T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK CERRAHİSİ ANABİLİM DALI ÇOCUK HASTALARDA TÜMÜYLE YERLEŞTİRİLEBİLEN VENÖZ ERİŞİM YOLLARININ ÇIKARILMA NEDENLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Sinan KILIÇ UZMANLIK TEZİ Olarak Hazırlanmıştır ANKARA 2013 T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK CERRAHİSİ ANABİLİM DALI ÇOCUK HASTALARDA TÜMÜYLE YERLEŞTİRİLEBİLEN VENÖZ ERİŞİM YOLLARININ ÇIKARILMA NEDENLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Sinan KILIÇ UZMANLIK TEZİ Olarak Hazırlanmıştır TEZ DANIŞMANI Doç. Dr. Tutku SOYER ANKARA 2013 iii TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim süresince her konuda desteklerini gördüğüm değerli hocalarıma; Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Emin Şenocak’a, Prof. Dr. F. Cahit Tanyel’e, Prof. Dr. A. Özden Çiftçi’ye, Prof. Dr. İbrahim Karnak’a, Prof. Dr. Fatih Andıran’a, Doç. Dr. Saniye Ekinci’ye, Yard. Doç. Dr. Şule Yalçın’a ve özellikle büyük desteğini gördüğüm tez hocam sayın Doç. Dr. Tutku Soyer’e, istatistiksel analizlerdeki yardımları için Dr. Jale Karakaya’ya ve tüm asistan arkadaşlarıma; Çocuk Cerrahisi eğitimimin başlangıcından bugüne kadar tanıştığım tüm sağlık ekibine, her daim gülen yüzlerini ve tecrübelerini benden esirgemeyen ameliyathane hemşire, tekniker ve teknisyenlerine, servis ve poliklinik hemşirelerine; Teşekkür ederim. Dr. Sinan KILIÇ iv ÖZET Kılıç, S., Çocuk hastalarda tümüyle yerleştirilebilen venöz erişim yollarının çıkarılma nedenlerinin değerlendirilmesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Tezi, Ankara, 2013. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’nda 2000-2013 yılları arasında port kateteri takılan ve çıkarılan olguların özelliklerini karşılaştırmak amacıyla geriye dönük bir çalışma yapılmıştır. Bilgilerine ulaşılan 242 olgunun yaş ortalaması 9,4 (4-9 yaş) yıl olup, erkek kız oranı 1,32:1 idi. Tedavisi sona eren grup (TSEG, n= 170, %70,2) ile komplikasyon nedeniyle portu çıkarılan grup (KG, n=72, %29,8)’ta yaş ortalamaları ve erkek kız oranları sırasıyla 10,2±4,9, 7,7±4,4 ve 1,32:1, 1,15:1 idi. Gruplar arasında yaş, boy, kilo ve beden kitle indeksleri yönünden fark saptanmadı (p>0,05). Tanılara göre olgular hematolojik malignensiler (n:77, %31,8), solid tümörler (n=94, %38,8), diğer malignensiler (n=57, %23,6) ve malignensi dışı (n=14,%5,8) olarak gruplandırıldı. KG’da port çıkarılma nedenleri; infeksiyon (n=37, %51,4), hazne üzerindeki cilt bütünlüğünün bozulması (n=13, %18,1), sıvı kaçağı (n=7, %9,7), port ucunda trombüs (n=6, %8,3) ve hemodiyaliz kateteri ile değiştirme (n=2, %2,8) olarak tespit edildi. Port çıkarılma nedeni olarak hematolojik malignensilerde ve solid tümörlerde infeksiyon, diğer malignensilerde ve malignensi dışı nedenlerle port uygulanan olgularda ise infeksiyon dışı nedenler öne çıkmaktadır. KG’da steroid verilen olgularda infeksiyon dışı nedenlere bağlı port çıkarılmasına infeksiyon nedeni ile port çıkarılmasına göre daha sık rastlanmıştır (p<0,05). KG’da infeksiyon ve diğer nedenler BKİ açısından değerlendirildiğinde; BKİ artan olgularda infeksiyon nedeni ile çıkarılması daha sık gerçekleşmiştir (p≤0,05). İnfeksiyon nedeniyle port çıkarılan olgularda izole edilen mikroorganizmalar sırasıyla candida, S. aureus ve S. epidermidis’dir. Sonuç olarak intravenöz port yerleştirilen çocukların yaklaşık üçte birinde tedavi sonlanmadan komplikasyon nedeniyle port çıkarılmaktadır. Hemotolojik malignensi nedeniyle port yerleştirilen olgularda tedavi sonlanmadan port çıkarılması daha sık olup en önemli port çıkarılma nedeni infeksiyonlardır. KG’da infeksiyon dışı nedenlere bağlı port çıkarılması diğer nedenlere göre daha fazladır. Anahtar Kelimeler: Port, çocuk, onkoloji, steroid, infeksiyon v ABSTRACT Kılıç, S., Evaluating the reasons for removal of totally implantable venous access devices in children, Hacettepe University Faculty of Medicine, Thesis in Department of Pediatric Surgery, Ankara, 2013. In Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Pediatric Surgery, ports implanted and removed between 2000-2013 were evaluated retrospectively to determine the reasons for port removal. The recordings of 242 patients with a mean age of 9.4 (4-9 y) years, male to female ratio of 1.32:1 were evaluated. The mean age and male to female ratio of patients in CTG (n=170, 70.2%) and CG (n=37, 29.8%) were 1.32:1, 1.15:1 and 10.2±4.9, 7.7±4.4 respectively. There is no significant difference between groups for age, weight, height and body mass index (p>0.05). Patients were grouped according to diagnosis; hematologic malignancies (n=77, 31.8%), solid tumours (n=94, 38.8%), other malignancies (n=57, 23.6%) and diagnosis without malignancy (n=14, %5.8). The reasons for port removal were infections (n=37, 51.4%), port-skin dehiscence (n=13, 18.1%), leakage (n=7, 9.7%), thrombus in port (n=6, 8.3%) and conversion to dialysis (n=2, 2.8%). In hematologic malignancies and solid tumours, the most common complications were infections, and in other diagnostic groups other complications were prominent. Port removal due to other complications was more common in patients with steroid treatment than patients without steroid treatment (p<0.05). The most common isolated microorganisms in patients with port infectious were fungi, S. aureus ve S. epidermidis respectively. In conclusion, one third of the children with intravenous ports underwent port removal because of complications. In patients with hematologic malignancies, port removal before completing the treatment was more common and most of them were because of infectious complications. Patients who received steroid treatment had higher rate of non infectious complications and infectious than others without steroid treatment. Key words: Port, children, oncology, corticosteroids, infection vi İÇİNDEKİLER Sayfa TEŞEKKÜR iii ÖZET iv ABSTRACT v İÇİNDEKİLER vi SİMGELER ve KISALTMALAR viii ŞEKİLLER ix TABLOLAR x 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 2 2.1. Santral Venöz Erişim Yolları 2 2.1.1. Tarihçe 2 2.1.2. Tanım ve Sınıflandırma 3 2.2. Santral Venöz Erişim Yollarının Yerleştirilme Endikasyonları 8 2.3. Santral Venöz Erişim Yolları Yerleştirilmeden Önce Yapılması Gereken Hazırlıklar 9 2.4. Santral Venöz Erişim Yollarının Yerleştirilme Kontrendikasyonları 9 2.5. Venöz Giriş Bölgesi Seçimi 9 2.5.1. Sık Kullanılan Venöz Giriş Bölgeleri 10 2.5.2. Sık Kullanılmayan Venöz Giriş Bölgeleri 10 2.6. Sanral Venöz Erişim Yollarının Yerleştirilmesi 11 2.6.1. Ultrasonografi Eşliğinde 11 2.6.2. Anatomik İşaretler Yardımıyla / Landmark Tekniği 12 2.6.3. Cerrahi Teknik 14 2.7. Port Kateterler ve Port İğnesinin Tanımı 14 2.7.1. Port Kateterlerin Açık Cerrahi Yöntemle Yerleştirilme Tekniği 15 2.8. Port Kateteri Yerleştirilmesinin Komplikasyonları 18 2.8.1. İşlem Sırasında Görülen Komplikasyonlar 19 2.8.2. İşlem Sonrasında Görülen Komplikasyonlar 22 2.9. Port Kateter Sisteminin Kullanımı ve Bakımı 32 vii 2.10. Port Kullanılacağı Zaman Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar 32 2.11. Port Kateterlerinin Çıkarılması 34 3. HASTALAR ve YÖNTEM 36 3.1. İstatistiksel Değerlendirme 36 3.2. Etik Onayı 36 4. BULGULAR 37 5. TARTIŞMA 47 6. SONUÇLAR 52 KAYNAKLAR 53 EKLER EK-1: ETİK KURUL ONAYI viii SİMGELER ve KISALTMALAR ALL Akut Lenfoblastik Lösemi AML Akut Myeloblastik Lösemi BKİ Beden Kitle İndeksi E Erkek EKG Elektrokardiyografi EKO Ekokardiyografi Fr French HÜS Hemolitik Üremik Sendrom ITP İdiyopatik Trombositopenik Purpura İV İntravenöz K Kız kg Kilogram KG Komplikasyon Grubu ml Mililitre MRSA Metisilin Rezistan Stafilokokus aureus MTHFR Metilentetrahidrofolat redüktaz NHL Non Hodgkin Lenfoma PAI-1 Plazminojen Aktivator İnhibitor 1 PNET Primitif Nöroektodermal Tümör SKM Sternokleidomastoideus TSEG Tedavisi Sona Eren Grup TYVEY Tümüyle Yerleştirilebilir Venöz Erişim Yolları Tm Tümör USG Ultrasonografi Ü Ünite ix ŞEKİLLER Şekil Sayfa 2.1. Çift ve üç lümenli geçici kateter örnekleri. 3 2.2. Periferden yerleştirilen tek veya iki yollu santral kateterler. 4 2.3. Çift lümenli tünelli kateter. 5 2.4. Groshong® kateteri. 6 2.5. Hickman kateterinin şematik olarak vücutta görünümü. 6 2.6. 3 lümenli ve 2 lümenli, farklı tipte Hickman kateterleri. 6 2.7. Port kateterin şematik gösterimi. 8 2.8. Port kateteri ve haznesi. 8 2.9. Port kateter haznesinin ok yönünde kesiti. 8 2.10. Venöz giriş bölgeleri. 10 2.11. Seldinger tekniğinin şematik gösterimi. 11 2.12. Açık Huber iğnesi. 15 2.13. Port kateterinin cerrahi teknikle yerleştirilmesinin aşamaları. 17 2.14. Boyun bölgesi insizyonu açılmış hasta da kateter görülmekte. 23 2.15. Klipsinden ayrılmış kateter. 29 2.16. Port haznesine iğnenin takılması. 33 2.17. Port kateteri ve haznesinin çıkarılma aşaması. 35 4.1. Kullanılan venlerin dağılımı. 41 x TABLOLAR Tablo Sayfa 2.1. Kateter yerleştirilmesine bağlı komplikasyonlar ve görülme sıklıkları. 2.2. Port kateteri ile ilişkili infeksiyon etkeni mikroorganizmaların 19 dağılımı. 26 4.1. Hastaların demografik özellikleri ve gruplar arası dağılımı. 38 4.2. Olguların tanılarına göre dağılımı. 38 4.3. Hematolojik malignensilerin gruplara göre dağılımı. 39 4.4. Solid tümörlü olguların gruplara göre dağılımı. 39 4.5. Juguler venlerin sağ sol ayırımı yapılmadan incelenmesi. 41 4.6. Kateterin yerleştirildiği venlerin dağılımı. 42 4.7. KG’da port çıkarılma nedenleri. 42 4.8. Portun vücutta kalış süresi yönünden değerlendirilmesi. 43 4.9. Port kateteri izleminde yapılan girişimler. 43 4.10. Kateter kan kültüründe üreyen infeksiyon etkenleri ve dağılımı. 44 4.11. Olguların tanılarına göre port çıkarılma nedenleri. 45 4.12. KG’da steroid kullanımı port çıkarılma ilişkisi. 45 4.13. Port takılması sonrası izlem sonuçları. 46 1 1. GİRİŞ Tümüyle yerleştirilebilen venöz erişim yolları* (TYVEY), uzun dönem İV tedaviye ihtiyacı olan hastalarda antibiyotik, kemoterapi, kan ürünü transfüzyonu uygulamasına olanak sağlaması ve tekrarlayan ven ponksiyonuna gerek kalmadan venöz kan örneklemesi yapabilmesi açısından kanserli hastaların bakım ve hayat kalitesinde önemli bir iyileşme sağlamıştır. Özellikle 1980’li yıllardan sonra port kateterlerin kullanımı yaygınlaşmış, kemoterapi alan onkolojik hastaların tedavisinde santral venöz kateterlerden daha fazla yeğlenmeye başlanmıştır. Bu gereçler diğer santral venöz yollardan; vücut dışında bölümünün olmaması, infeksiyon oranlarının düşük olması, hastanın fiziksel aktivitesini devam ettirmesine olanak vermesi bakımından önemli üstünlüklere sahiptirler. Özellikle çocuk yaş grubundaki onkolojik hastalarda İV yolun port kateteri sayesinde kolayca erişilebilmesi nedeniyle hastanın tedaviye uyumuna büyük katkı sağlamaktadır. Ancak diğer santral yollardakine benzer şekilde port kateterlerine bağlı olarak erken dönem ve geç dönem komplikasyonlar görülmektedir. Bu komplikasyonlar bazı durumlarda birincil hastalıktan daha önemli sorun haline gelebilmektedir. Venöz yol gereksinimi uzun süre ortadan kalkan hastalarda port kateterlerinin çıkarılması gerekmektedir. Bazı hastalarda oluşan komplikasyonlar nedeniyle port kateterlerinin tedavi bitmeden erken dönemde çıkarılmaları gündeme gelmektedir. Port kateterlerinin izleminde ortaya çıkan komplikasyonlar ve bu komplikasyonların sağaltımı ile ilgili birçok çalışma bulunmaktadır. Ancak komplikasyon nedeni ile tedavisi bitmeden çıkarılan port kateteri hastaların özellikleri bilinmemektedir. Bu amaçla Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’nda 2000-2013 yılları arasında port kateteri yerleştirilen ve çıkarılan hastaların port kateterlerinin çıkarılma nedenlerini ortaya koymak, kateteri tedavisi bittiği için çıkarılanlar ile komplikasyon nedeni ile kateteri çıkarılan olguların özelliklerini karşılaştırmak amacıyla geriye dönük bir çalışma yapılmıştır. *: Bu tezde “Tümüyle yerleştirilebilen venöz erişim yolları” terimi yerine “port kateteri” terimi kullanılacaktır. 2 2. GENEL BİLGİLER Çocuklarda uzun dönemli İV kemoterapi, antibiyotik infüzyonu, parenteral beslenme, kan ürünlerinin transfüzyonu ve tekrarlayan kan örneği almak amacıyla uzun süreli santral venöz yola gereksinim duyulmaktadır (1). Özellikle 1980’den sonra port kateterlerin onkolojik hastalarda kullanıma girmesiyle bu hastaların hayat kalitesi ve bakımlarında önemli bir iyileşme sağlanmıştır. Cerrahi yöntemle takılan port kateterleri hastanın tedaviye uyumunun sağlanması ve hasta konforu açısından büyük kazançlar getirmesi nedeni ile günümüzde tedavinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Sağlık personeli açısından kolay venöz örnekleme yapılabilmesine olanak vermesi nedeniyle de yeğlenmektedir. Uzun süreli İV tedavi ihtiyacı olan hastalarda farklı kullanım amaçlarına göre çok çeşitli venöz erişim yolları kullanılabilmektedir. 2.1. Santral Venöz Erişim Yolları 2.1.1. Tarihçe İlk kez 1657 yılında Sir Christopher Wren İV tedavi için kuş tüyünden yapılmış bir kanülü köpeklere ilaç enjekte etmek için kullanmıştır (2). İlk kez santral venöz kateterizasyon kullanımı Alman fizyolog Werner Forssman’a atfedilmektedir. 1929 yılında Forssman, 4 Fr üreter kateterini kendi antekübital veninden 65 cm ilerleterek radyografi ile kateterin sağ atriumda olduğunu doğrulamıştır (3). Fransız askeri cerrah olan Robert Aubaniac (4) 1952’de, askerlerin sıvı kaybını karşılamak için perkütan yolla subklavyen kateter yerleştirmiştir. Seldinger 1953 yılında, perkütan santral venöz yol yerleştirmek için yeni bir teknik tarif etmiş, bu yöntem santral ven kanülasyonu için yaygın bir uygulama haline gelerek kabul görmüştür. Broviac ilk kez 1970’de kateterin kısmi olarak vücuda yerleştirilmesini tarif etmiştir (5). Broviac uzun dönem besleme sağlamak amacıyla silikondan üretilen ve üzerinde dakron kılıf bulunan ilk tünelli kateteri kullanmıştır. Amerikalı bir hematolog olan Hickman, 1979 yılında Broviac’dan uyarladığı tünelli kateteri kemik iliği nakli yapılan olgularda, kemoterapi amacıyla kullanmaya başlamıştır (6). İlk 3 subkütan venöz portlar ise 1982’de Niederhuber ve ark. tarafından vücuda bütünüyle yerleştirilmiştir (7). 2.1.2. Tanım ve Sınıflandırma Venöz erişim araçları kullanım süresine göre (kısa süreli, orta süreli ve uzun süreli) veya kateterin vücutta yerleştiği yere göre (santral ve periferik) çeşitli şekillerde sınıflandırılabilmektedir. i. Kısa Süreli Venöz Erişim Yolları Kısa süreli venöz erişim yolları, periferik venden yerleştirilen, günlük uygulamada en sık kullanılan, daha çok yoğun bakımlarda ve acil servislerde yüksek debili İV tedavi, santral venöz basınç monitörizasyonu veya diyaliz için kullanılan yollardır. Geçici kateterler olup 35 ile 52 mm uzunluğundadırlar. Poliüretan, polivinil klorid, silikon ve teflon gibi materyallerden üretilmişlerdir. Bu kateterler tünelsiz olup, devamlı ve kısa süreli (1 ile 3 hafta gibi) infüzyonlar için tasarlanmıştır ve yalnızca hastanede yatan hastalarda kullanılırlar. Poliüretan kateterler oda ısısında sert, vücuda yerleştirildiğinde ise yumuşaktırlar. Silikon en az trombojenik etki gösteren kateter materyalidir (8). Heparin, klorhekzidin veya antibiyotik emdirilmiş (gümüş sülfadiazin, minosiklin, rifampisin gibi) kateterler de bulunmaktadır (4). Gereksinime göre tek, çift, üç veya dört lümenli olabilirler (Şekil 2.1). Şekil 2.1. Çift ve üç lümenli geçici kateter örnekleri. 4 ii. Orta Süreli Venöz Erişim Yolları Bu kateterler tünelsiz olup, orta hat kateterler, periferden yerleştirilen santral kateterler ve Hohn kateterleri olarak da adlandırılır. Orta hat kateterler kolun periferik veni aracılığıyla (basilik veya brakial) yerleştirilen periferik venöz erişim araçlarıdır. 15 ile 30 cm uzunluğunda ve genellikle silikon ya da poliüretandan üretilmektedir. Uçları vena aksillaris ya da subklavyen vene kadar ilerletilmektedir. Periferden yerleştirilen santral kateterler koldaki periferik venlerden (basilik veya brakial) yerleştirilen santral kateterlerdir. 50 ile 60 cm uzunluğunda ve genellikle silikon ya da üçte ikisi poliüretandır (Şekil 2.2). Hohn kateterleri 20 cm uzunluğunda santral olarak yerleştirilen silikon kateterlerdir. Hem periferik yerleşimli santral kateterler hem de Hohn kateterleri hastanede yatan hastalar ya da evde veya bakım evlerinde ayaktan tedavi gören hastalar için uzun süreli (üç aydan daha fazla süreyle) ve devamlı ya da aralıklı infüzyon tedavilerinde de kullanılabilmektedir Bu kateterler de geçici kateterlerdir ve 6-13 Fr çapındadır. İntravenöz infüzyon tedavisi için 5-7 Fr çap yeterlidir. Ancak diyaliz için kateter çapının en az 9,5 Fr olması ve en az 250-300 ml/dk akıma izin vermesi gerekmektedir. Ortalama kullanım süresi femoral yolla 2 hafta, subklavyen ve internal juguler yolla 6-8 haftadır. Bu sürelerin uzaması, infeksiyon riskini belirgin ölçüde artırmaktadır (9). Şekil 2.2. Periferden yerleştirilen tek veya iki yollu santral kateterler. 5 iii. Uzun Süreli Venöz Erişim Yolları Uzun süreli venöz erişim yolları tünelli santral kateterler ve port kateterlerini içermektedir. Geçici kateterlerden farkı, vene giriş öncesi cilt altında 8-15 cm’lik kısa bir seyir göstermeleridir. Silastik (silikon, elastomer) veya ince poliüretan’dan üretilirler. Silastik, yumuşak ve tortiyoze damarlarda kolay ilerletilebilen bir materyaldir. Bu tür kateterlerin tünel içerisinde kalan kısmında 7-10 günde fibröz doku oluşumunu uyararak kateterin yer değiştirmesini engelleyen dakron kılıf bulunmaktadır (Şekil 2.3). Bu kılıf aynı zamanda mikroorganizmalar için, bariyer işlevi görmektedir (4). Kalıcı kateterlerin endikasyonları, geçici kateterlerdeki ile benzerdir. Ancak kalıcı kateterler daha uzun süreli kullanım için de uygundurlar. Kullanım süresi kateter tipine ve kullanılış amacına göre değişmekle birlikte ortalama 1 yıldır. Şekil 2.3. Çift lümenli tünelli kateter. a) Tünelli Kateterler Tünelli kateterler santral yoldan yerleştirilen (çoğunlukla subklavyen veya juguler ven) ve distal ucu süperior vena kava aracılığı ile atriuma uzanan kateterlerdir. Genellikle silikon ya da lastikten üretilmektedirler. Kapaklı veya kapaksız olup, Hickman, Broviac, Groshong, Leonard… vb. gibi farklı tipleri bulunmaktadır. Groshon kateterler, kör bir uçla sonlanırlar. Ucun hemen proksimalinde yarık şeklinde açıklığı vardır. Bu yapı, kan geri kaçışını ve hava embolisini önleyen bir kapakçık gibi çalışır. Bu nedenle, kullanım sırasında katetere zarar vererek kullanım süresini kısaltan dışarıdan kıskaca gereksinim duyulmaz. 6 Groshong kateterler diğerlerine göre daha pahalı olup, işlev yitimi olasılığı Hickman kateterine göre daha fazladır (Şekil 2.4). Şekil 2.4. Groshong® kateteri. Hickman kateterlerin çeşitli boy ve çapları ile tek, çift veya üç lümenli tipleri bulunmaktadır. Güncel uygulamada en sık kullanılan kateterlerdir (4, 6) (Şekil 2.5, 2.6). Şekil 2.5. Hickman kateterinin şematik olarak vücutta görünümü. Şekil 2.6. 3 lümenli ve 2 lümenli, farklı tipte Hickman kateterleri. 7 b) Port Kateterler Hazne ve kateterden oluşan, tamamı cilt altına yerleştirilen, kapalı bir sistemdir. Uzun dönem ve aralıklı İV tedavi için idealdir. İnfeksiyon riski en düşük, hasta uyumu en yüksek olan santral venöz yoldur. Vücudun dışında görünen bir bölümü olmadığı için görünüşü olumsuz etkilememektedir. Genellikle onkoloji hastalarında kullanım yeğlenmektedir. Venöz portların çift hazneli ve çift lümenli tipleri de bulunmaktadır (Şekil 2.7). Günümüzde diyaliz amacıyla geliştirilmiş çift hazneli port kateterler de kullanılmaya başlanmıştır. Port kateterlerinde tünelli kateterlere ek olarak; kateterin proksimal ucu göğüs ön duvarına yerleştirilmiş bir hazneye bağlanmıştır. Venöz portların kateterleri silikon veya poliüretandan, hazne kısımları titanyum veya plastikten, enjeksiyon membranları da silastik materyaldendir. Hem titanyumdan hem de plastikten üretilen portlar, manyetik rezonans ile görüntüleme sırasında sorun oluşturmamaktadır (Şekil 2.8, 2.9). Hazne ciltaltına ve pektoralis major fasyası üzerine yerleştirilir. Ancak cilt altı yağ dokusu yeterli olmayan zayıf hastalarda, pektoralis major kası fasyasının altına yerleştirilmesi önerilmektedir. Haznenin cilde çok yakın yerleştirilmesi veya zayıf hastalarda büyük boy port seçimi hazne üzerindeki derinin gerilerek nekrozuna neden olabilmektedir. Hazne pektoral bölgenin operasyon, radyoterapi, yanık gibi nedenlerle kullanılamaması durumunda, alternatif olarak parasternal alana, trapezius veya deltoideus kası üzerine de yerleştirilebilmektedir. Hazneye Huber iğnesi denilen bir kanül yerleştirilerek kateterle ilişki sağlanmaktadır. İğne haznenin ciltten geçecek biçimde silikon kısmına dik olarak batırılır. Bu iğnenin ucundaki özel delik ve haznenin etrafındaki şerit sayesinde silikon duvardan sızdırma olmamakta ve bu özellikleri sayesinde korunulmaktadır. sızma sonucu oluşabilecek istenmeyen etkilerden 8 Şekil 2.7. Port kateterin şematik gösterimi. (Kaynak: Clinical Guidelines Committee. University College London Hospitals. Central Venous Catheter Care for Nurses and Allied Health Professionals, July 2006.) Şekil 2.8. Port kateteri ve haznesi. Şekil 2.9. Port kateter haznesinin ok yönünde kesiti. (Kaynak: Clinical Guidelines Committee. University College London Hospitals. CentralVenous Catheter Care for Nurses and Allied Health Professionals, July 2006.) 2.2. Santral Venöz Erişim Yollarının Yerleştirilme Endikasyonları Port kateterler için en uygun endikasyon hastanın sitotoksik ajanlarla uzun süreli ve aralıklı tedavi edilecek olmasıdır. Özellikle çocuk yaş grubunda aralıklı venöz örnekleme yapılmasına gereksinim duyulduğunda endikedir. Kemoterapi dışında; kısa barsak sendromu, nekrotizan enterokolit veya malnutrisyonda olduğu gibi süreli damardan beslenme durumunda, yanık ve kronik ishalde olduğu gibi damardan sıvı tedavisi gereken durumlarda, kemik iliği nakli yapılacak hastalarda, ağır vücut travması sonrası, HÜS, İTP gibi kan ürünü transfüzyonu gereken 9 durumlarda da endikedir. Uzun dönem izlem gerektirecek, malignensi dışı hastalıklarından en iyi bilinen endikasyonlardan biri de kistik fibrozisdir. 2.3. Santral Venöz Erişim Yolları Yerleştirilmeden Önce Yapılması Gereken Hazırlıklar Dikkatli bir ameliyat öncesi değerlendirme yapılması çok önemlidir. Öykü, fiziksel incelemeye ek olarak laboratuvar ve radyolojik değerlendirme yapılmalıdır. Tıbbi öyküde; kişinin ve ailenin kanama diyatezi yönünden incelenmesi, geçmişte santral kateter kullanma öyküsü, venöz tromboz ve stenoz açısından önemlidir. Trombosit işlevini bozacak ilaç alımı ya da kanama diyatezi nedeni ile kullanılan antikoagülanlar mutlaka sorgulanmalıdır. Primer hastalık yönünden incelendiğinde perkütan teknikle kateter takılma olanağı, boyun bölgesinde venöz dilatasyon olup olmadığına bakılmalıdır. Tam kan sayımı, kan biyokimyası, koagülasyon testleri yapılmalıdır. Kardiyotoksik kemoterapötik ilaç verilmiş olgularda ventrikül işlevleri EKO ile değerlendirilmelidir. Port kateteri veya santral kateter takılırken sıkı sterilizasyon koşulları sağlanmalıdır. Lokal yada genel anestezi tercih edilebilir. Çocuk yaş grubunda sıklıkla genel anestezi tercih edilmektedir. 2.4. Santral Venöz Erişim Yollarının Yerleştirilme Kontrendikasyonları Santral kateter ve port takılması için kontrendikasyonlar; sepsis, bakteriyemi (kan kültüründe üreme), tedavi edilmemiş koagülasyon bozuklukları, trombosit işlev bozuklukları, trombositopeni, port yerleştirilecek vende tromboz varlığı ve cilt sorunlarıdır. 2.5. Venöz Giriş Bölgesi Seçimi İdeal bir kateterde; kateter iç çapının yeterli akımı sağlayabilecek genişlikte, dış çapın ise kateterin yerleştirildiği vende akımı engellemeyecek kalınlıkta olması gerekmektedir. Kateter yerleştirilerek damarın kolay erişilebilirliği, daha önceden kullanılmamış olması, damarın bulunduğu bölgedeki basınç durumu, damarın açık olup olmaması ven seçilirken dikkate alınması gereken en önemli ölçütlerdir. Kateterin yerleştirileceği ven seçilirken, bu ölçütler göz önünde bulundurulmalıdır (Şekil 2.10). 10 Şekil 2.10. Venöz giriş bölgeleri. 2.5.1. Sık Kullanılan Venöz Giriş Bölgeleri Santral venöz erişim yollarının yerleştirilmesinde en sık kullanılan venler; eksternal jüguler, internal juguler, subklaviyan ve femoral venlerdir (10, 11). 2.5.2. Sık Kullanılmayan Venöz Giriş Bölgeleri Venöz giriş için kullanılabilecek diğer venler; aksiller ven, sefalik ven, gonadal ven ve deltopektoral venlerdir. Bu vende darlık, tıkanıklık, trombüs, anatomik çeşitlilikler, giriş bölgesinde infeksiyon veya yanık gibi nedenlerle kullanılamayan ve uzun süreli kateterizasyona (hemodiyaliz veya damardan beslenme için) gereksinim duyulan hastalarda yeğlenen seçeneklerdir. Tüm kullanım yollarında kateter ucu, vena kava superior, sağ atriyum veya sağ atriyum yakınlarında vena kava inferior içinde bulunur (10, 11). Bu venler son çare olarak akılda tutulmalıdır. Son yıllarda sefalik ven kullanımı artmıştır. Yapılan bir çalışmada; sefalik venin cut-down olarak kullanılması ile erken dönem komplikasyonların daha az görüldüğü gösterilmiştir (12). 2009 yılında yapılan ileriye dönük başka bir çalışmada 403 hastaya açık veya cerrahi yöntemle port kateteri yerleştirilmiş, erken ya da geç komplikasyonlar ile venöz giriş bölgesi arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Aynı çalışmada USG eşliğinde subklavyen vene kateter yerleştirilmesinde, açık ya da ‘Landmark tekniği’ 11 ile juguler vene kateter yerleştirilmesinde, cut-down yöntemi ile sefalik vene kateter yerleştirilmesine göre daha az komplikasyon geliştiği görülmüştür (13). Üst santral venlerin radyoterapi, tromboz gibi nedenlerden dolayı kullanılamadığı durumlarda USG eşliğinde veya açık teknikle femoral ven veya safen ven yoluyla vena kava inferiora kateter yerleştirilebilmektedir (14). 2.6. Sanral Venöz Erişim Yollarının Yerleştirilmesi Santral venöz erişim yolları yerleştirilirken temel olarak üç farklı teknik uygulanmaktadır. 2.6.1. Ultrasonografi Eşliğinde Bu yöntemde USG ile ven görülerek perkütan yolla kateter yerleştirilmektedir. Radyologlar tarafından kullanılan bir tekniktir. Çoğu kez internal juguler ven seçilmektedir. USG eşliğinde internal juguler vene giriş, teknik olarak daha kolay ve pnömotoraks riski çok daha azdır (Şekil 2.11). Sağ internal juguler ven, düz seyrettiği ve daha büyük olduğu için, sol internal juguler vene göre daha çok yeğlenir. Ayrıca sağ internal juguler venöz giriş, kateterin damar duvarına temas etmeden kalbe direkt ulaşmasını sağladığından, semptomatik stenoz ve trombüs gelişme olasılığı daha düşüktür. Tüm venöz yollar içinde trombüs gelişme olasılığı en düşük olan yol olarak bildirilmektedir (10). Femoral ven acil durumlarda ve kısa süreli kateterizasyonlarda kullanılabilmektedir. Ancak infeksiyon riski ve işlev yitimi olasılığı subklavyen ve internal juguler vene göre daha yüksektir. Şekil 2.11. Seldinger tekniğinin şematik gösterimi (15). 12 2.6.2. Anatomik İşaretler Yardımıyla / Landmark Tekniği Bu teknikte genel olarak anatomik işaretlere bakılarak takılacak venin yönü saptanır ve kateter perkütan olarak atriyuma yönlendirilir. Bu teknik kullanılarak subklavyen vene giriş, internal juguler vene girişe göre daha güvenlidir. a) İnternal Juguler Yaklaşım En sık kullanılan santral giriş bölgesidir. Başarı oranı yüksek, komplikasyon oranı düşüktür. Venöz erişim için 3 çeşit yaklaşım mevcuttur. i. Santral: Venöz dolgunluğu arttırmak ve hava embolisini azaltmak için hasta 15 derece Trendelenburg pozisyonuna getirilmelidir. Örtümün ardından SKM kasın sternal ve klavikuler bacağının birleştiği nokta bulunur. İnternal karotid arterin vurusu genellikle bu noktanın 1-2 cm mediyalinde SKM‘in sternal başının hemen iç kısmında hissedilir. Hastaya genel anestezi verilmemişse lokal anestezik infiltrasyonu yapılabilir. Uygulamayı yapan hekim sol elini karotid arterin üzerine yerleştirdikten sonra sağ eliyle cilde 30-45 derece açı ile ponksiyon yapar. İğne ucu aynı taraftaki meme başına yönelmiş pozisyonda 3-4 cm ilerletilir. Venöz kan gelişinin rahat olduğu noktada Seldinger tekniği ile kılavuz tel ilerletilir, kılavuz tel üzerinden kateter takılır (Şekil 2.11). ii. Anterior: Krikotiroid membrandan geçen yatay çizgi ile mandibuler açıdan geçen dikey çizginin birleştiği noktada karotid arter palpe edilir. Sol elin işaret ve orta parmakları ile arter palpe edilirken kılavuz iğne ile vurunun 0,5 cm lateralinden, iğnenin ucu aynı taraftaki meme başı yönünde olacak biçimde yönlendirilir. iii. Posterior: SKM kasın arka kenarı ile eksternal juguler venin kesiştiği nokta bulunur. İğne bu noktanın hemen arkasından sternal çentiğin aynı tarafındaki kenara doğru yönlendirilerek kasın arka yüzünden ven ponskiyonu yapılır. b) Eksternal Juguler Yaklaşım Güvenli ve kolay uygulanabilmesine rağmen kılavuz telin ilerletilmesi zor olabilir. Aynı pozisyonda yüzeyel venden ponksiyon yapılır. 13 c) Subklavyen Yaklaşım En sık infraklavikuler yaklaşım kullanılır. İğnenin ucu klavikulanın 1/3 dış bölümünde, kemiğin 2-3 cm altına girilerek sternal çentiğe doğru ilerletilir ve aspirasyon yapılır. Pnömotoraks riski çok yüksektir. Sandu ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada, Landmark tekniği ile subklavian ve internal juguler venden yapılan kateterizasyon işlemi karşılaştırılmıştır (9). Bu çalışmada, subklavyen vene girişte; %5 teknik başarısızlık, %3 pnömotoraks, %3 hemotoraks, %5 arteriyel yaralanma oluşmuştur. İnternal juguler vene girişte ise %12 teknik başarısızlık, %0,5 pnömotoraks, %8 arteriyel (karotis) yaralanma raporlanmıştır (9). Bu oranlar Landmark tekniğinde subklavyen venin neden yeğlendiğini göstermektedir. Ancak subklavyen ven belirgin olumsuzluklar nedeniyle venöz giriş için ilk seçenek olarak kullanılmamaktadır. Kolun venöz akışını sağlayan subklavyen vende kateter nedeniyle oluşabilecek trombüs, kolda ağrı ve şişliğe, antikoagülan, trombolitik tedavi gereksinimine ve kateterin çıkartılmasına neden olabilmektedir. Ayrıca hemodiyaliz grefti veya fistülü bulunan olgularda, subklavyen vende darlık gelişmesi olasılığı nedeniyle aynı taraftan venöz kateterizasyon uygulaması yapılmaktan kaçınılmalıdır. Subklavyen ven kateter giriminde, pnömotoraks ve hemotoraks gelişme sıklığı, internal juguler ven girişine göre daha fazladır. Aynı zamanda kostoklavikular ligament ve subklavyan kasın subklavyen vene yaptığı baskı, kateter yorulması ve/veya katlanma nedeniyle kateterde kırılma (Pinch-off sendromu) ve embolizasyona yol açabilmektedir (10, 13). Toplam 774 hasta üzerinde yapılan bir çalışmada internal juguler ven ve subklavyen vene kateter uygulamaları incelendiğinde, venöz tromboz riskinin internal juguler kateterde daha az olduğu görülmüştür (14). d) Seldinger Tekniği İsveçli bir radyolog olan Dr. Sven-Ivar Seldinger tarafından, 1953’de tanımlamıştır. Gerektiğinde USG yardımıyla da kullanılabilen, yuvarlak uçlu uzun bir iğne ile ponksiyon yapılarak vene girilip kılavuz tel iğne lümeni boyunca ilerletildikten sonra, iğne geri çekilmekte, dilatatör yardımıyla kateterin giriş bölgesi genişletildikten sonra kılavuz tel yerleştirilmektedir (15, 16) (Şekil 2.11). üzerinden kateter ilerletilerek vene 14 2.6.3. Cerrahi Teknik Venin ortaya konulmasının ardından vende açılan milimetrik bir kesiden üzerinden atriyuma yönlendirilir. Özellikle çocuk yaş grubunda yeğlenmekte ve genel anestezi altında yapılmaktadır. Venöz port yerleştirirken cerrahi teknikle ilk olarak eksternal juguler vene giriş denenir. Eksternal juguler vene girilemediğinde SKM kası diseke edilerek aralanır, internal juguler ven ortaya konur, ardından internal juguler vende açılan milimetrik kesi üzerinden kateter atriyuma ilerletilir. Sağ internal juguler ven, kateterizasyonu kolaylaştıracak biçimde düz seyrettiği ve daha büyük olduğu için, sol internal juguler vene yeğlenir. Port kateterleride santral venöz erişim yollarında olduğu gibi USG eşliğinde veya anatomik işaretlere bakarak perkütan olarak yada açık cerrahi yöntemle takılabilir. 1992 yılında USG yardımıyla kateter takılmasının tanımlanmasıyla perkütan yolla kateter takılması hızla artmıştır. Özellikle erken dönemde karşılaşılan pnömotoraks ve hemotoraksın görülme sıklığının azalması bu tekniğin kullanımını yaygınlaştırmıştır. Cut-down yöntemiyle yaklaşım ise komplikasyonların önlenmesinde bir seçenek olarak kullanılabilmektedir. Çalışmamızın konusu olması nedeni ile cerrrahi yöntemle port kateteri takılma tekniğinden aşağıda ayrıntılı olarak bahsedilecektir. 2.7. Port Kateterler ve Port İğnesinin Tanımı Kemoterapi için en uygun düzenek olması, hastanın günlük gereksinimlerini karşılamasına olanak sağlaması, deri altında gizlenmiş olması dolayısıyla psikolojik sorun yaratmaması, tromboz ve infeksiyon oranının daha düşük olması, dışarıdan bir pansuman veya girişim gerektirmemesi, çocuğun etkinliklerini, hareketlerini kısıtlamaması, ayda bir bakım gerektirmesi gibi nedenlerle port kateterleri kalıcı santral kateterlere yeğlenmektedir. Port kateterleri, 1980’lerden bu yana üretilmektedir. Port gövdesi, bölme, tek veya çift lümenli hazne ve kateterden oluşmaktadır. Mediport™, Babyport by Braun, Infuse-a-Port™ ve Port-a-Cath™’ gibi çeşitli port kateteri markaları bulunmaktadır. Sistem özelleşmiş eşiksiz bir iğne (Huber iğnesi) kullanılarak perkütan ponksiyonla bolus enjeksiyonlara, infüzyonlara ve kan ürünlerinin verilmesine 15 uygundur. Huber iğnesi ucunda daha büyük bir alana sahiptir ve düz veya açılı olabilir. İğnenin yapısı bölmenin ayrılmasına izin verir. Bu tip iğneler tekrarlayan iğne giriş hasarını önlemek için önerilmektedir (Şekil 2.12). Port kateteri kullanılmadığında iğne çıkarılır. Port iğneleri 72 saate kadar sürekli kullanılabilir fakat kan ürünü veya lipid solüsyonu verilmişse 24 saatte değiştirilmelidir. Şekil 2.12. Açık Huber iğnesi. İntravenöz port kateterlerin olumsuzlukları pahalı olması, ameliyathane koşulları gerektirmesi ve vücutta daha büyük izlere yol açması olarak sıralanabilir. 2.7.1. Port Kateterlerin Açık Cerrahi Yöntemle Yerleştirilme Tekniği Santral venöz erişim yolu yerleştirmeden önce yapılan tüm ameliyat öncesi hazırlıklar port kateter için de geçerlidir. Haznenin yerleştirileceği vücut bölümünün uygunluğunun değerlendirilmesi unutulmamalıdır. Çocuk yaş grubu onkoloji hastalarının port kateteri takılma işlemi elektif şartlarda ameliyathane koşullarında yapılmaktadır. Hasta genel anestezi aldıktan sonra omuzlarının yükseltilmesi ve başın karşı yöne döndürülmesiyle pozisyon verilir, daha sonra ameliyat sahası arıtılır. Cerrahi el yıkama ve steril örtüm yapılır. Eksternal juguler venin görüldüğü noktanın üzerinden ya da ven görülemiyorsa anatomik olarak bulunduğu noktadan, klavikulanın yaklaşık 2 cm süperiorundan, cilt katlantısına koşut 1 cm’lik kesi yapılır (Şekil 2.13a). Cilt altı yağ dokusu geçildikten sonra ven ortaya konur, 2 adet dikişle askıya alınır. Üstteki dikiş bağlanır. Hastanın 16 eksternal juguler veni bulunamazsa ya da kateter atriuma ilerletilemezse SKM kası aralanıp internal juguler ven dönülerek askıya alınır. İnternal juguler ven bağlanmadan ven duvarına çevre dikişi yerleştirilir. Portun merkezi, kolayca palpe edilebilen yer olan göğüs duvarına, sıklıkla deltopektoral oluğun inferior ve medialine yerleştirilir. Kırılma ve yer değiştirmenin engellenmesi için alttaki pektoralis kasına sabitlenmelidir. Subkutan port cebi seroma oluşumunu ve dolayısıyla port alanı infeksiyonu riskini azaltmak için en az diseksiyonla yapılmalıdır (Şekil 2.13b). Memenin yaklaşık 2cm yukarısından haznenin geçebileceği büyüklükte cilt kesisi yapılır. Eğri klemp ve parmak yardımıyla hazne için cep oluşturulur. Cilt altı yağ dokusu çok ince olan hastalarda ya da yenidoğanda hazne kas içine de yerleştirilebilir. Cep oluşturulduktan sonra hazne ile deneme yapılır. Cep tabanına ve iki köşesine daha sonra hazne sabitlemek için kullanmak üzere birer emilmeyen Polyester sütür (Ethibond®) yerleştirilir. Daha sonra tünel açılması işlemine geçilir. Metal çubuk cilt altına ilerletilir ve boyundaki kesiden çıkarılır. Silikon kateterin proksimal ucu metal çubuğa iliştirilir. Çubuk çekilerek kateter tünel içine yerleştirilir. Ardından venotomi yapılır (Şekil 2.13c-e). Vende oluşturulan açıklıktan plastik yükselti yerleştirilir ve ardından kateter ilerletilir (Şekil 2.13). Kateter ucunun atriumda olup olmadığının denetlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla çeşitli yöntemler kullanılabilmektedir. En sık kullanılan yöntem ameliyat sırasında radyolojik görüntüleme teknikleri kullanmaktır. Floroskopi eşliğinde veya taşınabilir röntgen cihazı kullanılarak düz akciğer radyogramı alınır. Kateter ucu atriyum girişinde veya atriyumla vena kava arasında olmalıdır. Şekil 2.13g’de floroskopi yardımıyla kateterin ucunun doğrulandığı görülmektedir. Radyolojik yöntem hızlı, güvenilir ve pnömotoraks, hemotoraks gibi erken komplikasyonları saptayabilmesi açısından yararlıdır. Ancak hasta radyasyonla karşılaşmaktadır. Kateterin ucunun bulunduğu düzey EKG yöntemi ile de denetlenebilmektedir. Kateter ucu ventrikül duvarına değdiğinde aritmi oluşmaktadır. EKG yöntemi kullanılarak yapılmış çalışmalar da mevcuttur (18, 19). Kateter ucunun bulunduğu yer doğrulandıktan sonra kateter damarda sabitlenir. Heparinle yıkanmış enjektörle deneme yapılır. Rahatça kan gelişi görülüp sıvı verildiğinde rahatça gidişi denetlendikten sonra bağlantı klipsi kateterin distal 17 ucuna geçirilir. Kateter hazneye bu klips yardımıyla sabitlenir. Hazne cebe yerleştirilir. Hazne çekilerek kateter hafifçe gerilir. Port cep içine itilerek sabitlemek için yerleştirilmiş dikişler bağlanır ve fazlalıkları kesilir. Cep kesisi ve boyun kesisi kapatılır. Port iğnesinin takılmasından sonra pansuman yapılarak işleme son verilir (Şekil 2.13j-l). a b c d e f Şekil 2.13. Port kateterinin cerrahi teknikle yerleştirilmesinin aşamaları. a) Venin yalıtılması, b) Cebin hazırlanması, c) Tünelin oluşturulması, d) Kateterin tünelden geçirilmesi, e) Kateterin vene girişi, f) Skopi cihazı ile kontrol. 18 g h i j k l Şekil 2.13. (devam) Port kateterinin cerrahi teknikle yerleştirilmesinin aşamaları. g) Kateter atriyumda olduğunun görülmesi, h) Kateterin hazneye bağlanması, i) Haznenin sabitlenmesi, j) Hazne sabitlendikten sonra, k) Kesilerin kapatılması, l) Port iğnesinin yerleştirilmesi. 2.8. Port Kateteri Yerleştirilmesinin Komplikasyonları Port komplikasyonları; işlem sırasında, işlem sonrasında erken ve geç komplikasyonlar olarak sınıflandırılabilir. Tablo 2.1’de işlem sırasında görülen ve 19 işlem sonrasında ortaya çıkan erken ve geç komplikasyonlar ile sıklıkları gösterilmiştir. Tablo 2.1. Kateter yerleştirilmesine bağlı komplikasyonlar ve görülme sıklıkları (20). İşlem sırasında Pnömotoraks Hemotoraks Hava embolisi Artere yerleştirme Kardiyak aritmi Perikardiyal tamponad Brakial pleksus zedelenmesi Sıklık % 1-4 1-11 Küçük iğne 0,1-0,8 Büyük iğne ender 0-15 Ventriküler 15-23 Atrial 6-40 Kardiyoversiyon gerektiren 0,9 Sıklık % 10 İşlem sonrasında A) Erken Hemoptizi Cebe kanama İnsizyon açılması B) Geç Kateter ilişkili sepsis Tromboz Kateter disfonksiyonu Kateter kopması Kateter göçü Kateter embolizasyonu Erozyon-perforasyonu Ekstravazasyon Cep infeksiyonu Ender Porta zor erişim 0-1 0,03 0-4,5 3 2,4-16 1-56 0,8-9 0,1-2,1 0,2-1,7 0-3,1 0,4-1 0,5-6 2,5 2.8.1. İşlem Sırasında Görülen Komplikasyonlar i. Pnömotoraks Pnömotoraks perkutan teknikle santral ven ponksiyonunun ve dolayısıyla da bu teknikle yerleştirilen intravenöz portların en sık rastlanan komplikasyonu olarak tanımlanmıştır. Klinik özellikler, erişim bölgesi ve cerrahın deneyimine bağlı olarak %1-4 sıklıkta görülmektedir (20). Pnömotoraks, en sık rastlanan perioperatif santral venöz kateterizasyon komplikasyonu olup, rapor edilen tüm komplikasyonların yaklaşık %25-30’unu oluşturmaktadır (4). Subklavyen vene, perkütan yolla kateter takılan olgularda daha sıkken, açık cerrahi yöntemle kateter yerleştirilen olgularda daha enderdir. İşlem sonrası %30’dan daha az pnömotoraks gelişen hastalar genelde asemptomatiktirler ve fiziksel inceleme ile ayırt edilmeyebilirler. İyatrojenik pnömotoraks teşhisi her zaman için, hastanın dik durduğu bir pozisyonunda çekilen 20 arka-önce akciğer radyogramında göğüs duvarından ayrıldığı görülen ince bir visseral plevral hat ile onaylanmalıdır. Doğrulayıcı grafiler işlemin hemen ardından veya birkaç saat sonra çekilmelidir. Pnömotoraksların büyük bir bölümü visseral plevranın paryetal plevradan 2-3 cm ayrılması şeklinde olup, asemptomatiktir. Bazen birkaç gün sonra fark edilir. Genelde küçük asemptomatik pnömotoraks tedavi gerektirmez. Büyük ve semptomatik olanlar, göğüs tüpü ile başarılı şekilde tedavi edilebilir. Ancak pnömotoraks ağır ve hayatı tehdit edebilecek bir komplikasyon olduğundan dikkatli izlem gerektirir (10). ii. Hemotoraks Hemotoraks periferik kanın plevra boşluğuna dolması ve plevral sıvının %50 den fazlasını oluşturacak şekilde kanla dolması şeklinde tanımlanmaktadır. İyatrojenik hemotoraks en sık santral venöz kateter yerleştirilirken intratorasik arter veya venin yaralanması ile olur (21). Subklavyen ven kanülasyonu sırasında, subklavian arter, pulmoner arter, internal mammarian arter ve interkostal arteler (22) yırtılmış olabilir, internal juguler ven kanülasyonu sırasında karotis arter veya brakiosefalik arter yırtılmış olabilir (23). USG kılavuzluğunda kateter yerleştirilerek çoklu girişimler azaltılarak böylece hemotoraksın önüne geçilebilir. Çoğu göğüs tüpü ile tedavi edilebilirken ender durumlarda torakotomi gerekebilmektedir (23). iii. Hava Embolisi Sağ atriuma ulaşan havanın pulmoner dolaşıma geçmesidir. Ender görülen bir komplikasyondur. Dilatatörün geri çekilmesi veya kateterin kılıf içine yerleştirilmesi sırasında hasta derin nefes alırsa negatif basınç etkisi ile oluşur. Mekanik sorunlar; kateter bağlantılarının kırık olması veya dekolmanı, kateter kılıfının yetersiz işlevi başta gelen nedenleridir (24). Kateter çekildikten sonra derialtı yolun açık kalması sonucu da olabilir (25). Santral venöz basıncın düştüğü derin hipovolemi, derin inspirasyon ve enstrümanın sürekli havada tutulduğu durumlarda hava embolisi riski artar (26). Hastalarda bilinç düzeyinde azalma, taşikardi, göğüs ağrısı, nefes darlığı, düzensiz nefes alma, siyanoz ya da öksürük durumunda şüphelenilmelidir. Masif hava embolisi durumlarında karakteristik bir ses, prekordiyumdan duyulabilir; bu üfürüm ‘derouet’ veya "moulin" üfürümü olarak isimlendirilir (27). Tanısı EKO ile 21 koyulur. Küçük hava embolileri sıklıkla görülür ve önemsizdir. Büyük emboliler ölümcül olabilir. Hasta sol lateral dekübit pozisyona döndürülerek %100 oksijen solutulmalıdır. Amaç vücuttaki oksijen azot dengesini oksijen yönüne kaydırarak azot atılımını arttırmaktır (28-30). Santral venöz kateter takılırken hava embolisi hasta Trandelenburg pozisyonuna getirilerek önlenebilir. iv. Yanlışlıkla Arteriyel Ponksiyon Yapılması İstenmeyen arteriyel ponksiyon; %2-4,5 oranında görülmektedir. Santral venöz kateterizasyon girişiminde %0,1-0,5 sıklıkla arteriyel yaralanma oluşmaktadır (31). Çoğunlukla yerel hematomla kendini sınırlandırır, büyük yaralanma durumunda veya pıhtılaşma bozukluğu varlığında hematom büyüyüyebilir. Karotis arterde aterom varlığında buraya yapılan ponksiyon sonucunda serobrovasküler olay gelişebilir (32). Yanlışlıkla karotis artere ponksiyon yapılma sıklığı %2-8’dir (33). Eğer hasta risk grubundaysa; kanama diatezi, heparinize ya da yaşlı ise kateter geri çekilerek baskılı pansuman yapılmalıdır. Hasta monitörize edilerek hematolojik, nörolojik ve solunumsal açıdan dengeli duruma getirilmelidir. Cerrahi ekplorasyon ya da endovasküler onarım gereken düşünülen olgular kalp damar cerrahisine danışılmalıdır. Erişkinde subklavyen ven kateterizasyonunda arteriyel ponksiyon sıklığı %6-8 (32,34) iken çocuklarda bu oran %10 dur (35). Subklavyen arter, pulmoner arter, interkostal arter gibi komşu arter yaralanmalarının sonucunda hemotoraks gelişebilmektedir (22). v. Aritmi Kateterin mekanik uyarısına bağlı olarak gelişir. Atrial ve ventriküler aritmilerin birçok çeşidi görülebilir. Özellikle kılavuz telin yerleştirilmesi sırasında hemodinamiyi bozmayan geçici aritmiler görülür. Atrial fibrilasyon görülen olgular bildirilmiştir (36). Pozisyonel aritmiler (atriyal fibrilasyon, ventriküler taşikardi) periferal kateter yerleştirilen hastalarda da bildirilmiştir (37). Bu komplikasyon hastanın pozisyonu ve kateterin ucunun yerleşiminin düzeltilmesiyle giderilebilir. vi. Perikardiyal Tamponad Santral venöz kateterin kalp içinde veya büyük damarların içindeyken damarın yırtılması sonucu tamponad gelişebilir, ender ancak ölümcül bir 22 komplikasyondur. Kardiyak tamponad semptomları kateter yerleştirildikten sonra bir kaç dakika sonra veya aylar sonra ortaya çıkabilir (38,39). Hastaların %36’sı ilk 24 saat içinde, %82’si ilk bir hafta içinde belirti verir (40). Perikardiyal tamponadın belirtileri; göğüste ağrı, karın duvarında gerginlik hissi, mide bulantısı, nefes darlığı, taşikardi, boyun damarlarının şişmesi, pulsus paradoksus, hipotansiyon, düşük voltajlı EKG ve kalp alanının genişlemesidir. Bu komplikasyonun önlenmesi amacıyla kateter uygun pozisyon ve teknikle süperior vena cavanın 2 cm proksimaline yerleştirilmelidir (40). Perikardiyal tamponad acil olarak tedavi edilmelidir. Kateter hattı üzerindeki tüm infüzyonlar kesilmeli, sıvının uzaklaştırılması için kateter aspire edilmeli ve tamponadın gerileyip gerilemediği kontrol edilmelidir. Bu işe yaramazsa, perikardiyosentez yapılmalı ve kateter çıkartılmalıdır. Uygun bir perikardiyal pencere gerekliliğinde ise, erken dönemde kalp damar cerrahisine danışılmalıdır. vii. Brakiyal Pleksus Hasarı Santral venöz kateter yerleştirilmesi sırasında brakiyal pleksus yaralanması, ender olmasına rağmen, kaynaklarda yer almaktadır (41). Brakiyal pleksus, stellat ganglion, vagus, hipoglossal ve frenik sinirlerin tümü internal juguler ven ile yakından ilişkilidir. Bu yapıların herhangi birinin kanülasyon sırasında yaralanması ile olabilir. Daha yaygın olarak, lokal anestezik enjekte edildiğinde geçici olarak sinirler bloke olabilir (41). 2.8.2. İşlem Sonrasında Görülen Komplikasyonlar a) Erken Komplikasyonlar Kateter takılmasından sonraki ilk 30 gün de görülen komplikasyonları içerir. Erken komplikasyonlar hemoptizi, port cebinde hematom ve kesi yeri açılmasıdır. i. Hemoptizi Ender görülen bir komplikasyondur. ii. Port Cebinde Hematom Özellikle antikoagülan tedavi alan hastalarda port kateteri yerleştirilmesi sonrası görülen bir komplikasyondur. Kötü cerrahi teknik hematom oluşumunu 23 arttıran en önemli sebeptir (42). Konservatif tedavi sıklıkla yeterlidir, hematom varlığında infeksiyon gelişim olasılığını arttırmamak için bir süre port kullanılmalıdır. iii. İnsizyon Yerinde Açılma Bu komplikasyonun görülme oranı %3 olarak tahmin edilmektedir. Kötü cerrahi teknik veya bozulmuş yara iyileşmesi sonucu insizyon yerinde açılma olmaktadır. Yara açılmasının bevacizumab (VEGF monoklonal antikoru) tedavisi sonrası 10 kat daha fazla olduğu bildirilmiştir (43). Yara yerinin açılması durumunda port kateterin kullanılmasına hemen ara verilip insizyon yerine lokal yara bakımı yapılmalıdır (20). Port kateterinin ciltten dışarı çıkması veya haznenin görülmesi; pediatrik yaş grubunda özellikle hematolojik malignensili hastalarda uzun dönem kemoterapi almaya bağlı olarak steroidin ciltaltı yağ dokusunun niteliğini bozması nedeni ile sık görülmektedir (Şekil 2.14). Debritman yapıldıktan sonra ikincil dikişle kapatılabilir. Eğer infeksiyon varsa kateter bir süre sonra başka yerden takılmalıdır. Şekil 2.14. Boyun bölgesi insizyonu açılmış hasta da kateter görülmekte. b) Geç Komplikasyonlar İşlemden 30 gün sonra görülen komplikasyonları tanımlar. Bu komplikasyonlar arasında; kateterle ilişkili kan dolaşımı infeksiyonu, tromboz, kateter disfonksiyonu, kateter rüptürü, Pinch-off sendromu, kateterin yer 24 değiştirmesi, kateter embolizasyonu, süperior vena kava’da erozyon ve perforasyon, ekstravazasyon, cep infeksiyonu ve porta erişim güçlüğü (port inversiyon) yer alır. i. Kateter İlişkili Kan Dolaşımı İnfeksiyonu Port infeksiyonu sıklığı çocuk yaş gruplarında yapılan çalışmalarda %1,45 ile %4,5 arasında bildirilmektedir (44, 45). Portla ilişkili infeksiyonun gerçek görülme sıklığını saptamak zordur. Klinik olarak infeksiyon yerel (çıkış alanı veya port cebi) ve genel (kateterle ilişkili kan dolaşımı infeksiyonu) olarak ikiye ayrılmaktadır (46, 47). Yerel çıkış alanı infeksiyonları cilt yarasında ya da port üzerinde iğne giriş alanında gelişir ve yerel duyarlılık, ağrı, eritem, endurasyon ve ödem gözlenir. Çoğu olguda bu infeksiyonlarda etken ‘S. epidermidis’tir. İğnenin uzandığı alan boyunca organizmaların doğrudan inokülasyonu ya da göçü söz konusudur (48). Bazı olgularda port cebinden pürülan sıvı gelebilir. En sık etkenler koagülaz negatif stafilokoklar ve Candida türleridir (49). Port infeksiyonundan şüphelenilen olgularda ve özellikle ateş varlığında periferik venden ve kateterden tekrarlayan kan örnekleri alınarak kültür yapılmalıdır. Yapılan çalışmalar hemşire veya kateter bakım ekibinin standart ve titiz bakım yapmaları sağlandığında infeksiyon oranlarının %25-33’den %4 veya daha aza indiğini göstermektedir (50, 51). Port kateter infeksiyonu; kateterle ilişkili kan dolaşımı infeksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Kateter ve periferik kan kültüründe gösterilmiş pozitif bir üreme varlığına klinik (ateş, titreme, hipotansiyon) bulgular eşlik ediyorsa katetere bağlı bakteriyemi veya fungemiden söz edilebilir. Kateterle ilişkili sepsis düşünülüyorsa kateterin bulgulardan en az 48 saat önce kullanılmış olması gerekmektedir (52). Port kateterli olguların %4,8’inde infeksiyon komplikasyonu gelişebilir. Gram pozitif koklar en sık etken olan organizmalar olarak bildirilmiştir (74). Kateter kaynaklı infeksiyonlar evrensel asepsi önlemlerine bağlı kalındığında kesinlikle önlenebilir, el yıkama ve aseptik teknik infeksiyonu azaltmak için çok önemlidir. Bu durum göz önüne alındığında hastaları ve ailelerini eğitmek büyük önem taşımaktadır. Kateterler sıkı aseptik teknik uygulayan eğitimli ve nitelikli personel tarafından kullanılmalıdır. Bakteremi, antibiyoterapi başlanmasının ardından 72 saat veya daha fazla devam eder veya yinelerse port gerecinin çıkarılması gerekebilir. Kan kültürlerinden S. aureus, Pseudomonas aeruginosa, 25 çoklu dirençli Acinetobacter baumannii ya da Candida türleri izole edilir. Komplike infeksiyon durumunda port gereci çıkarılmalıdır (50, 51). Bu infeksiyonların tedavisi port iç yüzeyinde biyofilm oluşması nedeniyle zordur. Bakteriler bu yolla antimikrobiyal ajanlara karşı daha korunaklı duruma gelmektedir (53) (Tablo 2.2). Portla ilişkili infeksiyonların tedavisi için kültürde üreyen mikroorganizmalara göre antimikrobiyal tedavi verilmelidir (54). En sık neden olan mikroorganizmalar, koagülaz negatif stafilokoklardır ve genelde vankomisin veya teikoplaninle tedavi edilir. Bir kez infeksiyon teşhisi konulduğunda kateterin çıkarılması çoğu zaman gerekmez, ampirik olarak geniş spektrumlu antibiyotik başlanır, sonrasında etken mikroorganizmaya yönelik antibiyotik ile devam edilir. Üniversitemiz pediatrik onkoloji kliniğinde yapılan bir çalışmada port kateteri ile ilişkili infeksiyon etkenlerinin dağılımı Tablo 2.2’de gösterilmiştir (55). En sık etkenler S. epidermidis, S.aureus ve candida türleridir. 26 Tablo 2.2. Port kateteri ile ilişkili infeksiyon etkeni mikroorganizmaların dağılımı (55). Etken mikroorganizmalar n % Koagülaz negatif stafilokok 138 Stafilokokus epidermidis 76 26,3 Stafilokokus hominis 17 5,9 Stafilokokus saprophyticus 16 5,6 Diğer stafilokoklar 29 10 Diğer gram (+) kok 49 Stafilokokus aureus 20 17 Enterokok türleri 14 4,9 Streptokok türleri 9 3,1 Mikrokok türleri 6 2,1 Gram negatif mikroorganizma 49 Klebsiella türleri 9 3,1 Enterobakter türleri 8 2,8 Pseudomonas türleri 7 2,4 Serratia marcescens 7 2,4 Escherichia coli 4 1,4 Acinetobakter türleri 4 1,4 Stenotrophomonas maltophilia 4 1,4 Pantoea agglomerans 2 0,8 Mantar 52 Non-albicans candida 32 11,1 Candida albicans 20 7 Stenotrophomonas maltophilia 4 1,4 Pantoea agglomerans 2 0,8 TOPLAM 288 100 27 ii. Tromboz Kateter ile ilgili tromboz geri dönüşsüz işlev bozukluğuna yol açan en sık komplikasyon olup genellikle rastlandığı için çoğu kez göz ardı edilir. Portla ilişkili tromboz yerleştirilen kateterin ucunda, kateter boyunca veya kateterin damar duvarını deldiği alanda oluşabilir (56, 57). Tromboz sıklığı merkezler arasında farklılık göstermektedir (%0-16). Klinik bulgular kızarıklık, şişme ve omuz ya da retrosternal ağrı şeklindedir (56). Trombüs gelişimi infeksiyonlara, lümen daralmasına, dolaşım tıkanıklığına ve tromboembolizm gibi çeşitli komplikasyonlara yol açabilir (58, 59). Kateterle ilişkili tromboembolizmin nedenleri çeşitlidir. Kateter takılması, belli bir ölçüde damar duvar travmasına neden olabilir. Ayrıca bazı kemoterapotik ajanların sklerozan etkisi damar duvarına zarar verir. Vendeki kateterin hareketi nedeniyle endotelyal duvar abrazyonu olabilir. Kateter ucunun lokalizasyonu da trombüs gelişiminde rol oynar. Kateter ucu kaval-atriyal bileşkede bulunmalıdır. Kateter ucu brakiosefalik vende veya vena kava süperiorun kranial kısmında bulunursa tromboz riski artmaktadır (59). Tromboz; sağ atrium, santral ven veya kateter, intralüminal/fibrin kılıf gibi dört farklı bölgede ortaya çıkabilir (60). Sağ atriyal trombüs ender fakat hayatı tehdit eden bir komplikasyondur. Pulmoner emboli ve kalp durmasına neden olabilir. Genel yaklaşım olarak cerrahi trombektomi önerilir. Tıbbi tedaviler küçük olan çocuk hastalarda ve orta ölçekli trombüste denenebilir. Santral ven trombozu genellikle farkedilemez ama tedavi edilmezse, vena kavada tıkanıklığa neden olabilir. Fraksiyone düşük molekül ağırlıklı bir anti trombotik ajan, heparin veya cerrahi tedavi seçenekleri kullanılabilmektedir. Çocuklarda kateterle ilişkili tromboz riskini arttıran PAI-1, MTHFR ve protrombin mutasyonu gibi endojen trombofilik risk faktörleri varken (61), erişkinlerde trombofilik risk faktörleri (Faktör V Leiden, PAI1, MTFHR ve protrombin mutasyonu) ile kateter ilişkili tromboz arasında bağıntı yoktur. Trombozdan şüphelenildiğinde Doppler ultrasonografiyle araştırılabilir. Subklavyan vende tromboz ile tetiklenen pulmoner emboli tehlikesi düşüktür (62). Bu tür trombozlar port çıkarılmadan antikoagulan ilaçlarla başarı ile tedavi edilebilir. Bu bilgi, subklavyen venin trombotik tıkanıklığından sonra port gerecinin kullanımını sistematik olarak araştıran çalışmalarla da desteklenmiştir (63). İlerleyici 28 tromboz, sürekli ağrı ve trombüsün vena kava süperiora kadar uzanması durumunda kateterin çekilmesi gerekebilir (64-66). Çocuk yaş grubunda portla ilişkili tromboza yönelik yeterli çalışma yoktur. Port sistemlerinin yaklaşık 20 yıldır kullanılmalarına rağmen, koruyucu heparin verilmesi genellikle tercih edilmemektedir (66). Uygulamamızda portla ilişkili tromboz durumunda kateterin çekilmesi önerilmektedir. Fraksiyone olmayan heparin ≥500 IU/ml konsantrasyonda kullanılmalıdır (66). Ayrıca, heparin pıhtılaşma sistemini engelleyebilir veya heparinle tetiklenen trombositopeni (HIT I, II) yapabilir. Heparinle kateterin tekrar açılması sağlanamayan vakalarda trombolitik ajanlar erilebilir. Ürokinaz, streptokinaz ve alteplaz tıkalı kateterlerin açılmasında kullanılmaktadır. Ürokinaz aspirasyondan 60 dakika önce intraluminal 5,000 IE/2 ml olarak uygulanır. Eğer başarılı olmazsa 3 kez yinelenebilir. Streptokinaz pahalı değildir fakat pirojenik ve antijeniktir. Hayatı tehdit eden anaflaksi riski nedeniyle ilk seçenek olarak kullanılmamaktadır. Alteplaz 2 mg/2 ml 2 kez uygulanabilir ve 30120 dakika uygulanması kateterin açılmasında etkili ve güvenlidir. iii. Kateter Bağlantısının Kopması Kateter bağlantısının kopması çok ender bir komplikasyon olup görülme sıklığı %0,1-2,0’dır (64, 65, 68). Port kateter bağlantısı kopan olgularda enjeksiyon sırasında aşırı ağrı olur. Çocuk hastaların bu ağrıyı tarif etmesi her zaman mümkün olmayabilir. Böyle bir komplikasyonu önlemek için yerleştirmenin çok dikkatli yapılması gerekir. Port takıldıktan sonra bağlantı klipsi dikkatli biçimde yerine oturtulmalıdır. Ameliyat sırasında cilt kapatılmadan yapılacak denetimlerle bu komplikasyon önlenebilir (Şekil 2.15). 29 Şekil 2.15. Klipsinden ayrılmış kateter. Biffi ve ark. 1997’de 178 port kateterli hastanın 3 tanesinde port rüptürü bildirmiştir. Bu komplikasyonun sıklığı %1,68 olarak rapor edilmektedir (69). iv. ‘Pinch-off’ Sendromu Pinch-off sendromu santral ven kateterinin uzun süre klavikula ile birinci kosta arasına sıkışması durumunda ortaya çıkar ve %5 oranında gözlenen ender bir komplikasyondur (46, 68). Sıkışma kateterin geçici olarak tıkanmasına yol olabilir ve ezilme, hatta kateterin tam transeksiyonu ve embolisiyle sonuçlanabilir (70). Pinchoff sendromunun uyarıcı bulguları kan örneklerinin alınmasında zorluk yaşanması ve sıvı infüzyonlarına direnç olmasıdır. Ortalama 5,3 ayda bir bu komplikasyonun ortaya çıktığı görülmüştür (46,70). Subklavyan vende görüldüğünden juguler ven seçilerek Pinch-off sendromu önlenebilir (70, 71). Cerrahi olarak takılan port kateterlerde subklavyen ven yeğlenmediği için Pinch off sendromu görülme olasılığı bulunmamaktadır. v. Kateter Ucunun Yer Değiştirmesi Geç dönemde gelişen ender bir komplikasyondur. Kateter ucunun kendiliğinden yer değiştirmesi sıklığı %0,9-1,8 olarak rapor edilmiştir (66, 72). İkincil malpozisyon olarak da adlandırılır. Boyun ağrısı, omuz ağrısı, kulak ağrısı, venöz flebit ve tromboz gibi pek çok soruna neden olur. Kemoterapotik ajanların dikkatsizce verilmesinden sonra nörolojik komplikasyonlara ve kortikal ven 30 trombozuna neden olması durumunda hayatı tehdit edebilir. Kendiliğinden yer değiştirmenin mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Kateter yer değiştirmesinin, kateteri etkileyecek fiziksel güç sonucu oluştuğuna inanılmaktadır. Kol ve omuz hareketi, intratorasik basınç artışı öksürük veya kusma, konjestif kalp yetmezliği ve güçlü yıkama kateter hareketine neden olabilir. Kateter ucu kısa olan, subklavyen ven veya vena kava süperiorda olan olgular yakından izlenmelidir. Kateter ucu internal juguler venden boynun karşı tarafına veya karşı taraf brakiyosefalik vene göçedebilir (73). İnternal juguler venden yer değiştiren kateterin semptomları kulak yada omuza vuran boyun ağrısı ve zaman zaman garip sesler işitme şeklinde de belirti gösterebilir (74). vi. Kateter Embolizasyonu Kateter embolizasyonu, kateter rüptürü, kateter ayrılması, kateterin kopması sonucunda ve pinch-off sendromu sonrasında ortaya çıkabilir (36). Emboli en sık santral ven, sağ atrium, sağ ventrikül ve pulmoner artere olmaktadır (75). Kateter embolizasyonunun en önemli belirtisi kardiyak aritmidir (76, 77). Bunun yanında çoğu olgu asemptomatiktir. Akciğer radyogramında rastlantısal olarak görülür. En sık görülen belirti hasarlı kateterin kullanılması sırasında oluşan ağrı ya da basınç hissidir (78). Diğer ortak belirtiler; öksürük, çarpıntı, port yeri çevresinde şişlik cilt altına sıvı kaçışı ve ventriküler taşikardidir. Bu komplikasyon sonrasında portun çıkarılması zorunludur. Çıkarma işlemi endovasküler yöntemler kullanılarak çocuk kardiyologları tarafından yapılabilmektedir. vii. İlaç Kaçışı Yapılan en iyi cerrahi teknik ve kullanılan iyi gerece rağmen bazen dışarıdan kaçış gelişebilir. Portdan dışarı kaçışın dört temel nedeni vardır: 1. İğnenin yanlış yerleştirilmesi veya iğnenin yerinden oynaması 2. Trombüs veya fibrin kılıf oluşumu 3. Süperior vena kavada perforasyon 4. Kateterde delik veya kırık (79). Dışarıdan kaçış hasarı %3-6 arasında değişmektedir (46, 80). Dışa kaçış genellikle iğnenin port haznesinin dışına takıldığı veya port membranından çıktığı 31 durumlarda yapılan infüzyonlarda olmaktadır (81). İrritan ilaçlar genelde infüzyon sahasında inflamasyon ve ağrıya neden olur fakat vezikan (özellikle antrasiklin grubu doksorubisin ve epirubisin gibi yakıcı, tendonlara kadar uzanabilen, cilt altı dokuda hasara yol açan) ilaçlar, ciddi yumuşak doku nekrozu ve cerrahi tedavi gerektiren iyileşmeyen ülserasyonlara neden olabilir. Eğer sitotoksik ajanın antidotu varsa kateter aspire edildikten sonra verilmeli, nekroz oluşmuşsa doku debritmanı yapılmalıdır. Portun doğru yerleştirilmesi iğnenin doğru yere takılması için büyük önem taşımaktadır (46). İğne takıldıktan sonra, kemoterapi vermeden öce kan aspire edilmeli ve ardından lokal rahatsızlık ve şişme olmadan rahat akışın sınanması için en az 10 ml serum fizyolojik gönderilmelidir (82). Çocuk yaş grubunda hastanın çırpınması nedeni ile iğnenin haznenin ortasına yerleştirilmesine özen gösterilmelidir. Cilt altı yağ dokusu fazla olan hastalarda kısa boylu iğne kullanmak ilaç dışarı kaçışının ekstravazasyonun yaygın nedenleri arasındadır. viii. Port Kateteri Geri Kayması Bu komplikasyon son derece enderdir (80). Port kateteri geri kayması olan hastalarda kan alınırken ve kateterden sıvı verilirken göğüs ağrısı gelişebilir. Port kateteri geri kaymasını önlemek için kateter emilmeyen bir dikişle tutturulmalıdır (46). ix. Kateter Yırtılması Port kateterlerin Pinch off sendromu ile ilişkisiz olarak damar içi rüptürü ender bir komplikasyondur. Etiyolojisi bilinmemekle birlikte yanlış yerleştirmenin neden olduğuna inanılmaktadır. Kateter materyali hataları ve kullanılan malzemelerin mekanik özelliklerinin değişmesi de suçlanmaktadır (83). Kateterden sıvı gönderilmesi 10 ml.lik enjektörle yapılmalıdır. Çünkü daha küçük hacimli enjektörler daha yüksek basınç yaratarak rüptür riskini arttırabilmektedir (66). x. Superior Vena Kava’da Aşınma ve Perforasyon Ender, ancak potansiyel olarak yaşamı tehdit eden geç komplikasyonlardandır. Genellikle hafif semptomlarla başlar sonrasında göğüs ağrısı, nefes darlığı, tek taraflı plevral efüzyon, hemodinamik bozukluk gelişebilir. 32 Sol taraftan ve büyük çaplı kateter takılan hastalar görece daha yüksek risk altındadırlar (84). Kateterler eskiye kıyasla daha yumuşak ve esnek yapıda üretilmektedir, kateter teknolojisindeki gelişmelere koşut olarak bu komplikasyon sıklığı azalmıştır. xi. Diğer Ender Komplikasyonlar Cep İnfeksiyonu Cep infeksiyonunda genellikle port üzerindeki dokuda eritem veya endurasyon gelişir. Bu gereçlerin hem yerleştirilmesi sırasında, hem de kullanım süresince aseptik kurallara tamamıyla uyulduğunda önlenebilir. Porta Erişim Zorluğu Şişman veya ciltaltı yağ dokusu kalın hastalarda daha sık görülmektedir. Portun Dönmesi Kötü cerrahi teknik en önemli nedendir. Portun fasyaya tespit edilmesi sırasında yeterli özen gösterilmezse haznenin Huber iğnesi takılırken yerinden oynaması sonucu hazne kendi ekseni etrafında dönebilir. Kronik Klaviküler Ağrı Nedeni tam olarak bilinmeyen geç bir komplikasyondur. Sinir hasarı ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Kateterde tromboz varlığında boyun ağrısının yansıması şeklinde de ortaya çıkabilir. 2.9. Port Kateter Sisteminin Kullanımı ve Bakımı Her türlü işlem eller yıkanıp steril eldiven ve maske takıldıktan sonra, steril koşullarda gerçekleştirilir. 2.10. Port Kullanılacağı Zaman Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar 1. Steril eldiven giyilerek steril gazlı bez ile önce portun üzerindeki cilt batikon ile genişce iki kez temizlenmelidir. Ardından bölge steril örtü ile örtülür. 2. Enjektöre serum fizyolojik çekilir. 33 3. Özel iğne ucuna dokunmamaya özen gösterilerek steril paketinden çıkarılır ve enjektöre takılır (enjektör en az 10 ml’lik olmalıdır). 4. İğneyi yukarı doğru tutarak enjektörün içindeki hava boşaltılır. 5. Dezenfekte edilmiş olan enjeksiyonun yapılacağı noktaya dokunmadan, boştaki elin parmakları ile cilt altındaki port hissedilir. 6. Hazne işaret parmağı ve baş parmak arasında sıkıca tutulur. 7. İğne, hazneye dik olarak batırılır. Cilt ve hazne membranına batırıldıktan sonra, iğnenin ucunun haznenin tabanına dokunuşu hissedilene kadar ilerletilir (Şekil 2.16). 8. Önce enjektörün pistonu hafifçe geri çekilerek kan gelip gelmediği kontrol edilir. Kan geliyorsa iğnenin ucu doğru yerdedir. 9. Bu aşamadan sonra, yavaş ve dikkatli bir enjeksiyon veya infüzyon ile ilaç uygulanabilir. Enjeksiyon sırasında kesinlikle ağrı olmamalıdır. Ağrı durumunda enjeksiyon derhal durdurulmalıdır. 10. Enjeksiyondan sonra sistemi yıkama işlemi için heparinli serum fizyolojik (1 ml’sinde 100Ü heparin) kullanılır. Yıkama işlemi için, ilaç verilen enjektör kullanılmamalıdır. 11. Eğer kısa aralıklarla tekrarlayan enjeksiyonlar yapılacaksa iğne steril bir pansuman ile yerinde bırakılabilir. İğnenin portun üstünde kalış süresi beş günü geçmemelidir. 12. Portun içi yıkandıktan ve serum fizyolojik ile doldurulduktan sonra enjektörün pistonu yavaşça itilirken iğne çekip çıkarılır. 13. Çıkarılan iğne atılır hiçbir zaman ikinci kez kullanılmaz. 14. Bütün bu işlemlerin steril tek kullanımlık eldiven ile yapılması önerilir (85). Şekil 2.16. Port haznesine iğnenin takılması (86). 34 2.11. Port Kateterlerinin Çıkarılması Port kateterlerin vücutta kalış süresi diğer kateterlere göre daha uzundur. Kemoterapisi tamamlanmış, port kateteri uzun süredir kullanılmayan hastaların portları çıkarılmalıdır. Tedavisi henüz tamamlanmamış, komplike olmuş kateterlerin çıkarılması ile tedavisi bitmiş hastaların kateterlerinin çıkarılması arasında teknik bir fark yoktur. Eğer infeksiyon nedeni ile çıkarılacaksa kan kültüründeki üremeyi doğrulamak amacı ile kateter ucu kültürü gönderilmelidir. Bölümümüzde port kateteri çıkarılma işlemi günübirlik cerrahi ile yapılmaktadır. Hasta genel anestezi aldıktan sonra pozisyon verilir. Portun takıldığı pozisyonda kateter çıkarılır. Uygun sterilizasyon şartları sağlandıktan sonra hazne üzerinden eski insizyon skarına uygun olarak kesi yapılır (Şekil 2.17a-b) Hazne cepten keskin diseksiyonlarla serbestlendikten sonra hazneyi sabitleyen dikişler kesilir. Hazne çekilerek kateterin juguler venden çıkması sağlanır (Şekil 2.17d-f). Boyun bölgesinde hematom oluşmasını engellemek amacıyla kateterin giriş bölgesine elle baskı uygulanır. Kateterin çıkarılamadığı durumlarda boyun bölgesi açılarak kateterin vene giriş bölgesi serbestleştirilerek çıkarılmaya çalışılır. Eğer buna rağmen kateter çıkarılamıyorsa fazla zorlanmamalıdır. Kateter endovasküler yöntemlerle çıkarılmalıdır. 35 a b c d e f g Şekil 2.17. Port kateteri ve haznesinin çıkarılma aşaması. a) Uygun pozisyon, b) Boyun bölgesinden görünüm, c) Haznenin görülmesi, d) Hazne üzerinden yapılan insizyon, e) Haznenin serbestlenmesi, f) Çıkarılmış port, g) Cildin kapatılması. 36 3. HASTALAR ve YÖNTEM Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalında Ocak 2000 - Haziran 2013 tarihleri arasında portu çıkarılan hastalar yaş, cinsiyet, tanı, portun yerleştirildiği ve çıkarıldığı zamanki boy, kilo ve beden kitle indeksleri, portun yerleştirildiği ven, port boyutu, port yerleştirilirken ve izleminde ortaya çıkan komplikasyonlar, olguların steroid kullanımı, port çıkarılma nedenleri, port infeksiyonu ile ilgili özellikler (kültür ve antibiyogram sonuçları) ve sağ kalım oranları geriye dönük olarak incelenmiştir. Hastalara ait bilgiler hastane kayıtları ve otomasyon sisteminden elde edilmiştir. Radyoloji bölümü tarafından port takılmış hastalar ile hastanemiz dışında port kateteri takılmış hastalar çalışmaya alınmamıştır. Hastalar tedavisi sona erdiği için portu çıkarılanlar (TSEG) ile komplikasyon nedeniyle (KG) portu çıkarılan hastalar olmak üzere iki grupta incelenmiştir. Her iki gruba ait özellikler karşılaştırılmıştır. 3.1. İstatistiksel Değerlendirme Hastalara ait veriler SPSS 16.0 programına aktarılarak tanımlayıcı istatistik analizler yapılmıştır. Yaş gruplarına, port çıkarılma nedenlerine, tanılara ve port takılan bölgeye göre hastaların dağılımı ile komplikasyonların sayı, yüzde ve yıllara göre dağılımları ve port çıkarılma nedenlerinin komplikasyonlara göre dağılımları hesaplandı. TSEG ve KG’daki hastalara ait veriler Ki-kare (Chi-squared) testi ile karşılaştırıldı. Analizde 0,05’den küçük p değerleri anlamlı kabul edildi. 3.2. Etik Onayı Çalışma Hacettepe Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Çalışmalar Etik Kurulu’nun 16999557-775 sayı ve GO 3/370-18 no’su ile 12.07.13 tarihli kararı ile onaylandı. 37 4. BULGULAR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi bölümünce 2000-2013 yılları arasında venöz erişim gereksinimi olan 242 olguya ait veriler geriye dönük olarak incelendi. Çalışmaya alınan olguların 132 (%54,5)’si erkek, 110 (%45,5)’u kız olup, erkek kız oranı 1,32/1’dir. Olguların yaşları 0-24 arasında olup ortalaması 9,4 ± 4,9 yıldı. TSEG’da 170 (%70,2) olgu KG’da ise 72 (%29,8) olguya ait bilgiler değerlendirildi. Olguların demografik özellikleri Tablo 4.1’de özetlenmiştir. TSEG’da yaş ortalaması 10,2 ± 4,9 iken KG’da 7,7 ± 4,4’tü. Cinsiyet dağılımı incelendiğinde TSEG grubunda erkek kız oranı 1,32/1 iken KG’de bu oran 1,15/1’di; Gruplar arasında yaş ve cinsiyet bakımından fark yoktu (p>0,05). Olgular port yerleştirilme anındaki ağırlıklarına göre incelendiğinde; TSEG’da ortalama ağırlık 17,9 ± 1,2 kg iken KG’da 14,1 ± 9,4 kg’dı. Port çıkarılma anındaki ağırlık ortalamaları ise, TSEG’da 27 ± 1,6 kg iken KG’da 16 ± 9,3 kg’dı. Port yerleştirilme ve çıkarılma anındaki vücut ağırlıkları bakımından gruplar arasında fark yoktu (p>0,05). Port yerleştirilme anındaki boylara göre incelendiğinde, TSEG’da ortalama boy 100,8 ± 29,3 cm iken KG’da 92 ± 24 cm’di. Port çıkarılma anındaki boylar incelendiğinde ise TSEG’da ortalama uzunluk 110 ± 29 cm iken, KG’da 96 ± 23 cm bulundu. Port yerleştirilme ve çıkarılma anındaki boylar bakımından gruplar arasında fark yoktu (p>0,05). Olguların 93 (%38,6)’ünde steroid kullanma öyküsü varken 148 (%61,4) hastada steroid uygulanmamıştır. Bir hastanın ise steroid kullanım öyküsü bilinmemekteydi. TSEG’da hastaların 58 (%34,1)’i steroid kullanmışken, 112 (%65,9) olguda steroid kullanım öyküsü yoktu. KG’da ise 35 (%49,3) hasta steroid kullanmıştı, 36 (%50,7) hastada steroid kullanım öyküsü yoktu. Her iki grupta steroid kullanma oranları bakımından fark saptanmadı (p>0,05). 38 Tablo 4.1. Hastaların demografik özellikleri ve gruplar arası dağılımı. TSEG KG p 10,2 ± 4,9 7,7 ± 4,4 >0,05 1,32/1 1,15/1 >0,05 17,9 ± 1,2 14,1 ± 9,4 >0,05 27 ± 1,6 16 ± 9,3 >0,05 100,8 ± 29,3 92 ± 24 >0,05 110 ± 29 96 ± 23 >0,05 58 (%34,1) 35 (%49,3) >0,05 Yaş (yıl) Cinsiyet (E/K) Yerleştirilirken Ağırlık (kg) Çıkarılırken Yerleştirilirken Boy (cm) Çıkarılırken Steroid kullanımı Olgular tanılarına hematolojik malignensisi olan hastalar (n=77, %31,8), solid tümörü olan hastalar (n=94, %38,8), diğer malignensili hastalar (n=57, %23,6) ve malignensi dışı hastalar (n=14, %5,8), olarak 4 gruba ayrıldı. Gruplar arasında tanıları bakımından istatistiki olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05). TSEG ve KG’da yer alan hastaların tanılarına göre dağılımı Tablo 4.2’de gösterilmiştir. Tablo 4.2. Olguların tanılarına göre dağılımı. TSEG KG p n (%) n (%) Hematolojik malignensi 52 (67,5) 25 (32,5) >0,05 Solid tümörler 68 (72,3) 26 (27,7) >0,05 Diğer malignensiler 44 (77,2) 13 (22,8) >0,05 Malignensi dışı 6 (42,9) 8 (67,1) >0,05 Hematolojik malignensiler 41 olguda (%16,9) ALL, 6 olguda %2,5 AML, 29 olguda (%12) NHL, 1 olguda (%0,4) Hodgkin lenfoma olduğu görüldü. ALL tüm tanılar arasında en sık port kateteri yerleştirilme nedeniydi. Gruplar arasında hematolojik malignensili olgu dağılımı bakımından istatistiki olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05). Tablo 4.3’te hematolojik değerlendirmesi görülmektedir. malignensili hastaların gruplara göre 39 Tablo 4.3. Hematolojik malignensilerin gruplara göre dağılımı. TSEG KG p n (%) n (%) ALL 26 (15,3) 15 (20,8) >0,05 AML 2 (1,2) 4 (5,6) >0,05 Non Hodgkin lenfoma 23 (13,5) 6 (8,3) >0,05 Hodgkin lenfoma 1 (0,6) 0 (0) >0,05 Solid tümörlü olgular incelendiğinde nöroblastom tanısı alan 40 (%16,5) olgu, Wilms tümörü olan 20 (%8,3) olgu, retinoblastom tanısı alan 22 (%9,1) olgu ve PNET tanılı 8 (%3,3) olguya port yerleştirilmiş ve çıkarılmıştır. Bu tanılar arasında nöroblastom, ALL’den sonra 2. sıklıkla port kateteri yerleştirilme nedeni olarak görüldü. Tablo 4.4’te her iki grupta solid tümör nedeni ile port yerleştirilen ve çıkarılan olguların sayısı gösterilmektedir. Gruplar arasında solid tümör türü bakımından istatistiki olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05). Tablo 4.4. Solid tümörlü olguların gruplara göre dağılımı. TSEG KG p n (%) n (%) Nöroblastom 26 (15,3) 14 (19,9) >0,05 Wilms tümörü 18 (10,6) 2 (2,8) >0,05 Retinoblastom 17 (10,0) 5 (6,9) >0,05 PNET 7 (4,1) 1 (1,4) >0,05 Diğer malignensili hastalar incelendiğinde rabdomyosarkomu olan 12 (%5) olgu, hepatoblastom tanılı 14 (%5,8) olgu, kolerektal kanserli 1 (%0,4) olgu, intrakranial kitlesi olan 10 (%4,1) olgu, sakrokoksigeal teratomu olan 5 (%2,1) olgu, yolk sac tümörü olan 5 (%2,1) olgu, hepatosellüler karsinomlu 2 olgu (%0,8), fibrosarkomlu 3 (%1,2) olgu, over tümörlü 3 (%1,2) olgu, malign mezenkimal tümörlü 1 (%0,4) olgu ve osteosarkomlu 1 (%0,4) olgu olduğu görüldü. Gruplar 40 arasında solid tümörler ve hematolojik malignensili olgular dışında kalan olguların dağılımı bakımından istatistiki olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05). Malignensi dışı tanılar arasında kronik ishal/malnütrisyon (n=5, %21), kısa barsak sendromu (n=2, %0,8), prematürite (n=1, %0,4), immün yetmezlik (n=1, %0,4), Beckwith-Wiedemann sendromu (n=1, %0,4), hemofagositik sendrom (n=1; %0,4), Jombert sendromu (n=1, %04), hemolitik üremik sendrom (HÜS) (n=1, %0,4) yer almaktadır. Gruplar arasında malignensi dışı tanılı olgu dağılımı bakımından istatistiki olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05). Yerleştirilen port kateterin özelliklerine göre incelendiğinde kateterlerin %96,7’si Braun® marka olup, diğer kateterler (%3,7) Babyport®, FBmedikal®, BARD®, Polysite® markaydı. Port kateterlerin lümen genişlikleri 4,5Fr, 5Fr, 6Fr, 6,5Fr, 7Fr, 7,5Fr, 7,6Fr, 8Fr, 8,5Fr, 9Fr’ti. En küçük lümen genişliği 4,5Fr iken en genişi 9Fr’di. Olguların 124’üne (%51,2) 6,5Fr, 86’sına (%35) 4,5Fr, 12’sine (%5) 7,6Fr, 8’ine (%3) 8,5Fr kateter yerleştirilmişti. Gruplar arasında yerleştirilen kateterin lümen genişliği dağılımı bakımından olgular arasında istatistiki olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05). Kateterin takıldığı ven açısından incelendiğinde eksternal juguler, internal juguler, safen ve femoral venlerin en sık kullanıldığı görüldü. Safen ve femoral ven birer olguda kullanılırken, diğer tüm olgularda kateterler juguler venlere yerleştirilmişti. Olguların 167’sinde (%70) sağ eksternal, 58’inde (%23) sağ internal juguler vene port yerleştirilmiştir. Subklavyen veni kullanılan hasta bulunmamaktaydı. 14 olguda (%5,8) boyun sağ tarafında trombüs, kitle veya infeksiyon bulunması nedeni ile boyun sol tarafa port takılmıştı. Portu sola yerleştirilenlerin 11’inde sol eksternal juguler, 3’ü sol internal juguler ven kullanılmıştı. Şekil 4.1’de kullanılan venlerin dağılımı görülmektedir. 41 Şekil 4.1. Kullanılan venlerin dağılımı. Sağ ve sol ayırımı yapılmadan juguler venler incelendiğinde eksternal juguler vene katater yerleştirilme sayısı 178 (%74,5), internal juguler vene yerleştirilme sayısının 61 (%25,5) olduğu görüldü. Gruplar karşılaştırıldığında ise TSEG’da eksternal juguler vene yerleştirilme sayısı 124 (%73,8) internal juguler vene yerleştirilme sayısı 44 (%26,2) KG’da eksternal juguler vene yerleştirme sayısı 54 (%76,1), internal juguler vene yerleştirilme sayısı 17 (%23,9) olduğu görüldü. Gruplarda kullanılan venlerin dağılımı Tablo 4.5 ve 4.6’da görülmektedir. Tablo 4.5. Juguler venlerin sağ sol ayırımı yapılmadan incelenmesi. TSEG KG p n (%) n (%) Eksternal juguler 124 (73,8) 54 (76,1) >0,05 İnternal juguler 44 (26,2) 17 (23,9) >0,05 Toplam 168 71 42 Tablo 4.6. Kateterin yerleştirildiği venlerin dağılımı. TSEG KG Toplam p n (%) n (%) n (%) Sağ eksternal juguler 117 (69,2) 50 (69,4) 167 (69,3) >0,05 Sağ internal juguler 41 (24,3) 17 (23,6) 58 (24,1) >0,05 Sol eksternal juguler 7 (4,1) 4 (5,6) 11 (4,6) >0,05 Sol internal juguler 3 (1,8) 0 3 (1,2) Safen 0 1 (1,4) Femoral 1 1 (0,4) Toplam 1 (0,6) 169 (1,4) 0 72 241 >0,05 Olguların %97,5’inde (n=236) port yerleştirilmesi sırasında komplikasyon olmadığı görüldü. İşlem sırasında 3 olguda kateterin ventriküle kaçtığı (%1,2), 2 olguda (%0,8) hematom olduğu ve 1 olguda (%0,4) kateter hazne bağlantısı ile ilgili sorunların olduğu saptandı. İzlem sırasında gelişen erken komplikasyonlar kanama kontrolü, debridman ve kateter revizyonu ile giderilmiştir. KG’da port çıkarılma endikasyonları Tablo 4.7’de izlenmektedir. İnfeksiyon bu nedenler arasında %51,4 oranla ilk sırada yer almaktadır. Tablo 4.7. KG’da port çıkarılma nedenleri. NEDEN n % İnfeksiyon 37 51,4 Yara yeri ayrılması 13 18,1 Kaçak 7 9,7 Mekanik sorunlar 7 9,7 Trombüs 6 8,3 Hemodiyalize çevrilme 2 2,8 Olgular portun vücutta kaldığı süre bakımından incelendiğinde, en az kalan 7 gün, en fazla kalan 3696 gündür (10 yıl, 3 ay, 3 gün)’dür. Vücutta ortalama kalış süresi 864 ± 556 gün (28,8 ay) olarak bulunmuştur. TSEG’da ortalama vücutta kalış süresi 1043 gün (34,7 ay) iken KG’da vücutta ortalama kalış süresi 443 gündür. 43 KG’daki olgular kendi arasında infeksiyon ve diğer nedenler olarak ayrı ayrı incelendiğinde infeksiyon nedeni ile çıkarılanlarda portun vücutta kalış süresi 431 gün (14,3 ay), diğer nedenlerle çıkarılanların vücutta ortalama kalış süresi 455 gün (15,1 ay). Kateterlerin vücutta kalış süresi ile komplikasyonlar arasında bir ilişki saptanamamıştır. Tablo 4.8’de portun vücutta kalış süresinin gruplara göre dağılımı görülmektedir. Tablo 4.8. Portun vücutta kalış süresi yönünden değerlendirilmesi. Ortalama (gün) p 1043 ± 447 >0,05 KG 443 ±662 >0,05 İnfeksiyon 431 ±401 >0,05 Diğer 455 ± 699 >0,05 TSEG Olguların port kateteri yerleştirildikten sonraki izlemlerinde, komplikasyon gelişen olguların %9,1’inde kateteri çıkarmadan komplikasyona girişim yapılmıştır. Yedi (%2,9) olguya port kateteri tıkandığı için antikoagülan tedavi verilmiş, 6 (%2,5) olguya hazne üzeri doku nekroza gittiği için debritman yapılmış, 6’sına (%2,5) apse drenajı yapılmış, 2 (%0,8) olgunun kateteri geri çekilmiş, 1 (%0,4) olguda ise işlem sonrası hematom oluştuğu için yara yeri tekrar açılarak kanama denetimi yapılmıştır. Tablo 4.9’da gruplarda komplikasyonlara yapılan girişimler gösterilmiştir. KG’da debritman ve apse drenajı yapılan olguların girişime rağmen sonradan komplikasyon nedeni ile kateterlerinin çıkarıldığı görülmüştür. Tablo 4.9. Port kateteri izleminde yapılan girişimler. GİRİŞİM TSEG KG 164 56 Antikoagülasyon 3 4 Debritman 0 6* Apse drenajı 1 5* Kateterin geri çekilmesi 1 1 Kanama denetimi 1 0 Yok *: Girişime rağmen sonradan port kateteri çıkarılmıştır. 44 Olgular infeksiyon bakımından incelendiğinde her iki grupta 199 (%82,2) olguda kateter kültüründe üreme olmamıştır. KG’da 33 (%45,8) olgudan alınan kültürlerde üreme olmazken, 39 (%54,2) olgudan alınan kültürde üreme olmuştur. TSEG’da ise 4 (%2,4) olguda port kateteri kültüründe üreme olmuş ancak antibiyotik tedavisi ile iyileşme sağlanmış ve kateterin çıkarılmasına gerek kalmamıştır. Bu olgulardan elde edilen kültürlerde sırasıyla candida, S. aureus ve S. epidermidis’in etken olduğu izlenmiştir. Tablo 4.10’da, üretilen infeksiyon etkenleri ve gruplara göre dağılımı görülmektedir. Tablo 4.10. Kateter kan kültüründe üreyen infeksiyon etkenleri ve dağılımı. ÜREME TSEG KG Toplam 166 33 199 Stafilokokus aureus 0 11 11 Candida 1 13 14 Stafilokokus epidermidis 1 6 7 Candida + Stafilokokus 0 2 2 MRSA (Metisiline dirençli Stafilokokus aureus) 2 1 3 Klebsiella 0 3 3 2 2 1 1 Yok Pseudomonas Acinotobacter baumani 0 KG’da port çıkarılma sebepleri ile tanılar ilişkilendirildiğinde hematolojik malignensiler ve solid tümörlerde infeksiyon ön plana çıkarken diğer malignensilerde ve malignensi dışı sebeplerde infeksiyon dışı nedenler öne çıkmaktadır, ancak gruplar arasında istatistiki olarak anlamlı fark yoktur (p>0,05). Tablo 4.11’de gruplar infeksiyon ve diğer nedenlere göre değerlendirilmiştir. 45 Tablo 4.11. Olguların tanılarına göre port çıkarılma nedenleri. İnfeksiyon İnfeksiyon dışı p n (%) n (%) Hematolojik malignensiler 14 (37,8) 11 (31,4) >0,05 Solid tümörler 14 (37,8) 12 (34,3) >0,05 Diğer malignensiler 4 (10,8) 9 (25,7) >0,05 Malignensi dışı 5 (13,5) 3 (8,6) >0,05 KG’da infeksiyon nedeni ile portu çıkarılan olgular yaş, cinsiyet, BKİ, port yerleştirme ve çıkarılma anındaki boy ve kiloları ile ilişkilendirildiğinde infeksiyon ile yalnızca BKİ arasında bir ilişki saptanmıştır. BKİ yüksek olan hastalarda infeksiyon nedeni ile port çıkarılması arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0,05). BKİ yüksek olan olgularda komplikasyon nedeni ile portun çıkarılması BKİ düşük olgulara göre daha fazladır. KG’da steroid kullanan hastalarda infeksiyon dışı nedenlere bağlı port çıkarılması, infeksiyon nedeni ile çıkarılanlara göre anlamlı olarak fazladır (p≤0,05). Tablo 4.12’de steroid kullanımı ve infeksiyona bağlı port çıkarılması arasındaki ilişki gösterilmektedir. Tablo 4.12. KG’da steroid kullanımı port çıkarılma ilişkisi. Steroid kullanımı Port çıkarılma nedeni p İnfeksiyon İnfeksiyon dışı Var 14 21 ≤0,05 Yok 22 14 ≤0,05 Toplam 36 35 KG’da yer alan 72 olgunun port çıkarılmasından sonraki durumları incelendiğinde, 12 (%16,7) olgunun tamamen iyileştiği, 7 (%9,7) olgunun kaybedildiği, 53 (%73,6) olgunun tedavisinin devam ettiği görüldü. Olguların tamamında kateterle ilişkili mortalite yoktu. Tablo 4.13’te olguların port takılması sonrası izlemleri gösterilmiştir. 46 Tablo 4.13. Port takılması sonrası izlem sonuçları. İZLEM TSEG KG Toplam 170 12 182 Tedavisi sürenler 0 53 53 Kaybedilen 0 7 7 Tam iyileşme 47 5. TARTIŞMA Çocuk hastalarda venöz örnekleme yapılmasında ve venöz erişim yolu sağlanmasındaki güçlük hastanın tedaviye uyumunu azaltmaktadır. Port kateterler uzun dönem İV tedaviye gereksinimi olan hastalarda antibiyotik, kemoterapi, kan ürünü transfüzyonu uygulamasına olanak sağlaması ve yineleyen ven ponksiyonuna gerek kalmadan venöz kan örneklemesi yapılabilmesi açısından kanserli hastaların bakım ve hayat kalitesinde önemli bir aşama sağlamıştır. Port kateterlerinin onkolojik hastalarda kullanımı son yıllarda yaygınlaşmış, diğer santral venöz erişim yollarından daha çok tercih edilir hale gelmiştir. Hastanemizde uzun dönem kemoterapi alması gereken hastaların tamamına yakınına port kateteri yerleştirilmektedir. Kemoterapi dışında uzun süreli kan ürünü veya sıvı gereksinimi olan, onkolojik sorunları olmayan hastalara da (kronik ishal, malnütrisyon, kısa barsak sendromu, hemofagositik sendrom, hemolitik üremik sendrom gibi) port kateteri yerleştirilmektedir. Port kateterleri hastanın yaşam kalitesini arttırması yanı sıra tedavi hizmeti verilmesinde de önemli kolaylıklar sağlamıştır. Ancak, diğer santral venöz erişim yollarına benzer şekilde port kateterlerinin de uygulanması ve kullanılması sırasında birtakım sorunlar görülmektedir. Port kateterlerinde ortaya çıkan bu komplikasyonlar tedavinin aksamasına yol açabileceği gibi önemli bir morbidite sebebi de olabilmektedir. Bazı hastalarda port kateter komplikasyonları port çıkarılmadan giderilebilmekte, bazı olgularda ise tedavi sonlanmadan port kateterleri çıkarılmak zorunda kalınmaktadır. Port kateterine ait komplikasyonlar birçok çalışmaya konu olmakla birlikte port çıkarılan olguların özelliklerinin incelendiği ve komplikasyon nedeniyle çıkarılan olgularda çıkarılma nedenlerinin irdelendiği bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle, bölümüzde 2000-2013 yılları arasında portu çıkarılan olgular geriye dönük olarak araştırılmış, komplikasyon nedeniyle portu çıkarılan olgular ile tedavisi sonlandığı için portu çıkarılan olgular karşılaştırılmıştır. Çalışmamızda bilgilerine ulaşılan 242 olguya ait veriler incelenmiş ve bu olguların %29,8’de portun komplikasyonlar nedeniyle çıkarıldığı görülmüştür. Erişkin hasta grubunda yapılan bir çalışmada port kateterlerin %75 oranında tedavi 48 bittiği için çıkarıldığı rapor edilmektedir (86). Çocuk hastalarda port kateterlerin çıkarılması ile ilgili veriler incelendiğinde komplikasyonlara bağlı port çıkarılma oranı en yüksek %31,4 olarak rapor edilmiştir (87). Bizim çalışmamızda komplikasyon nedeniyle port çıkarılma sıklığının diğer çalışmalardakine benzer sıklıkta olduğu görülmektedir. Bu sonuçlar çocuklarda yaklaşık üçte bir olguda intravenöz portların tedavi tamamlanmadan komplikasyonlar nedeniyle çıkarıldığını göstermektedir. Hastanemiz çocuk onkoloji kliniğinde yapılan bir çalışmada port yerleştirilen 301 olguya ait veriler incelenmiş ve olguların %41,3’ünün 2 yaş altında olduğu görülmüştür (55). Bizim çalışmamızda port çıkarılan hastalar değerlendirildiği için hastaların yaş ortalaması (9,4 yıl) daha büyüktür. Çalışmamızda tedavisi sonlandığı için portu çıkarılanlar ile komplikasyon nedeniyle portu çıkarılanlar arasında yaş, cinsiyet, boy, kilo ve beden kitle indeksi bakımında fark bulunmamaktadır. Bu bulgular çocuklarda yapılan diğer çalışmalardan elde edilen bulgulara benzerlik göstermektedir (88, 89). Portu çıkarılan olgulara ait tanılar incelendiğinde solid tümörler ve hematolojik malignansilerin (%31,8) ilk sırada yer aldığı saptanmıştır. TSEG ve KG’da tanılar bakımından fark saptanmamıştır. Bu çalışmada ALL, nöroblastom, NHL’nın en sık tanılar olduğu, hastanemiz çocuk onkoloji kliniğinde Yazıcı ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada ise NHL’nın ilk sırada olduğu görülmektedir (55). Yenidoğan ve çocuklarda venöz erişimin güç olması nedeniyle malignensi dışı nedenler dolayısı ile port yerleştirilmektedir. Erişkinlerde yapılan çalışmalarda ise malignensi dışında port kateterinin pek yerleştirilmediği görülmektedir (81, 86, 90). Bu çalışmada port yerleştirilmesi sırasında %2,5 oranında komplikasyon ortaya çıktığı saptanmıştır. Bu komplikasyonlar portun ventriküle gitmesi (%1,2), hematom olması (%0,8) ve kateter ile hazne bağlantısı sorunudur (%0,4). Bu komplikasyonlar kanama denetimi, debritman ve kateter revizyonu ile giderilmiştir. Hastalarda değişik boyut ve markalarda port kateteri kullanılmış olup olguların %94,2’sinde sağ juguler venler yeğlenmiştir. En sık sağ eksternal jugular ven (%70) kullanılmıştır. Sağ juguler venlerde trombus, sağ tarafta kitle olması durumunda sol taraf venler kullanılmıştır. TSEG ve KG arasında port yerleşim yeri 49 açısından fark yoktur. Trerotala SO ve arkadaşlarının 771 hasta üzerinde yaptığı çalışmada subklavyen ven ile juguler venler karşılaştırıldığında juguler venlerde başta trombus ve infeksiyon olmak üzere tüm komplikasyonların daha ender görüldüğü rapor edilmiştir (14). Özbudak E. ve ark. yaptığı çalışmada, kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda hemodiyaliz amaçlı takılan venöz kateterlerin vücutta kalış süresi ve lümen genişliği arasında ilişki bulunmadığı gösterilmiştir (91). Bizim çalışmamızda da TSEG ve KG arasında kateter boyutu bakımdan anlamlı fark saptanmamıştır. Bu çalışmada kateter kalış süresinin komplikasyonlara olan katkısı gösterilememiştir. Komplikasyon nedeniyle portu çıkarılan olgular incelendiğinde infeksiyonların %51,4 ile en sık port çıkarılma nedeni olduğu görülmektedir. Diğer nedenler arasında hazne cilt bütünlüğünün bozulması (%18,1), kaçak (%9,7), port ucunda trombüs (%8,3) ve hemodiyalize çevrilme (%2,8) yer almaktadır. Hematolojik malignensilerde ve solid tümörlerde infeksiyon, diğer malignensilerde ve malignensi dışı port uygulanan olgularda infeksiyon dışı nedenler öne çıkmaktadır. Komplikasyon nedeni ile portu çıkarılan olguların yarısında kateter infeksiyonunun çıkarılmadan sorumlu olduğu görülmüştür. Yazıcı ve arkadaşaları tarafından yapılan, hem cerrahi hem de USG eşliğinde yerleştirilen portların dahil edildiği çalışmada infeksiyona bağlı port çıkarılma oranı %14 rapor edilmiştir (55). Aynı çalışmada verileri incelenen 302 infeksiyon atağının 190’ı port ile ilişkilendirilmiş ve infeksiyon oranı 1,92/1000 kateter günü olarak bulunmuştur (55). Bu hastalarda infeksiyon biçimi; sepsis bulguları %33,8, cep infeksiyonu %26,3 ve tünel infekiyonları %40 olarak rapor edilmiştir (55). Bizim çalışmamızda cep infeksiyonları %5 olup tünel infeksiyonuna rastlanmamıştır. Bu farklılık Yazıcı ve arkadaşlarının çalışmasında hem cerrahi hemde ultrason eşliğinde koyulan kateterlerin varlığı ile açıklanabilir. Erişkinde yapılan çalışmalarda port ile ilişkili infeksiyon %2,6 ile %9 arasında rapor edilmektedir. Port cebi infeksiyonu hastaların %0,3-4,4’ünde bildirilmiştir (90, 92). Port kateter infeksiyonları ile ilgili yapılan çalışmalar en sık izole edilen etkenin S.epidermidis olduğunu göstermektedir (93-95). Yazıcı N. ve ark.’nın çalışmasında infeksiyon etkenleri arasında koagülaz negatif stafilokok’lar (S. 50 epidermidis, S. hominis, S. saprophyticus) ilk sırada yer almaktadır (55). Bizim çalışmamızda infeksiyon nedeniyle port çıkarılan olgularda izole edilen mikroorganizmalar sırasıyla mantarlar, S. aureus ve S. epidermidis’dir. Mantar infeksiyonlarının ilk sırada yer almasının, kateterlerin uzun süre vücutta kaldığı, total paranteral beslenme kullanımının yaygınlaşmasının bir sonucu olduğu düşünülmektedir (95, 96). Özellikle bağışıklığı baskılanmış hastalar ve geniş spektrumlu yoğun antibiyotik kullanılan olgularda Candida (C. albicans, C. parapsilosis) ve diğer mantarların (Fusarium, Malassezia furfur, Rhodotorula, Trichosporon) sıklığı giderek artmaktadır (96, 97). Bizim çalışmamızda mantar infeksiyonlarının ilk sırada yer alması göreceli olarak daha uzun süre port gereksinimi olan hematolojik malignensili olguların ön planda olması ile açıklanabilir. Bu çalışmada KG’da en önemli port çıkarılma nedeni infeksiyonlar olduğundan, KG infeksiyon ve infeksiyon dışı nedenlerle portu çıkarılanlar olmak üzere iki gruba ayrılıp incelendiğinde yaş, cinsiyet, port yerleştirme ve çıkarılma anındaki boy ve kiloları bakımından portu infeksiyon nedeniyle çıkarılanlar ile infeksiyon dışı nedenlerden dolayı çıkarılanlar arasında fark bulunmamaktadır. Buna karşın infeksiyon ile BKİ arasında anlamlı bir ilişki saptanmış ve BKİ yüksek olan hastalarda infeksiyon nedeni ile port çıkarılmasının daha fazla olduğu izlenmiştir. Yine KG’da steroid kullanan hastalarda infeksiyon dışı nedenlere bağlı port çıkarılması, infeksiyon nedeniyle çıkarılanlara göre anlamlı olarak fazladır. Uzun süreli steroid kullanan olgularda immün sistemin baskılanması ve kemoterapi sonrasında nötropeni ataklarının olması infeksiyöz komplikasyonlara yatkınlığın nedeni olabilmektedir. Ancak bu çalışmada bu bulguya rastlanmamıştır. İnfeksiyon dışı nedenlerin steroid kullanan hastalarda daha fazla olması, steroid kullanımının port kateterinin ve haznesinin vücutta saklanması, cilt incelmesi, yağ dokusu incelmesi ve yara iyileşmesi üzerine olumsuz etkiler ile ilgili etkileri bulanabileceğini akla getirmektedir. Aynı şekilde infeksiyöz komplikasyonların hematolojik hastalarda daha fazla olması bu hastaların tedavisinde steroidlerin varlığı ile açıklanabilir. Çalışmaya dahil edilen olguların port çıkarılması sonrası izlemlerinde olguların %16’sında yeni bir port takılmamamış başka bir venöz erişim yoluyla 51 tedaviye devam edilmiştir. Portu çıkarılan hastaların %73’ünde ise yeni port kateteri yerleştirilmiştir. Bunun yanı sıra KG’da bulunan 72 hastanın %10’nunda son dönem kanser hastalığı, genel durum bozukluğu ve sepsis nedeniyle hastalar kaybedilmiştir. Daha önce yapılan çalışmalarda kateter ilişkili mortalite oranları %2,8-%3,5 arasında rapor edilmiştir (98). Bu olgularda primer hastalığın yinelemesi ve nötropeninin mortaliteye katkıda bulunduğu düşünülmektedir (55). Çalışmamızda 242 hastanın tamamı incelendiğinde kateter ilişkili mortalite olmadığı görülmüştür. 52 6. SONUÇLAR 1. Çocuklarda port kateterlerinin yaklaşık üçte biri tedavi sonlanmadan komplikasyonlar nedeniyle çıkarılmaktadır. 2. Komplikasyon nedeniyle portu çıkarılan hastalar ile tedavisi sonlandığı için portu çıkarılan hastalar arasında demografik özellikler bakımından fark yoktur. 3. İntravenöz portlar en sık hematolojik malignensili ve solid tümörlü olgularda kullanılmaktadır. Komplikasyon nedeniyle portu çıkarılan hastalarda da bu tanılar ön plandadır. 4. KG’da olguların yarısında infeksiyon nedeniyle port çıkarılmaktadır. 5. Bu çalışmada port infeksiyonlarında izole edilen mikroorganizmalar arasında candida ilk sırada yer almaktadır. Candida’yı S. aureus ve S. epidermidis izlemektedir. 6. BKİ ile port infeksiyonu arasında anlamlı ilişki saptanmış olup, BKİ yüksek olgularda infeksiyöz komplikasyonlar artmıştır. 7. Steroid kullanan hastalarda infeksiyöz dışı komplikasyonlar infeksiyöz komplikasyonlara göre daha fazladır. 8. Kateterle ilişkili mortalite saptanmamıştır. 53 KAYNAKLAR 1. Engstrom BI, Horvath JJ, Stewart JK, ve ark. Tunneled internal jugular hemodialysis catheters: impact of laterality and tip position on catheter dysfunction and infection rates. J Vasc Interv Radiol 2013;24:1295-302. 2. Norn S, Kruse PR, Kruse E. On the history of injection. Dan Medicinhist Arbog 2006;34:104-13. 3. Forssmann WG, Hirsch JR. 50 years Nobel Prize: Werner Forssmann and the issue of commemorative stamps. Eur J Med Res 2006;11:406-8. 4. Ganeshan A, Warakaulle DR, Uberois R. Central venous access. Cardiovasc Intervent Radiol 2007;30:26-33. 5. Broviac JW, Cole JJ, Scribner BH. A silicone rubber atrial catheter for prolonged parenteral alimentation. Surg Gynecol Obstet 1973;136:602-6. 6. Hickman RO, Buckner CD, Clift RA, ve ark. A modified right atrial catheter for access to the venous system in marrow transplant recipients. Surg Gynecol Obstet 1979;148:871-5. 7. Niederhuber JE, Ensminger W, Gyves JW, ve ark. Totally implanted venous and arterial access system to replace external catheter in cancer treatment. Surgery 1982;92:706-12. 8. Stenqvist O, Curelaru I, Linder LE, Gustavsson B. Stiffness of centralvenous catheters. Acta Anaesthesiol Scand 1983;27:153-7. 9. Sandhu J. Techniques for conventional access to central veins. Tech Vasc Interv Radiol 1998;1:125-32. 10. Funaki B, Central venous access: A primer for the diagnostic radiologist. AJR 2002;179:309-18. 11. Galloway S, Bodenham A. Long-term central venous access. Br JAnaesth 2004;92:722-34. 54 12. Conessa C, Talfer S, Herve S, Chollet O, Poncet JL. Cephalic vein access forimplantable venous access devices. Tech Long-term Follow-up. Rev Laryngol Otol Rhinol (Bord) 2002;123:143-8. 13. NKF-DOQI clinical practice guidelines for vascular access. National KidneyFoundation-Dialysis Outcomes Quality Initiative. Am J Kidney Dis 1997;30:S150e91. 14. Trerotola SO, Kuhn-Fulton J, Johnson MS, Shah H, Ambrosius WT, Kneebone PH. Tunneled infusion catheters: increased incidence of symptomaticvenous thrombosis after subclavian versus internal jugular venousaccess. Radiology 2000;217:89-93. 15. Seldinger SI. Catheter replacement of the needle in percutaneous arteriography; a new technique. Acta Radiol 1953;39:368-76. 16. Gibbs F, Murphy M. Ultrasound guidance for central venous catheter placement; Clinical review article. Hosp Physician 2006;23-31. 17. Batra RK, Guleria S, Mandal S. Unusual complication of internal jugular vein cannulation. Indian J Chest Dis Allied Sci 2002;44:137-9. 18. Watters VA, Grant JP. Use of electrocardiogram to position right atrial cathetersduring surgery. Ann Surg 1997;225:165-71. 19. Maury E, Guglielminotti J, Alzieu M, Guidet B, Offenstadt G. Ultrasonicexamination: an alternative to chest radiography after central venous catheterinsertion? Am J Respir Crit Care Med 2001;164:403-5. 20. Di Carlo I, Biffi R. Totally implantable venous access devices management in mid- and long-term clinical setting. 2011;5:234-6. 21. Sahn SA. Getting the most from pleural fluid analysis. Respirology 2012;17:270-7. 22. Lee CS, Kim JT, Kim CS, Kim SD, Kim HS. Hemothorax due to injuries ofsubclavian artery and first intercostal artery after subclavian venous catheterizationin a pediatric patient. Korean J Anesth 2009;56:587-91. 55 23. Innami Y, Oyaizu T, Ouchi T, Umemura N, Koitabashi T. Life-threatening hemothorax resulting from right brachiocephalic vein perforation duringright internal jugular vein catheterization. J Anesth 2009;23:135-8. 24. Coppa GF, Gouge TH, Hofstetter SR. Air embolism: a lethal but preventable complication of subclavian vein catheterization. JPEN J Parenter Enteral Nutr 1981;5:166-8. 25. Phifer TJ, Bridges M, Conrad SA. The residual central venous catheter trackean occult source of lethal air embolism: case report. J Trauma 1991;31:1558-60. 26. Boer WH, Hene RJ. Lethal air embolism following removal of a double lumen jugular vein catheter. Nephrol Dial Transplant 1999;14:1850-2. 27. Cho JB, Park IY, Sung KY, Baek JM, Lee JH, Lee DS. Pinch-off syndrome. J Korean Surg Soc 2013;85:139-44. 28. Dexter F, Hindman BJ. Computer simulation of microscopic cerebral air emboli absorption during cardiac surgery. Undersea Hyperb Med 1998;25:43-50. 29. Munson ES. Effect of nitrous oxide on the pulmonary circulation duringvenous air embolism. Anesth Analg 1971;50:785-93. 30. Zachariah M, Al-Yazidi L, Bashir W, Al Rawas AH, Wali Y, Pathare AV. Spectrum of external catheter-related infections in children with acute leukemiaSingle-center experience. J Infect Public Health 2013;15(18):76-7. 31. Ezaru CS, Mangione MP, Oravitz TM, Ibinson JW, Bjerke RJ. Eliminating arterialinjury during central venous catheterization using manometry. Anesth Analg 2009;109:130-4. 32. Zaidi NA, Khan M, Naqvi HI, Kamal RS. Cerebral infarct following centralvenous cannulation. Anaesthesia 1998;53:186-91. 33. Patel C, Laboy V, Venus B, Mathru M, Wier D. Acute complications of pulmonary artery catheter insertion in critically ill patients. Crit Care Med 1986;14:195-7. 56 34. Ruesch S, Walder B, Tramer MR. Complications of central venous catheters: internal jugular versus subclavian accessea systematic review. Crit Care Med 2002;30:454-60. 35. Citak A, Karabocuoglu M, Ucsel R, Uzel N. Central venous catheters in pediatric patients subclavian venous approach as the first choice. Pediatr Int 2002;44:83-6. 36. Faraj W, Zaghal A, El-Beyrouthy O, Kutoubi A. Complete catheter disconnectionand migration of an implantable venous access device: the disconnected cap sign. Ann Vasc Surg 2010;24(692):e11-692.e15. 37. Elsharkawy H, Lewis BS, Steiger E, ve ark. Post placement positional atrial fibrillation and peripherally inserted central catheters. Minerva Anestesiol 2009;75:471-4. 38. Defalque RJ. Fatal complication of subclavian catheter. Can Anaesth Soc J 1971;18:681-2. 39. Harford Jr FJ, Kleinsasser J. Fatal cardiac tamponade in a patient receiving total parenteral nutrition via a silastic central venous catheter. JPEN J Parenter Enteral Nutr 1984;8:443-6. 40. Collier PE, Goodman GB. Cardiac tamponade caused by central venous catheter perforation of the heart: a preventable complication. J Am Coll Surg 1995;181:459-63. 41. Burns S, Herbison GJ. Spinal accessory nerve injury as a complication of internal jugular vein cannulation. Ann Intern Med 1996;125:700. 42. Wiegand UK, LeJeune D, Boguschewski F, Bonnemeier H, Eberhardt F, Schunkert H, ve ark. Pocket hematoma after pacemaker or implantable cardioverter defibrillator surgery: influence of patient morbidity, operation strategy, and perioperative antiplatelet/anticoagulation therapy. Chest 2004;126:1177-86. 43. Zawacki WJ, Walker TG, DeVasher E, ve ark. Wound dehiscence or failure to heal following venous access port placement in patients receiving bevacizumab therapy. J Vasc Interv Radiol 2009;20:624-7. 57 44. Flynn PM, Shenep JL, Stokes DC, Barrett FF. In situmanagement of confirmed central venous catheter related bacteremia. Pediatr Infect Dis J 1987;6:729-34. 45. Adler A, Yaniv I, Steinberg R, ve ark. Infectiouscomplications of implantable ports and Hickmancatheters in paediatric haematology-oncology patients. J Hosp Infect 2006;62:358-65. 46. Kurul S, Saip P, Aydin T. Totally implantable venous-access ports: local problems and extravasation injury. Lancet Oncol 2002;3:684-92. 47. Yildizeli B, Lacin T, Batirel HF, Yuksel M. Complications and management of long-term central venous access catheters and ports. J Vasc Access 2004;5:1748. 48. Huang WT, Chen TY, Su WC, Yen CJ, Tsao CJ. Implantable venous portrelated infections in cancer patients. Support Care Cancer 2004;12:197-201. 49. Fatkenheuer G, Buchheidt D, Cornely OA, Fuhr HG, ve ark. Central venous catheter (CVC)-related infections in neutropenic patients guidelines of the Infectious Diseases Working Party (AGIHO) of the German Society of Hematology and Oncology (DGHO). Ann Hematol 2003;82:149-57. 50. Keohane PP, Jones BJ, Attrill H, ve ark. Effect of Catheter tunnelling and a nutrition nurse on catheter sepsis during parenteral nutrition. A controlled trial. Lancet 1983;2:1388-90. 51. Pronovost P, Needham D, Berenholtz S, ve ark. An intervention to rdecrease catheter related bloodstream infections in the ICU. N Engl J Med 2006;355:2725-32. 52. O’Grady NP, Alexander M, Dellinger EP, ve ark. Guidelines for the prevention of intravascular catheter-related infections. Centers for Disease Control and Prevention. MMWR Recomm Rep 2002;51:1-29. 53. del Pozo JL, Serrera A, Martinez-Cuesta A, Leiva J, Penades J, Lasa I: Biofilm related infections: is there a place for conservative treatment of port-related bloodstream infections? Int J Artif Organs 2006;29:379-86. 58 54. Link H. Antimicrobial prophylaxis and therapy in neutropenia. Mycoses 2003;46:21-32. 55. Yazıcı N, Akyüz C, Yalçın B, ve ark. Infectious complications and conservative treatment of totally implantable venous access devices in children with cancer The Turk J Pediatr 2013;55:164-71. 56. De Jonge RC, Polderman KH, Gemke RJ. Central venous catheter use in the pediatric patient: mechanical and infectious complications. Pediatr Crit Care Med 2005;6:329-39. 57. Puel V, Caudry M, Le Metayer P, ve ark. Superior vena cava thrombosis related to catheter malposition in cancer chemotherapy given through implanted ports. Cancer 1993;72:2248-52. 58. Vescia S, Baumgartner AK, Jacobs VR, ve ark. Management of venous port systems in oncology: a review of current evidence. Ann Oncol 2008;19:9-15. 59. Derish MT, Smith DW, Frankel LR. Venous catheter thrombus formation and pulmonary embolism in children. Pediatr Pulmonol 1995;20:349-54. 60. Chena Chien-Yu, Liub Chih-Chung, Sunb Wei-Zen. Evidence-based review on catheter-related thrombosis of the implantable venous access device. Tzu Chi Med 2007;19:207-19. 61. Kenet G, Kirkham F, Niederstadt T, ve ark. Risk factors for recurrent venous thromboembolism in the European collaborative paediatric database on cerebral venous thrombosis: a multicentre cohort study. Lancet Neurol 2007;6:595-603. 62. Meissner MH. Axillary-subclavian venous thrombosis. Rev Cardiovasc Med 2002;3:S76-33. 63. Kroger K, Grutter R, Rudofsky G, Fink H, Niebel W. Follow-up after Port a cath induced thrombosis. J Clin Oncol 2002;20:2605-6. 64. Lokich JJ, Bothe A, Jr., Benotti P, Moore C. Complications and management of implanted venous access catheters. J Clin Oncol 1985;3:710-7. 65. Ballarini C, Intra M, Pisani Ceretti A, ve ark. Complications of subcutaneous infusion port in the general oncology population. Oncology 1999;56:97-102. 59 66. Biffi R, de Braud F, Orsi F, ve ark. Totally implantable central venous access ports for long-term chemotherapy. A prospective study analyzing complications and costs of 333 devices with a minimum follow-up of 180 days. Ann Oncol 1998;9:767-73. 67. Lersch C, Kotowa W, Fung S, Janssen D. Prophylaxis of port system-associated thromboses in advanced oncology patients using heparin flushing. J Cancer Res Clin Oncol 2004;130:235-41. 68. Schwarz RE, Groeger JS, Coit DG. Subcutaneously implanted central venous access devices in cancer patients: a prospective analysis. Cancer 1997;79:163540. 69. Biffi R, Corrado F, de Braud F, ve ark. Long-term,totally implantable central venous access ports connected to a Groshongcatheter for chemotherapy of solid tumours: experience from 178 cases usinga single type of device. Eur J Cancer 1997;33:1190-4. 70. Mirza B, Vanek VW, Kupensky DT. Pinch-off syndrome: case report and collective review of the literature. Am Surg 2004;70:635-44. 71. Hinke DH, Zandt-Stastny DA, Goodman LR, Quebbeman EJ, Krzywda EA, Andris DA. Pinchoff syndrome: a complication of implantable subclavian venous access devices. Radiology 1990;177:353-6. 72. Poorter RL, Lauw FN, Bemelman WA, Bakker PJ, Taat CW, Veenhof CH. Complicationsof an implantable venous access device (Port-a-Cath) during intermittent continuous infusionof chemotherapy. Eur J Cancer 1996;32:226266. 73. Barnacle A, Arthurs OJ, Roebuck D, Hiorns MP. Malfunctioning centralvenous catheters in children: a diagnostic approach. Pediatr Radiol 2008;38:363-78. 74. Jordan K, Behlendorf T, Surov A, Kegel T, Maher G, Wolf HH. Venous access ports: frequency and management of complications in oncology patients. Onkologie 2008;31:404-10. 60 75. Elkhoury MI, Boeckx WD, Chahine EG, Feghali MA. Retrieval of port a catheter fragment from the main and right pulmonary arteries 3 years after dislodgment. J Vasc Access 2008;9:296-8. 76. Biffi R, De Braud F, Orsi F, ve ark. A randomized, prospective trial of central venous ports connected to standard open-ended or Groshong catheters in adult oncology patients. Cancer 2001;92:1204-12. 77. Gowda MR, Gowda RM, Khan IA, Punukollu G, Chand SP, Bixon R. Positionalventricular tachycardia from a fractured mediport catheter with rightventricular migrationea case report. Angiology 2004;55:557-60. 78. Cheng CC, Tsai TN, Yang CC, Han CL. Percutaneous retrieval of dislodgedtotally implantable central venous access system in 92 cases: Experience ina single hospital. Eur J Radiol 2009;69:346-50. 79. Schulmeister L, Camp-Sorrell D. Chemotherapy extravasation from implanted ports. Oncol Nurs Forum 2000;27: 531-38. 80. Jueckstock JK, Mylonas I, Strobl B, Willgeroth F, Sommer HL, Friese K. Paravasation with cyclo-phosphamide – case report of tissue necrosis in a patient with primary breast cancer. Onkologie 2007;30:452-4. 81. Nanninga AG, de Vries EG, Willemse PH, ve ark. Continuous infusion of chemotherapy on an outpatient basis via a totally implanted venous access port. Eur J Cancer 1991;27:147-9. 82. Frost A, Gmehling D, Azemar M, Unger C, Mross K. Treatment of anthracycline extravasation with dexrazoxane – clinical experience. Onkologie 2006;29:314-8. 83. Filippou DK, Tsikkinis C, Filippou GK, Nissiotis A, Rizos S. Rupture of totally implantable central venous access devices (Intraports) in patients with cancer: Report of fourcases. World J Surg Oncol 2004;2:36. 84. Jost K, Leithauser M, Grosse-Thie C, ve ark. Perforation of the superior vena cava a rare complication of centralvenous catheters. Onkologie 2008;31:262-4. 61 85. Stanislav GV, Fitzgibbons RJ, Bailey JR ve ark. Reliability of implantable central venous access devices in patients with cancer. Arch Surg 1987;122:1280-3. 86. Bratton J, Johnstone PA, McMullen KP. Outpatient management of vascular access devices in children receiving radiotherapy: Complications and morbidity. Pediatr Blood Cancer 2013;17:101-2. 87. McMahon C, Smith J, Khair K, ve ark. Central venous access devices in children with congenital coagulation disorders: complications and long-term outcome. Br J Haematol 2000;110:461-8. 88. Ingram J, Weitzman S, Greenberg ML ve ark. Complications of indwelling venous access lines in the pediatric hematology patient: a prospective comparison of external venous catheters and subcutaneous ports. Am J Pediatr Hematol Oncol 1991;13:130-6. 89. Hollyoak MA, Ong TH, Leditschke JF. Critical appraisal of surgical venous access in children. Pediatr Surg Int 1997;12:177-82. 90. Çil BE, Canyiğit M, Peynircioğlu B, Hazırolan T, Çarkacı S, Çekirge S, Balkancı F. Subcutaneous venous port implantation in adult patients: a single center experience. Diagn Interv Radiol 2006;12:93-8. 91. Özbudak E, Yavuz Ş. Permanent hemodialysis catheters: How long lasting are they? Turk GKDC D 2013;21:646-53. 92. Yip D, Funaki B. Subcutaneous chest ports via the internal jugular vein: a retrospective study of 117 oncology patients. Acta Radiol 2002;43:371-5. 93. Chauhan A, Lebeaux D, Ghigo JM, Beloin C. Full and broad-spectrum eradication of catheter-associated in vivo biofilms using Gentamicin-EDTA antibiotic lock therapy. Antimicrobial Agents Chemotherapy 2012;56:6310-8. 94. Ulusoy S. Damar içi kateter infeksiyonlarının önlenmesi. Hastane İnfeksiyonları Dergisi 2005;9:32-3. 95. O’Grady NP, Alexander M, Dellinger EP, ve ark. Guidelines for the prevention of intravascular catheter-related infections. CID 2002;35:1281-307. 62 96. Centers for Disease Control and Prevention. National Nosocomial Infections Surveillance (NNIS). Am J Infect Control 1999;27:520-32. 97. Schaberg DR, Culver DH, Gaynes RP. Major trends in the microbial etiology of nosocomial infection. Am J Med 1991;91:72-5. 98. Abbas AAH, Fryer CJ, Paltiel C, ve ark. Factors influencing central line infections in children with acute lymphoblastic leukemia. Pediatr Blood Cancer 2004;42:325-31. 63 EKLER EK-1: ETİK KURUL ONAYI