m , to ^ m y tohum, lo a k fy va kıf, a m ryem ir, ş a h r y şehir, lu tfy lû tu f, fi lm y filim , terme y terim, lu x e y lüküs, gibi. Hece başında olsun, sonunda olsun Türk hece örneklerine yabancı düşen yerlerde düzenli hecelerde de bu sesli türemesi olabilir : w a şfy v a sıf, k a y d y k a y ıt, rabtyrd b ıt, Z m irnay tzm ir, schleppyşilep, Slovagueyîslovak, trombaytu lu m b a , shrapnelyşarapnel, F rancyF irenk gibi. Hece sonundaki çiftsesdeşler arasında türeyen sesli ekle­ me sırasında kelimenin halklılaşmîş olup olmamasına göre ka­ lır, veya düşer : tohumu havuza, fakat emriniz lû tp ed in gibi. Bu tü r kelimelerin kullanışında A r a p s ı m a ve F i r en k • s i m e (francisme) aydınların söyleyişini bazan halktan ayırır. C. HECE BÖLÜMÜ KANUNU SO. Yukarıdan beri Türkçe hecelerin yapısını ve bu yapının 56 lÜ R K C E N İN GRAM ERİ yabancı kelimeler üzerindeki etkisini inceledik. Gerçeklediği­ miz genel haller şunlardır : 1. Tûrkçenin kelimeleri yalnız tekdoruklu. düzenli hece­ lerden meydana gelmektedir. Bu kelimeler eklerle uzatıldıkla­ rı zaman doğan yeni heceler de aynı yapıda oluyorlar. Biliyo­ ruz ki bu belirlilik bütün Türk dillerinde hüküm sürm ektedir. 2. Türkçe yabancı dillerden gelen kelimelerdeki değişik yapıda heceleri de kendi hecelerine benzeştiriyor. Bu b e n ­ z e ş t i r m e (assimilation) çiftdoruklu heceler için, zorlam a­ lar bir yana, belirli ve kesindir. Bu heceler bir s e s l i t ü r e m e s i yle ikiye bölünürler. Türkçede hecelerin yapısını belirleyen bu olguya genel­ liği dolayısıyla H e c e b ö l ü m ü k a n u n u (loi de division syllabique) admı veriyoruz ve onu sonucu ile birlikte şöyle ifade ediyoruz : a. «Tûrkçenin bütün heceleri tekdoruklu olur». b. «Türkçe yabancı dillerden gelen çiftdoruklu heceleri ikiye böler». Hece bölümü kanunu ve aşağıda göreceğimiz s e s l i u y u m u ve s e s d e ş u y u m u k a n u n l a r x birlikte Türk dilinin portresini gereği gibi belirtirler. m . HECELERİN BİRLEŞMESİ s ı . Kelimeyi meydana getiren heceler ve söz içinde yan­ yana gelen kelimelerin komşu heceleri de birbirlerini etkiler­ ler ve bir düzene uyarlar. A. EKLEM EDE Hecelerin sıralanışında genel kural şudur : Bir kelimede her sesli kendisinden önce gelen ilk sesdeşi ve kendisinden S E S B İL O İS İ 57 sonra gelen tek, veya tertipli iki sesdeşi kurduğu hecenin içi­ ne alır : şu yıl börk sı/ra dc/rin yo /ğ u rt k e/le/b ek k ı/z ü /c ık gibi. süğ/lün Kelimelerimizi ekleme ile uzatırız. Çoğu zaman tek, bazan iki, h a tta üç heceden ibaret olan ekler de bağlandıkları keli­ me ile yukarıdaki kurala uyarak bir birlik meydana getirir­ ler. Yani başında bir sesli olan bir ek bir kapalı heceyle biten bir kelimeye geldiğinde önüne gelen ilk sesdeşi kendi kurduğu heceye alır ; ka/ş-ım di/z-e o /d u/n-u y ır/t-ı/c ı sa/t-ın ka/n-a/-inak a/t-ıl/-m ış gö/r-ü/ş-e/cek gibi. B. ÖBEKLEŞMEDE 32. Kelimeleri b i r l e ş i m (composition) yoluyla da uza­ tırız. Tek, veya daha çok heceli olan kelimelerimiz birleşirken yine aynı kurala uyarlar. Yani birinci kelime bir kapah he­ ceyle bitiyor ve ikinci kelime bir sesliyle başlayorsa bu sesli önüne gelen sesdeşi kendi hecesine alır : a /ş-e/v-i yur/d -i/çA e/n-az k ır/k -a /y a k se/ m i/z-o /t-u y o /k -e t/-m e k a /d a /m -a /k ü /-h gibi. Bu kural cümle içinde komşu kelimeler arasında da yürür; G ü/ne / ş~o /lu r/sa ka /p t/n t/n ~ ö /n ü n /d e o /y u /n ''o y /n a r/st/n tz. gibi. Kelimelerin bu binişmesine u l a ş m a (liaison) Ulaşma ancak özel sebeplerle bozulur, bkz § 101. deriz. Kelimenin ilk sesine ö n s e s (initiale) deriz. Kelime so­ nundaki s o n s e s (finale), içindeki herhangi biri ise i f s e a (médiale) diye anılır. 58 T Ü R K Ç E N İN GRAMERİ 2. Dilim : O t u r u ş m a 33. Anlam ile ilgili olmaksızın mihaniki olarak kelimenin kökünde, veya eklemeler sırasında bazı s e s l e r i n d ü § m e s i, yeniden t ü r e m e s i , yada y e r d e ğ i ş t i r m e s i gibi olaylara o t u r u ş m a (tassement) diyoruz. Çok defa kurallı, bazan da rastlantılı olan bu değişmeler kelimenin söyleyişini kolaylaştırmak, kökle eki kaynaştırm ak, yabancı kelimeleri Türkçeye benzeştirmek gibi pratik sonuçlar sağlar. Dilin geliş­ mesinde bunlar önemli bir rol oynar. I. SES DÜŞMESİ S e s d ü ş m e s i (chute) genellikle kelimeyi kısaltır. Bir sesli düşmesi ise aynı zamanda bir hece düşmesi, dolayısıyla ona bağlı birkaç sesdeşin başka hecelere mal olması demek olur. A. SESDEŞLERİN DÜŞMESİ 34- Belli durum larda en çok düşme eğilimi gösteren ses­ deşler dam aksılarla bolünlülerdir. Bunları ayrı ayrı göstere­ ceğiz : 1. Damaksılaruı Düşmesi: B atı Türkçesinde damak sesdeşlerinin düşmesi halâ devam eden sürekli bir ta rih î olaydır. En eski zam anlardan beri dili­ miz iç ve sonseste fazlaca bulunan ön ve a rt dam aksıları yavaş yavaş düşürmüş, tasfiye etm iştir. SESB İLO İSİ 59 Eski O ğuzcada erkenden başlamış olduğu anlaşılan bu değişmenin didm i/e doğ­ ru nasıl geliştiğini eski T ürkçede ve sonradan kısm en Doğu Türkçesinde devam eden eski şekilleri belgelem ektedir : k u r ııg k u r u sa n g y^sa n d / ü g ^ d / ii ç e r ig ^ iir i e m g c k -^ e m e k e ş k e k f^ e ş e k h s k a Ş ^ k ıs a yalgany,.\a!an ilgeriiş^ileri y u m u r lg a ^ yum urta tanglag y , tarla gibi. Eklere gelince bunların canlı olanlarından bir çoğu da dam ak seslerini atmış bulu­ nuyor ; e r-ig y .e r -i haş-hgŞ^baş-lı kıt-guçı y , k ıl-ıa kızıl-sıgŞ^ yaz-ıglıgy>yaz-ih al-galıŞ;y.cıl-ah kızıl-sı a ğ ır ş a k la r s a k barsak yal-tr-mak gibi. D üşen dam aksı iki sesli arasındaysa bunların ç a l ı ş m a s ı m e s i (contraction) ile bir hece düşebilir, krş § 35 ; yeg irm iŞ ^ yirm i y ıl-g a '^y ıl-a y a i-g u r-m a k '^ sö g iin m e k '^ sönm ek so g ıırm a k f^ sorm ak (hiatus) vc b ü z ü l ­ b a ğ ırsa k;^ gibi. 2. Damaksıların Çeşitlenmesi: D am aksıların düşmesi kademeli olur, g ^ sesleri yazı leh­ çemizde patlam alı olarak önseste kalmış, içseste yalnız ünlü sesdeşlerden sonra korunmuş ; kargı, gölge, damga, yenge, aygır, sevgi, kuzgun, başka hallerde s ü r e k i i l e ş m e y e (spirantisation) uğra­ mış, gevşem iştir : oğur değer beğenmek eğirmek yoğun ağır sağrı ağlamak iğne yağm ur sağdıç değgin bağcık söğm ek oğmak koğm ak buğu dağ çiğ beğ gibi. Bu süreklileşenler de çevrelerinin etkileriyle çeşitlenmiş­ tir. A ralarında söyleyişte ; a. önlerindeki sesliyi uzatanlar ; ine âlamdk yâmur sâdtç sân çl dâ. 60 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ b. Eriyip yerlerinde bir sesli çatışması bırakanlar : our atr eirmek sur c. Yarım seslilere, y deyer beyenmek gövde w kuu youn, (dolayısiyle v) ye dönenler: tüy bey dövmek kovan vardır. kovm ak D am aksılann süreklileşmesine bu n lan n ünsüz şekillerinde de rastlanır. Ancak burada bir k k - ^ x j c ^ / ı gelinmesi olur ki buna g e v ş e rn i } s e s d e ş (consonne adoucie) deriz. Eski T ürkçeden b e r i ; kağanhakan yaxşı. gahax takidahi kangı'fçy.hangi kophep y a k ş f^ A nadolu ağrzjannda iç ve so n seste: baxlunt kopex oxşam ax exm ex gidex axtarnıak güççüx gibi. Aksine nadir bazı yabancı kelim elerde önseste s ü r e k s i z i e ş m e ye (ferm eture) de rastlanır : b a r b u z '^ k a r p u z h a jfü f'^ k a v a f kum bara tta lifa '^ kaifa I ja ftâ r f^ kaftan b u m b a ra -^ gibi. N ihayet dam aksılar düşmesinin bir hali de ekleme sırasmda görülür : -cek -cik, -rek gibi bir damak sesiyle kapanan ekier bir damaksı ile biten bir kelimeye geldiğinde onun sonsesini düşürür : çocu-cak eşe-cik hüyü-cek alça-c%k sevdi-ceğim ufa-rak küçü-rek (örneklem eyle) küçü-men gibi. 3. BoiünJüicrin D ü şm esi: 35. Fazlaca düşme eğilimi gösteren sesdeşlerden bir ta ­ kımı da bolünlülerdir. SESB ÍLG ÍSi 61 a. y sesi bazı hallerde öndamaksı g ye- benzer biçimde gevşer ve kendisinden önceki sesliyi uzatıp kaybolur ; öyle> ole höyleyhole söylem ek> sölemek gibi. iki sesli arasında da y nin eriyip bir b ü z ü l m e u z u n ­ l u ğ u bıraktığı olur : büyükybük iyi> t pek iyi:>pekl gibi, y ve ğ sesleri birlikte bulundukları zaman kelimede, özellikle İstan ­ bul ağzında daha ileri büzülmelere de yol açarlar : ağabey > âbî ağabeyciğim > öbıcım yazmaya­ yım > yazmım almayacağım > almlcîm küçüğ ü y lo k ü ç ü lc gibi. b. Balı Türkçesinde akıcılaiclan ol o ohurm ak ^ düşenler olur. I oturm ak sesi b a /a n keltürm ek düşm üştür : getirm ek pibı A kıcılardan r sesi de Eski Türkçeden beri yer yer düşmüş, balta bazan kelime kökü olarak kaybolm uştur : birle f^ b ile çekim leri berk y . pek k ıtış a ır ıa k y .k u 5aıııak e r m iş '^ im iş y -miş e r ın e k f^ im e k erserŞ^ise ve v.b. A nadolu ağızlarında r iç ve sonseste çoğu zam an büzülm e nztm iuklan b ırakır ; Vii İlil.' G itlilè gii-iiııı afisin ılört gibi. S e n l i b e n l i k o n u ş m a d a (langue familière) bımlarm yazı lehçesinde de türlü örneklerine rastlanır : Gc buraya! K ak bakim! ÖVosun! Allû sen! < Allahı seversen! Bi cigara veri misin? yim beş om pâk < on paralık gibi. 4. Başka Sesdeşlerin Diişme.si : 36. a. Sızmalı bir gırtlaksı olan h türlü durumlarda erir ve düşer. Çoğu yabancı kelimelerde rastlanan h bazan 62 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t İçseste eriyerek seslilerde çatışma, veya büzülme uzunluğu meydana getirir : daha>dâ pahah> pâh tu h a f> tu a f m uhallebi> maallebi gibi. B i r l e ş i m ve ö h e k l e ş m e (groupement) hallerinde ikin­ ci kelime başındaki h düşer, veya eriyip bir büzülme uzunluğu bırakır : hastahane> hastane yatakhane> yatakâne ilm-ü haber >ilTnâbcr Nasrettin-Oca İffet-A n ım A yşÂntm bâd-i havâ> bedava gibi. b. Türkçede kökten i k i z s e s d e ş l e r (consonne géminée) yoktur Organik i k i z l e ş m e (gémination) ise na­ dirdir : E.T. ikki sekkiz tokkuz ottuz ellig gibi. Ancak içseste üretim, birleşim, ses değişmesi yollarıyla gelmiş oldukları belli, veya çekimle karşılaşm ış ayni cinsten iki sesdeşe rastlanır : belli yassı anne gömme akkuyruk tutturm ak kireççi yolluk ıssız yuttum gibi. Bu sebeple çoğu Arapçadan gelmiş kelimelerdeki ikiz sesdeşler içseste bir hayli t e k l e ş m e y e (dégémination) uğ­ ram ış görünürler : ama kere evel hamam çile belediye gibi. kasap m ürvet Buna karşılık : kubbe m üddet cellât hisse hatta cadde kelle : ikiz sesdeşler sonseste genellikle t e k l e ş m e ye u ğ ra r­ lar : hisa > his zam zan ret zıt tıp hak gibi. SESBİLGİSİ 63 Bunlar hemen hepsi ekleme, veya birleşme sırasında bir sesli önünde yeniden i k i z l e ş m e üe kendilerini gösterirler ; hiss-im zamm-ı zann-etmek hakk-ınız gibi. redd-etmck c. Başka hallerde de sonsestcki çift sesdeşlerden sonun­ cusu söyleyişte düşebilir ; ç ift> ç if m isk> m is dost >dos rast > ran afw'^a f m adh> m et n a ft> n e f abdest>aptes gibi. B unlann da bir sesli önünde türlü davranışları olur ; çift-i dost-um abdest-i neft-in fakat m et-etm ek mis olmak af f-etm ek, gibi. B. SESLİLERİN DUŞMESİ 37. Kelimede bir seslinin düşmesi bir hecenin ortadan kalkması demektir. Bunun sonucu olarak da o seslinin bir­ leştirdiği sesdeşler komşu hecelere mal olur. 1. Orta Hece Düşmesi: Türkçede en önemli ve yaygın s e s l i d ü ş m e s i (chute de voyelle) olayı da üç heceli kelimelerde o r t a h e c e d ü ş ­ m e s i d ir (syncope). Aslında üç ve daha fazla heceli kelimelerde vurgusuz olan o rta heceler seslinin kısalması, rengini yitirmesi ve niha­ yet düşmesi sonucu yer yer çözülürler. Dar seslilerle bolünlü ve sızmalı sesdeşler bu düşmeyi kolaylaştırır ; dirilik'> dirlik ilerilemek> ilerlemek içerir ek> içerrek derinek > dernek çevire>çevrc k a n şu > karşı kavuşak> kavşak kokulam ak> koklamak süpürüntü > süprüntü gibi. 64 T Ü '^K Ç E N ÎN G R A M E R İ Orta hecede geniş seslilerin düşmesi daha seyrektir : değ enek > değnek yatası y yatsı sağanak > sağ nak bura d a y burda neredeyncrde geyesi y geysi nese ne> nesne gibi. Y ukarıda gösterdiğimiz gibi ön vc artdam ak seslerinin yarattığı büzülm elerde de bir o rta hece düşmesi vardır. F akat bazılarında dam aksılar ile sesli ayrı ayn düşm üş g ö r ü n ü r ; lawışga/ıŞy, la v ış a ıy ıa v ş ıın , g iU ü g ^b e iU y a p ı l I gak bııının y , yaprak gibi langlag ^ turla bel- k a ıa n g ııh k -^ karanlık. 2. Eklemede Düşme : 38. Üretim ve çekim sırasında orta hece seslilerinin ku­ rallı olarak düşmesi halleri çeşitlidir, iki heceli bir sıra isim tabanlarımız vardır ki çekim sırasında bir sesli önünde he­ men daima orta hece seslilerini düşürürler : bem-ı ağz-ın burn-um aln-ınız genz-ime koynunda beyn-in karn-ından gönl-üme oğl-unuz çığr-ından gibi. Bunlardan çoğu insan organlarının adlarıdır. Yabancı kelimelerde düzensiz hecelerin bölünmesiyle tü ­ remiş sesliler de bu durumda yukarıkiler gibi ve hemen daima düşerler, bkz 29 : fikr-hüz aki-ıma sabr-t vakt-inde zapt-etm ck zchr-ini film-inde gibi. Başkaca yukarıda gösterdiğimiz tarzda orta hece düşme­ si halleri de isim ve fiil eklemelerinde yaygın olarak devam eder, isimlerde, çoğu söyleyişte ; şur-dan ilcr-dc aşağ-sı yukar-sı içer-lc-mek eller-m-i çocuk-lar-nız götür-r-üm gibi. SESBİLGİSİ 65 Fiil çatı ekleri de bolünlüler etkisi ile bazan sesli düşüre­ rek kelimeyi kısaltırlar. Birinin seslisi düşer : aytr-tl-mak > ayr-il-mak devir-il-mek > devr-ilm ek geç-ir-it-mek > geç-ir-t-mek yap-tır-t-mak ktvr-tş-m ak ve bunlardan isimlerde : savruk a y n k tv n m uçurtma sıyrık buyrultu gibi. Yabancı kelimelerde de bu düşme olur : ay'ine>ayna capitano> kaptan Fâtima>Fatma telegraf> telgraf gibi. 3. Başka Sesli Düşmeleri : Türkçede ilk seslinin ve ilk hecenin düşmesi seyrektir. Önsesteki dar seslilerin düştüğü, ö n s e s l i düşmesi (aphérèse) olur : ısıcak> sıcak ıs ıtm a y sıtm a um utlu> m utlu ol> şol gibi. ış Hece düşmesinin özel bir hali de h e c e b i n i ş m e s i ­ dir (haplologie). Kelime içinde, eklemede ve birleşmede yan­ yana gelen benzer iki heceden biri düşer : süt nine> sütne pazar ertesi> pazartesi NaziUili> Nazilli şim diden>şim den, eklerde çok tu ru r> çok-tur bili yorur>biîi-yor. II. SES TÜREMESİ S9. 8 e s t ü r e m e s i (anaptyxe) düşmenin aksine keli­ meyi genişletir. Aslında bu Türkçede nadir bir olaydır. Bu­ nunla birlikte eklemeyi kolaylaştırm ak ve yabancı kelimeleri Türkçenin ses ve hece yapısına uydurmak gibi pratik bir mak­ satla türettiğim iz sesler oldukça fazladır. Türkçenin Grameri F : 5 66 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ A. SESLİ TÜREMESİ Çoğu yabancı kelimelere ait olmak üzere başlıca dört türlü s e s l i t ü r e m e s i (anaptyxe vocalique) kaydederiz. Bunlardan çoğunu da zaten hece bahsinde gördük : a. Türkçe kelimelerde önseste akıcı sesdeşler bulunmaz. Yabancı kelimelerde rastlanan bu önsesi gidermek için dilimiz bir dar sesli türetegelm iştir : Urum Urus Urfa < Ruhâ îrizö îrecep ırakı traf uruba < roba, l ve n sesleriyle daha nadir: ilimon ileş ilâzım inefes inar. Geniş sesli alanlar da vardır : riw ïkyoruç r iş te y erişte rüspiy orospu gibi. Yazı lehçemizde r önseste yerleşmiştir. Orada yer bulmuş birkaçı a y r ı k (excepté), yukarıda verdiğimiz örneklere an­ cak Anadolu ağızlarında rastlanır. b. Türkçe kelimelerde bir başka sesli türemesine bazı berkitme ve küçültme sıfatlarında rastlan ır : sap sağlam y sapasağlam dübedüz güpegündüz çepeçevre yapayalnız darcık > daracık azacık biricik gibi, bkz § 303, 304. c. Yabancı kelimelerde sonsesteki düzensiz çiftsesdeşleri gidermek, yani böyle çiftdoruklu bir heceyi bölmek için, yu­ karıda gördüğümüz gibi, bkz § 29, o iki sesdeş arasında bir dar sesli türetiriz (akıl sabır emir zehir filim ). d. Yabancı kelimelerde önsesteki düzensiz çiftsesdeşleri gidermek, yani böyle çiftdoruklu bir heceyi ikiye bölmek için, yukarıda gösterdiğimiz gibi, bkz § 29, önseste, veya o iki SESBİLGİSİ 67 sesdeş arasında bir dar sesli türetiriz (istasyon üstüpü iskele sitaj sipor). B. SESDEŞ TÜREMESİ 40. Türkçede s e s d e ş t ü r e m e s i (anaptyxe conso­ nantique) çeşitlidir. Başlıca ekleme sırasında çatışmayı önle­ mek için bir sesdeş türetiriz. Yabancı kelimeleri Türkçeye alış­ tırm ak için de aynı usulden faydalanırız. Ayrı bahislerde gös­ tereceğimiz bu k o r u m a s e s d e ş i dışında (bkz § 46 v.i) dilimizde sesdeş türemesi nadirdir. 1. Öntüreme : Sesli ile başlayan bazı kelimeler önlerinde bir yarım sesli türetirler. Buna ö n t ü r e m e (prothèse) deriz. a. Bir çok kelimelerde ı, bazan u sesinden önce bir y türe­ miş görülür : ilan> yılan ilduz/>yıldız ilk ı> y ılk ı ıp a ryytp a r ıra k> yıra k u tm a k> yu tm a k gibi. Birkaç kelimede de t) öntüremesine rastlarız : urm ak> vurm ak olta> volta ?olmak>wolmak> D.T. bolmak. b. h öntüremesi geniş bir sesliyle başlayan az sayıda ke­ limelerimizde görülür. Buna yabancı kelimelerde de rastlanır: ark> h a rk ögük> höyük örküç>hörgüç a n n > harın (yorgun) oş> hoş âveng>hevenk âbrlz> havruz Cdü > hülü gibi. flazı Anadolu ağızlarında h öntüremesine daha çoL rastianır : a yva ~ ^h a yv a asılaınay.haşlaına avlu (avü) ^ anhar^h am ba r havlu. e lb e t^ h e lb e t 68 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ c. Dilimizde bir önses türemesi, dolayısıyla bir önses de­ ğişmesiyle meydana gelmiş görünen, bir i k i l e m e vardır : ev mev taş maş. Bunun bir ön türeme değil, bir b a ğ l a m ö b e ğ i nden büzülme yoluyla doğmuş bir k o ş m a t a k ı m olduğunu sanıyoruz, bkz § 273 : ev m i ev> €v mev örneklemeyle : at m ı a t> a t m at, buradan taş m ı ta§> taş maş. 2. İçtüreıne : a. n sayılı kelimelerde bir i ç t ü r e m e kıhç-ş^kıU nç m ankır, tü fek Şy.tiifenk mangır (épenthèse) seklinde görülür. fis e k y .fis s n k orta ca -^o rta n ca tu ç - ^ tım ç m a h a k k " ^ m ihenk b a k tr ş^ gibi. Halk diiine sinmemiş b an yabancı kelimelerde de bunun yadırganan örnekleri dik­ kati çeker : ftr s a f^ fiT s a n t m e c lis m e n c lis v.b. b. Türkçede i k i z l e ş m e nadirdir. Ancak bir sert vur­ guya, bir d u y u ş t o n l a n m a s ı n a (bkz § 95) bağlı olarak içseste bir sesdeşin ikizleştiği görülür : Yazzik! Eşşek! Am m an yapm ayın! Bayytdım yeni evlerine! Geçç^efendim! gibi. III. SES DÖNÜŞMESİ A. YABANCI KELİM ELERDE ÇATIŞMA 41. Türkçe kelimelerde ancak içseste sesdeş düşmesi gibi hallerde sesli çatışması olduğunu gördük, bkz § 34. Ekleme ve birleşme sırasm da meydana gelen çatışm adan da aşağıda bah­ sedeceğimizi söyledik, bkz § 40, 46. Ancak dilimize yabancı dillerden gelmiş kelimelerde çatışm a durumuna çok rastlanır. SESB İLG İSİ 69 Türkçemiz kendi yapısına b e n z e ş t i r m e yönünde bunlar üzerinde de derece derece değişiklikler yapm ıştır ve yanmak­ tadır. 1. Dereceli Büzülme : Çatışm a halinde seslilerden bir çoğu yazı lehçemizde mu­ hafaza edilmektedir ; tabiat ait şiir maaş reis R auf m uaf şuur müessese kauçuk flüor fuar aelüloit gibi. Ancak bunların söyleyişte, özellikle h a l k a ğ z ı n d a (parler populaire) s e a d ö n ü ş m, e sine (évolution phonétique), de­ receli b ü z ü l m e y e (krş § 35) devam ettikleri unutulma­ m alıdır ; va’it> v â t va’tz> vâz m u’âmele> mámele mâ’adâ>mâdâ gibi. N ihayet bunlann bir tek kısa sesliye ulaşanları vardır ; na’ü > n a l m u’âraza> maraza alcool > alkol Meandres'P’Menderes gibi. 48. Yabancı kelimelerde de Türkçe kelimelerde olduğu gibi içseste sesdeş düşmesiyle sesli çatışm ası meydana gelir. Bunun y arattığ ı büzülmeler de Türkçe ömeklerindekilere benzer, bkz § 34 ; m ağara> m âra mübalağa >mübâlâ zahir>zâr mıûuifaza > mâfaza Muhammet > M ëmet mahalle>mâUe m ağîup>m âlup mağaza>m âza gibi. 2. Toplanma: Yabancı kelimelerde çatışm a bazan da bir t o p l a n m a (sjmérese) ile, yani seslilerden dar olanm, z a y ı f s e s l i nin (voyelle faible) bir y an m sesliye dönmesiyle giderilir, k u v V e t l i s e s l i (voyelle forte) kalır ; faide> fayda sahife> sayfa taife> tayfa kaim 70 T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ m akam > kaym akam station> istasyon italian> İtalyan fire up> fayrap te ch n icien ^teknisyen naulony navlun Europa> Avrupa Équateur > Ekvator laboratoire > laboratvar (böyle yazmalı), gibi. Ancak hece başında ve sonunda çift sesdeşlerden hoşlanmadı­ ğımız için bu durumda çatışmayı toplanma yerine bir yarımsesli, yani bir koruma sesdeşi ile gideririz ; theatron > tiyatro gardien > gardiyan christianus> hırıstiyan kat âif> kadayıf cihaz > çeyiz toilette> tuvalet A u s tr ia y A vusturya gibi. B. GÖÇÜŞME 43. Bazı hallerde kelime içindeki iki sesin yerleri değişir ( toprak y torpak). Genel olarak söyleyişi kolaylaştırm a yönün­ de meydana gelen bu değişikliğe g ö ç ü ş m e (méthatèse) adını veririz. (îöçüşme çoğu zaman açıklığı daha yüksek olan bir sesin kelime başına, daha düşük olanın kelime sonuna doğru kay­ ması şeklinde olur. Ç o c u k d ilin d e (langue enfantine) ve Anadolu ağızlarında nadir olmayan bu değişikliği yazı lehçe­ miz alay konusu yapar ve İsrarla düzeltir. Bununla birlikte yazı lehçemizde göçüşmüş şekilleriyle kullanılan kelimeler vardır ; pehriz< perhiz hoyrat < hory at gibi. a. Göçüşme en ziyade çok heceli kelimelerde içseste k a r­ şılaşan iki sesdeşin yer değiştirmesiyle olur ; yaprak > yarpak toprak > torpak yüksek > yüskek bayram ybaryam gömlek y gölmek çöm lek> çölmek d ervişyd evriş so n ra yso rn a ekşi> eşki SESBİLGİSİ 71 köprü> körpü akşam>a.)kam öğrenmek>örgenmek memleket >m elm eket kibrit > kirbit gibi. b. Dilimizin birçok yabancı kelimeleri de seslilerle sesdeş­ lerin yerlerini değiştirmek suretiyle Türkçeye alıştırm ış bu­ lunduğunu tespit etmek gerektir : B russa> Bursa Edrine>Edirne triphullon> tirfil prinari^pırnar brisiola> pirzola briîlante> pır­ lanta gibi. c. Bitişik olmayan sesdeşler arasında da göçüşmelere rastlan ır : bulgur> burgul reçel>leçer kafes> kasef ranç> santraç ödünç >öndüç gibi. sat- Buna da u z a k t a n g ö ç ü ş m e (méthatèse à distance) deriz. 3. Dilim : B i t i ş m e ve Kaynaşma 44. Türkçede ekler üretim ve çekim unsurları olarak kök­ lerle bitişirler ve benzeşirler. B i t i ş m e (agglutination) kök­ le ekin bir araya gelip yeni bir hece bölümüne ve başka bir vurguya tabi olması demektir. Bunun gibi iki kelime yeni bir kavram ı karşılam ak üzere birleşirler ve onlar da çoğu zaman yeni bir hece bölümüne ve vurguya tabi olarak kaynaşırlar, bazan da benzeşirler. Bitişme ile k a y n a ş m a y ı burada, benzeşme ile vurguyu ayrı bölümlerde gözden geçireceğiz. I. BİTİŞMENİN ESASLARI Kökle ekin karşılaşm asında, yukarıda gördüğümüz gibi, (bkz § 31) hecelerin birleşmesi hakkm daki kurallar yürür. K arşılaşan ön ve son seslerin cinsleri farklı durumlar yaratır. 72 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ A. BİTİŞME DURUMLARI 45. a. Kapalı heceye gelen ekler s e s l i b a ş i t e k (suf­ fixe à l’initiale vocalique) iseler hece bölümünü değiştirirler ve her zaman kökün son sesdeşini kendi ilk hecelerine alırlar ; kü/p-ün dir/se/ğ-im d e/ni/z-e y t/k -t/c t gibi. Çift sesdeşle kapanan hecelere sesli başlı ekler geldiğin­ de de bımlar her zaman en son sesdeşi kendi ilk hecelerine alır­ lar ; çar/p-an d ü r/t-ü /c ü k tr/k -m /c ı sar/s-ak gibi. b. Bir açık heceye gelen s e s d e ş b a ş i t e k l e r (suf­ fixe à l'initiale oonsonantique) hece bölümünde değişiklik yap­ maz ; ana-lar dede-lik ordu-da kuzu-cuk de-di gibi. is te s in c. Bir kapalı heceye gelen sesdeş başlı ekler de hece bö­ lümünde değişiklik yapm azlar ; geç-miş çiçek-ler av-ct d ü şü n sü n ağaç-tan gibi, d. Ancak bir açık heceye gelen sesli başlı ekler iki ses­ liyi karşılaştırıp ç a t ı ş m a durum u meydana getirirler ; baha -f Am dene- -f -en söyle- f -ir sarı + -imsi yürü- -f -iş gibi. Demek ki gözden geçirdiğimiz dört halin yalnız sonuncu­ sunda özel bir durum vardır. Y ukarıda gördüğümüz gibi T ürk­ çe seslileri yanyana getirm ekten hoşlanmaz. Kelime içinde ses­ deş düşmesiyle meydana gelen çatışm ayı da hemen daim a bü­ zülme yoluyla ortadan kaldırır, bkz § 34, 41. îş te bu yapı özel­ liği sebebiyle dilimiz yukarıda ekleme sırasında — sistem ge­ reği — ortaya çıkan çatışm ayı da kurallı olarak giderecektir. Eklemede çatışmanın giderilmesi türlü dıurumlarda özel usul­ lere göre olur. SESBİLGİSİ 73 B. ÇATIŞMANIN GİDERİLMESİ 46. Eklemede sesli çatışması mutlaka önlenir. Bu mak­ satla da yanyana iki usul kullanılır : a. Ekin başındaki sesliyi düşürürüz : yeğen-im, fakat baba-m gibi. Buna d ü ş m e y l e yer ir iz. e k i e m e (suffixation par chute) adım b. İki sesli arasına bir yanm sesli, genellikle bir y sesi getiririz : anlat-an, fakat başla-yan gibi. Buna da t ü r e m e y l e e k l e m e (suffixation par anaptyxe) deriz. İki sesli arasında türeyen bu y sesi k o r u m a s e s ­ d e ş i adını alır. Buna göre sesli başlı ekler eklemedeki davranışlarına göre ikiye ayrılırlar. Bazıları kelime sonundaki sesliler kar­ şısında ön seslilerini her zaman düşürürler. Birinci kişi iyelik eki olan -im (baba-m) gibi. Bu türlü eklere d ü ş m e l i e k l e r (suffixe aphérétique) deriz. Bazıları ise sesliyle biten bir ke­ limeye geldiklerinde bir y sesi türetirler. Şimdiki zaman sıfatfiili eki olan -en (dene-yen) gibi. Böyle eklere de t ü r e m e l i e k l e r (suffixe anaptyctique) adını veririz. Görülüyor ki ek­ lerin önses seslilerinin düşmesi ve kalması rastlantılı bir olay olmayıp bu herbirinin oluşmasında vardır, krş § 48. 1. Düşmeyle Ekleme : 47. Üretim eklerinin çoğu ve çekim eklerinin bir takımı düşmeli eklerdir. Bunların hemen hepsi dar sesli başlı ekler­ dir : teyze-n nine-m iki-z altı-ncı ytka-n-mak ekşi-msi 74 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ dayt-mız tant-ş-mak oku-t-mak benze-r dinle-yor kara-r-mak elc-k depre-m gibi. Bir tek sesliden ibaret olan ekler elbette düşmeli olamazlar. Yoksa yok olurlar. 2. Türemeyle Ekleme : Üretim eklerinin bir takım ı ve çekim eklerinin çoğu tü re­ meli eklerdir. Bunların da en çoğu geniş sesli başlı eklerdir. Bir tek sesliden ibaret olan bütün ekler de tabii olarak türemelidirler : dere-yi tepe-ye anla-yış üşü-yen ye-yici susa­ yacak sına-yınca kapa-yah döşe-ye-lim uzlaşmalı-yız ev-de-yim gibi. Ek haline gelmekte olan bazı tak ılar ve fiiller de bu du­ rum daki eklemede bir özellik gösterirler. B unlar bir koruma sesdeşi aldıktan sonra önses seslilerini düşürm üş görünürler : emek-le, fak at iğne-y-ile > iğne-yle gece-ydi ince-ymiş kuru-ysa orada-yken, sez-miş-ti, fa­ kat dik-se-y-idi > dik-se-ydi yaz-mah-ydı düşün-e-ymiş bırak-mah-ysa-m gibi. Türeyişten sebeplerle n ş s sesleri de bazı ekler için k o rum a sesdeşi yerini tutm uştur : Kim in hali ekinde ; deve-nin tarla-nın koru-nun sürü-nün, fak at su-yun<suw-uri, bkz § 18. Dağıtım sıfatlarında : iki-şer altı-şar yirm i-şer ellişer. İyelik zamirlerinde : kapı-sı yengesi. ç a tıs ı yedi-şer arkası n sesi bir y a n l ı ş a y ı r m a (fausse coupe) ile 3. kişi ekine geçmiş (be-ni se-ni o-nu) ve ö r n e k l e m e (analogie) yo­ SESBİLGİSİ 75 luyla zamirlerin bütün çekimine yayılmış, h a tta sesdeş başlı eklerin önüne de gelir olmuştur, bkz § 310 v.i. ; o-nu hu-na saç-t-m kendi-ne önde-ki-ni alt-ı-nda şu-ndan hu-nea o-nlar hu-nsuz şimdi-ki-nden gibi. Buna y a p ı l t k deriz. genişlemesi (extension de morphème) 3. Ekleme Şeklinin Değişmesi : 48. Sesli başlı eklerin açık heceli kökler karşısında — yu­ karıda gördüğümüz gibi — devamlı olarak iki ayrı davranış­ ları vardır. Bunlardan geniş seslilerle başlayanların daha çok türemeli oldukları görülür. Zaten bu sesliler içseste düşmeye karşı da daha dayanıklıdırlar. Bazı T ürk dili bilginleri bu iki türlü davranışı bir sebeple açıklam ak istemişler ve bizim türem eli dediğimiz eklerdeki başla seslilerin sabit, ekin aslından olduğunu, bu sebeple açık hecelere geldiğinde düşmeyip bir korum a sesdeşi türettiğini kabul etm işler, bunlara y a p ı d a n s e s l i l e r demişler, bizim düşmeli adını verdiğimiz eklerdeki başta seslilerin ise aslında mevcut olm adığını, yani bu ek bir sesdeşle başlam akta olup kapalı hecelere geldiğinde bir y a r d ı m c ı s e s l i , veya bil b a ğ l a m a s e s l i s i türettiğini farzetm işlerdir. Dem ek ki bunu b ir e ğ r i l i s e s l i saym ışlardır. A ncak elde bu bölümlemeyi destekleyecek deliller olmadığı gibi T ürk D ili T arihi de bu faraziyeyi doğrulam ayor. Ç ünkü dilin belli bir devresi, veya lehçesi için sabit görünen bu iki türlü eklem e de değişebilmektedir : E.T. b a ş l a - p ^ Y .J . haşla-ytp vc tam tersine E.T. b a ş la -y ıır f^ Y .J . bajia-t gibi. B una göre Eski Türkçeden bu yana bir eğriti seslimiz yapıdan sesli vasfını kazan­ mış, bir yapıdan seslimiz ise eğriti sesli durum una düşm üş olacaktır ki tasavvur olunam az. Bu faraziye Türkçede eklem e m ekanizm asının izahını da son derecede güçleştirm iştir (bkz D eny, Gabain). Bize göre Türkçede y a r d ı m c ı s e s l i , b a ğ ­ la ma s e s l i s i diye bir şey yoktur. Yazı lehçemizde ve Anadolu ağızlarında başka ikilcim şe­ killere de rastlan ır : 76 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Öğle-n X öğle-yin ¿d-e-m X ed-e-yim hekle-n X bckIe-yin nc-nf X ne-yinf ye-m X ye-yim gibi. Sesli başlı ekleri ancak eklemedeki davranışlarına göre düş­ meli ve türemeli diye ayırdediyoruz. Bu se yukarıda belirttiği­ miz gibi esasta söyleyişe kalır. Biz bu kitapta ekleri ince düz sesli başlı ve ünlü sesdeş başlı şekilleri ile göstermekteyiz : a. Sesdeş Başlı Ekler: -den -ce -di -ceğiz -dikçe -se-dir- -le- v.b. b. Sesli Başlı Ekler : -e -ek -i -im -ecek Ance -inti -İl- -iş- v.b. Türkçede a d d a ş (homonyme) ekler çoktur. Bununla birlikte onları karıştırm ayız. Ekleri geldikleri tabanlara, y arattık ları kelimelere, işleyiş ve anlatım larına göre sınıflayıp adlandıra­ cağız ve yerlerinde belirteceğiz. II. KAYNAŞMA Jf9. Birleşim halinde karşılaşan iki kelime arasında da, kökle ek arasında olduğu gibi, hecelerin birleşmesi hakkındaki kurallar (bkz § 32) yürür. Şu farkla ki burada bitişme kuralları ve benzeşme kanunları yürürlükte değildir. Ancak birleşen iki kelime arasında oturuşm a ve kısalma yönünde bazı gelişmeler olur. Bunlara k a y n a ş m a (crase) deriz. A. BASİT BİRLEŞME Yukarıda gördüğümüz gibi yanyana gelen iki kelime ve öncelikle farklı bir kavram ı karşılam ak üzere birleşen iki ke­ lime arasında ulaşma olur ve hece bölümü değişir : ye/rel/ma/s% k ır /k a /y a k k a /v u /n i/ç i h a /n ı/ m e /li K i/z ı/h r /m a k d e /n i/z a l/tı yoJ ketJm ek hi/raz gibi. SESBİLGİSİ 77 Başka hallerde hece bölümü değişmez. Karşılaşan son ve önses seslileri de çoğu zaman çatışma halinde muhafaza olu­ nur. Çünkü b i r 1 e ş e n l e r den (composant) birinci kelime­ nin sonses seslisi şimdi birleşik kelimenin vurgusunu taşı­ m aktadır : karaağaç sarıasma sergievi arkaüstü ekalm ak Kocaeli gibi. B. BÜZÜLMEYLE BİRLEŞME 50. Ancak bazı birleşik kelimelerde birincinin son, ya da İkincinin önsesi düşerek kelime büzülmüştür : ne için > niçin ne asıl> nasıl kahve altı > kahvaltı cuma ertesi>cum artesi sütlü a ş > sütlaç Kara ls'i>Karasi gibi. Halk edebiyatından gelen, divan edebiyatında da görülen bir büzülme hali de birleşik sayılmayan iki kelime arasında sesli düşmesidir : ne olur> nölur? ne eylesin> n’eylesin? deli oldum > delöldum ağlar m ı o la y ağlar m ö la f ki o la y k ö la gibi. Buna d ü ş ü r m e (élision) adını veririz. Birleşiklerde orta hece düşmesi şeklinde kaynaşmaya da sık rastlan ır : biri birine>birbirine gide gide> git gide kayın a n a y kaynana koyu verm ek> koy vermek dokuz o n yd o ksa n ne ise ne> nese n e y nesne konur a iy k u m ra l Em ir A li> lm ra h gibi. 78 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ n i. Kısım SESLERİN BENZEŞMESİ 51. Sesbügisi bölümüne girerken dilde de e n a z e m e k k a n u n u nun hüküm sürdüğünü söylemiştik. Hecenin yapısı bahsinde de konuşma organlarının kısa yoldan işgörme eğilim­ lerini gördük. Türkçede sesler arasında b e n z e ş m e (assim i­ lation) mekanizması sözü geçen kanunun dilde yürürlüğüne eşsiz bir örnek teşkil etmektedir. Özellikle dilimiz, Batı Türkçesi bu benzeşme kanunları sayesinde söyleyişe daha yatkın bir karakter kazanmış bulunmaktadır. Kelimenin sesleri, seslileri ve sesdeşleri arasında benzeş­ me, s e s b e n z e ş m e s i (assimilation phonétique) başlıca sesleşme ve boğumlanma bakım larından u z l a ş m a (accom­ modation) şeklinde olur. Tûrkçenin hemen bütün l ü g a t k e l i m e l e r i nde (mot lexicographique) bu benzeşmeler ger­ çekleşmiş olarak görülür. Ekleme yolu ile yapılan yeniden kelime üretim i ile kelime çekiminde, yani g r a m e r k e l i m e l e r i (mot gram m atical) teşkilinde ise ses kanunları h a­ linde hüküm sürer. Öyle ki yazılışta da görünen bu mekanik değişmelerle meselâ -di gibi bir ek türlü ses yapısındaki kök­ lere uyarak 8 şekil alır : ver-di yaz-dı ör-dü doğ-du es-ti sap-H düş-tü uç-tu gibi. I. D ilim ; S e s l i l e r i n Benzeşmesi I. DİL VE DUDAK BENZEŞMELERİ 52. Dilimizde kelimenin hecelerini meydana getiren ses­ liler bazı vasıfları ile benzeşirler. Birinci heceden başlayarak sırasıyla birbirlerine uyarlar. Kelimeye gelen eklerin seslileri de onları izlerler. Bu bir i l e r i e y i c i b e n z e ş m e dir (assimilation progressive). SESBİLGİSİ 79 Seslilerin benzeşmesi bir boğumlanma benzeşmesi olup onların iki vasıflarına göre olur: 1. Dilin ileri ve geri durumu, yani incelik ve kalınlık bakımından, 2. Dudakların yayvan ve büzülmüş durumu, yani düzlük ve yuvarlaklık bakımından. Batı Türkçesinde alt çenenin çok, veya az düşük olması, yani genişlik ve darlık bakımından kurallı bir benzeşme olmaz. A. DİL BENZEŞMESİ 1. B ir kelimenin ilk hecesinde bir kalın sesli varsa ondan sonra gelen hecelerindeki sesliler de kalın olur : Balık kısrak odun kurak gibi. kırlangıç onarmak 2. Bunun gibi bir kelimenin ilk hecesinde bir ince sesli bulunuyorsa ondan sonra gelen hecelerin seslileri de ince olur: yele ipek ekşi üzüm örümcek gidermek gibi. çilemek Seslilerin bu benzeşmesine d i l b e n z e ş m e s i tion palatale) deriz (büyük sesli uyumu). (assimila- B. DUDAK BENZEŞMESİ 53. 1. B ir kelimenin ilk hecesinde bir düz sesli varsa on­ dan sonra gelen hecelerindeki sesliler de düz olur : kazık sıcak erken bilek gibi. karaca belirmek 2. F ak at bir kelimenin ilk hecesinde bir yuvarlak sesli bulunuyorsa o zaman iki ayrım vardır : a. lar ; Ondan sonraki hecelerin seslileri darsa yuvarlak olur­ so T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ bodur öküz türlü kuzu tokurcun gibi. bürümcük b. Sonraki hecelerden herhangi birinin seslisi genişse düz kalır ve ondan sonra gelen hecelerin seslileri de ona uyar­ lar : güneş ördek oğlak kurnaz börek boza dolayı üzengi bulanık yum urta görümce gibi. Birinci halde ve ikinci halin birinci ayrım ında sesliler arasındaki benzeşmeye d u d a k b e n z e ş m e s i (assim ila­ tion labiale) adını veririz (küçük sesli uyum u). İkinci halin ikinci ayrımında ise görüyoruz ki dudak benzeşmesi yoktur. Olsaydı bu kelimeler de : günöş oğlok kurnoz üzöngü bulonuk görümcö v.b. şekillerini alacaklardı. 54- Aslında geniş yuvarlak o ve ö seslileri Türkçe keli­ melerin yalnız ilk hecelerinde bulunurlar, ikinci ve daha son­ raki hecelerinde ve genellikle eklerde bulunmazlar. Ancak bir­ leşik kelimeler ve bir birleşikten gelmiş olan -iyor eki bu ku­ rala uymazlar ; cingöz başıboş Beykoz Söğütözü alakoym ak iste-yor gibi. dereotu Y ukarıda gördüğümüz iki türlü benzeşmeye s e s l i u y u m u (harmonie vocalique) adını veriyoruz. Bunlardan dil ben­ zeşmesi T ü r k ( H u n ) d i l l e r i n d e genel bir kuraldır. Dudak benzeşmesinin yukarıdaki ölçüsü ise bizim bugünkü yazı lehçemize göredir. Türk (Hun) dillerinde ve T ü r k ç e d e lehçeden lehçeye azçok değişir. Aşağıda sesli uyumunun de­ ğişmelerinden bahsedeceğiz. SESB tLG tSt 81 II. EKLERDE SESLİ LYLMIJ A. EKLERİN SESLİLENMESİ 55. Yukarıda gördüğümüz gibi birden fazla heceli lügat kelimelerimiz sesli uyumuna tabi olarak seslilenmiştir. Canlı ü r e t i m e k l e r i yle (suffixe de thème) uzatılmış olduk­ ları görülenler de hepsi böyledir ; kaptct korkak bezginlik başlangıç gibi. üzüntülü Dilin yaratıcı, gücünü değerlendirip yeni kavram lara karşılık olarak ortaya attığımız kelimelerde kullandığımız ekleri de bu ana kurala göre seslilendiririz. Bu kitapta yeni gramer terim ­ leri olarak kullandığımız kelimelerde görüldüğü gibi ; sesleşme dudaksı sızmalı göçüşme duyulurluk karşıtlama. Bunun gibi söz içinde kelimeler arasındaki ilişkileri kur­ mak üzere gelen ve gram er kelimeleri teşkil eden ç e k i m e k l e r i (suffixe flexionnel) de hep bu kurallara göre sœlilenirler : taş-lar tepe-de strt-t düş-ecek meli gibi. kalk-ın dene­ Çekim eklerini ne kadar çoğaltırsak çoğaltalım sesli uyumu hükmünü sürer : hekle-yecek-se-n-iz gör-me-melı-ymiş-im se-me-diğ-im-iz-den-dir, gibi. benim- Ek seslilerinin bu kurallı değişmesine s e s l i a t l a m a s ı (alternance vocalique) adı da verilir. 56. Bu bakımdan yalın, veya eklerle uzatılmış kelimeleri­ miz seslilerine göre iki sıraya ayrılırlar. Kalın seslileri olanTûrkçenin Gwmeri F : 6 T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t tara k a l ı n s ı r a dan (classe postérieure) kelimeler, ince ses­ lileri olanlara da i n c e s ı r a dan (classe antérieure) keli­ meler deriz. Yabancı kelimelerde sesli uyumunun gelişmesini ileride göstereceğiz, bkz § 65. Ancak kaydedelim ki bım lara gelen ekler kelimenin son hecesine göre uyuma tabi olurlar ; insan-lik kooperatif-çi-lik fosfor-lu zede-le-mek hava-dan memur-lar-tn şoför-ü kutup-lar-da gibi. Kaynaşmış bazı birleşik kelimelerde de sesli uyumuna rastlanır. Çoğu zaman bu bir i l e r l e y i c i b e n z e ş m e olarak görülür : hay demek > hay damak k ü ib ik> kılıbık yalın öz> yalunuz> yalnız sekiz on> sekizen> seksen bir az > bir ez gibi. Bazan da benzeşme g e r i l e y i c i olm uştur : (assimilation ré g r^ siv e ) sü b a şıysub aşt o üe> öyle o b iryö b ü r iç ku r> uçkur gibi. B. EK LERİN SINIFLANMASI 57. T e k h e c e l i e k l e r i (suffixe monosyllabe) sesli­ lerinin değişmeyen vasfına, genişlik ve darhklarm a göre ikiye ayırırız. Cîeniş seslisi olanlara s e s l i s i g e n i ş e k l e r isuffixe à voyelle larg e), dar seslisi olanlara s e s l i s i d a r e k l e r (suffixe à voyelle étroite) adını veririz. Seslisi geniş eklerin seslileri ince sırada değişmez, yani darlaşmaz. el-le işAer göz-de üz-m ek gibi. Seslisi geniş eklerin s ilile r i kaim sırada da sabit kalır : baş-la kız-lar oy-m ak buz-dan gibi. SESB İLG İSİ 83 Demektir ki bu eklerin seslileri yalnız e/a arasında değişirler. Seslisi dar eklere gelince bunların seslileri ince sırada iki ve kalın sırada iki şekil alırlar. İnce sırada : el-im iş s iz , fakat göz-cü üz-dün gibi. Kalın sırada da böyledir ; haş-%m kız-ı, fakat oy-dum buz-lu gibi. ü i x t u Bu da dem ektir ki bu eklerin seslileri arasında deği- şebilirler. Ç o k h e c e l i e k l e r i n (suffixe polysyllabe) ilk hece seslileri taban olan kelimenin son hece seslisine uyar. Ekin onu izleyen hecelerindeki sesliler de geniş, veya dar oldukları­ na göre ekin ilk hecesine uyarlar. Çok heceli ekler seslileri dar, seslileri geniş ve seslileri karm a olabilirler. F ak at hiç biri yu­ karıda gösterdiğimiz ana kuraldan şaşm azlar ; a. birik-inti at-ıcı sor-uştur-mak b. kes-mece yvrt-acak c. yer-ceğiz öldür-esiye deli-cesine lamasına gibi. koş-arak üç-üncü, gör-enek, uzun­ Dilimizde iki k e l i m e c i k (particule) vardır ki sesli uyumuna tabi olarak ek durum una geldikleri halde ayn yazılnuşlardır: de ve mi. a. Seslisi geniş bir ek gibi değişen de zarf ve bağlam olarak iki şekli ile yazılır. Sesdeşin değişmesi gösterilmez ; Dursun da bilmeyor. O da, sen de. Ben de giderim gibi. b. Seslisi dar bir ek gibi değişen mi ise fiil çekiminin içine de girmiş oldu­ ğundan üzerine ekler alıp sesli uyumunu devam ettirir ; Doğru mu? Değil mi? Hasta mısın? Görüşür müsünüz? gibi. *•* T Ü R K Ç E N İN gram eri III. SESLİ UYUMU KANUNLARI 58. Y ukanda gördük ki dil ve dudak benzeşmesi kuralları yalnız yalın kelimelerde görülen bir belirlilik olmayıp üretim ve çekim sırasında kelimelerin aldıkları ekleri de kapsam ak­ tadır, lügat kelimeleri gibi gram er kelimelerini de içine alm ak­ tadır. Başka bir deyimle biz lügat kelimelerinde bu kanunları uygulanmış bir halde buluyoruz. Gramer kelimelerinde ise kullamrken kendimiz uygulayoruz. Bu genellikleri sebebiyle bu benzeşme kurallarına s e s l i u y u m u k a n u n l a r ı (lois de l’harmonie vocalique) adını veriyoruz ve bunları ilkin daha toplu olarak iki kanun halin­ de, sonra da tek bir ses kanunu halinde şöyle ifade ediyoruz ; A. DİL VE DUDAK UYUMU KANUNLARI 1. «Yalın veya eklerle uzatılm ış hir kelimenin ilk hecesinde kalın, veya ince bir sesli bulunduğuna göre o kelimenin bütün seslileri kadın, veya ince olur». Buna d i l u y u m u k a n u n u (loi de l’harmonie palatale) deriz. 2. «Yalın, veya eklerle uzatılm ış bir kelimenin ikinci ve daha sonraki hecelerinde bulunan d a r s e s l i l e r kendile­ rinden önceki hecede düz, veya yuvarlak bir sesli bulunduğuna göre düz, veya yuvarlak olurlar». Buna da d u d a k u y u m u k a n u n u (loi de Vharmonie labiale) adını veririz. B. GENEL SESLİ UYUMU KANUNU Yukarıdaki iki kanunu birleştirerek bir tek kanun halinde de ifade edebiliriz. Buna g e n e l s e s l i u y u m u k a n u n u (loi générale de l’harmonie vocalique) adını veririz : SESBİLGİSİ 85 «Yalın, veya eklerle uzatılmış hir kelimenin bütün seslileri kalınlık - incelik vc düzlük - yuvarlaklık yönlerinden ilk hece­ nin seslisine uyarlar. Şm kadar ki ilk hecesinde yuvarlak bir sesli bulunan bir kelimenin ikinci, veya daha sonraki bir he­ cesinde hir geniş düz sesli bulunabilir ve ondan sonraki hece­ lerin seslileri de düz olurlar». IV. SESLİ LYL.MLNLN SONUÇLARI 59. Yukarıdaki kanunları tek heceli kelimelere seslisi ge­ niş ve seslisi dar ekler getirerek gerçekleyelim : İlk Hecede İkinci hecede a baş a ha.ş-a t baş-t e el e cl-e i el-i ı sırt a sırt-a t sırt-ı i diş e diş-e i diş-i o kol a kol-a u kol-u ö göz e göz-e ü göz-ü u tuz a tuz-a u tuz-u ü yük e yük-e ü yük-ü A. DÜZ SIRADAN KELİMELER Y ukarıda (bkz § 56) dil benzeşmesine göre kelimelerin kalın ve ince sıralar teşkil ettiklerini gördük. Bunun gibi düz bir seslisi olan ilk dört kelimenin eklenme­ lerinde ekler katıldıkları kökün seslisini, bir de onun genişlik darlıkça karşıtı olan sesliyi alm aktadırlar. Böylece her kelime­ 86 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ nin ikişer heceli yeni iki şeklinin bütün seslileri a /ı, veya c/i arasında değişmiş oluyor. Bunlar düz seslilerdir. Ekleri, dolayı­ sıyla heceleri ne kadar artırırsak artıralım bu durum -devam eder. Böyle yalnız iki düz sesliyle seslilenen kelimelere d ü z s ı r a d a n (classe non-arrondie) kelimeler deriz. Bunlar da ka­ lın olduğuna göre k a l ı n d ü z s ı r a (classe postérieure non-arrondie), ince olduğuna göre i n c e d ü z s ı r a (classe antérieure non-arrondie) adlarını alırlar : Kalın düz sıra: baş başlık başlıklar başlıklarım başlıklarımı, İnce düz sıra: ter terlik terlikler terliklerimi. terliklerim B. YUVARLAK SIRADAN KELİM ELER 60. Yuvarlak birer seslisi olan son dört kelimenin (yuka­ rıda) eklenmelerinde ise iki durumla karşılaşırız : 1. Ses.(lsl Dar Eklerk- : Bu köklere seslisi dar ekler getirmişsek bunlar kalın sıra ­ da yalnız u, ince sırada yalnız ü seslilerini alırlar. Böylece yine her kelimenin ikişer heceli yeni iki şeklinin seslileri o /u , veya ö ü arasında değişmiş olur. Ekleri ve dolayısıyla heceleri ne kadar artırırsak artıralım bu durum da devam eder. Böyle yal­ nız iki yuvarlak sesliyle seslilenen kelimelere y u v a r l a k s ı r a d a n (classe arrondie) kelimeler admı veririz. Bunlar da kalın, veya ince olurlar: K a l ı n y u v a r l a k s ı r a (classe postérieure arrondie), i n c e y u v a r l a k s ı r a (classe an ­ térieure arrondie). Kalın yuvarlark sıra : kol kolluk kolluğumuz kolluğumuzu, kolluğum İnce yuvarlak sıra : göz gözlük gözlüğüm göz­ lüğümüz gözlüğümüzü. SESBİLGİSİ «7 2. Seslisi Geniş Eklerle : F ak at yukarıdaki seslileri yuvarlak kelime köklerine ikin­ ci, veya daha sonraki heceyi teşkil etmek üzere seslisi geniş ekler getirmişsek bunlar yuvarlaklaşmayacağından sıranın yu­ varlaklığını bozarlar ve yeni bir sıranın baş hecesiymiş gibi kendilerinden sonra gelen hecelerin seslilerini de düzleştirir1er. Böylece yuvarlak bir sesli ile başlamış bir kelime o hece­ den sonra düz sıraya geçer ve artık yeniden yuvarlak sıraya dönmez. Böyle yuvarlak sıradan başlayıp ikinci, veya daha sonraki bir heceden itibaren düz sıradan devam eden kelime­ lere k a r m a s ı r a d a n (classe mixte) kelimeler deriz. Bu­ nun da iki çeşidi olması tabiidir: k a l ı n k a r m a s ı r a (classe postérieure m ixte), i n c e k a r m a s ı r a (classe antérieure m ixte). Karma sıra zaten seslisi yuvarlak bir heceyle başlar. Ku­ ralca seslisi düz heceyle başlayan karm a sıra olmaz. Yine ku­ ralca karm a sıranın son hece seslisi düz olur : Kalın karm a sıra: suç suçlar suçlular suçlu­ luklar suçlulukları, înce karm a sıra: söz sözler sözcüler sözcülük­ ler sözcülükleri. Aşağıdaki cetvel kelimelerimizin seslilenmesini toplu ola­ rak gösterm ektedir : 1. hece hece 2. 3. hece 4. hece 5. hece a 1 a 1 a 1 c i e i e i Düz d 1 a 1 sırada e i c i Yuvarİak 0 u u (1 H II sırada ö ü ü ü Ü u K arm a o u a u sırada ö ü e ü a e e ı i son hece u ü a u 1 a u 1 a u 1 a 1 ü i e ü i e ü i e i T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ ss V. SESLİ UYUMUNUN TARİHÇESİ 61. Türkçede kelimenin seslileri arasında dil benzeşmesi, dolayısıyla dil uyumu kanunu kökten, veya çok eski olmalıdır. Bu, dilin tarihten önceki gelişme çağlarında meydana gelmiş­ tir. Fakat dudak benzeşmesi, dolayısıyla dudak uyumu kanunu tarih î zamanlarda oluşmuş görünüyor. Doğu Türkçesinde daha Eski Türkçe devresinde yavaş yavaş ilerilemiş olduğu anlaşılı­ yor. Batı Türkçesinde ise daha geç, ancak Orta Oğuz lehçesi içinde kendini göstermektedir. A. OSMANLICADA XIII. - XV. yüzyıllardan, Eski Osmanlıcadan kalan m etin­ lerde dudak benzeşmesi yoktur, diyebiliriz. Bu devirde henüz kelimelerimiz yalnız dil uyumu kanununa göre seslilenmektedir. Yani ilk hecedeki düz bir sesliden sonra ikinci hecede bir yuvarlak sesli, ilk hecedeki bir yuvarlak sesliden sonra da ikin­ ci hecede, dar olsa bile, bir düz sesli bulunabilmektedir. Bu­ nunla birlikte burada da o ve ö geniş yuvarlak seslilerinin ikinci ve daha sonraki hecelerde bulunmadığı anlaşılıyor. 62. Yukarıda belirttiğiıniz gibi (bkz § 4) Orta Oğuz lehçesi ilk defa Ana­ dolu'da Doğu Türkçesinden farklı ve h a r e k e l i bir yazılıyla tespit edildiğinden metinler bize kelimelerin seslUenmesi hakkında yeterli bir fikir veriyor. Buna göre, nadir ayrıklıklar bir yana, E s k i O s m a n l ı c a d a sesli uyumu durumunu yukan­ da Yeni Türkçe için verdiğimiz cetvele paralel bir cetvelde göstermemiz mümkün olmaktadır. tık Hecede a bay Û ba ^ I bayı ve e ei e ele / eli ve İkinci Hecede t sırt a strta t sırtı ve i diy e diye i diyi ve u ü u ü o kol a kola kok ve u kolun n e göze gözüH tuza gözi tUZf ü a i t ve u söz tuz ve u tuzuR u yûk c yüke i yüki ve ü yûküR 1 bayuR elün sırtuR diyûn SESBİLGİSİ 89 G örülüyor ki bu lehçede ilk hecedeki her sesliyi sonraki hecelerde üç türlü sesli izleyebilmektedir. Y ukarıda çerçeve içinde gösterdiğimiz eklemelerde sesliler Yeni Türkçede dudak uyum u kanununa tabi olmaş bulunuyor. Bunun sonucu bugün farklı olarak ilk hecedeki her sesliyi ikinci hecede cn çok iki türlü sesli izleyebilmekr tedir. Bu dem ektir ki Yeni T ürkçede cetveldeki son iki sütun birleşmiştir, krş. cetvel S 59. D aha etraflı bilgiler için bkz T. Banguoğ!u, Altosm anische Sprachstudien, Leipzig 1938. Y a zı lehçemizde dudak uyum u kanunu O n a Osmanlıca devrinde yavaş yavaş gerçekleşmiş olm alıdır. Ancak bu devrede yazılış gelenekleşmiş ve az çok değişmez şekiller kazanm ış, harekeler de kullam im az olmuş olduğundan söyleyişi lam aksettir­ mekten uzak kalır. Bununla beraber XIX. yüzyıl başında yazı lehçesi konuşm asında dudak benzeşmesi kanununun tara olarak hüküm sürdüğünü tespit edebiliyoruz. B. y e n i TÜRKÇEDE 63. Bu söyleyişe göre bu yazılış dilimize ancak Lâtin al­ fabesi ile birlikte tam olarak uygulanmıştır. Arap alfabesiyle kelimelerin bir çoğunu o güne kadar sesli h arf kullanıldığı öl­ çüde gelenekten şekilleriyle yazıyorduk : kuzt oldt yölumt örtüsi buldıntz altun devletin gibi. bilüp Anadolu ağızlarından bazılarında henüz bütün eklerin du­ dak uyumu kanununa yatkın olmadıklarını görürüz ve eski söyleyişlere ra stla n z : işitm edük çekilsün kendühüz kdlurlar ağacun gibi. K ırgız-T atar (Kuzey) lehçelerinden bazılarında daha çok ilerlemiş bir dudak benzeşmesi örneklerine rastlanır, M eselâ K ırgızcada ilk hecedeki yuvarlak sesJilet kendilerinden sonra gelen geniş düz seslileri de benzeştirm ekte, yani dudak benzeş­ mesi de bütü n seslilere yayılm ış b u lu n m a k ta d ır; ot-ton kâl-don kurt-ton kül-dön pol-ğon kül-gön gibL lök-kön tur-gon 90 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Buna göre bizim yazı lehçemiz seslilerde dudak uyumu yönünden Eski Türkçe ile Kırgızca arasında bir y a n yolda bu­ lunmaktadır. O lehçelerdeki bu aşırı derecede sesli uyumu ise dili artık monoton yapm aktadır. VI. SESLİ UYUMUNA AYKIRI HALLER 6!f. Türkçe kelimelerde sesli u}mmuna aykırı düşenler, ya da sesli uyumundan kaçan ekler azdır. Yabancı dillerden gelen kelimeler ise bir takım ı bu uyuma denk düşmüş, bir takım ı uy­ muş, fakat pek çoğu da sesli uyumu kanunlarına ay k ın kal­ mışlardır. Başka ses özellikleri sebebiyle de eklemede bu k a­ nunlardan kaçanlar vardır. Böylece dilimizde sesli uyumuna aykırı haller çoğalmıştır. A. TÜRKÇE KELİM ELERDE Türkçe kelimelerdeki ayrıklıkları birkaç sınıfta toplamak mümkündür : 1. Türlü sebeplerle seslilerinden biri i n c e l m e ye (pa­ latalisation) uğram ış kelimeler vardır : şişman kardeş çiban elma inanmak gibi. hani hangi * 2. Komşu dudak sesdeşlerinin etkisi ile ikinci hece se.slileri y u v a r l a k l a ş m a y a (arrondissem ent) uğramış, veya bu sebeple sesli uyumuna aykırı kalmış kelimeler : kabuk çabuk çapul yağm ur arm ut savruk avutm ak gibi. kavun Bunlar da az sayıda kelimelerdir. 3. Farsça çâre pare gibi kelimelere kafiye olarak ş i i r SESBİLGİSİ 91 d i l i n d e (langue poétique) seslilenmesi bozulan birkaç keli­ memizde ise bunu bir a c e m s i m e (persanisme) sayacağız; «Aluşumun gözü küre, Sen açtın sineme yöre. Bulamadım derde çâre, Görmedin mi Aluşumu, Tuna boyunda»?. 4. Türlü sebeplerle sesli uyumu kanunlarından kaçan ek­ ler vardır ; uyanik-ken yarın-kı din-das akşam-leyin. ye.şil-imtrak Bunlar da bu kadardır. B. YABANCI KELİMELERDE 65. Hece bölümü gibi sesli uyumu da yabancı kelimeleri Türk dili yapısına benzeştirmede ağır basar. Hangi dilden olursa olsun Türkçeye giren kelimeler ilkin seslilenmeleri ba­ kımından bir zorlamaya uğrarlar ve çoğu zaman sesli uyumu kanunlarına baş eğerler. Bu arada b o r ç v e r e n dillerde mevcut olmayan sesliler de yerine göre bu kelimelere girerler ve kelime adeta yeniden seslilenmiş olur. McseU'ı A rapçadan gelen kelim elerde sesliler sesdeşlerin cinsine göre ve bu kelim elerde o dilin 3 kısa seslisi, o i ıı ve onların uzunları u ’ n karşılığında T ürkçenin 8 kısa seslisi, a e ı i o ö ıı ii ve onların nzıınjutı .almıştır : akıl t'iıiir (inıiir lıo m m ı âdet Nün mt'inur fit'.'ü li.yu iınan ,«)/î idbe gibi. A rapçam n o b a r ı k s e . ı d e ş l e r i (consonne em phatique) dilimizde geııcllikle b cm eri kendi sesde lerimize çevrilmişse de bunlar kelimenin seslilenmesinde çoğu zam an etkili olm uştur ta ta r y . za fer. fakat isnat za vca ^zevcc lilsiın y tılsım, fakat i s l s f f y ıslah, la la fy . telef fakat grbi. isn a d y , 92 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ H atta bu seslilenme adı yakın kelimelerin dilimizde farklılaşmasına yaram ıştır; şam'Şp.zam, fakat zam zem m a ım û rf^ m a 'm û r m a 'm û rş^ m e 'm û r ¡afarsafer, sa fa r-^ se fe r rS/ibşp. rûlıp R ü tib y ^R â tip . B İZ K ur’anı da bu türlü seslilendirip okuruz. Yani bütün sesleri millî s e s s i s t e m i mize (système phonétique) uydu­ rarak. Buna İ s t a n b u l t i l â v e t i adı verilir. O bank sesdeşler eski yazımızda okumayı kolaylaştıran y ö n e l t i c i h a r f l e r (lettre de direction) de olmuşlardır. 66. Yabancı kelimeler dilimizde kullanıldıkları halleriyle üretim ve çekim ekleri alıp uzatılırlar. Yani yukanda gördü­ ğümüz gibi (bkz § 56) ekler bunların son hece seslilerine uyar­ lar. Ancak bunlardan bazıları farklı ses yapılan sebebiyle bir­ kaç halde ekleme sırasında sesli uyumundan kaçarlar : 1. Son hecelerinde bir ince á bulunan bazı Arapça kelime­ lere getirdiğimiz ekler ince sıraya düşer, bkz § 13 : dikkâtsin sıhhatli saatte harften gibi. hârbin gárbe 2. Bazı yabancı kelimelerin son hecelerinde kalın sesliye rağmen kalan öndamak ve önavurt sesleri ek seslisini ince sıra­ ya düşürürler : idraksiz iştirakiniz ihmalci alkollü kabullenmek normalleşmek kalbim svlhe halimiz valste gibi. 3. Hecenin bölünmesi halinde bazı yabancı kelimelerin ikinci hecelerinde ilk hecenin kalın seslisine rağm en bir ince sesli türem iş bulunabilir, bkz § 29 : vakit zulüm kabir kavim haciz ahit gibi. Bunlar sesli başlı bir ek alıp türem iş seslilerini düşürdüklerin­ de ekin seslisi ince sırada kalır : vakti zulme kabrinde kavm in hacze ahdimiz gibi. SESB İLG İSİ 2. Dilim : S e s l i l e r l e Sesdeşlerin 93 Benzeşmesi 67. Kelimenin seslileri ile sesdeşleri arasında da benzeş­ meler olur. Bunlar sesleşme ve boğumlanma yönlerinden kural­ lı, veya rastlantılı olurlar. B aşlıcalan şu olaylarda görülür; 1. içseste ünlüleşme, 2. sesdeşlerde atlama, 3. Seslilerde darlaş­ ma, 4. seslilerde incelme, 5. dudak seslerinin benzeşmesi. Bun­ lardan ilk ikisi sesleşme, son üçü boğumlanma benzeşmeleridir. I. İÇSESTE ÜNLÜLEŞME K atı sesdeşler içseste iki sesli arasında ünlü ve ünsüz hal­ leriyle bulunabilirler. Bummla beraber Eski Türkçeden buyana iki sesli arasında daha ziyade ü n l ü î e § m e (sonorisation) eğilimi görülür : katun> kadtn otağ> oda çatır> çadır a çıg ya cı a p ayaba (abla) gibi. Bu gelişmeye yabancı kelimeler arasında da rastlanır: katı fa > kadife Fâtima > Fadime pitta > pide Anatole > Anadolu kapa > kebe şâkül > şağtd > şavül gibi. Bu iki sesli arasında kalan bir sesdeşin ünlüleşmesi eğili­ m idir ki aşağıda göreceğimiz gibi B atı Türkçesinde ekleme sı­ rasında bu durum da kalan kök sonunda, veya ek başındaki ses­ deşlerin geniş ölçüde ünlüleşmesine yol açmıştır. A. TABANLARIN SONSESLERİNDE 68. Kelimelerimizin sonunda patlam alı katı b d c g ses­ deşleri - ğ hariç - bulunmaz, yalnız bunlann ünsüzleri olan p t ç k sesleri bulunur. Bunlar eklemede iki sesli arasında, veya kendilerinden önceki bir bolünlü ile bir sesli arasında kal­ dıklarında kelimesine göre iki türlü davranırlar: ya değişmez, ünsüz kalırlar, ya da ünlüleşirler, b d c ğ seslerine dönerler. Tek hecelilerde: V4 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ yapan çarpış otu altında sürçer suçum eki kalkar, fak at dibi kabın giden dördü ucunda hıncı çoğu dengi gibi. Çok hecelilerde daha çoğu ünlüleşir, fak at ünsüz kalanla­ rı da vardır ; kanadı yoğurdu sepeti ağacı çocuğa gibi. çelengi bırakır Eklemede sonsesleri ünlüleşen ve ünsüz kalan kelimeleri ayırdetmek için elimizde bir ölçek yoktur. H erbirini söyleyiş­ ten öğrenir ve tanırız. Ancak ünlüleşenlere tekhecelilerde ve bazı kelime sınıflarında daha çok, çokhecelilerde ve bazı keli­ me sınıflannda daha az rastlandığını söyleyebiliriz. 69. Yabancı kelimelerde de aynı olay hüküm sürer. Özel­ likle eski yazı dili yoluyla gelmiş olanların dilimizde ü n s ü z l e ş m e y e (assourdissement) uğram ış sonsesleri iki sesli arasında hemen daima yeniden ünlüleşir : sebebi senedi üâcı çırağı ve celbi derdi harcı ahengi gibi. Buna karşılık aslında ünsüzle kapanan kelimelerde bu se­ sin ünsüz kalmasına özellikle yazı lehçesinde dikkat edilmiş­ tir: dost-um m ület-in hiç-e maç-ı tipAnde halk-a tebrikA gibi. Ancak Türkçe kelimeler için bir ölçek olmadığından bunlarda da kelimenin aslı kesin bir ölçek olmamış, çoğu özellikle yeni yazıda ve halk dilinde Türkçe benzerlerine uym uşlardır. Öyle ki aslında ünlüyle kapananlardan birtakım ı çekimde ünsüz kal­ mış, aslında ünsüzle bitenlerden birçoğu ise çekimde ünlüye döner olm uştur: hap-t tüpAi küm betAn Sedat-a Perizat-a zamk-vn zaç-n, buna karşılık mesleğiniz Sadığın şeridi grubu vinci tekniği gibi. SESBİLGİSİ 95 Türkçe olsun, yabancı olsun bazı kelimelerin de yazı leh­ çemizde ikilcim söylenişlerine rastlanabilir : sütü X südü kulpu X kulbu işitir y işidir lâyıkı X lâyığı gibi. B. EKLERÎN SONSESLERİNDE Canlı eklerle uzatılmış kelimelerdeki, yani eklerin sonseslerindeki k atı patlam alı sesdeşler de ünsüz şekilleriyle gö­ rünürler. D aha ileri eklemede ise bunların iki sesli arasında ünlüleşmesi daha kurallı bir hal alır. Çoğu ünlüleşir, ünsüz k a­ lanları da olur : geçidi ayırd-ı dalgıcı sevinci tanıdığı geleceği kalınlığı, fa k a t akıtır kanatır çıkartır gecikir birikir gibi. C. BİRLEŞİKLERDE 70. îçsesteki ünlüleşme birleşen kelimeler arasında da eklemedekine benzer şekilde olur : harbetm ek Hatiboğlu kitabem südirisi yurdiçi Korkudeli sacayağı hıncalmak Saraçoğlu lincetm ek gibi. Ancak bu durum da dam aksılar ünlüleşmez, zaten eklemede ün­ süz kalanlar gibi (kırkayak, yo ketm ek) ünsüz kalırlar : çokaz ayakaltı yüksükotu firenküzüm ü Büyükada Çolakoğlu gibi. İçseste ünlüleşme çok yaygın bir ses olayıdır. Çok defa ulaşmalı kelime öbekleri arasında da meydana gelir : Ahm ecTEfendi kitab''okuyor, karısı çorab~örüyordu gibi. 96 T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t Birleşiklerdeki bu ses değişmesini yazıda gösteririz, kelime öbeklerindekini göstermeyiz (Kasaboğlu, fak at kitap alm ak). Patlam alı katı sonseslerin kimi kelimelerde çekim sıra ­ sında iki sesli arasında ünlüleşip bazılarında ünsüz kalması dilimize bir çeşitlilik vermekte ve bazı addaş kelimelerin çe­ kimde ayırdedilmesine yaram aktadır (a t ad-% at-t). Bunları yazıda yalın hallerinde de ayırdetmek için ünlüleşenleri sesin ünlüsüne ait harfle yazıyoruz: ad at, od ot, sac saç, yedm ek yetm ek gibi. Yabancı kelimeler bu türlü addaşlarm sayısını çoğaltm ıştır : had hat, hac haç, küp kûb, kalb kalp gibi. D. EKLERİN ÖNSESLERÎNDE Eklemede ekin başındaki katı patlam alı sesdeşin iki sesli, veya bir bolünlü ile bir sesli arasında kalması da aynı ses ola­ yını meydana getirir. Yani o zaman bu ses kurallı olarak ünlü­ leşir : karada tepeden doğrudur soluğan kaşağı iyice deveci doldurmak serdi yılgın duygu alıngan gibi, bkz § 48. Yalnız sesli uyumundan kaçan -ki ve -ken ekleri bu ünlüleşme­ den de kaçarlar : şimdi-ki evde-ki onun-ki hasta-yken bizde-yken var-ken gibi. II. ŞEŞBEŞLERDE ATLAMA 71. Damak ve avurt sesdeşlerinin ikişer boğumlanma nok­ taları olduğunu ve her birinin ön ve art, yahut ince ve kalın çeşitleri bulunduğunu görmüştük, bkz § 20, 22. Bunlardan SESBİLGİSİ 97 İncelerinin ince seslilerle ve kalınlarının kalın seslilerle hece kurduklarını da biliyoruz ; hel dal, kim kız, gök $a$a, eğe doğu gibi. A. KURALLI ATLAMA Bu kural eklemede de hüküm sürer. Bir ekte bu sesdeş­ lerden biri varsa bu tıpkı ekin seslisi gibi, daha doğrusu ekin seslisiyle birlikte benzeşmeye uğrar. Kökün son hecesi sesli­ sine göre bu sesdeş de ince, veya kalın olur. Bu demektir ki bu seslerin boğumlanma noktalan öndamaktan artdamağa, yahut artdam aktan öndamağa, önavurttan ardavurda, veya tersine yer değiştirir ; denizler taşlar dizlik çokluk dürmek vurmak içki atkı, görgü say§ı bilgin yangın kediceğiz kuşçağız gibi. Buna s e s d e ş atlaması (alternance consonantique) adını veririz. Sesdeş atlam ası dilimizde kapsayıcı bir kuraldır. Ancak seyrek hallerde ve bazı yabancı kelimelerde atlam adan kaçan damak ve avurt sesdeşlerine rastlanır. B. AYRIKLIKLAR 72. 1. Kalın l sesi y yanm seslisi komşuluğunda incele­ rek kalın bir sesliyle de ince söylenir olmuştur ; y a y la y y a y la aylak haylaz boylu oyluk yaylı aylık gibi. y koruma sesdeşi olarak girdiği bir yerde, 3. kişi iyelik eki al­ mış kalın sıradan adlara ile takısı geldiğinde, sesli düşmesiyle l ile karşılaşınca yine onu, sonra seslisini inceltmekte, giderek bir büzülme uzunluğu bırakm aktadır, krş § 35 : Türkçenin Grameri F : 7 98 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ dolaytst-ytîa > dolayısıyla > dolaytsıyle > dolaytsiyle > dolaytsUe haha-st-yüa > babasıyla babasUe karısUe vasıtasRe gibi. Söyleyişte farklı gelişme derecelerine rastlanan bu kalıp­ ta kelimelerin yazılışı hakkında birkaç kere fikir değiştiril­ miştir. 2. Yabancı kelimelerde yukarıda gördüğümüz gibi ince avurtsu l yer yer kurala ujunuş olmakla birlikte ( Allah-ım mal-t halk-a pul-u asfalt-a) çoğu zaman atlam adan kaçar, önavurt sesi olarak kalır. Yazılışta bu durum pek yetersiz ola­ rak gösterilm iştir : lâf lokma lügat kalb klor selâm bulvar hol kabul normal gibi. Bu takım kelimelerden bazıları halk ağzı ile aydınlar söyleyi­ şinde a y n lır ; mahsul-un X mahsül-ün halal-dır X helal-dir petrol-dan X petrol-den kontrol-u X kontrol-ü usul-suz X usul-süz gibi. 3. Yabancı kelimelerde (bkz § 5) bazı öndam aksılar ka­ lın seslilerle atlam adan kaçarlar, yani artdam ak sesine dön­ mezler, Bu durum da yazılışta yetersiz olarak gösterilm iştir; kâr kû fî aksi im kân idrak hakkak istihlâk, gâh gâvur gûya rüzgâr tezgâh gibi. Kalın seslilerle bu öndamak sesdeşleri başka dillerde ı s l a k (mouillé) denen sesleri andırır. 4. Yine yabancı kelimelerde bazı artdam aksılar ince ses­ lilerle atlam adan kaçarlar, yani öndamak sesine dönmezler. Bu durumu yazunız göstermez ; fakir hakikî vakit tetkik nakil krem kredi klişe şa$il m iğfer iğbirar grip grev kongre gliserin gibi. S E S B tU îtS t 99 IH. SESLİLERDE DARLAŞMA 73. Ünlü öndamak sesleri, g ğ y sesdeşleri çevrelerindeki sesliler üzerinde daraltıcı bir etki yaparlar. Bunu geniş seslile­ rin d a r l a ş m a s ı (rétrécissement) şeklinde göıürüz. A. DÜZ SESLİLERDE 1. İlk Hecede : Bazı kelimelerimizde ilk hecedeki e sesi yazı lehçemizde öndam aksılar önünde, veya arasında iyiden iyiye darlaşmış bulunur ; yeğen yeğit géymek göğirmek géyik eğirmek değirmen éyi égri ségirtm ek gibi. Bunlardan bir takım ı yazılışta i ile gösterilm iştir. Hepsini e ile yazmak doğru olurdu. İlk hecedeki bu darlaşmış sesliyi yu­ karıda gördüğümüz (bkz § 13) kökten kapalı é ile (verm ek démek érken) kanştırm am alı. tik hecedeki bu birleşme sesinin ekleme sırasında oluşma­ sı daha açık olarak görülür ; de-mek, fak at déyen deyecek déyerek déyince déyor, ye-mek, fakat yéycn yéyecek yéyerek yéyince yéyor gibi. Bunları da hep e ile yazmak doğru olurdu. 2. Olla Hecede : 7Jf- Aynı sebeple darlaşm a olayı orta hecede daha farklı bir şekilde kendini gösterir. Burada zaten vurgusuz olan hece­ nin .seslisi y önünde pek kısalmış ve rengini kaybederek ka­ palı seslileri andıran bir s i l i k s e s l i (voveî) ' terne) ha­ line gelmiş bulunur. Bunu e ile gösterirsek . bekle-mek, fakat bekkyen bekhyecek bekhyor, 100 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ gÖzle-di, fakat gözkyen gözkyerek gözkyor, başla-mak, fakat başkyan başkyarak başkyor, bilme-mek, fakat hilmtyecek bilmeyerek bil­ m iyor, gülm esin, fakat gülmeyen gülmeyecek gülmeyordu, bozma-mah, fakat bozmeyan bozmeyarak bozmeyorum gibi. Bu sesi yer yer i ı ü u harfleriyle vermeye çalışmak fay­ dasızdır. Buralarda da fiilin tabanındaki e ve a harflerini mu­ hafaza etmek doğru olur. B. YUVARLAK SESLİLERDE Yine g ğ y öndamak seslerinin etkisiyle yazı lehçemizde bazı kelimelerin ilk hecelerindeki geniş yuvarlak seslilerde darlaşm a görülür : oğııryuğîir yokart> yukarı koyum cu> kuyum cu oğmak>uğnıak yoğurm ak> yuğurm ak höyük > büyük yörümek > yürüm ek gösel> güzel öğütm ek> üğütm ek göğenm eky güğenmck > güven­ m ek gibi. Rumeli ağızlarında daha yaygın olan bu darlaşm a İstanbul ağ­ zına ve dolayısıyla kısmen yazılışa geçmiştir. IV. SESLİLERDE İNCELME 75. Öndamak ve dişeti seslerinden y ç ş çevrelerindeki sesliler üzerinde inceltici bir etki yaparlar. î n ç e l m e eğilimi taşıyan ı seslisi de bu gelişmeye yardımcı olur. A. TAM İNCELME N adir olmakla beraber Eski Türkçeden buyana bazı ke­ limeler bu etki ile kalın sıradan ince sıraya geçmiş görünürler: SESBİLGİSİ 101 Tek heceli ; ı§> iş şı§>şi§ pt§->piş- btç-> biç-, Çok heceli ; yaşıl> yeşil y a n a y yine y o rı-y y ö r ü -y yürü- ayıt- y ey it-. Aynı köklerin kalın ve ince sıradan üremeleri yanyana yaşa­ m akta olabilir : bıçkı bıçak bıçkın, fakat biçki biçim, yaşa­ m ak yaşarmak, fakat yeşil yeşermek, yan-ılmak yanlış, fakat yine gibi. B. YARI İNCELME Y ukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 64) incelme çok heceli kelimenin yalnız bir hecesinde de olabilir ve böylece kelimede sesli uyumunu bozar : şişman kardeş çıban çıyan ve söyleyişte ikilcim yıkam ak dışarı bıçak şimarik gibi. N ihayet eklemede öndamaksıların sıralanm ası senli benli konuşm ada aşırı büzülmelerle birlikte seslileri inceltir: yapmlcâm başUcak mlz? almim oturmınce gibi. V. DUDAK SESLERİNİN BENZEŞMESİ 76. Kelime içinde dudak sesdeşleri seslilere, yahut yu­ varlak sesliler sesdeşlere etki yaparak boğumlanma benzeş­ meleri meydana getirirler. Yani komşu dudak sesdeşlerinin et­ kisiyle bazı sesliler yuvarlaklaşacağı gibi bazı yuvarlak sesli­ lerin etkisi ile de sesdeşler d u d a k s ı l a ş m a ya (labialisa­ tion) uğrayabilir. A. SESLİLERİN YUVARLAKLAŞMASI Kelime içinde E ski Türkçeden buyana bu etki ile yuvar­ laklaşmış az sayıda seslilere rastlan ır : !02 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ bcdük > hcyük > höyük > büyük btçuk > buçuk babur > höbür gibi. Lehçemizde Türkçe ve yabancı kelimelerde bu olaya eğilim h a­ linde. ikilcim şeklinde, veya yerleşmiş olarak rastlan ır: babayboba X buba papas X popas piliç y An. bülüç biber X büber pınar X punar divâ ry duvar ta w b a y tövbe naıvbat y n ö v b e ty nöbet gibi. Birçok kelimelerin ikinci hecelerinde de dudak sesdeşleri­ nin etkisiyle sesli y u v a r l a k l a ş m a y a uğrar, veya dudak ujmmu kanununa aykırı olarak (bkz § 64) yuvarlak kalm ış­ tır : çabuk çapul kavun çamur kabuk yavuz avurt kavurm ak avutm ak savurm ak namlu havlu h a m lryh a m u r gibi. Bu sesli uyumuna aykırılığın yalnız kalın sırada kalmış olduğu görülür. Bunun tam aksi olarak / önsesli bazı yabancı kelimeler­ de ilk hece seslisinin d ü z l e ş m e y e (désarrondissem ent) uğ­ radığı görülür : fu r sat y fırsat Fur ât y F ırat pondiko y fu n d u k y fındık furnus y furun > fırın fortuna > furtuna > fırtına gibi. B. SESDEŞLERİN DUDAKSILAŞMASI 77. Yuvarlak seslilerin komşuluğunda dudak seslerine dö­ nen sesdeşler olur. Lehçemizde bunun göze çarpan örneği yu­ varlak sesliler önünde ğ y w y v değişmesidir : k o ğ a y k o v a gibi sovan kovan tavu k güvey güveç üvez gövde övm ek dövm ek kovm ak ovmak, krş § 34. SESBİLOİSİ 101 Bu değişmelerin önemli bir kısmı söyleyişte yerleşmiş ve yazı­ lışa geçmiş bulunmaktadır. Y uvarlak sesliler önünde n>1n değişmesi de bu türlü dudaksılaşmanın dikkate değer bir örneğidir ; konşu> kom şu donuz >domuz gönlck> gömlek ofiuTga>omurga konur a l> kumral gibi. Demek ki yukarıdaki iki halde yuvarlak seslilerin etkisiy­ le genizsi olmayan ve olan iki damak sesi genizsi olmayan ve olan iki dudak sesine dönmektedir. 3. Dilim: Sesdeşlerin Benzeşmesi 78. Yanyana, bazan da yakın yakına sesdeşler birbirlerini etkilerler ve bazı değişmelere uğrarlar. Bu da hemen daima benzeşme şeklinde olur ve s e s l e ş m e benzeşmesi (assimilation phonique) ile b o ğ u m l a n m a b e n z e ş m e s i (assimilation articulaire) olarak görülür. Nihayet benzeşmenin tam zıddı olan a y r ı ş m a (dissimilation) da yine karşılıklı etkiden gelir. I. SESLEŞME BENZEŞMESİ Kelime içinde yanyana gelen katı sesdeşler genellikle ün­ lülük ünsüzlük yönünden benzeşme eğilimindedirler. Y ukanda da gördüğümüz gibi (bkz § 67 v.i.) sesliler ve dilde hemen yal­ nız ünlü örnekleri bulunan bolünlüler ise ünlüleştirici bir etki yaparlar. A. KATI s e s d e ş l e r i n BENZEŞMESİ 1. Eski Kelimelerde : 79. içseste iki katı sesdeş her ikisi ünlü, veya her ikisi ün­ süz olarak yanyana görünürler : 104 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ dizgin kuzgun çıvgar gövde iğde çiğdem buğ­ day, fakat eski başka ekşi, kuşku üstün küspe aksamak gibi. V sesi bazan bu kurala aykırı görünür : tavşan gevşek devşirmek tavsam ak savsamak gibi. Fakat onun bu yerlerde w çiftdudak sesi gibi söylendiğini ve bir bolünlü sesdeş etkisi yaptığını (bkz § 22) farkediyoruz. Yabancı kelimelerde içseste çift katı sesdeşlerden biri ün­ süzse ötekini de ünsüzleşmeye götürür : b(lgçe>bahçe id tirâb> ıstırap ta d k îk > te tk ik m adfün> m etfun ibkâ>ipka tasblh> tespih v o d k a y v o tk a röntgen> röntken Ş id k Iy S ıtk ı R uşdî> R üştü gibi. İçseste çift katı sesdeşler bazan ikisi birden ü n s ü z l e ş ­ m e y e uğramış olabilir : yuw ga> yufka aw ge> öfke izdem ek> istem ek gözderm ekygösterm ek abdölyaptal ahengdâr> ahenktar N ûraddln> N urettin Abdullûh>aptullah gibi. 2. Eklemede : 80. Bu benzeşme eklemede ayrıksız hüküm sürer. Yani bir katı sesdeşle biten bir kelimeye katı sesdeşle başlayan bir ek geldiğinde iki sesdeş arasında sesleşme benzeşmesi olur. Bu benzeşmede de iki hal vardır : a. Sesdeş başlı bu ekin önsesi bir süreksiz, b ir patlam a­ lıysa, p ratikte t ç k seslerinden biriyse benzeşme i l e r l e y i c i olur. Yani bu önses kelimenin sonsesine uyar : dağ-dan bagaj-da ev-ci sez-gi, fa k a t yet-ki giriş-ken raf-tan çocuk-çağtz genç-çe küs-kün gibi. çarp-tı ruh-ta SESBİLGİSİ 105 P ratik te bu eklerin önsesleri taban sonundaki ünlü ğ j V z katı sesdeşlerinden sonra ünlü, taban sonundaki ünsüz p t ş f k h ç s katı sesdeşlerinden sonra ünsüz olmaktadır. Bu değişmeler yazıda gösterilmiştir. Bu son 8 sesi belletmek için okul kitaplarında sepet şafak haç harfleri diye anarız. b. Sesdeş başlı ekin önsesi bir sürekli, bir sızmalı ise, pra­ tikte s sesdeşiyse benzeşme g e r i l e y i c i olur. Yani söyle­ yişte aksine olarak kelimenin sonsesi ekin önsesine uyar ; yüs-süz viraş-sız yassın la r sü sse n gibi. Ünlüleşmeden kaçan -ken eki de gerileyici benzeşme yapar : as-ken akmas-ken garaş-ken gibi. Bu değişmeleri yazıda göstermeyiz, yüzsüz virajsız akmazken v.b. yazarız. Kelime sonundaki v ğ sesleri yarım sesliler gibi ekin ün­ süz önsesi ile uzlaşırlar, bu gerileyici sesleşme benzeşmesine uymazlar : y a ğ s ız çiğse-m ek ta v s ız d ö vsem gibi. B. BOLÜNLÜLERLE BENZEŞME 81. İçseste bolünlü sesdeşler çevrelerindeki katı sesdeş­ leri ünlüleştirme gayretindedirler. Ancak bu etkileri canlı ek­ lemede kurallı bir hal alır. Eski lügat kelimelerinden birçoğımda hem ünlü, hem ünsüz katı sesdeşlerle uzlaşmış görünürler : yamçı örümcek, arpa torba, yılkı dalga, koytu aydın, yankı yonga, köprü gübre, elçi ikilcim, saklam ak ağlamak gibi. Eklemede ise iki hal vardır : 1. B ir bolünlüyle biten bir kelime tabanına bir katı ses­ deşle başlayan bir ek gelince ekin önsesi bir patlamalı ise bu 106 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ ses her zaman ünlüleşir. Bu bir ilerileyici benzeşmedir. Yok, ekin başındaki sesdeş sızmalı bir katı sesdeşse değişmez : güzel-ce demir-ci badem-cik köy-ccğiz yol-dan yer-dc yan-dı kim-dir koy-dur-mak ver-gi çekin-gen uy-gun, fakat y e r s iz k ız ıls t d ö n sü n benim se-m ek gibi. -ken -ki -çil -ti ekleri de bu ünlüleşmeden kaçarlar : uyur-ken senin-ki toplan-tı bunal-tı kır-çü gibi. 2. Bolünlülerle katı sesdeşler arasında gerileyici benzeş­ me yürümez. Yani ekin başındaki bir bolünlü kelime sonun­ daki bir ünsüz katı sesdeşi ünlüleştiremez : kuş-lar kitap-hk kes-mek gibi. yırt-m am ak-rak C. SESDEŞ UYUMU KANUNU 82. Y ukarıda gösterdiğimiz sesleşme benzeşmesi olaylarm dan birincisi dildeki yaygınlığı ve genelliği dolayısıyla s e s d e ş u y u m u k a n u n u (loi de l’harm onie consonantique) adını alır. Onu toplu olarak şöyle ifade ederiz : «Bir kelimede içseste karşılaşan iki ka tı sesdeş ünce ben­ zeşirler. îkisi de ünlü, veya ikisi de ünsüz olur. Eklem e sıra­ sında benzeşme ekin önsesi patlamalı ise ilerileyici, sızm alıysa gerileyici olur». Bolünlülerden sonra süreksiz, patlam alı katı sesdeşlerin ünlüleşmesini de yukarıki kanuna ekli bir kural olarak şöyle anlatabiliriz : «Süreksiz bir ka tı sesdeşle, pratikte t ç k seslerinden bi­ riyle başlayan bir ek bir bolünlü ile kapanan hir köke geldi­ ğinde ekin önsesi ünlü olur». Y ukarıdan beri ayrıklarıyla b ir­ likte gösterdiğimiz sesdeş değişmelerine genel olarak s e s d e ş u y u m u (harmonie consonantique) deriz. SESBİLGİSİ 107 D. SESDEŞ UYUMUNUN SONUÇLARI Sesdeş uyumu kanunu ile ona ekli kuralı, bir de içseste ünlüleşme olayını göz önüne alarak eklemede karşılaşan ses­ lerin tabi oldukları şa rtla n ve değişiklikleri bir cetvelde gereği gibi tespit edebiliyoruz : K ök sonunda K ök sonunda tesli P atlam alılar K ök sonunda K ök sonunda katı ünlü katı ünsüz bolünlü Ek başında Ek basında ünlü ünsüz E k başında c deveci köm ürcü tuzcu savaşçı E k basında d kayadan ağıldan sözden çiçekten E k basında g soluğan çekingen azgın keskin gössüz um utsuz Ek S ızm aklar E k basında s basında ünsüz verimsiz sayısız 83. B unlardan yalnız gerileyici benzeşmeyle meydana gelen gös-süz şekli jı-azıda gösterilmez, gözsüz yazarız. Y uk arıd ak i tablo dikkatle kullanılırsa T ürkçenin s e s d e ş s i s t e m i (consonantism e) h a k ta n d a b ir fikir verebilir. B una eklenecek bir cihet de su d u r ki sesdes uyum u eklem e sın ın n d a kalm az. Birleşik k e l i me i e rûe, h a tta kelime ö b e k l e r i nde de etkisini gösterir. B h k sc n iki kelim enin son ve önsesleri katı se.sdeslerse karsıla-stıklarında çoğu zam an söyleyişte b ir ilerleyici, veya gerileyici ben­ zeşmeye uğrarlar; İlerileyici: iokköılü yurtlışı üstpaş A kla ğ Edip Pey, Gerileyici: göslaşı yüskarası gassobası K.skulesi Mümtas Paşa gibi. Bu değişm eleri yazıda göstermeyiz, b i r l e ş e n ie ıin a y n yazılıslannı m uhafaza ederiz. A y n yazılan, fa k at sesli uyum una tabi olan de takış; da (bkz esdes uyum undan kaçm az. S öyleyiş: lOS T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ ben ile am cam da, fakat Turgut ta dinlem eyip te. R:ı da yazıda gösterilmez, d m uhafaza edilir. Anadolu ağızlannda ikilcim kullanışlara da ra s tla n ır: H oş keldin y H of geldin. Ho.ş puhlnk. y H oj bulduk, gibi. II. BOĞUMLANMA BENZEŞMESİ Sif- Bazı sesdeşler yanyana, veya biraz uzaktan kurallı, veya rastlantılı olarak boğumlanmaları yönünden benzeşirler, birbirlerine yaklaşırlar. Bu değişmelere başlıca bolünlüler, veya bolünlülerle katı sesdeşler arasında rastlanır. A. DUDAKSILAŞMA Yukarıda (bkz § 76 v.i.) yuvarlak se.sliler komşuluğunda bazı sesdeşlerin dudaksılaştığını gördük. Bazı dudaksı sesdeş­ ler de yanyana geldikleri sesdeşleri kendilerine benzeştirerek dudak sesi yaparlar. Bu ise bir başka türlü d u d a k s ı l a ş m a olur. Burada g e n i z - d i ş sesinin g e n i z - d u d a k seslerine döndüğü görülür. 1. n > m değişmesi: n içseste p b çiftdudaksıları önünde genellikle m g e n i z ç i f t d u d a k sesine döner. Bu karşılaşm a Türkçe kelimeler­ de nadir olur. Yabancı dillerden kelimelerse bu kurala uygun olarak gelmişler, veya Türkçede ona uym uşlardır : anbâryam bar gunhoat y gambot im bat kambur tembel perşembe cumba cambaz zampara tram pet komposto gibi. Bu değişme yazımızda gösterilir. Yalnız tstanbul yazılışı Atatürkten bir h a tıra sayılır. n y m değişmesi kapsayıcı bir kuraldır. Birleşme ve k a r­ şılaşm alarda da bu değişme görülür. F ak at yazıda gösteril­ mez : SESB İLG İSt 109 Birleşiklerde ; onbaşi'yombaşı himhaşı somhahar vatam perver kadımhudu Samampazarı Kordomhoyu gibi. Kelime öbeklerinde ; doksam heş him hir Haşam Bey Osmam Paşa, Söz içinde ; — Kim bilir? — Baham bilir. — Kim im babası? — Şenim baban, gibi. 2. n, m > V değişmesi: n içseste f v d i ş d u d a k s ı ları önünde genellikle başka dillerde tanımadığımız bir çeşit n ye, y e n i z d i ş - d u d a k sesine döner, bkz § 18. Bu karşılaşm a da Türkçe kelimelerde nadir olur. Ona yabancı dilden birçok kelimelerin Türkçe söy­ leyişinde rastlanır. Bunu bir v harfi ile gösteriyoruz ; m anflym e'vfı evfes tevvir E'vver kovfor kovvoy gibi. Geniz-çiftdudak sesi olan m geniz diş-dudak sesine döner ; am ıoûlyevvûl a m p h iy a v fi gibi. eonfort> de aym durumda bu tramway > travv ay Bu benzeşme Türkçede birleşiklerde ve kelime öbeklerin­ de de hüküm sürer ; so'v verm ek yev verm ek erkc'v varm ak - Ki\j var? - tlhav var. g ib i. Bu son değişme tanınm am ıştır. B. GENİZSİLEŞME 85. Türkçede başlıca n sesinin yakından ve uzaktan diş ve dudak sesdeşlerini etkilediği ve bunları kendisine benzeş­ T trR K Ç E N İN G R A M E R İ tirerek g e n i z d i ş ve g e n i z d u d a k seslerine çevirdiği (bkz § 22) görülür. Buna g e n i z s i l e ş m e (nasalisation) deriz. 1. I>n değişmesi: Kalın ve ince l içseste n geniz diş sesinden sonra çoğu za­ man söyleyişte ve her çevrede t a m b e n z e ş m e ye (assimi­ lation totale) e ş i t l e ş m e y e (égalisation) uğrayarak n sesine dönebilir ; y a n ü ışy y a n h şy y a n m ş alnaç>annaç karanm k dinnenmek annatm ak gibi. Bu benzeşme canlı eklerle yapılmış kelimelerde ve çekim sırasında da görülür ve hüküm sürer : yünnü önnük insannar gibi. cannanmak elinne -Ic ekinin uzatılmış -len şekli de bu benzeşmeye uyarak kullanılır : ben-nen kamyonnan kocannan seninnen odunnan gibi. Ama bu -nen eki sonradan konuşma dilinde kendi başına bir ek olarak kullamlır olm uştur : sürüynen kafaynan tırnaknan daytmnan kimnen? gibi. söyleyişte hayli yaygın olan bu şekiller yazıda gösterilmez. Dilimizde rülür: uzaktan şose sosa eşitleşme ş o s o n y . ¡oşon (égalisation u distance) örnekleri de ş e m s iy e ş e m ş i y e gö­ gibi. 2. b > m değişmesi : Bu da yine n ve n seslerinin genizsi etkisi ile meydana :?elen bir u z a k t a n b e n z e ş m e dir (assimilation à dis­ tance). Tatar-K ırgız dillerinde ve Eski Türkçeden başlayarak Doğu Türkçesinde yaygın, Azeri Lehçesinde de mevcut bir ge- SESBİLOİSİ m üşmedir. Anadolu ağızlarında nadir olmakla beraber (hanak X m anak bungun X mungun binmek X m inm ek) bulu­ nur. Bu benzeşme aslında önsesteki b nin uzaktan ilk heceyi kapatan n etkisiyle m sesdeşine dönm esi şeklinde olur ■ , ben ^ m en b e iıy m e n bin y . m in binm ek y m inm ek y n ta n m a k b e n g ü fy m e n g ü b o n c u k -^ m oncuk banm ak gibi. Eklem e ile birinci hece çözülm üş olsa da benzeşme k a lır: m enek zam ir m eniz çekim inde m unalm ak, m unu daha m um uzaktan m unda m oyun m unun moynuz, nııtnca gibi. Yazı lehçemizde bazı yabancı kelimelerde de bu değişme görülür ; benefşe > menekşe benderek > mendirek gibi. C. DAMAKSILAŞMA 86. Damak sesleri de kendilerinden önce gelen içsesteki n sesdeşini bir boğumlanma benzeşmesine çekerler. Öyle ki bir diş sesi olan n genizsiliğini korumakla beraber boğumlanma noktasını komşusuna göre ön, veya artdam ağa kaydırır. Bun­ dan da yukarıda gördüğümüz (bkz § 22) öndamaksı >1 ve artdam aksı n sesleri meydana gelir. Ö ndam akta: engel süngü yenge dünkü çelenk denk, A rtdam akta: angut kangal sungur yankı gibi. Bu değişme eklemede kurallı olarak gerçekleşir. Y ukarı­ da gördüğümüz gibi (bkz § 70) bu eklemede iki ek dışındaki eklerin önsesleri ünlüleşir ; Ö ndam akta: çekingen dingin üşengeç seninki, A rtdam akta: alıngan yangın yonga yorgunken gibi. ıı: T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t Bu damaksılaşma yabancı kelimelerde ve birleşiklerde de ay­ niyle görülür ; lenger piyango inkâr zengin İngiltere Ankara ve cingöz yalınkat üstünkörü Bingöl Çankaya gibi. Kökten n n sesdeşlerinin yazı lehçemizde geniz diş sesi n ye dönmüş olduğunu söylemiştik, bkz § 20. Yazıda görün­ memekle birlikte bu sesler şimdi dilimizde bu yerlerde birleş­ me sesleri olarak yaşam aktadır. III. AYRIŞMA 87. Sesdeşler arasında bir de benzeşmenin tam zıddı olan bir gelişmeye rastlanır. Bu olay boğumlanma no k talan aynı, veya birbirine yakm olan sesdeşlerden birinin başka bir bo­ ğumlanma noktasına atlayarak benzerinden uzaklaşmasıdır. Kelimedeki tekrarı, veya s e s i t i ş m e s i n i (cacophonie) gidermek ve s e s a k ı ş m a s i m (euphonle) sağlam ak ih­ tiyacından doğan bu değişmeye a y r ı ş m a diyoruz. Aslında bu da sesdeşlerin karşılıklı etkileri cümlesindendir. Başlıca görünüşleri şöyledir ; A. DOĞRUDAN AYRIŞMA 1. Türkçe kelimelerde ayrışm a oldukça seyrektir : içerirek > içerlek tepme > tekme kırpmak X kırkmak ürpermek X ülpermek d erşü rm ek y devşirmek aşçı-^ahçı nesne X ncste gibi. -il- fiil çatı ekinin l ile biten köklerden sonra kurallı olarak -in- olması da bir ayrışm adır (bil-in-mck, ol-un-mak). 2. Yabancı kelimelerde özellikle halk ağzında ikiz ses­ deşleri ve kelimede sesdeş tekrarını gidermek için yapılmış ayrışm aya daha sık rastlanır ; SESBİLGİSİ U3 attar y a k ta r muşamma y, muşamba kınnab y kırnap tan n u ry tandır fincan y fiîcan birader X bilader murdar y mundar zelzele y zenzele gibi. 3. İçseste l ve t den önce bir f >h değişmesine daha çok halk dilinde rastlanır ki bunu da ayrışmanm bir türü saymak lâzım gelir : m ü ftü > m ühtü müflis > mühlüz muft-u-na > m uhtuna flam uri > tflamur > ıhlamur gibi. B. DAĞILMA VE ÇİFT DEĞİŞME 88. 1. Ayrışmanın bir türlüsü de birleşik, k a y m a l ı ç. ve c sesdeşlerinin içseste diş sesdeşleri önünde çözülmesi ola­ yıdır. Bunlar çoğu zaman söyleyişte meydana geldikleri tş dj sesliklerinden birincilerini düşürüp dişeti seslerine, ş ve j ye dönerler. Buna d a ğ ı l m a (décomposition) adım veririz. içten> işten g e ç tiy g e şti iç lik y iş lik ictim ûy içtima > iştim a içtihat > iştihat vicdan y vijdan meclis y m e jlis ecnehiyejnebi Necdet Nejdet Icld ly ljlâ l gibi. 2. Ayrışm a ile benzeşmenin, veya tersine birbirini kova­ ladığı yerler de olur. Birkaç kelimede bunun örneklerini görü­ yoruz ; a. Ajrrışma yoluyla m > b değişmesi sonradan gerileyici b ir w>wî değişmesi verm iştir ; sakla-n-maç y sakla-n-baç > sakla-m-haç çitle-n-mik y çitle-n-bik > çitle-m-bik gibi. b. Genizsileşme yoluyla eşitleşmiş içses sesdeşlerinin de bazı hallerde yeniden ayrışm aya uyup birincisinin a ğ ı s s ı ­ l a ş m a y a (dénasalisation) uğradığı görülür : anlamak y annamak > ağnamak dinlemek > dinnemek > diğnemek gönlüm > göm üm y göğnüm yanlış > yahnış > yağnış gibi. Tûrkçenin Grameri F : 8 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ IV. Kısım SÖZÜN EZGİSİ 89. Dilin sesleri boğumlanmanın insan sesi üzerinde meydana getirdiği renk çeşitlenmesi mahsulüdür. Sesliklerin süre­ si de ses çeşitlerini artırabilir. F ak at sesliklerin oluşması in­ san sesinin yükseklik ve yeğinlik vasıfları ile doğrudan doğ­ ruya ilgili değildir. Ancak biz söyleyişte sesler ve heceler arasında yükseklik ve yeğinlik bakım larından derece farkları meydana getiririz. Ayrıca duraklar da yapanz. öyle ki canlı söz sadece seslerden değil, yer yer şiddetlenip hafifleşen, derece derece yükselip al­ çalan ve yer yer kesilen hecelerden meydana gelir. Yani biz konuşurken sözü besteleriz. Buna da s ö z ü n e z g i s i mélo­ die de la parole) deriz. Ezgi canlı dilin esas unsurlarındandır. Onu m eydana ge­ tiren yeğinlik ve yükseklik vasıflan ile d u ra k la n ve yazıda bunlarla ilgili olarak n o k t a l a m a y ı bir arada gözden ge­ çireceğiz. 1. Dilim ; V u r g u Söz içinde soluk hamleleri yer yer ve derece derece yeğin­ leşir. Buna paralel olarak ses organlarının hareketleri de se rt­ leşir. Böyle şiddetlenme noktalarında meydana gelen heceler yanlanndakilerden yeğinlikçe farklı, yani daha kuvvetli olur­ lar. Bunlar kelime, veya cümle içinde y e ğ i n l i k d o r u k ­ l a r ı (sommet d’intensité) meydana getirirler ve v u r g u (accent) adım alırlar. Vurgunun yerleri ve söz içindeki işleyişleri çeşitlidir. Ke­ lime, belirtm e öbeği, cümle gibi sözün her a n l a m b i r l i ğ i SESB İL G tSt U5 (unité sémantique) bir vurgu taşır ve kimliğim ondan alır. Vurguyu bu anlam birliklerine ve özel işleyişlerine göre belir­ leyeceğiz. I. KELİME VURGUSU 90. Tekheceli kelimelerden çoğu ve çok hecelilerde hece­ lerden biri tabiî olarak vurguludur : hi’r ka'z kayı'k şi’m di kızilcı'k bulutla'r kırda' ata’rım insa'nca beklenmedi Vzmir gibi. Buna k e l i m e v u r g u s u (accent de mot) deriz. Bu vurgu kelimenin yapısına ait olup sebepsiz yer değiştirmez. Yanlış vurgulanan bir kelime yanlış söylenmiş olur. Bu sebeple : ta'van ve'rdi hasta’lik sezme'sin Türkçe sayılmaz. î'stanbul A. TABANLARDA VURGU Türkçe kelimelerde çoklukla son hece vurgulu olur. Bu hece kelimenin yeğinliği en fazla hecesidir. Bunda it « de ha­ fifçe yükselmiş olur. Aslında ikiden fazla heceli kelimelerde yeğinlik derecelenir. Türkçede ilk hece biraz yeğin, orta hece en az yeğin, son hece ise çok yeğin, yani v u r g u l u h e c e (syllabe accentuée) olur. Kelime vurgusu başlıca ekleme, birleşme, kelimenin başka bir kavram sınıfına geçmesi ve söz içinde başka türden vur­ guların araya girmesi gibi sebeplerle yer değiştirebilir : Eklemede : bacaf fa k a t hacada'n kabu'k ka­ buklu' dinle' dinlem ek örüm cek örümcekle'r örümcekleri’n geçm i’ş geçm işim iz. 116 T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ Birleşiklerde : g'6'z, yaşı', fakat gö'zyaşı kara'biber, fakat ba§ıho'§. Yer adlarında ; karta’l, fakat Ka'rtal Kö'yceğiz Ko’zlu. E 'tiik Değişik kullanışta : yalnt'z adam, fakat ya’lntz sabahlan kahveci', fakat Ka'hveci! aldı' fakat A'idt başım gitti, gibi. B. EKLERDE VURGU 1. Vuıgulu Ekler : 91. Ekleme sırasında hemen bütün üretim ekleri ve çekim eklerinin çoğu, fazla hece teşkil ediyorlarsa, tabanın son hece­ sinde bulunan vurguyu kendi kurdukları heceler üzerine çeke­ rek kelime sonuna doğru yürütürler ; sama'n samarih'k samanhkla'r sam anhkîan' samarütklannda’ doğra' doğrama' doğramacı' doğramacılı'k doğram acihkta'n g ^ z gezdi'r gezdirici' gezdiricilefr gezdiricileri’ gibi. Bunlara v u r g u l u e k l e r (suffixe accentué) deriz. Ancak vurgu tabanın son hecesinde değilse bu ekler vurguyu üzerle­ rine çekemezler ; a'nne a'nnelik taba'naüı ba'nkada ba'nkalarda Sa'msundan gibi. 2. Vurgnsoz Ekler: Son hecedeki vurguyu çekmeyen ekler de vardır ; erke'k erke'kçe bıça'kla çocu'kken gündü'zün gi'tm e! dirde'rim hikaca'ksınız kalkm alı'yız gibi. SESB İLG İSt 117 Bunlara da v u r g u s u z e k l e r (suffixe inaccentué) adını veririz. Bunlarda ayrıklıklara rastlanır. Meselâ fiil o l u m ­ s u z l u k e k i vurgusuzdur, ama kimi yerde vurguyu çeker ; ve'r-me-mek ve'rme ve^rmedi, fakat verme'm verme/z vermezle'r gibi. 3. Birleşik Ekler: İki ve daha fazla heceli ekler de vurgulu, veya vurgusuz olabilirler. Bunlar genellikle b i r l e ş i k e k l e r (suffixe composé) olup birleşenlerinin cinsine göre aralarında vurguyu hiç almayanlar, ilk hecelerinde tutanlar, son hecelerine kadar jnirütenler vardır : gece'-leyin so'r-madan ktsa'-cası deli'-cesine, fak at açti-t'nca uğra-mt'şken düşün-me'ksizin, nihayet kal-aca'k dinle-meli' patla-yasıya' gibi. Dilimizde eklerin de doğru vurgulanması önemlidir. Bir ekin yanlış vımgulanması tıpkı tabanın yanlış vurgulanması gibi kelimeyi yabancılaştırır. Çünkü uzatılmış kelimede de vıırgu kelimenin yapısm dan sayılır. Kaldı ki biz ayrı eklerle meydana gelmiş addaş kelimeleri de ancak vurgulan üe ayırdederiz ; çalışma' çalişm a alçakça' alça'kça arkadaşim arkada'şım k iş in k iş in görüşünü'z görü’şünüz gibi. Bir kelimenin farklı anlam larda üç türlü vurgulandığı da olur : çocuğu'm (benim) çocu'ğum (ben) (hey!) gibi. ço'cuğum! C. GERİLEK VURGU 92. Genellikle son hece vurgulu olmakla birlikte, yukarı­ da işaret ettiğim iz gibi, birçok kelimelerimizde de bu esas ku­ 118 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ rala aykırı olarak daha önceki bir hecenin vurgulandığı görü­ lür. Buna g e r i l e k v u r g u (accent régressif) adını veri­ yoruz. Gerilek vurgu taşıyan kelimeleri bir dereceye kadar öbekleyebiliyoruz : a. Z a r f l a r d& kelime vurgusu çoğu zaman ilk heceye doğru sürülmüş bulunur : şi'm di so'nra ya'rm hu'rda do'ğruca ye'niden şö'yle gibi. Zaten zarf yapan -in -ce -le eklerinin de vurgusuz oldukları görülür. b. Ü n l e m i e r de vurgu çoğu zaman ilk hece üzerinde görülür : ha'y di! şa'ppadak! va'rda! ya'hu! ma'şallah! ho'ppala! gibi. a'ferin! Türkçede isimlerin yalın ç a ğ r ı h a l i nde de vurgu ilk hece­ ye doğru sürülür : a'rkadaş! ga'rson ka'rdeşim ! efe'ndim ! gibi. o’ğlum ! c. Y e r a d l a r ı nda vurgu hemen daima ilk heceye doğ­ ru sürülm üştür : A 'ydtn Dü'zce E'şm e Mala'tya Çata'lca Bi’recik gibi. A'nkara ikiden fazla hecelilerde kullanışa göre vurguları ikilcim olan­ lar da vardır : tsta'nbul X îstanbu'l Ba'ndırma X Bandı'rma Ana'dolu X Anadolu' gibi. d. Y ukarıki sebeplerle ilgili olmayarak, birçok hayvan adlarında ve akrabalık isimlerinde vurgunun kesin, veya ikil­ cim olarak ilk heceye doğru gerilediği görülür ; SESB İLG İSt 119 day'ı X da'yı ye'nge a'bla te'yze görü’mce, fakat baldı'z elti', ka’rga serçp x se’rçe karinca çekirge, fakat böcc'k örümce'k. Yazı lehçemizde az, fakat Anadolu ağızları arasında epey­ ce vurgu farkları vardır. Yabancı dillerden, hele Arapçadan gelen kelimelerde vurg^ı dilimizin v u r g u l a m a s i s t e m i ­ ne (accentuation) başanyla zorlanmıştır. Öyle ki s e s l i l e r i ­ m e ve s e s d e ş s i s t e m l e r i yle birlikte (bkz § 12 ve 83) bu vurgu sistemi yabancı kelimeleri iyiden iyiye dilimize sin­ dirm ektedir. Bununla birlikte yabancı kelimelerde vurgu ay­ rıklıklarına yine daha çok rastlanm aktadır. II, ÖBEK VURGUSU A. BELİRTME ÖBEKLERİNDE 93. Kelimeler söz içinde öbekleştikçe yeni bir vurgu reji­ mine girerler. İki, bazan daha ziyade kelimenin vurgulan bayağı ortadan kalkar, veya pek zayıflar, onların yerine yeğin­ liği fazla bir vurgu öbeğe hakim olur : sofra' örtüsü sütçünü'n çocuğu sevim li çocuk çocu'k için pe'k tatsız Sıra' bekledim. Gedik A hm e't Paşa gibi. Buna ö b e k v u r g u s u (accent de groupe) deriz. Belirtme öbeklerinde vurgulu hece hemen daima belirtenin vurgulu he­ cesidir. Bu vurgu öbeğin direği demektir. Belirtme öbekleri bu vurgu etrafında meydana gelir ve ondan anlam alırlar. B. BİRLEŞİKLERDE şik İleride göreceğimiz gibi (bkz § 260) Türkçede b i r l e ­ k e l i m e l e r (mot composé) hemen daima belirtme 120 T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ Öbekleri şeklinde görülür. Başka bir deyimle birleşik kelime­ ler kelime öbeklerinin sabit kavram lar kazanmasıyla meydana gelir. Bu sebeple birleşik kelimelerde vurgu aslında bir öbek vurgusudur. Bu vurgu b a s i t k e l i m e l e r i n (mot simple) vurgularına benzemez. Hemen daima sondan önceki hecelerde bulunur ve bir gerilek vurguya benzer ; sözü'nkısası yü'zbaşı fi’ldişi aya'kkabt gü’lkurusu ba'şçavuş sivri’sinek gözü'dönük anada'ndoğma cana’yakın he'rgün e'naz ba’şetm ek hoşa’gitm ek başta'nsavmak gibi. Birleşenlerin ayrı ayrı, veya birlikte yazılmaları vurgu ile ilgili değildir, itibaridir. Bununla birlikte bazı birleşik ke­ lime kalıplarında vurgu son heceye çekilebilir ; açıkgö’z pisboğa’z kırkaya’k alış veri’ş öteberi' gözüpe'k v.b. Bunun gibi eski kaynaşmış birleşiklerde de vurgu son heceye doğru yürümüş bulunur, bkz Ş 50 ; hayku'ş sekse/n sütla'ç haydama'k E rtuğru’l gibi. kahvaltı' 111. CÜMLE VURGUSU A. YÜKLEM VURGUSU 94- Söz içinde daha büyük bir birlik teşkil eden cümlenin de ona bütünlük veren bir vurgusu vardır. Buna c ü m l e v u r g u s u (accent de phrase) adını veririz. Bu, cümleyi meydana getiren kelime ve öbeklerin vurgularından daha yük­ sek bir yeğinlik doruğu teşkil eder. Bayağı hallerde cümle vurgusu yüklem üzerinde olur : Dünkü program güze'ldi. Turgut yartn arabayı getirece'k. gibi. S E S B İL G tS t 121 Cümle vurgusu çok defa üzerinde bulımduğu kelimenin vurgusu ile üstüste düşer ve onu daha yeğinleştirir. Ancak cümle vurgusu sözün anlamına göre gezicidir. Onu yerine göre cümle unsurlarından herhangi birinin üzerine götürebiliriz. O zaman cümlenin anlamca ağırlık noktası da o kelime üzerine geçer. B. DEĞİŞİK VURGU Böylece bayağı yüklem üzerinde bulunan vurgu cümlenin öbür üyelerinde görülür ; Turgut yarın arabayı' getirecek. Turgut yarı'n arabayı getirecek. Turgu't yarın arabayı getirecek, gibi. Bu anlamca vurgulamayı daha fazla belirtmek için de çok defa aynı zamanda cümle tertibini değiştiririz : Yarın arabayı Turgu't getirecek, (başkası değil) Turgut arabayı yarı'n getirecek, (başka zaman değil) Yarın Turgut arabayı' getirecek, (başka şeyi değil) gibi. Yani cümle vurgusunu taşıyan kelimeyi yükleme yaklaştırırız. Buna göre cümle vurgusu anlamla da ilgili bir s ö z d i z i m i unsuru olur, bkz § 444. Bu sebeple ona m a n t ı k v u r g u s u (accent logique) adı da verilir. IV. BERKİTME VURGUSU .95. Yukarıda gördüğümüz anlam birliklerine göre vurgu­ lar dışında kullanışa bağh vurgular da vardır ki bunlardan biri b e r k i t m e v u r g u s u dur (accent in ten sif). Bir mak­ sadı, bir duyguyu şiddetle belirtmek için söz içinde bir heceyi olağanüstü vurgularız. Bu öteki vurgulardan yeğinlikçe üs­ tündür, Çoğu zaman zaten vurgulu olan bir hecenin üzerine gelir. Başka heceler üzerine geldikçe de kelimenin asıl vurgu­ sunu çeker. Berkitme vurgusunu iki çeşit sayabiliriz : i:: TÜRKÇENİN GRAMERİ A. DUYUŞ VURGUSU Derin bir duyguyu anlatmak için sözün bir hecesini şid­ detle, h a tta çok şiddetle vurgularız. Buna d u y u ş v u r g u s u (accent affectif) deriz : ya"zzik. güze"l. çT'k dışarı. o"f. adam. gibi. Ma”hvoldu Duyuş vurgusu çoğu zaman vurgulu hecenin seslisinde u z a m a (allongem ent), veya heceyi kapayan sesdeşte i k i z ­ l e ş m e gibi değişikliklere sebep olur, bkz § 14. B. OBARTMA VURGUSU Bir düşünceyi kesinlikle ve önemle belirtmek için de sö­ zün bazı heceleri şiddetle vurgulanır. Buna o b a r t m a v u r ­ g u s u (accent emphatique) deriz : Hi"ç birşey getirmedi. K i"m olursa olsun. Otu"z bin Ura verdim. Su"çlu, su"çsuz hepsi. Ko"cca adam ağlayor. gibi. Berkitme vurgulan ile birlikte çoğu zaman hecenin ses­ lisi uzatılır. Bazan da bir sesdeş uzatılabilir, bkz § 40. Yani sonraki hecenin önses sesdeşi ikizleştirilip açık olan bir v u r­ gulu hece kapatılır. Berkitme vurguları dikkatle yerinde kullanılmalıdır. Kö­ tüye kullanılması hitabette d o k u n a k l ı v u r g u (accent pathétique) adını alır ve sözün tabiiliğini bozar. V. AHENK VURGUSU 96. Müzikte notalar belli aralıklarla vurgulanır. B ir bes­ tenin temposu, söyleniş, veya çalmış hızı iki vurgu arasındaki SESBİLGİSİ 12} zamanla ölçülür. Konuşurken de aşağı yukarı böyle belli ara­ lıklarla sözün bazı hecelerini vurgularız. Buna a h e n k v u r ­ g u s u (accent rythm ique) adını veririz. Sözde ahenk tab iat­ ta ahengin bir görünüşüdür. Ahenk vurgusu çoğu zaman vurgulu bir hecenin yeğinli­ ğini artırır. Öbür heceler bu vurgulu hece etrafında öbekle­ nirler. Böylece sözün heceleri a h e n k ö b e k l e r i ne (groupe rythm ique) ayrılmış olur. Ahenk vurgusu oldukça serbest bir vurgudur. Vurgunun yerleri ve yeğinliği konuya ve konuşan kişiye göre çok fark ­ lar gösterir. E n çok şiirde ve hitabette belirgin bir hal alan ahenk vurgusu tam olarak ancak söyleyenin ağzından tespit edilebilir. Bununla birlikte metin halinde bir şiiri, bir hitabeyi okur­ ken tonları gibi onun ahenk vurgularını da canlandırmaya ça­ lışırız. Bu türlü okumaya y ü k s e k o k u m a (récitation) deriz : «E"y Türk gençliği. / Birinci vazife"n istiklâlini, / Tü"rk Cumhuriyetini / muhafaza / ve m üdafaa etm ekti"r. / yetinV'n / ve istikbalini"n yega"ne budü'r». / Tü"rk ile'Tebet Mevcuditemeli «Garbi"n / ucu"nda / so"n kıyıdan e"n gürül­ tülü. / Bir m e"t zamanı gökyüzü kurşu"nla örtülü». 2. Dilim : T u n I a n m u I. SÖZÜN TONLARI 97. Yukarıda sesleşme bahsinde (bkz < 6 v.i.) insan sesi, ün ve konuşma sesi hakkında bilgiler verdik. Sözün ezgisin­ den bahsederken de seste yükseklik vasfına değinmiştik, bkz § 89. !24 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ A. BESTELENME Müzikte olduğu gibi konuşmada da sesin nispî yüksek­ liğine perde, yahut ton (ton) deriz. Konuşma sesi kayıcı ol­ makla birlikte müziktekine benzer y ü k s e k l i k değiş­ m e l e r i (variation de hauteur) gösterir. Biz her cümleyi anlamına göre adeta a y a k ü z e r i (improviste) besteleriz. Kelimeleri, cümleleri türlü ses per­ delerinden geçirerek onlara anlam incelikleri katarız. Bu­ na t o n l a n m a (intonation) denir. Şiirde bu bestelenme daha da özentili olur. Sözün ezgisi müzik ezgisine yaklaşır. Hepsi insan duygularım ifade etmeleri bakımından tonlanmamn dünya dilleri arasında birçok ortak v asıflan vardır. F ak at her dil kendi cümlesini kendi tarzında tonlandınr. Bun­ dan da dillerin kendilerine has olan müzikal etkileri meydana gelir. Anlama göre tonlanmamn incelikleri sınırsızdır. Bazan bir kelimeye, bir cümleye verdiğimiz farklı tonlarla çok çe­ şitli anlam lar ve duygular ifade edebiliriz. Meselâ bir evet kelimesini türlü tonlam alarla söyleyelim, anlamının ne kadar çeşitlendiğini görürüz. B. TON ÇEŞİTLERİ .98’. Tonlanmamn getirdiği anlam incelikleri ancak kulak­ la kavranabilir niteliktedir, yazıya ve tarife sığmaz. Bununla birlikte söyleyişin belirgin bir vasfım tonu ile ifade ederiz : a ğ ı r ton, h a k i m ton, k a y ı t s ı z t on, a l a y l ı t o n gibi. Y üksek perdeden, aşağı perdeden gibi deyimlerimiz de vardır. Sesbügisi ölçüleriyle tonlanm ayı kaba taslak belirleriz. .Söz içinde yer yer yanlarındakilerden daha yüksek bir tonla söylenen sesler y ü k s e k l i k d o r u k l a r ı (aommet de SESBİLGİSİ 125 hauteur) teşkil ederler. Bunlara genel olarak y ü k s e k t o n (ton élevé) deriz. Öteki hecelerin tonları bu doruklar arasın­ da dalgalanır. A radaki ton çukurları da a l ç a k t o n (ton abaissé) adını alır. Ancak tonlanmada titreşim sabit olmayıp kayma halinde bulunduğundan bir hecenin tonu çoğu zaman yükselme, veya alçalma halinde farkolunur. Öncekilere y ü k ­ s e l e n t o n (ton ascendant), sonrakilere a l ç a l a n t o n (ton descendant) adını veririz. P ratik te önemli olanlar da bunlardır. II. CÜMLENİN TONLANMASI 99. Gerçi tonlanm a yukarıda belirttiğimiz gibi sözün ko­ nusuna, kişinin ruh haline ve mizacına göre büyük farklar gösterir. Ancak sözün yapısına ait olmak üzere de bazı ton­ lanma kuralları vardır. Çünkü belli bir hece üzerindeki yük­ selen, yahut alçalan bir ton cümlenin cinsini, kimliğini tayin edebilir; B i l d i r i m c ü m l e s i , ş a r t c ü m l e s i , s o r u c ü m l e s i gibi. Buna c ü m l e t o n u (ton de phrase) de­ riz. A. BASIT CÜMLEDE Bildirim cümlesinde ton dalgalanm aları bayağı hallerde v u rg u lara paralel olarak meydana gelir. Cümle yüksekçe bir ton la başlar, ilk vurgulu heceye doğru yükselir. Sonra düşer, yeniden yükselir. (lümle tonu son hecede bir alçalan tondur ; B ütün yolcular otobüsten indilerdi. Bugün hasta­ m ız daha iyh. Soru cümlesi ise bir yükselen tonla biter ; B u yabancı kadın k im ıf Şoför çantalarımızı ge­ tirecek mil? Bu sebeple bazı hallerde hiç bir soru şekli kullanmadan da sadece bir yükselen tonla birşey sorabiliriz ; Anlaşıldiı? Arabanın numarasn? Orada göreceğimiz iş ıf gibi. 126 TÜRKÇENİN GRAMERİ B. b i r l e ş i k CÜMLEDE B i r l e ş i k c ü m l e l e r m her türlüsünde b a ş c ü m l e nin bir tonu vardır ki basit bildirim cümlesinde olduğu gibi bir alçalan tondur. Genel olarak önce gelen çeşitli i k i n c i l c ü m l e l e r bir yükselen tonla biterler. Bu ton onlan esas cümleye bağlayan bir sözdizimi unsurudur, bkz § 455 v.i. Bakmayla öğrenmek olsai it kasap olurmuş'i. Çok söyledimı, fakat dinletemedim-). ö fkeyle kalkanı zararla otururı. gibi. B a ğ l a m c ü m l e s i n d e çoğu zaman bağlamı kaldırı­ rız. Sadece bu yükselen ton iki cümleyi bağlam aya yeter, bkz § 340, 461 v.i. Çok söyledimı, dinletemedim-). Y organ gittiı, kavga bitti-). Yem ek yedikı, biraz konuştukı, yattık), gibi. Sözün yapısı ile doğrudan doğruya ilgili olan bu tonlanmaya m a n t ı k t o n l a n m a s ı (intonation logique) da de­ nir. Burada yükseklik değişmeleri oldukça sınırlıdır. Duygu ve dileklerimizi ifade sırasında ise çok daha fazla yükselen ve alçalan tonlar kullanırız. Buna d u y u ş t o n î a n m a s ı (intonation affective) adını veririz. B urada söz adeta bir m u s i i h a r e k e t i (mouvement musical) etkisi yapar: Oturı, diyorum sana). Çoki çoki teşekkürler). gibi. m . DURGU VE DURAK 100. Bir soluk verme sırasında yapabildiğimiz kadar he­ celer yaparak bir söz parçası meydana getiririz. Sonra durup S E S B İL G İS İ 127 soluk alırız. Buna s o l u k d u r g u s u (pause de souffIe) denir. Aslında dil en küçük söz birliği olan cümleyi soluk durgusuna göre ayarlamı.ştır. Yani in.san bir düşünce birliğini bir soluk içinde vermeye çah.şmıştır. Demek ki cümlenin ilk tabii ÖİÇÜ.SÜ soluktur. Yazı dilinde soluk bahis konusu olma­ dığı için cümleler baştan beri daha çok eklenmiş ve uzatıl­ mış görülür. A. GRAMER DURGULARI Konuşurken çoğu zaman bir solukta bir cümle söyleriz ve alçalan tondan sonra bir d u r g u (pause) yaparız. F akat ba­ zan da bir solukta birkaç cümle, yahut birkaç solukta bir uzun cümle söylediğimiz olur. Bu sonuncu halde cümle içinde uygun yerlerde soluk durguları yaparız. Bu durgular da cümle so­ nundaki durgu gibi sözdizimi ve anlamla ilgilidir. Bu bakım­ dan sözün ezgisine a ittirler ve unsurlarından sayılırlar. Uzunca birleşik cümlelerde yükselen tonla biten ilk y a r g ı ö b e ğ i nden sonra çoğu zaman bir durgu y ap an z: Havalar böyle serin giderse / hu yaz denize gire­ meyeceğiz. Sen kendi vazifeni yapmadıkça / baş­ kalarına kusur bulamazsın. Cümle içindeki durgular hemen her zaman sözün bağlantı yerlerini belirtm ek ve kavram lan açıklamak, anlayışı kolay­ laştırm ak gibi m aksatlarla yapılır. Bunlara g r a m e r d u r g u l a r t (pause gram m aticale) deriz. Ancak gerektikçe bun­ lardan soluk yenilemek için de faydalanınz. B. AHENK DURGUSU 101. N ihayet ahenk vurgusuna paralel olarak sözde a h e n k d u r g u l a r t (pause rythm ique) da yapılır. Bun- i;s TÜRKÇENİN GRAMERİ 1ar ahenk öbeklerini birbirinden ayıran kısa durgulardır. Şiir­ de çok iyi fark olunurlar, bkz § 96. «Düşman geldi / bölük bölük / dizildi, Alm m ıza / kara yazı / yazıldı. Tüfek icad oldu / m ertlik bozuldu, Eğri kılıç kında / paslanmalıdır». «Ne m üm kün / zulm~ile / bidad'ile / im hayi hürriyyet. / Çalış / / idraki kaldır / muktedirsen j j adem iyy etten». Son m ısrada görüldüğü gibi ahenk durgusu ulaşmayı önler, bkz § 32. C. DURAK Bir düşünceden bir düşünceye, bir konudan başka bir ko­ nuya geçmek için derece derece daha uzun durgular yapm a­ mız lâzım gelir. Buna d u r a k (repos) adını veririz. Durak yazıda s a t ı r b a ş ı ( â l a ligne) yaparak gösterilir. D urak­ lar dinleyenin ve okuyanın sözü toparlayıp sindirmesine y ar­ dım eder. H itabette durguların ve durakların yerlerini ve ölçülerini tayin etmek birinci derecede önemlidir. 3. D ilim ; N o k t a l a m a 102. Yazının sözü incelikleriyle tespit etmek hususunda­ ki yetensizliğini yer yer belirttik, bkz § 2, 3 v.b. Yazıyı fazla işaretlerle doldurmanm da onun pratik değerini kaybettirece­ ğine işaret ettik. Bununla birlikte okumayı kolaylaştırm ak için e.skiden beri, özellikle sözdizimi değerleri olan, alfabe dışı bazı işaretler kullanılmıştır. B unlar zamanımızda farklı yazılarda ortak, m illetlerarası bir değer kazanmış olup n o k t a l a m a i ş a r e t l e r i (signe de ponctuation). adını alırlar. SESBİLGİSİ 129 N o k t a l a m a (ponctuation) başlıca sözün boğum nok­ talarını, bazı durgu ve durakları, cümle çeşitlerini göstermeye, dolayısıyla sözün vurgu ve tonlarını azçok hatırlatm aya ya­ rar. Bu işaretleri her dilin ezgi ve sözdizimi özelliklerine göre kullanmak gerektir. N oktalam a işaretlerini a s ı l i ş a r e t l e r (signe principal) ve k a t m a i ş a r e t l e r (signe accessoire) diye iki takım a ayırabiliriz. I. ASIL İŞARETLER Asıl işaretler doğrudan doğruya sözdizimi ile ilgili olan­ lardır. B urada herbirinin başlıca kullanış hallerini göstere­ biliriz: A. NOKTA 103. 1. Basit, veya birleşik her bildirim cümlesinin sonu­ na konur. N o k t a (point) uzunca bir durguya işaret sayılır: Bu çorba tuzsuz. «Keskin akti keramete kıç attırır». Evet. Dönecekler, çünkü eşyalarını burada bıraktılar, gibi. 2. Kelimelerin önseslerini, veya birkaç harflerini alarak yapılan kısaltm alarda kullanılır : T.C. (Türkiye Cum huriyeti), P.T.T. (Posta, Telgraf, Telefon), Dr. (Doktor), cad. (cadde), 8. (sayfa), v.b. (ve başkaları) gibi. M illetlerarası ve milli tanınm ış kısaltm alar sözlüklerde gösterilir. Özel kısaltm alar ise yayım larda cetvel halinde ve­ rilir. Yeni zam anlarda çok kelimeli kuruluş adlarının, h atta kimi cinsadlarının ilk harflerini, veya ilk hecelerini çoğu nok­ tasız yanyana getirerek kısaltm alar yapmak yaygın bir hal alm ıştır : Türkçenin G rameri F : 9 130 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ ABD (Amerika Birleşik Devletleri), AE T (Av­ rupa Ekonomik Topluluğu), TEK (Türkiye Elektrik Kurumu), Sifaş (Sentetik iplik F ab ri­ kaları Anonim Şirketi), d.d.t. (dichlorodiphenyltrichlorethane) gibi. Tanınmamış kısaltm alar kullanm aktan sakınmalıdır. Hele yeradlarını K.M.Paşa (Koca Mustafa Paşa), Ç. Kale (Çanak­ kale), D. Bakır (Diyarbakır) gibi zorlayarak kısaltm ak yer­ sizdir. 3. Nokta rakam ların önüne konarak ( a t l a r ı anlamım verir : s- ı r a say ı s ı- 5. (beşinci), 12. (on ikinci). III. (üçüncü). XI. (on birinci) gibi. VIII. yüzyıl, IV. bölüm gibi IV. Murat, III. Selim de Türkçe sıfat takım larıdır. Louis XIV, Friedrich II. gibi Batı dilleri klişelerini Murat IV, Selim III. diye kopya etmek Türkçe ol­ maz. 4. Sıra göstermek üzere bahis ve satır başlarına konan harfler ve rakam lardan sonra kullanılır : Şu sajrfalarda görülen 1. 2. 3. 4-> § 92 a. b. c. d. satır başları, yukarıya doğru A. Nokta, B. Ahenk Durgusu, III. Durgu, ve Durak başlıkları gibi. 5. Rakam lar arasına lira ve kuruş hanelerini, binler h a­ nelerini, tarih verirken gün, ay, yıl sayılarını göstermek için konur : 128.75 (jniz yirmi sekiz lira, yetmiş beş kuruş), 12.540 (on iki bin beş yüz kırk lira), İstanbul 10. 5. 1972 gibi. SESBİLGİSİ 131 B. VİRGÜL 104. Cümlede aynı işleyişe ortak olup sıralanan kelime­ ler, belirtme öbekleri ve yargı öbekleri arasına v i r g ü l (virgüle) konur : K orkut, kardeşleri iyi insanlardır. Mutfağı, banyoyu iyice temizlesin. Zeynep ayır başlı, zeki bir kızdır. Doktor telefon etti, sizi sordu. gibi. Virgül burada bir u l a m a b a ğ l a m ı yerini tutm aktadır. Üçlü bir sırada daha çok bir virgül ve bir bağlam kullanırız ; Ali, Ülker vc Haşan birlikte gidecekler gibi. 2. Virgül çeşitli bağlam lardan önce, özellikle bağlam cüm­ lelerinde kullanılır : Hergün bir, hatta bir buçuk saat yürüyüş yapa­ rım. Eczacı, yahut kalfası hazırlayacak. Ne bah­ çıvan göründü, ne oğlu. Osman yalnız gelemez, çünkü yolu bilmez, gibi. 3. Y a n a ş m a virgül kullanılır : t a k ı m l a r ı nda iki kelime arasında Biz Yıldızı, ortancalarını tanıyoruz. Tuğrul Bey, mühendis dün bize gelmişti, öbürgün, 22 tem­ muzda başlayorlar. gibi. 4. Cümlede bir unsunın kendisini izleyen kelimeyle bir belirtme öbeği halinde bulunmadığını anlatmak, yani böyle bir k a r ı ş t ı r m a y ı (confusion) önlemek için aralarına virgül konabilir : Dumrulun, bavulunu taşıması lâzım (Dumrulun bavulu değil, dumrulun . . taşım ası). Bu, adamın 132 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ niyetini gösterir (Bu adam değil, Bu [hal] ada­ mın ... ), gibi. Söyleyişte bu karıştırm ayı vurgu, veya yüksek tonla önle­ riz. 5. Bir cümle içindeki, bazan da başında veya sonundaki s a p l a m a ö b e k l e r i m (groupe parentetique) ayırm aya yarar : Bütün erkekler, sakatlar ve yaşlılar hariç, silâh altına alınmıştı. Osmandakiler bir yana, bütün çuvalları toplayacaksın. Yarın, babanızdan bir cevap gelsin gelmesin, bana bir telefon edin. O zaman kelime vurgusu sertleşir, bkz § 94- Para alırsa ödeyecekmiş, aslı yok ya. gibi. Aşağıda göreceğimiz gibi bu saplama öbeklerini cümle için­ de çizi ve parantez arasında da gösteririz. 6. Hitap için kullanılan ç a ğ r ı h a l i nde adlar (bkz Ş 286, 344) ve ü n l e m o b e k i e r i nden sonra konur : Vatandaş, Arkadaşlar, Babacığım, Kardeşim Bedri Bey, Sayın Meslekdaşım, Yavrum , bu türlü konuşmayın, gibi. C. NOKTALI VİRGÜL 105. 1. Cümlede aynı işleyişe ortak olup virgüllerle ayrıl­ mış bir sıra kelime ve rakam ları takım lara bölmede n o k t a l ı i r g ü l (point - virgüle) kullanılır ; İkiye ayrılmışlardı: Ali, Erdoğan, Kaya; Orhan, İsmail, Aydın. Oda numaraları: 123, 124, 128; 302, 306, 307. 2. Virgüllerle ayrılm ış iki bağlam cümlesinden bir çok üyeli birleşik cümle yaparken araya konur : SE SB tL G tSt 133 «Doluya koydum, almaz; boşa koydum, dolmaz». «At ölür, m eydan kalır; yiğit ölür, şan kalır». Yüzüne gülersin, şımarır; aldırmazsın, küser. Noktalı virgül orta bir durguya işaret sayılır. F akat Türkçe­ de az kullanılır. D. İKÎ NOKTA 106. lanılır : Gelecek söze dikkati çeker. Başlıca şuralarda kul­ 1. B ir başkasından d o l a y s ı z s ö z nakledeceğimizi bildirince o sözden önce nokta yerine i k i n o k t a (deux points) koyarız ; Günlük emirde şöyle deniyordu: «Ordular, hedefiniz Akdenizdir. İleri!» gibi. Bu sözleri tırn ak içine alırız. Kısa d o l a y s ı z s ö z l e r i (discours direct) ise cümle içinde virgülle ayırm akla yetini­ riz : Ben onu tanımayorum, diye çocuğu başından savmış. Bir atasözü, öfkeyle kalkan zararla oturur, diyor, gibi. 2. Bir konuya girişmek, bir açıklama yapmak ve örnek­ ler vermek istediğimiz zaman onlardan önce iki nokta koya­ rız. Şu sayfada gördüğünüz örnekler gibi : ... gördüğünüz örnekler gibi: ... ayırmakla yetiniriz: ... ik i nokta koyarız: ... şuralarda kullanılır: ... gibi. 3. Sözün bahsettiği maddeleri saymak gerektiğinde on­ lardan önce : Eskilerin tanıdıkları dört unsur şunlardır : 1. toprak, 2. su, S. ateş, 4- hava, gibi. 134 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ E. KESME NOKTALARI 107. Sözün bir yerde kesildiğini ve başta, ortada, veya sonda bir parçasının söylenmediğini göstermek için oraya üç nokta, k e s m e n o k t a l a r ı (points de suspension) koya­ rız. 1. Bir a n l a t m a t a r z ı (manière de parler) olarak konuşmada bazan k e s i k c ü m l e l e r (phrase suspendue) yaparız ve cümlenin bir parçasını dinleyenin anlayışına bıra­ kırız : Anlamaz ama ... (bir defa söylemeli). Para işine gelince ... (onu henüz halledemedik). Bizi çağır­ madınız ki ... (gelelim). Ondan ötesi ... (bili­ yorsun), gibi. Sözün bu m aksatla kesildiği sonundaki yükselen tondan an­ laşılır. 2. Bazı maddeler ve örnekler sayılırken daha başkaları, benzerleri olduğunu, fa k a t sözün kısa kesildiğini gösterirler; Hepsi satılık: m u tfa k eşyası, tabaklar, güm üş takım ları ... Bir sürü şikâyet: yorulmuş, uyu­ mamış, üzülmüş ... B urada kesme n o ktalan falan, ve başkaları ~ v.b. gibi belir­ siz zamirlerin yerini tutm aktadır. 3. Bir söz naklederken atlam ak istediğimiz parçaların yerine kesme noktaları koyarız. Yazmak istemediğimiz bir t-f-îimeyi de noktalarla geçiştiririz, Bkz Kamusu Türkî : N okta - ... 3. Kelâmın b itti­ ğine işaret olan benek, durak. Bu bahçeye ... lira fiy a t vermişler. Kâğıtları B ... adında hir kadın almış, gibi. SESBİLGİSİ 135 F. SORU İŞARETİ lOS. B ir şey öğrenmek istediğimiz yerlerde s o r u i ş a r e t i (point d’interrogation) ile kaparız : cümleyi 1. Soru cümlelerinin sonuna gelir : Ne var? Kim söyledi? Nasıl bir gömlek isteyorsunuz? Sağıroğlu yarınki toplantıya gelecek m i? «Benden alâ çiçek var mı?» gibi. Gerçek soru bildirmeyen soru kelime ve takılarından sonra bu işaret kullanılmaz : Nasıl oldu, bilmeyorum. Bira içerim, gibi. buldum mu, Buna karşılık içinde soru kelimeleri bulunmadığı halde yük­ selen tonla bitip (bkz § 99) soru anlatan cümlelerden sonra kullanılır : Tabii anladınız? Biraz daha? Peki, son fiyat? gibi. 2. Söz içinde parantez arasında bir soru işareti önüne konduğu kelime, veya cümlenin şüpheyle karşılandığını, veya ciddiye alınmadığını gösterir : Bu yolcu A frikada bulunduğunu (?) söyleyor ve m üthiş av hikâyeleri anlatıyordu. O genç adam A ydın Oğullarındanmış (?). gibi. G. ÜNLEM İŞARETİ 109. 1. Ü n l e m i ş a r e t i n i (point d ’exclamation) ge­ nellikle ünlemlerin ve sevinç, hayranlık, acı, korku gibi şid­ detli duyuşları anlatan cümlelerin sonuna koyarız : H ey! Sakın hâ! Hele hele! Ne güzel tesadüf! Korkunç bir sessizlik! Yazıklar olsun! gibi. 136 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Heyecanlı çağrı ve hitaplarda da ünlem işareti kullanırız. Çok defa da ünlemi, veya ç a ğ r ı h a l indeki (vocatif) ismi cüm­ leye bir virgülle bağlayıp ünlem işaretini cümle sonuna koya­ rız : Sevgili Vatandaşlarım! Yaşar! Orhan Bey! Uyanın, arkadaşlar! Çocuk boğuluyor, im dat! Aferin, seni tebrik ederim! gibi. 2. Söz içinde parantez arasında ünlem işafçti önüne gel­ diği kelime, veya cümlenin hafifseme ve eğlenti ile kullanıl­ dığım gösterir ; senin yüzücülük rekoru (!) Kalifornyada m ıydı? Ruhları davet edermiş (!) bu profesör. gibi. n . KATMA İŞARETLER 110. K atm a işaretler asıl noktalam a işaretlerine yardımcı ve daha çok yazı ve basım la ilgili işaretlerdir. A. BİRLEŞME ÇİZGİSİ B i r l e ş m e ç i z g i s i (tra it d’union) noktalam adan zi­ yade yazıya yardımcı bir işarettir. Yerine göre kelimelerin, ke­ lime parçalarının, kök ve eklerin birleşik olduğunu gösterm eye y a ra r : 1. İki kelimeyi özel bir anlam da yaklaştırm ak, karşılaş­ tırm ak, veya birleştirm ek için aralarına konur. Bunlardan bazıları koşma takım kalıbında birleşik kelime sayılır, bkz § 273. Bazan rakam lar arasına da konur : H int-Avrupa diUeri, Türk-Ingiliz ilişkileri, 19141918 savaşı, diş-dudak sesdeşi, 15-18 yaşlarındaki gibi. 137 S E S B İL G İS İ Bizim b e l i r t m e ö b e k l e r i n e uygun olarak yapılmış bir­ leşik kelimelerimizde de birleşme çizgisi kullanmak yersizdir (yurd-içi, kanun-dışı, deniz-aşırı). 2. Dilbilgisinde ekleri ve kökleri ayırdetmek için araları­ na birleşme çizgisi koyarız. Bu kitapta gördüğünüz gibi (bil-gi-siz-lik ). 3. E ski yazı diline ait Arapça ve Farsça belirtme öbek­ leri ve birleşiklerdeki ekleri ve eklemleri göstermek için de ye­ rine göre kullanılır : derd-i m aişet Encümen-i Daniş talim-ü terbiye scvk-ü idare Dar - ül-Fünun K eşf - üz-Zunun gibi. 4. B ir satır sonunda bitmeyen kelimenin parçası sonuna konur. B urada son hecenin satıra tam olarak sığdırılmasına dikkat edilir. Yani hece bölünmez : ... bildirece- ktiniz. değil, ... bildirecek- tiniz. gibi. B. ÇÎZÎ 111. Birleşme çizgisinden biraz daha uzun olan (ü re t) başlıca iki yerde kullanılır : çizi 1. İki, veya daha fazla taraflı bir g ö r ü ş m e de (in­ terlocution) konuşanın değiştiğini dolaysız söz olarak göster­ meye yarar. Konuşan değiştikçe satırbaşı edilir : Turhan s o rd u : — — — — N e yapacaksın? Reddeceğim. îy i düşündün m ü f E vet. Bugünkü şartlar altında çahşamam. gibi. 138 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Bu kullanışta çiziden önce konuşanların adları da konabilir. Tek başına bir kimseden bir dolaysız söz nakletmek için de bir çizi ile satırbaşı yapmak mümkündür : A li birden bire bağırdı : — Bırakm am , vallahi! 2. Cümle içinde bir saplama cümlenin başına ve sonuna komu” ve onu asıl cümleden ayırır : Bütün varlığını — zaten bir evi ile kitaplarından başka bir şeyi y o ktu — bir hayır derneğine bağışladı, gibi. Saplama cümlenin iki virgül ve parantez arasına da alındığını görürüz, bkz § 104, 113. Saplama cümlenin virgülle olduğu gibi (bkz § 104) tek uzun çizgi ile cümle sonıma bağlandığı da olur ; Balkan Meselesinin yeni hir safhası Berlin andlaşm astyla başlar — burada ayrıntılarına girecek değiliz, gibi. C. NOKTALI ÇÎZÎ 112. Satır başlarındaki bahis, madde ve p arag raf başlık­ larından, bazan da harflerden ve rakam lardan sonra n o k ­ t a l ı ç i z i (point - ü re t) konur. Az kullanılır : N oktalı Çizi .— ... , Madde 12.— ... , Onikinci Madde.— ..., § 16.— ..., B .— Jf.~- ... gibi. Aynı yerlerde tercihe göre nokta, iki nokta ve çizi de kullanıl­ dığından bu noktalı çizi vazgeçilmez bir işaret değildir. D. TIRNAK Kapsadığı kelime ve cümleleri söz içinde ayırdetm eye ve belirtmeye y a ra r ; SESBİLGİSİ 139 1. Söz içinde yeni, veya dikkate değer, önemli bazı keli­ meler, deyimler, söz parçaları çoğu zaman t ı r n a k (guillmets) içine alınır : Rusların yeni hir «sulh taarruzu» hazırladıkları anlaşılıyor. Bu bölgeyi «en iyi bildiği söylenen» Taşçıoğlu ile görüştüm, gibi. 2. Başka bir kimseden, veya metinden söz naklettiğimiz zaman onu — önünde iki nokta olsun olmasın — tırnak içine alırız, bkz § 106 ; Şair vatanı şöyle ta rif ediyor ; «Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır». Tırnak içinde gösterme yerine nakledilen sözler altı çizilmek ve basım da değişik harflerle dizilmek suretiyle de belirtilir. E. PARANTEZ 113. 1. Cümlenin yapısına girmeksizin söze katılan yardım ­ cı, açıklayıcı kelime, rakam , işaret, g ö n d e r m e (renvoi) ve sözleri içine alır ; Kıbrıs Anadoludan ancak 45 m il (75 K m .) kadar uzaktadır. O tarihte (m ayıs 1919) Yunanlılar Anadoluya ayak basmış bulunuyorlardı. Soru cümlesinin sonuna bir soru işareti (? ) koyarız. Virgüle gelince (b kz § 104) üu daha ziyade . . . gibi. Eskiden p a r a n t e z c ü m l e s i denen s a p l a m a c ü m ­ l e l e r (phrase parenthètique) de daha çok parantez içine alınırdı. Şimdi bunları yeğlikle iki çizi, veya iki virgül arasın­ d a gösteriyoruz, bkz § 104 ve 111. 2. P arantez bazan tek olarak satır başlarında, veya me­ 140 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ tin İçinde sıra gösteren rakam ve harflerin üzerine çevrilmek suretiyle de nokta yerine kullanılır: Meselâ bu parantez bah­ sinde 1. 2. satır başlarını 1) 2) şeklinde, § 92 a. b. c. satırbaşlarını a) h) c) şeklinde de gösterebilirdik. Buralarda noktayı yeğlemeliyiz. F. KÖŞELİ PARANTEZ 114- Parantezle çevrilmiş bir söz parçası içinde tekrar parantez açmak gerekli olursa k ö ş e l i p a r a n t e z (cro­ chet) kullanırız. Bu pek seyrek olur : Bu kelimeyi Kaşgarlı Mahmut da (bkz Divan C. ..., S. ..., s. ... [okunuş şüpheli]) almıştır, gibi. G. PARAGRAF (3eniş bir konunun en küçük bölümlerine p a r a g r a f deriz. Şu yazdığımız paragraf bahsi bir p arag raf teşkil eder. Bazı eserlerde bu küçük konu birliğinin başına konan işarete de p a r a g r a f (paragraphe) deriz ve üzerine num ara jdirütülür ; § 127. Fiillerden -im eki ile yapılan isimlere gelince ... gibi. Kanunlarda, tüzüklerde, yönetmeliklerde bir parag raf bir m a d d e (article) teşkil eder. Bunlar p arag raf işareti kon­ madan num aralanır, yukarıda gördüğümüz gibi. B ir madde, veya paragrafın satır başları ile bölünen p ar­ çalarına f ı k r a (alinéa) deriz. İKİNCİ BÖLÜM Y A P IB î L G î S î 115. Giriş kesiminde belirttiğimiz gibi (bkz S. 20) keli­ melerin yapısını ve uğradıkları anlam ve ilişki değişikliklerini bu y a p ı h i l g i s i bölümünde inceleyeceğiz. A. KELİME DAĞARCIĞI Her dilde anadilden gelen bir t e m e l k e l i, m e (mot prim itif) varlığı bulunur. Daha yeni zamanlarda ü r e t i m ve b i r l e ş i m yolları ile yapılmış, veya yabancı dillerden gelmiş kelimelerle birlikte bu varlık dilin k e l i m e d a ğ a r ç ı ğ ı m m ejüana getirir. D e y i m l e r , a t a s ö z l e r i (pro verbe), f ı k r a l a r (anecdote) v.b. de dilin varhklanndandır Dil yaşayan bir organizma gibi zamanın ihtiyacına göre durm adan kendi yapısından kelimeler yaratarak ve yabancı dillerden kelimeler alarak dağarcığım zenginleştirir. Bir yan­ dan da bazı kelimeleri eskitir ve düşürür. Buna göre kelime dağarcığı artan, bir yandan da değişen, yenilenen bir hazine­ dir. 1. Eski Türkçenin Varlığı: 116. Bazı dillerde temel kelime varlığı baştan beri karış­ mış, birkaç kaynaktan gelmiş bulunur: F r a n s ı z c a , İ n ­ g i l i z c e gibi. Kimi dillerde ise bu varlık daha az karışmış, 142 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ daha saf kalm ıştır: A l m a n c a , T ü r k ç e gibi. O dillerin gramerlerinde de görülen bu fark o ulusların eski tarihlerde başlarından geçenlerle ilgilidir. Eski Türkçe pekaz sayıda yabancı a l ı n t ı k e l i m e (mot d’emprunt) kabul etmiş olmakla birlikte zengin bir a r ı d i l (langue pure) kelime dağarcığına sahiptir. Kelime y a ra t­ ma gücü de gelişmiştir. Türkler tarih boyunca hep hakim ulus olarak yaşadıklarından hakim dil baskısı görmemişler ve ko­ nuşmada dillerinin temel kelime varlığım korum uşlardır. Dilinüze yabancı kelimeler hep farklı, veya ileri teknik ve kültür kelimeleri olarak girm iş olup bunların da çoğu yazı dilinde kalmıştır. Hunlardan gelen uluslar Avrupa-Asya kıtası üzerinde pek uzun mesafelere yayılmış olduklarından T ü r k ( H u n ) d i l ­ l e r i farklı dillerden etkilenmişlerdir. T ürkler müslüman ol­ mazdan önce başlıca Çin ve Hint-Avrupa dillerinden kelimeler aldılar. F ak at Eski Türkçede, Doğu Türkçesi alanında ra stla ­ nan daha çok din ve yönetim hayatına ait yabancı kelimeler­ den pek az bir kısmı E.ski Oğuzcaya geçmiş görünüyor. Lehçemizde bu en eski, kimi dolaylı aiıntı kelimelerden kalan yadigârlar sayılıdır. Bildiğimiz kadar : Sanskritçeden bal, Yunancadan bez, Çinceden inci, O rta Irancadan şeker, kürküm (safran), O rta Farsçadan bağ, kamu, Soğutçadan kadın, kâğıt, Sakacadan) don (geyesi), Toharcadan küncüt (susam) gibi. Doğu Türkçesi daha çok doğudan, Çinceden etkilenirken Türkçe.sinin öteden beri daha çok batıdan kelimeler al:ğı anlaşılıyor, XI. yüzyılda K aşgarlı Oğuzcanm bir dereceye :,dar Farsça etki alanına girm iş olduğunu belirtir. Bu zam an­ da iki lehçe arasındaki farklı kelimelerden bir takım ı zaten daha eski zam anlarda H i n t - A v r u p a d i l l e r i nden Oğuzcaya gelmiş olmalıdır : Y A PIB İLG İSİ 143 h(ü / a n yagı, çetük / muş (kedi), kent / halik, pam uk / yün, a f tabı / kumgan (bakır güğüm), saxt / üstem (kakma, işleme) gibi. 2. Orta Türkçeye Doğru : 117. Türkler geçinden ve Parslarla temas halinde müslüman olmuşlar, ardından da Iranda devletler kurmuşlardır. Bu sebeple müslümanlığın ilk kavram larından birçoğu bile F a r s ç a kelimelerle öğrenilmiş, bunlardan bazıları da leh­ çemizde kalm ıştır : abdest, namaz, oruç, peygamber, gibi. günah Sonradan din dili olarak A r a p ç a nm etkisi ön plana geç­ miştir. Y ukarıda B atı Türkçesinin gelişme tarihine değindik, bkz S. 15. Anadolu ve Rumelinde yerleşen ve dallanan dilimizin A rapça ve Farsçadan kelime alması yazıda sınırsız, fak at ko­ nuşmada sınırlı olmuştur. Bunlar çoğu yazıdan, g ö z l e a l ı n t ı (em prunt visuel) kelimelerdir. Yeni anavatan dili­ mizi daha iki medeniyet dili ile yakından tem asa getiriyor : R u m c a ve İ t a l y a n c a . Ancak bunlar yazılarını bilme­ diğimiz bir ayrı, hıristiyan medeniyeti çevresine a it oldukları için bize hemen yalnız konuşmadan, k u l a k l a a l ı n t ı (em prunt auditif) yolundan teknik kelimeler vermişlerdir : temel, takoz, poyraz, fırın, kaptan, gümrük, manivela gibi. B aşka yerli dillerden çoğu bölge ağızlarında kalan az kelime almışızdır. 3. Yeni Türkçede : XIX. yüzyıl başlarında Batıya açılıyoruz, F r a n s t z c a dan gözle alıntı başlayor ve bu dil batılı kavram ların bize ak­ tarılm asında anakaynak oluyor. Yazı dili olarak Y e n i O s - X 44 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ m a n i i c a bir yüzyıl boyunca o kelimelere Arapça karşılık­ lar bularak bu büyük akımı karşılam aya çalışmıştı. Ancak modern bir milli dil olma vasfını taşım ayan Osmanhca y ara­ tıcı imkânlarıyla birlikte iflâs etti. Y e n i T ü r k ç e modern bir dilin bütün kelime dağarcığını kendi kaynaklarından bes­ lemek gibi büyük bir iddia ile ortaya çıktı. B. k e l i m e l e r i n YAPISI 118. Kelimeler bir, veya birkaç heceden meydana gelmiş, her dile göre ayrı anlam birlikleridir. Kelimelere sözlükteki yalın şekilleriyle l ü g a t k e l i m e l e r i deriz ( taş, nine, toprak, getirmek). Söz içinde onlara ç e k i m e k l e r i ge­ tirerek kelimelerin başka kelimelerle ilişkilerini kurarız (A li­ nin, nine-den, toprağ-a, getir-di). Bunlara da g r a m e r k e l i m e l e r i adını veririz. Sözlük kelimelerinden bir takım ı bölünmez anlam unsur­ larıdır. Çoğu tek heceli olan bu ses topluluklarını daha basit parçalara bölmek mümkün olmaz : baş su boş kırk se v (m c k ) deve sekiz u yu (m ak) gibi. Bunlara k ö k l e r deriz. Bir takım ı ise anlam değişikliği ya­ pan ü r e t i m e k i e r i ile uzatılmış kelim elerdir: baş-lık ak su-lu boş-a- Bunlara da k ö k e n l e r sev-dir- deve-ci uyu-tgibi. (radical) adını veririz. Birleşik kelimelerden ve yabancı kelimelerden de tıpkı Köklerden olduğu gibi üretim ekleriyle kökenler yapılm ıştır ; can-sız din-daş hasta-lik şeref-li mühım-scradyo-cu. ayakkabı-cı kabadayı-lık darcan-lı telefon et-tir- gibi. Her üç halde kökenler yeniden üretim ekleri alıp ileri bir an­ lam değişikliğine uğram ış olabilirler : Y A P IB İL G İS İ 145 su-lu-luk hoş-a-n- din-daş-ça cilt-le-t- aydkkahı-cı-lık tat-lı-lık-la dü§ün-ce-siz-ce gibi. Gördüğümüz gibi her kelimede bölünmez bir temel anlam unsuru vardır ki buna a n i a m l ı k (sémantème) deriz. T ürk­ çede her kök bir anlamlık sayılır. Bir anlamla ilgili kavram ­ ları genellikle o kökten üremiş, veya birleşmiş kelimelerle k a r­ şılarız. İş kökünden ; işçi işlik işsiz işlemek işlek işletm ek işleme işlenmiş işveren işgüzar işgüç tembelişi gibi. Bunlar bir k e l i m e a i l e s i (famille de mots) meydana ge­ tirirler. Yine yukarıda gördüğümüz gibi bütün gram er kelimele­ rinde ilişki değişiklikleri ve kökenlerde anlam değişiklikleri yapan unsurlar (ekler) vardır. Bunlara da işleyişleri yönünden y a f i l i k (morphème) adını veririz. Türkçede her ek bir yapılık sayılır. Yapılıklar tek başlarına kullanılmaz ve bir şey anlatm azlar. F ak at hepsinin bir a n l a t ı m ları (significa­ tion) vardır. Belli şartlarla eklendikleri kelimelerde anlam ka­ zanırlar. Kök olsun, köken olsun, birleşik, veya alıntı kelime olsun sözlük kelimeleri yalın halleriyle t a b a n (base) diye anılır­ lar. Hepsi çekim ekleri alabilir : su-ya sev-miş deveci-nin bakkal-dan açıkgöz-ler gibi. Şimdi kelimenin yapı unsurlarını vasıflarıyla belirtelim : 1. Kökler : 119. Türkçede kelime köklerinin aslında hep t e k h e c e l i anlam lıklar olmuş olduğu sanılıyor. Buna göre sözlük kelime­ lerimizin ikinci ve daha sonraki hecelerini, birleşme halinde başka kökler değilseler (haydi < hay de, öbür < o bir), eski, Türkçenin Grameri F : 10 146 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ veya yaşayan bir takım ekler teşkil etmiş olacaktır. Ancak bugün dilimizde bulunan birçok iki ve bir m ikdar üç heceli kelimelerin daha fazla çözümlenmesi imkânsız, güç, veya şüp­ heli görünmektedir : otuz kanat ayak bırak(m ak) çiğne(m ek) böğürtlen gibi. Buna karşılık bazı tekheceli kelimeleri ikiye bölebiliyo­ ruz : ko~§~ ye-n- yu-n- sür-t- ye~m gibi. Bu görünüş bizi tekheceli kelim elerde de çözüm lem e araştırm alarına götürür. G er­ çekten Eski T ürkçe m etinler bir takım tekheceli kelim elerim izin çoğu b ir açık hece­ den ibaret daha basit köklerini verm ektedir : sa-t- < ; sa-m ak ba-m ak sı-nsilk- sı-m ak su-n- sil-ik-m ek çık- su-m ak taş-ık-m ak ba-ğ gibi. Bu sebeplerle kelime dağarcığının temeli olan köklerin gerçek sm ınnı kesinlikle belirlemek mümkün olmaz. Biz çö­ zümlenmesi güç çok heceli kelimeleri de köklerden sayarız. Kökler dilimizde baştan beri gördükleri vazifeye göre tabiî olarak ikiye ayrılm ışlardır. Bir takım ı doğrudan doğru­ ya y o ğ u n (concret) ve y a l ı n (abstrait) varlıkları, veya onların vasıf, durum ve ilişkilerini gösteren kelimelerdir (kuş, dil, sa n , alt, pek). Bir takım ı ise ta b ia tta olup bitenleri an­ latm aya yarayan anlam unsurlarıdır (ak-m ak, kaz-m ak, duy­ mak, sin-m ek).'Birincilere i s i m k ö k l e r i (racine nomina­ le ), İkincilere f i i l k ö k l e r i (racine verbale) adını veririz. Bu İki takım kök üretim de ve çekimde ayrı ajzrı, kendile­ rine m ahsus ekler alırlar, öyle ki isim köküne gelen ek fiil köküne, fiil köküne ait »^k de isim köküne gelmez. Böylece di­ limizin e k i e r d a ğ a r c ı ğ ı (existence de suffixe) da ke­ sinlikle ikiye bölünmüş bulunur. Türkçede isim ve fiil kökleri aynı olan, başka bir deyimle fiil kökü aynı zamanda görülen işin adı, veya sıfatı olan kav'am lar nadirdir : Y A PIB İL G İSİ 147 ta t/ tat (m a k), göç/ göç(m ek), don/ don(m ak). ş iş/ şiş(m ek), d ik / d ik(m ek), k ü s/ küs(m ek) gibi. İsim kökleri yalın halleriyle anılırlar : çam kuş kalın sen yarın de beri oh, gibi. Fiil kökleri yalnız e m i r k i p i nde yalın olarak görülürler (dur bafc^. Onları ürettikleri bir k ı l ı ş a d ı , bir a d f i i l şekli ile anarız : durmak bakmak delmek gibi. dürtm ek üşümek İnceleme sırasında fiil köklerini ayırdetmek için de sonlarına bir birleşme çizgisi koyarız (dur- bak- üşü-). 2, Ekler: 120. Türkçede bütün e k l e r i n (sonekler) de aslında tek, veya çok heceli kelimeler olup bir b e l i r t m e ö b e ğ i, bir kullanış örneği içinde birlikte bulundukları kelimeyle kayna­ şıp bir yapılık niteliğini kazanmış oldukları tahm in olunuyor. Gelişmelerini izleyebildiğimiz bazı ekler bu faraziyeyi doğru­ layıcıdır. Meselâ aşağıdaki eklerin oluşması şöyledir : -le -dir -iyor kaş-la göz < kaş ile göz < kaş il-e (bağ­ layarak) köz. bir-dir ol < hir dürür < bir turur (du­ rur, durum undadır). bil-iyor < hil-i yoru < bil-i yon-r (^ürür, devam eder). E kler sesbilgisi bölümünde gördüğümüz kanunlara uygım olarak isim ve fiil köklerine ve genellikle kelime taban­ larına eklenirler ve eklendikleri tabanlarla sesçe benzeşirler. Ses ş a rtla n bakımından aralarında bir fark yoktur. Aneak işleyişleri yönünden ikiye ayrılırlar : X 4S T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ a. Bir takım ı kelimelerin hal, sayı, durum, zaman, kişi gibi gram er ilişkilerini k u rarlar ve sözü teşkil ederler, İşte bunlara ç e k i m e k l e r i diyoruz (cv-den kardeş-im gir-di). b. Bir takım ı da isim ve fiil köklerine gelip onların an­ lamlarında sürekli bir değişiklik yaparak farklı kavram lan karşılayan kelimeler y aratırlar, ü r e t i m e k l e r i adını ver­ diklerimiz de bunlardır (yurt-daş, yor-gun, göz-le-mek, yor-ukmak). isim ve fiil kökleri temelde iki a y n g r a m e r s ı n ı f ı (catégorie grammaticale) teşkil ederler ve yukarıda belirttiği­ miz gibi (bkz § 119) a y n a y n ekler alırlar. Bu yönden de ek­ leri i s m e e k (suffixe adnominal), f i i l e e k (suffixe adverbal) diye ikiye böleriz ; iz-ci gece-lik süs-îe- su-sa- ağaç-lar isme ek, geç-mi§ bur-gu aç-ıl- ö d e sin hik-tı fiile ek olurlar. Ekleri, özellikle üretim eklerini yaptıkları yeni taban ke­ limenin cinsine göre de ikiye ayırırız : i s i m e k i e r i (suf­ fixe nom inal), f i i l e k l e r i (suffix verbal) : iz-ci gece-lik geç-miş bw -gu isim ekleri, siis-le- aç-ıl- su-sa- ya§-a- fiil ekleridirler. Ekleri seslilerinin düz ince ve baştaki sesdeşlerinin ünlü şekilleriyle başlarına, fiil tabanı yapıyorlarsa bir de sonlanna birleşme çizgisi koyarak gösteririz : -ce -siz -me -im -le- -ir- se- -e- gibi. Y ukarıda belirttiğim iz gibi (bkz § 48) biz eklemede y a r d i m c i s e s l i tanımayoruz. Eklerden bir takım ı da iki ekin bir aray a gelmesiyle oluş­ m uştur : ev-ceğiz < ev-cüğ-ez düz-el- < düz-e-l- kes-tir< kes-it-ür- ver-ici < bér-gü-çi gibi. Y A P IB İL G İS İ 149 Bazan çekim ekleri de k e l i m e y a y ı m ı nda kullanıl­ mış görünür. Başka bir deyimle bir çekim hali yeni bir kelime anlamı kazanabilir ; sudan gözde önce sıraya hastı Dursun dağılçekin- alış- gibi. Çekim ekleri bir yana, Tûrkçenin üretim eklerini geldik­ leri köklere ve yaptıkları tabanlara göre iki yönlü sınıflarsak dört türlü üretim ekimiz olduğu meydana çıkar. Meselâ : 1. İsme ek isim ekleri : -ci -lik -siz, deniz-ci taş-lık dil-siz gibi. 2. İsme ek fiil ekleri : -r- -se- -le-, kan-a-mak su-sa-mak gibi. diş-le-mek 3. Fiile ek isim ekleri : -mc -gin -it, dol-ma ol-gun geç-it gibi, 4. Fiile ek fiil ekleri : -in- -dir- -ele-,döv-ün-mek an-dır-mak ele^nek gibi. serp- 3. K ökenler: 121. Y ukarıda belirttiğimiz gibi k e l i m e k ö k l e r i sayılıdır. Ancak dilimizin daha Eski Türkçe devrinde zengin bir ü r e t i m e k l e r i d a ğ a r c ı ğ m a sahip olduğu ve ke­ lime aileleri halinde pek çok kökenler yaratm ış bulunduğu gö­ rülür. Türkçe üretim yoluyla erkenden oldukça zengin bir a n dil k e l i m e d a ğ a r c ı ğ ı edinmiştir. Kökenler bir yandan köklerin, bir yandan da eklerin b i t i ş m e şartlarına uyarlar. Üredikleri köklere göre i s i m - 150 TÜRKÇENİN GRAMERt d e n k ö k e n l e r (radical dénominatif) ve f i i l d e n k ö ­ k e n l e r (radical déverbatif) olurlar. Bunları meydana geti­ ren eklerin isim, veya fiil yapan ekler olm alarına göre de kö­ kenler i s i m k ö k e n i (radical nominal) ve f i i l k ö k e n i (radical verbal) olurlar. Yani yukarıda ekler için yaptığımız dörtlü sınıflama a}miyle kökenlerde de görülür: 1. isimden isimler : sütçü başlık arkadaş yazın gibi, 2. isimden filler : önlemek yaşam ak evsemek ağarmak gibi, 3. Fiilden isimler : hiçim sevgi satıcı gülünç gibi. 4. Filîden filler : uçurm ak alınmak kandırm ak atıştırm ak gibi. Kökenler isim ve fiil tab an lan teşkil ettiklerine göre ü re­ tim ekleri alm aya devam ederek ikinci, üçüncü, h a tta beşinci derecede ü r e m e l e r (dérivé) meydana getirebilirler : gizlice yurtdaşlik kaplatm ak sığınak sorum ­ luluk çıkartm a uydurm acılık duygulandırmak işletmecilik karşılaştırm alı gibi. Bunların her derecesi kullatulnuş olm ayabilir. Bazıları, h a tta kim i kelim enin de kullanıştan düşmüş, b ı r a k ı l m ı ş (obsolète) bulunur. Bu türlü kökleri, veya birinci dereceden kökenleri lehçem izde yaşayan ürem eleri ile tespit eder ve çoğu koku zam an esla m etinlerde veya yeni lehçelerdeki varlıkları ile tanıklarız. Yazı lehçemizde kaybolm uş bazı köklerle yaşayan ürem eleri, krş § 119 : tür (türlü türemek) us (uslu uslanmak) kiz (gizli gizlemek) kip (gibi) sın (sınamak) ök (öksüz) *og (ogluk oluk) tarı(dan tarla) *ya- (yakmak yanmak) tüke- (tüketmek tükenmek) gibi. Bu türlü bazı kökenlerle yaşayan ürem eleri ; üç-ünç (üçüncü) tag-ı- (dağılmak dağıtmak) ög-re- (öğrenmek öğretmek) ek-sü- (eksik eksilmek) gibi. Ö nceki kök, veya kökeni belgeleyemediğimiz hallerde kelim enin başına bir k ü ­ çük yıldız k o y a n z — yukarıda görüldüğü gibi. Bu kelim eler de bizim kelim e dağarcığunızta m alıdır. Yerine göre o n la n c a n lan d ın p kullanışa sokm abyız. Y A PIB İLG İSİ 151 C. KELİM ELERİN SINIFLANMASI 1. Tabiî Sınıflanma : 122. Y ukarıda gördüğümüz gibi Türkçede kelime kökleri tabii olarak iki sınıfa ayrılm ışlardır: isim kökleri, fiil kökle­ ri, bkz § 119. Bu ayrılış hem yapı, hem işleyiş yönlerindendir. Yani bu iki sınıf kök ayrı iki çeşit üretim ve çekim ekleri alıp söz içinde farklı ilişkiler edindikleri gibi aslında ayrı iki tü r kavram ları karşılarlar. Kökenler ve birleşik kelimeler de tıpkı kökler gibi isim ve fiil tab an lan n a ayrılırlar. Onlardan farksız olarak çekim ekleri ve daha ileri üretim ekleri alırlar. Yabancı kelimelere gelince Türkçede onlar yalnız isim tabanları sayılırlar ve an­ cak isme ek fiil ekleri ve yardımcı fillerle fiil işleyişi kazanır­ lar. Bu durum a göre iki g r a m e r s t m f ına. paralel olarak Türkçede her şeyden önce iki k e l i m e s ı n ı f ı (classe de mot) vardır: i s i m (nom) ve f i i l (verbe). Bu arada kelime dağarcığımızda bulunan kelimelerin kay­ nakları yönünden çeşitlerini de hatırlam ış oluyoruz: 1. Kök kelimeler (kaz beş seç-), 2. üreme kelimeler (çiçekçi terlik şaşkın), 3. birleşik kelimeler (yüzbaşı dişbudak başeğmek), 4. alıntı kelimeler (m al namaz posta). 2. Mantıkî Sınıflanma : 123. Dilin kelimelerini daha çok söz içindeki işleyişleri açısından göz önüne alırsak onları sadece isim ve fiil sınıfla­ rına ayırm anın yeterli olmadığını görürüz. Çünkü Türkçede de fiil sınıfının bütünlüğüne karşılık yapıca isim sınıfından sayı­ lan kelimelerin işleyişçe farklılaşmış, cümlede a y n vazifeler edinmiş oldukları görülür. Bu sebeple isim sınıfını parçalamak ve kelimeleri söz içindeki işleyişlerine göre daha geniş bir sı­ 152 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ nıflamaya tabi tutm ak gerekliğine uyarız. Bu m antıkça ve çözümcü bir sınıflama olur. Kelimeler söz içindeki işleyişleri bakımından 8 s ö z b ö ­ l ü ğ ü n e (parties du discours) a y rılır: 1. Ad, yoğun ve yalın bir varlığa ad olan kelimedir, süt, kaygı, Doğan gibi. 2. Sıfat, bir varlığı vasıflayan, belirten kelimedir, sarı, beş, hep gibi. 3. Zamir, bir adın yerini tutan kelimedir, sen, bu, biri kendi gibi. 4. Zarf, durum ve hal bildiren kelimedir, şimdi, içeriye, pek gibi. 5. Takı, isimlere gelip ilişki kuran kelimedir, göre, için, dolayı gibi. 6. Bağlam, kelime ve cümleleri bağlayan kelimedir, ile, ancak, oysa gibi. 7. Ünlem, seslenmeye, duyuşları belirtmeye yarayan keli­ medir, H ey! Y azık! Oh! gibi, 8. Fiil, bir oluş, veya kılışı bildiren kelimedir, düşmek, anlamak, satm ak gibi. Bu sekiz türlü kelimeden ilk yedisi yapıca isim sınıfın­ dan sayılır. Demek ki ad isimden bir bölüktür. Bu bölümle­ meye göre de yalnız fiiller fiil sınıfm dandır. Ancak işleyişte ayrılan bu söz bölükleri hepsi aynı genişlikte ve eş değerde de­ ğildirler. Bir takım ı esas kavram lara karşılık olurlar ve ö z e r k l i k e l i m e (mot autonome) adını alırlar (ad, sıfat, zamir, zarf, fiil). Bir takım ı da yardımcı kavram lara karşılık olurlar ve ancak sözün unsurları arasında ilişkiler kurm aya y ararlar (takı, bağlam, ünlem). Bunlara da k a t m a k e l i ­ m e l e r (mot accessoire) deriz. Bunlara k e l i m e c i k adı da verilir. V A P IB İI.G İS İ 153 Biz bu bölümde, II. kelime çekimi kısmında sekiz söz bö­ lüğünü eşit olmayacak ayrı dilimlerde gözden geçireceğiz. 3. Değişmeler ve Başka Sınıflanmalar: 124- isim ve fiil tabanları yalın halleriyle kullanışta ke­ sin olarak ayrılırlar, isim ler fiil, fiiller isim olarak kullanıl­ maz, bkz § 119. isim tabanları ise anlamlarının verdiği imkân­ lara göre ayrıldıkları 7 söz bölüğü arasında daha çok yer de­ ğiştirebilirler. Adları sıfat, sıfatları ad olarak kullandığımız olur. K atm a kelimeler ise çoğu zaman özerkli söz bölüklerin­ den kullanışla gelen kelimelerdir. Katma kelimeler işleyişçe eklere yaklaşır, bkz § 333 v.i. Y ukarıda gördüğümüz ikili ve sekizli bölümlemelerden başka kelimeler kavram çeşitlerine de bölünürler: zaman, yer yön, sayı, kişi, kip, çatı gibi. Yapı, işleyiş ve kavram gibi farklı yönlerden bütün bu sınıflam alar g r a m e r s ı n ı f ­ l a r ı sayılırlar ki yer yer üzerlerinde duracağız. Y ukarıdan beri gördüğümüz gibi yapıbilgisinin incelediği olaylar iki çeşittir: 1. Kelimelerin farklı anlam lar için yeni kelimeler yaratm ak üzere uğradıkları değişiklikler, buna k e l i m e y a p ı m ı (formation de mot) diyoruz, 2. Kelime­ lerin söz içinde m antıkî ilişkilerini kurmak için uğradıkları değişiklikler, buna da k e l i m e ç e k i m i (flexion de mot) adını veriyoruz. Bu yapıbilgisi bölümünü böyle iki kısımda gözden geçireceğiz. 154 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ I. Kısım KELİME YAPIMI 1. Kelime Yaratmak : 125. Bir dilin kelime dağarcığı nasıl milli serm aye sayılıyorsa (bkz § 115 v.i.) o dilde kelime yapımı da milli üretim sayılır. Zamanın getirdiği buluşlar, dinler, fikir akım lan dilde yeni kavram ları karşılam ayı gerektirir. Tabii olarak her milli dil bu işi kendi yapısından kelimeler y aratarak başarm ak eği­ limindedir. Buna k e l i m, e y a r a t m a k (néologisme) de­ riz. Ancak, küçük ölçüde m illetlerarası kelime alış verişi bir yana, verici kültürün üstünlüğü ve milli şuur eksikliği sebep­ leriyle bir dilde yabancı kelime akını, üstelik modası başgösterirse anadilden kelime yapımı, yani milli üretim duraklar, zamanla milli kelime yapımı vasıtaları körelir. O zaman dil, özellikle yazı dili sınırsız borçlanma devresine girer ve bir k a r m a d i l (langue mixte) olmaya doğru gider. Dili yabancı kelimelerin kaplam asını önlemek, onu anadi­ limizden doğru ve güzel yeni kelimelerle zenginleştirmek h are­ ketine t e m i z c i l i k (purisme) deriz. Bu arada yazı lehçe­ sinde bırakılmış millî kelimelere yer vermek, e s k i y i a l m a k (archaïsme) da gerekli olabilir. Ancak bu kavram ı dilde a şın ve çarpık kullanışlara ad olan t a s f i y e c i l i k ve u y d u r m a c ı l ı k ile kanştırm am alıdır. Eski Türkçede zengin ve işlek kelime yapımı im kânlarına sahip olduğu görülen dilimiz daha sonra yazı ve medeniyet dili olarak Arapça ve Farsçanın şiddetli etkisi altında kaldı­ ğından gereği gibi yaratıcı olamamış ve işlekliğinden kaybet­ m iştir. Ancak millileşme hareketiyle birlikte dilin yapı zengin­ liklerini canlandırm ak ve onu yaratıcı kılmak hamlesi de baş­ lamıştır. YAPIBİLGİSİ 155 2. Kelime Yapım Y ollan : Dilin kelime yapmak, yaratm ak işleyişi de iki şekilde be­ lirir. Biri halkın pratik ihtiyaçlarla dilin yapısına uygun ola­ rak icat ettiği yeni kelimelerdir. Buna h a l k ç a y a p ı m (form ation populaire) deriz. Öbürü de ilim, din ve sanat h a­ yatının gerektirdiği yeni kavram karşılıklarıdır ki yine dilin yapısına uygun olarak ilgili aydınlarca konan yeni kelimeler­ dir. Bunlara da b i l g i n c e y a p ı m (formation savante) adını veririz. Tûrkçenin de kelime kökleri anadilden gelen sayılı basit anlam lıklardır, bkz § 119. Bunların zaman içinde artm adıkları görülür. Ancak y a n s ı l a m a (onomatopée) kökleri yeni­ den türeyebilir ve bazı diller arasında ortak olabilirler. Kelime yapımı dilde mevcut köklere dayanır ve başlıca iki türlü olur; 1. ü r e t i m , 2. b i r l e ş i m . Üretim hakkında yukarıda kelimelerin yapısı bahsinde (bkz § 118) ilk bilgileri verdik. Yer yer b i r l e ş i k k e l i ­ m e l e r e de değindik, bkz § 93. Şimdi bu iki usulü ayrı dilim­ lerde gözden geçireceğiz. 1. Dilim : Ü r e t i m 126. Üretim vasıtaları bir yandan kelime tabanlan, bir yandan da belli bir anlatım ı olarak onlara eklenen üretim ek­ lerinden ibarettir. Buna göre üretim yoluyla kelime yapmak demek, bir taban ile bir üretim ekini belli şartlar içinde bir kavram ı karşılam ak üzere bitiştirm ek demektir. Kelime üretim i için kimi hallerde çekim eklerinden de y a­ rarlandığım ızı söylemiştik, bkz § 120. Bunları yerlerinde go.stereceğiz. Bunun gibi kelime tabanı dediğimiz zaman bütün kök, köken, birleşik ve alıntı kelimeleri birlikte anladığımızı tekrarlam alıyız. Bunlar çekimde olduğu gibi üretimde de aynı işleme tabi olurlar. 156 TÜRKÇENİN GRAMERİ 1. üretimin Çeşitleri : Yukarıda üretim eklerini ve kökenleri ayrı ayrı inceler­ ken (bkz § 120 v.i.) her ikisinin dörder çeşidi olduğunu gös­ termiştik. Aslında k ö k e n üretim mahsulü bir kelime oldu­ ğundan ü r e m e tarifinden ayrılmazsa da bu terim daha ba­ sit olanları için kullanılır. Üreme ise her türlü kelime tab a­ nından, kök, köken, birleşik ve alıntı kelimelerden yapılanlara denir. Burada dört türlü üreme kelimeyi daha genişçe belirle­ yelim : 1. isme ek isim üretim ekleriyle yapılan isimden isimler: yaşlık keskinlik ağırbaşlılık avukatlık gibi. 2. isme ek fiil üretim ekleriyle yapılan isimden fiiller: izlemek bıçaklamak göztaşılamak hazırlamak gibi. 3. Fiile ek isim üretim ekleriyle yapılan fiilden isimler: satıcı susturucu gözalıcı tatminedici gibi. 4. Fiile ek fiil üretim ekleriyle yapılan fiilden fiiler: sezdirmek görüştürm ek başeğdirmek kaydettir­ m ek gibi. Üretimi bu dört bölümde inceleyeceğiz. Üretmede esas, kelime yapıldığı anda kökün, daha geniş anlamı ile tabanın taşıdığı anlam ve ekin getirdiği anlatım dır. Bu iki unsur yeni kelimeye bir anlam verecektir. Başka bir deyimle üreme ü r e t e n letm m (formans) o zamandaki a n ­ la m y ü k l e r i n e (contenu) göre bir anlam alacaktır. 2. Köklerde ve Eklerde D eğişm eler: 127. Kelimenin yapıldığı zaman öne nlidir. Çünkü kökler de, ekler de yaşayan unsurlardır, zaman .çinde şekil ve anlam değiştirm iş olabilirler. A rada kullanılmaz olmuş, b i r a k ı l m »^ kökler ve ekler de vardır. Sonra zaman içinde, veya aynı zamanda birden fazla anlam taşım ış ve taşım akta olan kök­ Y A P IB İL G İS İ 157 lerin ve eklerin hangi anlam ve anlatım la ele alındığı bilinme­ lidir. Üretimde kelime ona göre anlam alacaktır, (yaşlık ya ­ şarm ak, fak at yaşlı yaşlanm ak). a. Kökler yönünden bu değişmeleri şöyle özetleyebiliriz ; 1. Hiç kullanılmaz olmuş kökler; kü (ün) bün (çorba) ıdmak (göndermek). kölmak (dilemek) gibi. 2. Eski üremelerde kalmış kökler, bkz § 121 ; öksüz (anasız) kınam ak (km — ceza) sancı, sancak (sanç-mak ~ sapla-mak). gibi. 3. Birleşiklerde kalmış kökler ; ev bark (yapı) subaşı (sü = ordu) m ek (baz = barış), gibi. vazgeç­ 4. Pek şekil değiştirm iş kökler : taş (dış) kop (hep) egen (en) bermek (ver­ mek) gibi. 5. Anlam değiştirm iş kökler ; yaz (bahar > yaz) yapm ak (Örtmek > kıl­ m ak) turm ak (kalkmak > durmak) gibi. 6. Şekil ve anlam değiştirm iş kökler ; tün (gece > dün) berk (sağlam > pek) (elbise > don) gibi. ton b. E kler yönünden de önemli değişiklikleri göz önün­ de tutm ak gereklidir. Eklerden zamanla şekil değiştirmiş (-gerü > -eri, -güçi > -ici) ve anlatım değiştirm iş (bergeli> ver-eli yeg-rek X ekşi-rek) olanlar vardır. Ancak onla­ rı canlılıklarına, anlatım larını ve yaratıcılıklarını koruma de­ recelerine göre tanım ak daha önemlidir. Bu yönden şöyle sıra­ lanırlar : 158 IÜ R K C E N İN G R A M E R İ 1. Dilimizde iz bırakm am ış ekler ; -sirr- elsiremek (yurtsuz kalm ak), ligmc (gelen) gibi. -igme 2. Üremeler bırakmış cansız ekler ; -r~ dilemek yaşamak, -ik- gecikm ek mek, -el çatal çekel gibi. kc- gözük­ 3. Canlı, az verimli ekler ; -it geçit um ut, -si çocuksu kızilsı, -se- susa­ m ak darsamak gibi. i. Canlı, çok verimli ekler ; -VI gözcü işçi, -le- ellemek taşlam ak görüş kalkış gibi. -iş Köklerin ve eklerin bu durum larını bilmek dilde yaşayan üreme kelimelerin yaşlarını ve anlam özelliklerini kavram ak hususunda faydalı olduğu gibi yeni kelimeler üretm e yolunda da kılavuz olur. I. İSİMDEN ÜREME İSİMLER 128. isimden isim tabanları çoğu asıl üretim ekleriyle apılmış, bir takım ı da çekim eklerinin anlatım larına uygun bir üretim işleyişi kazanm aları yoluyla meydana gelmiş gö­ rünürler. Üremeleri eklerin alfabe sırasıyla göstereceğiz. Ü re­ meler kimi zaman bir, fakat çokluk birkaç söz bölüğüne giren kelimeler olur. Bu sonuncuları biz ağır bastıkları sözbölüğüne göre adlandırdık ve değişik kullanılışlarını belirtmeye çalış­ tık. Ba.şlıca isimden isimler (nom denominatif) şunlardır ; 1. -cc A dlan: -ce aslında sıfatlara gelen vurgulu bir k ü ç ü l t m e (dim inutif) eki, (bkz § 304) yani bir çekim ekidir (bolca bü­ Y A PIB İL G İSİ 159 yükçe). Uzatılmış bir -cem; şekli de vardır (bolcana büyükçenc). F ak at üretim eki olarak da sıfatlara gelmiş ve birçok çeşitli adlar yapm ıştır ; akça (para) karaca (yaban keçisi, kol kemiği) kızılca (buğday) gökçe (güvercin) bozca (toprak) alaca (dokuma) kokarca yakarca kaynarca delice ılıca kaplıca (kapalıca) böğrülce < böğürtüce gibi. Bazı hastalık ad lan da bu ekle yapılm ıştır ; doluca sıraca boğmaca akarca sivilce < siğilce gibi. -ce adları sıfatlardan y a r a d ı sevilm iştir ; (nom de lieu) koymada çok Düzce Çatalca Derince Doğanca Yenice Ya­ rımca İkizce Çamlıca Taşlıca Tuzluca K um ­ luca Sütlüce Küplüce Kozluca Eriklice gibi. Y eradlannda -ce ekinin bazı adlara da gelmiş olduğu görülür: A tça D anca Kabakça Sapanca İnece gibi. İbrice Bu ek birleşik c i n s a d ı yapmada sıfat olarak da kul­ lanılır (akçaağaç sarıcaan karacakaz), fakat bu birleşikler daha çok y e r a d l a r ı nda görülür ; Akçadağ Karacaova Bozcaada Delicesu A kça­ koca Kırcasalih Gökgegöl Alacahöyük Kızılca­ hamam Güzelcehisar gibi, F a rsç ad a n dilimize geçmiş -çe k ü ç ü l t m e ad lan vardır. B unlardan bir la­ kım ı kulakla a lın lıd ır; bahçe kepçe bağçe bâg-çe nalça <; na’l-çe kelepçe kûlep-çe kefçe, birlakım ı gözle alınlıdır, tarihçe lügatçe divançe kemançe dimagçe gibi. B unlardan kilapça o lanlar -cik ekiyle Türkçeleşlirilebilir (lûgatçık tarihçik kemancık beyincik). Y oksa yabancı eki benim seyip (ki sesli ve sesdeş uyum undan ka­ 160 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ çar) onunla küçültm e, veya b e l g e adları yapmak T ürkçe olmaz (ilçe tüm çe dilekçe gerekçe). . -ce S^arflan : 1 129. Bu -ce aslında isimlere gelen vurgusuz g ö r e l i k h a l i , k i ' m c e h a l i ekidir (baba'mca se'nce devVtçe, bkz § 288). Öncekinin vurgusuz bir addaşıdır, kanştırm am ah. Üretim eki olarak da işleyişine uygun zarflar yapar ki bunlar yerine göre sıfat da olurlar ; a. Kimce halindeki adlardan birçoğu sözlük kelimesi de­ ğeri kazanmışlardır. Bunlar tabanlarının vasıf ve davranışla­ rını, gereklerini belirten zarflar ve sıfatlar olurlar : erke'kçe çocukça eşekçe insanca dostça m ert­ çe evce gönülce görenekçe kanunca akılca hesapça gibi. Bu ekin uzatılmış -cesine şekli de vardır (çocukçasına eşekçesine). Bu adlardan kimisi bir iyelik eki de almış bulunur­ lar : yölünca gereğince suyunca usulünce kararınca gibi. b. -ce eki türlü bölüklerden kelimelere de gelerek dilim i­ zin zarflar dağarcığını zenginleştirm iştir : ö'nce nice bunca iyice başlıca ayrıca başkaca doğruca oldukça olanca böylece usulca topluca gibi. Bu anlamda -ce ekinin -cik küçültme ekiyle -cecik şekline de rastlanır : yava'şçacik usulcacık hafifçecik gibi. sessizcecik Bu eki addaşı olan -cek-cik > -cccik ekiyle k anştırm am ah, bkz § 130. Y A P iB iro is i 161 Gene bu ekin uzatılmışı olarak bir vurgusuz -cene eki v ar­ dır ki aym anlatım da konuşmada rastlanır : iyicene yavaşçana sessizcene usulcana aptal­ cana hayvancana. Bunu da addaşı olan vurgulu -cene' küçültme ekiyle karıştırmamah, bkz § 128 eskicene' fazlacana'. c. Aynı -ce eki ulusların adlarına geldiğinde onların hal­ lerini, davranışlarını belirten zarflar, dolayısıyla sıfatlar ya­ par, Türkçe karşıladılar. Türkçe cömertlik gibi. Ancak bu kelimeleri biz daha çok o ulusların dillerine, lehçelerine ad olarak kullanırız ; Türkçe Farsça Almanca Japonca Kırgızca gibi. Gagavuzca Yazı dilim izin millileşmesi akım ında -ce zarflan önemli bir vazife görm ekledir ı a. A rapça -en zarflarından bir takım ını karşılayorlar : ferden irken ~ = fertçe ırkça hu ku ken — h ukukça m üçtem ian — topluça şeklen sarahaten = = şekilce açıkça gibi. b. Farsça -dne zarflarım bütünüyle k a rşıla y o rla r: cahilane = cahilce rezilâne = rezilce sâfiyane = sâfca dostane = dostça m erdane = erkekçe m ecnunane = delice gibi. c. A rapça -î nispet sıfatlarım birçok yerde k a rşıla y o rla r; Arab'ı — A rapça k e y fi — keyifçe vicdani -- vicdanca bedence indi - - kendince an’anevl r- gelenekçe bedeni gibi. 3. -cek A d la n : ISO. A dlarda ve sıfatlarda sınırlı yerlerde küçültme eki olarak kalmış olan -cek (bkz § 206, 304) sözlüğümüzde de az sayıda adlar, sıfatlar ve zarflar bırakm ıştır : yavrucak yum rucak sıcak < ısıcak yalıncak böcek < höğcek oyuncak şimdicek çabucak demincek hernencek sağlıcak-la sevdiceğ-im gibi. Türkçenin Grameri T ; 77 162 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Bu ekin uzatılmış -cek-dk > -cecik şekliyle de bazı zarfları­ mız vardır : şimdicecik < şimdi-cek-cik hemencecik cacık gibi, krş § 129. çabu­ -cek adlarına memleketimizde yeradları olarak da rastlan ır : Kuyucak Bulancak < Bulamkcak Göynücek < Göynükcek Bürücek gibi. 4. -ci Adlan : 131. Bu ek dilimizin en verimli üretim eklerinden biridir. En eski ve esas işleyişi adlardan k ı l ı c ı a d ı (nom d ’agent) yapmaktır. Ancak anlatım alanı çok genişlemiş olduğundan -ci adlarm ın başlıca anlam çeşitlerini göstermek yerinde olur: a. Türlü adlara gelip o nesne ile uğraşanı, onu yapanı, satanı gösteren s a n a t ç ı a d l a r ı (nom d’artisan) yapar, krş -ci-lik § 159 : şütçü demirci ekmekçi boyacı doğramacı işçi çiftçi kapıcı odacı denizci eczacı gazeteci eğitimci tarihçi gibi. b. Bir nesne ile daha başka türlü ilgili kişiyi gösteren ad­ lar yapar : yolcu öncü gözcü yabancı konuşmacı dünürcü kiram davam gibi. aram c. A dlara ve bazı sıfatlara gelerek kişinin bir şeye alış­ kanlığını gösteren a l ı ş k a n l ı k s ı f a t l a r ı yapar : yalanm doğrucu şakam kavgam inatçı batakçı vurguncu ucuzcu uyarm dalgam akşamm nişanm dedikoducu karahaberd nemelâzımm gibi. YAPlBİLGlSt 103 Bu kullanışta ekimiz bayağı bir çekim eki gibi her isme gele­ rek onu seveni, âdet edineni gösterebilir ; Osman pilâvadır (pilâvı sever). Sen fazlaca uy­ kucu olâun. gibi. d. Bir düşüncenin, bir inanışın, veya sahibinin taraflıla­ rını gösteren sıfatlar yapmaya yarar ; ülkücü a k ıla maddeci sezgici kaderci ilerici m illiyetçi halkçı serbestçi Dancinci A tatürkçü Hitlerci Maocu gibi. e. -ci kılıcı adları eki ve uzatm alarıyla yapılmış birçok yeradlarımız vardır ; Demirci Çeltikçi Sabuncu Sığıra B ostana Cebeci A y ra n a K azana Tuzlukçu Sütçüler Yağcılar Evciler A k m a la r Sağm alalar Do­ ğancılar Stğıralı gibi. -ci a d la n yazı dilim izdeki A rapça ve F arsçadan türlü ürem eleri Türkçeleştir­ m ekte çok işe y a ra n u ş tır: a. -ci adları F arsçadan birçok -ger -kâr k ı l ı c ı a d l a r ı m Bestekâr > kim yager ^ besteci san'atkâr > kim yacı nağmeger ^ sanatçı ¡a rkta sahtekâr ^ hayırkâr ^ karşılam aktadırlar; sahteci iyilikçi gibi. b. Farsça -dar s a h i p l i k kindar pifdar ^ > kinci öncü a d l a r ı ndan birçoğunu türbedar ^ düm dar ; > karşılayorlar; lürbeci veznedar ^ artçı sancakdar ^ vezneci sancakçt gibi. c. A rapça -i n i s p e t kem ani nef'î ^ s ı f a 11 a r ı nöan birtakım ım da -ci a d la n k a rşıla r; kem ancı tanburl > tam burca reybl > ¡üpheci faydacı batini > içyüzcû hesabi > hesapçı gibL d. A rapça s ı f a t f i i U e r i a -lik § 160 ; birçoğunu da bu ekle Türkçeleştirebiliyoruz, mukallit > . taklitçi muakkip ^ takipçi mümessil > temsilci müddet ^ davacı naşir ^ yayım a muharip ~> savofçı naşir > . nesirci mûsted'I > dilekçi gibL krş 164 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 5. -cik Adlan : 132. -cik aslında çekim eki olarak adlara ve sıfatlara ge­ len vurgulu bir k ü ç ü l t m e ekidir (odacık kısacık krş î; 296, 304). Adlarla bu ek aynı zamanda çeşitli adlar yapan verimli bir üretim eki olur ; gelincik bademcik kızılcık bağcık kapçık dip­ çik tosuncuk tomurcuk dağarcık m aymuncuk tatarcık elmacik bürümcük gibi. Bazı hastalık adları da -cik ile yapılm ıştır ; hıyarcık arpacık kızam ukçuk yılancık kabar­ cık kurbağacık gibi. Çok dolaylı çağrışım larla yapılmış olan bu kelimelerde çoğu zaman ekin küçültme anlatımı hissedilmez. Ancak kişi adlarına geldiğinde kelime bu anlatım ın izini ta şır ; Osmancık (I. Osman) M ehmetçik (Türk askeri) Ayşecik (kızcağız), fak at yusufçuk süleymancik gibi. Yer adlarında da -cik ad lan sevilmiş görünür : Gölcük Çınarcık Ovacık Germencik Kalecik Ayvacık Kıbrısçık Kuzguncuk Osmancık A yan­ cık Yakacık Mihalıççık Pazarcık (Bulgaristanda) Karacuk (Türkistanda ) gibi. Bu küçültm e ad lan terim lerde F ra n su c ad a n A rapçaya tercüm e Osm anlıca k ü ­ çültm e a d la n tu n yerini tu tm akladır : yentricu'.v ~ hıılı-yn — karıncık cervelet m uheyh = beyincik çik ~ corpuscule = auricuje cüseym =z cisim cik tanecik - nzeyn nucléole granule -- ku lakçık nuveyt = çekirdek­ kubeybe — gibL S ıfatlara geldiğinde -cik eki a ş ı r ı k ü ç ü l t m e y i (di­ m inutif excessif) karşılar (kısaca kısarak kısacık krş § 304) ve v’irgusunu düşürür. Bu haliyle başka bölüklerden kelime­ lere de gelerek küçültme anlam ında ve türlü kullanışta üre­ meler yapar ; Y A PIB İL G İSİ 165 İncecik ufacık sıcacık küçücük daracık azacîk biricik (bkz § 34 ve 39) kimsecik şuracık mini­ cik hoppacık gibi. -cik ekinin a şın anlatımıyla -ce zarflarını ve -cek adlarını uzatm aya da yaradığını gördük, bkz § 129, 130. 6. -cil Adlan ; 133. A z kelime vermiş vurgulu bir üretim ekidir. Lehçe­ mizde bir takım avcı kuşlan, yırtıcı hayvanları yedikleri hay­ vanın, nesnenin adıyla adlandıran kelimeler verm iştir : halıkçû tavşancıl yılancıl sıçancıl adamcıl çamurcul gibi. Ancak daha geniş anlatımım Anadolu ağızlarında kalan üremeleri gösterir : evcil bendi anacıl babacil eldi öncül soncul avcıl gibi. aivmcîl İnsancıl (insan seven) da böyle, fakat ölümcül (ölücü) ayndır. Eski Türkçede de nadir kelimeler bırakan (yagmurçıl tüpüçil) bu ekin lehçemizde hakim anlatımı yeyen ve seven olarak belirmektedir. D aha K aşgarlım n i l 072) az verim li saydığı bu ek anlatım özelliği sebebiyle te­ rim ler yapm ak hususunda zam anım ızda işlek hale gelmiş ve işe yaramışUr. -cil adlan f-ransi7caclan -vore (kem iren) k ö k - e ki (racine - afiixe) ile gelen kelım elen ge­ reği gibi karşılam aktadır : piscivore - âkil âl-esmâk — balıkçıl granivore akil ül-h.uhûhât i- tanecil insectivore — âkil ul-haşarâ! — böcekçil omnivore — akıl iil-kııl ~ herdeydi gibi, lîunun gibi ; carnivore âkil iU-luhûm = etçil herbivore . akıl ül-ha¡áij oıçuI olur. Etobur otobur karşılıkları ancak a } a ğ ı l a y ı c ı (péjoratif) bir anlam taşıyabilir. Belki budjeiivore ~ tdûfehâr. vazlfehâr = bütçeobur karşılığı olabilir. 166 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ -cil ekinin anlatım ı Fransızca karşılığındaki gibi -cide (öldüren) anlatım ına yak lasmaz, -phile (seven) anlatım ına kaçar. Bu sebeple -phile = muhibb- kök-cki vc yakınlan ile yapılm ış terim leri karşılam akta da başanyla kullanılm ıştır. hydrophile (sinek) = m uhibb ül-mâ’ = sucul m uhibb ür-rutilbe ~ nemcil muhibb iil-yubCse, = kurakçıl m uhibb iil-milh = tuzcul m uhibb iil-kils = kireççil aremicole = küm eni saprophyte = çürükçül gibi. Am a soycui — asil, dersek olmaz. Bizim o anlam da soylu soydan kelimeleri mi7. vardır. 7. -cin A d la n : 134- Eski bir üretim eki olmakla birlikte az kelime ver­ m iştir. Vurguludur ve aslında bir nispet eki olduğu bellidir. Ona bir sıra kuş adlarında rastlayoruz : balıkçın (balıkçıldan ayrı) kaşıkçın hayırcın bıldırcın gibi. güvercin Daha birkaç kelimede -in X -im d e ğ i ş i k l e r i (variante) ile göründüğünü sanıyoruz : t okurcun x t okurcum ikircin X ikircim X ikilcim. 8. -çil S ıfa tla n : Anlatımı ve önsesinin akıcılar önünde ünlüleşmemesi ile -cil ekinden ayrılır. A t rengi olarak demir kır gibi demir çil. çil at birleşik sıfatları bu ekin belki çok eski olmayan bir za­ manda çil (benek benekli) kelimesinden doğduğunu gösterir. Pek sayılı renk sıfatlarına gelerek bu renklere benzer, bun­ larla benekli anlam larını getirir : akçıl kırçıl gökçül ( -im trak laşırlar) . sıfatlarına yak­ 9. -de Z a rfla n : 135. Bu ek isim çekiminin k i m d e h a l i n i meydana getiren vurgulu çekim ekidir (evde tarlada krş § 286, 287). Y A PIBİLG İSİ 167 F ak at yer yön, zaman, mikdar ve hal gösteren isimlere geldi­ ğinde belli anlamda zarflar yapar : önde artta yanda içte dışarıda günde geçende dakkada yüzde hesapta elde sözde görünürde gibi. Bu isimler bir iyelik eki de almış olabilirler : yerinde sırasında yolunda üzerinde tavında çağında vaktinde aslında hakkında formunda gibi. -de zarflan türlü isim bölüklerine geçerek çok çeşitli kullanı­ lırlar : m üdürün gözdesi ayakta bira sahanda yum urta hakkında konuşmak yarındası gün mesele üze­ rinde gibi. -de z arflan yazı dilimizdelci A rapça -en zarflarından birçoğunu karşılam akladır : halen — halde ~ esasında mahallen ~ yerinde zahiren ~t. görünüşte gıyaben ~ gıyabımla zaten — aslında esasen gibi. 10. -dek Adları : 1S6. Y a n s ı l a m a l a r dan -de- ekiyle yapılmış fiil k ö ­ kenleri vardır (hütürde- takırda-). Bunlardan üremiş -ik sı­ fa tla n (kütürdek fırıldak) ad da olurlar, bkz § 171. İki ek kaynaşmış, isim tab an lan olan yansılamalardan doğrudan doğruya y a n s ı l a m a a d l a r ı (nom - onomatopée) yapan bir -dek eki meydana gelmiş olduğu görülmektedir : kıkırdak çekirdek böğürdek bıngıldak fırıldak yapüdal: donguldak çakıldak fıkırdak şaktrdak Zonguldak gibi. 16g t ü r k ç e n in GRAMERİ Bunlar -de- filleriyle yanyana yaşam akta ve birtakım ının -de-k a y n ekleri ile, birtakım ının -dek birleşik eki ile yapıldıklarım kabul etmek gerekmektedir. B unlardan kimisi a y g ı t a d l a r ı ân (nom d'instrum ent). Yeni T ürkçede -dek ekinin bu anlatınüa değerlendirildiğini görüyoruz ; ifildak = projecteur pırıldak ~ réflecteur gibi 11. -dem Adlan : Eski ve O rta Doğu Türkçesinde sayılı kelimeler canlı bir -dem ekinin varlığını gösteriyor ; kündem (güneşli) erdem (yeğitlik) öktem (gururlu) tenridern (İlâhî) saydam (duru) birdem (birlikte) bogdam (küflü) tildem (dil çevikliği). Bunlara karşılık dilimizde de az sayıda sıfat ve ad olan -dem isimleri kalm ıştır ; ytidam koldam yoldam ildem yordam çiğdem gibi. K-inü ad, kimi sıfat olan bu kelim eler aslında ruspet sıfa tla n olmuş olabilirler. Gündem erdem saydam gibi bırakılm ış -dem isimleri yazı dilimizde farklı anlam ­ larla yemden yer alm aktadır. 12. -den Zarflan : 187. Bu ek de vurgulu olup aslında isim çekiminin k i m ­ d e n h a l i m meydana getirir ( evden tarladan krş § 286, 287). F akat -de eki gibi yer yön, zaman, m ikdar ve hal göste­ ren isimlere geldiğinde belli anlam da zarflar y a ra tır ; üstten arkadan tepeden baştan dıştan dünden Inrazdan sonradan eskiden toptan hepten y o k ­ tan gerçekten candan şakadan m ahsustan gibi. ■'■■’ ■ Y A PIBİLG İSİ 169 Bu isimler bir de iyelik eki almış olabilirler ; içinden arkasından arasından geçinden yüzün­ den aslından kökünden gibi. -den zarflan da türlü isim bölümlerine geçerek çeşitli kullanı­ lırlar : Bir candanım yok, havadan kazanç polis tarafından temelinden bozuk kafadan atmak önceden söylemek gibi. ■den zarlları da A rapçadan yazı dilimize gelmiş ba/ı kelime şekillerim karşıla­ m akta işimize yaram ıştır : a. A rapça -en zarflarından birçoğunu dilimizde -den zarflan ile karşılamaktayız: dahilen — içeriden haricen — dışarıdan hakikaten = gerçeklen hağdelen = aniden ınuahharen = sonradan hilkaten = yaratılıştan gibi. h. A rapça -i nis|iet sıfatlarından bir takırm da -den sıfatlarıyla karşılanm aktadır: saıniıni — candan kaihi = gönülden semai = kulaktan tahıl = kudretten cezri = k ö klen kahU = önceden gibi. 13. -deş Adlan: 138. Bu ek Eski Türkçeden beri tanıdığımız, az verimli olmakla birlikte anlatım ı belirli, kullanışlı bir üretim unsuru­ dur. Aslında kişiler arasında ortaklık, beraberlik bildiren e .ş l i k a d l a r ı (nom de communauté) ve sıfatlar yapar : karındaş > kardeş yoldaş arkadaş koldaş boydaş tayadaş omuzdaş ayaktaş addaş > adaş gönüldeş evdeş sınırdaş gibi. Bu ekle yapılmış kelimelerin en çoğu kalın sıradandır. Belki bu sebeple bazı alıntı tabanlardan yapılmış, veya daha yeni -deş adlannda ekin sesli uyumundan kaçarak kaim sıra­ da kaldığı, bazan da sesdeş uyumundan kaçtığı görülür : 170 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t vatandaş sırduş haldaş aştkdaş gibi dindaş meslekdaş, emekdaş köydaş argo büzügdaş gibi. -deş ekinin kann-da eş > karm-daş gibi bir birleşikten geldiği sanılıyor. Yeni T ürkçede -deş eki erkenden canlılık göstermiş ve daha geniş bir anlatım ile yaratıcı olm uştur : yurttaş soydaş trkdaş çağdaş iUküdaş oydaş gibi kelim eler sevilmiştir. Terim leşm ede dc bu ek çoğu zam an Farsçanın hem-, Fransızcam n co- (con- com - col-), syn- (sym-), hom o- gibi öneklerini, A rapçam n mtıtafadi sıfatfiillerini karşılam aktadır : com patriote =: hem şehri ~ yerdeş m an = zam andaş yurttaş sym pathisant — hem dil synchrone = duygudaş hemzacdinci- dent =, m üterafık — olum daş hom ogène = m ütecanis = cinsdeş hom ochrom e — hemreng =: renkdeş hom om orphe =: hem şekil = şekUdeş g ib i Vc bu k itapta : synonym e = addaş m üteradif anlamdaş hom onym e = consonne =. hem âheng =: sesdeş hem nâm = gibi. 14. -dirik Adlan : Bu ek az sayıda aygıt adları verm iştir : boyunduruk burunduruk d iş(in)dirik eğindirik çiğindirik cibindirik gömüldürük oğulduruk sakalduruk gibi. Buna göre bu ek insan ve hayvan organları adlarına gelerek onlarla ilgili aygıt adları yapm aktadır, -duruk durm ak fiilin­ den tutan anlam ında bir birleşenden gelmekte olmalıdır. Aynı anlamda burunduruk ~ burunsalık değişiği faraziyemizi des­ tekler, sanıyoruz. 15. -e Zarflan : 139. Türemeli ve vurgulu -e eki -de ve -den ekleri gibi as- YAPIBİLGtSt 171 Imda isim çekiminin k i m e h a l i m meydana getirir ( eve tarlaya, krş § 286, 287). F akat bu da onlar gibi yer yön, za­ man, m ikdar ve hal gösteren isimlere geldiğinde belli anlamda zarflar yapar : öne sağa uca alta yukarıya beriye yarma haftaya yaza ucuza sıraya havaya gürültüye gibi. Bu isimler bazan bir iyelik eki almış olarak da -e ekini ka­ bul ederler : dibine ortasına dikine tersine aksine yanla­ masına akşamına boyuna hoşuna suyuna ba­ şına inadına gibi. -e zarfları da farklı isim bölümlerinde görülürler : öne sürm ek yukarıya dönük ucuza almak tersine çıkış inadına sert hoşuna gayret gibi. -e eki Eski Türkçe aynı anlatım da -ge ekinden gelmekte­ dir. Dilimizde bu eki eski şekliyle taşıyan birkaç d ö n ü ş ­ m ü ş (figé) kelime vardır ; özge başka dizge (uzun çorap) içgc (iç taraf) gibi. Deyimler ve lerim lerde de -e eki kimi zam an L itincenin ad öntakısını karşılar ■ ad gloriam — şerefe, haraya ad paires — geçmişlerine (kavuşmak, ölmek), ad littcram = harfi harfine a d libitum ~ keyfe (göre). Bu k ü a p ta : adıtoruinai = isme (îk> adverbal = fiile (tk) 16. -eç Adları: -eç eski bir küçültme, dolayısıyla berkitme eki olup düş­ meli ve vurguludur. Az sayıda adlar ve sıfatlar bırakm ıştır : topaç kıraç anaç yamaç kulaç babaç bakraç küpeç gedeleç E. T. begeç ekeç ataç gibi. 172 T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ Bu küçültme adlarım fiilden -eç adlarıyla kanştırm am alı, <bkz § 195). 17. -edek Zarflan : Kapalı tek heceli yansılam alara gelerek y a n s ı l a m a z a r f l a r ı (adverbe - onomatopée) yapan vurgusuz bir ektir (Gamı zıngadak karaya oturdu). Yansılamanın kökü çoğu za­ man çift sesdeşle biter : hartadak gümbedck ştrpadak cumbadak gadak zartadak gibi. tın ­ Vurgu kök üzerinde kaldığından tek sesdeşle biten yansı­ lamalarda bu ses çoğu zaman ikizleşir : patadak ;< pattadak hoppadak loppadak güppedek küttedek rappadak cuppadak şappadak gibi. «Düştü gönül bahri gama cuppadak». 18. -eği Adlan : 1)0. Aşağıda fiilden -gi adlarında bu ekin isimden -e- fiil­ lerine de gelip adlar yaptığım görürüz (bil-e-ği kaş-a-ğt bkz S 208). Bu iki ek erkenden kaynaşarak bir yandan da isimden isimler yapan bir -egı eki meydana gelmiş olmalıdır (E, T. bozagu bîikagu küdegü). Gerek fiil tabanından -gi ile, gerek­ se İsım tabanından -egi ile yapılmış olsun bu kelimelerde da­ mak sesi iki sesli arasında sızmalı olmuştur. Dilimizde bu üreırnden bir sıra adlar ve bazı sıfatlar kalm ıştır ; kılağı bukağı karağı iteği yağlağı dumağı buzağı güveği üneği öncği kuzavi (kuzağı) gibi. yapağı güncği Damak sesinin erimesiyle bu ek dilimizde bazı kelimeler-ey görünüşünü alm ıştır : Y A P IB İL G İS İ 173 E.T. küdegü > E. O. güyngü > güyeği > Y. T. güyey /, güvey güneğt > güney kuzağı > kuzay > kuzey bileği > hüey gibi. Kuzey lehçelerinde ve Ozbekçede bu kelimeler aynı sebepten seri halind yörünüşünii alm ışlardır : bilev kaşav h la v bukav kıra v ^ -ey gibi. bıızav Sonseste varım sesliler dilimizde alışılmış ve sevilmiş değildir. Fakat her halde aydınlardaki yabancılaşm a etkisiyle -egi ekinin iki türlü büzülmesinden meydana ue len bu sesler zam anım ızda rağbet görm üştür, Başlıca terim lerde -ey ile ad ve sıfatlar yapılm ıştır. A ncak bu ek zaten belirli bir anlatım taşım adığından rastgele isim ve fiil tabanlarına getirilm iştir: T atar bilginleri kanalından da -ev adlan gelmiştir : düzey u za y birey görev ö d ev sınav d en e y türev d ik e y dO. : yatay söylev saylav. Bunlardan birincisi şivemize aykırı, İkincisi dilimize yabancıdır. T ürkçede -tay diye bir ek de yoktur. M oğolcadan T ürk dillerine geçmiş ku rilta kelimesinden gelen k u r u lta y 'a yersiz bir örneklem e ile ; dam .ytay 19. Sayıştay ya rg ıta y k a m u ta y yapılm ıştır. -ek A d la n : 141. B unların Eski Türkçede canh -gek küçültme adla­ n n dan kaldıkları anlaşılıyor (başgak buçgak m m gak). Dili­ mizde bu ek türlü adlar bırakm ış olmakla beraber işlek de­ ğildir ; başak bucak damak benek kozak topak yolak bardak çanak sağrak kısrak köşek oğlak şişek malak gibi. Bu -ek isimden isimlerini -ek fiildeaı isimleri (bin-ek dur-ak) ve düşmeli -ik fiilden isimleri (dile-k ada-hO k anştırm am ah, (bkz § 197, 215). 174 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 20. -elek Adlan : isimden küçültme, veya aşağılama anlatım ları ile başlıca meyveler, bitkilerle ilgili bir sıra adlarda rastlanan bu vurgulu ek -e-îc-k gibi, veya -el-ek gibi eklerden meydana gelmiş ola­ caktır : kozalak mozalak topalak domalak kobalak öşelek kızalak kabalak böğelek gibi. Bazı sıfatlarda da görülür (dangalak tombalak). Bunlardan birtakım ı eklerin yığılması ile de meydana gelmiş olabilir. Fiil tabanlarına gelip sıfatlar yapan -elek eki de vardır, kanştırm am alı (yatalak asalak), bkz § 199. 21. -en A d la n : 142. E ski Türkçedeki anlatım ı tartışılm ış olan bu ekin asıl işleyişi bizce dilimizde bıraktığı adların da yardım ı ile daha yakından belirtilebilecektir : eren oğlan kızan köken kolan çiten belen sapan tüm en yem şen köşen gözen gibi. Bu adlar yukanda gördüğümüz (bkz § 141) -ek küçültme ad­ lan tarzında eski bir küçültme ekinin m ahsulleri gibi görünür. Kaldı ki iki ek arasında bir işleyiş paralelliği de olmuş ola­ caktır ; oğlan (kişi yavrusu) / oğlak (keçi yavrusu) köşen (tavşan yavrusu) / köşek (deve yavrusu) gibi. H er ikisini eski k ü ç ü l t m e sayacağız. a d i a r % (nom dim inutif) Eski Türkçede eren oğlan gibi kelimeler çoklu hali değil de, t o p l u l u k a d ı olarak kullanılmış olm alıdırlar. K üçült­ me anlatım m m sevgi, tercih, tak d ir anlatım ları yoluyla Y A P IB İL G İS İ 175 b e r k i t m e (intensif) ve b ü y ü l t m e (augmentatif) anla­ tım larına kaçtığını ise biliyoruz, bkz § 161. Bunları fiilden -en adlan (döğ-en kır-an) ve fiilden düş­ meli -in adları (beze-n ora-n) ile kanştırm am ah, bkz § 201 222 . 22. -eri 2!arflan : Eski Türkçede adm y ö n l e m (directif), k i m e r i ha­ lini yapan birleşik -ge-rü çekim eki Eski Osmanlıcada henüz azçok canh görünür (dikcrü anaru). Yeni Türkçede ancak zarf olan birkaç kelimede kalm ıştır : içeri dışarı ileri yukarı. Bu zarfları fiilden -eri sıfatlarıyla kanştırm am ah (uç-an göç-eri), bkz § 203. 23. -ez A dlan: B atı Türkçesinde az kelimesinden gelmiş bir -ez küçültme ekinin varhğm ı gösteren sayılı örneklere rastlan ır : genez çerez çöpez yalaz gibi. kepez göğez ayaz Yazı lehçemizde verimsiz olan bu ek Anadolu ağızla­ rında daha canh görünmektedir. Eski Osmanlıcada -cük kü­ çültme eki ile -icek zarffiil ekini uzatan -ez de aym ek olma­ lıdır ( yer-cüg-ez ~ Y. T. yer-ceğiz ve çıkar-tcag-az). 24. -i Zamirleri; H 3. İyelik eklerinin dilimizdeki geniş kullanış alanını aşağıda (bkz § 313) belirtiyoruz. Bunların, özellikle 3. kişi ekinin kelime üretim indeki türlü işleyişlerini de topluca bura­ da göstereceğiz. 176 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ iyelik zamirlerinin 3. kişi eki (ev-i ta r la sı) farklı ilişki­ lerle isim tabanlarına gelerek türlü üremeler meydana getirir. Başlıca : a. -i eki sıfatlara geldiğinde onları belirler ve zamirleştirir, bkz § 297. K ütüğü geldi, dediğimizde bu çocukların k ü ­ çüğü, çocuklardan küçük olan takdirinde olup burada zamirin ö n c ü l ü bellidir. F akat belirsiz sıfatlara ve zamirlere geldi­ ğinde ek zamirin öncülü belirsiz olur ve o kelimelerle belirsiz zamirler yapar : hiri başkası kim i çoğu hangisi öbürü höylesi nicesi kaçıncısı herbiri birkaçı gibi, bkz § 319. Bunlardan bazılarının -i ekini iki defa almış şekilleri bulunur: h ep-isi kim isi bazısı birisi öbürüsü gibi. Bu belirsiz zam irler çoklu iyelik zamirleri de alabilirler (birim iz hepiniz hangileri). b. Zaman adlarının çoklu hallerine gelerek zaman zarf­ ları yapar : geceleri (her gece) gündüzleri sabahları akşam ­ la n öğleleri önceleri sonraları ay başıları hafta sonları gibi. c. Takı alan adlara gelip birleşik zarflara girer : gereği gibi dolayısı ile yerine göre sonuna doğ­ ru başından beri haddinden aşırı süresi içinde gibi. Bunlardan ile takısı alanlar kaynaşmış ve o şekilleri ile yay­ gınlaşm ışlardır : dolayısıyla sırasıyla takım ıyla bütünüyle va k­ tiyle haliyle tamam iyle yoluyla hakkıyla gibi. d. Y ukanda gördüğümüz gibi (bkz bu dilimde I. No. 2 9 YA PIBİLG İSİ 177 12 15 37) kelime yapımında çekim eklerinden önce gelip o zarfların yapısına girer : dikine hoşuna oluruna yerinde yolunda sıra­ sında ucundan kökünden arkasından kararınca boyunca gereğince yoluyla sırasıyla gibi. 25. -il Ş ifa d a n : 144- Eski Türkçede adlardan sıfat yapan az verimli bir -il ekinin varlığını sayılı kelimelerle tanıklayabiliyoruz (Jm tl yaşıl başıl). Bu belki ajmı lehçede örnekleri bulunan -gü ekin­ den geliyor (kırgıl üçgül). Batı Türkçesinde kesinlikle bu üre­ meye mal edebileceğimiz kelimeler de azdır : usuZ kundul dördül kirtil güdül kumul? gibi. kızgıl kırgıl üçgül gibi bir damak sesi taşıyan birkaç kelime de bu ekle ilgili görünür. Bu sıfatları fiilden Al adları ile kanştırm am ah (çak-ü çök-ül), bkz § 217. Türkçede Al üremeleri sınırlı ve eski olup çözümlenmeleri güç ve şüphelidir. Yeni terim lerde bu ek de denenm iştir : tekil = m iifret çoğul = cemi m üennes eril = m üzekker dişil = gibi. A ncak bu denem e de anlatım ı sezilmez olmuş eklerin canlanm asındaki güçlükle karşı karşıya bulunm akta ve bu kelim eler yadırganm aktadır. 26. -im A d la n : tyelik zamirlerinin 1. kişi eki olan -im yakınlara ve bü­ yüklere hitap için sıkça kullanılan isimlere gelir (B eyim ! Oğ­ lum ! K ardeşim !). Bu kullanıştan Türk dillerinde dönüşmüş birkaç kelime vardır ; hanım (bizde) begüm (Hindistanda) asil kadın unvanı. Tûrkçenin Grameri F : 12 178 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Bunlar kazandıkları anlamla çekim ve üretim e tabi olurlar ; hanım-tm hanımınız hanımlar nımcağız gibi. hanımlık ha- Bolum (Baba, Sultan) da bu türlüdür. ilk iki kelime sebebiyle ~im ekinin d i ş i l i k (féminin) eki olduğu sanılm ışlır. Oysa T ürk gram erinde c i n s (genre) sınıfı yoktur. Yeni zam anlarda böyle bir şey icadedilmek istenmiştir : (bay / bay-an), hatta İslavca ~çe ekiyle Tanrıça (kııaliçe çariçe gibi). (?) = İlâhe Yükseğe hitapta göze çarpan başka kelimeler ; Tehrim! (Uygurca) Hanum! (Oğuzca) dim! (Osmanhca). E fen ­ Teklifsiz hitapta ve cevapta ise : kardeşim canım yavrum şekerim güzelim sev­ diğim sevdiceğim gibi. Bunlar da artık ad ve sıfat olarak kullanılabilir ; evet efendimcı canım îstanhul ömrüm o güzelim bahçe gibi. A yşe 27, -iımer Sıfatlan : 145. Bu sıfatlar -imse- isimden fiillerinin şimdiki geniş sıfatfiili diye adlandırılabilir. Şu var ki yenidirler ve fiil ta ­ banları oluşmadan doğrudan doğruya isim tabanından yapıl­ mış görünürler. Bu sebeple -imser ekini bağımsız, vurgulu ve düşmeli bir birleşik ek saym aktayız : iyimser kötüm ser karamsar. Bunlard«A ilk ikisi sırasıyla Farsça ve Fransızcadan : nigbin ~ opUmisie bedbin ~ pessimiste siyehbin = karamsarcın zıt anlamlısı Antalıım belirli ve kelimelerini karştlayor. da pembemser olmalı. kurallı olan bu yeni üreme verimli olabUir. Y A PIB İL G İSİ 179 28. -bnsi Şifadan : Bu ek aslında sıfatlara gelen bir b e n z e r l i k (simula­ tif) ekidir (sertim si sulum su). Adlara da gelip onlann bir türlü b e n z e r l i k h a l i e r ini meydana getirir ( ormantmst = ormana benzer der emsi = dereye benzer), krş -si § 164. Bunlardan renk ve ta t sıfatları ve bir şekil, bir vasıf an­ dıran adlarla yapılmış olan bazıları sözlük kelimesi değeri ka­ zanm ışlardır : yeşilimsi kekrem si ktrm ıztm st karamsı acımsı tatlım sı kubbemsi aytmst (adam) balımsı kadifem si köylümsü gibi. Yeni terim ler yapm ada bu ekten faydalam lm ıştır : anıhropoide = ¡ibhi İnsanî = insanımsı platanoî’de ~ isfendan çınarı = çınarımsı tubiform e z= enbubî = borum su pâteux = acinî = ham urum su gibi. -imsi eki eskim iş sayılan -si ekinin uzatılm ış ve hemen hemen yerini tutmuş şeklidir. A ncak bugün daha işlek otan bu yenisi «andıran*, -si eki ise daha ziyade benzeyen» anlatım ında görünürler. Aşağıda ikisini karşılaştıracağız, bkz § 166. 29. -inıtik Şifadan : 146. Eski Türkçeden beri renk ve ta t sıfatlarına gelerek benzerlik sıfatları yapan bir -im tik eki olmuş olabilir. Doğu Türkçesinde bu ek ve değişiği olan -tmfiZ eki erkenden yaygın görünür. B atı Türkçesinde ise anlam daşlan olan -imsi ve -im­ trak ekleri yanında her ikisi daha az verimli olmuşlardır : bozumtuk sarım tık karam tik, değişiği ekşimti, göğümtül sarım tü acımtıl D. T. agımtul ktztmtul yaşımtul. Bu iki ek ve aşağıda görülen -imtrak eki hep Eski Türk­ çede addan sıfatlar yapan -ti eki (el-ti koy-tu) çevresinde oluşmuş ( -im-ti-k -im-ti-l Am-ti-rek) birleşikler olup aynı 180 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ kelime alanında benzerlik sıfatları yapmışlardır. Yukarıda gördüğümüz -imsi eki de bunların anlamdaşıdır. Böylece ilk ikisi dönüşmüş, son ikisi canlı olmak üzere dilimizde aynı anla­ tım da dört ek ve aynı kökten aşağı yukarı aynı anlam da dört kelime bulabilmekteyiz : sarım tık sartm tıl sartm trak sarımsı. Başka bazı küçültme ve b e n z e r l i k anlamca bunlara yaklaşır : sarıca sarırak sarman kırçıl sıfatları kızüsı da gibi. 30. -imtrak Sıfatlan: Bu ek önceki -im tik ekinin -rek k a r ş ı l a ş t ı r m a ekiyle uzatılmış daha yeni ve canlı şeklidir. O rta hece düşme­ siyle büzülmüş ve sesli uyumundan kaçmış görünür. Orada belirttiğimiz gibi değişikleri, rakipleri vardır. Netekim Yeni Türkçede anlamdaşı -imsi eki ile yanşa girişmiş, fak at geri kalmıştır, -imsi eki geniş bir kullanış kazanarak bir çekim eki halinde sıfatlara ve adlara gelip bir benzerlik sıfatları sınıfı meydana getirdiği halde (bkz § 145) -im trak üretim de renk ve ta t sıfatları yapma sınırını pek aşam am ıştır : Yeşilim trak kırm ızım trak bozumtrak sartm trak m avim trak m orum trak acım trak ekşim trak m ayhoşum trak gibi. 31. -in Zarflan: 147- Bu vurgusuz -in eki Eski Türkçede isim çekiminin h i l e l i k (instrum ental), k i ' m i n halini meydana getirir (adag-ın zp- ayak-la elig-in ~ el-le). Eski Osmanlıcada henüz oldukça canlıdır (ayag-ın diz-in yol-ın). Bu ek zaman içinde çekim eki işleyişini yitirm iş, ancak zarf niteliğinde kelimeler­ de kalm ıştır. Başlıca : Y A PIB İL G İSt 181 a. Zaman zarflarında görülür : ya'zın kışın güzün baharın gündüzün ikindiyin yatsıyın ilkin demin değin ansızın gibi. b. Tekrarlam ayla tarz zarfları yapar : azın azın ucun ucun için için götün götün üstün üstün kıçın gibi. kıçın Çok tartışılan örneğin kelimesinde bu eki geniş anlamın­ da canlandırm a arzusu vardır, -leyin eki bunun uzatılmışıdır, bkz § 156. 32. -in A dlan: E ski Türkçede isimden bir sıra, dilimize de gelmiş sıfat­ lar yapan bir vurgulu -in eki buluyoruz (uzun yakın yoğun). Çok eski üremeler olduğu anlaşılan bu sıfatların köklerini gerçeklemekte güçlük çekeriz. Çünkü kimi zaman bunları bilinen lehçelerde yalın halleriyle, veya hiç bulamayız. Biz bu ekte eski bir küçültme, dolasıyla berkitme anlatım ı seziyoruz (krş No. 20 -en). E k öncekinden farklı olarak vurguludur. Aşağı­ daki sıfat ve adların bu ekle yapılmış olduklarım sanıyoruz : yeğin üstün kalın serin çetin tekin karın eğin boyun koyun (göğüs) yağrtn kulun oyun evin öyün koyun, E. O. öcün gibi. 33. -in A dlan: Eski Türkçede damaksı n ile bir -in ekinin de isimden isimler yapmış olduğu anlaşılıyor. Bugün yazı lehçemizde tam addaş olmuş bazı kelimelerde bu ekle öncekinin o zaman ay­ rıldığını görüyoruz : kayın yalın (hısım) kayın (ağaç) yalın (alev) (çıplak) kalın (yoğun) kalın (bedel, paha) gibi. 182 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t Sonsesleri yazı lehçemizde dişsileşmiş olup halâ bazı Anado­ lu ağızlarında damaksı kalan bu kelimelerden bazıları şunlar­ dır : derin belin usun odun ktra-n yelin koHin. ala-n E. T. Bu üç türlü -in isimlerini aralarında ve fiilden -in isim­ leriyle (bkz § 222) karıştırm am aya çalışmalı. 34. -iş A dlan: 14S. Eski Türkçede -iş küçültme adlarından örnekler v a r­ dır (terkiş yemiş Türkiş). Dilimizde -iş eki çok kelime bırak­ mamış (yem iş geniş kele-ş yokuş), fakat sınırlı anlatım alan­ larında canlı kalmıştır. 1. İnsan tipi belirten o k ş a m a hj7pocoristique) yapar ; sıfatları (adjecti göğüş m aviş tom biş nonoş minnoş kirloş gibi. Birkaç renk sıfatında yakm bir anlatım da görünen -şin ekinin de -iş ekinden bir uzatm a olduğunu sanıyoruz (sarışın karaşın akşın). 2. Kişi adlarından o k ş a m a tique) yapar : a d l a r ı (nom hypocoris Aliş (Ali) Memiş (Mehmet) İbiş (İbrahim ) M utuş (M ustafa) Abduş (Abdullah) Fatuş (Fatm a) H atuş (Hatice) R üküş (Rükiye) gibi. Bu adlarda görülen kısaltm alar (iki heceye indirme) ve sesli uyumu bozulması da okşamayla ilgili olsa gerektir. Y ukarıda okşama adlarından m eşhur olanları kaydettik. Gerçekte yakıştırabildiğim iz kişi adlarını, özellikle kadın adlarını hep bu okşama kalıbına sokmaya çalışırız ; Y A PIB İL G İSİ 183 Meduş (Mediha) Nezuş (Nezihe) Ülkiş (Ül­ ker) Semruş (Semra) Em nuş (Emine) Sabruş (Sabri) gibi. Yeni zamanlarda Memoş Fatoş Aloş gibi şekiller daha yay­ gın hal alm ıştır (galiba Mem-o > Mem-o-ş). -tş adlarına ta ­ rihî kişi adları arasında da rastlanır : înüş Tegin Tekiş Alâeddin Memiş Paşa gibi. Bu Aş küçültme isimlerini fiilden -i.ş adlarıyla karıştırmamalı (bkz § 226). 35. -it A dlan; lJf9. isimden isim yapan bir At ekinin varlığını pek az örneklerle tanıklayabiliyoruz. Bunun Eski Türkçede de verim­ li bir ek olduğunu sanmayoruz (öçüt — intikam yegit stgtt ■= inilti). Canlı yaşıt ve ona örnekleme eşit kelimelerinde ( b a ğ ­ l a m ö b e ğ i kalıbında ortaklık anlatımında görünürse de bunu destekleyen başka üremeler yoktur. Bu ekle yapılmış sayabileceğimiz : ağıt önüt = önce kakıt yeğit kelimeleri vardır. Bu cansız ek terim yapm ak için kök ve anlatım gözetmeksizİD z o rla n m ıştır: som ut boyut (A rapça bu'ud'tsin galat) gibi. İsim den -it isimlerini fulden -il isimleriyle k anştırm am ah fgeçit ayırt), (bkz § 228). Eski T ürkçede birkaç kelim ede görülüp M oğolcadan geldiği sanılan bir -it çoklu ekini (tigit alpagut) A rapçam n -ât dişi çoklu ekiyle bir tu tarak T ürkçe kelime (!) yapanlar olm uştur; ejrûd ~ erat. 36. -iz Sıfatlan; Asıl anlatımını Eski Türkçeden önce kaybetmiş bir -iz i k i l i (duel) ekinin varlığını kabul ediyoruz, -iz Eski Türk- 184 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ çede olduğu gibi dilimizde de canlı çekim eki olarak, fakat çoklu anlatımı ile yaşam aktadır. Zamir ve fiil çekimlerinde 1. ve 2. kişi çoklu eki olarak : ev-im-ie ev-in-iz (E. T. ber-d-i-m-iz) ver-di-n-iz ver-ir-( im )-iz ver-irsin-iz ver-se-n-iz ver-in-iz genc-(im )-iz genç-sin-tz gibi, krş § 379. Aslında kişi zamirlerinin biz siz çoklu şekilleri de bu ekle ben sen teklilerinden gelmiş olmalıdır. Üretim eki olarak -iz sayı sıfatlarından birkaçına gele­ rek t o p l u l u k s a y ı s ı f a t l a r ı yapmış görünür : ikiz üçüz dördüz beşiz altız. Bu ek bazan da bir -li eki ile uzatılır (ikizli üçüzlü beşizli). İkili organların adlarında da bu ekin bulunduğunu sanı­ yoruz : boynuz omuz göğüs < gögüz geniz beniz, belki göz diz. 37. -ki Sıfatlan: 150. bkz § 402 : -ki ekini cevher fiilinin hal sıfatfiili olarak tanıdık, şim diki — .şimdi olan evdeki evde olan, bulu nan seninki r= senin olan, sana ait olan gibi. Burada -ki ek kelime olarak öbür sıfatfiiller gibi sıfat ve za­ m ir hükmünde olup eklendiği kelimeyi de sıfa t ve zamir y a­ par. (şim diki zaman / evdeki pazar / benimki geldi). Zaman ve yer yön zarflarına doğrudan doğruya geldiği hallerde -ki bir üretim eki sayılır, sıfat ve zamir olan kelime­ ler yapar : önceki sonrak yro-uKi sabahki dem inki ya- YA PIBİLGİSİ 185 nnfci geçen seneki öteki beriki içerki dvşarki aşağıki karşıki giİDİ. Yer yer işaret ettiğimiz gibi (bkz § 64, 81) -ki sesli ve sesdeş uyumlarından kaçan sayılı eklerden biridir. Bununla beraber Anadolu ağızlarında daha çok. yazı lehçemizde daha az olmak üzere uyuma yatkın -ki sıfatları da vardır (hangi dünkü bugünkü öbürkü). -ki eki yeni terim ler yaratm a işinde fazla içindekiler hal sığası — şim diki zaman). verimli görimm emiştir (fihrist = 38. -Ic Zarflan: 151. Aslında ile takısından gelmiş olan -le eki adla­ rın k i m l e h a l i m , b i l e l i k h a l i m meydana getirir (elle atla). Ancak oluşturduğu kelime bir takı öbeği hükmün­ de olduğu için bir çok hallerde zarflar yapmak istidadını gös­ terir: a. En çok tarz zarfları meydana getirir : yolla zorla hızla hınçla usulla sırayla gönülle güçlükle tatlılıkla öfkeyle beklemeyle şöyle böyle birle > bile. b. Zaman zarfları ve bazı m ikdar zarfları da yapar : tanla şafakla geceyle öyle < ödle öncelikle zamanla (bkz -leyin § 156) taneyle hesapla avuçla sürüyle arabayla gibi. Y ukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 143) -le biı- iyelik eki üzerine de gelmiş bulunur : yoluyla sırasıyla dolayısıyla eliyle vaktiyle haliyle hakkıyla tam am ıyla tabiatiylc şartıyla gibi. B unlar çoğu takı olarak da kullanılırlar. 186 T Ü R K -C E N İN G R A M E R İ Yazı dilimizin millileşmesinde -le eki çok iş görmektedir : 1. Arapça ve Farsçadan öntakılar taşıyan kelimeler bu ekle Türkçclestirilmektedir: m aalm em nuniye =s nıeniHuniyelie maalesef = esefle biılesadOf ~ tesadüfle bilvasıta = vasıtayla bittecrübe = tecrübeyle hatapıı =: tapuyla bam ukavele ^ sözleşmeyle bahusus = hususiyle. 2. Arapçadan gelen -en zarflarının birçoğunu onunla karşılamaktayız: mezunen = izinle salimen selâmetle vekâleten — vekillikle müevvefen = teville şifahen = sözle tahriren = yazıyla leamiilen = görenekle mehzulen — bollukla m üstacelin == ivedilikle tam am en — tam am iyle ismen = adıyla gibi. rek, 3. Farsça -âne zarflarından bir takımını da, sıfat olan tabanlarını adlara çevire­ -¡e zarflarıyla karşılayoruz: halisane = sadıkane = hulusla sadakada musırrane — İsrarla v a h la n e = vukufla resurane = anudane cesaretle = inatla gibi. Bu ek vurgusuzdur. Onu -le- isimden fiillerinin -le-k > -le eki ile (kış-la tuz-la) kanştırm am ah, bkz § 152. 39. -lek A d la n : 152. -le- isimden fiillerine gelen düşmeli -ik eki bu fiille­ rin bir türlü sıfatfiillerini meydana getirir. Bunlar sıfat olur­ lar (bkz § 215). Ancak bu iki ekin kaynaşm ası ile birleşiğin farklı bir anlatım kazandığı ve doğrudan doğruya isimden sı­ fa tla r ve adlar yaptığı görülür : Türlü adlar ve sıfatlar ; evlek gönlek > gömlek gırtlak çaylak bağırtlak ıslak ablak gibi. bellek, Mekân adlar : otlak sulak kışlak > kışla yayla tuzla suğla < suwla güzle kum la gibi. Sonsesinin düşmesiyle meydana gelen -le eki verimli ol­ madığından ayrı ek sayılmaz. Y A P IB İL G İS İ 187 -lek eki insan tipleri belirten a ş a ğ ı l a m a sıfatlar da yapar : anlatımıyla ödlek dişlek torlak dazlak cavlak götlek ay­ lak çıplak şallak civelek semelek yamalak gibi. -le- fiilleri bulunan çoğu yansılama isim köklerinden de aynı anlatım da -lek sıfatları yapılmış, veya bunların -le-k sı­ fatları örnekleme ile aşağılama anlamı kazanmış olmalıdır ; çatlak taslak hortlak haşlak cırlak zırtlak gibi, krş -elek § 141. Bunlara da y a n s ı l a m a matopee) deyeceğiz. sıfatları zırlak (adjectif - ono 40. -leme Zarfları: -me sıfatlarından birçoğu da -le- fiillerinden yapılmıştır (bkz § 231 kaplama buğulama). Bunlar o üremenin mahsulü­ dürler. Ancak bu türlü sıfatların zarf olarak kullanılması ile bu iki ek yeni bir anlatım da kaynaşmış ve adlardan doğrudan doğruya tarz zarfları yapar olmuştur. Bu birleşik ek bir sıra sıfatlara gelerek zarf ve sıfat olan kelimeler yapar : dikleme düzleme yanlama uzunlama yassılama ortalama gibi. A}mı anlatım la bir takım adlara da gelir : şavullama kılıçlama kararlama körleme keşiş­ leme, nihayet yüzmede balıklama çivileme kö­ pekleme kurbağalama. Zarf olarak bunların uzatılm ışları da kullanılır (yanlamasına düzlemesine kılıçlamasına kararlamadan). Bu -lem e zarf ve sıfa tla n yön gösteren bir ürem e olarak gelişme vaadetmektedir. K arşıbğını bulm am ı; bazı terim leri b u sıfatlarla T ürkçeleştirebiliriz: Ig g T Ü R K Ç E N lN G R A M ER İ am udî = diklem e (dikey) şakuli = şavuUama (düşey) canibi ~ yanlama (yanay) seviye ~ düzlem e (düzey) u lk i = yassılama (yatay) gibi, krş § 140. 41. -ler A d la n : 153. Çoklu eki olan -ler gram er işleyişinin dışında bazı anlatım lar kazanmış, bu sıfatla da kelime yapımı alanına g ir­ m iştir : a. İsmin çoklusu belirsiz anlamlıysa liyle isim sayısı belirsiz bir topluluk adı sanlar çocuklar dağlar havcUar sular tekli topluluk adlan hükmünde olup daima tekliye uyarlar : (bkz § 283) bu ha­ niteliği kazanır (in­ yülar). Bu çoklular sözdiziminde hemen «İnsanlar anlaşüdı, hayatın da s im yok». «Yülar geçer, haber gelir, yar gelmez». «Karşı yatan ulu dağlar! Kar kuşar bellerin senin. Yazın kışın belT olmaz. Sert eser yeUerin senin». Bunun gibi : havalar soğudu. Yemekler yendi. Konuşmalar oldu. d ö iz. b. Topluluk adı niteliğiyle -ler adları a i l e a d ı famUle), soyadı olurlar : (nom de Ahmetler Doğanlar Düzceliler TopaloğuUarı Eczacılar Balcılar Amcamlar Teyzenler Kom­ şular Aşağtküer gibi. Bu kullanışta çokluk ekinin iyelik eki üzerine gelmesi anlatmıı belü eder : amcalarım teyzelerim değil, amcalar teyzem­ ler, fa k a t TopaJoğIvlar değil, TopaloğuUart gibi. Y A PIBİLG İSİ 489 Bu adlar fin n a adı olarak da kullanılır : Bu malt Koçaklarda bulursun. Akdağlılar Adana’da şube açmuş, gibi. Bunun gibi boy, ulus, millet, hanedan mezhep, meslek adları da aynı anlatımda -ler eki almış topluluk adlarıdır : Avşarlar Oğuzlar Germenler Türkler ttalyanlar Habsburglar Abbasiler Ortodok.slar Alevi­ ler Kaderciler Darıoinciler Atatürkçüler. N ihayet yanyana özlük adlara getirmek suretiyle -ler çok­ lu ekini «ve benzerleri» anlamı ve o b a r t m a (emphasei anlatım ı ile kullanırız ; M ithat Paşalar, N am ık Kemaller... Londralarda. Parislerde... (bkz § 283) gibi. c. Anadolu ağızlarında yaşayan gil takısı -ler gibi aile topluluk adları yapm akta yeterlidir. (Osman gil Tuzcu gil Halam gü). Ancak bu aynı anlatımda -ler ile uzatılmış olarak da kullanılır (Tuzcu giller Ablam güler Dünürüm güler), -gil ve -giller ek halinde yeni soyadlarında ve terimlerde kul­ lanılmıştır, krş § 155. d. Birçok yeradlarımız da -ler çoklu ekini taşıyor ; Çifteler Pasinler Çobanlar Hocalar Hacılar Şehler Gaziler Tatarlar Küpeler Kılavuzlar Orhanlar (krş -ci-ler Sütçüler Yağcılar § 131). Sıradağlar ve takım adalar da bu eki alırlar ; Toroslar Ztganalar Alpler Atlaslar (K ızıl) Adalar Oniki Adalar A nt iller. ¡54. Eski yazı dilimizde A rapça ve Farsçadan gelmiş kelimeleri o dillerin şe­ killerine göre çoklu yapm ak esas olduğu gibi (misafirin muallim al kulüp ecsam dUberan) bu çokluları topluluk adı olarak kullanm ak (m em urin ulema mülhakat verese yaveran), tekillerinden farklılaşm ış anlam lara bağlam ak (ukalâ talebe eşya havadis yâran), veya teklüeri kullanılm ayan kelim elerin çoklularım aym, veya farklı 190 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ an ia m d a k u llan m ak (halayık züyu) ecláf cramU hazele) yaygındır. Böylece O s­ m an lIca kelim e d ağ arcığ ın ı b u y o ld an da b ir hayli zengrrllestirm iştir. Eski yazı dilimizde bunlar bilinmeli ve ona göre kullanılm alıydı : bir hademe değil, hademeden biti, hademeler değil, hademe, bir eşkıya değil, eşkiyadan biri, eşkiyalar değil, eşkıya. Yem yazı dilimizde yabancı çoklu şekilleri erkenden terkedilm iş, topluluk adı anlam ı almış olanlar da kimi T ürkçe çoklularına, kimi T ürkçe asıllarına çevrilm iştir (m em urlar bilginler mirasçılar dullar yaverler). Ç oklu kullanışım yitirmiş olanlarını ise artık Türkçe kurallara göre kullanın?- : bir talebe bir eşkıya eşyalar azalar havadisler gibi. 155. -1er eki A rapça terim lerin T ürkçdeşlifilm esinde ve Batı dillerinden yen» terim lerin çevrilmesinde -özellikle tabiat bilgilerindeki aile adlarında- genis ölçüde kullam lm ıştır : 1. -1er: mantarlar — futur == cham pignons süngerler = isfenciye = spongiaires mersinler mersim ye = ganoides likenler = şeybiyc ~ lichens taçsızlar — adim etüuüveyç ~ apetales tırm anan­ lar ~ mütesallika ~ grimpeurs yııttcılar ^ câriha = rapaces balıklar =: esm ak = poissons yıımşakçalar ~ nâime — m ollusques gibi. 2 . -¡iler: kavuzlular = zülhasale = glum iflores palam uttular = belûtiye = cupulifires açıktohum lular = ııryanülbüzur x gym nosperm es ikiçenekliler — zatüUUkateyn = dicotylédones kabuklular — kışliye ~ crustacés omurgalılar = fıkariye = zatüssedaya = vertebres m am ifères gibi, bkz -li § m em eliler ~ 158. 3. -giller : Bu takı yasayan dilde (bkz § 153j insan ailesi anlatım ıyla mevcut olduğundan hayvan ve bitki ailesi a d la n n d a kuUamIması yadırganrm stır. buğdaygiller = platanacées kendirgiller " ler = necliye karanfUiye = = graminés kendirtye ~ caryophyllacées çınargiller = delbiye — cannahinacées karanfilgil­ karabuğdaygiller = raven- dıye = polygonacées tavukgiller — dücaciye =: gallinacés kurhağagiller ~ dıjdaiye = batraciens aslangiller = esediye = félidés gibi. Y A P IB İL Ü İS İ 191 4. -siler, -imsiler : m aym unsular = hayaliye — lemuriens ipsiler — hayliye — nimatodes buğdaysılar = ¡ibhi necliye — graminidées tulum ­ sular = kırbaviyyüşşekil — ascons insamınstlar - sibbi insaniye ~ anthropoïdes v h Terim lerde -si gibi -si-ler eki de gereği gibi değerlendirilmemiştir. Bizce hayvan ve bitki aile adları vapmada -si-ler ekini sadece ■henzeı enlerr anlatım ında değil (ipsiler), aynı /am an d a «ve benzerleri’ anlatım ında (lurpuılnr) alm ak gerekti (bky. -si sıfatları). O /.aman : tavukgiller yerine faruksular, turunçgiller yerine turunçsular derdik. 42. -leyin Zarflan : 156. İki bilelik hali ekinin (bkz § 151, 147) üst üste gel­ mesiyle erkenden bir -leyin birleşik eki meydana gelmiştir. Eski Osmanlıcada bir benzerlik hali anlatım ına sahip olarak canlıdır (ogrüayın bülbülleyin nerkisleyin). Yeni Türkçede yalnız zaman adlarından yapılmış -in za­ man zarfları değerinde birkaç kelimede göıülür : geceleyin gündüzleyin sabahleyin öyleyin. akşamleyin 43. -lez Sıfatları : Anadolu ağızlarında daha çok yansılam alara gelerek aşa­ ğılam a anlatım ı ile sıfatlar yapmış bir -lez eki vardır : haylaz oflaz üflez iğlez X ihlez yallaz ytrtlaz gibi. Bu ekin -le- fiilleri üzerine -iz ekinin gelip kaynaşmasıyla oluşmuş bir birleşik olduğunu sanıyoruz, krş § 228. 44. -li Sıfatlan : 157. -li (E .T . -lig) en verimli üretim eklerimizden biri­ dir. Eski Türkçeden beri yaygın ve her isme gelir bir d o n a n ­ 192 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ m a h a l i , k i m l i h a l i eki niteliği de vardır (E vden şem ­ siyeli çıkm ıştım , Oraya arabalı gitm eli). Bu kullanışta -li eki üe takısı anlatımındadır, bkz -siz § 168. İyelik eki üzerine kullanıldığı da olur (kardeşim li kardcşim siz). Bu anlatım da ikilemeler de yapar (E. T. begli budunitg inili içili) : analı babalı kadınlı erkekli yazlı kışlı ufaklı içli dışlı gibi. irili Üretim eki olarak oldukça geniş bir anlatım ı vardır. a. 'li adlara, bazan da sıfatlara gelir ve donanmış olan, sahip olan, sıfatlanm ış olan anlam larında d o n a t ı m s ı f a t ­ l a r ı (adjectif m unitif) meydana g e tirir: tatlı kokulu güçlü sesli ışıklı sürekli göste­ rişli korkulu kirli anlayışlı yaşlı değerli ö f­ keli varlıklı yeşilli ekşili, ufaklı gibi. Dilimizde bırakılmış ve ancak bazı üremelerde kalmış köklerden -li sıfa tla n da vardır : uslu türlü gizli saklı belli denli gibi. b. Ülke, şehir, yer ve hanedan adlarına gelerek kopuş yeri bildiren nispet sıfa tla n yapar : Asyalı Çinli İsveçli Konyak Edirneli Beykozlu Gölköylü Karahanh Osmanlı Karamanlı gibi. c. -li ekini taşıyan pek çok yer adlarımız vardır : Denizli < Donuzlu Turgutlu Salihli Muratlı Kozlu Cihanbeyli Polath Erdemli Sungurlu Kadirli İmranlı Fındıklı Şemdinli gibi. Bu adlardan -li-ce uzatılmış şekilleri de vardır (bkz § 128 tuzluca taşlıca). 15H. -li sıfa tla n yazı dilimizin Türkçeleşm esinde çok işe yaram ıştır. B aşlıca: 1. A rapça donatm a hali niteliğinde ö n tak ılar taşıyan kelim eler -/i ekiyle T ürkç d e ş tirilm iştir: Y A P IB İL G İS İ 193 zikıym et — kıym etli zinufuz — nufuzlu zu viicuhu kesire = çok yüzlü zevilhayat = canlılar ze v iiu k û j = akıllılar zalülhareke = hareketli zatUlercülilbalniye = karından bacaklılar (bkz -ler § 155) gibi. 2. Farsça -kâr ve -ger sıfatlarından birçoğunu -li sıfatlarıyla karşılayabilmekteyiz: azim kar = azim li heveskâr = hevesli nam uskâr = namuslu vefakâr = vefalı tasarrufkâr — tulum lu hürm etkâr ~ saygılı sebatkâr 3. Farsça -dar = dayanıklı sihirkâr — büyülü sevdager = sevdalı gibi. sıfatlanndan birçoğu da hahişger = istekli sıfatlarına karşılık olur: -li nam dar = namlı manidar = manalı alâkadar = ilgili h y m e tdar = değerli sayedar = gölgeli ziyadar = ışıkh ¡aibedar = lekeli gibi. 4. Arapça nispet sıfatlarının Türkçede birinci derecede karşılığı da olur: -H sıfatlan İranı = İranlı Bağdadi = Bağdatlı Selçukî = Selçuklu kasdî = kasıtlı tedricî = dereceli daimî — sürekli asabi = sinirli dem evi = kanh tecrübî = denem eli mahalli = yerli şifahî — sözlü leylî — yanlı kışrî — kabuklu gibi. 5. Arapçadan birçok sıfat fiilleri de, tabanlarını adlara çevirerek, Türkçeleştiriyoruz, krş § 160: elim = elemli m ütekebbir = kibirli m uzir = zararlı -li eki ile m erhum = rahm etli m ukayyet — kayıtlı kavi = güçlü mücrim = m ahkûm = hükü m lü talip = istekli gazup = öfkeli suçlu gibi. 45. -lik Adları: 159. Çok işlek eklerimizden biri olan -lik de (E. T. -lik) bir çekim ekini andıran bir kullanılışa sahiptir. Adlara gelip için takısı anlatım ında bir i ç i n l i k h a l i (destinatif) mey­ dana g etirir (elli kuruşluk bilet üç günlük iş Yartnhk çay şe­ keri var). Üretim eki olarak -lik çok çeşitli anlatım larda görülür. a. Çekim eki anlatım ına uygun olarak adlara gelip için­ lik sıfatları yapar ; Tûrkçenin Grameri F : 13 194 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ yazlık şapka bayramlık elbise dolmalık biber yem eklik turşuluk gömleklik tohumluk m üs­ veddelik kiralık satılık. b. Bu sıfatlar yoğun anlam lan ile geniş ölçüde isimleşirler ve nesneye mahsus nesneyi gösterirler, bazı a y g ı t a d l a r ı olurlar : başlık güneşlik gözlük kulaklık ağızlık yağm urluk gecelik tuzluk sabunluk kâğıtlık salatalık gelinlik gibi. Bu sırada derece derece yalın anlamlı adlar da bulunur : yöttuk lâtlık harçlık dünyalık arpalık ondalık ev­ korkuluk hazıYhk görümlük Ömürlük hediyelik gibi. c. Bunlar yine içinlik anlamından ötürü belirtilm iş m e ­ k â n a d l a r ı (nom de place) olurlar : samanlık odunluk köm ürlük kitaplık güver­ cinlik çöplük yem lik fidelik buzağılık mezar­ lık çiftlik gibi. d. -lik adları nesnenin tabiattaki topluluğunu, bollukla bulunduğu yeri de gösterirler : ağaçlık çamlık ormanlık dutluk söğütlük fu n ­ dalık çalılık bağlık çayırlık kayalık taşlık kum luk gibi. Bu anlam da birçok kelimelerimiz yer a d lan olm uşlardır ; A rnavutluk Kızanlık Boyalik A yvalık Susur­ luk (su sığıritk) Güllük E tlik Yum urtalık K ülik Zeytinlik Pirinçlik (bkz Tuzlukçu § 131) gibi. e. -lik eki sıfatlara gelerek geniş ölçüde yalın adlar ya­ p ar Y A PIB İL G İSt 195 bolluk azlık büyüklük güzellik ucuzluk kötü­ lük yokluk zorluk memnunluk m utluluk titiz­ lik ferahlık cimrilik sıkışıklık sorumluluk. f. Birçok adları da ana vasıflarıyla sıfat gibi alarak on­ lara -lik eki g etirir ve yalın adlar, h a l a d l a r ı (nom d’état) yaparız : insanlık kadirdik analık çocukluk kardeşlik arkadaşlık erkeklik akrabalık hemşehrilik hay­ vanlık domuzluk gibi. g. N ihayet -lik meslek adam ları adlarına gelip m e s ­ l e k a d l a r ı (nom de profession) yapar : rençperlik çobanlık ebelik doktorluk esnaflık işçilik çiftçilik balıkçılık kitapçılık gibi. askerlik taşçılık -ci eki ile yapılmış siyasi ve felsefi meslek ve inanış adam­ ları adlarından bu mesleklerin adları da bu ekle üretilir, bkz § 131 : halkçılık m illiyetçilik Türkçülük ırkçılık mad­ decilik ülkücülük ilericilik akılcılık hayalcilik Titoculuk gibi. h. A dlardan rütbe ve makam adları da yine bu ekle ya­ pılır : m uhtarlık im am lık ağalık kaym akam lık m ü ftü ­ lük valilik onbaşılık albaylık generallik m ü­ dürlük bakanlık başkanlık. i. -lik adları, bazan topluluk adları gibi de kullanılırlar : Türk gençliği Ortaçağ hıristiyanlığı insanlığın geleceği Türklük ve Yunanlılık gibi. 160. -lik adlan özellikle yahn adlan karsıladıklanndan yazı dilimizin millileşme­ sinde çok iş görmüşlerdir : I. Arapça -iyet birleşik ekini taşıyan yahn adlar dilimizde yaygındır (asabiyet 196 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ imaniyeı). -i nispet sıfatlan elu üe onu isinüesUren -at dişüik ekicin birleşiği olan •iyyat ~ -iyet, Arapça yalın adlan bizim -tik adlanyla karşılan ır: mesıruiyet = mejnduk muafiyet = muaflık ahlâhyet = ahtâkiUk İslâmiyet ~ müslümanhk memnuniyet = memnunluk mebzuliyet = bolluk zıddiyet := zıtlık kat’iyet = kesinlik şahsiyet = kifilik gibL 2. Arapça mastarlar da yalın adlar olarak dilimize bol bol girmiştir (akıl cesa­ ret). Bunlann Arapça sıfat fulleri, sıfat şekilleri de mutlaka bulunur (makul cesur). Kaldr ki ad ve sıfat olarak bunlann aym köklerden çeşitleri de vardtr (teakkul muakale ictisar âkil mütecasir v.b.). Y ukanda gördüğümüz gibi bunlardan ad şekilleri Türkçeye daha yatkın olanlanm n sıfat ve zarflanm Türkçe eklerle, sıfat şekilleri Türkçeye daha yatkın olanlaruun da adlanm Türkçe eklerle yapanz (zararlı hükümlü [§ 158], temsilci tak­ litçi [§ 131], izinle selâmetle [§ 151]), Burada aksine hissel =: hasislik vilâyet ~ valilik). Böylece bu yalın adlan sadece yapılan yönünden, veya kökten Türkçeleştiriyonız; vekâlet = vekillik garabet = gariplik fena = fanilik butlan = batıllık meskenet = miskinlik sefaret =x elçilik husumet = düşmanlık cinnet =: delilik liyakat = yararlık kıllei = azlık gibi. 3. Arapça -t nispet sıfatlanndan bir takımım da -lik sıfatlanyla karşılayoruz; yevmî s= günlük senevi = yıllık dünyevî =: dünyalık zati ~ özlük fuzuR = fazlalık süfR = aşağılık rubai = dörtlük gibL 46. -men Sıfatlan: 161. -men ekinin Eski Türkçeden Önce büyültme anlatı­ mıyla kullanılmış olduğunu farzedebiliriz (T ürkler ve Türkmenler ayırım ında rr Koca Türkler). Bunun benzerleri gibi küçültme anlatım ından b ü y ü l t m e anlatım ına geçmiş ol­ duğu da düşünülebilir, bkz § 142. Eski Türkçede K ögm en (Sa­ yan dağları) Azm an (KÖl Tegin’in bir atı. A z bir ulus adıdır. Kelime belki anlam karıştırm asıyla dilimize geçmiş). Bu ge­ nel anlatım dan gelen çeşitli anlam da isimden adlar sayılıdır ; değirmen < tegir ~ teker yasım an közmen ilikmen göçmen yalm an kölemen gibi. Y A PIBİLG İSİ 197 Eski Türkçede fiillere gelen ve zaman ve alet adları ya­ pan başka bir -men eki olmuş olabilir (kurtarm an örtmen sık­ man sökmen). Bunun -me sıfatfiilerinden uzatma (?) olduğu farzolunur. Dilimizde azçok canlı olan yönüyle -men eki sıfatlara ge­ lerek «pek, veya biraz» anlatımıyla hemen hepsi kişileri vasıflayan sıfatlar yapm ıştır ; akman karaman gökmen kırcaman sarman (kedi) kocaman küçümen şişman delişmen dalaşman toraman kodaman dızman kösemen, yeradları Dikmen Karaman Çölmen? gibi. Yeni T ürkçede -men ekiyle birçok kelime m ını değerlendirm e anlayışıyla değil, Cerm en yarak M ann kelimesinin bu dilierdeki ‘ kişi yoluyla m eydana gelmiştir. Böylece -m en fark getirilmiştir ; uzm an ortaya atılması bu ekin sezilen anlatı­ dillerine akrabalık iddiasından başla­ ve yapıcı kişi> anlatım ına özenmek gözetilmeksizin isim ve fiil tabanlanna ökm en sözmen denetm en sayman yazman öğretmen yönetm en çevirmen danışman gibi. seçmen Pekçok soyadlan d a bu m odaya uygun düşm üştür. 47. -re Zarflan: 162. -re eki Eski Türkçede isim çekiminin eskimiş bir k i m r e h a l i , e r i ş m e h a l i n i meydana getirir ( taşra). Orada -rü eki de aynı işleyiştedir ( ebimrü). E. T. -gerü, Y. T. -eri (bkz § 142) bu sonuncunun k i m g e = k i m e h a l i eki üzerine gelmesiyle oluşmuştur, -re eki de daha Eski Osmanlıcada donmuş görünür (dikkate değer depere = tepesine doğru gögsire — göğsüne doğru). Dilimizde zarf ve takı olarak bu e r i ş m e h a l i n d e n (allatif) kimisi eskimiş nadir örnekler kalm ıştır : içre taşra sonra üzre X üzere gibi. Bunlarla bu ara > bura şura ora nere birleşik z a m i r ­ s i z a r f l a r ı kanştırm am ah. TÜRKÇENİN G R A M E R İ 198 48. -rek Şifadan: Eski Türkçede berkitme sıfa tla n yapan bu ek (yégrek — pek iyi begrek) Eski Osmanlıcada henüz canlı olarak karşı­ laştırm a sıfa tla n meydana g etirir (yégrek — daha iyi tézrek karañurax xóbrax). Dilimizde bu karşılaştırm a anlatımını yitirm iş, yalnız baş­ lıca renk ve ta t sıfatlarında «oldukça» (salt karşılaştırm a) anlatım ında bir küçültme eki gibi kalm ıştır. Donuşmuşluk se­ bebiyle o artık bir çekim eki sayılmaz : akrak kararak gökrek bozrak sarırak siyahrak acırak ekşirek kısarak küçürek ufarak gibi. Bu -rek eki -e zarffiil eki ile -im ti benzerlik ekini uzata­ rak -erek ve -im tirek birleşik eklerini meydana getirm iştir, bkz § 203, 146. 49. -sek A dlan: 163. -dek ve -lek ekleri gibi (bkz § 136 ve 152) isimden -se- fiili tabanlarına düşmeli -ik ekinin gelmesi ve önceki ile kaynaşmasından doğmuş bir -se-k > -sek birleşik eki olacak­ tır. Öbürlerinde olduğu gibi -sek ile biten kelimelerden de han­ gilerinin -se- fiillerinden, hangilerinin doğrudan doğsuya isim kökünden geldiklerini her zaman kesinlikle bilemeyiz. Fiilin istek anlamı da çoğu zaman korunmuş değildir : er-se-k =z erkek delisi (kadın), fak at su-sak — su kabı. Eski Türkçeden beri gelmiş bazı bu türlü ad ve sıfatlar farklı yorum lar istem ektedir : kursak < kurugsak dirsek < tirsgek bağır­ sak < bağarsuk tüm sek yüksek aksak ölüm­ sek kurum sak sarım sak gibi. Y A PIBİLG İSİ 199 -sek eki Doğu Türkçesinde erkenden daha geniş bir kulla­ mş kazanıyor (keligsek — gelmek ister bangsak — varmak ister) .• 50. -si Sıfatlan : I 64. Eski Türkçeden beri isimden -si- b e n z e r l i k f i i l l e r i düşmeli -ig ekiyle benzerlik sıfatları yapmışlardır (yag-sı-g suw-st-g). Bir birleşik olarak -sig ekinin doğrudan doğruya isimlerden benzetme sıfa tla n yaptığım da Kaşgarlı haber vermektedir (oglanstg ersig begsig). Yine ona göre daha Eski Oğuzcada ekin son damak sesi düşmüş bulunuyor ( tehretigsi tawratigsi)'. -si eki dilimizde az işlek olmuş, fakat canlılığım koruya­ rak benzerlik sıfa tla n yapmıştır. Renk ve ta t sıfatları alanın­ da yerini kendi birleşiği ve genç rakibi olan -imsi ekine bırak­ mış gibidir, bkz § 145. Başka sıfatlara gelmesi de oldukça sey­ rektir : kızilsı kumralsı kekresi ayrıksı arıksı yanıksı hulanıksı çalıksı abdalsı budalası gibi. Bu ekin en anlatımlı üremeleri adlara gelerek onlann be­ lirgin vasıflan ile yarattığı b e n z e r l i k s ı f a t l a r ı m a (adjectif sim ulatif). ersi erkeksi kadınsı çocuksu hayvansı m ay­ munsu yılansı gibi. Burada o açık olduğu kadar geniş bir anlatım alanına sa­ hiptir. 165. Dilimizin bugünkü terimleşme devrinde -si benzerlik sıfattan -imsi sıfatlanndan daha ziyade adlaşmaya müsait görünmüşler ve yeni bir üreme hızı kazan­ mışlardır : 1. Terim olarak kullanılan nispet sıfatlan çoğu zaman benzerlik nispeti anlamı taşırlar. Başka bir deyimle biz terimlemede, *özel anlamla kullanışta» nesneyi çok defa benzetme yoluyla adlandınr, veya vasıflarız, Osmanhca terimlerde Fransızcamn benzerlik sıfatlanndan gelenler üretimde aşağı yukan belli şekillerle karşılanmıştır (-ide = şibh -forme — -şekl -eux — -1). 200 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ A ncak b u n lan n O sm anlıcada kesin kullanış sınırlan bulunm am ış, aslında benzerlik anlatım ı olm am akla beraber pratik görünen -i nispet eki b u ralarda da tercih edil­ miştir. Şinıdi biz b u n lan en iyi -si sıfatlan ile Türkçeteştiriyoruz ; metaloide ~ ¡ibhi maden = madensi cristaHoîde ~ fibhi billûri = billûrsu spongeoide — ¡ibhi isfenct = süngersi arachendide — ankebuli = örümceksi Ihyroide = dereki = kalkansı saccaroide = sükkerl = jekersi caiiciforme = ke’siyyüşsekl, ke'si = çanaksı jusiforme = migzaliyyüssekj, migzatî = iğsi plexiforme = jebekevî = ağsı fungiforme = kem'evî = mantarsı grappeux = unkudî = salhmst pavimenteux = rasafi =; kaldınmsı gibi. Başlıca anatom i terim lerinde görülen bu kullanış yerindedir ve yayılm alıdır. Terim lerde -si ekinin kullanışında Fransızca, veya OsmanJıca örnekler değil, 2. anlatım esas olm alıdır. Netekim Fransızcada başka çeşitli, O sm anlıcada ise hemen daim a -î nispet ekiyle yapılm ış daha bazı benzerlik ad ve sıfatlanm d a -si sıfatlanyla karşılayabiliyoruz : ciiliaire = hedebi — kirpiksi pinéal = sonavbert = kozalaksı pecfiné = muslî = taraksı unguéal = zı/rî = nrrutksı chaume =: kasaba (sap) = kamifsı chaton = sünbülü müzekker = tırtılsı paramecium — mütesaviyülehdab ~ terliksi gibi. ¡66. 3. Sesli ile biten tabanlara geldiğinde -si eki iyelik ekini andırdığından yadırganm ış ve buralarda -imsi eki tercih edilmiş görülür, bkz -imsi § 145 : coranoide = minkari ~ gagamsı styloide = ibrevi = iğnemsi masidide = halemi = mememsi oval = beyzi = yumurtamsı deltoïde = dali = deltamsı gibi. Bu kullanış a y ı r d e d i c i (diacritique) nitelikte kalabilir, veya kaybolur. 4. T abiat bilgilerinde ailelere ad koyarken çoğu zam an benzerlik nispetine baş­ vurulduğunu gördük (bkz § 155). B urada aile adı olarak benzetilen nesne ailenin içinden bir cins, veya türün adıysa çoklu halindeki aile adı «ve benzerleri’ anlatım ını taşır (Mongoloides — Moğolsular — M oğollar ve benzerleri). Benzetilen nesne aile­ nin dışından bir cins, veya tür adıysa çoklu halindeki aile adı «onun benzerleri’ (o hariç) anlanm m ı taşır (anthropoïdes ~ sibhi beşeriye — insanımsılar). terim aslından düzeltilm ek gerektir. Benzetilen nesne ailenin dışından bir cins ve tü r adıysa, yada aym zam anda iki aile adına tem el benzerliği başka bir yapılık üe anlatm ak doğru olur. M eselâ : B urada oluyorsa bu dış anthropoides yerine semi-hominiens = yan insanlar graminidées yerine semi-graminées ~ yan buğdaylar gibi. 201 Y A P IB İL G İS İ Y u k a n d a da belirttiğimiz: sebeplerle (bkz § 145 ve 155) biz tabiat bilgilerinde aile ad lan yapım ı için -siler ekini, -imsiler ve -giller birleşiklerine ihtiyaç bırakm a­ yacak şekilde, uygun vc yeterli buluyoruz Kaldı ki -si ekinin —bu kitpta örnekleri görüldüğü gibi— daha geniş bir «ile ilgili’ anlatım ı ile geniş ölçüde nispet sıfatlan yaratacağına inanıyoruz Idifsi damaksı zamirsn. 51. -sik A dlan: 167. Tıpkı -dek -lek -sek isimleri gibi (bkz § 163) -siisimtJen fiillerine gelmiş düşmeli -ik ekinin meydana getirdiği benzerlik sıfatlarından kopmuş ve biraz da doğrudan doğruya isimlere gelmiş eski bir -sik eki olmuş olmalıdır. Bunun esas fiilden gelmiş bazı örneklerini belgeleyebiliyoruz (eksü-k porsu-k darsı-k). F akat birçok benzerleri de doğrudan doğru­ ya isimden gelmiş olmalıdırlar : yüksük tansuk bagvrsuk (bağırsak) sümsük sum snk (sumsak) ve -im eki üzerine ağlamstk kınam stk gibi. -se- ve -si- fiilleri arasında olduğu gibi -sek ve -sik adlan ara­ sında da k a r ı ş t ı r m a olduğu anlaşılıyor. 52. -siz Sıfatlan: 168. -sis eki -li ekinin zıt anlatımlısı olarak Eski Türkçe­ den beri her ada gelir bir g i d e r m e h a l i , k i m s i z h a l i niteliği ta şır (E vden şemsiyesiz çıkmayın. Oraya arabasız gidilmez). Aym anlatım da ikilemeler de yapar : anasız babasız uçsuz bucaksız ipsiz sapsız gibi. tatsız tuz.^nız -siz üretim eki olarak adlara gelir ve o nesneden, o nite­ likten yoksul olanı gösteren g i d e r m e s ı f a t l a r ı (adjec­ tif privatif) yapar. Bunlar -li eki ile yapılanların aksi anlamlı­ ları olurlar : tatsız kansız cansız sonsuz yolsuz soysuz 202 T Ü R K Ç E N İN köksüz G R A M ER İ süreksiz akılsız emeksiz keyifsiz dayanıksız gibi. um utsuz Dilimizde bırakılmış ve ancak bazı üremelerde kalmış kökler­ den -siz sıfatları vardır : öksüz ıssız densiz hırsız ansız gibi. -siz eki nadir olarak sıfatlara da gelip onların zıt anlam ­ lılarını yapar : uygunsuz hoşnutsuz tekinsiz yetersiz gibi. bellisiz Bu kullanış Eski Türkçede ( tüzsüz arıgsız bütünsüz) ve halk dilimizde (m em nunsuz m üm künsüz lâyıksız) oldukça yay­ gındır. Türkçenin sadeleşme ve terimleşme davasında -siz eki zıt anlalımhsı -li gibi, fakat daha dar ölçüde faydah olm uştur; 1. Yazr dilimize girmiş Arapça lâ- bilâ- gayr- adem- gibi, Farsça bi- nâ- gibi giderme hali öntakılanm n yerini tu tm u ştu r: i^lâf = çaresiz lâyemut = ölümsüz bilâücret = ücretsiz bilâmünakasa = tartışmasız gaynmümkün = imkânsız gaynmahdut = sınırsız ademiiktidar = iktidarsızlık ademiitimat = güvensizlik bitaraf = tarafsız bilüzum = gereksiz naçar = çaresiz nakâfi = yetersiz gibi. 169. 2. Yazı dilimiz halâ -siz ekini (gayr- nâ- ve Fransızcadan a- in- önek­ leri gibi) sıfattan onun zıt anlambsını yapan bir yapılık olarak kabuUenmemiştir. Bu sebeple öncekileri -siz ekiyle Türkçeleştirirken taban olan sıfaün ad şekline, veya onun Türkçesine dönüyoruz: gaynciddi — ciddiyetsiz gaynmuntazam = düzensiz ehliyetsiz nadan = anlayışsız gibi. naehil = Fransızcamn aynı aulaüm daki öneklerine gelince bu daha yeni sevdahsı olduğumuz bir yabancı dil olduğu için moda kelimelerde kökün ad şekline dönüp onlan -siz eki üe karşılayamayoruz, bu yabancı giderme eklerini de çoğu zaman birlikte benim seyoruz: normal / anormal politik / apolitik irreel gibi. direkt / endirekt reel / 203 Y A PIBİLG İSİ 3. Y u k a n d a belirttiğinüz durum , ihtiyaç ve eğilimlere göre -siz ekinin sıfatlar■dan daha verimli ölçüde giderme sıfatları yapacağım anlatıyor. Gerçekten kullam şta ve yeni kelim elerde bunların örneklerine şimdi daha çok rastlayoruz : eşitsiz geçersiz yararsız tutarsız tutuksuz m eşrusuzluk gibi. 4. Terim ler yapıım nda -siz eki yeri geldikçe yararlı elm uştur. Y ukanda göster­ diğimiz yabancı öneklerin terim ler alanında yerini alm ıştır ; illogique = gayrı m antıkî — m antıksız asymétrique = gayn m ütenazır — bakışım sız apetales — adim etüttüveyç — taçsızlar inégalité -s: adem i müsavat — eşitsizlik indifférence = lâkaydi ilgisizlik impeccable = iâyuhii = halasız involontaire = bilâ ihtiyar = ihtiyarsız infini = nam ütenahi = sonsuz am orphe = bişekil = şekilsiz gibi. 5. -li donatm a ekiıün kullam şı genişledikçe tabiî olarak onun zıt anlatımlısı olan -siz eki de daha geniş bir kullanış kazanıyor. Özellikle Türkçesini -U ile verdiğimiz kelim enin karşıt kavram lısını O sm anlıcasındaki köke bağh kalm aksızın -siz ile kuruverm ek kolaylığından faydalam yoruz : phanérogames = zatülilkahüzzahire — çiçekliler cryptogames = zatülUkahülhafiyye = çiçeksizler positif = müspet négatif = m enfi = olum suz interne — leyli = yatılı nehari = yatısız voyelle = sait = sesli = olumlu externe = consonne = sam it = sessiz (bu son terim yanlıştır bkz § 9) défini = ma'rife = belirti indéfini = nekre = belirsiz gibi. 53. -ti Adlan : n o . Türkçede isimden isim yapan bir -ti ekinin bulundu­ ğunu sayılı örnekler gösteriyor. Anlatımı küçültme ve aşağı­ lama olsa gerektir : elti ko ytu torlu ekti pırtı pinti gibi. Bu ek işlek olarak iki heceli, -ir ve -il ile uzatılmış yansı­ lam alara gelir ve onlardan adlar yapar. Diyebiliriz ki onlar­ dan yapılan -de- fiillerine paralel olarak -ti ad lan da vardır ; gürül-de- / gürül-tü patırtı hırıltı dırıltı fısıltı cayırtı şangırtı şarıltı çatırtı cıvıltı fingirti kım ıltı parıltı gibi. 204 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ Bunlar çoklukla ses, bazan da renk ve hareket ifade ederler. Türkçede -ti ekinin isimlere gelen eski bir aşağılama eki olduğunu ve bir yandan bu yansılama adlarında canlılığım ko­ rumuş, bir yandan da fiillere gelen aynı anlatım da -inti ekini yaratm ış bulunduğunu (kırıntı çarpıntı) sanıyoruz. II. İSİMDEN ÜREME FİİLLER 171. i s i m d e n f i i l (verbe dénominatif) yapan ekler nispetçe daha az sayıdadırlar. Aslında da hepsi asıl üretim eklerinden olmalıdırlar. Çünkü bunlar isme geldikleri için fiil çekimi eki, fiil yaptıkları için de isim çekimi eki olamazlardı. Bununla birlikte birleşik ek oldukları zaman bu sınırlam adan kaçabilirler (ben-imse-mek kaba-laşAnak). Dilimizde başlıca isimden fiil tabanları şunlardır ; 1. -de- Fiilleri ; -de- fiilleri -le- fiillerine benzer donatma anlatım ında Eski Türkçede ve Doğu Türkçesinde oldukça geniş bir üreme ala­ nına sahip olm uşlardır (istem ek < izdemek aldamak koldam ak). Dilimizde bu ek bir yandan canlılığım kaybetmiş, bir yan­ dan ise iki heceli yansılam alara mahsus çok canlı bir ek halini alarak onlardan fiiller yapar olmuştur, Yukarıda işaret ettiği­ miz gibi (bkz § 170) yansılama adlan yapan -ti ekine paralel olarak her tabandan y a n s ı l a m a f i i l l e r i (verbe - ono­ matopée) yapm aktadır. Asıl anlatım ında -de- fiilleri dilimizde nadir ve çokluk uzatılmış örneklerde daha kullanışlı görülür ; aldamak istem ek yeltem ek bağdamak ündem ek yaldamak aldatmak aldanmak yelten­ m ek bağda.fmak yaltakm ak gibi. Y A P IB İL G İS İ 205 Yansılama fiillerine gelince onlar çoğu sesle, kimi renk ve hareketle ilgilidirler : tıkırdam ak şakırdamak fısıldamak oğuldamak gümbürdemek höpürdemek parıldamak ışılda­ m ak fingirdemek kımıldamak, bkz -dek § 136. 2. -e- Fiilleri: 172. Erkenden rakibi -le- eki tarafından itilmiş gibi gö­ rünen -e- fiil yapma eki En Eski Türkçede çok verimli olmuş olmalıdır. Çünkü kelime dağarcığımızda -e- fiillerinin ve ya­ rattığ ı birleşik eklerin sayısı hatırı sayılır ölçüdedir. Ekin an­ latımı zaman içinde çeşitlenmiş olup geçişli ve geçişsiz birçok fiil bırakm ıştır : yaşam ak kanamak boşamak dilemek türemek ödemek tünemek donamak bezemek uzamak bunamak kınam ak denemek tozamak benze­ m ek oynamak uğramak kocamak yumşamak gevşemek gibi. -e- fiil yapma ekinin Eski Türkçeden buyana işlek ol­ madığı anlaşılıyor. Çünkü müslümanlıkla birlikte (X. yüzyıl) dilimize bol bol giren Arapça ve Farsça kelimelere pek nadir olarak geldiği görülür (harcamak rencemek). Buna karşılık -e- ekinin fiil çatı ekleriyle uzatılmış şekil­ leri uzunca bir süre doğrudan doğruya kelime yaratm a gücünü korum uşturlar ( -el- -en- -eş- -et- -er- fiilleri). Dilimizde basit tabanları tanıklanm am ış -e- fiillerinin bu türlü uzatıl­ mış şekillerine, aldıkları ikinci eke göre, geçişli, veya geçişsiz fiiller halinde çok rastlarız. Kaldı ki tanıklanm ış olanlara da birleşik ekler doğrudan doğruya gelmiş olabilirler. Bu sebep­ lerle onları artık kazandıkları yeni anlatım a göre müstakil birleşik ekler olarak ele alacağız. Bu -e- ekini ve uzatılm ışlarını fiil köklerine gelen -ge->-eeki ile kanştırm am ah, bkz -e- § 242. 206 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 3. -el- FüUeri: 173. -el- eki başlıca sıfatlara gelerek onlarla vasıflanm a anlamında bir sıra geçişsiz fiiller meydana getirm iştir. A slın­ da bu birleşik, -e- fiillerinden e d i l e n f i i l l e r anlatım ını taşır ; azalmak çoğalmak düzelmek daralmak bolal­ m ak sertelm ek sağalmak kartalm ak kovalm ak gencelmek dincelmck domalmak dinel­ m ek yönelmek körelmek şenelmek gibi. Bugün sesliyle biten fiil tabanlarının edilen çatılarını da -in- ekiyle yapıyoruz (denenmek ba.şlanmak). Eski Türkçe­ de bımlar da -il- eki aldığı içindir ki bu birleşik meydana ge­ lebilmiş ve -e- fiillerinin -e-l- edilen çatılarına paralel olarak doğrudan doğruya isimden -el- fiilleri yapar olmuştur. Ancak isimden -e- fiilleri olsun, fiilden -ge- > -e- fiilleri olsun (bkz § 242), yahut bunların üremelerinden olsun kelime dağarcığı­ mıza intikal etmiş -e- ilebiten fiil ve -e ile biten isim tab an ­ ları vardır, öncekilerden -il- şekilleri dilde yaşayanlar ya eski edilen fiilleri, ya da isimden paralel -el- fiilleridir. Bun­ lan n oluşumunu kesin olarak ayırdetm ek için h er kelimenin anlamını ve tarihini araştırm ak gerektir : boş-a-l-mak / boş-al-mak hun-a-l-mak / bun-alm dk koc-a-l-mak / koc-al~mak uz-a-l-mak / uz-al-mak gibi. Öbür yandan aslında Eski Türkçe fiilden -ge- fiillerinin edilen çatıları olup dilimize gelmiş kelimeler v ard ır ki onları bazı üremeleriyle gerçekleyoruz ; kısga-l-mak > kısalmak inçke-l-mek > incelmek yuwga-l-mak > ufalm ak ulga-l-mak > ulalmak gibi. 207 Y A PIB İL G İSİ Dilimizde bu fiil tabanlarının -ik sıfatfiillerinden damak sesle­ rini düşürmüş, veya düşürmemiş bazı sıfatlar kalm ıştır : kısa ince ufak ulak gibi. Her iki takdirde -l-, -il- yapılığı edilen çatı esas anlatımı ile üretim de farklı kullanışlarından ibaret olup buralarda başka bir -il- eki araştırm ak gerekli değildir. -el- fiillerinin genç rakipleri ve kullamş farklarıyla aşağı y u k an anlam daşlan -len- ve -leş- fiilleridir (düzelm ek düz­ lenmek düzleşm ek). 4. -en- Fiilleri: nJf- Bu da -e- fiillerinden d ö n ü ş l ü , edinen çatısının anlatım ını taşıyan bir birleşik ektir. A dlara ve sıfatlara gele­ rek onlarla donanma ve vasıflanm a anlam larında bir sıra ge­ çişsiz ve geçişli i ç e d ö n ü k f i i l l e r (verbe subjectif) yap­ m ıştır : gücenmek utanm ak özenmek inanmak beğen­ m ek güvenm ek kıvanm ak üşenmek ilenmek gönenmek kaşanm ak ağnanmak gibi. Çok eski üremeler olduğu anlaşılan bu kelimelerde ekin anla­ tım ı tutarlı, fak at kimi köklerin belgelenmesi güçtür. Bunlar­ dan doğrudan doğruya -e- fiilleri, yada onlann başka üreme­ leri dilde yaşayanları — -el- fiillerinde olduğu gibi — (bkz § 173) -e-n- eklerinden mi, yoksa -cn- birleşik ekinden mi geli­ yor, kesin olarak bilemeyiz : us-a-n-mak / us-an-mak dil-e-n-mek / dil-en-mek gibi. Eski Türkçedeki fiilden -gc- fiillerinin dönüşlü görünü­ şünden dilimize gelmiş kelimeleri de bu -en- fiilleriyle karış­ tırm ayalım : 208 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ kazga-n-mak > kazanmak hulga-n-mak > bu­ lanmak tatga-n-mak > dadanmak tolga-nm ak > dolanmak gibi. -en- fiillerinden bazıları -e- fiillerinden düşmeli -in adları ile aynı kalıba dökülmüşlerdir (bkz § 222 güven-mek , güven inan düzen özen usan). Bunları ortak taban saymak yanlış olur. 5. -er- F iilleri; 175. Bu ek -e- fiillerine e t t i r e n g ö r ü n ü ş ü yapan -ir- ekinin gelip kaynaşm asıyla meydana gelmiş bir birleşik sayılır. Gerçekten ettiren anlatım ına uygun olarak isimlere ge­ lip bir m ikdar geçişli fiiller yapar ; başarmak becermek evermek gözermek otar­ m ak suvarm ak, onarmak, fak at geçişsiz gölerm ek yaşarm ak tozarmak gibi. -er- eki oluşmasındaki ettiren anlatım ına uym ayan bir kullanışta daha canlı görünür. O da renk sıfatlarından ve düş­ meli olarak «o renge dönme» anlatım ında geçişsiz fiiller yap­ m asıdır : ağarmak kararm ak kızarm ak sararm ak bozar­ m ak göğermek yeşerm ek morarm ak pusarmak gibi. Bu iki kullanışta -er- ekinin aynı kaynaktan gelip gelme­ diği araştırılm alıdır. Yeni kelime : önerm ek (teklif etm ek) önerge öneri. Bu -er- fiillerini fiilden -er- fiilleriyle k an ştırm am ah ( çıkarm ak gidermek koparm ak). 6. -eş- Fiilleri; 176. görünüş Yine o eski -e- fiillerinin e d i ş en, k a r ş ı l ı k l ı eki almış tabanlarında birleşmiş ve edişenlik an ­ 209 Y A PIB İL G İSt latımı alıp gelmiş bir ek bu -eş- eki olmalıdır. Çoğu karşılıklı­ lık, bir takım ı da edilenlik anlamında kelimeler bırakm ıştır : güreşmek savaşmak uğraşmak karmaşmak üleşmek yanaşmak gibi. sarmaşmak kamaşmak Bunları da eski -ge- fiilden fiillerinin edişen görünüşü ile karıştırm am alı : sat-ga-ş-mak > sataşm ak tolga-ş-mak > dolaş­ m ak gibi. -eş- fiillerinden karşılıklı anlatımını koruyanların ta ­ banları ile aynı anlamdaki isim tabanları üstüste düşmüşler­ dir (savaş-m ak / savaş güreş uğraş üleş sarm aş) bkz § 226. B unlann hece binişmesi ile meydana geldiklerini kabul ediyo­ ruz (savaş-tş > savaş), krş § 37. 7. -et- Fiilleri : 177. -e- fiillerinden doğmuş birleşik eklerden biri de -etolmuştur. -el- ve -en- eklerinin dilde birçok geçişsiz fiiller bı­ rakm ış olm alarına karşılık -et- eki de taşıdığı e t t i r e n an­ latım ına uygun olarak isimlerden bir hayli geçişli fiiller mey­ dana getirm iştir : gözetm ek yönetm ek iletm ek öğretmek düzetm ek yaratm ak onatmak dinelmek yönetmek donatmak gibi. -e- isimden fiillerinin fiil çatı ekleriyle uzatılmîîsmdan meydana gelen, yukarıdan beri gösterdiğimiz, beş türlü birleşik kullanışta farklılaşm ışlar, fakat anlatım da akrabalıklarını az­ çok korum uşlardır. Basit -e- fiillerinden kiminin yerini birle­ şiklerinden biri almış (kartalm ak utanm ak evermek yanOışmak gözetm ek), çoğu zaman da bırakılmış olan -e- fiilleri dilde biri geçişsiz, biri geçişli iki halef bırakmış bulunurlar : Türkçenin Grameri F : 14 210 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ tükenm ek / tüketm ek öğrenmek / öğretm ek yönelmek / yönetm ek düzelmek / düzelm ek di­ nelmek / dinetmek donanmak / donatmak gibi. Şu var ki yazı lehçemizde burada da ek yığılm ası yoluna gi­ derek daha çok geçişsiz şekilleri esas alıp onları ettiren gö­ rünüşüne sokmak suretiyle geçişlilerini yapmayı tercih edi­ yoruz : azalmak, fakat azatm ak değil, azaltm ak daral­ m ak, fakat daratmak değil, daraltmak özen­ m ek, fakat özetm ek değil, özendirmek gücen­ m ek, fakat gücetmek değil, gücendirmek ağar­ mak, fakat ağatmak değil, ağartm ak yanaş­ m ak, fakat yanatm ak değil, yanaştırm ak gibi. -el- ve -et- eklerinin isimlerden karşılıklı geçişsiz ve ge­ çişli fiiller yapması yer yer olmak ve etm ek yardımcı fiilleri­ nin isimlerden birleşik fiiller yapm alarını andırır : hoş olmak / boşalmak düz etm ek / düzetm ek gibi. Bununla beraber oluşmaları ayrı olan bu şekiller dil şuurunda karıştırılm az. Rumeli ağızlarında bir karıştırm a örneğine ra s t­ ladık : kayb etm ek / kayb-el-mek, aynı zamanda kayb olmak / kaybo-t-mak. -et- fiillerinin genç rakipleri -let- fiilleridir tozlatmak ). (düzletm ek 8. -i- FiiUeri: 178. İsimden -i- fiilleri dilimizde dsha az sayıda, fa k a t her halde çok eski dil yadigârlarıdır. Bunh rı Eski Türkçede canlı -e- fiillerinin bir değişiği farzetmemiz mümkünse de anlatım ­ ları bakımından aralarında belirli bir fark tespit etmemiz mümkün olmadığından bu sesli daralınasım da köklerde ol­ Y A PIB İL G İSİ 211 duğu gibi (ta ş / dış ağaç . yıgaç) bu eklerde de (kanamak / kantmak küremek / kürümek ) eski bir büküm izi saymak yerinde olmaz : kaşım ak taşım ak karımak irimek bayımak kurumak korumak çürümek tökezimek ağrı­ mak yavaşım ak dalabımuk ve yansılam alar­ dan: dokumak farım ak şakımnk ışımak ya­ labımak gibi. -i- fiillerinden kiminin de yalnız doğrudan doğruya isme gel­ miş gibi görünen çatı .şekillerini tanırız : sakı-n-mak darı-l-mak barı-n-mak barı-ş-nıak dağı-l-mak dağı-n-mak öcü-ş-mek bcrki-t-mek > peki-t-m ck pcki-ş-mek gibi. Bununla beraber bu uzatm aların -e- fiillerinde olduğu gibi bir­ leşik ekler haline gelemediği anlaşılıyor, -i- fiillerinin kaynak­ ta isimden -ik- fiilleri ile ilişkisi de araştırılabilir, bkz çj 178. -i- fiillerinin tabanları kimi zaman kendilerinden gelmiş ad, yada sıfatlarla, bir damak sesi düşmesi sebebiyle, ü s t ii s t ( d ü ş m il ş (collision) olur : irimek / iri < iri-g karımak karı karıg kuru ağrı doku koru gibi. Tabii bunlan aslından hem fiil, hem isim tabanı olabilen keli­ meler saymayacağız. 9. -ik- Filleri : Eski Türkçede isimden geçişsiz fiiller yapan bir ek ola­ rak görülür (tagıkm ak taşıkm ak > Y.T. çıkmak içikm ek). Dilimizde az sayıda örnekleri kalm ıştır : birikm ek gözükm ek gecikmek acıkmak usukmak darıkm ak kanıkm ak = kan oturm ak gibi. B unlan fiilden -ik- fiilleriyle kanştırm am alı (durukm ak yorukm ak). 212 TÜRKÇENİN GRAMERİ 10. -imse- Fiilleri: 179. Aşağıda -sc- ve -si- fiillerinde ve yer yer bu eklerin birleşiklerinde görüleceği gibi Eski Türkçeden beri -se- i s t e k f i i l l e r i (verbe desideratif) isim köklerinden (suwsamak yagsam ak) ve fiilden yalın ad tabanlarından (kül-üm -sem tek bar-tg-sa-mak) yapılmışlardır, -imse- birleşik eki Batı T ürk­ çesinde fiilden az sayıda fiiller vermekle beraber (bkz § 248) isimden fiil yapan bir addaşa örnek olmuştur. Belki burada da ben-im-se-mek fiilinde, başka anlatım da olan (iyelik) bir -im eki aracı olmuş ve isimden -imse- fiilleri baş gösterm iştir. Ek az sayıda sıfatlara gelmiş olarak görü­ lür : azım-stamak çoğumsamak küçümsemek gücüm­ semek kurum sam ak (kuru yemiş istemek). Bu kullanışta Amse- eki daha çok benzerlik anlamını, «öyle saymak» anlatımını korumuş görünür, -se- istek ve -si- ben­ zerlik ekleri anlatım larınm dilimizde basit şekillerinde olduğu kadar birleşiklerinde de karıştırıldığını yer yer göreceğiz, bkz § 189, 190. Bu fiillerin hal sıfatfiilleri olarak gelen bazı yeni kelimelerin yayılma imkânına yukarıda değindik, bkz iyim ser v b. § 145. isim den ve fiilden -imse- fiilleri yeni örnekler v e rm e k te d ir: yoğum sam ak ~ inkâr elm ek durum sam ak tereddüt elm ek gibi. 11. -ir- Fulleri: 180. Aslında isimden fiil yapan eski bir -ir- ekini çözümü oldukça güç sayılı örnekleriyle tanıyoruz. Belki -i- ekinden bir uzatmadır. Doğu Türkçesinde -gür- ile de ilgili görünür : köpürm ek götürm ek delirmek m ürm ek gibi. belirmek sö­ YAPIBİLGİSİ 213 Dilimizde bir alanda işlek olarak görülen -ir- eki sesli bazı fiziyolojik işleyişleri andıran yansılamalara gelerek onla­ rın kılmışı anlamında fiiller yapar ; çağırmak bağırmak böğürmek öğürmek üfürm ek tükürm ek anırmak geğirmek osurmak hapşırmak öksürm ek tıksırm ak aksırmak. Y ukarıdaki isimden -ir- fiillerini fiilden ettiren -ir- fiille­ riyle kanştırm am alı (geçAr-mek). 12. -irge- Fiilleri: Eskiden beri çok yaygın olmayan ve bir türlü benzerlik anlamı (gibi saymak, gibi davranm ak) taşıyan fiillerdir (E.T. alpırkanmak esirgemek busurgamak tanırkam dk). Dilimizde de sayılı yadigârları kalm ıştır, -imse- eki ile aynı kökten an­ lamdaşı vardır (aztrganmak ~ azımsam ak). yadırgam ak esirgemek azırganmak gecirgem ek taşırgam dk (hayvan tırnağını ta şta zede­ lemek) gücürgenmek yedirgemek gibi. R astlantılı olarak, yada anlatım birliği sebebiyle -imsebenzerlik eki gibi -irge- benzerlik eki de hem isim, hem fiil tabanlarından fiil yapar olm uştur (bkz § 253 kasırgamak, acırganm ak). 13. -kir- Fiilleri: Bu ek jm kanda gördüğümüz (bkz § 180) -ir- isme fiil eki­ nin -k ile kapanan iki heceli bir isme gelmesinden (süm ük gibi) birleşme yoluyla doğmuş olmalıdır (süm ük-ür- > sümkür-). Bu da kapalı hecelere gelerek -ir- eki gibi hemen daima sesli fiziolojik işleyişlerin kılmışı anlatım ı ile fiiller yapar ; hıçkırm ak hınçkırm ak pufkurm ak püskürm ek haykırm ak fışkırm ak kışkırm ak çavkırm ak hünkürm ek püfkürm ek gibi. I ÜKKf, I S İN M . -if- GHAVli.lil F ii ll e r i: ]Ş1. -/i- fiilleri kelime dağarcığımızda en kalabalık fiil ailesini teşkil ederler. Bu ek eski Türkçeden beri çok verimli olmuş ve sonraları isimlerden fiil yapma alanında bayağı ra ­ kipsiz kalmıştır. Münasebet düştükçe her türlü adlara vc bir­ çok sıfatlara gelir. Anlatımı zamanla dallannuş, çeşitlenmiş­ tir. Genel olarak nesneyle ilgili bir şey yapmak, veya olmak anlatımım getirir. -Ic- fiillerini farklı bakımlardan öbekleyebiliriz : a. B ir takımının tabanları dilimizde bırakılmış, veya de­ ğişm iştir : anlamak dinlemek söylemek cyleynck hekîem ek bellemek gizlemek saklam ak taslamak eslemek sallamak damlamak gibi. b. Her zaman canlı kalmış bu ekle baştan beri Türkçeye abancı dillerden gelmiş kelimelerden fiiller yapılm ıştır ve yaImaktadır : nomlamak bafılamak m uştulam ak paralamak zorlamak paklamak şartlamak kefenlem ek sa­ bahlamak haklam ak tamamlamak ferahlamak poyrazlamak vidalamak betonlamak gazlamak gibi. c. Dar seslilerle biten iki heceli tabanlardan -le- fiilleri bazan o rta hece düşmesine uğram ış olurlar ve ek tekheceli bir “■'rike gelmiş görünür : sızılamak > sızlamak yasılamak > yaslam ak iniîemck > inlemek kokulam ak > koklam ak besilemck > beslemek belki anlamak < amlam ak derlemek < teriglemek gibi, d. 4e- eki çoğu kapah tek heceli yansılam alara gelerek ■”’a y a n s ı l a m a f i i l l e r i y a p a r: YAPIBİLGİSİ 215 çatlamak patlamak fırlamak hoplamak fos­ lamak horlamak fıslam ak vızlamak cızlamak üflem ek gürlemek harlamak hortlamak par­ lamak tıslamak melemek havlamak gıdakla­ m ak şakşaklamak kekelemek gibi. e. Bir de kökün anlamından uzaklaşmış, -le- fiilleri dik­ kati çeker : atlam ak (ata binmek) yoklam ak ıslamak < ışıla­ m ak saplamak (bıçağı sapına kadar sokmak) kullanmak eğlemek (eteğinden çekmek, beklet­ mek) eğlenmek kollamak gibi. f. Aslında -le- eki doğrudan doğruya m e c a z l ı a n ­ l a m d a (sens figuré) fiiller yaratm aya çok elverişlidir ; iplemek sepetlemek çuvallamak kalaylamak kazıklam ak koltuklam ak iğnelemek taşaklam ak köpeklemek gibi. 182. -le- fiilleri yaygınlıkları ölçüsünde anlatımca da çe­ şitlenmişlerdir. Geçişli olanları, geçişsiz olanları, kimi de iki türlü kullanılanları vardır ; a. A dlardan yapılanların çoğu geçişli fiillerdir : tuzlam ak bağlamak katlam ak avlamak gözle­ m ek yavrulam ak öğütlemek süngülemek özle­ m ek adımlamak sabunlamak hatırlamak gibi. Geçişsiz olanları da vardır ; güneşlemek kıyüam ak karlamak yağmurla­ m ak güzlemek lodoslamak gibi. b. Sıfatlardan yapılanların birçoğu ise geçişsiz fiiller olur­ lar yozlam ak genişlemek sollamak yavaşlamak ucuzlamak semizlemek serinlemek topallamak şişmanlamak hamlamak zenginlemek gibi. 216 TÜRKÇENİN GRAMERİ Geçişli olanları da vardır : düzlemek ağırlamak kolaylamak temizlemek karalamak rastlamak gibi. c. -le~ fiillerinden bir takımı da geçişli ve geçişsiz, veya etkin ve orta iki anlamda kullanılırlar : toplamak kötülemek aşağılamak kışlamak yaz­ lamak yanlamak gibi. Yukarıda gördüğümüz gibi anlatım çeşitlenmesi ve çok kulla­ nış sebepleriyle -le- eki bir çok birleşikler de meydana g etir­ miştir. Onlardan fiil çatı ekleriyle oluşmuş olanları bu bölüm­ de göreceğiz. J83. -le- eki yazı dilimizin millilenmesi hareketinde özellikle yaratıcı b ir rol oynam aktadır, Aşağıda belirttiğimiz gibi (bkz § 278) e.sasta -le- ekinin anlatım ını karşılayan önce k ılm ak bolm ak, sonra etm ek, eylem ek, olm ak gibi yardım cı fiiller öteden beri dilimize yabancı kelim elerin rahatça girmesi için elverişli b ir köprü ol­ m uşlardır : nam az kılm ak kabul bolm ak tava} etm ek nikâh olm ak etm ek şoke olm ak gibi. mayna a. Bunlardan halkjılaşm ış olanlar, yukarıda bazı örneklerini gördüğüm üz gibi, (yardım cıysalar) öteden beri yer yer -!e- fiillerine ve onun uzatm alarına d ö n e rle r: ihtiyar olm ak = ihtiyarlam ak hesap etm ek = hesaplam ak tayip elm ek ~ ayıplam ak tuhaf olm ak = tuhaflaşm ak hasta olm ak = hastalanm ak defetm ek = deflem ek ayar etm ek = ayarlamak tekrar etm ek = tekrarlam ak ihtar etm ek ~ hatırlatm ak perdah elm ek perdahlam ak borda elm ek =: bordalam ak gibi. OsmanlI lûgatçılan (T ürkçe Sözlük dahil) yardım cılarla yapılm ış birleşik fiilleri hem en hiç vermemişlerdir. Y abancı, bele A rapça kılış adları onlarca m astar sayıl­ m ıştır (kabul iptal tenzil). Oysa yabancı dillerden yalnız isim tabanları alm ak karakterinde olan dilimiz onları fiilleştirirken bir yandan üretim ekleri, b ir yandan d a aym anlatım da yardım cı fiiller kullanıyor ki her iki kelim e aynı lügat bilgisi değerinde oluyor (hesap e tm ek i h esa p la m a k ). Şu farkla ki ekle yapılan daha çok Türkçeleşm iş bulunuyor, b. Yeni zam anlarda yazı dilimizde asıllan m uhafaza edilen yardım cılı birleşik­ lerden bir takım ı rilm işlerdir : halk kullanışı yönünde -le- fiillerine, veya uzatm alarına çev­ 217 YAPIBİLGİSİ kıyas etm ek =: kıyaslam ak itm am etm ek ~ tamamlamak tahfif etm ek = hafifletm ek teslih etm ek = siiahlamak mağrur olm ak = gururlanm ak tertip etm ek — tertiplem ek tebellür etm ek = billûr­ laşm ak istifade etm ek = faydalanm ak m ükedder olm ak = keder­ lenm ek, y a n yardım cı fiillerden: rast gelm ek — rastlamak cevap verm ek = cevaplam ak telgraf çekm ek ~ tellem ek gibi. 184. c. Dilin y u k a n d a belirttiğimiz im kân ve eğilimleri yazı dilinde ve terimleşmede Türkçeleştirm e için bir hayli değerlendirilm iştr ; teyit etm ek = doğrulam ak tekzip etm ek — yalanlamak ikm al etm ek — bütünlem ek tetkik etm ek = incelemek tahkik e tk ek — gerçeklem ek tayin etm ek = belirlem ek tanzim etm ek = düzenle­ m e k tevsik etm ek = belgelem ek imhal etm ek — ertelem ek tebrik etm ek = kutlulam ak tenvir etm ek — aydınlatm ak tekeltüs et­ m ek = kireçleşm ek tekabül etm ek — karşılam ak m urakabe et­ m ek = denetlem ek ittihat etm ek — birleşmek istikraz etm ek ~ borçlanm ak gibi. d. -le- eki fiilden isim tabanlarına geldiğinde yarattığı fiil anlamca çoğu zaman kök fiille ilgili, fakat herzaman on­ dan farklı olur; Bunlar f i i l d e n i s i m d e n f i i l olurlar; çelmek / çelmelemek sıkm ak / sıkılam ak m ak / konaklamak katm ak / katıklam ak m ak / yongalamak gibi. kon­ yon­ Kelime içinde bu iki ek bazan kaynaşmak ve e d e l e m e fiille­ rinde olduğu gibi bir anlatım kazanmak istidadı gösterir (bkz § 242 v.i. didiklemek duraklamak öperlemek dürtüşlemek v.b.). Y alın k avram lan karşılam a özelliği gösteren bu model -le- fiilleri A rapça bir­ çok kelim elerin yerini tutm aya yarayor. Yeni zam anlarda başlıca üç fiile ek üzerine yapılan -le- fulleri dikkati çekiyor. D ilde m evcut yoğun ve yatın örneklerine uygun olarak : düğüm lem ek yudum lam ak gibi yorum lam ak = tefsir etm ek çözüm lem ek ~ halletm ek yayım lam ak = neşretm ek bölüm lem ek = tasnif etm ek, .sürgülemek yargılam ak gibi sorgulam ak = istintak etm ek etkilem ek ~ tesir etm ek uygulam ak — tatbik etm ek y etkilem ek = salâhiyeldar kılm ak, iliklem ek konuklam ak gibi açıklam ak — izah etm ek tutuklam ak ~ tev kif etm ek tanık­ lam ak = ishal etm ek gibi. 21S T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ 15. -len- Fülîeri: 1S5. -le- ekinin isimlerden hem geçişli (tuzlam ak tem iz­ lem ek), hem geçişsiz (karlam ak yavaşlam ak) fiiller yaptığını gördük. Geçişli olaniar fiil çatısının hem e d i l e n, hem de d ö n ü ş l ü görünüşleri için -in- eki aldıklarında (bkz § 354) geçişsiz olurlar (tuzlanm ak tem izlenm ek). Ancak isimlerden doğrudan doğruj^a edinen anlamlı fiiller yapmak istendiğinde sonraları, herhalde erkenden birleşik -Icnekiyle fiiller yapılmıştır. Buna göre burada -len- fiili bir -lefiilinin edilen, veya dönüşlü görünüşü değildir, ayrı bir fiildir, Böylece aynı kökten de -le-n- ve -len- fiilleri olabilir ; yağ-la-n-mak (yağ sürünmek) yağ-lan-mak (yağ bağlamak) para-la-n-mak (parçalanmak) para-lan-mak (para sahibi olmak) haş-la-n-mck (girişilmek) baş-lan-mak (baş bağlam ak). -len- fiilleri ile aynı kökte -le- fiilleri çoğu zaman bulun­ maz, yahut bırakılmış olabilir, -len- fiilinin yaygın anlatım ı «ile donanmak» dır. Bunlara d o n a t ı n ı f i i l l e r i (verbe m unitif) deyeceğiz. evlenmek yaşlanm ak uslanmak ayaklanm ak karıncalanmak öfkelenmek dallanmak kuşku­ lanmak dillenmek kanatlanm ak hastalanm ak canlanmak dertlenm ek kibirlenm ek çiçeklen­ mek filizlenm ek tüylenm ek kurtlanm ak kuv­ vetlenm ek gibi. Yaygın genel anlatım ı ile birlikte ; a. Bu ek «biri nesne edinmek» anlatım ı ile uygun düştük­ çe pek çok adlara getirilebilm ektedir ; arabalanmak geyim lenm ek pabuçlanmak şapkalanmak m allanmak paralanmak şöhrctlenmek adlanmak dişlenm ek kapılanm ak gibi. Y A PIB İL G İSİ 219 b. -Icn- fiillerinden bir takımı da «gibi davranmo.l:, gibi görünmek:, anlatımıyla bir türlü dönüşlü benzerlik fiilleri olurlar ; yeğitlenm ek dişilenmek horozlanmak çakallc.nm ak büyüklenmek domuzlanmak huysıızlanmak bilmezlenmek acizlenmek gibi. «Âlâlara âlâlanuruz, pest ile pestüz». Y ukarıda -!e- fiilleri halisinde bcliruiğim i/ gibi A rapça rnastarlardan yardımc ılaria yapılm ış birleşik fiilleri (isim kökünden) T ürkçede çoğu zaman -le- fiilleri, kimi zam an da onların uzatılm ışları karşılar. Bu m astarlardan daha çok Arapça fiil çatısının geçişsiz fiil kalıplarına göre olanlar ise çoğu /am an -U:n- fiilleri, yada -İL'ş- fiilleri (bkz aşağıda) ile k a rşıla n ırla r: ten evvü r e tm e k ~ rnüclahene ç im e k ~ a v d tn la n m a k leheyyüç' e tm e k — h eyecanlanm ak y a lta k la n m a k ¡.¡tlilnt e tm e k -- .¡iihlcilenm ek e tm e k r : lecahül e tm e k ~ in tifa e tm e k ~ n a zla n m a k b ilm ezle n m ek yararlanm ak istiğna gibi. 16. -leş- Fiilleri : 186. -leş- fiilleri de tıpkı -len- fiillerinde olduğu gibi bir -le-ş- > -leş- birleşik ekinin meydana gelmesiyle gelişmiş ol­ malıdır. B urada da isimlerden doğrudan doğruya, fakat çoğu zaman -iş- ekinin öbür anlatımıyla (bkz § 356) dönüşlü anlam ­ lı fiiller yapmak istendiğinde birleşik -leş- ekinden faydalamlm,ıştır. A rtık -leş- fiili de bir -le- fiilinin karşılıklı, yada dö­ nüşlü görünüşü değildir, ayrı bir fiildir. Aym kökten -le-§- ve -leş- fiilleri olabilir : taş-la-ş-mak (birbirini taşlam ak) taş-laş-mak (taş kesilmek) bek-le-.ş-mek (birlikte beklemek) pck-leş-m ek (katılaşm ak) ters-le-ş-mek (bir­ birini terslemek) ters-leş-m ck (huysuzlaşmak) gibi. Aym kökten -le- fiilleri bulunmayan -leş- fiilleri pek çok­ tur. Ekin asıl anlatım ı karşılıklı fiil sayılmakla birlikte -işfiillerinde olduğu gibi (bkz § 356) o hem karşılıklı, hem 220 TÜRKÇENİN GRAMERİ katüm alı değil, fakat dönüşlü fiil anlatım larını taşır. Bu se­ beple başlıca iki türlü fiil yapar : a. Doğrudan doğruya karşılıklı ve birden fazla kimseli fiiller : sözleşmek birleşmek uzlaşmak antlaşmak şa­ kalaşmak haberleşmek vedalaşmak m ektuplaş­ m ak tokalaşmak dertleşmek helâllaşmak gibi. Bu fiillerin tek taraflıları çoğu zaman yardım cılarla yapılmış birleşiklerdir : söz verm ek razı olmak şaka etm ek haber ver­ m ek dert yanm ak veda etm ek helâl etm ek gibi. b. Daha geniş ölçüde dönüşlü anlamı ile sıfatlardan ve bazı adlardan yapılmış geçişsiz ve tek kimseli fiiller : güçleşmek sertleşm ek irileşmek sıklaşm ak sey­ rekleşmek güzelleşmek alıklaşmak pisleşmek ciddileşmek modernleşmek zübbelcşmek k u rt­ laşmak çocuklaşmak hayvanlaşmak köm ürleş­ m ek yerlileşmek gibi. Bu anlatımda -leş- fiilleri -iş- fiillerinde olduğu gibi dönüşlü fiil anlamını taşıdıklarından (büzüşm ek kızışm ak) -len- fiille­ rine yaklaşırlar. Ancak bunlarda onlardan kiminin «ile donan­ mak» ve «nesne edinmek» anlam ları (tüylenm ek m allanm ak) yoktur. «Olmak» genel anlamı ile (zorlaşm ak) «gibi davran­ m ak, gibi görünmek» anlam ları (dom uzlaşm ak) vardır. Böy­ lece -len- fiillerinde «edinme» anlamı, -leş- fiillerinde «değiş­ me» anlamı belli ve hakimdir, diyebiliriz (paslanm ak / pas­ laşmak kabuklanmak / kabuklaşm ak). 187. Bununla birlikte -len- ve -ley- fiilleri bazan anlamca çok yaklaşırlar ve bazan birbirinin yerme kullanılırlar : sertlenmek / sertleşm ek aksilenm ek / aksileş­ m ek şıklanm ak / şıklaşm ak ballanmak / bal­ laşmak keyifsizlenm ek / keyifsizleşm ek gibi. 221 YAPIBİLGİSt Bu birleşik eklerle isimlerden yapılmış geçişsiz fiiller ge­ çişli kılınmak istendikte artık geçişlileri sayılacak -le- fiilleri­ ne dönmezler, e t t i r e n fiil çatı ekleri alarak uzatılırlar. Sonra yeniden edilen çatı eki alıp daha da uzayabilirler. Böy­ lece e k y ı ğ ı l m a s ı n a (cumul) u ğ ra rla r: havalanmak, geçişlisi havalamak değil, hava­ landırmak, onun geçişsizi havala-n-mak değil, havalandırılmak güzelleşmek, geçişlisi güzel­ lemek değil, güzelleştirmek, onun geçişsizi güzelle-n-mek değil, güzelleştirilmek gibi. Bu ek yığılması her zaman gerekli değildir. Gerçekte çokluk basit -Ic- (havalam ak güzellemek) fiil kalıpları boş bırakılıp yerlerine dört ekten birleşik -lendir- ve -leştir- fiil kalıpları alınm aktadır. Yeni yazı dilimizde A rapça m astarlardan fiil çalısının daha çok geçişsiz fiil kalıplarında olanları -len- fiilleri gibi -leş- fiilleriyle de karşılanıyor : m ünavebe etm ek = nöbetleşm ek lem eyyu etm ek ; sıvtlaşmak tebahhur etm ek = buharlaşm ak tekâsüj etm ek — yoğunlaşmak ittihat etm ek = birleşmek infisah etm ek — bollaşmak istihale etm ek = başkalaşmak gibi 17. -re- Fiilleri: 188. Bu ek çok eskiden verimli olmuş olmalıdır. Eski tü rk ­ çede sayılı ve bazı uzatılmış örneklerine rastlanır (kfnpremck yigrenm ek kekreşm ek). Dilimizde kalan -rc- fiilleri de çözüm­ leri güç ve şüpheli yadigârlardır. Onları kabataslak öbeklemeye çalışıyoruz : a. Eski metinlerde ve Anadolu ağızlarında yansılam alar­ dan yapılmış görünen ve çoğu zaman hayvan sesleri veren fiiller : ahramak (arslan) ıhramak (köpek) okramak (at) kökrem ek (sığır) şakramak (kuş) çokramak çtnramak çihremek gibi. 222 TÜRKÇENİN GRAMERİ b. Bazı hareketleri gösteren fiiller : titrem ek tepremek kıpraşm ak kıvram ak kav­ ramak davranmak sıçramak ytpram ak doğra­ m ak imrenmek iğrenmek gibi. c. Çeşitli kavram lar gösteren fiiller : yevnanek kekrem ek gökrem ek seyrelm ek gibi. 18. -se- FîUleri : 189. Y ukarıda -imse- fiillerinde (bkz § 179) işaret ettiğ i­ miz gibi Eski Türkçede i s t e k f i i l l e r i anlam ında canlı olan -se- fiilleri (suvosamdk erüksem ek ulugsam ak) dilimiz­ de de özellikle cinsî istek anlam ında oldukça canlı kalm ış­ tır ; susamak öksemek tütünsem ek ersemek hoğursamak (dişi deve) boğasamak aygırsam dk koçsamak tekesem ek gibi. Ancak istek anlamında -se- fiilleri dilimizde sayılıdır. Eski Türkçede -se- fiilleri (istek) ile -si- fiilleri (benzer­ lik) iyice ayırdedilm iştir (suvosamak rr; susam ak suw sım ak = sulanmak, su tadı alm ak). F ak at yine öteden beri bu iki ekin ve uzatılmışlarının dil şuurunda, belki anlam ve ses yakınlığı sebebiyle, karıştırıldığı görülm ektedir. Şöyle ki : a. Azçok sarih benzerlik anlam ında «bulmak, saymak» anlatım ında -se- fiilleri vardır : tavsam ak yelsem ek çoksamak darsamak çiğsem ek köpeksem ek yükselm ek ıraksanm ak kap­ samak çirkinsem ek um ursam ak m ühim sem ek garipsemek gibi. Bu fiillerden çoğunun aynı anlam da -si- değişikleri de vardır (bkz aşağıda çoksum ak çiğsimek darsım ak). Bunları asıl say­ 223 Y A PlBtLG tSt mak mümkündür. Ancak bir takımının doğrudan doğruya -.se­ çkiyle, fakat benzerlik anlatım ıyla yapıldığım kabul etmek ye­ rinde olur. b. Buna karşılık istek anlamında birçok -se- fiillerinin de -si- değişikleri vardır. Özellikle «dişi istemek» anlatımında olanların -si- şekilleri de yaygındır (bkz aşağıda ersimek boğasımak tekesim ek). Bunları asıl saymak mümkün değil­ dir. c. Yukarıda -imse- fiillerinde (bkz § 179) belirttiğimiz gibi -se- ekinin fiilden yalın ad tabanlarına gelmesiyle de bir çeşit -se- fiilleri meydana gelmiştir. Bunlardan -im-se- ekle­ rine benzer şekilde -ik-se- ekleri de birleşme istidadı göster­ m iştir (bkz -ikse- fiilleri § 246 kanıksam ak duruksam ak). Şu farkla ki burada -se- eki -ik fiilden isim eki üzerine değil, -ikfiilden fiil eki üzerine gelmiş görünür, bkz -ik- fiilleri § 245. Yalnız gec-ikse-n-mek / gec-iksi-n-mek örneğinde birleşik ek yukarıda -imse- fiillerinde olduğu gibi isim köküne gelmiş bu­ lunur. -se- fiilleri Y eni T ürkçede artık benzerlik anlam ında, ’ öyle bulmak, saym ak’ anlatm am da fiiller yaratm ak istidadını g ö sterm ek ted ir: uzaksam ak — istib’at etm ek m ek = ihtiyaç d u ym a k büytiksem ek = hafifsem ek istirkap etm ek izam etm ek gerekse­ istihfaf etm ek rakipsem ek ~ gibi. 19. -si- Fiilleri ; 190. Y ukarıda -se ve -imse- fiillerinde işaret ettiğimiz gibi (bkz § 189 179). Eski Türkçede -se- ekinden sarih olarak ay n b e n z e r l i k f i i l l e r i (verbe sim ulatif) yapan bir -si- eki vardır (suıvsım ak yagsım ak eksilm ek). Belirttiğim iz gibi -sieki ve uzatm aları anlam ve kullanışça -se- ve uzatm aları ile karıştırılm ış olmakla birlikte dilimizde de canlı kalm ıştır a. Benzerlik anlam ında olup pek çoğunun, yukarıda gös­ terdiğimiz gibi, dilimizde -se- değişikleri de bulunan fiiller ; 224 TÜRKÇENİN GRAM ERt darsımak yansımak çiğsim ek çoksumak ayrıksım ak ıraksım ak güçsümek çirkinsim ek gibi. b. Yine benzerlik anlamında birçok -si- fiilleri edilen, daha çok dönüşlü fiil çatı ekleriyle uzatılmış olarak görünürler : eksilmek yüksünmck tiksinm ek çoksunmak güçsünmek ayıpsınm ak zahm etsinm ek gibi. c. -se- fiillerinin değişiği olarak, veya başkaca bir takım -si- fiilleri de istek anlam ındadırlar, çoğu «dişi istemek» ma­ nasına gelir, krş S 189 : öksümek ersimek (insan) dalapsım ak (büyük baş hayvan) bogursumak (dişi deve) düvesimek (boğa) boğasımak (inek) tekcsim ek (keçi) gürüksümek (tavuk). Y ukanda gördüğümüz gibi (krş § 184) -si isimden isim eki bu -si- fiillerinin bir -si-g .sıfatfiil ekinden gelmektedir. -si- eki ite de kelime karşılam aları denenm iştir : yabansım ak — istigrap etm ek Ancak bu ek dilimizde daha canlı düşm ektedir. yadsım ak ~ görünen -se- eki inkâr etm ek ile anlatım ca gibi. arlık üstüste Hl, FİİLDEN ÜREME İSİMLER 191. F i i l d e n i s i m l e r (nom déverbatif) isimden isim tab anlan gibi çoğu asıl üretim ekleri ile kurulmuş, bir takımı da üretim değeri kazanmış çekim ekleriyle yapılm ışlardır. Di­ limizde fiil köklerinin i.sim köklerinden kesin olarak ayrılm ış ve sayıca çok olmaları sebebiyle bu tarz üretim geniş ölçü k a­ zanmış ve çok kelime verm iştir. Ancak yazı dilimizde yabancı kelimelerin istilâsı sebebiyle Türkçe fiilden yahn adlar ve sı­ fatlar gereği gibi gelişememiştir. YATMBÎLGİSİ 225 Fiil tabanlarının yalnız emir kipinde yalın olarak görül­ düklerini kaydetm iştik (bkz § 119). Dilde ek almaksızın isim­ leşmiş fiil tabanları hiç de yok değildir ; gitgel tutkal varagel yazhoz tahtası gibi. Ancak koşma takım kalıbındaki bu nadir birleşiklerde fiilden (sıfır yapılıkla) isimler aram ak yerinde değildir. Şu var ki yeni zam anlarda yalın fiil (abanlanndan iddialı kişi ve soyadları, firm a adları başgösterm iştir; Sevil Okşan Şanver Yücel Başol Tatlan Seçal gibi. 1. -ce A dlan; Fiil tabanından -ce adları aslında yalın kılış adları ola­ rak görünüyor. Oldukça nadir şeylerdir. Ek dönüşlü fiil taban­ ları üzerine gelmektedir : düşünce eğlence dinlence öğrence inanca ya­ pınca dirence umunca söylence, bir uzatıl­ mışı sürünceme gibi. Bu ekin oluşması hakkında bir tahm in yürütemeyoruz. Kul­ lanıştaki şekline göre bunu bir -ince eki diye de anabiliriz. Terim leşm ede bu adları kullanm a ve çoğaltm a yolunda denem eler olm uştur : düşünce = jik ir sakınca — m ahzur inanca = teminat m agbul öğrence = temrin, taiiın imrence = övünce = mefharet Fiilden yalın adlar yapm a istidadı gösteren bu ek -iç X -inç gibi dönüşlü fiil tabanlarına gelerek k ı l ı ş ı n verimli o la b ilir: sorunca (sorun yerine) = mesele adlarında olduğu Ur ii n ii anlam ıyla daha pek çok güvence — kefalet m erak, hobby gibi. özence — v.b. 2. -di A dlan: Geçmiş kipinin 3. kişi eki olan -di bir birleşik sayılır (-it-i fiilden isim üzerine iyelik eki). Bu dilimizde bir sıfatfiil eki değildir. Bununla birlikte ekin yüklemce kullanışından ge­ len isimleşmiş kelimelerimiz vardır : Türkçenin Grameri F ; IS 226 TÜRKÇENİN bastı GRAMERİ türedi buyurdu ve buyuruldu pişti Döndü (kız adı) gibi. döğdü Bu kelimelerin oluşmasını yargı öbekleri halinde doğan ve yaşayan bazı örnekleri aydınlatır ; imam bayıldı hünkâr beğendi Hüdaverdi kül bastı miras yedi gece kondu zırt çekti şıp sevdi dedi kodu papas kaçtı kaptı kaçtı olup bitti gibi. Bu kipin 1. kişi eki de bazı kelimeler verm iştir ; küstüm otu buldumcuk olmak Yoruldum Yokuşu Bayıldım Sokağı, gibi. -di canh bir üretim eki olma istidadım gö sterm ek ted ir; alındı ~ m akbuz uydu = p eyk verdi ~ sarfiyat girdi = input çıktı = istihsal ~ output tngdiye = gibi. 3. -dik Sıfatlan: 192. Eski Türkçedeki -dik geçmiş sıfatfiilleri o işleyişte dilimizde daha çok eklerle uzatılmış sıfatfiiller ve zarffiiller halinde görülür (bkz § 362, 369 v.i. gördüğün anladığım bil­ dikleri için buluştuğumuzda). N adir olarak isimleşmiş olan­ ları vardır : bildik tanıdık güvendik (başkasına sırt veren) doğurduk (piç) sündük (miskin) avunduk (gebe) sidik < siğdük saltık (bırakılmış, ser­ best) Taptuk Emre Saru Saltuk Sırpsındığı Bilemedik gibi. Bunlar olumsuz sıfatfiil şeklinde daha canh görülür. Yay­ gın sıfat olarak kullanılanları, birleşiklerde kalmış olanları vardır ; olmadık ummadık beklenmedik görülmedik du­ yulm adık işitilm edik çıkm adık can er gör­ medik kız saçı bitmedik yetim gibi. Y A PIBİLG İSİ 227 4. -dikçe Sıfatlan: Bir zaman zarffiili eki olarak göreceğimiz -dikçe birleşik eki ile bazı dönüşmüş zarflar da meydana gelmiştir. Sayılan azdır ; oldukça gittikçe vardıkça estikçe gibi. 5. -e Zarflan: 193. Eski Türkçeden beri çok canlı olarak hal zarffiilleri yapmış olan -e ekinin dilimizde o işleyişle tek ve yalın olarak kullanışı azalm ıştır, bkz § 367. Ancak dilde canlılığını göste­ ren birçok zarflar (dolayısıyla takı ve bağlamlar) da bırak­ m ıştır ; ile daha < taka yine < yaiia göre öte diye çevre hasa tu ta sapa geçe kala gibi. -e eki isimden -leş- fiillerine gelerek zarflar yapmada yeni bir canlılık gösteriyor ; ortaklaşa = müştereken nöbetleşe heten gibi. münavc- Sıfat olarak da kullanışlı olan bu kelime kalıbı çok ve­ rim li olabilir : yardımlaşa destekleşe haberleşe yanlaşa v.b. -e zarffiil eki tek kullanışta yerini -erek birleşiğine b ırak ­ mış bulunursa da (gül-erek), çift kullanışta yerinde (gül-e gü-l-e düşe kalka) ve tasvir fiillerinin yapısında (gör-e bil­ m ek düş-e yazm ak v.b.) tam canlı görünür, bkz § 203, 410 v.i. -e- zarffiil ekinin bir değişiği olan eski -i- zarffiil eki de dilimizde bazı üremeler bırakm ıştır : dahi < takı karşı < karışı aşırı deyi X diye ötürü dolayı götürü gibi. 228 TÜRKÇENİN GRAMERİ Bu ek Eski Türkçede daha çok -ü X -u şekliyle (yitürü opla­ y u ) değişiği olan -e ekinden daha çok kullanılmış, Eski Osmanlıcada da canlı kalm ıştır : cennetim ırmıkları Akar Allah deyü deyü». «§oZ Anadolu ağızlarında da daha çok rastlan ır ; «Çıktım Kozan’m dağına Karı dizlcyi dizleyi». Yazı lehçemizde tasvir fiillerinde (gel-i verm ek) ve bazı birleşiklerde (üstün kör-ü yüzün koy-u > yüzü koyun) kal­ mıştır. Bunlan fiilden -i- adlan ile kanştırm am ah (dizi yapı bkz § 211 ) . 6. -ecck Sıfatlan: 194- Daha yeni bir birleşik ek olan -ecek ile yapılmış ge­ lecek sıfatfiilleri de -dik sıfatfiillerine benzer şekilde asıl işle­ yişlerinde daha çok eklerle uzatılmış olarak görülürler (bkz § 364, 372 v.i. göreceğim alacağınız kalacağına göre dönme­ yeceğinden). Ancak bunlar yahn halleriyle -dik sıfatfiillerinden daha geniş ölçüde sıfat ve ad olarak da kullanılırlar, -ecek sıfatları nesneyi fiille ilgili kılar : içecek su oturacak yer söylenecek söz yacak iş gibi. olma­ F akat daha çok adlaşarak fiille ilgili her türlü nesneyi gösterirler : yiyecek içecek yakacak alacak verecek gele­ cek gibi. Bunlar arasında mekân ve aygıt adları çoktur : bakacak savacak kavuracak yortacak sürtecek kesecek çekecek gibi. 229 Y A PIBİLG İSİ Aygıt adlarını birleşik kelimelerle belirtir ve çeşitlendiririz ; kâğıt keseceği ceviz kıraeığı şişe açacağı Kitap açacağı gibi. 7. -eç Adlan : 195. Eski Türkçede canlı ve bir birleşik olması muhtemel -geç ekinden damak sesinin düşmesiyle meydana geldiği göıillüyor (açkaç kısaç). Bu ek eski şekliyle ve anlatımları ile de dilimizde canlı kalmış (bkz -geç fiilleri § 206 süzgeç dayangaç), h a ttâ bazan kelime eski ve yeni şekliyle yanyana ya­ şam ıştır (kıskaç X kısaç). Başlıca aygıt adlarında görülür : tutaç dürteç tokaç dikeç bakaç gögeç > güveç gibi. gömeç Aynı ekin sıfatlar ve bu yoldan adlar da yapmış olduğu görülür. Bunlar dilimizde nadirdirler (güleç kımaç). Aygıt a d la n yapm ada -eç eki zam am m ızdc özel bir canlılık Yeni terim ler arasında bu ekle yapılm ış aygıt adları tutunuyor : göstermekledir. sayaç = m uaddit sarkaç ~ rakkas büyüteç = pertevsuz soğutaç ~ m ü b e n it kaldıraç — ttıaniveki ayıraç — miyar üreteç = m uvellil (générateur) gibi, bkz -iç ad lan § 214. 8. -egen Sıfatlan: 196. Bu ek fiilden -ge- > -e- b e r k i t m e f i i l l e r i nin ( tıkam ak dolamak) eski bir -gen sıfatfiilinden erkenden kop­ muş bir birleşik ek olmalıdır (tep-ge-gen > tep-egen). Belki elimizdeki en eski örneği Kapagan Kagan’m adıdır. Aslında bunlar fiilden b e r k i t m e s ı f a t l a r ı (adjectif intensif) anlamını korum uşlardır ; tepegen ivegen kaçagan yatağan olağan sıçagan gezegen bişegen küseğen çalagan gclegcn gibi. 230 T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ Bu sıfatlardan bir takımı aynı zamanda bir nesneye ad ol­ m uştur (yatağan küseğen). Kimisini de yalnız ad olmuş ola­ rak tanırız : burağan kesegen süreğen gibi. kayağan urağan Bu ekteki damak sesinin ince sırada daha ziyade p atla­ malı kaldığı, kaim sırada ise süreklileştiği görülür (kesegen, fakat yatağan). Canlılığım ve özel anlatım ını korum uş olan -egen eki terim lerin yapım ında i^e y a ra y a c a k tır: gezegen — seyyare durağan =: sabite olağanüstü = fevkalâde gibi. 9. -ek A dlan: 197. Bu da fiilden -ge- > -e- fiillerinin eski bir -ik sıfatfiilinden kopmuş bir birleşik ek olmalıdır (kaç-ga-k > kaggak > kaç-ak). Zaten bu ekle yapılmış türlü anlam da sıfatlar ve adlardan birçoğu Eski Türkçeden dilimize damak seslerini düşürerek gelmişlerdir : kurgak > kurak kergek > gerek emgek > emek kürgek > kürek orgak > orak İcapgak > kapak yapurgak > yaprak e§kek> eşek gibi. -ek eki dilimizde çeşitli anlatım larla canlıdır. Bu sebeple tek kaynaktan gelen bir birleşik olmayabilir de. Başlıca üre­ meleri şunlardır : a, Fiilden karak ter gösteren daha çoğu aşağılayıcı ber­ kitme sıfa tla n yapar (E.T. saçgak tezgek) : atak dönek kaçak sezek korkak ürkek sar­ sak kıyak kokak verek salak savruk apışak kırnak paytak bitek artak sünek yedek binek gibi. 231 Y A PIBİLG İSİ b. Fiilden mekân adlan yapar. Bu anlatım lehçemizde yaygındır ; durak yatak batak çekek sapak gömek konak yunak oturak kavuşak buluşak çatak sancak dernek barınak korunak sığınak gibi. c. Fiilden aygıt ve organ adları yapar (E. T. tirsgek) : yapgak bıçak saçak ölçek savak ısınak başak süzek yonak kayak dürtek çırpak kaydırak dirsek yanak tırnak yutak duynak gibi. d. N ihayet fiilden bazı yalın adlar ve çeşitli yoğun adlar yapar ; sürek sor ak kesek tutak erek yığınak dokunak yum ak kucak tü t ek çapak gibi. Bu yalın adlardan bazıları -li eki ile kullanışlı sıfatlar yapar­ lar ; sürekli -ı'k ad lan dokunaklı okunaklı yer yer terim değeri kazanm ışlardır \c oturaklı, yeni kelim clert m a k ta d ırla r: ölçek — m ikyas dayanak — m esnet uçak — tayyare tapınak — m abet çarpak = sathı mail başvurağl = merci çıkak = mahreç gibi. Bu ek mekân ve aygıt adlarında yeterince değerlendirüm iş değildir. Fiilden -ek adlarını isimden -ek adlarıyla (başak benek) ve e a ile biten fiil tabanlarının -ik sıfatfiilleriyle (işle-k buna-k kıpırda-k erse-k dola-k) kanştırm am alı. 10. -el Adları; 198. Dilimizde bir iki anlatım öbeğine girebilen, veya hiç girmeyen -el adları ve sıfatları vardır. Sonuncuların fiilden mi, isimden mi geldiklerini de çoğu zaman belirleyemeyiz. 232 TÜRKÇENİN GRAMERİ a. Bu ek az sayıda fiilden aygıt adlan yapm ıştır : çatal çekel dikel çökel kural engel gibi. (pusat, düzen) Bu anlatımda ekimiz Doğu Türkçesinde kurgal çatgal, Batı Türkçesinde çekkel t utkal ? üremeleriyle ilgili olabilir. b. Az sayıda eski sıfatlar vardır : dükel < tilke-l güzel < göze-l f c. Bu ekle aşağılama anlatım ında insan tipleri gösteren sıfatlar vardır : aval şaşal dadal partal şapşal apşal apal kaşal yapal gacal savşal şavşal andaval f gibi. Derviş anlamıyla dilimize giren Arapça abdal kelimesi de ben­ zerlik sebebiyle bu anlam ailesine katılm ış olsa gerek. Bu ke­ limeler hep kalın sıradandır. Bu -el aşağılama sıfatlarının -ek küçültme ekiyle uzatıl­ mış şekilleri de vardır. Onları fiilden ve isimden -elek fiilleriy­ le kanştırm am ahyız : şaşalak apalak avalak apşalak şavşalak gibi. şapşalak d. Çeşitli anlamda ve çözümü daha güç bazı kelimeleri­ miz de -el ile biter : kartal sakal kaval topal paçal çepel gibi. Doğu Türkçesine sonradan Moğolcadan geldiği anlaşılan bir -el ( Al) ekiyle yapılmış kelimeler dilimizde yoktur (kapal yasal bukal). Bizim donusm u? -el ekine L atinceden bir anlatım yapm ak başarıd ır : dural = sakin (statique) doğal = tabii y akıştırarak fiilden sıfatlar islenel = ihtiyarı gibi. 233 Y A PIBİLG İSİ 11. -elek Adlan : 199. Bu ek fiiiden -de- e d e l e m e f i i l l e r i nin -ik sıfatfiillerinden kopmuş bir birleşik olsa gerektir (kov-ala-k > kov-alak). Bu anlatımda sıfatlar ve çeşitli adlar yapar ; kovalak çökelek asalak yuvalak yatalak kavalak gibi. kasalak takalak yapalak gezelek Bu sıfa tla n ve adlan isimden -elek (kozalak topalak § 141), fiilden -el-ek (şaçalak şapşalak § 198) sıfatları ve adlan ile kanştırm am alı. Bununla beraber bu üç türlü -elek eki ara­ sında, h a tta bunlarla isme ek -lek arasında (dazlak dişlek § 152) bir anlatım benzerliği farkedilir. Hepsi bir yönleriyle aşağılama, kabalık, irilik anlatımına yaklaşırlar. Dialecte = ciiyelek ise T ürk irfanı adına bir a.vıptır. 12. -em Adları: Belki -ge- > -c- ile uzatılmış bir berkitme fiilinden ya­ pılmış bir -im isminden kopma bir birleşiktir, (dol-a-m > dol-am). Az örnekler bırakm ıştır : tutam kuram buram gerem koşam artam görkem gibi. yordam Bu işlek olmayan -em ekinin -im eki anlatım ından başka bir şey getirmediği görülür. Bununla birlikte -em ekiyle de yeni kelimeler denenm iştir (dönem = devre kuram = nazariye). 13. -emeç Adları: 200. Burada da berkitme fiillerine gelmiş -meç ekinin bir birleşiği karşısında olduğumuzu tahm in ediyoruz (dön-e-meç> dön-emeç). Az sayıda mekân ve aygıt ad lan bırakmış bir ektir : dönemeç güdemeç sekemeç gibi. 234 TÜRKÇENİN GRAMERt Bu kelimelerin dönembeç < dönenmeç güdembeç şekil­ leri de vardır, bkz -mec adları § 234. 14. -emek A dlan: Bunun da bir berkitme fiilinden bir adfiilin kaynaşmış eklerinden geldiği farzedilebilir (hk-a-m ak > ttk~amak). Bu da oldukça verimli olmuş, türlü örnekler bırakm ıştır. Mekân ve aygıt adlan ve yalın adlar, fakat adfiiller değil. basamak sekemek tutam ak aşamak gezemek geçemek oturamak güdemek duramak kuram ak koşamak kaçamak gibi. Bu ek aygıt adları yapm ada işe yarayabilir. 15. -en Şifadan: 201. Türkçede geniş kullanışı olan bu hal sıfatfiillerini (E.T. -gen) her fırsa tta sıfat ve ad olarak (kılıcı adı) da kul­ lanırız : alan yazan gelen gören çalışan yaptıran bili­ nen gibi. Bunlardan isimleşmiş olanlar sabit sıfat ve adlar olurlar : geçen kapan kalan sevilen düven (döğen) kalkan çapan tüten çağlayan kıran gibi. Eski Türkçeden birçok -gen adları bize damak seslerini yiti­ rip gelmişlerdir : kazgan > kazan gibi sıçan yaradan. tavşan yalan Bu sıfatfiiller çeşitli birleşikler yapmış olarak da görü­ lür : göç kaçıran ahm ak ıslatan başı çeken bakan sözü geçen gibi. yere 235 YAPIBİLGİSİ Yazı diiinii) ve terim lerin Türkçeleşm esinde -en adları çok ku llan ılm ıştır; m ürsi! = gö n d eren cir = kira la ya n h il = ka tıla n sam i' = m ecu r = tn a ksu m ~ d in leyen m u a yyin ~ kiralanan b ö lü n en haka n belirten m iile v e ffa — ölen kasım — bölen m u­ m üda- vekil — gibi. K ılıcı adı olarak -en sıfatfiilleri anlam ca -ici sıfatfiillerine yaklaşırlar, İsimleşmede onlarla eşdeğerde olurlar (dinleyici X d inleyen). Aslında A rapça sıfatfiillerden gelen kelim elerin doğru T ürkçe karşılığı bu -en isim leridir; muallim — ö ğ reten (öğretm en değil) eğiten o k u ta n yönelen çeviren v b ,, krş § 161, BuU etin ~ b elleten ise ayıptur. 16. -enek A dlan: 202. Bu birleşik ekin çözümlenmesi kolay görünmez. Bir m ikdar mekân ve aygıt adları, yalın adlar ve çeşitli adlar, bazı sıfatlar bırakm ıştır. Düşmeli bir ektir ; ekenek biçenek kesenek görenek takanak deynek < degenek kapanak bakanak örnek < örenek (Ermeniceden değil) sağanak serpenek çağanak çapanak sığanak gezenek avanak gibi. -enek eki yazı dilimizde yeniden canlılık göstermiştir g ele n e k = a n 'a n e nak = y e te n e k — ka b iliyet za b ıl ödenek = Yine çeşitli anlaüm larda: ola n a k — im k â n tahsisat tu ta ­ gibi. 00. -er Sıfatları (bkz -ir sıfatları § 2 2 5 ). 17. -erek A dlan ; Bu birleşik ek belki -er geniş zaman sıfatfiili ekinin -ek küçültme eki ile uzatılmasından meydana gelmiştir. Belki de -elek ekinin bir değişiğidir. N adir örneklerde görülür ; tutarak çökerek ever ek gibi. -erik ekini de bunun bir değişiği saymak isteyoruz (tutarık hasarık). 236 T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ Bu görünüşte incelenmeye muhtaç bazı yer adlarımız da vardır : Çekerek. Gemerek Everek Siverek gibi. 18. -erek Zarflan: 20S. Öncekinin addaşı olan bu ek ondan ayrı ve daha yeni zamanlarda -e zarffiili eki üzerine -rek karşılaştırm a sı­ fatları ekinin gelmesiyle oluşmuştur. Yeni Türkçede bu zarf­ fiil -e zarffiilinin yerini tutm uştur, bkz § 193 (gülerek kıza­ rak). Bunlardan bir takımı kullam şta sabit zarflar olmu.şlardır. Onların vurguları da geriye sürülm üştür : olarak giderek bakarak vararak gülerek ko­ şarak bilmeyerek üzülerek sevinerek bağıra­ rak gibi. Yeni T ürkçede A rapçadan gelmiş -en zarflarının bir takım ı da bu zarflarla k a rşıla n m ak lad ır: kasten naden ^ bücrck ıcviHuın — uyarak itibaren — boşlayarak isti­ dayanarak zuhulen — yanılarak tashihen =; düzelterek tehdilcn ~ değiştirerek nakzen zz bozarak g ib i. -erek zarflarına konuşma dilinde uzatılmış olarak da ra s t­ lanır (diyerektcn koşaraktan), bkz § 367. 19. -eri Sıfatları: Fiilden berkitme bilecek bir birleşik man hal sıfatfiili eki olması uzaksanır. Az m ıştır : sıfatları yapan bu ek -er-i şeklinde bölüolabilir. Bunun birinci parçası geniş za­ olabilirse de ikinci parçasının iyelik eki sayıda ve çoğu karakter sıfatları bırak ­ uçarı göçeri aşarı ha.şarı tutarı çıkarı soytarı gibi. 237 YA PIBİLG İSİ Bu sıfa tla n isimden -eri zarflan (bkz § 142 ileri dışarı) ve isimden -er- fiillerinin -i isimleriyle kanştırm am alı (göğ-er-i ağ-ar-ı). 20. -esi Sıfatlan : 20). Eski Oğuzcada ve Eski Osmanlıcada yaygın olan -esi gelecek sıfatfiilleri yazı lehçemizde yerlerini -ecek sıfatfrillerine bırakmış, sınırlı bir kullanışta kalm ışlardır ; K argışlarda (malédiction) ; yıkılası geberesi patlayası kör olası ocağı sönesi gibi. Zarf fiillerde : ölesiye doyasıya gelesiye kadar gibi. çıldırasıya Birleşiklerde : göresi gelmek gülesi içesi olmamak gibi. tutm ak Çekimde, göresim geldi, fakat hece binişmesiyle gülesi(si) tutm uş içesi(si) yok; ama gelesi değil. Sayılı kelimelerde ad olmuş olanları görülür : veresi geyesi boğası yiyesi çalası alasılı gibi. K argış anlamında bu ekin küçültme ekiyle uzatılmışı da kullanılır : geberesice sürünesice batasıca gibi. gözü çıkasıca Ancak işe bir yandan da şefkat ve kötü dileğin gerçekleşmesi korkusu karışıyorsa o zaman fiilin olumsuz tabanı, veya zıt anlamlısı kullanılır : gözü çıkm ayası kör olmayasıca boyu devrilmeyesice Elin kırılmasın, ocağı yanası canı sağ kalası gibi. Bu ek eski Oğuzcada gelecek kipini (bugünkü dilek kipi) teşkil eden -e sıfatfiili üzerine -si iyelik ekinin gelmesiyle ge­ lişmiş olmalıdır. 238 TÜRKÇENİN GRAMERİ 21. -ge Adlan : 205. Eski Türkçede oldukça yaygın şekilde ve türlü an­ latımda adlar ve sıfatlar yapmış olan bu ekin daha eski bir -ge-g birleşiğinden geldiğini sanıyoruz (tal-ga-g > dal-ga gibi bü-ge-g > bil-ge). Bu ek dilimizde katı sesdeşlerden sonra damak sesini kaybetmiş görünür : inçge > ince ktska > kısa yum urtga > yu ­ m urta gibi. Akıcı sesdeşlerden sonra ise bu damaksı korunm uştur : tamga > damga kölige > gölge yonga > yor­ ga yonga soyka yuwga > yufka öwke > öfke tayga bölge karga çerge çavga kavga (Farsçada gavgâ) burga gibi. Bu ekle çok heceli tabanlardan başlıca aygıt, organ, hayvan, bitki, yemek adları vardır : sürünge götürge çevirge süpürge kaburga omurga < ohurga çekirge sakırga acırga ko­ runga kavurga kasırga yedürge gibi. Bu görünüşte yer adlarımız da vardır (Pötürge Dodurga Çe­ kirge). -ge adlan anlatım ı belirtilmiş olm aksızın (erimleşmede ve yeni kelim eler halinde görülmektedir. helge = tirge vesika önerge ~ tudil teklifi takrir bildirge beyannam e gösterge = rnüş'ire sömiirge ~ yörünge ~ m ahrek gibi. A ncak —bazan da uydurm a— isim tabanlarına -ge eki getirerek mal elm ek ana dili duygusundan m ahrum olanların i.şidir: imge (imagel -- haya! çizelge = cedvel değiş­ m üstem leke onları bu iiretim t genelge — tamim gibi. Yukarıda gösterdiğimiz gibi damak sesini kaybetm iş -ge isimlerinde bu ek fiil tabanına gelmiş bir -e (kıs-a ) görünü- 239 YAPIBİLGİSİ şündedir. Bunu fiilden zarf yapan -e ile kanştırm am alı (göre). Ancak bu -e ayrıca verimli olmadığı için bir ek sayılmaz, -lek adlanndan son damak sesini düşüren kelimelerdeki (kışla yay­ la) -le eki isimden isim yapan ay n bir ek olmadığı gibi, krş. § 152. 22. -geç A dlan: 206. Fiile ek -eç bahsinde (bkz § 195) belirttiğimiz gibi -geç eki Eski Türkçeden beri başlıca aygıt adlan ve berkitme sıfatları yapm ıştır. Damak sesini düşürmüş şeklinin yanı ba­ şında bu eski şekil de canlı kaldığından onlan iki ayn ek gibi gösteriyoruz. Aslında bu ek fiile ek -ge nin -eç küçültme ekiyle uzatılmışı olabilir : a. Çoğu aygıt adlan olan adlar yapar : kıskaç süzgeç tepgeç burgaç yülgeç < yülüsügeç angaç oturgaç yastangaç salıngaç > salıncak çevirgeç dayangaç ilgeç ve dolangaç yengeç gibi. Bunlardan kimisinin -güç ekiyle yapılmış değişikleri, veya ben­ zerleri de vardır : süzgilç oturguç silgiç tepkiç yülgüç yangıç yüzgüç gibi. b. Berkitme sıfatları yapar : yüzgeç utangaç üşengeç iğrengeç erincek gibi. eringeç > Yeni kelime yapımında bu ekin damak sesi düşmüş -eç şekli tercih ediliyor, bkz § 195. Bununla birlik te; solungaç = galsarna yüzgeç — mishah vardır. 23. -gel Sıfatlan: -gel eki Anadolu ağızlarında özel anlatımıyla canlı kal­ mış bir ektir. «Fiile kabiliyet» anlatan sıfatlar yapar (piş- 240 lURKÇUNİN GRAMERİ gel ~ çabuk pişen). Bunlar anlamca bir yönüyle geniş zaman sıfatfiillerine, -ir X -rr sıfatlarına yaklaşırlar (olur). pişgel X bişgcl ycngel yeygel seçgel geçgel dcşgel yongal yangal gibi. Anlatım farkı açık olmakla birlikte bu -gel ekinin fiile ek -el ile ilişkisi araştırılabilir, bkz § 198. 24. -gen Sıfatlan : 207. Eski Türkçe -gen hal sıfatfiili eki dilimizde bir yan­ dan damak sesini düşürerek aym anlamda -cn sıfatfiillerini veredursun, bir yandan da damak sesini koruyup anlatımca farklılaşarak fiilden berkitme ve a l ı ş k a n l ı k s ı f a t l a r ı (adjectif habituel) yapar olmuştur. Bu işleyişte daha çok çift heceli tabanlara gelir : çalışkan unutkan alıngan girişken sıkılgan utangan sokulgan dövüşken konuşkan çekin­ gen sırıtkan doğurgan somurtkan soluğan ağlağan ağnağan gibi. Tek hecelilere daha nadir olarak gelir : kaygan ivgen çözgen gezgen ergen gibi. Az sayıda adlaşmış -gen sıfatlarına da rastlan ır : sergen yelken ısırgan ilişken sütleğen kırlağan şırlağan gibi. -gen eki yeni kelim eler ve terim ler yaratm aya elverişli olm uştur. A ncak ekin dildeki işleyişine uygun olarak onu çok heceli tabanlara getirm ek yerinde olur. Tek hecelilere aşağıda göreceğimiz gibi aynı anlatım da -gin eki gelecektir, e tk e n değil, e tk in gibi ; sü rü n g en — zü h ife d eğ işken — kem irg en ~ m ü tc h a v v il ü re tk e n = ^ k a d ım a m üvelU t saldırg an = = m ü te h a r rik (reproductif) gibi d evin g en m ü te c a v iz (dynamique) Dilimizde isme ek başkaca bir -gen yoktur. Eski T ürkçede rastlanan tem ü rg en Ü lk e r gibi kelim elerdeki ek -en küçültm e ekinin daha eski d em ren yelig en = şeU m den kalm ış olabilir. Ü çgen beşgen gibi yeni kelim elerim izde ise bu tri-gone Yun. g önia ~ k ö şe kök-ekinden k o p y a d ı r (calque). ek Fr. 241 YAPIBİLGİSİ 25. -gi A dlan: 208. Eski Türkçeden beri çok verimli olmuş (helgü hxçgu) ve birleşikler yaratm ış bir ektir. Dilimizde sıfatfiil anlatımıy­ la -güçi>ici birleşiğinde de kalmıştır, bkz § 213. Daha çok tek heceli tabanlardan bir kaç farklı anlatımda adlar yapar : a. A ygıt ad lan : burgu keski çalgı .sürgü düzgü silgi askı tepki sargı dergi süzgü atkı yaygı yuvgu bıçkı kargı süngü baskı küskü bileği kaşağı kılağı karağı sıyırgı götürgü düşüngü donangı üzengi gibi. b. Çeşitli anlam öbeklerinden yoğun adlar : örgü biçki büzgü çözgü bürgü çatkı yatkı çizgi belgi sergi sızgı çapkı içki yeygi dolgu bitki vergi salgı ezgi gibi. c. Fiilden yalın adlar yapma bakımından da bu ekin özel bir işlekliği vardır : sevgi saygı bilgi görgü duygu sezgi sorgu kurgu yargı kaygı bulgu ilgi etki üzgü umgu gibi. Yoğun ad anlamındaki bazı -gi ad lan Yalın ad anlamı da kazanm ışlardır (a skı baskı vergi v.b.). Türkçeleşm e yolunda yalın adlara çok ihtiyacı olan yazı dilimiz erkenden -gi adlarına da baş vurm uştur. Y aşayan kelim elerden birçoğu terim olarak değerlendi­ rilmiş ve yenileri yapılm ıştır : dergi — m ecm ua baskı — tabı' sergi = meşher bitki = nebat ezgi = nağm e bilgi ~ m alûm at sezgi — tehaddiis sorgu = istintak etk i = tesir tepki — aksi tesir duygu = tehassüs bulgu = k eşif kurgu ~ nazariyat katkı — ilâve durgu = vakfe \u rg u = şiddet (accent) y etki ~ salâhiyet dizgi = tertip övgü — m et­ hiye vargı = istidlal gibi. Türkçenin Grameri F : 16 242 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Yuk&nda görüldüğü gibi bu ek dildeki işleyişine uygun olarak yeni kelimelerde de tek heceli fiil tabanlanna gelmektedir. Çift hecelilerle de bazı kelimeler denenmiş­ tir (ilifh yenilgi görüngü). Düimize daha geniş bir kelime ailesi vaadeden bu eki kötüye kullanmamalıyız. Netekim bu ekle anlatım bakımından yetersiz teklifler yadırganmıştır (düşkü — ha­ dise düzgü = kaide tutku ~ ihtiras). Hele bu eki isim tabanlanna getirerek ortaya anlmış kelimeler Türkçe değildir (zorgu =c istibdat songu = ecel özgü = hüs, mahsus). -gi ekinin birleşiklerinden biri isme ek -eği d ir (kırağı güneği, bkz § 140). 26. -giç Adlan: 209. Y ukanda gördüğümüz -eç ve -geç, (bkz § 195, 206) aşağıda göreceğimiz -iç (bkz § 214) adlany la ilgisi aşik âr olan -giç adları Eski Türkçede -geç adlarının b ir değişiği gibi görünürler (açkaç X (içkıç). Dilimizde de bazı kelimeler bu ikiliği devam ettiriyor (süzgeç X süzgüç tepkeç X tepkig bkz § 206). ö b ü r yandan bu iki ekin damak seslerini düşür­ müş görünen şekilleri, -eç ve -iç ekleri de bir köke aynı anla­ tım da gelmiş bulunurlar (tok-aç X tok-uç). Gerçekten -giç eki işleyişi bakmamdan da -geç ekine p a­ ralel görünür : a. B ir çoğu aygıt adları olan adlar yapar : süzgüç tepkig çalgıç oturguç baskıç kesgüç yülgüç delgiç örgüç yangtç hörgüç görgüç sorguç tonguç sügiç gibi. b. Fiilden berkitm e sıfatları yapar : bügiç dalgıç yüzgüç sorguç yaygvç aldagıç gibi. (m üstentik) Bunım bir birleşiği olan Angiç eki için, bkz § 223. Yeni kelimelerde bu ekin de damak sesi düşmüş şekli (-iç) yeğlenmektedir, bkz 214. 243 Y A PIB İL G İSİ 27. -gin Sıfatian: 210. Bu da -gen eki gibi başlıca berkitme ve alışkanlık sıfa tla n yapar. E ski Türkçede bir sıfatfiil işleyişi yoksa da çok canlıdır (kaçgın tutgun tir gin). Dilimizde de çok verimli olmuştur. Ancak bu geçişsiz anlamlı birçok sıfatlar da yapmış (keskin, fak at küskün) olup öncekinin aksine hemen daima tek heceli fiil tab an lan n a gelir : dalgın yorgun üzgün bezgin yaygın süzgün kızgın keskin gergin girgin şaşkın olgun ergin pişkin uygun durgun ölgün düşkün geçkin coşkun bitkin seçkin azgın gibi. Fiil tabanları yazı lehçemizde anlam ve şekilce değişik, yada kuUamlmaz olmuş -gin sıfatları da vardır : bıçkın baygın çapkın dargın çılgın argın gibi. eşkin Çok heceli fiil tab an lan n a bu ek nadir olarak gelmiş bu­ lunur : yetişkin erişkin alışkın semirgin tedirgin gibi. dedirgin X Bu sıfatlardan bir takım ı ya aym zamanda, yada başlıbaşına ad olmuşlardır. B ım lar arasında afetleri, zorlu davran ışlan gösterenler ve b aşk alan vardır : taşkın baskın yangın salgın kırgın tu tku n bozgun vurgun soygun sürgün uçkun düzgün serpkin gibi. Ad olanlar arasında da fiil tabanları anlam ve şekilce de­ ğişmiş bulunanlar vardır ; ılgın sıpkın X zıpkın dizgin gibi. kuskun kuzgun 244 T Ü R K Ç E N İN G R A M e Rİ Yeni Türkçede -gin eki de ad ve sıfat olarak değerlendiriliyor. Y u k a n d a ö rn e k ­ lerini gördüğüm üz zengin anlam ailesi yazı dilimizde hızla yabancı anlam daşların yerlerini a lm ıştır; üigün = müteessir yaygın r= ¡ayi kızgın m ülehevvir uy­ gun ~ m u va fık gergin — m üleveltir seçkin ~ m üm taz düşkün = müptelâ ahşktn — m e’lü f taştan ~ seylâp bozgun — hezim et sürgün = m enfa tlgtn = serap g ib i Sıfat ve ad olarak yeniden ortaya atılm ış kelim eler de vardır. etkin =: faal yetkin ~ kâm il ilişkin — m üteallik m ülebariz bilgin = âlim gibi. belirgin 5= Burada da ekin dildeki işleyişine uygun olarak onu yeğlikle tek heceli fiil ta ­ banlarına getirm ek yerinde olur (ilişkin değil, ilgin fakat helirgen). 00 -i Zarflan, bkz -e zarflan § 139. 28. -i A d la n : 211. Türk dillerinde çok eski ve yaygın bir sıfatfiil eki olduğu anlaşılan -ig daha E ski Türkçede damak sesini tektük düşürmüş görünüyor (köni yazı). B atı Türkçesinde ise erken­ den bu işleyişini ve son damak sesini yitirm iş, fiilden adlar ve sıfatlar yapan bir ek olarak canlılığını azçok korum uştur. Başka bir deyimle burada -ig sıfatfiillerinden gelen kelimeler sonseslerini düşürm üşler ve yenileri -i ekiyle yapılır olmuştur. E k hemen daima tek heceli tabanlara gelir : tirig > diri gibi ölü dolu ka tı sıkı yası duru şaşı sarı. Ancak Dilimizde bu üremeden kalan kelimelerin daha çoğu yoğun ve yahn türlü anlatım da adlardır. A ralarında k ı l ı ş ı n ü r ü n ü (nom de produit) hakim görünür : Yoğun adlar : yapı çatı pişi çizi dizi dürü yazı kapı kesi hini takı sürü pusu çeki koşu ya kı ya tı sayı doğu batı satı saçı koku ölçü tartı örtü gibi. YAPIBtLGİSİ 245 Yalın adlar : soru küsü bili tutu korku ivi sam umu gibi. Bu ekin çok hecelilere gelmesi nadirdir, -ir- ve -dir- ettirme ekinden sonra görülür : eg-ir-i > eğri yum ru çağrı kaldın cndiri düttürü çektiri gibi. Düşmeli olan bu ek sesliyle biten çok heceli tabanlara gel­ diğinde büsbütün düşmüş görünür. Başka bir deyimle Eski Türkçedeki son damak sesleri düştükten sonra bu üremede s ı f ı r y a y ı l ı k (morphème zéro) durumu meydana gelmiş ve fiil tabanı ile ondan üreme isim addaş olmuştur : hoya-g > boya kuru-g > kuru ota-g > oda agrı-g > ağrı ekşi-g > ekşi. Böylece dilimizde hem fiil, hem isim tabanı olan, daha doğ­ rusu bir ses düşmesi sebebiyle fiil ve ondan üreme isim ta ­ banları üstüste düşmüş bulunan bir sıra kelime daha doğmuş­ tur, krş § 178. eski- X eski iri- X iO iti- X iti sivri- X sivri acı- X (kcı karı- X karı sıva- X sıva koca- X koca koru- X koru kuru- X kuru kekre- X kekre sıvı- X sıvı arı- X « ti yansı- X yansı yama- x yama damla- X damla v.b. Bu türlü sonses düşmesi sebebiyle «fiil tabanının açık kalma­ sı» haline yukarıda bazı birleşik eklerde de rastlam ıştık (bkz § 152 kış-la-g > kış-la § 205 kıs-ga-g > kıs-a). Bu gibi keli­ melerden yalın fiil tabanları dilimizde bırakılmış olanların ba­ zılarını da çatı ekleriyle uzatılmış şekillerinden gerçekleyoruz. yüce-l- X yüce ince-l- X ince kısa-l- X kısa peki-ş- X peki katı-l- X katı gibi. 246 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ SIS. Demek ki fiil tabanları ile aynı görünüşte olan bütün bu isimleri -ig > -i adlarından sayacağız. Bu aynılık bazı bil­ ginleri yanıltmış ve onlar bunu da Türkçede isim - fiil ayrılığı­ nın kesin olmadığına delil saymışlardır. Terim lerin yapım ında *ı adları da ise yaram ış ve çoğu tam isimleşmiş olmaları bakım ından aktarm a, veya yeni yalın adlara örnek o lm u şla rd ır; arii kazı duyu çarpı açı konu sıvı gezi anı veri güdü gibL B unlar arasında yukarıda görülen örneklere uygun olarak sıfır yap ılık ile yapılm ış görünenler de vardır ki yadırganm az (eksi sıvı katı). Ç ok hecelilerden de yine y u k a n d a görülen örneklere uygun olarak, yani ettiren anlam lı — ancak -r- ile kapanan fiil tabanlarından— kelim eler y a p m a k tay ız ; saldın bildiri duyuru a n d ın güldürü gösteri bayan gibi. 29. -ici A dlan: 213. Sıfatfiil eki olarak canlı olan -ici eki kılıcı ad ve sı­ fa tla r yapan bir üretim eki olarak da dilimizde geniş ölçüde yaratıcı olmuştur. Bu ek E ski Türkçede canlı -güçi birleşik hal sıfatfiil ekinden (korguçt ölür güçi) gelmekte olup b u ra­ da -gü eki isme ek - d nin (krş § 131) fiil tabanlarına gelme­ sine köprü olmuştur, diyebiliriz (kazm a-cı X kaz-ıcı) . Böy­ lelikle bu fiilden kilıcı adı üremeleri meydana gelm iştir ; 1. Bu ek bir işi meslek olarak yapanı gösteren adlar ya­ p ar : satıcı sürücü örücü dikici bakıcı yazıcı kesici yıkıcı okuyucu yıkayıcı arayıcı dilenci < dilenici devşirici gibi. 2. Bir işi alışkanlık ve başarı ile yapanı gösteren sıfatlar verir : yiyici binici koşucu yüzücü atıcı vurucu gezici kırıcı yırtıcı saldırıcı bölücü oyalayıcı karış­ tırıcı ayırıcı gibi. 247 Y A PIB İLG İSİ 3. yapar : Bir çok da geniş anlamda kıhcı adları ve sıfatlan aZw?ı geçici kalıcı çekici üzücü yakıcı görücü yorucu aldatıcı patlayıcı bunaltıcı uyarıcı dondurucu düşündürücü. -en sıfatları olduğu gibi (bkz § 201) bunlar da çeşitli bir­ leşikler yapmış olarak görülürler : gelin alıcı odun yarıcı diş çekici ara bulucu gönül açıcı can sıkıcı baştan sav ucu yüze gülücü. H em en ber fiil tabanına gelebilen -ici eki yeni yazı dilimizde çok verimli ol­ muş, birçok A rapça sıfatfiilleri karşılam ıştır; kurucu = müessis geçici = m uvakkat yapıcı = bani dürlücu m iijevvik kışkırtıcı — m uharrik koruyucu = hami dağıtıcı =■ m üvezzi inandırıcı — m u k n İ dinleyici = ram ı’ okuyucu ~ kari’ zorlayıcı = m ücbir yönetici = m üdür üretici = müstahsii tüketici = m üstehlik gibi. -ici a d la n terim lerde de geniş bir kullam ş alanı bulm aktadır : T eknikte ; T ıp ta : ahcı önleyici verici taşıyıcı ısıtıcı uyutucu soğutucu toplayıcı uyuşturucu susturucu. uyarıcı bulaşıcı v.b. 30. -iç Adlan : 214- E ski Türkçede -geç ekinin değişiği bir -güç ekinden (kesgüç bıçguç) geldiğini ileri sürdüğümüz bir -iç eki dili­ mizde bu öncekilere yakın anlatım da kelimeler yapmış ve can­ lılığını azçok korum uştur. Sesliyle biten tabanlardan sonra düşmeli olarak bu ekin (-eç ekinin değil) varlığını kabul edi­ yoruz, krş § 195, 206, 209 : çekiç X ÇÖküç eğiç döğüç kakıç umuç tıka-ç argaç hamlaç gibi. Bu ekle yapılm ış bazı gram er terim leri öne sürülm üştür ; ula-ç — gérondif bağlaç = koş-aç conjonction (-eç ekiyle) tümleç = copule gibi. com plém ent 248 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ Yoğun aygıt adlan yapan bu ekle denenmiş bu yalın aygıt adları (?) pek sevimli olmam ıştır. Oria-ç = pa rik ip e ara-ç = yasıla ise T ürkçe olmaz. Süreç de -eç ekinin rastgele kullamlmasr demek olur. 31. -ik Sıfatlan ; 215. Eski ve çok yaygın bir geçmiş sıfatfiili şeklidir. Ek dilimizde bu işleyişini yitirmiş, geniş ölçüde ve çoğu zaman edilen anlamlı (kesik X kes-il-m iş) fiilden sıfatlar yapar ol­ muştur. Anadolu ağızlarında bu üremenin eski sıfatfiil işle­ yişini andıran kullanışlara rastlanır (A li gelm eyiktir ~ gel­ memiş olmalıdır). Eski Türkçede fiilden isim yapan ayrı -ik ve -ig eklerin­ den birincisi olduğu gibi, İkincisi ise damak sesini yitirerek (bkz § 211) dilimize gelmiştir. Ancak yakın anlatım da olan bu eklerin daha o zaman kullanışta iyi sınırlanm adığı ve kan.ştınldığı da olağandır. Bu hal onların üremelerinde görülür (açuk X açıg yasık x yasıg). Buna göre -ik ve -i isimlerinin dilimizde de azçok k arış­ mış olması mümkündür (yaya X yayak kışla X kışlak). A n­ cak bunlar genel olarak bizde daha açık bir anlatım ayrılığına gitm iştir, -ig isimleri daha çok ad, -ik isimleri daha çok sıfat yapar olmuştur. Aynı kökten : Adlar : batı yatı pişi bini çizi kesi tutu çatı. Sıfatlar ; batık yatık pişik binik çizik kesik tu tu k çatık. -ik ekinin tek heceli köklerden daha çok sıfatlar yaptığını gö­ rürüz : ezik kırık donuk açık yanık y itik bitik bozuk basık çözük y ırtık çarpık kalkık gibi. Bu ek nadir hallerde de türem eli görünür ; ağlayık çağlayık cırlayık işi kavrayık sözünü anlamayık. YAPIBİLGİSİ 249 Düşmeli olarak birçok sıfatlar yapar ; işlek oynak patlak gevşek büyük çürük soğuk ü ık eksik aksak bunak ıslak esnek gibi. Çok heceli tabanlardan da bir hayli sıfat yapm ıştır : kabarık pusarık karışık değişik buruşuk dolaşık alışık yayılık bulanık uyanık dağınık karm aşık gibi. Bu sıfatlardan bir takım ı aşağılama yoluyla insan karak­ terleri gösterir : alık sapık cıvık kopuk sürtük savruk kavruk uyuşuk yılışık apışık sırnaşık şımarık gibi. S ıfatlar kolaylıkla adlaşarak k ı l ı ş ı n ü r ü n ü adı da olabilirler : artık yırtık yarık delik göçük soğuk kırık bulaşık ilişik gibi. Bir takım ı ise hemen yalnız ad olarak tanınm ış ve kullanıl­ m ıştırlar : bölük konuk sarık katık yatık kertik tatık emik becerik yakışık sarmaşık öksürük buyuruk uyduruk gibi. 216. Yukarıda -ik ekinin dilimizde ve Tûrkçenin tarihî devirlerinde işleyişine ait örnekler verebildiğimizi sanıyoruz. Oysa kelime dağarcığım ızda çok eski kavram ları karşılam ak­ ta olmaları lâzım gelen çokheceli kelimeleri gözden geçirir­ sek bunlardan bir çoğunun da -ik ve birleşikleri ile yapılmış isimler görünüşünde olduklarını farkederiz, organ adlarında ve iptidaî aygıt adlarında görüldüğü gibi (krş § 197 v.b.) : kasık kem ik ilik aşık topuk kirpik kuyruk dalak böbrek kulak kursak kıkırdak kazık kaşık beşik kayık yayık çomak direk kızak tuzak kundak v.b. 250 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ Çözümleri güç, veya şüpheli bu türlü kelimeleri de -ik ekinin çok eski üremeleri saymak isteyoruz. Kaldı ki yer yer tek he­ celi isim tabtmlarmda bile bu eki teşhis etmeye çalışıyoruz ; Türk < tür-ük veya < türü-k hark < harı-k görk < kör-ük köşk < köş-ük, h a tta yok <*yo-k tok < H o-k, krş § 119. Başka eski ekler üzerinde de yapılan bu tü rlü derinliğine çalışmalara biz bu kitapta girişmedik. B urada sadece dilimiz­ de bugün de azçok canlı olan bir ekin tarih öncesi derinlik­ lerindeki verimliliğine işaret etmek istedik. Yeni yazı dilimizde birçok A rapça sıfatfiilleri de -ik sıfa tla n ile karşıladık : açık — vazıh seçik = bariz d üşük = Salfil karışık = m üşevveş çapraşık — m uğlâk birleşik — m üttehit bitişik — m uttasıl dağım k ~ m üteferrik uyanık — m ü teyekkız gibi. yerleşik = m ülcm ekkin Y eni terim ler arasında da kolayca adlaşan -ik sıfatları çok yerinde b ir kullanış k a ­ zandılar : laıuk = şahit sanık = m aznun tu tu k = m e vk u f dönük = m üteveccih eğik = m ail ya m u k — m ünharif d uruk = sakin (statique) a y n k = m unfasıl b a kışık — m ütenazır karm aşık ~ m u'dil çelişik — m ütenakız yaratık — m ahluk. 32. -il Adlan ; 217. Eski Türkçeden beri tanıdığım ız (k ısıl amul tükel inal) az işlek, anlatım ı kararsız, düşmeli fiile ek bir -il v ar­ dır ki dilimizde de sayılı adlar ve sıfatlar bırakm ıştır. Bu ü re­ meye kaydedebileceğimiz : Adlar : çökül çakıl çapul belki sıfatlar : yenil... anıl oğul, Bunları isimden -il sıfatlarıyla karıştırm am aya çalışmalı (bkz 144 ye.şil usul). K o şu l = süet T ürkçe olmaz. Ç ünkü koşm ak (şart koşm ak'ta) yardım cı fiildir. B urada ja rt anlam ını taşıyan koşm ak değil, surt kelim esinin kendisidir. Bizim -il eki de zaten — ^yukanda gördüğüm üz gibi— b ir kılısın ü rünü adı anlatım ı getirm eyor. 251 Y A PIB İL G İSİ 33. -ili Sıfatlan: 218. Y ukanda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 215) eski sıfatfiiller olan Ak sıfa tla n çoğu zaman edilen görünüşü anlamını taşırlar (kesA k X kesAl-miş). Ajmı fiil tabanım n edilen gö­ rünüşünden de aynı anlatım la bir Ak sıfatı yapabiliriz (kesilAk X kesAl-miş). Ancak dilimiz geçişli fiillerden gelen ve bu edilen anlamının belirtilmesi gerekli olan üremelerde kul­ lanmak üzere bu AlAk eklerinden değil de, AlAg > AlA ekle­ rinden bir birleşik meydana getirm iştir: Ali (a s-th = as-ıl-m%ş). Bunun gibi : ekAli sürülü dikili dürülü bükülü takılı örülü serili yazılı dizili sarılı gömülü kurulu yığılı sayılı tartılı örtülü ölçülü serpili çevrili geçirili. Sesliyle biten tabanlara geldiğinde bunun önsesi düşer : kapa-lı tıkalı döşeli dayalı bürülü gibi. Ali sıfatlarını -li eki almış -i adlarından ayırdetmeliyiz : ipe diz-ili, üç dizi-li başı ört-ülü, baş örtü-lü orada yaz-ılı, yazı-lı im tahan, sür-ülü tarla, sürü-lü çoban. Ama bazan ayırdetm ek güçleşir : çat-ilı ev çatı-lı ev. Eski T ürkçede aynı anlatım da ve bizim ekimizin ilk örneği gibi görünen bir ürem e vardır: kur-ug-lug ya — kurulu, kurulm uş yay. Bu örneğe uyarsak ekimizi -il-i değil, -i-U seklinde bölmeliydik. § u var ki dilim izde -i-li ayn ekler olarak yasayor, -il-i ^ -ili ise edilen anlatım ı hakim bir birleşiktir. Bazı adlardan -li sıfatları onlardan yapılmış -le- fiilleri­ nin edilen sıfatfiilleri anlam ını alm ışlardır (bağ-lı — bağ-la-nm ış). Bu anlam gelişmesini ancak -le- fiillerinden düşmeli Ali ekiyle yapılan sıfatlarda bu iki benzer ekin binişmesiyle yo­ rum layabiliriz (bağ-la-lı > bağ-lı). Böylece isimden -li sıfat­ ları görünüşünde, fa k a t aynı kökten -le- fiillerinin sıfatfiilleri anlam ında bir sıra kelime meydana gelm iştir : 252 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ top-lu ~ top-la-n-mtş saplı ~ saplanmış çivili mıhlı saklı gizli ekli kaplı sallı, h a tta karalı ütiilü kilitli gibi. Bu bakımdan bazı eski -li sıfatlan bizi aldatıyor dem ektir : gizli < giz-li değil, < giz-le-U, bkz § 157. Bunlardan bazıları isimden gelmiş gibi, fakat olumsuz sıfatfiil anlamıyla -siz ekini de almış bulunurlar (ütü-süz ~ ütüle-n-me-miş bağstz kilitsiz çivisiz). -ili sıfatları yeni yazı dilinde birçok A rapça sıfatfiilleri karşılam ıştır : kurulu = müesses çevrili -■ m uhat m adııl göm ülü ~ m edjun dayalı =: müslertil ekili = m ezru m uallak Bu sıfatlar terim lerde de yer a lıy o r: örtülü ödenek kapalı hece dikili ~ sayılı ^ döşeli ~ m ejrus asılı m erkûz. basılı kâğıt liseye dayalı gibi. 34. -im A dlan: 219. Eski Türkçeden beri bir anlatım özelliği ile fiilden yalın adlar yapan (togum istem ) düşmeli -im eki dilimizde de canlı kalm ıştır. Bu kelimeler aslında birden ve bir defada, yada aralıklı meydana gelen kılışlara, dolayısıyla bunların öl­ çülerine, zam anlarına ad olurlar. Onları b i r k e z a d l a r ı (nomen vicisi diye isimlendireceğiz : doğum ölüm yudum atım sayım seçim- dönüm yarım. Birkez anlatımım, zaman, veya ölçü anlamını açıklam ak için onları bir belirtme öbeği içine de alabiliriz : bir yudum su bir pişirim bvJgur bir taşım kaynatm ak bir cıgara içimi yol bir ok atım ı yer ekim ayı bağ bozumu kor katım ı gibi. Bu anlatım da -im a d lan Öbür kılış adlarından ayrılır ; alım satım (m ülkte), alış veriş (pazarda). YAPIBİLGİSİ 253 Am adlarının birkez, bir parça kılış ifade etmeleri sebe­ biyle bunlar tekrarlanarak o kılışı tasvir etmeye yararlar, sı­ fat ve zarf olurlar : yudum yudum içmek büklüm büklüm saçlar tıklım tıklım dolu kıvrım kıvrım kıvranmak adım adım gezmiş olmak gibi. Bu kullanış ayrı anlatımlı bir hal almış ve tasvir edilen fiil ta ­ banından ona zarf ve sıfat olmak üzere Am isimleri yapılır ol­ m uştur : sürüm sürüm sürünm ek melim melim melemek ve h a tta örneklemeyle : dürüm dürüm dürzü gibi. Başka yalın ve yoğun anlam lara da kaçmakla birlikte Am adlan çokluk bu özel anlatım la ilgili görünürler. Çoğu tek heceli fiil köklerinden gelir : içim tadım doyum sokum dürüm yeyim (türem eli), fak at yem (düşmeli) kesim dilim biçim boğum kısım bölüm süğüm takım ekim sağım silkim kırkım katım bozum gcyim ko­ şum adım kurum çalım düğüm bitim yalım gibi. Ekimizin sesliyle biten çift heceli tabanlara gelmesi, veya orta hece düşmesine yolaçması sebebiyle daha bir sıra çift heceli kelimeler verdiği görülür : salkım < salkım ak bağlam kavram deprem dolam kuşam sağlam büklüm kıvrım çevrim yaylım ayrım gibi. Üç heceli olanlar az sayıdadır : uçurum götüi'üm oturum bitirim devşirim kaldırım seğirdim yıldırım gibi. 254 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERt 880. Ancak kaydedelim ki -im ekinin ta rih î anlatım ının zıddına bazı üremeleri de geniş süreli bir kılış anlamı almış­ lardır : geçim hakim verim sürüm tutum yıkım durum gibi. kırım -im adlanndan pek azı sıfa t olarak kullanılır (sağlam y a n m götürüm ). Dilimizde bazı -im a d lan da dahaçok uzatılm ış şekilleriy­ le kullanılmakta, yada ancak uzatılm ışları içinde kalm ış bu­ lunm aktadır : bilimli sevim li artım lı çelimsiz görüm lük do­ yum luk kuyum cu < koyum cu bürümcük örüm ­ cek sarım sak gibi. -im eki yer yer gördüğümüz gibi bazı birleşikler de meydana getirm iş bulunm aktadır, bkz § 145 v.i. 179, 248. 221. Tam am iyle ad karakterim de ve yalın kavram lara yatkın b ir ürem e olm aları sebebiyle -im a d la n yeni yazı dilim izde özel b ir rağbet görm üşlerdir. 1. İlk Türkçeleşm e akım ından başlayarak b u k a rş ıla d ık : doğum = tevellüt ölüm — v efat ad larla b irçok A rap ça adfiilleri d urum ~ vaziyet bölürr. = fasıl geçim =: maiyet sürüm ~ revaç tutum =: hattı hareket yorum — tefsir güdüm = se v k ve idare seçim = intihap sayım = tadat kurum — m üessese a k ım ~ cereyan oturum = celse gibi. deprem =; zelzele 2. Dilim izde salt k ıh s a d la n ençok -me, b iraz da -y adfiilleriyle yapıbyor (ka lkm a çalışma varış). Yeniden k ıh s a d la n yaparken salt anlam lı o lanlarında da bazan -m e yerine -im kullanm ak b irço k lan m ıza d a h a çekici, veya değişik gelmiş görünür, bkz § 2 3 0 ; gelişm e yerine gelişim oluşm a X oluşum solum a X solunum sindirm e X sindirim gibi. -im eki güzel b ir c an lıb k kazanm ış, an cak b u arada onun özel birkez a d la n anlatım ı silinerek genişlemiş, daha çok kılışın ürünü an latım ın a k a ç m ış tır; 255 Y A PIB İL G İSt sorum duyum çözüm basım uyum işlem toplam anlam kap­ sam uzam devrim (ihtilâl) artırım yatırım yönetim üretim tüketim karışım eğdim bunalım titreşim birleşim dağılım çağrışım gibi. B ununla birlikte salt kılış adlarında -m e eki hakim kalacaktır. 3. -im eki y u k a n d a işaret ettiğimiz gibi asıl anlatım ından farklı geniş süreli kılış an latım ında da dikkate değer bir canlıbkla yeni kelim eler vermektedir. Bunlar çokluk bizim eski yazı dilinde A rapça çoklular, özellikle dişi çoklularla ifade ettiği­ miz kavram lardan b ir takım ım k a rşıla m a k ta d ır: yapım = im a lâ t teçhizat yayım = neşriyat onarım ~ tamirat eğitim — m aarif öğretim — tedrisat dağıtım = tevziat gibi. donatım =: indirim = tenzilât 4. Y u k an d a -le- fiilleri bahsinde (bkz § 184) işaret ettiğimiz gibi özellikle yalın -im a d la n -le- ekiyle uzatılıp kökleri fiille ilgili, fakat ondan farklı anlam da fuller y aratm ak istidadı gösterirler. Bu fiüler de yabn kavranılan karşılam aya y a r a r ; y o rm a k X yorum lam ak y a ym a k X yayım lam ak çözm ek X çö­ zü m le m e k bölm ek X bölüm lem ek tanım ak X tanım lam ak gibi. -im a d la n tu n başka uzatm aları da yazı dilinde yer b u lu y o r; güdüm lü ılım lı indirim li sorum suz anlamsız eğitimci evrim cilik yaratım cüık gib i yorum cu D ikkat etm eli, bun lard a da bazan ek yığılm ası o lu y o r; sorum = m e sü liy e l sorum lu — m es’ul sorum luluk = 7 A ıapçada sıfattan ad, T ürkçede addan sıfat yapılıyor da ondan şaşınyoruz. Y u k a n d an beri gördüğüm üz gibi bu -im fiile ektir. Onu isim tab a n lan n a getirip a dlar yapm ak T ürkçe o lm a z ; birim bağım (bağım bayım = biiğü dem ektir) ortam toplum gibi. B u n lan n T ü rk ç e s i: birlik bağlılık o rtalık to p lu lu k’tüT. 35. -in A d lan : E ski ve oldukça verimli olmuş düşmeli bir ektir (E.T. tü tü n yalın). Dilimizde edilen anlamlı ve çoğu zaman k ı l ı ş ı n ü r ü n ü n ü gösteren bir sıra adlar bırakm ıştır : 256 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ yığın ekin tütün akın koşun düşün (baskın) esin çakın sökün sağın yalın dizin gelin düğün. Sesliyle biten tabanlardan ; tşı-n ürün düzen talan oran dolan, gibi. Sesliyle biten iki heceli tabanlardan yapılmış An adlarından birçoğu fiil tabanının edinen görünüşüyle ü st üste düşmüş­ lerdir : utan X utanm ak güven X güvenm ek inan X inanmak özen X özenmek üşen X üşenmek usan X usanmak bezen X bezenmek gibi. Bu kelimeler dilimizde yalın tab an lan bırakılmış, başka bir deyimle yerlerini dönüşlülerine bırakm ış (uta- ina- usa-) fiillerin bu yalın tabanlarından anlatım ve kullanı.şça ayrı -in ve -in- ekleriyle yapılmış ayrı kelimelerdir. Yoksa aynı za­ manda isim ve fiil tabanı olan kelimeler değildirler (krş § 174, 226). Netekim aşağıda aynı tabanlardan Anç ad lan da yapıl­ dığını göreceğiz (bkz § 223). Fiilden bazı -in sıfatları da v ardır (dolun bütün). Bazı­ larının ise damak sesi düşmesiyle -gin sıfatlarından geldiğini sanıyoruz ; satın < satkun sayın < saygın, gibi. Bazı -in adları da -im adlarının değişiği olarak görünür­ ler ; yalın — yalım düğün ■=: düğüm, gibi. Yeni kelim elerde -im ve -in eklerinden birincisini salt k ı h ş adı, İkincisini kılışın ürünü adı olarak kullanm a denem esi yapılm ıştır : hasım = tabaat hasın — m atbuat yayım — neşir yayın = yat yapım = i'rnalâl yapın = m am ulât gibi. neşri­ A ncak ikinci ekin canlılığı ve özel anlatım ı dil şuurunda donuşm ıış olduğu için bu ayırım in d î kalm ıştır. Bu sebeple düşün sorun yazın gibi zorlam alar da yersizdir. 257 YAPIBİLGİSİ B u ra la rd a -ince X -ce e k i k ılıs ın ü r ü n ü a n la tım ın ı d a h a c a n lı o la ra k tem sil e d e b ili­ y o r (düşünce sorunca), krş § 191. 36, -inç A d lan : Dönüşlü -in- fiilleri üzerine gelen ve fiilden isim yapan bir -iç ekinin öncekiyle erkenden kaynaşması bir -in-iç> -inç birleşik ekinin doğmasına yol açmış olmalıdır. Bunun yap­ tığı kelime dönüşlü bir kılış adı, veya bir berkitme sıfatı olur (E.T. kilınç utunç). Buradaki -iç birleşeni jmkarıda gördüğü­ müz fiilden aygıt adlan yapan -iç ile ilgili olmayacaktır. Ge­ tirdiği anlatım a göre bunun adfiil eki -iş den gelmekte ve ktl-ın-tş > kıl-ınç şeklinde gelişmiş olması mümkündür. Bu ek kaynaşm asında dönüşlü anlatımı eke geçmiş demek olur. Buna göre ekimizi yalın tabanlara geldiğine göre -inç, dönüşlü tabanlara gelmiş göründüğüne göre -iç saymamız mümkündür, ama bu anlatımca birşey değiştirmez. 1. Bu ek Fiilden yalın adlar yapm ıştır : kazanç üşenç inanç güvenç usanç utanç ilcnç kıvanç sevinç ödünç sagunç kakınç basınç, gibi. 2. Fiilden berkitm e sıfatları da yapmı.ştır : iğrenç kıskanç aldanç yeiüenç korkunç gülünç, gibi. Az çok canlı kalm ış bu üretim i yazı dilimizde eğri doğru değerlendirmeye ç.alışıyoruz. B unlardan kavram ı andırm ayanlar tu tu n m a y o r; basınç “ tazyik dalâlet dayanç =: m ukavem et bilinç — şuur kıvanç — iftihar bulunç = vicdan sapınç gibi. İlginç olmaz. Ç ünkü Türkçede Ugiınek diye bir fiil yoktur. İÜnç olur ama, ilgi çekici daha iyidir. 37. -ingiç A d la n : Öncekine benzer bir kaynaşm a mahsulü olan bu ek fiil Türkçenin Grameri F ; 17 258 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERt tabanm m -in- dönüşlü eki üzerine aygıt adı anlatım ında -giç ekinin gelmesiyle açıklanabilir, bkz § 209. Az sayıda aygıt ve ojnıncak adlan bırakm ıştır : patlangıç cUdangtç bızlangtç dürtlengiç pır­ langıç atlangıç ve farklı anlatım da yıylangıç kırlangıç başlangıç gibi. 38. -înti A dlan; 224. Öncekiler gibi bu da -in- ile uzatılmış dönüşlü fiil tabanına fiilden ad yapan -ti ekinin gelmesi (bkz § 239) ve öncekiyle kaynaşması mahsulü görünür (önce gezin-ti, sonra gir-inti). Burada da dönüşlü anlatım ı eke geçmiş ve birleşik ek -ti ekinden aldığı «parçalılık» anlatım ını da korum uştur. Bunlara k i l i n t i a d l a r ı (nom fragm entaire) adını veri­ yoruz. Buna göre ekimiz yalın tabanlara geldiğinde Anti (üz~üntü hirik-inti), dilde dönüşlüleri yaşayan tabanlara gelmiş görün­ düğüne göre de -ti (kaşın-tı çırpın-tı) sayılabilir, krş -inç adları § 223. Anlatımca farketmez. Bu ek yaptığı adlara he­ men daima kılış ve adlandırdığı ürününde bir eksiklik ve da­ ğınıklık a y riltm verir ('yeme esme, fa k a t yeyin ti esinti). Anti adları oldukça yaygındır. Onları azçok farklı anlam öbekleri­ ne ayırabiliriz : 1. Parçalı ve sürekli kılışı gösteren adlar : akıntı sızıntı kesinti çarpıntı söylenti çalkantı sarsıntı salıntı gezinti çözüntü silkinti ilinti gibi. 2. Parçalı ürün ve artık lara ad olurlar : kırıntı döküntü arıntı saçıntı kıvrıntı kırpıntı irkinti çıkıntı çöküntü yığıntı ktısuntu yıkın tı serpinti süprüntü. 259 Y A P IB İL G İS t 3. Elemli duygulara ad olurlar : bulantı kuruntu buruntu tiksinti ezinti ıkıntı sıkıntı ürküntü iğrenti hikıntı kazıntı gibi. 4. Bu adlar kılış ve kılıcı hakkında aşağılayıcı anlamda kullanılırlar : özenti boğuntu derinti takıntı esinti bozuntu yapıntı yam antı sığıntı sarkıntı uyuntu ko­ şuntu kasıntı şırfıntı gibi. Bu üremede yukarıki anlam lardan birkaçını taşıyan ke­ limeler de vardır: kazıntı (midede), kazıntı (teknede). Bununla birlikte -inti adlarından yukarıda saydığımız özel anlatım ları kaybetm iş kelimelerimiz de vardır (toplantı bağlantı). -inli a d la n da yazı dilimizde kullanılm ı; birçok A rapça kelimeleri kullanıştan düşürm üşlerdir : söylenti .ruyia haleean kuruntu = evham ürküntü — istikrah y ık ın tı — harabe üzüm ü = teessür sarsımı tezelzül çarpıntı = tevahhuş gibi. iğrenti — Bu kullanış yeni kelim eler ve terim ler yaratılm asına da yol açm ıştır : görüm ü — ta yf kat'iyat uzantı ~ istitale ödenti = aidat saplantı — fik ri sabit kesim i = yapıntı — tasni’ gibL A ncak b u canlı eki de yukarıda belirttiğimiz anlatım lanna uygun olarak kullanm ak gerektir. M eselâ yaşantı kelimesi sergüzeşt, macera katşılığında kullanılabilir. Hayat karşılığında bizim yaşama yaşayış dirim gibi kelimelerimiz vardır. Bunun gibi bağıntı (doğrusu bağlantı), isimdense olm az, fiildense başka anlam da Ibağtnak ba'.-i'-'büğiilem ek, bkz bağım § 221) olur. 39. -ir (-er) Sıfatlan ; 225. Geniş zaman sıfatfiil eki olarak E ski Türkçeden beri -ür ve değişiği daha az sayıda belli tabanlara gelen -er kul­ lanılmış ve bunlar bir yandan da kullanışlı adlar ve sıfatlar yaratm ışlardır. Anlatım farkı olmaksızın dilimizde zaman 260 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ İçinde bazı fiil tabanları ek değiştirmiş görünm ektedir (al-ar> al-%r), bkz geniş zaman sıfatfiilleri § 376. 1. -ir sıfatlarım her şeyden önce belli adlara sıfat olmuş olarak görürüz : akar su yanar dağ yenir ayva çalar saat olur iş güler yüz baîiar kör görür göz an­ laşılır sebep gider ayak gibi. 2. Bunlardan (çoğu -er- ile) sıfatlar ve çeşitli adlar mey­ dana gelmiştir : uçar kaçar yakar kokar yarar uyar gelir çıkar yeter geçer çakar akar Yaşar tutar değer benzer yatır döner keser gibi. 3. -ir sıfa tla n ikileme olarak da yaygındır : yanar döner okur yazar yazar bozar konar göçer gelir geçer açılır kapanır kısalır uzar gibi. -ir sıfatlan türlü kullaruşlarıyla yeni kelim elerin doğuşuna örnek olm uşlardır : bilir kişi atar damar akar y a kıt serm aye döner kapı uçar balık laşınır mal döner yüzer buz. Eski yazı dilindeki birçok yabancı ad ve sıfatları k a rş ıla rla r: gider — m asraf o k u r ~ kari yazar ~ muharrir düşünür ~ m ü­ tefe kk ir çözünür ~ m ünhal ister ~ icap, tıuarlt =: nntnsecim geçerli ~ m er’i yeterlik — kifayet çıkarcı ~ m enfaatperest yararlanm ak = istifade etm ek gibi. İkili kullam şta da yeni kelim elerim iz v a r d ır ; biçer döğer biçer bağlar uyur gezer gibi. -ir sıfatlanılın olum suz şekilleri için bkz -m ez sıfa tla n § 236. 40. -İr Adlan : Geniş zaman sıfatfiil eki olan Ar den a 3T'i gibi görünen bir -tr eki (E.T. kömür kısır) daha vardır ki dilimizde türlü 261 Y A PIB İL G İSt anlamda bir sıra adlar ve sıfatlar bırakm ıştır. Bunlar zaman kavram ı olmayan fiilden yapılmış eski kelimelerdir. Çözüm­ leri çok defa şüphelidir : katır çadır kömür (belki demir bakır) kısır çakır sokur çukur çopur kepir gibi. 41. -iş Adlan ; 226. Dilimizde adfiil şekillerinden biridir. Yatık fiil ola­ rak geniş bir kullanışı vardır, bkz § 360. Bunlar Kılış adı ola­ rak özellikle «kılışın tarzı» anlamını taşırlar (duruş geliş oturuş bkz § 360). Bunlara t a r z a d l a r ı (nom de manière) deriz : «Her yeğidin bir yoğurt yeyişi vardır». -iş a d lan bazan da -im adlarına benzer bir kullanışta sınırlı, birden, b i r k e z kılışlar bildirir : dalış uçuş kalkış bir bakışta gibi. bir vuruşta Bununla birlikte -iş adları genel olarak da a s ı l k ı l ı § a d ı anlamını ta şırla r (E.T. busuş alış). Kelime dağarcığı­ mızda yalın ve yoğun anlamlı pek çok -iş adları vardır : geçiş satış atış akış gülüş çıkış artış yağış dikiş iniş atılış yanlış < yanilış gösteriş ür­ periş aldırış gibi. -iş adlarından pek azı sıfat olarak kullanılm ıştır (yanlış yo­ kuş iğdiş), -iş eki Dilimizde türem elidir : yürü-yüş yaşayış kükreyiş gibi. bekleyiş anlayış Eski Türkçede ise düşmeli görünür (irte-ş arkı-ş). Dilimize geçmi.5 bazı eski üremelerde de böyledir (alkı-ş kargı-ş). Edişen görünüşündeki tabanlara geldiğinde -iş eki hece binişmesine u ğ rar : 262 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ döğ-üŞ'üş > döğüş boğuş vuruş itiş kakış ka­ pış yarış güreş barış savaş dalaş değiş tokuş oynaş sarmaş dolaş uğraş bağdaş biliş tanış gibi. Demek ki burada boğuşmak X boğuş yarışm ak X yarış gibi ortaklık ve birlikte anlamlı fiillerle onlardan üreme ve aynı anlatımı taşıyan kılış ad lan ü st üste düşmektedir (E.T. kefieşm ek X keneş). Ayrıca yalın tabandan gelen -iç adı ile o rtak ­ lık tabanından gelen -iş adı da üst üste gelmektedir : vuruş (vurma) < vurm ak ve vuruş ma) < vuruşmak. (vuruş­ 227. B urada da öncekileri hem isim, hem fiiî tabam say ­ mak ve bununla Türkçedeki isim - fiil ayrılığım çürütm ek (bkz Deny S. 541 dip, B öhtling’e karşı) mümkün olmaz. Vurm a anlamındaki vuruş ile vuruşma anlam ındaki vuruş ve benzerlerini ise ayrı ve addaş kelimeler saymamız gerektir. Ü st üste gelen -iş-iş eklerinden birincisi düşmeli olduğun­ dan binişmede bu etkili olmuş ve sesliyle biten tabanlardan gelmiş bu tü r adlarda ses düşmesi meydana çıkm ıştır (oyna-şış > oyna-ş hağda-ş-ış > bağda-ş dola-ş-ış > dola-ş). Bunlardan gelen adlar a rtık yalın tabanlardan gelen ad­ larla addaş olmaz. Çünkü onlar korum a sesdeşi alm ışlardır : oynaş / oynayış dalaş / dalaytş uğraş / uğrayış tanış / tanıyış gibi. Dilim izde kullam lm ıs birçok A rapça, F arsça adfiilleri de -ü a d la n kaısılam ıştır; gidi} — azim et salet artış dönü} — avdet ka lkış ~ hareket v a riî = m uva- giriş — m edhal b ans = sulh savas — harp buluş = F ât =: tezayüt çekiliş =: keşide açılış ~ kiisat uyarus =r, intibah k u rtu lu ş ~ halâs davranış — tavır. Y aîık fiil vasfı üstün olan -if a d la n terim leşm ede -m e ad la rın a paralel, fai;at o n ­ lardan daha az kuUatush olm uşlardır. B ununla birlikte anlam özellikleri onlara bu­ rada d a a y n b ir yer v erm ektedir; Y A P lB İL G tS İ 263 görüş — noklai na^or kavrayıp =: telekki anlayış = zihniyet oluş = tekevvün kuruluş =; teşkilât dağılış = tevezzu sunuş = maruzat kılış = amel, fiil geçişli — m üleaddi dönüşlü = mutavaat b a n jçı — sulhperver, gibi. 42. ^ A d la n : 228. -it çok eski bir adfiil eki olup bunun geçmiş kipini meydana getirdiği kabul edilir (geç-it-im > geçtim bkz § 37 6 ) . Eski Türkçeden beri yalın adlar, yer ve aygıt adları v.b. yaptığı görülür (ölüt köçüt yanut karşut konut). Eski Osmanlıcada henüz canlı (binüt yüklet içüt a§ut), yazı lehçe­ mizde ise daha az verimli görünür. Bununla birlikte dilimiz­ de tü rlü anlam da bir hayli kelime bırakm ış bulunm aktadır ; geçit dü-füt um ut öğüt kurut kavut sürüt gülüt çeşit < §e§-it ayırt yoğurt kavşıt göze-t ona-t evet suvat hölet K orkut Turgut gibi. Bu ekin zam anım ızda adeta yeniden işlek hale gelmesi dikkate değer bir geliş­ m edir. A ncak aslında anlatım ı seçilmez olm uş bir ek olduğundan bu defa da çok türlü anlam öbeklerinden kelim eler yapım ında, yani rastgele k u lla n ıln u stır: y a kıt kesit anıt taşı-t yazıt k a n tt gibi. S oyut y am ad a so m u t (isim dendir) olmaz. B unların T ürkçeleri v ard ır (yalın yoğun}. Y apıt fazla yadırganm aktadır. Ö zem ek, sözü uzatm ak dem ektir, öze-t = sözün kısası dem ek olur m u? (krs -it a d la n § 149). 43. -iz Sıfatlan: Canlılığını erkenden kaybetm iş bir ek olduğu anlaşılan bu -iz (E.T. y itiz köıoe-z) dilimizde az sayıda sıfatlar bırakm ış­ tır. B unların çözümleri oldukça şüphelidir : tık ız titiz ucuz yavuz cılız tem iz sem iz kuduz uyuz ütüz diniz yağız gibi. Bunları isimden -iz sıfatlarıyla kanştırm am alı (bkz § 149). Bu ekin -le- ekiyle kaynaşarak isme ek -lez- ekini verdi­ ğini sanıyoruz (bkz § 156 haylaz oflaz). 264 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ 44. -me A dlan: En çok kullanılan adfiil şekillerinden biridir. Bu an­ lamda onu B atı Türkçesinde ve daha çok yakın zam anlarda yazı lehçemizde gelişmiş görüyoruz. Gerçekte E ski Türkçeden, Eski Osmanhcadan beri fiilin adını (m astar) yapan -mek eki çekim halinde iki sesli arasında kalıp süreklileşen son damak sesini düşürerek (hafif m astar) yapan -me haline gelm iştir : yağm ur çile-meğ-e haşladı. > çile-me-^e > çile­ me. Yağm ur yağ rnağ-a başladı. > yağ-ma-ya > yağ-ma gibi. Süreklileşme olmayan kullanışlarda ise -we/c adfiilleri (sakil m astar) kısmen kalm ıştır : «Kaç-rmk-tan kovala-ma-ya va kit yok». Bekle­ m e k s iz in gidin. E ski harflerle -meğ- -mağ- yazılışı sonuna kadar devam etm iş­ tir (ağla-mağ-% bırak gör-meğ-e geldim > ağla-ma-ya görm e-ye). Ağlam ıya görmiye yazılışları yersizdir (bkz § 74). Buna göre -we ad lan dilimizde yeni olup bunların E ski Türkçeden ve Eski Osmanlıcadan beri tanıdığımız -me sıfat­ larıyla (kesm e aş kıym a göz) ilgisi yoktur. Başka bir de­ yimle aslında sanıldığı gibi -we/c eki den gelmiş olabilir (?), ama burada -me eki başka bir anlatım la -me/c ten gelmekte­ dir. Bu sebeple şimdi addaş olmuş bu iki -me yi a y n iki bö­ lümde gözden geçireceğiz. 2S0. Adfiil olarak geniş kullanışları biryana (bkz § 360), -me a d lan Yeni Türkçede k ı l ı ş a d l a r ı (nom d ’action) olmada en ön safa geçmişlerdir (Fr. -tion, Al. -ung adları gibi, bkz -mek adları § 235). Hemen her fiilden yapılabilen bu ad­ lar yeni zam anlarda her türlü yalın kavram ları karşılam a ye­ terliğini de göstermişler, a s ı l k ı l ı ş a d l a r ı sayılm ış­ lardır (nom d ’action proprem ent dit). 265 Y A PIB İL G İSİ düşme kalkma çıkma inme düşünme anlama bekleme gibi. Bilindiği üzere O sm anlıcada kılış adlarının, hele yahn anlam lılarının A rapçala­ rını, bazan d a F arsçalanm kullanm ak esas olm uştur. Yeni yazı dilimizde bu n lan Türkçeleştirm e yolunda ençok -m e a d la n kullam lm ıştır. E n elverişli, canh ve tabiî kahp buydu. Bu sebeple bilgince kelim e yapm ak (!) gayretiyle başka yönlerdeki zorlam alar iflâs etti (çarpma yerine çarpay konuşm a yerine söylev bkz § 140) ve binlerle sayılacak yazı dili kelimesi kendiliğinde bu kalıba döküldü : d ü ım e = su k u t geçme ~ m urur okum a = kıraat korunm a = m uhafaza övm e ~ sitayi} inleme ~ naliş okşama — nevaıis çıkarm a = ihraç gecikm e — teehhür geçirme — tesvi' karşıla­ m a ~ istikbal boşaltma = tahliye ödem e = tediye uzam a = tem adi = y ü klem e — tahm il artırma — m üzayede gibi. Terim lerde de asıl kıhş adı olarak -m e a d la n hakim o lm u ş tu r; çıkarm a — tarh bölm e = taksim sağlama = mizan bozm a = n a k z kaldırm a — lâgv yasama — tesri' yürütm e — icra m aya­ lanma — teham m ür arıtm a — tasfiye sıvılasnıa — tem eyyu' gerçeklem e = tahkik araştırm a = taharri çelişme tenakuz kar­ şılaştırm a — m ukayese küçültm e = tasgir gibi. Terim lerde -m e yerine -im kullanılm asından da y u k an d a bahsettik (oluşma § 221). X oiusum 45. -me Sıfattan: 231. Bu E ski Türkçede doğru teşhis edilmemiş bir ektir. O rada adfiil değil, sıfatfiil anlatım m dadır ve kılış adları de­ ğil, sıfatlar ve sıfattan gelme adlar yapm aktadır. Onun -ik sıfatfiiline benzer bir geçmiş sıfatfiili anlatım ı vardır. Ancak daha orada bu işleyişini yitirm iş olmalıdır. Çünkü olumsuz şekline rastlanm az (kesm e aş tikm e nen köçürme oçak tegme nen barma yil ve bülgama kesme v.b.). Y ukarıda (bkz § 229) belirttiğim iz gibi Eski Türkçeden ve Eski Osmanlıcadan buyana bu ekin sıfat yapma kullanışı pek değişmemiş görünür. Dilimizde de -ik eki gibi çoğu za­ man edilen anlamlı (kırm a — kır-ıl-m ış) f i i l d e n s ı f a t I a r yapar, krş § 215. Kimisi sm ırlı bir kullanışta sıfat olur- 266 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ 1ar ve vasıfladıkları nesne adlarının düşmesiyle o yoğun nes­ neleri fiilin ürünü olarak adlandırırlar : yazma (kitap yemeni yorgan yüzü) hasma (kitap bez) açma (tarla çörek) sürme (boya sürgü çekmece) kırm a (arpa köpek dere çifte sucuk peşkir ta rla v.b.). Bu -me üremeleri çokluk geniş kullanışta da sıfat olmuş­ lardır : yapma takm a kesme dökme süzm e düzme kakm a işleme kaplama elleme aşırma uydur­ ma devşirme serpme yapıştırm a gibi. -me sıfatları sıfatfiiller gibi zarf öbekleri içinde de görülür­ ler, kimden halinde adlarla bir sıra birleşik sıfatlar yapm ış­ lardır ; anadan doğma babadan kalma sonradan gör­ me cennetten çıkm a yerden bitm e kökten sürm e baştan savm a ağızdan dolma gibi. -me sıfatları zarf olarak da kullanılırlar ( silm e dolu tepeleme verdi, karm a karışık sıvam a pislem iş). Bu anlatım ­ la zarf yapan iki birleşik ek de y aratm ıştırlar (bkz -mece z arfla n § 233, -leme zarfları § 152). 232. Pek çok -me s ıfa tla n ise yoğun anlam da adlaşmışlardır. B unlar arasında yeyecek adlarının çokluğu dikkati çe­ ker : dolma sarma ezme gömme banma silkm e ta­ rama bulama bazlama akıtm a taplama şeker­ leme sündürme çiğleme katlam a çürütm e oturtm a dondurma bandırma boğma kıtlam a gibi. E t yemekleri ise ayrı bir liste teşkil eder, diyebiliriz : kıym a dürme kavurm a haşlama kızartm a ka­ pama çevirme buğulama söğürme tuzlama pas­ tırm a közleme gibi. 267 Y A PIBİLG İSİ Nihayet -me sıfatlarından esasta fiilin ürünü olarak çok çe­ şitli adlar doğm uştur : dikme asma daldırma hurma eneme besleme tutm a yanaşma kapatma eşme içme yarma kazma saldırma tasma kantarma çıkma böl­ me döşeme sundurma doğrama çözme çatma dokuma çizme büzme düğme uçurma çıkart­ m a inme sıtm a < ısıtm a dolama koşma taş­ lama koçaklama saçma bağlama donanma gibi. Bu adları yukarıda gördüğümüz -me kılış adlarından ayırdetmek o kadar g^ç değildir. Farklı anlatımda ve oluşma­ ları ayrı iki ekle yapılmış bu addaşlan ay n kelimeler ola­ rak kaydetmek gerektir (asma / asma inme / inme). Oysa sözlüklerimiz bunları tek kelime gibi alıp aynı maddede gösteregelmişlerdir. Bizce onlar dil şuurunda karıştırılm ış değil­ dir. Bunların asıl kılış adı gibi görünenleri dahi öbür -me ad­ larından seçilebilir (tekm e < tepme çelme). -me sıfatlan da yazı dilinde bir takım yabancı sıfatlan karşılam ıştıv: karma ~ m uhtelit katm a — m ülhak yapma = sun’î seçme =■. münlehap düzm e — sahte takm a = müstcar çevirme = mütercem üreme ~ m üştak derleme — m uklalaf eklem e = munzam gibL 46. -meçe Z arflan: 2S3. Daha çok zarf işleyişinde kelimelerde gördüğümüz bu ekin -me sıfatları üzerine gelen -ce görelik ekinden doğ­ muş bir birleşik olduğunu kabul etmek isteyoruz. Şu var ki çok eski olmadığı anlaşılan bu birleşikte son hecenin vurgulu olması tereddüt uyandırıyor. Bir fiili kılmak yoluyla, şartıy ­ la, suretiyle anlamında fiilden tarz zarfları yapar (Kesmece satıyorum. z= kesm ek şartıyla) : kesmece silmece yutm aca bitirmece mece doldurmaca gibi. götür­ 268 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERt Bunlar sıfat ve ad da olurlar : aldatmaca sözler darılmaca yok kandırmaca yutturmaca köşe kapmaca esir almaca koş­ maca bilmece bıdmaca, farklılaşm ış : a t­ maca çekmece boğmaca gibi. Bu sonunculardan bazıları da addaş farklı bir birleşikten gelmiş olabilirler. 47. -meç A d lan : 2S4- Bu ek de -me sıfatlarının -eç küçültme ekiyle uza­ tılmasından doğmuş bir birleşik olsa gerektir. Farklı olarak bu daha eski görünür (E.T. kıym aç kawurmaç). 1. Az sayıda aygıt, yer v.b. ad lan ve sıfatlar bırakm ıştır: sekmeç girmeç germeç yırtm aç yanıltmaç soymaç gibi. 2. -mec ekinin yine çeşitli anlam larda dönüşlü tab an lar­ dan yaptığı birkaç kelime vardır ki dilimizde ses değişmele­ rine uğram ışlardır (bkz § 88) : dola-n-maç > dola-n-baç > dola-m-baç saklam ­ baç atlambaç dönembeç güdembeç bazlambag bulambaç gibi. Bu sonuncu kelimelerin -emeç ekiyle yapılmış görünenleri de vardır ki -emeç ekinin bu -embeç şeklinden geldiğine işaret ederler (bkz § 260 dönemeç güdemeç). 3. Eski Türkçeden beri bu -meç eki, yahut bir addaşı da yemek adlan yapmakla tanınm ıştır. B urada bu ekin bir -me sıfatı üzerine aş kelimesinin gelme.sinden doğduğu (sü tlü aş > sütlaç güllaç gibi) farzedilir : bulgama aş > hulyamaç. Bunlar da az sayıda adlardır : tutm aç uvmaç sıkm aç dürmeç bulamaç çalmaç kavurmaç koyultm aç çığırtmaç bazlama X bazlamaç X bazlamba X bazlambaç gibi. Y A PIB İL G İSÎ 269 G örüldüğü gibi ekimiz belli yoğun ve dar kullanışlarda donuk kalm ış bir yapılıklır. O na yalın bir anlatım vermeye kalkışm ak (de-ınec : hvyanat) yersizdir. 48. -mck Adlan : 235. Fiilin salt adı, m a s t a r şeklidir. Eski Türkçeden beri adfiil ve kılış adı olarak canlı kalmış, ancak dilimizde bu sonuncu işleyişte yine kendisinden doğan daha genç -me şek­ line çok yer bırakm ıştır, bkz § 229 v.i. Başka bir deyimle bütün fiil tabanları -mek ekini alıp fiilin salt adı oldukları gibi çok yerde adfiil olarak da kullanılırlar. Ancak -mek adları kullanışta en yaygın kılış adları değildir. Y a l m k ı ­ l ı ş a d l a r ı m (substantif verbal) daha çok -me eki ile y a­ parız. Eski yazı dilimizi yabancı kılış adlarının sınırsızca kaplam ast sebeplerinden biı başlıcası T ürkçe kelim elerde böyle bir anlatım eksikliği duygusudur. Yeni Türkçede -n/f ve -iş adları ve başkalarıyla bu boşluğu geniş ölçüde karşılam ış bulunuyorsak da Balı dillerinden gelen kelimeler hâlâ o duyguyu uyandırıyor. Meselâ plantation yerine dikm e, dém onstration yerine gösterme (ayrıca gösteri) inlorm aıion yerine dam ş ru a dem ek birçok «yarı aydınlarım ızı* tatm in ctmeyor. Y ukarıda gösterdiğimiz ses dü.şmesi sebebiyle (bkz § 229) -mek ad)arı adfiil ve kılış adı olarak -i -e -in hal çekim ekle­ rinden ba.şka düşmeli iyelik eklerini de almaz olmuşlar, baş­ ka deyimle buralarda yerlerini -me adlarına bırakmi-slrırd r- ; yap-mağ-ım yerine yap-ma-m yapman ve ö r­ neklemeyle yapması yapmamız yapmanız yap­ maları gibi. -mek şekli yüklem ismi olarak dayanıklı, kimi çekimlerde ise ikilcim görünm ektedir : Maksadı işini bitirm ek lUyu, seni oyalamaktır. «Bakmakla (bakm ayla) öğrenmek olsa it kasap olurmuş». B unlara karşılık yoğun anlam da -mek adlarında damak sesi dayanır : 270 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ Ye-meğ-in-i getirsinler, fakat, Ye-me-n-i azaltma. Bir hayli eski oldukları anlaşılan yoğun anlamlı -mek ad­ ları (E.T. başmak türm ek) az sayıda yemek, aygıt, organ, geyesi, akar su v.b. adları olurlar. yem ek ekm ek < etm ek kaym ak uvm ak çak­ m ak tokm ak ilmek boğmak parmak paşmak yaşmak ırmak azmak oymak uçmak gibi. -mek adfiiUerinin -lik ekiyle uzatılmış şekli onları anla­ tımca biraz daha adlaştırır : görmeklik bilmeklik tanım aklık gibi. anlamaklik Bunlar çekim ekleri alırlar (görmekliğe bilmekliğiniz). F a ­ kat yazı lehçemizde pek kullanılmaz olmuşlardır. 49. -mez Sıfatlan: 236. -ir (-er) geniş zaman sıfatfiillerinin, dolayısıyla -ir (-er) sıfatlarının olumsuz şeklidir. Bu sıfatfiilin olumsuzu baştan beri -me-r yerine -me-z şeklinde görülm ekte ve bunlar Eski Türkçeden beri olumsuz sıfat olarak kullanılm aktadır (bilmez kişi ermez iş). -mez sıfatları dilimizde herşeyden önce olumluları gibi belli adlara sıfat olarak görünürler : görünmez kaza çıkmaz hesap olmaz iş dönül­ mez yol bulunmaz fırsat inanılmaz hikâye gibi. Daha geniş kullanışta sıfatlar, dolayısıyla adlar da verm iş­ lerdir : yılmaz şaşmaz ölmez yaramaz utanm az çekil­ m ez usanmaz pekmez tükenm ez çıkm az aç­ maz kaym az söylenmez gibi. 271 Y A PIB İL G İSİ -mez sıfa tla n yine olumluları gibi sıfat olan ikilemeler de yaparlar : düşmez kalkm az yenmez yutulm az olur maz çakar almaz bilir bilmez gibi. ol­ Yeni yazı ve ilim dilimizde -m ez sıfatlan da A rapçadan bazı olumsuz şekilleri karşılam aya yaram ıştır (krş -siz sıfatlan § 168 v .i.): lâyem ut — ölm eg lâyenfek = ayrılm az lûyuat = sayılm az lâyetegayyer ~ değişmez lâyuhli =: yanılm az gayrı malâm ~ bilinm ez gayrı m enkul = taşınmaz gayrı kabili içtinap kaçınılm az, gibL -m ez sıfa tla n sevilen bir ürem edir. Birleşikler yaratm ışlar (bkz § 406), yeni za­ m anlarda kişi adı olarak alınm ışlar (Y ılm a z K o rkm a z Solm az) ve pekçok iddialı soyadlan verm işlerdir. 50. -mezUk A d la n ; 257. -lik ekiyle uzatılmış -mez sıfatları bir türlü o l u m ­ s u z k ı l ı ş a d ı anlatım ı kazanmış ve bir birleşik ek gibi bir sıra kelimeler verm iştir : duym azlık işitm ezlik saym azlik anlamazlık al­ dırm azlık dinlemezlik doym azlık utanmazlık gibi. Bu şekil yeni yazı dilimize verim li bir örnek olmuş ve özel bir anlatım la ke­ limeler vermeye b a şla m ıştır: saldırm azlık = a d e m i tecavüz uyuşm azlık = adem i i'tilâ.1 anlaş­ m azlık — ihtilâf d o kunulm azlık = m asuniyet gibi. •mezlik eki fazladan bir ikinci olumsuzluk ekiyle geriye doğru uzatılm ış olarak da kullanılm aktadır. Bu da bir türlü ek yığılm asıdır : görmemezlik hilmemezlik anlamamazlik işitm em ezlik gibi. Bu kullanış bazı birleşiklerde yerleşmiş görünür : görm em ezlikten gelmek hiîmemezliğe vurm ak işitm emezliğe getirm ek gibi. 272 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ 51. -mik A d lan : Başlıca kılışın ürününü, küçültücü bir anlatımla, göste­ ren sayılı adlar bırakm ıştır : kesm ik kıym ık soym uk kusm uk ilm ik irm ik çiğnemik yutm uk tırm ık, gibi. Farklı anlam larda da ; yasm ık karam uk kızam uk citlem ük X citlenmiik > çitlembik kısm ık gibi. 52. -miş Sıfatlan: 2S8. Eski ve yaygın geçmiş sıfatfiilleridir. Eski Türkçe­ den beri dolaylı geçmiş kipine taban olmu.şlar ve sıfat olarak kullanılmışlardır (kötrülm iş nom kurm ış ya ). Dilimizde sı­ nırlı sıfat olarak belli adlarla birlikte görülenleri vardır : geçmiş zaman okumuş kim se pişm iş aş m üş adam gibi. gör­ Daha geniş kullanışta sıfatlar da olurlar : çökmüş kokm uş yanm ış olmuş donmuş kızar­ m ış boşanmış yetişm iş gömülmüş kullanılmış. Dolayılı geçmiş kipi içinde « k e s i n o l m a y a n d e y i ş » anlamı veren -miş sıfatfiilleri sıfat olarak böyle bir a y ı r t ı (nuancel taşım azlar. Aksine bu sıfatlar halden uzak bir geç­ mişte gerçekleşmiş bir vasfı belirtirler. Bunların sıfatfiil olarak kullanışı geniştir (bkz § 362), Ancak sıfat olarak olduğundan da daha az ad olm uşlardır : geçmiş dolmuş ermiş okum uş ödem iş gibi. yaratılm ış ■miş sıfatlarına Vm. yüzyıl Türkiş ve Uygur kağanların­ 273 YAPIBİLGİSİ dan başlayarak Türk hükümdarlarının unvanlarında rastla­ nır : İl Etmiş Kut Bulmtş Kut Almış gibi. Türklerde inanışa bağlı olarak (çocuğun yaşaması için) kişi adı da olmuşlardır : Durmuş İl Tutm ış Satılmış Toktamış (Yaşar Satuk gibi). Dursun -mek adfiilleri gibi -miş sıfatfiillerinin de -lik ekiyle uza­ tılmış şekli olur. Bunlara sıfatfiil işleyişinde (Görmüşlüğüm var. Bize gelmişliği yo ktu ) ve adlaşmış olarak (okumuşluk bilmişlik) seyrek rastlanır. Ancak bu kalıp yeni bir tür yalın adlar vermeye b a şlam ıştır: yetişmişUk ~ kem al = malurile gelişmişlik geri kalnuşlık gibi. 53. -nez Sıfatlan; Bu ekin oluşması hakkında tatm in edici bir tahmin yürütemeyoruz. Dilimizde az sayıda berkitme sıfatları bırak­ m ıştır : tıknaz kurnaz buynaz kırnaz eğnez tahnaz yanaz gibi. 54. -ti A d lan : 239. Y ukarıda yaygın bir birleşiğini gördüğümüz (bkz § 224 k i l i n t i a d l a r ı ) fiile ek -ti yine akıcılarla kapanan çok heceli başka tabanlara da gelerek aynı anlatımda adlar yapar. Başka bir deyimle -inti eki de zaten anlatımını bu -ti ekinden alm ıştır ki o da kılışta eksiklik, dağınıklık, yada ürü­ nünde artık ve kırıntı özellikleridir. Orada gösterdiğimiz an­ lam öbeklerine -ti adları da .serpiştirilebilir. Zaten onlardan bir takımını da -ti adları saymak mümkün olduğunu göster­ dik (gezinti eğlenti). Berikiler daha az sayıdadırlar: Tûrkçenin Gramcı i 274 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ kızartı göğerti ağartı m orartı öğürtü geğirti bağırtı kabartı karaltı bunaltı sızıltı daraltı gibi. İsme ek -ti anlatımca ekimizi andırır ve çift heceli yan­ sılamadan adlar yapar, bkz § 170 gürültü patırtı. Bunlar addaştırlar ve aralarında bir akrabalık da düşünülebilir. An­ cak onlar dilimizde tamamiyle farklı tabanlara gelirler ve a y n anlam öbeklerinden kelimeler yaparlar : şapırtı oğultu isimden yansılama adlarıdır. geğirti bunaltı fiilden fiil ürünü adlarıdır. -inti a d la n gibi bu -ti adları da yeni yazı dilim izde d aha çok yer a lm a k ta d ır: b elin i = araz ayırtı =; âmit {loğruhu ~ istikam et gibi. rV. FİİLDEN ÜREME FİİLLER 240. Türkçede f i i l d e n f i i l l e r (verbe deverbatif) kök fiilin anlamına değişiklik getiren bir takım eklerle yapılıyor. Gramer işleyişi ölçüsünde bu değişikliği fiil çatı ekleri yap­ m aktadır (bkz § 352 V .İ .) , ki bunları çekim eklerinden saya­ rız. Lügat işleyişi ölçüsünde kalıcı değişiklik yapan ve yeni kelimeler yaratan fiile ek fiil ekleri de vardır, bunlar da ya­ pım ekleridir. B urada esas konumuz sonunculardır. Ancak fiil çatı ek­ leri, hemen hepsi, bir ucundan fiil kökünün anlam ında kalıcı değişiklikler de yaparak yeni kelimeler yaratm ışlardır. Yabıız olumsuz tabanlar yeni kelime anlam ında gelişmezler. Bu se­ beple bu bahiste yapım eki oldukları ölçüde fiil çatı eklerini de gözden geçireceğiz. Bu çekim ve yapım ekleri arasında ta ­ rih î yönden girişme çoktur. Bugün yapım eki olarak tanıdık­ larımızdan birçoğımun da zaten eski çatı ekleri, veya birle­ şikleri olduğunu farkedeceğiz. Bir takım da f i i l d e n i s i m ­ l e r d e n f i i l yapmış iki ekin kaynaşarak farklı anlatım da birleşikler jraratm ış olduklarını göreceğiz. Türkçede fiilden fiil Y A PIB İL G tSt 275 ekleri de bir hayli çeşitlidir. Bunlar aslında zengin olan fiil köklerimizi üretip renklendirerek lügatimizin fiil varlığım artırm ışlardır. Canlı olanları daha da artırm aktadırlar. 1. -der- FiiUeri : Eski Türkçeden beri bazı kelimelerde rastlanan (axtarmak yum darm ak) -der- eki -dir- ettiren fiil çatı ekinin bir değişiği gibi göriinür. Belki bu da -it-ir- > -dir- yerine -it-er- > -der- şeklinde meydana gelmiş (bkz aşağıda -dir- ve § 244 -er-) daha eski bir birleşiktir. Dilimizde kalan sayılı örnekle­ rinden bazılarında iki şekil görülür : göndermek X göndürmek döndermek X dön­ dürm ek aktarm ak kotarm ak kaytarm ak gös­ term ek kantarm ak gibi. Hepsi etkin fiiller olup ettiren anlamını saklamışlardır. 2. -dir- Fiilleri : 241. ik i ettiren çatı ekinin, -it- ile -ür- eklerinin üst üste gelmesinden doğmuş bir birleşik olduğu görülüyor (E.T. akturm ak öldürm ek). Bu iki ek aksi sırayla da üst üste gele­ bilir, fak at kaynaşmaz (geçirtm ek yatırtm a k). O zaman bu kelime kök fiilin iki kademe aracılığıyla, yada üçüncü kişi eliyle işlendiğini anlatır, -tir- birleşiği ise birleşenlerini itmiş ve dilimizde onlardan daha çok tek kademeli ettirm e çatısı yapar olmuştur, bkz § 358. Eski Türkçeden dilimize ses düşmeleriyle gelmiş -dirfiilleri vardır : oîturm ak > oturm ak keltürm ek > getirm ek kaliturm ak > kaldırmak. Bazı fiillerimiz de ettiren anlatım ım bir kullanışta, yada ta ­ mamiyle yitirm iş, basit taban anlamına, veya bir başka ü r e m e a n l a m a (sens dérivé) dönmüş görünürler : 276 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ saldırmak bastırmak çıldırmak aldırmak dal­ dırmak sardırmak tutturm ak döktürm ek kes­ tirm ek söktürm ek gibi. -dir- fiillerinden bir takım ında ise ettiren anlatımı sadece im ­ kân vermek, h a tta «iradesizce sebep olmak» ayırtısına dön­ müştür, bkz olduran görünüşü § 357: kaptırm ak çaldırmak öptürm ek sezdirmek çak­ tırm ak küstürm ek ezdirmek andırmak çarptır­ m ak burkturm ak gibi. Nihayet birçoğu da ettiren anlatım ı içinde çeşitli anlam ­ da lügat değeri bağlam ışlardır : bildirmek durdurmak yıldırmak saydırm ak doldurmak caydırmak çektirm ek indirm ek kandırmak sevdirm ek gibi. Dönüşlü ve karşılıklı fiil çatısında tabanlardan -dir- fiilleri üreme kavram lar bağlamaya elverişli görünürler : bıdundurmak düşündürmek uyandırmak dolan­ dırmak. karıştırm ak ulaştırm ak yakıştırm ak karşılaştırmak gibi. Bunlara yapıları yönünden genellikle e t t i r e n j i i l i e r (verbe factitif) deriz. Bunlardan sonuncusunda karşılaşan iki ek kaynaşıp bir de birleşik yaratm ışlardır (bkz çekiştirm ek dürtüştürm ek § 256). 3. -c- Fiilleri : 242. Eski Türkçede fiil köklerine berkitme eki olarak ge­ len (toîgam ak hulgam ak) -ge- ekinin damak sesini düşür­ mesiyle meydana gelmiş bir ek sayılır. Başka bir deyimle (ek canlı olmadığına göre) bu fiiller Eski Türkçeden gelmi.ş -ge­ b e r k i t m e f i i l l e r i n i n (verbe intensif) dilimizde kalan yadigârlarıdır : 277 Y A PIBİLGİSİ dolamak bulamak uRımak tıkam ak kapamak taramak dada-n-mak kazor-n-mak gibi. Bazı birleşiklerde bu g sesinin kalmış olduğunu sanıyoruz (çalkamak kıskanm ak yadırgamak ımızganmak). Bunları isimden -e- fiilleriyle kanştırm am ah dilemek ). (kanamak 4. -ekle- Fiilleri : Fiilden isimler üzerine -Ic- isme ek fiil ekinin gelmesi ve öncekiyle kaynaşm ası ile dilimizde bazı birleşikler meydana gelm iştir ki eskilerinden biri bu -ekle- ekidir, -ikle- şeklini de onun bir değişiği sayabiliriz. Bunlar «fiilin tekrarlanması» anlatım ını bağlam aktadırlar. Eski Türkçede karaklamak satıglanm k emge-klennek gibi fiilleri bu tü r fiillerin ilk ör­ nekleri gibi gösterebiliriz. Dilimizde birçok fiil tabanlarında görülürler ; duraklamak tartaklam ak iteklemek evckIcmek öpeklemek öreklemek sezckIemek pineklemek didiklem ek dürtüklem ek sayıklam ak uyukla­ mak savsaklamak sürüklem ek ayıklamak gibi. Y ansılam alardan gelen aynı anlatım da bazı kelimeler de var­ dır ; gıdıklam ak m ıncıklamak tırtıklam ak mak gibi. patakla­ 5. -ele- FiiUeri : 243. Y anyana yaşayan değişiklerinden anlaşıldığına göre daha açık bir e d e l e m e f i i l i anlatım ı kazanmış olan -rleoki damak sesi düşmesiyle önceki -ekle- ekinden meydana gel­ miş olacaktır : iteklem ek x itelem ek duraklamak x duralamak 278 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ éveklemek X évelemek savsaklamak X savsalamak öreklcmek X ör elemek. -ele- fiilleri dilimizde sayılı olmakla birlikte e d e l e m e f i i l l e r i (verbe fréquentatif) olarak canlı ve gelişmeye is­ tidatlı görünürler. Bu sebeple bu tü r fiillerin adlarını bu üre­ meden alıyoruz : eşelemek ckelemek oğalamak kovalamak çözclcmck şaşalamak kakalamak sckelcmek sepeîemek X serpelemek silkelemek gevelemek çabalamak gibi. Bu birleşik -ekle- ve -dle- eklerini rastgele karşılaşm ış olanlarından ayırdetmeli (konaklam ak berelemek). Bunun­ la birlikte damaksı, veya sesli düşmesiyle bazı edeleme fiilleri­ mizin fiil tabanından -le- fiilleri görünüşünde kaldıkları da gö­ rülür ; çalkalamak çiselemek ırgalamak gibi. örselemek -ek- fiilleri yeni yazı dilinde yer alm akladır ; çabalam ak ~ gayret etm ek kovalam ak = takip etm ek irdelem ek — tetebbu etm ek çözclem ek — tahlil etm ek, bu kitapta edelem e ~ tekerrür gibi. 6. -er- Fiilleri : 2Jf4 -ir- ettiren fiillerinin eski bir değişiği gibi görünür­ ler (E.T. çıkarmak köngerm ek) : çôkérmek X çökürm ek onarmak X onurmak kurtarm ak x kurtarm ak şekillerinde görüldüğü gibi. Dilimizde az sayıda örnekler bırakm ıştır : çıkarmak koparmak gidermek yakarm ak lermek ölçermek gibi. be­ 279 YAPIBİLGİSİ 7. -erle- Fiilleri: -er sıfatfiilleri üzerine isme fiil eki -le- gelmesiyle oluş­ muş bir ek olacaktır. Oluşmasında olduğu gibi bunlar anlatı­ mında da edeleme fiili olarak -ekle- fiillerine benzerler. Az sa­ yıdadırlar ve verimli görünmezler : öperlemek kaparlamak sıkarlamak yuvarla­ m ak tekerlemek aparlamak gülerlenmek gibi. 8. -gin- Fiilleri : Eski Türkçeden beri nadir örnekleri bulunan bir fiil şek­ lidir (tezginm ek). B e r k i t m e f i i l l e r i yapan fiile ek -ik- üzerine -in- dönüşlü çatı ekinin gelmesiyle oluşmuş ola­ bilir : dezginmek X değzinmek yutkunm ak taşkınm ak uekunmak gibi. 9. -i- FiiUeri: 2Jf5. B unlar berkitm e anlamında az sayıda fiillerdir. Eski Türkçeden aynı anlatım la gelen örnekleri vardır (kazım ak yonm ak > yürüm ek). Onların berkitme anlatımını da ta şı­ yan ve Eski Türkçede canlı bir -ik- edilen çatı eki ile ilgili ol­ dukları düşünülebilir : sürüm ek bürümek kazımak yürüm ek sancımak gibi. Bunları isimden tökezimek ). -i- fiilleriyle kanştırm am ah (taşım ak 10. -ik- FiiUeri: E ski Türkçede a y n bir e d i l e n çatı eki -ik- (basıkm ak soyukm ak) vardır ki bununla yapılmış kelimelerden dilimiz­ 280 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ de edilen, edinen ve berkitme anlam larında bir sıra kelimeler kalm ıştır ; bastkmak ayıkm ak sım km ak yam km ak arıkmak görükmek yorukm ak kanıkm ak durukmak sürükm ek karıkm ak tezikm ck gocukm ak hezikmek dolukmak gibi. Bu -ik- eki bazı kelimelerde akıcı sesdeşler önünde sesli­ sini, yada düşmeyle eklendiği tabanın seslisini düşürmüş gö­ rünür : bur-uk-mak > burkmak koru-k-m ak > ko rk­ mak ürkm ek kırkm ak alkm ak kalkm ak silk ­ m ek sarkm ak gibi. Bunları isimden -ik- fiilleri kanştırm am alı. (birikm ek gecikm ek) ile 11. -ikse- F iilleri: 2Jf6. isme ek -se- fiilden -ik ad lan üzerine gelmiş, böylece fiilden yukarıda gördüklerimize benzer bir -ikse- birle.şiği meydana gelmiştir. Anlamca Eski Türkçede istek fiili olarak çok yaygın ise de (keligsem ek barıgsamak) dilimizde kalan nadir örnekleri daha ziyade b e n z e r l i k f i i l i anlamı al­ m ıştır. -ik-si- şekli de bunun bir değişiği olmuştur, krş § 248 -imse- fiilleri ; kanıksam ak ,< kam kstm ak duruksam ak yanıksamak acıksınm ak gibi, krş § 189. 12. -ik tir-F iilleri: Bunlar için herhalde yeni ve oluş halinde bir türlü t d V l e m e / i i H e r i diyebiliriz, -iştir- fiillerine (bkz § 256) pa­ ralel gibi görünürler. Fiilden -ik- fiillerine -dir- ettiren ekinin gelmesiyle olu.şmaktadırlar : yAPiBiLOisi çiziktirm ek x çızıktırm ak hastktırmak türm ek gibi. 281 körük- Bunları isimden -ik-tir- fiilleri (biriktirm ek geciktirm ek) de kanştırm am ah. 13. -il- Fiilleri: 247. -me- olumsuzluk ekinden sonra fiil çatı eklerinin en geniş kullanışı olanı -il- edilen ekidir. Çekim eki olarak belli haller dışında (bkz ^ 251) edilen görünüşünü meydana getir­ mek üzere her fiil tabanına gelebilir sayılır. Eski Türkçede de yaygın edilen eki olup burada sesliyle vc / sesiyle biten tabanlara da geldiği görülür (okı-l-mak togra-l-mak ktl-ılmak). Bunlardan dilimizde kalmış eski kelimeler vardır (koca-l-mak bunalmak). -il- çatı eki anlam yakınlığı sebebiyle eskiden beri edinen anlatımında da fiil tabanları yapar. Yapını eki olarak da kul­ lanışta biri ağır basmak üzere her iki anlamda lügatimize bir­ çok kelime verm iştir : 1. duyulmak görülmek sevilmek sayılmak seçilmek bakılmak bıkılmak götürülmek işitil­ mek. 2. çekilmek kapılmak atılm ak yorulmak üzül­ mek sıkılm ak katılm ak sokulmak büzülmek ayılmak irkilmek. Bunlar e t k i n f i i l (verbe actif) de olabilirler. Dilimizde, veya yazı lehçemizde bazı fiil kökleri yalın ola­ cak kullanılmaz olmuş, onların başlıca edilen çatıları, veya daha bazı üremeleri kalm ıştır ; yafi-mak’tan yanılmak yanılış > yanlış bay-ılnıak / hay-gtn yam-ul-mak / yam-uk kurt-ulmak / kurt-ar-mak tagı-mak’tan dağı-l-mak / dağıtmak / dağtnmak gibi. rnm iK . 282 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ Sesliyle biten çift heceli bir sıra isim tabanlarım ız vardır ki onları son damak sesleri düşmüş fiilden isimler (ince doğ­ ru ) sayarız, bkz § 205, 178 v.b. Bunlar yapıldıkları fiil ta ­ banıyla üstüste düşmüşlerse de çoğu zaman o artık fiil tabanı olarak (incemek doğrumak) bırakılmış, fakat onun edilen çatı şekli devam etm iştir ; ince-l-mek doğrulmak kısalmak eğrilmek du­ rulmak sivrilm ek koyulm ak yücclmek dirilmek gibi. Bunları isimden (hemen hepsi sıfattır) bir -il- ekiyle yapılmış fiiller saymak elbette yanlış olur. Tabanları sesliyle bittiği halde edilen çatısında -in- değil, -il- almış olmaları da Eski Türkçeden geldiklerine işaret eder. A rtık yalın halleriyle ne fiil, ne isim olarak kullanılmaz, yada damak sesleri düşmemiş bu cinsten bazı kelime tabanla­ rından kalan edilen çatı şekilleri de -il- ile yapılmış görülür : ufa-l-mak x ufa-k küçülm ek ;( küçük alçal­ m ak X alçak seyrelm ek X seyrek yüksel­ m ek X yüksek gibi. Bunlara yapıları yönünden genellikle e d i l e n (verbe passif) adını veririz. f i ille r -il- çatı ekini taşıyan bu çeşitli üremeleri yine bu türlü ek karşılaşm alarından doğmuş daha yeni bir birleşik olan isme ek -el- ile yapılan fiillerden ayırdetmeliyiz, krş § 173 düzel­ mek çoğalmak. 14. -imse- Fiilleri : 248. F i i l d e n i s i m d e n f i i l (verbe nominal dever­ batif) kalıbının eski örneklerinden biri de bunlardır. Y ukarı­ da işaret ettiğim iz gibi bu ek (bkz -imse- ve -se- fiilleri § 170 ve 189) isme ea -se- nin -im fiilden isimleri üzerine gelip kayna.şmasından doğmuş bir birle.şiktir. tsm e ek -imse- (azım ­ 283 Y A PIB İL G İSt samak gücümsemek) sonradan oluşmuş bir örnekleme olup aslolan fiile ek -imse- dir. Yine yukanda belirttiğimiz gpbi -se- ve -si- istek ve ben­ zerlik fiilleri ve birleşikleri dilimizde anlatımca kanştınlm ış olduğundan (E.T. külüm sinmek ahm sınm ak) burada da -imsifiillerini öncekilerin bir değişiği durumunda bulmaktayız. Di­ limizde kalan sayılı örneklerde benzerlik anlamı hakimdir : gülümsemek X gülümsü-mek ağlamsamak namsamak kınamsımak gibi. sı- Fiilden -imse- fiillerinden de yeni ürem eler denenm ektedir ; çekim sem ek — istinkâf elm ek kovum sam ak = durum sam ak — tereddüt elm ek istiskal elm ek gibi. 15. -in- Fiilleri : 249. Fiilin edinen, dönüşlü çatısı eki olarak eskiden beri geniş kullanışı bulunan -in- eki (görünmek örtünm ek) ile yapılmış lıclimeler kolaylıkla sabit lügat değeri kazanırlar. Çünkü Türkçede kişi kendisine dönük her türlü oluş ve kılış­ ları bu fiil görünüşüyle ifade edegelmiştir. Dönüşlü görünü­ şün temel anlatım ı kılış, veya oluşun doğrudan doğruya kim­ se (kılıcı) üzerine dönmesi olmakla beraber (A dam öğündü ~z Adam kendini öğdü) dilimizde -in- fiilleri sadece fiili kimse üzerine çevirmekle kalmazlar, yine kimseyle ilgili daha bir­ çok durum ları belirtmeye yararlar. Netekim türlü -in- fiille­ rini anlamca değişik yalın tabanlarına dönüşlü zamirlerin uy­ gun düşen hallerini getirmek suretiyle (bkz § 317) ayırdedebiliriz ; kaçınmak kendi (bizzat) kaçmak çekin­ m ek = kendini çekm ek takınm ak = (nesneyi) kendine takm ak sezinmek zz kendinde sezmek saçm m ak ~ kendinden saçmak yaranmak zz kendince yaram ak dikinm ek zz kendi için dik­ m ek söylenm ek = kendi kendine söylemek gibi. 284 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ Buna göre de dönüşlü fiil nesne almaz, veya dönüşlü fiilin nesnesi kimsenin kendisidir, gibi bir genel kural yanlış olur. Bu kural ancak kendini zam ir haliyle karşılayabileceğimiz fiiller için doğrudur (çekinm ek dövünmek yıkanm ak). Hep­ sinde ortak olan şey kimseden yana i ç e d ö n ü k (subjectif) kavramları karşılam akta olmalarıdır. 250. Kullanış ve anlatım incelikleri yönlerinden -in- dili­ mizde en çok çeşitlenmiş eklerden biri olduğu gibi -in- fiilleri de lügatimizde geniş bir yer tutar. Onları başlıca farklı açı­ lardan azçok öbek ley ebiliriz : 1. Canlı geçişli fiillerden yapılmış olup gerçekten kimse­ sini nesne edinen fiiller yerine göre yalın fiilin bir fiil çatı hali sayılırlar : dövünmek övünmek soyunm ak korunm ak y ı­ kanmak kaşınm ak süslenmek hazırlanmak sil­ kinm ek örtünm ek sürtünm ek gibi. 2. Kimsenin kendine, kendi için, kendine göre bir iş yap­ ması halidir : yapınmak edinmek geyinmek takınm ak dıkinmek ku-şanmak sür-ün-mck dilenmek tıkın ­ m ak aranmak dökünmek yakınm ak gibi. 3. Canlı geçişsiz fiillerden yapılmış olanlarsa edeleme, veya berkitme anlamı edinmişlerdir : gezinmek bakınmak kalkınm ak kaçınmak ııçıınmak tapınmak sığınm ak geçinmek yağm m ak doyunmak barınmak homurdanmak gibi. 4. -in- eki daha çok yalın ve kimseden yana içedönük bir anlatım getirdiği için bu kavram ailesinden kelimelere herhal­ de tarihten önceki zam anlardan beri yerli yersiz -in- eki ge­ tirilmiş ve bu uzatılmış şekiller yalın ta ta n la rın a rakip olarak onları kullanıştan düşürm üşlerdir. Öyle ki çoğu zaman fiilin basit tabanı bırakılmış, dilde onun edinen ve ettiren görünüş­ Y A PIB İL G İSİ 285 leri yanyana, veya yalnız -in- şekli yaşar olmuştur, krş i; 177 v.b. : *avmak’tan avunmak X avutm ak arınmak X arıtm ak ısınm ak X ısıtm ak tükenm ek X tü ket­ mek öğrenmek X öğretmek aşınmak kazan­ m ak sakınm ak inanmak imrenmek dadanmak gocunmak gibi. Bunlardan bazılarını kök fiilin anlamına bağlamak bir hayli güçleşmiştir (düşünm ek sevinmek dokunmak eğlen­ m ek). 251. 5. -in- eki yaygın kullanışı oranında da kendi an­ latımını koruyarak birleşik ekler yaratm ak ve bazı ekleri yer yer uzatm akta etkin olmuştur. İsme ek -e- ve -le- ile yaptığı -en- (bkz § 174 gücenmek özenm ek) ve -len- (bkz § 185 evlen­ mek uslanm ak) isimden fiil yapan birleşiklerini gördük. Bu­ nun gibi -inç (gülünç usanç), -ingiç (başlangıç patlangıç), -inti (üzüntü kırın tı) fiilden isim eklerini de (bkz g 223, 224) -in- dönüşlü ekinin birleşikleri olarak tanıyoruz. -in- eki —yer yer gördüğümüz gibi— daha çok sesliyle biten ve fiil yapan bir sıra ekleri berkitme yollu uzatm aya da yarar : ıraksanm ak çoksunmak gülümsünmck aeıksınm ak azırganmak kısırganm ak iğrenmek giilrrlenm ek çabalanmak gibi. 6. Y ukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 247) sesliyle ve Z sesiyle biten tabanlardan edüen çatısı -in- ekiyle yapılır (gelinmek ödenm ek). Bunlardan lügat değeri kazanmış olanlar her zaman dönüşlü anlamı taşım azlar : tanınm ak beklenmek aranmak denenmek okta m ak istenm ek söylenmek (herkesçe) Inlinnuk kılınm ak gibi. 7. Açık tekheceli fiil köklerinden de edilen çatısını dü.ş- 286 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ meli -m- ekiyle ve tabiî tek heceli bir taban olarak teşkil ede­ riz (yc-n-mek de-n-mek). Ancak bu türlü yaşayan, veya bıra­ kılmış köklerden dönüşlü anlamını azçok korumuş bir sıra tek heceli -in- fiillerimiz vardır ki aynı kökten öbür çatı şekille­ riyle karşılaştırıldıkta bizi Türkçe kelime yapımının derinlik­ lerine doğru götürürler, krş § 119 v.b. ; ko-n-mak X ko-y-mak x ko-ş-mak sa-n-mak X sa-y-mak ya-n-mak X ya-k-m ak yu-n-mak su-n-mak gibi. Bunlara da yapılan yönünden f i i l l e r (verbe réfléchi) diyoruz. genellikle dönüşlü 16. -ir- Fiilleri : 252. Eski Türkçede başka eklerle birlikte yaygın bir e tti­ ren fiili şeklidir (ölürm ek kopurm ak). Yukarıda (bkz § 244) gördüğümüz gibi -er- eki de eskiden beri nadir kelimelerde bu­ nun bir değişiği gibi görülür. Dilimizde -ir- (E.T. daha çok dir-) ettiren ekinin kullanışı daralm ış ve yaptığı kelimeler çoklukla lügat anlamı kazanm ıştır. Şimdi ençok diş ve öndamak sesdeşleriyle kapanan tek heceli tabanlara gelen -ireki fiil çatı eki işleyişini de -dir- fiillerindeki anlatım larla m u­ hafaza eder, bkz § 358 içirmek pişirm ek yatırm ak : 1. Yalın tabanlanyla yanyana yaşayan -ir- fiilleri çok­ lukla geçişli fiiller olup farklı anlam lar da yüklenm işlerdir : a.şırmak taşırmak şişirm ek üşürm ek düşür­ m ek geçirmek kaçırmak göçürmek uçurmak stçırmak bitirm ek yitirm ek batırm ak yetir­ m ek doyurmak duyurm ak doğurmak savur­ m ak artırm ak gibi. Eski O sm anlıcada ve bazı A nadolu ağızlarında daha bazı -ir- fiilleri vardır ki yazı leJıçemizde başka ettiren ekleri alm ışlardır ; degürmek ériirmek tururmak basırmak sifiirmek sıa rm û k gibi. Y A PIB İL G İSİ l?ski T ü r k ç s d e y a y g ın e k in d e n y a d ig â r b ir k a ç gurm ak o la n ve 287 -ig-ür- e k le r in in b irle ş iğ i s a y ıla n -gür- e ttir e n y a tı r a s lla y o r ıı/ (crgiinnck lur- k e lim e y e d e E s k i O s m a n lıc a d a dirgürtnek). 2. -İr- fiillerimizden birçoğunun da Eski Türkçede -gürşekillerine rastlarız (belgürm ek todgurmak kadgurmak). De­ mek ki dilimizdeki -ir- fiilleri kısmen -ür-, kısmen de damak sesi düşmesiyle -gür- fiillerinden gelip birleşmiştir. Bu sebeple -ir- fiili görünüşündeki kelimelerimizin eski şekillerini her za­ man kesinlikle çıkaramayız. 253. Çatı eki olarak gerilemiş ve yapım eki olarak verim­ siz görünmekle birlikte -ir- eki çok eski bir yapılık olduğu için dilimizde birçok kelime bırakm ıştır. E ttiren anlatımını y itir­ miş, anlamca kökünden uzaklaşmış, h a tta kökleri bırakılmış, yada belgelenmemiş filleri ipuçlarına dayanarak -ir- fiilleri­ ne mal ediyoruz : şaşırmak belirmek seğirmek eğirmek yoğur­ m ak kem irm ek sömürmek kayırm ak devirmek evirm ek yaçırm ak çevirmak ayırm ak uyar­ m ak gibi. -ir- eki birkaç kelimede -iş- ortaklık eki üzerine gelerek bir birleşik teşkil edercesine fiiller yapm ıştır ; değşirmek kavşurm ak yavşırm ak derşirmvk > devşirm ek tapşırm ak gibi, kr§ -iştir- § 256. -ir- eki birleşik ekler yapımına da girm iştir, bkz § 175 -er- v.b. 17. -iı^e- Fiilleri: Eski Türkçede isimden fiil yapan -irge- ekinin (bkz § 180) belki de hem isim, hem fiil kökü olan birkaç kelimeye gelmiş bulunması (bus-urga-mak tannrga-m ak) sebebiyle bu yapılık aşağı y u k a n aynı benzerlik anlatım ı ile bir sıra fiil köklerine de gelmiş görünür. Onun oluşmasını yine hem fiile. 288 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ hem isme ek olan -imse- ekinin farklı bir yoldan gelişmesine benzetebiliriz, krş § 248. Az sayıda olan bu -irge- fiillerine daha çok -in- dönüşlü ekiyle uzatılmış şekillerinde rastlan ır ; kasırgamak kısırganmak basırganmak X basırgınmak actrganmak gibi. Çok heceli tabanlardan -yc adları diye gösterdiğimiz (bkz § 205 kasırga kaburga) kelimelerden bazılarının bu fiillerden geldiğini sanıyoruz. 18. -iş. Fiilleri : 25). Aslında fiilin k a r ş ı l ı k l ı g ö r ü n ü ş ü nü yapan -iş- eki Eski Türkçeden beri o r t a k l a ş a f i i l (verbe de coopération) anlatımını da kapsam akta (tapışm ak yıglaşm ak), ayrıca y a r d ı m l a ş m a f i i l l e r i (verbe d’assis­ tance) de yapm aktadır (Ol maña yıgaç kesişti), ki bunlar di­ limizde gelişmemiştir. Ancak birden fazla kimse isteyen ilk ikisi yanında a n l a m y a y ı l m a s ı (extension sém anti­ que) yoluyla -iş- ekinin daha erkenden anlamca d ö n ü ş l ü f t i l l e r de yaptığı görülür (E tm ek kamug kuruşdı. Buruşdı nen. Öd sogu.şdı). Bunlardan karşılıklı ve ortaklaşa fiil anlamında olanları gramerce işleyişleri ölçüsünde fiilin çatısı bahsinde göreceğiz (bkz § 356 hölü.şmek uçuşm ak). Dönüşlü anlatım ında ise bu eki tamamiyle bir yapım eki sayacağız, -iş- fiilleri de -in- fiil­ leri gibi daha çok kişi ilişkileri belirttikleri için kolaylıkla lûgatça değer kazanm ışlardır ; 1. Doğrudan doğruya karşılıklı fiillerde geçişli, veya ge­ çişsiz tabanlardan yapıldıklarına göre iki kişi, veya ta ra f b ir­ birlerine nesne olur, yada olmazlar ; vuru,şmak döğüşmek boğuşmak çarpışmak bu­ luşmak sevişm ek, fakat bakışmak küsüşm ek sürtüşm ek benzeşmek geçişmek gibi. 289 YAPIBİLGİSİ Bunlardan üreme anlam lar almış olanlar çoktur ve bazıları tek taraflı olarak da kullanılır olmuşlardır : bozuşmak atışm ak kapışmak çatışmak çekiş­ m ek takışm ak uyuşmak anlaşmak görüşmek konuşmak gibi. 2. O rtaklaşa fiiller daha çok geçişsiz tabanlardan yapıl­ mış görünürler, geçişsiz olurlar ve nesne almazlar : koşuşm ak üşüşmek akışm ak kaynaşmak bayırışm ak meleşmek gülüşmek ağlaşmak ürküşm ek korkuşm ak dağılışmak bekleşmek. 255. 3. Bu ekin ortaklaşa fiil anlatımından geldikleri an­ laşılan dönüşlü ve tek kimseli -iş- fiillefı de dilimizde yaygın­ dır. Ancak bunlar «kendi kendine, içinden olmak» gibi bir an­ lam özelliği taşırlar ve çok yerde -in- dönüşlü fiillerinden ay­ rılırlar, sıkınm ak kendini sıkmak e t k i n f i i l , sıkış­ mak =z kendiliğinden sıkılmak o r t a f i i l (verbe moyen) ; gelişmek alışmak büzüşmek buruşmak uyu-şmak kızışm ak kıpışmak yum uşm ak kokuşmak kıvrışm ak yatışm ak pekişmek tutuşm ak gibi. Bu türlü -iş- fiillerinden anlamca farklılaşm ış olanlar da çok­ tur ; çalışmak yılışm ak girişmek kalkışm ak değiş­ m ek erişmek çıkışm ak dolaşmak yaraşmak ulaşmak yetişm ek ilişmek gibi. 4. N ihayet kök fiilleri yazı lehçemizde bırakılmış türlü anlatımda bir sıra -iş- fiillerini de burada bir araya getirme­ liyiz : yakışm ak apışmak kavuşm ak barışmak sataş­ m ak bağdaşmak sıvışm ak dürüşmek çapraş­ m ak v.b. Tûrkçenin Grameri F : ■;'T 290 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ Anlamca çeşitlenmekle beraber bunlar da yapı yönünden genellikle k a r ş ı l ı k l ı f i i l l e r (verbe réciproque) diye anılırlar. -iş- eki bazı birleşikler de yaratm ıştır. Y ukarıda -leş- eki­ nin geniş ölçüde isimden karşılıklı fiiller yaptığını gördük, bkz § 186 birleşmek sertleşmek. Bunun gibi -eş- fiilleri, dştir- fiilleri eklen de onun birleşikleridir, bkz § 176, 256. Eski ve yeni -if- fiilleri türlü anlatım larsyla yeni yazı dilimizde A rapça maslarlardan bir takım ım karşılam aktadır ; laritjm ak = münakaşa etm ek ‘ görüşm ek = m üzakere etm ek duruşm ak = murafaa etm ek çarpışm ak = m üsadem e etm ek geliş­ m ek = inkişaf etm ek oluşm ak =: teşekkül etm ek dönüşm ek = istihale etm ek çelişmek ~ tenakuz etm ek gibi. 19. -işle- Fiilleri : 256. Bunlar fiilden isim yapmış -iş adfiil ekiyle isme ek -le- nin kaynaşma istidadından doğmuş nadir kelimelerdir. -erle- fiilleri yapısında ve anlatım ında olup bu da -ekle- -ele-iktir- -iştir- fiilleri gibi (bkz § 242, 243, 246, 256) e d e l e m e f i i l i anlatım ı bağlam aktadır. Sayılı örnekleri : itişlem ek kakışlam ak dürtüşlem ek taraşlamak iürüşlem ek çakuşlamak. Bunlardan çoğunun -iştir- ekiyle değişikleri vardır (itişle­ mek y itiştirm ek). F akat dikkat etmeli, birincisindeki birle­ şen isim yapan -iş, İkincisindeki fiil yapan -iş- tir. 20. -iştir- Fiilleri : Edeleme fiillerinin çok canlı görünen bir örneğidir. Eski Türkçede -iş-ür- (yapşurm ak tapşurm ak krş § 253), dilimizde ise -iş-tir- ekleri birleşme istidadı gösterm iştir. Bizimkinin özel bir anlatım la birleşik olarak gelişmesi çok eski olmaya­ caktır. Burada -iş- ekinin ortaklaşa fiil anlatım ı hakim ol­ muş görünür ; 291 YA PIBİLG İSİ itiştirm ek kakıştırm ak dürtüştürm ek veriş­ tirmek atıştırm ak çakıştırmak çekiştirmek çır­ pıştırmak geçiştirmek çıkıştırm ak kırpıştırmak oğuşturmak savuşturmak kırıştırm ak yoruşturm ak gibi. Bunları karşılıklı ve ettiren çatı eklerinin basitçe üstüste gel­ mesinden oluşmuş fiillerle kanştırm am ah (döğ-üş-tür-mek tanı-ş-tır-mak). H atta aynı kökten kar-ış-tır-mak (süt vc kah­ veyi)vc kar-ıştır-mak (yoğurdu) kelimelerinin addaş iki ayrı kelime olduklarını unutmamalı. Ko-ş-tur-mak (atları araba­ ya), ko-ştur-mak (sağa sola koşmak) < k o ş-u ştu r ^ a k addaşları da öyle. -i¡lir- e k i k u lla n ış lı e d e le m e ve y e rin e ' g ö re b e rk itm e fiille ri y a p m a k ta , b u se ­ b e p le te d ir b ir ç o k y a lın (F ra n s iic a k a v r a m la n ch erch er a ra ştırm a k ~ k o v u ş tu r m a k k a r ş ıla y a c a k rechercher taharri e tm e k zz ta kib a t g ib i). k e lim e le r so ru ştu rm a k yapm ak y a r a tm a k B u y o ld a v e rim li ta h k ik a t = eleştirm ek is tid a d ı o lm a y a ~ in tik a d g ö s te r m e k ­ b a ş la m ış tır: ya p m a k e tm e k (tariz d e ğ il) gibi. 21. -it- Fiilleri: 257. En eski ettiren eklerinden biri olan -it- fiil çatı eki olarak erkenden birçok kullanışta yerini anlatım lanyla birlik­ te birleşiği ve daha genç rakibi -dir- ekine bırakmış, dilimiz­ de de yalnız, çok heceli sesliyle biten ve başlıca akıcılarla ka­ panan tabanlara gelir olmuştur, bkz § 358 haşlatmak düzdtmek. Yapım eki olarak bu yapıhğın bastan beri çok verimli ol­ duğu ve lügatimize çeşitli, fakat başlıca etkin fiiller verdiği görülür. Bunlar da e t t i r e n f i i l i e r diye anılır : 1. Fiil çatı eki işleyişine uygun olarak iki heceli, r l ses­ deşleri, veya seslilerle biten tabanlardan -it- fiillerimiz çoktur. Burada seslilerden önce olduğu gibi akıcılardan önce de ekin seslisi k u r a l l ı (reglé) olarak düşer : 292 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ doğrultmak kısaltm ak azaltmak yanıltm ak in­ celtmek belirtmek kabartm ak oturtm ak seğirt­ m ek şaşırtm ak üşütm ek arıtm ak kurutm ak donatmak acıtm ak eritm ek bekletm ek gibi. 2. Tek heceli tabanlardan çoğu katı sesdeşlerin birkaçı ile kapanmış olanlara -it- eki geldiği görülür. Bu sayılı keli­ melerde ek seslisi düşmez : akıtm ak kokutm ak ürkütm ek korkutm ak sar­ kıtm ak eğitm ek sapıtm ak sıpıtm ak azıtm ak kırıtm ak gibi. Bunlardan bir takımı geçişsiz fiiller olurlar. 3. Birinci maddede elealdığımız iki heceli tabanlar ta k ı­ mından, fakat yazı lehçemizde bırakılmış bir sıra tabanlardan da -it- fiillerimiz vardır. Bunların yalın hallerini belgelemeye çalışırız, ama bir takım ının ettiren anlam ından uzaklaştığını da görürüz ; işitm ek som urtm ak aldatmak X aldanmak ısıt­ m ak X ısınmak avutm ak X avunmak arıtm ak X arınmak dağıtm ak x dağılmak pekitm ek X pekişm ek incitm ek X incinmek obartmak şoşartm ak sırıtm ak unutm ak gibi, krş § 250. 4. Bir de -it- ekinin daha eski bir verimlilik devrinden kalmış olmaları gerekli tekheceli -it- fiillerimiz v ard ır ki bun­ lar bugünkünün aksine bu ekin akıcılarla kapanan tek heceli köklere gelmesiyle ve sesli düşmesiyle oluşmuş olm alıdırlar ; yırtm ak < yır-ıt-m ak sürtm ek örtm ek ta rt­ m ak burtm ak ütm ek yontm ak eytm ek < ay-ıt-m ak gibi. 22. -iy- F u lleri; 258. Daha Eski Türkçede canlı sayılm ayan ve tek açık heceden ibaret bazı fiil köklerine gelmiş görünen berkitm e 293 Y A PIBİLG İSt anlatımında bir -id- eki vardır (ko-d-mak to-d-mak). Orada bunun birleşiği -ed- eki de bir sıra isimden fiiller yapmıştır (kut-<ıd-mak yok-ad-mak). Bu ise bir -e-id > -ed-birleşiği olsa gerektir. Batı Türkçesinde erkenden -id- > -iy- değişmesine uğra­ yan bu ek bir h atıra olarak bazı kelimelerimizde kalmıştır : ko-y-mak sa-y-mak yu-y-m ak do-y-mak yo-y-mak gibi. 23. -İ2- FiiJieri : Eski Türkçede oldukça yaygın e t t i r e n f i i l l e r i olan bu fiiller (tutuzm ak em üzm ek) dilimizde tanınmaz olmuş, basit, veya uzatılmış bazı yadigârlar bırakm ıştır : tütüzm ek ütüzm ek damızmak emzirmek emiz Ar-mek ımtz-ga-mak gibi. < 24. -mele- Fiilleri : 259. Bunlar yukarıda gördüğümüz -işle- fiilleriyle yapı ve anlatımca aynı, fiilden isimlerden fiil örneğinde, kelimelerdir ( dürtüşlemek X dürtm elem ek). Bu az sayıda e d e l e m e f m ı c r i böyle bir birleşiğe mal edilebilir : karmalamak kırmalamak çığmalamak sarma­ lamak kakm alamak tırmalamak gibi. 25. -meş- F iilleri: Bu oluşması fiilden -imse- fiillerine benzeyen ve berkitme anlatımı kazanm akta olan yayılmamış bir ektir, deyebiliriz. Am adlarına isme ek -eş- gelmiş ve -meş- birleşiği karşılıklı anlatımım da korumuştur. Bu fiilleri -eş- fiillerinin bir özel bali saymak da mümkündür, bkz § 176. 294 T Ü R K Ç E N İN sarmaşmak GRAM ERİ karmaşmak almaşmak gibi. ilmeşmck Bu fiiller terim dilinde yer tutm ak istidadı gösteriyor : karm aşık ~ m u ’dil alm aşık - m ütenavip gibi. 26. -ne- Fiilleri : Eski Türkçede oldukça yaygın olan ve fiilden -in adları­ na isme ek -e- gelmesi ile oluşmuş olduğu anlaşılan bir birle­ şik ektir (es-in-e-mek > esnemek yaşnam ak). Dilimizde kalan örnekleri çok değildir : esnemek kösnemek çiğnemek namak gibi. kişnem ek ka y­ 2. Dilim: B i r l e ş i m 1. Birleşik Kelime : 260. Y ukarıda kaydettiğim iz gibi kelime dağarcığım ızın yaratıcı kaymaklarından biri de birleşimdir, bkz § 115, 125. iki, veya daha çok kelimeyi farklı bir kavram karşılam ak üze­ re belirli şekiller içinde bir araya getirerek birleşik kelimeler kazanırız. Üretimde birleşenlerden yalnız biri, taban m üstakil anlam taşır, ek o anlam da değişiklik yapan bir unsurdur. Birle­ şimde ise iki kelime Önceden, ayrı anlam lar taşırlar. Bunların tek kelime gibi ayrılmaz bir tek kavram ı karşılayacak şekilde kaynaşması b i r l e ş i k k e l i m e yi m eydana getirir. zeytin yağı kara dut iş görmek az çok gibi. Burada birleşenler kendi anlam larını yeni bir kavram ya­ ratm ak için eşit değerle ortaya koymuş olabilecekleri gibi bunlardan biri ötekini daha yakından belirtmek, yada tasvir Y A PIB İL G İSİ 295 etmek için anlamını yitirm iş olabilir (az çok, ikisi ortası de­ mek olur, ama zeytin yağı artık zeytin değildir). Birleşimde asıl olan anlamın bütünlüğüdür, 2. Birleşimia Oluşması : 261. Türkçede birleşim iki kelimenin belli bir sıraya göre sayılı b i r l e ş i m k a l ı p l a r ı n a (moule de composition) dökülmesi ile gerçekleşir. Bu kalıplar da hemen daima dilin sözdizimi kurallarından gelir. İleride göreceğimiz gibi (bkz § 417) söz içinde kelimeler ilk önce kavram ları daha belirli hale getirmek üzere yaklaşarak b e l i r t m e ö b e k l e r i mey­ dana getirirler (ağacın dalı renkli ışık uzaktan bakmak). Türkçede birleşikler hemen daima bu belirtme öbeklerinin özel bir anlam bağlayarak tek kelime gibi kullanılır olması ile meydana gelir. Ancak belirtme öbekleri ile birleşik kelimeler arasında kesin bir sınır çizmek her zaman kolay olmaz. Çünkü birleşik kelimelerde anlamca ve şekilce b ü t ü n l e ş m e (intégra­ tion) derece derecedir. Kimisi daha tıkız, kimisi daha çözük görünürler (kızkuşu X su kuşu pazartesi X bayram ertesi), krş § 49. A yrıca bir belirtme öbeği olarak anlam taşıyan bir kalıpta iki kelimenin bir üreme anlatım la birleşik kelime ol­ duğu görülür : kuş palazı (yavru kuş> kuşpalazı (bir hastalık) kara tavuk (kara bir tavuk) karatavuk (bir kuş) gibi. Bununla birlikte bazı b i r l e ş i m k a l ı p l a r ı ve yer yer vurgular birleşik kelimeyi belirtme öbeklerinden ayırdetmeye yardım ederler: Bahçenin kapısı bir birleşik değildir, ama bahçe kapısı bir birleşik olur. Çünkü anlamca cins özel­ liği kazanmış bir belirtme öbeğidir. Bunun gibi açık göz bir belirtme öbeği, açıkgöz bir birleşik sıfattır. 296 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERt 3. Farklı tarifler : 262. Aslında ayrı bir lügat değeri kazanm ış olan her belirtm e öbeğini birleşik kelime saymak yerinde olur : ayakkabı elbezi dereotu kuruyem iş sivrisinek karaağaç çavuş biraz karakuru vazgeçm ek ilerigelm ek seçebilm ek verm ek kabulelm ek gihi. baş­ ara- Oysa çoğu zam an birleşim iki kelimenin yeni bir kelim e m eydana getirm ek üze­ re şekil, yapı, vurgu, veya anlam ca bir değişikliğe uğrayarak kaynaşm ası diye dar bir larife sokulur. G erçekten her dilde bu cinsten çoğu eski birleşikler de v ard ır : hanımeli göztaşı kırkayak kavuk düıtaban kaynana nız karafatm a öteberi üstünkörü kahvaltı k ılıb ık doksan nasıl öbür, dal­ yal­ bkz § 49, 50. Bunları a s ı l b i r l e ş i k k e l i m e l e r (composé proprem ent dit) diye ayırm ak ye­ rinde olmaz. Bu tarif kelime dağarcığım ızın zenginliklerinden biri olan birleşimi bütünüyle kapsamaz. K avram bütünlüğü esas olduğuna göre T ürkçede birleşik ke­ limeyi şekil değişikliği ile sııurlayamayız. Birleşik kelim ede birleşenlerin birlikte, yada ayrı yazılm aları itibaridir, bunun anlam la ilgisi yoktur. M eselâ A lm ancada birleşikler geniş Ölçüde birlikte yazıldığı halde Franstzcada bunlar daha ziyade ayrı yazılırlar. Dilim izde ise şekilce ve bazı anlam ca değişikliğe uğram ış birleşiklerin birlikte yazılması benim senm iş, d aha bir­ çoklarının birlikte yazılması için de k urallar konm ak istenmiştir. Bazan sırf pratik, çoğu zam an indî m ülâhazalarla ileri sürülm üş olan bu yazılışlarla birleşik kelim eler sözde sınırlanm ış, gerçekte ise ölçülerin tutarsızlığı ve anlaşılm azlığı sebebiyle bu yönden imlâmız ve — ona bağlı ise— birleşik anlayışım ız kararsız kalm ıştır. Meselâ: açıkgöz yeşilbaş karakaş, fakat eU açık bası bos ağzı kara yazacağız. reddetm ek m ahcubolm ak birleşik sayılacak, kabul etm ek pişm an olm ak sayılm ayacak. T erkipçi bir dil olan T ürkçem izde birleşik kelim eleri birlikte yazm ak eğilimi kuv­ vetlidir. Y azıbşta bitiştirm enin zam anla ilerileyeceğini tahm in ediyoruz. Bu k itapta da bitişik yazılışa biraz daha çok yer verümiştir. Dilimizde birleşik kelim e ile deyim terim lerinin de çok defa karıştırıldığı görü­ lür. İlkin şu noktayı gözden kaçırm am alı ki b i r l e ş i k k e l i m e bir yapıbilgisi te­ rimi, d e y i m ise bir anlambilgisi terim idir. Birleşik kelime yeni bir kavram k arşıla­ m ak üzere m üstekil anlam lan olan iki, bazan d aha çok kelim enin yuk arıd a belirttiği­ miz gibi —özellikle dilimizde— belli kalıplar içinde kaynaşm asıyla m eydana gelir. 297 Y A PIB İLG İSİ B u y e n i k e lim e a n la m c a b irle ş e n le r in in b a ğ lı o la b ile c e ğ i gibi te k te k a n la m la r ın a y a k ın d a n , v e y a u z a k ta n (balkabağı sivrisin ek ebegiim eciği), b irle ş e n le r in d e n ayn, h a t­ ta b a ş k a c a k a rş ılığ ı o la n b ir k a v r a m ı d a h a k u v v e tli ve re n k li ifa d e e d e n m e c a z l ı b ir anlamda Bu hu s o n u n c u la r ta ş ıy a b ilir da (g özağnsı y a p ıc a b irle ş ik n ite lik le rin i d e ğ iştirm e z . K a ld ı ki jın d ık k u r d u sapısilik k e lim e le rd ir. O n la n d ilim iz d e d eveya p m a k). a n la m c a b irle ş ik le r — d e y im d e y im s a y ılsın sa y m a k s a y ılm a ­ sın— h e p b e lir tm e ö b e k le r in d e n g e ld iğ i h a ld e d e y im le rin b ir ç o ğ u d a y a rg ı ö b e k le rin ­ d e n d o ğ m a k ta d ır (O ld u olacak. İk i elin k a n d a o lsa ... Y er pek, g ö k y ü k s e k . G ör­ d ün peşin p ara yı), b k z § 434. 4. Birleşiklerde Çekim ve Birleşim : 263. Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkçede birleşim başlı­ ca belirtme öbekleri kalıplarına uygun olarak oluştuğu için biz de onları bu kalıplara göre sınıflayacağız. İşaret etmeli­ yiz ki biz Türkçede (bkz § 417) bağlam, ikileme ve yardımcı öbeklerini de belirtme öbekleri arasında m ütalâa ediyoruz. Buna göre birleşik kelimeleri aşağıda isim ve fiil tabanları ol­ duklarına göre iki bölümde ve her birini yapıldıkları belirtme öbekleri sırası ile gözden geçireceğiz. Birleşik kelimeler tıpkı kök ve üreme kelimeler gibi an­ lamca sekiz kelime sınıfından birine girerler, onlar gibi sınıf değiştirebilirler. Şekilce de isim ve fiil tabanları olarak isim, veya fiil çekimlerine uğrarlar. Söz içinde de kök ve üreme ke­ limeler gibi cümlenin unsurlarından olurlar. Öbür yandan bu birleşikler üretim e ve birleşime tabi olarak yeni üremeler ve birleşikler verirler, bkz § 118 : ayakkabıcı aşıboya(sı)lı ağırbaşlılık clçektirm ek önyü.zbaşı ayçiçeğiyağı birazönce işbaştetm ck gibi. I. BİRLEŞİK İSİ.M TABANLARI 264- Birleşik isim tabanları sözdizimindeki belirtme öbek­ lerine paralel olarak : 1. Adtakımı, 2. Sıfattakım ı, 3. Zarf öbe­ 298 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ ği, 4. Takı öbeği, 5. Çekim öbeği, 6. Bağlam öbeği kalıplarında ve onların çeşitlerinde görülür. 1. Adtakımı Kalıbında: Adtakımının çeşitlerini aşağıda göreceğiz, bkz § 290. Ki­ min hali ekiyle «nesneyi ferde maletme» anlamım getiren b e l i r li a d t a k ı m ı birleşik kelime oluşturmaya pek elverişli değildir. Çünkü burada b e l i r t e n değişmekle ana kavram değişmez (evin kapısı bahçenin kapısı) ve be­ lirtme öbeği yeni bir kavram yaratm ış olmaz. Bununla birlik­ te kimi zaman o b a r t m a l ı a n l a t m a d a (expression emphatique) kullandığımız deyimler bu kalıba uygun birleşik­ lerdir : işin başı malın gözü çocuğun zoru elinin körü devenin başı. Bir de berkitme maksadıyla bir sıfattakım ını sıfatı belirtilen yaparak adtakımına çevirdiğimizde bu kalıpta birleşikler elde ederiz ; sözün kısası işin kötüsü ziftin peki delinin biri Allahın günü yolun doğrusu yalanın k u yru k­ lusu malın iyisi gibi, bkz § 291. Buna karşılık b e l i r s i z a d t a k ı m ı kalıbındaki be­ lirtme öbekleri dilimizde ençok birleşik kelime veren şekildir. Çünkü burada «nesneyi ferde maleden» kimin hali eki yoktur, b e l i r t i l e n i n aldığı iyelik eki ise onu sadece cinse m a­ leder. Böylelikle belirtme öbeği cinsadı olma istidadım kaza­ nır (evkapısı bahçekapısı). Bunlar taşıdıkları özelliklere göre sabit farklar gösteren yeni kavram ları karşılayabilirler. Ay­ rıca unutulmamalıdır ki burada iki kavram arasında d ar an­ lamda maîolma sÖz konusu olmayıp belirten pek çeşitli ilişki­ lerle cins belirtici, yada vasıflayım olabilir, mülkiyetten tu tu ­ nuz da benzerlik nispetine varıncaya kadar ; YAPIBİLGİSİ 299 babamalı Turgudeli külrengi başörtüsü gündönümü kuşbaşı ckm ekayvası suböreği taş­ ocağı ipckböcfği gibi. 265. Eski Türkçeden beri yaygın olan belirsiz adtakımı (erdem begi sü başı kişi ogh Türk tcnrisi) geniş bir kulla­ nış kazandığından yalnız yukarıda gösterdiğimiz anlamca kay­ naşma derecesinde birleşik adlar yaratm akla kalmamış, tü r­ lü kelime sınıflarına giren birleşikler meydana getirm iştir ; a Yoğun ve yalın anlam larda pekçok cins adlan vermiştir ; devedikeni katırtırnağı yabangüLü suaygırı dağkeçisi yeryüzü kayatuzu yüzbaşı bey­ lerbeyi candanları başağrısı göznuru elemeği balayı yüzkarası işbirliği gibi. b. Yer, topluluk, orun ve kişi adlarında belirsiz adtakımı kalıbı gerek çözük (Marmara Denizi Macar Kıralı), gerekse tıkız (Beypazarı Köroğlu) anlamlı birleşikler oluşturm uştur; A ral Gölü Türk Milleti K afkas Irkı Rumeli Akdağm adeni Kadınhanı Süleymaniye Camisi Bolubeyi Karamanoğlu kızlarağası gibi. Bazı yeradlannda sondaki iyelik ekinin kısaltma yollu düştüğü görülür : Beyşehir Koçhisar Hasankale Kazova Hacet­ tepe Yerköy Tekirdağ Galatasaray Edirnekapı gibi. B unlardan kimisinde belirtenin sıfat olarak kullanıldığı düşünülebilir, kimisinde düşmenin başka sebepleri aranabilir. Şu var ki çoğunun aslında iyelik eki taşıdıkları eski yazılış­ tan, h a tta çekim halinde ekin yine de başgösterrnesinden an­ laşılır (Kadıköyü-ne Edirnekapısı-ndan). Ayrıca adtakım ı öbeğindeki iyelik eki anadili T ürkçe olm ayanlar için kııllaniflı 300 T Ü R K Ç E N İN değildir (evin anahtar G R A M ER İ bahçe kova). Bu sebeple o çevrelerden taşan yabancı kısalt­ ma örnekJerinc de yeradlannda rastlanır : Balyoz Sokak, h atta Sultan M e ktep S o k a k Han gibi. Tünel Han Zindan 366 c. Yeni zam anlarda <Denizbank. örneği tartışm a konusu olmuş, bunun Türkçe bir birleşik kalıbı olduğu o ycradlarıyla belgelenmek istenmiş, sonunda bu kurumun adı yerinde olarak D enizcilik Bankası'nu çevrilmiştir. G erçekten T ürkçede bu türlü bir birleşim kalıbı yoktur, am a benzeri k urum lan önceki örneğe göre ad­ landırm a modası devam etmiştir. B unlar yabancıya özentiden başka birşey d e ğ ild ir: Sekerbank P am ukbank Başak Sigorta Ünal Ticaret Holding İp e k Palas D eniz O tel Hacıbaba RestauranI Gerçi kurum ve firm a a d lan n d an birtakım ı üçlü K oç gibi. ad tak ım lan n d an kısaltm a yoluyla gelip bu kalıba dökülm ektedir. Böylece belirtilen düşmüş, belirtenler onun yerini tutm uş oluyor. A m a o da aynı kapıya çıkıyor : İstanbul Spor K ulübü y . İstanbul Spor Varan Turizm Şirketi y Varan Turizm. Bu birleşik kalıbı terim lerde de d enenm iştir; toplumbilim bakır sülfat sodyom klorür dem ir oksit. G örülüyor ki bu kullanış bir D enizbank hikâyesinden ibaret değildir. İngilizce adtaklrm kalıbının dilimize sokulma.sı dem ek olan bu türlü birleşiklerin ilk ö r­ nekleri 19. yüzyıl o rtalan n d a n beri m emleketimize ve dilimize girmeye b aşlam ıştır: R obert College Y acht C lub garden party fooiball Pera Palas banknoie jazzband becjsteak sleamhoat gibi. Bu İngilizce birleşikler son zam anlara kad ar başka dillerden aldığım ız birleşikler gibi yabancı sayılm ış ve benzerleri de aynı dillerden kelimelerle y a pılm ıştır; Dar-ül-Fünun E ncüm eni Danis Ç erde d'O rient G arden Bar. §u var ki bunlardan ilk üç yabancı dil birleşiklerinde kelime sırası T ürkçedekinin tersine (yani belirlilen önce, belirten sonra), İngilizce birleşiklerde ise T ürkçedckine uygundur (belirten önce, belirtilen sonra). Am a T ürkçede belirtilen iyelik eki alır. Öteki yabancı dil birleşiklerini Türkçeleştirirken kelime sırasını tersine çevir­ mek gerekli olur (Fenler Evi). İngilizce birleşiklerde olm az (Bahçe Barı). Belki bu sıra benzerliğinin de yanıltıcı etkisiyle son zam anlarda belli çevre­ lerde T ürkçe kelim eleri bu yabancı kalıbın içine sokarak birleşikler yapm ak yay­ gınlaşm ıştır. Bu ba.şka dillerde de örneğine rastlanan b ir ingilizsime (anglicisme) dir. Dahası v a r : T ürkçe kelimeleri L atinceden gelen bir birleşim k alıbına sokmaya b a şla d ık ; Y A PIBİLGİSİ FerrO'Çeiik F erro -d ö kü m PetrO’kim yo 301 gibi. d. Belirsiz adtakım ı kalıbındaki birleşiklerden birçoğu daha ziyade sıfat olarak kullanılırlar. Renkler ; külrengi ceket kahverengi gülkurusu narçiçeği vişneçürüğü yavruağzı camgöbeği sütmavisi kavuniçi kıznazı, gibi. Türlü karakter belirten birleşikler ; südirisi balıketi yüzkarası başbelâsı çamyarması paradelisi ' sırküpü nurtopu içkidüşkünü şöhretbudalası. 267. e. Bu kalıba göre yapılmış birleşiklerden zaman, yer ve hal ile ilgili bazılarının sıfat ve zarf olarak kullanıldığı görülür ; haftaarası akşam vakti bayramcrtesi harmansonu yolortası ayaküzeri yurdiçi sırtüstü edepdışı olağanüstü sözgelişi gibi. f. Belirsiz adtakım larında belirten vasıflayıcı bir anlatım taşıdığından çoğu zaman adtan sıfatların yerini tu ta r ve ta ­ kım bir sıfattakım ına denk bir anlam alır : çocukca iş X çocuk işi köylü kadın X köy ka­ dım kışlık elbise X kış elbisesi Icşçikarga X leşkargası gibi. Dilimiz birleşiklerle adlandırmada belirsiz adtakımı kalıbını sever, tercih eder. Birçok dillerde sıfat takım larıyla karşıla­ nan kavram ları biz bir belirsiz adtakım ıyla ifade ederiz : Millet Meclisi (Assemblée Nationale) Türkiye Cum huriyeti Alman H üküm eti Dünya Harbi tnsan Hakları Beyannamesi Avrupa Birliği gibi. Burada belirten sıfat yerini tutm akta, bu sebeple dilimizde nispet sıfatlarına daha az ihtiyaç duyulmaktadır. 302 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ p. Y ukarıda belirtıiğimiz kullanış sebebiyle Yeni T ürkçede O sm anlıcanın çok A rapçadan gelmiş nispet sıfatlarım bu kalıp içinde T ürkçeleştiriyoruz , b ir­ cezayı nakdi — para cezası senei ¡emsiyye - süneş yılı lerbiyei bedeıüyye ~ beden eğilimi üssü bahrî - deniz üssü sıhhi m uayene ~ sağlık yoklaması vatanî hizm et vatan hizm eti idarei beyiiyye -- ev idaresi mahsulâtı arziyye toprak mahsulleri. Bil u y g u la m a müspet ilimler terim lerinin Türkçeleşm esinde dc gcniy yer alm ıştır ; üzengi kemiği = azm i rikâbi boşluğu = cevfi sadrı k o ltu k çekirdek zarı zz. gışayi nevati göğüs tom urcuklan — ezran ıbtiyye bitki toprağı ~ türabı nebatî elektrik akım ı — cereyanı elcktrikî ia d tn hastalıkları — emrazı nisaiyie göktaşı — haceri semavî. Buna göre dc .■ hayvansal ürünler değil, hayvan ürünleri dinsel tören yerine din töreni toplum sal düzen yerine topluluk düzeni ruhsal bunalım değil, ruh bunalım ı doğru T ürkçe olur. 2. Sıfattakımı Kalıbında: 26S. Sıfattakım ı kalıbı da dilimizde pekçok birleşik keli­ me vermiş olup bu da en işlek birleşim kalıplarından biri sa­ yılır. Vasıflama sıfatları ve türlü belirtm e sıfatlarıyla kurul­ muş sıfattakım ları özel anlam kazanarak birleşik isim tab an ­ ları olurlar ve ad, sıfat, zarf işleyişlerinde görülürler (akçam hergün birtakım ). a. Yoğun ve yalın anlamda sıfattakım ı kalıbında pekçok cinsadları vardır : akdarı karaağaç alabalık kuruyem iş acıbadem kötügün iyiniyet boşîâf sivriakıl incehesap. b. Yer, yön, sıra adlarını sıfat olarak kullanıp yaptığımız sıfattakım larından birleşikler ayrı bir tü r teşkil ederler : dışgörünüş içyüz sağkanat a ltk e m r yankapı önsıra başçavuş sondurak ilkbahar anayol ortakat gibi. YAPIBİLGİSİ 303 Eski terim lerde bunlar da A rapça nispet sıfatlarıyla karşılanmıştı ; üstyan = tarafı ulvî altyüz ~ vèchi süfli iç — im sî ön ~ kuddam i art — halfi yan — ciıç — vahçi cenhî gibi. Yeni Türkçede özel bir canlılık kazanan bu tür sıfattakım lan Batıdillerinde ö n t a k ı l a r (préposition) ve ö n e k l e r i e (préfixe) yapılm ış birleşikleri karşıla­ m aktadır; ontala = préposition önek = préfixe önsöz — V o n o r ı ön­ tasarı ~ avant projet sonsöz = postface sonek — suffixe aridüçünce — Hintergedanke altkom isyon ~ sous-comnussion alt­ yapı infrastructure yanetki — side cjject içgiidü - instinct gibi c. Dilimizde yeradları, lâkaplar, dolayısıyla tarihi adlar birçok zaman da sıfattakım lan kalıbındadır : Karadeniz kızilırmdk Bozdağ Acıgöl Çukurova Eskişehir Akhisar Uzunköprü Ulukışla Kar­ şıyaka Toprakkale Uzun Haşan Deli Dumrul YîM ırtm Bayezit Sarı Selim Dördüncü Murat Koca Y u su f gibi. 26.9. d. Sıfattakım ı kalıbında birleşik isim tabanları sıfat olarak da kullanılırlar. Ancak bu takdirde bu b i r l e ş i k s ı f a t l a r (adjectif composé) anlam, vurgu ve şekilce değiş­ miş ve çeşitlenmiş olarak görülürler. Birleşik sıfatlar 1. açık­ göz. 2. açıkgözlü, 3. gözüaçık örneklerine göre üç türlüdür. 1. Açıkgöz kalıbındaki birleşik sıfatlarda cinsadı değe­ rindeki sıfattakım m ın vurugusunu son hecesine kaydırarak (açı’kgöz > açıkgöz’) ona kavramın sahibini vasıflayan, yani açıkgözlü anlamını kazandırıyoruz. Demek ki birleşiğin vasıfladığı artık başka bir nesne (kimse) oluyor. Bu çeşit birleşik sıfatlar çoklukla insan tiplerini göstermeye yarar : karagöz alyanak aksakal delibaş pisboğaz boşboğaz eğriboyun düztaban bolgöbek kara­ baş yeşilbaş kvnkkanat gibi. Bu kalıp içinde sıfat yerine benzerlik nispetiyle bazı adlar da kullanılır : 304 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ cingöz daltaban palabıyık koçhurun kılkuyruk yelkenkulak gibi. Bu kalıptaki bazı birleşikler de yoğun, veya yalın adlar ol­ muşlardır : kırkayak beşbıyık kabakulak kızılbaş sarıka­ nat kargaburun dişbudak gibi. Açıkgöz kalıbındaki Türkçe birleşik sıfatları aynı tertip ve anlatımdaki Farsça birleşik sıfatlarla kan ştırm am ah . h a fif meşrep gir an baha sahte vekar sade dü gibi. 2. Açıkgözlü kalıbındaki birleşik sıfatlar ise ad olarak alınmış sıfattakım larından anlamca yerinde -li sıfatlarıdır. Ekin anlatımı vasıflananın değil, birleşiğin anlam ına eklenir. Tokgözlü dediğimiz zaman karnı tok ve gözü olan değil, gözü tok olan anlaşılır, -li eki pekçok sıfattakım larına getirilebil­ mekte ve onların birleşik anlamını berkitm ektedir. Bu kalıpta da insan karakteri belirten birleşikler çoktur : darcanh sertbakışlı uzunboylu kırbıyıkh sarısaçlı kalınkafalı ağırbaşlı tekkatlı dargclirli kısavadcIi gibi. Bir adla ve sıfattakım ı kalıbında benzerlik nispetiyle yapılmış olan birleşikler ise bu ekle daha geniş bir kullanış bulurlar : palabıyıklı yelkenkulaklı elmayanakh kirazdudaklı koçburunlu bademgözlü kalem kaşlı taşyürekli gibi. 3. Gözüaçik kalıbına gelince burada birleşenler ileri geri alınmış ve bir vasıflanana belirti olmak üzere adın sonuna bir iyelik zamiri getirilm iştir. Bu ek anlam kaynaşm asını berki­ tir. Bunlar da çokluk karak ter sıfa tla n olurlar ; gözüpek alnıaçik eliuzun ayağm ğurlu sütübozuk hağrıyanik başıboş camtez aklierik kantstcak dinibütün şekeriaz ayaribozuk gibi. Y A PIBİLG İSİ 305 Bu birleşik sıfatlardan birtakım ı da daiıa çok zarf oarak kul­ lanılırlar : başıboş dolaşmak elibağit üstükapalı gözüyaşlı gelişigüzel gibi. N ihayet birtakım ı da yoğun adlar olmuşlardır : karnıyarık sarığıburma ağzıaçik baldırıkara başıbozuk baldırıçıplak Pabucuhüyük Adıya­ man, gibi. e. Belirtme sıfatlarıyla yapılmış sıfattakım lan ençok bir­ leşik zarflar olma istidadı gösterirler. Bunlar belirsiz sıfat, soru sıfatı, zarf ve bağlam olarak da kullanılırlar. bugün buara buderece ozaman osıra şukadar birtakım birkcre hergün herçeşit çokdefa nehiçim f nevakit f gibi. Bunların çekim ekleriyle uzatılmış olanları da vardır : birbakıma ozamanda herhalde öteyandan yönden nesebeple f gibi bu- Bununla beraber vasıflam a sıfatlarıyla yapılmış olanlar da zarf olabilirler : doludizgin koşaradım yalınayak tam yol gibi. bozukdüzen 3. Zarf Öbeği Kalıbında: 270. Z arf öbeği kalıbındaki birleşik isim tabanları sı fatlara, bazan da zarflara gelmiş zarfların onlarla anlamca kajmaşmaları mahsulüdürler. Z arf öbeği kalıbındaki birleşik fiil tabanlarına bakarak sayılan azdır : pek iyi > peki pekala enaz enaşağı dahaçok dahaiyi azsonra ilkönce çokfazla hepbirden hiçşüphesiz gibi. Türkçenin Grameri F : 20 306 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Aşağıda göreceğimiz gibi (bkz § 325) biz sıfatları k ar­ şılaştırm ada da bir türlü zarf öbekleri teşkil ederiz (daha güzel en güzel). Bu öbekler de öteki sıfatlar gibi iyelik eki alıp adlaşırlar ve bazıları birleşik kelime değeri kazanırlar : cniyisi dahadoğrusu enkötüsü dahakısası gibi. Sıfatları yakından belirtmek, çeşitlendirmek için zarf gibi kullandığımız sıfatlar ve adlarla yapılmış zarf öbekleri de b ir­ leşikler teşkil ederler : gökkır kofiural > kum ral sartkara kanktrm tzt sütbeyaz gibi. CîÖrüldüğü üzere zarf öbeği kalıbındaki birleşikler daha çok zarf ve sıfat olarak kullanılırlar. 4. Takı Öbeği Kalıbında: 271. Dilimizde isim tabanlarına gelerek ilişki belirtmeye yarayan takılar (bkz § 333) ekler gibi ancak bir anlatım ge­ tiren kelimecikler olduklarından teşkil ettikleri öbekler de ko­ layca sabit anlam lar alıp kullanışlı birleşikler meydana ge­ tirir : kar gibi deve kadar sürü ile üzere gibi. Allah için âdet a. İsmin kime ve kimden hallerini isteyen tak ılar ve za­ man, yer ve hal adlarıyla kurulm uş öbekler gerçek birleşik­ ler meydana getirirler : sabaha karşı akşama doğru yüze karşı görü­ nüşe göre yem ekten sonra m ecl’sten dışarı öğ­ leden önce dünden beri başta ı aşağı gibi. b. Yer, yön adlarından olup adı kavkı alan takılarla ya­ pılmış öbeklerden birçoğu da birleşik kelimeler sayılır : yüzüstü ayaküstü sözarası haftaarası safdışt Y A PIB İL G İSt 307 evönü akşamüzeri hayramertesi saçakaltı ay­ başı harmansonu gibi. Bu lakı kalıbında yazı dilimiz birçok yeni kelimeler yaratm aktadır. yurdiçi kanundışı tarihöncesi uluslararası (arsıulusal !) tabiatüslü şuuraltı (alıbilinçsel !) harpsonrası denizaltı. Bunların çekim ekleri almış olanları da ayrı bir tü r teş­ kil ederler : başüstüne isteküzerine suiçinde elaltından gibi. gözönünde c. Türlü belirtme sıfatları, soru ve işaret zamirleri ile yapılmış takı öbekleri de birleşikler teşkiline yararlı olmuş­ lardır : ne için > niçin bu ile > böyle bir ile > hile negibi onuniçin bunagöre nedensonra şundandolayt ondanbaşka gibi. Takı öbeği kalıbındaki birleşikler ençok zarf ve bağlam olarak kullanılırlar. 5. Çekim Öbeği Kalıbında : 272. Sözdizimi bölümünde gösterdiğimiz gibi (bkz § 424) kim, kimi, kime, kimde, kimden çekim hallerindeki isimler de söziçinde isimler ve fiillerle öbekleşmeye yolaçarlar ve bu öbek kalıbında da birle,şik kelimeler meydana gelir. Burada yer yön halleri ve iki ismin öbekleşmesi sözkonusudur. Çekim eki almış isim belirten işleyişiyle bir zarf gibi çoğu zaman ken­ disinden sonra gelen bir sıfatı, bazan da bir adı belirtm ekte­ dir. Dolayısıyla buradan doğan birleşik bir sıfat olmaktadır. dile kolay cana yakın geçmişe bağlı ava m e­ raklı keyfe keder yü kte h a fif yaşta küçük solda sıfır kafadan sakat yandan çarklı ağız­ dan dolma yerden yapılı gibi. 308 T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ isme gelen ekler bazan da bir iyelik eki üzerine gelmiş bulunurlar ; başına buyruk keyfine mecbur etine dolgun sözüne sadık yerinde ağır aslında bir içinden pazarlık başından belli gibi. Bu kullam şta belirten isim -e, ~de, -den zarflarına (bkz Ş 135 v.s.) işleyişçe benzer. Şu var ki onlar basit kelimeler olmuş­ lardır. Bir de bu çekim ekleri almış adların adlara gelmesiyle oluşan aynı görünüşte öbekler vardır ki yukarıdakiler gibi birleşik sıfat değil, ad olurlar : çamaşıra mandal dolmaya biber denizde balık çantada keklik sahanda, yum urta, fırında m a­ karna kardan adam havadan nem gibi. 6. Bapam Öbeği Kalıbında : 273. Geniş ölçüde bağlam öbeklerinden aşağıda bahsedi­ yoruz. Ancak anlam, yada şekilce ilgili kelimelerden oluşmuş bağlam öbekleri, k o ş m a t a k ı m l a r (bkz tas tarak iri yarı § 428) ve onların bir çeşidi olan i k i l e m e l e r i (bkz § 303 v.b.) aşağıda gösteriyoruz. Bunlar aslında bağlamsız bağlam öbekleridir. En basit örneği sıfat ve zarf olarak keli­ menin belirtme gücünü arttırm ak için ikilenmesidir (Kara kara yandı). Geniş ölçüde bağlam öbeklerinde iki kelimeyi anlam, ve­ y a şekil ilişkileri birbirine yaklaştırm ıştır. Bunlar aynı, zıt, yada ilişkili anlam da olabilirler. Ancak k o ş m a takım ( hendiadyoin) ve i k i l e m e lerde (reduplication) tekrar, veya ön ve sonseslerde şekilce benzeşme bulunur, bkz § 428. Birbirini çağrıştıran bir yönleri vardır. Dilimiz Eski Türkçe­ den beri (iş küç yabız yablak) hem yeni kelime yaratm a bakımından yapımca, hem de kavram ları renklendirme bakı­ mından üslûpça bağlam öbeklerine geniş yer verm iştir. Bağ­ Y A PIBİLG İSİ 309 lam öbeği kalıbında başlıca bu iki takım birleşik kelime yer alır. Bağlam öbeğinde kelimelerden biri ötekini değil, ikisi birbirini belirttiği için koşma takım da bunların sırası da sözdiziminden çok bazı ses durumu şartlarına bağlı bulunur. Ba.şlıca sesliyle başlayan kelimenin öne gelmesi (abuk sabuk iyi kö tü ), az heceli kelimenin öne gelmesi (dal budak yünlük güneşlik), ilk hecesinde açık düz bir sesli bulunan keli­ menin öne gelmesi (yaz kxş hepi.topu), son hecesi kapalı olan kelimenin sona gelmesi (iğne iplik doğru dürüst) gibi. Koşma takım da isim tabanları bazan bir bağlam la birleştiril­ miş olabilirler (yağla bal etle tırnak kedi ile köpek) Fa­ kat genellikle yalın olarak iki kelimeyi yanyana getirip yapı­ lırlar ve birleşik olarak türlü kelime sınıflarına girerler. On­ ları başlıca kelime sınıflarına göre toparlam aya çalışacağız. 1. Ad olanlar : Ana baba karı koca hısım akraba cş dost kılık kıyafet üst baş iş güç tas tarak çanak çömlek ç ift çubuk düğün dernek kazma kürek kaş göz saç sakal baklava börek. 2. Sıfat olanlar ; kara kuru deli dolu kaba saba açık saçık güçlü kuvvetli anlı sanlı yorgun argın ipsiz sapsız kırık dökük yamru yumru yalan yanlış delik deşik beş on üçer beşer. 3. Zamir olanlar ; sen ben şu bu falan filân öteki beriki küçüğü büyüğü yenisi eskisi üçü beşi şurdaki hurdaki dağdaki bağdaki. um 310 T Ü R K Ç E N İN g r a m e r i 4. Zarf olanlar : az çok iyi kötü aşağı yukarı ara sıra şöyle böyle er geç ileri geri gece gündüz sabah akşam şurda burda düşe kalka gibi. Bağlam öbeklerinde adlar çoğu zaman ayrı ay n çekime tabi olurlar : tası tarağı toplamak eşe dosta m ektup kıyafeti bozuk. kılığı Bağlam öbekleri içinde saklı kalan bazı bırakılmış keli­ meler de vardır. Bunlar anlamsız sözler değildir : ev bark kap kacak çoluk çocuk soy sop beniz abuk sabuk eğri büğrü eski püskü çöp bet bereket kul karavaş gibi, bet çör U, BİRLEŞİK FİİL TABANLARI 274- Birleşik fiil tabanlan da sözdizimindeki belirtme öbeklerinden gelir. Ancak bunların sayıca daha az kalıplan vardır. O nlan 1. Z arf öbeği, 2. Çekim Öbeği, 3. Bağlam öbeği kalıplarında bulacağız ve gözden geçireceğiz. B unlar da kök ve üreme fiil tabanlan gibi çekimlendikten başka fiil çatı şe­ killerine de girerler. 1. Zarf Öbeği Kalıbında: Z arf öbeği kalıbında birleşik fiil tab an lan fiillere gelen zarfların bunlarla belirli bir anlamda kaynaşm ası mahöulü olur : ileri sürm ek ileri gelmek geri kalm ak geri dönmek öne düşmek ayrı düşm ek geç kalm ak denk gelmek hoş görmek karşı koym ak yan bakmak boş verm ek gibi. YA PIBİLG İSİ 311 Dilimizde isim ve fiil üreten önekler yoktur. Ancak isimlerde yer, yön, sıra a d la n sıfattakım ı kalıbında (bkz § 268 önek yaneıkii, fiillerde ise zarflar bu zarf öbekleri kalıbında Batı dillerinde önek ve önlakılarla yapılmış üremeleri, veya bir­ leşikleri gereği gibi karşılam akladırlar ; ileri gelm ek = provenir ileri sürm ek — prétendre önceden söy­ lem ek = yorsagen geri gelm ek = revenire yeniden başlamak ~ recom m encer birlikle çalışm ak — coopérer araya katm ak — intercaler karşı koym ak = widersetzen önceden görm ek — foresee. Burada bir gelişmeye de işaret edelim: Dilimizde adı katkı alan takılar teşkil eden (bkz § 271 yolortast masaüstü) ve sıfat olarak kullanılıp bir tü r sıfallaktm la n n d a (bkz § 268 ortayol önsöz) takı işleyişi kazanan yer, yön, ilgi adlan için isimler alanında hem sontakı. hem de öntakı sayılırlar, diyebiliriz. Ancak bunlar öntakı olarak fiillere gelmezler, İm di bu türlü sıfattakım lannın, özellikle vasıflananı bir fiil üremesi olanlarının yazı dilim izde çoğalm ası bu öntakı niteliğindeki kelim elerin o isimlere kök olan fiillere de gelmesine yol açacaktır, gibi görünüyor. Şimdilik : öngörü — prévoyance X Belki butlu ; önsezi = öngörm ek ~ prâvoire yadırganmayor. pressentim ent X önsezrnek ~ pressentire subdivision X altböim ek ~ subdiviser altböUim = gibi kelim eler izleyecektir. 2. Çekim Öbeği Kalıbında : 275. Fiilleri belirtme işleyişleri bakımından zarfların bunlarla kaynaşarak birleşikler meydana getirmeleri bir özel bal teşkil eder. Oysa cümlenin öbür unsurları da kullanış yeri .sebebiyle fiille öbekleşir (bkz § 424) ve bazan yapışık bir bal alıp özel anlam da birleşik fiiller geliştirir. Bunlar daima çe­ kim balinde vecümlenin kimsesi, nesnesi, veya isimlemesi olan bir adla fiilin kaynaşm ası şeklinde görülür : kar yağm ak baş kaldırmak yakayı kurtarm ak dile düşmek yolda kalm ak baştan çıkm ak gibi. Çekim Öbeği kalıbındaki birleşik fiilleri sözdizimindeki işleyişlerine göre sırayla gözden geçireceğiz. Bunlara yardım ­ cı fiillerle yapılanları ekleyeceğiz. 312 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ a. Kimse Olan Adlarla : Kimse olan adlar kim halinde olurlar ve hemen daima geçişsiz fiillere gelip birleşikler yapmış görünürler. Bunlar t e k k i ş i l i (kişisiz) fiil tabanları olurlar. yağmur yağmak hava bozmak toz kalkm ak dikiş kalmak kan gelmek şafak sökm ek gün doğmak kavga çıkm ak gibi. Kimse olan adlarla yapılmış bu tü r birleşik fiillerden b irta ­ kımım da ada bir iyelik eki getirerek kişilendiririz (can sı­ kılm ak yerine canı sıkılm ak). O zaman fiil bir i ç ç e k i m (conjugaison interne) imkânı kazanır (can sıkıldım can sıkıldın değil, fakat, canım sıkıldı canın sıkıldı . . . ). Dili­ miz bu kalıpta birleşik fiiller yönünden zengindir : başı dönmek gözü kararmak dili tutulm ak ayağı sürçmek kanı kaynam ak yüzü gülmek keyfi kaçmak sabrı tükenm ek karnı acıkm ak gücü yetm ek adı çıkm ak işi bozulmak gibi. Bumar da geçişsiz fiiller olurlar. b. Nesne Olan Adlarla ; 276. Bunlar iki türlü, b e l i r s i z n e s n e (kim halin­ de) ve b e l i r l i n e s n e (kimi halinde) olan adların gel­ dikleri fiille kaynaşması mahsulü olurlar. Her iki halde nes­ ne alan fiil geçişlidir. Belirsiz nesne olan adlarla meydana gelmiş birleşik fiiller dilimizde çok yaygındır : göz yum m ak boyun eğmek kulak kabartm ak dirsek çevirmek diş bilemek ayak diremek el açmak can atm ak kafa tutm ak söz açmak and içmek hüküm sürm ek kavga çıkarm ak gibi. Bu kalıptaki adla fiil bazan aynı kökten gelmiş olabilir­ ler. Bu türlü birleşik fiillere t ü r e y i ş t e n f i i l k a l ı b ı (figure étymologique) adım veririz ; Y A P IB İL G İS İ 313 yemek yemek dikiş dikm ek sarma sarmak içki içmek yazı yazm ak ekin ekmek av avlamak söz söylemek oyun oynamak gibi. Bu kalıpta fiilden adlan fiili berkitmek için de kullanırız ( ö yle bir vuruş vurdu k i...). Belirli nesne olan adlarla oluşmuş birleşik fiiller ise daba sımrlı şartlarda geçen bir kılış ifade ederler, tokat atmak (rastgele), tokadı atm ak (yerinde) gibi bir anlam farkı ta ­ şırlar. Bu kalıpta birleşiklere balkağzı deyimlerde daba çok rastlanır : parayı saym ak işi azıtm ak hapı yutm ak nal­ ları dikm ek postu sermek kapağı atm ak ta­ bam kaldırmak dayağı yem ek kafayı çekmek. Belirli nesne olan ad bir de iyelik eki almış bulunabilir : gözünü açmak yüzünü güldürmek dilini tu t­ m ak başını ezmek aklını çelmek tadını çıkar­ m ak suyunu çekm ek gönlünü almak kolayını bulmak. Bu birleşiklerden tek kişili olanlar (suyunu çekti) olduğu gibi taşıdığı iyelik zamirinin öncülüne göre yalnız sonçekime (tadını çıkardım ), yada aynı zamanda bir iççekime tabi olanlar vardır (gönlümü aldın). c. İsimleme Olan Adlarla : 277. Fiilin içinde geçtiği yeri yönü gösteren ve başlıca kime, kimde, kimden hallerinde bulunan adlar o fiile sabit bir yakınlık kazandıklarında bir tü r birleşik fiiller yaratırlar. Bunlar da dilimizde yaygındır : ele almak göze girm ek başa çıkm ak oyuna gel­ m ek yolda kalm ak hatırda tutm ak kırda ya t­ m ak ayakta durmak ba.ştan savm ak elden çıkarm ak halden anlamak gözden düşmek gibi. 314 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Adın aldığı çekim ekleri bir iyelik eki üzerine gelmekle bu birleşiklerin bir başka çeşidi elde edilir : tadına bakmak yüreğine inmek hoşuna gitm ek farkına varmak sözünde durmak gözünde tü t­ mek aklında kalmak yerinde saym ak hakkın­ dan gelmek çığrından çıkm ak canından bez­ m ek başından geçmek. Bu birleşiklerden de tek kişili olanlar (Çığrından çıktı), ta ­ şıdığı iyelik ekinin öncülüne göre yalnız sonçekime (Tadına baktım ), yada aynı zamanda bir iççekime tabi olanlar vardır (Sözünüzde durmalısınız). d. Yardımcı Fiillerle : 278. Salt kılış ve oluş bildiren etm ek ve olmak fiilleri ve eylemek yapm ak kılm ak gibi anlam daşlan yalnız kullanışları dışında y a r d ı m c ı f i i l (verbe auxilliaire) olarak birçok isim tab an lan ile b e l i r s i z n e s n e kalıbında kaynaşarak birleşik fiiller meydana getirirler. Salt anlam da kılış ve oluş ifade ettiklerinden o isim tabanlarını tülleştirm iş olurlar, isimden (ad, sıfat, zarf) fiil yaparlar : alt etmek yardım etm ek yok olmak deli olmak zarar etm ek sarhoş olmak m ayna olmak tele­ fon etm ek fayrap etm ek gürültü yapm ak m üm ­ kün kılm ak sabreylemek gibi. Etmek ve olmak bu birleşik fiillerin geçişli ve geçişsiz iki çe­ şidini verirler. Ancak bu yardımcı fiiller bazı çatı ekleri al­ mış olarak da aynı işleyişte görülürler. Başka bir deyimle birleşiğin alacağı görünüş eklerini bunlar ta şırla r : edilmek edişmek yaptırm ak olunmak kılın­ m ak eyletm ek gibi. a. Bugün en geniş ölçüde etm ek ve olmak, daha az ve --m yapm ak yardım cıları kullanılm aktadır. U l u l a m a için révérence) etm ek yerine buyurmak da geçer (kabul bu­ yurm ak) ; Y A PIBİLG İSİ 315 SÖZ etm ek göç etmek haş etmek oyun etmek alay etm ek uzun etmek dırdır etmek tedirgin etm ek boş olmak kul olmak sağ olmak iyi olmak gelin olmak sağır olmak baba olmak kötürüm olmak şaka yapmak gürültü yapmak uçuş yapmak doğum yapmak. Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 183) salt kılış ve oluş ifade etmeleri sebebiyle yardımcı fiiller kimi zaman -le- isim­ den fiilleri ve uzatm aları ile anlamdaş birleşikler yaparlar. düz etm ek X düzlemek yağma etmek X yağ­ malamak pis etm ek X pislemek kötü olmak X kötülemek iyi olmak X iyileşm ek sıra olmak X sıralanmak yavru yapm ak X yavrulamak gibi. Bu da gösterir ki yardımcı fiillerle yapılan birleşiklerde, öbür nesne olan adlarla yapılanların aksine, ad yalnız bir be­ lirtici değildir, fiilleşmiş ana kavramı taşır. -'’79. b. Y in e y u k a r ıd a (bkz 5 183) belirttiğim i/ gibi yabancı kelimeleri ancak isim Iilh a n la rı halinde kabul e d e n dilimiz bunları fiilleştirmek için dahaçok yardımcı i'iiller ile birleşikler yapm ak yoluna gitmiş, böylece yardım cılar her devirde yabancı kelimelerin dilimize a k ım ın ı kolaylaştıran bir aracı olm uştur. Bu akım sınırsızdır ve bu y ü z d e n , yeni bir kavram getirenler biryana, eski yazı dilimizde binlerce Türk vc basit, veya üreme fiil tabanları yerine çoğu e tm e k ve o lm a k yardım cılarını al mıy yabancı birleşikler gelmiştir. Ö yle ki bazı cüm lelerde yardım cı fiillerden başka Türkçe kelime kalm amıştır • E d ip tezyid i g a yret m iısle fid o lm a k n e d a m e tte n ’ Bunun pibi sunm ak m ek X a rz c tm e k tem in e tm e k m ek Y ukarıda sa y m a k o n a rm a k X tam ir e tm e k onam ak d ö şe m e k (aynı X X X a d d e tm e k buyurm ak X u y m a k X tabi o lm a k ta sd ik e tm e k te friş e tm e k in c in m e k X k u lla n m a k X y a k a la m a k X eııırer- sağlam ak X istim al e t­ derdest etm ek asıllı birleşik rencide o lm a k. yerde) yardım cılarla yapılm ış yabancı fiillerin öteden beri halk dilinde ve yeni zam anlarda yazı ve ilim dilinde isimden -le- fiilleri­ ne ve uzatm alarına dönüşm elerini g ö ste rd ik ; 316 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ lel'in etm ek X lânetlem ck tekabbül e tm e k X ka h ıtllen ın ek olm ak X fenalaşm ak tebahhur etm ek X buharlaşm ak etm ek X sınıflam ak gibi. c. Yeni niş ö lç ü d e z a m a n la r d a y in e hu rtro e tm e k d ille rin d e n B u n la r d a .ıın ırs ız d ır. Az. y a b a n c ı ta b a n la r ı o la ra t tiikte etm ek n o t e tm e k sigorta o lm a k b a n yo ya p m a k isim g e le n k e lim e le ri g e ­ fiilleşL iriy o ru z : p ro te sto e ttu ek iito p etm ek o lm a k B alı y a rd ım c ıla r la fenn tasnif grip o lm a k cim n a stik y a p m a k dil b ile n 'y a n cıırnal etm e k k a d iik o lm a k riibıkon gol ya p m a k a y d ın la r, gibi. k o n u ş m a ,'m im la bu k.a- lıp iç in d e ç o k ve y e rli y e rsiz y a b a n c ı k e lim e k u lla n m a y a ö z e n ir le r : irrité e tm e k yapm ak, D ahası vai . fo rc é e tm e k hatta em b a llé o lm a k c h e c k e tm e k rédacié ch o q u é o lm a k full y a p m a k discuss e tm e k e tm e k révisé e lm e k succès gibi. so ciétiq u e o lm a k a p p a n e m e m is é e tm e k (?) . d. Yine nesne olan adlarla kaynaşm ış daha bazı fiiller vardır ki salt kılış ve oluş anlamı taşım am akla birlikte y a r­ dımcı fiillere benzer bir işleyişle, yani adm kavramını fiilleştirmek üzere birleşik fiiller yaparlar. Bunlara y a r ı y a r ­ d ı m c ı f i i l l e r (verbe semi-auxilliaire) adını veririz (al­ mak verm ek bulmak işlemek görmek, koşm ak). yol almak tedbir almak ara verm ek karar ver­ m ek iş görmek vazife görmek son bulmak şifa bulmak şirk koşm ak şart koşm ak suç işlemek günah işlemek gibi. Bu y a rı y a r d ım c ıla r la fiili e le a lıp onun y a p ıla n ü z e r in e i-j görm ek b ir le ş ik le rd e an ak a v ra m d a X g ö re ı sarı de an ak a v ra m ı ta ş ıy a n ü re m e yapm aya k a lk ış m a k koşm ak X k o jtıl a d tır . Y a rd ım c ı a b e s tir ; gibi. 3. Bağlam Öbeği Kalıbında : 280. Bağlam Öbeği kalıbındaki birleşik fiil tabanları aynı kalıpta birleşik isim tabanları gibi anlam ve şekil ilişkilerine göre yapılmıştır. Yani onlar gibi belli şa rtla r içinde oluşmuş birleşiklerdir. Bunları ya iki adfiil (m astar) halinde, yada YAPIBİLGİSİ 317 birinci fiili -ip zarffiili şekline koyarak gösteririz (satmak savmak X satıp savm ak). Birinci balde ber iki fiil (.sattım .savdım), ikinci balde yalnız son fiil çekime tabi olur (satıp savdım). Yine isimden koşma takım larda olduğu gibi fiilden koş­ ma takım larda da her iki kelime birbirini tasvire yaram akta olduğundan aralarında kesin bir sıra yoktur. Ancak iki fiilin oluş ve kılmış sırasına göre bir tertiplenme meydana gelir. O da sabit (atıp tutm ak), veya yerine göre değişken (gidip gelme}: gelip gitm ek) olabilir. Bunun dışında isimden koşma takım larda gördüğümüz (bkz § 273) sesçe istiflenme bunlar­ da da görülür : sayıp dökmek yeyip içmek batıp çıkm ak bık­ m ak usanmak silip süpürmek yazıp çizmek tellemek pullamak pişirmek kotarm ak saçıp savurmak kasıp kavurm ak gezip tozmak gibi. Türeyişten fiil kalıbında da iki fiil bir birleşik fiil teşkil eder. Bunlar edeleme fiillerini berkitme yollu yapılmış görü­ nür : verm ek veriştirm ek sürüp sürüştürmek sorup .soruşturmak sarmak sarmalamak bulup buluş­ turm ak takıp takıştırm ak gibi. Bağlam öbeği kalıbındaki birleşik fiiller türlü çatı görü­ nüşlerinde de aynı anlamı sürdürebilirler. Bu takdirde ekseri iki fiil aynı zamanda çatı ekleri alır : Yendi içildi. Asıldı kesildi. Sarınıp sarmalan­ mış. Dökündü saçındı. Yaptırıp ettirdi. Döğüş­ tüler söımştüler. Batırdı çıkardı, gibi. Yalnız son fiile geldiği de olur (alıp satılmak m ek). çekip çevirt­ Bu birleşik fiil tabanlarından ve bunların türlü çatı gö­ rünüşlerinden üreme isimler (ad, sıfat, zarf) koşma takım 318 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t kalıbında birleşik isimler arasında görülür (bkz § 273 alım satım açık saçık düşe kalka). Özellikle bu koşma takım kalıbındaki birleşik fiillerden gelen duruk fiiller geniş ölçüde isim tabanları olarak kullanılırlar. Bunlar da çekimde olduğu gibi iki türlü ekleme ile yapılmış bulunurlar. a. Her iki fiil aynı eki alm ıştır : (üış veriş yeyecek içecek - kaçma göçme gelen giden konar göçer okur yazar derme çatma bıkmaz usanmaz görmüş geçirmiş bata çıka bağıra çağıra kırmadan dökmeden gibi. b. Birinci fiil ~ip zarffiili ekini alıp yalnız ikinci fiile -çe­ şitli duruk fiil ekleri getirilir : gezip tozma yatıp kalkm a gidip gelme bitip tükenm iş gelip geçici alıp verecek basıp geçe­ rek arayıp tarayıp durup dinlenmeden gibi. Bağlam kalıbında duruk fiiller bazan doğrudan doğruya, yani çekimli fiil şekilleri kullanılmış olmaksızın üretilm iş gö­ rünürler : emme basma biçer bağlar biçer döğer durmuş oturm uş büyüm üş küçülm üş doğma büyüme ölen kalan gibi. Bağlam öbeği kalıbında fiillerden de bazan bir teki bırakıl­ mış kelime olabilir : yalvarıp yakarm ak ovanp onarmak çevirmek değiş tokuş gibi. evirm ek Y A PIB İL G İSt 319 II. Kısım K E L İ M E Ç E K İ M İ 281. İkinci bölümün giriş kısmında genişçe belirttiğimiz gibi Türkçenin kelimeleri sekiz sınıfa ayrılırlar ve bunlar söz içinde farklı işleyişler alarak ilişkilerine göre türlü çekim ek­ leriyle birbirlerine bağlanırlar. Aşağda kelime sınıfları sıra­ sıyla bunların vasıflarını, işleyişlerini ve çekim ekleri alarak uğradıkları değişiklikleri gözden geçireceğiz. 1 . Dilim : A d I. A D L A R V E Ç E Ş İT L E R İ Gerçekte, veya tasavvurda bir varlığa ad olan kelimelere a d (substantif) deriz : taş kavak güvercin Turgut düşünce gibi. güçlük .şeref Bunlardan birtakım ı duyularımızla kavranır bir gerçek­ liği olan varklıkların, nesnelerin adlarıdır (ta,ş kavak güver­ cin T urgut). Bunlara y o ğ u n a d l a r (nom concret) deriz. B irtakım ı ise maddî varlıklara, nesnelere değil, vasıflara ma­ nevî kavram lara ad olurlar (güçlük şeref düşünce). Bun­ lara da y a l ı n a d l a r (nom abstrait) adını veririz. Buna göre adlanan kavram ları da y o ğ u n k a v r a m l a r (concept concret) , v e y a l ı n k a v r a m l a r (concept abstrait) diye anarız. Sadece «Bu hir kavramdır.» dediğimiz zaman ise bir yalın kavram anlarız. 320 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Öbür kelimeler gibi adlar da bir k o nm u ş a n l a m (sens fondamental) taşırlar. Buna adın a s ı l a n l a m ı (sens propre) deriz. Birçok adlar a n l a m c a y a y ı l ı p (par ex­ tension) konmuş anlam lar çevresinde ve dışında bazı y a n a n l a m l a r (sens accessoire) yüklenmiş bulunurlar. Mese­ lâ ayak insanda ve hayvanda basma, yürüme organıdır. F ak at iskemlenin, masanın, gölün, ırmağın v.b. da ayağı olur. Halk şiirinde ise bu kelime k a f i y e anlamına gelir. Bu sonrakiler hepsi kelimenin ü r e m e a n l a m l a r ı (sens dérivé) sayılır. Anlam genişlemesi yoluyla çoğu zaman yoğun anlamlı bir ad bir de yalın anlam kazanmış bulunur. Bazan da aksine, yalın anlamlı bir ad bir de yoğun anlam alır : yürek ~ bir organ , cesaret destek r. bir direk ,/ yardım yol =: geçilen yer / usul, aksine çıkış bir davranış , çıkılan yer pislik ■=. bir vasıf / bir nesne gibi. Adlar asıl ve yan anlam larının dışında ilişki ve benzerlik yoluyla başka bir kavram karşılam ak üzere de eğriti olarak kullanılırlar. Bu kullanışa m e c a z (figure de mot) deriz. yuva CCS ev ekm ek — geçim maşa aracı iosun ■- gürbüz çocuk sopa =r dayak koltuk — m akam gibi. Mecaz doğrudan doğruya nesnenin adı olmaz, kavram ı güçlen­ dirmek ve renklendirmek için adın yerini tu lar. Bununla be­ raber alışılmış mecazlara kelimenin m e c a z l ı a n l a m ı de­ riz. Bir çok yan anlam lar ve terimler de mecaz yoluyla gelişmi.şlerdir, krş § 181. 282. Yoğun adlardan birtakım ı ancak bir tek varlığı, ve­ ya belli bir topluluğu göstermeye yararlar : Turgut Sarman (kedi) Adana Norveç Türkler gibi. Y A PIB İL G İSİ 321 Bunlara ö z l ü k a d î a r (nom propre) deriz. Yalın kavram lara, yada bir cinsin herbir tekine ad olabi­ len kelimeleri ise c i n s a d l a r t (nom commun) diye anarız; çocuk tavşan söğüt çayır gibi. güçlük sevinç Ba.şlıca kişi adları, soyadları, yer adları millet, din, ad lan, makam ve kurum adları özlük adlar olurlar. Bunlar ya zıda ilk harfleri büyük yazılmak suretiyle belirtilirler. Türlü belirtme öbekleri kalıbında birleşiklerden özlükadlar da böyl yazılır, bkz § 3 ; Erdoğan Demirtaş (fakat Mehmet Ali Ali R iza) Çolakoğlu Taşkapıh Akhisar Beypazarı Akdağmadeni Yeşilırnıak Rumeli Köktürklcr Karakoyunlular Kızılay Başbakanlık Katolikler gibi. Soy ve yer adlarında yaygınlaşan bu birleşik yazılışa k ar­ şılık geniş anlam da birleşiklerden ve s a n ö b e k l e r i tiden meydana gelen özlük adlarda ayrı yazılış devam eder. Oza­ man her kelimenin ilk harfini büyük yazarız ; Ziraat Bankası Küçük Çamlıca Tarım Bakanlığı A lt ay Dağları Am erika Birleşik Devletleri Tür­ kiye B üyük Millet Meclisi Sultan Mahmut Şah İsmail Yavuz Sultan Selim EmruUah Efenek Süleyman Paşa Ali Bey. Özlükadlara çekim ekleri getirildikte ekin bir kesme işa­ retiyle ayrılm ası faydalı olabilir' (A nkara’ya îhsan’ın Dadaloğlv’v.dan), yapım elderi getirildikte doğru olmaz (Bursah Arapça A tatürkçülük). Özlükadlar kullanış, üretim ve birleşim yollarıyla cinsadı, sıfat ve fiil sınıflarına da girseler Türkçeniu Grameri I’ .'/ 322 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t yazılışlarında büyük harfle başlamak eğilimi çoğu zaman ha­ kim olur ; bir Ingiliz (Ura) bu malın Avrupası Van kedisi Osmanlı kadın Japon gülü Mehmetçik Turancı Türkleşmiş Batılılaşmak gibi. II. ADLARDA SAYI ?. Cinsadları adı olduklan cinsten bir tek varlığı, yada belli bir parçayı gösterirler : ağaç kum kaz kadın duygu görüş gibi. Bu yalın halleriyle adlara t e k l i (singulier) deriz. Burada tek, veya parça aynı zamanda bir cinsi, yada bir bütünü tem ­ sil eder. Aynı cinsten birden çok varlıkları anlatm ak istediğimiz zaman bu adların sonuna bir -Zer eki getiririz : ağaçlar kumlar kazlar kadınlar duygular gö­ rüşler gibi. Bu haldeki adları da ç o k l u (pluriel) diye anarız. Bir takım cinsadları çok sayıda bir topluluğa ad olmuş­ lardır. yani tekli halleriyle toplu bir çokluğu ifade ederler ; ordu bölük sürü takım küm e hevenk gibi. öbek dizi Bunlara t o p l u l u k a d l a r ı (nom collectif) deriz. Bunlar da çoklu eki alıp birden fazla toplulukları ifade edebilirler frjrdular bölükler sürüler). Aynı cinsten tekleri toplayan ve kapsayan kap, veya bağ adi da topluluk adı olarak kullanılabilir : YAPIBİLGİSİ bir avuç 323 (fındık) iki demet (çiçek) üç çuval (patates) gibi. Çoklu ekini kimi zaman sayıca değil, mikdarca çokluğu anlatmak, kavramı genişletmek ve obartmak için kullanırız. B unlara o b a r t m a ç o k l u l a r ı (pluriel emphatique) adını veririz, krş § 153 : baklavalar, börekler kürkler, şapkalar ateşler içinde kanlara boyanmış yerlerde yatm ak havalara sıçramak gibi. Özlük adlar bir tek varlığa ad oldukları için mantıkça çoklu eki alamazlar. Ancak bir topluluğu anlattıkları, millet, cemaat, boy, aile v.b. adı oldukları zaman çokludurlar : Uygurlar Müslümanlar Avşarlar Türkçüler gibi. Osmanlılar Turgutlar dediğimiz zaman da Turgtıd’un evini ve ailesini kastetm iş oluruz. Bunun gibi bir kimseyi, yada bir yeri benzerleriyle bir­ likte anlatm ak istediğimizde özlük adlara çoklu eki getiririz, krş § 153 : Fuzulîler, Bakiler, Sinanlar 16. yüzyılda Türk sanatını yükselttiler. Bir süre Nice’lerde, Riviera’larda gezip tozmuşlar gibi. Sayı sıfatları çoklu anlamı getirdiği için Türkçede sayı sıfatı almış adlar çoklu eki almazlar (üç gün beş çocuk yedi m etre). Ancak bazan bilinen kişiler, veya nesneler top­ luluğuna ad olmak üzere doğrudan doğruya sayı sıfatlarına, yada onların belirttikleri adlara çoklu eki getirilm iştir : Kırklar Yediler Otuzhe.şler Dört Büyükler Yedi Deliler K ırk Haramiler Alt% Kızlar Çiftehavuzlar (İstanbul) Beşevler (Ankara) gibi. 324 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t III. A D LA R D A B E LİR TM E 28). Özlükadlar bir tek, dolayısıyla belirli bir varlığa ad olmuşlardır. Gerçekten Ahm et ve Doğanca dediğimiz zaman yalnız bir tek kişiyi, veya yeri kastederiz. Bu adlar bir cinsin tekleri olarak kullanılamaz. Ancak bu kişi ve yerlerin de a d a ş l a r ı olur. Her köyde birçok Ahm et ve Türkiye’de Doğanca adında birçok köy vardır. Adaşları ad ve sıfattakım ları kurarak ayırdederiz, bkz 5 432 : Balcı Ahm et Topahn Yusuf Dursunoğlu Cevat III. Selim Yultarı Doğanca Büyük Çekmece Marmara Ereğlisi Batı Trakya gibi. Lâkaplar ve soyadlanyla belirtme Batı dillerine uyularak te r­ sine çevrilmiştir : Ahm et Balcı Yusuf Topal Cevat Dursunoğlu, hatta Selim III. Cinsadları ise aynı cinsten herhangi bir teki gösterebile­ ceklerinden belirli, veya belirsiz olabilirler. Cinsadının bu du­ rumuna s a l t h a l (cas absolu) deriz. Türkçede salt hal adm ek almamış yalın şeklidir. Ancak adın yalın çoklusu da salt halinde sayılır. Bir ck alan bütün Öbür haller ise d o l a y ı l ı h a l l e r (cas oblique) adını alırlar. Sait hali ile adlan tekli ve çoklu olarak bütün bir cinsi, anlatmak için olduğu gibi o nesneden bir mikdarı kastederek de kullanırız. Bu sonuncu kullanışa b ö l ü k h a l i (cas p arti­ tif) deriz : Süğlün ormanda yaşar. Elma besleyici bir m ey­ vedir. Sabahları süt içerim. Orhan köyden ha­ berler yetirdi, gibi. Türkçede adlan belirtme usulleri çeşitlidir. B e l i r l i (défini), yada tam b e l i r s i z (indéfini) kılmak için adlara YAPIBtLGtSİ 325 belirtme sıfatları getiririz. Belirsiz sıfat olarak hir önüne gel­ diği adı belirsiz kılar (bir adam bir oyun bir mesele). Buna karşılık adlara işaret sıfatları getirmek suretiyle onları be­ lirli yapmış oluruz (bu kadın şu ağaçlar o ödeme). Söz içinde vurgu değişikliği ile de adları belirli, veya be­ lirsiz kılabiliriz. Öyle ki cümlede kim.se, veya nesne olan ad cümle vurgusunu üzerine çekiyorsa belirsizdir, bu vurgu yüklem üzerinde kalıyorsa ad belirli olur : A yşe buradan yeyedck götürdü. A yşe buradan yeyecek götürd'ü. Izmirden çoeukl'ar geldi. îzmirden çocuklar geld'i(ler) giM, bkz § 94. 285. N ihayet adın bazı başka çekim halleri de adlan be­ lirli kılmaya yarar. 1. K i m i n h a l i eki olan -in aynı zamanda belirtici­ dir. Başka bir deyimle kimin hali belirli bir hal olduğundan teşkil ettiği adtakım m da belirten ad da belirli olur, bkz § 291. Dolayısıyla bu adtakım m a b e l i r l i a d t a k ı m ı deriz. (ağacın kabuğu evin kapısı kuzunun başı). Buna karşılık belirten adın kim hali, yani salt hali ile yapılmış adtakımmda birinci ad belirsiz olduğundan takım da belirsiz olur. Buradan b e l i r s i z a d t a k ı m ı adını alır ( ağaç kabuğu ev kajnsı kuzu başı). 2. K i m i h a l i eki olan -i aynı zamanda belirticidir. Başka deyimle kimi hali belirli bir hal olup cümlede nesne olan ad bu hale konduğunda b e l i r l i n e s n e olur (M ek­ tubu almışlar. Tavuğu kestim . İşçiyi gönderecek). Buna kar­ şılık cümlede nesne olan ad kim halinde, yani salt halde ise belirsiz olur ve b e l i r s i z n e s n e adını alır (M ektup al­ mışlar. Tavuk kestim . İşçi gönderecek), bîtz § 440. 3. l y e l i k ekleri de adı ki.şiye, yada nesneye tahsis ederek belirli kılarlar. Başka bir deyimle iyelik eki ada bir ikinci kavram ekler ki belirtme öbeklerinde olduğu gibi bun­ lardan biri ötekini belirtmeye y arar (baba-m / bcn-in babası 326 T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ eller-iniz / siz-in eller). Bu sebeple iyelik eki almış adlar cümlede nesne olduklarında her zaman kimi halinde bulunur­ lar ve belirli nesne olurlar (Baba-n-ı gördüm. Eller-im-i y ı­ kam alıyım). Eski Osmanlıcada ve Anadolu ağızlarında bazan nesnenin burada da kim halinde kaldığı görülür (Başın keserüm. Evüm yıktı. Ayagun öpem). Söz içinde belirtme öbekleri geniş ölçüde belirtme işleyi­ şini yerine getirirler. Bunları sözdizimi bölümünde göreceğiz, bkz § 417 v.i. rV. A D LA R D A ÇEKİM 2S6. A dlar söz içinde başka kelimelerle olan ilişkilerine göre farklı hallerde bulunurlar. Bu haller onlara gelen bazı eklerle belirtilir. Farklı hallere a d ı n h a l l e r i (cas), bir adın bu türlü ekler almasına ise a d ç e k i m i (déclinaison) deriz. Yukarıda gördüğümüz gibi adın hiç ek almamasını da bir hal sayarız. A d ç e k i m i e k l e r i (désinence easuelle) aslında adlara ve zamirlere gelen yapılıklardır. F ak at dilimiz­ de sıfat, zarf gibi fiiller dışında başka kelime sınıfları da ad yerini tuttuklarında adçckimi ekleri aldıkları için daha geniş anlamda i s i m h a l l e r i ve i s i m ç e k i m i terim lerini de kullanırız: Yeni Türkçede —kelime yapımı işleyişleri ağır basan -lik -ci -imsi gibi ekler biryana bırakılırsa— on kadar adhali vardır, diyebiliriz. Bunları sözdizimindeki i:-;lekliklerine göre iki bölüme ayırırız. 1. İ ç ç e k i m h a l l e r i (déclinaison interne), 2, D ı ş ç e k i m h a l l e r i (déclinaison externe). A. İççekim Halleri : Adların 6 iççekim halleri vardır. Bunları pratik te k im f soru zamirinin beklenen cevabına göre adlandırıyoruz : 1. kim hali 2. kirni hali ev ev-i E v boyandı. Ev-i gördüm. Y A PIB İL G İSİ 3. 4. 5. 6. kime hali kimde hali kimden hali kimin hali ev-e ev-de ev-den ev-in 327 Ev-e gidiyorum. Ev-de hekleyorum. Ev-den geliyorum. Ev-in damı B.. K i m h a l i , yukarıda da gördüğümüz gibi, adın çekimce y a l ı n h a l i (nom inatif), eksiz halidir. Yine yukarıda işaret ettiğimiz gibi bölük hali anlatımında da kullanılır. Ancak söz içinde omm en yaygın işleyişi birşey yapanı ve olanı gös­ termek, yani cümlenin kimsesi olm aktır (Taş camı kırdı. Cam kırıldı). Kim halinde adlar bir kimseyi adı, unvanı, veya bir vasfı ile çağırmada da kullanılır : Zeynep! Baha! Arkadaş! Hanım! Gocuklu! gibi. Arabacı! Yalın adın bu ünlem gibi kullanılışına ç a ğ r ı h a l i deriz, bkz § 109, 104. Y ukarıda (bkz § 285) ve aşağıda (bkz § 292, 440) gördü­ ğümüz gibi salt haliyle adlar belirsiz adtakım larında belirten ve cümlede belirsiz nesne olarak da kullanılırlar (ev kapısı Tavuk kestim ). b. K i m i h a l i adın söz içindeki geçişli fiilden doğrudan doğruya etkilenmesi durum udur : Taş camı kırdı. Kedi sütü içiyor. Takımları götüreceğim. Bundan dolayı ona e t k i l e n m e h a l i (accusatif) de­ riz. Ancak bu etkilenme çok defa da itibarî olur : K itabı okudum. Gelmeyi düşünmüşler, leri göreceksiniz. ö rn ek­ Y ukarıda belirttiğim iz gibi (bkz § 285) kimi halinde nesne olan ad doğrudan doğruya etkilendiği için belirli nesne adını alır. 328 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t 287. Özlükadlar ve belirtilmiş adlar aslında tek varlığa adoldukları için cümlede nesne olduklarında kimi haline gi­ rerler, yani belirli nesne olurlar : Dündarı çağırdık. Viyanayı tanır mısın? Bu hesabı kapatın. Resmini gösterdi gibi, bkz § 285. c. K i m e h a l i adın yönelme, g i r m e h a l i (datif), k i m d e h a l i adın durma, k a l m a h a l i (locatif), k i m ­ d e n h a l i ise ç ı k m a (ab latif), uzaklaşma halidir : Eve gidiyorum. Evde oturuyorum. yorum. gibi. Evden geli­ Bu üç hal adın zaman ve mekân içinde yer ve yön gösterme halleridir. Bu halleri ile bu adlar fiilin oluştuğu yerleme (localisation) şartlarını belirtirler. Bu sebeple onlara y e r y ö n h a l l e r i (cas locaux) adım veririz. Bu hallerdeki ad­ lar ençok cümlede i s i m l e m e adını alan bir sözdizimi un­ suru olarak kullanılırlar, bkz § 441. Yer yön halleri birçok zarfların yapımına da girerler, bkz akşama geçende eskiden § 135, 137, 139. d. K i m i n h a l i adın k a t ı l m a b a l i d i r (génitif). Bu haldeki adlar sahip olanı, tabi olunanı, kapsayanı göste­ rirler ve bir sahip olunanı, tabi olanı, kapsananı gerektirirler. Bu sebeple de iki türlü soru açarlar: — Ne Durmuş-un-dur? — Durmuş-un ne-si? Kimin halinde adlar birinci soruyu yüklem ismi olarak karşılam aya y ararlar : Güvercinler Durmuşun-dur. Bu bahçe sütçününmüş. Tüfek kardeşimin-di. Yavrular senin ola­ cak. gibi. Bu bahse sözdizimi bölümünde döneceğiz, bkz § 446. Kimin halinde adlar ikinci soruya bir belirli adtakım ı ile cevap verirler : YAPlBtLGtSt 329 Durmuş-un od a sı Sütçünün ineğ-i Kardeşimin bahçesi güvercin-in yavrular-ı gibi. Görüldüğü gibi bu ikinci kullanışta sahip olunan, tabi olan sonra gelir ve bir iyelik eki alır. Bu belirtme öbeği kalıbım aşağıda göreceğiz, bkz § 291. Özlükadlar ve belirtilmiş adlar (bkz § 284) adtakımlarında katılan durumunda kimin halinde görülürler (çocuk çorabı, fakat Em rc’nin çorabı şu kadının kocası saat-im-ın camıj. Ancak özlükadlar başka bir kullanışta kim halinde de bulu­ nurlar (bkz § 292 Konya Belediyesi Erzurum Valisi). ikinci ad daha belirli ve sınırlı hallerde yalın olarak da kullanılır : Bakkalın çocuk muhtarın kısrak Nalbandın Yusuf. sizin yeğen -in eki sesliyle biten tabanlardan sonra bir n alır (dedemin, dede-yin yerine), bkz § 310. B. Dışçekim H a lle ri: 288. Türkçe tarihi boyunca daha çeşitli adçekimi ekleri yaratm ış olup bunlardan birtakım ı az, veya çok canlı üretim ekleri olmuşlar, birtakım ı ise daha çok üretime yaram akla birlikte azçok çekimdeki işleyişlerini de muhafaza etmişler­ dir. Buna göre daha az işlek çekimekleri vardır ki bunların yarattıkları isim çekimi haillerine de d ı ş ç e k i m h a i l e r i diyoruz. Bunları ek halinde takılar saymak da yanlış değil­ dir, bkz § 333. Adların 4 dışçekim halleri vardır ki bunları da pratikte kim? soru zamirinin beklenen cevabına göre adlandıracağız : 1. 2. 3. 4. kimle hali kimce hali kimli hali kimsiz hali ev-lc ev-ce vv-U e v s iz Ev-le değişirim. Ev-ce bekledik. Ev-li bağ (ayrıca sıfat). E v s iz kalmışlar. 330 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ a. K i m l e h a l i adm başlıca b i l e l i k h a l i (Bxçàk-Ut kesti) ve b i r l i k t e h a l i (sociatif, Doktor-la geldiler) gibi iki farklı durumunu karşılar. Vurgusuz olan bu ek ile ta ­ kısından gelmekte ve genç bir ek olup hâlâ aslı olan takı ile yanyana ve aynı anlatım da yaşam aktadır. Eski Türkçedeki -in ekini iterek (adag~tn X ayak-la) yerini tutm uştur, bkz § 147. Bu iki ek konuşma dilinde yenisi eskisi tarafından uza­ tılmış bir birleşik olarak da kullanılır, krş § 156 : gözlen başlan ayaklan diziyîen korkuylan gibi, n ile biten adlardan sonra ek tam benzeşmeyle -nen şeklini al­ mış (tren-nen kadın-nan), sonra da bu şekil yer yer genel­ leşme istidadını gösterm iştir (eşeknen kayıknan çapaynan). Kimle halinde adlar da yer yön hallerindekiler gibi ençok cümlede isimleme olurlar ve yukarıda gördüğümüz gibi hal ve zaman gösteren birçok zarfların yapımına girerler, bkz zorla tathhkla zamanla § 151. 289. b. K i m c e h a l i adm g ö r e l i k h a l i (équatif) diye adlandırılabilir. Ancak vurgusuz olan bu ekin anlatımı çok çeşitlidir. Kimce halinde adlar birçok takı öbeklerini an­ lamca kar.şılarlar : hesapça (hesaba göre) arkadaşça (arkadaş ola­ rak) milletçe (millet bütünüyle) orduca, (ordu tarafından) malca (mal yönünden) yıllarca (yıl­ la r boyu) kazca (kaz gibi) kılca (kıl kadar) gibi. Kimce halindeki adlar lügat değeri kazanmaya çok y a t­ kındırlar, Pek çeşitli anlam larda -ce zarflarını ve sıfatlarını yukarıda gördük, bkz Önce baçlıca Türkçe § 129. c. K i m l i h a l i adın d o n a n m a (m unitif), b e z e n ­ m e h a l i d i r (zıt anlamlısı kim siz hali). Sahip olma, birlikte olma, taşım a gibi anlatım ları da v ar­ YA PIBİLGİSİ 331 dır. -li eki vurguludur. Kimli halinde adlar söz içinde sıfatla­ rın ve zarfların yerini tutarlar. çantalı adam şemsiyeli kadın tasmalı köpek haberli gelmek şapkalı oturmak atlı gitm ek gcyimli yatm ak gibi. Bu kullanışta kimli ve kimle halleri çoğu zaman anlamca bir­ birlerine yaklaşırlar : arabalı gitm ek >< arabayla gitm ek hesaplı har­ camak X hesapla harcamak. Ancak -li eki dahaçok sabit anlamlı sıfatlar yapmaya yarar olmu.ştur, bkz tatlı değerli korkulu § 157. d. K i m s i z h a l i adın g i d e r m e (privatif) y o k ­ s u l l u k h a l i dir. Kimli halinin, bazı yerde de. kimle halinin zıt anlamlısı olur, -siz eki de vurguludur. paltosuz adam A ziksız kaldık. Sensiz olmaz. Tehlikesiz değil. Hazırlıksız yola çıkm ış gibi. -siz eki de dahaçok sabit anlamlı sıfatlar üretiminde kullanılır olmuştur, bkz öksüz soysuz akılsız Ş 168. V. ADTAKIMI 290. Yukarıda kimin halini açıklarken bu haldeki adların bir sahip olanı, labi olunanı, kapsayanı gerektirdiklerini be­ lirtm iştik, bkz § 287. F akat aslında iki ad arasında bu ilişki­ nin iki türlü kurulduğunu gösterdik, bkz § 285. Bunlardan her iki.sine, yani kimin, veya kim halindeki bir ada iyenk eki al­ mış bir adın gelmesiyle ortaya çıkan k e l i m e ö b e ğ i ne a d t a k ı m ı (rapport d ’annexion) deriz (ağacın dalı ağaç dalı). Adtakımı aslında bir sözdizimi birliği olup belirtme öbek­ lerinden biri sayılır. Bu sıfatla onu o bölümde inceleyeceğiz, m m ■ « i # iB BfíW âı.-âÊÊ^ •WT ' ^mppiinp^ "3^B. . .. ■ m m m *np<. 'Î^ÂSÎ- ♦ m r»w««Iİ||igp m- JöLiteii.- ■ .y şl^ ğ tğ ^ H ü^ll^g^lim 'i f l l É I .J b | M |M n ^ ||H ||^ . * » u .:.« * * y '’¡¡Ê Ê Ê Ik - Ê Ê t''' 334 T Ü R K Ç E N lN G R A M ER İ Mehmed’in tarlası AnibaTin mezarı dostu gibi. amca-n-ın Başka kullanışta kim halinde de görülürler, bkz § 293. B. Belirsiz A d tak ım ı: 292. Kim halinde bir katılan ad ile iyelik eki getirilmiş bir katkıalan adtan oluşmuş adtakım ına belirsiz adtakımı adım veriyoruz : ev bahçesi at kuyruğu çocuk çorabı ceviz kabuğu gibi. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi dilimizde öncekinden anlatım ­ ca farklılaşmış olan bu adtakımı da aslında bir belirtme öbeği olup ona b e l i r s i z sıfatım vermemiz ancak itibarîdir. Bu­ nunla onun öncekinden daha az belirtici olduğunu anlatm ak isteriz. Gerçekten bu çeşit bir adtakım ında katılan ad katkıalanı anlamca daha az sınırlar. Belirli adtakım ında katılan ad katkıalan nesneyi belli bir varlığa m alettiği halde belirsiz adtakımında bir cinsten bir türe maleder. Başka bir deyimle meydana gelen kelime öbeği bir cinsten bir türün adı olur (çobanın köpeği y, çoban köpeği keserin sapı x keser sapı), krş § 264. Belirsiz adtakımı cinsadı olarak kullanılmaya daha elve­ rişlidir. Bu sebeple yukarıda gördüğümüz gibi geni.ş ölçüde bir­ leşik kelime yapımına yarar (göztaşı kctenhclvası ayakkabı). Bu yoldan bir cins varlığın tab iatta pekçok olan türlerini ve çeşitlerini adlandırırız : kızkuşu devekuşu arıkuşu tarlaku-şu karkuşu v.b. ayçiçeği ateşçiçeği kmaçiçcği boruçiçeği düğün çiçeği v.b. çakm aktaşı kireçtaşı alçıtaşı kum taşı biîeğita.şı v.b. gibi. Bununla birlikte belirsiz adtakım ı kimi zaman bir cins varlığın (katıJanm) parçalarını, veya şekillerini ayırdetm eye yarar : YAPIBİLGİSt 335 zeytin yağı X zeytin tanesi kuzu haşlaması X kuzu kızartması. Çoğu zaman belli bir türün adı cinsin adına katılarak o türün mensup olduğu cinsi açıklamaya yarar : kuğu kuşu çınar ağacı mermer taşı gibi. nisan ayı 293. Katılan durumunda özlükadların kimin halinde bu­ lunmaları esastır, bkz § 287, 291 Em rc’nin kitabı Fatihin ölümü. Ancak özlükadlar yine özlükadlar, yeradları, kişi, soy, topluluk, orun ve kurum adları alan bir adtakımmda katılan olurlarsa kim halinde kalırlar. Başka bir deyimle bu adtakımları belirsiz adtakımı şeklinde plur ; tstanbul Şehri Marmara Denizi Dadaloğlu Karamanoğulları Erzurum Valisi Konya Belediyesi Trabzon Lisesi Merkez Bankası gibi. Katılan durumunda belirtilmiş adların da kimin halinde bulunmaları esastır, bkz § 287, 291 saatimin camı amcanın dostu bu kadının kocası). Ancak yukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 290) Eski Türkçeden buyana kimin halinin gide­ rek yayılması ve bunun iyelik eki almış adları kapsaması, kimi hali için olduğu gibi, (bkz § 285 eviim y ık tı) daha yeni za­ m anlarda gerçekleşmiştir. Bu tarzda deyimler ve birleşikler halinde belirsiz adtakımı örneklerine Anadolu ağızlarında ve nadir olarak yazı lehçemizde rastlanır ; kardaşt oğlu halam kızı anam südü babam evi yüzü suyu ebem kuşağı gözüm nuru başın sa­ dakası gibi. Belirli adtakım ım n olduğu gibi (bkz § 291 kadının güzeli) belirsiz adtakım ım n da sıfattakım ını tersine çevirip adtakımı kalıbına sokulmuş bir çeşidi vardır. Burada da katkıalan ad olarak kullanılmış bir sıfattır, ama çoğu zaman bu sıfat da zaten belirgin vasfı ile alınmış bir adtan başka birşey değil­ dir : 336 T Ü R K Ç E N lN gram er ! deli Sabri X Sabri delisi aptal kapıcı X kapıcı aptalı baba adam X adam babası ayı Osman X Osman ayısı gibi. Burada katılan «gibi olan» anlamını alır. Bu adtakım ı edebi­ y atta çok yaygın ve sevilen bir mecaz kalıbı teşkil eder ve b e n z e t m e a d t a k ı m ı (annexion figurative) adını alır : gönül bülbülü aşk rüyası talih güneşi ışığı gibi. üm it Ancak biz bir sıfatı katkıalan olarak kullanıp onunla doğ­ rudan doğruya obartm a anlatım ı getiren belirsiz adtakım ları da yaparız : para delisi kadın düşkünü şöhret budalası baba şımarığı gibi. Bunları öncekilerle kanştırm am ah, krş § 266. N ihayet belirsiz adtakım ının bir çeşidi daha vardır ki bir tü r takı öbeklerini meydana getirir. Bunlar aslında yer, yön, çağ, ilişki adlarının katkı alması ile oluşmuş belirsiz adtakım larıdır : masa üstü deniz dibi şehir içi ırm ak boyu dağ ardı ayak ucu saçak altı edep dışı öğle üzeri ortaklar arası gibi. Bu adtakım ları ad, sıfat ve zarf olarak kullanılırlar (deniz­ altı olağanüstü hal adamboyu derin). F ak at yer yön halleri­ ne konduklarında bir takı öbeği niteliği kazanırlar. O zaman bu yer yön adlarına adı ka tkı alan takılar deriz ki onları ye­ rinde göreceğiz, bkz § 335 : ırm ak boyuna masa üstünde şehir içinden gibi. C. AdtakunJarının Ç e k im i: 294. Belirli ve belirsiz adtakım ları tek kavram halinde yalın adlar gibi çekim ekleri, birleşik ad sayıldıkları ölçüde de Y A PIB tL G tS İ 337 yapım ekleri alırlar. Her iki türlü takımda ve her iki halde eklerin bir iyelik eki üzerine gelmesi sözkonusu olup bu da bazı değişikliklere yolaçar. Çoklu eki her zaman kimin hali ekinden önce gelir (ağaç lar-tn dal-lar-i y%l-lar-m emcğ-i). Çoklu ekinin sondaki iye­ lik ekinden de her iki türlü adtakımmda önce gelmesi esas­ tır (kuşun kanat-lar-% ktrçiçek-ler-i). Bu türlü ekleme bir­ leşik ad olmuş belirsiz adtakım larında da devam eder. Yani birleşik kelimenin çoklusu sonundaki iyelik ekinden önce bir 4er- eki getirmeyle, adeta bir i ç e k l e m e (infixation) ile yapılır : ateşböceğ-i > ateşböceği-ler değil, ateşhöcekler-i, sakızağacı > sakızağacı-lar değil, sakızağaç-îar-t, gözyaşı > gözyaşı-lar değil, gözyaş-lar-% Karamanoğlu > Karamanoğlu-lar de­ ğil, Karamanoğul-lar-ı, gibi. Bununla birlikte bazı kaynaşmış birleşiklerde çoklu ekinin ke­ lime sonuna kaydığı görülür : yüzbaşı-lar kolağastlar kahvaltılar ayakkabı­ lar X ayakkap-lar-t elbeziler denizaltılar gibi. Adçekimi ekleri adtakım larına geldiklerinde iyelik ekiy­ le karşılaşırlar ve onun çekimine, yani iyelik zamirlerinin çe­ kimine uyarlar, bkz § 313. Bu da iççekim hallerinde yalın ad­ lara gelen eklerin — bir koruma sesdeşi olsun, olmasın — bir n sesi a r a y a k a t m a la n (intercalation) şeklinde olur. Esas­ ta belirli ve belirsiz adtakım lan aynı adçekimine tabi olurlar ; Ayşenin kedisi-ni dolap kapağt-nt öküzün boynu-na buğday ekmeği-nde çarşının ortası-nda Toros Dağlan-ndan Hasan’ın kaynı-nın mısır tarlası-nın gibi. Kimce hali de bunlara uyar (A hm ed’in aklınca yunca). yıllar bo­ T ürkçenin Grameri F : 22 S «M » m m dm 4 *i4m- ««a««.. -m- m - m m 4 . .4'. m ««S-- ■mm ’ miß m m - -iİİII^ühimMİI^ HÊÊÊk »MMÉM. -^Siti.:.». ■ rn m m -m m m ıiılflIi^HIMliiii'c 340 TÜRKÇENİN GRAMERİ VI. ADLARDA KÜÇÜLTME S96. Nesneyi küçültmek, azaltmak, yada küçük göster­ mek istediğimizde adına -cik (E.O. -cük), veya -ceğiz (E.O. -cügez) eklerinden birini getirir, k ü ç ü l t m e a d l a r ı ya­ parız : tepecik evceğiz diUmcik kitapçık parçacık hediyecik kuşçağız kızcağız çocukçağız şehirceğiz gibi. Küçültme adlan çok zaman sevgi, şefkat, acıma, bazan da aşağılama anlatım ında kullanılırlar : Anneciğim.' Kızcağız hekleyor. Kadıncağız has­ ta. Arabacığı ile övünüyor. «Amma biraz vefaçığı nakıs, şurası var». Küçültme adlarının üstün vasıflı anlam ına geldiği de olur : M ehmetçik Ayşecik «Kadın var, kadıncık var». Bu motorcuk canımızı kurtardı, gibi, bkz Ş 132. -cik ekinin gelmesiyle çoğu zaman adın sonundaki damak Besi düşer : eşekcik > eşecik köpecik yürecik bardacık kapacık bebecik Kavacık gibi, bkz § 34. Az sayıda adlar küçültme için -cek eki almış görünürler : yavrucak yumrucak çocu(k)cak sağhcak gibi. Bu eski küçültme eki daha çok sıfatlarda ve kelime yapımın­ da kalm ıştır, bkz § 304, 130. YAPIBİLGİSİ 341 2. Dilim : S ı f a t I. SIFATLAR VE ÇEŞİTLERİ 297. Bir varlığı vasıflayan, veya belirleyen kelimeye s ı f a t (adjectif) diyoruz: dar güzel mor ekşi yüksek üç gibi. hu hangi kimi Sıfatlar iki türlü işleyişlerine göre iki takım a ayrılırlar : v a s ı f l a m a s ı f a t l a r ı (adjectif qualificatif), b e l i r t ­ m e s ı f a t l a r ı (adjectif déterm inatif). Öncekiler bir var­ lığa ilindiklerinde onun bir vasfını gösterirler : dar yol güzel köpek mor çiçek ekşi erik gibi. Sonrakiler ise nesneye ilindiklerinde onu bir yönünden belir­ lerler : bu çayır hangi sokak? kim i çifçiler üç kavun gibi. Görülüyor ki sıfatlar aslında ayrı varlıklar değil, varlık­ lara bağlı kavram lardır. Bunun dışında sıfat ancak yalın bir kavram olarak anlaşılabilir. Bu sebeple sıfat oldukları sürece çoklu eki almazlar. Ancak aynı kelimeler ad ve zamir olarak kullanıldıklarında onlar gibi çoklu haline konurlar ve ad çe­ kimi hallerine girerler : Küçükler buyana! Şunlar bizim. Doğruyu söy­ lemeli. Bunu beğenmedim. E skiye dönmeyelim. A çıkta kaldın. Uzaktan geliyorlar. «Güzelin adı var». Bunun gibi sıfatlar aslında sıfat oldukları sürece iyelik ekleri de almazlar. Başka bir deyimle iyelik eki aldıklarında artık sıfat olmazlar, ya ad olarak kullanılmış olurlar, yada zamir hükmünde kelimeler meydana getirirler : 342 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ güzelim sevgilin fakiriniz yakınları gencimiz iricesi iyisi biri hangisi? gibi. Sonra bunlar çoklulanır ve adçekimine uğrarlar : sevgililerden iricesini birine hangisinin? gibi. Sıfatlar ayrı varlıklar olmadıkları, bir varlığa ait bir vas­ fı, yada bir belirtiyi gösterdikleri için o vasfa, o belirtiye sa­ hip olanı gerektirirler. Bu yönden kimin halindeki adlara ben­ zerler ve iki türlü soru açarlar ; — Ne güzel-dir? — Güzel ne? Sıfatlar birinci soruyu y ü k l e m i s m i olarak karşıla­ maya yararlar (Bu bahse sözdizimi bölümünde döneceğiz, bkz § 438, 446 v.i.) ; İstanbul güzel-dir. Yol uzun. İşim iz hu. Saat kaç? Dursun hasta-ymış. Hava çok serin-di. Balıklar taze-yse. Cevabım kesin olacak, gibi. İkinci soruyu ise sıfatlar bir sıfattakım ı ile k arşılarlar ; güzel çocuk kısa çizme hoş teneke bu iş kaç saat gibi. II. SIFATTAKIMI 298. Y ukarıda ikinci halde belirttiğim iz gibi sıfat hiç bir ek almaksızın vasıfladığı, veya belirlediği adın önüne gelerek onunla bir takım teşkil eder. Buna s ı f a t t a k ı m ı (cons­ truction adjective) adım veririz. İleride sözdizimi bölümünde tek rar göreceğimiz gibi bu bir b e l i r t m e ö b e ğ i olup b ir­ leşik adlar yapımında da yaygın bir kullanışa sahiptir, bkz § 268. Sıfattakım ını burada iki kelime arasında vasıflam a ve vasıflanm a ilişkisinin özel şekli olarak tasv ir edeceğiz. Bir sıfattakım ında birinci kelime sadece s ı f a t (epithete ) , yada v a s ı f l a y a n (qualifiant) adını alır. YAPIBİLGİSİ soğuk su yanlış hesap eski dost boş kutu 343 gen tarla sıfattakım larm daki birinci kelimeler gibi. Bunlardan sonra ge­ len adlara da v a s ı f l a n a n (qualifié) deriz. Belirtme sıfat­ larında bu terim ler b e l i r t e n ve h e l i r t i l e n diye değiş­ tirilebilir (üç oda şu pencere nasıl iş). S ıfattakım lan adtakım lan gibi bir anlam bütünlüğü mey­ dana getirirler ve yine onlar gibi aslında ad hükmündedirler. Bu nitelikleriyle de adlar gibi çoklulanırlar, adçekimine uğ­ ra rla r ve iyelik ekleri alırlar. Bu demektir ki burada adın so­ nuna gelen ekler sıfattakım ına gelmiş sayılır : yanlış hesaplar eski dostum bu arsaya hangi gözde dört kişiyi kara tavuğun bir işçiden gibi. S ıfattakım lan bir ad niteliği ile yeniden bir sıfat alarak üç üyeli sıfattakım lan meydana getirebilirler. Bu suretle ad iki yönden belirtilmiş daha dar bir kavram kazanır. Sıfatlar çeşitli olabilir ; sağır yaşlı kadın her yeni teklif üç büyük oda küçük sarı defter kârlı bir iş karışık bazı he­ saplar bir başka mesele şu son duruı Üiçü, sayı, biçim, derece v.b. gösteren bazı sıfattakıralarıuı bir ada sıfat yapmak suretiyle de üç üyeli yeni bir sıfattakımı yapabiliriz ; büyük boy çorap çok m ikdar kereste let pehlivan kaç tane kavun üç yeni moda sabahlık gibi ağır sık ­ ı-umaş Bu sıfattakım larından bazıları çekim halleriyle de alınmış ola­ bilirler : büyük boyda za rf az sayıda davetli ten sigara. her çeşit­ 344 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Bunun gibi birleşik ad niteliğinde bazı adtakım larını da sıfat olarak alıp adlara getirerek bir türlü üç üyeli sıfattakımları yaparız : Allahın belâsı herif evin şenliği çocuk işinin ehli adam Kütahya işi çini yüz karası arkadaş gök mavisi gözler köylü harcı basma gibi. Yapıldıkları sıfatın aslına göre sıfattakım ları çeşitlenir. Çok defa kimi varlıkların adlarını belirgin bir vasıflarıyla alıp sıfat olarak kullanırız. Bu, adın bir sıfattakım ına konmasıyla anlaşılır : baba adam hanım kadın erkek çocuk eşek he­ rif koç burun sırma saç dev teşebbüs Fındık Fatma Yıldırım Bayezit gibi. 299. Yer yön, çağ, ilişki adlarını sıfat olarak kullanıp yaptığımız sıfattakım ları ise ayrı bir sınıf meydana g etirir : ön sıra arka kapı üst kat alt tabaka iç hizm et ara sokak ana yol baş çavuş temel düşünce gibi. Yukarıda belirsiz adtakımı içinde bu kelimelerin sontakı işle­ yişinde bulunduklarını gösterdik (bkz § 293 masa üstünde ır­ m ak boyuna) ve aşağıda (bkz § 335) onları a d t k a t k ı a l a n t a k t l a r diye sınıfladık. Aynı kelimelerin burada sıfattakım ı içinde öntakı işleyişinde olduklarını görmekteyiz. Gerçekten bu sınıf kelimeler her iki halde sonuna, yada önüne geldikleri kelimelerle katkı alma, yada vasıflam a ilişkileri kurdukları kadar onların söz içinde başka unsurlarla ilişkile­ rini kurm aya yararlar. Bunlar her iki halde birleşikler de ya­ ratm ışlardır, bkz § 268 içyüZj 271 yurdiçi. Sıfattakım ları ad hükmünde olduklarından bir ad takım ı kuruluşunda basit adlar yerine katılan, katkı alan, veya her ikisi sıfattakım ı olabilir, sarı tavuğun yum urtası bakkalın sarı tavuğu sarı tavuğun boz yum urtası gibi. YAPIBİLGİSİ 345 Başka bazı adlar da bir nesnenin yapılmış olduğu madde­ yi göstermek üzere sıfat olarak kullanılıp sıfattakım lan teş­ kil ederler : demir kapı altın kalem gümüş şekerlik taş köprü hasır iskem le tahta masa ipek çorap yün ceket Toprakkale. Sıfattakım lannın adtakımma çevrilmiş şekillerine yuka­ rıda değindik, bkz § 291, 293 arkadasın kötüsü kapıcı bu­ dalası Osman ayısı. Duruk fiillerle yapılan sıfattakım ı kalıpları da Türkçenin sözdiziminde önemli bir yer tu tar, bkz ileride § 468 v.b. III. VASIFLAMA SIFATLARI 500. Yukarıda gördüğümüz gibi vasıflam a sıfatları adlar­ dan sonra yüklem ismi olarak gelip anlattıkları vasfı kimseye y ak ıştırırlar (H ava güzel). Bu takdirde ek ve yardımcı fiiller de alırlar (H ava güzel-dir. Hava güzel-miş. Hava güzel ola­ cak). Sıfattakım ında ise vasıflayan olarak daima adtan önce gelip anlattıkları vasfı salt olarak ada malederler (güzel hava ). Vasıflama sıfatları vasfın kastedilen yoğunluğuna göre derecelenirler. Vasfın üstün ve düşük derecelerini olduğu gibi göreli ve karşılaştırm alı derecelerini gösteren şekiller alırlar. Bunlar da üç çeşit olup 1. k a r ş ı l a ş t ı r m a , 2. b e r k i t ­ m e ve 3. k ü ç ü l t m e s ı f a t i a r ı adlarını alırlar. Belirtme sıfatlarında derecelenme yoktur. Bu yönden de vasıflam a sıfatlarından ayrılırlar: 1. Sıfatlarda Karşılaştırma : 501. Vasfın yoğunluğunu nispî derecelerle gösteren sıfat şekillerine k a r ş ı l a ş t ı r m a s ı f a t l a r ı (adjectifs com- 346 T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ parés) deriz. Eski Türkçede ve Eski Osmanlıcada bir karşıla.?tırm a eki görürüz ki (öküşrek r - pekçok yeğrek ~ daha iy i) sonradan küçültme eki olmuştur (ekşirck — ekşice). Dilimiz­ de k a r ş ı l a ş t ı r m a (comparaison) sıfatlara derece göste­ ren zarflar, veya zarf öbekleri getirerek yapılır. Bu derece­ leme çok çeşitli olabilir : o kadar güzel daha az güzel az daha güzel daha güzel pek güzel en güzel m üthiş güzel gibi. Bazan da salt hali ile sıfat bu derecelenmenin başı sayılır ; güzel, s a l t (positif). Ancak bunlardan üç tanesi karşılaştırm aya y arar: 1. eşit­ lik derecesi (équatif), 2. artıklık derecesi (comparatif, 3. üs­ tünlük derecesi (superlatif) : o kadar güzel daha güzel en güzel, gibi. Sıfatlara zarflar getirerek yaptığımız karşılaştırm a sıfa t­ ları da adlara gelerek sıfattakım ları teşkil ederler ; iyi kumaş daha iy i kumaş en iyi kumaş, gibi. Bunlar yüklem ismi olarak bazı kullanış özellikleri gös­ terirler. Eşitlik derecesini kurmak için ölçü olan ada kadar ve gibi takılarından birini getiririz. Bunlardan birincisi mikdarca, İkincisi nitelikçe karşılaştırm ayı sağlar : Yurdumuz cennet kadar güzeldir. cennet gibi güzeldir. Yurdumuz Artıklık derecesi aym vasfın iki nesne arasında eşit ol­ madığını, birinde ötekinden artık olduğunu gösterecektir. Bu­ nun için dc artıkhğı olan adı kim halinde başa alıp kimse y a­ parız. İkinci ad kimden halinde ve bir zarf işleyişinde bulu­ nur, sıfat ise yüklem ismi olur : Köpek kediden daha sadıktır. Occe gündüzden daha sıcak, gibi. YAPIBİLGİSİ 347 Bununla birlikte sıfata gelen daha zarfı çok defa atıldığı hal­ de bu y a p ı l ı ş (construction) içinde artıklık derecesi an­ latımı kalır : Köpek kediden sadıktır, «öfke baldan tatlıdır». «Evlilerin sevdası bekârlardan ziyade». «Özrü kabahatinden büyük». 302. Ü stünlük derecesine gelince bu sıfatlar ikiden fazla nesne arasında bir vasfı üstün derecesiyle taşıyanı ayırdetmeye yararlar. Yüklem ismi olduklarında s a l t ü s t ü n l ü k (superlatif absolu) anlatımı alırlar : Y u su f en yaşlı-dır, Zeynep cn genç, gibi. K a r ş ı l a ş t ı r m a l ı ü s t ü n l ü k (superlatif comparatif) derecesini kurm ak için üstünlüğü olan adı kim halinde kimse yaptıktan sonra topluluğun adını çoklu olarak ve kimin halin­ de o sıfata katılan yaparız. Böylece meydana gelen adtakımı yüklem ismi olur : Y u su f çocukların cn yaşlısıdır. Zeynep kardeş­ lerin en gencidir. Köpek hayvanların en vefalı­ sıdır. gibi. Ancak b e l i r t i (indice) olan hallerde sıfata gelen iyelik eki, öncülü topluluğun adı olmak üzere, karşılaştırm alı üstünlük derecesinin kuruluşu için yeterli sayılır : Y u su f cn yaşlılarıdır. Zeynep en gençleridir. gibi. Bazan da sıfata gelen en zarfı atıldığı halde bu yapılış içinde karşılaştırm alı üstünlük derecesi anlatımı kalır : Y u su f kardeşlerin yaşlısıdır. Köpek hayvanla­ rın vefalısıdır. Bu yargılar tersine de kurulabilir ; En yaşlı Y usuf tur. Çocukların en yaşlısı Y u ­ su f tur. En yaşlıları Y u su f tur. Çocukların yaş­ lısı Y u su f tur. 348 TİÎRKCF' Guaı; v a sıfla n a n a k atılan yap arak m eyd an a g etir d iğ im iz a d tak ım ları (bk* Ş 291. 293) son k u lla n ışla ilgilid ir. G erçek ­ ten on lar b a şla n g ıçta bu ü stü n lü k d erecesi şek lin d en bir ber­ k itm e a n latu n ı a lm ış olm alıd ırlar : a rk o d a şvı iy is i *tarlemxn taşlist» anaların hast kavam n böylesi insan gü zeli adam irisi gibi. K lirier f a t la n h ep si iy elik eki alıp za m irleşeb i'WIU lywri en iy is i). Oittwi! raíl dSirı Fantadan altıum« pekçok karvlaştırma «(at­ lan Miumt. İfalar «k <a kuBar m afím allâm a'lrm balâ bmlSttt btiâttrmj OâMtde birtakım •: «fatlan ve meslek adlan olarak kaiawt (gaddar Hríeé ivi-íxM ttlUk). pekan kar$ıli}lırma anlatımıyla, veya LarvlaghnMlı keaeedewktaAr N daba töiu aU ... en ıvi «.>;<>ri hal 2. r tiü > tr ıtl gibi BcvütMe Sifatian: Va su n y unu s a lt olarak y ü k sek d e re cesiy le sıfa tla r a L . r , . rne s ıfa tla r ı ad ın ı veriyoru z. T ü rk çe­ de b erk itm e s ıf a t la n ^ Ç o k b e n z e r h e c e k a t k ı s ı (paro o o m sa te) y o lu y la o la r , B Ü da v a sıfla m a s ıfa tla r ın ın ilk h e­ celerin i m p b iriyle k a p ayıp m ey d a n a g e ­ len h ecey i k. ı iırm ek su r e tiy le y a p ılır (bkz E .T , k a / ^ r a apaçık k a sk a tı kapk apak - m yeşil baya ğ ı " k iki h eced e ö n s e s l^ in tek ra rla n m a sı sa ğ la n m ış olur . , na ' !a tım ı g etir en bir Önek y er;m ? jt»r Bu k rarlam a s u r e t Ijterı kz a şa ğ ıd a ku , u. ı m n ) v e k o şm a tak ım htûum e o& rkitsm (hk* { 273 k a ra kuru d> b d o lu ) şe k ille r in ­ d en örtMskUsme 3roluyla d o ğ m u ş olm aiıd YA pıuiLülsl 349 A* sayıda sıfatlarda ise bu heceden sonra ses akıştnaaraı sağlayan bir düz açık sesli türemesiyle ikinci bir hece mey­ dana geldiği görülür ^ : dühedüz sapıt-sagıam yapayalnız güpegündüz gibi. çıpeçeırre Bu berkitme sıfatlarının hepsinde vurgu ilk hece üzerindedir. Sonuncularda ikinci ek hece üzerim ap.-ı hiHr Sıfatları tam tekrarlam a, %k i . ■ - ı ■ y<üuyla da berkite­ biliriz. Bunlar sıfatın anlamını yaygınlaş» ın rla r ve özellikle çoklu halinde adlara gelirler : kara kara gözler küçük küçük odalar kestaneler gibi. A dlan ikilemek suretiyle de bir tü r berkitme sıfatlan yapa­ rız : takım takım elbLseler kucak kucak hediyekr çeşit çeşit yolcular öbek öbek çalılar yer yer lekeler gibi. Ancak bunlar dahaçok zarf olarak kullanılan ık.ıt ıneier olur­ lar. M 73 adım adım gezmek ka n ş k a n ş tanımak. BcrkıLnıe sıfa tla n yüklem ismi ve zarf olaruk m Urlar : Ovalar yemyeşildi. Eviniz tertemiz. DfTin drrin düşündüm, güiigorlardt. gibi. ■ i!’ ? Bashaı/aûı 3. kuçultnı« Sıfatları; S04. Vasfı düşük ve hafif . - . „ nyie 1 sıfatlara küçült e a t t a n (adjectif dimıııu!; ,.,,/nız. Bun­ lar vasıflam a sjfatlann; ik -cek o'kleıi getirile­ rek y a i n l ı r l a r D., -kler araaıuüa küçüğe doğnı derecelenen 350 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ anlatım farkları da vardır. Bu derecelenme ise ancak bazı ke­ limelerde görülebilir, bkz § 132 : kısaca = biraz kısa kısarak oldukça kısa kısacık =z pek kısa. En işlek .olanı -cc eki olup vurguludur. Bu yönden dışçekim eki olan -cc den ayrılır (güzel-cc' / güze'l-ce) : dikçe yaşça iyice büyükçe gibi. düzgünce genişçe -cc ekinin Eski Osmanlıcadan beri sıfatlara sevgi ve o k ş a m a anlatımı da getirdiği görülür ( turuca su sınuxluca gönül). Bu anlatım kişi ve yer adlarında da yaygındır, bkz § 128 : Akça Koca Saruca Bey. Karaca A hm et Güzelce Hisar Delice İrm ak Bozca Ada Derince Taş­ lıca Tuzluca gibi. Bu -ce ekinin pek yazıya geçmeyen uzatılmış bir -cene şekli vardır ki «oldukça» anlatım ına kaçar, bazan da k ü ç ü k s e m e (detractif) inceliği ta ş ır : cskicene solucana aptalcana fazlacana cene gibi. güzel- Bunda da vurgu son heceye kayar. Bunu kimce hali ekinin uzatılmışı olan vurgusuz -cene ekiyle kanştırm am alı, bkz § 129 iyVeene usu'lcana -cek eki pekaz sıfatlarda vurgulu canlı küçültme eki ola­ rak kalm ıştır ; büyücek ılıcak yalıncak, bkz § 130 tsıcak .şimdicek. Bunun gibi uzatılmış -cekcik > -cecik eki de sıfatlarda nadir görülür (küçücecik m inicecik). Bunu da addaşı kimce hali uzatılmışı olan -cecik ekinden ayırdetmeli, bkz § 131 yavaş­ çacık hafifçecik). YAPIBİLGİSİ 351 Yukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 301) eski bir kar­ şılaştırm a eki olan -rek bir küçültme anlatımı almış olmak ve «oldukça» anlam inceliğini kazanmış bulunmakla birlikte dili­ mizde yaygınlaşmamıştır, sayılı sıfatlara gelir. Onu ancak küçültmedeki anlatım inceliği sebebiyle buraya alıyoruz, bkz § 162. kısarak ufarak küçürek acırak gökrek siyahrak gibi. ek gir ek Daha işlek olan -cik eki de aslında adlara gelen bir kü­ çültme eki ise de (bkz § 296 tepecik parçacık) «pek» a ş ı r ı k ü ç ü l t m e anlatım ı ile sıfatlara da gelir : kısacık incecik körpecik küçücük ufacık al­ çacık sıcacık yum şacık ve daracık azacık biricik, bkz § 39. -cek -cik -rek eklerinin geldikleri kelime sonundaki da­ m aksıların düşmekte oldukları da görülüyor, bkz § 34. IV. BELİRTME SIFATLARI 305. Belirtme sıfatları çeşitlidir. Kullanış bakımından birbirlerine ve vasıflam a sıfatlarına benzemekle beraber kay­ nakları ayrıdır ve anlamca farklı kavram sınıflarına girerler. D ört türlü belirtme sıfatı ayırdederiz : 1. g ö s t e r m e s ı ­ f a t l a r %, 2. s o r u s ı f a t l a r ı , 3. b e l i r s i z s ı f a t l a r , 4. s a y ı s ı f a t l a r ı . ^ 1. Gösterme Sıfatlan : G ö s t e r m e s ı f a t l a r ı (adjectif dém onstratif) sıfat olarak kullanılan g ö s t e r m e z a m i r l e r i dir, bkz § 312. A dlara geldiklerinde nesneyi göstererek belirtirler ve ona me­ kânda, zamanda, veya tasavvurda uzaklığına göre bir yer ta ­ yin ederler : bu ağaç şu çiftlik o dağlar bu yaz şu günler 352 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ O dakika bu davranış şu haberler gibi. o anlaşma Yazı dilinde eskimiş olarak görülen ol şol < tş ol iş­ bu < tş bu zamirleri de dahaçok gösterme sıfatı olarak kul­ lanılırlar : «Ol m ahkemenin hükmüne derler m i adalet»? Belirtme sıfatları, dolayısıyla gösterme sıfatları da tıpkı vasıflam a sıfatları gibi yüklem ismi olarak da kullanılırlar : Mesele budur. Kitaplar şunlar. gibi. Anayol oymuş. Burada zamir olarak kullanışı ayırdetmeli. 2. Soru Sıfatlan : Adları soru yoluyla belirten sıfatlara s o r u s ı f a t l a r ı (adjectif interrogatif) adım veririz : kaç gün hangi tarla neci doktor kaçıncı sın ıf kaçar m etre nice anla.şma nelik kum aş gibi. Sontakı öbeği halinde birleşik soru sıfatları da v ard ır : ne asıl > nasıl ne denli ne gibi ne kadar biçim ne boy ne türlü gibi. ne Yüklem ismi olarak : Hava nasıl? D oktor necidir? m iş? gibi, Anlaşm a nicey­ 3. Belirsiz Sıfatlar: S06. A dlan kabataslak, yetersizce belirten sıfatlara b e l i r s i z s ı f a t l a r (adjectif indéfini) diyoruz. Başka bir deyimle bu sıfatlar ada tek ve belli bir varlığa ad olmamak vasfını getirirler. Zaten a d lan belirsiz hale koymak için de YAPIBİLGİSİ 353 bir belirsiz sıfat, bir sıfatını kullanırız, bkz § 284 bir adam bir mesele. B e l i r s i z b e l i r t m e s ı f a t ı demekle düş­ tüğümüz çelişkiyi ise ancak y e t e r s i z b e l i r t m e diye açıklayabiliriz. F ak at belirsizlik de dereceli olur. Türlü belir­ siz sıfatlarla cinsin kapsamı daraltılabilir : bir kadın her kadın birçok kadın çoğu kadın­ lar kim i kadın birkaç kadın bir iki kadın gibi. Bunun gibi daha birçok basit ve birleşik belirsiz sıfatla­ rımız v ardır ; bütün bitkiler elcseri öğrenciler bazı yolcu ba.şka halı öbür iskemle değme oğul hiçbir sakınca gibi. 4. Sayı Sıfatları : S a y ı s ı f a t l a r ı (adjectif numéral) varlıkları sayı, sıra, topluluk v.b. yönlerinden belirten sıfatlara diyoruz. Bun­ lar çeşitlidirler. a. Asıl Sayı S ıfatlan ; 307. Bunlar aslında sayıların adlarıdır. F ak at yoğun kav­ ram ları olmamak ve daha ziyade nesneleri mikdarca belirtmek işleyişleri sebebiyle onları a s ı l s a y ı s ı f a t l a r ı (adjec­ tif numéral cardinal) adıyla anarız. Gerçekten Türkçede mikdannı belirttikleri nesne ile sıfattakım ı şeklinde öbekleşirler : üç koltuk on iki ceviz yüz yirm i beş kuruş gibi. Dilimizde sayılar sıfırdan sonsuza kadar bir o n l u s i s ­ t e m içinde yer alırlar. N azarı olarak sıfırdan eksi sonsuza kadar da uzanırlar. Birden ona kadar her tek, ondan yüze ka­ d ar her onluk, bin ve tümen (10.000) adlandırılm ıştır. Müyon (bin bin, veya on kerre yüz bin), m ilyar v.b. FransızcaTûrkçenin Grameri F : 2S 354 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ dan gelmiştir. Sayı adları dilimizde büyük birlikten küçük birliğe doğru şaşmaz bir düzen içinde sıralanırlar. O nlan ra ­ kamlarla yazdığımızda sağdan sola birler, onlar, yüzler, hinler v.b. diye adlandırıp sırasıyla soldan sağa okuruz ; 22 387 1.618 4S6.246 3.290.183 gibi. E sti T ürkçede onlardan başlayarak yine onlu sistem içinde b ir başka türlü saym a vardır. Bu d a birler sayısını başa alıp daha sonraki, v a n lacak o nlar sayısını ondan sonra getirm ek suretiyle bir önceki o n la n saym ak usulüdür : altı yégirmi ~ 16 bir o lu z ~ 21 üç elig ~ 43 gibi. Eski T ürkler bizim gibi daha önceki onlar sayısını başa getirip birler sayısını sona koym ak isterlerse araya bir ariukt kelimesi katarlardı artukı yeti — 47). (oluz ariukı bir = 31 k ırk Yukarıda belirttiğimiz gibi sayı adları çoklu sayıldıkla­ rından ve sıfat olarak geldikleri adları anlamca çoklu kıldıklanndan aslında çoklu eki almazlar, bkz § 283. Asıl sayı sıfa tla n özel çekim ekleri alarak veya öbekleşerek anlamca çeşitli sayı sıfa tla n yaratm ışlardır. b. Sıra Sayı Sıfatları ; Asıl sayı sıfatlarına -inci eki getirilerek s ı r a s a y ı s ı f a t l a r ı (adjectif numéral ordinal) yapılır. E ski Türkçe­ de -inç (üçünç sekizin^) şeklinde görülen bu ek dilimizde bir iyelik ekiyle uzatılmış bulunur ; üçüncü beşinci on yedinci yüz elli ikinci gibi, -inci eki sayı ve sırayla ilgili birkaç kelimede daha gö­ rülür (sonuncu kaçıncı), ilk sıfatını da birinci anlamında kullanırız. c. Üleme Sayı Sıfatları ; 308. Yine asıl sayılardan -er eki ile ü î e m e s a y ı s ı ­ f a t l a r ı (adjectif numéral distributif) yaparız : birer tabak dörder kayısı onar kişi yirm i beşer Ura gibi. YAPIBİLGİSİ 355 Sesliyle biten sayılardan sonra bu ek yapılık genişlemesi ile -şer olur ve bir ş koruma sesdeşi almış gibi görünür : iki-şer altışar yedişer yirmişer ellişer. Besbelli bu ses heş sayısından beş-er altı-şar yedi-şer şeklin­ de bir sıçrama ile geçmiştir, bkz § 47. -er eki de sayı ve üleşmeyle ilgili birkaç kelimeye daha gelm iştir : yarmışar kaçar azar çoğar teker çifter. Üleme sayı sıfatlarının ikileme ve koşma takım halinde kullanılışı ayrıca kayda değer. Bunlar zarf olurlar ve fiile «öbekleme» anlatım ı k atarlar : beşer beşer ayırm ak üçer üçer almak ellişer ellişer yığm ak teker teker sormak üçer beşer eksilm ek birer ikişer toplanmak gibi. d. Kesirli Sayı Sıfatları ; Tam sayıların bir parçasını, kesirli sayıları gösteren sayı sıfatlarına k e s i r l i s a y ı s ı f a t l a r ı (adjectif nu­ méral fractionnaire) adını veririz. Bunlar için ayrı bir ekimiz yoktur. B urada kesrin paydasını kimde haline koyup kesrin payından önce getiririz : 1/3 = üçte bir 2/5 = beşte iki 8/10 = 0.8 = onda sekiz 6/100 = 0.06 — % 6 = yüzde altı gibi. 1/2 — yarım 1 /4 — çeyrek kelimeleri de kesir sayı sı­ fatlarıdır. Tam sayıdan sonra gelen yarım lara buçuk, fakat çe3(reklere çeyrek deriz : 1 1/2 = bir buçuk 5.5 = beş buçuk 3 1/4 = üç bir çeyrek 4 3/4 = dört üç çeyrek gibi. e. Topluluk Sayı Sıfatları . İkiden başlayarak bir sıra asıl sayı sıfatlarına gelen -iz eki daha bir çeşit sayı sıfatları yapm ıştır. Bunlar o sayıda ve birarada bir topluluk ifade ederler : 356 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t İkiz kardeşler üçüz dördüz beşiz altız. Bunlara t o p l u l u k s a y ı s ı f a t l a r ı (adjectif numéral collectif) deriz. Bu ek bazan da bir -li ekiyle uzatılmış bulu­ nur (ikizli badem üçüzlü beşizli). Ancak -iz eki sayılı sayı sıfatlarında kalmış görünür. Türkçede çok eski bir ikili eki olan bu yapıhğm türlü kalıntılarından yukarıda bahsettik, bkz § 149^ Sayı adlarına doğrudan doğruya -li eki getirmekle de top­ luluk sayı sıfa tla n yaparız : beşli tabanca yedili şamdan üçlü anlaşma, is­ kambilde ikili dörtlü yedili dokuzlu gibi. Ç ift kelimesi de ikili anlam ında topluluk sayı sıfatı olur. 3. Dilim : Z a m i r I. ZAMİRLER VE ÇEŞİTLERİ 509. Ardında bir nesne, veya kimse kavram ı olan, dola­ yısıyla bir adın yerini tutan kelimeye z a m i r (pronom) de­ riz : sen şu biz onlar kim öteki kendi başkası gibi. Ek halinde zamirler de tanırız (baş-ım söz-ünüz dede-si). Zamirin, ardında olan ve az, veya çok önceden bilinen nesne, veya kimseye ö n c ü l (antécédent) deriz. Zamirler her halleriyle adlara benzerler. Onlar gibi çoklulanırlar, isim çekimine uğrarlar ve adtakım larına girerler. Ancak zamirler bu hallerde birçok yapı farkları ile adlardan ayrılırlar ki onları aşağıda yerlerinde göstereceğiz : benler değil, biz bene değil, bana benin değil, benim, gibi. Zamirler söziçinde de adların aldıkları bütün işleyişleri alırlar. Kimse, nesne, yüklem ismi olurlar, çekim halleriyle cümlede isimleme olurlar : Ben Ali’den m ektup aldım. Baban oraya kim i gönderdi? Sinan’ın bahçesi budur. Kâğıtlar YAPIBİLGİSİ 357 kendisinde kalacak. O işi başkasına verelim. Doktor senden yardım hekleyor. gibi. Zamirler kavram larına ve kullanışlara göre çeşitlidirler. Yedi türlü zamir ayırdederiz: 1. k i ş i z a m i r l e r i , 2. g ö s t e r m e z a m i r l e r i , 3. i y e l i k z a m i r l e r i , 4. d ö n ü ş l ü z a m i r l e r , 5. s o r u z a m i r l e r i , 6. b e ­ l i r s i z z a m i r l e r , 7. i l i n t i z a m i r l e r i . II. KİŞİ ZAMİR1.ERİ E y d e n (sujet parlant), veya e y d i l e n (adressé) ki­ şilerin ve s ö z ü g e ç e n (mentionné) kişi ve nesnelerin adla­ rının doğrudan doğruya yerini tutan zamirlere k i ş i z a m i r ­ l e r i (pronom personnel) deriz. Ben değil, sen. Bizden öğrendi. Onu tanımayorum. Onlar Hüseyin’indir, gibi. Y ukarıdaki sıraya göre bunları b i r i n c i k i ş i (pre­ mière personne), i k i n c i k i ş i (deuxième personne), ü ç ü n c ü k i ş i (troisième personne) adlarıyla anarız. Kişi zamirleri iç ve dış çekim halleriyle birlikte aşağı­ daki cetvelde gösterilm iştir : 1. K iş i >o >o f» 3 cr p a d « os. o" 3. 2. K iş i 3. K iş i Tekli Çoklu Tekli Çoklu Tekli Çoklu K im hali ben biz sen siz o onlar Kimi hali beni bizi seni sizi onu onlan Kime hali bana bize sana size ona onlara Kim de hali bende bizde sende sizde onda onlarda K im den hali benden bizden senden sizden ondan onlardan onun onların K im in haU benim bizim senin sizin K im le hali benimle bİ7.imle seninle sizinle onunla onlarla Kim ce hali bence bizce sence sizce onca onlarca Kim li haii benli bizli senli sizli onlu onlar İl Kimsiz hali bensiz bizsiz sensiz sizsiz onsuz onlarsız 358 T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ 1. Yapı Özellikleri: SlO. Bu cetveli incelersek görürüz ki kişi zamirlerinin çekimi birçok k u r a l d ı ş t (anomal) haller gösterir ve bu yönden adçekiminden epey farklı görünür : a. Kim halinde 1. ve 2. kişiler -ler ekiyle çoklulanmış değildirler, eski bir -iz ikili ekinden yadigârdırlar, bkz § 149 hen-iz > biz sen- > siz. Bu çoklular da topluluğu belirtmek için -ler ile çoklulanabilir (hizler sîzler). Buna ç o k l u ­ n u n ç o k l u s u (pluriel double) deriz. b. Kimi halinde örneklemeyle ben-i sen-i gibi 3. kişi za­ miri o-nu olm uştur (o-yu yerine), eski şekli anı. Öbür hallere (ona onun) ve gösterme zamirlerine de sıçrayan örnekleme sesli ile biten zamirlerden sonra koruma sesdeşinin yerini al­ mış görünür (şur-nu hu-nu). Ancak örnekleme burada kal­ mamış, koruma sesdeşi istemeyen yerlerde de başgösterm iştir. Böylece tekli ve çoklu 3. kişi zamirleri bütün iç ve dışçekim hallerinde bir n sesi alm ışlardır : onlar onda onlardan onları onca onsuz gibi. Yalnız kimle (kiminle) hali kimin hali üzerine kurulm uştur : o-nun-la. Aşağıda öbür zam ir türlerinde de rastlayacağım ız bu n sesine z a m i r d i n (n pronominal) deriz. Zamircil n adçekiminde sesliyle biten kelimelerin kimin hallerine de sıç­ ramış, bir koruma sesdeşi yerini tu tm uştur (deve-nin, deveyin yerine), bkz § 287. c. Kime halinde 1. ve 2. kişi tekli zamirleri kalın sesli Birasına geçmişlerdir. Bu gelişme tam tersine bir örnekleme ile, ona (eski şekli aña) gibi sana hana şeklinde b ir değişme ile açıklanabilir. F ak at bunu Eski Türkçeden hareket ederek bir damak'geniz sesdeşinin (ng X ñ) seslileri kalınlaştırıcı et­ kisine bağlamak da mümkündür (Tcñri > Tañri müñüz > boynuz) : ben-ge sen-ge > banga sanga > hana saña > bana sana. YAPIBİLGİSİ 359 d. Kimin halinde tekli ve çoklu 1. kişiler An kimin hali eki yerine Am 1. kişi iyelik zamiri ekini alırlar (henAn hizAn yerine henAm hizAm). Aslında tekli ve çoklu 2. kişiler de öyledir. Şu var ki ikinci kişilerdeki iyelik zamiri eki kimin hali ekiyle zaten addaştır : eski : evAin (senin) evAin (damı) > yeni ; evAn (senin) evAn (damı). B. Kullanış Özellikleri : S il. Kişi zamirlerinin çokluları yalın ve çekim halleriyle çok defa nezaket, ululama, veya ululanma yollu tekli yerine kullanılır : Siz bilirsiniz. Sizi görmek isteyor. Onlar bu­ yursunlar. Böylesini biz yaparız. Bu hesap biz­ den sorulur, gibi. Bu kullanıştaki çokluya u l u l a m a , ç o k l u s u (pluriel de m ajesté) deriz. veya ululanma Kimi, zaman da 1. kişi çoklusunu kendimiz hakkında te ­ vazu m aksadıyla tekli yerinde kullanırız. Buna da k ü ç ü k ­ s ü n m e ç o k l u s u (pluriel de modestie) adını veririz ; Biz bu fikirde değiliz. Bize şeref vereceksiniz. gibi. Bu iki türlü kullanışı başka zamirlerde ve fiillerde de göre­ ceğiz, bkz § 314, 317 v.i. b. Bazan bir öncül bir belirtme öbeği, veya bir cümle içinde birkaç zamir tarafından temsil edilmiş bulunur, O za­ man kişi zamiri o kavram ı berkitm e için kullanılmış olur. Bun­ lara p e k i ş t i r m e z a m i r i deriz, bkz § 317 : ev-im yerine benAm ev-im kendi-niz yerine siz kendiniz Ben kardeşimi severim. Sen ya n n gitmelisin, gibi. T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 360 III. GÖSTERME ZAMİRLERİ 312. Sözü edilen nesneleri mekânda, zamanda ve tasav­ vurdaki yerlerinde adlarını anmadan göstermeye yarayan za­ mirlere g ö s t e r m e z a m i r l e r i (pronom dém onstratif) deriz. Bunlar varlıkların eydenden ve eydilenden uzaklıkları­ na göre üç derecelidirler; yakın, az uzak, daha uzak. Ancak bu, kullanışda oldukça itibaridir ; Bu kaldı. Şu gidiyor. Onlar gittiler gibi. Gösterme zamirlerinin gösterme sıfatları olarak kullanı­ lışını yukarıda gördük, krş § 305. Gösterme sıfatı olarak bun­ lar değişmezler, çekim ekleri almazlar. F ak at zamir olarak ad­ lar gibi çoklulanır, isimçekimine uğrar ve adtakım larına gi­ rerler. Gösterme zamirleri iççekim halleriyle birlikte aşağı­ daki cetvelde gösterilmi.ştir : Yakın için A z uzaklık için U zak için Tekli Çoklu Tekli Çoklu Tekli Ç oklu Kim haü bu bunlar fU ¡unlar 0 onlar Kimi hali bunu bunları ¡unu ¡unları onu onları Kime hali buna bunlara ¡una ¡unlara ona onlara Kimde haü bunda bunlarda .¡unda ¡unlarda onda onlarda Kimden hali bundan bunlardan ¡undan ¡unlardan ondan onlardan Kimin haü bunun bunların ¡unun ¡unların onun onların a. Bu cetvelde görüldüğü gibi gösterme zamirlerinin uza­ ğı göstereni bütün çekim halleriyle ve çoklularıyla kişi za­ mirleri 3. kişisinin aynıdır. Bunlar ancak kullanışta ayırdedilebilirler (İşte o. Bunları değil, onları.). Aslında bütün gös­ term e sıfatları kişi zamirlerinin 3. kişisi hükmünde olup onun mekân ve zaman içinde çeşitlenmiş örnekleri sayılabilirler. YAPIBİLGİSİ 361 b. Zamircil n uzak için gösterme zamiri çekiminden (as­ lında kişi zamiri) öbürlerine de sıçramış ve bütün gösterme zamirleri çekimini kaplam ıştır, bkz cetvel. c. Dışçekim hallerinde de hu ve şu gösterme zamirleri uzak için gösterme zamirine, dolayısıyla kişi zamirlerinin 3. kişisine şekilce de tamamiyle uym uşlardır ; bununla (kimin hali üzerine) şunlarla hunlarca şunca bunlu şunlarsıs gibi. Bu dışçekim hallerinden kullanışta rastlanm ayanlar vardır ( onlarit şunlarca). d. Gösterme zamirleri türlü çekim halleriyle takı öbekleri, ad ve sıfattakım ları ve bütün çeşitleriyle z a m i r s i z a r f ­ l a r meydana getirirler, bkz § 331 ; buraya şuradan bugün ozaman öyle butürlü ondan busebeple bunca okadar şöyle böyle gibi. IV. İYELİK ZAMİRLERİ SİS. Sahip olan, ait olunan kişinin, veya nesnenin yerini tu tan zamirlere i y e l i k z a m i r l e r i (pronom possessif) diyoruz. Dilimizde iyelik zamirleri ekler halindedir. Geldikle­ ri adın kendi öncüllerine aitliğini gösterirler. Bunlar düşmeli eklerdir. Yalnız 3. kişi teklisi bir tek sesliden ibaret olduğu için düşmez, koruma sesdeşi olarak da bir s türetir, defter-im kardeş-iniz araba-n çocukları dayt-st gibi. İyelik zamirleri anlamca kişi zamirlerinin kimin halini karşılarlar. K uralca ; ben-in ev = ev-im o-nun ev — evA gibi. T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 362 Bu İse kimin halinde, katılm a halinde adlarla yapılan adtakımlarındaki sahiplik, aitlik ilişkisinin aynıdır, bkz § 287. De­ mek ki iyelik zamirleri, öncülü kimin halinde bir ad olan za­ mirlerdir ve geldikleri ad ile adtakım ı hükmünde bir y a p t I t k ö b e ğ i (groupe de morphème) meydana getirirler ; ben (Ahmed) -in evi — ev-im sen (Mehmed) -in evi — ev-in o (Bekir) An evi — ev-i gibi, krş § 290. Burada ek geldiği adın anlamında bir değişiklik yapmak­ tan ziyade ayrı, m üstakil bir kavram taşır ve o kavram la ad arasında bir ilişki kurar. Bu sebeble onu başka eklerden ayı­ rır, e k h a l i n d e z a m i r (suffixe pronominal) sayarız. Bunlar Eski Türkçeden beri dilimizde köklü ve yaygın bir sis­ tem teşkil ederler. tyelik zamirleri iççekim halleriyle birlikte aşağıdaki cet­ velde görülmektedir : 1. Kişi 2. Kisi 3. Kişi Tekli Çoklu Tekli Ç oklu TekJl Çoklu K im bali -im •imiz -in -iniz -i -leri Kim i hali -imi -imizi -ini -inizi -ini -lerini Kim e hali -ime -im iıe -ine -inize -ine -lerine K im de bali -imde -imizde -inde -inizde -inde -lerinde Kim den hali -imden -imizden -inden -inizden -inden -terinden K im in hali -imin -imizin -inin -inilin -inin -¡erinin 1 S I 4. a. Görüldüğü gibi iyelik zamirlerinin 1. ve 2, kişi­ leri -ler eki ile değil, bütün hallerde Az eski ikili ekiyle çoklulanırlar. Bu da iyelik ekleri sisteminin dilimizde eskiliğine delildir, -iz eki asıl zam ir eki olan -im ve -in den sonra gelir. b. 3. kişi çoklusunda -ler eki asıl zamir eki olan A den önce gelir (strt-t strt-lar-t). Bu sebeple de bu ek çoklu halin- YAPIBiLGlSl 363 de adlara geldiğinde iki -1er binişir ve biri düşer ( ev-ler-ler-i değil evleri). Böylece evleri çok kişinin tek, tek kişinin çok, çok kişinin çok (ortak), çok kişinin çok (ayn) evi demek ola­ bilir. 1. ve 2, kişi çoklularında ekler benzemez ve üstüste gel­ mez. Bu sebeple anlam çeşitlenmesi de az olur. Evlerimiz çok kişinin çok (ortak), çok kişinin çok (ayrı) evi olur. Bunları s ö z ü n g e l i ş i (contexte) ile ayırdederiz. c. 3. kişi zamiri tekli ve çoklusunda bütün çekim eklerin­ den önce zamircil n alır, sesliyle biten kelimelerden sonra gelen -si den sonra da : iş-i-ni annesine yuvalarında komşularının gibi. tarlasından Zamircil n iyelik zamirlerinin dışçekim hallerinde 3. kişilerde de görülür ( gönlünce dinlerince E.O. buyrugınsuz, fakat eliyle, elleriyle). d. Kişi zamirlerinde olduğu gibi iyelik zamirlerinde de aynı yerlerde ululama, veya ululanma, küçüksenme çokluları kullanılır : Sağlığınızı dilerim. Oğlunuzdan öğrendim. Söy­ leyin, Emirlerini beklerim. Karşımıza çıkmasın. Gücümüz yetm ez ki. gibi. e. İyelik zamirleri dilimizde çok çeşitli ve yaygın kulla­ nışlara sahiptirler. Aşağıda göreceğimiz gibi dönüşlü zamir­ lerin teşkiline y ararlar (bkz § 315 kendim kendinizden ken­ disinin), fiil çekiminde yer yer kişi eki olurlar (bkz § 378 yazdın yazarım yazacakmışım ), dolayısıyla cevher fiili ek­ lerinden olurlar, bkz § 398 (yorgunum yorgundunuz yor­ gunsan), duruk fiillere gelirler (anlamamız sevdiğim olduğu gibi). Özellikle 3. kişi teklisi kısaca i y e l i k e k i (suffixe possessif) adını alır ve adtakım ı teşkilinde katkıalana gel­ diği gibi (bkz § 290 gülün yaprağn Türk Dil-i) zamirler, çe­ şitli zarflar, zarffiiller teşkiline y arar (öbürü akşam lan ge­ reği gibi boşuna, bkz § 143). T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 364 V. DÖNÜŞLÜ ZAMİRLER S15. Yapılan işin yapana döndüğünü gösteren, veya söz içinde Öncülü kişiyi daha ziyade belirtmeye yarayan zam ir­ lere d ö n ü ş l ü z a m i r l e r (pronom réfléchi) diyoruz ; Kendi istedi. Ben kendim traş oluyorum. Ken­ disini tammayorduk. Kediye karşı kendilerini korurlar, gibi. Bunlar kendi (E.T. kentü) dönüşlü zamiri ile ve buna iyelik zamirleri getirmek suretiyle teşkil olunmuş ve öbür zamirler gibi isim çekimine uğram ışlardır. Dönüşlü zam irler aşağıdaki cetvelde iççekim halleriyle birlikte gösterilm iştir ; 1. Kişi Tekli 2. Kişi 1 3. Kişi Çoklu Tekli Çoklu Tekli Çoklu kendim kendim iz kendin kendiniz kendi kendileri kendim i kendim izi kendini kendinizi kendini kendilerini kendime kendim ize kendine kendinize kendine kendilerine kendim de kendim izde kendinde kendinizde kendinde kendilerinde kendim izden kendinden kendinizden kendinden kendilerinden kendim den kendim in kendim izin kendinin kendinizin kendinin kendilerinin 1. Yapı Özellikleri: S16. a. 3. kişi teklisi aslında cetvelde görüldüğü gibi iye­ lik zamiri almaksızın da kullanılır. F ak at dilimizde eki almiş olarak da aynı derecede yaygındır ; kendisi kendisini kendisine kendisinin gibi. kendisinden Bu -si E ski Osmanlıcada zamiri berkitm ek için kullanılan kendü öz-i > kendüzi şeklinden gelmiş, belki de bunun iyelik YAPIBİLGİSİ 365 zamirleri sisteminden gelen -si ile karıştırılm asından doğ­ muştur. b. Eski Osmanlıcada 3. kişi teklisine, yani dönüşlü zami­ rin köküne gelen ekler zamircil n almazlar (kendüler kendüyi kendüye kendüde). Dilimizde ise hem kendi, hem uzatılmış kendisi şekilleri bütün çekim hallerinde zamircil n alm akta­ dırlar (kendini kendisini kendine kendisinde kendinden). Demek ki sistem içerisinde kendi kelimesinin sonundaki aslın­ dan i de iyelik eki gibi hissedilir olmuştur. c. Dönüşlü zamirlerin iççekimi düzgündür ve iyelik zamir­ leri almış herhangi bir adın çekiminden farklı değildir. Kul­ lanıldıkları kadar dışçekim hallerinde ise bazı ayrıklıklar gö­ rü lü r : kendimizce kendisince kendilerince, fakat ken­ disiyle kendileriyle, krş § 314. 2. Kullanış Özellikleri: 317. a. Bu zamirler kim halindeyken doğrudan doğruya cümlenin kimsesini temsil ederler ve onu pekiştirmiş olurlar : Bavulunu kendin taşıyacaksın. Leylâ yatağım kendisi yapar. Cevadı kendim karşılayacağım. K öşkte kendimiz oturacağız, gibi. Bu kullanışta zamir bizzat anlamındadır. Kim halinde bir adtakım ında katılan oldukları zaman da pekiştirme işleyişindedirler. B urada da zamir öz anlamında ve pekiştirme işleyişindedir. Burada da aynı öncül birkaç zamir tarafından temsil edil­ miş olur, bkz § 311. işte bunlara p e k i ş t i r m e z a m i r ­ l e r i (pronom asseveratif) deriz. b. Türlü çekim hallerindeyken bu zamirler cümlenin kimşeden başka bir unsuru olarak kimse olanı temsil ederler ve böylece bu işleyiş kimseye döner: 366 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Hırsız kendini pencereden atmış. N ihat kendine iyi bakar. Biz suçu kendimizde bulduk. «İnsan kendisinin doktorudur», gibi. Asıl d ö n ü ş l ü z a m i r bunlardır. c. Bu kullanışta da zamirlerin yığılışı olur. Bir kere k e n ­ di dönüşlü zamirine iyelik zamiri ekleri getirmekle onu k a t­ merli bir zamir yapmış bulunuruz. Onun öncülünü de zamir olarak kullanırsak bu bir p e k i ş t i r m e z a m i r i olur ve yerine göre dönüşlü anlamı kaybolmaksızın bırakılabilir ; (B en) kendimi düşünmcyorum. (O nlar) ken­ dilerini dev aynasında görürler. (S iz) kendini­ ze bakın. (O ) kusuru kendinde arasın, gibi. d. Dönüşlü zamirleri üslûp gereği olarak kişi zamirleri yerinde de kullanırız : Yeğenine m isafir oldu, kendisine ikram ettiler. İhsan Bey Doğuya gitti, kendisi Demiryolları m üffettişidir. gibi. e. Kişi zamirleri ve zaten onlarla uzatılmış oldukların­ dan iyelik zamirleri gibi dönüşlü zam irler de ululama ve kü­ çüksünme çokluları olarak kullanılırlar : Kendinizi koruyun. Kendilerine arzedeceğim. Kendimiz yaparız. Kendimiz yapamayız, gibi. f. Dönüşlü zamirlerle dönüşlü fiil görünüşü arasında an­ latım birliği vardır. Bu sebeple ençok kimi halindeki, bazan kime halindeki dönüşlü zamirin işleyişini zaman zaman fiilin dönüşlü çatısı ile karşılayabiliriz : Avcüar kendilerini överler. ~ Avcılar övünür­ ler. Zeynep kendisine bir elbise dikm iş =z Zey­ nep bir elbise dikinmiş, gibi, krş § 355. YAPIBİLGİSİ 367 VI. SORU ZAMİRLERİ 318. Yerini tuttukları adı soru yoluyla temsil eden za­ mirlere s o r u z a m i r l e r i (pronom interrogatif) adım veriyoruz (K im geldi? Ne getirdi?). Başlıca kastedilen kim­ seyi ve nesnejn arayan bu iki zamir isimçekimine tabi olur­ lar ve çeşitlenirler. Beklenen cevaplan aynı çekim halinde ve söz içinde aynı işleyişte olan adlar ve zam irlerdir ; — K im i gördün? — Kapıcıyı gördüm. — Neye baktılar? — Yapıya baktılar. Kime söyleyorsun? — Sana söyleyorum. Kimde kaldı? Neden yapılmış? Kimin hesabı? Neyle taşıdınız? Nece konuşacağız ? gibi. N e soru zamiri kimin halinde özel kuralca ne-nin, fakat ba­ zan genel kuralca ne-yin olur. Kim ve ne soru zamirleri iyelik zamiri ekleri alarak yeni bir sıra zam irler meydana getirirler : ne-m nemiz nen kim im iz kim in neniz nesi neleri kimim kim iniz kim i kimleri. Sonra bunların isim çekimine uğram asıyla da bir dizi daha soru zamirleri elde edilir : Ne-m-i alacak? Neme lâzım? Nesinden belli? Nemizle ödeyeceğiz? Kimine güveniyorsun? Kimlerini arayorlar? gibi. Ancak ne soru zam irinin iyelik zamiri ekleri alması bü­ tün eklemede bir de değişik şekil arzeder. Düşmeli olan bu ek­ ler bir y koruma sesdeşi almış görünürler : ne-m neyi, yerine ne-yim neyim iz neyin neyiniz h a tta neyleri, çekimde neyimi neyine neyimizden neyinin neyinizle v.b. 368 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t Bu y nin bir koruma sesdeşi olmadığım, yukarıda kimin hali dahil, bu değişik şeklin yeni zamanlarda şey kelimesi örnek­ lemesiyle doğmuş olan ney? değişiği taban alınarak yapılmış bir eklemeden geldiğini sanıyoruz. Soru sıfatlarına iyelik zamiri ekleri ve -ki zam ir eki ge­ tirmek suretiyle de soru zamirleri yapılm ıştır. Bunlar ençok 3. kişi iyelik ekiyle kullanılm akta olup bazısı öbür kişi ekle­ rini de alırlar ve isim çekimine u ğ rarlar : kaçı kaçıncısı hangisi nicesi nekadarı netürlüsü nerdeki kaçınız kaçıncımız hangileri netürlüsü kaçımızı nicesini kaçıncınıza han­ gilerinde nekadanm n netürlüsünden gibi. VII. BELİRSİZ ZAMİRLER 319. Ardında belirsiz bir kimse, veya nesne kavram ı olan zamirlere b e l i r s i z z a m i r l e r (pronom indéfini) deriz. Bunlar hemen daima belirsiz sıfatlara iyelik zamiri ekleri ve -ki zam ir eki getirilerek yapılm ışlardır : biri öteki beriki başkası kim i (kim isi) (hepsi) bazı (bazısı) gibi. hepi Birleşik belirsiz zam irler de aynı yapıdadır : öbürü < o biri birtakım ı birçoğu hiçbiri gibi. birkaçı Bunlar çoğu zaman iyelik zamiri eklerinin öbür kişilerini de alırlar ve hepsi isimçekimine tabi olurlar : birimiz kim iniz başkaları öbürleri birçoğumuz hiçbiriniz ötekini hepinizi kim inize bazıların­ da öbürünün birçoğundan gibi. Bazı adlar da belirsiz zam ir olarak kullanılır (kişi kim se adam insan). YAPIBİLGİSİ 369 KİŞİ sözünü tutmalı. Kimse ondan birşey bek­ lemez. İnsan bir haber gönderir. Adam arka­ daşını yolda bırakır mı? Öbür yandan kimse olan belirsiz zamirlerle edilen fiil görünüşü arasında anlatım birliği vardır. Her ikisinde cüm­ lenin kimsesi belirsiz olur. Bu sebeple yukarıki cümlelerde gö­ rülen belirsiz zamirlerin işleyişini yerine göre fiilin edilen ça­ tısı ile karşılayabiliriz ; Söz tutulmalı. Ondan birşey beklenmez. Bir haber gönderilir. Arkadaş yolda bırakılır mı? gibi, krş § 354. VIII. İLİNTİ ZAMİRLERİ 320. Öncülünü başka bir yargı ile ilgileyen zamirlere i l i n t i z a m i r l e r i (pronom relatif) adını veriyoruz. Bun­ lar hem zamir, hem bağlam işleyişlerini birlikte yapan keli­ melerdir. îlinti zamirleri Türk Dillerinde de kim ne hani gibi soru zam irlerinin değişik bir işleyiş kazanmasından doğmuş olmalıdır. E ski ve O rta Türkçede kim oldukça yaygındır : «Öni aş içgü yok, kim barsıg tirgiirgüîük.» «Akd-i zülfün açma, kim aşüfte hal eyler bçni.» Ancak Türk Dilleri ilinti işleyişini gören başka bir sis­ tem, bir y a t ı k f i i l l e r sistemi geliştirdiğinden bu dil­ lerde ilinti zam irleri gereği gibi oluşmamış ve yayılmamıştır. Yazı dillerinde genişçe kullanılmalarının tercüme ve edebî etki yollarıyla yabancı dillerden geldiği bir gerçektir. Sonraları kim zamirinin yerini tu tan Farsçadan ki za­ m iri de yeni yazı dilinde konuşma diline uyularak daha az ve anlatım farkıyla kullanılır olmuştur, ki çekimsiz bir za­ m irdir. F a k a t söziçinde türlü çekim hallerinde adları temsil ettiği için hükümce o hallerdedir. Netekim açıklayıcı çekimli bir kişi zamiri kabul eder : Tûrkçenin Grameri F : 24 370 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Unutmayın ki (o ) şakadan anlamaz. Tunç Oteli vardır ki (onu) tavsiye edebilirim. Bir şarkı söyledi ki (ona) hayran olduk. Bir kova getir­ miş ki (onun) dibi delik, gibi, 321. ki ilinti zamiri doğrudan doğruya öncülünü belirtici olarak az kullanılır ve yabancı hissedilir : Kardeşiniz, ki yakın arkadaşımdır, beni arama­ lıydı. Bir çocuk, ki söz dinlemez, sevilmez. M ek­ tuplar, ki bırakmıştınız, postaya verdik, gibi. Bu kullanıştan doğan birleşik zam irler de ilinti zamirleri olurlar : N e ki buldum, getirdim. Kim ki gördü, şaştı. O ki anlamaz, anlamaz. ki ilinti zamiri dahaçok ve renkli anlatım da i l i n t i z a m i r i c ü m l e s i n i kurm ak için kullanılır, bkz § 460. Bu cümle de her zaman daha yaygın olan karm aşık cümlelerimiz­ le karşılanabilir : Bir haber aldım, ki çok hoşuma gitti. — Çok hoşuma giden bir haber aldım. Hesaplar çıkardı, ki hiç beklemeyordum. =x Hiç beklemediğim he­ saplar çıkardı, gibi. Dahaçok konuşma dilinde ve besbelli daha yeni olarak hani z a m i r s i z a r f ı da fci ile aynı işleyişte bir ilinti za­ miri olm uştur : Doktor, hani Bursa’da tanım ıştık, ölmüş. Projem kabul edildi, hani sana göstermiştim , gibi. ki geniş ölçüde bağlam olarak da kullanılır (Anladım ki gelmeyeceksin). Bunu ilinti zamiri olarak kullanılışı ile kanştırm am alı. ilinti cümlesinin başka çeşitleri için, bkz § 459 YAPIBİLGİSt 371 Bu zamir çeşitlerinden başka zamir hükmünde yatık fiil­ lerden yerinde sözedeceğiz. ilinti zamirleri aynı zamanda bağ­ lam işleyişinde olduklarından bağlamsızhk yapılışına da uyar­ lar, bkz § 238, 316. 4. Dilim : Z a r f I. ZARFLAR VE ÇEŞİTLERİ 322. Fiillerin ve sıfatların önüne gelerek an lattıklan kı­ lış, oluş, veya vasıfları açıklayan, yada değiştiren kelimelere z a r f (adverbe) deriz : geç kalm ak yalnız yaşamak içeri girmek fazla konuşmak pek çirkin sade güzel koyu yeşil az tuzlu gibi. Z arflar sıfatlardan daha az müstakil kavram lar ve bir kılışı, veya bir vasfı değiştirme ve açıklama işleyişinde keli­ meler olduklarından söziçinde çoğu zaman bu iki tü r kelime ile birlikte görülürler (yukarı çıkm ak pek güzel). Bu belirt­ me öbeklerine z a r f ö b e k l e r i adını veririz, bkz § 421. Zarf öbekleri belirtilen kelimenin cinsine göre fiil (yukarı çık­ m a k), veya sıfat (pek güzel) hükmünde olurlar, yukarıda gördüğümüz gibi özel bir anlam bağlamış zarf öbekleri de bir­ leşik kelime sayılırlar, bkz § 270, 274 ileri sürmek pek iyi > peki. A şağıda göreceğimiz gibi zaten zarflardan birçoğu baş­ ka kelime türlerinden alınıp kullanıldığı için onları zarf ola­ rak dahaçok bir zarf öbeği içinde ayırdedebiliriz ( sert adam X sert konuşm ak kan damarı X kan kırm ızı). Zarflar, bu sıfat ve fiil hükmünde zarf öbeklerine de ge­ lip anlam larında değişiklik yaptıkları gibi zarfı daha yakın­ dan belirtirler : pek az hevesli hemen şimdi başlamak daha açık s a n oldukça yakından görmek gibi. 372 T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t Zarflar getirdikleri değişiklik yapıcı anlatım bakımından çeşitlidirler. Onları bu yönden başlıca 6 sınıfta toplayabili­ riz : 1. gerçekleme zarfları, 2. m ikdar zarfları, 3. nitelik zarfları, 4. yer yön zarfları, 5. zaman zarfları, 6. suret zarf­ lan. 1. Gerçekleme Zarflan : 525. Doğrudan doğruya sıfatın varlığı - yokluğu, fiilin olup bitmesi ile ilgili zarflara g e r ç e k l e m e z a r f l a r ı (adverbe de vérification)deriz. Bunlar — Gerçek mi? — Olur mu? sorularını karşılarlar : E vet güzel. Hayır çıkmadı, öyle değil peki tamam mi? olur elbette tabiî yok asla ka ­ tiyen gibi. Olur - olmaz kavram larına bölünen bu zarflar arasında orta kavram lar da vardır ki kullanışta ikisinin arasına düşerler : gerçekten elverişli oldukça elverişli hiç elve­ rişli değil. E lbette anlayacak. Belki anlar. Hiç anlamaz, gibi. İhtim al ve dilek ifade eden bazı zarfları da bu sınıftan sa­ yabiliriz : galiba ihtim al bari keşki bolayki gibi. 2. Mikdar Zarflan : Bir kılış ve oluşun, veya bir vasfın mikdarını, derecesini belirtmeye yarayan zarflara m i k d a r z a r f l a r ı (adverbe de quantité) adını veririz. Bunlar — Ne kadar? — N e dere­ ce? sorularını karşılarlar : az çok eksik fazla daha pek hep en a.şırı hepten fevkalâde m üthiş biraz kısm en azçok dar k ıt gibi. YAPIBİLGİSt 373 Bu m ikdar zarflarından birtakım ım yukarıda sıfatlarda karşılaştırm a bahsinde gördük, bkz § 301. Aynı mikdar zarf­ ları zarflara da gelerek onları derecelendirir ki bunu biraz aşağıda göreceğiz. Mikdar zarfları bu derecelenmeyi fiillerde de meydana getirirlerler : E ksik göndermişler. Tam göndermişler. göndermişler, gibi. Fazla 3. Nitelik Zarftan : Fiilde oluş ve kılışın, sıfa tta vasfın bir niteliğini belirt­ meye yarayan zarflara n i t e l i k z a r f l a r ı (adverbe de qualité) deriz. Başka bir deyimle bunlar bir kılışa, veya bir vasfa yaraşan sıfatlardır. Netekim nitelik zarflarının çoğu zarf olarak kullanılan vasıflam a sıfatlarıdır. Bunlar — Nasıl? — Nice? sorularını karşılarlar : duru beyaz ince uzun doğru söylemek yumuşak tutm ak iyi karşılamak yanlış anlamak kara cahil tatlı sert gibi. 4. Yer Yön Zarflan : 324. Bir oluş, veya kılışın mekân içinde yerini ve yönünü belirten zarflara y e r y ö n z a r f l a r ı (adverbe de lieu) adını veriyoruz. Bunlar — Nerede? — Nereye? — Nereden sorularım cevaplamaya yararlar. Bunların çoğu eski ve yeni yer yön hallerindeki adlar ve zamirlerle bazı zarffillerdir : aşağı bakmak dışarı çıkm ak ortada dolaşmak önden gitm ek yana düşmek yukarı ileri geri şuraya nerede karşıdan öte beri gibi. Bunlardan eski kim eri halinde olanlar ve zarffiller de yeni yer yön halleri ekleri alarak çeşitlenmişlerdir : 374 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ İçeri X içeriye içeride içeriden ileri X ileriye ileride ileriden öte X öteye ötede öteden gibi. Yer yön zarfları anlatım ları gereği ve yukarıda gördüğü­ müz gibi fiillere gelirler ve daha çok yeni eski sıfatfiillerle de görülürler : dışan taşm ış önden koşan aşağıya dönük ileri gidecek ortada kalmış gibi. 5. Zaman Zarflan : B ir oluş ve kılışın zaman içinde yerini göstermeye y ara­ yan zarflara z a m a n z a r f l a r ı (adverbe de temps) diyo­ ruz. Bunlar ise — N e zaman? — N e vakit? gibi soruları karşılarlar : Dün işittim , bugün ya n n er geç şimdi demin önce sonra geçende yazın kışın akşama h a f­ taya gibi. Bunlar da zarf olarak fiillere gelirler ve sıfatfiillerle görü­ lürler : Sonra bitirirsin. Geçende uğramışlardı, öğle­ yin görüştük, erken kalkan geç kalm ış bugün gelecek yazın çoğalır gibi. 6. Tarz Zarflan : Bir zarflara Bunlar karşılık oluş, veya kılışın oluşma biçimini belirtmeye yarayan da t a r z z a r f l a r ı (adverbe de manière) deriz. — Nice? — N e türlü? — N e yolda? gibi sorulara teşkil ederler : Şöyle yapılır. çabuk yavaşça hızla birden sessizce yeniden gülerek ite ite ayrı ayrı sırtüstü gibi. YA PIBİLG İSİ 375 Tarz zarfları da anlatım ları gereği fiillere gelirler ve sıfatfiillerle bağdaşırlar : Böyle durmayın. Aylayarak ayrıldılar. Sessizce sokuldum, tez pişen yalnız kalmış yeniden ya­ pılacak kolay çözülür. II. ZARFLARDA KARŞILAŞTIRMA BERKİTME VE KÜÇÜLTME 325. Zarflarla sıfatlar işleyişleri benzeyen iki kelime sı­ nıfıdır. Sıfatlar adları vasıfladığı ve belirledikleri gibi zarflar da sıfatları ve fiilleri vasıflarlar ve belirtirler. Bu sebeple bu iki sınıf geniş ölçüde birbirlerine açıktırlar ve aynı tarzda şekillenip derecelenirler. Sıfatlarda olduğu gibi zarflarda da karşılaştırm a, berkitm e ve küçültme şekilleri vardır. 1. Zarflarda Karşılaştırma : Z arflar ve zarf olarak kullanılan kelimeler de belirttikle­ ri vasfın, yada kılışın yoğunluğuna göre üç derece üzerine sı­ ralan ırlar : ileri gitmeli daha ileri gitm ek en ileri gitm ek koyu yeşil daha koyu yeşil en koyu yeşil gibi. B unlara k a r ş ı l a ş t ı r m a z a r f l a r ı (adverbe comparatif ) deriz. Dereceleri de sıfatlarda olduğu gibi e ş i t l i k d e ­ r e c e s i , a r t ı k l ı k d e r e c e s i ve ü s t ü n l ü k d e r e ­ c e s i sayılırlar, krş § 301. K arşılaştırm a zarfları kullanışta da karşılaştırm a sıfat­ ları ile benzerlik gösterirler. Eşitlik derecesini kurmak için ölçü olan ada kadar ve gibi takılarından birini getiririz. Bun­ lardan birincisi mikdarca, İkincisi nitelikçe karşılaştırm aya y arar : 376 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Osman bir at kadar hızlı yürür. gibi hızlı yürür. Osman bir at A rtıklık derecesini de tıpkı sıfatlarda olduğu gibi (bkz § 301) kurarız ; Çiğdem, dersi A hm etten daha çabuk kavrayor. Bu ondan daha açık sarı. gibi. Bu yapılış içinde de zarfa gelen daha zarfı bazan atılsa da artıklık anlamı kalır : Çiğdem dersi A hm etten çabuk kavrayor. Bu on­ dan açık sarı. gibi. Üstünlük derecesinin kuruluşu da sıfatlardakine benzer. Ölçü olan ad anılmadıkça bu zarflar s a l t ü s t ü n l ü k ifa­ de ederler : Y u su f yemeğini en önce bitirir, Zeynep en sonra. Ölçü olan topluluk anıldığı zaman ise farklı yapılışlara gidi­ lir : Y u su f çocukların yem eğini en önce bitirenidir. Yabut artıklık derecesine dönerek : Y u su f ye­ meğini herkesten (hepsinden, çocukların hep­ sinden) daha önce bitirir, gibi. 2, Berkitme Z arflan : 326. Önüne geldikleri sıfat ve fiillerde vasfın, yada kılı­ şın yoğunluğunu salt olarak artıran zarflara b e r k i t m e z a r f l a r t (adverbe intensif) diyoruz. Bunlar da berkitme sıfatları yapısındadırlar. Çoğu zaman diyebiliriz ki berkitm e zarfları zarf olarak kullanılan berkitm e sıfatlarından başka birşey değildir. En tanınm ış olanları tıpkı sıfatlarda olduğu gibi (bkz § 303) ilk hecenin bir önek gibi tekrarlanm ası ile yapılanlar­ dır : YAPIBİLGİSİ 377 büsbütün haksız apaçık suçlu Basbayağı gü­ cendim. Besbelli unutmuş. Evi güpegündüz soymuşlar. Dosdoğru yürürsün, gibi. Yine sıfatlarda olduğu gibi zarflar da ikileme ile berki­ tilirler. Daba doğrusu ikileme sıfa tla n dabaçok zarf olarak kullanılırlar : A z az içiriniz. Erken erken yola çıktık. Yavaş yavaş toparlanalım. Güzel güzel konuştu. Geri geri çıkılacak, gibi. Adları ikilemek yoluyla da birleşik berkitme zarfları yapanz: D ükkân dükkân dolaşmah. Adım adım izleye­ ceksiniz. Tane tane saydım. yer yer bozuk v akit vakit neşeli gibi. 3. Küçültme Z arflan : S27. Önüne geldikleri sıfat ve fiillerde vasfın, veya kılı­ şın belirtme değerini salt olarak azaltan zarflara k ü ç ü l t ­ m e z a r f l a r ı (adverbe diminutif) adını veriyoruz. Küçült­ me sıfatları gibi bunlar da tabana -ce -rek -cık -cek ekleri getirilerek yapılırlar. Anlamca da bu küçültme şekilleri küçüğe doğru derecelenmiştirler. Küçültme sıfatlarında olduğu gibi : Kısaca kesmişsin. — biraz kısa Kısarak geldi. ~ oldukça kısa Kısacık bıraktılar. — pek kısa. B urada da en işlek ek -ce olup vurguludur. Bir dışçekim eki olan vurgusuz -ce de sıfatlara gelip zarf yaptığından bu kullanışla iki türlü -ce zarfları (bkz § 129) meydana çıkmış olur ki aralarında yalnız vurgu farkı vardır : İyice' temizlemiş. —- biraz iyi lyi'cc temizle­ miş. = adam akıllı Kısaca’, konuştum. ^ biraz kısa Kısa'ca anlattım. —- kısa olarak. 378 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ -ce küçültme zarflan sevilen ve çok kullanılan zarf şekilleri­ dir : Uzunca konuşuyor. Erkence kalkalım. Ucuzca satmışlar. Hızlıca yürüdük. Tezce gel. Fazlaca yemişlerdi, gibi. Küçültme sıfatlarında olduğu gibi burada da -ce ekinin -cene uzatılmış şekline rastlan ır : Fazlacana hazırlanmışlar. Uzakçana oturuyoruz, bkz § 304. -cek ekiyle yapılmış az sayıda küçültme z arflan (zaman) da aynı anlama yaklaşırlar ; şimdicek hemencek demincek gibi. çabucak tezcek -cik ekiyle yapılmış olanlar da zarf olarak az kullanılır­ lar ; İncecik kesm ek ufacık doğramak m ek, krş § 39. azacık üşü­ 328. -cecik ekine gelince yukarıda bunun iki ayrı birleş­ me sonucu meydana gelmiş addaş iki ayrı ek temsil ettiğini gösterm iştik ; Biri küçültme sıfatı eki olarak -cek ekinin -cik ile uzatılmışından -cek-cik > -cecik küçültme sıfatı eki (bkz § 128 küçü-cek-çik > küçü-cecik), öbürü kimce hali ekiyle yapılmış zarflara küçültme zarfı eki olarak gelen -cik ile uza­ masından -ce-cik > -cecik (bkz § 129 yavaş-ça-ctk > yavaş­ çacık ). Kimce ekiyle yapılmış zarfların -cik küçültme şekli de az yaygındır : yavaşçacık usulcacık hafifçecik güzelcecik gibi. kolaycacık Ancak küçültme sıfatı eki olan uzatılmış -cek-cik > -cecik ekinin küçültme zarfları da yaptığı olur. Başka bir deyimle YAPIBİLGİSİ 379 yukarıda gördüğümüz -cek küçültme zarflan bir de -cik kü­ çültme eki almış bulunurlar : şimdi-cek-cik > şimdicecik hemencecik demincecik çabucacık yakıncacık tezcecik gibi. Böylece burada ayrı kaynaktan gelen bu iki addaş ek ikisi de küçültme zarfları yapma işleyişinde buluşmuş olurlar. Zarf olarak ber ikisinde vurgular da geri atılmış bulunduğundan ayırdedilmeleri güçleşmi.ştir. -rek ekiyle yapılan küçültme zarfları oldukça nadirdir (u fa ra k tutm ak ekşir ek bulmak). Aslında zarflar sıfatlar gibi salt olarak başka zarflarla da çok kademeli bir şekilde berkitilir ve küçültülürler, krş § 301 : pekaz sonra biraz sonra az sonra oldukça hızlı çok hızlı pek hızlı fazla ileri aşırı ileri, gibi. III. ZARFLARIN YAPISI 329. Yukarıdan beri verdiğimiz örnekler de gösteriyor ki zarfların çoğu başka kelime sınıflarından alınmış, üretilmiş, yada birleştirilm iş kelimelerdir. Gerçekten zarflar dilimizde zenginleşmiş, fakat biraz devşirme bir kelime sınıfı teşkil et­ mektedirler. Kelime yapımı bölümünde İsimden İsim, Fiilden İsim ve Birleşik İsim habislerinde (bkz § 128, 191, 264 v.i.), ayrıca yer yer kelime sınıfları içinde zarf olan kelimeleri gös­ terdik. Ancak zarfların daba iyi tanınm asına yardım etmek üzere onları burada yapılarına göre topluca ve kısaca göster­ meyi gerekli buluyoruz. Y apıları bakımından zarfları beş öbek içinde göstermeye çalışacağız : 1. kök olan zarflar, 2. başka kelime sınıflarından zarflar, 3. isimden üreme zarflar, 4. fiilden üreme zarflar, 5. birleşik zarflar. Göreceğiz ki zarflar yapılarına göre de anlam­ ca, ve kullanışça ayrılıklar gösterirler. 380 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ t. Kök Olan Zarflar; Dilimizde asıl zarf olarak kullanılan az sayıda tek heceli, yada çözümü güç çok heceli kelimeler vardır ; az çok hep en pek er geç dün evet yok beri değil yarın demin gibi. Yabancı dillerden gelip hiçbir ek almaksızın dilimizde zarf olarak kullanılır olmuş kelimeleri de kök olan zarflardan sa­ yabiliriz ; tez hiç tam hemen henüz belki bari galiba keşki asla elbette gibi. tabii Bunlar arasında türlü zarf bölümlerine giren kelimeler v ar­ dır. 2. Başka Kelime Sınıflarından Z arflar: Bazı adlar anlam larından gelen im kânlara göre türlü zarf bölümlerinde zarf olarak görülürler : kan kırm ızı süt beyaz demir kır gece çalışmak gündüz uyum ak kil kalm ak un ufak gibi. Y ukarıda yer yer belirttiğim iz gibi (bkz § 323, 324) işle­ yişlerindeki benzerlik sebebiyle sıfatların çoğu zarf olarak da kullanılır. Bir kere sıfatlara ve fillere yakıştırabildiğim iz her vasıflam a sıfatını zarf olarak kullanırız ; sert davranmak yum uşak tu tm a k güzel konuş­ m ak düz durmak sarı kara dar uzun kurnaz deli iti ekşi gibi. Bunlar çoğu nitelik ve tarz zarfları omrlar. Bazı belirtme sıfatları da zarf olacak kullanılırlar : böyle iyi başka güzel ikişer dağıtm ak yem ek gibi. birçok YAPIBİLGİSİ 381 3. İsimden Üreme Zarflar; 330. İsimden üreme isimler bölümünde eklerin alfabe sı­ rasında görülen isimden zarfları burada yapıldıkları tabanlara göre biraraya getireceğiz. a. Adlardan Gelenler : A dlardan gelen zarflar ençok eski ve yeni adçekimi hallerinden ürem iştirler. Eski Türkçede adın kimre, e r i ş ­ me (bkz § 162 J ve kirneri, y ö n l e m (bkz §142) balleri di­ limizde çoğu yer yön gösteren zarflar bırakm ışlardır : içre taşra sonra üzere içeri yukarı gibi. dtşara ileri Eski Türkçede adın kimin, h i l e l i k (bkz § 147) hali ve onun daha yeni birleşiği kimleyin (bkz § 156) hali dilimizde çoğu zaman zarfları olan kelimeler bırakm ışlardır : yazın kışın gündüzün ilkin ansızın değin geceleyin gündüzleyin sabahleyin akşamleyin gibi. iççekim hallerinden y e r y ö n h a l l e r i ndeki adlar (bkz § 287), kime, yönelme hali (bkz § 139), kimde, kabna hali (bkz § 135), kimden, uzaklaşma hali (bkz § 137) m.ekân ve zaman içinde yer ve yön gösterdiklerinden zarflar y a ra t­ m aya çok elverişli olmuşlardır. Özellikle yer yön adları zarf­ la r yapar : öne geçmek dibe üste karşıya akşama yaza haftaya gürültüye, arkada kalm ak yanda or­ tada kıyıda dakkada hesapta sözde havada, dıştan görmek alttan tepeden baştan geceden şakadan gibi. B unlar çoğu yer yön zarfları, birtakım ı zaman zarfları, kimisi de tarz zarfları olurlar. 382 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ D ı ş ç e k i m hallerindeki adlar da (bkz § 288), kimle, bilelik hali (bkz § 151), kimce, görelik hali (bkz S 129) ve kimli, donanma hali (bkz § 157), kimsiz, giderme hali (bkz § 168) ile sıfa tla n ve fiilleri belirtici anlatım kazanırlar ve zarf olurlar : hızla istekle öfkeyle zamanla geceyle taneyle sürüyle, dostça erkekçe çocukça insanca akıl­ ca kanunca evce, Ölçülü, konuşmak sürekli uslu insaflı anlayışlı gizli, düşüncesiz dav­ ranmak pervasız gönülsüz çaresiz eşsiz gibi. Bu dışçekim halindeki adlar başlıca nitelik, tarz, zaman ve m ikdar z arflan olurlar. b. Sıfatlardan Gelenler : S ıfatlar da yer yön halleri çekim eklerini alarak çeşitli zarflar teşkil edebilmektedir : kuruya ekm ek boşa ucuza uçara, açıkta ge­ çende yakında, karanlıkta, derinden eskiden uzaktan yavaştan gibi. Dışçekim hallerinden yalnız kimce, görelik hali eki (bkz § 129) anlatım ca sıfatlara fazla uygun düşer ve geniş ölçüde zarflar y a ra tır : iyice yıkam ak doğruca sıkıca hafifçe usulca çılgınca başlıca sessizce topluca cimrice olanca gibi. Bunlar da başlıca nitelik ve tarz z a rfla n olurlar. c. Zamirsi Z arflar ; SSl. Zamirlerden gelen zarflar z a m i r s i z a r f l a r (adverbe pronominal) ise adlarda olduğu gibi eski ve yeni isimçekimi hallerinden üremiş olmakla birlikte birçok değişik­ likler gösterirler. Bunlar soru ve gösterme zam irlerinin yer yön halleriyle bazı dışçekim hallerinden doğmuşlardır. YAPIBİLGİSİ 383 Başlıcalan Eski Osmanlıcada henüz zamirlerin çekimine paralel görünürler : G övterm e S oru Zarfları Y akın Y ön elm e H a li kancanı? buna için Zarflan A z u z a k için U zak şuna aña K alm a H a li kunda? (kam?) bunda şunda anda Ç ık m a H ali kandan? bundan şundan andan B il e li k H a li neyle? böyle şöyle eyle nice? bunca şunca anca G örelik H a li için Yer yön halleri Eski Osmanlıcada çoğu yer yön zarflan, kimi zaman zarfları, h a ttâ sebep zarflan olmuşlardır. Bilelik hali tarz, görelik hali mikdar zarfları meydana getirmiştir. Dilimizde ise birleşik zamir öbeklerinin buraya < hu araya), araya girm eliyle bu tablo bir hayli değişm iştir : G österm e Soru Z a rfla n Y akın Y önelm e H a li nereye? K alm a H ali nerede? (hani?) Ç ıkm a H ali nereden? B ilelik H ali nasıl? ne kadar? G örelik H a li için buraya Z arflan A z u z a k için U zak şuraya oraya burada şurada orada buradan şuradan oradan böyle şöyle öyle bu kadar şu kadar o kadar için Yer yön halleri burada yer yön zarfları (Burada bekle­ yin ), bilelik hali tarz zarfları (Böyle düşündük), görelik hali m ikdar zarfları (O kadar göndermişler.) yapar. Bununla bir­ likte zamirlerden gelen zarflar bunlardan ibaret değildir. Za­ mirlerden. N e zaman? Ne için? Ne türlü? Ne derece? gibi soruları karşılayan zaman, sebep, nitelik ve derece zarfları da ürem iştir : 3S4 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ O zaman bunun için şu türlü o derece gibi. Zamirlerden gelenler zarf işleyişinde olmakla birlikte za­ mir niteliğini korurlar. Yani berbirinin bir öncülü, yerini tu t­ tuğu bir ad vardır. Meselâ «Buradan ayrılıyorum», dediğimiz zaman zarfın ardında Ankaradan, Cebeciden, bu evden gibi bir yer adı vardır. Bu sebeple sözdiziminde de (bkz § 460) farklı bir işleyişi olan bu zarfları zarffiller gibi ayrı bir bölük sayarız ve onlara z a m i r s i z a r f l a r adını veririz. 4. Fiilden Üreme Zarflar : 332. Fiilin zarf şekli dilimizde genellikle duruk fiil balin­ de, yani z a r f f i i l niteliğinde görülür. Bu da aşağıda e tra f­ lıca göreceğimiz gibi (bkz § 477) ayrı bir sözdizimi işleyişi olan kelime demektir. Fiilden zarfların bu Özelliği — ki fiilden ad ve sıfatlarda kesin değildir — onların yapılışça daima baş­ cümle fiiline bağlı kalm alarını açıklar. Aşağıda (bkz § 365) zarffiilleri genişçe gözde geçirece­ ğiz. Bunlar başcümleye getirdikleri anlam değişikliğine göre ve azçok öbür zarflara paralel olarak çeşitlenmişlerdir (za­ man, bal, karşılaştırm a v.b.). Biz burada donuk, lügat kelimesi olmuş eski zarffiillerden örnekler vermekle yetineceğiz : geçe kala öte yine < yana daha < taka çevre, karşı ötürü dolayı, giderek bakarak vararak gittikçe oldukça, derken durmadan silmece gibi. Bunlar yerine göre takı, bağlam, b a ttâ sıfat ve ad olarak da kullanılırlar. 5. Birleşik Z arflar: Birleşik isim tabanlarının bemen ber kalıbında tü rlü zarf sınıflarında birleşik zarflar meydana gelm iştir ; Y A PIB İL G İSİ 385 Adtakımı : sözgelişi saat hesaln kuşbakışı akşam vakti, § 267. Sıfattakım ı : bozukdüzen yalınayak tamyol çokdefa bugün, § 269. Z arf öbeği : ilkönce enaşayı çokiyi, § 270. azileri pekâlâ Takı öbeği : deligibi sabahakarşı öğledensonra gözönünde elaltından, § 271. Koşmatakım : azçok ergeç arasıra düşe kalka gece gündüz, § 273. N ihayet sıfatlarda ve zarflarda berkitme için yapılan ikileme­ leri de bu son takım a katm ak yerinde olur ; güzel güzel ayrı ayrı az az yer yer güle güle gibi. 5. Dilim: T a k ı I. TAKILAR VE ÇEŞİTLERİ 333. İsimlerden sonra gelip onların söziçinde başka un­ surlarla ilişkilerini kuran kelimelere t a k ı (postposition) adını veriyoruz : gibi için ile göre rağmen değin içinde gibi. beri yana Bunlar başlıbaşma bir kavram sahibi olmayıp iki kavram a ra ­ sındaki ilişkiyi belli etmeye yararlar : A y ı gibi adam. Araba ile geldim. Sabahtan beri bekley or. A liye göre değil. Çekmece içinde bul­ muş. Poyraza karşı açık. gibi. Takılar yalnız adlara değil, her türlü isimlere gelirler : hasta gibi bana göre şim diye değin öteden beri v.b. gibi. Türkçenin Grameri F : 25 386 TÜRKÇENİN GRAMERİ Takılar şekilce kelime, işleyişçe isim çekimi ekleri duru­ munda bulunurlar. Bu ekler gibi iki kavram arasında ilgi ku­ rucudurlar. Çokdefa da işleyişleri bir çekim ekiyle karşılana­ bilir : Ahm et için getirdim, si». Ahm ed’c getirdim. Kış için sakla — Kışa sakla. Hayvan gibi saldırmış. ~ Hayvanca saldırmış. Hesaba göre doğru. — Hesapça doğru, krş § 289. Aslında adçekimiekleri (Türkçede sonekler), biç değilse bunlardan birtakımı, takıların (Türkçede sontakıleır) geldikleri adla ses kanunlarına göre kaynaşm ası mahsulü olmalıdır. B aş­ ka bir deyimle sontakılar zamanla sonek haline gelmektedir. Bunun dilimizde geçiş halindeki bir örneği ile takısıdır (E l ile tut. X El-le tu t.) gibi. Takı şekilleri ve işleyişi belli ve ayrı bir kelime sınıfı ola­ rak Eski Türkçeden beri çeşitlenmiş ve yaygındır (ne üçün? köğüz üze T emir Kaptgka tegi). Takıların geldiği isimle birlikte teşkil ettikleri belirtme öbeğine t a k ı ö b e ğ i (groupe postpositionnel) deriz. Yu­ karıda takı öbeği kalıbında birleşik isimlerden bahsettik, bkz § 271 buz gibi öğleden sonra. Aşağıda bu öbeklerin sözdizimindeki işleyişlerini göreceğiz, bkz § 423. II. T A K IL A R D A İSTEM 334. Fiiller nesne olan adtan belli çekim halleri istedikleri gibi (bkz § 440) tak ılar da ilişki kurdukları adtan işleyişlerine göre belli çekim halleri isterler. Başka bir deyimle belli bir isim halini kovarlar. Buna i s t e m (rection) deriz. Düşmana karşı takı öbeğinde takının istemi kime halidir. Bu öbeklen­ mede karşı i s t e y e n , düşmana i s t e n e n adını alır. T ürk­ çede takıların dört türlü istemi vardır: 1, Kim hali isteyen ta ­ kılar, 2. Kime hali isteyen takılar, 3. Kimden hali isteyen ta ­ kılar, 4, Adı katkı alan takılar. Y A PIB İL G İSİ 387 A. Kim H ali isteyen T a k ıla r: Bunlar başlıca mikdar, nitelik karşılaştırm aları yaparlar ve ilişkiler kurarlar : deve kadar kum gibi çocuk için kazma ile dönmek üzere deniz aşırı yabancı diye baba olarak cihan içre (eskimiş). Kim bali isteyen takılar Yeni Türkçede bazan zamirlerin kimin balini alırlar : senin kadar bunun gibi sizin için kim in ile gibi. 1. kişilerde bu, kişi zamirlerinde olduğu gibi (bkz § 310 -im ekine döner (benim kadar bizim gibi). B. Kime H ali İsteyen T a k ıla r: Kime bali isteyen takılar başlıca karşılaştırm alar yapar­ lar ve yer yön, sınır ilişkileri kurarlar ; havaya göre yağm ura kar.şı eve doğru sabaha dek bayrama değin (kadar) eskiye bakarak buna karşılık güçlüğe rağmen Isveçc dair gibi. C. Kim den H ali İsteyen l a k ü a r : Başlıca zaman ve yer yön ilişkileri kurarlar ve sebep, so­ nuç, ayrıklık göstermeye y ararlar : namazdan önce tatilden sonra dünden ben bağdan öte yoldan aşağı bizden yana kapıdan dışarı pazardan başka mayı.ştan itibaren uzak­ lıktan dolayı, D. Adı K atkı Alan T a k ıla r: S35. Y ukarıda yer yön, çağ, ilişki gösteren adların sıfat olarak başta (bkz § 293) ve katkıalan olarak sonda (bkz § 293 ön ve sontakı işleyişiyle kullanıldıklarını görmüştük. Sonun­ cularda takı öbeğinin tabanı bir belirsiz adtakım ıdır (ev içi 3SS T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ saçak altı ay başı edep dışı). Aslında kim hali isteyen tak ı­ lardan kimisi de bu kalıptan doğmuş olacaktır : E.T. kuşlar kib-i tag sar-ı Y.T. cennet misal-i An, eşek kadar-ı. gibi. Adı katkı alan tak ılar yukarıda kaydettiğimiz zarflaşmış belirsiz adtakım larım n yer yön halleri almasıyla oluşmuş gö­ rünürler. Bunlar ençok yer yön ilişkileri kurm akla birlikte pek çeşitli anlatım da karşılaştırm alara da y ararlar : masa üstüne masa üstünde masa üstünden çı­ nar altına kışla önünde köşe başından duvar dibine bağ arasında yağm ur yüzünden Tanrı katında devlet tarafından durum hakkında gibi. Dışçekimin kimle ve kimce halleri de adı katkı alan tak ılar meydana g etirir : kanun yoluyla aram eliyle boy sırasıyla yol­ culuk dolayısıyla yağış sebebiyle, anlaşma ge­ reğince bekleme süresince deniz ktytsınca ta­ rih boyunca gibi. III. TAKILARIN YAPISI 336. Y ukarıda zarfların yapısını gözden geçirirken (bkz 329) bu kelime sınıfının az sayıda kök kelimelere sahip ol­ duğunu, dahaçok başka sınıflardan alınmış ve üretilm iş keli­ melerden meydana geldiğini belirtm iştik. Bu tespit takı sınıfı için de ve öncelikle doğrudur. Gerçekten «kök olan ta k ıla r » diye bir kelime topluluğu meydana getirm ek güçtür. Z arflar­ da olduğu kadar isimden ve fiilden çeşitli kelime üretm e özel vasıtaları da takılarda yoktur. Böylece dar bir kelime sınıfı teşkil eden tak ılar başlıca iki kaynaktan beslenmişlerdir. Biri takı olarak kullanılan zarf­ lardır, Diyebiliriz ki birçok zarflar aslında sıfat olup kullanışa göre zarf sayıldıkları gibi çoğu tak ılar da aslında zarf olup Y A PIB İL G İSİ 389 bu işleyişle bir isme geldiklerinde takı sayılırlar. İkinci kay­ nak da adı katkı alan çekim halindeki yer yön adlarıdır. Takıları zarflara paralel olarak dar ölçüde öbekleyeceğiz: t . Kök olan takılar, 2. İsimden üreme takılar, 3. Fiilden üreme takılar, 4. Yer yön adlarından takılar. A. Kök O lan T a k ıla r : Tek heceli, yada çözümü güç birkaç kelime ile bazı ya­ bancı takıları bu bölümde gözönüne alabiliriz : şeker tek akşam a dek kadın, için kıştan heri yum ruk kadar işe dair sözleşmeye rağmen kom şuya ait gibi. B. İsim den Ü rem e T a k ıla r: B unlar çokluk eski ve yeni isim çekimekleriyle yapılmış ve çoğu zarf olan kelimelerdir : âdet üzere yem ekten sonra belden yukarı pa­ radan başka yarına değin düşmandan yana aptala nispetle salıdan önce sitem yollu kuş denlü e s k i m i ş (vieilli) şeytan gibi. C. F iilden Ürem e T aîiilar: Bu tak ılar eski ve yeni zarffiiller, yani aslında zarflar olup çoğu yine zarf olarak da kullanılırlar : ölçüye göre gözlük ile camiden öte vazife diye güneşe karşı havadan dolayı gün aşırı bundan ötürü sorumlu olarak gibi. D. Y er Y ön A d lan n d an T akılar : Bunlardan yukarıda (bkz § 335) takıların istemlerini ayırdederken adı katkı alan tak ılar bölümünde bahsettik ve örnek­ lerini verdik. Yeni Türkçede tak ılar sınıfını genişleten ve zen­ ginleştiren başlıca bu kalıptaki kelimelerdir. 390 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 6. D ilim : B a ğ l a m f. B A Ğ L A M L A R V E Ç E Ş İT L E R İ 337. Söziçinde iki kelimeyi, aynı değerde iki cümle un­ surunu, iki yargıyı ve bazan da iki paragrafı bağlam aya y ara­ yan kelimelere b a ğ l a m (conjonction) adım veriyoruz : kedi ile köpek Beni ve kardeşimi çağırdılar. Gü­ zel, fakat bakımsız bir bahçe. Yola çıkam adık, çünkü hava bozdu. Yolda çok yorulm uştuk da, hemen yattık, gibi. Bazı bağlam lar da bağladıkları iki kelime, veya yargıdan önce, yada sonra tekrarlanarak kullanılırlar : «Ya devlet haşa, ya kuzgun leşe». «Ne sana, ne bana». A li Bey de, oğlu da iyi karşıladılar. «Hem kel, hem fodul». Yazın olsun, kışın olsun bu yürüyüşü yaparım, gibi. Bu ikili kullanışta bağlam lar değişik de olabilir : «Düşmanlar dışardan, biz içerden y ık tık m em ­ leketi». Biryandan ortağı, öbüryandan karısı batırdılar adamı. Ya otur, yahut gidelim, gibi. II. B A Ğ LA M A İL İŞ K İL E R İ 338. Bağlam lar pek çeşitli yönlerden kelime ve yargılar arasında ilişkiler kurarlar. Söziçinde iki kavramı, veya dü­ şünceyi bütünleştiren bu ilişkilerdir. Birden fazla anlatım ve kullanışı olan bağlam lar da vardır, onları karakterlerine göre ayırdedip dilimizdeki başlıca bağlam ları bölümlemeye çalışa­ cağız. Bu bölümlemeyi aşağıda bağlam cümlesinde de görece­ ğiz, bkz ? 461 v.i. Y A P I B iL G iS i 391 1. Ulama Bağlamları : U l a m a b a ğ l a m ı (conjonction copulative) iki unsuru aynı hizada ve bakışıklı olarak ilgiler ; ile ve de hem ... hem ne ... ne (olumsuz) de ... de gerek ... gerek(se) olsun ... olsun gibi. 2. A yırtlam a Bağlamları : İki unsuru seçmeli olarak ilgileyen bağlam lara a y i r i l a m a b a ğ l a m l a r ı (conjonction disjonctive) adım veri­ yoruz : ya yahut yada veya ya . . . ya ister ... ister gibi. m i . .. mi 3. K arşıtlam a Bağlamları : İki unsurdan birini öbürüne karşı çıkaran bağlamlara karşıtlama b a ğ l a m l a r ı (conjonction adversative ) adını veriyoruz. Buna karşıtlık ilişkisi diyebiliriz : ama fa k a t lâkin yalnız ancak bununla beraber şu var ki yine dc gibi. 4. Almaşma Bağlam ları; İki unsur arasında almaşık bir değişme ilişkisini gösteren bağlam lara a l m a ş m a b a ğ l a m l a r ı (conjonction alter­ native) diyoruz. Bunlar hep ikili bağlam lar olurlar: bir ... bir kim i ... kim i biri ... öbürü hazan . bazan gâh ... gâh gibi. 5. Üsteleme Bağlam ları : İki unsurdan biriyle ötekini pekiştiren bağlam lara ü s t e l e m e b a ğ l a n ı l a r ı (conjonction assévérative) diyoruz. Bunlarda artırıcı bir karşılaştırm a anlatım ı vardır : de h a tta hile üstelik hem de zaten kaldı ki nasıl k i gibi. 392 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 6. Açıklama Bağlamları : îki unsurdan biriyle ötekini anlamca çözmek, açıklamak aracılığını yapan bağlam lara a ç ı k l a m a b a ğ l a m l a r ı (conjonction déclarative) adını veririz : yani demek ki öyle ki başka bir deyimle nin anlayacağın gibi. se­ 7. Salt Bağlam lar : SS9. îki unsurdan birini öbürüne salt olarak tabi kılan, altalta bağlayan bağlam lara s a l t b a ğ l a m (conjonction absolue) adım veririz. B urada ilişkinin özelliği aranm az ; ki ki m de (Bu bağlam ları başka işleyişlerinde bununla k anştırm am ah bkz § 338, 320, 460). 8. Yerverme Bağlam ları ; îk i unsurdan birini destekleme, veya bir yargıyı yerinde gösterme yoluyla bağlantı kuran bağlam lara Y e r v e r m e b a ğ l a m l a r ı (conjonction concessive) adını veriyoruz ; gerçekten netekim halbuki oysa hal böyleyken gibi. 9. Sebep Bağlam ları ; îk i unsurdan birini ötekine sebep gösteren bağlam lara s e b e p b a ğ l a m l a r ı (conjonction causale) diyoruz : çünkü zira ki (bunun için bu sebeple bundan dolayı geniş anlam da). 10. Sonuç Bağlam ları : îk i unsurdan biri Öbürünün sonucu olduğunu gösteren bağlam lara s o n u ç b a ğ l a m l a r ı (conjonction consécu­ tive) deriz. Bunların işleyişi sebep bağlam larının aksinedir ; buna göre bundan dolayı bunun üzerine bu­ nun için bu sebeple öyleyse ozaman şim di gibi. YAPIBİLGİSİ 393 11. Amaç Bağlamları : İki unsurdan birinin ötekini gerçekleştirme amacı güttü­ ğünü göstermeye yarayan bağlam lar a m a ç b a ğ l a m l a r ı (conjonction finale) adını alır : taki diye ki kim (eskimiş) için tek yeter ki gibi. 12. Ş a rt Bağlamları : İki unsurdan birinin öbürü için varlık şartı olduğunu gös­ term eye yarayan bağlam lara ş a r t b a ğ l a m l a r ı (con­ jonction conditionnelle) diyoruz. Ş a rt Türkçede ayrı fiil çe­ kimleriyle ifade edildiği için şa rt bağlam ları ve kullanışları sınırlıdır : eğer şayet yoksa illâ o takdirde aksi halde gibi. Bağlam ların iki yargı arasında kurdukları ilişki iki türlü olur. Birincisi iki yargıyı aynı bizada tutan, birini ötekine tabi kılm ayan bir ilişkidir (A h m et Erzurumdan dönmüş, fakat henüz görüşemedik). Bu türlü bağlantıya y a n y a n a b a ğ ­ l a n t ı (coordination) deriz. İkinci çeşit ilişki yargılardan bi­ rini öbürüne tabi kılar (Borcumu ödeyemedim, çünkü aylığım gecikti). Bu türlü bağlantıya da a l t a l t a b a ğ l a n t ı (su­ bordination) adım veriyoruz. Y ukarıda kabataslak 12 sınıfa ayırdığımız bağlam lardan ilk altısı yanyana bağlantı, sonraki altısı ise altalta bağlantı kurarlar. Bunlarm birleşik bağlam cümleşinde kullanılışlarmı sözdizimi bölümünde göreceğiz, bkz § 462 v.i. U I. B A Ğ L A M L A R IN Y A PISI 3)0. Eski Türkçeden beri dilimizde bağlam işleyişinde kelimeler vardır. Ancak sayıca azdırlar (sıçgan takt sıkırkan Üzüm yégil, azu kagun yégil). Bağlam sınıfının Türkçede daba geç gelişmesi iki sebeple açıklanabilir ; 394 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ a. Türk dilleri ifadede kısalığı, dolayısıyla b a ğ l a m s i z l i ğ i (asyndéte) tercih edegelmişlerdir. Bugün de özel­ likle konuşmada türlü bağlamların işleyişini farklı tonlarla yerine getiririz, bağlam ları az kullanırız, bkz S 99, 461. Anlayışlı, (fakat) sebatsız. Bu sabah uğradı, (ve) gitti. Araba alamayorum, (çünkü) pa­ ram yok gibi. Tûrkçenin bu özelliği bize gerek isim, gerekse fiil tabanlarını basitçe yanyana getirip koşm atakım lar yapmak yolunu açmış­ tır (k a n (v e ) koca açık saçık az çok ah.şveriş yem ek içm ek). b. Türkçe zengin bir zarffiiller sistem i geliştirm iş olup ilintili bağlam cümleleri yerine dahaçok karm aşık zarffiil cüm­ lelerini kullanır, bkz § 456 : Yem eğini yedi ve gitti. X Yem eğim yeyip gitti. Dün gelemedim, çünkü hastalandım. X H asta­ landığım için dün gelemedim. Bu sebeple biz özellikle yanyana bağlantıya dahaaz ihtiyaç du­ yarız. Tercümeler yoluyla dilimize F arsça ve A rapçadan bağlam olan birçok kelime girm iş olduğu bir gerçektir. Ancak bu keli­ me sınıfını Türkçeye yabancı dillerden geçmiş saym ak yersiz olur. Bunun organik olarak zarffiillerden doğmuş olduğu aşi­ kârdır (ta k ı ile ulayu). Türkçede bağlam ların aslında zarffiillerden gelmiş bu­ lunmasının delili ve sonucu olan bir cihet de bunlardan b irta ­ kımının s o n a y a p ı ş ı k (enclitique) olmalarıdır. Türkçede yan cümleyi kapayan zarf fiilin son hecesi yüksek ton ve v ur­ gu ve kendisinden sonra bir durgu aldığı gibi onun özel bir kullanışı elan, veya onun yerini tutan bağlam da sona yapışıp yan cümleyi kapar, yüksek ton ve vurgu aldığı gibi başcümleden bir durguyla ayrılır : Y A FİBİLG İSİ 395 Söyledi de, inanmadık. Anladım ki, söz dinle­ meyecek. Getirdin ama, bir işe yaramadı. Gü­ cenmesin diye, en iyisini gönderdim, gibi. Bu hallerde virgülü bağlamdan sonra koymak doğru olur. IV . B A Ğ LA M Ç E Ş İT L E R İ 341. Yeni yazı dilimizde çoğu zarffiillere paralel olarak kullanılan oldukça zengin bir bağlam lar dağarcığı vardır. Çoğu zarflardan gelen bağlam ların çeşitleri hakkında b ir fikir ver­ mek için onların başlıcalarını birkaç öbekte toplayacağız ; A. T ürkçe Asıllı B ağlam lar : de de ... de ile diye kim ancak yalnız böylece ayrıca gerek ... gerek olsun ... olsun oysa yoksa imdi gerçekten ister ... ister bir ... bir kim i ... kim i gibi. B. B irleşik B ağ lam lar: Türkçe, veya karışık birkaç kelimeden oluşmuş bağlam­ la r da çoktur : yine de ya da hem de netekim bunun gibi bundan dolayı bir yandan . öbür yandan hal­ buki öyle ki şu var ki kaldı ki nasıl ki bu­ nunla beraber her ne kadar hal beyleyken gibi. C. Y abancı A.S1II1 B ağlam lar: B unlar da yazı dilimizde kımı Türkçeleştirilm ektedir : ve fa ka t lâkin ama ya ne ... ne hem ... madem ki meğer k i m aam afih (bununla (bundan dolayı) yerleşmiş görünürlerse de birta­ çünkü hatta zira ya ... hem eğer şayet tâ ki filhakika (gerçekten) beraber) binaenaleyh veya (yada) gibi. 396 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Bağlamlar kullanışta türlü özellikler gösterirler ki onlar­ dan ileride sözdizimi bölümünde bahsedeceğiz, bkz § 461 v.i. 7. Dilim: Ü n l e m I. Ü N L E M L E R V E Ç E Ş İT L E R İ $42. Bir duyuşu, bir dileği canlı bir şekilde ve bazan tek başına anlatm aya ve bir kimseye seslenmeye yarayan kelime­ lere ü n l e m (interjection) adını veriyoruz : oh! eyvah! hah! vay! ö! hey! gibi. püf! haydi! K ullanışta çoğu zaman ünlemden sonra o duygu ve dileği açık­ layan bir cümle getiririz : Oh! hava biraz serinledi. Hah! tam istediğim gibi. Haydi! işinize bakın. H ey! kim i arayorsun? gibi. Aynı ünlemler bazan cümlenin sonunda kullanıldığı gibi dahaçok cümle sonunda kullanılan ünlemler de vardır : L â fı uzatmayalım, haydi! Fazla konuşuyorsun, he! gibi. Ünlemler dilin konmuş anlamlı kelimeleriyle h a y k ı r ­ m a arasında yer alan bir kelime sınıfı meydana getirirler. Bunun için dünya dilleri arasında benzeşirler : Fransızca ah! ouf! hop! Türkçe ah! of! hop! ünlem ler dilde en eski bir kelime sınıfı olup aslında bağ­ lamlar ve takılar gibi üreme ve devşirme bir kelime topluluğu teşkil etmekte değildirler. Bu sebeple onlan âlet (ed a t) keli­ meler arasında saymak yerinde olmaz. ünlem ler öbür kelimelerden farklı olarak kendilerine göre ton ve vurgu alırlar (bkz § 95, 99), farklı sesli uzunlukları, ikizleşme ve durguları olur, bkz § 14, 40, 104. Buna göre söy­ Y A P IB İL G İS İ 397 leyişte de çok çeşitlenirler ve pek farklı anlatım lar alırlar. Vay! gibi bir ünlem derin üzüntüden sevince, tehditten okşa­ maya kadar varan çe.şitli anlatım lar gösterir. Yazıda bu ay­ rılıkları tabiî hiç farketmeyiz, ancak s ö z ü n g e l i ş i ile okurken bir dereceye kadar kestiririz. Yapı, tonlanma ve kullanış özellikleriyle başlı başına bir işleyişleri olan ünlemlere dilde bu yönlerden yaklaşan başka kelime toplulukları vardır. İşleyişte aynı görünmeleri sebebiy­ le bunları da ünlemlerle birlikte gözden geçirmemiz gereklidir. Gerçekten yansılama, hayvana seslenme, çocuk dili ve argo kelimeleri nihayet başka kelime sınıflarından alınıp ünlem ola­ rak kullanılan kelimeler, kelime öbekleri ve deyimler hep ün­ lem karakterinde dil unsurları olabilirler. II. Ü N L E M L E R İN Y A PISI A. Ası! Ü n le m le r: 343. Y ukarıda özelliklerini belirttiğimiz ünlemleri a s ı l ü n l e m i e r (interjection proprement dite) diye ayırdetmemiz doğru olur. Çünljü bunlar meydana geldikleri seslikler bakı­ mından da dilin öbür kelimelerinden farklı görünürler. Çok­ lukla açıklık dereceleri yüksek (bkz § 14, 24) seslerden, daha­ çok açık düz seslilerle yanm sesliler, gırtlak sesdeşlerinden ya­ pılmış tek, veya çift heceli kelimelerdir. Bunlarda başka ses­ lere az rastlanır. Kaba ve ince sıradan .seri halinde örnekler de verirler : al â! hal hâ! ah! ay! hay! hah! hayhay! c! e hc! he! ch! ey! hey! hehl heyhey! yâ! hoyl i'ay! tny! hâ! hû! oh! nah! yû! yâ! aah! ııh! broy! fi! vahvah! eyvah! heyhat! Görüldüğü gibi çoğu tek heceli, bir takımı da ikileme su­ retiyle onlardan yapılmış görünen çift heceli ses birlikleridir (ha yha y! vahvah! pehpeh! heyhey!). Bu ünlemler seslen­ 398 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ meye yarar bir ses yapısındadırlar. Hepsinde yiik.sek duyulur­ luk gözetilmiştir. Buna karşılık yakın mesafeden seslenmeye, daha gevşek duygular anlatm aya yarayan ünlemlerin sesyapısı farklı olur. Burada açıklıkları daha düşük sesler, h atta sırf tonsuz hışırtılı sesdeşlerden yapılmış heceler kullanılır, krş § 24 : he! bre! hî! öf! pü f! h tşt! pist! pst! h şt! pş! gibi. Konmuş anlam ları olmayan bu türlü ünlemleri sözlükleri­ miz açıklamaya çalışırlar. Ancak yukarıda belirttiğim iz gibi çeşitli tonlanm alara göre pek değişik anlatım alm aları sebe­ biyle bu çeşitlemeler her zaman yetersizdir. Asıl ünlemleri kul­ lanışları bakımından kabataslak iki öbekte toplayabiliriz : 1. Dujmş Ünlemleri : Birtakım ı doğrudan doğruya konuşanın duyuşlarını ve kendine ait dileklerini açıklamaya yararlar. Bunlara d u ­ y u ş ü n l e m l e r i (interjection affective) adını v e ririz ; â! ah! oh! ay! vay! of! ö! th! p ü f! öf! hop! bû! uy! tüh! eyvah! vahvah! heyhat! gibi. Bunlar sevinç, acı, hayret, takdir, hayranlık, esef, nefret, bez­ ginlik, üşüme, bunalma gibi pek çeşitli duygular ifade eder­ ler. 2. Soruşturm a Ünlemleri : B irtakım ünlemler de eydilenin ilgisini çekmeye, onu ça­ ğırm aya, eğilimini, düşüncesini anlamaya, onu teşvik etmeye, doğrulamaya, veya reddetmeye yararlar. D ı ş a d ö n ü k (obje ctif) ve başkasıyla ilgili olan bu ünlemlere de s o r u ş t u r ­ m a ü n l e m l e r i (interjection interpellative) diyoruz. Bun­ lar kimi zaman soru tonlanması alırlar : Y A PIB İL G İSİ 399 ey! hey! hoy! hû! hişt! pist! hâ? hı? yâ? de! haydi! yâ! hâ! hl! he! eh! hah! hayhay! yöl yuf! hay t! Bu iki bölük ünlem ton farklarıyla birbiri yerine de kullanılır. B. Ü nlem Olan B aşka Kelim eler : 344. Hemen her sınıftan bazı kelimeleri (ad, sıfat, zamir, zarf, fiil) sözdizimi ve tonlanma yönlerinden ünlemlere uydu­ rup ünlem işleyişinde kullanabiliriz. Başka bir deyimle h a y ­ k ı r m a (exclamation) tonunda kullandığımız kelime ünlem sayılabilir. 1. Ünlemi eşen İsimler : a. Adlar seslenmede, çağırmada ünlem işleyişinde kul­ lanılırlar ve asıl ünlemlerde olduğu gibi çoğu zaman kendile­ rinden sonra maksadı açıklayıcı bir cümle alırlar : Arkadaş! Çocuk! Hamal! Gazeteci! Ahm et, şu takım ları getir. Oğlum, sonra güç durumda kalacaksın. Canım! Babacığım! gibi. Buna adın ç a ğ r ı h a l i deriz ki (bkz § 286) Türkçede kim h a­ linde bulunur. F ak at vurgusu daima birinci heceye doğru çe­ kilmiş olduğundan ayrı bir çekim hali sayılabilir (Çocuk! A r­ kadaş! Gazeteci! Oğlum!). Kimi dillerde çağırm a hali ayrrı bir ek alır. Eski yazı dili­ mizde bunun Farsçadan geçmiş ve bir uzun â ile yapılmış ör­ neklerine rastlarız : zahidâ! (e y zahit!) sakiyâ! (ey sa ki!) asafâ! ey vezir!) Bakiyâ! (ey B aki!) Nedimâ! (ey N edim !) gibi. b. Belirgin vasıflarıyla sıfat olarak kullanılan adlar (bkz § 298) ve öncelikle sevinç, acı, hayret, nefret v.b. gibi duygu­ lar getiren sıfatlar ünlem tonuyla ve bu işleyişte söylendikle­ rinde ünlem sayılırlar : 400 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Allah! dırım! ölüm! felâket! yürek! cennet! yıl­ dikkat! güzel! enfes! zavallı! kötü! berbat! eşsiz! fevkalâde! gibi. Bunlar takdir, kutlama, dilek teşekkür, kınama, aşağılama, hakaret gibi kişiye yönelmiş k e n d i n c e (personnel) y arg ı­ ları açıklamaya da yararlar : arslan! yeğit! m ükem m el! m utluluklar! ba­ şarılar! beyinsiz! zalim! avanak! m iskin! alçak! ayı! eşek! gibi. Bu adlardan bazıları artık konmuş anlam larını yitirm işler, yalnız ünlem olarak kullanılır olm uşlardır : yazık! (günah) (takdir) yasak! aman! (güvenlik) aferin! (karar) destur! (müsaade) gibi. Soru ve gösterme zamirlerini ve pekçok zarfları da ünlem tonu ve işleyişi ile kullanırız : şu! işte! nah! şimdi! hemen! ileri! elbette! asla! gibi. Asıl ünlemlerden birtakım ı başka kelimelerle birleşip kay­ naşarak daha bazı ünlemler yaratm ışlardır ki bunları da asıl ünlemlerden saymak gerektir : haydi! < hay de! ayol! < ey oğul! varda! < vardı ha! oşundu! < oş im di! yalla! < yâ Allah! heygidi! < hey gidi! gibi. Bunlara yabancı dillerden gelmiş bazı kelime ve birleşikleri de katm ak mümkündür : maşallah! inşallah! illallah! lahavle! bravo! gibi. zinhar! 2. Unlemleşen Fiiller ; 345. a. Y ukarıda gördüğümüz a yi ya ünleminin cümle sonunda yargıyı berkitm e ve gerçekleme gibi bir anlatım ı v a r­ dır. Yargının bedihi olduğunu gösterir : YAPIBİLGİSİ Doğru ya! ö yle ya! Dedim ya! gibi. 401 Y oktur ya! Bu ünlem bir ek baline gelmek istidadım göstermiş ve birçok durum larda çekimli fiilin adeta bir ü n l e m g ö r ü n ü ş ü nn (aspect vocatif) meydana getirir olmuştur. Bu anlatımda tü r­ lü fiil kiplerine geldiği görülür ; anlarsın a! (elbette anlarsın). Göreceksiniz ya! (tabiî göreceksiniz). Ödemeliyiz ya! (mutlaka ödemeliyiz). Bildir ya! (iyi olur, bildir). Öl­ m üş ya! (evet ölmüş), gibi. Anadolu ağızlarında emir kipine bir a şeklinde geldiği görü­ lür (B a k a. Haşan A ğa!). Dilek kipinin 2. ve 3. kişileri bu ünlem kalıbı içinde farklı bir anlam, teşvik edici ve evetleyici bir emir anlamı almak­ tadırlar. B urada 2. kişide sesli uyumuna da uğram ışlardır : Söylesen e! (baydi söyle, bemen söyle). Ycseniz e! (buyurun, yeyin). Otarsanız a! (lütfen oturun). Gönderse ya! (ne duruyor, göndersin). Kalsalar a! (iyi olur, kalsınlar). «SaUasan a, sallasan a mendilini». b. Fiillerde emir kipi ünlem olarak kullanılmaya ençok m üsait olanıdır ; dur! bak! sus! savul! sakın! yaşa! dav­ ranma! yaşasın! dokanmasm! Dolaylı bir emir olan istek kipi de bu türlü kullanılır (yü rü ­ yelim ! sallanmayalım!). 3. Birleşikler, Üremeler ; a. Dilimizde belirtme öbekleri ve yargı öbekler halinde pekçok ünlemler vardır. Bunlar da aynı tonlanma içinde ve basit ünlemler kullanılışında başlıbaşm a canlı duyuş ve dilek­ ler anlatan dil unsurlarıdır ; Türkçenin G rameri F : 26 402 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ vay canına? Allah aşkına! hodri meydan! yan­ gın var! hayır ola! aşk olsun! çık dışarı! haydi bakalım! gibi. Bunlardan şekillerine göre yerlerinde bahsedeceğiz. b. Ünlemler de başka kelime sınıflarına geçerler, ad, zarf ve bağlam olarak kullanıldıkları olur. Onlar da yansılam alar gibi isimden isim, veya fiil yapımına yarayabilirler. Ancak bu kullanışlar sınırlıdır : Ad olarak : m azlumun ahi p u f böreği «Hay­ dan gelen huya gider», şehrin hayhuyu. Z arf olarak : Habre uğraşıyor. Haydi haydi elverir. Hop içeriye. Bağlam olarak : Ha düştü, ha düşecek. O bckIeyor ya, yapamayız. Kelime üretiminde : vardacı yasakçı m ak haydam ak amansız üflem ek heyheyli hohlamak pufla­ gibi. III. YANSILAMALAR VE BENZERLERİ SIfS. Kelimenin yapısı bakımından ünlemlere ençok yak­ laşan kelime tü rü yansılam alardır. Bunlar tab iat seslerini ta s ­ vir, veya kabataslak tak lit ederek meydana gelmiş ses toplu­ luklarıdır. Ünlemlerde olduğu gibi (bkz § 342) bunlar da kon­ muş anlam değil, seslerin andırdığı nesne, veya h areket an­ lamını taşırlar ; pır tak fır t gümbür tantun harıl harıl ştrıîtı gibi. Y ansılam alarda konmuş anlamı olan öbür kelimelerden farklı olarak p m f v dudaksıları ile h ş c z sesdeşleri ve bolünlüler de önseste bollukla görülür. Başkaca dilin hece ya­ pısına ve sesli, sesdeş uyumu kanunlarına uygun düşerler. Kökleri bakımından hepsi isim kökleri karakterindedirler. YAPIBİLGİSt 403 Yansılam alarda öbür ünlemler gibi duygu ve dileklerin kestirm e ve canlı bir ifadesi olmak esas değildir. Bu sebeple tonlanma ve vurgulanm aları da ünlemlerinkine değil, öbür kelimelerinkine uygun düşer. Onlar başlıca tabiat seslerini tas­ vir ve taklit yoluyla kelime dağarcığımıza yeni kavram lar ve kavram incelikleri kazandırm aya yararlar. Sözü renklendirir­ ler. Ünlemler gibi yansılam alar da dilin başlangıcından gelen en eski unsurlarından olup konuşma dilinde ve obartm ah an­ latm alarda daha yaygındırlar. Ses yapıları sebebiyle yansıla­ m alar da ünlemler gibi dünya dilleri arasında azçok benze­ şirler : Türkçe : tik ta k (saat) glugiu (hindi) miyavla­ m ak (kedi), Fransızca : tic tac glouglou miauler gibi. Konmuş anlamı olan kelimelerden farklı olarak yansılamalar donmuş ve yalnız üretim le çoğalan kelime kökleri ile sınırlı değildirler. Çoğu teknoloji ile ilgili yeni seslerden yeni kelime kökleri de y a ra tırla r : pampam grav tantun garç. trink gibi. trım bipblp vıj A. Yansılamaların Y a p ısı: 347. Y ansılam aların öbür kelime sınıflarıyla ve asıl ün­ lemlerle başlıca benzerliklerini ve ayrılıklarını belirtmeye ça­ lıştık. Şimdi onlarm dikkate değer yapı özelliklerini de gös­ tereceğiz. Dilimizde yansılam alar çok sayıda kelime kökleri ve çeşitli yapım şekilleriyle ayrı bir zenginlik teşkil ederler. Yapıları, dolayısıyla işleyişleri bakımlarından yansıla­ m aları iki takım da toplanır görüyoruz. Birtakım ı ençok oluş ve kılışları, bazan da nesneleri sesler yoluyla tasvir ederler. B unlara t a s v i r s e s l e r i (sons descriptifs) adını verebi­ 404 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ liriz. Birtakım ı ise tabiat seslerini taklit ederek her türlü kav­ ram ları ifade etmeye çalışırlar. Bu türlü yansılam alara da t a k l i t s e s l e r i (sons im itatifs) demek doğru olur. 1, Tasvir Sesleri : Tasvir sesleri ençok olup bitenin çıkardığı sesi andırır­ lar (P atır patır döküldü). F ak at fiilin veya nesnenin görünüş ve hareketini andıranları da vardır ( pırıl pırıl fırıl fırıl). Bunlar genellikle kapalı tek heceli köklerden gelirler. Uzatma ve ikileme yollarıyla çeşitlenirler ve isim tabanları olarak ke­ lime yapımına girerler (pat patpat patır patır patır pat­ lamak patırdamak patırtı). Tasvir seslerinin başlıca kökleri şunlardır : çat pat pır m ır tu k rak şıp garç küt çıt cart hart zırt kırt fır hor vır şır dır gır gür hır tak h k şrak lark zınk kös kıs rap gurç faş cız vız bam güm tan tun gibi. Bunlardan birçoğu, yahut benzerleri çoğu zaman bir -ir ekiyle (r ile bitenlerden ve başkaca bazılarından sonra Al) uzatılmış iki heceli olarak da görülürler : çatır gürül patır kütür fırıl pırıl horul şarıl takır lıkır zıngır tokur m ışıl şapır kım ıl kıpır cızır gibi. K ullanışta bu tek ve çift heceli yansılam alardan bazan yalnız biri, bazan öbürü, bazan da berikisi işlektir. Ancak daha da işlek olan şekilleri bunların ayniyle veya benzerleriyle yapıl­ m ış olan ikilemeleridir : dırdır vırvır ilklik raprap kıskıs çatpat carcur zartzurt şarıl şarıl horul horul takır takır fosur fosur bıngıl bıngıl pırıl pırıl zan­ gır zangır paldır küldür kıpır kıpır çatır çatır gibi. YAPIBİLGİSİ 405 2. Taklit Sesleri : 348. Taklit seslerinde ise tabiat seslerini tekrarlam a suretiyle türlü kavram ları ifade etmek esas olduğundan onla­ rın hece yapılan ve uzatm a halleri sistemli değildir, tasvir sesierininkine benzemez. Bunlar aynı zamanda dili bilmeyenlerle (hayvanlar, çocuklar, yabancılar), konuşma vasıtası olur. Hayvan seslerinin taklidinde : mee moo bee tıs m iyav cikcik cırcır hav­ hav civciv gakgak vrakvrak glugiu üürüü gıtgıdak kukum av gibi. Bunlar h a y v a n d i l i (langue animale) kelimeleri sa­ yılır. Bizim evcil hayvanlara seslenmelerimiz ise ayrı ayrı olur ve dahaçok asıl ünlemlerden sayılırlar : deh! oha! çüş! kıh! tos! geh! pist! hoşt! hır! tık tık ! bilibili! pisipisi! kuçukuçu! gibi. Çocukta dil sesliler ve onlara katılan bazı dudak ve da­ mak sesleriyle başlar (â! gü! mâ!). Bunlar konuşma organla­ rının gelişmesi ölçüsünde çeşitlenir. Biz ise onları tek rar ve teşvik ederek anlam landırm aya çalışırız. Böylece çocukla ara­ mızda ilk anlaşm a vasıtasını, ç o c u k d i l i n i kurarız. Taklit seslerinden başlayarak genişleyen çocuk dili ayrıca her dilde bir gelenek m ahsulüdür. İlk çocuk kelimeleri çokluk tek, veya ikilenen tek hecelerden ibaret olur : meme mama bü cici kaka baba çiş atta gibi. mah böh Sonra eşyayı ve hayvanlan ses taklitleriyle tanıtm aya başla­ rız : pisi dahdah havhav vü naynay gogo öcü gibi. düt bebek Dili bilmeyen yabancılara meram anlatmak için de el ve 406 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ yüz işaretleriyle birlikte m illetlerarası bir benzerlikleri olan ünlemlere ve yansılam alara başvururuz, kelimeleri kısaltırız : Ben bip bip, sen gelmek. Topkapı Saray hû, taksi binmek, gibi. B. Yansılamalarda K ullanış: 349. Tasvir sesleri olsun, taklit sesleri olsun ilkin kökleri, uzatılmış çift hecelileri ve ikilemeleriyle kelime dağarcığımızı bir hayli zenginleştirmişlerdir. Türlü kavram bölüklerinden yoğun varlıklar adlarını besbelli bu yoldan alm ışlardır : baba dede nine civciv puhu guguk kuğu gırgır şakşak zıpzıp meme gaga pipi çan gibi. Yansılamalar, fakat özellikle tasvir sesleri sıfat olarak az kullanılırlar : lop et trink para dırdır kadın cızbız köfte cızır cızır ses takır takır buz dangıl dungul adam gibi. Ancak yukarıda belirttiğim iz gibi (bkz § 347) tasv ir ses­ leri ençok fiillerin çıkardığı sesleri ve bazı h areket ve görü­ nüşleri canlandırdıklarından ençok zarf olarak kullanılırlar. Tek olarak kullanılmaları dahaaz, berkitm e z a rfla n olarak (bkz § 326) ikileme şeklinde kullanışları ise pek yaygındır. Tek olarak ünlem tonundadırlar : Çat! yarıldı. Pır! uçtu. V ız! geçti. Zınk! otur­ du H art! kopardı. Şangır! döküldüler. Güm­ bür! yıkıldı gibi. İkilemeler veya koşm atakım lar halinde gerçek zarflar say ılır­ lar : raprap yürüm ek kıskıs gülm ek fırfır dönmek ta ktak vurm ak zırtzırt konuşm ak cıvılctvıl ö t­ m ek m tşılm ışıl uyum ak lıkırlıkır kaynam ak şa n işa n i akm ak şapurşupur öpüşmek gibi. YAPIBİLGİSİ 407 C. Yansılamadan Üretim : Bu basit ve uzatılmış kök kelimeler taban olmak üzere yansılam alar üretim ve birleşim yollarıyla kelime dağarcığı­ mıza geniş ölçüde ve pek renkli kelimeler sağlamışlardır. Bun­ ları üretim bölümünde yer yer gösterdik. Burada da toplu ola­ rak o yerlerine işaret edeceğiz. Yansılama kökleri isim tabanları teşkil ettiklerine göre onlardan isme ek isim ve isme ek fiil ekleriyle yapılmış isim­ ler ve fiiller olmalıdır. Gerçi öbür isim kökleri gibi yansıla­ m alara da herhangi bir yapım eki gelmesi mümkündür. Nete­ kim onlar her türlü birleşik kelime yapımına da girerler. An­ cak biz o bölümde bunlara çoklukla gelen ekleri, bir de yalnız yansılam alara gelen ekleri göz önüne aldık. Kökleri yansılama olan bu üremelerin başka üretim ekleriyle uzatılmış şekilleri olması da tabiidir ; 1. -dek adlan. § 136, No. 10 : fırıldak kıkırdak çekirdek dak v.b. hıngıdak dongul- 2. -edek zarfları, § 139, No. 17 : hartadak hoppadak zıngadak tadak v.b. şırpadak pat­ 3. -lek sıfatları, § 152, No. 39 ; zırlak cırlak hortlak haşlak v.b. 4. -ti adları, § 170, No. 53 ; çatlak fırlak gürültü hom urtu parıltı kıpırtı çatırtı cıvtUt v.b. 5. -de- fiilleri, § 171, No. 1 : tıkırdam ak şakırdam ak kımıldam ak demek ışıldamak v.b. gümbür­ 408 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 6. -ir- fiilleri, § 180, No. 11 : çağırmak üfürm ek geğirmek hapşırmak anır­ m ak böğürmek v.b. 7. -kir- fiilleri, § 180, No. 13 ; hıçkırm ak pufkurm ak haykırm ak çavkırm ak v.b. fışkırm ak S. -le- fiilleri, § 181, No. 14 : hoplamak parlamak foslam ak patlamak gürlem ek v.b. havlamak 9. -re- fulleri, § 188, No. 17 : şakramak okramak anramak kökrem ek ramak çinremek v.b. çok- 8. Dilim: F i i l I. F İİL L E R V E Ç E Ş İT L E R İ 350. B ir kılış, bir durum, veya oluşu, toplu bir deyimle o l u p b i t e n i (procès) anlatan kelimeye f i i l admı veririz: kılm ak kesm ek durm ak kalm ak olmak büyüm ek gibi. Aslında fiil tabanı yalın olarak yalnız emir kipinin 2. kişisin­ de görülür. Biz fiilleri onların bir adfiil, m astar şekliyle ana­ rız : kes- kal- büyü- değil, kesm ek kalm ak büyümek. îfade ettikleri olup bitenin niteliğine göre fiilleri adlan­ dırırız. Onları k ı l ı ş f i i l l e r i (verbe d ’action) almak taşımak kazm ak, d u r u m f i i l l e r i (verbe d ’é tat) ya t­ mak susm ak beklemek, o l u ş f i i l l e r i (verbe devenir) j.oymak uzamak kararmak, diye ayırdederiz. YAPIBİLGİSİ 409 1. Anlamlarına Göre: Fiiller anlam özelliklerine göre de iki takım a ayrılırlar : a. Söziçinde bir varlık üzerinde etkisi olan fiillere g e ­ ç i ş l i f m ı e r (verbe tra n sitif) deriz. Etkilenen varlığın adı söz içinde çoğu zaman kimi, kim, bazan da kime hallerinde bulunur ve cümlede n e s n e (objet) adım alır ; A li motoru getirdi. Birlikte çorba içeceğiz. Çok paraya kıymışsınız, gibi. b. Birtakım fiillerin ise söziçinde herhangi bir varlık üze­ rinde etkisi görülmez. Bunlara da g e ç i ş s i z f i i l i e r (ver­ be intransitif) adını veririz. Etkiledikleri birşey olmadığı için geçişsiz fiiller söziçinde nesne almazlar : Arkadaşım Konyadan geldi. Yarın evde otura­ lım. Biz Üsküdara geçeceğiz, gibi. Durum ve oluş fiilleri çoğu zaman geçişsiz olurlar : Hergün yazıhanede bulunurum. Yem ek pişti. Biraz daha hüyümelisin. Kullanış yerine göre anlam farkıyla kimi geçişli, kimi geçişsiz olan fiiller de çoktur : Kırlarda çiçek topladık. Yazın biraz toplamış­ sınız. Eve bir kat çıkacağız. Yarın Uludağ’a çıkacağız, krş § 182. Bunlara da o r t a d a riz. f i i l l e r (verbe a valeur moyen) de­ 2. Kullanışlarına Göre : 351. Fiilleri dilde kullanışları yönünden gözönüne aldığı­ mız zaman da bunların, özellikle Türkçede, iki türlü işe y ara­ dıklarını görürüz : 410 T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t a. Fiilin asıl işleyişidir ki fiil kökünün, veya tabanının söziçinde kişiye ve zamana bağlı olarak yer almasıdır. Kişi ve zaman hemen daima fiil tabanına gelen özel eklerle belirtilmiş bulunur ; Yarın he§ buçukta gel~ir-im. Sen dükkânda kal-acak-sın. gibi. Fiille ilgili zamanı ve kişiyi gösteren bu eklerin tam olmadığı yerlerde de bu kavram lar başka unsurlar, veya sözgelişi yolu ile belirir (A li söyle-di. Yarın çalış). B urada kişi, söziçin­ de adı geçmiş olsun olmasın, k i m s e (sujet) diye anılır. Bu haliyle fiil yargıyı tam am lar ve bu sebeple b i t m i ş f i i l (verbum finitum ) adım alır. Aldığı eklerle f i i l ç e ­ k i m i n i (conjugaison) meydana getirdiği için de ç e k i m l i f i i l (verbe conjugué) diye anılır. b. Yine fiil köklerinden ve tabanlarından kişiye bağlı ol­ maksızın özel eklerle yapılan fiil üremeleri vardır ki bunlar fiilin isimleşmiş şekilleri sayılabilirler. Ancak fiil niteliği ile tamamlanmamış bir yargıya yüklem olabildiklerinden b i t ­ m e m i ş f i i l (verbum infinitum ) adını alırlar ve o yargıyı bütünüyle isim leştirirler ; Ankaradan dön-ünce sizi arayacağım. Çocuğu okuldan al~mak sana düşüyor. «Ondan gelecek Allahtan gelsin», gibi. Bunlar kişiye göre bir çekime tabi olm adıklarından ç e ­ k i m s i z f i i l (verbe non-conjugué)diye adlandırılabilirler, isim çekimine tabidirler ; anlatmanız sayacağımdan. On­ lara işleyişleri bakımından y a t ı k f i i l l e r (verbe statique) demek de mümkündür. Tûrkçenin sözdiziminde bunlar da bü­ yük önem taşırlar, bkz § 359. Çekimli ve çekimsiz fiilleri aşa­ ğıda ayrı ayrı inceleyeceğiz. YAPIBİLGİSİ 411 IL F İİL İN ÇATISI 352. Kimse söziçinde fiilin gerçekleşmesinde farklı işle­ yişler alır : Etkiler, etkilenir, olumsuz davranır v.b. Başka bir açıdan fiil tabanı farklı görünüşler alarak kimsenin söziçindeki işleyişini belirtir : Bekçi döv-dü Bekçi döv-iil-dü. Bekçi döv-me-di. v.b., krş § 453. Fiil tabanının fiil çekiminden önce aldığı bu değişik şe­ killerden her birine g ö r ü n ü ş (aspect) diyoruz. Türkçede fiilin aldığı görünüşler çeşitlidir ve özel eklerle sağlanır. Fiil tabanının bu türlü çeşitlenmesine f i i l i n ç a t ı s ı (voix) adını veririz. Dilimizde fiil çatısı 6 görünüşten meydana ge­ lir : 1. Yalın Görünüş 2. Olumsuz Görünüş 3. Edilen Görünüşü 4. Dönüşlü Görünüş 5. Karşılıklı Görünüş 6. E ttiren Görünüşü döv-mek döv-me-mek döv-ül-mek döv-ün-mek döv-üş-mck döv-dür-mek A. Yalın Görünüş ; Fiil tabanının çatı ekleri almamış haline y a l ı n g ö r ü n ü ş (aspect simple) diyoruz. Bunlar tek heceli kökler, ve­ ya türlü yapım ekleriyle isimden, veya fiilden üremiş fiil ta ­ banları olabilir ; at- geç- yat- çarp- ara- denegecik- gibi. susa- atla- Yalın görünüşte fiiller olup biteni gerçeklerler, doğru­ larlar. Bu yönden olumsuz görünüş karşısında o l u m l u g ö - 412 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ r ü n ü ş (aspect a ffirm atif) adım alırlar (verm em ek değil, verm ek). Bunun gibi yalın görünüşte fiiller —geçişli olsun, geçişsiz olsunlar— belli ve kılıcı bir kimseyi gerektirirler. Bu yönden de edilen görünüşü karşısında e t k i n g ö r ü n ü ş (aspect actif) diye anılırlar (kırılm ak değil, kırm ak). Bu son iki terim nispîdir, kanştırm am alı. Yukarıda fiilden üreme fiiller bölümünde (bkz § 240) gördüğümüz gibi fiil çatı eklerinden çoğu yapım ekleri işle­ yişinde de fiil köklerine ve tabanlarına gelerek onlardan asıl anlam larından farklılaşmış, h a tta uzaklaşmış yeni fiil taban­ ları meydana getirm işlerdir : dağılmak düşünmek gelişmek aldırmak gibi. Bunlar da fiilin çatısı bakımından yalın tabanlar sayılırlar ve türlü görünüşler alırlar : dağtl-tş-mak düşün-ülmvek geliş-tir-mek aldırma-mak gibi. B. Olumsuz Görünüş : 353. Yalın fiil tabanlarına gelen bir -me- eki o fiilin o l u m s u z g ö r ü n ü ş ü n ü (aspect négatif) meydana getirir. Bu -me- öbür çatı eklerinin aksine vurgusuzdur, kelime v u r­ gusunu bir önceki hece üzerinde bırakır. Bu özelliğiyle addaşı adfiil eki vurgulu -me’den de ayrılır (sar-m a’k sa’r-m a-m ak). Fiilin bütün öbür çatı ekleriyle yapılmış görünüşleri de ayrıksız -me- eki ile olumsuz görünüşe girerler ; te’pmemek tepi’lmemek tepinm em ek memek tep tirm em ek gibi. te p iş ­ Görüldüğü gibi olumsuzluk eki bütün öbür çatı eklerin­ den sonra gelir ve bunlar üstüste gelc iklerinde de sona kalır ( tepindirmemek bölüşülmemek). Olumsuz taban söziçinde başka hiçbir gerçekleme (olum­ suzluk) zarfına m uhtaç olmaksızın salt olarak fiilin gerçek­ Y A PIBİLG İSİ 413 leşmediğini, kimsenin öyle olmadığını, o işi görmediğini an­ latır : Düğüne gitmeyeceğiz. Kapı açılmayor. olmadım, gibi. Hasta Bir fiil görünüşüyle olumsuzluğun ifadesi dilimizin özellılderinden biridir. Bütün fiillerin olumsuz şekilleri -me- ekiyle yapılır. Ancak ek haline gelmiş cevher fiili değil gerçekleme zarfına eklenerek kendi olumsuz şeklini meydana getirir (de­ ğü-im dcğil-diniz d eğ ilsek, bkz g 385, 399. C. Edilen Görünüşü : 354- Söziçinde kimse olan isim fiilden etkilenme duru­ munda ise o fiil tabanı bir -il- eki alıp e d i l e n g ö r ü n ü ­ ş ü n e (aspect passif) girer : Sen başka bir işe veriliyorsun. Tutuklu SivasM gönderilecek. Arabanın camı kırılmış, gibi. B urada kimse bilinen, veya bilinmeyen bir başica kimsenin aracılığı ile yalın fiilin etkisine uğram aktadır. Bu başka kimse araştırılabilir ; Sen (yetkililerce) ba.şka bir işe veriliyorsun. T utuklu (savcılıkça) Sivas’a gönderilecek. A ra­ banın camı (bilinmeyen tarafından) kırılmış, gibi. B urada cümlede görülen kimseye g r a m e r c e k i m s e (su­ je t gram m atical) deriz. Başkası kılıcı kimse ise m a n t ı k ç a k i m s e (sujet logique) adını alır. Edilen fiillerinin m an­ tıkça kimsesi çoğu zaman bilinmediği, açıklanmak istenme­ diği için, yada üslûp deği.şikliği için söylenmez. Bilinen haller­ de m antıkça kimseyi kimse, gramerce kimseyi nesne yapıp aynı m aksadı fiilin yalın görünüşü ile ifade ederiz : Yetkililer seni başka bir işe veriyorlar. Savcılık tu tu klu yu Sivas’a gönderecek. Bilinmeyen ki'ğîer arabanın camını kırmışlar, gibi. 414 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Mantıkça kimsesi bir belirsiz zamir olan cümleleri de edi­ len görünüşünde fiillerle kurarız : Bu teklif yapılmaz. Oradan eve dönüldü. haber gönderilir. Bir Yukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 319) belirsiz zamirlerle edilen görünüşü arasında anlatım beraberliği olduğundan bu­ rada da belirsiz zamiri kimse yaparak maksadı fiilin yalın gö­ rünüşü ile anlatırız : Hiç kim se hu teklifi yapmaz. Oradan herkes eve döndü. İnsan bir haber gönderir, gibi. Bir sesliyle, yada bir l sesiyle biten tab an lar edilen gö­ rünüşünde -in- eki alırlar (bü-in-m ek başla-n-mak). Bu se­ beple bazı fiil tabanlarından gelen edilen ve dönüşlü görünüş­ ler addaş olurlar : sü-in-mek (başkası tarafından) sil-in-mek (ken­ dini silmek) koru-n-mak (başkası tarafından) koru-n-mak (kendini korum ak). Bir tek açık heceden ibaret bir iki fiil kökü edilen görünüşün­ de -in- ve -il- eklerini üstüste almış olarak da görülürler (de-n-il-mek ko-n-ulmıak ye-n-il-mek). Bu sesçe bir bütün­ leşme eğiliminden doğmuş sayılabilir. Ancak örnekleme ile bu eğilimi istenilm ek başlanılmak şeklinde yaym ak ek yığılma­ sından başka birşey olmaz. Edilen görünüşünde fiiller besbelli etkin değildir. Ancak yapım eki olarak -il- dönüşlü fiil anlatım ında da kelimeler yapar ki (bkz § 247) bunlar etkin fiil olabilirler (atılm ak katılm ak). D. Dönüşlü Görünüş : 355. Söziçinde kimse olan kendisi üzerinde kılıcıysa fiil tabanı bir An- eki alıp d ö n ü ş l ü g ö r ü n ü ş e (aspect réfléchi) girer. Böylece fiilin etkisi kimse üzerine dönmüş olur. YAPIBİLOİSİ 415 Bu adam fazlaca övünüyor. Çocuk yıkandı, tarandı, geyindi. Sen gripten korunmalısın, gibi. Fiil etkisinin kimse üzerine dönüşü ya doğrudan doğruya, yada dolayısıyla olur. Birinci halde kimse aynı zamanda cüm­ lenin nesnesi olur. Nesne kimsenin ta kendisidir : Kadıncağız döğündü. Kadıncağız kendini döğdü. Yıkanacak mısınız? Kendinizi yıkayacak m ısınız? gibi. Bu türlü dönüşlü fiiller etkin fiil olur, fakat geçişli fiil sayıl­ maz. Çünkü başka bir varlık üzerinde etkili değildirler ve nes­ ne almazlar. İkinci halde fiilin etkisi kimseye dönük olmakla birlikte cümlenin başka bir nesnesi vardır ve bu kimsenin ta kendisi değildir : Zeynep bir elbise dikinmiş. — Zeynep kendisine bir elbise dikmiş. Bavulu yüklendim. — Bavulu kendim e yükledim . Amcam madalyasını takınmalı. = Am cam madalyasını kendi üzerine takmalt. gibi. B unlar geçişli fiil sayılırlar ve görüldüğü gibi kimi ve kim h a­ linde bir nesne alırlar. Y ukarıdan beri verdiğimiz örneklerde görüldüğü ve dö­ nüşlü zam irler bahsinde (bkz § 317) belirtildiği gibi fiilin dö­ nüşlü görünüşü ile dönüşlü zamirler arasında anlatım eşitliği vardır. Netekim dönüşlü fiilleri cümlede nesnesi, veya isim­ lemesi bir dönüşlü zam ir olan yalın fiil görünüşü ile karşıla­ m aktayız ; E ve kapanmayınız. ~ Kendinizi eve kapamayı­ nız. Çok şeyler yapınmışsın. =; Kendine çok şeyler yapmışsın, gpbi. Dilimizde dönüşlü görünüşte fiillerden pek çoğu anlamca farklılaşm ış, lügat değeri kazanm ıştır, bkz § 249 edinmek 416 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t kaçınmak. Buna karşılık aynı işleyişte dönüşlü zamirlerin kullanışı genişlemiştir. E. Karşılıktı Görünüş : 356. Söziçinde kimse olan iki kişi, veya iki ta ra f birbir­ leri üzerinde karşılıklı kılıcıysalar fiil tabanı bir -iş- eki alıp k a r ş ı l ı k l î g ö r ü n ü ş e (aspect réciproque) girer ; A li ile Veli döğüştüler. O gün ik i aile tanışa­ caktı. Sizinle çatışacağız, gibi. B urada da fiilin etkisi kimse olan ber iki kişi, veya ber iki ta ra f üzerine dönmektedir. Bu dönüş de ya doğrudan doğ­ ruya. veya dolayısıyla olm aktadır. Birinci balde ber iki kimse aynı zamanda birbirinin nesnesi olur. A li ile Veli döğüştüler. — A li Veliyi, Veli A liyi döğdü. O gün iki aile tanışacaktı. = O gün inrinci aile İkincisini, ikinci aile de birincisini ta ­ nıyacaktı. Siz bize çatacaksınız, biz size. gibi. Bu karşılıklı görünüşteki fiiller tarifçe geçişsiz, m antıkça iki taraflı geçişli sayılırlar. H er halde nesne almazlar. İkinci halde fiilin etkisi her iki kimseye dönük olmakla birlikte cümlenin başka bir nesnesi vardır ve bu iki kimseden biri değildir : Ali ile Veli bu tarlayı bölüştüler. = İkisi arala­ rında. höldürler. Onlar yazışıyorlar. — Birbir­ lerine (mektup) yazıyorlar. gibi. Bu karşılıklı fiiller geçişli fiil sayılırlar ve görüldüğü gibi kimi ve kim halinde nesne alırlar. Karşılıklı fiil görünüşünü de cümlede ne,snesi, veya isim.vinesi bir karşılıklı belirsiz zamir olan yalın fiil görünüşüyle karşılarız ; A li ile Veli buluştular. =: Birbirini buldular. Ben­ zeşiyorlar. ~ Birbirine benzeyorlar. Bakışıyor­ lar. rr; Birbirlerine bakıyorlar, gibi. Y A PIB İL G İSİ 417 - İ Ş - ile yapılan fiil görünüşünün bir başka anlatımı daha vardır ki buna i ş b i r l i ğ i g ö r ü n ü ş ü (aspect collabora­ tif) adını veririz. Burada kimse yine birden fazla olmakla bir­ likte bunlar iki ta ra f değil, birlikte kılıcı bir topluluk teşkil ederler : Yolcular kaçıştılar. Kuşlar uçuşuyorlar. Niçin gülüşüyorsunuz? Durakta heklcşiyorduk. gibi. Dilimizde yapım eki olarak -iş- başka anlatımda kelime­ ler de yaratm ış (gelişm ek girişm ek), birçok karşılıklı gö­ rünüşte fiiller de farklı lügat anlam ları bağlam ıştır, bkz § 255 görüşmek konuşmak. Bunları bu çatı ekinin gramerce işle­ yişi ile kanştırm am ah. F. Ettiren Görünüşü : 357. Söziçinde kimse olan nesne üzerinde doğrudan doğ­ ruya kılıcı olmayıp bir başkasını kılıcı kılıyorsa fiil tabanı bir -dir- (bazan -it- -ir-) eki alıp e t t i r e n g ö r ü n ü ş ü n e (aspect factitif) girer : Saçım kestirm işsin. Komşum ustaya bir çardak yaptırdı. O m ektubu size okutacağım. Zeynep çocuğa sütü içirdi gibi. Burada adı geçsin, geçmesin iki kimse vardır. Biri gramerce kimse, ettiren (yukarıda kom,şu Zeynep), öbürü mantıkça kimse, eden (usta çocuk). Çoğu zaman kime halinde bulunan ve cümlede gram erce kimsenin m a n t ı k ç a n e s n e s i (ob­ je t logique) olan m antıkça kimse anılmamışsa bir soru ile m eydana çıkar ; — Saçımı kestirdim. — Kime? — Berbere. — Sütü içirdi. —- Kime? — Çocuğa. Buna a l t k im s e (sujet second) adı da verilir. Ona karşı­ lık gram erce kimse ü s t k i m s e (sujet premier) diye anı­ lır. Bütün geçişli fiillerden gelen ettiren fiillerde hal böyledir. Tûrkçenin Grameri F : 27 418 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Burada her zaman bir g r a m e r c e n e s n e (objet gram m a­ tical) de bulunur (çardak süt). Geçişsiz fiillerden gelen ettiren görünüşünde fiiller ise esasından anlatım farkı gösterirler. Gerçekten burada e ttir­ mek değil, oldurmak sözkonusu olabilir. Burada üst kimse kimi halinde görülen altkimsenin bir durum, veya oluşa geç­ mesine vesile olm aktadır (Kadın beni güldürdü). B urada da alt, mantıkça kimse üst, gramerce kimsenin nesnesi olur ama, burada artık bir başka kimse bulunmaz : Şoför arabayı durdurdu Odacı ışıkları söndür­ sün. Fırsatı kaçırmayınız. Bu yolu kısaltacak­ lar. gibi. Bu anlamda ettiren görünüşüne o l d u r a n faspect causatif) diye ayrı bir ad veririz. görünüşü E ttiren ve olduran görünüşündeki fiiller hepsi geçişlidir­ ler. 358. Dilimizde ettiren fiilleri yaygın olarak -tir- eki alır­ lar (döndürmek sevdirm ek). Bu ek daha eski -it- ve -irettiren fiil eklerinin üstüste gelmesinden doğmuştur. Bununla birlikte eski birleşenler yalın tabanların ses durum larına bağlı larak birçok yerde ettiren fiili eki işleyişlerini m uhafaza et­ mişlerdir. -it- eki başlıca r ve l akıcılarıyla ve seslilerle biten ta ­ banlara gelir. Aslında düşmeli olan -it- eki akıcılardan sonra da seslisini düşürür : belir-t-mek oturtm ak kısaltm ak bunaltm ak eritm ek üşütm ek acıtm ak uyutm ak yaşat­ m ak anlatm ak gibi. Bazı katı sesdeşlerle biten köklere de -it- eki geldiği olur (a kıtm ak korkutm ak), -it- eki almış ettiren fiillerini çokluk­ la lügat kelimeleri olarak gelişmiş buluruz, bkz § 257. Ar- eki ise ençok diş sesdeşleri ile biten sayılı tek heceli fiil köklerine gelmektedir ; YAPIBİLGİSİ 419 pişirmek geçirmek yatırm ak uçurmak ba­ tırm ak şişirmek kaçırmak doyurmak duyur­ m ak doğurmak gibi. -ir- eki almış ettiren fiillerini de ençok lügat anlamı bağ­ lamış kelimeler olarak görürüz, bkz § 252 belirmek eğirmek. E ttiren fiilleri iki dereceli de olabilirler (yaptırtm ak ge­ çirtm ek). O zaman cümlede üç kimse aram alıdır (Ayakka»hımı ya p tırttım ) : Ben, odacı ve ayakkabıcı. Ekler -tir- ve -ir- -f -it-, veya -it- + -tir- olarak sıralanır (kes-tir-t-m ek doğ-ur-t-mak kısal-t-tır-m ak). B o ş e k (désinence vide) ve ek yığılm aları da çoktur, (kapa-t-mak ayır-t-tır-mak). E ttiren fiilleri genellikle anlam farklılaşm asına müsait olmuşlardır, bkz Ş 241 aldırmak saldırmak. m . YATIK FİİLLER 359. Fiilleri sınıflarken çekimsiz fiillerden bahsettik, bkz § 351. Bunlara işleyişleri bakımından yatık fiiller diyoruz. F ii­ lin isimleşmiş şekilleri sayılan yatık fiiller fiil kişi ekleri al­ m azlar (fakat ad olarak iyelik ekleri alanları vardır) ve an­ cak tam amlanm amış bir yargıya yüklem olurlar. Bitmemiş fiil adını da buradan alırlar. Dilde ad, sıfat ve zarf işleyişinde gö­ rülen yatık fiilleri öbür fiil üremelerinden ayıran vasıf da on­ ların sözdizimindeki bu özel işleyişleri, yani tamam olmasa da bir yargıya yüklem olabilmeleridir : A liyi karşımda görmek.. (beni şaşırttı). Evi kiralayacak., (hanım tekrar geldi). «Çayı gör­ meden.. (paçanı sıvama)», gibi. Onlar bu kullanışta ilinti zamirleri ve bağlamların işleyişini karşılarlar. Burgu durak kesik gülünç göre gibi fiilden isimler ise bu türlü bir sözdizimi kullanışına sahip değildirler. Yatık fiiller hepsi olumsuz ve edilen görünüşlerini almakla da 420 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Öbür fiil üremelerinden ajmılırlar (buruluş durmayan kesi­ lince). Fiilsi karakterleri sebebiyle yatık fiiller dilimizde zamana, veya tarza bağlı fiil çekimi kiplerine temel olmak vasfına da sahiptirler, özellikle bunlardan sıfatfiiller zaman kipleri ya­ ratm ışlardır. Bunlara fiil kişi ekleri getirmekle başlıca b i l ­ d i r m e k i p l e r i n i kurmuş oluruz (hil-miş-im (bil-ir-sin bü-ecek-siniz). Bu suretle yatık fiil çekimli fiil haline gelir. Burada yatık fiilleri bu sebeple öne aldık. iyelik ekleri almış yatık fiiller bir yarım yargıya yüklem olduklarında taşıdıkları iyelik zamiri o yarım yargının kim­ sesi olur ; Veliyi birlikte getirmenizi isterdim. Evden çıkı­ şım tatsız oldu. Manavın verdiği karpuz ham çıktı. Burada olacağımızı nereden bildin. Ankaraya geldiğinizde beni arayın. Fazlaca yorul­ duğumdan erken yatm ıştım , gibi. Ancak bu yatık fiillerin böylece bir kişi ve bazılarında bir za­ man anlamı taşım aları onlan çekimli fiil sınıfına sokmaz. Çünkü onlar bu iyelik zamirleriyle birlikte, görüldüğü gibi, yine de adçekimine tabidirler ve bir tam am lanm ış yargı ifade etmezler. Yatık fiiller üç türüldür: 1. a d f i i l l e r (verbe substan­ tivé) fiilin ad şekilleri, 2. s ı f a t f i i l l e r (participe), fiilin sıfat şekilleri, 3. z a r f f i i l l e r (gérondif), fiilin zarf .şekil­ leri. A. Adfiiller: 360. Adfiil fiilin ad şekli, yani bir kılış, bir durum, veya ü şü n adıdır. Bunun için fiilleri adfiillerden biri ile anarız i bkz § 350 atm ak fiili istem ek fiili uçurmak fiili). Adfiilin bu çeşidine m a s t a r (infinitif) adını veririz. YAPIBİLGİSİ 421 Türkçede -mek -me -iş ekleriyle yapılan üç türlü adfiil vardır (satm ak çalışma duruş), -meklik uzatılmış ekiyle yapılan adfüller de nadir olarak kullanılır (görmeklik oku­ m aklık). Bunlar hepsi k ı l ı ş a d ı sayılırlar. Adfiillerde kişi anlamı olmadığı gibi zaman anlamı da yoktur. A ralarında azçok anlam ve kullanış farkları vardır. M astar adını verdiğimiz -mek adfiilleri fiilin gramerce ve salt olarak adı olurlar ve yoğun anlamlı ad olmaya az elverişli bu­ lunurlar, bkz § 235. Yeni Türkçede adfiil cümlesinde de daha az kullanılır, iyelik ve bazı çekim eklerini almaz olmuşlardır, bkz § 235. Başka bir deyimle -mek adfiilleri yerlerini dahaçok -me adfiillerine bırakm ışlardır ; E.O. yörimegüm mem demeğe demeye etmeği Y.T. etmeyi. yürü­ -mek adfiilleri türlü adfiil cümlelerinde kullanılır, bkz § 469 v.i. : «Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz». -me adfiilleri -mek fiillerinden gelmekte olup (bkz § 229) Yeni Türkçede onlardan daha yaygın bir yer kazanmış­ lar, kullanışça farklılaşm ışlardır. Bu sebeplerle h a f i f m a st a r adını da alırlar, -me adlan a s ı l k ı l ı ş a d l a r ı ola­ rak son derece yaygındırlar, gitm e çalı.şma dinlenme bkz § 229. Adfiil işleyişinde de en çok ve çeşitli kullanılan bu adfiildir. Kendisi, dolayısıyla yüklemi olduğu yarım yargı iyelik ekleri ve her türlü isim çekim ekleri alabildiğinden o adfiil cümlelerinde baş cümlenin bütün unsurlarının, veya bunlara ait belirtme öbeklerindeki adların yerini alabilir, bkz § 469 v.i.; Hatır için konuşm ayı hiç başaramarn. Sizi ra­ hatsız etmeleri yersiz olmuş. Çiftliğinde avlan­ mamıza müsaade etm işti, v.b. Konuşma diiinde -mc adfiilinin fazladan bir iyelik ekiyle uzatılmış şekli de yayılm aktadır ; Buradan karşıya geçmesi o kadar kolay değil. 422 T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ -iÿ adfiilleri de kılış adı, özellikle kılışın tarzını anlatan t a r z a d l a r ı olarak yaygındırlar, bkz § 226 görüş anlayış davranış. Adfiil işleyişinde bunlar -me adfiilleri gibi iyelik ekleri ve her türlü isim çekim ekleri alırlar ve onlar gibi adfiil cümlelerinde çeşitli kullanışlara elverişlidirler. Şu farkla ki bu işleyişte de -me adfiillerinden daha az yaygındırlar : Sizin araya girişiniz durumu kurtardı, gibi. B. Sıfatfiiller : 361. Sıfatfiil fiilin zamana bağlı olarak kavramım sıfa t­ laştıran bir şeklidir (geçmiş günler oturan adam satılacak eşya). Zaman anlatımı taşım aları yönünden adfiillerden ay ­ rılırlar. F ak at yatık fiil olarak ve adfiiller gibi olumsuz ve edilen görünüşlerine girerler : pişmemiş et kızartılm ış ekm ek görülmemiş şey yılmayan adam açılacak sergi tutulm a­ yacak sözler gibi. Bunları e t k i n s t / a i / i i Z2 e r (participe actif), e d i l e n s ı f a t f i i l l e r (participe p a ssif), o l u m s u z s ı f a t f i i l ­ l e r (participe négatif) diye ayırdederiz. Sıfatfiiller de bu yönlerden öbür fiilden üremiş sıfatlardan (k ırık keskin ça­ lışkan) ayrılırlar. B ir sıfattakım ı içinde dahaçok etkin sıfatfiiller kılışın kimsesine (batm ış gemi hilen adam taşıyacak vasıta), edilen sıfatfiiller kılışın m antıkça nesnesine sıfat olurlar : atılmış kâğıt çekilen telgraf alınacak işçi. F ak at farklı kullanışlar çoktur : yakacak, yakılacak odun, gidecek gidilecek yol. Sıfatfiiller hemen hepsi yukarıda fiilden üreme isimler bahsinde gördüğümüz gibi lügatimizde sıfat ve ad olan pek çok kelime vermişlerdir : dolmuş tanıdık gelir kıran satıcı veresi v.b. bkz § 191 v.i. yakacak Y A PIB İL G İSt 423 Donuk isim olarak zaman anlatımım kaybetmiş görünen bu fiil üremeleri sıfatfiil işleyişine geçince ait oldukları zamanı belli ederler. Bu sebeple onları taşıdıkları zaman anlatımına göre sınıflarız; 1. G e ç m i ş s ı f a t f i i l l e r i (participe passé 2. H a l s ı f a t f i i l i e r i (participe présent), 3. G e l e c e k s t f a t f i i l i e r i (participe fu tu r). 1. Geçmiş Sıfatfiilleri: 362. Sıfat olarak en canlı iki şekilde görünürler, bkz § 192, 238 pişm iş aş tanıdık kasap. -miş sıfatfiilleri ençok geçişsiz ve edilen fiil tabanların­ dan edilen sıfatfiilleri olurlar ve sıfat olarak da kullanılırlar, bkz § 238 ; geçmiş düşmüş kokm uş kurum uş kesilmiş bü­ külm üş kavrulm uş katlanm ış tanınmış gibi. Sıfatfiil olarak iyelik eki almazlar ve yüklemi oldukları iç cüm­ leyi bütünüyle baş cümlenin unsurlarından birine sıfat yapar­ lar ; B ütün Anadolu'yu dolaşmış bir mühendisle tanış­ tık. gibi. B unlar içcümlede zamir niteliğinde ve isim çekim ekleri almış olarak da kullanılırlar, bkz § 475 ; «Mevlâm sabırlar versin, yarinden ayrılmışa». Tecrübe görmüş aldanmaz. -miş sıfatfiilleri işaret ettiğimiz gibi (bkz § 359 bH-miş-irh) fiil kişi ekleri alıp dolayılı geçmiş zaman kipini meydana ge­ tirm işlerdir. -dik sıfatfiilleri dilimizde ayrı sıfat olarak az kullanılırlar (bildik adam olmadık iş işitilmedik şeyler). Yalın olarak da­ haçok olumsuz sıfatfiil halinde kullanışlı görünürler ; 424 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t *Devr eylemedik yer komadık bir nice ytidtr». «Çalmadık kapt bırakmamış». «Saçı bitmedik yetim in hakkım yedi», gibi. Buna karşılık iyelik eki almış olarak -dik sıfatfiilleri -me ad­ fiilleri gibi pek geniş ölçüde kullanılırlar : sattığım araba açtığınız dava bildirdiği haber. Sıfatfiilin yüklemi olduğu yarım yargı da esas cümlenin bir unsuruna sıfat olur : Ahm edin Ankaradan bildirdiği haber doğru çık­ madı., bkz § 474. İyelik ekleri almış -dik sıfatfiillerini zamir niteliğinde ve m astar niteliğinde olmak üzere iki ayrı anlatım da daha kul­ lanırız : Ahm edin Ankaradan bildirdiği (şe y) doğru çık­ madı. Ahm edin (bunu) Ankaradan bildirdiği doğru çıkmadı. Bu son iki kullanışta ad niteliği kazanan bu sıfatfiil ad çekim ekleri de alır ve yüklemi olduğu yarım yargı da baş cümlede türlü unsurların yerini tu ta r : Söylediğimi unutma. ~ Unutma o şeyi ki söyle­ dim. Söylediğimi unutma. = Unutma k i söyle­ dim. bkz § 473 v.i. -ik ve -ili ekleriyle yapılmış fiilden isimler de (bkz § 215, 218) eski geçmiş sıfatfiilleridir ve anlamca edilen sıfatfiillerini karşılarlar (kesilm iş X kesik X kesili). Ancak bu so­ nuncular olumsuz görünüşlerini kaybetm iş ve sözdiziminde sıfatfiil işleyişinde gelişmemiş üremelerdir. 2, Şimdiki Zaman Sıfatfiilleri : 363. Sıfat olarak canh üç şekilde görünürler, krş § 201, 213, 225 çaluşan kadın geçici heves akar su. YAPIBİLGİSİ 425 -en sıfatfiilleri oldukça sınırlanmış bir şimdiki zaman anlatımı ve salt kılıcı anlamı taşırlar. En geniş ölçüde sıfat ve şimdiki zaman sıfatfiilleri olarak kullanılan bunlardır ; geçen yıl batan güneş satılan ev sönmeyen ateş. -en sıfatfiilleri -miş sıfatfiilleri gibi iyelik eki almazlar ve yüklemi oldukları iç cümleyi bütünüyle baş cümlenin unsur­ larından birine sıfat yaparlar, bkz § 474 : Bu evi yapan usta Bursaya gitti. B unlar iç cümlede zamir niteliği kazanır ve bu sıfatla ad çekimekleri de alırlar, bkz § 475 : «Minareyi çalan kılıfım hazırlar». «Doğru söy­ leyeni dokuz köyden kovarlar». -ici sıfatfiilleri süreklilik, alışkanlık, tabiat ve meslek h a­ linde kılıcı anlamı ta şırla r ; üzücü haber yeyici adam yırtıcı hayvan gezici öğretmen gibi. Bunlar taşıdıkları anlam gereği olarak hemen daima etkin ve olumlu görünüştedirler. -ici sıfatfiilleri -en sıfatfiilleri gibi iyelik eki almaksı­ zın yüklemi oldukları iç cümleye sıfat ve zamir karakteri ve­ rirler, bkz § 474 v.i. A liyi koruyucu bir ifade vermiş. İsyanı kışkır­ tıcı ele geçmedi. Peşin alıcıyı tercih ederiz, gibi. -ici sıfatfiilleri karm aşık cümlede çok kullanılmaz. -ir sıfatfiilleri (bazı köklerde -er) daha az sınırlanmış bir şimdiki zaman anlatım ı vc daha nispî bir kılıcı anlamı ta ­ şırlar. Olumsuz görünüşleri -mez eki ile yapılır, bkz § 236. S ıfat olarak dahaçok belli ad lan vasıflarlar : güler yüz içilir su olur iş yenir ayva çıkmaz hesap söz dinler çocuk saygı değer hanım şaka bilmez adam gibi. 426 T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ -İr sıfatfiilleri de iyelik ekleri almaksızın iç cümlede yüklem olurlar ve baş cümlede bir unsura sıfat olurlar (Em eğini ka r­ şılar bir ücret vereceksin). Bunlar da karm aşık cümlede nis­ peten az kullanılırlar. -ir sıfatfiilleri fiil kişi ekleri alarak (bkz § 359 bil-ir-sin) geniş zaman kipini meydana getirmişlerdir. 3. Gelecek Sıfatfiilleri : S64- Bunlardan dilimizde canlı kalan -ecek sıfatfiilleridir : inecek yolcular verilecek cevap olmayacak te k ­ lif, bkz § 194. -ecek sıfatfiilleri salt bir gelecek zaman anlatım ı ve bir mahsusluk anlamı taşırlar (gelecek konuk çıkılacak kapı). Ancak, özellikle mahsusluk anlatımında, -ecek sıfatfiillerinin etkin tabanlardan yapılmış olanlarını da çoğu zaman edilen anlamda, başka bir deyimle edilen sıfatfiil yerinde kullanı­ rız : yatacak yer içecek su kaçacak delik yapacak iş gibi. -ecek sıfatfiilleri sözdiziminde -dik sıfatfiillerine ben­ zer ve onlar kadar geniş bir kullanışa sahiptirler. Denebilir ki o geçmiş zaman sıfatfiillerinin gelecek zamanda bir paralelini meydana getirirler. Bunların -dik sıfatfiillerinden fazla ola­ rak yüklemi oldukları iç cümleyi sıfat yapm akta yaygın bir kullanışları vardır : Bavulu getirecek adama beş bkz § 474. lira veriniz., -ecek sıfatfiilleri iyelik ekleri almaksızın zam ir niteliğin­ de de kullanılırlar : «Ondan gelecek A llahtan gelsin». Karşıma çıka­ cağın gözünü patlatırım. YAPIBİLGİSİ 427 iyelik ekleri almış olarak da sıfat olurlar ; ödeyeceğiniz, vergi yapacağı indirim cağım güçlük, gibi. karşılaşa­ Sıfatfiilin yüklemi olduğu yarım yargı da başcümlenin bir unsuruna sıfat olur : Bu işte karşılaşacağım güçlükleri yenmeliyim., bkz § 474. iyelik ekleri almış -dik sıfatfiillerini de zamir niteliğinde ve m astar niteliğinde olmak üzere iki ayrı anlatımda daha kullanırız : Ustaya ödeyeceğiniz (şey) eski hir iş karşılığı­ dır. Ustaya ödeyeceğiniz (ödeme niyetiniz) bana bildirildi., bkz § 476. Bu son iki kullanışta ad niteliği kazanan sıfatfiil ad çekimekleri de taşır ve yüklemi olduğu eksik yargı da başcümlede tü r­ lü unsurların yerini alır : Söyleyeceğimi unutma. ~ Unutma o şeyi ki söy­ leyeceğim. Söyleyeceğimi unutma. ~ Unutma ki söyleyeceğim., bkz § 476. -ecek sıfatfiilleri -miş ve -ir sıfatfiilleri gibi fiil kişi ek­ leri alarak (bkz § 359 bil-ecek-siniz) gelecek zaman kipini meydana getirm işlerdir. -esi ekiyle yapılan fiilden isimler de (bkz § 204) yıkılası ölesiye yöresi gelm ek) eski sıfatfidlerdir ve anlamca -ecek sıfatfiillerini karşılarlar. Ancak sözdizimi işleyişlerini kaybet­ mişler, dönüşmüş kullanışlarda kalm ışlardır ; Anam ı göresim geldi. Senin gülesin tuttu, gibi. C. Zarffiiller: 365. Zarffiiller fiilin zarf işleyişine girmek üzere aldığı özel şekillerdir : 428 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ gülerek karşılamak dolunca boşaltmak düşürmek gibi. alırken Bunlar tümü ile zamana bağlı değildirler. Bu yönden adfiillere benzer, sıfatfiillerden ayrılırlar. F akat Y atık fiil olarak onlar gibi olumsuz ve edilen görünüşlerine girerler : bilmeyerek konuşmak bozuldukça yaptırm ak bakılmayalı kötüleşm ek gibi. Zarffiillerin sıfatfiiller gibi iyelik ekleri alanları (vardığım ız­ da yazmayacağımdan) ve alm ayanları (oturalı dıcracakken) vardır. Zarffiiller yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 332) isimleşmeye adfiillerden ve sıfatfiillerden dahaaz elverişlidirler (ötürü giderek oldukça). Çokluk zarffiil işleyişinde görülürler : Gece geç dönünce sizi uyandırm ıştık. gittiler. Yürüyerek İşleyişte öbür zarflara ve bağlam lara benzediklerinden aşağı yukarı onlar gibi ilişkileri belirten türlere a 3rrılırlar. Kullanış­ ta bağlamsızhk da olur, bkz § 340. Unuttuğundan beklememiş. = memiş. Unutmuş, bekle­ Zarffiiller yukarıda bazı örneklerini gördüğümüz gibi baş­ lıca 6 anlam bölümüne ayrılırlar: 1. ulama zarffiilleri, 2. hal zarffiilleri, 3. karşıtlam a zarffiilleri, 4. zaman zarffiilleri, 5. sebep zarffiilleri, 6. karşılaştırm a zarffiilleri. Hepsi yapı yö­ nünden çeşitlidirler. Özel eklerle yapılanları olduğu gibi baş­ ka yatık fiillerden isim çekimekleri ile yapılmış, veya takı öbe­ ği halinde birleşik olanları da vardır. 1. Ulama Zarffiilleri : 366. Bunlar, u l a m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de liai­ son) yüklemi oldukları içcümleyi basitçe başcümlenin yükle­ YAPIBİLGİSİ 429 mine bağlı kılarlar. Başlı başına bu işleyişte canlı -ip zarffüllerimiz vardır ; bağlayıp bırakmak gönderip yaptırmak gitm ek açıp bakmak gibi. gelip Bunlar iki kılışın birbiri ardınca, veya aynı zamanda gerçek­ leştiğini gösterirler. Öyle ki bu zaman yakınlığı bazan iki fiil­ de bir tek kılışın sürekliliği anlatımını yaratır ve zarffiil bir türlü tasvir fiili meydana getirir, krş § 414. yapıp durmak apışıp kalm ak sürüp gitm ek gibi. Koşmatakım kalıbında da yaygındırlar, bkz § 280 : kasıp kavurm ak atıp tutm ak satıp savmak gibi. Görüldüğü gibi ulama zarffiilleri dahaçok ulama bağlam­ ları işleyişine denk görünürler ve onları karşılarlar, bkz § 338; Bırakıp gitti. — Bıraktı ve gitti. Kaçıp kurtul­ duk. =c K açtık da kurtulduk, gibi. Bu zarffiiller çokzaman bağlamsızlıkla da karşılanırlar (B ı­ raktı, gitti. Kaçtık, kurtulduk). -ip zarffiilleri aslında salt ulama cümleleri yapar : «A ttan inip eşeğe hindik». M ektubu postaya atıp döneceksin. F ak at hal zarffiili olarak kullanıldıkları da olur : Bunları eve götürüp ne yapacaksın? «Papaza kı­ zıp oruç bozma», gibi. Buna karşılık -erek hal zarffiilleri de daha geniş bir öl­ çüde ulama için kullanılırlar ; Birçok da borç bırakarak ayrılmış. Sözümü kır­ m ayarak kaldı. F ak at ençok üçlü bir ulamada -ip ve -ei’ck zarffiilleri almaşık olarak kullanılırlar : Erken kalkıp kahvaltı ederek yola çıkmalıyız. Sandığı kırıp parapı alarak kaçmışlar, gibi. 430 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 2. Hal Zarffiilleri ; 367. Zarffiil olarak tarz zarflan gibi başcümle fiilinin oluşma biçimini belirtmeye yararlar, h a l z a r f f i i l l e r i (gérondif d ’état) adım alırlar. Bunlar çeşitlidirler : Ortaklaşa yapU'rmak yüzerek geçmek dönerken uğramak yatm ışken kalkm ak düşünmeksizin harcamak durmadan anlatm ak gibi. a. -e zarffiilleri Türkçede eski ve yaygın olup dilimizde donuk zarflar bırakmış (bkz S 332 öte geçe göre diye), tek olarak kullanışı daralm ıştır, bkz § 193 nöbetleşe yardımlaşa. Ancak ikileme ile berkitme zai'flan olarak yeni bir canlılık ve geniş bir kullanış kazanm ışlardır : Sarhoşu, sürüye sürüye evine götürüyorlardı. «Ağzım dilim kurudu, kız yalvara yalvara». Vura vura çökerteceksin, gibi. Bu zarffiilleri koşmatakım kalıbında da çok kullanırız : «Düşe kalka haste-i gam, der-i lûtf-i yare düştü». Her gün gide gele yolları öğrendim. Onu evire çevire kıracaksın, gibi. b. -erek zarffiilleri eki öncekinin -rek sıfat küçültme ekiyle uzatılmışı olup dilimizde onun yerini tu tm u ştu r ve ol­ dukça yenidir : koşarak gelmek üzülerek anlatm ak çizmek, gibi. bakarak Bunlar bir esas kılış boyunca ona yoldaşlık eden bir tali kılışı österirler : «Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak». Başından kanlar akarak eve döndü, gibi. -erek hal zarffiillerinin ulama zarffiilleri yerine de kulnıldıklannı yukarıda (bkz § 366) gösterdik. Y A PIB tL G tS İ 431 Bu zarffiillerin kimden hali ekiyle uzatılmış şekli de halk dilinde yaygındır : «Tek tek basaraktan, bade süzerekten İnci dizerekten, gel yarim,, gel aman». c. -ken ekinin (cevher fiilinden sıfatfiil, bkz § 403) bazı fiil gövdelerine gelmesiyle meydana gelen bir sıra zarffiiller de zamana bağlı hal zarffiilleri olurlar. Başka bir açıdan bun­ ları birleşik zarffiil ekleriyle yapılmış hal zarffiilleri sayabi­ liriz (-m işken -irken -ecekken -iyorken -meliyken). Bunlar başcümle fiilinin ayrı zamana bağlı bir başka kılış içinde oluş­ masını ifade ederler : başlamışken bitirm ek verirken saym ak satacak­ ken caym ak ahyorken durdurmak beklemeliy­ ken savuşmak gibi. Bunların dahaçok, veya dahaaz kullanılanları vardır : Çıkarken paltonu al. Ağlayacakken gülüyorsun. Beni dinlemeliyken ona uydu. gibi. 3. K arşıtlam a Zarffiilleri : S68. Yüklemi bulundukları içcümleyi olumsuzluk, veya aykırılık gibi zıt bir ilişkiyle başcümleye bağlayan zarffiillere k a r ş ı t l a m a z a r f f i i l l e r i (gérondif adversatif) deriz. a. Olumsuz anlamlı zarffiiller vardır ki biri fiil, biri isim olumsuzluk eklerini taşıyan yatık fiillerdir : -meden ve -mek' sizin zarffiilleri. Bunlar her ikisi içcümlenin gerçekleşmeyece­ ğini, yalnız başcümlenin gerçekleşeceğini anlatırlar : Çekinmeden söyleyebilirsin. Hiç aldırmaksızın devam ettiler. Bu anlam da onlara y o k l u k carence) adını da veririz. zarffiilleri (gérondif de 432 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Ancak -meden zarffiilleri bir başka anlatımda, esas fiilin zamanca önceliği anlamında da kullanılırlar. öncelik z a r f f m ı e r i olurlar, bkz § 371 : «Çanakkaleye varmadan koptu kıyamet». «Gün doğmadan mcşimei şepten neler doğar», gibi. Bu kullanışta -meden zarffiillerinin Eski Osmanlıca -medin şeklinden geldiğini biliyoruz : «Çok alâmetler belürdi gelmedin». Bunun da bir üçlü birleşikten (-me-t-in > -m edin) meydana geldiğini sanıyoruz. b. Başkaları ve birleşik zarffiillerden bazıları da karşıtlama zarffiilleri olarak çok kullanılırlar. B unlar da ad ve sıfatfiillerden gelirler ve iki yargı arasında zıdlık ve çelişki gös­ terirler : oturacağına beklem ektem e öveceği yerde bil­ diği halde kızm akla beraber üşümesine rağmen anlasa da istese bile gibi. Bunlardan iyelik zamiri taşıyanlar kullanışta çekime uğ­ ra rla r : Evde oturacağına çali-şsın. Onu beklemektense kendin yap. Seni öveceği yerde kötüleyor. So­ ruyu bildiğiniz kaide niçin sustunuz? Bahçede üşümemize rağmen biraz daha çalıştık. Tafra­ sına kızm akla beraber onu severim. Anlasa da doğru dürüst anlatamaz. îstesen bile artık kal­ mamıştır. 4. Zaman Zarffiilleri : 369. Bunlar jdiklemi oldukları iç cümleyi bir zaman iliş­ kisiyle başcümleye bağlarlar ve z a m a n z a r f f i i l l e r i (gérondif de temps) adını alırlar. Çoğu sıfatfiillerden gelmek­ te olup çeşitlidirler : Y A PIB İL G İSİ görünce 433 vurdukça vardığında tanışalı ceye kadar gibi. bitin­ a. İ z l e m e z a r f f i i l l e r i (gérondif successif) baş­ cümle fiilinin zamanca kendilerini izlediğini ifade ederler, -ince zarffiillerini bu anlatım da ençok kullanırız: Yağm ur başlayınca kaçıştık. «Başına gelince anlarsın», gibi. -ince zarffiilleri başcümle yargısını tabiî sonuç gibi göster­ meye de y ararlar : «îki gönül hir olunca samanlık seyran olur». «Göz görmeyince gönül katlanır». -ince zaman zarffiilleri b i t i m z a r f f i i l l e r i (krş § 371) olarak yazı lehçemizde eskimiş görünürler (B u iyiliğini ölünce unutmayacağım ). Bu zarffiiller bu anlamda yerlerini -inceye dek -inceye kadar uzatılmış şekillerine bırakıyorlar. Doğu Anadolu ağızlarında -ende izleme zarffiilleri yay­ gındır : «Şeşper kalkana değende, kalkan gümbür gümhürlenir». «Yaz gelende çikam yayla başına». Geçmiş kipi soru şekli ile geniş zaman kipi olumlu olum­ suz ikilemesi de birleşikler olarak kullanış farkıyla izleme zarffiilleri olurlar : Dayım darıldı m ı selâmı keser. beni arasın. Gelir gelmez b. V a k i t l e m e z a r f f i i l l e r i (gérondif temporel) başcümle fiilini zaman içinde kendilerinin tek rar ve devamına tabi kılarlar, -dikçe zarffiilleri bu anlatım da ençok kullanılan şekildir : Ankaraya geldikçe bize uğra. Görüştükçe daha iyi anlaşacaksınız. Türkçenin C rânien F : 28 434 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ -dikçe zarffiilleri başcümle fiilini kendileriyle orantılı, veya kendilerini başcümle fiiline şa rt kılmak üzere de kullanılırlar; îm a n kazandıkça hırsı artıyor. Bu kafayı de­ ğiştirmedikçe işin düzelmez. Vakitleme zarffiilleri asıl anlamında bir de -diği m üddet­ çe takı öbeği şeklini gösterebiliriz ; (Onu aradığımız m üddet­ çe o da bizi aradı). 370. c. E ş z a m a n z a r f f i i l l e r i (gérondif de coïn­ cidence) başcümle fiilinin kendileriyle aynı zamanda gerçek­ leştiğini göstermeye yarar. Bunlar başlıca -dik sıfatfiillerinin kimde haline girmesiyle oluşmuşlardır, iyelik ekleri almamış -dikte zarffiilleri yazı lehçemizde eskimiş görünürler : «Bir şey dik oldukta m iittesi’ olur». Yeni Türkçede bunların iyelik eki almış -diğinde şekilleri canh ve yaygındır ve bunlar çekime tabidirler : Dün aradığımda sizi bulamadım. nizde söylemiştiniz. Bize geldiği­ Eşzaman zarffiilleri olarak -diği zaman -diği sırada takı Öbekleri de yine çekimli olarak çok kullanılır : Şuradan bakıldığı zaman görülür. Bitirdiğim sı­ rada haber geldi. d. B a ş l a n g ı ç z a r f f i i l l e r i (gérondif initial) baş­ cümle fiili için bir zaman başlangıcı gösterirler. Başlıca -eli ekiyle yapılan zarffiillerdir : «Ağam sen gideli yedi yıl oldu». manlamışsınız. Görmeyeli şiş­ Bu zarffiil beri takısını almış olarak berkitm eli bir anla­ tımda da kullanılır : Bu geçit yapılalı beri kazalar azaldı. dan beri yazmadı, gibi. Ayrtlalı- Y A PIB tL G tS İ 435 Bazan da -eli zarffiilleri aynı fiilin geçmiş kipinden son­ ra getirilir ki bu şekil zaman kesimini berkitmek gibi bir an­ latım özelliği ta şır : «Bu fani dünyaya geldim geleli, rim, bir de gözeli». bir atı seve­ Takı öbeği kalıbında -dikten beri -diğinden beri birleşik­ leri de başlangıç zarffiilleri sayılırlar : Bunu farkettikten beri huzursuzdu. Bu işi aldı­ ğınızdan beri görünmediniz. 371. e B i t i m z a r f f i i l l e r i (gérondif lim itatif) baş­ cümle fiili için bir zaman bitimi gösterirler. Yukarıda -ince zarf fiili erinin eskimiş bir bitim zarffiili anlatımı da olduğuna işaret ettik, bkz § 369 doyunca yemek. Şonraları dek ve kadar takılarıyla yapılmış takı öbekleri bu anlamda yaygın­ laşm ıştır. Bu öbeklerde değin takısına da rastlanır. Kime bali isteyen bu takılar -ince -en -esi yatık fiilleriyle eş değerde takı öbekleri yapm aktadır. Bugün yazı lehçemizde bunlardan üç tanesi anlam daş olarak yaygındır : gel-inceye kadar — gel-ene kadar — gel-esiye kadar. Ençok kullanılan -inceye şekli dek ve değin takılarını da almış, veya alm aktadır : Hava açıncaya kadar yola çıkamayız. «Ne çek­ m işiz hele def’i humar edinceye dek». Siz gelin­ ceye değin ben bekleyeceğim, gibi. Dahaçok konuşma dilinde rastlanan -ene şekli de benzer bir kullanıştadır : Sen kalkana kadar ben işi yanlarım . Baban ge­ lene değin beklersin, gibi. Takı almaksızın kullanılan -esiye şekli aslında karşılaştırm a zarffiilleri yapar, bkz § 374 : 436 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Öldüresiye dövmek X öldürürcesine dövmek. F akat burada takı alarak bir zaman zarffiili olm aktadır ; Hava açasıya kadar yola çıkamayız. A klını ba­ şına alasıya kadar çok dayak yer. Ustan dönesiye değin sen boş durma. f. ö n c e l i k Z a r f f i i l l e r i (gérondif d ’antériorité) baş cümle fiilinin zamanca önceliği anlatımını getirirler. Yu­ karıda (bkz § 368) hal zarffiillerinden saydığımız -meden yokluk zarffüllerinin aynı zamanda öncelik anlamında kulla­ nıldığını gösterdik, «Çanakkaleye varmadan koptu kıyamet». Yeni Türkçede bundan başka ve başlı başına bu anlamda kul­ lanılan zarffiiller bu -me ve -mez yatık fiillerinin önce ve ev­ vel takılarını alarak meydana getirdikleri takı öbekleridir. Bu eklerden birincisi vurgusuz, İkincisi vurguludur : Hareket etmeden önce görüşelim. İşe girişmezden önce amcama danıştım. Müdür olmazdan evvel böyle konuşmayordu. gibi. g. S o n r a h k z a r f f i i l l e r i (gérondif de postério­ rité) başcümle fiilinin zamanca sonralığı anlatım ını g etirir­ ler. Bunlar -dik sıfatfiillerine sonra takısı getirilerek yapıl­ mış bir takı öbeğinden ibarettir (ver-dikten sonra) : Em ekli olduktan sonra Geliboluda yerleşti, gibi. Bu -dikten sonra zarffiilleri başka bir kullanışta izleme zarffiili olurlar. Bu kullanışta başcümle fiili çoğu zaman soru şeklini alır: Parasım sen verdikten sonra deyebilir? (verince) ne 5. Sebep Zarffiilleri : 372. Yüklemi oldukları iç cümleyi sebep ve sonuç ilişki­ leriyle başcümleye bağlayan zarffiillere geniş anlamda s e b e p Y A PIB İLG İSİ 437 z a r f f i i l l e r i (gérondif de cause) adını veririz. Bunlar da yatık fiillerden ekler, veya takılarla yapılmış olarak çeşitli­ dirler ; olmakla olduğundan olacağından olduğu için olacağından dolayı v.b. Ancak bu zarffiillerden bazıları başka anlamlara da gelebilir­ ler. a. -mekle zarffiilleri anlamca ve kullanışça çeşitlidir. Ge­ nel bir kullanışta zarffiil -le ekinin vasıtalık, dolaydık anla­ tım ını muhafaza eder ve yüklemi olduğu iç cümleyi başfiilin gerçekleşmesi için sebep kılar. Yeni Türkçede bu ek -meyle şeklinde de görülür ; Haber göndermeyle beni sevindirdiniz. Bunu imza etmekle yeniden borçlanıyorsunuz, gibi. Ancak burada anlamca sonuç önplâna geçtiğinden biz buna s o n u ç c ü m l e s i adını veriyoruz (bkz § 487). OsmanlI yazı dilinde geniş ölçüde sebep ve ulama zarffiil­ leri olarak kullanılan -mekle ve daha eski -megin şekilleri Yeni Türkçede yerlerini -diğinden zarffiillerine ve başkalarına bı­ rakm ış bulunuyorlar ; Tasvip olunmakla iadeten takdim kılındı. Fer­ m an buyurulmagm mucibince amel oluna. b. -dik ve -ecek sıfatfiillerinin iyelik eki almış kimden halleri, -diğinden ve -ceğindcn zarffiilleri Yeni Tûrkçenin en yaygın sebep zarffiilleri olmuşlardır. Bunlar iki zamana ve ki­ şilere göre değişen bir kullanışa sahiptirler : Misafir geldiğinden sinemaya gidemediler. H u­ yunu bildiğimden telâş etmedim. Yalnız olacağı­ mızdan fazla yeyecek almadım. Bu iki yatık fiil şeklinin zarffiil olmayan kullanışları da var dır. K anştırm am ah, bkz § 476 v.i. : 438 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Başaracağınızdan eminim. Hasta olduğundan haberim yok. Anadolu ağızlarında bu zarffiilin kime haliyle kurulmuş olanına da rastlanır : Köyde doktor olmadığına hastalığı anlaşılamadı. c. Aynı sıfatfiillerin iyelik ekleri ve bazı takılar alarak teşkil ettikleri takı öbekleri de sebep zarffiilleri olurlar. Bun­ lardan ençok kullanılanı yine zaman ve kişilere göre değişen -diği için ve -eceği için takı öbekleridir : Geciktiğiniz için sıranızı kaybettiniz. için söylemedim, gibi. Alınacağı d. Aynı tarzda takı öbekleri yine -dik -ecek sıfatfiillerine ve -me adfiillerine iyelik ekleri ve dolayı ötürü dolayısıyla sebebiyle v.b. gibi takılar getirerek teşkil olunur ve sebep zarffiilleri olarak kullanılır : Sizi rahatsız ettiğim den dolayı özür dilerim. A y ­ rılacağından ötürü üzgün görünüyor. Ziyaret et­ memizden dolayı memnun oldular. Evlenmeleri dolayısıyla bir hediye lâzım, izinli bulunmanız sebebiyle işler aksadı, gibi. 6. K arşılaştırm a Zarffiilleri : 323- Yüklemi olduklan içcümleyle başcümle yargılanra nitelik ve çokluk yönlerinden karşılaştırm aya yarayan zarffiillere k a r ş ı l a ş t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de compa­ raison) deriz. Bunlar öbür karşılaştırm a zarflarına benzerler (bkz § 325) ve çeşitli olup anlatım ları yönünden ikiye ay rılır­ lar: 1. g e r ç e k k a r ş ı l a ş t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gé­ rondif de comparaison réelle), 2. t u t m a c a kar şılaş t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de comparaison fictive). Birinci halde zarffiil iki kılışı doğrudan doğruya k arşı­ laştırm aya yarar (bildiği gibi yapm ak istediği kadar alm ak). YAPIBİLGİSi 439 İkinci halde karşılaştırm a gerçek değil, farazidir (kaçar gibi yapm ak yem iş kadar olmak). a. Gerçek karşılaştırm a zarffiilleri -dik ve -ecek sıfatfiillerine iyelik ekleri ile gibi ve kadar takıları getirmek suretiyle yapılmış takı öbekleridir : -diği gibi -diği kadar -eceği gibi -eceği kadar. Bunlardan gibi takısı ile yapılmış olanlar karşılaştırm ada ni­ telik gösterir ve g e r ç e k n i t e l i k k a r ş ı l a ş t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de comparaison réelle qualitative) adını alırlar : Hepsi söylediğim gibi çıktı. Yarın göreceğiniz gibi bahçemiz bakımsız. K adar takısıyla yapılmış olanlar ise karşılaştırm ada çok­ luk gösterirler ve g e r ç e k ç o k l u k k a r ş ı l a ş t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de comparaison réelle quantitative) diye anılırlar : Adam ın anlattığı kadar geniş değil. Bundan gö­ türebileceğimiz kadar alalım. Gerçek karşılaştırm a zarffiilleri bir kullanışta da baş y ar­ gıya denk, veya benzer bir kılışı ona ilâve olarak ifade etmeye yararlar, bkz üsteleme cümlesi § 479 : Zeynep liseyi bitirdiği gibi üniversite giriş imtahanım da kazandı. Çıkarınızı gözettiğiniz ka ­ dar m em leketinizi de düşünmelisiniz. 374. Eski Osmanlıcada daha geniş anlatım da bir -digince zarffiilleri vardır ki bunu bugün -diği nispette takı öbeğiyle karşılayabiliyoruz. Bu hem karşılaştırm a, hem vakitleme (bkz § 369) zarffiili olarak kullanılm aktadır : «Dilin tuttugunca kişi dine olur». «Veli gussa yédüklerince biter». b. Tutm aca karşılaştırm a zarffiilleri -miş -ir -ecek bazan -iyor fiil gövdelerine -ce ve -cesine ekleri, veya gerçek karşı­ 440 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ laştırm a zarffiillerinde olduğu gibi, fakat iyelik ekleri almak­ sızın gibi ve kadar takıları getirilmek suretiyle yapılmışlar­ dır. öncekiler dahaçok t u t m a c a n i t e l i k k a r ş ı l a ş ­ t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de comparaison fictive qualitative) sayılırlar : kudurmuşça görmemişçesine anlamazca ko­ parırcasına kıracakça dövecekçesine gibi. Bu sıfatfiil tabanlarının uzatılmış ve tutm aca anlatım ları -miş ekiyle berkitilmiş şekillerine de rastlanır : Vuracakmışçasına davrandı. Bilirmişçesine söze karışma, gibi. Takı Öbekleriyle yapılan tutmaca karşılaştırma zarfTiilleri aldıklan takıya göre gerçek karşılaştırma zarffiilleri gibi nitelik ve çokluk çeşitlerine ayrılabilirler : Tanımış gibi baktı. Görür gibi oldum. Düşecek gibi sendeledin. Yerleşmiş kadar rahattık. Do­ kunacak kadar yaklaştılar, gibi. Bunların da tabanları -miş ile uzatılmış şekilleri vardır : Uyuyormuş gibi yaptı. Bırakacakm ış gibi boşlayor. N ihayet -esi sıfatları da kime hali ile tutm aca karşılaş­ tırm a zarffiilleri teşkil ederler, bkz § 204 : patlayasıya öldüresiye çıldırasıya tüketesiye. K arşılaştırm a zarffiillerinin başka takı Öbekleriyle yapıl­ mış olanları da vardır : söylediğim tarzda verdiğiniz ölçüde boyda gibi. takacağı IV. FİİLLERİN ÇEKİMİ 575. Fiilleri yukarıda (bkz § 351) kullanışlarına göre çekim li ve çekimsiz, yahut bitmiş ve bitmemiş fiiller diye iki­ ye ayırdık ve çekimsiz fiillerin açıklanmasını öne aldık. As­ YA PI BİLGİSİ 441 lında fiillerin ağır basan işleyişlerini teşkil edip dilin altya])]sını kuran şekilleri çekimli balleridir. Onlar bu balleriyle cümlede yüklem olur vc yargıyı tamamlarlar. Çekimli fiil fiil tabanının taşıdığı kavramdan, veya kav­ ram lardan başka aldığı ekler yoluyla, bazan da takdirce daha bir sıra kavram lar yüklenir. Yukarıda gördüğümüz gibi bun­ lardan ikisi çekimli fiilin şartıdır : zaman ve kişi. Bunlar çoklukla ayrı eklerle temsil edilmişlerdir (bil-ir-im bil-di-n). Bazan da takdirce bilinirler (bil-miş 4 (o) bil- 4 (sen ) 4 ( şim di). - - Üçüncü kavram, çokluk kavramı kişi ile birlikte gelir : tekli, veya çoklu. Tekli ayrı ek almaz, çoklu bir ek ilâvesiyle (bil-di-n-iz bil-pcek-sin-iz), veya özel bir tek ekle (bil-di-k bil-ir-iz bil-ccek-lcr) belirtilir. Dördüncü kavram fiilin oluş­ m asındaki bir özelliği gösteren tarzdır. Bu da fiilin basit, bil­ dirme çekiminde görülmez (bil-ir-sin-iz), öbür çekimlerde ayrı eklerle gösterilm iş bulunur : bil-miş-ti-n-iz bil-di-ysc-n-iz gibi. bil-ecek-miş-sin-iz Böylece bu dört kavram her çekimli fiilde çoğu zaman ayrı eklerle belirtilmiş, bazan da takdirce s ı f ı r e k (désinance zéro) olarak bulunur. Ekler fiil tabanına gelme sıralarıyla 1. z a m a n (tem ps), 2. t a r z (mode), 3. k i ş i (personne), 4. s a y ı (nombre) ekleri olarak anılırlar. Fiil tabanlarına bu ek­ lerin türlü şekillerini getirip bitmiş fiil örnekleri meydana ge­ tirm eye f i i l ç e k i m i (conjugaison) adını veriyoruz. Zaman (ve varsa tarz) eki ile uzatılmış bir fiilin tekli ve çoklu kişi kleri almasıyla bir k i p (temps) meydana gelir. A. Fiillerde Zaman : 376. Bir kılış, veya oluşun içerisinde geçtiği zaman par çasma f i i l i n z a m a n ı diyoruz. Çekimde zaman fiil taba­ nına gelen birinci ekle gösterilir ; 442 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ bü-miş-im (geçmişte) bü-iyor-um eceğ-im (gelecekte ). (şimdi) hil- Yukarıda gördük ki (bkz § 359) sıfatfiillerden birçoğu bildir­ me kiplerine temel olmuştur. Yani bunlarda sıfatfiilin zaman eki çekimli fiilin zaman eki yerini tutm uştur (geî-ecek za­ man X gel-ecek-im). Bir zaman eki ise eski bir sıfatfiilden (bil-ii-i > bil-di), bir başkası bir tasvir fiilinden (bit-e yorı-r > biliyor) gelmektedir. Zaman ekleri almış ve kişiye göre çekime hazırlanm ış fiil tabanlarına f i i l i n g ö v d e s i (thème verbal) deriz. Fiil çe­ kiminde zaman esastır. Çekim kipleri aslında zaman bölümle­ rine göre adlandırılırlar (geçmiş kipi gelecek kipi). Bu se­ beple kip yerine zaman terimini de kullanırız. Ama dikkat edelim, aşağıda göreceğimiz gibi biz Türkçede her zaman için­ de dört kip sayarız. Başlıca zaman bölümleri üç olmakla be­ raber bunların yanıbaşında onlardan birine uygun, fak at özel­ lik gösteren fiil gövdeleri de vardır, öncekiler üç zamanı salt olarak kapsarlar ve a n a z a m a n l a r (temps principal) adım alırlar. Yeni Türkçede anazam anlar şunlardır : 1. bil-di g e ç m i ş (passé). 2. bü-iyor ş i m d i k i z a m a n (présen t). 3. bü-ecek g e l e c e k (fu tu r). Sonrakilerden biri geçmiş bölümünde olup o zamanda ge­ çen fiili vasıtalı olarak anlatm aya yarar. İkincisi şimdiki za­ man bölümünde olmakla birlikte geçmişe ve geleceğe doğru kullanışları vardır. Bunlara da y a n z a m a n î a r (temps se­ condaire) adını veririz : 1. bil-miş d o l a y %lı g e ç m i ş (d u b itatif). 2. bil-ir g e n i ş z a m a n (aoriste). Bu beş fiil gövdesi dilimizde a s ı l z a m a n (temps proprem ent dit) meydana getirirler. kiplerini ] ! Başka bazı eklerle teşkil ettiğim iz fiil gövdeleri de vardır ki yine bir zaman içinde geçmekle birlikte kimseye ait bir eği­ YAPIBİLGİSİ 443 lim İfade ederler (b ils e bil-meli). Bunlar u y a r ı k i p l e ­ r i n i (temps injonctif) meydana getirirler ve aşağıda görül­ düğü gibi dört türlüdürler ki ilk üçü gelecek zaman, dördün­ cüsü şimdiki zaman içinde sayılır ; 1. 2. 3. 4. b ilse d i l e k - ş a r t (désiaeratif - conditionnel). bil-e i s t e k (o p tatif). bil-meli g e r e k l i k (nécessitatif ). bil-(sin) b u y u r u (im pératif). Asıl zaman kipleri bu uyan kipleriyle birlikte fiilin çekim tablosunu meydana getirirler. Buna göre Türkçede basit, bil­ dirme tarzında 9 zaman, dolayısıyla 9 kip vardır, deriz ; 1. geçmiş, 2. şimdiki zaman, 3. gelecek, 4. dolayılı geçmiş, 5. geniş zaman, 6. dilek-şart, 7. istek, 8. gereklik, 9. buyuru. Bun­ lardan ilk beşi asıl zaman kipleri, son dördü uyarı kipleri olur. B. Fiillerde T arz: 577. Fiiller için zaman eydenin konuştuğu ana göre he­ saplanır. O an şimdiki zamandır ve ona ölçerek bir geçmiş ve gelecek vardır. Bu türlü zaman hesabına s a l t z a m a u (temps absolu) deriz. Yukarıda zaman bahsinde ta rif ettiği­ miz fiiller salt zamana göre kiplere ayrılm ıştırlar. Ancak zamanda hareket noktasını eydenin konuştuğu an­ dan, yani şimdiki zamandan başka bir plâna, aktarm ak müm­ kündür. O zaman buna g ö r e l i z a m a n (temps relatif) adını veririz. Meselâ zamanın hareket noktasını geçmişe ak­ tarabiliriz. Bu hareket noktasından gelmek fiilinin şimdiki zamanı geçmişte geliyor ~~ geliyordu olur. Burada bir birle­ şik fiile gelen iki zaman eki vardır ; Biri fiil köküne gelen -iyor şimdiki zaman eki, biri eski bir yardımcı fiilden ( er-di > i-di > -di) kalan -di geçmiş zaman eki. İkinci ek şimdiki zaman fiilini geçmişte bir plâna aktarm ış ve artık bir tarz eki olm uştur. 444 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Böylece cevher fiilinin geçmiş, dolayılı geçmiş ve şart kiplerini teşkil eden ekler (bkz § 398) yukarıda gösterdiğimiz 9 bildirme kipinin gövdelerine gelerek hemen hepsiyle bildir­ me tarzına paralel üç tarz daha meydana getirm işlerdir. Bun­ lar da zamanı geçmişe ak tararak yapılan a n l a t m a (bil-irdi v.b.), dolayılı bir geçmişe a k tararak yapılan s ö y l e n t i (bil-ir-miş v.b.), ve dilek-şart kipine ak tararak yapılan ş a r t (bil-ir-se v.b.) tarzlarıdır. Buna göre dilimizde salt ve göreli zam anlar içinde dört tarz vardır : 1. b i l d i r m e t a r z ı (mode in d icatif), 2. a n ­ l a t m a t a r z ı (mode perfectif), 3. s ö y l e n t i t a r z ı (mode n a rra tif), 4. ş a r t t a r z ı (mode conditionnel). Her tarzı bütün kipleriyle pratikte ayrı bir ç e k i m (conjugaison) sayarız. Buna göre de Türkçede 4 çekim vardır, deriz. Son üç çekim b i r l e ş i k ç e k i m l e r (conjugaison composée) diye de anılabilir, bkz fiil çekimi cedveli. C. Fiillerde Kişi : 378. Bitmiş fiilin oluşması için zaman kavram ından son­ ra enaz bir de kişi kavram ı yüklenmesi gerektir. Çekimli fiil kılan, veya olan kişiyi kapsar. Zamirlerde olduğu gibi fiiller­ de de kişi ya eyden “ 1. k i ş i, ya eydilen = 2. k i ş i , yada sözü geçen — 3. k i ş i dir, krş § 309. Türkçede kişiyi F i i l k i ş i e k l e r i yle (désinence v er­ bale personnelle) belirtiriz. B unlar bildirme tarzında doğru­ dan doğruya zaman eki (bil-ir-im ver-ecek-sin) üzerine, b ir­ leşik çekimlerde tarz eki üzerine (bil-ir-di-m ver-ecek-sc-n) gelirler. Fiil kişi eklerinin çoğu aslında ek halinde zamirlerdir. Bımlar ençok iyelik zamirlerinden, bazan ek halini almış kişi zam irlerinden gelirler. Başka kaynaklardan gelmiş olanları da vardır. K ullanışta 1. ve 2. kişiler m utlaka fiil kişi eki alırlar ve zaten belirli olduklarından çekimli fiil de kimsesi belli bir YA PIBİL G İSİ 445 yargı niteliği kazanır (Bilirim. Verecekmişsin). Bunlar an­ cak açıklama ve berkitme için ikinci defa kişi zamirlerinden kimse alırlar (Ben bilirim. Sen verecekmişsin). 3. kişiler genellikle fiil kişi eki almazlar ve bunlar, önce­ den ayrıca açıklanmış değilse, belirli olmayacaklarından bir yargı teşkil etmek için ayrı kimse alm alıdırlar (Kardeşim bilir. Banka verecekm iş). E s k i O ğ u / c a d a n b u y a n a te k li ve ç o k lu d e ğ iş m e le r o lm u ş tu r . B u n la r a A n a d o lu a ğ ız la r ın d a g ö r ü le n O s m a n lı bazı fii' kiyi e k le rin d e b irç o k ç e ş itle n m e le r ve y a rı d e ğ işik d ilin d e ç e ş itle rin e ve halk, ş iirle rin d e a ş a ğ ıd a y er yer de ra s tla rız . iş a r e t e tlik . Fiil kiplerinde fiil kişi ekleri bepsi aynı değildir. Bazıla­ rında aynı kişi için başka ek kullanılır (biî-di-n, fakat bil-mişsin). Fiil kipleri bu bakımdan üç bölüğe ayrılırlar. 1. geçmiş ve dilek kipleri, 2. şimdiki zaman, gelecek, dolayılı geçmiş, ge­ niş zaman, istek ve gereklik kipleri, 3. buyuru kipi. Birinci bölük ekler en eskileri olmalıdır. Geçmiş kipinin eski bir -it sıfatfiili üzerine iyelik zamirleri gelmesi suretiyle kurulduğunu kabul ediyoruz (bil-it-üm bil-it-üh Bil-it-i). An­ cak 3. kişi eki olarak gelen -i iyelik eki sıfatfiil ekiyle kay­ naşm ış ve -it-i > -di bu fiil kipinin gövdesini yapan ek ola­ rak alınm ıştır, bkz § 191 -di adlan türedi ahndt. Bu sebeple şimdi biz geçmiş kipini böyle çözümleyoruz (hil-di-m bil-di-n bü-di). Dilek kipi de 1. ve 2. kişilerde iyelik ekleriyle çekilir (bil-se-m bil-se-n bil-se). İkinci bölükte 1. kişi eki yine -im iyelik ekidir. Doğu Anadoluda bazı kiplerde -em şekli yaygındır (bil-ür-em hil-miş-em bil-meli-yem, fak at bil-e-m). F ak at 2. kişi eki sen kişi zami­ rinden gelm iştir (bil-ür .sen > bil-ir-sin). Bu kiplerin hiçbiri 3. kişi eki almaz. Böylece birinci bölükten farklı olarak bun­ la r 2. kişide : bil-iyor-sun hil-ecek-sin bü-miş-sin bil-ir-sin hil-e-sin bil-meli-sin diye çekilirler. Doğu A nadoluda bunun eski şekilleri de yasar (bil-ür-sen btl-m iysen v.b.). 446 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ -sin f iü ç e k im im iz d e d a h a y e n i b i r g e liş m e s a y ılır. B u n u n la b itlik t e b a z ı A n a ­ d o lu a ğ ız la r ın d a b u k ip le r d e d e 2. k iş in in -in iy e lik e k i a ld ığ ı g ö r ü lü r ; bii-iyo-n bii-eceğ-in bil-m if-in bil-ir-in bii-mcti-fi gibi. Buyuru kipi 2. kişisi hiç ek almaz ve çoğu zaman bir ün­ lem niteliği taşır, bkz g 345 dur! hak! yaşa!. Görülür ki yüz yüze buyuran fiilde kişi ve zaman gösterme ihtiyacım duyma­ m aktadır. Bu kipin 3. kişisi de ayrı bir ek, yalnız bir -sin eki (E.T. -zün) alır (ver-sin çekil-sin). D. Fiillerde Sayı: 379. Bir fiilde tek, veya birlikte kılıcı olan kişilerin sa­ yısı f i i l d e s a y t demek olur. İsimde olduğu gibi fiil çe­ kiminde de iki türlü sayı şekli vardır ; tekli ve çoklu. Edici, veya edilen tek, veya birden fazla olduğuna göre fiil tekli ve çokludur. En Eski Türkçede bir üçüncü sayı şekli, bir ikili hali de bulunduğu kabul edilir, bkz § 149 -iz sıfatları iki-z üç-üz. Bu fiil çekiminde de çoklu anlatım ı ile kalm ıştır (hildi-n-iz bil-ir-iz). Fiilin tekli şekillerini yukarıda fiillerde kişi bahsinde gösterdik. Bunlar ayrı bir sayı eki almazlar. Çoklu şekli ise çoğu zaman kişi ekinden sonra gelen bir çoklu ekiyle gösteri­ lir (bil-di-n-iz bil-di-lcr). Çoklu fiilleri 1. k i ş i ç o k l u s u (İre personne du pluriel) , 2 . k i ş i ç o k l u s u (2e personne du p luriel), Z. k i ş i ç o k l u s u (3e personne du pluriel) diye anarız. Buna karşılık teklileri 1. k i ş i t e k l i s i v.b. (İre personne du singulier v.b.) diye ayırdederiz. Fiil kişi ekleri çokluk zamirlerden geldiği için onların, dolayısıyla çekim halinde fiillerin çoklulanması da zamirlerdekine benzer, değişik eklerle yapılır. Bazan tekli eki kaldı­ rılmış, yerine doğrudan doğruya o kışinin çoklusunu temsil eden bir ek getirilm iş bulunur (bil-sit-ler bil-di-n-iz, fak at bil-ir Az hil-di-k). Fiilde kişilerin çokluları da yukarıda gös­ terdiğimiz üç bölükte toplanabilirler : YAPIBİLGİSİ 447 Geçmiş ve dilek kiplerinde 1. kişi çoklusu tekli kişi ekini kaldırıp yerine çoğu zaman düşmeli bir -ik eki getirerek ya­ pılmış görülür (bil-di-k bü-se-k E.T. bil-di-m-iz). 2. kişi çoklusunda tekliye -iz gelir (bil-di-n-iz bil-se-n-iz), Anadolu ağızlarında bazan tekli ekinin düşmesiyle bil-di-z bil-se-z şe­ killerine de rastlanır. 3. kişi zaten tekli kişi eki almamış sa­ yıldığından çoklusunda yalnız bir -ler eki alır (bil-di-ler bil-sc-ler). İkinci bölükteki 6 kipten 5 tanesinde -im tekli kişi ekini kaldırıp yerine -iz çoklu kişi ekini getiririz ; bil-ir-iz bil-miş-iz bil-iyor-uz bil-cccğ-iz bilmeli-yiz. Yalnız istek kipi 1. kişi çoklusu -iz yerine -lim eki alır (bil-clim ). Anadolu ağızlarında yer yer bu 6 kipin bu 1. kişi çoklu­ sunda önceki bölüğe uyarak -ik ekine dönmüş olduğu görü­ lü r : bil-ir-ik hü-miş-ik bil-iyo-k v.b. 2. kişi çoklusu bu kiplerin hepsinde -sin tekli eki üzerine -iz çoklu ekini getirmek suretiyle kurulur : bil-ir-sin-iz Bil-miş-sin-iz Bil-ecek-sin-iz v.b. 380. A n a d o lu a ğ ız la r ın d a b u k ip le r d e 2. k işi ç o k lu s u y e r y e r -sin-iz y e rin e d o ğ ­ r u d a n d o ğ r u y a k iş i zan n iri ç o k lu s u bU-ir-siz -siz ile d e y a p ılır ı bil-mis-siz bil-meU-siz bil-e-siz v.b. Tekli kişi eki taşım ayan 3. kişi çoklusu da hepsinde sadece -ler ekiyle yapılır : bil-ir-ler bil-miş-ler bil-ecek-ler v.b. B uyuru kipi çoklusu 2. kişide -in eki alır (bil-in) ki Eski Türkçede tekli için ululama şekli iken’ (E.T. bil-in bil-in-ler) çoklu anlatım ı bağlam ış görünür. Uzatılmış -in-iz şekli dili­ mizde daha dikkatli bir hitap için kullanılır (ver-in-iz yapmaym-%z). 448 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Anadolu ağızlarında -in eki düşmeli olarak da görülür (bekle-n kavra-n korkma-n). 3. kişi de -1er ekiyle çoklulanmıştır : bil-sin-ler yapma-sın-lar, E.T. -zün-ler. Zamirlerin çokluları gibi (bkz g 311, 314, 317) bemen bü­ tün çekimli fiillerin çoklularını da ululama ve küçüksünme yollu teklileri yerine kullanabiliriz : Sayın m isafir bugün dinlenecekler. Hocam beni hatırladılar mı? Siz bilirsiniz. Bekleriz biraz daha. Biz ne diyebiliriz? gibi. Bunlar a l a y l ı (sarcastique) anlatm ada da kullanılırlar : Dostumuz bizi hatırlamamışlar. N ihayet lütfen teşrif ediyorsunuz, gibi. Yukarıdan beri fiillerin kişi ve sayı eklerini bildirme çe­ kimine göre inceledik. Ancak yaptığımız bunları bugünkü yazı dilimizdeki yerlerine göre belirtm ekten ibarettir. Dil taribi açısından bunların birinci bölükte görünenlerini eski ve çok­ lukla doğrudan doğruya iyelik eklerinden gelmiş, ikinci bölük­ te toplananlarım ise dilimizde hemen bütünüyle cevher fiili ge­ niş zaman ekleri sistemine göre şekillenmiş sayabiliriz, E. Birleşik Çekimlerin Oluşması : $81. Çekim halinde fiillere dört ayrı kavram getiren çe­ kim eklerini anlatırken yukarıda (bkz § 375) onları fiil ta ­ banına geliş sıralarıyla aldık. 2. 3. ve 4. çekimler için bahis konusu olan tarz eklerini genellikle 2. sırada, yani zaman ekinden sonra gösterdik : bil-ir-di-n-iz bilAr-miş-sin-iz hU-ir-se-n-iz. Gerçekten Yeni Türkçede yardımcı fiillerle kurulm uş b ir­ leşikler olm aktan çıkıp fiil çekiminin çeşitleri arasına girm iş olan bu çekimler sistemleşmiş ve hepsi fiil gövdeleri ürerine 449 Y A PIB İL G İSİ cevher fiilinin geçmiş, dolayılı geçmiş ve dilek kipleri eklerini alarak kurulur olmuşlardır. Biz çekim cedvelimizde bütün kip­ ler için tek çekim kalıbı olarak bunu gösterdik, bkz cedvel. Şu var ki bu birleşik çekimlerin bazı kiplerinde eklerin bir başka türlü sıralanm ış hallerine de rastlanır : görüş-tü-ydü-k X görüş-tü-k-tü verse-ym lşsin-iz X ver-se-nAz-miş. gibi. Yazı lehçemizde hala bu ikilcim kullanışa dört kipte rastla­ nır. Bunlar hepsi birinci bölük dediğimiz geçmiş ve dilek kiplerindendir : 1. sev-di-ydi-m X sev-di-m-dî sev-di-ydi-n X sev-di-n-di sev-di-ydi-k X sev-di-k-ti sev-diydi-nAz X sev-di-nAz-di 2. sevse-ydi-m X sev-se-m-di sevse-ydi-n X sevse-n-di sev-se-ydi-k X sev-se-k-ti sev-seydi-nAz X sev-se-nAz-di 3. sev-di-yse-m X sev-di-m-se sev-di-yse-n X sev-di-nse sev-di-yse-k X sev-di-k-se sev-diyse-nAz x sev-di-n-is-se 4. sevse-ym işA m X sevse-m -m iş sev-se-ymişsin X sev-se-n-miş sev-se-ymişAz X sevse-km iş sev-se-ymiş-sin-iz X sev-se-nAz-miş Demek ki bu kullanışta çekim tarz eklerini ikinci sıraya almayor, dördüncü sırada bırakıyoruz. Bunlar gerçekte geçmişin anlatma, geçmişin şart, dileğin anlatma, dileğin söylenti kipleridir. Çekim tablomuzda bunlar dışında yine ikilcim olarak kullanılan bir beşinci takım var­ dır ki o da her üç birleşik çekimin hem 1. bölük, hem 2. bölük ekleri alan bütün kiplerinde 3. kişi çoklularından meydana ge­ lir. Bımlarda zaten ayrı kişi eki yoktur ( gel-ecek-ti-ler X 9^1ecek-ler-di). Çoklu eki olan -ler tarz ekiyle yer değiştirerek Tûrkçenin Grameri F ; 39 450 t ü r k ç e n in gram eri iki türlü kullanılır. Bu ikilcimlik 2. 3. ve 4. çekimlerin 21 ki­ pinde görülen bir haldir : scv-di-ydi-ler X sev-di-ler-di sev-ecek-ti-ler X sev-ecek-ler-di sev-er-miş-ler X sev~er~ler~miş scv-meli-ymiş-ler X sev-meli-ler-miş sev-miş-se1er X sev-miş-ler-se sev-iyor-sa-lar X sev-iyorlar-sa gibi. 382. Bu durum söz konusu çekimlerin dilimizde sistem ­ leşmeye doğru gitm iş olmakla beraber henüz oturuşm am ış ol­ duğunu gösterir. Aslında ikilik çok eski tarih î köklerden gel­ mektedir. Eski Türkçede er-mek yardımcı fiili ile yapılan bir­ leşiklerde 1. bölük ekleri alan (bkz §379) fiilin kişi ekleri al­ mış şekli üzerine yardımcının 3. kişi teklisi gelir (holtm n erdi erksintim iz erser). Oysa 2. bölük ekleri alan fiillerde fiil göv­ desi üzerine yardımcının kişi ekleri almış şekli gelir (kör-ür ermiş men ön-mi§ erdim). Eski Osmanlıcada da geçmiş kipinde kişi eki fiilin gövde­ sine daima bağlı kalır (oku-du-m ıdı ol-du-n-uz ısa). F a k a t öbürlerinde yalnız yardımcının kişi ekleri aldığı görülür (su s­ ar i-du-ii haşar-maz t-mış-sın uyı-sa yı-du-m ). Demek ki Yeni Türkçede gitgide bu ikinci bölük eklerin getirdiği sıralanm a hakim oluyor ve bütün kipler bu yolda oturuşm aya doğru gi­ diyor. B ir kipin, veya çekimin aldığı bütün şekilleri gösteren di­ ziye ö r n e k ç e k i m (paradigme) deriz. Buraya kadar çekimli fiili meydana getiren dört türlü ek­ ler sistemini inceledik. Bunlar 4 çekim kalıbında 30 kip teşkil etmektedirler. Ekli cetvel hepsini toplu olarak gösterm ek m ak­ sadıyla hazırlanm ıştır. F, Çevrik Kipler : 383. Y ukarıda incelediğimiz ve fiil çekimi cetvelinde top­ luca gösterdiğimiz eekîrrdi fiiller dışında bitm iş fiil k arak te­ YA PIBİLG İSİ 451 rinde zamana bağlı bazı fiil şekilleri daba vardır. Bunlardan göze çarpan ve çok kullanılanları farklı bir anlatım getirmiş olmaktan ziyade bir kip için ç e v r i k s ö z (périphrase) ni­ teliği taşırlar. Yazı dilimizde yaygın bir şekilde anazamanlar) karşılam ak üzere kullanılan üç şekil dikkati çeker ; 1. İçişleri Bakanı ......... dün Ankaradan şehri­ mize gelmiştir. 2. Marmara bölgesinde şiddetli lodos fırtınası hüküm sürmektedir. 3. İşçi ikramiyelerinin dağıtımına pazartesi günü başlanacaktır. Bu kullanış 3. kişi çoklularında da yaygındır (gitmişlerdir çalışmaktadırlar kalacaklardır). Gerçekte bunlar geçmiş gel­ di gittiler, şimdiki zaman sürüyor çalışıyorlar, gelecek başla­ nacak kalacaklar anlam ındadırlar. Onlara ç e v r i k k i p l e r (temps périphrastique) adını veririz. Cevher fiilinin 3. kişi eki -dir çekim halinde bazı kiple­ rin bütün kişileri üzerine gelerek anlam değişiklikleri getirir : sevmişim-dir seversindir seviyordur sinizdir. sevecek- Bunlar fiilin gerçekleşmesi hakkında kullanışa göre mutlaka anlatım ından herhalde, muhtemelen, umulur, belki anlatım ­ larına kadar renkler ta şırla r : Bunu baştan söylemişimdir. Bu noktada anlaşıyorsunuzdur. A ntalyayı sevecektir. Bir bardak bira alırsındır. Onlar bu akşam geliyorlardır. gibi. Bu kullanışları da çevrik kiplerden sayacağız. Kimde halinde bir m astar olan -mek-te üremesi sıfatfiil anlatım ı kazanmış olup cevher fiili ekleri alarak -iyor kipine rakip bir s ü r m e k t e h a l kipi (présent d u ratif) yaratm ak 452 tü rk ç e n in istidadını gösteriyor v.b.). g ra m e ri (büm ekte-yim bilm ektesin bilmekte «Usl<ın ey dil, uslan artık ihtiyar olmaktasın». Karmaşık fiillerden -miş olmak şekli de çevrik kipler h a ­ linde kullanılır olmuştur, bkz § 409 geleceğim yerine gelmiş olacağım, uzattık X uzatm ış bulunuyoruz. G. Olumsuz Fiiller ve Som : S84. Fiil çekiminde o l u m s u z l u k (négation) ve s o r u (interrogation) kavram ları da yukarıda incelediğimiz dört kavram a (bkz § 375) benzer şekilde yer alır. Bımlar da dili­ mizde ayrı eklerle ifade olunurlar ve çekimli fiilin yapısında belli yerleri vardır. Ancak bunlar zarurî değil yerine göre iş­ leyişi olazi yapılıklar sayıldıklarından (bü-me-di-ler biî-ir m i­ s in iz ) fiil çekimi tablosuna alınmayorlar. 1. Olumsuz Fiiller : Yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 352 v.i.) dilimiz olum­ suzluk kavramını fiilin çatısı içerisine almış, yani onu edileiü dönüşlü v.b. görünüşler gibi bir görünüş, o l u m s u z g ö r ü n ü ş saym ıştır. Olumsuzluk eki olan -me- öbür görünüş ek­ lerinden sonra, fakat bütün fiil çekim eklerinden önce gelir ve fiilin tabanına ait olur. Buna o l u m s u z t a b a n (base né­ gative) deriz. Öbür görünüşlerden farklı olarak olumsuz ta ­ ban bütün fiil kök ve tabanlarından ve her görünüşteki fiilden kurulabilir : çekmemek çekilmemek çekinm emek m ek çektirm em ek. çekişme­ Bunun gibi olumsuz taban tıpkı olumlusu şeklinde bütün fiil çekimi tablosu boyunca çekilebilir : büme-dim hüme-yormuş büme-yecekseniz v.b. Y A PIBİLG İSİ 453 Böylece her fiilin kendisine paralel bir de o l u m s u z ç e ­ k i m i (conjugaison négative) vardır, deriz. Olumsuzluk eki tabana geçmiş bulunduğundan olumsuz çekimde öbür eklerin sırasında bir değişiklik olmaz. Yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 359) yatık fiiller bepsi olumsuz görünüşüne girmekle, yani olumsuzluk eki almak­ la öbür fiil üremelerinden ayrılırlar : dinlememek aldırmaytş görmemiş işitilmedik utanmayan üzmeyici yılmayacak üşenmeyerek istemeyince görüşmeyeli kalmadığından gibi. Yalnız Ar (-er) sıfatfiilleri olumsuz şekillerinde bir ayrıklık gösterirler : -me-r, veya -me-yir yerine -me-z, bilAr, fakat bil-me-z, bkz § 236, 363. Bu -iz ekinin bir 4 sesinin üçe, d z y seslerine bölünmesinden geldiğini sanıyo­ ruz, Ancak -m ez hecesi vurguludur. Geniş zaman kipinin olumsuz çekimi bu olum­ suz fiil gövdesine göre kurulduğundan bu kip de Eski Türkçeden beri aynklıklar gösterir ki bu olumsuz çekim sisteminde tek aynhk gibi göze çarpar : 1. t. bü-m e-.-m (eskibil-me-z-im) 1. ç. bil-me-.-yiz 2. t. bü-me-z-sin 2. ç. bü-me-z-sin-iz 3. t bil-m e-z 3. .ç. bU-me-z-ler (bü-me-z-iz) Öbür tarzlarda da geniş zaman olumsuz çekimi hep -me-z fiil gövdesi üzerin­ den yapılır (bilm ez-dim bilm ez-missin bilm ezseniz). 2. Çevrik Olumsuzluk : 385. Yalnız cevber fiili ekleri değil gerçekleme zarfı üze­ rine gelerek olumsuz çekimine girerler (değil-im değü-seniz), bkz § 352, 399. Bunlar bayağı yüklem ismi olan adlara ve sı­ fa tla ra gelerek isim cümleleri yaparlar (H asta değilim. Evde değilseniz). F akat aynı yoldan fiil gövdelerine geldiklerinde o gövdelerin kurdukları kiplerin olumsuz çekimlerine denk bir anlam kazanırlar : öldürmeli değildi X öldürmemeliydi görmüş de- 454 TÜRKÇENİN GRAMERİ ğildik X görmemiştik alacak değilim X alma­ yacağım çağırmış değiliz X çağırmadık kulla­ nıyor değilseniz X kullanmayorsanız barışır de­ ğilmiş X barışmasmış gibi. «Dédiler oğlun gibi hiç bir oğul Yaradılalı Cihan gelmiş degüh. Bunlar olumsuz çevrik kipler halinde kullanılırlar, ancak daha kesin bir olumsuzluk inceliği taşırlar ( gelmiş değil x hiç gelmemiş). Öbür yandan cevher fiilinin bu olumsuz çekimini olum­ suz fiil gövdelerine getirerek iki olumsuzdan bir olumlu an ­ lamda çekim çıkarm a yoluna gideriz ; düşünmemiş değilim ğilsiniz X anlarsınız yorduk satmayacak meyecek değilsek X ğil X X düşünmüşüm anlamaz de­ görmeyor değildik X görü­ değilmiş X satacakmış dön­ döneceksek söylemedi de­ söyledi gibi. Bunlar ise artık olumlu çevrik kipler sayılırlar, ancak daha kesin bir o l u m l u l u k (affirm ation) inceliği ta ş ırla r; ödemeyecek değilim X elbette Ödeyeceğim gibi. 3. Fiillerde Soru : 3S6. Olup bitmesi bilinmeyen bir kılış, veya oluşu gerçek­ lemek için çekimli fiile bir -mi eki getiririz. Bu da fiilin bütün kiplerine uygulanabileceğinden her fiilin bir s o r u ç e k i m i (conjugaison interrogative) meydana gelir ; bildi mi? verecek misiniz? gibi. hekleyor muydun? Bir kılış, veya oluşu olumsuzluk yoluyla da gerçekleyebiliriz. Ozaman soru ekini olumsuz fiil çekimi kiplerine uygularız ; Y A PIB İL G İSİ oturmaz mısın f sormayacak mıymışlar? mese miydim? 455 gel­ Buna da o l u m s u z s o r u ç e k i m i (conjugaison interro­ gative négative) adını veririz. Bir fiilin, veya ilgili iki fiilin olumlu ve olumsuz soru şekillerini yanyana getirerek de bir çeşit soru tertipleriz. Buna a y ı r t l a m a s o r u s u (interrogation disjonctive) denir ; olur mu, olmaz mı? alıyor musunuz, almayor musunuz? kalacak mısın, gidecek misin? Aslında m i (E.T. m u) geniş kullanışı olan bir gerçekleme zarfı olup soru konusu olan kelimeden sonra gelir ve s o n a y a p ı ş ı k .sayılır. Dilimizde de zarfı gibi (bkz § 57) sesli uyumuna tabi olmuştur. Vurgusuzdur ve fiiller dışında genel­ likle ayrı yazılır, m i cümlede herhangi bir unsuru gerçekle­ mek için kullanılabilir. Aşağıdaki cümlede italik dizilmiş milerden herhangi dört tanesini çizip bir tanesini bırakabilirsi­ niz : Ahmet mi yazın mı onu mu yaylaya mı götür­ müş mü? Şu var ki fiil çekiminde mi sadece sona yapışık bir ger­ çekleme zarfı olmaktan çıkmış, birçok hallerde öbür çekim eklerinden önce yer alan bir ek olmuştur. Buralarda -mi- fiil gövdesinden hemen sonra araya girer (bilir-mi-siniz? bilmeyor-m u-yduk?). Buna göre -mi fiil çekiminde tam bir ek sa­ yılmak gerektir. Yeni yazımızda kelimeyi uzatm amak gibi pratik bir dü­ şünceyle soru çekiminde m i ayrı yazılmış ve kendisinden son­ ra gelen çekim ekleri ona eklenmiştir ; gezmiş mi ? ödeyecek misin ? uyuyor muydunuz ? gibi. 456 TÜRKÇENİN GRAMERİ Gerçekte ses ve yapı bütünlüğü olan bu kelimeleri ikiye böle­ rek yazmaktayız. 4. Soru Ekinin Yeri : 387. Yazılış biryana, biz -mi ekinin fiil çekiminde deği­ şiklikler gösteren sırasını belirlemeye çalışacağız. Şöyle ki bil­ dirme çekiminde 1. bölük fiil çekim ekleri alan geçmiş ve di­ lek kipleri ve soru aldıkları ölçüde onlara katılan istek ve buyuru kipleri soru ekini öbür eklerden ileriye hiç geçirme­ mişler, sonda bırakm ışlardır. düşündünüz mü? beğendiler mi? ağlasak m ı? dağıtsam mı? açalım mı? bildireyim m i? kal­ dırsın mı? ayırsınlar m ı? gibi. Bütün öbür kiplerin 3. kişi çoklularında da soru eki sonda ka­ lır : anmışlar mı? dinlerler m i? kızıyorlar m ı? necekler m i? durmalılar m ı? bi­ Bunlar birleşik çekimlerin oluşmasında olduğu gibi (bkz § 381 sevdiydim X sevdimdi sevdiydiler X sevdilerdi) sonradan ge­ len ekin önsıraya geçmesine karşı koyan kiplerdir. Şu farkla ki orada ek bir atlam a yapmış ve bir ikilcim yaratm ıştır. Bu­ rada ise -mi henüz yalnız son sırada yer alm aktadır. ö b ü r kiplerde soru cevher fiilinin soru şekillerini ta k ı­ mıyla (-m iyim -misin v.b.) fiil gövdesine getirm ek suretiyle kurulmuş olduğundan -mi zaman ekinden sonra, yani ikinci sırada yer alır : hiL-ir-mi-yim? çek-ecek-mi-sin? hak-ıyor-mu-sunuz? um-malı-mı-yız? kazan-mış-mı-yız? gibi. Birleşik anlatm a ve söylenti çekimlerinde de soru cevher fiilinin geçmiş ve dolayılı geçmiş soru çekimlerini takım ıyla (-m iydim -miydin -m iymişim -m iym işsin v.b.) fiil gövdesi Y A PIB İL G tSt 457 Üzerine aktararak kurulduğu için -mi eki bu kiplerde ikinci sırada, zaman ekinden sonra görülür : bilir-mi-ydin ? kahyor-mu-ymuşuz ? bildirmişm i-ydik ? tartacak-m%-ymış\m ? utanmamah-mıydm ız? vere-mi-ydim? gibi. Bunların da 3. kişi çoklusunda ikilcimlik görülür : sevişir-mi-ydiler? X sevişir-ler-mi-ydi? tutacakmı-ydılar? x tutacdk-lar-mı-ydı? dönüyor-muymuşlar? X dönüyor-lar-mı-ymış? gibi. Yine bu iki çekimin geçmiş ve dilek kiplerinde soru bir­ leşik kiplerin oluşmasında görüldüğü gibi ikilcim olur. Başka bir deyimle o kiplerin ber iki çeşidi ayrı ayrı soru çekimine aktarılabilir, krş § 381 : sevdi-mi-ydim? X sevdim-mi-ydi? sevdi-mi-ydiniz? X sevdiniz-mi-ydi? sevse-mi-ydin? X sevsen-mi-ydi? sevse-mi-ydik? X sevsek-mi-ydi? sevse-mi-ymişiz? X sevsek-mi-ymiş? sevse-miymişsin? X sevsen-mi-ymiş? N ibayet birleşik ş a rt çekiminde tarz eki -se- olduğun­ dan burada bildirme çekiminin dilek kipi örnek olur, soru eki kullanıldığı ölçüde sona gelir : sevdiysek mi? seversem mi? seveceksen mi? seviyorsanız mı? gibi. V. KİPLERİN ANLATIMI Y ukarıdaki fiil çekimi cedvelini bir kere de ber kipi anlamca ve kullanışça inceleyerek gözden geçirmek gereklidir. Çünkü zaman ve tarz bölümlerine göre kurulmuş olan bu çe­ kim topluluklarında bu kavram lar oldukça itibaridir ve anla­ tım ları, kullanış ve sınırlanm aları yönlerinden değişme ve 458 TÜRKÇENİN GRAMERİ gelişmelere uğramışlardır. Gerçi bu yönleriyle fiiller sözdizimi ve anlam bilgisi bölümlerinde de inceleme konusu olurlar. An­ cak onları burada topluca açıklamak faydalı ve o habisler için de hazırlayıcı olacaktır. Asıl zaman kipleri olsun, uyarı kipleri olsun dört çekime göre çeşitlenmişlerdir. Bunları kiplerine ve çekimlerine göre adlandırırız : g e ç m i ş i n b i l d i r m e s i (indicatif du pas­ sé), g e l e c e ğ i n a n l a t m a s ı (perfectif du fu tu r), g e ­ n i ş z a m a n ı n s ö y l e n t i s i (narratif de l’ao riste), ş i m ­ d i k i z a m a n ı n ş a r t ı (conditionnel du présent) gibi. Birleşik çekimlerin bazı kipleri kurulm am ıştır. Bu sebep­ le 1. çekimde 9, 2. çekimde 8, 3. çekimde 7, 4. çekimde 6 kip bulunur. Buna göre de Türkçe fiil çekiminde 30 kip vardır, de­ riz. Şimdi geçmişten başlayarak her zamanı tarzlara göre dört (veya daha az) kipiyle gözden geçirelim : A. Geçmiş Kipleri : 389. Türkçede g e ç m i ş k i p i b i l d i r m e tarzında basit bir kip olarak geçmiş zaman kesimini genişçe kaplayan bir anlatım taşır. Eydenin görgüsüne, bazan da kesin kanaatine layanan bir deyiş meydana getirir. Bu sebeple şuhudî m azi = g ö r g ü g e ç m i ş i adını alm ıştır. Burada oluş, veya kılış başlayıp bitmiş, yada bitmemiş olabilir : Avcı tavşanı vurdu. Samsundan ne zaman dön­ dünüz? Yağm ur dindi. Paraya kıydım . Atlılar uzaktan göründüler, gibi. Türkçede s ı n ı r l ı g e ç m i ş (passé défini) ve s ı n ı r s ı z e i ş (passé indéfini) ayırdetmeyiz. Bunun gibi dilimizde geniş bir kullanışı olan d o l a y ı l ı g e ç m i ş ile asıl geçmiş zaman kipini b e l i r i i g e ç m i ş fr.sı.-cn déterminé) ve b e l i r s i z g e ç m i ş (passé indéter- YAPIBİLGİSİ 459 miné) adlarıyla karşılaştırm ak da yerinde olmaz. Dilimizdeki anlatımı ile ve d o l a y ı l ı g e ç m i ş karşısında asıl geçmiş zaman kipine s a l t g e ç m i ş (passé absolu) demek doğru olur. Pratikte sadece «geçmiş» yeter: A hm et dün bize gelmiş X A hm et dün bize geldi. İvedilik ve kararlılık ifadesi için geçmiş kipini yakın ge­ lecek için kullandığımız olur : Ben yarın gittim oraya (m utlaka gideceğim). Sen uyudun bile ( neredeyse uyuyacaksın). gibi. G e ç m i ş i n a n l a t m a s ı (perfectif du passé) geçmiş plânında bir geçmiştir. Daba ziyade hatırlam a üslûbunda kul­ lanılır : Dayım bize söylediydi. Biz bu mağazaya geldiydik (geldikti). Bu kip daba çok kullanılan ve artık i ş i t m e g e ç m i ş an­ lamı taşım ayan d o l a y ı l ı g e ç m i ş i n a n l a t m a s ı y l a (bkz aşağıda) çoğu zaman anlamdaş olur: Bize bir de hediye getirdiydiniz. X Bize bir de hediye getirmiştiniz. Ancak birincisinin daba sınırlı geçmiş için tercib edildiğini sezeriz : «Yad et ki seviştikti İlâhi Adalarda» Her iki kip kesinlik anlatm ak üzere bazan o l m a y a s ı ş a r t ı n (conditionnel irréel) c e z a c ü m l e s i n i kurmak için de kullanılır: Kar.şıma çıksaydı öldiirdüydüm. X K aram a çık­ saydı öldürmüştüm. G e ç m i ş i n s ö y l e n t i kipi olmaz. Çünkü salt geçmiş kipini dolayılı bir geçmiş plânına aktarm ak çelişki teşkil eder (sevdiym işim ). Onun yerine basit dolayılı geçmişi söylenti plânına aktarm ak makul olur (sevm işm işim bkz aşağıda). 460 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ G e ç m i ş i n ş a r t ı (conditionnel du passé) geçmişte olanı şa rt plânına aktaran bir kiptir. Geçmişte o l a ğ a n a ş a r t koşar ; Getirdiyse görelim. Beğendiyseniz onu size ve­ ririm. B. Dolaydı Geçmiş Kipleri : 390. D o l a y ı l ı g e ç m i ş i n b i l d i r m e kipi (indi­ catif du dubitatif) kişinin başkasından duyduğu, sonradan gördüğü, veya farkında olmadan işlediği bir kılışın ifadesine y arar ; Süleyman askere gitmiş. Epeyce şişmanlamış­ sınız. Gazete okurken uyumuşum. Kırlar yeşil­ lenmiş. gibi. Görüldüğü gibi ilk görgüye dayanmayan ve bu sebeple nakli mazi = i ş i t m e g e ç m i ş adını alan bu kip anlatım ca bir hayli daha geniştir. Fiilin oluşunu kesinlikle doğrulayamayacağımız hallerde de dolayılı geçmiş kipini kullandığımız için (Galiba biraz içmişsin. A li borcunu ödemiş) buna yabancı­ larca ş ü p h e l i g e ç m i ş adı verilmiştir. Gerçekten tarih üs­ lûbunda salt geçmiş, masalda ve fıkrada dolayılı geçmiş kip­ lerini kullanmamız da bu anlatım farkından ileri gelir : Ordu Belgrada çekildi. X N asrettin Hocaya sor­ muşlar. gibi. Ancak bu kullanış da şüpheli geçmiş adını haklı çıkarmaz. D o l a y ı l ı g e ç m i ş i n a n l a t m a s ı (perfectif du dubitatif) kipinde salt ve dolayılı geçmiş gövde ekleri salt geç­ mişin söylenti kipinde olduğu gibi, fak at sıra farkıyla (bkz yukarıda) üstüste gelip anlatım ca çelişme meydana getirdik­ leri için bunun da kullanılmaz olması gerekirdi. Ancak burada gövde sıfatfiilde olduğu gibi salt geçmiş anlamını m uhafaza ettiğinden dolayılı geçmiş üzerine yapılan bu birleşik de an­ Y A P IB İL G İS İ 461 latm a tarzındaki salt geçmiş anlamına gelmiş ve onunla an­ lamdaş olm uştur ; Bize bir de hediye getirmiştiniz. X Bize bir de hediye getirdiydiniz. Demek ki bunda dolayılı geçmiş anlatımı, kalmamıştır. Ancak yukarıda işaret ettiğimiz gibi bu sonuncusunun daba geniş ve az sınırlı bir geçmiş için kullanıldığı farkedilebilir : «Yakm ıştı şemA fikreti BercisA nüktedan» D o l a y ı l ı g e ç m i ş i n s ö y l e n t i s i (narratif du dubitatif) iki -miş ekinin üstüste gelmesi sebebiyle tam bir şüpbeli geçmiş anlamı taşır. Kılışı şüpbeli göstermeye, kinaye ile çürütmeye ve dolayısıyla yalanlamaya yarar ; Dün saat onda uğramışmış (şüpheliyim). Ondan teklif beklemişmişsiniz (sanmayorum ya), öde­ m eyi vadetm işm işim (oysa etmedim). Bununla birlikte bu kipin olumlu anlamda kullanıldığı da olur ; O bizi dün gerçekten yemeğe beklemişmiş, gibi. D o l a y ı l ı g e ç m i ş i n ş a r t ı (conditionnel du dubi­ tatif) de geçmişte olanı şa rt plânına aktaran bir kiptir. Bu­ rada da fiil gövdesi salt geçmiş anlamım muhafaza ettiğinden şüpheli geçmiş anlatım ı hissedilmez ve kipimiz esasta geçmi­ şin şartı ile anlam daş olur ; Posta gelmişse m ektuplarım ı getir. X Posta gel­ diyse m ektuplarım ı getir. Bununla beraber bu kipin daha geniş bir geçmiş için kullanıl­ dığı kabul edilebilir : Bitirdiyse (az önce) göndersin. X Bitirm işse (daha önce) göndersin. 462 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ C. Geaiş Zam an Kipleri : 391. G e n i ş z a m a n ı n b i l d i r m e kipi (indicatif de l’aoriste) üç zaman bölümünden şimdiki zamana ait sayıl­ makla birlikte Eski Türkçeden beri her üçü arasında sınırsız denecek kadar geniş bir kullanışa sahiptir. Başka bir deyimle bu kipin zaman içinde kendiliğinden pek belirli bir yeri olma­ yıp kullanışa göre değişebilir. Böylece çoğu zaman b e l i r s i z ş i m d i k i (présent indéfini) anlamında (Sizi yarın bekle­ rim ,), zaman zaman geçmiş (Derken çocuk hastalanır, geri dönerler.), gelecek (Peki, anlatırım .), gereklik (M utfağı iy i­ ce temizlersin.) anlam larında yer alır. Ayrıca alışkanlık, sü­ reklilik ve karakter bildirir ; Sabahları sü t içerim. Yaz kış burada otururuz. Sen adam olmazsın. Bu geniş ve adeta zaman üstü anlatım ı sebebiyle geniş zaman kipi genel yargılar, kanunlar, kurallar, hikm etler ve> cizeler, atasözleri v.b. ifadesine yarar. Ona bu kullanışta y a r g ı l ı k g e n i ş z a m a n (aoriste gnomique) adını veri­ riz ; «Böyle gelir, böyle gider». «Bu kanunu İçişleri Bakanı yürütür*. «Kadim kıdemi üzere terkolunur», «Allahın dediği olur*. «I.şten artm az, diş­ ten artar». «Et tırnaktan ayrılmaz*, gibi. G e n i ş z a m a n ı n a n l a t m a s ı (perfectif de l’aorist) geçmişte bir geniş zaman, bir sınırsız şimdiki zaman an­ latır. Bu kip basit kipinin anlam Özelliklerini geçmiş plânına aktarm ış görünür ; Teyzem çok sigara içerdi. Tabiî onu bırakmaz­ dınız. Hergün aynı trenle giderdik. «Onun dehliz-i târikinde daim bir kız ağlardı», gibi. Bu kip geçmişte süren bir kılışı anlatm aya yaradığı gibi o kı- Y A P I B İ L G İS İ 463 lışm devam etmediğini, h a ttâ gerçekleşmediğini ima için de kullanılır ; O eskiden çok çalışırdı. Sen bu işi başarırdın. Bu son anlatım ı sebebiyle bu anlatm a kipi o l m a y a s ı ş a r t m ceza cümlesini kurm akta çok kullanılır ; îstesen yapardın. Söyleseydiniz biz öderdik. Dü.şünseymişler göndermezlerdi, gibi. G e n i ş z a m a n ı n s ö y l e n t i s i bu zaman anlatm a­ sının görgüye dayanmayan çeşididir, hikâyede çok kullanılır : IV. Murat geceleri tebdil kıyafet gezermiş. «Bu nazlı peri kızı, bu güzellik yıldızı, Her gönülde bir sızı, bırakarak yaşarmış». Geniş zamanda dolayılı geçmişin türlü anlatım larında da kul­ lanılır: Siz bu oyunu bilirmişsiniz. Ben uykuda sayıklat­ m ışım. O köyde m isafir iyi ağırlanırmış. ölür, dönmezlermiş. Bu kip önceki gibi olmayası şartın ceza cümlesinde de ge­ çer : Koşsak trene yetişirm işiz. î.şitseymiş kaçırmazmış. Beklesen olurmuş, gibi. G e n i ş z a m a n ı n ş a r t ı (conditionnel de l’aorist) di­ limizde ençok kullanılan o l a ğ a n ş a r t (conditionnel potentieî) kipidir. Şimdiki zamanı ve geleceğe doğru geniş bir zamanı kapsar. Eski Türkçedeki basit şa rt kipini olağan şart anlamından kaydırarak dahaçok o l m a y a s ı ş a r t ve di­ lek anlam ına itmiş, geniş ölçüde onun yerini alm ıştır : E.T. bil-ser > b ilse — Y.T. bilAr-se Geniş zamanın şartı türlü kiplerle kurulmuş ceza cümle­ leri alabilir : 464 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t Akşam a gelirsen tavla oynarız. Ucuz bulursam alacağım, istem ezse bıraksın. Cayarsak gücen­ meyesiniz. gibi. D. Şimdiki Zaman Kipleri : 392. Ş i m d i k i z a m a n ı n b i l d i r m e s i (indicatif du présent) sınırlı ve s ü r m e k t e olan bir şimdiki za­ man kipidir (çalışıyorum yağmur yağıyor). Bu kip Batı Türkçesinde bir tasvir fiilinden gelişmiş olup sürm ekte anlatımım oradan alm ıştır ; bak-a yorı-r > hak-ı yoru > bak-iyur. Böylece meydana gelen fiil gövdesi ekinin son hecesi sesli uyu­ muna tabi olm am ıştır : bak-ıyor ver-iyor dur-uyor ör-üyor. Şimdiki zaman kipini ivedilik anlatım ı ile y a k ı n g e ­ l e c e k (futur proche) için de kullanırız : Peki, yarın başlayorum. Aybaşında sergimiz açılıyor. öbüryandan bazan da bu kip hikâyede üslûp gereği geçmiş için kullanılır : Onu bulamayınca dönüp geliyorlar. Sen de kızıp onu tersleyorsun. O tarihte Türkiyede III. Selim padişah oluyor. Buna ş i m d i k i adını veririz. zamanla hikâye (présent n arratif) Şimdiki zamanın anlatması (perfectif du présent) geçmişte sınırlı ve sürm ekte bir zaman gösterir : Ben kardeşimi bekleyordum. Dün orada ne ya ­ pıyordunuz? Bu kip basit şeklinin yakın gelecek anlatım ını geçmiş plânına ak tararak geçmişte bir teşebbüsü, gerçekle.şmemiş bir yakın geleceği anlatm ak için de kullanılır : YAPIBİLGİSi 405 Tam çıkıyordum, m isafir geldi. Nerdeyse vapuru kaçırıyorduk. Bu anlatım da o geleceğin anlatm asına yaklaşır (çıkacaktım kaçıracaktık) ve n i y e t t e y a k ı n g e l e c e k (futur pro­ che intentionnel) diye belirlenebilir. Ş i m d i k i z a m a n ı n s ö y l e n t i s i (narratif du pré­ sent) geçmişte süren, fakat anlamca geniş zamanın söylentisi gibi şimdiki zamana da geçebilen bir kiptir. Şu farkla ki do­ laydı geçmiş anlatım ı üzerindedir : Sabahları erken çikıyonmuşsun. O sırada yemek yiyorlarmış. Ş i m d i k i z a m a n ı n ş a r t ı geniş zamanın şartından farklı olarak ve daha dar ölçüde sürm ekte şimdiki zamanın olağan şa rt cümlesini kurm aya yarar : Bilm eyorsan öğreneceksin. Anlaşıyorlarsa evlen­ sinler. gibi. Şimdiki zaman kiplerinde gövde ekinin geldiği yardımcı fiilden gelme (kıl-a yo n -m a k) sürmekte anlatımı zamanla zayıflam ıştır. Y ukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 383 çevrik kipler) bu anlatım da daba keskin bir -mekte fiil gövdesi Yeni Türkçede Ayor şimdiki zaman kipinin genç rakibi olmuştur. E. Gelecek Kipleri : G e l e c e ğ i n b i l d i r m e s i (indicatif du futur) henüz gerçekleşmemiş bir kılışı anlatır ve konuşulan zaman­ dan sonraki bir zamanı kapsar : Yedi buçukta Kastamonuya varacağız. m an taşınacaksın? Ne za­ Geniş zamanın gereklik anlatım ına karşılık (bkz § 391 Çiçekleri hergün sularsın.) gelecek kipi kesin buyuru anlatımı ile kullanılır: Tûrkçenin Grameri F : 30 466 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t Yartn işe buradan başlayacaksın. Parayı hemen ödeyecek, yoksa... G e l e c e ğ i n a n l a t m a s ı genel olarak geçmiş bir za­ manda gelecek olan bir kılışı anlatır. Ancak kullanışta çeşitli anlatım ları vardır : O akşam tiyatroya gidecektim, erken çıktım, işe başlayacaklardı, beni çağırdılar. Motor koyacaktınız, koymuşsunuz. Burada açıktan, veya söz gelişi ile kılışın gerçekleştiği anla­ şılır. Yine aynı kip açıktan, veya söz gelişi ile kılışın gerçek­ leşmediğini de anlatabilir ; Bu yarışm ayı sen kazanacaktın. Sözde burada buluşacaktık. Telgraf çekecektim, vazgeçtim. «Bir şey diyecektim, ah unuttum ». Her iki anlatım da bu kipi n i y e t t e g e l e c e k (futur in­ tentionnel) diye adlandırabiliriz. Bu kullanışta kipimiz yuka­ rıda işaret edilen niyette yakın gelecek anlatım ına yaklaşır : işe başlayorîardt. Sözde burada buluşuyorduk. gibi. Geleceğin anlatm ası bazan da gerçekleşmemiş bir gerek­ lik için kullanılır ; işin sonunu düşünecektin. Daha soğukkanlı ola­ caktınız. Bu kullanış kipimizi gerekliğin anlatm ası ile anlam daş kılar, bkz § 396 düşünmeliydin olmalıydınız. Geleceğin anlatm ası özellikle olmayası şartın ceza cüm­ lesini kurm aya y a ra r ve türlü şa rt kipleriyle bağdaşır ; Bana söylese cevabını alacaktı. «Mağrur olacak­ tın bunu bir lâhza hileydin». Vaktinde dönmeseydik ıslanacaktık. YAPIBİLGİSİ 407 Bu kullanışta geniş zamanın anlatmasıyla paralel sayılabilir (alırdı olurdun ıslanırdık). G e l e c e ğ i n s ö y l e n t i s i (narratif du futur) önce­ kinin dolayılı plânda anlamdaşı olur. Niyette gelecek olarak çeşitli kullanılır : Mayısta nişanlanacaklarmış. Arabayı değiştire­ cekmişsin. Yarın buluşacakmışız, gibi. (jcleceğin söylentisi olmayası şartın ceza cümlesini k ur­ mak için de, anlatım farkıyla, geleceğin anlatması gibi kul­ lanılır : İskeleye çıksak karşılaşacakmışız. Bu yıl pamuk dikseym işsin çok para kazanacakmışsın, gibi. G e l e c e ğ i n ş a r t ı (conditionnel du futur) gelecekte­ ki bir kılışın olağan şa rt cümlesini kurm aya yarar. Çeşitli ceza cümleleriyle bağdaşır : «Alacaksan al beni, bu kadar korku olmaz». Gi­ deceksek yer ayırtalım. Peşin para vereceklerse görüşürüz, gibi. F. DUek-Şart Kipleri : 394- D i l e k - ş a r t kipleri Yeni Türkçede eğilim kiple­ rinden sayılırlar. Birleşik şa rt kiplerinin, yani şart tarzının oluşması sonucu olağan şart cümlesi onlarla yapılır olmuş ve eski şa rt kipi ve birleşikleri b a ğ l a ş ı k (corrélatif) olarak olmayası şa rt cümlesinde ve bağlaşık olmayarak dilek anla­ tımında kalmıştır. Y ukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 391) şimdiki zaman olağan şa rt cümlesi ençok geniş zamanın şartı ile kurulm ak­ tad ır (Gelirsen görürsün). D i l e k - ş a r t ı n b i l d i r m e s i (indicatif du désidératif-conditionnel) dilek kipi olarak çok yaygındır ve sevilir ; 468 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Biraz ditüenseniz. Bu akşam bahçede yem ek yesek. «Kokîasam saçlarını bir gece ta fecre ka ­ dar». Bari kadrini bilseler. Sen bu işten vazgeçsen. Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 345) bu dilek kipi sonla­ rına bir -e ünlemi aldıklarında İsrarlı bir dilek, bir buyuru anlatımı da kazanırlar, bir ü n l e m g ö r ü n ü ş ü n e girerler ; Baksan a! Anlasanız a! Uzatmasalar a! O da ağzını tutsa ya! Sen bu işi bana bıraksan a! Ben de anlasam a! Dilek şa rt kipi gerçek dilekle m utlaka ilgili olmayan s a y m a c a (suppositif) k e s i k c ü m l e l e r kuruluşuna da yarar; insan birdaha dünyaya gelse . . . Ş u boğaz derdi olmasa ... Soru kalıbında dilek-şart cümlesiyle de kararsızlık ve tereddüt ifade ederiz ; «Dönsek m i bu aşkın şafakından?» Gitseler mi, bekleseler mi? Nasıl yaysam? Bir mühendise m i danışsanız? gibi. Kipimizin olmayası ş a rt cümlesinde kullanılışı yaygındır. Bu halde çeşitli ceza cümleleriyle bağdaşır ; Uzansan yetişirsin. «Karşıma çıksa eğer sengi mezarım dönmem». Bilsem bırakmazdım. Kaç­ sak kurtulacaktık, gibi. D i l e k - ş a r t ı n a n l a t m a s ı (perfectif du desideratif-conditionnel) kipi de başlıca dilek ve olmayası şa rt cümle­ lerinin kuruluşuna yarar ve önceki gibi çeşitli kullanışları vardır. Bu kipin dilek cümleleri geçmişe dönük olmakla be­ raber öncekinden daha az İsrarlı, veya daha gerçekten uzak anlatım dadır (Biraz dinlenseniz. X Biraz dinlenseydiniz.) : YA PIBİLG İSİ 469 Rahatsız olmasaydınız. Bu fikre saplanmasaydın. Ucu bize dokunmasaydı. Ona da bir pay ayır say dik. Yine daha az İsrarlı ve daha az gerçekçi anlam farkı ile bu kip öncekinin bujmru (B irlikte getirseydin a!), saymaca cümle (A yrılık olmasaydı..), kararsızlık (Nasıl etseydik?) anlatım ­ larında da kullanılır. Buradan : «Olsaydıyla bulsaydıyı ekmişler, hayhuy çıkmış». Bu kipin bağlaşık olarak olmayası şart cümlesinde kul­ lanışı daha da geniştir : önceden düşünseydim tedbir alırdım. Haber ver­ seydiniz beklemeyecektiniz. «Yarap ne eksilirdi deryayi izzetinden, peymanei vücuda zehrap dolmasaydı». Yere kapanmasaydık ölmüştük. D i l e k - ş a r t ı n s ö y l e n t i s i (narratif du desideratif-conditionnel) Öncekinin söylenti, yani sonradan farkına varm a plânında paraleli olup bazan onun yerine, bazan anla­ tım farkıyla, fak at daha dar ölçüde kullanılır. Dilek, buyuru, faraziye, tereddüt cümlelerinde rastlanır : Zahm et etmeseymişler. E ski evimizde kalsaymtşız. Bildirseymiş ya! Sen padişah olsaymtşsın... vazgeçse m iym işim ? gibi. önceki gibi olmayası şa rt cümlesinde de bağlaşık olarak kullanılır : Israr etseym işsin vereceklermiş. korkacaktım. Uyansaymtşım D ilek-şartın şartı olmaz. G. İstek Kipleri: S95. İ s t e k k i p l e r i konuşan kimsenin kılış ve oluş hakkm daki açık eğilimini gösterirler. Eski Türkçe -gey -ge 470 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ ekiyle yapılan gelecek kipinden gelmiş -e fiil gövdesi Eski Osmanlıcada istek anlatımı almış olmakla beraber benüz ge­ lecek ve şimdiki zaman için de kullanılır : «Yoldaş olalum ikim üz, gel dosta gidelüm gö­ nül». fak at «Bana sual sordukta, dilüm döne m i Yârapf» gibi. İ s t e ğ i n b i l d i r m e s i (indicatif de l’optatif) kararlı bir dilek ifade eder ve yerine göre buyuru anlamına yaklaşır. Netekim bu kipin tekli ve çoklu 3. kişileri Yeni Türkçede ve yazı lehçemizde eskimiş sayılıp yerlerine buyuru kipinin 3. kişileri kullanılır olm uştur (seve yerine sevsin, seveler ye­ rine sevsinler) : Ben çantamı alayım. Bahçeye iyi bakasınız. Me­ rak etmesinler. «Gidelim servi revanim, yörü Sa’dabad’a». Bununla birlikte 3. kişiler eski şekliyle birçok deyimlerde kal­ m ıştır : Hayır ola! Allah vere! R ast gele! Olmaya ki... Meğer k i acıyaJar. Burada kalan -e ekini zarffiil yapan -e ile kanştırm am alı, bkz § 367 ve 332 geçe kala göre diye. İ s t e ğ i n a n l a t m a s ı (perfectif de l’o p tatif) anlam ve kullanışça dileğin anlatm asına yaklaşır. îstek anlatım ında çoğu zaman dilek kipiyle anlam daş görünür (Y u su fu hekîeseydik.. X Y usufu hekleyeydik..). «-Geleydi kırm ızı markuplarım.. Zavallı yetim !». Bizde kalaydınız.. K eşki arUatmayaydım.. İşin sonunu gör ey dik.. Benzeri çeşitli kullanışlarda da dilek kipiyle paralel bulunur : Döveydin a! «Divane gönlüm için kanun icad olaydı». Y A PIB İL G İSİ 471 Ayrıca bu kip kötü dilek, k a r g ı ş deyimlerinde çok kullanı­ lır : Yere hataydın! Kör olaydınız! Sürüneydiler! Canı çtkaydt! N ibayet kullanış yakınlığı sebebiyle bu kip dilek-şartın anlatm asından olmayası şa rt anlatımım da almış olup (inley­ dim almazdım. X Bilseydim almazdım.) bağlaşık şa rt cüm­ lesi kurm aya y a ra r olm uştur : «Azade kalaydılar seferden, bir ordu çıkardı bir neferden». Ben tutm ayaydım düşecekti. Anlaşaydık durumu kurtarırdık. İ s t e ğ i n s ö y l e n t i s i (n arratif de l’o ptatif) de önce­ ki gibidir. Yani dilek-şartın söylentisiyle anlam ve kullanışça paralel görünür. Ancak kullanışı sınırlıdır. îstek ve saymaca cümlelerinde rastlan ır : ty i düşüneymişsin. K eşki babamızı kırm ayaymışiz. insan melek olaymış.. Bağlaşık olmayası şa rt cümlesinde de dilek-şartın söylenti kipi yerinde yadırganm az : Yozaym ışım alacakmışsınız. aJacakmtşsınıa. X Yazsaym tştm İsteğin şartı olmaz. H. Gereklik Kipleri : 396. G e r e k l i k k i p i ile eyden kimse bir kılış ve olu­ şu açıkça gerekli gösterir (B ugün dinlenmelisiniz. — dinlen­ meniz gerek). Bunun birleşik kipleri de aynı anlatım ı taşır­ lar. G e r e k l i ğ i n b i l d i r m e s i (indicatif du nécessitatif) eğilim kiplerinin zorluluk gösteren bir çeşididir. Aksi mahzur­ lu gibi bir yorum taşır. 472 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ «Benden selâm olsun Bolu Beyine, çıkıp şu dağ­ lara yaslanmalıdır». İm tihana iyi hazırlanmalısın. «Birlikte bugün bulmalıyız derdine çare». Gerekliğin bildirmesi buyuru ağırlığında da kullanılabilir. O zaman bunu ya doğrudan doğruya kişiye yöneltir, yada de­ ğişik kişi ekleri kullanarak üslûpça yum uşatırız : Bu parayı hemen ödemelisin. Saat üçte beni ora­ da beklemeliler. Bu sözlerimi unutmamalı (-sın). Bundan böyle daha dikkatli olmalıyız (olmalı­ sınız). gibi. G e r e k l i ğ i n a n l a t m a s ı (perfectif du nécessitatif) geçmişte gerekli olan, olması istenen bir oluş, veya kılışın ifa­ desine yarar. Bu iş gerçekleşmiş, veya gerçekleşmemiş ola­ bilir: O gün üç ziyaret yapmalıydım. B u yolu sekiz saatte almalıydık. Bu kullanışta kipimiz geleceğin anlatm ası anlam ına yaklaşır (yapacaktım alacaktık) ve biraz tercüme kokar. O daba ge­ niş bir kullanışı ile kılışın gerçekleşmediğini ima etmeye ya­ ra r : B u saate kadar bitirmeliydiler (bitirm em işler). Onun sözlerine kapılm am alıydık (kapıldık). B i­ raz para biriktirm eliydin (yapm am ışsın). G e r e k l i ğ i n s ö y l e n t i s i (n a rra tif du nécessitatif) sonradan anisışılmış, veya başkasınca gösterilm iş bir gerek­ liği anlatm aya y arar : Ben îzm irde yerleşm eliym işim ( şimdi anlayorum ). Reddetm em eliym işsiniz (yanlış yapm ış­ sınız). Hergün bir saat yürüm eliym işim (D ok­ tor söyleyor). Silâh ta.şımamalıymışız (bildiriye göre). Y A PIB tL G tS İ 473 G e r e k l i ğ i n ş a r t ı (conditionnel du nécessitatif) bir kılışin gerekliğini şart koşar. Yani olağan olan bu şartın ce­ zası gerekliğe bağlı bulunur : Bunu derhal ödemeliysem (ödemem gerekse) birşey satacağım. Yarın dönmeliysek telefon eder­ siniz. Yatm alıysa yatsın, gibi. i. Buyuru Kipi : 397. B u y u r u n u n h i l d i r m e k i p i , bir tek kipi vardır. Demek ki onun öbür üç tarzı, anlatması, söylentisi, şartı olmaz. Bu tek kip de tekli ve çoklu 2. ve 3. kişilerden ibarettir. Buyuru eydilen, veya sözü geçene eydenin nazarî ola­ rak kesin eğilimini duyuran bir kip olduğu için 1. kişiye yö­ nelmesi m antıkî sayılmaz. 1. kişiye dönük en kesin eğilim kipi olarak gereklik kipi kullanılır (çalışmalıyım çalışmalıyız). Bununla birlikte kendimizi 2. kişi yaparak buyuruyu ken­ dimize çevirebiliriz : «Silkin ve sakin ol! dedim avare gönlüme». «Uzatma Veysel bu sözü». Kendi kendime «Gel, şeytana uyma!» dedim. Y ukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 345) buyuru kipi bir ucundan ünlem niteliği taşıdığından anlatım ı tonlanma ile çok yakından ilgilidir, ö b ü r yandan kullanış ve üslûp da derin an­ latım farkları getirir, öyle ki buyuru kipi ile deyimlerde ve cümlelerde hakaretten yalvarm aya kadar varan değişiklikler görülür : Defol! Y ıkılsın! Aldırm a! Kısa kesin! Bekle­ sinler! Sağol! Buyurun! Yaşasın! Üzülmeyin! A ffediniz! L ütfetsinler! Kerem buyurun! 474 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ VI. CEVHER FtÎLÎ 398. Dilimizde kökü erimiş, yalnız çekim ekleri halinde kalmış bir fiil vardır ki anlamca bir durum fiilidir, bir halde bulunuşu anlatır : E.T. cr-mek > E.O. i-m ek > Y.T. . -mek Buna c e v h e r f i i l i (verbe substantif) adını veririz. Bu­ nunla beraber fiilin kökü halâ konuşma ve yazıda yer yer i-di i-miş i s e gibi fiil gövdelerinde ortaya çıktığından onu i - m e k f i i l i dîye de anarız. Bu cevher fiili, başka dillerde de olduğu gibi, yalın anlamlı bir durum fiili olduğu için s a l t f i i l (ver­ be absolu) adını da alır. Bunun karşısında bütün öbür fiillere g e r ç e k f i i l (verbe réel) denir. A. Cevher Fiilinin Çekimi : Cevher fiilinin bütün kişileri er-mek kökünden gelmiş de­ ğildir. Bu fiil geniş zaman kipinde karm a bir çekim örneği gösterir. Bir kere bu kipte yalnız fiil kökü er- değil, zaman ekini taşıyan bütün fiil gövdesi er-ür erimiş görünür. 1. ve 2. kişilerde : er-ür ben > -im er-ür sen > -sin er-ür biz > -iz er-ür siz > sin -iz. Gerçek fiillerde 2. bölük kişi çekim eklerine uyan bu ekler (bkz § 378) şüphesiz sade ses değişmelerinin değil, kullanış değişmelerinin de bir mahsulüdür, 3. kişide ise Eski Türkçe­ den beri ermek fiiline paralel bir salt fiil olma istidadı gös­ teren turm ak fiili yer alm ıştır ; tur-ur > dur-ur > -dir tur-ur-îar > dur-ur-lar > -dirler. Demek ki bu ekte fiil tabanından ve gövdesinden bir iz kalmış­ tır. Ancak aşağıda göreceğimiz gibi (bkz § 446) isim cümle­ Y A P IB İL G İS İ 475 sinde yüklem ismi hiç ek almayabildiği için bu kipin 3. kişi teklisi sıfır ek, çoklusu ise yalnız bir -ler çoklu ekiyle yapıl­ mış da sayılabilir. Cevher fiilinin hepsi yalnız bildirme tarzında olmak üzere 4 kipi vardır, bkz § 377. Zaten bu dört kiptir ki dilimizde bir­ leşmelerle 4 tarz, 4 çekim yaratm ıştır ; 1. geniş zaman, 2. geç­ miş, 3. dolayılı geçmiş, 4. şart. Geniş zamanın karma duru­ mundan yukarıda bahsettik, ö b ü r üç kipte de er-mek fiilinin kökü erimiş olmakla beraber ilgili kiplerin zaman ekleri, yani fiil gövdesinin işaretleri kalm ıştır. Aşağıdaki cetvel cevher fiili kiplerinin çekimini toplu olarak gösterir ; Geniş Zam an Geçmiş Dolayılı Geçmiş Şart 1. kisi tekli giizel-im güzet-dim güzel-mişim güzelsem 2. kisi tekli güzel-sin güzeî-din güzel-m gsin güzelsen 3. kişi tekli güzel-dir güzel-di güzet-mi} g ü zelse 1. kisi çoklu güzel-iz gUzel-dik güzel-m iflz g ü ze lse k 2. kisi çoklu güzelsiniz güzel-diniz güzel-mişsiniz güzelseniz 3. kişi çoklu gûzel-dirler güzel-diler güzel-mişler güzelseler B. OlamsBzIuk ve Som Şekilleri: 399. Yukarıda yer yer işaret ettiğimiz gibi (bkz § 353, 385) cevher fiilinin olumsuz şekli -me- ekiyle değil, aslında bir gerçekleme zarfı olan (bkz § 323) değil kelimesine cevher fiili ekleri getirm ek suretiyle yapılır ; güzel değü-im güzel dcğil-di güzel değü-mişsiniz güzel değilsek. A slında cevher fiilinin de olum suz sekli Eski T ürkçede gerçek fiiller gibi erm e-m ek olur. F a k a t D oğu T ürkçesindeki er-mez X er-mes karşılığı olarak daha Eski Oğuzcada tegül kelimesini buluyoruz. Eski O sm anlıcada cevher fiilinin olum ­ suzu a rtık degül ile yapılm aktadır. Cevher fiili geniş zsunan 3. kisi teklisinln olumsuz sekli olan er-mez kehrno- 476 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t s in d e n d ilim iz d e b ir y a d ig â r k a l m ı ş t ı r ; kergek erm ez > gerekm ez == yara;maz •• •İdraki ma'ali bu kü çü k akla gerekmez». B k s o n r a d a n b u n u b ir gerek-m ek fiilin in g e n iş z a m a n 3. kişi te k lis in in o lu m s u z şekli g ib i a Jm ış v e gerek-ir d iy e o lu m lu s u n u y a p m ış v e b ir gerekm ek fiili y a ra tm ış ız . O y s a gerek kerge-k y a ln ız isim ta b a n ı o lu r. Cevher fiilinin soru şekli ilk üç kipinde bu ek halindeki fiili -mi soru eki üzerine getirmek suretiyle yapılır. Böylece fiilin soru şekli de bir ek fiil olur. Şu farkla ki biz yazılışta fiillerin soru şekillerini ayrı yazdığımız için yüklem ismi üze­ rine gelip onunla sesli uyumu yapan bu soru şeklini de ajrrı yazarız : güzel m iyim kasta mısın deli midir boş m u­ sunuz üzgün m üydü haklı m ıydık hazır m ıy ­ dılar alık m iydin küs m üym üşüz ucuz m uym uş yalnız mıym ışlar yok m uymuşum. Cevher fiilinin şa rt kipi bir ayrılık gösterir. Bu kipin za­ ten pek kullanışlı olmayan soru şeklinde fiil eki doğrudan doğ­ ruya yüklem ismine eklenir ve soru eki -mi sona düşer, ayrı yazılır : yorgunsam m ı işsizse n m i b o zu ksa m ı m em ­ n u n sa k mı. C. Kiplerin Anlatımı: 400. Y ukarıda gördüğümüz gibi cevher fiilinin yalnız dört kipi vardır. Bu onun bir durum fiili ve bir salt fiil olması ile ilgilidir. Bu dunun fiilinin geleceği kapsam ası m antıksız gö­ rünm üştür, Bu sebeple biz aynı anlatım için gelecek kipinde ve gelecekle ilgili eğilim kiplerinde bir oluş fiili, i-m ek yerine olmak fiili kullanın* : iyi-yim iyi-ydin, fak at iyi olacağım iyi olasın iy i olm alum ız iyi ol gibi. Y A P I B İ L G İS t 477 Ancak dört kipte bu iki durum ve oluş fiili anlatım farkım açıkça gösterir ; iyi-yim X iyi olurum iyi-ydim X iyi oldum iyi­ ym işim X iyi olmuşum iyi-ysem X iyi olsam Cevber fiilinin geniş zaman kipi yukarıda belirttiğimiz sebeple gerçek fillerin geniş zaman kipi kapsamında olamaz, yani geleceğe doğru uzanamaz. Ancak gerek dil taribi yönün­ den gelişi, gerekse bugünkü anlatımı yönlerinden onu sınırlı şimdiki zaman da sayamayız. 3. kişi tekli ve çoklu eklerinin çevrik kipler kuruluşunda da bir işleyişi vardır, krş § 383 ; gelm iştir gelmektedir gelecektir v.b. gibi. gelmişimdir. Cevber fiilinin geçmiş ve dolayılı geçmiş kipleri arasında ayniyle gerçek fiillerde görülen anlatım ayrılığı vardır ; biri görgüye ve yakın bilgiye dayanan, öbürü başkasından, sonra­ dan işitmeye dayanan deyiş. Bu kullanış ayrılığı gerçek fiiller­ de olduğu gibi cevber fiilinde de Eski Türkçeden buyana de­ ğişmemiş görünür : «Oğuz süsi üç hin ermiş, hiz iki hin erlimiz». Ahm edin babası hastaydı, şimdi annesi de has­ taymış. JfOl. Cevher fiilinin şa rt kipi olağan şart anlatımmdadır. Gerçek fiillerde birleşik çekimlerin oluşması ve ayrıca altı kip­ ten meydana gelen bir şart tarzının gelişmesiyle bunların şart bildirme kipleri olmayası şa rt ve dilek anlatımına itilmiş (bkz § 394 Bilsem bırakmazdım. Biraz dinlenseniz) bulunur. Cev­ her fiilinin tek bildirme kipi ise olağan şart anlamında kal­ m ıştır ; Y o rgunsan yat. U cuzsa alırız. layalım. gibi. H azırsak baş­ 478 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Cevher fiilînin yine kendi kipleri ile kurulm uş olması lâ­ zım gelen birleşik tarzları gelişmemiştir. Bununla beraber şart tarzının bazı kipleri oluşma istidadı göstermiş ve bunlar çoğu zaman jrüklem ismine eklenmeksizin ayrı i-mek fiilinden h a­ tıralar gibi kullamlagelmiştir : Geçmişin şartı : yorgun idiysen hasta idiyse suçlu idiysek. Dolayılı geçmişin şartı : haksız imişsem imişselcr boş imişseniz. belli Cevher fiilin şa rt tarzının bu kipleri tekrar fiil gövdelerine gelerek gerçek fiillerin bir türlü k a t m e r l i ş a r t t a r z ı n ı (mode double du conditionnel) da meydana getirebilm ektedir­ ler. Hemen bütün fiil gövdelerinden katm erli şa rt tarzı çekim­ lerine rastlanır: aldı idiysen görmüş idiysem anlar idiyse biliyor idiyseniz ödeyecek im işsek kalmalı imişseler bekler imişseniz gibi. Ş art kipi birkaç dönüşmüş ad, zarf ve bağlam da bırak­ m ıştır : ise neyse oysa yoksa varsa kim se gibi. meğerse nesne N ihayet gerçek fiil çoklu şekillerinde olduğu gibi cevher fiili çoklularının da ululama ve küçüksünme yollu tekilleri ye­ rine kullanıldığını kaydedelim : Beyefendi farkındadırlar. Siz bir delisiniz. tek dostuyduk. Biz D. Çekimsiz Fül Şekiller!: 402. Cevher fiilinin, er-mek > i-mek fiilinin yine ek h a­ linde çekimsiz fiil şekillerinden, veya ou fiilin çekiminde ol­ duğu gibi başka köklerden gelip anlan ca bu sisteme girmiş Y A PIB İL G tS t 479 eklerden dilimizde sayılı örnekler vardır. Biz bunları birarada göstermeyi sistem gerekliği saydık. i-diik iy e lik e k le ri a lm ış o la r a k E s k i O sm a n ü c a (yaram aı-ı-dug-um kıı-ıdugun ne-ydügi-nij d ilim iz d e y e rin i olm ak fiilin e b ı r a k m ı ş t ı r (olduğum olduğun olduğu). O n a y a ln ız e sk id e n k a lm a «ne idugi B u f iilin g e ç m iş s ıfa tfiili o la n d a y a y g ın o lu p belirsiz g ib i b i r d e y im d e r a s tla n ır . 1. Sıfatfiil -ki : Cevber fiilinin geniş, veya şimdiki zaman sıfatfiili anla­ mını karşılayan -ki eki berbalde başka bir kökten gelmiş olup Eski Türkçede olduğu kadar (içre-ki yérde-ki aşnu-kı haltkda-kt) dilimizde de yaygındır. Bir üretim eki olarak da canlı görünen -ki (bkz § 150 beriki yarınki karşıki) öbür sıfatfiil1er gibi sıfat ve zamir işleyişinde olan bulunan sıfatfiillerini karşılar. Buna e k z a m i r (suffixe pronominal) adı da ve­ rilm iştir : bizimki — bizim olan odadaki := odada bulunan gibi. Eski Osmanlıcada sesli uyumuna ve damak sesleri atlama ve ünlüleşmfesine (bkz § 70) iyiden iyiye tabi görünen {ağaçtagı taşra-gı dün-gi ögünde-gi) bu ek yazı lehçemizde bazı ay­ rıklarla birlikte (öbürkü dünkü hangi) dönüşmüş, değişmez bir ek olmuştur. Zaman ve yer yön zarflarına doğrudan doğruya geldiğin­ de -ki eki yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 150 önceki aşağ tki) sıfat ve zamir olan kelimeler yapar. Kimde halindeki zarflara da çok zaman geldiği görülür : a lttaki üstteki yandaki öndeki içerideki aşa­ ğıdaki buradaki gibi. -ki eki daha geniş ölçüde kimde ve kimin halindeki ad­ lara ve zam irlere getirilerek kullanılır. Bu kullanışlarda sınır­ lı olmayıp gerçek bir çekim eki niteliği taşır. Kimde hali bir iyelik eki üzerine de gelmiş olabilir : 480 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ evde-ki havadaki sudaki köydeki hende-ki şen­ deki sizdeki kim deki nedeki bahçemizdeki elin­ deki cebimdeki kendinizdeki. Yabn ve iyelik ekleri almış adların ve zamirlerin kimin halleri üzerine gelmesi de sınırlı değildir. Bunlar yalnız zamir olur­ lar : Dursunun-ki kedininki kom şununki seninki bi­ zim ki kim inki teyzem inki arabam zm ki oğulla-nmnki kendim izinki gibi. Üretim, veya çekim niteliğinde -ki eki almış kelimeler bep­ si zamir olarak kullanılabilirler. Bu takdirde yine öbür sıfatfiiller gibi isim çekimine uğrarlar ve bu arada öbür zamirler gibi bir zamircil n alırlar : önceki-ni içerideki-ne evdeki-ndc ki-ndcn seninki-nin. babamtn- Bunlar söziçinde zamirlerin bütün işleyişlerinde görülürler : ö te k i bozuldu. Evdekini saklayorum. Onunkine güvenemezsin. Dolaptakinde benzin var. Seninkinden istemem. AUninkinin sapı yok. Sıfat olabilenleri sıfat takım larında görülürler : dünkü tören içeriki oda yandaki otel duvardaki resim bizdeki boru başımdaki iş. 2. Zarffiil -ken : 40S. Cevher fiilinin hal zarffiili dilimizde bir -ken ekiyle temsil edilmektedir, Bunun doğrudan doğruya er-mek fiilinin şimdiki zaman sıfatfiilinden geldiğini kabul ediyoruz (er-gen> i-ken > -ken). Demek ki bu çekimsiz fiil burada sıfatfiil anla­ mından zarffiil anlamına geçmiş bulunuyor. Yaklaşık bir an ­ lamdaşa göre olan anlatım ından olarak anlatımına. Y A PIBİLG İSİ 4gX Eski Osmanlıcada bu -iken zarffiili ek baline gelme isti­ dadı göstermiş, sesliyle biten kelimeler önünde bir koruma ses­ deşi almış, fak at sesli uyumuna tabi olmamıştır (yahncagiken yaslu-yiken altında-yiken). Sonra yazı lehçemizde fiil kökünden kalan i- s e lis i de düşüp ek sesli uyumundan ve da­ mak sesleri atlama ve ünlüleşmesinden kaçan -ken değişmez şeklini almış olmakla birlikte imek fiilinin öbür üremelerinde olduğu gibi (bkz § 47 ince-ydi dolıı-ymuş kısa-ysa) sesliyle biten kelimelere geldiğinde önceleri aldığı koruma sesdeşini m uhafaza eder : yaltncak-ken, fakat yash-yken altmda-yken. -ken eki adlara, zamirlere, sıfatlara ve zarflara gelip on­ ları daima bir zarf işleyişine sokar : asker-ken öğrenciyken yorgunken gençken az­ ken varken değilken yoldayken elimizdeyken sîzdeyken bizimken gibi. Bu da —taşıdığı salt fiil anlamı sebebiyle— imek fiilinin öbür sıfatfiilleri gibi gerçek fiil gövdelerine gelerek yukarıda gör­ düğümüz üzere (bkz § 367 gelmişken gelirken v.b.) bir türlü hal zarffiilleri meydana getirir. Burada üstüste gelen iki eki birleşik zarffiil ekleri de sayabiliriz : -mişken -irken -iyotken -ecekken -meliyken. H er türlü adlara ve fiil gövdelerine geldiğinde -ken eki kelimeyi ikincil bir isim, veya fiil cümlesinin yüklemi kıla­ bilir : Ben Karsta askerken hastalandım. Bana bildire­ cekken size yazmış. «Mağlûpken ordu, yaslı du­ rurken bütün vatan, Rüyama girdi her gece bir fatihane zan». -ken eki isimden ve fiil gövdesinden birkaç dönüşmüş zarf da bırakm ıştır : erken < er iken derken < der iken gibi. Tûrkçenin Orameri F ; Sİ 482 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ VII. KARMAŞIK FİİLLER 404. Erm ek durum fiilinin yam başında olmak X öolm ak oluş fiili yine salt fiil olarak E ski Türkçeden beri y ar­ dımcı fiil işleyişinde görülür. Olmak fiili bir yandan adlara ve sıfatlara gelerek birleşik fiil tabanları meydana getirmekle birlikte (bkz § 278 iyi olmak baha olm ak) bir yandan da cev­ her fiili eklerine benzer bir tarzda bazı sıfatfiillere gelerek oluş ve kılışın zamanı ve tarzıyla ilgili özellik taşıyan birleşik­ ler yaratm ıştır : Öğrenmiş olmak gelir olmak işitm ez olm ak sa­ tacak olmak gibi. Türkçenin fiil tabam kadrosunu daha da çeşitlendiren bu b ir­ leşiklere k a r m a ş ı k f i i l l e r (verbe complexe) adım veri­ riz. Karmaşık fiiller de dört fiil çekimi boyunca çekime uğ­ ra rla r ve çeşitli yatık fiiller meydana getirebilirler. F a k a t an­ lam ilişkileriyle bunlarm ancak bazı kipleri kullanılır. Yapıldıkları sıfatfiillerin ait oldukları zaman kesimlerine göre anlatım kazanan karm aşık fiiller üç çeşittirler: 1. ö n e e l i k f i i l l e r i (verbe an térieu r), 2. h a ş l a m a f i i l l e r i (verbe inchoatif ), 3. n i y e t f i i l l e r i (verbe intentionnel). A. Öncelik Fiilleri ; 4OS. Geçmiş sıfatfiili (-miş sıfatfiili) ile yapılırlar ve y a r­ dımcı fiilin aldığı zamanın öncesinde kıh.şm ve oluşun bitmiş, tamamlanmış olduğunu an latırlar : Anlam ış oldum. Görmüş oluyorsunuz. olacağız, gibi. BitirmAş Bu fiillerde yardımcı fiilin aldığı zaman geçmişse kılış ko- Y A PIBİLG İSİ 483 nuşan kimsenin kastettiği geçmişte olup bitmiştir. Buna g e ç ­ m i ş ö n c e s i (passé antérieur) deriz ; Biraz hava almış olduk. Dernek üyeleri tanış­ m ış oldular. A ynı zamanda bahamı ziyaret et­ m iş oldum, gibi. Yardımcı fiilin zamanı şimdiki zamansa oluş ve kılış şimdiki zamanda bemen olup bitmektedir. Buna da g c ç m i ş - h a l (présent-passé) adını veririz ; Bununla borcumu ödemiş oluyorum. Böylece teklifim i reddetmiş oluyorlar. A rtık barışmış oluyoruz, gibi. Geniş zamansa öncelik fiilinin anlamı gelecek zaman kesimine geçer ; Kardeşimle tanışmış olursun. Yarına kadar ö f­ kesi geçmiş olur. Yardımcı fiilin zamanı gelecekse kılış konuşan kimsenin kas­ tettiğ i gelecekte olup bitmiş olacak demektir. Buna ise gele­ cek öncesi (futur antérieur) deriz ; «İş işten geçmiş olacak». O zamana kadar biz hazırlanmı.ş olacağız. Bu vesileyle o memleketi tanımış olacaksın, gibi. Yardımcı fiilin eğilim kiplerinden gelen öncelik fiilleri de kullanılır ; «Geçmiş olsun». Sen işitm em iş ol. Biz sofrayı hazırlamış olalım. Sobayı yakm ış olmalısın. Ta­ nışmış olsam görüşürdüm, gibi. N ibayet yardımcı fiilin birleşik zamanlar almasıyla da öncelik fiilleri daba çok çeşitlenir ; A slım öğrenmiş olurduk. Bu dertten kurtulmuş olacaktın. Bununla atlatm ış olduysam iyi. Yıl­ 484 T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ başında ödenmiş olmalıymış. Geç kalmış olu­ yorsak vazgeçelim. Büm iş olsaydım vermezdim. gibi. Öncelik fiilleri bazan bulunmak yardımcısı ile de kurulur. Bunlar sadece üslûp için kullanıldığı gibi daha kesin, h atta yersiz bir olup bittiyi anlatm ak için de öncelikle kullanılırlar ; Erkenden sıra almış olacak ve öncelik hazanmış bulmncaksıntz. Yarın işe başlamış bulunacak. Onlara bağlanmış bulunuyorum. Bir kere söyle­ m iş bulunduk. Sekizde eve varm ış bulunmalısın. gibi. B. Başlama Fiilleri: 406. Geniş zaman sıfatfiili ile yapılırlar ve yardımcı fiilin aldığı zamandan başlayarak kılışın ve oluşun alışkanlık halin­ de sürdüğünü anlatırlar ; Gelir oldum. Utanır olmuş. İşitm ez olursunuz. Yalvarır olacaklar. Kuruluşu geniş zamana dayandığından bu fiiller niyet fiili de olurlar ; «Gider oldum, el başıma derildi. Gitme dedi, yar boynuma sarıldı». Başlama fiillerinde de sürekli olan bu kılış ve oluşun baş­ langıcı yardımcı fiilin aldığı zamana göre geçmi.şte, şimdiki zamanda, veya gelecekte olur ; Geçmişte ; Hergün dükkâna uğrar oldum. bu işten anlar olmuşsun. Sen Şimdiki zamanda ; Evde haber bekler oluyorlar. A rtık hissetm ez oluruz. Gelecekte ; Bugünleri arar olacaksınız. Yüzü­ m üze bakmaz olacak, gibi. YAPIBİLGİSİ 485 Ancak başlama fiilleri dabaçok geçmişte başlayıp süren kılış ve oluşları anlatm akta kullanılırlar. Bu karmaşık fiil ön­ cekinde olduğu gibi zaman yönünden değil, dabaçok tarz yö­ nünden bir anlam özelliği getirir. Başlama fiilleri yardımcı fiilin birleşik zamanlar alması ile de çeşitlenirler : Akşam ları içer olmuştum. Söz dinlemez olduydu. Anlaşır olmuşlarmış. Hoş görür olurdunuz, gibi. Başlama fiilleri geniş zaman sıfatfiilinin olumsuz şekli üzerine basit ve birleşik eğilim kipleriyle kurulduklarında kargış ve y e r i n m e (reg re t) anlatımında deyimler teşkil ederler : Olmaz ol! Gelmez olsun! Görmez olsaydım. Ka­ pıyı açmaz olaydık. Yetişm ez olaydın. Buluş­ maz olaydınız, gibi. C. Niyet Fiilleri : Jf07. Gelecek sıfatfiili ve -id bal sıfatfiili ile yapılırlar ve yardımcı fiilin aldığı zamanda oluş ve kılışın niyet ve teşeb­ büs halinde olduğunu anlatırlar. Az yukarıda işaret ettiğimiz gibi geniş zaman sıfatfiili ile yapılanlar da bazan niyet fiili anlatım ında kullanılırlar : Verecek olmuşsun, almamış. Oturacak oldular, sonra vazgeçtiler, isteyecek oluyorum, sıkılıyo­ rum. Söyleyecek olursun, anlamaz. Gidici olduk, bırakmadılar. Rica ettim , verici olmayormnuz. Onlara bırakır oldum, istemediler, gibi. Niyet fiilleri yukarıki örneklerde de görüldüğü gibi dahaçok geçmişte ve şimdiki zamanda gerçekleşmemiş, teşebbüs halin­ de kalmış bir oluş ve kılışı anlatm ak için kullanılırlar. Bu se­ beple onlarda yardımcı fiilin gelecek zaman aldığı pek görül­ mez. 486 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Bununla beraber niyet fiillerinde yardımcı fiilin eğilim kiplerine rastlanır : Kalacak olsun ,yer buluruz. Anlatacak olsam gü­ lersin. Kabul edecek olalım, cayarlar. Karışacak ol, kıyam et kopar. Yardımcı fiilin birleşik zamanlar almasıyla niyet fiilleri de daba çeşitlenirler : Kalkacak oluyordu. Onu koruyacak olmuştum. Birara bırakacak oldulardı. Satacak olsaydınız ... Boşaltacak olursanız ... Kalıcı olmalıydınız. gibi. Bu karm aşık fiil de daha çok tarz yönünden bir anlam özelliği getirir. D. Çekimsiz Fiil Şekilleri ; 4O8. Karmaşık fiil tabanlarından çok türlü yatık fiiller de teşkil edebiliriz ki bunlardan kimisi az, kimisi çok kulla­ nışlıdır. Adfiil, sıfatfiil ve zarffiil olarak bunlar da basit fiil­ lerden yapılanlar gibi (bkz § 359) sözdiziminde özel işleyişe sahiptirler. Burada yardımcı fiil yerine göre her türlü isim çekim ekleri de alır. a. Bu adfiillerden -mek ve -me m astarlarını bu durumda çok kullanırız ; Liseyi bitirmiş olmak ilk büyük başarıdır. Üç yıl pratik görmüş olmanızı hesaba katarlar. Bize uğramaz olmasının sebebi neymiş? Evlenecek olmak bir mazeret sayılır, gibi. b. Sıfatfiillerden üç zaman kesimine göre -dik -en -ecek şekilleri çok kullanılırlar. Bunlar basit tabanlarla ad, sıfat ve zamir olarak kullanıldıkları ve buna göre farklı çekim hal­ leri gösterdikleri için (bkz § 361 v.i.) burada da ayniyle pek çeşitli kullanışlarda görülürler, -dik sıfatfiilleriyle : Y A PIB İL G tSt 487 Bursada yerleşmiş olduğunuzu işitmiştim . Birik­ tirm iş olduğu parayı da yemiş. Bizden kaçınır olduğunu gördüm. Siz söyleyecek olduğunuzu söylersiniz, gibi. -en sıfatfiilleri ancak zamir olduklarında çekim ekleri alırlar : Çanakkalede bulunmuş olan bir subaydan dinle­ dim. Bize artık selâm vermez olan kardeşiniz ... Gelecek olan m isafir bir hanlıdır. İlk alıcı olana vereceğim, gibi. -ecek sıfatfiilleri kullanışta -dik sıfatfiillerine benzerler ; Bugün dönmüş olacağım söylediler. Dün almış olacağınız m ektubum da ... Hakkımda düşünmüş olacaklarınızı ben kestiremem. gibi. 409. c. Z arf fiillerde birçoğunun da karm aşık fiil taban­ larından yapılmış şekilleri yaygındır. Pek çeşitli olan bu zarffiillerden (bkz § 365 v.i.) örnekler vereceğiz : Ulama zarffiillerinden : Dairemizden ayrılm ış olup Adanaya gittiği ... Ticaret yapacak olup elimdekini de batırdım. Ka­ çacak olup yakalanmış. Hal zarffiillerinden : İy i bir ders almış olarak döndüm. Başlayacak olm uşken durakladın. Söz verm iş olduğu halde yapmadı. Zaman zarffiillerinden : Uğramaz olunca m erak ettik. Sen verici oldukça alırlar. Geç kalm ış olmadan doktora git. Vere­ cek olduktan sonra, peki. Sebep zarffiillerinden : İşi bana bırakm ış olduğundan geîemeyorum. O 488 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ saatte hareket etm iş olacağım için görüşemeyeceğiz. Taşınacak olmaları dolayısıyla telâştalar. K arşılaştırm a zarffiillerindptı : Bildirmiş olduğunuz gibi çıktı. A nlatm ış olduk­ ları kadar kötü değil. Alacak olduğunuz nispette indirim yaparız, gibi. Karmaşık fiilleri çoğu zaman çevrik fiiller olarak kulla­ nırız. bkz § 383. Ancak yeni yazı dilinde, hitabette ve özentili konuşmada karm aşık fiillerin yersiz olarak basit fiil tabanları yerine kullanıldığı olur. Bu kullanış özellikle bunların yatık fiil şekillerinde göze çarpar ve yadırganır : dün gelmiş olan (gelen) haberler size gidecek olan (gidecek) eşyalar göndermiş olduğunuz (gönderdiğiniz) m ektup ödeyecek olduğumuz (ödeyeceğimiz) ücret gibi. VIII. TASVİR FİİLLERİ 410. Tasvir fiilleri -e ve -i zarffiillerine belli y a n yardım ­ cı fiiller getirilerek yapılmış birleşik fiil tabanlarıdır. B unlar birinci, zarffiil halindeki fiilin anlattığı oluş ve kılışın oluş­ masını tasvir ederler ve t a s v i r f i i l l e r i (verbe descrip­ tif) adını alırlar. Burada zarffiilin anlamı esastır. Bu özellikle de bunlar başka birleşik fiillerden ajTilırlar : yapabilmek altvermek yürüyedurm ak öleyazm ak gibi. Tasvir fiillerini birlikte yazıyoruz. F ak at bunlar (bilmekle yapılanların olumsuz şekli, yapamamak ayrık) sesli uyumu­ na tabi olmazlar. Anlatım larına göre tasv ir fiilleri dört çeşit­ tir; 1. y e t e r l i k / i i H e r i (verbe possibilitif), 2. i v e ­ d i l i k f i i l l e r i (verbe h a tif), 3. s ü r e k f i i l l e r i (ver­ be duratif, 4. y a k l a ş ı k f i i l l e r (verbe approxim atif). Y A PIB İLO İSİ 489 A. Yeterlik Fiilleri : Bunlar -e zarffiilleri üzerine bilmek yardımcısı getirilmek suretiyle yapılırlar ; görebilmek atlayabilmek düşünebilmek gibi. Yeterlik fiilleri kimsenin yeterliğini, sözü geçen kılışın, veya oluşun mümkün, veya muhtemel olduğunu anlatırlar. Yeterlik fiilleri tasvir fiillerinin ençok kullanılan şekli olup bemen bütün fiil çekimleri boyunca çekilip söylenirler : anlatabildim geçebilirsin alabilmiş görebilece­ ğiz varabilmelisiniz düşebilirdim yürüyebiliyor­ du binebileceklerdi bulabilecekmişiz yetişebilseymişsin gez. Cildiyseniz dayanabileceksem ka­ çabilelim. Yeterlik fiilleri çekimsiz fiil şekillerinden de pekçoğuna girer ve bunların türlü işleyişlerinde görülür : M aksat görüşebilmek. «Ne m utlu yapabilene», rahat konuşulabilen adam bîîlabüdiğim kaynak Verebileceğini vermiş. Atlatabileceğini samyorm ıısunf Getirebilecekken bırakmış. İşten ayrılabildikçc uğrayorum. Taşıyabildiği kadarını götürsün, gibi. Dilimizde yeterlik fiilinin olumsuzu daba eski başka bir yardımcı fiilden gelir. Yani biz bu fiilin Azeride kullanılan olumsuz görünüşünü (yapabilm em ek) kulanmaz, onun yerine Eski Türkçede u-mak ~ yeterli olmak fiilinin olumsuz görü­ nüşü u-ma-mak (kıl-a um am ak) dan kök seslinin düşmesiyle kalan -ma-mak ekini kullanırız. Bu ek Eski Osmanlıcadan beri sesli uyumuna tabi görünür (vere-memek ala-mamak). Demek Eski Türkçe u-mak fiili er-mek > i-mek fiiline ben­ zer bir şekilde (bkz § 398) kökünü yitirmiş, yalnız taşıdığı yeterli olmak anlatımını vaktiyle aldığı -me- olumsuzluk eki 490 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ aracılığı ile (olumsuz görünüşte) bizim yeterlik fiilimize in­ tikal ettirm iştir. Yeterlik fiilinin olumsuz şekli de olumlusuna paralel ola­ rak hemen bütün fiil çekimi ve yatık fiiller kalıplarına girer ; «Çok insan anlayamaz eski m usikim izden Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden», bilemedim başaramayorsun onaramayacakmış bitirememişseniz M ektup yazam ayışım ı mazur görün. «Bükemediğin eli öp». Yapamayacağını vadetme. «kendi kelini onaramayan» Konuşamayınca kızıyordum. Kaldıramayacağı kadar iç­ mesin. gibi. Ancak zarffiilin olumsuzu yine -me- ile yapılır (gitm eyebile­ ceğim kalmayabilirsin). Bu da kişinin yetersizliğini değil, yapmam aya yeterliğini gösterir. B. İvedilik Fiilleri: 411. Bunlar da -i zarffiilleri üzerine verm ek yardımcısı getirilerek yapılırlar ; alıvermek çekiverm ek fırlatıverm ek gibi. İvedilik fiilleri sözü geçen oluşun, veya kılışın çabuk elden, ansızın, kolaylıkla ve rahatlıkla gerçekleşmesi anlatım ını ta ­ şırlar, E.T. tuta bermek eti bermek. Yerinde sevilen bir tas­ vir fiilidir ; «Doldur doldur, rakı ver. Sen de bir tek çakıver. Dönerse güzel başın. Göğsüme bırakıver. İvedilik fiilleri de yeterlik fiilleri gibi hemen bütün çekim ve yatık fiil şekillerini alabilirlerse de anlam ilişkisi olmadık­ ça her fiille kullanılmazlar ; çıkarıverirsin çöküverdi bakıvereceğim anlatıverin çeviriverm işti atlayıverm eliydiniz şaşırt- 4.91 Y A P IB İL G İS İ verirsem suiamveren görünüverince diğim atılıvermiş gibi. yazıver­ İvedilik fiilleri bir işi 2. ve 3. kişilerden rica yollu da kul­ lanılır : Tuzluğu uzatıverin. Oğlum, hakıversen e! Şunu kaldınverir m isin? Siz söyleyiverseniz. Ali bunu götürüversin. Bize uğrayıversinler. İvedilik fiillerinin olumsuz şekli yardımcının olumsuz gö­ rünüşüyle yapılır (dlıvermem ek inanıvermemek). Bu şekil birleşik fiildeki ivedilik anlatımını olumsuz kılar. Ama zarffiili olumsuz yapmak, yani onun olumsuz görünüşü üzerine de ive­ dilik fiili kurm ak mümkündür (almayıverm ek inanmayıverm ek). Kelimenin bu yapısı kılışın beklenmedik bir olumsuz gelişmesini anlatır : bakmayıverdim görünmeyiverir dldırmayıvereceksin dinlemeyiversin beklemeyiverirse görm eyiver gibi. C. Sürek Fiilleri : 412. B unlar -e zarffiilleri üzerine durmak kalmak gör­ m ek gelmek y a n yardımcı fiilleri getirilerek yapılmıştırlar. Oldukça az kullanılırlar : yürüyedurm ak bakakalmak gelmek. isteyegörmek ola­ Sürek fiilleri kullanış farklarıyla sözü geçen oluş ve kılışın zaman içinde sürekli olduğunu anlatm aya yararlar. Bunlardan durm ak fiili Eski Türkçeden beri bir yarı yardımcı olmuş (er sökel tu rur), bir yandan E.O. durur üzerinden bizim -dir ekini vermiş (bkz § 398), bir yandan ise hareketli kılış anlamı da kazanarak bu sürek fiillerini yaratm ıştır : Sen okuyadur, ben yatıyorum. Bırak, o söylenedursun. 492 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Kalmak fiili ile yapılan sürek fiilleri hareketsiz sürm ekte anla­ mında olurlar : «Kapımı birkaç gün için açık tut. Eşyam baka­ kalsın diye arkamdan». «Sona kalan dona kalır». Uyuyakahrsam uyandırın. Hepimiz şaşakaldık bu işe. Görmek fiiliyle yapılan sürek fiilleri de durm akla yapılanlar gibi hareket anlamı taşırlar. Bunlarda kayıtsız, tereddütsüz sürmek anlam inceliği vardır : «Bayezidü süregör devranufn». göreeektin. Sen işine baka- Bu sürek fiili zarffiilin olumsuz görünüşü üzerine kurulduğun­ da «sonu iyi olmayacak» bir oluş, veya kılışa işaret eder olur : Allah hastalık vermeyegörsün. İpin ucunu ka~ çırmayagör. gibi. Gelmek fiiliyle yapılan sürek fiilleri oluş ve kılışın eski bir zamanda başlamış olup sürm ekte olduğunu anlatırlar : «Olagelmiş olagider». Bunlar söylenegelmiştir. Siz bunu böyle yapagelmişsiniz. «Mecnun Leylâsını bulagehniştir». Sürek f iille r in in d ilim ia d e b a ş k a ö r n e k le r i d e o lm u ş tu r . gib i (b k ? f iilin d e n § 39 2 ) ş im d ik i r a m a n g e lm e k te d ir (kaç-a y o n - r k ip i ^ yo n -rn a k y a rd ım c ıs ı kaç-ıyor}. A n a d o lu m a k y a rd ım c ıs ıy la d a s ü r e k fiille r i v a r d ır (Sen g id tk o . Y ukarıda gördüğirmirz ile k u r u lm u ş a ğ ır la r ın d a b ir kom uk, s ü re k koy­ Yemeği hazırlayahoyıoıhtr). D. Yakla.şık FüUer: 413. B unlar ise -e zarffiilleri üzerine yazm ak yardımcısı getirilerek yapılmışlardır. Burada yazm ak Eski 'Rirkçedeki yanılmak anlamı ile kullamimış olup Eski Osmanlıcadan beri bu yaklaşık fiillerde görülür. Bunlar bugün istenmeyen bir YAPIBİLGİSİ 493 oluş ve kılışın gerçekleşmesine ram ak kaldığını, az kalsın oluvereceğini anlatırlar ; düşeyazmak yikılayazm ak öleyazmak hoğulayazm ak kaçırayazmak gibi. Yaklaşık fiiller yazı lehçemizde pek az kullanılır olmuş­ lardır : «Şevkundan odlara tutuşup yanayazmışam». Ayağı sürçtü, düşeyazdı. gibi. E. Yan Tasvir Fiilleri : 414- Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 410) tasvir fiille­ rinde bir yarı yardımcı fiil zarffiil balinde bulunan önceki fiilin oluşmasını tasvir eder. Bu tersine bir gelişme gibi görünür. Çünkü aslında zarffiil önüne geldiği fiili açıklayan ve anla­ mını değiştiren bir kelime türüdür. Gerçekten dilimizde tıpkı tasvir fiilleri kalıbında kurul­ muş olup tasvir fiili anlatım ı taşımayan, yani ikinci fiilin esas anlam ında olan birleşiklere rastlanm akta (çıkagelmek alakoym ak), buna karşılık da -ip ulama zarffiilleri ile yapılmış olup tasv ir fiili anlatım ı bağlamış olan birleşik fiillerimiz bu­ lunm aktadır, bkz § 366 yapıp durmak süıiip gitm ek apışıp kalmak. B unlardan birinci takım ı eskiden kalma, ikinci takımı ise yeni bir gelişme sayacağız. Dilimizde tek olarak kullanışı daralan (bkz § 367) -e zarffiilleri burada da -ip zarffiillerine yer vermektedir, diyeceğiz. Birinci takım durum unda birleşikler Eski O sm anlıcada y a y g ın d ır; sevinii gelmek koça komak kaça yöriimek ağlayu gitmek hteytı varmak basa düçmek. B unlara yarı tasvir fiilleri (verbe protodescriptif) diyoruz. Bu anlatım da birleşikler Eski T ürkçede de yaygındır (oplayu legmek kılu alkmak). 494 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ Dilimizde daha yaygın y a n tasvir fiilleri -ip zarffiilleri ile yapılmış koşma takım kalıbında gelişmiş bulunurlar, bkz § 366, 280 ; kasıp kavurm ak atıp tutm ak sayıp dökmek gidip gelmek gibi. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SÖZDİZİMİ Jfl5. Giriş kesiminde belirttiğimiz gibi (bkz S. 20) konuş­ mada kelimelerin sıralanm a ve bağlanmalarını bu s ö z d i ­ z i m i bölümünde inceleyeceğiz. A. Anlatma : Dilin tarifini yaparken söylediğimize göre de (bkz S. 9) bir meram anlatm aya yarayan her sesli işaret dilden bir par­ çadır. K ullanışta tek başına basit haykırışlardan başlayarak ünlemlerle, tek kelimelerle ve derece derece çok üyeli cümle­ lerle bir duygu, bir dilek, veya bir düşünce anlatırız : Of ! Y azık! Yaşa! Vay canına! Yol kapalı. Dün sizi aradım. Kuraklık sebebiyle kuyularda su azaldı, gibi. B unlar konuşan kimsenin kısaca bir meramını anlatan sözler­ dir. Onların her çeşidine d e y i ş (énoncé) deriz. Daha geniş bir anlamda bir meramı, bir düşünceyi bildiren söze ise yeğ­ likle a n l a t m a adını veririz. Deyiş, veya anlatm a adı ile andığımız söz birlikleri hepsi aynı cinsten değildirler. B ir takımı bir duyguyu, bir dileği ba­ sitçe açıklayan ve çoğu zaman bir iki kelimelik ve ünlem nite­ liğinde deyişlerdir : 496 TÜRKÇENİN GRAMERİ Güzel! Kulak asma! Olmayor işte! Çok acıktım ! gibi. Bunlara d u y u ş a n l a t m a l a r ı (expression affective) de­ riz. Bir takım söz birliklerinde ise düşünce bakim olur. Ora­ da birkaç kavram arasında m antıkça ilişki kurarak bir deyiş tertipleriz ; Kardeşim yarışm ayı kazandı. «Her kuşun eti yenmez», gibi. Bunlara da m a n t ı k ç a a n l a t m a l a r (expression logi­ que) adını veririz. (îeniş anlamı ile k o n u ş m a dabaçok m antıkça anlatm alardan meydana gelir. îşte özellikle bu açıdan söz birliklerini inceleyen gram er bölümüne s ö z d i z i m i diyoruz. B. Kelimelerin Öbeklenmesi: 416. Sözü geliştirmek üzere kelimeler öbeklenirler, kav­ ram lar arasında derece derece ilişkiler meydana getirirler. Böylece tek kavram dan anlatm aya doğru giderler. B unlara k e l i m e ö b e k l e r i (groupe de m ot) diyoruz. Kimi kelime öbekleri sadece kavram ları daba yakından belirtmeye y a ra r­ lar. Kelimelerin sınıflanm asında gördüğümüz gibi (bkz § 123) dilde işleyişleri ayrı, bazan da aynı kelimeler birbirlerini be­ lirtm ek üzere yaklaşırlar. B ir adın öbürünü belirtmesi, adlara sıfatların, sıfatlara ve fiillere zarfların gelmesi, adların ta k ı­ lar alması gibi ; kuşun kanadı doğru yol az tuzlu geç kalm ak yardım için. Bunlara b e l i r t m e ö b e k l e r i (groupe déterm inatif) de­ riz. Belirtme öbekleri bir yargı taşım adıklarından tek b aşları­ na tam bir anlatm a sayılmazlar. B ir başka türlü öbeklenmede ise biraraya gelen kelimeler bir yargı ta şırla r ve tam bir düşünce, dilek, veya duygu anla­ tırla r ; M j/ u i / I M I 497 Turgut evde kaldı. Birkaç gün düşünmeliyim. Hava çok güzel, gibi. Bunlara da y a r g ı ö b e k l e r i (groupe propositionnel) adını veririz. Bir yargı öbeği bir anlatmadır. Belirtme öbeklerini yukarıda birleşik kelime yapımında (bkz § 261 v.i. kızkuşu ileri sürmek v.b.) ve kelime sınıfların­ dan herbirinin işleyişlerini açıklarken yerlerinde (bkz § 290, 298 v.i. adtakımı, sıfattakım ı...) gösterdik. Bunlar özel kul­ lanışlar dışında deyiş teşkil etmemekle ve bu yönden sözdiziminin konusu dışında görünmekle beraber kelimeden söze doğ­ ru hazırlayıcı birlikler olarak bir üçüncü açıdan gözönüne alı­ nırlar. Kaldı ki dilimizde birleşik cümle yapısı da ençok bu belirtme öbekleri kalıbında kurulm akta, yani birleşen cümle­ lerden biri öbürüne çoğu zaman b e l i r t e n olarak katılm ak­ tadır, bkz § 456, 468. Bu sebeple de belirtme öbekleri Türk­ çenin sözdiziminde bu yönden incelenmek üzere başlı başına bir konu teşkil ederler. I. Kısım BELİRTME ÖBEKLERİ 417. Belirtme öbeklerinde bir kelime başka bir kelimenin taşıdığı kavramı daha yakından belli etmek için kullanılmış­ tır. Buna göre her belirtme öbeğinde enaz biri b e l i r t e n (déterm inant), biri b e l i r t i l e n (déterminé) olmak üzere iki kelime bulunur : odanın tavanı dalgalı deniz pek yorgun dönmek gibi. geri Burada tavan deniz yorgun dönmek kelimeleri başka kelimelerce belirtilmektedir. Onlan belirten oda dalgalı pek geri kelimeleridir. Bir belirtme öbeğinde belirten b e l i r t i c i t a m l a y a n (complément déterm inatif) adı ile de anılır. T ü r k ç e n i n G r a m eri F : î 2 498 TÜRKÇENİN GRAMERİ Yapılarına göre 8 türlü belirtme öbeği ayırdederiz; 1. adtakımı, 2. sıfattakım ı, 3. zarf öbeği, 4. takı öbeği, 5. çekim öbeği, 6. bağlam öbeği, 7. yanaşma takım ı,8. katma öbekler. I. ApTAKIMLARI 418. Ad bölümünde a d t a k ı m ı m ve türlerini anlatm ış­ tık, bkz § 290 geminin direği çocuk çorabı. Kelime yapımı bahsinde de adtakım ı kalıbında birleşikleri gösterdik, bkz § 264 işin kötüsü katırtırnağı. Adtakımı dilimizin sözdizimin­ de de gerek basit belirtme öbeği şeklinde, gerekse birleşik cümle kuruluşunda geniş bir işleyişe sahiptir. Burada belirtme öbeği olarak adtakımının cümle yapısındaki yerini ve onun birleşik cümle kuruluşundaki işleyişini anlatacağız. Belirtme öbeği olarak bir adtakımı belli haller dışında daima bir ad hükmündedir. K atkı alanın, yani belirtilenin söz içinde yerine göre derece derece daha belirtilmiş, dolayısıyla daralmış anlamını taşır. Çeşitleriyle ; odanın tavam oda tavanı yatak odasının tavanı gibi. Bu sıfatla belirli adtakımı bir adm cümlede alabileceği bütün işleyişleri alır ; Kapıcının oğlu götürecek. Kapıcının oğlunu be­ ğeniyorum. Bu genç kapıcının oğludur. M ek­ tubu kapıcının oğlu ile gönderin, gibi. Bir cinsten bir türün adı olmak niteliği taşıyan belirsiz adtakımı ise öncelikle cümlede her basit adın yerini almak istidadındadır ; Bahçe kapısı açık kalmış. Bahçe kapısını kapa­ malısın. Babam bahçe kapısında bekleyordu. Bura eskiden bahçe kapısıydı, gibi. SÖZDİZİMİ 499 N ihayet zincirleme adtakım lan da cümlede bir adın türlü iş­ leyişlerini alırlar : Nadir Bey Alinin amcasının oğludur. «Kâtibin kâtibinin kâtibi Abdurrahman!». M utfak pence­ resinin camım kırdık. Millet Meclisi Başkanlık Divanı karar vermiş, gibi. Y ukarıda gördüğümüz gibi zincirleme adtakımlarında kimin hali eki yer yer düşer, bkz § 295 : Oda(nın) kapısının kilidini kırdık gibi. Yine yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 359 v.i.) yatık fiil­ ler bir tamamlanm amış yargının yüklemi olduklarında yalın, veya çekim ve iyelik ekleri almış olarak birleşik cümlenin ku­ ruluşuna yararlar. Bunlardan ad ve zamir işleyişinde olanlar kim, veya kimin halinde bir katılan i.şleyişine geçer, yüklemi olduğu cümleyi de bir isimmiş gibi katılan işleyişine sokar ve başcümlenin ad niteliğinde bir üyesi ile bir adtakımı ku­ rar. Adfiil olanlarla, bkz a d f i i l b e l i r t m e c ü m l e s i § 472: H erkesi rahatsız etmenin manası yok. İşi ge­ ciktirm enin sebebini anlatacağım. Bizimle bir­ likte çalışması şartlarını konuşacağız. «Durdu­ ğunun aslı vardı». Gelişinizin çok faydasını gör­ dük. gibi. Zamir olanlarla, bkz z çim i r s i s ı f a t f i i l 475 : c ü m l es i § «Yari güzel olanın, aklı başta ne gezer». «Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar». Geçende ge­ tirdiğim in kokusu vardı. O mağazadan alacağı­ nın hesabını pe.şin ver. «Görmemişin oğlu ol­ m uş, çekmiş çükünü koparmış», gibi. -%mUr 500 TÜRKÇENİN GRAMERİ II. SIFATTAKIMLARI 419. Sıfat bölümünde sıfattakım ını ve çeşitlerini anlattık, bkz § 298 soğuk su hu tarla üç oda. Kelime yapımı bahsin­ de de sıfattakım ı kalıbında birleşikleri gösterdik, bkz § 268 alabahk sondurak. Sıfattakım ı gerek basit belirtme öbeği şek­ linde, gerekse birleşik cümle kuruluşunda dilimizin sözdizimin­ de de geniş bir yer alır. Burada sıfattakım ının cümle yapısın­ da ve birleşik cümle kuruluşundaki işleyişlerini göstereceğiz. Belirtme öbeği olarak sıfattakım ı da belli haller dışında bir ad hükmündedir. Bir adın bir vasıflayan, veya belirleyen tarafından belirtilmiş, dolayısıyla daraltılm ış anlamım taşır. Çeşitlerine göre : Sarı tavuk hu kadın kaç kilo koltuk gibi. her çocuk üç Bu nitelikle sıfattakım ı da bir adın cümlede alabileceği bütün işleyişleri alır. Şu farkla ki bu cümle üyesi yerini aldığı basit adm daha çok belirli bir türü anlamını taşır : Kara kedi doğurmuş. O kitabı okuyacağım. «Hangi dağda kurt Öldüf» Bu başka arabadır. Yarın ikinci kata ba.şlayacağtz. Bunun gibi sıfattakım lanyla yapılmış adtakım ları da cümlede tek ad gibi türlü işleyişlerde görülürler : «îyi günümün dostu, kötü günüm geçti gel». Adam beş çocuk babasıymış. Bahamın her sözü aklımda. «Bu kızın nişanlısı şanlıdır». Evin şı­ m arık çocuğunu bilirim. O hanımın birinci ko­ casıyla tanışm ıştık, gibi. Üç üyeli sıfattakım ları da aynı tarzda kullanılırlar. Sıfattakınm a gelen sıfatlarla : SÖZDİZİMİ 501 «Bir fazla tabak sofrayı bir dağ gibi ezdi». «Bir başka ferah, ba.şka letafet var içinde». Güzel bir sofra kurm uştum . Yeni siyah elbiseni gey. iki eski dost gibi konuşuyorlardı. Sıfattakım larını bir ada sıfat yaparak ; «Bir dirhem et bin ayıp örter». Ne biçim arka­ daşlıktır bu? Orta boy çiviler getirdim. Küçük ölçüde oyunu biz de severiz, gibi. A dtakım larını sıfat olarak bir ada getirip ; Sözünün .sahibi adam böyle yapmaz. Gözümün nuru oğlum! İçler acısı çocuk gene geldi. O baş belâsı işi hâlâ bitiremedim, gibi. 420. Y atık fiillerden sıfat işleyişinde olanlar bir içcümle­ nin yüklemi olduklarında o cümleyi olduğu gibi sıfat işleyişine sokarlar ve onu esas cümlenin ad niteliğindeki bir üyesine sı­ fa t yaparlar. Böylece sıfat cümleleri dediğimiz çeşitli birleşik cümleler kurarlar Bunlar genellikle sıfat işleyişinde s ı f a t f i i l c ü m l e l e r i olup üç zamana göre çeşitlenirler, bkz s ı f a t s ı s ı f a t f i i l c ü m l e s i § 474. Geçmiş sıfatfiillerinden (bkz § 362) -miş sıfatfiilleri ek almaksızın, -dik sıfatfiilleri ise yalnız iyelik ekleri almış ola­ rak içcümleye yüklem olurlar : İyi gün görmüş aileler yoksul olmuştu. Köyce seçilmiş bir temsilci gönderdik. «Diktiğin fidan­ lar m eyveyle doldu». Ankarada oturduğum evi sattılar. «Güvendiğimiz dağlara kar yağdı». Şimdiki zaman sıfatfiilleri (bkz § 263) hepsi ek almaksızın kullanılırlar : «Ürüyen köpek ısırmaz». Karşımıza çıkan güç­ lükleri yeneceğiz. Halden anlar dostu nerede bulayım. Bu sonu gelmez tartışmadan vazgeç. 502 TÜRKÇENİN GRAMERİ Gururunu okşayıcı sözler söyledim. önleyici tedbir lâzım. Tehlikeyi Gelecek sıfatfiilleri (bkz § 264) -ecek ekiyle yapılırlar ve hem ek almaksızın, hem de iyelik ekleri alarak kullanılırlar : «Adam olacak çocuk kakasından bellidir». «Hacı olmayacak hacıyı deve üstünde yılan sokar». Dö­ neceğin günü telgrafla bildir. Vereceğim karar kesin olacak, gibi. III. ZARF ÖBEKLERİ 421. Zarf bölümünde z a r f ö b e k l e r i n e (groupe adverbial) değinmiştik, bkz § 322 yalnız yaşamak pek çirkin. Kelime yapımı bahsinde de zarf öbeği kalıbında isim ve fiil tabanlarını gösterdik, bkz § 270, 274 karşı koym ak ilkönce. Z arf öbekleri de bir üçüncü mühim belirtme öbeği olarak Türkçenin sözdiziminde gerek basit belirtme öbeği niteliği ile, ge­ rekse birleşik cümle kuruluşunda geniş yer alırlar. B urada on­ ların cümle ımsuru olarak ve birleşik cümle yapısında işleyiş­ lerini belirteceğiz. Z arf öbekleri yapıldıkları kelime türüne göre cümlede iki çeşit kelimenin yerini alabilirler, fiillerin ve sıfatların. Bu zarf öbeklerinde zarfların her çeşidine rastlanabilir. Kimi zarflar sıfa ta da fiile de gelir, kimisi gelmez : çok uygun az içm ek tabiî güzel gevşek tutm ak geri kalm ak erken kalkm ak hepten pasaklı hiç sebepsiz bilerek yapmak. Sıfat niteliğinde olan zarf öbekleri cümlede bir sıfatın alabileceği bütün işleyişleri alır. Yani yüklem ismi olur ve cümlenin türlü üyelerini teşkil eden sıfattakım larına girerler ; Dün hava pek güzeldi. Sen büsbütün çaresiz de­ ğilsin. A şırt sıcak günler geçti. A çık m avi ba­ SÖZDİZİMİ 503 danayı tercih ettim . Yarı karanlık odada oturu­ yordum. «Böyle kûteh ömr ile başındaki sevdaya bax». Fiil niteliğinde zarf öbekleri ise cümlede bir fiil işleyişin­ de olurlar ; Yani ilkin çekimli fiil olarak cümlenin yüklemini meydana getirirler : «Eğri oturalım, doğru konuşalım». «Geç olsun da güç olmasın». îşler yavaş gidiyor. Pazar akşam ı sizi m utlaka bekleyeceğiz. Sonra adfiil ve sıfatfiil olarak onların işleyişlerinde görülür­ ler, bkz § 418, 419 ; «Erken kalkan yol alır». Babacan oldukça ta­ nınm ış firm adır. Peşin ödenecek parayı bulu­ rum. Bol yemenin sonu gelmez, gibi. 422. Sıfat niteliğinde zarf öbekleri yeniden bir sıfata, ve­ ya fiile zarf olarak üç üyeli öbekler meydana getirirler. Bu takdirde bunlar.-da ilkin cümlede bir sıfatın işleyişlerini alır­ lar ; Bu işe pek az heveslisiniz. Daha koyu renk kra­ vat takmadı. «Değildir öyle pek üstad şair, gerçi amma k i ...» Sonra fiil hükmünde üçlü zarf öbekleri de çekimli fiil, adfiil ve sıfatfiil olurlar ; Onlar çok ileride oturuyorlar. Fazla geç kalma­ yın. Bunu size yarı şaka söylemiştim. En arka­ da kaJan sensın. Problemi ilk önce çözecek öğ­ renciye on numara, gibi. Y atık fiillerden zarf işleyişinde olanlar, yani zarffiiller ise dilimizin sözdiziminde çok geniş bir işleyişe sahiptirler. Bunlar bir içcümlenin yüklemi olduklarında o cümleyi olduğu gibi zarf işleyişine sokarlar ve onu esas cümlenin zarf niteli­ 50 4 TÜRKÇENİN GRAMERİ ğindeki bir üyesi yerine geçirirler. Bu birleşik cümleler de di­ limizde çok çeşitli olan zarffiillere göre adlandırdığımız z a r f f i i l c ü m l e l e r i dir, bkz § 477. Aşağıda etraflıca göreceğimiz gibi (bkz § 478) başcümle fiiline zarf olan bu zarffiil bazan iki cümle arasında bir y a n y a n a l ı k (coordination) ilişkisi kurar ( gidip gelmek görse de aldırmamak) : Arabadan inip mağazaya girdiler. Hava açsa da bugün gidemeyeceğiz. «îte dalaşmaktansa çalıyı dolaş». Okulu bitirdiği gibi işe de girdi. Kimi zarffiiller de yüklemi oldukları içcümleyle esas cümle arasında bir a l t a l t a l ı k (subordination) ilişkisi kurarlar, bkz § 480 konuşarak yürüm ek düşündükçe üzülm ek görmüş gibi anlatmak. Bunlar daha çok çeşitlidir : «Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak». Eve döner dönmez bana telefon etsin. Yalnız kaldığından çok yoruluyor. Kardeşimi görmek için Balıkesire gideceğim. «Gökte ararken yerde buldum.» IV. TAKI ÖBEKLERİ 423. Takı bölümünde t a k ı ö b e k l e r i n i gösterdik (bkz § 333 v.i araba ile hasta gibi) ve birleşim bahsinde takı öbek­ leri kalıbında birleşikleri tanıttık, bkz § 271 yüze karşı göz önünde. Takı öbekleri söziçinde sıfat ve zarf hükmündedirler. Bu sebeple sıfatların ve zarfların bütün işleyişlerini alırlar. Ancak bunlar önceki üç belirtme öbeğinden farklı olarak k a r­ m aşık cümle kurulu.şuna yaram azlar. Sıfat olarak yüklem ismi olurlar ve sıfattak ım lan teşkil ederek cümlenin ad niteliğinde her üyesinin yerini alırlar : SÖZDİZİMİ 505 Maşallah, arslan gibisin. Sıtm aya karşı ilâç kinindir. «Kitaba el basarım, senden ba.şka ya­ rim yok». Kapı önünde münakaşayı sevmem gibi. Takı öbekleri dabaçok zarf olarak kullanılırlar. Bu sıfatla da fiillere ve sıfatlara gelirler. Sıfatlarla yaptıkları üçlü sıfattakımları cümlede türlü işleyişlerde görülür : Fransızlar «Türk gibi kuvvetli» derler. Yarın bayram dolayısıyla kapalıyız. Kanuna göre so­ rumlu yönetici hiç görünmedi. Bu kapı kadar büyük tabloyu nereye asacaksın? gibi. Fiillere gelerek de yakından belirtilmiş yüklem olurlar ; Kızlar geleneğe göre g ey inmişler di. beri öksürüyorum. Sabahtan Bunlar yatık fiillere de gelirler : Yeğenin için ayırdığım fidanlar yeşerdi, öğleden sonra gitm en faydasız. Kıskançlık yüzünden bo­ zuşan nişanlılar barışmışlar. Sabaha değin dön­ meyince merak ettik, gibi. Takı öbekleri gerçi bir içcümleye yüklem olan yatık fiil­ ler gibi karmaşık cümle kurmak işleyişine sahip değildirler. Fa­ kat takıların yatık fiillere gelerek yaptıkları birleşikler onları çeşitlendirir. Bunlar bir türlü birleşik yatık fiiller, genellikle zarffiiller teşkil ederler ; bilmekle (ile) bilmesine rağmen bilmiş gibi bil­ diği halde bildiği için bilmezden önce bileceği zaman bilinceye kadar v.b. Bunları yukarıda zarffiiller bölümünde anlatımlarına göre vermiştik, bkz g 365 v.i. Burada bazılarını toplu olarak göster­ miş oluyoruz : 506 TÜRKÇENİN GRAMERİ «Bir lâhzada bir panaur açılmış gibi yazdan, bestenin engin sesi yükseldi Boğazdan. «El öpmekle dudak aşınmaz». Ayrılacağı zaman görsün. Bunu bildiğim için karışmadım. davranıncaya kadar iş bitti, gibi. Bir etek beni Sen V. ÇEKİM ÖBEKLERİ 424. Birleşik isim tabanlarında (bkz § 272 dilekolay soldasıfır) ve birleşik fiil tabanlarında (bkz § 275 baş kal­ dırmak dile düşmeli) ç e k i m ö b e ğ i kalıbında birleşik ke­ limeleri göstermiştik. Onlar bu öbeklerin lügat anlamı kazan­ mış örnekleridir. Aslında söziçinde çekim halindeki bütün cüm­ le üyeleri zarf öbeklerinin oluşmasına benzer şekilde öbekleşme istidadı gösterirler. Öyle ki bunlar zarf öbekleri gibi kav­ ram ları belirtmeye, farklılaştırm aya y a ra rla r ve dilimizde on­ lara paralel bir işleyişe sahip bulunurlar. B unlara ç e k i m ö b e ğ i (groupe de déclinaison) deriz : yer sarsılmak sözü bitirm ek havaya bakmak kırda yatm ak yoldan gelmek insana alışkın «Mahalleye M evkuf» ağırlıkta eşit omuzundan yaralı gibi. Görülüyor ki bunlar da zarf öbekleri gibi iki türlü yapılışta­ dırlar. Çekim halinde isimlerin sıfatlara (bazan da adlara) gelmesiyle isim ve onların fiillere gelmesiyle fiil niteliğinde olurlar. Öncekilere i s i m ö b e k l e r i (groupe nom inal), son­ rakilere f i i l ö b e k l e r i (groupe verbal) diyeceğiz. A . İsim Öbekleri : 42s. İsim işleyişinde çekim öbeklerinden bir türlüsü kime, kimde, kimden hallerinde adlardan sonra sıfa tla r geti­ rerek yapılır. B unlar bazan da iyelik ekleri almış olarak zarf ve sıfat işleyişinde görülürler : S Ö Z D İZ İM İ o biraz oyuna yor. H aftada adamdı, «için hadan». 507 düşkündür, işine hakim görünü­ bir yoklayorum. A tıcılıkta eşsiz dostlar cabadan. Hovardayız ba­ Sıcaktan şikâyetçi değilim. Aynı kalıpta adlardan sonra adlar getirerek yapılmış öbekler ise dabaçok ad olurlar : Kışa hazırlık yapıyoruz. Onu çocuklara yardım için gönderdim. Saygıda ku.surumuz yok. Evde bekçi kim kalıyor? «Gâvurdan dost, domuzdan post». Akrabasından kötülük gördü. Bir de bu kelime sırasının tersi görünüşünde belirtme öbekleri vardır ki bunları da çekim öbekleri saymak gerektir ; baş açık gözler yaşlı yürek taş söz milletin namlu havaya parmak tetikte sağlık Allahtan. Bunlar yargı öbeği tertibindedirler. Ancak zarf ve sıfat ola­ rak kullanışları da yaygın olup çoğu zaman belirtme öbeği ni­ teliği gösterirler. Öyle ki bazıları öncekilerle aynı yerde kulla­ nılabilir : Elde silâh odaya girmişler. )< Silâh elde odaya girmişler. Sonrakilerin özellikleri sıfat, veya ad olan belirtenin sona gel­ mesidir. Belirten bir sıfat veya kim balinde bir ad olabilir : Baş açık yağmurda dolaşma. Sinan baha hır kardeşimdir. Para peşin on bin isteyor. Beniz kül karşıma dikildi. F ak at bu belirteni sona gelen çekim öbekleri dabaçok be­ lirten olan adın çekim ekleri alması iie oluşurlar : Nadas Y usufun anlaştık. Paralar cebe savuştu­ lar. A ya k üzengide seslendi. Çarıklar ağadan yanaşma oldum. «Ekm ek elden, su gölden» yaşayorsun. 508 Bir bkz mış rek TÜRKÇENİN GRAMERİ türlü sıfat takımı saydığımız birleşikler de bu tertiptedir, § 269 gözü açık ayağı oğurlu canı tez. Bu iyelik eki al­ adlara gelen sıfatlar yerine çekim hallerinde adlar getire­ de isim öbekleri kurarız : «Eli işte, akit oynaşta». Cephesi caddeye bir ev­ dir. Malzemesi ustadan olmak şartıyla. «Derisi senin, kemiği benim». Parası karısından bir apartman yaptı. «Günahı boynuna» o söylemiş. Nihayet kimden-kime halleriyle yapılan isim öbekleri de çok kullanılır : Ekm ekçiyle haftadan haftaya hesablaşırım. «Ka­ leden kaleye şahin uçurdum». Babadan oğula kalan bir m eraktır. Evinden çarşıya çıkm az ol­ dun. Başından sonuna yalan. B. Fül ÖbeUeri; Jf26. Yukarıda çekim öbeği terirken fiil öbekleri ve çeşitleri duk, bkz § 275 hava bozmak Bunlar cümlede aldıkları çekim ve isimlemenin fiile yaklaşması, dürler. kalıbında birleşik fiilleri gös­ hakkında bir fik ir vermiş ol­ göz yum m ak yolda kalmak. halleriyle kimsenin, nesnenin onunla öbekleşmesi m ahsulü­ Cümlede kimsenin fiille Öbekleşmesi ençok t e k k i ş i l i fiillerde görülür ki bunların da birtakım ı birleşik kelime ni­ teliği taşır, bkz § 275 kar yağm ak gün doğmak. Dahaçok ge­ çişsiz fiiller kimse ile öbekleşirler : Yağm ur yüzünden oyun kaldı. Ekim de okullar açılacak. O tarihte harp başlamıştı. «Felekler yandı ahımdan, muradım şem ’i yanmaz mı»? Ancak kimse bir iyelik eki almış olarak fiille daha ge­ niş Ölçüde öhekleşme istidadı gösteril? (yü zü gülm ek kolu burkulm ak). Bunlar ister belirtme öbeği halinde olsun, ister SÖ Z D İZ İM İ 509 birleşik fiil tabam anlamı bağlamış bulunsun çekimde fiil tek kişili kalır ve adın taşıdığı iyelik eki çekime tabi olarak öbek bir iççekim işlekliği kazanır (canı acıdım değil, canım acıdı v.b.) ; «Nice yeğitlerin beli büküldü». Keyfiniz kaçma­ sın. Çok canım sıkılıyor. «Baki kalur sahife-i âlemde adımız». Bu fiil öbeklerinden gelen birleşikler bazı anlamdaş ol­ dukları basit fiil tabanları yanında ç e v r i k f i i l anlatımı taşırlar ; A cıktım X Karnım acıktı. Gördüm X Gözüm gördü, gibi. 427. Cümlede nesnenin fiille öbekleşmesi ise ismin kim ve kimi halleriyle olur. Her iki halde nesneyle öbekloşen fiil geçişlidir. Adın kim halindeki belirsiz nesneyle öbekleşen fiil­ ler dilimizde daha yaygın ve birleşik fiil tabanları geliştirmeye daha m üsaittir, bkz § 276 boyun eğmek can atm ak : «Yeşilbaş ördek olsam, su içmem gölünüzden». Şim di bol bol kitap okuyormuş. Sizden haber bekleyecektik. Yardımcı ve yarı yardımcı fiillerle yapılan birleşik fiil ta ­ banları da bu fiil öbeği kalıbındadırlar, bkz g 278 alay etmek gelin olmak iş görmek ara vermek. Adın kimi halindeki belirli nesneyle öbekleşen fiiller daha da­ ralm ış bir anlam kazanırlar : «Ah ilen, vah ilen ömrü geçirdim». Ali erkenden sobayı yakıyordu. «Tekkeyi bekleyen çorbayı içer». «İti an, taşı hazırla», gibi. Burada da belirli nesne olan ad iyelik ekleri almış olabilir. An­ cak bunlar fiilin çekiminden m üstakil olarak çekime uğraya­ bilirler ; 510 TÜRKÇENİN GRAMERİ Gereğini yapmalısınız. Ben borcumu ödedim. Alacağınızı göndereceğim. «Atım ı bağladım ben bir meşeye». «Aç gözünü, uyandır canını». Cümlenin isimlemesi ile öbekleşen fiiller geçtikleri yer yön bakımından belirtilmiş bir anlatım kazanırlar. Bunlar is­ min kime, kimde, kimden halleriyle olur ; Babam beni çarşıya göndermişti. «Aya baktım, ay ayaz». «Çelebiler haremlerde kışlasın». Dok­ toru evde bulacaksın. Am erika yerlileri Asyadan gelmişler. «Ne olur olur, eşekten düşer ölür». Bu öbeklerde çekim ekleri bir iyelik eki üzerine de gelmiş ola­ bilir. Bu iyelik ekleri de fiil çekiminden m üstakil olarak çeki­ lebilirler ; Sofrada yerime oturmuşsun. Bu işçileri emrinize vereceğim. «Kısmetinde olan kaşığında çıkar». O dahaçok çiftliğinde kalıyor. Kardeşiniz işin­ den ayrılmış. «Aldırdım elimden gül yüzlü yari». VI. BAĞLAM ÖBEKLERİ 428. Birleşik isim tabanlarında (bkz § 273 ana baba deli dolu) ve birleşik fiil tabanlarında (bkz § 280 satıp sav­ m ak gezmek tozm ak) koşma takım kalıbında birleşik kelime­ leri gösterdik. Bunlar iki kelimenin türlü ilişkilerle basitçe yanyana gelip farklı bir kavram kazanması m ahsulüdür. Aslında bunlar b a ğ l a m s t z b a ğ l a m ö b e k l e r i dir. Türkçede bağlam sınıfı eski olmakla beraber geç gelişmiş, çünkü onun yerini isimlerde özel bir ton ile b a ğ l a m s ı z 11 k, fiillerde ise hem bağlamsızhk, hem de zengin bir zarffiüier sistemi tutm uştur, bkz § 340 eş dost çakar almaz Bakıp gitti. Yargı öbeklerini bağlam a işleyişleri biryana, bağlam lar söziçinde aynı işleyişte iki, veya daha çok kelimeyi bağlaya­ SÖZDİZİMİ 511 rak b a ğ l a m ö b e k l e r i (groupe conjonctionnel) meydana getirirler. Bağlam öbekleri de bir türlü belirtme öbeği olmakla birlikte burada belirten ve belirtileni ayırdetmek çoğu zaman mümkün değildir, öbeğin iki üyesi birbirlerini belirtirler, veya eşit değerde öbekleşirler, denebilir (küçüğü büyüğü Kerem ile A slı). Yargı öbeklerinde ise yanyana ve altalta ilişki kura­ bilirler, bkz § 339. Bağlam alan bağlam öbekleri çok yaygın değildir ve he­ men daima aynı türden iki kelimeyi bağlamış bulunurlar. Bağ­ ladıkları kelimelerin cinsine göre nitelik alır ve türlü cümle üyelerinin yerini tu ta rla r ; «Maderlc peder olup behane, sevk etti kaza beni cihane». Kapıyı ve pencereyi kapamıştım. Zen­ gin ama, cimri adamdır. Sen hasta değil, evham­ lısın. Ağır, hatta hareketsiz davranıyordu. İkilenen bağlam larla da bir sıra bağlam öbekleri yapılır ; Adam da, kadın da meraklıymışlar. «Hem ka­ deh, hem bade, hem bir şuh sakidir gönül». Ya dört, ya beş kişi gelecekler, gibi. Bağlam öbeklerinde de çekim ekleri kelimelerden birine, veya her ikisine gelebilir ; M ektubu ve zarfı hazırladım. X Mektup ve zarfı hazırladım. Bağlam öbeklerinin bazı donmuş örnekleri kısalmış yargı öbeği halinde kullanılmaya m üsaittirler ve deyimler, atasözleri olabilirler ; «Acı ama gerçek». «Büyümüş de küçülmüş». «Ne ana, ne baba». «Ya yardan, ya serden» geçmek gerek. «Hem kel, hem fodul» kişidir. Bağlamların daha geniş ölçüde yargı öbekleri arasında kullanılmasını aşağıda göreceğiz, bkz § 461 v.i. 512 TÜRKÇENİN GRAM ERt Jf29. Belirtme öbeği olarak bağlam öbekleri dilimizde ge­ niş ölçüde bağlamsız yapılmış görülürler. Bunları başlıca iki sınıfta toplayabiliriz: 1. i k i l e m e l er, 2. k o ş m a t a ­ k ı m l a r . F akat aynı, zıt, veya ilişkili anlamda iki kelimeyi bir araya getiren bu bağlamsız öbekler ancak bazan sözdizimi öbekleri işleyişinde görülürler : «Peynir ekm ek hazır yemek». Dar uzun bir masamız vardı. Verimli, bakımsız bahçeler bun­ lar. Ciddî, sürekli çalı.ştık. Bu bağlamsız öbekler dahaçok zaman içinde şekilce kalıp­ laşmış ve anlamca farklılaşm ış olarak dilin kelime çekimi ve kelime yapımı vasıtaları arasına girm işlerdir. Bunlar kapsa­ dıkları kelimelerin anlamını berkitme, renklendirme, tasvir, çeşitlendirme gibi özellikler kazanmış bulunurlar. Başlıcalarını yerlerinde gösterdik, ikilemeler : 1. Yansılamalar: patpat zırt zırt harıl harıl kü tü r k ü ­ tür zangır zangır (§ 347). 2. Ünlemler; hayhay! vahvah! heyhey! pehpeh! (§ 343). 3. Berkitme sıfatları: iri iri kestaneler sında süt bakır bakır» (§ 303). «Yörük yayla­ 4. Üleme sayı sıfatları : üçer üçer beşer beşer teker te­ ker (§ 308). 5. Berkitme zarfları: az az düzeltmek yavaş yavaş iler­ lemek va kit vakit huysuz adım adım izlemek (§ 326). 6. Hal zarffiilleri: döve döve söyletm ek bile bile suçlu «Güle güle gidin», baka baka yazm ak (§ 367). Koşma takım larsa aynı olmayan iki ses birliğinden oluş­ m uşlardır : 1. Y ansılam alar: tantun zart zurt hapur küpür dangıl dungul şangır .şungur (§ 347 v.i). S Ö Z D İZ İM İ 513 2. Üleme sayı sıfatları: birer ikişer üçer beşer kırkar ellişer (§ 308). 3. Hal zarffiilleri: düşe kalka ilerlemek itişe kakışa yalvara yakara (§ 367). 4. Koşma takım (birleşik isim) : karı koca kaba saba öteki beriki er geç (§ 273). 5. Koşma takım (birleşik fiil) : sayıp dökmek gezip toz­ m ak yem ek içmek (§ 280). 6. Koşma takım (önses değişmesi) : ev mev at m at boş moş az maz kesm ek m esm ek (§ 40). VII. YANAŞMA TAKIMLARI 430. Hiç bir özel yapıbilgisi kalıbına bağlı olmaksızın bir kelime, veya kelime öbeğinin söziçinde bir cümle üyesinden sonra gelerek onu açıklamasına y a n a ş m a (apposition) deriz. Çok defa y a n a ş a n (complément appositif) bir ad, veya ad hükmünde bir belirtme öbeğidir ve cümlede açıkladığı adla bir belirtme öbeği kurar. Buna y a n a ş m a t a k ı m ı (groupe appositionnel) adını veririz. Bunlar görünüş ve kul­ lanışça çeşitlidir : Selim, enişten dün beni aradı. Kâmil, o budala söz dinlemez ki. «Ben geda sen şaha yar olmak yok amma neyleyem». A hm et kulunu mahcup etme, yarabbi. «Tabut, o m akberi seferber». Sara Hanım, o bir kol çengi. Bu tü rlü yanaşm a takım ı dilimizde oldukça seyrek kullanılır. Çünkü onu karşılayan adtakım ı çeşitlerimiz vardır (bkz § 293 gönül bülbülü Sabri delisi). 1. San Öbekleri : 4SI. Buna karşılık s a n (titre) anlatan adların kişi ad­ larına yanaşm asıyla meydana gelen yanaşma takım ları çok Tûrkçenin Grameri F : 33 514 r Ü R K c L N İN G R A M ER İ kullanılır. Bunlara s a n ö b e k l e r i (groupe de titre) adını veririz. Eski Türkçeden beri ; Oğuz Kayan Bars Beg Selcük Subaşı Süleyman Paşa Turgut Reis Mihri Hatun Kasım Ağa gibi. San olan ad genel bir nezaket adı olur, yahut kişinin ailedeki ve topluluktaki orununu gösteren akrabalık, meslek ve rütbe adlarından olabilir. Bunlarm kullanışta özel ve yaygın olan­ ları bulunur. Türkân Hanım Sami Efendi Dursun Ağa Fat­ ma Kadın Haşan Onbaşı Bekir çavuş Y usuf Hoca Sait Molla Nesrin Abla Yaşar Amca Hayriye Yenge gibi. Akrabalık adlarıyla yapılmış bazı san öbekleri geniş çevrede k arakter gösterir tarzda benimsenir (Saim Ağabey Hatice Nine). Bazıları da topluluk içinde ayrı bir orun gösterir olur : Meryem A na K orkut A ta Galip Dede N afi Baba A yşe Bacı gibi. Eski Türkçede san öbeklerinde yanaşan ayrıksız sona gel­ diği halde (Köl Tegin Arslan Yabgu Çağrı Beg) sonradan dilimize Farsça ve Arapça san öbekleriyle ters bir tertip de girm iştir : Sultan Alparslan Şeyh Sadreddin Kadı Burhaneddin E m ir Süleyman Şah İsmail gibi. Bu yabancı örneklerin ve daha sonra Batı dillerinden gelen benzerlerinin etkisiyle dilimize aksi tertipte san Öbekleri de yerleşm iştir. Bu yüzden atasözü : «Ha A li Hoca, ha Hoca Ali». Böylelikle bir yandan yabancı öbekler Türk kalıbına çevrilir­ ken (N adir Şah Musa Peygamber) bir yandan da Türkçe san Öbekleri tersine çevrilm iştir (H ân A hm et Yüzbaşı İhsan). Bu yoldan sonuç olarak Yeni Türkçede, özellikle meslek adlarından gelen san öbeklerinde yabancı tertip ağır basm ış­ tır : S Ö Z D İZ İM İ 515 Şehzade Mustafa Şeyhülislam Yahya Mimar Si­ nan Şair Nedim Mütercim Asım Muallim Naci Damat Şerif Vali Reşit Binbaşı Tevfik Doktor Rasim Profesör Vedat gibi. Bununla beraber balk dili bunlardan bazılarını milli san öbekleri kalıbına çevirmeye devam etmektedir ; Adile Sultan Sefer Kaptan İhsan Yüzbaşı Süha Doktor Safiye öğretm en gibi. Kadın ve erkek için tek şekil olarak kullanılması teklif edilen Bay ve Bayan nezaket adları anlatım, ve kullanış sıra­ sının yabancılığı sebepleriyle yadırganmış, itibar görmemiştir. 2. Ayama ve Soyadı Öbekleri : JfS2. Sayı (unvan) ile lâğap (ayama), mahlâs ve künyeyi karıştırm am alıdır. A y a m a (surnom) bir köyde ve kentte aynı kişi adını taşıyanları ayırdetmek ihtiyacını karşılar. Ba­ zan da dikkate değer bir şöhretin ifadesi olur. Ayamalar ba­ baya, bazan anaya, aileye, kişinin koptuğu yere, mesleğine, va­ sıflarına, kusurlarına nispetle verilmiş bir ad olup kişi adıyla adtakımı, veya sıfattakım ı halinde bir belirtme öbeği teşkil ederler, bkz S 284 ; Zeynelin Recep Ümmü Ablanın Emine Gökçeli Haşan Balcı M ustafa Bacak Salih Çakır Ali Yatmş Ahm et Babaç Mehmet gibi. A yam alar erkenden, veya sonraki kuşaklarda -ler -yil -güler ekleri, veya oğhç oyuKan kelimeleriyle uzatılarak a i l e a d ı , s o y a d ı olurlar, bkz S 282 : Zcyneller Balcıgil Çakır giller bacoğulları. Yavaşoğlu Ba- Bu aile adları da sonra a y a m a ö b e k l e r i (nom et sumom) teşkil ederler ; Nalbantların İsmail Balcıgüin Zeynep İmamgil- 516 T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ Îerin Kemal Taşçtoğlu Rasim Kadıoğullarından Osman gibi. Tarihi kişiler de halkça hep bu türlü adlandırılm ıştır : A ksak Timür Yıldırım Bayezit Uzun Haşan Sarı Selim Deli Petro. Ayamalar ve aile adları tabiî soyadlandırlar ve kişi adıy­ la tabiî olarak ad ve sıfattakım ı halinde öbeklenirler. Bu öbek­ ler san öbeklerinin iki şekliyle de ilgili değildir, dolayısıyla yanaşm a takımı da sayılmazlar. Soyadı kanunumuz aile adını kanunlaştırırken Batı dilleri örneğine uymuş ve tabiî kullanışa aykırı olarak ayamayı, do­ layısıyla aile adını kişi adından sonraya alm ıştır. Uygulama­ da köylülerimiz çoklukla bilinen lâğaplarını korum uşlar ve nüfus kâğıtlarına geçirtmişlerdir. Şu var ki resmi kullanış te r­ sine olmuştur. Yani s o y a d ı ö b e ğ i (groupe de nom de fa ­ mille) bir yanaşma takımı kalıbına dönm üştür : Mustafa Balcı Ali Karaca Mehmet Babaç san Kuşgil A hm et Yavaşoğlu gibi. İh ­ Şehirlerde de halk arasında durum azçok aynı olmuştur. An­ cak aydınlar çevresinde eski aile adları ve lâğaplar kaybol­ muş, dahaçok beğenilmemiş olduğundan soyadı olarak çok çe­ şitli kelimeler alınm ıştır. Bunlar arasında birçok da. g ö r ü n t ü k e l i m eler vardır ki bir devir için psikolojik inceleme ko­ nusu olacaklardır : 3. Künye ve Mahlâs ; 4S3. Soyadlarının resmileşmesi dilimizde kişi adlarıyla il­ gili k ü n y e y i (nom patronymique) ve m a h l a s l a r ı kul­ lanıştan düşürm ektedir. Ancak tarihçe önemleri bakımından onlan da bu arada tanıtm ayı yerinde buluyoruz. Künye kişiyi baba adıyla tanıtan bir belirtme öbeğidir ki bir sıfattakım ı hükmündedir : A li Oğlu Veli Mehmet kızı Gül­ SÖZDİZİMİ 517 süm. Buna kişinin doğum, veya hizmete giriş tarihi ile mem­ leketi, sanatı gibi bilgiler de ilâve edilir ve askerlikte, resmi kayıtlarda kullanılır. OsmanlI aydınları arasında Arapça künye kullananlar az (îhni Kemal B inti Osman îbn-ür-Refik îhn-ül-Emin Ebu-zTiya), fakat Türkçeye daha yakın düşen Farsça künye kulla­ nanlar çok olmuştur : A şık Paşa Zade Solak Zade Sünbül Zade Recaí Zade Köprülü Zade, gibi. Daha yeni zamanlarda şehirlileşen vakitli ailelerde Türkçe aile adı bu kalıba dökülür olmuştu (Solak Oğlu > Yesarî Zade). Mahlâs g ö b e k a d ı n dan (petit nom) sonra verilen, ve­ ya alınan bir ikinci kişi adıdır ki dahaçok lâğap sahibi olma­ yan şehirli halkta onun yerini tutar. Göbek adı zaten dede­ lerden gelen çoğu din ulularının adları olur da mahlâs onunla bir yanaşma öbeği teşkil eder, onu belirtir, renklendirir ; A hm et Cevdet Mehmet Emin A li Ekrem tafa Kemal Fatıma Aliye. Mus­ Bunlardan biri, öbürü, veya ikisi birden ç a ğ ı r m a (prénom) olabilir, biri tanınm ayabilir de. adı Soyadı uygulanmazdan önce bir başka moda hüküm sür­ müş, aydınlar baba, veya koca adlarını mahlas yerinde, yahut soyadı gibi kullanır olmuşlardır : Halit Fahri Faruk N afiz Necip Fazıl Edip Müfide Ferit Orhan Veli. Halide Bu ara Türkçüler Türkçe m ahlâslar da alıyorlardı Gökalp Remzi Oğuz Cemal Gültekin). (Ziya Şiirde m a h l â s tan da burada bahsedelim. Bu şairin im­ zası gibi bir şey olmuştur. Halk şiirinde olsun, divan şiirinde olsun son dörtlük, veya beyit içinde (özellikle koşma ve gazelde) şairin mahlâsı geçer. Şiirde mahlâs çoğu zaman ayrı ve Arap- 51S T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ ça bir yalın adtan nispet ekiyle yapılmış bir sıfa ttır ; Nesimi Avnı (Fatih Sultan Mehmet) Fuzulî Nailî Nabî Ruhsatı gibi. Bununla beraber halk şairleri dahaçok kişi adlarını, lâğaplanqı, aile adlarını, sanlarını mahlâs olarak kullanm ışlardır (Veysel Dertli Dadaloğlu A şık Ömer Kaygusuz Abdal v.h .). Divan şairleri de bir ölçüde farklı m ahlâslar almışlar, veya mevcut mahlâslarını şiirde de kullanmışlardır (B aki Fchirn Nedim Galip Kemal). Yanaşma takım ları ve genellikle benzerleri ad hükm ünde­ dirler. Bu sıfatla çekimlenirler, başka belirtme öbeklerine gi­ rerler ve cümlede adların aldığı bütün işleyişlerde görülürler. VIII. KATMA ÖBEKLER 433 ek. Ünlemlerin çoğu zaman başlı başına bir deyiş hük­ münde olduklarını gördük, bkz >; 342. Ü n l e m ö b e k l e r i (bkz Ş; 104) de böyledir. Cümlenin esas unsurlarından biri ol­ maksızın cümleye katılabilirler (B e kardeşim, sem beni orada bekleyecektin). Öbür yandan saplama cümleler gibi s a p l a ­ m a ö b e k l e r i de (bkz § 104, 113) cümlenin olağan yapısı­ na girmeksizin açıklayıcı bir işleyişle cümleye katılabilirler : Ortaklar hepsi (ben hariç) im zayı basmışlar, gibi. Bunlara k a t m a ö b e k l e r (groupe accessoire) adım veririz. 1. Ünlem Öbekleri : Ü n l e m ö b e k l e r i (groupe interjectif) asıl ünlemler­ le kurulmuş, veya çağrı halinde adlar ve belirtme öbeklerin­ den meydana gelmiş olurlar ve çok defa bir ü n l e n e n i kap­ sarlar (apostrophé). Kuralca ünlem önce gelir. Bu asıl ünlem ise çoğu zaman bir soruşturm a ünlemi olur ; Hey M ustafa! Bre kurnaz! Haydi kızım ! H işt boyacı! Ey Allahım ! A he Y u su f! Oğlum Se­ lim! Sevgili N ilüfer! Basımın bahtı yarim ! L âf ebesi! Deli dana! gibi. SÖ Z D İZ İM İ 519 ünlem öbekleri çoğu zaman öbür ünlemler gibi cümlenin başı­ na katılırlar : Haydi evlâdım, bu işi bitir elim. A budala, o sı­ rasını sana verir mi? Vay maskara, böylesini sen becerirsin. Cırcır böceği, sen çok oldun artık. «Ahmet, pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım». gibi. Bununla birlikte ünlemler bu öbeklerde sona da gelebilirler ve ünlem öbekleri saplama öbekleri gibi cümlenin içinde ve so­ nunda da görülürler : Bu iş sana m ı kaldı, be oğlum? «Niçün ağlar­ sın, bülbül hey» ? Bir de, a münasebetsiz, sitem ­ ler gönderme bari. Çizmeden dışarı çıkıyorsun, arkadaş ha! gibi. 2. Saplama Öbekleri : S a p l a m a ö b e k l e r i , yukarıda değindiğimiz gibi, y ar­ gı öbeği teşkil etmeyen türlü kelime öbeklerinden meydana gelir ve yapısına girmeksizin cümlenin tümüne, veya bir un­ suruna açıklayıcı, hatırlatıcı bir anlam katarlar. Cümlenin içerisinde, başında, veya sonunda yer alabilirler. Bunlar cüm­ le içinde parantez, yada iki virgül arasına alınmış, başında ve sonunda ise virgülle ayrılmış görünürler, bkz g 104, 113 : Sultan Cem (Fatihin oğlu) Papa Alexandre Borgia tarafından zehirletilerek ölmüştür. Y e ­ şilköy (eski A yastefanos) andlaşmasım imzala­ m ıştık. Söz aramızda, ben Dündarla karısını ba­ rıştırdım. Biz bütün kira borcumuzu ödedik, düne kadar, gibi. 520 T Ü R K Ç E N İN GRAM ERİ n . Kısım YARGI ÖBEKLERİ 434. Yukarıda kelime öbeklerini sınıflarken y a r g ı ö h e k i e r i m de tarif ettik, bkz § 416. Yine orada belirttiği­ miz gibi kelimeler bir yargı ifade etmek üzere öbekleşirler, ama hiç öbekleşmeden bir tek kelime de bazan bir söyleyiş, dolayısıyla bir yargı olabilir (Güzel! Olur! K arışm a!). A n­ cak bir maksadı azçok genişçe anlatm ak için birkaç kelimeyi aralarında ilgi kurarak bir yargı öbeği halinde biraraya getir­ memiz gerekli olur. Geniş ölçüde söz yargı öbeklerinden mey­ dana gelir. Bu yargı öbeklerinin yukarıda incelediğimiz belirtm e öbek­ lerinden farkı sadece kavram ları istenen, duyulan ve düşünüleni anlatm alarıdır : Zeynep karşılasın. Ben bekleye­ ceğim. Şartlar elverişlidir. 1. Yargı; Bir yargı öbeği halindeki anlatışa y a r g ı (proposition) adım veriyoruz. Her yargı enazından esaslı olan iki kavram ı kapsar : 1. Yargının yüklediği kılış, oluş ve vasfı, 2. Kılan, olan, vasıflanan kişi, veya şeyi. Yargının yüklediği y ü k l e m (prédicat) adını alır. Bu ya bir fiil, veya cevher fiili ekleri, bir yardımcı fiil almış bir isim olur. Y ukarıda karşılasın, bekle­ yeceğim. elverişlidir, kelimeleri yüklem olurlar. Y argının yük­ lediğini alan kişi, veya şey ise k i m s e diye anılır ve bir isim, yada bir zamir olur. Buna y ü k a l a n (porteur) da deriz. Yu­ karıda Zeynep ben şartlar kelimeleri kimse olurlar. Ancak bazı hallerde kimse bilinmez, veya gereksiz olur (cam kırıldı. Oraya gidildi), bkz § 453. Yüklemi bir fiil olan yargıya f i i l y a r g ı s ı (proposi­ tion verbale) deriz. Y ukarıda karşılasın bekleyeceğim kelime- S Ö Z D İZ İM İ 521 leriyie biten yargılar fiil yargılarıdır. Çekimli fiiller kişi ekini (fiil zamirini) çoğu zaman içlerinde ta.şıdıklarından yüklem olduklarında aynı zamanda kimseyi ifade edebilirler ve bir t e k ü y e l i y a r g ı (proposition monoreme) olurlar. Bu 1. ve 2. kişilerde olur, 3. kişilerde olmaz, bir kimseyi gerektirir (Vereceğim. Vereceksin, fakat Ahm et verecek). Yüklemi bir isim olan yargıya ise i s i m y a r g ı s ı (proposition nomi­ nale) adını veririz. Yukarıda elverişlidir, kelimesiyle biten y ar­ gı bir isim yargısıdır. Bu kelime bir ad, sıfat, zamir, zarf v.b. olabilir. Ona y ü k l e m i s m i (predicatif) deriz. Cevher fiili de y ü k l e m f i i l i (verbe attributif) adım alır. 3. kişilerde çoğu zaman cevher fiili eki kullanılmaz (şartlar elverişli). 2. Yarun Y a rg ı: )S5. Bir yargı öbeğinde yüklem yukarıda gördüğümüz gibi bir çekimli fiil, fakat çok zaman da bir yatık fiil olabilir : Hastalığımın uzaması ... Alinin getirdiği ... Sen görünmeyince Bunlara b i t m e m i ş f i i l y a r g ı s ı (proposition infi­ nitive) deriz ve onları çeşitlerine göre adlandırırız: 1 . a d f i i l y a r g ı s ı (proposition substantive), 2 . s ı f a t f i i l y a r ­ g ı s ı (proposition adjective), 3. z a r / / i İZ y a r g ı s ı (pro­ position adverbiale). Bitmemiş fiil yargıları tek başlarına tam bir yargı ifade etmezler, ancak bir tam yargı öbeği içinde yer aldıktan sonra tam yargı niteliği kazanırlar. Yatık fiillerin bu işleyişini yukarıda etraflıca belirtmiştik, bkz § 359 v.i. : Hastalığımın uzaması işlerimi aksattı. Alinin getirdiği tazı işe yaramadı. Sen görünmeyince ben de erken döndüm, gibi. Bunlara y a r ı m y a r g ı (quasi - proposition) adını veriyo­ ruz. Yarım yargılar dilimizde geniş ölçüde karmaşık cümle kuruluşuna yararlar, bkz § 468. Eski Türkçeden beri çekimli fiil sayılmakla beraber şart ve t u t m a c a anlamı taşıdıkları ölçüde şart kipi ve onun 522 TÜRKÇENİN GHAMERÍ birleşikleri de yarım yargılar meydana getirirler (Bvn gör­ sem . ■. Yağmur dinerse . Bu bal şart kavramının tabiatın­ dan gelir. Çünkü her ş a r t (protase) bir c e z a y ı (apodó­ se) , dolayısıyla her ş a r t l a y a n y a r g ı (proposition con­ ditionnante) bir ş a r t l a n m ı ş y a r g ı y ı (proposition con­ ditionnée) gerektirir ; Ben görsem size haber verirdim. Yağm ur diner­ se yola çıkacağız, gibi. Cevher fiilinin şart kipi ekleri ile kurulmuş isim yargısı da böyledir : Balık tazeyse (iki kilo gönder). (o gelir), gibi. Sen yorgunsan Kullanışta her zaman ikinci bir yargıya bağlı kaldıkları için yarım yargılara b a ğ l ı y a r g ı l a r (proposition dépen­ dante) deriz. Buna karşılık yukarıda gördüğümüz gibi başlı başına bir anlatış meydana getiren yargı öbekleri b a ş ı n a y a r g i l ar (proposition indépendante) adını alırlar. Anlamca bağlı yargılardan da aşağıda bahsedeceğiz, bkz g 461. 3. Cümle : 436. Kendi kendine yeten bir yargı bir c ü m l e sayılır. Demek ki cümlenin temeli bir bağıntısız yargıdır. Yukarıda gördüğümüz gibi aynı zamanda yükalanı içinde saklayan ve yüklem olan çekimli bir fiil 1 . ve 2 . kişiler için tek başına bir başına yargı, dolayısıyla bir cümle sayılabilir. Bu isim yargı­ lan için de böyledir : İsteyin, Vereceğim. Göndermiştik. Beklem eliy­ diniz. Memnunum. Haklıydınız, gibi. Bunlara t e k ü y e l i c il m l e (phrase monorème) deriz. 3. kişilerde hemen daima, 1 . ve 2 . kişilerde de yerine göre yükalanm sözde yer alması gereklidir : sö Z D iz iM i 523 Zehra hazırladı. Komşular topkınacaklarmış. O düşünsün. Meyve ucuz. Babam çocukmuş. Biz konuşacağız. Sen bilirsin, gibi. Buna da i k i ü y e l i c ü m l e (phrase diréme) adını veririz. Cümlede yükalanı k i m s e adıyla anarız. Bu en basit şekliyle cümlenin tarifi yargı tarifinden ay­ rılmaz. Aslında bir yargının iki esas üyesi dışında üyeler al­ ması ve bunların belirtme öbekleri halinde görülmesi de onun niteliğini değiştirmez. Bu sebeple iki terimden birinin öbürü yerine kullanıldığı olur : Ali pulluğu onaracak. Ben yarın ustaya söyle­ rim. Bahçenin duvarı çökmüş, gibi. Cümre üyeleri her dilin sözdizimi yapısına göre yer alırlar. Buna y a p ı l ı ş deriz. Ancak cümle konuşan kimsenin kafasındaki bir düşünceyi bütünüyle dinleyene aktarm a yeterliğinde bir söyleyiş birliği olup bu sebeple genişletilmiş, daha başka üyeler almış bir yar­ gı öbeğidir. Bir tek yargıdan ibaret olabileceği gibi iki, üç ve daha ziyade yargının birleşmesinden de meydana gelmiş bulu­ nabilir. Bu bakımdan ilkin iki türlü cümle ayırdederiz: 1. B a s i t c ü m l e (phrase simple) bir tek yargıdan ibaret ve bir tek yüklemi olan cümledir, 2 . B i r l e ş i k c ü m l e (phrase com­ posée) birden fazla yargıdan meydana gelen bir söyleyiş top­ luluğudur. I. D i l i m : Basit Cümle 437. Yukarıda belirttiğimiz gibi, başka üyeler almış ol­ sun olmasın, iki üyeli başına yargı da bir basit cümle sayı­ lır. Ancak biz basit cümleyi dahaçok bütün üyeleriyle birlikte tasavvur ve ta rif ederiz. Gerçekten bir düşünceyi bütünüyle 524 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ dinleyene aktarm a yeterliğinde bir söyleyiş birliği meydana getirmek için bir yargıda esas saydığımız iki unsur, işlem ile işleyen yetmez. En azından yargıya konu olanı, yargının za­ man ve mekân içindeki yerini belirtecek unsurlara ibtiyaç du­ yulur. Bu ölçü içinde dinleyene göre cümlenin karşılayacağı so­ rular şunlardır: 1. olağan ne? 2. kılan kim? 3. kimi, neyi etkileyor? 4. kimle, neyle ilgili? 5. oluş bal ve şartları? Cüm­ lenin üyelerini bu soruların cevapları teşkil edecektir. Sonra basit cümle, başına yargıya paralel olarak, yük­ lemi bir çekimli fiil, yada bir yüklem ismi olduğuna göre iki türlü olacaktır: 1. f i i l c ü m l e s i (pbrase verbale) , 2. i s i m c ü m l e s i (pbrase nominale). Basit cümlede göstereceğimiz bu unsurları ve çeşitlerini birleşik cümlede de ayniyle bulaca­ ğız. I. CÜMLENİN ÜYELERİ Yukarıda yargıyı ve cümleyi ta rif ettik ve aralarında gö­ zettiğimiz anlam farkını belirttik, bkz § 434. Yargı bir m an­ tık terimidir. Burada bii’ yargı için gerekli olan iki kavram esas alınmış, oradan bareket eden gram erciler de bunları cüm­ lenin t e m e l ü y e l e r i (terme essentiel), öbürlerini bep ta ­ mamlayıcı, t a m l a y ı c ı tümleç ? (complément) ve i k i n ­ c i l ü y e l e r (terme secondaire) saym ışlardır. Gerçekte cüm­ le üyeleri işleyişçe başınadırlar ve işleyişlerine göre adlandırılm alıdırlar. T a m y a p ı l ı ş î ı (construction pleine) bir basit cüm­ lede 5 üye vardır: 1. yüklem, 2. kimse, 3. nesne, 4. isimleme, 5. zarflama. Ancak aşağıda göreceğimiz gibi ber türlü cümle bu üyelerin bepsini almaz. A. Yüklem : 438. Yüklemi yukarıda (bkz § 434) ta rif ettik. Yüklem yargının, dolayısıyla cümlenin düğümlendiği kelimedir. Cüm­ S Ö Z D İZ İM İ 525 lenin cinsini de onun yapılışı belli eder. F i i l d e n y ü k l e m (prédicat verbal) olduğuna göre fiil cümlesini (Hava açtı), i s i m d e n y ü k l e m (prédicat nominal) olduğuna göre de isim cümlesini (Hava güzel.) kurmaya yarar. Çekimli fiillerin hepsi basit cümlede yüklem olurlar : Orhan yarın köyden atı getirecek. Size orada bir m ektup vermişler. «Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır», gibi. Türlü çekimli fiil öbekleri de (bkz § 424) basit cümlede yük­ lem olurlar ; Suçlu sonradan mahkemede sözünü inkâr etti. Biz akşam üzeri bir gezinti yapıyorduk. «Bar­ baros belki donanmayla seferden geliyor». Or­ dumuz on günde Yunanlıları denize dökmüştü. Y ukarıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 435) çekimli fiillerden yal­ nız şa rt kipleri basit cümlede yer almazlar. İsimden yüklem çoğu zaman bir sıfattır, fakat bütün isim türlerinden de olur ; Haşan dün duruşmada heyecanlıydı. Kardeşi Adanada m emur olmuş. Şimdi muhtarınız kim ­ dir? Ben şimdilik aşağıdayım, gibi. Bunun gibi isim hükmünde her belirtme öbeği de yüklem ola­ rak kullanılabilir ; Osman Bey Cemilin dayısıdır. Zeynep şimdi ev kadını olacak. A lış verişte fazla titizsiniz. «De­ niz kadın gibidir». İşler şöyle böyle. B, Kimse : 439. Yükalanı, gram er deyimiyle kimseyi de yukarıda ta ­ rif ettik. Kimse bir kişi, veya şey olabileceği gibi yalın bir kavram da olur. Kimse cümlede kılanı ve olanı temsil eder. m 526 T Ü R K Ç E N İN O R A M E R İ Yukarıda gördüğümüz gibi kimse ister ayrı bir kelimeyle ifade edilsin, ister yüklemin içindeki kişi eki (fiil zamiri) ile belirtilsin cümlesinin ikinci üyesi sayılır (Ömer biliyor. Bili­ yorum, yahut Ben biliyorum). 1. ve 2. kişilerde kişi zamirinin de kimse yerinde görülmesi berkitme sayılır ki yerine göre gerekli olur : Yarın siz konuşacaksınız (başkası değil). Bunu ben söylemiştim (ilk defa). Sen haklıydın (o değil). gibi. Basit cümlede kimse çoğu zaman kim halinde bir adtır. Çoklu ve iyelik ekleri alabilir : Durmuş yasın köydeki eınni onaracakmış. «Aşkun aldı benden beni». Moğollar 13. yüzyılda Türk ülkelerini çiğnediler. Babası hastaymış. Ancak isim türlerinden ad gibi kullanılan kelimeler de kimse olurlar ; «Esmer bugün ağlamış». «Kim yetiştirdi bu güne servdcn balâ seni»? Seninki yarın dük­ kânı boşaltıyormuş. «Zalimin rişte-i ikbalini bir ah keser». Bunun gibi isim hükmünde belirtme Öbekleri de kimse olarak kullanılırlar : Komşunun oğlu yakında askere gidiyor. «Kadı­ nın fendi erkeği yendi». «Keskin sirke küpüne zarardır». Fazla titiz bu işe gelmez. Ömer Sey­ fe ttin genç öldü. Baba oğul yola çıktılar, gibi. Cümlede kimse işleyişinde bulunan kelimeye genellikle g r a m e r c e k i m s e deriz. Ancak birçok hallerde bu kelime kökfiil anlamına göre doğrudan doğruya kılanı ve olanı tem1 etmez. A rada — bilinsin, bilinmesin^— asıl olan ve kılan bir kimse vardır. İşte buna m a n t ı k ç a k i m s e adını veriyo­ ruz ; SÖZDİZİMİ 527 Murat pulluğu (dem irciye) yaptırdı. Pulluk (demirci tarafından) yapıldı, gibi. Fiil cümlesinde kimse yüklem olan fiilin çatısına göre çe­ şitlenir. Bunları çatıca uylaşma bahsinde göstereceğiz, bkz § 453. C. Nesne : 4)0. Cümlede kimsenin, dolayısıyla yüklemin etkilediği kişiyi, veya şeyi temsil eden kelimeye n e s n r. adını veririz. (T urgut araba almış. A hm et evi satm ış). Nesne cümlenin üçüncü üyesi sayılır. Ancak nesne iki öncekiler gibi her cümlenin tabiî üyesi değildir, tsim cümleleri yalnız vasıf, oluş ve durum bildiren yargı öbekleri olduklarından nesne almazlar, bkz cevher fiili § 398 v.i. Yine yukarıda gördüğümüz gibi (bkz S 350) bir var­ lık üzerinde etkisi olan fiiller olduğu gibi olmayan fiiller de bulunduğu için, (geçişli ve geçişsiz fiiller), .sonrakiler yüklem olduklarında fiil cümlesi nesne alamaz (B ekir sütü getirdi. fakat Bekir geldi). Yine yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 286) adlar cüm­ lede kimi ve kim halleriyle nesne olurlar (M ehmet tavuğu kesti. Mehmet tavuk kesti). Bunlardan birincisi yüklemin belli bir kişiyi, veya şeyi etkilediğini gösterir ve b e l i r l i n e s n e (complément direct déterminé) adını alır.İkincisiise yüklemin belirtilmemiş bir kişi, veya şeyi etkilediğini anlatır ve b e l i r s i z n e s n e , (complément direct indéterminé) adıyla anılır. Genellikle adlar ve onları temsil eden kişi zamirleri nesne olurlar. Ancak özlük adlar ve kişi zamirlerinin 1. ve 2. kişileri anlamca belirli sayıldıklarından belirsiz nesne olmazlar. Baş­ kaca belirtilmiş adlar da böyledir, bkz § 289 : «İt iti suvatta bulur». Yüzbaşın seni çok sevi­ yor. Osman Paşa Plevneyi kahramanca savun- 528 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ du. Ben oyumu Murada vereceğim, fak at Ayşe bize hediyeler göndermiş. Sen elbise yaptıracak­ tın. gibi, îsim türlerinden ad gibi kullanılan başka kelimeler de nesne olurlar : Zehra her zaman doğruyu söyler. «Güzeli can­ dan severler». Ben yarını düşünmeliyim. Poh­ pohu bırakalım, gibi. Burada da isim hükmünde belirtme öbekleri isimler yerine kul­ lanılır : «Kurt dumanlı havayı sever». H üseyin imamın kızını aldı. Ben pek fazlasını istcmeyordum. Bekçi ondan sonrasını anlatm.adı. Genellikle geçişli fiiller kimi ve kim hallerinde nesne i s t e r (régit), deriz, (régir = i s t e m e k ) . B urada fiil i s ­ t e y e n (régissant), isim hali i s t e n e n (régime) diye anı­ lır, bkz takılarda istem § 334. Nesnenin yükleme göre bu hal­ lenmesine de İ s t e m deriz. îstem yönünden o r t a d a f i i l lerden ve kime halinde nesne isteyen fiillerden bahsettik, bkz § 350. Gerçekten az sa ­ yıda bazı fiiller anlamca geçişli olmakla beraber kime halini isterler : Hemşire hastaya bakıyor. Bu çocuğa kıym ayın. Kaıfıyon bir ineğe çarptı. Çocuklar erkenden işe haşladılar, gibi. Buna da k i m e adım veririz. halli nesne (complément direct datif) Dil tarihi boyunca bazı fiillerin istem değiştirdikleri de görülür : E. T. A t-ıg mündi. X An. A i-ı bindi. X Y. T. A t-a bindi, gibi. S Ö Z D İZ İM İ 529 D. İsimleme : 441. Cümlede yüklemin gerçekleşmesiyle ilgili kişileri ve şeyleri gösteren adlara ve zamirlere i s i m l e m e (détermi­ nant nominal, complément indirect) deriz. Bu adlar ve zamir­ ler ençok yer yön hallerinde (kime, kimde, kimden), bir hayli de dışçekim hallerinde bulunurlar : Sen m ektubu postaya ilerdin mi? Zaimoğlu Çamhcada oturuyor. Bunda yanh.şltk var. «Edebi edepsizden öğren». Onlar yarın arabayla gelecekler. Bence teklif uygundur, gibi. Takı öbekleri de isimleme olarak çok kullanılır : Onarım için ustayı göndereceğim. «Yalancının m um u yatsıya kadar yanar». Senden ba.şka kimi düşünebilirdim? Anneme göre dedesi çok zen­ ginmiş. Masa üstünde bir not bıraktım. Y ukarıda verdiğimiz örnekler de gösteriyor ki bütün fiil ve isim cümleleri isimleme alabilirler. İsim cümleleriyle ge­ çişsiz fiil cümleleri nesne almadıklarından bunlarda isimleme cümlenin üçüncü üyesi durumundadır. Bence teklif uygundur. Zaimoğlu Çamhcada oturuyor, gibi. Ancak bu da her cümlenin tabiî üyesi değildir. Geçişli fiil cüm­ lelerinde ise isimleme, bulunur, veya bulunmaz, nesneden ayrı bir cümle üyesidir : Odacı m ektubu postaya vermiş, yahut Odacı m ektubu vermiş. Bütün isim hükmündeki belirtme öbekleri de aynı isim hallerine ve takı öbeği kalıplarına girerek cümlede isimleme olabilirler : Kız babasının evine dönmüş. Ben seni bekleme salonunda bulurum. Yeğenim yeni işinden memTiirkçenin Grameri F . İ4 530 T Ü R K Ç E N İN nun. cram er ! Köylüler kasma kürekle ortalığı tem izle­ diler. isimleme cümlede önceki cümle üyelerine bakarak daba çoklukla birden fazla sayıda bulunur ve bunlar aynı bizada ve kalıpta kelimeler olmaktan ziyade oluş ve kılışı türlü yön­ lerinden belirten, sınırlayan çeşitli çekim hallerinde kelimeler olurlar : Sürüler yayladan köye inmişti. Parayı haziran­ da bankayla size yollarım. Onlar bayram için Ankaradan tstanbula arabayla geleceklermiş gibi. E. Zarflama : 442. Cümlede yüklemin içinde geçtiği hal ve şartları be­ lirten zarflara ve zarf niteliğindeki belirtme öbeklerine z a r f ­ l a m a (déterminant adverbial, complément circonstanciel) deriz. Aslında zarf fiillere ve sıfatlara gelen ve onların an­ lamlarım sınırlayan bir kelimedir. Bu işleyişleriyle zarfları, birleşiklerini ve zarf öbeklerini yukarıda gördük, bkz g 322, 270, 274, 421 : az soğuk içeri girm ek pekâlâ karşı koym ak gibi. Cümlenin üyesi olarak zarf ve benzerleri ise işleyişi ve yeri ayrı bir söz birliğidir. Bütünüyle olağanın zaman, yer, yön, tarz, mikdar, gerçekleme gibi özelliklerini belirtmeye ya­ ra r (Burada Sinant hekleyorum. Hava yarın güzel olacak). İşte buna cümlede z a r f l a m a diyoruz. Bu iki türlü kulnışı kanştırm am ah. Zarflama cümlede pek çeşitli hal ve şa rtla r belirtir. Z arf­ lama olan kelimeler ve belirtme öbekleri de çeşitlidir, basit ve birleşik zarflar, sıfatlar, zarf ve takı Öbekleri gibi. Başlıca türleri şunlardır : s ö Z D i z iM t 531 Zaman için : A yşe erkenden kahvaltıyı hazırladı. sonra deniz dalgalıydı. Öğleden Yer için : İçeride bir m isafir var. Dostum şurda hurda beni çekiştiriyormuş. Yön için : Onu nereden tanıyorsunuz? Hayvanları karşı yakaya geçireceğiz. Tarz için : Sen usul usul beni kandırıyorsun. gibi eve koşuyordu. Osman deli Mikdar için : İşi büsbütün ortağına bırakmış. Şoför en azın­ dan yüz lira isteyecek. Gerçekleme için : Herhalde bizi unutmayacaksınız. Belki işi yarın kolaylarım, gibi. Zarflam a yapılış bakımında isimlemeye benzer ve onun gibi bir cümlede türlü yönlerden belirtici olarak birden fazlası bulunabilir : Siz yarın orada bulunmalıstnız. Herhalde yarın orada bulunmalısınız. II. BASİT Ç İ M LEN İN Ç E ŞİTLER İ 443. Yukarıdan beri cümlenin yapısı ve üyeleri bahisle­ rinde basit cümlenin çeşitlerini de göstermiş olduk: 1 . fiil cüm­ lesi, 2. isim cümlesi. Burada bu iki türlü cümlenin bazı özel­ liklerini anlatacağız. 532 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ A. Fiil Cümlesi; Yüklemi bir çekimli fiil olan cümleye fiil cümlesi diyoruz. Tam yapılışlı basit fiil cümlesinde beş üye vardır ve bunların d o ğ r u d a n s ı r a s ı (ordre direct) şöyledir : Kimse -4- Zarflama + İsimleme -f- Nesne + Yüklem Turgut + yarın + şehirden -j~ tüfeği + getirecek. Bu üyelerden ber birinin alabileceği türlü şekillerden yukarı­ da bahsettik. O şekiller arasında nesnenin belirli, veya belir­ siz olması anlatışı değiştirir. Nesnenin kim haliyle yukarıdaki cümle belirsiz anlam alır ve şöyle olur : Turgut + yarın + şehirden + tüfek + getirecek. Cümle üyelerinin k e l i m e s ı r a s ı (ordre des mots) dilimizde eskidir. Burada yüklemin cümle sonunda, kimsenin cümle başında olması esastır. Nesne ortada ve yükleme ya­ kındır. Kimseden sonra çoklukla önce zarflama, sonra isim­ leme gelir. Eski Türkçede : «Er yıgaç tikti». «Men anı todardum». «Temi tag birle yérig basurdı». «Ol maña kişide altun saldı», gibi. Dilimizde de bu sıra esastır ve yazıda dahaçok, konuşmada dahaaz olmak üzere gözetilir. Ancak yine Eski Türkçeden beri cümlede kelime sırası gramerce sebeplerle yer yer değişegelmiştir. D e ğ i ş i k s ı r a (ordre occasionnel) dilimizde başlı ba­ şına bir g r a m e r e e i ş l e y i (fonction gram m aticale) olup cümle vurgusuna paralel olarak görülür. Y ukarıda (bkz g 94) vurgu bahsinde cümle vurgusunun anlamca ağırlık ta şı­ yan kelime üzerine geçtiğini ve çoğu zaman da bu vurguyu ta ­ şıyan kelimenin yer değiştirerek yükleme yaklaştığını göster­ dik, Bunun gibi berkitm e vurgusu ve ahenk vurgusu ile ilgili sıra değişmeleri de olur. SÖ ZD İZİM İ 533 Böylece cümlenin anlatım ı ile ilgili ve vurgulara paralel iki türlü değişik sıra ayırdederiz. Birincisi cümlenin ağırlık noktasını belirtmek için yapılan değişik sıra ki buna m a n ­ t ı k v u r g u s u terimine uygun olarak m a n t ı k ç a s ı r a (ordre logique) diyoruz. İkincisi dahaçok konuşan kişinin duy­ gularım belirtmeye yarayan değişik sıradır. Buna da d u y u ş v u r g u s u terimine uyarak d u y g u c a s ı r a (ordre affec­ tif) adım veriyoruz. Berkitme vurguları gibi duyguca sıra da hitabette bazan aşırı ölçüler alır ve sözün tabiîliğini bozar. Buna da d o k u n a k l ı s ı r a (ordre pathétique) deriz. B. Sıra Değişmeleri : 444- Mantıkça ve duyguca sebeplerle kelime sırasında meydana gelen değişmeler birbirine benzer ve başlıca üç şe­ kilde görülür : 1. Vurgu bahsinde gösterdiğimiz gibi yüklemin yerinde kalmasıyla vurgulu kelimenin ona yaklaştırılm ası : Yarın arabayı Turgut getirecek. Turgut ara­ bayı yarın getirecek. 2. Sadece zarflamayı belirtmek için onun cümle başına alınması : Yarın Turgut arabayı getirecek. Orada A hm et hazırlık yapıyordu. Bu zarflam ayı bağlam olarak cümle başına gelen kelimeyle kanştırm am alı (Ç ünkü A hm et orada hazırlık yayıyordu). 3. Yüklemin yerinden alınıp kimseye yaklaştırılması, h at­ ta cümle başına getirilmesi : Turgut getirecek yarın arabayı. Getirecek Tur­ gut yarın arabayı. Yüklemin ileri alınmasıyla doğrudan sıraya ençok aykırı görünen bu üçüncü çeşit değişik sıraya konuşma dilinde ol­ 534 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ dukça rastlanır. Burada yüklem her zaman sert bir berkitme vurgusu taşır ; Yaşast’n Kıbrıs mücahitleri. Boza’rtm senin key­ fini. G clmeseydim keşki bu Ankaraya. Sinan uğradı’ bize dün akşam. Y a ’pmadı amcan bize bu yardımı. «Geçti’ Borun Pazarı». «Ayıkla’ pirincin taşım». «Gi’din güle güle». Buna t e r s s ı r a (ordre inverse) deriz. Yeni zamanlarda yazı dilimizde tartışm a konusu olan d e v r i k c ü m l e (phrase inverse) de budur. 445. Verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere ters sıra bir türlü değişik sıradır ki dahaçok duygulu anlatışta ve kısa cümlelerde kullanılır, yukarıda duyguca sıra diye adlan­ dırdığımız anlatışı karşılar. Konuşanın önyargısını taşıyan ve önemi önceden belirtilmiş olan yüklem de bu türlü yer değiş­ tirm iş olarak görülebilir. Ters sıraya deyimlerde çok (duy­ guca anlatm a), atasözlerinde az (mantıkça anlatm a) rastlarız ki bu da sözü geçen kelime sırasının dilimizdeki gerçek işleyiş yerini belli eder. Nazımda değişik sıra çoğu zaman vezin ve kafiye zaruretlerinden geldiği için bu konuda tam bir ölçü sa­ yılamaz. Yazı dilinde vurgu şiveye, dolayısıyla okuyanın hayaline bırakılmış ve orada vurguyu pekitmeye yarayan değişik sıra ­ ya da eskiden beri pek yer verilmemiştir. Ancak bunun d o ğ ­ r u d a n s ö z (discours direct) ve karşılıklı konuşma a k ta r­ malarında, dolayısıyla hikâye ve tiyatroda eski ve yeni yazı dilimizde yeri vardır ; «Eydür: Han kızı , katı guzab éderüm şimdi saña». «Cclâleddin — yıkıl oradan, nâ Müba­ rek». Karagöz — Y ık tın perdeyi, eyledin viran». Değişik sıranın gram erce işleyişine uygun olarak yer yer yazıda kullanılması üslûpça bir zenginlik teşkil edebilir. Y er­ siz ve kötüye kullanmamalı. S Ö Z D İZ İM İ 535 Bazan söziçinde değişik sıraya paralel olarak cümle üyesi belirtme öbeklerinin de tersine döndüğü görülür ; Bugün unutulm uş yem i tavukların. Yap hana bir kahve şekerli. O sana edecek telefon yarın. Onlar böyle bir teklif sürdüler ileri. Bu türlü kullanışları konuşmada batalı saysak da nazımda kabulleniyoruz : «Niçün dutm azsm cy kâfir elini bir müselmanuii». «Eder tedvir-i âlem bir mekinin kuvve-i azmi». «Kendi bazan gelir amma sözü gelmez kaleme». C. İsim Cümlesi: 44O. Yüklemi bir isim olan cümleye isim cümlesi diyoruz. Biz yukarıda fiil cümlesini anlatırken tam kuruluşlu cümle örneği olarak yüklemi geçişli bir fiil olan, dolayısıyla nesne alabilen fiil cümlesini örnek olarak aldık. Bu beş üyeli cüm­ leyi basit cümlenin yapısını ve kelime sırasını genellikle in­ celemek için de daba elverişli bulduk. Geçişsiz fiil cümlesinde olduğu gibi isim cümlesinde de yüklemin başka bir varlık üzerinde etkisi bulunmadığından nesne de bulunmaz, cümlenin bir üyesi eksik olur. Buna göre tam yapılışlı basit bir isim cümlesinde dört üye vardır ve bun­ ların da doğrudan sırası şöyledir ; Kimse -f Zarflama 4 - İsimleme -4- Yüklem Hava + bugün - j - Ankarada 4 - karlıymış. Bu sıra fiil cümlesindekinden farksız olup ondan ancak yüklemin yapısı ile ayrılır. Bu cümlede sadece karlıymış ye­ rine karlam ış dersek onu bir fiil cümlesine çevirmiş oluruz. Cevber fiili bir durum fiili olduğu için burada ancak isimleme­ nin bemen daima kimde balinde bulunması dikkati çeker. 536 T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ îsim cümlesinde bu sıra esastır ve orada da vurguya pa­ ralel bir gramerce işleyiş teşkil eden değişik sıra vardır. Bu­ nun gibi mantıkça ve duyguca belirtme ifade eden değişme şekilleri isim cümlesinde de görülür. Vurgulu kelimenin yük­ leme yakın gelmesi yaygın bir değişik sıradır : Bugün Ankarada hava karlıymış. Oradan dö­ nüşte hepimiz memnunduk. Henüz sonuç kesin değil. Otelde yeriniz rahat mı? Zarflama özellikle cümle başına alınarak belirtilir : Eskiden işler başkaydı. Kışın Antalyada otel­ ler ucuzdur. Yüklemin cümle başına doğru kimseye yaklaştırılm ası, veya başa alınması, yani ters sıra (devrik cümle) de oldukça yay­ gındır : Hava karlıym ış bugün Ankarada. Haklısın sen o işte zaten. Kimindir bu koyunlar? Nezleyim dünden beri. Y ok çaresi. Hülâsa sıra değişmeleri isim cümlesinin kuruluşunda da konuşmada yaygın olarak, yazıda ise doğrudan söz aktarm ala­ rında ve yeni denemelerde fiil cümlesindekine benzer. Buna göre isim cümlesinin yapı özelliğini isimden yük­ lem teşkil eder ki buna yukarıda yer yer değindik, bkz § 438, 434, 398. İsimden yüklemi en çok kullanılan şekliyle isimlere artık başlı başına bir kelime değil, bir ekler sistem i saydığı­ mız cevber fiilini getirerek kurarız. Bunlardan yalnız şimdiki zaman 3. kişi eki olan -dir konuşmada sık sık, yazıda bazan düşer, veya kullanılmaz (H ava sert. Eşyalar burada). BÖylece yüklem ismi çıplak olarak yüklem olur, -dir eki bu kipin 3. kişi çoklusunda da düşebilir. O zaman yüklem ya teklisinde olduğu gibi ismin eksiz baliyle kurulmuş olur, yada sadece bir çoklu eki alır : Onlar dargın. Hanımlar evde, yabut Onlar dar­ gınlar. Hanımlar evdeler. SÖZDİZİMİ 537 447. Yine yukarıda gördüğümüz gibi isimden yüklemin olumsuzluk ve soru şekilleri fiilden yükleminkilere benzemez, bkz Ş 399. Olumsuz şekil isme değil, soru şekli ise mi getire­ rek yapılır ki cevher fiili ekleri artık bunlara eklenir ; 1. 2. 3. 4. olumlu ; olumsuz ; olumlu soru ; olumsuz soru ; Deniz Deniz Deniz Deniz dün dün dün dün soğuk-tu. soğuk dcğil-di. soğuk mu-ydu? soğuk değil mi-ydi. 1, 2 ve 3 parçada yazılan bu şekiller aslında bir kelime sayılır ve bir cümle üyesi (yüklem) teşkil ederler. Cevher fiilinin yalnız dört kipi bulunduğundan (bkz § 398) eksikleri yerine göre olmak fiilinin gelecek ve eğilim kipleriyle tam am lar, isimden yüklemi olanlarla kurarız ; A rtık sen yolda sabırlı olacaksın. Sofra sekizde hazır olsun. Akşam bahçede birlikte olalım. Ben ona karşı yum şak olmamalıyım. -imek aslında bir d u r u m f i i l i (ê tre ), olmak ise bir o l u ş f i i l i (devenir) olduğundan o bunu her anlamıyla örtmez. Bununla beraber -imek fiili gibi salt fiil olan olmak ve bulun­ m ak fiilleri de yüklem fiili olarak kullanılırlar : Ben o gün dükkânda bulundum. Ağabeyin yüz­ başı olmuş, gibi. D. Saplama Cümle : Saplama kelimelerle işaretlere, saplama öbeklerine ve s a p l a m a c ü m l e ye yer yer değindik, krş § 104, 111, 113, 433 ek. Saplama cümleler de öbür saplama unsurlar gibi cüm­ lenin asıl yapısına girmeksizin söze katılm aktadırlar. Ancak bunlar bir tam yargı öbeği teşkil ettikleri için sözdizimi yönün­ den başlı başına incelenmeyi gerektirirler. Saplama cümle almış bir basit cümleyi bir birleşik cümle sayamayız. Çünkü bu iki cümlede —fiil cümlesi olsun, isim 538 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ cümlesi olsun— iki yargı organik bir ilişkiyle birbirine bağ­ lanmakta değildir. Buna göre onu basit cümlenin eklenti al­ mış bir özel bali olarak gözönüne almamız lâzım gelir. Yukarıda verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi dili­ mizde bu eklenti yalnız cümlenin içinde değil, cümlenin başın­ da ve sonunda da görülebilir : O yüzyıllarda Oğuzlar — Bunlar en eski Türkmenlerden bir ulus olmalıdırlar — daha doğuda görünürler. Allah beterinden korusun, bizim çocuklar mühim bir trafik kazası geçirdiler. Amcam o bahçeyi satın almış, anlatıyordu ya. III. BASİT CÜMLEDE UYLAŞMA 448- Yüklemi fiilden olsun, isimden olsun ber yargı öbe­ ğinde yüklemle yükalan gramerce belli bazı yönlerden kurallı olarak birbirlerine uyarlar, uylaşırlar, (Konuklar kalacaklar. Ben cyimserim). B asit cümlede kuralları ve ayrıklıklarıyla kendini gösteren bu olağana u y l a ş m a (accord) deriz. Bu­ rada uyma karşılıklıdır. İki cümle üyesini uyan ve uyulun diye ayırdetmek mümkün değildir. Türkçede kimseyle yüklem arasında üç türlü uylaşma olur: 1 . kişice uylaşma, 2. sayıca uylaşma, 3. çatıca uylaşma. Her türlüsünde uyuşma çoğu zaman ber iki üyede yapıca ben­ zeşme, veya değişmelerle ifade edilir (Kendi-n-iz- istedi-n-iz). Buna g r a m e r c e u y l a ş m a (accord gram m atical) deriz. Kimi zaman da üyelerden biri öbürüyle onun anlatım ına göre uylaşır (B ir küm e oturmuş-lar-dı). Buna da a n l a m c a u y ­ l a ş m a (accord ad sensum) adını veririz. A. Kişice Uylaşma: 440- Çekimli fiillerde üç türlü kişi kavram ı bulunduğunu gördük, bkz § 378 : eyden, eydilen, sözü geçen. Cevber fiili SÖ Z D İZ İM İ 539 eklerinde de bu üç kişi vardır, bkz î 398. Cümlede yapan veya olan, cümlede kimseyi teşkil eden de bu üç kişiden biri­ dir: ya ben, ya sen, ya o. Buna göre yüklemin bir kişi eki ta ­ şıması fiilin bir kılıcıya olan ihtiyacından doğmaktadır. Yer yer değindiğimiz gibi (bkz Ş; 436, 439) dilimizde çe­ kimli fiil yüklem olduğunda kimsesini de içinde taşıdığından çoğu zaman tek kelime içinde bir yargı sayılabilir (Görüyo­ rum. Kazanacaksın.). Burada kimse her kip için aynı olmasa da ayrı bir ek, sayı ekiyle kaynaşık bir ek, veya sıfır ekle tem ­ sil edilmiş olabilir (V erirsin . Görse-k Anlattı .). Bun­ lara berkitme için kimse olarak zamirler getirdiğimizde iki cümle üyesi k i . ş i c c u y l a ş m a (accord en personne) ha­ linde görülür : Sen verirsin. Ben göreceğim. gibi. Kendisi anlattı. 1. ve 2 . kişilerde çoğu zaman bu kimse olan zamir kim­ seyi yeteri kadar belli etmeye yarar. 3. kişide ise o ve kendisi zamirleri sayısız değişik kişi ve şeylerin yerini tutabileceğin­ den burada hemen daima kimseyi adıyla anmak gereklidir. (Çocuk anlattı. Yağm ur geliyor). 3. kişide kimseyi adıyla anmak zoru ise Türkçe çekim sisteminde bir 3. kişi eki geliş­ mesini lüzumsuz kılm ıştır, denebilir (Oysa E.T. kıl-ıt-ı yarat-m ış ol), bkz § 378. Biz bu eksikliği çevrik kiplerde 3. kişi çekimine cevher fiili 3. kişi ekini getirerek tamamlam aya ça­ lışırız (toplanm ıştır toplanacaktır toplanmalıdır), ' '^'^■3. Çekimli fiilin çoklusu da buna benzer şekilde kimse ile uylaşır. Ancak burada kişi ekiyle sayı ekini ayırmak her za­ man mümkün olmaz. Yine fiillerde kişi bahsinde gösterdiği­ miz üzere çoklularda üç ayrı bölükten ekler olduğu gibi (bildi-n-iz bi-irsin-iz bil-miş-.-iz) sayı ekiyle kaynaşık ekler de vardır (bile-Um bilse-k). Bunlara da kimse olarak zamirler getirdiğimizde iki cümle üyesi arasındaki uylaşma meydana çıkar : 540 T Ü R K Ç E N İN SİZ verirsiniz. g ram eri Biz göreceğiz. tılar. gibi. Kendileri anlat­ 3. kişi çoklusu da adıyla kimse ister ve teklisi gibi o da kişi eki taşımaz, yalnız bir -ler eki — o da bazan — alır (K a ­ dınlar bekleyorlar, yabut Kadınlar hekleyor.), bkz sayıca uy­ laşma g 450. îsim cümlesinde kişice uylaşma yüklemin taşıdığı cevher fiili ekleriyle kimse olan kişi zamirleri ve adlar arasındadır. Aslında burada da cevher fiili ekleri yargının kimsesi sayılır ve 1. ve 2. kişiler için yeterli görülebilir (Kaygılıyım . Neşeliy­ diniz.). Ancak 3. kişiler bazan bir kişi eki de taşıdıkları halde adıyla kimse isterler (O yun eğlenceliymiş. Köylüler cömert­ tirler.), bkz § 446 isim cümlesi. Fiil çekimi tablomuz kişi ekleri yönünden biraz e k s i k l i (defectif) olmakla beraber sistem olarak Türkçe cümlede ki­ şice uylaşma tamdır. B. Sayıca Uylaşma; 450. Çekimli fiillerde iki türlü sayı kavramı tanıdık (bkz § 379) : tekli, çoklu. Cevher fiili ekleri de üç kişiye göre tek­ iller ve onların çokluları diye iki çeşide ayrılm ıştır, bkz § 398. Gerçekten cümlede yapan, veya olan ya bir tek kişi ve şey, yahut birden fazla kişi ve şeydir. Buna göre fiilin bir sayı eki taşım ası yüklemin kılan ve olan kimse sayısını belli etmesi ihtiyacından doğmuştur. Yüklem olduğunda kimsesini de içinde taşıyan çekimli fiil bu haliyle kimsenin sayısını da vermiş olur (Anlatacağız. Alışmalısınız. Seviniyorlar). Bunlara kimse olarak kişi za­ m irleri getirdiğimiz zaman yüklem ile kimse aynı zamanda s a y ı c a u y l a ş m a (accord en nombre) halinde görülürler: Kendimiz anlatacağız. Siz ah.şmalısınız. seviniyorlar, gibi. Onlar S Ö Z D İZ İM İ 5 .J X Çoklularda da 1. ve 2. kişiler ayrı kimse almaksızın söy­ leyiş için yeterli sayılsa bile 3. kişi adıyla kimse i-'' - ■ Sizi özleyoruz. fakat Çocuklar sizi özlr u'Miar. İsimde olsun, fiilde olsun Türkçe kelime salt bir tekli eki, b e l i r s i z s a y ı e k i (numerus indefinitus) almaz. Ancak fiilde kişiyi ayırmak için gelen ek onun tekli olduğunu da an­ latır. Buna göre sayıyı belli eden ancak bir çoklu ekidir. Ger­ çekten adlarda -ler, zamirlerde ve fiillerde -ler ve -iz (eski ikili) ekleri dilimizde çokluyu ayırdederler. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi bu eklemenin fiil çekiminde uygulaması bir hayli karmaşık görünür, bkz 379 . Tekli kişi eki üzerine -iz (bilir-sin-iz), tekli ekini atarak -iz (bilir-iz), sıfır ek üzerine -ler (bilir-.-ler). tekli ekini atarak kaynaşık -ik -Um (bildi-k bile-lim) v.b. ekleri getirmek gibi. Cevher fiili ekleri de aynı kaynaktan gelmiş olarak çok­ lularında çeşitli görünürler, bkz S 398. İsim cümlesinde yük­ lemi teşkil ettiklerinde kimse ile aynı tarzda uylaşırlar: Biz razıyız. Siz neredesiniz? Onlar cimridirler. 451. Yüklem fiilden olsun, isimden olsun tekli halinde kimseyle uylaşması tabiî sayılır. Ancak ululama ve küçüksünme çoklusu dediğimiz kullanışlarda (krş § 311, 314, 317, 379. 401) bazan tekli kimse çoklu yüklem almış görülür ; Müdür Bey yeldiler. Hanımefendi sizi görecek­ lerdi. Paşam erdeler mi? fakat zamirlerde Siz hahamsınız. Kendileri böyle buyurdular, gibi. 1, ve 2. kişilerde sayıca uylaşma Eski Türkçeden beri gö­ zetilen bir kuraldır ; «Kağan at bunda Inz birtimiz». «Amtı .sı-z kalay­ lan liı». Bunun gibi dilimizde ; «Biz ehl-i harabattanuz». «Musa — Siz şayan-ı 542 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ ihtiram sımz». «Herkes gider Mersine; biz gide­ riz tersine»: gibi. 3. kişi çoklusunda sayıca uylaşma ise Eski Türkçeden beri eksiktir. Kimse olan zamirler de dahil, yerine göre olur, ol­ maz, veya ikilcimdir : «Kişiler kuram olturdılar». kölerdi». «Kaklar kamug Türkçede hakim olan eğilim -ler çoklu ekim mümkünse cüm­ lede birden fazla kullanmamaktır. Bu yeterli sayılır. Cümle üyeleri daha çok ve herbiri çoklu halinde bağlam öbeklerinden meydana gelmiş olursa bir çok -ler eki d ü ş m e ye uğrar : Kadınlarla çocuklar yiyecekleri ve içecekleriyle sığınaklara ve bodrumlara yerleştirilmişlerdi. Kadın ve çocuklar yiyecek ve içecekleriyle sığı­ nak ve bodrumlara yerleştirilm işti. 452. Bununla beraber çok yerde, özellikle yazı dilinde 3. kişi çoklusunun uylaşması tercih edilmiş, gerekli olmuş ve gi­ derek yaygınlaşmıştır. Uylaşma olan ve olmayan yerlerden başlıcalanna kesin olmayarak işaret edeceğiz : 1. Uzunca cümlelerde kimse ile yüklem birbirine uzak düştükçe : Onlar dün Erzurumdan buraya arabayla gelmiş­ ler. Civcivler iki ay içinde kocaman piliç oldular. gibi. 2. Kimsenin belirli, veya belirtilm iş olması hallerinde ; Bu işçiler yapıyı biterecckIer. fakat ¡.şçiler ya­ pıyı biterecek. Türk köylüleri konukseverdirler. fakat Köylüler konukseverdir. 3. Kimsenin canlı, özellikle «akıllı varlık« olma.sı halle­ rinde ; E ski adamlar bunu söylemişler. «Cüceler cırcır SÖ ZD İZİM İ 543 öterler mi yine mecliste». Köpekler çok duygu­ ludurlar. «indiler gökten melekler saf saf». 4. Yukarıda gördüğümüz dahaçok uylaşabilen hallere karşılık kimsenin «cansız» veya yalın kavramlardan olması halinde uylaşma olmaz : Bu fikirler orada geçmez. «Sular biraz daha sa­ kinleşir». Ağaçlar yolu kapamıştı. Teklifleriniz çok ağırdır, gibi. 5. Bir cümlede tekli olarak adlarıyla birden fazla kimse varsa bunlar tek yüklemleriyle bir çoklu kimse gibi uylaşır­ lar. Ancak bu da yukarıda kaydettiğimiz hallere göre ya olur, ya olmaz : Haşanla Hüseyin kardeştirler. Karı koca bana çok ikram ettiler. Yazı masam ve sandalyesi kalacak. Rica, minnet fayda vermedi. 6 . Topluluk adlan kimse olduklarında çoğu zaman jnik- lemle çoklu halinde bir admış gibi uylaşabilir. Yukarıda (bkz § 448) buna anlamca uylaşma adını vermiştik. Ancak bu halde topluluk adı dahaçok bir belirtme öbeği içinde görülür : Bu takım işi kavrayamadılar. «Bir zümre, odur halik-ı m utlak, dediler». Bir avuç adam düşmanı geri çevirdiler. Köylü bu imamı beğerım^ C. Ç atıca Uylaşma : 453. Yukarıda fiilin çatısı hakkında bilgiler verdik, bkz § 352 v.i. Konunun ayrılmazlığı sebebiyle her görünü.şün sözdizimindeki yerlerini de orada etraflıca belirttik. Aslında bu kullanış da yüklem ile kimse arasında bir uy­ laşmaya bağlanmış bulunur. Ancak öncekilerden farklı olarak burada uylaşma fiil çekim eklerinden önce gelen çatı ekleri­ nin fiil tabanına verdiği şekillerle kimsenin çeşitli işleyişleri 544 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ arasındaki ilişkiden doğmaktadır. Buna ç a t ı c a u y l a ş m a (accord en voix) adını veriyoruz. Burada olağanı söz dizimi açısından sistemleştirmeye çalışacağız. a. Geçişli olsun, geçişsiz olsun yalın görünüşlü fiil (bkz g 352) yüklem olduğunda g e r ç e k t e k i m s e (sujet réel) ile uylaşır. Bu kimse tekli, çoklu, veya birden fazla tekli olabilir. Geçişliyse etkisi dışa dönüktür. Yahn olumsuz görünüş de işle­ yişte bundan ayrılmaz : Araba Bahkesm lc kalacak. Hamallar sandıkları taşıyorlar. Teyzemle kocası s eMm söylediler. Biz o bakkaldan hir şey almayız. b. Edilen görünüşlü fiil (bkz S. 354) yüklem olduğunda bir g ü ç t e k i m s e (sujet virtuel) ile uylaşır. Bu gram er­ ce kimse fiilin yalın görünüşüne göre kılanı ve olanı temsil e t­ mez. Cümle — bilinsin, bilinmesin — bir başka m antıkça kim­ seyi gerektirir. O gramerce kimse ise m a n t ı k ç a n e s n e. hükmünde kalır : Mektup yarın (tarafım dan) postaya atılacak. H aftalıklar (fabrikaca) cuma günü verildi. S ü t­ çünün hesabı (? ) eklenmeli. Siz bekleniyorsunuz. gibi. c. Dönüşlü görünüşteki fiil (bkz g 355) yüklem olduğun­ da d ö n ü k k i m s e (sujet reflexible) ile uylaşır. Bu bir g er­ çek kimse olmakla birlikte üzerinde ikinci bir işleyiş daha v ar­ dır: Kendi etkisini kendi üzerine çekerek cümlenin aynı za­ manda mantıkça nesnesi olur : Ayşe ogün süslenmişti. Maymunlar elurmadan ka-şınıyorlardı. Köpek sükinetı. «Nisan yağar, insem örüniir.,. gibi, 454. d. Karşılıklı görünüşteki fiil (bkz g 356) yüklem olduğunda k a r ş ı l ı k l ı k i m s e ! e r (.sujets mutuels) ile uylaşır. Zarurî olarak iki kişi, veya iki ta ra f olan bu kimseler SÖZDİZİMİ 545 gerçek kimse olmakla beraber üzerlerinde dönük kimsede ol­ duğu gibi ikinci bir işleyiş daha vardır; Etkilerini birbiri üze­ rinde göstererek birbirlerini aynı zamanda cümlenin mantıkça nesneleri kılarlar. Karşılıklı kimseler kuralca yüklemin yalnız çoklu kişileriyle uylaşm alıdırlar ; Gelinle güveyi okuldan tanışırlarmış, iki elti se­ vişmeklerdi. Ana kız adeta dövüştüler, fakat «Atlar tepişir, arada eşekler ezilir», gibi. e. Yine -iş- ekiyle kurulan işbirliği görünüşündeki fiil (bkz § 356) yüklem olduğunda o r t a k l a ş a k i m s e (sujet collaboratif) ile uylaşır. Zarurî olarak çoklu olan bu gerçek kimse artık aynı zamanda dönük kimse değildir. Geçişli fiille uylaştığında ayrı nesnesi vardır. O rtaklaşa kimse kuralca yük­ lemin yalnız çoklu kişileriyle uylaşmalıdır ; Köylüler uzaktan bağrı.şıyorlardı. Yolcular (¡tizetelcri kapıştılar. Biz yen'uU n oturuştuk, fakal Cami avlularında güvercinler uçuşur, gibi. f. E ttiren görünüşteki fiil (bkz j 357) yüklem olduğun­ da e t t i r e n k i m s e (sujet facteur) ile uylaşır. Burada yüklem zarurî olarak geçişli, fakat gramerce kimse, Üst kimse doğrudan doğruya kılıcı değildir. O ancak mantıkça bir kim­ seyi gerekli yapar ve onu kılıcı kılar ki buna da a l t k i m s ( adını veriyoruz. Alt kimse cümlenin bir mantıkça nesnesi olur adı geçsin, geçmesin ; Turgut mimara bir plân çizdirmi.ş. Siz küyü Zebraya dinleteceksiniz. Biz mcseUyı d>ıyurm alıyız. Komşu bahçesini ka-dn-Uı, g. Yine -dir-, -ii-, -ir- ekleriyle kuruuı.uşi uldııraıı görü­ nüşündeki fiil (bkz ti 357) yüklem olduğunda o l d u r a n k i m s c (sujet causal) ile uylaşır. Öncekinden şu farkla ki geçişsiz fiillerden gelen olduran görünüşlü yüklem alt kimseyi gerçek nesne olarak alır. Üst kimse de artık s<sebep o l a n • kimse anlamına gelir T ü rk ftn a ; 546 T Ü R K Ç E N İN G R A N fER İ Sandalcı bizi karşıya geçirdi. Suna m isafiri gezdirm di. O ilkin çocuğu uyutacak. «Allah seni inandırsın», gibi. Çatıca uylaşma çatı eklerinin işleyişlerinde canlı ve anla­ tım larında kararlı oldukları ölçüde geçerlidir. Oysa yerinde gösterdiğimiz gibi türlü görünüşte kelimelerimiz farklı lügat anlamı bağlamış ve aşağı yukarı her görünüş bazı Özel kulla­ nışlar da kazanmıştır. Buralarda çatıca uylaşma hüküm sü r­ meyebilir. 2. D i I i m : Birleşik Cümle 455. Anlam ve şekil ilişkileri olan birden fazla yargının biraraya gelmesiyle kurulmuş cümleye b i r l e ş i k c ü m l e (phrase composée) adım veriyoruz : Turhan gelemeyecek, çünkü karısı hasta. Bir yağış daha olursa iyi mahsul bekleyoruz. Oğu­ zun işi bırakması durumu güçleştirdi. Sana gön­ derdiğim elmaları beğendiysen tekrar göndere­ bilirim. 1. Birleşik Cümlenin Yapılışı: B asit cümle bir tek yargıyı kapsar ve bir tek başına yargıdan ibaret olur. Orada öbür cümle üyeleri birden fazla olabilir, fakat yargının ilk unsuru olan yüklem tektir. Bitme­ miş fiil yargıları, yarım yargılar da böyledir, bkz § 436. Buna göre bir birleşik cümlede ne sayıda yüklem varsa okadar bir­ leşen vardır, deriz. Demek ki tek üyeli yargıdan gelen tek üyeli basit cümle­ de olduğu gibi (bkz § 435) birleşik cümlede de birleşenler bir tek üyeli yargıdan ibaret olabilirler : Aldım , getirdim. Katılacağımı bildirin. düğünü yalayan» sensin. «Tükür­ S Ö Z D İZ İM İ 547 Yalnız basit cümlede olduğu gibi çoğu zaman 3. kişilerde kim­ seyi adıyla anmak gerekli olur (Arkadaşı katılacağını bildir­ m iş). Bu yüklemler çekirdek olarak birleşik cümle içinde her yargı kendine göre cümle üyeleri alıp gelişir ve bunlar tam yapılışh birleşik cümleyi meydana getirirler. Başka bir deyim­ le birleşik cümle yine de cümlelerden meydana gelir. Cümleler türlü ilişkilerle ve farklı şekillerde birleşirler ve aralarında bir sıralanm a bulunur. Basit cümledeki üyeler gibi birleşik cümlede de birleşenler bir yapılışa tabi olurlar. Ana fikri taşıyan ve mutlaka bir tam yargı teşkil eden cümleye b a ş c ü m l e (proposition principale) deriz. Buna karşı birle­ şik cümlenin her türlü öbür birleşenlerine i k i n c i l c ü m l e (proposition secondaire) adını veririz. Başcümlenin cinsine göre birleşik cümle fiil cümlesi, veya isim cümlesi sayılır. İkin­ cil cümle ise bağlı, veya başına cümle olabilir. 2. Birleşik Cümlenin Çeşitleri : Jf56. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi birleşenleri anlam ve şekil ilişkileriyle bir araya gelmiş olan birleşik cümle bu iki yönden çeşitlenmiş bir yargılar öbeğidir ve yine bu iki açıdan sınıflanır. Biz sınıflamayı bir başcümle ile bir ikincil cümle arasındaki ilişkiye göre yaparız. Bunlara bir üçüncü yargı k a­ tıldığı zaman karm a şekiller meydana gelir ki onlar da aynı esasa göre çözümlenmeyi gerektirirler. Biz burada tek derece­ li, yani iki yargılı birleşiklerden örnekler vermeye dikkat et­ tik. İlkin anlam açısından iki türlü ve şekil açısından da iki türlü birleşik cümle ayırdederiz. a. B aşcüm leyle a n la m c a ilgili, fak at o n u n la aynı h iz a d a b ir ik in cil c ü m le d e n m e y d a n a gelen birleşik cüm leye y a n y a n a b i r l e ş i k c ü m l e (p h rase com posée coo rd o n n ée) d eriz. B u rad a ikincil cü m le y a n c ü m l e (c o o rd o n n é) ad ın ı a lır : Tabancasını çekiyor ve ona ateş ediyor. tasını alıp evden çıkmış. Çan­ 548 T Ü R K Ç E N İN GRAMERİ Bir başcümleyle anlamca gerçekleşmesi onun varlığına bağlı bir ikincil cümleden meydana gelen birleşik cümleye ise a lta lta birleşik cümle (phrase composée subordonnée) deriz. Burada ikincil cümle altcüm le (subordonné) adını alır: «Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş». «Dağ yürümezse aptal yürür». b. Birleşik cümlenin yapılışına göre de iki çeşidini ayırdederiz. Birincisi bir başcümleyle ona belli bir fiil çekim şekli, veya bir bağlam, bir nispet zamiri ile basitçe bağlanmış bir ikincil cümleden meydana gelir. Buna t ü m l e m e b i r l e ­ ş i k c ü m l e (phrase composée complétive) deriz. Burada ikincil cümle d ı ş c ü m l e (proposition externe) adını alır. Bu dı.şcümle başcümlenin üyelerinden biri olmaz, fakat anlam­ ca bir yancümle, yada altcümle olabilir : Kedi iki yavru doğurdu, fakat yaşamadılar. «imam osurursa cemaat sıçar». İkincisi bir başcümleyle onun üyelerinden birinin yerini alan, yada o üyeleri teşkil eden belirtme öbeklerinden birinin içine giren bir ikincil cümleden (bir yarım yargıdan) meydana gelir. Buna k a r m a ,şı k b i r l e ş i k c ü m l e , ( phrase com­ posée complexe) adını veririz. Burada ikincil cümleye i ç c ü m I e (fjroposition interne) deriz. Bu içcümle her zaman başcüm­ lenin üyelerinden biri, veya birinde belirten olur. Anlamca da yancümle, yada bir altcümle olabilir : Sen ona söz anlatmayı kolay bir iş sanıyorsun. Benim dediğime gelmiş m if Aşağıda birleşik cümlenin şekilce bölümlenmesinden h a ­ reket edip yer yer anlamca sınıflanm asına da başvurarak dili­ mizin pek zengin olan cümle çeşitlerini göstermeye çalışaca­ ğız. S Ö ZD İZİM İ 549 I. TÜMLEME BİRLEŞİK CÜMLE 457. Türkçede karm aşık cümle yapılışı baştan beri tercih edilmiş ve önde gitmiş olduğundan tümleme birleşik cümle daha az kullanılagelmiştir. Bununla birlikte bu yapılış da dili­ mizde bütün çeşitleriyle gelişmiş ve yaygındır, bkz Ş; 340, 320. Üç türlü tümleme cümle ayırdederiz (dışcümle adlarıy­ la) : 1. şa rt cümlesi, 2. ilinti zamiri cümlesi, 3. bağlam cümlesi. A, ŞART CÜMLESİ Bir başcümleyle bağımlı yargı niteliğinde şart kiplerinden bir dışcümleden meydana gelen birleşik cümleye t ü m l e m e ş a r t c ü m l e s i (proposition conditionnelle complétive) de­ riz. Farazi bir anlatış ifade eder. Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 435) şart cümlesinde başcümleyi şart yargısı değil, va­ rılacak sonucu gösteren ceza yargısı teşkil eder : Biraz da kredi bulsam işe girişeceğim. «Döner­ sem kahpeyim millet yolunda bir azimetten». Ya­ rın ava gidecekseniz erken yatmalısınız. Vakit varsa bir kahve içelim. Öyle olaydı hep sevinir­ dik. gibi. Anlatım bakımından iki türlü şa rt cümlesi ayırdederiz. Biri şartın yerine gelmesiyle cezanın gerçekleşeceğini tered­ dütsüz gösterir (istersen bekleriz). Buna o l a ğ a n ş a r t c ü m l e s i (proposition conditionnelle potentielle) deriz. Öbü­ rü de şartın yerine gelmemesi sebebiyle cezanın gerçekleşme­ diğini, veya gerçekleşmeyeceğini gösterir (1stesen kalırdık). Buna da o l m a y a s ı ş a r t c ü m l e s i (proposition condi­ tionnelle irréelle) adını veririz. Her iki halde şart ve ceza y ar­ gılarını kuran fiil kipleri arasındaki uylaşm alara kiplerin an­ latımı bahsinde değindik, krş § 388 v.i. 550 TÜRKÇENİN G RAM ruf t. Olağan Şart Cümlesi: Dilimizde şart tarzının gelişmesiyle (krş g 376 v.i) aslın­ da bir eğilim kipi olan şa rt türlü zaman kavramı taşıyan şe­ killer kazanmış ve olağan şart cümlesi bemen yalnızca şart tarzında birleşik kiplerle yapılır olmuştur : Pek stkıldıysan biraz dolaş. Dayım dönmüşse size telefon ederim. «Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz». Çalışıyorsalar rahatsız etmeyelim. Alacaksak fiya t iyidir. Gitmeliysem masrafımı versinler. Ancak cevber fiilinin şart kipi gene de olağan şart cüm­ lesi kuruluşunda kullanılır : Yorgunsanız biraz dinlenin. Sıcak su varsa traş olacağım. Serbest değilse yarın görüşebiliriz. gibi. Bunun olmayası şa rt cümlesini olmak fiili bildirme tarzından teşkil ederiz : Dargın olsam gelmezdim. «Ateş olsa cürmü kadar yer yakar». 2, Olmayası Şart Cümlesi: 458. Türkçede dilek-şart kipleri yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz g 391) bağlaşık olmayarak dilek anlatım ında kal­ mış, bağlaşık olarak da olmayası şart cümleleri kuruluşuna y arar olmuşlardır. Anlam yakınlığı sebebiyle isteğin anlatm a ve söylenti kipleri de öncekine paralel olarak olmayası şart cümlesi kurarlar : Biraz bekleşeniz görüşürdünüz. Dokunsam ağ­ layacak. Sana kalsaydı işimiz dumandı. Sorsaym tştz yer varmış. «Azade kalaydılar seferden, bir ordu çıkardı hir neferden». SÖ ZD İZ İM İ 551 Olağan olsun, olmayası olsun Türkçede asıl şart cümlesi yapılışı budur. Bu tümleme bir çeşit birleşik cümle olmakla birlikte dilimize mahsus şart kipleri ile yapılır ve kuralca bağ­ layıcı olarak ilinti zamirleri ve bağlamlar almaz. Bu birleşik şart cümleleri altalta cümlelerdir. Farsçadan dilimize geçmiş eğer ve şayet şart bağlamla­ rıyla kurulmuş şart cümleleri de yazı dilimizde yer bulmuştur (bkz § 467 Eğer ödemezse bildirirsin). Fakat biz burada da şa rt kipleri kullandığımız için bağlam şartı berkitme anlatı­ mında kalır. Olmayası şart cümlesi cezanın gerçekleşmesini olumsuz, veya şüpheli kılar. Bu sebeple çoğu zaman anlamca ters sonuç gösteren bir b a ğ l a m s e b e p c ü m l e s i yle karşılanabilir (Istesen yapardın. X Yapmadın, çünkü istemedin). Ancak ceza yargısının yüklemiyle şarttan beklenen sonu­ cu değil, onun tam tersini ifade eden şart cümleleri de kuru­ labilir. Bunlar şartın rağm m a bir ceza getirmiş olurlar ; «Dünya yansa eski hasırım yanmaz». O varsa ben yoğum. «Dağ yürümezse aptal yürür». Bi­ liyorsan sus. gibi. Bu yapılıştaki şart cümlelerinde bazan da iki yargı arasında­ ki zıdlık bir bağlamla belirtilir ; «Akmasa do damlar». A rtık m ektup yazsa da cevap vermeyeceğim. H ayatı kurtulsa hile sakat kalacak. «Hane perverleri koy hur-i ciıvan olsa dahi», krş § 479. Bunlar bir çeşit ş a r t l ı k a r ş ı t l a m a c ü m l e s i (propo­ sition conditionnelle adversative) olurlar, bkz § 463. Ancak bu son şekil artık karşıtlam a anlatımı ağır basmış bir birleşik zarffiil sayılır, bkz § 368. 552 TÜRKÇENİN GRAMERİ B, ÎLÎNTÎ ZAMÎRÎ CÜMLESÎ Jf59. Yukarıda ilinti zamirlerini göstermiş ve bunların di­ limizde az gelişmiş ve az kullanılmakta olduklarını belirtm iş­ tik, bkz § 320. Çünkü Türkçede bu işleyişi karşılayan bir ya­ tık fiiller sistemi geniş ölçüde gelişmiş ve yayılmış bulunu­ yor. Bununla birlikte yerinde kullanılışım da açıkladığımız az sayıda ilinti zamirleri dahaçok yazı dilinde görülen i l i n t i z a m i r i c ü m l e l e r i (proposition relative pronominale) kurm aya yararlar. Bunlar bağlam cümlesine benzer şekilde tümleme, fakat her zaman altalta birleşik cümleler olurlar. Bağlam ve ilinti zamiri bahislerinde i.şaret ettiğimiz gibi (bkz § 340, 320) ilinti zamiri bu iki işleyişi birleştiren bir ke­ lime olduğu için bu anlamdaki cümle türlü bağlam cümlelerin­ de olduğu üzere bağlamsız yapılışa m üsaittir. Sadece yan­ yana özel bir yükselen tonla bağlanmış olan iki yargı a ra ­ sındaki anlamca ilinti ya sözün gelişine bırakılmış, yada i p u c u (indice) olarak başcümle üyelerinden birinin taşıdığı iyelik, veya fiil zamiri ekleriyle andırılm ıştır : «Bir kız severim, çilli». Bir m ektup yazmış, okunmayor. Bir arabam var, m otoru bozuk. «Çingeneye beylik vermişler, ilkin babasını as­ mış». 1. Ki İlinti Cümlesi: 460. Yukarıda kim >< ki ilinti zamirinin kullanışı h ak kında da bilgiler verdik, bkz § 321. Ki ilinti cümlesi dilimizde daha yaygın olan karm aşık cümlelerden bazılarını karşıla­ makla beraber (B ir şey söyledi ki beni düşündürdü. X. Beni y.şündürrn hir şey söyledi) ilinti cümlesi o b a r t m a l t a n l a f ra a d a ayrı bir berkitme işleyişine sahip görünür : S Ö ZD İZ İM İ Bir boya yapmış ki, on para etrnvz. donattım ki, beğeneceksin. 553 Evi öyle İlinti cümlesinde başcümle başa geçer. Bu ki ilinti zamirinin çekimi yoktur. Fakat ki ilinti cüm­ lesinde kimse, nesne, isimleme olan kelimelerin, veya bunla­ rın yerindeki bir belirtme öbeğinde bir kelimenin yerini alır. Bu sebeple türlü çekim hallerinde olması mümkün bir zamir gibidir : Orada bir bakkal vardı ki herkesi tanırdı. Bir at almış ki görmelisin. Bir söz verdik ki döne­ meyiz. Çuvala bakmış ki hoş. «Bu ezanlar ki ■şahadetleri dinin temeli, ebedî yurdumun üstün­ de benim inlemeli». ki zamirinden sonra bir kişi zamiri, veya dönüşlü zamir geti­ rip onu çekime tabi tutarsak ilinti cümlesinin kuruluşu daha iyi belirir : Bir kardeşi vardır ki onu ben de severim. A m ­ casını kaybetti ki o tek dayanağıydı. Bir dos­ tuma rastladım ki kendisine teşekkür borçluy­ dum. E ski yazı dilimizde Farsçanın etkisiyle oldukça yaygın görünen ki ilinti cümlesi : «Saki getür ol badeyi kim dafi’-i gamdur». «Bir hiyabandır ki hasret kûy-i canandan geçer». Yeni Türkçede daha az kullanılır olmuştur. Bunu bağlam cüm­ lesindeki ki ile kanştırm am alı, bkz § 339. 2. Hani İlinti Cümlesi; Zamirsi zarflardan olan hani kelimesi de farklı bir kul­ lanışta ve dahaçok konuşma dilinde bir türlü ilinti cümleleri kurm aya yarar, bkz § 321 : 554 TÜRKÇENİN CİRAMERİ Yüzbaşıya rastladım, hanı komşumuzdu. O po> rayt alın, hani bankaya yatırmışlar. Köyün muhtarı odur, hani çok konuşuyordu, gibi. Ki zamiri gibi bunun da çekimi yoktur, fakat bazan ya! ünle­ miyle uzatılmış olarak kullanılır (O çocuk geldi, haniya iş İst ey ordu). Bu ya ünlemi fiillerden (yüklemden) sonra geldiğinde (krş § 345) başlı başına da bir türlü ilinti zamiri olmak isti­ dadı gösterir ve ilinti cümlesi kurar. Yukarıdakilerin aksine burada başcümle sonda olur ; Demirci telefon etm işti ya, geldi. vardı ya, onu sattım . Bir çiftem c. BAĞLAM C ü m l e s i 461. Çeşitli anlam ilişkileri olan iki yargının iair bağlam la birleşerek meydana getirdikleri cümleye b a ğ l a m c ü m ­ l e s i (proposition conjonctive) adını veririz. Y ukarıda kur­ dukları ilişkilere göre çeşitlerini gösterdiğimiz bağlam lar (bkz § 338 v.i.) anlamca yanyana, veya altalta bağlarlar. Buna göre bu cümleleri y a n y a n a b a ğ l a m c ü m l e l e r i (proposi­ tion conjonctive coordonnée) ve a l t a l t a b a ğ l a m c ü m ­ l e l e r i (proposition conjonctive subordonnée) diye iki altbölümde gözden geçireceğiz. Yine aynı yerde işaret ettiğimiz gibi dilimizde yaygın olan bağlamsızhk hallerine, yani b a ğ l a m , s ı z b a ğ l a m c ü m l e s i ne (proposition conjonctive asyndé­ tique) de yerine göre yer vereceğiz, bkz g 99, 340. Bu sonunularda yalnız a n l a m c a b a ğ l ı l ı k (dépendance sém anti­ que) görülür. 1. Yanyana Bağlam Cümlesi : Yanyana bağlam cümlesinde iki yargıdan biri öbürüne tabi değil onunla ilişkilidir. Bu ilişkinin niteliğini bağ­ SÖ ZD İZ İM İ 555 lam belli eder. Buna göre başlıca altı türlü yanyana bağlam cümlesi ayırdederiz (yancümlelere göre) ; 1 . ulama cümlesi, 2. ayırtlam a cümlesi, 3. karşıtlam a cümlesi, 4. almaşma cüm­ lesi, 5. üsteleme cümlesi, 6 . açıklama cümlesi. a. Ulama Cümlesi ; 462. îki yargıyı aynı yönde oluş ve kılış beraberliği, veya sırasıyla birleştiren cümleye u l a m a c ü m l e s i (proposition copulative) deriz. Bu iki yüklemde zaman, tarz, veya kişi be­ raberliği bulunabilir. Dilimizde ulama cümlesi çok hallerde bağlamsız bağlam cümlesi şeklinde görülür : Turgut bana bakıyor, gülüyordu. Dedem çocuk­ ları almış, bahçesine götürmüş. «Yel üfürdü, su götürdü». Oturalım, konuşalım, gibi. Ancak tekli, veya tekrarlı ulama bağlamlarıyla kurulmuş cüm­ leler de yaygındır : Misafiri içeriye alın ve kendisine kahve ikram edin. Yarın getirecekler de göreceğiz. «Hem ağlarım, hem giderim». «Başları ucunda hece t a,şiarı, ne söylerler, ne bir haber verirler». Bir tümleme cümlede bir ulama bağlamıyla yapılan bu bir­ leşik cümleyi çoğu zaman bir karmaşık cümlede -ip ve -erek ulama zarffiilleriym yapılmış bir cümle karşılar : Misafiri içeriye alıp kendisine kahve ikram edin. Ben ağlayarak giderim. Turgut hana bakıp gü­ lüyordu. gibi, bkz S 478. b. A yırtlam a Cümlesi : îki yargıyı seçmeli olarak bağlayan birleşik cümleye a y ı r t l a m a c ü m l e s i (proposition disjonctive) adım ve­ riyoruz. Burada yargılardan yalnız birinin gerçekleşmesi söz konusudur. 556 lÜ R lC C E N İ N GRAM ERİ Ayırtlama cümlesi de bazan bağlamsız kurulur (insan bir m ektup yazar, bir telefon eder). Fakat çoğu tekli ve tekrarlı ayırtlam a bağlamları ile yapılır : Akşama bizde buluşalım, yahut biz size yelelim. Bir cevap ver, yada aldırma. «Ya bu deveyi gü t­ meli, ya bu diyardan gitmeli». c. K arşıtlam a Cümlesi : IfSS. İki yargıdan birini öbürüne karşı çıkaran birleşik cümleye k a r ş ı t l a m a c ü m l e s i (proposition adversati­ ve) diyoruz. Burada yancümle başcümleyi sınırlam akta, veya azçok çürütmektedir. Bazı hallerde bağlamsız kurulabilir : Dün başlayacaklardı, başlamadılar. «Herkes ka­ şık yapar, sapım denk getiremez». K arşıtlam a bağlamları dilimizde çeşitlidir ve cümle yapılışın­ da çok kullanılırlar : «Sinek küçüktür ama, mide bulandırır». Sonradan geldi, fakat yetişemedi. «Bugün aciz yine, lâkin yarın üniid ederim». Katılmalıydım, ancak param yoktu. Seni ava götürürüm, yalnız sıkı geyincccksin. Çok işim vardı, yine de reddetme­ dim. Tümleme cümlede karşıtlam a bağlam larıyla yapılan bu cümleleri de çoğu zaman karm aşık cümlede -se de -meşine rağmen -mekle beraber karşıtlam a zarffiilleriyie yapılan cüm­ leler karşılar : Sinek küçükse de mide bulandırır. Çok işim ol­ masına rağmen reddetmedim. Sonradan yelm ek­ le beraber yetişemedi, bkz j 4 7 9 . d. A î n m s m a C ü m l e s i : İki arasında almaşık, nöbetleşe bir gerçekleşme sı­ rası kuran birleşik eürnleye u I m u .ş m u e il m t < s i (¡ıroposi- SÖ ZD İZ İM İ 557 tion alternative) adını veririz. Bu cümleler genellikle ikili bağ­ lam larla kurulur ve bunlarda bazan başcümleyle yancümle yer değiştirebilirler : Hava bir açıyor, hir kapayor. X Hava bir kapayor, hir açıyor. Bazan bir ik i keklik getirir, ba­ zan boş döner. «Gâh olur gurbet vatan, gâhi va­ tan gurbetlenir». Kimi susarım, kim i söylenirim. e. Üsteleme Cümlesi : 464- Başcümleyi pekiştirici anlamda bir yancümleyle ku­ rulan birleşik cümlelere ü s t e l e m e c ü m l e s i (proposi­ tion assévérative) deriz. Üsteleme bağlamları da çeşitlidir. K ızı everdik, torunumuz bile oldu. Ev yaptırmış, borcunu da ödemiş. Babam iyileşti, hatta bugün sokağa çıktı. Temeli a ttık, üstelik kalıpları ha­ zırladık. Orhan okulu bitirdi, hem de işe girdi. Tümleme cümlede üsteleme bağlamlarıyla yapılan bu bir­ leşik cümleleri çoğu zaman karm aşık cümlede bir zarffiil üste­ leme cümlesiyle (olduğu gibi olmakla beraber, başka kullanış­ ta bkz § 485) karşılarız : Orhan okulu bitirdiği gibi işe de girdi. Temeli atm akla beraber kalıpları hazırludık. f. Açıklama Cümlesi : Başcümleyi açıklayıcı nitelikte bir yancümleyle kurulan birleşik cümlelere a ç ı k l a m a c ü m l e s i (proposition décla­ rative) diyoruz. Bunlar başcümleyi başka kelimelerle tek rar­ lama, veya yorumlama yoluyla aydınlatm a ve berkitme işleyişindedirler. Parayı gönderdim, yani borcum ödendi. Birdaha da yazmadınvz, demek ki bizi unuttunuz. Çok 558 lÜRKCENİN GRAMERİ sinirli olmuş, öyle ki gönlşülmeyor. Evi alm ak­ tan vazgeçmiş, senin anlayacağın parası yok. gibi. 2. Altalta Bağlam Cümlesi: 465. A ltalta bağlam cümlesi bir başcümleyle anlamca ger­ çekleşmesi ona bağlı bir yancümleden meydana gelir. Başka bir deyimle bağlam bu ikisi arasında bir a l t a l t a b a ğ l a n i t kurar, bkz § 456, 461. İlişkinin niteliğini bağlam belli eder. Başlıca altı türlü altalta bağlam cümlesi ayırdederiz ; 1. salt bağlam cümlesi, 2. yerverme cümlesi, 3. sebep cümlesi, 4. so­ nuç cümlesi, 5. amaç cümlesi, 6 . şart cümlesi. a. Salt Bağlam Cümlesi : İki yargı arasında bütünüyle bir altalta bağlantı sağla­ yan birleşik cümleye s a l t b a ğ l a m c ü m l e s i (proposi­ tion conjonctive absolue) deriz. Burada bağlam anlamca bir özellik getirmez. Daba çok konuşma dilinde bu cümleyi bağlamsız olarak da kurduğumuz olur : !şte söyleyor, yarışlara katılmayacaklarmış. A n ­ laşıldı, istcmeyorsun. Salt bağlam cümlesinin kuruluşunda yazı dilimiz yeniden eskiye doğru ki ve kim bağlamlarını kullanagelm iştir ki bun­ lar ilinti zamiri olarak da kullandığımız kelimelerdir, bkz g 320, 460 ; Bir de baktım ki borular patlamış. «.Anlar ki yolcu yol görünür serviliklere». «Sandılar kini satilur dane-î dürr-i Arakî». Bu salt bağlam cümlelerini karm aşık cümle yapılışında ad fiilsi sıfatfiil cümleleriyle karşılarız, bkz g 476. Şu farkla ki ilinti cümlesinde olduğu gibi burada da bağlam cümlesinin bartmalı anlatm ada tercih edildiği görülür : S U Z D I/IM I 559 Yolcu serviliklere yol göründüğünü anlar. Bir Araki inci tanesi satıldığını sandılar, gibi. b. Yerverme Cümlesi : İki yargıdan biri öbürünü doğrular, yerinde gösterir, ve­ ya savunur şekilde kurulmuş bağlam cümlesine y e r v e r m e c ü m l e s i (proposition concessive) adım veririz. Birinci yapıyı bitirmişler, gerçekten iyi çalışı­ yorlar. E vi kiralayacaklar, nctekim dün yeni­ den gezdiler. Ben telâş ettim , oysa pek mühim değilmiş?. Üçte gelecekti, halbuki saat dört oldu?. c. Sebep Cümlesi : 466. Y argılarından biri öbürünün gerçekleşme sebebini anlatan birleşik cümlelere s e b e p c ü m l e s i (proposition causale) diyoruz. Bu cümleyi de çoğu zaman bağlamsız kura­ rız : O yalnız kalamaz, korkar. «Uğramam bahçele­ rin semtine, gülden yandım». Sebep cümleleri dahaçok sebep bağlamlarıyla yapılır ; «Yüksel, ki yerin bu yer değildir». Parayı be­ ğenmedi, çünkü daha çok bekleyormuş. «Allaha .sığın .şahs-ı halimin gazabından, zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir». Bu bağlamlı sebep cümlelerini hemen her zaman karm a­ şık zarffiil cümleleriyle karşılayabiliriz ve onları tercih ede­ riz : Aramadığın için sana dargınmı.ş. Ödemede ge­ ciktiğim den dolayı mahcubum. Camcı gelmeye­ ceğine göre başkasını arayalım. 560 TÜRKÇENİN GRAMERİ d. Sonuç Cümlesi : Yargılarından biri öbürünün sonucunu gösteren birleşik cümlelere s o n u ç c ü m, l e s i (proposition consécutive) de­ riz. Bunun da bağlamsız kuruluşu olur ; istememişsiniz, getirmemişler. «Yağmur yağdı, böyle oldu». «Yorgan gitti, kavga bitti». Vak­ tinde almadık, kömürsüz kalacağız. Bağlamlarla : Ben oyun sevmem, bu sebeple buluşamayoruz. Aramamışsın, bunun için sana dargınmış. Öde­ mede geciktim, bundan dolayı mahcubum. Cam­ cı geîmeyormuş, öyleyse başkasını arayalım. Sonuç cümlesi genellikle sebep cümlesinin tersine çevrilmiş şeklidir. Yani orada sebep yargısı, burada ise sonuç yargısı yanyargı oluyor. Orada başyargı sonucu, buradaysa sebebi gösteriyor : Oynayamadılar, çünkü yağmur yağdı. X Y ağ­ m ur yağdı, bunun için oynayamadılar. Bu sebeple çoğu zaman her iki cümle geniş anlamda s e b e p c ü m l e s i diye anılır. e. Amaç Cümlesi : 467. Y argılarından biri öbürünün gerçekleşmesi amacını anlatan birleşik cümlelere a m a ç c ü m l e s i (proposition finale) adını veririz ; Çok çalış ki kazanasın, «ört ki ölem». «Tâ ki seyr étsün felek ol şuh çözmüş kâkülü». «Âdet yerini bulsun diye» bir sofra kurmuşlar. Bunu öyle yapsın için ayrı para isteyor. S Ö ZD İZ İM İ 5gl Bu anlamda cümleleri de karmaşık zarffiil cümleleriyle k ar­ şılayabiliyoruz : Kazanmak için çok çalışmalısın. Âdet yerini bulması için bir sofra kurmuşlar. f. Ş a rt Bağlam Cümlesi ; Türkçede asıl şa rt cümlesi biryandan türlü birleşikleri olan, biryandan da başlıbaşma bir tarz teşkil eden bir şart kip­ leri sistemi ile kurulm aktadır ki bunu yukarıda ayrı bir bö­ lümde gösterdik, bkz § 457. Asıl ve bakim olan bu yapılış k a r­ şısında, yine orada işaret ettiğimiz gibi, yabancı kaynaktan ş a rt bağlamları eğreti kalmış ve bağlamlı şart cümlesi yay­ gınlaşmamıştır. Dabaçok yazı dilinde yer bulduğu ölçüde bir şart bağlamı ile kurulm uş birleşik cümleye ş a r t b a ğ l a m c ü m l e s i (proposition conjonctive conditionnelle) adını veriyoruz. A n ­ cak burada da yapılış şa rt kipi üzerinedir. Eğer ve şayet bağ­ lam ları şa rt cümlesinin başında ve şartı pekiştiren bir zarf du­ rum unda kalır. Bunlar da o l a ğ a n ve o l m a y a s ı ş a r t c ü m l e s i olabilirler : Eğer cevap vermezse protesto edersiniz. Şayet unutm uşsam bana hatırlatsınlar. «Eğer yarlıgamaa isen, gey ka tı firak Çalabum». Eğer gel­ mesen gücenecektim. Eğer görmeseydi bahset­ mezdik. Eski Osmanlıcada bu cümlenin geniş zamanla yapılışına da rastlarız : nGer dilersiz bulasız oddan necat, ile ey dürt essalât». Işk ile derd Aksi ş a rt cüm læi yapılışında ise şa rt bağlamları mutlaka şart kipi istemezler : Türkçenin Grameri F : 36 562 1ÜKKC,1NİN g r a m e r ! Bir karşılık göstersin, aksi halde yapamam. İnat etme, yoksa açıkta kalırsın. II. KARMAŞIK BİRLEŞİK CÜMLE Jf6S. Türkçede en yaygın birleşik cümle şekli olan karm a­ şık cümlenin yapılışını ve üyelerinin oluşmasını yer yer anlat­ tık, bkz §456, 435, 359 v.i. Bu kuruluşta esas bir başcümle ile onun üyelerinden birinin yerini tutan, yada üye olacak bir belirtme öbeği içinde yer alan bir yarım yargının (içcümle) birleşmesidir. Ozaman ber iki yargı anlamca tam am lanır ve birleşik bir bütün teşkil eder. Yarım yargıların yüklemleri fiilin isim şekilleri olan ya­ tık fiiller olduğuna ve bunlar da adfiil, sıfatfiil ve zarffiil şe­ killerinde görüldüğüne göre karmaşık cümleyi bu k arakter veren unsurlara uyarak sınıflar ve adlandırırız; 1 . adfiil cüm­ lesi, 2. sıfatfiil cümlesi, 3. zarffiil cümlesi. A. ADFİİL CÜMLESİ Karmaşık cümlede içcümlenin yüklemi bir adfiil olursa bu birleşik cümleye b i r l e ş i k a d f i i l c ü m l e s i (phrase composée substantive) deriz. B urada içcümle tümüyle bir ad hükmündedir ve başcümle içinde bir adın alabileceği bütün iş­ leyişleri alır. Buna göre bu içcümle başcümlede 1. kimse, 2. vüklem ismi, 3. nesne, 4. isimleme, 5. bir belirtme öbeğinde ad i/larak görülecektir. Adfiil cümleleri bu beş türlü kullanışa göre çeşitlenirler. Biz de onları bu beş hale göre sınıflayacağız : 1. Adfiil Kimse Cümlesi; 469. içcümle adfiilin kim haliyle başcümlenin kimsesi olmu.şsa buna a d f i i l k i m s e c ü m l e s i (proposition subs­ tantive sujet) adını veririz : SÖZDİZİMİ 563 Böyle bir soruyla karşılaşmak beni şaşırttı. «Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir». Hesabı ödemek sana dü.şüyor. Adfiilin yalın hali ile bu içcümlenin kimsesi ya başcümlenin üyeleri arasında görülür, yada belirsiz kalır. Onu belli etmek istediğimizde adfiilin öbür şekillerini iyelik ekleri getirerek kullanırız : Bu sırada ayrılmam işi aksatmış. Toplantıya ka­ tılmanız bizi çok sevindirecek. Tartışmayı kesi­ şimiz vaktinde olmuştur. Ancak içcümlenin kimsesine ipucu olan bu iyelik zamiri ra h a t­ ça cümlenin başka üyelerine geçer, veya birkaçına aynı zaman­ da gelebilir : Bu derdi bir arkadaşa anlatmam X Bu derdi bir arkadaşıma anlatmak X Bu derdimi bir arka­ daşa anlatmak X Bu derdi bir arkadaşıma an­ latmam v.b. (bir teselli olacaktı). Böylece üç üyeli bir içcümlede 7 türlü imkân meydana gelir, İçcümlenin kimsesini adıyla, veya daha yakından belli et­ mek için ise bu adı, veya zamiri kimin haliyle yükleme katılan yaparız. Böylece içcümlenin kimsesi ile yüklemi bir belirli adtakım ı kalıbına girer : Ahm edin çuvalları sayması lâzım gelirdi. Senin söze karışman onu duraklattı. Benim evde bu­ lunmayışım aksilik oldu. «Kemerlerinizin bağ­ lanması rica olunur», gibi. Buna karşılık kimsenin belirli olması gerekli görülmeyen yerlerde de konuşma dilinde bazan adfiilin bir 3. kişi iyelik eki aldığı görülür, bkz § 360 : A çık havada bir uyku çekmesi iyi olacak. Bura­ dan oraya yürüm esi bir saat çeker. E vet demesi kolay değil, gibi. 564 T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ 2. Adfiii YiiMem Cümlesi: 470. Başcümle bir isim cümlesi olacaksa içcümle başcüm­ lenin yüklem ismi işleyişini alabilir. Burada adfiil yalın baliyle bulunabileceği gibi iyelik ve çekim ekleri de almış olabilir. Fakat kuralca cevber fiili ekleri alıp (bU-me-m-den-dir) bit­ miş fiil baline gelir. Böylece başcümlenin yüklemiyle içcümle­ nin yüklemi aynı kelimede birleşmiş olur. Buna a d f i i l y ü k ­ l e m c ü m l e s i (proposition substantive prédicat) deriz : «Şüphe bir nura doğru koşmaktır». Maksadım bir gün önce işe haşlamanızdı. Oda arkadaşımın şikâyeti geceleri biraz geç gelişimdenmiş. gibi. Şu var ki burada da isim cümlesini cevber fiili ekleri g etir­ meksizin kurabiliriz, bkz § 446. O zaman da bu kelime içcüm­ lenin ve başcümlenin aynı zamanda yüklemi olmak niteliğini muhafaza eder : Şim di onun arzusu tatili Antalyada geçirmek. Bunun çaresi CelâVle iyi geçinmeniz. M arifet onu tek kurşunla vurmasında. Adfiil yüklem cümlesinde ortak tek yüklem iyelik ekleri almışsa bunlar içcümlenin kimsesine ipucu olurlar (...geceleri biraz geç-geliş-im-denmiş). F akat bu ipucu içcümlenin başka üyelerinde görülebileceği gibi doğrudan doğruya kimse olacak ad, veya kişi zamiri de adfiille bir belirli adtakım ı haline kon­ muş olabilir : ... tatüAn-i Antalyada geçirmek. ... (nişancının) tek kurşunla vurmasında. ... ( sizin) bir gün önce işe haşlamanızdı. 3. Adfiil Nesne Cümlesi : 471. îçcümle adfiilin kimi ve kim halleriyle başcümlenin nesnesi obnuşsa bu karm aşık cümleye a d f i i l n e s n e c ü m ­ l e s i (proposition substantive objet) aeriz. SÖZDİZİMİ 565 «Senden ayrı düşmeyi Allah bana göstermesin*. Çocuğu yalnız bırakmak istemeyotlarmış. Hatır için konuşm ayı hiç ba^ram am . B urada a d fiil iy elik ek leri de alm ış olab ilir k i bunlar içcüm le­ nin k im sesin e ipucu te şk il ederler ; Gençlerin nişan yüzüklerini takma-nız-ı sizden rica edeceğiz. Arkadaşlar bu sırada işten ayrüma-m-ı uygun bülmadüar. gibi. 4. AdOil İsimleme Cümlesi : İçcü m le a d fiilin belli çekim h a lle riy le başcüm lede Lsimlem e iş le y iş in i alabilir. B u tü rlü k arm aşık cü m leye a d f i i l i s i m l e m e c ü m l e s i (p rop osition su b sta n tiv e du n om inal) deriz ; Bunu size hatırlatm akta fayda gördüm. «Değ­ mez Kemal uyanmaya ikmal-i ömr için*. Beni bekletmeye hakkın yoktu. A li koyunları sat­ m aktan vazgeçmiş. A d fiilin içcü m le k im sesin e ipucu olan iy elik ek lerin i alm ış ş e ­ k illeri de şö y led ir ; Benim için yorulmanıza razı değilim. Doktor ka ­ yın babamın hastahaneden çıkmasında bir sakın­ ca görmedi. Vakitsiz dönüşümden kuşkulanmış. 5. Adfiil Belirtme Cümlesi : 472. N ih a y e t bu içcü m le b aşcü m len in bir b elirtm e öbeği ola n ü yelerin d en biri için d e bir adın yerin i alır. Çoğu zam an b aşcü m led e k im se, v e y a n esn e olacak b elirli ad tak ım m d a k a­ tıla n (b elirte n ) işle y işin d e g örü lü r ki buna a d f i i l b e l i r t ­ m e c ü m l e s i (p rop osition su b sta n tiv e de d éterm in an t) d e­ riz. Bu kadar para harcamanın manası var m ıf 566 TÜRKÇENİN GRAMERİ Dumrul namusluca çalışmamn m ükâfatım gördü. Beni suçlamanın âlemi yok. gibi. Adfiil içcümlesi takı Öbeklerinde de adın yerini tutar. Başka bir deyimle türlü takılar alabilir. Bu öbek isimleme, zarflama, veya başka bir ada sıfat olur ; «Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz». K üfe­ leri taşıtm ak için bir araba tutm uştum . İşin so­ nunu beklemekten başka çareniz yok. Burada adfiilin içcümle kimsesini belirten iyelik ekleri almış şekilleri ise ; O türlü konuşmasının sebebini anlamadım. B u­ raya varışınıza göre bir karar vereceğiz. Bu malt kaldırmamızdan sonra bir hesap görelim. B. SIFATFİİL CÜMLESİ JfIS. Karmaşık cümlede içcümlenin yüklemi bir sıfatfiil olursa bu birleşik cümleye b i r l e ş i k s t f a t f i i l c ü m ­ l e s i (pbrase composée adjective) deriz. Burada içcümle bir sıfat hükmündedir ve başcümle içinde bir sıfatın alabileceği bütün işleyişleri alır. Şu var ki her sıfat gibi bu içcümle de ad olarak kullanılabileceğinden bir adın alacağı işleyişte de görü­ lür, Gerçekten üç zamana ait sıfatfiiller hepsi, dolayısıyla k ur­ dukları içcümleler ad olarak kullanılırlar ve k ı l ı c ı a d ı anlamıyla bir türlü f i i l d e n z a m i r l e r olurlar (Eden bulur. Olacak olur.), bkz § 359. Ancak bunlardan ikisi adfiiller gibi k ı l ı ş a d ı da olabilirler ve adfiil cümlesini andırır bir­ leşik cümle kurarlar (Geldiği doğrudur. Geleceğimi işitm iş), bkz § 362, 364. Buna göre bu içcümleler üç türlü işleyişte kullanılırlar : sıfat olarak, zamir rolünde, ad yerinde. Biz de onları buna göre sözDizİMİ 567 şekil bütünlüğüyle alarak üç bölümde gözden geçireceğiz ve adlandıracağız: 1 . sıfatsı sıfatfiil cümlesi, 2 . zamirsi sıfatfiil cümlesi, 3. adfiilsi sıfatfiil cümlesi. 1. Sıfatsı Sıfatfîil Cümlesi : Üç zamana ait sıfatfiillerle yapılmış içcümlelerin hepsini başcümlede bir sıfatın yerini tutm ak üzere kullanırız. Onlara s ı f a t s ı s ı f a t f i i l c ü m l e s i (proposition adjective qualificative) deriz. Ancak bunlar bu kullanışta farklar gösterirler: -dik geçmiş sıfatfiilleri yalnız iyelik ekleri almış olarak (okuduğum kitap) kullanılırlar (yalın halleriyle dö­ nüşmüş, bildik adam bkz § 362), -ecek gelecek sıfatfiilleri ya­ lın ve iyelik ekleriyle (okuyacak kitap okuyacağım kitap), öbürleri ise yalnız yalın halleriyle (okumuş, okuyan, okuyu­ cu, okur kim se) görülürler. B urada içcümle sıfatfiilin kim haliyle başcümlenin üyele­ rine ve bunları temsil eden belirtme öbekleri içindeki herhangi bir ada sıfat olur. a. Sıfatfiilin yalın haliyle başcümlede türlü adlara sıfat olurlar : Pratik eğitim görmüş gençleri tercih ediyorlar. *Ürüyen köpek ısırmaz». Doktor hana nezleyi önleyici ilâçlar verdi. Bunu motordan anlar bi­ rine göstereceksiniz. Sadi alış verişte güvenile­ cek adamdır. Osmanm bize yardım edecek arka­ daşları görünmediler, gibi. Burada içcümlenin vasıfladığı ad genellikle onun kimsesi olur. b. Sıfatfiilin iyelik ekleri almış hali yalnız -dik geçmiş ve -ecek gelecek sıfatfiillerinde görülür : €Kırdığın koz hini aştı». Alacağı kız Haydar Be­ yin torunuymuş. İzmirden son çektiği telgraftır. Vereceğin cevabı ona bildiririm. Oturduğumuz 568 TÜRKÇENİN GRAMERİ evin odaları genişti. Gönderdiğin çiçekler için teşekkür ederim. Burada içciimlenin kimsesini aldığı iyelik zamiri belli eder. Kimseyi daha yakından belirtmek için de, adfiil cümlesinde olduğu gibi, (bkz § 469), kimse olacak adı, veya zamiri kimin haliyle yükleme katılan yaparız ; Senin kırdığın koz bini aştı. Alinin Izmirden son çektiği telgraftır. Halamın sevdiği türküyü söy­ ler misin f Muhtarın dediği ev satılmış. Burada ise içcümlenin vasıfladığı ad genellikle onun nesnesi olur. Görüldüğü gibi her iki halde yüklemi bir sıfatfiil olan içcümle doğrudan doğruya başcümle üyelerinden birinin yerini tutmaz, fakat onlardan birine sıfat olur. Böylece meydana ge­ len sıfattakım ı, yukarıki örneklerde gördüğümüz gibi, karm a­ şık cümlede türlü üyelerin yerini almış olarak görülür. 2. Zamirsi SıfatSU Cümlesi: 475. Üç zamana ait sıfatfiillerle yapılmış içcümlelerin hep­ sini başcümlede bir zamirin yerini tutm ak üzere kullanırız. Bunlara da z a m i r s i s ı f a t f i i l c ü m l e s i (proposition adjective pronominale) deriz. O zaman bunlar a rtık bir ada sı­ fa t olmazlar, doğrudan doğruya bir ad gibi başcümlede, yeri­ ne göre çekim halleriyle, üyelerden birinin yerini alırlar, yada üye olan bir belirtme öbeği içinde bir ad işleyişinde görülür­ ler. Sıfatsı sıfatfiil cümlesinde olduğu gibi burada da türlü sıfatfiiller kullanış farkları gösterirler; yalnız iyelik ekleri al­ mış olarak, bu eklerle ve eksiz, yalnız eksiz kullanılanlar olur, bkz § 474. a. Sıfatfiilin yalın haliyle başcümlede üyelerden birinin yerini alırlar, veya bir belirtme öbeğine girerler : sozuizíMí 569 *Ati alan Üsküdarx geçtik. «Doğru söyleyeni do­ kuz köyden kovarlar». «Ki dilber sevmemiş bil­ mez belâsın aşık-ı zarın». «Dilimden anlar yok bigânelerde». Burada kalacakları bir yana ayır. O buralarda durucu değil. «Kılavuzu karga ola­ nın burnu boktan çıkmaz». Bu kullanışta bu içcümle başcümlenin kimsesi işleyişinde ise gerçekte bu kimseyi adıyla vermez, onu bir kılışı ile andı­ rır : minareyi çalan ... (herhangi biri). Cevher fiiline göre sizdeki — sizde olan. Buna göre de başcümlenin kimsesi bir belirsiz zamir hükmündedir, içcümlenin kimsesi ise bilinmez­ dir. Ancak bu içcümle bir zamir hükmünde olmakla iyelik ek­ leri almış olarak da görülür : Önden geleni yeğenimdir. Bir derdimi dinleye­ nim yok. İşaretli olanlarını bırakacaksınız. İşin aslını bilenlerimize söz düşmedi. b. Bunlar sıfatfiilin iyelik ekleri almış haliyle başcümle­ de üyelerden birinin yerini alırlar, veya bir belirtme öbeğine girerler ; «Korictuğum başıma geldi». «Geydikleri afitab-% temmuz». Çarşıdan alacağınız buna benzemez. «.Baña éttüklerini kimselere étmediler». Bu en son verebileceğimdir. «İş senin bildiğin gibi de­ ğil». gibi. Sıfatsı sıfatfiil cümlesinde olduğu gibi burada da sıfatfiilin aldığı iyelik eki içcümlenin kimsesini temsil eder. Ancak kim­ seyi daha yakından belirtrhek, özellikle 3. kişilerde bu zamirin öncülünü açıklamak için kimse olacak adı, veya zamiri kimin haliyle yükleme katılan yaparız : «Allahın dediği olur». Benim çarşıdan aldığım iyi değildi. Alinin anlatacaklarına pek inanma. Onun vereceğini ben almam. 570 TÜRKÇENİN GRAMERİ 3. Adfiiisi Sıfatfiii Cümlesi IflG. -dik geçmiş ve -ccck gelecek sıfatfiilleri ile yapılmış içcüraleler ad yerine kullanılışlarında kılış adı da olabilirler (bkz § 4 7 3 ) ve iyelik ekleri almış adfiil cümlesine denk anlam­ da karmaşık cümleler yapmaya yararlar. Bunlara a d f i i l s i s t f a t f m c ü m l e s i (proposition adjective nominale) de­ riz. Adfiil cümlesinden farklı olarak bunlarda içcümlenin yük­ lemi zaman kavramı taşır ve kullanışta iki zamana göre ayrı­ lır : Dönüşünüzü işittim , fakat Döndüğünüzü işit­ tim. veya Döneceğinizi işittim . •dik ve -ecek sıfatfiilleri ile kurulan adfiilsi sıfatfiil cüm­ lesinde içcümle sıfatfiilin türlü çekim halleriyle bir adın baş­ cümlede alacağı bütün işleyişleri alabilir : Burada kaldığın iyi oldu. Ne zaman ha.'şlayacağınız belli mi? «Ah eyledügüm serv-i hiramanun içündür». Onun bunu beğeneceğini sanmayorum «Hapı yuttuğunun resmidir». Senin bunu başa­ racağına inanıyorum. Müdürün sizi iyi karşıla­ yacağından eminim. «Durduğunun aslı vardı». Adfiilsi sıfat fiil cümlesi ile zamirsi sıfatfiil cümlesinin aynı sıfatfiillerle yapılmış tü rü (bkz § 474 b) yapılışça da ay­ nıdır. Bu iki türlü cümlenin çeşitleri birbirine benzer. Gerçi çoğu zaman sıfatfiilin iki işleyişten hangisinde bulunduğu k ar­ maşık cümlenin yapılışından belli olur : Kalmayacağımı biliyordu. fakat Yapacağımı sana anlatırım. Ancak bazan cümlede işleyişi belirten bir ipucu bulunmaz : Söylediğim doğrudur. Söyleyeceğim doğrudur. gibi. Bunlar iki anlamlı cümleler olurlar. Birinci anlamda bir salt bağlam cümlesiyle : S O /.D I Z I M l 575^ Doğrudur ki söyledim. Doğrudur ki .'söyleyece­ ğim. ikinci anlamda bir iliıui zamiri cümlesiyle karşılanabilirler : Doğrudur, ne ki .söyledim. Doğrudur, ne ki .söy­ leyeceğim. gibi. C. ZARFFİİL CÜMLESÎ Jf77. Karmaşık cümlede içcümlenin yüklemi bir zarffiil olursa bu birleşik cümleye b i r l e ş i k z a r f i i l c ü m l e s i (phrase composée adverbiale) adını veriyoruz. Burada içcüm­ le tümüyle bir zarf hükmündedir ve başcümle içinde bir zarfın alabileceği bütün işleyişleri alır. Zarf hükmündeki bu içcümle basit zarflarda olduğu gibi iki türlü kullanılır. Buna göre de başcümle içindeki yeri ve anlatım ı değişir. Biri içcümlenin başcümle yüklemine doğru­ dan doğruya zarf olması halidir (Sizin yemeğinizi çarşıdan dönünce vereceğim). İkincisi bu içcümlenin başcümlede bir üye ola> ak zarflam anın yerini almasıdır (Çarşıdan dönünce sizin yemeğinizi vereceğim). Zarffiil cümlesi bu ikinci kulla­ nışta daha yaygın bir sözdizimi kalıbıdır. Yukarıda gördüğümüz gibi zarffiillerin iyelik ekleri alan­ ları ve alm ayanları vardır, bkz § 365 v.i. İyelik eki alanların­ da bu zamir içcümlenin kimsesine ipucu olur : Geldiğinde anlatırsınız. Y orıdduğumdan devam edemedik. Söylesen de anlamaz. Geç kalacağı­ nız için sizi yemeğe beklemediler, gibi. İyelik ekleri alm ayanlarda ise içcümlenin kimsesi ya başka bir cümle üyesinin ta.şıdığı iyelik zamiri ile, yada kimse olacak ad ve zamirle belirtilmiş bulunur : Sözümü bitirmeden hemen iliniz etme. Ben an­ lattıkça o heyecanlanıyordu. «Memis uza­ tırken kurşun fesi deınrmiş 572 TÜRKÇENİN GRAMERİ İçcümlenin kimsesi çoğu zaman da başcümlenin kimsesiyle aynı olur. Bu halde ayrıca belirtilmesi gerekli olmaz : «Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan ol­ duk». Tepeye çtktnca evi görürsünüz. «Boyuna bakmadan büyük sözler konuşuyor». Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 365, 462 v.i.) zarffiil karmaşık cümlede dahaçok bir bağlam işleyişinde bulunduğun­ dan, başka bir deyimle bir fiil ile bir bağlama denk bir değer taşır : verip — verdi ve gülerek ~ hem gülüyor hem korktuğundan — çünkü korktu. Zarffiil cümlesi anlam ve kullanışça bağlam cümlesine paralel bir sistem olur. Bu iki sistemin birbirini örtmeyen yön­ leri varsa da zarffiil yapılışı dilimizde daha yaygın ve köklü olduğundan bunları çoğu zaman bağlam cümlelerine tercih ede­ riz. Sıfatfiil cümlesini ilinti zamiri cümlesine tercih ettiğimiz gibi, bkz § 459 v.i. Söziçinde işleyişleri bakımından benzerlikleri sebebiyle zarffiil cümleleri türleri ve sınıflanm aları yönünden de bağ­ lam cümlelerine benzerler. Bunlarda da birleşenlerin anlamca ilişkilerine göre : 1 . yanyana zarffiil cümleleri, 2 . altalta zarf­ fiil cümleleri ayırdederiz. Onları işte bu sırayla iki bölümde inceleyeceğiz. I . Y a n y a n a Z a r ffiil C ü m le si : 478. Bu karm aşık cümlede yargılardan her ikisi anlamca müstakil olur, başka bir deyimle zarffiil iki yargı arasında sa ­ dece bir yanyanalık ilişkisi kurmuş bulunursa buna y a n ­ y a n a z a r f f i i l c ü m l e s i (proposition adverbiale coor­ donnée) deriz. Bunlar da>ha az çeşitlidirler. Başlıca üç türlü yanyana zarffiil cümlesi ayırdederiz (içcümlelere göre) : 1 . ulama cümlesi, 2 . karşıtlam a cümlesi, 3 . üsteleme cümlesi. s ö Z D i z iM i 573 a. Ulama Cümlesi ; îki yargıyı bağlam cümlesinde olduğu gibi aynı yönde oluş ve kılış beraberliği, veya sırasıyla birleştiren cümleye z a r f f i i l u l a m a c ü m l e s i (proposition adverbiale copulative) deriz. Genellikle -ip zarffiilleriyle yapılan bu içcümle iki yar­ gı arasında zaman, ve tarz ilişkisi kurabilir ; Tabancasını çekip ateş etmiş. «Eğri oturup doğ­ ru konuşalım». Birini alıp birini bırakıyordu. Ba.şını kaldırıp bakmadı bile. -ip zarffiili ile yapılan bu birleşik cümlenin bazan ulama­ dan başka ilişkiler de kurduğu görülür. O zaman bunlar an­ lam larına göre altalta zarffiil cümlesi sayılabilirler ; Bizi görüp (görünce) saklanmış. «Papaza kızıp (kızarak) oruç bozma». Bunu eve götürüp (gö­ türm ekle) ne yapacaksın? gibi. Y ukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 366) ulamada içcümle birden fazla olursa -ip ve -erek zarffiilleri aynı anlamda alma­ şık olarak kullanılır : A tın ı sürüp sudan geçerek karşı kıyıya vardı. gibi. Karm aşık ulama cümlesinin bir çeşidi de zarffiilin ikilenmesi, içcümle yükleminin bir edeleme anlamı almasıyla kurulur ; Arada gelip gelip kapıdan bakıyordu. durup iş çıkarma, gibi. Durup b. K arşıtlam a Cümlesi ; 479. Zarffiil cümlesinde de iki yargıyı birbirine karşı çı­ karan birleşik cümleye z a r f f i i l k a r ş ı t l a m a c ü m l e s i (proposition adverbiale adversative) adını veririz. Yuka­ rıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 463) aynı işleyişte karşıtlam a bağlam larıyla kurulm uş bağlam cümlesini karşılayan bu k a r­ 574 TÜRKÇENİN GRAMERİ maşık cümle Türkçe sözdizimine daha yatkın sayılır ve ko­ nuşma dilinde tercih edilir. Yerine göre hemen bütün şart kipleriyle çekilebilen. -se de s e bile birleşik zarffiilleri karşıtlam a cümleleri kurmaya ya­ rarlar : Biraz şımarıksa da iyi çocuktur. Üzülmüşsen bile belli etme. Bize bildirdilerse de önleyeme­ dik. Birdaha görüşeceksem de um utlu değilim. Yine yukarıda gördüğümüz gibi basit ve birleşik karşıtlam a zarffiilleri çok çeşitli olduğundan bu yapılışın örnekleri zen­ gindir : Kavga etmeksizin işi tasfiye ettiler. «Evin kü ­ çüğü olacağına dağın domuzu ol». Fazla konuş­ madan ayrılırsın. «îte dalaşmaktansa çalıyı do­ laş». Koştuğum halde yetişemedim. Çarpılmak­ la beraber (birlikte) idare etti (bkz üsteleme). Bana yardım edeceğin yerde akü öğretiyorsun. gifei. c. Üsteleme Cümlesi : Başcümleyi berkftici anlamda bir içcümleyle kurulan zarf­ fiil cümlesine de z a r f f i i l ü s t e l e m e c ü m l e s i (propo­ sition adverbiale asseverative) diyoruz. Aynı işleyişte bağlam cümlesi çeşitlerini yukarıda gösterdik, bkz § 464. K arm aşık cümle olarak bunu birkaç birleşik zarffiil ile kurarız. Bunlar bazı karşılaştırm a zarffiillerinin (bkz § 368, 373) de zarfı ile desteklenmiş kullanışlarıdır : M atematiği iyi anladığım gibi kim yayı da sever­ dim. Telgraf çekmekle beraber (b irlikte) m ek­ tup da yazmış. Bağcılıktan olduğu kadar arıcı­ lıktan da anlayor. g bi. SÖZDİZİMİ 575 2. Altalta Zarffiil Cümlesi : JfSO. Bir başcümleyle anlamca gerçekleşmesi ona bağlı gö­ rünen bir içcümleden, başka bir deyimle altalta iki yargıdan meydana gelen zarffiil cümlesine a l t a l t a z a r f f i i l c ü m ­ l e s i (proposition adverbiale subordonnée) deriz. Türkçede bunlar daha çeşitli ve zengindirler, çok kullanılırlar. Anlam ilişkilerine göre başlıca yedi türlü altalta zarffiil cümlesi ayırdederiz: 1. hal cümlesi, 2. zaman cümlesi, 3. karşılaştırm a cüm­ lesi, 4. sebep cümlesi, 5. sonuç cümlesi, 6. amaç cümlesi, 7. şart cümlesi. a. Hal Cümlesi ; Başcümle anlatışının ne gibi bir hal içinde oluştuğunu be­ lirten bir zarffiil cümlesiyle kurulmuş karmaşık cümleye z a r f f m h a l c ü m l e s i (proposition adverbiale circons­ tancielle) adını veririz. Bunlar dilimizde oldukça çeşitli olan hal zarffiilleriyle yapılır : Turgut gülerek anlatıyordu. Taşlara basarak karşıya geçtik. Bu-erek hal zarffiili ile -ip ulama zarffiilinin bazan birbirleri yerinde kullanıldığına yukarıda yer yer işaret ettik, bkz § 366, 367, 478. Böylece bu hal cümlesinin de ulama anlamı aldığı ve yanyana zarffiil cümlesi sayılması gerektiği olur : Şoseyi bırakarak dağ yoluna saptık. inanmayarak bağa gitmiş. Sözümüze -e (ve değişiği -i < -ü) zarffiilleri ikilemeyle hal cüm­ lesi kuruluşunda çok kullanılırlar : Arabayı ite ite köye getirdik. «Düşe kalka haste-i gam, der-i lûtf-u yara düştü». «Çıktım Kozan’ın dağına, kart dizleyi dizleyi». «Idris Nebi hülle biçer, diker Allah déyü déyü». gibi. 576 TÜRKÇENİN GRAMERİ -ken ekiyle yapılmış Karffiiller de karm aşık hal cümlesi kuruluşunda geniş ölçüde kullanılırlar, krş § 367 : «Fer almışken tulü-u Kibriyadan, bugün bivaye kalm ış her ziyadan». Rica etm eliyken bayağı emrediyor. «Yağmurdan kaçarken doluya tu tu l­ duk». Biz yemeğe oturuyorken çıka geldi. Da­ yanacakken caymışsın. Dikkat edilirse bu son şekildeki bazı hal cümleleri de karşıtlama anlamına kaçar. b. 25aman Cümlesi : 481. Karmaşık cümlede içcümle başcümlenin ne gibi bir zaman şartı içinde oluştuğunu gösteriyorsa buna z a r f f i i l z a m a n c ü m l e s i (proposition adverbiale temporelle) deriz. Türkçede pek çeşitli zaman ilişkileri kuran zarffiiller bulun­ duğuna göre anlamca pek farklı zaman cümleleri yapılır ki çoğunu bağlam cümlesiyle karşılayamayız. Zaman zarffiillerine paralel olarak bunları yedi takım da toplayacağız: 1. izle­ me cümlesi, 2. vakitleme cümlesi, 3. eşzaman cümlesi, 4. baş­ langıç cümlesi, 5. bitim cümlesi, 6. öncelik cümlesi, 7. sonralık cümlesi. a. İzleme Cümlesi : Başcümlenin yüklemi zamanca içcümle yüklemini izle­ mekteyse bu türlü zaman cümlesine i z l e m e c ü m l e s i (proposition successive) deriz. Bu cümle ençok -ince zarf fiille­ riyle yapılır: «Bus ¿dince lebini ağzıma geldi canım». Eve dö­ nünce hatırladım. Y ukarıda da gösterdiğimiz gibi (bkz § 369) bu izleme cümlesi bir tabiî s o n u ç c ü m l e s i anlam ında da görülür : «Vermeyince Mabut neylesin Mahmut»? yardım edince kazanırsın. Şans SÖ Z D İZ İM İ 577 -ince zarffiil cümlesi b i t i m c ü m l e s i anlatımında yazı dilimizde eskimiş sayılır («Ben saramadım, eller sarar doyunca»). Bu kullanışta yerini -inceye kadar birleşik şek­ line bırakm ıştır, bkz § 482. Geçmiş kipi soru şekli de bir birleşik zarffiil işleyişinde izleme cümleleri yapar : ipin ucunu kaçırdın m ı toparlayamazsın. «Ye­ m ek gördün mü ye, dayak gördün mü kaç». Geniş zaman kipi olumlu - olumsuz ikilemesi ise birleşik zarffiil işleyişinde bir d e r h a l i z l e m e (succession hâtive) anlatım ı getirir : Haber alır almaz sana yazarım, ötmez ordayım». «ibibikler öter 0. Vakitlem e Cümlesi : Başcümledeki kılışın içcümle yüklemine zamanca bağlı olarak sürdüğünü, veya tekrarlandığını anlatan karmaşık cüm­ leye v a k i t l e m e c ü m l e s i (proposition de temps) deriz. Bu cümle ençok -dikçe zarffiilleriyle kurulur : «Güldükçe güller açılır, ağladıkça inciler saçılırmış». Eve uğradıkça kedilere yeyecek ver. Aynı anlatım da -diği müddetçe birleşik zarffiili de görülür : «insan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar». gibi. -dikçe zarffiilleriyle kurulan vakitleme cümlesi anlam ge­ nişlemesiyle iki yargı arasında orantı, veya şa rt ilişkisi kur­ muş olarak da görülür : «ölm edikçe olmam gamından azat». şımarıyor, gibi. Okşadıkça Tûrkçenin Orameri t : 3? 578 TÜRKÇENİN GRAMERİ V. Eşzaman Cümlesi : 482. Başcümle ile içcümle yargılarının aynı zamanda ger­ çekleştiklerini anlatan zaman cümlelerine e ş z a m a n c ü m ­ l e s i (proposition de coïncidence) deriz. Bunlar -dikte -diğinde -diği zaman -diği .sırada zarffiilleriyle kurulurlar. Birincisi yazı dilimizde eskimiş {«Hayret ey büt, suretüfı gördükte lâl eyler beni»), yada yerini İkincisine, iyelik ekleri alabilen bir çeşidine bırakm ıştır : Babası öldüğünde 17 yaşındaymış. Son görüş­ tüğümüzde hasta değildi, gibi. Birleşik zarffiillerle yapılan eşzaman cümleleri de yaygındır : Ben döndüğüm zaman o gitm iş olacak. lendiğin sırada ben askerdim. Sen ev­ o. Ba.şlangıç Cümlesi : Başcümlenin kılışı için içcümle bir başlangıç zamanı gös­ termekteyse bu karm aşık cümleye b a ş l a n g ı ç c ü m l e s i (proposition initiale) adını veririz. Bu birleşik cümle ba.şlıca -eli ve onun uzatılmışı -eli beri -eliden beri zarffiilleri ile ku­ rulm uş içcümlelerle yapılır : «Dédiler oğlun gibi hiç bir oğul, yaradüalı ci­ han gelmiş degüh. Yapılalı beri onarım görme­ miş. O köyde yerle.şeliden beri şehre az iniyor. Yine yukarıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 370) -eli zarffiil­ leri aynı fiilin geçmiş kipi ile bir birle.şik zarffiil ( gördüm göoli) teşkil etmiş olarak da başcümle kılışının bir başlangıç­ tan buyana aralıksız sürdüğünü anlatan bir cümle k u rarlar : Hanım oturdu oturalı gelinini çekiştiriyor. Oğ­ lan gitti gideli haber yok. «Rahatım yok o güzel çeşmini gördüm göreli». S Ö Z D İZ İM İ 579 -dikten heri -diğinden beri birleşik zarffiilleri de başlangıç cümlesi kurar : Yağmurlar haşladıktan beri çıkamayoruz. Mtmlekete döndüğümden beri bu işle uğraşırım. gibi. £. Bitim Cümlesi : Başcümle fiili için zaman içinde bir bitim noktası göste­ ren bir içcümleyle kurulmuş karmaşık cümlelere b i t i m c ü m l e s i (proposition limitative) adını veririz. Yukarıda izleme cümlesi kurduğunu gördüğümüz (bkz § 481, 369) -ince zarffiilleri eski bitim cümlesindeki yerlerini (doyunca yemek) uzatılmış -inceye dek ~ -inceye değin -inceye kadar birleşik zarffiiline bırakm ışlardır. Yazı lehçemizde bugün yatık fiiller­ den gelen üç türlü birleşik zarffiil aynı işleyişte görülürler (bilinceye kadar hilene kadar biksiye kadar) : «Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yeyin». «Köprüyü geçene kadar ayıya dayı denir». Sen tıraş olasıya kadar ben geyinirim. Yeni yazı dilinde kadar kelimesi yerine bu üç türlü birle­ şik zarffiilde de Türkçe eski dek ve değin takılarını tercih et­ meye çalışıyoruz. Öncelik Cümlesi : 483. Başcümle fiilinin zamanca önceliğini anlatan bir iç­ cümleyle kurulmuş karm aşık zaman cümlesine ö n c e l i k c ü m l e s i (proposition d ’antériorité) deriz. Yukarıda (bkz § 368, 371) karşıtlam a zarffiilleri, öncelik zarffiilleri ve karşıtlama cümlesi bahislerinde gördüğümüz -meden < -medin zarf­ fiilleri zamanca öncelik gösteren içcümle kuruluşunda da çok kullanılır : «Çayı görmeden paçalarını sıvama». Hava ka- 580 TÜRKÇENİN GRAMERİ rarmadan dönelim. «Kâf-ü nun hitabı izhar ol­ madan, biz bu kâinatın iptidasıyız». Takı öbeği halinde -nıeden önce -mezden önce (evvel) zarf­ fiilleriyle yapılmış içcümleler de öncelik cümlesi kuruluşuna yararlar ; «müşkül budur ki, ölmeden evvel ölür kişi». Suya girmeden önce başını ıslat. Karşıya taşınmazdan önce bu evde oturduk. T]. Sonrahk Cümlesi : Başcümle fiilinin zamanca sonralığını anlatan bir içcümleyle kurulmuş karmaşık zaman cümlesine s o n r a h k c ü m l c s i (proposition de postériorité) adını veririz. Yazı lehçe­ mizde bu cümle hemen yalnız -dikten sonra birleşik zarffiille­ riyle kurulur. «Borç hini bulduktan sonra keklik eti yenir». Hayvanları sağdıktan sonra bize gel. Karısı öl­ dükten sonra böyle oldu. -dikten sonra zarffiilleri bir başka kullanışta i z l e m e c ü m l e s i yaparlar ; Sağlık olmadıktan sonra ( olmayınca) her şey boş. Bazı Anadolu ağızlarında bu anlamdaki izleme cümlesi -den kelli zarffiiliyle de kurulur : Sen razı olduktan kelli ben de ses çıkarmam. gib i. c. K arşılaştırm a Cümlesi : 4S4. îki yargıyı nitelik ve çokluk yönlerinden k arşılaştır­ maya yarayan bir içcümle ile kurulm uş karm aşık cümleye SÖZDİZİMİ 58X z a r f f i i l k a r ş ı l a ş t ı r m a c ü m l e s i (proposition ad­ verbiale comparative) deriz. Bu karşılaştırm a anlamca g e r ­ ç e k , veya t u t m a c a olduğuna göre iki türlü olabilir ve her ikisinde cümle çeşitli zarffiillerle kurulur. a. Gerçek Karşılaştırma Cümlesi : Bu cümle iki kılışı doğrudan doğruya karşılaştırm aya ya­ ra r ve karşılaştırm a sonucu bir gerçeği ifade eder. Bu sebep­ le ona g e r ç e k k a r ş ı l a ş t ı r m a c ü m l e s i (proposi­ tion comparative réelle) deriz. O da karşılaştırm anın nitelik, veya çokluk yönlerinden olmasına göre n i t e l i k ç e (qualita­ tive) ve ç o k l u k ç a (quantitative) çeşitlerine ayrılır. Yuka­ rıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 373) gerçek karşılaştırm a cüm­ lesi başlıca nitelik ve çokluk bildiren gibi ve kadar takıları­ nın iyelik ekleri almış -dik ve -ecek sıfatfiilleriyle teşkil et­ tikleri birleşik zarffiiller aracılığı ile kurulur : Nitelik ; İstediğiniz gibi yapacağım. latacağım gibi yazarsın. Çokluk ; Şimdi an­ Kurtarabildiğin kadar kurtaracaksın. Kaldıracağı kadar yüklemeli. Bu gerçek karşılaştırm a zarffiillerinin üsteleme cümlesi kuruluşuna da yaradığını yukarıda gösterdik, bkz § 373, 479. 0. Tutmaca Karşılaştırma Cümlesi : 485. Bu cümle iki kılışı tutm a ile karşılaştırm aya yarar ve bu karşılaştırm a sonucu bir gerçeği ifade etmez. Bu sebeple ona t u t m a c a k a r ş ı l a ş t ı r m a c ü m l e s i (proposi­ tion comparative fictive) adını veririz. Gerçek karşılaştır­ m ada olduğu gibi burada da nitelik, veya çokluk sözkonusu olduğuna göre iki çeşit ayırdedilir. Yine gibi ve kadar takılarının iyelik eki almamış sıfatfiillere gelmesiyle oluşmuş birleşik zarffiiller tutm aca karşı­ laştırm a cümlelerinin kurulm asına aracılık ederler; 582 TÜRKÇENİN GRAM ERt Nitelik : «Kurşunla vurulmuş gibi oldum». î.şten anlar gibi konuşuyordu. Bilmeyor gibi dav­ randı. A teşe düşmüş gibi bağırıyor. Çokluk : Gözle görmüş kadar iyi bilirim. Bo­ zuşacak kadar olduk. Tutmaca anlatımım berkitmek için bazan zarffiili teşkil eden tabanın söylenti tarzını da kullanırız : İstem ezm iş gibi kasılma. Hemen gidiyormuş gibi kalkıştılar. Hiç dönmeyecekmiş gibi helallaştik. Ona dünyalar veriliyormuş kadar sevindi. Aynı fiil gövdelerine -ce -cesine ekleri getirilerek yukarı­ da gördüğümüz takı öbekleriyle aynı işleyişte basit zarffiil1er dem evcut olduğundan (bkz § 374) bir sıra tu tm a c a k arşı­ laştırm a cüm lelerini de bun larla kurm aktayız. Ancak bunlarm anlamca bir tek çeşidi olduğundan hepsi t u t m a c a n i t e ­ l i k k a r ş ı l a ş t ı r m a c ü m l e s i (proposition compara­ tive fictive qualitative) sayılırlar : Düşman kudurmuşça saldırıyordu. Kafama v u ­ rur casına bağırmasana! İşi koparacakçasına di­ reniyorsun. Hiçbir şey bilmeyorca konuşalım. Kimyadan anlayormuşçasına söze katildi, l.şitmezmişçe susuyorsun. d. Sebep Cümlesi : 486. Başcümle deyişinin ne gibi sebeplerle oluştuğunu be­ lirten bir içcümleyle kurulmuş karm aşık cümlelere z a r f f i i l s e b e p c ü m l e s i (proposition adverbiale causale) adını ve­ ririz. Bu cümle çeşitli sebep zarffiilleriyle yapılmış içcümle­ lere dayanır. Yeni Türkçede sebep cümlesini ençok -diğinden ve -ceğinden zarffiilleriyle kurulm uş cümleler yardım ıyla yaparız. Bun­ lar iki zamana ve kişilere göre değişebilen bir kullanış yumu­ şaklığına sahiptirler : SÖ ZD İZ İM İ 583 Bu habere inanmadığımızdan telâş etmedik. Geç döneceklerinden onlara anahtar verdim. Hasta olduğundan bulunamamış, gibi. Y ukarıda gördüğümüz zarffiillerin yine iyelik ekleri al­ mış ve kimden çekim eki yerine için takısı ile uzatılmış şekil­ leri de sebep cümlesinde çok kullanılırlar : «Âlem hana düşmandır, seni sevdiğim için». A h ­ m et götüreceği için merak etmeyorum. Zengin olduğun için seni çekemezler, gibi. Bu iki yatık fiilin başkaca türlü kullanışları vardır, k an ştırmamalı, bkz § 373, 476, 477 : Geldiğinden haberim yok. Gideceğinizden bah­ setmedi. Gönderdiği (hediye) için teşekkür ede­ rim. Satacağım (arsa) için alıcı var. N ibayet için takısıyla yapılmış birleşik zarffiiller örnek olmak üzere üremiş öbür zarffiiller de sebep cümlesi kuruluşu­ na y ararlar. Bunlardan bazılarına dabaçok yazı dilinde ve ki­ tapça konuşmada rastlarız : Aradığınızdan dolayı sevindim. Yapamayacağın­ dan ötürü üzgünmüş. Bozuşmamız sebebiyle iş­ ler durdu. Otobüsü kaçırması yüzünden biz aç kaldık. e. Sonuç Cümlesi : Sebep gösteren bir içyargı ile onun sonucunu ortaya ko­ yan bir başyargıdan kurulmuş karm aşık cümleye z a r f f i i l s o n u ç c ü m l e s i (proposition adverbiale consécutive) de­ riz. Bağlam cümlesindekinin aksine (bkz § 466) karmaşık cümlede sebep ve sonuç cümleleri ayrı, veya ters yapılışta de­ ğildirler. Onları ancak anlam larına ve kullandığımız zarffiillere göre ayırdedebiliriz. 584 TÜRKÇENİN GRAMERİ Geniş anlamda sebep zarffiillerinden sayılan ve «sebebiy­ le» yerine «sonucunda» anlamına kaçan -mekle zarffiilleri çok kullanılır : Bu genci korumakla büyük sevap işlediniz. Bu davayı sürdürmekle ne kazanıyorsun? «Yere düşmekle cevher sakit olmaz kadr-ü kıym etten». Bunun gibi tabiî sonuç gösteren birleşik zarffiillerle yapılmış cümleler de vardır : Bu akşam kalacağıma göre otelde yer ayırtmalıyım. Kabul ettiğinize göre bir kontrat yapa­ lım. Beğenmediğine göre vazgeç. Bunu bağlam cümlesinde m ademki bağlamı ile karşılarız (M a­ dem ki beğenmedin, vazgeç). Sonuç cümlesi teşkilinde izleme zaman zarffiilini de kul­ landığımız olur ; Faiz böyle olunca biz de borç almayız. yim bakarı gülsüz olunca». «Neyle­ f. Amaç Cümlesi : 487. Başcümlenin amacını gösteren bir içcümleyle yapıl­ mış zarffiil cümlelerine z a r f f i i l a m a ç c ü m l e s i (pro­ position adverbiale finale) deriz. Amaç cümlesi de sebep cüm­ lesi ile akrabadır. Yukarıda gördüğümüz gibi bağlam ile ya­ pılan amaç cümlesi bu zarffiil amaç cümlesinin tertipçe aksi­ dir, bkz § 467 : Çok çalış ki kazanasın. X Kazanmak için çok çalış. iyelik ekleri almamış, veya almış adfiillerden için takısıyle kurulmuş birleşik zarffiiller amaç cümlesi yapılışında çok kullanılırlar : SÖZDİZİMİ 585 «Yem ek için yaşamamalı, yaşamak için yemeli». Rahat etmeniz için herşey hazırlandı. Sana iş vermesi için Haşan Beye yazdım. Kime halinde adfiiller de zarffiil işleyişinde amaç cümlesi kurm aya yararlar ; Bahçeyi dolaşmaya gitmiştim. «Taşına hir çe­ lenk örmeye geldim». «Ateş almaya m ı geldin»? Bizi kar.şılamaya çıkmışlardı, gibi. g. Ş art Cümlesi ; Y ukarıda asıl şart cümlesi ile onun yanında küçük ölçüde yer alan bir şa rt bağlam cümlesinden bahsettik (bkz § 457, 467). Ancak dilimizde bazı şa rt zarffiilleri de vardır ki teşkil ettikleri içcümle bir karm aşık cümlede başfiilin gerçekleşme­ sine şa rt olur. Buna da z a r f f i i l ş a r t c ü m l e s i (pro­ position adverbiale conditionnelle) deriz. Bunlar dabaçok yazı dilinde rastlanan -diği takdirde -mesi halinde gibi birleşik zarffiillerle kurulurlar. Bunlar da o l a ğ a n ş a r t z a r f ­ f i i l c ü m l e s i (proposition adverbiale conditionnelle poten­ tielle) ve o l m a y a s ı ş a r t z a r f f i i l c ü m l e s i (pro­ position adverbiale conditionnelle irréelle) olabilirler ; Borcunu ödediği takdirde yeniden kredi açarsı­ nız. Buluştukları takdirde ona anlatacaktı. Fi­ yatların düşmesi halinde zararınız büyük olurdu. Gecikmemiz halinde bu işten vazgeçebilirler. Biz bu bahiste birleşik cümlenin çözümüne esas olmak üzere iki yargı öbeğinden meydana gelmiş birleşiklerden ör­ nekler vermeye dikkat ettik. Üç ve daha fazla yargı öbeğin­ den oluşmuş birleşik cümleyi buradan hareket ederek çözüm­ leyeceğiz. Aslında bunların sınırsız ve sayısız gibi görünen çeşitlerinin dökümünü yapmak ve onları da bir ölçüde sistem­ leştirmek mutlu bir çalışma olacaktır. Aşağıdaki taslak Türkçede cümlenin kuruluşunu ve çeşit­ lenmesini gösteriyor. Sonralık C. Ulama Cümlesi öncelik C. K arşıtlam a C. Bitim C. Üsteleme Cümlesi Başlangıç C. Hal Cümlesi oEşzaman C. Vakitleme C . o ^ ^ »Zaman Cümlesi 9^ İzleme C. Sebep Cümlesi tri/ Gerçek K. C. » ^ K a rş ıla ş tırm a C.« T utm aca K. C. « Sonuç Cümlesi Olağan Ş.C, o Amaç Cümlesi Olmayası Ş.C. o - ^ Ş a r t Cümlesi » - ^ Ş a r ı Cümlesi Olağan Ş.C. or Amaç Cümlesi Olmayası Ş.C. Sonuç Cümlesi Sebep Cümlesi Yerverme Cümlesi Sait Bağlam C. «— Açıklama C. Üsteleme C. Almaşma Cümlesi Karşıtlam a C, A yırtlam a C. Ulama Cümlesi 7 Yanyana Cümle A ltalta Cümle Adfiilsi C. Zamirsi Cümle Sıfatsı Cümle Kimse Cümlesi Yüklem Cümlesi Nesne Cümlesi isimleme C. Belirtme C. Olağan Ş. C. Olmayası Ş. C. ki Zamir C. hani Zamir C. >Altalta Cümle >Yanyana Cümle UI e 50 r. O 73 > 2 m 73 ADLAMALAR S a y ıla r s a y f a la r a g ö n d e rir. B u k ita p ö lç ü sü n d e k u lla n m a k ih tiy a c ım d u y d u ğ u m u z b in d e n fa z ­ la adlam a (te rim ) F ra n s ız c a k a r ş ılık la rıy la b ir lik te a ş a ğ ıd a b ir a r a y a g e tir ilm iş tir . B u a d la m a la rd a n . b ir h a y lis i d e B a ti, H in d -A v rp a d ille ­ r in d e b u lu n m a y a n , T ü rk ç e y e h a s , v ey a T ü rk ç e d e f a r k lı o la n g ra m e r k a v r a m la r ın ı a n la tm a k ta d ır . O n la r m F ra n s ız c a k a r ş ılık la rım a n c a k bu dUe te rc ü m e le r in d e n ib a re t sa y m a lıd ır. B u n la r g en el d ille r b ilg isin e m a l o lm a k g e re k tir. A cem sim e A çık hece A çıkla m a bağlam cüm lesi A çıkla m a bağlam ı A çıklık Ad A dçekim i, isim çekim i A d çekim i eki Addaş A d iiil A d fiil belirtm e cüm lesi A dfiil isim lem e cüm lesi 91 54 557 392 40 51 319 152 326 326 76 420 565 565 A d fiil k im se cüm lesi 562 A d fiil n esn e cüm lesi 564 A d fiilsi s ıfa tfiil cüm lesi 570 A d fiil yargısrı 521 A d fiil y ü k le m cüm lesi 564 A dtn halleri, isim halleri 326 A d ıy a k ın 28 A d ta k ım ı 331 298 498 A ğız 31 29 A ğız 11 A ğız sesdeşi, ağızsı sesdeş 49 A ğız sesi, ağızsı ses 32 A ğız seslisi, ağızsı sesli 38 P e rs a n is m e S y lla b e o u v e rte P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e d é c la ­ ra tiv e C o n jo n c tio n d é c la ra tiv e A p e rtu re S u b s ta n tif D é c lin a iso n D é sin e n c e ca su e lle H om onym e V erbe s u b s ta n tiv é P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e d e d é ­ t e r m in a n t P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e d u n o ­ m in a l P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e s u je t P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e o b je t P ro p o s itio n a d je c tiv e n o m in a le P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e p r é d ic a t C as P a ro n y m e R a p p o r t d ’a n n e x io n B ouche P a r le r C o n s o n n e b u cc ale Son buccal V oyelle b u c c a le 588 TÜRKÇENİN GRAMERİ 113 D é n a s a lis a tio n A ğtzsılaşm a 31 V oix b u cc ale A ğızsı ses 127 P a u s e r y h th m iq u e A h e n k durgusu 123 G ro u p e r y th m iq u e A h e n k öbeği 123 A ccen t r y th m iq u e A h e n k vurgusu 188 515 N om d e fa m ille A ile adı, soyadı 332 A p p a r te n a n c e A it o lm a 48 C o n s o n n e liq u id e A kıcı sesdeş 448 S a rc a s tiq u e Alaylı 125 T o n a b a is sé A lça k ton 125 Ton d escen d an t A lçalan to n 11 24 A lp h a b e t A lfa b e 11 É c r itu r e a lp h a b é tiq u e A lfa b e yazısı 142 M ot d ’e m p r u n t A lın tı kelim e 240 162 A d je c tif h a b itu e l A lışk a n lık sıfa tı P ro p o s itio n c o n jo n tiv e a ite r n ^ A lm a şm a bağlam cü m le si 556 tiv e C o n jo n c tio n a l te r n a tiv e P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e subop^ donnée A lta lta b a ğ la n tı 393 558 S u b o rd in a tio n c o n jo n c tiv e A lta lta birleşik cü m le 548 P h r a s e co m p o sée su b o rd o n n é e A lta lta lık 504 S u b o rd in a tio n A lta lta za r ffiil cüm lesi 575 P ro p o s itio n a d v e r b ia le s u b o r ­ donnée A ltcü m le 548 S u b o rd o n n é e A ltçen e 33 M â c h o ire in f é r ie u re A ltd u d a k 43 L è v re in f é r ie u re A ltk im se 417 545 S u je t se co n d A m a ç bağlam cü m lesi 560 P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e fin a le A m a ç bağlam ı 393 C o n jo n c tio n fin a le A n a d il 11 L a n g u e m è re A n a d ili 9 L a n g u e m a te r n e lle A n a za m a n 442 T e m p s p rin c ip a l A n la m 10 S ens A n la m b ilg isi 20 S é m a n tiq u e A n la m birliği 114 U n ité s é m a n tiq u e A n la m ca bağlılık 554 D é p e n d a n c e s é m a n tiq u e A n la m ca uyla şm a 538 543 A cco rd a d s e n su m A n la m ca ya yılıp 320 P a r e x te n s io n A n la m lık 145 S é m a n tè m e A n la m y a y ılm a sı 288 jB xtension s é m a n tiq u e A nlam y ü k ü 156 C o n te n u A lm a şm a bağlam ı 391 A lta lta bağlam cü m lesi 554 558 ADLAMALAR A n la tım 145 S ig n ific a tio n A n la tm a 9 495 E x p re ssio n A n la tm a tarzı 134 M a n iè re d e p a r le r A n la tm a tarzı 444 M ode p e r f e c tif A rapsım a 38 A ra b ism e Araya k a tm a 337 I n te r c a la tio n A rd a vu rt sesdeşi, ardavurtsu C onsonne la té r a le v élaire sesdeş 48 A n dil 142 L a n g u e p u re A rtd a m a k 45 V olle d u p aJais A rtd a m a k sesdeşi, a rd a m a kC o n s o n n e p o s tp a ia ta le st sesdeş 45 A rtık lık derecesi 346 C o m p a ra tif A sıl anlam 320 S e n s p ro p re A sıl birleşik kelim e 296 M ot com p o sé p r o p re m e n t d it A sıl diş sesdeşi, asıl dişsi C o n so n n e d e n ta le p ro p re m e n t sesdeş 44 d ite A sıl işaret 129 S ig n e p rin c ip a l 264 261 A sıl kılış adı N om d ’a c tio n p ro p re m e n t d it A sıl sayı sıfa tı 353 A d je c tif n u m é ra l c a rd in a l A sıl ü n lem 397 I n te r je c tio n p r o p re m e n t d ite A sıl za m a n kip i 442 T em p s p ro p re m e n t d it A şağılam a 187 P é jo r a tio n A şağılayıcı 165 259 P é jo r a tif A şırı k ü ç ü ltm e 164 351 D im in u tif ex c essif 141 A tasözü P ro v e rb e A v u rt 48 I n té r ie u r de la jo u e A v u rt sesdeşi .a vu rtsu sesdeş 48 C o n s o n n e la té r a le Ayafcüzeri 124 Im p ro v is te A yam a 515 S u rn o m A y a m a öbeği 515 N om e t su rn o m A yarlayıcı g ra m er 20 G ra m m a ir e n o rm a tiv e A y g ıt adı 168 194 N om d 'in s tr u m e n t A yırdcdici 200 D ia c ritiq u e A yırtı 272 N uance A y ırt işareti 28 S ig n e d ia c r itiq u e A y ırtla m a bağlam cüm lesi 555 P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e d isjo n c tiv e A y ırtla m a bağlam ı A yırtla m a sorusu A yrık A y n k lık A yrım lı dil 391 455 66 47 12 C o n jo n c tio n d is jo n c tiv e I n te r r o g a tio n d isjo n c tiv e E x c e p té E x c e p tio n L a n g u e is o la n te 589 coo TÜRKÇENİN GRAMERİ Ayrışma 103 112 D issim ila tio n B Bağırm a B ağlam B ağlam cüm lesi B ağlam Öbeği B ağlam sız bağlam cüm lesi 31 CW 390 C o n jo n c tio n 554 P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e 511 G ro u p e c o n jo n c tlo n n e l 554 P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e a s y n d é ­ tiq u e B ağlam sız bağlam öbeği 510 G ro u p e a s y n d é tiq u e B a ğ la m sızh k 394 5 1 0 A sy n d é te Bağlaşık 467 C o r r é la tif B ağlı yargı 522 P ro p o s itio n d é p e n d a n te B asit cü m le 523 P h r a s e sim p le B a sit ke.lime 120 M û t sim p le Başcüm le 547 P ro p o s itio n p rin c ip a le B aşına yargı 522 P ro p o s itio n in d é p e n d a n te B aşlam a fiili 482 V erbe in c h o a tif Başlangıç cüm lesi 578 P ro p o s itio n in itia le Başlangıç za rffiili 434 G é ro n d if in itia l Belirli 324 D é fin i Belirli a d ta k ım ı A n n e x io n d é te r m in é e 332 325 Belirli geçm iş 458 P a ssé d é te r m in é Belirli n esne 527 312 325 C o m p lé m e n t d ir e c t d é te r m in é Belirsiz 324 I n d é f in i Belirsiz a d ta k ım ı A n n e x io n in d é te r m in é e 332 325 B elirsiz geçm iş 458 P a ssé in d é te r m in é B elirsiz n esn e 527 312 325 C o m p lé m e n t d ir e c t in d é te r m in é B elirsiz sayı e k i 541 N u m e ru s in d e f in itu s Belirsiz sıfa t A d je c tif in d é fin i 352 B elirsiz şim d ik i 462 P r é s e n t in d é fin i Belirsiz za m ir P ro n o m in d é fin i 368 Belirten D é te r m in a n t 497 332 343 B elirti 347 In d ic e B elirtici ta m la y a n C o m p lé m e n t d é t e r m in a tif 497 B elirtilen D é te rm in é 497 332 343 G ro u p e d é te r m in a tif B elirtm e öbeği 496 A d je c tif d é t e r m in a tif 341 B elirtm e sıfa tı P a r o n o m a s ie 348 Benzer hece k a tk ısı S im u la tif 179 B en zerlik V erb e s im u la tif B enzerlik fiili 223 280 199 C as s im u la tif 179 B e n zerlik hali ADLAMAI.AH 591 B enzerlik sıfa tı 199 180 A d je c tif sim u la tif B enzeşm e 78 A ssim ila tio n B en zeştirm e 56 A ssim ilatio n B en ze tm e a d ta k ım ı 336 A n n ex io n fig u ra tiv e B e rk itm e 175 I n te n s if B erkitm e fiili 276 229 V erbe in te n s if B e rk itm e sıfa tı 229 348 A d je c tif in te n s if B e rk itm e vu rg u su 121 A c c e n t in te n s if B erkitm e za rfı 376 A dverbe in te n s if B ırakılm ış 150 156 O b so lète B ild irm e ta rzı 444 M ode in d ic a tif B ilelik hali, k im le hali 330 185 I n s tr u m e n ta l B ilgince ya p ım 155 F o rm a tio n s a v a n te B ilgin dili 18 L a n g u e s a v a n te B irinci kişi 357 P re m iè re p e rs o n n e B irinci kişi çoklusu 446 P re m iè re p e rs o n n e du p lu rie l Birinci kişi teklisi 446 P re m iè re p e rs o n n e d u sin g u lier B irkez adı 252 N o m en vicis B irleşen 77 C o m p o sa n t B irleşik a d fiil cüm lesi 562 P h ra s e com posée s u b s ta n tiv e B irleşik cüm le 523 546 P h ra s e com posée B irleşik çekim 444 C o n ju g a iso n com p o sée B irleşik e k 117 S u ffix e com posé B irleşik kelim e 119 294 M ot com posé B irleşik s ıfa t 303 A d je c tif com po sé B irleşik s ıfa tfiil cü m lesi 566 P h ra s e co m p o sée a d je c tiv e B irleşik za rffiil cüm lesi 571 P h r a s e com posée a d v e rb ia le Birleşim. 57 155 294 C o m p o sitio n B irleşim değişm esi 27 C h a n g e m e n t c o m b in a to ire B irleşim kalıb ı 295 M oule d e co m p o sitio n B irleşm e çizgisi 136 T r a it d ’u n io n B irleşm e sesi 37 S o n de co m b in a iso n B irlikte hali 330 C a s s o c ia tif B itim cüm lesi 579 P ro p o s itio n lim ita tiv e B itim za rffiili 435 433 G é ro n d if lim ita tif L a n g u e a g g lu tin a n te B itişim li dil 12 B itişm e 71 149 A g g lu tin a tio n B itm e m iş fiil 410 V erb u m in f in itu m B itm e m iş fiil yargısı 521 P ro p o s itio n in fin itiv e B itm iş fiil 410 V erb u m f in itu m Boğaz 31 29 P h ary n x Boğaz sesdeşi, boğazsı sesdeş 46 C o n s o n n e p h a r y n g a lc B o ğ u m la n m a 32 31 A rtic u la tio n 592 TÜRKÇENİN GRAMERİ B o ğ u m la n m a benzeşm esi B oğ u m la n m a bölgesi B oğ u m la n m a çevresi B oğum lanm a n o kta sı B olünlü sesdeş Boş e k B ölük hali B urun B uru n deliği B uyu ru B ü k ü m lü dil B ü tü n le şm e B üyük harf B ü y ü ltm e 175 B ü zü lm e B ü zü lm e u zu n lu ğ u 103 93 A ssim ila tio n articulaire Z o n e d 'a r tic u la tio n 33 R é g io n d 'a r tic u la tio n 43 33 P o in t d 'a r tic u la tio n 47 C o n s o n n e s o n a n te D é sin e n c e vide 419 C as p a r t i t i f 324 31 29 Nez 32 N a rin e 443 I m p é r a tif 12 L a n g u e f le x io n n e lle I n té g r a tio n 295 25 M a ju sc u le 196 A u g m e n ta tif C o n tra c tio n 5969 3961 L o n g u e u r d e c o n tr a c tio n C C evher fiili Ceza C insadı C ins sın ıfı C üm le C üm le to n u C üm le vurgusu 474 522 321 178 10 522 125 120 V erbe s u b s t a n tif A podóse N om c o m m u n G e n re P h ra se T o n de p h r a s e A ccent de p h ra se ç Ç ağırm a adı, kişi adı 517 321 513 Çağrı h a li 136 118 327 Çatıca uylaşm a 544 Ç atışm a 59 68 72 Ç ekim (ta rz) 444 Ç ekim 12 Ç ekim eki 81 148 Ç ekim li fiil 410 Ç ekim öbeği 506 Ç ekim siz fiil 410 Ç evrik kip 451 509 Ç evrik söz 451 Ç ıkm a h a li .k im d e n h a li 328 Ç iftd o ru k lu hece 53 P ré n o m C as v o c a tif A ccord e n voix H ia tu s C o n ju g a is o n F lexion S u ffix e fle x io n n e l V erbe c o n ju g u é G ro u p e d e d é c lin a is o n V erb e n o n - c o n ju g u é T e m p s p é r ip h r a s tiq u e P é r ip h r a s e C as a b l a ti f S y lla b e à d o u b le s o m m e t ADLAM ALAR Ç iftd u d a k sesdeşi, Ç iftd u d a k sı sesdeş Ç iftsesdeş Çizi Ç ocuk dili Ç okheceli e k Ç oklu Ç oklukça Ç o k lu n u n çoklusu Ç özülm e Ç özüm lü 593 CSonaonne b ila b ia le 43 54 137 70 405 83 322 581 358 52 20 C o n s o n n e d o uble T ir e t L a n g u e e n f a n tin e S u ffix e p o ly sy llab e P lu rie l Q u a n ti ta t if P lu rie l d o u b le D é te n te A n a ly tiq u e D D ağılm a 113 D am ak 45 D a m a k sesdeşi. d a m a k sı sesdeş 45 D a m a ksü a şm a 111 D aralm alı sesdeş 42 99 D arlaşm a Dar sesli 35 166 D eğişik 532 D eğişik sıra 21 D enem eli sesbilgisi 577 D erhal izlem e 17 D evlet dili 534 D evrik cü m le D eyim 20 141 296 495 D eyiş 548 D ışcüm le 326 329 D ışçekim hali 41 D ışp a tla m a lı sesdeş 30 Dil (Organ) 9 Dil 9 Dil 11 Dil ailesi 79 Dil benzeşm esi 18 Dil bilgileri If D ilbilgisi, gram er 443 D ile k-şa rt 468 D ile k -şa r tm a n la tm a sı D é c o m p o sitio n P a la is C o n s o n n e p a la ta le P a la ta lis a tio n C o n s o n n e c o n s tric tiv e R é tr é c is s e m e n t V oyelle é tr o ite V a r ia n te O rd re o c c a sio n n e l P h o n é tiq u e e x p é rim e n ta le S u c c e ssio n h â tiv e L a n g u e o ffic ie lle P h r a s e In v erse L o c u tio n É noncé P ro p o s itio n e x te r n e D é c lin a iso n e x te rn e C o n s o n n e ex p lo siv e L angue T angue L angage F a m ille d e la n g u e A s sim ila tio n p a la ta le S c ie n c e s lin g u is tiq u e s G ra m m a ir e D é s ld é r a tlf- c o n d itio n n e l P e r fe c tif d u d é s id é r a tif- c o n d i- TDrkçcnin Gram eri F ; 38 594 TÜ U K Ç K N tN D ilc k -şa rh n bildirm esi 467 D ilek-şa rtın söylentisi 469 D ilin kökü 31 D ilin sesleri 23 Dilin sırtı 45 33 44 45 33 D ilin tacı 32 33 44 D ilin ucu D ilin y a n la n 48 33 19 Dil k a n u n u 19 21 Diller bilgisi Dil sesi 32 Dil topluluğu 13 Dil uyu m u k a n u n u 84 44 Dis D iş-d u d a k sesdeşi, 43 d iş-d u d a k sı sesdeş D işeti 32 44 D işeti sesdeşi. d işetsi sesdeş 45 Dişilik 178 Dişlerar&sı sesdeş 44 Diş sesdeşi, dişsi sesdeş 44 D oğrudan sıra 532 D oğrudan söz. dûlayısız söz 534 133 D o ku n a klı sıra 533 D o ku n a klı vurgu 122 D olayılı geçm iş 442 D olayılı g eçm işin a n la tm a sı 460 D olayılı g eçm işin bild irm esi 460 D olayılı g eçm işin sö ylen tisi 461 D olayılı g eçm işin şartı 461 324 D olayılı hal D ona n m a hali, kim li hali 330 191 D o natım fiili 218 D o n a tım sıfa tı 192 D onusm uş 171 427 D önük k im se 544 D önüşlü fiil 286 288 D önüşlü görünüş 414 364 D önüşlü za m ir (îR A M K K t I n d ic a tif d u d é s id é r a tif- c o n d itio rm e l N a r r a tif d u d é s id é r a tif- c o n d itio n n e l R a c in e d e la la n g u e S o n s de la la n g u e Dos d e la la n g u e C o u ro n n e de la la n g u e P o in te d e l a la n g u e B o rd s de la la n g u e Loi lin g u is tiq u e L in g u is tiq u e S o n d e la n g u e C o m m u n a u té lin g u is tiq u e L oi de l ’h a r m o n ie p a la ta le D ent C o n s o n n e la b io - d e n ta le A lvéole C o n s o n n e a lv é o la ire F é m in in C o n s o n n e in te r d e n ta le C o n s o n n e d e n ta le O rd re d ire c t D isc o u rs d ir e c t O rd re p a th é tiq u e A c c e n t p a th é tiq u e D u b ita tif P e r f e c tif d u d u b ita tif I n d ic a tif d u d u b ita tif N a r r a tif d u d u b ita tif C o n d itio n n e l d u d u b ita tif C as o b liq u e C a s m u n itif V erb e m u n itif A d je c tif m u n itif P ig é S u je t ré fle x ib le V erb e ré flé c h i A sp ec t r é f lé c h i P ro n o m r é f lé c h i ADLAM ALAR D udak 32 29 D udak benzeşm esi 80 D udak sesdeşi, d u d aksı sesdeş 43 D udaksılaşm a 101 108 D udak u y u m u k a n u n u 84 D urak 128 D uralam a 52 D urgu 127 D urum fiili 408 537 D uyguca sıra 533 D u yu lu rlu k 40 47 D uyuş to n la n m a sı 126 D uyuş a n la tm a sı 496 D uyuş ü n le m i 398 D uyuş vu rgusu 122 533 D ünya dili 7 D üşm eli e k 73 D üşm eyle ekle m e 73 D üşürm e 77 D ü zeltm e işareti 28 D üzenli h ece 54 D üzensiz hece 54 D üzleşm e 102 D üz sesli 34 D üz sıra 86 L èvre A ssim ila tio n la b ia le Ckinsorm e la b ia le L a b ia lis a tio n Loi de l’h a r m o n ie la b ia le Repos Tenue P a u se V erbe d 'é ta t O rd re a f f e c tif P e rc e p tib ilité I n to n a t io n a ffe c tiv e E x p re ssio n a ffe c tiv e I n te r je c ti o n a ffe c tiv e A c c e n t a ff e c tif L a n g u e m o n d ia le S u ffix e a p h é r é tiq u e S u ff ix a tio n p a r c h u te É lisio n S ig n e de c o rre c tio n S y lla b e ré g u liè re S y lla b e irré g u liè re D é s a rro n d is s e m e n t V oyelle n o n - a r r o n d ie C lasse n o n - a r r o n d ie 22 E debiyat 22 E d eb iya t bilgisi 18 E d eb iya t dili 20 E d eb iya t ta rih i E delem e fiili 278 280 290 217 282 Edilen fiil 413 E dilen g ö rü n ü şü 422 E dilen s ıfa tfiil 12 147 Ek 362 Ek h a lin d e za m ir 23 E klem e 146 E kler dağarcığı 540 E ksikli Ek y ığ ılm a sı 221 210 271 479 Ek za m ir L itté r a tu r e R h é to riq u e L a n g u e litté r a ir e H is to ire de la lit té r a t u r e V erb e f r é q u e n ta tif V erb e p a s sif A sp ec t p a ssif P a r tic ip e p a s sif A fftxe S u ffix e p ro n o m in a l S u f f ix a tio n E x is te n c e de su ffix e D é fe c tlf Cum ul S u ffix e p ro n o m in a l 595 596 T Ü R K Ç E N lN g r a m er ! E naz em ek k a n u n u 23 78 Erişm e hali, kim re hali 197 E skim iş 389 E skiyi a lm a k 154 E şitlik derecesi 346 E şitleşm e 110 Eşlik adı 169 E şzam an cüm lesi 578 Eşzam an za rffiili 434 E tk ile n m e hali, k im i hali 327 E tk in fiil 281 E tk in görünüş 412 E tk in sıfa tfiil 422 E ttire n fiil 276 291 293 E ttire n g ö rünüşü 417 E ttire n k im se 545 Evden 357, 444 E ydilen 357 444 E y itm e 20 Loi de m o in d re e f f o rt C as a lla tif V ieilli A rc h a ïsm e É q u a tif É g a lis a tio n N om de c o m m u n a u té P ro p o s itio n de c o ïn c id e n c e G é ro n d if de c o ïn c id e n c e C as a c c u s a tif V erbe a c tif A sp ec t a c tif P a r tic ip e a c tif V erbe f a c titif A sp ect f a c titif S u je t f a c te u r S u je t p a r l a n t A dressé D ic to n Fıkra Fıkra Fısıltı F ısıltı d urum u Fiil 151 Fiil cüm lesi Fiil çekim i 274 Fiilden fiil 224 Fiilden isim Fiilden isim d en fiil 282 Fiilden kö ken Fiilden y ü k le m Fiile ek Fiil eki Fiilin çatısı F iilin gövdesi Fiil kişi eki Fiil k ö k e n i Fiil kökü Fiil öbeği Fiil yargısı A lin éa A n e c d o te C h u c h o tte m e n t P o s itio n de c h u c h o tte m e n t V erbe P h r a s e v e rb a le C o n ju g a is o n V erbe d é v e r b a tif N om d é v e r b a tif V erb e n o m in a l d é v e r b a tif R a d ic a l d é v e r b a tif P r é d ic a t v e rb a l S u ffix e a d v e rb a l S u ffix e v e rb a l voix T h è m e v e rb a l D é sin e n c e v e rb a le p e rs o n n e lle R a d ic a l v e rb a l R a c in e v e rb a le G ro u p e v e rb a l P ro p o s itio n v e rb a le 152 410 150 150 274 140 141 33 30 408 524 441 156 156 217 150 525 148 148 411 442 444 150 146 506 520 ADLAMALAR F iren k sim e G eçişli fiil Geçiş sesi G eçişsiz fiil G eçm iş G eç m iş-h a l G eçm işin a n la tm a sı G eçm işin bildirm esi G eçm işin şa rtı G eçm iş öncesi G eçm iş s ıfa tfiili G eleceğin a n la tm a sı G eleceğin bildirm esi G eleceğin söylentisi G eleceğin şartı G elecek G elecek öncesi G elecek s ıfa tfiili G enel diller bilgisi G enel sesli u y u m u k a n u n u 55 409 43 409 442 483 459 458 460 483 423 458 465 467 467 442 483 423 22 84 G eniş sesli 35 G eniş za m a n 442 G eniş za m a n ın a n la tm a sı 462 G eniş za m a n ın bildirm esi 462 G eniş za m a n ın sö ylen tisi 458 G eniş za m a n ın şa rtı 463 G eniz 31 29 G e n iz-d a m a k sesdeşi. genizsi d a m a k sesdeşi 46 G e n iz-d u d a k sesdeşi, genizsi d u d a k sesdeşi 43 G e n iz-d iş-d u d a k sesdeşi. gen izsi d iş-d u d a k sesdeşi 44 G e n iz-d iş sesdeşi, genizsi diş sesdeşi 46 G en iz seslisi, g enizsi sesli 38 G en iz sesdeşi, genizsi sesdeş 48 G en iz sesi .genizsi ses 32 G en izsileşm e 110 597 F ra n c is m e V erbe tr a n s i tif S o n tr a n s ito ir e V erbe in tr a n s itif P assé P r é s e n t p assé P e rfe c tif d u p assé I n d ic a tif du p assé C o n d itio n n e l d u p assé P a ssé a n té r ie u r P a r tic ip e p assé P e r fe c tif d u f u tu r I n d ic a tif d u f u tu r N a r r a tif d u f u tu r C o n d itio n n e l d u f u tu r F u tu r F u tu r a n té r ie u r P a r tic ip e f u tu r L in g u is tiq u e g é n é ra le Loi g é n é ra le de l ’h a r m o n ie v o ca liq u e V oyelle la rg e A o riste P e r fe c tif de l’a o riste I n d ic a tif de l ’a o ris te N a r r a tif d e l’a o r is te C o n d itio n n e l d e l ’a o ris te C a v ité p h a r y n g o - n a s a le C o n s o n n e p a la to - n a s a le C o n s o n n e la b io - n a s a le C o n s o n n e la b io - d e n to - n a s a le C o n s o n n e d e n to - n a s a le V oyelle n a s a le C o n s o n n e n a s a le Son nasal N a s a lis a tio n 598 T Ü R K Ç E N İN G enizsi ses 38 G erçek ço klu k karşılaştırm a za rffiili 439 G erçek fiil 474 G erçek karşılaştırm a cüm lesi 581 G erçek ka rşılaştırm a za rffiili 438 G erçeklem e zarfı 372 G erçek n ite lik ka rşılaştırm a za rffiili 439 G erçekte kim se 544 G erekliğin a n la tm a sı 472 G erekliğin bildirm esi 471 G erekliğin söylentisi 472 G erekliğin şartı 473 G ereklik 443 G erilek vurgu 118 G erileyici b enzeşm e 82 105 G erilm e 52 G evşem iş sesdeş 60 G ırtla k 30 29 G ırtla k çarpm ası 28 46 G ırtla k kapağı 29 G ırtla k sesdeşi, g ırtla ksı sesdeş 46 G iderm e hali, k im siz hali 331 G iderm e sıfa tı 201 G irm e hali, k im e hali 328 G öbek adı 517 G öçüşm e 70 G önderm e 139 G örelik hali, kim ce hali 330 Göreli za m a n 443 G ö rü n tü kelim e 7 516 G örünüş 411 G örüşm e 137 G österm e s ıfa tı 351 G ö ste rm e za m iri 360 351 G öz dili 19 G özle a lın tı 143 G ram erce işleyiş 532 G ram erce k im se 413 526 GRAMERİ V oix n a s a le G é ro n d if de c o m p a ra is o n ré e lle q u a n tita tiv e V erbe rée l P ro p o s itio n c o m p a ra tiv e réelle G é ro n d if a e c o m p a ra is o n rée lle A dv erb e de v é rific a tio n G é ro n d if d e c o m p a ra is o n ré e lle q u a lita tiv e S u je t rée l P e r fe c tif d u n é c e s s ita tif I n d ic a tif d u n é c e s s ita tif N a r r a tif d u n é c e s s ita tif C o n d itio n n e l d u n é c e s s ita tif N é c e s s ita tif A c c e n t ré g re ssif A ssim ila tio n ré g ressiv e T e n tio n C o n s o n n e a d o u c ie L a ry n x C oup de g lo tte É p ig lo tte C o n s o n n e la ry n g a le C a s p r iv a tif A d je c tif p r iv a tif C a s d a tif P e tit nom M é th a tè s e R envoi C a s é q u a tif T e m p s r e la tif M o t- f a n tô m e A sp ect I n te r lo c u tio n A d je c tif d é m o n s tr a tif P ro n o m d é m o n s tr a tif L a n g a g e visuel E m p r u n t visu el P o n c tio n g r a m m a tic a le S u je t g r a m m a tic a l ADLAM ALAR G ram erce n esn e G ram erce uylaşm a G ram er durgusu G ram er kelim esi G ram er sın ıfı G ü çte k im se G ü n d elik dil G ü rü ltü 418 538 127 78 144 148 151 153 544 18 32 O b je t g r a m m a tic a l A ccord g ra m m a tic a l P a u s e g ra m m a tic a le M ot g ra m m a tic a l C a té g o rie g ra m m a tic a le S u je t v irtu e l L angue com m une B r u it H Hal adı H alk ağzı H alkça söyleyiş H alkça y a p ın ı H alk dili H al s ıfa tfiili Hal z a r ffiili H areke H a rf H a yk ırm a H a yva n dili Hece H ece b ö lü m ü k a n u n u Hece b in işm esi H ecenin doruğu H ım h ım H ışırtı H ışırtılı sesdeş Ir la m a sesi Isk a la Isla k sesdeş iç c ü m le iç ç e k im iç ç e k im h a li İçe d ö n ü k İçe d ö n ü k fiil 195 69 38 155 39 423 430 26 88 11 24 399 396 405 10 52 56 65 53 38 32 49 31 30 98 548 312 326 284 207 N om d é t a t P a r le r p o p u la ire P ro n o n c ia tio n p o p u la ire F o r m a tio n p o p u la ire L a n g u e p o p u la ire P a r tic ip e p r é s e n t G é ro n d if d ’é t a t P o in t-v o y e lle L e ttre E x c la m a tio n L a n g u e a n im a le S y llab e Loi de d iv isio n sy llab iq u e H ap lo lo g ie S o m m e t de la sy llab e N a silla rd S ib ila tio n C o n s o n n e s ib ila n te V oix m u sic a le G am m e C o n s o n n e m o u illée P ro p o s itio n in te r n e C o n ju g a is o n in te r n e D é c lin a iso n in te r n e S u b je c tif V erb e s u b je c tif 599 600 T Ü R K Ç E N lN 337 İçeklem e İç in lik hali 193 İçin lik sıfa tı 193 İçp a tla m a lı sesdeş 41 57 İçses 68 İçtü rem e İk ile m e 308 349 512 İkili 183 «46 İk in c i kişi 357 İk in c i kişi çoklu su 446 İk in c il cü m le 547 İk in c il üye 524 İk i n o k ta 133 İk i üyeli c ü m le 523 İkizleşm e 62 6 8 122 İk iz sesdeş 62 İk iz sesli 39 İlerleyici b enzeşm e 78 82 104 İlin ti za m iri 369 İlin ti za m iri cüm lesi 552 İn ce d ü z sıra 86 İn c e k a rm a sıra 87 İn ce lm e 90 100 İn c e sesli 25 34 İn c e sıra 82 İn c e y u v a rla k sıra 86 İn g ilizsim e 300 İn sa n sesi 30 İp u cu 552 İsim 151 İsim cü m lesi 524 İsim d e n fiil 204 150 156 İsim d e n isim 158 150 156 İsim d e n k ö k e n 149 İsim d e n y ü k le m 525 İsim eki 148 İsim k ö k e n i 150 İsim k ö k ü 146 İsim le m e 529 İsim öbeği İsim yargısı İsm e e k 506 521 148 GRAMERİ I n f ix a tlo n C a s d e s tin a tif A d je c tif d e s tin a tif C o n s o n n e im p lo siv e M é d iale É p e n th è s e R é d u p lic a tio n D u el D e u x iè m e p e r s o n n e D e u x iè m e p e r s o n n e d u p lu rie l P ro p o s itio n s e c o n d a ire T e rm e s e c o n d a ire D eu x p o in ts P h r a s e d irè m e G é m in a tio n C o n s o n n e g é m in é e D ip h to n g u e A ssim ila tio n p ro g re ss iv e P ro n o m r e la tif P ro p o s itio n r e la tiv e p r o n o m in a le C la sse a n t é r ie u r e n o n - a r r o n d l e C la sse a n t é r ie u r e m ix te P a la ta lis a tio n V oyelle a n té r ie u r e C la sse a n t é r ie u r e C la sse a n t é r ie u r e a r r o n d ie A n g lic ism e V oix h u m a in e In d ic e N om P h r a s e n o m in a le V erb e d é n o m in a tif N om d é n o m in a tif R a d ic a l d é n o m in a tif P r é d ic a t n o m in a l S u ffix e n o m in a l R a d ic a l n o m in a l R a c in e n o m in a le D é te r m in a n t n o m in a l, c o m p lé ­ m e n t in d ir e c t G ro u p e n o m in a l P ro p o s itio n n o m in a le S u ffix e a d n o m in a l ADLAMALAR 601 is te ğ in a n la tm a sı İste ğ in bildirm esi İste ğ in sö ylen tisi İs te k İ s te k fiili İste m İste n e n İste r İste y e n İşbirliği g ö rünüşü İşleyiş İv e d ilik fiili İy e lik eki İy e lik za m iri İy i k u lla n m a İzle m e cü m lesi İzlem e z a r ffiili 470 470 471 443 212 222 386 528 528 528 528 417 9 488 363 361 19 576 580 433 P e r fe c tif d e i ’o p ta tif I n d ic a tif d e l ’o p ta tif N a r r a tif de l ’o p ta tif O p ta tif ’V erbe d é s id é ra tif R e c tlo n R é g im e R é g it R é g is s a n t A sp ect c o lla b o ra tif F o n c tio n V erbe h â t if S u ffix e p o ssessif P ro n o m p o ssessif B on u sag e Proposition successive G é ro n d if su c ce ssif K K a lın d ü z sıra 86 C la sse p o s té rie u re n o n - a r ro n d ie K a lın ka rm a sıra 87 C lasse p o s té rie u re m ix te K a lın sesli 25 34 V oyelles p o sté rie u re K a lın sıra 82 C lasse p o s té rie u re K a im y u v a rla k sıra 86 C lasse p o s té rie u re a rro n d ie K a lm a hali, k im d e hali 328 C as lo c a tif K a p a lı hece 54 S y lla b e fe rm é e K a p a n m a lı sesdeş 41 C o n s o n n e o cclusiv e K argış 237 M a lé d ic tio n K a rıştırm a 131 201 C o n fu sio n K a rm a dil 154 L a n g u e m ix te K a rm a sıra 87 C lasse m ix te K a rm a şık birleşik cü m le 548 562 P h r a s e com p o sée co m p lex e K a rm a şık fiil 482 V erbe co m p lex e K a rşıla ştırm a 346 C o m p a ra is o n K a rşıla ştırm a lı gra m er 20 G ra m m a ire c o m p a ré e K a rşıla ştırm a lı ü s tü n lü k 347 S u p e r la tif c o m p a r a tif K a rşıla ştırm a sıfa tı 345 A djectif com paré K a rşıla ştırm a z a r ffiili 438 G é ro n d if de c o m p a ra is o n K a rşıla ştırm a za rfı 375 A d v erb e c o m p a r a tif K a rşılıklı fiil 290 V erbe ré c ip ro q u e K a rşılık lı görünüş 416 A sp ec t ré c ip ro q u e K a rşılıklı kim seler 544 S u je ts m u tu e ls W IW 602 T Ü R K Ç E N İN K a rşıtla m a bağlam cüm lesi 556 K arşıtlam a bağlam ı 391 K a rşıtla m a za rffiili 431 K a tıla n 332 K a tılm a hali, k im in hali 328 K a tı sesdeş 49 K a tk ı alan 332 K a tm a işaret 129 K a tm a kelim e 152 K a tm a öbek 518 K a tm e rli şa rt tarzı 478 K avram 9 K aym alı sesdeş 45 K a y n a şm a 76 71 K elim e 10 K elim e ailesi 145 K elim ecik 83 152 K elim e çekim i 153 K elim e dağarcığı 10 141 K elim e öbeği 496 331 K elim e sın ıfı 151 K elim e sırası 532 K elim e vurgusu 115 K elim e ya p ım ı 153 154 149 154 K elim e y a ra tm a k K en d in ce 400 K esik cüm le 134 K esirli sayı sıfa tı 355 K esm e işareti 28 K e sm e n o k ta la n 134 K ılıcı adı 162 163 246 K ılın tı adı 258 K ılış adı 264 421 K ılış fiili 408 K ılışın ü rü n ü 244 225 249 K ısa sesli 38 K im e halli n e sn e 528 K im se 410 520 441 K ip K işi 441 K işi adı 321 273 513 539 K işice u ylaşm a GRAMERİ P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e a d v e r ­ sa tiv e C o n jo n c tio n a d v e rs a tiv e G é ro n d if a d v e r s a tif A n n ex é C as g é n itif C o n s o n n e b r u is s a n te Fond S ig n e a c e sso ire M ot a c ce so ire G ro u p e a c c e sso ire M ode d o u b le d u c o n d itio n n e l C oncept C o n s o n n e a f f riq u é e C ra s e M ot F a m ille de m o ts P a r tic u le F le x io n d e m o t V o c a b u la ire G ro u p e de m o t C lasse de m o t O rd re d e s m o ts A c c e n t de m o t F o rm a tio n de m o t N éo lo g ism e P erso n n el P h ra se su sp en d u e A d je c tif n u m é ra l f r a c tio n n a ir e S ig n e d e c o u p u re P o in ts d e s u s p e n tio n N om d 'a g e n t N om f r a g m e n ta ir e N om d ’a c tio n V erb e d 'a c tio n N om de p r o d u it V oyelle c o u r te C o m p lé m e n t d ir e c t d a tif S u je t T em ps P e rs o n n e N om d e p e r s o n n e A ccord e n p e r s o n n e ADLAMALAR K işi zam iri K ita p ça söyleyiş K o n m u ş a n la m K O nuşm a K o n u şm a a yg ıtı K o n u şm a dili K o n u şm a k K o n u şm a organı K o n u şm a sesi K o n u şm a to n u K opya K o ru m a sesdeşi K o şm a ta k ım Kök K ö k -e k K ö ke n K ö k te n K öşeli p a ra n te z K u la k dili K u la kla a lın tı K ural K uraldışı K u ra llı K u v v e tli sesli K ü ç ü k d il K ü ç ü k h a rf K ü ç ü ksem e K ü ç ü k sü n m e çoklusu K ü ç ü ltm e K ü ç ü ltm e adı K ü ç ü ltm e sıfa tı K ü ç ü ltm e za rfı K ünye 357 27 320 9 495 10 29 12 10 10 29 31 31 240 47 67 73 308 512 12 145 165 144 155 37 140 19 143 9 358 291 69 31 29 25 350 359 158 174 340 349 377 516 P ro n o m p e rso n n e l P ro n o n c ia tio n liv resq u e S e n s fo n d a m e n ta l P a ro le A p p a re il de la p a ro le L a n g u e p a rlé e P a r le r O rg a n e de la p a ro le V oix de p a r le r T o n de p a ro le C alque C o n s o n n e in te r c a la ir e H e n d ia d y o in R a c in e R a c in e - a f fix e R a d ic a l P rim o rd ia l C ro c h e t L a n g a g e a u d itif E m p r u n t a u d itif R è g le A n o m al R ég lé V oyelle fo rte L u e tte M in u scu le D é tra c tif P lu rie l de m o d e stie D im in u tif N om d im in u tif A d je c tif d im in u tif A d v erb e d im in u tif N om p a tro n y m iq u e L Lehçe L ehçeler bilgisi L ügat bilgisi L ü g a t kelim esi L ü g a t kita b ı, sözlük 11 21 19 78 144 19 D ia le c te D ialec to lo g ie L e x ic o g ra p h ie M ot le x ic o g ra p h iq u e D ic tio n n a ire 603 604 T Ü R K Ç E N İN (Î R A M E R İ M M adde A rticle 140 M a n tıkça a n la tm a E x p re ssio n lo g iq u e 496 M a n tıkça kim se S u je t lo g iq u e 413 526 M a n tıkça n esne O b je t lo g iq u e 417 544 M a n tıkça sıra O rd re lo g iq u e 533 M a n tık to n la n m a sı I n to n a t io n lo g iq u e 126 M a n tık vurgusu A c c e n t lo g iq u e 121 533 M astar In fin itif 420 M ecaz F ig u re d e m o t 320 M ecazlı a n la m 215 297 320 S e n s fig u ré M ed en iyet dili L a n g u e d e c iv ilis a tio n 18 M ekân adı N om de p la c e 194 M eslek adı N om de p ro fe ssio n 195 M etin açıklam ası C o m m e n ta ire 20 M etin bilgisi P h ilo lo g ie 20 M etin ana rım ı R e s titu tio n d e te x te 20 M etin te n k id i C ritiq u e d e te x te 20 M ikd a r za rfı A d v erb e d e q u a n t ité 372 M illet dili 17 L a n g u e n a t io n a l e M u siki h a re k eti M o u v e m e n t m u sic a l 126 M u siki perd esi T o n m u sic a l 30 N N esne N isp et sıfa tı N itelikçe N ite lik za rfı N iy e t fiili N iy e tte gelecek N iy e tte y a k ın gelecek N okta N o kta la m a N o kta la m a işareti N o kta lı çizgi N o kta lı virgül O b je t, c o m p lé m e n t d ir e c t A d je c tif r e la tif Q u a lita tif 581 A d v erb e de q u a lité 373 V erbe in te n tio n n e l 482 F u tu r in te n tio n n e l 466 F u tu r p ro c h e in te n tio n n e l 465 129 P o in t P o n c tu a tio n 129 114 S ig n e d e p o n c tu a tio n 128 P o in t-tire t 138 P o in t- v ir g u le 132 409 527 192 O O bartk sesdeş O bartm a 91 189 C o n s o n n e e m p h a tiq u e E m phase ADLAMALAR O bartm a çoklusu 323 O b a rtm a h a n la tm a 298 552 558 O bartm a vurgusu 122 O kşam a adı 182 O kşam a sıfa tı 182 O kum a 11 O lağan şa rt 463 O lağan şart bağlam cüm lesi 561 O lağan şa rt cüm lesi 549 O lağan şart za rffiil cüm lesi 585 O lduran görünüşü O lduran kim se O lm ayası şart O lm ayası şa rt bağlam cüm lesi O lm ayası şa rt cüm lesi O lm ayası şart za rffiil cüm lesi O lum lu görü n ü ş O lu m lu lu k O lum suz çekim O lum suz görü n ü ş O lu m su zlu k O lu m su z s ıfa tfiil O lum suz soru çekim i O lu m su z ta b a n O lu p b iten Oluş fiili O rtada fiil O rta fiil O rta hece d ü şm esi O rtakla şa fiil O rtaklaşa k im se O turuşm a 418 545 459 561 549 585 411 454 453 412 452 422 455 452 408 408 537 409 528 289 216 63 288 545 58 P lu rie l e m p h a tiq u e E x p re ssio n e m p h a tiq u e A ccen t e m p h a tiq u e N om h y p o co ristiq u e A d je c tif h y p o c o ristiq u e L e c tu re C o n d itio n n e l p o te n tie l P ro p o sitio n c o n jo n c tiv e c o n d i­ tio n n e lle p o te n tie lle P ro p o s itio n c o n d itio n n e lle p o ­ te n tie lle P ro p o sitio n a d v e rb ia le c o n d itio n n e lle p o te n tie lle A spect c a u s a tif S u je t c a u sa l C o n d itio n n e l irréel P ro p o sitio n c o n jo n c tiv e c o n d iti­ o n n e lle irré e lle P ro p o s itio n c o n d itio n n e lle ir ré ­ elle P ro p o s itio n a d v e rb ia le c o n d i­ tio n n e lle irré e lle A sp ect a f f ir m a tif A ffirm a tio n C o n ju g a iso n n é g a tiv e A sp ect n é g a tif N é g a tio n P a r tic ip e n é g a tif C o n ju g a is o n in te r ro g a tiv e n é ­ g a tiv e B ase n é g a tiv e P ro c è s V erbe d e v e n ir V erb e à v a le u r m o y en V erb e m oyen S y n co p e V erb e de c o o p é ra tio n S u je t c o lla b o ra tif T assem en t Ö Ö hekleşm e 62 ßO S G ro u p e m e n t 606 TÜ R K Ç EN İN Öbek vurgusu Ö ğ retim lik O navurt sesdeşi, ö n a m r ts u sesdeş Ö ncelik cüm lesi Ö ncelik fiili Ö ncelik za rffiili 436 Ö ncül Ö ndam ak Ö ndam a k sesdeşi. ö n d a m a k sı sesdeş Ö nek 303 Önses Ö nsesin tekra rla n m a sı Önsesli d üşm esi Ö n ta kı 303 Ö n tü rem e Ö rnek çekim Ö rneklem e Ö zerkli kelim e Ö zlükad 119 19 48 579 482 432 356 45 45 311 57 348 65 311 67 450 74 152 321 GRAMERİ A cc en t d e g ro u p e C lassiq u e C o n s o n n e la té r a le a lv é o la ire P ro p o s itio n d ’a n té r io r ité V erbe a n t é r ie u r G é ro n d if d ’a n té r io r ité A n té c é d e n t V o û te d u p a la is C o n s o n n e p r é p a la ta le P ré fix e I n itia le A llité ra tio n A p h é rè se P ré p o s itio n P ro th è s e P a r a d ig m e A n alo g ie M o t a u to n o m e N om p ro p re i■P P aragraf P arantez P atlam a P a tlam alı sesdeş P e kiştirm e zam iri Perde, to n 140 139 32 41 365 359 31 124 P a rag rap h e P a r e n th è s e E x p lo sio n C o n s o n n e p lo siv e P ro n o m a s s é v é ra tif l ’o n S S a h ip lik adı S a lt bağlam S a lt bağlam cüm lesi S a lt fiil S a lt geçm iş S a lt hal S a lt sıfa t S a lt ü s tü n lü k S a lt za m a n S an S a n a tç ı adı 163 392 558 474 459 324 346 347 443 513 162 N om de possesseur C o n jo n c tio n a b s o lu e P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e absc V erb e a b so lu P a s s é a b so lu C a s a b so lu A d je c tif p o s itif S u p e r la tif a b s o lu T e m p s a b so lu T itr e N om c.’a r t i s a n ADLAMALAR S a n öbeği S a p la m a cüm le S a p la m a öbeği 132 S a tır başı Sayı Sayıca u ylaşm a S a yı sıfa tı S a ym a ca Sebep bağlam cüm lesi Sebep bağlam ı Sebep za rffiili S en lib en li k o n u şm a S ert d a m a k S ert sesdeş Ses Ses Ses a kışm a st Ses a y g ıtı Ses benzeşm esi Sesbilgisi Ses birleşm esi Ses dağarcığı Ses değişm esi Sesdeş Sesdeş a tla m a sı Sesdeş başlı ek Sesdeş siste m i Sesdeş tü re m e si Sesdeş u y u m u Sesdeş u y u m u k a n u n u Ses d ö n ü şm esi Ses d u d a kla rı Ses d u ru m u Ses dü şm esi S esin rengi Ses itişm e si Ses k a n u n u Sesler bilgisi Sesleşm e Sesleşm e b en zeşm esi Sesli Sesli a tla m a sı 514 321 139 537 518 519 128 441 540 353 468 559 551 392 436 61 45 42 10 23 30 112 66 29 78 20 51 33 51 25 33 97 72 107 119 67 106 106 69 30 29 30 58 31 112 9 21 30 103 93 25 33 81 607 G ro u p e de titre P h ra s e p a r e n th è tiq u e G ro u p e p a r e n th è tiq u e À la ligne N om bre A ccord en n o m b re A d je c tif n u m é ra l S u p p o sitif P ro p o sitio n c o n jo n c tiv e c a u sa le C o n jo n c tio n c a u sa le G é ro n d if de ca u se L a n g u e fa m iliè re P a la is d u r C o n so n n e d u re S on V oix E u p h o n ie A p p areil vocal A ssim ila tio n p h o n é tiq u e P h o n é tiq u e C o m b in a iso n p h o n é tiq u e E x is te n c e de son C h a n g e m e n t p h o n é tiq u e C o n so n n e A lte rn a n c e c o n s o n a n tiq u e S u ffix e à l'in itia le c o n s o n a n ­ tiq u e C o n s o n a n tis m e A n a p ty x e c o n s o n a n tiq u e H a rm o n ie c o n s o n a n tiq u e L oi d e l ’h a r m o n ie c o n s o n a n tiq u e E v o lu tio n p h o n é tiq u e C o rd e vocal P o s itio n de voix C h u te C o u le u r de la voix C a c o p h o n ie L oi p h o n é tiq u e P h o n o lo g ie P h o n a tio n A ssim ila tio n p h o n iq u e V oyelle A lte rn a n c e v o c a liq u e 608 T Ü R K Ç E N İN Sesli başlı ek 72 Sesli düşm esi 63 Sesli hısım lığ ı 36 Seslik 10 23 Seslilenm e 36 119 82 Seslisi dar ek Seslisi geniş ek 82 Sesli sistem i 39 Sesli tü rem esi 66 56 Sesli u yu m u 80 84 Sesli u y u m u k a n u n la rı 84 Ses oluşm ası 29 Ses organı 29 Ses öbeği 9 Ses sistem i 92 Sessiz o ku m a k 11 Ses türem esi 65 Ses y a n ğ ı 30 Ses yazısı 26 Sesyolu 29 S ıfa t 341 152 S ıfa t 342 S ıfa tfiil 420 S ıfa tfiil yargısı 521 567 S ıfa tsı sıfa tfiil cüm lesi S ıfa tta k ım ı S ıfır ek S ıfır ya p ılık S ın ıf dili S ın ırlı geçm iş S ın ırsız geçm iş Sıra sayı sıfa tı S ızm a lı sesdeş S ilik sesli Soluk S o lu k borusu S o lu k durgusu S o lu k ha m lesi S o lu k verm e S olum a S olum a a y g ıtı S önek 342 500 441 245 225 17 458 458 354 41 99 29 29 127 10 30 31 29 23 GRAMERİ S u ffix e à l ’in itia le v o ca liq u e C h u te de voyelle A ffin ité v o ca liq u e Phonèm e V o c a lisa tio n S u ffix e à voyelle é tro ite S u ffix e à voyelle la rg e V o calism e A n a p ty x e v o c a liq u e H a rm o n ie v o ca liq u e L ois de l ’h a r m o n ie v o c a liq u e F o rm a tio n d e so n O rg a n e vocal G ro u p e d e son S y stè m e p h o n é tiq u e L ire d e s y eu x A n a p ty x e G lo tte É c r itu r e p h o n é tiq u e C a n a l v o cal A d je c tif É p ith é te P a r tic ip e P ro p o s itio n a d je c tiv e P ro p o s itio n a d je c tiv e q u a lif ic a ­ tiv e C o n s tru c tio n a d je c tiv e D é s in a n c e zéro M o rp h è m e zéro L a n g u e sp é c ia le P a ssé d é f in i P a ssé in d é fin i A d je c tif n u m é r a l o r d in a l C o n s o n n e s p ir a n te V oyelle te r n e S o u ffle T r a c h é e - a r tè r e P a u s e de so u ffle C o u p d e so u ffle E îx p iratio n R e s p ir a tio n A p p a re il r e s p ir a to ir e S u ffix e ADLAM ALAR S o n ra h k cüm lesi S o n ra h k za rffiili Sonses Sonuç bağlam, cüm lesi Sonuç bağlam ı Soru Soru ç e k im i Soru işareti Soru s ıfa tı S o ru ştu rm a ü n le m i Soru za m iri Soyadı öbeği S ö y le n ti ta rzı S öyleyiş Söyleyişe bıra kılm ış Söz Söz bölükleri S ö zd izim i Sözügeçen S ö zü n ezgisi S ö zü n gelişi S u sm a d u ru m u S ü re k fiili S ü re k lile şm e S ü rek li sesdeş S ü re ksizle şm e S ü re k siz sesdeş S ü rm e k te h a l 580 436 57 560 392 452 454 135 352 398 367 516 444 26 25 25 27 10 152 20 495 357 444 114 363 397 30 488 59 46 41 60 41 451 Ş a rt Ş a rt bağlam cü m lesi 522 561 Ş a rt bağ la m ı Ş a rtla n m ış yargı Ş a rtla y a n yargı Ş a rtlı k a rşıtla m a cü m lesi 393 522 522 551 Ş a rt ta rzı Ş ırlam a sesdeşi Şiir dili 444 49 90 609 P ro p o sitio n de p o s té rio rité G é ro n d if de p o s té rio rité F in a le P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e c o n s é ­ cu tiv e C o n jo n c tio n c o n séc u tiv e I n te r r o g a tio n C o n ju g a iso n in te rro g a tiv e P o in t d 'in te rr o g a tio n A d je c tif in te r r o g a tif I n te r je c ti o n in te rp e lla tiv e P ro n o m in te r r o g a tif G ro u p e de n o m de fam ille M ode n a r r a ti f P r o n o n c ia tio n L aissé à la p r o n o n c ia tio n D isc o u rs P a r tie s d u d isc o u rs S y n ta x e M e n tio n n é M élodie de la p a ro le C o n te x te P o s itio n d ’in d iffé re n c e V erb e d u r a tif S p ir a n tis a tio n C o n s o n n e c o n tin u e F e r m e tu r e C o n s o n n e m o m e n ta n é e P r é s e n t d u r a tif P ro ta s e P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e c o n d itio n n e lle C o n jo n c tio n c o n d itio n n e lle P ro p o s itio n c o n d itio n n é e P ro p o s itio n c o n d itlo n a n te P ro p o s itio n c o n d itio n n e lle a d v e rs a tiv e M ode c o n d itio n n e l C o n s o n n e c h u in ta n te L a n g u e p o é tiq u e T ü r ^ e n i n Grarneri P ■ T Ü R K Ç E N İN 610 Ş im d ik i Ş im d ik i Ş im d ik i Ş im d ik i Ş im d ik i Ş im d ik i za m an za m a n ın za m a n ın za m a n ın za m a n ın za m a nla a n la tm a sı bildirm esi sö y le n tisi şa rtı h ikâ ye 442 464 464 465 458 464 GRAMERİ P ré se n t P e r fe c tif d u p r é s e n t I n d ic a tif d u p r é s e n t N a r r a tif d u p r é s e n t C o n d itio n n e l d u p r é s e n t P ré se n t n a rra tif T T aban T a kı T a kı öbeği T a k lit sesi T a m benzeşm e T am layıcı T a m yapılışit Tarihî gram er Tarz Tarz adı Tarz za rfı Tasvirci gra m er T asvir fiili T asvir sesi T ekd o ru klu hece Tekh eceli T ekheceli ek T ekkişili fiil T ekleşm e T ekli T e k n ik dil T ekiiyeli cüm le T ekü yeli yargı T em el kelim e T em el üye T e m izc ilik Ters sıra T ın la m a T ın la yıcı T ırn a k Tıslam a sesdeşi T itre k sesdeş T itre şim T o n la n m a 145 385 386 504 404 no 524 524 21 441 261 422 374 21 488 403 53 12 145 82 312 508 62 322 18 522 521 141 524 154 534 30 30 139 49 48 30 124 B a se P o s tp o s itio n G ro u p e p o s tp o s itio n n e l S o n im ita tif A s s im ila tio n to ta le C o m p lé m e n t C o n s tru c tio n p le in e G r a m m a ir e h is to riq u e M ode N om d e m a n iè r e A d v erb e d e m a n iè r e G r a m m a ir e d e s c rip tiv e V erb e d e s c r ip tif S o n d e s c r ip tif S y lla b e à s o m m e t u n iq u e M o n o sy lla b e S u ffix e m o n o sy lla b e V erb e u n ip e rs o n n e l D é g é m in a tio n S in g u lie r L a n g u e te c h n iq u e P h r a s e m o n o rè m e P ro p o s itio n m o n o rè m e M o t p r im itif T e rm e e s s e n tie l P u ris m e O rd re in v e rs e R ésonance R é s o n a te u r G u ille m e t C o n s o n n e s if f la n te C o n s o n n e v ib r a n te V ib ra tio n I n to n a t io n ADLAM ALAR T opla nm a T op lu lu k adı T o p lu lu k sayı sıfa tı 356 T u tm a c a ka rşıla ştırm a cüm lesi T u tm a c a ka rşıla ştırm a za rffiili T u tm a c a n ite lik ka rşıla ştırm a cüm lesi T u tm a c a n ite lik k a rşıla ştırm a za rffiili T ü m le m e birleşik cüm le T ü m le m e şa rt cüm lesi 69 322 184 T ürem eli e k T ü rem eyle eklem e T ü re y işte n T ü re y işte n fiil kalıtn T ü rk ü ça ğ ırm a k 73 73 27 312 31 581 438 582 440 548 549 611 S y n érèse N o m co llec tif A d je c tif n u m é ra l co llectif P ro p o s itio n c o m p a ra tiv e fictiv e G é ro n d if de c o m p a ra is o n fic tiv e P ro p o s itio n c o m p a ra tiv e fictiv e q u a lita tiv e G é ro n d if de c o m p a ra is o n fic tiv e q u a lita tiv e P h ra s e com p o sée c o m p létiv e P ro p o s itio n c o n d itio n n e lle co m p létiv e S u ffix e a n a p ty c tiq u e S u f f ix a tio n p a r a n a p ty x e E ty m o lo g iq u e F ig u re é ty m o lo g iq u e C h a n te r U U lam a bağlam cüm lesi 555 U lam a b ağlam ı U lam a za r ffiili U lulam a U lulam a çoklu su U laşm a U ya n k ip i U ylaşm a U za kta n b en zeşm e U za k ta n e şitle şm e U zakta n göçüşm e U zam a U zlaşm a U zu n lu k U zun sesli 391 428 314 359 57 443 538 110 110 71 122 78 30 “İS P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e c o p u la tiv e C o n jo n c tio n c o p u la tiv e G é ro n d if d e Maison R é v é ra n c e P lu rie l d e m a je s té L ia iso n T e m p s in jo n c tlf A ccord A ssim ila tio n à d is ta n c e É g a lis a tio n à d is ta n c e M é th a tè s e à d is ta n c e A llo n g e m e n t A c c o m m o d a tio n L ongueur V oyelle lo n g u e Ü Ü çüncü kişi Ü çüncü k işi çoklusu 357 446 T ro isiè m e p e rs o n n e T i'o isièm e p e rs o n n e d u p lu rie l 6122 TÜRK ÇEN lN GRAMERİ Üleme sayı sıfa tı Ün Ü nlem Ü nlem görünüşü Ünlem işareti 518 ü n le m öbeği Ü nlenen Ünlü Ü nlüleşm e Ü nlü sesdeş Ü nsüz Ü nsüzleşm e Ü nsüz sesdeş Üreme 150 Ürem e a nlam Ü reten Ü retim 12 Ü retim eki 81 Ü stdişler Ü stelem e bağlam cüm lesi Ü stelem e bağlam ı Üst kim se Ü stü n lü k derecesi V stü ste d ü şm ü ş 354 31 393 401 135 132 518 41 93 42 41 94 42 156 320 156 155 148 43 557 391 417 545 346 211 209 A d je c tif n u m é r a l d is tr ib u tif V oix I n te r je c tio n A sp ec t v o c a tif P o in t d ’e x c la m a tio n G ro u p e in te r je c tif A p o stro p h é V oisé S o n o ris a tio n C o n s o n n e s o n o re N o n -v o isé A sso u rd is s e m e n t C o n s o n n e s o u rd e D ériv é S e n s d é riv é F o rm a n s D é riv a tio n S u ffix e d e th è m e D e n ts su p é rie u rs P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e a s s é v é ra tiv e C o n jo n c tio n a s s é v é ra tiv e S u je t p re m ie r S u p e r la tif C o llisio n V V a k itle m e cüm lesi V a k itle m e za rffiili V a sıfla m a sıfa tı V a sıfla n a n V asıfla ya n Virgül Vurgu V urg u la m a sistem i V urgulu ek V urgulu hece V urgusuz ek 577 433 341 343 342 131 114 119 116 115 117 P ro p o s itio n d e te m p s G é ro n d if te m p o re l A d je c tif Q u a lific a tif Q u a lifié Q u a lif ia n t V irg u le A ccent A c c e n tu a tio n S u ffix e a c c e n tu é S y lla b e a c c e n tu é e S u ffix e in a c c e n tu é Y Y a k ın gelecek 464 F u t u r p ro c h e ADLAM ALAR Y a k la şık fiil Y alın Y a lın ad Y alın görünüş Y a lın hal, kim hali Y a lın ka vra m Y a lın kılış adı Yananlam , Y an a şa n Y anaşm a Y an a şm a ta k ım ı 513 131 Y a n cü m le Y a n lış ayırm a Y ansılam a 155 Y a n sıla m a adları 167 Y a n sıla m a fiilleri 204 Y a n sıla m a s ıfa tla n Y a n sıla m a z a r fla n Y a n y a n a bağlam cüm lesi Y a n y a n a b a ğ la n tı Y a n y a n a birleşik cüm le Y a n y a n a lık Y a n ya n a za rffiil cüm lesi Y a n za m a n Y apıbilgisi Y a ğ ılık Y a p ılık öbeği Y a p ılık g enişlem esi Y apılış Y a rd ım cı fiil Y a rd ım la şm a fiili Yargı Y a rg ılık geniş za m a n Yargı öbeği Y a rım sesli Y a rım yargı Y a n ta svir fiili Y a n yard ım cı fiil Yaşayan dil Y a tık fiil Yan 488 146 319 411 327 319 269 320 513 513 498 547 74 402 203 214 187 172 554 393 547 504 572 442 20 141 145 362 75 347 523 314 288 520 462 497 48 521 493 316 11 ■no 369 10 24 613 V erbe a p p ro x im a tif A b sra it N om a b s tr a it A sp ect sim p le C as n o m in a tif C o n c e p t a b s tr a it S u b s ta n tif v erb a l S e n s acce sso ire C o m p lé m e n t a p p o s itif A p p o sitio n G ro u p e a p p o s itio n n e l C o o rd o n n é F a u sse co u p e O n o m a to p é e N o m -o n o m a to p é e V e rb e -o n o m a to p é e Ad j ec ti f - o n o m a to p é e A d v e rb e -o n o m a to p é e P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e c o o rd o n n é e C o o rd in a tio n c o n jo n c tiv e P h r a s e co m p o sée c o o rd o n n é e C o o rd in a tio n P ro p o sitio n a d v e rb ia le co o rd o n n é e T em ps s e c o n d a ire M o rp h o lo g ie M o rp h è m e G ro u p e de m o rp h è m e E x te n tio n de m o rp h è m e C o n s tru c tio n V erbe a u x illia ire V erb e d ’a s s is ta n c e P ro p o sitio n A o riste g n o m iq u e G ro u p e p r o p o s itio n n e l S em i-v o y e lle Q u a s i-p ro p o s itio n V erb e p ro to d e s c rip tif V erb e s e m i-a u x illia ire I.a n g u e v iv a n te V erb e s ta tiq u e É c r itu r e 614 T Ü R K Ç E N İN Y azı dili Y azı lehçesi Yazılış Yazılış kuralı Y e ğ in lik Y e ğ in lik doruğu Y e m e k borusu Y eradı Y erin m e Y erlem e Y erverm e bağlam cüm lesi 12 12 26 23 30 114 31 159 485 328 559 392 Y erverm e bağlam ı 328 381 Y eryö n halleri 373 Y eryö n za rfı 488 Y e te rlik fiili 146 Y oğun 319 Y o ğ u n ad 319 Y o ğ u n ka vra m 431 Y o k lu k za rffiili 92 Y ö n eltici h a rf 175 Y ö n lem hali, kim eri hali 31 45 Y u m u şa k d a m a k 42 Y u m u şa k sesdeş 31 Y u tm a 90 102 Y u va rla klaşm a Y u va rla k sesli 34 86 Y u v a rla k sıra 520 Y Ukalan 520 Y ü k le m 521 Y ü k le m fiili 521 342 Y ü k le m ism i 30 Y ü k se k lik Y ü k se k lik değişm esi 124 124 Y ü k se k lik doruğu 123 Y ü k se k o kum a 125 Y ü k se k ton 125 Y ü k se le n ton Zam an Z a m a n za rfı 441 374 GRAMERİ L a n g u e é c r ite D ia le c te litté r a ir e O rth o g ra p h e R é g ie d ’o r th o g r a p h ie I n te n s i té S o m m e t d ’in te n s ité O e so p h a g e N om de lieu R e g re t L o c a lis a tio n P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e co n c essiv e C o n jo n c tio n co n c essiv e C as lo c a u x A d v erb e d e lieu V erb e p o ssib ilitif C o n c re t N om c o n c re t C o n c e p t c o n c re t G é ro n d if d e c a re n c e L e ttr e de d ir e c tio n C a s d ire c tif P a la is m o u C o n s o n n e do u ce D é g lu titio n A rro n d is s e m e n t V oyelle a r r o n d ie C lasse a r r o n d ie P o r te u r P ré d ic a t V erbe a t t r i b u t i f P ré d ic a tif H a u te u r V a r ia tio n d e h a u te u r S om m et de h a u te u r R é c ita tio n T o n élev é Ton ascen d an t T em ps A d v erb e d e te m p s ADLAMALAR Z a m a n za rffiili Z am ir 356 Z a m ir d i n Z am irsi za r f 382 384 Z a m irsi s ıfa tfiil cüm lesi Z a rf Z a rffiil Z a rffiil am a ç cüm lesi 432 152 358 361 568 371 152 420 584 Z a rffiil h a l cüm lesi Z a r ffiil ka rşıla ştırm a cü m lesi Z a rffiil ka rşıtla m a cüm lesi Z a rffiil sebep cüm lesi Z a rffiil sonuç cüm lesi 575 581 573 582 583 437 Z a r ffiil şa rt cüm lesi 585 Z a rffiil u la m a cüm lesi 573 Z a rffiil ü stelem e cüm lesi 574 Z a r ffiil za m a n cüm lesi 576 Z a r ffiil yargısı Z a rfla m a 521 530 Z a rf öbeği Z a y ıf sesli Z in cirlem e a d ta k ım ı 502 69 338 615 G é ro n d if de te m p s P ro n o m n p ro n o m in a l A d v erb e p ro n o m in a l P ro p o s itio n a d je c tiv e p ro n o m in a le A dverbe G é ro n d if P ro p o sitio n a d v e rb ia le fin a le P ro p o s itio n a d v e rb ia le c irc o n s ta n c ie lle P ro p o s itio n a d v e rb ia le c o m p a ra tiv e P ro p o s itio n a d v e rb ia le a d v e rs a tiv e P ro p o s itio n a d v e rb ia le c a u sa le P ro p o s itio n a d v e rb ia le c o n sé c u tiv e P ro p o s itio n a d v e rb ia le c o n d itio n n e lle P ro p o s itio n a d v e rb ia le c o p u la tiv e P ro p o s itio n a d v e rb ia le a s s é v é ra tiv e P ro p o s itio n a d v e rb ia le te m p o re lle P ro p o s itio n a d v e rb ia le D é te r m in a n t a d v e rb ia l, c o m p lé m e n t c irc o n s ta n c ie l G ro u p e a d v e rb ia l V oyelle faib le S u ite d ’a n n e x io n BAŞLICA KAYNAKLAR A ra t. R. R „ K u ta d g u BiUg, 4 c ilt, İ s ta n b u l 1942-1947. B a n g . W „ M onographien zur T ü rk isc h e n S p ra ch g esch ich te, A b h a n d l. d e r HAW , H eid e lb e rg 1918. B an g . W., V om K ö k tü rk isc h e n zu m O sm anischen, 1-4 T ie, A b h a n d l. d e r PAW , B e rlin 1917-1921. B a a g u o ğ lu , T., A lto sm a n isc h e S p ra c h stu d ie n zu S ü h e y l-ü N evbahar, L eipzig 1938. B a n g u o ğ lu , T ., A na H atlariyle T ü rk G ram eri, İ s ta n b u l 1940. B a n g u o ğ lu . T., T ü rk G ram eri, B irinci B ölüm , Sesbügisi, A n k a r a 1959. B ro c k e im a n n , C., O sttü rkisch e G r a m m a tik der is la m isc h e n L itte ra tu rsprachen M ittelasiens, L e id e n 1954. C a fe ro ğ lu , A., A nadolu A ğ ızla rın d a n D erlem eler, I - I X c ilt, İs ta n ­ b u l 1941-1951. D eny, J „ G ram m aire de la langue turque, dialecte osm anli, P a r is 1921, D en y , J., P rincipes de gra m m a ire turque, P a r is 1955. E rg in . M.. T ü rk Dil Bilgisi, 4, b a sk ı, İ s ta n b u l 1972. G a b a in , A. von. A lttü rk isc h e G ra m m a tik , 2. A ufl., L eip zig 1950. G ra m m o n t. M., T ra ité de p h o n étiq u e, 3. éd itio n , P a r is 1946. G rö n b e c h , K ., D er T ü rkisch e Sprach b a u I, K o p e n h a g e n 1936. K ilisli, R., D iva n ü L ü g a t-it-T ü r k , 1-3 e ilt, I s ta n b u l 1333-1335. K o n o n o v , A. N.. G ra m m a tik a S o vrem en n o g o T ureçkogo L iteraturnogo Y azika , M o sk v a - L e n in g r a d 1956. (Y a ln ız ö r n e k le r in d e n f a y d a ­ la n a b ild ik ). K o rk m a z , Z., N evşehir ve Y öresi A ğızları, 1 Sesbügisi, A n k a ra 1963. M a ro u z ea u , J „ L exique de la term in o lo g ie lin g u istiq u e, 3. é d itio n , P a r is 1951. M eillet, A. ( e t M. C o h e n ), Les la n g u es d u m o n de, n o u v e lle é d itio n , P a r is 1952. P a v e t de C o u rte ille , M., D ictio n n a ire tu rc -o rie n ta l, P a r is 1870. R a d lo ff, W ., P h o n e tik der N örd lich en T u rksp ra ch en , L eip zig 1882. R a d lo ff, W ., V ersuch ein es W ö rterb u ch es der T ü rkd ia lek te, 1-4 B de, P e te rs b u r g 1888-1911. R ä s ä n e n , M „ V ersuch ein es E tym o lo g isch en W ö rterb u ch s der T u r k ­ sprachen, H elsin k i 1969. S am i, Ş e m se d d in , K a m u su Türkî, c ilt 1-2, İ s ta n b u l 1317-1318. S a u s su re , F . de. COurs de lin g u istiq u e générale, P a r is 1949. T hom .sen, V.. In sc rip tio n de V O rkhon d éch iffrées, H e ls in g fo rs 1896. T im u rta ş , F . K., O sm anlıca G ram eri, İ s ta n b u l 1964. T ü rk D il K u ru m u , Taram a Sözlüğü, c ilt 1-6, A n k a ra 1963-1972, T ü rk Dil K u ru m u , D erlem e Sözlüğü, c ilt 1-6, A n k a r a 1963-1972... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ Sayfa 5 G İRİŞ ; 9 .2 2 ]. Dil, 2. Dünya Dilleri, 3. T ürk (Hun) Dilleri Ailesi, 4. B atı Türkçesi, 5. DilBilgileri . . 9 Birinci Bölüm SESBİLGİSİ I. Kısım: T ürkçenin Sesleri 23-140 24-51 1. Dilim: YazılıTürkçe I. Alfabe ........................................................ II. Yazılış: A. Türkçe Kelimelerde, B Yabancı K e l i m e l e r d e ................................................... 24 24 2. Dilim: Seslerin Oluşması I. Sesleşme ........................................................ II. Boğum lanm a: A. Sesin Doğuşu, B. Seslerin Ç e ş i t l e n m e s i ................................................... 29 29 3. Dilim; D ilin Sesleri I. Sesliler; A. Esas Sesliler, B. Seslilerin Va­ sıflan, C. Başka Sesli Ç e ş itle ri.................... II. Sesdeşler: A. P atlam alı ve Sızmalı Sesdeş1er, B. Ünlü ve Ünsüz Sesdeşler, C. Boğum­ lanm a N oktalarına Göre, D, Bolünlü ve K atı Sesdeşler, E. Genel Bölümleme . . . 33 II. Kısım: Seslerin Birleşmesi 1. Dilim: Hece I. Hecenin Yapısı: A. Hecenin Oluşması, B. Hecenin Ç e ş i t l e r i ......................................... 26 31 34 40 51-77 52 52 618 TÜ R K Ç E N İN GRAMERt Sayfa II. Türkçenin Heceleri: A. Düzenli hece, B. Düzensiz hece, C. Hece Bölümü K anunu III. Hecelerin Birleşmesi: A. Eklemede, B. Öbekleşmede .............................................. 2. Dilim: O turuşm a I Ses Düşmesi: A. Sesdeşlerin Düşmesi, B. Seslilerin D ü ş m e s i ......................................... II. Ses Türemesi: A. Sesli Türemesi, B. Sesdeş T ü r e m e s i ........................................................ III. Ses Dönüşmesi: A. Yabancı Kelimelerde Ça. tışm a, B. Göçüşme .................................... 3. Dilim; Bitişme ve K aynaşm a I. Bitişm enin Esasları; A. Bitişme D urum ları, B. Ç atışm anın G id e rilm e s i......................... II. K aynaşm a: A. Basit Birleşme, B. Büzül- meyle B i r l e ş m e .............................................. III. K ısım ; S e slerin B e n z e şm e si 1. Dilim: S eslile r in B e n z e şm e si I. Dil ve D udak Benzeşmeleri: A. Dil Ben­ zeşmesi, B. D udak B en zeşm esi..................... II. Eklerde Sesli Uyumu: A. Eklerin Seslilenmesi, B. Eklerin S ın ıfla n m a s ı..................... III. Sesli Uyumu K anunları: A. Dil ve D udak Uyumu K anunları. B. Genel Sesli Uyumu K anunu IV. Sesli U yum um m Sonuçlan; A. Düz Sıradan Kelimeler, B. Y uvarlak Sıradan K elim eler . V. Sesli U yum unun Tarihçesi; A. Osm anlıcada, B. Yeni T ü r k ç e d e .................................... VI. Sesli U yum una Aykırı H aller: A. Türkçe Kelimelerde, B. Yabancı Kelimelerde . . 54 56 58 58 65 68 71 71 76 78-113 78 78 81 84 85 88 90 İÇ İN D K K İİ.R R 2. Dilim: S eslile rle S esd eşlerin B en zeşm esi 619 S a y fa 93 I. İçseste Ünlüleşme: A. Tabanların Sonseslerinde, B. Eklerin Sonseslerinde, C. Birleşik­ lerde, D, Eklerin Önseslerinde . . . . II. Sesdeşlerde Atlama: A, K urallı Atlama, B, Ayrıklıklar ................................................... III. Seslilerde D arlaşm a: A. Düz Seslilerde, B. Y uvarlak S e slile rd e ......................................... IV. Seslilerde İncelme; A. Tam İncelme, B. Yarı İ n c e l m e ................................................... V. D udak Seslerinin Benzeşmesi; A, Seslilerin Y uvarlaklaşm ası, B. Sesdeşlerin Dudaksılaşm ası ........................................................ 3. Dilim: S esd e şle r in B e n z e şm e si I. Sesleşme Benzeşmesi: A, K atı Sesdeşlerin Benzeşmesi, B. Bolünlerle Benzeşme, C. Sesdeş Uyumu K anunu, D. Sesdeş Uyum u­ nun Sonuçları .............................................. II. B oğum lanm a Benzeşmesi; A. Dudaksılaşma, B. Genizsileşme, C. D am aksüaşm a . , III. Ayrışma: A. D oğrudan Ayrışma, B. Dağıl m a ve Çift D e ğ i ş m e ........................... 112 V. K ısım : S ö zü n E zg isi Dilim; V u rg u I. Kelime V urgusu: A. T abanlarda Vurgu, B, Eklerde Vurgu, C. Gerilek Vurgu . . . . II. Öbek Vurgusu: A. Belirtm e Öbeklerinde, B B irle ş ik le r d e ..................................... III. Cümle Vurgusu: A. Yüklem Vurgusu, B. Değişik V u rg u ........................................... IV. Berkitm e V urgusu: A. Duyuş Vurgusu, B. O bartm a V u r g u s u ................................. V. Ahenk V u r g u s u .................................... 93 96 99 100 101 103 103 K/8 114-140 1. 114 115 119 120 121 122 620 TÜRKÇENİN GRAMERİ 2. Dilim: Tonlanm a I. Sözün Tonlan: A. Bestelenme, B, Ton Çe­ şitleri ........................................................ II. Cümlenin Tonlanm ası; A. B asit Cümlede, B. Birleşik C ü m le d e ....................................... III. D urgu ve D urak: A. G ram er D urguları, B. Ahenk Durgusu, C. D u r a k .......................... 3.Dilim; N oktalam a I. Asıl İşaretler: A. Nokta, B. Virgül, C. Nok­ talı Virgül, D. İki Nokta, E. Kesme Nok­ taları, F. Soru İşareti, G. Ünlem İşareti . . II. K atm a İşaretler: A. Birleşme Çizgisi, B. Çizi, C. Noktalı Çizi, D. Tırnak, E. P a ra n ­ tez, F. Köşeli Parantez, G. P arag raf . . . Sayfa 123 123 125 126 128 129 136 İkinci Bölüm YAPIBİLGİSİ A. Kelime Dağarcığı: 1. Eski Tûrkçenin Var­ lığı, 2. O rta Türkçeye Doğru, 3. Yeni T ü rk ­ çede .............................................................. B. Kelim elerin Yapısı; 1. Kökler, 2. Ekler, 3. K ö k e n l e r .................................................. C. Kelimelerin Sınıflanm ası; 1. Tabiî Sınıflan­ ma, 2. M antıkî Sınıflanm a, 3. Değişmeler ve Başka S ın ı f l a n m a l a r ............................... I. Kısım: Kelime Yapımı 1. Kelime Y aratm ak, 2. Kelime Yapım Yol­ la n ................................................................... 1.Dilim: Ü retim 1. Ü retim in Çeşitleri, 2. Köklerde ve Ekler­ de D e ğ i ş m e l e r ............................................... 141-494 141 144 151 154-318 154 155 156 ÎÇ İN D h K İl I K I. İsim den Üreme İsimler: 1. -ce Adlan, 2. -ce Zarfları, 3. -cek Ad­ ları, 4. 'ci Adları, 5. -cik Adları, 6. -cil Ad­ ları, 7. -cin Adları, 8. -cil Sıfatları, 9. -de Z arflan, 10. -dek A dlan, 11. -dem Adlan, 12. -den Zarfları, 13. 'deş Adları, 14. -dirik Adlan, 15. -e Zarfları, 16. -eç Adlan, 17. -edek Z arflan, 18. -eği Adları, 19. -ek Ad­ ları, 20. -elek Adlan, 21. -en Adları, 22. -eri Zarfları, 23. -ez Adları, 24. -i Zamirleri, 25. -il S ıfatları, 26. -im Adları, 27. -imser S ıfat­ ları, 28. -imsi Sıfatları, 29. -im tik S ıfatlan, 30. -im trak S ıfatlan , 31. -in Z arflan, 32. -in Adları, 33. -ifı Adları, 34. -iş Adlan, 35. -it Adları, 36. -iz S ıfatlan , 37. -ki S ıfatlan , 38. -le Z arflan, 39. ~lek Adlan, 40. -leme Zarf­ ları, 41. -ler Adları, 42. -leyin Z arflan, 43. -lez Sıfatları, 44. -li S ıfatlan , 45. -tik Adla­ rı, 4:6.-men S ıfatlan , 47. -re Zarfları, 48. -rek S ıfatları, 49. -sek Adları, 50. -sî S ıfat­ la n , 51. -sik A dlan, 52. -siz S ıfatları, 53. -ti A dlan, .......................................................... Q2l Şayia 158-204 158 II. İsim den Üreme Fiiller; 204-224 1. -de- Fiilleri, 2. -e- Fiilleri, 3. -el- F iil­ leri, 4. -en- Fiilleri, 5. -er- Fiilleri, 6. -eşFiilleri, 7. -et- Fiilleri, 8. -i- Fiilleri, 9. -ik- Fiilleri, 10. -imse- Fiilleri, 11. -ir- F iil­ leri, 12. -irge- Fiilleri, 13. -kir- Fiilleri, 14, -le- Fiilleri, 15. -len- Fiilleri, 16. -leş- Fiille­ ri, 17. -re- Fiilleri, 18. -se- Fiilleri, 19. - s r Fiilleri .......................................................... 204 III. Fiilden Üreme İsim ler : 224-274 1. -ce Adları, 2. -di A dlan, 3. -dik S ıfat­ 022 TÜ R K Ç KN İN C .R A M B R l Sayfa lan, 4. -dikçe S ıfatlan, 5. -e Zarfları, 6. -ecek S ıfatlan , 7. -eç Adları, 8. -egen Sı­ fatları, 9. -ek Adları, 10. -el Adları, 11. -elek Adları, 12. -em Adlan, 13. -emeç Ad­ lan, 14. -em ek Adları, 15. -en Sıfatları, 16. -enek Adları, 17. -erek A dlan, 18. -erek Z arflan, 19. -eri Sıfatları, 20. -esi Sıfatlan , 21. -ge Adları, 22. -geç Adları, 23. -gel Sıfatları, 24. -gen S ıfa tla n , 25. -gi A dlan, 26. -giç A dlan, 27. -gin Sıfatları, 28. -i Ad­ lan,, 29. -id Adları, 30. -iç Adları, 31. ~ik Sıfatları, 32. -il Adları, 33. -ili Sıfatları, 34. -im Adları, 35. -in A dlan, 36. -inç Ad­ lan , 37. -ingiç A dlan, 38. -inti Adları, 39. -ir (-er) Sıfatları, 40. -ir Adları, 41. -iş Ad­ ları, 42. -it A dlan, 43. -ie S ıfatlan , 44. -m e A dlan, 45. -m e Sıfatları, 46. -mece Zarflan , 47. -meç Adları, 48. -m ek Adları, 49. -mez Sıfatları, 50. -mezUk Adları, 51. -m ik Adla­ rı, 52. -m iş S ıfatlan , 53. -nez S ıfatları, 54. -ti Adları ...................................................... IV. Fiilden Üreme FiÜler : 1. -der- Fiilleri, 2. -dir- Fiilleri, 3. -e- Fiille­ ri, 4. -ekle- Fiilleri, 5. -ele- Fiilleri, 6. -er~ Fiiller, 7. -erle- Fiilleri, 8. -gin- Fiilleri, 9. -i- Fiilleri, 10. -ik- Fiilleri, 11. -ikse- Fiille­ ri, 12. -iktir- Fiilleri, 13. -û- Fiilleri, 14. -imse- Fiilleri, 15. -in- Fiilleri, 16. -ir- F iil­ leri, 17. -irge- Fiilleri, 18. -iş- Fiilleri, 19. -işle- Fiilleri, 20. -iştir- Fiilleri, 21. -it- F iil­ leri, 22. -iy- Fiilleri, 23. ~iz- Fiilleri, 24. -mele- Fiilleri, 25. -m eş- Fiilleri, 26. -ne~ F i i l l e r i .............................................................. 224 274-294 274 İÇİNDEKİLER 2. Dilim: Birleşim 1. Birleşik Kelime, 2. Birleşimin Oluşması, 3. Farklı Tarifler, 4. Birleşiklerde Çekim ve Birleşim ........................................................ 623 Sayfa 294 294 I. Birleşik İsim T a b a n la rı: 297-310 1, Adtakım ı K alıbında, 2. Sıfattakım ı K a­ lıbında, 3. Zarf Öbeği Kalıbında, 4. Takı Öbeği Kalıbında, 5. Çekim Öbeği K alıbın­ da, 6. Bağlam ÖbeğiK alıbında . . . . 298 II. Birleşik Fiil T a b a n la rı: 310-318 1. Zarf Öbeği K alıbında, 2. Çekim Öbe­ ği K alıbında, 3. Bağlam Öbeği K alıbında . 310 II. Kısım: Kelime Çekimi 319-494 1. Dilim: Ad I. A dlar ve Ç e ş i t l e r i ......................................... II. A dlarda S a y ı ................................................... III. A dlarda B e l i r t m e ......................................... IV. Adlarda Çekim: A. tççekim Halleri, B. Dışçekim H a l l e r i ................................................... V. Adtakımı: A. Belirli Adtakımı, B. Belirsiz A dtakım ı, C. A dtakım lannın Çekimi, D. A dtakım ının Z in c ir le n m e s i......................... VI. A dlarda K ü ç ü l t m e ........................................ 319 319 322 324 2. Dilim; S ıfat I. S ıfatlar ve Ç e ş itle ri......................................... II. Sıfattakım ı ................................................... III. V asıflam a S ıfatları; 1. S ıfatlarda K arşı­ laştırm a, 2. B erkitm e Sıfatları, 3. K üçült­ me S ı f a t l a r ı ................................................... IV. Belirtm e Sıfatları; 1. Gösterme Sıfatları, 2. Soru Sıfatları, 3. Belirsiz Sıfatlar, 4. Sayı S ı f a t l a n ................................................... 341 341 342 326 331 340 345 351 624 T Ü R K Ç E N İN GRAMERİ Sayfa 3. Dilim; Zam ir 356 I. Zam irler ve Ç e ş itle r i.................................... II. Kişi Zam irleri; A. Yapı Özellikleri, B. K ullanış Ö z ellik leri......................................... III. Gösterme Z a m ir le r i......................................... IV. İyelik Z a m i r l e r i .............................................. V. Dönüşlü Zam irler: 1. Yapı Özellikleri, 2. K ullanış Ö z ellik leri................................ 364 VI. Soru Z a m i r l e r i ...................................... 367 VII. Belirsiz Z a m ir le r...................................... 368 VIII. İlinti Z a m i r l e r i ...................................... 369 356 4. Dilim: Zarf 371 357 360 361 I. Z arflar ve Çeşitleri; 1. Gerçekleme Z arf­ ları, 2. M ikdar Zarfları, 3. Nitelik Z arf­ la n , 4. Yeryön Z arflan, 5. Zam an Z arflan , 6. Tarz Z a r f l a r ı ..................................... 371 II. Z arflarda K arşılaştırm a, B erkitm e ve K ü ­ çültm e; 1. Z arflarda K arşılaştırm a, 2. B er­ kitm e Z arflan, 3. K üçültm e Z arfları . . 375 III. Z arfların Yapısı; 1. Kök O lan Zarflar, 2. Başka Kelime Sınıflarından Z arflar, 3. İsim den Üreme Z arflar, 4. Fiilden Üreme Z arflar, 5. Birleşik Z a r f l a r .................. 379 5. Dilim; Takı 385 I. T akılar ve Ç e ş itle ri.......................................... 385 II. T akılarda İstem ; A. Kim Hali İsteyen T a ­ kılar, B. Kime Hali İsteyen Takılar, C. Kim den Hali İsteyen T akılar, D. Adı K atkı Alan T a k ı l a r ........................................... 386 III. T akıların Yapısı: A, Kök Olan T akılar, B. İsim den Üreme Takılar, C. Fiilden Üreme T akılar, D. Yeryön A dlarından T ak ılar . . 388 625 İÇ İN D EK İLER 6. Dilim; Bağlam I. B ağlam lar v e Ç e ş itle ri.................................... Sayfa 390 II. B a ğ la m a İ l i ş k i l e r i .................................................. III. B ağlam ların Y a p ı s ı .................................... IV. Bağlam Çeşitleri; A. Türkçe Asıllı Bağlam ­ lar, B. Birleşik Bağlam lar, C. Yabancı Asıl­ lı B a ğ l a m l a r ı................................................... 7. Dilim; Ünlem I. Ünlemler ve Ç e ş itle r i.................................... II. Ü nlem lerin Yapısı; A. Asıl Ünlemler, B. Ünlem Olan Başka K e lim e le r.................... III. Y ansılam alar ve Benzerleri: A. Y ansıla­ m aların Yapısı, B. Y ansılam alarda K ulla­ nış, C. Y ansılam adan Üretim........................ 8. Dilim: Fiil I. Fiiller ve Çeşitleri; 1. A nlam larına Göre, 2. K ullanışlarına G ö r e .............................. II. Fiilin Çatısı: A. Yalın G örünüş, B. Olum­ suz Görünüş, C. Edilen Görünüşü, D. Dö­ nüşlü G örünüş, E. K arşılıklı Görünüş, F. E ttire n G ö r ü n ü ş ü ......................................... III. Y atık F i i l l e r : ................................................... A. Adfiiller ................................................... B. Sıfatfiiller: 1. Geçmiş Sıfatfiilleri, 2 Şim diki Zam an Sıfatfiilleri, 3. Gelecek Sıfatfiilleri .............................................. C. Zarffiiller: 1. U lam a Zarffiilleri, 2. Hal Zarffiilleri, 3. K arşıtlam a Zarffiilleri, 4. Zam an Zarffiilleri, 5. Sebep Zarffiilleri, 6. K arşılaştırm a Z a rffiille ri................... IV. Fiillerin Çekimi: A. Fiillerde Zam an, B. Fiillerde Tarz, C. Fiillerde Ki.şi, D. Fiiller­ de Sayı, E. Birleşik Çekimlerin Oluşması, F. Çevrik Kipler, G. Olumsuz Fiiller ve Soru . . Târiyenin Gramen 390 390 393 395 396 396 397 402 408 408 411 419 420 422 427 440 -10 626 TÜRKÇENİN GRAMERİ S ayfa V. Kiplerin Anlatım ı: A. Geçmiş Kipleri, B. Dolayılı Geçmiş Kipleri, C. Geniş Zam an Kipleri, D. Şimdiki Zam an Kipleri, E. Ge­ lecek Kipleri, F. D ilek-Şart Kipleri, G. İstek Kipleri, H. Gereklik Kipleri, İ. B uyuru Kipi VI, Cevher Fiili: A. Cevher Fiilinin Çekimi, B, Olumsuzluk ve Soru Şekilleri, C. K iplerin Anlatımı, D. Çekimsiz Fiil Şekilleri . . . VII. K arm aşık Fiiller: A. Öncelik Fiilleri, B. B aşlam a Fiilleri, C. Niyet Fiilleri, D. Çe­ kimsiz Fiil Ş e k ille ri.......................... 482 VIII. Tasvir Fiilleri: A. Y eterlik Fiilleri, B. İve­ dilik Fiilleri, C, Sürek Fiilleri, D, Y aklaşık Fiiller, E. Y arı Tasvir F i i l l e r i ..... 483 457 474 Ü çüncü Bölüm SÖZDtZtMt A. A nlatm a, B. K elim elerin Öbeklenmesi . 495-586 . I. Kısım: B elirtm e Öbekleri I. II. m. IV. V. A d ta k ım la n ......................................................... S ıfattak ım lan ............................................... Zarf ö b e k l e r i .................................................... Takı ö b e k l e r i ................................................... Çekim Öbekleri: A. tsim Öbekleri, B. Fiil Öbekleri .................................................... VI. Bağlam ö b e k l e r i............................................... VII. Y anaşm a T akım ları: 1. San Öbekleri, 2. Ayama ve Soyadı Öbekleri, 3. K ünye ve M a h l â s .............................................................. VIII. K atm a Öbekler: 1. Ünlem Öbekleri, 2. Sap­ lam a ö b e k l e r i ............................................... 595 497-519 498 500 502 504 506 510 513 518 İÇlNDEICİI.ER 627 S ayfa ÎI. Kısmı: Y a rg ı Öbekleri 520-586 1. Yargı, 2. Yarım Yargı, 3. Cümle . . . . 1. D ilim : Basit Cümle I. Cüm lenin Üyeleri; A. Yüklem, B Kimse, C. Nesne, D. İsimleme, E. Zarflam a . . . II. Basit Cüm lenin Çeşitleri: A. Fiil Cümlesi, B. Sıra Değişmeleri, C. İsim Cümlesi, D. Saplam a C ü m l e .............................................. III. Basit Cümlede Uylaşma: A. Kişice Uylaşma, B. Sayıca Uylaşma, C. Ç atıca Uyla''ma . . 520 523 524 531 538 2. Dilim: Birleşik Cümle 1. Birleşik Cüm lenin Yapılışı, 2. Birleşik Cüm lenin Ç e ş itle ri................................... 546 I. Tüm lem e Birleşik Cümle : A. Ş a rt Cümlesi: 1. O lağan Ş art Cümlesi, 2. Olmayası Ş art C ü m le s i......................... B. İlinti Zam iri Cümlesi: 1. Ki İlinti Cüm­ lesi, 2. H ani İlinti C ü m le s i.................... C. Bağlam Cümlesi: 1. (Y anyana) : a. Ula­ m a Cümlesi, b. A yırtlam a Cümlesi, c. K arşıtlam a Cümlesi, d. Almaşma Cüm ­ lesi, e. Üsteleme Cümlesi, f. Açıklama Cümlesi, 2. (altalta) a. Salt Bağlam Cümlesi, b. Yerverme Cümlesi, c. Sebep Cümlesi, d. Sonuç Cümlesi, e. Amaç Cümlesi, f. Ş a rt Bağlam Cümlesi . . , 549 II. K arm aşık Birleşik Cümle : A, Adfiil Cümlesi: 1. Adfiil Kimse Cümlesi, 2. Adfiil Yüklem Cümlesi, 3, Adfiil Nes­ ne Cümlesi, 4. Adfiil İsimleme Cümlesi, 5, Adfiil B elirtm e C ü m le s i.................... 562 546 549 552 554 562 628 I i R L Ç L N İN C ;K a m e r ! Sayfa B. Sıfatfiil Cümlesi; 1. Sıfatsı Sıfatfiil Cüm ­ lesi, 2. Zamirsi Sıfatfiil Cümlesi, 3. Adfiilsi Sıfatfiil C ü m le si............................... C, Zarffiil Cümlesi: 1. Y anyana Zarffiil Cümlesi: a. U lam a Cümlesi, b, K arşıtlam a Cümlesi, c. Üsteleme C ü m l e s i ............................... 2. A ltalta Zarffiil Cümlesi: a. Hal Cüm ­ lesi, b. Zam an Cümlesi, c. K arşılaş­ tırm a Cümlesi, d. Sebep Cümlesi, e. Sonuç Cümlesi, f. Amaç Cümlesi, g. Ş art C ü m le s i......................................... Cümle K uruluşları T a s l a ğ ı .................................... 572 575 586 587-615 ADLAMALAR 616 Başlıca K aynaklar 617-628 İÇİNDEKİLER Bazı K ısaltm alar ve İşaretler Bazı K ısaltm alar ve İşaretler Eski Türkçe Eski Osmanhca Doğu Türkçesi Yeni Türkçe Anadolu (yer yer) Fransızca Yunanca Sayfa k rş B a k ın ız , K a rş ıla ş tırın ız , v.b. ve başkaları 628 629-630 Dü z e l t m e l e r E.T. E.O. D.T. Y.T. An. Er. Yun. g bkz 566 571 ve ilerisi olur a > h gelir . . dan b< a değişiği, dengi X / paraleli, durgu ula.şraa yok ulaşma Say ol! vurgulu hece deği’l şa şk t" n ! berkitm e vurgusu alçalan ton -diri. yükselen ton V.İ. 90. 06. Y. 0151. 528 003497