1 T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ EPİLEPSİ HASTALIĞI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ Hazırlayan Sümeyra DOĞDU Danışman Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2013 KAYSERİ 2 T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ EPİLEPSİ HASTALIĞI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ Hazırlayan Sümeyra DOĞDU Danışman Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2013 KAYSERİ i BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kural ve davranışların gerektirdiği gibi, bu çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve referans gösterdiğimi belirtirim. Sümeyra DOĞDU ii “Epilepsi Hastalığı ve Tedavi Yöntemleri’’ adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir. Tezi Hazırlayan Danışman Sümeyra DOĞDU Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU Eczacılık Temel Bilimleri ABD Başkanı Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU ONAY: Bu bitirme ödevinin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın ……..…………… tarih ve ………………… sayılı kararı ile onaylanmıştır. …../…../……. Prof. Dr. Müberra KOŞAR Dekan iii TEŞEKKÜR Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı’nda yaptığım bitirme ödevi çalışmalarım sırasında büyük yardımlarını gördüğüm, bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım hocam Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU’na, ve her zaman yanımda olan sevgilerini ve desteklerini hiç eksik etmeyen aileme teşekkürlerimi sunuyorum. Sümeyra DOĞDU Kayseri, Mayıs 2013 iv EPİLEPSİ HASTALIĞI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ Sümeyra DOĞDU Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Bitirme Ödevi, Mayıs 2013 Danışmanı: Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU ÖZET Epilepsi hastalığı dünyada %1 prevalansa sahip, nöbetlerle seyreden nörolojik bir rahatsızlıktır. Nöronların ani ve anormal deşarjlarıyla ortaya çıkan nöbetler şeklinde gözlenir. İnsidansı az gelişmiş ülkelerde gelişmiş ülkelerden daha yüksektir. Epilepsi etyolojisinde; genetik, korteks malformasyonları, akut beyin travması, metabolik anormallikler ve merkezi sinir sistemi hastalıkları gibi sebepler yer almaktadır. Bununla birlikte, tüm epilepsilerin %40-60'ının etyolojisinde genetik faktörler rol oynamaktadır. Hastalığın tanısı koyulurken elektroensefelografi, nörogörüntüleme teknikleri ve diğer tanı prosedürleri kullanılmaktadır. Farmakolojik tedavi ve cerrahi tedavi epilepsi hastalığında kullanılan tedavi yöntemleridir. Epilepside ilaç tedavisi epilepsiye yol açan nedenin ortadan kaldırılmasından çok, nöbetlerin kontrolü ve nöbetlerin baskılanması şeklindedir. Tedavi sürecinde en az yan etki ile nöbetlerin en kısa sürede baskılanması amaçlanır ve terapötik dozlarda sedatif veya hipnotik etki oluşması istenmez. Epilepsinin farmakolojik tedaviyle kontrol edilemediği durumlarda ise cerrahi tedavi alternatif bir tedavi şekli olarak seçilebilir. Anahtar Kelimeler: Antiepileptik ilaçlar, Epilepsi hastalığı, Nöbetler v EPILEPSY DISEASE AND TREATMENT METHODS Sümeyra DOĞDU Erciyes Univercity Pharmacy Faculty Final Project, May 2013 Advisor: Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU ABSTRACT Epilepsy is a neurological disorder characterized by seizures with the prevalence of 1% in the world. It is observed with seizures occurring in the form of a sudden and abnormal discharges of neurons. Incidence is higher in less developed countries than in developed countries. Reasons such as genetic, cortical malformations, acute brain trauma, metabolic abnormalities and diseases of the CNS are located In epilepsy etiology. However, genetic factors play a role in the etiology of 40-60% of all epilepsies. EEG, neuroimaging techniques and other diagnostic procedures are used for diagnosis of the disease. Pharmacological treatment and surgical treatment are used in the treatment of epilepsy disease. Epilepsy medication is applied by the form of suppression and control of seizures rather than the elimination of the underlying cause epilepsy. During treatment process, suppression of seizures in the least time with minimal side effects is aimed and in therapeutic doses sedative or hypnotic effect is not desired. In cases of epilepsy which can not be controlled with medical therapy, surgical treatment can be selected as an alternative. Key Words: Antiepileptic drugs, Epilepsy disease, Seizures vi İÇİNDEKİLER BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK .................................................................................. i KABUL ONAY ................................................................................................................ ii TEŞEKKÜR ...................................................................................................................iii ÖZET............................................................................................................................... iv ABSTRACT ..................................................................................................................... v İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. vi KISALTMALAR .........................................................................................................viii TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ ....................................................................... ix 1. GİRİŞ VE AMAÇ ....................................................................................................... 1 2. GENEL BİLGİLER .................................................................................................... 3 2.1. EPİLEPSİ HASTALIĞI’NIN TARİHÇESİ VE TANIMI .................................... 3 2.2. EPİLEPSİ HASTALIĞI EPİDEMİYOLOJİSİ ..................................................... 4 2.3. EPİLEPSİ HASTALIĞI’NIN ETİYOPATOGENEZİ.......................................... 4 2.4. EPİLEPSİ HASTALIĞI’NIN SINIFLANDIRILMASI........................................ 6 2.4.1. Epileptik Nöbetlerin Sınıflandırılması ............................................................. 6 2.4.2. Epilepsinin Sınıflandırılması ........................................................................... 9 2.5. EPİLEPSİ’DE TANI VE GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ .......................... 12 2.5.1. Tanı Yöntemleri ............................................................................................. 12 2.5.2. Görüntüleme Yöntemleri ............................................................................... 15 2.6. EPİLEPSİ VE GENETİĞİ .................................................................................. 17 2.7. EPİLEPSİ HASTALIĞININ TEDAVİSİ ........................................................... 19 2.7.1. İlaçla Tedavi ................................................................................................... 19 2.7.1.1. Klasik Antiepileptikler ............................................................................ 20 2.7.1.2. Yeni Antiepileptikler ............................................................................... 35 2.7.1.3. Diğer Antiepileptikler.............................................................................. 40 vii 3. SONUÇ ....................................................................................................................... 46 4. KAYNAKLAR .......................................................................................................... 49 ÖZ GEÇMİŞ viii KISALTMALAR AEİ : Antiepileptik İlaç BBT : Bilgisayarlı Beyin Tomografisi CBZ : Karbamazepin ÇÇAE : Çocukluk Çağı Absans Epilepsi EEG : Elektroensefalografi ESM : Etosüksimid GABA : G-amino Butirik Asit GBP : Gabapentin ILAE : Uluslararası Epilepsi ile Savaş Derneği İ.V. : İntravenöz JAE : Juvenil Absans Epilepsi JME : Jeneralize myoklonik epilepsi LTG : Lamotrijin MRG : Manyetik Rezonans Görüntüleme MSS : Merkezi Sinir Sistemi OXC : Okskarbazepin PB : Fenobarbital PET : Positron Emisyon Tomografisi PHT : Fenitoin SPECT : Single Photon Emission Computed Tomography SSS : Santral Sinir Sistemi TGB : Tiagabin TPM : Topiramat VPA : Valproik Asit WHO : Dünya Sağlık Örgütü ZNS : Zonisamid ix TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1. Epilepsilerin etyolojik sebeplerinin dağılımı ....................................................... 5 Tablo 1. Epilepsinin Ayırıcı Tanısında Önemli Noktalar .............................................. 14 Tablo 2. Tek Gen Epilepsilerinde İyon Kanallarını Kodlayan Genlerdeki Mutasyonlar18 Tablo 3: Antiepileptiklerin etkili oldukları nöbet tipleri. ............................................... 47 Tablo 4. Standart AEİ’lerin yan etki profilleri ............................................................... 48 1 1. GİRİŞ VE AMAÇ Epilepsi hastalığı, beyin fonksiyonlarının kısa süreli paroksimal rahatsızlığı olarak tanımlanmaktadır. Merkezi sinir sistemi’nde (MSS) bir grup nöronun ani ve anormal deşarjlarla ortaya çıkan nöbetler halinde gözlenir. Hastalık temel olarak bilinç kaybı ile gerçekleşebilen tonik, tonik- klonik, absens ve miyoklonik nöbetler gibi düzensiz motor aktivitesiyle kendini gösterir. Tek başına bir hastalık olmaktan çok beyin ile ilişkili farklı sendromların birlikte ortaya çıkması ile karakterize bir durumdur. Kafa travmaları, inme, beyindeki hemorajiler, beyinde oluşan bazı enfeksiyonlar, beyin damarlarındaki bazı yapısal bozukluklar ve tümörler belli başlı epilepsi nedenleri arasında yer alır. Epilepsi, çocukluk ve ergenlik döneminde en sık karşılaşılan nörolojik bir hastalıktır. Çocukluk çağındaki nöbetler yaşamı olumsuz etkilemekte, mental–motor gelişme geriliğinin yanı sıra ölümlere de yol açabilmektedir. Doğru tanı konulup tedavi edildiğinde hayat kalitesi belirgin şekilde artmaktadır. Epilepsi, dünyada %1 prevalansa sahip, yaygın ve ciddi nörolojik bir bozukluktur. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) 2009 verileri dünyada yaklaşık 50 milyon epilepsili hasta olduğunu bildirmektedir. İnsidans az gelişmiş ülkelerde gelişmiş ülkelerden daha yüksektir. Dünya genelinde yılda ortalama 3.5 milyon yeni vaka tespit edilmektedir. Bu vakaların yaklaşık %40’ı 15 yaşın altında ve %80’den fazlası da az gelişmiş ülkelerde bulunmaktadır. Epileptik nöbetlerin, sıklıkla bilinçte geçici bozulmalara ve kişinin bedeninde olumsuz etkilere sebep oldukları belirtilmektedir. Mevcut ilaçlarla semptomatik tedavi uygulanarak nöbetlerin baskılanabildiği, bununla birlikte hastalığın tamamen ortadan kaldırılamadığı bildirilmektedir. Bu çalışmada; epilepsi hakkında bilgi vererek semptoma yönelik olan çeşitli farmakolojik tedavi yöntemlerinin incelenmesi, epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçların 2 özellikleri, dozları ve yan etkileri hakkında bilgi sahibi olunması ve tedavisindeki güncel yaklaşımların bir eczacı gözüyle incelenmesi amaçlanmıştır. 3 2. GENEL BİLGİLER 2.1. EPİLEPSİ HASTALIĞI’NIN TARİHÇESİ VE TANIMI Epilepsi bilimsel tıbbın başlangıcı sayabilecek eski Yunan uygarlığına kadar kutsal bir hastalık olarak nitelendirilmiştir (1). İlk çağlardan beri bilinmekle birlikte ilk kez M.Ö. 460 yılında Hipokrat epilepsiyi bir beyin hastalığı olarak tanımlamıştır. Epilepsi ile ilgili ilk monograf olan “On the sacred disease” (Kutsal hastalık hakkında) adlı kitabında hastalığın beyin yerleşimli olduğunu belirtmiş ve epilepsiye “mal caduque” adını vermiştir (2, 3). John Huglins Jackson, 19. yüzyılın sonlarında epilepsinin modern tanımını “sinir dokusunun arasıra, aşırı, düzensiz deşarjı” olarak yapmıştır (2). 1935 ile 1960 yılları arasında yeni antiepileptik ilaçların (AEİ) taranmasında ve test edilmesinde ilerlemeler sağlanmış ve bu süre boyunca yeni AEİ’ler geliştirilmiştir (4). Epilepsi, MSS’nde belirli bir işlevi olan nöron topluluğunun ani, anormal deşarjı sonucu ortaya çıkar. Nöronların somatik, psişik, motor, duyusal veya otonomik fenomenle birlikte olan, beyin fonksiyonlarındaki geçici ve yineleyici bozuklukları kapsayan serebral bir disfonksiyondur (2, 5). Epilepsi kelimesi ‘kavramak, yakalamak, ele geçirme’ anlamına gelen Yunanca bir sözcüktür. Ve “Epi” üstünden, “lipsis” tutmak, tutup sarsmak kelimelerinden türemiştir. Klinik olarak ise epilepsi, ani başlayan, spontan sonlanabilen, tekrarlama eğilimi olan paroksimal ve geçiçi beyin fonksiyonu bozukluğudur (2, 3). Ülkemizde de “sara”, “tutarık” ve “boncuk” olarak isimlendirilmektedir (5). Epilepsi nöbeti ise gri maddedeki artmış, hızlı ve yerel elektriksel boşalımlardan köken alır. Klinikte belli bir süre devam eden bilinç, davranış, duygu, hareket veya algılama fonksiyonlarında ani başlayan geçici değişiklik durumudur. Nöbet aktivitesiyle ilişkili yoğun nöronal deşarjlar serebral metabolik aktivitede belirgin bir artışa neden olmaktadır. Perfüzyonda belirgin bir azalma olmadıkça beyin dokusunun, kan akımını artırarak nöbetlerin metabolik aktivite artışını dengeleyebildiği, ancak uzamış nöbetlerin 4 beyin kan akımı arasında dengesizlige yol açarak kalıcı beyin hasarına neden olduğu bildirilmektedir (6). 2.2. EPİLEPSİ HASTALIĞI EPİDEMİYOLOJİSİ Epilepsi çocukluk ve ergenlik çağında en sık, erişkinlerde ise beyin damar hastalıklarının ardından ikinci en sık rastlanan nörolojik hastalıklardandır (7, 8). Epilepsi çocuklarda erişkinlerden daha sıktır. Bütün nöbetlerin yaklaşık %75’inin 20 yaş altında olduğu ifade edilmektedir. En yüksek insidans ise 10 yaş altındadır (2, 7). Epilepsi insidansının hayatın ilk 20 yılı içinde ve 65 yaşından sonra iki kez pik yaptığı belirtilmektedir (2). Epilepsinin erkeklerde, kadınlardan 1.1-1.5 kat daha sık görüldüğü bildirilmektedir (9). Epilepsi, dünyada %1 prevalansa sahiptir (3, 10). WHO’nun 2009 yılındaki çalışmasında dünyada yaklaşık 50 milyon epilepsili hasta olduğu bildirilmiştir (10). Gelişmiş ülkelerde epilepsi prevalansı 6/1000 olarak saptanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu oranın 18.5/1000 olduğu görülmüştür. Bununla birlikte Türkiye’ye ait epilepsi prevalansı çalışması bulunmamakla birlikte bazı bölgelerde yapılmış prevelans çalışmaları vardır (9). Son 5 yıl içinde en az bir nöbet geçirmiş olan epilepsili bireylerde hesaplanan prevalans “Aktif Epilepsi Prevalansı’’ olarak adlandırılmakta olup, bu oran gelişmiş ülkelerde 410/10.000 iken, gelişmekte olan ülkelerde 57/10.000’dir (2). Epilepsi tipleri içinde parsiyel nöbetler en sık karşılaşılan nöbet tipidir. Parsiyel nöbetleri, jeneralize tonik klonik nöbetler izler. Bunun dışındaki nöbet tipleri olan absans, tonik, atonik ve miyoklonik nöbetler ise daha nadir görülürler (2, 3). 2.3. EPİLEPSİ HASTALIĞI’NIN ETİYOPATOGENEZİ Epilepsi etyolojisinde genetik, korteks malformasyonları, akut beyin travması, metabolik anormallikler (hipoglisemi, hiponatremi, hipoglisemi, hiponatremi, hipokalsemi, vs.) ve nörodejeneratif hastalıklar, MSS hastalıkları gibi sebepler yer almaktadır (5, 10). 5 Sebebi belli olan epilepsilere “semptomatik epilepsiler” denir. Semptomatik olduğu düşünüldüğü halde sebebi bulunamayan epilepsilere ise “kriptojenik epilepsi’’ denir. Herediter yatkınlık dışında bir sebebi olmayan epilepsilere de “idyopatik epilepsiler” denir (2, 3, 10). Epilepsilerin yaklaşık %60’ının idyopatik olduğu bildirilmektedir (8). Epilepsilerin etyolojik sebeplerinin dağılımı Şekil 1 de gösterilmiştir. Şekil 1. Epilepsilerin etyolojik sebeplerinin dağılımı (2) Epileptogenezden sorumlu hücresel mekanizmalar tam olarak aydınlatılamamıştır. Tüm epilepsi nöbetlerinde aynı mekanizma olmasa bile hepsinde artmış nöronal uyarılabilirlik vardır. Bazı epileptik sendromlar’da gen mutasyonları anormal iyonik kanal fonksiyonlarına yol açabilmekte ve anormal ağ bağlantılarını fazladan uyarabilmektedir (10). İyon kanallarındaki mutasyonlar eksitatör ve inhibitör nörotransmisyonun etkinliğinin değişmesine ve bunun sonucunda da eksitatör nörotransmisyonun artmasına veya inhibitör fonksiyonun kaybına neden olmaktadır. İyon kanallarının dışında, γ-amino butirik asit (GABA) ve glutamat nörotransmitterleri arasındaki dengesizliklerin de nöbetlerinin oluşmasına sebep olduğu ifade edilmektedir (8). GABA santral sinir sisteminin (SSS) en yaygın inhibitör nörotransimitteridir. Bu etkisini GABA-A ve GABA-B reseptörlerine bağlanarak gerçekleştirir. GABA ‘nın GABA-A reseptörüne bağlanması, kanalın açılmasına yol açarak klor iyonunun hücre içine girmesine ve böylece nöronal elektriksel aktivitenin hızlı bir şekilde inhibisyonuna neden olur. GABA’ nın GABA-B reseptörüne bağlanması ise potasyum akımınının 6 artmasına, kalsiyum iyon girişinin azalmasına ve diğer nörotransmitterlerin presinaptik salınımın inhibe olmasına yol açar. Ayrıca, nöbet esnasında GABA-A reseptörlerinin aşırı eksprese olduğu, GABA-B reseptörlerinin ise epilepsi ve nöbetlerdeki rolünün henüz tam olarak aydınlatılamadığı belirtilmektedir. Epilepsi oluşumuna santral sisteminin diğer eksitatör nörotransmitteri olan glutamatın da sebep olduğu bildirilmektedir. Epilepsi hastalarındaki gibi epileptik hayvan modellerinde de glutamat düzeylerinin arttığı tespit edilmiştir (10, 11). 2.4. EPİLEPSİ HASTALIĞI’NIN SINIFLANDIRILMASI Epilepsi hastalığında sendrom yaklaşımı, 19. yy sonlarında olguların yaş, cins, nöbet özellikleri ile sınırlıyken, bu hastalığın sınıflandırılması 20. yy ikinci yarısından sonra elektroensefalografi (EEG) ve görüntüleme olanaklarının artması ve 21. yy’da insan genom çalışmaları ile daha detaylı hale gelmiştir (12). 2.4.1. Epileptik Nöbetlerin Sınıflandırılması “Epilepsiye Karşı Uluslararası Birlik” (International League Against Epilepsy; ILAE)'nin epileptik nöbetlerin klinik ve elektroensefalografik sınıflaması bugün için geçerli olan son şeklini almıştır (10, 12). Bu sınıflandırma şeklinin nöbetlerin parsiyel ya da jeneralize olarak ayrılmasına göre yapıldığı ifade edilmektedir. Bununla birlikte, bu sınıflandırma şeklinin nöbetin lokalizasyonu hakkında bilgi vermediği bildirilmektedir (13). Epileptik nöbetlerin klinik ve elektroensefalografik sınıflaması (ILAE 1981) (12). I-Parsiyel (fokal, lokal) nöbetler A-Basit parsiyel nöbetler (bilinç durumu bozulmaksızın) 1. Motor semptomlu (hareketlerle ilişkili bulgular söz konusudur) 2. Somatosensoryel veya özel duysal semptomlu 3. Otonomik semptomlu 4. Psişik semptomlu 7 B-Kompleks parsiyel nöbetler (bilinç bozukluğu ile giden) 1. Basit parsiyel başlangıcı izleyen bilinç bozukluğu • Basit parsiyel başlangıcı izleyen bilinç bozukluğu • Otomatizmlerle giden 2. Bilinç durumunun başlangıçtan itibaren bozulması • Sadece bilinç bozukluğu ile giden • Otomatizmli C- Sekonder jeneralize nöbete dönüşen parsiyel nöbetler 1. Basit parsiyel nöbetin jeneralize nöbete dönüşmesi 2. Kompleks parsiyel nöbetin jeneralize nöbete dönüşmesi 3. Basit parsiyel nöbetin kompleks parsiyel nöbete dönüşmesi ve ardından jeneralize nöbete dönüşmesi II- Jeneralize nöbetler (konvülzif veya non-konvülzif) 1. Absans nöbetleri (dalma nöbetleri) • Tipik Absans nöbetleri • Atipik absans nöbetleri 2. Miyoklonik nöbetler 3. Klonik nöbetler 4. Tonik nöbetler 5. Tonik-klonik nöbetler 6. Atonik nöbetler (ani düşme nöbetleri) III- Sınıflandırılamayan Epileptik Nöbetler I. Parsiyel Nöbetler Parsiyel nöbetlerde klinik ve elektrografik belirtiler, nöbetin başlangıcının bir serebral hemisferin sınırlı bir bölgesindeki nöronların aktivasyonundan kaynaklandığını göstermektedir. Parsiyel nöbetler yayılarak jeneralize tonik-klonik nöbetlere dönüşebilirler. Parsiyel nöbetler; basit parsiyel nöbetler, kompleks parsiyel nöbetler ve jeneralize hale gelen parsiyel nöbetler olmak üzere üç gruba ayrılırlar;. 8 - Basit parsiyel nöbetler; Beynin diğer bölgelerine yayılmayıp sadece bir bölgesiyle sınırlıdırlar. Hastada duyusal bozukluklar gözlenebilir. Nöbetler karıncalanma, uyuşma, ani şok tarzında ağrı, garip duyular ve beden imajının bozulması şeklinde ortaya çıkar. Hastalarda bilinç kaybı görülmez ve her yaşta görülebilir. - Kompleks parsiyel nöbetler; Kısa süreli motor nöbet ve yine kısa süren bir konfüzyon dönemi ile şekillenir. Zihinsel işlevlerde bozulma ve bilinç kaybıyla oluşur. - Jeneralize hale gelen parsiyel nöbetler; Basit parsiyel ya da kompleks parsiyel olarak başlayıp sekonder yayılımla jeneralize hale gelebilirler. Gerek kompleks parsiyel nöbetler de gerekse sekonder yayılımlı jeneralize nöbetlerde, hasta nöbetin geleceğini öncü bir belirti ile hisseder (7, 14, 15). II- Jeneralize Nöbetler (Konvulsif ya da Non-Konvulsif ) Jeneralize başlangıçlı epielpsiler bir bölgeden başlar fakat hızla yayılarak beynin her iki hemisferinde de elektriksel uyarılara neden olurlar. Hastalarda ani bilinç kaybı görülür. Motor belirtiler iki taraflı olur. Jeneralize nöbetler; absans nöbetler, myoklonik nöbetler, klonik nöbetler, tonik nöbetler, tonik-klonik nöbetler ve atonik nöbetler olmak üzere alt gruplara ayrılırlar. - Absans nöbetler; Ani ve kendisini sınırlayan bir bilinç kaybı görülür. Aniden başlayıp, aniden sonlanan bu nöbetlerde, hasta yapmakta olduğu aktivitesini keser ve yarım dakikaya kadar hareketsiz kaldıktan sonra hiçbir belirti olmaksızın bıraktığı yerden aktivitesine devam eder (14, 15, 16). - Myoklonik nöbetler; Birkaç dakikada bir tekrarlayan kısa süreli kasılmalardan oluşurlar. Hastalar myoklonileri sıklıkla titreme, sıçrama, atma olarak tanımlarlar. Myokloniler sıklıkla uyanma sırasında ya da yatağa yatma saatlerinde ortaya çıkarlar. Genellikle hipoksi, üremi, ensefalit, veya ilaç zehirlenmesi gibi durumlarda görülen kalıcı nörolojik hasar sonucunda ortaya çıkarlar (14, 15). - Klonik nöbetler; Klonik faz birden olan kontraksiyon ve rahatlama şeklinde ortaya çıkar. 9 - Tonik-klonik nöbetler (grand mal); Jeneralize tonik klonik nöbetler epilepsiler içinde en sık karşılaşılan parsiyel nöbetlerden sonra gelir (2). Ani tonik bir kas kontraksiyonu ile başlayan nöbetler sırasında solunum kaslarınında kasılmasıyla başlangıçta epileptik bir çığlık duyulabilir. Bu fazda hasta kaskatı kesilmiştir. Solunum durmuştur ve buna bağlı olarakta siyanoz gelişir. Tonik dönemi takiben klonik faz gelişir. Epilepsilerin en ağır formudur. - Atonik nöbetler; Çenenin ve/veya ekstremitelerin kas tonusunun ani kaybıyla şekillenen ve buna bağlı olarak ani yere düşmelere neden olan nöbetlerdir (14, 15). 2.4.2. Epilepsinin Sınıflandırılması Epilepsilerde klinik seyirin, prognozun, etyolojinin ve dolayısıyla da tedavi yaklaşımının çok farklı özellikler gösterebileceği ve sınıflandırma yaparken bu faktörlerin dikkate alınması gerektiği bildirilmektedir. Son dönemdeki çalışmalar epileptik sendromları sınıflama yönünde yoğunlaşmış olup yeni bir sınıflandırma yapılmıştır. Bu yeni sınıflandırmaya göre epilepsi 4 gruba ayrılır (13). I. Lokalizasyona bağlı (fokal, parsiyel) epilepsiler ve sendromlar: Lokalizasyona bağlı epilepsiler idyopatik, semptomatik, ve kriptojenik olarak 3 gruba ayrılır. 1. İdyopatik: İdyopatik (nedeni kendinden olan veya genetik olarak varsayılan) sendromlara genelde başka bir nörolojik disfonksiyon eşlik etmez, gelişme basamakları normal ilerler, altta gösterilebilen herhangi bir patolojik süreç yoktur ve 3 gruba ayrılır; • Santrotemporal dikenli selim çocukluk çağı epilepsisi • Oksipital paroksizmli çocukluk çağı epilepsisi • Primer okuma epilepsisi 2. Semptomatik: Semptomatik epilepside altta yatan bir beyin hastalığı mevcuttur. Ve buna bağlı nörolojik bozukluklar gözlenir. Öyküde nöbete neden olabilecek bir MSS hastalığı, geçirilmiş kafa travması, infeksiyon, gelişmekte olan tümör, dejeneratif hastalıklar bulunur. • Temporal lob epilepsisi • Frontal lob epilepsisi • Parietal lob epilepsisi • Oksipital lob epilepsisi 10 • Çocukluk çağının kronik progresif epilepsia parsiyalis kontinuası • Spesifik faktörlerle uyarılan nöbetlerle karakterize sendromlar 3. Kriptojenik: Kriptojenik (nedeni belirlenemeyen) epilepsi edinsel bir nedeni olması gerektiği düşünülen ancak saptanamayan epilepsiler için kullanılır. II. Jeneralize epilepsiler ve sendromlar; Çocukluk çağı absans epilepsi (ÇÇAE), Jüvenil absans epilepsi (JAE) ve Jüvenil miyoklonik epilepsi (JME) en sık görülen idyopatik jeneralize epilepsi alt tipleridir. ÇÇAE; Başlangıç yaşı 3-9 yaş arasıdır ve kız çocuklarında daha fazla görülür. Nöbetler her çeşit mental aktivitenin aniden durması ve saniyeler sonra kaldığı yerden devam etmesi şeklinde olur. Bu hastalar tedaviye iyi yanıt verirler. Tedavide uygun ilaçlar sadece absans nöbeti olanlarda Etosüksimid (ESM) veya Valproik Asit (VPA), diğer nöbet tipleri eşlik ettiğinde ise VPA’dır. Ender görülen dirençli absans nöbetlerinde Lamotrijin (LTG), ESM veya diğer geniş spektrumlu anti-epileptikler birlikte kullanılabilir. JAE; ÇÇAE’ye benzer. 8-16 yaş arası çocuk ve ergenlerde görülür ve yıllar içinde bu tablo hafifler. JME; nöbetleri ise saate bağımlı dağılım göstermektedir. Özellikle hasta sabah uyandığı zaman nöbetler tipiktir (2, 3, 7). Jeneralize epilepsiler idyopatik, semptomatik, ve krptojenik olarak 3 gruba ayrılır. 1. İdyopatik • Selim ailesel yenidoğan konvülzüyonları • Selim yenidoğan konvülzüyonları • Süt çocukluğunun selim miyoklonik epilepsisi • ÇÇAE (piknolepsi) • JAE • JME 11 • Uyanırken gelen grand mal nöbetli epilepsi • Diğer jeneralize idyopatik epilepsiler • Belirli aktivasyon yöntemleriyle uyarılan epilepsiler 2. Kriptojenik veya semptomatik • West sendromu • Lennox-Gastaut sendromu • Miyoklonik astatik nöbetli epilepsi • Miyoklonik absanslı epilepsi 3. Semptomatik • Spesifik olmayan etyolojili Erken miyoklonik ensefalopati (Supression-burst)' lu erken infantil epileptik ensefalopati Diğer semptomatik jeneralize epilepsiler • Spesifik sendromlar III. Fokal veya jeneralize olduğu belirlenemeyen epilepsiler; Fokal veya jeneralize olduğu belirlenemeyen bu hastalarda ilaçlara direnç gelişebilir (12). Bu tip epilepsilerde iki gruba ayrılır. 1. Jeneralize ve fokal nöbetli epilepsiler • Yenidoğan konvülzüyonları • Süt çocuğunun ağır miyoklonik epilepsisi • Yavaş dalga uykusu sırasında devamlı diken-dalgalı epilepsi • Landau-Kleffner sendromu • Diğer belirlenemeyen epilepsiler 2. Jeneralize veya fokal özelliği ayırt edilemeyenler IV. Özel (özgün) sendromlar; Özel sendromlar febril konvülzüyonlar, izole nöbet veya izole status epileptikus, akut metabolik veya toksik nedenlere bağlı nöbetler olarak sınıflandırılırlar. Bunlardan en önemlisi olan febril nöbet (febril konvülzüyon, ateşli havale) MSS infeksiyonu veya kronik bir beyin hastalığı olmaksızın ortaya çıkan 12 nöbetlerdir ve görülme sıklığı toplumlara göre değişmekle birlikte % 3-5 arasıdır. Tekrarlayan ve uzun febril nöbetleri olan olgularda nöbeti durdurmak için rektal diazepam uygulaması tedavide uygulanmaktadır. Aynı zamanda aileler ateş kontrolü açısından eğitilmelidir (7). 2.5. EPİLEPSİ’DE TANI VE GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ 2.5.1. Tanı Yöntemleri Epilepsi nöbet semptomlarının ve nöbet sıklığının, bireyin bu nöbetlerle baş etme davranışlarını etkilediği ve kişinin yaşam kalitesini düşürdüğü ifade edilmiştir (17, 18). Epilepsi tanısı ve değerlendirilmesinde anamnezde hastanın perinatal öyküsü, gelişme basamakları, kafa travması, MSS infeksiyonu, ailede epilepsi ve diğer sık görülen hastalıkların ayrıntılı bir şekilde sorgulanması önemlidir. EEG, nörogörüntüleme teknikleri ve diğer tanı prosedürleri tanıyı desteklemek için kullanılmaktadır (5, 17). Hasta değerlendirilirken EEG bulgularının klinikle birlikte değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir(19). Epilepsi tanısının yanlış konulması hastayı ciddi biçimde (ömür boyu epilepsi hastası sayılmak, doğru tedavinin gecikmesi, uzun süre AEİ maddi yükü ve yan etki olasılıkları vb.) sıkıntılarla karşı karşıya bırakır. Bu nedenle epilepsi tanısı koyarken ayırıcı tanıya çok önem verilmesi gerektiği belirtilmektedir. Epilepside Ayırıcı Tanı A) Çocukluk Çağı • Senkop • Nefes tutma atakları • Gece korkuları • Metabolik nedenlere bağlı şuur kaybı • Migren Kardiyak ritim bozuklukları (özellikle supraventriküler taşikardi) • Tikler 13 • Titreme atakları (yenidoğan döneminde) • Psikiyatrik kökenli nöbetler • Yalancı nöbetler • Gastroözofageal reflü • Çocukluğun benign miyoklonisi B) Erişkin Dönem • Senkop • Psikojenik ataklar; yalancı nöbet, panik atak ve hiperventilasyon • Geçici iskemik atak • Migren • REM uyku davranış bozukluğu • Huzursuz bacak sendromu • Akut konfüzyonel durumlar • Hipoglisemi başta olmak üzere metabolik nedenler En sık karşılaşılan ve sorun oluşturan diğer olasılıklar senkop ve yalancı nöbetlerdir. Tablo 1’de bu nöbetlerin ayırımı gösterilmiştir (7). 14 Tablo 1. Epilepsinin Ayırıcı Tanısında Önemli Noktalar Belirtiler Senkop Epilepsi Yalancı nöbet Postür Ayakta Her postür Her postür Terleme Sık Seyrek Değişken Renk Beyaz Morarma Değişken Başlangıç Yavaş Ani/aura Değişken (presenkop belirtileri) Yaralanma Sık Sıkça Çok seyrek Konvülzüyon Seyrek Tipik Atipik kasılmalar İdrar inkontinansı Seyrek Sık Çok seyrek Bilinçsiz süre Saniyeler Dakikalar Genelde yok veya uzun Düzelme Hızlı Yavaşça Değişken Postiktal konfüzyon Çok seyrek Sık Yok/seyrek Sıklık Seyrek Değişken Genelde sık Arttıran faktörler Açlık, heyecan, sıkıntı Uykusuzluk, stres, tipik Stresli olay, kalabalık refleks uyaranlar Pelvik hareket Yok Seyrek Sık Asenkron hareket Yok Seyrek Sık Yuvarlanma Yok Seyrek Sık Stereotipik atak Seyrek Sık ve tipik Seyrek Göz açmaya direnç Yok Seyrek Sık İndüklenebilme Yok Yok Sık EEG iktal bulgu Yok Hemen her zaman var Yok İnteriktal bulgu Spesifik olmayan Sık Yok/seyrek 15 2.5.2. Görüntüleme Yöntemleri Elektroensefalografi (EEG) Nöbet sınıflamasında ve hastaların takibinde kullanılan en önemli laboratuvar yöntemidir. EEG beyindeki geniş bir nöron grubunun elektriksel aktivitesindeki dalgalanmanın kayıtlanması ilkesine dayanmaktadır (7, 20). EEG’nin epileptik olgunun değerlendirilmesine başlıca katkıları; 1- Klinik olarak konulmuş olan tanının desteklenmesi ve doğru tanı konmasına yardım eder. 2- Nöbet kaydı yapılabilirse veya dolaylı bazı bulgularla nöbet tipi ve buradan hareketle epilepsi sendromunu belirlenebilir. Terapatik açıdan en önemli konu parsiyel ve primer jeneralize epilepsi arasındaki ayırımı yapmaktır. Bu ayırım kliniğe göre sıklıkla zorluk gösterir ve böyle vakalarda EEG kısmen yardımcı olabilir. 3- Odağın lokalizasyonu hakkında bilgi verir. 4- Fotosensitivite, yani ışığa hassasiyet araştırılır. (Fotosensitif epilepsisi olduğu bilinen hastalara bazı özel ilaçlar örnegin; VPA önerilir ve bazı presipitan faktörlerden kaçınması tavsiye edilir. 5- Epileptik lezyonu saptamakta kullanılabilir (20, 21). Klinik olarak epilepsi tanısını koyduğumuz bir hastada EEG’de epileptiform anomalilerin varlığı tanıyı destekler. Gözlenen EEG bulgularının özellikleri ise, klinik bilgiler ışığın da nöbetleri sınıflandırmaya ve eğer belirli bir sendrom mevcutsa bunun kararını vermede yardımcı olur. Bununla birlikte, her EEG anomalisinin epilepsi ile eşdeğer olmayabileceği ve yine benzer şekilde her normal EEG’nin de epilepsiyi dışlamayacağı ifade edilmektedir (7, 15, 20). Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT) Epileptik odağın tespiti için nöroradyolojik tetkiklerden en çok BBT ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) kullanılmaktadır. Epilepsili hastalarda beynin yapısal veya fonksiyonel görüntüleme yöntemleriyle incelenmesi etyolojiyi belirlemekte ve epilepsi cerrahisi açısından hastanın değerlendirilmesinde önemli bir yere sahiptir (19, 22). 16 Günümüzde MRG; epilepsili hastalarda ilk tercih edilecek görüntüleme yöntemi olarak BBT' nin yerini almış durumdadır. Çünkü MRG beyin anatomisini çok detaylı bir şekilde göstermektedir. Bununla beraber kafa içinde yer kaplayan patolojileri, kistik yapıları ve bazı malformasyonları göstermek mümkündür (19, 21). BT temporal lobu, ortaya çıkan kemik artefaktları nedeniyle iyi bir şekilde gösteremez. Buna karşın serebral kalsifikasyonları gösterme açısından BT, MRG’a göre üstün konumdadır. MRG’ın radyasyon içermemesi, kontrast madde verilmesine çoğu zaman gerek olmaması, BT' ye oranla kemik artefaktlarının olmaması diğer üstün yanlarıdır (15, 21). Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) Bilgisayarlı tomografide belirtilen patolojilerin yanısıra MRG yöntemi ile nöron kaybı ve küçük boyutlardaki vasküler patolojileri göstermek kolaylıkla mümkün olmaktadır (19). Lokalizasyon ve yapısal epileptik anomalilerin ayrımında MRG, BBT nin yerini almaya başlamıştır. Kronik epilepsilerde BBT incelemelerinde yaklaşık 1/4 hastada fokal anomali gösterilebilirken, MRG’de bu oran 1/2’ye çıkmıştır. Nöbet sebebi olan konjenital lezyonlar, hematomlar, vasküler malformasyonlar, gelişimsel anomaliler MRG ile saptanabilir. Aynı zamanda MRG epilepsi cerrahisinde de kullanılmaktadır (22). Radyoisotop Görüntüleme Yöntemleri Bu yöntemler içinde yarılanma ömrü kısa isotopların kullanıldığı rezolusyonu (çözünürlüğü) daha iyi olan, bu bakımdan daha sağlıklı bilgi veren ancak daha pahalı bir sistem olan positron emisyon tomografisi (PET) ve yarılanma ömrü uzun olan isotopların kullanılma avantajına sahip ayrıca daha ucuz bir sistem olan ancak rezolüsyonun daha düşük olduğu “single photon emission computed tomography” (SPECT) bulunmaktadır. Bu yöntemlerle dokunun fonksiyonel olarak incelenmesi mümkün olmaktadır. Beyinde değerlendirilebilmektedir (19). bölgesel kan akımı ve metabolik özellikler 17 SPECT: Epileptik odak belirlenmesinde diğer metodları tamamlayıcı bir yöntemdir. Özellikle iktal SPECT ile saptanan hiperperfüzyon ile odak lokalizasyonu açısından çok yararlı bilgiler elde edilir. PET olanağı bulunmayan yerlerde fonksiyonel görüntüleme amacıyla başvurulabilecek en iyi yöntemdir. PET: Bu yöntemle beyindeki bölgesel kan akımı ve metabolizma değişiklikleri izlenerek epileptik fokusun yeri tespit edilebilmektedir. Özellikle cerrahi tedavi düşünülen vakalarda kullanımı önemlidir. PET odak konusunda genel bir bilgi verir, spesifik değildir ve gerçek patolojik alandan daha geniş görünür (7, 21). 2.6. EPİLEPSİ VE GENETİĞİ Epilepsilerde diğer sık görülen hastalıklar gibi kompleks kalıtım gösterirler. Hastaların yaklaşık %40’ının etyolojisinde genetik katkıdan bahsedilir (3, 5). Yapılan çalışmalarda 400 den fazla kromozomal bozukluğun epilepsi ile ilişkisi bulunmuştur (2). Epilepsi ile birlikte mental gerilik, doğum öncesi ve sonrası gelişme geriliği, konjenital malformasyonlar olduğunda kromozomal bozukluklar düşünülmelidir (5). Bilinen ondan fazla epilepsi geninin birçoğu iyon kanal subünitelerini kodlamaktadırlar. Bu iyon kanalları ligand kapılı ya da voltaj kapılıdırlar (5, 7). İyon kanalları nöronal eksitabilitede majör rol oynamakta ve genetik epileptojenik değişikliklerin ana nedeni olarak görünmektedir (7). Voltaj kapılı sodyum kanalının alfa 1 alt tipindeki mutasyon (SCN1A) en sık karşılaşılan bir durumdur. SCN1A SSS’nde serebral korteks ve hipokampusu da içeren epileptogenezde önemi olduğu bilinen beyin alanlarında yaygın olarak mevcuttur. Bu fonksiyonel çalışmalar sodyum kanal mutasyonlarının sodyum geçişini değiştirerek nöronal hipereksitabiliteye neden olduğunu göstermiştir (3). Birçok epileptik sendrom için poligenik kalıtım söz konusudur. Fenotipik ve geotipik heterojenitenin de karışmasıyla kompleks bir kalıtım vardır. Tek gen epilepsilerde ise nöronal iyon kanallarını kodlayan genlerdeki mutasyonlardan kaynaklanmaktadır (Tablo 2). 18 Tablo 2. Tek Gen Epilepsilerinde İyon Kanallarını Kodlayan Genlerdeki Mutasyonlar İyon kanalı Sodyum Potasyum Klor Kalsiyum Asetilkolin Reseptörü GABA Reseptörü Gen Fenotip Kalıtım SCN1B GEFS+ Tek gen SCN1A GEFS+/SMEI Tek gen SCN2A BFNIC Tek gen KCNQ2 BFNIC Tek gen KCNQ3 BFNIC Tek gen KCND2 mTLE Bilinmiyor CLCN2 IGE Tek gen CACNA1A CPS. GTCS Tek gen CACNA1H CAE. IGE Kompleks CACNB4 IGE Kompleks CHRNA4 ADNFLE Tek gen CHRNA2 ADNFLE Tek gen CHRNB2 ADNFLE Tek gen GABRG2 CAE/GEFS+FS Tek gen GABRA1 ADJMECAE Tek gen (ADNFLE: Otozomal dominant nokturnal frontal lop epilepsi, BFNC: Benign ailesel neonatal konvulsiyonlar, BFNIC: benign ailesel infantil konvulsiyonlar, GEFS+: Febril nöbetli jeneralize epilepsi, SMEI: Süt çocukluðu dönemi ºiddetli miyoklonik epilepsi, CPS: Kompleks parsiyel nöbetler, GTCS: Jeneralize tonik klonik nöbetler, mTLE: Mesial temporal lop epilepsisi, ADJME: Otozomal dominant juvenil miyoklonik epilepsi, CAE: Çocukluk çağı absans epilepsisi (10). Özellikle idyopatik epilepsi sendromlarında aile öyküsünün pozitifliği semptomatik epilepsilere oranla daha belirgindir (5, 7). İdiyopatik epilepsilerin çoğu tek gen kalıtımı yerine iki veya daha fazla geni içeren kompleks kalıtım özelliğini göstermektedir. İdiyopatik grupta yer almayan ve epilepsinin nedeni belirlenememiş her hastada ayrıntılı kromozom analizi yapılması gerekmektedir (23). Epilepside hastalığa neden olan moleküler mekanizmaların ve genetik faktörlerin belirlenmesi, tanımlanan veriler ışığında yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesi özellikle ilaca dirençli epilepsilerde, ilaca direnç mekanizmalarının açığa 19 kavuşturulması açısından önemlidir (7). Epilepsi tedavisindeki ilerlemelere rağmen hastaların %30’dan fazlasının ilaçlara dirençli olduğu görülmektedir. Taşıyıcı proteinlerin genlerindeki polimorfizmler ile dirençli epilepsisi arasında ilişkiyi gösteren çalışmaların yanı sıra ilişkinin olmadığını gösteren yayınlar da mevcuttur. En çok araştırılan ilaca dirençten sorumlu tutulan genlerden biri de MDR1 (multidrug resistant protein 1)’ dir. Bu amaçla, MDR1 genindeki en sık polimorfizmler olan C3435T ve G2677AT polimorfizmleri ilaca dirençli epilepsi hastalarında ve kontrol grubunda çalışılmıştır ve bu çalışmalarda C3435T ve G2677AT polimorfizmleri ve ilaca dirençli epilepsi arasında bir ilişki saptanmamıştır (6). 2.7. EPİLEPSİ HASTALIĞININ TEDAVİSİ Tedavide ilk basamak, tanının doğru konması ve ilaçla tedaviye gerek olup olmadığının belirlenmesidir. Tanıdan emin olunduktan sonra ilaç tedavisine gerek olup olmadığına karar verilmelidir. Çünkü tek nöbet sonrası tekrarlama riski %50 civarında olup ilk yıl içinde tekrarlamadığında ise nöbetin tekrarlama riski düşmektedir. Bu sebeple uzun sürecek olan tedaviye başlamadan önce seyrini takip etmek gerekir. Sendroma ve nöbet tipine uygun seçilen tek ilaç ile tedavi uygulaması, en düşük etkili dozla başlanması, doz tam nöbet kontrolü sağlanana ya da yan etkiler görülene dek arttırılması, ilaç kan düzeyi toksik etki veya tedaviye uyumsuzluk şüphesi olursa kontrol edilmesi, ilk ilaca yanıt alınmazsa ikinci uygun seçim ile monoterapi; buna da yanıt alınmazsa uygun ilaç kombinasyonuna gidilmesi gerektiği bildirilmektedir. Aynı zamanda kullanılacak diğer ilaçlarla ilacın etkisinin kaybolabileceği ya da toksik düzeye ulaşabileceğinin göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmektedir (12, 24). Epilepsili hastaların yaklaşık olarak %20-30’unun antikonvülzan ilaçlara yanıt vermediği ifade edilmektedir. İlaç tedavisi ile nöbet kontrolünün saglanamadığı durumlarda uygun hastalarda cerrahi ile nöbet kontrolünün sağlanması gerektiği belirtilmiştir (25). 2.7.1. İlaçla Tedavi Epilepside ilaç tedavisi epilepsiye yol açan nedenin ortadan kaldırılmasından çok, nöbetlerin kontrolü ve nöbetlerin baskılanması şeklindedir. AEİ’ler, epileptojenezis 20 boyunca beyin dokusunda gelişmiş olan kronik hipereksitabiliteyi azaltır ve patolojik hücreler üzerinde inhibisyonu arttırarak epileptik nöbetin ortaya çıkmasını önler. Bu nedenle antikonvulzif tedavi nöbetler üzerine etkilidir (26). Epilepside medikal tedavide amaç hastalarda, en düşük doz en az yan etki ile nöbet kontrolü sağlayabilmektir. Yeni tanı konmuş epilepsi hastalarında antiepileptik tedaviye başlanırken, tedaviye monoterapi ile başlanması gerektiği belirtilmektedir. Monoterapi ile epilepsi hastalarında yaklaşık %60-70 oranında başarılı bir nöbet kontrolü sağlanabildiği bildirilmektedir. Başlangıçta monoterapiyle başlanarak ve dozun da yavaş yavaş artırılması, daha sonra gerekli görülürse ek ilaçlar eklenmesi gerektiği belirtilmektedir (27). AEİ kullanan epilepsi hastalarının %60 kadarında çok iyi nöbet kontrolü sağlanırken, %40 kadarında erken ve yeterli dozda AEİ’ye rağmen tedaviye direnç gözlendiği bildirilmektedir. Bazı AEİ’ler epilepsi dışında SSS hastalıklarının tedavisinde de kullanılmaktadır. Bipolar bozukluk ve manik depresyon kontrolünde tek başlarına veya tedaviye eklenerek kombinasyonlar şeklinde kullanılabilmektedirler (11). Bu derlemede AEİ’ler; klasik AEİ, yeni AEİ ve diğer AEİ’ ler olarak gruplandırılmıştır. 2.7.1.1. Klasik Antiepileptikler Klasik AEİ’ler 7 gruba ayrılırlar; a) Fenitoin ve benzerleri b) Fenobarbital ve türevleri c) Karbamazepin ve türevleri d) Süksinimidler e) Sodyum valproat f) Oksazolidindion’lar g) Antiepileptik benzodiazepinler’dir. 21 A) FENİTOİN VE BENZERLERİ Fenitoin (PHT) belirgin derecede sedasyon yapmaksızın antiepileptik etki oluşturan selektif bir ilaçtır (28, 29). Yetişkinlerin tedavisinde ilk tercih edilecekler arasındadır (14). Sodyum tuzu (sodyum fenitoin) ilaç olarak kullanılır (28). Etki Mekanizması: PHT antiepileptik etkisi selektif olmasına karşın, nöron düzeyindeki etkisi selektif değildir. Özellikle sinir membranındaki Na+ kanallarında inhibisyona neden olur. SSS’deki ve periferdeki bütün nöronnlarda membran stabilizasyonu yapar ve stimülasyon eşiğini yükseltir. Sinaptik aşırımı inhibe eder. Deşerjların primer odaktan SSS’ nin normal bölgelerine yayılmasını inhibe ederek epileptik nöbet oluşmasını önlerler (11, 28). Tedavide Kullanımı: Basit ya da kompleks parsiyel epilepsi nöbetlerini ve jeneralize konvülziyonları önleme tedavisinde kullanıldığı gibi ayrıca statusların (devamlı nöbet) tedavisinde de etkin bir ilaçtır (9, 28). Okul çağındaki çocuklarda ve erişkinlerde grand mal epilepsiye ( bilinç kaybının yanı sıra yaygın konvülsiyonlarla belirgin nöbet) karşı en fazla tercih edilen antiepileptiktir (11, 26). Ancak primer absans ve miyoklonik tipte epilepsi nöbetlerinin tedavisinde kullanılmaz hatta hastaların bu ilaçla tedavi edilmeleri nöbetleri ağırlaştırabilir (9, 14). Farmakokinetik Özellikleri: Gastrointestinal absorpsiyonu yavaştır ancak emildikten sonra dokulara hızla dağılır ve beyinde yüksek konsantrasyona ulaşır. Absorbsiyon hızı bireysel farklılık gösterir (11, 14). Ağız yolundan alındıktan 8 saat sonra plazmadaki konsantrasyonu doruğa erişir (30). Alınan dozun yarıdan fazlası karaciğer mikrozamal enzimleri tarafından parahidroksilasyon ile metabolize olmakta ve buda daha sonra glukronik asit ile konjuge olup böbreklerden idrara ve kısmen de karaciğerden safraya itrah edilirler (4, 28). PHT herhangi bir özel bölgede birikmeksizin tüm vücut sıvılarına dağılır. Dağılım hacmi 0.5-0.7 litre/kg dır (26). Düşük dozda yarılanma ömrü 24 saattir ancak yüksek dozlarda hidroksilasyon sistemi doygunluğa ulaştığı için yarılanma ömrü uzar. Bu nedenle ilaç dozunda küçük artışlar ilacın plazma konsantrasyonun’da büyük artışlara sebep olup toksik etkilere neden olabilir (14). PHT’in en önemli farmakokinetik özellikleri, serum proteinine yüksek oranda bağlanması (%85-90), eliminasyon kinetiğinin lineer olmaması ve alınan miktarın 22 yaklaşık %90’ının CYP2C9 ve %10’unun ise CYP2C19 izoenzimleri tarafından metabolize edilmesidir. Plazma proteinlerine bağlanma açısından da bireysel değişkenlik fazladır. Karaciğer ve böbrek hastalıkları ve ileri yaş gibi hipoalbüminemi oluşturabilecek durumlar ilacın plazma proteinlerine bağlanmasını azaltır. PHT ağız yolundan uygulandığında 4-12 saat içinde tepe plazma düzeyine ulaşmaktadır. Tedaviye başladıktan sonra plazmada kararlı duruma ulaşması 7-21 gün sürer (9). Tedavi Dozu: PHT’in günlük idame dozu yetişkinde 300-600 mg, çocuklarda 4-8 mg/kg’dır (28). Tedavi plazma düzeyi 10-20 µg/ml arasındadır. Ağızdan veya intravenöz (i.v.) yoldan yükleme doz verilebilir ama bu status epileptikus için tercih edilen bir yöntemdir (4, 30). Parenteral verilişler sadece i.v. yoldan yapılır. Veriliş sırasında kalpte depresyon yapabilir, bu sebeple yavaş injekte edilmelidir. İnjeksiyon elektrokardiogram ve kan basıncı kontrolü altında yapılmalıdır. Nöbetler geçmediği takdirde 15 dakikada bir 100-150 mg’lık dozlarla toplam doz 1000 mg olana kadar tekrarlanabilir. PHT’nin intramüsküler enjekte edilirse absorbsiyonu çok yavaş olur bu yüzden tavsiye edilmez (28). Yan Etkileri: 1. Nörolojik Belirtiler: En sık nistagmus, ataksi, dizartri ve disknezi (istemsiz ve tekrarlı vücut hareketleriyle sonuçlanan nörolojik rahatsızlık) belirtileri ortaya çıkar (31). Bunlarla birlikte tremor, uykusuzluk ve sinirlilik hali de görülebilir. Plazma konsantrasyon değeri 40 mikrogram/ml’ nin üstü olunca deliryum ve koma gözlenebilir (28, 32). Ayrıca ögrenme güçlüğü, davranış değişikliğine neden olabilir (31). 2. Gingiva hipertrofisi: PHT kullanan hastaların %30 nda gingiva hipertrofisi gözlenir. Çocuklarda daha fazla görülür. Uygulamanın ilk 6 ayında ortaya çıkar ve gingivanın bağ dokusunda kolajen metabolizmasının bozulmasıyla diş eti kanamalarına neden olur. Başlangıçta C vitamini eksikliğinden sanılan bu durumun onunla alakalı olmadığı tespit edilmiş. PHT’in az miktar tükrük bezlerinde salgılandığı ve tedavi boyunca da ilaca devamlı maruz kalmakla hipertrofi arasında bağ kurulmuştur. 3. Alerjik Belirtiler: Tedavinin ilk on günü içinde belirirler. Döküntü oluşunca ilacın kesilmesi ve değiştirilmesi gerekir. Bazen cilt döküntüsüne ateş, eozinofili eşlik edebilir. 23 4. Hematolojik Bozukluklar: Uzun süre PHT alan hastalarda folik asit eksikliği olur ve makrositoz anemiye neden olur. Bu en az beş senedir PHT tedavisi almakta olan hastalarda görülür (28). 5. Vitamin Eksikliği: B12 vitamin eksikliğinden dolayı megablastik anemi görülebilir (14). Uzun süre PHT tedavisi gören çocuklarda raşitizm ve yetişkinlerde osteomalasi gelişebilir. Bağırsaklardan kalsiyum ve fosfor emiliminde azalma görülür (31). 6. Mide bozukluğu: PHT fazla kalevi olan sodyum tuzu şeklinde kullanıldığından mideyi tahriş eder. Bulantı, kusma, akut karın krizine neden olabilir. 7. Diğer Yan Etkiler: Uzun süre kullanımda hirsutizm görülür (28). İnsülin salınımının baskılanması sonucu hiperglisemi ve glukozüri gelişebilir (14). Teratojenitesi: Teratojenik etkiski vardır. Gebeliğin ilk üç ayında bu ilacı kullananların malformasyonlu bebek doğurma riski artar. İlaç Etkileşimleri: PHT karaciğerdeki sitokrom P450 sisteminin etkisini arttırarak diğer antiepileptiklerin, antikoagülanların, oral kontraseptiflerin, kinidin, siklosporin, meksiletin, Kloramfenikol, simetidin, metadon ve levodopanın doksisiklin, metabolizmasını sulfonamidler ve izoniazid, PHT’nin arttırır. karaciğerdeki mikrozamal yıkımın engellerler. Kronik olarak kullanıldıklarında bu ilaçlar PHT’in plazma düzeyini yükseltirler. Karbamazepin (CBZ) ise PHTin metabolizmasını arttırarak, plazma konsantrasyonunu azaltır (14). PHT türevi diğer ilaçlar ise Mefenitoin, Etotoin ve Fenasemid dir. ABD de piyasaya sunulmuştur ve sınırlı olarak kullanılırlar. Mefenitoin heterosiklil halkanın 3 pozisyonunda metil grubuna sahitir ve 5 pozisyonundaki fenil gruplarından biri etil grubu ile yer değiştirmiştir. Etotoin heterosiiklik halkanın 3 pozisyonunda bir etol grubuna sahiptir ve 5 pozisyonunda yalnız bir fenil grubu vardır. PHT gibi Mefenitoin ve etotoin jeneralize tonik-klonik nöbetlere ve parsiyel nöbetlere karşı daha etkilidir. Ama bunların etkinliğini belgeleyen klinik bir çalışma yoktur. Fenosemid ise; parsiyel nöbetlerde son çare olarak düşünülecek toksik bir ilaçtır (4). Dozla bağlantılı etkiler psikoz ve depresif reaksiyonlar gibi davranış değişkenliklerini içermektedir (30). 24 B) FENOBARBİTAL VE TÜREVLERİ Barbitüratların hepsi yeterli dozda verildiklerinde antikonvülsan etki yapar. Bunlardan uzun etki süreli olanları; - Fenobarbital (PB), - Primidon, - Mefobarbital ve - Barbeksalon’dur. FENOBARBİTAL (PB) PB en eski ve en etkili kullanılan antikonvülzanlardandır. Uzun zaman en güvenilir antiepileptik olarak kullanılsa da sedasyon yapıcı etkisinden dolayı kullanımı sınırlıdır (29). Geniş etki spektrumu, uzun yarı ömrü, liner farmakokinetiği ve ucuz olmasıda üstünlükleri arasındadır (30). PB benzeri diğer ilaçlar ise primidon mefobarbital ve barbeksalon’dur (28). Etki Mekanizması: Antiepileptik etkisini asandan retiküler aktive edici sistem (ARAS) üzerindeki depresör etkisine ve bunun sonucu oluşan sedatif ile primer odaktan çıkan deşerjların beyinde yayılmasını önleyerek epileptik nöbetleri bloke eder. Elektriksel deşarjlara karşı stimülasyon eşiğini yükseltir. GABA aktvitesini arttırıp glutamat aktivitesini azalttığı ve sinir hücrelerinde Ca+2 kanallarını bloke ederek hücre içine Ca+2 girişinin de bloke ettiği düşünülmektedir (11, 28). Tedavide Kullanımı: Parsiyel nöbetler ile jeeralize tonik-klonik nöbetlerin tedavisinde kullanılır. Basit parsiyel nöbetlerin %50 sini kontrol edebilir fakat kompleks nöbetlerde aynı derecede etkili değildirler (14). Bebeklerde ve okul öncesi çocuklarda grand mal epilepisiye karşı kullanılır. PHT’e göre daha kolay tolere edildiğinden çocuklarda tercih edilir (11).Absans nöbetlere karşı kullanılmaz (28). Farmakokinetik Özellikleri: Ağızdan alındıktan sonra emilimi tama yakındır; ancak emilim hızı değişkendir. PB % 40-60 oranında plazma proteinlerine bağlanır. Oral kullanıldıktan sonra 2-3 saat içerisinde plazmada doruk seviyesine ulaşır. Erişkinde 25 eliminasyon yarılanma süresi 25-150 saat, çocuklarda ise 30-70 saattir. Verilen dozun üçte bir oranındaki kısmı, hepatik CYP2C9, CYP2C19 ve CYP2E1 enzimleriyle metabolize edilir. Verilen dozun %20-25 kadarı da değişmemiş ilaç olarak renal yoldan atılır. Tedavi Dozu: Plazma tedavi konsantrasyonları 10-40 µg/ml dolayındadır. Erişkinde günlük idame dozu 60-180 mg, çocukta 2-6 mg/kg’dır (9). Yan etkileri: PB belli başlı yan etkileri; uyuşukluk, baş dönmesi, sedasyon, ataksi, nistagmus, vertigo, akut psikotik ataklar, bulantı, kusma, ciltte döküntü, hiperaktivite, uzun dönemde folik asit, D ve K vitaminlerinde eksiklik, raşitizm, osteomalasi, aplastik anemi ve agranülositoz şeklinde ortaya çıkabilir (28, 31). Bebeklerde ve küçük çocuklarda uzun süre verildiğinde zeka ve diğer kognitif fonksiyonların gelişmesini bozabilir. Teratojenite: Annesi hamilelikte PB almış yenidoğanlarda K vitamini eksikliğine bağlı kanamalar gelişebilmektedir (9). İlaç Etkileşimleri: PB karaciğer P450 sitokrom enzimleri üzerinde güçlü indükleyici etki yaptığında, birlikte kullanılan diğer bazı ilaçların etkinliğini azaltır (28). Bu ilaç sedatif etkili diğer ilaçlarla aditif farmakokinetik etkileşme gösterir. PB enzim indüksiyonu ile PHT’in metabolizmasını arttırabilir ve serum düzeyini düşürebilir (30). PRİMİDON PB’nin üre karbonu üzerindeki oksijenin yerine iki hidrojen gelmesiyle oluşan dezoksi türevidir (28). Tedavide Kullanımı: Basit parsiyel, kompleks parsiyel ve jeneralize tonik klonik nöbetlerde etkilidir (9). Farmakokinetik Özellikleri: Pirimidon karaciğerde metabolize edilir. Tek bir dozdan sonra tepe plazma konsantrasyonuna 2-5 saat sonra ulaşır. Proteine bağlanma oranı düşüktür. Total plazma düzeyinin %80’ini bağlanmamış pirimidon oluşturur (9). Pirimidonun yaklaşık %20-25’i PB’ye dönüşür ve 4-5 günlük tedaviden sonra kandaki 26 PB düzeyi yükselir (11). Pirimidon’un yarılanma ömrü 10-25 saat dolayında olup, ortalama 12 saattir ve metabolitlerine göre daha kısa yarılanma ömrüne sahiptir (9). Tedavi Dozu: Primidon, PB yerine veya onunla ya da PHT ile birlikte kullaılabilir. Erişkinlerde günde 750-1500 mg dozunda günde 2 kez verililr (28). Yan etkileri: Yan tesirleri PB’ye benzer. Tedavinin başlangıcında ondan daha fazla sedasyon ve baş dönmesi yapar. MEFOBARBİTAL N-metilfenobarbital’ dir. Vücutta PB’ye dönüşür ve etkinliği bu şekilde kazanır. Midebarsak kanalından kısmen absorbe edillir. PB’ye göre bir üstünlüğü yoktur. BARBEKSALON PB levopropilhekserin ile yaptığı tuz şeklidir. PB’in kullanıldığı yerlerde günde 200400 mg dozunda kullanılır (28). C) KARBAMAZEPİN VE TÜREVLERİ Dibenzazepin türevleri antiepileptiklerdir. Bu grubun üyeleri; CBZ ve okskarbazepindir (OXC). Bu bileşikler trisiklik antidepresan ilaçlar olmalarına rağmen antiepileptik kullanımları da yaygındır (29). KARBAMAZEPİN (CBZ) Etki Mekanizması: CBZ’nin etki mekanizması PHT’e benzer. Onun gibi CBZ’de elektroşoka bağlı ekstansör kasılmasını bloke eder. Yapılan çalışmalarda CBZ’nin de PHT gibi terapötik konsantrasyonlarda Na+1 kanallarını bloke ettiğini ve nöron kültürlerinde yüksek frekanslı tekrarlayan ateşlemeleri inhibe ettiği gözlenmiştir (4). Tedavide Kullanımı: İlk olarak trigeminal nevralji tedavisinde kullanılmaktayken daha sonra epilepsi tedavisinde kullanıma girmiştir (31). Absans tutarıkları ve myoklonik tutarıkları hariç bütün tutarık tiplerine karşı kullanılmaktadır (28). Etkinliği PHT’den daha düşüktür. Ancak yan etkilerinin azlığı ve eliminasyonun bireyden bireye değişmemesinden dolayı PHT’e tercih edilirler (11). 27 Farmakokinetik Özellikleri: Emilimi ağızdan alındıktan sonra yavaş ve kararsız olarak gerçekleşir. Lipitlerde çözünürlüğü yüksektir ve dokulara hızlı geçer. %75-80 oranında plazma proteinlerine bağlanmakta olup, plazma tepe konsantrasyonuna 4-8 saatte ulaşmaktadır (9). Karaciğerde CBZ, 10-11 epoksit türevine oksitlenir ve buda ana bileşiğin etkinliğini gösterir (28). CBZ, karaciğer mikrozomal enzimlerini indükleyerek bu enzimlerle metabolize olan safra asitleri, kolesterol, diğer lipidler, bilirubin, pek çok diğer endojen molekül ve eksojen ilaçların metabolizmasında değişlikliklere neden olmaktadır. Karaciğerin mikrozomal enzimlerinin aktivasyonuyla hiperlipidemiye yol açmaktadır (33). Tek bir dozdan sonra eliminasyon yarılanma ömrü 24-36 saattir, fakat tedavi sırasında tekrarlanan dozlarla bu değer birkaç hafta içinde 12-15 saate iner. Bunun nedeni, hepatik mikrozomal enzimler üzerine otoindüksiyon yaparak kendi metabolizmasını artırmasıdır. Metabolizması karaciğerdeki P450 enzim ailesinden CYP3A4, CYP2C9 ve CYP1A2 tarafından gerçekleştirilir. Tedavi başlandıktan sonra kararlı duruma ulaşma zamanı 10 gün kadardır (9). Tedavi Dozu: CBZ’nin günlük dozu 600-1200 mg’dır. Çocuklarda 20-30 mg/kg dozunda kullanılır. Yan tesir insidensini azaltmak için tedavi başlatılırken ilk olarak 200mg dozunda başlanıp daha sonraki günlerde de her gün 200 mg arttırarak tedavi uygulanır. Optimal etkisini 6-8 µg /ml’lik plazma konsantrasyonuna eriştiğinde oluşturur (28). Yan Etki: Sık yan tesir yapan bir ilaçtır. CBZ de görülen en sık tesirler şöyledir; 1. Gastrointestinal bozukluklar: İrritan etkisiyle bulantı, kusma, karın ağrısı, diyare, iştahsızlık görülebilir. 2. Nörolojik bozukluklar: Uyuşukluk, sersemlik, ataksi, diplopi ve nistagmus yapabilir. Yaşlı hastalarda uzun süre kullanıldığında mental ve fiziksel dürtülerde yavaşlama yapabilir. 3. Antikolinerjik etkiler: İmipramine yapıca çok benzediği için ağızda kuruluk, midriyazis, yakın görmede bozulma ve idrar retansiyonu yapabilir. 4. Alerjik cilt bozuklukları: Tipik bir döküntüye neden olabilir. 28 5. Kemik iliği depresyonu ve lenfadenopati: Nadiren lökopeni, trombositopeni, agranülostoz ve aplastik anemi yapabilir. Uzun süre kullanılması, uygunsuz vazopressin salgılanmasına bu da hiponatremiye neden olabilir. 6. Diğer etkiler: Nadir olarakta hipertansiyon, sol ventrikül yetmezliği, kardiyovasküler kollaps görülebilir. CBZ kalpte atriyoventriküler iletim bozukluğu olanlarda ve porfirialılarda kontraendikedir (11, 14, 28). Teratojinite: Teratojeniktir. İntrauterin malformasyonlara neden olur (30). İlaç Etkileşimi: CBZ; CYP2C, CYP3A ve üridin difosfat glukuronosil transferaz enzimlerini indükler ve böylece bu enzimler tarafından yıkılan ilaçların metabolizmasını artırır. CBZ; valproat, klobazam, ESM, klorazepat, lamortrijn, tiagabin (TGB), gibi antiepileptiklerin, oral kontraseptifler ve varfarin gibi ilaçların metabolizmasında hızlanma ve plazma düzeylerinin azalmasına neden olur (9). Oral kontraseptif konsantrasyonları azalmış etkinlikle sonuçlanarak düşebilir. CBZ ayrıca diğer AEİ’lerin metabolizma oranını arttırabilir. Benzodiazepinlerin, Felbamat, LTG, VPA ve ESM düzeyini azaltır. Ancak CBZ’nin PHT düzeyini arttırdığına dair olan görüşler bulunmaktadır (13). OKSKARBAZEPİN (OXC) OXC yapısal olarak CBZ’ye benzer (35). CBZ nisbeten yeni olan ve farmakokinetik özellikleri ve etkinliği açısından CBZ’den daha iyi olduğunu düşünülen bir AEİ’dir. Karbamezapinle karşılaştırıldığında daha iyi tolere edildiği bilinmesine rağmen, yapılan çalışmalarda hastaların özellikle hiponatremi açısından sıkı takip edilmeleri gerekir (34). Etki Mekanizması: Etkisini nöronların voltaj bağımlı Na+ ve Ca2+ kanallarının tekrarlayıcı uyarılmalarını bloke ederek gösterir. Anormal deşarjların yayılımını önler (13). Tedavide Kullanımı: Sekonder olarak jeneralize olan veya olmayan tonik-klonik tutarıklarla ilişkili parsiyel tutarıkların tedavisinde tek başına veya diğer ilaçlara ilave olarak kullanılır (28). İlk CBZ tedavisinde başarısız olmuş bazı hastalar OXC yanıt vermiştir (35). 29 Farmakokinetik Özellikler: Ön ilaç olan OXC hızla ve tamamen emilir. İlk geçiş etkisine uğrar ve hızla farmakolojik olarak aktif olan 10,11-dihidro-10-hidroksi5Hdibenzofazepin -5-karboksamid metabolitine (MHD) dönüşür (9, 36). Lipit çözünürlüğü yüksek olan MHD vücutta kolay dağılır ve hızla beyne geçer. Yaklaşık % 40 oranında serum proteinlerine bağlanmaktadır. Eliminasyon yarı ömrü 8-9 saattir. MHD ve glukuronik aside bağlanarak idrarla atılır (9, 28). Yan Etki: SSS toksisiteleri CBZ ile benzerdir (14). Farklı metabolizması nedeniyle CBZ’den daha iyi farmakokinetik ve daha güvenli profile sahiptir. Fakat yapılan bircok çalışmada oksakarbazepin alan hastalarda CBZ alanlardan daha fazla hiponatremi riski olduğu gözlenmiştir (37, 38). Karaciğer ve cilt bozuklukları yapabilir, kemik iliğini bozup lökopeni ve diğer kan bozuklukları yapabilir. Tedavi Dozu: Günlük doz 600-1200 mg’dır ve bu doz ağızdan ikiye veya üçe bölünerek verilir (28). İlaç Etkileşimleri: Karaciğer enzimlerini indüklemediği için ilaç etkileşimleri en az derecedir. Bu nedenle diğer ilaçlarla ve AEİ’lerin çoğu ile etkileşmez (4, 28). OXC, simetidin, varfarin ve felodipin seviyelerini düşürür. CBZ, PB, PHT ve oral kontraseptifler OXC düzeyini düşürür (39). D) SÜKSİNİMİDLER Süksinimidler, absans tutarıkların tedavisinde en tercih edilen ilaçlardandır. Aynı indikasyonda kullanılmak üzere çıkarılan oksazolidinndion türevlerinin yerini almışlardır. Bu grupta yer alan ilaçlar; - Etosüksimid (ESM), - Fensüksimid, - Metsüksimid’dir. Etkinliği en yüksek olan ve sıklıkla kullanılan ESM’dir (28). ETOSÜKSİMİD (ESM) Etki Mekanizması: ESM’nin talamusta T tipi voltaja bağımlı kalsiyum kanallarında akımı azaltma yoluyla etki ettiği gösterilmiştir (9). Diğer bazı AEİ’ler gibi nöron 30 membranının voltaja-bağımlı sodyum kanallarını bloke etmezler veya GABAerjik etkinliği arttırmazlar (28). Tedavide Kullanımı: ESM absans nöbetlerde ilk tercih edilecek ilaçtır (14). Fakat parsiyel epilepsi nöbetlerini ve jeneralize konvulziyonları tedavisinde etkisizdir (9). Atonik, tonik, ve myoklonik tutarıklarda ve PHT veya PB ile yeterli derecede kontrol altına alınamayan durumlarda bu ilaçlarla birlikte kullanılıp onların etkinliği arttırılır (28). Farmakokinetik Özellikleri: ESM gastrointestinal yoldan hızlı, tama yakın emilir ve plazmadaki konsantrasyonuna yaklaşık 5 saatte sonra ulaşır. Vücut doku ve sıvılarına homojen şekilde yayılır. Plazma proteinlerine fazla bağlanmazlar. Eliminasyon yarılanma ömrü yetişkinlerde 40-60 saat, çocuklarda ise 20-40 saattir. Büyük kısmı Karaciğerde metabolize edilirek inaktif hale getirilir (9, 28). Tedavi Dozu: Günlük yetişkin dozu 750-2000 mg, çocuk dozu ise 15-35 mg/kg’dır. Tedaviye ufak dozlarda başlanarak(çocuklarda günde 250 mg ve erişkinlerde 500 mg) ve tutarıklar önlenene kadar haftada bir dozun arttırılması tavsiye edilir (28). Yan Etkisi: 1. Gastrointestinal bozukluklar: En sık görülen belirtilerdendir (4). Bulantı, kusma ve iştahsızlık şeklinde ortaya çıkar (28). 2. SSS belirtileri: Sersemlik, uykuya meyil, öfori, baş ağrısı gibi belirtilerdir. Parkinson benzeri semptomlar, fotofobi gibi nörolojik bozukluklar da yapabillir. Toksik psikoz oluşturabilir. 3. Alerjik belirtiler: Ürtiker, Stevens-Johnson sendromu, lökopeni, pansitopeni, trombositopeni ve aplastik anemi çok ender görülen yan etkilerindendir. Yaptığı kemik iliği depresyonu fatal olabilir (9, 28). İlaç Etkileşimi: VPA ile birlikte ESM uygulanması ESM klerensinde bir azalma ve metabolizmasının inhibisyonuna yol açar. ESM’nin başka ilaçlarla etkileşimi gözlenmemiş (4). 31 METSÜKSİMİD ve FENSÜKSİMİD Fensüksimid ve metsüksimid ESM’den önce geliştirilmiş ve pazarlanmışlardır. Anti absans ilaçlardır. Genellikle metsiksimidin ESM’den daha toksik ve fensüksimidin ESM’den daha az etkili olduğu düşünülmektedir. ESM’nin aksine bu iki bileşik maksimal elektroşok nnöbetlerinde biraz etkilidirler (28). E) SODYUM VALPROAT Serbest asit şeklinde VPA olarak kullanılan sodyum valproatın, nöbetlere karşı etkili diğer bileşikleri bulmada solvent olarak kullanılırken antiepileptik özellikleri olduğu keşfedilmiştir (4). VPA, çocuklarda ve yetişkinlerde, dünyada çok yaygın olarak tercih edilen bir AEİ’dir. Çeşitli nöbet tiplerinde monoterapi ya da ek tedavi şeklinde kullanılmaktadır (40). Etki Mekanizması: Yapılan çalışmalarda GABA’nın nöronal geri alımını inhibe ederek postsinaptik GABA etkinliğini arttırmak ve Na+1 kanallarını inhibe etmek suretiyle etkili olduğu düşünülmektedir (11, 28). Ancak beyin GABA düzeyi üzerindeki etkilerinin insanda tedavi dozlarında oluşması tartışmalıdır. Ayrıca valproatın membrandaki potasyum kanallarını açarak hiperpolarizasyon yaptığı da gösterilmiştir (4, 28). Valproatın, geniş etki spektrumunu birden fazla moleküler mekanizmaya borçlu olduğu düşünülmektedir (4). Tedavide Kullanımı: Geleneksel ilaçlar arasında valproat geniş spektrumlu bir AEİ’dir (17). Myoklonik nöbetlerin tedavisinde kullanılan en etkili ilaçtır. Bu ilaç absans nöbetlerini de azaltır ama hepatoksik özelliğinden dolayı ilk tercih olarak kullanılmazlar (14). Primer olarak jeneralize epilepside, jeneralize olan absanslarda ve myoklonik tutarıklarda çok fazla tercih edilirler (28). Mani ve bipolar bozukluk tedavisinde de kullanılırlar. Bu endikasyonda birinci ilaç olan lityuma cevap alınamazsa tercih edilebilirler (11, 28). Farmakokinetik Özellikleri: Plazma proteinlerine % 90-95 oranında bağlanırlar. VPA idame dozda verildiğinde plazma yarılanma ömrü 7-10 saattir. Aşırı dozda alındığında bu süre 30 saate çıkabilir. VPA karaciğerde metabolize edilir ve çok sayıda metaboliti oluşur. VPA ise karaciğer enzim indüksiyonuna neden olmaz (33). VPA’nın % 30-40 32 kadarlık kısmı ise metabolize olmadan atılır. Metabolize edilen valproat glukoronidle konjuge edilerek idrarla atılır (9). Tedavi Dozu: Ağız yolundan başlangıçta günde 600 mg dozunda uygulanır, günlük dozlar, üçe bölünerek verilir ve günde 200 mg arttırılarak günde 2.5 g ‘a kadar artıralabilir (9, 28). Başlangıçtan itibaren yüksek dozda uygulanırsa belirgin sedasyon hatta koma oluşturabilir (28). Çocuklarda 30-40 mg/kg (maksimum) kullanılır. Tercihen yemeklerden sonra alınmalıdır (13). Yan Etkileri: 1. Gastrointestinal sorunlar: Bulantı, kusma, karın krampı, diyare hali oluşturabilir. 2. SSS etkisi: Uyuşukluk ve sedasyon yapabilir. 3. Hemapoetik sisteme etkisi: Kanama zamanında uzama, trombosit agregasyonunu inhibe eder. 4. Hepatotoksisite: Hepatotoksisite etki potansiyeli vardır, nadirde olsa fetal hepatik yapar. Serumda karaciğer enzim düzeylerinde yükselmeler görülebilir. Hepatotoksik yan tesir doza bağlı değildir (28). Karaciğer’de koenzim A’yı bağlayarak yağ asitlerinin beta oksidasyonunu inhibe ederek ketoasidoz yapabilir. 5. Diğer Yan Etkiler: Geçici saç dökülmesi, ensefolapati ve pakreatit bildirilmiştir (11, 28). VPA, yüksek oranda serum proteinlerine özellikle de albumine bağlandığından, albumin düşüklüğü çok önemli bir sorun oluşturmaktadır. Hipoalbuminemisi olan kişilerde protein bağlı olmayan VPA düzeyi artacağından toksisite riski de artacaktır (40). Teratojenitesi: Nöral tüp defektleri ve multipl malformasyonlar yapabilmektedir. VPA monoterapisi alan annelerden doğan çocukların EEG’sinde, anomali görülme oranının diğer monoterapilerden yüksek olduğu görülmüştür (41). İlaç Etkileşimleri: Trisklik antidepresanlarla etkileşim gösterir, onları potansiyelize eder (28). Asprin valproatın plazma proteinlerine bağlanmasını azaltarak serbest fraksiyonun konsantrasyonunu arttırır ve ilacın metabolizmasını inhibe eder (11). VPA; PHT ile karmaşık şekilde etkileşir, başlangıçta serbest PHT serum konsantrasyonunu 33 arttırabilir, sonra birkaç hafta içinde düşme olur ve 1-4 ay içinde PHT düzeyi normale döner. PB verilmekte olan hastaya valproat da verilmeye başlanırsa, bu ilaç PB serum düzeyini arttırır, belirgin sedasyon ve daha ciddi SSS depresyonu belirtilerine neden olabilir. F) OKSAZOLİDİNDİON’LAR Bu grupta trimetadion ve parametadion vardır. Daha etkin ve özellikle daha az toksik süksinimid grubu ilaçların çıkması ile bu ilaçların epilepsi tadavisinde kullanımı sınırlıdır (4, 28). Etki Mekanizması: Trimetadion tekrarlayan talamik uyarılmayı izleyerek oluşan deşerjların eşiğini yükseltir. Talamik Ca+2 akımları üzerinde ESM gibi benzer etki yapar (4). Tedavide Kullanımı: Trimetadion sadece, diğer ilaçlara yanıt vermeyen refrakter absans tutarıkların profilaktik tedavisi için, ESM allerji gösteren hastalarda ikinci tercih olarak kullanılırlar. Parametadion’ un terapötik etkinliği zayıf olduğu için tercih edilmez (28). Farmakokinetik Özellikleri: Oral yoldan tam ve hızlı bir şekilde absorbe edilirler. Plazma doruk konsantrasyonuna 30 dakika 2 saat arasında ulaşır. Karaciğerde aktif metaboliti olan dimetandiona dönüşür. Eliminasyon yarı ömrü 10-20 gün kadardır. İlaç kesildikten sonra kandan temizlenmesi 30 güne kadar uzar (11). Tedavi Dozu: Ağızdan günde 900-1800 mg dozunda verilir. Çocuklara günlük doz 2025 mg/kg’ dır. Bu dozlar günde 2-3 kez olarak verilir (28). Yan Etkisi: En sık görülen yan etkileri sedasyon, uyuşukluk, fotofobi’ dir. Daha seyrek olarakta ciltte döküntü, alerjik kemik iliği depresyonu, hepatite neden olabilir (11, 28). Teratojenitesi: Bu ilaçlar gebelik sırasında kullanılmamalıdır. İlaç Etkileşimleri: Trimetadion metarbital gibi diğer bazı drogların demetilasyonunu kompetitif olarak inhibe etmekle birlikte, az ilaç etkileşimi bildirilmiştir (4). 34 G) ANTİEPİLEPTİK BENZODİAZEPİNLER Benzodiazepin grubu anksiyolitik ialçların çoğu antiepileptik etki gösterirler (14). Antiepileptik olarak kullanılan benzodiazepinler; Diazepam, Klonazepam, Klobazam, Lorazepam ve Klorazepat’tır (4, 28). En fazla tercih edilenlenler Klonazepam ve Diazepam’ dır (28). Etki Mekanizması: Benzodiazepinler GABA cevabını potansiyalize edip, nöronal inhibisyonu güçlendirerek etki ederler. Klor kanal açıklığının süresini artırmak amacıyla postsinaptik GABA reseptörlerinde spesifik bir bölgede etki ederler (9). Tedavide Kullanımı: Klonazepam ve klorazepat kronik tedavide, diazepam ve lorazepam ise status epileptikusun akut tedavisinde ilk tercih edilen ilaçlardandır. Klonazepam nöbetin primer odağından yayılımını baskılar ve absans nöbetleri ve myoklonik nöbetlerin tedavisinde etkilidir ama bu etkilerine tolerans gelişebilir. Klorazepat diğer ilaçlarla kullanıldığında parsiyel nöbetlerin tedavisinde yararlıdır (14). Diazepam bir epilepsi türü olmayan bebek ve küçük çocuklarda febril tutarıklarda en etkili ilaçtır (28). Belirgin sedasyon yapmaları kullanımlarını sınırlar. Farmakokinetik Özellikleri: Benzodiazepinler genelde iyi emilirler, yaygın dağılırlar ve büyü oranda metabolize olup aktif metabolitler oluşturulurlar. Etkinin başlaması çok hızlıdır. Yarı ömürleri 20-40 saattir (4). Tedavi Dozu: Diazepam başlangıç dozu hem çocuklarda hem yetişkinlerde 5-10 mg/kg’ dır. İ.v. enjeksiyonunda dolaşım kollapsı ve solunum depresyonu riski vardır. Risk enjeksiyonun hızı ile artar. Klonazepam ise tedavi başlangıcında güne 1.5 mg dozunda iki kez verilir. Üç günde bir günlük doz 0.5-1 mg arttırılarak 20 mg’ a kadar çıkartılabilir (28). Yan Etkisi: Sedasyon, ataksi, sersemlik, kognitif bozulma, hiperaktivite, irritabilite, saldirganlik, halüsinasyonlar, depresyon ve psikoz görülebilir (9). Acil durumlarda i.v. yolla verildiklerinde solunum ve kardiyovasküler sistem depresyonu ortaya çıkabilir. Klorazepat 9 yaşın altındaki çocuklara tavsiye edilmez (14). 35 İlaç Etkileşimleri: Klonazepam sedatif etkili olan AEİ’lerle aditif farmakokinetik etkileşme gösterir. PHT, CBZ, PB ve primidon, klonazepamın serum konsantrasyonunu düşürürler (28). 2.7.1.2. Yeni Antiepileptikler Klasik AEİ’lerin hastaların %25-30’unda etkisiz kalması ve tolere edilemeyen yan etkileri nedeniyle yeni AEİ’lere ihtiyaç duyulmuştur (9). Yeni antiepileptiklerin eskilere göre genellikle daha az farmakokinetik etkileşimleri vardır (24). Dirençli epilepsilerde ek tedavi olarak kullanılırlar (31). Etkinlik açısından yeni antiepileptiklerin standart antiepileptiklere üstünlüğü gösterilmemiştir, ama daha az yan etkiye yol açmaları, daha az ilaç etkileşimlerinin görülmesi ve daha az enzim indüksiyonu yapmaları nedeniyle daha avantajlı görünmektedirler (26). Yeni ilaçların olumlu yanı, antikonvulsan etkilerinin gelişmiş olmasından çok, daha kolay tolere edilebilme özelliklerinin bulunmasıdır (37). Yeni AEİ’ler 5’e ayrılır; A) Gabapentin B) Pregabalin C) Vigabatrin D) Lamotrijin E) Felbamat’tır. A) GABAPENTİN (GBP) Kan-beyin engelini geçmesini kolaylaştırmak için lipofilik siklohekzil halkası bağlanmış bir GABA analoğudur. Etki Mekanizması: GABA’nın analoğu olup etki mekanizması tam olarak aydınlatılamamıştır (28). Nöron membranında henüz belirlenemeyen bir proteine bağlanır. Çeşitli etki mekanizmaları vardır bunlar GABA salınımının artışı ve muhtemelen sentezi ile bazı nöronal kalsiyum devrelerinin modülasyonudur (9). Tedavide Kullanımı: Diğer ilaçlara yeterli yanıt vermeyen, sekonder olarak jeneralize olan ya da olmayan kısmi epilepsiye karşı diğer ilaçlara yardımcı olarak kullanılırlar. Epilepsiye karşı tek başına kullanılmazlar. Absansa karşı etkisizdirler. Ayrıca nöropatik ağrı sendromlarında da kullanılırlar (28). 36 Farmakokinetik Özellikleri: Metabolize olmadan direkt idrarla atıldığı, enzim indüksiyonu yapmadığı ve serum proteinlerine bağlanmadığı için güvenli bir ilaçtır (32). Mide bağırsak kanalından %60’ a yakın bir oranda absorbe edilirler. Karaciğerde metabolize edilmezler (28). Yarılanma ömrü 5-8 saat arasındadır. Lipit çözünürlüğü yüksek olduğundan kan beyin bariyerini kolay aşar (9). Tedavi Dozu: Günlük uygulama dozu 2000-4000 mg’dır (13). Yan Etkisi: Güvenli bir ilaçtır. Kilo alımı, baş dönmesi, ataksi ve diplopi gibi yan etkileri olabilir (13, 28). GBP dahil çeşitli AEİ uygulanan erişkin epilepsi hastalarında bazı çalışmalarda, uzun vadeli GBP tedavisinin kalça ve omurga kemik kaybına neden olabileceği gözlenmiştir (43). Teratojenite: Teratojenite riski bilinmemektedir. İlaç Etkileşimleri: İlaç etkileşimleri minimal düzeydedir (13). Absorbsiyonu antasit ilaçlar tarafından azaltılabilir (28). B) PREGABALİN Yapısal ve kimyasal olarak gabapentin’e benzer. Etki Mekanizması: Etki mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır; fakat deneysel modellerde voltaja bağlı kalsiyum kanallarının alfa 2 alt ünitesine yüksek afinite ile bağlandığı gösterilmiştir (9). Tedavide Kullanımı: GBP için belirtilen imndikasyonda ve onun gibi nöropatik ağrıda kullanılırlar (28). Farmakokinetik Özellikleri: Sindirim yolundan emilimi hızlıdır. Biyoyararlanıımı %90 oranında gerçekleşir ve serum proteinlerine minimal bağlanırlar (42). Aktif metaboliti yoktur. Vücutta metabolize edilmez ve alınan miktarın %95’i değişmeden idrarla atılmaktadır. Tedavi Dozu: Günde 900-2400 mg dozunda kullanılır (9). Yan Etkisi: Sık yan tesir yapar. Bulantı, kusma, uyuşukluk, dikkatte ve hareket kontrolünde bozulma, görme, cinsel işlev ve bellekte bozulma yapabilir. Daha az 37 olarakta depresyon, uykusuzluk, zayıflama, aritmi, kalp yetmezliği ve bilinç kaybı yapabilir. İlaç Etkileşimleri: Diğer ilaçlarla etkileşimi bildirilmemiştir; ancak antiasitler emilimini %20 oranında azaltır (28). C) VİGABATRİN Yapıca GABA’ya benzeyen sentetik bir ilaçtır. Etki Mekanizması: Vigabatrin GABA katabolizmasını engellemekte ve inhbitör nörotransimitterlerin konsantrasyonlarını arttrmaktadır (45). Yapılan çalışmalarda deney hayvanlarında SSS’ de GABA düzeyinde belirgin artış yaptığı gözlenmiştir (28). Tedavide Kullanımı: İnfantıl spazmlarla seyreden ve süt çocukluğunun epileptik sendromlarından biri olan West sendromunun tedavisinde vigabatrin ilk tercih edilecek ilaçlardandır (32). Yapılan çalışmalarda vigabatrinin diğer antiepileptiklerle cevap alamadıkları parsiyel epilepsilerde nöbet frekansını önemli derecede azalttığı gözlenmiştir (45). Farmakokinetik Özellikleri: Gastrointestinal kanaldan absorbsiyonu iyidir. Plazma proteinlerine bağlanmazlar. Kan-beyin engelini kolaylıkla geçerler. Eliminasyon yarılanma ömrü 5-7 saattir. Karaciğerde metabolize edilmezler, değişmeden böbreklerden itrah edilirler. Böbrek yetmezliğinde dozu ayarlanmalıdır (28, 11, 35). Tedavi Dozu: Erişkinlerde başlangıçta günde 50 mg/kg dozunda ağızdan verilir. Doz 100 mg/kg’ a kadar arttırılabilir (28). Yan Etkisi: En sık görülen yan etkisi görme alanı defekti yapmasıdır. Her üç hastadan birinde görülebilir. Bu nedenle bu ilaçla tedavi olan hastaların görme alanlarının dikkatle izlenmesi gerekmektedir. Diğer yan tesirleri sinirlilik, ataksi, baş ağrısı, psikoz, duygulanımda dalgalanmalardır (11, 28, 32). Kilo almaya neden olabilir. Uzun süre kullanımda antiepileptik etkilerine karşı hastaların %25’e varan kısmında kısmi tolerans görülebilmektedir. Seyrek olarak granülositopeni yapabilir. İlaç Etkileşimleri: Vigabatrin, PHT’in plazm konsantrasyonunu sıklıkla ve PB ile pirimidonunkini bazen düşürür. 38 D) LAMOTRİJİN (LTG) Feniltriazin türevidir. Folik asid antimetabolitidir; antiepileptik olarak başlangıçta bu özelliğinden dolayı denenmiştir. Fakat antiepileptik özelliğinin bundan kaynaklanmadığı anlaşılmıştır (28). Etki Mekanizması: Voltaj bağımlı sodyum kanallarını inhibe ederek nöronal eksitabiliteyi azaltır, böylece hızlı deşarj yapan nöronların membranını stabilize ederek deşarjları durdurur. Ayrıca glutamat salınımını da inhibe eder (31). Tedavide Kullanımı: Kısmı tutarrıklara, primer veya sekonder jeneralize olan tonikklonik tutarıklara ve myoklonik tutarıklara karşı tek başına veya diğer antiepileptiklerle kombine olarak kullanılırlar (14, 28). LTG’nin en çok eklendiği ilaçlar CBZ’lerdir. Yapılan çalışmalarla CBZ’nin başarısız olduğu olgularda denenmiştir. Çalışmalarda dirençli epilepsi olgularında ek tedavi olarak LTG kullanımının güvenli olduğu sonucuna varılmış (46). Sinir uçlarından glutamat salıverilmesini inhibe etmesine ilave olarak serotonin ve dopmin gerialımını da azaltarak bunların sinaptik etkinliğini arttırır. Yapılan çalışmalarda bipolar bozukluklarda Lityum kadara etkili olduğuda görülmüştür (11). Farmakokinetik Özellikleri: Oral yoldan biyoyararlanımı %100’dür (11, 28). İyi tolere edildiği için klinik uygulamada tercih edilmektedir (38). Besinlerle birlikte alımı absorbsiyonunu yavaşlatır. Plazma proteinlerine yaklaşık olarak %50 oranında bağlanır. Karaciğerde glukronatla konjugasyonu suretiyle inaktive edilirler. Karaciğer enzimlerini indüklemezler. Eliminasyon yarı ömrü 21-50 saat kadardır. Tedavi Dozu: Tek başına kullanılacaksa eğer günlük olağan doz 100-200 mg’dır. 12 yaş altındaki çocuklarda monoterapi olarak kullanılmazlar. Diğer ilaçlarla konbine olarak uygulandıklarında erişkinlerde ağızdan günde 50 mg ile 400 mg arasında değişen dozlarda kullanılır. Çocuklarda ise günlük doz 5 mg/kg ile 15 mg/kg arasında değişir (28). Yan Etkisi: En sık görülen yan etkisi cilt döküntüsüdür. Steven-Johnson sendromuna yol açabilecek kadar ciddi cilt döküntüsü yapabilir. Diğer yan etkiler olarak uykusuzluk, 39 panik ataklar, baş dönmesi, baş ağrısı, kusma, nadir olarak çift görme ve ataksi görülebilir. Çoklu ilaç kullanımında yan etkiler daha düşük dozlarda görülür (28, 31). İlaç Etkileşimleri: LTG, CBZ’nin aktif metabolitinin plazma konsantrasyonunu düşürebilir. PHT, PB veya primidon ve CBZ gibi diğer AEİ’ler LTG’ni inaktive eden enzimleri indüklerler, eliminasyon yarı ömrünü düşürürler ve plazma düzeyini azaltırlar. Valproat ise, LTG metabolizmasını kısmen inhibe eder (28). Östrojenle birlikte kullanmında LTG düzeyleri azalır (38). E) FELBAMAT Kimyaca propandiol dikarbamat türevidir, yapıca dikarbamat türevi hipnosedatif olan meprobamat’a benzer. Ancak yan tesir profili olarak hipnosedatiflere değil, SSS stimülanlarına benzer (28). Etki Mekanizması: Antiepileptik etkisinin glutamerjik NMDA reseptörleri ile nöron membranlarında yer alan Ca+2 ve Na+ kanallarını inhibe ederek oluşturduğu düşünülmektedir (11). Tedavide Kullanımı: Eski antiepileptiklere göre daha geniş bir etki alanına sahiptir. Fakat aplastik anemi ve kalp yetmezliği oluşturma riskinden dolayı dirençli epilepislerde kullanılmak için ayrılmışlardır (11, 14). Parsiyel nöbetlere ve sekonder olarak jeneralize olan tonik-klonik nöbetlere karşı kullanılır. Ayrıca çocuklarda görülen Lennox Gastaut sendromuna karşıda etkilidir (11, 28). Farmakokinetik Özellikleri: Mide-bağırsak kanalından iyi absorbe edilirler. Eliminasyon yarı ömrü 14-21 saattir (11). Tedavi Dozu: Ağızdan günde 15-45 mg/kg dozunda verilir. Günlük doz genellikle 3 kez bölünerek verilir (28). Yan Etkisi: En sık görülen yan etkiler; bulantı, iştah kesilmesi, diyare, baş dönmesi, irritabilete ve uykusuzluktur. Aplastik anemi ve hepatite neden olabilir. Bu nedenle Lennox Gastaut sendromu dışındaki çocuklarda kullanılmaması gerekir (11, 28). Hepatotoksisite ve aplastik anemi gibi ciddi yan etkilerinin olması bu ilacın kullanımını sınırlar (38). 40 İlaç Etkileşimleri: CBZ, PHT gibi enzim indiktörleri felbmatın düzeyini düşürür, eritromisin ise arttırır. Felbamat, varfarinin antikoagülan etkinliğini arttırır (14, 28). 2.7.1.3. Diğer Antiepileptikler Bu gruptaki ilaçlar 6 gruba ayrılır; A) Topiramat B) Tiagabin C) Levetirasetam D) Pirasetam E) Asetazolamid F) Zonisamid’dir. A) TOPİRAMAT (TPM) Antiepileptik profili PHT ve CBZ’e benzeyen yeni jenerasyon ilaçlardan birisidir. Topiramat zayıf bir karbonik anhidraz inhibitörüdür (9). Etki Mekanizması: Topiramat (TPM) serebellar granül hücrelerinde voltaj kapılı Na+1 akımını azaltır ve PHT’e benzer bir davranışla etki eder. Ek olarak, TPM hiperpolarizan K+1 akımlarını aktive eder, postsinaptik GABA reseptör akımlarını arttırır ve ayrıca glutamat reseptörünün aktivasyonunu sınırlar (16). Tedavide Kullanımı: Birkaç yeni AEİ’den birisi olan TPM hem deneysel hem klinik çalışmalarda geniş spektrumlu antiepileptik aktiviteye ve nöroprotektif etkiye sahip olduğu bildirilen bir bileşiktir. TPM’ın basit veya kompleks parsiyal nöbetlere ve jeneralize tonik-klonik nöbetlere karşı hem çocuklarda hem erişkinlerde etkili olduğu bildirilmiştir. Ayrıca epilepsi hastalarında kullanılmasının yanı sıra, migrende, bipolar hastalıkların tedavisinde, hipoglisemik ajan olarak ve hatta alkol bağımlı bireylerde alkolü bırakma amaçlı kullanıldığı bildirilmektedir. Farmakokinetik Özellikleri: Gıdalardan bağımsız olarak hızlıca ve hemen hemen tamamı absorbe edilir. Tek dozdan yaklaşık 2 saat sonra zirve plazma konsantrasyonlarına erişilir. Emilimi dozla doğrusal orantılıdır. Dolayısıyla doz arttıkça 41 plazma yoğunluğu da artar. Çoğunlukla değişikliğe uğramamış şekilde TPM ve metabolitleri idrarla atılmaktadır. TPM’nin aktif metaboliti bulunmamaktadır. Plazma proteinlerine düşük oranda (%9-17) bağlanması nedeniyle diğer ilaçlarla etkileşme olasılığının az olduğu bildirilmektedir. Plazma ortalama yarılanma ömrü 19-23 saattir (47). Tedavi Dozu: Tek başına başlangıçta geceleri 25 mg verilir, sonra günlük doz 25-50 mg’lık basamaklarla 1-2 haftada 400 mg olana kadar arttırılabilir (28). Yan Etkisi: TPM en sık görülen yan etkileri baş dönmesi, konuşma problemleri, motor yavaşlama, görme bozuklukları, kilo kaybı, yorgunluk, sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü, anoreksi ve depresif belirtilerdir (47, 48). Ancak TPM hafif ve orta düzeydeki yan etkileri iyi tolere edilmekte ve dozun yavaş yavaş artırılmasıyla bu yan etkiler azaltılmaktadır (47). Teratojenite: TPM hayvanlarda teratojenik etki göstermiştir ve hamilelik süresince kaçınılmalıdır (14). İlaç Etkileşimleri: TPM, PHT plazma konsantrasyonunu bazen yükseltir (28). PHT ve CBZ gibi ilaç metabolizmasını indükleyenler, TPM serum konsantrasyonlarını yaklaşık %50 oranında düşürürler. TPM, oral kontraseptif ilaçlardan olan etinil östradiolün konsantrasyonunu düşürürler. Bu yüzden, bu ilaçları birlikte kullananlar etinil östradiolün miktarını arttırmalıdırlar (14). B) TİAGABİN (TGB) Tiagabin bir nipekotik asit türevidir. Etki Mekanizması: Antiepileptik etkisini glia ve nöronlarda GABA geri alınımını inhibe ederek gösterir. Beyinde sinaptik GABA düzeylerinde artışla sonuçlanır (9). Tedavide Kullanımı: Parsiyel, sekonder jeneralize nöbetlerde yardımcı tedavi olarak kullanılmaktadır (31). Farmakokinetik Özellikleri Ağız yolundan alındıktan sonra sindirim kanalından iyi emilir ve 30-90 dakika sonra plazma tepe konsantrasyonuna ulaşır. %95 oranında plazma proteinlerine bağlanır. Karaciğerde yüksek oranda mikrozomal oksidasyon 42 sistemiyle başlıca CYP3A izoformu tarafından metabolize edilir. TGB hepatik mikrozomal enzim inhibisyonu veya indüklemesi yapmaz. Atılımını büyük kısmı safra yoluyla bir kısmıda idrarla olur (9, 14). Tedavi Dozu: Başlangıçta düşük dozda verilir ve doz giderek arttırılır. Enzim indükleyen ialçlarla verildiğinde idame dozu günde 30-45 mg, enzim indüklemeyen ilaçlarla 15-30 mg’ dır (28). Yan Etkisi: Beceri isteyen işlerin yapılması (araba sürme v.b.) sırasında kullanımı risklidir (28). En sık görülen yan etkileri baş dönmesi, tremor, sedasyondur (11, 16). İlaç Etkileşimleri: PB, PHT ve CBZ gibi karaciğer enzimlerini indükleyen ilaçlarla eşzamanlı verildiğinde TGB’in yarı ömrü kısalır (16). C) LEVETİRASETAM Pirasetamın etil analoğunun S-enantiomeridir (9). Etki Mekanizması: Antikonvulzan aktivitesinin mekanizması bilinmemektedir (14, 16). Voltaj kapılı Na kanalları ile GABA veya glutamat aracılı bir etkisinin olduğuna dair bir kanıt yoktur (16). Tedavide Kullanımı: Dirençli parsiyel epilepsilerin ek tedavisi için kullanılmaktadır (14). Farmakokinetik Özellikleri: Oral yolla verildikten sonra hızla ve tama aykın emilir ve plazma proteinlerine bağlanmazlar. İlacın %95’ i ve inaktif olan metaboliti idrarla atılır (16). Tedavi Dozu: Günde 1 g’ la başlanıp doz, 2-4 haftada bir 1 g’lık basamaklarla arttırılarak 3 g’a kadar yükseltilebilir (28). Yan Etkisi: Yan tesirleri genelde ciddi değildir. Yorgunluk hissi, sinirlilik, baş dönmesi gibi ciddi olmayan etkiler gözlenebilir (14, 28). İlaç Etkileşimleri: CYP izoformlarını ya da gulukronidasyon enzimlerini ne indükler ne de substratıdır. Böylelikle diğer nöbet engelleyici ilaçlarla, oral kontraseptiflerle ya da antikoagülnlarla bilinen etkileşimi yoktur (16). 43 D) PİRASETAM Etki Mekanizması: Levetirasetam Pirasetam’ın etil analoğunun bir enantiomeridir. Onun gibi bu ilacında farmakolojik etki şekli belirlenememiştir (48). Tedavide Kullanımı: Kortikal myoklonsun tedavisinde kullanılır (28). Farmakokinetik Özellikleri: Farmokokinetik özellikleriyle ilşkili bilgiler kısıtlıdır (11). Tedavi Dozu: Günde 7.2 g dozzunda ağızdan kullanılır, doz 3-4 haftada bir 4.8 g’lık artışlarla günde 20 g’a çıkartılabilir. Yan Etkisi: Uyuklama ve ataksi görülür. E) ASETAZOLAMİD Etki Mekanizması: Karbonik anhidraz enzimini inhibe ederek diüretik etki gösteren bir ilaçtır. Asidoz yapması ve ekstrasellüler sıvıda sodyum ve potasyum düzeylerini düşürmesi ile antiepileptik aktivite arasında ilişki olabileceği düşünülmektedir (11). Tedavide Kullanımı: Absans tipi epilepside ve kompleks parsiyel nöbet türlerinde AEİ ‘lere yardımcı olarak tedaviye eklenirler (11, 28). Ayrıca kadınarda menstrüasyonla ilişkili gösterilen epilepsi nöbetlerinde ek ilaç olarak yararlanılabilir (28). Farmakokinetik Özellikleri: Gastrointestinal sistemde iyi absorbe olur. Doruk plazma seviyesine alındıktan sonra 2-3 saat içerisinde ulaşırlar. Plazma proteinlerine % 90 oranında bağlanırlar. Karaciğerde metabolize edilmezler. Değişmemiş olarak idrar yoluyla vücuttan atılırlar. Tedavi Dozu: Epilepsi tedavisinde 0.25-1 g/kg gün dozlarında bölünmüş olarak kullanılırlar. Çocuklarda günlük doz 8-30 mg/kg arasındadır (11). Yan Etkisi: Ortalama dozlarda sınırlı süre için kullanıldığında yan etkileri minumumdur (16). Kullananların %10’ nunda uyuşukluk, iştah kaybı, konfüzyon gibi yan etkiler görülebilir (11). 44 F) ZONİSAMİD (ZNS) Yeni geliştirilmiş sülfonamid türevi bir antiepileptiktir (9). Etki Mekanizması: Etki mekanizması voltaja bağlı Na+ kanallarını ve T-tipi kalsiyum kanallarını bloke etmesi, eksitatör nörotransmitter salınımını ve karbonik anhidraz enzimini inhibe etmesi şeklindedir (38, 48). Tedavide Kullanımı: 2000 yılında Food and Drug Administration (Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından 16 yaş üzeri parsiyel epilepsilerde ek ilaç olarak önerilmiştir. Dirençli parsiyel epilepsiler, tonik-klonik, tonik, klonik, atipik absans dahil birçok jeneralize epilepsilerde, infantil spazmda, myoklonik epilepsilerde kullanılmaktadır. Farmakokinetik Özellikleri: Vücuttaki dağılımı iyidir, oral yolla verildikten sonra tama yakın emilir, yarı ömrü uzundur ve %40 oranında plazma proteinlerine bağlanırlar. P450 enzim sistemi aracılığı ile metabolize edilir (48). Oral dozun yaklaşık %85’i metabolize olmamış şekliyle, diğer kısmı da CYP3A4 metabolizmasının ürünü olarak idrarla atılır (16). Tedavi Dozu: Günlük 400-600 mg olarak kullanılması önerilir (28). Yan Etkisi: En sık yan etkileri uyuklama, konfüzyon, Stevens Johnson, terleme azlığı, hipertermi, ataksi ve kilo kaybı’dır (28, 38). Çocuklarda oligohidroz bildirilmiştir, bu yüzden yaz aylarında vücut sıcaklıkları sürekli takip edilmelidir (14). Tedavi sırasında kişilerin yaklaşık %1’inde karbonik anhidrazı baskılaması ile ilişkili olabilecek böbrek taşı oluşumu gözlenmiştir (28, 38). İlaç Etkileşimleri: PB, PHT ve CBZ, ZNS plazma konsantrasyon-doz oranını azaltır buna karşın LTG bu oranı arttırır. Ama tam ters olarak ZNS’nin nöbeti ortadan kaldırmak için kullanılan diğer ilaçların plazma konsantrasyonları üzerinde çok az etkisi vardır (16). 2.7.2. Cerrahi Tedavi Günümüzde kullanılmakta olan AEİ’lerle hastaların ancak % 70-80 kadarında nöbetlerin kesilebildiği veya kontrol altına alınabildiği belirtilmektedir (49). Dirençli epilepsi, hastanın nöbet tipine uygun ilaçları yeterli süre ve dozda kullanmasına rağmen 45 nöbetlerin sürmesi olarak tanımlanır (50). Epilepsili hastalarda dirençli epilepsi gelişimi ile ilişkili olabilecek faktörler; erkek cinsiyet, nöbetlerin erken yaşta başlaması, nöbet başlangıcının bir yaşından önce olması, hastalık süresinin uzun olması, tedavi öncesi veya hastalık süresince nöbet sayı veya sıklığının yüksek olması, tedavi öncesi veya zeka geriliği ve motor kaybı olması, EEG’de zemin aktivitesi bozukluğu veya fokal/jeneralize epileptik aktivite varlığıdır (50). Epilepsinin farmakolojik tedaviyle kontrol edilemediği durumlarda cerrahi tedavi bir alternatif olarak seçilir (51). Dirençli nöbetleri olan bu hastaların yaklaşık %62-96’ sında uygun yöntem seçilerek cerrahi tedavi ile başarılı sonuçlar elde edildiği bildirilmektedir (54). Epilepsi cerrahisinde operatif uygulamaya en uygun vakalar, çıkartılabilir bir bölgede lokalize epileptojenik olan vakalardır (51). Erişkinlerde karşılaşılan dirençli epilepsi olgularının yarıdan fazlasını temporal lob epilepsileri oluşturmaktadır. Bu nedenle epilepsi cerrahisi gören olguların %66’sını anterior temporal lobektomi oluşturmaktadır (49, 52). Cerrahi tedavinin başarısının, nöbet başlangıç alanının kesin şekilde lokalize edilmesine ve nöbet oluşumu ile ilişkili altta yatan anormalliklerin saptanmasına bağlı olduğu belirtilmektedir (53). Epilepsi cerrahisi uygulanmış hastaların ameliyat sonrasında nöropsikiyatrik açıdan izlenmelerine devam edildiği ve hastada nöbetler tam kesilmiş olsa bile, başlanmış ilaç tedavisine bir yıl süreyle devam edildiği bildirilmektedir. Bu uygulama sonunda nöbetler tekrar başlamazsa, doz azaltılarak antiepileptik tedavinin 2-3 yıl daha devam edilmesinin uygun görüldüğü ifade edilmektedir (49). 46 3. SONUÇ Epilepsi hastalığı beyin ile ilişkili farklı sendromların birlikte ortaya çıkması ile karakterize olan ve en sık rastlanan nörolojik hastalıklardandır (7). Epilepsinin etyolojisinde genetik, korteks malformasyonları, akut beyin travması, metabolik anormallikler ve nörodejeneratif hastalıklar, MSS hastalıkları gibi sebepler yer almaktadır (5, 10). Ancak hastaların yaklaşık % 50’sinde nöbetlere neden olabilecek herhangi bir nörolojik bir bozukluğun saptanmadığı belirtilmiştir (2). Hastalarn bir çoğunda genetik yatkınlık söz konusu olduğu ifade edilmektedir (55). Epileptogenezden sorumlu hücresel mekanizmalar tam olarak aydınlatılamamıştır. Tüm epilepsi nöbetlerinde aynı mekanizma olmasa bile hepsinde artmış nöronal uyarılabilirlik mevcuttur (10). Epilepside ilaç tedavisi epilepsiye yol açan nedenin ortadan kaldırılmasından çok, nöbetlerin kontrolü ve nöbetlerin baskılanması şeklindedir (26). Antiepileptik tedavi başlanırken, monoterapi ile başlanıp yeterli gelmediği zamanda ek ilaçlarla kombine tedavi şekilleri uygulanmaktadır (11). Epilepsinin ilaçla kontrol edilemediği durumlarda cerrahi tedavi bir alternatif olarak seçilebilir (51). İlaçların etkili oldukları nöbet tipleri ve yan etkileri Tablo 3 ve Tablo 4’ de özet olarak verilmiştir Sonuç olarak; Epilepsi’nin tedavisi hastalık süresince görülen semptomlara yöneliktir. Günümüzde kullanılmakta olan ilaçlar ile semptomların çoğunun giderilmesinde başarılı sonuçlar alınmaktadır. Her geçen gün bu konuyla ilgili yapılan çalışmaların artmasıyla hem hastalığın seyri ile ilgili yeni bilgiler edinilmekte hem de tedaviye yeni ilaçlar girmektedir. Bu sayede fizyolojik rahatsızlıkların yanı sıra psikososyal yaşantıyı da olumsuz yönde etkileyen nöbetlerin etkisi azaltılmış olmaktadır. 47 Tablo 3: Antiepileptiklerin etkili oldukları nöbet tipleri (24). İlaç Karbamazepin Etosüksimid Felbamat Gabapentin Lamotrijin Levetirasetam Okskarbazepin Fenobarbital Fenitoin Primidon Tiagabin Valproat Zonisamid Vigabatrin Pregabalin Fokal Sekonder Jeneralize Tonikklonik Absans Myokloni + + + - - 0 0 0 + 0 + + +? +? ?+ + + +? 0 ?- + + + + +/- + + +? +? +? + + + - - + + + 0 +? + + + - - + + + 0 +? + + ? ? ? + + + + + + + +? +? +? + + + - - + + ? ? ? 48 Tablo 4. Standart AEİ’lerin yan etki profilleri (56) İlaç Yan Etkiler Karbamazepin Diplopi, nistagmus, bulanık görme, ataksi, baş dönmesi, uyku hali Etosüksimid Bulantı, kusma, gastrik yakınmalar, uyku hali, ataksi Fenobarbital Pirimidon Fenitoin Valproat Uyku hali, sarhoşvari konuşma, nistagmus, konfüzyon, sonolns, ataksi, respirtuar depresyon, koma, hipotansiyon Akut olarak sedasyon ve baş dönmesi sonrasında PB’e benzeri bulgular Vertigo, ataksi, sarhoşvari konuşma, nistagmus, diplopi,koma Sedasyon, gastrik bulgular, kilo trobositopeni, platelet disfonksiyonu alma, ishal, treor, ataksi, 49 4. KAYNAKLAR 1. Elçioğlu Ö. Geçmişte Günümüzde Epilepsi, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bursa 1987 2. Çelik S. İdiopatik Jeneralize Epilepsili Hastalarda Talamik Volumetri ve Mr Spektroskopik İncelemeler, Uzmanlık Tezi, Bakırköy Prof.Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, İstanbul 2008 3. Seğmen H. İdyopatik Jeneralize Epilepsilerde Genetiğin Yeri ve Scn1a Geninde d188v Mutasyonu, Uzmanlık Tezi, Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği, İstanbul 2005 4. Porter J, Meldrum B. Antiepileptik İlaçlar, In: Temel ve Klinik Farmakoloji (cilt 1), Bertram G. Katzung, MD, PhD (edt), Barı Kitabevi, 1995; 483-509 5. Erten E. Edirne İli Merkez İlk Öğretim Okulu Çocuklarında Epilepsi Epidemiyolojik Özellikleri ve Prevalansı, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi 2005 6. Alpman A. Dirençli Epilepsi Olgularında Mdr1 Gen Polimorfizmlerinin Araştırılması, Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, İzmir 2007 7. Özemekçi S, Apaydın H. Nöroloji, İstanbul, 1995; 202-219 8. Das N, Dhanawat M, Shrivastava S. An Overview on Antiepileptic Drugs, Drug Discoveries-Therapeutics 2012; 6(4): 178-193 9. Kesim Ö. Monoterapi ile Tedavi Edilen Epilepsi Hastalarında Troid Fonksiyonularının İncelenmesi, Uzmanlık Tezi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği, İstanbul 2009 10. Bambal G, Çakıl D, Ekici F Epilepsi Oluşum Mekanizmaları, Konuralp Tıp Derg. 2011; 3(3): 42-45 11. Uzbay T. NöropsiofarmakoloiRasyonel İlaç Kullanımı, Medikal Yayıncılık, İstanbul 2007 12. Baykan B, Bebek N, Gürses C. Epilepsi, 2010 13. Öz O. Epilepsi Hastalarında Asimetrik Dimetil Arjinin Düzeylerinden ve Homosistein Yolağının Karbamazepin ve Valproik Asit Tedavisi Öncesi ve 50 Sonrası İncelenmesi, Uzmanlık tezi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Askeri Tıp Fakültesi, Ankara 2007 14. Howland RD, Mycek MJ. Epilepsi Tedavisinde Kullanılan İlaçlar, In: Lippincott’ s IIIusttrated Reviews Farmakoloji (3. Baskı), 2006 15. Karaağaç N, Naz S. Epilepsiler, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Nörolog Olmayanlar İçin Nöroloji Sempozyum Dizisi No: 42, 2005; 159-175 16. Namara JO. Epilepsilerde İlaç Tedavisi, In: Goodman-Gilman Tedavinin Farmakolojik Temeli, Brunton L, Lazo J, Parker K. (edt.), İstanbul 2009 17. Nacar T. Penisilin Modeli Deneysel Epilepside Farklı Antikonvulsan Ajanların Etkileri Elektrofizyolojik Bir Çalışma, Doktora Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Saglık bilimleri Enstitüsü, Samsun 2008 18. Şenol M, Gün M, Toğrol M. Epilepsi Hastalarında Antiepileptik İlaç Tedavisine Uyumu Etkileyen Etmenler, Düzce Tıp Fakültesi Dergisi 2009; 11(1): 21-31 19. Göksan B. Epilepside Tanı Yöntemleri, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Epilepsilerde Tanı ve Tedavi Sempozyumu, İstanbul 1998; 39-50 20. Kurthan M. Nöbet Tanısı Koyma ve Nöbet Epilepi Sınıflamasında Kısa Süreli Video-EEG Monitorizasyonun Yeri, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Uzmanlık Tezi, Adana 2009 21. Gün İ. Epilepsi Hastalarında Antiepileptik İlaçTedavisine Uyumun Değerlendirilmesi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi, 2006 22. Erbey f. Kompleks Parsiyel Epilepsili Hastalarda Klinik ve Psikososyal Prognoz, Uzmanlık Tezi, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adana 2005 23. Yiş U. Yeni İdiyopatik Epilepsi Tanısı Alan ve İdiyopatik Epilepsi Nedeni ile Valproik Asit Tedavisi Kullanan Hastalarda Eritrositlerde Lipid Peroksidasyonu ve Antioksidan Enzim Düzeylerinin Belirlenmesi, Uzmanlık Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir 2008 24. Baykan B, Yavuz E. Epilepsi Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar, Klinik Gelişim drg. 2010; 23: 39-44 51 25. Küçük S. Epilepsili Hastalarda İnteriktal Kardiyovasküler Otonomik Fonksiyonların Degerlendirilmesi, Tıpta Uzmanlık Tezi, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kayseri 2006 26. Demir O. Epilepsi Hastalarında Fenitoin ve Okskarbazepin Kullanımının Vitamin D Düzeyi ile Kemik Yapım Yıkım Döngüsü Üzerine Etkisi, Uzmanlık Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Samsun 2007 27. Yuan G, GAO D, Lın J. Treatment of Recurrent Epileptic Seizures in Patients With Neurological Disorders, Experımental and Therapeutıc Medicine 2013; 5: 267-270 28. Kayaalp SO. Dalkara T. Antiepileptik İlaçlar, In: Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji (12. Baskı), Cilt: 2, Kayaalp SO. (edt), Ankara, 2009; 884-901 29. WEB_1. Antiepileptik İlaçlar yunus.hacettepe.edu.tr Erişim Tarihi: 15.03.2013 30. Bakırcı A. Lamotrigin’ in Kafein Pentilentetrazol ve Glutamat ile Oluşturulan Epilepsi Modellerinde Fenitoin, FenobarbitalKlonazepam ile Karşılaştırılmalı Çalışması, Uzmanlık Tezi, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Erzurum 2002 31. Aksoy A. Epilepsili Çocuk Hastalarda Antiepileptik İlaçların Kemik Parametrelerine ve Leptin Düzeylerine Etkilerinin Değerlendirilmesi, Uzmanlık Tezi, Trabzon 2009 32. Aslan E. Antiepileptiklerin Hemostaz Üzerine Etkileri, Uzmanlık Tezi, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 2009 33. Saltık S, Ergüven M, Dursun F. Epilepsili Çocuklarda Valproik Asit ve Karbamazepin Tedavisinin Serum Lipid Profili Üzerine Etkisi, Epilepsi 2005; 11(1): 16-2 34. Değirmenci Y, Yılmaz Y, Örs C. Okskarbazepin Kullanımına Bağlı Ağır Hiponatremi Olgusu, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Epilepsi 2011; 17 (2): 58-60 35. Tolman J, Faulkner M. Treatment Options for Refractory and Difficult Treat Seizures: Focus on Vigabatrin, Therapeutics and Clinical Risk Management 2011; 7: 367–375 36. Krasowski M. Therapeutic Drug Monitoring of the Newer Anti-Epilepsy Medications, Pharmaceuticals, 2010; 11; 3(6): 1909–1935 52 37. Polat F, Güllüoğlu H, Araç N. Karbamazepin ve Okskarbazepin Tedavisi ile İlişkili Hiponatremi, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Epilepsi 2010; 16(2): 107112 38. Philip N Patsalos P, Besag F. New developments in the treatment of partial-onset epilepsy, Neuropsychiatric Disease and Treatment 2012; 8: 455–464 39. Sezer T. Epilepsili Çocuklarda Karbamazepin ve Okskarbazepin Tedavisinin Vitamin B12, Folik Asit ve Homosistein Üzerine Etkisinin Araştırılması, Uzmanlık Tezi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara 2008 40. İncecik F, Sangün Ö, Melek İ. Epilepsi HastalarındaValproik Asid Kullanımının Serum Proteinleri ve İmmunglobulinleri Üzerine Etkisi, Erciyes Tıp Dergisi 2007; 29 (3): 210-14 41. Güveli B. Antiepileptik İlaç Kullanan Epilepsisi Olan Annelerden Doğan Çocukların Elektrofizyolojik Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul 2006 42. Gaur S, Agnihotri R. Phenobarbital İnduced Stevens–Johnson Syndrome in a Child, Indian J Pharmacol, 2012; 44(4): 531–532 43. Bora İ, Taşkapılıoğlu Ö. Epilepsi Tedavisinde Yeni Yönelimler, Epilepsi 2003; 9(2): 91-102 44. Meier C, Kraenzlin M. Antiepileptics and Bone Health Ther Adv Musculoskel Dis, 2011; 235-243 45. Bozdemir H, Koç F, Bıçakçı Ş, Sarıca Y. Parsiyel Eplepsilerde Vigabatrin ve Lamotrigin’ in Etkinliği, Çukurova Üniversitesi, Epilepsi 1997; 3(1-3): 27-31 46. Gökyiğit A, Kurt B, Karaağaç N. Tedaviye Dirençli Epilepside Ek Tedavi Olarak Uygulana Lamotrigin ile Üç Aylık, Çok Merkezli Etkinlik ve Güvenilirlik Çalışması Epilepsi 1997; 3(1-3): 21-26 47. Aksonat F. Antiepileptikler ve Yeni Bir Antiepileptik Olan Topiramatın Epilepsi Tedavisindeki Yeri ve Önemi, Kafkas Üniversitesi Vet. Fak. Derg. 2009; (6): 987992 48. Sönmez M. Epilepsi Tedavisinde İlaç Seçimi; Yeni Antikonvülsan İlaçlar, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Trabzon 49. Ekazan E. İlaca Dirençli Epilepislerin Cerrahi Tedavisi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Epilepsi 1996; (2): 46-50 53 50. Şener U, Zorlu Y, Önal N. Epilepsili Hastalarda İlaca Direnç ve Antiepileptik İlaç Tedavisine Yanıtı Etkileyen Faktörler, Epilepsi 2004; 10(3): 143-148 51. Erdem A, Avman N, Karan O. Epilepside Cerrahi Tedavi, Ankara Üniversitesi, Türk Nöroşirürji Dergisi Cilt: 1, Sayı: 1, Ocak 1989 52. Garcia C. Depression in Temporal Lobe Epilepsy: A Review of Prevalence, Clinical Features, and Management Considerations, Epilepsy Research and Treatment Volume, Article ID 809843,2012; 12 53. Kınay D. Epilepsi Cerrahi Uygulamalarında Nörogörüntüleme, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Epilepsi 2012; 18(Ek 1): 18-29 54. Çapraz İ. Temporal Lob Epilepsisinde Cerrahi Tedavi Öncesi ve Sonrası Depresyon Anksiyete ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi, Uzmanlık Tezi, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara 2006 55. Kearney J. Advances in Epilepsy Genetics and Genomics, Epilepsy Currents, Vol. 12, No. 4 (July/August) 2012 56. Karagöz T. Yetişkinlerde Epilepsinin Tıbbi Tedavisi, Düzce Tıp Fakültesi Dergisi 2002; 4 (3): 30-34 54 ÖZ GEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER Adı, Soyadı: Sümeyra DOĞDU Uyruğu: Türkiye (TC) Doğum Tarihi ve Yeri: 18 Haziran 1989, KONYA Tel: 05079973370 E-mail: dogdu123@hotmail.com Yazışma Adresi: Ankara Yolu Üzeri, Karayolları Loj. No:402 Selçuklu/KONYA EĞİTİM Derece Kurum Mezuniyet Tarihi Lisans EÜ Eczacılık Fakültesi, Eczacılık 2013 Lise Meram Anadolu Lisesi, KONYA 2007