Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 1 03.04.2015 15:53:42 DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI - 1095 Halk Kitapları : 256 Genel Koordinatör Prof. Dr. Mehmet Emin ÖZAFŞAR Yayın Yönetmeni Dr. Yüksel SALMAN Yayın Koordinatörü Yunus AKKAYA Editör Yunus ÖZDAMAR Tashih Mahir KILINÇ Grafik & Tasarım Emre YILDIZ Mücella TEKİN Baskı Kalkan Mat. San. ve Tic. Ltd. Şti. Tel.: 0.312 341 92 34 2. Baskı Ankara 2015 ISBN 978-975-19-6317-8 2015-06-Y-0003-1095 Sertifika No: 12930 Eser İnceleme Komisyon Kararı: 11.09.2014/44 © Diyanet İşleri Başkanlığı İletişim: Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü Basılı Yayınlar Daire Başkanlığı Tel: (0 312) 295 72 93 - 94 Faks: (0 312) 284 72 88 e-posta: diniyayinlar@diyanet.gov.tr Dağıtım ve Satış: Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü Tel: (0312) 295 71 53 - 295 71 56 Faks: (0312) 285 18 54 e-posta: dosim@diyanet.gov.tr Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE - jenerik.indd 1 03.04.2015 15:27:45 Bir Milletin Yeniden Dirilişi Çanakkale Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 3 03.04.2015 15:53:42 İçindekiler 7 SUNUŞ Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ 13 ÇANAKKALE DENIZ VE KARA SAVAŞLARI (1915) Prof. Dr. Osman KÖSE 31 ÇANAKKALE MUHAREBELERININ ÖZLÜ TARIHI Prof. Dr. Nesimi YAZICI 53 TARIHIN YAŞLI ŞAHIDI: ÇANAKKALE BOĞAZI Talha UĞURLUEL 59 ÇANAKKALE -SON KALE HASSASIYETI Ahmet TAŞGETİREN 63 KAHRAMAN ÖLÜM Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN 73 ÇANAKKALE MUHAREBELERINDE KADINLARIN FAALIYETLERI Dr. Sema YANİÇ 87 ÇANAKKALE’NIN ŞEHITLERI VE ŞAIRI D. Mehmet DOĞAN 97 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA Prof. Dr. Mustafa İ. UZUN 121 TAHMIS-I GAZEL-I HÜMÂYÛN Hayati İNANÇ Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 4 03.04.2015 15:53:42 127 ŞEHADET KELIMESINI OKUMAK VEYA ŞEHADET ŞERBETINI İÇMEK Prof. Dr. Mustafa KARA 135 ŞEHITLIK VE ŞAHITLIK ARASINDA ÇANAKKALE Prof. Dr. Soner GÜNDÜZÖZ 145 ÇANAKKALE MEKTEBINDEN ÖĞRENDIKLERIMIZ Hasan Basri BİLGİN 159 ÇANAKKALE ZAFERI’NIN HATIRLATTIKLARI Mustafa IRMAKLI 171 ÇANAKKALE’NIN MUHACIR MÜCAHITLERI Yunus ÖZDAMAR 179 HER İNSAN BIR ÇANAKKALE -HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAKKâmil BÜYÜKER 195 ÇANAKKALE ŞEHITLERINE DUA 5 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 5 03.04.2015 15:53:42 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 6 03.04.2015 15:53:42 Sunuş Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ Diyanet İşleri Başkanı Çanakkale’nin Anlattığı Savaş Ahlakı İ nsanın en acı tecrübelerinden, insanlığın en ağır imtihan alanlarından birisi savaştır. Rabbimiz yeryüzünde bir halife yaratacağını bildirdiğinde meleklerin “Biz, seni, şanına yakışmayan her türlü şeyden uzak tutarak övgü ile anıp dururken, sen orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?”1 demesi, belki de insanı savaş ile birlikte anan ilk ifadelerdir. Sonrasında insanlığın ilk ailesinde dökülen kan, yeryüzünde çatışmanın ve savaşın öngörüden öte bir gerçeklik olduğunu göstermiştir. Dünyanın şahit olduğu bu ilk çatışma tablosunda, hak ile bâtıl arasındaki mücadelenin de sürüp gideceğine dair işaretler vardır. Nitekim Hz. Âdem’in bir oğlu “Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” diyerek erdemi kuşanırken, diğeri katil olmuş2 ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifadesiyle kıyamete kadar aynı suçu işleyen herkesin günahına ortak olmayı hak etmiştir.3 Şu hâlde savaş, beraberinde taşıdığı bütün acılara, 1 Bakara 2/30. 2 Mâide 5/28-30. 3 Buhârî, Ehâdîsü’l-enbiyâ, 1. 7 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 7 03.04.2015 15:53:42 8 ÇANAKKALE ZAFERİ zulümlere, sıkıntılara rağmen var olmuştur ve son güne kadar var olacaktır. Savaşın dünyanın kaderine işlemiş bir gerçek olması, Yüce Yaratıcı’nın muradına uygun bir çözüm yolu olduğu anlamına gelmemektedir. Bir ismi de “es-Selâm” yani “barış ve esenlik kaynağı” olan Rabbimizin insana öğütlediği yol, uzlaşı ve güzellikle anlaşma yoludur. O (c.c.), Kitab-ı Keriminde “Ey İman edenler! Topluca barışa girin.”4 buyurur ve insanlığa gönderdiği son dinin ismi de “İslam” yani barış, güvenlik, emniyet ve esenlik dinidir. Bütün varlığıyla bu dine teslim olan Müslüman, barışa adanmakla önce kendi iç dünyasında huzur ve sükûna kavuşan, sonra da bu huzuru dış dünyasına taşımayı amaç edinen kimse demektir. Hayatı bütünüyle kuşatan bu barış çabasının son durağı ise “dâru’s-selâm” yani “barış yurdu” olan cennettir.5 Kur’an’da “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de buna yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O işitendir, bilendir.” buyrulur.6 Peygamber Efendimizin öğüdü de bu yöndedir: “Düşmanla karşılaşmayı dilemeyin. Allah’tan afiyet isteyin.”7 Savaş arzu edilmemesi gereken bir durumdur. Müslüman, Resûl-i Ekrem’in Veda Hutbesinde dile getirdiği “insanların mallarının, canlarının, ırzlarının (şeref ve namuslarının) dokunulmazlığı, her türlü tecavüzden korunmuşluğu” ilkesine8 riayet etmekle ve daima barıştan yana tavır takınmakla mükelleftir. Onu savaşa zorlayan, ancak söz konusu dokunulmazlıkların ihlâl edildiği ve bu ihlâle karşı verilen sabırlı, sağduyulu, soğukkanlı tepkilerin işe yaramadığı noktadır. İnsan onuru yerle bir edilmişse, mukaddes değerler çiğnenmişse, din, vicdan ve yaşama 4 Bakara 2/208. 5 En’âm 6/127. 6 Enfâl 8/61. 7 Buhârî, Temenni, 8. 8 Buhârî, İlim. 9. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 8 03.04.2015 15:53:42 9 Sunuş özgürlüğü hiçe sayılmışsa, masumların yurt ve yuvalarına tasallutta bulunulmuşsa, barış çağrılarına karşılık verilmemişse işte o zaman bozulan dengeleri düzeltmek, adaleti temin ve barış ortamını yeniden tesis etmek için Müslüman’a savaş izni verilmiştir.9 O zaman savaş meydanından kaçması suç olan Müslüman,10 ölürse şehit, kalırsa gazidir. Savaş kaçınılmaz olduğunda, Müslüman için hırsını rehber, hıncını yoldaş edinip dilediğince hareket etme ve bir şiddet makinesine dönüşme izni yoktur. Anlaşmalara ihanet etmesi, sığınma talebini reddetmesi, kendisine önceden güvence verilmiş bir insana ya da topluluğa saldırması, Müslüman kardeşine kılıç çekmesi, esire eziyet etmesi yasaktır. Rahmet Peygamberinin savaşa çıkan müminlere uyarıları şöyledir: Allah’tan sakınarak aşırı gitmeyecekler; işkenceden ve intikamdan uzak duracaklar; yaşlı, kadın, çocuk ve din adamlarına dokunmayacaklar, ağaçları kesmeyeceklerdir.11 Kısacası savaşın da bir sınırı, savaşmanın da bir ahlakı vardır. İşte Çanakkale, Müslüman bir milletin değerlerine yapılan insafsız saldırıya karşı onurunu ve vatanını korumak üzere yola çıkan, barut kokusu altında bile erdemli olmanın ne anlama geldiğini tarihe silinmez harflerle yazan bir ordunun destanıdır. Emsali nadir bir zaferle düşman ordularını bozguna uğratırken, iman dolu göğüslerini hayâsız bir akına siper ederken o güne kadar aldıkları ahlak eğitimini, görgüsünü ve kültürünü bir kenara bırakmayan gençlerin destanıdır. Allah yolunda, din, iman, millet, vatan, bayrak, hak, adalet uğrunda savaşırken, izzet ve şerefini korurken, erdem ve faziletini de ayakta tutan kahramanların destanıdır. 9 Bkz. Bakara, 2/190; Nisâ, 4/75-76; Enfâl, 8/30, 34, 36; Tevbe, 9/29. 10 Buhârî, Vesâyâ, 23. 11 Müslim, Cihâd ve siyer, 138; Tirmizî, Siyer, 19; Abdürrezzâk, Musannef, V, 146. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 9 03.04.2015 15:53:42 10 ÇANAKKALE ZAFERİ Çanakkale bir vatanın var oluş mücadelesi olduğu hâlde, nizami bir ordunun disiplinine sahip olmayan askerlerimizin her biri kendi memleketlerinde aldıkları ahlak terbiyesi gereği savaşa zulüm karıştırmamış, “harpte her yol mubah” dememiştir. Bedr’in aslanları gibi, onlar da saygı, merhamet, insaf ve ihsan gibi vasıflarını bu kesif savaş meydanına taşımıştır. Kimi yaralı düşman subayını sırtına alıp Anzak siperlerine kadar taşıyarak tedavi edilmesini sağlayan, kimiyse kurşun yağmuru altında paltosuna sarıp koluna girdiği yaralıyı Türk saflarına getiren, kırbalarındaki suyu paylaşan, dini bayramlarında ateşi kesen, çay ve ayran ikramlarıyla Anzak askerlerinin gönlünü fetheden Mehmetçiklerimiz, savaşta bile insanlığın ölmediğini dünyaya ilan etmişlerdir. Bugün gücü ilahlaştıran ve kıtalara zulüm kusan zihniyet, yeryüzünü insafsızca tahrip ederken Çanakkale’nin merhametinden ne kadar da uzaktır! Savaş zaten yıkıp yok ederken ona bir de hukuk ve ahlak tanımama eklenince ortaya çıkan manzara son derece hazindir. Hiroşima’dan başlayan orantısız güç denemeleri, kan gölüne dönen coğrafyalar, kadın, çocuk, yaşlı demeden milyonlarca masumu yurdundan eden saldırılar, kimyasal silahlar, işkence ve tecavüzler, toplu katliamlar, camilere, okullara, hastanelere yağan bombalar insanlığa savaştan çok daha ağır bedeller ödetmektedir. Savaş denilince anlaşmazlıklar için hâl çaresi aramak yerine, her türlü haksızlığı ve gayr-i meşruluğu caiz görmenin akla geldiği günümüzde, Çanakkale’den alınacak derin bir ahlak dersi olduğu muhakkaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.) ahlaki güzellikleri tamamlamak üzere gönderilmiştir.12 Bollukta olduğu kadar darlıkta da, dosta karşı olduğu kadar düşmana karşı da, sadece iyi günde değil kötü günde de ahlaklı davranmak, O’nun sünnetidir. İman ve ibadetin dünyadaki gayesi ahlaklı birey, ahlaklı toplum oluşturmaktır. Güç, ahlakın kaynağı değildir. Ahlakın değerine 12 Muvatta’, Husnü’l-huluk, 8. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 10 03.04.2015 15:53:42 11 Sunuş inanmayan güç, iyilik, erdem ve fazilet üretemez. Modern dünyanın en büyük sorunlarından birisi gücün, ahlaka teslim olmamasıdır. Savaş tam anlamıyla bir güç gösterisidir ve ahlaktan ayrı düşünüldüğünde bir zulüm aracına dönüşmesi kaçınılmazdır. Allah’ın rızasını ve merhamete çağrısını dikkate almayan zihinler, paslı kalpler, nasırlaşmış vicdanlar, lekelenmiş gönüller savaşa girmişse, basiret ve fazilet ummak imkânsız hâle gelecektir. Savaş toprak kazanmaktan önce gönül kazanmayı amaçlıyorsa; kin, intikam ve ganimet için değil, huzur, barış ve adalet için yapılıyorsa; her türlü ayrımcılığın, baskının, fesadın ve fitnenin dirilmesine değil ortadan kalkmasına hizmet ediyorsa; dayanışmanın, özgürlüğün, ahlakın ve hukukun tesis edilmesini sağlıyorsa, işte o zaman insanidir. O zaman adı Çanakkale’dir! Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 11 03.04.2015 15:53:42 Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ! Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 12 03.04.2015 15:53:42 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) Prof. Dr. Osman KÖSE Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Dekanı A vusturya veliahdı Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914 Salı günü Saraybosna’yı ziyaretinin, aslında bir dünya savaşını başlatacağını hiç kimse tahmin edemezdi. Fakat bu zamana kadar dünyadaki genel siyasi gidişat, ortaya çıkan sorunları çözmek için bir savaşın çıkacağını gösteriyor ve siyasi sorumlular da bu yönde konuşmalar ve değerlendirmeler yapıyorlardı. Balkan Şavaşları, bir dünya savaşının her an çıkacağının habercisi gibiydi. Bu dönemde dünyanın büyük devletleri olarak bilinen İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya ve Avusturya’nın, mevcut kaynakları paylaşma ve yönetmede karşı karşıya gelmeleri ve uluslararası diplomasinin biriken sorunları çözmede yetersiz kalması üzerine dünya bir ateş furyasının içine girdi. Bu nedenle Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in veliaht Ferdinand’ı öldürmesi savaşı tetikleyen unsur oldu. Temmuz 1914’te Avusturya’nın Sırbistan’a savaş ilan etmesiyle dünya savaşının fitili ateşlendi. Saraybosna’da başlayan ateş, kısa zamanda etrafa yayıldı ve Rusya 31 Temmuz’da Avusturya’ya; Almanya, 1 Ağustos’ta Rusya ve 3 Ağustos’ta Fransa’ya; 4 Ağustos’ta İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etti. Osmanlı Devleti, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından büyük kayıplarla yeni çıkan bir devlet olarak, meydana gelen bu gailenin hem içindeydi hem de dışındaydı. Görünürde sorun 13 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 13 03.04.2015 15:53:42 14 ÇANAKKALE ZAFERİ Avrupa ülkeleri arasındaki bir sorundan çıkmıştı ve bu nedenle Osmanlı Devleti meselenin dışındaydı. Fakat 19. asırdan beri sanayilerini tamamlayan, dünyadaki hammadde rezervlerini ve kaynaklarını kontrol altına alma mücadelesi veren büyük güçlerin çıkar çatışmalarının bir sonucu olarak savaşın çıktığı dikkate alındığında Osmanlı Devleti bu karmaşık problemler ağının tam içindeydi. Balkanlarda başlayan ve genişleyen fırtınanın onu içine çekmemesi imkânsızdı. Çünkü, petrol dahil, sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynakları ve stratejik coğrafi konumu itibariyle savaşı başlatan büyük devletler, yaptıkları birçok gizli toplantılarda Osmanlı Devleti’nin topraklarını aralarında paylaşmışlardı. Osmanlı Devleti’nin kaderine bu dönemde hakim olan İttihat ve Terakki Fırkası yöneticileri Enver, Cemal ve Talat Paşalar bu gerçeğin farkında olarak çıkacak olan bir dünya savaşının içine Osmanlı Devleti’nin de çekileceğini biliyorlardı. Bu nedenle siyasi ve ekonomik sarsıntı içinde olan devleti ayakta tutma ve korumaya yönelik olarak söz konusu devletlerle ittifak arayışları içine girdiler fakat bir netice alamadılar. Saraybosna suikastı sonrası savaşın başlamasıyla bu kez Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli olarak askeri ittifak anlaşması imzaladı1. Bu anlaşma Osmanlı Devleti’ni savaşın içine çeken bir adım oldu. Çünkü Almanya, savaşın daha ilk günlerinde umduğundan farklı bir dirençle karşılaşınca cepheleri genişletmek ve savaşın şiddetini ve gücünü geniş alana yaymak amacıyla Osmanlı Devleti’ni savaşa dahil etmek için bir oldubittiyi hayata geçirdi. İngilizlerin takibinden kaçan Goeben ve Breslau adlı iki Alman zırhlısı 10 Ağustos 1914’te Osmanlı Devleti’ne sığındı2. İngiltere ile ilişkiler gerildi. Almanya ile gizli ittifak antlaşmasını öğrenen İngiltere, zaten Osmanlı Devleti’nin daha 1 Ali Kaşıyuğun, “Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na Girmeden Önceki İttifak Arayışları”, Journal of History Studies, Volume I, Issue I, (2009), 318 – 341. 2 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, Ankara 2005, s. 3. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 14 03.04.2015 15:53:42 15 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) önce sipariş ettiği iki zırhlıya da el koymuştu. Osmanlı Devleti bunun üzerine iki zırhlının Almanya’dan satın alındığını duyurarak bunlara Yavuz (Goeben) ve Midilli (Breslau) adlarını verdi ve kriz aşıldı. Fakat Karadeniz’de keşif harekâtı yapan Osmanlı donanmasına bağlı Yavuz ve Midilli zırhlıları Alman komutanlarının kumandasında 29 Ekim’de Osmanlı destroyerlerinin koruması altında Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki askerî ve ekonomik hedeflerini bombaladı. Bunun üzerine Rusya, 30 Ekim’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Bu devleti İngiltere ve Fransa izledi ve Osmanlı Devleti de bu şekilde Birinci Dünya Savaşı’na girmiş oldu. Dünya tarihinin bilinen ilk zamanlarından itibaren sayısız savaş olmakla beraber, bu savaşların yakıcı ve yıkıcı etkilerinin 20. asırda cereyan eden dünya savaşları kadar olmadığı kesindir. Birinci Dünya Savaşı, dünya devletleri arasında geniş bir yelpazeye yayılması, savaşa katılan askerî personelin sayıları, etkilenen siviller, yakıcı ve yıkıcı etkileri, sebep ve sonuçları ile birlikte dünyanın ilk defa şahit olduğu bir savaştır. Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı’na ilk zamanlardan itibaren “harb-i umûmi”, “cihan harbi” veya “büyük savaş” gibi isimler verilmiştir. Dünyanın itilaf ve ittifak devleri etrafında ikiye bölünerek top yekûn karşı karşıya geldiği bu savaşın karada ve denizde çok sayıda cepheleri olmakla birlikte, savaşın gidişatının şekillenmesi ve sonucu etkilemesi bakımından Çanakkale cephesinin önemi büyüktür. Çanakkale Savaşları deniz ve karada olmak üzere iki aşamalı olmuştur. Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları, savunma stratejileri bakımından eşsiz bir örnektir. İmkânsızlıklar içinde büyük kahramanlıkların sergilendiği ve savaş içinde daha sonraki asırlara insanlık mesajları veren özelliklere sahiptir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 15 03.04.2015 15:53:42 16 ÇANAKKALE ZAFERİ A - Çanakkale Deniz Savaşı İtilaf Devletlerinin her birinin Boğazlar ve İstanbul’a yönelik planları ve emelleri vardı. En son Balkan Savaşlarında bile Rusya hazırladığı bir plan çerçevesinde Boğazları ele geçirerek İstanbul’a yerleşmeyi düşünmüş fakat bu hayata geçirilememişti. Şimdi de başlayan savaşı İtilaf Devletlerinin lehine ve en kısa zamanda sonlandırmak için Boğazlar ve İstanbul, Türklerden alınarak ele geçirilmeliydi. Boğazları ele geçirme sadece Rusya’ya has bir durum değildi. İngiltere de bu konuda zaman zaman benzer düşüncelere sahip olmuştu. 1807’de İngiltere’nin Akdeniz Filosu Boğazları geçmiş ve İstanbul önlerine kadar gelmişti. 1908 yılında da benzer bir etüt yapılmış fakat bir kara harekâtı olmadan boğazların geçilemeyeceğine inanılmıştı3. İki Alman zırhlısının 10 Ağustos’ta Osmanlı Devleti’ne sığınmasından sonra İngiltere Akdeniz’i abluka altına aldı. Bu tarihten sonra Boğazların girişine kadar İngiliz ve Fransız filosu denetlemeye başladı. General Carden’in Abluka Komutanlığına atanmasından sonra İngiltere ve Fransız gemileri Boğazlara ve gemilere de saldırmaya başladılar. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle de ilk defa 3 Kasım 1914’te Boğaz girişini bombardımana tuttular4. Osmanlı Devleti’nin de savaşa girmesinden sonra Rusya ve İngiltere’de Boğazlar ve İstanbul’un ele geçirilmesi düşünceleri ağırlık kazanmaya başladı. Eğer böyle bir girişim olursa Osmanlı Devleti aleyhine gelişen bazı olumsuzluklar, bu girişimin başarıya ulaşmasına katkı sağlayabilirdi. Osmanlı ordusunun başlattığı Sarıkamış Harekâtı başarısızlığa doğru gitmekteydi ve Mısır’ı geri almaya yönelik Kanal Harekâtı’ndan da istenen başarı elde edilememişti. Savaş başladığından beri Almanya’dan 3 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, IX, Ankara 1996, s. 431. 4 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 12. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 16 03.04.2015 15:53:42 17 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) yardım gelememişti. Buradan yardımın gecikmesinde Bulgaristan’ın Almaya safında savaşa katılmaması etkiliydi. İtilaf Devletlerinin daha savaşın başlarında Boğazlar ve İstanbul’a yönelik muhtemel harekât düşüncelerinin birçok sebebi vardı. Bir kere başkent İstanbul’un ele geçirileceği için savaşın hemen başlarında Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılacak veya hareket kabiliyeti zayıflatılacaktı. İtilaf Devletleri içinde yer alan Rusya’nın Batılı müttefikleri ile bağlantı kurması mevcut hâliyle zordu. Bu şekilde Rusya ile diğer müttefikleri silah, gıda yardımı ve lojistik destekler konusunda irtibat sağlayacaklar. Jeoplolitik konumları itibariyle büyük öneme haiz Balkanların iki devleti, kararsız durumlarını netleştirerek İtilaf Devleri saflarında yerlerini alacaklar ve bu suretle Almanya ve Avusturya etraftan kuşatılmış olunacaktı. Diğer önemli bir unsur da İtilaf Devletlerinin kendi gelecekleri ile ilgili planlarının bir parçası olarak, savaşın ileriki seyirlerinde Rusya’nın yalnız başına İstanbul’u ele geçirme senaryolarının önüne geçilmiş olunacaktı. Birinci Dünya Savaşı daha çıkmadan önce İngiltere’nin muhtemel bir savaş durumunda Boğazları zorlayarak geçme planları olduğu biliniyordu. İngiltere Bahriye Nazırı Winston Churchill savaş çıkmadan önce Enver Paşa’ya “Eğer Türkiye Almanya tarafını tutarsa İngiliz filosu Çanakkale Boğazı’nı zorlayıp geçecek ve İstanbul’u alacaktır.” diyordu. Bu nedenle Churchill, kara harekâtı olmadan Boğazların geçilemeyeceği görüşü hilafına savaş başladıktan sonra hazırlıklara başladı. Bu sırada Rusya’dan da benzer talepler gelmekteydi. Sarıkamış Harekâtı sırasında Rus orduları başkomutanı General Grandük Nicolas, İngiliz Harbiye Nazırı Kitchner’e Kafkaslardan Osmanlı ordusunun uzaklaşması için kara veya deniz gösterisi yapılmasını önermekteydi. Bu önerinin geldiği sıralarda İngiliz genel kurmayında Mısır’ın savunulması için Gelibolu’ya asker çıkarılması gerektiği görüşü hakim olmaya başlamıştı. Bu görüşle- Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 17 03.04.2015 15:53:42 18 ÇANAKKALE ZAFERİ re Churchill’in kararlılığı da eklenince Boğazlara bir çıkarma yapılarak İstanbul’un alınması fikri ağırlık kazanmaya başladı. Çanakkale Boğazı’na yönelik genel bir harekât ile ortaya çıkan İngiliz ve Rus görüşünden sonra mesele ciddiyet kazanmaya başladı. Churchill, muhtemel bir harekât ile ilgili Çanakkale’yi abluka altında bulunduran General Lord Carden’e Ocak 1915 yılı başlarında Çanakkale’ye yapılması düşünülen çıkarma harekâtı ile ilgili bir çalışma yapmasını ve bu konudaki fikirlerini sordu. Carden, 2 gün gibi kısa bir zamanda hazırladığı raporunu Londra’ya göndererek takviye kuvvetlerle Boğaz’ın zorlanacağını söyledi. Carden’den gelen olumlu görüş üzerine 20 Ocak 1915 tarihine kadar sefer planları ve hazırlıkları yapıldı5. Bu sefere Fransa Akdeniz’deki filosuyla destek verirken Rusya’nın böyle bir imkânı yoktu. Fakat en azından bir gemiyi söz konusu sefere katılmak üzere Akdeniz’e gönderdi. Plana göre saldırı için 15 Şubat 1915 tarihi tespit edildi6. Boğazlar Osmanlı Devleti’nin en hassas noktası olduğu için savaş başlamadan önce kısmi savunma tedbirleri vardı. Osmanlı Devleti’nin de savaşa katılması ile bu tedbirler daha da artmaya başladı. Çünkü İngiliz ve Fransız filoları Boğaz’a kadar Akdeniz’i abluka altında tutuyorlardı. Boğaz’ı geçerek İstanbul’a ulaşmak için yapılacak olan bir saldırının ise başarılı olmayacağı konusunda Osmanlı makamları emin görünüyorlardı. İtilaf gemileri eğer Boğaz’ı sadece denizden yapılacak bir sefer ile geçmeye kalkışırsa tabyalardan yapılacak hücumlar ile engellenir veya mayın tarlalarına yaklaşmaya cesaret edemezlerdi7. 5 Enver Ziya Karali, Osmanlı Tarihi, IX, s. 432. 6 Yaşar Semiz, “18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı: Sebepleri, Gelişimi ve Sonuçları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s. 14, Konya 2007, s. 225. 7 Murat Karataş, “Türk Ordusunun Çanakkale Cephesini Savunma Planı”, 100. Yılında Birinci Dünya Savaşı, Ankara 2014, s. 298 – 299. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 18 03.04.2015 15:53:42 19 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) Sefer planı yapıldıktan sonra İngiliz gemileri Boğaz çevresinde dolaşmaya ve tahkikata başladılar. Savaşın başından beri ilk defa olmak üzere Saroz Körfezi civarına İngiliz İndefeatable zırhlı kruvazörü geldi. Üç bacalı ve iki direkli bir İngiliz torpidosu Semadirek tarafından Saroz Körfezi’ne gelerek dolaştı ve geri çekildi8. Saldırının ön habercisi olan bu keşif harekâtından sonra 19 Şubat’ta 4 İngiliz ve 2 Fransız zırhlısı, sabah Boğaz’ın haricindeki tabyaları bombaladı. Bu bombardımanda bir hasar olmazken yalnızca bir asker, kopan taş parçalarından yaralandı. Aynı gün öğleden sonra bombardıman tekrar başladı. Gün boyu toplam yedi saatlik bombardımanda Osmanlı tabyalarına kayda değer bir zarar veremediler. Osmanlı tabyalarından yapılan karşı top atışlarında bir İngiliz zırhlısı yara aldı ve bu şekilde geri çekilmek zorunda kaldılar9. İngiliz makamları bombardımandan sonra yaptıkları açıklamalarda 19 Şubat seferinde Osmanlı tabyalarını susturduklarını ve tahrip ettiklerini duyurdularsa da bu bilgiler kamuoyunu yönlendirme maksatlaydı. İngiliz ve Fransız gemileri 25 Şubat’ta tekrar Boğaz’ın dış tabyalarına saldırıya geçtiler. Sabah saat 10’da başlayan saldırılar akşam 5’e kadar aralıksız sürdü ve sonra Bozcaada’ya çekildiler. Bu bombardımanda Orhaniye, Ertuğrul ve Seddülbahir tabyaları tamamen tahrip edildi. Bombardımandan sonra tahrip edilen yerler, hemen tamir edilmeye başlandı. Bu saldırılarda 5 asker hayatını kaybederken 14 asker de yaralandı. 26 Şubat’ta 3 torpido, 12 torpil gemisi ve 6 zırhlıdan oluşan bir filo, Boğaz’ın giriş tabyalarını sabah 9’dan itibaren vurmaya başladılar. Bombardımana devam ederken aynı zamanda Boğaz girişi ve tabyalara da yanaşmaya başladı. Çanakkale de bombalanmaya başlandı ve şehirde yangın çıktı. Boğaz’ın Anadolu ve Rume- 8 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 17. 9 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s.18. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 19 03.04.2015 15:53:42 20 ÇANAKKALE ZAFERİ li yakalarındaki Osmanlı tabyaları, yaklaşan gemilere şiddetle karşılık verince gemiler geri çekilmeye başladı10. 18 Mart’a kadar olan Boğaz’a saldırılar oyalama niteliğindedir. Bu sürede mütemadiyen her gün Boğaz’ın içlerine kadar sokulan İngiliz ve Fransız zırhlı gemileri dış ve iç tabyaları bombardımana devam ettiler. Bu bombardımanlara daha ziyade seyyar obüs bataryaları ile karşılık veriliyor ve gemiler geri çekiliyordu. Günlük olarak bombardıman ve keşiflerini yapan itilaf gemileri akşam Çanakkale açıklarına çekiliyorlardı11. İngiltere’de artık Boğazların kara harekâtı olmadan geçilemeyeceği fikri ağırlık kazanmaya başlamıştı. Fakat itilaf donanması komutanı Carden, son genel bir hücumla Boğaz’ı zorlamak üzere sefer planı yapmaya başladı. Aslında mart ayı başından itibaren İngiltere ve Fransa’nın topyekün kara destekli olarak Boğaz’ı nihai bir seferle geçmeye zorlama düşünceleri ayyuka çıkmıştı12. Boğaz harekâtı için hazırlıklar da bir yandan başlatıldı. Rusya, Boğaz’ı geçmek için yapılacak olan bir seferde pay sahibi olmak amacıyla bir kruvazörle Yüzbaşı Smirnof’u Akdeniz’e gönderdi. Ayrıca bir kara harekâtında da Rusya’nın 100 bin kişilik bir orduyla İstanbul’a çıkarma yapacağı ve 60 bin askerden oluşan Avustralya ve Senegallinin de hazır olduğu söylenmekteydi. Donanmaya destek olmak ve muhtemel bir kara harekâtına destek için İngiltere ve Fransa’nın paralı asker toplandığı ve hâlen 50 bin askerin bu amaca yönelik olarak beklediği biliniyordu. Toplanan askerler, mart ayı başlarından itibaren Malta’ya gelmeye başladılar. İtilaf güçleri boğazlara topyekün bir saldırıda başarılı olmak için diğer devletlerin de desteklerini almaya çalıştı. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’yle Trablusgarp savaşından yeni çıkan İtalya, Avusturya’yı gerekçe göstererek tekrar bir savaşa girmekten kaçındı. Yunanistan’a 10 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s.21. 11 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 22 - 30. 12 Enver Ziya karal, Osmanlı Tarihi, IX, s. 439. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 20 03.04.2015 15:53:42 21 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) yapılan öneri de yine Bulgaristan faktörü öne sürülerek bu ülke tarafından kabul görmedi13. Muhtemel kara destekli bir deniz seferinin olacağı ve bu yönde hazırlıklar yapıldığı istihbari bilgileri üzerine Osmanlı Devleti savunma tedbirleri almaya başladı. Çanakkale ve İstanbul’a kadar Boğazların savunması Liman von Sanders Paşa komutasında 1. Orduya verildi. Bu çerçevede Gelibolu yarımadasını 3. Kolordu, Anadolu kıyılarını 15. Kolordu ve Yeşilköy bölgesini 6. Kolordu savunacaktı. İstanbul Boğazı’nın savunması da Vehip Paşa komutasında 2. Orduya verildi. Çanakkale şehri atılan toplarla saldırının daha ilk günlerinde savaşın korkunç yüzüyle karşılaşırken benzer tedirginlik İstanbul’da da yaşanmaya başlandı. Kulaktan kulağa yayılan olumsuz haberlerin yanı sıra İtilaf Devletleri’nin ablukası sonucu İstanbul’a gıda sevkiyatı durunca kıtlık baş göstermeye başlamış ve fiyatlar artmıştı. Basına uygulanan sansür nedeniyle de yeterince sağlıklı haberler alamayan İstanbul halkı, muhtemel gelişmelerden endişe duyuyordu. İtilaf Devletleri’nin yanı sıra daha bir buçuk yıl önce İstanbul’u zorlayan Bulgar, Romen ve Yunanlıların tekrar başkent üzerine yürüyeceği tedirginliği yanında salgın hastalıklar da halkı manen ve madden olumsuz yönde etkiliyordu. Osmanlı Devleti’nin kaderini elinde tutan İttihat ve Terakki yönetimi Boğazların geçilemeyeceğine kesin olarak inanırken padişah ve hazineyi Eskişehir’e nakletme ve İngiliz kumpanyasına ait telefon şirketine el koyarak Macaristan’dan bunların yerine telefoncu getirilmesi konuşuluyordu. Osmanlı Devleti’nde bu muhtemel saldırıya karşı savunma tedbirleri alınırken Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya’ya yönelik ittifak ve muhtemel sefere katılma önerileri başarısız olmasına rağmen İngiltere ve Fransa Boğaz’a nihai sefer için hazırlıklarını tamamladılar. Harekâtın kumandasını da Roebeck yapacaktı. 13 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 35. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 21 03.04.2015 15:53:42 22 ÇANAKKALE ZAFERİ İtilaf donanması, hazırlıklarını yaptıktan sonra önceden açıklandığı üzere 18 Mart 1915 sabahı 11.15’te Boğaz’a saldırıya başladı. İtilaf donanması üç küme hâlinde Boğaz üzerine yürüdü. Dünyanın en kudretli devletleri, modern zırhlı ve teçhizatlı gemileri ve silahları ile savaşlardan yeni ve yenik çıkmış, ekonomisi iflas etmiş ve yıkılma sürecinde olan, başka bir tabirler Rus Çarının ifade ettiği gibi “hasta adam” konumundaki zayıf bir devlet üzerine hücum ediyorlardı. Savaşın görünen tablosunda Osmanlı Devleti aleyhine bir dengesizlik vardı. İtilaf Devletleri’nin topladığı askerler sömürgelerden veya para ile savaşan kişilerden oluşmasına rağmen, Osmanlı askerleri parasız ve pulsuz vatanlarını savunuyorlardı. İtilaf Devletleri tüm güçleri ile Anadolu ve Rumeli yakasındaki tabyalara ateşe başladılar. Bu atışlar sonucu Çanakkale şehrinde yangın çıktı. Hamidiye I-II, Çimenlik, Yıldız, Mecidiye, Mesudiye, Kilitbahir, Beyaztepe ve Dardanos tabyaları yoğun ateş altında kaldı. İtilaf gemileri uzak mesafeden top ateşlerine başlayarak öğlen saatlerinde tabyaların yakın mesafesine kadar yaklaştılar. Bu ateşlerle Dardenos, Namazgâh ve Hamidiye tabyaları tahrip edildi. Osmanlı tabyalarından da şiddetli ateşle mukavemet gösteriliyordu. Fakat İtilaf gemilerinin seri ve şiddetli ateşleri karşısında karşı tarafınki çok cılız kalıyordu. Buna rağmen itilaf devletlerinin İnfelix zırhlısında yangın çıktı ve geri dönmek zorunda kaldı. Bouvette zırhlısında da yangın çıktı ve mürettebatıyla battı. Suffren zırhlısı savaş dışı kaldı. Irrensistable zırhlısı yan yatarken, Ocean zırhlısı da mayına çarparak savaş dışı kaldı14. İtilaf Devletleri akşama kadar süren saldırılarda beklenmedik büyük kayıplar verince Amiral de Roebeck gemilere geri çekilme talimatı verdi. İtilaf donanmasının 12 büyük zırhlısının katıldığı bu saldırıda, Osmanlı dış tabyalarının hepsi isabet alarak tahrip edildi. 18 Mart deniz harekâtında İtilaf donan14 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, IX, s. 442. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 22 03.04.2015 15:53:42 23 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) masının 3 zırhlısı battı ve 2 zırhlısı da ağır hasar aldı. Bunun yanında bine yakın askeri öldü. Osmanlı Devleti’nin kaybı o kadar fazla değildi. Toplam 58 asker öldü ve 74’ü de yaralandı. Ölenlerin 18’i Alman askeriydi15. 18 Mart’ta dünyanın gözü ve kulağı Çanakkale’den gelecek habere kilitlenmişti. Buradan gelecek iyi haber itilaf Devletleri için hayati önem taşıyordu. Osmanlı Devleti ve İslam dünyası ise Çanakkale’nin geçilmesi durumunda yaşanacakları bildiği için büyük tedirginlik içindeydi. İtilaf donanmasının akşama doğru eli boş olarak Boğazlardan geri çekilmesi ile beklenen haber her tarafta duyuldu. İtilaf başkentlerinde büyük üzüntü hâkim olurken, İstanbul’da ve Osmanlı toplumunda büyük sevinç meydana geldi. Evler ve şehirler bayraklarla donatıldı, sokaklar aydınlatıldı ve her tarafta şenlikler yapıldı. Deniz seferi ile Boğaz’ı geçemeyen İtilaf Devletleri emellerine ulaşmak için bu sefer kara harekâtı için hazırlık yapmaya başladı. Çıkarma yapılacak yer ise Gelibolu Yarımadası’ydı. B - Çanakkale Kara Savaşları 18 Mart deniz harekâtının başarısızlıkla sonuçlanması İtilaf Devletleri’nde ve özellikle de İngiltere’de büyük moral bozukluğuna sebep oldu. İngiltere, başarısızlığa rağmen Çanakkale’yi geçmek için planlar yapmaya başladı. Daha önce dile getirilen Çanakkale’nin kara harekâtı olmadan geçilemeyeceği görüşü benimsenerek bu yönde hazırlıklara girişildi. Boğazlara yönelik saldırılar devam ederken İngiltere ve sömürgelerden toplanan askerler gemilerle Malta’ya ve daha sonra da Midilli ve İmroz’a gönderilmeye başlandı. Kara harekâtına hazırlık için bir taraftan da Mısır ve Kahire’de İngiliz kuvvetleri eğitiliyordu. 15 Yaşar Semiz, “18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı: Sebepleri, Gelişimi ve Sonuçları”, 242. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 23 03.04.2015 15:53:42 24 ÇANAKKALE ZAFERİ İngiltere ve Fransa kara harekâtı hazırlığı yaparken donanma ile geçemedikleri Boğazları denizaltılarla geçmeyi denemeye kalkıştılar. İlk denemeleri 17 Nisan’da oldu ve denizaltılarla Boğaz’ı geçme teşebbüsleri mayıs sonlarına kadar aralıklarla sürdü. Fakat Osmanlı donanması ve denizcileri tarafından bu teşebbüsler de akim bırakıldı16. Deniz harekâtının başarısız olmasından sonra yapılan planlarda bundan sonra yapılacak seferin donanmanın desteği ve Gelibolu’ya yapılacak çıkarma ile olması kararlaştırıldı. Bu şekilde Gelibolu üzerinden İstanbul’a ulaşmak hedefleniyordu. Gelibolu’ya yapılacak kara harekâtının tarihi ise 25 Nisan 1915 olarak belirlendi. İngiltere, yapılacak muhtemel çıkarmayı başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için bazı tedbirler de aldı. Bunlardan ilki, Osmanlı Devleti, Avusturya ve Almanya’yı etraftan çevirmeye ve yalnızlaştırmaya yönelik olarak İtalya, Yunanistan ve Bulgaristan’ı İtilaf Devletleri safında savaşa katma girişimleriydi17. Yunanistan üzerinde yapılan baskılar bir sonuç vermedi. İtalya ise uzun görüşmelerden sonra Gelibolu’ya yapılan çıkarma günü Londra’da imzaladığı antlaşma ile İtilaf Devletleri safına katıldı. Bu ülkeye Osmanlı Devleti’nden alınacak bazı yerler vaat edilmişti. Bu vaatlere göre Trablusgarp kazanımları tanınacak, Akdeniz’de bazı yerler ile 12 ada İtalya’ya verilecekti18. İkinci teşebbüs de Osmanlı Devleti’ni dâhilde uğraştıracak iç sorunları körüklemek ve onu Gelibolu’ya yapılacak olan saldırıda çaresiz ve güçsüz bırakmaktı. Bu mesele de zaten Osmanlı Devleti’nin 30 yıldır uğraştığı “Ermeni terörü” olarak ha16 Yaşar Semiz, “ Çanakkale Denizaltı Savaşı ( Nisan – Mayıs 1915) Sultanhisar ve Muavenet-i Milliye’nin Başarıları)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s. 9, Konya 2009, s. 393 – 398. 17 Ayten Kılıç, “Birinci Dünya Savaşı’nda Bulgaristan”, 100. Yılında Birinci Dünya Savaşı, Ankara 2014, s. 134. 18 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, IX, s. 450. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 24 03.04.2015 15:53:42 25 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) zırdı. İngiltere, Rusya ve Fransa, Çanakkale Savaşları sırasında Ermenilere verdikleri vaatlerle 1915 yılı başlarından itibaren onların terör saldırılarının artırmasını teşvik ve destek verdiler19. Özellikle İngiltere’den geleceğe matuf vaatler alan Ermeni milliyetçileri İtilaf Devletleri’nin Gelibolu’ya çıkarma yapacağı Nisan ayında isyan hareketlerine giriştiler. Amaçları Gelibolu ve diğer cephelerde düşmanla uğraşan Osmanlı Devleti’ni içerden çökertmek ve bu enkaz üzerine bir devlet kurmaya çalışmaktı. Bu çerçevede Ermeniler 15 Nisan’da Van’da, 17 Nisan’da Sason’da ve 18 Nisan’da da Bitlis’te isyan ettiler. İşte Osmanlı Devleti dışarıda Gelibolu ve diğer cephelerde İtilaf Devletleri’nin saldırıları, içeride de Ermenilerin isyanı karşısında zor durumda kalınca, dâhilde sükûneti sağlamak ve sivil halkı korumaya yönelik olarak savaş bölgelerinde teröre bulaşan unsurları Suriye ve Halep’e göçürmeye yönelik olarak “sevk ve iskân” kanununu çıkardı. Osmanlı Devleti’ni toptan ortadan kaldırmayı hedef alan savaş planları, dış saldırılar ve içerdeki Ermeni terörü devam ederken İstanbul başta olmak üzere halkın iktisadi durumu ve yaşam koşulları hiç de iyi değildi. Savaşın getirdiği bir sonuç olarak yokluk, kıtlık ve salgın hastalıklar mevcut gailenin yanında insanları bunaltan faktörlerdi. Savaş bölgelerinden Anadolu içlerine gelen plansız göçler ve bunların beraberinde getirdiği sıkıntılar ayrı bir meseleydi. Fakat her şeye rağmen savaşan askerlerin ve halkın kuvve-i maneviyesi iyiydi, er geç bu sıkıntılı günlerin geçeceğine inanılıyordu. Çanakkale deniz harekâtında dünyanın en büyük askeri güçlerine geçit vermeyen Osmanlı askerî kesiminin moral desteği iyiydi. Çanakkale’yi geçmek için onların kara harekâtına hazırlık yaptıkları istihbarî bilgilerle öğrenildiğinden Osmanlı Devleti de buna mukabele için askeri tedbirlerini aldı. Gelibolu’da askerî bir karargâh oluşturularak beşinci ordu kuruldu 19 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 2012, s. 290 – 316. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 25 03.04.2015 15:53:42 26 ÇANAKKALE ZAFERİ ve bu ordunun genel komutası Liman von Sanders’e verildi. Gelibolu ve çevresinde muhtemel çıkarma noktaları tespit edilerek buralarda önlemler ve tedbirler alındı. Mevcut mıntıka ve çevrede savunmaya elverişli zeminler oluşturuldu ve seri ulaşım için yollar ve diğer alt yapı imkânları hazırlandı. Silah, cephane ve diğer levazımatların tedariki yapıldı. Toplam 280 bin civarında asker İtilaf Devletleri’nin saldırıları öncesi Gelibolu’da hazır hâle geldi. İtilaf Devletleri hazırlıklarını yaptıktan sonra çıkarmadan bir gün önce “tayyare” ve “sabit balonlar” ile Boğazlar ve Gelibolu üzerinde keşifler yaptılar ve Kabaktepe’yi bombardıman ettiler20. Osmanlı Devletinin de Çanakkale’de bir uçak bölüğü vardı. Bu bölüğe 17 Ağustos 1914’te İstanbul’dan ilk kez bir deniz uçağı gelerek katıldı. İlk kez 5 Eylül’de Çanakkale’de uçak havalanırken bu bölüğe sonraki aylarda 3 uçak daha katıldı21. Hazırlıklarını yaptıktan sonra 25 Nisan sabah çok erken saatlerde Gelibolu’ya yaklaşmaya başladılar. Deniz destekli olarak karaya çıkarma yapmaya başlayan İtilaf Devletleri 80 bin asker, 15 zırhlı, 9 kruvazör, 30 torpido ve 33 mayın tarama gemisi eşliğinde hareket ediyorlardı. Harekâtta ağırlık İngiltere’nindi. Fransa 5 savaş gemisi, 3 torpido ve Rusya da bir kruvazörle eşlik ediyordu. İngiliz ve Fransız kara ordularının başkumandanı General Hamilton yaptığı planda üç çıkarma noktası belirlemişti. Seddülbahir bölgesinden İngiliz askerleri, Arıburnu bölgesinden Anzaklar ve Anadolu kıyısında Kumkale’den de Fransız askerleri çıkarma yapacaklardı. Fakat Kumkale’ye yapılan çıkarma Osmanlı askerlerini şaşırtma taktiğiydi ve asıl ağırlık verilen noktalar Seddülbahir – Arıburnu bölgeleriydi. Zaten Fransızlar çıkarma yaptıktan sonra Osmanlı 3. Tüme- 20 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 88. 21 Ahmet Esenkaya, “Çanakkale Savaşında Türk Alman Birlikteliği”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, (Bahar - Güz 2008), s. 38. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 26 03.04.2015 15:53:42 27 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) ni’nin şiddetli mukabelesi karşısında tutunamadılar ve bir gün sonra kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. Arıburnu’na yaklaşan Anzaklar donanma desteği ile karaya çıkarma yaptılar. Hedefleri Kabaktepe ve Conkbayırı’nı ele geçirerek buradan ilerlemekti. 19. Tümen’in yer aldığı bu cephede çok şiddetli çarpışmalar oldu. Mustafa Kemal Paşa’nın komutan olduğu bu cephede Kabaktepe ve Conkbayırı’na yapılan şiddetli çarpışmalarda çoğu zaman cephane sıkıntısı çeken Osmanlı askerleri, Conkbayırı ile Sarıbayır arasındaki stratejik yerleri Anzakların eline geçmekten kurtardı. Cephane sıkıntısından yer yer göğüs göğüse yapılan çarpışmalarda süngü takılarak mukabele edildi. Planladıkları gibi ilerleyemeyen Anzaklar dar bir alana sıkışıp kaldılar22. İngilizlerin kırk taburla Seddülbahir, Tekeburnu, Ertuğrul Koyu, Marto ve Sıygındere çıkarması planladıkları şekilde olmadı. Çıkarma yapan birlikler Osmanlı askerlerinin şiddetli ateşi karşısında ancak sahilde tutunmaya çalıştılar ve burada kaldılar. Gelibolu çıkarmasında İtilaf Devletleri’nin silah ve mermi sıkıntısı yoktu. İki taraf kıyaslama yapıldığında İtilaf Devletleri’nin askeri imkânları çok üstündü. Bu üstünlüğe rağmen 25 Nisan’da yapılan çıkarma bölgelerinden ileri noktalara ilerleme kaydedilmeyince İngiltere ve Fransa’da karamsarlıklar başladı. Tekrar yeni bir hazırlıkla çıkarma yapmak için planlar yaptılar. Bu sefer de 6 Ağustos, büyük çıkarmanın yapılacak olduğu tarih olarak belirlendi. Çanakkale Savaşları’nın başından beri yaşanan başarısızlıklar aslında Fransa ve Rusya’nın moralini, manevi gücünü ve sabrını tüketmişti. Mevcut çıkarmalara Rusya’nın desteği pek olamamakla beraber kendi sorunları ile ancak uğraşabiliyordu. Fransa, yapılacak ikinci çıkarmaya katılmada, bu zamana kadar tadılan başarısızlıkları dikkate alarak pek gönülsüzdü. Bu ne22 Ramazan Çalık, “Çanakkale Muharebelerine Alman Bakışı”, Osmanlı Araştırmaları, s. XX, (İstanbul 2000), s. 374. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 27 03.04.2015 15:53:42 28 ÇANAKKALE ZAFERİ denle çıkarmanın yükü büyük ölçüde İngilizlere düşmekteydi. İngiltere çıkarma noktalarını 70 bin civarında askerle takviye etti. 6 Ağustos 1915’te ikinci çıkarma yapıldığında küçük bir adada yarım milyon asker tarihin en büyük savaşını yapmaktaydı. Bu zamana kadar yapılan takviyelerle İtilaf askerleri 210 bini bulmuştu. Conkbayırı’na saldırarak ilerlemeye başlayan İngiliz askerleri Osmanlı askerlerine büyük zayiatlar verdiriyorlardı. Bu kritik dönemde Anafartalar grup komutanı olan Mustafa Kemal Paşa savaşın kaderini tayin edecek büyük yararlılıklar gösterdi. İlerlemeye çalışan İtilaf askerlerini çıkarmanın üçüncü gününde durdurdu ve Karaçimen ve Conkbayırı gibi stratejik yerler geri alındı. Bu ikinci çıkarmada da hedeflenen ilerleme sağlanamadı ve İngilizler sahil şeridine sıkışıp kaldılar. Sahile hakim tepeler ise Osmanlı askerleri tarafından tutuldu23. İtilaf Devletleri Çanakkale’ye yaptıkları deniz ve kara harekâtından beklenen hedefe ulaşamayınca büyük moral bozukluğu yaşadılar. Daha fazla da bu başarısızlığı devam ettirmek, savaş stratejisi açısından uygun değildi. Burada sarf edilecek güçlerini diğer cephelere kaydırmak için ekim ayı başlarından itibaren Çanakkale’den çekilme planları yapmaya başladılar. Üç kademeli olarak çekilme planı hazırladılar. Savaş alanında bulunan toplar, hayvanlar ve insanlar 10 Aralık, 17-18 Aralık ve 19-20 Aralık’ta üç grup hâlinde tedricen geri çekildiler24. Sonuç İtilaf Devletleri büyük ümitler ve hayaller ile geldikleri Çanakkale’den büyük hezimet ve kayıplarla geri döndüler. 180 23 Bayram Akça, “Çanakkale Savaşları’nda Mustafa Kemal’in Rolü”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt / Volume XXI, Sayı / Numbet 2, (Aralık / December 2012) , s. 6 – 7. 24 Selçuk Duman, “Hüsameddin Bey’in Çevirilerine Göre Çanakkale Savaşları”, Tübar, S. 33 (2013 Bahar), s. 138. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 28 03.04.2015 15:53:43 29 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915) bin civarında askerlerini ölü ve yaralı olarak Çanakkale’de kaybettiler. Osmanlı Devleti de 210 bin civarında askerini burada kaybetmiştir. Savaş, insan kaybı noktasında tamamen bir yıkım olarak görülmektedir. Gelibolu gibi küçük bir yarımada da tarihin en büyük savunma savaşı olmuştur. Çağın en gelişmiş ülkelerinin modern silahları karşısında yıkılmak üzere olan bir devletin gösterdiği direnç ve sahip olduğu moral kayda değer niteliktedir. Bu savaşın daha öncekilere göre çok farklı özellikleri de vardır. İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi uzak sömürgelerden getirdiği askerleri Çanakkale’de savaştırmıştır. Bu askerler, memleketlerinden binlerce kilometre uzakta daha önce hiç duymadıkları ve görmedikleri insanlara karşı savaşmışlardır. Cephelerde esir düşen askerlerin birbirlerine davranışları ile savaş ve düşmanlık içinde büyük insanlık dersleri ve hikâyeleri yaşanmıştır. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 29 03.04.2015 15:53:43 Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı dünyâda eşi? En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’yaKaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 30 03.04.2015 15:53:43 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi Prof. Dr. Nesimi YAZICI Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi GİRİŞ B irinci Cihan Harbi’nin başlaması aşamasında Osmanlı Devleti, Rumeli’deki bütün toprak varlığını kaybetmesiyle sonuçlanan Balkan Harbi’nden yeni çıkmıştı. Ordusu yorgun ve yıpranmıştı, daha da önemlisi moral açıdan büyük çöküntü içerisindeydi. Ülke, kaybedilen geniş toprak parçaları yanında oralardan Anavatana akıp gelen perişan durumdaki muhacirlerin problemleriyle de uğraşmak durumundaydı. Bütün bu şartlar dolayısıyla da yeni bir harbe hazır değildi. Dünya savaşının dışında kalınması için de epeyce özen gösterilmiş, çaba sarf edilmişti. Fakat bir taraftan ülkenin jeopolitik durumu, diğer taraftansa bir kısım Avrupa devletlerinin Osmanlı toprakları üzerindeki farklı hesapları ve nihayet Almanya’nın baskıları gibi nedenler dolayısıyla ülke bu büyük harbin içine sürüklenmekten kurtulamadı. Birinci Cihan Savaşı’na dört ordu hâlinde gruplanmış 40 tümenle katılan Osmanlı kuvvetleri1 öncelikle; Sina, Filistin, 1 Osmanlı silahlı kuvvetleri Kasım 1914’teki seferî kuruluşuna göre dört ordu hâlinde 13 kolordu, ikisi bağımsız 38 tümen, dört ihtiyat süvari tümeni, bir süvari tümeni, Van İhtiyat Süvari Tugayı, Van Jandarma Tümeni, beş müstahkem mevkii (Akdeniz, Karadeniz, Çatalca, İzmir, Erzurum), İzmir ve Irak havalisi komutanlıkları ile donanma komutanlığından ibaretti. Doğal olarak Birinci Cihan Savaşı yıllarında birçok yeni 31 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 31 03.04.2015 15:53:43 32 ÇANAKKALE ZAFERİ Suriye harekât alanlarıyla Irak’ta İngilizler, Doğu Anadolu ve Kafkaslarda ise Ruslarla savaşmaya başladılar. Bu bölgelerdeki savaşlar dolayısıyla ortaya çıkan durumda İtilâf Devletleri, Osmanlı güçlerinin bir başka bölgede meşgul edilmeleri gerektiğini düşündüler. Onlara göre burası Çanakkale Boğazı idi ve buradan İstanbul’a ulaşılarak Osmanlı Devleti’nin varlığına ebediyen son verilebilirdi.2 Bunun için kendilerince değerlendirilebilecek bir sebep de bulunmaktaydı. Almanlara ait Goeben ve Breslau isimli iki harp gemisi (Osmanlı donanmasındaki isimleri Yavuz Sultan Selim ve Midilli)Akdeniz’de İtilâf Devletleri’nin takibinden kaçarak Çanakkale Boğazı’nı geçmiş, bunun üzerine 11 Ağustos 1914 tarihinden itibaren bir İngiliz filosu Boğaz geçişlerini kontrol altına almıştı. Çanakkale Muharebelerinin neden ve niçinleri üzerinde fikir yürütülmek istendiğinde 1914 sonlarına kadar, bizzat Çanakkale ve İstanbul boğazlarının ve devletin başkenti İstanbul’un durumlarının da birlikte ele alınmasının gerekliliği açıktır. Aslında milletlerarası ilişkiler yönünden bütün Boğazların belirli oranlarda önem taşımış ve taşımakta oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte Bering, Malaka ve Cebel-i Tarık gibi bir kısım boğazların diğer küçük veya ancak birkaç ülkeyi ilgilendiren su yollarından çok daha fazla oranda ülke ve milletin ilgi alanı içerisinde olacakları inkâr edilemez bir gerçektir. Fakat tarihen kayda geçirilen zaman akışı içerisinde, hiç şüphesiz İstanbul ve Çanakkale boğazları, dünyanın diğer bütün değişiklikler geçirmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (04 Haziran 1915-09 Ocak 1916), s. 1-2. 2 İngilizler açısından Çanakkale’nin denizden geçilmesi hedefini, konjonktürel olarak ortaya çıkan duruma, çare olarak düşünülmüş ani bir gelişme olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Nitekim bu konunun 1906, 1907, 1911, 1912 ve son olarak 1914’te Birinci Cihan Savaşı’nın hemen başlarında, detaylarıyla düşünülmüş ve muhtemel bir deniz harekâtının planlarının yapılmış olduğu, İngiliz belgelerince net biçimde desteklenmektedir. Bkz. Tuncoku, A. Mete, “İngiliz Gizli Belgelerinde 18 Mart Zaferi ve Çanakkale Muharebeleri”, Çanakkale Muharebeleri 75’nci Yıl Armağanı, Ankara, 1990, s. 29-33. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 32 03.04.2015 15:53:43 33 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi boğazlarından çok daha fazla milletin ilgi ve alâkasını görmüş, kıskançlık ve sahip olma duygularını uyandırmışlardır.3 Biz burada öne çıkan Çanakkale Boğazı’nı ele alacak olursak, Osmanlılar tarafından fethinden itibaren devlet yöneticilerinin dikkat ve ihtimamını çektiğini ve özellikle de İstanbul’un başkent olması sonrasında ülkenin kapısı, daha doğru bir ifade ile de kapısındaki kilidi tarzında değerlendirilmiş olduğunu ifade etmemiz yerinde olur. Nitekim bu yöndeki çabaları, her zaman yeterli olmasa da Yıldırım Bâyezid’ın 1390’da bir boğaz muhafızlığı kurarak başına Saruca Paşa’yı getirmesinden itibaren takip etmemiz mümkün olabilmektedir. Onun bu idarî tedbiri yanında kendisinden sonraki padişahlar ve diğer bazı yöneticiler tarafından, Çanakkale Boğazı’nda deniz trafiğini güvenli biçimde yönetebilmek adına çeşitli tedbirler alındığı, bu arada ağır top mevzileri olarak nitelenebilecek tabyaların yaptırıldığı bilinmektedir. Bu yöndeki çalışmaların son dönemde özellikle geliştirilip genişletilmesi söz konusudur.4 Nitekim Rumeli yakasında Kilitbahir, Seddülbahir; Anadolu yakasındaki Kal’a-i Sultâniyye, Kumkale ve bunlara ek olarak Mecidiye, Hamidiye, Mesudiye, Namazgâh, Yıldız, Kepez, Değirmenburnu, Darda3 1808 tarihiyle Napoleon Bonapart’a atfedilen; “İstanbul kime kalacak? Meselenin esası daima budur.” sözü boğazların ifade ettiği anlamı başka bir açıklamaya gerek kalmayacak derecede açıklıkla ortaya koymaktadır. 4 Sultan Reşad’ın 5-26 Haziran 1911 tarihleri arasındaki Rumeli gezisine katılan İsmail (Tuncu) Bey, bu geziyi anlatan eserinde Çanakkale Boğazı’nın ülke savunması için taşıdığı öneme “mülkümüzün anahtarı olan boğaz” ifadesiyle dikkat çekmiş, İstanbul’dan Selanik’e gidişte Padişah’ın Çanakkale’deki nispeten kısa ziyareti sırasında fırsattan istifade ile hemen şehir yanındaki İstihkâm’ı ziyaret ederek 35 cmlik toplardan birinin köprüsü üzerine çıkarak burası hakkında yapılan açıklamaları dikkatle dinlemiştir. Bütün bunların sonunda şu cümleyi notları arasına kaydetmiştir: “Asker olmadığım hâlde Boğaz’ın tabîî îvicâclarını, istihkâm ve tabyaların kesreti ve bilhassa Türk askerlerinin hamâset-i kalbiyyesini bildiğim ve gördüğüm için Çanakkale’den cebren geçerim sözünü söyleyen İngiliz amiralinin hatâ ettiğine kânî oldum.” Dönüşte Boğaz’ı gece geçmek durumunda kalan bir gemide seyahat eden İsmail Bey’in anlatımından, bu sırada uygulanan askerî tedbirleri kısmen öğrenmek mümkün olmaktadır. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 33 03.04.2015 15:53:43 34 ÇANAKKALE ZAFERİ nos, Nâra, Çimenlik, Ertuğrul, Orhaniye ve benzeri tabyalarının yapılıp imkânlar ölçüsünde silahlandırıldıkları görülmektedir. İngiliz Harp Komitesi’nce verilen Çanakkale Boğazı’na saldırılarak buranın geçilmesi ve nihayet İstanbul’un işgali kararının uygulamaya konulmasında iki görüş ortaya çıkmıştı. Bahriye Nazırı Winston Churchill, Boğaz’ın yalnızca deniz kuvvetleriyle geçilebileceğini,5 Deniz Kuvvetleri Komutanı Lord Ficher ise deniz ve kara birliklerinin müşterek harekâtının gerekeceğini düşünmekteyse de neticede Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Carden’in, çok sayıda geminin katılacağı sürekli bir harekâtla Boğaz’ın zorlanabileceği yönündeki kanaati üzerine, Çanakkale’nin deniz kuvvetleriyle geçilmesine karar verildi ve bu durum Fransa ve Rusya’ya da bildirildi. İşte bütün gelişmelerden sonra Birinci Cihan Savaşı içerisinde 3 Kasım 1914-9 Ocak 1916 arasında Çanakkale Boğazı ve çevresindeki bölgelerde cereyan eden savaşlara Çanakkale Muharebeleri ismi verildi. Bizim Çanakkale Muharebeleri, Batı kaynaklarınınsa Gelibolu Savaşları olarak isimlendirdikleri bu askerî harekât, Avrupa yanında Asya ve Afrika’da üç kıtada cereyan eden Birinci Cihan Savaşı’nın en önemli askerî faaliyetlerinden birini oluşturur. Şimdi kronolojik sırasıyla buradaki deniz ve kara harekâtını gösterebiliriz. 1. DENİZ SAVAŞLARI (ŞUBAT-MART 1915) İtilâf Devletleri 3 Kasım 1914’te daha Osmanlı Devleti’nin resmen savaşa katılmadığı, kendilerinin de savaş ilan etmedikleri bir sırada 18 savaş gemisinden oluşan İngiliz ve Fransızların Birleşik Filo’su ile Çanakkale önlerine geldiler ve içlerinden iki İngiliz savaş gemisinin Boğaz girişindeki Ertuğrul ve Seddülbahir; iki Fransız gemisinin de Kumkale ve Orhaniye 5 Çanakkale Boğazı’nı hedefleyen bir deniz harekâtının Winston Churchill için uzun bir geçmişten beri gerçek bir saplantı hâlini almış olduğu görülmektedir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 34 03.04.2015 15:53:43 35 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi tabyalarını 17 dakika bombardımana tutmalarıyla deniz savaşlarını başlatmış oldular. Bu sırada İngiliz gemileri 160, Fransız gemileri 60 mermi atmış; Türk bataryalarından da bunlara 10 mermiyle karşılık verilmiştir. Sonuç alınması hedeflenmekten ziyade, bir tavır ortaya koyma, gözdağı verme, hattâ tehdidin söz konusu edildiği bu ilk karşılaşmada, Seddülbahir Tabyası’nda bir cephanelik isabet alarak büyük hasara uğramış, ayrıca da 5 subay ve 66 veya 80 erin şehit olması, 2 subay ve 19 erin de yaralanmasıyla Çanakkale Muharebelerinin ilk insan zayiatı verilmiştir. Bu ilk bombardıman hakkında Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa şu değerlendirmeyi yapmaktadır; “Bu 3 Kasım bombardımanı, beni uyardı ve artık her yola başvurarak, bütün zamanımı savunma manzumesinin düzenlenme ve takviyesine ayırmak gerektiğini anladım.” Bu anlayış hem doğrudan Boğaz’a yönelik saldırılara hem de iki yakaya yapılabilecek çıkarmalara karşı, karadaki kıyı gözetleme ve koruma düzenlerinin yeniden gözden geçirilip takviye edilmesine imkân sağlamıştı.6 Bu arada İtilâf Devletleri (İngiltere ve Fransa), 5 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiler. Osmanlı Devleti bunlara 11 Kasım tarihli irade ile mukabele etti. İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı girişindeki Türk tabyalarına ilk ciddi hücumları 19 Şubat 1915’te gerçekleşti. Muharebe öncesi, kendilerinin tabiri ile Nâmağlup Armada, yani dünyanın en güçlü donanmasının bir parçası olan Birleşik Filo, her biri 3 ya da 5 savaş gemisinden oluşan üç tümenden kurulmuştu. Amiral Carden’in komutasındaki Birinci Tümen’de sancak gemisi Inflexible’den başka Agamemnun, Queen Elizabeth;7 Amiral de Rebeck’in komutasındaki İkinci 6 Savaşın hemen öncesinde Çanakkale Boğazı’nın savunma açısından durumu için bkz. Şükrü Erkal, A.g.mak., s. 48-49. 7 Queen Elizabeth zırhlısı, bu sırada yeni hizmete alınmıştı ve 38 cm’lik toplarıyla İngilizlerin en güvendikleri harp gemisi olarak ilk öldürücü etkilerini Çanakkale’de göstermesi beklenmekteydi. Atabey, Figen, A.g.e., s. 43, 45. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 35 03.04.2015 15:53:43 36 ÇANAKKALE ZAFERİ Tümen’de sancak gemisi Vengeance’dan başka Albion, Cornwallis, Irrésistible, Triumph; Amiral Guépratte’ın komutasındaki Üçüncü Fransız Tümeni’nde sancak gemisi Suffren’den başka Bouvet, Gaulois, Charlemagne savaş gemileri yer almaktaydı. Birleşik Filo’nun bu sıradaki toplam mevcudu şüphesiz sayılanlardan ibaret değildi. Çünkü buradaki İngiliz gemileri 15 savaş gemisi, 4 hafif kruvazör, bir depo gemisi, altı uçaklı bir Ark-Royal isimli uçak gemisi, 16 muhrip, 5 denizaltı, 7 mayın arama-tarama gemisi olmak üzere toplamda 49’u buluyordu. Fransız gemileri ise 5’i savaş gemisi, iki uçaklı Foudr isimli gemi, 6’sı muhrip, ikisi denizaltı olmak üzere toplam 13 olup böylece Birleşik Filo’nun mevcudu 62’ye yükselmekteydi. 19 Şubat’ta Birleşik Filo’nun sabah 07.45’te başlayan taarruzu 1.000’den fazla mermi atışıyla 17.30’a kadar devam ettiyse de uzak mesafeden yapılan atışlarla kalıcı bir başarı sağlaması mümkün olamadı. Bununla birlikte Türk tabyalarındaki topların menzillerinin İngiliz ve Fransızlarca öğrenilmesi, onların daha sonraki seferlerde hangi uzaklıklarda emniyette olduklarını öğrenmelerine ve kendilerini buna göre ayarlamalarına imkân verdi. Bu ilk saldırıyı artan bir deniz gücüyle ve yakın mesafeden atışlarla tekrarlanan diğer saldırılar takip etti. Bu çerçevede 25-26-27 Şubat günleri Birleşik Filo’ya bağlı savaş gemileri, Çanakkale Boğazı girişinde yer alan tabyalardaki topları tahrip ederek Boğaz’a girmeye başladı.8 İtilâf Devletlerinin müşterek donanmasına bağlı harp gemileri, mart ayının başından itibaren (7-17 Mart tarihlerinde aralıksız) benzer saldırılarını geceleri de olmak üzere devam ettirmişler, böylece 19 Şubat ile 18 Mart arasında, bazı defa geceli gündüzlü olmak üzere, 8 25 Şubat deniz harekâtının etkisinin büyüklüğü Çanakkale Müstahkem Mevkii Başkanı Yarbay Selahaddin Adil Bey’in şu ifadesiyle teyit edilmiş bulunmaktadır: “Manen pek muzdarip idik, çünkü İstanbul’un kapısı Boğaz ise penceresi de Boğaz’ın girişi idi. Burası artık açık kalmış, düşmanın serbestçe girmesine uygun bir delik açılmıştı. Fakat bu gediğin nöbetçileri vazifelerini beklenildiğinden pek güzel yerine getirdiler”. Atabey, Figen, A.g.e., s. 80. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 36 03.04.2015 15:53:43 37 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi aralıksız süren deniz harekâtında etkinlik sayısı 35’i bulmuş ve fakat bekledikleri başarıyı elde edememişlerdi. Hâlbuki müttefikler, harekâtın başlamasından itibaren bir ay içerisinde Marmara Denizi’ne girecekleri inancındaydılar. Gelişmeler hiç de bekledikleri gibi olmayınca harekâtı komuta eden İngiliz Amirali Carden sağlık nedenleriyle görevinden ayrılmak istediğini bildirdi. Bunun üzerine bir atasözümüze tam uyan biçimde, tehlikeli bir derenin orta yerinde at değiştirilmiş ve girişilecek büyük taarruzun yönetimi, bir gün öncesinde yardımcısı Amiral J. M. de Robeck’e verilmiştir. Robeck, sahip olunan bütün imkânları seferber ederek Boğazı geçmek ve İstanbul’a ulaşmak emeliyle hazırlıklarını tamamladı. Son olarak 17 Mart 1915’te Bozcaada’da, 12 Mart’ta Akdeniz Seferî Kuvvetler Başkomutanlığına tayin edilmiş olan General Ian Hamilton’un da katıldığı bir toplantı düzenlenerek düşünülen deniz harekâtının planlamasında gereken son düzenlemeler tamamlandı.9 Buna göre 19 Şubat’ta olduğu gibi 18 Mart’ta da Birleşik Filo’daki deniz gücü Queen Elizabeth, Agamennon, Lord Nelson, Inflexible, Suffren, Bouvet, Gaulois, Charlemagne, Triumph, Prince George, Océan, Irréssistible, Albion, Vengeance, Swiftsure, Majestic, Canopus, Cornwallis savaş gemilerinden meydana gelen Amiral de Robeck, Albay Hayes-Sadler ve Fransız Amiral Guépratte komutasında üç tümen hâlinde düzenlemişti ve bunlardaki top sayısı 279’a ulaşmaktaydı. Ayrıca çok sayıda diğer 4 kruvazör, 14 muhrip, İngiliz ve Fransızlara ait toplam 7 denizaltı, altı uçak taşıyan bir ana uçak gemisi, 6 taşıt gemisi, 21 mayın tarama gemisiyle torpidobotlar ve yardımcı gemiler de İtilâf deniz gücü bünyesinde yer almaktaydı. Hazırlıklar çerçevesinde 18 Mart’ın bir hafta öncesinden Boğaz’ın aşağı kısmı mayınlardan temizlenmiş olduğundan müttefik deniz gücünün tamamının kullanılma9 İngiliz belgelerine göre Bozcaada yakınına demirleyen Ark-Royal uçak gemisinden kalkan uçaklar en son keşif uçuşunu 17 Mart’ta saat 10.50 ile 12.11 arasında gerçekleştirmişlerdi. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 37 03.04.2015 15:53:43 38 ÇANAKKALE ZAFERİ sıyla bu bölgeye yüklenilebileceği, böylece nihaî hedef olan Çanakkale Boğazı’nın geçilmesinin temin edileceği düşünülmekteydi. Hâlbuki Türk tarafı da karada ve denizde savunmasındaki eksikliklerini gidermeye çalışmış, imkânlar ölçüsünde hazırlıklarını tamamlamış;10 bu arada Nusret11 mayın gemisi de büyük buluşmanın öncesinde, İngiliz ve Fransız gemilerinin manevra alanı olarak kullandıkları, mayınlardan temizlenmiş olduğuna inandıkları ve devamlı gözetimleri altında bulunan Erenköy bölgesindeki Karanlık Liman’ı bir şekilde gizlice mayınlamayı başarmıştı. Çanakkale deniz muharebelerinin en çetini 18 Mart 1915’te gerçekleşmiştir. Sabah Boğaz’a giren İngiliz ve Fransız donanmalarına ait Birleşik Filo’nun savaş gemileri, tabyaları çok yoğun bir ateş altına aldılar. Tabiatıyla ülkenin giriş kapısındaki kilidi yerinde olduğuna inanılan ve bu nedenle de kötü niyetlilere karşı her zaman savunulmaya hazır tutulmaya çalışılan, doğal olarak hâlihazır savaş için de eldeki imkânlar ölçüsünde, 10 Şüphesiz dönemin Osmanlı yöneticileri vatan savunması için hiçbir şeyi esirgemiyorlarsa da imkânlarının kısıtlılığı bütün açıklığıyla ortadaydı. Hem bu durumu ve hem de buna rağmen Osmanlı askerlerinin ülkeleri için gösterdikleri özverinin sınırsızlığının şahidi olarak Çanakkale’deki Beşinci Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders’in şu ifadeleri başka bir söze hacet bırakmayacak kadar açıktır: “Düşman tarafında en modern ve pek bol malzeme mevcutken fakir Türkler yeteri kadar kazma ve küreğe dahi malik değillerdi. Çok defa bu malzemeyi muharebe yoluyla düşmandan almak gerekiyordu. Demir ve ağaç malzemesi ise, civardaki yıkılmış köy ve kasabalardan sağlanıyordu. Yeter derecede kum torbası bile bulunamıyordu. Bazen İstanbul’dan birkaç yüz yeni torba getirildi mi, bunların yerinde mi yoksa, erlerin harap elbiselerinin tamirinde mi kullanılacağını kestirmek zordu. Bütün bu güçlüklere karşı koyma imkânını, Anadolu insanının kanaatkârlığı, tahammül ve direnme azmi sağlıyordu.” Von Sanders, Liman, Türkiye’de Beş Yıl, Çev. M. Şevki Yazman, Burçak Yayınevi, İstanbul, 1968, s, 95-96. 11 Çanakkale Muharebelerin ismi en çok duyulan Türk gemisi Nusret veya Arap Alfabesi’ndeki Sad harfiyle yazılmış olması dolayısıyla Nusrat;1911’de Almanya’da Kiel’de kızağa konmuş 1913’te Osmanlı Donanması’nın hizmetine girmiş, donanmadaki çalışmasına 1958’e kadar devam etmiştir. Atabey, Figen, A.g.e., s. 65, d. not 179. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 38 03.04.2015 15:53:43 39 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi en üst düzeyde takviye edilmiş bulunan iki yakadaki tabyalardan, mevzilerden kesif bir karşılık görmekte gecikmediler. Gerek bu ateş ve gerekse Karanlık Liman’da kendilerini bekleyen mayınların etkisiyle savaşa giren Birleşik Filo’ya ait gemilerin % 35’i ya denizin dibini boyladı ya da aldıkları ağır hasarlar dolayısıyla savaşı bırakmak mecburiyetinde kaldı. Bu çerçevede yaptıkları manevralar sırasında Nusret’in 7/8 Mart gecesi döşediği Karanlık Liman’daki 11. Mayın Mania Hattı’ndaki mayınlara çarpan, kıyıdan gönderilen bombalarla yaralanan Bouvet, Océan, Irrésistible isimli savaş gemileri ile iki muhrip ve yedi mayın arama gemisi batmıştı. Gaulois, Suffren, Agamemnun ve Inflexible’in de dâhil olduğu yedi zırhlı ise görev yapamayacak derecede ciddi yaralar almıştı.12 İtilâf Devletleri donanmasının bu ağır zayiatına karşılık Boğaz’ın iki kıyısında konuşlanmış Türk savunma sistemlerinde, bu orandaki bir büyük çarpışmada kaçınılması mümkün olmayacak en alt düzeyde bir kısım hasar söz konusudur. Ordunun yaralı ve şehit olarak kaybı hakkında da bazı farklı rivayetler bulunmakla birlikte (Genelkurmay’ın resmî kayıtlarına göre 4 subay, 22 er şehit, 1 subay 52 er yaralı olmak üzere toplam 79; müttefikimiz Almanlarınsa 4 ölü, 14 yaralı olmak üzere toplam 18, böylece iki dost devletin toplam kaybı 97’dir.) oldukça düşük sayılarda kalmış olduğu muhakkaktır. Böylece 18 Mart 1915 tarihi, topçularımızın sayıca az ve sınırlı menzile sahip toplarla, zamanının en modern donanması karşısında kazandığı bir büyük zafer olarak 12 Herhâlde gerçek başarı düşmanın da itiraf ettiğidir. Öyle ise 18 Mart’ın ne demek olduğunu İngiliz yazar Corbet Jullien’in “Harekât-ı Bahriye” isimli kitabındaki anlatımından takip etmemiz yerinde olacaktır; “18 Mart gecesinde Türkler, bizim haberimiz olmayarak Erenköy Körfezi içine ve kıyıya paralel 20 mayın demirlemişler, balıkçı gemilerimiz arama sırasında bunlara rastlamamışlardı. Türkler, bunları özel amaçla bizim sürekli olarak manevra yaptığımız alana koymuşlardı. Göstermiş olduğumuz tüm ihtiyat ve basirete rağmen onlar (Türkler) baş döndürücü bir zafer kazanmışlardır.” Nakleden Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey’in Günlüğüyle Çanakkale Savaşları, Haz. Erdoğan Şimşek-Aynur Güner, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2000, s. 176. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 39 03.04.2015 15:53:43 40 ÇANAKKALE ZAFERİ tarihe geçti. O kadar ki, Birleşik Filo’daki savaş gemileri, Türk ileri mayın hatlarına ulaşma imkânı bile bulamamıştı. Bu başarılı savunmayla Çanakkale’nin, yalnızca deniz gücüyle geçilmesinin imkânsız olduğu görüldü. Bu muvaffakiyet dolayısıyla da Çanakkale Müstahkem Mevki Kumandanı Cevad Paşa’ya “18 Mart Kahramanı” unvanı tevcih edildi. Yeni durumda İtilaf Devletleri savaş tarzını değiştirmek mecburiyetinde kalacaktı. Artık deniz kuvvetleri yanında çok güçlü bir kara ordusunu da devreye sokmasının gerektiği kesin biçimde anlaşılmıştı. Yeni durumda Bahriye Nazırı Winston Churchill’in, döneminin en büyük ve en kudretli deniz gücü olan İngiliz donanmasının Türk ordusu önünde almış olduğu net yenilgiyle önemli bir yara almış olan prestijinin kurtarılması için Çanakkale Boğazı’nın tekrar ve yalnızca donanma ile açılması yönündeki ısrarı devam etmekteydi. Bununla birlikte General Hamilton’un, kara birlikleriyle müşterek bir harekât yapılmadığı takdirde başarılı olunamayacağı yönündeki düşüncesine İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener (Kiçner)’in de katılması üzerine Gelibolu Yarımadası’na karadan da taarruz edilmesi görüşü kabul görmüştür. Bu durumda General Hamilton’un kurmay heyeti: “Bir saldırının geç yapılmasından doğacak olan tehlikeler ne olursa olsun, bu saldırının acele ve hazırlıksız olarak yapılmasından meydana gelecek tehlikelerden yine de hafiftir.” prensibini öne çıkarmaktaydı. Nihayet 22 Mart 1915’te Çanakkale açıklarındaki Queen Elesabeth zırhlısında Donanma Kurmay Başkanı Komodor Keyes’in Bozcaada’da bulunması dolayısıyla katılamamış olmasına rağmen Amiral de Robeck, General Hamilton, Amiral Weymss, General Birdwood, General Braitwaite ve Albay Pollen’in hazır bulunduğu bir toplantı yapıldı. Burada Rusların katkıları13 dâhil yalnız donanmanın değil, donanmanın da yoğun desteği ve hava unsurlarının katkılarıyla birlikte, etkili bir kara harekâtının yapılması kararlaş13 Bu vesile ile Birleşik Filo içerisinde yer almakta olan Askold isimli Rus kruvazörünün durumunun hatırlanması yerinde olacaktır. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 40 03.04.2015 15:53:43 41 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi tırıldı. Bunun üzerine de asker, teçhizat, planlama, keşif, mayın arama tarama yönlerinden gereken hazırlıklar eksiksiz olarak tamamlanmaya çalışıldı.14 Gelişmeler karşısında Türk ordusu da üzerine düşen hazırlıkları, savaşın değişen şartlarına uygun biçimde tamamlamaya çalışmıştır. Osmanlı Genelkurmayı Mısır ve Kıbrıs’ta önemli sayıda İngiliz kara kuvvetinin sürekli olarak talim gördüğü, buna ek olarak 18 Mart’tan beri Midilli ve İmroz’da yığınak yapılmakta olduğu bilgisine sahipti. Sonuç olarak bu defa Çanakkale’de uygun bölgelere çıkartma yapılarak İstanbul üzerine karadan yürünmek isteneceği kesinlikle öngörülmekteydi. Bu çerçevede 18 Mart zaferinden bir hafta sonra Beşinci Ordu kurularak, başına Mareşal Liman von Sanders getirilmiş,15 26 Mart sabahı Gelibolu’daki karargâhına gelerek ordunun komutasını ele almıştır. Bundan sonraki dört hafta içerisinde savaş bölgesindeki birliklerin eksikliklerin giderilmesine çalışılmış, yeni bazı düzenlemeler yapılmış, kuvvetlerin muhtemel çıkartma bölgelerine göre konumlandırılmaları sağlanmıştır. Sonuç olarak silah ve cephane yanında çeşitli savaş araç ve gereci konusunda var olan eksikliklere karşın Türk ordusunun morali yüksek, kendine güveni tamdır. 2. KARA SAVAŞLARI (NİSAN-ARALIK 1915) İtilâf Devletleri’nin İngiliz General Hamilton ve Fransız General d’Amadé (daha sonra bir kolunu savaşta kaybedecek 14 Bu durumda İngiliz Bahriye Nazırı Churchill’in itirafları dikkat çekicidir. “Türkler; Çanakkale’yi zorlayan, çağının en ileri tekniğine sahip güçlerinin karşısına, adeta bir kale gibi dikilmişlerdir. … Ordunun yardımı olmaksızın filonun başarıyı sağlayabileceği umuduna kapılmıştım. Fakat şimdi bu işte müşterek bir harekâtın zorunlu olduğunu anlıyorum.”. Nakleden Erkal, Şükrü, A.g.mak., s. 68. 15 Türklerin Liman Paşa dedikleri Mareşal Liman von Sanders’in Malta’daki tutukluluk döneminde hazırlayarak 1921’de Almanya’da yayımladığı hatıraları Türkiye’de 5 Yıl adlı hatıraları Çanakkale Muharebelerinin kara bölümü için en önemli kaynaklardan biri niteliğindedir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 41 03.04.2015 15:53:43 42 ÇANAKKALE ZAFERİ olan meşhur general Gouraud)’ın komutalarındaki çıkarma harekâtı, donanmalarının güçlü desteğiyle 25 Nisan 1915 sabaha karşı başlamıştır.16 Böylece Çanakkale Savaşlarında ismi çok sıklıkla duyulacak olan Avusturalya ve Yeni Zelanda askerlerinden oluşan Anzak Kolordusu (Australien and New Zealand Army Corps) Kabatepe’nin kuzeyi Arıburnu’na, İngiliz kuvvetleri Seddülbahir’e, Fransızlar ise Anadolu yakasında Kumkale dolaylarına çıkmışlardır.17 Bunlara karşılık Türk ordusu bütün gücüyle hazırlıklarını ve mücadelesini sürdürmektedir. 25 Nisan 1915 sabahı kesin bir sonuç elde etme isteğinden ziyade, ana çıkartma bölgesi konusunda Osmanlı komuta kademesini şaşırtmak, Türk ordusunun güçlerinin parçalanmasını sağlamak ve karşı yakaya geçerek oraya çıkartma yapan güçleri taciz etmelerini önlemek gibi bir kısım hedeflere yönelik olarak yapılmış olan Kumkale harekâtı 05.15’te, Rus Kruvazörü Askold’la birlikte 15 Fransız savaş gemisinden oluşan bir filonun kıyıya yönelik şiddetli bombardımanı ile başlamıştır. Müteakiben bünyesinde Cezayir ve Senegalli askerlerin de bulunduğu Fransız birliğinin Kumkale çıkartmasına karşılık olarak Alman Tuğgeneral Weber komutasındaki 15. Kolordu’ya mensup askerler, sorumluluk bölgelerini önce savunmuş, kendilerine verilen taktik gereği olarak da müteakiben Fransız askerlerine saldırmışlar, bunu gece de sürdürerek düşman güçlerini büyük sıkıntıya sokmuşlardır. Türk kuvvetlerinin 26 Nisan sabahı da devam eden hücumlarıysa Fransızlarda önemli bir sarsıntı mey16 Mondros’ta toplanarak 23 Nisan akşamı Çanakkale istikametinde harekete geçmiş olan çıkartma filosuyla ilgili olarak bir İngiliz gözlemci şunları yazmıştır: “… Gemiler o kadar çoktu ki kuvvetli bir dürbün ile saymaktan bile insan yorulurdu. Diğer savaş alanlarından alınıp buraya toplanan bütün gemiler, bir tek amaç için toplanmıştı. Bu amaç belki de Hıristiyanlık âleminin Osmanlı Türklerine karşı yapabileceği son haçlı seferiydi”. Karal, Enver Ziya, A.g.e., s. 461. 17 Çanakkale Muharebeleri sırasında deniz destekli kara savaşları için bkz. Başaran, Selami, “Çanakkale Muharebesi Kara Harekâtına Genel Bir Bakış”, Çanakkale Muharebeleri 75’nci Yıl Armağanı, Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 73-79. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 42 03.04.2015 15:53:43 43 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi dana getirmiştir. Bunun üzerine aynı günün akşamı ve gecesi Fransız güçleri Kumkale’yi boşaltmışlardır. Böylece bu cephede savaş kısa sürmüş olmasına rağmen iki taraf da ağır birer bedel ödemek zorunda kalmış, Fransızların 786 asker zayiâtına karşılık Türk ordusu ise özellikle gece hücumlarında olmak üzere 467 şehit, 763 yaralı, 505 kayıp toplam 1735 zayiat vermiştir.18 25 Nisan sabahı Kabatepe ile Küçük Arıburnu arasındaki kumsala Yeni Zelanda ve Avusturalyalı askerlerden oluşan Anzaklar çıkarılmışlardır. Onları burada Osmanlı Beşinci Ordusu’nun 19. Tümeni’ne komuta etmekte olan Yarbay Mustafa Kemal karşılamış ve hızla harekete geçerek 57. Alay’ı bir dağ bataryası ile takviye etmiş, bunları karşı taarruz olarak Arıburnu’na sevk etmiş, Eceabat bölgesindeki 27. Alay’ın önemli bir kısmı da çıkarma bölgesine gönderilmiştir. Bu sırada Mustafa Kemal’in askerlere hitabesindeki şu sözler önemlidir: “Ben size, taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kâim olabilirler.”.Yapılan kanlı mücadeleler sonunda karaya çıkan düşman güçleri geri püskürtülmüş ancak sürekli olarak gelmekte olan taze kuvvetler sayesinde Kanlısırt’ın batısı ile Yükseksırt hattında tutunabilmişlerdi. Arıburnu bölgesinde savaş fasıla vermeksizin devam etmekteydi. 1 Mayıs 1915’te gün boyunca süngü hücumu ve göğüs göğüse çarpışmalar şek18 Savaşlarda düşmanı şaşırtmak, gerçek niyetinizi ondan gizlemek gibi bazı taktik uygulamaların söz konusu olabileceği bilinir. Bu çerçevede İtilâf güçleri de 25 Nisan’da Kabatepe çıkarmasını esas amaçlarını gizlemek için geçici bir süreyi hedefleyerek gerçekleştirdikleri gibi, Osmanlı ordusunu şaşırtmak amacıyla Beşige ve Saros Körfezi’ne de gösteri çıkarmaları yapmayı planlamışlarsa da bunlardan birincisi hava şartları ve sis dolayısıyla mümkün olamamış, bir süre kıyıdaki mevzilerin bombalanmasıyla yetinilmiştir. Saros Körfezi’ne düşünülen gösteri çıkarması ise bölgede bulunan iki tümenlik Türk kuvvetini meşgul etmeye yönelik olarak, daha dikkatli ve kapsamlı olarak planlanmış ve uygulanmıştır. Bölgede bulunan 5 ve 7. Tümenlerin komutasını üstlenmiş bulunan Yarbay Kâzım (İnanç) gerekli tedbirleri almış, aradan geçen 24 saatlik süre sonunda harekâtın bir gösteriden ibaret olduğu anlaşılmıştır. Atabey, Figen, A.g.e., s. 222-223. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 43 03.04.2015 15:53:43 44 ÇANAKKALE ZAFERİ linde sürmüş olan savaşta, çoğu yerde mevziler 20 metreye kadar birbirine yaklaşmıştı. Gece de devam eden muharebeler çok kanlı geçmişti. Yarbay Mustafa Kemal bu muharebe sonunda özetle şu emri yayınlamıştı: “Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesinlikle bilmelidirler ki bize verilen namus görevini tam olarak yerine getirmek için bir adım bile geri gitmek yoktur. Rahatlıkla uyumak yolunu aramanın, bu rahatlıktan yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebedî olarak yoksun kalmasına sebep olacağını hepinize önemle hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın fikir birliğinde olduğuna ve düşmanı denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine şüphem yoktur”.19 General Hamilton, Tümamiral R. B. Wemyss komutasında yürütülecek asıl çıkarma yeri olarak Seddülbahir ve kıyılarındaki Zığındere, İkizdere, Teke, Ertuğrul, Morto koylarını seçmişti. İlk hamlede bu bölgenin derinliklerini kilitleyen Alçıtepe bloğunu ele geçirmek ve böylece Boğaz’daki Türk topçusunun üzerinde etkili olacağı bir kıyıbaşını hızla tutmak istiyordu. Bu amaçla kıyı yönünde ay biçiminde konumlanan, çok sayıdaki savaş gemilerinin yakın mesafeden Türk mevzilerine yönelttikleri yoğun ateş desteği eşliğinde İtilâf Devletleri’ne ait kara güçleri Seddülbahir’de belirlenen mevkilere çıkmış, fakat ağır zayiatlar vermekten kurtulamamış, ilerleyen günlerde aldıkları sürekli takviyelere rağmen de çok az ilerleyerek Zığındere-Eski Hisarlık hattında mevzilerimizin 700-800 metre ilerisinde durdurulmuşlardır. Bundan sonra Gelibolu sırtlarında görülen, dar bir alanda gerçek bir ölüm kalım savaşıdır. İtilâf kuvvetleri, denizde muazzam donanmaları, karada döneminin en mükemmel silah ve askerî donanımıyla teçhiz edilmiş ordularıyla, yani sarf edebilecekleri bütün güçleriyle her ne bahasına olursa olsun, Boğaz’ı açmak istemekteydiler. Türklerse ülkeleri ve bütün 19 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (25 Nisan 1915-04 Haziran 1915), s. 103; Krş. Türkgeldi, Ali Fuad, Görüp İşittiklerim, TTK Yayınları, Ankara, 1951, s. 118. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 44 03.04.2015 15:53:43 45 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi varlıklarının önündeki kapının anahtarı mesabesindeki Çanakkale’de, bedeli ne olursa olsun, düşmanlarını mağlup etmek istemekteydiler. Bu vesile ile savaşın gerçek yüzünü görmek ve gösterebilmek açısından ancak en önemlilerinden birkaçını hatırlatmak gerekirse şunları kaydetmemiz mümkündür. Seddülbahir bölgesine yapılan çıkarmada 25 Nisan günü, donanmalarının Türk mevzilerine yönelik ölüm saçan bombardımanıyla sağlanan himaye eşliğinde İtilâf kuvvetleri beş noktadan karaya ayak bastılar. İlk hedefleri arasında Alçıtepe’nin ele geçirilmesinden sonra Kilitbahir platosuna ilerleyerek merkez tabyalarını susturmak, giriş bölgesine hâkim olarak Boğaz’ı açmak bulunmaktaydı. Karadaki güçler donanmalarının gerçekten çok yoğun ve etkili desteğini arkalarına alarak ilerlemeye çalışıyorlardı. O kadar ki, yalnızca Ertuğrul Koyu sırtlarında konuşlanmış bulunan 26. Alay’ın 10. Bölüğü’nün savunma mevziine deniz güçlerince 4.650 top mermisi atılmıştı. İngiliz birlikleri buna rağmen çok fazla zayiat vermişlerdi. Kraliyet taburlarının kaybı ise % 70’i bulmuştu. İşte Çanakkale Savaşları’ndaki destanlardan birinin oluşmasına imkân sağlayan, Ertuğrul Koyu’na çıkan, kendinden sekiz on kat büyük İngiliz birliği karşısında sahip oldukları eski silahlarla sabahtan akşama 14 saat mücadele eden Yahya Çavuş’un takımdaydı. Bu takım 10. Bölüğün bir parçasıydı. Nisan 1915 sonlarından Temmuz sonlarına kadar üç ay süreyle çok kanlı biçimde Kirte-Kerevizdere-Zığındere Muharebeleri adı altında süren buradaki savaş, kelimelerin tam anlamıyla göğüs göğse süngü hücumları ve karşılıklı taarruzlarla devam etmiş, Türk birlikleri İngiliz, Fransız donanmalarının yoğun ateşinden korunmak için düşman mevzilerine olabildiğince yakın konuşlanarak bilhassa da geceleri süngü hücumlarını tercih etmişlerdi. Zığındere Muharebesi, geceli gündüzlü sekiz gün süngü hücumu şeklinde ve dolayısıyla pek kanlı geçmiş, zayiat da gerçekten çok ağır olmuştur. O kadar ki, her tümseği, her çukuru, Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 45 03.04.2015 15:53:43 46 ÇANAKKALE ZAFERİ kısacası her karış toprağı vatan evlatlarının kanlarıyla sulanmış olan Gelibolu topraklarında burası özel olarak ‘Şehitler Sırtı’ adıyla anılmaya layık görülmüştür. Bu durumda bölgedeki harekât ağustos ayından itibaren mevzî muharebesine dönüşmüş ve bütün çabalarına, silah ve techizât üstünlüklerine rağmen İtilâf kuvvetleri savaşın sonuna kadar hedefleri olan Alçıtepe ve Kirte’yi ele geçirememiş, 3-4 kilometrelik dar bir arazi kesimine saplanıp kalmışlardır. Çanakkale Kara Savaşlarında İtilâf Devletleri sahip oldukları bütün askerî güçleriyle Boğaz’ı geçmeye çalışırlarken Türk ordusu her zaman yalnızca savunma pozisyonunda kalmış değildir. Yer yer Türk ordusunun güçlü karşı taarruzları söz konusudur. Nitekim Anafartalar bölgesine çıkan İngilizlere karşı 27 Nisan 1915 sabahı Arıburnu’ndaki Türk birliklerince önemli bir taarruz harekâtı başlatılmıştır. İngiliz ve Fransız donanmalarının yoğun ateşi dolayısıyla ordumuzun taarruzu yavaşlamış, İngilizler bulundukları mevkilerden söküp atılamamışlarsa da birliklerimiz, 1 Mayıs sabahı Merkeztepe, Sivritepe, Kanlısırt hattındaki İngiliz kuvvetlerine tekrar saldırmaktan geri durmamış, bu defa da İngiliz donanmasının etkili ateş gücü dolayısıyla Anzak Kolordusu imha olmaktan güçlükle kurtulmuştur. Türk birliklerinin ikinci önemli taarruzu 1-2 Mayıs gecesi Seddülbahir bölgesinde gerçekleştirilmişse de çok kanlı geçen mücadelelerden önemli bir başarı sağlanamamıştır. Bunun üzerine 3-4 Mayıs gecesi yeniden taarruza geçilmiş, Türk birlikleri İngiliz ve Fransız hatlarında bazı çözülmeler sağladılarsa da her iki devlete ait savaş gemilerinin şiddetli ateşi karşısında bir defa daha taarruzu durdurarak eski mevzilerine geri dönmüşlerdir. Bu gelişme sonrasında Türk birliklerinin komuta kademesinde daha etkili bir yönetimi hedefleyen bir kısım düzenleme ve değişiklikler yapılmıştır. Bu arada General Hamilton da Kirte bölgesini almak için 6 Mayıs’ta İngiliz birliklerini harekete geçirmiş ancak Türklerin karşı taarruzu ve yan ateşleriyle geri Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 46 03.04.2015 15:53:43 47 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi püskürtülmüşlerdir. İtilâf kuvvetleri bu taarruzlarını 7, 8, 9 Mayıs günleri de tekrarlamışlar fakat her defasında güçlü Türk müdafaası karşısında başarısız olmuşlardır. 11 Mayıs’ta Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa Çanakkale’ye gelerek cepheyi dolaşmış; 13 Mayıs’ta, bir karşı taarruzla İngilizleri denize dökmek üzere Beşinci Ordu Komutanlığına emir vermiştir. Saldırı Mareşal Liman von Sanders tarafından 19 Mayıs’ta başlatılmış, Türk birlikleri bazı başarılar elde etmişlerse de dar bir sahil şeridinde tutunmaya çalışan Anzak güçlerinin şiddetli müdafaaları kesin bir başarı sağlanmasına imkân bırakmamıştır. Bundan sonra her iki ordu, uzun süren siper savaşlarıyla birbirini zorlamış, yıpratmıştır. Nitekim 21 Haziran’da Kerevizdere, 28 Haziran ve takip eden günlerde Zığındere’deki çarpışmalar çok şiddetli geçmiştir. 25 Nisan 1915’ten itibaren Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinde, kısa sürede başarıya ulaşacakları inancıyla başladıkları savaşın bir türlü kendi istedikleri istikamette gelişmemesi üzerine İtilâf Devletleri, kesin sonuca ulaşmak maksadıyla önemli sayıda taze güçleri savaşa dâhil ederek Türk birliklerinin cephe gerisi ile irtibatlarını kesmeyi hedefleyen yeni bir harekât planlamışlardır. Bu çerçevede 7 Ağustos gecesi ve sabahında Büyük ve Küçük Kemikli arasındaki Suvla (Anafarta) sahillerine, çok fazla sayıda asker, hayvan, askerî teçhizât taşıma özelliğine sahip Sloop adı verilen ve ilk defa kullanılmakta olan çıkarma araçları kullanılarak Anafartalar bölgesinde yeni bir cephe açmışlardır. Karaya çıkışta bir sorunla karşılaşmayan ve bir saat içerisinde 14.000 askeri sahile çıkaran İtilâf Devletleri, daha sonra bu miktarı yeni kuvvetlerle takviye etmişler, başlangıçta oldukça başarılı da olmuşlardır. Bu gelişmeler üzerine 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders, bölgeye bazı takviye birlikler gönderdiği gibi eldeki güçlerin tamamını da Anafartalar Grup Komutanlığı adı altında yeniden düzenlemiş ve komutasına 8 Ağustos’ta, 19. Tümen Komutanı Kurmay Albay Mustafa Ke- Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 47 03.04.2015 15:53:43 48 ÇANAKKALE ZAFERİ mal’i atamıştır. Albay Mustafa Kemal komutasındaki birliklerimiz 9 Ağustos’ta İtilâf güçlerinin saldırılarını geri püskürterek Birinci Anafartalar Muharebesi’ni kazanmışlardır. Birinci Anafartalar Zaferi olarak bilinen bu kesin muvaffakiyet sonrasında İtilâf güçleri 21 Ağustos’ta yeni bir hamle yaptıysa da İkinci Anafartalar Muharebesi diye isimlendirilen bu mücadelenin de galibi Türk güçleri olmuştur. Bunlardan önce ve sonra diğer bazı başarılar da elde edilmiş ve Çanakkale’de artık bundan sonraki askerî harekâtlar büyük çapta siper savaşlarına dönüşmüştür. Bu durum İtilâf güçleri açısından bütün çabalarına rağmen başarıya bir türlü ulaşılamaması, bizim içinse vatan için en ağır bedellerin ödenmesi, karşılığında vatanın korunmuş olması şeklinde tezahür edecektir. Çekilen bütün mahrumiyetlere, askerî mühimmât alanındaki yetersizliklere rağmen Türk ordusu Çanakkale’nin geçilmez olduğunu ispatlamıştır.20 O kadar ki, İngiliz ve Fransızların, savaş araç gereçleri açısından mükemmele yakın bir donanıma sahip olmaları ve bunları şartların gerektirdiği şekilde kullanmaları,21 önemli bir kısmı kendilerine bağlı Müslüman ülkelerin askerlerinden oluşan güçlü 20 Bu vesile ile Çanakkale Muharebelerinde Güney Grubu Harekât Şube Müdürü olarak görev yapan Yüzbaşı Mehmet Nihat’ın şu sözünü hatırlamamız yerinde olacaktır: “Çanakkale Muharebelerinde asıl kuvvet insandır ve onun maneviyatıdır. Madde ise ancak bu maneviyatı takviye eden ve sonuca giden yolu açan talî kuvvettir”. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (04 Haziran 1915-09 Ocak 1916), s. 517. 21 Bu vesile ile İtilâf Devletleri ordularınca Çanakkale Muharebelerinin değişik dönemlerinden itibaren deniz altıların durumun gerektirdiği yeni silahlarla ve etkili biçimde kullanmış olmalarına, özel bir dizayna sahip zırhlı kıyı harp gemileri olarak nitelenebilecek monitörlerden faydalanmış bulunmalarına, çok sayıda asker ve malzemenin sahile çıkarılmasına imkân sağlayan Sloop diye isimlendirilmiş olan motorlu çıkarma araçlarına, haberleşme, istihbarat ve bombardımanlarda etkin biçimde kullanılan yeterli sayıdaki uçaklara, hattâ harp gemilerinin daha isabetli atış yapabilmeleri için balonlardan ve balon gemilerinden faydalanılması konularını hatırlamakta yarar bulunmaktadır. Figen Atabey’in Ankara Üniversitesinde doktora tezi olarak hazırlayıp TTK’nca yayımlanan eserinde (A.g.e., s. 141-185, 229, 234, 239-240, 256) bu hususlar büyük bir özenle gösterilmiş bulunmaktadır. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 48 03.04.2015 15:53:43 49 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi ordularıyla gösterdikleri bütün çabalarına rağmen Çanakkale’de başarısızlıklarını kabul etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Bu arada General Ian Hamilton Akdeniz Seferî Kuvvetler Komutanlığından alınmış, yerine tayin edilen General Charles Monro, 28 Ekim’de görevine başlamıştır. Zaman geçirmeksizin cephede gerekli incelemeleri yapan yeni komutan Çanakkale’de başarı şanslarının bulunmadığını, zamanın Türklerin lehine geliştiğini ve doğrusunun buranın tahliyesi olduğunu Savaş Bakanı Harbiye Nâzırı Lord Kitchener’e bildirmiştir. Bununla birlikte bu fikir, bütün karar vericiler tarafından hemen kabul edilmemiş; bir buçuk aya yakın bir sürenin konunun tartışılmasıyla geçmesi gerekmiştir. Nihayet Lord Kitchener, Kasım 1915’te bölgeye gelerek savaşın gidişatını bizzat gözlemlemiş; General Monro ve Anzak ordusu Komutanı General Birdwood’la görüşmüş ve burada devam eden savaştan başarılı çıkmaları ümidinin kalmadığını ve bu durumda bölgeyi tahliyeden başka çıkar yol olmadığını anlamıştır. Böylece Gelibolu Yarımadası’nın boşaltılması kesinleşmiştir. Bunun üzerine İtilâf Devletleri’ne ait ordular 19/20 Aralık 1915 gecesi Anafartalar ve Arıburnu,22 8-9 Ocak 1916’da ise Seddülbahir’den çekildiler.23 Böylece Çanakkale Muharebeleri 19 Şubat 1915’te başlayan ve 27 gün süren deniz savaşları, 25 Nisan 1915’ten itibaren Gelibolu Yarımadası’nda 260 gün süren kara harekâtıyla toplam 287 gün sürmüş, Türk ordusunun başarısıyla son bulmuştur. 22 Çanakkale Cephesinden 20 Aralık 1915 tarihinde alınan rapor: “… Bugün son alınan raporda: Anafartalar’da ve Arıburnu’nda artık hiçbir düşman neferi bırakılmadığı ve bu mıntıkalarda kıtaâtımızın kâmilen sahile kadar ilerleyerek birçok ganâim ve cephane, çadır, top elde eylediği…”. Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri (Bundan sonra OBÇM), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivlere Genel Müdürlüğü, Ankara, 2005, c. II, s. 237-238 (BOA, HR. MA, 1152/62). 23 Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti’nin 09 Ocak 1915 tarihli telgrafı “Gelibolu Şiph-i Ceziresi düşmanın levs-i vücudundan kâmilen tathîr edilmiştir. Ordumuzun bu şanlı muzafferiyetinden dolayı İstanbul’da olduğu gibi her tarafta icrâ-yı şehrâyîn ve umûm mekâtibin bir gün tatil edilmesi…” kararlaştırılmıştır. OBÇM., c. II, s. 245 (BOA, DH. KMS. 36/18). Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 49 03.04.2015 15:53:43 50 ÇANAKKALE ZAFERİ SONUÇ Çanakkale Muharebeleri, akıp giden zamanın içerisinde yalnız milletimiz açısından değil, siyasî, sosyo-ekonomik ve kültürel yönleriyle dünya tarihinin genelini etkileyen birçok gelişme, dolayısıyla önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bununla birlikte bu özlü çalışmamızda bunlar üzerinde genişliğine durmamızın mümkün olamayacağı açıktır. Bu bakımdan yalnızca dünyanın tamamını etkileyen en önemli cephelerinden biri olması dolayısıyla kısa bir değerlendirme ile yetinmemiz gerekirse ordumuzun buradaki başarısının muharebelerin genel gidişatı üzerinde etkili olduğu ve savaşın uzamasına, İtilâf Devletleri’nin Rusya’ya yardım ulaştıramamalarına, dolayısıyla Çarlık Rusyası’nın çöküşüne, İngiltere’de de hükümet değişikliğine sebep olduğunu belirtebiliriz. Çanakkale Muharebeleri, katılan asker sayısı ve bunun neticesinde ölen ve yaralananların toplamının çok yüksek olması dolayısıyla da önemlidir. Buna göre İtilâf Devletleri olarak İngilizler 410.000, Fransızlar 79.000 askerle katılmışlar; İngilizlerin toplam kayıpları 213.980’i, Fransızlarınki ise 47.000’i bulmuştur. Türk kuvvetlerinin yaklaşık olarak 700.000 askerle katıldıkları, zayiât toplamının 190.000 ile 350.000 arasında olduğu, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığının resmî kayıtlara dayalı tespitlerine göre ise şehit, yaralı, kayıp, esir ve hastanelere gönderilenler dahil toplam zayiatın 213.882 olarak verildiği görülmektedir. Dikkatten uzak tutulmaması gereken husus, bu toplamın 60.000’e yakınının şehit düşen askerlerimize ait olduğu, doğal olarak hepsinin genç yaşta bulunmaları yanında, aralarında çok önemli sayıda iyi yetişmişlerinin de bulunması dolayısıyla ülkenin geleceği açısından büyük olumsuzluklara neden olduğudur. Bu vesile ile hatırlanması gereken bir önemli husus ise, yakın geçmişteki Balkan Savaşlarının ordumuz ve milletimiz üzerinde oluşturduğu moral bozukluğu ve ezikliğin Çanakkale Muharebelerinin başarıyla tamamlanması sonrasında tamamıyla Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 50 03.04.2015 15:53:44 51 Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi ortadan kalktığıdır. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nda bütün yokluk ve sıkıntılara rağmen elde edilen neticede ve dolayısıyla bugün hür ve bağımsız bir ülkenin vatandaşları olmamızda, Çanakkale’nin etkilerinin önemli olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 51 03.04.2015 15:53:44 Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor; Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 52 03.04.2015 15:53:44 Tarihin Yaşlı Şahidi: Çanakkale Boğazı Talha UĞURLUEL Tarihçi/Yazar O rada bir toprak parçası var. Dünyanın diğer topraklarından farklı. Üzerindeki taşın, otun, çalının rengi aynı olsa da ne içi benziyor başka topraklara ne de dışı. Sorumlulukları var, büyük bir misyonu sırtlanmış, hem muhafızlık yapıyor hem geçit veriyor. Dostu ve düşmanı ayırması gerekiyor. Her gelene geç demeyecek, her gördüğüne geçit vermeyecek. Kıtaları birbirine bağlayacak, denizleri birbirinden ayıracak. İçinden dev gemiler de geçebilecek, küçücük sandallar da. Ama kim hangi niyetle geçiyorsa bu toprak, ona, niyetine göre muamele edecek. Çok sabırlı bu toprak ve bir o kadar da gün görmüş. İlk çağdan günümüze ne badireler atlatmış, ne savaşlar yaşamış, koynunda nice yiğitleri saklamış, nice art niyetliyi de çürütmek ve yok etmek için karanlıklarında sıktıkça sıkmış. Homeros’un İlyada’sına bakarsanız dev Balkan istilacıları, yüzlerce gemi ile çöreklenmiş sahillerine. Saf Anadolu halkının huzuruna göz dikmişler. Truvalıları cesaret ve teknikle yenemeyince hile ile alt etmek istemişler. Nihayetinde bir tahta at oyunu ile surlardan içeriye sızacak ve bir şehri gafil avlayarak yok edecekler. Başlarındaki Agamemnon adındaki zalim, elindeki kuvvet ile güç kimdeyse haklı odur diyecek ve gerçek adalet ve hoşgörüyü ayaklar altına alacak. Kadın çocuk demeden bir toplumu katledecek. Truvalıların masum kanları dünyanın bu erken dönemlerinde toprağı alabildiğine ıslatacak. Üzerine 53 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 53 03.04.2015 15:53:44 54 ÇANAKKALE ZAFERİ damlayan sadece Savaşcı Hektor ve Akilleus’un değil kundaktaki bebeklerin de kanı olunca insanların utanmadığı yerde toprak utanacak. İran topraklarından kopup gelen dev ordular, gözlerini Balkanlara dikmişler. Makedon Kolonilere ulaşmanın yolu yine aynı yerden geçiyor. Bu dev deniz geçidini aşmak. Gemiler orduları sırtlanmış karşıya geçiriyor ve şehir devletleri bu ordular tarafından ateşe veriliyor. Her şeyin olduğu gibi bu saldırının da hesabı sorulacak elbette. Makedonların çocuğu genç İskender bu kez karşı saldırıya geçecek. İran ordularına haddini bildirmeye çalışacak. Ama önce geçmesi gereken bir engel var. Kıtaları birbirinden ayıran dev Boğaz. Yine gemilere akıyor ordular. Bu kez hepsi İskender’in emrinde. Tarihi geçit yine önemli bir hadiseye şahitlik etmek üzere. Doğu’nun en büyük ordusu ile Batının en büyük ordusunun ilk hesaplaşması. Granikos Savaşı. Hemen yanı başında Kara Biga’da gerçekleşen bu büyük harbi, İskender kazanıyor ve başlıyor amansız bir kovalamaca. Hindistan’da nihayete erecek bu büyük seferin ilk şahitlerinden biri yine bu topraklar. Tarihler 1204’ü göstermekte. Kudüs artık son dinin temsilcilerinin elinde. Avrupa rahatsız. Hristiyan dünya toplanıyor. Dev ordular hazırlayan Katolikler büyük gemilere binip Kudüs’ü geri almak için denize açılıyorlar. Yolda ikmal yapmaları lazım. Yönlerini o toprağa çeviriyorlar. İçinden denizlerin aktığı geçide. Dost gibi görünüp rahatça geçiyorlar. Gerçek yüzlerini ancak bu toprakların koruduğu başkentin önüne gelince gösteriyorlar. Güzelim İstanbul’u tam 57 sene öyle bir yağmalıyorlar ve öylesine zulmediyorlar ki yine insanlar ağlıyor ve toprak utanıyor. Tarihe Latin İstilası olarak geçen bu kanlı saldırıda tek Allah’a inandığını iddia eden Hristiyan dindaşını katlediyor. Mezardan ölülerini çıkarıp kemiklerini ateş çukurlarında yok ediyor. Bu büyük deniz geçidi, zalime yol verdiği için nasıl pişman oluyor. Tarih akıp gidiyor. İnsanlar doğup ölüyor. Dev su geçidinden kimler gelip kimler geçiyor. O, sadece izliyor. O dönemde Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 54 03.04.2015 15:53:44 55 Tarihin Yaşlı Şahidi: Çanakkale Boğazı Anadolu hareketli günlerini yaşıyor. Anadolu Selçukluları yıkılmak üzere. Batıda küçük beylikler kurulmuş. En küçükleri en uçta. Ama kardeş kanı dökmeyen, adaletsizliğe tahammülü olmayan insanlar bunlar. Söğüt’ten yola çıkmış, o günlerde Bursa’yı yeni fethetmişler. Doğu Roma kaynıyor. İhtiras, güç kavgası, taht mücadelesi kardeşi kardeşe düşman ediyor. Sülaleler birbirine girmiş. İpi göğüslemek isteyen Kantakuzen, bu küçük beyliğin başından yardım istiyor. Bursa’da oturmakta olan Orhan Bey ileri görüşlü bir insan. Gözü bu geçidin karşısında. Yakın zamanda Balıkesir merkezli Karasioğulları da kendilerine katılmış. Atlıları bu büyük Boğaz’ın kıyılarında dolaşmaya başlamış. Peki ya arkası. Devamında gelen Avrupa toprakları… Kantakuzen’in Orhan Bey’den istediği yardım tam da aradığı fırsat aslında bu deniz geçidini aşmak için. Büyük oğlu Süleyman Paşa’yı birlikleri ile yardıma gönderiyor. Osmanlı ilk kez Boğaz’ı bu şekilde aşıyor. Balkanlarda Kantakuzen’e yardım ediyorlar. Karşılığında da Boğaz’ın Avrupa yakasından küçücük bir kaleyi hediye olarak alıyorlar. Çimpe ! İşte şimdi bu deniz geçidi kapılarını Osmanlı’ya açabilir. Şanlı atlılar alışık olmadıkları sallar ile karşıya geçebilir. Tarih boyunca nice ordunun geçmeye çalıştığı bu amansız suların üzerinde şimdi Süleyman Paşa’nın yiğitleri var. Boğazın suları ve toprakları bu adanmış ruhları hayret ve hayranlıkla izliyor. Çimpe’ye geçen Süleyman Paşa, hemen bir şükür secdesine kapanacak ve oracıkta namaza duracaktır. Avrupa kıtasına atılan ilk adım ve özgür topraklarda kılınan ilk namaz. Boğaz’ın karşı toprakları inanmışlıkla parıldamış alnın sinesine bu secde ile dokunuşunu hissediyor. Toprak bir kez daha şeref kazanıyor. Bugün hâlâ Boğaz’ın bu yakasında namaz kılınan o tepenin adı Namaz Tepesi olarak bilinir. Kıtaları birbirine bağlayan dev deniz geçidinin artık her iki yakası da inanmış insanların elinde. Ama Orhan Gazi bu Boğaz’a bakacak ve daha avuç kadar bir beylik olan Osmanlı’nın beyi olarak; Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 55 03.04.2015 15:53:44 56 ÇANAKKALE ZAFERİ “Bilmem ki sadece bu Asya ve Avrupa kıtasına gitmek yeterli olacak mıdır? Buraların devamında Afrika’ya da inilmelidir!” der. Öyle de olur. Bu sözleri vasiyet ve emir kabul eden torunları Avrupa’yı baştan aşağı itaate alırlar ve yüzlerini Asya’ya dönüp orada gidebildikleri yerlere kadar gidebildikleri gibi Afrika’ya da uzanacak ve zalimin zulmünü durdurmak için mücadele edeceklerdir. Hristiyan emperyalistlerin zulmünü durdurma adına yeri gelecek Hindistan’a, yeri gelecek Marsilya’ya, yeri gelecek Sudan’a yelken açacaklardır. Artık Karadeniz de Marmara da Ege ve Akdeniz’e birer iç deniz olmuştur. Boğaz dosta geçit verirken düşmanı yanına bile yaklaştırmamaktadır. Güçlü günlerde Akdeniz’de bile rahat dolaşamayan şer güçler, zayıflama dönemlerinde yavaş yavaş sinsi planlarını hayata geçirmeye başlamışlardır. I. İbrahim’in Girit’i fethinden rahatsız olanlar gemileri ile bu büyük Boğaz’ın ağzına kadar gelecek ve yüzyıllardır Osmanlı olan toprakları geçici ablukaya alacaklardır. İstanbul’daki bir padişah annesi (Hatice Turhan Sultan) kınalı elleri ile gelecek ve bu geçidin Seddülbahir Burnu’na hâlâ ayakta duran ve düşmana dur diyen Kaley-i Sultani’yi (Seddülbahir Kalesi) yaptıracaktır. Venedik düşmanı Boğaz’dan geçmeye muvaffak olamayacaktır. 1.Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulmaya başlamıştır. Büyük güçler bir araya gelmiş, toprakları arasındaki hasta adamı parçalama kararı almışlardır. İstanbul, Anadolu, Osmanlı’ya gönül veren nice coğrafyanın yiğidi direnme yemini etmiştir. Düşman plan yapar. Bu güçsüz ama dev vücudu bir hamlede yere sermenin yollarını arar. Kalbine bir hançer saplayalım derler. Kalbi İstanbul. İstanbul’a giden en kestirme yol nedir? Cevabı bulmakta gecikmezler, evet o tarihten beri nice hadiseye şahitlik eden büyük deniz geçididir. 1915’in Ocak ayında Boğaz’ın ağzındaki dört adayı işgal ederler. Midilli, Semadirek, Gökçeada ve Bozcaada’ya asker çıkarırlar. Saldıracakları günü beklemeye Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 56 03.04.2015 15:53:44 57 Tarihin Yaşlı Şahidi: Çanakkale Boğazı başlarlar. Boğaz, hayatının en hareketli günlerini yaşamaktadır. Osmanlı’nın 5. Ordusu bölgeyi korumakla görevlidir. Başımızdaki Alman General Liman Paşa, Saroz Körfezi’ne dikkat çekmekte, İstanbul’u hedefleyen güçlerin buradan çıkabileceğini öngörmektedir. Ama düşmanın hedefleri başkadır. Önce Boğaz’ı gemilerle geçmeyi deneyecek olmazsa Gelibolu Yarımadası’nın burnundan asker çıkaracaklardır. Seddülbahir köyü karakolunda koğuşlarında istirahatte olan 80 civarındaki askerimiz, düşmanın gemilerden attıkları ilk mermilerle topluca şehit olur. Yüzyıllar boyunca nice saldırıya ve ölüme şahit olan derin kanal, böyle kalleşliği az görmüştür. Ve derken tarihler 18 Mart’ı göstermektedir. Dünyanın en büyük deniz donanmaları aynı hedef için bir araya gelmişlerdir. Bu tarihî su geçidini aşmak. Agamemnonların, İskenderlerin, Dariusların, Haçlıların aştığı bu geçidi bir kez daha geçebilmek! Ama unuttukları bir şey vardır. Bu kez karşılarında ne Aşil ve ne de Truva halkı vardır. Bu kez karşılarında, sineleri tek bir Allah için çarpan Anadolu yiğitleri ve onların davalarına gönül vermiş nice coğrafyanın insanı vardır. Her türlü imkansızlığa rağmen sinelerini Boğaz’a sed yapanların destanı, düşmanı durdurmaya yetecektir. Ne 18 Mart günü Boğaz’dan ne de 25 Nisan Ekim arasındaki kara harekâtında Gelibolu’dan geçemeyecekler, zelil ve onursuzca bu kadim toprakları ve Boğaz’ı terk etmek zorunda kalacaklardır. Yüzyıllar boyunca nice hadiseye şahitlik etmiş olan bu su geçidi Çanakkale Boğazı’dır. Çok şey görmüştür. Ama şahit olduğu hiçbir hadise Çanakkale Savaşı kadar destansı ve büyük değildir. Bugün Çanakkale Boğazı her ziyaretçisine gördüklerini anlatmayı sürdürüyor. İlk Çağdan günümüze Hektor’dan Leandros’a, Truva’dan Granikos’a kalleşlik ve kahramanlıkları bir bir sıralıyor. Ama hikâyesinin sonlarına doğru öyle destansı bir direniş ile bitiriyor ki gördüklerini, bunu muhakkak onun ağzından dinlemelisiniz. Çanakkale’ye gitmeli ve bu yaşlı şahidin tecrübelerinden istifade etmelisiniz. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 57 03.04.2015 15:53:44 Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın; Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 58 03.04.2015 15:53:44 Çanakkale -Son Kale Hassasiyeti Ahmet TAŞGETİREN Yazar Acaba İslam’ın son kalesi neresidir? S araybosna mıdır? Üsküp müdür? Şumnu mudur? Edirne midir? Çanakkale midir? İstanbul mudur? Ankara mıdır? Kudüs müdür? Kahire midir, Trablusgarb mıdır? Bağdat mıdır? Kabil midir? Mekke ya da Medine midir? Ne düşerse İslam yere düşmüş olur? Aslında hepsidir, her biri yere düştüğünde biraz yere düşmüş oluruz biz Müslümanlar da. Selahaddin-i Eyyubi için Kudüs’tü İslam’ın son kalesi. Aliya İzzetbegoviç için Saraybosna. Saraybosna’da nasıl direndi İzzetbegoviç! Kosovalı İlyas Efendi, bana Hac sırasındaki bir sohbetimizde “Çanakkale hep gündemde.” demişti. Belli ki onun yüreğinde de Saraybosna ve Kosova, İslam’ın kalelerinden biriydi ve her kale kaybı, Çanakkale kadar acıydı. İslam aslında hep âlidir. Kelimetü’l-ulya (en yüce kelime) olan kelime-i tevhiddir her daim. Ancak, onu dalgalandıran tepeler elden çıkarsa, diye bir mesele var işin ucunda. Gel de bir gecede yükünü denkleyip çoluk çocuk yollara düşen, Balkanları terk eden Müslüman’a sor bir İslam yurdunu terk etmenin yürek yangınını. 59 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 59 03.04.2015 15:53:44 60 ÇANAKKALE ZAFERİ Çanakkale’ye nasıl baktı o günün Müslüman’ı? Nasıl verdi 250 bin evladını toprağa, sancağı ayakta tutmak için? Nasıl gönderdi analar, bıyığı terlememiş evlatlarını cepheye, “Ya şehit ol ya gazi!” diyerek? Yürekleri “Çanakkale düşerse...” diye yangının yakıp kavurduğunda şüphe yok o günün, Avrupa’daki her yurt parçasının kaybını, yüreğinden kıymık kıymık sökülüp alınan bir parça gibi hisseden Müslüman’ı açısından. Evlad-ı Fatihan gerisin geri dönüyor Avrupa’nın içlerinden. Çanakkale düşerse sıra nereye gelecek? Karşıda Ehl-i Salib var. Taa Selahaddin Eyyubi’nin şanlı mücadelesinden bu yana bilinen adıyla... Haçlı yani. Konstantinopolis’in fethedilip surlarına sancak dikilip İslambol yapılmasından bu yana Batı dünyasının bağrında bir ukde var: Belki Endülüs’e ilk İslam askeri ayak bastığından beri bir ukde var Batı’nın bağrında. Endülüs’te neredeyse bire kadar kırılmış Müslümanlar. Acaba aynı şeyi yapamazlar mı Doğu’dan Avrupa’nın ortalarına kadar ilerleyen Müslüman varlığına karşı? Osmanlı sökülüp atılamaz mı Avrupa’dan? Osmanlı ya da onun ruh dokusunu taşıyan herhangi bir varlık. Cami, medrese, çeşme, köprü ve insan... Çoluk çocuğuna kadar varan insan... Sökülüp atılamaz mı, Avrupa’dan Müslüman’ın kökü kazınamaz mı? “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...” niteliğindeki güruh toplanıp gelmiş ve ölüm kusmaktaydı. Anadolu’nun anaları verdi, verdi, verdi. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 60 03.04.2015 15:53:44 61 Çanakkale -Son Kale Hassasiyeti Şehit gövdelerinden siperler oluştu ve Akif’in ölümsüz mısralarına yansıyan biçimde “Hudâ’nın ebedi serhaddi olan göğüsler” İslam yurtlarının önünde aşılmaz bir kale oluşturdu. Çanakkale, hiç kuşkusuz bir hesaplaşma zeminiydi. “Medeniyyet” kisvesine bürünmüş bir istila hareketi, İslam’la hesaplaşmaktaydı. Ve o günün Müslüman’ı da bu hesaplaşmanın en net biçimde farkındaydı. Çanakkale hiç şüphesiz bir ruhtu. Bir misyondu. Ehl-i Salip de bir ruhtur, bin misyondur. Çanakkale, bu iki misyonun karşılaştığı cephenin adıdır. Bugünden Çanakkale’ye baktığımızda önümüze çıkan soru şudur: Acaba bu misyonlar ve ruhlar tarihten silindi mi? Yoksa yaşananlar farklı biçimlerde misyon karşılaşmalarının sürdüğünü mü gösteriyor? Çanakkale’de “Asım’ın nesli” vardı, göğsünü sıra dağlar gibi siper eden... O nesil var mı bugün de? O anneler var mı bugün de? “Bir hilal uğruna can verecek güneşler” var mı? İslam yurtlarına baktığımızda Kudüs’ümüzün bile işgal altında olduğunu görüyoruz. Aslında Çanakkale ile birlikte cevaplanması gereken hayati soru şudur: Yüreğimizde ne düşerse kale düşmüş olur? Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 61 03.04.2015 15:53:44 Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam; Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 62 03.04.2015 15:53:44 Kahraman Ölüm Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN Emekli Öğretim Üyesi Ş ehitlik, kahramanın ölümü değil, ölümün kahramanlığıdır. Edebiyatımızda Çanakkale şehitlerine şiirle en anlamlı âbideyi diken merhûm Mehmet Akif (v. 1936), kutsalları uğrunda can verenleri selamlarken şöyle der: Siz ey başındaki destârı etmeyip de fedâ, Onunla âlem-i lâhûta yükselen şühedâ! Ne mutlu sizlere: dünyâda çok ölüm gördüm; Tahattur etmiyorum böyle kahraman bir ölüm.1 Akıtılan kanlar temelinde yatan niyetten, amaçladığı hedeften dolayı kutsaldır. Ecdâdımızın kanları seller gibi akmış... Maksatları diniyle beraber yaşamakmış.2 Hayatı diniyle beraber yaşamak amacında olanlara yüce dinimiz, bir büyük şey getirmiştir: Likâullah neş’esi.. Allah’a kavuşma sevinci ve iştiyakı. İşte bu arzu ve iştiyakı yüreklerinde duyanlar, değer adına neleri varsa hepsini bu neş’e uğruna vermekte tereddüt etmemişlerdir. Her biri “Milk-i bekâ’dan gelmişem fâni cihanı neylerem” diyerek bekâ yolunda şehitliğe koşmuşlardır. 1 Safahat, s. 259 2 Safahat, s. 267 63 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 63 03.04.2015 15:53:44 64 ÇANAKKALE ZAFERİ İnsan sevdiği bir şeyi daha çok sevdiği bir başka şey için feda edebilir. İslam’ın getirdiği likâullah neşesi sayesinde tarih, başkalarının hayatı sevdikleri kadar ölümü sevenlere tanıklık etmiştir. Ölümü hakka varan yol bilenler daha önce şehit olmuş atalarının çağrısını duyunca, şehâdet şerbetini içmekten asla geri durmamışlardır. Onları, bu duygudan ve neşeden yoksun olanların anlamasını beklemek asla doğru değildir. Gidiyor Hakka varan bir yolu tutmuş, Allah’a bakan gözleri dünyayı, unutmuş. Yâdında değil doğduğu, ter döktüğü toprak; Yâdında kalan hatıra bir şey, o da ancak: Gökten ona “yüksel!” diyen ecdâd-ı şehidi!3 Bu sebeple şehitlik, kahramanların ölümü değil, ölümün kahramanlığıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de:“ Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyiniz. Onlar diridirler ne var ki siz anlayamazsınız.”4 buyrulmakta, “Allah yolunda öldürülenlerin ölü sanılmaması gerektiği, onların diri oldukları, Rableri katında ağırlandıkları”5 duyurulmaktadır. Şevk-i Şehâdet Şehitlik şevki, şehâdet terbiyesi nesillerin ve milletlerin hem özgürlük hem istiklâl hem de izzet ve şeref garantisidir. Yüce değerleri uğruna ölümü göze alamayanların şerefli bir hayat yaşamaları mümkün değildir. Şerefli bir hayat, şevk-i şehâdetle coşan bir kan ve canla yaşanır. Gerçekten şevk-i şehâdetle coşan kanın önünde durmak en modern ve gelişmiş imkânlara sahip düzenli ordular için bile söz konusu değildir. Çanakkale Savaşları bunun delillerinden sadece biridir. 3 Safahat, s. 268 4 Bakara 2/154. 5 Âl-i İmrân 3/169. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 64 03.04.2015 15:53:44 65 Kahraman Ölüm Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Mukaddesleri uğruna can pazarına atılmış kahramanları selâmlamak, onların soyundan aynı yüreklilikte nesillerin gelmesini dilemektir. Sonuç ise, ya şehâdet ya da devlettir. Yahut her ikisi. Çanakkale’de olduğu gibi. Peygamber Muştusu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah katında hiçbir şey, iki damla ve iki izden daha sevimli değildir. Allah korkusuyla akıtılan gözyaşı damlası ve Allah yolunda dökülen kan damlası. İki iz ise, Allah yolunda çarpışmaktan kalan cihad izi ve Allah’ın emrettiği farzlardan birini yerine getirmekten kalan ibadet izidir.”6 Gözyaşı, hisli ve duygulu olmanın ifadesi; kan, canlılığın kaynağı ve biricik sermâyesidir. İnsan her ikisini de genellikle zor anlarda ortaya koyar. Biri beyaz, biri kırmızıdır. Ortak yönleri ise, ılık ılık akmaları. Her ikisi de muhataplarını yakacak kadar sıcak, boğacak kadar güçlüdür. Her ikisi de yere akmalarına rağmen orada kalmayıp semanın rahmet duvarlarına ulaşır. İnsan ruhunun ve duygularının iki ayrı ifade tarzı olarak ait oldukları o yüce dünyada sıcak bir sevgi ile karşılanır. Ne var ki hadisimize göre bunun şartı, birinin haşyetullah, ötekisinin fîsebilillah kaynaklı ve amaçlı olmasıdır. Yoksa her ikisi de nihâyet birer sıvıdır. Onlara asıl kıymet ve anlamını kazandıran nerede ve nasıl akıtıl­dıkları değil, hangi niyetle ve nasıl bir hedefe yönelik olarak akıtıldıkla­rıdır. Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, şahsî kin, kavmiyet duygusu, kahramanlık gösterisi gibi amaçlarla çarpışanların hangisinin Allah yolunda olduğu sorulunca çok açık bir ifade ile meselenin özünü şöylece belirtmiştir: 6 Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 26. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 65 03.04.2015 15:53:44 66 ÇANAKKALE ZAFERİ “Kim kelimetullah’ın yücelmesi için çarpışıyorsa, işte o Allah yolunda (bulunmakta)dır.”7 Sevgili Peygamberimiz bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmaktadır: “İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Azamet-i ilâhiye duygusuyla (haşyetullah) ağlayan göz. Allah yolunda geceleri uyanık kalan (nöbet bekleyen) göz.”8 Bu hadis-i şerîfler, Müslümanların dikkatini iki noktaya çekmekte ve onları makbuliyet için iki durumdan birinde bulunmaya çağırmaktadır: İbadet vecdi, şehâdet şevki. Gözyaşı ibadet (kulluk) vecdin­den; kan, şehâdet şevkinden akıtılmışsa; iz, ibadet ya da cihaddan kal­mışsa, gözler kulluk ya da Allah yolunda uyanık kalarak sabahlamışsa aynı derecede mübârek, kutlu ve sevimlidir. Zira şehâdet şevkiyle coşan kan, ibadet neşesiyle çarpan yürek tarafından pompalanır. Kulluk coş­kusu içindeki kalp, şehitlik şevkiyle dolaşan kanla beslenir. Biri diğerinin enerjisi, her ikisi birden kuldaki fedâkârlık ve olgunluk seviyesinin be­lirleyicisidir. Peygamber Özlemi Resûl-i Ekrem Efendimiz bir hadîs-i şerifte şöyle buyuruyor: “Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, eğer mü’minlere sıkıntı verecek olmasam, Allah yolunda cihada çıkan hiçbir askeri birliğe (seriyye) katılmaktan geri durmazdım. Lakin bütün müslümanları yanımda cihada götürecek imkân bulamıyorum. Kendileri de orduya katılmak için imkân bulamıyorlar. Benimle beraber olmamak ise onlara gerçekten çok zor geliyor.”9 7 Bk. Buhârî, İlim, 45. 8 Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 28. 9 Müslim, İmâre, 103. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 66 03.04.2015 15:53:44 67 Kahraman Ölüm Buhârî’nin bir rivâyetinde10 bu son cümlenin yerinde “Onların benimle gelememeleri bana zor geliyor.” ifadesi yer alıyor. Daha sonra da Efendimiz, yeminle te’kid ve te’yîd ederek, şehitlik arzu ve özlemini dile getiren sözlerini söylüyor: “Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, ben Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra yine savaşıp öldürülmeyi sonra yine savaşıp öldürülmeyi çok arzu ederim.”11 Hadisimiz, sevgili Peygamberimizin önce cihad sonra şehitlik arzu ve özlemini çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Kaldı ki Efendimiz (s.a.s.) on yıllık Medine hayatı döneminde çok sayıda gazveyi komutan olarak bizzat kendisi yönetmiştir. Buna rağmen değişik sayıdaki askerî birliklerin (seriyye) hiçbirinden geri durmak istemediğini belirtmesi ondaki Allah yolunda cihad arzusunun ne derece köklü bir duygu olduğunu gösterir. Şehitlik Temennisi Cihada iştirak etmek, mutlaka şehit olmak anlamına gelmez. Ancak cihada iştirak edenlerin şehitlik arzusu içinde olmaları kadar da tabiî bir şey olamaz. Efendimiz bu iki konudaki arzu ve iştiyakını birlikte ifade buyurmak suretiyle konuya ait bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Ayrıca Efendimiz’in “Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi” pek içten istediğini üç kez tekrar etmesi, şehitliğin Müslüman hayatı ve İslam toplumu için ne kadar iştiyak duyulması gerekli bir hedef olduğunu gösterir. Onun bu arzusu, şehâdet terbiyesinin bütün Müslüman kafa ve gönüllerde öncelikli bir yere sahip olması gerektiğini vurgular. Zira bilmekteyiz ki peygamberlik, şehitlikten üstün bir mertebedir. Buna rağmen Hz. Peygamber, Allah için düşmanla çarpışırken şehit olmayı arzu ettiğini bildiriyorsa bu, müs10 Buhari, Cihad, 119. 11 Müslim, İmâre 103; Buhâri, Cihad, 7. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 67 03.04.2015 15:53:44 68 ÇANAKKALE ZAFERİ lümanlar için şehitliğin ne derece önemli bir rütbe ve şeref olduğunu ortaya koyar.12 İslam’a Özgü Şehitlik rastgele dağıtılacak bir rütbe değildir. O tam anlamıyla bir iman, yürek ve Allah’a güven işidir. İslam’a ait bir rütbedir. O, onun özellik ve şartlarını taşıyanlara verilir. Bunun dışında kalan “şehit” değerlendirmeleri, mecâzî ifadelerdir. Hele temelde şehitliğe ters ve karşı olan düşünce ve anlayışları hatta eylem ve davranışları değişik düzeylerde sergilemekten kaçınmamış kişilere bile birtakım sıfatlar eşliğinde şehit denilmesi, dinî açıdan hiçbir önem ve değer taşımayan beyanlardır. Böylesi değerlendirmeler, birilerinin aslında benimsemedikleri hatta düşman oldukları İslam’ın, özgün değerlerini -tâbir câizse- çalıp kullanma çabasıdır. Bu çaba bile, şehitliğin bizim kültürümüzdeki ve değerler sistemimizdeki güçlü ve inkâr edilemez yerinin farklı bir şekilde itirafı anlamına gelir. Cihad ve şehitlik düşüncesi, Müslüman nesillerin, daha ninnilerden itibaren almaya başladıkları bir kimlik terbiyesidir. “Ya gâzi ol, ya şehit!” telkinleri, Müslüman yavruların kulaklarına okunan ezan ve kâmet’in yanında onların kişilik yapılarını dokuyan paha biçilmez mânevi değerlerdir. İslam adına dünyaya ulaştırılan insanlık ve medeniyet, itiraf etmeliyiz ki şehitlik terbiyesiyle büyütülmüş nesillerin armağanıdır. Toprak-Vatan-Şehit Unutulmamalıdır ki toprağı vatan yapan, ona anlam kazandıran şehitlerdir. Şehidi olmayan toprak, henüz vatanlaşamamış olmanın öksüzlüğü ve çoraklığını temsil eder. 12 Düşmanla savaşırken öldürülmek anlamında şehitlik, Hz. Peygamber için söz konusu olmamıştır. Bizzat kendisi “Samimiyetle kim Allah’tan şehitlik isterse Allah o kimseyi, yatağında vefat etse bile şehitler mertebesine yüceltir.” (Müslim, İmâre, 156-157) buyurmuştur. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 68 03.04.2015 15:53:44 69 Kahraman Ölüm Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. ... Enbiyâ yurdu bu toprak; şühedâ burcu bu yer; Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer. Dışı baştan başa bir nesl-i kerîmin yâdı; İçi boydan boya milyonla şehid ecsâdı.13 Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak.14 Akif, Çanakkale Harbi aslanlarının şahsında, kanı Tevhid’i kurtaran şehidi öylesine coşku ve duyguyla selamlar ki, onu anlatmakta değilse bile ona ikram etmekte fevkalâde zorluk çeker. Onu yere göğe koyamaz, şehide dar gelmeyecek makberi kimselere kazdıramaz, tarihe gömmeğe kalkar, oraya da sığdıramaz. Ebediyetleri/sonsuzlukları çağırır imdada. Evrende ve İslam’da ne kadar yüksek değer varsa hepsiyle şehide bir türbe yapıp ona hizmette bulunmaya çalışır ama sonuçta itiraf etmek zorunda kalır: “Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana!” Gerekçesini de yine kendisi açıklar: Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihâd! Neticede mü’min Akif, şehide yakışan bir yer bulabilmiş olmanın huzuru içindedir: Peygamber kucağı... Ey şehid oğlu şehid! İsteme benden makber Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber!15 13 Safahat, s. 165 14 Safahat, s. 150 15 Safahat, s. 390 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 69 03.04.2015 15:53:44 70 ÇANAKKALE ZAFERİ Gerçekten de yukarıda aktardığımız hadîs-i şeriflerdeki, eşsiz ifadeleri, duyguları ve teşvikleriyle Hz. Peygamber tüm İslam şehitlerini kucaklamakta değil midir? Şehitlerin İsteği Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Şehit müstesna, hiçbir insan yoktur ki ölsün, cennete gitsin, oranın hayatını yaşasın da tekrar dünyaya dönmek istesin. Şehit dünyaya dönmek ve tekrar tekrar şehit olmak ister.”16 Evet şehidin Allah’tan istediği işte budur: Tekrar tekrar şehit olmak. Doyumsuz şehitlik zevkini tekrar tekrar yaşamak. Böylesi duygular içinde mes’ud şehitleri, âbidelerle taşlaştırmaya çalışmak, onları türbelere sığdırmak için gayret sarf etmek gerçekten beyhûde yorulmaktır. Gök kubbe onların türbesidir. Cennet-i alâ onların ülkesidir. Merhûm Akif’e göre, Allah’ın velî kulları şehitlerin, yaşayanlardan beklentileri, uğruna can verdikleri dinin değer ölçülerine uygun olarak tamamen mânevîdir: Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde, Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler. Hakk’ın bu velî kulları taş türbeye girmez; Gufrâna bürünmüş, yalnız Fâtiha bekler.17 Öyle sanıyorum ki şehitlerimizin bizde görmek istediği, tarihe Çanakkale misali yeni şeref sayfaları eklemeye hazır “şevk-i şehâdetle coşan bir kan”dır. Çanakkale işte bu anlamda bizim için candır, şandır. Ölüm, bu takdirde kahramandır. 16 Bk. Müslim, İmâre, 108-109. 17 Safahat, s. 446 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 70 03.04.2015 15:53:44 Kahraman Ölüm Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 71 71 03.04.2015 15:53:44 Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi; “O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi. Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 72 03.04.2015 15:53:44 Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri Dr. Sema YANİÇ Tarih Öğretmeni 20 . Yüzyıl, büyük devletlerin yayılma ve dünyayı paylaşma hırslarının neden olduğu pek çok savaşa sahne oldu. Bu savaşların özelde sebep ve şartları ayrı olsa da, genelde her birinde benzer dramlar yaşandı. 600 yıllık dev çınar Osmanlı Devleti’nin çöküşü ve içinde bulunduğu şartlar emperyalist devletlerin iştahının kabarmasına yol açmıştı. Osmanlı için çok zor geçen 19. yüzyıldan sonra 20. yüzyıl da yeni savaşlar, göçler ve acılar getirecekti. 93 Harbi ve Balkan Savaşları; Kafkaslar ve Rumeli başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasının Müslüman halklarının en trajik zamanlarını teşkil etti. Osmanlı, Rumeli ve Kafkaslar’dan çekilirken arkasında yalnız zulme uğramış halkını ve şehitlerini bırakmadı; Osmanlının bölgeden ayrılışının ortaya çıkardığı otorite boşluğu yeni savaşlara, yeni zulümlere zemin hazırladı. Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan milyonlarca insan, her türlü imkânsızlık ve zorluk içerisinde yine yaralı ve çaresiz de olsa sığınacakları tek yer olan Osmanlı’ya koştu. Ancak Rus ve Balkan milletlerinin katliamlarından kurtulan Müslüman muhacirleri bu defa da yollarda komitacıların vahşeti, açlık ve soğuğun dehşeti, tifüs, kolera ve tifo salgınları bekliyordu. Her geçen gün biraz daha küçülen, kazansa bile kaybedeceği savaşlarla enerjisini tüketen Osmanlı bu çıkmazdan kurtulmanın yollarını ararken, halk da yaralarını sarmaya uğraşı73 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 73 03.04.2015 15:53:44 74 ÇANAKKALE ZAFERİ yordu. İstanbul on binlerce hasta ve yaralı askerle, yoksul ve bitkin göçmen kafileleriyle dolup taşarken okul koridorlarında, cami avlularında titreşip inleyen bu zavallı insanlara Osmanlı kadınları el uzatacaktır. O güne kadar merhametini ve hizmetini ailesine sunan kadınlar bu vahim duruma kayıtsız kalamamışlardır. Bu açıdan Balkan Muharebeleri, Osmanlı kadınının toplumsal hayatta etkin bir şekilde yer almasında bir dönüm noktası olmuştur. Sadece münevver kadınlar değil, toplumun her kesiminden hamiyetli Osmanlı kadınları yoğun bir şekilde sağlık ve yardım hizmetleri organize etmişlerdir. Hastanelerde, hanlarda, konaklarda, camilerde Türk kadınları hastabakıcılık ve hemşirelik yapmışlardır. Kadınlar tarafından kurulan yardım dernekleri, cephelerdeki askerlere para ve ihtiyaç duyulan eşyaları temin etmek üzere seferber olmuşlardır. Diğer taraftan aydın kadınlar da bu yardım seferberliğine bilişsel destek sunmuştur. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Hanımlar Heyeti’nin 8 ve 13 Şubat 1913 tarihinde Darülfünûn Konferans Salonu’nda tertip ettiği toplantılara Halide Edip, Fatma Aliye, Nigâr Hanım ve İhsan Raif gibi meşhur isimler konuşmacı olarak katılmışlardır. Oldukça heyecanlı konuşmaların yapıldığı bu toplantılara 4-5 bin kadın dinleyici iştirak etmiştir.1 Balkan Savaşları sırasında ortaya çıkan şartlar dolayısıyla toplumsal hayatta aktif bir şekilde rol oynamaya başlayan Osmanlı kadınları için ne savaşlar ne de felaketler bitecektir. Babalarını, eşlerini, evlatlarını cephelere gönderen kadınlar I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele Dönemi’nde de bazen savaşın içinde, bazen gerisinde ama daima askerinin yanında olacaktır. Osmanlı yıllarca savaşlardan başını kaldıramamış yorgun, yıpranmış bir devlet olarak I. Dünya Savaşı’na girdiğinde halkı da bir o kadar yoksul ve bitkindir. Bu harbin her cephesi ayrı meşakkatler ve fedakârlıklar ile göğüslenmiştir. Kafkas Cephe1 Türkmen, Zekeriya; “Balkan Savaşlarında Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin Osmanlı Ordusuna Yönelik Sağlık Hizmetleri”, Belleten, Ağustos, 2004, Sayı 252, Cilt LXVIII ( 68), s. 36-60. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 74 03.04.2015 15:53:44 75 Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri si’nde Osmanlı askerleri Allahuekber Dağları’nda soğuktan donarken Kanal Cephesi’nde Tih Sahrası’nda sıcaktan kırılmıştır. Galiçya’dan Medine’ye uzanan dev bir coğrafyada kanını “tevhid” için cömertçe akıtan askerimiz, imkânsızlıklarla savaştığı her cepheyi kahramanca müdafaa etmiştir. Çanakkale Muharebeleri, I. Dünya Harbi’nin en önemli iktidar gösterilerinden biri, Osmanlı Devleti içinse en hayatî cephedir. İtilâf Devletleri’nin çok yönlü beklentiler ve büyük umutlarla açtığı bu cephe, her şeyden önce Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakarak “Şark Meselesi” ni çözmeye yöneliktir. Bu cephenin kaybedilmesi Osmanlı Devleti için İstanbul’un düşmesi ve her şeyin bitmesi demektir. Bu yüzden Çanakkale Muharebeleri, bir varoluş seramonisi, ölüm-kalım meselesidir. Çanakkale Zaferi, hiç kuşkusuz ağır bedellerle ve maddi-manevî özverilerle kazanılmıştır. Bu zaferin ardında “düvel-i muazzama” ya karşı her türlü imkânsızlık içerisinde savaşan kahraman Osmanlı askerleri olduğu kadar, cephe gerisinde de tam bir iman, sarsılmaz bir azimle savaşan topyekûn bir halk vardır. Çanakkale cephesinde varlığını vatana armağan eden şehitlerimizi ve gazilerimizi her daim rahmet ve minnetle anıyoruz ki, onların hizmetleri tüm halkımız tarafından bilinmekte ve takdir edilmektedir. Oysa bu zaferin akademik çevrelerce bilinen, ancak halkın pek de vâkıf olmadığı bir yönü daha vardır ki, o da kadın kahramanlarıdır. Bu çalışma Çanakkale destanında kadınların cephe gerisindeki hizmetlerini ve cephedeki faaliyetlerini ele alarak bu destana dokunan “kadın eli” üzerindeki tozu silmeyi amaçlamaktadır. Hastabakıcı Olarak Kadınlar Çanakkale Muharebeleri hem Osmanlı Devleti’nin kalbine - beynine yönelen tehdidin anahtarı olması hem de İstanbul’a yakınlığı dolayısıyla yardım organizasyonlarının ve cephe gerisi faaliyetlerinin en aktif şekilde hayata geçirildiği cephemiz Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 75 03.04.2015 15:53:44 76 ÇANAKKALE ZAFERİ olmuştur. Çanakkale bilhassa kara harekâtının başlamasından sonra çok yoğun ve güçlü saldırılara maruz kalmıştır. İtilâf kuvvetlerinin kısa sürede sonlandırmak üzere planladıkları taarruz öylesine ağır ve güçlüdür ki, bu çarpışmaların ortaya çıkardığı tablo gerçekten çok vahimdir. Osmanlı Devleti, 18 Mart Deniz Zaferi’nden sonra muhtemel bir kara harekâtına karşı 5. Ordu’yu, birliklerinin lojistik ikmali için de 5. Menzil teşkilatını oluşturmuştur. Ancak tüm imkânların seferber edilmesine rağmen 1915 yılı Mayıs ayı sonunda cephedeki hastanelerdeki toplam yatak kapasitesi ancak 5050’ye ulaşabilmiştir. Hâlbuki Gelibolu Yarımadası’nda kara muharebelerinin ilk haftasında şehit, yaralı ve esirlerle beraber toplam zayiat 20.000’i geçmiştir. Aralık ayı dâhil olmak üzere Müttefik kuvvetlerin geri çekilmesine kadar geçen dokuz ayda 5. Ordu’dan geri nakledilen 110.220 yaralı, 70.939 hasta ve hava değişimine muhtaç kişi menzil ve vatan hastanelerine sevk edilmiştir. Buna kayıtlara geçmeyen Bayırköy, Galataköy ve Gelibolu Hastaneleri de dâhil edildiğinde bu rakam tahmini olarak 200.000’e ulaşmaktadır.2 Söz konusu rakamlar hem muharebelerin şiddetini hem de Osmanlı Devleti’nin imkânlarının yetersizliklerini göstermesi açısından çok çarpıcıdır. İstanbul her gün binlerce yaralının nakline şahit olmaktadır. Hastaneler kısıtlı imkânlarına rağmen kapasitelerinin çok üzerinde hizmet vermektedir. Ancak tüm gayret ve fedakârlıklara rağmen bu kadar yaralı ve hastaya yetişmek mümkün değildir. İşte bu noktada İstanbul halkı, bilhassa kadınlar seferber olacaklardır. Balkan Savaşları sırasında kurulmuş olan yardım dernekleri ve yeni kurulan cemiyetler cephedeki ve cephe gerisindeki askerlerin ihtiyaçlarının temini için harekete geçeceklerdir. İstanbul’un ileri gelenleri şehre getirilen hasta ve yaralıları hususi araçları ile hastanelere nakletmekle kalmaya2 Erdemir, Lokman; “Çanakkale Muharebe Meydanlarından İstanbul Hastanelerine Sağlık Hizmetleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 2012/1, sayı 15, s:93-98. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 76 03.04.2015 15:53:44 77 Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri cak, yeri geldiğinde konaklarını yaralıların tedavilerine tahsis edeceklerdir. Eski Maârif Nâzırı Zühdü Paşa’nın kerimesi Lütfiye Hanım, Moda’daki konağının alt katını Hilâl-i Ahmer nezâretinde, masrafını kendi karşılamak kaydıyla, hastane hâline getirerek 30 yaralıyı tedavi ettirmiştir. Çoğunluğunu kadınların teşkil ettiği derneklerin ve halkın ileri gelenlerinin gayreti ile birçok resmî ve özel okul, kurum ve kuruluş binası hastane olarak kullanılmaya başlanmıştır.3 İstanbul’a getirilen binlerce yaralının nakil ve hastanelere yerleştirilmesinde, bakım ve ihtiyaçlarının temininde çalışan en aktif kurumlardan biri Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’dir.4 Cemiyetin, hastanelerde istihdam edilmek üzere hastabakıcı hanımların temininden yetiştirilmesine kadar pek çok önemli hizmetleri olmuştur. Cemiyet, gazetelere verdiği ilanlarla öncelikle Dârulfünûn Konferans Salonu’nda ve kendi genel merkezinde açılan hastabakıcılık kurslarında eğitim görenler ile Balkan Muharebelerinde tecrübe edinmiş hanımların, derhâl kendilerine başvurmalarını istemiştir. Cemiyet, müracaat eden hanımları durumlarına göre uygun hastanelere tayin etmiştir. Bunlardan Cemile Mehmed Hanım, Hanife İbrahim Hanım ve Aişe Yunus Hanım Darülfünun Hastanesi’ne Mediha İhsan Hanım Mülkiye Baytar Mekteb-i Hastanesi’ne gönüllü hastabakıcı olarak görevlendirilenlerden sadece birkaçıdır. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti kendisine başvuran 353 hanımdan 284’ünü, öncelikle kendi açtığı hastanelerde istihdam etmiştir. Sabah 7.00’de başlayan ve gece 10.30’da biten mesai saatleri, gündüz ve gece şeklinde iki vardiya olarak tanzim edilmiştir. Hastabakıcılık hizmetlerinin büyük çoğunluğu gönüllülük esasına dayalı, hiçbir karşılık beklenmeksizin verilmiştir. Bu hanımların çoğu İstanbul’un köklü ailelerinden gelme kültürlü, eğitimli hanımlardır. Darülfünûn Konferans Salonu’ndaki derslere devam eden Kerime 3 Erdemir, a.g.m., s: 101 4 Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin faaliyetleri hakkında bkz.: Sarı, ,Nil - Özaydın, Zuhal. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 77 03.04.2015 15:53:44 78 ÇANAKKALE ZAFERİ Salahor, Safiye Hüseyin Elbi5, Münire İsmail gibi hanımların yanı sıra Bahriye Nâzırı Cemal Paşa’nın eşi, Şûrâ-yı Devlet’ten İbrahim Bey’in hanımı gibi, devlet adamlarının eşleri de gönüllü olarak hastabakıcılık yapmışlardır. Burada muhakkak zikredilmesi gereken bir diğer husus da Osmanlı tebaasından birçok gayrimüslim hanımın Müslüman hanımlarla birlikte hastabakıcılık faaliyetinde bulunmasıdır. Nitekim başta Muallim Mösyö Buşe’nin hanımı Madam Okuton Buşe ile Şehir Demiryolu, Tramvay Elektrik Tünel ve İstanbul Gaz-ı Osmanî Şirketleri müfettişi Mösyö Grunberg’in zevcesi Madam Leoni Grunberg olmak üzere birçok gayrimüslim hanıma gönüllü hastabakıcılık yaptıklarından dolayı madalya verilmiştir.6 Yardım Derneklerinde Kadınlar Kadınların Çanakkale gazilerine desteği yalnızca hastabakıcılık faaliyetlerinden ibaret değildir. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti bünyesinde kurulan Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yanı sıra yardım organizasyonları ile de adından sıkça söz ettirmiştir. Kermesler, toplantılar ve sergiler düzenleyen, el işlerinin bulunduğu satış yerleri açan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi diğer derneklerle de koordineli olarak çalışmış, cephe ve cephe gerisi için gerekli malzemelerin temininde aynî ve nakdî yardımlarda bulunmuştur. Nakdî yardımlar genellikle şehit yakınları ve yetimlerinin ihtiyaçlarının temini ve sıkıntılarının giderilmesi için sarf edilmiştir. Bu hususta cemiyetler arasında organizatörlük vazifesini ise Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti yapmıştır. Savaş nedeniyle artan ekonomik sıkıntılar nakdî yardımları zorlaştırınca ihtiyaç malzemelerinin aynî yardımlarla temini ve mümkün olduğunca üretimi gündeme gelmiştir. Askerin giyim ve kuşamından has5 Balkan ve Çanakkale Muharebeleri’nde gönüllü hastabakıcı olarak çalışan Safiye Hüseyin, uluslararası kongrelerde ülkemizi temsil etmiş ilk hemşiremizdir. 6 Erdemir, a.g.m., s: 104-106 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 78 03.04.2015 15:53:44 79 Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri tanelerde lâzım olan çarşaf ve hastabakıcı gömleklerine kadar birçok malzemenin üretiminde Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi’ne bağlı Dârussınâ’nın önemli hizmetleri olmuştur. Burada, yüzlerce hanım, geceli gündüzlü gönüllü olarak çalışmak sureti ile çamaşırlar ve yatak takımları hazırlamışlar; ordu için binlerce çorap, eldiven ve boyun atkısı örmüşlerdir. Dârussınâ’da, giyim ve kuşamın yanında karyola, terlik, kundura, sedye, kazgan, uçluk, teneke, lamba, dolap, iskemle, koltuk değnekleri, maşrapa, tükürük hokkaları ve telden sargı yataklar gibi, ihtiyaç duyulan her şey ucuz bir şekilde üretilmiştir 7 Bir yanda cephede çok zor koşullarda savaşan Mehmetçiğin ihtiyaçları ve yaralanan gazilerin bakımları, diğer yanda asker aileleri ve şehit yetimleri kadınların merhametle uzanacak yardım ellerini bekliyordu. Osmanlı kadınları, bu ulvî amaçlar için dernekten derneğe koştular ve pek mühim vazifeler yerine getirdiler. Bu derneklerden Asker Ailelerine Yardımcı Hanımlar Cemiyeti Enver Paşa’nın eşi Naciye Sultan’ın himayesinde kurulmuştur. Başkanlığını Nuriye İsmail’in (Canbolat) yaptığı cemiyet; fasulye, pirinç, yağ vesaire kuru erzak yardımlarını asker ailelerine bizzat hanım üyelerin eliyle ulaştırmıştır.8 Balkan Muharebeleri sırasında muhacirlere yardım amacıyla kurulan Esirgeme Cemiyeti, hastanelerdeki gazileri ziyaret ederek kolonya, çorap, portakal ve benzeri hediyeler götürmüş, yaralılarla alâkadar olmuştur. Behire Hakkı Hanım’ın şahsî çabalarıyla kurduğu Türk Kadınları Biçki Yurdu Cemiyeti, fakir Türk kızlarına dikiş öğretmekle kalmamış hazırladıkları serginin gelirini şehit çocukları yararına bağışlamıştır. Başkanlığını Halide Edip’in yaptığı Teâlî-i Nisvân Cemiyeti, yardım organizasyonları düzenleyerek şehit evlatlarını himaye vazifesini üstlenmiştir. Balkan 7 Erdemir, Lokman; “Çanakkale Muharebeleri Sırasında İstanbul’da Yardım Faaliyetleri”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl 10, Bahar 2012, Sayı 12, S. 38-42 8 Lebib Selim, “Türk Kadınlığının Harb-i Umûmî’deki Faaliyeti”,Tük Yurdu,4 Kasım 1915,Yıl 5, Sayı 95, s. 259. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 79 03.04.2015 15:53:44 80 ÇANAKKALE ZAFERİ Savaşları sırasında Melek Hanım tarafından kurulan İstihlak-i Milli Kadınlar Cemiyeti ise mağaza ve dikişhanelerinin geliri ile yaralılar için hastane açarak bu hastanenin tüm ihtiyaçlarını karşılamıştır.9 Ayrıca yaralılara şefkat kollarını uzatan Cemiyet-i Hayriye-yi İslamiye ve ismini burada zikredemediğimiz birçok cemiyet, muharebeler sırasında yardım faaliyetlerinde ve yaralıların tedavisinde aktif bir şekilde çalışmıştır. İstanbul’da faaliyet gösteren bu dernekler düzenledikleri müsamereler, çiçek günleri, kermesler, çekilişler ile “cihâdiye yüzükleri” ve pul satışlarından elde ettikleri gelirleri Çanakkale mücahitleri ve onların aileleri için kullanmışlardır.10 Cephedeki Kadınlar Çanakkale Cephesi’nde kadınların cesaret ve hamiyeti, dernek ve hastane faaliyetlerini aşan bir boyuta sahiptir. Osmanlı kadınlarının savaşa değen merhametli ve çalışkan elleri cephede de silah tutmuş vatan müdafaasına katılmıştır. Savaşa katılarak şehit olan, esir düşen, vatanı için mücadele eden bu kadınlar, Çanakkale’nin isimsiz kahramanlarıdır. Arşivlerde, asker mektuplarında, anı aktarımlarında kendilerinden bahsedilen birkaç satırdan başka isimleri, künyeleri bilinmeyen bu kadınların varlığı bile çok geç fark edilmiştir. Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiliz arşivlerinde yapılan çalışmalarda Çanakkale’nin kadın savaşçıları ile ilgili bazı bilgilere rastlanmaktadır. Times gazetesi muhabiri, İngiliz donanmasına ait hastane gemisiyle İngiltere’ye götürülen yaralı askerlerle yaptığı görüşmelerde, 25 Nisan 1915 çıkarmasında yaralanmış bir denizci askerin, keskin nişancı bir Türk kadınıyla ilgili şöyle bahsettiğini aktarıyor: “O, bir Türk kadın savaşçısıydı ve durmaksızın saklandığı evden ateş ediyordu, evi boşaltıp teslim olmayı 9 Lebib Selim, “Türk Kadınlığının Harb-i Umûmi’deki Faaliyeti”, Tük Yurdu, 18 Kasım 1915, Yıl 5, Sayı 96, s. 269. 10 Yazıcı, Nevin; “Çanakkale Savaşı’nda Türk Kadınının Rolü”, Akademik Bakış, Cilt 5, Sayı 9, Kış 2011, s. 255-258 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 80 03.04.2015 15:53:44 81 Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri reddediyordu. Sonunda ele geçtiğinde, yanında yaşlı annesi ve çocuğu da birlikteydi. Yakalanana kadar bir pencereden ısrarla ve özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti. Sanıyorum öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti de. Üzerinde 16 askerimizin künyesiyle oldukça yüklü miktarda yabancı para bulduk…”11 Muhabirin aktardığı bilgilerden anlaşılıyor ki, bu Türk kadını subayları hedef alacak kadar bilinçli hareket etmekle kalmıyor, aynı zamanda oldukça isabetli atışlar da yapıyordu. Muhtemelen eşini cepheye gönderen bu kadın belki babasından, belki de eşinden aldığı atış eğitimleri ile üstelik de annesi ve çocuğu yanında olduğu hâlde, evini-yurdunu savunmak için silaha sarılmış, cephe gerisinde daha güvenli bir yere gitmek yerine şehit oluncaya kadar mücadele etmeyi tercih etmiş ya da etmek zorunda kalmıştır. Çanakkale Cephesi’nde savaşan kadınlardan bahseden bir diğer asker de Avustralyalı piyade er J. C. Davies’dir. Annesine yazdığı mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadınıyla ilgili olarak şunları anlatmaktadır: “Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına yine de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk’ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu.”12 Avustralyalı askerin mektubundaki ifadeleri analiz ettiğimizde “keskin nişancı Türk kızı ve yanındaki ceset” ifadeleri dikkati çekmektedir. Asker, mektubunda genç kızın yanındaki Türk şehidin cinsiyeti ve yaşı hakkında bilgi vermediğine göre cesedin çocuk, kadın ya da yaşlı bir kişiye ait olmadığı akla gelmektedir. Bu nedenle genç kızın, ailesini savunmak için hasbelkader 11 Tunçoku, Mete; Çanakkale 1915 Buzdağının Altı, TTK, Ankara, 2007, s. 135. 12 Tunçoku, Çanakkale 1915, s. 135. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 81 03.04.2015 15:53:45 82 ÇANAKKALE ZAFERİ eline silah almış bir genç hanım olmadığı, bir milis ya da askerle birlikte savaşan, üstelik askerî eğitim almış keskin nişancı bir vatansever olduğu akla gelmektedir. Çanakkale Muharebelerinde savaşan kadın keskin nişancılar konusunda kaynaklarda başka örneklere de rastlamak mümkün. Nitekim Yeni Zelanda’dan savaşmak için gelen Otago Birliği’ne mensup bir asker de kendisiyle yapılan görüşmede, “bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini, bu nişancıyı ele geçirdiklerinde şaşırıp kadın olduğunu gördüklerini…” aktarmaktadır.13 Mısır’da yayınlanan “The Egyptian Gazette” adlı gazetede yer alan, bir askerin İskenderiye’den ailesine yazdığı mektubunda, “keskin nişancı kadın” tanımlamasına “kamuflaj yapmış kadın savaşçı” betimlemesi de eklenmektedir. Askerin mektubundaki ifadeleri şöyledir: “15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında, âdeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada pusuya yatıp çarpışan keskin nişancıların çoğu kadın veya kız. Kendilerini yeşile boyayıp ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamışlar.”14 Bu ifadeleri destekler nitelikte bilgiler veren bir İngiliz yüzbaşısı ise anılarında Suvla Limanı’na yaptıkları çıkarma sırasında ele geçirilen kamuflaj yapmış keskin nişancı bir Türk kızından şöyle bahsetmektedir: “Herkes en hızlı bir şekilde sahile sürüldü… Türk siperlerindeki keskin nişancılardan bize ateş edildi. Biraz ateşten sonra çalıların arkasından bir Türk kızı geliyordu. Kimliğini gösteren bir çeşit yuvarlak işaret diskleri ve kollarında saatler olduğu hâlde yakalandı. Çalılığa uysun 13 Tunçoku, a.g.e. s. 136. 14 Tunçoku, a.g.e. s. 136. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 82 03.04.2015 15:53:45 83 Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri diye vücudu yeşil boya ile kamufle edilmişti. Keskin nişancılık eğitimi almıştı. Başka yakalanan Türk kadınları da vardı.”15 Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde araştırma yaparken kadın savaşçılarla ilgili bilgilere ulaşan Mete Tunçoku, bu ifadeleri önce, savaş koşullarında ruhsal çöküntüye uğramış birkaç yabancı askerin hayal ürünü olarak düşündüğünü, ancak asker mektup ve günlüklerini yer, zaman ve olay boyutu ile birbirleriyle karşılaştırınca bu bilgilerin doğru olduğu kanaatine ulaştığını ifade etmektedir. Hatta ona göre “Arşivlerde ulaştığı örnekler Çanakkale Muharebelerinde kadın savaşçılar meselesinin bireysel birkaç olaydan ziyade örgütlü bir eylem oldukları kanısını güçlendirmektedir.”16 Çanakkale’nin kadın mücahitleri bireysel ya da örgütlü her nasıl olursa olsun, hepsi de gönüllü olarak savaşa dâhil olmuşlardır. Bu kadınlar savaş zamanı duran üretime katkıda bulunmakla, cephe gerisi için geceli gündüzlü çalışmakla yetinmemişler; kanlarını da vatanları uğruna akıtmayı göze almışlardır. Çanakkale’de savaşan kadınlarımızın sayısı, hangi cephelerde ve nasıl savaştıkları bugün için net olarak bilinmemektedir. Umarız arşivlerde yapılacak yeni çalışmalar, Çanakkale’nin isimsiz kadın mücahitlerini ve faaliyetlerini gün ışığına çıkarır. Ancak Çanakkale Cephesi’nde savaşan ve isimleri bilinen iki mücahidemizi burada zikretmeden konuyu nihayete erdirmek vefasızlık olur. Çanakkale Muharebelerine bilfiil katılan kadınlarımızdan biri Hatice Hanım’dır. Anafartalar’da 56. Fırka’da mücadele eden Hatice Hanım, tanınmamak ve savaş dışı kalmamak için Ahmet ismiyle Mehmetçiklerimizin saflarında savaşmıştır. 20 Mart 1926 tarihli Zafer-i Milli gazetesine verdiği beyanatta kendisini şöyle tanıtır: “İzmir’in Kemalpaşa (Nif) kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum 15 Yazıcı, a.g.m. s. 248. 16 Tunçoku, a.g.e. s. 134, 136. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 83 03.04.2015 15:53:45 84 ÇANAKKALE ZAFERİ Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. Fırka’da silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim…”17 Çanakkale’de çarpıştığı bilinen bir diğer kadın mücahit ise Zeynep Mido Çavuş’tur. Zeynep Mido, Çanakkale Cephesi’ne çok uzaklardan, üstelik de artık Osmanlı toprağı olmayan Kosova’dan katılmıştır. Büyük bir vefa örneği göstererek kilometrelerce yolu her türlü zorluk ve meşakkatle aşan Kosovalı gönüllülerden biridir Zeynep Mido. Gora Dragaş’taki akrabası İsmet Dırda’nın anlattıklarına göre, savaşa bekâr olarak katılmış ve burada şehit düşmüştür.18 Son söz Köyleri, kasabaları erkeksiz bırakan, mektepli gençleri cepheye koşturan Çanakkale Muharebeleri, tüm Osmanlı yurdunun tek yürek olarak attığı, tüm varlığımızı ortaya koyduğumuz bir savaştır. Büyük bedellerle elde edilmiş büyük bir zaferdir. Tarihimizin bu altın sayfasında şehitlerimizin, gazilerimizin payı yanı sıra kadınların da çok önemli hizmetleri ve emekleri vardır. Zaferin her aşamasında hizmet eden bu kadınlar, vatanının varlığı ve dirliği yolunda adanmanın mukaddes örnekleridir. Onlar, hastanelerin sığdıramadığı yaralıları evlerine almış; hastabakıcılık yaparak gazilerinin yaralarını sarmıştır. Şehit emanetlerine sahip çıkmış, dul ve yetimleri koruyup gözetmişlerdir. Cephedeki askerin ihtiyaçları için para toplamış, paranın yetişmediği yerlerde ihtiyaç malzemelerini gece gündüz çalışarak kendileri üretmiş bu da yetmemiş, eline silah almış, vatan için savaşmıştır. Çanakkale destanı böyle yazılmıştır. 17 Yazıcı, a.g.m. s. 249. 18 Sofuoğlu, Ebubekir; Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Yarımada Yayınları, İstanbul, 2008, s. 80. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 84 03.04.2015 15:53:45 85 Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri Çanakkale Muharebelerinde canlanan milli şuur İstiklâl Harbi’mizin en önemli dinamiği olacaktır. Bu süreçte kadınların gerek cephe gerisindeki gerekse muharebe meydanlarındaki faaliyetleri Milli Mücadele Dönemi’nde kadınlarımızın daha da aktif roller üstlenmesine zemin hazırlamıştır. KAYNAKLAR Bilgin, İsmail; Safiye Hüseyin Çanakkale’nin Kadın Kahramanı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2013. Erdemir, Lokman; “Çanakkale Muharebe Meydanlarından İstanbul Hastanelerine Sağlık Hizmetleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 2012/1, sayı 15. Erdemir, Lokman; “Çanakkale Muharebeleri Sırasında İstanbul’da Yardım Faaliyetleri”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl 10, Bahar 2012, Sayı 12. Kurnaz, Şefika; Balkan Savaşında Kadınlarımız, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2012. Sarı, Nil - Özaydın, Zuhal; “I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin Sağlık ve Sosyal Yardıma Katkıları”, II. Türk Tıp Tarihi Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, İstanbul, 20-21 Eylül 1990, TTK, Ankara,1990. Sofuoğlu, Ebubekir; Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Yarımada Yayınları, İstanbul, 2008. Tunçoku, Mete; Çanakkale 1915 Buzdağının Altı, TTK, Ankara, 2007. Türkmen, Zekeriya; “Balkan Savaşlarında Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin Osmanlı Ordusuna Yönelik Sağlık Hizmetleri”, Belleten, Sayı 252, Cilt LXVIII ( 68), Ağustos, 2004. Yazıcı, Nevin; “Çanakkale Savaşı’nda Türk Kadınının Rolü”, Akademik Bakış, Cilt 5, Sayı 9, Kış 2011, s. 255-258 Lebib Selim, “Türk Kadınlığının Harb-i Umûmî’deki Faaliyeti”, Tük Yurdu, 22 Teşrinievvel 1331 (4 Kasım 1915),Yıl 5, Sayı 95. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 85 03.04.2015 15:53:45 Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!” Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 86 03.04.2015 15:53:45 Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi D. Mehmet DOĞAN Yazar Çanakkale; Birinci Dünya Harbi’nin vitrin savaşı. O zamanki dünya hâkimi İngiltere’nin müttefikleriyle açtığı flaş (gösterişli, çarpıcı) cephe. Önce dünyanın en büyük donanmaları, sonra en güçlü orduları Çanakkale’yi geçmeye çalıştılar. Çanakkale geçilse İstanbul düşecek… Osmanlıların sultanı, Türklerin hakanı, Müslümanların halifesinin başkenti düşmanın eline geçecek. Bu Devlet’in sonu demek, Müslümanların atıf merkezinin tamamen çökertilmesi demek… Bu savaşın ve zaferin şiirini Mehmet Akif yazdı. Safahat’ın 6. kitabı Âsım’da yer alan parça destanî (epik) şiirin emsali görülmemiş muhteşem örneği. Şiir olarak da şaheser olduğundan şüphe yok. Mehmed Akif’in “ruhunun vahyi”ni duyarak yazdığı şiir, ilhamın ulaşabileceği şahika. “Çanakkale Şehidlerine” diye bilinen bu şaheser şiiri Mehmet Akif, savaş devam ederken zihninde taşıyor ve zafer haberini yol arkadaşı Teşkilat-ı Muhsusa Reisi Kuşçubaşı Eşref’ten duyunca Çanakkale’den binlerce kilometre uzakta, Hicaz demiryolu hattında bir tren istasyonunda, El Muazzam’da, bir gecede hıçkırıklar içinde yazıyor. “Allahım bu şiiri yazmadan canımı alma!” diye dua ediyor… 87 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 87 03.04.2015 15:53:45 88 ÇANAKKALE ZAFERİ Bir kâbusun, ferdiyet adına değil; bir millet adına, bir din adına duyulan yok olma hissiyatının yerini zafer heyecanına bırakması şiirin bütününde fark ediliyor. “Şu boğaz harbi nedir?” diye başlayan şiir, çok canlı ve gerçekçi savaş tasvirleri ihtiva ediyor. Savaşın mahiyeti, düşmanın üstün savaş teknolojisi1*, dünyanın her tarafındaki sömürgelerden toplanmış asker kalabalığı ve her şeye rağmen tevhidi kurtaran askerin olağanüstü ve insanüstü kahramanlığı Mehmed Akif’e Bedir’i, Kılıçarslan’ı, Selahaddin’i hatırlatıyor. Bedir İslam’ın ilk harbi; varlık yokluk savaşı. Kılıçarslan, haçlıları Anadolu’da durduran kahraman Selçuklu sultanı…Anadolu’daki tarihimizin kesintiye uğramamasını sağlıyor. Selahaddin, Kudüs’ü işgalden kurtaran büyük kahraman. O yüzden “Şarkın en sevgili sultanı.” Çanakkale’de savaşan asker kanıyla tevhidi kurtarıyor ve Hz. Peygamber’in kucak açtığı bir şahsiyet olarak övülüyor. Mehmed Akif, şiiri savaşın sıcağında yazıyor ve bu zaferin doğurduğu gelecek ümidini ifade ediyor. Çanakkale’yi görmeden destanını yazdı, Sakarya’yı yaşadı, fakat yazmadı Mehmed Akif, Millî Mücadele’nin başlangıç safhasında dâvet üzerine “İslam şairi” kimliği ile Ankara’ya geçti, Anadolu’nun ihtilaflı bölgelerinde, cephelerde dolaştı; halkı İslam’ı boğmak isteyen emperyalizmle mücadeleye çağırdı. Sakarya Savaşı sırasında Ankara’yı terk etmeyenlerdendi.2 1 * Mesela ilk defa Çanakkale’de uçak, savaş maksatlı kullanılmıştır. Bu, Akif’in şiirinde “Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyare” mısrası ile ifade edilir. 2 Mehmed Akif’in Ankara’ya davet edilişi, geçişi, burada “İslam şairi” olarak karşılanışı ve Ankara’daki hayatı konusunda bkz. D. Mehmet Doğan: İslam Şairi İstiklâl Şairi Mehmed Akif. Ankara, 2008 sf. 41-82 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 88 03.04.2015 15:53:45 89 Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi Sakarya Muharebelerinin top seslerini Ankara’da duydu fakat Sakarya’nın şiirini yazmadı… Ankara’da yazdığı İstiklâl Marşı, Çanakkale Şehidlerine şiiri ile aynı zeminde yazılmış bir metin ve bir kimlik tanımlaması. Mehmed Akif onu ısrar üzerine, mecbur kaldığı için yazdı. Yazdığında Milli Mücadele’nin elle tutulur bir başarısı sözkonusu değildi, aksine Yunan kuvvetleri Batı Anadolu’da ilerliyordu. Millî Mücadele’nin kazanılmasında bu şiirin de payının olduğunda şüphe yoktur. İstiklâl Marşı’nın kabul edildiği 1921 yılının Mart ayı, Yunan kuvvetlerinin taarruza geçtiği bir dönemdir. 23 Mart’ta Yunan ordusunun Bursa ve Uşak cephelerinde ileri harekâtı başlamıştır. 25 Mart’ta Sapanca’yı, 26 Mart’ta Adapazarı’nı işgal etmişler, 27 Mart’ta İnönü’ye taarruza geçmişler, ertesi gün, Kanlısırt ve Metristepe’yi ele geçirmişlerdir. Bu sıkıntılı zamanda BMM’nin Muhafız Taburu Batı Cephesi’ne sevk edilmiştir. Hâkimiyet-i Milliye’nin 28 Mart nüshasında, birinci sayfanın sol alt köşesinde, üç sütun üzerine “Cephelerde kahraman mücahidlerimize” başlığı altında Mehmed Akif’in Berlin Hatıraları şiirinin bir bölümü yayımlanmıştır. Bilindiği üzere, Mehmed Akif bu şiiri, Çanakkale muharebeleri devam ederken yazmıştır. Şiirin birinci bölümünde cephelerde savaşan, alınları dine en son istihkâm olan büyük mücahidlerden sebatı kesmemeleri, sonuna kadar mücadele etmeleri istenmekte, “korkma” diye başlayan ikinci kısımda ise savaşan askerlerin, büyük mücahidlerin cevabı şiirleştirilmektedir. Huda rızası için ey mücahidîni kiram ….. Huda rızası için ricat etmeyin -Korkma Cehenenem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 89 03.04.2015 15:53:45 90 ÇANAKKALE ZAFERİ Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun Meğer ki harbe giren son nefer şehid olsun …. Değil mi cebhemizin sinesinde iman bir, Sevinme bir, acı bir; gaye aynı, vicdan bir, Değil mi ortada bir sine çarpıyor...Yılmaz.3* Cihan yıkılsa, emin ol bu cebhe sarsılmaz.4 Mehmed Akif’in Çanakkale için sadece Çanakkale Şehidlerine şiirini değil, Berlin Hatıraları’nın sonundaki bu şiiri de yazmıştır. Bu şiir de Türkiye’den, uzakta, bir hayli kuzey ve batıda Berlin’de yazılmıştır. Mehmed Akif, Almanlara esir düşen İngiliz ve Fransız sömürgelerinden toplanmış askerleri aydınlatmak için Berlin’de bulunduğu süre içinde sürekli Çanakkale Cephesi’ni düşünmüştür. Bu cephedeki savaşın seyri üzerine etrafında bulunan askerlerden bilgi almaya çalışmıştır. Ve nihayetinde bu şiiri yazmıştır. Şiirin altındaki tarih ilgi çekicidir: 18 Mart 1915!5* Bu tarih Çanakkale Deniz Zaferi’nin tarihidir! Mehmed Akif, o zamanın haberleşme imkânları ile Berlin’de, deniz zaferinden hemen haberdar olup şiiri böylece bitirerek tarihlemiş olabilir mi? Bu hususta bir bilgiye sahip değiliz. Çanakkale Şehidlerine ikinci millî marşımız! İstiklâl Marşı’nı bir tarafa bırakalım. Mehmet Akif’in “millî marş” mahiyetinde bir şiiri daha var ki resmî koruma olmadan, hiçbir mecburiyet yokken sürekli okunmaya devam ediyor. Bu, “Çanakkale Şehidlerine” diye bilinen muhteşem şiirdir. Bu 3 Kitap hâlindeki baskılarda “Değil mi sînede birdir vuran yürek...Yılmaz.” şeklindedir. 4 D.M.Doğan, a.g.e, sf. 76-79 5 * 5 Mart 1331, 1917’de takvim düzeltme maksadıyla Juliyen takviminden Gregoryen takvimine geçildiğinden, daha önceki yıllar için 13 gün ilavesiyle 18 Mart’a tekabül etmektedir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 90 03.04.2015 15:53:45 91 Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi şiir, edebiyatımızın daha önce örneği olmadığı gibi sonra da benzeri yazılmamış olan muazzam bir destanî örneğidir. Biz Çanakkale’nin ruhunu ondan öğreniriz. O olmasa Çanakkale Zaferi önemsiz sayılmazdı elbette. Fakat bu edebî metnin Çanakkale Muharebelerinin ve muzafferiyetinin öneminin kavranmasında nasıl büyük bir rolü olduğunu görmemek mümkün değildir. Bildik kelimelerle yazılmış bu şiirin vazgeçilmezlik sırrı belki de şairin “ruhunun vahyini” duyarak yazmasından kaynaklanır. Bazı kelimeleri, bugün gençler tarafından bilinmemektedir ama bu onun tesirini azaltmamaktadır. Millî günlerde, Çanakkale ile ilgili toplantılarda onun okunmaması mümkün değildir. Sunucular ondan mısralar aktarır, konuşmacılar sözlerini bu şiirle takviye eder ve nihayet güzel şiir okuyan birisi baştan sona okur. Hiçbir şiir, hiçbir metin onun yerini tutamaz. Mehmed Akif’in bu şiiri Arabistan görevi sırasında yazdığı, seyahatte beraber olduğu Teşkilat-ı Mahsusa reislerinden Eşref Sencer Kuşcubaşı’na dayanılarak iddia edilmiştir.6 Bu iddia, bize şiiri 1915 yılının ikinci yarısına tarihleme imkânını veriyor. Eğer böyle ise, şair şiiri yayımlamakta aceleci davranmamıştır. Safahat’ın 6. Kitabını teşkil eden Âsım’ın Sebilürreşad’da tefrika edilişi sırasında, bu şiir parçasının 10 Temmuz 1340 (1924) nüshada yayımlandığı bilinmektedir. Bu durumda, Çanakkale Şehidlerine şiirinden kamuoyunun 1924 yılında haberdar olduğunu söyleyebiliriz. Aslında Mehmed Akif Çanakkale ile ilgili şiir yazmakta yalnız değildir. Bir hayli şair ve yazarımız Çanakkale’yi yazmış, bu şiirlerin önemli bir kısmı döneminin dergilerinde, şiir kitaplarında yer almış, daha sonra da kahramanlık şiirleri antolojisi kavramı içinde ifade edilebilecek kitaplarla okuyuculara ulaşmıştır. Bu anlamda diyebiliriz ki hayli zengin bir Çanak- 6 Cemal Kutay: Necid Çöllerinde Mehmed Akif. İstanbul 1992 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 91 03.04.2015 15:53:45 92 ÇANAKKALE ZAFERİ kale edebiyatı vardır ve daha sonra da bu edebiyata ilâveler yapılmıştır. Çanakkale edebiyatı ve “Edebî heyet” Çanakkale edebiyatını harekete geçiren unsurlar arasında Başkumandanlık Vekaleti İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün organizasyonunu ihmal etmemek gerekir. Bu müdürlük 1915 yılının Haziran ayında İstanbul’da bulunan edebiyat ve güzel sanatlarla ilgili şahsiyetlere birer yazı gönderip Çanakkale Harb sahasını ziyaret ederek hissiyatlarını halka ve gelecek nesillere aktarmalarını duyurmuştur. “Edebî Heyet” denilen bu grup, 11 Temmuz 1915 Pazar günü sol kollarında çift yeşil defne dalından işaretli hakî keten elbiseleriyle Sirkeci Garı’nda bir araya gelmiş, onları taşıyacak tren de saat 8.00’de hareket etmiştir.7 Edebî Heyet’te şu isimler yer almaktadır: Ağaoğlu Ahmet, Orhon Seyfi (Orhon), Enis Behiç (Koryürek), Alaeddin (Gövsa), Ali Canip (Yöntem), Celâl Sahir (Erozan), Hıfzı Tevfik (Gönensay), Hamdullah Subhi (Tanrıöver), Hakkı Süha (Gezgin), Ömer Seyfeddin, Mehmet Emin (Yurdakul); ressamlar: Çallı İbrahim, Nazmi Ziya; mûsıkîşinaslar: Rauf Yekta, Selahaddin ve Yusuf Razî8*. Yazar Müfid Ratib yolda hastalanmış, Uzunköprü’den dönmüştür. Heyetin rehberleri Erkân-ı Harb (kurmay) Binbaşı Edib, Yüzbaşı Hulusî Bey’dir. Davetin daha fazla şair, yazar ve sanatçıya gönderildiği tahmin edilebilir. Mesela, Tevfik Fikret’in de davet edildiği, fakat hastalığından ötürü katılamadığı söylenmektedir. Katılanlar listesinde o zamanın orta yaşlı yazar ve şairleri yanında, Orhan Seyfi ve Enis Behiç gibi genç edebiyatçılar da vardır. 7 Ziver Tezeren: Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi. (bs. yeri yok) 1990? 8 * Bu iki isim hakkında bilgi bulamadık. Yusuf Razî, şair ve bestekâr Leyla Hanım’ın oğlu olabilir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 92 03.04.2015 15:53:45 93 Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi Gidiş ve dönüş hariç, 10 günlük bir seyahat sözkonusudur. (Dönüş vapurla yapılmıştır.) Gelibolu’da 5. Ordu Kumandanı Mareşal Liman von Sanders, karargâhında ziyaret edilerek işe başlanmış, daha sonra Ârıburnu ve Seddülbahir’deki harb sahaları gezilmiştir. Heyettekiler mümkün olduğu kadar düşmana yakın siperlere kadar götürülerek savaşın havası hissettirilmeye çalışılmıştır. Gerçekten kara savaşlarının devam ettiği bu dönemde harbin bütün vechelerini görmek ve hissetmek mümkündür. Kan ve barut kokuları alınmakta, savaşın meydana getirdiği hasarlar çıplak gözle görülmektedir. İtilaf Devletleri’nin muazzam deniz güçlerinin başarısızlığından sonra 25 Nisan’da çıkarma başlamış, her iki taraf da ağır kayıplar vermiştir. Temmuz ayının bugünlerinin son saldırı öncesi çıkarma yapmayı planlayan düşman tarafın bekleme dönemi olduğu tahmin edilebilir. Edebî Heyet’in ayrılmasından on gün kadar sonra İtilaf güçleri son hamlelerini yapmışlar ve yeni kuvvetler çıkararak başlattıkları bu saldırı da 8-9 Ağustos’ta püskürtülmüş, son olarak 21 Ağustos’aa Anafartalar zaferinden sonra savaşın kaderi belli olmuştur. Edebî Heyet’te yer alan şair ve yazarların önemli bir kısmı Çanakkale ile ilgili olarak şöyle veya böyle eser ortaya koymuştur. Ebedî heyette yer almayan şair ve yazarların katılmasıyla güçlü bir Çanakkale edebiyatı ortaya çıkmıştır. Heyette yer almayan Abdülhak Hamid (Tarhan), Yahya Kemal (Beyatlı), Midhat Cemal (Kuntay), Ziya Gökalp, Faik Ali (Ozansoy) gibi dönemin meşhur şairleri yanında, sonradan romanlarıyla meşhur olacak Hüseyin Rahmi (Gürpınar) gibi bazı gençler de bu edebiyatta yerini almıştır. Elbette burada ismi zikredilen veya zikredilmeyen edebiyatçıların eserleri önemlidir ve Çanakkale mahşerinin bugüne yansıtılmasında mühim rolleri olmuştur. Fakat Mehmed Akif’in Çanakkale Şehidlerine şiiri bütün bunların fevkinde bir tesir icra etmiştir. Tek başına bir Çanakkale edebiyatı olan Âsım’ın Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 93 03.04.2015 15:53:45 94 ÇANAKKALE ZAFERİ “Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi” bölümü, bu bölümün içinde yer alan “Yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor/Bir hilâl uğruna, yâ rab, ne güneşler batıyor.” beytiyle başlayan kısmı bütün bir Çanakkale edebiyatına denk sayılabilir. Mehmed Akif’le ilgili ilk kitabın müellifi, dönemin büyük edebiyatçılarından Süleyman Nazif’in Çanakkale Şehidlerine şiirini okuduktan sonra, “Allah’ın şehitleri olduğu gibi şairleri de var.” dediği rivayet edilir! Mehmed Akif, Çanakkale Muharebelerini yakından müşahade etme imkânı olmadan, harb sahasını görüp savaş havasını koklamadan, binlerce kilometre uzakta iki şiir yazmıştır. İlki kuzey ve batıda Berlin’de, ikincisi güney ve doğuda, Arabistan’da, El-Muazzam’da. Görenler hissiyatlarını konuşturmuş, eserlerine yansıtmıştır. Buna rağmen binlerce kilometre uzakta bulunan Mehmed Akif, Çanakkale’nin şiirini bütün gerçekliği, şumûlü ve en ihatalı hâliyle kaleme almıştır. Böylece bize vazgeçilmez, her okunuşunda hissiyatımızı ayağa kaldıran, muazzam bir destanî eser armağan etmiştir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 94 03.04.2015 15:53:45 Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 95 95 03.04.2015 15:53:45 “Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına; Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 96 03.04.2015 15:53:45 İmanın Zaferi Çanakkale ve Edebiyatımıza Akislerinden Birkaç Damla Prof. Dr. Mustafa İ. UZUN Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Kibriyâ nûr-ı nigâhı yetişip ordumuza Kudret-i lâ-yetenâhî yetişip ordumuza Aşk-ı kudsiyyet-i şâhî yetişip ordumuza Lâkin imdâd-ı İlâhî yetişip ordumuza Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden* I . Dünya Savaşı yıllarında 3 Kasım 1914 - 9 Ocak 1916 tarihleri arasında, İstanbul’u işgal etmek isteyen İngiliz ve Fransızlar, yanlarında sömürgelerinden getirdikleri askerlerden oluşan müttefik kuvvetleriyle Çanakkale Boğazı’nı geçmeye çalışmışlardı. Osmanlı ordusunun, müttefiklerin deniz, kara ve hava birlikleriyle Çanakkale Boğazı ve çevresinde yaptıkları deniz, kara ve hava savaşları, Çanakkale Cephesi veya Çanakkale Savaşları adıyla anılmıştır. Savaşın düğüm veya dönüm noktasını ise Çanakkale’ye “geçilmez” damgasını vuran Osmanlı ordusunun gücünü bir kere daha dünyaya tescil ettirdiğini gösteren ve günümüzde de kutlamaların yapıldığı 18 Mart Deniz Zaferi teşkil etmektedir. Bir yıl süren şiddetli kara savaşlarından da netice alamayan müttefikler, sonunda Çanakkale Cephesi’nden çekilmek zorunda kalmışlardır. * Nigâr Hanım Sultan Reşâd’ın Gazelini Tahmis’den 97 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 97 03.04.2015 15:53:45 98 ÇANAKKALE ZAFERİ Günümüzde “İmanın Zaferi” olarak takdim edilmekten kaçınıldığına şahit olduğumuz bu büyük başarıyı, vatanperverlik, şehâdet, gazilik, ölümden korkmamak, ferâgat ve fedâkarlık gibi dinî-ahlaki özelliklerinden soyutlayarak, neredeyse bütünüyle göz ardı edilmek istenen bu yönüyle ortaya koymak, hâlimiz ve geleceğimiz bakımından daha önemli görünmektedir. Konuyu bu yazının sınırları içinde lâyık olduğu şekilde ele almaya imkân yoksa da şu hususları hatırlamak da yeterli fikir verebilecektir. Çanakkale Zaferi neden “İmanın Zaferi” idi, neden günümüzde de böyle kabul edilmelidir? Bilindiği üzere müminler daima “Düşmanlarınız için gücünüz yettiğince kuvvetli hazırlıklar yapınız!” emr-i ilâhisine1 uygun bir şekilde güçlü ve hazırlıklı olmalıdır. Sultan II. Abdülhamid de saltanatı yıllarında, düşmanların bu boğaza saldıracaklarını öngörerek Çanakkale’de yeni tabyalar inşa ettirmiş ve buraları devrin en gelişmiş silahları, toplarıyla donatarak tahkim ettirmiş, “devlet-i aliyyenin gücü yettiğince” kuvvetli hazırlıklar yaptırmıştı. Nitekim savaş başladığında Beylerbeyi Sarayı’nda hal’ edilmiş padişah sıfatıyla yaşamakta olan II. Abdülhamid, kendisini Çanakkale Şavaşı’nın başladığından haberdâr etmek ve ortaya çıkacak tehlikelere karşı onu Konya’ya nakletmek üzere izin isteyen Sultan Reşad’ın Dışışleri Bakanı Talât Paşa’ya: “Padişahımıza söyleyin! Ben Çanakkale’yi zamanında çok güzel bir biçimde savunmaya hazırlamıştım. Oradan hiçbir donanmanın Boğaz’ı aşması mümkün değildir.” derken2 Anadolu ve Rumeli Hamidiye bataryalarını inşa ettirdiğini ve bu arada 1 Enfâl, 8/ 60. 2 Sultan Abdülhamid’in bu cevabı ve bu yazıda devamını aktaramadığımız sözleri, başlı başına ele alınıp dersler çıkarılacak mahiyettedir. Ayrıca korkak sıfatı kendisine yapıştırılmaya çalışılan Abdülhamid Han’ın, cesaret, vatanperverlik, tarih şuuru ve siyaset bakımlarından nasıl bir padişah olduğunu da ortaya koymaktadır. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 98 03.04.2015 15:53:45 99 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA diğer tabyalarda yaptırdığı savunma onarımlarını kastetmekteydi. Nitekim Namazgâh Tabyası ile Rumeli Mecidiye Tabyası arasında yer alan Rumeli Hamidiye Tabyası ile karşısındaki Anadolu Hamidiye tabyaları Çanakkale Savaşlarından tam 29 yıl önce 1896 yılında Sultan Abdülhamid tarafından yaptırılmış ve devrin en modern topları ile donatılmıştı. Şunu da eklemekte büyük fayda vardır ki sanat tarihçilerine göre “bu tahkimat Osmanlı dönemi Türk askerî mimarisinin en başta gelen örneklerinden biridir ve Türk tarihi bakımından olduğu kadar Türk askeri yapı sanatı bakımından da büyük değere sahiptir.3 Savaş başladıktan sonrası ordunun tâbiyesine, savaş planlaması ve çarpışmalar esnasında askerlerin üzerine düşenleri hakkıyla yapabilmesine kalmıştı. Buna bir de “niyeti” eklemeliyiz. Vatanı, Mehmed Akif’in cümlesiyle “harîm-i İslamı çiğnetmemek” niyetini… Bu uğurda şehit olmak, gazi kalmaktaki iman kararlılığını… Vatan sevgisinin imandan kaynaklandığı inancını… Gerisi “Allahın dininin yaşamasına, hâkim olmasına destek verirseniz o da size her hâl ü kârda yardım eder.”4 ölçüsünü koyan Rabbimizin lütuf ve ihsânına, nusret-i İlâhisine kalır. Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasında, kulun kendine düşeni yapması ve Allah’ın meded ü inâyetiyle zuhur ettiği aşikâr olan şu üç başarı çok önemli olmuştur: 1. Küçük bir mayın gemisi olan Nusret, geceleri çalışarak, elindeki mayınları Boğaz’ın gerekli yerlerine döşedikten sonra geride kalan 20 kadar mayın ile müttefik donanmasının hücûma geçmesini beklemek üzere sâlimen limanına dönmüştü. Ancak durumu tespit eden düşman, bu mayınları temizleyerek deniz yolunu 18 Mart sabahı başlayacak olan büyük taarruza hazır ve tehlikesiz hâle getirmişti. Büyük zorluklarla gerçekleştirdiği bu tahkimâtın düşman tarafından yok edilmesi üzerine 3 Semavi Eyice, “Çanakkale Hisarı”, TDV İslâm Ansiklopedisi, VIII, 205. 4 Kur’ân-ı Kerîm, Muhammed 47, 7, el-Hâc 22, 40. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 99 03.04.2015 15:53:45 100 ÇANAKKALE ZAFERİ Nusret, tekrar sessizce Boğaz’a, Boğaz’ın karanlık ve serin sularına açılmış, elinde kalan az sayıdaki mayını, bu sefer, düşmanın temizlediği sahaların dışındaki en umulmadık yer olan Karanlık Liman bölgesine kıyıya muvâzi bir şekilde döşemişti. Düşmanın yenilmez armadası tarafından fark edilemeyen bu yeni tahkimât, ertesi sabah, Boğaz’ın mayınlardan temizlenmiş olduğu düşüncesiyle rahat hareket eden müttefik donanmasına ait gemilere, Osmanlı istihkâmlarını daha yakından dövmek için kıyıya yaklaşarak ateşe başlama cesareti vermişti. Böylece düşman zırhlıları aynı zamanda Osmanlı toplarının menziline de girmiş oluyorlardı. Sonunda büyük düşman zırhlılarından Buvet, Ocean, İrrestıble gemileri bu mayınlara çarptıkları gibi bataryalardan açılan Osmanlı top ateşinin da tesiriyle kısa zamanda sulara gömülmüştü. Bu da müttefikler için, deniz harekâtının kaderini etkileyen büyük bir kayıp ve esaslı bir başarısızlık doğurmuştu. 2. Bataryalardan yapılan ateşin hangi şartlarda ve ne sıkıntılarla yapıldığını ve buna rağmen nasıl etkili olduğunu görmek için şu tek misal yeterlidir: Koca Seyyid’in görev yaptığı Rumeli Mecidiye Topçu Bataryası, ağır düşman bombardımanı altında kalmış, cephaneliğine isabet eden top mermisiyle büyük zâyiat ve şehit vermişti. Toz duman kalkıp da Koca Seyyid bataryada arkadaşı Niğdeli Ali’den başka sağ kalan olmadığını anlayınca, hasar görmemiş tek topun namlusuna, aslında vinç yardımıyla sürülebilen 215 okkalık mermiyi (276 kilo) mucizevî güçle kaldırarak arkadaşının da yardımıyla namluya sürmüş, nişan alıp ateşlemişti. Bu mermi düşmanın Ocean adlı büyük zırhlısını kıç tarafından vurmuş, dümeni hasar gören dev zırhlı, başıboş kalınca Nusret’in döşediği mayına çarpmış ve yan yatarak sulara gömülmüştü. Düşünelim, bataryadan kalan iki asker, birkaç mermi, bunlardan birini mucizevî bir güçle namluya süren bir kahraman, Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 100 03.04.2015 15:53:45 101 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA ateşlendiğinde, koca zırhlının dümenine isabet ederek onu batıran o mermi!.. Bunlar te’yid-i ilahî olmadan mümkün olabilir mi? Nitekim durumdan haberdar olan batarya komutanı Seyyid’i tebrike gelmiş, onu orada onbaşılık rütbesiyle taltif etmiş, bu yiğidin top başında gösterdiği mucizevî gücü tarihe kaydetmek üzere, kahramanlığının resmini çektirmek istemişti. Seyyid onbaşıdan mermiyi aynı şekilde namluya yerleştirmesi istenince, birkaç kere denemesine rağmen başarılı olamamış, etrafındakilerden utanarak “Komutanım, mahsustan olmuyor! Ben bu mermiyi Allah’ın yardımıyla kaldırmışım.” deyince, bu kahraman, merminin ahşaptan yapılmış benzerini sırtına alarak resim çektirmek durumunda kalmıştı. 3. Öte yandan Gelibolu’yu arkadan zaptederek Boğaz’a inmek isteyen donanmanın çıkarma kuvvetleri, hesap ettikleri Kabatepe kumsalı yerine, akıntının tesiriyle farkına varmadan sürüklenip dik yamaçların kestiği dar bir kıyı şeridi olan Arıburnu’na çıkmışlardı. Burada arazi şartlarının önlerine koyduğu zorluklara bir de beklemedikleri bir mukavemetle karşılaşarak erimelerini eklersek, Boğaz’daki donanma kuvvetlerine yardım etmek şöyle dursun, büyük zâyiat vermişler ve kendi canlarını bile zor kurtarmışlardır. Yuvarlak hesapla, iki yıl boyunca irili ufaklı örnekleri çoğaltılabilecek bu gibi fevkalâde hadiseleri, konuyla ilgili âyet ve hadislerde mevcut müjdeler yanında, Hz. Peygamber ve ashabının, savaş ve gazalarında yaşanmış örnekleri de hatırlayarak, ilâhi destek ve himmet, yahut imanın gücü veya zaferi olarak izah etmekten başka sağlam bir açıklama olabilir mi?!. İşte bu sebeplerle Çanakkale Muharebeleri, Türk kültür, edebiyat ve sanatında çok sayıda şiir, roman, tiyatro, makale, asker ve komutanlarla yapılan birçok röportaj5 ve hâtıra türünde yazılar yanında müstakil incelemelerle, resim ve fotoğraf sanatlarının ortaya koyduğu tarihi malzemeyle, mûsıkîmizin 5 Ruşen Eşref, Çanakkale’de Savaşanlar Dediler ki, (s.?Ankara 1990). Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 101 03.04.2015 15:53:45 102 ÇANAKKALE ZAFERİ şarkı, türkü ve marş gibi formlarında ölümsüzleşmiş şanlı bir müdâfaanın tarihidir.6 Bu birikimin Türkçedeki zenginliği, çeşitliliği, savaşın ve başarının büyüklüğüne yakışacak ölçüde olmasa da Türk tarihindeki pek çok zafere ve benzeri başarıya kıyasla, kemiyet ve keyfiyet itibariyle ciddi derecede bereketli olmuştur. Bu eserleri genel olarak, savaşın cereyanı sırasında ortaya konulanlar ile kesin galibiyetin sağlandığı, müttefiklerin Çanakkale’den çekildikleri 9 Ocak 1916 tarihinin ardından başlayarak günümüze kadar yazılanlar şeklinde iki ana grupta toplamak mümkündür. Ayrıca savaşın sürdüğü devrede yazılanları da, Deniz Zaferinin kazanıldığı 18 Mart’ın ardından ortaya konulanlarla, kara savaşlarının devam ettiği devrede kaleme alınanlar sûretinde iki kısımda ele almak, özellikle bunların muhtevalarını daha doğru bir şekilde kavramak ve ortaya konmuş olan birikimi, daha anlaşılır biçimde değerlendirmek bakımından önemlidir. Nitekim Deniz Zaferinin hemen ardından Mehmed Akif’in Berlin’de bulunduğu sırada büyük bir endişe içinde harita üzerinde takip ettiği ve savaşın sıcaklığını derinden duyarak kaleme aldığı şiir Safahat’ın “Berlin Hatıraları” adlı 5. kitabında neşredilmiştir. Aşağıdaki mısralarda “Ey mücâhidîn-i kirâm!” diye seslendiği Mehmetçiği düşmanların o topraklara ayak basmasını önleme konusunda her türlü fedâkarlığı yapmaya dâvet etmesi, savaşın bu devredeki atmosferini ve başarının sadece Osmanlı için değil bütün âlem-i İslam için ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan eserlerin en kıymetlisidir: Hüdâ rızâsı için ey mücâhidîn-i kirâm! Sebâtı kesmeyiniz, çünkü, sâde sizde ümîd; 6 Geniş bilgi için bk. Mustafa Uzun, “Çanakkale (Edebiyat)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, VIII, 208-210. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 102 03.04.2015 15:53:45 103 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA Eğer bu fedakârlık yapılmaz, yapılamazsa dünyayı yaşanmaya, insanları uğrunda yaşamaya lâyık kılan tevhid nûrunun kaynağı olan vatan elden gittiği gibi o nur da söner. Hakk’ın yabancılara yasak olan harimi yıkılır. Dönerseniz ebediyyen söner gider Tevhîd, Harîm-i Hak yıkılır savletiyle evhâmın. Çünkü bugün elde tutulan Çanakkale’ye düşman ayak basarsa, İslam’ın yaşadığı, dinin bütün medeniyetiyle varlığını sürdürdüğü, 350 milyon Müslüman’ın candan bağlı olduğu hilâfet merkezi, İstanbul, bir anda yerlere geçerek yok olur: O elde tuttuğunuz yer hayât-ı İslâm’ın Yegâne ukdesidir. Yâd ayak basarsa eğer, Olur me’âlimi dînin bir anda zîr ü zeber! Ümîdi sizde kalan üç yüz elli milyon can -Ki hasta göğsünü yıkmakta şimdiden heyecanKopup damarları şîrâzesiz kitâba döner; Kalır sahâifi yerlerde rast gelen çiğner! Minareler gökyüzünü sinesinden sökülür, buralarda okunan ezanlarla fezâya yükselen tevhid sadâsı, onun 24 saat durmaksızın cihana haykırdığı tevhid inancının en güzel cümleleri ortadan kalkar, iftihar ettiğimiz bütün güzellik ve özellikler bir serap hâline gelir. Minâreler sökülür sînesinden âfâkın; Fezâya söylemez artık lisânı Hallâk’ın! On üç, on üç buçuk asrın ne varsa kalbinde, Hayât-ı mâziyemizden, şu ân için, zinde; Boğar da hepsini bir bir tutup tutup nisyân, Bütün mefâhirimiz bir serâb olur o zaman! Göçer hazîre-i târîhe Beyt’i Mevlâ’nın; Çürür gider ayak altında göğsü Kur’ân’ın! Akif Bey, bu zafer elde edilemezse olacakları saymaya devam eder: Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 103 03.04.2015 15:53:45 104 ÇANAKKALE ZAFERİ Bilirsiniz ki, hemen, yüz yüz elli yıldır, biz, Ne varsa elde verip muttasıl çekilmedeyiz! Ömer’lerin, Yavuz’un biz vefâsız evlâdı, Sıyânet eylemedik yâdigâr-ı ecdâdı. Ne yâr-ı candı o, lâkin biz olmadık ona yâr; Sonunda parçalanıp yurdumuz, diyâr diyâr, Küçüldü öyle ki: Yoktur yaşatmak imkânı, Dönüp de arkaya nâmûsu, dîni, vicdânı! Evet, bu hisler için bir mezâr olur ancak, Kalırsa elde nihâyet beş on karış toprak! Şâir, aşağıdaki mısralarda, tekrar Mehmetçiğe yalvarır: Allah rızası için düşmanla çarpışmaktan vazgeçmeyin! Onların karşınıza yığdıkları yüz binlerce askerden, sayısız ve çeşitli silahlardan, yüzlerce gemiden korkmayın, savaşmaktan yüz çevirmeyin, Vatanın hâline acıyın! Enîn içinde vatan... Kıymayın şu mazlûma, Hüdâ rızâsı için ric’at etmeyin!.. Şâirin bu endişeli, ama samimi hattâ bazen acıklı yalvarmalarına karşı Mehmetçiğin gür sesi tarihin derinliklerinden, ufukların ötesinden gelen bir şimşek çakmasını, gök gürlemesini andıran bir sadâ ile vatanın bütün evlatlarına cevap verir: Korkma!..7 7 Bilindiği gibi Mehmed Akif İstiklâl Marşı’na da “Korkma!” nidâsıyla başlamıştır. Bu söz, kendisinin şâirliği tenkit edilmek istendiğinde Akif’in muhaliflerinden çok onun fikriyatını paylaştığını söyleyenlerce de ileri sürülmüştür. Belki samimi fakat bir değerlendirme hatasına dayanan bu zayıf ve isabetsiz tenkit, İslam’ın ilk yıllarına kadar giden ve Efendimiz ile Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh arasında cereyan eden bir konuşma hatırlandığında kendiliğinden ortadan kalkıverir: Bilindiği gibi bu nidâ, Kur’ân’dan iktibas edilmiştir. Hicret yolunda saklandıkları mağaranın önüne kadar gelerek Tevhid nurunu söndürmek isteyen Mekkeli müşriklere yakalanacaklarını düşünüp endişe eden, Hz. Peygamberin, yâr-ı gârı, mağaradaki arkadaşı, Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’de “mağaradaki iki kişinin ikincisi” olarak kendisini andığı ve ileride İslam’ın ilk halifesi olacak Hz. Ebû Bekir’e “lâ tahzen!/korkma!” demesinden mülhemdir. “Lâ tahzen innellâhe ma’anâ/Korkma, Allah bizimledir!” demektir. Edebî Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 104 03.04.2015 15:53:45 105 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA Bu ses Çanakkale’de Osmanlı’nın şahsında bütün İslam dünyasını ve Müslümanları topyekün yok etmek isteyen düşmanlara karşı, onların hâin emellerine aslâ ulaşamayacaklarını haykıran Mehmetçiğin, cephe gerisine, zafer için kanı ve canı pahasına Allah’ın, Resûlü’nün, imanının desteğine güvenerek verdiği kesin bir teminattır. Aşağıdaki mısralar ile bütün şiir deniz zaferinin kazanıldığını öğrenen Akif’in, savaşın bu zorlu ama muhteşem bir zaferle neticelenen başlangıcında yazdığı bir şiirdir. Bu manzumeyi, Çanakkale Şehitlerine adıyla anılan muazzam şiirinin habercisi, öncüsü kabul etmek gerekir. Biz buna “I. Çanakkale Şiiri” demekte bir beis görmüyoruz: - Korkma! Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz! Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i nâmûsun? Meğerki harbe giren son nefer şehîd olsun. Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa; Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa; Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar, Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar; Değil mi cephemizin sînesinde îman bir; Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir; Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün, Arap’la, Kürt ile bâkîdir ittihâdı bugün; Değil mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz! Cihân yıkılsa, emîn ol, bu cephe sarsılmaz! Nasıl ki yarmadan âfâkı pâre pâre düşer, Hüdâ’yı boğmak için saldıran cünûn-i beşer; Nasıl ki nûr-i hakîkatle çarpışan evhâm; Olur şerâre-i gayretle âkıbet güm-nâm, terimiyle söyleyecek olursak burada telmih veya mana olarak bir iktibas sanatı söz konusudur. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 105 03.04.2015 15:53:45 106 ÇANAKKALE ZAFERİ Şu karşımızdaki mahşer de öyle haşrolacak. Yakında kurtulacaktır bu cebhe... - Kurtulacak?.. Bu müjdeyi kahraman Mehmetçik’ten alan, daha doğrusu ona söyleten şâirimiz arkada bıraktığı vatanının, düşman çizmeleri altında çiğnenmeyeceğinden emin olarak Berlin’de kendine düşen görevleri daha bir aşkla yapacak ve zafer haberlerini büyük bir ümitle bekleyecektir: Demek yıkılmayacak kıble-gâh-ı âmâlim... Demek ki ölmüyoruz... Haydi arkadaş gidelim!8 Berlin: 5 Mart 1331 18 Mart 1915) Çanakkale’nin en zengin şekilde aksini bulduğu edebî mahsulleri ise zenginliği sebebiyle aşağıdaki başlıklar altında incelemek mümkündür: Eski Edebiyatta, Yeni Türk Edebiyatında, Halk Edebiyatında, Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatında. Edebiyatla iç içe bir alan olan mûsıkîmizde Çanakkale Savaşları konusunu da rahatlıkla buraya ekleyebiliriz. Bu alandaki zengin sayılacak malzeme ise şu başlıklar altında ele alınabilir: Klasik Türk Mûsıkîsinde9, Türk Din Mûsıkîsinde, Türk Halk Mûsıkîsinde10 ve Türk Marş Mûsıkîsinde11 8 Safahat (nşr., M. Ertuğrul Düzdağ), Berlin Hatıraları, s. 306. 9 Abdülhak Hâmid de düşman kuvvetlerinin Çanakkale’den çekilmesi üzerine padişahın isteğine uyarak “İlhâm-ı Nusret” adıyla yetmiş mısralık bir şiir yazmış, ayrıca bu vesile ile kaleme aldığı “Millî Tekbir” isimli diğer bir şiiri Rauf Yektâ Bey tarafından bestelenmiştir. (Güfte ve notaları için bk. Ziver Tezeren, s. 16-17). 10 Türkçeden başka dillere de çevrilerek aynı beste ile söylenen “Çanakkale İçinde Vurdular Beni” türküsü bunların en tanınmışlarındandır. 11 Sultan Reşad’ın gazeli, Kâzım Uz (1872-1938) tarafından Rast makamında “Duâ-nâme-i Hazret-i Pâdişâhî” adıyla marş olarak da bestelenmiştir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 106 03.04.2015 15:53:45 107 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA Bu kaba tasnif de göstermektedir ki konu ile ilgili mevcut birikim oldukça çeşitlidir. Şimdi bunlar hakkındaki bilgilerimizden özellikle edebiyat alanına eğilebilir, bu yazının hacmini zorlamayacak şekilde Çanakkale Savaşları devam ederken ve kesin zaferin ardından ortaya konulan en dikkat çekici manzumelerden üç örnek vererek Çanakkale Zaferi’nin o zaman da imanın zaferi olarak anlaşıldığını destekleyebiliriz: Bunların başında devrin Sultanı ve Osmanlı ordularının tabii başkomutanı olan Sultan V. Mehmed Reşad’ın gazeli ve ona yapılmış nazireler gelmekle birlikte, bu tarihi hatırayı en sona bırakarak basitten mürekkebe, kolaydan zora giden bir sıralama yapabiliriz. Bu aynı zamanda savaşı cephede fiilen yürütenlerle, tabir câizse masa başında takip edenler arasındaki anlayışın birliğini, hareket noktasının ayniyetini, başarının arka planındaki müşterek değerleri büyük bir açıklıkla ortaya koyacaktır. *** Bir Destandır Çanakkale Yukarıda işaret edildiği gibi Çanakkale Savaşları ile ilgili en zengin malzeme daha savaşın ilk anlarından itibaren cephedeki askerlerimizin, şehit ve gazilerimizin ortaya koydukları şiirler ve destanlardan oluşmuştur. Günümüze kadar uzanan bir asırlık süreçte, çeşitli türlerde kaleme alınmış edebî ürünler bu birikimin gittikçe çeşitlenmesi ve zenginleşmesiyle neticelenmiştir. Bunu aşağıda künyesini vereceğimiz maddede12 ve bibliyografyasında, günümüze göre birkaç eksiği olsa da bütünü hakkında fikir verecek bir zenginlikte görebilmek mümkündür. Daha savaş devam ederken ortaya konan eserlerin başında harbe katılan askerlerin çoğunlukla halk şiiri nazım şekillerini kullanarak söyledikleri manzumeler gelmektedir. Büyük bir kısmı uzun veya kısa destanî metinlerden oluşan bu şiirler, bazen gazilerin gönüllerinden saz ve söze doğarak, önce askerler 12 Geniş bilgi için bk. Mustafa Uzun, “Çanakkale (Edebiyat)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, VIII, 208-210. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 107 03.04.2015 15:53:45 108 ÇANAKKALE ZAFERİ arasında dilden dile aktarılmış, bazen de metinleri şehitlerin üzerinden çıkmış, halk edebiyatının samimi ve içli manzumelerdir. Bu manzumelerin bir kısmı halka intikal ettikten sonra zaman içinde de yazıya geçirilmiş ve araştırmacılar tarafından bir araya toplanmış bulunmaktadır. Halk edebiyatı mahsulleri arasında, kimliği hakkında yeterli bilgiye ulaşılamayan Ömer’in kaleme aldığı Seddülbahir’de Sağ Cenahta Birinci Fırkanın Şehitler Sırtı Destanı adlı küçük risâle (İstanbul 1915) hadiseyi sıcağı sıcağına dile getiren bu tür eserlerden biridir. Çanakkale’de şehit olanlar için bazen onların ağzından yazılmış çeşitli destanlara da13 rastlanmaktadır. Bunların içinde, Eyüplü Mustafa Şükrü adlı bir destancı şâirin Çanakkale Bombardımanı ve Şanlı Askerler Destanı (İstanbul, ts.), Çanakkale Şarkısı (İstanbul 1331/1915) ile Çanakkale Kabatepe Muzafferiyat Destanı (İstanbul 1331/1915) adlarını taşıyan üç manzumesi yanında, Abdülgaffar Kemâli’nin Çanakkale Önünde Düşmana Kan Kusturan Arslan Yürekli Kahraman Mehmed Çavuşun Müdâfaa-i Vatan Destanı (İstanbul 1331/1915) ve nâzımı meçhûl Çanakkale Destanı (İstanbul 1331/1915) ile Kâzım Nâmî Duru’nun “Tosun Çavuş Destanı”14 tespit edilebilen diğer destanlardır. Bu tür manzumelerin başında gelen eserlerin ilk safında ise Boyabatlı Ömer oğlu Mustafa adlı bir şehidin üstünden çıkan kendisine ait “Çanakkale Destanı” pek güzel bir örnektir. An13 Halk edebiyatı terimlerinden biri olan “destancı şâir” yaşadığı zaman ve bölgede ortaya çıkan önemli hadiseler hakkında destanlar yazarak bunları satıp geçimini temin eden halk şairleri hakkında kullanılır. Halk edebiyatının yeterince incelenmemiş bakir konularından biri olan bu alan, aynı zamanda halkın nabzını tutmak ve halk arasında yaşayan dinî, içtimâî, ahlaki ve iktisadi telâkkiler hakkında bilgi derlenebilecek bir sahadır. 14 Ziver Tezeren, Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi, s. 57-60. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 108 03.04.2015 15:53:45 109 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA laşıldığına göre o devrede en çok bilinen ve en tanınmış olan destan bu şiirdir. Üç yüz otuz, sözüm Hakk’ın kelâmı Padişahın geldi büyük selâmı Enver Bey’in düşman kırmak merâmı Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak E’ûzü besmele çektim çıkarken Köye baktım şöyle yüksek bir yerden Karargâha koştum üç günde erken Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Kumandan emrini verdi bir gece Anadolulardan lâyıktır nice Yiğitler şehâdet şerbeti içe Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Rumeli toprağı yoğrulmuş kanla O alınır ancak verilen canla Herkesin yüreği çarpıyor şanla Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Kurşunlar atıldı düşmana karşı Şehitler buldular göklerde arşı Gaziler döktüler hep sevinç yaşı Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Düşmanın gür sesli büyük topları Delik deşik etti toprağı, yarı Korkak Firenklerin yokmuş hiç ârı Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 109 03.04.2015 15:53:45 110 ÇANAKKALE ZAFERİ Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak İngilizler Firenge dostmuş diyorlar Bir kötü kötüye elbette uyar Onlara bu meydan gelecek pek dar Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Çanakkale’yi siz sandınız boştur Davulun sesi de uzaktan hoştur Saptığınız bu yol bir dik yokuştur Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Arıburnu! Hani topların nerde? Gâzilik arzusu var hangi serde Şehitlik göktedir gazilik yerde Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Ben yorgun değilim içim bir tûfan Müslümandan var mı savaştan kaçan? Türk’tür dünyaya al bayrak açan Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Arıburnu! Haydi toplar gürlesin Ey düşman kaçma sen tavşan mı nesin Bir hücumda hemen kesildi sesin Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Zırhlıların gitti deniz dibine İlk hücumdan sonra ya bu kaçış ne Kaç durma girerse fırsat eline Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 110 03.04.2015 15:53:45 111 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Çanakkale’yi hiç verir mi Türkler İstanbul’umuzu alacak bir er Var mıdır dünyada nerde o asker? Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa Yazdı bu destanı girerken safa Muradı gitmektir arşı tavâfa Bugün bizden vatan râzı olacak Nefer şehit, ordu gâzi olacak Çanakkale’nin Ölmez Hatıralarından15 Geniş olarak tahlil edilmeğe pek müsait olan yukarıdaki destanın arkasından, Çanakkale’nin imanın zaferi olduğunu ortaya koyan ve savaş sırasında bile ibadetini aksatmayan bir neferi büyük bir samimiyetle ve yalın bir şekilde tasvir eden şu tabir câizse resim-şiir ile sürdürmek mümkündür. Namaz İngilizin vakit vakit gemilerden, siperden... Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü Hızlı hızlı geçiyordum, tehlikeli bir yerden Birden bire gözlerime büyük bir şey göründü. Böyle büyük görünen şey küçücük bir insandı, Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı. Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler, Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken. 15 Aslında şiirin üst başlığı olan bu cümleyi biz de bölüm başlığı olarak kullanmayı tercih ettik. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 111 03.04.2015 15:53:45 112 ÇANAKKALE ZAFERİ Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer, Pervâsızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden... Kendisine, süngüsünden bir mihrapçık kurmuştu. Sonra onun karşısında namazına durmuştu. Ne, havada ıslık çalan ve düştüğü yerlere Kızgın çelik zahmelerle ölüm saçan gülleler... Ne, semâda ifrit gibi, vızıldayan tayyâre... Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku, ne keder. Onun demir yüreğini oynatmaktan âcizdi. Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz... sessizdi! Potinleri yanındaydı... Onun büyük saygısı, Kunduralı ibâdeti görmüyordu muvâfık. Böyle temiz bir yüreğin bütün işi kaygısı, Elbet Hakk’ın rızâsına olmalıydı mutâbık. Kuru toprak üzerinde, kundurasız kılınan Bu namazın, pek uygun bir kubbesiydi âsumanı Bir çam, ona gölgesinden yapmış idi seccâde Sanki tekbir alıyordu, vakit vakit, top sesi... Gözlerinin sâde akı beyaz kalan yüzünde Parlıyordu, o sarsılmaz imanının gölgesi. Başındaki kabalağın gölgesine gömülen Süzük gözler dikilmişti o süngüden mihrâba Hakk’ın divânında, eli bağlı dururken Artık o, can kaygusunu almıyordu hesâba. Allah Allah, bu, ne yüksek bir imandır ya Rabbi Bir Müslüman, ne büyük bir kahramandır yâ Rabbi! Kahramandır, çünkü toplar etrafında patlarken Zerre kadar titremedi, namazını bozmadı. Dört yanına ateş saçan, türlü türlü âfetten Sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 112 03.04.2015 15:53:45 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA 113 Onun, böyle tevekkülü bana pek çok dokandı. Yüreğimi bir şey ezdi... İki gözüm sulandı. Ey medeni İngilizler! Daha varsa getirin İnsanları küme küme öldürecek şeyleri… Getirin de şu cenneti cehenneme çevirin, Bakın onlar korkutur mu bir Müslüman neferi? Bunu hâlâ anlamıyor ne Hamilton ne Garey Müslümanı korkutamaz Allah’ından başka şey Böyle dalgın düşünerek geçerken ben yanından Sağa sola selâm verdi, namazını bitirdi. Sonra, biraz kımıldandı... Ellerini - Yaradan Tanrısına duâ için - gökyüzüne çevirdi. Şimdi, artık, Allâh’ına döküyordu derdini Gözlerini kapamıştı... Unutmuştu kendini Tanrısına karşı, boynu bükük duran bu nefer Korku bilmez bir yiğitti... Hürmetlerle eğildim! Duâsına, mutlak “âmin!” diyorlardı melekler. Kendimi pek fazla gördüm... Usûl usûl çekildim! Ben giderken kulağıma değdi onun sadâsı: “Allahümme salli alâ seyyidina...” duâsı.16 *** Çekilmiştim; fakat hâlâ geriye Bakıyordum ne yapıyor o diye, Ben merakla böyle durup bakarken O, doğruldu silkinerek yerinden Tanrısıyla hesâbını bitirdi Süngüsünü kılıfına geçirdi. 16 Ahmed Nedim, Namaz (İstanbul 1331/1915) Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 113 03.04.2015 15:53:46 114 ÇANAKKALE ZAFERİ Gidiyordu... Arkasından seslendim Dönüp baktı, cevap verdi: -Efendim Uğur ola, acelen ne hemşerim Biraz eğlen, gel cigara içelim -Yok efendi, affedersin işim var Öyle çokluk eğlenemem vakit dar -Adam sen de ne olurmuş, gel biraz Şuracıkta oturalım... -Olamaz Sonra belki yetişemem nöbete Burdan daha epey sürer şu tepe Başka vakit görüşürüz inşallah -Selâmetle koç yiğidim -Eyvallah -Fakat bâri, şu paketi olsun al! -Eksik olma, tütün içmem, hoşça kal! -Bir söz daha: Neredesin? - İlerde Kanlı Sırtın önündeki siperde... Böyle deyip şâhin gibi süzüldü Sanki bağlı bir aslandı çözüldü *** Kanlı Sırtın önlerinde eğlenirmiş bu aslan Fakat bilmem, bu toprağın kansız yeri neresi Düşmanlar da şâhittir ki, seller gibi çağlayan Türk kanıyla yoğrulmuştur bütün dağı, deresi Sen de işte o fedakâr erlerdensin ey yiğit Vazifen pek mukaddestir, aman durma hadi git! Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 114 03.04.2015 15:53:46 115 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA Adı neydi, nereliydi? Soramadım kendine Fakat onun Türk olduğu lisânından belliydi Adı Mehmet, ya Ahmet’miş anlamağa hâcet ne, Oradaki yiğitlerin hepsi de bir halliydi Hepsi dindar, hepsi nâzik, hepsi tosun, hepsi mert Hepsinde de “düşman kini” bir onulmaz acı dert Selâm size; ey Bursa’nın, Ankara’nın, Konya’nın... Vatan için ölümleri şeref bilen evlâdı Emin olun, sizden akan bir damlacık al kanın Elemiyle bir milletin bütün rûhu kanadı. Şimdi hâlâ, nerde görsem kabalaklı bir asker Hatırıma gelir hemen namaz kılan o nefer. Teşrinisani 331 Ahmet Nedim17 Çanakkale kara muharebeleri devam ederken başkumandanlığın daveti üzerine 11 Temmuz 1915’te bazı yazar, şâir, ressam ve bestekârlar savaş alanlarını ziyaret için cepheye dâvet edilmişlerdir. Çanakkale’ye giden bu heyette, Ağaoğlu Ahmet, Orhan Seyfi (Orhon), Enis Behiç (Koryürek), Celâl Sahir (Erozan), Hıfzı Tevfik (Gönensay), Hakkı Süha (Gezgin), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ali Canip (Yöntem), Ömer Seyfeddin, Mehmed Emin (Yurdakul), İbrahim Alâeddin (Gövsa), Muhiddin Bey, Ressam Çallı İbrahim, Ressam Nazmi Ziya, Selâhaddin Bey, Mûsikişinas Rauf (Yektâ), Yusuf Râzî Bey gibi sanatkâr ve edebiyatçılar bulunmaktaydı. Savaşın cereyan ettiği yerlerde gezdirilerek incelemelerde bulunan heyet üyeleri, dönüşlerin- 17 Ahmed Nedim Servet Tör (1871-1947), Cumhuriyet Dönemi yazar ve yayıncısı, Vedat Nedim Tör’ün babasıdır. Uzun yıllar Harbiye Nezareti’nde memurluk ve bir süre de müsteşar yardımcılığı yapmış, Osmanlı Devleti’nin yıkılış döneminde Balkan Harbi’ni, 1. Dünya Savaşı’nı ve Milli Mücadeleyi görmüş, Cumhuriyet’in kuruluşunu yıllarını idrak etmiştir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 115 03.04.2015 15:53:46 116 ÇANAKKALE ZAFERİ de savaşla ilgili duygu, düşünce ve gözlemlerini çeşitli şiir ve yazılarla18 dile getirmişlerdir. Bunlardan İbrahim Alâaddin Gövsa şiirlerini müstakil bir kitapta toplayarak neşretmiştir.19 Bunların içinde 18 Temmuz 1915’te cepheyi gezerken düşman siperlerine doğru ateşlediği mavzerin üzerinde meydana getirdiği hâletiruhiye için mevzilerden görünen savaş alanını tasvir ettiği “Bir Kurşun” şiiri, harbi bir resim kadar gerçek olarak anlatan manzumelerdendir20, Enis Behiç “Çanakkale Şehitliğinde” adlı şiirinde21 hissiyatını ortaya koymuş ve pek beğenilmiştir. İdris Sabih “Kardeşime” adlı içli manzumesiyle22 ve Faik Âli Bey (Ozansoy) ise “Kal`a-i Sultâniye Müdâfîlerine” adlı bir şiiriyle23 dikkat çeken şâirlerdendir. Manastırlı Hasip adlı bir şâirin Harp Mecmuasında neşredilen “Hasan Çavuşun Anasından Nâme-i Teşcî” ise bir şehidin dul eşinden, nişanlısını da köyünde bırakarak Çanakkale Savaşı’na katılmış tek oğlunu cesaretlendirmek ve geride kalanları düşünmeden savaşması için yazılmış içli bir şiirdir. 24 Âzerî şâir ve yazarlardan Hüseyin-zâde Ali Bey’in Altın Bilezik isimli destanında yer alan “Aslan Ağzı” manzumesi25 de Türkçü-Turancı bir zemine oturtulan bir şiir olarak dikkat ­çeker. 18 Bu şiirlerin bir kısmı Yeni Mecmua’nın Çanakkale Nüsha-i Fevkalâdesinde yayımlanmıştır. 19 İbrahim Alâeddin’nin (Gövsa) Çanakkale İzleri (İstanbul 1926) bu ziyaretteki duygu ve düşüncelerinin ifadesi olan şiirlerinden meydana gelmiştir. 20 Yeni Mecmua’dan (sy. 48, 13 Haziran 1918, s. 432) aktaran: Ziver Tezeren, Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi, s. 29. 21 Ziver Tezeren, Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi, s. 30. 22 a.mlf, age., s. 62. 23 a.mlf, age., s. 48 24 a.mlf, age., s. 61 25 a.mlf, age., s. 63-64. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 116 03.04.2015 15:53:46 117 İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA Sultan Reşad’ın “Gazel-i Hümayûn”u ve Tahmisleri Savaşın kesin zaferle neticelenmesinin, düşmanın perişan olarak âdetâ kaçmasının ardından kaleme alınan şiirlerin en önemlisi, edebiyat ve siyâset dünyasında büyük akisler yaratanı, Çanakkale Muharebelerinin yapıldığı dönemin padişahı Sultan V. Mehmed Reşad’ın beş beyitlik gazelidir. Gazel tarzında yazıldığından ve en azından şekil olarak bağlı olduğu eski Türk edebiyatının (divan edebiyatı) bu konudaki örnekleri arasında zikredilmesi gereken şiirin devrin gazete ve mecmualarında yayımlanan metni şudur: Gazel-i Hümâyûn Savlet etmişti Çanakkal’a’ya bahr ü berden Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden Lâkin imdâd-ı İlâhî yetişip ordumuza Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden Asker evlâdlarımın pîş-geh-i azminde Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen Kadr ü haysiyeti pâ-mâl olarak etti firâr Kalb-i İslâm’a nüfuz eylemeğe gelmiş iken Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ Mülk-i İslâm’ı Hüdâ eyleye dâim me’men Aralarında Yahya Kemal, Üsküdarlı Tal’at Bey gibi şairler de bulunan bu şiire o yıllarda 20’den fazla tahmis, taştir ve nazîre yazılmıştır.26 26 Enfel Doğan-Fatih Tığlı, “Sultan V. Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli ve Bu Gazele Yazılan Tahmisler”, İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Dergisi, İstanbul 2005, XXXIII, 41-95. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 117 03.04.2015 15:53:46 118 ÇANAKKALE ZAFERİ Ayrıca gazel tanınmış Arap şairi Ma’rûf er-Rusâfî 27 Efendi tarafından manzum olarak Arapçaya da çevrilmiştir. O zaman “Medresetü’l-Vâizin Edebiyyat-ı Arabiyye muallimi olan Ma’rûf er-Rusâfî Bey’in bu tercümesi “Neşîde-i mülûkânenin efâzıl-ı şuarâ-yı Osmâniyyeden Medresetü’l-vâizîn Edebiyât-ı Arabiyye muallimi şâir-i Ferezdak-edâ Ma’rûf er-Rusâfî Efendi tarafından lisân-ı azbü’1-beyân-ı Arabîye üstâdâne bir sûrette tahvili” üst başlığını taşımaktadır:28 Tekahhame suğre’d-dardanîli muhâcimen Udvânün lil-islâmi fi’l-berri ve’l-bahri Velâkin emedd’allahu bi’n-nasri ceyşenâ Fekâne mine’l-fulâzi hısnen ale’s-suğri Vekânet li-ebnâ’il-cünûdi azâ’imu Şidâdün bihâ âle’l-adüvvi ilâ hüsri Fe-kahkare makhûran zelîlen ve kad etâ Li-yüneffize fi’l-islâmi minhu yede’l-kahri Li-rabbike fescüd yâ Reşâd ve selhu en Yuhallide mülke’l-müslimîne mede’d-dehri 27 Ma’rûf er-Rusâfî (Bağdat, 1877-1945), son devrin tanınmış Iraklı Arap şâirlerindendir. Osmanlı Meclis-i Meb’ûsan’ında Bağdat mebusu olarak bulunduğu yıllarda, İstanbul Dârülfünûnu ile bazı mekteplerde hocalık da yapmıştır. Nefhu’t-tıyb fi’l-hatâbeti ve’l-hatîb adlı eserini Medresetü’l-vâizinde, vâizlere hitâbet dersleri verdiği sırada İstanbul’da neşretmiştir (1336/1917). 28 Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, Nu: 3, 31 Mayıs 1334, s. 40-41. Ali Emîrî Efendi’nin neşrettiği bu mecmuada şiir Sultan Reşad’ın gazeli ile birlikte basılmıştır. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 118 03.04.2015 15:53:46 İmanınZaferiÇanakkaleveEdebiyatımızaAkislerindenBirkaçDamla Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 119 119 03.04.2015 15:53:46 Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? “Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istîâb. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 120 03.04.2015 15:53:46 Tahmis-i Gazel-i Hümâyûn* Hayati İNANÇ Yazar E ski âdettir; çok beğenilen şiirler başka şairler tarafından tahmis edilir. Yani beyitler üçer mısra ilâvesiyle beşlenir. Tabiatıyla zor bir iştir bu; hem güzellik ve hem mânâ bakımından Usta’nın mısralarına yakışması lâzım yeni yazılanların. Cesaret ister yani. Ali Emirî (v. 1924) Ertuğrul Gazi’den başlayarak, Osmanlı Sultanlarının şiirlerinden örnekleri bir araya getirmiş ve fakat zamanında yaşadığı Sultan Beşinci Mehmed Reşad’ın elinden çıkmış şiire rastlayamayınca bir mektupla kendisinden istemiş ve bunun üzerine Sultan Reşad, Emîrî Efendi’yi kırmayıp o vakitler (1915) yarası pek sıcak bulunan Çanakkale Harbi’ni konu alan beş beyitli bir gazel yazarak kendisine tevdi etmiştir. İşbu gazele sayısız tahmisler yapılmış ise de en başarılısı Yahya Kemâl’e aittir. O kadar ki bizzat şairi Sultan Reşad elinden bir altın saatle ödüllendirilmiştir merhum Yahyâ Kemâl. Tamamını aşağıya derc ettiğim beş kıt’anın her birinde, ilk üç mısra Yahya Kemâl’e ve son iki mısra Sultan Reşâd’a aittir: Cepheden topları ejder gibi bârû-efken Arkasından gemiler bir sürü dîv-i âhen Gökte tayyarelerinden saçarak nâr-ı fiten * Padişah Gazeline Beşleme 121 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 121 03.04.2015 15:53:46 122 ÇANAKKALE ZAFERİ Savlet etmişti Çanakkal’aya bahr ü berden Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden Bârû: Hisar burcu, kale duvarı Efken: Yıkan, deviren Dîv: Dev Âhen: Demir Nâr: Ateş Fiten: Fitneler Bahr: Deniz Ber: Kara Kavî: Kuvvetli [İslam âleminin iki büyük ve kuvvetli düşmanı olan İngilizler ve Fransızlar güçbirliği ederek, surlar yıkan ejderhalar gibi toplarıyla ve demirden birer dev gibi olan gemileriyle, gökten yere fitne ateşleri yağdırarak karadan ve denizden Çanakkale’ye saldırmışlardı.] İlk kıt’ada Boğaz Harbi gözler önüne serilmektedir. Bütün şartlar olumsuz. Düşman kavî,talih zebûn. Devlet zaten epey zamandır hasta adam ilan edilmiş. Savunma silahları derme-çatma. Üzerine gelen de o vaktin iki süper gücü. Yerden gökten ateş kusarak saldıran devler. Kadın erkek anasından süt emen yavrumuza Hepimiz canla sarıldık da vatan duygumuza İntizâr eyledi gafletle adû korkumuza Lâkin imdâd-ı ilâhî yetişip ordumuza Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden İntizâr: Bekleme Adû: Düşman İmdâd: Yardım Kal’a: Kale Pûlâd: Çelik Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 122 03.04.2015 15:53:46 123 TAHMIS-I GAZEL-I HÜMÂYÛN [Biz ise, bütün millet yek-vücut olarak ve vatan sevgimize canla başla sarılarak müdafaaya geçtik. Düşman kuruntuya kapılmış ve korkmamızı ummuştu. Ancak ilâhî yardım yetişti ordumuza ve her bir neferi topla-tüfekle yıkılmaz bir kale hâlini aldı.] Çok güzel bir mukayese yapılıyor. Kaleler yıkmak için tasarlanmış silahlarla geldiler ama karşılarında yüzbinlerce kale bulmayı beklemiyorlardı tabii. Oysa her bir asker müstakil bir kale olmuştu sanki. Güç yetiremediler. Güç dengesizliğine ve zahire bakarak “artık bu sefer yok ettik bu milleti” zehâbına kapıldılar. Ama Allah’ın hesabını unuttular. Allah Allah nidâsıyle muhâcim ahrâr Tepelerden boşalıp sâika-vâr ü kahhâr Ettiler düşmeni bir öyle ki iclâ-yı kenâr Kadr ü haysiyyeti pâmâl olarak etti firâr Kalb-i islâma nüfûz eylemeğe gelmiş iken Muhâcim: Hücum edenler Ahrâr: Hürler Sâikâ-vâr: Yıldırım gibi Kahhâr: Kahreden, yok eden İclâ: Uzaklaştırma, sürme Pâmâl: Ayak altında [Esir alınamayan bu aziz milletin bütün fertleri Allah Allah nidalarıyla tepelerden düşmanın üzerine kahredici yıldırımlar gibi boşaldı ve düşmanı öyle saf dışı etti ki; onurlarını Boğaz’ın sularında bırakıp def olup gittiler; hâlbuki İslamiyet’in kalbine (İstanbul’a) nüfuz etmeğe gelmişlerdi.] Arbedeyi canlı bir sahne gibi gözler önüne seren mısralar. Allah’a sığınarak ve gayrı hiçbir şeyden medet ummadan ateşin üzerine giden ve şehadete erişen can veren pervaneler. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 123 03.04.2015 15:53:46 124 ÇANAKKALE ZAFERİ Şükür Allah’a ki gördüm bu mübârek sinde Kahraman ordumu serhad’de muzaffer zinde Müjde İran ile Tûrân’a vü Çîn ü Hind’e Asker evlâdlarımın pîşgeh-i azminde Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen Sin: Mezar Pîşgeh: Ön [Mezardaki bir şehidin ağzından: Allah’a şükürler olsun ki, bugün kabrimden izlemekteyim ki, kahraman ordumuz zindedir. İran’a, Turan’a, Çin’e Hind diyarına müjdeleyin; asker evlatlarımın azmi önünde düşman aczini idrak ederek çekip gitmiştir.] Şehit demektedir ki; can verdim seve seve ama kabrimden seyrediyorum ki ordu muzafferdir Allah’a şükürler olsun. Fakat fevkalâde dikkat çekici bir şekilde Yahyâ Kemâl; İran, Turan, Çin ve Hind diyarına müjde haberi göndermektedir. Demek ki oralarda bu neticeyi bekleyenler vardır. Bu harbi takip edenler ve zafere sevinecekler vardır. Yalnız değilizdir. Bugün de öyle değil midir? Sultan’ın ‘asker evlâtlarım’ deyişine de dikkat lütfen! Rûh-ı peygamberi tebşîre giderken şühedâ Millet arkanda bugün vecd ile tekbir-serâ Sen de mihrâb-ı hilâfette cebin-sây-ı senâ Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ Mülk-i İslâm’ı Hudâ eyleye dâim me’men Tebşîr: Müjde Şühedâ: Şehitler Vecd: Kendinden geçercesine aşka dalma, aşırı heyecan Tekbîr-serâ: Tekbir söyleyen, Allahüekber diyen Cebin-sây-ı senâ: Allahü teâlâya övgülerle alnını yere süren Secde-i şükrân: Allah’a teşekkür (şükür) için edilen secde Mülk-i İslâm: İslam memleketi Me’men: Emniyetli, güvenilir, sığınacak yer Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 124 03.04.2015 15:53:46 125 TAHMIS-I GAZEL-I HÜMÂYÛN [Şehitlerin aziz ruhları, Peygamber Efendimizin huzuruna müjde sunmaya giderlerken millet arkanda coşku içinde tekbirler getirmektedir Padişahım! Sen şimdi makamında asil duruşunu hak etmiş bulunuyorsun. Sultan da diyor ki: “Ey Reşad! Şükür secdesine var ve iste Allah’tan ki; İslam memleketi daima emniyette olsun.] Bu defa bir şehidin değil yüzbinlerle ifade edilen şehitler ordusunun dilinden müjde Allah’ın Sevgilisi Yüceler Yücesi Peygamberimizin mübârek rûhuna arz olunmakta: “Yâ Resûlallah! Huzuruna geldik. Küffara geçit verilmedi.” Yahya Kemal, padişaha hitaben milletin arkasında olduğu ve tekbirlerle imdâd-ı ilâhîye sığınmakta olduğunu ve ona secdelerle Allah’a hamd etmesini hatırlatmakta; adeta ona cesaret telkin etmekte görünüyor. Sultan ise son mısralarda Allah’a arz-ı tazîm ile secde ve şükran sunarak dualar etmektedir. Şairi, Sultan’ı, kadını, erkeği, çocuğu, askeri ile bütün bir millet yek-vücut. Biz de “Âmîn!” der, eser sahiplerine Fatihalar göndeririz. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 125 03.04.2015 15:53:46 Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere, Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman? Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 126 03.04.2015 15:53:46 Şehadet Kelimesini Okumak veya Şehadet Şerbetini İçmek Prof. Dr. Mustafa KARA Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi “Allah ve Resulüne itaat edenler, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olurlar. Onlar ne güzel arkadaştır.”1 Bu ayette tabir caizse dinin dört kutbu (aktab-ı erba’a), dinî hayatın dört ana direği zikredilmektedir: Peygamberler, onların sadık/samimi takipçileri, Allah yoluna can/baş koyanlar ve bunun için ihlasla kulluk edenler. Şehit kelimesiyle şehadet kelimesi kardeştir. Şehit kelimesiyle şâhit, müşâhit, meşhed, teşehhüd kelimeleri de aynı ailedendir. Kelime-i şehadet ile Allah ve Resulüne itaat dairesine girenler, onların ism-i şeriflerinin yer aldığı Ezân-ı Muhammedî’nin, kainatın dört bir yanına ulaşması için gösterdikleri sabır, gayret ve mücahedenin sonunda alem-i cemâle intikal ettiklerinde “şehit” adıyla yâd edilmektedirler. Şehit olmak şâhit olmaktır. Şehit olmak Hakk’a ve hakikate şâhit olmaktır. Şehit olmak hayatını imanına şâhit kılmaktır. Şâhitlik kelime-i şehadette iki defa, Ezan-ı Muhammedî’de dört defa tekrar edilmektedir. İnsanlara şehadet kelimesi öğretildiği gibi şehadet rütbesi de anlatılmalıdır. Ancak şehadete gönülleriyle hazır olmayanlar, başkalarını da hazırlayamazlar. Mal ve canlarıyla cephe1 Nisa, 4/69. 127 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 127 03.04.2015 15:53:46 128 ÇANAKKALE ZAFERİ den cepheye koşmayı beceremeyenler, cennete/cemâle doğru koşmayı da beceremezler. Bunun için “özel eğitim” gereklidir. Allah yolunda olmak basit bir mesele değildir. Allah yolunda cihat etmek sıradan bir iş değildir. Sesi ve nefesi onun yolunda tüketebilmek için manevî donanımlarla zenginleşmiş olmak gerekir. Bu hâli yaşayamayanlar Mehmet Akif Ersoy’un muhteşem bir üslupla anlattığı Yermuk Muharebesi’ndeki vakanın esrarını anlayamazlar. Son nefeste bile başkasını düşünmek insanlık tarihinde çok az görülen sahnelerden biridir. Herhâlde îsar, yani kendinden çok başkasını düşünmek anlamına gelen bu ahlaki ilke için bundan daha mükemmel bir örnek de bulunamaz.2 Şimdi Safahat’ı açalım ve “Vahdet” isimli manzumeyi okuyalım. Sonunda bugünümüzü de değerlendirelim, bugünkü perakende ve perişan hâlimizi… Huzeyfetü´l-Adevî der ki: “Harb-i Yermûk´ün, Yaman kızıştığı bir gündü, pek sıcak bir gün. İkindi üstü biraz gevşeyince, sanki kıtâl, Silâhı attım elimden, su yüklenip derhâl, Mücâhidîn arasından açıldım imdâda, Ağır yarayla uzaklardan kalmış efrâda. Ne ma’rekeydi ki, çepçevre, göğsü kandı yerin! Hudâ’ya kalbini açmış, yatan bu gövdelerin, Şehîdi çoksa da, gâzîsi hiç mi yok .. Derken, Derin bir inleme duydum... Fakat, bu ses nerden Sırayla okşadığım sîneler bütün bî-rûh... Meğerse amcamın oğluymuş inleyen mecrûh. Dedim: “Biraz su getirdim, içer misin, versem “ Gözüyle “Ver!” demek isterken, arkadan bir elem, Enîne başladı. Baktım: Nigâh-ı merhameti, “Götür!” deyip bana îmâda ses gelen ciheti. Ne yapsam içmiyecek, boştu, anladım ibrâm; O yükselen sese koştum ki: Âs´ın oğlu Hişâm. 2 Haşr, 59/6. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 128 03.04.2015 15:53:46 129 ŞEHADET KELIMESINI OKUMAK VEYA ŞEHADET ŞERBETINI İÇMEK Görünce gölgemi birden kesildi nevhaları; Su istiyordu garîbin dönüp duran nazarı. İçirmek üzre eğildim, üçüncü bir kısa “ah!” Hırıltılarla boşanmaz mı karşıdan, nâgâh! Hişâm´ı gör ki: O hâlinde kaşlarıyle bana, “Ben istemem, hadi, git ver, diyordu, haykırana.” Epey zaman aradım âh eden o muhtazarı... Yetiştim, oh, kavuşmuştu Hakk´a son nazarı! Hişâm´ı bâri bulaydım, dedim, hemen döndüm: Meğer şikârına benden çabuk yetişmiş ölüm! Demek bir amcamın oğlunda vardı, varsa, ümid... Koşup hizâsına geldim: O kahraman da şehid.” *** Şark´ın ki mefahir dolu, mâzî-i kemâli, Yâ Rab, ne onulmaz yaradır şimdiki hâli! Şîrâzesi kopmuş gibi, manzûme-î îman, Yaprakları yırtık sürünür yerde, perîşan. “Vahdet” mi şiârıydı? Görün şimdi gelin de: Her parçası bir mel´abe eyyâmın elinde! Târihinde mev´ûd-i ezelken “ebediyyet´; Ey, tefrika zehriyle şaşırmış giden, ümmet! “Nisyân “a çıkan yolda mı kaldın güm-râh Lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâh! Dünyanın malını, mülkünü, parasını pulunu, evladını, iyalini, şanını şöhretini bir tarafa iterek bütün bunların “bir oyun ve eğlence”,3 “aldatıcı bir gurur” olduğunun4 farkına varanlar bu yolun yolcusu olabilirler. Nefsin bütün tuzaklarına karşı “bağışıklık” kazanmış olanlar ancak “isâr” cennetine girebilirler. Söz konusu hâli bütün boyutlarıyla kavrayamayanlar İnebolulu Orhan Şaik Gökyay’ın 1930’lu yıllarda Bursa’da kaleme aldığı “Bu Vatan Kimin” başlıklı şiirinden de fazla bir şey 3 En’am, 6/33. 4 Âl-i İmran, 3/185. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 129 03.04.2015 15:53:46 130 ÇANAKKALE ZAFERİ anlayamazlar. Cephelerde “gaza bayraklarından alnına ışıklar vuran”lar kim? “Bir gül bahçesine girercesine” kara toprağa girenler kim? Evet bu vatan kimin? Biz kim adına neyin kavgasını veriyoruz? Bu vatan, toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır; Bir tarih boyunca, onun uğrunda Kendini tarihe verenlerindir... Tutuşup: kül olan ocaklarından, Şahlanıp: köpüren ırmaklarından, Hudutlarda gaza bayraklarından, Alnına ışıklar vuranlarındır... Ardına bakmadan yollara düşen, Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan, Huduttan hududa yol bulup koşan, Cepheden cepheyi soranlarındır... İleri atılıp sellercesine, Göğsünden vurulup tam ercesine, Bir gül bahçesine girercesine, Şu kara toprağa girenlerindir... Tarihin dilinden düşmez bu destan: Nehirler gazidir, dağlar kahraman, Her taşı bir yakut olan bu vatan, Can verme sırrına erenlerindir... Gökyay’ım ne yazsan ziyade değil, Bu sevgi bir kuru ifade değil, Sencileyin hasmı rüyada değil, Topun namlusunda görenlerindir... Bedir’den Yermük’e, Yermük’ten Mohaç’a, Mohaç’tan Çanakkale’ye uçanlar, cennete doğru uçtular. “Yedi kat arşa kanatlanan” bu “uçuşu” en güzel şekilde kimler tasvir edebilir? Büyük sanatkârların sonsuzluğa açılan hayal güçlerine ihtiyaç Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 130 03.04.2015 15:53:46 131 ŞEHADET KELIMESINI OKUMAK VEYA ŞEHADET ŞERBETINI İÇMEK var. Herhâlde “Akıncı” şiirinin yazarı Üsküplü şair bu işin altından kalkabilir. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı “ilerle” Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan Bir gün yine doludizgin atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de Hâlâ o kızıl hatıra gitmez gözümüzde Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Çanakkale Zaferi’ni otuz yaşında bir şair olarak yaşayan Yahya Kemal Beyatlı, “Mohaç Türküsü” isimli şiirinde de şehit ve şehâdeti en güzel bir şekilde bize aktarmıştır. Aşkı kanat edinen, zaferin koynuna girerek vuslat bulan, meleklerle yarışan kahramanlar ve dev gibi bir orduyu yenenler için “Kendi Gök Kubbemiz” isimli eseri açalım, Allah ve Resulünün aşkıyla kanatlananları bu sonsuzluk kubbesinde seyredelim: Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı; Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı. Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle! Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü. Gül yüzlü bir afetti ki her pûsesi lâle; Girdik zaferin koynuna, kandık o visâle! Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 131 03.04.2015 15:53:46 132 ÇANAKKALE ZAFERİ Dünyaya vedâ ettik, atıldık doludizgin; En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin! Bir bir açılırken göğe, son def’a yarıştık; Allah’a giden yolda meleklerle karıştık. Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından; Gördük ebedî cedleri bir anda yakından! Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle berâber; Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle berâber. Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir hâtıra nal seslerimizden! Uhud şehitlerini her yıl düzenli olarak ziyaret eden Kainatın Efendisi,5 aslında bütün şehitlere gönül mesajını vermiş oluyordu. Bütün şehitlere gönlünü ve kucağını (âgûş) açtığını ilan ediyordu. Bunu hisseden İstiklal Marşı şairimiz de dünya var oldukça değerini koruyacak olan o meşhur şiirin son mısralarında söz konusu müjdeyi tekrarlıyordu: Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber Evet, Şehitler emaneti teslim ederler. Emin olarak… Huzura çıkarlar Huzur içinde… Cemalullahı müşahede ederler Celâlin içinden Kimlerle beraber? Üçler’le… Nebiler, sıddıklar, salihler… “Onlar ne güzel arkadaştır!” 5 DİA, c. 42, s. 57. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 132 03.04.2015 15:53:46 Şehadet Kelimesini Okumak veya Şehadet Şerbetini İçmek Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 133 133 03.04.2015 15:53:46 Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada! Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 134 03.04.2015 15:53:46 Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale Prof. Dr. Soner GÜNDÜZÖZ Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi 1. Çanakkale’nin Hatırlattıkları Ç anakkale tanık bir şehirdir. O, bir milletin derin inancına tanıktır. O, teslimiyetin, tevekkülün ve adanmışlığın tanığıdır. Çanakkale, kâh türlü mahrumiyetlerden çıkan destansı bir zaferin kâh akşam serinliğinde siperlerde üşüyen sinelerin kâh açlığa ve susuzluğa inat, düşman karşısında dik durma azminin tanığıdır. Çanakkale, Anadolu insanının, mukaddes bildiği değerlerin uğrunda hiç tereddüt etmeden canını ortaya koyabileceğine şehadet eder. Çanakkale Şehitliği ise, kalbi yavrusunun sevgisiyle dolu bir annenin, yüreğine taş basarak evladını vatanı için savaşa yolcu edişinin öyküsünü kulaklarımıza fısıldar. Çanakkale Şehitliği’ndeki kabir taşlarının öyküsü farklı farklıdır. Sabah serinliğinde bazısının üzerinde oluşmuş çiğ taneleri, sanki kınalı elleri, örük örük saçları ile masum Anadolu genç kızının, yavuklusu için yanaklarından gizlice akıttığı yaşlara şehadet eder… Bazı kabir taşları dünyada yavrusunu doya doya koklayamayan gencecik bir babaya, bazısı seccadesi başında oğluna dua eden bir anaya ve bazısı cephedeki çocuğunun hasreti ile burnunun direği sızlayan ve yavrusunun yanında savaşa katılamamasına neden ihtiyarlığına hayıflanan bir babaya işarettir sanki. Çanakkale’de hüznün yanı başında 135 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 135 03.04.2015 15:53:46 136 ÇANAKKALE ZAFERİ inanç, tevekkül ve yüksek ideallere olan derin bir hissiyat da vardır. Kuşkusuz bu hissiyatın her bir köşesinde daha on beş yaşında gün görmemiş yağız delikanlıların, Bedir’de Ubeyde bin Haris, Safvan bin Beyda; Uhud’da Ebû Talha, Enes bin Nadr ve Hamza olma arzuları yatar. Çanakkale’de savaşanların kendileri gibi olmak istedikleri o kadar çok sahabe vardır ki… Huneyn’de Eymen, Mute’de Zeyd bin Hârise olmayı kim istemez ki... Çünkü Hz. Peygamber bizzat kendisi şehide şahitlik edeceğini söylemiştir. Şehadet veya diğer bir deyişle şehitlik, insanın canıyla Rabbinin birliğine tanık olmasıdır. Şehitlik Hz. Peygamberin tanıklığına erişmiş olmaktır, Allah yolunda canını veren şehitlerin peygamberlerle beraber olduklarına tanık olmaktır. Allah Resulü “Ben şahidim.” diyordu. “Ben bu adamın şehadetine, şehit olduğuna tanıklık ediyorum…” Hz. Peygamberin tanıklığına mazhar olmaktır, şehitlik… Allah Resulü, hırkasını kefen yapıyordu şehide…1 Çanakkale’de her şehit, tıpkı Ümmü Eymen gibi bir anneyi evlatsız ya da eşsiz bıraktı… Fakat dava Bedir’dekinin, Huneyn, Evtas ve Mute’dekinin aynısıydı. Gaye ilayı kelimetullah’tı. “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” düsturunun bir ifadesiydi… Kefensiz yattı toprağa şehitler, Allah Resulü’nün hırkasını giymeye müştak… Herhâlde Çanakkale’de her bir şehidimizin dudaklarından, Bi’ru Maûne Savaşı’nda mızrakla vurulduğunda, şehit olmadan az önce Haram b. Milhân’ın söylediği “Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, ben kazandım.2” sözü dökülmüş olmalıdır ve Çanakkale’de evlatlarını yitirmiş anneler, Rübey binti Nadr’ın Bedir Savaşı’nda yitirdiği oğlu Hârise için sabrettiği gibi sabretmiş olmalıdır. Ciğeri yanan anne Rübey’in, “Ey Allah Resulü! Sen oğlum Hârise’nin kalbimdeki yerini bilirsin. Eğer oğlum 1 Nesâi, Cenâiz, 61. 2 Buhari, Megâzî, 29. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 136 03.04.2015 15:53:46 137 Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale ise onun acısına sabredip ağlamayayım. Cennette değilse ona nasıl ağlayacağımı görürsün!” sözlerine karşılık Hz. Peygamber’in “Cennetin birçok tabakası vardır. Senin oğlun elbette en yüksek tabaka olan Firdevs cennetindedir.3” cevabı, -bu hadisi lâfzen duymamış olsalar bile- Kur’an’ın ruhu ve hadislerin manevi gölgesinde inşa edilmiş bir medeniyetin gölgesinin üzerine düştüğü alnı secdeli, teheccüd namazları ile nurlanmış annelere teselli olmuştur. Çanakkale Savaşı bir yönüyle Türk Milletinin Allah’a olan imanının tescilidir. Bu savaş sanki “Eğer siz (Uhud’da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir’de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (Zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.). Nihayet Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.4” ayetinin istikbaldeki bir tecellisiydi. Çanakkale Savaşı, acılar, büyük olsa da Allah’ın inayeti ile ileride milletin boynuna vurulmak istenen boyunduruğun parçalanacağına olan inancın ve gelecekteki nice zaferin ve nihayet kurtuluşun habercisiydi. Allah Resulü’nün “Bir beldenin nimetine olduğu kadar, mihnet ve sıkıntısına beraberce katlanılması gerektiği” yönündeki ikazına5 uyarak Çanakkale Mahşerine akın eden bu nesil, kendinden sonraki nesillere olan görevini en iyi şekilde ifa etmiştir. Bu savaş, sahnelenen fedakârlıklarla bize bir bakıma Yermük Savaşı’nı da hatırlatır. Yermük’teki o sahneyi hatırlamamak mümkün mü? “Yermük Savaşı sırasında Haris bin Hişam ağır şekilde yaralanmıştı. Etrafındaki sahabeden su istedi. Suyu tam içeceği sırada, kendisi gibi yaralı olan İkrime’nin su istediğini duydu. Haris suyu içmeyerek İkrime’ye götürmelerini istedi. İkrime tam suyu içeceği sırada, Ayyaş bin Ebi Rebia’nın su is3 Buhari, Rikâk, 51. 4 Âl-i İmrân, 3/140. 5İmam Malik, el-Muvatta’ (nşr. Takıyyüddin en-Nedvî). Dımaşk-Beyrut 1412/1991, Câmi, 2. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 137 06.04.2015 11:58:13 138 ÇANAKKALE ZAFERİ tediğini duydu. İkrime de içmeden suyu Ayyaş’a götürmelerini istedi. Fakat Ayyaş, kendisine su ulaşıncaya kadar şehit düştü. Suyu içemeden tüm yaralı sahabiler şehit düşmüştü...6” Kuşkusuz Çanakkale Savaşı’nda buna benzer olaylar çokça yaşandı. 2. Çanakkale Şehitleri Çanakkale Savaşı bu milletin bilhassa eğitimli pek çok gencinin kara toprağa düştüğü mahşerî bir yerdir. Evlat acısı, gözyaşı, eşe, babaya duyulan özlem ne kadar hüzün ararsak gerideki insanların yüreğine hançer gibi saplanmıştı. Fakat bütün bunlar bir yana millet kendi geleceğini inşa etmede yararlanacağı pek çok evladını Çanakkale’de ebediyete uğurlamıştı. Bu, bir millet için elbette büyük bir kayıptır. Mazi ile beraber istikbal de akıp gidiyordu bir milletin elleri arasından… Zaten savaş ve yokluklarla beli bükülmüş olan millet, geleceğini inşa etme ümidini de yitirmek üzereydi. Fakat bu ümitsizlik hâli, herhâlde Çanakkale Savaşı’nda en yüksek seviyede beslenen iman ve tevekkül ruhunun çok geçmeden sinelere yeniden hâkim olmasıyla kısa zamanda yok olmuştur. Çünkü ister mürekkep yalamış olsun ister ümmi, her bir fert, inanan insanların Allah’tan ümit kesemeyeceğini bilmektedir. Çanakkale Savaşı’nda ve sonrasında korku, açlık, fakirlik, ölüm pek çok musibetle imtihana muhatap olunmuştur. Ne var ki, “Sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.7” ilahi uyarısı ile insanlar büyük bir teslimiyet göstermişlerdir. Bu doğrultuda insanımız için ölüm, Rabbe ricatın ve ebedi dönüşün yegâne yolu olarak görülmüş, ölüm karşısında Allah Resulü’nün “göz 6 Müttaki el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, (nşr. Bekrî Hayyani ve Saffet es-Sekka, Halep 1387-1393/1970, X, 792, (30255). 7 Bakara, 2/155-156. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 138 03.04.2015 15:53:46 139 Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale ağlar, kalp mahzun olur, biz ancak Rabbimizin rızasına uygun olanı söyleriz.8” ilkesine uyulmuştur. Çanakkale’de şehadete yürüyen her nefer bize Nadr’ı hatırlatır. “Ah cennetin kokusu!” diye mırıldanmıştı önce. Arkadaşı Sâd’a şöyle demişti: “Uhud’un eteklerinden bir koku geliyor burnuma, sanki cennetin kokusu…” şaşırmıştı Sâd arkadaşının hâline, ardından bakmıştı Nadr’ın, O koşar adım şehadete yürürken… Seksenden fazla, kılıç, ok ve mızrak yarasıyla bedeni tanınamaz hâldeki Sâd’ı akraba ve dostları sadece parmak uçlarından teşhis edebilmişti.9 Çanakkale’de şarapnel parçaları her tarafa yayılırken şehit düşen binlercesi Sahabi Nadr gibi bedenlerini kara toprağa bırakırken Sâd bin Muâz gibi, kardeşlerinin şehitlik arzularına şahit binlercesi, tarafından ebediyete uğurlandılar. “O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.” ayeti10 teselli oldu geridekilere. 3. Çanakkale Gazileri Allah Resulü’nün, “Allah’ın elçileri olarak” andığı gaziler11 Çanakkale’de şehit düşen kardeşlerini ebediyete yolcu ederken hüzünlüydüler elbet. Bu hüzün onların, kardeşlerini yitirmiş olmalarından kaynaklandığı kadar kendilerinin şehitlik mertebesini elde edemeyişlerinden de kaynaklanıyordu. Fakat şehit olamamalarına olan hüznü “Kim gerçekten samimi bir şekilde şehit olmayı isterse Allah o kimseyi yatağında ölse bile şehitlerin derecesine ulaştırır.12” nebevi müjdesi bir parça hafifletiyordu. Nihayetinde şehadet de gazilik de Allah’ın davetine uymanın farklı birer ifadesidir. “Onlar yaralandıktan sonra 8 Buhârî, Cenâiz, 152, 162. 9 Tirmizî, Tefsîrü’l-Kur’ân, 3200. 10 Furkan, 25/24. 11 Nesai, Cihâd, 13. 12 Tirmizi, Fedailü’l-Cihad, 19. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 139 03.04.2015 15:53:46 140 ÇANAKKALE ZAFERİ Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır.13” ayetinde ifadesini bulan ilahi bir davettir bu… Ya gaziler dışında geride kalan diğerleri? Çocuklarını vatan müdafaasına yollayan anneler, babalar, milli seferberlikte kalplerindeki derin imanın gereği olarak Allah yolunda, vatan için savaşanlara destek verenler ayrı ayrı Allah’ın lütfundan bolca ihsanlara kavuşma fırsatı yakalamışlardır. Anadolu insanının o yokluk günlerindeki fedakârlığı hatırlanmalıdır. Bu fedakârlık, onların Allah’a olan imanları, vatanlarına olan sevgileri ve Allah Resulü’ne olan bağlılıklarının bir gereğiydi. Hz. Peygamber, savaş teçhizatı konusunda gazi ve askerleri destekleyenler ve onların geride bıraktığı ailelerine göz kulak olanların, gaziler kadar sevap kazanacağını haber vermiş14, Türk insanı Çanakkale Savaşı’nda ve daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda bu mükâfata kavuşmak için elinden geleni yapmıştır. 4. Şehitlere ve Gazilere Omuz Verenler Allah Resulü, gazilerin desteklenmesini istediği bir hadisinde “Kim bir gaziye kol kanat gererse Allah da onu kıyamette (manevi gölgesinde) gölgelendirir.15 buyurmuştur. Peygamber Efendimiz “Bir gaziyi uğurlayıp onun ardından kalan eşyaya bir sabah veya bir akşam göz kulak olmam, bana tüm dünya ve dünyadakilerden daha sevimlidir.16” derken gazi ve şehitler dışındaki insanlara büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Bu sorumluluk duygusuyla Çanakkale şehitlerinin yakınlarına sahip çıkan milletimizin bu anlayışının birçok farklı dinî referansları vardır. 13 Âl-i İmrân, 3/172. 14 Buhârî, Cihâd, 3. 15 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned (nşr. Şuayb el-Arnaût, v.dğr.), Beyrut 1416/1995, I, 21. 16 İbn Mâce, Cihâd, 24. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 140 03.04.2015 15:53:46 141 Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale Bunlardan biri Zeyd bin Eslem’in bize haber verdiği bir rivayettir: “Hz. Ömer ile beraber çarşıda yürüyorduk. Genç bir kadın Hz. Ömer’e yetişti, ‘Ey Müminlerin Emiri! Kocam, ardında küçük çocuklar bırakarak öldü. Vallahi bir paça çorbası bile pişiremiyorlar. Bu zavallıların ne tarlası var ne bir hayvanı. Onların, sırtlanlara yem olmasından korkuyorum. Ben Hufâf bin İmâ’nın kızıyım. Hani Peygamber Efendimizle Hudeybiye’ye katılan Hufâf’ dedi. Hz. Ömer, (kadın konuşurken) yürümeden onun yanında saygıyla dikildi. (kadının sözü bitince kadını teskin etmek için) ‘Merhaba, akrabamıza!’ dedi. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Hz. Ömer, evde bağlı duran bir deveyi hazırladı. Gıda maddesiyle doldurduğu iki çuvalı develere yükledi. Çuvalların arasına başka öteberi ve elbise de koydu. Sonra, deveyi yularından tutup kadına verdi. ‘Buradaki yiyecekleri yiyin. Bunlar tükenmeden Allah size muhakkak yeni bir kapı açacaktır.’ dedi. Orada bulunan bir adam atıldı: ‘Ey Ömer! Ona çok vermiş olmadın mı?’ Hz. Ömer, ‘Annen seni doğurmaz olaydı! Bu kadının babası ve kardeşi var ya, ben gözlerimle gördüm, bir zaman bir kaleyi kuşattılar. O kalenin fethedilmesini sağlayan onlardır. (O gün) bu ikisinin ganimetlerinden yararlanmıştık.’ diye ona çıkıştı.17.” Başka bir tarihî anlatı benzer şekilde şehidin ailesine nasıl davranmak gerektiğinin ipuçlarını vermektedir. “Hz. Ebû Bekir, küçük bir kız çocuğunu kucağına almış sevmektedir. Bu sırada yanlarına gelen bir kişi bu çocuğun kim olduğunu sorar. Hz. Ebû Bekir: “O, benden daha hayırlı olan bir adamın Sâd bin Rebî’in kızıdır. O Bedir’e katıldı, Uhud Savaşı’nda şehit oldu.” der18. Bu millet Çanakkale şehitlerinin çocuklarına ve ailelerine tıpkı Hz. Ebû Bekir’in Sâd bin Rebî’nin, Hz. Ömer’in Hufaf bin İmâ’nın kızına sahip çıkması gibi sahip çıktı. 17 Buhari, Megâzî, 36. 18 İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, Bulak, 1259, III, 58. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 141 03.04.2015 15:53:46 142 ÇANAKKALE ZAFERİ 5. Şehitlerin Serencamı ve Çanakkale Ruhuyla Yoğrulmak Çanakkale’de Mehmetçik Rabbinin rızasını kazanmak ve kutsal bildiği değerleri korumak için vatan toprağını aziz ve mukaddes bilerek canından vazgeçmiş, “işte yaptığın (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığın cennet19” müjdesine nail olmak için mücadele vermiştir. Şehitler ve gaziler hakiki hayata talip oldular. “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklara nail olmaktadırlar…20” ayeti şehitlerin diri olduklarına şehadet etmektedir. Çanakkale’de kanlarının son damlasına kadar Allah’ın rızasını ve rahmetini elde etmek arzusuyla savaşa katılan şehitler, arşın gölgesinde Allah’ın rahmetine mazhar olmanın bahtiyarlığında olmalıdırlar. Şehitlerin mutluluğunu Allah Resulü, şu hadisiyle anlatır: “Hezimete bile uğrayacağını bilse (vatan müdafaasından kaçmanın) vebalini düşünerek düşmanla kanının son damlasına kadar savaşan kimseyi Allah çok beğenir ve meleklerine ‘Bakın şu kuluma… Katımdaki ödüle erişmek ve azabımdan kaçınmak için (düşman püskürtse de) geri döndü. Bu uğurda onun kanı döküldü21.” Allah Resulü bu mutluluğu ifade etmek üzere bir başka hadisinde “…Ben Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip öldürülmeyi, sonra diriltilip öldürülmeyi, sonra diriltilmeyi ne kadar isterdim!” buyurmuştur 22. Bazıları şehitlere tanınan ayrıcalığı anlamakta güçlük çekmişlerdir. Bir kişi “Ey Allah Resulü! Şehitlerden başka herkesin kabirde sorguya çekileceğini söylüyorsun (onların farkı nedir)?” diye sormuş Hz. Peygamber: “Şehidin başı üzerindeki kılıçların 19 Arâf, 7/43. 20 Âl-i İmrân, 3/169. 21 Ebu Davud, Cihad, 36. 22 Buhari, Temennî, 1. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 142 03.04.2015 15:53:46 143 Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale parıltısından daha büyük bir imtihan var mı ki?› diyerek bu soruya anlamlı bir soru ile cevap vermiştir23. Kuşkusuz Allah’ın rahmetinin nuru karşısında Çanakkale’de şehitlerin başlarındaki kılıç ve süngü parıltıları, mavzerlerden ve toplardan püsküren ateş ve alev kütleleri paramparça olmaktadır. Bize ise Çanakkale ruhunu anlamak, Çanakkale’de tüm meşrep, köken, ekonomik ve sosyal sınıf farklılıklarını ellerinin tersi ile itip bir olan Allah’ın yolunda aziz bildikleri vatan için mücadele veren nesli anlamak kalmaktadır. 23 Nesai, Cenâiz, 112. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 143 03.04.2015 15:53:46 Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 144 03.04.2015 15:53:46 Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz Hasan Basri BİLGİN Yazar Ç anakkale Savaşı… İçinde, 18 Mart 1915 günü kazanılan dünyanın en büyük deniz zaferinin olması bir yana, metrekareye on bin mermi isabet etmesi neticesinde yüz binlerce insanın ölmesi, okuma yazma oranının birdenbire yüzde beşin altına düşmesi ve de ülke üretiminin yüzde otuz beşlere inmesi sebebiyle tam bir cehennemdir; hem de bir daha öyle bir dehşeti yaşamamak adına, mutlaka ders alınması gereken bir ateş çemberi! Öyleyse geliniz, Çanakkale Savaşı’nın bugüne kadar gözden kaçırdığımız yönlerini madde madde özetleyip bilgi sevdalısı bir talebe özeniyle yaşananlardan ders alalım. 1. Liderlik Dersi: İngiliz generali Hamilton’un basın toplantısında, “Çanakkale Seferi’nin başarısı kaçınılmaz ve İstanbul’un ele geçirilmesi birkaç günlük iştir!..”1 demesinin ardından, o devir için dünyanın en büyük ordusu sayılan Akdeniz Sefer Gücü’nün Çanakkale önlerine gelmesiyle birlikte, Enver, Talat ve Cemal Paşa üçlüsünün yönettiği İhtilal Hükümeti tedirgin oldu. “Tedirginlik” hafif bir tanımlama olur, resmen panikledi!.. İstanbul’un boşaltılmasını, sarayın tümüyle Eskişehir veya Konya’ya 1 Daily Telegraph gazetesi, 22 Nisan 1915 tarihli Londra baskısı, 1’nci sayfa 8 sütuna manşet. 145 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 145 03.04.2015 15:53:46 146 ÇANAKKALE ZAFERİ taşınmasını; günün padişahı Mehmet Reşad’ı da ikna ederek kararlaştırdı. Yalnız bir sorun vardı. İttihat Terakki’nin 1909’da zorla tahttan indirdiği ve Beylerbeyi Sarayı’nda hapis tuttuğu İkinci Abdülhamid’in de bu plana dahil edilmesi gerekiyordu. Zira işgal kuvvetlerinin eline düşecek olan eski padişah, hem kendileri ve hem de o anki yasal dayanakları olan Mehmet Reşad’ın mevcut saltanatı için tehlike oluşturabilirdi… Bu düşünce hiç beklemeksizin eyleme dönüştürüldü ve Talât Paşa başkanlığındaki heyet Beylerbeyi Sarayı’nın yolunu tuttu. Heyet, içine düştükleri sıkıntı nedeniyle olsa gerek eski Hünkâr’ın karşısında el pençe divan dizilmişti. Talât Paşa, önce uzun uzun ve oldukça hürmetli bir eda ile genel durumu İkinci Abdülhamid’e anlattı. Sonrasında da lâfı döndürüp dolaştırarak asıl konuya getirdi: - Efendimiz, şu an çok acil tehlike arz etmemekle beraber vaziyet hayli ciddidir. Düşman denizden ve karadan Çanakkale’yi zorluyor. Savunmamız oldukça yoğun ve etkili… Buna rağmen, Allah korusun, şayet Boğaz geçilecek olursa; Padişah, hükümet ve hanedanı esir düşürerek sonunda gayet elim bir anlaşmaya mecbur kalmamak için zat-ı şahanenize Konya’da Çelebi Efendi’nin konağı hazırlandı. Ziyaretimizin sebebi; şayet korkulan olursa, siz zat-ı hümayunlarının hangi şehirde ikamet buyurmayı arzu ettiklerini, biraderi şahane tarafından öğrenmeye memur edildiğimiz içindir. Yer seçimindeki emir ve iradenizi bekliyoruz Efendim! Âdeti olduğu üzere Abdülhamid, Talât Paşa’yı sonuna kadar hiç istifini bozmadan pür dikkat dinledi. O susunca da “Kraliçe Elizabet’in tabiriyle” zeka fışkıran keskin bakışlarını tek tek heyettekilerin üzerinde gezdirdi. Eski Sultan’ın gayet eziciydi o andaki tavrı… Belli ki, içinde birikmiş önemli taşlamaları vardı söylenecek. Günü gelmişti artık; “Ey benim gafil vatanseverlerim, ettiniz eylediniz; işte ülkeyi getirdiğiniz nokta; bütünüyle dehşet, çıkmaz sokaklar ve uyanılmaz aymazlıklar!.. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 146 03.04.2015 15:53:47 147 Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz Üstelik hiç yoktan, muhtemel mağluplarla birlikte aptalca bir savaşa giriyor ama kahramanca dövüşmesini bilmiyorsunuz. Vah ki ne vah! Vatan uğruna şehit olmak yerine kaçmayı tasarlıyorsunuz. Yetmiyor! Sanki Türk komutan yokmuş gibi bir de ordunun başına, art niyetli oldukları belli Alman komutanları getirip askerimizi beyhude yere telef ediyorsunuz.” diyecekti, düşüncesi buydu ama sustu!.. Muhtemelen, “Böylesine vahim bir günde bizden dünün intikamını alıyor.” dedirtmek istemedi… Ancak İstanbul’dan kaçma teklifine yanıt olarak ibretlik iletisini, doğrudan kendi yerine padişah olan biraderi Mehmet Reşad’a yolladı. Anlayan anlardı sonuçta: - Yüce biraderime sadakatimi arz ederim, ancak işgal endişeleri tamamen yersizdir. Şayet dokunulmamış, bozulmamış ise Çanakkale Boğazı’ndaki tabyaları iktidar zamanımda ben modernleştirip olağanüstü güçlendirdim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi mümkün değildir. Buna rağmen -Allah esirgesin- bir işgal felaketi başa geldiği takdirde, bir Türk Hakanı’nın yapacağı tek şey; tacını, tahtını, halkını yüzüstü bırakarak kaçma suçu işlemek değil; icabında saray balkonunun taşları altında canını feda etmektir. Büyük atam Fatih Sultan Hazretleri bu ulu şehri Bizans elinden fethettiği zaman, İmparator Konstantin; kaçmayıp harp ede ede yıkılan surlarının taşları altında can vererek kahramanlık sergilemiştir. Biz Fatih soyu, Konstantin’den aşağı kalamayız… Varın, padişahımız zat-ı şahaneye böylece arz edin… Bana gelince Efendiler, ben artık bir yere gitmem! Tek arzum burada ölmektir! İşte yöneten ve yönetilenler için en büyük ders!.. Bu ibret sahnesinden biz ne alırız, bunu bilemem. Ama İkinci Abdülhamid’e “kaçma” teklifi götüren o ünlü Talât Paşa’nın o an içine düştüğü durumu heyette bulunan Recaizade Ekrem şöyle anlatıyor: “Huzurdan çıktığımızda tombul yanakları fark edilir biçimde kızarmıştı Talât Bey’in. Bugün esaslı biçimde mertlik dersi Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 147 03.04.2015 15:53:47 148 ÇANAKKALE ZAFERİ aldığı adama dün yaptıklarından ötürü utanmış olmalıydı, ağlayan bir ses tonuyla şöyle haykırdığını duydum: - Ağzımızın payını aldık mı beyler!2 * 2. Ülke Savunması İçin Sadece Kendine Güvenmek, Ülke Namusunu Başkalarına Emanet Etmemek Gerçek zafer, Mehmet Akif’in; “Şu Boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi?” diye eşsizlikle nitelediği, 15 Mart 1915 günü kazanılan deniz savaşıdır… Bilindiği gibi Boğazlar komutanı Cevat Paşa’nın; üstün savaş zekâsı sayesinde, karanlık limana “yine geniş su geçitlerinde ilk kez uyguladığı” dört buçuk metre derine ve kıyıya paralel olarak döşediği mayınlar sayesinde, hem de askerini manen üstün derecede yüreklendirmesiyle kazanıldı… Asla bilinmeyen ise; savaşın ilk gününde başarısını belgeleyen bu komutanın yerine bir hafta sonra niçin Alman Liman Von Sanders ve daha başka Alman general ve albayların Çanakkale’ye getirildiğidir. Hâlbuki bütün uzmanlarca iddia edilmektedir ki: “Şayet Cevat Paşa göreve devam etseydi: 15 Mart günü yapılan deniz savaşı yarım gün sürmüş, bizim ordumuzdan 58 şehit, 74 yaralı, 9 top, bir tabya kaybına karşılık Akdeniz Sefer Gücü’nün üç savaş gemisi batmış, çok güvendiği üç büyük zırhlısı kullanılmaz hâle gelerek, bin yüz küsur asker kaybetmiştir... Cevat Paşa’nın olası bir kara çıkartmasına karşı, düşmanı anında geri püskürtecek plânı vardı; kara savaşı yedi ay yerine iki günde biter, iki yüz otuz beş bin kayıp yerine azami bin şehitle savaşı bitirirdik…”3 2 Bilgin Hasan Basri, 1915- Çanakkale Bir Ulu Destan, Hayat Yayın Grubu, İst. 2007, s. 39-42. 3 Bilgin, Hasan Basri, Türklerin Altın Çağı, Yediveren Yayınları, s.99-100. İstanbul, 2013. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 148 03.04.2015 15:53:47 149 Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz Bu düşüncenin en açık destekçisi Akdeniz Sefer Gücü’nün kumandanı ünlü İngiliz general Hamilton’dur. General Hamilton, yedi ay sonra Çanakkale’den başarısızlıkla ricat ederken şöyle diyor: - Liman Von Sanders kurnazlık edip bizi Gelibolu batağında yedi ay oyalayıp Avrupa Cephesinde Almanya’ya zaman kazandırdı!4 Dilerseniz, bir de canlı şahit General William Marshall’a kulak verelim. O da savaş anında Hamilton’a, yana yakıla böyle dert yanıyor: - Gözü kara, son derece inançlı, ölümü hiçe sayan ve de attığını vuran Türk askerine eğer ben komuta ediyor olsaydım, bir düşman askerinin dahi ayağını karaya ayak bastırmazdım. Gelenleri denizde bırakırdım. Bu yetenekte olduklarını ilk gün gördük… Çanakkale’deki Türk Kurmayı’nın da benim gibi düşündüğünden eminim… Liman Von Sanders öyle sinsi davrandı ki bizi karaya âdeta “buyur” etti… Liman Von Sanders, şu an büyük gücümüzü Gelibolu’da meşgul ediyor. Ölenler Türklerle bizimkiler. Böylece Alman ordusunun Avrupa’da önünü boşalttı adam! Haklı olarak “ne karşılığında?” diye sormamız gerekmez mi? Tabii ki; üç bini mektep talebesi 235 bin askerimizin canı pahasına!.. Bu konuda, birbirinin benzeri çok kez tekrarlanmış olaylardan iki misal vermek isterim; 1915 Mayıs başı, Seddülbahir Cephesi… Liman Von Sanders, Tümen Komutanı Halil Sami’ye güpegündüz, denizden top, karadan makineli tüfek mermilerinin yağdığı açık alana hücum etmesini söylüyor. Halil Sami sakıncalı bulup itiraz edince 7. ve 9. Tümenleri grup hâlinde 4 Egytian Gazete -İngiliz Gazetesi, 16 Kasım 1915- 1. sayfa. (Londra baskısı). Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 149 03.04.2015 15:53:47 150 ÇANAKKALE ZAFERİ birleştirdikten sonra başlarına Albay Sodenstern’i tayin ederek “hücum” emrini ona uygulatıyor Alman… Netice facia! 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın Ordu Komutanlığına verdiği rapora göre; yaralılar hariç tam on altı bin şehit!.. Ve Albay Sodenstern kaşla göz arası nasıl Almanya’ya kaçırıldıysa, “ayrıntılı” cephe raporu alınamıyor!5 19 Mayıs 1915… İstanbul Erkek Liseli altı öğrencinin bir gün önce besteledikleri: “Bu toprağı Türk’ün kanı yoğurdu- Annem beni bugün için doğurdu!” şarkısını söyleyerek siperden fırladıkları Arıburnu Cephesi… Bu kez bizzat Liman Von Sanders’in emriyle açık alanda ve engebeli arazide; elinde süngü, top ve makineli tüfek ateşine karşı, iki yüz metre mesafeli hayli zor bir hücuma kalkıyor askerimiz. Sonuç: Esat Paşa’nın ağlaya ağlaya yazdığı ve muhtemelen onun gözyaşıyla ıslanmış rapora göre; 10 bin’den ziyade kayıp! Ve o korkunç günü anlatan İngiliz kaynaklarındaki bir söylem adeta yaramıza tuz basacak nitelikte: Açık arazide Türk askerini “takır takır” biçmekte olan makineli tüfeklerden birinin başına pür iştah gelen bir Anzak aşçı: “Verin biraz da ben avlanayım!” diye yalvarıyor savaşçılara: - Biraz da ben keyif edeyim!6 * Bu durumu, olayların en yakın canlı şahidi Çanakkale Gazisi Albay Halil Sami, acıyla kaleme aldığı, benim de güçlükle sadeleştirmeye çalıştığım şu şiiriyle dillendirmiş: 5 Bilgin, Hasan Basri, 1915 Çanakkale Bir Ulu Destan, s. 228- 229. 6 Daily Telegraf gazetesi, 15 Ağustos 1915 tarihinde Anzak komutanı Biridges’le yapılan röportaj. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 150 03.04.2015 15:53:47 151 Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz “Yağmur yerine ölüm yağdı bulutlardan. Baştan aşağı kan bürüdü yüzleri, Vah; unutuldu “insan” adı! Vahşeti görünce göz; O an isyan etti söz; Zebanidir, burada medeniyetin adı! Her bomba binler can aldı. Akıl gitti vahşet kaldı. Türk’ün alnına kazındı, 1915’te şu söz; Çanakkale’deki dehşetin adı; Bu bir Avrupalı!..”7 3. Yabancıyla İttifakı Kendi Varlığını “Yok Etmek” Üzere Yapmayın; Hele Savaşa Giriyorsanız! 600 yıllık koskoca bir imparatorluğu, vaktinden evvel, âdeta ecelsiz öldüren o talihsiz Birinci Dünya Savaşı’na girmemizin kritiğini, siyaset uzmanı İkinci Abdülhamid’den almakta fayda var. Ne sebepledir; bilinmez! Birinci Dünya Savaşı’nın en hararetli günlerinden birinde, devrin en kudretli devlet adamı Enver Paşa, Beylerbeyi Sarayı’na hapsettikleri eski Hünkâr’dan randevu talep ediyor. Abdülhamid: “Ne konuşacakmış Enver benimle!” diye gönülsüzlüğünü ortaya koymasına rağmen, “eli mahkum” kabul ediyor Paşa’yı… Eski Padişah’la ihtilal sonrası ilk kez karşılaşan Enver Paşa, son derece edepli ve hürmetkâr başlıyor sözüne. Birinci Dünya Savaşı’nın geçirmekte olduğu safhaları kendi görüşüne göre özetliyor. Müttefikler arasında, “muharebenin kaybedilmekte olduğu” noktasındaki fikir ayrılıklarını, hiçbir şey saklamadan olduğu gibi söylüyor. Ayrıca Abdülhamid’in sormasına fırsat 7 Bilgin, 1915 Çanakkale Bir Ulu Destan, s. 229. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 151 03.04.2015 15:53:47 152 ÇANAKKALE ZAFERİ vermeden, 18 Mart günü Çanakkale’de kazanılan büyük deniz zaferinin de coşkusuyla karşılarındaki muharip devletlerin maddi ve manevi güçleri hakkında hükümetin elinde bulunan tüm bilgileri sayıp döküyor. .. Ama inandırıcı bulmamış olmalı ki işte o an; “kendini devlet işlerinde sükûnet mahkûmu belleyen” Abdülhamid, dayanamayıp suskunluğunu bozuyor. Hem de bir bozup pir bozuyor: - Paşa! Bu sayıp döktüğünüz hesapların hepsi de baştan sona yanlış!.. Çok yazık! Gördüğüm kadarıyla devletin gücünü de düşmanların güçlerini de yanlış değerlendirmişsiniz. Hiç beklemediği bu yanıt karşısında hayli şaşırıyor Enver Paşa. “Ne?” demesi gerektiğini bilemiyor bir an… Onun çıkmaza girdiğini gören Eski Hünkâr ise iddiasını ispatlamak için masa üzerinde serili duran dünya haritasının başına çağırıyor kendini. “Şu coğrafyaya iyi bak!” diyor. - İngiltere ve Fransa deniz aşırı ülkelere sahip. Demek oluyor ki, adamlar dünyanın en güçlü donanmasına sahip. Bizim ülkemiz de denizlerle çevrili ve sahillerimiz düşmana açık. Ne bizim ve ne de müttefik edindiğiniz Almanya’nın onlara göre deniz gücü yeterli… Kendi ordumuzun; siyasetin kaypaklığında ikiye, hatta üçe bölünmüşlüğü mevcut ve de maddi, manevi gücünün zaafı ortada iken kaybetme ihtimali çok yüksek bir dünya savaşına girmek büyük gaflet. Hele, diğerlerine göre deniz gücü hayli yetersiz olan Almanya ile ittifaka girmek iki kere gaflet! - Bazı konular size yanlış intikal etmişe benziyor Hünkârım! - İttifakın, dostluğun ölçüsü kaçmış durumda! Almanların aklına tek yanlı, körü körüne teslim olduğunuz çok aşikâr. - Ne gibi Efendim? - Liman Von Sanders’in temsil ettiği Alman askeri siyaseti, hükümetimizin dikkatsizliği yüzünden Türk iştirakini Alman- Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 152 03.04.2015 15:53:47 153 Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz ya’nın doğrudan düşmanı olan devletlerin aleyhine çevirtti. Devlet-i Aliye’yi gayet müşkül durumda bırakan Kanal ve Galiçya seferleri yalnız ve yalnız Alman menfaatleri gözetilerek yapıldı diye düşünüyorum… Oralardaki kaybımızın hesabı yok! - Her birlikteliğin bir bedeli elbette olur Efendim! - Ödeyeceğimiz bedel çok ağırsa ve neticede bütün varlığımız elden gidecekse, yürümekte olduğumuz çıkmaz yoldan vaktiyle çark etmekte fayda görürüm… Tez vakit Almanlardan ayrılıp tek başımıza sulh aramak devletin hayrına olacaktır Paşa! O devrin ufku açık siyaset ustasından akıl almaya geldiği çok belli Enver Paşa, eski Hünkâr’ın bu önerisini duymazdan gelip ona cevap vermemişti ama, Beylerbeyi Sarayı’ndan çıkarken: “Alman dostlarmızı bu sıkışık günlerinde yalnız bırakamayız. Hem, maazallah, senin dediğini yaparak milletime dönek dedirtmem!” diye, saray görevlisi Yüzbaşı Salih (Bozok) ve diğer bazılarının duyacağı kadar yüksek sesle, kendi kendine söyleniyordu: - Senin dediğini yaparak milletime dönek dedirtmem!8 * Garip bir tesadüf! İkinci Abdülhamid ile Enver Paşa’nın bu tarihi görüşmesinin üç gün sonrasında, İstanbul mebusu genç ve ateşli parlamenter Veli Bey’in, Meclis-i Mebusan’ın olağanüstü toplantısında: “Efendiler, şu andan itibaren Çanakkale’de Almanya için dövüşüyoruz!” diye haykırdığı duyuluyor. Tabiatıyla bir mebusun itham niteliğindeki sözünün muhatabı padişah olmalı! Sultan Mehmet Reşad derhâl huzura çağırıp sigaya çekiyor onu: - Derdin ne senin evladım, diyor şefkatle. 8 Bilgin Hasan Basri- Yalnız Hünkâr, II. Abdülhamid, s. 418- 422. Hayat Yayın Gurubu, İst. 2012. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 153 03.04.2015 15:53:47 154 ÇANAKKALE ZAFERİ - Kendimize yeni bir yol haritası çizmemiz lâzımdır Sultanım. - Nasıl yani? - Efendim, şu anda Almanya, başta Avrupa olmak üzere tüm cephelerde zaaf işaretleri vermeye başladı. İnişe geçtiler… Allah esirgesin bizi de düştükleri çukura sürükleyebilirler. Şu an biz Gelibolu’da üstün durumdayız. İtilaf Devletleri batağa saplandığını anladı. Onlar hazır! Hemen tek başımıza barış yaparsak memleketi büyük bir badireden kurtarırız! O gün için gerçekçi bir kurtuluş önerisi sunan “Abdülhamid sevdalısı” genç parlamenter Veli Bey’in aldığı yanıt; Enver Paşa’nın Beylerbeyi Sarayı’ından çıkışta mırıldandığı cümlenin aynısıdır: - Delikanlı! Maazallah, senin dediğini yaparak milletime dönek dedirtmem! * İyi de Peki Bu Ne Şimdi? 11 Ağutos 1915… Çanakkale’de en kanlı savaşların sürdüğü talihsiz bir gün… Ne yazık! Dünya siyesetinde çok ibret verici enteresan bir olay yaşanıyor. Şöyle: Almanlar her fırsatta Rusları müttefiklerinden ayırtıp kendileriyle tek başlarına barış yapmak üzere ikna etmeye çalışıyorlardı. Bu bağlamda Çariçe’nin Dame d’honeur’lerinden Maria Vasiltchiova ve Banker Monkievitch’i aracı yaparak Ruslara: “Vaatlerine rağmen İngilizler size İstanbul’u vermeyecek. Bizimle anlaşırsanız İstanbul sizin olabilir.” dediler. - Evet, İstanbul sizin olabilir!9 9 Bilgin, 1915 Çanakkale Bir Ulu Destan. s.345. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 154 03.04.2015 15:53:47 155 Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz Bu olayı, kendine gizlice ulaştırılan Fransız gazetelerinden okuduğu gün söyledikleri, Beylerbeyi Sarayı’nda mahkûm hayatı yaşamakta olan Eski Hünkar Sultan Abdülhamid’in; otuz üç yıllık yönetim macerasının can alıcı bir özetidir: “Maalesef biz, Avrupalı sırtlanların tam geçiş yerine çadır kurmuşuz; geniş teşkilatlı imparatorluğumuzu inşa edecek ne zaman bıraktılar bize ne de sükûnet! Şayet ülkemize on senelik bir sulh tanınsa, Japonların (Meiji Devrimi’nin başlagıcından beri) sitayişle methedilen terakkilerini biz de yapardık. Heyhat! Japonlar, Avrupalıların kızıl pençesiden uzak oldukları için bize göre çok bahtiyardırlar…”10 * Sultan Abdülhamid’in hatıralarını dikkatle okuduğumuzda, satır aralarında onun Çanakkale Savaşı’ndan çıkardığı dersi şu şekilde özetlemek mümkün: “İdareciliğin vazgeçilmez birinci şartı; özünde yüksek ahlak ilkesi taşıyıp varlığını halkına adamış özel kişilik sahibi olmaktır. Bunun içinse su katılmadık yerli olacaksın, özüne bağlı kendin olacaksın… Kendini yaratılış amacına göre dizayn edip tam anlamıyla hür olup insanları “fıtratına uygun olarak” özgür kılacaksın ki, işte o vakit; her daim uyanık kalınır, dost veya düşmanı seçerken hesaplar doğru yapılır da yılanla aynı çuvala girip sonunda ülke zehirletilmez!” - İşte hepsi bu! * 10 Bilgin, Yalnız Hünkar. s. 225. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 155 03.04.2015 15:53:47 156 ÇANAKKALE ZAFERİ 4. Yurt Savunmasındaki Azim ve Beceri Milli Mücadele Ruhunu Diriltti! Milli Mücadele safhasında yaşanan örnekler hayli fazla… Ancak sadece bir tanesini; TBMM’den onur belgeli Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’nin 15 Mayıs 1919 günü Denizli halkına yaptığı konuşmasından kısa bir bölümünü sunacağım sizlere. Ülke savunmasının temel taşlarından biri olan o muhterem, Akif’in deyimiyle: “topun tüfeğin patladığı” Anadolu’da Milli Mücadele ruhunun nasıl oluştuğunu en veciz şekilde şöyle açıklıyor bize: “Muhterem Denizli ahalisi! Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu elim tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir. Vatana karşı işlenen suçların Allah’ın ve tarihin önünde affı yoktur, günahtır… Bugün cihat tam anlamıyla oluşmuş bir dinî fariza olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim! Karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar, öteki düşmanlarımızın maşasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini eline geçirmesinin ne anlama geldiğini, İzmir’de şu birkaç saat içinde işlenen cinayetler gösterdi. Silahımız olmayabilir, topsuz- tüfeksiz, sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklâl aşkı, vatan sevgisi, kalbimizdeki iman ile mücadele edeceğiz ve sonunda zaferi kazanacağız… Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Sizlere “Vatanımızı düşmana teslim etmekten başka çaremiz olmadığını” söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar iradelerine sahip değildir. Meşru olan; vatan müdafası ve istiklâl uğruna savaşmaktır… Asla korkmayınız… Bayrağımızın altında toplanın ve büyük mücadeleye hazırlanın… Müftünüz olarak kutsal bir savaşın fetvasını ilân ediyorum!..”11 * 11 Bilgin Hasan Basri, Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam, Hayat yay. Grubu, İst. 2006. s. 92-94. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 156 03.04.2015 15:53:47 157 Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz 5. Gerçek Vatan Sevgisinin Ne Olduğunu Öğretti Bize Çanakkale Mektebi! Gençler, öleceğini bile bile Çanakkale Savaşı’na: “Anam beni vatan için doğurdu!” nidasıyla koşarak giderken onları doğuran analar, ağız birliği ederek: “Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri sönecekse öl de asla geri dönme!” diye feryat ediyorlardı ağladığını hiç göstermeden, üstün yüreklilikle!.. * Milli Şair, büyük insan Mehmet Akif Ersoy, toprağı için gözünü kırpmadan can veren Çanakkale kahramanlarını; “Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber. Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber!” diye onurlandırmıştı. Bugün sağ olsaydı, mutlaka şöyle seslenirdi bizlere: - Ey gaziler ve şehitler çocuğu, dün atalarının yaşadığı dehşetten ibret al ki o cehennemi yaşama bir daha! Kısacası, Çanakkale mektebinden öğreneceğimiz çok ders var! Gereken dersi alırsak bir daha o cehennemi yaşamayız İnşaallah! KAYNAKÇA BİLGİN, Hasan Basri,1915-Çanakkale Bir Ulu Destan. Hayat yayın Grubu, İst. 2007. - Türklerin Altın Çağı, Yediveren Yayınları, İstanbul, 2013. -Yalnız Hünkar, II. Abdülhamid, Hayat Yayın Grubu. İstanbul, 2012. -Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam, Hayat yayınları, Grubu. İst. 2006. Egytian Gazete- İngiliz Gazetesi 16 Kasım 1915- 1. sayfa. (Londra baskısı) Daily Telegraph gazetesi.22 Nisan 1915 tarihli Londra baskısı 1. sayfa 8 sütuna manşet. Daily Telegraf gazetesi 15 Ağustos 1915 tarihinde, Anzak komutanı Biridges’le yapılan röportaj. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 157 03.04.2015 15:53:47 Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere, Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 158 03.04.2015 15:53:47 Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları Mustafa IRMAKLI Diyanet İşleri Uzman Yardımcısı 3 Kasım 1914, İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı’na gelir. 19 Şubat 1915’te başlayan saldırılar 18 Mart’a kadar devam eder. 18 Mart, deniz savaşının en çetin geçtiği zamandır. Tarihinde hiç yenilgi almamış, zamanın en üstün teknolojisine sahip İngiliz donanması ve Fransa’nın da desteğiyle İtilaf Devletleri’nin oluşturduğu, dünyanın en büyük deniz gücü, 18 Mart’ta büyük bir hezimetle tanışır. Boğaz’ı ahtapot gibi saran devasa zırhlılardan kimi sulara gömülür, kimi karaya oturur, kimi yaralı zor kurtulur. Denizden yol bulamayan düşman 25 Nisan’da kara harekâtı başlatır. Ta ki, Ocak 1916’da sessiz sedasız çekip gitmek zorunda kalıncaya kadar. Sekiz buçuk ay… Arıburnu, Seddü’lbahir, Conkbayırı, Anafartalar; engebeli, zor, daracık bir arazi parçası üzerinde yaklaşık bir milyonu aşkın insanın1 katıldığı akıl almaz bir savaş… Beş yüz binin üzerinde kayıp. Yani savaşa katılan her iki kişiden biri geri dönemez. Metrekareye 6 bin mermi düşer. Üç dakikada alaylar şehit düşer. Binlerce sayfa yazılsa tamamlanamayacak bir hikâyedir yaşanan. Yüzlerce destan yazılsa yeniden bir destan çıkar. Ciltlerce ağıt yakılsa tarifi eksik kalacak acılar, hasretler, duygular… 1 Zekeriya Kurşun, “Çanakkale Muharebeleri”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. VIII, TDV yay, İstanbul 1993, s. 207. 159 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 159 03.04.2015 15:53:47 160 ÇANAKKALE ZAFERİ Çanakkale’yi anlatmanın iki boyutu olabilir: Birincisi; tarihin bir kesitinde yaşananları zaman, mekân, olaylar, sebepler, sonuçlar ve reel-politik bağlamında izah etmek. Elbette bu önemlidir ve tarihi yazanlar düne, bugüne ve yarına karşı bir vefa borcu olarak bütün bunları kayda geçeceklerdir. İkincisi ise, niçin ve nasıl boyutuyla Çanakkale’den bugüne, bugünden Çanakkale’ye ayna tutmaya çalışmak, zamanı ve mesafeyi daraltarak bugünü dün ile yüzleştirmeye çalışmaktır. Çanakkale’yi anlamak ile bugünü doğru anlamak arasındaki ilişkiyi gündeme taşımak ve Çanakkale’nin hatırlattıklarını konuşmaktır. Asrın mücadelesinin yüzüncü yılında, “Çanakkale Şehitlerine”2 şiirinin, “İstiklal Marşı” nın kardeşi olarak okunduğu bu topraklarda, Çanakkale mücadelesini bütün yönleriyle okumak, anlamak ve anlatmak, bu toprağı vatan bilen herkesin zamana ve mekâna karşı en büyük görevlerindendir. Taşıdığı Mana Açısından Çanakkale’nin Hatırlattıkları Dünya tarihi boyunca ve milletlerin hayatında birçok olay, savaş, mücadele olmuştur. Ancak onlardan bazıları vardır ki tarihin akışına yön vermiştir ve onlar söz konusu olmadan tarih tamamlanamaz ve yaşananların izahı eksik kalır. Çanakkale Savaşı son asrın olayları içinde hem milletimiz hem de dünya için böyle bir öneme sahiptir. Çanakkale’ye gelen işgal kuvvetlerinin gayesi sadece bir coğrafyayı ele geçirmek, taktik hamlelerle stratejik hedefleri ele geçirerek Birinci Cihan Harbi’nin karşı cephe ülkesini sıkıştırmak, bir ülkeyi paylaşmak ya da bir milleti yok etmekten ibaret değildir. Aynı zamanda bir inancın, medeniyetin, ahlakın yani İslam’ın yeryüzünden silinmesi hedeflenmiştir. Payitahta, hilafetin merkezine kastedilmiştir. Bunun için Çanakkale’nin yiğitlerini Bedir’in aslanlarına nazire kılan şair haksız değil2 Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s. 385, DİB yay. Ankara, 2012. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 160 03.04.2015 15:53:47 161 Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları dir. Bir an önce İstanbul’a ulaşmak için sabırsızlanan işgal komutanını asıl heyecanlandıran İslam’ın sancağının indirilişini görme arzusudur. Dolayısıyla Çanakkale aynı zamanda Hak ile batılın binlerce yıllık mücadelesinde yeni bir karşılaşmadır. Sadece İstanbul’un değil, Mekke’nin, Kudüs’ün, Diyarbakır’ın, Musul’un, Afrika’nın, topyekûn bir İslam coğrafyasının savunmasıdır. Irkı, rengi, inancı, coğrafyası ne olursa olsun, bütün insanların can, din, mal, akıl, nesil dokunulmazlıklarını savunan; ıslah etmeyi, imar etmeyi, mutlu etmeyi varoluş gayesi bilen İslam medeniyetinin mensupları ile 18. asırdan itibaren icat ettiği ateşli silahlar ve geliştirdiği teknoloji ile Afrika’dan Hindistan’a, Amerika kıta yerlilerinden Balkanlara, gördüğü her zayıf ve güçsüz coğrafyayı işgal eden, talan eden bir anlayışın savaşıdır. Şairin İstiklal mücadelesinin neferleri için söylediği: “Galip et ya rab çünkü bu son ordusudur İslam’ın”3 dizesi büyük bir dua olduğu gibi, milli mücadelenin gayesini ve ruhunu da ortaya koyması açısından önemlidir. Elbette Çanakkale bir vatan müdafaasıdır. Bir insan için en büyük servetin ve izzetin bir vatana sahip olmak olduğunu bilenlerin zaferidir. Vatan, ezanın okunduğu, inananların özgürce göğsünü kıbleye döndüğü yerdir. Mücadelenin temelindeki asıl saik inandığı gibi yaşayabilmektir. Çanakkale; vatanına, inancına, iffetine kastedilen bir milletin ya istiklal ya ölüm mücadelesidir. Tarih Bilinci Açısından Çanakkale’nin Hatırlattıkları Tarih, nesillerin üzerine basarak yükseldiği zemindir. Eğer bu zemin iyi bilinmiyorsa ve doğru temellere dayanmıyorsa sağlam bir geleceğin inşası mümkün değildir. Tarihlerinde ya- 3 Yahya Kemal Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Yahya Kemal Enstitüsü, s.140, İstanbul, 1974. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 161 03.04.2015 15:53:47 162 ÇANAKKALE ZAFERİ şananları tüm gerçekliğiyle bilemeyenler, coğrafyalarında olan biteni anlama imkânından mahrumdurlar. Bu coğrafyada kardeşliğe, bir arada yaşamaya, güçlü bir millet olarak dünyada inisiyatif sahibi olmaya engel olan her fitne ya Çanakkale’yi geçemeyenlerin yeni bir yöntemidir ya da onların hayaline hizmet eden basiretsiz bir faaliyettir. Bir milleti yok etmenin en kısa ve kolay yolu onu dilinden, tarihinden ve dininden uzaklaştırmaktır. Zira lisan bir milletin ufku, tarih ise hafızasıdır. İnanç, büyük idealleri gerçekleştirmesini sağlayan ve her türlü zorluğu aşmasını temin eden en büyük gücüdür. Teklif edilen şey bugünü ve geleceği tarihin ara sokaklarına sıkıştırmak veya tarihi sürüp giden kavgalar sebebi yapmak değildir. Lakin kimliğini, ufkunu, hafızasını, inancını kaybeden varlığını kaybedecektir. Türkiye diye bir ülkenin varlığı, Çanakkale zikredilmeden izah edilemeyecektir. Dahası Türkiye, vatanın elde kalan yirmi dörtte biridir, yani son toprak parçasıdır. Bundan bir asır önce okullarda okutulan coğrafya kitaplarında sınırlarımız 36-42 paralelleri ve 26-45 meridyenleriyle sınırlı değildi. Haritamızın doğu sınırları Kars’ta batı sınırları Edirne’de, güney sınırları Hatay’da bitmezdi. Çanakkale son vatan toprağının işgalinin püskürtülmesi olduğu kadar, gönül coğrafyamızı sahiplenmenin de meşruiyet zeminidir. Millet olarak neslimize karşı ve ülkemizin geleceğine yönelik en büyük görevimiz; bu coğrafyada bir asır önce nelerin yaşandığını, niçin ve nasıl bir istiklal mücadelesinin yapıldığını anlatmaktır. Çanakkale, bu coğrafyada yaşayan herkes için, dünyada millet olarak ifade ettiği manayı anlamak; çalışmak; bilimde, teknikte, hukukta zamanının en iyisi olmak; büyük hayaller kurmak ve büyük hedeflere yelken açmak için gereken ilham ve enerji kaynağı olması yönüyle son asır millet tarihimizin en büyük örneğidir. Bunun için hamaset yüklü nutuklar ya da romantik enstantanelerle geçiştirilmemelidir. Bir milletin Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 162 03.04.2015 15:53:47 163 Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları geleceğine yön veren kalbi ve aklı sağlam, fikri ve vicdanı hür nesiller için şuur kaynağı olmalıdır. Bir milleti esir almanın, işgal etmenin de iki boyutu vardır: Birincisi maddi işgaldir. Coğrafyasına, güvenlik alanlarına, zenginlik kaynaklarına, sokaklarına, şehirlerine hâkim olmaktır. İkincisi ise milleti millet yapan değerlerine, medeniyet birikimine, kutsallarına, mahremine musallat olmaktır. İlkine karşı koymak ikincisinden daha kolaydır. Çünkü düşman ve yaptıkları somut ve aşikârdır. Fiilidir. İkincisi ise daha karmaşıktır, uzun vadelidir. İşte bu açıdan “Anadolu’nun kurtuluş mücadelesi, ruh cephesinde devam etmektedir.”4 diyen mütefekkiri anlamaya çalışmak önemlidir. İnançlı Bir Nesil Açısından Çanakkale’nin Hatırlattıkları Çanakkale şehitlerinin yaş ortalaması hesaplansa kaç çıkar acaba? On dörtlüler. On beşliler. On altısında yiğitler. On yedinci yaş gününü siperde geçirenler. Başta İstanbul olmak üzere ülkenin birçok lisesi ve üniversitesi öğrencilerinin çoğunu Çanakkale’de şehit vermiş, bu yüzden mezun verememiştir. Elbette o gençler, Çanakkale’ye gidenin dönmeyeceğini biliyorlardı. Ama onlar aynı zamanda mukaddesat uğruna mücadelenin en büyük görev ve nasip olursa şehadetin en yüce mertebe olduğunu da biliyorlardı. Dünyanın en büyük orduları, devasa donanmaları, üstün silahlarıyla dağları, tepeleri, okyanusları geçmişti de on dokuzunda yiğitlerin iman dolu göğsünü geçememişti. Çanakkale bir daha ispat etmiştir ki; bir milletin en büyük gücü tankı, topu, silahı değil, inançlı evlatlarıdır. Çanakkale, inançlı bir topluluğun Allah’a dayanan mücadelesine, Allah’ın yardımının açıkça görüldüğü bir savaştır. Bu coğrafyanın en büyük zenginliği ve gücü, yer altı-yer üstü imkânları yanında 4 Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, Dergah Yay., s.11, İstanbul, 1999. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 163 03.04.2015 15:53:47 164 ÇANAKKALE ZAFERİ gerektiğinde vatanı, inancı uğruna şehit olmayı en yüce değer bilen inançlı gençliğidir. Bunun içindir ki gençliğimize kendi medeniyet değerlerini tanıtmamak, onları başka tarzlara, inançlara, anlayışlara maruz bırakmak, Çanakkale’deki mevzileri gönüllü olarak terk etmektir. Diğer yandan gerçek kahramanlığın, vatanına, milletine, insanlığa hizmet etmek olduğu duygusundan yoksun nesiller, aslında aynı hikâyeyi yaşayan kardeşlerine karşı kendini ispata girişecektir. Yaşamak ve yaşatmak sorumluluğunun ilahi bir mesuliyet olduğunun farkında olmayan nesiller, uyuşturucu girdabında yok oluşun hazin hikâyelerine konu olacaktır. Ne yazık ki modern dünya son iki asırdır, akılcılık, bilimsellik vs adına kutsalı yok saymanın, aşkın olanı ötelemenin, metafiziği inkâr etmenin, inancı hayatın dışına itmenin ağır bedelini ödemektedir. Dünya gençliği, teklif edilen ve dahası dayatılan, amaçsız, hazza dayalı, günübirlik, ötesiz, duygusuz bir hayat tarzıyla ifsat edilmektedir. Nihayetinde Çanakkale gündeminde şehadet olan bir milletin esir alınamayacağının dünyaya ilanıdır. O şehadet inancı ki başkası yaşasın diye kendi canından geçmektir. “Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber/Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.”5 diyen şair, bir hakikati kayda geçirmiştir. Mücahede Ruhu Açısından Çanakkale’nin Hatırlattıkları Çanakkale Savaşının ve istiklal mücadelesinin Müslümanlar açısından en temel sâiklerinden biri hatta en önemlisi cihat boyutudur. Bütün bir ümmeti, Çanakkale’den Yemen’e onlarca cephede buluşturan ortak duygu ve gaye, cihadın ifade ettiği mana ve sorumluluktur. Bu durum göz ardı edilirse milli mücadelenin izahı eksik kalır. 5 Mehmet Akif ERSOY, a.g.e. s., 387. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 164 03.04.2015 15:53:47 165 Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları Gerek Çanakkale ve milli mücadeledeki duygunun, direnişin, azim, merhamet ve fedakârlığın anlaşılması açısından gerekse bugün İslam adına müntesiplerince ve muarızlarınca zaman zaman ortaya konan manzara açısından cihat kavramının iyi ve doğru anlaşılması oldukça önemlidir. Sade ve açık bir ifadeyle cihat: İyiliğin yaygınlaşması, tevhidin, adaletin, merhametin hâkim olması için her türlü çabayı göstermek; kötülüğe, fesada, münkere engel olmaya çalışmaktır. Elbette cihadın başta kendi nefsiyle mücadele etmek olmak üzere birçok yönü vardır. Ancak cihat gerektiğinde düşmanla savaşmak konusunda en önemli dayanak ve meşruiyettir. Bunun için Müslümanlar vatanları, inançları, kutsalları için zorlu mücadeleler yapmak zorunda kaldıklarında veya yeryüzünü tevhit ve adaletle buluşturmak üzere fetihlere çıktıklarında en büyük imkânları iman ve cihat olmuştur. Onun için cihat inancı anlaşılmadan bu zaferlerin izahı eksik kalacaktır. Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde cihat; bir kelime, kavram, ibadet, ahlak ve emir olarak geçmekte, Rasul-ü Ekrem’in pek çok hadis-i şerifinde cihattan bahsedilmektedir. Mesela Tevbe Suresi’nde; “inanan, hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenlerin Allah katında mertebelerinin pek üstün olduğundan ve kurtuluşa erecek olanların onlar olduğundan”6 bahsedilmektedir. Yine Allah ve Resülü’ne imandan sonra en faziletli amelin Allah yolunda cihat olduğunu ifade eden hadis-i şerifler Müslümanlar tarafından bilinmektedir.7 Dolayısıyla her mü’min için can emanetini cihat yolunda teslim etmek, büyük bir arzu olmaktadır. Bu duygu anlaşılmadan, Çanakkale’de on dördünde sevgiliye gider gibi cepheye koşan gençleri; önündeki herkesin şehit olduğunu gören, üç dakika içinde can vereceğini bilen, süngüsünü kapatıp Kur’an’ı 6 Tevbe, 9/20. 7 Buhari, İman, 18. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 165 03.04.2015 15:53:47 166 ÇANAKKALE ZAFERİ açarak hiç tereddüt etmeden, düşmanı 3 dakika engellemek için şehit olanların yerine geçen Mehmetçiği, kocasını, kardeşlerini şehit vermiş tek yongasını elleriyle cepheye gönderen anneleri anlamak zor olacaktır. Çanakkale’ye geçilmez mührü vurulurken, Yemen’e gelmemek üzere gidilirken, Urfa şanlı, Maraş kahraman olurken, Sakarya’da, Dumlupınar’da daha birçok cephede destanlar yazılırken yaşanan bu duygudur. Bugün cihat, İslam’ın en fazla manipüle edilmeye çalışılan ibadetlerindendir. Bir taraftan biraz da kompleks duygularla sürekli geri planda bırakılmakta, diğer yandan bilinçli bir şekilde şiddetle özdeşleştirilerek korkunun kaynağı gibi gösterilmek istenmektedir. Oysa hem Müslümanların bütün insanlar için adaleti ayakta tutma sorumluluğunu yerine getirebilmeleri için sahip olmaları gereken güç olarak meşru bir mücahede hem de temelinde şefkat ve merhamet olan bir mücahededir. Bunun yakın tarihteki en somut örneği Çanakkale’dir. Maddi ve manevi bütün varlığını tarumar etmek üzere gelen bir orduya göğsünü siper eden Mehmetçik, konu insanlık ve merhamet olunca yine tarihe geçecek bir ahlakın temsilcisi olmaktadır. Zira işgal kuvvetlerinin terk ettiği yaralı askerlerine Mehmetçiğin yardımı ve şefkati, kendi yarasına toprak basarken elindeki sargı bezini onun yarasına sarması gibi nice örnek bizzat işgal komutanlarının anılarında ortaya konmaktadır. Bunun için Çanakkale aynı zamanda merhametin savaşı yendiği yerdir. Ümmet Şuuru Açısından Çanakkale’nin Hatırlattıkları Çanakkale bütün Müslümanların hep beraber yaptıkları son savunmadır. İslam birliğinin son savaşıdır. Yemen’den Kosova’ya Türk, Arnavut, Kürt, Arap, Boşnak ve daha birçok ırk aynı gaye için Çanakkale’ye gelmiş, omuz omuza savaşmış ve Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 166 03.04.2015 15:53:47 167 Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları yan yana şehit düşmüşlerdir. Çanakkale Müslüman olmanın ve İslam coğrafyasını yurt bilmenin en üst ve vazgeçilmez en güçlü bağ olduğunu bilenlerin zaferidir. Kudüs’ün, Diyarbakır’ın, İstanbul’un fethine hep beraber sahip çıkmaktır. Ve Çanakkale cetvelle çizilen sınırların kardeşliği sınırlayamayacağını anlatır. Coğrafyamızdaki sorunların yapay, oluşturulmuş ve planlı bir fitne sonucu olduğunu anlatır. Aynı zamanda Şam’ın, Bağdat’ın, Kahire’nin, Mekke’nin, İstanbul’un, hiçbir fitnenin ve planın bozamayacağı kadar sağlam ve kadim dostluklarını anlatır. Müslümanların, bir vücudun azaları gibi birbirlerinin acılarını beraber yaşadıkları, mukaddesat için bir tarağın dişleri gibi yan yana koştukları zamanların efsane olmadığını, hatta ilk ağızdan kardeşlik hatıralarını dinleyebilecek kadar yakın tarihlere ait hikâyeler olduğunu anlatır. Ümmetin yaşadığı savrulmalara bakarak Müslümanların birliğini muhal görmek yüzlerce yıllık dostluğu, son yarım asrın manşetlerine kurban etmektir. Yapılması gereken Çanakkale’de uğruna omuz omuza şehit olunan değerleri, beraber yaşamanın temel ilkeleri yapmaktır. Gelecek İnşası Açısından Çanakkale Çanakkale geçilememiştir. Lakin sahip olduğu üç temel özellikten dolayı bu coğrafya sürekli işgal ve istilalara maruz kalmaktadır. Birincisi bu coğrafyanın sahip olduğu yer altı-yer üstü kaynakları, enerji potansiyeli ve jeostratejik konumudur. İkincisi kadim medeniyetlerin doğduğu yerdir. Birçok dinin ve inanışın ilk mabetleri, kutsal mekânları bu coğrafyadadır. Üçüncüsü bin yıldır bu coğrafyada kök salan İslam medeniyeti, dünyayı işgal ve ifsat edenlerin endişe kaynağı olmuştur. Yani dünyayı maddi ve manevi zenginlikleriyle sömürenler, barbarlıklarını Müslümanların birlik beraberlik içinde güçlü bir varlık sahibi olmamasına borçludur. Onun için Çanakkale bu coğrafyaya yapılan ilk işgal girişimi değildir ve son da olmayacaktır. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 167 03.04.2015 15:53:47 168 ÇANAKKALE ZAFERİ Şu var ki ekonominin küreselleşmesi, uzayın uydularla doldurulması, enformasyonun hayatı kuşatmasıyla savaşlar, işgaller yöntem değiştirmiştir. Böylece denizden ve karadan işgal edilemeyen coğrafyalar, uydudan kuşatılmakta, özgürlük şarkılarıyla esir kampları kurulmakta, işgalcisine meftun zihinler oluşturulabilmektedir. Böylece dinî, etnik hatta yöresel farklılıklar devasa kavgalara delil yapılabilmektedir. Netice, Çanakkale elbette geçilemeyecektir. Çünkü Çanakkale’nin hatırlattığı değerlerden, ortaya koyduğu manadan vazgeçilmeyecektir. Bu coğrafyanın her bir ferdi bilmelidir ki; ancak Çanakkale’de destan yazan ruh; inancı, iradesi, azmi, yüreği ve feraseti ile yeryüzünde iyiliğin teminatı olabilir. Bu, geleceğin omuzlarında yükselecek olanlara dinin, tarihin, insanlığın yüklediği izzetli bir vazifedir. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 168 03.04.2015 15:53:47 Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 169 169 03.04.2015 15:53:47 Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i... Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 170 03.04.2015 15:53:47 Çanakkale’nin Muhacir Mücahitleri Yunus ÖZDAMAR B izler için hayat, içinde iyilik-kötülük, zafer-yenilgi, genişlik-darlık gibi hâlleri bazen bir defa bazen de tekrar ederek barındıran bir nimettir. Yaşayabileceğimiz söz konusu durumlar, hem kişi hem de millet açısından geçerlidir. Şahıs ile ilgili yönüne Kur’an, “Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz.”1 şeklinde vurgu yapar. Mü’min olarak biz, bu ön kabul ile hareket eder, sonucunda da yaşadığımız hiçbir olayı kendi hakkımızda kötülük olarak yorumlamayız. Ferdî açıdan hâl böyle olduğu gibi milletler için de aynı durum söz konusudur. Bu gerçeğe vurgu yapan ayette Allah Teala, “Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz bazen öbürüne.)”2 buyurur. Ayette bahsi geçtiği üzere, tarihin tekrar ettiği, geçmişte yaşanan olayların benzerlerinin yer ve zaman farklılığıyla meydana geldiği alanlardan biri de savaşlar ve zaferlerdir. Örneğin, İslam tarihinin ilk savaşı olan Bedir, benzer özellikleriyle yakın tarihimizde Çanakkale’de tekrar cereyan etmiştir. Bedir’i diğer 1 Enbiyâ 21/35. 2 Âl-i İmrân 2/140. 171 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 171 03.04.2015 15:53:47 172 ÇANAKKALE ZAFERİ savaşlara göre anlamlı kılan, İslam ordusunun ilk kez savaş sahnesinde yer alıyor olmasıydı. Bu nedenle, mevcut ordunun yenilgisi hâlinde, bunun telafisi yoktu. Bedir Savaşı’nın önemine dikkat çeken Allah Resulü’nün savaş öncesindeki tavrını Hz. Ömer şöyle anlatır: “Bedir günü olunca Hz. Peygamber müşriklere bir baktı. Onlar (müşrikler) bin kişiydiler. Hâlbuki Ashabı 319 kişi. Hemen kıbleye yönelip ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle dua etmeye başladı: “Ey Allah’ım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir, Allah’ım! Bana zafer ver! Ey Allah’ım! Eğer ehl-i İslam’ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!” Ellerini uzatmış olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, ridası omzundan düştü.3 Bu duayla Allah Resulü ve emrindeki İslam ordusu, Bedir’de ilk mücadelesini yaptı. Karşılarındaki müşrikler yaklaşık 1000 kişiden oluşurken onlara karşı duran 350 civarındaki sahabeden 60’ı Mekke’den Medine’ye hicret eden Muhacir, diğerleri Ensar’dan oluşuyordu.4 Muhacirler, Bedir’de o an, geçmişte Mekke’de aynı beldeyi paylaştıkları müşriklerle karşı karşıyaydılar. Onlardan bazılarıyla akraba, bazılarıyla da komşuydular. Ancak Allah ve Resulü’ne tabi olmak, onların müşriklere karşı Resulullah (s.a.s.)’ın sancağı altında bulunmalarını gerekli kılan sebepti. Ensar ile Muhacir, müşriklere karşı Bedir’de Allah’ın yardımıyla büyük bir zafer kazandılar.5 Onlar bu niyetleri ve özverili gayretleri ile sonraki nesillere örnek oldular. Kur’an’ın atıfta bulunduğu “Andolsun siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti.”6 hitabının muhatabı olup sonucunda büyük bir yardıma mazhar oldular. Bu yüzden asırlar sonra Çanakkale Zaferi’ni dizeleriyle anlatan Akif, Çanakkale’de mücadele eden kahraman orduyu “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”7 şeklinde tarif etmişti. 3 Müslim, Cihad 58. 4 İslam Tarihi, M. Asım KÖKSAL, c. IV, S. 97. İstanbul, 1987. 5 Âli İmrân 3/123. 6 Âli İmrân 3/123. 7 M. Akif, Safahat, s. 386, DİB yay., İstanbul, 2012. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 172 03.04.2015 15:53:47 173 Çanakkale’nin Muhacir Mücahitleri Bedir’de kazanılan zafer, İslam tarihinde Müslümanların lehine önemli bir dönüm noktasıdır. Bu sonuç aynı zamanda İslam’ın Medine’den tüm dünyaya yayılması adına atılan önemli adımlarındandır. Allahu Teala’nın lütfu olan bu zafer sayesinde sayıları müşriklere nispeten çok az olan Müslümanların özgüvenleri, daha da önemlisi İslam’a Hz. Peygamber (s.a.s)’e olan bağlılıkları arttı. Allah Resulü’nün yanında yetişen sahabi, O’nun öğretilerini yaşadı ve sonraki nesillere aktardı. O (s.a.s.), ümmetine hayatın her safhası ile ilgili tavsiyede bulunduğu gibi Müslümanların birbirlerine bakışının hangi esas çerçevesinde olması gerektiğini de öğretmişti. Mü’minlerin aralarındaki ilişki seviyesini, “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”8 şeklinde özetlemiştir. Bu kapsamda yine Allah Teala, gerekli olduğu zaman –istemeseniz dahi- sizin için savaşmak hayırdır,9 buyuruyordu. Bu çerçevede Bedir Savaşı, ayetin işaret ettiği hususun en önemli örneklerindendi. Savaşmak zor bir tercihti fakat Allah Teala’nın Mü’minlere bunun karşılığı olan müjdesi vardı. Bu müjde, “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.”10 şeklinde haber verilirken bu cennetin bedeli, “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır.”11 olarak tarif edilmiştir. Efendimiz (s.a.s.)’in getirdiği ve anlatmış olduğu davet prensiplerini öğrenerek yetişen nesillerin karşılaştıkları olaylara yönelik yaklaşımı, bahsi geçen bu esaslar doğrultusunda oldu. Müslümanlar, zulme maruz kaldıklarında ona karşı koymayı 8 Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66. 9 Bakara 2/216. 10 Al-i İmran 3/133 11 Tevbe 9/111 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 173 03.04.2015 15:53:47 174 ÇANAKKALE ZAFERİ kaçınılmaz bir vazife bildiler. Ümitsizliğe kapılmadan sabrederek “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.”12 emrine uyup, daraldıklarında “Allah kuluna yetmez mi?”13 müjdesini hatırlayarak, “Bu da geçer ya Hu!” şeklinde karşılık verdiler. Yakında ve uzakta bir adaletsizlik gördüklerinde Akif’in ifadesiyle; “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!”14 anlayışıyla hareket edip durum karşısında sessiz kalmamayı tercih ettiler. Yıllar, asırlar geçti. Bu kaideleri kendilerine şiar edinen Müslümanlar, ayrı ülkelerde, farklı kıtalarda ikamet ediyor olsalar da Allah’ın emrine, Resulullah’ın tavsiyelerine sadakat gösterdiler. On üç asır sonra Devlet-i İslam’ın zaafa düştüğü bir dönemde kilometrelerce uzaktan İslam’ın kalesini, Çanakkale’yi savunmaya koştular. 1915’te Anadolu’da, Çanakkale Cephesi’nden düşman kuvvetlerinin saldırıları artmaya başladı. Bütün dünya birleşmiş, asırlardır İslam yurdu olan Anadolu’yu esir almaya odaklanmışlardı. Savaşın kolay geçmeyeceğini tahmin eden düşman ordusu, değişik devletlerden asker toplamayı kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak gördü. Bu şartlar altında Müslümanlar açısından gelişmiş ve güçlü orduya karşı direniş çok zor olacaktı. Çünkü maddi anlamda çok güçlü görünen bu ordunun karşısına donanım olarak ancak zayıf bir Müslüman ordusu toplanabilmişti. İşgalin şiddetinin yoğun bir şekilde yaşandığı bu dönemde, bütün Anadolu insanı seferber olmaya başlamıştı. Gün, kardeşlik; gün, dostluk günüydü. Kur’an tarafından birbirlerine dost olarak15 tarif edilen Müslümanlar, bunu pratikte tekrar göstermek durumundaydı. Çünkü Çanakkale’de verilen mü- 12 Zümer, 39/53. 13 Zümer 39/36. 14 M. Akif Ersoy, a.g.e., s. 358. 15 Tevbe, 9/71. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 174 03.04.2015 15:53:47 175 Çanakkale’nin Muhacir Mücahitleri cadele, yerel bir mesele değil, ümmetin tamamını ilgilendiren genel bir dava konumundaydı. İslamî esaslar, dinamik bir yapıya sahiptir. Bunun için din, Müslüman tarafından bütünüyle öğrenilir. Bu öğrenilenler, zamanı gelince hayata tatbik edilir. O vakit Müslümanlar da böyle yaptı. O dönemlerdeki insanımızın zihnindeki düşünceyi yansıtan Akif, “Değil mi cephemizin sinesinde iman bir, Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir.”16 diyordu. Bu şuura sahip Anadolu’nun çok uzağındaki Alem-i İslam’a mensup din kardeşleri, dostlar, önce bu mücadeleye imkânlar ölçüsünde maddi destek sağlamaya çalıştılar. Kardeşlik, dostluk böyle zamanlarda daha da anlamlıydı. İslamî gelenekte örneğin, hicret yapanlara yardım etmenin gerekliliği, felakete maruz kalan kimseye yardım eli uzatmanın zarureti vardı. Çanakkale’deki sancıyı hisseden, meselenin ciddiyetini gören Müslümanlar, gönderdikleri maddi yardımların yeterli olmadığını görünce bununla da yetinmediler. Bazıları, Çanakkale cephesine mücadeleye katılmak için yurtlarını terk ederek Anadolu’ya, Çanakkale’ye gelip muhacir oldular. Asırlar önce Medine’de Bedir Savaşı’ndaki o durum Çanakkale’de tekrar sahnelenecekti. Akif’in tarifiyle “Eski Dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer’den17 oluşan düşman kuvvetleri birleşmiş, Alem-i İslam’ın son sağlam kalesini, Çanakkale’yi esir almaya çalışıyorlardı. Bu orduyu, savaş donanımı açısından zayıf fakat yüreği, imanı, inancı sağlam bir millet bekliyordu. Anadolu’nun her yöresinin yanı sıra Batum, Beyrut, Bingazi, Bosna, Hicaz, Kazan, Kudüs, Kırım, Nablus, Yemen, Musul vb.18 birçok şehirden evini, ehlini, oca16 M. Akif, a.g.e. s.306. 17 M. Akif, a.g.e. s.306. 18 Milli Mücadele Dönemi’nde birçok cephede şehitler verdik. Bunların tamamı kayıtlara geçmemiştir. Ancak Genel Kurmay Başkanlığı birçok cephede mücadele eden askerlerimizin nerede, hangi cephede şehit olduğu ile ilgili birçoğunu kayıt altına almıştır. Milli Mücadele Dönemi’nde Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 175 03.04.2015 15:53:47 176 ÇANAKKALE ZAFERİ ğını geride bırakan birçok mücahit, ölürsek şehadet şerbetini içmiş oluruz; sağ kalırsak gazilik payesini kazanırız düşüncesini taşıyarak muhacir vasfıyla Çanakkale’ye savaşmaya geldi. Mehmet Akif, tarihin tekrar ettiği gerçeğine işaret ederken “Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” der.19 İşte Bedir’deki bahsettiğimiz o sahne, o hâl şimdi Çanakkale’de tekrar ediyordu. O gün Bedir’de Allah Resulü’nün Rabbine el açıp, “Ey Allah’ım, eğer ehl-i İslam’ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmaz.”20 sözü, Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı dönemlerde ve sonrasında şairin dizelerinde; Şu kopan fırtına, Türk ordusudur Ya Rabbi! Senin uğrunda ölen ordu, budur Ya Rabbi! Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın, Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın!21 şeklinde ifade buldu. Tıpkı Bedir’de olduğu gibi Çanakkale’de de donanımsız, zayıf bir ordu, zamanın savaş araçları bakımından güçlü ordusuna karşı galip gelmişti. O gün Bedir’de Allah Teala, göndermiş olduğu yardımı ayetle beyan etmesine rağmen müşrikler, kafirler buna inanmak istemediler. Olay o kadar açık bir şekilde yaşanmışken düşman kuvvetleri savaşı kaybetmelerine, taktiksel bir hata diyerek yenilgilerine böyle bir kılıf bulmaya çalıştılar. Ancak Allah Teala, savaşın akabinde gönderdiği ayetlerle yardımını müminlere hatırlattı. 22 ve de Çanakkale Savaşları’nda hangi cephede, hangi yörenin insanının şehit olduğu bilgisine Genel Kurmay Başkanlığı’na ait şu linkten ulaşılabilinir: http://www.msb.gov.tr/arsiv/phpscr/Sehitler.php 19 M. Akif, a.g.e., 450. 20 Müslim, Cihad 58. 21 Yahya Kemal Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Yahya Kemal Enstitüsü, s.140, İstanbul, 1974. 22 Muhammed, 47/7. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 176 03.04.2015 15:53:47 177 Çanakkale’nin Muhacir Mücahitleri Çanakkale’de yaşanan onca sıra dışı olaya rağmen bazıları bu zaferi sadece o insanların azmetmesine, gayretine bağlayıp o mücahitlerin sahip oldukları inancı, imanı görmezlikten geldiler. Bundan dolayı da uzak diyarlardan gelip Anadolu’yu savunan askerlerin, muhacirlerin, Çanakkale’ye niçin geldiklerini hiç anlayamadılar, anlayamayacaklar. Şimdi tam bir asır geçti Çanakkale Zaferlerinin üzerinden. Bizler, Bedir’de Allah’ın dinine yardım eden Ashab ordusuna, Rabbimizin yardım ettiğine inandığımız gibi, Çanakkale’de de ecdadımıza yardımda bulunduğuna inanırız. Çünkü bizce bu zafer, “Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız) O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.”23 ayetinde geçen yardımın, Bedir’de ve ondan sonra bir çok savaşta gerçekleştiği gibi Çanakkale’de tekrar zuhur etmesidir. Rabbimizin bütün kelamı gibi, “İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.)”24 ayeti de bizleri muhatap alır. Bu nedenle Rabbimiz tarafından bize verilen vazifenin, sorumluluğun farkında oluruz. Öyle ki bazen ensar olur bize gelen kardeşlerimize yardım ederiz. Yine bazen muhacir olur, gidilmesi gereken zaman gidilmesi gereken yere gider gücümüz ölçüsünde orada olmaya çalışırız. Bu şuur ve bilinçten yoksun yetişenler, nihayetinde Çanakkale ruhunu, orada mücadele eden mücahitleri, oraya uzaklardan gelen muhacirleri görmezlikten gelen anlayışa esir oldular. Ancak kardeşliği, vefayı içine sindirip bunları kulluğun bir gereği olarak telakki eden Anadolu insanı, bu büyük zaferin üzerinden tam bir asır geçmesine rağmen Çanakkale’nin şehitlerini, Çanakkale’nin mücahitlerini ve Çanakkale’nin muhacirlerini unutmadı, unutmayacaktır. 23 Fetih, 47/7. 24 Al-i İmran 2/140. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 177 03.04.2015 15:53:48 Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan; Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 178 03.04.2015 15:53:48 Her İnsan Bir Çanakkale -Hatıratlarda Çanakkale’yi OkumakKâmil BÜYÜKER T arihin akışını değiştiren yüzyıl önce yazılmış bir destandır Çanakkale. Çanakkale’de her bir nefer, her bir insan, bir tarihtir aslında… Savaşın içinde yer alan her insan bir Çanakkale taşır bağrında. Tarihi; gülleler yağarken, mermiler adresi belirsiz bir şekilde havada uçuşurken, şehitler toprağa tekbir nidalarıyla bir bir serilirken yani yaşarken yazan, kaleminin mürekkebini kanıyla karan yiğit erler. Onlar, gönül coğrafyamızın uzandığı her iklimden yola düşen, geride silik fotoğraflar, adrese teslim edilmeden toprağa, kana bulanan mektuplar ve defterler bırakmış, tarihe asil, onurlu bir kayıt düşmüşlerdir. Çanakkale’de alınan her nefes, şehitlerin soluklarına değer. Çanakkale’de adımlanan her karış, yaşanmış ve yaşanan bir tarihtir. Ve Çanakkale’yi Çanakkale yapanlar, dün gibi yazdıkları tarihle aramızdadır. Tarihi bir de resmi tarih yazıcılarından değil, bizatihi tarihi yazanlardan dinlemeli. İşte hatıraların ışığında okuyacağımız Müttefik donanması ile Osmanlı topçusunun düellosu olarak nitelenebilecek Çanakkale Deniz Zaferi, 3 Kasım 1914 Seddülbahir bombardımanı ile başlayıp 8-9 Ocak 1916 gecesinde son müttefik askerinin Seddülbahir bölgesinden ayrılmasına kadar sürmüştür. 179 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 179 03.04.2015 15:53:48 180 ÇANAKKALE ZAFERİ Mersin’den Çanakkale’ye: Bir Erin Hatıraları Çanakkale’de savaşanlar için rütbenin bir değeri yok. Gaye bir olunca herkes vazifesine müdrik, sorumluluklarını fazlasıyla yerine getiriyor. Çanakkale Savaşı’na, Mersin’den katılan Emin Çöl de o isimsiz kahramanlardan biri. Ancak onun savaşa er ile astsubay arası bir görev olan “Takım Başı” rütbesiyle katılması, onun hem erlerle hem de astsubaylarla beraber olma imkânı bulması hatıratını özellikli kılmaktadır. 12 yaşında eğitimine başlayan Emin Çöl, Mersin’de ortaokul eğitimini tamamlıyor. Buradan derdini anlatacak düzeyde Fransızca ile mezun oluyor. Arkasından Beyrut’a astsubay okuluna gidiyor. 1914 yılında buradan mezun oluyor. Adana’da kurulan 16. Tümen, 48. Alay, 2. Tabur, 2. Bölük’te görevlendiriliyor. Ancak bölükte kendisinden başka kıdemli subay yok. 16. Tümen’le katıldığı Çanakkale ve Sina’da Gazze-Şeria ve Birüsseba savaşları çok önemli savaşlar. Emin Çöl günlüğünü tutmaya 16. Tümen, Adana’dan savaşmak üzere Çanakkale’ye hareket ettiğinde başlıyor. Yaralandığı ve 1917 yılında gözlerini kaybettiği ana kadar yaşadığı, gördüğü her şeyi not ediyor. Yaralandığında yazdıkları düşman eline geçmesin diye yanındaki askerlere verdiği emir ile anı defterlerini çöl toprağının altına gömdürüyor. Anıların bir kısmı 1964 yılında Vatan gazetesinde tefrika edilirken hatıralar ilk defa 1977 yılında yayımlanıyor: “19 Mayıs 1915 gecesi, bulutsuz, ay yok, korkma ürkme yok. Yıldızlar gökyüzünün karanlıklarına çakılmış birer gümüş çivi başı gibi parlıyordu. Parola “Adana” idi. Tek tük silah atılıyordu. Akşamdan beri uyumayan, gümbür gümbür konuşan erlerimize “Silah başına!” komutası verilince yerlerinden fırladılar. Her takım kendi komutanının arkasında toplandı. Albayrak Sırtı’nın sık fundalıkları arasındaki keçi yolundan birerli kolda duraklaya duraklaya önden arkaya doğru fısıltı ile önü durur Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 180 03.04.2015 15:53:48 HER İNSAN BIR ÇANAKKALE -HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK- 181 arkası yürür, arkası durur önü yürür, yürüyorduk. Çıt bile çıkarmamaya çalışıyorduk. İniş aşağı döndüğümüzde İngilizler sezmiş olmalı ki ateş açtılar. Artık diziyle kolun, ses çıkarmamanın bir anlamı kalmamıştı. Olanca hızı ile Gülnar Deresi’nin 30-60 m. tabanına can atıyorduk. Kazma, kürek, mantar sesleriyle paldır küldür Gülnar Deresi’nin tabanına indiğimizde ateş hızlanmıştı. Gerçi biz gözüken bir pota (hedef) değildik. İngilizler de karanlığa kurşun sıkıyorlardı. Gülnar Deresi’nin tabanında 48. Alayın taburları, bölükleri birbirine karışmıştı. Bu kargaşalık içinde Üçüncü Tabur Komutanı Kemal Bey’in gür sesi işitiliyordu: “Ahmet Efendi, bölüğün nerede, bölüğünü bul…” Ne bölük komutanının elinde bölükleri ne takım komutanının elinde takımları var idi. Bölüğü takımı toplayıp da Yeşil Bayır’ı çıkıp, düşman üzerine atılmak olmuyordu. Oysa can alınacak en güzel yer bizim burasıydı. Her ere fundalıklar arasından düşman siperinin nerede, nasıl olduğunu, yöngesini (çevresini) göstermek olanağı vardı. Bir de Semertepe’nin arkasına inen bir ulaşım yolu var idi. Tümen’in gelip de bu yerlerin durumunu görmediğine ant içerim. Hangi bölükten, taburdan olduğunu bilmediğim bir hayli erle birlikte, Yeşil Sırt Bayırı’na tırmandık. Çıkınca da yattık. Düşman siperleri sağımızda kalıyordu. Ortalık ışımıştı. Bir sıçrama ile biraz ileri gidip yattım. Düşman ateşi yeğinleşmişti (hafifleşmişti). Bir çalı arkasına yatmıştım. Yanı başımda sırtı çantalı, yüzükoyun yatmış birini gördüm. “Arkadaş, arkadaş açıkta kalmışsın, vurulacaksın…” dedim. Adamcağız kim bilir ne kadar önce şehit olmuştu. Ayağımı uzatıp tüfeğin kayışını taktım, çektim. Mekanizmasını açtım, dolu idi. İngiliz kurşunları, çalıların dallarını makas gibi kırpıyordu. Denizden bir İngiliz zırhlısı şarapnel yağdırıyordu. Yalnız Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 181 03.04.2015 15:53:48 182 ÇANAKKALE ZAFERİ üstümüzde patladığı için misketler daha ileri gidiyordu. Yakınımızdaki düşman siperlerinden bomba atılmasını düşünerek geriye süründüm. Ateş yavaşladı. Çalıların arasında sıcaklık beynime işledi. Geride gür çalılı bir yer var idi. Benimle sırt üzerine çıkanlar buraya birer mezar gibi çukurlar açmışlar, içine yatmışlardı. Ben en sağa sürüne sürüne vardım. Elden ele kazma, kürek yetiştirdiler. Ben de kolayca kazılan yere girdim. (…) O gece sedyeli ağır yaralılar ile birlikte bir cenaze alayı gibi sol omuzdaki yarma yoldan aştık. Çantaların, peksimet torbaların, karavanaların, kaputların yığıldığı çalı diplerine geldik. Bu manga yuvalarında kiminde 5, kiminde 6 kişi vardı. Üst yanı ya şehit olmuş yahut da Yeşil Sırt’ın oyukları, kovuklarından çıkmak için geceyi beklemişlerdi.”1 İlk Bombardıman, İlk Kahramanlıklar: Seddülbahir Çanakkale’de ilk bombardımanın cereyan ettiği yer Seddülbahir’dir. Tarihler 3 Kasım 1914’ü göstermektedir. Seddülbahir Muharebesi’nin gerçekleştiği safhada 26. Alay 3. Tabur’da Binbaşı Mahmut Sabri Bey de bir Çanakkale eri olarak o anları canlandırır. Bu muharebeden takriben bir ay kadar sonra kendi yaralı ve tedavide iken hatıra olarak yazmış, Harbiye Nezareti Müsteşarlığına vermiştir. İlk baskısı 1933 yılında Yıldız Harp Akademisi Matbaasında basılan hatıratta şu can alıcı hadiseler nakledilir: “Seddülbahir köyü ve civarı sürekli takviye istiyordu. Fakat mevcut kuvvet yoktu. Asker ve subayların gayret ve kahramanlığına tam bir güveni vardı. Pek az miktarda olsa bile düşmanın çok kuvvetinden yılmayacakları muhakkaktı nitekim de öyle olmuştu. Seddülbahir’deki bir takımın yarısı iskele başında yarısı köy dışında Değirmenler civarında yerleşmişken ve bu 1 Çöl, Emin, Çanakkale-Sina Savaşları -Bir Erin Anıları-, haz.: Celal Kazdağlı, Nöbetçi yayınları, 2009, s.41-44. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 182 03.04.2015 15:53:48 HER İNSAN BIR ÇANAKKALE -HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK- 183 takımın yarısına yakın şehit ve yaralı verdiği hâlde iskele ve civarından o gün çıkartma akşama kadar men ve düşmanın yüzlerce subay ve askeri mahvedilmişti. Bir esir Avustralyalı er ile iki İngiliz tüfeği geriye gönderilmişti. Bu hâl ve vaziyet ikiüç saat devam etti. Batı harp cephesinde ise düşman piyadesi fazlalaştıkça askerimizin yaralıları artıyordu. İhtiyattaki istihkam takımı da bu cepheye gönderilerek ihtiyat bir manga alıkonuldu düşman şarapnelleri ve makinalı tüfeklerine ve Tekke Koyu’ndan çıkardığı iki tabur kuvvete karşı askerimiz tam bir güvenle harp ediyordu. Tüfeklerden başka bir silahla bir yardım görülmediği hâlde 800’e inen kuvvetimiz düşmanın üstün askerini her taraftan sıkıştırıyordu. Düşmanın iki taburdan fazla kuvveti iki bölüğümüze karşı ilerleyemiyordu. Muhtelif hatlar teşkil ettiği hâlde katiyyen sıçrayıp bir adım bile atamıyordu. Topçu kuvvetimiz 4 adet 37,5 milimetrelik küçük top gösterilmişti. Bunlardan ikisi hiçbir mermi atmaksızın daha başlangıçta harap olduğu gibi diğer ikisi sahile yanaşan nakliye gemilerine ateş açabilmişse de ardından düşman gemi toplarıyla susmaya mecbur edilmişti. Daha sonra ne subay ve ne de askerinden haber alınabilmiştir.”2 Düşmanın bitmeyen “eğer”leri, “keşke”leri Bir dönemin önemli gazetecilerinden ve 1914-1918 yılları arasında askerlik görevini İstanbul Merkez Postanesi’nde Askeri Sansür Heyeti’nde yapan Ahmet Cemalettin Saraçoğlu, ilk baskısı 1953 yılında yapılan ve ikinci baskısını “Düşman Geliyor Top Başına” ismiyle çıkan eserinde özellikle 5-18 Mart tarihleri arasında cereyan eden en sarsıcı zamanları etkili üslubuyla kaleme almıştır. Kitabında iktibas yaptığı isimlerden birisi H.W.Wilson’dur. Wilson’un “Harpte Harp Filoları” adlı eserinin ikinci cildinde şunları itiraf eder: “Eğer teşebbüs edilecek harekât evvelce inceden inceye ve daha esaslı bir şekilde 2 Çanakkale Hatıraları-III, -Mahmut Sabri Bey’in Seddülbahir Muharebesi Hatıraları, haz.: Metin Martı, Arma yay., 2003, s.71-72. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 183 03.04.2015 15:53:48 184 ÇANAKKALE ZAFERİ hazırlanmış olsaydı, eğer gemilere daha fazla miktarda cephane verilmiş bulunsaydı, eğer hücumun başlangıcında fazla miktarda büyük ve kuvvetli mayın arayıcı ve tarayıcı tekne elde edilseydi ve eğer “paravana” aleti bu hücum sırasında mevcut olup da bundan istifade olunabilseydi boğazların zorlanıp geçilmesi mümkün telakki edilebilirdi…” Ve yazar, İngiliz muharririn bu kadar çok kullandığı “eğer”lerine İranlıların şu atalar sözü ile mukabele eder: “Eğer” rab â “meğer” izdivaç kerhend, Ez işân peçe şüd: “Keşki” nam… Bunun Türkçesi de şudur: “Eğer” ile “meğer”i evlendirdiler, Onların “Keşke” adlı bir çocukları oldu. 3 İngiliz Savaş Muhabirinin İtirafı: Düşmanın manevi gücü top ateşi ile sarsılmıyor Çanakkale’yi anlamak için, sadece resmi tarihe ve vesikalara değil, savaş gerisinde yaşanan mücadeleye ve drama da göz atmak gerekir. Bir İngiliz savaş muhabiri Ellis Ashmead Bartlett’in Çanakkale’de Müttefik ordusuyla birlikte geçirdiği günlerde İngiliz kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla gazetesine gönderdiği harekâtla ilgili haberler, şahsi yorumlarını içeren raporlardan oluşan “Çanakkale Gerçeği” isimli eser de savaşın başka veçhelerini gün yüzüne seriyor. Kitap ilk defa 1916 yılında “Ashmead Bartlett’in Çanakkale Raporları” adıyla Başkumandanlık Genel Karargâhı İstihbarat Şubesinden Bahriye Kıdemli Kurmay Yüzbaşı Rahmi Bey’in tercümesi ile yayımlanmıştır. 1925 Nisanından, ekim ayına kadar tutulan raporların Osmanlı Genelkurmayı tarafından İngilizce’den hemen Osmanlıca’ya 3 Saraçoğlu, Ahmet Cemalettin, Düşman Geliyor Top Başına, Yeditepe yay., 2007, s. 76. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 184 03.04.2015 15:53:48 HER İNSAN BIR ÇANAKKALE -HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK- 185 çevrilip yayımlanması raporların ciddiyetini de ortaya koyuyor. Rapordan bazı çarpıcı satırbaşları şunlar: “Bizce anlaşılmış bir durum vardı ki, düşmanın manevi gücü ne kadar şiddetli olursa olsun, topçu ateşiyle sarsılamıyordu. Fakat bütün bu engellere rağmen önemli derecede yer kazanmıştık, sağda Kirte köyünden 800 yardalık bir mesafedeydik ve askerlerimiz de düşman tarafından geceleyin yapılacak en gözü kara hücumlara mukavemet edebilecek derecede müstahkem mevzileri tutmuş bulunuyordu. Türkler son derecede kahramanca ve fevkalade kararlı bir şekilde muharebe ettiler, aynı zamanda toplarını da gayet ustalıkla kullandılar. Toplarını ancak gerçekten ihtiyaç duyulduğu bir zamanda yani, sağ kanadımızda bulunan Fransızların ileri hareketiyle solda bizim yapmış olduğumuz geniş ölçekli tarama harekâtını durdurmak için kullandılar. (…) Türkler gibi korkusuz bir düşman tarafından tutulan böyle mevkilerin elimize ancak ve ancak büyük bir sabır ve kuvvetli bir azim ile geçirileceği açıktı. Askerlerimiz, insan takatinin içinde bulunan her bir çalışma ve gayreti yapmıştı. Fakat düşman, pek amansız ve bahadırdı.”4 Devlerin Savaşını Yazabilmek Çanakkale’nin geri planını anlamaya katkı sağlayacak iki önemli isim Aubrey Herbert ve Henry Morgenthau’nun “Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı” adlı hatıratı da özellikle dört bine yakın şehidin verildiği Arıburnu Cephesini anlatması bakımından önemlidir. İki parçadan müteşekkil hatıratın ilk bölümünün yazarı olan Binbaşı Aubrey Herbert İngiliz ordusunda bir istihbarat subayıdır. Türklere hayranlık duyan, Türkiye’yi iyi tanıyan ve Türkçe konuşan Herbert Ça4 Ellis Ashmead Bartlett, Bir İngiliz Savaş Muhabirinin Kaleminden Çanakkale Gerçeği, çev.: Yüzbaşı Rahmi, haz.: Muzaffer Albayrak, Yeditepe yay., 2007, s.162-163, 170. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 185 03.04.2015 15:53:48 186 ÇANAKKALE ZAFERİ nakkale’de özellikle Arıburnu Cephesinden önemli anekdotlar aktarır. Müttefik askerlerin yaşantıları, çektikleri sıkıntılar hakkında ayrıntılı bilgiler verir. 1919 yılında harbin ilk günlerindeki heyecanını “Mons, Anzac and Kut” ismiyle kitaplaştırır. 1922 yılında şimdiki neşredilen hatırlarını yazmaya başlar ancak tamamlayamadan ölür. Hatırattan ilginç satırlar nakledelim: “Chunuk Bair’i (Conkbayırı) kaybettik ve onsuz savaşı kazanamayız. Türkler çok iyi savaşıyorlar ve onların cesareti her türlü övgüyü hak ediyor. Onların hayaletlere özgü beyaz duman yığınlarının altında, şarapnel fırtınasını geçerek tepeden aşağıya doğru saldırmalarını görmek harikaydı. Bizim kendi adamlarımız da muhteşemdi. Yeni Zelanda Piyade Tugayı’nın, kendi varlığına son vermesi gerekti. Bu arada yaralıların durumu anlatılamaz nitelikteydi. Sahilde üst üste sıralar hâlinde yatıyorlardı, yüzleri kum ve kanla kaplanmıştı; insanlar su diye inleyip yalvarıyorlardı; güneşten koruyan hiçbir sığınak yoktu; yaralıların çoğu istihkam hendeklerindeydi, adamlar sürekli olarak onların üzerine toz saçarak yanlarından geçiyorlardı. Onları başka yere nakletmek için elimizde neredeyse hiç imkân yoktu. Ateş hatları çaresizlik içindeydi ve ciddi tehlike altındaydı, istihkam hendekleri mühimmat taşıyan araçlar ve su için kişneyen, yiyecek taşıyan katırlar ile kapalı hâldeydi. Bazı yaralı olmayan adamlar bile susuzluktan neredeyse çıldırmışlardı, sövüp sayarak lanetler okuyorlardı.(…) Yeri gelmişken söyleyeyim, Türklerin savaş çığlıkları gür sesle söylenen etkileyici nitelikteki “Allah Allah” (God, God) ve “Voor” (Vur) ifadeleriydi; buna karşılık Yeni Zelandalılar sık sık “Yumurtalar pişiriliyor!” diye bağırıyorlardı. Bu, görüldüğü üzere konuyla ilgisiz ve savaşçı özellikten yoksun sloganın kökeni Mısır’a dayanıyordu. Orada, çöldeki arazi günlerinde, adamlar dinlenmek için mola verdiğinde, Mısırlılar ilkel mutfaklar ve Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 186 03.04.2015 15:53:48 HER İNSAN BIR ÇANAKKALE -HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK- 187 “Yumurtalar pişiriliyor!” nidasıyla sihirbazcasına ortaya çıkarlardı.”5 Yayımlanan eserin ikinci bölümünde ise dönemin ABD Büyükelçisi olan Henry Morgenthau’nun hatıraları yer almaktadır. Alman kökenli Yahudi bir aileden gelen Morgenthau, Türkler hakkında hiç de müspet düşüncelere sahip olmayan bir isimdir. 1913 yılında ABD İstanbul Büyükelçisi tayin edilmiştir. İtilaf Devletlerinin de gayr-i resmi sözcülüğünü yapan Morgenthau, 1916’ya kadar İstanbul’da kaldı. Hatıralarında İtilaf Devletlerine olan yakınlığını gizlemeyen büyükelçi, Türk topçusunun büyük başarısı olan On Sekiz Mart Deniz Zaferi’ni küçümser, ertesi gün hemen saldırmamakla müttefiklerin fırsatı kaçırdığını belirtir. (Henüz daha ABD, İtilaf Devletleri tarafında savaşa girmemişti.) Müttefiklerin sivil hedefleri vurmadığını, Enver Paşa’nın ise bunun tersini savunarak İstanbul’da yaşayan yabancıları Gelibolu’ya canlı kalkan yapmak istediğini iddia eder.6 Meçhul Subay’ın Günlükleri Çanakkale’nin meçhul askerleri ve kahramanları çoktur. Zira kimse sonunu hesap ederek bir paye umarak bu savaşa girmemiştir. “Hatıra Defteridir 1331” tarihi kaydı düşülerek Çanakkale’den bugüne saklanagelmiş günlükte de ismini bilemediğimiz meçhul bir Osmanlı topçu subayı, bugünler için önemli kayıtlar tutmuş. Şavaşın o dehşetini gün gün, an be an yazmış. 18 Aralık 1914’te tutulan kayıtlar, 20 Eylül 1915’te nihayet bulmuş. Aralarda fasılalar olsa da savaşı tarifi ve ifadeleri imkânsızdır: “12 Nisan 1331 [25 Nisan 1915 Pazar] 5 Aubrey Herbert, Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı, çev.: Seyfi Say, Yeditepe yay., 2007, s.114, 117. 6 Henry Morgenthau, Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı, çev.: Seyfi Say, Yeditepe yay., 2007, s.9. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 187 03.04.2015 15:53:48 188 ÇANAKKALE ZAFERİ Şafakla düşman gemileri her ne kadar var ise Seddülbahir tarafına büyük ateş açtılar. Badehu bizlere de aynı yağmur gibi mermi yağdırmaya, biz onlara, onlar bize… Böyle ateş daha kimseler görmüş değildir. Aman Ya Rabbi nasıl anlatsam! Topların ateşinden bir dumandır çöktü. Denizi, karası görünmez dereceye geldi. Bir nakliye gemisi Seddülbahir iskelesine asker çıkarmaya teşebbüs etti. Ateş ettik. Nakliyenin baş tarafını dağıttık. Batmamak için karaya oturdu. Kumkale tarafına dahi nakliye gemilerine çok ateş ettik. Tarassut mahallinden kumandanımız teşekkür ederek “Çocuklar bir tanesini batırdık.” diyerek müjde etti. Tayyareler üzerimizde keşfediyorlar, bombalar atıyorlar. Hangisinden sakınacaksın. Öyle ateş olunduğu tarifi gayr-i kâbil bataryamızın her tarafını kalbur gibi yapıp hallaç pamuğu gibi attı. Ateşin ardı arası olmayıp dehşetli surette ateş olunurken batarya zabitimiz Ali Rıza Efendi emir verdi, “Anam beni yetiştirdi, bu ellere yolladı.” şarkısını söyleterek ateşe devam olunup bir vakit böyle ateş ettik. Üç yüz mermi attık. Cephanemiz kalmadı. Ne yapacağız, şaşırdık. Efradın pek hatırına gelmiyor. Düşman bir dakikada elli-altmış mermi atıyor. Ateş etmemiş gemi yoktur. Öğlene kadar şiddetli ateş devam etti. Artık kulaklarımız, birbirimizin söylediğini işitmez olduk. Badehu yedi tane torpido ikinci batarya istikametine kadar gittiler. Erenköyü’ne atılan mermilerin isabetiyle bir tanesinin yattığını arkadaşlardan yedi kişi görmüşler. İspat ediyorlar. Gemileri tâdât etmek istedim ise de yirmi kadar zırhlı, yetmiş kadar torpido, on sekiz taharri gemisi, yetmiş tane nakliye. (…) Bugünkü muharebe gibi tarihlerde bile görülmemiş desem caizdir.” 7 7 Erdemir, Lokman; Güneş, İsmail, Meçhul Subay -Çanakkale Cephesi’nde Bir Topçu Subayının Günlüğü- Timaş yayınları, 2015, S. 66-67. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 188 03.04.2015 15:53:48 HER İNSAN BIR ÇANAKKALE -HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK- 189 Binbaşı Halis Bey’in Savaş Notları Çanakkale Savaşı’yla ilgili en önemli kaynaklardan birisi olarak zikredilen eser ise Binbaşı Halis Bey’in Çanakkale ile ilgili tuttuğu notlar ve raporudur. Önce Trablusgarp, sonra Balkan ve ardından 1914 yılında Çanakkale Muharebelerine katılan Binbaşı Halis Bey, Çanakkale Muharebesi içinde de önce Seddülbahir’de 27. Alay, 3. Tabur’da bölük komutanı olarak, ardından 24-25 Nisan 1915’te ise Anzak çıkartmalarında düşmanı ilk karşılayan komutan olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki Çanakkale’de gösterdiği kahramanlıktan ötürü kendisine “liyakat nişanı” verilmiştir. Halis Bey’in tuttuğu notlar, 31 Temmuz 1914 tarihinde 3. Kolorduya gönderdiği özel seferberlik emri ile ilgili Gelibolu fenerinin bulunduğu mahalden yazılan vukuat raporuyla başlar. Kitaba dönüşen bu raporlarda müfreze komutanlığından gelen emirler, talimatlar, müstahkem mevki komutanlığından birliklere gönderilen genelgeler, emirler yer almaktadır. Rapordan satırbaşlarında şehit olmaya giden bir ordunun kararlılığını göreceksiniz: “6 Kasım 1914 (…) Yedinci Tümen, Saz Limanı’ndan Karaçalı’ya kadar kıyı kesimine görevlendirildi. Bolayır da bu Tümen’e bağlanmıştır. Yirmi yedinci Alayda devredilen talimat üzere hareket olunacaktır. Bolayır’ın beslenme ve yönetimi, şimdiye kadar olduğu gibi yürütülecektir. Allah’ın yardımı ve Peygamberin ruhaniyeti ve askerlerimizin gayret ve himmetleriyle verilen görevimizi başarı ile yapacağımızı umut eylerim. Tümenlerle Maydos Müfrezesi birleşik düzenlemelerine dair ilk raporlarını hemen göndereceklerdir. İyice bilinmelidir ki geriye dönen ya düşman veya kanun kurşunu ile alçakçasına ve kesinlikle ölecektir, dayanan veya düşmana saldıran, ya yüksek şehitlik katına ulaşacak ya da zafer kazanıp gazi olacaktır.”8 8 Ataksor, Halis, Çanakkale Raporu -Binbaşı Halis Bey’in Savaş Notları, Timaş yayınları, 2000, s. 45-46. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 189 03.04.2015 15:53:48 190 ÇANAKKALE ZAFERİ Üç Alman Subayı ve Cepheden Haberler Osmanlı ordusundaki modernizasyon çalışmaları için getirilmiş subaylardan birisi Carl Mühlman’dır. Bir askeri tarihçi gözüyle o da hatırlarını kaleme almıştır. “Çanakkale Savaşı-Bir Alman Subayının Hatıraları-” ismiyle yayımlanan hatıratında savaşı askerî, stratejik ve tarihi açıdan yazmıştır. Aslında onunla birlikte iki Alman subayı daha kitaplarda geçmektedir. Albay von Zodenstern, Albay Kannengiesser. Güney grubunda geniş çaplı bir harekâta Alman subaylarının Türk askerlerinin başına atanması, eleştiri konusu yapılmıştır. Mülhlmann saldırı öncesi Osmanlı ordusunun durumunu anlatmaktadır: “Bununla birlikte rahat bir gözlem için zaman yoktur. Büyük saldırıdan önce yapılacak çok iş kalmaktadır. Emir komuta zincirinde feci bir karışıklık hakimdir. Birlikler yorucu gece yürüyüşünden sonra dinlenmeksizin derhâl ateşe girdiler. Cephenin ardında daha karışık bir durum vardı. Yeni gelen ve duruma intibak ettirilememiş olan birlikler, kurmay tarafından verilecek emirleri bekliyorlardı. Birden çok dilde emir vermenin güçlükleri ve tehlikeleri nahoş bir durum oluşturuyordu. İstihbarat ağı büsbütün yetersizdi.”9 Bu karışıklığın neticesi olarak birliklere sadece bir saat önce emirler ulaştırılabilmişti. Emirlerde başlangıçta sessizliğe ve hızlı hareket edilmesine dikkat edilmesi gerektiği vurgulanıyor, ilerleyen grubun kırmızı işaret fişekleriyle mutlaka yerini belli etmesi, topçu ateşinin de ona göre yönlendireceği belirtiliyordu. İrtibat önemliydi. Nihai ama düşmanı gün doğmadan denize dökmekti.10 9 Mühlman, Carl, Çanakkale Savaşı-Bir Alman Subayının Hatıraları, terc.: Sedat Umran, Timaş yayınları, 2009, 103-104. 10 Yılmazer, Tuncay, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, Yeditepe yayınları, 2006, s.96-97. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 190 03.04.2015 15:53:48 HER İNSAN BIR ÇANAKKALE -HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK- 191 Güney Grubu Komutanlarından Von Zodenstern’in emirlerinin sonunda Türk askerinin maneviyatına vurgu yapan konuşmasının son bölümü dikkate değerdir: “Askerler! Siz de Seddülbahir’deki düşmanı bu gece denize dökmelisiniz. Düşman bile sizden korkuyor. Bunun için avcı siperlerinden çıkıp açıkta muharebe etmeye cesaret edemiyor. Düşman ancak manialar, makineli tüfek ve toplarla size karşı durabiliyor. Siz onun ateşinden korkmuyorsunuz. Peygamberimizin (Allah yolunda hiçbir karşılık beklemeksizin cihad yolunda canını feda edenlerin erişeceklerini) vaad ettiği en büyük mutluluğu hatırlayarak ileriye atılmalı ve düşmanla süngü süngüye gelerek onları mahv ve perişan etmelisiniz. Bizim için bir adım geriye dönmek yoktur. Aksi takdirde dinimiz, vatanımız ve milletimiz mahvolur. Askerler! Bütün dünya size bakıyor. Sizin için ya muzaffer olarak muharebeyi bitirmek veyahut harp meydanında şanlı bir surette ölmekten başka kurtuluş yoktur.”11 Sonuçları itibariyle tarihe yön veren, her karesinde farklı bir tarih yazılmış olan Çanakkale Savaşı hakkında yazılan hatıratların -yayımlananları kısmıyla- istenilen seviyede olduğu söylenemez. Burada hatıratların eşliğinde Çanakkale’yi okumak isteyenler için bazı kitapları da zikretmek yerinde olacaktır: *Necati İnceoğlu, Siper Mektupları, Remzi Kitabevi, İstanbul 2004. *İ. Hakkı Sunata, Gelibolu’dan Kafkaslara, Birinci Dünya Savaşı Anılarım, İş Bankası Kültür yayınları, 2003. *Mehmet Fasih, Kanlısırt Günlüğü, haz.: Murat Çulcu, Arba yayınları, İstanbul 1997. *Münim Mustafa, Cepheden Cepheye, Arma Yayınları, İstanbul 1998. 11 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı 2. Kitap, Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı yayınları, Ankara 1978, s.440. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 191 03.04.2015 15:53:48 192 ÇANAKKALE ZAFERİ *İ. Uğurlu İlgar, N. Esat Paşa, Çanakkale Hatıraları, Örgün yayınevi, İstanbul 2003. *Şerif Güralp, Bir Askerin Günlüğünden Çanakkale Cephesi’nden Filistin’e, Güncel yayıncılık, İstanbul 2003. Kaynakça Aubrey Herbert, Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı, çev.:Seyfi Say, Yeditepe yay., 2007. Ataksor, Halis, Çanakkale Raporu –Binbaşı Halis Bey’in Savaş Notları, Timaş yayınları, 2000. Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekatı 2. Kitap, Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı yayınları, Ankara 1978. Çanakkale Hatıraları-III, -Mahmut Sabri Bey’in Seddülbahir Muharebesi Hatıraları, haz.: Metin Martı, Arma yay., 2003. Çöl, Emin, Çanakkale-Sina Savaşları –Bir Erin Anıları-, haz.: Celal Kazdağlı, Nöbetçi yayınları, 2009. Ellis Ashmead Bartlett, Bir İngiliz Savaş Muhabirinin Kaleminden Çanakkale Gerçeği, çev.: Yüzbaşı Rahmi, haz.: Muzaffer Albayrak, Yeditepe yay., 2007. Erdemir, Lokman; Güneş, İsmail, Meçhul Subay –Çanakkale Cephesi’nde Bir Topçu Subayının Günlüğü- Timaş yayınları, 2015. Henry Morgenthau, Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı, çev.: Seyfi Say, Yeditepe yay., 2007. Mühlman, Carl, Çanakkale Savaşı-Bir Alman Subayının Hatıraları, terc.: Sedat Umran, Timaş yayınları, 2009. Saraçoğlu, Ahmet Cemalettin, Düşman Geliyor Top Başına, Yeditepe yay., 2007. Yılmazer, Tuncay, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, Yeditepe yayınları, 2006. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 192 03.04.2015 15:53:48 Her İnsan Bir Çanakkale -Hatıratlarda Çanakkale’yi Okumak- Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 193 193 03.04.2015 15:53:48 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 194 03.04.2015 15:53:48 *Çanakkale Şehitlerine Dua اَ ُعو ُذ بِاللّٰ ِه ِمــ َـن الشَّ ْي َط ِان ال َّر ِجيـــ ِم بِ ْســــ ِم اللّٰ ِه ال َّر ْح َمـنِ ال َّر ِحيـ ِم ين ﴿﴾ َو َلا ُع ْد َوا َن ين ﴿﴾ َوالْ َع ِاق َـبــ ُة لِ ْل ُمـ َّتــ ٖق َ �ألْ َح ْم ُد لِلّٰ ِه َر ِّب الْ َعالَ ٖم َ السلٰا ُم َعلٰى َر ُسولِــ َنا ُم َح َّم ٍد ين ﴿﴾ َو َّ �إِ َّلا َع َلي ال َّظالِ ٖم َ الصلٰا ُة َو َّ ٰ ين ﴿﴾ �أللّٰ ُه َّم َر َّبــ َنا َيا َر َّبــ َنا َتـقَـ َّبـ ْل ِم َّنا �إِنَّكَ َو�ألِ ٖه َو َص ْح ِب ٖٓه �أ ْج َم ٖع َ اب �أنْ َت َّ الس ٖمي ُع الْ َع ٖلي ُم ﴿﴾ َوتُ ْب َع َل ْي َنا َيا َم ْولٰـــ َن�آ �إِنَّكَ �أنْ َت ال َّتـــ َّو ُ ال َّر ٖحي ُم ﴿﴾ َوا ْه ِدنَا َو َوفِّ ْقــ َن�آ �إِلَى الْ َح ِّق َو�إِلٰى َط ٖريقٍ ُم ْس َتــ ٖقي ٍم ﴿﴾ ٰ ين بِ َـب َـركَــ ِة الْ ُق ْر�أ ِن الْ َع ٖظي ِم ﴿﴾ َوبِ ُح ْر َمــ ِة َم ْن �أ ْر َس ْلـ َتـ ُه َر ْح َم ًة لِ ْل َعالَ ٖم َ ف َعــ َّنا َيا َر ٖحي ُم ﴿﴾ َوا ْغ ِف ْر لَـ َنا ف َعــ َّنا َيا ك َٖري ُم ﴿﴾ َوا ْع ُ ﴿﴾ َوا ْع ُ ين ُذنُـو َبــ َنا بِفَضْ ِلكَ َو ُجو ِد َك َوك ََر ِمكَ َي�آ �أ ْك َر َم ا ْلا َ ْك َر ٖم َ Ey bizleri ve bütün mevcudatı yoktan var eden, varlığından, !sevgisinden ve rahmetinden haberdar eden Yüce Rabbimiz Ey rahmeti ile bütün varlığı, bütün kâinatı, bütün insanlığı !kuşatan, Rahman ve Rahim olan Ulu Allah’ımız Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ’in 18 Mart 2014 tarihinde Çanakkale Şehitlerini Anma Programında yapmış olduğu duadır. * 195 03.04.2015 15:53:48 Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 195 196 ÇANAKKALE ZAFERİ Ey yerlerin ve göklerin yegâne sahibi, kalplerimizin, sırlarımızın, niyet, gaye ve hedeflerimizin, arzu ve kederlerimizin yegâne maliki olan Yüce Mevlâ’mız! Hakkıyla ifade etmekten aciz kaldığımız hamdimizi, senamızı, şükrümüzü, duamızı sana yöneltiyoruz. Sen kabul eyle Allah’ım! Salât ü selâmımızı, her türlü ihtiramımızı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, onun âline, ashâbına ve etbâına gönderiyoruz. Sen kabul eyle Allah’ım! Allah’ım, bugün Çanakkale’deyiz. Dağların, taşların şüheda gövdesine büründüğü Çanakkale’de, dünyanın Cennetü’l-bakî ve Cennetü’l-muallâ’dan sonra en yüce, en ulvi, en mukaddes şehitliğinde milletçe hep birlikte ellerimizi açtık dua ediyoruz. Ellerimizi boş çevirme Ya Rabbi! Allah’ım, eski dünya, yeni dünya, bütün akvâm-ı beşere karşı, yedi iklim ve yedi düvele, bütün cihana karşı ‘Çanakkale geçilmez’ diyerek destanlar yazan Mehmetçiklerimizin diyarından, onların yanı başından Sana yakarıyoruz. Milletimizi, ordumuzu, yurdumuzu, ebediyen payidar eyle! Bir asır önce karada, denizde, Kirte’de, Zığındere’de, Arıburnu’nda, Anafartalar’da bir hilal uğruna batan nice güneşlerin diyarından Sana sesleniyoruz. Onların makamlarını âli eyle! O güneşlerin ışığını yurdumuzun, milletimizin üzerinden hiçbir zaman eksik etme Allah’ım! İstiklal Şairimizin ifadesiyle ‘Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi’ müjdesine lâyık olan, şehadet şerbetini içen tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle, hürmetle anıyoruz. Başta Sevgili Peygamberimiz olmak üzere, Bedir ashabı ile, Hz. Aliyyü’l-Murtazâ ile, Seyyidü’ş-şühedâ Hz. Hüseyin Efendimiz ile birlikte haşrolmayı, cennet ve cemalinle buluşmayı onlara ve bizlere nasip eyle Allah’ım! Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 196 03.04.2015 15:53:48 197 ÇANAKKALE ŞEHITLERINE DUA Allah’ım, izzetimizi, şerefimizi, onurumuzu, harîm-i ismetimizi çiğnetme; mabetlerimizin göğsüne namahrem eli değdirme, ezanlarımızı susturma, şanlı bayrağımızı indirtme Allah’ım! Ya Rabbi, Yüce Kitabında din, iman, millet, vatan, hak, hakikat, adalet, erdem, fazilet uğruna can veren şehitlere ‘ölüler’ demeyiniz, ‘bilakis onlar diridirler’ buyuruyorsun. Dipdiri olduklarına şeksiz şüphesiz inandığımız şehitlerimizin ‘Amin’ sesleri eşliğinde sana yalvarıyoruz. Dualarımızı kabul eyle Allah’ım! Allah’ım, şehitlerimizi dünyaya getiren, bin bir çile ile büyüten ve onları yüce ideallerle yetiştiren annelerimize rahmet eyle! ‘Git evladım, ben yıllarca oğulsuz kalayım, şu yaralı bağrıma taşlar basayım, hadi yavrum sen git, ya gazi ol ya şehit!’ diyerek evlatlarını Çanakkale’ye gönderen bütün annelerin, bugüne kadar muazzez değerler uğruna can veren bütün şehit annelerinin ruhlarını aziz eyle! Allah’ım, millet olarak bizlere şehitlerimizin aziz hatırasını ruh ve gönül dünyamızda yaşatmayı nasip eyle! Bizleri, onların uğruna canlarını verdikleri yüce değerlere ihanet edenlerden eyleme! Ya Rabbi, dilleri, kavimleri, ırkları, beldeleri farklı ancak imanları, idealleri, azimleri, gayeleri, niyetleri, duyguları aynı olan nice Mehmetçiklerimiz burada can verdiler. Bugün de aynı iman, aynı gaye, aynı azim, aynı niyet, aynı duygulara sahip kardeşler topluluğu olmayı; barışı, huzuru, esenliği, kardeşliği, hakkı, adaleti, erdemi, fazileti egemen kılmayı bizlere nasip eyle Allah’ım! Dinimizin, milletimizin, devletimizin bekasını sarsacak her türlü dâhili ve harici fitnelerden bizleri halas eyle! Kötü niyetlilere fırsat verme Allah’ım! Allah’ım, Anadolu’nun her evinden, Rumeli’nin her bölgesinden, Şam’dan, Bağdat’tan, Beyrut’tan, Kahire’den, Üsküp’ten, Saray Bosna’dan, Kafkasya’dan son ehl-i salîbin savletini kırmak Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 197 03.04.2015 15:53:48 198 ÇANAKKALE ZAFERİ için Çanakkale’ye gelen ve burada ölesiye kardeş olan şehitlerimizin bize öğrettiği birlik, beraberlik ve kardeşliği ülkemizden, İslam beldelerinden eksik etme! Bize de o kardeşliği ver! Yüreklerimizi kin ve nefrete mağlup etme Allah’ım! Ateş ve baruta güvenmiş insanlığa bizleri umut eyle Allah’ım! Dünyadaki mazlum Müslüman kardeşlerimize bu aziz şehitler hürmetine nusretini nasip eyle Ya Rabbi! Allah’ım, biz biliyoruz ki, Çanakkale aynı zamanda çağdaş dünyaya savaş ahlakını, savaş hukukunu öğreten bir mekteptir, bir okuldur. Nice Mehmetçikler, yaralı düşman askerlerini sırtında taşımış, kırbasından su içirmiş, tedavi etmiştir. Bizleri, ülkemizi, milletimizi, İslam beldelerini, ahlak dışı, hukuk dışı her türlü savaştan, afetten, fitneden, fesattan muhafaza eyle Allah’ım! Aziz şehitlerimiz hürmetine, ülkemizi ve gönül coğrafyamızı her türlü tefrikadan, kardeş kavgasından emin eyle Allah’ım! Ya Rabbi, Anadolu’nun her köyünden her kasabasından Çanakkale’ye dualar taşıdık. Sen bu dualarımızı kabul eyle! En büyük dua olan Yüce Kitabımızın 250 bin hatm-i şerifini şehitlerimize armağan ediyoruz sen vasıl eyle, ruhlarını haberdar eyle! Okuduğumuz hatm-i şerifleri başta Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bütün şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhlarına ve onları yetiştiren annelerin ve babaların ruhlarına hediye ediyoruz sen haberdar eyle Allah’ım! “Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber” diyen İstiklal şairimizin ifadeleri ile duamızı bitiriyoruz. Yüce Peygamberimizin hamd sancağı altında birleşmeyi, buluşmayı hepimize nasip eyle Allah’ım! Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resûlallah Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habîballah Essalâtü vesselâmü aleyke yâ seyyide’l-evveline ve’l-âhirîn. Ve’l-hamdü li’llâhi rabbi’l-âlemîn. el-Fâtiha. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 198 03.04.2015 15:53:48