“REEL DÖVİZ KURU TEORİ VE UYGULAMA, KUR-ENFLASYON İLİŞKİSİ VE CARİ AÇIK” Doç. Dr. Cevdet Akçay 15 Haziran 2004 İstanbul Hilton Oteli Nominal Döviz Kuru E = ETL/$ Reel Döviz Kuru q = qTL/$ R Nominal Faiz Oranı r Reel Faiz Oranı Ee , qe Beklenen Nominal ve Reel Döviz Kurları q = E · (P*/P) (1) Örnek: q TL/$ = (TL 1,000/ $) · [$ 100/ A.B.D Mal Sepeti] / [TL 50,000/ T.C Mal Sepeti] = 2 T.C Mal Sepeti / A.B.D Mal Sepeti Faiz Paritesi Koşulu R = R* + [(Ee – E)/E] + ρ (2) Risk Priminin varlığı, R artarken yerel paranın değer kaybetmesinin de mümkün olabileceğini ima etmektedir. Risk priminin olmadığı, yerel ve yabancı varlıkların eşit riske tabi olduğu durumlarda R artışı yerel paranın değerlenmesini gerektirmektedir. Reel döviz kuru tanımından hareketle % değişim tanımı: (qe – q ) / q = [(Ee – E ) / E] – ( πe – π*e) (3) Faiz Paritesi Koşulunu da kullanırsak, R - R*= [(qe – q ) / q] + ( πe – π*e) + ρ (4) Uzun Dönem Nominal Döviz Kuru Kuramları a) Satın Alma Gücü Paritesi Kuramı (PPP) E = P / P* b) (5) Reel Döviz Kuru Kuramı E = q · (P / P*) (6) Eğer Satın Alma Gücü Paritesi Kuramı geçerli ise, q değişmeyeceğinden (4) aşağıdaki basit hale dönüşecektir: R - R*= ( πe – π*e) + ρ (7) !!!! Denklem (7) faizlerdeki bir değişimin, risk primini sabit varsayarsak, sadece beklenen enflasyon farkından olacağını önermektedir. Para arzı artış hızındaki düşüş, beklenen enflasyon oranının düşmesi, yerel faiz oranının düşmesini ve yerel paranın değerlenmesini de beraberinde getirecektir. !!!! Satın Alma Gücü Paritesi Bretton Woods sisteminin terkedilmesinden sonra son derece düşük açıklayıcılık gücüne sahiptir ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde döviz kurunun belirlenmesinde son derece yetersiz kalmaktadır. !!!! Reel Döviz Kuru Kuramı göreli olarak son derece daha yetkin bir kuramdır; daha doğrusu, PPP ile açıklanabilir olup Reel Döviz Kuru Kuramı ile açıklanamayacak herhangi bir uzun dönem döviz kuru hareketi yoktur. Buna karşın, tersi argümanın geçerli olmadığı açıktır. Reel şoklar yüzünden reel döviz kurunda gerçekleşecek hareketler, enflasyon oranları farkından bağımsız olarak nominal döviz kurunu etkileyecektir, bu da ancak Reel Döviz Kuru Kuramı ile izah edilebilir bir kur hareketidir . !!!! Reel Döviz Kuru Kuramı PPP’ ye göreli üstünlüğüne rağmen (özellikle gelişmekte olan ülkelerde) yine de mal sepetinin göreli fiyatını etkileyen reel şokların da dışında kalan durumlarda yetersiz kalabilmektedir. Bu tür durumlar için kur üzerinde yukarı baskı yaratabilecek her türlü negative şokun η olarak tanımlandığı E = q · (P / P*) + η (8) daha geçerli olacaktır. Bu geniş tanım enflasyon oranları farkı, yerel mal paketinin göreli fiyatını etkileyen tüm reel şoklar, ve bunlar dışında kalan her türlü şok için döviz kurunun belirlenme sürecini tanımlamaktadır. !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Türkiye’de TL’nin reel değerlenmesine dair yapılan yorumların neredeyse tümü a) uzun dönem döviz kuru belirlenme kuramlarını son derece kısa vadelerde geçerli gördükleri, b) daha da önemlisi, Denklem (8) yerine Denklem (5)’i geçerli döviz kuru kuramı olarak gördükleri için temelden hatalıdırlar. !!!!!! Merkez Bankası’nın yayınlamakta olduğu reel döviz kuru endeksi, bir ex-post çekilmiş bir resim niteliğindedir. Endeksin herhangi bir dönem (ay) için hesaplanmasında o dönemdeki nominal döviz kuru hareketi ve yerel ve dış alem enflasyon oranları kullanılmaktadır. Gözden kaçırılan nokta q hesaplanırken kullanılan E’nin bizzat kendisinin hesap dönemi içinde kısmen q tarafından da belirlendiğidir. Dolayısıyla ex-post hesaplanan reel döviz kuru doğası itibariyle HİÇBİR ŞEKİLDE AŞIRI DEĞERLENME YA DA DEĞER KAYBI GÖSTEREBİLME YETENEĞİNE SAHİP DEĞİLDİR. Sadece ve sadece, belli bir döneme kıyasla yerel paranın reel bazda daha değerli ya da daha değersiz olduğunu gösterebilir ancak AŞIRILIĞA dair bir önermede bulunamaz. ¾ Cari denge finansmanı şimdiye değin ciddi bir problem yaşatmamış olsa da “düşük kaliteli” bir finansman niteliğindedir. Uzun vadeli borçlanma ve doğrudan yatırım (FDI) dışındaki finansman yöntemleri kırılganlığı daha da artırabilmektedir. ¾ Doğrudan yatırımları izlenen mali ve dezenflasyon politikalarından bağımsız algılamak yapılan bir diğer yanlıştır. Mali disiplinden sapıldığı andan itibaren doğrudan yatırımlarda ciddi kesilmeler görülmesi son derece olasıdır. Brezilya’nın yakın ve orta vadede izleyeceği politikalar hakkında uluslararası camiada hakim olan belirsizlik bunun ciddi bir örneğini teşkil edebilir. ¾ Akıldan çıkarılmaması gereken, hiçbir ekonominin finanse edemeyeceği bir cari açığı vermeyeceğidir. Dolayısıyla Türkiye özelinde de finansmana dair endişeler döviz kurundan ziyade büyümeyi etkileyebilecektir; ithalatın yapısı bu görüşü ciddi şekilde desteklemektedir. ¾ NHN (net hata noksan) kalemi özellikle finansal sistemi gelişmiş ekonomilerde çok yüksek seyredebilmektedir. Finansman hareketlerindeki kayıt zorluğu ve gecikerek devreye giren işlem kayıtları NHN’yi kısa vadede çok yüksek gösterebilmektedir. ¾ Yabancı sermaye kitaben yapması gereken katkıyı genelde fazla yapamamaktadır; ihtiyacın en çok olduğu göreli olarak destabilize ekonomiler yerine ihtiyacın düşük, mali dengelerin oturmuş olduğu ekonomiler sermaye akımlarında tercih edilmektedir. ¾ Cari dengenin problem olmaktan çıkmasında büyümenin devreye girmesi şu şekilde gerçekleşmektedir: Enflasyon oranının ve kurlardan enflasyona geçişin kuvvetli olduğu ekonomilerde (Türkiye hala bu tanıma uymaktadır; bizim hesabımız TEFE de geçişkenliğin %45, TÜFE de %32 civarında olduğudur) nominal kur artışları enflasyona geçiş yüzünden reel kur-nominalkur ilişkisini zayıflatmakta, nominal kur artışıyla beraber nominal ve reel faiz artışını da gündem getirmekte, böylece cari açık daralmasında yük reel kur olduğu kadar hatta daha da fazla reel faizler oranı üzerine binmektedir. Akabinde düşen yatırım ve tüketim harcamaları da cari açık problemini ortadan kaldırmaktadır. Kitap yorumu ile olan fark, daraltıcı bir etkisi olmayan kur artışının bu tür ekonomilerde daraltıcı bir etkisinin olduğudur.