Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd

advertisement
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 1
03.04.2015 15:53:42
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI - 1095
Halk Kitapları : 256
Genel Koordinatör
Prof. Dr. Mehmet Emin ÖZAFŞAR
Yayın Yönetmeni
Dr. Yüksel SALMAN
Yayın Koordinatörü
Yunus AKKAYA
Editör
Yunus ÖZDAMAR
Tashih
Mahir KILINÇ
Grafik & Tasarım
Emre YILDIZ
Mücella TEKİN
Baskı
Kalkan Mat. San. ve Tic. Ltd. Şti.
Tel.: 0.312 341 92 34
2. Baskı
Ankara 2015
ISBN 978-975-19-6317-8
2015-06-Y-0003-1095
Sertifika No: 12930
Eser İnceleme Komisyon Kararı: 11.09.2014/44
© Diyanet İşleri Başkanlığı
İletişim:
Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü
Basılı Yayınlar Daire Başkanlığı
Tel: (0 312) 295 72 93 - 94
Faks: (0 312) 284 72 88
e-posta: diniyayinlar@diyanet.gov.tr
Dağıtım ve Satış:
Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü
Tel: (0312) 295 71 53 - 295 71 56
Faks: (0312) 285 18 54
e-posta: dosim@diyanet.gov.tr
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE - jenerik.indd 1
03.04.2015 15:27:45
Bir Milletin Yeniden Dirilişi
Çanakkale
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 3
03.04.2015 15:53:42
İçindekiler
7
SUNUŞ
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
13
ÇANAKKALE DENIZ VE
KARA SAVAŞLARI (1915)
Prof. Dr. Osman KÖSE
31
ÇANAKKALE MUHAREBELERININ
ÖZLÜ TARIHI
Prof. Dr. Nesimi YAZICI
53
TARIHIN YAŞLI ŞAHIDI:
ÇANAKKALE BOĞAZI
Talha UĞURLUEL
59
ÇANAKKALE -SON KALE HASSASIYETI
Ahmet TAŞGETİREN
63
KAHRAMAN ÖLÜM
Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN
73
ÇANAKKALE MUHAREBELERINDE
KADINLARIN FAALIYETLERI
Dr. Sema YANİÇ
87
ÇANAKKALE’NIN ŞEHITLERI VE ŞAIRI
D. Mehmet DOĞAN
97
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
Prof. Dr. Mustafa İ. UZUN
121 TAHMIS-I GAZEL-I HÜMÂYÛN
Hayati İNANÇ
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 4
03.04.2015 15:53:42
127 ŞEHADET KELIMESINI OKUMAK VEYA
ŞEHADET ŞERBETINI İÇMEK
Prof. Dr. Mustafa KARA
135 ŞEHITLIK VE ŞAHITLIK ARASINDA ÇANAKKALE
Prof. Dr. Soner GÜNDÜZÖZ
145 ÇANAKKALE MEKTEBINDEN ÖĞRENDIKLERIMIZ
Hasan Basri BİLGİN
159 ÇANAKKALE ZAFERI’NIN HATIRLATTIKLARI
Mustafa IRMAKLI
171 ÇANAKKALE’NIN MUHACIR MÜCAHITLERI
Yunus ÖZDAMAR
179 HER İNSAN BIR ÇANAKKALE -HATIRATLARDA
ÇANAKKALE’YI OKUMAKKâmil BÜYÜKER
195 ÇANAKKALE ŞEHITLERINE DUA
5
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 5
03.04.2015 15:53:42
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 6
03.04.2015 15:53:42
Sunuş
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet İşleri Başkanı
Çanakkale’nin Anlattığı Savaş Ahlakı
İ
nsanın en acı tecrübelerinden, insanlığın en ağır imtihan alanlarından birisi savaştır. Rabbimiz yeryüzünde
bir halife yaratacağını bildirdiğinde meleklerin “Biz, seni,
şanına yakışmayan her türlü şeyden uzak tutarak övgü ile
anıp dururken, sen orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?”1 demesi, belki de insanı savaş ile birlikte anan ilk ifadelerdir. Sonrasında insanlığın ilk
ailesinde dökülen kan, yeryüzünde çatışmanın ve savaşın
öngörüden öte bir gerçeklik olduğunu göstermiştir.
Dünyanın şahit olduğu bu ilk çatışma tablosunda, hak ile
bâtıl arasındaki mücadelenin de sürüp gideceğine dair işaretler vardır. Nitekim Hz. Âdem’in bir oğlu “Andolsun! Sen
beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek
için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi
olan Allah’tan korkarım.” diyerek erdemi kuşanırken, diğeri
katil olmuş2 ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifadesiyle kıyamete
kadar aynı suçu işleyen herkesin günahına ortak olmayı hak
etmiştir.3 Şu hâlde savaş, beraberinde taşıdığı bütün acılara,
1
Bakara 2/30.
2
Mâide 5/28-30.
3
Buhârî, Ehâdîsü’l-enbiyâ, 1.
7
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 7
03.04.2015 15:53:42
8
ÇANAKKALE ZAFERİ
zulümlere, sıkıntılara rağmen var olmuştur ve son güne kadar
var olacaktır.
Savaşın dünyanın kaderine işlemiş bir gerçek olması, Yüce
Yaratıcı’nın muradına uygun bir çözüm yolu olduğu anlamına
gelmemektedir. Bir ismi de “es-Selâm” yani “barış ve esenlik
kaynağı” olan Rabbimizin insana öğütlediği yol, uzlaşı ve güzellikle anlaşma yoludur. O (c.c.), Kitab-ı Keriminde “Ey İman
edenler! Topluca barışa girin.”4 buyurur ve insanlığa gönderdiği son dinin ismi de “İslam” yani barış, güvenlik, emniyet
ve esenlik dinidir. Bütün varlığıyla bu dine teslim olan Müslüman, barışa adanmakla önce kendi iç dünyasında huzur ve
sükûna kavuşan, sonra da bu huzuru dış dünyasına taşımayı
amaç edinen kimse demektir. Hayatı bütünüyle kuşatan bu
barış çabasının son durağı ise “dâru’s-selâm” yani “barış yurdu”
olan cennettir.5
Kur’an’da “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de buna yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O işitendir, bilendir.” buyrulur.6 Peygamber Efendimizin öğüdü de bu yöndedir: “Düşmanla karşılaşmayı dilemeyin. Allah’tan afiyet isteyin.”7 Savaş
arzu edilmemesi gereken bir durumdur. Müslüman, Resûl-i
Ekrem’in Veda Hutbesinde dile getirdiği “insanların mallarının,
canlarının, ırzlarının (şeref ve namuslarının) dokunulmazlığı,
her türlü tecavüzden korunmuşluğu” ilkesine8 riayet etmekle ve daima barıştan yana tavır takınmakla mükelleftir. Onu
savaşa zorlayan, ancak söz konusu dokunulmazlıkların ihlâl
edildiği ve bu ihlâle karşı verilen sabırlı, sağduyulu, soğukkanlı
tepkilerin işe yaramadığı noktadır. İnsan onuru yerle bir edilmişse, mukaddes değerler çiğnenmişse, din, vicdan ve yaşama
4
Bakara 2/208.
5
En’âm 6/127.
6
Enfâl 8/61.
7
Buhârî, Temenni, 8.
8
Buhârî, İlim. 9.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 8
03.04.2015 15:53:42
9
Sunuş
özgürlüğü hiçe sayılmışsa, masumların yurt ve yuvalarına tasallutta bulunulmuşsa, barış çağrılarına karşılık verilmemişse
işte o zaman bozulan dengeleri düzeltmek, adaleti temin ve
barış ortamını yeniden tesis etmek için Müslüman’a savaş izni
verilmiştir.9 O zaman savaş meydanından kaçması suç olan
Müslüman,10 ölürse şehit, kalırsa gazidir.
Savaş kaçınılmaz olduğunda, Müslüman için hırsını rehber,
hıncını yoldaş edinip dilediğince hareket etme ve bir şiddet
makinesine dönüşme izni yoktur. Anlaşmalara ihanet etmesi,
sığınma talebini reddetmesi, kendisine önceden güvence verilmiş bir insana ya da topluluğa saldırması, Müslüman kardeşine
kılıç çekmesi, esire eziyet etmesi yasaktır. Rahmet Peygamberinin savaşa çıkan müminlere uyarıları şöyledir: Allah’tan sakınarak aşırı gitmeyecekler; işkenceden ve intikamdan uzak
duracaklar; yaşlı, kadın, çocuk ve din adamlarına dokunmayacaklar, ağaçları kesmeyeceklerdir.11 Kısacası savaşın da bir
sınırı, savaşmanın da bir ahlakı vardır.
İşte Çanakkale, Müslüman bir milletin değerlerine yapılan
insafsız saldırıya karşı onurunu ve vatanını korumak üzere yola
çıkan, barut kokusu altında bile erdemli olmanın ne anlama
geldiğini tarihe silinmez harflerle yazan bir ordunun destanıdır.
Emsali nadir bir zaferle düşman ordularını bozguna uğratırken,
iman dolu göğüslerini hayâsız bir akına siper ederken o güne
kadar aldıkları ahlak eğitimini, görgüsünü ve kültürünü bir
kenara bırakmayan gençlerin destanıdır. Allah yolunda, din,
iman, millet, vatan, bayrak, hak, adalet uğrunda savaşırken,
izzet ve şerefini korurken, erdem ve faziletini de ayakta tutan
kahramanların destanıdır.
9
Bkz. Bakara, 2/190; Nisâ, 4/75-76; Enfâl, 8/30, 34, 36; Tevbe, 9/29.
10 Buhârî, Vesâyâ, 23.
11 Müslim, Cihâd ve siyer, 138; Tirmizî, Siyer, 19; Abdürrezzâk, Musannef,
V, 146.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 9
03.04.2015 15:53:42
10
ÇANAKKALE ZAFERİ
Çanakkale bir vatanın var oluş mücadelesi olduğu hâlde,
nizami bir ordunun disiplinine sahip olmayan askerlerimizin
her biri kendi memleketlerinde aldıkları ahlak terbiyesi gereği
savaşa zulüm karıştırmamış, “harpte her yol mubah” dememiştir. Bedr’in aslanları gibi, onlar da saygı, merhamet, insaf ve
ihsan gibi vasıflarını bu kesif savaş meydanına taşımıştır. Kimi
yaralı düşman subayını sırtına alıp Anzak siperlerine kadar taşıyarak tedavi edilmesini sağlayan, kimiyse kurşun yağmuru
altında paltosuna sarıp koluna girdiği yaralıyı Türk saflarına
getiren, kırbalarındaki suyu paylaşan, dini bayramlarında ateşi
kesen, çay ve ayran ikramlarıyla Anzak askerlerinin gönlünü
fetheden Mehmetçiklerimiz, savaşta bile insanlığın ölmediğini
dünyaya ilan etmişlerdir.
Bugün gücü ilahlaştıran ve kıtalara zulüm kusan zihniyet,
yeryüzünü insafsızca tahrip ederken Çanakkale’nin merhametinden ne kadar da uzaktır! Savaş zaten yıkıp yok ederken ona
bir de hukuk ve ahlak tanımama eklenince ortaya çıkan manzara son derece hazindir. Hiroşima’dan başlayan orantısız güç
denemeleri, kan gölüne dönen coğrafyalar, kadın, çocuk, yaşlı
demeden milyonlarca masumu yurdundan eden saldırılar, kimyasal silahlar, işkence ve tecavüzler, toplu katliamlar, camilere,
okullara, hastanelere yağan bombalar insanlığa savaştan çok
daha ağır bedeller ödetmektedir. Savaş denilince anlaşmazlıklar
için hâl çaresi aramak yerine, her türlü haksızlığı ve gayr-i meşruluğu caiz görmenin akla geldiği günümüzde, Çanakkale’den
alınacak derin bir ahlak dersi olduğu muhakkaktır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) ahlaki güzellikleri tamamlamak üzere gönderilmiştir.12 Bollukta olduğu kadar darlıkta da, dosta
karşı olduğu kadar düşmana karşı da, sadece iyi günde değil
kötü günde de ahlaklı davranmak, O’nun sünnetidir. İman ve
ibadetin dünyadaki gayesi ahlaklı birey, ahlaklı toplum oluşturmaktır. Güç, ahlakın kaynağı değildir. Ahlakın değerine
12 Muvatta’, Husnü’l-huluk, 8.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 10
03.04.2015 15:53:42
11
Sunuş
inanmayan güç, iyilik, erdem ve fazilet üretemez. Modern
dünyanın en büyük sorunlarından birisi gücün, ahlaka teslim olmamasıdır. Savaş tam anlamıyla bir güç gösterisidir ve
ahlaktan ayrı düşünüldüğünde bir zulüm aracına dönüşmesi
kaçınılmazdır. Allah’ın rızasını ve merhamete çağrısını dikkate
almayan zihinler, paslı kalpler, nasırlaşmış vicdanlar, lekelenmiş gönüller savaşa girmişse, basiret ve fazilet ummak imkânsız
hâle gelecektir. Savaş toprak kazanmaktan önce gönül kazanmayı amaçlıyorsa; kin, intikam ve ganimet için değil, huzur,
barış ve adalet için yapılıyorsa; her türlü ayrımcılığın, baskının,
fesadın ve fitnenin dirilmesine değil ortadan kalkmasına hizmet ediyorsa; dayanışmanın, özgürlüğün, ahlakın ve hukukun
tesis edilmesini sağlıyorsa, işte o zaman insanidir. O zaman adı
Çanakkale’dir!
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 11
03.04.2015 15:53:42
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 12
03.04.2015 15:53:42
Çanakkale Deniz ve
Kara Savaşları (1915)
Prof. Dr. Osman KÖSE
Polis Akademisi
Güvenlik Bilimleri Fakültesi Dekanı
A
vusturya veliahdı Franz Ferdinand’ın 28 Haziran
1914 Salı günü Saraybosna’yı ziyaretinin, aslında
bir dünya savaşını başlatacağını hiç kimse tahmin edemezdi. Fakat bu zamana kadar dünyadaki genel siyasi gidişat,
ortaya çıkan sorunları çözmek için bir savaşın çıkacağını
gösteriyor ve siyasi sorumlular da bu yönde konuşmalar ve
değerlendirmeler yapıyorlardı. Balkan Şavaşları, bir dünya
savaşının her an çıkacağının habercisi gibiydi. Bu dönemde
dünyanın büyük devletleri olarak bilinen İngiltere, Fransa,
Rusya, Almanya ve Avusturya’nın, mevcut kaynakları paylaşma ve yönetmede karşı karşıya gelmeleri ve uluslararası
diplomasinin biriken sorunları çözmede yetersiz kalması
üzerine dünya bir ateş furyasının içine girdi. Bu nedenle Sırp
milliyetçisi Gavrilo Princip’in veliaht Ferdinand’ı öldürmesi
savaşı tetikleyen unsur oldu. Temmuz 1914’te Avusturya’nın
Sırbistan’a savaş ilan etmesiyle dünya savaşının fitili ateşlendi. Saraybosna’da başlayan ateş, kısa zamanda etrafa yayıldı
ve Rusya 31 Temmuz’da Avusturya’ya; Almanya, 1 Ağustos’ta
Rusya ve 3 Ağustos’ta Fransa’ya; 4 Ağustos’ta İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etti.
Osmanlı Devleti, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından büyük kayıplarla yeni çıkan bir devlet olarak, meydana gelen bu
gailenin hem içindeydi hem de dışındaydı. Görünürde sorun
13
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 13
03.04.2015 15:53:42
14
ÇANAKKALE ZAFERİ
Avrupa ülkeleri arasındaki bir sorundan çıkmıştı ve bu nedenle
Osmanlı Devleti meselenin dışındaydı. Fakat 19. asırdan beri
sanayilerini tamamlayan, dünyadaki hammadde rezervlerini
ve kaynaklarını kontrol altına alma mücadelesi veren büyük
güçlerin çıkar çatışmalarının bir sonucu olarak savaşın çıktığı
dikkate alındığında Osmanlı Devleti bu karmaşık problemler
ağının tam içindeydi. Balkanlarda başlayan ve genişleyen fırtınanın onu içine çekmemesi imkânsızdı. Çünkü, petrol dahil,
sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynakları ve stratejik coğrafi
konumu itibariyle savaşı başlatan büyük devletler, yaptıkları
birçok gizli toplantılarda Osmanlı Devleti’nin topraklarını aralarında paylaşmışlardı.
Osmanlı Devleti’nin kaderine bu dönemde hakim olan İttihat ve Terakki Fırkası yöneticileri Enver, Cemal ve Talat Paşalar
bu gerçeğin farkında olarak çıkacak olan bir dünya savaşının
içine Osmanlı Devleti’nin de çekileceğini biliyorlardı. Bu nedenle siyasi ve ekonomik sarsıntı içinde olan devleti ayakta
tutma ve korumaya yönelik olarak söz konusu devletlerle ittifak
arayışları içine girdiler fakat bir netice alamadılar. Saraybosna
suikastı sonrası savaşın başlamasıyla bu kez Osmanlı Devleti 2
Ağustos 1914’te Almanya ile gizli olarak askeri ittifak anlaşması
imzaladı1. Bu anlaşma Osmanlı Devleti’ni savaşın içine çeken
bir adım oldu. Çünkü Almanya, savaşın daha ilk günlerinde
umduğundan farklı bir dirençle karşılaşınca cepheleri genişletmek ve savaşın şiddetini ve gücünü geniş alana yaymak amacıyla Osmanlı Devleti’ni savaşa dahil etmek için bir oldubittiyi
hayata geçirdi. İngilizlerin takibinden kaçan Goeben ve Breslau
adlı iki Alman zırhlısı 10 Ağustos 1914’te Osmanlı Devleti’ne
sığındı2. İngiltere ile ilişkiler gerildi. Almanya ile gizli ittifak
antlaşmasını öğrenen İngiltere, zaten Osmanlı Devleti’nin daha
1
Ali Kaşıyuğun, “Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na Girmeden
Önceki İttifak Arayışları”, Journal of History Studies, Volume I, Issue I,
(2009), 318 – 341.
2
Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, Ankara 2005, s. 3.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 14
03.04.2015 15:53:42
15
Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915)
önce sipariş ettiği iki zırhlıya da el koymuştu. Osmanlı Devleti
bunun üzerine iki zırhlının Almanya’dan satın alındığını duyurarak bunlara Yavuz (Goeben) ve Midilli (Breslau) adlarını
verdi ve kriz aşıldı. Fakat Karadeniz’de keşif harekâtı yapan
Osmanlı donanmasına bağlı Yavuz ve Midilli zırhlıları Alman
komutanlarının kumandasında 29 Ekim’de Osmanlı destroyerlerinin koruması altında Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki askerî
ve ekonomik hedeflerini bombaladı. Bunun üzerine Rusya, 30
Ekim’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Bu devleti İngiltere
ve Fransa izledi ve Osmanlı Devleti de bu şekilde Birinci Dünya
Savaşı’na girmiş oldu.
Dünya tarihinin bilinen ilk zamanlarından itibaren sayısız
savaş olmakla beraber, bu savaşların yakıcı ve yıkıcı etkilerinin
20. asırda cereyan eden dünya savaşları kadar olmadığı kesindir. Birinci Dünya Savaşı, dünya devletleri arasında geniş bir
yelpazeye yayılması, savaşa katılan askerî personelin sayıları,
etkilenen siviller, yakıcı ve yıkıcı etkileri, sebep ve sonuçları ile
birlikte dünyanın ilk defa şahit olduğu bir savaştır. Bu nedenle
Birinci Dünya Savaşı’na ilk zamanlardan itibaren “harb-i umûmi”, “cihan harbi” veya “büyük savaş” gibi isimler verilmiştir.
Dünyanın itilaf ve ittifak devleri etrafında ikiye bölünerek top
yekûn karşı karşıya geldiği bu savaşın karada ve denizde çok
sayıda cepheleri olmakla birlikte, savaşın gidişatının şekillenmesi ve sonucu etkilemesi bakımından Çanakkale cephesinin
önemi büyüktür.
Çanakkale Savaşları deniz ve karada olmak üzere iki aşamalı olmuştur. Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları, savunma
stratejileri bakımından eşsiz bir örnektir. İmkânsızlıklar içinde
büyük kahramanlıkların sergilendiği ve savaş içinde daha sonraki asırlara insanlık mesajları veren özelliklere sahiptir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 15
03.04.2015 15:53:42
16
ÇANAKKALE ZAFERİ
A - Çanakkale Deniz Savaşı
İtilaf Devletlerinin her birinin Boğazlar ve İstanbul’a yönelik planları ve emelleri vardı. En son Balkan Savaşlarında bile
Rusya hazırladığı bir plan çerçevesinde Boğazları ele geçirerek
İstanbul’a yerleşmeyi düşünmüş fakat bu hayata geçirilememişti. Şimdi de başlayan savaşı İtilaf Devletlerinin lehine ve en kısa
zamanda sonlandırmak için Boğazlar ve İstanbul, Türklerden
alınarak ele geçirilmeliydi.
Boğazları ele geçirme sadece Rusya’ya has bir durum değildi. İngiltere de bu konuda zaman zaman benzer düşüncelere
sahip olmuştu. 1807’de İngiltere’nin Akdeniz Filosu Boğazları
geçmiş ve İstanbul önlerine kadar gelmişti. 1908 yılında da
benzer bir etüt yapılmış fakat bir kara harekâtı olmadan boğazların geçilemeyeceğine inanılmıştı3. İki Alman zırhlısının
10 Ağustos’ta Osmanlı Devleti’ne sığınmasından sonra İngiltere
Akdeniz’i abluka altına aldı. Bu tarihten sonra Boğazların girişine kadar İngiliz ve Fransız filosu denetlemeye başladı. General
Carden’in Abluka Komutanlığına atanmasından sonra İngiltere
ve Fransız gemileri Boğazlara ve gemilere de saldırmaya başladılar. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle de ilk defa 3 Kasım
1914’te Boğaz girişini bombardımana tuttular4.
Osmanlı Devleti’nin de savaşa girmesinden sonra Rusya ve
İngiltere’de Boğazlar ve İstanbul’un ele geçirilmesi düşünceleri
ağırlık kazanmaya başladı. Eğer böyle bir girişim olursa Osmanlı Devleti aleyhine gelişen bazı olumsuzluklar, bu girişimin
başarıya ulaşmasına katkı sağlayabilirdi. Osmanlı ordusunun
başlattığı Sarıkamış Harekâtı başarısızlığa doğru gitmekteydi
ve Mısır’ı geri almaya yönelik Kanal Harekâtı’ndan da istenen
başarı elde edilememişti. Savaş başladığından beri Almanya’dan
3
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, IX, Ankara 1996, s. 431.
4
Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 12.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 16
03.04.2015 15:53:42
17
Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915)
yardım gelememişti. Buradan yardımın gecikmesinde Bulgaristan’ın Almaya safında savaşa katılmaması etkiliydi.
İtilaf Devletlerinin daha savaşın başlarında Boğazlar ve
İstanbul’a yönelik muhtemel harekât düşüncelerinin birçok
sebebi vardı. Bir kere başkent İstanbul’un ele geçirileceği için
savaşın hemen başlarında Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılacak veya hareket kabiliyeti zayıflatılacaktı. İtilaf Devletleri
içinde yer alan Rusya’nın Batılı müttefikleri ile bağlantı kurması
mevcut hâliyle zordu. Bu şekilde Rusya ile diğer müttefikleri
silah, gıda yardımı ve lojistik destekler konusunda irtibat sağlayacaklar. Jeoplolitik konumları itibariyle büyük öneme haiz
Balkanların iki devleti, kararsız durumlarını netleştirerek İtilaf
Devleri saflarında yerlerini alacaklar ve bu suretle Almanya ve
Avusturya etraftan kuşatılmış olunacaktı. Diğer önemli bir unsur da İtilaf Devletlerinin kendi gelecekleri ile ilgili planlarının
bir parçası olarak, savaşın ileriki seyirlerinde Rusya’nın yalnız
başına İstanbul’u ele geçirme senaryolarının önüne geçilmiş
olunacaktı.
Birinci Dünya Savaşı daha çıkmadan önce İngiltere’nin
muhtemel bir savaş durumunda Boğazları zorlayarak geçme
planları olduğu biliniyordu. İngiltere Bahriye Nazırı Winston
Churchill savaş çıkmadan önce Enver Paşa’ya “Eğer Türkiye
Almanya tarafını tutarsa İngiliz filosu Çanakkale Boğazı’nı
zorlayıp geçecek ve İstanbul’u alacaktır.” diyordu. Bu nedenle
Churchill, kara harekâtı olmadan Boğazların geçilemeyeceği
görüşü hilafına savaş başladıktan sonra hazırlıklara başladı.
Bu sırada Rusya’dan da benzer talepler gelmekteydi. Sarıkamış
Harekâtı sırasında Rus orduları başkomutanı General Grandük
Nicolas, İngiliz Harbiye Nazırı Kitchner’e Kafkaslardan Osmanlı
ordusunun uzaklaşması için kara veya deniz gösterisi yapılmasını önermekteydi. Bu önerinin geldiği sıralarda İngiliz genel
kurmayında Mısır’ın savunulması için Gelibolu’ya asker çıkarılması gerektiği görüşü hakim olmaya başlamıştı. Bu görüşle-
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 17
03.04.2015 15:53:42
18
ÇANAKKALE ZAFERİ
re Churchill’in kararlılığı da eklenince Boğazlara bir çıkarma
yapılarak İstanbul’un alınması fikri ağırlık kazanmaya başladı.
Çanakkale Boğazı’na yönelik genel bir harekât ile ortaya
çıkan İngiliz ve Rus görüşünden sonra mesele ciddiyet kazanmaya başladı. Churchill, muhtemel bir harekât ile ilgili Çanakkale’yi abluka altında bulunduran General Lord Carden’e Ocak
1915 yılı başlarında Çanakkale’ye yapılması düşünülen çıkarma
harekâtı ile ilgili bir çalışma yapmasını ve bu konudaki fikirlerini sordu. Carden, 2 gün gibi kısa bir zamanda hazırladığı
raporunu Londra’ya göndererek takviye kuvvetlerle Boğaz’ın
zorlanacağını söyledi. Carden’den gelen olumlu görüş üzerine
20 Ocak 1915 tarihine kadar sefer planları ve hazırlıkları yapıldı5. Bu sefere Fransa Akdeniz’deki filosuyla destek verirken
Rusya’nın böyle bir imkânı yoktu. Fakat en azından bir gemiyi
söz konusu sefere katılmak üzere Akdeniz’e gönderdi. Plana
göre saldırı için 15 Şubat 1915 tarihi tespit edildi6.
Boğazlar Osmanlı Devleti’nin en hassas noktası olduğu için
savaş başlamadan önce kısmi savunma tedbirleri vardı. Osmanlı Devleti’nin de savaşa katılması ile bu tedbirler daha da
artmaya başladı. Çünkü İngiliz ve Fransız filoları Boğaz’a kadar
Akdeniz’i abluka altında tutuyorlardı. Boğaz’ı geçerek İstanbul’a
ulaşmak için yapılacak olan bir saldırının ise başarılı olmayacağı konusunda Osmanlı makamları emin görünüyorlardı. İtilaf
gemileri eğer Boğaz’ı sadece denizden yapılacak bir sefer ile
geçmeye kalkışırsa tabyalardan yapılacak hücumlar ile engellenir veya mayın tarlalarına yaklaşmaya cesaret edemezlerdi7.
5
Enver Ziya Karali, Osmanlı Tarihi, IX, s. 432.
6
Yaşar Semiz, “18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı: Sebepleri, Gelişimi
ve Sonuçları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s. 14,
Konya 2007, s. 225.
7
Murat Karataş, “Türk Ordusunun Çanakkale Cephesini Savunma Planı”,
100. Yılında Birinci Dünya Savaşı, Ankara 2014, s. 298 – 299.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 18
03.04.2015 15:53:42
19
Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915)
Sefer planı yapıldıktan sonra İngiliz gemileri Boğaz çevresinde dolaşmaya ve tahkikata başladılar. Savaşın başından beri
ilk defa olmak üzere Saroz Körfezi civarına İngiliz İndefeatable
zırhlı kruvazörü geldi. Üç bacalı ve iki direkli bir İngiliz torpidosu Semadirek tarafından Saroz Körfezi’ne gelerek dolaştı ve
geri çekildi8. Saldırının ön habercisi olan bu keşif harekâtından
sonra 19 Şubat’ta 4 İngiliz ve 2 Fransız zırhlısı, sabah Boğaz’ın
haricindeki tabyaları bombaladı. Bu bombardımanda bir hasar
olmazken yalnızca bir asker, kopan taş parçalarından yaralandı.
Aynı gün öğleden sonra bombardıman tekrar başladı. Gün boyu
toplam yedi saatlik bombardımanda Osmanlı tabyalarına kayda
değer bir zarar veremediler. Osmanlı tabyalarından yapılan karşı top atışlarında bir İngiliz zırhlısı yara aldı ve bu şekilde geri
çekilmek zorunda kaldılar9. İngiliz makamları bombardımandan sonra yaptıkları açıklamalarda 19 Şubat seferinde Osmanlı
tabyalarını susturduklarını ve tahrip ettiklerini duyurdularsa da
bu bilgiler kamuoyunu yönlendirme maksatlaydı.
İngiliz ve Fransız gemileri 25 Şubat’ta tekrar Boğaz’ın dış
tabyalarına saldırıya geçtiler. Sabah saat 10’da başlayan saldırılar akşam 5’e kadar aralıksız sürdü ve sonra Bozcaada’ya çekildiler. Bu bombardımanda Orhaniye, Ertuğrul ve Seddülbahir
tabyaları tamamen tahrip edildi. Bombardımandan sonra tahrip
edilen yerler, hemen tamir edilmeye başlandı. Bu saldırılarda 5
asker hayatını kaybederken 14 asker de yaralandı. 26 Şubat’ta
3 torpido, 12 torpil gemisi ve 6 zırhlıdan oluşan bir filo, Boğaz’ın giriş tabyalarını sabah 9’dan itibaren vurmaya başladılar.
Bombardımana devam ederken aynı zamanda Boğaz girişi ve
tabyalara da yanaşmaya başladı. Çanakkale de bombalanmaya
başlandı ve şehirde yangın çıktı. Boğaz’ın Anadolu ve Rume-
8
Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 17.
9
Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s.18.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 19
03.04.2015 15:53:42
20
ÇANAKKALE ZAFERİ
li yakalarındaki Osmanlı tabyaları, yaklaşan gemilere şiddetle
karşılık verince gemiler geri çekilmeye başladı10.
18 Mart’a kadar olan Boğaz’a saldırılar oyalama niteliğindedir. Bu sürede mütemadiyen her gün Boğaz’ın içlerine kadar sokulan İngiliz ve Fransız zırhlı gemileri dış ve iç tabyaları
bombardımana devam ettiler. Bu bombardımanlara daha ziyade seyyar obüs bataryaları ile karşılık veriliyor ve gemiler geri
çekiliyordu. Günlük olarak bombardıman ve keşiflerini yapan
itilaf gemileri akşam Çanakkale açıklarına çekiliyorlardı11. İngiltere’de artık Boğazların kara harekâtı olmadan geçilemeyeceği
fikri ağırlık kazanmaya başlamıştı. Fakat itilaf donanması komutanı Carden, son genel bir hücumla Boğaz’ı zorlamak üzere
sefer planı yapmaya başladı. Aslında mart ayı başından itibaren
İngiltere ve Fransa’nın topyekün kara destekli olarak Boğaz’ı nihai bir seferle geçmeye zorlama düşünceleri ayyuka çıkmıştı12.
Boğaz harekâtı için hazırlıklar da bir yandan başlatıldı.
Rusya, Boğaz’ı geçmek için yapılacak olan bir seferde pay sahibi olmak amacıyla bir kruvazörle Yüzbaşı Smirnof’u Akdeniz’e gönderdi. Ayrıca bir kara harekâtında da Rusya’nın 100
bin kişilik bir orduyla İstanbul’a çıkarma yapacağı ve 60 bin
askerden oluşan Avustralya ve Senegallinin de hazır olduğu
söylenmekteydi. Donanmaya destek olmak ve muhtemel bir
kara harekâtına destek için İngiltere ve Fransa’nın paralı asker
toplandığı ve hâlen 50 bin askerin bu amaca yönelik olarak
beklediği biliniyordu. Toplanan askerler, mart ayı başlarından
itibaren Malta’ya gelmeye başladılar. İtilaf güçleri boğazlara
topyekün bir saldırıda başarılı olmak için diğer devletlerin de
desteklerini almaya çalıştı. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’yle
Trablusgarp savaşından yeni çıkan İtalya, Avusturya’yı gerekçe
göstererek tekrar bir savaşa girmekten kaçındı. Yunanistan’a
10 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s.21.
11 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 22 - 30.
12 Enver Ziya karal, Osmanlı Tarihi, IX, s. 439.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 20
03.04.2015 15:53:42
21
Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915)
yapılan öneri de yine Bulgaristan faktörü öne sürülerek bu ülke
tarafından kabul görmedi13.
Muhtemel kara destekli bir deniz seferinin olacağı ve bu
yönde hazırlıklar yapıldığı istihbari bilgileri üzerine Osmanlı
Devleti savunma tedbirleri almaya başladı. Çanakkale ve İstanbul’a kadar Boğazların savunması Liman von Sanders Paşa
komutasında 1. Orduya verildi. Bu çerçevede Gelibolu yarımadasını 3. Kolordu, Anadolu kıyılarını 15. Kolordu ve Yeşilköy
bölgesini 6. Kolordu savunacaktı. İstanbul Boğazı’nın savunması da Vehip Paşa komutasında 2. Orduya verildi. Çanakkale
şehri atılan toplarla saldırının daha ilk günlerinde savaşın korkunç yüzüyle karşılaşırken benzer tedirginlik İstanbul’da da yaşanmaya başlandı. Kulaktan kulağa yayılan olumsuz haberlerin
yanı sıra İtilaf Devletleri’nin ablukası sonucu İstanbul’a gıda
sevkiyatı durunca kıtlık baş göstermeye başlamış ve fiyatlar artmıştı. Basına uygulanan sansür nedeniyle de yeterince sağlıklı
haberler alamayan İstanbul halkı, muhtemel gelişmelerden endişe duyuyordu. İtilaf Devletleri’nin yanı sıra daha bir buçuk yıl
önce İstanbul’u zorlayan Bulgar, Romen ve Yunanlıların tekrar
başkent üzerine yürüyeceği tedirginliği yanında salgın hastalıklar da halkı manen ve madden olumsuz yönde etkiliyordu.
Osmanlı Devleti’nin kaderini elinde tutan İttihat ve Terakki
yönetimi Boğazların geçilemeyeceğine kesin olarak inanırken
padişah ve hazineyi Eskişehir’e nakletme ve İngiliz kumpanyasına ait telefon şirketine el koyarak Macaristan’dan bunların
yerine telefoncu getirilmesi konuşuluyordu.
Osmanlı Devleti’nde bu muhtemel saldırıya karşı savunma
tedbirleri alınırken Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya’ya yönelik
ittifak ve muhtemel sefere katılma önerileri başarısız olmasına
rağmen İngiltere ve Fransa Boğaz’a nihai sefer için hazırlıklarını
tamamladılar. Harekâtın kumandasını da Roebeck yapacaktı.
13 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 35.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 21
03.04.2015 15:53:42
22
ÇANAKKALE ZAFERİ
İtilaf donanması, hazırlıklarını yaptıktan sonra önceden açıklandığı üzere 18 Mart 1915 sabahı 11.15’te Boğaz’a saldırıya
başladı. İtilaf donanması üç küme hâlinde Boğaz üzerine yürüdü. Dünyanın en kudretli devletleri, modern zırhlı ve teçhizatlı
gemileri ve silahları ile savaşlardan yeni ve yenik çıkmış, ekonomisi iflas etmiş ve yıkılma sürecinde olan, başka bir tabirler
Rus Çarının ifade ettiği gibi “hasta adam” konumundaki zayıf
bir devlet üzerine hücum ediyorlardı. Savaşın görünen tablosunda Osmanlı Devleti aleyhine bir dengesizlik vardı. İtilaf
Devletleri’nin topladığı askerler sömürgelerden veya para ile
savaşan kişilerden oluşmasına rağmen, Osmanlı askerleri parasız ve pulsuz vatanlarını savunuyorlardı.
İtilaf Devletleri tüm güçleri ile Anadolu ve Rumeli yakasındaki tabyalara ateşe başladılar. Bu atışlar sonucu Çanakkale
şehrinde yangın çıktı. Hamidiye I-II, Çimenlik, Yıldız, Mecidiye, Mesudiye, Kilitbahir, Beyaztepe ve Dardanos tabyaları
yoğun ateş altında kaldı. İtilaf gemileri uzak mesafeden top
ateşlerine başlayarak öğlen saatlerinde tabyaların yakın mesafesine kadar yaklaştılar. Bu ateşlerle Dardenos, Namazgâh
ve Hamidiye tabyaları tahrip edildi. Osmanlı tabyalarından da
şiddetli ateşle mukavemet gösteriliyordu. Fakat İtilaf gemilerinin seri ve şiddetli ateşleri karşısında karşı tarafınki çok cılız
kalıyordu. Buna rağmen itilaf devletlerinin İnfelix zırhlısında
yangın çıktı ve geri dönmek zorunda kaldı. Bouvette zırhlısında
da yangın çıktı ve mürettebatıyla battı. Suffren zırhlısı savaş
dışı kaldı. Irrensistable zırhlısı yan yatarken, Ocean zırhlısı da
mayına çarparak savaş dışı kaldı14.
İtilaf Devletleri akşama kadar süren saldırılarda beklenmedik büyük kayıplar verince Amiral de Roebeck gemilere geri
çekilme talimatı verdi. İtilaf donanmasının 12 büyük zırhlısının katıldığı bu saldırıda, Osmanlı dış tabyalarının hepsi isabet
alarak tahrip edildi. 18 Mart deniz harekâtında İtilaf donan14 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, IX, s. 442.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 22
03.04.2015 15:53:42
23
Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915)
masının 3 zırhlısı battı ve 2 zırhlısı da ağır hasar aldı. Bunun
yanında bine yakın askeri öldü. Osmanlı Devleti’nin kaybı o
kadar fazla değildi. Toplam 58 asker öldü ve 74’ü de yaralandı.
Ölenlerin 18’i Alman askeriydi15.
18 Mart’ta dünyanın gözü ve kulağı Çanakkale’den gelecek
habere kilitlenmişti. Buradan gelecek iyi haber itilaf Devletleri
için hayati önem taşıyordu. Osmanlı Devleti ve İslam dünyası
ise Çanakkale’nin geçilmesi durumunda yaşanacakları bildiği
için büyük tedirginlik içindeydi. İtilaf donanmasının akşama
doğru eli boş olarak Boğazlardan geri çekilmesi ile beklenen
haber her tarafta duyuldu. İtilaf başkentlerinde büyük üzüntü
hâkim olurken, İstanbul’da ve Osmanlı toplumunda büyük
sevinç meydana geldi. Evler ve şehirler bayraklarla donatıldı,
sokaklar aydınlatıldı ve her tarafta şenlikler yapıldı.
Deniz seferi ile Boğaz’ı geçemeyen İtilaf Devletleri emellerine ulaşmak için bu sefer kara harekâtı için hazırlık yapmaya
başladı. Çıkarma yapılacak yer ise Gelibolu Yarımadası’ydı.
B - Çanakkale Kara Savaşları
18 Mart deniz harekâtının başarısızlıkla sonuçlanması İtilaf
Devletleri’nde ve özellikle de İngiltere’de büyük moral bozukluğuna sebep oldu. İngiltere, başarısızlığa rağmen Çanakkale’yi
geçmek için planlar yapmaya başladı. Daha önce dile getirilen
Çanakkale’nin kara harekâtı olmadan geçilemeyeceği görüşü
benimsenerek bu yönde hazırlıklara girişildi. Boğazlara yönelik
saldırılar devam ederken İngiltere ve sömürgelerden toplanan
askerler gemilerle Malta’ya ve daha sonra da Midilli ve İmroz’a
gönderilmeye başlandı. Kara harekâtına hazırlık için bir taraftan da Mısır ve Kahire’de İngiliz kuvvetleri eğitiliyordu.
15 Yaşar Semiz, “18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı: Sebepleri, Gelişimi
ve Sonuçları”, 242.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 23
03.04.2015 15:53:42
24
ÇANAKKALE ZAFERİ
İngiltere ve Fransa kara harekâtı hazırlığı yaparken donanma ile geçemedikleri Boğazları denizaltılarla geçmeyi denemeye
kalkıştılar. İlk denemeleri 17 Nisan’da oldu ve denizaltılarla
Boğaz’ı geçme teşebbüsleri mayıs sonlarına kadar aralıklarla
sürdü. Fakat Osmanlı donanması ve denizcileri tarafından bu
teşebbüsler de akim bırakıldı16.
Deniz harekâtının başarısız olmasından sonra yapılan planlarda bundan sonra yapılacak seferin donanmanın desteği ve
Gelibolu’ya yapılacak çıkarma ile olması kararlaştırıldı. Bu şekilde Gelibolu üzerinden İstanbul’a ulaşmak hedefleniyordu.
Gelibolu’ya yapılacak kara harekâtının tarihi ise 25 Nisan 1915
olarak belirlendi.
İngiltere, yapılacak muhtemel çıkarmayı başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için bazı tedbirler de aldı. Bunlardan ilki,
Osmanlı Devleti, Avusturya ve Almanya’yı etraftan çevirmeye
ve yalnızlaştırmaya yönelik olarak İtalya, Yunanistan ve Bulgaristan’ı İtilaf Devletleri safında savaşa katma girişimleriydi17.
Yunanistan üzerinde yapılan baskılar bir sonuç vermedi. İtalya ise uzun görüşmelerden sonra Gelibolu’ya yapılan çıkarma
günü Londra’da imzaladığı antlaşma ile İtilaf Devletleri safına
katıldı. Bu ülkeye Osmanlı Devleti’nden alınacak bazı yerler
vaat edilmişti. Bu vaatlere göre Trablusgarp kazanımları tanınacak, Akdeniz’de bazı yerler ile 12 ada İtalya’ya verilecekti18.
İkinci teşebbüs de Osmanlı Devleti’ni dâhilde uğraştıracak iç sorunları körüklemek ve onu Gelibolu’ya yapılacak olan
saldırıda çaresiz ve güçsüz bırakmaktı. Bu mesele de zaten Osmanlı Devleti’nin 30 yıldır uğraştığı “Ermeni terörü” olarak ha16 Yaşar Semiz, “ Çanakkale Denizaltı Savaşı ( Nisan – Mayıs 1915) Sultanhisar ve Muavenet-i Milliye’nin Başarıları)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, s. 9, Konya 2009, s. 393 – 398.
17 Ayten Kılıç, “Birinci Dünya Savaşı’nda Bulgaristan”, 100. Yılında Birinci
Dünya Savaşı, Ankara 2014, s. 134.
18 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, IX, s. 450.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 24
03.04.2015 15:53:42
25
Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915)
zırdı. İngiltere, Rusya ve Fransa, Çanakkale Savaşları sırasında
Ermenilere verdikleri vaatlerle 1915 yılı başlarından itibaren
onların terör saldırılarının artırmasını teşvik ve destek verdiler19. Özellikle İngiltere’den geleceğe matuf vaatler alan Ermeni
milliyetçileri İtilaf Devletleri’nin Gelibolu’ya çıkarma yapacağı
Nisan ayında isyan hareketlerine giriştiler. Amaçları Gelibolu ve
diğer cephelerde düşmanla uğraşan Osmanlı Devleti’ni içerden
çökertmek ve bu enkaz üzerine bir devlet kurmaya çalışmaktı. Bu çerçevede Ermeniler 15 Nisan’da Van’da, 17 Nisan’da
Sason’da ve 18 Nisan’da da Bitlis’te isyan ettiler. İşte Osmanlı
Devleti dışarıda Gelibolu ve diğer cephelerde İtilaf Devletleri’nin saldırıları, içeride de Ermenilerin isyanı karşısında zor
durumda kalınca, dâhilde sükûneti sağlamak ve sivil halkı korumaya yönelik olarak savaş bölgelerinde teröre bulaşan unsurları Suriye ve Halep’e göçürmeye yönelik olarak “sevk ve iskân”
kanununu çıkardı.
Osmanlı Devleti’ni toptan ortadan kaldırmayı hedef alan
savaş planları, dış saldırılar ve içerdeki Ermeni terörü devam
ederken İstanbul başta olmak üzere halkın iktisadi durumu
ve yaşam koşulları hiç de iyi değildi. Savaşın getirdiği bir sonuç olarak yokluk, kıtlık ve salgın hastalıklar mevcut gailenin
yanında insanları bunaltan faktörlerdi. Savaş bölgelerinden
Anadolu içlerine gelen plansız göçler ve bunların beraberinde
getirdiği sıkıntılar ayrı bir meseleydi. Fakat her şeye rağmen
savaşan askerlerin ve halkın kuvve-i maneviyesi iyiydi, er geç
bu sıkıntılı günlerin geçeceğine inanılıyordu.
Çanakkale deniz harekâtında dünyanın en büyük askeri
güçlerine geçit vermeyen Osmanlı askerî kesiminin moral desteği iyiydi. Çanakkale’yi geçmek için onların kara harekâtına
hazırlık yaptıkları istihbarî bilgilerle öğrenildiğinden Osmanlı
Devleti de buna mukabele için askeri tedbirlerini aldı. Gelibolu’da askerî bir karargâh oluşturularak beşinci ordu kuruldu
19 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 2012, s. 290 – 316.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 25
03.04.2015 15:53:42
26
ÇANAKKALE ZAFERİ
ve bu ordunun genel komutası Liman von Sanders’e verildi.
Gelibolu ve çevresinde muhtemel çıkarma noktaları tespit edilerek buralarda önlemler ve tedbirler alındı. Mevcut mıntıka
ve çevrede savunmaya elverişli zeminler oluşturuldu ve seri
ulaşım için yollar ve diğer alt yapı imkânları hazırlandı. Silah,
cephane ve diğer levazımatların tedariki yapıldı. Toplam 280
bin civarında asker İtilaf Devletleri’nin saldırıları öncesi Gelibolu’da hazır hâle geldi.
İtilaf Devletleri hazırlıklarını yaptıktan sonra çıkarmadan
bir gün önce “tayyare” ve “sabit balonlar” ile Boğazlar ve Gelibolu üzerinde keşifler yaptılar ve Kabaktepe’yi bombardıman
ettiler20. Osmanlı Devletinin de Çanakkale’de bir uçak bölüğü
vardı. Bu bölüğe 17 Ağustos 1914’te İstanbul’dan ilk kez bir deniz uçağı gelerek katıldı. İlk kez 5 Eylül’de Çanakkale’de uçak
havalanırken bu bölüğe sonraki aylarda 3 uçak daha katıldı21.
Hazırlıklarını yaptıktan sonra 25 Nisan sabah çok erken saatlerde Gelibolu’ya yaklaşmaya başladılar. Deniz destekli olarak
karaya çıkarma yapmaya başlayan İtilaf Devletleri 80 bin asker,
15 zırhlı, 9 kruvazör, 30 torpido ve 33 mayın tarama gemisi
eşliğinde hareket ediyorlardı. Harekâtta ağırlık İngiltere’nindi.
Fransa 5 savaş gemisi, 3 torpido ve Rusya da bir kruvazörle
eşlik ediyordu. İngiliz ve Fransız kara ordularının başkumandanı General Hamilton yaptığı planda üç çıkarma noktası belirlemişti. Seddülbahir bölgesinden İngiliz askerleri, Arıburnu
bölgesinden Anzaklar ve Anadolu kıyısında Kumkale’den de
Fransız askerleri çıkarma yapacaklardı. Fakat Kumkale’ye yapılan çıkarma Osmanlı askerlerini şaşırtma taktiğiydi ve asıl
ağırlık verilen noktalar Seddülbahir – Arıburnu bölgeleriydi.
Zaten Fransızlar çıkarma yaptıktan sonra Osmanlı 3. Tüme-
20 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, s. 88.
21 Ahmet Esenkaya, “Çanakkale Savaşında Türk Alman Birlikteliği”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, (Bahar - Güz 2008), s. 38.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 26
03.04.2015 15:53:42
27
Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915)
ni’nin şiddetli mukabelesi karşısında tutunamadılar ve bir gün
sonra kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar.
Arıburnu’na yaklaşan Anzaklar donanma desteği ile karaya
çıkarma yaptılar. Hedefleri Kabaktepe ve Conkbayırı’nı ele geçirerek buradan ilerlemekti. 19. Tümen’in yer aldığı bu cephede
çok şiddetli çarpışmalar oldu. Mustafa Kemal Paşa’nın komutan
olduğu bu cephede Kabaktepe ve Conkbayırı’na yapılan şiddetli çarpışmalarda çoğu zaman cephane sıkıntısı çeken Osmanlı
askerleri, Conkbayırı ile Sarıbayır arasındaki stratejik yerleri
Anzakların eline geçmekten kurtardı. Cephane sıkıntısından
yer yer göğüs göğüse yapılan çarpışmalarda süngü takılarak
mukabele edildi. Planladıkları gibi ilerleyemeyen Anzaklar dar
bir alana sıkışıp kaldılar22.
İngilizlerin kırk taburla Seddülbahir, Tekeburnu, Ertuğrul
Koyu, Marto ve Sıygındere çıkarması planladıkları şekilde olmadı. Çıkarma yapan birlikler Osmanlı askerlerinin şiddetli
ateşi karşısında ancak sahilde tutunmaya çalıştılar ve burada
kaldılar. Gelibolu çıkarmasında İtilaf Devletleri’nin silah ve
mermi sıkıntısı yoktu. İki taraf kıyaslama yapıldığında İtilaf
Devletleri’nin askeri imkânları çok üstündü. Bu üstünlüğe rağmen 25 Nisan’da yapılan çıkarma bölgelerinden ileri noktalara
ilerleme kaydedilmeyince İngiltere ve Fransa’da karamsarlıklar
başladı. Tekrar yeni bir hazırlıkla çıkarma yapmak için planlar
yaptılar. Bu sefer de 6 Ağustos, büyük çıkarmanın yapılacak
olduğu tarih olarak belirlendi.
Çanakkale Savaşları’nın başından beri yaşanan başarısızlıklar aslında Fransa ve Rusya’nın moralini, manevi gücünü ve
sabrını tüketmişti. Mevcut çıkarmalara Rusya’nın desteği pek
olamamakla beraber kendi sorunları ile ancak uğraşabiliyordu.
Fransa, yapılacak ikinci çıkarmaya katılmada, bu zamana kadar
tadılan başarısızlıkları dikkate alarak pek gönülsüzdü. Bu ne22 Ramazan Çalık, “Çanakkale Muharebelerine Alman Bakışı”, Osmanlı
Araştırmaları, s. XX, (İstanbul 2000), s. 374.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 27
03.04.2015 15:53:42
28
ÇANAKKALE ZAFERİ
denle çıkarmanın yükü büyük ölçüde İngilizlere düşmekteydi.
İngiltere çıkarma noktalarını 70 bin civarında askerle takviye
etti. 6 Ağustos 1915’te ikinci çıkarma yapıldığında küçük bir
adada yarım milyon asker tarihin en büyük savaşını yapmaktaydı. Bu zamana kadar yapılan takviyelerle İtilaf askerleri 210
bini bulmuştu.
Conkbayırı’na saldırarak ilerlemeye başlayan İngiliz askerleri Osmanlı askerlerine büyük zayiatlar verdiriyorlardı.
Bu kritik dönemde Anafartalar grup komutanı olan Mustafa
Kemal Paşa savaşın kaderini tayin edecek büyük yararlılıklar
gösterdi. İlerlemeye çalışan İtilaf askerlerini çıkarmanın üçüncü
gününde durdurdu ve Karaçimen ve Conkbayırı gibi stratejik
yerler geri alındı. Bu ikinci çıkarmada da hedeflenen ilerleme
sağlanamadı ve İngilizler sahil şeridine sıkışıp kaldılar. Sahile
hakim tepeler ise Osmanlı askerleri tarafından tutuldu23.
İtilaf Devletleri Çanakkale’ye yaptıkları deniz ve kara harekâtından beklenen hedefe ulaşamayınca büyük moral bozukluğu yaşadılar. Daha fazla da bu başarısızlığı devam ettirmek,
savaş stratejisi açısından uygun değildi. Burada sarf edilecek
güçlerini diğer cephelere kaydırmak için ekim ayı başlarından
itibaren Çanakkale’den çekilme planları yapmaya başladılar.
Üç kademeli olarak çekilme planı hazırladılar. Savaş alanında
bulunan toplar, hayvanlar ve insanlar 10 Aralık, 17-18 Aralık
ve 19-20 Aralık’ta üç grup hâlinde tedricen geri çekildiler24.
Sonuç
İtilaf Devletleri büyük ümitler ve hayaller ile geldikleri Çanakkale’den büyük hezimet ve kayıplarla geri döndüler. 180
23 Bayram Akça, “Çanakkale Savaşları’nda Mustafa Kemal’in Rolü”, Tarih
İncelemeleri Dergisi, Cilt / Volume XXI, Sayı / Numbet 2, (Aralık / December 2012) , s. 6 – 7.
24 Selçuk Duman, “Hüsameddin Bey’in Çevirilerine Göre Çanakkale Savaşları”, Tübar, S. 33 (2013 Bahar), s. 138.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 28
03.04.2015 15:53:43
29
Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları (1915)
bin civarında askerlerini ölü ve yaralı olarak Çanakkale’de kaybettiler. Osmanlı Devleti de 210 bin civarında askerini burada
kaybetmiştir. Savaş, insan kaybı noktasında tamamen bir yıkım
olarak görülmektedir. Gelibolu gibi küçük bir yarımada da tarihin en büyük savunma savaşı olmuştur. Çağın en gelişmiş
ülkelerinin modern silahları karşısında yıkılmak üzere olan bir
devletin gösterdiği direnç ve sahip olduğu moral kayda değer
niteliktedir. Bu savaşın daha öncekilere göre çok farklı özellikleri de vardır. İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi uzak
sömürgelerden getirdiği askerleri Çanakkale’de savaştırmıştır.
Bu askerler, memleketlerinden binlerce kilometre uzakta daha
önce hiç duymadıkları ve görmedikleri insanlara karşı savaşmışlardır. Cephelerde esir düşen askerlerin birbirlerine davranışları ile savaş ve düşmanlık içinde büyük insanlık dersleri ve
hikâyeleri yaşanmıştır.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 29
03.04.2015 15:53:43
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’yaKaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 30
03.04.2015 15:53:43
Çanakkale Muharebelerinin
Özlü Tarihi
Prof. Dr. Nesimi YAZICI
Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
GİRİŞ
B
irinci Cihan Harbi’nin başlaması aşamasında Osmanlı
Devleti, Rumeli’deki bütün toprak varlığını kaybetmesiyle sonuçlanan Balkan Harbi’nden yeni çıkmıştı. Ordusu yorgun ve yıpranmıştı, daha da önemlisi moral açıdan
büyük çöküntü içerisindeydi. Ülke, kaybedilen geniş toprak
parçaları yanında oralardan Anavatana akıp gelen perişan
durumdaki muhacirlerin problemleriyle de uğraşmak durumundaydı. Bütün bu şartlar dolayısıyla da yeni bir harbe hazır değildi. Dünya savaşının dışında kalınması için de epeyce
özen gösterilmiş, çaba sarf edilmişti. Fakat bir taraftan ülkenin jeopolitik durumu, diğer taraftansa bir kısım Avrupa
devletlerinin Osmanlı toprakları üzerindeki farklı hesapları
ve nihayet Almanya’nın baskıları gibi nedenler dolayısıyla
ülke bu büyük harbin içine sürüklenmekten kurtulamadı.
Birinci Cihan Savaşı’na dört ordu hâlinde gruplanmış 40
tümenle katılan Osmanlı kuvvetleri1 öncelikle; Sina, Filistin,
1
Osmanlı silahlı kuvvetleri Kasım 1914’teki seferî kuruluşuna göre dört
ordu hâlinde 13 kolordu, ikisi bağımsız 38 tümen, dört ihtiyat süvari tümeni, bir süvari tümeni, Van İhtiyat Süvari Tugayı, Van Jandarma
Tümeni, beş müstahkem mevkii (Akdeniz, Karadeniz, Çatalca, İzmir,
Erzurum), İzmir ve Irak havalisi komutanlıkları ile donanma komutanlığından ibaretti. Doğal olarak Birinci Cihan Savaşı yıllarında birçok yeni
31
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 31
03.04.2015 15:53:43
32
ÇANAKKALE ZAFERİ
Suriye harekât alanlarıyla Irak’ta İngilizler, Doğu Anadolu ve
Kafkaslarda ise Ruslarla savaşmaya başladılar. Bu bölgelerdeki savaşlar dolayısıyla ortaya çıkan durumda İtilâf Devletleri,
Osmanlı güçlerinin bir başka bölgede meşgul edilmeleri gerektiğini düşündüler. Onlara göre burası Çanakkale Boğazı idi
ve buradan İstanbul’a ulaşılarak Osmanlı Devleti’nin varlığına
ebediyen son verilebilirdi.2 Bunun için kendilerince değerlendirilebilecek bir sebep de bulunmaktaydı. Almanlara ait Goeben
ve Breslau isimli iki harp gemisi (Osmanlı donanmasındaki
isimleri Yavuz Sultan Selim ve Midilli)Akdeniz’de İtilâf Devletleri’nin takibinden kaçarak Çanakkale Boğazı’nı geçmiş, bunun
üzerine 11 Ağustos 1914 tarihinden itibaren bir İngiliz filosu
Boğaz geçişlerini kontrol altına almıştı.
Çanakkale Muharebelerinin neden ve niçinleri üzerinde
fikir yürütülmek istendiğinde 1914 sonlarına kadar, bizzat
Çanakkale ve İstanbul boğazlarının ve devletin başkenti İstanbul’un durumlarının da birlikte ele alınmasının gerekliliği
açıktır. Aslında milletlerarası ilişkiler yönünden bütün Boğazların belirli oranlarda önem taşımış ve taşımakta oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte Bering, Malaka ve Cebel-i Tarık
gibi bir kısım boğazların diğer küçük veya ancak birkaç ülkeyi
ilgilendiren su yollarından çok daha fazla oranda ülke ve milletin ilgi alanı içerisinde olacakları inkâr edilemez bir gerçektir.
Fakat tarihen kayda geçirilen zaman akışı içerisinde, hiç şüphesiz İstanbul ve Çanakkale boğazları, dünyanın diğer bütün
değişiklikler geçirmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi
(04 Haziran 1915-09 Ocak 1916), s. 1-2.
2
İngilizler açısından Çanakkale’nin denizden geçilmesi hedefini, konjonktürel olarak ortaya çıkan duruma, çare olarak düşünülmüş ani bir
gelişme olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Nitekim bu konunun
1906, 1907, 1911, 1912 ve son olarak 1914’te Birinci Cihan Savaşı’nın
hemen başlarında, detaylarıyla düşünülmüş ve muhtemel bir deniz harekâtının planlarının yapılmış olduğu, İngiliz belgelerince net biçimde
desteklenmektedir. Bkz. Tuncoku, A. Mete, “İngiliz Gizli Belgelerinde 18
Mart Zaferi ve Çanakkale Muharebeleri”, Çanakkale Muharebeleri 75’nci
Yıl Armağanı, Ankara, 1990, s. 29-33.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 32
03.04.2015 15:53:43
33
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
boğazlarından çok daha fazla milletin ilgi ve alâkasını görmüş,
kıskançlık ve sahip olma duygularını uyandırmışlardır.3 Biz
burada öne çıkan Çanakkale Boğazı’nı ele alacak olursak, Osmanlılar tarafından fethinden itibaren devlet yöneticilerinin
dikkat ve ihtimamını çektiğini ve özellikle de İstanbul’un başkent olması sonrasında ülkenin kapısı, daha doğru bir ifade ile
de kapısındaki kilidi tarzında değerlendirilmiş olduğunu ifade
etmemiz yerinde olur. Nitekim bu yöndeki çabaları, her zaman
yeterli olmasa da Yıldırım Bâyezid’ın 1390’da bir boğaz muhafızlığı kurarak başına Saruca Paşa’yı getirmesinden itibaren
takip etmemiz mümkün olabilmektedir. Onun bu idarî tedbiri
yanında kendisinden sonraki padişahlar ve diğer bazı yöneticiler tarafından, Çanakkale Boğazı’nda deniz trafiğini güvenli
biçimde yönetebilmek adına çeşitli tedbirler alındığı, bu arada
ağır top mevzileri olarak nitelenebilecek tabyaların yaptırıldığı
bilinmektedir. Bu yöndeki çalışmaların son dönemde özellikle
geliştirilip genişletilmesi söz konusudur.4 Nitekim Rumeli yakasında Kilitbahir, Seddülbahir; Anadolu yakasındaki Kal’a-i
Sultâniyye, Kumkale ve bunlara ek olarak Mecidiye, Hamidiye,
Mesudiye, Namazgâh, Yıldız, Kepez, Değirmenburnu, Darda3
1808 tarihiyle Napoleon Bonapart’a atfedilen; “İstanbul kime kalacak?
Meselenin esası daima budur.” sözü boğazların ifade ettiği anlamı başka
bir açıklamaya gerek kalmayacak derecede açıklıkla ortaya koymaktadır.
4
Sultan Reşad’ın 5-26 Haziran 1911 tarihleri arasındaki Rumeli gezisine katılan İsmail (Tuncu) Bey, bu geziyi anlatan eserinde Çanakkale
Boğazı’nın ülke savunması için taşıdığı öneme “mülkümüzün anahtarı
olan boğaz” ifadesiyle dikkat çekmiş, İstanbul’dan Selanik’e gidişte Padişah’ın Çanakkale’deki nispeten kısa ziyareti sırasında fırsattan istifade
ile hemen şehir yanındaki İstihkâm’ı ziyaret ederek 35 cmlik toplardan
birinin köprüsü üzerine çıkarak burası hakkında yapılan açıklamaları
dikkatle dinlemiştir. Bütün bunların sonunda şu cümleyi notları arasına
kaydetmiştir: “Asker olmadığım hâlde Boğaz’ın tabîî îvicâclarını, istihkâm ve tabyaların kesreti ve bilhassa Türk askerlerinin hamâset-i kalbiyyesini bildiğim ve gördüğüm için Çanakkale’den cebren geçerim sözünü
söyleyen İngiliz amiralinin hatâ ettiğine kânî oldum.” Dönüşte Boğaz’ı
gece geçmek durumunda kalan bir gemide seyahat eden İsmail Bey’in
anlatımından, bu sırada uygulanan askerî tedbirleri kısmen öğrenmek
mümkün olmaktadır.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 33
03.04.2015 15:53:43
34
ÇANAKKALE ZAFERİ
nos, Nâra, Çimenlik, Ertuğrul, Orhaniye ve benzeri tabyalarının
yapılıp imkânlar ölçüsünde silahlandırıldıkları görülmektedir.
İngiliz Harp Komitesi’nce verilen Çanakkale Boğazı’na saldırılarak buranın geçilmesi ve nihayet İstanbul’un işgali kararının uygulamaya konulmasında iki görüş ortaya çıkmıştı.
Bahriye Nazırı Winston Churchill, Boğaz’ın yalnızca deniz kuvvetleriyle geçilebileceğini,5 Deniz Kuvvetleri Komutanı Lord
Ficher ise deniz ve kara birliklerinin müşterek harekâtının gerekeceğini düşünmekteyse de neticede Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Carden’in, çok sayıda geminin katılacağı sürekli bir
harekâtla Boğaz’ın zorlanabileceği yönündeki kanaati üzerine,
Çanakkale’nin deniz kuvvetleriyle geçilmesine karar verildi ve
bu durum Fransa ve Rusya’ya da bildirildi. İşte bütün gelişmelerden sonra Birinci Cihan Savaşı içerisinde 3 Kasım 1914-9
Ocak 1916 arasında Çanakkale Boğazı ve çevresindeki bölgelerde cereyan eden savaşlara Çanakkale Muharebeleri ismi verildi.
Bizim Çanakkale Muharebeleri, Batı kaynaklarınınsa Gelibolu Savaşları olarak isimlendirdikleri bu askerî harekât,
Avrupa yanında Asya ve Afrika’da üç kıtada cereyan eden Birinci Cihan Savaşı’nın en önemli askerî faaliyetlerinden birini
oluşturur. Şimdi kronolojik sırasıyla buradaki deniz ve kara
harekâtını gösterebiliriz.
1. DENİZ SAVAŞLARI (ŞUBAT-MART 1915)
İtilâf Devletleri 3 Kasım 1914’te daha Osmanlı Devleti’nin
resmen savaşa katılmadığı, kendilerinin de savaş ilan etmedikleri bir sırada 18 savaş gemisinden oluşan İngiliz ve Fransızların Birleşik Filo’su ile Çanakkale önlerine geldiler ve içlerinden iki İngiliz savaş gemisinin Boğaz girişindeki Ertuğrul ve
Seddülbahir; iki Fransız gemisinin de Kumkale ve Orhaniye
5
Çanakkale Boğazı’nı hedefleyen bir deniz harekâtının Winston Churchill için uzun bir geçmişten beri gerçek bir saplantı hâlini almış olduğu
görülmektedir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 34
03.04.2015 15:53:43
35
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
tabyalarını 17 dakika bombardımana tutmalarıyla deniz savaşlarını başlatmış oldular. Bu sırada İngiliz gemileri 160, Fransız
gemileri 60 mermi atmış; Türk bataryalarından da bunlara 10
mermiyle karşılık verilmiştir. Sonuç alınması hedeflenmekten
ziyade, bir tavır ortaya koyma, gözdağı verme, hattâ tehdidin
söz konusu edildiği bu ilk karşılaşmada, Seddülbahir Tabyası’nda bir cephanelik isabet alarak büyük hasara uğramış, ayrıca
da 5 subay ve 66 veya 80 erin şehit olması, 2 subay ve 19 erin
de yaralanmasıyla Çanakkale Muharebelerinin ilk insan zayiatı
verilmiştir. Bu ilk bombardıman hakkında Müstahkem Mevki
Komutanı Cevat Paşa şu değerlendirmeyi yapmaktadır; “Bu
3 Kasım bombardımanı, beni uyardı ve artık her yola başvurarak, bütün zamanımı savunma manzumesinin düzenlenme
ve takviyesine ayırmak gerektiğini anladım.” Bu anlayış hem
doğrudan Boğaz’a yönelik saldırılara hem de iki yakaya yapılabilecek çıkarmalara karşı, karadaki kıyı gözetleme ve koruma
düzenlerinin yeniden gözden geçirilip takviye edilmesine imkân sağlamıştı.6 Bu arada İtilâf Devletleri (İngiltere ve Fransa),
5 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiler. Osmanlı
Devleti bunlara 11 Kasım tarihli irade ile mukabele etti.
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı girişindeki Türk tabyalarına ilk ciddi hücumları 19 Şubat 1915’te
gerçekleşti. Muharebe öncesi, kendilerinin tabiri ile Nâmağlup
Armada, yani dünyanın en güçlü donanmasının bir parçası
olan Birleşik Filo, her biri 3 ya da 5 savaş gemisinden oluşan
üç tümenden kurulmuştu. Amiral Carden’in komutasındaki Birinci Tümen’de sancak gemisi Inflexible’den başka Agamemnun,
Queen Elizabeth;7 Amiral de Rebeck’in komutasındaki İkinci
6
Savaşın hemen öncesinde Çanakkale Boğazı’nın savunma açısından durumu için bkz. Şükrü Erkal, A.g.mak., s. 48-49.
7
Queen Elizabeth zırhlısı, bu sırada yeni hizmete alınmıştı ve 38 cm’lik
toplarıyla İngilizlerin en güvendikleri harp gemisi olarak ilk öldürücü
etkilerini Çanakkale’de göstermesi beklenmekteydi. Atabey, Figen, A.g.e.,
s. 43, 45.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 35
03.04.2015 15:53:43
36
ÇANAKKALE ZAFERİ
Tümen’de sancak gemisi Vengeance’dan başka Albion, Cornwallis, Irrésistible, Triumph; Amiral Guépratte’ın komutasındaki
Üçüncü Fransız Tümeni’nde sancak gemisi Suffren’den başka
Bouvet, Gaulois, Charlemagne savaş gemileri yer almaktaydı.
Birleşik Filo’nun bu sıradaki toplam mevcudu şüphesiz sayılanlardan ibaret değildi. Çünkü buradaki İngiliz gemileri 15
savaş gemisi, 4 hafif kruvazör, bir depo gemisi, altı uçaklı bir
Ark-Royal isimli uçak gemisi, 16 muhrip, 5 denizaltı, 7 mayın
arama-tarama gemisi olmak üzere toplamda 49’u buluyordu.
Fransız gemileri ise 5’i savaş gemisi, iki uçaklı Foudr isimli
gemi, 6’sı muhrip, ikisi denizaltı olmak üzere toplam 13 olup
böylece Birleşik Filo’nun mevcudu 62’ye yükselmekteydi.
19 Şubat’ta Birleşik Filo’nun sabah 07.45’te başlayan taarruzu 1.000’den fazla mermi atışıyla 17.30’a kadar devam ettiyse
de uzak mesafeden yapılan atışlarla kalıcı bir başarı sağlaması
mümkün olamadı. Bununla birlikte Türk tabyalarındaki topların menzillerinin İngiliz ve Fransızlarca öğrenilmesi, onların
daha sonraki seferlerde hangi uzaklıklarda emniyette olduklarını öğrenmelerine ve kendilerini buna göre ayarlamalarına
imkân verdi. Bu ilk saldırıyı artan bir deniz gücüyle ve yakın
mesafeden atışlarla tekrarlanan diğer saldırılar takip etti. Bu
çerçevede 25-26-27 Şubat günleri Birleşik Filo’ya bağlı savaş
gemileri, Çanakkale Boğazı girişinde yer alan tabyalardaki topları tahrip ederek Boğaz’a girmeye başladı.8 İtilâf Devletlerinin
müşterek donanmasına bağlı harp gemileri, mart ayının başından itibaren (7-17 Mart tarihlerinde aralıksız) benzer saldırılarını geceleri de olmak üzere devam ettirmişler, böylece 19 Şubat
ile 18 Mart arasında, bazı defa geceli gündüzlü olmak üzere,
8
25 Şubat deniz harekâtının etkisinin büyüklüğü Çanakkale Müstahkem
Mevkii Başkanı Yarbay Selahaddin Adil Bey’in şu ifadesiyle teyit edilmiş
bulunmaktadır: “Manen pek muzdarip idik, çünkü İstanbul’un kapısı
Boğaz ise penceresi de Boğaz’ın girişi idi. Burası artık açık kalmış, düşmanın serbestçe girmesine uygun bir delik açılmıştı. Fakat bu gediğin nöbetçileri vazifelerini beklenildiğinden pek güzel yerine getirdiler”. Atabey,
Figen, A.g.e., s. 80.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 36
03.04.2015 15:53:43
37
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
aralıksız süren deniz harekâtında etkinlik sayısı 35’i bulmuş ve
fakat bekledikleri başarıyı elde edememişlerdi. Hâlbuki müttefikler, harekâtın başlamasından itibaren bir ay içerisinde Marmara Denizi’ne girecekleri inancındaydılar. Gelişmeler hiç de
bekledikleri gibi olmayınca harekâtı komuta eden İngiliz Amirali Carden sağlık nedenleriyle görevinden ayrılmak istediğini
bildirdi. Bunun üzerine bir atasözümüze tam uyan biçimde,
tehlikeli bir derenin orta yerinde at değiştirilmiş ve girişilecek
büyük taarruzun yönetimi, bir gün öncesinde yardımcısı Amiral J. M. de Robeck’e verilmiştir.
Robeck, sahip olunan bütün imkânları seferber ederek Boğazı geçmek ve İstanbul’a ulaşmak emeliyle hazırlıklarını tamamladı. Son olarak 17 Mart 1915’te Bozcaada’da, 12 Mart’ta
Akdeniz Seferî Kuvvetler Başkomutanlığına tayin edilmiş olan
General Ian Hamilton’un da katıldığı bir toplantı düzenlenerek düşünülen deniz harekâtının planlamasında gereken son
düzenlemeler tamamlandı.9 Buna göre 19 Şubat’ta olduğu gibi
18 Mart’ta da Birleşik Filo’daki deniz gücü Queen Elizabeth,
Agamennon, Lord Nelson, Inflexible, Suffren, Bouvet, Gaulois, Charlemagne, Triumph, Prince George, Océan, Irréssistible,
Albion, Vengeance, Swiftsure, Majestic, Canopus, Cornwallis
savaş gemilerinden meydana gelen Amiral de Robeck, Albay
Hayes-Sadler ve Fransız Amiral Guépratte komutasında üç
tümen hâlinde düzenlemişti ve bunlardaki top sayısı 279’a
ulaşmaktaydı. Ayrıca çok sayıda diğer 4 kruvazör, 14 muhrip,
İngiliz ve Fransızlara ait toplam 7 denizaltı, altı uçak taşıyan
bir ana uçak gemisi, 6 taşıt gemisi, 21 mayın tarama gemisiyle
torpidobotlar ve yardımcı gemiler de İtilâf deniz gücü bünyesinde yer almaktaydı. Hazırlıklar çerçevesinde 18 Mart’ın bir
hafta öncesinden Boğaz’ın aşağı kısmı mayınlardan temizlenmiş
olduğundan müttefik deniz gücünün tamamının kullanılma9
İngiliz belgelerine göre Bozcaada yakınına demirleyen Ark-Royal uçak
gemisinden kalkan uçaklar en son keşif uçuşunu 17 Mart’ta saat 10.50
ile 12.11 arasında gerçekleştirmişlerdi.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 37
03.04.2015 15:53:43
38
ÇANAKKALE ZAFERİ
sıyla bu bölgeye yüklenilebileceği, böylece nihaî hedef olan
Çanakkale Boğazı’nın geçilmesinin temin edileceği düşünülmekteydi. Hâlbuki Türk tarafı da karada ve denizde savunmasındaki eksikliklerini gidermeye çalışmış, imkânlar ölçüsünde
hazırlıklarını tamamlamış;10 bu arada Nusret11 mayın gemisi de
büyük buluşmanın öncesinde, İngiliz ve Fransız gemilerinin
manevra alanı olarak kullandıkları, mayınlardan temizlenmiş
olduğuna inandıkları ve devamlı gözetimleri altında bulunan
Erenköy bölgesindeki Karanlık Liman’ı bir şekilde gizlice mayınlamayı başarmıştı.
Çanakkale deniz muharebelerinin en çetini 18 Mart 1915’te
gerçekleşmiştir. Sabah Boğaz’a giren İngiliz ve Fransız donanmalarına ait Birleşik Filo’nun savaş gemileri, tabyaları çok yoğun bir ateş altına aldılar. Tabiatıyla ülkenin giriş kapısındaki
kilidi yerinde olduğuna inanılan ve bu nedenle de kötü niyetlilere karşı her zaman savunulmaya hazır tutulmaya çalışılan,
doğal olarak hâlihazır savaş için de eldeki imkânlar ölçüsünde,
10 Şüphesiz dönemin Osmanlı yöneticileri vatan savunması için hiçbir şeyi
esirgemiyorlarsa da imkânlarının kısıtlılığı bütün açıklığıyla ortadaydı.
Hem bu durumu ve hem de buna rağmen Osmanlı askerlerinin ülkeleri
için gösterdikleri özverinin sınırsızlığının şahidi olarak Çanakkale’deki
Beşinci Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders’in şu ifadeleri başka
bir söze hacet bırakmayacak kadar açıktır: “Düşman tarafında en modern ve pek bol malzeme mevcutken fakir Türkler yeteri kadar kazma ve
küreğe dahi malik değillerdi. Çok defa bu malzemeyi muharebe yoluyla
düşmandan almak gerekiyordu. Demir ve ağaç malzemesi ise, civardaki
yıkılmış köy ve kasabalardan sağlanıyordu. Yeter derecede kum torbası
bile bulunamıyordu. Bazen İstanbul’dan birkaç yüz yeni torba getirildi
mi, bunların yerinde mi yoksa, erlerin harap elbiselerinin tamirinde mi
kullanılacağını kestirmek zordu. Bütün bu güçlüklere karşı koyma imkânını, Anadolu insanının kanaatkârlığı, tahammül ve direnme azmi sağlıyordu.” Von Sanders, Liman, Türkiye’de Beş Yıl, Çev. M. Şevki Yazman,
Burçak Yayınevi, İstanbul, 1968, s, 95-96.
11 Çanakkale Muharebelerin ismi en çok duyulan Türk gemisi Nusret
veya Arap Alfabesi’ndeki Sad harfiyle yazılmış olması dolayısıyla Nusrat;1911’de Almanya’da Kiel’de kızağa konmuş 1913’te Osmanlı Donanması’nın hizmetine girmiş, donanmadaki çalışmasına 1958’e kadar
devam etmiştir. Atabey, Figen, A.g.e., s. 65, d. not 179.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 38
03.04.2015 15:53:43
39
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
en üst düzeyde takviye edilmiş bulunan iki yakadaki tabyalardan, mevzilerden kesif bir karşılık görmekte gecikmediler. Gerek bu ateş ve gerekse Karanlık Liman’da kendilerini bekleyen
mayınların etkisiyle savaşa giren Birleşik Filo’ya ait gemilerin
% 35’i ya denizin dibini boyladı ya da aldıkları ağır hasarlar
dolayısıyla savaşı bırakmak mecburiyetinde kaldı. Bu çerçevede
yaptıkları manevralar sırasında Nusret’in 7/8 Mart gecesi döşediği Karanlık Liman’daki 11. Mayın Mania Hattı’ndaki mayınlara çarpan, kıyıdan gönderilen bombalarla yaralanan Bouvet,
Océan, Irrésistible isimli savaş gemileri ile iki muhrip ve yedi
mayın arama gemisi batmıştı. Gaulois, Suffren, Agamemnun ve
Inflexible’in de dâhil olduğu yedi zırhlı ise görev yapamayacak
derecede ciddi yaralar almıştı.12 İtilâf Devletleri donanmasının
bu ağır zayiatına karşılık Boğaz’ın iki kıyısında konuşlanmış
Türk savunma sistemlerinde, bu orandaki bir büyük çarpışmada kaçınılması mümkün olmayacak en alt düzeyde bir kısım
hasar söz konusudur. Ordunun yaralı ve şehit olarak kaybı
hakkında da bazı farklı rivayetler bulunmakla birlikte (Genelkurmay’ın resmî kayıtlarına göre 4 subay, 22 er şehit, 1 subay
52 er yaralı olmak üzere toplam 79; müttefikimiz Almanlarınsa 4 ölü, 14 yaralı olmak üzere toplam 18, böylece iki dost
devletin toplam kaybı 97’dir.) oldukça düşük sayılarda kalmış
olduğu muhakkaktır. Böylece 18 Mart 1915 tarihi, topçularımızın sayıca az ve sınırlı menzile sahip toplarla, zamanının en
modern donanması karşısında kazandığı bir büyük zafer olarak
12 Herhâlde gerçek başarı düşmanın da itiraf ettiğidir. Öyle ise 18 Mart’ın
ne demek olduğunu İngiliz yazar Corbet Jullien’in “Harekât-ı Bahriye”
isimli kitabındaki anlatımından takip etmemiz yerinde olacaktır; “18
Mart gecesinde Türkler, bizim haberimiz olmayarak Erenköy Körfezi
içine ve kıyıya paralel 20 mayın demirlemişler, balıkçı gemilerimiz arama
sırasında bunlara rastlamamışlardı. Türkler, bunları özel amaçla bizim
sürekli olarak manevra yaptığımız alana koymuşlardı. Göstermiş olduğumuz tüm ihtiyat ve basirete rağmen onlar (Türkler) baş döndürücü bir
zafer kazanmışlardır.” Nakleden Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi
Bey’in Günlüğüyle Çanakkale Savaşları, Haz. Erdoğan Şimşek-Aynur
Güner, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2000, s. 176.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 39
03.04.2015 15:53:43
40
ÇANAKKALE ZAFERİ
tarihe geçti. O kadar ki, Birleşik Filo’daki savaş gemileri, Türk
ileri mayın hatlarına ulaşma imkânı bile bulamamıştı. Bu başarılı savunmayla Çanakkale’nin, yalnızca deniz gücüyle geçilmesinin imkânsız olduğu görüldü. Bu muvaffakiyet dolayısıyla da
Çanakkale Müstahkem Mevki Kumandanı Cevad Paşa’ya “18
Mart Kahramanı” unvanı tevcih edildi. Yeni durumda İtilaf
Devletleri savaş tarzını değiştirmek mecburiyetinde kalacaktı.
Artık deniz kuvvetleri yanında çok güçlü bir kara ordusunu da
devreye sokmasının gerektiği kesin biçimde anlaşılmıştı.
Yeni durumda Bahriye Nazırı Winston Churchill’in, döneminin en büyük ve en kudretli deniz gücü olan İngiliz
donanmasının Türk ordusu önünde almış olduğu net yenilgiyle önemli bir yara almış olan prestijinin kurtarılması için
Çanakkale Boğazı’nın tekrar ve yalnızca donanma ile açılması
yönündeki ısrarı devam etmekteydi. Bununla birlikte General
Hamilton’un, kara birlikleriyle müşterek bir harekât yapılmadığı takdirde başarılı olunamayacağı yönündeki düşüncesine
İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener (Kiçner)’in de katılması
üzerine Gelibolu Yarımadası’na karadan da taarruz edilmesi
görüşü kabul görmüştür. Bu durumda General Hamilton’un
kurmay heyeti: “Bir saldırının geç yapılmasından doğacak olan
tehlikeler ne olursa olsun, bu saldırının acele ve hazırlıksız olarak yapılmasından meydana gelecek tehlikelerden yine de hafiftir.” prensibini öne çıkarmaktaydı. Nihayet 22 Mart 1915’te
Çanakkale açıklarındaki Queen Elesabeth zırhlısında Donanma
Kurmay Başkanı Komodor Keyes’in Bozcaada’da bulunması
dolayısıyla katılamamış olmasına rağmen Amiral de Robeck,
General Hamilton, Amiral Weymss, General Birdwood, General Braitwaite ve Albay Pollen’in hazır bulunduğu bir toplantı
yapıldı. Burada Rusların katkıları13 dâhil yalnız donanmanın
değil, donanmanın da yoğun desteği ve hava unsurlarının katkılarıyla birlikte, etkili bir kara harekâtının yapılması kararlaş13 Bu vesile ile Birleşik Filo içerisinde yer almakta olan Askold isimli Rus
kruvazörünün durumunun hatırlanması yerinde olacaktır.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 40
03.04.2015 15:53:43
41
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
tırıldı. Bunun üzerine de asker, teçhizat, planlama, keşif, mayın
arama tarama yönlerinden gereken hazırlıklar eksiksiz olarak
tamamlanmaya çalışıldı.14
Gelişmeler karşısında Türk ordusu da üzerine düşen hazırlıkları, savaşın değişen şartlarına uygun biçimde tamamlamaya
çalışmıştır. Osmanlı Genelkurmayı Mısır ve Kıbrıs’ta önemli
sayıda İngiliz kara kuvvetinin sürekli olarak talim gördüğü,
buna ek olarak 18 Mart’tan beri Midilli ve İmroz’da yığınak
yapılmakta olduğu bilgisine sahipti. Sonuç olarak bu defa Çanakkale’de uygun bölgelere çıkartma yapılarak İstanbul üzerine karadan yürünmek isteneceği kesinlikle öngörülmekteydi.
Bu çerçevede 18 Mart zaferinden bir hafta sonra Beşinci Ordu
kurularak, başına Mareşal Liman von Sanders getirilmiş,15 26
Mart sabahı Gelibolu’daki karargâhına gelerek ordunun komutasını ele almıştır. Bundan sonraki dört hafta içerisinde savaş
bölgesindeki birliklerin eksikliklerin giderilmesine çalışılmış,
yeni bazı düzenlemeler yapılmış, kuvvetlerin muhtemel çıkartma bölgelerine göre konumlandırılmaları sağlanmıştır. Sonuç
olarak silah ve cephane yanında çeşitli savaş araç ve gereci konusunda var olan eksikliklere karşın Türk ordusunun morali
yüksek, kendine güveni tamdır.
2. KARA SAVAŞLARI (NİSAN-ARALIK 1915)
İtilâf Devletleri’nin İngiliz General Hamilton ve Fransız
General d’Amadé (daha sonra bir kolunu savaşta kaybedecek
14 Bu durumda İngiliz Bahriye Nazırı Churchill’in itirafları dikkat çekicidir.
“Türkler; Çanakkale’yi zorlayan, çağının en ileri tekniğine sahip güçlerinin karşısına, adeta bir kale gibi dikilmişlerdir. … Ordunun yardımı
olmaksızın filonun başarıyı sağlayabileceği umuduna kapılmıştım. Fakat
şimdi bu işte müşterek bir harekâtın zorunlu olduğunu anlıyorum.”. Nakleden Erkal, Şükrü, A.g.mak., s. 68.
15 Türklerin Liman Paşa dedikleri Mareşal Liman von Sanders’in Malta’daki
tutukluluk döneminde hazırlayarak 1921’de Almanya’da yayımladığı
hatıraları Türkiye’de 5 Yıl adlı hatıraları Çanakkale Muharebelerinin kara
bölümü için en önemli kaynaklardan biri niteliğindedir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 41
03.04.2015 15:53:43
42
ÇANAKKALE ZAFERİ
olan meşhur general Gouraud)’ın komutalarındaki çıkarma harekâtı, donanmalarının güçlü desteğiyle 25 Nisan 1915 sabaha
karşı başlamıştır.16 Böylece Çanakkale Savaşlarında ismi çok
sıklıkla duyulacak olan Avusturalya ve Yeni Zelanda askerlerinden oluşan Anzak Kolordusu (Australien and New Zealand
Army Corps) Kabatepe’nin kuzeyi Arıburnu’na, İngiliz kuvvetleri Seddülbahir’e, Fransızlar ise Anadolu yakasında Kumkale
dolaylarına çıkmışlardır.17 Bunlara karşılık Türk ordusu bütün
gücüyle hazırlıklarını ve mücadelesini sürdürmektedir.
25 Nisan 1915 sabahı kesin bir sonuç elde etme isteğinden
ziyade, ana çıkartma bölgesi konusunda Osmanlı komuta kademesini şaşırtmak, Türk ordusunun güçlerinin parçalanmasını
sağlamak ve karşı yakaya geçerek oraya çıkartma yapan güçleri
taciz etmelerini önlemek gibi bir kısım hedeflere yönelik olarak
yapılmış olan Kumkale harekâtı 05.15’te, Rus Kruvazörü Askold’la birlikte 15 Fransız savaş gemisinden oluşan bir filonun
kıyıya yönelik şiddetli bombardımanı ile başlamıştır. Müteakiben bünyesinde Cezayir ve Senegalli askerlerin de bulunduğu
Fransız birliğinin Kumkale çıkartmasına karşılık olarak Alman
Tuğgeneral Weber komutasındaki 15. Kolordu’ya mensup askerler, sorumluluk bölgelerini önce savunmuş, kendilerine verilen taktik gereği olarak da müteakiben Fransız askerlerine
saldırmışlar, bunu gece de sürdürerek düşman güçlerini büyük
sıkıntıya sokmuşlardır. Türk kuvvetlerinin 26 Nisan sabahı da
devam eden hücumlarıysa Fransızlarda önemli bir sarsıntı mey16 Mondros’ta toplanarak 23 Nisan akşamı Çanakkale istikametinde harekete geçmiş olan çıkartma filosuyla ilgili olarak bir İngiliz gözlemci
şunları yazmıştır: “… Gemiler o kadar çoktu ki kuvvetli bir dürbün ile
saymaktan bile insan yorulurdu. Diğer savaş alanlarından alınıp buraya
toplanan bütün gemiler, bir tek amaç için toplanmıştı. Bu amaç belki de
Hıristiyanlık âleminin Osmanlı Türklerine karşı yapabileceği son haçlı
seferiydi”. Karal, Enver Ziya, A.g.e., s. 461.
17 Çanakkale Muharebeleri sırasında deniz destekli kara savaşları için bkz.
Başaran, Selami, “Çanakkale Muharebesi Kara Harekâtına Genel Bir Bakış”, Çanakkale Muharebeleri 75’nci Yıl Armağanı, Genel Kurmay Askerî
Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 73-79.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 42
03.04.2015 15:53:43
43
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
dana getirmiştir. Bunun üzerine aynı günün akşamı ve gecesi
Fransız güçleri Kumkale’yi boşaltmışlardır. Böylece bu cephede
savaş kısa sürmüş olmasına rağmen iki taraf da ağır birer bedel
ödemek zorunda kalmış, Fransızların 786 asker zayiâtına karşılık Türk ordusu ise özellikle gece hücumlarında olmak üzere
467 şehit, 763 yaralı, 505 kayıp toplam 1735 zayiat vermiştir.18
25 Nisan sabahı Kabatepe ile Küçük Arıburnu arasındaki kumsala Yeni Zelanda ve Avusturalyalı askerlerden oluşan
Anzaklar çıkarılmışlardır. Onları burada Osmanlı Beşinci Ordusu’nun 19. Tümeni’ne komuta etmekte olan Yarbay Mustafa
Kemal karşılamış ve hızla harekete geçerek 57. Alay’ı bir dağ
bataryası ile takviye etmiş, bunları karşı taarruz olarak Arıburnu’na sevk etmiş, Eceabat bölgesindeki 27. Alay’ın önemli bir
kısmı da çıkarma bölgesine gönderilmiştir. Bu sırada Mustafa
Kemal’in askerlere hitabesindeki şu sözler önemlidir: “Ben size,
taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye
kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kâim olabilirler.”.Yapılan kanlı mücadeleler sonunda
karaya çıkan düşman güçleri geri püskürtülmüş ancak sürekli
olarak gelmekte olan taze kuvvetler sayesinde Kanlısırt’ın batısı
ile Yükseksırt hattında tutunabilmişlerdi. Arıburnu bölgesinde
savaş fasıla vermeksizin devam etmekteydi. 1 Mayıs 1915’te
gün boyunca süngü hücumu ve göğüs göğüse çarpışmalar şek18 Savaşlarda düşmanı şaşırtmak, gerçek niyetinizi ondan gizlemek gibi
bazı taktik uygulamaların söz konusu olabileceği bilinir. Bu çerçevede
İtilâf güçleri de 25 Nisan’da Kabatepe çıkarmasını esas amaçlarını gizlemek için geçici bir süreyi hedefleyerek gerçekleştirdikleri gibi, Osmanlı
ordusunu şaşırtmak amacıyla Beşige ve Saros Körfezi’ne de gösteri çıkarmaları yapmayı planlamışlarsa da bunlardan birincisi hava şartları ve sis
dolayısıyla mümkün olamamış, bir süre kıyıdaki mevzilerin bombalanmasıyla yetinilmiştir. Saros Körfezi’ne düşünülen gösteri çıkarması ise
bölgede bulunan iki tümenlik Türk kuvvetini meşgul etmeye yönelik
olarak, daha dikkatli ve kapsamlı olarak planlanmış ve uygulanmıştır.
Bölgede bulunan 5 ve 7. Tümenlerin komutasını üstlenmiş bulunan Yarbay Kâzım (İnanç) gerekli tedbirleri almış, aradan geçen 24 saatlik süre
sonunda harekâtın bir gösteriden ibaret olduğu anlaşılmıştır. Atabey,
Figen, A.g.e., s. 222-223.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 43
03.04.2015 15:53:43
44
ÇANAKKALE ZAFERİ
linde sürmüş olan savaşta, çoğu yerde mevziler 20 metreye
kadar birbirine yaklaşmıştı. Gece de devam eden muharebeler
çok kanlı geçmişti. Yarbay Mustafa Kemal bu muharebe sonunda özetle şu emri yayınlamıştı: “Benimle beraber burada
muharebe eden bütün askerler kesinlikle bilmelidirler ki bize
verilen namus görevini tam olarak yerine getirmek için bir adım
bile geri gitmek yoktur. Rahatlıkla uyumak yolunu aramanın, bu
rahatlıktan yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebedî olarak
yoksun kalmasına sebep olacağını hepinize önemle hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın fikir birliğinde olduğuna ve düşmanı denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine
şüphem yoktur”.19
General Hamilton, Tümamiral R. B. Wemyss komutasında
yürütülecek asıl çıkarma yeri olarak Seddülbahir ve kıyılarındaki Zığındere, İkizdere, Teke, Ertuğrul, Morto koylarını seçmişti. İlk hamlede bu bölgenin derinliklerini kilitleyen Alçıtepe
bloğunu ele geçirmek ve böylece Boğaz’daki Türk topçusunun
üzerinde etkili olacağı bir kıyıbaşını hızla tutmak istiyordu. Bu
amaçla kıyı yönünde ay biçiminde konumlanan, çok sayıdaki
savaş gemilerinin yakın mesafeden Türk mevzilerine yönelttikleri yoğun ateş desteği eşliğinde İtilâf Devletleri’ne ait kara
güçleri Seddülbahir’de belirlenen mevkilere çıkmış, fakat ağır
zayiatlar vermekten kurtulamamış, ilerleyen günlerde aldıkları
sürekli takviyelere rağmen de çok az ilerleyerek Zığındere-Eski Hisarlık hattında mevzilerimizin 700-800 metre ilerisinde
durdurulmuşlardır. Bundan sonra Gelibolu sırtlarında görülen,
dar bir alanda gerçek bir ölüm kalım savaşıdır. İtilâf kuvvetleri,
denizde muazzam donanmaları, karada döneminin en mükemmel silah ve askerî donanımıyla teçhiz edilmiş ordularıyla, yani
sarf edebilecekleri bütün güçleriyle her ne bahasına olursa olsun, Boğaz’ı açmak istemekteydiler. Türklerse ülkeleri ve bütün
19 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (25 Nisan 1915-04 Haziran
1915), s. 103; Krş. Türkgeldi, Ali Fuad, Görüp İşittiklerim, TTK Yayınları, Ankara, 1951, s. 118.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 44
03.04.2015 15:53:43
45
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
varlıklarının önündeki kapının anahtarı mesabesindeki Çanakkale’de, bedeli ne olursa olsun, düşmanlarını mağlup etmek
istemekteydiler. Bu vesile ile savaşın gerçek yüzünü görmek
ve gösterebilmek açısından ancak en önemlilerinden birkaçını
hatırlatmak gerekirse şunları kaydetmemiz mümkündür.
Seddülbahir bölgesine yapılan çıkarmada 25 Nisan günü,
donanmalarının Türk mevzilerine yönelik ölüm saçan bombardımanıyla sağlanan himaye eşliğinde İtilâf kuvvetleri beş
noktadan karaya ayak bastılar. İlk hedefleri arasında Alçıtepe’nin ele geçirilmesinden sonra Kilitbahir platosuna ilerleyerek
merkez tabyalarını susturmak, giriş bölgesine hâkim olarak
Boğaz’ı açmak bulunmaktaydı. Karadaki güçler donanmalarının gerçekten çok yoğun ve etkili desteğini arkalarına alarak
ilerlemeye çalışıyorlardı. O kadar ki, yalnızca Ertuğrul Koyu
sırtlarında konuşlanmış bulunan 26. Alay’ın 10. Bölüğü’nün
savunma mevziine deniz güçlerince 4.650 top mermisi atılmıştı. İngiliz birlikleri buna rağmen çok fazla zayiat vermişlerdi.
Kraliyet taburlarının kaybı ise % 70’i bulmuştu. İşte Çanakkale
Savaşları’ndaki destanlardan birinin oluşmasına imkân sağlayan, Ertuğrul Koyu’na çıkan, kendinden sekiz on kat büyük
İngiliz birliği karşısında sahip oldukları eski silahlarla sabahtan
akşama 14 saat mücadele eden Yahya Çavuş’un takımdaydı.
Bu takım 10. Bölüğün bir parçasıydı. Nisan 1915 sonlarından Temmuz sonlarına kadar üç ay süreyle çok kanlı biçimde
Kirte-Kerevizdere-Zığındere Muharebeleri adı altında süren
buradaki savaş, kelimelerin tam anlamıyla göğüs göğse süngü
hücumları ve karşılıklı taarruzlarla devam etmiş, Türk birlikleri
İngiliz, Fransız donanmalarının yoğun ateşinden korunmak
için düşman mevzilerine olabildiğince yakın konuşlanarak bilhassa da geceleri süngü hücumlarını tercih etmişlerdi.
Zığındere Muharebesi, geceli gündüzlü sekiz gün süngü
hücumu şeklinde ve dolayısıyla pek kanlı geçmiş, zayiat da gerçekten çok ağır olmuştur. O kadar ki, her tümseği, her çukuru,
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 45
03.04.2015 15:53:43
46
ÇANAKKALE ZAFERİ
kısacası her karış toprağı vatan evlatlarının kanlarıyla sulanmış
olan Gelibolu topraklarında burası özel olarak ‘Şehitler Sırtı’
adıyla anılmaya layık görülmüştür. Bu durumda bölgedeki harekât ağustos ayından itibaren mevzî muharebesine dönüşmüş
ve bütün çabalarına, silah ve techizât üstünlüklerine rağmen
İtilâf kuvvetleri savaşın sonuna kadar hedefleri olan Alçıtepe ve
Kirte’yi ele geçirememiş, 3-4 kilometrelik dar bir arazi kesimine
saplanıp kalmışlardır.
Çanakkale Kara Savaşlarında İtilâf Devletleri sahip oldukları bütün askerî güçleriyle Boğaz’ı geçmeye çalışırlarken Türk
ordusu her zaman yalnızca savunma pozisyonunda kalmış değildir. Yer yer Türk ordusunun güçlü karşı taarruzları söz konusudur. Nitekim Anafartalar bölgesine çıkan İngilizlere karşı
27 Nisan 1915 sabahı Arıburnu’ndaki Türk birliklerince önemli
bir taarruz harekâtı başlatılmıştır. İngiliz ve Fransız donanmalarının yoğun ateşi dolayısıyla ordumuzun taarruzu yavaşlamış,
İngilizler bulundukları mevkilerden söküp atılamamışlarsa da
birliklerimiz, 1 Mayıs sabahı Merkeztepe, Sivritepe, Kanlısırt
hattındaki İngiliz kuvvetlerine tekrar saldırmaktan geri durmamış, bu defa da İngiliz donanmasının etkili ateş gücü dolayısıyla Anzak Kolordusu imha olmaktan güçlükle kurtulmuştur.
Türk birliklerinin ikinci önemli taarruzu 1-2 Mayıs gecesi
Seddülbahir bölgesinde gerçekleştirilmişse de çok kanlı geçen
mücadelelerden önemli bir başarı sağlanamamıştır. Bunun üzerine 3-4 Mayıs gecesi yeniden taarruza geçilmiş, Türk birlikleri
İngiliz ve Fransız hatlarında bazı çözülmeler sağladılarsa da her
iki devlete ait savaş gemilerinin şiddetli ateşi karşısında bir defa
daha taarruzu durdurarak eski mevzilerine geri dönmüşlerdir.
Bu gelişme sonrasında Türk birliklerinin komuta kademesinde
daha etkili bir yönetimi hedefleyen bir kısım düzenleme ve
değişiklikler yapılmıştır. Bu arada General Hamilton da Kirte bölgesini almak için 6 Mayıs’ta İngiliz birliklerini harekete
geçirmiş ancak Türklerin karşı taarruzu ve yan ateşleriyle geri
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 46
03.04.2015 15:53:43
47
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
püskürtülmüşlerdir. İtilâf kuvvetleri bu taarruzlarını 7, 8, 9
Mayıs günleri de tekrarlamışlar fakat her defasında güçlü Türk
müdafaası karşısında başarısız olmuşlardır.
11 Mayıs’ta Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver
Paşa Çanakkale’ye gelerek cepheyi dolaşmış; 13 Mayıs’ta, bir
karşı taarruzla İngilizleri denize dökmek üzere Beşinci Ordu
Komutanlığına emir vermiştir. Saldırı Mareşal Liman von Sanders tarafından 19 Mayıs’ta başlatılmış, Türk birlikleri bazı
başarılar elde etmişlerse de dar bir sahil şeridinde tutunmaya
çalışan Anzak güçlerinin şiddetli müdafaaları kesin bir başarı
sağlanmasına imkân bırakmamıştır. Bundan sonra her iki ordu,
uzun süren siper savaşlarıyla birbirini zorlamış, yıpratmıştır.
Nitekim 21 Haziran’da Kerevizdere, 28 Haziran ve takip eden
günlerde Zığındere’deki çarpışmalar çok şiddetli geçmiştir.
25 Nisan 1915’ten itibaren Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinde, kısa sürede başarıya ulaşacakları inancıyla başladıkları
savaşın bir türlü kendi istedikleri istikamette gelişmemesi üzerine İtilâf Devletleri, kesin sonuca ulaşmak maksadıyla önemli
sayıda taze güçleri savaşa dâhil ederek Türk birliklerinin cephe
gerisi ile irtibatlarını kesmeyi hedefleyen yeni bir harekât planlamışlardır. Bu çerçevede 7 Ağustos gecesi ve sabahında Büyük
ve Küçük Kemikli arasındaki Suvla (Anafarta) sahillerine, çok
fazla sayıda asker, hayvan, askerî teçhizât taşıma özelliğine sahip Sloop adı verilen ve ilk defa kullanılmakta olan çıkarma
araçları kullanılarak Anafartalar bölgesinde yeni bir cephe açmışlardır. Karaya çıkışta bir sorunla karşılaşmayan ve bir saat
içerisinde 14.000 askeri sahile çıkaran İtilâf Devletleri, daha
sonra bu miktarı yeni kuvvetlerle takviye etmişler, başlangıçta
oldukça başarılı da olmuşlardır. Bu gelişmeler üzerine 5. Ordu
Komutanı Liman von Sanders, bölgeye bazı takviye birlikler
gönderdiği gibi eldeki güçlerin tamamını da Anafartalar Grup
Komutanlığı adı altında yeniden düzenlemiş ve komutasına 8
Ağustos’ta, 19. Tümen Komutanı Kurmay Albay Mustafa Ke-
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 47
03.04.2015 15:53:43
48
ÇANAKKALE ZAFERİ
mal’i atamıştır. Albay Mustafa Kemal komutasındaki birliklerimiz 9 Ağustos’ta İtilâf güçlerinin saldırılarını geri püskürterek
Birinci Anafartalar Muharebesi’ni kazanmışlardır. Birinci Anafartalar Zaferi olarak bilinen bu kesin muvaffakiyet sonrasında
İtilâf güçleri 21 Ağustos’ta yeni bir hamle yaptıysa da İkinci
Anafartalar Muharebesi diye isimlendirilen bu mücadelenin
de galibi Türk güçleri olmuştur. Bunlardan önce ve sonra diğer
bazı başarılar da elde edilmiş ve Çanakkale’de artık bundan
sonraki askerî harekâtlar büyük çapta siper savaşlarına dönüşmüştür. Bu durum İtilâf güçleri açısından bütün çabalarına rağmen başarıya bir türlü ulaşılamaması, bizim içinse vatan için
en ağır bedellerin ödenmesi, karşılığında vatanın korunmuş
olması şeklinde tezahür edecektir. Çekilen bütün mahrumiyetlere, askerî mühimmât alanındaki yetersizliklere rağmen Türk
ordusu Çanakkale’nin geçilmez olduğunu ispatlamıştır.20 O
kadar ki, İngiliz ve Fransızların, savaş araç gereçleri açısından
mükemmele yakın bir donanıma sahip olmaları ve bunları şartların gerektirdiği şekilde kullanmaları,21 önemli bir kısmı kendilerine bağlı Müslüman ülkelerin askerlerinden oluşan güçlü
20 Bu vesile ile Çanakkale Muharebelerinde Güney Grubu Harekât Şube
Müdürü olarak görev yapan Yüzbaşı Mehmet Nihat’ın şu sözünü hatırlamamız yerinde olacaktır: “Çanakkale Muharebelerinde asıl kuvvet
insandır ve onun maneviyatıdır. Madde ise ancak bu maneviyatı takviye
eden ve sonuca giden yolu açan talî kuvvettir”. Birinci Dünya Savaşı’nda
Çanakkale Cephesi (04 Haziran 1915-09 Ocak 1916), s. 517.
21 Bu vesile ile İtilâf Devletleri ordularınca Çanakkale Muharebelerinin
değişik dönemlerinden itibaren deniz altıların durumun gerektirdiği
yeni silahlarla ve etkili biçimde kullanmış olmalarına, özel bir dizayna
sahip zırhlı kıyı harp gemileri olarak nitelenebilecek monitörlerden faydalanmış bulunmalarına, çok sayıda asker ve malzemenin sahile çıkarılmasına imkân sağlayan Sloop diye isimlendirilmiş olan motorlu çıkarma
araçlarına, haberleşme, istihbarat ve bombardımanlarda etkin biçimde
kullanılan yeterli sayıdaki uçaklara, hattâ harp gemilerinin daha isabetli
atış yapabilmeleri için balonlardan ve balon gemilerinden faydalanılması
konularını hatırlamakta yarar bulunmaktadır. Figen Atabey’in Ankara
Üniversitesinde doktora tezi olarak hazırlayıp TTK’nca yayımlanan eserinde (A.g.e., s. 141-185, 229, 234, 239-240, 256) bu hususlar büyük
bir özenle gösterilmiş bulunmaktadır.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 48
03.04.2015 15:53:43
49
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
ordularıyla gösterdikleri bütün çabalarına rağmen Çanakkale’de
başarısızlıklarını kabul etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Bu
arada General Ian Hamilton Akdeniz Seferî Kuvvetler Komutanlığından alınmış, yerine tayin edilen General Charles Monro,
28 Ekim’de görevine başlamıştır. Zaman geçirmeksizin cephede
gerekli incelemeleri yapan yeni komutan Çanakkale’de başarı
şanslarının bulunmadığını, zamanın Türklerin lehine geliştiğini
ve doğrusunun buranın tahliyesi olduğunu Savaş Bakanı Harbiye Nâzırı Lord Kitchener’e bildirmiştir. Bununla birlikte bu
fikir, bütün karar vericiler tarafından hemen kabul edilmemiş;
bir buçuk aya yakın bir sürenin konunun tartışılmasıyla geçmesi gerekmiştir. Nihayet Lord Kitchener, Kasım 1915’te bölgeye
gelerek savaşın gidişatını bizzat gözlemlemiş; General Monro
ve Anzak ordusu Komutanı General Birdwood’la görüşmüş ve
burada devam eden savaştan başarılı çıkmaları ümidinin kalmadığını ve bu durumda bölgeyi tahliyeden başka çıkar yol olmadığını anlamıştır. Böylece Gelibolu Yarımadası’nın boşaltılması
kesinleşmiştir. Bunun üzerine İtilâf Devletleri’ne ait ordular
19/20 Aralık 1915 gecesi Anafartalar ve Arıburnu,22 8-9 Ocak
1916’da ise Seddülbahir’den çekildiler.23 Böylece Çanakkale
Muharebeleri 19 Şubat 1915’te başlayan ve 27 gün süren deniz
savaşları, 25 Nisan 1915’ten itibaren Gelibolu Yarımadası’nda
260 gün süren kara harekâtıyla toplam 287 gün sürmüş, Türk
ordusunun başarısıyla son bulmuştur.
22 Çanakkale Cephesinden 20 Aralık 1915 tarihinde alınan rapor: “…
Bugün son alınan raporda: Anafartalar’da ve Arıburnu’nda artık hiçbir
düşman neferi bırakılmadığı ve bu mıntıkalarda kıtaâtımızın kâmilen
sahile kadar ilerleyerek birçok ganâim ve cephane, çadır, top elde eylediği…”. Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri (Bundan sonra
OBÇM), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivlere Genel Müdürlüğü, Ankara,
2005, c. II, s. 237-238 (BOA, HR. MA, 1152/62).
23 Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti’nin 09 Ocak 1915 tarihli
telgrafı “Gelibolu Şiph-i Ceziresi düşmanın levs-i vücudundan kâmilen
tathîr edilmiştir. Ordumuzun bu şanlı muzafferiyetinden dolayı İstanbul’da olduğu gibi her tarafta icrâ-yı şehrâyîn ve umûm mekâtibin bir
gün tatil edilmesi…” kararlaştırılmıştır. OBÇM., c. II, s. 245 (BOA, DH.
KMS. 36/18).
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 49
03.04.2015 15:53:43
50
ÇANAKKALE ZAFERİ
SONUÇ
Çanakkale Muharebeleri, akıp giden zamanın içerisinde
yalnız milletimiz açısından değil, siyasî, sosyo-ekonomik ve
kültürel yönleriyle dünya tarihinin genelini etkileyen birçok
gelişme, dolayısıyla önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur.
Bununla birlikte bu özlü çalışmamızda bunlar üzerinde genişliğine durmamızın mümkün olamayacağı açıktır. Bu bakımdan
yalnızca dünyanın tamamını etkileyen en önemli cephelerinden
biri olması dolayısıyla kısa bir değerlendirme ile yetinmemiz
gerekirse ordumuzun buradaki başarısının muharebelerin genel
gidişatı üzerinde etkili olduğu ve savaşın uzamasına, İtilâf Devletleri’nin Rusya’ya yardım ulaştıramamalarına, dolayısıyla Çarlık Rusyası’nın çöküşüne, İngiltere’de de hükümet değişikliğine
sebep olduğunu belirtebiliriz. Çanakkale Muharebeleri, katılan
asker sayısı ve bunun neticesinde ölen ve yaralananların toplamının çok yüksek olması dolayısıyla da önemlidir. Buna göre
İtilâf Devletleri olarak İngilizler 410.000, Fransızlar 79.000 askerle katılmışlar; İngilizlerin toplam kayıpları 213.980’i, Fransızlarınki ise 47.000’i bulmuştur. Türk kuvvetlerinin yaklaşık
olarak 700.000 askerle katıldıkları, zayiât toplamının 190.000
ile 350.000 arasında olduğu, Genelkurmay Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığının resmî kayıtlara dayalı tespitlerine
göre ise şehit, yaralı, kayıp, esir ve hastanelere gönderilenler
dahil toplam zayiatın 213.882 olarak verildiği görülmektedir. Dikkatten uzak tutulmaması gereken husus, bu toplamın
60.000’e yakınının şehit düşen askerlerimize ait olduğu, doğal
olarak hepsinin genç yaşta bulunmaları yanında, aralarında
çok önemli sayıda iyi yetişmişlerinin de bulunması dolayısıyla
ülkenin geleceği açısından büyük olumsuzluklara neden olduğudur. Bu vesile ile hatırlanması gereken bir önemli husus ise,
yakın geçmişteki Balkan Savaşlarının ordumuz ve milletimiz
üzerinde oluşturduğu moral bozukluğu ve ezikliğin Çanakkale
Muharebelerinin başarıyla tamamlanması sonrasında tamamıyla
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 50
03.04.2015 15:53:44
51
Çanakkale Muharebelerinin Özlü Tarihi
ortadan kalktığıdır. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nda bütün yokluk
ve sıkıntılara rağmen elde edilen neticede ve dolayısıyla bugün
hür ve bağımsız bir ülkenin vatandaşları olmamızda, Çanakkale’nin etkilerinin önemli olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 51
03.04.2015 15:53:44
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 52
03.04.2015 15:53:44
Tarihin Yaşlı Şahidi:
Çanakkale Boğazı
Talha UĞURLUEL
Tarihçi/Yazar
O
rada bir toprak parçası var. Dünyanın diğer topraklarından farklı. Üzerindeki taşın, otun, çalının
rengi aynı olsa da ne içi benziyor başka topraklara ne de
dışı. Sorumlulukları var, büyük bir misyonu sırtlanmış, hem
muhafızlık yapıyor hem geçit veriyor. Dostu ve düşmanı
ayırması gerekiyor. Her gelene geç demeyecek, her gördüğüne geçit vermeyecek. Kıtaları birbirine bağlayacak, denizleri
birbirinden ayıracak. İçinden dev gemiler de geçebilecek,
küçücük sandallar da. Ama kim hangi niyetle geçiyorsa bu
toprak, ona, niyetine göre muamele edecek. Çok sabırlı bu
toprak ve bir o kadar da gün görmüş. İlk çağdan günümüze
ne badireler atlatmış, ne savaşlar yaşamış, koynunda nice yiğitleri saklamış, nice art niyetliyi de çürütmek ve yok etmek
için karanlıklarında sıktıkça sıkmış.
Homeros’un İlyada’sına bakarsanız dev Balkan istilacıları,
yüzlerce gemi ile çöreklenmiş sahillerine. Saf Anadolu halkının
huzuruna göz dikmişler. Truvalıları cesaret ve teknikle yenemeyince hile ile alt etmek istemişler. Nihayetinde bir tahta at
oyunu ile surlardan içeriye sızacak ve bir şehri gafil avlayarak
yok edecekler. Başlarındaki Agamemnon adındaki zalim, elindeki kuvvet ile güç kimdeyse haklı odur diyecek ve gerçek adalet ve hoşgörüyü ayaklar altına alacak. Kadın çocuk demeden
bir toplumu katledecek. Truvalıların masum kanları dünyanın
bu erken dönemlerinde toprağı alabildiğine ıslatacak. Üzerine
53
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 53
03.04.2015 15:53:44
54
ÇANAKKALE ZAFERİ
damlayan sadece Savaşcı Hektor ve Akilleus’un değil kundaktaki bebeklerin de kanı olunca insanların utanmadığı yerde
toprak utanacak.
İran topraklarından kopup gelen dev ordular, gözlerini
Balkanlara dikmişler. Makedon Kolonilere ulaşmanın yolu
yine aynı yerden geçiyor. Bu dev deniz geçidini aşmak. Gemiler orduları sırtlanmış karşıya geçiriyor ve şehir devletleri
bu ordular tarafından ateşe veriliyor. Her şeyin olduğu gibi bu
saldırının da hesabı sorulacak elbette. Makedonların çocuğu
genç İskender bu kez karşı saldırıya geçecek. İran ordularına
haddini bildirmeye çalışacak. Ama önce geçmesi gereken bir
engel var. Kıtaları birbirinden ayıran dev Boğaz. Yine gemilere
akıyor ordular. Bu kez hepsi İskender’in emrinde. Tarihi geçit
yine önemli bir hadiseye şahitlik etmek üzere. Doğu’nun en büyük ordusu ile Batının en büyük ordusunun ilk hesaplaşması.
Granikos Savaşı. Hemen yanı başında Kara Biga’da gerçekleşen
bu büyük harbi, İskender kazanıyor ve başlıyor amansız bir
kovalamaca. Hindistan’da nihayete erecek bu büyük seferin ilk
şahitlerinden biri yine bu topraklar.
Tarihler 1204’ü göstermekte. Kudüs artık son dinin temsilcilerinin elinde. Avrupa rahatsız. Hristiyan dünya toplanıyor.
Dev ordular hazırlayan Katolikler büyük gemilere binip Kudüs’ü geri almak için denize açılıyorlar. Yolda ikmal yapmaları
lazım. Yönlerini o toprağa çeviriyorlar. İçinden denizlerin aktığı
geçide. Dost gibi görünüp rahatça geçiyorlar. Gerçek yüzlerini
ancak bu toprakların koruduğu başkentin önüne gelince gösteriyorlar. Güzelim İstanbul’u tam 57 sene öyle bir yağmalıyorlar
ve öylesine zulmediyorlar ki yine insanlar ağlıyor ve toprak
utanıyor. Tarihe Latin İstilası olarak geçen bu kanlı saldırıda
tek Allah’a inandığını iddia eden Hristiyan dindaşını katlediyor.
Mezardan ölülerini çıkarıp kemiklerini ateş çukurlarında yok
ediyor. Bu büyük deniz geçidi, zalime yol verdiği için nasıl
pişman oluyor.
Tarih akıp gidiyor. İnsanlar doğup ölüyor. Dev su geçidinden kimler gelip kimler geçiyor. O, sadece izliyor. O dönemde
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 54
03.04.2015 15:53:44
55
Tarihin Yaşlı Şahidi: Çanakkale Boğazı
Anadolu hareketli günlerini yaşıyor. Anadolu Selçukluları yıkılmak üzere. Batıda küçük beylikler kurulmuş. En küçükleri
en uçta. Ama kardeş kanı dökmeyen, adaletsizliğe tahammülü
olmayan insanlar bunlar. Söğüt’ten yola çıkmış, o günlerde Bursa’yı yeni fethetmişler. Doğu Roma kaynıyor. İhtiras, güç kavgası, taht mücadelesi kardeşi kardeşe düşman ediyor. Sülaleler
birbirine girmiş. İpi göğüslemek isteyen Kantakuzen, bu küçük
beyliğin başından yardım istiyor. Bursa’da oturmakta olan Orhan Bey ileri görüşlü bir insan. Gözü bu geçidin karşısında.
Yakın zamanda Balıkesir merkezli Karasioğulları da kendilerine katılmış. Atlıları bu büyük Boğaz’ın kıyılarında dolaşmaya
başlamış. Peki ya arkası. Devamında gelen Avrupa toprakları…
Kantakuzen’in Orhan Bey’den istediği yardım tam da aradığı
fırsat aslında bu deniz geçidini aşmak için. Büyük oğlu Süleyman Paşa’yı birlikleri ile yardıma gönderiyor. Osmanlı ilk kez
Boğaz’ı bu şekilde aşıyor. Balkanlarda Kantakuzen’e yardım
ediyorlar. Karşılığında da Boğaz’ın Avrupa yakasından küçücük
bir kaleyi hediye olarak alıyorlar. Çimpe !
İşte şimdi bu deniz geçidi kapılarını Osmanlı’ya açabilir.
Şanlı atlılar alışık olmadıkları sallar ile karşıya geçebilir. Tarih
boyunca nice ordunun geçmeye çalıştığı bu amansız suların
üzerinde şimdi Süleyman Paşa’nın yiğitleri var. Boğazın suları
ve toprakları bu adanmış ruhları hayret ve hayranlıkla izliyor.
Çimpe’ye geçen Süleyman Paşa, hemen bir şükür secdesine kapanacak ve oracıkta namaza duracaktır. Avrupa kıtasına atılan
ilk adım ve özgür topraklarda kılınan ilk namaz. Boğaz’ın karşı
toprakları inanmışlıkla parıldamış alnın sinesine bu secde ile
dokunuşunu hissediyor. Toprak bir kez daha şeref kazanıyor.
Bugün hâlâ Boğaz’ın bu yakasında namaz kılınan o tepenin adı
Namaz Tepesi olarak bilinir.
Kıtaları birbirine bağlayan dev deniz geçidinin artık her iki
yakası da inanmış insanların elinde. Ama Orhan Gazi bu Boğaz’a bakacak ve daha avuç kadar bir beylik olan Osmanlı’nın
beyi olarak;
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 55
03.04.2015 15:53:44
56
ÇANAKKALE ZAFERİ
“Bilmem ki sadece bu Asya ve Avrupa kıtasına gitmek yeterli olacak mıdır? Buraların devamında Afrika’ya da inilmelidir!”
der.
Öyle de olur. Bu sözleri vasiyet ve emir kabul eden torunları Avrupa’yı baştan aşağı itaate alırlar ve yüzlerini Asya’ya
dönüp orada gidebildikleri yerlere kadar gidebildikleri gibi Afrika’ya da uzanacak ve zalimin zulmünü durdurmak için mücadele edeceklerdir.
Hristiyan emperyalistlerin zulmünü durdurma adına yeri
gelecek Hindistan’a, yeri gelecek Marsilya’ya, yeri gelecek Sudan’a yelken açacaklardır. Artık Karadeniz de Marmara da Ege
ve Akdeniz’e birer iç deniz olmuştur. Boğaz dosta geçit verirken
düşmanı yanına bile yaklaştırmamaktadır.
Güçlü günlerde Akdeniz’de bile rahat dolaşamayan şer güçler, zayıflama dönemlerinde yavaş yavaş sinsi planlarını hayata
geçirmeye başlamışlardır. I. İbrahim’in Girit’i fethinden rahatsız
olanlar gemileri ile bu büyük Boğaz’ın ağzına kadar gelecek ve
yüzyıllardır Osmanlı olan toprakları geçici ablukaya alacaklardır. İstanbul’daki bir padişah annesi (Hatice Turhan Sultan)
kınalı elleri ile gelecek ve bu geçidin Seddülbahir Burnu’na hâlâ
ayakta duran ve düşmana dur diyen Kaley-i Sultani’yi (Seddülbahir Kalesi) yaptıracaktır. Venedik düşmanı Boğaz’dan geçmeye muvaffak olamayacaktır.
1.Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulmaya başlamıştır. Büyük güçler bir araya gelmiş, toprakları arasındaki hasta adamı
parçalama kararı almışlardır. İstanbul, Anadolu, Osmanlı’ya gönül veren nice coğrafyanın yiğidi direnme yemini etmiştir. Düşman plan yapar. Bu güçsüz ama dev vücudu bir hamlede yere
sermenin yollarını arar. Kalbine bir hançer saplayalım derler.
Kalbi İstanbul. İstanbul’a giden en kestirme yol nedir? Cevabı
bulmakta gecikmezler, evet o tarihten beri nice hadiseye şahitlik eden büyük deniz geçididir. 1915’in Ocak ayında Boğaz’ın
ağzındaki dört adayı işgal ederler. Midilli, Semadirek, Gökçeada
ve Bozcaada’ya asker çıkarırlar. Saldıracakları günü beklemeye
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 56
03.04.2015 15:53:44
57
Tarihin Yaşlı Şahidi: Çanakkale Boğazı
başlarlar. Boğaz, hayatının en hareketli günlerini yaşamaktadır.
Osmanlı’nın 5. Ordusu bölgeyi korumakla görevlidir. Başımızdaki Alman General Liman Paşa, Saroz Körfezi’ne dikkat çekmekte, İstanbul’u hedefleyen güçlerin buradan çıkabileceğini
öngörmektedir. Ama düşmanın hedefleri başkadır. Önce Boğaz’ı
gemilerle geçmeyi deneyecek olmazsa Gelibolu Yarımadası’nın
burnundan asker çıkaracaklardır. Seddülbahir köyü karakolunda koğuşlarında istirahatte olan 80 civarındaki askerimiz,
düşmanın gemilerden attıkları ilk mermilerle topluca şehit olur.
Yüzyıllar boyunca nice saldırıya ve ölüme şahit olan derin kanal, böyle kalleşliği az görmüştür. Ve derken tarihler 18 Mart’ı
göstermektedir. Dünyanın en büyük deniz donanmaları aynı
hedef için bir araya gelmişlerdir. Bu tarihî su geçidini aşmak.
Agamemnonların, İskenderlerin, Dariusların, Haçlıların aştığı
bu geçidi bir kez daha geçebilmek! Ama unuttukları bir şey
vardır. Bu kez karşılarında ne Aşil ve ne de Truva halkı vardır.
Bu kez karşılarında, sineleri tek bir Allah için çarpan Anadolu
yiğitleri ve onların davalarına gönül vermiş nice coğrafyanın
insanı vardır. Her türlü imkansızlığa rağmen sinelerini Boğaz’a
sed yapanların destanı, düşmanı durdurmaya yetecektir.
Ne 18 Mart günü Boğaz’dan ne de 25 Nisan Ekim arasındaki kara harekâtında Gelibolu’dan geçemeyecekler, zelil ve
onursuzca bu kadim toprakları ve Boğaz’ı terk etmek zorunda
kalacaklardır.
Yüzyıllar boyunca nice hadiseye şahitlik etmiş olan bu su
geçidi Çanakkale Boğazı’dır. Çok şey görmüştür. Ama şahit olduğu hiçbir hadise Çanakkale Savaşı kadar destansı ve büyük
değildir.
Bugün Çanakkale Boğazı her ziyaretçisine gördüklerini anlatmayı sürdürüyor. İlk Çağdan günümüze Hektor’dan Leandros’a, Truva’dan Granikos’a kalleşlik ve kahramanlıkları bir bir
sıralıyor. Ama hikâyesinin sonlarına doğru öyle destansı bir
direniş ile bitiriyor ki gördüklerini, bunu muhakkak onun ağzından dinlemelisiniz. Çanakkale’ye gitmeli ve bu yaşlı şahidin
tecrübelerinden istifade etmelisiniz.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 57
03.04.2015 15:53:44
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 58
03.04.2015 15:53:44
Çanakkale -Son Kale Hassasiyeti
Ahmet TAŞGETİREN
Yazar
Acaba İslam’ın son kalesi neresidir?
S
araybosna mıdır? Üsküp müdür? Şumnu mudur?
Edirne midir? Çanakkale midir? İstanbul mudur? Ankara mıdır? Kudüs müdür? Kahire midir, Trablusgarb mıdır?
Bağdat mıdır? Kabil midir? Mekke ya da Medine midir?
Ne düşerse İslam yere düşmüş olur?
Aslında hepsidir, her biri yere düştüğünde biraz yere düşmüş oluruz biz Müslümanlar da.
Selahaddin-i Eyyubi için Kudüs’tü İslam’ın son kalesi.
Aliya İzzetbegoviç için Saraybosna. Saraybosna’da nasıl direndi İzzetbegoviç!
Kosovalı İlyas Efendi, bana Hac sırasındaki bir sohbetimizde “Çanakkale hep gündemde.” demişti. Belli ki onun yüreğinde de Saraybosna ve Kosova, İslam’ın kalelerinden biriydi
ve her kale kaybı, Çanakkale kadar acıydı.
İslam aslında hep âlidir. Kelimetü’l-ulya (en yüce kelime)
olan kelime-i tevhiddir her daim.
Ancak, onu dalgalandıran tepeler elden çıkarsa, diye bir
mesele var işin ucunda. Gel de bir gecede yükünü denkleyip
çoluk çocuk yollara düşen, Balkanları terk eden Müslüman’a
sor bir İslam yurdunu terk etmenin yürek yangınını.
59
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 59
03.04.2015 15:53:44
60
ÇANAKKALE ZAFERİ
Çanakkale’ye nasıl baktı o günün Müslüman’ı?
Nasıl verdi 250 bin evladını toprağa, sancağı ayakta tutmak
için? Nasıl gönderdi analar, bıyığı terlememiş evlatlarını cepheye, “Ya şehit ol ya gazi!” diyerek?
Yürekleri “Çanakkale düşerse...” diye yangının yakıp kavurduğunda şüphe yok o günün, Avrupa’daki her yurt parçasının
kaybını, yüreğinden kıymık kıymık sökülüp alınan bir parça
gibi hisseden Müslüman’ı açısından.
Evlad-ı Fatihan gerisin geri dönüyor Avrupa’nın içlerinden.
Çanakkale düşerse sıra nereye gelecek?
Karşıda Ehl-i Salib var. Taa Selahaddin Eyyubi’nin şanlı
mücadelesinden bu yana bilinen adıyla... Haçlı yani.
Konstantinopolis’in fethedilip surlarına sancak dikilip İslambol yapılmasından bu yana Batı dünyasının bağrında bir
ukde var:
Belki Endülüs’e ilk İslam askeri ayak bastığından beri bir
ukde var Batı’nın bağrında.
Endülüs’te neredeyse bire kadar kırılmış Müslümanlar.
Acaba aynı şeyi yapamazlar mı Doğu’dan Avrupa’nın ortalarına kadar ilerleyen Müslüman varlığına karşı?
Osmanlı sökülüp atılamaz mı Avrupa’dan?
Osmanlı ya da onun ruh dokusunu taşıyan herhangi bir
varlık. Cami, medrese, çeşme, köprü ve insan...
Çoluk çocuğuna kadar varan insan... Sökülüp atılamaz mı,
Avrupa’dan Müslüman’ın kökü kazınamaz mı?
“Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...” niteliğindeki güruh toplanıp gelmiş ve ölüm kusmaktaydı.
Anadolu’nun anaları verdi, verdi, verdi.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 60
03.04.2015 15:53:44
61
Çanakkale -Son Kale Hassasiyeti
Şehit gövdelerinden siperler oluştu ve Akif’in ölümsüz
mısralarına yansıyan biçimde “Hudâ’nın ebedi serhaddi olan
göğüsler” İslam yurtlarının önünde aşılmaz bir kale oluşturdu.
Çanakkale, hiç kuşkusuz bir hesaplaşma zeminiydi.
“Medeniyyet” kisvesine bürünmüş bir istila hareketi, İslam’la hesaplaşmaktaydı. Ve o günün Müslüman’ı da bu hesaplaşmanın en net biçimde farkındaydı.
Çanakkale hiç şüphesiz bir ruhtu. Bir misyondu.
Ehl-i Salip de bir ruhtur, bin misyondur.
Çanakkale, bu iki misyonun karşılaştığı cephenin adıdır.
Bugünden Çanakkale’ye baktığımızda önümüze çıkan soru
şudur:
Acaba bu misyonlar ve ruhlar tarihten silindi mi?
Yoksa yaşananlar farklı biçimlerde misyon karşılaşmalarının
sürdüğünü mü gösteriyor?
Çanakkale’de “Asım’ın nesli” vardı, göğsünü sıra dağlar gibi
siper eden...
O nesil var mı bugün de? O anneler var mı bugün de?
“Bir hilal uğruna can verecek güneşler” var mı? İslam yurtlarına baktığımızda Kudüs’ümüzün bile işgal altında olduğunu
görüyoruz.
Aslında Çanakkale ile birlikte cevaplanması gereken hayati
soru şudur: Yüreğimizde ne düşerse kale düşmüş olur?
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 61
03.04.2015 15:53:44
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam;
Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 62
03.04.2015 15:53:44
Kahraman Ölüm
Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN
Emekli Öğretim Üyesi
Ş
ehitlik, kahramanın ölümü değil, ölümün kahramanlığıdır.
Edebiyatımızda Çanakkale şehitlerine şiirle en anlamlı âbideyi diken merhûm Mehmet Akif (v. 1936), kutsalları uğrunda
can verenleri selamlarken şöyle der:
Siz ey başındaki destârı etmeyip de fedâ,
Onunla âlem-i lâhûta yükselen şühedâ!
Ne mutlu sizlere: dünyâda çok ölüm gördüm;
Tahattur etmiyorum böyle kahraman bir ölüm.1
Akıtılan kanlar temelinde yatan niyetten, amaçladığı hedeften dolayı kutsaldır.
Ecdâdımızın kanları seller gibi akmış...
Maksatları diniyle beraber yaşamakmış.2
Hayatı diniyle beraber yaşamak amacında olanlara yüce
dinimiz, bir büyük şey getirmiştir: Likâullah neş’esi.. Allah’a
kavuşma sevinci ve iştiyakı. İşte bu arzu ve iştiyakı yüreklerinde duyanlar, değer adına neleri varsa hepsini bu neş’e uğruna
vermekte tereddüt etmemişlerdir. Her biri “Milk-i bekâ’dan
gelmişem fâni cihanı neylerem” diyerek bekâ yolunda şehitliğe koşmuşlardır.
1
Safahat, s. 259
2
Safahat, s. 267
63
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 63
03.04.2015 15:53:44
64
ÇANAKKALE ZAFERİ
İnsan sevdiği bir şeyi daha çok sevdiği bir başka şey için
feda edebilir. İslam’ın getirdiği likâullah neşesi sayesinde tarih,
başkalarının hayatı sevdikleri kadar ölümü sevenlere tanıklık etmiştir. Ölümü hakka varan yol bilenler daha önce şehit
olmuş atalarının çağrısını duyunca, şehâdet şerbetini içmekten asla geri durmamışlardır. Onları, bu duygudan ve neşeden
yoksun olanların anlamasını beklemek asla doğru değildir.
Gidiyor Hakka varan bir yolu tutmuş,
Allah’a bakan gözleri dünyayı, unutmuş.
Yâdında değil doğduğu, ter döktüğü toprak;
Yâdında kalan hatıra bir şey, o da ancak:
Gökten ona “yüksel!” diyen ecdâd-ı şehidi!3
Bu sebeple şehitlik, kahramanların ölümü değil, ölümün
kahramanlığıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de:“ Allah yolunda
öldürülenlere ‘ölüler’ demeyiniz. Onlar diridirler ne var ki
siz anlayamazsınız.”4 buyrulmakta, “Allah yolunda öldürülenlerin ölü sanılmaması gerektiği, onların diri oldukları,
Rableri katında ağırlandıkları”5 duyurulmaktadır.
Şevk-i Şehâdet
Şehitlik şevki, şehâdet terbiyesi nesillerin ve milletlerin
hem özgürlük hem istiklâl hem de izzet ve şeref garantisidir.
Yüce değerleri uğruna ölümü göze alamayanların şerefli bir hayat yaşamaları mümkün değildir. Şerefli bir hayat, şevk-i şehâdetle coşan bir kan ve canla yaşanır.
Gerçekten şevk-i şehâdetle coşan kanın önünde durmak
en modern ve gelişmiş imkânlara sahip düzenli ordular için bile
söz konusu değildir. Çanakkale Savaşları bunun delillerinden
sadece biridir.
3
Safahat, s. 268
4
Bakara 2/154.
5
Âl-i İmrân 3/169.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 64
03.04.2015 15:53:44
65
Kahraman Ölüm
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Mukaddesleri uğruna can pazarına atılmış kahramanları
selâmlamak, onların soyundan aynı yüreklilikte nesillerin gelmesini dilemektir. Sonuç ise, ya şehâdet ya da devlettir. Yahut
her ikisi. Çanakkale’de olduğu gibi.
Peygamber Muştusu
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle
buyurmuştur:
“Allah katında hiçbir şey, iki damla ve iki izden daha
sevimli değildir. Allah korkusuyla akıtılan gözyaşı damlası
ve Allah yolunda dökülen kan damlası. İki iz ise, Allah
yolunda çarpışmaktan kalan cihad izi ve Allah’ın emrettiği
farzlardan birini yerine getirmekten kalan ibadet izidir.”6
Gözyaşı, hisli ve duygulu olmanın ifadesi; kan, canlılığın
kaynağı ve biricik sermâyesidir. İnsan her ikisini de genellikle zor anlarda ortaya koyar. Biri beyaz, biri kırmızıdır. Ortak
yönleri ise, ılık ılık akmaları. Her ikisi de muhataplarını yakacak kadar sıcak, boğacak kadar güçlüdür. Her ikisi de yere akmalarına rağmen orada kalmayıp semanın rahmet duvarlarına
ulaşır. İnsan ruhunun ve duygularının iki ayrı ifade tarzı olarak
ait oldukları o yüce dünyada sıcak bir sevgi ile karşılanır. Ne
var ki hadisimize göre bunun şartı, birinin haşyetullah, ötekisinin fîsebilillah kaynaklı ve amaçlı olmasıdır. Yoksa her ikisi
de nihâyet birer sıvıdır. Onlara asıl kıymet ve anlamını kazandıran nerede ve nasıl akıtıl­dıkları değil, hangi niyetle ve nasıl
bir hedefe yönelik olarak akıtıldıkla­rıdır. Nitekim Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’e, şahsî kin, kavmiyet duygusu, kahramanlık gösterisi gibi amaçlarla çarpışanların hangisinin Allah
yolunda olduğu sorulunca çok açık bir ifade ile meselenin özünü şöylece belirtmiştir:
6
Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 26.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 65
03.04.2015 15:53:44
66
ÇANAKKALE ZAFERİ
“Kim kelimetullah’ın yücelmesi için çarpışıyorsa, işte o
Allah yolunda (bulunmakta)dır.”7
Sevgili Peygamberimiz bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmaktadır:
“İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Azamet-i ilâhiye
duygusuyla (haşyetullah) ağlayan göz. Allah yolunda geceleri uyanık kalan (nöbet bekleyen) göz.”8
Bu hadis-i şerîfler, Müslümanların dikkatini iki noktaya
çekmekte ve onları makbuliyet için iki durumdan birinde bulunmaya çağırmaktadır: İbadet vecdi, şehâdet şevki. Gözyaşı
ibadet (kulluk) vecdin­den; kan, şehâdet şevkinden akıtılmışsa;
iz, ibadet ya da cihaddan kal­mışsa, gözler kulluk ya da Allah
yolunda uyanık kalarak sabahlamışsa aynı derecede mübârek,
kutlu ve sevimlidir. Zira şehâdet şevkiyle coşan kan, ibadet
neşesiyle çarpan yürek tarafından pompalanır. Kulluk coş­kusu
içindeki kalp, şehitlik şevkiyle dolaşan kanla beslenir. Biri diğerinin enerjisi, her ikisi birden kuldaki fedâkârlık ve olgunluk
seviyesinin be­lirleyicisidir.
Peygamber Özlemi
Resûl-i Ekrem Efendimiz bir hadîs-i şerifte şöyle buyuruyor:
“Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin
olsun ki, eğer mü’minlere sıkıntı verecek olmasam, Allah
yolunda cihada çıkan hiçbir askeri birliğe (seriyye) katılmaktan geri durmazdım. Lakin bütün müslümanları yanımda cihada götürecek imkân bulamıyorum. Kendileri de
orduya katılmak için imkân bulamıyorlar. Benimle beraber
olmamak ise onlara gerçekten çok zor geliyor.”9
7
Bk. Buhârî, İlim, 45.
8
Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 28.
9
Müslim, İmâre, 103.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 66
03.04.2015 15:53:44
67
Kahraman Ölüm
Buhârî’nin bir rivâyetinde10 bu son cümlenin yerinde “Onların benimle gelememeleri bana zor geliyor.” ifadesi yer
alıyor. Daha sonra da Efendimiz, yeminle te’kid ve te’yîd ederek, şehitlik arzu ve özlemini dile getiren sözlerini söylüyor:
“Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin
olsun ki, ben Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra
yine savaşıp öldürülmeyi sonra yine savaşıp öldürülmeyi
çok arzu ederim.”11
Hadisimiz, sevgili Peygamberimizin önce cihad sonra şehitlik arzu ve özlemini çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Kaldı ki Efendimiz (s.a.s.) on yıllık Medine hayatı
döneminde çok sayıda gazveyi komutan olarak bizzat kendisi
yönetmiştir. Buna rağmen değişik sayıdaki askerî birliklerin (seriyye) hiçbirinden geri durmak istemediğini belirtmesi ondaki
Allah yolunda cihad arzusunun ne derece köklü bir duygu
olduğunu gösterir.
Şehitlik Temennisi
Cihada iştirak etmek, mutlaka şehit olmak anlamına gelmez. Ancak cihada iştirak edenlerin şehitlik arzusu içinde olmaları kadar da tabiî bir şey olamaz. Efendimiz bu iki konudaki
arzu ve iştiyakını birlikte ifade buyurmak suretiyle konuya ait
bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Ayrıca Efendimiz’in “Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi” pek içten istediğini üç kez tekrar
etmesi, şehitliğin Müslüman hayatı ve İslam toplumu için ne
kadar iştiyak duyulması gerekli bir hedef olduğunu gösterir.
Onun bu arzusu, şehâdet terbiyesinin bütün Müslüman kafa ve
gönüllerde öncelikli bir yere sahip olması gerektiğini vurgular.
Zira bilmekteyiz ki peygamberlik, şehitlikten üstün bir mertebedir. Buna rağmen Hz. Peygamber, Allah için düşmanla
çarpışırken şehit olmayı arzu ettiğini bildiriyorsa bu, müs10 Buhari, Cihad, 119.
11 Müslim, İmâre 103; Buhâri, Cihad, 7.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 67
03.04.2015 15:53:44
68
ÇANAKKALE ZAFERİ
lümanlar için şehitliğin ne derece önemli bir rütbe ve şeref
olduğunu ortaya koyar.12
İslam’a Özgü
Şehitlik rastgele dağıtılacak bir rütbe değildir. O tam anlamıyla bir iman, yürek ve Allah’a güven işidir. İslam’a ait bir
rütbedir. O, onun özellik ve şartlarını taşıyanlara verilir. Bunun
dışında kalan “şehit” değerlendirmeleri, mecâzî ifadelerdir. Hele
temelde şehitliğe ters ve karşı olan düşünce ve anlayışları hatta
eylem ve davranışları değişik düzeylerde sergilemekten kaçınmamış kişilere bile birtakım sıfatlar eşliğinde şehit denilmesi,
dinî açıdan hiçbir önem ve değer taşımayan beyanlardır. Böylesi
değerlendirmeler, birilerinin aslında benimsemedikleri hatta
düşman oldukları İslam’ın, özgün değerlerini -tâbir câizse- çalıp kullanma çabasıdır. Bu çaba bile, şehitliğin bizim kültürümüzdeki ve değerler sistemimizdeki güçlü ve inkâr edilemez
yerinin farklı bir şekilde itirafı anlamına gelir.
Cihad ve şehitlik düşüncesi, Müslüman nesillerin, daha
ninnilerden itibaren almaya başladıkları bir kimlik terbiyesidir.
“Ya gâzi ol, ya şehit!” telkinleri, Müslüman yavruların kulaklarına okunan ezan ve kâmet’in yanında onların kişilik yapılarını
dokuyan paha biçilmez mânevi değerlerdir. İslam adına dünyaya ulaştırılan insanlık ve medeniyet, itiraf etmeliyiz ki şehitlik
terbiyesiyle büyütülmüş nesillerin armağanıdır.
Toprak-Vatan-Şehit
Unutulmamalıdır ki toprağı vatan yapan, ona anlam kazandıran şehitlerdir. Şehidi olmayan toprak, henüz vatanlaşamamış
olmanın öksüzlüğü ve çoraklığını temsil eder.
12 Düşmanla savaşırken öldürülmek anlamında şehitlik, Hz. Peygamber
için söz konusu olmamıştır. Bizzat kendisi “Samimiyetle kim Allah’tan
şehitlik isterse Allah o kimseyi, yatağında vefat etse bile şehitler
mertebesine yüceltir.” (Müslim, İmâre, 156-157) buyurmuştur.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 68
03.04.2015 15:53:44
69
Kahraman Ölüm
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
...
Enbiyâ yurdu bu toprak; şühedâ burcu bu yer;
Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer.
Dışı baştan başa bir nesl-i kerîmin yâdı;
İçi boydan boya milyonla şehid ecsâdı.13
Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak.14
Akif, Çanakkale Harbi aslanlarının şahsında, kanı Tevhid’i
kurtaran şehidi öylesine coşku ve duyguyla selamlar ki, onu
anlatmakta değilse bile ona ikram etmekte fevkalâde zorluk
çeker. Onu yere göğe koyamaz, şehide dar gelmeyecek makberi
kimselere kazdıramaz, tarihe gömmeğe kalkar, oraya da sığdıramaz. Ebediyetleri/sonsuzlukları çağırır imdada. Evrende ve
İslam’da ne kadar yüksek değer varsa hepsiyle şehide bir türbe
yapıp ona hizmette bulunmaya çalışır ama sonuçta itiraf etmek
zorunda kalır:
“Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana!”
Gerekçesini de yine kendisi açıklar:
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihâd!
Neticede mü’min Akif, şehide yakışan bir yer bulabilmiş
olmanın huzuru içindedir: Peygamber kucağı...
Ey şehid oğlu şehid! İsteme benden makber
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber!15
13 Safahat, s. 165
14 Safahat, s. 150
15 Safahat, s. 390
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 69
03.04.2015 15:53:44
70
ÇANAKKALE ZAFERİ
Gerçekten de yukarıda aktardığımız hadîs-i şeriflerdeki,
eşsiz ifadeleri, duyguları ve teşvikleriyle Hz. Peygamber tüm
İslam şehitlerini kucaklamakta değil midir?
Şehitlerin İsteği
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Şehit müstesna, hiçbir insan yoktur ki ölsün, cennete
gitsin, oranın hayatını yaşasın da tekrar dünyaya dönmek
istesin. Şehit dünyaya dönmek ve tekrar tekrar şehit olmak
ister.”16 Evet şehidin Allah’tan istediği işte budur: Tekrar tekrar
şehit olmak. Doyumsuz şehitlik zevkini tekrar tekrar yaşamak.
Böylesi duygular içinde mes’ud şehitleri, âbidelerle taşlaştırmaya çalışmak, onları türbelere sığdırmak için gayret sarf
etmek gerçekten beyhûde yorulmaktır. Gök kubbe onların türbesidir. Cennet-i alâ onların ülkesidir.
Merhûm Akif’e göre, Allah’ın velî kulları şehitlerin, yaşayanlardan beklentileri, uğruna can verdikleri dinin değer ölçülerine uygun olarak tamamen mânevîdir:
Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler.
Hakk’ın bu velî kulları taş türbeye girmez;
Gufrâna bürünmüş, yalnız Fâtiha bekler.17
Öyle sanıyorum ki şehitlerimizin bizde görmek istediği, tarihe Çanakkale misali yeni şeref sayfaları eklemeye hazır “şevk-i
şehâdetle coşan bir kan”dır. Çanakkale işte bu anlamda bizim
için candır, şandır. Ölüm, bu takdirde kahramandır.
16 Bk. Müslim, İmâre, 108-109.
17 Safahat, s. 446
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 70
03.04.2015 15:53:44
Kahraman Ölüm
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 71
71
03.04.2015 15:53:44
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 72
03.04.2015 15:53:44
Çanakkale Muharebelerinde
Kadınların Faaliyetleri
Dr. Sema YANİÇ
Tarih Öğretmeni
20
. Yüzyıl, büyük devletlerin yayılma ve dünyayı
paylaşma hırslarının neden olduğu pek çok savaşa sahne oldu. Bu savaşların özelde sebep ve şartları ayrı olsa
da, genelde her birinde benzer dramlar yaşandı. 600 yıllık
dev çınar Osmanlı Devleti’nin çöküşü ve içinde bulunduğu
şartlar emperyalist devletlerin iştahının kabarmasına yol açmıştı. Osmanlı için çok zor geçen 19. yüzyıldan sonra 20.
yüzyıl da yeni savaşlar, göçler ve acılar getirecekti.
93 Harbi ve Balkan Savaşları; Kafkaslar ve Rumeli başta
olmak üzere Osmanlı coğrafyasının Müslüman halklarının en
trajik zamanlarını teşkil etti. Osmanlı, Rumeli ve Kafkaslar’dan
çekilirken arkasında yalnız zulme uğramış halkını ve şehitlerini
bırakmadı; Osmanlının bölgeden ayrılışının ortaya çıkardığı
otorite boşluğu yeni savaşlara, yeni zulümlere zemin hazırladı.
Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan milyonlarca insan, her türlü imkânsızlık ve zorluk içerisinde yine yaralı ve çaresiz de olsa sığınacakları tek yer olan Osmanlı’ya koştu. Ancak Rus ve Balkan
milletlerinin katliamlarından kurtulan Müslüman muhacirleri
bu defa da yollarda komitacıların vahşeti, açlık ve soğuğun
dehşeti, tifüs, kolera ve tifo salgınları bekliyordu.
Her geçen gün biraz daha küçülen, kazansa bile kaybedeceği savaşlarla enerjisini tüketen Osmanlı bu çıkmazdan kurtulmanın yollarını ararken, halk da yaralarını sarmaya uğraşı73
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 73
03.04.2015 15:53:44
74
ÇANAKKALE ZAFERİ
yordu. İstanbul on binlerce hasta ve yaralı askerle, yoksul ve
bitkin göçmen kafileleriyle dolup taşarken okul koridorlarında,
cami avlularında titreşip inleyen bu zavallı insanlara Osmanlı
kadınları el uzatacaktır. O güne kadar merhametini ve hizmetini ailesine sunan kadınlar bu vahim duruma kayıtsız kalamamışlardır. Bu açıdan Balkan Muharebeleri, Osmanlı kadınının
toplumsal hayatta etkin bir şekilde yer almasında bir dönüm
noktası olmuştur. Sadece münevver kadınlar değil, toplumun
her kesiminden hamiyetli Osmanlı kadınları yoğun bir şekilde
sağlık ve yardım hizmetleri organize etmişlerdir. Hastanelerde,
hanlarda, konaklarda, camilerde Türk kadınları hastabakıcılık
ve hemşirelik yapmışlardır. Kadınlar tarafından kurulan yardım dernekleri, cephelerdeki askerlere para ve ihtiyaç duyulan
eşyaları temin etmek üzere seferber olmuşlardır. Diğer taraftan
aydın kadınlar da bu yardım seferberliğine bilişsel destek sunmuştur. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Hanımlar Heyeti’nin 8 ve
13 Şubat 1913 tarihinde Darülfünûn Konferans Salonu’nda tertip ettiği toplantılara Halide Edip, Fatma Aliye, Nigâr Hanım ve
İhsan Raif gibi meşhur isimler konuşmacı olarak katılmışlardır.
Oldukça heyecanlı konuşmaların yapıldığı bu toplantılara 4-5
bin kadın dinleyici iştirak etmiştir.1
Balkan Savaşları sırasında ortaya çıkan şartlar dolayısıyla toplumsal hayatta aktif bir şekilde rol oynamaya başlayan
Osmanlı kadınları için ne savaşlar ne de felaketler bitecektir.
Babalarını, eşlerini, evlatlarını cephelere gönderen kadınlar I.
Dünya Savaşı ve Milli Mücadele Dönemi’nde de bazen savaşın
içinde, bazen gerisinde ama daima askerinin yanında olacaktır.
Osmanlı yıllarca savaşlardan başını kaldıramamış yorgun,
yıpranmış bir devlet olarak I. Dünya Savaşı’na girdiğinde halkı
da bir o kadar yoksul ve bitkindir. Bu harbin her cephesi ayrı
meşakkatler ve fedakârlıklar ile göğüslenmiştir. Kafkas Cephe1
Türkmen, Zekeriya; “Balkan Savaşlarında Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin
Osmanlı Ordusuna Yönelik Sağlık Hizmetleri”, Belleten, Ağustos, 2004,
Sayı 252, Cilt LXVIII ( 68), s. 36-60.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 74
03.04.2015 15:53:44
75
Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri
si’nde Osmanlı askerleri Allahuekber Dağları’nda soğuktan donarken Kanal Cephesi’nde Tih Sahrası’nda sıcaktan kırılmıştır.
Galiçya’dan Medine’ye uzanan dev bir coğrafyada kanını “tevhid” için cömertçe akıtan askerimiz, imkânsızlıklarla savaştığı
her cepheyi kahramanca müdafaa etmiştir.
Çanakkale Muharebeleri, I. Dünya Harbi’nin en önemli
iktidar gösterilerinden biri, Osmanlı Devleti içinse en hayatî
cephedir. İtilâf Devletleri’nin çok yönlü beklentiler ve büyük
umutlarla açtığı bu cephe, her şeyden önce Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakarak “Şark Meselesi” ni çözmeye yöneliktir.
Bu cephenin kaybedilmesi Osmanlı Devleti için İstanbul’un
düşmesi ve her şeyin bitmesi demektir. Bu yüzden Çanakkale
Muharebeleri, bir varoluş seramonisi, ölüm-kalım meselesidir.
Çanakkale Zaferi, hiç kuşkusuz ağır bedellerle ve maddi-manevî özverilerle kazanılmıştır. Bu zaferin ardında “düvel-i muazzama” ya karşı her türlü imkânsızlık içerisinde savaşan kahraman Osmanlı askerleri olduğu kadar, cephe gerisinde de tam
bir iman, sarsılmaz bir azimle savaşan topyekûn bir halk vardır.
Çanakkale cephesinde varlığını vatana armağan eden şehitlerimizi ve gazilerimizi her daim rahmet ve minnetle anıyoruz
ki, onların hizmetleri tüm halkımız tarafından bilinmekte ve
takdir edilmektedir. Oysa bu zaferin akademik çevrelerce bilinen, ancak halkın pek de vâkıf olmadığı bir yönü daha vardır
ki, o da kadın kahramanlarıdır. Bu çalışma Çanakkale destanında kadınların cephe gerisindeki hizmetlerini ve cephedeki
faaliyetlerini ele alarak bu destana dokunan “kadın eli” üzerindeki tozu silmeyi amaçlamaktadır.
Hastabakıcı Olarak Kadınlar
Çanakkale Muharebeleri hem Osmanlı Devleti’nin kalbine
- beynine yönelen tehdidin anahtarı olması hem de İstanbul’a
yakınlığı dolayısıyla yardım organizasyonlarının ve cephe gerisi faaliyetlerinin en aktif şekilde hayata geçirildiği cephemiz
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 75
03.04.2015 15:53:44
76
ÇANAKKALE ZAFERİ
olmuştur. Çanakkale bilhassa kara harekâtının başlamasından
sonra çok yoğun ve güçlü saldırılara maruz kalmıştır. İtilâf kuvvetlerinin kısa sürede sonlandırmak üzere planladıkları taarruz
öylesine ağır ve güçlüdür ki, bu çarpışmaların ortaya çıkardığı
tablo gerçekten çok vahimdir. Osmanlı Devleti, 18 Mart Deniz Zaferi’nden sonra muhtemel bir kara harekâtına karşı 5.
Ordu’yu, birliklerinin lojistik ikmali için de 5. Menzil teşkilatını oluşturmuştur. Ancak tüm imkânların seferber edilmesine
rağmen 1915 yılı Mayıs ayı sonunda cephedeki hastanelerdeki
toplam yatak kapasitesi ancak 5050’ye ulaşabilmiştir. Hâlbuki
Gelibolu Yarımadası’nda kara muharebelerinin ilk haftasında
şehit, yaralı ve esirlerle beraber toplam zayiat 20.000’i geçmiştir. Aralık ayı dâhil olmak üzere Müttefik kuvvetlerin geri çekilmesine kadar geçen dokuz ayda 5. Ordu’dan geri nakledilen
110.220 yaralı, 70.939 hasta ve hava değişimine muhtaç kişi
menzil ve vatan hastanelerine sevk edilmiştir. Buna kayıtlara
geçmeyen Bayırköy, Galataköy ve Gelibolu Hastaneleri de dâhil
edildiğinde bu rakam tahmini olarak 200.000’e ulaşmaktadır.2
Söz konusu rakamlar hem muharebelerin şiddetini hem de
Osmanlı Devleti’nin imkânlarının yetersizliklerini göstermesi
açısından çok çarpıcıdır.
İstanbul her gün binlerce yaralının nakline şahit olmaktadır. Hastaneler kısıtlı imkânlarına rağmen kapasitelerinin çok
üzerinde hizmet vermektedir. Ancak tüm gayret ve fedakârlıklara rağmen bu kadar yaralı ve hastaya yetişmek mümkün
değildir. İşte bu noktada İstanbul halkı, bilhassa kadınlar seferber olacaklardır. Balkan Savaşları sırasında kurulmuş olan
yardım dernekleri ve yeni kurulan cemiyetler cephedeki ve
cephe gerisindeki askerlerin ihtiyaçlarının temini için harekete
geçeceklerdir. İstanbul’un ileri gelenleri şehre getirilen hasta ve
yaralıları hususi araçları ile hastanelere nakletmekle kalmaya2
Erdemir, Lokman; “Çanakkale Muharebe Meydanlarından İstanbul Hastanelerine Sağlık Hizmetleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 2012/1, sayı 15, s:93-98.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 76
03.04.2015 15:53:44
77
Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri
cak, yeri geldiğinde konaklarını yaralıların tedavilerine tahsis
edeceklerdir. Eski Maârif Nâzırı Zühdü Paşa’nın kerimesi Lütfiye Hanım, Moda’daki konağının alt katını Hilâl-i Ahmer nezâretinde, masrafını kendi karşılamak kaydıyla, hastane hâline
getirerek 30 yaralıyı tedavi ettirmiştir. Çoğunluğunu kadınların
teşkil ettiği derneklerin ve halkın ileri gelenlerinin gayreti ile
birçok resmî ve özel okul, kurum ve kuruluş binası hastane
olarak kullanılmaya başlanmıştır.3
İstanbul’a getirilen binlerce yaralının nakil ve hastanelere
yerleştirilmesinde, bakım ve ihtiyaçlarının temininde çalışan en
aktif kurumlardan biri Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’dir.4 Cemiyetin,
hastanelerde istihdam edilmek üzere hastabakıcı hanımların
temininden yetiştirilmesine kadar pek çok önemli hizmetleri
olmuştur. Cemiyet, gazetelere verdiği ilanlarla öncelikle Dârulfünûn Konferans Salonu’nda ve kendi genel merkezinde açılan
hastabakıcılık kurslarında eğitim görenler ile Balkan Muharebelerinde tecrübe edinmiş hanımların, derhâl kendilerine
başvurmalarını istemiştir. Cemiyet, müracaat eden hanımları
durumlarına göre uygun hastanelere tayin etmiştir. Bunlardan
Cemile Mehmed Hanım, Hanife İbrahim Hanım ve Aişe Yunus
Hanım Darülfünun Hastanesi’ne Mediha İhsan Hanım Mülkiye
Baytar Mekteb-i Hastanesi’ne gönüllü hastabakıcı olarak görevlendirilenlerden sadece birkaçıdır. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti
kendisine başvuran 353 hanımdan 284’ünü, öncelikle kendi
açtığı hastanelerde istihdam etmiştir. Sabah 7.00’de başlayan
ve gece 10.30’da biten mesai saatleri, gündüz ve gece şeklinde
iki vardiya olarak tanzim edilmiştir. Hastabakıcılık hizmetlerinin büyük çoğunluğu gönüllülük esasına dayalı, hiçbir karşılık
beklenmeksizin verilmiştir. Bu hanımların çoğu İstanbul’un
köklü ailelerinden gelme kültürlü, eğitimli hanımlardır. Darülfünûn Konferans Salonu’ndaki derslere devam eden Kerime
3
Erdemir, a.g.m., s: 101
4
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin faaliyetleri hakkında bkz.: Sarı, ,Nil
- Özaydın, Zuhal.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 77
03.04.2015 15:53:44
78
ÇANAKKALE ZAFERİ
Salahor, Safiye Hüseyin Elbi5, Münire İsmail gibi hanımların
yanı sıra Bahriye Nâzırı Cemal Paşa’nın eşi, Şûrâ-yı Devlet’ten
İbrahim Bey’in hanımı gibi, devlet adamlarının eşleri de gönüllü olarak hastabakıcılık yapmışlardır. Burada muhakkak zikredilmesi gereken bir diğer husus da Osmanlı tebaasından birçok
gayrimüslim hanımın Müslüman hanımlarla birlikte hastabakıcılık faaliyetinde bulunmasıdır. Nitekim başta Muallim Mösyö
Buşe’nin hanımı Madam Okuton Buşe ile Şehir Demiryolu,
Tramvay Elektrik Tünel ve İstanbul Gaz-ı Osmanî Şirketleri
müfettişi Mösyö Grunberg’in zevcesi Madam Leoni Grunberg
olmak üzere birçok gayrimüslim hanıma gönüllü hastabakıcılık
yaptıklarından dolayı madalya verilmiştir.6
Yardım Derneklerinde Kadınlar
Kadınların Çanakkale gazilerine desteği yalnızca hastabakıcılık faaliyetlerinden ibaret değildir. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti
bünyesinde kurulan Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi, eğitim ve
sağlık hizmetlerinin yanı sıra yardım organizasyonları ile de
adından sıkça söz ettirmiştir. Kermesler, toplantılar ve sergiler
düzenleyen, el işlerinin bulunduğu satış yerleri açan Hilâl-i
Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi diğer derneklerle de koordineli olarak çalışmış, cephe ve cephe gerisi için gerekli malzemelerin temininde aynî ve nakdî yardımlarda bulunmuştur.
Nakdî yardımlar genellikle şehit yakınları ve yetimlerinin ihtiyaçlarının temini ve sıkıntılarının giderilmesi için sarf edilmiştir. Bu hususta cemiyetler arasında organizatörlük vazifesini ise
Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti yapmıştır. Savaş nedeniyle artan
ekonomik sıkıntılar nakdî yardımları zorlaştırınca ihtiyaç malzemelerinin aynî yardımlarla temini ve mümkün olduğunca
üretimi gündeme gelmiştir. Askerin giyim ve kuşamından has5
Balkan ve Çanakkale Muharebeleri’nde gönüllü hastabakıcı olarak çalışan Safiye Hüseyin, uluslararası kongrelerde ülkemizi temsil etmiş ilk
hemşiremizdir.
6
Erdemir, a.g.m., s: 104-106
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 78
03.04.2015 15:53:44
79
Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri
tanelerde lâzım olan çarşaf ve hastabakıcı gömleklerine kadar
birçok malzemenin üretiminde Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi’ne bağlı Dârussınâ’nın önemli hizmetleri olmuştur.
Burada, yüzlerce hanım, geceli gündüzlü gönüllü olarak çalışmak sureti ile çamaşırlar ve yatak takımları hazırlamışlar; ordu
için binlerce çorap, eldiven ve boyun atkısı örmüşlerdir. Dârussınâ’da, giyim ve kuşamın yanında karyola, terlik, kundura,
sedye, kazgan, uçluk, teneke, lamba, dolap, iskemle, koltuk
değnekleri, maşrapa, tükürük hokkaları ve telden sargı yataklar
gibi, ihtiyaç duyulan her şey ucuz bir şekilde üretilmiştir 7
Bir yanda cephede çok zor koşullarda savaşan Mehmetçiğin
ihtiyaçları ve yaralanan gazilerin bakımları, diğer yanda asker
aileleri ve şehit yetimleri kadınların merhametle uzanacak yardım ellerini bekliyordu. Osmanlı kadınları, bu ulvî amaçlar
için dernekten derneğe koştular ve pek mühim vazifeler yerine
getirdiler. Bu derneklerden Asker Ailelerine Yardımcı Hanımlar
Cemiyeti Enver Paşa’nın eşi Naciye Sultan’ın himayesinde kurulmuştur. Başkanlığını Nuriye İsmail’in (Canbolat) yaptığı cemiyet; fasulye, pirinç, yağ vesaire kuru erzak yardımlarını asker
ailelerine bizzat hanım üyelerin eliyle ulaştırmıştır.8 Balkan Muharebeleri sırasında muhacirlere yardım amacıyla kurulan Esirgeme Cemiyeti, hastanelerdeki gazileri ziyaret ederek kolonya,
çorap, portakal ve benzeri hediyeler götürmüş, yaralılarla alâkadar olmuştur. Behire Hakkı Hanım’ın şahsî çabalarıyla kurduğu Türk Kadınları Biçki Yurdu Cemiyeti, fakir Türk kızlarına
dikiş öğretmekle kalmamış hazırladıkları serginin gelirini şehit
çocukları yararına bağışlamıştır. Başkanlığını Halide Edip’in
yaptığı Teâlî-i Nisvân Cemiyeti, yardım organizasyonları düzenleyerek şehit evlatlarını himaye vazifesini üstlenmiştir. Balkan
7
Erdemir, Lokman; “Çanakkale Muharebeleri Sırasında İstanbul’da Yardım Faaliyetleri”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl 10, Bahar
2012, Sayı 12, S. 38-42
8
Lebib Selim, “Türk Kadınlığının Harb-i Umûmî’deki Faaliyeti”,Tük Yurdu,4 Kasım 1915,Yıl 5, Sayı 95, s. 259.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 79
03.04.2015 15:53:44
80
ÇANAKKALE ZAFERİ
Savaşları sırasında Melek Hanım tarafından kurulan İstihlak-i
Milli Kadınlar Cemiyeti ise mağaza ve dikişhanelerinin geliri
ile yaralılar için hastane açarak bu hastanenin tüm ihtiyaçlarını
karşılamıştır.9 Ayrıca yaralılara şefkat kollarını uzatan Cemiyet-i
Hayriye-yi İslamiye ve ismini burada zikredemediğimiz birçok cemiyet, muharebeler sırasında yardım faaliyetlerinde ve
yaralıların tedavisinde aktif bir şekilde çalışmıştır. İstanbul’da
faaliyet gösteren bu dernekler düzenledikleri müsamereler, çiçek günleri, kermesler, çekilişler ile “cihâdiye yüzükleri” ve pul
satışlarından elde ettikleri gelirleri Çanakkale mücahitleri ve
onların aileleri için kullanmışlardır.10
Cephedeki Kadınlar
Çanakkale Cephesi’nde kadınların cesaret ve hamiyeti,
dernek ve hastane faaliyetlerini aşan bir boyuta sahiptir. Osmanlı kadınlarının savaşa değen merhametli ve çalışkan elleri
cephede de silah tutmuş vatan müdafaasına katılmıştır. Savaşa
katılarak şehit olan, esir düşen, vatanı için mücadele eden bu
kadınlar, Çanakkale’nin isimsiz kahramanlarıdır. Arşivlerde,
asker mektuplarında, anı aktarımlarında kendilerinden bahsedilen birkaç satırdan başka isimleri, künyeleri bilinmeyen bu
kadınların varlığı bile çok geç fark edilmiştir. Avustralya, Yeni
Zelanda ve İngiliz arşivlerinde yapılan çalışmalarda Çanakkale’nin kadın savaşçıları ile ilgili bazı bilgilere rastlanmaktadır.
Times gazetesi muhabiri, İngiliz donanmasına ait hastane
gemisiyle İngiltere’ye götürülen yaralı askerlerle yaptığı görüşmelerde, 25 Nisan 1915 çıkarmasında yaralanmış bir denizci
askerin, keskin nişancı bir Türk kadınıyla ilgili şöyle bahsettiğini aktarıyor: “O, bir Türk kadın savaşçısıydı ve durmaksızın saklandığı evden ateş ediyordu, evi boşaltıp teslim olmayı
9
Lebib Selim, “Türk Kadınlığının Harb-i Umûmi’deki Faaliyeti”, Tük Yurdu, 18 Kasım 1915, Yıl 5, Sayı 96, s. 269.
10 Yazıcı, Nevin; “Çanakkale Savaşı’nda Türk Kadınının Rolü”, Akademik
Bakış, Cilt 5, Sayı 9, Kış 2011, s. 255-258
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 80
03.04.2015 15:53:44
81
Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri
reddediyordu. Sonunda ele geçtiğinde, yanında yaşlı annesi ve
çocuğu da birlikteydi. Yakalanana kadar bir pencereden ısrarla
ve özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti. Sanıyorum öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti de. Üzerinde
16 askerimizin künyesiyle oldukça yüklü miktarda yabancı
para bulduk…”11 Muhabirin aktardığı bilgilerden anlaşılıyor
ki, bu Türk kadını subayları hedef alacak kadar bilinçli hareket etmekle kalmıyor, aynı zamanda oldukça isabetli atışlar da
yapıyordu. Muhtemelen eşini cepheye gönderen bu kadın belki
babasından, belki de eşinden aldığı atış eğitimleri ile üstelik
de annesi ve çocuğu yanında olduğu hâlde, evini-yurdunu savunmak için silaha sarılmış, cephe gerisinde daha güvenli bir
yere gitmek yerine şehit oluncaya kadar mücadele etmeyi tercih
etmiş ya da etmek zorunda kalmıştır.
Çanakkale Cephesi’nde savaşan kadınlardan bahseden bir
diğer asker de Avustralyalı piyade er J. C. Davies’dir. Annesine
yazdığı mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadınıyla
ilgili olarak şunları anlatmaktadır: “Benim de vurulduğum 18
Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda
adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına yine de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde,
yanında başka bir Türk’ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu.”12
Avustralyalı askerin mektubundaki ifadeleri analiz ettiğimizde
“keskin nişancı Türk kızı ve yanındaki ceset” ifadeleri dikkati
çekmektedir. Asker, mektubunda genç kızın yanındaki Türk şehidin cinsiyeti ve yaşı hakkında bilgi vermediğine göre cesedin
çocuk, kadın ya da yaşlı bir kişiye ait olmadığı akla gelmektedir. Bu nedenle genç kızın, ailesini savunmak için hasbelkader
11 Tunçoku, Mete; Çanakkale 1915 Buzdağının Altı, TTK, Ankara, 2007,
s. 135.
12 Tunçoku, Çanakkale 1915, s. 135.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 81
03.04.2015 15:53:45
82
ÇANAKKALE ZAFERİ
eline silah almış bir genç hanım olmadığı, bir milis ya da askerle birlikte savaşan, üstelik askerî eğitim almış keskin nişancı
bir vatansever olduğu akla gelmektedir.
Çanakkale Muharebelerinde savaşan kadın keskin nişancılar konusunda kaynaklarda başka örneklere de rastlamak
mümkün. Nitekim Yeni Zelanda’dan savaşmak için gelen Otago
Birliği’ne mensup bir asker de kendisiyle yapılan görüşmede,
“bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon
düzenlediklerini, bu nişancıyı ele geçirdiklerinde şaşırıp kadın
olduğunu gördüklerini…” aktarmaktadır.13
Mısır’da yayınlanan “The Egyptian Gazette” adlı gazetede
yer alan, bir askerin İskenderiye’den ailesine yazdığı mektubunda, “keskin nişancı kadın” tanımlamasına “kamuflaj yapmış
kadın savaşçı” betimlemesi de eklenmektedir. Askerin mektubundaki ifadeleri şöyledir: “15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa
katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada
çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın
savaşçıların ateşi altında, âdeta cehennemde ilerlemek gibi bir
şeydi bizimkisi. Burada pusuya yatıp çarpışan keskin nişancıların çoğu kadın veya kız. Kendilerini yeşile boyayıp ağaç ve
bodur bitkilerle uyum sağlamışlar.”14
Bu ifadeleri destekler nitelikte bilgiler veren bir İngiliz yüzbaşısı ise anılarında Suvla Limanı’na yaptıkları çıkarma sırasında ele geçirilen kamuflaj yapmış keskin nişancı bir Türk
kızından şöyle bahsetmektedir: “Herkes en hızlı bir şekilde
sahile sürüldü… Türk siperlerindeki keskin nişancılardan bize
ateş edildi. Biraz ateşten sonra çalıların arkasından bir Türk kızı
geliyordu. Kimliğini gösteren bir çeşit yuvarlak işaret diskleri
ve kollarında saatler olduğu hâlde yakalandı. Çalılığa uysun
13 Tunçoku, a.g.e. s. 136.
14 Tunçoku, a.g.e. s. 136.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 82
03.04.2015 15:53:45
83
Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri
diye vücudu yeşil boya ile kamufle edilmişti. Keskin nişancılık
eğitimi almıştı. Başka yakalanan Türk kadınları da vardı.”15
Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde araştırma yaparken kadın savaşçılarla ilgili bilgilere ulaşan Mete Tunçoku, bu
ifadeleri önce, savaş koşullarında ruhsal çöküntüye uğramış
birkaç yabancı askerin hayal ürünü olarak düşündüğünü, ancak asker mektup ve günlüklerini yer, zaman ve olay boyutu
ile birbirleriyle karşılaştırınca bu bilgilerin doğru olduğu kanaatine ulaştığını ifade etmektedir. Hatta ona göre “Arşivlerde
ulaştığı örnekler Çanakkale Muharebelerinde kadın savaşçılar
meselesinin bireysel birkaç olaydan ziyade örgütlü bir eylem
oldukları kanısını güçlendirmektedir.”16
Çanakkale’nin kadın mücahitleri bireysel ya da örgütlü her
nasıl olursa olsun, hepsi de gönüllü olarak savaşa dâhil olmuşlardır. Bu kadınlar savaş zamanı duran üretime katkıda bulunmakla, cephe gerisi için geceli gündüzlü çalışmakla yetinmemişler; kanlarını da vatanları uğruna akıtmayı göze almışlardır.
Çanakkale’de savaşan kadınlarımızın sayısı, hangi cephelerde
ve nasıl savaştıkları bugün için net olarak bilinmemektedir.
Umarız arşivlerde yapılacak yeni çalışmalar, Çanakkale’nin
isimsiz kadın mücahitlerini ve faaliyetlerini gün ışığına çıkarır.
Ancak Çanakkale Cephesi’nde savaşan ve isimleri bilinen iki
mücahidemizi burada zikretmeden konuyu nihayete erdirmek
vefasızlık olur.
Çanakkale Muharebelerine bilfiil katılan kadınlarımızdan
biri Hatice Hanım’dır. Anafartalar’da 56. Fırka’da mücadele eden Hatice Hanım, tanınmamak ve savaş dışı kalmamak
için Ahmet ismiyle Mehmetçiklerimizin saflarında savaşmıştır.
20 Mart 1926 tarihli Zafer-i Milli gazetesine verdiği beyanatta kendisini şöyle tanıtır: “İzmir’in Kemalpaşa (Nif) kazasının
Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum
15 Yazıcı, a.g.m. s. 248.
16 Tunçoku, a.g.e. s. 134, 136.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 83
03.04.2015 15:53:45
84
ÇANAKKALE ZAFERİ
Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. Fırka’da silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim
kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla
dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim…”17
Çanakkale’de çarpıştığı bilinen bir diğer kadın mücahit
ise Zeynep Mido Çavuş’tur. Zeynep Mido, Çanakkale Cephesi’ne çok uzaklardan, üstelik de artık Osmanlı toprağı olmayan
Kosova’dan katılmıştır. Büyük bir vefa örneği göstererek kilometrelerce yolu her türlü zorluk ve meşakkatle aşan Kosovalı
gönüllülerden biridir Zeynep Mido. Gora Dragaş’taki akrabası
İsmet Dırda’nın anlattıklarına göre, savaşa bekâr olarak katılmış
ve burada şehit düşmüştür.18
Son söz
Köyleri, kasabaları erkeksiz bırakan, mektepli gençleri
cepheye koşturan Çanakkale Muharebeleri, tüm Osmanlı yurdunun tek yürek olarak attığı, tüm varlığımızı ortaya koyduğumuz bir savaştır. Büyük bedellerle elde edilmiş büyük bir
zaferdir. Tarihimizin bu altın sayfasında şehitlerimizin, gazilerimizin payı yanı sıra kadınların da çok önemli hizmetleri ve
emekleri vardır. Zaferin her aşamasında hizmet eden bu kadınlar, vatanının varlığı ve dirliği yolunda adanmanın mukaddes
örnekleridir. Onlar, hastanelerin sığdıramadığı yaralıları evlerine almış; hastabakıcılık yaparak gazilerinin yaralarını sarmıştır.
Şehit emanetlerine sahip çıkmış, dul ve yetimleri koruyup gözetmişlerdir. Cephedeki askerin ihtiyaçları için para toplamış,
paranın yetişmediği yerlerde ihtiyaç malzemelerini gece gündüz
çalışarak kendileri üretmiş bu da yetmemiş, eline silah almış,
vatan için savaşmıştır. Çanakkale destanı böyle yazılmıştır.
17 Yazıcı, a.g.m. s. 249.
18 Sofuoğlu, Ebubekir; Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Yarımada Yayınları, İstanbul, 2008, s. 80.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 84
03.04.2015 15:53:45
85
Çanakkale Muharebelerinde Kadınların Faaliyetleri
Çanakkale Muharebelerinde canlanan milli şuur İstiklâl
Harbi’mizin en önemli dinamiği olacaktır. Bu süreçte kadınların gerek cephe gerisindeki gerekse muharebe meydanlarındaki
faaliyetleri Milli Mücadele Dönemi’nde kadınlarımızın daha da
aktif roller üstlenmesine zemin hazırlamıştır.
KAYNAKLAR
Bilgin, İsmail; Safiye Hüseyin Çanakkale’nin Kadın Kahramanı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2013.
Erdemir, Lokman; “Çanakkale Muharebe Meydanlarından İstanbul Hastanelerine Sağlık Hizmetleri”, Süleyman Demirel
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 2012/1,
sayı 15.
Erdemir, Lokman; “Çanakkale Muharebeleri Sırasında İstanbul’da Yardım Faaliyetleri”, Çanakkale Araştırmaları Türk
Yıllığı, Yıl 10, Bahar 2012, Sayı 12.
Kurnaz, Şefika; Balkan Savaşında Kadınlarımız, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2012.
Sarı, Nil - Özaydın, Zuhal; “I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Hilâl-i
Ahmer Cemiyetinin Sağlık ve Sosyal Yardıma Katkıları”, II.
Türk Tıp Tarihi Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, İstanbul, 20-21 Eylül 1990, TTK, Ankara,1990.
Sofuoğlu, Ebubekir; Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Yarımada Yayınları, İstanbul, 2008.
Tunçoku, Mete; Çanakkale 1915 Buzdağının Altı, TTK, Ankara, 2007.
Türkmen, Zekeriya; “Balkan Savaşlarında Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin Osmanlı Ordusuna Yönelik Sağlık Hizmetleri”, Belleten, Sayı 252, Cilt LXVIII ( 68), Ağustos, 2004.
Yazıcı, Nevin; “Çanakkale Savaşı’nda Türk Kadınının Rolü”,
Akademik Bakış, Cilt 5, Sayı 9, Kış 2011, s. 255-258
Lebib Selim, “Türk Kadınlığının Harb-i Umûmî’deki Faaliyeti”,
Tük Yurdu, 22 Teşrinievvel 1331 (4 Kasım 1915),Yıl 5, Sayı
95.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 85
03.04.2015 15:53:45
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 86
03.04.2015 15:53:45
Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi
D. Mehmet DOĞAN
Yazar
Çanakkale; Birinci Dünya Harbi’nin vitrin savaşı. O zamanki dünya hâkimi İngiltere’nin müttefikleriyle açtığı flaş (gösterişli, çarpıcı) cephe. Önce dünyanın en büyük donanmaları,
sonra en güçlü orduları Çanakkale’yi geçmeye çalıştılar.
Çanakkale geçilse İstanbul düşecek…
Osmanlıların sultanı, Türklerin hakanı, Müslümanların halifesinin başkenti düşmanın eline geçecek. Bu Devlet’in sonu
demek, Müslümanların atıf merkezinin tamamen çökertilmesi
demek…
Bu savaşın ve zaferin şiirini Mehmet Akif yazdı. Safahat’ın
6. kitabı Âsım’da yer alan parça destanî (epik) şiirin emsali görülmemiş muhteşem örneği. Şiir olarak da şaheser olduğundan
şüphe yok. Mehmed Akif’in “ruhunun vahyi”ni duyarak yazdığı
şiir, ilhamın ulaşabileceği şahika.
“Çanakkale Şehidlerine” diye bilinen bu şaheser şiiri Mehmet Akif, savaş devam ederken zihninde taşıyor ve zafer haberini yol arkadaşı Teşkilat-ı Muhsusa Reisi Kuşçubaşı Eşref’ten
duyunca Çanakkale’den binlerce kilometre uzakta, Hicaz demiryolu hattında bir tren istasyonunda, El Muazzam’da, bir
gecede hıçkırıklar içinde yazıyor. “Allahım bu şiiri yazmadan
canımı alma!” diye dua ediyor…
87
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 87
03.04.2015 15:53:45
88
ÇANAKKALE ZAFERİ
Bir kâbusun, ferdiyet adına değil; bir millet adına, bir din
adına duyulan yok olma hissiyatının yerini zafer heyecanına
bırakması şiirin bütününde fark ediliyor.
“Şu boğaz harbi nedir?” diye başlayan şiir, çok canlı ve gerçekçi savaş tasvirleri ihtiva ediyor. Savaşın mahiyeti, düşmanın
üstün savaş teknolojisi1*, dünyanın her tarafındaki sömürgelerden toplanmış asker kalabalığı ve her şeye rağmen tevhidi kurtaran askerin olağanüstü ve insanüstü kahramanlığı Mehmed
Akif’e Bedir’i, Kılıçarslan’ı, Selahaddin’i hatırlatıyor.
Bedir İslam’ın ilk harbi; varlık yokluk savaşı.
Kılıçarslan, haçlıları Anadolu’da durduran kahraman Selçuklu sultanı…Anadolu’daki tarihimizin kesintiye uğramamasını sağlıyor.
Selahaddin, Kudüs’ü işgalden kurtaran büyük kahraman.
O yüzden “Şarkın en sevgili sultanı.”
Çanakkale’de savaşan asker kanıyla tevhidi kurtarıyor ve
Hz. Peygamber’in kucak açtığı bir şahsiyet olarak övülüyor.
Mehmed Akif, şiiri savaşın sıcağında yazıyor ve bu zaferin
doğurduğu gelecek ümidini ifade ediyor.
Çanakkale’yi görmeden destanını yazdı,
Sakarya’yı yaşadı, fakat yazmadı
Mehmed Akif, Millî Mücadele’nin başlangıç safhasında dâvet üzerine “İslam şairi” kimliği ile Ankara’ya geçti, Anadolu’nun ihtilaflı bölgelerinde, cephelerde dolaştı; halkı İslam’ı
boğmak isteyen emperyalizmle mücadeleye çağırdı. Sakarya
Savaşı sırasında Ankara’yı terk etmeyenlerdendi.2
1
* Mesela ilk defa Çanakkale’de uçak, savaş maksatlı kullanılmıştır. Bu,
Akif’in şiirinde “Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyare” mısrası ile ifade
edilir.
2
Mehmed Akif’in Ankara’ya davet edilişi, geçişi, burada “İslam şairi” olarak karşılanışı ve Ankara’daki hayatı konusunda bkz. D. Mehmet Doğan:
İslam Şairi İstiklâl Şairi Mehmed Akif. Ankara, 2008 sf. 41-82
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 88
03.04.2015 15:53:45
89
Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi
Sakarya Muharebelerinin top seslerini Ankara’da duydu
fakat Sakarya’nın şiirini yazmadı…
Ankara’da yazdığı İstiklâl Marşı, Çanakkale Şehidlerine şiiri
ile aynı zeminde yazılmış bir metin ve bir kimlik tanımlaması.
Mehmed Akif onu ısrar üzerine, mecbur kaldığı için yazdı. Yazdığında Milli Mücadele’nin elle tutulur bir başarısı sözkonusu
değildi, aksine Yunan kuvvetleri Batı Anadolu’da ilerliyordu.
Millî Mücadele’nin kazanılmasında bu şiirin de payının olduğunda şüphe yoktur.
İstiklâl Marşı’nın kabul edildiği 1921 yılının Mart ayı, Yunan kuvvetlerinin taarruza geçtiği bir dönemdir. 23 Mart’ta
Yunan ordusunun Bursa ve Uşak cephelerinde ileri harekâtı
başlamıştır. 25 Mart’ta Sapanca’yı, 26 Mart’ta Adapazarı’nı işgal
etmişler, 27 Mart’ta İnönü’ye taarruza geçmişler, ertesi gün,
Kanlısırt ve Metristepe’yi ele geçirmişlerdir. Bu sıkıntılı zamanda BMM’nin Muhafız Taburu Batı Cephesi’ne sevk edilmiştir.
Hâkimiyet-i Milliye’nin 28 Mart nüshasında, birinci sayfanın sol alt köşesinde, üç sütun üzerine “Cephelerde kahraman mücahidlerimize” başlığı altında Mehmed Akif’in Berlin
Hatıraları şiirinin bir bölümü yayımlanmıştır. Bilindiği üzere,
Mehmed Akif bu şiiri, Çanakkale muharebeleri devam ederken
yazmıştır. Şiirin birinci bölümünde cephelerde savaşan, alınları
dine en son istihkâm olan büyük mücahidlerden sebatı kesmemeleri, sonuna kadar mücadele etmeleri istenmekte, “korkma”
diye başlayan ikinci kısımda ise savaşan askerlerin, büyük mücahidlerin cevabı şiirleştirilmektedir.
Huda rızası için ey mücahidîni kiram
…..
Huda rızası için ricat etmeyin
-Korkma
Cehenenem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 89
03.04.2015 15:53:45
90
ÇANAKKALE ZAFERİ
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun
Meğer ki harbe giren son nefer şehid olsun
….
Değil mi cebhemizin sinesinde iman bir,
Sevinme bir, acı bir; gaye aynı, vicdan bir,
Değil mi ortada bir sine çarpıyor...Yılmaz.3*
Cihan yıkılsa, emin ol bu cebhe sarsılmaz.4
Mehmed Akif’in Çanakkale için sadece Çanakkale Şehidlerine şiirini değil, Berlin Hatıraları’nın sonundaki bu şiiri de
yazmıştır. Bu şiir de Türkiye’den, uzakta, bir hayli kuzey ve
batıda Berlin’de yazılmıştır. Mehmed Akif, Almanlara esir düşen
İngiliz ve Fransız sömürgelerinden toplanmış askerleri aydınlatmak için Berlin’de bulunduğu süre içinde sürekli Çanakkale
Cephesi’ni düşünmüştür. Bu cephedeki savaşın seyri üzerine
etrafında bulunan askerlerden bilgi almaya çalışmıştır. Ve nihayetinde bu şiiri yazmıştır. Şiirin altındaki tarih ilgi çekicidir:
18 Mart 1915!5*
Bu tarih Çanakkale Deniz Zaferi’nin tarihidir!
Mehmed Akif, o zamanın haberleşme imkânları ile Berlin’de, deniz zaferinden hemen haberdar olup şiiri böylece
bitirerek tarihlemiş olabilir mi? Bu hususta bir bilgiye sahip
değiliz.
Çanakkale Şehidlerine ikinci millî marşımız!
İstiklâl Marşı’nı bir tarafa bırakalım. Mehmet Akif’in “millî
marş” mahiyetinde bir şiiri daha var ki resmî koruma olmadan,
hiçbir mecburiyet yokken sürekli okunmaya devam ediyor.
Bu, “Çanakkale Şehidlerine” diye bilinen muhteşem şiirdir. Bu
3
Kitap hâlindeki baskılarda “Değil mi sînede birdir vuran yürek...Yılmaz.” şeklindedir.
4
D.M.Doğan, a.g.e, sf. 76-79
5
* 5 Mart 1331, 1917’de takvim düzeltme maksadıyla Juliyen takviminden Gregoryen takvimine geçildiğinden, daha önceki yıllar için 13 gün
ilavesiyle 18 Mart’a tekabül etmektedir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 90
03.04.2015 15:53:45
91
Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi
şiir, edebiyatımızın daha önce örneği olmadığı gibi sonra da
benzeri yazılmamış olan muazzam bir destanî örneğidir. Biz
Çanakkale’nin ruhunu ondan öğreniriz. O olmasa Çanakkale
Zaferi önemsiz sayılmazdı elbette. Fakat bu edebî metnin Çanakkale Muharebelerinin ve muzafferiyetinin öneminin kavranmasında nasıl büyük bir rolü olduğunu görmemek mümkün
değildir.
Bildik kelimelerle yazılmış bu şiirin vazgeçilmezlik sırrı
belki de şairin “ruhunun vahyini” duyarak yazmasından kaynaklanır. Bazı kelimeleri, bugün gençler tarafından bilinmemektedir ama bu onun tesirini azaltmamaktadır. Millî günlerde,
Çanakkale ile ilgili toplantılarda onun okunmaması mümkün
değildir. Sunucular ondan mısralar aktarır, konuşmacılar sözlerini bu şiirle takviye eder ve nihayet güzel şiir okuyan birisi
baştan sona okur. Hiçbir şiir, hiçbir metin onun yerini tutamaz.
Mehmed Akif’in bu şiiri Arabistan görevi sırasında yazdığı,
seyahatte beraber olduğu Teşkilat-ı Mahsusa reislerinden Eşref
Sencer Kuşcubaşı’na dayanılarak iddia edilmiştir.6 Bu iddia,
bize şiiri 1915 yılının ikinci yarısına tarihleme imkânını veriyor. Eğer böyle ise, şair şiiri yayımlamakta aceleci davranmamıştır. Safahat’ın 6. Kitabını teşkil eden Âsım’ın Sebilürreşad’da
tefrika edilişi sırasında, bu şiir parçasının 10 Temmuz 1340
(1924) nüshada yayımlandığı bilinmektedir. Bu durumda, Çanakkale Şehidlerine şiirinden kamuoyunun 1924 yılında haberdar olduğunu söyleyebiliriz.
Aslında Mehmed Akif Çanakkale ile ilgili şiir yazmakta yalnız değildir. Bir hayli şair ve yazarımız Çanakkale’yi yazmış,
bu şiirlerin önemli bir kısmı döneminin dergilerinde, şiir kitaplarında yer almış, daha sonra da kahramanlık şiirleri antolojisi kavramı içinde ifade edilebilecek kitaplarla okuyuculara
ulaşmıştır. Bu anlamda diyebiliriz ki hayli zengin bir Çanak-
6
Cemal Kutay: Necid Çöllerinde Mehmed Akif. İstanbul 1992
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 91
03.04.2015 15:53:45
92
ÇANAKKALE ZAFERİ
kale edebiyatı vardır ve daha sonra da bu edebiyata ilâveler
yapılmıştır.
Çanakkale edebiyatı ve “Edebî heyet”
Çanakkale edebiyatını harekete geçiren unsurlar arasında
Başkumandanlık Vekaleti İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün organizasyonunu ihmal etmemek gerekir. Bu müdürlük 1915
yılının Haziran ayında İstanbul’da bulunan edebiyat ve güzel
sanatlarla ilgili şahsiyetlere birer yazı gönderip Çanakkale Harb
sahasını ziyaret ederek hissiyatlarını halka ve gelecek nesillere
aktarmalarını duyurmuştur. “Edebî Heyet” denilen bu grup, 11
Temmuz 1915 Pazar günü sol kollarında çift yeşil defne dalından işaretli hakî keten elbiseleriyle Sirkeci Garı’nda bir araya
gelmiş, onları taşıyacak tren de saat 8.00’de hareket etmiştir.7
Edebî Heyet’te şu isimler yer almaktadır: Ağaoğlu Ahmet,
Orhon Seyfi (Orhon), Enis Behiç (Koryürek), Alaeddin (Gövsa),
Ali Canip (Yöntem), Celâl Sahir (Erozan), Hıfzı Tevfik (Gönensay), Hamdullah Subhi (Tanrıöver), Hakkı Süha (Gezgin),
Ömer Seyfeddin, Mehmet Emin (Yurdakul); ressamlar: Çallı
İbrahim, Nazmi Ziya; mûsıkîşinaslar: Rauf Yekta, Selahaddin ve
Yusuf Razî8*. Yazar Müfid Ratib yolda hastalanmış, Uzunköprü’den dönmüştür. Heyetin rehberleri Erkân-ı Harb (kurmay)
Binbaşı Edib, Yüzbaşı Hulusî Bey’dir.
Davetin daha fazla şair, yazar ve sanatçıya gönderildiği tahmin edilebilir. Mesela, Tevfik Fikret’in de davet edildiği, fakat
hastalığından ötürü katılamadığı söylenmektedir.
Katılanlar listesinde o zamanın orta yaşlı yazar ve şairleri
yanında, Orhan Seyfi ve Enis Behiç gibi genç edebiyatçılar da
vardır.
7
Ziver Tezeren: Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi. (bs.
yeri yok) 1990?
8
* Bu iki isim hakkında bilgi bulamadık. Yusuf Razî, şair ve bestekâr Leyla
Hanım’ın oğlu olabilir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 92
03.04.2015 15:53:45
93
Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi
Gidiş ve dönüş hariç, 10 günlük bir seyahat sözkonusudur.
(Dönüş vapurla yapılmıştır.) Gelibolu’da 5. Ordu Kumandanı
Mareşal Liman von Sanders, karargâhında ziyaret edilerek işe
başlanmış, daha sonra Ârıburnu ve Seddülbahir’deki harb sahaları gezilmiştir. Heyettekiler mümkün olduğu kadar düşmana
yakın siperlere kadar götürülerek savaşın havası hissettirilmeye
çalışılmıştır. Gerçekten kara savaşlarının devam ettiği bu dönemde harbin bütün vechelerini görmek ve hissetmek mümkündür. Kan ve barut kokuları alınmakta, savaşın meydana
getirdiği hasarlar çıplak gözle görülmektedir.
İtilaf Devletleri’nin muazzam deniz güçlerinin başarısızlığından sonra 25 Nisan’da çıkarma başlamış, her iki taraf da ağır
kayıplar vermiştir. Temmuz ayının bugünlerinin son saldırı öncesi çıkarma yapmayı planlayan düşman tarafın bekleme dönemi olduğu tahmin edilebilir. Edebî Heyet’in ayrılmasından on
gün kadar sonra İtilaf güçleri son hamlelerini yapmışlar ve yeni
kuvvetler çıkararak başlattıkları bu saldırı da 8-9 Ağustos’ta
püskürtülmüş, son olarak 21 Ağustos’aa Anafartalar zaferinden
sonra savaşın kaderi belli olmuştur.
Edebî Heyet’te yer alan şair ve yazarların önemli bir kısmı
Çanakkale ile ilgili olarak şöyle veya böyle eser ortaya koymuştur. Ebedî heyette yer almayan şair ve yazarların katılmasıyla
güçlü bir Çanakkale edebiyatı ortaya çıkmıştır. Heyette yer
almayan Abdülhak Hamid (Tarhan), Yahya Kemal (Beyatlı),
Midhat Cemal (Kuntay), Ziya Gökalp, Faik Ali (Ozansoy) gibi
dönemin meşhur şairleri yanında, sonradan romanlarıyla meşhur olacak Hüseyin Rahmi (Gürpınar) gibi bazı gençler de bu
edebiyatta yerini almıştır.
Elbette burada ismi zikredilen veya zikredilmeyen edebiyatçıların eserleri önemlidir ve Çanakkale mahşerinin bugüne
yansıtılmasında mühim rolleri olmuştur. Fakat Mehmed Akif’in
Çanakkale Şehidlerine şiiri bütün bunların fevkinde bir tesir
icra etmiştir. Tek başına bir Çanakkale edebiyatı olan Âsım’ın
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 93
03.04.2015 15:53:45
94
ÇANAKKALE ZAFERİ
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi” bölümü, bu
bölümün içinde yer alan “Yaralanmış temiz alnından uzanmış
yatıyor/Bir hilâl uğruna, yâ rab, ne güneşler batıyor.” beytiyle
başlayan kısmı bütün bir Çanakkale edebiyatına denk sayılabilir.
Mehmed Akif’le ilgili ilk kitabın müellifi, dönemin büyük
edebiyatçılarından Süleyman Nazif’in Çanakkale Şehidlerine
şiirini okuduktan sonra, “Allah’ın şehitleri olduğu gibi şairleri
de var.” dediği rivayet edilir!
Mehmed Akif, Çanakkale Muharebelerini yakından müşahade etme imkânı olmadan, harb sahasını görüp savaş havasını
koklamadan, binlerce kilometre uzakta iki şiir yazmıştır. İlki
kuzey ve batıda Berlin’de, ikincisi güney ve doğuda, Arabistan’da, El-Muazzam’da. Görenler hissiyatlarını konuşturmuş,
eserlerine yansıtmıştır. Buna rağmen binlerce kilometre uzakta
bulunan Mehmed Akif, Çanakkale’nin şiirini bütün gerçekliği,
şumûlü ve en ihatalı hâliyle kaleme almıştır. Böylece bize vazgeçilmez, her okunuşunda hissiyatımızı ayağa kaldıran, muazzam bir destanî eser armağan etmiştir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 94
03.04.2015 15:53:45
Çanakkale’nin Şehidleri ve Şairi
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 95
95
03.04.2015 15:53:45
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 96
03.04.2015 15:53:45
İmanın Zaferi Çanakkale ve
Edebiyatımıza Akislerinden
Birkaç Damla
Prof. Dr. Mustafa İ. UZUN
Marmara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Kibriyâ nûr-ı nigâhı yetişip ordumuza
Kudret-i lâ-yetenâhî yetişip ordumuza
Aşk-ı kudsiyyet-i şâhî yetişip ordumuza
Lâkin imdâd-ı İlâhî yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden*
I
. Dünya Savaşı yıllarında 3 Kasım 1914 - 9 Ocak 1916
tarihleri arasında, İstanbul’u işgal etmek isteyen İngiliz
ve Fransızlar, yanlarında sömürgelerinden getirdikleri askerlerden oluşan müttefik kuvvetleriyle Çanakkale Boğazı’nı
geçmeye çalışmışlardı. Osmanlı ordusunun, müttefiklerin
deniz, kara ve hava birlikleriyle Çanakkale Boğazı ve çevresinde yaptıkları deniz, kara ve hava savaşları, Çanakkale
Cephesi veya Çanakkale Savaşları adıyla anılmıştır. Savaşın
düğüm veya dönüm noktasını ise Çanakkale’ye “geçilmez”
damgasını vuran Osmanlı ordusunun gücünü bir kere daha
dünyaya tescil ettirdiğini gösteren ve günümüzde de kutlamaların yapıldığı 18 Mart Deniz Zaferi teşkil etmektedir.
Bir yıl süren şiddetli kara savaşlarından da netice alamayan
müttefikler, sonunda Çanakkale Cephesi’nden çekilmek zorunda kalmışlardır.
*
Nigâr Hanım Sultan Reşâd’ın Gazelini Tahmis’den
97
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 97
03.04.2015 15:53:45
98
ÇANAKKALE ZAFERİ
Günümüzde “İmanın Zaferi” olarak takdim edilmekten kaçınıldığına şahit olduğumuz bu büyük başarıyı, vatanperverlik,
şehâdet, gazilik, ölümden korkmamak, ferâgat ve fedâkarlık
gibi dinî-ahlaki özelliklerinden soyutlayarak, neredeyse bütünüyle göz ardı edilmek istenen bu yönüyle ortaya koymak,
hâlimiz ve geleceğimiz bakımından daha önemli görünmektedir. Konuyu bu yazının sınırları içinde lâyık olduğu şekilde ele
almaya imkân yoksa da şu hususları hatırlamak da yeterli fikir
verebilecektir.
Çanakkale Zaferi neden “İmanın Zaferi” idi, neden günümüzde de böyle kabul edilmelidir?
Bilindiği üzere müminler daima “Düşmanlarınız için gücünüz yettiğince kuvvetli hazırlıklar yapınız!” emr-i ilâhisine1
uygun bir şekilde güçlü ve hazırlıklı olmalıdır. Sultan II. Abdülhamid de saltanatı yıllarında, düşmanların bu boğaza saldıracaklarını öngörerek Çanakkale’de yeni tabyalar inşa ettirmiş
ve buraları devrin en gelişmiş silahları, toplarıyla donatarak
tahkim ettirmiş, “devlet-i aliyyenin gücü yettiğince” kuvvetli
hazırlıklar yaptırmıştı.
Nitekim savaş başladığında Beylerbeyi Sarayı’nda hal’ edilmiş padişah sıfatıyla yaşamakta olan II. Abdülhamid, kendisini
Çanakkale Şavaşı’nın başladığından haberdâr etmek ve ortaya
çıkacak tehlikelere karşı onu Konya’ya nakletmek üzere izin
isteyen Sultan Reşad’ın Dışışleri Bakanı Talât Paşa’ya: “Padişahımıza söyleyin! Ben Çanakkale’yi zamanında çok güzel bir
biçimde savunmaya hazırlamıştım. Oradan hiçbir donanmanın Boğaz’ı aşması mümkün değildir.” derken2 Anadolu
ve Rumeli Hamidiye bataryalarını inşa ettirdiğini ve bu arada
1
Enfâl, 8/ 60.
2
Sultan Abdülhamid’in bu cevabı ve bu yazıda devamını aktaramadığımız
sözleri, başlı başına ele alınıp dersler çıkarılacak mahiyettedir. Ayrıca
korkak sıfatı kendisine yapıştırılmaya çalışılan Abdülhamid Han’ın, cesaret, vatanperverlik, tarih şuuru ve siyaset bakımlarından nasıl bir padişah
olduğunu da ortaya koymaktadır.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 98
03.04.2015 15:53:45
99
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
diğer tabyalarda yaptırdığı savunma onarımlarını kastetmekteydi. Nitekim Namazgâh Tabyası ile Rumeli Mecidiye Tabyası arasında yer alan Rumeli Hamidiye Tabyası ile karşısındaki
Anadolu Hamidiye tabyaları Çanakkale Savaşlarından tam 29
yıl önce 1896 yılında Sultan Abdülhamid tarafından yaptırılmış
ve devrin en modern topları ile donatılmıştı. Şunu da eklemekte büyük fayda vardır ki sanat tarihçilerine göre “bu tahkimat
Osmanlı dönemi Türk askerî mimarisinin en başta gelen örneklerinden biridir ve Türk tarihi bakımından olduğu kadar
Türk askeri yapı sanatı bakımından da büyük değere sahiptir.3
Savaş başladıktan sonrası ordunun tâbiyesine, savaş planlaması ve çarpışmalar esnasında askerlerin üzerine düşenleri
hakkıyla yapabilmesine kalmıştı. Buna bir de “niyeti” eklemeliyiz. Vatanı, Mehmed Akif’in cümlesiyle “harîm-i İslamı çiğnetmemek” niyetini… Bu uğurda şehit olmak, gazi kalmaktaki
iman kararlılığını… Vatan sevgisinin imandan kaynaklandığı
inancını… Gerisi “Allahın dininin yaşamasına, hâkim olmasına destek verirseniz o da size her hâl ü kârda yardım eder.”4
ölçüsünü koyan Rabbimizin lütuf ve ihsânına, nusret-i İlâhisine
kalır.
Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasında, kulun kendine düşeni yapması ve Allah’ın meded ü inâyetiyle zuhur ettiği aşikâr
olan şu üç başarı çok önemli olmuştur:
1. Küçük bir mayın gemisi olan Nusret, geceleri çalışarak,
elindeki mayınları Boğaz’ın gerekli yerlerine döşedikten sonra
geride kalan 20 kadar mayın ile müttefik donanmasının hücûma geçmesini beklemek üzere sâlimen limanına dönmüştü.
Ancak durumu tespit eden düşman, bu mayınları temizleyerek
deniz yolunu 18 Mart sabahı başlayacak olan büyük taarruza
hazır ve tehlikesiz hâle getirmişti. Büyük zorluklarla gerçekleştirdiği bu tahkimâtın düşman tarafından yok edilmesi üzerine
3
Semavi Eyice, “Çanakkale Hisarı”, TDV İslâm Ansiklopedisi, VIII, 205.
4
Kur’ân-ı Kerîm, Muhammed 47, 7, el-Hâc 22, 40.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 99
03.04.2015 15:53:45
100
ÇANAKKALE ZAFERİ
Nusret, tekrar sessizce Boğaz’a, Boğaz’ın karanlık ve serin sularına açılmış, elinde kalan az sayıdaki mayını, bu sefer, düşmanın temizlediği sahaların dışındaki en umulmadık yer olan
Karanlık Liman bölgesine kıyıya muvâzi bir şekilde döşemişti.
Düşmanın yenilmez armadası tarafından fark edilemeyen bu
yeni tahkimât, ertesi sabah, Boğaz’ın mayınlardan temizlenmiş
olduğu düşüncesiyle rahat hareket eden müttefik donanmasına
ait gemilere, Osmanlı istihkâmlarını daha yakından dövmek
için kıyıya yaklaşarak ateşe başlama cesareti vermişti. Böylece
düşman zırhlıları aynı zamanda Osmanlı toplarının menziline
de girmiş oluyorlardı. Sonunda büyük düşman zırhlılarından
Buvet, Ocean, İrrestıble gemileri bu mayınlara çarptıkları gibi
bataryalardan açılan Osmanlı top ateşinin da tesiriyle kısa zamanda sulara gömülmüştü. Bu da müttefikler için, deniz harekâtının kaderini etkileyen büyük bir kayıp ve esaslı bir başarısızlık doğurmuştu.
2. Bataryalardan yapılan ateşin hangi şartlarda ve ne sıkıntılarla yapıldığını ve buna rağmen nasıl etkili olduğunu görmek
için şu tek misal yeterlidir:
Koca Seyyid’in görev yaptığı Rumeli Mecidiye Topçu Bataryası, ağır düşman bombardımanı altında kalmış, cephaneliğine isabet eden top mermisiyle büyük zâyiat ve şehit vermişti.
Toz duman kalkıp da Koca Seyyid bataryada arkadaşı Niğdeli
Ali’den başka sağ kalan olmadığını anlayınca, hasar görmemiş
tek topun namlusuna, aslında vinç yardımıyla sürülebilen 215
okkalık mermiyi (276 kilo) mucizevî güçle kaldırarak arkadaşının da yardımıyla namluya sürmüş, nişan alıp ateşlemişti. Bu
mermi düşmanın Ocean adlı büyük zırhlısını kıç tarafından
vurmuş, dümeni hasar gören dev zırhlı, başıboş kalınca Nusret’in döşediği mayına çarpmış ve yan yatarak sulara gömülmüştü.
Düşünelim, bataryadan kalan iki asker, birkaç mermi, bunlardan birini mucizevî bir güçle namluya süren bir kahraman,
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 100
03.04.2015 15:53:45
101
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
ateşlendiğinde, koca zırhlının dümenine isabet ederek onu
batıran o mermi!.. Bunlar te’yid-i ilahî olmadan mümkün olabilir mi? Nitekim durumdan haberdar olan batarya komutanı
Seyyid’i tebrike gelmiş, onu orada onbaşılık rütbesiyle taltif
etmiş, bu yiğidin top başında gösterdiği mucizevî gücü tarihe
kaydetmek üzere, kahramanlığının resmini çektirmek istemişti.
Seyyid onbaşıdan mermiyi aynı şekilde namluya yerleştirmesi
istenince, birkaç kere denemesine rağmen başarılı olamamış,
etrafındakilerden utanarak “Komutanım, mahsustan olmuyor! Ben bu mermiyi Allah’ın yardımıyla kaldırmışım.” deyince, bu kahraman, merminin ahşaptan yapılmış benzerini
sırtına alarak resim çektirmek durumunda kalmıştı.
3. Öte yandan Gelibolu’yu arkadan zaptederek Boğaz’a
inmek isteyen donanmanın çıkarma kuvvetleri, hesap ettikleri Kabatepe kumsalı yerine, akıntının tesiriyle farkına varmadan sürüklenip dik yamaçların kestiği dar bir kıyı şeridi
olan Arıburnu’na çıkmışlardı. Burada arazi şartlarının önlerine
koyduğu zorluklara bir de beklemedikleri bir mukavemetle
karşılaşarak erimelerini eklersek, Boğaz’daki donanma kuvvetlerine yardım etmek şöyle dursun, büyük zâyiat vermişler ve
kendi canlarını bile zor kurtarmışlardır.
Yuvarlak hesapla, iki yıl boyunca irili ufaklı örnekleri çoğaltılabilecek bu gibi fevkalâde hadiseleri, konuyla ilgili âyet ve
hadislerde mevcut müjdeler yanında, Hz. Peygamber ve ashabının, savaş ve gazalarında yaşanmış örnekleri de hatırlayarak,
ilâhi destek ve himmet, yahut imanın gücü veya zaferi olarak
izah etmekten başka sağlam bir açıklama olabilir mi?!.
İşte bu sebeplerle Çanakkale Muharebeleri, Türk kültür,
edebiyat ve sanatında çok sayıda şiir, roman, tiyatro, makale,
asker ve komutanlarla yapılan birçok röportaj5 ve hâtıra türünde yazılar yanında müstakil incelemelerle, resim ve fotoğraf
sanatlarının ortaya koyduğu tarihi malzemeyle, mûsıkîmizin
5
Ruşen Eşref, Çanakkale’de Savaşanlar Dediler ki, (s.?Ankara 1990).
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 101
03.04.2015 15:53:45
102
ÇANAKKALE ZAFERİ
şarkı, türkü ve marş gibi formlarında ölümsüzleşmiş şanlı bir
müdâfaanın tarihidir.6
Bu birikimin Türkçedeki zenginliği, çeşitliliği, savaşın ve
başarının büyüklüğüne yakışacak ölçüde olmasa da Türk tarihindeki pek çok zafere ve benzeri başarıya kıyasla, kemiyet ve
keyfiyet itibariyle ciddi derecede bereketli olmuştur.
Bu eserleri genel olarak, savaşın cereyanı sırasında ortaya konulanlar ile kesin galibiyetin sağlandığı, müttefiklerin
Çanakkale’den çekildikleri 9 Ocak 1916 tarihinin ardından
başlayarak günümüze kadar yazılanlar şeklinde iki ana grupta
toplamak mümkündür. Ayrıca savaşın sürdüğü devrede yazılanları da, Deniz Zaferinin kazanıldığı 18 Mart’ın ardından
ortaya konulanlarla, kara savaşlarının devam ettiği devrede kaleme alınanlar sûretinde iki kısımda ele almak, özellikle bunların muhtevalarını daha doğru bir şekilde kavramak ve ortaya
konmuş olan birikimi, daha anlaşılır biçimde değerlendirmek
bakımından önemlidir.
Nitekim Deniz Zaferinin hemen ardından Mehmed Akif’in
Berlin’de bulunduğu sırada büyük bir endişe içinde harita üzerinde takip ettiği ve savaşın sıcaklığını derinden duyarak kaleme aldığı şiir Safahat’ın “Berlin Hatıraları” adlı 5. kitabında
neşredilmiştir. Aşağıdaki mısralarda “Ey mücâhidîn-i kirâm!”
diye seslendiği Mehmetçiği düşmanların o topraklara ayak basmasını önleme konusunda her türlü fedâkarlığı yapmaya dâvet
etmesi, savaşın bu devredeki atmosferini ve başarının sadece
Osmanlı için değil bütün âlem-i İslam için ne kadar önemli
olduğunu ortaya koyan eserlerin en kıymetlisidir:
Hüdâ rızâsı için ey mücâhidîn-i kirâm!
Sebâtı kesmeyiniz, çünkü, sâde sizde ümîd;
6
Geniş bilgi için bk. Mustafa Uzun, “Çanakkale (Edebiyat)”, TDV İslâm
Ansiklopedisi, VIII, 208-210.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 102
03.04.2015 15:53:45
103
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
Eğer bu fedakârlık yapılmaz, yapılamazsa dünyayı yaşanmaya, insanları uğrunda yaşamaya lâyık kılan tevhid nûrunun
kaynağı olan vatan elden gittiği gibi o nur da söner. Hakk’ın
yabancılara yasak olan harimi yıkılır.
Dönerseniz ebediyyen söner gider Tevhîd,
Harîm-i Hak yıkılır savletiyle evhâmın.
Çünkü bugün elde tutulan Çanakkale’ye düşman ayak basarsa, İslam’ın yaşadığı, dinin bütün medeniyetiyle varlığını
sürdürdüğü, 350 milyon Müslüman’ın candan bağlı olduğu
hilâfet merkezi, İstanbul, bir anda yerlere geçerek yok olur:
O elde tuttuğunuz yer hayât-ı İslâm’ın
Yegâne ukdesidir. Yâd ayak basarsa eğer,
Olur me’âlimi dînin bir anda zîr ü zeber!
Ümîdi sizde kalan üç yüz elli milyon can
-Ki hasta göğsünü yıkmakta şimdiden heyecanKopup damarları şîrâzesiz kitâba döner;
Kalır sahâifi yerlerde rast gelen çiğner!
Minareler gökyüzünü sinesinden sökülür, buralarda okunan ezanlarla fezâya yükselen tevhid sadâsı, onun 24 saat durmaksızın cihana haykırdığı tevhid inancının en güzel cümleleri
ortadan kalkar, iftihar ettiğimiz bütün güzellik ve özellikler bir
serap hâline gelir.
Minâreler sökülür sînesinden âfâkın;
Fezâya söylemez artık lisânı Hallâk’ın!
On üç, on üç buçuk asrın ne varsa kalbinde,
Hayât-ı mâziyemizden, şu ân için, zinde;
Boğar da hepsini bir bir tutup tutup nisyân,
Bütün mefâhirimiz bir serâb olur o zaman!
Göçer hazîre-i târîhe Beyt’i Mevlâ’nın;
Çürür gider ayak altında göğsü Kur’ân’ın!
Akif Bey, bu zafer elde edilemezse olacakları saymaya devam eder:
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 103
03.04.2015 15:53:45
104
ÇANAKKALE ZAFERİ
Bilirsiniz ki, hemen, yüz yüz elli yıldır, biz,
Ne varsa elde verip muttasıl çekilmedeyiz!
Ömer’lerin, Yavuz’un biz vefâsız evlâdı,
Sıyânet eylemedik yâdigâr-ı ecdâdı.
Ne yâr-ı candı o, lâkin biz olmadık ona yâr;
Sonunda parçalanıp yurdumuz, diyâr diyâr,
Küçüldü öyle ki: Yoktur yaşatmak imkânı,
Dönüp de arkaya nâmûsu, dîni, vicdânı!
Evet, bu hisler için bir mezâr olur ancak,
Kalırsa elde nihâyet beş on karış toprak!
Şâir, aşağıdaki mısralarda, tekrar Mehmetçiğe yalvarır: Allah rızası için düşmanla çarpışmaktan vazgeçmeyin! Onların
karşınıza yığdıkları yüz binlerce askerden, sayısız ve çeşitli
silahlardan, yüzlerce gemiden korkmayın, savaşmaktan yüz
çevirmeyin, Vatanın hâline acıyın!
Enîn içinde vatan... Kıymayın şu mazlûma,
Hüdâ rızâsı için ric’at etmeyin!..
Şâirin bu endişeli, ama samimi hattâ bazen acıklı yalvarmalarına karşı Mehmetçiğin gür sesi tarihin derinliklerinden,
ufukların ötesinden gelen bir şimşek çakmasını, gök gürlemesini andıran bir sadâ ile vatanın bütün evlatlarına cevap verir:
Korkma!..7
7
Bilindiği gibi Mehmed Akif İstiklâl Marşı’na da “Korkma!” nidâsıyla başlamıştır. Bu söz, kendisinin şâirliği tenkit edilmek istendiğinde Akif’in
muhaliflerinden çok onun fikriyatını paylaştığını söyleyenlerce de ileri
sürülmüştür. Belki samimi fakat bir değerlendirme hatasına dayanan bu
zayıf ve isabetsiz tenkit, İslam’ın ilk yıllarına kadar giden ve Efendimiz
ile Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh arasında cereyan eden bir konuşma
hatırlandığında kendiliğinden ortadan kalkıverir: Bilindiği gibi bu nidâ,
Kur’ân’dan iktibas edilmiştir. Hicret yolunda saklandıkları mağaranın
önüne kadar gelerek Tevhid nurunu söndürmek isteyen Mekkeli müşriklere yakalanacaklarını düşünüp endişe eden, Hz. Peygamberin, yâr-ı
gârı, mağaradaki arkadaşı, Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’de “mağaradaki iki
kişinin ikincisi” olarak kendisini andığı ve ileride İslam’ın ilk halifesi
olacak Hz. Ebû Bekir’e “lâ tahzen!/korkma!” demesinden mülhemdir.
“Lâ tahzen innellâhe ma’anâ/Korkma, Allah bizimledir!” demektir. Edebî
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 104
03.04.2015 15:53:45
105
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
Bu ses Çanakkale’de Osmanlı’nın şahsında bütün İslam
dünyasını ve Müslümanları topyekün yok etmek isteyen düşmanlara karşı, onların hâin emellerine aslâ ulaşamayacaklarını
haykıran Mehmetçiğin, cephe gerisine, zafer için kanı ve canı
pahasına Allah’ın, Resûlü’nün, imanının desteğine güvenerek
verdiği kesin bir teminattır.
Aşağıdaki mısralar ile bütün şiir deniz zaferinin kazanıldığını öğrenen Akif’in, savaşın bu zorlu ama muhteşem bir zaferle
neticelenen başlangıcında yazdığı bir şiirdir. Bu manzumeyi,
Çanakkale Şehitlerine adıyla anılan muazzam şiirinin habercisi,
öncüsü kabul etmek gerekir.
Biz buna “I. Çanakkale Şiiri” demekte bir beis görmüyoruz:
- Korkma!
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i nâmûsun?
Meğerki harbe giren son nefer şehîd olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar;
Değil mi cephemizin sînesinde îman bir;
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün,
Arap’la, Kürt ile bâkîdir ittihâdı bugün;
Değil mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihân yıkılsa, emîn ol, bu cephe sarsılmaz!
Nasıl ki yarmadan âfâkı pâre pâre düşer,
Hüdâ’yı boğmak için saldıran cünûn-i beşer;
Nasıl ki nûr-i hakîkatle çarpışan evhâm;
Olur şerâre-i gayretle âkıbet güm-nâm,
terimiyle söyleyecek olursak burada telmih veya mana olarak bir iktibas
sanatı söz konusudur.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 105
03.04.2015 15:53:45
106
ÇANAKKALE ZAFERİ
Şu karşımızdaki mahşer de öyle haşrolacak.
Yakında kurtulacaktır bu cebhe...
- Kurtulacak?..
Bu müjdeyi kahraman Mehmetçik’ten alan, daha doğrusu
ona söyleten şâirimiz arkada bıraktığı vatanının, düşman çizmeleri altında çiğnenmeyeceğinden emin olarak Berlin’de kendine düşen görevleri daha bir aşkla yapacak ve zafer haberlerini
büyük bir ümitle bekleyecektir:
Demek yıkılmayacak kıble-gâh-ı âmâlim...
Demek ki ölmüyoruz...
Haydi arkadaş gidelim!8
Berlin: 5 Mart 1331
18 Mart 1915)
Çanakkale’nin en zengin şekilde aksini bulduğu edebî mahsulleri ise zenginliği sebebiyle aşağıdaki başlıklar altında incelemek mümkündür: Eski Edebiyatta, Yeni Türk Edebiyatında,
Halk Edebiyatında, Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatında.
Edebiyatla iç içe bir alan olan mûsıkîmizde Çanakkale Savaşları konusunu da rahatlıkla buraya ekleyebiliriz. Bu alandaki
zengin sayılacak malzeme ise şu başlıklar altında ele alınabilir:
Klasik Türk Mûsıkîsinde9, Türk Din Mûsıkîsinde, Türk Halk
Mûsıkîsinde10 ve Türk Marş Mûsıkîsinde11
8
Safahat (nşr., M. Ertuğrul Düzdağ), Berlin Hatıraları, s. 306.
9
Abdülhak Hâmid de düşman kuvvetlerinin Çanakkale’den çekilmesi
üzerine padişahın isteğine uyarak “İlhâm-ı Nusret” adıyla yetmiş mısralık bir şiir yazmış, ayrıca bu vesile ile kaleme aldığı “Millî Tekbir” isimli
diğer bir şiiri Rauf Yektâ Bey tarafından bestelenmiştir. (Güfte ve notaları
için bk. Ziver Tezeren, s. 16-17).
10 Türkçeden başka dillere de çevrilerek aynı beste ile söylenen “Çanakkale
İçinde Vurdular Beni” türküsü bunların en tanınmışlarındandır.
11 Sultan Reşad’ın gazeli, Kâzım Uz (1872-1938) tarafından Rast makamında “Duâ-nâme-i Hazret-i Pâdişâhî” adıyla marş olarak da bestelenmiştir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 106
03.04.2015 15:53:45
107
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
Bu kaba tasnif de göstermektedir ki konu ile ilgili mevcut
birikim oldukça çeşitlidir. Şimdi bunlar hakkındaki bilgilerimizden özellikle edebiyat alanına eğilebilir, bu yazının hacmini
zorlamayacak şekilde Çanakkale Savaşları devam ederken ve
kesin zaferin ardından ortaya konulan en dikkat çekici manzumelerden üç örnek vererek Çanakkale Zaferi’nin o zaman da
imanın zaferi olarak anlaşıldığını destekleyebiliriz: Bunların başında devrin Sultanı ve Osmanlı ordularının tabii başkomutanı
olan Sultan V. Mehmed Reşad’ın gazeli ve ona yapılmış nazireler
gelmekle birlikte, bu tarihi hatırayı en sona bırakarak basitten
mürekkebe, kolaydan zora giden bir sıralama yapabiliriz. Bu
aynı zamanda savaşı cephede fiilen yürütenlerle, tabir câizse
masa başında takip edenler arasındaki anlayışın birliğini, hareket noktasının ayniyetini, başarının arka planındaki müşterek
değerleri büyük bir açıklıkla ortaya koyacaktır.
***
Bir Destandır Çanakkale
Yukarıda işaret edildiği gibi Çanakkale Savaşları ile ilgili en
zengin malzeme daha savaşın ilk anlarından itibaren cephedeki
askerlerimizin, şehit ve gazilerimizin ortaya koydukları şiirler ve destanlardan oluşmuştur. Günümüze kadar uzanan bir
asırlık süreçte, çeşitli türlerde kaleme alınmış edebî ürünler bu
birikimin gittikçe çeşitlenmesi ve zenginleşmesiyle neticelenmiştir. Bunu aşağıda künyesini vereceğimiz maddede12 ve bibliyografyasında, günümüze göre birkaç eksiği olsa da bütünü
hakkında fikir verecek bir zenginlikte görebilmek mümkündür.
Daha savaş devam ederken ortaya konan eserlerin başında
harbe katılan askerlerin çoğunlukla halk şiiri nazım şekillerini
kullanarak söyledikleri manzumeler gelmektedir. Büyük bir
kısmı uzun veya kısa destanî metinlerden oluşan bu şiirler, bazen gazilerin gönüllerinden saz ve söze doğarak, önce askerler
12 Geniş bilgi için bk. Mustafa Uzun, “Çanakkale (Edebiyat)”, TDV İslâm
Ansiklopedisi, VIII, 208-210.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 107
03.04.2015 15:53:45
108
ÇANAKKALE ZAFERİ
arasında dilden dile aktarılmış, bazen de metinleri şehitlerin
üzerinden çıkmış, halk edebiyatının samimi ve içli manzumelerdir. Bu manzumelerin bir kısmı halka intikal ettikten sonra
zaman içinde de yazıya geçirilmiş ve araştırmacılar tarafından
bir araya toplanmış bulunmaktadır.
Halk edebiyatı mahsulleri arasında, kimliği hakkında yeterli bilgiye ulaşılamayan Ömer’in kaleme aldığı Seddülbahir’de
Sağ Cenahta Birinci Fırkanın Şehitler Sırtı Destanı adlı küçük
risâle (İstanbul 1915) hadiseyi sıcağı sıcağına dile getiren bu
tür eserlerden biridir.
Çanakkale’de şehit olanlar için bazen onların ağzından
yazılmış çeşitli destanlara da13 rastlanmaktadır. Bunların içinde, Eyüplü Mustafa Şükrü adlı bir destancı şâirin Çanakkale
Bombardımanı ve Şanlı Askerler Destanı (İstanbul, ts.), Çanakkale Şarkısı (İstanbul 1331/1915) ile Çanakkale Kabatepe
Muzafferiyat Destanı (İstanbul 1331/1915) adlarını taşıyan üç
manzumesi yanında, Abdülgaffar Kemâli’nin Çanakkale Önünde Düşmana Kan Kusturan Arslan Yürekli Kahraman Mehmed
Çavuşun Müdâfaa-i Vatan Destanı (İstanbul 1331/1915) ve
nâzımı meçhûl Çanakkale Destanı (İstanbul 1331/1915) ile
Kâzım Nâmî Duru’nun “Tosun Çavuş Destanı”14 tespit edilebilen diğer destanlardır.
Bu tür manzumelerin başında gelen eserlerin ilk safında ise
Boyabatlı Ömer oğlu Mustafa adlı bir şehidin üstünden çıkan
kendisine ait “Çanakkale Destanı” pek güzel bir örnektir. An13 Halk edebiyatı terimlerinden biri olan “destancı şâir” yaşadığı zaman
ve bölgede ortaya çıkan önemli hadiseler hakkında destanlar yazarak
bunları satıp geçimini temin eden halk şairleri hakkında kullanılır. Halk
edebiyatının yeterince incelenmemiş bakir konularından biri olan bu
alan, aynı zamanda halkın nabzını tutmak ve halk arasında yaşayan
dinî, içtimâî, ahlaki ve iktisadi telâkkiler hakkında bilgi derlenebilecek
bir sahadır.
14 Ziver Tezeren, Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi, s.
57-60.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 108
03.04.2015 15:53:45
109
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
laşıldığına göre o devrede en çok bilinen ve en tanınmış olan
destan bu şiirdir.
Üç yüz otuz, sözüm Hakk’ın kelâmı
Padişahın geldi büyük selâmı
Enver Bey’in düşman kırmak merâmı
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
E’ûzü besmele çektim çıkarken
Köye baktım şöyle yüksek bir yerden
Karargâha koştum üç günde erken
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Kumandan emrini verdi bir gece
Anadolulardan lâyıktır nice
Yiğitler şehâdet şerbeti içe
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Rumeli toprağı yoğrulmuş kanla
O alınır ancak verilen canla
Herkesin yüreği çarpıyor şanla
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Kurşunlar atıldı düşmana karşı
Şehitler buldular göklerde arşı
Gaziler döktüler hep sevinç yaşı
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Düşmanın gür sesli büyük topları
Delik deşik etti toprağı, yarı
Korkak Firenklerin yokmuş hiç ârı
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 109
03.04.2015 15:53:45
110
ÇANAKKALE ZAFERİ
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
İngilizler Firenge dostmuş diyorlar
Bir kötü kötüye elbette uyar
Onlara bu meydan gelecek pek dar
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Çanakkale’yi siz sandınız boştur
Davulun sesi de uzaktan hoştur
Saptığınız bu yol bir dik yokuştur
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Arıburnu! Hani topların nerde?
Gâzilik arzusu var hangi serde
Şehitlik göktedir gazilik yerde
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Ben yorgun değilim içim bir tûfan
Müslümandan var mı savaştan kaçan?
Türk’tür dünyaya al bayrak açan
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Arıburnu! Haydi toplar gürlesin
Ey düşman kaçma sen tavşan mı nesin
Bir hücumda hemen kesildi sesin
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Zırhlıların gitti deniz dibine
İlk hücumdan sonra ya bu kaçış ne
Kaç durma girerse fırsat eline
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 110
03.04.2015 15:53:45
111
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Çanakkale’yi hiç verir mi Türkler
İstanbul’umuzu alacak bir er
Var mıdır dünyada nerde o asker?
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa
Yazdı bu destanı girerken safa
Muradı gitmektir arşı tavâfa
Bugün bizden vatan râzı olacak
Nefer şehit, ordu gâzi olacak
Çanakkale’nin Ölmez Hatıralarından15
Geniş olarak tahlil edilmeğe pek müsait olan yukarıdaki
destanın arkasından, Çanakkale’nin imanın zaferi olduğunu
ortaya koyan ve savaş sırasında bile ibadetini aksatmayan bir
neferi büyük bir samimiyetle ve yalın bir şekilde tasvir eden şu
tabir câizse resim-şiir ile sürdürmek mümkündür.
Namaz
İngilizin vakit vakit gemilerden, siperden...
Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü
Hızlı hızlı geçiyordum, tehlikeli bir yerden
Birden bire gözlerime büyük bir şey göründü.
Böyle büyük görünen şey küçücük bir insandı,
Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı.
Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler,
Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken.
15 Aslında şiirin üst başlığı olan bu cümleyi biz de bölüm başlığı olarak
kullanmayı tercih ettik.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 111
03.04.2015 15:53:45
112
ÇANAKKALE ZAFERİ
Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer,
Pervâsızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden...
Kendisine, süngüsünden bir mihrapçık kurmuştu.
Sonra onun karşısında namazına durmuştu.
Ne, havada ıslık çalan ve düştüğü yerlere
Kızgın çelik zahmelerle ölüm saçan gülleler...
Ne, semâda ifrit gibi, vızıldayan tayyâre...
Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku, ne keder.
Onun demir yüreğini oynatmaktan âcizdi.
Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz... sessizdi!
Potinleri yanındaydı... Onun büyük saygısı,
Kunduralı ibâdeti görmüyordu muvâfık.
Böyle temiz bir yüreğin bütün işi kaygısı,
Elbet Hakk’ın rızâsına olmalıydı mutâbık.
Kuru toprak üzerinde, kundurasız kılınan
Bu namazın, pek uygun bir kubbesiydi âsumanı
Bir çam, ona gölgesinden yapmış idi seccâde
Sanki tekbir alıyordu, vakit vakit, top sesi...
Gözlerinin sâde akı beyaz kalan yüzünde
Parlıyordu, o sarsılmaz imanının gölgesi.
Başındaki kabalağın gölgesine gömülen
Süzük gözler dikilmişti o süngüden mihrâba
Hakk’ın divânında, eli bağlı dururken
Artık o, can kaygusunu almıyordu hesâba.
Allah Allah, bu, ne yüksek bir imandır ya Rabbi
Bir Müslüman, ne büyük bir kahramandır yâ Rabbi!
Kahramandır, çünkü toplar etrafında patlarken
Zerre kadar titremedi, namazını bozmadı.
Dört yanına ateş saçan, türlü türlü âfetten
Sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 112
03.04.2015 15:53:45
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
113
Onun, böyle tevekkülü bana pek çok dokandı.
Yüreğimi bir şey ezdi... İki gözüm sulandı.
Ey medeni İngilizler! Daha varsa getirin
İnsanları küme küme öldürecek şeyleri…
Getirin de şu cenneti cehenneme çevirin,
Bakın onlar korkutur mu bir Müslüman neferi?
Bunu hâlâ anlamıyor ne Hamilton ne Garey
Müslümanı korkutamaz Allah’ından başka şey
Böyle dalgın düşünerek geçerken ben yanından
Sağa sola selâm verdi, namazını bitirdi.
Sonra, biraz kımıldandı... Ellerini - Yaradan
Tanrısına duâ için - gökyüzüne çevirdi.
Şimdi, artık, Allâh’ına döküyordu derdini
Gözlerini kapamıştı... Unutmuştu kendini
Tanrısına karşı, boynu bükük duran bu nefer
Korku bilmez bir yiğitti... Hürmetlerle eğildim!
Duâsına, mutlak “âmin!” diyorlardı melekler.
Kendimi pek fazla gördüm... Usûl usûl çekildim!
Ben giderken kulağıma değdi onun sadâsı:
“Allahümme salli alâ seyyidina...” duâsı.16
***
Çekilmiştim; fakat hâlâ geriye
Bakıyordum ne yapıyor o diye,
Ben merakla böyle durup bakarken
O, doğruldu silkinerek yerinden
Tanrısıyla hesâbını bitirdi
Süngüsünü kılıfına geçirdi.
16 Ahmed Nedim, Namaz (İstanbul 1331/1915)
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 113
03.04.2015 15:53:46
114
ÇANAKKALE ZAFERİ
Gidiyordu... Arkasından seslendim
Dönüp baktı, cevap verdi:
-Efendim
Uğur ola, acelen ne hemşerim
Biraz eğlen, gel cigara içelim
-Yok efendi, affedersin işim var
Öyle çokluk eğlenemem vakit dar
-Adam sen de ne olurmuş, gel biraz
Şuracıkta oturalım...
-Olamaz
Sonra belki yetişemem nöbete
Burdan daha epey sürer şu tepe
Başka vakit görüşürüz inşallah
-Selâmetle koç yiğidim
-Eyvallah
-Fakat bâri, şu paketi olsun al!
-Eksik olma, tütün içmem, hoşça kal!
-Bir söz daha: Neredesin?
- İlerde
Kanlı Sırtın önündeki siperde...
Böyle deyip şâhin gibi süzüldü
Sanki bağlı bir aslandı çözüldü
***
Kanlı Sırtın önlerinde eğlenirmiş bu aslan
Fakat bilmem, bu toprağın kansız yeri neresi
Düşmanlar da şâhittir ki, seller gibi çağlayan
Türk kanıyla yoğrulmuştur bütün dağı, deresi
Sen de işte o fedakâr erlerdensin ey yiğit
Vazifen pek mukaddestir, aman durma hadi git!
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 114
03.04.2015 15:53:46
115
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
Adı neydi, nereliydi? Soramadım kendine
Fakat onun Türk olduğu lisânından belliydi
Adı Mehmet, ya Ahmet’miş anlamağa hâcet ne,
Oradaki yiğitlerin hepsi de bir halliydi
Hepsi dindar, hepsi nâzik, hepsi tosun, hepsi mert
Hepsinde de “düşman kini” bir onulmaz acı dert
Selâm size; ey Bursa’nın, Ankara’nın, Konya’nın...
Vatan için ölümleri şeref bilen evlâdı
Emin olun, sizden akan bir damlacık al kanın
Elemiyle bir milletin bütün rûhu kanadı.
Şimdi hâlâ, nerde görsem kabalaklı bir asker
Hatırıma gelir hemen namaz kılan o nefer.
Teşrinisani 331 Ahmet Nedim17
Çanakkale kara muharebeleri devam ederken başkumandanlığın daveti üzerine 11 Temmuz 1915’te bazı yazar, şâir,
ressam ve bestekârlar savaş alanlarını ziyaret için cepheye dâvet
edilmişlerdir.
Çanakkale’ye giden bu heyette, Ağaoğlu Ahmet, Orhan
Seyfi (Orhon), Enis Behiç (Koryürek), Celâl Sahir (Erozan),
Hıfzı Tevfik (Gönensay), Hakkı Süha (Gezgin), Hamdullah
Suphi (Tanrıöver), Ali Canip (Yöntem), Ömer Seyfeddin, Mehmed Emin (Yurdakul), İbrahim Alâeddin (Gövsa), Muhiddin
Bey, Ressam Çallı İbrahim, Ressam Nazmi Ziya, Selâhaddin
Bey, Mûsikişinas Rauf (Yektâ), Yusuf Râzî Bey gibi sanatkâr ve
edebiyatçılar bulunmaktaydı. Savaşın cereyan ettiği yerlerde
gezdirilerek incelemelerde bulunan heyet üyeleri, dönüşlerin-
17 Ahmed Nedim Servet Tör (1871-1947), Cumhuriyet Dönemi yazar ve
yayıncısı, Vedat Nedim Tör’ün babasıdır. Uzun yıllar Harbiye Nezareti’nde memurluk ve bir süre de müsteşar yardımcılığı yapmış, Osmanlı
Devleti’nin yıkılış döneminde Balkan Harbi’ni, 1. Dünya Savaşı’nı ve
Milli Mücadeleyi görmüş, Cumhuriyet’in kuruluşunu yıllarını idrak etmiştir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 115
03.04.2015 15:53:46
116
ÇANAKKALE ZAFERİ
de savaşla ilgili duygu, düşünce ve gözlemlerini çeşitli şiir ve
yazılarla18 dile getirmişlerdir.
Bunlardan İbrahim Alâaddin Gövsa şiirlerini müstakil bir
kitapta toplayarak neşretmiştir.19 Bunların içinde 18 Temmuz
1915’te cepheyi gezerken düşman siperlerine doğru ateşlediği
mavzerin üzerinde meydana getirdiği hâletiruhiye için mevzilerden görünen savaş alanını tasvir ettiği “Bir Kurşun” şiiri, harbi bir resim kadar gerçek olarak anlatan manzumelerdendir20,
Enis Behiç “Çanakkale Şehitliğinde” adlı şiirinde21 hissiyatını
ortaya koymuş ve pek beğenilmiştir. İdris Sabih “Kardeşime”
adlı içli manzumesiyle22 ve Faik Âli Bey (Ozansoy) ise “Kal`a-i
Sultâniye Müdâfîlerine” adlı bir şiiriyle23 dikkat çeken şâirlerdendir. Manastırlı Hasip adlı bir şâirin Harp Mecmuasında
neşredilen “Hasan Çavuşun Anasından Nâme-i Teşcî” ise bir
şehidin dul eşinden, nişanlısını da köyünde bırakarak Çanakkale Savaşı’na katılmış tek oğlunu cesaretlendirmek ve geride
kalanları düşünmeden savaşması için yazılmış içli bir şiirdir. 24
Âzerî şâir ve yazarlardan Hüseyin-zâde Ali Bey’in Altın
Bilezik isimli destanında yer alan “Aslan Ağzı” manzumesi25
de Türkçü-Turancı bir zemine oturtulan bir şiir olarak dikkat
­çeker.
18 Bu şiirlerin bir kısmı Yeni Mecmua’nın Çanakkale Nüsha-i Fevkalâdesinde yayımlanmıştır.
19 İbrahim Alâeddin’nin (Gövsa) Çanakkale İzleri (İstanbul 1926) bu ziyaretteki duygu ve düşüncelerinin ifadesi olan şiirlerinden meydana
gelmiştir.
20 Yeni Mecmua’dan (sy. 48, 13 Haziran 1918, s. 432) aktaran: Ziver Tezeren, Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi, s. 29.
21 Ziver Tezeren, Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi, s.
30.
22 a.mlf, age., s. 62.
23 a.mlf, age., s. 48
24 a.mlf, age., s. 61
25 a.mlf, age., s. 63-64.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 116
03.04.2015 15:53:46
117
İMANIN ZAFERI ÇANAKKALE VE EDEBIYATIMIZA
AKISLERINDEN BIRKAÇ DAMLA
Sultan Reşad’ın “Gazel-i Hümayûn”u ve
Tahmisleri
Savaşın kesin zaferle neticelenmesinin, düşmanın perişan
olarak âdetâ kaçmasının ardından kaleme alınan şiirlerin en
önemlisi, edebiyat ve siyâset dünyasında büyük akisler yaratanı, Çanakkale Muharebelerinin yapıldığı dönemin padişahı Sultan V. Mehmed Reşad’ın beş beyitlik gazelidir. Gazel tarzında
yazıldığından ve en azından şekil olarak bağlı olduğu eski Türk
edebiyatının (divan edebiyatı) bu konudaki örnekleri arasında
zikredilmesi gereken şiirin devrin gazete ve mecmualarında
yayımlanan metni şudur:
Gazel-i Hümâyûn
Savlet etmişti Çanakkal’a’ya bahr ü berden
Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden
Lâkin imdâd-ı İlâhî yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden
Asker evlâdlarımın pîş-geh-i azminde
Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen
Kadr ü haysiyeti pâ-mâl olarak etti firâr
Kalb-i İslâm’a nüfuz eylemeğe gelmiş iken
Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ
Mülk-i İslâm’ı Hüdâ eyleye dâim me’men
Aralarında Yahya Kemal, Üsküdarlı Tal’at Bey gibi şairler de
bulunan bu şiire o yıllarda 20’den fazla tahmis, taştir ve nazîre
yazılmıştır.26
26 Enfel Doğan-Fatih Tığlı, “Sultan V. Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli
ve Bu Gazele Yazılan Tahmisler”, İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyat Dergisi, İstanbul 2005, XXXIII, 41-95.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 117
03.04.2015 15:53:46
118
ÇANAKKALE ZAFERİ
Ayrıca gazel tanınmış Arap şairi Ma’rûf er-Rusâfî 27 Efendi
tarafından manzum olarak Arapçaya da çevrilmiştir. O zaman
“Medresetü’l-Vâizin Edebiyyat-ı Arabiyye muallimi olan Ma’rûf
er-Rusâfî Bey’in bu tercümesi “Neşîde-i mülûkânenin efâzıl-ı
şuarâ-yı Osmâniyyeden Medresetü’l-vâizîn Edebiyât-ı Arabiyye muallimi şâir-i Ferezdak-edâ Ma’rûf er-Rusâfî Efendi
tarafından lisân-ı azbü’1-beyân-ı Arabîye üstâdâne bir sûrette
tahvili” üst başlığını taşımaktadır:28
Tekahhame suğre’d-dardanîli muhâcimen
Udvânün lil-islâmi fi’l-berri ve’l-bahri
Velâkin emedd’allahu bi’n-nasri ceyşenâ
Fekâne mine’l-fulâzi hısnen ale’s-suğri
Vekânet li-ebnâ’il-cünûdi azâ’imu
Şidâdün bihâ âle’l-adüvvi ilâ hüsri
Fe-kahkare makhûran zelîlen ve kad etâ
Li-yüneffize fi’l-islâmi minhu yede’l-kahri
Li-rabbike fescüd yâ Reşâd ve selhu en
Yuhallide mülke’l-müslimîne mede’d-dehri
27 Ma’rûf er-Rusâfî (Bağdat, 1877-1945), son devrin tanınmış Iraklı Arap
şâirlerindendir. Osmanlı Meclis-i Meb’ûsan’ında Bağdat mebusu olarak
bulunduğu yıllarda, İstanbul Dârülfünûnu ile bazı mekteplerde hocalık
da yapmıştır. Nefhu’t-tıyb fi’l-hatâbeti ve’l-hatîb adlı eserini Medresetü’l-vâizinde, vâizlere hitâbet dersleri verdiği sırada İstanbul’da neşretmiştir (1336/1917).
28 Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, Nu: 3, 31 Mayıs 1334, s. 40-41. Ali
Emîrî Efendi’nin neşrettiği bu mecmuada şiir Sultan Reşad’ın gazeli ile
birlikte basılmıştır.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 118
03.04.2015 15:53:46
İmanınZaferiÇanakkaleveEdebiyatımızaAkislerindenBirkaçDamla
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 119
119
03.04.2015 15:53:46
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 120
03.04.2015 15:53:46
Tahmis-i Gazel-i Hümâyûn*
Hayati İNANÇ
Yazar
E
ski âdettir; çok beğenilen şiirler başka şairler tarafından tahmis edilir. Yani beyitler üçer mısra ilâvesiyle
beşlenir. Tabiatıyla zor bir iştir bu; hem güzellik ve hem
mânâ bakımından Usta’nın mısralarına yakışması lâzım yeni
yazılanların. Cesaret ister yani. Ali Emirî (v. 1924) Ertuğrul Gazi’den başlayarak, Osmanlı
Sultanlarının şiirlerinden örnekleri bir araya getirmiş ve fakat
zamanında yaşadığı Sultan Beşinci Mehmed Reşad’ın elinden
çıkmış şiire rastlayamayınca bir mektupla kendisinden istemiş
ve bunun üzerine Sultan Reşad, Emîrî Efendi’yi kırmayıp o
vakitler (1915) yarası pek sıcak bulunan Çanakkale Harbi’ni
konu alan beş beyitli bir gazel yazarak kendisine tevdi etmiştir.
İşbu gazele sayısız tahmisler yapılmış ise de en başarılısı
Yahya Kemâl’e aittir. O kadar ki bizzat şairi Sultan Reşad elinden bir altın saatle ödüllendirilmiştir merhum Yahyâ Kemâl. Tamamını aşağıya derc ettiğim beş kıt’anın her birinde, ilk
üç mısra Yahya Kemâl’e ve son iki mısra Sultan Reşâd’a aittir:
Cepheden topları ejder gibi bârû-efken
Arkasından gemiler bir sürü dîv-i âhen
Gökte tayyarelerinden saçarak nâr-ı fiten
*
Padişah Gazeline Beşleme
121
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 121
03.04.2015 15:53:46
122
ÇANAKKALE ZAFERİ
Savlet etmişti Çanakkal’aya bahr ü berden
Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden
Bârû: Hisar burcu, kale duvarı
Efken: Yıkan, deviren
Dîv: Dev
Âhen: Demir
Nâr: Ateş
Fiten: Fitneler
Bahr: Deniz
Ber: Kara
Kavî: Kuvvetli
[İslam âleminin iki büyük ve kuvvetli düşmanı olan İngilizler ve Fransızlar güçbirliği ederek, surlar yıkan ejderhalar gibi
toplarıyla ve demirden birer dev gibi olan gemileriyle, gökten
yere fitne ateşleri yağdırarak karadan ve denizden Çanakkale’ye
saldırmışlardı.]
İlk kıt’ada Boğaz Harbi gözler önüne serilmektedir. Bütün şartlar olumsuz. Düşman kavî,talih zebûn. Devlet zaten
epey zamandır hasta adam ilan edilmiş. Savunma silahları derme-çatma. Üzerine gelen de o vaktin iki süper gücü. Yerden
gökten ateş kusarak saldıran devler. Kadın erkek anasından süt emen yavrumuza
Hepimiz canla sarıldık da vatan duygumuza
İntizâr eyledi gafletle adû korkumuza
Lâkin imdâd-ı ilâhî yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden
İntizâr: Bekleme
Adû: Düşman
İmdâd: Yardım
Kal’a: Kale
Pûlâd: Çelik
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 122
03.04.2015 15:53:46
123
TAHMIS-I GAZEL-I HÜMÂYÛN
[Biz ise, bütün millet yek-vücut olarak ve vatan sevgimize
canla başla sarılarak müdafaaya geçtik. Düşman kuruntuya
kapılmış ve korkmamızı ummuştu. Ancak ilâhî yardım yetişti
ordumuza ve her bir neferi topla-tüfekle yıkılmaz bir kale hâlini
aldı.]
Çok güzel bir mukayese yapılıyor. Kaleler yıkmak için tasarlanmış silahlarla geldiler ama karşılarında yüzbinlerce kale
bulmayı beklemiyorlardı tabii. Oysa her bir asker müstakil bir
kale olmuştu sanki. Güç yetiremediler. Güç dengesizliğine ve zahire bakarak “artık bu sefer yok
ettik bu milleti” zehâbına kapıldılar. Ama Allah’ın hesabını
unuttular.
Allah Allah nidâsıyle muhâcim ahrâr
Tepelerden boşalıp sâika-vâr ü kahhâr
Ettiler düşmeni bir öyle ki iclâ-yı kenâr
Kadr ü haysiyyeti pâmâl olarak etti firâr
Kalb-i islâma nüfûz eylemeğe gelmiş iken
Muhâcim: Hücum edenler
Ahrâr: Hürler
Sâikâ-vâr: Yıldırım gibi
Kahhâr: Kahreden, yok eden
İclâ: Uzaklaştırma, sürme
Pâmâl: Ayak altında
[Esir alınamayan bu aziz milletin bütün fertleri Allah Allah
nidalarıyla tepelerden düşmanın üzerine kahredici yıldırımlar
gibi boşaldı ve düşmanı öyle saf dışı etti ki; onurlarını Boğaz’ın
sularında bırakıp def olup gittiler; hâlbuki İslamiyet’in kalbine
(İstanbul’a) nüfuz etmeğe gelmişlerdi.]
Arbedeyi canlı bir sahne gibi gözler önüne seren mısralar. Allah’a sığınarak ve gayrı hiçbir şeyden medet ummadan
ateşin üzerine giden ve şehadete erişen can veren pervaneler. Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 123
03.04.2015 15:53:46
124
ÇANAKKALE ZAFERİ
Şükür Allah’a ki gördüm bu mübârek sinde
Kahraman ordumu serhad’de muzaffer zinde
Müjde İran ile Tûrân’a vü Çîn ü Hind’e
Asker evlâdlarımın pîşgeh-i azminde
Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen
Sin: Mezar
Pîşgeh: Ön
[Mezardaki bir şehidin ağzından: Allah’a şükürler olsun ki,
bugün kabrimden izlemekteyim ki, kahraman ordumuz zindedir.
İran’a, Turan’a, Çin’e Hind diyarına müjdeleyin; asker evlatlarımın azmi önünde düşman aczini idrak ederek çekip gitmiştir.]
Şehit demektedir ki; can verdim seve seve ama kabrimden
seyrediyorum ki ordu muzafferdir Allah’a şükürler olsun. Fakat
fevkalâde dikkat çekici bir şekilde Yahyâ Kemâl; İran, Turan,
Çin ve Hind diyarına müjde haberi göndermektedir. Demek ki
oralarda bu neticeyi bekleyenler vardır. Bu harbi takip edenler
ve zafere sevinecekler vardır. Yalnız değilizdir. Bugün de öyle değil midir?
Sultan’ın ‘asker evlâtlarım’ deyişine de dikkat lütfen!
Rûh-ı peygamberi tebşîre giderken şühedâ
Millet arkanda bugün vecd ile tekbir-serâ
Sen de mihrâb-ı hilâfette cebin-sây-ı senâ
Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ
Mülk-i İslâm’ı Hudâ eyleye dâim me’men
Tebşîr: Müjde
Şühedâ: Şehitler
Vecd: Kendinden geçercesine aşka dalma, aşırı heyecan
Tekbîr-serâ: Tekbir söyleyen, Allahüekber diyen
Cebin-sây-ı senâ: Allahü teâlâya övgülerle alnını yere süren Secde-i şükrân: Allah’a teşekkür (şükür) için edilen secde
Mülk-i İslâm: İslam memleketi
Me’men: Emniyetli, güvenilir, sığınacak yer
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 124
03.04.2015 15:53:46
125
TAHMIS-I GAZEL-I HÜMÂYÛN
[Şehitlerin aziz ruhları, Peygamber Efendimizin huzuruna
müjde sunmaya giderlerken millet arkanda coşku içinde tekbirler getirmektedir Padişahım! Sen şimdi makamında asil duruşunu hak etmiş bulunuyorsun. Sultan da diyor ki: “Ey Reşad!
Şükür secdesine var ve iste Allah’tan ki; İslam memleketi daima
emniyette olsun.]
Bu defa bir şehidin değil yüzbinlerle ifade edilen şehitler
ordusunun dilinden müjde Allah’ın Sevgilisi Yüceler Yücesi
Peygamberimizin mübârek rûhuna arz olunmakta: “Yâ Resûlallah! Huzuruna geldik. Küffara geçit verilmedi.”
Yahya Kemal, padişaha hitaben milletin arkasında olduğu
ve tekbirlerle imdâd-ı ilâhîye sığınmakta olduğunu ve ona secdelerle Allah’a hamd etmesini hatırlatmakta; adeta ona cesaret
telkin etmekte görünüyor. Sultan ise son mısralarda Allah’a
arz-ı tazîm ile secde ve şükran sunarak dualar etmektedir. Şairi, Sultan’ı, kadını, erkeği, çocuğu, askeri ile bütün bir
millet yek-vücut.
Biz de “Âmîn!” der, eser sahiplerine Fatihalar göndeririz.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 125
03.04.2015 15:53:46
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 126
03.04.2015 15:53:46
Şehadet Kelimesini Okumak veya
Şehadet Şerbetini İçmek
Prof. Dr. Mustafa KARA
Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
“Allah ve Resulüne itaat edenler, Allah’ın kendilerine nimet
verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber
olurlar. Onlar ne güzel arkadaştır.”1
Bu ayette tabir caizse dinin dört kutbu (aktab-ı erba’a), dinî
hayatın dört ana direği zikredilmektedir: Peygamberler, onların sadık/samimi takipçileri, Allah yoluna can/baş koyanlar ve
bunun için ihlasla kulluk edenler.
Şehit kelimesiyle şehadet kelimesi kardeştir. Şehit kelimesiyle şâhit, müşâhit, meşhed, teşehhüd kelimeleri de aynı ailedendir. Kelime-i şehadet ile Allah ve Resulüne itaat dairesine
girenler, onların ism-i şeriflerinin yer aldığı Ezân-ı Muhammedî’nin, kainatın dört bir yanına ulaşması için gösterdikleri
sabır, gayret ve mücahedenin sonunda alem-i cemâle intikal
ettiklerinde “şehit” adıyla yâd edilmektedirler.
Şehit olmak şâhit olmaktır. Şehit olmak Hakk’a ve hakikate
şâhit olmaktır. Şehit olmak hayatını imanına şâhit kılmaktır.
Şâhitlik kelime-i şehadette iki defa, Ezan-ı Muhammedî’de dört
defa tekrar edilmektedir.
İnsanlara şehadet kelimesi öğretildiği gibi şehadet rütbesi
de anlatılmalıdır. Ancak şehadete gönülleriyle hazır olmayanlar, başkalarını da hazırlayamazlar. Mal ve canlarıyla cephe1
Nisa, 4/69.
127
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 127
03.04.2015 15:53:46
128
ÇANAKKALE ZAFERİ
den cepheye koşmayı beceremeyenler, cennete/cemâle doğru
koşmayı da beceremezler. Bunun için “özel eğitim” gereklidir.
Allah yolunda olmak basit bir mesele değildir. Allah yolunda
cihat etmek sıradan bir iş değildir. Sesi ve nefesi onun yolunda
tüketebilmek için manevî donanımlarla zenginleşmiş olmak gerekir. Bu hâli yaşayamayanlar Mehmet Akif Ersoy’un muhteşem
bir üslupla anlattığı Yermuk Muharebesi’ndeki vakanın esrarını
anlayamazlar. Son nefeste bile başkasını düşünmek insanlık tarihinde çok az görülen sahnelerden biridir. Herhâlde îsar, yani
kendinden çok başkasını düşünmek anlamına gelen bu ahlaki
ilke için bundan daha mükemmel bir örnek de bulunamaz.2
Şimdi Safahat’ı açalım ve “Vahdet” isimli manzumeyi okuyalım. Sonunda bugünümüzü de değerlendirelim, bugünkü
perakende ve perişan hâlimizi…
Huzeyfetü´l-Adevî der ki:
“Harb-i Yermûk´ün,
Yaman kızıştığı bir gündü, pek sıcak bir gün.
İkindi üstü biraz gevşeyince, sanki kıtâl,
Silâhı attım elimden, su yüklenip derhâl,
Mücâhidîn arasından açıldım imdâda,
Ağır yarayla uzaklardan kalmış efrâda.
Ne ma’rekeydi ki, çepçevre, göğsü kandı yerin!
Hudâ’ya kalbini açmış, yatan bu gövdelerin,
Şehîdi çoksa da, gâzîsi hiç mi yok .. Derken,
Derin bir inleme duydum... Fakat, bu ses nerden
Sırayla okşadığım sîneler bütün bî-rûh...
Meğerse amcamın oğluymuş inleyen mecrûh.
Dedim: “Biraz su getirdim, içer misin, versem “
Gözüyle “Ver!” demek isterken, arkadan bir elem,
Enîne başladı. Baktım: Nigâh-ı merhameti,
“Götür!” deyip bana îmâda ses gelen ciheti.
Ne yapsam içmiyecek, boştu, anladım ibrâm;
O yükselen sese koştum ki: Âs´ın oğlu Hişâm.
2
Haşr, 59/6.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 128
03.04.2015 15:53:46
129
ŞEHADET KELIMESINI OKUMAK VEYA ŞEHADET
ŞERBETINI İÇMEK
Görünce gölgemi birden kesildi nevhaları;
Su istiyordu garîbin dönüp duran nazarı.
İçirmek üzre eğildim, üçüncü bir kısa “ah!”
Hırıltılarla boşanmaz mı karşıdan, nâgâh!
Hişâm´ı gör ki: O hâlinde kaşlarıyle bana,
“Ben istemem, hadi, git ver, diyordu, haykırana.”
Epey zaman aradım âh eden o muhtazarı...
Yetiştim, oh, kavuşmuştu Hakk´a son nazarı!
Hişâm´ı bâri bulaydım, dedim, hemen döndüm:
Meğer şikârına benden çabuk yetişmiş ölüm!
Demek bir amcamın oğlunda vardı, varsa, ümid...
Koşup hizâsına geldim: O kahraman da şehid.”
***
Şark´ın ki mefahir dolu, mâzî-i kemâli,
Yâ Rab, ne onulmaz yaradır şimdiki hâli!
Şîrâzesi kopmuş gibi, manzûme-î îman,
Yaprakları yırtık sürünür yerde, perîşan.
“Vahdet” mi şiârıydı? Görün şimdi gelin de:
Her parçası bir mel´abe eyyâmın elinde!
Târihinde mev´ûd-i ezelken “ebediyyet´;
Ey, tefrika zehriyle şaşırmış giden, ümmet!
“Nisyân “a çıkan yolda mı kaldın güm-râh
Lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâh!
Dünyanın malını, mülkünü, parasını pulunu, evladını, iyalini, şanını şöhretini bir tarafa iterek bütün bunların “bir oyun
ve eğlence”,3 “aldatıcı bir gurur” olduğunun4 farkına varanlar
bu yolun yolcusu olabilirler. Nefsin bütün tuzaklarına karşı
“bağışıklık” kazanmış olanlar ancak “isâr” cennetine girebilirler.
Söz konusu hâli bütün boyutlarıyla kavrayamayanlar İnebolulu Orhan Şaik Gökyay’ın 1930’lu yıllarda Bursa’da kaleme aldığı “Bu Vatan Kimin” başlıklı şiirinden de fazla bir şey
3
En’am, 6/33.
4
Âl-i İmran, 3/185.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 129
03.04.2015 15:53:46
130
ÇANAKKALE ZAFERİ
anlayamazlar. Cephelerde “gaza bayraklarından alnına ışıklar
vuran”lar kim? “Bir gül bahçesine girercesine” kara toprağa girenler kim? Evet bu vatan kimin? Biz kim adına neyin kavgasını
veriyoruz?
Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir...
Tutuşup: kül olan ocaklarından,
Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır...
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır...
İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...
Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...
Gökyay’ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusunda görenlerindir...
Bedir’den Yermük’e, Yermük’ten Mohaç’a, Mohaç’tan Çanakkale’ye uçanlar, cennete doğru uçtular. “Yedi kat arşa kanatlanan” bu “uçuşu” en güzel şekilde kimler tasvir edebilir?
Büyük sanatkârların sonsuzluğa açılan hayal güçlerine ihtiyaç
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 130
03.04.2015 15:53:46
131
ŞEHADET KELIMESINI OKUMAK VEYA ŞEHADET
ŞERBETINI İÇMEK
var. Herhâlde “Akıncı” şiirinin yazarı Üsküplü şair bu işin altından kalkabilir.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı “ilerle”
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Çanakkale Zaferi’ni otuz yaşında bir şair olarak yaşayan
Yahya Kemal Beyatlı, “Mohaç Türküsü” isimli şiirinde de şehit
ve şehâdeti en güzel bir şekilde bize aktarmıştır. Aşkı kanat
edinen, zaferin koynuna girerek vuslat bulan, meleklerle yarışan kahramanlar ve dev gibi bir orduyu yenenler için “Kendi
Gök Kubbemiz” isimli eseri açalım, Allah ve Resulünün aşkıyla
kanatlananları bu sonsuzluk kubbesinde seyredelim:
Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir afetti ki her pûsesi lâle;
Girdik zaferin koynuna, kandık o visâle!
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 131
03.04.2015 15:53:46
132
ÇANAKKALE ZAFERİ
Dünyaya vedâ ettik, atıldık doludizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son def’a yarıştık;
Allah’a giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
Gördük ebedî cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle berâber;
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle berâber.
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hâtıra nal seslerimizden!
Uhud şehitlerini her yıl düzenli olarak ziyaret eden Kainatın Efendisi,5 aslında bütün şehitlere gönül mesajını vermiş
oluyordu. Bütün şehitlere gönlünü ve kucağını (âgûş) açtığını
ilan ediyordu. Bunu hisseden İstiklal Marşı şairimiz de dünya
var oldukça değerini koruyacak olan o meşhur şiirin son mısralarında söz konusu müjdeyi tekrarlıyordu:
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber
Evet,
Şehitler emaneti teslim ederler.
Emin olarak…
Huzura çıkarlar
Huzur içinde…
Cemalullahı müşahede ederler
Celâlin içinden
Kimlerle beraber?
Üçler’le…
Nebiler, sıddıklar, salihler…
“Onlar ne güzel arkadaştır!”
5
DİA, c. 42, s. 57.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 132
03.04.2015 15:53:46
Şehadet Kelimesini Okumak veya Şehadet Şerbetini İçmek
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 133
133
03.04.2015 15:53:46
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 134
03.04.2015 15:53:46
Şehitlik ve Şahitlik Arasında
Çanakkale
Prof. Dr. Soner GÜNDÜZÖZ
Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
1. Çanakkale’nin Hatırlattıkları
Ç
anakkale tanık bir şehirdir. O, bir milletin derin
inancına tanıktır. O, teslimiyetin, tevekkülün ve
adanmışlığın tanığıdır. Çanakkale, kâh türlü mahrumiyetlerden çıkan destansı bir zaferin kâh akşam serinliğinde siperlerde üşüyen sinelerin kâh açlığa ve susuzluğa inat, düşman karşısında dik durma azminin tanığıdır. Çanakkale,
Anadolu insanının, mukaddes bildiği değerlerin uğrunda hiç
tereddüt etmeden canını ortaya koyabileceğine şehadet eder.
Çanakkale Şehitliği ise, kalbi yavrusunun sevgisiyle dolu
bir annenin, yüreğine taş basarak evladını vatanı için savaşa
yolcu edişinin öyküsünü kulaklarımıza fısıldar.
Çanakkale Şehitliği’ndeki kabir taşlarının öyküsü farklı
farklıdır. Sabah serinliğinde bazısının üzerinde oluşmuş çiğ
taneleri, sanki kınalı elleri, örük örük saçları ile masum Anadolu genç kızının, yavuklusu için yanaklarından gizlice akıttığı
yaşlara şehadet eder… Bazı kabir taşları dünyada yavrusunu
doya doya koklayamayan gencecik bir babaya, bazısı seccadesi
başında oğluna dua eden bir anaya ve bazısı cephedeki çocuğunun hasreti ile burnunun direği sızlayan ve yavrusunun
yanında savaşa katılamamasına neden ihtiyarlığına hayıflanan
bir babaya işarettir sanki. Çanakkale’de hüznün yanı başında
135
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 135
03.04.2015 15:53:46
136
ÇANAKKALE ZAFERİ
inanç, tevekkül ve yüksek ideallere olan derin bir hissiyat da
vardır.
Kuşkusuz bu hissiyatın her bir köşesinde daha on beş yaşında gün görmemiş yağız delikanlıların, Bedir’de Ubeyde bin
Haris, Safvan bin Beyda; Uhud’da Ebû Talha, Enes bin Nadr
ve Hamza olma arzuları yatar. Çanakkale’de savaşanların kendileri gibi olmak istedikleri o kadar çok sahabe vardır ki…
Huneyn’de Eymen, Mute’de Zeyd bin Hârise olmayı kim istemez ki... Çünkü Hz. Peygamber bizzat kendisi şehide şahitlik
edeceğini söylemiştir. Şehadet veya diğer bir deyişle şehitlik,
insanın canıyla Rabbinin birliğine tanık olmasıdır. Şehitlik Hz.
Peygamberin tanıklığına erişmiş olmaktır, Allah yolunda canını veren şehitlerin peygamberlerle beraber olduklarına tanık
olmaktır. Allah Resulü “Ben şahidim.” diyordu. “Ben bu adamın şehadetine, şehit olduğuna tanıklık ediyorum…” Hz. Peygamberin tanıklığına mazhar olmaktır, şehitlik… Allah Resulü,
hırkasını kefen yapıyordu şehide…1 Çanakkale’de her şehit,
tıpkı Ümmü Eymen gibi bir anneyi evlatsız ya da eşsiz bıraktı… Fakat dava Bedir’dekinin, Huneyn, Evtas ve Mute’dekinin
aynısıydı. Gaye ilayı kelimetullah’tı. “Bu ezanlar ki şehadetleri
dinin temeli ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” düsturunun bir ifadesiydi… Kefensiz yattı toprağa şehitler, Allah
Resulü’nün hırkasını giymeye müştak…
Herhâlde Çanakkale’de her bir şehidimizin dudaklarından,
Bi’ru Maûne Savaşı’nda mızrakla vurulduğunda, şehit olmadan
az önce Haram b. Milhân’ın söylediği “Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, ben kazandım.2” sözü dökülmüş olmalıdır ve
Çanakkale’de evlatlarını yitirmiş anneler, Rübey binti Nadr’ın
Bedir Savaşı’nda yitirdiği oğlu Hârise için sabrettiği gibi sabretmiş olmalıdır. Ciğeri yanan anne Rübey’in, “Ey Allah Resulü!
Sen oğlum Hârise’nin kalbimdeki yerini bilirsin. Eğer oğlum
1
Nesâi, Cenâiz, 61.
2
Buhari, Megâzî, 29.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 136
03.04.2015 15:53:46
137
Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale
ise onun acısına sabredip ağlamayayım. Cennette değilse ona
nasıl ağlayacağımı görürsün!” sözlerine karşılık Hz. Peygamber’in “Cennetin birçok tabakası vardır. Senin oğlun elbette en
yüksek tabaka olan Firdevs cennetindedir.3” cevabı, -bu hadisi
lâfzen duymamış olsalar bile- Kur’an’ın ruhu ve hadislerin manevi gölgesinde inşa edilmiş bir medeniyetin gölgesinin üzerine
düştüğü alnı secdeli, teheccüd namazları ile nurlanmış annelere
teselli olmuştur.
Çanakkale Savaşı bir yönüyle Türk Milletinin Allah’a olan
imanının tescilidir. Bu savaş sanki “Eğer siz (Uhud’da) bir acıya
uğradınızsa, (Bedir’de de düşmanınız olan) o kavim de benzer
bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür
dururuz (Zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.). Nihayet Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve
aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.4” ayetinin
istikbaldeki bir tecellisiydi. Çanakkale Savaşı, acılar, büyük
olsa da Allah’ın inayeti ile ileride milletin boynuna vurulmak
istenen boyunduruğun parçalanacağına olan inancın ve gelecekteki nice zaferin ve nihayet kurtuluşun habercisiydi. Allah
Resulü’nün “Bir beldenin nimetine olduğu kadar, mihnet ve
sıkıntısına beraberce katlanılması gerektiği” yönündeki ikazına5
uyarak Çanakkale Mahşerine akın eden bu nesil, kendinden
sonraki nesillere olan görevini en iyi şekilde ifa etmiştir.
Bu savaş, sahnelenen fedakârlıklarla bize bir bakıma Yermük Savaşı’nı da hatırlatır. Yermük’teki o sahneyi hatırlamamak
mümkün mü? “Yermük Savaşı sırasında Haris bin Hişam ağır
şekilde yaralanmıştı. Etrafındaki sahabeden su istedi. Suyu tam
içeceği sırada, kendisi gibi yaralı olan İkrime’nin su istediğini
duydu. Haris suyu içmeyerek İkrime’ye götürmelerini istedi.
İkrime tam suyu içeceği sırada, Ayyaş bin Ebi Rebia’nın su is3
Buhari, Rikâk, 51.
4
Âl-i İmrân, 3/140.
5İmam Malik, el-Muvatta’ (nşr. Takıyyüddin en-Nedvî). Dımaşk-Beyrut
1412/1991, Câmi, 2.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 137
06.04.2015 11:58:13
138
ÇANAKKALE ZAFERİ
tediğini duydu. İkrime de içmeden suyu Ayyaş’a götürmelerini
istedi. Fakat Ayyaş, kendisine su ulaşıncaya kadar şehit düştü.
Suyu içemeden tüm yaralı sahabiler şehit düşmüştü...6” Kuşkusuz Çanakkale Savaşı’nda buna benzer olaylar çokça yaşandı.
2. Çanakkale Şehitleri
Çanakkale Savaşı bu milletin bilhassa eğitimli pek çok
gencinin kara toprağa düştüğü mahşerî bir yerdir. Evlat acısı,
gözyaşı, eşe, babaya duyulan özlem ne kadar hüzün ararsak
gerideki insanların yüreğine hançer gibi saplanmıştı. Fakat bütün bunlar bir yana millet kendi geleceğini inşa etmede yararlanacağı pek çok evladını Çanakkale’de ebediyete uğurlamıştı.
Bu, bir millet için elbette büyük bir kayıptır. Mazi ile beraber
istikbal de akıp gidiyordu bir milletin elleri arasından… Zaten savaş ve yokluklarla beli bükülmüş olan millet, geleceğini
inşa etme ümidini de yitirmek üzereydi. Fakat bu ümitsizlik
hâli, herhâlde Çanakkale Savaşı’nda en yüksek seviyede beslenen iman ve tevekkül ruhunun çok geçmeden sinelere yeniden hâkim olmasıyla kısa zamanda yok olmuştur. Çünkü
ister mürekkep yalamış olsun ister ümmi, her bir fert, inanan
insanların Allah’tan ümit kesemeyeceğini bilmektedir. Çanakkale Savaşı’nda ve sonrasında korku, açlık, fakirlik, ölüm pek
çok musibetle imtihana muhatap olunmuştur. Ne var ki, “Sizi
biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri
müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz
Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.7” ilahi uyarısı
ile insanlar büyük bir teslimiyet göstermişlerdir. Bu doğrultuda
insanımız için ölüm, Rabbe ricatın ve ebedi dönüşün yegâne
yolu olarak görülmüş, ölüm karşısında Allah Resulü’nün “göz
6
Müttaki el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, (nşr. Bekrî Hayyani ve Saffet es-Sekka,
Halep 1387-1393/1970, X, 792, (30255).
7
Bakara, 2/155-156.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 138
03.04.2015 15:53:46
139
Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale
ağlar, kalp mahzun olur, biz ancak Rabbimizin rızasına uygun
olanı söyleriz.8” ilkesine uyulmuştur.
Çanakkale’de şehadete yürüyen her nefer bize Nadr’ı hatırlatır. “Ah cennetin kokusu!” diye mırıldanmıştı önce. Arkadaşı
Sâd’a şöyle demişti: “Uhud’un eteklerinden bir koku geliyor
burnuma, sanki cennetin kokusu…” şaşırmıştı Sâd arkadaşının hâline, ardından bakmıştı Nadr’ın, O koşar adım şehadete
yürürken… Seksenden fazla, kılıç, ok ve mızrak yarasıyla bedeni tanınamaz hâldeki Sâd’ı akraba ve dostları sadece parmak
uçlarından teşhis edebilmişti.9 Çanakkale’de şarapnel parçaları
her tarafa yayılırken şehit düşen binlercesi Sahabi Nadr gibi
bedenlerini kara toprağa bırakırken Sâd bin Muâz gibi, kardeşlerinin şehitlik arzularına şahit binlercesi, tarafından ebediyete uğurlandılar. “O gün cennetliklerin kalacakları yer daha
hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.” ayeti10 teselli oldu
geridekilere.
3. Çanakkale Gazileri
Allah Resulü’nün, “Allah’ın elçileri olarak” andığı gaziler11
Çanakkale’de şehit düşen kardeşlerini ebediyete yolcu
ederken hüzünlüydüler elbet. Bu hüzün onların, kardeşlerini yitirmiş olmalarından kaynaklandığı kadar kendilerinin şehitlik mertebesini elde edemeyişlerinden de kaynaklanıyordu.
Fakat şehit olamamalarına olan hüznü “Kim gerçekten samimi
bir şekilde şehit olmayı isterse Allah o kimseyi yatağında ölse
bile şehitlerin derecesine ulaştırır.12” nebevi müjdesi bir parça
hafifletiyordu. Nihayetinde şehadet de gazilik de Allah’ın davetine uymanın farklı birer ifadesidir. “Onlar yaralandıktan sonra
8
Buhârî, Cenâiz, 152, 162.
9
Tirmizî, Tefsîrü’l-Kur’ân, 3200.
10 Furkan, 25/24.
11 Nesai, Cihâd, 13.
12 Tirmizi, Fedailü’l-Cihad, 19.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 139
03.04.2015 15:53:46
140
ÇANAKKALE ZAFERİ
Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan
güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır.13” ayetinde ifadesini bulan
ilahi bir davettir bu…
Ya gaziler dışında geride kalan diğerleri? Çocuklarını vatan
müdafaasına yollayan anneler, babalar, milli seferberlikte kalplerindeki derin imanın gereği olarak Allah yolunda, vatan için
savaşanlara destek verenler ayrı ayrı Allah’ın lütfundan bolca
ihsanlara kavuşma fırsatı yakalamışlardır. Anadolu insanının o
yokluk günlerindeki fedakârlığı hatırlanmalıdır. Bu fedakârlık,
onların Allah’a olan imanları, vatanlarına olan sevgileri ve Allah
Resulü’ne olan bağlılıklarının bir gereğiydi. Hz. Peygamber,
savaş teçhizatı konusunda gazi ve askerleri destekleyenler ve
onların geride bıraktığı ailelerine göz kulak olanların, gaziler
kadar sevap kazanacağını haber vermiş14, Türk insanı Çanakkale Savaşı’nda ve daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda bu mükâfata
kavuşmak için elinden geleni yapmıştır.
4. Şehitlere ve Gazilere Omuz Verenler
Allah Resulü, gazilerin desteklenmesini istediği bir hadisinde “Kim bir gaziye kol kanat gererse Allah da onu kıyamette
(manevi gölgesinde) gölgelendirir.15 buyurmuştur. Peygamber
Efendimiz “Bir gaziyi uğurlayıp onun ardından kalan eşyaya
bir sabah veya bir akşam göz kulak olmam, bana tüm dünya
ve dünyadakilerden daha sevimlidir.16” derken gazi ve şehitler
dışındaki insanlara büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Bu sorumluluk duygusuyla Çanakkale şehitlerinin yakınlarına sahip
çıkan milletimizin bu anlayışının birçok farklı dinî referansları
vardır.
13 Âl-i İmrân, 3/172.
14 Buhârî, Cihâd, 3.
15 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned (nşr. Şuayb el-Arnaût, v.dğr.), Beyrut
1416/1995, I, 21.
16 İbn Mâce, Cihâd, 24.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 140
03.04.2015 15:53:46
141
Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale
Bunlardan biri Zeyd bin Eslem’in bize haber verdiği bir
rivayettir: “Hz. Ömer ile beraber çarşıda yürüyorduk. Genç
bir kadın Hz. Ömer’e yetişti, ‘Ey Müminlerin Emiri! Kocam,
ardında küçük çocuklar bırakarak öldü. Vallahi bir paça çorbası
bile pişiremiyorlar. Bu zavallıların ne tarlası var ne bir hayvanı.
Onların, sırtlanlara yem olmasından korkuyorum. Ben Hufâf
bin İmâ’nın kızıyım. Hani Peygamber Efendimizle Hudeybiye’ye katılan Hufâf’ dedi. Hz. Ömer, (kadın konuşurken) yürümeden onun yanında saygıyla dikildi. (kadının sözü bitince kadını teskin etmek için) ‘Merhaba, akrabamıza!’ dedi. Bu
konuşmadan kısa bir süre sonra Hz. Ömer, evde bağlı duran
bir deveyi hazırladı. Gıda maddesiyle doldurduğu iki çuvalı
develere yükledi. Çuvalların arasına başka öteberi ve elbise de
koydu. Sonra, deveyi yularından tutup kadına verdi. ‘Buradaki yiyecekleri yiyin. Bunlar tükenmeden Allah size muhakkak
yeni bir kapı açacaktır.’ dedi. Orada bulunan bir adam atıldı:
‘Ey Ömer! Ona çok vermiş olmadın mı?’ Hz. Ömer, ‘Annen
seni doğurmaz olaydı! Bu kadının babası ve kardeşi var ya, ben
gözlerimle gördüm, bir zaman bir kaleyi kuşattılar. O kalenin
fethedilmesini sağlayan onlardır. (O gün) bu ikisinin ganimetlerinden yararlanmıştık.’ diye ona çıkıştı.17.”
Başka bir tarihî anlatı benzer şekilde şehidin ailesine nasıl
davranmak gerektiğinin ipuçlarını vermektedir. “Hz. Ebû Bekir,
küçük bir kız çocuğunu kucağına almış sevmektedir. Bu sırada
yanlarına gelen bir kişi bu çocuğun kim olduğunu sorar. Hz.
Ebû Bekir: “O, benden daha hayırlı olan bir adamın Sâd bin
Rebî’in kızıdır. O Bedir’e katıldı, Uhud Savaşı’nda şehit oldu.”
der18. Bu millet Çanakkale şehitlerinin çocuklarına ve ailelerine
tıpkı Hz. Ebû Bekir’in Sâd bin Rebî’nin, Hz. Ömer’in Hufaf bin
İmâ’nın kızına sahip çıkması gibi sahip çıktı.
17 Buhari, Megâzî, 36.
18 İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, Bulak, 1259, III, 58.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 141
03.04.2015 15:53:46
142
ÇANAKKALE ZAFERİ
5. Şehitlerin Serencamı ve Çanakkale Ruhuyla
Yoğrulmak
Çanakkale’de Mehmetçik Rabbinin rızasını kazanmak ve
kutsal bildiği değerleri korumak için vatan toprağını aziz ve
mukaddes bilerek canından vazgeçmiş, “işte yaptığın (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığın cennet19” müjdesine
nail olmak için mücadele vermiştir. Şehitler ve gaziler hakiki
hayata talip oldular. “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler
sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklara
nail olmaktadırlar…20” ayeti şehitlerin diri olduklarına şehadet
etmektedir.
Çanakkale’de kanlarının son damlasına kadar Allah’ın rızasını ve rahmetini elde etmek arzusuyla savaşa katılan şehitler,
arşın gölgesinde Allah’ın rahmetine mazhar olmanın bahtiyarlığında olmalıdırlar. Şehitlerin mutluluğunu Allah Resulü,
şu hadisiyle anlatır: “Hezimete bile uğrayacağını bilse (vatan
müdafaasından kaçmanın) vebalini düşünerek düşmanla kanının son damlasına kadar savaşan kimseyi Allah çok beğenir ve
meleklerine ‘Bakın şu kuluma… Katımdaki ödüle erişmek ve
azabımdan kaçınmak için (düşman püskürtse de) geri döndü.
Bu uğurda onun kanı döküldü21.” Allah Resulü bu mutluluğu
ifade etmek üzere bir başka hadisinde “…Ben Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip öldürülmeyi, sonra diriltilip
öldürülmeyi, sonra diriltilmeyi ne kadar isterdim!” buyurmuştur 22. Bazıları şehitlere tanınan ayrıcalığı anlamakta güçlük çekmişlerdir. Bir kişi “Ey Allah Resulü! Şehitlerden başka herkesin
kabirde sorguya çekileceğini söylüyorsun (onların farkı nedir)?”
diye sormuş Hz. Peygamber: “Şehidin başı üzerindeki kılıçların
19 Arâf, 7/43.
20 Âl-i İmrân, 3/169.
21 Ebu Davud, Cihad, 36.
22 Buhari, Temennî, 1.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 142
03.04.2015 15:53:46
143
Şehitlik ve Şahitlik Arasında Çanakkale
parıltısından daha büyük bir imtihan var mı ki?› diyerek bu
soruya anlamlı bir soru ile cevap vermiştir23.
Kuşkusuz Allah’ın rahmetinin nuru karşısında Çanakkale’de şehitlerin başlarındaki kılıç ve süngü parıltıları, mavzerlerden ve toplardan püsküren ateş ve alev kütleleri paramparça
olmaktadır. Bize ise Çanakkale ruhunu anlamak, Çanakkale’de
tüm meşrep, köken, ekonomik ve sosyal sınıf farklılıklarını
ellerinin tersi ile itip bir olan Allah’ın yolunda aziz bildikleri
vatan için mücadele veren nesli anlamak kalmaktadır.
23 Nesai, Cenâiz, 112.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 143
03.04.2015 15:53:46
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 144
03.04.2015 15:53:46
Çanakkale Mektebinden
Öğrendiklerimiz
Hasan Basri BİLGİN
Yazar
Ç
anakkale Savaşı… İçinde, 18 Mart 1915 günü kazanılan dünyanın en büyük deniz zaferinin olması bir
yana, metrekareye on bin mermi isabet etmesi neticesinde
yüz binlerce insanın ölmesi, okuma yazma oranının birdenbire yüzde beşin altına düşmesi ve de ülke üretiminin yüzde
otuz beşlere inmesi sebebiyle tam bir cehennemdir; hem de
bir daha öyle bir dehşeti yaşamamak adına, mutlaka ders
alınması gereken bir ateş çemberi!
Öyleyse geliniz, Çanakkale Savaşı’nın bugüne kadar gözden
kaçırdığımız yönlerini madde madde özetleyip bilgi sevdalısı
bir talebe özeniyle yaşananlardan ders alalım.
1. Liderlik Dersi:
İngiliz generali Hamilton’un basın toplantısında, “Çanakkale Seferi’nin başarısı kaçınılmaz ve İstanbul’un ele geçirilmesi birkaç günlük iştir!..”1 demesinin ardından, o devir için
dünyanın en büyük ordusu sayılan Akdeniz Sefer Gücü’nün
Çanakkale önlerine gelmesiyle birlikte, Enver, Talat ve Cemal
Paşa üçlüsünün yönettiği İhtilal Hükümeti tedirgin oldu. “Tedirginlik” hafif bir tanımlama olur, resmen panikledi!.. İstanbul’un boşaltılmasını, sarayın tümüyle Eskişehir veya Konya’ya
1
Daily Telegraph gazetesi, 22 Nisan 1915 tarihli Londra baskısı, 1’nci
sayfa 8 sütuna manşet.
145
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 145
03.04.2015 15:53:46
146
ÇANAKKALE ZAFERİ
taşınmasını; günün padişahı Mehmet Reşad’ı da ikna ederek
kararlaştırdı. Yalnız bir sorun vardı. İttihat Terakki’nin 1909’da
zorla tahttan indirdiği ve Beylerbeyi Sarayı’nda hapis tuttuğu
İkinci Abdülhamid’in de bu plana dahil edilmesi gerekiyordu.
Zira işgal kuvvetlerinin eline düşecek olan eski padişah, hem
kendileri ve hem de o anki yasal dayanakları olan Mehmet
Reşad’ın mevcut saltanatı için tehlike oluşturabilirdi… Bu düşünce hiç beklemeksizin eyleme dönüştürüldü ve Talât Paşa
başkanlığındaki heyet Beylerbeyi Sarayı’nın yolunu tuttu.
Heyet, içine düştükleri sıkıntı nedeniyle olsa gerek eski
Hünkâr’ın karşısında el pençe divan dizilmişti. Talât Paşa, önce
uzun uzun ve oldukça hürmetli bir eda ile genel durumu İkinci
Abdülhamid’e anlattı. Sonrasında da lâfı döndürüp dolaştırarak
asıl konuya getirdi:
- Efendimiz, şu an çok acil tehlike arz etmemekle beraber
vaziyet hayli ciddidir. Düşman denizden ve karadan Çanakkale’yi zorluyor. Savunmamız oldukça yoğun ve etkili… Buna
rağmen, Allah korusun, şayet Boğaz geçilecek olursa; Padişah,
hükümet ve hanedanı esir düşürerek sonunda gayet elim bir
anlaşmaya mecbur kalmamak için zat-ı şahanenize Konya’da
Çelebi Efendi’nin konağı hazırlandı. Ziyaretimizin sebebi; şayet korkulan olursa, siz zat-ı hümayunlarının hangi şehirde
ikamet buyurmayı arzu ettiklerini, biraderi şahane tarafından
öğrenmeye memur edildiğimiz içindir. Yer seçimindeki emir ve
iradenizi bekliyoruz Efendim!
Âdeti olduğu üzere Abdülhamid, Talât Paşa’yı sonuna kadar hiç istifini bozmadan pür dikkat dinledi. O susunca da
“Kraliçe Elizabet’in tabiriyle” zeka fışkıran keskin bakışlarını
tek tek heyettekilerin üzerinde gezdirdi. Eski Sultan’ın gayet
eziciydi o andaki tavrı… Belli ki, içinde birikmiş önemli taşlamaları vardı söylenecek. Günü gelmişti artık; “Ey benim gafil
vatanseverlerim, ettiniz eylediniz; işte ülkeyi getirdiğiniz nokta;
bütünüyle dehşet, çıkmaz sokaklar ve uyanılmaz aymazlıklar!..
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 146
03.04.2015 15:53:47
147
Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz
Üstelik hiç yoktan, muhtemel mağluplarla birlikte aptalca bir
savaşa giriyor ama kahramanca dövüşmesini bilmiyorsunuz.
Vah ki ne vah! Vatan uğruna şehit olmak yerine kaçmayı tasarlıyorsunuz. Yetmiyor! Sanki Türk komutan yokmuş gibi bir de
ordunun başına, art niyetli oldukları belli Alman komutanları
getirip askerimizi beyhude yere telef ediyorsunuz.” diyecekti,
düşüncesi buydu ama sustu!.. Muhtemelen, “Böylesine vahim
bir günde bizden dünün intikamını alıyor.” dedirtmek istemedi… Ancak İstanbul’dan kaçma teklifine yanıt olarak ibretlik
iletisini, doğrudan kendi yerine padişah olan biraderi Mehmet
Reşad’a yolladı. Anlayan anlardı sonuçta:
- Yüce biraderime sadakatimi arz ederim, ancak işgal endişeleri tamamen yersizdir. Şayet dokunulmamış, bozulmamış ise Çanakkale Boğazı’ndaki tabyaları iktidar zamanımda
ben modernleştirip olağanüstü güçlendirdim. Oradan hiçbir
donanmanın geçmesi mümkün değildir. Buna rağmen -Allah
esirgesin- bir işgal felaketi başa geldiği takdirde, bir Türk Hakanı’nın yapacağı tek şey; tacını, tahtını, halkını yüzüstü bırakarak kaçma suçu işlemek değil; icabında saray balkonunun
taşları altında canını feda etmektir. Büyük atam Fatih Sultan
Hazretleri bu ulu şehri Bizans elinden fethettiği zaman, İmparator Konstantin; kaçmayıp harp ede ede yıkılan surlarının taşları
altında can vererek kahramanlık sergilemiştir. Biz Fatih soyu,
Konstantin’den aşağı kalamayız… Varın, padişahımız zat-ı şahaneye böylece arz edin… Bana gelince Efendiler, ben artık bir
yere gitmem! Tek arzum burada ölmektir!
İşte yöneten ve yönetilenler için en büyük ders!.. Bu ibret
sahnesinden biz ne alırız, bunu bilemem. Ama İkinci Abdülhamid’e “kaçma” teklifi götüren o ünlü Talât Paşa’nın o an içine düştüğü durumu heyette bulunan Recaizade Ekrem şöyle
anlatıyor:
“Huzurdan çıktığımızda tombul yanakları fark edilir biçimde kızarmıştı Talât Bey’in. Bugün esaslı biçimde mertlik dersi
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 147
03.04.2015 15:53:47
148
ÇANAKKALE ZAFERİ
aldığı adama dün yaptıklarından ötürü utanmış olmalıydı, ağlayan bir ses tonuyla şöyle haykırdığını duydum:
- Ağzımızın payını aldık mı beyler!2
*
2. Ülke Savunması İçin Sadece
Kendine Güvenmek, Ülke Namusunu
Başkalarına Emanet Etmemek
Gerçek zafer, Mehmet Akif’in; “Şu Boğaz harbi nedir, var mı
ki dünyada eşi?” diye eşsizlikle nitelediği, 15 Mart 1915 günü
kazanılan deniz savaşıdır… Bilindiği gibi Boğazlar komutanı
Cevat Paşa’nın; üstün savaş zekâsı sayesinde, karanlık limana
“yine geniş su geçitlerinde ilk kez uyguladığı” dört buçuk metre
derine ve kıyıya paralel olarak döşediği mayınlar sayesinde,
hem de askerini manen üstün derecede yüreklendirmesiyle kazanıldı… Asla bilinmeyen ise; savaşın ilk gününde başarısını
belgeleyen bu komutanın yerine bir hafta sonra niçin Alman
Liman Von Sanders ve daha başka Alman general ve albayların
Çanakkale’ye getirildiğidir.
Hâlbuki bütün uzmanlarca iddia edilmektedir ki: “Şayet
Cevat Paşa göreve devam etseydi: 15 Mart günü yapılan deniz
savaşı yarım gün sürmüş, bizim ordumuzdan 58 şehit, 74 yaralı, 9 top, bir tabya kaybına karşılık Akdeniz Sefer Gücü’nün
üç savaş gemisi batmış, çok güvendiği üç büyük zırhlısı kullanılmaz hâle gelerek, bin yüz küsur asker kaybetmiştir... Cevat
Paşa’nın olası bir kara çıkartmasına karşı, düşmanı anında geri
püskürtecek plânı vardı; kara savaşı yedi ay yerine iki günde
biter, iki yüz otuz beş bin kayıp yerine azami bin şehitle savaşı
bitirirdik…”3
2
Bilgin Hasan Basri, 1915- Çanakkale Bir Ulu Destan, Hayat Yayın Grubu,
İst. 2007, s. 39-42.
3
Bilgin, Hasan Basri, Türklerin Altın Çağı, Yediveren Yayınları, s.99-100.
İstanbul, 2013.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 148
03.04.2015 15:53:47
149
Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz
Bu düşüncenin en açık destekçisi Akdeniz Sefer Gücü’nün
kumandanı ünlü İngiliz general Hamilton’dur. General Hamilton, yedi ay sonra Çanakkale’den başarısızlıkla ricat ederken
şöyle diyor:
- Liman Von Sanders kurnazlık edip bizi Gelibolu batağında yedi ay oyalayıp Avrupa Cephesinde Almanya’ya zaman
kazandırdı!4
Dilerseniz, bir de canlı şahit General William Marshall’a
kulak verelim. O da savaş anında Hamilton’a, yana yakıla böyle
dert yanıyor:
- Gözü kara, son derece inançlı, ölümü hiçe sayan ve de
attığını vuran Türk askerine eğer ben komuta ediyor olsaydım,
bir düşman askerinin dahi ayağını karaya ayak bastırmazdım.
Gelenleri denizde bırakırdım. Bu yetenekte olduklarını ilk gün
gördük… Çanakkale’deki Türk Kurmayı’nın da benim gibi düşündüğünden eminim… Liman Von Sanders öyle sinsi davrandı ki bizi karaya âdeta “buyur” etti… Liman Von Sanders, şu an
büyük gücümüzü Gelibolu’da meşgul ediyor. Ölenler Türklerle
bizimkiler. Böylece Alman ordusunun Avrupa’da önünü boşalttı
adam!
Haklı olarak “ne karşılığında?” diye sormamız gerekmez
mi? Tabii ki; üç bini mektep talebesi 235 bin askerimizin canı
pahasına!..
Bu konuda, birbirinin benzeri çok kez tekrarlanmış olaylardan iki misal vermek isterim;
1915 Mayıs başı, Seddülbahir Cephesi…
Liman Von Sanders, Tümen Komutanı Halil Sami’ye güpegündüz, denizden top, karadan makineli tüfek mermilerinin yağdığı açık alana hücum etmesini söylüyor. Halil Sami
sakıncalı bulup itiraz edince 7. ve 9. Tümenleri grup hâlinde
4
Egytian Gazete -İngiliz Gazetesi, 16 Kasım 1915- 1. sayfa. (Londra baskısı).
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 149
03.04.2015 15:53:47
150
ÇANAKKALE ZAFERİ
birleştirdikten sonra başlarına Albay Sodenstern’i tayin ederek
“hücum” emrini ona uygulatıyor Alman…
Netice facia! 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın Ordu Komutanlığına verdiği rapora göre; yaralılar hariç tam on altı bin
şehit!.. Ve Albay Sodenstern kaşla göz arası nasıl Almanya’ya
kaçırıldıysa, “ayrıntılı” cephe raporu alınamıyor!5
19 Mayıs 1915…
İstanbul Erkek Liseli altı öğrencinin bir gün önce besteledikleri: “Bu toprağı Türk’ün kanı yoğurdu- Annem beni bugün
için doğurdu!” şarkısını söyleyerek siperden fırladıkları Arıburnu Cephesi…
Bu kez bizzat Liman Von Sanders’in emriyle açık alanda ve
engebeli arazide; elinde süngü, top ve makineli tüfek ateşine
karşı, iki yüz metre mesafeli hayli zor bir hücuma kalkıyor
askerimiz.
Sonuç: Esat Paşa’nın ağlaya ağlaya yazdığı ve muhtemelen
onun gözyaşıyla ıslanmış rapora göre; 10 bin’den ziyade kayıp!
Ve o korkunç günü anlatan İngiliz kaynaklarındaki bir söylem adeta yaramıza tuz basacak nitelikte: Açık arazide Türk
askerini “takır takır” biçmekte olan makineli tüfeklerden birinin başına pür iştah gelen bir Anzak aşçı: “Verin biraz da ben
avlanayım!” diye yalvarıyor savaşçılara:
- Biraz da ben keyif edeyim!6
*
Bu durumu, olayların en yakın canlı şahidi Çanakkale Gazisi Albay Halil Sami, acıyla kaleme aldığı, benim de güçlükle
sadeleştirmeye çalıştığım şu şiiriyle dillendirmiş:
5
Bilgin, Hasan Basri, 1915 Çanakkale Bir Ulu Destan, s. 228- 229.
6
Daily Telegraf gazetesi, 15 Ağustos 1915 tarihinde Anzak komutanı Biridges’le yapılan röportaj.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 150
03.04.2015 15:53:47
151
Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz
“Yağmur yerine ölüm yağdı bulutlardan.
Baştan aşağı kan bürüdü yüzleri,
Vah; unutuldu “insan” adı!
Vahşeti görünce göz;
O an isyan etti söz;
Zebanidir, burada medeniyetin adı!
Her bomba binler can aldı.
Akıl gitti vahşet kaldı.
Türk’ün alnına kazındı,
1915’te şu söz;
Çanakkale’deki dehşetin adı;
Bu bir Avrupalı!..”7
3. Yabancıyla İttifakı Kendi Varlığını “Yok Etmek”
Üzere Yapmayın; Hele Savaşa Giriyorsanız!
600 yıllık koskoca bir imparatorluğu, vaktinden evvel, âdeta ecelsiz öldüren o talihsiz Birinci Dünya Savaşı’na girmemizin
kritiğini, siyaset uzmanı İkinci Abdülhamid’den almakta fayda
var.
Ne sebepledir; bilinmez! Birinci Dünya Savaşı’nın en hararetli günlerinden birinde, devrin en kudretli devlet adamı
Enver Paşa, Beylerbeyi Sarayı’na hapsettikleri eski Hünkâr’dan
randevu talep ediyor. Abdülhamid: “Ne konuşacakmış Enver
benimle!” diye gönülsüzlüğünü ortaya koymasına rağmen, “eli
mahkum” kabul ediyor Paşa’yı…
Eski Padişah’la ihtilal sonrası ilk kez karşılaşan Enver Paşa,
son derece edepli ve hürmetkâr başlıyor sözüne. Birinci Dünya
Savaşı’nın geçirmekte olduğu safhaları kendi görüşüne göre
özetliyor. Müttefikler arasında, “muharebenin kaybedilmekte
olduğu” noktasındaki fikir ayrılıklarını, hiçbir şey saklamadan
olduğu gibi söylüyor. Ayrıca Abdülhamid’in sormasına fırsat
7
Bilgin, 1915 Çanakkale Bir Ulu Destan, s. 229.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 151
03.04.2015 15:53:47
152
ÇANAKKALE ZAFERİ
vermeden, 18 Mart günü Çanakkale’de kazanılan büyük deniz zaferinin de coşkusuyla karşılarındaki muharip devletlerin
maddi ve manevi güçleri hakkında hükümetin elinde bulunan
tüm bilgileri sayıp döküyor. .. Ama inandırıcı bulmamış olmalı
ki işte o an; “kendini devlet işlerinde sükûnet mahkûmu belleyen” Abdülhamid, dayanamayıp suskunluğunu bozuyor. Hem
de bir bozup pir bozuyor:
- Paşa! Bu sayıp döktüğünüz hesapların hepsi de baştan
sona yanlış!.. Çok yazık! Gördüğüm kadarıyla devletin gücünü
de düşmanların güçlerini de yanlış değerlendirmişsiniz.
Hiç beklemediği bu yanıt karşısında hayli şaşırıyor Enver
Paşa. “Ne?” demesi gerektiğini bilemiyor bir an… Onun çıkmaza girdiğini gören Eski Hünkâr ise iddiasını ispatlamak için
masa üzerinde serili duran dünya haritasının başına çağırıyor
kendini. “Şu coğrafyaya iyi bak!” diyor.
- İngiltere ve Fransa deniz aşırı ülkelere sahip. Demek oluyor ki, adamlar dünyanın en güçlü donanmasına sahip. Bizim
ülkemiz de denizlerle çevrili ve sahillerimiz düşmana açık. Ne
bizim ve ne de müttefik edindiğiniz Almanya’nın onlara göre
deniz gücü yeterli… Kendi ordumuzun; siyasetin kaypaklığında ikiye, hatta üçe bölünmüşlüğü mevcut ve de maddi, manevi gücünün zaafı ortada iken kaybetme ihtimali çok yüksek
bir dünya savaşına girmek büyük gaflet. Hele, diğerlerine göre
deniz gücü hayli yetersiz olan Almanya ile ittifaka girmek iki
kere gaflet!
- Bazı konular size yanlış intikal etmişe benziyor Hünkârım!
- İttifakın, dostluğun ölçüsü kaçmış durumda! Almanların
aklına tek yanlı, körü körüne teslim olduğunuz çok aşikâr.
- Ne gibi Efendim?
- Liman Von Sanders’in temsil ettiği Alman askeri siyaseti,
hükümetimizin dikkatsizliği yüzünden Türk iştirakini Alman-
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 152
03.04.2015 15:53:47
153
Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz
ya’nın doğrudan düşmanı olan devletlerin aleyhine çevirtti.
Devlet-i Aliye’yi gayet müşkül durumda bırakan Kanal ve Galiçya seferleri yalnız ve yalnız Alman menfaatleri gözetilerek yapıldı diye düşünüyorum… Oralardaki kaybımızın hesabı yok!
- Her birlikteliğin bir bedeli elbette olur Efendim!
- Ödeyeceğimiz bedel çok ağırsa ve neticede bütün varlığımız elden gidecekse, yürümekte olduğumuz çıkmaz yoldan
vaktiyle çark etmekte fayda görürüm… Tez vakit Almanlardan
ayrılıp tek başımıza sulh aramak devletin hayrına olacaktır
Paşa!
O devrin ufku açık siyaset ustasından akıl almaya geldiği
çok belli Enver Paşa, eski Hünkâr’ın bu önerisini duymazdan
gelip ona cevap vermemişti ama, Beylerbeyi Sarayı’ndan çıkarken: “Alman dostlarmızı bu sıkışık günlerinde yalnız bırakamayız. Hem, maazallah, senin dediğini yaparak milletime
dönek dedirtmem!” diye, saray görevlisi Yüzbaşı Salih (Bozok)
ve diğer bazılarının duyacağı kadar yüksek sesle, kendi kendine
söyleniyordu:
- Senin dediğini yaparak milletime dönek dedirtmem!8
*
Garip bir tesadüf! İkinci Abdülhamid ile Enver Paşa’nın bu
tarihi görüşmesinin üç gün sonrasında, İstanbul mebusu genç
ve ateşli parlamenter Veli Bey’in, Meclis-i Mebusan’ın olağanüstü toplantısında: “Efendiler, şu andan itibaren Çanakkale’de Almanya için dövüşüyoruz!” diye haykırdığı duyuluyor.
Tabiatıyla bir mebusun itham niteliğindeki sözünün muhatabı
padişah olmalı! Sultan Mehmet Reşad derhâl huzura çağırıp
sigaya çekiyor onu:
- Derdin ne senin evladım, diyor şefkatle.
8
Bilgin Hasan Basri- Yalnız Hünkâr, II. Abdülhamid, s. 418- 422. Hayat
Yayın Gurubu, İst. 2012.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 153
03.04.2015 15:53:47
154
ÇANAKKALE ZAFERİ
- Kendimize yeni bir yol haritası çizmemiz lâzımdır Sultanım.
- Nasıl yani?
- Efendim, şu anda Almanya, başta Avrupa olmak üzere
tüm cephelerde zaaf işaretleri vermeye başladı. İnişe geçtiler…
Allah esirgesin bizi de düştükleri çukura sürükleyebilirler. Şu
an biz Gelibolu’da üstün durumdayız. İtilaf Devletleri batağa
saplandığını anladı. Onlar hazır! Hemen tek başımıza barış
yaparsak memleketi büyük bir badireden kurtarırız!
O gün için gerçekçi bir kurtuluş önerisi sunan “Abdülhamid sevdalısı” genç parlamenter Veli Bey’in aldığı yanıt; Enver
Paşa’nın Beylerbeyi Sarayı’ından çıkışta mırıldandığı cümlenin
aynısıdır:
- Delikanlı! Maazallah, senin dediğini yaparak milletime
dönek dedirtmem!
*
İyi de Peki Bu Ne Şimdi?
11 Ağutos 1915…
Çanakkale’de en kanlı savaşların sürdüğü talihsiz bir gün…
Ne yazık! Dünya siyesetinde çok ibret verici enteresan bir olay
yaşanıyor.
Şöyle: Almanlar her fırsatta Rusları müttefiklerinden ayırtıp kendileriyle tek başlarına barış yapmak üzere ikna etmeye
çalışıyorlardı. Bu bağlamda Çariçe’nin Dame d’honeur’lerinden
Maria Vasiltchiova ve Banker Monkievitch’i aracı yaparak Ruslara: “Vaatlerine rağmen İngilizler size İstanbul’u vermeyecek.
Bizimle anlaşırsanız İstanbul sizin olabilir.” dediler.
- Evet, İstanbul sizin olabilir!9
9
Bilgin, 1915 Çanakkale Bir Ulu Destan. s.345.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 154
03.04.2015 15:53:47
155
Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz
Bu olayı, kendine gizlice ulaştırılan Fransız gazetelerinden
okuduğu gün söyledikleri, Beylerbeyi Sarayı’nda mahkûm hayatı yaşamakta olan Eski Hünkar Sultan Abdülhamid’in; otuz
üç yıllık yönetim macerasının can alıcı bir özetidir:
“Maalesef biz, Avrupalı sırtlanların tam geçiş yerine çadır
kurmuşuz; geniş teşkilatlı imparatorluğumuzu inşa edecek ne
zaman bıraktılar bize ne de sükûnet!
Şayet ülkemize on senelik bir sulh tanınsa, Japonların (Meiji Devrimi’nin başlagıcından beri) sitayişle methedilen terakkilerini biz de yapardık.
Heyhat!
Japonlar, Avrupalıların kızıl pençesiden uzak oldukları için
bize göre çok bahtiyardırlar…”10
*
Sultan Abdülhamid’in hatıralarını dikkatle okuduğumuzda,
satır aralarında onun Çanakkale Savaşı’ndan çıkardığı dersi şu
şekilde özetlemek mümkün:
“İdareciliğin vazgeçilmez birinci şartı; özünde yüksek ahlak ilkesi taşıyıp varlığını halkına adamış özel kişilik sahibi
olmaktır. Bunun içinse su katılmadık yerli olacaksın, özüne
bağlı kendin olacaksın… Kendini yaratılış amacına göre dizayn
edip tam anlamıyla hür olup insanları “fıtratına uygun olarak”
özgür kılacaksın ki, işte o vakit; her daim uyanık kalınır, dost
veya düşmanı seçerken hesaplar doğru yapılır da yılanla aynı
çuvala girip sonunda ülke zehirletilmez!”
- İşte hepsi bu!
*
10 Bilgin, Yalnız Hünkar. s. 225.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 155
03.04.2015 15:53:47
156
ÇANAKKALE ZAFERİ
4. Yurt Savunmasındaki Azim ve Beceri Milli
Mücadele Ruhunu Diriltti!
Milli Mücadele safhasında yaşanan örnekler hayli fazla…
Ancak sadece bir tanesini; TBMM’den onur belgeli Denizli
Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’nin 15 Mayıs 1919 günü Denizli
halkına yaptığı konuşmasından kısa bir bölümünü sunacağım
sizlere. Ülke savunmasının temel taşlarından biri olan o muhterem, Akif’in deyimiyle: “topun tüfeğin patladığı” Anadolu’da
Milli Mücadele ruhunun nasıl oluştuğunu en veciz şekilde şöyle
açıklıyor bize:
“Muhterem Denizli ahalisi! Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu elim tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir. Vatana
karşı işlenen suçların Allah’ın ve tarihin önünde affı yoktur,
günahtır… Bugün cihat tam anlamıyla oluşmuş bir dinî fariza olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim! Karşımıza çıkarılan
dünkü tebaamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar, öteki
düşmanlarımızın maşasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini eline
geçirmesinin ne anlama geldiğini, İzmir’de şu birkaç saat içinde
işlenen cinayetler gösterdi. Silahımız olmayabilir, topsuz- tüfeksiz, sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklâl
aşkı, vatan sevgisi, kalbimizdeki iman ile mücadele edeceğiz
ve sonunda zaferi kazanacağız… Bu uğurda canını verenler
şehit, kalanlar gazidir.
Sizlere “Vatanımızı düşmana teslim etmekten başka çaremiz olmadığını” söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır.
Onlar iradelerine sahip değildir. Meşru olan; vatan müdafası
ve istiklâl uğruna savaşmaktır… Asla korkmayınız… Bayrağımızın altında toplanın ve büyük mücadeleye hazırlanın…
Müftünüz olarak kutsal bir savaşın fetvasını ilân ediyorum!..”11
*
11 Bilgin Hasan Basri, Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam, Hayat
yay. Grubu, İst. 2006. s. 92-94.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 156
03.04.2015 15:53:47
157
Çanakkale Mektebinden Öğrendiklerimiz
5. Gerçek Vatan Sevgisinin Ne Olduğunu Öğretti
Bize Çanakkale Mektebi!
Gençler, öleceğini bile bile Çanakkale Savaşı’na: “Anam beni
vatan için doğurdu!” nidasıyla koşarak giderken onları doğuran
analar, ağız birliği ederek: “Minareden ezan sesi kesilecekse,
caminin kandilleri sönecekse öl de asla geri dönme!” diye feryat
ediyorlardı ağladığını hiç göstermeden, üstün yüreklilikle!..
*
Milli Şair, büyük insan Mehmet Akif Ersoy, toprağı için
gözünü kırpmadan can veren Çanakkale kahramanlarını; “Ey
şehit oğlu şehit, isteme benden makber. Sana âgûşunu açmış
duruyor Peygamber!” diye onurlandırmıştı. Bugün sağ olsaydı,
mutlaka şöyle seslenirdi bizlere:
- Ey gaziler ve şehitler çocuğu, dün atalarının yaşadığı dehşetten ibret al ki o cehennemi yaşama bir daha!
Kısacası, Çanakkale mektebinden öğreneceğimiz çok ders
var! Gereken dersi alırsak bir daha o cehennemi yaşamayız
İnşaallah!
KAYNAKÇA
BİLGİN, Hasan Basri,1915-Çanakkale Bir Ulu Destan. Hayat
yayın Grubu, İst. 2007. - Türklerin Altın Çağı, Yediveren
Yayınları, İstanbul, 2013.
-Yalnız Hünkar, II. Abdülhamid, Hayat Yayın Grubu. İstanbul,
2012.
-Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam, Hayat yayınları,
Grubu. İst. 2006. Egytian Gazete- İngiliz Gazetesi 16 Kasım 1915- 1. sayfa. (Londra baskısı)
Daily Telegraph gazetesi.22 Nisan 1915 tarihli Londra baskısı
1. sayfa 8 sütuna manşet.
Daily Telegraf gazetesi 15 Ağustos 1915 tarihinde, Anzak komutanı Biridges’le yapılan röportaj.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 157
03.04.2015 15:53:47
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 158
03.04.2015 15:53:47
Çanakkale Zaferi’nin
Hatırlattıkları
Mustafa IRMAKLI
Diyanet İşleri Uzman Yardımcısı
3
Kasım 1914, İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı’na
gelir. 19 Şubat 1915’te başlayan saldırılar 18 Mart’a
kadar devam eder. 18 Mart, deniz savaşının en çetin geçtiği
zamandır. Tarihinde hiç yenilgi almamış, zamanın en üstün
teknolojisine sahip İngiliz donanması ve Fransa’nın da desteğiyle İtilaf Devletleri’nin oluşturduğu, dünyanın en büyük
deniz gücü, 18 Mart’ta büyük bir hezimetle tanışır. Boğaz’ı
ahtapot gibi saran devasa zırhlılardan kimi sulara gömülür,
kimi karaya oturur, kimi yaralı zor kurtulur. Denizden yol
bulamayan düşman 25 Nisan’da kara harekâtı başlatır. Ta ki,
Ocak 1916’da sessiz sedasız çekip gitmek zorunda kalıncaya kadar. Sekiz buçuk ay… Arıburnu, Seddü’lbahir, Conkbayırı, Anafartalar; engebeli, zor, daracık bir arazi parçası
üzerinde yaklaşık bir milyonu aşkın insanın1 katıldığı akıl
almaz bir savaş… Beş yüz binin üzerinde kayıp. Yani savaşa
katılan her iki kişiden biri geri dönemez. Metrekareye 6 bin
mermi düşer. Üç dakikada alaylar şehit düşer.
Binlerce sayfa yazılsa tamamlanamayacak bir hikâyedir yaşanan. Yüzlerce destan yazılsa yeniden bir destan çıkar. Ciltlerce ağıt yakılsa tarifi eksik kalacak acılar, hasretler, duygular…
1
Zekeriya Kurşun, “Çanakkale Muharebeleri”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
c. VIII, TDV yay, İstanbul 1993, s. 207.
159
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 159
03.04.2015 15:53:47
160
ÇANAKKALE ZAFERİ
Çanakkale’yi anlatmanın iki boyutu olabilir: Birincisi; tarihin bir kesitinde yaşananları zaman, mekân, olaylar, sebepler, sonuçlar ve reel-politik bağlamında izah etmek. Elbette bu
önemlidir ve tarihi yazanlar düne, bugüne ve yarına karşı bir
vefa borcu olarak bütün bunları kayda geçeceklerdir. İkincisi
ise, niçin ve nasıl boyutuyla Çanakkale’den bugüne, bugünden
Çanakkale’ye ayna tutmaya çalışmak, zamanı ve mesafeyi daraltarak bugünü dün ile yüzleştirmeye çalışmaktır. Çanakkale’yi
anlamak ile bugünü doğru anlamak arasındaki ilişkiyi gündeme
taşımak ve Çanakkale’nin hatırlattıklarını konuşmaktır.
Asrın mücadelesinin yüzüncü yılında, “Çanakkale Şehitlerine”2 şiirinin, “İstiklal Marşı” nın kardeşi olarak okunduğu bu
topraklarda, Çanakkale mücadelesini bütün yönleriyle okumak, anlamak ve anlatmak, bu toprağı vatan bilen herkesin
zamana ve mekâna karşı en büyük görevlerindendir.
Taşıdığı Mana Açısından Çanakkale’nin
Hatırlattıkları
Dünya tarihi boyunca ve milletlerin hayatında birçok olay,
savaş, mücadele olmuştur. Ancak onlardan bazıları vardır ki
tarihin akışına yön vermiştir ve onlar söz konusu olmadan tarih tamamlanamaz ve yaşananların izahı eksik kalır. Çanakkale
Savaşı son asrın olayları içinde hem milletimiz hem de dünya
için böyle bir öneme sahiptir.
Çanakkale’ye gelen işgal kuvvetlerinin gayesi sadece bir
coğrafyayı ele geçirmek, taktik hamlelerle stratejik hedefleri
ele geçirerek Birinci Cihan Harbi’nin karşı cephe ülkesini sıkıştırmak, bir ülkeyi paylaşmak ya da bir milleti yok etmekten
ibaret değildir. Aynı zamanda bir inancın, medeniyetin, ahlakın
yani İslam’ın yeryüzünden silinmesi hedeflenmiştir. Payitahta,
hilafetin merkezine kastedilmiştir. Bunun için Çanakkale’nin
yiğitlerini Bedir’in aslanlarına nazire kılan şair haksız değil2
Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s. 385, DİB yay. Ankara, 2012.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 160
03.04.2015 15:53:47
161
Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları
dir. Bir an önce İstanbul’a ulaşmak için sabırsızlanan işgal komutanını asıl heyecanlandıran İslam’ın sancağının indirilişini
görme arzusudur. Dolayısıyla Çanakkale aynı zamanda Hak
ile batılın binlerce yıllık mücadelesinde yeni bir karşılaşmadır.
Sadece İstanbul’un değil, Mekke’nin, Kudüs’ün, Diyarbakır’ın,
Musul’un, Afrika’nın, topyekûn bir İslam coğrafyasının savunmasıdır. Irkı, rengi, inancı, coğrafyası ne olursa olsun, bütün
insanların can, din, mal, akıl, nesil dokunulmazlıklarını savunan; ıslah etmeyi, imar etmeyi, mutlu etmeyi varoluş gayesi
bilen İslam medeniyetinin mensupları ile 18. asırdan itibaren
icat ettiği ateşli silahlar ve geliştirdiği teknoloji ile Afrika’dan
Hindistan’a, Amerika kıta yerlilerinden Balkanlara, gördüğü her
zayıf ve güçsüz coğrafyayı işgal eden, talan eden bir anlayışın
savaşıdır. Şairin İstiklal mücadelesinin neferleri için söylediği:
“Galip et ya rab çünkü bu son ordusudur İslam’ın”3 dizesi büyük bir dua olduğu gibi, milli mücadelenin gayesini ve ruhunu
da ortaya koyması açısından önemlidir.
Elbette Çanakkale bir vatan müdafaasıdır. Bir insan için en
büyük servetin ve izzetin bir vatana sahip olmak olduğunu bilenlerin zaferidir. Vatan, ezanın okunduğu, inananların özgürce
göğsünü kıbleye döndüğü yerdir. Mücadelenin temelindeki asıl
saik inandığı gibi yaşayabilmektir. Çanakkale; vatanına, inancına, iffetine kastedilen bir milletin ya istiklal ya ölüm mücadelesidir.
Tarih Bilinci Açısından Çanakkale’nin
Hatırlattıkları
Tarih, nesillerin üzerine basarak yükseldiği zemindir. Eğer
bu zemin iyi bilinmiyorsa ve doğru temellere dayanmıyorsa
sağlam bir geleceğin inşası mümkün değildir. Tarihlerinde ya-
3
Yahya Kemal Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Yahya Kemal Enstitüsü,
s.140, İstanbul, 1974.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 161
03.04.2015 15:53:47
162
ÇANAKKALE ZAFERİ
şananları tüm gerçekliğiyle bilemeyenler, coğrafyalarında olan
biteni anlama imkânından mahrumdurlar.
Bu coğrafyada kardeşliğe, bir arada yaşamaya, güçlü bir
millet olarak dünyada inisiyatif sahibi olmaya engel olan her
fitne ya Çanakkale’yi geçemeyenlerin yeni bir yöntemidir ya da
onların hayaline hizmet eden basiretsiz bir faaliyettir. Bir milleti
yok etmenin en kısa ve kolay yolu onu dilinden, tarihinden ve
dininden uzaklaştırmaktır. Zira lisan bir milletin ufku, tarih ise
hafızasıdır. İnanç, büyük idealleri gerçekleştirmesini sağlayan
ve her türlü zorluğu aşmasını temin eden en büyük gücüdür.
Teklif edilen şey bugünü ve geleceği tarihin ara sokaklarına
sıkıştırmak veya tarihi sürüp giden kavgalar sebebi yapmak
değildir. Lakin kimliğini, ufkunu, hafızasını, inancını kaybeden
varlığını kaybedecektir.
Türkiye diye bir ülkenin varlığı, Çanakkale zikredilmeden
izah edilemeyecektir. Dahası Türkiye, vatanın elde kalan yirmi
dörtte biridir, yani son toprak parçasıdır. Bundan bir asır önce
okullarda okutulan coğrafya kitaplarında sınırlarımız 36-42
paralelleri ve 26-45 meridyenleriyle sınırlı değildi. Haritamızın
doğu sınırları Kars’ta batı sınırları Edirne’de, güney sınırları
Hatay’da bitmezdi. Çanakkale son vatan toprağının işgalinin
püskürtülmesi olduğu kadar, gönül coğrafyamızı sahiplenmenin de meşruiyet zeminidir.
Millet olarak neslimize karşı ve ülkemizin geleceğine yönelik en büyük görevimiz; bu coğrafyada bir asır önce nelerin
yaşandığını, niçin ve nasıl bir istiklal mücadelesinin yapıldığını anlatmaktır. Çanakkale, bu coğrafyada yaşayan herkes için,
dünyada millet olarak ifade ettiği manayı anlamak; çalışmak;
bilimde, teknikte, hukukta zamanının en iyisi olmak; büyük
hayaller kurmak ve büyük hedeflere yelken açmak için gereken
ilham ve enerji kaynağı olması yönüyle son asır millet tarihimizin en büyük örneğidir. Bunun için hamaset yüklü nutuklar
ya da romantik enstantanelerle geçiştirilmemelidir. Bir milletin
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 162
03.04.2015 15:53:47
163
Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları
geleceğine yön veren kalbi ve aklı sağlam, fikri ve vicdanı hür
nesiller için şuur kaynağı olmalıdır.
Bir milleti esir almanın, işgal etmenin de iki boyutu vardır:
Birincisi maddi işgaldir. Coğrafyasına, güvenlik alanlarına, zenginlik kaynaklarına, sokaklarına, şehirlerine hâkim olmaktır.
İkincisi ise milleti millet yapan değerlerine, medeniyet birikimine, kutsallarına, mahremine musallat olmaktır. İlkine karşı koymak ikincisinden daha kolaydır. Çünkü düşman ve yaptıkları
somut ve aşikârdır. Fiilidir. İkincisi ise daha karmaşıktır, uzun
vadelidir. İşte bu açıdan “Anadolu’nun kurtuluş mücadelesi,
ruh cephesinde devam etmektedir.”4 diyen mütefekkiri anlamaya çalışmak önemlidir.
İnançlı Bir Nesil Açısından Çanakkale’nin
Hatırlattıkları
Çanakkale şehitlerinin yaş ortalaması hesaplansa kaç çıkar acaba? On dörtlüler. On beşliler. On altısında yiğitler. On
yedinci yaş gününü siperde geçirenler. Başta İstanbul olmak
üzere ülkenin birçok lisesi ve üniversitesi öğrencilerinin çoğunu Çanakkale’de şehit vermiş, bu yüzden mezun verememiştir.
Elbette o gençler, Çanakkale’ye gidenin dönmeyeceğini biliyorlardı. Ama onlar aynı zamanda mukaddesat uğruna mücadelenin en büyük görev ve nasip olursa şehadetin en yüce mertebe
olduğunu da biliyorlardı. Dünyanın en büyük orduları, devasa
donanmaları, üstün silahlarıyla dağları, tepeleri, okyanusları
geçmişti de on dokuzunda yiğitlerin iman dolu göğsünü geçememişti.
Çanakkale bir daha ispat etmiştir ki; bir milletin en büyük
gücü tankı, topu, silahı değil, inançlı evlatlarıdır. Çanakkale,
inançlı bir topluluğun Allah’a dayanan mücadelesine, Allah’ın
yardımının açıkça görüldüğü bir savaştır. Bu coğrafyanın en
büyük zenginliği ve gücü, yer altı-yer üstü imkânları yanında
4
Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, Dergah Yay., s.11, İstanbul, 1999.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 163
03.04.2015 15:53:47
164
ÇANAKKALE ZAFERİ
gerektiğinde vatanı, inancı uğruna şehit olmayı en yüce değer
bilen inançlı gençliğidir. Bunun içindir ki gençliğimize kendi
medeniyet değerlerini tanıtmamak, onları başka tarzlara, inançlara, anlayışlara maruz bırakmak, Çanakkale’deki mevzileri gönüllü olarak terk etmektir.
Diğer yandan gerçek kahramanlığın, vatanına, milletine,
insanlığa hizmet etmek olduğu duygusundan yoksun nesiller,
aslında aynı hikâyeyi yaşayan kardeşlerine karşı kendini ispata
girişecektir. Yaşamak ve yaşatmak sorumluluğunun ilahi bir
mesuliyet olduğunun farkında olmayan nesiller, uyuşturucu
girdabında yok oluşun hazin hikâyelerine konu olacaktır.
Ne yazık ki modern dünya son iki asırdır, akılcılık, bilimsellik vs adına kutsalı yok saymanın, aşkın olanı ötelemenin,
metafiziği inkâr etmenin, inancı hayatın dışına itmenin ağır
bedelini ödemektedir. Dünya gençliği, teklif edilen ve dahası
dayatılan, amaçsız, hazza dayalı, günübirlik, ötesiz, duygusuz
bir hayat tarzıyla ifsat edilmektedir.
Nihayetinde Çanakkale gündeminde şehadet olan bir milletin esir alınamayacağının dünyaya ilanıdır. O şehadet inancı
ki başkası yaşasın diye kendi canından geçmektir. “Ey şehit
oğlu şehit isteme benden makber/Sana âgûşunu açmış duruyor
Peygamber.”5 diyen şair, bir hakikati kayda geçirmiştir.
Mücahede Ruhu Açısından Çanakkale’nin
Hatırlattıkları
Çanakkale Savaşının ve istiklal mücadelesinin Müslümanlar
açısından en temel sâiklerinden biri hatta en önemlisi cihat
boyutudur. Bütün bir ümmeti, Çanakkale’den Yemen’e onlarca
cephede buluşturan ortak duygu ve gaye, cihadın ifade ettiği
mana ve sorumluluktur. Bu durum göz ardı edilirse milli mücadelenin izahı eksik kalır.
5
Mehmet Akif ERSOY, a.g.e. s., 387.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 164
03.04.2015 15:53:47
165
Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları
Gerek Çanakkale ve milli mücadeledeki duygunun, direnişin, azim, merhamet ve fedakârlığın anlaşılması açısından
gerekse bugün İslam adına müntesiplerince ve muarızlarınca
zaman zaman ortaya konan manzara açısından cihat kavramının iyi ve doğru anlaşılması oldukça önemlidir.
Sade ve açık bir ifadeyle cihat: İyiliğin yaygınlaşması, tevhidin, adaletin, merhametin hâkim olması için her türlü çabayı
göstermek; kötülüğe, fesada, münkere engel olmaya çalışmaktır.
Elbette cihadın başta kendi nefsiyle mücadele etmek olmak
üzere birçok yönü vardır. Ancak cihat gerektiğinde düşmanla
savaşmak konusunda en önemli dayanak ve meşruiyettir. Bunun için Müslümanlar vatanları, inançları, kutsalları için zorlu
mücadeleler yapmak zorunda kaldıklarında veya yeryüzünü
tevhit ve adaletle buluşturmak üzere fetihlere çıktıklarında en
büyük imkânları iman ve cihat olmuştur. Onun için cihat inancı anlaşılmadan bu zaferlerin izahı eksik kalacaktır.
Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde cihat; bir kelime, kavram, ibadet, ahlak ve emir olarak geçmekte, Rasul-ü Ekrem’in
pek çok hadis-i şerifinde cihattan bahsedilmektedir. Mesela
Tevbe Suresi’nde; “inanan, hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla
Allah yolunda cihat edenlerin Allah katında mertebelerinin pek
üstün olduğundan ve kurtuluşa erecek olanların onlar olduğundan”6 bahsedilmektedir. Yine Allah ve Resülü’ne imandan
sonra en faziletli amelin Allah yolunda cihat olduğunu ifade
eden hadis-i şerifler Müslümanlar tarafından bilinmektedir.7
Dolayısıyla her mü’min için can emanetini cihat yolunda
teslim etmek, büyük bir arzu olmaktadır. Bu duygu anlaşılmadan, Çanakkale’de on dördünde sevgiliye gider gibi cepheye
koşan gençleri; önündeki herkesin şehit olduğunu gören, üç
dakika içinde can vereceğini bilen, süngüsünü kapatıp Kur’an’ı
6
Tevbe, 9/20.
7
Buhari, İman, 18.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 165
03.04.2015 15:53:47
166
ÇANAKKALE ZAFERİ
açarak hiç tereddüt etmeden, düşmanı 3 dakika engellemek
için şehit olanların yerine geçen Mehmetçiği, kocasını, kardeşlerini şehit vermiş tek yongasını elleriyle cepheye gönderen
anneleri anlamak zor olacaktır.
Çanakkale’ye geçilmez mührü vurulurken, Yemen’e gelmemek üzere gidilirken, Urfa şanlı, Maraş kahraman olurken,
Sakarya’da, Dumlupınar’da daha birçok cephede destanlar yazılırken yaşanan bu duygudur.
Bugün cihat, İslam’ın en fazla manipüle edilmeye çalışılan
ibadetlerindendir. Bir taraftan biraz da kompleks duygularla sürekli geri planda bırakılmakta, diğer yandan bilinçli bir şekilde
şiddetle özdeşleştirilerek korkunun kaynağı gibi gösterilmek
istenmektedir. Oysa hem Müslümanların bütün insanlar için
adaleti ayakta tutma sorumluluğunu yerine getirebilmeleri için
sahip olmaları gereken güç olarak meşru bir mücahede hem de
temelinde şefkat ve merhamet olan bir mücahededir.
Bunun yakın tarihteki en somut örneği Çanakkale’dir.
Maddi ve manevi bütün varlığını tarumar etmek üzere gelen
bir orduya göğsünü siper eden Mehmetçik, konu insanlık ve
merhamet olunca yine tarihe geçecek bir ahlakın temsilcisi
olmaktadır. Zira işgal kuvvetlerinin terk ettiği yaralı askerlerine Mehmetçiğin yardımı ve şefkati, kendi yarasına toprak
basarken elindeki sargı bezini onun yarasına sarması gibi nice
örnek bizzat işgal komutanlarının anılarında ortaya konmaktadır. Bunun için Çanakkale aynı zamanda merhametin savaşı
yendiği yerdir.
Ümmet Şuuru Açısından Çanakkale’nin
Hatırlattıkları
Çanakkale bütün Müslümanların hep beraber yaptıkları
son savunmadır. İslam birliğinin son savaşıdır. Yemen’den Kosova’ya Türk, Arnavut, Kürt, Arap, Boşnak ve daha birçok ırk
aynı gaye için Çanakkale’ye gelmiş, omuz omuza savaşmış ve
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 166
03.04.2015 15:53:47
167
Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları
yan yana şehit düşmüşlerdir. Çanakkale Müslüman olmanın ve
İslam coğrafyasını yurt bilmenin en üst ve vazgeçilmez en güçlü bağ olduğunu bilenlerin zaferidir. Kudüs’ün, Diyarbakır’ın,
İstanbul’un fethine hep beraber sahip çıkmaktır.
Ve Çanakkale cetvelle çizilen sınırların kardeşliği sınırlayamayacağını anlatır. Coğrafyamızdaki sorunların yapay, oluşturulmuş ve planlı bir fitne sonucu olduğunu anlatır. Aynı zamanda Şam’ın, Bağdat’ın, Kahire’nin, Mekke’nin, İstanbul’un,
hiçbir fitnenin ve planın bozamayacağı kadar sağlam ve kadim
dostluklarını anlatır. Müslümanların, bir vücudun azaları gibi
birbirlerinin acılarını beraber yaşadıkları, mukaddesat için bir
tarağın dişleri gibi yan yana koştukları zamanların efsane olmadığını, hatta ilk ağızdan kardeşlik hatıralarını dinleyebilecek
kadar yakın tarihlere ait hikâyeler olduğunu anlatır.
Ümmetin yaşadığı savrulmalara bakarak Müslümanların
birliğini muhal görmek yüzlerce yıllık dostluğu, son yarım asrın
manşetlerine kurban etmektir. Yapılması gereken Çanakkale’de
uğruna omuz omuza şehit olunan değerleri, beraber yaşamanın
temel ilkeleri yapmaktır.
Gelecek İnşası Açısından Çanakkale
Çanakkale geçilememiştir. Lakin sahip olduğu üç temel
özellikten dolayı bu coğrafya sürekli işgal ve istilalara maruz
kalmaktadır. Birincisi bu coğrafyanın sahip olduğu yer altı-yer
üstü kaynakları, enerji potansiyeli ve jeostratejik konumudur.
İkincisi kadim medeniyetlerin doğduğu yerdir. Birçok dinin
ve inanışın ilk mabetleri, kutsal mekânları bu coğrafyadadır.
Üçüncüsü bin yıldır bu coğrafyada kök salan İslam medeniyeti,
dünyayı işgal ve ifsat edenlerin endişe kaynağı olmuştur. Yani
dünyayı maddi ve manevi zenginlikleriyle sömürenler, barbarlıklarını Müslümanların birlik beraberlik içinde güçlü bir varlık
sahibi olmamasına borçludur. Onun için Çanakkale bu coğrafyaya yapılan ilk işgal girişimi değildir ve son da olmayacaktır.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 167
03.04.2015 15:53:47
168
ÇANAKKALE ZAFERİ
Şu var ki ekonominin küreselleşmesi, uzayın uydularla
doldurulması, enformasyonun hayatı kuşatmasıyla savaşlar,
işgaller yöntem değiştirmiştir. Böylece denizden ve karadan
işgal edilemeyen coğrafyalar, uydudan kuşatılmakta, özgürlük
şarkılarıyla esir kampları kurulmakta, işgalcisine meftun zihinler oluşturulabilmektedir. Böylece dinî, etnik hatta yöresel
farklılıklar devasa kavgalara delil yapılabilmektedir.
Netice, Çanakkale elbette geçilemeyecektir. Çünkü Çanakkale’nin hatırlattığı değerlerden, ortaya koyduğu manadan vazgeçilmeyecektir.
Bu coğrafyanın her bir ferdi bilmelidir ki; ancak Çanakkale’de destan yazan ruh; inancı, iradesi, azmi, yüreği ve feraseti
ile yeryüzünde iyiliğin teminatı olabilir. Bu, geleceğin omuzlarında yükselecek olanlara dinin, tarihin, insanlığın yüklediği
izzetli bir vazifedir.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 168
03.04.2015 15:53:47
Çanakkale Zaferi’nin Hatırlattıkları
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 169
169
03.04.2015 15:53:47
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 170
03.04.2015 15:53:47
Çanakkale’nin Muhacir
Mücahitleri
Yunus ÖZDAMAR
B
izler için hayat, içinde iyilik-kötülük, zafer-yenilgi,
genişlik-darlık gibi hâlleri bazen bir defa bazen de
tekrar ederek barındıran bir nimettir. Yaşayabileceğimiz söz
konusu durumlar, hem kişi hem de millet açısından geçerlidir. Şahıs ile ilgili yönüne Kur’an, “Denemek için sizi kötü
ve iyi durumlarla imtihan ederiz.”1 şeklinde vurgu yapar.
Mü’min olarak biz, bu ön kabul ile hareket eder, sonucunda
da yaşadığımız hiçbir olayı kendi hakkımızda kötülük olarak
yorumlamayız.
Ferdî açıdan hâl böyle olduğu gibi milletler için de aynı
durum söz konusudur. Bu gerçeğe vurgu yapan ayette Allah
Teala, “Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte
(iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz bazen
öbürüne.)”2 buyurur.
Ayette bahsi geçtiği üzere, tarihin tekrar ettiği, geçmişte
yaşanan olayların benzerlerinin yer ve zaman farklılığıyla meydana geldiği alanlardan biri de savaşlar ve zaferlerdir. Örneğin,
İslam tarihinin ilk savaşı olan Bedir, benzer özellikleriyle yakın
tarihimizde Çanakkale’de tekrar cereyan etmiştir. Bedir’i diğer
1
Enbiyâ 21/35.
2
Âl-i İmrân 2/140.
171
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 171
03.04.2015 15:53:47
172
ÇANAKKALE ZAFERİ
savaşlara göre anlamlı kılan, İslam ordusunun ilk kez savaş
sahnesinde yer alıyor olmasıydı. Bu nedenle, mevcut ordunun
yenilgisi hâlinde, bunun telafisi yoktu. Bedir Savaşı’nın önemine dikkat çeken Allah Resulü’nün savaş öncesindeki tavrını
Hz. Ömer şöyle anlatır: “Bedir günü olunca Hz. Peygamber
müşriklere bir baktı. Onlar (müşrikler) bin kişiydiler. Hâlbuki
Ashabı 319 kişi. Hemen kıbleye yönelip ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle dua etmeye başladı: “Ey Allah’ım! Bana
vaadettiğin (zaferi) yerine getir, Allah’ım! Bana zafer ver! Ey
Allah’ım! Eğer ehl-i İslam’ın bu bölüğünü helak edersen artık
yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!” Ellerini uzatmış olarak
yakarmalarına öyle devam etti ki, ridası omzundan düştü.3 Bu
duayla Allah Resulü ve emrindeki İslam ordusu, Bedir’de ilk
mücadelesini yaptı. Karşılarındaki müşrikler yaklaşık 1000
kişiden oluşurken onlara karşı duran 350 civarındaki sahabeden 60’ı Mekke’den Medine’ye hicret eden Muhacir, diğerleri
Ensar’dan oluşuyordu.4 Muhacirler, Bedir’de o an, geçmişte
Mekke’de aynı beldeyi paylaştıkları müşriklerle karşı karşıyaydılar. Onlardan bazılarıyla akraba, bazılarıyla da komşuydular.
Ancak Allah ve Resulü’ne tabi olmak, onların müşriklere karşı
Resulullah (s.a.s.)’ın sancağı altında bulunmalarını gerekli kılan
sebepti. Ensar ile Muhacir, müşriklere karşı Bedir’de Allah’ın
yardımıyla büyük bir zafer kazandılar.5 Onlar bu niyetleri ve
özverili gayretleri ile sonraki nesillere örnek oldular. Kur’an’ın
atıfta bulunduğu “Andolsun siz son derece güçsüz iken Allah
size Bedir’de yardım etmişti.”6 hitabının muhatabı olup sonucunda büyük bir yardıma mazhar oldular. Bu yüzden asırlar
sonra Çanakkale Zaferi’ni dizeleriyle anlatan Akif, Çanakkale’de
mücadele eden kahraman orduyu “Bedrin aslanları ancak bu
kadar şanlı idi.”7 şeklinde tarif etmişti.
3
Müslim, Cihad 58.
4
İslam Tarihi, M. Asım KÖKSAL, c. IV, S. 97. İstanbul, 1987.
5
Âli İmrân 3/123.
6
Âli İmrân 3/123.
7
M. Akif, Safahat, s. 386, DİB yay., İstanbul, 2012.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 172
03.04.2015 15:53:47
173
Çanakkale’nin Muhacir Mücahitleri
Bedir’de kazanılan zafer, İslam tarihinde Müslümanların
lehine önemli bir dönüm noktasıdır. Bu sonuç aynı zamanda İslam’ın Medine’den tüm dünyaya yayılması adına atılan önemli
adımlarındandır. Allahu Teala’nın lütfu olan bu zafer sayesinde
sayıları müşriklere nispeten çok az olan Müslümanların özgüvenleri, daha da önemlisi İslam’a Hz. Peygamber (s.a.s)’e olan
bağlılıkları arttı.
Allah Resulü’nün yanında yetişen sahabi, O’nun öğretilerini
yaşadı ve sonraki nesillere aktardı. O (s.a.s.), ümmetine hayatın
her safhası ile ilgili tavsiyede bulunduğu gibi Müslümanların
birbirlerine bakışının hangi esas çerçevesinde olması gerektiğini de öğretmişti. Mü’minlerin aralarındaki ilişki seviyesini,
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu
hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa
ve ateşli hastalığa tutulurlar.”8 şeklinde özetlemiştir. Bu kapsamda yine Allah Teala, gerekli olduğu zaman –istemeseniz
dahi- sizin için savaşmak hayırdır,9 buyuruyordu. Bu çerçevede
Bedir Savaşı, ayetin işaret ettiği hususun en önemli örneklerindendi. Savaşmak zor bir tercihti fakat Allah Teala’nın Mü’minlere bunun karşılığı olan müjdesi vardı. Bu müjde, “Rabbinizin
bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’a karşı
gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.”10 şeklinde haber verilirken bu cennetin bedeli, “Şüphesiz
Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği
cennet karşılığında satın almıştır.”11 olarak tarif edilmiştir.
Efendimiz (s.a.s.)’in getirdiği ve anlatmış olduğu davet
prensiplerini öğrenerek yetişen nesillerin karşılaştıkları olaylara
yönelik yaklaşımı, bahsi geçen bu esaslar doğrultusunda oldu.
Müslümanlar, zulme maruz kaldıklarında ona karşı koymayı
8
Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66.
9
Bakara 2/216.
10 Al-i İmran 3/133
11 Tevbe 9/111
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 173
03.04.2015 15:53:47
174
ÇANAKKALE ZAFERİ
kaçınılmaz bir vazife bildiler. Ümitsizliğe kapılmadan sabrederek “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.”12 emrine uyup,
daraldıklarında “Allah kuluna yetmez mi?”13 müjdesini hatırlayarak, “Bu da geçer ya Hu!” şeklinde karşılık verdiler. Yakında
ve uzakta bir adaletsizlik gördüklerinde Akif’in ifadesiyle;
“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!”14 anlayışıyla
hareket edip durum karşısında sessiz kalmamayı tercih ettiler.
Yıllar, asırlar geçti. Bu kaideleri kendilerine şiar edinen
Müslümanlar, ayrı ülkelerde, farklı kıtalarda ikamet ediyor
olsalar da Allah’ın emrine, Resulullah’ın tavsiyelerine sadakat
gösterdiler. On üç asır sonra Devlet-i İslam’ın zaafa düştüğü bir
dönemde kilometrelerce uzaktan İslam’ın kalesini, Çanakkale’yi
savunmaya koştular.
1915’te Anadolu’da, Çanakkale Cephesi’nden düşman kuvvetlerinin saldırıları artmaya başladı. Bütün dünya birleşmiş,
asırlardır İslam yurdu olan Anadolu’yu esir almaya odaklanmışlardı. Savaşın kolay geçmeyeceğini tahmin eden düşman
ordusu, değişik devletlerden asker toplamayı kaçınılmaz bir
ihtiyaç olarak gördü. Bu şartlar altında Müslümanlar açısından
gelişmiş ve güçlü orduya karşı direniş çok zor olacaktı. Çünkü
maddi anlamda çok güçlü görünen bu ordunun karşısına donanım olarak ancak zayıf bir Müslüman ordusu toplanabilmişti.
İşgalin şiddetinin yoğun bir şekilde yaşandığı bu dönemde,
bütün Anadolu insanı seferber olmaya başlamıştı. Gün, kardeşlik; gün, dostluk günüydü. Kur’an tarafından birbirlerine
dost olarak15 tarif edilen Müslümanlar, bunu pratikte tekrar
göstermek durumundaydı. Çünkü Çanakkale’de verilen mü-
12 Zümer, 39/53.
13 Zümer 39/36.
14 M. Akif Ersoy, a.g.e., s. 358.
15 Tevbe, 9/71.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 174
03.04.2015 15:53:47
175
Çanakkale’nin Muhacir Mücahitleri
cadele, yerel bir mesele değil, ümmetin tamamını ilgilendiren
genel bir dava konumundaydı.
İslamî esaslar, dinamik bir yapıya sahiptir. Bunun için din,
Müslüman tarafından bütünüyle öğrenilir. Bu öğrenilenler,
zamanı gelince hayata tatbik edilir. O vakit Müslümanlar da
böyle yaptı. O dönemlerdeki insanımızın zihnindeki düşünceyi
yansıtan Akif,
“Değil mi cephemizin sinesinde iman bir,
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir.”16 diyordu. Bu
şuura sahip Anadolu’nun çok uzağındaki Alem-i İslam’a mensup din kardeşleri, dostlar, önce bu mücadeleye imkânlar ölçüsünde maddi destek sağlamaya çalıştılar. Kardeşlik, dostluk
böyle zamanlarda daha da anlamlıydı. İslamî gelenekte örneğin,
hicret yapanlara yardım etmenin gerekliliği, felakete maruz kalan kimseye yardım eli uzatmanın zarureti vardı. Çanakkale’deki sancıyı hisseden, meselenin ciddiyetini gören Müslümanlar,
gönderdikleri maddi yardımların yeterli olmadığını görünce
bununla da yetinmediler. Bazıları, Çanakkale cephesine mücadeleye katılmak için yurtlarını terk ederek Anadolu’ya, Çanakkale’ye gelip muhacir oldular. Asırlar önce Medine’de Bedir Savaşı’ndaki o durum Çanakkale’de tekrar sahnelenecekti. Akif’in
tarifiyle “Eski Dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer’den17
oluşan düşman kuvvetleri birleşmiş, Alem-i İslam’ın son sağlam
kalesini, Çanakkale’yi esir almaya çalışıyorlardı. Bu orduyu,
savaş donanımı açısından zayıf fakat yüreği, imanı, inancı sağlam bir millet bekliyordu. Anadolu’nun her yöresinin yanı sıra
Batum, Beyrut, Bingazi, Bosna, Hicaz, Kazan, Kudüs, Kırım,
Nablus, Yemen, Musul vb.18 birçok şehirden evini, ehlini, oca16 M. Akif, a.g.e. s.306.
17 M. Akif, a.g.e. s.306.
18 Milli Mücadele Dönemi’nde birçok cephede şehitler verdik. Bunların
tamamı kayıtlara geçmemiştir. Ancak Genel Kurmay Başkanlığı birçok
cephede mücadele eden askerlerimizin nerede, hangi cephede şehit olduğu ile ilgili birçoğunu kayıt altına almıştır. Milli Mücadele Dönemi’nde
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 175
03.04.2015 15:53:47
176
ÇANAKKALE ZAFERİ
ğını geride bırakan birçok mücahit, ölürsek şehadet şerbetini
içmiş oluruz; sağ kalırsak gazilik payesini kazanırız düşüncesini
taşıyarak muhacir vasfıyla Çanakkale’ye savaşmaya geldi.
Mehmet Akif, tarihin tekrar ettiği gerçeğine işaret ederken
“Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” der.19 İşte Bedir’deki
bahsettiğimiz o sahne, o hâl şimdi Çanakkale’de tekrar ediyordu. O gün Bedir’de Allah Resulü’nün Rabbine el açıp, “Ey
Allah’ım, eğer ehl-i İslam’ın bu bölüğünü helak edersen artık
yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmaz.”20 sözü, Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı dönemlerde ve sonrasında şairin
dizelerinde;
Şu kopan fırtına, Türk ordusudur Ya Rabbi!
Senin uğrunda ölen ordu, budur Ya Rabbi!
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın!21 şeklinde ifade
buldu.
Tıpkı Bedir’de olduğu gibi Çanakkale’de de donanımsız,
zayıf bir ordu, zamanın savaş araçları bakımından güçlü ordusuna karşı galip gelmişti. O gün Bedir’de Allah Teala, göndermiş olduğu yardımı ayetle beyan etmesine rağmen müşrikler,
kafirler buna inanmak istemediler. Olay o kadar açık bir şekilde
yaşanmışken düşman kuvvetleri savaşı kaybetmelerine, taktiksel bir hata diyerek yenilgilerine böyle bir kılıf bulmaya çalıştılar. Ancak Allah Teala, savaşın akabinde gönderdiği ayetlerle
yardımını müminlere hatırlattı. 22
ve de Çanakkale Savaşları’nda hangi cephede, hangi yörenin insanının
şehit olduğu bilgisine Genel Kurmay Başkanlığı’na ait şu linkten ulaşılabilinir: http://www.msb.gov.tr/arsiv/phpscr/Sehitler.php
19 M. Akif, a.g.e., 450.
20 Müslim, Cihad 58.
21 Yahya Kemal Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Yahya Kemal Enstitüsü,
s.140, İstanbul, 1974.
22 Muhammed, 47/7.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 176
03.04.2015 15:53:47
177
Çanakkale’nin Muhacir Mücahitleri
Çanakkale’de yaşanan onca sıra dışı olaya rağmen bazıları
bu zaferi sadece o insanların azmetmesine, gayretine bağlayıp
o mücahitlerin sahip oldukları inancı, imanı görmezlikten geldiler. Bundan dolayı da uzak diyarlardan gelip Anadolu’yu savunan askerlerin, muhacirlerin, Çanakkale’ye niçin geldiklerini
hiç anlayamadılar, anlayamayacaklar.
Şimdi tam bir asır geçti Çanakkale Zaferlerinin üzerinden.
Bizler, Bedir’de Allah’ın dinine yardım eden Ashab ordusuna,
Rabbimizin yardım ettiğine inandığımız gibi, Çanakkale’de de
ecdadımıza yardımda bulunduğuna inanırız. Çünkü bizce bu
zafer, “Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız) O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam
bastırır.”23 ayetinde geçen yardımın, Bedir’de ve ondan sonra
bir çok savaşta gerçekleştiği gibi Çanakkale’de tekrar zuhur
etmesidir.
Rabbimizin bütün kelamı gibi, “İşte (iyi veya kötü) günleri
insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.)”24 ayeti
de bizleri muhatap alır. Bu nedenle Rabbimiz tarafından bize
verilen vazifenin, sorumluluğun farkında oluruz. Öyle ki bazen
ensar olur bize gelen kardeşlerimize yardım ederiz. Yine bazen
muhacir olur, gidilmesi gereken zaman gidilmesi gereken yere
gider gücümüz ölçüsünde orada olmaya çalışırız. Bu şuur ve
bilinçten yoksun yetişenler, nihayetinde Çanakkale ruhunu,
orada mücadele eden mücahitleri, oraya uzaklardan gelen muhacirleri görmezlikten gelen anlayışa esir oldular. Ancak kardeşliği, vefayı içine sindirip bunları kulluğun bir gereği olarak
telakki eden Anadolu insanı, bu büyük zaferin üzerinden tam
bir asır geçmesine rağmen Çanakkale’nin şehitlerini, Çanakkale’nin mücahitlerini ve Çanakkale’nin muhacirlerini unutmadı,
unutmayacaktır.
23 Fetih, 47/7.
24 Al-i İmran 2/140.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 177
03.04.2015 15:53:48
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 178
03.04.2015 15:53:48
Her İnsan Bir Çanakkale
-Hatıratlarda Çanakkale’yi
OkumakKâmil BÜYÜKER
T
arihin akışını değiştiren yüzyıl önce yazılmış bir destandır Çanakkale. Çanakkale’de her bir nefer, her bir
insan, bir tarihtir aslında… Savaşın içinde yer alan her insan
bir Çanakkale taşır bağrında. Tarihi; gülleler yağarken, mermiler adresi belirsiz bir şekilde havada uçuşurken, şehitler
toprağa tekbir nidalarıyla bir bir serilirken yani yaşarken yazan, kaleminin mürekkebini kanıyla karan yiğit erler. Onlar,
gönül coğrafyamızın uzandığı her iklimden yola düşen, geride silik fotoğraflar, adrese teslim edilmeden toprağa, kana
bulanan mektuplar ve defterler bırakmış, tarihe asil, onurlu
bir kayıt düşmüşlerdir.
Çanakkale’de alınan her nefes, şehitlerin soluklarına değer.
Çanakkale’de adımlanan her karış, yaşanmış ve yaşanan bir
tarihtir. Ve Çanakkale’yi Çanakkale yapanlar, dün gibi yazdıkları tarihle aramızdadır. Tarihi bir de resmi tarih yazıcılarından
değil, bizatihi tarihi yazanlardan dinlemeli.
İşte hatıraların ışığında okuyacağımız Müttefik donanması
ile Osmanlı topçusunun düellosu olarak nitelenebilecek Çanakkale Deniz Zaferi, 3 Kasım 1914 Seddülbahir bombardımanı
ile başlayıp 8-9 Ocak 1916 gecesinde son müttefik askerinin
Seddülbahir bölgesinden ayrılmasına kadar sürmüştür.
179
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 179
03.04.2015 15:53:48
180
ÇANAKKALE ZAFERİ
Mersin’den Çanakkale’ye: Bir Erin Hatıraları
Çanakkale’de savaşanlar için rütbenin bir değeri yok. Gaye
bir olunca herkes vazifesine müdrik, sorumluluklarını fazlasıyla
yerine getiriyor. Çanakkale Savaşı’na, Mersin’den katılan Emin
Çöl de o isimsiz kahramanlardan biri. Ancak onun savaşa er ile
astsubay arası bir görev olan “Takım Başı” rütbesiyle katılması,
onun hem erlerle hem de astsubaylarla beraber olma imkânı
bulması hatıratını özellikli kılmaktadır.
12 yaşında eğitimine başlayan Emin Çöl, Mersin’de ortaokul eğitimini tamamlıyor. Buradan derdini anlatacak düzeyde
Fransızca ile mezun oluyor. Arkasından Beyrut’a astsubay okuluna gidiyor. 1914 yılında buradan mezun oluyor.
Adana’da kurulan 16. Tümen, 48. Alay, 2. Tabur, 2. Bölük’te görevlendiriliyor. Ancak bölükte kendisinden başka kıdemli subay yok. 16. Tümen’le katıldığı Çanakkale ve Sina’da
Gazze-Şeria ve Birüsseba savaşları çok önemli savaşlar.
Emin Çöl günlüğünü tutmaya 16. Tümen, Adana’dan savaşmak üzere Çanakkale’ye hareket ettiğinde başlıyor. Yaralandığı ve 1917 yılında gözlerini kaybettiği ana kadar yaşadığı,
gördüğü her şeyi not ediyor. Yaralandığında yazdıkları düşman
eline geçmesin diye yanındaki askerlere verdiği emir ile anı defterlerini çöl toprağının altına gömdürüyor. Anıların bir kısmı
1964 yılında Vatan gazetesinde tefrika edilirken hatıralar ilk
defa 1977 yılında yayımlanıyor:
“19 Mayıs 1915 gecesi, bulutsuz, ay yok, korkma ürkme
yok. Yıldızlar gökyüzünün karanlıklarına çakılmış birer gümüş
çivi başı gibi parlıyordu. Parola “Adana” idi. Tek tük silah atılıyordu. Akşamdan beri uyumayan, gümbür gümbür konuşan
erlerimize “Silah başına!” komutası verilince yerlerinden fırladılar. Her takım kendi komutanının arkasında toplandı. Albayrak
Sırtı’nın sık fundalıkları arasındaki keçi yolundan birerli kolda
duraklaya duraklaya önden arkaya doğru fısıltı ile önü durur
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 180
03.04.2015 15:53:48
HER İNSAN BIR ÇANAKKALE
-HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK-
181
arkası yürür, arkası durur önü yürür, yürüyorduk. Çıt bile çıkarmamaya çalışıyorduk.
İniş aşağı döndüğümüzde İngilizler sezmiş olmalı ki ateş
açtılar. Artık diziyle kolun, ses çıkarmamanın bir anlamı kalmamıştı. Olanca hızı ile Gülnar Deresi’nin 30-60 m. tabanına
can atıyorduk. Kazma, kürek, mantar sesleriyle paldır küldür
Gülnar Deresi’nin tabanına indiğimizde ateş hızlanmıştı. Gerçi
biz gözüken bir pota (hedef) değildik. İngilizler de karanlığa
kurşun sıkıyorlardı. Gülnar Deresi’nin tabanında 48. Alayın
taburları, bölükleri birbirine karışmıştı. Bu kargaşalık içinde
Üçüncü Tabur Komutanı Kemal Bey’in gür sesi işitiliyordu:
“Ahmet Efendi, bölüğün nerede, bölüğünü bul…”
Ne bölük komutanının elinde bölükleri ne takım komutanının elinde takımları var idi. Bölüğü takımı toplayıp da Yeşil
Bayır’ı çıkıp, düşman üzerine atılmak olmuyordu. Oysa can
alınacak en güzel yer bizim burasıydı. Her ere fundalıklar arasından düşman siperinin nerede, nasıl olduğunu, yöngesini
(çevresini) göstermek olanağı vardı. Bir de Semertepe’nin arkasına inen bir ulaşım yolu var idi. Tümen’in gelip de bu yerlerin
durumunu görmediğine ant içerim.
Hangi bölükten, taburdan olduğunu bilmediğim bir hayli
erle birlikte, Yeşil Sırt Bayırı’na tırmandık. Çıkınca da yattık.
Düşman siperleri sağımızda kalıyordu. Ortalık ışımıştı. Bir sıçrama ile biraz ileri gidip yattım.
Düşman ateşi yeğinleşmişti (hafifleşmişti). Bir çalı arkasına
yatmıştım. Yanı başımda sırtı çantalı, yüzükoyun yatmış birini
gördüm. “Arkadaş, arkadaş açıkta kalmışsın, vurulacaksın…”
dedim. Adamcağız kim bilir ne kadar önce şehit olmuştu. Ayağımı uzatıp tüfeğin kayışını taktım, çektim. Mekanizmasını
açtım, dolu idi.
İngiliz kurşunları, çalıların dallarını makas gibi kırpıyordu. Denizden bir İngiliz zırhlısı şarapnel yağdırıyordu. Yalnız
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 181
03.04.2015 15:53:48
182
ÇANAKKALE ZAFERİ
üstümüzde patladığı için misketler daha ileri gidiyordu. Yakınımızdaki düşman siperlerinden bomba atılmasını düşünerek
geriye süründüm. Ateş yavaşladı. Çalıların arasında sıcaklık
beynime işledi. Geride gür çalılı bir yer var idi. Benimle sırt
üzerine çıkanlar buraya birer mezar gibi çukurlar açmışlar, içine yatmışlardı. Ben en sağa sürüne sürüne vardım. Elden ele
kazma, kürek yetiştirdiler. Ben de kolayca kazılan yere girdim.
(…) O gece sedyeli ağır yaralılar ile birlikte bir cenaze alayı gibi
sol omuzdaki yarma yoldan aştık. Çantaların, peksimet torbaların, karavanaların, kaputların yığıldığı çalı diplerine geldik. Bu
manga yuvalarında kiminde 5, kiminde 6 kişi vardı. Üst yanı
ya şehit olmuş yahut da Yeşil Sırt’ın oyukları, kovuklarından
çıkmak için geceyi beklemişlerdi.”1
İlk Bombardıman, İlk Kahramanlıklar:
Seddülbahir
Çanakkale’de ilk bombardımanın cereyan ettiği yer Seddülbahir’dir. Tarihler 3 Kasım 1914’ü göstermektedir. Seddülbahir Muharebesi’nin gerçekleştiği safhada 26. Alay 3. Tabur’da
Binbaşı Mahmut Sabri Bey de bir Çanakkale eri olarak o anları
canlandırır. Bu muharebeden takriben bir ay kadar sonra kendi
yaralı ve tedavide iken hatıra olarak yazmış, Harbiye Nezareti
Müsteşarlığına vermiştir. İlk baskısı 1933 yılında Yıldız Harp
Akademisi Matbaasında basılan hatıratta şu can alıcı hadiseler
nakledilir:
“Seddülbahir köyü ve civarı sürekli takviye istiyordu. Fakat
mevcut kuvvet yoktu. Asker ve subayların gayret ve kahramanlığına tam bir güveni vardı. Pek az miktarda olsa bile düşmanın
çok kuvvetinden yılmayacakları muhakkaktı nitekim de öyle
olmuştu. Seddülbahir’deki bir takımın yarısı iskele başında
yarısı köy dışında Değirmenler civarında yerleşmişken ve bu
1
Çöl, Emin, Çanakkale-Sina Savaşları -Bir Erin Anıları-, haz.: Celal Kazdağlı, Nöbetçi yayınları, 2009, s.41-44.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 182
03.04.2015 15:53:48
HER İNSAN BIR ÇANAKKALE
-HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK-
183
takımın yarısına yakın şehit ve yaralı verdiği hâlde iskele ve
civarından o gün çıkartma akşama kadar men ve düşmanın
yüzlerce subay ve askeri mahvedilmişti. Bir esir Avustralyalı er
ile iki İngiliz tüfeği geriye gönderilmişti. Bu hâl ve vaziyet ikiüç saat devam etti. Batı harp cephesinde ise düşman piyadesi
fazlalaştıkça askerimizin yaralıları artıyordu. İhtiyattaki istihkam takımı da bu cepheye gönderilerek ihtiyat bir manga alıkonuldu düşman şarapnelleri ve makinalı tüfeklerine ve Tekke
Koyu’ndan çıkardığı iki tabur kuvvete karşı askerimiz tam bir
güvenle harp ediyordu. Tüfeklerden başka bir silahla bir yardım
görülmediği hâlde 800’e inen kuvvetimiz düşmanın üstün askerini her taraftan sıkıştırıyordu. Düşmanın iki taburdan fazla
kuvveti iki bölüğümüze karşı ilerleyemiyordu. Muhtelif hatlar
teşkil ettiği hâlde katiyyen sıçrayıp bir adım bile atamıyordu.
Topçu kuvvetimiz 4 adet 37,5 milimetrelik küçük top gösterilmişti. Bunlardan ikisi hiçbir mermi atmaksızın daha başlangıçta
harap olduğu gibi diğer ikisi sahile yanaşan nakliye gemilerine
ateş açabilmişse de ardından düşman gemi toplarıyla susmaya
mecbur edilmişti. Daha sonra ne subay ve ne de askerinden
haber alınabilmiştir.”2
Düşmanın bitmeyen “eğer”leri, “keşke”leri
Bir dönemin önemli gazetecilerinden ve 1914-1918 yılları arasında askerlik görevini İstanbul Merkez Postanesi’nde
Askeri Sansür Heyeti’nde yapan Ahmet Cemalettin Saraçoğlu,
ilk baskısı 1953 yılında yapılan ve ikinci baskısını “Düşman
Geliyor Top Başına” ismiyle çıkan eserinde özellikle 5-18 Mart
tarihleri arasında cereyan eden en sarsıcı zamanları etkili üslubuyla kaleme almıştır. Kitabında iktibas yaptığı isimlerden
birisi H.W.Wilson’dur. Wilson’un “Harpte Harp Filoları” adlı
eserinin ikinci cildinde şunları itiraf eder: “Eğer teşebbüs edilecek harekât evvelce inceden inceye ve daha esaslı bir şekilde
2
Çanakkale Hatıraları-III, -Mahmut Sabri Bey’in Seddülbahir Muharebesi
Hatıraları, haz.: Metin Martı, Arma yay., 2003, s.71-72.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 183
03.04.2015 15:53:48
184
ÇANAKKALE ZAFERİ
hazırlanmış olsaydı, eğer gemilere daha fazla miktarda cephane
verilmiş bulunsaydı, eğer hücumun başlangıcında fazla miktarda büyük ve kuvvetli mayın arayıcı ve tarayıcı tekne elde edilseydi ve eğer “paravana” aleti bu hücum sırasında mevcut olup
da bundan istifade olunabilseydi boğazların zorlanıp geçilmesi
mümkün telakki edilebilirdi…”
Ve yazar, İngiliz muharririn bu kadar çok kullandığı “eğer”lerine İranlıların şu atalar sözü ile mukabele eder:
“Eğer” rab â “meğer” izdivaç kerhend,
Ez işân peçe şüd: “Keşki” nam…
Bunun Türkçesi de şudur:
“Eğer” ile “meğer”i evlendirdiler,
Onların “Keşke” adlı bir çocukları oldu. 3
İngiliz Savaş Muhabirinin İtirafı:
Düşmanın manevi gücü top ateşi ile sarsılmıyor
Çanakkale’yi anlamak için, sadece resmi tarihe ve vesikalara değil, savaş gerisinde yaşanan mücadeleye ve drama da
göz atmak gerekir. Bir İngiliz savaş muhabiri Ellis Ashmead
Bartlett’in Çanakkale’de Müttefik ordusuyla birlikte geçirdiği
günlerde İngiliz kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla gazetesine gönderdiği harekâtla ilgili haberler, şahsi yorumlarını içeren
raporlardan oluşan “Çanakkale Gerçeği” isimli eser de savaşın
başka veçhelerini gün yüzüne seriyor. Kitap ilk defa 1916 yılında “Ashmead Bartlett’in Çanakkale Raporları” adıyla Başkumandanlık Genel Karargâhı İstihbarat Şubesinden Bahriye Kıdemli
Kurmay Yüzbaşı Rahmi Bey’in tercümesi ile yayımlanmıştır.
1925 Nisanından, ekim ayına kadar tutulan raporların Osmanlı
Genelkurmayı tarafından İngilizce’den hemen Osmanlıca’ya
3
Saraçoğlu, Ahmet Cemalettin, Düşman Geliyor Top Başına, Yeditepe yay.,
2007, s. 76.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 184
03.04.2015 15:53:48
HER İNSAN BIR ÇANAKKALE
-HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK-
185
çevrilip yayımlanması raporların ciddiyetini de ortaya koyuyor.
Rapordan bazı çarpıcı satırbaşları şunlar:
“Bizce anlaşılmış bir durum vardı ki, düşmanın manevi
gücü ne kadar şiddetli olursa olsun, topçu ateşiyle sarsılamıyordu. Fakat bütün bu engellere rağmen önemli derecede yer
kazanmıştık, sağda Kirte köyünden 800 yardalık bir mesafedeydik ve askerlerimiz de düşman tarafından geceleyin yapılacak en gözü kara hücumlara mukavemet edebilecek derecede
müstahkem mevzileri tutmuş bulunuyordu.
Türkler son derecede kahramanca ve fevkalade kararlı bir
şekilde muharebe ettiler, aynı zamanda toplarını da gayet ustalıkla kullandılar. Toplarını ancak gerçekten ihtiyaç duyulduğu
bir zamanda yani, sağ kanadımızda bulunan Fransızların ileri
hareketiyle solda bizim yapmış olduğumuz geniş ölçekli tarama
harekâtını durdurmak için kullandılar. (…)
Türkler gibi korkusuz bir düşman tarafından tutulan böyle
mevkilerin elimize ancak ve ancak büyük bir sabır ve kuvvetli
bir azim ile geçirileceği açıktı. Askerlerimiz, insan takatinin
içinde bulunan her bir çalışma ve gayreti yapmıştı. Fakat düşman, pek amansız ve bahadırdı.”4
Devlerin Savaşını Yazabilmek
Çanakkale’nin geri planını anlamaya katkı sağlayacak
iki önemli isim Aubrey Herbert ve Henry Morgenthau’nun
“Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı” adlı hatıratı da
özellikle dört bine yakın şehidin verildiği Arıburnu Cephesini anlatması bakımından önemlidir. İki parçadan müteşekkil
hatıratın ilk bölümünün yazarı olan Binbaşı Aubrey Herbert
İngiliz ordusunda bir istihbarat subayıdır. Türklere hayranlık
duyan, Türkiye’yi iyi tanıyan ve Türkçe konuşan Herbert Ça4
Ellis Ashmead Bartlett, Bir İngiliz Savaş Muhabirinin Kaleminden Çanakkale Gerçeği, çev.: Yüzbaşı Rahmi, haz.: Muzaffer Albayrak, Yeditepe
yay., 2007, s.162-163, 170.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 185
03.04.2015 15:53:48
186
ÇANAKKALE ZAFERİ
nakkale’de özellikle Arıburnu Cephesinden önemli anekdotlar
aktarır. Müttefik askerlerin yaşantıları, çektikleri sıkıntılar hakkında ayrıntılı bilgiler verir. 1919 yılında harbin ilk günlerindeki heyecanını “Mons, Anzac and Kut” ismiyle kitaplaştırır.
1922 yılında şimdiki neşredilen hatırlarını yazmaya başlar ancak tamamlayamadan ölür. Hatırattan ilginç satırlar nakledelim:
“Chunuk Bair’i (Conkbayırı) kaybettik ve onsuz savaşı kazanamayız. Türkler çok iyi savaşıyorlar ve onların cesareti her
türlü övgüyü hak ediyor. Onların hayaletlere özgü beyaz duman yığınlarının altında, şarapnel fırtınasını geçerek tepeden
aşağıya doğru saldırmalarını görmek harikaydı. Bizim kendi
adamlarımız da muhteşemdi. Yeni Zelanda Piyade Tugayı’nın,
kendi varlığına son vermesi gerekti. Bu arada yaralıların durumu anlatılamaz nitelikteydi. Sahilde üst üste sıralar hâlinde
yatıyorlardı, yüzleri kum ve kanla kaplanmıştı; insanlar su diye
inleyip yalvarıyorlardı; güneşten koruyan hiçbir sığınak yoktu;
yaralıların çoğu istihkam hendeklerindeydi, adamlar sürekli
olarak onların üzerine toz saçarak yanlarından geçiyorlardı.
Onları başka yere nakletmek için elimizde neredeyse hiç imkân
yoktu. Ateş hatları çaresizlik içindeydi ve ciddi tehlike altındaydı, istihkam hendekleri mühimmat taşıyan araçlar ve su için
kişneyen, yiyecek taşıyan katırlar ile kapalı hâldeydi. Bazı yaralı
olmayan adamlar bile susuzluktan neredeyse çıldırmışlardı,
sövüp sayarak lanetler okuyorlardı.(…)
Yeri gelmişken söyleyeyim, Türklerin savaş çığlıkları gür
sesle söylenen etkileyici nitelikteki “Allah Allah” (God, God) ve
“Voor” (Vur) ifadeleriydi; buna karşılık Yeni Zelandalılar sık sık
“Yumurtalar pişiriliyor!” diye bağırıyorlardı. Bu, görüldüğü üzere konuyla ilgisiz ve savaşçı özellikten yoksun sloganın kökeni
Mısır’a dayanıyordu. Orada, çöldeki arazi günlerinde, adamlar
dinlenmek için mola verdiğinde, Mısırlılar ilkel mutfaklar ve
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 186
03.04.2015 15:53:48
HER İNSAN BIR ÇANAKKALE
-HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK-
187
“Yumurtalar pişiriliyor!” nidasıyla sihirbazcasına ortaya çıkarlardı.”5
Yayımlanan eserin ikinci bölümünde ise dönemin ABD Büyükelçisi olan Henry Morgenthau’nun hatıraları yer almaktadır.
Alman kökenli Yahudi bir aileden gelen Morgenthau, Türkler
hakkında hiç de müspet düşüncelere sahip olmayan bir isimdir.
1913 yılında ABD İstanbul Büyükelçisi tayin edilmiştir. İtilaf
Devletlerinin de gayr-i resmi sözcülüğünü yapan Morgenthau,
1916’ya kadar İstanbul’da kaldı. Hatıralarında İtilaf Devletlerine olan yakınlığını gizlemeyen büyükelçi, Türk topçusunun
büyük başarısı olan On Sekiz Mart Deniz Zaferi’ni küçümser,
ertesi gün hemen saldırmamakla müttefiklerin fırsatı kaçırdığını belirtir. (Henüz daha ABD, İtilaf Devletleri tarafında savaşa
girmemişti.) Müttefiklerin sivil hedefleri vurmadığını, Enver
Paşa’nın ise bunun tersini savunarak İstanbul’da yaşayan yabancıları Gelibolu’ya canlı kalkan yapmak istediğini iddia eder.6
Meçhul Subay’ın Günlükleri
Çanakkale’nin meçhul askerleri ve kahramanları çoktur.
Zira kimse sonunu hesap ederek bir paye umarak bu savaşa
girmemiştir. “Hatıra Defteridir 1331” tarihi kaydı düşülerek
Çanakkale’den bugüne saklanagelmiş günlükte de ismini bilemediğimiz meçhul bir Osmanlı topçu subayı, bugünler için
önemli kayıtlar tutmuş. Şavaşın o dehşetini gün gün, an be an
yazmış. 18 Aralık 1914’te tutulan kayıtlar, 20 Eylül 1915’te nihayet bulmuş. Aralarda fasılalar olsa da savaşı tarifi ve ifadeleri
imkânsızdır:
“12 Nisan 1331 [25 Nisan 1915 Pazar]
5
Aubrey Herbert, Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı, çev.: Seyfi
Say, Yeditepe yay., 2007, s.114, 117.
6
Henry Morgenthau, Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı, çev.:
Seyfi Say, Yeditepe yay., 2007, s.9.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 187
03.04.2015 15:53:48
188
ÇANAKKALE ZAFERİ
Şafakla düşman gemileri her ne kadar var ise Seddülbahir
tarafına büyük ateş açtılar. Badehu bizlere de aynı yağmur gibi
mermi yağdırmaya, biz onlara, onlar bize… Böyle ateş daha
kimseler görmüş değildir. Aman Ya Rabbi nasıl anlatsam!
Topların ateşinden bir dumandır çöktü. Denizi, karası
görünmez dereceye geldi. Bir nakliye gemisi Seddülbahir iskelesine asker çıkarmaya teşebbüs etti. Ateş ettik. Nakliyenin
baş tarafını dağıttık. Batmamak için karaya oturdu. Kumkale
tarafına dahi nakliye gemilerine çok ateş ettik. Tarassut mahallinden kumandanımız teşekkür ederek “Çocuklar bir tanesini
batırdık.” diyerek müjde etti.
Tayyareler üzerimizde keşfediyorlar, bombalar atıyorlar.
Hangisinden sakınacaksın. Öyle ateş olunduğu tarifi gayr-i
kâbil bataryamızın her tarafını kalbur gibi yapıp hallaç pamuğu
gibi attı. Ateşin ardı arası olmayıp dehşetli surette ateş olunurken batarya zabitimiz Ali Rıza Efendi emir verdi, “Anam beni
yetiştirdi, bu ellere yolladı.” şarkısını söyleterek ateşe devam
olunup bir vakit böyle ateş ettik. Üç yüz mermi attık. Cephanemiz kalmadı. Ne yapacağız, şaşırdık. Efradın pek hatırına
gelmiyor. Düşman bir dakikada elli-altmış mermi atıyor. Ateş
etmemiş gemi yoktur. Öğlene kadar şiddetli ateş devam etti. Artık kulaklarımız, birbirimizin söylediğini işitmez olduk. Badehu yedi tane torpido ikinci batarya istikametine kadar gittiler.
Erenköyü’ne atılan mermilerin isabetiyle bir tanesinin yattığını
arkadaşlardan yedi kişi görmüşler. İspat ediyorlar. Gemileri
tâdât etmek istedim ise de yirmi kadar zırhlı, yetmiş kadar torpido, on sekiz taharri gemisi, yetmiş tane nakliye. (…) Bugünkü muharebe gibi tarihlerde bile görülmemiş desem caizdir.” 7
7
Erdemir, Lokman; Güneş, İsmail, Meçhul Subay -Çanakkale Cephesi’nde
Bir Topçu Subayının Günlüğü- Timaş yayınları, 2015, S. 66-67.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 188
03.04.2015 15:53:48
HER İNSAN BIR ÇANAKKALE
-HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK-
189
Binbaşı Halis Bey’in Savaş Notları
Çanakkale Savaşı’yla ilgili en önemli kaynaklardan birisi
olarak zikredilen eser ise Binbaşı Halis Bey’in Çanakkale ile ilgili tuttuğu notlar ve raporudur. Önce Trablusgarp, sonra Balkan
ve ardından 1914 yılında Çanakkale Muharebelerine katılan
Binbaşı Halis Bey, Çanakkale Muharebesi içinde de önce Seddülbahir’de 27. Alay, 3. Tabur’da bölük komutanı olarak, ardından 24-25 Nisan 1915’te ise Anzak çıkartmalarında düşmanı
ilk karşılayan komutan olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki
Çanakkale’de gösterdiği kahramanlıktan ötürü kendisine “liyakat nişanı” verilmiştir. Halis Bey’in tuttuğu notlar, 31 Temmuz
1914 tarihinde 3. Kolorduya gönderdiği özel seferberlik emri
ile ilgili Gelibolu fenerinin bulunduğu mahalden yazılan vukuat raporuyla başlar. Kitaba dönüşen bu raporlarda müfreze
komutanlığından gelen emirler, talimatlar, müstahkem mevki
komutanlığından birliklere gönderilen genelgeler, emirler yer
almaktadır. Rapordan satırbaşlarında şehit olmaya giden bir
ordunun kararlılığını göreceksiniz:
“6 Kasım 1914 (…)
Yedinci Tümen, Saz Limanı’ndan Karaçalı’ya kadar kıyı kesimine görevlendirildi. Bolayır da bu Tümen’e bağlanmıştır. Yirmi yedinci Alayda devredilen talimat üzere hareket olunacaktır.
Bolayır’ın beslenme ve yönetimi, şimdiye kadar olduğu gibi
yürütülecektir. Allah’ın yardımı ve Peygamberin ruhaniyeti ve
askerlerimizin gayret ve himmetleriyle verilen görevimizi başarı
ile yapacağımızı umut eylerim. Tümenlerle Maydos Müfrezesi
birleşik düzenlemelerine dair ilk raporlarını hemen göndereceklerdir. İyice bilinmelidir ki geriye dönen ya düşman veya
kanun kurşunu ile alçakçasına ve kesinlikle ölecektir, dayanan
veya düşmana saldıran, ya yüksek şehitlik katına ulaşacak ya
da zafer kazanıp gazi olacaktır.”8
8
Ataksor, Halis, Çanakkale Raporu -Binbaşı Halis Bey’in Savaş Notları,
Timaş yayınları, 2000, s. 45-46.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 189
03.04.2015 15:53:48
190
ÇANAKKALE ZAFERİ
Üç Alman Subayı ve Cepheden Haberler
Osmanlı ordusundaki modernizasyon çalışmaları için getirilmiş subaylardan birisi Carl Mühlman’dır. Bir askeri tarihçi
gözüyle o da hatırlarını kaleme almıştır. “Çanakkale Savaşı-Bir
Alman Subayının Hatıraları-” ismiyle yayımlanan hatıratında
savaşı askerî, stratejik ve tarihi açıdan yazmıştır. Aslında onunla
birlikte iki Alman subayı daha kitaplarda geçmektedir. Albay
von Zodenstern, Albay Kannengiesser. Güney grubunda geniş
çaplı bir harekâta Alman subaylarının Türk askerlerinin başına
atanması, eleştiri konusu yapılmıştır. Mülhlmann saldırı öncesi
Osmanlı ordusunun durumunu anlatmaktadır:
“Bununla birlikte rahat bir gözlem için zaman yoktur. Büyük saldırıdan önce yapılacak çok iş kalmaktadır. Emir komuta zincirinde feci bir karışıklık hakimdir. Birlikler yorucu
gece yürüyüşünden sonra dinlenmeksizin derhâl ateşe girdiler.
Cephenin ardında daha karışık bir durum vardı. Yeni gelen ve
duruma intibak ettirilememiş olan birlikler, kurmay tarafından
verilecek emirleri bekliyorlardı. Birden çok dilde emir vermenin güçlükleri ve tehlikeleri nahoş bir durum oluşturuyordu.
İstihbarat ağı büsbütün yetersizdi.”9
Bu karışıklığın neticesi olarak birliklere sadece bir saat önce
emirler ulaştırılabilmişti.
Emirlerde başlangıçta sessizliğe ve hızlı hareket edilmesine
dikkat edilmesi gerektiği vurgulanıyor, ilerleyen grubun kırmızı
işaret fişekleriyle mutlaka yerini belli etmesi, topçu ateşinin de
ona göre yönlendireceği belirtiliyordu. İrtibat önemliydi. Nihai
ama düşmanı gün doğmadan denize dökmekti.10
9
Mühlman, Carl, Çanakkale Savaşı-Bir Alman Subayının Hatıraları, terc.:
Sedat Umran, Timaş yayınları, 2009, 103-104.
10 Yılmazer, Tuncay, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, Yeditepe yayınları, 2006, s.96-97.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 190
03.04.2015 15:53:48
HER İNSAN BIR ÇANAKKALE
-HATIRATLARDA ÇANAKKALE’YI OKUMAK-
191
Güney Grubu Komutanlarından Von Zodenstern’in emirlerinin sonunda Türk askerinin maneviyatına vurgu yapan konuşmasının son bölümü dikkate değerdir:
“Askerler! Siz de Seddülbahir’deki düşmanı bu gece denize
dökmelisiniz. Düşman bile sizden korkuyor. Bunun için avcı
siperlerinden çıkıp açıkta muharebe etmeye cesaret edemiyor.
Düşman ancak manialar, makineli tüfek ve toplarla size karşı
durabiliyor. Siz onun ateşinden korkmuyorsunuz. Peygamberimizin (Allah yolunda hiçbir karşılık beklemeksizin cihad yolunda canını feda edenlerin erişeceklerini) vaad ettiği en büyük
mutluluğu hatırlayarak ileriye atılmalı ve düşmanla süngü süngüye gelerek onları mahv ve perişan etmelisiniz. Bizim için bir
adım geriye dönmek yoktur. Aksi takdirde dinimiz, vatanımız
ve milletimiz mahvolur. Askerler! Bütün dünya size bakıyor.
Sizin için ya muzaffer olarak muharebeyi bitirmek veyahut harp
meydanında şanlı bir surette ölmekten başka kurtuluş yoktur.”11
Sonuçları itibariyle tarihe yön veren, her karesinde farklı
bir tarih yazılmış olan Çanakkale Savaşı hakkında yazılan hatıratların -yayımlananları kısmıyla- istenilen seviyede olduğu
söylenemez. Burada hatıratların eşliğinde Çanakkale’yi okumak
isteyenler için bazı kitapları da zikretmek yerinde olacaktır:
*Necati İnceoğlu, Siper Mektupları, Remzi Kitabevi, İstanbul 2004.
*İ. Hakkı Sunata, Gelibolu’dan Kafkaslara, Birinci Dünya
Savaşı Anılarım, İş Bankası Kültür yayınları, 2003.
*Mehmet Fasih, Kanlısırt Günlüğü, haz.: Murat Çulcu,
Arba yayınları, İstanbul 1997.
*Münim Mustafa, Cepheden Cepheye, Arma Yayınları, İstanbul 1998.
11 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı
2. Kitap, Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı yayınları, Ankara 1978,
s.440.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 191
03.04.2015 15:53:48
192
ÇANAKKALE ZAFERİ
*İ. Uğurlu İlgar, N. Esat Paşa, Çanakkale Hatıraları, Örgün
yayınevi, İstanbul 2003.
*Şerif Güralp, Bir Askerin Günlüğünden Çanakkale Cephesi’nden Filistin’e, Güncel yayıncılık, İstanbul 2003.
Kaynakça
Aubrey Herbert, Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı,
çev.:Seyfi Say, Yeditepe yay., 2007.
Ataksor, Halis, Çanakkale Raporu –Binbaşı Halis Bey’in Savaş
Notları, Timaş yayınları, 2000.
Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekatı 2. Kitap, Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı
yayınları, Ankara 1978.
Çanakkale Hatıraları-III, -Mahmut Sabri Bey’in Seddülbahir
Muharebesi Hatıraları, haz.: Metin Martı, Arma yay., 2003.
Çöl, Emin, Çanakkale-Sina Savaşları –Bir Erin Anıları-, haz.:
Celal Kazdağlı, Nöbetçi yayınları, 2009.
Ellis Ashmead Bartlett, Bir İngiliz Savaş Muhabirinin Kaleminden Çanakkale Gerçeği, çev.: Yüzbaşı Rahmi, haz.: Muzaffer
Albayrak, Yeditepe yay., 2007.
Erdemir, Lokman; Güneş, İsmail, Meçhul Subay –Çanakkale
Cephesi’nde Bir Topçu Subayının Günlüğü- Timaş yayınları,
2015.
Henry Morgenthau, Çanakkale Devler Ülkesinde Devler Savaşı,
çev.: Seyfi Say, Yeditepe yay., 2007.
Mühlman, Carl, Çanakkale Savaşı-Bir Alman Subayının Hatıraları, terc.: Sedat Umran, Timaş yayınları, 2009.
Saraçoğlu, Ahmet Cemalettin, Düşman Geliyor Top Başına, Yeditepe yay., 2007.
Yılmazer, Tuncay, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara
Muharebeleri, Yeditepe yayınları, 2006.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 192
03.04.2015 15:53:48
Her İnsan Bir Çanakkale -Hatıratlarda Çanakkale’yi Okumak-
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 193
193
03.04.2015 15:53:48
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 194
03.04.2015 15:53:48
‫*‪Çanakkale Şehitlerine Dua‬‬
‫اَ ُعو ُذ بِاللّٰ ِه ِمــ َـن الشَّ ْي َط ِان ال َّر ِجيـــ ِم بِ ْســــ ِم اللّٰ ِه ال َّر ْح َمـنِ ال َّر ِحيـ ِم‬
‫ين ﴿﴾ َو َلا ُع ْد َوا َن‬
‫ين ﴿﴾ َوالْ َع ِاق َـبــ ُة لِ ْل ُمـ َّتــ ٖق َ‬
‫�ألْ َح ْم ُد لِلّٰ ِه َر ِّب الْ َعالَ ٖم َ‬
‫السلٰا ُم َعلٰى َر ُسولِــ َنا ُم َح َّم ٍد‬
‫ين ﴿﴾ َو َّ‬
‫�إِ َّلا َع َلي ال َّظالِ ٖم َ‬
‫الصلٰا ُة َو َّ‬
‫ٰ‬
‫ين ﴿﴾ �أللّٰ ُه َّم َر َّبــ َنا َيا َر َّبــ َنا َتـقَـ َّبـ ْل ِم َّنا �إِنَّكَ‬
‫َو�ألِ ٖه َو َص ْح ِب ٖٓه �أ ْج َم ٖع َ‬
‫اب‬
‫�أنْ َت َّ‬
‫الس ٖمي ُع الْ َع ٖلي ُم ﴿﴾ َوتُ ْب َع َل ْي َنا َيا َم ْولٰـــ َن�آ �إِنَّكَ �أنْ َت ال َّتـــ َّو ُ‬
‫ال َّر ٖحي ُم ﴿﴾ َوا ْه ِدنَا َو َوفِّ ْقــ َن�آ �إِلَى الْ َح ِّق َو�إِلٰى َط ٖريقٍ ُم ْس َتــ ٖقي ٍم ﴿﴾‬
‫ٰ‬
‫ين‬
‫بِ َـب َـركَــ ِة الْ ُق ْر�أ ِن الْ َع ٖظي ِم ﴿﴾ َوبِ ُح ْر َمــ ِة َم ْن �أ ْر َس ْلـ َتـ ُه َر ْح َم ًة لِ ْل َعالَ ٖم َ‬
‫ف َعــ َّنا َيا َر ٖحي ُم ﴿﴾ َوا ْغ ِف ْر لَـ َنا‬
‫ف َعــ َّنا َيا ك َٖري ُم ﴿﴾ َوا ْع ُ‬
‫﴿﴾ َوا ْع ُ‬
‫ين‬
‫ُذنُـو َبــ َنا بِفَضْ ِلكَ َو ُجو ِد َك َوك ََر ِمكَ َي�آ �أ ْك َر َم ا ْلا َ ْك َر ٖم َ‬
‫‪Ey bizleri ve bütün mevcudatı yoktan var eden, varlığından,‬‬
‫!‪sevgisinden ve rahmetinden haberdar eden Yüce Rabbimiz‬‬
‫‪Ey rahmeti ile bütün varlığı, bütün kâinatı, bütün insanlığı‬‬
‫!‪kuşatan, Rahman ve Rahim olan Ulu Allah’ımız‬‬
‫‪Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ’in 18 Mart 2014 tari‬‬‫‪hinde Çanakkale Şehitlerini Anma Programında yapmış olduğu duadır.‬‬
‫*‬
‫‪195‬‬
‫‪03.04.2015 15:53:48‬‬
‫‪Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 195‬‬
196
ÇANAKKALE ZAFERİ
Ey yerlerin ve göklerin yegâne sahibi, kalplerimizin, sırlarımızın, niyet, gaye ve hedeflerimizin, arzu ve kederlerimizin
yegâne maliki olan Yüce Mevlâ’mız!
Hakkıyla ifade etmekten aciz kaldığımız hamdimizi, senamızı, şükrümüzü, duamızı sana yöneltiyoruz. Sen kabul eyle
Allah’ım!
Salât ü selâmımızı, her türlü ihtiramımızı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, onun âline, ashâbına ve etbâına gönderiyoruz. Sen kabul eyle Allah’ım!
Allah’ım, bugün Çanakkale’deyiz. Dağların, taşların şüheda
gövdesine büründüğü Çanakkale’de, dünyanın Cennetü’l-bakî
ve Cennetü’l-muallâ’dan sonra en yüce, en ulvi, en mukaddes
şehitliğinde milletçe hep birlikte ellerimizi açtık dua ediyoruz.
Ellerimizi boş çevirme Ya Rabbi!
Allah’ım, eski dünya, yeni dünya, bütün akvâm-ı beşere
karşı, yedi iklim ve yedi düvele, bütün cihana karşı ‘Çanakkale
geçilmez’ diyerek destanlar yazan Mehmetçiklerimizin diyarından, onların yanı başından Sana yakarıyoruz. Milletimizi,
ordumuzu, yurdumuzu, ebediyen payidar eyle! Bir asır önce
karada, denizde, Kirte’de, Zığındere’de, Arıburnu’nda, Anafartalar’da bir hilal uğruna batan nice güneşlerin diyarından Sana
sesleniyoruz. Onların makamlarını âli eyle! O güneşlerin ışığını
yurdumuzun, milletimizin üzerinden hiçbir zaman eksik etme
Allah’ım!
İstiklal Şairimizin ifadesiyle ‘Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi’ müjdesine lâyık olan, şehadet şerbetini içen tüm şehitlerimizi ve
gazilerimizi rahmetle, hürmetle anıyoruz. Başta Sevgili Peygamberimiz olmak üzere, Bedir ashabı ile, Hz. Aliyyü’l-Murtazâ ile, Seyyidü’ş-şühedâ Hz. Hüseyin Efendimiz ile birlikte
haşrolmayı, cennet ve cemalinle buluşmayı onlara ve bizlere
nasip eyle Allah’ım!
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 196
03.04.2015 15:53:48
197
ÇANAKKALE ŞEHITLERINE DUA
Allah’ım, izzetimizi, şerefimizi, onurumuzu, harîm-i ismetimizi çiğnetme; mabetlerimizin göğsüne namahrem eli değdirme, ezanlarımızı susturma, şanlı bayrağımızı indirtme Allah’ım!
Ya Rabbi, Yüce Kitabında din, iman, millet, vatan, hak, hakikat, adalet, erdem, fazilet uğruna can veren şehitlere ‘ölüler’
demeyiniz, ‘bilakis onlar diridirler’ buyuruyorsun. Dipdiri olduklarına şeksiz şüphesiz inandığımız şehitlerimizin ‘Amin’
sesleri eşliğinde sana yalvarıyoruz. Dualarımızı kabul eyle Allah’ım!
Allah’ım, şehitlerimizi dünyaya getiren, bin bir çile ile büyüten ve onları yüce ideallerle yetiştiren annelerimize rahmet
eyle! ‘Git evladım, ben yıllarca oğulsuz kalayım, şu yaralı bağrıma taşlar basayım, hadi yavrum sen git, ya gazi ol ya şehit!’
diyerek evlatlarını Çanakkale’ye gönderen bütün annelerin,
bugüne kadar muazzez değerler uğruna can veren bütün şehit
annelerinin ruhlarını aziz eyle!
Allah’ım, millet olarak bizlere şehitlerimizin aziz hatırasını
ruh ve gönül dünyamızda yaşatmayı nasip eyle! Bizleri, onların
uğruna canlarını verdikleri yüce değerlere ihanet edenlerden
eyleme!
Ya Rabbi, dilleri, kavimleri, ırkları, beldeleri farklı ancak
imanları, idealleri, azimleri, gayeleri, niyetleri, duyguları aynı
olan nice Mehmetçiklerimiz burada can verdiler. Bugün de aynı
iman, aynı gaye, aynı azim, aynı niyet, aynı duygulara sahip
kardeşler topluluğu olmayı; barışı, huzuru, esenliği, kardeşliği,
hakkı, adaleti, erdemi, fazileti egemen kılmayı bizlere nasip
eyle Allah’ım! Dinimizin, milletimizin, devletimizin bekasını
sarsacak her türlü dâhili ve harici fitnelerden bizleri halas eyle!
Kötü niyetlilere fırsat verme Allah’ım!
Allah’ım, Anadolu’nun her evinden, Rumeli’nin her bölgesinden, Şam’dan, Bağdat’tan, Beyrut’tan, Kahire’den, Üsküp’ten,
Saray Bosna’dan, Kafkasya’dan son ehl-i salîbin savletini kırmak
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 197
03.04.2015 15:53:48
198
ÇANAKKALE ZAFERİ
için Çanakkale’ye gelen ve burada ölesiye kardeş olan şehitlerimizin bize öğrettiği birlik, beraberlik ve kardeşliği ülkemizden,
İslam beldelerinden eksik etme! Bize de o kardeşliği ver! Yüreklerimizi kin ve nefrete mağlup etme Allah’ım! Ateş ve baruta güvenmiş insanlığa bizleri umut eyle Allah’ım! Dünyadaki
mazlum Müslüman kardeşlerimize bu aziz şehitler hürmetine
nusretini nasip eyle Ya Rabbi!
Allah’ım, biz biliyoruz ki, Çanakkale aynı zamanda çağdaş
dünyaya savaş ahlakını, savaş hukukunu öğreten bir mekteptir, bir okuldur. Nice Mehmetçikler, yaralı düşman askerlerini
sırtında taşımış, kırbasından su içirmiş, tedavi etmiştir. Bizleri,
ülkemizi, milletimizi, İslam beldelerini, ahlak dışı, hukuk dışı
her türlü savaştan, afetten, fitneden, fesattan muhafaza eyle
Allah’ım! Aziz şehitlerimiz hürmetine, ülkemizi ve gönül coğrafyamızı her türlü tefrikadan, kardeş kavgasından emin eyle
Allah’ım!
Ya Rabbi, Anadolu’nun her köyünden her kasabasından
Çanakkale’ye dualar taşıdık. Sen bu dualarımızı kabul eyle! En
büyük dua olan Yüce Kitabımızın 250 bin hatm-i şerifini şehitlerimize armağan ediyoruz sen vasıl eyle, ruhlarını haberdar
eyle! Okuduğumuz hatm-i şerifleri başta Anafartalar kahramanı
Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bütün şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhlarına ve onları yetiştiren annelerin ve babaların
ruhlarına hediye ediyoruz sen haberdar eyle Allah’ım!
“Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber, Sana ağuşunu
açmış duruyor Peygamber” diyen İstiklal şairimizin ifadeleri
ile duamızı bitiriyoruz. Yüce Peygamberimizin hamd sancağı
altında birleşmeyi, buluşmayı hepimize nasip eyle Allah’ım!
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resûlallah
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habîballah
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ seyyide’l-evveline ve’l-âhirîn.
Ve’l-hamdü li’llâhi rabbi’l-âlemîn. el-Fâtiha.
Bir Milletin Yeniden Dirilişi ÇANAKKALE.indd 198
03.04.2015 15:53:48
Download