MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ Nesibe ÇETİN

advertisement
MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS
İLMİNDEKİ YERİ
Nesibe ÇETİN
Yüksek Lisans Tezi
Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı
Yrd. Doç. Dr. Arif ULU
2013
Her Hakkı Saklıdır
T.C.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
Nesibe ÇETİN
MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TEZ YÖNETİCİSİ
Yrd. Doç. Dr. Arif ULU
ERZURUM-2013
T.C.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
TEZ BEYAN FORMU
20/11/2013
SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
BİLDİRİM
Atatürk Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğine göre
hazırlamış olduğum “MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ”
adlı eser-metin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak
gösterdiğimi taahhüt eder, eser-metin kağıt ve elektronik kopyalarının Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda
saklanmasına izin verdiğimi onaylarım:
Lisansüstü Eğitim-Öğretim yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca gereğinin
yapılmasını arz ederim.
� Tezimin/Raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir.
� Tezim/Raporum sadece Atatürk Üniversitesi yerleşkelerinden erişime
açılabilir.
� Tezimin/Raporumun 3 yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin
sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin/raporumun tamamı her
yerden erişime açılabilir.
20/11/2013
Nesibe ÇETİN
I
İÇİNDEKİLER
ÖZET............................................................................................................................. III
ABSTRACT .................................................................................................................. IV
ÖNSÖZ ............................................................................................................................ V
KISALTMALAR DİZİNİ ........................................................................................... VI
GİRİŞ
MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN YAŞADIĞI DÖNEMDE BASRAYA
GENEL BİR BAKIŞ
I. Basra’nın Sosyal ve Siyasi Yapısı ............................................................................... 1
II. Basra’nın İlmî Durumu ............................................................................................. 2
III. Basra’da Hadis İlmi ................................................................................................. 4
IV. Basra’ya İlk Yerleşen Bazı Sahâbiler ..................................................................... 5
BİRİNCİ BÖLÜM
MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HAYATI VE KİŞİLİĞİ
1.1. MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HAYATI ............................................................... 9
1.1.1. İsmi, Nesebi, Künyesi ve Lakabı ..................................................................... 9
1.1.2. Ailesi ve Doğumu ............................................................................................ 10
1.1.3. Muhammed b. Sîrîn’in Kardeşleri................................................................ 12
1.1.4. Evliliği ve Çocukları ....................................................................................... 15
1.1.5. Geçimi .............................................................................................................. 16
1.1.6. Vefatı................................................................................................................ 19
1.2. KİŞİLİĞİ ................................................................................................................ 21
1.2.1. İlmî Kişiliği ...................................................................................................... 21
1.2.1.1. Hadis ilmindeki Yeri .............................................................................. 22
1.2.1.2. Tefsir ilmindeki Yeri .............................................................................. 22
1.2.1.3. Fıkıh İlmindeki Yeri ............................................................................... 25
1.2.1.4. İtikâdî Konularla İlgili Tutumu ............................................................ 31
1.2.1.5. Rüya Tabirindeki Yeri ........................................................................... 32
1.2.2. Ahlakî Kişiliği ................................................................................................. 35
1.2.2.1. Zühdü, Takvası ve Verası ...................................................................... 35
II
1.2.2.2. Mütevazılığı ve Cömertliği ..................................................................... 40
1.2.2.3. Muhammed b. Sîrîn’in Bazı Hikmetli Sözleri...................................... 42
İKİNCİ BÖLÜM
MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HADİS İLMİNDEKİ YERİ
2.1. İBN SÎRÎN’İN HOCALARI .................................................................................. 44
2.1.1. İbn Sîrîn’in Sahâbi Olan Hocaları ................................................................ 44
2.1.2. İbn Sîrîn'in Tabiîn Olan Hocaları ............................................................... 48
2.2. İBN SÎRÎN’İN ÖĞRENCİLERİ ........................................................................... 49
2.3. İBN SÎRÎN’İN HADİSÇİLİĞİ .............................................................................. 52
2.3.1. İbn Sîrîn’in Hadisçiliği Hakkındaki Görüşler ............................................. 57
2.3.2. İbn Sîrîn’in Rivâyetü'l-Hadis İlmindeki Yeri .............................................. 62
2.3.3. İbn Sîrîn’in Hadis İsnadındaki Yeri ............................................................. 72
2.3.4. İbn Sîrîn'in Dirâyetü'l-Hadis İlmindeki Yeri .............................................. 78
2.4. İBN SÎRÎN’İN RE’YE KARŞI TUTUMU ........................................................... 82
SONUÇ ........................................................................................................................... 87
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 89
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... 96
III
ÖZET
YÜKSEK LİSANS TEZİ
MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ
Nesibe ÇETİN
Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Arif ULU
2013, 96 sayfa
Jüri: Yrd. Doç. Dr. Arif ULU (Danışman)
Prof. Dr. Nihat YATKIN
Yrd. Doç. Dr. Macit YILMAZ
Bu çalışmamızda Hicri I. asırda Basra’da yaşamış, döneminin en önemli
muhaddislerinden olan, kendisinden sonraki dönemleri etkileyen Muhammed b. Sîrîn’in
hayatı ve hadis ilmindeki yeri ele alınmıştır. Bu çerçevede Muhammed b. Sîrîn’in
yaşadığı dönemde kendisine etki eden çevre ve özellikleri, kişisel özellikleri, ahlâkı,
hocaları, talebeleri ile İbn Sîrîn’in ailesi ve hayatı incelenmiştir. Bunların yanı sıra
hadisçiliği, fıkıh, tefsir gibi İslamî ilimler arasındaki yeri, verası, takvası ve
yaşantısındaki inceliklere de çalışmamızda detaylı olarak yer verilmiştir.
Ayrıca Muhammed b. Sîrîn’in hadis aktarma ve seneddeki yöntemi, rivayet
ettiği hadislerin içerik bakımından tasnifi ve Kütüb-i Tis’a daki hadislerinin sayısı ve
değerlendirmesi ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Hadis, Muhammed b. Sîrîn, Rivayet, Kütüb-i Tis’a.
IV
ABSTRACT
MASTER THESIS
MUHAMMED İBN SÎRÎN AND HIS PLACE ON HADITH KNOWLEDGE
Nesibe ÇETİN
Advisor: Assist. Prof. Arif ULU
2013, 96 pages
Jury: Assist. Prof. Arif ULU (Advisor)
Prof. Dr. Nihat YATKIN
Assist. Prof. Dr. Macit YILMAZ
In this study, the life of Muhammed b. Sîrîn, who lived in the first century
according to muslim calendar, and his place in hadith, Prophet Muhammed’s sayings- is
discussed because of his being one of the most important collector of Prophet
Muhammed’s sayings-. In this framework, the environment and properties of the period
he lived, which effected Muhammed b. Sîrîn, Sîrîn’s personal properties, his morality,
his hodjas -teachers-, his talebes -students-, his family, his birth, his sons and daughters,
and his life is presented. Besides, his hadithknowledge-, his place in Islamic knowledge
such as islamic law-, and explanation of the Koran-, his vera, his takva –piety-, and
grace in his life are included in detail in our study.
On the other hand, Muhammed b. Sîrîn’s methods in conveying hadith and
proofing the truth of hadith-, classification of the hadiths he narrated in terms of
content, and the assessment ofhadiths in Kütüb-i Tis’a –a well-known antology of
hadiths gathered- is conducted.
Keywords: Hadith, Muhammed b. Sîrîn, Narration, Kütüb-i Tis’a.
V
ÖNSÖZ
İslâm dininin anlaşılmasında ve uygulanmasında Kur’ân’dan sonra en temel
kaynağımız hadis/sünnettir. Sahabe devrinden itibaren büyük gayret ve çabaların sarf
edildiği bir dal haline gelen hadis ilmi, bugünlere getirilirken de birçok merhale
geçirmiş, gelişmiş ve Müslümanlar için vazgeçilmesi mümkün olmayan bir alan halinde
kendisini göstermiştir. Bir malzemenin güven içerisinde ulaştırılması onu güvenilir
şekilde taşıyacak araçlarla mümkün olabilir. Hadislerin bugüne ulaşması kadar onları
ulaştıranlar da büyük önem arz etmektedir. Başta sahâbe olmak üzere, tabiûn ve etbau’ttabiîn, adeta hayatlarını hadis/sünnet malzemesinin tedvin ve nakline vakfetmişlerdir.
Biz de bu çalışmamızda, hayatını böylesine bir amaca vakfetmiş Muhammed b. Sîrîn’i
tanımaya ve hayatı hakkındaki bilgileri paylaşmaya çalışacağız.
Hadislerin bugüne nasıl geldiklerini anlayabilmek ve hayatlarını bu işe adamış
insanları tanımak, isnad edilen söz, fiil ve takrirlerin güvenilirliklerini anlamak
açısından büyük önem taşımaktadır.
Muhammed b. Sîrîn’in, hem döneminin en önemli muhaddislerinden olması,
hem de kendisinden sonraki dönemleri etkileyen bir âlim olması nedeniyle ayrı bir
önem taşıdığını düşünmekteyiz. Verası, takvası ve yaşantısındaki incelikler, kendisini
araştırma konusu olarak ele almamızda etkili olmuştur.
Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Muhammed b. Sîrîn’in
yaşadığı dönemde kendisine etki eden çevresini ve hayatını işleyeceğiz. Ayrıca kişisel
özelliklerini ve fıkıh, tefsir gibi İslam ilimleri arasındaki yerine bu bölümde
değineceğiz.
İkinci bölümümüzde ise asıl maksadımız olan Muhammed b. Sîrîn’in hadis
ilmindeki yeri, hocaları, öğrencileri ve rivayetleri gibi konuları ele alacağız.
Bu çalışmanın yapılması sürecinde hiçbir yardımını esirgemeyen, görüşlerinden
faydalandığım ve beni sürekli teşvik edip cesaretlendiren danışman hocam Yrd. Doç.
Dr. Arif Ulu’ya özellikle teşekkürlerimi sunuyorum. Çalışmalarım sırasında desteklerini
hiç esirgemeyen aileme ve kardeşim Yakup ÇETİN’e de yardımlarından dolayı teşekkür
ediyorum.
VI
KISALTMALAR DİZİNİ
AÜSBE
: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
b.
: İbn
bnt.
: Bint
byy.
: Basım yeri yok
c.
: Cilt
C.C.
: Celle Celalüh
çev.
: Çeviren
DİA
: Diyanet İslam Ansiklopedisi
DİB
: Diyanet İşleri Başkanlığı
Ed.
: Editör
Enst.
: Enstitüsü
ET.
: Erişim Tarihi
FÜSBE
: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
H.
: Hicrî
Hz.
: Hazreti
İFAV
: (Marmara üniversitesi) İlahiyat Fakültesi Vakfı
M.
: Miladî
MEB
: Milli Eğitim Bakanlığı
MÜİFV
: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı
MÜSBE
: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
ö.
: Ölüm Tarihi
r.a
: Radiyallahu anh
s.a.s.
: Sallallahu Aleyhi ve Sellem
s.
: Sayfa
SÜİFD
: Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
sy.
: Sayı
TDV
: Türkiye Diyanet Vakfı
Terc.
: Tercüme
Thk.
: Tahkik
VII
tsz.
: Tarihsiz
UÜSBE
: Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Ünv.
: Üniversitesi
v.
: Vefatı
vd.
: Ve diğerleri
yay.
: Yayınlar
Yrd.
: Yardımcı
1
GİRİŞ
MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN YAŞADIĞI DÖNEMDE BASRAYA
GENEL BİR BAKIŞ
I. Basra’nın Sosyal ve Siyasi Yapısı
Tarih kaynakları H. III. asır itibariyle Irak’ın sınırlarını şu şekilde tespit
etmişlerdir: Irak, Dicle ve Fırat deltası ile buraya komşu bulunan yerlerden ibaret olup,1
Basra Körfezi’nin kuzey ucundan itibaren güney-doğu, kuzey-batı istikametinde uzanan
geniş bir ovadır.2 Batıda Suriye çölü, Güneyde Arabistan çölleri, Doğuda Zağros
dağlarının kolları, Batı Hûzistan, kuzeyde ise Enbâr’dan Tikrit’e çekilen bir hat ile
sınırlıdır.3
Irak, hicrî ilk üç asırda ilim merkezi olma hüviyetine sahip İslâmî bölgelerin
başında gelir.4
Irak bölgesinde bulunan ve Hz. Ömer’in emriyle Utbe b. Ğazvân (ö.17/638)
tarafından 14-16/635-637 yılları arasında kurulan Basra’yı ele alacak.5 Basra’nın
günümüze kadar olan süreç içerisinde yapılan bütün çalışmalara kaynaklık teşkil eden
ve muhteşem İslâm kültür mirasının oluşumuna yaptığı katkıları kısaca ortaya
koyacağız.
Muhammed b. Sîrîn, Emeviler döneminde Basra’da yaşamıştır. Bu dönemdeki
âlimler, bazı olaylar yüzünden idarecilere karşı tavır almışlardır. Ayrıca siyasî
sebeplerle ortaya çıkan problemleri ve bunların toplumsal sonuçlarını dinî ve ilmî
açıdan tartışmışlardır. Toplumu iç savaşa sürükleyecek isyanlardan kaçınmakla birlikte
yöneticilerin tasarruflarını eleştirmek suretiyle fikrî mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bu
dönemde yoğun biçimde tartışılmaya başlanan konuların başında iç savaşlardaki ölüm
1
Mustafa L. Bilge, “Basra Körfezi”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1992, V, 115-116; Musa Erkaya, “Hicri
III. Asır İtibariyle Basra da Hadis Faaliyetlerine Genel Bir Bakış”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Elazığ 2008, s. 177.
2
Abdülhâlik Bâkır, “Basra”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1992, V, 110.
3
Erkaya, s. 177.
4
Bâkır, V, 111.
5
Hakkı Dursun Yıldız, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Kombassan Şirketler Topluluğu,
Konya, 1986, II, 88; İbrahim Hasan, Siyasi-Dînî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, (Çev: İsmail Yiğit ve
Sadrettin Gümüş), Kayıhan Yay., İstanbul 2008, I/II, 234; Bâkır, V, 108.
2
vak’alarına bağlı olarak büyük günah (kebîre) ve kader meseleleri yer almıştır. Teorik
temelli bu tartışmalarda Hasan-ı Basrî gibi âlimler ön plana çıkmakla beraber
Emevîler’e karşı fiilen mücadele eden ve sonuçta dönemin idarecileri tarafından
öldürülen Saîd b. Cübeyr gibi şahsiyetler de vardı. Bu dönemde İslam coğrafyasının
sınırları Mâverâünnehir’den İspanya’ya kadar ulaşmış, Arap olmayan unsurlar arasında
hızlı bir İslamlaşma faaliyeti başlamıştır. Fethedilen bölgelerin İslamlaşmasında
buralara devlet tarafından eğitici olarak gönderilen Tabiûn âlimlerinin büyük katkısı
olmuş, bu sayede kendilerine mevâli denilen yeni bir unsur ortaya çıkmıştır. İslam’a bu
kişiler kendi kültür birikimlerini yeni inançlarıyla bütünleştirerek İslâmî ilimlerin
gelişmesinde rol oynamıştır6.
II. Basra’nın İlmî Durumu
Siyasi hareketliliklerin yaşandığı süreç içerisinde hiç şüphesiz kültürel ve ilmî
çalışmalar son derece yoğun ve etkin bir şekilde devam ediyordu. Hicaz’da, Medine ve
Mekke; Irak’ta, Basra ve Kûfe önemli merkezlerdendi. Irak ise hicrî ilk üç asırda ilim
merkezi olma hüviyetine sahip İslâmî bölgelerin başındaydı.7 Sahâbe devrinde
belirginleşmeye başlayan Hicaz-Irak ayrımı Tabiûn döneminin sonuna gelindiğinde
artık ehl-i hadis-ehl-i re’y şeklinde biliniyordu. Bu devrin başlarında Basra’da Hasan-ı
Basrî, Muhammed b. Sîrîn ve Katâde b. Diâme öne çıkan isimlerdi.8
Hicrî II. asır, İslâm ilimler tarihi açısından dönüm noktası sayılacak bir zaman
dilimidir. Bu dönemde ilimlerin her dalında bir canlılık söz konusu olmuştur. İlimler
hızlı bir şekilde tedvin ve tasnif edilmeye başlanmıştır. Bu asrın öncesinde âlimler
hafızalarına dayanarak konuşurlar ya da tertip edilmemiş sahih sahifelerden rivayetlerde
bulunurlardı.
Bu dönemde Basra’da Sahâbe arasında tefsir bilgisiyle meşhur olan Abdullah b.
Abbas’ın yetiştirdiği talebelerin önde gelenlerinden Saîd b. Cübeyr, Mücâhid b. Cebr ve
İkrime el-Berberî daha çok tefsir alanında tanınmıştır. Ayrıca Katâde b. Diâme, Hasan-ı
Basrî, Atâ b. Ebû Rebah gibi isimler de tefsirle ilgilenmiştir. Bu dönemde tefsir biçim
6
Arif Ulu, “Tabiîn”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2010, XXXIX, 329.
Bâkır, V, 111.
8
Ulu, “Tabiîn”, s. 329.
7
3
değiştirmiş, basit ihtiyaçları gözeten soru-cevap veya kısa açıklamalar şeklindeki
yaklaşım, yerini Kur’an’ın bütününü tefsir etmeyi hedefleyen anlayışa bırakmıştır9.
Tabiûn nesli fıkıh ilminin gelişmesinde çok önemli rol oynamış, fıkıh bu
devirden itibaren müstakil bir ilim dalı olarak teşekkül sürecine girmiştir. Fıkhın
öğrencilere okutulması, fetvaların ilim meclislerinde tartışılması ve farklı görüşlerin
ortaya çıkması, fıkıh ilminin gündelik hayattan giderek uzaklaşıp nazarî bir ilim haline
gelmesinin başlıca tezahürleri arasında yer almıştır10.
Kelam ilminin temelleri bu dönemde atılmıştır. Bu devirde revaçta olan tartışma
konularıyla ilgili tavırlar Mu’tezile, Havâric, Mürcie, Kaderiyye, Cehmiyye gibi
fırkaların oluşumuna tesir etmiştir11.
Hicrî II. asır Müslümanların Hadis ilminde çok canlı oldukları bir döneme işaret
etmektedir. Bu canlılık daha sonraki gelişmelerin temeli olması bakımından önemlidir.
Bu dönemde atılan temeller, sonraki birkaç asırda daha da geliştirilerek muazzam bir
ilmî yapı oluşturmuştur. Dolayısıyla hicrî II. asır bütün İslâm ilimleri tarihi açısından
önemlidir.12
İlk iki asırda “hıfz”, “kitabet”, ve “tedvin” faaliyetleri yoğun bir şekilde devam
etmiştir. Bu dönem gerek hadisçilerin, gerekse ilgili sahada verilen eserlerin çokluğu ile
de önem arz etmektedir. Basra’nın ilmî temelleri “Basra Mektebi” ile Enes b. Mâlik
(ö.93/712), Ebu Musa el-Eş’arî (ö.44/665) ve İmrân b. Husayn (ö. 52/672) gibi güzide
sahâbiler tarafından atılmıştır. Bu aynı zamanda Basralıların ilmi, rivâyet zincirinin ilk
halkasını oluşturan sahabiden aldıkları anlamına gelmektedir13.
Basralı âlimlerin tüm bu çalışmaları onların “Basrîyyûn” şeklinde anılan bir ekol
haline gelmesini sağlamıştır.14
9
Ulu, “Tabiîn”, s. 329.
Ulu, “Tabiîn”, s. 329.
11
Arif Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, AÜSBE, Ankara 2006, s. 24.
12
Nihat Uzun, Hicri II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, UÜSBE, Bursa 2008, s. 94; Bâkır, V, 111.
13
Kemal Sandıkçı, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadîs, DİB Yay., Ankara 1991, s. 477; Erkaya, s.
181.
14
Erkaya, s. 180; Uzun, s. 98; Bâkır V, 111.
10
4
III. Basra’da Hadis İlmi
Basra’nın ilmî konumunun gelişmesinde buraya yerleşmiş olan sahâbilerin
katkısı olmuştur. Bu sahabilerin ilim yönünden en önemli gelenlerinden Ebû Musa elEş’arî (ö.44/665) 17/638 yılında Basra’ya vali tayin edilmiştir15. Ayrıca sahâbeden Enes
b. Mâlik (ö.93/712), küçük yaşında Hz. Peygamber’in yanına gelmiş on seneye yakın
bir müddet ona hizmet etmiştir. Bu zaman zarfında Hz. Peygamber’den pek çok hadis
işiten Enes, rivâyet ettiği 2286 hadisle muksirûn arasında üçüncü sırayı almıştır16.
Sonradan Basra’ya yerleşmiş olan bu sahâbi orada uzun bir süre yaşamıştır. Kendisinin
Basra’da en son ölen sahabi olduğu bildirilmiştir17. Yine Basra’da ikamet edenler
arasında Muğîre b. Şu’be (ö.50/670) ve Semura b. Cündeb’in ismi de
(ö.60/679)
zikredilmektedir.18 Ali b. Ebi Talib’in hilafetinde, Basra’ya vali olarak tayin edilen
Abdullah b. Abbas, İmrân b. Husayn, Ma’kıl b. Yaser, Abdurrahman b. Samure de19 bu
liste içinde yer almıştır. Yine ticaretle uğraşan Zübeyir b. Avvam, Talha b. Ubeydullah
da buraya yerleşen sahâbelerdendir.20 Nesibe bnt. Haris de Basra’ya yerleşen,21hadis
rivâyet eden, Rasûlullah ile savaşa çıkan, hasta ve yaralıları tedavi eden22 kadın
sahâbilerdendir.
İbn Sîrîn, sahabilerin farklı şekilde dağılışını şu şekilde ifade etmiştir:
“Sahâbeler Hz. Osman’ın halifeliğinde değişik beldelere daha çok yayıldılar. Bunların
her biri gittikleri yerlerde kendi öğrendikleri fıkhî ve dînî bilgileri yaydılar ve
anlattılar.”23
15
Erkaya, s. 180; Taner Yıldırım, VI-IX Yüzyıllarda Basra Körfezi, (Yüksek Lisans Tezi), FÜSBE, Elazığ
2007, s. 117; Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, TDV Yay., Ankara 2009, s. 93-94; Bâkır, V, 109.
16
Koçyiğit, s. 93-94; Bâkır, V, 111.
17
Koçyiğit, s. 94.
18
Erkaya, s. 179; Koçyiğit, s. 93-94.
19
Koçyiğit, s. 93-94.
20
Bâkır, V, 110.
21
ez-Zehebî, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Siyeru A’lemi’n-Nubela, Daru’lEndülüs, tsz. , II, 318; Ömer Rızâ Kehhâle, A’lâmu’n-Nisâ fî Âlemi’l-Arab ve’l-İslâm, Risale Yay., Beyrut
1977, V, 171.
22
Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yay., İstanbul 1983, I, 647; esSehli, Ahmed b. Musa b. Hasir, Fıkhu’l-İmam Muhammed b.Sîrîn fi’l Mu’amelat, Camiattü Ümmi’l-kura
Külliyyetü’şeriati’l-İslâmiyye, Mekke 1415/1995, s. 58; Said Aykut vd., Sahabe’den Günümüze Allah
Dostları, Şule Yay., İstanbul 1995, II, 154.
23
es-Sehli, s. 35.
5
IV. Basra’ya İlk Yerleşen Bazı Sahâbiler
Basra’da ikâmet etmiş bu sahabilerden bazılarının, şahsiyetleri ve ilmi
çalışmaları:
Enes b. Mâlik
Enes b. Mâlik hicretten on yıl önce doğdu. Hz. Peygamber Medine’ye hicret
ettiği zaman, on yaşında okur-yazar ve zeki bir çocuk olan Enes’i, ailesi
peygamberimizin hizmetine verdi. Rasûlullah’a on yıl hizmet ettiği için “Hâdimü’nNebî” lakabıyla anıldı. Hz. Ömer devrinde Basra’ya vali olarak tayin edilen Ebû Musa
el-Eş’arî, bazı sahâbilerle birlikte Enes’i de yanında götürdü. Basralılara namaz kıldıran,
hadis ve fıkıh okutan Enes b. Mâlik bir müddet Şam’da kaldı, sonra Basra’ya yerleşti.
Abdullah b. Zübeyir’in halifeliği zamanında kırk gün süreyle Basra valiliği yaptı. Emevî
halifelerinin çoğuna şahit olan Enes, Haccâc’ın zülmüne uğrayanlardan oldu. Basra’da
vefat eden sahâbilerin sonuncusu kabul edilen, 100 yıldan fazla yaşaması sebebiyle
muammerûndan sayılan Enes 93 yılında 103 yaşında vefat etti.24
Hz. Peygamber’in hizmetinde bulunduğu yıllarda ondan birçok hususu
öğrenmesi, uzun hayatı boyunca Peygamber’imizden öğrendiklerini öğretmeye
çalışması onun önemli yönünü teşkil eder. Efendimizin eğitim ve öğretim tarzına,
insanlara, özellikle de çocuklara karşı hoşgörüsüne ve diğer ahlakî davranışlarına dair
birçok bilgi onun vasıtasıyla rivâyet edilmiştir. Enes, sünnete uygun şekilde yaşamaya
çalışırdı. Ebû Hureyre, onun kıldığı namazın Rasûlullah’ın namazına çok benzediğini
ifade ederdi.
Çok hadis rivâyet ettiği için “müksirûn” diye anılan yedi sahâbiden biri olan
Enes, sayısı tekrarlarıyla birlikte 2286’yı bulduğu söylenen rivâyetleriyle bunların
arasında üçüncü sırada yer almıştır.
Rasûl-i Ekrem’den başka Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Fâtıma, Mu’az b. Cebel,
Useyd b. Hudayr, Ebû Zerr, annesi Ümmü Süleym, babası Ebû Talha gibi sahâbilerden
24
ez-Zehebî, Siyer, III, 396-402; İbrahim Canan, “Enes b. Mâlik” , DİA, TDV Yay., İstanbul 1995, XI,
234.
6
de hadis öğrenen Enes b. Mâlik’ten Hasan-ı Basrî, İbn Sîrîn, Şa’bî, Ebû Kılâbe, Ömer b.
Abdilaziz, Zühri, Katâde gibi şahsiyetler hadis almışlardır25.
Enes b. Mâlik, hadis rivâyeti sırasında titiz davranır, hata yapmaktan korkardı.
Hz. Peygamber’den duyduğunu aynen aktarmamış olabileceği düşüncesiyle hadisi
rivâyet ettikten sonra “Veya Rasûlullah böyle bir şey dedi.” ilavesinde bulunurdu.
Rivâyetlerinin yazılı olduğu defterleri gerektiğinde talebelerine göstermesinden
anlaşıldığına göre hadisleri ezberlemekle yetinmeyip onları yazıyordu. Çok hadis bildiği
halde titizliği sebebiyle çok hadis rivâyet etmez, çok rivâyet edenin yanılacağını
söylerdi.
Uzun yıllar yaşadığı halde hafızası bozulmayan Enes b. Mâlik’in geniş hadis
kültüründen faydalanan Basralıların, bu imkâna sahip oldukları için çok mutlu oldukları
rivâyet edilir. Bazı hadislere itirazlara yeltenen Ehl-i Ehva’ya karşı: “Gelin işin
doğrusunu Enes b. Mâlik’ten öğrenelim.” diyebilmeleri onlara büyük güç ve moral
kazandırmıştır.26
Ebû Musa el-Eş’ari
Ebû Musa el-Eş’ari, Yemen’in Zebid şehrine yerleşmiş olan, Hz. Peygamber
tarafından övülen Eş’as kabilesindendir. Hz. Peygamber’in halkı İslam’a davet ettiği
duyulunca Ebû Musa ile iki ağabeyinin de aralarında bulunduğu elli iki kişilik bir heyet
onun yanına gitmek üzere bir gemiye bindi, ancak gemi kötü hava şartları nedeniyle
Habeşistan’a sürüklendi. Heyet mensupları, Ca’fer b. Ebû Talib ve arkadaşlarının orada
bulunduğunu öğrenince bir müddet orada kaldılar. Hayber’in fethi sırasında
Habeşistan’daki Müslümanlarla birlikte Medine’ye döndüler ve Hz. Peygamber’in
Hayber’de olduğunu öğrenince oraya gittiler27.
Ebû Musa Hayber’in fethinden sonra yapılan gazve ve seriyyelere katıldı.28
Hz. Peygamber, Ebû Musa’yı Vedâ Haccı’ndan önce Yemen’in Zebîd, Âden,
Me’rib ve sahil taraflarının zekâtını toplamakla görevlendirdi. Ebû Bekir’in halifeliği
döneminde de orada kaldı. Sonrasında Medine’ye döndü. Hz. Ömer onu, Basra vali ve
25
ez-Zehebî, Siyer, III, 404-405; Canan, XI, 235.
ez-Zehebî, Siyer, III, 405-406; Canan, XI, 235.
27
ez-Zehebî, Siyer, II, 380-381; M. Yaşar Kandemir, “Ebû Musa el-Eş’arî”, DİA, TDV Yay., İstanbul
1994, X, 190.
28
ez-Zehebî, Siyer, II, 380-381; Kandemir, X, 190.
26
7
kadılığına tayin etti. Bu görevlerinin yanı sıra Basralılara Kur’an öğretti. Sıffin savaşı
başlamadan önce, Hz. Ali’yi destekleyen bazı kimselerin hakaretine uğramasına rağmen
fitne konusunda bizzat Hz. Peygamber’den duyduğu hadisleri rivâyet ederek Kûfeliler’i
bu savaşta tarafsız kalmaya teşvik etti. H.42 yılında vefat ettiği söylense de ölüm tarihi
ihtilaflıdır29.
Ebû Musa, Kur’an-ı Kerim’i bizzat Hz. Peygamber’den öğrenerek ezberleyen
sayılı sahâbilerden biridir. Hasan-ı Basri, Basralılara Kur’an ve fıkıh öğreten Ebû
Musa’nın halka çok faydalı olduğunu ve Basra’ya ondan daha hayırlı birisinin
gelmediğini ifade etmiştir.
Ebû Musa, rivâyet ettiği hadisleri Hz. Peygamber’den, ayrıca dört halifeden,
Muâz b. Cebel, Abdullah b. Kâ’b gibi sahâbilerden almıştır. Kendisinden de oğulları
Musa, İbrahim, Ebû Bürde, Ebû Bekir; ashabtan Ebû Said el-Hudrî, Enes b. Mâlik;
tabiîlerden ise Kays b. Ebû Hâzim, Ebû Osman en-Nehdî ve Hasan-ı Basri gibi âlimler
rivâyette bulunmuşlardır. Ebu Musa’nın rivâyet ettiği üç yüz atmış hadisin kırk dokuzu
Sahihayn’da bulunmaktadır. Bunlardan dördü sadece Buhârî, on beşi sadece Müslim
tarafından rivâyet edilmiştir.30
İmrân b. Husayn
Basra’da bulanan bir diğer sahâbi İmrân b. Husayn, Hayber’in fethi sırasında
babası, kız kardeşi Hırnık ve Ebû Hureyre’le birlikte Müslüman oldu. Peygamber ile
beraber gazvelere katılan İmrân, Mekke’in fethinde Huzâa kabilesinin bayraktarlığını
yaptı. Kabilesiyle birlikte yaşadığı için Rasûl-i Ekrem ile irtibatını sürdürdü. Sık sık
Medine’ye giderek Hz. Peygamber’den, ayrıca Ebû Bekir, Osman ve Ma’kıl b.
Yaser’den hadis rivâyet etti. Oğlu Nüceyd ve azatlısı Atâ ile Hasan-ı Basri, Muhammed
b. Sîrîn, Şa’bi ondan rivâyette bulunanlardan bazılarıdır31.
Basra şehri kurulunca İmrân, halka dinî bilgiler öğretmesi için Hz.Ömer
tarafından buraya gönderildi. Daha sonra Hz. Osman’ın Basra valisi Ziyad b. Ebû
Süfyan’ın isteğiyle Basra kadılığına getirildi. Ancak bu görevi sırasında haksızlık
29
ez-Zehebî, Siyer, II, 383-384; Kandemir, X, 191.
ez-Zehebî, Siyer, II, 383-384; Kandemir, X, 191.
31
ez-Zehebî, Siyer, II, 508, 511; Ali Yardım, “İmrân b. Husayn” , DİA, TDV Yay., İstanbul 2000, XXII,
232-233.
30
8
yaptığı gerekçesiyle kendisine itiraz edilmesi üzerine görevinden istifa etti. Bununla
beraber fetva vermeye devam ettiğinden fetva ehli sahâbîler arasında zikredilmiştir.
İmrân b. Husayn, resmi görevinden ayrıldıktan sonra hayatını Basra mescidinde
hadis okutarak geçirdi. H. 52 yılında Basra’da vefat etti. Hasan-ı Basri ondan daha
değerli kişinin Basra’ya ayak basmadığını söylemiştir.
Takva sahibi, zeki ve yöneticilik kabiliyetine sahip bir kişi olduğu bilinen İmrân,
özellikle sünnete uymanın zorunluluğu hususunda pek çok hadis nakletmiştir. Hadis
rivâyet ettiği meclislerde, anlattıklarının Kur’an’da bulunmadığını söyleyenlere ahkâmla
ilgili birçok ayrıntının Kur’an’da yer almadığını ve sünnetle belirlendiğini izah etmiştir.
Hz. Peygamber’in emirlerine uyulmasının Kur’an emri olduğunu söylemiştir. Zehebî,
onun 180 hadis rivâyetinin bulunduğunu kaydetmekteyse de Ahmed b. Hanbel’in
Müsnedi’nde 193 rivâyeti mevcuttur. Hadislerinden dokuzu Sahihi Buhari ve Sahihi
Müslim’de müştereken, dördü sadece Buhari ve dokuzu sadece Müslim’de yer
almaktadır.32
Burada zikrettiğimiz ve zikretmediğimiz sahâbîlerce atılan bu temel, tabiînden
Hasan el-Basrî (ö.110/728), Muhammed b. Sîrîn (ö.110/728) ve Katâde b. Diame
(ö.118/736) gibi âlimler tarafından daha da muhkem hale getirilmiştir.33
Yukarıda bahsettiğimiz kişilerin, Basra’nın kuruluşu ve hadis faaliyetlerine olan
katkısını bu şekilde tespit ettikten sonra, Basra’da yetişen ve hadis kültürünün
oluşmasında önemli pay sahibi olan muhaddislerden Muhammed b. Sîrîn’i
inceleyeceğiz.
32
33
ez-Zehebî, Siyer, II, 508-511; Yardım, XXII, 233.
Sandıkçı, s. 477; Erkaya, s. 181.
9
BİRİNCİ BÖLÜM
MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HAYATI VE KİŞİLİĞİ
1.1. MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HAYATI
Muhammed b. Sîrîn’in hadisçiliği konusuna geçmeden önce onun daha iyi
tanınması ve anlaşılabilmesi için doğumu, ailesi, evliliği, vefatı, manevî ve ilmî kişiliği
hakkında bilgi verilmesi faydalı olacaktır.
Bu bölümde Muhammed bin Sîrîn’in hayatına dair elde edebildiğimiz bilgileri
sunacağız. Yer yer detaylı, yer yer de kısa bilgilerle değişik kaynaklardan hayatıyla
ilgili bilgileri aktaracağız. Kimi zaman görüş ve düşüncelere, kimi zaman da eleştiri ve
değerlendirmelere yer vereceğiz.
1.1.1. İsmi, Nesebi, Künyesi ve Lakabı
Kaynakların çoğunda künyesi Ebu Bekir Basra34, (Basra ya da Basrî ekiydi)35
diye belirtilir. İsmi ve nesebi şöyledir: Adı Muhammed36 olup lakabı Ebu Amre37 olarak
kaynaklarda yer alır. Bazı kaynaklar ise lakabını Ebu Bekir38, künyesini Ebu Amre39
34
Muhammed İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübra, Daru’l-kütübi’l İlmiyye, Beyrut 1377/1958, VII, 193;
Hatib el-Bağdadi, Ahmed ibn Ali bin Sabit ibn Ahmed ibn Mehdi, Tarihu Medinetüs-Selam, Daru’l
Beyrut tsz., III, 283; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, Daru’l-Ğarbi’l-islâmi, Beyrut tsz.,V, 207; ezZehebî, Siyer, II, 456; Mizzî, Yusuf b. Abdurrahman, Tehzîbul Kemâlfi Esmair-rical, Faruk el-Hadi
Şeyye Yay., tsz., I, 128; Safedi, Selahattin Halil bin Aybek es-Safedi, el-Vafi bi’l Vefayat, Beyrut tsz. ,
III, 122; Buhârî, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, et-Tarihu’l-Kebir, Daru’l-kütübi’l İlmiyye, BeyrutLübnan, 1987, I, 90; Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah Ahmed İbnu Muhammed İbni Hanbel İbni Hilal eşŞeybani, Mevsuatu Akval, byy., tsz., s. 270; Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillah el-İsfehani, Hilyetü’l-evliyâ
ve tabakâtü'l-asfiyâ, Daru’l-Kitabi’l-İlmiyye, Beyrut 1967, II, 298; İbnü'I-Cevzi, Abdurrahman ibn Ali
ibn Muhammed, Sifatüs-Safve, Daru’s-Sev’a, Halep 1504, III, 241; Ali Ulvi Hüseyin, Muhammed,
Kitabüt Tezkirah, byy., tsz., s.1523; Aykut vd., V, 95; Sandıkçı, s. 133.
35
İbn Sa’d, VII, 198; Konevî, Sadreddin, en-Nefehatü’l-İlahiyye, thk. : Muhammed Hacevi, Mevla Yay.,
Tahran 1375/1996, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 207.
36
ez-Zehebî, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Tezkiretu’l Huffaz, Mektebû’lHaram el-Mekki, daru’l-İhyau’t-Türabi Arabiyye Yay., Mekke, tsz., I, 84; İbn Hacer, Ahmed b. Ali elAskalani, Tehzibu’t Tehzib, Matbaatü Meclisi Daireti’l-Mearif en-Nizamiyye, er-Risale Yay., tsz., III,
586; İbnül Cevzi, III, 241; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270; Safedi, III, 122; Mizzî, I, 128; ezZehebî, Siyer, II, 456; İsmail Paşa Bağdadi, Esmaü’l Müellifin ve Asarul Musannifin, Beyrut-Lübnan,
1955, II, 7; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Lütfi Şentürk, “İbn-i Sîrîn”, DİB Dergisi, 8(90-91), Ankara KasımAralık 1969, VIII, 371.
37
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270.
38
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 331; İbnü'I-Cevzi, III, 241; el-Menûfi, Mahmud Ebû’l-Feyz elMenûfi el-Hüseyni, Cemheret’ul Evliya, Halebi Yay., Kahire byy., I, 95.
39
en-Nevevi, Muhyiddin Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref, Tehzibul-esma-i ve’l-Lugat, Müniriyye Yay.,
Mısır, tsz., I, 83; Şentürk, III, 334.
10
diye vermiştir. Nisbesi ise Muhammed b. Sîrîn Ebû Bekir b. Ebi Amr vel Ensari40 el
Basrî41 olarak belirtilmiştir.
1.1.2. Ailesi ve Doğumu
Muhammed b. Sîrîn’in özel hayatı, eşi ve ailesi hakkında kaynaklarda bulunan
bilgiler oldukça kısıtlıdır. İncelediğimiz kaynaklar annesi, babası ve kardeşleri hakkında
çok az da olsa bilgi verilmiştir. Ancak eş ve çocuklarının tamamına dair teferruatlı bir
bilgiye, araştırdığımız kaynaklarda rastlayamadık.
Kaynakların tamamında açık bir şekilde Basra doğumlu olduğu belirtilen İbn
Sîrîn’in doğum tarihine gelince, bu konuda genel ittifak olmakla birlikte nadiren farklı
tarihler verilmektedir. Kaynaklarda İbn Sîrîn’in doğumuna ait, iki ayrı rivâyet
zikredilmektedir. Bunlardan en sıkça ifade edileni şu bilgidir: İbn Sîrîn Hz. Osman’ın
hilafetinin bitimine iki yıl kala doğmuştur.42 Çok az olarak geçen rivâyette ise Enes b.
Sîrîn şöyle diyor: “Kardeşim Muhammed, Ömer’in hilafetinin son iki yılında doğdu.”
el-Hâkim, bazı eserlerde Ömer; bazılarında Osman diye bulduğunu söyledi. Zehebî: “Bu
konuda ikincisi daha doğrudur. Eğer birinci görüş doğru olsaydı İbn Sîrîn, Hasan’ın
yaşında olurdu. Bilinen o ki Muhammed ondan daha küçüktür.”43 Yine başka bir
kaynakta Ömer ya da Osman’ın hilafetinin son iki yılında doğduğu belirtilmektedir.44
Kaynakların tamamına yakını İbn Sîrîn’in hicrî ve miladî olarak doğum tarihini
Hz. Osman’ın hilafetinin bitimine son iki yıl kalayı göstererek hicrî 33 miladî 653 Basra
olarak vermişlerdir.45
40
İbn Kesir, İsmail b. Ömer, el-Bidaye ven-Nihaye fi’t-Tarih, Mısır 1351/1932, IX, 115; İbn Hacer, III,
853; Hatipoğlu, I, 40-41; es-Sehli, s. 44.
41
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 283; en- Nevevi, I, 82; Ahmed Ferit, Min Alemis-Selef, Daru’liman, İskenderiye, tsz., I, 157-158; Sandıkçı, s. 133.
42
İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V,
333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Subhi es-Salih, s. 309; en-Nevevi, I, 83; İbnü'l-İmad, Ebü'l-Felâh
Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed es-Sâlihî el-Hanbelî, Şezerâtü'z-Zeheb fî Ahbâr-i men Zeheb, Darü’l
Fikr, byy., I, 138; Hatipoğlu, I, 40-41; Ali Ulvi Hüseyin, s. 586; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371.
43
İbnü'l-İmad, Ebü'l-Felâh Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed es-Sâlihî el-Hanbelî, Şezerâtü'z-Zeheb fî
Ahbâr-i men Zeheb, Daru’l Fikr, tsz. , I, 138; Ahmed Ferit, Min Alemis-Selef, Daru’l-iman, İskenderiye,
tsz., I, 158; es-Sehli, s. 44.
44
Safedi, III, 122.
45
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; Hüseyin Hilmi Işık, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, Işık Kitabevi,
İstanbul 1967, s. 939; Ahmet Yücel, “Muhammed b. Sîrîn”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1999, XX, 358;
Aykut vd., V, 104; Şentürk, VIII, 371.
11
İbn Sîrîn’in babasının adı Sîrîn46 (r.a.) olup aslen İran’ın Carcara47(Vasıt ile
Bağdat arasında bir yer)48 kasabasındandır.49 Künyesi Ebu Amr’dır.50 Bu zat Aynu’tTemr’e gelerek burada ticaretle uğraşırken Hz. Halid b. Velid tarafından esir edilerek
götürülmüştür.51 Kendisini satın alan Enes b. Mâlik, yirmibin yahut kırkbin dirhem para
karşılığında azad etmiştir.52 Bu durum farklı bir kaynakta şöyle izah edilir: Sîrîn
mukatebe (para karşılığında serbest kalma) anlaşması yaptı. Borcunu ödedi. Borcunu
da zamanından önce ödedi. Sîrîn’in malının ticarette arttığını gören Enes ondan malını
almaktan kaçındı. Ona varis olmak istedi. Hz. Ömer’e giderek davalaştılar. O da
müeccel olan (sonraya bırakılmış) borcunu muaccele (peşine) çevirdi.53 Enes b. Mâlik
der ki: “Sîrîn’in azatlık belgesi bizde var.”54 Bu bilgiler ışığında, Sîrîn’in Enes b.
Mâlik’in mevlası olduğu anlaşılmaktadır.55
Muhammed b. Sîrîn’in annesi Hicazlı olup56, Ebu Kuhafe’nin oğlu Hz. Ebu
Bekir’in mevlası Safiyye’dir57.
Ebû Amr’(Sîrîn)la hayatlarını birleştiren Safiyye’nin düğün töreninin Allah
Rasûlü, onun güzide eşleri ve sahâbe arasında gerçekleştirildiği kaynaklarda şu şekilde
verilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) Safiyye’ye dua etti.58 Peygamberimizin eşlerinden
46
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 284; Safedi, III, 122; İbnü'I-Cevzi, III, 241;Yücel, XX, 358;
Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371.
47
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 284; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; ez-Zehebî,
Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, II, 456; İbnü'l-Cevzi, III, 241; Safedi, III, 122; İbn Kesir,
İsmail b. Ömer, el-Bidaye ven-Nihaye fi’t-Tarih, Mısır 1351/1932, IX, 115; en-Nevevi, I, 83; Ferit, I, 157158; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Aykut vd., V, 443; Şentürk, VIII, 371.
48
ez-Zehebî, Siyer, II, 456.
49
ez-Zehebî, Siyer, II, 456; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133.
50
en-Nevevi, I, 83; Aykut vd., V, 443; Şentürk, VIII, 371.
51
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; ez-Zehebî, Siyer, II, 456;
İbnü'I-Cevzi, III, 241; en-Nevevi, I, 82; Subhi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, (Çev.:
M.Yaşar Kandemir), MÜİFV Yay., İstanbul 2007, s. 309; Ferit, I, 157-158; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523;
Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371.
52
en-Nevevi, I, 83; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Subhi es-Salih, s. 309; İbnü’l-İmad, I, 138; Mahmut
Sami Kanbaş, İlk Üç Asırda Muhaddislerin Meslekleri ve Geçim Kaynakları, (Yüksek Lisans Tezi),
MÜSBE, İstanbul 2007, s. 66; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133; Aykut vd., V, 103.
53
ez-Zehebî, Siyer, II, 457.
54
İbnü'I-Cevzi, III, 242.
55
İbn Sa’d, II, 364; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 284; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V,
332; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; ez-Zehebî, Siyer, II, 456; İbnü'I-Cevzi, III, 242; en-Nevevi, I, 83;
İbnü'l-İmad, I, 138; Ferit, I, 157-158; Aykut vd., V, 443; Yavuz, Kemal vd., Evliyalar Ansiklopedisi,
Türkiye Gazetesi Yayınevi, İstanbul 1992, III, 334; Zeki Çıkmaz, vd. , İslam Alimleri Ansiklopedisi,
Türkiye Gazetesi Yayınevi, İstanbul 1993, II, 222; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371.
56
ez-Zehebî, Siyer, II, 459-460.
57
İbn Sa’d, VII, 198; Safedi, III, 122; İbnü'I-Cevzi, III, 242; en-Nevevi, I, 83; Subhi es-Salih, s.309;
İbnü'l-İmad, I, 138; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371.
58
İbnü'I-Cevzi, III, 242; İbnü'l-İmad, I, 138.
12
üç hanım da, evlenen Safiyye’yi süsleyip, kokular sürüp, övgü ve dualar ettiler.59 Düğün
törenine Bedir Savaşı’na katılan on sekiz sahabi eşlik etti. Bu sahabiler arasında Ubey b.
Ka’b da vardı. Onlara dua ediyordu ve onlarda “âmin” diyorlardı.60
1.1.3. Muhammed b. Sîrîn’in Kardeşleri
Elimizde bulunan kaynakların çoğunda Sîrîn’in altı ya da yedi kardeşi olduğu,
bildirilmektedir. Bunlar: Ma’bud b. Sîrîn, Yahya b. Sîrîn, Enes b. Sîrîn, Muhammed b.
Sîrîn, Kerime bnt. Sîrîn, Hafsa bnt. Sîrîn ve Sevde bnt. Sîrîn’dir.61 Hepsi Tabiûn ve sika
râvilerdir.62 Muhammed b. Sîrîn Velid’in kendisiyle hacca gittiği sırada kardeşlerini
görünce farklı annelere sahip olmalarına rağmen hata yapmadan hepsini saymıştır.63
Bunlardan Ma’bud ise aynı anneden öz kardeşiydi.64 Yine Bekkâr b. Muhammed’in
bildirdiğine göre, Ma’bud, Enes, Amre ve Sevde bnt. Sîrîn bir annedendirler. Anneleri
Enes b. Mâlik’le de evlendi. Ondan iki çocuğu, Ma’bud ve Ümmü Hiram dünyaya
gelmiştir.65 İbn-i Sîrîn de Enes b. Mâlik’in kâtipliğini yaptı.66
Ma’bud b. Sîrîn el-Ensari: Enes b. Mâlik’in mevlası olup kardeşlerinin en
büyüğüdür. Hadiste sika ve hücetti. Çok hadis rivâyet etti. Ebu Said el-Hudri’den hadis
işitti.67
Yahya b. Sîrîn: Muhammed’le anneleri aynıdır, öz kardeştir. Hadiste sika idi.
Az hadis rivâyet etmiştir. Muhammed b. Sîrîn’den önce öldü.68
Enes b. Sîrîn: Enes b. Mâlik onu Ebu Hamza ismiyle künyelendirdi. Hz.
Osman’ın hilafetinin bitişine bir yıl kala doğdu. Hadiste sika idi. Az hadis rivâyet
etmiştir.69
59
İbn Sa’d, VII, 193; İbnü'I-Cevzi, III, 242; en-Nevevi, I, 83; İbnü'l-İmad, I, 138.
İbn Sa’d, VII, 193; İbnü'I-Cevzi, III, 242; İbnü'l-İmad, I, 138.
61
İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V,
332-333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Mizzî, I, 128; en-Nevevi, I, 82; Ferit, I, 158; Yücel, XX, 358;
Aykut vd., V, 443.
62
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; İbn Kesir, elBidaye, IX, 115; en-Nevevi, I, 82; Yücel, XX, 358.
63
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; ez-Zehebî, Siyer, II, 457; en-Nevevi, I, 83.
64
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; en-Nevevi, I, 84.
65
İbn Sa’d, VII, 206.
66
İbn Hacer, XII, 586; İbn Kesir, el-Bidaye, IX; Sandıkçı, s. 133.
67
İbn Sa’d, VII, 206.
68
İbn Sa’d, VII, 206-207.
69
İbn Sa’d, VII, 207; ez-Zehebî, Siyer, IV, 622.
60
13
Kerime bnt. Sîrîn el-Ensari: Abid ve zahid bir kadındı. İbn-i Ömer’den
rivâyette bulundu. Kendisinden de Asım el-Ahvel rivâyette bulunmuştur.70
Muhammed b. İsa b. Seken el-Vasiti’nin rivâyetine göre Kerime, Yahya b. Main
tarafından tenkit edilmiş ve rivâyet ettiği hadisler zayıf olarak kabul edilmiştir. Ancak
İbn Hibban tarafından sika olarak nitelendirilmiştir71.
Amra bnt. Sîrîn el-Ensari72.
Bu kardeşiyle ilgili kaynaklarda bilgi bulamdık.
Sevde bnt. Sîrîn el-Ensari73.
Muhammed b. Sîrîn ile hadis rivâyetinde birbirine yardımcı olan kız kardeşi
Hafsa bnt. Sîrîn’i, diğer kardeşlerine göre biraz daha kapsamlı tanıtacağız.
Hafsa bnt. Sîrîn el-Ensariyye
Ümmü’l-Huzeyl künyesiyle şöhret bulan kardeşi Hafsa âlim olup, Tabiînin;
sika, kadın muhaddislerindendir.74 Doğum tarihi kaynak eserlerde kesin olarak
belirtilmemiş olup bazı kaynaklarda yaklaşık olarak hicrî 31’de Basra’da doğduğu
belirtilmiştir.75 İbn Sa’d’ın nakline göre Safiyye’nin Sîrîn’den kız ve erkek çocuklarının
en büyüğü Hafsa’dır.76 Hafsa, Kuran-ı Kerim’i on iki yaşında güzel bir şekilde
öğrenmişti. Bu öğrenme sadece yüzünden okuma şeklinde değildi. Tabiûnun
imamlarından olan Hafsa’nın kardeşi Muhammed b. Sîrîn, Kur’an okumada veya
anlamada herhangi bir zorlukla karşılaştığı zaman; “Gidiniz onu Hafsa’ya sorunuz, nasıl
70
Nusret Bolelli, Kadınların Hadis İlmindeki Yeri (Hicri II.-V.asır), İFAV Yay., İstanbul 1998, s. 83;
Aykut vd., V, 448.
71
Bolelli, s. 83.
72
İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam,
V, 332-333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Mizzî, I, 128; en-Nevevi, I, 82.
73
İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V,
332-333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Mizzî, I, 128; en-Nevevi, I, 82.
74
ez-Zehebî, Siyer, IV, 506; Kehhâle, I, 273; Ulu, “Tabiîn”, 329; Bolelli, s. 54; Çıkmaz vd., II, 224; Ali
Hayran, “Hafsa binti Sîrîn”, Yeni Ümit Dînî İlimler ve Kültür Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 1994,
http://www.yeniumit.com.tr, Erişim Tarihi: 08.02.2012; Yücel, XX, 358; Aykut vd., V, 444.
75
Bolelli, s. 54.
76
İbn Sa’d, VIII, 484.
14
okunduğunu ondan öğreniniz” diyerek Hafsa’nın Kur’an hakkındaki geniş ve derin
ilminden istifade edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.77
Hafsa, Kur’an ilminin yanı sıra hadis sahasında da büyük bir bilgiye ve üne
sahipti. Onun hakkında hadis sahasının büyük âlimlerinden İbn Main: “ Hafsa, sika ve
hüccet olan bir insandır.”78 demiştir.
Emeviler’in Basra kadılarından olan İyas b. Muaviye, Hafsa binti Sîrîn’i,
kimseye tercih edemeyeceğini, Hasan Basrî ile İbn Sîrîn bile olsa durumun
değişmeyeceğini söylemiştir. Hafsa’yı kadınların en üstünü olarak zikretmiştir79.
Hafsa binti Sîrîn, Hadis ilmini umumiyetle kardeşi Yahya, Enes b. Mâlik, Ümmü
Atiyye el-Ensariyye, Ümmü’r-Raih, Ebü’l-Alivye gibi zatlardan öğrenmiş ve rivâyette
bulunmuştur. Kendisinden de kardeşi Muhammed, Katâde, Asım el-Ahvel Eyyûb,
Halid, İbnu’l Avn, Hişam b. Hasan gibi büyük hadis âlimleri rivâyette bulunmuşlardır.
Hafsa’nın hadis rivâyeti hakkında gerek Yahya b. Main’in gerekse Ahmed b.
Abdillah’ın “sika ve hüccettir” demiş olmaları ile İbn Hibban’ın Sikat isimli eserinde
ona yer vermesi onun hadis mevzusunda da büyük bir kıymet-i ilmîyesinin olduğunu
ortaya koymaktadır. Kütüb-i Sitte imamları, Hafsa binti Sîrîn’in rivâyetlerine
eserlerinde yer vermişlerdir80.
Temel kaynak eserleri Hafsa’nın ibadet ve taatı hakkında bize şu bilgiyi
vermektedirler. Mehdi b. Meymun onun ibadete olan düşkünlüğünü şu sözlerle dile
getirir: “Hafsa bnt. Sîrîn, bir yerde otuz sene ikamet etti de geceleri uyku uyumadı.
Uyku ihtiyacını ise -öğle üzeri bir iki saat istirahat ederek giderirdi. Çok zarurî olmadan
dışarı çıkmaz ve boş vakit geçirmezdi. Beşeri ihtiyacını gidermek ve biraz dinlenmek
üzere namazgâhını ancak terk ederdi.”81
Başka bir misalde yine Hafsa’nın yakınlarının onun için bir kefen hazırladığını,
bunu hac ve umre yapmak istediği zaman giydiğini, ramazan ayının son on günü geldiği
zaman da onu giyerek gece sabahlara kadar ibadet ettiğini nakletmektedirler.82
77
ez-Zehebî, Siyer, IV, 507; Kehhâle, I, 273; Bolelli, s. 54; Aykut vd., V, 445.
İbn Hacer, XII, 438; Kehhâle, I, 273; Bolelli, s. 54.
79
Kehhâle, I, 273; Seyit Avcı, “Tabiin Neslinin Hadis İlmindeki Yeri”, SÜİFD, Konya, s. 20, güz 2005,
s. 167; Aykut vd., V, 447.
80
İbn Hacer, XII, 438; Kehhâle, I, 274; Bolelli, s. 55.
81
ez-Zehebî, Siyer, IV, 507.
82
İbn Hacer, XII, 438; Kehhâle, I, 273.
78
15
Yine Hişam b. Hasan şöyle demiştir: “Hafsa bnt. Sîrîn, bize şöyle tavsiyede
bulunurdu, gençliğinizde kendinize sahip çıkınız ve ibadetlerinizi aksatmayınız. Zira
ben amellerin en güzelinin gençlikte yapıldığını görmekteyim.”83
Allah korkusundan birçok gecesini ağlayarak geçirdiğini Hişam b. Hasan şöyle
anlatır: “Hafsa (Sindli olduğunu tahmin ettiğim) bir cariye satın almıştı.
Ona
sahibinden memnun olup olmadığı sorulmuştu. O şöyle cevap vermişti: Sahibim çok
saliha bir kadındır. Ancak onun bir kusuru vardır. O da bütün geceyi ağlayarak ve
namaz kılarak geçirmesidir.”84
Peygamberimizin (s.a.s) kızlarından Hz. Zeyneb’in cenazesini, Ümmü Atiyye
yıkamış ve efendimizden aldığı emirleri titizlikle yerine getirmiştir. Peygamberimizden
aldığı bu emirleri ümmete teker teker rivâyet ettiği için bu mevzuda Ümmü Atiyye
hadisi, fıkhın “ölü yıkama” babında en emin ve güvenilir mercii olmuştur. Ümmü
Atiyye hadisi iki kardeşin rivâyeti etrafında dönüp durmaktadır. Bu iki kişi, Sîrîn’in
oğlu Muhammed ile kızı Hafsa’dır. Hafsa bnt. Sîrîn’in hadisleri, Buhari’de kardeşi
Muhammed b. Sîrîn’in hıfzetmediği cihetleri tamamlamaktadır.85 Hafsa bnt. Sîrîn’in
hicrî 101 yılında yetmiş yaşında vefat ettiği söylenmektedir.86
1.1.4. Evliliği ve Çocukları
Muhammed b. Sîrîn’in özel hayatı, eşi ve çocukları hakkında kaynaklarda
bulunan bilgiler oldukça kısıtlıdır. Araştırdığımız kaynaklara göre ne çocuklarının
sayısı, konumu ve durumları hakkında ne de eşleriyle ilgili detaylı bilgiye
rastlayamadık. Ulaştığımız birkaç kaynakta ise şöyle bilgi verilmektedir:
İbn Kuteybe der ki: “İbn Sîrîn’in bir eşinden otuz tane çocuğu vardı. Bir eşi de
Arap’tı. Bu eşlerinden Abdullah b. Muhammed’den başka çocuğu hayatta kalmamıştı.
Sadece Abdullah b. Muhammed kalmıştı.87
Yine bir başka kaynakta çocuklarının sayısı farklı bir rakamla verilmiştir:
83
İbnü'I-Cevzi, IV, 24; Kehhâle, I, 273.
İbnü'I-Cevzi, II, 24.
85
ez-Zebidi, Ebû’l-Feyd Muhammed el-Murtazâ, Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve
şerhi, (7. Baskı), Ankara 1984, IV, 318.
86
ez-Zehebî, Siyer, IV, 507; Kehhâle, I, 274; Bolelli, s. 54-55; Aykut vd., V, 445.
87
İbnü'l-İmad, I, 138; Aykut vd., V, 104.
84
16
İbn Sîrîn’in otuz erkek on bir kız olmakla birlikte kırk bir evladı vardı. Abdullah
hariç hepsi kendisinden önce vefat ettiği söylenmektedir.88
Bir diğer bilgi de bize İbn Sa’d yoluyla:
Bekkâr b. Muhammed; “Muhammed b. Sîrîn’in bir kadından otuz çocuğu oldu.
Abdullah b. Muhammed’den başkası yaşamadı.”89 diye ifade etmiştir.
Oğlu Abdullah’a dair bilgileri çoğunlukla İbn Sîrîn’in vefatı başlığında
buluyoruz. Bu bilgiler orada sunulacaktır.
1.1.5. Geçimi
Tâbiûn neslinden olan büyük muhaddis İbn Sirin, yaşamında helal kazanca
ciddi hassasiyet göstermiştir. Üstelik bu konuda haramda şüpheye yer bırakmayacak
şekilde titizlik gösterdiği belirtilmiştir. Bunları ispatlayacak ve örnekleyecek kadar bilgi
ve malzemeler kaynaklarda mevcuttur.
İbn Sîrîn bezzazdı, yani manifaturacılık yapardı.90 Genel ifade olarak ticaretle
uğraşırdı. Alış-verişte zulümden kaçıp, adaletle davranırdı. Bir şeyden şüphelenince onu
terk ederdi.91 Ticaret yaparken iki durumla karşılaşsa, dünyasına dokunan bir zarar olsa
bile, dini için sağlam olanı alırdı.92
Dinin sınırlarını anlamadaki titizliği, helal ve harama olan doğru tutumu, onu
kimi zaman insanlara garip gelen davranışlara sevk ederdi.
Bunlardan birisi şöyledir:
Seriy b. Yahya bu konuda ibn Sîrîn’in titizliğinden şöyle bahseder: “Kırk bin
kârı, bir durumdan dolayı terk etti.” et-Teymi ise Yahya’nın değindiği kırk bin kârın,
âlimlerin helal olması konusunda ihtilafa düşmemelerine rağmen İbn Sîrîn’in bunu terk
ettiğini ifade eder.
88
Çıkmaz vd., II, 128.
İbn Sa’d, VII, 193; İbnü'l-İmad, I, 138; Aykut vd., V, 104.
90
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336; İbnü'l-İmad, I, 138; Aykut vd., V, 103; Sandıkçı, s. 133;
Çıkmaz vd., II, 223.
91
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336; Ferit, I, 162; Yücel, XX, 358.
92
el-Başa, Refet Abdurrahman, (çev. : Taceddin Uzun), Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi,
Konya 1990, II, 212.
89
17
Bu konuda Hişam da Seriy b. Yahya ve et-Teymi’yi şöyle destekler: “İbn Sîrîn,
hiçbir beis olmayan ve bugün uygun olan bir konuda ihtiyat yapıp kırk bin kârı,
bıraktı.93
İbn Sîrîn’in haram ve helal konusundaki titizliği üzerine şöyle bir olay rivayet
edilir:
Bir adam yalan olarak onda iki dirheminin kaldığını iddia etti. O da adama iki
dirhemi vermeyi kabul etmedi. Adam ona:
- Yemin eder misin? dedi halbuki adam, iki dirhem yüzünden onun yemin
etmeyeceğini zannediyordu. İbn Sîrîn:
- Evet, dedi ve yemin etti. Halk ona şöyle dedi: “Ebu Bekir! İki dirhem
yüzünden mi yemin ediyorsun? Hâlbuki dün, senden başka kimsenin şüphelenmediği
bir konuda şüphe duyup kırk bin dirhemi bırakan kişisin. O da:
- Evet, yemin ediyorum. Çünkü haram olduğunu bile bile ona haram yedirmek
istemiyorum, dedi.94
Görüyoruz ki kendisi harama düşmekten sakındığı gibi bu duruma düşecek
olanları da sakındırmıştır. Hatta ticaret noktasındaki birkaç nasihatı şöyledir:
Müslüman alış-verişinde belli olur95.
Muhammed b. Sîrîn ayakkabıcıya diyordu ki: Biri mest yaptırdığı zaman
tükrüğünle ıslatma96.
Bir diğer uyarısı da şudur:
Ticaret için yolculuğa çıkarken onunla vedalaşmaya gelenlere şöyle derdi:
“Aziz ve Celil olan Allah’tan kork. Sana helal yoldan takdir edileni ara. Bil ki, eğer onu
helal olmayan yoldan ararsan, sana takdir edilenden daha fazlasını elde edemezsin”97.
İbn Sîrîn’in ayrıca gayrimenkul mallara sahip olup bununla uğraştığı da
bildirilir.
93
İbnü'I-Cevzi, II, 244; Aykut vd., V, 96; Kanbaş, s. 66.
Hatibel-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 290; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336; en-Nevevi, I,
84; el-Başa, II, 213.
95
İbn Sa’d, VII, 201.
96
İbn Sa’d, VII, 205.
97
İbn Sa’d, VII, 201; Ebû Nuaym, II, 299; Ferit, I, 169; Aykut vd., V, 95; Kanbaş, s. 66; el-Başa, II,
213.
94
18
İbn Avn, İbn Sîrîn’in mal varlığıyla ilgili şöyle bir aktarımda bulunmuştur: “İbn
Sîrîn’in, gayrimenkulleri (ev) vardı. Zimmet ehline kiraya verirdi. Niye böyle
yapıyorsun diyenlere, Aybaşı gelince kiradan korkarlar. Ben bir müslümanı korkutmak
istemem derdi.98
İbn Sîrîn ticaret hayatında dürüstlüğüyle öne çıkmıştır. Bu konuya dair
kaynaklarda verilen bilgiler şöyledir:
Muhammed b. Sîrîn, malının gizli ve aşikâr bütün kusurlarını söyleyip, hiçbirini
gizlemezdi. Müşteriye koyun satarken: “Bu koyunun bir kusuru var. Odunu ayağı ile
ezer” derdi.99
Dükkânına gelen müşteriye malı arz eder ve derdi ki: “İsterseniz onu eve
götürün. Beğenirseniz alırsınız; değilse getirirsiniz.”100
Yine İbn Avn’dan gelen bir rivâyete göre İbn Sîrîn, bir mal gönderdiği zaman
onu tartar ve mühürlerdi. Ondan sonra teslim ederdi. Tartıda eksiklik olmasın diye
tartıyorum derdi.101
Aynı kaynaktan nakledilir ki: Muhammed’in elinde yakında değeri artacak
paralar olduğunda onlarla alış-veriş yapmazdı.102 Ayrıca üzerinde Allah’ın ismi yazılı
olan şeylerle alış-veriş yapmayı sevmezdi.103
Muhammed b. Sîrîn, ticaret hayatı boyunca rüşvet ve faizden sakınıp bunların
çirkinliğini dile getirmiştir.
Diyordu ki: “Bir hüküm ki onun için ücret alınıyor, ondan tiksiniyorum.”104
Hişam der ki: “İbn Sîrîn bir gün satmak üzere yiyecek aldı. Birdenbire fiyatı
yükseldi seksen bine çıktı. Kalbindeki bir şeyden dolayı bunu satmaktan vazgeçti.
Vallahi bu alış-verişte faiz yoktu.”105
İbn Sîrîn’in tüccarlık vasfı ile ilgili Mihran şunu anlatır: “Kûfe’ye geldim kumaş
satın almak istiyordum. İbn Sîrîn’e gittim. Onunla pazarlık yaptım. Bana kumaşlardan
98
İbnü'l-Cevzi, II, 246; Ebû Nuaym, II, 304.
Çıkmaz vd., II, 224.
100
İbn Sa’d, VII, 201.
101
İbn Sa’d, VII, 202.
102
İbn Sa’d, VII, 202.
103
Ebû Nuaym, II, 303; Aykut vd., V, 97.
104
İbn Sa’d, VII, 202.
105
İbnü'I-Cevzi, II, 244; Mizzî, I, 130.
99
19
bir çeşit satınca, razı oldun mu? diye, sordu. Ben de evet dedim. Bu üç defa tekrar etti.
Sonra iki kişiyi şahitlik etmesi için çağırdı. Onun dindarlığını gördükten sonra
başkasından alış-veriş yapmadım. Ne ihtiyacım varsa hatta kumaş toplarımı bile ondan
satın aldım.”106 dedi.
1.1.6. Vefatı
Hayatını ilim, irfan ve insanlara hizmetle geçiren İbn Sîrîn, uzun bir hayattan
sonra karın bölgesinden rahatsızlandı. İbn Sîrîn, hastalık hâlinde tamamen Allah
Teâlâ’ya yöneldi. Vefatından önce hastalığı için gelen ziyaretçilerin kendisine nasıl
olduğunu sorması üzerine: “Şiddetli bir belâ içindeyim. Acıkıyorum, yiyemiyorum.
Susuyorum, kana kana su içemiyorum. Uzun müddet uyuyorum, fakat biraz
uyuklamadaki zevki dahi bulamıyorum.” şeklinde cevap vererek onlardan dua isterdi.107
İbn Avn haber veriyor: “Vasiyetini ölmeden önce oğluna ve ailesine yazdırdı.
Vasiyeti şöyle idi: “Bu vasiyet, Muhammed ibn Amre’den oğluna ve ailesinedir.
Allah’tan korkun, aranızı düzgün tutun. Eğer mü’min iseniz Allah ve Rasûlu’ne itaat
edin.” Ardından Bakara suresinden 132. âyeti okur: “İbrahim ve Yakub, oğullarına
şöyle dedi: Ey oğlum! Allah sizler için bu hanif dini seçti ancak müslüman olarak
ölünüz.” Ardından İbn Sîrîn sözlerine şöyle devam etti: “Ensar hakkında yalnızca hayır
konuşmanızı isterim. Çünkü onlar dinde yardım edenler ve kardeşlerinizdir.
Nefislerinize hâkim olun ve doğru olun. Kesinlikle zina ve yalandan sakının. Vasiyetimi
değiştirmeden önce ecel gelirse vasiyetim budur.”108
Kaynaklar, Muhammed b. Sîrîn’in vefatında otuz bin dirhem borcu olduğunu ve
bunu oğlu Abdullah’ın ödediğini bildirir.109
Abdullah b. Muhammed b. Sîrîn der ki: “Babamın borcunu üstlendiğim zaman
kendisi bunu vefa ile yapıp yapmadığımı sordu bende vefa ile yanıtı verince bana hayır
duada bulundu.”110
106
İbn Sa’d, VII, 202; Ferit, I, 162.
İbn Sa’d, VII, 200; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, 270; Aykut vd., V, 99.
108
Abdullah b. Abdurrahman b. Fadl b. Behram Darimi, Sünen-i Darimi, Darü’l Ma’rifeh, BeyrutLübnan, 1421/2000, vasiyyetler, 4; İbn Sa’d, VII, 205.
109
İbn Sa’d, VII, 205; en-Nevevi, I, 84; Çıkmaz vd., II, 224.
110
Ferit, I, 170.
107
20
Ebû Hilal ise: “Muhammed b. Sîrîn öldüğünde, üzerinde kırk bin dirhem borç
vardı dedi.”111
Muhammed b. Sîrîn 9 Şevval Cuma günü, H. 110 (M.728) da vefat etmiştir.112
Bununla birlikte bazı kaynaklarda Hasan Basrî’nin ölümünden yüz gün sonra
vefat etti diye de yer almıştır.113 Ölüm yaşı olarak yetmiş yedi diyenler olduğu gibi,114
seksen küsürdü diye belirtenler de olmuştur.115 Muhammed b. Sîrîn’in Basra’da
öldüğüne dair ittifak vardır.116
İbn Sîrîn’in kefenlenmesi ve yıkanması şöyle rivayet edilir:
Hammad b. Ziyad: “Muhammed cuma günü öldü. Bedenini talebelerinden
Eyyûb Sahtiyanı, İbn Avn ile beraber yıkadı. Onlarla beraber başka kim olduğunu
bilmiyorum.” dedi. Ayrıca Eyyûb: “Muhammed’in üzerine izarı ben aldım, örttüm.’’
dedi.117
Namazını Şam ehlinden Nadr İbn Ömer kıldırdı.118 Basra mezarlığına Hasan
Basrî’nin yanına defnedildi119.
111
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 335.
İbn Sa’d, VII, 206; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 292; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad,
V, 338; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; İbnü'I-Cevzi, II, 248; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s.
271-273; en-Nevevi, I, 84; İbn Hacer, III, 586;Mizzî, I, 128; İbnü'l-İmad, I, 138; Hatipoğlu, I, 40-41;
Ferit, I, 170; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Işık, s. 939; Yücel, XX, 358; Aykut vd., V, 103; Sandıkçı, s. 133;
Şentürk, VIII, 372.
113
İbn Sa’d, VII, 206; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 292; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad,
V, 338; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; İbnü'I-Cevzi, II, 248; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90; enNevevi, I, 84; İbn Hacer, III, 586; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 271-273; Mizzî, I, 128; İbnü'lİmad, I, 138; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Ferit, I, 170. Işık, XX, 939; Yücel, XX, 358; Aykut vd., V, 103;
Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 372.
114
İbnü'l-İmad, I, 138; Subhi es-Salih, s. 309; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523.
115
İbnü'l-Cevzi, II, 248; Aykut vd., V, 103.
116
Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 292; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, s. 338; en-Nevevi, I,
84; Çıkmaz vd., II, 224; Şentürk, VIII, 372.
117
İbn Sa’d, VII, 206.
118
İbn Sa’d, VII, 206.
119
İbn Sa’d, VII, 206.
112
21
1.2. KİŞİLİĞİ
1.2.1. İlmî Kişiliği
Basra İslâmiyetin ilim merkezlerindendi. İbn Sîrîn’in döneminde de Basra geniş
ve büyük ilimlerin yeriydi. Basra’nın âlimleri, şeyhleri, hocalarının ileri gelenleri hep
Rasûlullah’ın ashabından idiler. Bu kimseler ki, ilimlerini bizzat Hz. Nebi’nin temiz
ağzından aldılar.
İbn Sîrîn bu büyük âlimlere talebe olmuştur. Çünkü en az otuz sahâbiyle bir
araya gelmiştir ki bunlar sahâbilerin en fakihleri ve âlimleri idi.120 Onları dinledi,
onlardan gördüklerini yaptı. Onların başında Zeyd ibn Sabit vardı. Hz. Zeyd, hüküm
vermede, Kur’an okumada ve feraiz ilminde Medine’nin önde gelenidir. Hicrî 45
yılında vefat etmiştir.121
Abdullah ibn Ömer de onun ders aldığı sahâbilerdendir. İbn Sîrîn, bu zatın
Rasûlullah’a çok benzediğine hayret ederdi ve “Allah’ım, ibn Ömer’in bâki kaldığı
şeyde beni de bâki kıl” derdi.122
İbn Sîrîn, peygamberimizden en çok hadis rivayet eden sahabe Ebû Hureyre’yi
de dinledi. Ebû Hureyre, Irak fakihlerinin birçoğuna da ders veren kişidir.123 Ayrıca ibn
Sîrîn’in istifade ettiği önemli sahâbiler arasında Hz. Ali ve Abdullah ibn Mes’ud da
vardır.124
Fıkıh derslerini Medine’de, Kûfe’de, Basra’da ve diğer yerlerde devam
ettirmiştir. O asırdaki medreselerin çoğundan istifade etmiştir. Buradaki hocaları ister
sahâbiden olsun, ister tabiînden olsun veya onların talebelerinden olsun hepsinden bolca
istifade etmiştir.125
120
en-Nevevi, V, 83; Mizzî, I, 129; Konevî, II, 364; Subhi es-Salih, s. 309; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523;
Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133.
121
Mizzî, III, 337-338.
122
İbn Kayyim el-cevziyye, Muhammed b. Ebi Bekr b. Eyyüb b. Sa’d ez-Zür’i ed Dımeşki-Ebû Abdillah,
İlâmü'l-Muvakkıin, Mısır 1955, I, 66.
123
es-Subhi Salih, s. 292-293; Uyan, I, 657-658; Aykut vd., II, 68.
124
Ferit, I, 168.
125
Çıkmaz vd., II, 224.
22
1.2.1.1. Hadis ilmindeki Yeri
İbn Sîrîn, ilme olan talebi ve devamındaki kararlılığı ile muhaddislerin
derecelerine ulaştı. Öyle ki ilminin artması için nefsine hükmetti ve idraki genişledi.126
Muhammed b. Sîrîn Sahâbe-i kiramdan otuz kişi ile görmüş, onların sohbetinde
bulunarak hadis ilmini tahsil etmiştir. Onlardan çok hadis öğrenmiştir. Hadis ilminde
imamlık derecesine yükselmiştir.127 Tabiînden olup, hadis ilminde sikadır, yani sağlam
ve güvenilirdir.128
Bu konuya ikinci bölümde detaylı olarak yer verilecektir.
1.2.1.2. Tefsir ilmindeki Yeri
İbn Sîrîn, hadis ve fıkıhta önde gidenlerden olduğu gibi, tefsir ve rüya
tabirlerinde de ön plana çıkmıştır. Bu konuda şöhreti her tarafa yayıldı. Sözleri,
içtihatları, fetvaları, hadis, tefsir ve fıkıh kitaplarında yerini aldı.
Muhammed b. Sîrîn müfessirlerin ikinci tabakasına mensuptur. Tefsir ilminde
Abdullah ibn Abbas (r.a.)’ın talebesidir. Âyeti kerimelerin iniş sebebine, tefsir ve
izahına son derece dikkat ederdi. İbn Sîrîn hafız idi.129
Yine Abdullah b. Avn: “Muhammed, Kur’an’ı indirildiği gibi okumayı severdi.
Onun dışında hoş görmezdi. Kur’an’ı okuyup sonra konuşup tekrar okumayı mekruh
sayardı.”130 dedi.
Hasan Basrî dedi ki: “Kişi namazdayken “Şüphesiz Allah ve melekleri
Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin”131
mealindeki ayete rastladığında Rasûlullah’a salât-ü selâm getirsin, sözü üzerine İbn
126
İbn Sa’d, VII, 193-194.
en-Nevevi, I, 83; Mizzî, I, 129; Subhi es-Salih, s. 309; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Konevî, II, 364;
Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133.
128
Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 286; Ebû Nuaym, II, 298; Ferit, I, 157; ez-Zehebî, Tezkiretu’l
Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzib, s. 853; Hatipoğlu, I, 40-41;
Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371;
129
İbn Sa’d, VII, 203; İbn Hacer, III, 587; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133.
130
İbn Sa’d, VII, 201.
131
33. Ahzab: 59
127
23
Sîrîn dedi ki: “Onlar (Ashâb-ı Kirâm), Kur’an okuduklarında ona Kur’an’dan olmayan
şeyi katmazlar, olduğu gibi okurlardı.”132
Muhammed b. Sîrîn’den rivâyet olunur: “Cebrail ile Mikail, Rasûlullah’ın
yanına geldiler. Mikail, Cebrail’e “bir harf oku” dedi, Cebrail de Mikail’e: “O harfi
artır” dedi. Mikail, Cebrail’e: “iki harfle oku” dedi, Cebrail de Mikail’e: “O harfi artır”
dedi. Mikail de Cebrail’e: “üç harf üzerine oku” dedi. Böylece bunlar yedi harfe ulaşana
kadar okudular. Cebrail, “yedi harf üzerine oku” dedi. Hz. Nebi sustu. Cebrail de
sustu.”133
İbn Sîrîn’den rivâyet edilir ki; Hz. Cebrail her ramazan Peygamberimize Kur’an
okumak için gelirdi. Ama bir yıl boyunca görüşmeyi, iki defa erteledi. Bizim
okuyuşumuz son karşılaşma üzerinedir.”134
İbn Sîrîn’e Kur’an’ı noktalamak sorulduğunda ise şöyle dedi: “Ben Kuran’ın
bir harfini ziyade etmekten çok korkarım”. Bir diğerinde sorulduğunda “bunda bir beis
yoktur.” dedi.135
Talebelerinden Halid el-Hazza şöyle dedi: “İbn Sîrîn’in yanına geldiğimde o,
Kur’an-ı noktalanmış olarak okuyordu.”136
İbn Sîrîn, ticaretle ilgili: “Satacağınız zaman, şahit olunuz.”137 âyetini hem
satarken hem alırken diye açıklamıştır.138
İbn Sîrîn, abdestle ilgili: “Namaz için kalktığınız zaman yüzlerinizi
yıkayınız…”139 âyetini şöyle tefsir eder: “Âyet mutlaktır. İster abdestli ister abdestsiz
132
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe, el-Musannef, (terc.: Yaşar Güngör),
Ocak Yay., İstanbul 2009, III, 237-238.
133
Taberi, Ebû Cafer Muhammed İbn Cerîr, Câmi'ul Beyân fi Tefsir'il Kur'ân, www.haznevi.net, Erişim
Tarihi: 05.10.2013.
134
Taberi, Ebû Cafer Muhammed İbn Cerîr, Câmi'ul Beyân fi Tefsir'il Kur'ân, www.haznevi.net, Erişim
Tarihi: 05.10.2013.
135
es-Sehli, s. 105.
136
es-Sehli, s. 105.
137
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dînî Kuran Dili Kur’an-ı Kerim ve Meali, Şelale Yay., İstanbul 1993, 2.
Bakara: 282.
138
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84.
139
5. Maide: 6.
24
olsun namaz kılmak isteyen herkese abdest almak vaciptir. Halifeler her namaz için yeni
bir abdest alırlardı.”140
İbn Sîrîn, Nahl süresinde geçen “Bir haksızlığa uğrarsanız, uğradığınız kadar
haksızlık yapınız.”141 âyetini şöyle yorumlar: “Bu âyet muhkemdir. Zulüm yapana
inmiştir. Bundan dolayı bir kişinin, uğradığı zulümden fazla zulüm yapması haramdır.”
dedi.142
İbn Sîrîn, Tevbe Suresi, ondokuzuncu âyetinin: “Siz (müşriklerin) hacılara su
dağıtma işi ile Mescid-i Haram’ın imarını, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah
yolunda cihad eden kimsenin işi gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar.
(Müşriklerin bâtıl işleri ile mü’minlerin müsbet amelleri eşit değildir.) Allah, zâlimler
topluluğuna hidâyet ihsan etmez.” nüzul sebebini şöyle rivâyet etmiştir: “Hazreti Ali
Mekke-i Mükerreme’ye gidip, Hz. Abbas’a hitaben: “Amca! Rasûlullah’a daha
kavuşmayacak mısın?” deyince: “Abbas da: “Ben Mescid-i Haram’ı imâr ediyorum.
Beytullah’a örtüsünü giydiriyorum.” cevabı üzerine bu Âyet-i Kerim’e nazil oldu.” Bu
Âyet-i Kerim’e, imân’a yakın olmayan herhangi bir amelin, Allah nazarında kıymetsiz
olduğunu göstermektedir.
Nisa Suresi’nin sekizinci âyeti olan; “Miras taksim olunurken, (mirasçı
olmayan) akraba, yetimler, yoksullar da hazır bulunurlarsa, kendilerine (ondan bir şey
vererek) rızıklandırın!” hükmü gereğince, Ubeydetü’l-Selmani, yetimlere miras taksim
etti. Sonra bir koyun kesmelerini emretti. Pişirilip, bu âyette bildirilenlere yedirildi.
İbn Sîrîn’in bu hususta: “Bu âyet olmasaydı koyunun parasını ben verirdim.”
dediği rivâyet edilmiştir.143
İbn Avn: Muhammed, (Allah müminleri korur, kâfirleri yok eder.)144 âyetini
okuduğu zaman dedi ki: “Allah’ım bizi koru, kâfirlerden etme145.”
Yine İbn Avn’dan rivayet edilir ki: Muhammed’in yanında biri şu âyeti okudu:
“Celâlim hakkı için eğer vazgeçmezlerse o münafıklar…146 Muhammed de bu âyet
140
Taberi, Ebû Cafer Muhammed İbn Cerîr, Câmi'ul Beyân fi Tefsir'il Kur'ân, www.haznevi.net, Erişim
Tarihi: 05.10.2013.
141
16. Nahl: 167.
142
es-Sehli, s. 106.
143
Çıkmaz vd., II, 223.
144
22. Hacc: 38.
145
İbn Sa’d, VII, 200.
25
hakkında: “Münafıklar için ümit ışığı bilmiyoruz. Bildiğimiz şey onları sevkettiğidir.
Hatta ölünceye kadar dedi147.”
Emevîlerin büyük şahıslarından Kûfe ve Basra valisi Ömer İbn Hübeyre,
Muhammed b. Sîrîn’in ziyaretine gelmesini istedi. Yeğeniyle birlikte onun yanına gitti.
Muhammed b. Sîrîn gelince vali onu buyur etti, onlara ikramda bulundu. Vali İbn
Sîrîn'e dînî ve dünyevî birçok konuda soru sorduktan sonra şöyle dedi: “Memleketinin
halkını ne halde bıraktın, Ebû Bekr ?” dedi. İbn Sîrîn ona şu cevabı verdi: “Onları,
aralarında zulüm yayılmış ve senin de onları unuttuğun halde bıraktım.” Yeğeni buna
omuz silkti. İbn Sîrîn de yeğenine dönüp şöyle dedi: “Onlardan sorumlu olan sen
değilsin ama ben onlardan sorumluyum. Sorumluluğumda şahitliktir. ‘Şahitliği
gizlemeyin. Kim onu gizlerse, şüphesiz kalbi günah işlemiş olur.148 âyetini okudu.149
1.2.1.3. Fıkıh İlmindeki Yeri
Fıkıhtaki İmamlığı
Hüküm çıkarmada kaynak olan sahâbenin fıkhına, tabiîler varis oldular.
Dönemin âlimleri, şehir mescitlerinde ilim müzakerelerinden dolayı çoğu zaman
sabahlıyorlardı.
Âlimler,
Allah’ın
ve
Rasûlullah’ın
hükümlerini
insanlara
ulaştırıyorlardı. Rasûlullah’tan herhangi bir hüküm duyduklarında başkalarının yanına
sormak için gitmiyorlardı. Hükmü bulamadıklarında sahâbeye gidiyorlardı. Çünkü
tabiîn, sahâbinin talebeleridir. Ömer b. Abdülaziz’le birlikte fıkıh ve hadis ilimleri
yayıldı. Bu konuyla ilgilenen âlimler çoğaldı. İbn Sîrîn bu büyük âlimlerden birisidir ve
ilim erbabının eğitim aldığı büyüklerdendir.
Muhammed b. Sîrîn’in fıkıhtaki kaynağı beş şeyden oluşur: Kitap, sünnet, icma,
kıyas ve sahâbe sözü.150
Kitap: Kuran-ı Kerim’dir. Bu herkes tarafından bilinir. Kur’an İslâm
kanunlarının ilk kaynağıdır.
146
33. Ahzab: 60.
Ebû Nuaym, II, 307.
148
2. Bakara: 283.
149
İbn Sa’d, VII, 198; İbnü'I-Cevzi, II, 245-247; Ebû Nuaym, II, 301, 305; Ferit, I, 165; Aykut vd., V,
96-97.
150
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84.
147
26
İbn Sîrîn, Kuran’a fazla dayanırdı, kıyasa fazla yaklaşmazdı. Âyet ve hadislerde
bir kayıt bulamadığında ise kıyasa başvururdu. Kur’an’a vakıftı. Kur’an’da olmayan bir
şeyin fetvasını vermezdi. O, kanaat etti ki gerçek ilim Kur’an’daki ilim idi. Kur’an’a
sarılmak ilmin doğruluğunun delillerindendi.
İbn Avn şöyle dedi: Âlimler ibn Sîrîn’i Kur’an’ın hükümlerinden ayrılmayan
kişi olarak belirledi. Kur’an’dan başka bir dayanağa dayanmanın helak edeceğine inanır,
bunu talebelerine de anlatırdı.151
İbn Sîrîn âyetin zahirine dayanıyordu. Kendisi nazarında sahâbiler de böyle
yapıyordu. Bunu şu örnekle açıklayabiliriz:
Kuran-ı Kerim satış esnasında hazır bulunmayı emreder: Satacağınız zaman
şahid olunuz.152 Bu âyetin, sahâbe, Tabiîn ve onlardan sonra gelenler mendup olduğuna
işaret ettiler. Lakin İbn Sîrîn vacip olduğuna hükmetti. Ve dedi ki: “Alırken satarken
hazır olun. Çünkü âyetin zahirine göre hüküm vermek, kuralı esnetmek değildir.”153
şeklinde açıklamada bulundu.
İbn Sîrîn, hükümlerin nedenlerini araştırırdı. Eğer bir Müslüman yatsı namazını
kılmadan yatacağı zaman namazı kaçırmayacağından emin ise, onun uyumasını caiz
olarak görüyordu154. Bu konuyla ilgili hadisten yola çıkarak şöyle bir ifade de bulunur:
“Hz. Rasûlullah yatsı namazını kılmadan uyumayı kerih görüyordu. Bu da gösteriyor ki,
her şey zahirine göre değildir155.”
Sünnet-i Nebevi: İslâm şeriatinde ikinci kaynaktır.
İcma: İbn Sîrîn, müctehitlerin fetvalarına ve icma derslerine çok itimat ederdi.
Çünkü icma, ancak kitap, sünnet veya kıyasla delil olabilir.
Kendisine dört rekâtlı namazdan sorulduğunda ibn Sîrîn şöyle dedi: “Sahâbiler
öğle ve ikindi namazlarının, ilk iki rekâtında Fatiha süresi, kısa ve kolay âyetleri
okurlardı. Kıble ehline, namazda kötülük yapan kimse görmedim. Varid olan bu
151
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84.
2. Bakara: 282.
153
ez-Zehebî, Siyer, II, 461.
154
ez-Zehebî, Siyer, II, 461.
155
Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahih-u Buhârî, Daru’l İbn Hazm Yay., Kahire
1429/2008, Mevâkît, 13, 20.
152
27
hadislerden anlaşılıyor ki, ilim ehline muhalefet yoktur. Âlimlerde bu konuda icmaya
vardılar.”156
Sahâbe sözü: İmam İbn Sîrîn, sahâbelerin sözlerini delil olarak kabul ederdi.
Kitap, sünnet ve icmadan bulamadığı meselelerin delillerini, sahâbe sözlerinde bulurdu.
Sahâbilerin sözlerindeki ihtilaflara da şahit oluyordu. Sahâbilerin çoğu Hz.
Rasûlullah’ın sözlerine şahit olduklarından, herkes kendi görüşlerini tercih ediyor ve
uygulamada hırslı davranıyorlardı.157
İbn Sîrîn’e, namazdaki tahiyyat duasından sorulduğunda şöyle dedi: “Essalavatü,
ettayyibatü” ve İbn Ömer bu kelimeyi “El Müberakatü” diye artırdı dedi.158
Kıyas: İbn Sîrîn âlimlerin, kitap, sünnet ve sahâbe ile ilgili bir sözü olduğunda
kendi görüşünü söylemezdi. İbn Sîrîn’in fıkıh ilmindeki yerine baktığımızda onun
hükümleri araştırdığını ve kıyas yaptığını görmekteyiz.
İbn Sîrîn, bir konuda açık ve kesin Nass’ın fetvalarını bulamadığında kıyasa
başvururdu. Kendisinden hadis rivayet eden Şa’bi şöyle der: “Sizler eğer Kuran’da olan
bir şeyi bırakıp, kıyaslarla uğraşırsanız helak olursunuz.”159
Dâvûd b. ebî Hind, İbn Sîrîn'in, şöyle dediğini işittim der: “Kıyas yapanların ilki
İblîs'dir. Güneş ve aya da, başka yolla değil, ancak kıyas aletleri ile (kıyaslamalar
sebebiyle) tapılmıştır.”160 dedi. Buradaki kabul görmeyen kıyas, aslı sahih olmayandır.
İbn Şeybe’den rivâyet olunduğuna göre: “Bir adam ibn Sîrîn’e geldi ve
misvaktan sual sordu. İbn Sîrîn dedi ki:’ “Kullanılmasında bir beis yoktur, o bir köktür,
tadı var ve onun bir suyu var”. Ve misvakın tadını suyun tadı üzerine kıyasladı.”161
İbn Sîrîn, kıyas üzerinden istihâze olan ve hayızlı olan bir kadınla ilişkiye
girilmemesinde kıyas yaparak fetva vermiştir. Bu konuyu şöyle açıklar: “Bu iki özel
156
İbn Ebî Şeybe, III, 74.
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84.
158
İbn Ebî Şeybe, II, 196.
159
es-Sehli, s. 90.
160
Darimi, Mukaddime, 22; Şükrü Özen, İslâm Hukuk Düşüncesinin Aklileşme Süreci (Başlangıçtan
Hicrî IV. Asrın Ortalarına Kadar), MÜSBE, İstanbul 1995, s. 203.
161
Buhari, Savm, 77.
157
28
durum, kadınlara her ay uğrayan hastalıktan çıkar.”162 Şu âyeti delil gösterdi: “Kadınlar
hayızlı olduğu zaman uzak durun. Temizleninceye kadar yaklaşmayın.”163
Faiz konusunda İbn Sîrîn yine kıyasa başvurur. Konuyla ilgili meşhur hadisi de
örnek gösterir: “Rasûlullah (s.a.v) bizi şu tür alış verişten yasakladı: Altını altınla
veresiye satmayı, gümüşü gümüşle veresiye satmayı, buğdayı buğdayla veresiye
satmayı, arpayı arpayla veresiye satmayı, hurmayı hurmayla veresiye satmayı.”
(Râvilerden biri) “Tuzu tuzla veresiye satmayı” (ilave etti) bunlar veresiye ve farklı
ölçülerde satılamaz ancak peşin olarak ve ölçeği ölçeğine uygun olarak altını gümüşle,
gümüşü altınla, buğdayı arpayla arpayı buğdayla dilediğimiz şekilde satmamıza izin
verdi.”(Râvilerden biri de şu ilaveyi yaptı: “Kim fazla isterse faize bulaşmış olur.”164)
Alış-veriş esnasında, bu sınıflardan bir malın fazlasının alınmasının haram
olduğunu yukarıdaki hadisle kanıtladı. Bazı ehli ilim topluluğu hadisin zahirine dayanıp
yalnızca bu altı kısma haramlığı isnat ettiler: “Zahiriler gibi bu kişiler, bu hadisin
dışındaki nesnelerin haram kılınmasını, fazla alınmasını kötü gördüler. İbn Sîrîn de
bunlardandır.”165
İbn Sîrîn miras konusuna açıklık getirmek için kıyastan faydalanmıştır. Eş'as
miras konusunu İbn Sîrîn'den şu şekilde aktarır: “Ben Abide'ye: “Bana dedenin (miras)
durumunu anlat” dedim. O, şöyle karşılık verdi:
“Ben gerçekten hafızamda dede hakkında seksen değişik hüküm saklıyorum.166”
Bu sözler İbn Sîrîn’in fıkıh ilminde ne denli ileri seviyede olduğuna delildir.
İbn Sîrîn fıkıh ilmini yaymış ve fetvalarla meşgul olmuştur. Buna çok kimseler
şahit olmuştur. Âlimlere göre İbn Sîrîn, fıkıh ilminde büyük iktidar sahibi Basra
fakihlerindendir. Müctehit olup, verdiği fetvalar çok beğenilirdi.167 Öyle ki, bir şeyh,
Muhammed hakkında şöyle demiştir: “Bir defasında kendine bir fetva soruldu. En güzel
162
İbn Ebi Şeybe, III, 237-238.
2. Bakara: 222
164
en-Nesai, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenü’n-Nesai, Daru’l Kütübi’l İlmiyye, BeyrutLübnan, 1411/1991, alım-satım, 43.
165
Ebû Nuaym, II, 303.
166
Darimi, Miras, 10.
167
İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 287; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, I,
331; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbnü'I-Cevzi, II, 243; İbn Kesir, elBidaye, IX, 115; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 273; en-Nevevi, I, 83; İbn Hacer, III, 586; Mizzî,
I, 129; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Ebû Nuaym, II, 300; Ferit, I, 156-157; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s.
133; Aykut vd.,V, 104; Şentürk, VIII, 371.
163
29
şekilde cevap verdi. Dinleyen kimseler, sahâbenin fetvası ancak bu kadar yerindeydi
diyerek kendisini methetmişlerdir. O da bunun üzerine: “Allah adına yemin ederim ki,
bir sahâbenin fıkıh bilgisini anlamayı arzu etsek dahi, aklı kavrayışımız yetersiz kalır.”
şeklinde söylemiştir.168
Müşkil meselelerde de dönemin insanları İbn Sîrîn’e başvururlar. Birisi İbn
Sîrîn’e gelerek: “Sahibinden utanarak cenazeye katılana sevap var mı? diye sorar. İbn
Sîrîn: “Bir değil iki sevap vardır. Birincisi kardeşine dua etmen; ikincisi hayatta olanları
ziyaret etmendir.” diye cevap verir.169
İbn Sîrîn’in fıkhına bakan birisi, onun hükümleri araştırdığını ve üzerine kıyas
yaptığını görür.170
Dönemindeki âlimler, Muhammed b. Sîrîn’i fakihliği noktasında övmüşler ve
ona dair şu sözleri söylemişlerdir:
İbn Avn: “İbn Sîrîn, feraiz, hesap ve hüküm vermede üstündü.” dedi.171
Taberi: “O, çok fakih, âlim, edepli, hadis bilen, sika idi. İlim ehli onu bilirdi,
çünkü onun sözleri birer delildi.”172 dedi.
Zehebî der ki: “O, fakih imam, ilmin azizi, sika ve güvenilirdi. O, İslâm şeyhi
idi.”173
Yunus b. Ubeyde: “İbn Sîrîn’e, dinde iki iş arz olunurdu. O en sağlam olanını
alırdı ve yapardı.”174 dedi.
İbn Şûzeb: “Vasıt’ta Muhammed’in yanına gittim. Muhammed kadar fetva
vermede korkusuz, rüya tabir etmede atılgan birini görmedim.”175
Osman el-Betti: “Kaza konusunda İbn Sîrîn’den daha bilgilisi yoktur.”176 dedi.
Başka bir kaynakta el-Betti: “Hüküm vermede ondan isabetlisini görmedim.”177 diye
söylemiştir.
168
Şarani, Abdülvehhâb bin Ahmed bin Ali el-Hanefî, Tabakatü’l Kübra, byy., tsz., I, 36; Ebû Nuaym,
II, 298; Aykut vd., V, 91.
169
Ebû Nuaym, II, 298; Şentürk, VIII, 371.
170
es-Sehli, s.94.
171
ez-Zehebî, Siyer, IV, 458.
172
ez-Zehebî, Siyer, IV, 458.
173
ez-Zehebî, Siyer, IV, 458.
174
İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; İbnü'I-Cevzi, II, 246; Ebû Nuaym, II, 304.
175
Mizzî, I, 129; Ferit, I, 164.
30
Eş’as dediki: “İbn Sîrîn’e fıkıhtan, helal ve haramdan kendisine herhangi bir şey
sorulursa öyle açıklama yapardı ki sanki olması gerekeni söylerdi.”178
el-İcli onun hakkında: “Ben İbn Sîrîn kadar fıkıhta takva sahibi ve takvada fıkıha
bağlı bir kimse görmedim. Çünkü önce düşünüyor sonra fetva veriyor. Onun meclisinde
oturanlar, kendisindeki değişikliği görüyorlardı dedi.”179 Bunu el-Eş’as: “Muhammed b.
Sîrîn’le oturduğumuz zaman bizimle konuşurdu gülerdi ama fıkıhtan, helal ve haramdan
bir şey sorulduğunda rengi değişirdi, az önceki adam değilmiş gibi olurdu.” diyerek
doğruladı.180
İbn Şübrüme şöyle der: “Ben ibn Sîrîn’in yanındaydım. Ondan daha net ve latif
fetva veren birini daha görmedim. Bu yükseklik onun Allah (c.c.) korkusundan
kaynaklanırdı. Çünkü o, nefsine ilzam edenlerinde dayanağı idi. Korkusunu o,
meselelerin üzerine öyle atfederdi ki korku belirtisi görülmezdi. Hüküm çıkarmada
kudretini noksanlaştırmazdı.”181
Kendisinden nakledildiğine göre Ebû Kılabe şöyle dedi: “Muhammed b. Sîrîn’in
yaptığı ve tatbik ettiği şey, en uygun olan şeydir.”182 Yine Ebû Kılabe: “Muhammed’in
altından kalktığı meselelere hangimizin gücü yeter? O keskin dişler gibi meseleyi kesip
sonuçlandırabiliyordu.” dedi.183 Ebû Kılabe’yi İbn Avn şu sözüyle destekler:
“Muhammed meselelere keskin kılıç gibi vurup bitiriyordu.”184
Ebû Kılabe başka bir rivayetinde de: “Kimin gücü yeter ki İbn Sîrîn’e ulaşsın. O,
uçsuz sınırlarda gider gibi gidiyor dedi.”185 Ebû Kılabe İbn Sîrîn’e duyduğu güveni de
şöyle ifade eder: “Ne kadar araştırırsanız araştırın, o, sizlerden daha takvalı ve sizin
nefislerinizden kendi nefsine daha da sahip olandır.”186
176
İbn Sa’d, VII, 196; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 291; İbn Hacer, III, 586; Mizzî, I, 129; s.
133.
177
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 337.
178
İbnü'I-Cevzi, II, 243.
179
İbn Sa’d, VII, 196; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 287; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad,
V, 334; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 274; Ebû Nuaym, II, 303;
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Mizzî, I, 129; en-Nevevi, I, 84; Ferit, I, 161.
180
İbn Sa’d, VII, 195; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; Ferit, I, 161.
181
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 337.
182
İbnü'I-Cevzi, II, 243.
183
İbn Sa’d, VII, 198.
184
İbn Sa’d, VII, 337; Aykut vd., V, 97.
185
ez-Zehebî, Siyer, IV, 458.
186
İbn Sa’d, VII, 198;Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 335; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90; Ahmed
b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s.275; İbn Hacer, III, 586.
31
Hatib el-Bağdadi, İbn Sîrîn için şöyle der: “En büyük fakih ve İslam’ı en iyi
yaşayandır.”187
Hişam b. Hasan İbn Sîrîn’in gerçekçi tutumunu şöyle izah eder: “Muhammed bir
şeyin yapılmasında sakınca görmediği zaman fetva vermeye gerek duymazdı.”188
1.2.1.4. İtikâdî Konularla İlgili Tutumu
İbn Sîrîn, itikâdî konularda çok ciddi davranırdı. Kader konusunu münakaşa
etmekten çekinirdi.
İbn Avn şöyle nakletmiştir: “Bir adam Muhammed’e geldi, kaderden bir şey
söyledi. Muhammed şu âyeti okudu: “Allah adaletli olmayı, iyilik yapmayı ve akrabaya
yardım etmeyi emreder. Taşkın davranmaktan, kötülüklerden, münkerden, zülümden
men eder nehyeder. İyice dinleyip anlayarak tutasınız diye size öğüt verir.”189 Adam
âyete rağmen konuşmaya devam edince İbn Sîrîn, parmaklarıyla kulaklarını tıkayarak:
“Ya yanımdan çık ya da ben senin yanından çıkayım.” dedi ve adam oradan uzaklaştı.
Yaşanan bu hadisenin üzerine Muhammed şöyle bir açıklama yapar: “Kalbim elimde
değil. Kalbime bir vesvese üflemesinden ve bu vesveseyi kalbimden çıkarmaya gücüm
yetmemesinden korktum. Bunun için onun sözünü işitmek istemedim.” dedi.190
Yahya b. Atik kaderle ilgili İbn Sîrîn’e soru soranlardan birine verdiği cevabı
şöyle rivayet eder: “İbn Sîrîn’in yanına bir bedevi girdi. Dinin emirlerinden bazı şeyler
soruyordu, o da cevap veriyordu. İbn Kuteybe dedi ki: “Ona kaderden sor. Bedevi de
dedi ki: “Ya Ebu Bekir kader konusunda ne diyorsun?” İbn Sîrîn, cevap verdi: “Bu
soruyu bana sormanı emreden kim?” Sonra bir müddet sustu. Sözlerine şöyle devam
etti: Kesinlikle şeytanın bir insanın üzerinde kuvveti yoktur ancak insan şeytana itaat
eder o da onu helak eder.”191 diyerek konuyu kapattı.
Osman el-Betti şöyle anlatmıştır: İbn Sîrîn’in yanına girdim bana dedi ki: “Ey
Osman kader konusunda insanlar ne diyor? Onlardan bazıları kader konusunda tespit
yapıyorlar. Bazıları da sana ulaşamadıklarını söylediler. Niye kaderi üzerime
187
en-Nevevi, I, 83.
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336.
189
16. Nahl: 90.
190
İbn Sa’d, VII, 197; Ferit, I, 165; Şentürk, VIII, 371.
191
İbn Sa’d, VII, 197.
188
32
döndürüyorsun? Allah kime hayır murad ederse onu dinde fakih yapar. Kendine itaat
etsin ve sevdiği amelleri yapsın diye Allah kimine de hayır dışında bir şey murad ederse
zulmetmeden adaleti gereği azap eder.”192 şeklinde İbn Sîrîn’in kader konusundaki
düşüncelerini aktarmıştır. Habib bu konuda şöyle bildiriyor: “İbn Sîrîn, Allah Teâlâ
hayrını murat ettiği kulunun kalbine bir nasihatçi koyar ki o iyiliği emreder kötülüğü
nehyeder buyurdu.”193
1.2.1.5. Rüya Tabirindeki Yeri
İbn Sîrîn’in önemli taraflarından birisi rüya tabirinde büyük iktidar sahibi
olmasıdır. İnsanlar onu rüya tabircisi olarak da bilirler. Bu, ilmî şahsiyetine haklı olarak
bir kıymet katmaktadır. Bu ona Allah’ın lütfudur, zekâsının, anlayışının delili ve
ferasetinin inceliğidir. Hiç şüphe yok ki salih rüya, müjdeleyicidir. Bûhari’den gelen bir
hadis bunu açıklar: Risalet ve nübüvvet sona ermiştir. Benden sonra ne Rasûl ne de nebî
gelmeyecektir. Bu haber müslümanlara zor gelince Rasûlullah, fakat sevindirici
müjdeleyici şeyler vardır, buyurdu. Ashâb: “Ey Allah’ın Rasûlu bu sevindirici şeyler
nelerdir?” deyince Rasûlullah, sâliha rüyadır, buyurdu.194
İbn Sîrîn, bir gün rüyasında Hz. Yusuf’un rüya ilmini kendisine öğrettiğini
görür. Hz. Yusuf: ‘aç ağzını’ der ibn Sîrîn de ağzını açar, Hz. Yusuf biraz tükürüğünü
ağzına koyar. İbn Sîrîn der ki: “Sabah uyandığımda, rüya tabir eder oldum.”195 Muasırı
olan âlimler onun rüya tabirindeki ehliyetini kabul etmişlerdir. Bu konuda ilahi destekli
olduğunu söylemişlerdir.196 Konuyu muasırı olan İbn Şûzeb şöyle açıklar: “Vasıt’ta İbn
Sîrîn’in yanına vardım. Rüya yorumunda ondan daha cesaretli, fetva konusunda
korkusuz birini görmedim.”197
192
İbn Sa’d, VII, 199.
İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Ebû Nuaym, II, 299; Ferit, I, 169; Aykut vd., V,
91.
194
Buhârî, Rüya, 5.
195
es-Sehli, s. 106.
196
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, IV, 459; en-Nevevi, I, 82; İbn Hacer, III, 587;
Safedi, III, 122; Ferit, I, 166; Şentürk, VIII, 372; Çıkmaz vd., İslâm Ansiklopedisi, V, 824; Yücel, XX,
358; Aytaç Eker, vd., Yeni Rehber Ansiklopedisi, Hakikat Kitabevi, İstanbul 1993-1994, IX, 295;
Sandıkçı, s.133; Aykut vd., V, 104.
197
Mizzî, I, 129; Ferit, I, 164.
193
33
İbn Sîrîn meşhûr rüya tabircilerinden kabul edilmiştir.198 Bu hususta bir kitap da
yazdığı rivâyet edilir. İlk kaynaklar, İbn Sîrîn’in rüya tabiriyle ilgili eser yazıp
yazmadığı hususunda bilgi vermemekle birlikte İbnü’n-Nedim onun Ta’birü’r-Rü’ya,
Rudani de ‘İbaretü’r-Rü’ya’ adlı bir eserinin olduğunu kaydeder.199 Konuyla ilgili
kendisinden bazı rivâyetler nakledilse de hadislerin yazılmasına bile karşı çıkan İbn
Sîrîn’in rüya tabirine dair kitap yazmış olma ihtimali düşüktür. Sonraki dönemlerde
derlenen farklı isimlerdeki bazı rüya tabiri kitaplarının ona nisbet edilmesi, bir tabiûn
âliminin ilmî otoritesinden faydalanma gayretinden kaynaklanmış olmalıdır. Nitekim bu
kitapların bir kısmında İbn Sîrîn’den sonra yaşamış kimselerin adları da geçmektedir.
Bu eserlerin başlıcaları şunlardır:
1) Müntehabü’l-Kelam fi Tefsiri’l-Ahlam
Bu eser rüya tabiirleri konusunda yazılmış bir eserdir. Kahire İskenderiye
kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcuttur. İmam Abdülgani Nablusi’nin meşhur
eseri “Ta’tirü’l-Enam’ın haşiyesine H.1284 yılında basılan bu eser “Ta’birü’r-Rü’ya”
unvanıyla da bilinmektedir. Kahire’de defalarca basılmıştır.
2) Ta’birü’r-Rü’ya
Bu eserde önceki eserle aynı konuyu işler. Aynı eser olması mümkündür.
İstanbul kütüphanelerinde pek çok nüshası mevcuttur.200
3) Kitabü’l-Lu’lu fi Ta’biri’l-Menam
Bu eserde öncekiler gibi rüya tabiri hususundadır. Yazma nüshası İstanbul ve
Tunus Milli Kütüphanesi’ndedir.
4) Tesmiyetü’l-Abir fi ilmî’t-Ta’bir
Bu da rüya tabirleri hakkındadır. Bu eserin yazma nüshaları Fatih
Kütüphanesi’ndedir.
5) Tefsirü Ahlami’t-Tefa’ül
6) Tefsirü Ahlami’t-Teşa’üm
7) Kamüsu’l-Ahlam
198
İbn Ebî Şeybe, I, 103.
Yücel, XX, 359.
200
Yücel, XX, 359; Sandıkçı, s.133; Adıvar, A. vd., İslâm Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basım Evi, İstanbul
1977, V, 824; Aykut vd., V, 104.
199
34
8) Tefsirü’l-Ahlam ve’r-Rü’ya
9) Tefsirü’l-Ahlam
10) Külliyat-ı Ta’bir-i Hab.
İbn Sirin’e nisbet edilen rüya tabirleri İda Zilio Grandi tarafından İtalyanca’ya
Muhammed M. el-Akilli ve Aişe Bewley tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir.
Muhammed Bakır Kindii, İbn Sîrîn’in yorumlarında rüya, dil ve bilinçaltı ilişkisini
incelemiştir.201
Muhammed b. Sirin, rüyayı hadis-i nefs (nefsanî söz), tahvif-i şeytan (şeytan
korkutması), tebşir-i Rahmân (Rahman’dan müjde) olmak üzere üçe ayırırdı.202
Muhammed b. Sirin görüşünü rivayet ettiği şu hadise dayandırmaktadır: “Zaman
yaklaşınca müslümanın rüyası hemen hemen yanlış çıkmayacaktır. Sizin en doğru rüya
göreniniz, en doğru söyleyeninizdir. Hem müslümanın rüyası Peygamberliğin kırk beş
cüz'ünden bir cüz'dür. Rüya üç kısımdır: Biri sâlih rüya olup Allah'tan müjdedir, ikincisi
şeytanın verdiği üzüntüdür. Üçüncüsü kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir.
Biriniz hoşlanmadığı bir şey görürse hemen kalkıp namaz kılmalı, onu kimseye
söylememelidir.”203
Bir adam Muhammed b. Sîrîn’e rüyada gördüğü hoş olmayan bazı şeyleri
anlatmış, bu rüyanın kendisine zararının dokunup dokunamayacağını sormuştur.
Muhammed b. Sîrîn şu cevabı verir: “Uyanıkken Allah Teâlâ’nın emirlerini yapmakta
titiz ve takva sahibi ol. Böyle olursan uykuda gördüğün kötü rüyaların sana zararı
dokunmaz.”204
201
Yücel, XX, 359; Aykut vd., V, 104.
Buhârî, Tabir, 3; Darimi, Rüya, 6; Tirmizi, Ebû İsa Muhammad b. İsa İbn-i’d-Dahhak, Sünenü’tTirmizi, byy., tsz., Rüya, 4; İbn Mace, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvini, Sünen-i Mace,
Darü’l İhyai’l Kütübi’l Arabiyye, 1953/1373, Tabirir Rüya, 3.
203
Müslim, Müslim b. Haccac b. Müslim el-Kuşeyri en-Nisabûrî, Sahihu Müslim, Daru’l İhyai’l Kütübi’l
Arabiyye, byy., tsz., Rüya, 42; Buhârî, Tabir, 3; Tirmizi, Rüya, 35.
204
İbnü’l-Cevzi, II, 247; Şarani, I, 35; Ebû Nuaym, II, 313; Mizzî, I, 131; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115;
Ebû Nuaym, II, 309; el-Menufi, I, 96; Aykut vd., V, 99; Kemal Yavuz vd., Evliyalar Ansiklopedisi,
İstanbul 1992, III, 34.
202
35
İbn Sîrîn’in rüya yorumu hadislere dayanırdı.
Enes bin Mâlik’ten, rivâyet edildiğine göre Rasûlullah, şöyle buyurmuştur: “Ehil
olmayan insanların yanına ilim bırakan kimse, domuzların boynuna cevher, inci ve altın
gerdanlık takan adama benzer.”205
Muhammed b. Sirin’in bu hadise dayanan rüya yorumu aşağıdaki gibidir.
Birisi: “Rüyamda incileri domuzların boynuna astığımı gördüm. Acaba bu
nedir?” İbn Sîrîn: “Sen ehli olmayanlara hikmet öğretiyorsundur.” cevabını verdi.
Bunun üzerine adam talebelerini araştırınca, ehil olmadıklarını tespit etti.206
İbn Sîrîn’in yukarıdaki örneğinden rüya yorumuyla bu hadisin ne kadar
bağdaştığını görüyoruz.
İbn Sîrîn’in pek çok meşhur rüya tabirleri; siyer, tarih ve ahlak kitaplarında yer
almıştır.
1.2.2. Ahlakî Kişiliği
1.2.2.1. Zühdü, Takvası ve Verası
İbn Sîrîn, son derece vera’ ve takva sahibi idi. Helali haramı iyi bilir ve ona göre
hareket ederdi. Özellikle eşine son derece sadıktı. Muhammed b. Sîrîn: “Rüyamda bir
kadın gördüğümde bana helal olup olmadığını anlıyordum, gözümü çeviriyordum. Ne
uykuda ne de uyanıkken eşim Abdullah’ın annesinden başkasıyla olmadım.” dedi.207
el-Muvarrik İcli; “İbn Sîrîn gibi vera’ ve takvasında fakih, fıkhında vera’ sahibi
birisini görmedim”208 diyerek onu övmüştür.
İbn Şûzeb; Muhammed b. Sîrîn “Bir gün oruç tutar ve bir gün yerdi. Oruç
tutmadığı gün sadece sabah yer, akşam yemezdi. Sahuru yer ve oruçlu sabahlardı.
Orucu şek gününe (şaban ayı mı ramazan ayı mı bilinmediği zaman) rast gelirse mutad
205
İbn Mace, Mukaddime, 17.
ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; Safedi, III, 122; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 271.
207
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336.
208
İbn Sa’d, VII, 196; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 287; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad,
V, 334; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90; en-Nevevi, I, 82; İbnü'ICevzi, II, 242; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 274; Ebû Nuaym, II, 301; İbnü'I-Cevzi, II, 243;
Mizzî, I, 129; el-Menufi, I, 95; Hatipoğlu, I, 40-41; Ferit, I, 161; Aykut vd., V, 96; Şentürk, VIII, 372.
206
36
orucunu tutardı.209 Aşure günü ise iki gün oruc tutar, iki gün iftar ederdi.210 Ramazanda
ise geceyi ihya ederdi.211 Yemeği tartarak dirhemle çok az yerdi.212 Borçlanınca yemeği
azalttı öyle ki en mükemmel yemeği küçük bir balık oldu” dedi.213
Hişam b. Hasan: “İbn Sîrîn’in bir yemek daveti veya düğün yemeğine
çağrıldığında önce evinde biraz kavrulmuş un yerdi. Neden böyle yapıyorsun diyenlere
de: “Ben insanların yemeğine açlığımı saklamak istemiyorum” diye cevap verirdi.”214
Bir gün İbn Sîrîn’i tanıyanlar kendisine gelerek: “Sizden çok istifade ettik, bize
hakkınızı helal edin” demeleri üzerine İbn Sîrîn: “Allah’ın size haram kıldığı şeyi helal
etmem” diye cevap verir.215
el-Müzeni onun hakkında: “Asrının en müttaki ve vera’ sahibidi. Andolsun ki,
ondan daha vera sahibi birini görmedim.”216
Hişam b. Hasan ve eşi Ümmu Abdan: “Bir evde İbn Sîrîn ile gecelemiştik.
Geceleyin onun namaz kılıp ağladığını, gündüzleyin gülmesi ve mizahını işittik”
dedi.217
İbn Avn: İbn Sîrîn yatınca kendini ölüme hazırlar ve kıbleye yönelirdi”
demiştir.218
el-Mehdi: “İbn Sîrîn’le oturuyorduk. O bize anlatır biz ona anlatırdık. Ölüm
anılınca rengi değişiyor ve biz sanki onu tanıyamıyorduk.”219
Züheyir der ki: “Muhammed b. Sîrîn’in yanında ölüm anılınca adeta her organı
ayrı ayrı ölürdü.”220
209
İbn Sa’d, VII, 200; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbnü'I-Cevzi, II, 244; Safedi, III, 122; Ebû Nuaym, II,
308; el-Menufi, I, 95; Aykut vd., V, 98; Kanbaş, s. 66; Ferit, I, 157; Şentürk, VIII, 372.
210
ez-Zehebî, Siyer, IV, 458.
211
İbnü'I-Cevzi, II, 247.
212
İbn Sa’d, VII, 196.
213
Ebû Nuaym, II, 308; Aykut vd., V, 98.
214
İbnü'I-Cevzi, II, 244; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Ebû Nuaym, II, 302; Aykut vd., V, 97.
215
İbn Sa’d, VII, 200; ez-Zehebî, Siyer, IV, 460; Şarani, I, 35; el-Menufi, I, 95; Ferit, I, 165; Aykut vd.,
V, 95; Şentürk, VIII, 372.
216
Ebû Nuaym, II, 301; Safedi, III, 130; el-Menufi, I, 95; Ferit, I, 161; Aykut vd., V, 96.
217
Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 289; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 335; Ebû Nuaym,
II, 308; Safedi, III, 129; İbnü'I-Cevzi, II, 247; en-Nevevi, I, 84; Ferit, I, 157; Aykut vd., V, 99.
218
İbnü'I-Cevzi, II, 247.
219
İbnü'I-Cevzi, II, 247; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Safedi, III, 122.
220
İbnü'I-Cevzi, II, 247; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî,
Siyer, IV, 457; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270; Ebû Nuaym, II, 307; Safedi, III, 122; Mizzî, I,
130.
37
İbn Sîrîn annesine çok hürmetkârdı, onun yanında konuşurken sesini asla
yükseltmezdi. Kız kardeşi Hafsa bu konuda şöyle der: “Muhammed annesinin yanına
girince ona ağız dolusu hitap etmiyordu. Ona şefkat ve merhamet olsun diye nazik
konuşuyordu.”221
Hişam b. Hasan: “Annesine ondan daha saygılı konuşan birisini görmedim
demiştir.”222
İbn Avn: “Birisi annesinin yanında olan İbn Sîrîn’in yanına girdi. Sanki şikâyeti
varmış gibi inliyordu. Nesi var hasta mı diye sordu? Bir şey yok dediler. O annesinin
yanında böyle olur.” demiştir.223
İbn Sîrîn’in, zühdüyle ilgili konularda kaynaklarda aşağıdaki ifadelere yer
verilmiştir:
Ebu Avane: “Ne zaman bir topluluğa uğrarsa, onlar Allah’ı tesbih eder ve
zikrederlerdi dedi.”224
“İbn Sîrîn’in yedi virdi vardı. Hakkın zikriyle meşguldü. Gece birini kaçırırsa
gündüzün onu okurdu.”225
el-Ahvel: “İbn Sîrîn’in genelde sözü sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi’l
azim idi.”226
Musa b. Mugire, Muhammed b. Sîrîn’le ilgili yaşadığı bir olayı şöyle nakleder:
“İbn Sîrîn öğle vakti çarşıya giriyordu. Cenab-ı Allah’ı zikrediyor, tesbih ediyor ve
tekbir getiriyordu. Biri ona: ‘Bu saatte de mi Allah’ı zikrediyorsun?’ deyince, o da, ‘Bu
insanların gaflette olduğu saattir’227 diye cevap verdi.
221
İbn Sa’d, VII, 198; İbnü'I-Cevzi, II, 245; ez-Zehebî, Siyer, IV, 460; Şarani, I, 35; Çıkmaz vd., II, 224.
Ebû Nuaym, II, 307; Ferit, I, 163.
223
İbn Sa’d, VII, 198; İbnü'I-Cevzi, II, 245; ez-Zehebî, Siyer, IV, 459-460; Ebû Nuaym, II, 310; Ferit, I,
163.
224
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 291; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 337; İbnü'I-Cevzi,
II, 243; Ebû Nuaym, II, 307; el-Menufi, I, 95; el-Başa, II, 212; Çıkmaz vd., II, 224; Aykut vd., V, 99;
Hatipoğlu, I, 40-41.
225
İbn Sa’d, VII, 200; İbnü'I-Cevzi, II, 243; ez-Zehebî, Siyer, IV, 459; Mizzî, I, 131; Ebû Nuaym, II, 301;
el-Menufi, I, 95; Ferit, I, 163.
226
İbnü'I-Cevzi, II, 245.
227
İbnü'I-Cevzi, II, 245; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115;el-Menufi, I, 95; Ebû Nuaym, II, 301; Aykut vd.,
V, 99.
222
38
el-Cerir’in, Muhammed’in yanından ayrılırken ondan dua istemesi üzerine İbn
Sîrîn şöyle dua eder: “Allah’ım yaptığımız en güzel işlerimizi kabul eyle. Bizi vaad
olunanlarla beraber cennet ashabından eyle.”228
İbn Sîrîn hiçbir Müslümana hased etmez, her Müslümana nasihat ederdi. Bu
takvasıyla ilgili şöyle değerlendirme yapmıştır: “Ben, ne din, ne de dünya hususunda
kimseye hased etmedim. Bu Allah Teâlâ’nın bana olan en büyük nimetlerinden
biridir.”229
Gıybet konusunda Muhammed b. Sîrîn’in gösterdiği hassasiyetle ilgili
kaynaklarda birçok ifade yer almıştır: “Muhammed b. Sîrîn’in yanında bir kişinin eksik
ve kusurlarını söyleseler o da bildiği en güzel yönlerini söylerdi.230 İbn Sîrîn derki: “Din
kardeşine kızdığında onda bulunan hayrı gizlemen ona zulümdür.”231
Muhammed b. Sîrîn, insanlarla olan ilişkilerinde peygamberimizin sünnetine
uygun davranırdı. Kur’an ve hadislerde yasaklanan gıybeti hayatından uzak tutardı.
Bununla ilgili kaynaklarda verilen örnekler oldukça fazladır biz bunlardan bir kaçına
değineceğiz:
İbn Sa’d bu konuda şöyle der: “O, kötülükleri dinlemezdi, kulaklarını tıkardı.232
Muhammed b. Sîrîn gıybet ve hased gibi kötü huylara şiddetle karşıydı. Zaman zaman
bu konuları işlerdi. Bir defasında bu konuda: ‘Bazı kişilerin, bu âlim, şundan daha iyidir
veya daha bilgilidir demeleri de gıybettir. Çünkü ikincisi bu sözü işitince üzülür. Gıybet
ise bir kişinin diğer kişiyi hoşuna gitmeyecek bir şekilde anmasıdır’233 şeklinde
söylemişti.
İbn Vehb: “Hastalandım ve Muhammed b. Sîrîn’e gittim, dedi ki: ‘Rahatsız
mısın?’ ‘Evet’ dedim. ‘Filan doktora git ve ona muayene ol’ dedi. Sonra dedi ki: ‘Filana
git daha iyi’. ve ekledi: ‘Allah affetsin, herhalde ben o daha iyi deyince (öbürünün)
gıybetini yapmış oldum’234 dedi.
228
el-Menufi, I, 95; Ebû Nuaym, II, 309; Aykut vd., V, 99.
İbn Sa’d, VII, 196.
230
İbn Sa’d, VII, 200; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; ez-Zehebî, Siyer, IV, 460; İbnü'I-Cevzi, II, 241;
Şarani, I, 35.
231
İbnü'I-Cevzi, II, 245; Şarani, I, 35.
232
İbn Sa’d, VII, 197; İbn Hacer, III, 586; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523.
233
Yavuz vd., III, 334; Çıkmaz vd., II, 224.
234
İbn Sa’d, VII, 196; İbnü'I-Cevzi, II, 241; Ferit, I, 157.
229
39
Ebû Avf şöyle bir olay anlatır: “İbn Sîrîn’in yanına gittim. Haccac’ın haysiyetine
dokunacak laf etmek istedim.” Kendisi bana: “Şüphe etme ki Allah-u Teâlâ hükmünde
âdildir. Başkasının hakkını Haccac’dan alacağı gibi, Haccac’ın hakkını da başkalarından
alacaktır. Yarın İzzet ve Celâl sahibi Allah’ın huzuruna çıktığın zaman işlediğin bu
günah, Haccac’ın işlediği en büyük günahtan senin için daha çetin olacaktır”235 diye
buyurdu.
Cerir b. Hâzim şöyle anlatıyor: “Muhammed’in yanındaydım bir adamı anlattı
ve O siyahdı’ dedi. Daha sonra ‘biz Allah’a aitiz’ dedi ve ‘Allah affetsin herhalde ben
onun gıybetini ettim’236 dedi.
İbn Sîrîn’in döneminde yaşamış islam âlimlerinin onun zühdü, takvası ve verası
ile ilgili düşünceleri şöyledir:
Hişam b. Hasan: “Muhammed, bir şeyden şüphelendi mi onu anında terk
ederdi.”237
Eyyûb ve Hişam: “İbn Sîrîn kadar kıble ehli için ümit vaad eden büyük bir âlim
görmedik”238 demişlerdi.
İbn Avn: “İbn Sîrîn ümmet için insanların ümit bağladığı en iyi kişiydi. İradesine
ve nefsine en hâkim olanıydı.”239
Muhammed İbn Sîrîn’in, hayatında karşılaştığı işkence ve eziyetlere de büyük
bir sabır gösterdiğine dair de rivayetler mevcuttur. Bunlardan birisi şöyledir: Bir
defasında o, veresiye kırk bin dinara bir yağ satın almıştı. Yağ tulumlarından birini
açınca, içinde kokmuş ölü bir fare buldu. Kendi kendine şöyle dedi: “Yağların hepsi
aynı yerde sıkılmıştı. Pislik sadece bu tuluma mahsus değildir. Eğer ben kusuru
sebebiyle
240
satıcıya geri verirsem belki o yağı halka satar.” Daha sonra bütün yağları
döktü. Bu olay, başına gelen büyük bir zarardan şikâyet ettiği sırada olmuştu. Boynuna
borç bindi. Yağ sahibi ondan parasını istedi ve o da meselenin aslını söyleyemedi. Yağ
235
Ebû Nuaym, II, 307; Aykut vd., V, 98.
İbn Sa’d, VII, 197; İbnü'I-Cevzi, II, 241; ez-Zehebî, Siyer, IV, 460; Safedi, III, 130; Ebû Nuaym, II,
305; Ferit, I, 161.
237
İbn Sa’d, VII, 197; Ebû Nuaym, II, 302; Ferit, I, 162; Kanbaş, s. 66.
238
İbn Sa’d, VII, 197.
239
Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 335; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; İbn Hacer, III, 586;
Mizzî, I, 129; Safedi, III, 122; Ferit, I, 159.
240
Aslında, kusuru sebebiyle malı geri vermek müşterinin hakkıdır.
236
40
sahibi meseleyi valiye ulaştırdı. Vali, halini düzeltinceye kadar İbn Sîrîn'in
hapsedilmesini emretti. Uzun zaman hapiste kalınca, gardiyan onun dindarlığını bildiği,
muttaki olduğunu ve çok ibadet ettiğini gördüğü için, İbn Sîrîn'e şöyle dedi: “Ey şeyhî!
Gece olunca ailenin yanına git ve geceyi onlarla birlikte geçir. Sabah olunca buraya
dön. Serbest bırakılıncaya kadar buna devam et”. İbn Sîrîn ona şu cevabı verdi: “Hayır,
vallahi yapamam.” Gardiyan bunun üzerine: “Allah iyiliğini versin, niye?” dedi. İbn
Sîrîn şöyle cevapladı: “Amire hiyanette sana yardım etmemek için.” dedi.
Enes İbn Mâlik, öldükten sonra kendisini Muhammed İbn Sîrîn'in yıkamasını ve
namazını onun kıldırmasını vasiyet etti. O hâlâ hapisteydi. Enes vefat edince halk valiye
gidip Rasûlüllah'ın sahabesinin ve hizmetkârının vasiyetini haber verdiler. Vasiyeti
yerine getirmek için onun serbest bırakılmasını istediler. İzin verildi. Muhammed İbn
Sîrîn onlara şöyle dedi: “Alacaklıdan izin alınıncaya kadar çıkmam. Ben onun bendeki
hakkı yüzünden hapsedildim.” Alacaklı da ona izin verdi. Böyle olunca hapishaneden
çıktı. Enes'i yıkadı, kefenleyip namazını kıldırdı. Yine hapishaneye döndü. Ailesini
görmeye gitmedi.241
1.2.2.2. Mütevazılığı ve Cömertliği
Muhammed b. Sîrîn hayatında diğer alanlarda olduğu gibi cömertlik ve
mütevazılık konusunda da peygamberimizin yaşam biçimini örnek almıştır. Kendisini
‘Eğer günahın kokusu olsaydı, günahımın çokluğundan dolayı kimse bana
yaklaşmazdı.’242 şeklinde niteleyen İbn Sîrîn’in mütevazı tutumunu aşağıdaki
açıklamalarla kısaca aktaracağız.
İbn Avn: “Muhammedle Hubeyir’e gittik. Namaz vakti geldi, ‘Geç bize namaz
kıldır’ dedi. Ben de namaz kıldırdım. Sonra ona dedim ki: “Hafız olan sensin, neden
bana imamlık yaptırdın?” deyince: ‘İnsanların önüne geçen İmam Muhammed’dir
demelerini hoş görmediğimden dolayı sen geç’ şeklinde cevapladı.”243
241
İbn Sa’d, VII, 198-199; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 288; Hatib el-Bağdadi, Tarihu
Bağdad, V, 334-335; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbnü'I-Cevzi, II, 245-247; en-Nevevi, I, 84; Ahmed b.
Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270; İbn Hacer, III, 587; Ebû Nuaym, II, 302; Şarani, I, 35; Ferit, I, 161;
Konevî, II, 364; Yücel, XX, 358; Kanbaş, s. 66.
242
Şarani, I, 35.
243
İbn Sa’d, VII, 203.
41
Kendini alçak gönüllülükle çözümleyen İbn Sîrîn borçlanıp hapse atıldığında
buna sebep olarak kırk yıl önceki günahını göstermiştir. Ubeydullah b. Seriy ve
Süleyman ed-Darani’nin bu duruma yorumları şöyle olmuştur: “Günahı az olduğundan,
nereden zarara girdiğini biliyor. Benim ve senin ise günahlarımız çok olduğu için
nereden zarara uğradığımızı bilmiyoruz.”244
Kendisini üstün görmeyen İbn Sîrîn’in dönemin valisi ile ilgili bir anısı da
şöyledir:
Dönemin valisi İbn Sîrîn’e içinde üçbin dînar bulunan bir kese gönderdi. Ama
almadı. Yeğeni ona nedenini sorunca gerekçe olarak: “Bana hakkımdaki iyi zannından
dolayı bağışta bulundu. Eğer ben, onun zannettiği gibi iyi kimselerdensem bana kabul
etmemek yakışır. Eğer zannettiği gibi değilsem, bunu kabul etmemem benim için daha
uygundur.”245 şeklinde bir açıklama getirmiştir.
Muhammed b. Sîrîn’in, ahlakını kemale erdiren bir diğer özelliği de
cömertliğidir. O cömertliği anlatmamış bizzat yaşayarak bu konuda örnek olmuştur.
Konuyla ilgili kaynaklarda yer alan bilgiler kısaca şöyledir:
Ata b. Mesir: “İbn Sîrîn, yürürken yanında olanların ihtiyacını sorar ve yerine
getirirdi. İhtiyacını gördüğü kişi bir daha yanına gelse Ona yine: ‘Bir ihtiyacın var mı?’
diye sorardı. Ayrıca beraberindeki kişi sohbetinden yararlanırdı.”246
Muhammed b. Sîrîn, misafire ikramı çok sever, hizmeti de bizzat kendisi
yapardı. Kendisine bir misafir geldiği zaman, misafirin yanında ve memleketinde
bulunmayan bir şey ile ikramda bulunmaya çalışırdı.
İbn Avn: “Bayram günü Muhammed’e giderdim. Bana mutlaka ikramlarda
bulunurdu”247 dedi.
Sadaka ve fitre konusunda oldukça cömert davranan İbn Sîrîn, borçlu kimselerin
yardımına da koşardı. Bu konuda aşağıdaki örneği aktarıyoruz:
İbn Sîrîn yolda rastladığı birisine nasıl olduğunu sorunca adam ona: “Ailesi
kalabalık olan, parası olmayan ve üstelik beş yüz dirhem borcu bulanan bir adamın hali
244
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 307; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbnü'I-Cevzi, II, 246; İbn
Hacer, III, 587; Ferit, I, 165; Aykut vd., V, 98; Kanbaş, s. 66.
245
İbn Sa’d, VII, 202; İbnü'I-Cevzi, II, 245-247; Ebû Nuaym, II, 301, 305; Ferit, I, 165; el-Başa, II, 214.
246
Darimi, Mukaddime, 45; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Şarani, I, 35.
247
İbn Sa’d, VII, 201; Ebû Nuaym, II, 305; Aykut vd., V, 98.
42
nasıl olur?” diye cevap verdi. İbn Sîrîn bunun üzerine hiç konuşmadan hemen evine
gitti. Bin dirhem alıp, adama götürerek: “Al, beşyüz dirhemi borcuna ve beşyüz dirhemi
de çoluk çocuğuna harcarsın” dedi.
İbn Sîrîn parası olmadığı zamanlarda insanların halini sormamaya dikkat ederdi
ve bu durumu şöyle açıklardı: “Gücümün yetmediği şeylerde nefsimi külfet altına
sokmayı sevmiyorum ama ister istemez nefsim, bu külfetin altına beni sokuyor.”248
İnsanlara iyilik yapmayı, genişlik ve rahatlık vermeyi, onları sevindirmeyi çok
severdi. Kapısının önünde bağlı bir katırı vardı. Her kim ona binerek bir yere gitmeye
muhtaç olursa, gelip katırı alır ve istediği yere gidip gelirdi. Kendisinin bunu severek
kabul ettiğini bildikleri için, izin almaya ihtiyaç duymazlardı.249
1.2.2.3. Muhammed b. Sîrîn’in Bazı Hikmetli Sözleri
Tabiînin söz, fiil ve takrirleri maktu kaydıyla hadis olarak nitelendirilmiştir.
Bizde Muhammed b. Sîrîn’in maktu hadis konumunda olan sözlerine dikkat çekmek
istiyoruz:
“Uzlet ( bedenen, insanlardan uzak kalmak) ibadettir.”250
“İlim borçtur, onu kimden aldığınıza bakın.”251
“Yaptığın iyilikten sakın.”252
“Sana ağır gelecek şeyle kardeşine ikram etme.”253
“Yemek, en kolay paylaşılan şeydir.”254
“Senin eline bakan bir kadınla evlen, eline baktığın bir kadınla evlenme.”255
“Kimde üç şey varsa ona gurbet yoktur: İyi ahlak, ezadan uzak durmak,
şüpheden korkmak.”256
248
İbn Sa’d, VII, 200; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270.
Çıkmaz vd., II, 224.
250
İbnü'I-Cevzi, II, 246; Yavuz vd., III, 334.
251
Ebû Nuaym, II, 300.
252
Ebû Nuaym, II, 300.
253
Ebû Nuaym, II, 300.
254
Ebû Nuaym, II, 300; Aykut vd.,V, 98.
255
Ebû Nuaym, II, 300.
256
Mizzî, I, 131; el-Menufi, I, 96; Ferit, I, 129.
249
43
“Müslüman, paranın yanında da Müslüman kalabilendir.”257
İbn Sîrîn doğruluk hakkında:
“Kibar bir kimse için söz, yalana ihtiyaç göstermeyecek derecede geniştir.”258
“Söz, zerafetli yalanları da barındırabilir.”259
“Edeplerden hangisi Allah Teâlâ’ya daha yakındır?” sorusuna: “Allah Teâlâ’yı
Rabb tanımak, O’na itaât ederek hareket etmek, neş’e ve ni’met zamanında Allah
Teâlâ’ya hamd etmek ve sıkıntıda sabretmek” cevabını vermiştir260.
“Kişi hayırlı amel işledikten sonra, onu bırakmasın. Zira tövbeden sonra tekrar
geri dönenin felâh (kurtuluş) bulduğu yoktur.”261
“İfrat etmeksizin dostunu eksik sev. Belki günün birinde sana düşman olur. Yine
ifrat etmeksizin düşmanına azıcık buğz et. Belki günün birinde senin dostun olur.”262
Kendisinden nasihat isteyenlere: “Sakın hiç kimseye haset etme, zira o adam,
cehennemliklerden ise, fani dünya ni’metleri hakkında ona nasıl hased edeceksin? Eğer
cennetliklerden biri ise, bu takdirde ona uymalı ve imrenmelisin. Haset etmene gerek
yoktur. Senin için hayırlı olan da budur.”263
“Meyveler arasında nar, melekler içinde Cebrail gibidir.”264
Konu başlıklarımız altında da yer yer kendisine ait sözleri yazılmıştır.
257
Aykut vd., V, 97.
Ebû Nuaym, II, 300.
259
Aykut vd., V, 96.
260
Çıkmaz vd., II, 225.
261
Çıkmaz vd., II, 225.
262
Çıkmaz vd., II, 225.
263
Çıkmaz vd., II, 224.
264
Aykut vd., V, 100.
258
44
İKİNCİ BÖLÜM
MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HADİS İLMİNDEKİ YERİ
Bu bölümde İbn Sîrîn’in hocaları, talebeleri ve hadisçiliği ele alınacaktır. Ayrıca
Rivâyetü’l-Hadis İlmindeki ve Dirâyetü’l-Hadis İlmindeki yeri işlenerek Re’ye karşı
tutumuda değerlendirilecektir.
2.1. İBN SÎRÎN’İN HOCALARI
İbn Sîrîn, seçilmiş insan olan Rasûlullah’ın ashâbı ve bazı tabiînin
büyüklerinden dersler almıştır. Hiç şüphe yok ki bunlar tarih sayfalarında, ilim ve hadis
kitaplarında da yer almışlardır. Biz burada çoğu kaynaklarda ortak olarak sunulan
hocalarına değineceğiz:
2.1.1. İbn Sîrîn’in Sahâbi Hocaları
1-Enes İbn Mâlik:
Enes b. Mâlik, Hz. Rasûlullah’ın arkadaşı ve hizmetçisi Basra’ya geldiğinde İbn
Sîrîn onunla karşılaştı. Ondan çok ilim aldı. Muhammed b. Sîrîn Enes b. Mâlik’ten
şöyle rivayet eder: “Enes b. Mâlik, bir hadis rivâyet edip bitirdiği zaman ‘Rasûlullah’ın
buyurduğu gibi’ derdi.”265 Enes b. Mâlik H. 72 veya 73’te, Basra’da 107 yaşında vefat
etti.266
2-Cündeb b. Abdillah:
Büyük sahâbilerdendir. Kûfe ve Basra’da yaşadı. Oradaki âlimler ondan çok
hadis rivâyet ettiler. H. 63 yılında vefat etti.267
265
Darimi, Mukaddime, 28; H.Musa Bağcı, Hadis Rivayetinde Sahabenin Kavrama ve Nakletme Sorunu,
Avrasya Yay., Ankara 2004, s. 35.
266
İbn Kesir, (Çev. Mehmet Keskin, Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 2000, IX, 149; Abdüllatif Uyan,
Menkıbelerle İslâm Meşhurları Ansiklopedisi, Berakat Yay., İstanbul 1983, II, 737-738; Subhi es-Salih,
s. 294-295; Aykut vd., II, 32-33; Kanbaş, s. 54.
267
ez-Zehebî, Siyer, III, 174-175.
45
3-Ebu Katâde:
Büyük sahâbilerdendir. Künyesiyle meşhurdur. Ali ibn Ebi Talib onu Mekke’ye
gönderdi. H. 45 yılında vefat etti.268
4-Huzeyfe b. el-Yeman:
Hz. Ali onu İran çevresinde Medain denilen bölgeye gönderdi. Ölünceye kadar
orada vali olarak kaldı. H. 36 yılında vefat etti.269
5-Hasan İbn Ali İbn Ebi Talib:
Hz. Rasûlullah’ın torunu, cennet ehli gençlerinin efendisidir. Hicretin 3.yılında
doğdu. Irak ehli halifelik için kendisine biat etmiştir. H. 40 yılında babası öldükten
sonra, Hz. Hasan’ın halifeliği 6 ay sürdü. Ondan sonra H. 41 yılında Hz. Muaviye halife
oldu. Kendisi H. 49 yılında vefat etti. Bazıları H. 50 yılında öldüğünü söyler.270
6-Rafi İbn Hadic:
Büyük
sahâbelerdendir.
Kendi
aşiretinin
reisiydi
ve
Medine’nin
fetvacılarındandı. H. 73 yılında vefat etti.271
7-Zeyd İbn Sabit:
Hz. Rasûlullah’ın vahiy kâtibi idi. Kur’an’ı ezbere okur ve hükümlerini de
bilirdi. Hz. Osman’ın halifeliği zamanında Kur’an yazdı. Feraiz ilmini bilirdi. Hendek
ve sonraki savaşlara şahit oldu. Ebu Bekir ona Kur’an’ı toplattı. İbn Abbas ve Ebu
Abdurrahman es-Selma ona Ku’ran’ı okudular. H. 45 yılında vefat etti.272
8-Ebu Said el-Hudri:
Hz. Nebi’nin devamlı ihtiyaç duyduğu kişilerdendi. Sahâbilerin âlimlerindendi.
Rıdvan beyatına şahit oldu. H. 74 yılında vefat etti.273
268
ez-Zehebî, Siyer, II, 449.
ez-Zehebî, Siyer, II, 361; Aykut vd., I, 415-423; Kanbaş, s. 34.
270
ez-Zehebî, Siyer, III, 246, 279.
271
ez-Zehebî, Siyer, III, 181, 183.
272
ez-Zehebî, Siyer, II, 426-429; Mizzî, III, 337-338; Uyan, III, 2104.
273
ez-Zehebî, Siyer, III, 168-170; es-Subhi Salih, s. 301; Uyan, II, 711.
269
46
10-Semure İbn Cündeb:
Sahâbilerin âlimlerindendir. Uhut Savaşı’nda bulunanlardandır. Basra ve
Kufe’ye muhalefet etti. Haricilere karşı çıkanlardandı. İbn Sîrîn onun için: “Büyük
emanet sahibi, doğru birisidir” dedi. H. 59 yılında vefat etti.274
11-Aişe bnt Ebu Bekir:
O, Müslüman kadınların içinde en fakih olanı ve en çok hadis rivâyet edenidir.
Bundan dolayı birçok sahâbi, ona yönelirdi. H. 57 yılında vefat etti.275
12- Zübeyir İbn Avvam:
Büyük sahâbilerden ve Medine’de Müslüman olarak doğan ilk çocuklardandır. 9
yıl Mekke’de halifelik yaptı. H. 93 yılında şehit oldu.276
13-Abdullah İbn Abbas:
Peygamberimizin amcasının oğludur. Büyük fakihlerdendir. Mekke’de doğdu.
Hz. Ali ile Cemel ve Sıffın Savaş’ında beraberdi. Ömrünün sonlarına doğru gözleri
görmez oldu. Taif’te ikamet etti. H. 68 yılında vefat etti.277
14-Abdullah İbn Ömer:
Fakih, zahid ve Rasûlullah’ı en iyi bilenlerin ilklerindendi. Hendek savaşına
şahit oldu. Rıdvan beyatına katıldı. H. 74 yılında Mekke’de vefat etti.278
15-Ebû Hureyre:
En çok hadis rivâyet edenlerden olup Hz. Ömer’den, Hz. Ebu Bekir’den, Hz.
Ubeyye ibn Ka’b’dan hadis rivâyet etmiştir. Sahâbe içinde en âlimlerinden, hadisleri en
iyi hıfz edenlerindendi. İbadete çok düşkün, çok mütevazı idi. Ondan 5374 ya da daha
çok hadis rivâyet ettiler. H. 58 yılında vefat etti.279
274
ez-Zehebî, Siyer, III, 183-185.
ez-Zehebî, Siyer, II, 135; Kehhâle, I, 9; es-Subhi Salih, s. 296; Kanbaş, s. 82.
276
ez-Zehebî, Siyer, IV, 41; Kanbaş, s. 83; Aykut vd., I, 457-463.
277
ez-Zehebî, Siyer, IV, 332-333, 359; es-Subhi Salih, s. 298-299; Aykut vd., I, 447-455.
278
ez-Zehebî, Siyer, I, 71; es-Subhi Salih, s. 294; Kanbaş, s. 84.
279
ez-Zehebî, Siyer, II, 578; es-Subhi Salih, s. 292-293; Uyan, I, 657-658; Aykut vd., II, 68.
275
47
16-Adiy İbn Hatem:
İnsanların dinden döndüğü zaman, dinde sabit kalanlardandı. Irak fethinde ve
Hz. Ali’nin savaşında hazır idi. H. 68’de vefat etti.280
17-İmrân İbn Husayn:
Büyük sahâbilerdendi. Hz. Ömer, halifeliği zamanında onu Basra’ya vali olarak
gönderdi. Sayılı hadisleri vardı. İbn Sîrîn, onun için şöyle der: “Ondan daha faziletlisi
daha Basra’ya gelmedi.” H. 52 yılında vefat etti.281
18-Ebû Derda:
Uhut Harbi’nde bulundu. Dımeşk(Suriye)’e vali oldu. Çok ibadet edenlerdendi.
Hz. Osman zamanında vefat etti.282
19-Ka’b İbn Ucre:
Hakkında ‘fidye ayeti nazil olan’ sahâbidir. 70 küsür yaşında vefat etti.283
20-Ebû Süfyan:
Mekke’nin fethinden önce müslüman oldu. H. 41 yılında Hz. Hasan’dan sonra
halife oldu. Rasûlullah’ın vahiy kâtibiydi. H. 61 yılının Receb ayında yaklaşık 80
yaşlarında vefat etti.284
21-Nesibe bnt. Haris
Meşhur sahâbilerdendir. Künyesi Ümmü Atiyye’dir. Hadis rivâyet eden,
Rasûlullah ile savaşa çıkan, hasta ve yaralıları tedavi eden birisidir. İbn Sîrîn, ondan
ölünün yıkanması ile ilgili hadis aldı.285
22-Ebu Bekre, Nafi İbn Haris es-Sekafi:
Fazilet sahibi olanlardandı. Basra’da yaşadı. Taif’te çalışıp Ebu Bekre ismini
286
aldı.
280
ez-Zehebî, Siyer, III, 163-164.
ez-Zehebî, Siyer, II, 508, 511.
282
ez-Zehebî, Siyer, II, 335.
283
ez-Zehebî, Siyer, III, 52.
284
ez-Zehebî, Siyer, II, 119-120.
285
ez-Zehebî, Siyer, II, 318; Kehhâle, V, 171; Hatipoğlu, I, 647.
286
ez-Zehebî, Siyer, III, 5-6.
281
48
2.1.2. İBN SÎRÎN’İN TABİÎN NESLİNDEN HOCALARI
İbn Sîrîn’in sahâbilerden olan hocalarına kısaca değindikten sonra burada
tabiînden olan hocalarını zikredeceğiz:
1-Şurayh “el-Kadı”:
Peygamberimiz zamanına yetişti ama onu göremedi. İslâm’ın meşhur âlim ve
fakihlerindendir. Kûfe’de Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Muaviye zamanında
vali oldu. Hadisleri sağlam ve hükümlerine güvenilirdi. İbn Sîrîn, kendisinden çok fetva
ve hüküm rivâyet etti.287
2-Amr İbn Abdillah:
Ona Ebu Amr et-Temimî, el-Anbari el-Basrî diyorlardı. O, Hz. Ömer’den, Hz.
Selmani Farisi’den ve Hz. Hasan’dan hadis rivâyet etti. Muaviye zamanında vefat
etti.288
3-Ubeyde İbn Amr:
Ona İbn Kays İbn Amır es-Selmani, Ebû Amr el-Kûfi de denilmiştir. Yemen’in
fethinden sonra müslüman olmuştur. Hz. Ali ve İbn Mesut’tan hadis almıştır. Fıkıha
daldı ve hadis ilminde sabit kaldı. Şa’bi onun için şöyle der: “Ubeyde hükümleri
açıklamada çok dakikti.” İbn Sîrîn ondan çok istifade etti ve onun için şöyle dedi:
“Ondan daha hızlı keşfeden birisini görmedim.” 72 yaşında vefat etti.289
4-Kesîr İbn Eflah:
Ebu Eyyûb el-Ensari’nin hizmetçisidir. Hz. Osman Kur’an’ı yazdırmak için
kendisini çağırmıştır. O, babasından, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Zeyd b. Sabit, Ubey b.
Ka’b, Ebû Said el-Hudri ve ibn Ömer’den hadis rivâyet etti.290
287
ez-Zehebî, Siyer, IV, 100-101, 106.
ez-Zehebî, Siyer, IV, 15, 19.
289
ez-Zehebî, Siyer, IV, 40, 41, 44.
290
Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, II, 52.
288
49
5-Müslim İbn Yaser:
Mekke’de ikamet etmiştir. Beni Ümeyye’nin hizmetçisidir. İbn Abbas’tan, İbn
Ömer’den, babası Yesar’dan hadis almıştır. Katâde ve Sabit el-Bunânî’de kendisinden
hadis almıştır. Sika ve abitti. H.100 yılında vefat etti.291
6-Mugıre İbn Selman el- Huzâî:
İbn Ömer’den hadis aldı. Katâde ve Sahtiyani de kendisinden hadis aldı.292
7-Yunus İbn Cübeyir:
İbn Sîrîn: “Onunla karşılaştım, o sikaydı ve bana hadis rivâyet etti” dedi.
Kendisini Enes ibn Mâlik’in yıkamasını vasiyet etti. 90 yaşından sonra vefat etti.293
2.2. İBN SÎRÎN’İN ÖĞRENCİLERİ
Muhammed b. Sîrîn, ilmiyle temayüz eden çok sayıda talebe yetiştirdi. Buda
kendisinin ilminin yüksek olduğuna ve ümmetin üzerindeki nufüsuna dalalet eder.
Şüphe yok ki Rabbani bir âlim olup, ilmini cömertçe yayıyordu. İnsanlarda bu yüzden
ona çok rağbet ediyordu. Bizim burada bütün talebelerini zikretmemiz mümkün
olmadığından öne çıkan talebelerine değineceğiz.
1-Eş’as İbn Abdülmelik:
Sikaydı. H.142’de vefat etti.294
2- Eyyûb İbn Temîme:
Büyük abidlerdendi. Sikaydı. Hocasının vefatından sonra Basra’da hadis ve
fetva makamının en yüksek yerindeydi. Birçok defa Hac yaptı. Mâlik ibn Enes ile
karşılaştı. Ondan birçok hadis dinledi. İmam Mâlik ibn Sîrîn yoluyla Muvatta isimli
kitabından dört tane hadis çıkardı. 63 yaşında H.131 tarihinde Basra’da vefat etti.295
291
ez-Zehebî, Siyer, vı, 510, 514.
Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, VI, 319.
293
İbn Hacer, XII, 436.
294
Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 431-432.
295
ez-Zehebî, Siyer, VI, 15, 18, 26.
292
50
3-Sabit İbn Eslem el- Bunânî:
Sika ve abid bir muhaddisti. H. 120 yılında 86 yaşlarında vefat etti.296
4-Habib İbn Şehid el-Ezdi:
Az hadis rivâyet etti. 66 yaşında H.145’te vefat etti.297
5-Halid İbn Mihran, el-Huzzai:
Mürsel hadiste güvenilirdi. Hammad b. Zeyd der ki: “O, Şam’dan döndükten
sonra hafızası zayıfladı. Devlet başkanının işleriyle meşgul olduğundan insanlar
tarafından kınandı. H.142’de vefat etti.298
6-Davud İbn Hind:
Ebubekir veya Muhammed’in kölesi idi. İcli der ki: “Sikaydı.” Salihlerdendi.
Mekke yolunda H.140 da vefat etti.299
7-Asım İbn Süleyman:
İmam Ahmed onunla ilgili şöyle der: “Hadisleri hıfzetmede ve hitabetinde
güçlüydü. Bundan dolayıdır ki birçok şehirde hâkimlik yapmıştır. H.141’de öldü.300
8-Amır İbn Şerahıl eş-Şa’bi:
Üç büyük muhaddisten biri, faziletli, fakih ve sikaydı. Onun için ibn Sîrîn ve elHuzai derler ki: “Şa’bi’ye tabi olun. Kesinlikle o, yüksek fetva verecektir ve
Rasûlullah’ın ashâbı etrafında olacaktır. Onun hakkında Mekhul ise şöyle demiştir:
“Ondan daha fakih birisini görmedim.”301
296
İbnü'I-Cevzi, II, 626.
ez-Zehebî, Siyer, VII, 56-57.
298
Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, III, 173, 174.
299
ez-Zehebî, Siyer, VI, 377, 379.
300
İbnü'I-Cevzi, II, 649.
301
ez-Zehebî, Siyer, IV, 294, 314.
297
51
9-Abdillah İbn Avn b. Ertabân el-Müzenî:
Eyyûb’un akranlarından olup faziletli ve güvenilirdi. İlim ve amelde üstündü.
Hadis ilminde Basra’nın şeyhiydi. Irak’ta, sünneti ondan daha iyi bilen yoktu. İbn
Sîrîn’den çok hadis rivâyet etti.302
10-Abdirrahman İbn Amır, İbn Yahya el-Evzai:
Bekke’de H. 82’de doğdu. Beyrut’ta oturdu. Şam bölgesinin en iyi fakihlerinden
ve müslümanların önderlerinden olduğu için el-Evzai denilirdi. Hükümlerin delilini
ortaya koyan bir muhaddisti. Şam’daki ilim önderleri hep onun yanına gelirdi. KitabusSünen’i yazdı ve gençlik kitabını çıkardı. İbn Sîrîn’den çok hadis aldı. Basra’ya gitti,
hasta oldu. Geri geldi. H.157’de öldü.303
11-Katâde b. Diame:
İbn Sîrîn onun için şöyle dedi: “O, insanların en hafızı, Hadiste dördüncü
tabakanın başıdır.” H. 110 küsür tarihinde vefat etti.304
12-Gurrat İbn Halid:
Sika ve güvenilirdi. Yahya ibn Sa’id: “O, bizim gözbebeğimizdi, şeyhimizdi”
dedi. H.155’te öldü.305
13-Leys İbn Enes İbn Züveym:
Ebû Eymen de denir. İbn Sîrîn’den hadis rivâyet etti. Ebu Hatem: “Onun
hadisleri meçhuldü” dedi. Doğru sözlü idi, bazen hadisleri karıştırır ve hadisi
açıklamazdı. H. 146’da vefat etti.306
14-Mâlik İbn Dinar:
Zahid, doğru sözlü ve abitti. Süleyman ibn Teymi şöyle der: “Mâlik’ten daha
zahit birini görmedim.” H. 130’da öldü.307
302
ez-Zehebî, Siyer, VI, 364-368.
ez-Zehebî, Siyer, VII, 107-123.
304
Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, VI, 184-185.
305
Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, VI, 183.
306
Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, VI, 247.
307
ez-Zehebî, Siyer, V, 362, 364.
303
52
15-Hişam İbn Hasan:
İbn Sîrîn’in çok güvendiği talebelerindendi. Hasan ve Ata ondan hadis rivâyet
ettiler. H.148’de öldü.308
16-Yahya İbn Atik et-Tafavi:
Osman ed-Darîmi İbn Main’e diyor ki: “Yahya b. Atik, sana Muhammed b.
Sîrîn’den daha sevimli geliyor mu? Veya Hişam b. Hasan’dan? İkisi de sikadır.” dedi.309
17-Yezid İbn İbrahim et-Tusteri:
Güvenilir ve doğruydu. Ebu Hatem der ki: “İbn Sîrîn ve Hasan’ın orta halli
güvenilir talebelerinden idi. H.165’te öldü.310
2.3. İBN SÎRÎN’İN HADİSÇİLİĞİ
İbn Sîrîn’in ilme başladığı zamanda, Basra’da sahabilerin âlim olanları, umuma
açık mescitlerde ilmi yayıyorlardı.
Basra ehli, çocuklarına ilim okutma yönünden çok istekliydi. Dönemin Basra
geleneğinde çocuklar on yaşına girer girmez kimde, nerede Rasûl’ün bir hadisi varsa
onu yazıp öğrenmeye çalışırlardı.
Ebû Musa Harun şöyle der: “Basra ehli on yaşında, Kûfe ehli yirmi yaşında,
Şam ehli ise otuz yaşında hadis yazmaya başlardı.311
Muhammed b. Sîrîn, ilim evinin içinde doğdu. Rasûlullah’ın ashabından
toplanan ilimlerin içinde yer aldı. O, nerede bir ilim meclisi olsa oraya giderdi. O,
Mescid-i Rasûl’un küçüğüydü. Tabiî olarak ilmî hayata başlaması kendi çabası iledir.
Babası Sîrîn, onu Enes ibn Mâlik’in terbiyesi altında yetiştirdi. Hz. Enes, Hz. Nebi’nin
hizmetçisi idi. Annesi Safiyye de, Ebu Bekir’in evinde terbiye edildi. Böyle anne ve
babanın birleşmesi, İbn Sîrîn’in ilmi ve özellikle Rasûlullah’ın hadislerini sevmesini
308
ez-Zehebî, Siyer, VI, 355, 358, 363.
İbn Hacer, XI, 255.
310
ez-Zehebî, Siyer, VII, 292-294.
311
İbn Salâh, Osman bin Abdürrahmân, Mukaddime, Darul Fikr, 1408, s. 61.
309
53
sağladı böylece İbn Sîrîn ilme yöneldi. Babası onu daha çocukken âyet ve hadisleri
öğrenmesi için sahâbenin büyüklerinden Ebû Hureyre’ye gönderdi.312
İbn Sîrîn’in yaşadığı dönemde ilim öğrenmek maksadıyla seyahata çıkmak
(rihle) yaygındı. Sahâbiler böyle yapardı. Kendisinde olmayan bir hadisi, olanın yanına
giderek hemen dinleyip hıfzederlerdi. Bu hadisleri dinleyip, kaydetmek için de uzun
mesafeler katederlerdi. 313
İbn Sîrîn Kûfe’ye gitti. Oradaki büyük âlimlerden ilim aldı. Kendisi bu konuda
şöyle der: “Kûfe’ye gittim ve oradaki hocanın yanına oturdum. Kendimi, daha bilgili ve
daha fakih buldum. O adama birisi geldi, bir şey sordu ve bilemedi. Bunu Ubeyde’ye
sorun dedi. Ben de Ubeyde’ye gittim, yanına oturdum. Yine kendimi ondan daha fakih
gördüm. Ona bir şey sordum. O da Alkame’ye git söylesin.” dedi.314
İbn Sîrîn, Kûfe’den diğer beldelere gitti. İbn Selmani’nin yanına, oradan da ilim
ve ders öğrenip öğretmek için Vasıt’a gitti. Vasıt’ta değişik İslâm âlimleri ile
karşılaştı.315
Muhammed b. Sîrîn’e Basra’da, hiç tartışmasız büyük bir muhaddis olarak itibar
edilirdi. O, hadislerin hepsinin senetlerini bilir ve hafızasında tutardı. Âlimler de onun
doğru ve düzgün tuttuğuna şahitti.316
Bu konuda İbn Sa’d: “Muhammed b. Sîrîn, sika, pek kıymetli bir imam ve çok
âlim bir insandı”317 dedi. İbn Main ve Ahmed b. Hanbel de sika demiştir.318
Yahya b. Main, “Sizin yanınızda hadis rivâyet eden bir kişi nasıl bilinir?”
sorusuna şöyle cevap verdi: “Rivâyet eden kişiler İbn Sîrîn ve Şa’bi gibi ise ki bunlar
ilim sahipleridir, meçhul değildir.”319 İşte bu durum, İbn Sîrîn’in hadis ilminde tam bir
muhaddis olduğunu bildirir. Çünkü Allah, ona hadisleri muhafaza etmeyi, kuvvetli bir
hafızayı ve doğruluğu vermiştir.
312
İbn Sa’d, VII, 193-194.
İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usûlü, MÜİFV Yay., İstanbul 2008, s. 75.
314
es-Sehli, s. 50.
315
Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90.
316
Mizzî, I, 129.
317
Mizzî, I, 129; Subhi es-Salih, s. 309; Ferit, I, 159.
318
İbn Hacer, III, 586; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 274.
319
Mizzî, I, 129.
313
54
Muhammed b. Sîrîn, üç sınıfa ayrılan tabiîn hadiscilerinden önde gelen Kibar’ı
Tabiîn denilen (Tabiînin büyükleri) hadisçiler arasında yer alır.320
İbn Sîrîn kaynakların çoğunda Mütevasıt-ı Tabiîn, orta yaşlı tabiiler (sahâbe ve
tabiînden hadis rivâyet eden kişiler), arasında yer almıştır.321 İbn Hacer tabiîn
sınıflandırmasında İbn Sîrîn’i orta yaşlı tabiiler tabakasında göstermiştir.322
Hadislere yönelik tehlikelere karşı tedbir alan, râvileri tenkide tabi tutan meşhur
münekkitler arasında İbn Sîrîn’de zikredilmiştir.323
İbn Sîrîn, Şa’bi, ve bunlar gibi muhaddisler, sahâbilerin arasında hadis râvilerini
ayıklayan ve temizleyenlerdendir. Ayrıca dinledikleri hadislerin kaynaklarını, güçlü ve
zayıflılıklarını da ayırt edebilenlerdendir.324
Eyyûb, İbn Sîrîn’den şöyle rivâyet eder: “Bir adam ona hadis okuduğunda, o
hemen kabul etmezdi ve: ‘Sana güvenmiyorum, kimbilir belki bu söz kendi
aranızdandır.’ derdi.325
İbn Sîrîn hadislerin güvenirliğini ölçmeyle ilgili şöyle der: “Birisi bana bir hadis
söylediğinde, şüphelenirdim. Aynı zamanda ona söyleyenden de.” Ama İbn Sîrîn
sahâbeden şüphelenmezdi sadece sahabeyle kendi arasındaki kişilerden şüphelenirdi.326
İbn Sîrîn Mürsel hadisleri kabul etmiyordu.327 Lakin İbn Sîrîn’in mürselleri
sahih kabul edilmiştir. el-Cevherü’n-Nakiyy’de Ebû Ömer şöyle der: “Aynı rivâyet etTemhid’in başlarında da mevcuttur. Sadece sikadan ahz-ı hadis ettiği bilinen herkesin
rivâyeti tedlis de olsa terhis de olsa makbuldür. Üstelik Sa’id İbnu’l-Müseyyeb,
Muhammed b. Sîrîn ve İbrahim Nehai’nin mürselleri onlar nezdinde sahihtirler328.
İbn Sîrîn, bidat ehli olanları râvi olarak görmüyordu. Çünkü bunlar Rasûlullah’ın
hadisine güvenmeyenlerdi. Bidat, büyük yalanlar üzerine kurulmuştur. Bidatçiler
320
Avcı, s. 168.
Avcı, s. 154.
322
Subhi es-Salih, s. 285.
323
Avcı, s. 164.
324
İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzib, s. 853.
325
İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Tarihi: 06.10.2013.
326
İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Tarihi: 06.10.2013,
327
Tehanevi, Zafer Ahmed, thk: Abdülfettah Ebû Gudde, terc.: Canan İbrahim, Usul-i Hadis, SİLM
Matbaası, İzmir, 1982, s. 141.
328
Tehanevi, s. 149.
321
55
hadisleri kendilerine göre yorumlarlar. Öyle ki haricilerden bazıları tevbe ettikten sonra
bunu itiraf etmiştir.329
Muhammed b. Sîrîn Hasan ve Ebul Aliye’nin hadislerine itibar etmezdi. Bu
konuda şöyle der: “Bana iki adamdan hadis rivayet etme çünkü onlar, hadisi nereden ve
kimden aldıklarına aldırmıyorlar. İnanmıyorsanız Hasan’a hadisi nereden aldığını
sorunuz.”330
Muhammed b. Sîrîn’in ‘İhtiyat ilmin yarısıdır.’ ifadesi hadis zabtı konusunda
dikkat ve ihtiyatın önemine işaret eder.331 Muhammed’e iki hadis ulaştığında en sağlam
olanı alırdı.332
İbn Sîrîn hadis ilmine ibadet gözüyle bakardı ve bu konudaki bir anısını şöyle
nakleder: “(Bir gün) camiye girdim. Gördüm ki caminin bir tarafında Humeyd b.
Abdurrahman ilimden bahsederken, (öbür tarafında) Sümeyr b. Abdurrahman (va'z
türünden bir şeyler) anlatıyor. Hangisinin yanına oturayım, diye tereddüt ettim. Derken
uyuyakaldım. (Rü'yamda) bana biri gelip: ‘Hangisinin yanına oturacağına tereddüt mü
ettin? dilersen, Cebrail'in, Humeyd b. Abdurrahman'ın yanındaki yerini sana gösteririm’
dedi.333
İbn Sîrîn hulefanın bazı işlerini yapan kişilerden hoşnut olmaz bunu hadiste cerh
sebepleri arasında sayardı.334
İbn Sîrîn’in râvileri tenkit ettiği gibi öne çıkardığıda olmuştur. İbn Sîrîn
kendisinden hadis rivayet eden Şa’bi hakkında şöyle demiştir: “Şa’bi’ye tabi olun,
kesinlikle o, doğru fetva verecektir ve Rasûlullah’ın ashabı etrafında olacaktır.335
Öğrencilerinden İbn Katâde için de şöyle der: “O, insanların en hafızı, hadiste dördüncü
tabakanın başıdır.”336
329
İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Tarihi: 06.10.2013.
330
Darimi, Mukaddime, 38.
331
Abdullah Karahan, Hadis Ravilerinin Güvenirliği (Tesbiti, İmkanı, Hadisin Sıhhatine Etkisi), Sır Yay.,
İstanbul 2005, s. 65.
332
İbn Sa’d, VII, 198.
333
Darimi, Mukaddime, 32.
334
Tehanevi, s. 384.
335
Mizzî, I, 129.
336
İbn Sa’d, VII, 201.
56
İbn
Sîrîn,
talebelerini
değerlendirmekle
kalmamış,
hocalarını
da
değerlendirmeye tabi tutmuştur. Hocası İmrân b. Husayn hakkında: “Ondan daha
faziletli birisi daha Basra’ya gelmedi” derken hocası el-Kufi için de: “Ondan daha
şiddetli keşfeden birisini görmedim” demiştir.337 Hocası Yunus b. Cübeyir için:
“Onunla karşılaştım, o sikaydı ve bana hadis rivâyet etti.”338
İbn Sîrîn’in hadislerinin senedi, en sahih isnadlardandır. Hadis âlimleri buna
itibar ederler. Rasûlullah’ın hadisini Basra’da sahâbilerden sonra devam ettiren en
önemli kişilerden biridir. Enes ve Ebû Hureyre’den hadis rivâyet edenlerin en
sağlamıdır.339 Hatta Ebû Hureyre’nin en sahih senetlerinden biri ona istinad eder:
Ebû Hureyre/İbn-i Sîrîn/Hammad b. Zeyd.340
Ali b. el-Medîni dedi ki: “Senedlerin en sahihi Muhammed b. Sîrîn, onun
Ubeyde’den onun Hz. Ali’den yaptığı rivâyetlerdir341.
Süleyman ibn Harb şöyle der: “Senetlerin en sahihi, Eyyûb el-Sahtiyani ve ibn
Sîrîn’dir.342
Hadis rivâyetinde metne bağlılığı ile meşhur olan Muhammed b. Sîrîn, metne
gösterdiği özeni metnin senedine de gösterirdi. Hadislerin lafızlarını terk ederek,
rivâyetin manasına yönelmezdi.343 İbn Avn, İbn Sîrîn ve Kasım’ın hadisleri işittikleri
gibi (lâfzen) rivâyet ettiklerini; Hasan ve Şabi’nin ise mana ile rivâyet ettiğini söyler.344
Kaynakların çoğuda İbn Sîrîn’in mana ile rivâyete karşı çıktığını bildirmiştir.345
İbn Sîrîn manayla hadis rivâyetine cevaz vermeyen muhaddisler içinde
zikredilmektedir. Ancak araştırmalarımız sırasında ondan farklı rivâyetlerin geldiğini
görmüş olmamız, cevaz verip vermediği hususunda kuşkulanmamıza sebep olmuştur.
Çünkü o yukarıdaki rivâyetlerinin yanı sıra Eyyûb’den gelen bir rivayet ise:
337
İbn Sa’d, IV, 287.
İbn Sa’d, VII, 201.
339
Sandıkçı, s. 133.
340
Sandıkçı, s. 133.
341
en-Nevevi, I, 83.
342
ez-Zehebî, Siyer, IV, 458.
343
Tirmizi, İlel, 51.
344
Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 271.
345
İbn Sa’d, VII, 194; Hatib el-Bağdadi, el-Kifaye fi İlmi’r-Rivaye, Medine, tsz., s. 198; Avcı, s. 162.
338
57
“Muhammed b. Sîrîn’den on hadis dinledim hepsinin lafızları farklı manaları
aynıydı.”346 şeklinde nakledilmiştir.
İbn Avn, İbn Sîrîn’e: “eş-Şa'bî, en-Neha'î ve el-Hasan (el-Basrî)’nın hadisi bir
defa böyle, bir defa şöyle rivâyet ettiğini söylediğinde kendisine şöyle cevap verir: ‘Bil
ki onlar hadisi, işittikleri gibi rivâyet etselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.’347
İbn Sîrîn, hadisleri ezberlediği gibi yazarak muhafaza ediyordu. Yahya b. Atik:
“İbn Sîrîn hadis yazmakta sakınca görmüyordu ama o hadisi ezberledikten sonra
yazdığını imha ediyordu.348
İbn Sîrîn, hadislerin muhafazasını sağlarken farklı bir yöntem uyguluyordu. Bu
yöntem hadisin yönünü kullanmaktır. Hadisin yönü şudur: Hadisin bir tarafını yazmak,
yazılı olan kısım hadisin devamına delalet eder, hepsine değil. el-A’zami der ki: Bu
yolu ilk kullanan ibn Sîrîn’dir.349
2.3.1. İbn Sîrîn’in Hadisçiliği Hakkındaki Görüşler
İbn Sîrîn’in daha öncede değindiğimiz gibi hadis konusunda güvenilirliği ve
titizliği dönemin âlimleri tarafından kabul edilmişti. Devrin önde gelen âlimleri onun
hadisçiliği için şöyle der:
İbn Avn: “İbn Sîrîn, rivâyet esnasında hadisleri harf harf (tane tane) söylerdi
veya hadisin naklini duyduğu gibi yapardı.”350
İbn Hişam: “O, (yani İbn Sîrîn) hadis rivâyet ettiği zaman (kelime ve cümlelerde) takdim-tehir yapmazdı. Hasan (Basrî) ise hadis rivâyet ettiği zaman takdim-tehir
yapardı.”351
Muhammed b. Sîrîn’in arkadaşları (râvileri):
İbnü’l Medîni: “Hişam b. Hasan’ın Muhammed’den aktardığı hadisler
sahihtir.352 Bir kitaptan şöyle yazdım (istinsah ettim). İbn Sîrîn’in, İbn Avn’dan
346
İbn Sa’d, VII, 194; Yavuz Ünal, Hadisin Doğuş ve Gelişim Tarihine Yeniden Bakış, Ensar Yay.,
İstanbul 2010, s. 88.
347
Darimi, Mukaddime, 31; Enbiya Yıldırım, Hadis Problemleri, Rağbet Yay., İstanbul 2007, s. 116-117;
Abdullah Hikmet Atan, Mâna ile Hadis Rivâyeti, MÜSBE, İstanbul 1999, s. 68.
348
İbn Sa’d, VII, 195.
349
es-Sehli, s. 103.
350
İbn Sa’d, VII, 194; İbn Hacer, III, 586; en-Nevevi, I, 83; Sandıkçı, s. 134.
351
Darimi, Mukaddime, 31.
58
naklettikleriyle ve Eyyûb’un rivâyeti ittifak halinde ise daha sağlamı yoktur. Eğer ihtilaf
ederlerse Eyyûb daha sağlamdır. İbn Sîrîn’den (aktarılanlar) hususunda Hişam, Halid elHûzaî’den daha sağlamdır. Hepsi sağlamdır. Seleme b. Alkame ve Asım el-Ahval de
böyledir.”353
Berdeci: “Hişam’ın Muhammed b. Sîrîn’den, Ebû Hureyre ve Peygamber
yoluyla aktardığı hadislerin çoğu sahihtir. Hişam b. Hasan’dan Eyyûb, Yunus, İbn Avn,
Seleme b. Alkame ve Avf yoluyla Muhammed b. Sîrîn, Ebû Hureyre kanalından
gelenler içerisinde sahihler de vardır. Münker ve Ma’lul olanlar da vardır. Avf
güvenilirdir. Yudi b. İbrahim’in Muhamed b. Sîrîn ve Ebû Hureyre’den aktardıkları da
eğer hadis münker, muzdarib ve ma’lul değilse sahihtir.”354
Hişam b. Hasan’ın Muhammed b. Sîrîn’den yaptığı rivâyetler hakkında ileri geri
söz edenler de olmuştur.355
İbn Main: “Muaz b. Muaz şöyle iddiada bulundu ve dedi ki: Şu’be, Hişam b.
Hasan’ın, Ata, Muhammed ve Hasan’dan yaptığı rivâyetlere güvenirdi.”356 Osman
Darimi: “Yahya’ya dedim ki: İbn Sîrîn’den nakil konusunda Hişam’ı mı yoksa Yezid b.
İbrahim’i mi tercih edersin? O da dedi ki: İkisi de güvenilirdir.”357 Osman Darimi dedi
ki: Yahya’ya Yahya b. Atik’i sordum. Sikadır dedi. İbn Sîrîn’den nakil hususunda onu
mu yoksa Hişam b. Hasan’ı mı tercih edersin diye sordum dedi ki: ikisi de sikadır.”
Darekutni: “İbn Sîrîn’den nakil yapan arkadaşları arasında en güvenilirleri
Eyyûb, İbn Avn, Seleme b. Alkame ve Yunus b. Übeyd’dir.358
352
İbn Receb el-Hanbelî,
Tarihi: 06.10.2013.
353
İbn Receb el-Hanbelî,
Tarihi: 06.10.2013.
354
İbn Receb el-Hanbelî,
Tarihi: 06.10.2013.
355
İbn Receb el-Hanbelî,
Tarihi: 06.10.2013.
356
İbn Receb el-Hanbelî,
Tarihi: 06.10.2013.
357
İbn Receb el-Hanbelî,
Tarihi: 06.10.2013.
358
İbn Receb el-Hanbelî,
Tarihi: 06.10.2013.
Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
59
Şûbe, Hasan b. Hişama: “İbn Sîrîn, Peygamberimizin ashabından kimlerden
hadis aldı? diye sorduğumda: İbn Ömer ve Ebû Hureyre’yi dinledi (yani hadis aldı)”
dedi.359
Eyyûb: “Muhammed b. Sîrîn, İbn Ömer’den iki hadis dinledi” dedi.360
İbn Avn: “İbn Sîrîn, Ebû Hureyre’den merfu olarak üç hadis rivâyet etti.
(Bunlardan biri, peygamberimiz akşam ve yatsı namazlarından birini kıldırdı hadisi.
Diğeri Yemen ehlinin Medine’ye gelişi hadisi, üçüncüsünü ise Süleyman unutmuş
hangisi olduğunu)”361
Halid el-Hazza: “Muhammed b. Sîrîn, İbn Abbas’ın Kûfe’de seçildiği günlerde
İkrimeye ulaştı ve ondan hadis dinledi.”362
Yahya ibn Main: “İbn Sîrîn, hadis rivâyet ettiği şahsın ismini yazardı.”363
İbn Avn ve Bekâr b. Muhammed: “Muhammed b. Sîrîn hadise dair konuştuğu
zaman sanki bir şeyden korkuyor, sanki bir şeyden korunmak istiyor gibiydi.”364
Mehdi b. Meymune de İbn Avn’ı destekleyici şekilde: “İbn Sîrîn şiirden örnek
verir ve gülerdi. Hadis rivayetine gelince dikkat kesilir azaları birbirine geçerdi.”365
Muhammed b. Sîrîn kitabeti (yazmayı) sevmezdi. İsrailoğullarının atalarından
varis aldıkları kitaplarla sapıttıklarını söylerdi.”366 Bu konuda;
İbn Avn: “İbn Sîrîn’in, sizi kitaplara karşı uyarıyorum. Sizden öncekilerde
kitaplar üzerinde dalalete düştüler(burada hadis toplayanları ve yazanları uyarıyor)”
dediğini bildirdi.367
359
İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; en-Nevevi, I, 83.
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 287; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 334; en-Nevevi, I,
83.
361
İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad,
V, 333.
362
İbn Sa’d, VII, 194; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 334.
363
ez-Zehebî, Siyer, IV, 457.
364
İbn Sa’d, VII, 194; İbnü'I-Cevzi, III, 241; Sandıkçı, s. 134; Avcı, s. 164.
365
Mizzî, I, 129; Ebû Nuaym, II, 310; el-Menufi, I, 96.
366
Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s.272; Özcan Hıdır, Yahudi Kültürü ve Hadisler, İnsan Yay.,
İstanbul 2010, s. 498.
367
İbn Sa’d, VII, 194.
360
60
Yunus: “el-Hasan yazıyor ve yazdırıyordu. İbn Sîrîn ise ne yazıyor, ne
yazdırıyordu.”368
Muhammed b. Sîrîn'in, Ebû Hureyre'nin hadislerini yazdığı, onları Abide'ye
sorduğu ezberlenince imha edilmek üzere hadisin yazılmasında bir mahzur görmediği
şeklindeki haberini göz önüne alırsak İbn Sîrîn’le ilgili şöyle bir değerlendirmede
bulunabiliriz: Muhtemelen İbn Sîrîn ileri yaşlarında, tecrübelerine dayanarak, hadisleri
yazmanın bazı mahsurları olduğunu keşfetmişti. Yazmanın hadisleri ezberlemenin
ihmâline sebep olduğunu görmüş ve bundan dolayı hadisleri, tam olarak muhafaza
edilmek üzere, yazma ve yazdırmayı terk etmişti.369 Muhammed b. Sîrîn'in bu konuda
şöyle bir örneğine rastladık: “Abide’ye dedim ki: ‘Senden işittiğimi yazayım mı?’ o da
‘Hayır’ dedi. ‘Peki, bir kitap bulursam okuyayım mı?’ dedim. O da yine ‘Hayır’ dedi.
Asım el-Ahval: “İbn Sîrîn’e yanına koyduğum bir kitapla geldim. Yanımda
geceleme.” dedi.370
İbn Avn: “Şu üç eşsiz kişi içerisinde (Irak’ta Muhammed b.Sîrîn, Hicaz’da
Kasım b. Muhammed ve Şam’da Reca b. Hayyat) Muhammed b. Sîrîn gibisini
görmedim.”371
İbn Dinar: “Tavus gibisini görmedim deyince, Eyyûb Sicistani yanında
oturuyordu ve ona şöyle dedi: ‘Eğer Muhammed’i görseydin böyle demezdin.’372
Hammad b. Zeyd: “İbn Avn hadis rivâyet ediyordu. Ben de onun rivâyet ettiği
hadisin hilafına Eyyûb’un, İbn Sirîn’den rivâyet ettiği bir hadisi ona aktardığım vakit,
İbn Avn’ın önceden kendisinin söylediği hadisi bırakıp şöyle dediğini işittim: ‘Eyyûb,
Muhammed b. Sirîn’in hadisleri konusunda bizden daha âlimdir.’373
Eyyûb: “Bana İbn Sîrîn’den işittiğim hadisler en yüce gelir.”374
Kattani: “İbn Sîrîn’in ilmini alınız, Hasan Basrî’nin gazabını almayınız.”375
368
Darimi, Mukaddime, 42.
Darimi, Mukaddime, 42.
370
Darimi, Mukaddime, 42; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 273.
371
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 290; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, VII, 336; İbn Hacer,
III, 586; ez-Zehebî, Siyer, IV, 457; Ferit, I, 159.
372
Ferit, I, 159.
373
Tirmizi, İlel, 51.
374
Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s.274.
375
İbn Sa’d, VII, 195; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; Ferit, I, s. 159.
369
61
İbn Abdülber: “İbn Sîrîn’in, mürsel hadisleri sahihtir.”376
el-İcli: “İbn Sîrîn sikaydı. Şurayh ve Ubeyde’den en fazla hadis rivâyet eden
kişiydi ve Abdullah b. Mesud’un Kûfeli talebeleri tarafından yetiştirilmiştir.”377
Ali İbnu’l Medîni: “Ebû Hureyre’nin arkadaşları altı kişiydi: Said b. Museyyeb,
Ebu Seleme, Erac, Ebu Salih, Muhammed b. Sîrîn ve Tavus idi. Ebu Hureyre’nin
naklettiği hadisle birkaç harf veya kelime haricinde hadisleri biribirine benziyordu.”378
Süleyman et-Teymi: “İbn Sîrîn’in bıraktığı şeyler hususunda âlimler ihtilaf
etmedi.”379
Şuca b. Mahlad: “İbn Avn ve İbn Sîrîn, güzel ahlak sahibi ve dine yardımcı
kişilerdi380.”
Ali b. Medîni: “İbn Sîrîn, Zeyd b. Sabit’ten bir şey ezberlemedi ama onun
sözünü duydu.”381
İbn Hatime: İbn Sîrîn Ebu Derda’ya yetişti ancak ondan hadis işittiğini
zannetmiyorum. İbn Sîrîn Basra’da, Ebu Derda Şam’da.”382
İbn Main: “İbn Sîrîn’in Ka’b b. Ucra’dan aldığı hadisler mürseldir. Hz. Aişe’den
rivâyeti yoktu. Ebu Berza’dan hadis almadı. Ebu Zerr’le karşılaşmadı ve Hz. Ebu
Bekir’e yetişemedi.”383
Darekutni: “İbn Sîrîn İmrân b. Husayn’dan bir şey işitmedi.”384
Evzai: “Yahya b. Kesir, Basra’ya gidip Muhammed’le karşılaştı. Ancak onu
ölüm döşeğinde buldu. Onu ziyaret etti fakat ondan hadis işitmedi” demiştir.385
Yukardaki kaynak kişilere ek olarak İbn Sîrîn’in hadisçiliği üzerine kitaplarda
rastladığımız ek bilgileri aktarıyoruz: Abdullah b. Mesud’tan hadis rivâyeti
376
es-Sehli, s. 103.
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333.
378
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; Mizzî, I, 129.
379
Ebû Nuaym, II, 302.
380
Ebû Nuaym, II, 310.
381
İbnü'I-Cevzi, III, 248.
382
İbn Hacer, III, 586.
383
İbn Hacer, III, 587; Subhi es-Salih, s. 309.
384
İbn Hacer, III, 587; Subhi es-Salih, s. 309.
385
ez-Zehebî, Siyer, IV, 460.
377
62
munkatıdır.386 İbn-i Abbas’tan hadis dinlememiştir.387 İbn-i Sîrîn, bana İbn-i Abbas’tan
şöyle haber verildi dediği tüm hadisleri, İkrime’den almıştır.388
2.3.2. İbn Sîrîn’in Rivâyetü’l-Hadis İlmindeki Yeri
Muhammed b. Sîrîn, az ya da çok bütün bab başlıklarında hadis rivâyetinde
bulunmuştur. Fakat biz onun bazı bab başlıklarında daha çok hadis rivâyet ettiğini
‘Kütüb-i Tisa’da yer alan hadis rivâyetlerinde görüyoruz. Burada onun en fazla rivâyet
ettiği bab başlıklarını ve bu konudaki rivâyetlerini, ‘Kütüb-i Tisa’da yer aldığı şekliyle
sunmaya çalışacağız.
2.1. Muhammed b. Sîrîn’in Kütüb-i Tisa’da Geçen Hadis Rivayet Sayısı
Tablo
Sahih-i
Buhari
Sahih-i
Müslim
Sünen-i
Ebî
Dâvûd
Muvatta
Sünen-i
Darimi
Sünen-i
Tirmizi
İbn Mace İbn Nesai
Ahmed b.
Hanbel
Tekrarlı
36
42
36
-
37
37
35
48
95
Tekrarsız
30
36
32
6
36
34
33
36
60
Muhammed b. Sîrîn in naklettiği hadisleri müellifler genellikle şu bablar altında
zikretmişlerdir: Taharet, namaz, cenaze, alım-satım, yemin ve nezir, oruç, rüya, kurban,
enbiyalar, hadler, talak, akika, lian, tefsir, sahâbenin fazileti, içecekler, giyim kuşam,
Kuran-ı Kerim, Hac, mukaddime, cennet, iman, mescitler, iyilik-sıla adabı, zikir-dua ve
tevbe-i istiğfar, zühd ve rakaik, şartlar, megazi ve fitneler.
386
el-Beyhaki, Ahmed b. Hüseyin, Mucemul-Cerh ve Ta’dil Ricalis-Sünenü’l Kübra, (thk. Necmi
Abdurrahman Halef), Dar’ur-Ra’ye Yay., byy., tsz. , s. 146; Hüseyin b. Kasım Taci el-Keldari, ed-dürr’uNegı Min Kelami İmami’l-Beyhaki( fir-Ricali), Darul Fetih, tsz., s. 286.
387
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; Mizzî, I, 129; İbn Hacer, III, 586; Ahmed b. Hanbel,
Mevsuatu Akval, s. 271; el-Keldari, s. 286; en-Nevevi, I, 83; Subhi es-Salih, s. 309.
388
Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 287; Mizzî, I, 129; İbn Hacer, III, 586.
63
Biz burada Muhammed b. Sîrîn’den, en fazla rivâyette bulunulan bölümlerdeki
hadislerini vereceğiz:
Taharet Bölümü
1- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Rasûlullah köpeklerin öldürülmesini emretti. Sonra da ‘Bu insanlara ne oluyor ki
(bütün) köpekleri öldürüyorlar?’ buyurdu. Koyun ve av köpeğinin öldürülmemesine
ruhsat verdi. Sonra şöyle buyurdu: ‘Köpek bir kabı yaladığı zaman onu yedi kez (su ile)
yıkayın, sekizincide toprakla ovuşturun!’389 diye emretti.
Ebû Davud’da da bu şekilde yer alan hadis Ebû Davud’un süneninde yedinci
yıkayışın toprakla olduğu şeklinde yer alır.
Tirmizi’de ise ‘Köpeğin yaladığı kap ilkinde veya sonuncusunda toprakla olmak
üzere yedi sefer yıkanır. Kedinin yaladığı kap ise bir sefer yıkanır.’ Şeklinde ziyade
vardır.
2- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
‘Her kılın dibinde cünüplük vardır, saçınızı yıkayın, tüm vücudunuzu
temizleyin.’390
3- Muhammed b. Sîrîn Ümmü Atiyye’den şöyle nakletmiştir:
Biz (Peygamber zamanında kadınların özel halindeki) sarılığı ve bulanıklığı
(namaza mâni olması bakımından) hiçbir engel olarak görmezdik.391
4- Hz. Âişe’den nakletmiştir ki:
Rasûlullah bizim çamaşırlarımızla veya çarşaflarımızda namaz kılmazdı.392
5- Hz. Enes’ten rivâyet etti:
Peygamber onların gözlerini oydu, çünkü onlar çobanların gözlerini oymuşlardı.
Ureyne ve Ukl kabilelerinden yedi sekiz kişi, Peygamber’e gelerek müslüman olmuşlar.
389
Müslim, Taharet, 27; Ebû Davud, Taharet, 37; Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah Ahmed İbn
Muhammed İbn Hanbel İbn Hilal eş-Şeybani, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, Müessesetur-Risale, BeyrutLübnan, 1413/1993, XVI, 347; Tirmizi, Taharet, 68.
390
Ebû Davud, Taharet, 97; İbn Mace, Taharet, 106; Tirmizi, Taharet, 78.
391
Ebû Davud, Taharet, 117; İbn Mace, Taharet, 10.
392
Ebû Davud, Taharet, 132; Ebû Davud, Salat, 86; Nesai, Zinet, 116; Ahmed b. Hanbel, XXXXI, 227.
64
Fakat Medîne'nin havası kendilerine yaramamış. Hastalanıp zayıflamışlar, renkleri
sararmış ve Rasûlullah’a müracaatla:
‘Yâ Rasûlullah, biz hayvancılıkla geçinen insanlardık. Şehirli değiliz, bizi doyur,
sula!’ demişler hattâ develerin yanına gitmek için izin istemişler. O da kendilerini ovaya
develerin yanına göndererek tedavi için onların süt ve bevillerinden içmelerini tavsiye
buyurmuş. Rasûlullah’ın develeri 15 sağmaldan ibaret olup zekât develeri ile karışık
olarak Kuba civarında Zü’1-Hader denilen yerde güdülüyormuş. Bunlar develerin
yanına giderek onların süt ve bevillerinden içmişler. Az zamanda iyileşip betleri
benizleri gelince irtidât ederek develerden birini boğazlamışlar. Çobanlardan birinin
elini, ayağını kesmişler. Diline ve gözlerine diken batırarak ölünceye kadar kızgın
güneşin altında bırakmışlar ve develeri alıp gitmişler. Sağ kalan çoban hâdiseyi haber
vermiş: ‘Arkadaşımı öldürdüler, develeri de götürdüler’ demiş. Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.s) derhal yirmi kişilik bir süvari müfrezesini bunları ta'kîbe göndermiş.
Kürz b. Câbir el-Gihrî'yi bu müfrezeye kumandan tayin etmiş. Yardımcı olmak üzere
yanlarına bir de izci vermiş. Giden müfreze suçluları yakalayıp getirmiş. Peygamber de
onlara kendi amelleri cinsinden ceza vermiş. Bu hâdise nübüvvetin altıncı yılında vuku
bulmuştur.”393 Bu hadis Tirmizi’de sadece hadisin metninden ibarettir.
6-Ebû Hûreyre’den rivâyet etti:
Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Hiç biriniz durgun suya idrar yapmasın. Sonra o
suyla yıkanmak durumunda kalabilir.’394
7- Mugîre’den rivâyete göre şöyle demiştir:
Rasûlullah ile birlikte bir yolculukta idim. Yanında giderken bastonuyla sırtıma
dokundu ve yolda yönünü değiştirdi. Ben de onunla birlikte yolumu değiştirdim.
Rasûlullah falan yere gelince devesini çökertti ve tuvalet ihtiyacını karşılamak için biraz
ayrıldı. Râvî diyor ki: ‘Gözden kayboluncaya kadar uzaklaştı, daha sonra geldi ve:
‘Yanında su var mı?’ diye sordu. Yanımdaki su kabını getirdim ve abdest suyunu
dökmeye başladım, ellerini ve yüzünü yıkadı. Kollarını yıkayacaktı fakat üzerinde şam
kumaşından yapılmış kolları dar bir cübbesi vardı. Ellerini cübbesinin altından çıkardı.
Yüzünü ve kollarını yıkadı.’
393
394
Buhârî, Tıb, 5; Müslim, Kaseme, 2; Tirmizi, Taharet, 55; Ebû Davud, Hudûd, 3.
Nesai, Taharet, 46; Tirmizi, Taharet, 51; Ahmed b. Hanbel, XVI, 248, 490.
65
Hadisin râvisi, Rasûlullah’ın alın ve sarıklarından da bahseder.
İbn Avn der ki: ‘Bunları istenilen şekilde ezberleyemedim. Sonra mestleri
üzerine meshetti: ‘Bir ihtiyacın var mı?’ dedi. Ben de: ‘Ey Allah’ın Rasûlu! Hiçbir
ihtiyacım yok’ dedim. Sonra kafilenin yanına geldik o anda Abdurrahman b. Avf
cemaate imam olmuş ve sabah namazından bir rekat kıldırmıştı. Rasûlullah’ın geldiğini
imama haber vermek istedim fakat buna engel oldu. Bir rekatını cemaatle beraber
kıldık, yetişemediğimiz rekatı ise kendi başımıza kıldık.”395
8- Amr ibn Umeyye ed-Damrî’den rivayet etti:
Allah Rasûlu kızarmış kürek eti kemiğinden yedi. Sonra abdest almadan namaz
kıldı.396
9- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
‘Koyun ağılında namaz kılın ancak deve ağılında namaz kılmayın (koyun ağılı
ve deve yatağından başka yer bulamazsanız).’397
10- Şurayh şöyle dedi:
Ona (yani kocaya) (hayızlı karısından), göbeğin üstündekiler (helâl olur).398
Muhammed b. Sîrîn, karısı hayızlı iken cinsî münâsebette bulunan kimse
hakkında:
“O, Allah'tan bağış diler” dedi.399
11- Hz. Aişe’den rivayet etti:
“Allah, hayız görme çağına gelmiş olan kadının başörtüsü olmaksızın (kıldığı)
namazı kabul etmez.”400
12- Hz. Enes’ten rivayet etti:
Rasûlullah Mina’da traş olurken başının sağ tarafındaki saçını tuttu ve kestirdi.
O kısım kesilince bana dedi ki: ‘Ey Enes şunu Ümmü Süleym’e götür.” İnsanlar Hz.
Peygamber’in saçını bir kişiye gönderdiğini görünce diğer yarısını alabilmek için
395
Nesai, Taharet, 66; Darimi, Taharet, 4; Ahmed b. Hanbel, XXX, 119, 120.
Ahmed b. Hanbel, IV, 71.
397
Ahmed b. Hanbel, XXVIII, 584.
398
Darimi, Taharet, 107.
399
Darimi, Taharet, 111.
400
Ebû Davud, Salat, 85; İbn Mace, Taharet, 132; Ahmed b. Hanbel, XLII, 25167, XLIII, 28, 29.
396
66
yarıştılar. Herkes bir şeyler alıyordu. Muhammed b. Sîrîn dedi ki: ‘Bu olayı Abide b.
Selmaniye anlattım o da dedi ki: onun bir tel saçına sahip olmam yeryüzündeki ve yer
altındaki bütün altın ve gümüşlere sahip olmamdan daha hayırlıdır.’401
Namaz Bölümü
1- Hz. Ali’den rivayet etti:
Peygamber Hendek günü: ‘Bizi orta namazından (yani) ikindi namazından
alıkoydular. Allah onların evlerine ve kabirlerine ateş doldursun’ buyurdu.402
2- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Rasûlullah (bir defa) bize öğle ve ikindi namazlarından birisini iki rek'at olarak
kıldırıp selâm verdi. Sonra mescidin içinde bulunan ve (hutbe okunurken) dayandığı
hurma kütüğüne doğru kalkıp ona dayandı. Cemaatten acele edenler namaz kısaldı
dedikleri halde mescitten çıktılar. Cemâatin içinde Ebû Bekir ile Ömer de vardı. Bu iki
zât Peygamber'e birşey söylemekten çekindiler. Cemâat arasında Zûlyedeyn ismi
verilen elleri uzun bir adam da bulunuyordu. Bu adam:
‘Yâ Rasûlullah! Namaz kısaldı mı yoksa sen mi unuttun?’ diye sordu. Bunun
üzerine efendimiz:
‘Namaz kısalmadı, ben de unutmadım.’ diye cevap buyurdu. Zûlyedeyn:
‘Şüphesiz sen ancak iki rekât kıldın.’ dedi. (Bu defa) Efendimiz:
‘Zülyedeyn'in dediği gibi midir?’ diye (oradakilere) sordu. Onlar:
‘Evet.’ dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s) namaza kalktı. İki rekât daha
kıldı, sonra selâm verdi. Sonra iki secde etti, sonra selâm verdi.403
Ebu Davud, Nesai ve Tirmizi’de bu hadisler sehiv secdesinin anlatıldığı kısımda
yer almaktadır.
3- Abdullah ibn el-Hâris’ten rivayet etti. İbn Abbâs yağmurlu bir cuma gününde
müezzinine: ‘Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah dediğin zaman Hayye ale's-salâti
401
Buhârî, Taharet, 33; Ahmed b. Hanbel, XXI, 254.
Ebû Davud, Salat, 5.
403
Buhârî, Salat, 3, 4, 5; Müslim, Mesâcid, 19; Ebû Davud, Salat, 189-190, 195-196; Nesai, Salat, 22; İbn
Mace, Salat, 131; Tirmizi, Salat, 289, 292; Malik b. Enes, el-Muvatta, Malik b. Enes b. Malik b. Ebi Amir
el-Asbahi, Darü’l İhyai’l Arabiyye, byy., tsz., Salat, 58; Ahmed b. Hanbel, XXII, 130.
402
67
deme de onun yerine Sallû fî buyûtikum (Namazınızı evlerinizde kılınız!) sözünü nida
et.’ dedi. İnsanlar bundan hoşlanmamış gibi davrandılar. İbn Abbâs: ‘Bunu benden
(çok) hayırlı olan zât yaptı. Çünkü cuma kat'î bir farzdır (yânî Hayye ale's-salâti =
Haydin namâzâ! nidâsıyle çağırılınca hemen icabet edip gelmek farz olur) Ben ise
sizleri, çamur içinde yürümeniz sebebiyle günâha sokmak istemedim.’ dedi.404
4- Muhammed b. Sîrîn'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: ‘Sabah namazını
Rasûlullah ile beraber kılan birisi bana, Rasûlullah’ın ikinci rekatten başını kaldırınca
birazcık durduğunu haber verdi405.
5- Abdullah b. Mes’ûd rivayet etti:
‘Orta namaz ikindi namazıdır.’406
6- Ebû Hureyre rivayet etti:
Rasûlullah namazda ihtisârı (elleri böğüre–bele-dayamak) yasakladı.407
7- İbn Ömer’den rivayet etti: Rasûlullah’tan farzların dışında on rekât (kılınması
gerektiğini) öğrendim. İki rekat öğlenin farzından önce, iki rekat öğlenin farzından
sonra. İki rekat akşamın farzından sonra, iki rekat yatsıdan sonra, iki rekat da sabahtan
önce.408
8- Abdullah b. Şakik’ten rivayet etti:
Hz. Aişe’ye Rasûlullah’ın namazını sordum. Dedi ki: ‘Namazı oturarak da
ayakta iken de uzatırdı. Ayakta namaz kılarsa rukuyu da ayakta yapardı. Oturarak
namaz kılarsa rukuyu da oturarak yapardı.’ Rasûlullah’ın orucunu sordum. Dedi ki:
‘Allah rasûlu öyle oruç tutardı ki artık biz hep oruçlu derdik. Öylede iftar edip ara
verirdi ki biz artık oruç tutmuyor derdik. Rasûlullah Medine’ye geldikten sonra
Ramazan ayı dışında hiçbir ayı tam oruçlu geçirmedi.’409
404
Buhârî, Salat, 14; Ebû Davud, Salat, 206-207.
Ebû Davud, Salat, 27.
406
Tirmizi, Salat, 19.
407
Buhârî, Salat, 17; Tirmizi, Salat, 281; Ahmed b. Hanbel, XV, 97.
408
Ahmed b. Hanbel, X, 44.
409
Müslim, Salat, 15; Ahmed b. Hanbel, XXXXIII, 80.
405
68
9-Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve onlardan daha hayırlı olan Rasûlullah, İnşikâk
Sûresi’nde secde ederlerdi.410
10- Zeyd b. Sabit’den rivâyet etti: Her farz namazın sonunda otuz üç kere
“Sübhanallah” otuz üç kere “Elhamdülillah” otuz dört kere “Allahu ekber” demekle
emrolunduk. Ensâr’dan bir kişide rüyasında gördü ve şöyle dedi: ‘Rasûlullah size farz
namazlardan sonra otuz üç sefer Sübhanallah, otuz üç sefer Elhamdülillah otuz dört seferde
Allahu ekber demeyi emretti mi?’ O da: ‘Evet’ dedi. Râvi diyor ki: ‘Bu sayıları sonunda
getireceğiniz tehlille beraber yirmi beş de yapabilirsiniz. Ertesi gün bunu Rasûlullah’a haber
verdi. Rasûlullah: ‘Öyle de yapabilirsiniz’ buyurdu.411
11- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
‘Cuma gününde öyle bir saat vardır ki o saate rastlayarak o anda namaz kılıp
Allah'tan hayır dileyen her müslümanın dileğini Allah bahşeder.’ buyurdu. Ve (O
saatin) kısa olduğunu anlatmak için (mübarek) eliyle işaret etti.412
12- Ümmü Atiyye'den rivâyet etti:
Atik (yetişkin) kadınları ve örtülü kadınları (evden) çıkarınız. Bayram
(namazın)da ve müslümanların davetinde bulunsunlar. Hayız hâlindeki kadınlar
cemâatin (bayram namazı kıldıkları) musallasından uzak dursunlar.413
13- Abdullah İbn Ömer’den rivayet etti:
‘Akşam namazı gündüzün vitir namazıdır. Gece namazında da vitir kılın, gece
namazı ikişer ikişerdir, vitir ise gecenin sonundaki bir rekâttır.’414
14-Ebû Hureyre’den rivayet etti:
‘Şüphe yok ki, Allah tektir, teki (vitr'i) sever.’415
410
Nesai, Salat, 50.
Nesai, Salat, 92; Tirmizi, Dua, 90; Darimi, Salat, 90.
412
Buhârî, Cuma, 37; İbn Mace, Salat, I, 1137; Darimi, Salat, 204.
413
Buhârî, Salat, 18; Nesai, Salat, 3; İbn Mace, Salat, 19.
414
Ahmed b. Hanbel, VIII, 456.
415
Darimi, Salat: 209.
411
69
15- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Biriniz, gecenin bir kısmında (namaza) kalktığı zaman (önce) hafif (kısa) iki
rekat namaz kılsın.416
16- Hz. Ali’den rivâyet etti:
Rasûlullah, vitiri üç rekat olarak kılar bu rek’atlarda dokuz kısa sûre okur, her
rekatta üç sûre okurdu ki son okuduğu sûre İhlas Sûresi olurdu.417
17- Hz. Âişe’den rivâyet etti:
Rasûlullah kadın elbisesine bürünerek namaz kılmazdı.418
18- Abdullah b. Abbâs’tan rivayet etti:
Sabah namazını Rasûlullah (s.a.s) ile beraber kılan birisi bana, Rasûlullah’ın
ikinci rekatten başını kaldırınca birazcık durduğunu haber verdi.419
19- Hz. Âişe’den rivayet etti:
Rasûl-i Ekrem (odama) girmişti. (Odamda da) câriye vardı: (Rasûl-i Ekrem)
bana izarını atarak ‘Şunu ikiye böl bir yarısını şuna diğer bir yarısını da Ümmü
Seleme'nin yanındaki genç kıza ver. Çünkü bu kızın âdet görme çağına geldiğini veya
bu kızların adet görme çağına geldiklerini görüyorum’ buyurdu.420
20- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Bir zât Peygamber (s.a.s) 'e nida ederek: ‘Bizden birimiz bir tek elbise içinde
namaz kılabilir mi?’ diye sordu. O da:
‘Her biriniz iki elbise bulabilir mi ki!’ buyurdular.421
21- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Beş vakit namaz ve cumadan cumaya cuma namazı,
büyük günahlardan sakınıldıkça namaz aralıklarında işlenen küçük günahlara
kefarettir.’422
416
Ebû Davud, Salat, 24.
Tirmizi, Salat, 338.
418
Tirmizi, Salat, 420; Ebû Davud, Taharet, 132.
419
Ebû Davud, Salat: 149-150.
420
Ebû Davud, Salat, 84.
421
Müslim, Salat, 52; Ahmed b. Hanbel, XVI, 292.
417
70
22- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Rasûlullah şöyle buyurmustur: Namazda (imami uyarmak icin) erkekler tesbihle
(Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekber’den biriyle) bayanlar alkışla uyarırlar.423
23-Rasûlullah’ın (sabah namazından önceki sabahın Sünneti)
iki rekatlık
namazdaki kıyamı (ayakta duruşu) Fatiha Suresi’ni okuyacak kadardı.424
24- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
‘Ey Ebu Derda! Geceler içinde sadece cuma gecesine has kıyam etme. Günler
içinde de sadece cuma günü oruç tutma.’425
25- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Yezid dedi ki: Namazda ihsardan nehyedildik. Hişam’a dedik ki: ‘Bu Nebi’den
mi rivâyet etti başıyla evet diye işaret etti.’426
26- İbn Abbas’tan rivayet etti:
Rasûlullah ile Mekke-Medine arasında yolculuk yaptık. Güvenli şekilde hiçbir
korku ve endişe yokken namazları ikişer rekat ikişer rekat kıldı.427
Cenaze Bölümü
1- Ümmü Atiyye’den rivayet etti:
Rasûlullah yanımıza geldi. Biz de onun kızını yıkıyorduk. Bize: ‘Onu su ve sidr
ile üç, beş veya gerek duyarsanız daha fazla yıkayınız. Son yıkayışınızda kâfûr veya ona
benzer bir koku kullanınız. Bitirince de bana haber verin.’ buyurdu. Bitirince haber
verdik. Rasûlullah bize hakve denilen elbisesini verdi ve: ‘Bunu ona giydirin’ buyurdu.
Bu hadisin farklı bir rivâyetinde Ümmü Atiyye: ‘Onun saçını taradık ve üç örgü yaptık’
dedi.428 Nesai ve Bûhari’de tek sayılarla yıkamalarının gerektiği şeklinde rivâyet
edilmiştir. Ayrıca saçının üç örgü yapıldığının da ikisinde de geçtiğini görüyoruz. Ebû
422
Ahmed b. Hanbel, XIV, 333.
Ahmed b. Hanbel, XVI, 249.
424
Ahmed b. Hanbel, XLIII, 23.
425
Ahmed b. Hanbel, XLV, 499.
426
Ahmed b. Hanbel, XIII, 312.
427
Ahmed b. Hanbel, V, 341.
428
Buhârî, Cenaiz, 9; Müslim, Cenaiz, 12; Ebû Davud, Cenaiz, 28-29; Nesai, Cenaiz, 32; İbn Mace,
Cenaiz, 8; Muvatta, Cenaiz, 2; Ahmed b. Hanbel, XXXIV, 397.
423
71
Davud’un Süneni’nde hadisin açıklamasında Efendimiz’in bu kızının Zeynep olduğu
belirtilirken İbn Mace’de ise Ümmü Attiye, Ümmü Gülsüm olarak bildirilmiştir.
2- Ümmü Atiyye’den rivayet etti:
Rasûlullah (kızını yıkayacak olan) kadınlara, kızının yıkanması hakkında
‘Bunu yıkamaya sağdan ve abdest yerlerinden başlayın.’429 buyurmuştur. Muhammed b.
Sîrîn (cenaze) yıkamayı Ümmü Atiyye'den öğrenmiştir. Kendisi cenazeyi iki (defa)
sidrle (karıştırılmış suyla) üçüncüde su ve kâfurla yıkardı.430
3- Ebû Katâde’den rivayet etti:
‘Sizden birisi, (ölen) din kardeşinin teçhiz ve tekfin işini üzerine aldığı zaman,
onun tekfinini güzelce yapsın.’431
4- İmrân b. Husayn’ dan rivayet etti:
‘Kardeşiniz Necâşî vefat etti. Kalkın ona cenaze namazı kılın’ buyurdular.
Bizde kalktık, cenaze namazındaki gibi saf olduk. Cenazeye namaz kılındığı gibi ona
namaz kıldık.432
5- İmrân b. Husayn’ dan rivayet etti:
‘Ölen kimse yakınlarının kendisine feryâd ederek ağlamalarından dolayı azâb
görür.’ deyince bir adam ona: ‘Bir kimse, Horasan’da ölse yakınları da burada onun için
ağlasalar yine o kimse azâb görür mü?’ diye sordu. İmrân b. Husayn: ‘Rasûlullah doğru
söyler, sen yalan söylüyorsun’ dedi.433
6- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Hasan b. Ali ve İbn Abbas’ın yanından bir cenaze geçmişti, Hasan ayağa kalktı.
İbn Abbas ayağa kalkmadı. Hasan, İbn Abbas’a: ‘Rasûlullah cenaze için ayağa
kalkmamış mıydı?’ dedi. İbn Abbas: ‘Kalkmıştı’ dedi, yine de oturmaya devam etti.434
Ebû Hureyre rivayet etti: Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Kim, Allah rızası için bir cenazeyi
takip eder, namazını kılar ve defnederse iki kıraat sevap alır. Sadece namazını kılıp da
429
Buhârî, Cenaiz, 12; Ebû Davud, Cenaiz, 28-29.
Ebû Davud, Cenaiz, 28-29.
431
İbn Mace, Cenaiz, 3; Tirmizi, Cenaiz, 19;
432
Nesai, Cenaiz, 76; Tirmizi, Cenaiz, 37; Ahmed b. Hanbel, XXXIII, 166, 178.
433
Nesai, Cenaiz, 14; Ahmed b. Hanbel, XXXIII, 147.
434
Müslim, Cenaiz, 24; Ebû Davud, Cenaiz, 47; Nesai, Cenaiz, 47.
430
72
defnedilmeden dönen kimseye ise bir kıraat ecir verilmiş olur.’435
8-Ümmü Atiyye’den şunu söyledi:
‘Biz cenazelerin arkasında yürümekten nehyediliyorduk ama bu mesele
üzerimize katiyyetle haram kılınmamıştı.’436
9- Ebû Hureyre’den rivayet etti:
Peygamber şöyle buyurdu: ‘Üç çocuğu buluğa ermeden kendisinden önce ölen
hiçbir müslüman yoktur ki Allah, o çocuklara olan merhamet ve lütfu dolayısıyla o anne
ve babayı cennet’e sokmuş olmasın. O çocuklara cennet’e girin denilir de onlar, anne ve
babamız girinceye kadar girmeyiz derler. Bunun üzerine sizler, anne ve babanızla girin
cennet’e denilir.’437
10- Zeynep bnt. Ebî Seleme’den rivayet etti:
Ümmü Atiyye'nin bir oğlu ölmüştü. Vefatının üçüncü günü olunca, Ümmü
Atiyye safranlı bir koku istedi. Akabinde bu kokuyu kendisine sürdü ve: ‘Biz kadınlar,
kocadan başka ölüler için üç günden fazla yas tutmaktan nehyolunduk.’ dedi.438
435
Nesai, Cenaiz, 79.
Müslim, Cenaiz, 11.
437
Nesai, Cenaiz, 25; Muvatta, Cenaiz, 13.
438
Buhârî, Cenaiz, 31.
436
73
2.3.3. İbn Sîrîn’in Hadis İsnadındaki Yeri
Râviler zincirini teşkil eden senet, kendinden sonra zikredilen hadis metninin
sahih ve zayıf oluşuyla ilgili bilgi vermesi bakımından, muhaddislerin üzerinde titizlikle
durdukları bir konu haline gelmiştir.439
Hadis va’zına karşı cerh ve ta’dil hareketiyle birlikte başladığına şüphe
bulunmayan isnad, İslâm’a has olan ve râvi isimlerini zikretmek suretiyle haberin ilk
kaynağına kadar inme imkânını veren bir rivâyet sistemidir. Kısaca isnad, metne
bağlayan (ulaştıran) yoldur.440
İlk dönemlerden itibaren pek çok âlimin ifade ettiği gibi isnad hadislerin zabt ve
tesbitinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu önemli sistemin hadis rivâyetinde ne
zaman kullanılmaya başladığına ilişkin olarak tarihi süreç boyunca çeşitli görüşler dile
getirilmiş, getirilmeye de devam etmektedir. Müslüman araştırmacıların çoğu, hadis
rivâyetinde isnad uygulamasının yaklaşık olarak hicri birinci asrın ortalarında
başladığını kabul ederken, bazı Müslüman araştırmacılar ve oryantalistler ise isnad
uygulamasını ikinci asrın başlarına hatta daha sonraki bir tarihe götürmektedirler.441
Tirmizi, tabiun hadiscilerinden ricâl tenkidi ile uğraşanlar arasında İbn Sîrîn’in
adını zikreder.442 Tirmizi’nin adlarını verdiği bu münekkidler, ricâl tenkitçiliğinin Irak
ekolünü oluşturur443. Aşıkkutlu’ya göre bu ekolün en ünlü tenkitçilerinden biri İbn
Sîrîn’dir.444
İsnadın önemine ilişkin kullandığı ifadeleri, birçok kaynak tarafından nakledilen
İbn Sîrîn, isnadın tarihi ve uygulama alanıyla ilgili olarak da önemli bir tespitte
bulunmuştur. Ona nisbet edilen bu tesbiti önemli olarak nitelememizin nedeni, hem
isnadı hazırlayan süreç, hem isnadın tarihi, hem de uygulama alanı hakkında
439
M. Yaşar Kandemir, Mevzu Hadisler (Menşe’i, Tanıma Yolları, Tenkidi), İFAV Yay., İstanbul 2002,
s. 93.
440
Umerî, Ekrem Ziya, Hadis Tarihi, çev.: İsmail Kaya, Esra Yay., Konya, 1990, s. 71.
441
Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, AÜİF Dergisi, s.
36, Erzurum 2011, s. 23.
442
es-Subhi Salih, s. 82; Aşıkkutlu, s. 53.
443
Aşıkkutlu, s. 53.
444
Aşıkkutlu, s. 53.
74
değerlendirmeler içeriyor olmasıdır.445 İbn Sîrîn’in bu tesbiti ilk dönemlerden itibaren
kaleme alınan eserlerde bazı farklılıklarla yer almaktadır. Farklı kaynaklarda yer alan
varyantlardan hareketle onun şöyle dediği söylenebilir: “İlk zamanlar halk, isnad
sormuyordu. Fakat ne zaman ki müslümanlar arasında fitne vaki oldu, o zaman sünnet
ehlinden olanların hadislerini almaya, bid’at ehlinden olanların hadislerini terk etmeye
başladılar.”446 İbn Sîrîn’in bu sözünden anlaşıldığı üzere yaşadığı dönemde hadis
uydurma teşebbüsleri giderek yaygın hale gelmiştir ve halk da fitneden korunmak için
hadislerin kaynağını araştırmaya başlamıştır. Bu olumsuzluklar üzerine halkın seçim
yapmak zorunda kalması, cerh ve ta’dil hareketinin hadis râvilerine yönelik ve giderek
sistemleşen bir ilim haline gelmesini sağlamıştır.447
İbn Sîrîn’e nisbet edilen bu ifade, hadis rivâyetinde isnadın ne zaman
kullanılmaya başladığı ile ilgili araştırmalarda, tarihi süreç boyunca en çok müracaat
edilen deliller arasında yer almıştır. Günümüzde de isnadın başlangıcını araştıran hem
müslüman araştırmacılar hem de pek çok oryantalist, çalışmalarında bu ifadelere yer
vermektedir.448
İbn Abbâs’ın (ö.68/687), peşpeşe sıraladığı rivâyetlerini duymazlıktan geldiği
Büşeyir b. el-Adevi’nin (?) bu durumdan yakınıp sitem etmesi üzerine söylediği şu söz,
küçük sahabiler devrinde artık herkesin her rivâyetine artık itibar edilmediğini
göstermektedir. “Bir zamanlar, birinin Rasûlullah şöyle buyurdu dediğini işittiğimizde,
göz-kulak kesilirdik. Fakat insanlar, iyi-kötü ayrımı yapmaksızın bir yol tutmaya
başladığında, bizde yalnızca bildiğimiz hadisleri almaya başladık.449
445
Ulu, Arif, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i sünnet ve Ehl-i Bi’dat”, Dînî Araştırmalar Dergisi, s.
24, Ankara 2006, VIII, 134.
446
Müslim, Mukaddime, 5; Darimi, Mukaddime, 38; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; ed-Dümeyni, Misfir b.
Gurmullah, Hadis’te Metin Tenkidi Metodları, (Çev. İlyas Çelebi, Adil Bebek, Ahmet Yücel), Kitabevi
Yay., İstanbul 1997, s. 31; Aykut vd. ,V, 102-103; Koçyiğit, s. 176-177; Aşıkkutlu, s. 46; Bağcı, Hadis
Tenkidi Nedir, http/www.musabagcı.tr.gg./hadis-tenkidi-nedir-, Erişim Tarihi: 06.10.2013; Salahattin
Polat, Hadis Araştırmaları, İnsan Yay., İstanbul 1997, s. 41; Juynboll Gautier Herald A., (Çev. Salih
Özer), Hadis Tarihinin Yeniden İnşası İlk Dönemde Hadislerin Ortaya Çıkış Zamanı, Yeri ve
Sorumlularına İlişkin İncelemeler, Ankara Okulu Yay., Ankara 2002, s. 37; Kandemir, s. 96; Başaran ve
Sönmez, Hadis Tarihi ve Usulü, Esara Fakültesi Kitabevi, Bursa, 1993, s. 68; Ünal, s. 326; Süyuti, s. 62;
Yıldırım, s. 37-38; Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…”, Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s.
23; Umerî, s. 71.
447
Aşıkkutlu, s. 54; Ünal, s. 337.
448
Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı’’ Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme”, s. 23.
449
Müslim, Mukaddime, 5; es-Subhi Salih, s. 215; Avcı, s. 161; Polat, s. 42; Aşıkkutlu, s. 47; Koçyiğit,
s. 179.
75
Sahâbenin küçüklerinden İbn Abbâs ile tabiunun büyüklerinden ibn Sîrîn’in bu
sözleri karşılaştırılacak olursa, ikisininde aynı manayı vurgulamak istedikleri anlaşılır.
Buna göre İbn Abbâs’ın iyi-kötü ayırt edilmeksizin tutulan yollar ifadesi, İbn Sîrîn’in
fitnenin meydana gelmesi sözüyle açıklığa kavuşmuş olmaktadır. Her iki rivâyetin ortak
noktası, isnad araştırmasının fitne diye anılan olayın zuhur etmesinden sonraya tesadüf
ettiğidir.450 Ne var ki İslâm tarihinde birden fazla olaya fitne denmesi, İbn Sîrîn’in
sözünü ettiği fitnenin tesbitinde farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.451
Muhammed b. Sîrîn H. 110 senesinde vefat ettiğine ve fitneden sonra başlayan
isnad tatbikine şahit olduğuna göre, İbn-i Sîrîn’in bahis konusu ettiği ‘ilk zamanlar’
sözünden, fitneden önceki dönemi anlamak güç değildir. Ancak İbn Sîrîn, sözünü ettiği
fitneyi açıklamamış, onun hangi fitne olduğunu belirtmemiştir.452 Eğer İslâm tarihinde
onun gördüğü yahut bilgi sahibi olduğu tek bir fitne çıkmış olsaydı, herhalde bir müşkil
kalmaz ve kastettiği fitneyi anlamak güç olmazdı.
Ebu Fellate, İbn Sîrîn’in bu sözünü şöyle değerlendirir: “İbn Sîrîn’in bu sözü,
fitneyle beraber hadis uydurmanın başladığını göstermemektedir. Bilakis İmamların
hadislerin kabulünde ihtiyatlı ve çok sıkı davrandıklarını, bidat sahibi kimselerden hadis
almaktan geri durduklarını ortaya koymaktadır. Bunu, ya ilk nesle muhalif bir yol
tuttuklarından dolayı onları cezalandırmak gayesiyle veya bidat ehli olmalarının onları
zayıf kimselerden hadis almaya sevk edebileceği endişesini taşıdıklarından yahut kendi
bidatlerini destekleyen rivâyetlerin yalan olmasından şüphe ettiklerinden dolayı
yapmışlardır. Görüldüğü gibi, bu rivâyet hadis uydurmayı değil, onların son derece
teyakkuz halinde bulunduklarını göstermektedir.”453
İbn Sîrîn’e nisbet edilen bu ifadeler, yine kendisinden ve bazı çağdaşlarından
nakledilen bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, hadis rivayetinde isnadın ne zaman
kullanılmaya başlandığı ve ne şekilde uygulandığı konusunda bize büyük oranda açıklık
getirecek mahiyettedir. Ne var ki Goldziher gibi bazı oryantalistler, hadis rivâyetinde
isnadın kullanımıyla ilgili değerlendirmeler yaparken bu ifadeye hiç atıf yapmamışlar,
bazıları ise İbn Sîrîn’e atfedilen bu ifadelerin uydurma olduğunu ya da onların
450
Koçyiğit, s. 177; Aşıkkutlu, s. 47.
Aşıkkutlu, s. 47.
452
Bağcı, http/www.musabagcı.tr.gg./hadis-tenkidi-nedir-.
453
Yıldırım, s. 38.
451
76
ifadesiyle, sonradan İbn Sîrîn’e atfedildiğini iddia etmişlerdir. Mesela oryantalist Joseph
Schacht İbn Sîrîn’e ifade hakkında şöyle bir değerlendirme yapmıştır:
“Tabiî İbn Sîrîn’e dayandırılan bir nakilde hadis rivâyetinde isnada olan talebin,
iç savaşın (fitne) ortaya çıkmasıyla başladığı, zira bu dönemde insanlara araştırma
yapmadan artık güvenilemeyeceği söylenmektedir. Ümeyye oğulları devrinin sonlarına
doğru Emevi Halifesi Velid b. Yezid’in öldürülmesiyle başlayan iç harp (fitne) dönemi,
Peygamber sünnetinin etkisini halen sürdürdüğü eski güzel zamanların sona erdiğini
gösteren sıradan bir dönemdi. İbn Sîrîn’in vefat zamanı olarak bilinen tarih h.110
olduğundan dolayı biz, ona nisbet edilen bu rivâyetin ona ait olmayacağı sonucuna
varmamız gerekir.”454
Diğer bir müsteşrik Robson ise, Schact’ın yukardaki iddiasını reddederken, İbn
Sîrîn’in bahsettiği fitnenin, H.72 yıllarında Haccac’a (ö.95/714) karşı ayaklanan
Abdullah b. Zübeyir fitnesinin tarihi ile İbn Sîrîn’in yaşı arasındaki nisbete uygun
düştüğünü ifade etmiştir. Ayrıca Robson, ‘Horovitz’in isnad basit şekliyle H.75
yıllarında zuhur etmiştir.’455 görüşünü de desteklediğini belirtmiştir.456 Horovitz’in
isnad hakkındaki bu görüşü, isnadın H.75’ten önce mevcut olmadığına inanan
Caetani’nin görüşüne uygun düşmektedir.457
İbn Sîrîn’in sözünün uydurulmuş olduğu iddiasında bulunan Schacht’a katılmak
mümkün değildir. Çünkü güvenilir kaynaklarda yer alan bu rivâyetin uydurma olduğunu
söyleyen hiçbir münekkide rastlanmamıştır. Ayrıca yine İbn Sîrîn’den rivâyet edilen:
“Fitne patlak verdiğinde, sahâbe sayısı on bin civarındaydı. Fakat içlerinden yüz tanesi
bile, fitneye katılmadı.”458 sözü islam âlimlerinin görüşünü desteklemektedir.
Robson’ın isnadın başlangıcını H.72 yılına kadar tehir ederken ileri sürdüğü İbn
Zübeyir fitnesinin tarihi ile İbn Sîrîn’in o zamanki yaşı arasındaki münasebet buna kesin
454
Sıddîkî, Muhammed Zubayr, Hadis Edebiyatı Tarihi, (Çev. Yusuf Ziya Kavakçı), İrfan Yay. , İstanbul
1966, s.124; Aşıkkutlu, s. 47; Bağcı, Hadis Tenkidi Nedir, http/www.musabagcı.tr.gg./hadis-tenkidinedir- Erişim Tarihi: 06.10.2013; Motzki, Harald, Batıda Hadis Çalışmalarının Tarihi Seyri, (Ed. Bülent
Uçar), Hadisevi, İstanbul 2006, s. 60-61. Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı” Rivayetinin Senedi
Üzerine Bir İnceleme, s. 24; Umerî, s. 71.
455
Aşıkkutlu, s.47; Dönmez, s. 6-7; Tekineş, Ayhan, Geleneğin Altın Zinciri (Bilgi Aktarım Yöntemi
Olarak İsnad), Ensar Neşriyat, İstanbul 2006, s. 64.
456
Aşıkkutlu, s. 48.
457
Aşıkkutlu, s. 48; Tekineş, s. 63.
458
Aşıkkutlu, s. 48.
77
bir delil olamaz. Çünkü fitne kelimesi, yukarıda da belirtildiği gibi, İslâm tarihinde pek
çok iç savaş ve karışıklıklar için kullanılmıştır.
İsnadın başlangıcı konusunda ihtilafa yol açan bazı rivâyetler daha vardır: İmam
Mâlik’in beyanına göre, hadiste isnadı ilk kullanan kişi, İbn Sîrîn’in çağdaşı olan İbn
Şihab ez-Zühri’dir (ö.124/742).459 Fuat Sezgin de bu görüştedir.460 Batılı müsteşrik
Juynboll de Zühri’nin isnadı düzenli olarak kullanan ilk kişi olduğu yorumunu daha
doğru bulduğunu söylemektedir.461 İbrahim en-Nehai (ö.95/713) ve Hayseme b.
Abdurrahman’dan (ö.180/796) gelen bir rivâyete göre ise Hz. Ali adına yalan uydurma
faaliyetlerinin çoğaldığı meşhur yalancı Muhtar es-Sekafi (ö.67/686) zamanında isnad
sorulmaya başlanmıştır462. Yahya b. Said el-Kattan (ö.198/813), ilk isnad araştırması
yapanın Şa’bi olduğunu söylemektedir.463 İbnü’l Medîni (ö.233/847) de İbn Sîrîn’in
hadisleri inceleyen ve senedleri hakkında araştırma yapanlardan biri olduğunu ve ondan
önce bu işle ilgilenen kimse olmadığını söylemektedir.464
İlk İsnad tatbikinin Zühri, Şa’bi veya İbn Sîrîn ile başladığına dair rivâyetlerden
hangisinin esas alınacağı, aslında teorik bir ihtilaftır. Çünkü genişleyen İslâm
coğrafyasında, birbirinden uzak ülkelerde oluşan ilim merkezlerinden Medine ve
civarında Zühri’nin bu husustaki üstünlük ve öncülüğü kabul edilirken, hadis va’zında
önemli bir paya sahip olan Irak’ta Şa’bi veya İbn Sîrîn’in, ilk isnad tatbikçileri olduğu
söylenebilir. İsnadın, ilk defa Zühri, Şa’bi veya İbn Sîrîn tarafından kullanılması,
başlangıç zamanını belirlemede önemli değildir. Zira her üç hadisçinin de, aşağı yukarı
aynı zaman periyodunda yaşadıkları dikkate alınırsa, bulundukları ilim merkezlerinde
isnadın sistemli olarak kullanılmaya başlanmasında öncülük ettiklerini söylemek,
isnadın başlangıcı ile ilgili yukardaki üç ayrı rivâyet ile de bağdaşan bir yorumdur.
Nitekim İbn Sîrîn’in ifadesiyle isnadın fitne ile Ahmed b. Hanbel’in rivâyetine göre de
yalancı Muhtar es-Sekafi ile başlaması465, yukarıda adı geçen tabiiler dönemine
rastlamaktadır. Bu bilgiler ışığı altında denilebilir ki, hadislerin tevsikinde yeni bir
459
Aşıkkutlu, s. 48; Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 133; Ulu,
Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 66; İsmail Lütfi Çakan, Hadis Edebiyatı Çeşitleri- Özellikleri- Faydalanma
Usulleri, MÜİFV Yay., İstanbul 1997, s. 18; Koçyiğit, s. 179; Tekineş, s. 66.
460
Aşıkkutlu, s. 48.
461
Juynboll, s. 39.
462
Aşıkkutlu, s. 49; Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 133.
463
Aşıkkutlu, s. 49.
464
Aşıkkutlu, s. 49.
465
Aşıkkutlu, s. 49; Avcı, s. 161; Umerî, s. 72.
78
metod olarak isnad, her türlü yalan ve uydurmadan uzak olan berrak sünneti, Hz.
Osman’ın şehadetinden sonra, çeşitli siyasi ve itikadi amaçlarla istismara maruz kalan
bulanık sünnetten ayıran H. 40 yılından sonra uydurmacılığa karşı bir silah olarak
kullanılmaya başlanmıştır. İsnad, olayların seyrine göre, zamanla tekâmül ederek,
birinci hicrî asrın sonlarına doğru hadis ilmi içinde bir sistem olarak yerini almıştır.466
Ulu, bu konuyla ilgili şu bilgileri vermektedir: “İbn Sîrîn’in isnada dair bu
ifadesine yer veren eserlerin büyük çoğunluğuna göre, bunu İbn Sîrîn’den el-Ahvel,
ondan da İsmail b. Zekeriyya nakletmiştir. Bazı kaynaklarda ise Asım b. el-Ahvel’den
Cerir’in naklettiği rivâyet yer almaktadır. Bu ifadeyi nakleden râvilerin hemen tamamını
cerh-ta’dil âlimleri ta’dil etmişlerdir. Sadece ed-Darimi’nin kendisinden rivâyette
bulunduğu Muhammed b. Humeyd hakkında birçok cerh-ta’dil âlimi olumsuz kanaat
belirtmişlerdir.”467
İsnadın gerekliliğine ilişkin olarak ilk dönemlerden itibaren birçok tespit
yapılmıştır. Bu tespitlerin biri de yine İbn Sîrîn’e aittir. Onun: “Bu ilim (isnad) dindir.
Dininizi kimden aldığınıza çok dikkat edin.” buyururdu.468 Bu ifade aynı dönemde
yaşayan diğer bazı âlimlerede nisbet edilmektedir.469 Darimi’de şöyle yer almaktadır:
“Bu hadisi kimden aldığınıza (iyi) bakınız! Çünkü o dininizdir.470 “İbn Sîrîn ve diğer
bazı âlimler ‘ilim’ kavramıyla, muhtemelen ‘hadisi’ kastediyorlardı. Çünkü onların
yaşadıkları dönemde bu iki kavram biribirinin yerine kullanılmaktaydı. Nitekim İbn
Cüreyc bu dönemin âlimlerinden olan hocası Ata b. Ebi Rabah’ın konuya ilişkin
tutumunu şöyle belirtmektedir: “Ata b. Ebi Rabah bir şey aktardığı zaman, bu ilim mi
rey mi diye sorardım. Eğer aktardığı şey eser (hadis) ise ilim, re’yse re’y derdi.”471
Ayrıca bazı kaynaklar İbn Sîrîn’e nisbet edilen isnadın önemine ilişkin bu ifadeyi
“şüphesiz bu hadis dindir, dininizi kimden aldığınıza bakınız” şeklinde de
466
es-Subhi Salih, s. 215; Aşıkkutlu, s. 48; Dönmez, s. 6-7; Avcı, s. 161; Juynboll, s. 37.
Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 135-136.
468
Müslim, Mukaddime: 5; Darimi, Mukaddime, 38; İbn Sa’d, VII, 194; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu
Akval, s. 273; Çıkmaz vd., II, 223; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i
Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 134; Koçyiğit, s. 168; Kandemir, s. 94; Ünal, s. 354; Hıdır, s. 515; Ulu,
“Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s. 20; Umerî, s. 76.
469
Darimi, Mukaddime, 38; Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 134; Ulu,
“Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s. 20; Umerî, s. 76.
470
Darimi, Mukaddime, 38.
471
Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 134; Ulu, “Önceleri İsnaddan
Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s. 21.
467
79
nakletmektedirler.472 Diğer bir yerde de şöyle geçer: “Bizimle (Hadis rivâyet eden) şu
kavim arasında dayanaklar, yani isnad vardır.”473 Anlaşılan o ki ona göre Rasûlullah’ın
hadisi şerifleri hem ilim, hem dindi. İbn Sîrîn’in yukarıda söylediği söz, maktu hadise
örnek olarak da kaynaklarda yer almıştır.474
2.3.4. İbn Sîrîn’in Dirâyetü’l-Hadis İlmindeki Yeri
İbn Sîrîn hadis rivâyet etmekle kalmayıp hadis dirâyetinde de bulunmuştur. Bu
konuda Ali ibn el-Medîni: ‘O, (yani İbn Sîrîn) hadise bakardı, teftiş ederdi, ondan daha
iyi tevil edeni de bilmiyorum’ dedi.475
İbn Sîrîn’in Kütüb-i Tisa’da geçen hadis dirâyetlerini aşağıda sıraladık:
1- Hz. Enes’ten rivayet edilen ‘Onların gözlerini oymasının tek sebebi, onların
da çobanın gözünü oymalarından dolayıdır476’ merfû hadisine İbn Sîrîn, şöyle hüküm
çıkarır: ‘Rasûlullah’ın o kimselere bu cezayı uygulaması her konuda ceza ayetlerinin
indirilmesinden önce gerçekleşmiştir.”477
2- Şurayh’tan rivayet edilen ‘Ona (yani kocaya) (hayızlı karısından), göbeğin
üstündekiler (helâl olur).’478 merfû hadisine Muhammed b. Sîrîn şöyle yorum getirir:
“Hayızlı karısıyla cinsî münâsebet yapan kimse, Allah'tan bağış diler.”479
3- Ümmü Atiyye’den rivayet edilen ‘Biz (Peygamber zamanında kandaki)
sarılığı ve bulanıklığı (namaza mâni olması bakımından) engel olarak görmezdik480.’
hadisiyle ilgili Muhammed b. Sîrîn şöyle açıklamada bulunur: “Kadınlar yıkandıktan
sonra gördükleri sarılık veya bulanıklıkta bir sakınca görmüyorlardı.”481
472
Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 134.
Umerî, s. 76.
474
Avcı, s. 154.
475
İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim
Tarihi: 06.10.2013.
476
Buhârî, Tıb, 5; Müslim, Kaseme, 2; Ebû Davud, Hudûd, 3; Nesâî, Tahrim, 8; Tirmizi, Taharet, 55;
Ahmed b. Hanbel, XXI, 463.
477
Buhârî, Tıb, 5; Ebû Davud, Hudûd, 3; Tirmizi, Taharet, 55,72; Ahmed b. Hanbel, XXI, 463.
478
Darimi, Taharet, 107.
479
Darimi, Taharet, 111.
480
Ebû Davud, Taharet, 117; İbn Mace, Taharet, 10.
481
İbn Ebî Şeybe, I, 397.
473
80
4- Hz. Âişe’den rivayet edilen ‘Rasûlullah bizim çamaşırlarımız da veya
çarşaflarımızda namaz kılmazdı.’482 merfû hadisine İbn Sîrîn: “Kadınların iç çamaşırı
veya çarşaflarıyla namaz kılmayın” şeklinde hüküm çıkarmıştır.
5- Ebû Hureyre’den rivayet edilen ‘Rasûlullah, namazda ihtisârı yasakladı.’483
hadisinde yer alan ihtisâr kelimesini Muhammed b. Sîrîn şöyle açıklar: “İhtisâr,
namazda elleri böğür üzerine koymaktır.”484
6- İbn Ömer’den rivayet edilen: ‘Rasûlullah’tan farzların dışında on rekat
(kılınması gerektiğini) öğrendim. İki rekat öğlenin farzından önce, iki rekat öğlenin
farzından sonra. İki rekat akşamın farzından sonra, iki rekat yatsıdan sonra, iki rekat da
sabahtan önce.’485 Hadisini İbn Sîrîn şöyle hükümlendirir: “Nafile on rekattır: İki rekat
öğleden önce, iki rekat öğleden sonra, iki rekat akşamdan sonra iki rekat yatsıdan sonra
ve iki rekat da sabahtan öncedir.”486
7- Hz. Peygamber’in ‘Akşam namazı gündüzün vitir namazıdır. Gece namazında
da vitir kılın. Gece namazı ikişer ikişerdir, vitir ise gecenin sonundaki bir rekattır.’487
hadisini İbn Sîrîn: “Onların ( Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiûn’un), akşam namazının gündüz
namazlarının vitri olduğu hususunda ihtilaf ettiklerini bilmem.”488 şeklinde izah eder.
8- Abdullah ibn el-Hâris’ten rivayet edilen ‘İbnu Abbâs yağmurlu bir cuma gününde müezzinine: ‘Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah dediğin zaman Hayye ale'ssalâti deme, onun yerine sallû fî buyûtikum (Namazınızı evlerinizde kılınız!) sözünü
nida et.’ dedi. İnsanlar bundan hoşlanmamış gibi davrandılar. İbn Abbâs: ‘Bunu benden
(çok) hayırlı olan zât yaptı. Çünkü cuma katî bir farzdır (yânî Hayye ale's-salâti =
Haydin namaza! nidâsıyle çağırılınca hemen icabet edip gelmek farz olur) Ben ise
sizleri, çamur içinde yürümeniz sebebiyle günâha sokmak istemedim.’ dedi.489 Merfû
hadisine dayanarak Muhammed b. Sîrîn’in şiddetli yağmur yağdığı bir Cuma gününde
namazını evde kıldığı ibn Avn tarafından nakledilir.490
482
Ebû Davud, Taharet, 132; Ebû Davud, Salat, 86; Nesai, Zinet, 116; Ahmed b. Hanbel, XXXXI, 227.
Buhârî, Salat, 17; Tirmizi, Salat; 281.
484
İbn Ebî Şeybe, II, 528.
485
Ahmed b. Hanbel, X, 44.
486
İbn Ebî Şeybe, III, 221.
487
Ahmed b. Hanbel, VIII, 456.
488
İbn Ebî Şeybe, III, 368.
489
Buhârî, Namaz, 14; Davud, Namaz, 206-207.
490
İbn Ebî Şeybe, III, 128.
483
81
9-Ümmü Atiyye’den rivayet edilen ‘Rasûlullah yanımıza geldi. Biz de onun
kızını yıkıyorduk. Bize: ‘Onu su ve sidr ile üç, beş veya gerek duyarsanız daha fazla
yıkayınız. Son yıkayışınızda kâfûr veya ona benzer bir koku kullanınız. Bitirince de
bana haber verin.’ buyurdu. Bitirince haber verdik. Rasûlullah bize hakve denilen
elbisesini verdi ve: ‘Bunu ona giydirin’ buyurdu.’491 hadisinde yer alan hakve
kelimesini Muhammed b. Sîrîn: “Ümmü Atiyye hakve ile izârını kasdediyor.’ şeklinde
açıklamıştır.492
10-Ümmü Atiyye’nin: ‘Onun saçını taradık ve üç örgü yaptık.’493 sözünü İbn
Sîrîn: “Ölünün saçının çözülüp bozulmasında beis yoktur.” şeklinde hükümlendirir.494
11-Rasûlullah’ın ‘Zaman yaklaşınca müslümanın rüyası hemen hemen yanlış
çıkmayacaktır. Sizin en doğru rüya göreniniz, en doğru söyleyeninizdir. Hem
müslümanın rüyası Peygamberliğin kırkbeş cüzünden bir cüzdür. Rüya üç kısımdır: Biri
sâlih rüya olup Allah'tan müjdedir, diğeri şeytanın verdiği üzüntüdür. Üçüncüsü kişinin
kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz hoşlanmadığı bir şey görürse hemen
kalkıp namaz kılmalı, onu kimseye söylememelidir.’495 hadisini Muhammed b. Sîrîn
şöyle izah eder: “Ben de bunu söylerim (yâni bu ümmet ve onların salihlerinin rüyaları
doğru olur).”496
12- Rasûlullah’ın İbn Ömer’den rivayet edilen ‘Hayber’de, Ömer’in hissesine
bir toprak parçası düşmüştü. Ömer: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Hayber’deki bana gelen
maldan daha güzel hiçbir mala sahip olmamıştım. Şimdi bu mal hakkında bana ne
emredersin?’ Rasûlullah buyurdular ki: ‘Dilersen aslını vakfet, mahsulünü sadaka
olarak dağıt.’ Bunun üzerine Ömer onu şöyle vakfetmiştir: Aslı yani o arazi parçası
satılmayacak, bağışlanmayacak ve miras olarak intikal etmeyecektir. Ömer bu arazinin
gelirini fakirlere, yakınlara, köle ve esirleri hürriyetine kavuşturma yolunda, yolda
kalmış kimselere ve misafirlere sadaka olarak verdi. O yere mütevelli olan kimsenin o
vakfın gelirinden normal şartlarda yemesinde ve bir dostuna yedirmesinde bir günah
491
Buhârî, Cenaiz, 9; Müslim, Cenaiz, 12; Ebû Davud, Cenaiz, 28-29; Nesai, Cenaiz, 36; İbn Mace,
Cenaiz, 8; Muvatta, Cenaiz: 2; Ahmed b. Hanbel, XXXIV, 397.
492
Buhârî, Cenaiz, 9.
493
Müslim, Cenaiz, 12; Ebû Davud, Cenaiz, 28-29; Nesai, Cenaiz, 32.
494
Buhârî, Cenaiz, 9.
495
Buhârî, Tabir, 3; Müslim, Rüya, 42; Darimi, Rüya, 6; İbn Mace, Rüya, 3; Tirmizi, Rüya, 35.
496
Buhârî, Tabir, 9.
82
yoktur.’ hadisini Muhammed b. Sîrîn, mal biriktirmemek şartı ile mütevelli olan
yiyebilir, şeklinde yorumlamıştır.497
13-Rasûlullah’ın ‘Namaza kamet getirildiği vakit ona hiçbiriniz koşmasın! Lâkin
sükûnet ve vakârı muhafaza ederek yürüsün. Erişebildiğini (imamla) kılsın, yetişemediğini de kaza etsin!’ hadisine dayanarak namazı kaçırdık denilmesini caiz gören
cumhûr-u ulemanın görüşüne karşı Muhammed b. Sîrîn, böyle demenin mekruh
olduğunu söyleyerek namaza yetişemedik denmesinin daha uygun olduğunu ifade
etmiştir.498
14- Rasûlullah’ın Ebû Hureyre’den ‘Biriniz, gecenin bir kısmında (namaza)
kalktığı zaman (önce kısa) iki rekât namaz kılsın.’499 merfû hadisini Muhammed b.
Sîrîn, şöyle hükümlendirir: “(Bu namazın rekatlarının) her ikisinde de (kıraat)
kısadır.”500
15- Hz. Ali’den rivâyet edilen ‘Rasûlullah, vitiri üç rekât olarak kılar, bu
rekâtlarda dokuz kısa sûre okur, her rekâtta üç sûre okurdu ki son okuduğu sûre “İhlas”
sûresi olurdu.’ hadisindeki rekat sayısına Muhammed b. Sîrîn, şöyle açıklık getirir:
“Sahâbe ve tabiînin ileri gelenleri beş, üç ve tek rekat olarak kılarlar, hepsini de doğru
görürlerdi.”501
16- Ubâde b. Kurz'dan rivâyet edilen ‘Doğrusu siz, nazarınızda kıldan daha ince
(önemsiz) olan bazı işler yapmaktasınız. Hâlbuki biz onları Rasûlullah'ın zamanında
(insanı) helak edici şeylerden sayardık!’ sözünü İbn Sîrîn, şöyle değerlendirmiştir:
“Doğru söylemiş! Ben elbisenin eteğini (yere kadar uzatıp sürüyerek) çekmenin bu
(helak edici şeylerden) olduğunu zannediyorum.”502
17- Selman bin Amir’in Hz. Peygamber’den rivayet ettiği ‘Çocuk için akika
kurbanı vardır. Kanı akıtın ve ondan ezayı giderin. (Ezayi giderme, cahiliye devrinde
çocuğun başını kurbanın kanına sokup çıkarırlarmış. Tahavi bunu Şerhu Meanil
Asarı’nda belirtmektedir.)’ hadisinde geçen ezayı giderin cümlesindeki hükmü ile ilgili
Muhammed ibn Sîrîn şöyle der: “Çocuktan ezayı gidermek nedir? diye sorduğum hiçbir
497
Buhârî, Şurut, 19; Müslim, Vasiyyet, 15; Tirmizi, Ahkâm, 36.
Müslim, Mesâcid, 28; Ahmed b. Hanbel, XV, 315.
499
Ebû Davud, Salat, 22.
500
Ebû Davud, Salat, 22.
501
Tirmizi, Salat, 338.
502
Darimi, Rikak, 54.
498
83
kimseden tatmin edici bir cevap alamadım. Eğer ezayı giderme çocuğun saçını (bir
tutam kesmek) değilse bu ezayı giderme başka nedir bilemiyorum.”503
Muhammed ibn Sîrîn, en çok temizlik, namaz, cenaze ve rüya bölümlerine dair
hadis dirayetlerinde bulunmuştur. Hadis rivayet ettiği sahabeler arasında Ebû Hureyre
başta olmak üzere Hz. Aişe, Hz. Enes, Hz. Ali, Abdullah İbn Abbas, Ümmü Atiyye ve
İbn Ömer öne çıkan isimler olmuştur.
2.4. İBN SÎRÎN’İN RE’YE KARŞI TUTUMU
Sözlükte “şahsi görüş, düşünce ve kanaat” manasına gelen re’y kelimesi,
müctehidin, hakkında açık bir nas bulunmayan fıkhî bir konuda, belli metotlar
uygulayarak ulaştığı şahsî görüş anlamında kullanılır.504
Re’y kelimesi Arap dilinde olumlu bir anlam taşır. Hevâ kelimesinin zıttı olarak
kişinin doğruya ulaşma amacıyla düşünerek ve iyi niyetle elde ettiği görüşü ifade eder.
Hz. Peygamber döneminden itibaren dinî hükümleri anlama, yorumlama ve benzeri
olaylarla kıyaslama konusunda sahabenin ve onlardan sonra tâbiînin de re’ye sıkça
başvurduğu bilinir. Ancak ümmetin büyük kesimince benimsenmemiş inanç ve yaşayışa
aykırı görüş ve düşüncelerin ortaya çıkmasına paralel olarak re’yin iyi (memdûh) ve
kötü (mezmûm) şeklinde ikiye ayrıldığı hatta ehl-i re’y tabirinin zaman zaman kınama
ve tenkit anlamı taşıdığı da görülür.”505
Bazı sahâbiler Hz. Peygamber’den sonra karşılaştıkları problemleri şartlara göre
değerlendirerek çözerken, bazıları ya hiç cevap vermemeyi tercih etmiş ya da Hz.
Peygamber’den gördükleri çözümü, problemi çözecek mahiyette olmasa da aynen
tekrarlamakla yetinmişlerdir. Tabiin dönemine gelindiğinde bu durum çok fazla
değişmemiştir. Nitekim bazı tabiiler, problemlere çözüm üretme gayreti içerisinde re’ye
başvururken ya da çözümü bulunmayan bir meseleyi çözümü bulunana kıyas ederek
problemi hallederken, bazıları bu yöntemlerle çözüm bulunmasına şiddetle karşı
çıkmıştır. Pratik alandaki bu ayrışma teorik alana da yansımış, kısaca re’y ve hadis
503
Hanbel, XXIX, 416, 417.
M. Esad Kılıçer, “Ehl-i Re’y”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1994, X, 520.
505
Kılıçer, “Ehl-i Re’y”, X, 521; Nihat Yatkın, Hâdislerin Mana İle Rivayeti ve Neticeleri, (Yüksek
Lisans Tezi), AÜSBE, Erzurum 1992, s.30.
504
84
tartışmaları diye şöhret bulan tartışmaların temelleri tabiun döneminde atılmıştır.506 Öte
yandan bu dönemde re’y, sadece hakkında hüküm bulunmayan bir konuda çözüm olarak
kullanılmamaktaydı. Konuyla ilgili hadislerin veya uygulamaların değerlendirilmesinde
ve farklı olanlardan birinin tercih edilmesinde öncü rolü re’y oynamıştır. Şu halde re’y
tâbiûnun sünnet anlayışlarında önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.
Tabiun âlimlerinin sünnet anlayışlarında etkili bir diğer kavram, kıyastır.
Kirmânî gibi bazı âlimler, her iki kavramı müteradif görürken, bazı âlimler re’yi
kıyastan daha kapsamlı görmüşlerdir.507
Tabiun âlimlerinden İbn Sîrîn, re’y kullanımına karşı çıktığı söylenilen,
neredeyse hiç re’y kullanmadığı belirtilen şahıslardan biridir.508 İbn Sîrîn’in kendi
görüşüyle hüküm vermediği, sadece duymuş olduğu şeyi söylediği ifade edilmiştir.509
İbn Sîrîn Kuran’a fazla dayanır kıyasa fazla yaklaşmazdı. Sadece ayet ve
hâdislerde bir kayıt bulamadığında kıyasa başvururdu. Kuran’a vakıftı. Kuran’da
olmayan bir şeyin fetvasını vermezdi. O, kanaat etti ki gerçek ilim Kuran’daki ilimdi.
Kuran’a sarılmak ilimde doğru yolda olunduğunun deliliydi.510
Sünnet-i nebevî, İslam şeriatinde ikinci kaynaktır. Kur’an ve sünnet İbn Sirin’in
dayandığı en sağlam kaynaklardır. Zaten kendisi bu ikisiyle meşgul olduğundan meşhur
olmuştur.511
İbn Sîrîn’in şu sözleri hadislere ne kadar önem verdiğinin bir ifadesidir: “Bu
hadisler dindir, dininizi kimden aldığınıza iyi bakın.”512 Bu ifadeleri sebebiyle onun
hadisleri vahye dayandırdığı iddia edilmiştir.
Esere bağlı kaldıkça insanların doğru yolda kalacaklarını savunan İbn Sîrîn,513
naklettiği rivâyetlerle ilgili olarak bir görüş belirtilmesine dahi karşı çıkmaktadır.514
506
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 146
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 147.
508
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 166.
509
Darimi, Mukaddime, 19.
510
ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84.
511
İbn Sa’d, VII, 195.
512
Kadir Gürler, Ehl-i Hadisin Düşünce Yapısı –İlk Dönem Ehl-i Hadis Örneği-, Emin Yay., Bursa 2007,
s. 173.
513
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 167.
514
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 167.
507
85
İbn Sîrîn bir adama bir hâdis rivâyet etti. Adam: “filan da şöyle dedi” deyince
İbn Sîrîn “Ben sana Hz. Peygamber’den rivâyette bulunuyorum, sen “filân filân şöyle
şöyle dedi” diyorsun! Seninle ebediyen konuşmayacağım” diye çıkıştı.515
Muhammed b. Sîrîn neredeyse hiç re’y kullanmazdı.516 Nitekim el-Eş’as’ın: “İbn
Sîrîn işittiği dışında re’yi ile hiçbir şey söylemezdi” dediği nakledilir.517
İbn Sîrin, genişlik halinde (sıkıntının olmadığı normal zamanlarda) ve hakkında
ihtilaf bulunan hiç bir şeyle fetva vermediği belirtilmiştir.518
İbn Sîrin’in re’y kullanmadığının bir örneğini de Mehdi b. Meymun şöyle
aktarır: “Bir adam bir konu üzerine Muhammed b. Sîrîn’le tartıştı. Muhammed ona dedi
ki: ‘Neyi istediğini biliyorum, ben tartışmayı senden daha iyi bilirim ama seni memnun
etmek için kendi görüşümü söylersem âlim olduğumu sanacaksın. Bu yüzden seninle
tartışmayacağım.’519
İbn Avn da şöyle bir anısını anlatır: “Adamın biri ibn Sîrîn’den bir şey sordu. O
da:‘Ben o konuda bir bahis bilmiyorum’ dedi. Adam tekrar: ‘Sen bir beis yoktur
demiyor musun?’ diye sordu. İbn Sîrîn de: ‘Ben bir beis yok demiyorum. Bu konuda bir
beis bilmiyorum diyorum’ dedi.520
İbn Sîrîn, nas’da fetvasını bulamadığı bir konuda, daha çok ihtiyaç anında kıyasa
başvururdu. Dâvûd b. Ebî Hind, İbn Sîrîn’in, şöyle dediğini nakleder521: “Kıyas
uğursuzluktur, ilk kıyas yapan İblis’tir. Güneş ve Ay’a ibadet edilmişse mukayeselerle
edilmiştir.”522 el-Cassâs, İbn Sîrîn’in bu sözüne dayanarak kendisinin sahih temellere
dayanmayan fâsid sözleri kastettiğini ve sahih kıyasları meşru gördüğünü söyler.523
Re’ye karşı olanlara dikkat edildiğinde, onların çoğunluğunu hâdis rivâyetine
yoğunlaşan veya tüm problemlerin çözümünü rivâyetlerde arayanların oluşturduğu
görülecektir. Onlar zaman ya da şartlar değiştiğinde yeni çözümlerin bulunması
515
Darimi, Mukaddime: 40; Süyuti, Celaleddin Ebü'l-Fazl Abdurrahman bin Kemaleddin Ebi Bekr bin
Muhammed el-Huzayri, Sünnetin İslâmdaki Yeri, (Çev. Enbiya Yıldırım), İstanbul 2010, s. 92; Özen,
203; Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 167.
516
Gürler, s. 77.
517
Özen, s. 202
518
Darimi, Mukaddime, 19.
519
İbn Sa’d, VII, 195.
520
İbn Sa’d, VII, 196; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Ebû Nuaym, II, 298.
521
Darimi, Mukaddime, 22; Özen, s. 203.
522
Darimi, Mukaddime, 22; Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 166; Özen, s. 203
523
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 174; Gürler, s. 215-216.
86
gerektiği düşüncesinde olmamışlardır.524 Re’ye karşı çıkan İbn Sîrîn’e bir şey sorulduğu
zaman: “Bende bu konuda itham ettiğim re’yden başka bir bilgi yoktur” derdi. “Öyleyse
kendi re’yini söyle” denilince “Re’yimin sabit kalacağını bilsem söylerdim.”525 şeklinde
fikrini söylerdi. İbn Sîrîn, re’yinin dinin bir hükmü olarak yorumlanması ihtimalinden
dolayı Allah’tan hayâ ettiğini söylemiş ve re’yi ile hüküm vermemiştir.526
Serahsî, Kâtade, Mesrûk ve İbn Sîrîn’in kıyası kabul etmediklerini gösteren
rivâyetlerin onlara iftira olduğunu söyler. Serahsî’ye göre Allah Rasûlü ve ashâbının
re’y kullandıklarına dair rivâyetler sabit olduktan sonra bu zatların, Hz. Peygamber ve
ashâbına muhalefet kastı güttükleri isnadında bulunmak yakışık almaz.”527 Bununla
ilgili şöyle bir örneğe de rastlanılmıştır: İmrân bin Husayn: “Bir adam altı kölesini azat
etti. Rasûlullah’ın yanında iken ikisini dövünce Peygamberimiz onları azat etti. İbn
Sîrîn dediki: ‘Eğer bu Rasûlullah’tan bana ulaşmasaydı ben re’yimle de bunu
çıkarırdım.”528
İbn Abdilber özellikle Hasan el-Basrî, İbn Sîrîn, Mesrûk ve Şa’bî gibi tâbiûnun
ileri gelenlerinden aktarılan kıyas karşıtı sözleri naklettikten sonra fakihlerin rivâyetler
hakkındaki değerlendirmelerini kaydeder: “Kıyas karşıtı rivâyetler bir kaynağa
dayanmayan kıyas ve Allah’ın dininde zanla söylenilen söz hakkındadır. Yoksa
kaynaklara dayalı yapılan ve bir şeye benzerinin hükmünü verme demek olan kıyas
konusunda seleften hiçbiri ayrı düşünmemektedir. Kıyası kötülediği rivâyet edilen
herkesin açıkça sahih kıyasa başvurdukları görülmüştür. Bunu reddeden ya cahildir
yahut ahkâm konusunda selefe muhalif olduğu için bilmezlikten gelmektedir.”529
Sonuç olarak diyebiliriz ki, İbn Sirin bir mesele karşısında âlimlerin, kitap,
sünnet ve sahabe sözü olduğunda kendi görüşünü söylemezdi.530
524
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 169.
Ebû Nuaym, II, 303; Ferit, I, 164; Aykut vd., V, 97; Özen, s. 203
526
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 170.
527
Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 174; Özen, s. 208
528
Ahmed b. Hanbel, XXXIII, 1993.
529
Özen, s. 209
530
İbn Ebî Şeybe, III, 74.
525
87
SONUÇ
H. 33 senesinde Basra’da dünyaya gelen Muhammed b. Sîrîn, sahâbe bir anne ve
babanın evladı olarak ilim elde etmeye küçük yaşında başlamıştır. Bu güzide ailede
temeli atılan ilmini, babasının kendisini ilim meclislerine göndermesiyle ziyadeleştirmiş
ve erken yaşta şöhret bulan âlimlerden olmuştur. İbn Sîrîn, çok erken dönemlerde
muhaddisler arasındaki otoritesini kazanarak, tabiûn döneminin en önemli muhaddisleri
arasındaki yerini almıştır.
İbn Sîrîn kendisinden sonraki ilmî gelişmelere önemli katkısı olan âlimlerdendir.
İsnadın başlangıcıyla ilgili değerlendirmeleri ve onun bu çığır açan kişi sayılması bunun
en büyük isbatı olmuştur. Kendisinden sonraki hadis çalışmalarına kaynaklık eden
önemli hadis âlimlerinden biri olarak ilim halkalarındaki yerini almıştır.
Hadislerin ezberlenmesine çok önem vermekle beraber, dönemin koşulları
gereği hadislerin yazılmasına sıcak bakmamıştır. Ayrıca senedsiz olan hadislere
ihtiyatla yaklaşmış ve hadis râvîlerinin dinin temsilcisi görevini ifa ettiklerini önemle
vurgulayarak onların bu liyakate sahip kişiler olmasına dikkatleri çekmiştir. Yine
hadislerin rivayetinde lafzen rivayeti ısrarla vurgulamakla kalmamış bunu hayatına şiar
edinen bir kişi olmuş ve manen rivayeti de sakıncalı bulmuştur.
Muhammed b. Sîrîn’in hem sahâbe neslinden hem tâbîun neslinden bir çok
hocası vardır. Âlim kişiliğinin yanında âbid ve zahid kişiliğiyle de dikkat çeken,
hayatını sünnet-i Rasûlullah olarak idame ettiren ve timsal-i Nebî olan bir şahsiyettir.
İbn Sîrîn, döneminin ilmî tartışmalarına karşı tarafsız kalmış, özellikle kader
konusunda, değil münakaşalara girmek bu konuyu duymaktan bile kaçınmış ve mevzu
bahis edilmesine izin dahi vermemiştir.
İbn Sîrîn ilim tahsili için nadirende olsa farklı bölgelere ilmî yolculuklar yapmış
ve gittiği bölgenin en önemli âlimlerini dinlemiş onlara dair eleştirilerde bulunmuştur.
Cerh ve ta’dil ilminde de dönemin önemli otoritelerinden olan İbn Sîrîn, gerekli
gördüğü yerde ravi değerlendirmesinde bulunan âlimlerdendir. Öyleki hocalarını dahi
bu değerlendirmeye tabi tutmaktan çekinmemiştir.
Muhammed b. Sîrîn rüya tabirciliğiyle de tanınmaktadır. Rüya yorumlarını da
hadislere dayandırarak yapmıştır.
88
Kütüb-i Tis’a’da hadisleri yer almış ve Ebu Hureyre’den üç merfu hadis
nakletmiştir. Hemen hemen hadis kitaplarında bütün bab başlıkları altında rivayetleri
yer almıştır. Çünkü kendisi bu sahada hiç tereddütsüz sika olarak kabul edilmiş bir râvî
ve bir âlimdir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, döneminin önemli hadis, tefsir ve fıkıh
otoritelerinden biri olarak kabul edilen Muhammed b. Sîrîn, ilim anlayışını yansıtması
ve sonraki ilmî mirasa etkileri açısından önem arzeden muhaddis âlimlerden biri olarak
islâm dünyasındaki yerini almıştır.
89
KAYNAKÇA
Adıvar, Adnan vd., İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basım Evi, İstanbul 1977.
Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdillah Ahmed İbn Muhammed İbn Hanbel İbn Hilal eşŞeybani, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, Müessesetür-Risale,
Beyrut-Lübnan
1413/1993.
………………….., Mevsuatu Akval, byy., tsz.
Ali, Ulvi Hüseyin, Muhammed, Kitabüt Tezkirah, byy., tsz.
Aşıkkutlu, Emin, Hadiste Rical Tenkidi, İFAV yay., İstanbul 1997.
Atan, Abdullah Hikmet, Mâna ile Hadis Rivâyeti, MÜSBE, İstanbul 1999.
Avcı, Seyit, “Tabiin Neslinin Hadis İlmindeki Yeri”, SÜİFD, Sayı: 20, Güz 2005.
Aykut, Said, vd. , Sahabe’den Günümüze Allah Dostları, Şule Yayınevi, İstanbul 1995.
Bağcı, H. Musa, Hadis Rivayetinde Sahabenin Kavrama ve Nakletme Sorunu, Avrasya
Yay., Ankara 2004.
……………………….., Hadis Tenkidi Nedir, www.musabagcı.hadis-tenkidi-nedir-,
Erişim Tarihi: 08.02.2012.
Bağdadi, İsmail Paşa, Esmaü’l Müellifin ve Asarul Musannifin, Beyrut-Lübnan 1955.
Bâkır, Abdülhâlik, “Basra”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1992.
Başaran Selman ve Sönmez M. Ali, Hadis Tarihi ve Usulü, Esra Fakültesi Kitabevi,
Bursa 1993.
el-Başa, Refet, Abdurrahman, terc. : Taceddin Uzun, Sahabe Hayatından Tablolar,
Uysal Kitabevi, Konya 1990.
el-Belâzûrî, Ahmed b. Yahya b. Câbir, Futûhu’l-Buldân, (Çev. Mustafa Fayda), Kültür
ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1987.
el-Beyhaki, Ahmed b. Hüseyin, Mucemu el-Cerh ve Ta’dil Liricalis-Sünenü’l Kübra,
telif: Necmi Abdurrahman, Halef, Dar’ur-Raye Yay., tsz.
Bilge, Mustafa L. , “Basra Körfezi”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1999.
90
Bolelli, Nusret, Kadınların Hadis İlmindeki Yeri (H. II.-V.asır), İFAV Yay., İstanbul
1998.
Buhârî, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahihu Buhârî, Daru İbn Hazm, Kahire
1429/2008.
…….et-Tarihu’l-Kebir, Darü’l-Kütübi’l İlmiyye, Beyrut-Lübnan 1987.
Canan, İbrahim, “Enes b. Mâlik”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1995.
Çakan, İsmail Lütfi, Hadis Edebiyatı Çeşitleri- Özellikleri- Faydalanma Usulleri, İFAV
Yay., İstanbul 1997.
……… Hadis Usûlü, MÜİFV Yay., İstanbul 2008.
Çıkmaz, Zeki vd., İslam Alimleri Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi Yay., İstanbul 1993.
Darimi, Abdullah b. Abdurrahman b. Fadl b. Behram, Sünen-i Darimi, Darü’l Ma’rife
Kitabevi, Beyrut-Lübnan 1421/2000.
Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul 1977.
Dönmez, Mustafa, Oryantalist James Robson’un Sünet ve Hadis konusundaki
Görüşlerinin Tenkidi, (Seminer), UÜSBE, Bursa 1999.
Ebû Davûd, Süleyman b. El-Eş’as es-Sicistan, Sünen-i Ebi Davûd, Mektebetü’l-Mearife
Yay., Riyad 1421/2000.
ed-Dârimi, Abdullah b. Abdurrahman b. Fadl b. Behram, Sünen-i Darimi, Darü’l
Ma’rifeh, Beyrut-Lübnan 1421/2000.
ed-Dümeyni, Misfir b. Gurmullah, Hadis’te Metin Tenkidi Metodları, (Çev. İlyas
Çelebi, Adil Bebek, Ahmet Yücel), Kitabevi Yay., İstanbul 1997.
Eker, Aytaç vd. , Yeni Rehber Ansiklopedisi, Hakikat Kitabevi, İstanbul 1993-1994.
Erkaya, Musa, “Hicri III. Asır İtibariyle Basra’da Hadis Faaliyetlerine Genel Bir
Bakış”, FÜİFD, Elazığ 2008.
Ferit, Ahmed, Min Alemis-Selef, Daru’l-İman, İskenderiye, tsz.
Gürler, Kadir, Ehl-i Hadisin Düşünce Yapısı –İlk Dönem Ehl-i Hadis Örneği-, Emin
Yay., Bursa 2007.
91
Hasan, H. İbrahim, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, (Terc. İsmail Yiğit,
Sadrettin Gümüş, Kayıhan Yay., İstanbul 2008.
Hatib el-Bağdadi, Ahmed bin Ali bin Sabit bin Ahmed bin Mehdi, Tarihu MedinetisSelam, Daru’l-ğarbi’l-islami, Beyrut, tsz.
…………………, el-Kifaye fi İlmi’r-Rivaye, Medine, tsz.
…………………., Tarihu Bağdad, Daru’l-Ğarbi’l-islami, Beyrut, tsz.
Hatipoğlu, Haydar, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yay., İstanbul
1983.
Hayran, Ali, “Hafsa binti Sîrîn”, Yeni Ümit Dînî İlimler ve Kültür Dergisi, TemmuzAğustos-Eylül 1994, Erişim Tarihi: 08.02.2012, http://www.yeniumit.com.tr.
Hıdır, Özcan, Yahudi Kültürü ve Hadisler, insan Yay., İstanbul 2010.
Işık, Hüseyin Hilmi, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, Işık kitabevi, İstanbul 1967.
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe, el-Musannef, (Terc.
Yaşar Güngör), Ocak Yay., İstanbul 2009.
İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalani, Tehzibu’t Tehzib, Matbaatü Meclisi’d Daireti’lMearif’in Nizamiyye, er-risale Yay., byy, tsz.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Muhammed b. Ebi Bekr b. Eyyûb b. Sa’d ez-Zür’i ed
Dımeşki-Ebu Abdillah, İlâmü'l-Muvakkıin, Mısır 1955.
İbn Kesir, İsmail b. Ömer, Büyük İslam Tarihi, (Çev. Mehmet Keskin), İstanbul 2000.
…………. , el-Bidaye ven-Nihaye fi’t-Tarih, Mısır 1351/1932.
İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, Mültega Ehli
Hadis, www.baljurashi.com., Erişim Tarihi: 06.10.2013.
İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakatü’l-Kübra, Daru’l-kütübi’l İlmiyye, Beyrut 1377/
1958.
İbn Salâh, Osman bin Abdürrahmân, Mukaddime, Daru’l Fikr, byy., 1408.
İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvini, Sünen-i Mace, Darü’l İhyai’l
Kütübi’l Arabiyye, 1953/1373.
92
İbnü’l-İmad, Ebü'l-Felâh Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed es-Sâlihî el-Hanbelî,
Şezerâtü'z-Zeheb fî Ahbâr-i men Zeheb, Daru’l Fikr, byy., tsz.
İbnü'l-Cevzi, Abdurrahman bin Ebi’l Hasan, Sıfatü’s-Safve, Daru’s-Seva, Halep 1504.
Juynboll, Gautier Herald A., Hadis Tarihinin Yeniden İnşası İlk Dönemde Hadislerin
Ortaya Çıkış Zamanı, Yeri ve Sorumlularına İlişkin İncelemeler, (Çev. Salih
Özer), Ankara Okulu Yay., Ankara 2002.
Kanbaş, Mahmut Sami, İlk Üç Asırda Muhaddislerin Meslekleri ve Geçim Kaynakları,
(Yüksek Lisans Tezi), MÜSBE, İstanbul 2007.
Kandemir, M. Yaşar, Mevzu Hadisler (Menşe’i, Tanıma Yolları, Tenkidi), İFAV Yay.,
İstanbul 2002.
Karahan, Abdullah, Hadis Ravilerinin Güvenirliği (Tesbiti, İmkanı, Hadisin Sıhhatine
Etkisi), Sır Yay., İstanbul Mayıs 2005.
Kehhâle, Ömer Rıza, A’lâmu’n-Nisâ fî Âlemi’l-Arab ve’l-İslâm, Risale Yay., Beyrut
1977.
el-Keldari, Hüseyin b. Kasım Taci, Eddürr’u-negı min Kelami İmami’l-beyhaki ( firRicali), Darul Fetih, tsz.
Kılıçer, M. Esad, “Ehl-i Re’y”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1994.
Koçyiğit, Talat, Hadis Tarihi, TDV Yay., Ankara 2009.
Konevî, Sadreddin, en-Nefehatü’l-İlahiyye, (Thk. Muhammed Hacevi), Mevla Yay.,
Tahran 1375/1996.
Malik, Malik b. Enes b. Malik b. Ebi Amir el-Asbahi, el-Muvatta, Darü’l İhyai’l
Arabiyye, byy., tsz.
el-Menufi, Seyyid Mahmud ebu’l-Feyz el-Menufi el-Hüseyni, Cemheratü’l-Evliya,
Halebi Yay., Kahire, tsz.
Mizzî, Yusuf b. Abdurrahman, Tehzîbul Kemâli fi Esmair-Rical, Faruk el-Hadi Şeyye
Yay., tsz.
93
Motzki, Harald, Batıda Hadis Çalışmalarının Tarihi Seyri, (ed: Bülent Uçar) Hadisevi,
İstanbul 2006.
Müslim, Müslim b. Haccac b. Müslim el-Kuşeyri en-Nisaburi, Sünen-i Müslim, Daru’l
İhyau’l Kütübi’l Arabiyye, byy., tsz.
en-Nesai, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenü’n-Nesai, Daru Kütübü’l İlmiyye,
Beyrut-Lübnan 1411/1991.
en-Nevevi, Muhyiddin Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref, Tehzibul-Esma-i ve’l-Lugat,
Müniriyye Yay., Mısır, tsz.
Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillah el-İsfehani, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakâtü'l-Asfiyâ,
Daru’l-Kitabi’l-İlmiyye, Beyrut 1967.
Özen, Şükrü, İslâm Hukuk Düşüncesinin Aklileşme Süreci (Başlangıçtan Hicrî IV. Asrın
Ortalarına Kadar), (Doktora Tezi), MÜSBE, İstanbul 1995.
Polat, Salahattin, Hadis Araştırmaları, İnsan Yay., İstanbul 1997.
Safedi, Selahattin Halil bin Aybek es-Safedi, el-Vafi bi’l Vefayat, Beyrut, tsz.
Sandıkçı, S. Kemal, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadîs, DİB. Yay., Ankara
1991.
es-Sehli, Ahmed b. Musa b.Hasir, Fıkhu’l-İmam Muhammed b.Sirin fi’l Mu’amelat,
Camiatü Ümmi’l-Kura Külliyyetü’Şeriati’l-İslamiyye, Mekke 1415/1995.
Sıddîkî, Muhammed Zubayr, Hadis Ededbiyat Tarihi, (Çev. Yusuf Ziya Kavakçı), İrfan
Yay., İstanbul 1966.
Subhi, es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, (Çev. M.Yaşar Kandemir), MÜİFV
Yay., İstanbul 2007.
Süyuti, Celaleddin Ebü'l-Fazl Abdurrahman bin Kemaleddin Ebi Bekr bin Muhammed
el-Huzayri, Sünnetin İslamdaki Yeri, (Çev. Enbiya Yıldırım), İstanbul 2010.
Şarani, Abdülvehhâb bin Ahmed bin Ali el-Hanefî, Tabakatü’l Kübra, byy., tsz.
…………….,Tabakatü’l-Kübra, (Çev. Abdülkadir Akçiçek), byy., tsz.
Şentürk, Lütfi, “İbn-i Sirin”, DİB Dergisi, 8(90-91), Ankara Kasım-Aralık/1969.
94
Taberi, Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr, Câmi'ul Beyân fi Tefsir'il Kur'ân,
www.haznevi.net., Erişim Tarihi: 05.10.2013.
Tehanevi, Zafer Ahmed, Usul-i Hadis, (Çev. Canan İbrahim), thk: Abdülfettah Ebu
Gudde, Silm Matbaası, İzmir 1982.
Tekineş, Ayhan, Geleneğin Altın Zinciri (Bilgi Aktarım Yöntemi Olarak İsnad), Ensar
Neşriyat, İstanbul 2006.
Tirmizî, Ebu İsa Muhammad b. İsa İbn-i’d-Dahhak, Sünenü’t-Tirmizi, Neşriyat: elMektebetü’l İslamiyye, byy., tsz.
Ulu, Arif, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, AÜSBE, Ankara 2006.
………… “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bi’dat”, Dini
Araştırmalar Dergisi, 8(24), Ankara 2006.
………., “Tabiîn”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2010.
………. “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme,
AÜİF Dergisi, Sayı: 36, Erzurum 2011.
Umerî, Ekrem Ziya, Hadis Tarihi, (Çev. İsmail Kaya), Esra Yay., Konya 1990.
Uyan, Abdüllatif, Menkıbelerle İslam Meşhurları Ansiklopedisi, Berakat Yay., İstanbul
1983.
Uzun, Nihat, Hicri II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, UÜSBE, Bursa 2008.
Ünal, Yavuz, Hadisin Doğuş ve Gelişim Tarihine Yeniden Bakış, Ensar Yay. , İstanbul
2010.
Yatkın, Nihat, Hâdislerin Mana İle Rivayeti ve Neticeleri, Yüksek Lisans Tezi,
AÜSBE, Erzurum 1992.
Yavuz, Kemal vd., Evliyalar Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi Yayınevi, İstanbul 1992.
Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kuran Dili Kur’an-ı Kerim ve Meali, Şelale Yay.,
İstanbul 1993.
Yıldırım, Taner, VI-IX Yüzyıllarda Basra Körfezi, (Yüksek Lisans Tezi), FÜSBE,
Elazığ 2007.
95
Yıldız, Hakkı Dursun, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Kombassan Şirketler
Topluluğu Yay., Konya 1986.
Yılmaz, Hasan Kamil, İbn Sîrîn, www.hasankamilyılmaz.com., Erişim Tarihi:
08.02.2012.
Yücel, Ahmet, “Muhammed b. Sîrîn”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1999.
ez-Zebidi, Ebû’l-Feyd Muhammed el-Murtazâ, Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i
Sarih Tercemesi ve şerhi, (7. Baskı), Ankara 1984.
ez-Zehebî, Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Siyeru A’lemi’nnubela, Daru’l-Endülüs, tsz.
………, Tezkiratü’l Huffaz Mektebu’l-Haram el-Mekki, daru’l-İhyau’t-Türasi Arabiyye
Yay., Mekke, tsz.
96
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Soyadı
Nesibe ÇETİN
Doğum Yeri ve Tarihi
Çayıralan 20.12.1983
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi
Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Y. Lisans Öğrenimi
Bildiği Yabancı Diller
İngilizce, Arapça
Bilimsel Faaliyetleri
İş Deneyimi
Stajlar
Projeler
Çalıştığı Kurumlar
DATAİD Projesi
Mutlu Aile Projesi
Diyanet
İletişim
E-posta Adresi
Tarih
Nesibe_cetin_84@hotmail.com
Download