tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü tarih ana bilim dalı

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANA BİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
1917–1932 DÖNEMİ IRAK YÖNETİMİ
Yüksek Lisans Tezi
Hazırlayan
ASRA SAYHOOD
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. ŞENNUR ŞENEL
Ankara–2009
ÖNSÖZ
Bilindiği gibi Irak, gerek coğrafî gerek tarihî konumu itibariyle bugün
Türkiye’nin önemli bir komşusudur. Tarih boyunca bu coğrafya kurulan Türk
devletlerinin önemli bir parçasını teşkil etmiştir. Özelikle Irak, yaklaşık 400 yıllık
bir zaman diliminde Osmanlı Devletinin idaresi altında kalmıştır. Dolayısıyla
Irak’ın tarih boyunca geçirdiği olaylar ve tarihi dönemler Türk araştırmacılarının
ilgi odağı olmuştur.
Osmanlı Devleti idaresinde Irak, Musul Vilayeti, Basra
Vilayeti ve Bağdat Vilayeti olmak üzere üç vilayete ayrılmış ve yönetilmiştir.
Çalışmamızın konusu 1917–1932 Dönemi Irak Yönetimi’dir. Çalışmada
I.Dünya Savaşı akabinde Osmanlı devletinin dağılmasından sonra İngilizlerin
mandası altına giren Irak’ın idare sistemi ele alınmıştır.
İngilizler, hem Orta Doğu’daki önemli coğrafî konumu hem de başta
petrol olmak üzere yeraltı kaynaklarının zenginliğiyle bilinen Irak’ı işgal etmek
için uzun bir süre planlar ve araştırmalar yapmışlardır. Bu planlar ve
araştırmalar, Osmanlı Devletinin gücünü kaybettiği dönemde gerçekleştirilmiş
ve İngilizler böylece amaçlarına ulaşmışlardır.
Çalışmam boyunca yardımlarını esirgemeyen ve bana hep destek olan
saygı değer hocam Yard. Doç. Dr. Şennur ŞENEL’e teşekkür etmeyi bir borç
bilirim. Ayrıca Avukat Habib Hürmüzlüye de yardımlarından dolayı teşekkür
ederim.
Çalışmamı canımdan sevdiğim aileme ve arkadaşlarıma ithaf ediyorum.
Asra SAYHOOD
2009
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................................. i
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................. ii
KISALTMALAR ............................................................................................................. iv
GİRİŞ ................................................................................................................................ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
1920 IRAK DEVRİMİ
A) I. Dünya Savaşı Sırasında İngilizlerin Irak’taki Askeri Faaliyetleri (1914–
1918) .............................................................................................................................. 16
B) Irak Halkının İngiliz İşgaline Direnişi (1920 Yılı Devrimi) .................................. 33
C) Irak Devriminin Nedenleri ...................................................................................... 35
1- Dış Nedenler ......................................................................................................... 35
2- İç Nedenler............................................................................................................ 37
D) Devrimin Başlaması ................................................................................................ 40
1- Kuzeyde Türkmen Telafer Direnişi.................................................................... 40
2- Güneyde Arap Aşiretlerinin Direnişi .................................................................. 55
E) Irak Devriminin Sonuçları ....................................................................................... 60
İKİNCİ BÖLÜM
İNGİLTERE DENETİMİNDE IRAK DEVLETİNİN TESİSİ
A) Geçici Irak Hükümetinin Teşkilâtı ......................................................................... 62
B) Krallık Döneminin Başlangıcı ve Yeni Irak Devletinin Kuruluşu (Kahire
Konferansı ve Irak Krallığı İçin Faysal Bin El Hüseyin’in Aday Gösterilmesi) .... 68
C) 1922 Irak- İngiltere Antlaşmasının Irak Yönetimine Etkisi ................................ 74
D) Kurucu Meclisin Tesisi............................................................................................ 97
E) Irak’ın Kanun-ı Esasisi (Anayasa Onaylaması 1925) ..................................... 109
iii
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MUSUL MESELESİ
A) Musul Meselesi Hakkında Gelişmeler ................................................................ 127
B) Lozan Antlaşması ....................................................................................... 141
C) Tarafların Musul Meselesi Hakkında Görüşleri........................................... 148
D) Haliç Konferansı ve Milletler Cemiyeti ........................................................ 154
E) 1926 Ankara Antlaşması ............................................................................ 159
F) Manda Rejiminin İptali ve Irak’ın Bağımsızlığı ............................................ 165
SONUÇ ........................................................................................................................ 170
KAYNAKÇA ................................................................................................................ 179
EKLER ......................................................................................................................... 192
Ek.1. Türkiye –İngiltere- Irak Sınır ve iyi Komşuluk İlişkileri Antlaşması Ankara,
5 Haziran 1926............................................................................................................ 193
Ek. 2.1922 İngiltere-Irak Muahedesinin Metni ....................................................... 202
Ek.3. 1922’de İngiltere-Irak Muahedesi (Cumhuriyet Gazetesi neşri) ............... 206
Ek.4. Mart 1925‘de Çıkarılan Irak Kanun-ı Esasisi (Arapça Metni) .................... 207
Ek5. Mart 1925‘de Çıkarılan Irak Kanun-ı Esasisi (Türkçe Metni)...................... 207
Ek.6. 29 Temmuz 1925’te Irak Kanun-ı Esasisi İlk Tadil Metni ........................... 238
Ek.7. 30 Mayıs 1932 Deklarasyonu ......................................................................... 240
Ek.8. Bugünkü Ortadoğu haritası............................................................................. 245
Ek.9. Bağdat vilayeti haritası .................................................................................... 246
Ek.10. Kerkük vilayeti haritası .................................................................................. 247
Ek.11. Süleymaniye vilayeti haritası ........................................................................ 248
Ek.12. Osmanlı Dönemi Musul vilayeti (XX. yy başları) haritası ......................... 249
Ek.13. 1930 İngiltere-Irak Antlaşması (Cumhuriyet Gazetesi neşri) .................. 250
EK.14. Irak Haritası .................................................................................................... 251
ÖZET ............................................................................................................................ 252
ABSTRACT ................................................................................................................. 254
iv
KISALTMALAR
a.g.e.
: Adı geçen eser
a.g.m.
: Adı geçen Makale
a.g.t.
: Adı geçen Tez
B.k.
: Bakınız
C.
: Cilt
D.İ.A.
: Diyanet İslam Ansiklopedisi
İ.A.
: İslam Ansiklopedisi
M.E. B.
: Milli Eğitim Basımevi
M.C.
: Miletler Cemiyeti
S.
: Sayı
s.
: sayfa
T.B.M.M.
: Türkiye Büyük Milet Meclisi
T.T.K.
: Türk Tarih Kurumu
Yay.
: Yayınları
GİRİŞ
Bugünkü Irak Cumhuriyeti’nin Arapça resmi adı El-Cumhuriyetü’lIrakıyye’dir. Komşuları, doğuda İran, batıda Suriye, kuzeyde Türkiye, güneyde
Suudi Arabistan ve İran Körfeziyle çevrilidir. Ayrıca yüksek dağlarla, güneyi ve
batı kesimleri ovalarla çevrili bulunan Irak, tüm varlığını ülkeyi baştan sona
geçen Dicle ve Fırat nehirlerinin bereketli sularına borçludur1.
Yeryüzü şekilleri kuzeyden güneye ve doğudan batıya doğru alçalan bir
yapıdadır. Ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda yüksek dağlar, batı ve
güneybatısında çöller yer almakla beraber, orta ve güney bölgelerinin içinden
geçen Dicle ve Fırat nehirlerinin meydana getirdiği geniş bir çöküntü yer alır.
Dicle ve Fırat nehirleri Basra Körfezi’ne yakın bir yerde birleşerek Şattül-Arap
adını alır2.
Başkent Bağdat denizden 350km içeride olmasına rağmen, denizden
yüksekliği 40m dır. Bağdat ile Basra Körfezi arasında büyük bataklıkların yanı
sıra tarıma elverişli araziler de yer almaktadır3.
Ülkenin kuzey dağlık bölgesi ile güneydeki düzlük bölge arasında farklı
iklim düzeni göze çarpar. İklim düzeni, mevsimden mevsime belirgin özelikler
gösterir. Dağlık kuzeydoğu bölgesinde yaz sıcaklıkları, güneye göre daha
düşüktür. Bu bölgede kış mevsimi daha soğuk geçer ve bazı yerlere üç aya
varan süre boyunca kar düşer 4.
Güney bölgesinde, yani düzlüklerde ise, son derece sıcak ve kurak yaz
mevsimi Mayıs- Ekim ile ılık ve yağışlı geçen kış mevsimi Aralık- Mart kış geçiş
dönemleri ile birbirinden ayrılır. Nehir kenarlarında yaz sıcaklarına, yükselen
nem oranı eşlik eder. Bu durum ülkenin güneyinde Basra bölgesinde, sıcaklar
1
Kemal Bayram, Mezopotamya, Irak Gezi Notları, Ankara, Yenigün Yay., Tarih yok, s.16.
Turan Silleli, Büyük Oyunda Türkiye-Irak ilişkileri, 1.Baskı, İstanbul, Kültür Sanat Yayıncılık,
2005, s. 28.
3
Silleli, a.g.e., s. 29.
4
Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, İstanbul, 1996, s.28.
2
2
ile birlikte, denizden esen rüzgâr yüzünden yükselen nem oranı, bazen hayatı
felce uğratır5.
Hükümet merkezi Bağdat ilinin nüfusu 2.194.000 dir. Dicle kıyılarında
bulunan Musul ve Zağros dağlarının uzantılarının eteklerinde kurulmuş olan
Kerkük, önemli tarım hayvancılık ve petrol pazarıdır. Diğer önemli şehirleri
Basra, Erbil, Süleymaniye, Kerbela, Hille’dir. Irak’taki Türklerin sayısı gün
geçtikçe artmaktadır. Irak Türkleri çoğunlukla Kerkük ve Musul bölgesinde
toplanmışlardır. Ülkenin genişliğine oranla ulaşım şebekesi (Demiryolu ve
Karayolu) yetersizdir denebilir6.
Ülke nüfusunun %96’sı Müslüman olup, güney ve güneydoğuda
yaşayan Şii’lerin oranı %55’tir. Bu açıdan Arap ülkelerine göre Irak, Şii’lerin
çoğunlukla olduğu tek ülkedir. Şii olanların çoğu Arap’tır. Kürt’ler ise Şafii
mezhebindendir. Türk’lerin çoğunluğu suni olup %23’ü Şii’dir. Hıristiyanlar ise
Süryani, Nasturi ve Keldani’lerden oluşup, nüfusun %4’üdür7.
Bilindiği gibi Uzak Doğudan ve Orta Asya’dan göç edip gelen kavimler,
Dicle ve Fırat nehirlerin arasındaki bu münbit topraklara yerleşmişlerdir.
Değişik medeniyetlerin durak noktası olan Mezopotamya’nın tarihte
geçirdiği bütün devrelerin kalıntılarını burada canlı olarak görmek imkânı
vardır8.
Medeniyetin beşiği olan bu bölge çok uzun ve eski bir geçmişe sahiptir.
Sümerler, M.Ö.4000 yılının ortalarından itibaren Mezopotamya’da insanlık
tarihinin en eski ve en temel medeniyeti yaratmış kavimdir. Onlar dünyada ilk
olarak kendilerinin ürettiği çivi yazısı ile insanın beyninden geçen ve dilinin
söylediği şeyleri diğer insanlara ulaştırmanın ve gelecek nesillere iletmenin
mümkün olduğunu ispat emişlerdir9. Sümerlerden başka Sami ırkın mensubu
Akadlar ve Babilliler de bu coğrafyada varlık göstermiştir 10.
5
Saatçi,Tarihi Gelişim İçinde…, s. 28.
Arif Koçak, Türk -Arap İlişkileri, Ankara, Genkur. Basımevi, 1976, s. 44.
7
Saatçi,Tarihi Gelişim İçinde…, s.30-31.
8
Kemal Bayram, a.g.e., s.18.
9
Begmyrat Gerey, 5000 yılık Sümer-Türkmen Bağları, I.Baskı, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,
2004, s. 19.
10
Meryem İmamzade, Irak Dosyası, I. Basım, İstanbul, Akabe Yay., 1986, s. 11.
6
3
Daha sonra,
İslam öncesi dönemlerde bölge, Arap kavimlerinin
istilasına uğramıştır. Öte yandan İran topraklarında hüküm sürmekte olan
imparatorlar için de, bölge her zaman cazip bir hedef olmuştur. İran’ın
zayıflaması ve Müslümanlara yenilmesinden sonra Irak İslam fetihlerinin doğal
bir hedefi haline gelmiştir.
Daha ilk halife Hz. Ebu Bekir zamanında, Halid Bin Velid komutasındaki
bir Arap ordusu Irak’ın bir kısm şehir ve kasabalarını fethetmeye başlamıştı.
Hz. Peygamber (S.A.V.) döneminde güçlendirilen İslam orduları, önlerindeki
bütün güç engelleri yıkarak ilerlemekteydiler11.
“Irak” deyimi ilk olarak Müslüman Arap kuvvetlerinin, Basra bölgesinde
ve Şattül-Arap çevresinde hâkimiyetlerini sürdüren, İran Sasani devletine karşı
girişmiş oldukları seferin, 642 yılında Nihavend Meydan Muharebesi
sonucunda kazanılması ve bölgede Sasani hâkimiyetine son verilmesi ile
Araplar tarafından kullanılmıştır. Bölge daha sonraları “Irak-ı Arap” (Arap Irak’ı)
olarak anılmıştır12.
Irak kelimesinin menşei hakkında farklı söylentiler vardır. Fars ve
Pehlevi dilinde “İran” anlamına gelen “ Arak” kelimesinden geldiği ileri
sürülmektedir. Selçuklar devrinde ise, Cibal Hâkimlerine “Melikü’l–Irak”
unvanının verilmesi, bu anlamın İslam devrimin ileri çağlarında dahi yaşamakta
olduğu kanısını vermektedir13.
Bu kelimenin Arap dilinde “Urk” veya “Uruk” (su kıyısı) kavramından
geldiği, Fırat ve Dicle ırmaklarının aşağı vadileri boyunca uzanan ülke
anlamında olduğu söylenirse yanlış sayılmaz. Irak kelimesinin manası kesin
olarak belli değildir. Arap coğrafyacıları bu hususta pek tatmin edici mahiyette
olmayan faraziyeler ileri sürmüşlerdir. Yakut İbn al-Arabî’ye atfen “Irak- alçak
memleket” demek olduğunu ve Al–Halil‘e göre “kıyı memleket" olduğunu
söyler. Bundan başka, Irak’a “Al-Savad” denirdi ki, bununla ekili sahaların koyu
renkli manzarası kast olunmaktadır14. Yine de kelime Arapçada “damar, asıl,
11
İmamzade, a.g.e., s.11.
Suphi Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, 2.Baskı, İstanbul, Ötüken Yay., 2003, s.17.
13
“Irak” maddesi, Türk Ansiklopedisi, XIX C. , Ankara, M.E. B. (Milli Eğitim Basımevi), 1971, s.
443.
14
Besim Darkot, “Irak” maddesi, İ. A., C.5/2, İstanbul , M. E. B.Yay., 1993, s. 671.
12
4
kök, çorak yer, tepesine çıkılamayan dağ, gövde” gibi anlamlara gelmektedir15.
Irak Arapçada harf-i tarif ile Al-Irak şeklinde söylenir16.
Antik dönemde bölgenin adı hâkim olan milletlerin adları ile anılmıştır.
Sümer ülkesi, Akad ülkesi, Babilonya, Asur gibi adlarla ifade edilmiştir17.
Bölgenin kuzey bölümüne Irak el- Acem (Acem Irak’ı), Güney bölümüne ise
Irak el- Arap (Arap Irak’ı) denilmekte idi18. Günümüzde Irak topraklarını
oluşturan coğrafi bölge, XI. yüzyılın sonuna kadar iki ayrı isimle anılmaktaydı.
Osmanlı yazışmalarında ise Bağdat, Basra ve Musul için “Irak” terimi
kullanılmıştır. Avrupa’da ise, ilk defa Yunanlılar tarafından kullanılan iki ırmak
arası manasına gelen “Mesopotamia” (Mezopotamya) adı kullanuyordı19.
Grek’lerin Mezopotamya adını verdikleri bu yöreye, Araplar” Bilad-ü ma
beyn’en-nehreyn”( iki nehir arasındaki) ülke veya “Beyn’el nehreyn” (iki nehir
arası ) olarak tercüme etmişlerdir20.
1920’ye kadar geçen 2000 yıl içerisinde Irak, Abbasiler dönemi dışında
ya merkezi başka yerde olan İmparatorluklara
(Bizans, Emeviler, İlhanlılar
veya Osmanlılar) bağlanmış ya da doğu Akdeniz merkezli devletlerle İran
merkezli devletlerarasında bir sınır bölgesi olmuştur. Çevresindeki alanları
kontrol etmeksizin sadece Fırat-Dicle havzasını kontrol eden modern Irak
devleti, bölge için daha önce benzeri olmayan yeni bir oluşumdur21.
Irak’ın Sami ırkından eski halklarının, geçmiş yüzyıllarda birbirini izleyen
göç dalgaları sonucunda, ülkeye giren yeni halklar arasında eridikleri kabul
edilmektedir. Sonradan Araplaşmış toplulukları da içine alan Araplar ülke
nüfusunun beşte üçünü oluştururlar. IX. XI yüzyıllarda topluca yerleşerek
bölgeyi yurt edinen Türkler, günümüzde Irak’ın orta, kuzey ve kuzeybatı
bölgelerinde yaşamaktadırlar ve Kürtlerden sonra ikinci büyük azınlığı
oluşturular22.
15
Selçuk Duman, “Irak 1908–1923”, Basılmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Elazığ, 2003, s.1;2.
16
Darkot, a.g.mad., İ. A., s.667.
17
Duman, Aynı yer.
18
Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak ( 1831-1914), İstanbul, EREN Yay., 1998, s.26.
19
Duman, Aynı Yer.
20
Marufoğlu, a.g.e., s. 25.
21
Mesut Özcan, Sorunlu Miras Irak, I. Basım, İstanbul, Küre Yay., 2003, s.7.
22
Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde…, s. 31.
5
Bölgenin yerleşik halklarından olan Türkler ve Araplar, Yavuz Selim
tarafından, 24 Ağustos 1516’da Mercidabık ve 1517 Ridaniye muharebeleri ile
Mısır (Memluk) kuvvetlerinin imhası ve bütün Arap ülkelerinin büyük kısmının
Osmanlı Devletinin egemenliğine girmesi ile yönetim ve kaderde de tam bir
bağlılık ve beraberlik içine girdiler. 1517’den 1746’ya kadar olan 229 yıl içinde
Araplarla çok iyi geçinildi. Bu süre içinde asıl nedeni mezhep kavgaları olan
bazı
savaşlar
olmuş,
bu
savaşlar,
Osmanlı-Arap
ilişkilerini
çok
az
etkileyebilmiştir. Fakat bundan sonra Türk-Arap ilişkilerinin bozulmaya
başladığı görülmektedir23.
Irak toprakları, 1534 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından
Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. Irak topraklarının alınması için
yapılan Osmanlı seferleri tarihe “Irakeyn”, yani iki Irak seferi ismiyle geçmiştir.
Osmanlı bu bölgeye oldukça önem verdiler. Ancak Irak ile ilgili olarak İran
Safevi Devleti ile Osmanlılar arasında anlaşmazlıklar sürdü. Irak’ın bazı yerleri
İran tarafından ele geçirildi. IV. Murat, bu toprakları tekrar Osmanlılara
kazandırdı. İran, 1639 senesinde imzalanan Kasr-ıŞirin antlaşmasıyla Irak
üzerindeki Osmanlı egemenliğini kabul ettiğini açıkladı24.
Bugünkü Irak devletinin sınırlarını oluşturan topraklar, Osmanlı idari
bölünmesindeki Musul, Bağdat ve Basra eyaletlerini içine almaktadır. 1500 yıla
yakın bir zamandır coğrafi ad olarak Bağdat ve Basra “Irak” ; Musul bölgesi ise
“ Elcezire” adları ile bilinmektedir25. Irak coğrafyasında siyasetin ve iktisadın
etkili rolü olan devletlerin başında İngiltere gelmektedir. Bunun rolü oluşurken
Osmnalı döneminde başlamıştır.
İlk Osmanlı–İngiliz ticari ve siyasi ilişkileri XVI. yüzyılda başlamıştır. Ve
İngiltere Osmanlı Devletinin dostluğunu elde etmeye çalışmıştır. Çünkü
Osmanlı Devleti bu dönemde güçlüydü ve İngiltere bu güce İspanya‘ya karşı
ihtiyacı vardı. Bunun yanı sıra İngiltere’nin ekonomik çıkarları da olacaktır26 .
23
Koçak, a.g.e., s. 35.
İmamzade, a.g.e., s.15.
25
Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde…, s.17.
26
Sevgi Çetinkaya, “Musul Sorunu”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Atatürk
İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İstanbul, 1989, s. 1.
24
6
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Devleti’nin ticaretini
geliştirmek gayesiyle yabancılara tanıdığı kolaylıklar meydanında İngilizler
1645 yılında Basra’da ticari bir temsilcilik açmışlar ve adım adım bölge
ticaretine hâkim olmaya çalışmışlardır. 1764 tarihinde ise Basra’daki ilk İngiliz
Konsolosluğu faaliyete geçmiştir27.
Bu tarihten itibaren İngiltere bölgenin isimlendirilmesinden tutunuz da
bölgedeki halkların yaşayışına, diline, dinine, siyasetine ve ekonomisine
müdahil olmaya başlamıştır. Nitekim siyasi bir terim olan Ortadoğu 10. yüzyılda
İngiltere tarafından kullanılmıştır. Bilindiği gibi doğu tabiri ile anılan üç bölge
vardır. Bunlar Yakındoğu, Orta Doğu ve Uzakdoğu’dur. Bütün bu bölgelerin
mihveri İngiltere’dir. Yakın, Orta Doğu ve Uzak tabirleri İngiltere’ye göredir.
Ama bu tabirler günümüz siyasi literatürüne girmiştir. İngiliz coğrafyacılara göre
Orta Doğu; Anadolu, Arap Yarımadası, İran ve Afganistan‘dan oluşuyordu.
Bazı coğrafyacılar ise buna kuzey Afrika’yı ve Akdeniz kıyılarını da
katmışlardır28.
Orta Doğu üç kıtayı birleştiren kara yollarının düğüm noktasındadır.
Avrupa’dan Afrika’ya ve Asya’ya uzanan demiryolları Orta Doğu’dan
geçmektedir. Yine suyollarının geçit noktasında olması, Avrupa ve Asya hava
yollarının üzerinde bulunması, en önemli stratejik ham maddelerden birisi olan
petrolün çoğunun burada bulunması bu bölgenin önemi artırmaktadır29.
Irak, Orta-Asya ile Akdeniz arasında bir geçiş bölgesi olmak nedeniyle
stratejik açıdan büyük öneme sahiptir. Bu ülke güney- batı Asya’nın
merkezindedir. Keza Fırat-Dicle havzalarını kontrol altında tutmakta ve Basra
Körfezi’nin
önemli
petrol
kaynaklarına
sahip
bulundurmaktadır.
Bu
nedenlerden dolayı Irak, Orta Doğu’daki güç dengeleri açısından kilit
konumundadır30.
Ejder Açıkkapu, “Irak Devleti Tarihi (Saddam Hüseyin Dönemine Kadar)”, Basılmamış Yüksek
lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2000, s. 23.
28
Duman, a.g.t., s.13.
29
Aynı tez.
30
Sinan Aydın, “Türkiye’nin Irak Politikası ve Bu Sürecin Türkmenlere Etkileri”, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkerli Enstitüsü, İstanbul, 2003, s.5.
27
7
Osmanlı Devletinin güneydoğu kanadında yer alan Irak bölgesi, Dicle ve
Fırat nehirleri ile dikkat çekmektedir. Bu nehir vadilerinden gelen yol, bölgenin
güney ucundaki Basra şehri vasıtasıyla Hint Okyanusuna açılmaktadır. Bu
özellikle Irak bölgesi Rusya‘nın İran Körfezi‘ne inmesinde engelleyici bir set
vazifesi görmekte ve aynı zamanda Afrika ile Avrupa’yı Orta ve Uzakdoğu’ya
bağlayan yolların üzerinde bulunmaktadır31.
XVIII. yy.da Kölemen ocağından valiler Irak’ın bazı yerlerinde hükümran
oldular. Öte yandan Avrupalıların Irak’a sızmaları da başlamıştır. İngilizler ve
Fransızların
Bağdat
ve
Basra’da
temsilcilikleri
bulunmaktaydı.
Sanayi
Devriminin arkasından bu bölge Batılı ülkelerin dikkatlerini üzerine topladı32.
Aslında Irak eski ve ortaçağlardan beri uygarlık ve medeniyete ulaşmış
bir bölge olmakla beraber, genelde yerleşik hayatın düşmanı olan Bedevi
anlayışı yağmasıyla karşı karşıya kalmış ve eski ümran ve medeniyetini
kaybetmişti33.
Bu durumun farkında olan özellikle 19. yüzyıl Osmanlı yöneticileri,
Bedevileri yerleşik hayata geçirmek için büyük ıslahat projeleri hazırlamış ve
bir kısmında hayata geçirmişti. 1831 yılında Bağdat’taki kölemen valilerin işine
son verilerek, merkezden doğrudan valiler atanmasının ardından Irak
coğrafyasından geniş imar faaliyetlerine başlanmıştı. Bir taraftan Tanzimat
ruhunun getirdiği hareketlilik, diğer taraftan Basra körfezinde uluslar arası
rekabetin artması Osmanlı Devletinin dikkatlerini bu bölgede toplamasına
neden olmuştur. Osmanlı Devletinin idareyi merkezleştirme politikalarına
uygun olarak seçip bölgeye gönderdiği valiler, gerçekten modern Irak’ın vücut
bulmasında önemli katkılarda bulunmuşlardır. Örneğin Gözlüklü Reşid Paşa,
Namık Paşa, Takiyuddin Paşa gibi güçlü valiler Irak’ta özellikle Bağdat ve
Basra cihetlerinde önemli toprak düzenlemeleri yapmışlardır34.
Irak coğrafyasının güneyde yaşayanların çoğunluğu, kabile reisleri ile
Kerbela ve Necef’deki müctehidlerin liderliğindeki Şiiler ve yarı göçebe
31
Açıkkapu, a.g.t., s.22
İmamzade, a.g.e., s.15.
33
Ali Ahmetbeyoğlu, Hayrullah Cengiz, Yahya Başkan, Irak Dosyası I, İstanbul, Tarih ve Tabiat
TATAV Yay., 2003, s. 3.
34
Ali, Hayrullah, Yahya, a.g.e., s. 4.
32
8
çiftçilerden oluşmaktaydı. Kuzey bölgesinde daha ziyade Kürtler ve Türkler
yaşamaktaydı. Türkler Zaho’dan Bedre’ye kadar uzanan çizgide değişik
yerlerde yaşamakla birlikte, Kerkük şehri tamamı Türklerden oluşmaktaydı.
Batı ve Kuzeybatı tarafları da göçebe Sünni Arap yığınlarından ibaret idi35.
XIX. yüzyıl ikinci yarısında bölgenin önemi daha da arttırmıştır ve büyük
güçler arası siyasette her zaman ön plana çıkmıştır. Başlangıçta İngiltere şimdi
de Amerika Birleşik Devletleri bölgede nüfuzunu sağlamıştır.
Doğu Afrika ve Güney Asya’da yoğun sömürgecilik faaliyetlerine girişen
İngiltere, önce Basra Körfezi’ndeki kabilelerle imzaladığı genel bir antlaşmayla
1820’de bölgede nüfuzunu arttırdı. Ardından Güney Asya-Avrupa ticaret
yolunun üzerinde bulunan ve bir ikmal üssü olarak hizmet veren Kızıldeniz
girişindeki Aden’e yerleştikten sonra 1869 Süveyş kanalının açılması 1869
sebebiyle stratejik önemi birden artan Mısır’ı işgal etti (1882). Böylece bir
yandan bölgenin geleceğinde önemli rolü onayacağını ortaya koyarken diğer
yandan bölgenin istikrarsızlığının da başlıca amili olarak tarihe geçmiş oldu36.
1836 tarihinde ilk buharlı gemiler Dicle ırmağı üzerinde görülmeye
başladı.1861’de de ilk telgraf hatları döşendi ve bu arada İran ile birtakım
sorunlar meydana geldi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olarak atandığı sırada,
her ne kadar bayındırlık hareketlerinde bir atış olduysa da, bölge üzerindeki
devlet otoritesinin giderek zayıfladığı dikkatlerden kaçmıyordu37.
19. yüzyıl ikinci yarısından itibaren, özelikle İngilizler ile Fransızların
Irakın üzerinde büyük bir çekişmeye girdikleri görülüyor.1830‘da Davut
Paşa’nın verdiği müsaade ile Fırat ile Dicle suyollarında yararlanılarak,
Birecik’ten Basra’ya kadar uzanan bir hat kurmak amacına yönelik olarak önce
İngilizler harekete geçmişlerdi. Bunun üzerine İngiliz Hükümeti ve Doğu
Hindistan Kumpanyası Irak suyollarını işletmek üzere bir program hazırlamıştı.
Ancak bu girişime önce Fransa konsolosu engel olmaya çalışmış, bunun
Osmanlı Devleti’nin Basra Körfezi konuları ile görevli Basra kapudanı (deniz
35
Bu durum tarih boyunca devam etmiştir. Hatta 1910’larda bölgeyi ziyaret eden bir Türk seyyahı
“buralarda kanunlardan ziyade örf ve adet ve hatta aşair arasında şeraitin ahkâmından ziyade Arabın
beyne’l-kabail yerleşmiş âdet-i kadimesi vardır” demektedir). Ali, Hayrullah, Yahya, a.g.e., s. 3.
36
Açıkkapu, a.g.t., s. 25.
37
İmamzade, a.g.e., s. 15.
9
kuvvetleri komutanı) izlemişti. Bununla beraber İngiltere Hükümeti İstanbul’da
sahip olduğu nüfuz sayesinde Dicle ve Fırat’ın haritası çıkarmak iznini almıştı.
Basra kumandanının itirazı yüzünden beş yıl kadar bu proje yapılamamıştır38.
Dicle nehrindeki keşif yoluculuğu 1837–1839 yılları arasında önce
Jones ondan sonra da H.B.Lynch kaptanlığındaki (Fırat ) gemisiyle yapıldı39.
Lynch, buradaki araştırmalarını bitirdikten sonra Bağdat’ta Dicle nehri üzerinde
gemi ulaşımını sağlamak için bir şirket kurarak bu nehirde önceden çalışmakta
olan gemileri Hindistan Kumpanyasdan satın aldı. Böylece Lynch Şirketi,
Osmanlı Devleti’nden aldığı imtiyazla 1861 yılında bu nehirde ilk defa ticari
amaçlarla buharlı gemi işletmeye başladı40.
Bildiğimiz gibi 19. yüzyılda Avrupa’ya damgasını vuran iki büyük
olaydan biri Fransız İhtilali, diğeri Sanayi inkılâbıdır. Sanayi İnkılâbının ana
yurdu 1870 dolaylarına kadar Büyük Britanya olmuştur. XIX. Yüzyıl İngiltere’si
Avrupa’nın en güçlü devletlerinden birisi olarak göze çarpmaktadır. Bir ada
devleti olması sebebiyle herhangi bir dış tehditten uzak olan bu ülke iç
dinamiklerini harekete geçirerek bir ekonomik zenginlik yaratmıştır41.
Osmanlı Devleti 1880’lerde ekonomik ve siyasi açıdan İngiltere ve
Fransa’nın etkisi altındaydı. 1878 Berlin antlaşması sonrasında ise bu durum
değişmiştir. Özelikle İngiltere’nin Osmanlı Devleti için stratejik öneme sahip
olan Kıbrıs ve Mısır’ı işgal etmesi, Fransa’nın Tunus’u işgal etmesi, Rusya’nın
Balkanlar ve Boğazlar, Avusturya’nın Balkanlar ve İtalya’nın Osmanlı Afrika’sı
üzerindeki emelleri Osmanlı Devletini de Almanya ‘ya yaklaştırmıştı42.
II. Wilhem1889’de İstanbul ziyaret etmişti ve 1899’da Kayzer’in ikinci
defa İstanbul’a gelmesi Türk–Alman ilişkilerini daha da geliştirdi. Almanya’nın
Osmanlı Devleti’nden 1899 yıllında Konya-Bağdat demir yolu imtiyazını alarak
Irak bölgesine nüfuz etmişlerdir. Bu durum, İngiltere’nin Irak bölgesindeki
menfaatlerini olumsuz yönde etkilediği gibi İngiliz sömürgelerine giden
38
Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde…, s. 106.
Zaki Salih, Britanya ve Al- Irak Hata Senet 1914, Bagdad, Matbaat Al-Ani, 1968, s. 164.
40
Yunus Kobal, “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Almanya”, Basılmamış Doktora Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2000, s. 8.
41
Kobal, a.g.e., s. 8.
42
Duman, a.g.t., s.84.
39
10
Hindistan yolu da tehdit altında kalmıştır. Bütün bu sebeplerden dolayı
İngiltere, Almanya’nın Bağdat demiryolu İmtiyazının Almanlara verilmemesi için
büyük bir çaba harcamıştır43.
1893’ten itibarten İngilizler bölgede yoğun faaliyet içine girdiler.
Memurları çeşitli isimler altında Musul’dan Van ve Erzurum vilayetlerine kadar
dolaşıp bilgi topladıkları ve hatta fesat tohumları ektikleri gibi; Basra Körfezi
sahillerinde ve Şattül-Arap bölgesindeki Arap çocuklarına İngilizce öğretmeye
çalıştılar. Nitekim İngilizlerin yaptırdığı bu gizli ve açık araştırmalar neticesinde
Kuzey Irak’ta yoğun petrol varlığının keşfedilmesi İngiltere’nin ve birçok
Avrupalı sermayedarın iştahını kabartmıştır. II. Abdülhamit’in sürdürdüğü
denge politikaları ve özellikle 1890’lardan sonra Almanya ile kurulan yakın
ilişkiler ve Bağdat demiryolu Projesi ile bölgenin uluslararası rekabete açılması,
İngiltere’yi geçici de olsa durdurabilmiştir. Bu konuda ittihatçılar da aynı
politikayı takip etmişlerdir. II. Abdülhamit döneminde Irak’ta başlatılmış alt yapı
projeleri sürdürüldüğü gibi, İngilizlerin bölgeden uzak tutulması için de bazı
politik çevrelere başvurulmuştur44.
1910 yılından itibaren, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne karşı tutumu
olumsuz yönde değişmeğe başlamaktadır. Mesela, 1912 sonunda basın,
İngiltere’yi,
“Balkan
Savaşında
Osmanlı
Devletini
yalnız
bırakmakla”
suçlamaktaydı45.
29 Temmuz 1913’de, Osmanlı Devleti’yle İngiltere arasında Basra
Körfezi’ne ilişkin bir antlaşma imzalandı. Antlaşma, İran–Irak sınırının ŞattülArap düzenlemesinin yanı sıra, Körfez bölgesinde başlıca Kuveyt‘te ve
Katar’da İngiltere’ye bazı haklar tanıyordu46.
Böylece, Osmanlı Devleti, İngiltere’yle, ittifaktan uzak bir antlaşma elde
ederken, aslında İngiltere’nin Basra Körfezi bölgesine biraz daha yerleşmesine
razı oluyordu. Antlaşmaya ekli bir bildiriyle, Osmanlı gümrük hadlerinin %15’e
çıkarılmasına İngiltere’nin razı olması anlaşmayı Osmanlı Devletinin lehine
43
Hurşit Tolon, “Birinci Dünya Savaşı Sırasında Yapılan Taksim Anlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol”,
Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2003, s. 15.
44
Ali, Hayrullah, Yahya, a.g.e., s. 5-6.
45
Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi 1908-1918, Ankara,
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., 1982, s. 49;54.
46
Kürkçüoğlu ,a.g.e., s. 55.
11
çevirmeye yetmezdi. Üstelik bu antlaşmada söz konusu olan hususlar, Asya
Türkiyesindeki demiryollarına ilişkin sözleşme tasarısının imzalanmasına
bağlıdır. Ayrıca, İngiliz Hükümeti, Mezopotamya’daki petrol imtiyazına da çok
ehemmiyet vermekte ve Osmanlı Hükümeti’nin bu konuda bir antlaşma
sağlayacağını ümit etmektedir47.
1913 ve mütakip yıllarda genel olarak imparatorluğun her tarafında bir
takım ıslahat girişimlerinde bulunan ittihatçılar, Irak’ı da ihmal etmemiş ve
bölge
valilerinden
aldıkları
bilgiler
doğrultusunda
bir
ıslahat
projesi
hazırlamışlardır. Projenin uygulanması için de bir heyet görevlendirmişlerdir.
Söz konusu heyete verilen talimat projenin önemini ve ciddiyetini açıkça
göstermektedir. Politik olarak Basra körfezinde üstünlüğü ele geçirmiş olan
İngilizler ile sürdürülen uzun görüşmelerden sonra 1913 Osmanlı-İngiliz
antlaşması imzalanmak suretiyle, İngilizlerin muhtemel bir oldubitti ile Irak
coğrafyasını işgal girişimlerini önlenmeye çalışılmıştır48.
Rönesansın doğurduğu kültür hareketlerinin sonucu olarak batı
medeniyeti ve fikirlerinin tesiriyle Arap fikri uyanmıştı. Başlangıçta Arap
kültürünü diriltme hareketi olarak başlayan bu hareketin öncüleri Lübnanlı
Hıristiyanlardı49.
Bu fikrin temelinde İslami anlamda bir vatan anlayışı yerine batı kültürü
ölçülerine göre belirlenecek bir Arap yurdu fikri yatmaktaydı. Aslında bu fikir,
İslamiyet’te bağdaşmadığı gibi Araplar arasında da ideolojik zemin yoksundu.
Ancak devam eden çalışmalarla bu zemin zamanla oluşturuldu. Büyük
devletlerin Osmanlı Devleti’ni parçalamak amacıyla başlattıkları, Türk olmayan
kavimlerin arasında milliyet fikrini yayma düşüncesi, dağılma sürecine giren
Osmanlı devleti içindeki Araplar arasında bazı zamanıda zemin bulmuştu50.
II. Abdülhamit döneminde, Suriye, Irak ve Hicaz bölgelerinde milliyetçilik
fikirleri yeşertilmekte ve Araplarla Osmanlı Devleti karşı karşıya getirilmeye
47
Kürkçüoğlu ,a.g.e., s. 55.
Ali, Hayrullah,Yahya, a.g.e., s. 5-7.
49
Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap İlişkileri, İstanbul, İrfan Yay., 1992, s. 2; 28.
50
Duman, a.g.t., s. 37.
48
12
çalışmaktaydı. II. Abdülhamit döneminde başlamış olan ve ilk meyvelerini
vermiş olan Arap Milliyetçiliği 1859 den sonra yeni birevreye girmiştir51.
II. Meşrutiyetin ilanı genel olarak Arapları olumsuz bir şekilde
etkilemiştir. Özellikle Arap dünyasında takip ettiği siyasetleriyle oldukça sevilen
II. Abdülhamit’in, İttihatçılar tarafından tahttan indirilmesi, bu etkiyi daha da
arttırmıştır52. Bütün etnik unsurlar, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908 de
gerçekleştirdiği inkılâba, kendilerine istedikleri her şeyi sağlayacağı ümidiyle
büyük bir sempatiyle yaklaşmışlardı. Ama aynı sevincin ve kaynaşmanın başka
bölgelerde meydana geldiğini söylemek çok zordur. Mesela, Sir G.Lowther, Sir
Edward Grey’e gönderdiği 13 Ekim 1908 tarihli konsolosluk raporunda
Bağdat’ta
Türklerle
Araplar
arasında
sürtüşmeler
meydana
geldiğini
yazmaktadır53.
Ayrıca
Müslümanların
başkalarıyla
eşit
olarak
tutulması
ve
Müslümanlığın önemini azaltıyor olarak görüldü. Hıristiyanlar ve Museviler
Müslümanlarla eşit olduklarından dolayı devrimi desteklediler54.
Bu arada Kürtlerle Osmanlı yönetimi arasındaki ilişkiler de kötüleşmeye
başladı. Ayrıca Süleymaniye’de Berzenci aşireti şeyhi Sait Berzenci bir
ayaklanma başlattı ve Süleymaniye’de yağmacılığa başladı. Dolayısıyla
Süleymaniye’nin durumunu düzeltmek için halk Osmanlı yönteminden yardım
istedi. Bu duruma karşı Osmanlı yönetimi Şeyh Sait’i Musul’a sürdü. Sonra
Şeyh Sait Ocak 1909 ‘da Musul’da öldürüldü. Öte yandan Yezidiler de Osmanlı
devletine karşı çıktılar. Bunlar askerlik yapmaya karşı çıkmakla yetinmeyip
askerlik bedellerini de vermiyorlardı55.
Ayrıca Osmanlı yönetimine karşı diğer bir olmsuz gelişme Vehabi
mezhebinin hareketiydi. Osmanlı yönetimini ne kadar Vehabi mezhebinin
51
Kurşun, a.g.e., s. 29.
Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti (Vehhabi Hareketi ve Suud Devletinin
Ortaya Çıkışı), Ankara, T.T.K. Yay., 1998, s. 195.
53
Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti…, s. 42.
54
Haşim Mehmet, “II. Abdülhamit Dönemi Irak Politikası”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2002, s. 35.
55
Mehmet, a.g.t., s. 35.
52
13
Irak’ta yayılmasını önlemeye çalışmışsa da bu mezhep Irak’ın bazı ünlü kişileri,
desteklendiğinden hızla yayıldı56.
Osmanlı Devletinin Irak’ta toprak kaybetmesinin birçok sebebi vardır. Bu
sebeplerin en önemlilsinden diğer milletleri olduğu gibi Arapları da etkisi altına
alan millyetçilik fikridir. Arapları da etkilemiştir.
Osmanlı imparatorluğu güçlü devrini tamamlayıp egemenliği altındaki
ülkeleri yönetemez hale gelince, Irak’ta da milliyetçilik hareketler baş
göstermiş, XX’nci yüzüyılda daha da güçlenmiştir57.
Nitekim Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlardan istifade eden
İngiltere, 19. Yüzyıl boyunca Basra körfezinde ve iç taraflarda yoğun faaliyetler
içindeydi. Bir taraftan Basra Körfezi’ndeki ticaretini korumaya çalışan İngiltere,
Körfez’de daha sonra birer devlet olarak ortaya çıkacak olan irili ufaklı bir takım
şeyhlikler ile gizli antlaşmalar yaparak onları kendisine bağlarken, diğer
taraftan da mümkün olduğu ölçüde Osmanlı Devletinin tepkisini çekmeden iç
taraflarda ve hatta Kuzey Iraktaki ahalinin içine de fesat tohumları
saçmaktaydı58.
Bu faaliyetlerini, arkeolog, misyoner veya seyyah kimliği ile sürdüren
başta İngilizler olmak üzere yabancı uyruklu kimseler, bölgedeki İngiliz ve
Fransız konsoloslarının da himayesini görmekteydiler59.
I.Dünya Savaşından önce Osmanlı Devletinin çeşitli vilayetleri olan bu
bölgelerde yeni devletler kurulmuştur. Irak devleti Osmanlıların Kürt, Asurlu
Hıristiyan, Türkmen, Yahudi, Sünni ve Şii Arap gibi birbirinden çok farklı
toplulukları barındıran Musul, Bağdat ve Basra eyaletlerinin birleştirilmesi ile
oluştmuştur60.
I.Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu’daki pek çok toprak gibi Irak da
Avrupalıların işgali altına girdi61.
Osmanlı Devletinin egemenliğinden çıkan Irak, 1917 senesine kadar
kendi ayakları üzerinde durmayı denedi. Oysa uzun bir zamandan beri
56
Yuk.a.g.t., s. 65.
Koçak, a.g.e., s. 45.
58
Ali, Hayrullah,Yahya, a. g. e., s. 8.
59
Aynı yer.
60
Özcan, a.g.e., s. 7.
61
Aynı yer.
57
14
Osmanlı Devletinin bünyesi altında, onunla bütünleşmiş olarak var olan bu
topraklar çok geçmeden sömürünün bir kez daha pençesini uzatmasıyla sulta
altına girecekti. 1917 yılında Irak, yüzeysel ve yetersiz birtakım sebepler ileri
sürülerek resmen İngiltere’nin sömürüsü altına girdi. Elbette bu durum
Müslüman Irak halkı tarafından sessiz sedasız karşılanmadı. 1910 senelerinde
Ayetullah Mirzai, Şirazi gibi dini liderlerin alimlerin öncülük ettiği Irak halkının
sömürge olma durumlarına karşı İngiltere aleyhine giriştikleri kıyam büyük
başarı kazandı62.
İngiltere’yle Şerif Hüseyin arasında sürtüşmelere ve
savaşın kazanılmasından sonra yeni güçlükler yaşanacak olmasına rağmen,
Şerif Hüseyin, savaşın kaderinin belli olduğu günlerde, İngiltere’ye şükran
mesajları
yollamaktadır.
Nitekim
Osmanlı
Devleti’nin
Mütareke’yi
imzalamasından üç gün önce Şerif Hüseyin, Halep’in İngiltere tarafından ele
geçirilmesi üzerine, “kendisi ve Arap milleti adına” İngiltere Kralı’na teşekkür
mesajı gönderiyordu. Mesajda, …İstiklalimizin yeniden ihdasında sizden
aldığımız büyük ve kıymetli yardımdan dolayı… teşekkür edilmekte ve hiçbir
Arap, böyle bir yardımı hiçbir zaman unutmayacak ve dünyanın sonuna kadar
minnettar kalacaktır” denilmekteydi63.
Mütarekeye rağmen, İngiltere’nin rahatsızlıkları devam etmekteydi.
Savaş durumu, kâğıt üzerinde, bir Mütareke çerçevesinde ortadan kalkmış
fakat İngiltere ve Araplar için hala birtakım pürüzler yok edilmemişti. Kaldı ki,
şimdi savaş sonrasının hemen başında, İngiltere için başka yeni meseleler de
doğmaktaydı64.
I.Dünya Savaşının, Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sona ermesi,
İngiltere’ye, Orta Doğu’da büyük bir rahatlık kazandırıyor gibi görünüyordu65.
Geçmişte bereketli toprakları, ticaret yolları, doğu ile batı arasındaki
geçiş yollarını kontrol eden Mezopotamya, son 100–150 yıllık bir süreç içinde
bu özelliklerine petrol ve diğer yeraltı zenginliklerini de eklemiş, tüm dünyanın
imrenerek baktığı ve ele geçilmeye çalıştığı topraklar olmuştu66.
62
İmamzade, a.g.e., s. 19.
Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 240.
64
a.g.e., s. 242.
65
Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 243.
66
Silleli, a.g.e., s. 29.
63
15
Bu gelişmelerden anlaşılacağı gibi Osmanlı Devletinin İngiltere’yle
ilişkileri kopma noktasına gelmiştir. Bu durumda, İngiltere’nin Arapları
kışkırtması sürecek ve İngiliz-Arap ilişkileri gelişecektir. İngiltere, Araplara
kendini kurtarıcı gibi gösterip aslında Arapları kendi himayesine alma siyasetini
takip etmekle bu siyasetini manda yönetiminiamaçlarını gerçekleştirmek için
kullanacaktır.
BİRİNCİ BÖLÜM
1920 IRAK DEVRİMİ
A) I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA İNGİLİZLERİN IRAK’TAKİ ASKERİ
FAALİYETLERİ (1914– 1918)
Fransa, İngiltere, Almanya, Avusturya ve Rusya gibi emperyalist Avrupa
Devletleri’nin gerek birbirlerine karşı üstünlük sağlamak sebebiyle, gerekse
iktisadi
ve
siyasi
nüfuzlarını
artırmak
amacıyla,
genelde
Ortadoğu
coğrafyasında ancak büyük ölçüde Osmanlı toprakları üzerinde yürüttükleri
politikalar kısaca Şark Meselesi tanımıyla açıklanır. Şark Meselesi’nin
halledilmesi hususundaki antlaşmazlıklar sebebiyle, birbirleriyle savaşan
rakipler, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde, bu konuda yani Osmanlı topraklarının
paylaşılmasında anlaşmışlardı67.
Ekim 1912’den Ağustos 1913’e kadar on ay süren Balkan Savaşı
sadece savaşan devletleri değil, bütün Avrupa devletlerini de yakından
ilgilendirmiş ve etkilemiştir. Çıkarları çatışan devletler, bu bunalım dolayısıyla
bir defa daha karşı karşıya gelmişlerdir. Bundan dolayı Balkan bunalımı,
I.Dünya Savaşı’nın en önemli sebeplerinden biri olmuştur ve Osmanlı Devleti
Trablusgarp ve Balkan Savaşları’ndan büyük kayıplarla çıkmıştır68.
I.Dünya Savaşı, 1914 Haziranı’nda Avusturya-Macaristan Veliahdı
Arşidük Ferdinand ve karısının Sırp milliyetçilerinden Prenip tarafından
Bosna’da öldürülmesi üzerine I.Dünya Savaşı Üçlü İtilaf Devletleri ile Üçlü
İttifak Devletleri arasında başladı. İlk aylarda bir Avrupa savaşı aşamasında
kaldı. Ekim ayı sonlarında Türklerin savaşa katılmaları ile Asya ve Afrika
67
Şark Meselesi konusunda ayrıca bkz. Kemal Çiçek, Cem Oğuz, “Şark Meselesi Çerçevesinde ve
İkinci Meşrutiyet’e Kadar Olan Dönemde Osmanlı Devleti’nin Siyasi Vaziyeti”, Osmanlı
Ansiklopedisi, C.2, Ankara, Yeni Türkiye Yay., 1999, s. 57.; Mustafa Turan, “Büyük Devletlerin
Politik-Emperyalist Amaçları”, Atatürk İlkeleri ve Inkılâp Tarihi, Ankara, Berikan Yay., 2008, s.16.
68
Rifat Uçarol, Siyasi Tarihi (1789–1994), 4. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1995, s. 445.
17
kıtalarına da yayılmış oldu. 1917’de Amerika’nın savaşa katılması de bir dünya
savaşı haline geldi69.
Osmanlı Hükümeti ise, hudutların garanti edilmesi ve kapitülasyonların
kaldırılması koşulu ile önce Rusya’ya sonra İngiltere ile Fransa’ya başvurmuş,
ancak müspet bir sonuç alamamıştı. Üçlü İtilaf Devletlerine yaptığı tekliflerin
kabul edilmemesi üzerine Osmanlı Devleti, harbin taraflarından biri olduğunu
anlamış ve Üçlü İttifak Devletlerine yanaşmak zorunda kalmıştı. Bunun üzerine
Almanya ile 2 Ağustos 1914’te savunmaya yönelik bir ittifak antlaşması
yapılmış, böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderi, Üçlü İttifak Devletleri’nin
kaderine bağlanmıştı70.
İngiltere’nin Irak’a önem vermesinin iki nedeni vardı. Birincisi İngiltere’yi
Hindistan’a bağlayan yolun Irak’tan geçmesi dolayısıyla eğer Irak başka
ülkenin kontrolüne geçerse o yol güvensiz hale gelecekti. İkinci neden ise
Rusya’nın Osmanlı ve İran’a yayılması ve onlara ait olan bazı yerleri işgal
etmesi idi71.
Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil olduğu bu dönemde Irak’ın ve
dolayısıyla Şattül-Arap bölgesi’nin durumu hiç iç açıcı değildi. Seferberlikten
önce Irak’ta bulunmuş olan birliklerden çoğu buradan alınmış ve bu bölgede
savaşçı olan ve olmayanlar dâhil yalnızca sekiz bin kişilik bir kuvvet
bırakılmıştı. Enver Paşa, bu bölgenin Trablusgarp ve Bingazi’de olduğu gibi
yerli aşiretlere dayanılarak savunulabileceğini umuyordu ki bu durum bölge
şartlarını kesinlikle göz önüne almamak demekti. Zira her ne kadar bölgedeki
güçlü aşiret reisleri olası bir savaşta Osmanlı Devleti’nin yanında yer alacağını
beyan etseler de bu aşiretlerin çoğu daha önceden İngiltere ile özel
antlaşmalar yapmışlardı72.
69
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908–1918), IX.C.,
Ankara ,Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1996, s. 355.
70
Yavuz Ölçen, “Birinci Dünya Harbi Irak Cephesi Kutulammare Muharebeleri (29 Nisan 1916–6
Şubat 1917)”, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü,
Ankara,1992, s. 2–3.
71
Mehmet, a.g.t., s. 157.
72
Burcu Kurt, “Ortadoğu’da Bir İstikrarsızlık Unsuru: Şattülarap Sorunu”, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006, s. 136.
18
Seferberliğin ilan edildiği 1914 Ağustos’una kadar, Bağdat’ta bulunan 4.
Ordu Müfettişliği, 12. ve 13. Kolorduları’ndan oluşuyordu. 12. Kolordu,
Musul’da bulunan 35. ve Kerkük’te bulunan 36. Tümen’ler den kurulmuştu.
Bağdat’taki 13. Kolordu’nun Bağdat merkezindeki 37. ve Basra’daki 38.
tümen’leri var idi73.
Bağdat Valisi ve 4. Ordu Müfettişi Cavid Paşa, 7 Ağustos’ta
Başkomutanlık Vekâleti’ne gönderdiği yazıda, 13. Kolordu’nun Erzincan’a
varmasının üç aydan önce olmayacağının ve Irak’ın içten ve dıştan her türlü
tehlikeye maruz kalacağını bildiriyordu. Bu müracaata Enver Paşa tarafından
verilen 20 Ağustos tarihli cevapta Basra Körfezi yoluyla vaki olacak bir İngiliz
taarruzunu önlemek için 13. Kolordu’nun 38. Tümeni’nin Irak’ta kalması
emredildi. 26 Ağustos 1914’te, 4. Ordu Müfettişi Cavid Paşa, Irak ve havalisi
Genel Komutanı tayin edildi74.
I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti kuvvetleri İran’daki İngiliz
petrol bölgeleri için büyük tehdit oluşturuyordu. 1914 güzünde Osmanlı’nın
Almanya’nın müttefiki olarak savaşa girmesinden sonra, bu ülkenin askeri
kuvvetleri İran’ın Abadan rafinerisini tehdide başladı. İngiliz askerleri bu
kuvvetleri püskürttüler ve daha sonra da Basra’yı ele geçirmeye çalıştılar75.
İngiltere’nin bölgede izlediği siyasetin bir neticesi olarak, 3 Kasım 1914 günü
Basra Körfez’inde Fav Limanı’nı işgal etmesiyle Irak Cephesi açılmış oldu. Fav
Limanı’nın işgalinden sonra, İngilizler Basra’ya ilerleyerek 21 Kasım 1914’te
Basra’yı işgal ettiler76.
İngiliz birliklerinin amacı, Kurna’ya el atmak ve stratejik üstünlük
sağlamaktı. Dicle Nehri’nin doğu sahilinden batı sahiline geçerek Kurna’daki
38. Türk Tümeni’nin geri yollarını kesmişti. Takviye edilemeyen ve kuşatma
çemberini yarıp kuzeye çekilme imkânı bulunmayan, üstelik çevresindeki Arap
aşiretlerinin özellikle Ablaş Aşireti’nin ihanetine uğrayan 38. Tümen Komutanı
73
Orhan Avcı, Türk Ordu Teşkilatı Irak Cephesi(1914–1918), I.Basım, Ankara, Vadi Yay., 2004, s.
27.
74
Aynı yer.
75
Açıkkapu, a.g.t., s. 36.
76
Orhan Göçer, “Birinci Dünya Savaşı Sonrası Irak Türkleri Ve Sorunları (1918–2004)”, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2004, s. 27.
19
Kurmay Albay Suphi, 5 Subay ve 400 Er ile 9 Aralık’ta İngilizlere teslim olmak
zorunda kaldı. Böylece Kurna İngilizlerin eline geçmiş oldu77.
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşında kaybettiği yerleri ve itibarını geri
kazanacağına inanarak Cihad-ı Ekber ilan etmiştir. Cihad-ı Ekber, 14 Aralık
1914’te ilan edilmiştir78.
Cihad-ı Ekber, ilan edilmesine ve oldukça yüklü bir propaganda
yapılmasına rağmen istenilen sonucu vermemiş, İslam dünyasından İtilaf
Devletleri aleyhine bir hareket meydana getirilememiştir. Bunda İtilaf
devletlerinin özelikle İngiltere’nin bölgedeki faaliyetleri ve karşıt propagandaları
etkili olmuştur. İngiliz Hükümeti bir taraftan Şerif Hüseyin’e maddi destek
sağlarken diğer taraftan da bölgenin geride kalan şeyhlerini kendi tarafına
çekmek için uğraşmıştır79.
Cihad-ı Ekber’in İslam dünyasında istenilen etkiyi göstermemesinin
sebepleri arasında şunlar vardır: 1.Cihada çağrılan milletlerin bağımsız
olmaması, 2. Hükümdarların tahtlarını korumaları veya kaybetmelerinin
tamamen sömürgeci devletlerin isteğine bağlı olması, 3. Hükümdarların
sömürgeci devletlerin hizmetinde olması, 4. İngilizlerin İslam dinini bölgedeki
Müslümanlardan daha iyi bilmesi ve Müslümanları yönlendirebilmeleri, 5.
İngilizlerin Hindistan’da Cihad-ı Ekber’e karşı Darül-İslam ilan eden bir fetva
ilan etmiş olması. Böylece yeterli bir hazırlık yapılmadan ilan edilen cihad ile
hilafet makamının dünya nazarındaki mevkisini sarsılmıştır80.
Osmanlı Devleti savaşa girdikten sonra, mukaddes cihad ilan etmesi
İngiliz Hükümeti’ni oldukça endişelendirmiştir. İngilizler, Türklerin cihad
çağrısının Hintli Müslümanlar üzerinde büyük bir tesir yaratacağından
korkmuşlardır.
Çünkü
Osmanlı
Devleti
halifenin
gücüyle
İngiltere’nin
Hindistan’daki ve Mısır’daki konumunu sarsabilirdi. Ama Şerif Hüseyin’in
77
Ölçen, a.g.t., s. 7.
Tuba Erdoğan,“Suudi Arabistan Devletinin Doğuşu (1914–1932)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2006, s. 44.
79
Erdoğan, a.g.t., s. 47.
80
Aynı tez.
78
20
Osmanlı Devleti’nin cihad çağrısını desteklememesiyle bekledikleri gibi durum
olmamıştır81.
Osmanlı birlikleri ise tüm gereksinimlerini binlerce kilometre uzaktan
kara yoluyla getirmek zorundaydı. Osmanlı birliklerinin elinde Dicle ve Fırat
üzerinde ulaşımı sağlayabilmek için nerdeyse hiç taşıt yoktu. Bu durum savaş
esnasında
Osmanlı
kuvvetlerinin
çeşitli
kolları
arasındaki
bağlantıyı
imkânsızlaştırıyordu. Üstelik cephane bakımından da Osmanlı ordusu son
derece fakirdi. İngiliz askerlerinin Odin, Lawrens ve Espiyagel adlı gambotların
desteği altında çarpışmasına rağmen Osmanlı kuvvetlerinin elinde sadece
Marmaris gambotu bulunması aradaki uçuruma iyi bir örnekti82.
I.Dünya Savaşı’nda, İngiltere, Mezopotamya’yı (Irak’ı) kesin olarak ele
geçirmek veya kendi nüfuzu altına alabilmek için, Arap ulusunu, Osmanlı
Devleti’ne karşı ayaklanmaya sürükledi. Savaşı kazanıp bu bölgedeki siyasi ve
ekonomik çıkarlarını garanti altına alabilmek için İngiltere, Müttefiklerine
Osmanlı topraklarından bol keseden hisseler dağıttı. Hatta İngiltere savaşın
sonucunun olumsuz yönde etkilenmemesi için kendisi bakımından hayati
değere haiz olan Mezopotamya gibi çok önemli olan Boğazları dahi 1915
yılında Rusya’ya bırakmayı taahhüt etti83.
1915 yılına gelindiğinde, İngilizlerin Araplarla yakın ilişkiler içerisine
girdiğini, kendi koruyuculuğunda Arapların bağımsızlığını benimsediğini
görüyoruz84.
İngilizler Basra’nın batısındaki Şuayib’te istihkâmlar yapmak suretiyle
beklemede kalarak Osmanlı kuvvetlerinin saldırısını beklemeye başlamışlardı.
Bu esnada İran içerisinden ilerleyerek yaklaşık 3.500 kişilik bir Osmanlı kuvveti
6 Şubat 1915’ta Huveyze’ye girdi85.
Cavid Paşa, Başkomutanlık Vekâleti’nden 38. Tümen Komutanlığı’na
Süleyman Askeri Bey’in tayinini istedi. Yarbay Süleyman Askeri Bey,
Kafkasya’da özel hareketlerde bulunmak üzere hazırlanan, 100’er kişilik 6
81
Erdoğan, a.g.t, s. 48.
Kurt, a,g,t., s. 140.
83
Durdu Mehmet Burak, Birinci Dünya Savaşında Türk-İngiliz İlişkileri (1914-1918), I. Baskı,
Ankara ,Babil Yay., 2004, s. 220.
84
Çetinkaya, a.g.t., s. 21.
85
Kurt, a.g.t., s. 141.
82
21
bölükten oluşan Osmancık Taburu’nu da beraberine alarak 17 Aralık’ta, 38.
Tümen Komutanı olarak Bağdat’a geldi. 20 Aralık’ta ise Irak ve Havalisi Genel
Komutanlığı’na tayin edildi86.
Süleyman Askeri Bey, Irak’taki aşiret ve mücahit kuvvetlerden
yararlanabileceğine inanıyordu. 3 Ocak 1915’de üç alaydan oluşan Sahrıca
Müfrezesi kuruldu. 103. Piyade Alayı’nın Sahrıca’ya 21 Ocak 1915’ten itibaren
gelmesiyle, 25 Ocak’ta Kerha Grubu, Şubat ayında da Fırat Grubu
oluşturuldu87.
Ammare ve Nasıriyye’yi ele geçirmek isteyen İngiliz birlikleri, Kurna’nın
kuzeyindeki Meziple Tepeleri-Rota Kanalı’nda bulunan Türk mevzilerine 21
Ocak 1915’te taarruza geçti. Kurmay Yarbay Süleyman Askeri’nin bacağından
yaralandığı 1. Rota Muharebesinde etkili Türk savunması karşısında geri
çekilmek zorunda kalan İngiliz birlikleri, İngiliz deniz filosunun Türklere dönük
yoğun ateşleri sebebiyle, takip edilemedi88.
Irak ve Havalisi Genel Komutanı Kurmay Yarbay Süleyman Askeri,
Şuayyibe-Basra bölgesinde bulunan İngiliz birliklerini genel karşı taarruzla
Irak’tan atmaya karar verdi. Önemli kısmını aşiret mensuplarının oluşturduğu
birlikler, sıklet merkeziyle Fırat Nehri’nin güneyinden Nasıriyye-Şuayyibe
istikametinde harekete geçti. Amaç, Kurna kesiminde bulunan İngiliz
birliklerinin geri yollarını keserek imha etmekti89.
Süleyman Askeri, bacaklarındaki kurşun yaraları iyi olmamasına
rağmen Bağdat’tan Nasıriyye’ye gelerek harekâtın sevk ve idaresini eline aldı.
13 ve 14 Nisan 1915 günleri yapılan Şuayyibe Muharebesi, başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Diğer Türk birliklerini zor durumda bırakmış, bu başarısızlık,
Süleyman Askeri’yi çok üzmüş ve intihar etmesine neden olmuştu90.
Yarbay Süleyman Askeri’nin ölümünden sonra Irak ve Havalisi Genel
Komutanlığı’na getirilen Albay Nurettin, bu nedenle daha geride bulunacak
uygun bir mevziye çekilmeyi emretti. Ne çare ki bu emir, elde yeterli araçların
86
Avcı, a.g.e., s. 28.
Aynı yer.
88
Ölçen, a.g.t., s. 7.
89
Aynı tez.
90
Aynı tez.
87
22
olmaması ve özellikle araçları çalıştıracak kömürün bulunmaması nedenleriyle
tatbik edilemedi. Taarruz hazırlıklarını tamamlayan 6. İngiliz Tümen Komutanı
General Townshend, siklet merkezi Dicle Nehri’nin batı kıyısında olmak üzere,
31 Mayıs 1915’te yeniden taarruza geçti. Böylece, 2. Rota Muharebesi
başlamış oldu91.
Dicle
Nehri
mayınlanmış
olduğundan
Marmaris
Gambotu’ndan
faydalanılamamıştı. Sıra, asıl mevzideki adacıklara gelmiş, onlarda, teker teker
düşmeye başlamıştı. Çaresiz kalan 38. Tümen Komutanı, elindeki vasıtalardan
faydalanarak çekilmeye karar verdi. Irak ve Havalisi Genel Komutanı, 38.
Tümen’in çekilmesini himaye için Kerhe ve Nasıriyye bölgelerinden Ammara
güneyine kuvvet getirmeye çalıştı; Kut ül-Ammare (Kut)’de bulunan İtfaiye
Alayını Ammare’ye gönderdi. İtfaiye Alayı ve düzensiz olarak Ammare’ye kadar
çekilebilen 38. Tümen, İngilizlerin ve isyan eden Ammare halkının taarruzuna
uğraması sonucu teslim olmak zorunda kaldılar. Bu suretle Ammare, 3 Haziran
1915’te İngilizlerin eline geçmiş oldu92.
Irak ve Havalisi Genel Komutanı Albay Nurettin, Kut ül-Ammare (Kut)’de
savunmaya; İngiliz birliklerinin gemilerle Dicle üzerinden gelme ihtimaline karşı
üç- dört yerde engel yapılmasına karar verdi. Ne var ki mevcut kuvvetler elden
çıkmıştı. Burada toplayabildiği kuvvetleri 35. ve 38. Tümenler halinde
teşkilatlandırdı; bağlı birlikleri de düzene soktu. Bir yandan da, aşiretlere
başvurarak Asakir-i Milliye (Milli Askerleri)’ yi kurdu. Şuayyibe mağlubiyeti
üzerine bazı Arap birlikleri ve bu meyanda Ammare’liler, İngilizlerle işbirliği
yapmaya başlamış; Necef, Kerbela ve Hile halkı ayaklanmıştı. Asiler hükümet
binalarını basmış; kışlaları yakmış, silah ve cephaneleri yağma etmişlerdi.
Nasıriyye’den Kut ül-Ammare’ye kuvvet getirilmesi, Fırat Cephesini zayıflatmış;
35. Tümen’in bu kesime kaydırılması gereği duyulmuştu93.
Nasıriyye’yi ele geçirmek isteyen Irak İngiliz Seferi Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Sir John Nixon (Nikson), 2. Hindistan Tümeni’ni bu istikamete
gönderdi. Bu Tümen, 6 Temmuz’da Fırat Nehri üzerindeki Suyukuşşuyuh’u ele
91
Ölçen, a.g.t., s. 7.
Aynı tez.
93
Aynı tez,s.8.
92
23
geçirdi. Fırat Cephesi’ne Temmuz 1915 sabahı başlayan çok üstün kuvvetteki
İngiliz Taarruzu Türk birliklerini, akşama doğru geri çekilmek zorunda bıraktı.
Nihayetinde 25 Temmuz 1915 İngilizler Nasıriyye’yi ele geçirdiler94.
Süleyman Askeri’nin harekâtı başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen
İngilizler kuşkuya kapıldılar ve Basra güvenliğini temin etmek için bu kentin 200
kilometre kuzeyinde bulunan Nasıriyye ve Kut ül-Amara’yı ele geçirmek üzere
General Townshend’in komutasında harekete geçen İngiliz kuvvetleri, Türk
kuvvetlerini yenerek 25 Temmuz 1915’te Nasıriyye’ye girdiler95.
Ammare’nin düşmesinden sonra Türk kuvvetleri, derlenip toparlanma
çabası içine girmiş ve Genel Komutanlık karargâhı da Bağdat’tan Kut ülAmmare’ye nakledilmiştir. Karargâh, 6 Haziran 1915’te Kut’a ulaşmıştır.
Karargâh’ın naklinden sonra bütün kuvvetler de Kut’ta toplanmış ve yeni
savunma tedbirleri alınmaya başlanmıştır. Bütün bunlara rağmen olumlu bir
sonuç almak mümkün olmuyordu. 21 Kasım 1914’de Basra’yı ele geçiren ve
buradan hareketle kuzeye doğru ilerleyen İngilizlerin Irak Cephesi’ndeki
harekâtlarının nihai hedefi Bağdat’ı ele geçirmek ve Kafkasya’da Ruslarla
birleşmekti. İngilizler, bu hedeflere doğru adım adım ilerlerken İran’dan
gelebilecek bir Alman saldırısına karşı da dikkatli davranıyorlardı. Bu yüzden
ilerleyişleri ağır bir seyir takip ediyordu96.
İngilizler bu ilerleyiş sürecinde 26 Eylül 1915’te Kut ül-Ammare’ye
taarruz etmişler karşısındaki Türk kuvvetlerini geri çekilmeye zorlamışlardır.
Kut’ta tutunamayan Türk kuvvetleri, 2 Ekim 1915’te buradan ayrılarak Aziziye
kasabasına çekilmişler, ancak 4 Ekim 1915’te Aziziye’yi de İngilizlere bırakmak
zorunda kalmışlardır97.
İşte, Irak’ta durum bu halde iken Albay Halil Bey ve 18. Kolordusu,
Irak’a gelerek göreve başlamıştır. Onlar Irak’a geldiklerinde, Irak ve Havalisi
Genel Komutanı Albay Nurettin Bey, karargâhı ve kuvvetleri ile birlikte Aziziye
mevziini de kaybettikten sonra Dicle boyunca kuzeye doğru çekilmektedirler.
94
Burak, a.g.e., s. 103.
Aynı yer.
96
Mehmet Emin Dinç, “Halil (Kut) Paşanın Askeri Ve Siyasi Faaliyetleri”, Basılmamış Doktora Tezi,
Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1998, s. 44.
97
a.g.t., s. 45.
95
24
İngilizlerin takibine karşı son savunma mevzii, Bağdat’ın güneyindeki Selmanpak’tır98.
Bu arada 6. ordu Komutanlığına Von der Goltz tayin edildi, Irak
Cephesi’nde bulunan 18. Kolordu Komutanı olan Albay Kazım Karabekir
Bey’in emrinde 35., 45., 51., ve 52. Tümenler ile Kolordu Topçu Komutanlığı
bulunmaktaydı. İran Cephesi’nde ise, 13. Kolordu Komutanı Albay Ali İhsan
Bey’in emrinde 2. ve 6.Tümenler ile Müstakil Süvari Tugayı, Süleymaniye
Grubu ve Musul Grubu bulunuyordu. 21 Aralık 1915’te Goltz Paşa Bağdat’a
geldikten sonra yayınladığı Ordu Emri ile Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı,
Irak Ordusu adını almıştır99.
Bu sırada Selmanpak’taki savunma hazırlıkları devam etmekte ve bu işi
Nureddin Bey ile Halil Bey birlikte yürütmektedirler. Nihayet, 21 Kasım 1915’te
General
Townshend’in
emriyle
Selmanpak’a
yönelik
İngiliz
Taarruzu
başlamıştır. 26 Kasım’a kadar aralıksız devam eden bu savaş, Türk
kuvvelerinin başarılı savunması ve hatta İngiliz kuvvetlerini Kut’a kadar
kovalaması ile sonuçlanmıştır100.
İngilizler 4.500’den fazla ölü bırakarak kaçmışlardır. Kaçan düşmanın
takibini de Halil Bey yapmış, ancak İngilizlerin Kut Kalesi’ne girmelerini
engelleyememiştir101.
19 Nisan 1916 günü, 6. Ordu Komutanı Mareşal Von der Goltz vefat
etmiş, yerine Irak Grubu Komutanı ve aynı zamanda 18. Kolordu Komutanı
Halil Paşa (26 Mart 1916’da Tuğgeneral’liğe terfi etmişti), atandı. Irak Grubu’na
da ihtiyaç kalmadığı için lağvedildi. 13. Kolordu Komutanı Albay Ali İhsan Bey,
18. Kolordu Komutanı vekili ise Kazım Karabekir Bey oldu102.
İngilizler Kut ül-Amara’da 7 Aralık 1915’ten 1916’ya kadar Osmanlı
kuvvetleri tarafından kuşatılmış durumda kaldılar103.
6 Ocak 1916’da başlayan Şeyh Said Savaşı’nda İngilizler, yoğun ve
şiddetli topçu ateşi ile Türk kuvvetlerini sıkıştırdılar fakat Türk kuvvetleri,
98
Dinç, a.g.t., s. 45.
Avcı, a.g.e., s. 29-30.
100
Dinç, aynı yer.
101
Aynı tez.
102
Avcı, a.g.e., s. 30.
103
Burak, a.g.e., s. 108.
99
25
kahramanca direnerek İngilizler dayanabildiler. 6 Ocak’tan 9 Ocak akşamına
kadar üç gün boyunca aynı şiddetle devam eden Şeyh Said Savaşı’nın
sonunda, her iki taraf da büyük kayıplar vermişlerdir. 9 Ocak 1916 akşamı Türk
kuvvetleri, Vadi-i Kelal mevzilerinin arkasına çekilmişlerdir104.
Ayrıca aynı tarihte (9 Ocak 1916’da) emir-komuta değişikliği oldu. 18.
Kolordu Komutanı Kurmay Albay Halil (Kut), Albay Nurettin’in yerine Irak
Grubu Komutanlığına atandı. 13. Kolordu Komutanlığı’na da Kurmay Albay Ali
İhsan (Sabis) getirildi105.
35. Tümen’e Vadi-yi Kelal’i işgal ettiren Halil Bey, diğer bütün hazırlıkları
da tamamlamış ve bekleme başlamıştı. İngilizler de hazırlıklarını tamamlayınca
iki taraf kuvvetleri 13 Ocak1916’da karşı karşıya gelmişler ve Vadi-yi Kelal
savaşı başlamıştır106.
Mevcut
kuvvetlerle
taarruza
devam
edilmesi
halinde
başarı
sağlanamayacağını anlayan İngiliz Dicle Kolordu Komutanı Korgeneral Aylmer,
taarruzdan vazgeçti; karanlık bastıktan sonra birliklerinin geri çekilmesini
emretti. Böylece 1.Felâhiye Muharebesi adıyla anılan çarpışmalar Türk
birliklerinin başarısı ile sona ermiş oldu107.
6 Nisan 1916 sabahı başlayan 2. Felâhiye Muharebesi, kahraman 51.
Tümen tarafından durduruldu. 9 Nisan’da da taarruzunu sürdüren İngiliz
Birlikleri, 3. Felâhiye Muharebesi diye adlandırılan bu çarpışmalarda ağır
kayıplar vermiş; çekilmek zorunda kalmışlardı108.
İngiliz Komuta Heyeti, Kut’a ulaşmak için Felâhiye’yi zorlamasına
rağmen bir netice alamayınca Kut kuşatmasını Beyt-i İsa bölgesinden yarmayı
ve bu yoldan Kut’a ulaşmayı tasarlamıştır. Bundan sonra, bu plana göre
askerler yerleştirmeye ve hazırlıklar yapmaya başlamıştır. Hazırlıklarını
tamamlayan İngilizler, 1916 sabahında Beyt-i İsa mevzileri’ndeki Türk
savunma hatlarına yönelik şiddetli bir taarruz başlatmışlardır109.
104
Dinç, a.g.t., s. 54.
Ölçen, a.g.t., s. 16.
106
Dinç, a.g.t., s. 56.
107
Ölçen, a.g.t., s. 16.
108
a.g.t., s. 21.
109
Dinç, a.g.t., s. 63.
105
26
Böyle bir taarruzu beklemeyen İngilizler, baskına uğramış; ağır zayiat
vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır. 2. ve 3. Beyt-i İsa Muharebeleri
diye adlandırılan 18–19 Nisan 1916 günleri yapılan bu çarpışmalarda Türkler
de ağır zayiatlar vermişlerdir110.
İngiliz Irak Kuvvetleri Komutanı General Leyk, 22 Nisan 1916’da
Sanaiyat’taki 2. Felâhiye Mevziine taarruz etmeye karar verdi. Böylece 4.
Felâhiye Muharebesi başlamış oldu. Türk ateşi karşısında ilerleme imkânı
bulamayan
İngilizler,
büyük
kayıplar
vererek
geri
çekilmek
zorunda
kalmışlardır111.
25 Nisan İngiliz Yüksek Komutanlığı’nın telsiz emriyle Townshend’e
kendi başının çaresine bakılması talimatı verildi. Townshend, can korkusuyla
ve kuvvetlerini kuşatmadan kurtarmak için İngiliz Hükümeti’nin de kabul
etmesiyle Halil ve Enver Paşa’ya bir milyon İngiliz Lirası rüşvet önermiş,
sonradan bu miktarı iki katına çıkartmıştı. Bu teklifi kabul etmeyen Türk
Komutanlar, İngilizlerin kayıtsız şartsız teslim olmalarını istediler. Yapılan
savaşlarda, nihayet çaresiz kalan İngilizler 29 Nisan 1916 günü 14.30’da teslim
oldu. Böylece 4 ay 23 gün süren Kut ül-Amara kuşatması sona ermiş oldu112.
Townshend kuvvetlerinin 1916 yılında Kut ül-Amara’da Türklere teslim
olmaları İngilizlerin Irak hareketlerine girişmelerinin nedenlerini ortadan
kaldırmış değildi. Aksine, 1917’de Irak’ın önemi kendileri için daha da önem
kazanmıştı. İngiliz petrol kumpanyasının İran kaynaklarından sağladığı petrol
üretimi savaş başlangıcında 270.000 ton iken 1917’de 900.000 tona ulaşmıştı.
Arabistan’da
Hicaz
ayaklanması
boyunca
petrol
kuyuların
güvenliğini
sağlamak, Hicaz isyanını desteklemek, Arap şeyhlerini gözetlemek, İran
Türklerinin üstünlük kazanmasına engel olmak, aynı bölgede Rusların tek
taraflı avantajlar sağlamasına imkân vermemek için İngiltere Irak’tan geniş
ölçüde yararlanmak gayesiyle askeri ve diplomatik birikimlerini Bağdat
üzerinde yoğunlaştırmaya başladı113.
110
Ölçen, a.g.t., s. 22.
Dinç, a.g.t., s. 65.
112
Burak, a.g.e., s. 109.
113
a.g.e., s. 139.
111
27
Teslimden sonra İngiliz Birlikleri Kut’taki siperlerinin dışına çıkarılmış,
burada kurulan çadırlara yerleştirilmiş ve peyderpey çeşitli vasıtalarla Bağdat’a
sevk edilmeye başlanmıştır114.
Osmanlı kuvvetleri Kut ül-Amare zaferinden sonra 13. Kolordu Basra
istikametinde ilerlemeyi hiç düşünmemişler, aksine duraklamışlardır. Bu sırada
Alman Genelkurmayı, İngilizlerin bu cephede tekrar saldırıya geçme
ihtimalinden duydukları endişelerini Enver Paşa’ya bildirmişlerdi. Enver Paşa
bu kuşkuya hiç aldırış etmemiş ve Alman Genelkurmayı’nı dinlememişti. Hatta
Kut ül-Amare zaferinden sonra 13. Kolordu’yu İran’a göndermekle Irak
Cephesinin savunmasını zayıflatma yoluna bile girmişti. İngilizlerin Bağdad
üzerine yürüyüşe geçeceği sırada Irak’ı savunma ile görevli olan Osmanlı
kuvvetleri üç kolordudan kurulan 6. Ordu’dan ibaretti. Ne var ki, bu
kolordulardan 13. Kolordu İran’a, 7. Kolordu da Musul bölgesinde bulunuyordu.
Bağdat yolunu İngilizlere kapamak için yalnız 18. Kolordu bırakılmıştı115.
Bağdat yakınlarında mevzilenen İngilizler, 19 Nisan 1917’de Bağdat’a
yönelik saldırılarına başladılar. Bu tarihten 23 Haziran’a kadar, yani 66 gün
boyunca Bağdat bombardımanlara ve saldırılara maruz kaldı. Zayıf kuvvetine
rağmen güçlü ve donanımlı İngiliz Ordusu’na karşı kahramanca çarpışan 18.
Kolordu, bitme noktasına gelince, Bağdat’ı boşaltarak çekilmek zorunda
kaldılar. 23 Haziran 1917’de Bağdat düştü116.
Halil Paşa, Bağdat elden gittikten sonra, Musul’un savunması için
hazırlıklara başladı. 10–11 Temmuz günlerinde Remadiye’ye taarruz eden
İngilizler, burada ki zayıf Türk kuvvetleri tarafından şiddetli bir direnişle
karşılaştılar ve geri çekilmek zorunda kaldılar117.
Saldırı ve işgale devam eden İngiliz kuvvetleri, sonbaharda Bağdat’ın
kuzeyinde bulunan Ramadiye’yi 29 Eylül’de işgal ettiler118.
114
Dinç, a.g.t., s. 69.
Burak, a.g.e., s. 140.
116
Dinç, a.g.t., s. 74, İngiliz askeri komutanı General Maude, Bağdat işgalinden sonra halka açıklama
yaparak Irak’a fatih ve kurtarıcı olarak girdiklerini, işgalci olarak girmedikleri söylemiştir. Abdul
Razzak Al-Hasani, Sawrat Al-Najaf Bade Maktal Hakimuha Al-Kaptin Marshal, Al-Tabaa AlRabia, Sayda, Matbaat Al-İrfan, 1982, s.9.
117
Dinç, a.g.t., s. 75.
118
Burak, aynı yer.
115
28
Takviye ve destek alan İngilizler, 18 Eylül 1917’de Kızılrubat-Deli
Abbas-Cebelihamriyn mevzilerine yönelmiştir. Türk kuvvetleri kahramanca
direnmelerine rağmen bu mevziler de kaybedildi. İngilizlerin yeni hedefi Tikrit’tir
ve 25 Ekim 1917’de Tikrit’e saldırdılar. Şiddetli bir savaşın ardından Tikrit de
düşmüştür119.
Irak Cephesi’nde yollar, karayollarının durumu çok yetersizdi. Nehirler
boyunca uzanan şehirlerarasındaki yollar, adi toprak yollardan ibaretti. Nehir
boylarından uzaklaşılması halinde ise su ihtiyacının sağlanması güçleşiyordu.
Bu yüzden yeni kuyuların açılması gerekiyor, su yetersizliği, birliklerin
parçalanmasına neden oluyordu120.
İngiltere ile Dünya Savaşı öncesinde ilişkilerin iyi olmamasına rağmen,
Osmanlı Devleti geleneksel dostu saydığı İngiltere’nin yanında savaşa girmek
istedi. Ancak bu istek kabul edilmeyince Almanya yanında savaşa girdi. Bu
andan itibaren, İngiltere, Osmanlı Devletini parçalama politikasını savaşla
gerçekleştirmek istedi. Bunun için iki önemli cephede savaş başlattığı gibi,
Şerif Hüseyin’i ve çevresini destekleyerek Arapları Osmanlı Devleti’ne karşı
savaştırmaya başladı. Ermenileri ayaklandırdı. Kürtleri de amaçlarına alet
etmek için büyük çabalar sarf etti121.
Sonuçta şunu söyleyebiliriz ki, 1914’de patlayan I.Dünya Savaşı
yıllardan beri Osmanlı Devleti’ni parçalamak isteyen İngiltere’ye iyi bir fırsat
sağlamıştır.
Ancak bu işgalde yüz bin askeri öldü; iki yüz milyon sterlinlik malzeme
kaybetti. Öyle ki, bu rakamlar, İngiltere’nin Irak’a ne kadar önem verdiğini
göstermekteydi122.
I.Dünya Savaşı sonucunda petrolün önemi daha da artmıştı. İngiltere
Savaş Kabinesi’nin olağanüstü nüfuzlu bakanı Sir Maurice Hankey, Dışişleri
Bakanı Arthur Balfour’a yazdığı mektupta görüşünü şu sözcüklerle dile getirir: “
ilerde oluşacak bir savaşta petrol bugünkü savaşta kömürün bulunduğu yerde
119
Dinç, a.g.t., s. 76.
Ölçen, a.g.t., s. 37.
121
Veli Güven, “Türk İngiliz İlişkileri (1923–1960)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk İlkeleri
Ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1992, s. 254.
122
Safa Aldın M. İbrahim, “Irak’ta Mahalli İdarelerin Gelişmesi (Osmanlı Döneminden Günümüze)”,
Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi, Ankara, 1985, s. 53–54.
120
29
olacaktır
veya
en
azından
kömürle
aynı
paralelde
olacaktır.
Büyük
potansiyelde petrol alabileceğimiz kontrolümüz altındaki yerler İran ve
Mezopotamya’dır. Bu nedenle petrol kaynağı olan bu iki yer üzerinde ki
kontrolümüz İngiltere’nin savaştan beklediği birinci sınıf hedef olmalıdır”123.
Ali İhsan Paşa, Kasım 1917’de Hemrin Dağlarına gelip mevzilenmiş
düşman, Türk bölgelerine geçmeye bütün gücüyle uğraşırken, Mondros
Mütarekenamesi’nin imzalanmasından kısa bir süre önce 13. Kolordu
Kumandanlığı’ndan merkezi Musul’da Ordu Kumandanlığı’na tayin edildi124.
1918 Ağustos ayında yeni görevine başlayan Ali İhsan Paşa bütün
gücüyle İngilizleri yerlerinde tutmaya çalıştı fakat İngiliz kuvvetleri bir an önce
Musul’a girmek istiyordu. 18 Ekim iki İngiliz Süvari Bölüğü Kerkük’e yakın Türk
Birliklerine taarruz etti. 23 Ekim’de de Hemrin Dağları Türk kuvvetleri
tarafından boşaltıldı. 25 Ekim‘de de Kerkük’e girdi ve Küçük zabı geçti125.
Sykes-Picot Antlaşması, İngiltere 21 Ekim 1915’de, o sırada devam
etmekte olan Şerif Hüseyin, MacMahon yazışmasından Fransa’yı haberdar
ederek, Asya Türkiye’si hakkında iki ülkenin kendi çıkarlarını görüşmesini
önerdi. İngiltere adına Sir Mayk Sykes ile Fransa adına Charles François
Georges-Picot arasında yapılan görüşmelerden sonra, 1916 Şubat’ta Arap
vilayetlerinin bölüşülmesi konusunda antlaşmaya vardılar126.
Fransa’nın Suriye’de, Akka’dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı
şeridini, Musul’u, Adana ve Mersin’i alacaktı. İngiltere, Güney Irak’taki Kerkük
dâhil, Basra-Bağdat arasında ki bölgeyi alacak, ayrıca Akka- Kerkük çizgisinin
güneyinde kurulacak Arap devlet veya devletçikleri İngiliz nüfuzu altında
olacaktı. Rusya ise; Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri ile Muş, Siirt arasında kalan
bölge ile Trabzon’un batısında sonradan tespit edilecek bir noktaya kadar
Karadeniz kıyılarını alacaktı. Antlaşmanın son şekli 10–23 Ekim 1916’da
ortaya çıkmıştır127.
123
Açıkkapu, a.g.t., s. 40.
Nefi Demirci, Dünden Bugüne Kerkük, İstanbul, 1990, s. 19.
125
Aynı yer.
126
Mehmet Akif Ünverdi, “XX. Yüzyılda Kuzey Irak”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996, s. 33–34.
127
Ünverdi, a.g.t., s. 33-34.
124
30
Şekil1: Sykes-Picot antlaşması (1916)’na göre sınırlar ve Manda
Yönetimleri 128
128
Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, Çeviren: Yavuz Alogan, Yay.Haz: Tanıl Bora, 3.Baskı,
İstanbul, İletişim Yay., 2001, s. 544.
31
İtalya, Sykes- Picot Antlaşmasından haberdar olunca, İngiltere ve
Fransa’ya baskı yaparak, isteklerini kapsayan yeni bir antlaşma yapılmasını
istedi. Bunun üzerine 19–21 Nisan 1917’de St. Jean de Maurienne’de
görüşmeler yapıldı. Buna göre; Mersin dışında Antalya, Konya, Aydın ve İzmir
İtalya’ya veriliyordu. Buna karşılık İtalya, 1916 yılında İngiltere, Fransa ve
Rusya arasındaki antlaşmaları kabul ediyordu129.
I.Dünya Savaşı sonunda bütün milletlerin barış istediği bir atmosferde,
adaleti ve sürekli barışın düzenini tespit ve esas prensiplerini teşkil etmek
üzere ABD Başkanı T.W.Wilson 8 Ocak 1918 Salı günü Amerikan Kongresinde
Wilson Prensipleri olarak ünlenen 14 maddelik barış programını açıklamıştır.
Wilson Prensipleri, savaşın son yıllarında tüm dengeleri alt üst olan dünyanın
hangi hedefler doğrultusunda biçimlendirilmesi gerektiğine ilişkin bir siyaset
önerisidir130.
İtilaf Devletleri Wilson Barış prensipleriyle adil ve devamlı barış
şartlarının oluşmasının kendilerinin pek menfaatine gelmeyeceği gerekçesiyle
kabullenmemiştir. İtilaf Devletleri bu barış programı ve esaslarına uyacaklarına
dair bir taahhüde girmedikleri gibi Başkan Wilson’un da kendi prensiplerini ne
dereceye kadar destekleyeceği şüpheliydi131.
Irak Cephesi başta olmak üzere, üst üste gelen yenilgiler yanında
müttefiklerinin de yenilmesi üzerine, 1918 Ekim ayında, İttihat ve Terakki
Hükümeti istifa edince Enver, Talat ve Cemal Paşalar ülkeyi terk etmek
zorunda kalmıştır. 14 Ekim 1918’de göreve başlayan Ahmet İzzet Paşa
Kabinesi ilk iş olarak mütareke yapmaya teşebbüs etmiştir132.
Sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa, Büyükada’da esir olarak bulunan
İngiliz Generali Townshend’in mütareke için aracılık teklifini kabul etmiştir.
Townshend’in İngiliz Akdeniz Filo Komutanlığı nezdindeki aracılığı olumlu
sonuç vermiştir133.
129
Güven, a.g.t., s. 25-27.
Çiğdem Çetin, “Wilson Prensipleri Cemiyeti”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006, s. 15.
131
Aynı tez.
132
Ünverdi, a.g.t., s. 52-53.
133
Nurgül Çim, “Basında Mondros Mütarekesi”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, 2002, s.19.
130
32
27 Ekim 1918 Midilli Adası’nın Mondros Limanı’nda, İngiliz Akdeniz
Filosu’ndaki Agamemnon adlı zırhlı gemide başlayan ve dört gün süren
görüşmelerin ardından mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştır134.
Osmanlı Devleti için mütarekenin imzalanması, savaş halinin sona
ermesi ve savaşların getirdiği sıkıntılardan kurtuluş anlamına geliyordu. Ancak
Mütareke şartlarının ağır olması ve uygulama ile mütareke maddeleri
arasındaki zıtlıklar Türk halkının ve kamuoyunun İtilaf Devletleri’ne karşı tepki
duymasına yol açmıştır. Osmanlı Devleti aleyhine işgaller arttıkça bu tepki
artmış ve milli direnişin temelini oluşturmuştur135.
Mondros Mütarekesi Osmanlı tarihi açısından son, Türkiye Cumhuriyeti
Tarihi için ise başlangıç olarak kabul edilir. Bu mütareke Osmanlı Devleti’nin
girdiği I. Dünya Savaşı’na kendisi açısından nihayet verdiği bir antlaşmadır136.
Ali İhsan Paşa, Mütareke tebliğini alır almaz (1 Kasım 1918) İngilizlerin
Irak
Orduları
Başkumandanı
General
Marshall
ile
ileri
hatta
tümen
kumandanları General Cassel’e çarpışmaların hemen durdurulmasını ve
mütareke ahkâmı hakkında görüşme istekleri olursa müzakereye hazır
olduğunu bildirerek, iki taraf arasındaki bölgenin tarafsız sayılmasını istedi. Bu
tarihte İngiliz kuvvetleri Musul’un 60 kilometre güneyinde idiler. Cephedeki 6.
Ordu birlikleri her türlü askeri faaliyete son vererek oldukları yerde
durmuşlardı137.
Mütareke hükümlerine göre bölgede bulunan bütün kuvvetlerin
yerlerinde kalmaları gerektiği halde, İngiliz kuvvetleri buna uymamışlardır.
İlerlemeye devam eden İngilizler, 1 Kasım’da Hamam El-Alil’e girmişler,
buradan Musul’u işgal edeceklerini söyleyerek Türk kuvvetlerinin Musul
şehrinden 5 kilometre kuzeye çekilmelerini istemişlerdir. Ali İhsan Paşa,
İngilizlerin bu talebini Sadrazama bildirmiş, bir seri telgraf görüşmeleri
sonucunda Sadrazam, Ali İhsan Paşa’ya 8 Kasım tarihli telgrafı ile 15 Kasım
günü şehrin boşaltılması talimatını vermiştir. Ali İhsan Paşa, bu talimata uygun
134
Çim, a.g.t., s. 38.
Aynı tez.
136
Aytnı tez, s. 1.
137
Ali Galip Baltaoğlu,“Ali İhsan Paşa (Hayati ve Faaliyetleri)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
ِAnkara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1986, s. 16.
135
33
olarak 10 Kasım’da Musul’u İngilizlere terk etmiş, ordu karargâhı ile birlikte
Nusaybin’e doğru çekilmiştir138.
İngilizler Musul’u işgal ettikten sonra, bölgede çeşitli faaliyetlere
başladılar. 17 Kasım 1918’de Şeyh Mahmud adlı bir şahıs ahalisinin büyük
çoğunluğu Türk olan Süleymaniye, Kerkük, Tuzhurmatu, Kifri, Zaho, Bana,
Revanduz, Dohuk, Nebiyunus, Erbil, Altınköprü ve Sina’yı nüfuz sahası içine
alan İngiliz himayesinde bir “Kürt Emirliği” kurmuştu. Ancak bir süre sonra
Şeyh Mahmud’un hareketleri nedeniyle İngilizler onu sürgüne gönderdiler139.
1916 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki Türk Asyası’nın
taksimine karar verildiğinde İngilizler Irak petrollerinin tamamında müktesep
haklarını sağladıktan sonra Musul’u Fransızlara bırakmışlardı. Daha sonra
Musul’u tekrar ele geçirmek için Fransızlarla diplomatik temaslara geçmişler ve
temaslar neticesinde 30 Aralık 1918’de Musul’un İngilizlerin elinde kalmasına
karar verilmişti140.
Irak Cephesi’ndeki Türk Ordusu’nun faaliyetleri, teknik ve harp
tecrübeleri bakımından milli mücadele için ön tecrübe olmuştur141.
Fakat Birinci Dünya Savaşı’nda çok sayıda sivil insanın ölmesi, galip ve
mağlup devletlere maddi ve manevi açıdan büyük zararlar verilmiştir.
Nitekim İngilizlerin 1914–1918 arasındaki Irak’a askeri operasyonları
sonucunda İngiltere, bölgedeki kaynaklara el koymuş ve gelecekte bölgedeki
çıkarları için garanti oluşmuştur.
B) IRAK HALKININ İNGİLİZ İŞGALİNE DİRENİŞİ (1920 YILI DEVRİMİ)
Birinci Dünya Savaşı’nın 1918 yılında sona ermesiyle birlikte Irak
Devleti bu savaşta yenik düşen Osmanlı Devletinin bir parçası iken, İngilizlerin
işgali altına girdi. 25 Nisan 1920 tarihinde İtalya’da düzenlenen San Remo
138
Sinan Aydın,“Türkiye’nin Irak Politikası ve Bu Sürecin Türkmenlere Etkileri”, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, İstanbul, 2003, s. 35.
139
Açıkkapu, a.g.t., s. 43.
140
Baltaoğlu, a.g.t., s. 26.
141
Avcı, a.g.e., s. 297.
34
Konferansında İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD‘nin aldığı kararla Irak,
İngiltere’nin mandası altına alındı142.
Kararlaştıran manda idaresi, Osmanlı devletinden ayrılan ülkelerin
bağımsız sayılmasını ve kendilerini idare edebilecek siyasi olgunluğa
erişinceye kadar manda idaresi altında kalınmasını öngörüyordu. Mandacılık
kavramı ilk kez 18 Ocak 1919 tarihinde Paris Barış Konferansı’nda Güney
Afrika Temsilcisi General John Smuths tarafından gündeme getirildi. Bu
konferansta I. Dünya Savaşında yenik düşen devletlerden ayrılan halk ve
ülkelerin kaderini belirleyen kararlar alınmıştır. Manda önerisi bağımsızlık
düşüncesini içerdiği için hem yenik düşen milletler tarafından hem de galip
gelen devletler (sömürgecilik düşüncelerin desteklediği için) tarafından kabul
görmüştür143.
Manda rejimi, I. Dünya Savaşı sonrası galip gelen büyük devletlere
birtakım sorumluluklar getirmişti; bu sorumlulukların en önemlisi, vesayeti
altında bulunan devletleri geliştirmek ve bağımsızlıklarını koruyabilecek
seviyeye gelinceye kadar siyasi olgunluğa kavuşturmaktı. Kısaca, vesayet
altında bulunan devlet siyasi olgunluğa erişince vâsi devletin rolü sona
erecekti. Yani manda rejiminin sona ermesi, manda altındaki ülkelerin
gelişimine bağlı kılınmıştı. Bu gelişim ve reformu sağlayacak olan mandater
devlet olduğundan, manda rejiminin belirli olmayan bir zaman sürecinde
devam edeceği anlamına gelmektedir. Bu nedenlerle, söz konusu rejim,
topluluk ve halklar için şüphe uyandırmaya başlamıştır144.
Irak’ın İngiliz mandası altına girmesiyle birlikte, ülkede kargaşa dalgası
yayılmaya başladı. Bu kargaşa daha sonra bağımsızlığı talep eden ve manda
yönetimini reddeden gösterilere dönüşecektir. Medya ve basının da manda
rejimine karşı sergilediği tutumdan dolayı sansür uygulamasına geçildi. Buna
142
Huseyin Jamil, Al-Irak Şahada Siyasiye 1908–1930, Londan, Dar Allam li’l-tibaa, 1987, s. 19.
Mohammed Hamdi Al- Jaferi, Britanya ve Al-lrak Hukba min Al-Siraâ (1914–958), Al-Tabaa AlUla, Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma (Afak Arabiya ), 2000, s. 22.
144
a.g.e. s.23.
143
35
karşılık Irak’taki milliyetçiler Bağdat’taki kahvehanelere gelen halkı, İngiliz
işgalcilerine karşı kışkırttılar145.
İngiltere’nin
Irak
üzerinde
manda
rejimini
kurması,
uluslararası
koordineli bir plandı. Her halükarda Irak’ı kontrolü altına almayı planlayan
İngiltere için manda rejiminin kurulması, bölgedeki çıkarlarını elde etmek için
meşru bir zeminin oluşması anlamına geliyordu. Ancak diplomatik bir lisanla
İngiltere, bölgedeki çıkarlarını elde etmeye uğraşırken Irak devletinin çıkarlarını
koruduğunu iddia etmekteydi. Aslında bu iddialarına inanmamak gerekirdi;
çünkü Osmanlı Devletinin çökerten büyük devletlerin bu bölgedeki sömürgeci
emellerinin var olduğu açıkça görülmektedir.
C ) IRAK DEVRİMİNİN NEDENLERİ
1- Dış Nedenler
a- İngiltere’nin Irak’a dolaylı veya dolaysız bir şekilde hükmetmeye ısrar
etmesi.
İngiltere’nin
demeçlerinden
bu
ısrarcı
anlaşılmaktaydı.
tutumu
İngiltere,
İngiliz
siyaset
Irak’ı
kolonilerine
adamlarının
katmayı
planlıyordu; bu nedenle de Irak’la ilgili planlarını değiştirmeksizin Irak halkının
tepkisini en aza indirgeyecek bazı tedbirler almak zorundaydı146.
b- Arap isyanı’nın Suriye ve Hicaz’da yarattığı etki. Mekke şerifi
Hüseyin’in, Mısır’da İngilizlerle yaptığı uzun görüşmeler sonucunda 10 Haziran
1916’da Türklere karşı başlattığı isyan, Hindistan’daki bağımsızlık girişimlerinin
İngiliz hükümeti tarafından bertaraf edilmesi ve küçümsenmesine rağmen
Irak’ta büyük yankılar uyandırmıştı147 .
145
Henry Foster, Neşat Al-Irak Al-Hadis, Tercuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz Al-Awal, Matbaat
Dar Al- Şwon Al-Sakafiya, Bagdad, 1989, a, s.185.
146
L. N. Kutlov, Sawrat Al-İşrin Al-Wataniye Al-Tahririye fi Al-Irak, Tercuma: Abd Al-Wahd
Karim Al-Tabaa Al-Saniya, Beyrut, Matbaat Al-Nahza, 1975, s.99.
147
Abdula Feyaz, Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra Senet 1920, Al-Tabaa 2., Bagdad, Matbaat Dar AlSalam, 1957, s. 248.
36
c- Mısır’da 1919 yılında ortaya çıkan ayaklanmanın148 yarattığı etkiler.
d- I.Dünya Savaşının sona ermesinden ve Türk ordusunun koalisyon
güçleri karşısında yenik düşmesinden sonra Suriye’de kurulan Faysal
hükümetinin büyük bir tesiri olmuştur. Bu hükümetin yönetiminde büyük bir
Iraklı grup yer almıştır. Bu grup, kurulan hükümette aldığı önemli görevlerden
istifade ederek Irak’ı İngiltere işgalinden kurtarmak için mücadele veren
Milliyetçi hareketlere destek olmuştur149.
e- Kemalizm’in etkileri; Kemalizm, gerek resmi gerek sivil kesim
üzerinde etkili olmuştur. 1916 yılında başlayan büyük Arap devrimi, Arapların
Türklerle olan ilişkilerinde önemli bir dönem noktası sayılmıştır. Bu yüzden
aralarında bir çeşit siyasi dargınlık olmuşsa da uzun sürmemişti. Her iki taraf
ulusal varlıklarını korumak ve emperyalistlerce parçalanma tehlikesine karşı I.
Dünya savaşı sonrası süreçte Arap ve Türk milli kuvvetleri, işgalcilere karşı bir
noktada birleşmişlerdir150.
Kemalizm’in İslam ve Arap toplulukları üzerinde kazanmış olduğu önem
ve değer, sömürgecilerin hayati çıkarları için sürekli bir tehdit kaynağı olmuştur.
Kemalizm hareketi, uluslarda direniş ruhu ile mücadele hevesini uyandırmış,
Arap milliyetçileri nazarında, özgürlük ve bağımsızlığa giden yolda büyük bir
etki oluşturmuştur. Irak üzerindeki siyasi yankısı tıpkı diğer Arap topraklarında
olduğu gibi pek derin olmuştur ve İngilizlere karşı bir Arap- Türk yardımlaşma
politikası izlenmiştir 151.
f- Rusya’daki Bolşevik Devriminin Etkileri; Irak halkının yabancı işgallere
karşı sürdürdüğü mücadele ilk başlarda Osmanlı devleti içinde gizli
organizasyonlar
şeklindeydi.
Bu
mücadele
1914–1918
yıllarına
kadar
kendiliğinden oluşan halk direnişinden ibaretti. Ancak Rusya’da meydana
gelen Bolşevik Devrimi, Irak bağımsızlık hareketlerine farklı boyutlar
kazandırdı. Bolşevik Devrimi, İtilaf Devletlerinin uzak doğudaki işgalci
emellerini gözler önüne sermişti; ayrıca 1916 yılında İngiltere ve Fransa
148
Bu ayaklanma, İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesiyle başlamıştı. Bkz. Abdula Feyaz, a.g.e., s. 249.
Abdula Feyaz, a.g.e., s. 249.
150
Qassam KH. Al-Jumaıly, İzzet Öztoprak, Irak ve Kemalizm Hareketi (1919–1923), Ankara,
Atatürk Araştırma Merkezi, 1999, s. 1921.
151
a.g.e., s. 22;37.
149
37
arasında imzalanan Sykes-Picot antlaşmasıyla ilgili gizli belgeler kamuoyuna
duyuruldu152.
2- İç Nedenler
a-İngilizlerin Irak’ı kötü yönetmeleri.
Bu yönetime askeri nitelikler
hâkimdi. İngilizler, Irak’ı yönetirken polis eğilimli yöntemler kullandılar.
Hindistan’daki ve bazı Körfez bölgelerinde uygulanan polis sistemine benzer
bir polis sistemi oluşturdular. Ayrıca Irak’ta uygulanan kanunlar da Hindistan’da
uyguladıkları kanunlardan esinlenerek yapılmıştı; bu da Irak’ın ekonomik ve
sosyal yapısına uygun değildi153.
b- İngilizlerin aşiretlere yönelik uyguladığı politika, Robert Sandaman
tarafından 1875 yılında Hindistan’ın bir bölgesinde oluşturduğu yönetim
sistemine
dayalı
idi.
Sandaman’ın
kurduğu
sistem,
aşiret
yapısını
güçlendirerek aşiret reislerini İngiliz yetkilerin kontrolü altına alma prensibine
dayanıyordu. İngilizlerin kullandığı işgal taktikleri, Bağdat’ta değil ama aşiretler
üzerinde etki yapıyordu. Kentlerin yakın çevresi dışında Mezopotamya halkı
göçer ve yarı göçer konfederasyonlardan kuruluydu. Bunlar hükümete direnç
gösteriyorlardı. Aşiret örgütü, üniter devletle bağdaşmaz. Türk yönetimi,
aşiretler arası dengeyi gözeterek yönetime karşı tehlikeli olacak birleşmeleri
önlemişlerdi. İngilizlerin takip ettiği siyaset ise, şeyhin gücünü destekleyerek
aşiretinin sorumluluğunu onun almasını sağlamak olmuştu. Merkez yetkisine
bağlılıkları onların öncülerinin beklediklerinden fazlaydı154. Buna örnek olarak
Major Divckson’un (H.R.P.Diekson) Suk El-Şuyuh bölgesinde uyguladığı
sisteme göre, o bölgede bulunan 22 aşiretin her birinin tek bir şeyhin yetkisi
altına toplamaktı. Seçilen şeyh, İngiliz yetkilerinin emri ve talimatlarını karşılıklı
çıkar ilkesi doğrultusunda uygulayıp vergi affı veya indiriminden yararlanıyordu.
152
Kamal Muzhar Ahmed, Sawrat Al-İşrin fi Al-İstşrak Al-Swvwfeyti, Bagdad, Matbaat Al-Zaman,
1977, s. 80.
153
Feyaz, a.g.e., s. 255.
154
Gertrude L.Bell, Mezopotamya’da 1915–1920 Sivil Yönetimi, Çeviren: Veddi İlmen, I.Basım,
İstanbul, Yaba Yay., 2004, s. 267.
38
Ancak bu yöntem, aşiret üyeleri tarafından kabul görmediği için İngiliz yetkilileri
bölgede güç kullanmaya başladılar155.
c- Irak’ta ekonomik durumun kötüleşmesi. I. Dünya Savaşı sırasında
Irak’ın tüm servetini savaşın her iki tarafı da kullandığı için ülkede tarım
sektöründe ciddi bir kriz yaşanmıştı. Zira tarım bölgeleri, askeri amaç için
kullanılmak üzere boşaltılmıştı. Öte yandan çalışabilir köy halkının askere sevk
edilmesi, tarım üretiminde düşüşe neden olmuştu156 .
Ülkede İngiliz yetkililer tarafından alınan vergilerin çoğalması ekonomik
durumu olumsuz yönde etkilemekteydi. Bu vergiler Kızılhaç’a bağış veya İngiliz
askerlerine sığınak inşa etmek için bağış adı altında alınıyordu. Tarımsal
üretim oranının düşmesiyle birlikte sanayi ürünlerinin ülkeye ithali durdu ve
gıda maddelerinin fiyatları yükselmeye başladı157.
İngiliz kapitalistler 20. yüzyılın başlarında dış ticaret ve ulaşım ağını
kontrol ederek ülkenin ekonomisini yönlendirmeyi ve yönetmeyi başarmışlardı.
Bununla birlikte İngiltere, sanayisini geliştirmeye başladı ve yabancı şirketler
özellikle İngiliz şirketlerine kapitülasyonlar tanınarak ülkeye akın etmeye
başladılar158 .
d- Milli şuurun gelişmesi ve bağımsızlık isteğinin artması. 19.yy
sonlarından itibaren Irak’ta düşünce alanında reform ve Arap ulusal bilincinde
bir yükseliş meydana geldi. Bu reform Arap kültürünü yeniden canlandırmayı
hedef haline getirmişti; özellikle dil ve siyasi Arap varlığını vurgulamayı
amaçlamıştı159.
I. Dünya Savaşı başlamadan önce Irak’ta gizli siyasi parti ve dernekler
ortaya çıkmaya başlamıştı. Mesela bu derneklerden biri İslami Nahza
(Kalkınma) Cemiyeti’dir. Necef’te Irak’ın işgal edilmesinden önce kurulan bu
cemiyetin amacı, ülkenin İngiliz işgalinden kurtulmasıydı. Necef General
Marshall’ının suikast operasyonunda bu cemiyetin de rolü bulunmaktaydı.
155
Abdul Razzak Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, Al-Cuz Al-Awal, Lubnan, Matabat
Al-İrfan, 1948, s. 108.
156
Kutlov, a.g.e., s. 68.
157
Aynı yer.
158
Aynı yer. s. 72.
159
Al-Hasani, Sawrat Al-Najaf Bade…, s. 24.
39
Cemiyetin en önemli üyeleri Muhammed Bahrululum ve Şeyh Muhammed
Cevad El-Cezairi idi160.
1920 Ayaklanması’nda rolü bulunan diğer gizli partiler arasında Irak Ahd
Partisi ve İstiklal Partisi bulunmaktaydı. İstiklal Partisi’nin kuruluşunda kabile
reisleriyle ilişkiler önem kazandığından 1920 Ayaklanması’nda aktif ve önemli
rolü bulunmaktaydı. Bu gizli cemiyet ve partilerin faaliyetleri, 1920 yılında, dinî
kuruluşların, İstiklal Partsi ve kabile reislerinin faaliyetlerini tek çatı altında
toplayarak “Devrim Ofisi” adı altında bir koordinasyon heyeti kurmakla
sonuçlandı161.
İstiklal Partisi’nin şubeleri, Bağdat, Kazimiyye, Şamiyye, Necef, Hile,
Bakuba ve Irak’ın daha birçok yerinde açıldı. İstiklal Parti Cemiyetine ElŞebibe El-Arabiye Cemiyeti adı altında diğer bir gizli kuruluş katıldı. Diğer bir
cemiyet ise Musul’daki “İlim Cemiyeti” idi; önemli üyeleri arasında Mekki ElŞerbeti,
Muhammed
Rauf
El-Allani
Abdulmecid
Şevki
El-Bikri
vd.
bulunuyordu162.
Öte yandan milliyetçi Kürt kuruşlarının amaçları, bir Kürt devleti kurmak
olduğundan diğer siyasi Arap cemiyetlerinden daha az faaliyetleri bulunuyordu.
Bu cemiyetlere örnek olarak Kahire’de merkezi bulunan İstiklal Kürt Cemiyeti
ve İstanbul merkezli “Kürdistan Baas Cemiyeti ’dir163 .
e- Din faktörü:
İngiliz işgaline karşı 1920 yılında gerçekleşen halk
ayaklanmasında din unsurunun halk üzerinde çok önemli etkisi vardı. Şii din
âlimleri
“Kâfirlerin
Müslümanları,
yönetmesi
caiz
değildir”
fetvasını
yayımlayarak bu ayaklanmada büyük rol üstlendiler. Din adamlarının bu
tutumları Irak direnişine güç katma konusunda öncü oldu164 .
Din uleması, işgal güçleriyle mücadele yöntemleri konusunda farklı
içtihatlarda bulundular. Bir kısım din adamları güçsüz konumdayken barışçıl
yöntemlere başvurmanın daha doğru olacağı düşüncesini benimserken; diğer
bir kısım, İslam dini ile yabancı işgalin hiçbir zaman bağdaşmayacağı
160
Al-Hasani, Sawrat Al-Najaf Bade…, s. 24.
Kutlov, a.g.e., s. 72.
162
a.g.e., s. 91.
163
Aynı yer.
164
Feyaz, a.g.e., s. 272.
161
40
düşüncesini benimsemişlerdir. İmam Şirazi’ye göre, milli direnişi desteklemek
dini bir yükümlülüktür165.
Ancak öte taraftan savaşmak için elverişli koşulların bulunmayışı,
savunma mekanizmalarının azlığı ve savaş için hazırlıklı olmamak; barışçıl
yöntemlere başvurmanın nedenlerini oluşturmaktaydı. Ancak savaş taraftarları
arasında âlim ve öğrenciler çoğunlukta olduğu için bu seçenek daha ağır bastı.
Ülkenin içinde bulunduğu savaş, kötü yönetim ve İngilizlerin uyguladığı şiddet,
halk arasındaki kin ve düşmanlıkların unutulmasına; askeri ve siyasi açıdan
birlik olmalarına neden oldu166 .
Görüldüğü üzere Irak halkı bağımsızlıklarını kazanmak için siyasi parti
ve cemiyetler kurmak, toplantı ve gösteriler düzenlemek gibi çeşitli metotlar
kullanmışlardır. Ancak bu yöntemlerin etkili sonuçlar doğurmayacağını
anlayınca
1920
yılında
İngiliz
işgaline
karşı
devrim
(1920
Devrimi)
gerçekleştirdiler.
D) DEVRİMİN BAŞLAMASI
1- KUZEYDE TÜRKMEN TELAFER DİRENİŞİ
İngilizlerin Irak’ı işgal etmesinden sonra kuzeyde yaşayan Türkmenler,
bu durum karşısında hareketsiz kalmayıp diğer etnik guruplarla aynı safta yer
alarak cihad ve direniş operasyonlarına katıldılar167.
Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında olan Telafer, 1917 yılı sonuna
kadar Telafer Bucağı’nın merkezi idi. Telafer, Sincar ilçesine; Sincar ilçesi de
Musul iline bağlı idi.
165
Abdul Razzak Al-Hasani, Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra, Al-Tabaa 2., Lubnan, Matbaat Al-İrfan,
1965, s. 84;85.
166
Kazım Al-Muzafar, Sawrat Al- Irak Al-Taharwriye Ăam 1920, Bağdat, 1972, s. 83.
167
Mustafa Jawad, Mucez Tarih Al-Turkman fi Al-lrak, Al-Cuz Al-Awal, Bagdad, Matbaat AlMarif, 1960, s. 135.
41
Şekil 2: Musul vilayeti haritası168
168
Osmanlı Döneminde IRAK, Plan, Fotograf ve Belgelerle, İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet
Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, 2006, s. 102;103.
42
Telafer’in büyük bir belde olması nedeniyle Osmanlı Devleti, bucak
merkezi olmasına karar verdi ve Telafer için Sincar Kaymakamı Muhittin Bey’i
gönderdi. Bu kişi Osmanlı döneminin Telafer’deki ilk ve son kaymakamıdır. Bu
durum Musul’un İngilizler tarafından işgal edilmesine kadar devam etti169.
Telafer’de Türk hâkimiyetinin sona ermesi çok hazindir. Musul’dan gelen
İngiliz heyeti, Telafer’i Türk yönetiminden teslim almaya gelmiştir. Telafer
kaymakamı teslim etmeyi reddetti ise de kendisine verilen ateşkes belgesinin
nüshasını görünce direnci kırılmıştır. Aynı gün kaledeki Türk bayrağı
indirilerek, İngiliz bayrağı asılmış ve İngiliz uçakları Telafer üzerinde
uçmuşlardır170.
Telafer coğrafyasında gerçekleşen önemli direnişlerden birisi de 4
Haziran 1920’de başlayan ve “Telafer Devrimi veya Kaçakça İsyanı” adı verilen
direniştir171.
Musul Valisi Albay Leachman, Telafer’de İngiliz yönetimini etkin kılmak
için Osmanlı’nın bu arazileri terk etmesinden sonra işsiz kalan Türkleri istihdam
etmeye başladı. 1918 yılının Ekim ayı bitmeden ilçelerde kendisine yardımcılar
tayin
etmeye
başladı.
Telafer’de
askeri
hâkim
yardımcısı
koltuğuna
Abdulhamid El-Debboni’yi tayin etti buna halef olarak Hasan Faik’i belirledi.
Daha sonra bu görev, İngiliz subaylar tarafından yürütüldü. 9 Mayıs 1921
tarihinde Telafer’e ilk defa bir Iraklı kaymakam olarak İbrahim Bekir Efendi
atandı172. İngiliz yönetimi, öte yandan hükümet dairelerinin eski isimlerini
muhafaza etmesine karşıydılar; bu nedenle devlet dairlerinin isimlerini
değiştirdiler173.
İngiliz askeri yönetimi ülke çıkarlarını arka plana attığı ve İngiliz
güçlerinin çıkarlarını üstün ve birincil nitelikte gördüğü için Irak’ta devrimin
zeminini oluşturdu.
169
Ismail Kahtan Abuşi Al-Talleferli, Sawrat Telafer 1920 ve Al-Harekât Al-Wataniye Al-Uhra fi
Mantikat Al-Cezira, Bagdad, Matbaat Al-Ezhar,ُ1969, s.14.
170
Ümit Özdağ, Telafer Bir Türk Kentinin Amerikan Ordusu ve Peşmergelere Karşı Savaşı,
Ankara, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 2008, s. 12.
171
İnsan Hakları Avrasya Federasyonu, Kerkük İnsan Hakları Raporu, Ankara, Türk Dünyası İnsan
Hakları Deneği, 11 Mart 2007, s. 25.
172
Abuşi Al-Talleferli, a .g.e., s. 25 .
173
Aynı yer.
43
Suriye’deki
Faysal
yönetimi
Irak’ta
İngilizlere
karşı
direnişi
desteklemekte; Şam ve Deyrizor’daki yetkilileri ve kabileleri yağma yapmaya
ve cihad amacıyla eski üsluplara geri dönmeleri konusunda teşvik etmektedir.
Şam hükümeti İngiliz işgal yönetimi ile bağlı olan herkese karşı şiddet
kullanarak, İngiliz işgal yönetiminin zarar görmesini amaçlamıştır. Ara sıra Şam
hükümeti Deyrizor’daki yetkilileri protesto ettiklerinde, İngilizler, olayları
yatıştırmaya çalışmıştır174.
Bu karışıklık ortamında Şam’da “Irak El-Ahd Cemiyeti” kurulmuştur.
El-Ahd, Arap milliyetçilerini İngilizlerden daha fazla istekte bulunmaları
konusunda teşvik etmiştir. İngiliz işgal yönetimi ise sonucundan emin
olamadıkları çatışmadan uzak durmaya çalışmıştır. Öte taraftan Arap
milliyetçilerince Deyrizor’un boşatılma başarısı, kendilerine güçlü bir dayanak
ve isteklerinin meşruluğunu göstermekte cesaret verici olmuştur175.
Şam’da Arap Hükümeti tesis edilince Suriye, bağımsızlık hareketlerinin
odağı ve merkezi haline geldi. Ahd Cemiyeti aktif hale gelerek çalışmalarına
yeniden başladı. Ancak bu dernek 1919 yılının ilk aylarında Suriyeli Ahd ve
Iraklı Ahd adı altında iki kısma ayrıldı. Ahd Cemiyeti, İngiliz ve Fransızları
korkutacak ve güvenlik sistemlerini bozacak çeteler kurmaya başladı176.
Musul’da İlim Cemiyetinde İngilizlerin Irakla ilgili işgalci niyetlerini idrak
edince, bu Cemiyet İngilizlere karşı gizli faaliyetler gerçekleştirme kararı aldı.
Bu karar üzerine Suriye’de ikamet eden Iraklı liderlerle irtibata geçerek
İngilizlerin hükümlerini destekleme yönünde, Irak halkından aldığı mazbatalara
karşı mazbatalar hazırladı177.
Iraklı liderlerin büyük çoğunluğu, Yasin EI-Haşimi’nin başkanlığındaki
Iraklı Ahd Cemiyetleri arasında koordinasyon ve işbirliği sağlayarak direnişte
ortak planlar geliştirmeyi amaçlamışlardı. Iraklı Ahd Cemiyeti, ilim Cemiyetine
174
Erşat Hürmüzlü, Irak’ta Türkmen Gerçeği, İstanbul, Kerkük Vakfı, 2006, s. 40.
Özdağ, a.g.e., s. 13.
176
Fuad Kazanci, Al-Irak fi Al-Wesaik Al-Britanya (1905–1930), Dar Al-Mamun li’l-neşr, Bagdat,
1989, s.116;117.
177
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 53.
175
44
bir talepte bulunarak isminin “Iraklı Ahd Cemiyeti’’ olarak değiştirilmesi teklif
etti178.
Bütün bu gelişmeler arasında Bağdat’ta Türkler için çalışan bir cemiyet
kuruldu179. Bu Cemiyet, Türkçülük fikrini yaymak üzere Mayıs 1919’da Nuri
Efendi’yi Musul’a gönderdi. İhraç edilen ve emekliye ayrılan Türk, Kürt ve Arap
albaylar (Türk hükümdarlığının yeniden oluşmasına isteyenler) bu akıma
katıldılar. Bu Cemiyet, Musul’un içinde ve dışında Türk propaganda
kampanyasını
üstlendi
ve
İngilizlerin
Musul’dan
çekilerek
Türklere
bırakacakları söylentilerini halk arasında yaymaya başladı. Ancak Ahd
Cemiyeti, buna karşı çıkarak muhalif yayınlar yayımladı180.
İngilizlere karşı cephe almak ortak istek olmasına rağmen farklı çıkarlar
buna engel olmaya başlamıştı; örneğin Türkler, Musul vilayetini kendi sınırları
içerisine almaya amaçlarken Araplar, Musul’un Arap Dünyası sınırları
içerisinde kalmasını istiyorlardı. Musul’daki Ahd Cemiyeti üyeleri, Türklerle
işbirliği yapmanın gerekliliğini anladıkları için Şam’daki genel merkeze yazı
yazarak Türk-Arap işbirliği çağrısında bulundular ve bu konuda her iki taraftan
da adımlar atıldı181.
Irak’ta da şubeleri açılan El-Ahd Cemiyeti üyeleri siyasi faaliyetlerine hız
vermiştir. Deyrizor, Şam Hükümeti yönetimi altına girdikten sonra El-Ahd
Cemiyeti, Londra’ya karşı açık bir şekilde düşmanlığını ortaya koymuş; güçlü
örgütlenmesi, faaliyetleri ve ulusal hedefleri sebebiyle kısa zamanda ün
kazanmıştır. Hızlı bir şekilde de Irak’ın farklı yerlerinde şubeler açmıştır182.
Cemiyetin üyeleri arasında Şam hükümetinin de desteğiyle Musul’a
saldırıp işgal etme düşüncesi doğmuştur. Bir kısım grup üyesi Suriye- Irak
sınırına doğru yönelmiş ve Habur nehri üzerinde yerleşmişler ve Kuzey Irak
Ordusu
adında
bir
ordu
oluşturmak
üzere
aşiretleri
toplamaya
başlamışlardır183. Devrim başkanlığı, Cemil El-Medfei’ye verilmiştir. Devrim
178
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 54.
Cemiyetin tam adı, yararlandığımız kaynaklarda bulunamamıştır.
180
a.g.e., s. 63.
181
a.g.e., s. 121.
182
Özdağ, a.g.e., s. 13.
183
a.g.e., s. 14.
179
45
kuvvetleri, Iraklılardan ve subaylardan oluşmaktaydı; bu kişiler Suriye’deki
görev ve mevkilerinden vazgeçerek Deyrizor’a katıldılar184.
İngilizlere karşı düzenlenen ilk direniş girişimi, 11 Ekim 1919 tarihinde
Deyrizor’da ve Ramazan Şeleş liderliğinde gerçekleşen hareket idi∗.
Deyrizor ayaklanmasının Irak’ın tüm bölgelerine yayılması için Irak halkı
ve Ahd Cemiyeti bu ayaklanmanın daha güçlü hale gelmesini sağlamak için
elele verip birlikte çalışmaya başladılar. El-Ahd Cemiyeti ve Iraklılar Deyrizor
devrimini daha da güçlendirip tüm Irak’a yayılmasını istiyorlardı. Dolayısıyla
Mevlut Muhlis Paşa, Deyrizor’a askeri hâkim olarak atandı ve 28 Şubat
1920’de Musul’daki El-Ahd Cemiyetine yazı yazarak İngilizlerin, ülke
vatandaşlarının haklarını tanımadıklarını ve ülkeden sadece silahlı bir devrim
ile çıkacaklarını ifade etti185 .
El-Ahd Cemiyeti, Mevlut Muhlis’e, Şam’a gitmeden önce bir yazı
yazarak aşiretler ve Musul dışındaki kasabalar ahalisinin İngilizlere karşı
devrim yapmak için hazır olduklarını belirtmiş oldular. Aynı cemiyetin Musul
şubesi, 1 Mayıs 1920 tarihinde Musul içinde ve dışındaki tüm vatandaşlara
broşürler aracılığıyla çağrıda bulunarak İngiliz mandasını reddederek tam
egemenlik isteğinde bütün halkı birliğe davet etti186.
Irak’ın kuzeyindeki milli anasırlarla daha kolay ilişki kurmak, olaylara
daha yakın olabilmek ve milli harekâtlara başlamak için Irak El-Ahd Cemiyeti
genel merkezini Şam’dan Irak sınırına yakın olan Deyrizor’a taşımaya karar
verdi187.
Suriye’de ikamet eden Iraklılar tarafından İngilizlere karşı devrim
yapmak maksadıyla Suriye’den Deyrizor’a teşkilat gönderme atağı düşüncesi
vardı. Bu yüzden Ali Cevdet Eyyubi, Cemil El-Medfei ve diğerleri Kral Faysal ile
görüşmeye gidip bu konuyu ilettiler ve kraldan üç talepte bulundular. Kendileri
184
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 151.
Deyrizor hareketleri sırasında, Telafer Deyrizor’a tabii idi, söz konusu direnişler Telafer ve El-Cezire
bölgesinde gerçekleşmekteydi. Kahtan Al-Talleferli, a.g.e., s.121.
185
Wamiz Jamal, Şafik Abdul Razzak, Ganim Mohammed Salih, Al-Tatawr Al-Siyasi Al-Muasır fi
Al-Irak, Bagdad, Tarih yok, s. 90.
186
Mohammed Huseyin Al-Zubaidi, Maulud Muhlis Paşa ve Dewra fi Al-Sawra Al-Arabiya AlKbura ve Tarih Al-lraqi Al- Muasır, Bagdad, 1989, s. 171–78.
187
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 143.
∗
46
ile birlikte kardeşi Prens Abit Zeyit’in gönderilmesini ve kendilerine silah ve
malî yardımda bulunmasını istediler. Kral Faysal ise kardeşini göndermeyi
kabul etmedi çünkü bu eylem İngilizlere karşı resmi bir düşmanlık ilanı
anlamına gelirdi; ancak onlara maddi yardımda bulunmayı kabul etti, silah
yardımı konusunda ise tereddütte kaldı. Heyet ise tüm yapacakları eylemlerin
gizli olacağını ve Arap hükümetiyle alakalı gösterilmeyeceğini dile getirdiler188.
Telafer ve Musul’a müdahale etmek için Milli Heyet adında bir komite
kuruldu ve bu komiteye aşiretlerin desteğiyle teşkilat gönderme atağının görevi
verildi. El-Ahd Cemiyetinin Musul şubesi ile Bağdat şubesi arasında
haberleşmeler gerçekleşiyordu; 1920 senesinin Mayıs sonlarında Musul
şubesi, Bağdat şubesine yazı yazarak silah temini ve Şırkat’taki devrim için
Mardin’de Muhammed Emin El-Omeri ile görüştüklerini ve Musul ahalisinin
devrime destek vermeye hazır olduklarını belirtiyordu189.
Ali Cevdet Eyyubi tarafından silahlar temin edildikten sonra devrimin ilk
adımları, 22 Mayıs 1920 tarihinde, Albay Cemil El-Medfei liderliğinde
Deyrizor’da atıldı. Bu hamleye Bakara ve Akidat aşiretleri de katıldı ve
üzerinde “İstiklal ya da Ölüm” ibaresi içeren Büyük Arap Devrimi bayrağı
dalgalandı190. Bu arada Cemil El-Medfei, Habur üzerindeki El-Fedağami
köyünde yerleşmiş ve isyanı kışkırtmak için aşiretlerle irtibat kurmayı
başarabilmiştir191.
Aeyrland diyor ki: “Musul’daki İngiliz idaresi, 30 Mayıs tarihinde
Bağdat’a bir uyarı gönderip Habur’daki El-Fedgemi tepesinde Cemil El-Medfei
komutasında bir ordunun toplandığını ve hedefinde Musul olduğunu belirtti.
Ancak İngiliz askerî idaresi bu uyarıya yeterince önem vermedi, sadece birkaç
uçak ve araçla keşif yaptılar fakat bu keşiflerde devrimci Arapların mevkilerini
belirleyemedilerse
de
Araplarla
çarpışmak
için
daha
uygun
zamanı
beklediler”192.
188
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 148.
a.g.e., s. 158.
190
a.g.e., s.100-106.
191
Özdağ, a.g.e., s. 14.
192
Philip Warland Aeyrland, Al lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, Tercuma: Jafer Al-Hayat, Lubnan,
Dar Al-Keşafe li’l-neşr, 1949, s. 198.
189
47
Harekâtın lideri Cemil El-Medfei, Telafer’deki Derk kuvvetlerinin (polis
kuvveti) lideri Cemil Halil ile sürekli bir irtibat halindeydi; ayrıca Telafer’in önde
gelen liderleriyle de görüşüyordu. Bu kişiler devrim harekâtının Ayin El-Gazal
üzerinden geleceğini düşünüyorlarken, harekât Sincar Dağı’nın kuzeyinden
geldi. Devrimciler, 2 Haziran 1920 tarihinde Telafer’den bir saat uzaklıktaki
Hanzire mevkiine ulaştılar. Devrimin ilerleyişi çok hızlı bir şekilde gerçekleştiği
için İngilizler, saldırının hangi yönden geleceğini saptayamamıştı193.
El-Hanzire mevkiinde Cemil El-Medfei başkanlığında aşiret reisleri ile
Milli Subaylar Heyeti arasında bir toplantı gerçekleşti. Toplantının yapılmasını
aşiret reisleri istemişlerdi. Amaçları, Telafer’e girilmeden önce devrime
verilecek desteğin durumunu öğrenmekti. Toplantıda kendilerine Telafer’in
durumu hakkında bilgi vermek üzere daha önce Telafer hakkında geniş
malumat sahibi ve İngiliz askeri hâkim yardımcılığı görevini yürütmüş olan
Abdülhamid El-Debboni’yi çağırdılar194.
Telafer devrimci grubu mensuplarının Musul’daki El-Ahd Cemiyeti
şubesiyle de sürekli olarak irtibat halinde oldukları ve siyasi durum hakkında
görüş alışverişinde bulunmak üzere mektuplaştıkları belirtilmektedir195. Bu
arada Telafer ve etrafındaki Türkmen aşiretleri, aşiret reisleriyle irtibatlarına
devam etmişlerdir. Devrim için yapılmış olan toplantılar ve hazırlıklar, Telafer
aşiretleri tarafından İngilizlere karşı bir kitle halinde yürütülmüştür. İngilizlere
karşı birleşerek isyan etme kararı, Abdülhamid El-Debboni tarafından da teşvik
edilmiştir196.
Devrimin ortaya çıkmasında bir takım millî ve dinî sebeplerle birlikte
İngilizlerin uyguladıkları şiddet politikalarının rolü vardır. Ayrıca Şam
Hükümetinin
reisi
olan
Faysal
Eşşerif’in
rolü
devrimin
çıkışında
ve
gelişmesinde en önemli etkenlerden biriydi. Dolayısıyla Telafer ahalisi ve aşiret
reisleri bu devrime iştirak ederek devrim kıvılcımını Irak’ın tümüne taşıdılar.
Devrimcilerden Seyit Han İbni Ali ve atlı dört arkadaşı, Telafer’i Musul
ve Sincar’a bağlayan tüm telefon tellerini kestiler. Böylece Musul, Telafer’den
193
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 177.
a.g.e., s. 218.
195
Özdağ, a.g.e., s. 15.
196
Aynı yer.
194
48
ayrılmış oldu. Ayrıca tellerin kesilmesiyle İngiliz güçleri Telafer’de olup
bitenlerden habersiz kaldılar. İletişim yokluğu İngiliz ordusunun Telafer’e
gelmesini geciktirdi. Devrimciler silahla Telafer Kalesine saldırdılarsa da
İngilizlerin bu planı daha önceden bilmeleri sebebiyle gerekli tüm önlemleri
aldıklarından devrimciler başarısız oldular197.
Bunun üzerine Abdülhamid EI-Debboni ve Cemil Halil, Kıbık köyüne
doğru giderlerken, Ciheyş Aşireti reislerden olan Şeyh Selmo EI-Ocan ve
silahlı atlıları bunlara katıldılar. Şeyh Selmo, Telafer’e geri dönüp Kalenin ele
geçirilmesi konusunda ısrar etmişti; ancak El-Debboni ve Halil bu öneriyi kabul
etmeyerek Kıbık’a dönüp aşiret mensuplarıyla bir organizasyon yaparak halk
ayaklanması için gerekli olan hazırlıkları yapmayı tercih ettiler. Bunun üzerine
Kıbık‘a gidildi 198.
Irak’ın Kuzey ordusu temsilcilerinden Muhammed Ali Said, 3 Haziran
öğleden sonra, Birinci Telafer Okulu binasının çatısına el bombası atarak üç
İngiliz askerini öldürdü199. 4 Haziran tarihinde ise teğmen Muhammed Ali ElHac Hüseyin Enne’albud, İngiliz polis amiri olan Yüzbaşı Steward’ı öldürerek
Telafer’i ele geçirmeye yardımcı oldu200.
Mücahitler, Telafer’i geri almak için İngilizlerin saldırısına maruz
kalacaklarını düşünüyorlardı. İngilizler de Telafer’i geri almak için Telafer’e
askeri araç ve zırhlı kruvazörlerini gönderdiler ancak Telafer’i devrimcilerden
geri alamadılar ve bu çabaları sonuçsuz kaldı. Daha sonra askeri lider Cemil
El-Medfei, hükümet binasının üzerinden İngiliz bayrağının indirilmesini ve
yerine Arap bayrağının dikilmesini ve ayrıca Muhammed Sait Efendi tarafından
197
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 203.
a.g.e., s. 205.
199
Özdağ, a.g.e., s. 18.
200
Kahtan Al-Talleferli, a. g.e., s.218.
* 19 Mart 1919 Tarihinden itibaren Telafer’i yönetmek amacıyla Micar Bimo, Telafer’e siyasi hâkim
olarak atandı. O zamanlarda da Telafer’de iki daire inşa etti; birisi iki katlı bina hükümet sarayı olarak,
bu bina da 1952 senesinde yıkıldı ve ikincisi ise özellikle siyasi hâkimlerin oturmaları için inşa
edilmişti, işte bu ikinci binanın üzerinde 1920 senesinin devriminde üç İngiliz askeri öldürüldü).
Mohammed Yunus Al-Seyid Wehab, Tarih Telafer Kadima ve Hadisa, Cuz Al-Awal, Musul, Matbaat
Al-Cumhuriya, 1967, s. 274.
198
49
korunan İngiliz kasasının teslimini emretti. Sait Efendi de kasayı kendisine
teslim etti. Kasada 7500 Rupiye ve 150 Lira altın bulunuyordu201.
Telafer’in devrimcilerin eline geçmesi İngilizleri şoke etti. Çünkü bu
eylemle devrimcilerin doğrudan Musul’a gidebilmelerinin önü açılmış oluyordu.
Bu gelişmeler, Erbil’deki durumu etkileyerek kentte kargaşaya sebep oldu ve
İngiliz hükümeti aleyhindeki propagandaların artmasına neden oldu.
Musul’da da devrimin gerçekleşmesi için El-Medfei ile El-Ahd
Cemiyetinin
Musul
temsilcisi
Rauf
El-Gulami
arasında
haberleşmeler
gerçekleşti. Bu arada El-Medfei, cemiyet üyelerinden devrim için hazır
olmalarını istedi ve Musul’a bir veya iki gün sonra gireceklerini belirtti202.
El-Medfei ve aşiret reisleri Musul’daki İngiliz siyasi hâkimi Colonel
Londur’a Irak’tan çıkmasını aksi takdirde İngilizleri kuvvetle çıkaracaklarını
söylediler. İngilizlerin Musul’u daha kısa zamanda terk etmeleri için Musul’daki
İngilizlere ulaşım ve yardım yollarını kesmek maksadıyla, 5 Haziran 1920
tarihinde bazı devrimciler, İngiliz komuta bölgelerine gönderildi. El-Medfei aynı
zamanda İngiliz kuvvetleriyle çatışmaya girmek ve emniyetlerini sarsmak için
Mahmud Edip El-Bağdadi liderliğinde başka bir grubu Musul’a gönderdi. Bu
grup da İngiliz kuvvetlerini mağlup edip Dicle nehrini geçti, daha sonra Telkiyef
bölgesine ulaştı. Elbu Hamit aşiretinden başka bir grup, Yunus Bliybil
liderliğinde Musul’daki El-Gazali askeri karargâhına saldırdı, yanı sıra Hamam
El-Alil yakınında da İngiliz güçlerine saldırılarda bulundu203.
El-Medfei komutasındaki Arap kuvvetleri Telafer’de üç gün kaldıktan
sonra 7 Haziran sabahı Musul’a hareket etti. Arap kuvvetlerinin Musul’a
hareketinin gecikmesi, İngiliz kuvvetlerine bu harekete karşı koyabilmesini ve
Musul’u iyice kontrolü altına almasını sağladı. Irak’taki kriz büyüyünce İngiliz
dışişleri bakanlığı, Irak yönetimi konusunda uzman olan ve 5 Eylül 1918
tarihinde İran’a tayini çıkan Percy Cox’i tekrar Irak’a geri çağırdı204.
İngilizler askeri güçleri devrimin ilk günlerinde yaklaşık 2000 kadarken
bu sayı daha sonra 5000 askere ulaştı ve bu askerler şehir içi ve çevresine
201
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 259.
a.g.e., s. 261.
203
a.g.e., s. 269.
204
Kanzanci, a.g.e., s. 30-31.
202
50
dağılmıştı. İngiliz kuvvetleri, El-Medfei’nin Telafer’deki yavaş hareketinden
yararlanarak gereken savunma tedbirlerini aldılar ve öte yandan da şehrin
önde gelenlerine kargaşa çıkardıkları an şehri vuracaklarını söyleyerek tehdit
ederek, ahalinin elinde bulunan her türlü silahı teslim etmelerini emrettiler;
Musul’un çevresini dikenli tellerle ördüler ve geceleyin şehre giriş çıkışları
yasakladılar205.
Buna mukabil 8 Haziran 1920 sabahı, Telafer’in Nuvem, Debbune, Abu
Mariye, Ayin El-Bayda ve El-Mezra köylerinin aşiretleri ve devrimcileri Musul’a
hareket ettiler. El-Medfei liderliğindeki ana kuvvet ise Abu Kedro köyüne
(Nuvem köyüne bir buçuk saat uzaklığında) ulaştı. Yüzbaşı Cawn, aşiretleri
karşısında görünce şaşırdı ve teslim olmayı düşündü. Ancak Halil El-Yasavi
adındaki bir casus, aşiretleri topla vurmayı önerdi; Yüzbaşı Cawn bu öneriyi
makul gördü. Ayrıca İngiliz güçlerinin uçakları da aşiretler ve devrimcileri
bombardıman ateşine tuttu. Bu bombardımanlar yalınkılıç ve hançerlerle
savaşa gelen aşiret saflarında kargaşa yarattı ve çarpışma yaklaşık bir saat
sürdü. Aşiretlerin hezimetiyle son buldu. Çekilen aşiret kuvvetleri Abu
Kedro’den ilerleyen İngiliz güçleri ile çarpışmak için Nuvem köyüne dönerek
orada toplanmaya başladılar, ancak İngiliz güçleri yine top bombardımanını
kullanarak Telafer’e kadar ilerlemeye başladılar206.
Abu Kedro savaşından sonra aşiretler dağıldı. Telafer ve Telafer’e yakın
köyler ahalisi kendi evlerine geri dönmüşlerse de İngilizlerin tekrar şehre
girecekleri ve kendilerinden intikam alacakları endişesiyle Telafer’den ElSuvidiye’ye yöneldiler207. O yüzden bazı liderler Şeyh İbrahim dağına sığınmak
zorunda kalmışlar ve oradan da Deyrizor’a iltica etmişlerdir. Öte taraftan Cemil
El-Medfei liderliğindeki güçler, El-Hinzire kuvvetlerinin kendilerine yardıma
geleceklerini ümit ederek çatışmaya devam etmişlerse de bu kuvvetlerin
gelişinden ümit kestiklerinde İngiliz kuvvetlerinden kaçarak Şeyh İbrahim
205
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 269.
a.g.e., s. 29.
207
Aynı yer.
206
51
dağına sığınmışlardır. Daha sonra El-Cezire bölgesine inip Deyrizor’dan gelen
kuvvetlere iltihak etmişlerdir208.
Bu arada Telafer’e giren İngiliz kuvvetleri kasabayı işgal etmiş ve
bölgeyi yağmalayıp yakmışlardır. Böylece İngilizler, Irak halkının isyan ettikleri
takdirde şiddetle cezalandırılacaklarının bir örneğini vermişlerdir209. Ayrıca
Muhammed Rauf El-Gulami’yi ve cemiyet üyelerinden 300 kişiyi tutuklayıp
zindanlara attılar. Bu şekilde İngiliz kuvvetleri Telafer’i kontrol altına aldıktan
sonra siyasi hâkimin yardımcısı El-Debboni’nin evini karargâh olarak
kullandılar ve oradaki İngiliz güçlerini diğer bir grupla değiştirdiler, çalışan
memurları geri çağırdılar. Ayrıca 1 Haziran 1920 tarihinden itibaren Debboni’yi
görevden aldıktan sonra General Filaksamanın’ı Telafer’de siyasi hâkim
yardımcısı olarak atadılar. Daha sonra El-Suvidiye’ye iltica eden Telafer ahalisi
ve aşiretlerine uçakla broşür atarak evlerine dönebileceklerini ve güvende
olacaklarını
bildirdiler210.
İşgal
güçlerinin
bu
daveti,
Telafer
ahalisini
sevdiğinden değildi şüphesiz, onlar boş bir şehrin yönetiminin zor olduğunun
farkında idiler.
Broşürler dağıtıldıktan sonra Telafer ahalisi ve köylülerin bir kısmı
memleketlerine döndüler; bir kısmı ise İngilizlere güvenmeyerek dönmediler.
Telafer’de devrimin olumsuz şekilde bitmesine, aşiretler ve nizami
güçlerin de geri çekilmelerine rağmen, devrimcilerin İngilizlere karşı askeri
harekâtları devam ederek 11 Ağustos 1920 tarihinde El-Hamira savaşında
General Filaksman’ı öldürdüler211.
Cemil El-Medfei ve grubu Deyrizor’a geri döndü, daha sonra da Şam’a
gitti. Ali Cevdet Eyyubi ise İngilizlere Karşı Milli Harekât Komitesinin idaresine
getirildi. El-Ahd cemiyetinin Musul şubesi, Ali Cevdet Eyyubi’ye yazı
göndererek İngilizlere karşı harekâtı sürdürmesini, onlara Musul civarında veya
Musul–Bağdat yolu üzerinde saldırmasını istedi. Ali Cevdet de bu öneriyi
destekleyip Mahmut El-Senevî liderliğinde bir silahlı kuvvet gönderdi, bu
kuvvetin hedefinde, El-Şirkat veya Bağdat-Musul yolundaki herhangi bir İngiliz
208
Özdağ, a.g.e., s. 19.
Aynı yer.
210
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 330-339.
211
Abuşi Al-Talleferli, aynı yer.
209
52
karargâhına saldırmak vardı. Bu silahlı kuvvet, Irak sınırını geçtikten sonra
Ayn’e-l Şababit bölgesine yerleşti. Daha sonra mücahitler ile İngilizler arasında
çarpışmalar gerçekleşti ve İngilizler bu çarpışmalar sonucunda silah ve
mühimmatlarını da bırakarak Musul’a doğru çekilmek zorunda bırakılırken
mücahitler de Deyrizor’a çekildiler212.
Bu arada Irak devriminin Anadolu’daki milli iradeyle bağlantısı olduğu da
görülmektedir. Nitekim Irak devrimi gerçekleşirken Türk Milli Mücadelesinin
lideri Mustafa Kemal Paşa, Kerbela’daki Şii din adamlarına 7000 lira yardım
göndermiş; bu paranın bir bölümünün aşiret reislerine yollanmasını, geri kalanı
ile silah ve cephane temin edilerek çete savaşı yapılmasını istemiştir213.
Öte yandan İngilizler, aşiret reislerini kendi taraflarına çekmek için cüz’î
bir meblağ karşılığında onları affetmeye başlamışlardı. İngiliz tarafına
geçmekte direnen ve sadece 200 atlıdan oluşan bir grup, isyanı devam
ettirdiler.
Bu
grup
Musa-reş
kalesi
ve
Kara-çoğ
bölgesinde
faaliyet
göstermişlerdir: Şirkat, El-Kayara bölgesi, Telkiyef, Dohuk ve Zaho yolu,
Kamışlı, Halep ve diğerleri arasındaki yolları kestiler. Bu durum İngilizleri
güvenlik açısından rahatsız ediyordu. Bu sebeple Yüzbaşı Cawn uçaklarla
devrimci Türkmen güçlerine saldırdı214. Direnen Türkmen güçleri arasında
başında Abdurrahman Efendi ve Muhammed Hac-Kadir’in olduğu Türkmen
aşiretleri ile Naif Paşa bin Mesto komutasındaki Miran aşiretlerinden bir grup
bulunuyordu. Ayrıca bir Türk bölüğü de isyancılara destek vermektedir. İki
kuvvet Kara-çoğ bölgesinde Kirbalat yakınında karşılamışlardır. İngiliz güçleri
isyancı güçlere karşı başarsız olmuştur. Bu çatışmadan sonra İngilizler, isyanı
bastırmak için kuvvet kullanmak yerine isyancıları kazanmayı çalışmıştır.
Nitekim Musul’daki İngiliz askeri hâkim Rentin bir aracı göndererek
Abdurrahman Efendi’nin teslim olması ve para ödemesi karşılığında
affedileceğini bildirmiştir. Bunun üzerine Abdurrahman Efendi ve Muhammed
Hac-Kadir, İngiliz hâkimden kayıtsız şartsız affedilmelerini istemişler, İngilizler
de kabul etmişlerdir. Ancak Türkmen isyancılar, teslim olmayı reddederek
212
Özdağ, a.g.e., s. 20.
Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 340-351.
214
Özdağ, aynı yer.
213
53
evlerine dönmüşler; bu olayla birlikte bir yıl süren devrim hareketi 1921 yılı yaz
ayları başında sona ermiştir215.
Bütün bu olanlara rağmen Telafer devrimi, bölgede yerleşik aşiretlerin
ve bölge halkının geniş katılımıyla işgalci İngilizlere ciddi sıkıntılar çıkarmıştı.
Devrime katılan aşiretlerden bir kısmı şunlardı: Seyitler, İlhanlılar ve Ferhatlılar
aşiretleri216.
İşte böylece Türkmen halkı, İngiliz işgaline karşı, kendi aralarındaki
bütün ihtilafları bir tarafa bırakıp bir bütün olarak Irak’ın kuzeyinden güneyine
kadar en iyi şekilde mücadele etmiştir. Ayrıca yaşanan bu olaylarla Telafer
devrimi, Irak’ın büyük devriminin ilk kıvılcımı olmuştur. Devrimciler, Türklerin
desteğiyle yeni bir devrim için hazırlandılarsa da İngilizler tarafından I.
Faysal’ın kral ilan edilmesi bütün bu planları değiştirmiştir.
215
216
Jawad, a.g.e., s. 135.
Özdağ, a.g.e., s. 20-22.
54
Şekil 3: 1920 yılında Telafer devriminin haritası217
217
Ismail Kahtan Abuşi Al –Talleferli, Sawrat Talafer 1920 ve Al-Harekât Al-Watanniya Al-Uhra fe
Mantikat Al-Cezira, Bagdat, Matbaat Al-Ezhar, 1969, s. 517.
55
2- GÜNEYDE ARAP AŞİRETLERİNİN DİRENİŞİ
1920 Devrimi, Irak halkının işgale karşı oluşturdukları direnişin
sonucuydu. Rumeyse kentinde gerçekleşen olaylar, devrimin başlangıcının
kıvılcımını oluşturdu. 30 Haziran 1920 tarihinde Beni Haçim Kabilesi’nden
Zavalim Aşireti’nin reisi Şeyh Şalan Ebu-Elcon, İngiliz yönetimine vergi
ödemekten imtina ettiği∗ için İngiliz subayı tarafından tutuklanınca kabile
üyeleri Rumeyse’da bulunan askeri birliğe saldırı düzenleyip Şeyhlerini
kurtarmayı başarmışlardı. İşte bu hadise, Devrim ateşini yakan ilk kıvılcım
olmuştur.
Beni Haçim Kabilesi, Kufe ve Necef’ten gelen talimatlar üzerine İngiliz
mandasını ve sivil memurlar abluka altına alarak 4 Temmuz tarihi itibariyle
Rumeyse şehrinin kuzeyi ve güneyindeki tüm demiryollarını kestiler. Diğer
kabileler ise, Semava kentindeki devlet kurumlarına saldırıp tabur birliklerini
kuşattı ve bu kentteki tren yolu ulaşımını keserek İngiliz kuvvetlerinin en önemli
ulaşım yolunu kontrol altına almayı başarmışlardı218.
İşgal güçleri, Ayaklanmayı bastırmak için her yolu denediler. Bunun için
Hille ve Divaniye illerinden 500 askerlik bir birliği Rumeyse’ye taşıdılar. Bu
birliğin komutanı askeri operasyon düzenlemesine rağmen sadece bir birliği
kurtarabilmişti. Bunun üzerine söz konusu askeri birlik Rumeyse’ye geri çekildi.
Bu bölgede İngiliz birlikleri devrimciler tarafından kuşatıldı. Devrimciler, daha
sonra Samava iline yönelerek orada bulunan İngiliz biriliklerini kuşatmışlardı;
İngiliz güçleri bu kuşatmaya karşı, operasyon yapmışlarsa da başarılı
olamamışlardır219 .
Rumeyse’nin kurtarılması için yapılan askeri operasyonların her ikisi de
başarısız olunca o bölgedeki aşiret ve kabileler daha güçlü hale geldiler.
Samava İlini de ancak 14 Ekim’de kontrolleri altına aldılar. 7 Temmuz’da Necef
∗
Bazzaz’a göre, Şeyhin tutuklanmasının nedeni vergi ödemekten imtina etmesi olmayıp, İngiliz karşıtı
tutumlar sergilediği içindi. Philip Warland Aeyrland, Al-lrak Dirasa fi Tatawrah Al-Siyasi, Tercuma:
Jafer Al- Hayat, Lubnan, Dar Al-Keshafe li’l-neşr, 1949, s. 207.
218
Aynı yer.
219
Kutlov, a.g.e., s. 116.
56
ve Şamiye’nin liderleri, bölgeden sorumlu İngiliz subay General Man ile bir
toplantı düzenleyerek taleplerini dile getirdiler. Bu talepleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Irak’ın tam bağımsız bir statüye kavuşması,
2- Rumeyse için yapılan savaşların sona ermesi,
3- Fırat havzasında bulunan tüm İngiliz subay ve yöneticilerin bölgeden
uzaklaştırılmaları ve Hille, Kerbela illerindeki tutukların serbest bırakılmaları.
İngiliz subay Man ilk iki talebi kabul ederek diğer talebi de yerine
getirmeyi kesin bir şekilde reddetti220.
11 Temmuz’da Mişahp’ta cihad ilan edilip Ben-Hassan Aşireti Kufeye ve
Fetlet El-Şamiye Hille’ye doğru hareket etmeye başladılar. Temmuz ayının
sonlarına doğru İngiliz güçlerini büyük zayiata uğratan saldırılar gerçekleşti. Bu
iki taraf arasında başlayan müzakere İngilizler lehine sonuçlar doğurdu; çünkü
bu süre zarfında İngiliz güçlerini toplamayı başarmışlardı. Müzakerelerin
devam ettiği sürede Şamiye, Ebi-Sahir ve Kufe’de bulunan silahlı direnişçiler,
saldırılarını ertelediklerinden dolayı, İngiliz güçleri söz konusu bölgede bulunan
aşiret ve kabile Şeyhleriyle ilişkilerini güçlendirmelerine neden olmuştur. İngiliz
yetkililer, arazi bahşetme gibi sahte vaatlerde bulunarak aşiret reislerini
yanlarına almayı başarmışlardı. Bunun üzerine bazı aşiret reisleri, üyelerinin
silahlı direnişe katılmalarını engelledi; bazıları ise İngilizlerin ajanı olmayı tercih
etti221 .
Halk, aşiret reislerinin devrime karşı kayan tutumlarını şiddetle
kınamaya başladı. Aşiret reisleri son olaylarda aşiret üyeleri üzerinde
sandıkları kadar etkin olmadıklarını anladılar222.
Beni Hasan Aşireti, Kifil denilen bölgeyi ele geçirince İngilizler, bölgeyi
geri almak için askeri birlikler gönderdi. 24 Temmuz tarihinde bu birlik,
devrimciler tarafından güçlü bir direnişle karşılaştı ve büyük zararlara uğradı.
Bunun sonucunda İngiliz yönetimi Hindiye Barajı ve Museyyep bölgesinden
220
Wamiz, Şafik, Ganim, a.g.e., s. 115.
Kutlov, a.g.e., s. 119.
222
a.g.e., s. 120.
221
57
vazgeçerek 30 Temmuz’da Divaniye’den Hile’ye geri çekilmek zorunda
kaldı223.
Güney-Fırat bölgesinde bulunan ünlü din adamlarının etkisiyle devrim
Ağustos ayından itibaren ülke genelinde yayılmaya başlamıştı. Kerbela
şehrinde Muhsin Ebu Tabih Vilayeti’nde bir Arap idaresi teşkil edildi. Aynı
dönemde devrimin etkileri Şatra, Graf ve Hıdır bölgelerinde görülmeye
başlanmıştı224.
13 Ağustos’ta İngiltere Yüksek Komiseri bir açıklama yaparak Telafer,
Erbil ve Ramadi’de İngiliz kuvvetlerine saldırıların gerçekleştiğini ve Sukkar
Kalesi, Hay ve Şatra’dan tahliye edildiklerini belirtti. Ancak İngiliz kuvvetleri 12
Ağustos‘ta Musayab bölgesini; ertesi gün de Hindiye bölgesini geri almayı
başardı. 8 Ağustos’ta ayaklanma Diyala şehrine kadar uzanmıştı.12 Ağustos’ta
ise İngiliz kuvvetleri Deltava’dan tahliye edilerek ertesi gün İngiliz güçleri
Bakuba’dan vazgeçmişti; bunun sonucunda İstiklal Ordusu Partisi liderlerinden
oluşan bir sivil yönetim teşkil edildi225.
13 Ağustos’ta ise Şehriban bölgesi aşiretlerce ele geçirilerek o bölgede
geçici bir hükümet oluşturulmuştu. 14 Ağustos’ta Hanekin ve Kızılrıbat, 26
Ağustos’ta da Kifri, devrimciler tarafından işgal güçlerinden arındırılmıştı.
Diyala’daki devrim hareketleri, Bağdat hükümeti üzerinde baskı
mekanizması oluşturması ve İran ile iletişimi kesmesi nedeniyle önem
taşımaktaydı226.
27 Ağustos’ta İngiliz güçleri Bakuba’yı tekrar ele geçirdi; ertesi gün
Kerkük’ten gelen bir birlik Kifri’yi işgal etti. 6 Eylül’de Kızılrıbat ve Şehriban’ı; 24
Eylül’de Deltava’yı devrimcilerden geri almayı başardılar. Ancak Bağdat’ın batı
ve kuzeybatı bölgelerindeki aşiretler arasında barış ve sükûneti korumayı
başaran G.A. Leachman, 12 Ağustos’ta Zaba Aşireti’nin reisi Şeyh Zari
tarafından öldürülmüştür227.
223
Wamiz, Şafik, Ganim,a.g.e., s. 111.
Feyaz, a.g.e., s. 292.
225
Wamiz, Şafik, Ganim,a.g.e., s. 113.
226
Mohammad Ali Kamal Al-Ddin, Malwmat ve Muşahedat fi Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra
Lisenet 1920, Bagdad, Matbaat Al-Tazamın, 1971, s. 247.
227
Abdul Hamid Al-Aluji, Aziz Jassim Al-Jahiye, Al-Şeyh Zari Katil Al-Kaptin Leachman fi Han
Al-Nukta, Bagdad, Matbaat Al-Sad, 1968, s. 226.
224
58
Leachman’in ölümünden sonra Bağdat’tan ilişkisi tamamen kesilen
Felluce ve Ramadi, 24 Eylül’de tekrar işgal altına alındı. Süleymaniye’de ise
herhangi bir alenî patlama olmadı. Ancak 1 Eylül’de Sorci’de ayaklanan
aşiretler Revanduz ve Kifri’de bulunan birliklere saldırılar düzenlediler. Bunun
üzerine Kürtler tarafından işgal edilen Revanduz, İngiliz güçlerinden boşaltıldı.
Devrim ve ayaklanmanın ana sahası Orta Fırat Havzası idi. 12 Ağustos’ta
İngilizler bir başka büyük bozguna uğrayarak Sukkar Kalesi’nden geri çekilmek
zorunda kaldılar. 1 Eylül’de de İngiliz güçleri Suk El-Şeyh’ten geri çekildiler228.
Samava şehrinde Şaalan Abu El-Con ve Hadi El-Mukotar liderliğinde
gerçekleşen ayaklanmada şiddetli çarpışmalar meydana geldi; bu olaylar
sonucunda 13 Ağustos’ta İngilizler, El-Hıdır bölgesini terk etmek zorunda
kaldılar. 25 Ağustos tarihinde Fırat nehrinde bulunan ve İngilizlere ait bir gemi
ve içindeki tüm mürettebat Arap aşiretlerince rehin alındı. Bir kaç gün sonra
İngiliz Nehir Zırh Birliği’nin mürettebatı Arap aşiretlerine teslim olmaya mecbur
kaldı229.
Bağdat’ta ise beklentilere rağmen, herhangi bir eylem gerçekleşmedi.
Bunun nedeni, kentte daimi surette İngiliz güçlerinin bulunması ve milliyetçi
liderlerin başkentten uzak tutulması için alınan önlemlerdir∗.
Devrim, Irak’ta hızlı ve güçlü bir şekilde yayılmaya devam etti;
devrimciler Irak’ın birçok bölgesini kontrol altına aldılar. Öyle ki, İngilizlerin
kontrolünde Bağdat, Basra ve ülkenin güneydoğusundaki Dicle havzasında
bulunan birkaç askeri üs dışında bir şey kalmamıştı. Bu durum İngiliz yetkilileri
korkuttuğu için hatt-ı müdafaalarını daha güçlü hale getirmeye karar verdiler.
Bu tedbirle İngilizler, silah ve mühimmat açısından yetersiz olan 1920
Devrimi’ne ciddi güç kaybettirmeye başladı.
İngilizlerin karşı atakları sonucunda, 14 Ekim’de Kerbela, Müseyyeb ve
Kıfıl ele geçirildi. Devrimcilerin ısrarlı ve şiddetli direnişlerine rağmen 17 Ekim
228
Wamiz, Şafik, Ganim,a.g.e., s. 114.
a.g.e., s. 115.
*Ali Yusuf El-Suveydi, El- Seyyid Muhammed El-Sadr, Cafer Ebu Eltimmen, Ali Bezirgân ve El- Şeyh
Ahmet Davut gibi liderlere yapılan tutuklama girişimlerinin tümü (El-Şeyh Ahmet Davut dışında)
başarısızlıkla sonuçlandı. Tutuklamalar sırasında sivillere açılan ateş sonucunda birçok kişi öldü. Bu
bilgiler Vali’nin Hindistan Hükümeti’ne 13 Ağustos 1920 Tarihinde gönderdiği telgrafta yer almaktadır.
Philip Warland Aeyrland, Al lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 211.
229
59
tarihinde İngiliz güçleri, Kufe’yi geri almayı başarıp İngiliz askeri garnizonuna
uygulanan 92 günlük ambargoya son verdi. Bu operasyon sonunda İngilizler,
Necef kentini geri aldılar230.
Necef’in İngilizler tarafından geri alınması akabinde, devrimcilerin büyük
çoğunluğu Şamiye’ye yakın olan bataklık ve çöl bölgeye geri çekildi.
Devrimciler, İngiliz birliklerinin geçeceğini tahmin ettikleri yollara kontrol
noktaları oluşturdu231.
Bu
dönemde
devrimcilerin
faaliyetleri,
savunma
niteliğindeki
operasyonlarla kısıtlıydı. Devrimciler, en son kapsamlı saldırılarını Kufe’ye 23–
24 Kasım’da gerçekleştirmişlerdi. İngiliz askeri uçakları keşif uçuşları yaparak
devrimcilerin barındıkları bölgeleri ve diğer köy ve şehirleri tespit edip
bombalamışlardı. İngiliz Kara Kuvvetleri ise Divaniye, Rumayta ve Şamiye’de
temerküz eden devrimci guruplara saldırılar düzenledi. Böylece ülkede istikrar
ve barışı sağlamak adı altında sivillere karşı kin dolu operasyonlar
düzenlediler232.
İngiliz yetkilerinin 26 Kasım 1920 tarihinde yaptığı açıklamada söz
konusu devrim resmen sona erdi. Bu devrimin sonunda İngiliz tarafının
kayıpları 425 ölü, 1228 yaralı, 451 kayıp ve 164 esirden ibaretti. Bu sayılar
İngiliz generali Sir Almer Halden’in kitabında yer almaktadır. Elde edilen bu
istatistikî sonuçlar 2 Temmuz 1920- 17 Ekim 1920 tarihlerini kapsamaktadır;
oysaki devrim Kasım ayının sonuna kadar devam etmişti. İngiliz kuvvetlerinin
maddi zararları ise, 20.000 Pound değerindeydi233.
General Halden “Iraklıların zarar ve kayıpları net olarak saptanmasa da,
ortalama 8450 kişiden bahsedilebilir” demişti234.
Basit silahlarla donatılmış olan Irak halkı, dönemin en güçlü devleti
karşısında 5 ayı aşkın süreyle direnmeyi başarması; bu halkın kendi bağımsız
ülkesini kurmakta ne kadar istekli olduğunun somut göstergesidir. Bu devrim
askeri alanda başarısız olmasına rağmen siyasi alanda başarılı olup Irak
230
Wamiz, Şafik, Ganim, a.g.e., s. 15.
Kutlov, a.g.e., s. 150.
232
Jamil, a.g.e., s. 54.
233
a.g.e.,s. 55.
234
Aynı yer.
231
60
sorununu uluslararası düzeye taşımıştır. Bu devrim sayesinde İngiliz hükümeti
Irak’a yönelik siyasetini değiştirmek zorunda kaldı.
E) IRAK DEVRİMİNİN SONUÇLARI
Genel olarak bakıldığında Irak devrimi, Iraklılar açısından askerî yönden
başarısız ancak siyasî yönden başarılı olmuştur. Çünkü bu devrim İngilizlerin
Irak’ta uyguladıkları politikayı değiştirmelerine sebep olmuştur. Devrim
sonrasında Sir Percy Cox, İngiliz hükümeti tarafından Irak’a tekrar getirilmiş ve
ilk Irak hükümet kabinesi kurulmuştur235.
Devrimin
askeri
yönden
başarısızlığının
sebeplerinden
birincisi,
çarpışan güçler arasındaki ekonomik, teknik ve askeri yönden eşitsizlik. İkinci
sebep ise devrimin liderliği, feodal (aşiret) tabakaya ait gruplarca yapılıyordu
ve aşiret reisleriyle bağlantı kurmak ve birtakım karşılıklar vermek şartıyla
antlaşma yapmak, tarih boyunca benzer durumlarda görüldüğü gibi kolaydı.
Üçüncü sebepse çok daha önemlidir. Çünkü devrim, teşkilat açısından diğer
ülkelerdeki
özgürlük
hareketleriyle
ilişkide
değildi
ve
bu
devrimin
uluslararasında destekçisi yoktu. Bu da işgal güçlerinin (İngilizlerin) devrime ait
haberleri saklamalarına yardım etti ve meselenin sadece kendisine ait
olduğunu belirtmesine imkân sağladı, bu da devrimin daha doğmadan ölmesi
demekti236.
Bir
süre
sonra
Irak’taki
devrim
haberleri
Arap
dünyası
ve
uluslararasındaki kamuoyunun önemini ve dikkatini çekti. İşgal altında yaşayan
diğer halklar da bu haberleri duyduktan sonra, Irak halkının sürdürdüğü devrimi
desteklediklerini ilan ettiler. İngiliz hükümeti ise yaptığı katliamlardan ve kendi
saflarında verdiği can ve maddi kayıplardan dolayı İngiltere’de kamuoyunun
muhalefetine uğradı. Londralı Times gazetesi ise şu cümlelere yer verdi; “bu
235
Ahmad Rafik Barkawi, Al-İlakat Al-Siyasiye Beyin Al-lrak ve Britanya (1922–1932), Bagdad,
Menşwrat Wezaret Al-Sakafa ve Al-İlam, 1980, s. 21.
236
Buhus Al-Mutamar Al-Dwali Lil-Tarih 25 Azar 1973, Bagdad, Menşwrat Wezarat Al-İlam AlCumhuriye Al-lraqiye Matbaat Al-Sad, 1974, s. 380.
61
aptallığa
son
değiştirmelidir”
237
verilmeli
ve
hükümet
Orta
Doğu’daki
politikasını
.
İngilizler, devrimi aşiretlerin kargaşa için yaptığını sandı, böylece de
devrimin gerçek nedenlerini anlamadılar. Bu devrim, Iraklılar için bağımsızlık
yolunda milli bir savaş anlamına geliyordu, aynı zamanda İngiliz güçlerine karşı
milli dayanışmanın bir kanıtıydı. Bu devrim gelecekteki milli savaşların ilki
anlamına geldi238.
Devrime Irak halkının çeşitli grupları katıldı, bu da milli birlik ve
beraberliğin bir kanıtı demekti. Irak’ta çeşitli milletler, dinler ve grupların
yaşamasına rağmen yaşanan olaylar, bu grupların birleşmesini sağladı239.
1920 devrimi organize bir devrim özelliği taşır: Programı ve milli başkanı
vardı. Irak basını da gelişmeleri duyarlılıkla aktarmaktaydı. Mesela Devrim
adına Necef’te 6 Ağustos 1920 tarihinde El-Fırat gazetesi ve yine Necef’te 3
Ekim 1920 tarihinde El-İstiklal gazetesi işgalci İngilizlerin kötü siyasetlerini ve
Irak halkının meşru haklarını uluslar arası kamuoyuna aktarmaktaydı240.
1920 Irak devrimi Irak’ın kuzeyinden güneyine kadar uzandı. Bu devrim
yeni Irak tarihinin dönüm noktası haline geldi. 1920 Necef ve Telafer devrimi,
Faysal’ın kral olarak seçilmesinde de en büyük sebeplerden biriydi.
237
Ahmad Halil Ibrahim, Jafer Abbas Hamidi, Tarih Al-lrak Al-Muasır, Musul, Dar Al-Kutub li’ltibaa, 1989, s. 24.
238
Jamil, a.g.e., s. 87.
239
Kutlov a.g.e., s. 167.
240
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 26.
İKİNCİ BÖLÜM
İNGİLTERE DENETİMİNDE IRAK DEVLETİNİN TESİSİ
A) GEÇİCİ IRAK HÜKÜMETİNİN TEŞKİLÂTI
Irak’taki 1920 devriminin en önemli iki sebebinden biri I. Dünya
Savaşındaki
koalisyon
güçlerinin
Araplara
verdikleri
sözlere
sadık
kalmamalarıdır; ikincisi ise İngilizlerin kötü yönetimi idi. Dolayısıyla devrim,
geçici Irak hükümetinin kuruluşunu hızlandırdı ve daha sonra İngiltere-Irak
ilişkileri antlaşmalara dayanarak kuruldu241.
Bir taraftan İngiliz kamuoyunun ağır harcamalar nedeniyle hükümete,
Irak’tan çekilmesi hususundaki baskıları bir taraftan da 1920 devriminin ortaya
çıkardığı sonuçlar, İngiliz hükümetine Irak’ta yeni bir siyaset izlemeyi
düşündürmüştür. Bu durumda biri Irak’tan çıkıp ve işgale son vermek, ikincisi
ise Iraklı milli bir hükümet teşkil etmek olarak iki fikir ön plana çıkmıştır.
Bunlardan ikinci fikre yani Iraklı milli bir hükümetin kurulmasına karar verildi.
Böylece kurulacak olan Arap hükümeti, İngilizlerin kontrolünde olduktan sonra
Irak’taki İngiliz çıkarlarını savunacaktı242.
Bu görev, o zamanlarda Tahran’daki İngiliz hükümetinin Yüksek
Komiseri olan Percy Cox’a verildi. Cox, Bağdat’a varmadan önce 1 Ekim 1920
tarihinde Basra’ya gitti. Daha sonra El-Akira’ya giderek kral bin Suud ve ElMuhammara Emiri El-Şeyh Hazel ile görüştü. Cox, Basra’nın önde gelenleri ile
görüşüp sonra El-Nasıriyye, El-İmara, El-Kut ve diğer bölgelere gitti. Bu
gezilerin hedefi Iraklılara kendi ülkesinin Irak’taki yeni siyasetini aktarmaktı243.
Cox, 11 Ekim 1920 tarihinde Bağdat’a ulaşıp hükümetinin ona verdiği
görevi uygulamada kararlıydı, bunu da daha önceden Irak’taki geçmişine ve
241
Waleed Mohammed Said Al-Azami, İntifadat Raşid Âli Al-Gaiylani ve Al-Harub Al-lrakiye AlBritaniye 1941, Bagdad, Al-Dar Al- Arabiya li’l-tibaa, 1987, s.13.
242
Fadil Huseyin, Muşkilet Al-Musul, Dirasa fi Al-Diblomasiya Al-lrakiye Al-Engiliziye AlTurkiye ve fi Al-Rayi Al-Âmi, Al-Tabaa Al-Salisa, Bagdad, Matbaat Aşbiliye, 1977, s. 17;18.
243
Barkawi, a.g.e., s. 20;21.
63
Irak hakkındaki uzmanlığına dayanarak yapmak istiyordu. Bu arada devrimci
Iraklıların Fırat’ta yürüttükleri askeri operasyonlar devam ediyordu244.
Cox’un gündemindeki ilk madde Irak’ın dış etkenlerden dolayı
istikrarsızlığıydı. Bunların başında ABD Başkanı Wilson’un milletler ve halklar
için özgürlük istemesi ve bu yönde demeçler vermesi bulunuyordu, ayrıca
İngiliz işgaline karşı diğer muhalif hareketler de bulunmaktaydı245.
Cox, yönetimi oluşturma siyasetine devam etti ancak 21 Ekim 1920
tarihine kadar resmi icraatta bulunmadı. Irak’a karşı savaşan İngiliz
subaylarından bir meclis kurdu, bu meclise adalet bakanı Bonham Carter,
maliye bakanı Ilphin Hawl ve yardımcısı S. H. Sylister, çalışma bakanı Binbaşı
R. V. Buland, İçişleri bakanı John Philiphi ve Bağdat’ta İngiliz Konsolosunun
Orta doğu işleri sekreteri Bayan Garter Bell∗ de katıldılar246.
Cox, geçici hükümet kuruluşu projesini meclis üyelerine sundu. Bu
hükümetin bakanları Arap olup İngiliz danışmanların gözetimi altında
olacaklardı. Ancak İngiliz Yüksek Komiserinin önünde hükümet sorumlu
olacaktı. Cox, sert tartışmadan ve projenin son şeklinden sonra, projesini
Bağdat’ın önde gelen şahsiyeti olan Abdurrahman El-Geylani’ye∗∗ sunacağını
söyledi. Zira El-Geylani’nin Bağdat’ta çok önemli nüfuzu vardı ve aday
gösterilmesi bu sebeple İngilizler için çok uygundu247.
Abdurrahman El-Geylani açısından ise olay daha farklıydı. Onun planı
İngilizleri zora sokmaktı, bu yüzden kendisine önerilen görevi hemen kabul
etmemiş, Percy Cox’un ısrarları üzerine iki hafta sonra hükümet başkanlığı
244
Al- Jaferi, a.g.e., s. 26.
Aynı yer.
∗
1916 İngilizlerin Irak’ın işgalinden sonra İngilizlere katılıp Basra’daki siyasi daireye atandı, daha
sonra Cox ile ilişkilerini ilerletti, ayrıca Irak aşiretleriyle de iyi ve samimi ilişkiler kurdu. Daha önceden
Irak’a birkaç defa gelmişti. Kahire’de Arap Bürosunda çalışıyordu, daha sonra Bağdat’a taşındı ve
Bağdat’ta İngiliz Daire sekreteri olup İngiliz Harp Bakanlığına Irak yönetimi hakkında raporlar hazırladı
ve bu raporları kitapta bastırdı. 1921 tarihinde gerçekleşen ve aracılığıyla Kral Faysal Irak kıralı
seçildiği Kahire konferansına Iraklı heyette yer alarak katıldı. Bağdat ahalisi ona Hatun lakabını
takmıştı, 1926 tarihinde vefat etti ve Bağdat’ta gömüldü). Mohammed Hamdi Al- Jaferi, a.g.e., s. 26.
246
Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s.146.
∗∗
Bağdat ahalisinin önde gelenlerin gözdesinden, 1845 tarihinde doğdu, 1927 Bağdat’ta vefat etti.
Irak’ın ilk başbakanıdır 1921–1927. Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, Al-Cuz Al-Awal,
Beyrut, Merkez Al-Abjediye li’l-tibaa, 1982, s. 70;129.
245
247
Kutlov,a.g.e., s. 156.
64
görevini kabul etmiştir. Bayan Bell, Geylani’nin teklife olumlu yanıt vermesi
veya kabul etmesini “mucize” olarak değerlendirmiştir248.
Cox’un bu çalışması Irak arazisi üzerindeki İngiliz askeri idaresinin sona
ermesinin ve aynı zamanda Cox’un başkanlığı altında sivil bir idare sürecinin
başlangıcıydı. Irak’ın başına bir Arap kral getirmek isteyen Cox, geçici hükümet
kurmak için ilk adımları attı, daha sonra kurucu meclis için seçimler yapmak
istedi. Dolayısıyla İngiliz sivil ve asker dostlarından Irak hükümetinin kuruluşu
için gereken alt yapının düzenlenmesini istedi. 27 Ekim 1920 tarihinde
Abdurrahman El-Nakip başkanlığında ve iki İngiliz danışmanla Geçici Irak
Hükümeti kuruldu. Bu hükümet ilk kabineyi kurdu ve aşağıdaki bakanlardan
oluştu:
1- Talip El-Nakip249 (İçişleri bakanı)
2- Sason Haskil250 (Maliye bakanı)
3- Mustafa El-Alusi (Adliye bakanı)
4- Cafer El-Askeri251 (Savunma bakanı)
5- İzzet El-Kerküki252 (Çalışma ve Ulaştırma bakanı)
6- Mehdi El-Tabtabani (Eğitim bakanı)
7- Abdullatif El-Mendil (Ticaret bakanı)
8- Muhammed Ali Fazıl253 (Evkaf bakanı)
Görüldüğü gibi bakanlıkların dağıtımı sadece sivil ve asker ihtiyacına
göre olmamıştır. Bu dağıtımda Irak’ın ırkî ve dinî farklıklarına önem verilmiştir.
Şöyle ki, bakanlıklara getirilen bu isimler, Irak’ın muhtelif kesimlerinden
(Müslim, gayrimüslim, Şii, Sünni vb.) ve muhtelif aşiretlerine mensup temayüz
etmiş kişilerden seçilmiştir. Böylece Irak bütünlüğünde kabul gören bir kabine
248
Al -Jaferi, a.g.e., s. 27.
Abdurrahman El-Nakip, Bağdat’ın eski ve bilinen itibarlı ailelerinden birine mensuptur. Osmanlı
döneminde siyasi hayatta parti temsilciliği ve başkanlık yapmıştır. Hayri Amin Al-Omari, Hikayat
Siyasiye Min Tarih Al-Irak Al-Hadis, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Afak Arabiya, Tarih Yok, s.42; 66.
250
Sason Haskil, Avusturya’da eğitim görmüştür. Meclis-i mebusan üyesidir.
251
Cafer El-Askeri İstanbul’da eğitim görmüştür. Al-Omari, Hikayat Siyasiye Min Tarih Al-Irak AlHadis, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Afak Arabiya, Tarih Yok s.42; 66.
252
İzzet El-Kerküki; İttihad ve Terakki cemiyetinin taraftarıdır. Arapların Osmanlı devletine karşı
gerçekleştirdikleri ayaklanmayı Osmanlı Halifetine karşı ihanet olarak değerlendirmiştir. Al-Omari,
Hikayat Siyasiye Min Tarih Al-Irak Al-Hadis, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Afak Arabiya, Tarih Yok,
s.42; 66.
253
Nezar Tewfik Sultan Al-Hasso, Al-Siraâ Ala Al-Sullta fi Al-Irak Al-Meleki, Bagdad, 1984, s.19.
249
65
oluşturulmuştur.
Bu
yönetim
mekanizması
tam
istiklalden
sonra
da
uygulanmıştır.
Percy Cox, İngiliz hâkimlerinin diğer sömürgelerde uyguladıkları
sistemleri Irak’ta da uygulayıp kendi politikalarını gerçekleştirmek için Iraklılar
arasından seçeceği kişilerle bir İstişare Meclisi (Danışma Kurulu) kurmak
istedi. Sekreter Bayan Bell’in yardımıyla oniki kişi seçip bunları devlet bakanı
olarak atadı; bu kişiler, bakanlar kurulunun istişare kurulu konumundaydılar.
Atanan bu devlet bakanları, davet edilmedikleri durumda bakanlar kurulu
toplantılarına katılamazlardı ve resmi görevleri yoktu. Ancak bakanlıklara
sağlanan imkânlara sahiptiler. Bu grupta aşağıdaki şahıslar bulunuyordu:
1- Hamdi El-Baban,
2- Abdulcebbar El-Hayat,
3- Abdulgani Kubbe,
4- Abdulmecit El-Şavi,
5- Fahrettin Cemil,
6- Abdurrahman El-Hayri,
7- Muhammed El-Sayhud,
8- Acil El-Sermet,
9- Ahmet El-Sânii,
10- Salim El-Hayyun
11-Hadi El-Kezviyni
12-Davud El-Yusufani254.
Bakanlar kurulunun ilk toplantısı 2 Kasım 1920 tarihinde El-Nakip’in
evinde gerçekleşti. Bu toplantıya Cox da katılıp milli bir hükümetin
kurulmasından dolayı mutlu olduğunu dile getirdi. Toplantıda çok önemli
konular tartışılmadı, sadece bakanlarla İngiliz müsteşarının aralarındaki
ilişkinin önemi konuşuldu. Konuşulan konular arasında şunlar vardı:
1- Hancem Adasîna sürgüne gönderilen Irak devriminin liderlerinin
ülkeye dönmelerinin sağlanması;
254
Al-Hasani, Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra, s. 250.
66
2- Hicaz ordusu ve Suriye hükümetinde çalışan Irak subaylarının
çağırılması;
3- Irak’ta parlamentoya seçim kanunlarının oluşturulması;
4- Irak ordusunun kurulması255.
Bakanlar Kurulu toplantılarını sürdürmeye devam etti. Bu toplantılarda
İngiliz Yüksek Komiserinin yetkileri kabul edildi. Bu kabulle birlikte, hükümetin
alacağı tüm kararlarda, yasamalarda ve idari atamalarda İngiliz Yüksek
Komiserinin onayı şart koşuldu256.
Böylece bakanlar kurulu, tüm yetkilerinden yoksun kalıyordu. Ayrıca
Cox’a bir bakan ya da bakanlar kurulunun alacağı her kararı, veto etme hakkı
verildi257.
Aynı zamanda Cox adalet bakanlığı müsteşarlığı görevine Bonham
Carter’ı getirdi. St. J.Athkens Genel Kurumlar Müsteşarı, Laynol Smith ise
Eğitim Bakanı müsteşarı, Philiph de İçişleri Bakanlığı müsteşarı, Jolonel Edie
Savunma Bakanı müsteşarı, S. H. Sylister Maliye Bakanı Müsteşarı, Cock
Evkaf Bakanı müsteşarı ve Northon Sağlık Bakanı müsteşarlığına getirildi258.
Bu yapılanmayla tüm kararlar, müsteşarlar tarafından alınacaktı259.
Cox, Iraklılara, idarî yetkiden yoksun görev vermeye önem verdi.
Bakanlar kuruluna ise ülkeyi sakinleştirme, genel af çıkartma, seçim yasasının
çıkarılması, Arap subayların Irak’a geri çağırılması, Irak ordusunun kurulması
ve ülkenin tüm idari yapısının düzenlenmesi görevini verdi260.
Böylece Cox, İngilizlerin Irak’taki yeni siyasetinin ilk uygulamasını, sivil
idarenin şeklî aşamasını değiştirmekle başladı. Sivil idarede İngiliz ve
Hindistanlı memurların yerine İngilizlere hizmet eden Iraklılara görev verdi261.
John Philip ve Cox ikilisinin arasında sıkı ilişki ve temas vardı. Philip,
Irak’taki hükümet idaresini, bakanlıkları, bölge ve kasabaların şemasının
255
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 28.
Stephen Hmsle Lonkerek, Al-lrak Al-Hadis Min Senet 1900–1950, Tercuma: Selim Taha AlTikritî, Al-Cuz Al-Awal, Bagdad, Menşwrat Al-Fecir, 1988, s. 208–209.
257
Kazım Nima, Al-Melik Faysal ve Al-Engiliz ve Al-Estiklal, Al-Tabaa Al-Saniya, Lubnan, Al-Dar
Al-Arabia li’l-mausuaat, 1988, s. 49–50.
258
Lonkerek, a.g.e., s. 209.
259
Nima, a.g.e., s. 50.
260
Aeyrland, Al-lraq Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 224.
261
Al-Hasani, Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra, s. 254.
256
67
müsveddesini çizmişti. Arnold T.Wilson ise bu çalışma için 130 İngiliz idare
subayını hazırladı. Ancak bu adedin sadece 40’ı yerel memurlara müsteşar ve
yardımcı olarak görevlendirildi, diğerlerinin ülkeyi terk etmesi için karar
alındı262.
Aralık 1920 tarihinde İngilizler, Osmanlı dönemindeki idari birimlerin
dağıtımını yeniden yapılandırdılar. Bu yeni düzende, yasama ve yönetim
görevlerini birbirlerinden ayırdılar. Bu yüzden daha fazla siyasi hâkim ve
yargıcın atanmasına gerek duyuldu263.
İngiliz Yüksek Komiseri, siyasi hâkim, adli ve mali sekreterlere verilen
tüm yetkilerin, adliye ve içişleri bakanlarına devredildiğini açıkladı ve Irak’taki
İngiliz idaresinde bulunan subay ve idari birimlerin bundan sonra bakanlıklara
bağlı olacaklarını vurguladı. Böylece tüm polis daireleri, genel idareler, arazi
gelirleri, zirai daireler, cezaevleri, basım ve yayın evleri içişleri bakanlığına
devredildi. Gençlik, polis ve yerel güçler, savunma bakanlığına devredildi264.
Bina ve yollar dairesi, demir yolları ve posta daireleri, sulama ve
kadastro daireleri çalışma ve ulaştırma bakanlığına verildi; ticaret ve gümrük
daireleri ticaret bakanlığına bağlandı; emanet daireleri ise evkaf bakanlığına
verildi265
Irak geçici hükümeti, Irak’ı iller, ilçeler ve kasabalara ayırıp her idari
birim için bir Iraklı memur ve yanında bir İngiliz müsteşar atadı. Aynı zamanda
bazı önemli daireleri kurdular, bu dairelerin başına bir Iraklı genel müdür ve bir
İngiliz müfettiş atadılar266.
İngiliz Yüksek Komiseri bu durum hakkında,
“Hükümetin idari yapısına sivil memurları atandırdık ve ülkenin sivil
idaresindeki yenilemenin verimlerini almaya başladık” şeklinde demeç verdi267.
6 Ocak 1921 tarihinde Irak ordusunun kuruluşuna karar verildi. Ordunun
ilk çekirdeğini kurma görevi General Cafer El-Askeri’ye verildi. Daha sonra
ordunun genel karargâhı kuruldu. Bu karargâha Suriye, Hicaz ve Türkiye’den
262
Al- Jaferi, a.g.e., s. 30.
Lonkerek, a.g.e., s. 210-211.
264
Aeyrland, Al-lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 228.
265
Aeyrland, a.g.e., s. 229.
266
Barkawi, a.g.e., s. 22.
267
Al-Jaferi, a.g.e., s. 32.
263
68
dönen subaylar atandı268. İlk askeri birlik oluşturuldu. Bu birliğe Musa El-Kazım
Birliği adı verildi. Bu birlik için Kazimiyye’deki Han El-Kabuli bölgesinde
karargâh açıldı. Gönüllü asker almak için Bağdat ve diğer illerde asker alma
şubeleri açıldı. Daha sonra diğer birim ve askerî bölümler kuruldu269.
Geçici hükümetin kuruluşu, yönetimin Arap memurlara devredilmesi
anlamına geliyordu. Böylece işgal altında yönetimi yürüten İngiltere yerine,
yönetimde Arapların olduğu ancak geri planda İngiliz isteklerinin yerine
getirildiği yönetim hâkim oluyordu. Bununla birlikte yeni yönetimde bir takım
zaaflar bulunuyordu. Bu zaafların en önemli nedeni, Araplar ile İngiliz
müsteşarların arasındaki güvensizlikti. Ayrıca Iraklı ve İngilizlerin birbirinden
farklı yönetim niyetleri ve Irak’taki siyasi sorunlar da zaafın sebepleri
arasındaydı.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; geçici hükümetin kurulması, tam bağımsızlık
ve özgür devlet kurmak isteyen Iraklıların beklentilerini karşılamaktan uzaktı.
Nitekim geçici hükümetin kurulmasının ardından İngilizlere yönelik karşı
eleştiriler daha arttı.
B) KRALLIK DÖNEMİNİN BAŞLANGICI VE YENİ IRAK DEVLETİNİN
KURULUŞU
(KAHİRE KONFERANSI VE IRAK KRALLIĞI İÇİN FAYSAL
BİN EL HÜSEYİN’İN ADAY GÖSTERİLMESİ)
İngiliz yönetimi, Irak’taki varlığıyla Irak ve İngiliz kamuoyunu karşına
almıştı. Öte yandan Irak’taki varlığını büyük masraflar yaparak güç kullanmak
suretiyle devam ettirebiliyordu ve bütün bunlara rağmen Iraklıların İngiliz
işgaline karşı gerçekleştirdikleri 1920 Irak Büyük Devrimi, İngiltere’yi ciddi
sıkıntılara sokmuştu. Bu şartlar altında Irak’ta bulunmak İngiliz çıkarlarını ve
imajını zedeliyordu. Bu durumda en iyi çözüm İngiliz menfaatlerini siyasi ve
iktisadi anlamda en üst düzeyde koruyacak bir yapı kurmaktı.
İngiltere güdümünde kurulacak hükümet için aranan özelliklerin
başında, ülke vatandaşlarının güvenini kazanmış olmakla birlikte İngiltere’nin
268
Nima, a.g.e., s. 49.
Reja Huseyin Al-Hatab, Te’sis Al-Ceyş Al-lraki ve Tatawur Dawra Al-Siyasi min 1921–1941,
Bagdad, Dar Al-Huriye li’l-tibaa, 1979, s. 25.
269
69
Irak’ın üzerindeki menfaatlerini koruyacak, işbirliği yapacak bir Arap emîrini
tespit etmekti. İngilizler, bu iş için Hicaz kralı Hüseyin bin Ali’nin oğullarından
birini uygun buluyordu270.
Sömürgeler Bakanı olan Winston Churchill 11 Mart 1921 tarihinde
Kahire’de Orta Doğu liderlerinin katıldığı ve Irak’ın sorunlarının tartışıldığı bir
konferans düzenledi. Bu sorunlar, özetle şunlardan ibaretti;
1- Kürt bölgelerinin yönetimi meselesi,
2- Yeni devleti koruyan ve kurulması düşünülen gücün mahiyeti,
3- Irak için aday gösterilen şahısların incelenmesi271.
Öte yandan Irak’ın başına getirilmesi düşünülen adaylar arasında şu
isimler vardı:
1-El-Seyit Abdurrahman El-Nakip,
2- El-Seyit Talip El-Nakip,
3- Abdulhadi Paşa El-Omari,
4- El- Emir Burhane’d-din,
5- Ağa Can,
6- Mohammara emiri El-Şeyh Hazal,
7- İbni Suud,
8- Kral Faysal bin El-Hüseyin ∗
Percy Cox, yerel kamuoyunun yerel bir adaya razı olmayacağına
inanıyordu. Bu yüzden El-Seyit Abdurrahman El-Nakip ve El-Seyit Talip ElNakip’in Irak’ın başına gelmeleri zordu. Ancak İngilizler açısından bakıldığında
Abdurrahman El-Nakip’in özellikleri makuldü fakat ileri yaşta olmasından dolay
uygun görülmedi. El-Seyit Talip El-Nakip ise Mohammara örneğine benzer
Basra’yı kapsayan bir Arap emirliği kurma niyeti bilindiğinden İngilizler
tarafından istemiyordu. Bayan Bell, El Seyit Talip El-Nakip hakkında;
“güvenilmez bir adamdır” demişti. Bütün bu şartlar içinde İngilizler Mekke Şerifi
270
Aeyrland, Al-lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 236–238.
Kazanci, a.g.e., s. 32.
∗
1919 tarihinde Arnold Wilson tarafından gerçekleştirilen referandumun adaylarından birisi Abdulhadi
Paşa El-Omari’dir. Bağdat’ta Osmanlı devletinden kalan memurlar ve Türkmenlerin çoğunlukla
yaşadığı bölgelerdeki insanlar, Osmanlı soyudan gelen El-Emir Burhane’d-din tercih etmişlerdir. AlOmari, a.g.e., s. 66.
271
70
ailesinden Emir Faysal’ı seçtikleri için diğer adaylara da gerek kalmadı272.
Bunun için Irak’ta zemin hazırlamak gayesiyle gerekenleri yaptılar.
Öte yandan Abdurrahman El-Nakip Faysal’ın kral olmasına muhalifti ve
Haşimi ailesine karşı da olumsuz düşünceleri vardı; o bu hususta şu sözleri
söylemişti: “Ben ülkenin tekrar Türklere verilmesini bin kat daha tercih ederim
yeter ki Irak, Hicaz Şerifine veya çocuklarından birisine verilmesin”. Fakat
Abdurrahman El-Nakip’in bu olumsuz tutumu Percy Cox’un adaylığını geri
çekmesi hususundaki sözleri üzerine uzun sürmemiştir. Öte yandan Cox,
bakanlar kurulundan kral seçimi konusunda Faysal’a yardım etmelerini
istemiştir273.
Bu arada kendisini Irak krallığı için en uygun aday gören ve İngiliz
hükümetini tehdit eden El-Seyit Talip El-Nakip, İngilizlerce Silan Adasına
sürülmüştür. Aynı zamanda Irak’ta cumhuriyete dayalı bir sistem getirtmek
isteyen Ms. John Filip de Irak’tan uzaklaştırılmıştır274.
Cox’un düşünceleri ve onu destekleyen birçok yardımcısı İngiliz
hükümetini diğerlerinden daha fazla etkiliyordu. O da kendi hükümetiyle
görüştükten sonra Emir Faysal’ı aday göstermeye eğilimliydi. Ona bu konuda
Faysal’ın İngiliz Savunma Bakanı Winston Churchill ile antlaşması yardımcı
oldu275.
İngilizler Irak krallığı için en etkili ismi seçmek istiyorlardı. Bunun için en
uygun kişi kral Faysal’dı. Çünkü Faysal, savaş döneminde İngilizler ile
müttefikti. Bu yüzden de Suriye’deki tahtını kaybetmişti. Ayrıca Türklere karşı,
devrim ilan etmişti ve birçok Iraklı ile ilişkide idi. Aynı zamanda Haşimi
ailesinden olduğu için Arapların gözünde itibarlı idi276. Bunların yanı sıra Arap
tarihçileri de onun için başarılı bir siyasetçi ve hâkim olduğunu yazarlar. Onun
en güçlü silahı ise ikna etme kabiliyeti idi277.
272
Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 160.
Reja Huseyin Al-Hatab, Abdul Al-Rahman Al-Nakeib Hayatahu Al-Hassa ve Arauhu AlSiyasiye ve İlakatehu Bimuasireih, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Al-Dar Al-Beyza li’l-tebaa, 1985, s. 22.
274
Barkawi, a.g.e., s. 28.
275
Nima, a.g.e., s. 25.
276
Henry Foster, Neşat Al-lrak Al-Hadis, Terchuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz Al-Sani, Bagdad,
Al-Fecir lil’tibaa, 1989,b, s. 297.
277
Amin Al-Rihani, Kalıb Al-lrak Faysal Al-Awal, Al-Tabaa 4. , Beyrut, Al-Cabel li’l-tibaa, 1988,
s.191.
273
71
Böylece sömürgeler bakanı olarak atanan Churchill’in başkanlığında 12
Mart 1921 tarihinde toplanan Kahire Konferansı’nda Faysal’ın, Irak tahtına
getirilmesi kararı verildi ve Irak ordusunun görevleri belirlendi278.
Irak’taki İngiliz güçleri ve geçici Irak hükümeti, Emir Faysal’ı Irak tahtı
için hazırlamaya ve bunun için gereken işlemleri yapmaya başladılar. Bunun
yanı sıra Suriye ve Irak’tan oluşacak birleşmiş bir hükümet isteyen Iraklı
subaylar da Emir Faysal’ı desteklediler ve bu işte büyük rol oynadılar. Bu
hususta onlar 24 Haziran 1919279 tarihinde Loyd Gerog’a bir mektup yazdılar.
Söz konusu Iraklı subaylardan Cafer El-Askeri ve Nuri El-Sait bunların başında
geliyordu∗. Bunlar, Irak’ı şehir şehir gezip Emir Faysal’ı desteklediklerini
söylüyorlardı; Kral Hüseyin’e de mektuplar yazıp Emir Faysal’ın Irak’a gelmesi
için izin istediler280. Öte yandan basın da Faysal’a destek vermekte idi.
Faysal, Suriye’den Irak’taki durumu takip ediyordu ve Irak’taki kötü
yönetimi eleştiriyordu. 6 Haziran 1920’de Şam’da yapılan Suriye Kongresi’nde
konuşma yapıp Irak’ın bağımsızlığını dile getirdi ve altını çizdi. Faysal’ın ismi
Irak 1920 devrimi ile anılmaya başladı. Bu hususta Rüstem Haydar 4 Şubat
1922 tarihindeki günlüğüne şunları yazmıştır: “Efendimiz (Faysal’ı kastederek)
1920 devriminin büyük önemini bilerek devrim için 40 bin Lira harcadı” 281.
Kahire konferansı’nda Irak’ın sorunları tartışıldı ve İngiliz harcamaları
gelecek yıl için 20 milyar pound’a; müteakip yıllarda düşüşlerin devam
etmesine ve son verilmesine karar verildi. Aynı konferansta İngiliz güçleri
yerine yerel bir ordunun kurulması kararlaştırıldı. %15 oranına kadar düşen
Irak gelirinin gelecek yıl için %22’ye çıkarılmasına; İngiliz güçlerinin de Irak’tan
çıkmasına karar verildi. Kürt bölgelerine gelince; Kürtlerin Irak içinde kalıp
278
Şakir Al-Mukaddam, Tarih Al-Sadaka Beyin Al-Irak ve Turkyie, Bagdad, Matbaat Dar Al-Marifa,
1955, s. 146.
279
Nima, a.g.e., s.40.
∗
Nuri El-Sait 18 Şubat 1921 Tarihinde Bağdat’a vardı, El-Karh semti yanında Hıdır El-Yas
mahallesinde bir evde oturdu. Bağdat’ta gelir gelmez ordu Genelkurmay Başkanı vekâleten oldu.
Böylece de Nuri El-Sait Irak Genel Kurmayının ilk başkanı oldu. Abdul Razzak Al-Nasiri, Nuri AlSaid ve Dawra fi Al-Siyase Al-lrakiye hatta Âam 1932, Al-Tabaa Al-Saniya, Bgdad, Mekteb AlYakza Al-Arabiya li’l-naşir, 1988, s. 93.
280
Al-Nasiri, a.g.e., s. 98.
281
Nejdat Fathi Safwat, Muzekerat Rustam Haydar, Tabaa Al-Ula, Lubnan, Al-Dar Al-Beyza AlArabiya li’l-mausuaat,1988, s. 775.
72
kalmamaları kendi isteklerine bırakılmış ve Irak devrimine katılanlar için af
çıkması uygun bulundu.
Irak tahtına kimin getirileceği konusunda, Cox, çok basit ve olabildiğince
diplomatik bir ifadeyle çözümü dile getirmiştir: “bunu daha kolay bir şekilde
gerçekleştirmek, lâyık ve uygun olmayan kişileri listeden çıkartmakla olur282.
Kahire konferansı bittikten sonra İngiliz Yüksek Komiseri 19 Nisan 1921
tarihinde Bağdat’a döndü ve hemen hemen Kahire konferansında olanları
yayınladı. Daha sonra Irak tahtına aday gösterilen Faysal’ın adaylığının
başarılı olması için gereken adımları attı ve yayınladığı bildiride İngiliz
hükümetinin Faysal’ı desteklediğini; Irak halkının da desteğini temenni ettiğini
bildirdi283.
Bu gelişmeler olurken Irak geçici hükümeti, kralın kim olması hususunda
referandum yaptı. Faysal, oyların %96’sını kazandı. Kerkük livası Faysal
aleyhine oy kullanırken, Erbil ve Musul, azınlıkların haklarını korumak için
garanti istediler. Süleymaniye livası ise referanduma katılmadı284.
11 Temmuz’da da Irak Bakanlar Kurulu, Irak tahtına Faysal’ın∗ kral
olarak atanmasını ve kralın özgür ve bağımsız olmasını şart koyarak
onayladı285.
Krallık ilanının yapılması için tüm gerekenler yapıldı. 22 Ağustos 1921
tarihi ilan günü olarak belirlendi. Belirlenen tarihte de Irak tahtı için Kral
Faysal’ın krallık töreni resmen yapıldı. Bu törene Irak hükümeti ve İngiliz
yetkilileri, Irak’taki grup temsilcileri ve şehir temsilcileri katıldı. Daha sonra Cox,
Kral Faysal’ı Irak tahtının kralı olarak ilan edip İngiliz hükümetinin de onun
krallığını tanıdığını açıkladı. Bir konuşma yapan Kral Faysal ise konuşmasında,
kendisiyle halkı arasında büyük bir bağ olduğunu, Irak’ta hiçbir grup ya da
mezhep arasında fark gözetmediğini ve Irak-İngiliz ittifakını koruyacağını286
282
Barkawi, a.g.e., s. 26.
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 31.
284
Jralde Gori, Salasat Muluk fi Bagadad, Terchuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Tabaa 1., Bağdad,
Dar Al-Musana li’l-tabaa,1983, s. 24.
∗
Emir Faysal 24 Haziran 1921 Tarihinde (Nort Brok) İngiliz gemisiyle Basra’ya vardı. Orada Ahmet
Paşa El-Saiğ’ın misafiri olup aynı ayın yirmi dokuzunda Bağdat’a vardı). Fuad Kazanci, a.g.e., s. 32.
285
Henry Foster, Tekuin Al-lraq Al-Hadis, Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz 5., Bagdad,
Matbaat Al-Şhab, 1938, a, s. 166.
286
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 32.
283
73
vurguladı. Kral konuşmasında: “Yapacağım ilk iş, seçim ve kuruluş meclisinin
toplanmasıdır. Millet de şunun farkına varsın ki, onun meclisi, benim
önerilerimle,
kendi
bağımsızlıklarının,
demokrasinin
ve
anayasanın
temellerinin, siyasi ve sosyal yaşamın temellerinin güvencesi olur. Aynı
zamanda kendimle İngilizler arasındaki antlaşmaları onaylayacaktır; din ve
ibadetler özgürlüğünü, genel ahlakı ve asayişi bozmama şartıyla sağlayacaktır;
adli kanunları koyacaktır, yabancıları koruyacaktır, dine, cinse ve dile yapılan
tüm saldırıları engelleyecektir ve tüm yabancı ülkelerle yapılan ticari işlemleri
sağlayıp düzenleyecektir” dedi.
Tören, Cox’un İngiliz hükümeti adına VI. George’un kutlama mesajı ile
sona erdi287.
Krallık töreninden sonra Abdurrahman, hükümetinin istifasını sundu.
Kral Faysal, 10 Eylül 1921 tarihinde Abdurrahman El-Nakip’e, ikinci kez
hükümet kurma görevini verdi. 12 Eylül 1921 tarihinde oluşturulan hükümette
şu isimler bulunuyordu:
1- Abdurrahman El-Nakip (Başbakan)
2- El-Hac Remzi Beg (İçişleri bakanı)
3- Sason Haskil (Maliye bakanı)
4- Naci El-Suvidi (Adalet bakanı)
5- Cafer El-Askeri (Milli savunma bakanı)
6- İzzet El-Kerkukli (Çalışma ve Ulaştırma bakanı)
7- Abdullatif El-Mendil (Ticaret bakanı)
8- El-Şeyh Abdulkerim El-Cezairi (Eğitim bakanı)
9- Muhammed Ali Fazıl (Evkaf bakanı)
Ancak Eğitim Bakanlığına getirilen El-Şeyh Abdulkerim El-Cezairi bu
görevi dini işlerinden dolayı kabul etmeyince288 Muhammed Ali Hibetuldin
eğitim bakanlığına getirildi. Böylece hükümet kuruldu.
287
Mohammed Muzafar Al-Adhami, Al-Melik Faysal Al-Awal Dirasa ve Vesaik fi Hayathu AlSiyasiye ve Zuruf Mamatehu Al-Gamiza, Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma, 1991, s. 62.
288
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 32-33.
74
İngilizler, 1921 tarihindeki Kahire konferansı’nda Faysal’ı, Irak tahtına
geçirmekle Irak’ta şeklî bir milli hükümet kurmuş ve arka planda Irak’ı
yönetmeye başlamış oluyorlardı. Öte yandan Kral Faysal’la birlikte başbakan
koltuğuna oturan Abdurrahman El-Nakip hükümeti de İngilizlerle uyum
içindeydi.
Böylece İşgal güçleri, ülkeyi bağımsız hükümet adı altında yönetmeye
başladılar, böylece de kendi menfaat ve çıkarlarını en iyi şekilde korudular. Irak
onlar için ham petrol, hurma ve diğer hammaddelerin kaynağıydı ve bu
kaynağı sürekli kullanmak için Irak’ta askeri üsler kurdular.
Faysal’ın Irak tahtına oturması, Irak tarihinde yeni bir çağ anlamına
gelir. Aslında Faysal’ın rolü kolay değildi; çünkü o dönemde İngiliz güçleri ile
Irak’taki milli hareketler arasında arabulucu olmak zorundaydı. İngilizlerle olan
ilişkiyi, Irak halkının isteğine göre sürdürmek ve bağımsızlığı gerçekleştirmek
istiyordu. Bunun yanında kendisini Irak tahtına getiren İngilizleri de
küstürmemeliydi.
C) 1922 IRAK- İNGİLTERE ANTLAŞMASININ IRAK YÖNETİMİNE
ETKİSİ
İngiltere, Şerif Hüseyin oğlu Faysal’ı Irak kralı seçerken aynı zamanda
Irak’ta yeni bir politika uygulamaya başladı. Yeni şartlar çerçevesinde Irakla bir
antlaşma imzalamak istiyordu. Yapılacak bu antlaşmayla İngiliz çıkarları
korunacak ve işgalin masrafları azaltılacaktı. Faysal’ın kral ilan edilmesinden
sadece birkaç gün sonra İngiltere’nin Irak’taki siyasi sorumlusu antlaşmanın ilk
müsveddesini hazırlayıp sundu289.
Bu durum karşısında Kral Faysal, daha önce Londra’da yaptığı
görüşmeleri açıkladı ve İngilizlerin ona krallık için aday olduğu takdirde Irak’taki
Manda yönetiminin kaldırılacağını ve İngiltere’nin yeni Irak yönetimini
destekleyeceğini; ittifak içinde olacaklarını söylediklerini hatırlattı290. Kral ayrıca
289
290
Barkawi, a.g.e., s. 35.
Aeyrland, Al-lrakDirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 262.
75
kendisiyle İngiliz sömürgeler bakanı Mr. Churchill arasındaki olayı anlatarak;
“Mr. Churchill bana Mandanın ve işgalin sonlandırılmasına söz verdi” dedi.
Kral Faysal Temmuz 1921 tarihinde Cox ile görüştü ve mandaya karşı
olduğunu söyleyerek, iki taraf arasında antlaşma talebinde bulundu291.
Irak hükümetine sunulan antlaşmanın müsveddesi 15 maddeden
oluşuyordu ve bir nüshası İngiliz hükümetine sunulmak üzere Londra’ya
gönderilmişti. Bu taslakta yer alan maddeler şunlardır:
Birinci Madde: İngiltere, Kral Faysal’ı Irak kralı olarak tanıdı.
İkinci Madde: Kral Faysal İngiliz danışmanlarının fikirlerine başvur- malı
ve onların onayı olmadan memur tayin etmemeli.
Üçüncü Madde: İngiltere’yi bir temsilci ve bir grup danışman temsil
edecek; İngiltere önemli konulara bakacaktır.
Dördüncü Madde: Ülke için halkın hak ve hukukunu koruyan yasalar
çıkartılmalı.
Beşinci Madde: Irak’ı yurt dışında İngiltere temsil edecektir.
Altıncı Madde: İngiltere, Irak’ı dış tehditlerden korumak ve iç güvenliği
sağlamak için Irak’ta ordusunu bulunduracaktır. Bu ordunun harekâtı için tüm
karayollarını, demir yollarını, limanlarını ve yakıtları kullanacaktır.
Yedinci Madde: Hiçbir şekilde Irak’ın hiçbir parçası, hiçbir yabancı
ülkeye verilmemelidir.
Sekizinci Madde: Kral Faysal yabancıların çıkarlarını korumak için adli
konularda önemli şartları uygulamalıdır.
Dokuzuncu Madde: Kral Faysal Irak ile ilgili tüm antlaşmaların garantisi
için gereken adımları atmalıdır.
Onuncu Madde: Irak’ta misyonerlerin çalışmaları engellenmemeli.
On birinci Madde: Hastalıklara karşı yapılan çalışmalarda yardım
edilmeli.
On ikinci Madde: Tarihi eserler için kanun çıkartılmalı.
291
Al-Rihani, a.g.e., s. 84.
76
On üçüncü Madde: Irak’a genel hizmetlerin taşınması için gereğinin
yapılması.
On dördüncü Madde: İngiltere yüksek temsilcisine danışılmalı.
On beşinci Madde: Antlaşmanın düzeltilmesi için görüşmelerin
yapılması292.
Bu antlaşma müsveddesi Kral Faysal’ın dikkatini çekti. O bu
antlaşmanın, mandanın sonu olacağını düşünüyordu, ancak Kral Faysal kendi
hayallerinin kurbanı olduğunun farkına varmıştı. Bu antlaşma maddeleri, kralın
yetkilerini kısıtlamıştı, oysa O ve Irak halkı İngilizlerden gerçek yetkiyi almak
istiyorlardı ama İngiltere kendi menfaatini korumak için bu yetkileri vermeye
yanaşmıyordu293.
15 Ocak 1922 tarihinde İngiliz hükümeti Irak’taki değişik kesimlerin söz
konusu bu antlaşma maddeleri hakkındaki fikirlerini ve antlaşma yapılması için
alınacak tedbirleri öğrenmek üzere Irak’a subaylarından birisini gönderdi294.
Görünürde Arap ancak özde İngiliz olan geçici hükümet, aslında istifa
etti, ancak yine Abdurrahman El-Nakip başkanlığında bir hükümet kuruldu. Bu
hükümet İngilizlerin niyetine vakıf olur olmaz ülkenin tehlikede olduğunun
farkına varmıştı. Zira ülke 1920 devriminden siyasi açıdan muzaffer çıkmıştı.
Oysa İngilizler Irak’ı tam olarak manda rejiminden kurtarmayı değil, manda
esaslarını bir antlaşmaya dökmek peşindeydiler295.
Bundan anlaşılıyor ki İngiliz hükümeti bu antlaşmadan mandayı başka
şekille yönetmek ve işgal maliyetini daha az masraflı yapmayı çalışıyordu,
hâlbuki Iraklılar bu antlaşmayı ilki özgür ve bağımsız bir ülke olarak olmasını
İngiltere ile imzalayıp mandanın sona ermesini diliyordu296.
Dolayısıyla Irak hükümetinin görevi, ülkeyi yönetmek isteyen İngilizlerle
mandayı sonlandırmak ve tam bağımsızlık isteyen Iraklılar arasında uyum ve
uzlaşma sağlamaktı.
292
Abdul Razzak Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, Al-Tabaa Al-Saniya, Lubnan, Matbaat Alİrfan,1958, s. 8.
293
Nima, a.g.e., s. 94.
294
Al-Hasani, a.g.e, s. 9.
295
Nima, a.g.e., s.102-105.
296
Huseyin, a.g.e., s. 21.
77
Bunun yanı sıra İngiliz Yüksek Komiserinin güçlü konumda olması,
istenilen uzlaşmayı sağlamada, diğer bir problem idi. Çünkü İngiliz Yüksek
Komiseri, saldırgan talimatların hepsini hükümetinden almaktaydı. Ancak
Irak’ta yönetimi sürdüren hükümet yalnızdı, onu sorgulayan bir millet meclisi
yoktu, özgür bir basın yoktu ve onu destekleyen hiçbir maddi güç yoktu. Bu
yüzden
antlaşma
projesi
kararsızlık
içerisinde
ve
yavaş
adımlarla
ilerlemekteydi297.
Eğer her iki tarafın 1922 antlaşması hakkındaki fikirlerine veya bakış
açılarına bakarsak görürüz ki, her iki bakış açısı, karşılıklı fedakârlık
sunulmadan
aşılamacaktır.
yanaşmamaktadır.
Özellikle
Ancak
de
iki
taraf
İngiltere.
da
Çünkü
fedakârlık
o
kendisini
sunmaya
Milletler
Cemiyetinin yetkisine dayanan yasal bir manda yetkisine sahip olduğunu
düşünüyordu298.
Iraklıların antlaşmadan beklentileri ise farklıydı: Antlaşmayı iki devlet
arasında müttefiklik temellerine dayalı bir antlaşma olmasını istiyorlardı. Başka
bir deyişle Iraklılar, bu antlaşmanın iki bağımsız ülke arasında yapılan bir
antlaşma olduğu inancındaydılar. Bu da şu anlama geliyordu: Antlaşma milli
bağımsızlığı temin eden ve tümüyle mandayı reddetmektedir299.
Görüldüğü gibi her iki görüş arasında büyük uçurumlar vardır. Her iki
tarafın bakış açısı aşağıdaki gibidir:
İngiliz hükümetinin birinci Irak antlaşma müzakerelerindeki görüş açısı
aşağıdaki noktalara dayanmaktaydı:
1- Birinci Dünya Savaşında İngiltere müttefik ülkeler yanında yer
almıştır.
2- Iraklıların çoğu I. Dünya Savaşında müttefik güçleri desteklemiştir.
3- İngiltere ve Irak müttefikler ile barış antlaşması imzalamıştır.
4- Her İki ülke Versay antlaşmasından sonra müttefiklerle Milletler
Cemiyetinin kuruluşuna katılmışlardır.
297
Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 9.
Barkawi, a.g.e, s. 37.
299
Mohammed Muzafar Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, Bagdad,
Matbaat Al-Sadun, 1976, s. 198.
298
78
5- İngiltere’nin Milletler Cemiyetine üye olması. Milletler Cemiyeti
antlaşması Türkiye’den ayrılmış ülkelere istişarede ve yardımda bulunmak
yönündedir300.
İngiltere, yukarıdaki gerçeklere dayanarak ve kendisine müttefik güçlerin
temsilcisi olarak Irak’ta müzakereler yapma hakkı tanımaktaydı. İngiltere,
Milletler Cemiyetine Irakla yaptığı müzakerelerin ve antlaşmaların söz konusu
uluslararası, kuruluşça kabul edilir olması taahhütünde bulunmaktaydı.
İngiltere ile Irak arasında yapılan antlaşmada aşağıdakiler yer almaktaydı:
A- Türkiye, Irak’taki tüm haklarını ana müttefik ülkelere bırakmıştır.
B- Müttefikler, Milletler Cemiyeti, 22 maddesinin dördüncü fıkrası
üzerinde ve bu fıkranın uygulaması konusunda mutabakat sağlamıştır. Bu fıkra
aşağıdaki açıklamayı içermektedir:
“Eskiden Osmanlı İmparatorluğuna tabi olan bazı ülkeler ilke olarak
bağımsız ülke konumuna gelmiştir. Bu ülkelerin bağımsızlığı tanınabilir; kendi
kendini yönetilebilecek seviyeye gelinceye kadar diğer ülkelerden yardım
alabilir” 301.
C- Ana Müttefik Devletler Büyük İngiltere Kralını temsilci olarak seçtiler.
D- Kral Faysal ile Kral VI. George’un arasındaki ilişkiler antlaşma
şeklinde düzenlenir ve onaylanmak üzere Milletler Cemiyetine sunulur, bu
yüzden her iki taraf kendilerini temsil edecek Yüksek Komiseri veya vekiller
atadılar302 .
Irak Hükümetinin müzakerelerdeki bakış açısı ise aşağıdaki taleplere
dayanmaktaydı:
1- Müttefikler, Araplara tam bağımsızlık sözünde bulunmuştu, Kral
Hüseyin, Büyük Arap imparatorluğunu kurmak istiyordu (Hüseyin’in
yazışmaları–MacMahon) .
2- Müttefiklerin broşürleri ve sözlerinin yerine getirilmesi beklentisi.
(General Maude ve General Alenby’nin tamimleri).
300
Barkawi, a.g.e., s. 37.
Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 79.
302
Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 12.
301
79
3- İlke olarak Irak, mandayı müzakereler için tanımıştır. Antlaşma her iki
ülke halkı çıkarına yapılmıştır. Antlaşma diğer ülkelerin katılmasına karşıdır.
4- Irak, ittifak ilkesine bağlı kalarak İngiltere ile kendi çıkarlarını ve
halkının isteklerini korumak üzere antlaşmak istiyordu.
Irak hükümetinin İngiliz projesine karşı bakış açısı şöyleydi;
Orta Doğu halkları artık müttefiklerin sözlerine güvenmemektedir.
İngiltere, Orta Doğu halkına vermiş olduğu sözlerinde durmayarak Orta
Doğuda kendi imajını iyice zedelemiştir. İngiltere, Araplara verdiği sözleri
yerine getirirse, az da olsa bölgede zedelenmiş imajını düzeltmiş olur. Çünkü
Araplar çok sıkıntılı savaş döneminde (Birinci Dünya Savaşında) İngilizlere
destek çıkmış, müttefik ülkeler yanında yer almıştır. Arapların fiili bağımsızlığa
kavuşma zamanı gelmiştir. İngiltere bu bağlamda sözlerini yerine getirmelidir.
Irak tarafından öne sürülmüş bulunan esaslara karşı yapılan hükümlerin
uygulanmasını hiç kimse taahhüt veya garanti edemez. Irak tarafı, antlaşmada
yer alan A,B,C, ve D fıkralarını kabul etmekte ancak H fıkrasında yer alan
hükmün şu şekilde
“Yüce Britanya Kralı, kendisini bağımsız olarak
yönetilebilen Irak’ın Kralını tanıdıktan sonra, Irak konusundaki sorumluluklarını
yüce Irak kralına bırakmıştır” düzeltmesini öngörmektedir 303.
Öte taraftan giriş kısmına yeni bir fıkra eklendi. Söz konusu fıkra “Irak,
Britanya’yla müttefiklik temellerine dayalı bir antlaşmanın yapılmasını,
çıkarlarına uygun olacağını öngörmektedir” şeklindeydi. Eklenmiş bulunan bu
fıkranın ve H fıkrasının düzeltilmesinden amaç, daha önceki fıkra hükümlerini
garanti altına almak ve Irak’ı Britanya’yla müttefik ülke konumuna getirmekti.
Bu da antlaşmanın içerdiği manda mantığının ayıplarını kapatmaya ve diğer
maddeler üzerinde mutabakat sağlamaya kefildir 304.
İngiltere Yüksek Komiseri Sir Percy Cox, Irak tarafının bakış açısını
hayretler içinde karşılayarak kendi hükümetine iletmedi. Çünkü bunu iletmek
kendisine tanınan yetki sınırlarını aşmaktaydı.
Cox, antlaşmanın H fıkrasının aşağıdaki gibi kaleme alınmasını istedi:
“Yüce Britanya Kralı Irak’ı tam üç yıl boyunca manda rejimiyle yönetti, bu
303
304
Barkawi, a.g.e., s. 39.
Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 12;13.
80
süreçte İngiliz askeri güçleri Irak’ı işgal etmekteydi, şimdi ise Irak’ın sunacağı
bazı teminatlar karşılığında Irak devletinin bağımsız olarak kendi devlet işlerini
yönetebilecek kapasitede olduğu kanaatindedir”
Major
Yong,
Bağdat’taki
İngiltere
Sömürgeler
Bakanlığının
toplantısından döndükten sonra, antlaşmanın girişinde bulunan fıkralardan
İngiltere yüksek temsilcisinin açıklık getirdiği fıkrayı açıkça kabul etmediğini
söyledi305. Fıkranın güven sağlayacak bir şekilde düzenlenmediği görünce, söz
konusu H fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlendi: “İngiltere Kralı mandayı üç
yıl süresince sürdürdü, o sıralarda onun askeri gücü Irak’ı askeri işgali altında
tutuyordu. Şimdi ise Irak’ın bağımsız bir ülke olup bazı güvenceler vererek
manda veya başka bir tarafın velayeti altına olmadan kendi halkının isteğine
dayanarak kendi kendine hükmedebilir” 306.
Bu istek İngiltere Yüksek Komiserin’e gidince ““mandasız ve başka bir
tarafın velayeti olmadan” ibaresine itiraz ederek “halkın isteğine dayanarak”
ibaresi yeterlidir, “manda ve başka bir tarafın tavsiyesi olmadan” ibaresine ise
gerek yoktur” demiştir. Ancak Irak tarafı antlaşmanın giriş kısmından mandanın
kalktığının ısrarla kaleme alınmasını istedi; bu konu her iki taraf arasında
şiddetli tartışmalar oldu307.
Antlaşma maddeleri hakkındaki müzakereler devam etti. Müzakereler
sürecinde iki tarafın bakış açılarını birbirine yaklaştırmada Major Yong’un rolü
olmuştur308.
Kral Faysal ise kendine İngiltere Yüksek Komiseri tarafından
sunulan antlaşmanın girişine ait tereddütlerinin olduğunu açıklamıştı. Kral
Faysal bu tereddütlerin antlaşmanın bazı madde hükümlerinin düzeltmesi ve
bazı eklentilerin yapılması yoluyla giderilebileceğinin mümkün olduğunun altını
çizmiştir. Kral Faysal bu düzeltme ve eklemelerin antlaşmanın yapılması ve
antlaşmanın uygulanabilirliğinin bir yolu olduğunu ve antlaşma üzerinden
şüphelerin kalkmasına yardımcı olacağının önemi vurgulamıştır. Ayrıca Kral
Faysal söz konusu düzeltmelerin, Araplarla İngilizler arasında bulunan iyi
ilişkileri bozmaya yönelik düşmanca çabaların önünü keseceğini açıklamıştır.
305
Barkawi, a.g.e., s. 40.
Aynı yer.
307
Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 15–16.
308
Barkawi, a.g.e., s. 41.
306
81
Antlaşma giriş bölümünden ve 18 maddeden ibaretti. Antlaşmanın giriş
bölümünde Sevr antlaşmasının (94)∗ ve (132)∗ maddesine işaret edilmiştir.
Aynı bölümde müttefiklerin Britanya’yı Irak üzerinde mandacı devlet olarak
seçtikleri; Faysal’ın Irak Kralı olarak kendi kendini yönetecek kapasitede
olduğu hükme bağlanmıştır.
Kral Faysal’ın yukarıdaki görüş açısından anlaşıldığına göre Irak’ın
menfaati, İngiltere ile ittifak antlaşması imzalamasıdır. Böylece her iki taraf
arasında antlaşma imzalamaya yönelik mutabakat sağlandı. Antlaşma
maddeleri 18 maddeden oluşmaktadır. Kral tarafından sunulan metinde her iki
taraf arasında bulunan farklı bakış açısı antlaşmanın düzenleniş veya kaleme
alınan ifade tarzı boyutunda kalmamış, antlaşmanın özüne ve muhtevasına
sirayet etmiştir. Bu görüş ayrılığı Kral Faysal’ın bağımsız bir ülkenin yetkili Kralı
olmak istediğini açıkça göstermekteydi.
Kral Faysal Aralık 1921 tarihinde İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy
Cox’a bir mektup göndermiş mektupta bir de antlaşma taslağının düzeltilmiş
halini eklemiştir. Ekte Faysal’ın antlaşmanın giriş bölümüne ve maddelere
yönelik düşünceleri yer almıştır.
Giriş bölümünde şu hususlar vardır: “1-Irak kendi kendini yönetme
gücüne sahip olduğu için Kral Faysal Irak yönetimi konusunda İngiltere kralının
taşımış olduğu sorumluluğu devralır. 2- Antlaşma Kral Faysal’ın ülkesinin bu
antlaşmayı imzalamaya muhtaç olduğunu bildiği için yapılmıştır”. Antlaşmanın
maddelerine gelince, bu maddeler bağımsız bir ülke kralının yetkilerini
gösterecek şekilde kaleme alınmıştır. Yani söz konusu maddeler Faysal’ı,
İngilizlerin kendilerine ait bir sömürge üzerinde bazı yetkilerini devralan bir Kral
değil; (Kral Faysal’ı) Irak’ın bağımsız kralı olarak görmektedir, şekilde kaleme
alınmıştır. Aynı zamanda yardımcı memurlar da Faysal’ın talebi üzerine
atanacaktır. İngiliz Yüksek Komiseri de yalnız Britanya kralının temsilcisidir.
∗
Sevr’de Barış antlaşmasının 94. maddesi mucibince antlaşmayı imzalayan taraflar birleşmiş milletlerin
birinci bölümünün 22 maddesine göre Irak’a bir devlet olarak itiraf edilecektir, bu devletin yönetimine
yardım maksadıyla bir manda ülkenin altında olmasına işaret etti.), Barkawi, a.g.e., s. 41;42.
∗
132. madde, 10 Ağustos 1920 Tarihinde Sevr’de Türkiye ile müttefikler arasında imzalanan
antlaşmasının maddesi idi. Bu madde de Türkiye müttefiklere Irak’taki tüm haklarından vazgeçtiğine
dayanarak bir maddedir). Barkawi, aynı yer.
82
Ayrıca
Kral
Faysal’ın
göndermiş
olduğu
antlaşma
taslağında
Britanya’nın, Irak’ın Milletler Cemiyetine üye olarak alınması yönündeki
taahhütlerini içermekte ve Britanya’yı Irak’ın Arap ülkeleriyle ilişkilerini
güçlendirmeye yönelik yardımda bulunması gerektiği konusunda bağımsız
tutmaktadır.
İngiliz Yüksek Komiseri, Kral Faysal’ın antlaşmayla ilgili görüşlerini
inceledikten sonra, bu görüşlerin Britanya’nın antlaşmaya bakış açısıyla
bağdaşmadığını anladı. Bunun için İngiliz Yüksek Komiseri anlayış göstermek
ve görüşler arasındaki çelişkilerin kalkmasına yönelik çabanın gerekli
olduğunun altını çizmiştir. Bunu Kral Faysal’la İngiliz Yüksek Komiseri arasında
yapılan yazışmalardan anlamak mümkündür
309
.
Antlaşmanın tartışmaya veya bakış açısı farklığına yol açan en önemli
noktaları antlaşma maddelerinde yer alan hususlardır. Buna göre kral ülkenin
geleceği ve ihtiyaçları konusunda karar sahibi taraftır. İngilizler ise Irak’ın
geleceği ve ihtiyaçları konusunda kendini yönetecek güce sahip olup
olmadığını kararlaştıracak tarafın belli teminatlar karşılığında kendileri
olduğunu vurguluyorlardı. Kral Faysal da bunu tanımıştı ancak yönetebilecek
gücünün sunulan teminatla gelişeceği üzerinde ısrar ediyordu; ancak velayet
veya manda aracılığıyla değil, halkın istek ve tercihi doğrultusunda.310.
Kral
Faysal,
bu
itirazla
İngiltere’nin
mandasını
sona
erdirmek
peşindeydi, çünkü o ülkesinin kendi kendini yönetip Milletler Cemiyetine üye
olmasını arzu ediyordu.
İhtilaflı bulunan bir başka nokta, antlaşma taslağının birinci maddesinde
zikri geçen İngiliz Yüksek Komiseri mahiyetinde bulunan personel konusuydu.
Kral Faysal söz konusu maddeyi yok saymış ve çizmişti. Kral Faysal‘ın bu
eylemi mali nedenlere dayandırılmaktadır. Üzerinde görüş ayrılığı bulunan
diğer noktalarsa Kral’ın Irak Kanun-ı Esasini Irak Millet Meclisi(Meclisi’lümme)’ne sunması konusunda ısrar etmesi ve Irak’ın dış temsilciliği
konusuydu. Kral Faysal dış temsilcilik konusunu Irak’ın doğal bir hakkı
olduğunu görürken Britanya bunu görmezden gelmekteydi, hatta Irak’ın dış
309
310
Barkawi, a.g.e., s. 42.
a.g.e., s. 43.
83
temsilciliğine işaret eden beşinci maddeyi iptal etmişti. Bunun yanı sıra
Britanya Irak’ın Arap ülkeleriyle ilgili ilişkilerine işaret eden 15. maddeyi de yok
saymıştır. Kral Faysal Britanya’nın 15.maddeyle ilgili tutumuna karşı
çıkmamıştır. Ancak manda ve velayetle ilgili ihtilaflar devam etmiştir. İngiliz
Yüksek Komiseri, Britanya‘nın bağımsız Irak devletiyle müttefiklik esaslarına
dayalı bir antlaşma yapmaya razı olduğu sürece Kral’ın bu gibi konuların ilave
edilmesi konusunda ısrar etmesini abesle işgal olduğunu açıklamıştır311. Buna
rağmen İngiliz Yüksek Komiseri, Krala cevaben ve bir jest olarak “halkın isteği
doğrultusunda” ifadesinin antlaşmaya ilavesinin gerekli olduğunu açıklamıştı.
Yüksek Komiseri bunun ifade edilmesi ile ilgili ihtilafın ortadan kalkması için bir
yol bulunduğunu açıklamıştı312.
Yukarıdaki ihtilaflar belli yollarla çözüme kavuşturulurken, bu defa
antlaşmanın 4. maddesiyle ilgili bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Yüksek Komiseri,
bu maddenin kral’ın 14 Aralık 1922 tarihinde göndermiş olduğunu mektupta
edildiği şekilde yazılmasını reddettiğini açıklamıştır. Bu madde Britanya ile
istişare edilmesi konusuyla ilgiliydi: “Yüce Britanya Kralı, Irakla ilgili harcama
yaptığı sürece, uluslararası ve mali konularda Irak hükümetinin mali ve parasal
siyasetini
taahhüt
eder”.Yüksek
komiser’inin
öne
sürdüğü
itirazlara
bakıldığında, söz konusu zatın daha önce gösteriyor olduğu anlayış ve
kolaylıktan uzaklaştığı görülmüştür. Bu da müzakerelerin uzamasına ve
engellerin ortaya çıkmasına yol açtı. Kral Faysal İngiltere Yüksek Komiseri ile
4. maddeyle ilgili müzakere yapma konusunda istekli olduğunu açıkladı.
Antlaşmanın süresine gelince Kral Faysal bu konuyu kendi başbakanıyla
müzakere ettikten sonra müzakere edebileceğini iletti. 17 Aralık 1921 tarihinde
kral Faysal ve İngiltere Yüksek Komiseri antlaşmanın taslağı üzerinde
müzakereye başladılar. Kral Faysal ikili görüşmeler ışığında İngiltere Yüksek
Komiserine bir antlaşma taslağı sunmuştur. Bu taslağa göre, Kral Faysal’ın
isteğine bağlı olarak “Britanya, Irak’a Yüksek Komiseri aracılığıyla istişare ve
yardımda bulunur, Yüksek Komiserinin mahiyetinde yeterli sayıda yardımcısı
olur. Söz konusu tarihte kral Faysal ve İngiliz Yüksek Komiseri arasında
311
Barkawi, a.g.e., s. 42.
Aynı yer.
312
84
yapılan müzakerelerde antlaşmanın 4. maddesi farklı ifadeler kullanılarak
yeniden “Britanya kralı, Irak’ın mali harcamalarını karşıladığı için, Irak kralı
Irak’ın tüm uluslararası ve mali sorunlarda özellikle de İngiltere kralını
ilgilendiren konularda, Britanya Yüksek Komiserinin görüşüne başvuracağını
(istişare edeceğini) taahhüt eder” yazmıştır313.
Beşinci madde ve uluslararası temsil meselesinde ise, her iki taraf 10.
maddenin şu şekilde yazılmasına karar verdi: “İngiltere kralının Irak konusunda
yaptığı antlaşmaları daha güvenli kılmak maksadıyla, her iki taraf münferit
antlaşmalar
yapabileceklerini
dile
getirip
anlaştılar,
bu
antlaşma
uygulanabilmesi; için de Irak kralı gereken yasaları çıkaracağını taahhüt eder;
anlaşmalar Milletler Cemiyetine sunulur”. 10. madde yanında antlaşmanın 16.
maddesi de tekrardan “Britanya kralı üslenmiş olduğu uluslararası taahhütler
çerçevesinde Irak devletinin komşu Arap ülkeleriyle gümrük ve diğer konularda
ilişki kurulmasına engel olmayacağını veya 15 yıllık süre içerisinde eski
tutumuna dönmeyeceğini taahhüt eder” olarak yazılmıştır314 .
Şubat 1922 tarihinde İngiltere sömürgeler bakanının bakış açısı İngiltere
Yüksek Komiserine iletildi. Bu bakış açısı aşağıdaki notlardan ibaretti
Bir: Britanya hükümeti, manda hakkında konusunda Milletler Cemiyeti
nezdinde belli bir tutumu vardır. Bu tutumundan geri adım atamaz.
İki: Britanya hükümetince Irak, manda yoluyla ancak yabancı
kapitülasyon, yargısal koruma ve vergi muafiyetinden kurtulabilir. Osmanlı
döneminde bile gümrük tarifleri yabancıların kontrolündeydi.
Üç: Britanya hükümetinin Irak ile ilgili görevleri sadece mandanın ortaya
koyduğu görevler değil, kendisine Türk hükümetinden miras kalan görevleri de
kapsar.
Dört: Manda ilişkilerinin tam olarak kesilmesi konusu İngiltere
hükümetinin yetkileri dışındadır.
Beş: Britanya hükümeti Irak’ta, mandaya karşı çok büyük nefret ve tepki
olduğuna dair düşünceye sahiptir, bu yüzden yapabildiği kadar antlaşma
içeriğinde manda sözcüğün geçmemesine özen göstermiştir.
313
Barkawi, a.g.e., s. 44.
Aynı yer.
314
85
Altı: Britanya hükümeti, kayıtsız olarak isteğe bağlı istişare ve yardımda
bulunma görevlerini üstlenmez.
Yedi: Britanya sömürgeler bakanı, Irak’taki tüm istihdam edilmeleri
istenen İngiliz memurlarına yazı göndermeyi taahhüt eder; yazı Kralla Yüksek
Komiserinin ilişkilerini düzenleyen programın açıklamasıyla ilgilidir.
Sekiz:
Britanya
hükümetine
göre,
eğer
antlaşmanın
sonunda
İngiltere’nin Irak’a karşı tutumunu belirleyecek bir metin bulunamazsa Britanya
Milletler Cemiyeti tarafından sert eleştirilere maruz kalır315.
Irak tarafı, İngiltere’nin cevabında Irak’ın amaçlarını gerçekleştirecek bir
şeylerin var olmadığını anlayınca Irak Bakanlar Kurulu aşağıda verilen
hükümleri kararlaştırdı:
A- Irak halkı, tüm ümidini Kral Faysal’a bağlamaktadır, aynı zamanda
İngiltere haklarını göz ardı etmeksizin içişleri ve dışişleri konularında kendi
kendini yönetebileceğine inanmaktadır.
B- İngiltere ve Irak’ın menfaatleri her iki taraf arasında açık ve net bir
antlaşmanın yapılmasını gerektirmektedir. Antlaşma maddelerinin incelenmesi
ve araştırılması, Britanya’yı ilgilendirmekteyse, Irak halkının da antlaşma
maddelerine karşı rızası onu ilgilendirmelidir.
C- Irak başbakanına göre Britanya, kendini Irak halkı önünde müttefik,
Milletler Cemiyetinde ise mandacı olarak göstermektedir. Britanya’nın bu
tutumu reddedilmektedir. Irak, İngiltere’yi hem Iraklılar hem de Milletler
Cemiyeti nezdinde müttefik ülke olarak göstermesini talep etmektedir.
D- Britanya’nın Irak’ın Kanun-ı Esasi ile ilgili tutumunu gösteren,
“Kanun-ı Esasi bu antlaşma metniyle örtüşüyor olmalıdır” ifadesi muğlâktır; Bu
ifade, kanun-ı esasinin bu antlaşmaya tabi olacağı anlamına gelir. Hâlbuki her
bağımsız ülkenin bir kanun-ı esasisi vardır, kanun-ı esasiler, kabul gören temel
ilkelerden oluşmakta ve uzun zaman süresi içerisinde uygulanmaktadır.
Kanun-ı esasiler Millet Meclisi tarafından ve bunun isteği doğrultusunda
oluşmakta ve gerektiği durumlarda tadil edilmesi mümkündür. Kural olarak
315
Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 14;15.
86
Kanun-ı Esasiler tüm yasalardan ve antlaşmalardan üstündür; bu antlaşma da
öyle olmalı bunun tersi doğru değildir316.
Daha sonra Irak tarafı müzakerecisi aşağıdaki önerileri sundu:
1- Irak’ın fiili bağımsızlığa kavuşabilmesi için antlaşmanın içerdiği
taahhütlerin başarılı olarak yerine getirilmesi ve Britanya’nın çıkarlarının
korunması şarttır; bu durumda egemenlik Irak’a devredilecektir.
2- Doğuda meydana gelen fikir devrimi, bu antlaşmanın serbest ve açık
olmasını zorunlu kılmaktadır.
3- İngiltere kralının Irak kralına gönderdiği kutlama mesajı, dost ülkeler
arasında yapılan müttefiklik antlaşmasına dayalı olan Irak ile Britanya ilişkilerini
dile getirmiştir.
4- Irak’ın İngiltere’ye bağlılığı, sevgi ve saygı temeli üzerine kurulu
olmalı; zorla dayandırılmamalıdır. Çünkü Irak halkı manda sözcüğünden ve
şartlarından nefret duymaktadır. Irak halkı mandacı ülkelerinin manda rejimini
nasıl istismar ettiğine tanık olmuştur.
5- Irak tarafı, en azından bu düzeltmelerin yapılması gerektiği
düşüncesindedir; bu aynı zamanda Britanya ile dostluk ilişkilerinin korunması
uğruna en büyük fedakârlık olduğunu vurgulamaktadır.
6- İngiltere Irak’a olan sözleri yerine getirirse, Fransa’yı Suriye’de bu
tutumu izlemeye mecbur edecektir. Cemiyet–i Akvam Fransa’nın Suriye’de
yapmış olduğu kötü eylemlere müdahil olmamış seyrice kalmıştır, bu yüzden
Britanya’nın da Irak’ta yapacağı iyi veya olumlu eylemlere de müdahil
olmayacaktır317.
Britanya, müzakereci Irak tarafının görüşünü benimsememiş, bu yüzden
müzakereler bir süre duraklamıştır. Bu süre içerisinde İngiliz sömürgeler
bakanı yeni bir muhtıra göndererek hükümetin tutumunu açıklamıştır:
1- Britanya hükümeti Irakla eşitlik esaslarına dayalı bir antlaşma
yapmayı arzu etmektedir.
316
317
Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 15.
Aynı yer.
87
2- İngiltere hükümeti, antlaşmadaki manda sözcüğünü göz ardı etmiştir,
ancak uluslararası zorunluluklar dolayısıyla manda iptal edilemez. Mandayı
iptal etmek, Irak’ı işgal edilmiş düşman toprakları konumuna getirir.
3- İngiltere, Türkiye ile sulh antlaşması yaptıktan sonra Irakla bir
antlaşma yapmak düşüncesindedir. O zaman bu antlaşma genel (normal) bir
tarzda olur, her ülke aynısını yapmayı ister.
4- Irak’ın siyasi haklarının Milletler Cemiyeti tarafından garanti edilmiş
olması Irak’ın çıkarınadır.
5- İngiltere, Irak’ta mandaya karşı bir nefretin söz konusu olduğunun
farkındadır, dolayısıyla antlaşmada “manda” kelimesine yer verilmeyecektir.
6- Eğer İngiltere, Irak kralının ve bakanlarının antlaşma ve manda ile
ilgili tutumlarında bir değişik görmezse Britanya hükümetinin planları
müzakerelerden geri çekilmek yönündedir. Yani kesinlikle antlaşmayı yapmak
düşüncesinden vazgeçer ve Irak’ı Cemiyet-i Akvam tarafından Britanya’ya
tanınan manda paketine göre yönetilecektir.
7- İngiltere ayrıca Irak’tan derhal çekilme durumunu da göz önünde
bulundurmaktadır.
O dönemde Irak’ın siyasi durumu belirsizlik dolu olmasına rağmen Irak
Kralı ve bakanları, Irak halkının sert tepkilerinin etkisiyle kesin bir şekilde
mandanın reddi konusunda geri adım atmadı318.
Daha sonra Irak hükümeti, müzakerelerin durdurulmasının, Irak ile
İngiltere arasındaki ilişkileri belirsizliğe iteceğini ve bununla hiçbir sonuca
varılmayacağını anlayınca müzakerelerle ilgili tutumunu açıklamaya karar
verdi. Daha sonra Kral ve hükümeti, bu açıklama tutumundan geri adım attı.
Bununla ilgili görüş; “Irak’ın mandayı iptal konusundaki ısrarı Britanya’nın
Irak’tan geri çekilmesi gerektiği anlamına gelmez; antlaşmalar bir araçtan
başka bir şey değildir. “Müzakereler, temel ilkeler arkasındaki niyetler üzerinde
mutabakat sağlanan konuların hilafına bir şeyler içermiyorsa, ilkenin terki
mümkün olmaz” şeklinde oldu319.
318
319
Barkawi, a.g.e., s.50;52.
Al-Adhami, Al-Melik Faysal Al-Awal Dirasa ve Vesaik…, s. 70.
88
Buna istinaden Hadad Paşa320 bir yazı ile şunları açıkladı:
1- Irak hükümeti, Irak-İngiltere ve Irak-tüm diğer ülkeler arasındaki
ilişkileri müttefik mahiyetinde tanımaktadır. Antlaşma da Irak’ın milli egemenliği
ve bağımsızlığına işaret etmektedir.
2- Irak hükümetine bakış açısına göre antlaşmanın imzalanması
mandanın sona ermesi demektedir.
3- Irak hükümeti, antlaşmanın faydalarına rağmen, kendisine, manda
iddiasında bulunan ülkelere karşı dayanılacak bir belge verilmezse söz konusu
antlaşmayı imzalamaz.
Bu açıklama, İngiltere ile Irak hükümeti arasındaki antlaşmazlığı iyice
gidermiş oldu ve antlaşma maddeleri üzerinde uzlaşmayı kolaylaştırdı. Ancak
yukarıda Haddad Paşa tarafından sunulan yazının 3.maddesi gündeme
getirilmiştir. İngiltere hükümeti bu hususa şiddetle itiraz etmiş; Irak hükümeti
ise bu konuda şöyle bir açıklama getirmiştir: “Hükümet bu antlaşma hakkındaki
fikirlerini açıklayıp manda konusuna açıklık getirmelidir. Çünkü Irak halkı
mandayı sona erdirme konusunda hükümetinden beklediği tutumu görmezse
hükümetin tutumunu protesto eder ve buna karşı güveni sarsılır. Hükümetin
mandanın sona ermesine yönelik bir tutum sergilemesi, ülkede yayılan
olumsuz propagandalara güç kazandıracaktır”321.
Kral Faysal, 27 Şubat tarihinde antlaşmanın son metni hakkında basit
notlar verdi, bu notlardaki birinci madde şu şekilde idi: (İngiltere Yüksek
Komiserinin antlaşma hakkında sunacağı fikirler Irak’ın milli egemenliğini
zedelememelidir.
Üçüncü maddede ise Kanun-ı Esasinin yerini sağlamakla alakalıdır. Irak
kralı temel yasanın çıkarılmasına onay verip bu kanun Irak meclisine
sunulmalıdır. (9–11–12) maddelere aykırı olmaması gereken bu maddeyi de
uygulaması için taahhütte bulunmalı ve tüm Irak halkının da haklarını
korumalıdır.
320
Hadad Paşa, Kral Faysal’ın düşüncelerini iyice aktarmak için kralın Londra temsilcisi görevine
getirilmiştir. Barkawi, a.g.e., s. 50;52.
321
Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 17.
89
Dördüncü maddede ise Kral Faysal İngiltere Yüksek Komiserine danışır,
bu da Irak’ın siyasi ve mali meselelerde daha sağlam adım atacağının
göstergesi olacaktı. Çünkü Irak hükümeti bu işle İngiltere hükümetine karşı
sorumluluğu olacaktı.
Beşinci madde ise; Irak kralı Londra’da ve diğer ülke başkentlerinde
temsilcilik açma hakkına sahiptir; temsilciliğin bulunmadığı ülkelerde temsilcilik
ve Irak’ın menfaatlerini gözetme Britanya hükümeti tarafından sağlanacaktır.
İngiltere kralının onayından sonra Irak kralı yurt dışında temsilci atamalarını
gerçekleştirir.
Kral Faysal, antlaşmanın geçerlilik süresinin 20 yıl olmasını kabul etti,
buna da 17. maddede yer verildi. Aynı zamanda her iki taraf (15–17)
maddelerin değiştirilmesini veya düzeltmesini ihtiyaçlara göre yapabileceklerini
açıkladılar ve bu düzeltmelerin Milletler Cemiyeti’ne iletilmesi hakkında da
anlaştılar322.
Bu sırada Irak’taki durumlar biraz daha karıştı, Kral Faysal’ın durumu da
sarsıldı. Çünkü Mr. Churchill İngiltere parlamentosunda 23 Şubat tarihinde
verdiği demeçte, ne Kral Faysal’ın ne de Irak hükümetinin, İngiltere Yüksek
Komiserine Irak halkının mandayı kabul etmedikleri hususunda hiçbir açıklama
yapmadıklarını söyledi323.
Bu demeçten sonra, Irak halkı, İngiltere mandasını kabul etmediklerini
göstermek maksadıyla muhalefet gücünü toplayarak büyük eylemler yapmaya
karar verdiler. Ayrıca kral ile görüşmek için altı kişilik bir heyet teşkil ettiler, yanı
sıra Miletler Cemiyetine ve bazı Avrupa parlamentolarına yazı yazıp
göndererek
Churchill
düşüncelerini ilettiler
324
demecinin
ve
manda
hakkındaki
Irak
halkının
.
Daha sonra İngiliz hükümeti Irak’taki gazetelere baskı yaparak halkçı
muhalefeti kirletmek istedi, ayrıca basın yolu ile Churchill’in demecini
değiştirmek istedi. Tüm bunlar yapılırken Irak hükümeti hiçbir adım atamadı,
sadece mandanın sonlanmasını istedi, ancak aynı zamanda hükümet ülkedeki
322
Barkawi, a.g.e., s. 56;57.
Al-Jaferi, a.g.e., s. 37.
324
Aynı yer.
323
90
asayişi demir elle kontrol altına aldı. Kral Faysal da İngiltere’nin fikrinin
sertleşmesinden
korkarak
Churchill’in
demecini
yalanlamadı.
Ayrıca
İngiltere’nin sömürgeler bakanı, Mart 1922 tarihinde Irak’tan çekileceklerini ilan
edip tehdit savunmaya başladılar. Dolayısıyla Kral Faysal muhalefete karşı
geçici olarak çalıştı, çünkü o İngiltere’den daha iyi şartlar elde etmek niyetinde
idi. İşte böylece İngiltere’nin yeni sömürgeler bakanı Kral Faysal’a çok
güvenerek antlaşmayı onaylamak için çok çaba harcadı325 .
Tüm bunlardan sonra Irak hükümeti bir bildiri yayınlayarak antlaşma ve
manda hakkındaki görüşünü açıkladı. Bu eylem Churchill’in demecinden sonra
tedirginleşen Irak halkını sakinleştirmek için yapılmıştır. Irak hükümetinin söz
konusu bildirisi;
“manda kötü bir yönetim sistemi olduğundan dolaylı
reddedilmektedir. Dolaysıyla Irak hükümeti her zaman ve her mekânda
mandaya itiraf etmeyecek ve bu mandanın kalkmasını isteyecektir. Ancak bu
her halükarda antlaşmayı olumsuz etkilemeyecektir”326.
Irak hükümetinin bu bildirisi, müzakerecilerin karşı karşıya kaldıkları
engelleri kaldırmada önemli rol oynamıştır. Kral Faysal hızlı bir şekilde
anlaşmanın tüm maddeleri üzerinde anlaşmıştır. Bildiri aynı zamanda bakanlar
kurulunun 25 Temmuz 1922 tarihinde antlaşmanın giriş kısmı üzerinde yapıyor
olduğu müzakere ve incelemelerini hızlandırmıştır. Bakanlar kurulu meclisin
onaylaması koşuluyla antlaşmayı kabul etmiştir327.
Ticaret bakanı olan Cafer Çelebeli hariç bakanlar kurulandaki tüm
bakanlar antlaşmayı kabul etmiştir. Cafer Çelebeli’nin dikkat çektiği hususlar
şunlar olmuştur:
1- Antlaşmanın giriş bölümünde mandanın lağvı hakkında açık hüküm
var olmalıdır.
2- Söz konusu bakan, mandanın kalkmasını savunuyor olduğu
gerekçesiyle antlaşmanın 2. maddesine karşı çıkmıştır.
3- Üçüncü maddeden “bu antlaşma maddeleri mucibince olmalıdır”
kısmı çıkarılmalıdır.
325
Al-Jaferi, a.g.e., s. 37.
Aynı yer.
327
Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 17;18.
326
91
4- Beşinci maddeyle ilgili olarak; “Antlaşmada yurt dışında temsille ilgili
konulan tahdit mandanın bir tezahürüdür”.
5- Dokuzuncu maddeye de aynı şekilde şu itirazı olmuştur; “Antlaşmada
yurt dışı temsilciliği konusunda zikr olunan tahdid mandanın bir görüntüsüdür”.
6- Onuncu madde ilgili, ”bu madde antlaşmada söz edilen taahhütlerin
kabulü ile bağdaşmamakta, bu yüzden antlaşmada ve bu madde de zikr
olunan taahhütleri kabul edemem” şeklinde itirazda bulunmuştur.
7- Antlaşma maddelerinin sadece 18. maddesini kabul etmiştir328.
Olanlara rağmen bakanlar kurulu 25 Haziran 1922 tarihinde antlaşmayı
kabul etmiştir. Ancak kurucu meclisin onayını şart koşmuştur. İngiltere
hükümeti de Irak’taki komiserine antlaşmanın imzalaması konusunda yetki
vermiştir329.
30 Eylül tarihinde yani antlaşmanın yayınlandığı gün İngiltere hükümeti,
antlaşma ve manda hakkında açıklayıcı bir bildiri yayınlamasını önermiştir.
Abdürrahman El-Nakip’in başkanlığı yaptığı üçüncü hükümet kabinesi de
öneriyi kabul etmiştir. Aynı zamanda Kral Faysal’ın da bu hususta kendi
imzasıyla bir bildiri yayınlamasını kararlaşmıştır. Bu bildiri de antlaşmanın
yayınladığı gün yayınlanacaktı. Böylece de İngiltere ve Irak’ın bildirileri
hükümet tarafından yayınlanması planlanan bildirinin yerine geçmiştir. İşte
böylece Iraklı müzakereci mandanın kaldırılması konusunda talep hakkına
sahip olmuş ve antlaşma 10 Ekim 1922 tarihinde imzalanmıştır. 13 Kasım
1922
tarihinde
antlaşmanın
Londra’da
ve
Irak’ta
yayınlanması
kararlaştırılmıştır330.
Daha sonra İngiltere, kral Faysal ve kralın hükümeti yolu ile kurucu
meclisin oluşturulması için Irak’ta zemin hazırlama çalışmalarına başlamıştır;
kurucu meclis üyeliğine antlaşmayı kabul edecek temsilcilerin seçilmesini
planlamaktaydı. Britanya Irak halkının eğiliminin seçimin Irak hükümetinin
kontrolü dışında gerçekleşmesi yönünde olduğunu görünce Iraklıların kafasını
karıştırmak uğruna özel yöntemlere başvurmuştur. Kurucu Meclisin ilk görevi
328
Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 104.
Aynı yer.
330
Barkawi, a.g.e., s. 61.
329
92
antlaşmayı onaylamaktı, bu yüzden Irak halkı seçimlerin Irak hükümeti kontrolü
dışında gerçekleşmesi için çabalamaktaydı ki kurucu meclisin üyeliğine daha
idealist ve milliyetçi şahsiyetler seçebilsin. Britanya, Musul meselesini Irakla
Türkiye arasında bir sorun olarak ortaya atarak, bunu Irak halkı üzerine baskı
aracı olarak kullanmıştır; amaç antlaşmayı kabullendirmektir331.
Irak halkı, müzakereler sürecinde mandanın başka bir şekilde olsa
işleneceğinin ve hükme bağlanacağının farkına varmıştır. Bu yüzden bu projeyi
reddetmek ve karşı koymak uğruna her türlü yol ve yönteme başvurmuştur.
1922 antlaşması, manda rejiminin sona erdirmesi ve Irak’ın bağımsızlığı
uğruna çabalayan Irak halkının tüm kesimleri tarafından şiddetle reddetmiştir.
Çünkü Irak halkı mandayı kabul etmemek konusunda kararlı idi ve mandayı
lağv etmeyen tüm antlaşmaları da kabul etmemekteydi. İngiltere de kendi
fikrinden
geri
adım
atmamakta,
gizli
şekilde
olsa
antlaşmayla
ilgili
müzakerelerini sürdürmekteydi332.
Basın da antlaşmaya karşı kampanya yürütmekte ve bu antlaşmayı
İngilizlerin elinde çok güçlü bir kayıt olduğunu savunmaktaydı. 4 Ağustos 1922
tarihinde Kral Faysal Orta Fırat liderlerinden bir mektup aldı. Liderler bu
mektupta mandanın lağvedilmesini ve İngiltere’nin de bu lağvı kabul etmesini
öngörmekteydiler. Aynı zamanda halkın ümitlerini yeşertmeyen bir antlaşmayı
imzalayan her hangi bir hükümeti düşüreceklerini açıklamakta ve Irak hükümeti
üzerinden her türlü yabancı otoritesi ve baskısının kalmasını ve basın
özgürlüğünü istemekteydiler333.
Orta Fırat’ta bulunan dini lider ve aşiret başkanlarının muhalefeti
zikrettiğimiz şekilde yüz tutmaktaydı.
Siyasi muhalefete gelince Ağustos 1922 tarihinde Bağdat’ta iki siyasi
parti (Irak Milli Partisi ve Irak Kalkınma ( Al-Nehza Partisi) kurulmuştur. Her iki
parti de mandayı tanımadıklarını ve kabul etmediklerini açıklamışlardır. 23
Ağustos’ta ulusalcılar antlaşmaya karşı büyük gösteri yürüyüşü düzenlemiş ve
çalışma makamına gitmekte olan İngiliz Yüksek Komiseri konvoyunu
331
Barkawi, a.g.e., s. 62.
a.g.e., s. 62;63.
333
Al -Hassany, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 64.
332
93
engellemişlerdir334 .
Kral Faysal gizli bir şekilde muhalefeti kışkırtarak, İngiltere’nin biraz
daha geri adım atmasını planlamaktaydı. Çünkü ülkenin menfaatleri bu
doğrultudaydı. Oysa Irak hükümeti, Kralın söz konusu politikasını değiştirmek
çaba harcamışsa da kral, politikasını değiştirmeyince bakanların birçoğu
hükümetten istifa etti. Ulusalcılar, kralın bakanlarının istifa dilekçelerini kabul
etmesini,
antlaşmayı
değerlendirmekteydi
335
yapanlara
karşı
güçlü
bir
darbe
olarak
.
23 Ağustos 1922 tarihinde Kral Faysal’ın krallık yıl dönümü olduğundan,
Percy Cox, krallık sarayına giderek kralı tebrik etmek istemiştir. Cox içeri girdiği
sıralarda (kahrolsun Manda) sloganları yükselmeye başlayınca Cox bu olay
üzerine, Kraldan resmi özür dilemesini istemiştir, çünkü bunu hakaret olarak
nitelendirmiş, Kral da ona bir özür mektubu göndermiştir336.
İlginç olaylardan biri de Kral Faysal, kral olmasının ilk yıl dönümünde
hastalanmış ve bağırsak ameliyatı yaptırmıştır. İngiltere Yüksek Komiseri de
bu fırsatı değerlendirip milli hareketleri yok etmeyi arzu etmiştir. Kral ameliyat
odasına girmeden Cox ona Iraklı liderlerin sürgüne gönderme kararını
imzalamasını istemiş, ancak kral ona “birkaç dakika sonra doktorların elinde
olacağım, belki de komadan çikamam ve geri dönemem! Dünyada en son
yaptığım bu mu olsun istiyorsun, Sayın Precy Cox “
yanıt vermiş ve “bu
insanları kendi ülkelerinden gönderrmemi mi istiyorsun, bu imkânsızdır” diye
eklemiştir337.
25 Ağustos gününde ise İngiltere Yüksek Komiseri, kralın hastalığı
nedeniyle
tüm
yetkileri
eline
almıştır.
Eyleme
katılanlara
karşı
güç
kullanılmasını emretmiştir. Eylemin yapılmasını teşvik edenleri de yurtdışına
sürgün etmiştir. Aynı zamanda Cafer Abutimmen başkanlığındaki Irak Milli ve
Emin El-Carcafi başkanlığındaki Irak Kalkınma Partilerine karşı kapatma emri
çıkarmıştır. Cox, ayrıca Cafer Abutimmen’i, Hamdi Baçeci, Muhammed Mehdi
El-Basir, Deyala’daki El-İnze aşiretinin lideri Recep El-Hayzaran ve Sami
334
Jamil, a.g.e., s. 78.
Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, s. 226.
336
Foster, Tekuin Al-lraq Al-Hadis, s. 196.
337
Al-Rihani, a.g.e., s. 79.
335
94
Honde’yi Hencam adasına sürgün etmiştir338.
Cox, ayrıca, El-Mufit ve El-Rafidan gazetelerinin yayınlanmasını
yasaklamıştır. Muhammed El-Sadır ve Muhammed El-Halsi’den Irak’ı terk edip
İran’a gitmelerini istemiş, Asayiş sorunu olan ve Bağdat’taki milliyetçileri
destekleyen bölgelerde hava saldırısı emri vermiştir. Uçaklar El-Mehnavi’deki
El-Fetle aşiretini, Afak’ta El-Akra aşiretini Şatra’da Hafaca aşireti ve Deyala’da
El-İzze aşiretini bombalamıştır. Cox, ayrıca Milliyetçileri destekleyen bazı
yöneticileri de görevden almış ve çok sert yasalar koymuştur339.
Cox’un bu icraatları Bağdat ve Irak’ın diğer bölgelerindeki milliyetçilere
yönelik bir uyarı şeklindeydi. Bu eylemler İngiltere Yüksek Komiserinin Irak’ta
milli hükümetin kurulmasından sonra ilk şiddetli tedbirdi. Oysaki İngiltere ve
Cox, Irak’ta milli bir hükümetin kurulmasının ardından Irak’ta demokratik ve
anayasal bir çağın başlamasına söz vermişlerdi. Cox’un bu şiddetli eylemler
başvurması, Britanya’nın sadece kendi çıkarlarını korumak peşinde olduğunu
göstermiştir. Cox Kral kendisi tarafından gerçekleştirilen eylemler konusunda
uyarmıştır. Cox’un uyarısı Kral’ın, kendisi tarafından gerçekleştirilir eylemlerin
onaylanmasını ve Kral’dan kendisine istişare etmesi konusunda taahhüt
etmesini istemiş, Kral kerhen bunları kabul etmiştir340.
Kral’ın tüm bu olaylara boyun eğmesinin nedeni kendisinin de İngilizlerin
güdümünde ve kontrolünde olmasıdır.
Irak halkının 1922 antlaşmasına karşı çıkması ve direnmesi Britanya’nın
Irak’ta mali yükümlüklerinin artmasına neden olmuş, bu da vergi yoluyla bu
yükümlülüğü omuzları İngiliz halkının zor duruma sokmuştur. Irak oyaları
böylece İngiltere’de genel seçim kampanyalarına yansımıştır. İngiltere’nin
Irakla ilgili maddi yükümlüklerinin düşürülmesi konusu 23 Kasım 1922 tarihinde
Loyd George hükümetinin istifa etmesi akabinde yapılan seçimlerde de yarışan
partiler tarafından bir seçim propagandası olarak kullanmıştır. Aralık ayında
hükümeti devralan tutucu Yonarlo hükümeti, bir kısmı İngiliz halkına yüklenen
İngiliz yönetiminin Irak giderlerinden dolayı İngiltere’nin Irak’tan geri çekilmesini
338
Mohammed Huseyin Al-Zubaidi, Al-Siyasiyun Al-Irakiyun Al-Manfiyun ila Cezirat Hencam
1922, Bagdad, Menşwrat Wezarat Al-Sakafa ve Al-İlam, 1985, s. 14.
339
Jamil, a.g.e., s. 79.
340
Nima, a.g.e., s.123.
95
isteyen ve bu yönde baskı yapan parlamento ve basın kampanyaları sonucu,
Irak’taki duruma araştırmak üzere bir hükme komisyonu oluşturma zorunda
kalmıştır341. Yapılan araştırma ve inceleme sonuca İngilizlerin Irak’ta zor
durumda oldukları ve Irak halkının yabancı egemenliğinden nefret ettiği
saptanmış ve bunlar Britanya hükümetine iletilmiştir. Bunun arkasından
İngiltere’nin Irak Yüksek Komiseri Sir Percy Cox görüşünü almak üzere
Britanya’ya çağrılmıştır. Bunun üzerine 19 Ocak’ta Cox İngiltere’ye gitmiş 23
Mart’ta tekrar Irak’a geri geldiğinde yukarıda geçen hükümet komisyonu
toplantısı sonucu kararlaştırılan protokol taslağını getirmiştir342. 30 Nisan 1923
tarihinde dönemin başbakanı olan Abdulmuhsin El-Sadun’la yapılan kısa
görüşmeden sonra söz konusu protokol, Irak hükümeti tarafından onaylanmış
ve antlaşmaya eklenmiştir protokolün içerdiği en önemli nokta antlaşmanın
süresi konusunda yapılan değişiklikti; protokolde antlaşma süresi 20 yıldan 4
yıla indirilmiştir. Protokol, 3 Mayıs 1923 tarihinde bakanlar kurulu resmi bildirisi
olarak tüm vatandaşlara duyurulmuştur 343.
Irak–Britanya antlaşması, her iki hükümet arasında çetin tartışmalara
neden olmuş ve uzun süre müzakere edilmiş ve 25 Mart 1924 tarihinde
imzalanmıştır. Böylece Irak-Britanya ittifakını içeren belge (müttefiklik belgesi)
tamamlanmış ve Irak Kurucu Meclisinin onayına hazır şekle getirilmiştir
344
.
Yukarıda zikri geçen ek anlaşmalar dört adettir. Bu anlaşmalarla hem
İngiliz hem Irak yönetimi için çok önemli çıkarların gerçekleştirilmesi
amaçlanmaktaydı. Anlaşmaların ilki antlaşmanın ikinci maddesinde hükme
bağlanmış ve Irak’ta çalışan İngiliz subayları ile “Irak‘ta çalışacak İngiliz
memurların atanmaları konusu, bunların istihdam koşulları ve sayıları ayrı bir
anlaşmayla düzenlenecektir” şeklindeydi. Anlaşma ayrıca Irak’ta istihdam
edilecek İngiliz subayları ile ilgili iki liste içermekteydi; bu listelerin ilki, Irak’ta
danışman, müfettiş ve müdür makamlarında çalışacak İngiliz subayları ile;
İkincisi, rütbesi belirtilmiş olan ve beş dereceye ayrılmış subayların isimleriyle
341
Lutfi Jafer Faraj, Abdul Al-Muhsun Al-Sadun ve Dewra fi Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Muasır,
Al-Tabaa Al-Saniya, Bagdad, Dar Al-Reşid li’l-tibaa, 1980, s. 82.
342
Aynı yer, s. 83.
343
Aynı yer.
344
Foster, Tekuin Al-Irak Al-Hadis, Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz Al-Sadis, Bagdad,
Matbaat Al-Şhab, 1938,b, s. 209.
96
ilgiliydi.
İkinci ek anlaşmaya gelince, bu anlaşma asıl antlaşma metninin 7.
maddesinde hükme bağlanan ve Britanya’nın Irak’ta yapacağı askeri
yardımlarını ihtiva eden konudadır. Söz konusu maddeye göre “Britanya Irak
silahlı kuvvetlerine, zaman zaman üzerinde mutabakata varılan, bu gibi askeri
destek ve yardımda bulunmayı kabul eder.
Üçüncü ek anlaşma ise, asıl antlaşma metninin 9.maddesinde hükme
bağlanmıştır. Yargı meseleleri ile ilgilidir. Buna göre ”Irak kralı, yabancılara
daha önce verilmiş ayrıcalıkların kaldırlacağı, yargılamaların adil bir şekilde
yapılacağı hususunda Britanya kralına taahhüt vermektedir”. Ve bunlar, ayrı bir
anlaşmada yer alacak ve Milletler Cemiyeti’ne tebliğ edilecektir.
Son ve dördüncü anlaşmaysa, antlaşmanın 15. maddesinde hükme
bağlanmış Britanya ile Irak arasındaki maddi ilişkilerle ilgilidir. Bu anlaşmaya
göre “Britanya hükümeti, Irak hükümetiyle yapılacak görüşme sonucunda
üzerinde uzlaşılacak ve toplumun ihtiyaçlarını sağlayacak nitelikteki sosyal
tesisleri, Irak hükümetine devredecekti” ve bunun yanısıra “Britanya hükümeti,
Irak için zaman zaman gerekli mali yardımda bulunacak ve Irak’ın borçlarını
tamamen ödemeye söz veriyordu”.
Anlaşma aynı zamanda Britanya’nın Irak’ta arazi ve taşınmaz mülk
edinmesi, İngiliz askeri kuvvetlerinin ve Irak’taki İngiliz memurlarının gümrük
tarifeleri ve vergilerden muaf tutulması gibi konuları da içeriyordu345.
25 Mart 1924 tarihinde zikri geçen ek veya münferit anlaşmalar
imzalanmıştı ve artık mevcut atmosfer, kurucu meclis seçimlerinin yapılması
için hazırdı.
Britanya-Irak ilişkilerini düzenleyen 1922 antlaşması, manda paketinin
kopyasından başka bir şey değildi. Gerçi Kral Faysal ve Irak hükümetinin,
müttefiklik temellerine dayalı Irak’ın bağımsızlığını ve egemenliğini tanıyan bir
antlaşmanın yapılması konusundaki çaba ve tutumları gayet net ve açıktı,
İngilizlerin de buna karşı olan çaba ve tutumları gayet net ve açıktı. İngilizler
Irak’a girdikten sonra, Cemiyeti-i Akvam tarafından mandacı ülke olarak
345
Foster, Neşat Al-Irak Al-Hadis, a. ,s. 192;193.
97
gösterildi. Ve İngiltere Irak’ı idare etme hakkını kolay bir şekilde kaybetmek
istememesine rağmen 1920 ayaklanması (Tavre’t-el-Işrîn)nın da çok açık bir
şekilde ortaya koyduğu üzere Irak halkının mandaya yönelik mutlak ve şiddetli
tutumu İngilizlerin mandadan geri adım atmasına neden oldu.
1922 Irak–İngiltere antlaşmasını incelemekle şu sonuca varıyoruz; bu
antlaşma Irak’ı açık manda sürecinden antlaşmaya bağlı ilişkiler arkasında
gizlenen kapalı manda sürecine taşımaktan başka bir şey değildir.
Öte yandan, bu antlaşma ne kadar Iraklıları tatmin etmese de;
muğlâklığı ve Irak’a yüklemiş olduğu eklere rağmen, Irak, bu antlaşmayla
bölgede manda rejimine tabi tutulan ve basit bir şekilde de olsa kendini
geliştirebilmiştir; öte yandan Irak, yine bu anlaşma sayesinde bölgede, manda
yönetimini Cemiyet-i Akvam tarafından tanınan, uluslararası ilişkiler kriterlerine
uygun olarak Britanya’yla ilişkilerini düzenleyen bir anlaşma haline getirebilen
ilk ülke olmuştur. Akabinde Mısır da 1936’da Britanya’yla bir antlaşma yapmış
1937 yılında Cemiyet-i Akvam’a üye olmuştur346.
1922 Irak–İngiltere Antlaşması’nın metnini ekler kısmında sunduk.
D) KURUCU MECLİSİN TESİSİ
14 Ekim 1922 tarihinde İngiltere ile Irak arasında yapılan antlaşmanın
yayılmasından bir gün sonra İçişleri bakanlığı, bakanlar kuruluna hitaben
Kurucu Meclisin seçimini yapmak için 15159 sayılı belgeyi göndermiştir.
Bakanlar kurulu, İçişleri bakanlığının seçim talebini oy birliğiyle olumlu görüp
talebi krala sunmuştur. 17 Kasım 1922 tarihinde bakanlar kurulu, Kurucu
Meclisin 4 Mart 1922 tarihindeki geçici sisteminin kanunlarına istinaden Kurucu
Meclisin seçimlerini 24 Kasım 1922 tarihinde yapılması talebini kraliyet
otoritesinin prosedürlerine uyarak krala sunmuştur. 19 Kasım 1922’de Kraliyet
otoritesi, bakanlar kurulunun Kurucu Meclisin seçimlerinin yapılması için
önerdiği tarihi uygun görmüş ve onaylamıştır347.
346
347
İfade ettiğimiz 1922 Irak–İngiltere Antlaşması’nın metnini ekler kısmında sunduk.
Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, s. 250.
98
Bakanlar Kurulunun (geçici Irak hükümet), 16 Aralık 1920’de Kurucu
Meclisin geçici seçiminin onaylamasına rağmen, kraliyet otoritesi bu kararı 4
Mart 1922’de düzenlemiş ve Mayıs 1922’de resmi gazetelerde yayınlanmıştır.
Bu kararın gecikme sebebi, siyasi ve teknik etkenlere bağlanabilir348.
Siyasi etkenlerden maksadımız, Kral Faysal’ın Irak’a gelmesi, oylama
yapılıp krallığa getirilmesi, İngiltere Yüksek Komiserinin isteği üzere Kurucu
Meclisin meselesinin ertelenmesi ve Kahire konferansının kararlarıdır. Bununla
birlikte Yüksek Komiserinin hukuki danışmanı, geçici sistemin kanunlarında,
Sevr antlaşmasında Irak’taki Kürtlere tanınan haklardan söz edilmediğini ileri
sürmüş ve bununla birlikte sistemin teknik açıdan eksikliklerle dolu olduğunu
belirtmiştir. Ayrıca sistemin bentlerinde bazı kararların ihmal sonucunda
uygulanılamayacağı için çıkarılmasının gerektiği uygun görülmüştür349.
Bu sistemin incelenip düzeltilmesi konusu, Emir Faysal’ın Irak Krallığına
getirilmesinden sonra ele alınmıştır. 26 Eylül 1921 tarihinde Bakanlar Kurulu,
sisteme “bu sistemin yasalarını Kurucu Meclisin toplanılmasına kadar sadece
bir kez geçerlidir” şeklinde bir maddenin eklemesini uygun görmüştür. 9 Şubat
1922’de Bakanlar Kurulu, Aşiretlerin temsilcileri, Hıristiyan grupları vb.
konularla ilgili sistemde bazı düzeltmeler yapmıştır. Ancak Sevr antlaşmasında
Kürtlere
tanınan
hakların
korunması
ile
ilgili
herhangi
bir
düzeltme
yapılmamıştır. Üstelik Yüksek Komiserinin isteğine rağmen 27 Şubat, 4 Mart
ve 10 Nisan 1922’de bu konuyu gündeme bile getirilmemiştir. Fakat Bakanlar
Kurulu, 27 Nisan 1922 tarihinde bu konu ile ilgili daha önceden sergilediği
tavırdan vazgeçmiş, Yüksek Komiserinin önergesi üzere Kerkük ve Erbil’deki
aşiretlerin temsilcileri meselesini incelemek ve araştırmak için Maliye ve Adalet
bakanlarından oluşan bir komisyonun kurulmasına karar vermiştir350.
Kurucu Meclisin seçimleri için hazırlanan geçici sistemde reformlarla
ilgili bir giriş ve 72 maddeden oluşan yedi bölüm bulunmaktadır. Girişte Irak’ın
reformunu tanımlayan bir madde ve oniki sancağa bölünmesine dair bilgiler yer
348
Al-Adhami, a.g.e., s. 253.
Aynı yer.
350
Mohammed Muzafar Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih AlSiyasi Lmukadamat ve Munakaşat Awal Muesese Teşriya fi Al-Irak, Al-Cuz Al-Sani, Al-Tabaa AlSaniya, Bagdad, Matbaat Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma, 1989, s. 11.
349
99
almıştır. Geçici sistemde reform şöyle tanımlanmıştır: “Başka bir devletin
vatandaşı olup olmadığına bakılmadan her Osmanlı, Irak vatandaşı sayılır”351.
Sistemin birinci bölümü seçim merkezleri ve bu merkezlerin birimleri ile
ilgili olup ikinci madde ile beşinci maddeler arasında ele alınarak dört
maddeden oluşmuştur. Buna göre her sancak bir merkez ve her nahiye veya
mahalle bu merkezin bir birimi sayılmıştır. Her sancağın kendi temsilcisini
(milletvekilini) seçmek kaydıyla seçim dairleri üç bölgeye ayrılmıştır, bu
bölgenin ilki Musul, Kerkük ve Süleymaniye sancakları, ikinci bölge Bağdat,
Diyala, Düleym, Kut ve Kerbela sancakları, üçüncü bölge ise Muntefik, İmara
ve Basra sancaklarını içermiştir. Kurucu Meclisin üyeleri 100 üye olarak
belirlenmiştir; bunların yirmisi aşiretlerin temsilcilerine tahsis edilip değişik bir
oranla sanacaklar arasında bölünmüştür. Hille sancağına üç, Diyala, Düleym
ve Basra sancaklarına bir ve diğer sancaklardaki aşiretlere ikişer temsilciye
kontenjan verilmiştir. Bunun yanı sıra Musul, Bağdat, Basra, Kerkük
sancaklarında yaşayan Musevi ve Hıristiyanlara da beşer temsilci kontenjan
ayrılmıştır. Diğer yetmiş milletvekili ise il, ilçe, nahiye ve köylerde yaşayan
halkın seçeceği temsilcilere tahsis edilmiştir352.
Sistemin
ikinci
bölümü
seçim
adaylığı
hakkını
kazanan
erkek
adaylarının esas defterlerinin düzenlemesine ayrılmıştır. Bu bölüm altı
maddede (altıncı ile onbirnci madde) ele alınmıştır. Esas defterlerin düzenleme
işlemi her ilçede belediye başkanları, din adamları ve muhtarlardan oluşturulan
bir heyete verilmiştir. Bu heyet gereken talimatı aldıktan sonra esas defterlerin
düzenlenmesi on gün içerisinde bitirilmek kaydıyla işine başlamıştır353.
Üçüncü bölüm beş madde altında (onuncu maddeden onaltıncı
maddeye kadar) ele alınmıştır. Bu maddelerde, ilçelerde düzenlenen esas
defterlerin denetilmesi için bir denetim heyetinin oluşturulmasına karar
verilmiştir. Bu heyetin denetleme işini oniki günde bitirmesi, esas defterlerin
çoğaltılıp cami, kilise, devlet dairleri ve belediyelerin duvarında yapıştırılması
veya oralarda dağıtılmasının gerektiğini belirlenmiştir. Ancak bazı yerlerde
351
Al-Adhami Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Lmukadamat ve
Munakaşat…, s. 255.
352
a.g.e., s. 12;13.
353
a.g.e.,, s. 16;17.
100
matbaalar olmadığından bu isimler tellalların araçlığıyla halka söylenmesi veya
duyurulması uygun görülmüştür. Bütün bu işlemlerden maksat, adaylar
hakkında düzenlenen esasi defterleri halka duyurmak veya halk tarafından
tespit edilen herhangi bir itiraz veya hata varsa onu inceleyip düzeltmektir.
Bütün bu işler denetim heyetinin görevi olmuştur354.
Dördüncü bölüm sistemin yirmi dört (on yedinci maddeden kırkıncı
maddeye kadar) maddesinde ele alınmıştır. Bu maddelerde seçmenlerin
oranları ve seçme hakkı olmayanların hakkında bilgi verilmiştir. Bununla birlikte
seçim yöntemi ve oylama sonuçlarının nasıl yapılacağından söz edilmiştir355.
Beşinci bölüm dokuz madde altında (kırk birinci maddeden kırk
dokuzuncu maddeye kadar) ele alınmıştır. Bu bölümde, Kurucu Meclise aday
olanın özelliklerine ve nasıl seçileceğine dair bilgilere yer verilmiştir.
Altıncı bölüm altı madde ile (Ellinci maddeden elli beşinci maddeye
kadar) açıklanmaktadır. Bu maddelerde milletvekilinin sancak valisinin yanında
tutanağının onaylatmasından sonra Kurucu Meclisin açılış gününde getirmesini
zorunlu kılınmıştır. Ayrıca başkente yetişir yetişmez seçim divanında
tutanağının kaydetmesi de vurgulanmıştır.
On yedi madden (elli altıncı maddeden yetmiş ikinci maddeye kadar)
oluşan yedinci bölüm ise, belirlenen seçim kurallarını ve sistemi ihlal eden
kişiler hakkında uygulanacak cezalardan söz edilmiştir356.
Geçici Kurucu Meclisin seçim sisteminin düzenlenmesi ve açıklanması
Irak’taki yayın organları tarafından iyi bir şekilde karşılanmıştır. Irak Gazetesi,
açıklanan seçim sisteminin belgesi, uluslararasında Irak’ın egemenliği ve
halkın özgürlük ve bağımsızlık için beslediği umutların gerçekleştirilmesinde
çok önemli bir siyasi belge olduğunu açıklamıştır. Bununla birlikte Irak’taki
gazeteler,
354
seçim
sisteminin
düzenlenmesinde
süren
uzun
zamanın
Al-Adhami Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Lmukadamat ve
Munakaşat…, s. 16;17.
355
Aynı yer.
356
Aynı yer.
101
tekrarlanmaması, siyasi partilerin oluşturulması gibi seçim hazırlıklarının daha
hızlı bir şekilde yapılması ve bir an önce seçimin yapılmasını istemiştir357.
Bazı Irak gazeteleri, mecliste din ayrımına bakarak tahsis edilen
kontenjanlara olumlu bakmayıp ayrımcılığa önemli bir sebep olabileceğini
düşünerek bu konuyu tenkit etmiş ve bununla birlikte bu ayrımcılığı ortadan
kaldırmak için projeye bazı maddelerinin eklenilmesinin gerektiğini dile
getirmişlerdir. Bu konjonktürde destekleyici ile reddedici arasında yaşanılan
tenkitler sırasında kraliyet otoritesi, Kurucu Meclisin seçim tarihini 24 Ekim
1922 olarak belirtmiştir. Bu kararla birlikte bazı önemli kararlar da alınmıştır,
Bunların en önemlileri:
1. Irak Krallığı için bir anayasanın oluşturulması;
2. Millet Meclisinin seçimleri için bir yasanın düzenlenmesi,
3. İngiltere ile Irak arasındaki antlaşmanın araştırılması358.
Kraliyet otoritesinin Kurucu Meclisi ile ilgili aldığı kararın bir gün
ertesinde, İçişleri Bakanı Abdulmuhsin El-Sadun, sancakların yetiklilerine uyarı
yazıları göndermiş; yapılacak olan seçimlere özen göstermelerini, onu
bozabilecek bütün engelleri ortadan kaldırmalarını istemiş ve uyarıda
bulunmuştur. Bu uyarı hükümetin seçimle ilgili olan endişelerini açık bir şekilde
dile getirmiştir. Çünkü bazı taraflar seçimi engellemek için halktan seçimi
boykot etmesini ve katılmamasını istemiştir359.
Sözleşmeye muhalif olan Ulusal hareketleri ve din adamlarının etkisi ile
Irak kamuoyunun genel yönelişi seçimleri boykot etmek olmuştur. Özellikle
kraliyet otoritesinin seçimlerin 19 Ekim 1922 tarihinde yapılacağını açıkladıktan
sonra Irak’ın değişik yerlerinde seçime boykot sesleri iyice yükselmiştir. Necef,
Kerbela, Kazimiyye’deki din adamlarının çıkardığı fetva seçime boykot
yönünde olmuştur360. Bu fetva Kerbela ve Hille’de kabul görmüştür. Bununla
birlikte Necef ve Kerbela’da seçim komisyonları istifa etmiş, Kazimiyye’deki
seçim memurları seçim komisyonlarının kurulmasında başarısız olduklarını ilan
357
Al-Adhami Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Lmukadamat ve
Munakaşat…, s. 255.
358
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 37.
359
Lutfi Jafer Faraj, a.g.e., s. 69.
360
Mohammed Mehdi Kuba, Muzakerati fi Samim Al-Ahdas 1918–1958, Al-Tabaa Al-Ula, Beyrut,
Dar Al-Telia, 1965, s. 26;30.
102
etmiş ve Bağdat’ta kurulmak istenilen Denetim heyeti birçok zorluklarla
karşılaşmıştır. Din adamlarının bu seçime destek olmaları için çok çaba sarf
edilmesine rağmen başarısızlıkla sonuçlanmıştır361.
Bu konjonktürü iyice karıştıran bir başka konu ise Nakibilik bakanlığının
en iyi kişilerinden sayılan İçişleri Bakını Abdulmuhsin El-Sadun’un 6 Kasım
1922 tarihinde istifa etmesi olmuştur. El-Sadun, hükümetin muhalefete karşı
zayıf olduğunu sezmiş ve istifasını vermiştir. Sadun’un bu düşüncesine
istinaden istifası, akabinde yaşanılanlarla kanıtlanmıştır ve 16 Kasım 1922’de
bakanlık istifa etmek zorunda kalmıştır. Nakip her ne kadar istifasının sebebini
sağlık durumunu olarak göstermeye çalışmışsa da asıl sebep muhalefetin
gösterdiği güçlü tavır olmuştur362.
Kurucu Meclisin seçilmesi ve muhalefet akımlarının haddini bildirmesi
için güçlü bir hükümetin iktidarda olması gerekirdi. Bu yüzden Kral ve Dar ülİtimad’ın (İngiliz konsolosluğu )bakış açıları arasında mutabakat sağlandıktan
sonra Abdulmuhsin El-Sadun’dan yeni bir hükümetin kurulması istenmiştir. ElSadun, 20 Kasım 1922’de hükümetini kurmuştur363.
El-Sadun, olağanüstü bir durum yaşanan ülkede, yeni hükümetiyle
göreve başladığında birçok muhalefet grubu, Kurucu Meclis’in seçimlerini
engellemeye çalışmış ve Kürt bölgelerini de ülkeden ayırma ile tehdit etmişti.
Öte yandan Türklerin de Yunanistan ile olan çekişmeleri bittikten sonra Musul’u
alma konusunda daha kararlı davranmaya başlamışlardı ve Türk askerleri
Ravanduz’un kuzey bölgesine girmeye başlamıştı.
Öte yandan İngiltere’nin Irak’taki varlığının devam ettirilmesi, maddi
açıdan çok külfetli geldiğinden İngiltere Umum Meclisinde İngiliz askerlerinin
Irak’tan çekilmesi yolunda sesler yükselmeye başlamıştı364.
Bütün bunlarla birlikte Irak’ta büyük bir mali kriz yaşanmaktaydı. Bu
durumda Başbakan Abdülmuhsin El-Sadun, daha önce içişleri bakanıyken
İngilizlerle işbirliği yapıp muhalefete karşı güçlü bir tavır göstermişken, bu
şartlar altında bu politikasından vazgeçmiş ve Kurucu Meclisin kurulmasının
361
Kuba, a.g.e., s. 26-30.
Faraj, a.g.e., s. 72.
363
a.g.e., s. 72;73.
364
Nima, a.g.e., s.127.
362
103
Irak için çok önemli bir siyasi kazanç olduğunu ve ülkenin halk tabanından ve
kanuni yollardan desteklenen bir projeye ihtiyaç duyduğunu düşünerek bu
fırsatı
kaybetmemeye
gayret
göstermiştir.
Dolayısıyla
El-Sadun
bu
politikasıyla, bağımsızlığı elde etmek için halkın seçtiği milletvekillerinin, itiraz
etme, karşı koyma, halkın sorunları dile getirme hakkına sahiptir, ilkesine
inandığını göstermiştir. Bu ilkeden yola çıkarak El-Sadun bütün engellere
rağmen Kurucu Meclis seçiminin yapılması için taviz vermemiş ve bu yola
devam etmiştir365.
Seçimlere karşı muhalefet hareketlerinin şiddeti arttığında, hükümet
onlara karşı şiddet politikasını uygulamaya karar vermiştir. Hükümet din
adamlarının hükümete karşı olan tavırlarını zayıflatmak için onlara büyük bir
darbe yapma kararı almıştır. Hükümet başkanı ve İçişleri bakanı vekilliği
görevlerini yapan El-Sadun, bu görevi üstlenmiştir. Fetvaları yaymak için
okullarını bir fetva merkezi haline getiren Şeyh Mehdi El-Halisi ailesine karşı
kanunu uygulamış ve Şeyh Mehdi El-Halisi ile Hasan ve Ali isimli oğulları ve
yeğenini tutuklamıştır. El-Sadun, Kralın onayını aldıktan sonra Şeyh Mehdi ElHalisi’yi Irak’tan uzaklaştırmak için Hicaz’a sürgün etmiştir. Bununla birlikte bir
grup din adamı ülkeyi terk ederek İran’a gitmişlerdir366.
El-Sadun, Şeyh Halisi’nin sürgüne göndermesiyle birlikte halktan büyük
bir tepki geleceğini beklemiştir. Bunun üzerine halktan çıkacak tepkilere karşı
hiç yumuşak davranmayacağına ve sert bir şekilde karşılık vereceğine karar
vermiştir. Kazimiyye’de yaşanan büyük gerginliğe rağmen hükümet bu gibi
tepkilerin çıkmasını engellemek için gereken önlemleri aldığından herhangi bir
sorun çıkmamıştır. Necef ve Kerbela’da ise büyük bir tepki görülmemiştir.
Bunun sebebi ise oradaki din adamlarının hükümetin güçlü bir otoriteye sahip
olduğunu fark etmelerinden kaynaklanmıştır367. Kısacası söylemek gerekirse
El-Sadun’un
aşiretlere
karşı
uyguladığı
politika,
aşiretlerin
hükümetin
kontrolünden uzak olmamasına, muhalefete karşı uyguladığı politika ise
365
Faraj, a.g.e., s. 74.
Kuba, a.g.e., s. 26;27.
367
Aynı yer.
366
104
Kurucu Meclis’in seçimi için uygun bir atmosferin hazırlanmasına sebep
olmuştur.
Şubat 1923’de Musul meselesinin çözümü ile ilgili Lozan Konferansının
sonuçsuz bir şekilde kesilmesi sonrasında İngiltere bölgede bir referandumun
yapılması ve meselenin Milletler Cemiyeti kontrolüne aktarılmasını önermiştir.
Bu sırada Türk askerinin Kuzey Irak’a harekât düzenlemesi, Iraklıların tepkisini
çekmiştir368. El-Sadun ise bu durumu bir fırsat olarak değerlendirmiş ve
muhalefeti yok etmek için Musul meselesi ve Kurucu Meclisin seçimlerini
birbirine bağlamıştır. Dolayısıyla hükümet tarafından desteklenen gazeteler
Musul’un bir Irak şehri olduğu propagandası yapmıştır. Bu durum muhalefetin
büyük adamlarında iyi ve olumlu bir etki yaratmıştır. Bununla birlikte hükümet,
muhalefetin gönlünü kazanmak için bir seri uygulama yapmıştır. Bunların en
önemlisi, daha önceden muhalefetten yurtdışına sürgün olanların kral Faysal’ın
politikasına karşı olmamaları ve buna dair belge imzalamaları şartıyla yurda
dönebilmelerini kabul etmesi olmuştur369. Bu olaylar sırasında halk arasında
hükümetin itibarı artmıştır. Nitekim İngiltere hükümeti Irakla olan antlaşması
yirmi seneden dört seneye kadar indirmesi ve bunun protokolünü imzalaması,
bunun yanı sıra İngiltere parlamentosunda İngiltere askerlerinin Irak’tan
çekilmesi
için
seslerin
yükselmesi
hükümete
büyük
avantajlar
kazandırmıştır370.
Bu durumlardan sonra seçimlerin konusu yeniden siyaset meydanına
çıkmış ve bir an önce başarıyla yapılması istenmiştir. Ancak din adamları, yine
bu seçimlere olumlu bakmayıp Musul meselesini de ikincil bir mesele saymış,
İngiltere ile imzalanan protokolün maksadı ise seçimlerin bir an önce icra
edilmesi ve halkın duygularını sömürme için yapıldığını öne sürmüşlerdir371.
Bütün bu olaylardan sonra seçim propagandasının başarısı için Kral
Faysal bizzat halk arasına inmeye karar vermiş; ülkenin birçok yerini ziyaret
etmiş, aşiret başkanlarından seçime destek olmaları için görüşmüş, destek
istemiş ve bu seçimlerin Irak’ın geleceği için ne kadar önemli olduğunu ve bu
368
Huseyin, a.g.e., s. 80.
Faraj, a.g.e., s. 82.
370
Nima, a.g.e., s. 127.
371
Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 171;172.
369
105
seçime katılmakla milli bir görevin yerine getireceklerini anlatmıştır372. Bu
ziyaretler ve görüşmeler olumlu sonuçlarla sonuçlanmış ve gazetelere
yansımıştır.
Abdulmuhsin El-Sadun, 15 Temmuz 1923 tarihinde seçimlerin başarılı
bir şekilde yapılması için hükümetinin yeterli önlemler aldığını ve halkın bütün
haklarını korumak amacıyla siyasi partilerin oluşturulmasından bir sakınca
görmediğini açıklamıştır. Ancak uzun bir süre geçmeden idari meseleler
konusunda Kral ile yaşadığı bir antlaşmazlık yüzünden El-Sadun hükümeti
istifa etmiştir. Kral ise El-Sadun’un (büyük dini liderlerinin sürgüne gönderilmesi
konusunda) suçlu olduğunu düşünen bazı Şii din adamlarının desteğini almaya
çalışmış ve seçimlerin icra edilmesi için 26 Ekim’de Cafer El-Askeri’den yeni
bir hükümetin kurulmasını istemiştir373.
Hükümetin açık bir şekilde müdahale ettiği ve sonuçlarına memurların
oynadığını görünen seçim bittikten sonra Kurucu Meclis’in üyeleri 27 Mart
1924’te toplanmaya çağrılmıştır. Bu toplantı ender bir olay sayılmış; çünkü
anayasa ilkelerine dayanarak Irak Devletinin temellerini atılmıştır. Bu açılış
toplantısına 100 üyeden sadece 84 üye katılmıştır. Bu toplantın gündemindeki
en önemli istekler şunlar olmuştur:
1. İngiltere ile Irak arasında olan antlaşmayı incelmek ve politikasını
tespit etmek.
2. İç politikayı tespit etmek ve bireylerin haklarını sağlamak için bir
anayasayı düzenlenmek.
3. Hükümetin çalışmalarını ve politikasını denetmek için oluşan Millet
Meclisinin seçimlerini belirtmek374.
Kurucu Meclisin bu üç isteğine bakıldığında İngiltere politikasının lehine
ve çıkarlarına uygun bir şekilde düzenlendiği görülmektedir. Meclisin ilk isteği
İngiltere ile Irak arasında olan antlaşmayı incelemek ve politikasını tespit
etmek, olmuştur. Hâlbuki meclisin ilk isteği, ülke için anayasanın düzenlenmesi
olması gerekirdi. Aslına bakıldığında İngiltere, Kurucu Meclis’in antlaşmayı
372
Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 171;172.
a.g.e.,s. 187;188.
374
Barkawi, a.g.e., s. 75.
373
106
reddetmesinden korkmuştur. Dolayısıyla Meclis üyelerine karşı (Antlaşmanın
onaylanması olmadan anayasa olmaz) bu antlaşmayı bir baskı aleti olarak
uygulamaya çalışmıştır375.
Bu durumda irdelenmesi gereken en önemli nokta milletvekillerinin
anayasayı fazla önemsememesi ve onu ikinci planda bırakıp Antlaşma
üzerinde yoğunlaşmaları olmuştur. Belki de bunun ana sebebi Musul meselesi
olmuştur. 2 Nisan’da başbakan Cafer El-Askeri, Antlaşmanın metni ve diğer
eklerinin onaylanması için Meclis başkanı Abdulmuhsin El-Sadun’a vermiş;
antlaşmanın ne kadar önemli olduğunu ve onaylanmadığı takdirde Irak’ın
durumunu tehlikelerle (Özellikle Türkiye ile olan sınır ve Musul meselesi
açısından) karşı karşıya gelebileceğini anlatmış ve dolayısıyla onaylanmasının
gerektiğini vurgulamıştır376.
Bu son konu Meclis üyelerini çok etkilemiştir. Nitekim Haliç konferansı
bu konuyu tartışmak ve araştırmak için düzenlenmiştir. Dolayısıyla Musul’un
Irak’a bağlı kalabilmesi için mecliste sesler yükselmiş ve meclis üyeleri onu
kaybetmemek için İngiltere ile Irak antlaşmasını kabul etmek zorunda
kalmışlardır377.
Antlaşmanın bazı maddelerinin düzeltilmesi konusuna gelince, Yüksek
Komiseri şunu söylemiştir: “antlaşma ve sözleşmenin imzalanması ve
uygulanması konusunda düzeltme yapma uluslararası kurallarına aykırıdır”378.
Daha önce de aktarılan bilgilerden anlaşıldığı üzere bu antlaşma bütün Irak
halkını çok meşgul etmiştir. Hukuk fakültesinin öğrencileri ve diğer gençler
yapılan toplantılara katılarak bu antlaşmanın imzalanmasına itirazlarını dile
getirmiş; Iraklıların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde vermiş oldukları
fedakârlıklara uygun bir şekilde düzeltilmesi talebinde bulunmuşlardır379.
Kral Faysal ile İngilizler antlaşmaya karşı olan muhalefetin sayılarındaki
artıştan korkmuşlardır. Bu arada 9 Nisan 1924 tarihinde avukatlar kurultay
düzenlemiş, kurultaya katılanlar bu antlaşmayı reddettiklerini açıklamışlardır.
375
Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 211.
Aynı yer.
377
Huseyin, a.g.e., s. 223.
378
Al-Hasani, Al- lrak Kadima ve Hadisa, Bagdad, Dar Al-Nahza, 1982, s. 76.
379
Barkawi, a.g.e., s. 79.
376
107
Aynı sıralarda İngiliz yandaşlarından sayılan ve Hille sancağında kurucu
meclisini üyelerinden olan Adayi El-Ceriyan ve Selman El-Berrak’a ateş
açılmıştır. Kral Faysal ve İngilizler bu iki olayı bahane etmiş ve bu kesimlere
karşı bir tutuklama operasyonu başlatmışlardır. Polis, bütün ulusalcı, milliyetçi
hareketlerin büyük simalarını ve avukatların kurultayını düzenleyen avukatları
tutuklamış ve hapislere atmıştır380.
Buraya kadar 1922 Irak-İngiltere antlaşması hususunda Irak halkının
tavrından söz edilmiştir. 29 Mayıs 1924 tarihinde yapılan Meclis oturumunda
büyük gerginlikler yaşandığından toplantı 31 Mayıs 1924 tarihine ertelenmiştir.
Belirlenen tarihte Meclis toplantısına bazı üyeler gelmiş bazıları ise
gelmemiştir. Gelenlerin birçoğu da bir önceki oturumda yaşanılan gerginliğin
tekrarlanmaması için toplantı salonuna girmek istememiştir. Dolayısıyla oturum
yine 2 Temmuz 1924 tarihine ertelenmiştir. Bunun üzerine İngiliz Yüksek
Komiseri ağır bir üslupla uyarıda bulunarak İngiltere hükümetinin, antlaşma
maddelerinin olduğu gibi bırakılarak imzalanmasını istediğini bildirmiştir381.
Bu uyarı üzerine Kral Faysal, Kurucu Meclisin başkanını çağırmış,
sorun çıkarmadan antlaşmayı imzalamaları ve bu işi bitirmeleri için aynı
gecede meclis üyelerinin toplamasını istemiştir. Çünkü Yüksek Komiseri,
antlaşmanın imzalanmasının geciktirilmesininin Irak’ın çıkarlarını tehlikeye
sokabileceğini söylemiştir. Kralın bu talebi üzerine meclis başkanı aynı günün
akşamında saat 10.30’da Meclis üyelerini toplanmaya çağırmıştır. Bu
toplantıya yüz üyeden 68 üye katılmış ve Meclis başkanı El-Sadun oturumu
açmıştır382.
Toplantının başlangıcında Meclis sekreteri hazır olan üyelerin isimlerini
açıklamıştır. Hille, Süleymaniye ve Kerkük milletvekilleri, antlaşma hakkında
yapılacak oylamayı Musul meselesini çözülene kadar ertelenmesini istemiştir.
Buna dair gönderdikleri raporlar, Meclis sekreteri tarafından hazır olan meclis
üyelerine açıklanmıştır. Bununla birlikte başbakan Cafer El-Askeri, antlaşmayı
ve ona bağlı diğer sözleşmelerin imzalanmasını kabul ettiğine dair rapor
380
Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 173.
Aynı yer.
382
Barkawi, a.g.e., s. 79.
381
108
göndermiştir. Böylece Mecliste bazı üyeler antlaşmanın imzalanmasına itiraz
ettiklerini bildirirken bazıları ise imzalanmasından yana olmuştur. Bazı uyarılar
yapıldıktan ve ileride bu antlaşmanın düzeltileceğine ve Irak’ın Musul
vilayetindeki haklarının korunacağına dair söz alındıktan sonra 10 Haziran
1924 tarihinde antlaşma imzalanmıştır. Yalnız halk tarafından bu imza kabul
edilmemiş ve kınanmıştır383.
Antlaşma, 21 Haziran 1924 tarihinde İngiltere parlamentosu ve 27 Eylül
1924’te Milletler Cemiyeti tarafından onaylanmıştır. Milletler Cemiyeti, Kurucu
Meclisin onaylamasını beklemiş, onaylamadığı takdirde Milletler Cemiyeti,
Irak’a özel 22. maddeyi uygulamak için İngiltere hükümetine bir başka yetki
vereceğine dikkat çekmiştir. Bununla birlikte İngiltere Hükümeti, Irak’a baskı
yapmak için Musul meselesini bahane gösterdiğine işaret etmek gerekir384.
Eğer Antlaşma imzalanmasaydı; İngiltere, eskisi gibi Irak’ı kontrol altına
almak için Manda sistemini yeniden döndürmek isteyecekti. Bunu Kral Faysal
ve hükümeti, İngiltere Yüksek Komiseri Henry Dobbs’in uyarılarından
anlamışlardır.
Yukarıda aktarılan bilgilerden sonra İngiltere ve Irak’ın antlaşmasını
onaylayan Kurucu Meclis hakkında adil bir karar vermemiz gerekir. Ancak bu
kararımızı veya hükmümüzü vermeden önce “her tarihi olayın kendine has bir
durumu vardır” sözünden yola çıkarak o dönemin konjonktürüne dikkatlice
bakmamız gerekir. Çünkü tarihi bir olayın konjonktürü laboratuardaki bir test
denemesinde olduğu gibi hiçbir zaman tekrarlanmaz. Bu mantıktan yola
çıkarak herhangi bir tarihi olay hakkında bir karar veya hükme varabilmemiz
için ülkenin o zaman ki şartlarını ve durumunu göz önünde bulundurmak
gerekir. İngiltere ve Irak’ın antlaşmasına gelince belli bir konjonktürde
olmuştur. O dönemde Irak’ta Manda sisteminin bir gereği olarak İngiltere’nin
desteğiyle kurulan bir kraliyet sistemi vardı ve bu yeni sistemin güçlendirmesi
ve ayakta durdurulması için ona destek olmak gerekirdi. Aynı zamanda
İngiltere; iktisadi, askeri ve siyasi çıkarlarını düşünüp muhafaza etmesi
383
384
Foster, Neşat Al-Irak Al-Hadis, a, s. 203.
Al-Adhami, Al-Melik Faysal Al-Awal Dirasa…, s. 84.
109
gerekirdi. Bütün bunlara karşı Irak’ta liderlerinden bağımsızlığı isteyen bunun
yanı sıra İngiltere’den yardım bekleyen bir halk vardı.
Ne olursa olsun, Kurucu Meclisin antlaşmaya karşı almış olduğu karar,
o dönemde ileriye atılan önemli bir adım sayılır. Çünkü bu adımla İngiliz
mandasına karşı ayaklanan Irak halkı, İngiltere’ye de karşı gelebilecek
durumda oldukları kanısı oluşmuştur ki; bu faktör daha sonra Irak’ın İngiltere
Mandasından kurtulup Milletler Cemiyeti üyesi olması yolunda önemli bir adım
olmuştur.
E) IRAK KANUN-I ESASİSİ (ANAYASA ONAYLAMASI 1925)
Kanun-ı Esasi veya Anayasa; halkın haklarını ve milletin özgürlüklerini
koruyan ve diğer ülkelerle ilişkileri düzenleyen kanundur. Bununla birlikte
yasama, yürütme ve yargı kurullarının görevlerini, aralarındaki ilişkileri ve
devlet başkanları ile olan ilişki sınırlarını belirler. Bunun herhangi bir
maddesinde bir değişiklik yapılmak isteniyorsa onu ancak resmi ve ona has bir
protokolle yapılabilir. Bu protokol anayasanın belirlediği kurallara göre değişir.
Bazen de halkın referandumuna sunulur. Dolayısıyla dünyanın birçok
anayasasında cumhurbaşkanı ve yasama kurulunun üyelerini anayasayı
muhafaza etmeleri için yemin etmeleri bir şart olarak belirlenmiştir. İkincil
noktalar
ise
yasama
kurulunun
yetkisine
ve
çıkaracağı
kanunlara
bırakılmıştır385.
Dünyada birçok anayasa çeşidi bulunmaktadır, bunların bir kısmı
detaylı, bir kısmı özet, bir kısmı da geçmiş zamanlardan günümüze kadar
halkın benimsediği örf âdetlere dayanılarak hazırlanmış, bir kısmının
değiştirilmesi oldukça zorken bir kısmının değiştirilmesi oldukça kolaydır. Yani
bir ülkenin anayasası bir diğer ülkenin anayasasına tercih etmek veya daha iyi
olduğunu söylemek doğru sayılmaz. Çünkü her anayasa o ülkede yaşayan
halkın yapısına göre hazırlanmıştır386.
385
386
Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 187.
Aynı yer.
110
Irak Kanun-ı Esasisi (anayasası) çok detaylı ve sert yapılı bir anayasa
sayılırdı. Bu sertlik Irak devletinin yeni bir devlet olmasıy açıklanır. Bu yüzden
anayasanın düzeltilmesini önlemek için birçok engel konulmuştur387.
İngiltere, Mandanın birinci maddesinde manda imzalamasından üç
seneyi geçmeyecek bir süre içerisinde Irak’ın Kanun-ı Esasiyi düzenleyip
Milletler Cemiyetine sunacağını ve bu kanunu hazırlarken, Irak hükümetine
danışacağını ve bu kanunun Irak halkının hukukunu koruyacak şekilde
hazırlayacağını belirtmiştir388.
İngilizlerin Irak’ı işgal etmesi, I.Dünya Savaşının sona ermesi ve 1918–
1919 referandumunun yapılmasından sonra ilk defa olarak anayasanın
yürürlüğe girmesi talep edilmiştir. Bu niyet Abdurrahman El-Nakip hükümetinin
Kral Faysal’ı, Irak krallığına getirmesi ile başlamıştır. El-Nakip, Kral Faysal’ı
krallığa getirirken, hükümetinin demokratik parlamenter düzenine ve yasalara
bağlı kalacağını şart koşmuştur389. İngiltere-Irak Antlaşmasının üçüncü
maddesinde Irak Anayasasının temelleri belirlenmiştir. Bununla birlikte Irak
Kralına, Antlaşma maddelerine aykırı olmayacağı şartıyla düzenlenen
anayasayı Kurucu Meclise sunması ve onaylaması yetkisi verilmiştir.
Düzenlenecek
anayasa,
bütün
Irak
halkının
haklarını,
isteklerini
ve
özgürlüğünü koruyabilecek özelliğe sahip olmalıydı. Ayrıca ister yasama ister
yürütme olsun Irak devletinin anayasal sistemini belirleyebilmeliydi 390.
Bunun üzerine Irak Anayasasının düzenleme uğraşı ilk olarak 1921’de
başlamıştır. Anayasayı düzenlemek için bir komisyon oluşturulmuştur. Bu
komisyonda
Londra’da
İngiltere
Sömürgeler
Bakanlığında
Doğu
İşleri
Dairesinde memurluk yapan Major Dilo Yong ve Delegelik Dairesinden Mister
M. A. yer almıştır. Komisyon Mister Daived Soon danışmanlığında çalışmaya
başlamıştır.
Komisyon
çalışmalarında
Türkiye,
Avusturalya
ve
İran
anayasalarının örneklerine başvurmuştur391. Anayasanın örnek bir müsveddesi
kral Faysal’a sunulmuş, Kral Faysal prensip olarak onu kabul etmiş ve Adalet
387
Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 189.
Al-Hasani, Ahdas Asartuha, Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafa Al-Ama li’l-naşir, 1992, s. 123.
389
Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, s. 583.
390
Henry Foster, Tekuin Al-Irak Al-Hadis, Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz Al-Cuz AlTasii, Bagdad, 1938,c, s. 316.
391
a.g.e., s. 301.
388
111
bakanı Naci El-Suvidi, Maliye bakanı Sason Haskil ve kralın özel sekreteri
Rustem
Haydar’dan
oluşan
bir
Irak
komisyonuna
incelenmek
üzere
göndermiştir392. Komisyon bu müsveddeye itiraz etmiş, çünkü Meclise fazla
yetki verilmeden krala çok yetki verilmiş ve meclise İngiltere–Irak Antlaşmasına
aykırı bir kanunun yasaması hakkı tanınmamıştır. Bunun üzerine Komisyon
Osmanlı Anayasasının esasi maddelerini alarak bir müsvedde hazırlamıştır393.
Bu müsvedde Londra’da İngiltere Sömürgeler Bakanlığına gönderilmiş ve daha
sonra her iki komisyon bir araya gelmiş; krala verilen yetkiler azalmış ve
hükümetin çalışmalarının denetmesi görevi Millet Meclisine verilmiştir. Bununla
birlikte Meclisin toplanmadığı zamanda krala kanuni açıdan önemli olan
kanunların yasama hakkı verilmiştir. Ancak Irak komisyonu buna itiraz etmiş ve
hazırlanan anayasa müsveddesi ile Irak komisyonunun önergesi tekrar
Londra’ya gönderilmiştir. Londra’da İngiltere Sömürgeler Bakanlığı, Irak
komisyonunun önergesini uygun görüp onaylamış ve Nisan’da Anayasanın
son şekli tamamlanmıştır394 .
Müsveddenin son şekli Kurucu Meclisin 27 Mart 1923 tarihinde yaptığı
ilk toplantısında ele alınmıştır. Bir ay boyunca 14 Haziran – 10 Temmuz 1924
tarihine kadar az bir sürede tartışılan müsvedde Kurucu Mecliste bir defa
okunup herhangi bir esasi düzeltme ve ekleme yapılmadan kabul edilmiştir.
Kurucu Meclis, müsveddenin onaylamasını391 sayılı ve 19 Temmuz 1924
tarihli bir yazı ile krala onaylayıp neşretmesi için başbakana göndermiştir395
Kanun-ı Esasi giriş ve on bölüme üleştirilmiş ve 123 maddeden
oluşturulmuştur. Giriş kısmı dört maddeden müteşekkilmiştir, bunlar kanunun
ismi, hükümetin oluşumu, başkent ve Irak bayrağı şekli ilgilidir. Girişte, Irak
bağımsız, özgür ve otoriteli bir devlettir, parçalanmaz ve herhangi bir
parçasından taviz verilmez; hükümeti kraliyet sistemine bağlıdır ve yapısı
parlamentarizmdir, Bağdat Irak’ın başkentidir; değiştirmesi icap ederse, yasal
bir kanunla değiştirilmelidir, şeklinde hukumler yer almıştır396.
392
Al-Hasani, Ahdas Asartuha, s. 124.
Aynı yer.
394
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 42-43.
395
Al-Hasani, a.g.e., s. 137.
396
Arşad Hormuzli, Al-Turkman ve Al-watan Al-lraki, İstanbul, Vakıf Kerkuk li’l-neşer, 2004, s. 170.
393
112
Diğer bölümler ise şöyledir:
Birinci bölüm: Ondört maddeden oluşmaktadır; insan hakları listesinde
olduğu gibi detaylı bir şekilde halkın haklarını ele almaktadır.
İkinci bölüm: Sekiz maddeden oluşmaktadır. Kralın hakları ve
yetkilerini belirlemektedir.
Üçüncü bölüm: Otuz yedi maddeden oluşmaktadır. Yasama Kurulu ve
milletvekillerinin nasıl seçilecekleri hususundadır.
Dördüncü bölüm: Dört maddeden oluşmaktadır. Bakanlık kurallarını ve
oluşturulmasını ve her bakanın yetkisinden bahsetmektedir.
Beşinci bölüm: Yirmi iki maddeden oluşmaktadır. Yargı kurulu,
mahkeme ve diğer birimlerin oluşturulma usulü açıklanmıştır.
Altıncı bölüm: Dokuz maddeden oluşmaktadır. Mali işlerden ve
vergilerin nasıl alınacağı ve ne için harcanacağını ele almaktadır.
Yedinci bölüm: Dört maddeden oluşmaktadır, bölgelerin yönetimleri ve
belediye ile etnik meclislerin oluşturulması konusu ele almaktadır.
Sekizinci bölüm: Bu bölümde Kanun-ı Esasi neşredilmesinden önce
herhangi bir askeri veya kraliyet otoritesi tarafından alınan kararlar ve
düzenlenen kanunlarda yabancılara daha önem gösterildiği göz önüne
bulundurularak araştırılmıştır.
Dokuzuncu bölüm: İki maddeden oluşup Kanun-ı Esasi düzeltilmesi ve
değiştirilmesinin nasıl olacağından bahsedilmiştir.
Onuncu
bölüm:
Örfi
hükümlerin
açıklanması,
kanunların
yorumlanması, vakıf dairelerinin durumu ve Kanun-ı Esasi uygulanma tarihi ile
ilgili konular yer almıştır397.
Bütün bunlardan sonra anayasanın kesin taslağı Haziran 1924 tarihinde
Kurucu Meclise gönderilmiş oradaki özel bir komisyon tarafından son
düzenlemeler yapılarak 123 madde halinde tamamlanmış ve 10 Temmuz 1924
tarihinde Genel Kurula sevk edilmiş ve onaylanmıştı398.
Düzenlenen Kanun-ı Esasi, Kurucu Meclisi tarafından onaylanmasına
rağmen İngiltere’nin uyguladığı baskılardan dolayı neşredilmesi bir müddet
397
398
Al-Hasani, Ahdas Asartuha, s. 193.
Erşat Hürmüzlü, Türkmenler ve Irak, İstanbul, Kerkük Vakfı, Tarih yok, s. 20.
113
gecikmiştir. Çünkü İngiltere, petrol imtiyazlarının kendisine ait olmasını
istemiştir.
Dolayısıyla
Kanun-ı
Esasi
metnini
neşretmekle
imtiyazın
onaylanmamış olduğunu ve yasal olmadığını halka açıklanmış olurdu. Nitekim
Kanun-ı Esasi 93. maddesi, yasa dışında mülkiyeti devlete ait olan malların
satılması, kiralanması ve kullanmasını yasaklamıştır399.
Bunun için, Irak-İngiltere antlaşmasının önce meclisten geçirilmesi ve
hudut petrol konulardaki bazı düzlenmelerin yapılması için, anayasanın ilanı
geciktirildi. Nitekim Petrol imtiyazları 14 Mart ve 21 Mart 1925 tarihlerinde
imzalandıktan sonra Kanun-ı Esasi metni neşredilmiş ve bu münasebetle bir
tören düzenlenmiştir. Kanun-ı Esasi, Irak’ta anayasalılık temelini kurmuş ve
parlamentarizm hayatının bir başlangıç noktası olmuştur. Bununla birlikte
Yasama kurulunun, Meclis ve kral tarafından desteklendiğini açıklamıştır.
Kanun-ı Esaside Yasama Kurulu, milletvekilleri ve ileri gelen kişilerden
(Ayanlardan) oluşan bir meclis olup herhangi bir yasanın düzenlenmesi,
düzeltilmesi,
onaylanması
ve
iptal
edilmesi
yetkisine
sahiptir,
diye
belirlenmiştir. Ayan Meclisi (İleri gelen kişilerin meclisi) geçmişte ülkeye çok
hizmet eden, halk tarafından çok sevilen, halkın güvenini kazanan ve kralın
tarafından seçilen 20 üyeden oluşmuştur. Bu meclisteki üyelik süresi 4 senede
bir üyelerinin %50’sinin değiştirilmesi şartıyla sekiz senedir. Ayan Meclisi, Millet
Meclisi ile toplanır ve aynı zamanda onunla da tatile girer. Millet Meclisi ise
ülkede her 20.000 erkeği bir milletvekili temsil edecek şekilde kurulacağına
karar verilmiştir400. Milletvekilinin seçilme yöntemi ise gizli oylama sonucunda
ve gayrimüslim olan azınlıkları temsil etme hususuna dikkat ederek özel bir
kanunla tayin edileceğini belirtilmiştir. Bununla birlikte Millet Meclisinin üyesi
kendi bölgesi ve mensup olduğu etnik grubu değil, bütün ülkeyi temsil edecek
şekilde mecliste görevini yapacaktır. Millet Meclisinin dört yasama dönemi
vardır; her senede bir toplantı yapabilir, her toplantının süresi altı aydır. Kral,
Millet Meclisinin çözmesi yetkisine sahiptir. Ancak bunu yaparken yeni bir
seçimin yapılması için duyuru yapması gerekir. Ayrıca seçilen yeni meclis dört
399
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 44.
Huseyin Jamil, Al-Hayat Al-Niyabiya fi Al-lrak 1948–1925 ve Maukif Camaat Al-Ahali Minha,
Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Al-Musana li’l-naşir, 1983, s. 52.
400
114
ayı
geçmeyecek
bir
sürede
sürekli
olarak
olağanüstü
toplantıların
düzenlemesini şart sayılır. Kanun-ı Esaside bakanın Ayan veya Millet
Meclisinin bir üyesi olması, bir şart olarak görülmüştür. Ancak, atanan bakan
Millet veya Ayan Meclisine altı ay içinde üye olmadığı takdirde görevinden istifa
etmesi gerekir, diye belirlenmiştir401.
Irak’ın Kanun-ı Esasi dünyadaki diğer Kanun-ı Esasilere (Anayasalara)
göre sıra dışı bir yapıya sahip olduğuna işaret etmek gerekir. Sözgelimi
dokuzuncu maddede Anayasal Irak Krallığının egemenliği halkındır, ancak bu
metne dünya anayasalarında benzeri bulunmayan birçok ek eklenmiştir.
Bununla birlikte “egemenlik halkın, kral Faysal bin El-Hüseyin ve ondan sonra
çocuklarına ve torunlarına bıraktığı bir emanettir” cümlesi Irak halkının anaysa
metinlerine getirdiği bir yeniliktir. Çünkü dünyadaki bütün Kanun-ı Esasilerde
otoritelerin kaynağı halk olup egemenlik de halkta istikrar kavuşur, diye
geçmektedir402.
Ayrıca Kanun-ı Esasi’de krala, halk tarafından seçilen Millet Meclisi
kadar önemli olan Ayan Meclisinin oluşturulması yetkisi verilmiştir. Bununla
birlikte
Başbakanlık
Meclisinin
aldığı
kararların
Millet
Meclisine
gönderilmesinden önce ve gönderilmesinden sonra bir karar olması şartıyla ve
Millet Meclisinin kararlarının onaylanması gibi yetkiler verilerek krala yasama
yetkisi tanınmıştır. Buna ilaveten kanun açısından güçlü olan protokol
düzenlenmesi gibi bağımsız yasama ve Millet Meclisinin tatilinde karar alma
yetkisi verilmiştir. Kanun-ı Esasi krala, Millet Meclisinin aldığı kararların
reddedilmesi yetkisi de tanınmıştır403. Buna göre Anayasa (Kanun-ı Esasi)
Millet Meclisinin yetkilerini kısıtlı kılmış ve kralın yetiklerini artırmıştır.
Bunlardan biri de 106. maddede açık bir şekilde görülmektedir. Bu maddede
daha önceden imzalanan antlaşmalarda belirlenen harcamaların azaltma isteği
Millet Meclisinden yasaklanmış ve milletvekillerinin para harcama isteklerini
engellenmiştir. Aynı zamanda hükümet yılın bütçesini hazırlamadığı takdirde
401
Jamil, Al-Hayat Al-Niyabiya fi Al-lrak..., s. 54.
Al-Hasani, Ahdas Asartuha, s. 129.
403
Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 193.
402
115
ona bir önceki yılın bütçesine bağlı kalarak hareket etme yetkisini verilmiştir404.
Üstelik Anayasa, krala Millet Meclisinde çoğunluk olan üyelere danışmadan
başbakanı seçme ve azletme hakkını vermiştir. Kral kişisel bir kararla
başbakanı azletme yetkisine sahip olduğundan otomatik olarak bakanlar ve
Millet Meclisinin bütün otoritelerini kendi kontrolü altına almış sayılır405.
Kurucu Meclisi Anayasayı onayladıktan sonra 2 Ağustos 1924 tarihinde
Milletvekillerinin seçilmesi kanunu yasamıştır. Kanun, 22 Ekim 1924 tarihinde
resmi gazetede neşredilmiştir406. Kanunda, seçimlerde oy kullanılmasının gizli
ve adayların Irak vatandaşı olması şart olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte
adayların yaşları yirmiden fazla ve daha önceden namus suçundan suç
işlememiş olması, bunak veya deli olmamsı şarttır. Uygun şartları olan bütün
vatandaşlar ikincil adayları seçme hakkına sahiptir. Seçilen her ikincil aday 250
seçmene mukabildir. Bu adaylar milletvekillerini seçebilirler407.
Irak’ta ilk parlamento seçimi başbakan Yasin El-Haşimi döneminde 8
Haziran 1925 tarihinde yapılmıştır. Seçilen meclisin İlk toplantısı başbakan
Abdumuhsin El-Sadun döneminde 16 Temmuz 1925 tarihinde yapılmış ve
Reşit Âli El-Geylani birinci başkan olarak seçilmiştir. Meclis 25 Ağustos 1925’te
iç tüzüğünü onaylamış ve ona göre Mecliste dokuz komisyon kurulmuştur.
Bunlar; Dilekçe ve Başvurular Komisyonu, İçişleri Komisyonu, Dışişleri
Komisyonu, Mali İşleri Komisyonu, Eğitim İşleri Komisyonu, Hükümet
Hesaplarını Tetkik Etme Komisyonudur408.
1925 Anayasası, Irak halkının egemenliğini her ne kadar zedelemiş,
Yasama, Yürütme ve Yargı otoritelerinin arasında bir denge kurmamış ve
Yürütme Kurulunun yetkilerini Yargı Kurulunun yetkilerinden daha fazla
göstermişse de İngiltere mandasında ve o dönemdeki siyasi ve içtimai
konjonktürde hazırlandığından Irak’ın tarihinde takdir edilecek tarihi bir
belgedir. Irak’ta insan haklarını, vatandaşların görevlerini ve haklarını, halkın
404
Al-Hasani, Ahdas Asartuha, s. 130.
Hormuzli, Al-Turkman ve Al-Watan Al-lraki, s. 175.
406
Jamil, Al-Hayat Al-Niyabiya fi Al-lrak..., s. 131.
407
Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 45.
408
Jamil, Aynı yer.
405
116
egemenliğini, Yasama, Yürütme ve Yargı otoritelerinin arasında bir dengeyi
sağlayabilmek için anayasa yargılarının geliştirilmesi gerekirdi.
Irak Anayasasına iki tadil getirildi. İlki 29 Temmuz 1925 yılında olup
Kralın yurtdışına çıkması ve parlamento üyelerinin özlük hakları ile ikincisi 27
Ekim 1943 tarihinde 50 madde ile olup bazen hükümlerin değiştirilmesi ve bazı
gramer hatalarının düzeltilmesi ile ilgili idi409.
Genel olarak kraliyet dönemindeki oluşturulan parlamentolar, krala ve
hükümete bağlı olma özelliği vardır. Dolayısıyla anayasanın parlamentolara
verdiği yetkiler engellenmiş ve kısıtlı olmuştur. Aynı şey Kurucu Meclisi için de
geçerliymiş; çünkü Meclis Anayasa kanunlarının tartışması çalışmalarında
başbakan Cafer El-Askeri’nin Yüksek Komiserinin tavsiyelerine göre hareket
etmiştir410.
Böylece Irak’ın siyasi tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde
parlamentarizm hayatı her ne kadar eksikliklere dolu olup ulusalcı ve milliyetçi
hareketlerinin istediği gerçekleştirilmemiş ve milletvekillerinin birçoğu krala ve
hükümete bağlı olmuşsa da bazı oturumlarda halkın sesini dinleyip
beklentilerini öğrendiği için halka en yakın müessese olmuştur. Bütün bu
gelişmeler parlamentarizm hayatının başlangıcında deneyim ve tecrübeler
kazandırmıştır. Bununla birlikte, yapılan tartışmalar, söyleyişler, konuşmalar ve
alınan kararlar Irak’ın siyasal ve anayasal tarihinin çok önemli bir parçası
olmuştur.
Hazırlanan anayasayla Kurucu Meclis büyük bir başarıya imza atmıştır.
Ancak bu Meclis milletin beklentilerini yerine getirmekte başarısız olmuştur. Bu
başarısızlığın sebebi sadece Kurucu Meclis değildir. Bunda o dönemdeki
Irak’ın siyasi, iktisadi ve uluslararası konjonktürünün büyük bir etkisi vardır.
Nitekim Irak Kanun-ı Esasi’sinde Manda meselesini ilgilendiren önemli
maddeleri aşağıya alıyoruz.
409
Hürmüzlü, a.g.e., s. 20.
Al-Adhami Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Mukadamat ve
Munakaşat…, s. 634.
410
117
Giriş
Birinci Madde: Bu kanunun adı Irak’ın Kanun-ı Esasi olacak ve
hükümleri Irak Krallığının bütün yerlerinde geçerli olacaktır.
İkinci Madde: Irak özgür ve bağımsız bir otoriteye sahiptir; ona ait mal
ve mülkler parçalanmaz, ondan taviz verilmez; hükümeti kraliyet sistemine
bağlı olup mekanizması parlamentarizmdir.
Üçüncü Madde: Bağdat, Irak’ın başkenti olacak, değiştirilmesi icap
ederse özel bir kanun ile değiştirilecektir.
Birinci Bölüm (Kamu Hukuku)
Altıncı Madde: Iraklılar milliyet, din ve dil farkı gözetilmeden kanun
önünde haklar bakımından eşittirler.
On Birinci Madde: Yasa dışında vergi alınmaz; alınması icap ederse
halkın bütün katmanlarını kapsayacak şekilde bir kanun çıkarılacak ve bütün
katmanlara eşit bir şekilde uygulanacaktır.
On İkinci Madde: Kanunun çizdiği sınırlar dâhilinde Iraklılar görüşlerini
ifade etmekte, toplanmakta, yayın yapmakta, dernekler kurup ona katılmakta
serbesttir.
On Üçüncü Madde: İslam devletin resmi dini olup Iraklıların inançlarına
saygı gösterilip Irak’ta yapılmakta olan dini merasimlerinin mezhep farklılığı
göze önüne alınmadan icara edilmesinden bir sakınca yoktur. Ancak bu
merasimlerin otoriteye, güvenliğe ve ahlaka aykırı olmamsı şarttır.
On Altıncı Madde: Farklı etnik gruplara mensup halklar, ana dillerinde
eğitim vermek üzere okul kurma hakkına sahiptirler. Ancak bütün bunlar
devletin eğitim genel politikasını tayin eden kanunlara uygun olarak
yapılmalıdır.
On Yedinci madde: “Arpça Dili” Irak’ın resmi dilidir. Ancak bunun
istisnaları özel bir kanunla düzenlenebilir.
On sekizinci madde: Iraklılar haklarını kullanmakta ve yükümlülüklerini
üstelenmekte eşittirler. Devlet memuriyeti sadece Iraklılara ve her birini gücü
ve yeteneği göz önünde bulundurularak verilir. Bu memuriyetlere ancak özel
kanunlarla belirtilen istisnai durumlarda Irak vatandaşlığına haiz olmayan
118
yabancılar atanabilir. Ayrıca uluslar arası antlaşma ve taahhütlere uygun ya da
bu antlaşmaların gereği olarak devlet işlerinde yabancılar görevlendirilebilirler.
İkinci Bölüm
Kral ve Hakları
On Dokuzuncu Madde: Anayasal Irak Kraliyetinin otoritesi ve
egemenliği halkındır. Bu krallılık, kral Faysal’a ve ondan sonra çocuklarına ve
torunlarına halkın verdiği bir emanettir.
Yirmi Birinci Madde: Kral, Ayan ve Millet Meclisinin huzurunda, Kanunı Esasi ve ülkenin bağımsızlığını muhafaza edeceğine, vatana ve millete sadık
kalacağına dair yemin etmelidir.
Yirmi Dördüncü Madde: Kral, Millet Meclisinin onayı olmadan Irak
dışına herhangi bir ülkeye krallık yapamaz.
Yirmi Altıncı Madde:
1. Kral, devletin en yüksek başkanıdır, o kanunları onaylar, eşredilmesine
müsaade eder ve uygulanmasının gözetimi yapar. Bununla birlikte kanunların
yürürlüğe geçmesi için gereken sistemlerin kurulmasına emir verme yetkisine
sahiptir.
2. Kral, Millet Meclisinin toplantısında parlamentonun seçimlerinin icra
edilmesi için emir verir ve belirlenen kanunların çerçevesinde bu meclisin
açılması, kapatılması, çözülmesi yetkisine sahiptir.
3. Kral, parlamentonun tatili sırasında, ülkenin genel güvenliğini ve düzenini
korumak, sağlamak ülkenin karşılaştığı büyük bir tehlikeyi atlatmak, genel
bütçeden zamanında sarf edilmesine izin verilmeyen ancak acil olarak sarf
edilmesi gereken bir parayı sarf etme kararını almak, Antlaşmaların belirttiği
şartları uygulamak vb. gibi durumları uygun bir şekilde çözmek için Kanun-ı
Esasi çerçevesinde ve başbakanlık meclisinin onayını alarak karar verip
onay verme yetkisine sahiptir. Kralın aldığı kararlar kanuni açısından
güçlülük kazanmaktadır. Yalnız alınan kararlar, Uluslararası Antlaşmalarla
ilgili olanları hariç, tatilden sonra Meclisin ilk toplantısında sunulması
gerekmektedir. Bununla birlikte bu Kanun-ı Esasi düzenlenmesinden önce
yapılan bütün antlaşmalar iptal edilmiş sayılır. Ayrıca alınan kararlar bütün
119
bakanlar tarafından onaylanması gerekmektedir. Kanun kavramı ise bu
maddenin hükümlerine uygun düzenlenen yasaları içermektedir.
4. Kral Antlaşmaları yapma hakkına sahiptir. Yalnız Meclisin onayı almadan
bu antlaşmaları onaylayamaz.
5. Kral başbakanı seçer; bakanları tayın eder ve görevlerinden istifa ettikleri
takdirde istifalarını kabul eder.
6. Kral, Ayan Meclisinin üyelerini seçer ve tayin eder ve görevlerinden
istifa ettikleri takdirde istifalarını kabul eder.
8. Kral, Silahlı Kuvvetlerin genel komutanıdır; başbakanlığın onayı alarak
savaşı ilan edebilir,
barış Antlaşmalarını yapabilir, ancak Meclisin
onayını almadan bu antlaşmaları onaylayamaz. Bununla birlikte bu
kanunun hükümlerine uygun bir şekilde örfi hükümlerinin çıkarması
yetkisine sahiptir.
9. Paralar kralın adıyla bastırılır.
Üçüncü Bölüm Yasama Kurulu (Otoritesi)
Yirmi Sekizinci Madde: Kral ve halk tarafından desteklenen Yasama
kurulu, Millet Meclisi ve Ayan meclisinden oluşup kanun çerçevesinde herhangi
bir yasanın düzenlenmesi, düzeltilmesi, onaylanması ve iptal edilmesi yetkisine
sahiptir.
Otuzuncu
Madde:
Aşağıdaki
belirtilen
şartları
taşıyanlar
Millet
Meclisine üye olmaları uygun görülmez.
1. Iraklı olmayanlar.
2. Başka bir ülkenin vatandaşı veya başka bir ülke tarafından korunanlar.
3. Millet Meclisinde yaşı otuzdan ve Ayan Meclisinde yaşı kırktan az
olanlar.
4. İflasla mahkûm edilenler.
5. Hacizle mahkûm edilip hacizci kaldırılmayanlar.
6. Medeni hukuklarından yoksun olanlar.
7. Siyasi nedenlerden değil, bir başka suçtan en az bir sene ceza evinde
kalan; hırsızlık, rüşvet, emanete hıyanet, sahtelik, üçkâğıtçılık, namus vb.
suçlardan dolayı mahkûm edilenler.
120
8. Direkt bir şekilde maddi menfaati olanlar; sözgelimi Irak’ın resmi dairleri
ile antlaşması olanlar. Yalnız devletin arazilerini ve mülklerini kiralayan ve yirmi
beş kişiden oluşan limitet şirketlerinde üye olanlar bu kuraldan hariç tutulmuş
sayılır.
9. Deli veya aptal olanlar.
10. Özel bir kanunla atan ve kralın akrabası olanlar. Ancak Parlamento ve
Ayan meclisinin üyeliklerini aynı şahısta olabilir.
Otuz Birinci Madde: Ayan Meclisi (İleri gelen kişilerin meclisi) geçmişte
ülkeye çok hizmet eden, halk tarafından çok sevilen, halkın güvenini kazanan
ve kral tarafından seçilen 20 üyeden oluşur.
Otuz İkinci Madde: Ayan meclisindeki üyelik süresi 4 senede bir
üyelerinin %50’sinin değiştirilmesi şartı ile sekiz senedir. Bununla birlikte eski
üyeler Meclisin üyeliğine tekrar seçilebilirler.
Otuz Üçüncü Madde: Meclis başkanı ile iki yardımcısı bir senelik süre
için kralın onayını alarak meclis üyeleri tarafından seçilirler. Bir seneden sonra
görevlerine tekrar seçilebilirler.
Otuz Altıncı Madde: Millet Meclisi ülkede her 20000 erkeği bir
milletvekili temsil edecek şekilde seçilecektir.
Otuz Yedinci Madde:
Milletvekilinin seçilme yöntemi gizli oylama
sonucunda ve gayrimüslim olan azınlıkları temsil etme hususuna dikkat ederek
özel bir kanunla tayin edilecektir.
Otuz Sekizinci Madde: Millet Meclisinin dört yasama dönemi vardır;
seçildikten sonra Ekim ayından itibaren her senede bir olağan toplantı
yapabilir. Yalnız Ayın ilk günü resmi bir tatile denk gelirse Meclisin çözülmesi
hususu ile ilgili yirmi altıncı maddenin ikinci fıkrasındaki hükümleri göz önüne
bulundurularak toplantı ertesi güne ertelenir.
Kırk İkinci Madde: Otuzuncu maddede belirlenen şartları taşımayan ve
otuz yaşı dolduran herhangi bir Irak vatandaşı parlamento üyeliğine kendisini
aday gösterip seçilebilir. Yalnız seçim kanunlarında belirlen bölgelerin
birisinden fazla aday olmamsı gerekir. Eğer bir bölgeden fazla oy alıp üyeliği
kazanırsa, hangi bölgeyi temsil edeceğini sekiz gün içerisinde ilgili makamlara
bildirmesi gerekir. Bununla birlikte devletin resmi dairelerinde görev yapan
121
memurlar üyeliği kabul edip etmemeleri konusu kendilerine ait olup üyeliği
kabul ettikleri takdirde belirlenen görev süresi boyunca bakanlar hariç
görevlerini bırakmak zorundadırlar.
Kırk Sekizinci Madde: Millet Meclisinin üyesi kendi bölgesi ve mensup
olduğu etnik grubu değil, bütün ülkeyi temsil edecek şekilde mecliste görevini
yapacaktır.
Elli Birinci Madde: Parlamento ve Ayan Meclisi üyeleri görevlerine
başlamadan önce krala bağlı kalacaklarına ve ülkenin hizmeti için görevlerinin
iyi bir şekilde yapacaklarına dair yemini etmeleri gerekir.
Elli Yedinci Madde: Meclisin oturumları açık olacaktır. Yalnız bakanlar
davet edilince, Ayan meclisinden dört ve parlamenterlerden on üye kapalı
olmasını isterlerse oturumlar gizli ve kapalı tutulur.
Elli Dokuzuncu Madde: Aşağıdaki belirtilen konularda Parlamento ve
Ayan Meclisi karar alma ve talimat verme yetkisine sahiptir.
1- Bu kanuna göre Meclise verilen imtiyazlar, otoriteler ve yetkilerin
nasıl doğru bir şekilde kullanılması ve muhafaza edilmesi;
2- İki Meclisin çalışmalarını düzenlemek ve çalışmalarının ayrı veya
birlikte olması konusunda karar alma.
Dördüncü Bölüm/ Bakanlık
Altmış Dördüncü Madde: Bakanların sayısı dokuzu geçmeyecek ve
altıdan az olmayacaktır. Bununla birlikte otuzuncu maddede belirtilen şartları
taşımamsı gerekir. Ayrıca bakan, parlamento veya Ayan Meclisi üyeliğine
seçilmezse altı aydan fazla görevinde kalmaması gerekir. Bakanlık maaşını
alan bakan, aynı zamanda iki meclisin üyelerine tanınan ayrıcalıklardan
faydalanmaz. Bakan, devletin mülklerini alıp satamaz ve kiralayamaz.
Altmış Beşinci Madde: Devletin genel işleri Başbakanlık Meclisi
tarafından yönetilir. Bir bakanlık ile ilgili konuları veya diğer bakanlıklar
tarafından yönetilen işler ve projeleri tartışmak, incelemek, araştırmak ve karar
almak için bu Meclis Başbakanın başkanlığında toplanır. Başbakan Meclisin
aldığı kararlar ve tavsiyeleri krala sunar ve emirlerini bekler.
122
Altmış Yedinci Madde: Bakan, kanun çerçevesinde bakanlığı ve
bakanlığına bağlı olan bütün birimler ve daireler ile ilgili karar alma yetkisine
sahiptir.
Beşinci Bölüm
Yargı Kurulu (Otoritesi)
Altmış Sekizinci Madde: Yargıçlar kraliyetin iradesiyle atanırlar ve
kanunların belirttiği şartlara uymadıkları takdirde görevden atılacaklar.
Kanunun belirttiği şartlar dışında görevden azletmeleri veya atmaları
yapılamaz.
Altmış Dokuzuncu Madde: Mahkemeler üç kısma ayrılır, bunlar:
Medeni, Dini ve Özel Mahkemelerdir.
Yetmiş Birinci Madde: Mahkemelerin iç işlerine ve kararlarına
karışlamaz ve müdahale edilmez.
Yetmiş İkinci Madde: Mahkemelerin bütün oturumları açık yapılacaktır.
Yalnız kanunun belirttiğine göre bazen gizli de yapılabilir. Gizili oturumların
iddianameleri ve kararları hariç bütün İddianameler ve kararlar neşredilebilir.
Bununla birlikte bütün hüküm ve kararlar kralın adı ile düzenlenir.
Yetmiş
Dördüncü
Madde:
Belirtilen
kanuna
göre
Medeni
mahkemelerinin ihtisası hukuki, ticari ve cezai ile ilgili davalardır. Yalnız
yabancılar ile ilgili düzenlenen kişisel durumları maddelerine göre ve
uluslararası standartlara uygun ticari veya medeni davalarda yabancı bir
ülkenin kanunlarını uygulanmak gerekiyorsa özel bir kanunla özel bir
mahkeme kurulur.
Yetmiş Beşinci Madde: Dini Mahkemeler iki bölüme ayrılır:
1- Yasal Mahkemeler,
2- Etnik Ruhani Meclisler.
Yetmiş
Yedinci
Madde:
Mahkemelerdeki
davalar
İslam’ın
mezheplerine göre ele alınacak ve düzenlenen özel bir kanuna göre
mahkemeye tayın edilen yargıcın mensup olduğu mezhep, mahkemenin
bulunduğu bölgenin sakinleri ile aynı mezhepten olması gerekir. Aynı zamanda
Bağdat ve Basra’da Sünni ve Şii mezhebine mensup olan yargıçların tayın
edilmelerini veya görevlerinde kalmalarını uygun görülmüştür.
123
Seksen Birinci Madde: Bulundukları görevlerde siyasi veya herhangi
bir
suçu
işleme
ile
suçlanan
Bakanlar,
parlamenterler
ve
Temyiz
Mahkemesinin yargıçlarını muhakeme etmek için özel ve yüksek bir mahkeme
kurulur. Mahkeme işlen suçu Kanun-ı Esasi maddelerine uygun bir şekilde
hareket ederek davaya bakması gerekir.
Seksen Altıncı Madde: Yüksek Mahkeme üst düzey yöneticilerine
yönelik suçlamalar ile ilgi aldığı kararlarda bu suçların hangi kanuna aykırı
geldiğini belirterek açıklaması ve mahkeme üyelerinin üçte iki oyu ile kabul
etmesi gerekir. Aksi takdirde Kanun-ı Esasi kanunlarına aykırı olup iptal edilmiş
sayılır.
Seksen Sekizinci Madde: Aşağıdaki belirtilen özel durumlar için özel
mahkemeler kurulur:
1- Askeri cezaların kanununa göre Irak Silahlı Kuvvetlerinin üyelerini
yargılamak;
2- Aşiretlerin Yerel adetlerini dikkate alarak özel bir kanuna göre
aşiretler arasında yaşanan cezai ve medeni sorunları çözmek;
3- Hizmetler konusunda memurlar ile hükümet arasında yaşanan
sorunları gidermek;
4- Arazi ve sınırları konusunda yaşanan antlaşmasızlıkları halletmek;
Altıncı Bölüm (Mali İşleri)
Doksanıncı Madde: Bu kanun uygulamaya geçip yeni bir vergi kanunu
düzenlenip uygulamaya geçeceğine kadar eskiden uygulanan vergi kanunu
olduğu gibi devam edecektir.
Doksan Birinci Madde: Millet Meclisi tarafından vergi ile ilgili özel bir
kanun düzenlenip Kral tarafından onaylanmadan vergi uygulanamaz. Ancak
hükümetin resmi daireleri genel hizmetleri karşısında aldığı ücretler bu kanuna
tabi tutulmamaktadır.
Doksan İkinci Madde: Vatandaşların arasındaki görev mevkiini dikkate
alınmadan bütün vatandaşlardan eşit bir şekilde vergi alınmalıdır. Bir
vatandaşı vergiden muaf tutabilmek için özel bir kanun düzenlenmelidir.
Doksan Üçüncü Madde: Bir kanun olmadan, devlet mallarını satmak,
kiralamak veya başka bir şekilde kullanmak yasadışı bir eylem sayılır.
124
Doksan Beşinci Madde: Devletin genel bütçesi müsait olmadığı
takdirde özel bir kanun olmadan hükümet borç, kredi verme veya genel
bütçeden bir projeye para finansı etme niyeti ile antlaşma yapama gibi işlemler
yapamaz.
Yüzüncü Madde: Maliye Bakanı, para tahsisatını artırmak ve azaltmak
veya iptal ettirmek için gereken kanuni belgeleri parlamentoya sunması
gerekir. Aynı şey devletin genel bütçesi kanunu ve yapılması istenen kredi
antlaşmaları için de geçerlidir.
Yüz Üçüncü Madde: Millet Meclisi, gelecekte birkaç yıl sonra
harcanması maksadıyla para tahsisatı için bir kanun çıkarabilir.
Yüz Altıncı Madde: Parlamento, kralın onayını almadan Kurucu Meclisi
ile Millet Meclisi tarafından onaylanan Antlaşmalara tahsis edilen para
bütçesini azaltmak için herhangi bir tadilat yapamaz ve yeni bir kanun
çıkaramaz.
Yedinci Bölüm
Bölgelerin Yönetimi
Yüz Dokuzuncu Madde: Bölgelerin Yönetimini, çeşitlerini, isimlerini,
kuruluş şekillerini, mekanizmalarını, memurlarının ihtisaslarını ve unvanlarını
belirtmek özel bir kanunla yapılır.
Yüz On birinci Madde: Irak’ta belediye işlerini düzenlenen özel bir
kanunla Belediye Meclisleri tarafından yönetilir. Yönetimsel bölgelerde ise
Yönetim Meclisleri tarafından gereken işlemler yapılır.
Sekizinci Bölüm
Kanunlara ve Hükümlere Destek Verme
Yüz On üçüncü Madde: 5 Ekim 1914 tarihinden önce veya bu tarihte
neşredilen Osmanlı Devleti kanunları, bu Kanun-ı Esasi düzenlenmesine ve
neşredilmesine kadar ve ondan sonra yaşanan durumların gereğince geçerli
sayılır. Yalnız yasal olarak bu kanunlar üzerinde yapılan düzeltmeler, tadilatlar
ve iptaller dikkate alınacaktır. Bu kanunların geçerlilik süresi ise yeni Yasama
Kurulunun yapacağı düzeltmeler ve tadilatların çıkacağına veya Yüksek
Mahkemenin 86. maddeye uygun olarak iptal etme kararını alacağına kadar
sürecektir.
125
Yüz On dördüncü Madde: 5 Ekim 1923 ile bu Kanun-ı Esasi
uygulamaya geçeceği tarihleri arasında, Irak’ta İngiltere Silahlı Kuvvetlerinin
komutanı, Genel Krallık amiri, büyükelçi yüksek komiseri ve Kral Faysal
hükümeti tarafından alınan kararlar, düzenlenen kanunlar yeni Yasama
Kurulunun yapacağı düzeltmeler ve değiştirmeler çıkacağına ya da Yüksek
Mahkemenin 86. maddeye uygun olarak iptal etme kararı alana kadar geçerli
kalacaktır.
Yüz On altıncı Madde: İngiltere işgalinden önce Osmanlı Devleti
dönemindeki mahkemeler ve adı geçen işgalden sonra kurulan mahkemeler
tarafından Medeni ve diğer davalarla ilgili alınan mahkeme karaları, Irak’ta
yasalara göre kurulan resmi devlet mahkemeleri tarafından çıkarılmış sayılır.
Aynı geçerlilik İngiltere işgali sırasındaki siyasi liderler ve yardımcıları
tarafından alınan kararlar için de geçerli kalacaktır.
Yüz Onyedinci Madde: İngiltere işgalinden sonra kurulan mahkemeler,
siyasi veya askeri hâkimleri ve yardımcıları veya da bu işlere bakma yetkisine
sahip olan memurlar tarafından alınan karar ve düzenlenen kanunlar, Irak’ta
yasalara göre kurulan resmi devlet mahkemeleri tarafından çıkarılmış sayılır.
Dokuzuncu Bölüm
Esasi Kanundaki Hükümlerin Değiştirilmesi
Yüz Onsekizinci Madde: Millet Meclisi bu kanunun uygulanmasından
sonra bir sene içerisinde Mecliste üçte iki bir oranla kabul görme şartı ile bu
kanunun ikincil maddelerini değiştirme veya bu maddelere madde ekleme
yetkisine sahiptir.
Yüz Ondokuzuncu Madde: Yukarıdaki madde haricinde uygulamaya
geçtikten beş sene boyunca ve hatta beş seneden sonra da Kanun-ı Esasi
maddelerine bir madde eklemek katiyen olamaz. Yapılması icap ederse şu
şekilde olması lazımdır: “Her düzeltmeyi parlamento ile Ayan Meclisi tarafından
üçte iki bir oy oranı ile kabul edilmesi gerekir. Oylama yapıldıktan sonra
Parlamento çözülür ve yeni bir parlamento seçilir. Bununla birlikte yapılan
düzeltme tekrar Ayan Meclisinin oylamasından geçirilir. Eğer her iki Mecliste
yapılan bu düzeltme, oylama sonucunda kabul edilirse uygulamaya geçmesi
ve onaylanması için krala sunulur”.
126
Onuncu Bölüm
Genel Maddeler
Yüz Yirmiikinci Madde: İslami Vakıfların daireleri hükümetin resmi
dairelerinden sayılır ve özel bir kanunla mali ve genel işleri yönetilir.
Yüz Yirmiüçüncü Madde: Bu kanun kralın onaylamasından sonra
yürürlüğe geçecektir.
Bu kanun Bağdat’ta Miladi 21 Mart 1925, Hicri 25 Şaban 1334 tarihinde
yazılmıştır.
Kral Faysal
İmza
İçişleri Bakanı
Başkan, Dışişleri Bakanı ve
Abdulmuhsin El-Sadun
Savunma Bakanı
Yasin El-Haşimi
Milli Eğitim Bakanı
Abdumuhsin El-Çelebi
Vakıflar Bakanı
Ulaştırma ve Çalışma Bakanı ve Adalet
Bakanı Vekili
Muzahim Elemin El-Paçaçi
İbrahim El-Haydari 411.
Kanunu-ı Esasi maddelerini Arapça, Türkçe ve yapılmış olan ilk
düzletmeleri Arapça olarak tamamen ekler kısmında sunduk.
411
Hormuzli, a.g.e., s. 197.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MUSUL MESELESİ
A) MUSUL MESELESİ HAKKINDA GELİŞMELER
Manda yönetimi döneminde, Irak’ın iç ve dış politikası tamamıyla
İngiltere’nin himayesi altında olmuştur. Özelikle Musul ile ilgili kararların
alınmasında ve Irak’ın geleceği konusunda alınan kararlarda İngiltere önemli
faktör olmuştur412.Ve bu dönemde Irak’ın diğer Arap ülkeleri ve Türkiye ile
yakın ilişkiler kurması desteklenmiştir413.
Osmanlı Devleti idaresindeki Musul vilayeti, doğuda İran, kuzeyde
Diyarbakır, Zor Sancağı, Güneyde Bağdat, batıda Şam, kuzeyde ise Halep
vilayetleri de kuşatılmıştır414.
Musul kelimesinin kökeni ve etimolojik anlamı üzerinde çeşitli görüşler
olmakla birlikte, bu kelimenin Arapçadaki Mavsıl kelimesinden geldiği yaygın
görüş olarak kabul edilmektedir. Bu kelimenin Arapça kökenine göre; yolların
veya Dicle ırmağının kolları, kavşak yeri anlamına geldiği söylense de,
Musul’un Dicle’nin sol sahilinde olması nedeniyle, ırmağın kollarının karışımı
anlamında kullanılmayacağına da dikkat çemkmiştir. Bunun yerine, Irak ile
Elcezire’yi birbirine bağladığı ve Dicle ve Fırat arasında bir ulaşım bölgesi
durumunda olması nedeniyle “Mavsıl” kelimesinin kullanılmasının daha doğru
olduğu kabul edilmiştir415.
Günümüz Irak Devletinde yaşayan Türkler, 1040 Dandanakan zaferi ile
Ön Asya’ya ve Anadolu’ya yerleşip ve burayı vatan sayan oğuzların veya diğer
412
Jafer. K.Jawad, “Türkiye-Irak ile Siyasi İlişkileri (1932–1963)”, Basılmamış Doktora Tezi, Dokuz
Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1995, s. 97.
413
Mustafa Kayar, Türk Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, I. Baskı, İstanbul, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, 2003, s.77.
414
Ahmet Ercivan, “Son Dönem Musul Tarihi”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2005, s.1.
415
Tahir Kodal, Paylaşılamayan Toprak Türk Basınına Göre 1923-1926 Musul Meselesi, I. Baskı,
İstanbul,Yeditepe Yay., 2005, s. 32.
128
adıyla Türkmenlerin torunlarıdır416. Hemen hemen tamamı türk nüfustan
oluşan Musul, İslam hâkimiyetine Hz. Ömer zamanında girmiştir. Bugün Musul
ve etrafında yaşayan Türklere Türkmen denilmektedir417.
Türkmenlerin Irak’a yerleşmeleri üç göç dalgası şeklinde olmuştur. İlk
dönem,
Türklerin
Anadolu’ya
gelmelerinden
daha
eski
bir
zamana
dayanmaktadır. Türklerin askerlik ve strateji alanındaki başarısını fark eden
Emeviler, bir kayda göre, 694 yılında onları yöre getirip ordu kurmuşlardır418.
Oğuz Türkleri, 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’yu vatanı haline
getirirken, Elcezire veyahut Musul bölgesi, çoktan Türk vatana haline
gelmişti419.
Türklerin önemi Abbasiler döneminde daha da artığı için, kritik idari ve
askeri görevlere getirilmiştir. Bu yüzden Abbasiler Türklerin Bağdat’a yakın
yerde kurdukları Samarra aileleriyle yerleştirdi. Türklerin Irağa gelmesi, Halife
Mutasım döneminde olmuştur420.
Iraktaki Türk varlığının belkemiğini “ikinci dalga” güç oluşturmuştur. Bu
dalga 1050 yılından sonra Selçuklular tarafından yapılmıştır. Bu devirde
Selçuklu ordusunda bulunan Oğuzlara mensup binlerce asker, Irak’a tek tek
veya öbek köle halinde değil, kalabalık bir topluluk olarak özgür, silahlı ve fatih
olarak girdiler421. Selçuklar, İlhanlılar, Erbil Atabeyleri, Karakoyunlular ve
Akkoyunlular devri, bölgenin Türkleşmesinin muhtalif safhaları olmuştru422.
Kısa bir müddet Akkoyunlular’da kalan bölge 1508 tarihinde Safevilerin eline
geçmiştir423.
Üçüncü ve son dalga ise Osmanlı devleti zamanında gerçekleşmiştir.
Osmanlılar
416
Musul’u
Yavuz
Sultan
Selim’in
1514
tarihindeki
Çaldıran
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri, XVIII. Yüzyılından Günümüze Orta Doğu’daki
Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etikleri (04-05Nisan 2007-İstanbul), Ankara,Genelkurmay
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., 2007, s. 172.
417
Ahmet Ercivan, a.g.t., s. 3.
418
Mim Kemal Öke, Musul-Kürdistan Sorunu (1918–1926), İstanbul, Bilge Karınca Yay., 2002, s. 12.
419
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 172.
420
Hasan Tunç,”Tarihten Bühüne Kerkük ve Geleceği”, Global Stratejik Dergesidir, Sayı.9, Yıl. 3,
2007, s.5.
421
Öke, aynı yer.
422
Fazıl Demirci, Irak Trüklerinin Dünü-Bugünü, Ankara, 1991, s. 9.
423
Memduha Demirel, “Irak Yönetiminde Türkmenler”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2000, s. 14.
129
savaşından sonra 1516 yılında topraklarına katmıştır. Çaldıran savaşından
galip çıkan Sultan Selim, komutanlarından Ferhad Paşa’ya iki ülke arasında
kalan yörelerin alınmasını emretmiştir. Ferhad Paşa da 1515’ta Mardin, Raha,
Rakka, Musul, Sincar, Talefer, Cezire, İbin-i Ömer, İmadiye, Erbil ve Kerkük’ü
Osmanlı hâkimiyetine geçirmiştir424. 1514 senesinde Çaldıran savaşından
sonra bölge, Musul ve Şehrizor vilayetleri ismini almıştır425. Kanuni Sultan
Süleyman’ın
1535
tarihli
Bağdat
seferiyle
Cezire
bölgesi
ile
(Mezopotamya) Safevilerden alınmış ve Osmanlı topraklarına katılmıştır
Irak
426
.
Kanuni Sultan Süleyman, bölgede idari düzeni sağlamak için Kerkük’te 28 gün
kalmıştır. Bu arada Irak havalisi beş ayrı eyaletehukum edilmiştir. Bu eyaletler
şunlar idi: Kuzeyde Musul ve Şehrizor, ortada Bağdat ve güneyde Basra ve ElEhsa. Kanuni Sultan Süleymanın bu seferi ile Bağdat’ın ve Kuzey Irak
Osmanlının olmuştur427. Safevilerle Osmanlıların IV. Murad devrine uzanan
çekişmelerine rağmen bölge I.Dünya Savaşındaki gelişmeler ve 1917 İngiliz
ileri harekâtına kadar döret yüzyıl Türk yönetiminde kalmıştır428.
Yıllarca
politik
açıdan
kaderini
Anadolu
Türklüğü
sayesinde
bağlanmıştır. Zaten bölge tarih, coğrafya, iklim, tabiat şartları ve etnik yapısı
bakımından Anadolu’nun kaynağı olup, asıl Irak ülkesinin bataklık ovaları,
çölleri ve halkı ile tamamen zıt karakterdedir429.
1847 senesinde Osmanlı-İran devletleri arasındaki sınırları tespit etmek
amacıyla, II. Erzurum Antlaşması çerçevesinde oluşturan “Tahdid-i Hudud
Komisyonu” içinde yer alan Mehmet Emin Derviş Paşa ile Mehmet Hurşid
paşanın
bölge
hakkındaki
tespitleri
son
derece
önemli
bir
oluşturmaktadır430.
424
Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, İstanbul, Eren Yay., 1998, s. 32;33.
a.g.e., s. 224.
426
İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu, I.Basım, İstanbul,Otopsi Yay., 2003, s. 23.
427
Sinan Marufoğlu, a.g.e.,s. 22;23.
428
Öke, Musul-Kürdistan Sorunu…, s. 13.
429
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 172.
430
Marufoğlu, a.g.e., s. 28.
425
kaynak
130
1849 senesinde Süleymaniye ve Ravandüz sancaklarını içine alan ve
Kerkük eyalet merkezi olmak üzere Şehrizor eyaleti kurulmuş ve valiliğine Ali
Rıza Mehmet Paşa atanmıştır431.
Ancak 1851’de Musul ve Şehrizor eyaletleri birer sancak olarak tekrar
Bağdat’a İlhak edilmiştir. Mithat Paşa’nın Bağdat valiliğini (1869–1872)
döneminde Irak eyaletlerinde 1864 senesi vilayet sistemi uygulanmaya
başlanmıştır432.
1878 yılından itibaren Musul, Şehrizor vilayetini de içine alarak
İstanbul’a bağlı bir vilayete dönüştürülmüş ve Osmanlı devletinin elinden çıktığı
I. Dünya Savaşı sonrasına kadar bu konumda kalmıştır433.
Son yüzyılda, Osmanlı hâkimiyeti altında olan Musul vilayeti 91.00km
arazi üzerinde, 350.000 kadar nüfus barındıran bir yöreydi. İdari taksimata
göre Musul; Kerkük, Süleymaniye ve Musul sancaklarına ayrılmaktaydı434.
1330/1914 yılı Salnamesine göre Musul sancağı; Musul, Akra, Dahul,
İmadye, Zakho ve Sincar, Kerkük sancağı; Kerkük, Revanduz, Kuşnuk, Köş,
Raniye, Selahiye, Erbil, Süleymaniye ise merkez ile birlikte Kalambriya,
Şehrizor, Muhammerah ve Bazyan kazalarını ihtiva ediyordu435.
Musul bölgesi, I.Dünya Savaşı sonlarına kadar batılı kaynaklarda
genellikle, Irak’tan ayrı olarak yukarı “El-Cezire” bölgesi içinde gösterilmiştir.
I.Dünya Savaşından sonra ise bölge siyasi sebepler yüzünden Irak’ın parçası
olarak kabul edilmiştir436.
Bunun dışında, zengin yeraltı kaynakları başta olmak üzere bölge pek
çok yönden her zaman ilgi odağıolmuştur. Bölgenin bu kadar sorunlu
olmasında petrol kaynakları bakımından zengin bir bölge olmasının, büyük bir
önemi vardır437.
431
Marufoğlu, a.g.e., s. 38.
Aynı yer.
433
A.g.e., s. 39.
434
Öke, Musul-Kürdistan Sorunu…, s. 9.
435
Mim Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi (1918–1926), İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı, 1987, s. 9.
436
Ercivan, a.g.t., s. 2.
437
Aynı tez.
432
131
Musul şehrinde, sonradan yerleştirilen Araplar ve Kürtler de bulunmakla
beraber, nüfusun yakalşık yarısı kadarını Türkler oluşturmaktadır. Özelikle
Dicle Irmağı’nın karşı yakasında yer alan Musulun “Yunus Peygamber “ semti,
kâmilen Türklerle meskûndur438.
XIV. Yüzyıla ait Le Strange tarafından hazırlanan bir haritada Erbil,
Musul, Amadiye ve Muş Cezire bölgesinde; Anah, Tikrit, Dakuk Irak’ta;
Kürdistan
ise
gösterilmiştir
439
dağların
sadece
İran’da
kalan
doğu
yamaçlarında
.
Bölgede bulunan petrolün varlığı hemen büyük güçlerin dikkatini
çekmiştir. Berlin-Bağdat Demiryolunun yapımını üstlenen Almanların ağırlıkla
temsil ettiği Anadolu Demiryolu Şirketi henüz 1888’de aldığı imtiyazla
demiryolu hattının geçtiği topraklarda bulunabilecek hammadde kaynaklarını
çıkartma ve işletme hakkını Osmanlı Devleti’nden almıştı440.
1907 yılında ise İngiliz-İran Petrol Kumpanyası ve daha sonra da İngiliz
petrol gücünün önemli bir parçası haline gelecek olan ve British Petroleum
(BP)adını alacak olan Anglo-Persian Oil Company (APOC), İran Şahı’ndan
alınan imtiyaz sonucu kurulmuştur441. Bu arada İngiliz sermayesiyle kurulmuş
olan ancak Alman yanlısı ve Jön Türklere yakın olduğu için İngilizlerin
güvenmediği National Bank Of Turkey; Deutsche Bank ve Shell ile birlikte
şirketlerden her birinin %25 hissesine sahip olduğu Turkish Petroleum
Company (TPC) kurulmuştur442.
Aşağı Irak’ı tamamen ele geçiren İngilizler, Musul’u alamamışlardı. 30
Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’ni fırsat bilen İngilizler 9
tugay ve 5 süvari alayında meydana gelen kuvvetleriyle harekâta geçtiler. Türk
kuvvetleri ise 3 fıkra ve1 süvari alayından ibaretti. Türk ordusunu zamanında
harekât edememesi Türklere Musul’u kaybettirmiştir. Mondros Mütarekesi
438
İnsan Hakları Avrasya Federasyonu…, s. 8.
Marufoğlu, a.g.e.,s. 27.
440
Kayar, a.g.e., s. 44.
441
Gamze Güngörmüş Kona, “1999’lara kadar Tarihsel süreç çerçevesinde Irak- petrol ve Global
Güçler”, Global Strateji Enstitüsü Dergisidir, Sayı.13, Yıl. 4, 2008, s.19.
442
Kona, a.g.m., s.19.
439
132
yapılırken Musul, Türkiye sınırları içindeydi. İngiliz kuvvetler Musul’un
güneyinde, Türk kuvvetleri ise Musul da idi443.
İngiltere ve müttefikleri, güvenliklerini tehdit edecek yeni bir durum
ortaya çıkarırsa, mütarekenin, herhangi bir stratejik bölgeyi işgal etme hakkını
kendilerine veren 7 maddesine dayanarak bu bölgeyi444, İngiliz birlikleri Dicle
boyundan ve Kerkük’ün güneyinden olmak üzere yer yer taarruza geçmişler ve
bölgeyi 15 Kasım 1918’de işgal etmişlerdir445. Aslında Devletler hukuku’na
göre savaşa son verilmeksizin işgal edilmemiş bir arazinin sulh masasında
talep edilmesi mümkün değildi. Nitekim Sadrazam Ahmet İzzet Paşa
tarafından 9 Kasım’da gönderilen Ali İhsan Paşaya tebliğ üzerine Musul 10
Kasım‘da boşatıldı. 6.Ordu karargâhı Nusaybin kasabasına taşındı. Ordunun
silahı ve cephaneleri de geceleri Cizre’ye gönderildi446.
İngiltere Musul’a girmiştir, ancak bu giriş hemen ortaya çıkan bir durum
değildir. İngiltere Musul’a sahip olmayı daha I. Dünya Savaşından önce
hedeflemişti447. Bununla birlikte bölge üzerinde büyük Britanya, Rus Çarlığı ve
Almanya’nın önemli derecede güç göstergesi daha otuz yüzyılın başında
etkisini gösterdi. Bu güç mücadelenin en önemli hususundan biri petroldür448.
İngiliz himmeti ile Irak yönetimine gelen Faysal, Musul bölgesindeki
petrol arama ve çıkartma imtiyazını İngiltere’ye verdi449.
Mütarekeden sonra savaş kurallarına aykırı olarak işgal edilen Musul
Eyaleti’nin durumu Lozan Konferansı’nda Türkiye ile İngiltere arasında zorlu
çekişmelere sahne olmuştur450.
Musul
bölgesi,
XIX
yüzyıldan
itibaren
coğrafi
açıdan
yeraltı
zenginliğinden dolayı yabancıl güçlerin dikkatini çekmişti. Nitekim Musul
443
Mahir Nakip, Ziyad Köprülü, Irak Türkleri Sempozyumu Tebliğleri,31 Ocak 1987, Ankara,
Yüksek Okul Matbası, 1987, s. 24;25.
444
Yaşar Canatan,Türk-Irak Münasebetleri (1926–1932), Birinci Baskı, Ankara, T.C. Kültürel
Bakanlığı Yay., 1996, s. 11.
445
İmamzade, a.g.e., s. 22.
446
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu,
Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi,1998, s. 57;58.
447
a.g.e., s. 58.
448
Kona , a.g.m., s. 19.
449
Kayar, a.g.e., s. 53.
450
Osman Oğuz, “Irak Türkmenlerinin Yalnızlığı”, Kardaşlık Dergisi, Kerkük Vakfı, Sayı.36 EkimAralık 2007, s. 20.
133
I.Dünya Savaşından sonra İngiliz ve Fransızlar için mutlaka alınması gereken
yerlerden biri olmuştur. İngiltere, Osmanlı’nın yenilmesinden yararlanarak
Musul’a hâkim olmak için her yolu denemiştir451. Bu çerçevede Türk olmayan
Müslüman ve Gayrimüslim unsurlar arasına ayrılık düşüncesi yerleştirilmeye
çalışılmış, Türk olmayan unsurlara “Milliyet” Müslüman olmayanlara da “Din”
propagandası yapılmıştır452.
Musul, coğrafi konum bakımından ve Irak’ın kuzeyini dış dünyaya
bağlayan bir yol üzerinde olmasından dolayı, Hindistan kara yolunu korumak
için, en önemli bölgelerden biri sayılmıştır. Üstelik Musul İngiltere’nin doğudaki
etkinliğini tehdit edecek herhangi bir Rus genişleme uğraşısına karşı kuvvetli
bir engel teşkil etmekte idi453.1917 Rusya’da Komünizm ihtilali çıkmış ve
muvaffak olmuştu. Boğazlar mıntıkası ile Şarkı Anadolu’yu da terk etmişti454.
Görülüyor ki, İngiltere artık Rus tehlikesi uzaklaşmış olduğundan,
birleşik bir “Arap Devleti”nin menfaatine aykırı, parçalanmış bir Arabistan’ın
mevcudiyetini menfaatine daha uygun bulmaktadır. Onun için, Arabistan’ı (Irak,
Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suud, Hicaz, Yemen, Kuveyt, Hadramut,
Umman gibi) toplam on parçaya ayırıyordu455.
Abdülhamit hatıratlarında İngiltere’nin Musul‘a ilk ilgisini şöyle anlatıyor:
İngiliz elçisi bir gün Abdülhamit’e huzurunda; “Anadolu, Suriye ve Hicaz
topraklarının tarihin en büyük medeniyetlerine beşik olduğunu söyledikten
sonra orada kazı çalışması yapıp yapmayacağını sordu”. Abdülhamit net bir
cevap vermedi. Güya oraları kazılacak olsa belki define bile bulunabilirmiş. Ve
yeraltından
çıkacak
eski
paralar,
kırık
testiler,
heykelcikler
define
değerindeymiş. Bunlar incelenerek tarihe katkıda bulunulabilirmiş. İngiliz elçisi,
Abdülhamit’e
yazısının
okunmasının
dünya
medeniyetine
çok
büyük
kazancının olduğunu söyledikten sonra, oralarda yapılacak çalışmaları
Osmanlı idaresi masraflı bulursa, İngiltere hükümetinin her türlü yardım hazır
olduğunu söyledi. Üstelik bulunacak tarihi eserlerin de hiçbir bedel istemeden
451
İnsan Hakları Avrasya Federasyonu…, s. 16.
A.g.e.,.s. 17.
453
Qassam İzzet, a.g.e., s. 11.
454
Tahsin Ünal, Türk Siyasi Tarihi 1700–1958, İstanbul, Kamer Yay., 1998, s.593.
455
Aynı yer.
452
134
onlara bırakacağını söyledi. Abdülhamit teklifin altında neyin yattığını bilmeden
kabul etti”. Oysa teklifin altında neyin yattığı Avrupa devlet adamları biliyordu.
Bu petroldü, işte İngiltere ve Osmanlı arasındaki gelişmişlik farkı budur. 19.yy
İngiltere petrolü tanıyor ve kullanıyordu. Dünyanın nerelerinde petrol olduğunu
da biliyordu456.
Abdülhamit’in verdiği bilgilerden, İngilizlerin ilk önce Kayseri, Bağdat ve
Musul bölgelerini ziyaret ederek padişaha bilgi verdikleri anlaşılmaktadır.
Orada buldukları kırık testileri, bakır eşyaları, heykelleri de padişaha
gösteriyorlardı. Böylece asıl niyetlerini gizliyerek, padişaha ne kadar bağlı
oldukları ve ona sadakatlarını gösteriyordlardı457.
Hâlbuki bunları yapmlarındaki tek amaç petroldü. Her ne kadar bölgede
önemli oranda mülkiyet hakkı sultan II. Abdülhamit’e de aitte olsa, İngilizler bir
müddet sonra sonra da susuzluk bahanesiyele bölgede kuyu kazmaya
başlamışlardır458.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra İttihatçılar Abdülhamit’in servetinin
büyük bir bölümüne el koymuşlar, önemli bir bölümünü de Donanma
Cemiyeti’ne bağışlatmışlardı. 1 Eylül 1324(14 Ekim 1908) tarihli bir irade ile de
Hazine-i Hassa’ya ait bir kısım mal ve gelirleri de Maliye Hazinesine
devrettirmişlerdi459.
Son Osmanlı Padişah’ı Vahdettin de 1920’de bu emlakin tekrar Hazine-i
Hassa’ya devrini sağlamıştır. Vahdettin 8 Kanunnamesini 1336’da (8 Ocak
1920) çıkarttığı bir kararname ile önceden iradelerin millete devrettiği emlak,
arazi, çiftlikat, müessesat ve imtiyazati tekrar Hazine-i Hassa’ya devir ve iade
etmişti. (Bu konu uzun bir zaman tartışıldı Abdülhamit’in varisleri Musul’daki
petrollere sahip olmak için petrollerin Hazine-i Hassa’ya ait olduğunu iddia
etmişler. İngilizler ise petrollerin maliyeye devredildiğini araştırmış, kanıtlamaya
çalışmışlardır. Ve çıkan sonuç İngilizler için olumlu değildi)
460
. Çünkü padişah,
şirket ya da kişilere imtiyaz verebiliyor ve bundan da ilgili şirket ve kişiler
456
Durmuş Yılmaz, Musul Meselesi Tarihi, Konya, Çizgi Kitabevi Yay., 2003, s. 11.
a.g.e., s. 12.
458
a.g.e., s. 13.
459
H.Bülent Demirbaş, Musul Kerkük Olayı ve Osmanlı Devletinde Kuveyt Sorunu, 2.Baskı,
İstanbul, Arba Yay., 1995, s. 73.
460
Aynı yer.
457
135
yararlanabiliyordu. Anadolu Demiryolu Kumpanyasıyla yapılan sözleşmede
olduğu gibi, nasıl ki bu sözleşmede Sultan devlete ait madenleri işletmesini kırk
yıl süreyle şirkete bırakmışsa, aynı şekilde bir bölgedeki madenleri sahibi de
devlet değil, sultanın kendisiydi461.
Abdülhamit’in miras konusu Ankara hükümeti takip ediyordu. Adnan
(Adıvar) Bey, Mustafa Kemal Paşaya bu konuyla ilgili bir raporla sunmuştur.
Türk Hükümeti Musul’daki petrol kaynaklarının bütününe sahip olma
azmindeydi; bunu II. Abdülhamit’in varisleriyle paylaşamaya katiyen paylaşmak
istemiyordu462.
Mirasçıların tüm çabası boşuna olmuştur. Sonra da ilgilenenler
olmuştur. Bu sefer de önlerine 3 Mart 1924’te kabul edilen 431 sayılı “Hailfetin
İlgası ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memalik Haricine
Çıkarılmasına Dair Kanun” çıkmıştır. Bu kanunun 8. maddesince Osmanlıya
padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dâhilinde tapular
milletlerindir463.
Abdülhamit’in Türkiye dâhilinde bulunan mallarının devlete ait olduğu
kabul edilirse, Türkiye haricinde bulunan Abdülhamit’in malları da hangi
devletin hududu içinde ise o devlet malı, olacaktır. Bunlar meydanda iktisadi
bakımdan da pek ehemmiyetli olan Irak petrolleridir464.
Yukarıda belirtildiği gibi, Mondros mütarekesinden sonra Musul İngilizler
tarafından işgal edilmiştir. İşgal sadece Musul la kalmamış, önce İstanbul
ardından Anadolu da çeşitli bölgelerde işgale başlanmıştır. Ancak işgallere
karşı yurdun her yanında tepkiler doğmuştur465.
Bu sırada İstanbul hükümeti, Türk milliyetçilerinin baskısı altında, 1919
Aralık ayında Osmanlı Mebussan Meclis seçimini icra etmiştir. Netice itibariyle
Kemalist hareket tarafları kazanmıştır. Meclis, 28 Ocak 1920’de Türk Milli
Misakını onaylamıştır. Misak-ı Milli, Erzurum ve Sivas Kongreleri ilkelerini
461
Demirbaş, a.g.e., s. 75.
Öke, Musul Meselesi Kronolojisi…, s. 103.
463
Demirbaş, a.g.e., s. 75.
464
a.g.e., s. 76.
465
Tunç, a.g.m., s. 8.
462
136
içerir466. Müttefikler 16 Mart 1920’de, İstanbul’u işgal etmişlerdir. Mebussan
Meclisinin ileri gelen milliyetçiler tutuklanmıştır. Bu Türk Milletinde isyan
duygusunu uyandırdığı için halk, Mustafa Kemal’e katılmaya başlamıştır.
Böylece bu Kemalistlere diğer önemli adımları atmada yardımcı olmuştur. Bu
adım 23 Nisanda, TBMM’de atılmış olmuştur. Mustafa Kemal Başkanlığa
seçilmiştir467.
Misakı Milli’nin birinci maddesinin metni şudur:” Madde 1- Osmanlı
Devleti’nin 30 Ekim 1918 günkü silah bırakma çizgisi (ulusal sınırlar) içinde din,
soy ve amaç birliği bakımlardan birbirilerine ile ilişkileri ve çerçevelerinin
koşullarına
saygılı
Osmanlı–İslam
çoğunluğunun
yerleşmiş
bulunduğu
kesimlerin tümü ister bir eylem, ister bir hükümle olsun, hiçbir nedenle,
birbirinden ayrılamayacak bir bütündür”468.
Mağlup Devletlerle barış antlaşmaları yapmak için 18 Ocak 1919’da
Paris’te müttefikler yanında savaşa katılan 32 devletin temsilcilerinden oluşan
bir konferans toplanmıştı. Bu konferansta en çok ABD, İngiltere, Fransa,
Japonya ve İtalya’nın sözü geçmekteydi. Bu beş devletin başbakan ve dışişleri
bakanlarından oluşan ve onlar konseyi denilen bir konsey kurulmuştu. ABD.
Başkanı Wilson, kurulacak bölünmüş ve küçük devletleri hâkimiyet altına
alabilmek için Milletler Cemiyeti’nin kurulmasıyla ilgilenmiştir469. Çünkü Manda
yönetiminin kurulması için ancak böyle bir teşkilatın altında Manda yönetimi
yürütülebilirdi470. Nitekim barış sürmesi amacıyla 18 Nisan 1919’da Milletler
Cemiyeti’nin kurulması kararlaştırılmıştır. Cemiyet resmen 10 Ocak 1920’de
kurulmuştur ve merkezi Cenevre’de tespit edilmiştir. I. Dünya Savaşının galip
devletleri ve savaşta tarafsız kalmış devletler de asil üyeleri olmuşlardır. Ama
466
Qassam, İzzet, a.g.e., s. 2.
a.g.e., s. 3.
468
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri..., s. 49.
469
Mustafa Bıyıklı, Batı İşgalleri Karşısında Türkiye’nin Ortadoğu Politikaları Atatürk Dönemi,
İstanbul, Gökkubbe Yay., 2006, s. 160.
470
Salih Yapar, “Sevr Barış Antlaşması ile Lozan Barış Antlaşması’nın Karşılaştırması (mukayesesi)”,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul,
2003, s. 7.
467
137
ABD Cemiyete üye olmamıştır. Kurulduğunda 18 üyeden, 1920’de 45’e, daha
sonra 59’a çıkmıştır471.
I.Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin en büyük meselesi ise Osmanlı
Devletinin tasfiyesiydi∗. Bu nedenle 30 Ocak 1919 tarihinde Loyd George,
Paris Konferansında Kürt meselesini gündeme getirerek, konferans metnine,
“Ermenistan, Suriye, Mezopotamya, Kürdistan, Filistin ve Arabistan Osmanlı
İmparatorluğundan tamamen ayrılmalıdır”, maddesini koydurmuştur472. Bu
konferansa Arapların delegesi sıfatıyla katılan Şerif Faysal‘ın Basra’dan
Akidenize bir Arap devleti kurulması isteği kabul edilmemiştir. Faysal
“kendilerine
hizmet
ettiğimiz
devletler
bizi
parçalıyorlar…
Müslüman
dünyasının karşısına çıkamayacağız” sözünü bu sırada söylemiş “Bir Fransız
mandasını kabul etmektense,
Araplar ölümü tercih edeceklerdir” demiştir.
Ancak Faysal’ın bu sözleri gerçekleştirmek için yeterli gücü yoktur473.
Yapılacak barış antlaşmalarının son şeklinin verilmesi amacıyla üç
müttefik devletin (İngiltere Fransa ve İtalya ) başbakanları ve dışişleri
bakanları, konu ile ilgili uzamanlar ve Japonya temsilcisi 18 Nisan 1920
tarihinde İtalya’nın San Remo şehrinde toplanarak görüşmelere başlamışlardır.
Bu konferansa Amerika, bir delegesini gözlemci olarak göndermiştir474.
San Remo konferansı’nda kesin şeklini alan barış Antlaşması, Osmanlı
Devletinin
parçalamasını
öngören
Sevr
Antlaşması’nın
da
esaslarını
belirlemiştir San Remo konferans ile Irak’ın manda idaresi de İngiltere’nin eline
teslim edilmiştir. Yalnız San Remo konferansı 1916 deki İngiliz-Fransız
antlaşmalarında bir değişiklik yapmış ve Musul bölgesi de İngiltere’nin nüfuz
alanı olarak kabul edilmiştir475.
471
Erol Umut, “Musul Meselesinde Petrol Faktörü”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2007, s. 90.
∗
1918 yılının Kasım ayında İngiltere ve Fransa ortak bir bildiri yayınladılar ve Orta ve Yakın Doğu
halklarının kendi özgür iradeleri ile kendi devletlerini kuracaklarını kendi ilan ettiler. Ama paylaşmayı
yapan ülkelerin asil maçları bu antlaşmaların ve bildirilerin arkasındaki gizli planlama görüşmeleriydi.
Cahit Kayra, Sevr Dosyası, 2. Baskı, İstanbul, Büke Yay., 2004, s. 31.
472
Kayar, a.g.e, s. 59.
473
Süleyman Kocabaş, Tarihte ve Günümüzde Türkiye’yi Parçalama ve Paylaşma Planları, I.
Baskı, İstanbul,Vatan Yay., 1999, s. 319-320.
474
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 99.
475
Fahir Armaoğlu, 20. yüzyıl Siyası Tarihi (1914–1995), Ankara, Alkım Yay., 1996, s. 201.
138
İngiltere, Konferans görüşmelerinde ülkenin ekonomik ve siyasi
etkinliğini arttırmak kurmuş olduğu dünya İmparatorluğunun iletişim ve ulaşım
yollarının güvenliğini sağlayacak önlemeleri almak için çaba göstermiştir.
İngiltere, barış görüşmelerinde petrol bölgelerine hâkim olmayı daima birinci
öncelikli olarak ele almıştır476.
Rusya’nın çökmesi ve Amerika’nı Haziran 1919 Şam Konferansı’ndan
sonra Orta Doğu politikasından çekilmesi, İngiltere’nin bölgede mutlak otorite
haline gelmesini sağladı. Bu konferansta Irak temsilcileri Deyrizor, Diyarbekar,
Musul ve Muhammere’yi içine alan bağımsız bir Irak krallığının kurulmasını, bu
krallığa Hicaz şerifinin oğullarından Abdullah veya Zeyd’in getirilmesini,
içişlerinde serbest kalmasını, ülkeye Yahudi ve Hintli göçünün yasaklanmasını,
Milletler Cemiyeti’ne bırakılan mandaterlik konusunun reddini önermişti. Ancak
antlaşma olmayınca konferans dağıtıldı. Daha sonra 24 Nisan 1920’de San
Remo’da Milletler Cemiyeti yasasının 24. maddesinin mandaterlik haklarının
kullanılması ve sınırlar konusunda anlaştılar. Böylece Irak, İngiliz mandasına
girdi477.
Sevr antlaşmasında konumuzla ilgili husus şöyledir: (Mezopotamya:
daha sonra kurulacak olan Irak, Filistin ve Lübnan Manda devletleri de
bölgelerindeki Osmanlı (Türkiye) haklarını devralacaklardır. Bu devletler de
İngiltere’nin koruması altındadır478.
Sadrazam Ferit Paşa, Tevfik Paşa’yla hemfikir değildi. Onu murahhas
heyeti başkanlığından aldı. Yerine kendisine geçti. Paris’e gidip, 10 Ağustos
1920 ‘de Sevr Antlaşmasını imzaladı. Sadrazam Ferit Paşa dışında heyette,
Maarif Nazırı Hadi Paşa, Şurayı Devlet reisi şair ve filozof Rıza Tevfik, Bern
Elçisi Reşat Halis Beyler Vardı. Paris’teki siyasi müzakerelerin, son kararı için
Padişah’ın başkanlığında toplandı. Meclis’e devlet vükela ve uleması davet
edildi, Sevr yeniden tartışıldı. Topçu Ferik’ı Rıza Paşa dışında Sevr’e itiraz
eden olmadı. Ve Sevr imzalandı. Sevr, Osmanlı Devleti tarafından kabul görüp
Türk Milletince kabul edilmediği için yürürlüğe girmedi. Sadece diplomatik
476
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 98.
Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, s. 120.
478
Cahit Kayra, Sevr Dosyası, 2. Baskı, İstanbul, Büke Yay., 2004, s. 89.
477
139
belge bir olarak kalmıştır479. Türk ulusunu esaret altına almak amacı olarak bu
antlaşmayı Mustafa Kemal zaferle kırmayı başardı480.
Asırlardan beri hazırlanmış olan suikast uygulanmaya başlamıştır. Sevr
Türkiye’ye imzalattıktan sonra onaylatmak ve uygulamak için uğraştılar. Bu
hedefle bir yandan Yunan orduları ve Türk orduları taarruz geçtiler, diğer
yandan da içeride ayaklanmalar çıkardılar481.
Sevr Antlaşmasının 1920 yılında hemen önce düşünülmüş ve
tatbikatına geçilmiş bir karar olduğu sanılmamalıdır. Sevr Muahedesi,
senelerce evvel Avrupalılarca daima düşünülmüş, ama çeşitli nedenlerle
projelerin sonucudur482.
Atatürk,
Nutuk’ta
Sevr
Antlaşması
ile
Lozan
Antlaşması’nı
karşılaştırırken “Türk Milleti aleyhine, asırlardan beri büyük bir suikast
hazırlanmış” olduğunu söylemişti. Bu “büyük suikast”ın 1920 yılında Sevr
Antlaşması
ile
tamamlandığı
zannedilmiş
olduğunu
belirtir
ve
Lozan
Antlaşması, bu büyük yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir483. Sevr
milletin ölümü demek olan, Sevr antlaşmasını İstanbul Hükümeti gibi, Milli
Harekâtı yönetenler de kabul etseydiler, bugün Türk Milleti ve hükümeti mevcut
olmayacaktı484.
Musul
Meselesi,
Britanya’nın
Irak
Kraliyet
Hükümeti’ne
1922
Antlaşmasını∗ imzalaması için kullandığı en önemli baskı araçlarından biriydi.
Zira Britanya Hükümeti, kendisinin belirlediği süre içerisinde, antlaşmayı
imzalamayan Irak’ı antlaşmayı reddetmiş sayarak Manda Rejimi çerçevesinde
Irak’ı hükmü altına geri alma ve Musul’u Irak topraklarına dâhil etmemekle
479
Ünal, a.g.e., s. 643.
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 100.
481
a.g.e., s. 45.
482
Ünal, a.g.e., s. 584.
483
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 35.
484
Ünal, a.g.e., s. 645.
∗
Bu konu ilgili Cumhuriyet Gazetesinde şöyle açıklamıştır:
Irak millet meclisi nihayet İngiltere ile Faysal arasında 1922’de akıt edilen muahedeyi birçok esabab
dolayısıyla edemeyeceğini bildirmiştir. Bu Hadese İngiltere’yi Irak ve Musul meselelerinde çok mühim
ve çok müşkül bir vaziyete bırakmıştır. Londra Hükümeti buradan o güne geçmek için çok uğraşmış,
Irak’ ta tahkikat yapmış, hatta muahedeyi vaktinden evvel Cemiyeti Akvama havale etmiştir. İngiltere
Hükümeti Irak’ta Cemiyet Akvam mukavelesinin 22 inci maddesi ahkâmına tatbik için lazım gelen
teşebbüste bulunmak üzere mezkûr Cemiyetin müsaadesinin isteyecektir. Cumhuriyet Gazaetesi, 2
Haziran, 1924, s. 4.
480
140
tehdit etmişti. Buradan Britanya’nın Irak’ın antlaşmayı imzalaması için
uyguladığı politikanın baskı ve tehdide dayandığı anlaşılıyor∗.
İngiltere Faysalla bir antlaşma imzalamış ve Irak’ı dolaylı bir yolla da
olsa Londra’nın dış politika çizgisine çekmişti. Ne var ki, ne ulema özellikle
Kerbela‘da kümelenen Şiiler ne de Musul halkı, bu antlaşmayı kabul edeceğe
benziyordu. Irak Meclisi antlaşmayı tasdik etmemekte direniyordu. Böylece
İngilizler, Faysal’a Musul’un Irak’a dahil edilmesi istiyorsa bu antlaşmayı
Meclisten
geçirmesi
gerektiğini
bildirdiler.
Antlaşma
Meclis
tarafından
onaylanmıştır. Ve bu arada Curzon, Musul Meselesi’ni Lozan’da daha uygun,
İngiltere’nin
hâkim
başaracaktır
485
olabileceği
bir
devletlerarası
bir
foruma
çekmeyi
.
İngilizler, Musul Meselesiyle çok ilgilenmiş, iki şekilde atağa geçmişlerdi:
Iraklıların
endişelerini
körükleyerek,
değerli
bir
parçasının
kaybetme
bahanesiyle Irak’ta manda sıfatıyla onları savunan kuvvet olarak kaldılar. Bir
yandan Musul’u kaybetmeyi istemediler. Bu İngiltere İmparatorluğunun stratejik
kaygısıyla ilgilidir. İngiliz askeri görüşüne göre, Irak İran’dan gelebilecek Rus
saldırısına karşı, Hindistan’ı korumak için, ileri bir müdafaa üssüsüdür. Bu
yüzden İngilizler Musul’u çok önemsiyordu486.
Lozan Konferansı öncesinde bulunan ve kullanılan yeni araç Nasturiler
olmuştur. Aslında, Nasturi meselesinde İngilizleri uzun süreden beri meşgul
etmiştir. Kuzey Irak’ta yaşayan 35.000 Nasturi, Aga Petros önderliğinde,
Türkiye, İran, Irak arasında Hakkâri merkez olmak üzere, özerk bir devlet
kurmak
amacıyla
1920
baharında
ayaklanmışlardır487.
Türkiye
güney
hudutlarında İngilizler tarafından Nasturi İsyanı başlatıldı, Yedinci Kolordu
komutanı General Cafer Tayyar Eğilmez’e isyanı bastırma emri verildi, bir anda
Yedinci kolordu halkın büyük coşkusu içerisinde Musul’a girdi. İngilizlerin
∗
Ayrıca Bağdat büyük vaziyet karşısında heyecan içindedir millet meclisinin kararı haklıda hareket ve
heyecan kesirmiştir. Faysal’ın da bu işte vaziyeti şubeli devreye girmiştir. Şimdiki İngiltere Mandater
bir devlet olarak itibariyle Irak’ta, Fransa’nın Suriye’de tatbik ettiği tazyik siyasetini teşdit edecektir
Anlaşıldığı gibi İngiltere, 1922 antlaşması imzalamak ve Musul sorunu çözmek için. Irak Hükümet ile
sürekli tehdit ve baskı yöntemle kullandı. Cumhuriyet, 13 Haziran 1924, s. 6.
485
Mim Kemal Öke, Musul-Kürdistan Sorunu, s. 98.
486
Qassam, İzzet, a.g.e., s. 10.
487
Kodal, a.g.e., s. 172-173.
141
şiddetli itirazları ve sert notaları karşısında, Musul’un tahliyesine karar verildi.
Neticede Cafer Paşa Yedinci Kolordu komutanlığından alınarak Musul tahliye
edildi488.
Cafer
Paşa
notanın
blöf
olduğunu
İngilizlerin
harbi
göze
alamayacaklarını ileri sürmüştü. Çünkü henüz Musul petrollerine resmen ve
hukuken sahip değillerdi489.
Avrupa’da patlak veren savaşın nedenleri ne olursa olsun, taraflar bu
savaştan elde edebilecekleri emperyalist çıkarları hesaba katmaktan da geri
kalmıyorlardı490.
B) LOZAN ANTLAŞMASI
Doğuda barış için toplanan ilk Lozan Konferansında durum oldukça
belirli bir hal aldı. İngiltere’nin iddiaları daha çok toprak kazancı ile ilgiliydi. Yani
İngiltere’nin, Mezopotamya ve özelikle Musul petrolleri üzerindeki emellerinden
vazgeçmek gibi bir durum yoktu491.
İngiltere’nin öncülük ettiği Barış Konferansının İsviçre’nin Lozan
şehrinde toplanacağı bildirilince bu, Ankara Hükümeti tarafından da uygun
bulunmuş fakat İtilaf Devletlerinin, Türk Milletini “iki ayrı hükümeti tarafından
temsil ettirme” gibi bir oyunu hemen fark edilmişti492. Ancak 17 Kasım 1922
gecesi son Osmanlı Sultan Mehmet Vahdettin, kendisini İngiltere’nin
korumasına bırakarak İstanbul’dan ayrıldı, halifeliği de Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından kaldırıldı. Türkiye Büyük Meclisince bu problemi de halletmiş
ve Türk Milletini, Türkiye Büyük Meclisinin temsil ettiği hususu arttık herkesçe
kabul edilmişti493. 21 Kasım 1922’de Lozan Konferansı toplandı; bir ara kesildi
ve tekrar başladı494.
I.Dünya Savaşı öncesinde Musul vilayetinin kapsadığı 91 bin kilometre
karelik geniş alan üzerine kurulu üç sancak (Musul, Süleymaniye ve Kerkük),
488
Demirci, a.g.e., s. 20.
Aynı yer.
490
Edward Mead Earle, Bağdat Demir ve Petrol yolu Savaşı (1903–1923) I.Baskı, İstanbul, Örgün
Yay. 2003, s. 257.
491
a.g.e., s. 297.
492
Yılmaz, a.g.e., s. 75;76.
493
Kayra, a.g.e., s. 124.
494
Yılmaz, aynı yer.
489
142
18 kaza, 25 nahiye ve bin köyde yaklaşık yarım milyon insan yaşıyordu.
İngilizler bölgeyi işgal ettikten sonra 1919’da yaptıkları nüfus tespitinde vilayet
nüfusunu 703.378 olarak vermişlerdir. Bunun (%85,58) Müslüman, (%7,88)
Hıristiyan , (%2,11)Yahudi, (%4,43 ) yezidi idi. Osmanlı Devletinin nüfus
sayımlarındaki eksiklikler şüphesiz İngilizlerin tespitlerinde de bulunmaktadır.
Fakat bütün sayımlardaki Müslüman, gayrimüslim oranlarının bu sayımda da
yaklaşık olarak aynı olduğu (% 85,58 Müslüman,
görülmektedir
495
%14,42 ) Gayrimüslim
.
İngilizler, Türk taleplerini tehdit olarak görmedikleri için bu oranları aslen
uygun olarak vermişlerdir. Bundan sonra hiçbir İngiliz nüfus tespitinde
(1921,1922,1924) bu oran olmayacaktır. Başta petrol politikalarını Hıristiyanlar
üzerinde dayatmayınca Müslüman ve Kürtler üzerinde çalıştılar. Bu yüzden,
sonraki İngiliz nüfuslar Arap ve Kürt nüfuslar olarak; ovacak Türk nüfusu az
görünecektir496.
Lozan’da Musul sorunu çözümlenmemiş, İngiltere ile Türkiye arasında
tartışmalara neden olmuş ve iki heyet sorunun üzerine farklı görüşler, tezler
savunmuşlardır. Musul konusu resmen konferansta dile getirilmeden önce, iki
temsilci heyet arasında ikili görüşmeler gerçekleşmiş497. (Türkiye ve İngiltere)
tezleri arasındaki ihtilaf yalnız Musul Velayetindeki Türklerin adedi üzerinde
değil, nüfusun bu unsurunun ırkî (etnik) tarifi hakkında da hemfikir değildir.
Türk Hükümeti onların Türk olduğunu, İngiltere de Türkmen ve Türklerden
tamamıyla ayrı bir milliyetten olduğunu söylüyor498. Bu Türkler Osmanlı
değildir; isimleri Türkmen’dir. Konuştukları Turanî Lisan İstanbul’un ve
Anadolu’nun Türkçesinden ziyade Azerbaycan lehçesine benziyor499. İngiltere
Hükümeti, Musul Türk Lehçesiyle Ankara Lehçesinin bir olmadığını iddia
ediyor. Türk Hükümeti bu delillere şöyle cevap verdi: Musul kıtası Türklerine
Türkmen diyerek onlarla Anadolu Türkleri arasında bir fark koymanın hiçbir
495
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 187.
Aynı yer.
497
Hasan Berke Dilan, Atatürk Dönemi Türkiye’nin Dış Politikası ( 1923- 1939), I. Baskı, İstanbul,
Alfa Yay., 1998, s. 28.
498
Oğuz , a.g.m., s. 12.
499
Aynı yer.
496
143
esası yoktur. İngiliz Hükümeti Musul’da konuşulan Türkçe ile İstanbul’dakinin
aynı olmadığını söylüyor500.
Türkiye’nin ikinci delegesi Rıza Nur, Lord Curzon’un meseleyi
çarpıtması üzerine, Türkiye’nin Musul petrollerini işletim imtiyazını İngiltere’ye
vermek istediğini, yalnız Musul’un Türkiye’ye verildiği tarihte İngilizlerin her
konuda memnun edileceğini ve ihtilaflı konularda ılımlı politika takip
edileceğini, hatta Sovyetler ile olan ilişkileri dahi kesebileceklerini ifade etmiştir.
Lord Curzon ise Musul Meselesinin petrol meselesi ile bir ilişkin olmadığını
belirterek, Türkiye’nin ve Rıza Nur’un teklifini reddetti501.
Musul sorunu Lozan barış Antlaşması’nın 3. maddesi gereğince
antlaşma kapsamından çıkartılmıştır. Bu madde şu şekildedir :”Türkiye ile Irak
arasındaki sınır, antlaşmanın yürürlüğe girdikten sonra 9 ay içerisinde Türkiye
ile İngiltere arasında dostça çözülecektir. Bu süre içerisinde uzlaşmaya
varılmazsa, bu antlaşmazlık Milletler Cemiyeti’ne götürülecektir”. Türk ve İngiliz
hükümetleri, sınır çizgisi ile kararı belirlerken, geleceği bu karara bağlı olan
toprakların şimdiki durumuna dokunmamakla yükümlüdürler502.
İsmet Paşa’nın meselenin Cemiyet-i Akvam’a havale edilmesi fikrine
karşı tepki gösteren mebusların Erzurum Mebusu M. Durak Bey’e göre Musul
meselesinin hallini bir sene sonrasına bırakmak demek, Musul’u kaybetmek
demektir503.
Lozan’da tartışmalar devam ederken Atatürk konuyla ilgili şöyle
açıklama
yapmıştır:
“Musul
vilayeti
Türkiye
devletinin
hududu
millisi
dâhilindedir, buralarını ana vatandan koparıp şuna buna hediye etmek hakkı
kimseye ait olamaz “504.
Milli Hükümet için Misak-ı Milli önemliydi, Lozan’a gidecek olan İsmet
Paşa heyetine Hükümet tarafından verilen 12 maddelik talimatın, toprak ve
sınırlarla ilgili ilk 5 maddesi, Misak-ı Milli sınırlarıyla ilgilidir. Şöyle ki: 1) Türk
toprakları üzerinde bir Ermeni Devleti’nin kabul edilmemesi; 2) Musul,
500
Oğuz, a.g.m., s. 12.
Kodal, a.g.e., s. 76.
502
Tunç. a.g.m., s. 10.
503
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 62.
504
Nimet Arasan, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III (1918–1937), İkinci Baskı, Ankara, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, 1961, s.59.
501
144
Süleymaniye ve Kerkük’ün Türkiye’ye geri verilmesi; 3) Suriye ile sınırın daha
güneye ve güney-doğuya çekilmesi505.
Birinci Lozan Konferansı’nın sonuçlanamamasının nedeni, Türklerin,
bağımsızlıklarını her alanda etkileyecek hiçbir ayrıcalığı yabancılara tanımama
isteğiydi506. Türk delegasyonunun başkanı İsmet Paşa: “Antlaşma bu durumu
ile iktisadi bakımından Türkiye’yi zor durumda bırakacaktır. Ülkem için iktisadi
esareti kabul edemem. Müttefiklerin istekleri bizim için her türlü iktisadi
kalkındırma umutlarını öldürüyor” diyordu507.
Abdulmuhsin El-Sadun yeni kabineyi kurarken, Türkler etiksinin
yükselişine tepki göstermiştir. Buna göre önlemler almaya başlamış,
kamuoyunu Musul sorununa sahip çıkmaya yönlendirmek için, ülkedeki tüm
mülki idare amirlerine birer yönerge göndererek, halka, Musul üzerindeki Türk
savlarını kınayan gösteriler düzenletilmesini istedi. Ayrıca Faysal’ın kardeşi
Zeyd de Musul’a yerleşerek, Lozan Konferansı boyunca vilayetteki Arapları
örgütlemeye çalıştı508.
Anadolu’da işgal kuvvetlerine karşı verilen mücadelenin bir benzeri de
Musul’u kurtarmak için veriliyordu. Bölgede Trük ve Kürt halkı birleşmiş ve
yurtlarını işgalcilerden kurtarmak istiyorlardı509. Nitekim 1922 senesi Türkiye
ve İngiltere için Musul’a taarruz olarak tarihe geçti. Mustafa Kemal Paşa,
yapılan faaliyetlerden, Faysal’ın Irak’ta hükümet kuruma, İngilizlerin de Musul
ilini politik himayesini alma isteğini anladı. Bu nedenle Misak-ı Milli sınırları
içinde kalan Musul’u kurtarmak amacıyla oraya kuvvet gönderecekti. Bu
göreve Özdemir Bey’i verilecekti. Kuvvetleriyle desteklenen Mezopotamya’daki
İngiliz birlikleri Türkiye’ye karşı savaş açtılar510.
İngilizlerin amacı, 1922’de önem kazanan Türk Milli harekâtını kökten
halletmekti. Özdemir Bey’in bu defa taarruza geçerek Derbent’e varması
İngilizleri zor durumda bıraktı511. İngilizler, Derbent yenilgisinden sonra
505
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 20.
Earle, a.g.e.,s. 299-300.
507
a.g.e., s. 300.
508
Kaymaz, a.g.e., s. 313.
509
Yılmaz, a.g.e., s. 46.
510
Suat Akgül, Sahir Uzel, Musul- Kerkük Harekâtı, Ankara, Berikan Yay., 2001, s. 30.
511
a.g.e., s. 75.
506
145
Türklere karşı çıkamayacaklarını anlayınca taktik değiştirmek istedi. Mandaları
altında bulunan Kuzey Irak’ta hükümet kurmak istediler. Böylece Türk
hükümetinin Misak-ı Milli ahdi namesini hükümsüz bırakacaktı. Ve Irak’ın
coğrafi konumundan faydalanmaya devam edecekti512.
Önceden Şeyh Mahmud 1919’da ayaklanmış ve yakalanarak Kuveyt’te
üç yıl tutsak yaşamıştır. Şeyh Mahmud’a Kerkük hanlığı önerilerek özgürlükle
birlikte servet ve saltanat sunulmuştur. Fakat Şeyh Mahmud 1919’da öneriyi
reddederek direnmiş ve kaybetmiştir513.
Nitekim Şeyh Mahmud 10 Ekim 1921’de Kürdistan hükümdarı ilan
edildi. Bu durum karşısında, İngilizler ile Irak hükümetinin tepkisi olarak, 22
Aralık’ta Kürt sorunu ile ilgili, ortak bir bildiri dağıtıldı. Hülasa bildiride Irak
toprakları sınırları içerisinde yerleşmiş olan Kürtlerin bir Kürt Hükümeti kuruma
haklarını tandılar. Bu bildirinin yayınlamasının gerçek sebebi İngilizlerin Şeyh
Mahmud’un Türklerle gizli ilişkiler kurması korkusudur. Çünkü Türkiye’deki
milliyetçilik propagandası Süleymaniye’ye ulaşmış bulunuyordu. Dolaysıyla
İngilizler bu bildir ile Kürtlerin hıncını giderici bir yol aramışlardı514.
İngiliz güdümünde Güney Kürdistan hükümeti her tarafta ilan edildi.
Merkezi ise Süleymaniye idi. İngilizlerin himayesinde ve Şeyh Mahmud’un
emaretinde olmak üzere kukla Kürdistan hükümeti resmen 10 Ekim 1922’de
ilan ve teşekkül etmiştir. Böylece Bağdat’taki İngiliz Yüksek Komiseri, 1922
yılında Şeyh Mahmud’un Süleymaniye’ye geri dönmesi sağlamaya başladı.
Böylece otorite doldurulmuş olarak, Kral Faysal bunun üstüne, Irak
ordusundan
birkaç
subayı
Şeyh
Mahmud’un
emrine
verdi515.
Fakat
Süleymaniye’ye egemen olan ve önceleri kurulacak bir Kürt devletinin başına
geçebilmek umuduyla İngilizlerle ilişki kurmuş olan Şeyh Mahmut’un
başkaldırmasına yol açmıştı516.
512
Demirbaş, a.g.e., s. 76.
Murat Göztoklusu, Kurtuluş Savaşımızın Kapanmayan Cephesi Musul Özdemir Harekâtı,
İstanbul, Pozetif Yay., 2006, s. 142.
514
Qassam, İzzet, a.g.e., s. 90.
515
Aynı yer, s.76;81.
516
Demirbaş, a.g.e., s. 40;41.
513
146
Fakat olaylardan sonra İngilizler, Şeyh Mahmu’du kendi yollarına
getirmeyeceklerini
anladılar.
varmasından
ay
bir
sonra,
Zira
Şeyh
Revandız’a
Mahmud’un
bir
Süleymaniye’ye
delegasyon
göndererek
Kemalistlerin kendiler Süleymaniye’de özgürce bir hükümet kurma olanağı
görüşüldü517. Özdemir Beyle Şeyh Mahmud arasında siyasal diyalog bazı
konulardaki
farklı
yaklaşımlarına
karşın
hiç
kopmadı,
İngiliz
oyunu
tutmamıştır518.
Lozan konferansının uzaması ve İngilizlerin Revanduz müfrezesine
yaptıkları devamlı taarruzlar ve son olarak Renavnduz müfrezesine İran’a
sığınmak
zorunda
kalması,
Musul
harekâtının
uygulamasına
imkân
bırakmamıştı519. Ve Şeyh Mahmud’un ayaklanması 1931 yılının sonuna doğru
bastırmış, Şeyh Mahmud güney Irak’ta sürgüne gönderilmiş ve bir daha Irak
siyasetinde etkin olmamıştır520.
Yeni hükümetin temsilcisi İsmet Paşa ilk gün yaptığı konuşmada "Çok acı
çektik, çok kan akıttık, bütün uygar uluslar gibi özgürlük ve bağımsızlık istiyoruz"
dedi. ABD savaşa katılmadığı için görüşmelerde Türklere karşı gözlemci olarak
katılmıştı521. Türkiye‘nin amacı ulusal sınırları çizmek, ülkenin bütünlüğünü bu
sınırlar içinde sağlamak ve tam ulusal bağımsızlığıydı. Atatürk, TBMM
Hükümetinin dünyaya yayılan ilkelerinin özünü, 1921 yılında bir tek cümlede
topladı:“Malum olan misak-ı millimiz dâhilinde memleketimizin tamamiyetini ve
milletin istiklal-i tamamını temin etmek”.Bu Lozan’da da Türk heyetinin ana
hedefiydi. İsmet Paşa, Lozan’da bu talimatı yerine getirmekle yükümlüydü522.
Böylece Milli sınırları içerisinde Musul-Kerkük düşünülüyordu. Bunu da
Gazi Mustafa Kemal Paşa şöyle belirledi: “Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi
ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edinilirken Hudud-ı Milimiz
517
Qassam, İzzet, a.g.e., s. 90.
Göztoklusu, a.g.e., s.145.
519
Suat, Sahir, a.g.e., s. 30.
520
İsmail Dursun, “Kuzey Irak Kürtleri, Ayrlıkçı Kürt Hareketinin Devletleşme Süreci Ve Türkiye’ye
Etkileri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Gebze, 2006, s. 79.
521
Hasson Jasim, “Türk-Irak İlişkileri (1925–1958)”, Basılmamaış Yüksek lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1989, s. 14.
522
On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 48.
518
147
İskenderun’un
cenubundan
geçer,
şarka
doğru
uzanarak
Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudu-ı millimiz budur dedik”
Musul’u,
523
.
24 Nisan 1923’de Lozan görüşmelerinin ikinci safhası başladı. Lozan’ın
ikinci konferansında Musul sorunu tartışılmadı. Bu antlaşmanın 3. madde
2.fıkrasında yer aldı. Böylece bu yetkiyi Mustafa Kemal’den alan İsmet
Paşa524, 24 Temmuz 1923’te antlaşmayı imzalamıştır, 24 Ağustos 1923’te
Meclis’te onaylandı525. Sonra Ankara’ya dönen İsmet Paşa, Rauf Bey’in istifa
ettiğini ve meclisin de değiştiğini görecektir526.
Musul meselesi’nin bir karara bağlanmamasından dolayı Lozan
Antlaşması’nın imzalanması El-Sadun’u rahatlattı. Fakat Türklerin Lozan’ı
onaylamaları
Irak’ta
duyulunca
El-Sadun,
Lord
Curzon’a
telgrafla
memnuniyetini bildirdi Irak halkına sahip çıkan herkese teşekkür etti. El-Sadun,
Cruzon’a Musul sorununa çözüm bulunmasını istedi. Cruzon da cevap olarak
bu meseleyi canla başla çözeceğini söyledi527.
Lozan, sonuca bağlanan sorunların kapsam ve nitelikleri bakımından,
Türkiye tarihinin bugüne dek yapılmış en önemli antlaşması ve aynı zamanda
Türkiye devletinin uluslararası kuruluş belgesidir528.
Lozan muahedesi sulhiyesi imza edildiği zaman Irak sınırının, Türkiye
ile Irak arasındaki sınırı bir neticeye bağlamak mümkün olmamıştır529.
Lozan konferansına, I.Dünya Savaşının mağluplarından sadece Türkiye
katılabilmiştir. Bundan anlaşılıyor ki, bu Türk Milli Mücadelesi’nin başarıyla
sonuçlanmasının bir neticesidir. O başarıdır ki, Türk Milletini ve yeni Türk
Devletinin Avrupa’nın galip devletleri ile eşit şartlarda müzakere masasına
oturmasını sağlamıştır530.
Türkiye Cumhuriyeti’nin günümüz sınırlarının belirlenmiş olduğu Lozan
Konferansı görüşmeleri sınırda da Musul, Musul’un statüsüyle ilgili kesin bir
523
Mahir, Ziyad,a.g.e., s. 25.
Kayar, a.g.e., s. 69.
525
İsmet Zeki Eyuboğlu, Nutuk, 2.Baskı, Toplumsal Dönüşüm yay. İstanbul, 1999, s. 659.
526
Mustafa Kayar, Aynı yer.
527
Qassam, İzzet, a.g.e., s. 58.
528
Kaymaz, a.g.e., s. 235.
529
Hüsamettin Cindoruk, İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları 1920–1973, Birinci Cilt (19201928), TBMM Kültür Sanat ve Yayın kurulu Yay., Ankara, 1992, s. 181.
530
Yılmaz, a.g.e., s. 82.
524
148
sonuç alınmadığından, konunun Lozan Konferansından sonraki bir tarihe
ertelenip sonuca bağlanması kararlaştırılmıştır531.
Günümüzde, durumdan da anlaşıldığı gibi, Musul-Kerkük’te bulunan petrol,
ekonomik açısından çok mühim bir unsurdur. Ve petrol her zaman halka,
sömürgeci devletler tarafından bir sorun unsuru olmuştur. Çünkü o petrollerden
yararlanmış olan sadece işgal ve sömürgeci kuvvetler olmuştur.
C) TARAFLARIN MUSUL MESELESİ HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
İsmet Paşa’nın tarihi deliller olarak ileri sürdüğü görüşlere karşı Lord
Curzon Musul’un Araplar tarafından işgal edildiğini ve uzun müddet Bağdat
Paşalığı’nın parçası olduğunu savunmuştur. Hâlbuki tarihi kaynaklar Curzon’u
yalanlamaktadır532.
Emir Faysal seçilmesi hususunda Irak halkı ile istişare edebileceği
halde, şu veya bu devletlere bağlamak gibi, kendisi için daha önemli olan
meselede ayni halkın görüşünün alınmasına engel olabilecek karşı konulmaz
varlığını kabullenmek zordur. Kral Faysal’ın hâkimiyeti altına Irak’a dâhil olma
lehine yalnızca Kerkük şehrinin oy vermekten sakındığı görünmektedir533.
Süleymaniye sancağı da Irağa bağlanmayı reddetmiş, Faysal’a boyun
eğmekten kaçmıştır. Oysa vilayetin üçte birinin hatta Türk ıstatiğin yarısını
içermekte olan bu iki sancak, Irak ile birleşti. Vilayetin diğer sancakları gayri
tabii şartlar altında katıldıkları hesaba katılırsa, Britanya hükümetinin bakış
acısınca dahi Musul halkının tamamının Irakla birleştiğini söylemek zordur534.
Musul meselesi üzerinde Lozan’da çetin tartışmalar devam ederken,
Atatürk’ün konuyla ilgili yaptığı açıklama söylevi şöyleydi: “Musul vilayetinin
hududu millimize dâhil araziden olduğunu biddefeat ilan ettik. Lozan’da elyevm
karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekâlâ bilirler. Vatanımızın
hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafimize
531
İnsan Hakları Avrasya Federasyonu…, s. 17.
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu,
533
Raif Karadağ, Musul Raporu, I. Baskı, İstanbul, Emre Yay., 2003, s.70;74.
534
Aynı yer.
532
149
mugayir olmakla beraber müsalemetperverane hareket ettik. Artık milli
arazimizden bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket
olur. Buna katiyen muvafakat edemeyiz”535.
Musul’un İngilizlere bırakılmasını üç nedeni vardır. Birincisi; Fransa,
Musul
petrolünden
hisse
alacaktır.
İkincisi;
İngiltere
Fransa’yı
barış
konferansında destekleyecektir, üçüncüsü ise; Orta Doğu’da uygulanması
düşünülen “ Manda Sistemi” ile Fransa; Suriye, Şam, Halep ve İskenderun’u
alacaktır. Böylece Musul, emperyalist devletlerin paylaşım savaşında, kısa
süre içerisinde el değiştirmiştir536.
Musul'un geleceğiyle ilgili konuşma söz alan İsmet İnönü tarafından
gerçekleştirilmiştir. İsmet Paşa, Musul'un Türkiye'ye bırakılmasını gerekliğini
anlattı ve şu sebepleri sundu:
1.Etnik Sebepler: Musul’da 503.000 nüfusun bulunması, vilayet dışında
Kürt, Türk ve Arap göçebenin olması. Vilayetteki 503.000 kişi resmi olarak
şu unsurlardan oluşmaktadır: Merkez sancağından 137.000 Türk ve Kürt'e
karşılık, yalnız 28.000 Arap vardır Musul vilayetinde 410.790 Türk ile Kürt'e
karşılık 31.000 Gayri Müslim vardır. Demek nüfusunun 5’te 4’nün çoğunu
Türklerle Kürtler ve 5’te birinden Arap ve Gayri Müslimler oluşturmakta.
2. Siyasi Sebepler: a. Araplar, Gayri Müslimlerle birleşseler bile,
azınlıktaydılar. Bu yüzden Musul vilayetinin Irak'a bağlanmasını haksızlık
olurdu537.
b. Kürtlerin Türklerle birlikte yaşamak istemedikleri iddiası hiç de
doğru değildir. Bu iki halk ırk, inanç, özlem ve töre bakımından, ortak
bağlarla uyum içindedirler.
c. İngiliz hükümeti Irak halkını bir an özgür ve her türlü işgalden arınmış
bıraksa ve özgürce oy vermesini izin verseydi, mandayı isteyecek bir kimse
bulamazdı.
d. Türkiye Irak’a mandanın gerekli olduğunu asla kabul etmedi. Böyle bir
mandanın İngiltere’ye verildiğinden kimsenin haberi yoktur. Bunun dışında
535
Arasan, a.g.e., s. 56.
Kodal, a.g.e., s. 52.
537
Tarık Tufan, “Irakta Türkmen Azınlık Ve Kerküklü Göçmenler”,Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi Ortadoğu Ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, İstanbul, 2001, s. 19.
536
150
Osmanlı’nın şimdiki durumda hukuk açısından bir parçası olan Irak’a ilişkin
yapılmış antlaşmaların hukuken değeri olamaz.
e. İngilizlerin Musul ve Irak’a el koymasını haklı göstermek için öne
sürülen fetih hakkının değeri yoktur. Çağdaş düşünceye göre egemenliğin
geçilmezliğini savunan Türk temsilcisi heyeti demokratlarca desteklenecektir.
3.
Tarihi
Sebepler:11
yüzyıldan
beri
Osmanlı
ve
Selçuklunun
kurulmasından önce, Musul ve Bağdat’ın kuzeyine kadar uzanan bölge, aralıksız
Türklerin olmuştur. Abbasiler zamanında bu ülkeler Türklerin elindeydi538.
4. Coğrafi ve Ekonomik Sebepler: Coğrafya, iklim ve toprağın yapısı
bakımından, Anadolu'yu Irak'tan ayıran çizgi, Cebel Himrin-Cebel FuhulVadi-i Tatar-Cebel Sincar çizgisidir. Bu çizgi her açıdan Anadolu’yla eştir539.
Musul,
Anadolu’yu
Suriye
ve
İran’ı
birbirine
bağlayan
kavşakta
bulunduğundan, Güney Anadolu’nun İran ve Suriye ile ulaşımında çok hayati
geçit noktalarıdır540.
İngiliz Temsilci Heyeti'nin Musul'a ilişkin söylediği ekonomik iddialara
göre, Musul ticaretinin çıkış noktası Basra Körfeziymiş ve Bağdat, Musul'un
ürünlerine ve özellikle buğdayına ihtiyaç duymaktaymış gibi konuşmuştur. Bu
iddialar sağlam temel dayanmıyordu. Çünkü Musul’u Akdeniz limanlarına
bağlayan demiryolunun yapımı ile Irak'tan çok daha sıkı sıkıya, Anadolu'ya
bağlıdır541.
5. Askeri ve Stratejik Sebepler: Irak, Musul vilayetini elde edemezse, bir
Türk saldırısı karşısında Irak'ın bağımsızlığını yitirmek durumunda kalacağı
söylentisi stratejik olarak gerçeğe uymamaktadır. Türkiye sebepsiz yere Türk
ve Kürt soyundan yarım milyon insanın olduğu bütün bir vilayetin anayurttan
ayrılmasına katlanamazdı. Milli bir devlet haline gelmiş Türkiye halkı başka
ırktan bir ülkeyi fethetmez. İsmet İnönü'nün konferansta sunduğu bu bildiri ve
sonrasındaki tartışmalara ve Ankara ile görüşmelere rağmen Musul sorunu ile
ilgili olarak Lozan Konferansı'nda bir sonuç çıkmadı542.
538
Tufan, a.g.t., s. 20.
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 61.
540
Tufan, a.g.t., s. 21.
541
Aynı tez.
542
Aynı tez.
539
151
Şimdi İngiltere bu bölge üzerinde görüşmelerinde “tezler” üretmiştir. Bölge
nüfus açısından uygundu.
1- Bölge’nin çoğunlukla Araplardan oluştuğunu söylenmesi ve böylece
Türkiye’den koparılması.
2- Bölgenin çoğunlukla Kürtlerden oluştuğunun söylenmesi ve böylece
Türkiye’den koparılması.
3- Türkiye’nin Güneydoğu vilayetlerinden Van ve Hakkâri’nin ahalisini
de Kürt ve Nasturilerin çoğunlukta olduğunun söylenmesi ve adı geçen
şehirlerle Musul’un birlikte mütalaasının istenmesi543.
Ayrıca Türk Hükümeti’nin davranışı yüzünden savaşa girmek zorunda
kaldığımız ve ilk defa Irak’ta ilerlediğimiz zaman, ülkenin halkına zaferi
kazanırsak, ileride Türk yönetiminden kurtarılacağı yolunda söz verdik544.
Musul bölgesini de kapsamayan Mezopotamya’nın stratejik önemi çeşitli
ulaşım yolları üstünde olmasıdır. Arabistan yarımadası ve Doğu Akdeniz
ülkelerini karadan Orta Doğu ve Uzakdoğu’ya bağlayan yolların üstünde
olması Mezopotamya’ya ayrı bir önem kazandırmıştır. Hindistan’a yapılacak bir
istila hareketinin ilk adımının Mezopotamya’ya atılması gerektiği gibi, Basra
Körfezi yoluyla da güneye yönelecek akımları göğüsler durumdadır545.
İngiltere’nin bu teklifleri konferansta sunmasının amacı gayet açıktır.
Musul meselesini bu şekilde kamufle ederek çıkarına uygun hale getirmektir.
Çünkü İngiltere Musul meselesini Irak lehine sonuçlanması için Irak
hükümetiyle anlaşmıştır. Yeni Irak hükümeti’nin coğrafi, ırki ve askeri açıdan
korunmasına söz vermiştir. Onun için de Irak’ın İngiltere’nin talepleri
doğrultusunda sınır çizilmesinde ısrarcıdır546.
İngiltere’nin iddialarını sanki onaylarcasına, Mekke adına Dışişleri
Bakanı Fuad, tarihi ve Coğrafi açıdan Musul’un bir Arap ülkesi olduğuna
değiniyordu. Eğer Milletler Cemiyeti aleyhte bir karar alırsa, Bağdat’ın haklarını
543
Yılmaz, a.g.e., s. 44.
Demirbaş, a.g.e., s. 57.
545
Öke, Musul-Kürdistan Sorunu, s. 30.
546
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 65.
544
152
savunmak için Arapların önlem alacağını söyleyerek, Konsey’e yumuşak bir
üslupla ifade edilmiş de olsa tehditten kaçınmıyorlardı547.
Türk heyeti, İngilizlerin Musul’a aitliği için ileri sürdükleri askeri ve
ekonomik görüşleri delillerle çürütür. Ancak Musul’un petrol yatağı olması
meseleyi sınır tespitinden çıkarmış ve daha da ciddi bir sorun haline getirmiştir.
Bu yüzden Musul meselesi bütün dünyayı ilgilendirmeye başlamıştır548.
Türkiye Hükümeti ile İngiliz Hükümeti arasında antlaşmazlık konusu
olan Musul vilayeti (ki buna Kerkük ve Erbil vilayeti de dâhildir). Lozan
antlaşması gereğince, Musul’un Türklere mi yoksa Irak’a mı kalması için halk
oylamasına başvurulması kararlaştırılmıştır. Bu oylamanın Türklerin lehine
sonuçlanacağını anlayan İngilizler bölgedeki Türk halkını tehdit etmek, eziyet,
sürgün hapis ve işkence etmek549 topraklardaki Türklere yaşama hakkı
tanımamak, Türkiye’yi sıkıntılara sokmak gibi işlemlere başvurmuşlardır.
Böylece buradaki petrole el koyma hevesi, Musul sorununa çıkartılan
isyanlardır. Bir tarafta da yok etme politik, Türklerin kovulması, kırılması
şeklinde gerçekleştirecektir550. Böylece Kraliyet yönetimi ve Irak devletinin
kuruluşunun üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden Türkmenlere karşı tehdit
ve katliam planları hazırlandı551. Halk seçimi yapılmadan önce, Asurîlerden
Levi∗ ordusunun silahlarla donatılması Kerkük’te yerleştirmişlerdir. 1924’te
büyük olay çıkmıştır. Dört Levi ödemeyi yapmadan giden askerlerle tartışmış 2
asker öldürülmüştür. Diğer asker kaçıp ordugâha iletmiştir. Haber duyulunca
yer yerinden oynamış, silahını alan karşı yakaya saldırmıştır552. Katliam,
kurban bayram’ında başlamış ve ertesi gün akşam saatlerinde sona ermiş ve
100’den fazla Türkmen katledilmiştir553.
547
Öke, Musul Meselesi Kronolojisi, s. 141.
a.g.e., s. 62.
549
Demirci, a.g.e., s. 28.
550
Şemsettin Küzeci, Kerkük Soykırımları (Irak Türkleri Uğradığı Katliamlar 1920–2003),
Ankara, 2004, s. 37;38.
551
Oğuz, a.g.m., s. 20.
∗
Levi sözcüğü, İngilizceden gelme bir kelimedir. Manası mecburi olarak toplama, Asker veya parayı
zorla toplama, Demirci, a.g.e., s. 31.
552
a.g.e., s. 29.
553
Kerkük Türkmenoğlu, Türkmen Çilesi, İstanbul, Bilge Oğuz Yay., 2007, s. 34.
548
153
Britanya hükümeti, plebisit usulünü reddetmekle, davasının zayıflığını
ve
iddiasının
haksızlığını
ve
ahalinin
Türkiye‘yi
tercih
ettiğini,
ispatlamaktadır554.
Olaylardan sonra Kerkük halkına Türkçe olarak bildiri yayınlandı. İngiliz
siyasi hâkiminin imzasını taşıyan bu bildiride, Levi ordusundaki Çemçemal’a
nakledildikleri, zarar görenlere tazminat verildiği, işgal hükümetlerinin karar
aldığı söylendi. Böylece gösteriş amaçlı Türklerin gönlünü almak için hükümet
çaba göstermiştir. Ve her zamanki gibi hükümet sesiz kalmıştır555.
Musul vilayetinin etnik ve dini yapısı Britanya için çok önemliydi.
Müslüman olan gruplar olarak Türk, Arap, Kürt ve Yezidilerdir ile Hıristiyan ve
Yahudiler yaşıyordu. Bu farklı yapı İngilizler için diplomatik olarak çözüm
olmuştur. İngilizler; Arap, Türk ve Kürt kimliğini kullanacaktı. Ve Türk Kürt Arap
hakları sürekli bir çatışma olmalıydı. Bir sebeple bu çatışmanın içine
itilmeliydi556.
Lozan Konferansı Musul gibi birkaç konuyu çözmeden kapanmış oldu.
Bu konular daha sonra çözüme bağlanacaktır. 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet
ilan edildi ve Ankara devlet merkezi oldu557.
Ekonomik çıkarları ve özellikle petrol ihtiyacı dolayısıyla, Milli Mücadele
başladığında, Amerika Orta Doğu ve özellikle Mezopotamya, yani Musul
petrolleri ile ilgilenmeye başlamıştı558.1919 yılından itibaren de Mezopotamya
(Musul) petrolleri ile de ilgilenmeye başladı. Amerikan petrol şirketinin bu
faaliyeti İngiltere’yi rahatsız etmiş oldu559.
Amerika’nın kendi petrol kaynaklarının ancak 20 yıl için yeterli olacağını
göstermekteydi. Bunun üzerine Amerika dünyanın diğer yerlerindeki petrol
kaynaklarına gözünü çevirdi. Senato tartışmalarında, İngiltere’nin, dünya petrol
kaynaklarını ve özellikle Orta Doğu petrollerini ele geçirmek istediği görüldü ve
554
Kardağ, a.g.e., s. 70;71.
Küzeci, a.g.e., s. 39.
556
Dilan, a.g.e., s. 29.
557
Kayra, a.g.e., s. 125.
558
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s.114.
559
a.g.e., s.115.
555
154
bu tarihten itibaren Amerika ile İngiltere arasında petrol konusunda bir çekişme
başladı560.
Konferans sırasında Musul petrollerinden % 25 pay alan Fransızlar,
İngilizleri desteklerken, Amerikan temsilcisi de Musul petrolünün de içinde
olduğu bazı ekonomik imtiyazlar beklentisiyle Türk tezini destekliyordu. Nitekim
ABD Musul petrollerinden ilerleyen yıllarda % 20 pay almıştır561.
Musul meselesinin çözüme kavuşturulmamasının nedeni olarak stratejik
öneminin olması yanında zengin petrol yataklarının olması da yer almaktadır.
İlerdeki dönemler için çok önemli olan enerji kaynağı petrol dünyanın her
yerine yayılarak arayan sömürgeci devletler, Lozan görüşmeler sürecinde,
Musul meselesini Irak-Türkiye sınır meselesi olarak savunmuşlardır, fakat asıl
mesele ekonomik çıkarıdır.
D) HALİÇ KONFERANSI VE MİLLETLER CEMİYETİ
İngiltere ile Türkiye arasında İstanbul’da Haliç Konferansı adı ile bilinen
bir konferans yapıldı562. Türk-İngiliz ikili görüşmeleri İstanbul Kasımpaşa’daki
eski Donanma Bakanlığı binasında 19 Mayıs 1924 günü başladı ve üç hafta
sürdü563.
Bu arada Irak’ın görüşmelere katılması konusu da İngiliz siyasi
çevrelerinde de ele alındı. 28 Kasım 1923’te Irak hükümeti, ikili görüşmelere
katılmak istediğini Dobbs’a resmen bildirmişti. Ona göre bu konuda Türkiye’ye
resmen başvurulmalıydı. Ancak Türkiye, Irak’ın bağımsız bir devlet olmadığı
gerekçesiyle öneriyi geri çevirdi564.
Türk heyeti başkan Ali Fethi Bey konferanstaki açılış konuşmasında
meseleyle ilgili umudun var olduğunu söylerken∗ İngiliz heyeti başkanı Percy
560
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s.115.
Kayar, a.g.e., s. 66.
562
Saatçi, Tarihi Gelişimi İçinde…, s. 163;164.
563
Kaymaz, a.g.e., s. 334.
564
a.g.e., s. 354;355.
∗
Ali Fethi Bey, açış konuşmasında şu hususlara temas etmiştir:
Lozan Barış antlaşması ile ileri bir tarihe ertelenen Türkiye –Irak sınırının tespit için müzakereye
memur heyetiniz üyeleriyle müşavirlerini hükümetim daha kemal-i hürmetle selamlamakla kesb-i şeref
eylerim.
561
155
Cox cevabı vermiş misafirperverliklerinden dolayı teşekkür ederek Musul
meselesinin İstanbul’da halledileceği ümidini dile getirmiştir565. Percy Cox açılış
konuşmasında, belirtilen sürede mesele çözülmezse Lozan Antlaşması
gereğince Cemiyet-i Akvam Meclisi’ne götürülecektir, dedi. İngiltere’nin niyetini
ortaya koyuyordu566.
İlk oturumda Fethi Bey nüfusun üçte ikisini Türk ve Kürtlerin
oluşturduğunu, coğrafi olarak Irak’tan çok Türkiye ile benzerlikler gösterdiği
Encyclopadia Britannıca’da Irak sınırının daha güneyde tanımlandığı SykesPicot ve Sevr antlaşmalarında Musul’la ilgili düzenlemelerin Irak’tan ayrı olarak
yapıldığı gibi gerekçelerle Musul vilayetinin Türkiye’ye verilmesini istedi567.
İkinci oturumda ise daha önce konuşulanlar tekrar tartışıldı. Farklı
olarak Fethi Bey'in Musul Vilayeti talebine karşılık Sir Percy Cox Musul'da
Fırat nehri iki sahilini de kapsayan bölgeyi istedi. Bu talebe karşılık Fethi
Bey bölgenin ırk, coğrafi, stratejik konumunu belirterek cevap verdi568.
Üçüncü oturumda Sir Percy Cox, daha önceki taleplerinin üstüne ek
taleplerde bulundu, Fethi Bey’e cevap vermemiştir. İngiliz Heyeti Musulla ilgili
talep edilen bölgeyi Türkiye’nin idaresinde olan Hakkâri vilayetinin
Çölemenik, Beytüşebap ve Revanduz kasabaları da istedi ama Türk heyeti
kabul etmedi569.
İngilizler baştan beri konuyu Milletler Cemiyeti’ne götürerek lehine
sonuç almak niyetini taşımışlardır. Bu nedenle Haliç Konferansı’nda uzlaşmaz
bir tutum sergilemişlerdir. Haliç Konferansı’nda sonuç alınamaması üzerine,
Lozan Antlaşması’nın 3. maddesi gereğince
570
İngiltere, 6 Ağustos 1924 günü
Evvelce Lozan‘da İngiliz ve Türk heyetleri arasında uzun müzakerata zemin teşkil itmiş olan ve
müzakeresi daha sakin bir devreye ertelenen bu mühim meselenin memnuniyet verici bir tarzda
halledilmesi şayan-ı temennidir. Türkiye Cumhuriyeti ile Britanya İmparatorluğu arasında kurulacak
olan kişilikler bu meselenin dostane bir suretle halledilmesine bağlı bulunuyor. Mesut Aydın, “Türk
Basınında Haliç Konferansı 19 Mayıs- 5 Haziran 1924”, İkinci Ortadoğu Semineri Dünden Bugüne
Irak (Ulusalar Arası Katılımlı) Bildiriler, cilt. I.Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi,
Elazığ, 2006, s. 91;92.
565
Mesut Aydın, a.g.e., s. 91;92.
566
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s 64–
65.
567
Kaymaz, a.g.e., s. 355.
568
Umut, a.g.t., s. 88.
569
Aynı tez.
570
Tunç, a.g.m., s. 10.
156
Milletler Cemiyeti’ne başvurdu ve Türkiye-Irak sorununun gündeme alınmasını
istedi. İngiliz başvurusunun ertesi günü, yani 7 Ağustos 1924 günü Hakkâri
yöresindeki Nasturiler, çiçeği burnundaki Türkiye Cumhuriyeti‘ne karşı
ayaklandırıldı. Musul sorununu Milletler Cemiyeti’ne götürmekte başından beri
isteksiz davranan hem iç ve dış açıdan baskı altına alındı571. Milletler Cemiyeti,
Musul meselesini 20 Eylül 1924’te görüşmeye başlamıştı572.
Musul tahkik komisyonu şu üyelerden kurulmuştur: Macaristan eski
başbakanı Kant Telaki, İsveç’in Bükreş Büyükelçisi Mösyö Af Wirsen ve
Belçikalı emekli Albay Polis, komisyonun başkanlığına getirilmişti573.
Bu suretle Türkiye ile Irak arasındaki hudut yani Musul vilayetinin tayini
mukadderatı meselenin ne suretle hallolacağı bu komisyonun tetkikine
olunmuştur574.
Yerinde inceleme ve soruşturma yapma kararını alan komisyon
Londra’yı ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında İngilizler, telkinde bulunmak
suretiyle, komisyonu etkilemek istediler. Komisyon, İngiliz hükümetinden,
kendisine eşlik edecek yardımcı üyenin atanmasını istedi. Komisyon,
Londra’dan sonra Ankara’yı ziyaret etti ve Türklerden bir yardımcı üyenin
atanmasını talep etti575. Komisyona Türkiye delegesi olarak eski ordu müfettişi
Cevat Paşa’da eşlik edecekti. Heyet 16 Ocak’ta Bağdat’a vardı576.
Komisyon üyeleri, Bağdat’ta İngiliz Yüksek Komiseri Sir Henry Dobbs
tarafından karşılanmıştır. Sir Henry Dobbs, ilk olarak İngiliz hükümeti
tarafından komisyona yardımcı olması için tayin edilen Mr. Jardine ve Irak
adına gözlemci olarak belirlenen Bayındırlık Eski Bakanı Sabih Bey’le
komisyon
üyelerini
diğerleriyle
tanıştırmıştır577.
Bağdat
ve
Musul’da
incelemelerine başladı. Komisyonun yürüttüğü çalışmalar sırasında, halk
kesiminden ve önemli sayılan kişilerden görüşleri aldı. Komisyon, Musul, Erbil
571
Bilal N. Şimşir, Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Birinci Basım, Ankara, Bilgi Yay., 2004, s.
58.
572
Bıyıklı, a.g.e., s. 280.
573
Canatan, a.g.e., s. 31.
574
Cindoruk, a.g.e., s. 184.
575
Canatan,a.g.e., s. 32.
576
Demirbaş, a.g.e., s. 88.
577
Kodal, a.g.e., s. 290.
157
ve Kerkük gibi önemli merkezlerde toplunca tahkikat yapıyor; Sinacr, Telafer,
Akra, Altun köprü, Kifri gibi merkezlerin çevresindeki bölgelere de, tali
komisyonlar gönderiyordu. Önce Süleymaniye, oradan da Zaho ve Duhok’a
giden komisyon üyeleri tahkikatı yaparken halka, Türkiye’yi mi istersiniz, Irak’ı
mı? diye soruyorlar cevap verenlerin çoğu “Türk” diyorlardı578. Komisyon
çalışmaları sırasında, gerek İngilizler, gerekse Irak makamları tarafından
yapılan baskılarla karşılaşıldı. Komisyonun, Milletler Cemiyetine sunduğu
raporda, bu baskılardan bahsedildi579.
Türk delegelerinin Milletler Cemiyetinde iddia ettikleri İngiliz işgal altında
iken Musul’da inceleme yapılmaz tezi gerçekleşiyordu. İngilizler komisyondaki
Türk görevliler olan Nazım ve Fettah Bey’leri tutuklamışlardır580.
Ayrıca Komisyon, çalışmalarını sürdürürken, İngilizler bir yandan Irak’ta
Türk delegelerine zorluk çıkarıyor, öte yandan sınır bölgesinde kuzeye doğru
yeni topraklar işgal ediyordu. Bu durum bölgede kanlı olayları ortaya
çıkarmıştı581.
Konsey, Brüksel’de yaptığı bir toplantıda, 29 Ekim 1924 günü aldığı bir
kararla, geçici suretiyle sınır tarihi ortaya koymuştu. Statükoya uygun olan bu
sınır (Brüksel Sınır), geçici niteliği nedeniyle Türkiye de kabul etmişti582.
İngiltere–Irak Antlaşması imzalandığı andan itibaren hukuksal açıdan
geçersizdi. Taslağın, Musul‘la ilgisi bakımından önemli olan 8.maddesine göre,
hiçbir Irak toprağı terk edilmez, kiralanamaz ve yabancı bir denetimin gücüne
bırakılamazdı. İngilizler bu hükmü metne dâhil etmekle, hem Arapların
desteğini aldılar hem de Türk tarafına Musulla ilgili kararlı olduklarının mesajını
verdiler. Ve eğer bu antlaşma konseyce onay alırsa Musul konusunda Milletler
Cemiyetinin desteğini almak istiyorlardı583.
Görüşmelerde Türk tarafı daha önceki iteklerinde ısrar ederek Musul’da
bir plebisit yapılmasını istediyse de İngiltere bu talebi de “ bölgede yaşayan
578
Saatçi, Tarihi Gelişimi İçinde..., s. 171.
Canatan, a.g.e.,s. 32.
580
Demirbaş, a.g.e., s. 88.
581
İsmail Soysal, Tarihçileri ve Açıklamaları ile birlikte Türkiye Siyasal Antlaşmaları (1920–1945),
Ankara, I.C.T.T.K. Basımevi, 1983, s. 305.
582
Demirbaş, a.g.e., s. 12.
583
Kaymaz, a.g.e., s. 214.
579
158
halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı” gerekçesiyle kabul
etmemiştir584.
Kral Faysal 17 Ocak 1925’te komisyona bir muhtıra okuyarak Türkiye ile
sınır meselesinin Irak için bir ölüm-kalım davası olduğunu göstermiştir. Irak’ın
ne stratejik ne de ekonomik yönden Musulsuz yaşamasının mümkün
olmayacağının altını çizen Kral Faysal, “olay bir insan vücudu gibi düşünürsek,
Musul Irak’ın başıdır, onsuz yaşayamaz” demiştir. Böylece Kral Faysal’ın
sözlerinden anlaşılıyor ki, Musul meselesinin sadece bir sınır meselesi değil,
aynı zamanda Irak’ın toprak bütünlüğünün teminatıdır. Bunun, Lozan’dan
itibaren
dile
getirilen
İngiliz
tezi
ile
tamamen
örtüşmekte
olduğu
görülmektedir585.
Uzun
müzakerelerden
sonra
Milletler
Cemiyeti
Meclisi
Musul
meselesinde asıl tartılmış olan Musul vilayeti meselesi olduğu esasını kabul
etmiştir586.
Komisyon yapmış olduğu araştırma sonrasında elde etmiş olduğu bilgi
ve belgeleri 18 Mart 1925’te bir araya getirmiş, bir anlamda Musul raporunun
ilk taslağını oluşturmuştur. Çalışmalarını 23 Mart 1925’e kadar Musul’da
sürdüren komisyon, 23 Mart 1925’te Musul’dan ayrılmıştır. Komisyon üyeleri,
Deyrizor (Kerkük)-Tedmira-Şam eski ticaret yolu ile bölgeyi terk etmiştir.
Komisyon üyeleri bu yolla Paris’e giderken, Türk üyeleri Deyrizor’dan (Kerkük)
komisyondan ayrılarak, Şam-Halep-Adana yoluyla Türkiye’ye dönmüşlerdir.
Böylece, yaklaşık 3 ay süren incelemelerini tamamlayan araştırma komisyonu,
raporlarını hazırlamak ve Cemiyet-i Akvam’ın Haziran toplantısına yetiştirmek
için Cenevre’ye gitmiştir587.
İngiltere’nin Irak’taki ayrıcalıklı konumunu devam ettirmeye çalışmasının
en önemli nedenlerinin başında, petrolden kaynaklana çıkarları gelmekteydi.
584
Bıyıklı, a.g.e., s. 280.
Kodal, a.g.e., s. 290.
586
Cindoruk, a.g.e., s. 237.
587
Kodal, a.g.e., s. 306.
585
159
Avrupalı güçlerin 19. yüzyıldaki sömürge mücadeleleri 1920’lerde petrol
alanları üzerindeki imtiyaz mücadelesine dönüşmüştü588.
Görüldüğü gibi uzun tartışmalar ve müzakerelerden sonra İngiltere
bölge ile Türkiye’nin irtibatını kesmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
E) 1926 ANKARA ANTLAŞMASI
Musul Soruşturma Komisyonunun hazırladığı ilgili rapor 16 Temmuz
1925’te Cemiyet Meclisi’nin önüne verildi. Raporda yer verilen görüş ve
kararlar şöyle idi. Brüksel hattı sınır olarak kabul ediliyordu. Musul vilayetinin
çoğunluğunu Kürtler oluşturuyordu. Onun için bölge Irak’a bağlanması ve
ayrıca Türkiye ile bir ekonomik antlaşma yapılması öneriliyordu. Manda
yönetimi de 1928’de biteceği için bu süre 25 yıl uzatılıyor ve Kürtlere yönetim
serbestliği ve Kürtler haklar veriliyordu. Bu iki noktaya uyulmadığı takdirde ise,
Musul vilayetinin Türkiye’ye verilmesinin uygun bulunduğu belirtiyordu. Milletler
Cemiyeti Meclisi, Musul bölgesini ikiye ayıracaksa, o zaman Küçük Zap
hattının sınır olarak kabul edilmesini öneriyordu589.
Türkiye’nin bu komisyon raporunu onaylamaması üzerine, Konsey, 19
Eylül 1925’te Lahey Adalet Divanı’ndan görüş istemiş590, Adalet Divan 21
Kasım 1925’te verdiği kararda Millet Cemiyeti kurulunun kararını bağlayıcı
bulmuş ancak kurul bu kararı oybirliğiyle kabul etmek zorunda kalmıştır591.
Divan’ın verdiği karar, Milletler Cemiyeti Meclisi’nin işini hafifletmişti. Milletler
Cemiyeti Melclisini, Türkiye’nin onaylamamasına rağmen, 8 Aralık 1925’te
Divanı kararını onayladığını açıklamıştır. Hemen arkasından da 16 Aralık
1925’te Soruşturma Komisyonu Raporunu kabul ederek, Brüksel Hattı’nın
güneydeki toprakların Irak’a bırakılmasını kabul eden kararı almıştır. Türkiye,
Milletler Cemiyeti kararına büyük tepki göstermiştir 592.
588
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Siyaset, Savaş ve Diplomasi, I. Basım, İstanbul,
Alfa Yay., 2004, s. 175.
589
Saatçi, Tarihi Gelişimi İçinde..., s. 173.
590
Bıyıklı, a.g.e., s.281.
591
Mahir, Ziyad, a.g.e., s. 78.
592
Bıyıklı, aynı yer.
160
Komisyon Rapor’nun teslim edilmesinden sonra Ankara,
Milletler
Cemiyeti’ne 23 Temmuz 1925‘te bir müracaatla Arap idarecilerin Türkiye’nin
tezlerini zayıflatmaya yönelik faaliyetleri dikkatleri çekecekti. Arap idareciler
belgeleri Cemiyetin tasarrufuna göndermeyi bile deneyeceklerdi. İfadeleri
sebat edenleri Bağdat’a sevk edip tutuklayacaklardı. Irak yöneticileri de
Dohuk-İmadiye’yi havadan bombalayacaktı. Irak’tan kaçan Aşiretler Türkiye’ye
göç etmek zorunda kaldı. Ankara bu durumun sonlanmasını istedi. Londra
Ankara’nın iddialarını doğru bulmadı, sadece gösteri uçuşları diye niteledi593.
Taraflar arasında varılan antlaşmayı imzalamak amacıyla, Ankara
görüşmelerinin son toplantısı 5 Haziran 1926 akşamı yapılmıştır. Tarafları
temsil eden Tevfik Rüştü Aras, Sir Ronald Lindsay ve Nuri Said Paşa Dışişleri
bakanlığında bir araya gelmişlerdir. Toplantıda, imzalanacak antlaşmanın son
metnini incelemişlerdir. Antlaşma beklenenin aksine uzun süre devam etmiş
lakin 5 Haziran 1926 gece yarısında imzalamışlardı594. 5 Haziran 1926’da
Türkiye, İngiltere ve Irak hükümeti’yle Ankara’da yaptığı Sınır ve İyi komşuluk
Antlaşması’yla, Musul konusunda Milletler Cemiyeti’nin vardığı çözüm yolunu,
yani Musul’un, İngiltere’nin “Mandater” yönetimindeki Irak’a bırakılmasını kabul
etti595.
Türkiye, İngiltere ve Irak sınır ve iyi komşuluk antlaşması; üç bölüm ve
bir ekten oluşmaktadır. Antlaşmanın ilk bölümünde, Türkiye ve Irak arasında ki
sınır ele alınmış ve beş maddeyle tespit edilmiştir. İkinci bölümde, Türkiye ve
Irak arasındaki iyi komşuluk ilişkileri ele alınmış ve 8 madde ile düzenlenmiş,
üçüncü bölümde ise, genel hükümleri düzenleyen beş maddeye yer verilmiştir.
Toplam 18 maddeden oluşan Ankara Antlaşması’nın sonuna konulmuş olan
ekte ise, tespit edilen Türk-Irak sınırı yani Brüksel Hattı ayrıntılı olarak ortaya
konulmuştur596.
593
Öke, Musul-Kürdistan Sorunu …, s. 217.
Kodal, a.g.e., s. 397.
595
Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1583–1984) 400. Yıldönümü, Ankara, Başbakanlık
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 1985, s. 78., Bu antlaşmadan önce, 13 Ocak 1926’da
İngiltere-Irak arasında bir antlaşma yapılmıştır. Irak Parlamentosu Irakla İngiltere arasında yapılan
antlaşmayı 18 Ocak 1926 Tarihinde onaylamıştır. Antlaşmanın üçüncü maddesi, Dört yıl sonra Irak’ın
Milletler Cemiyeti’ne üye olarak gerebileceğiyle ilgiliydi. Al-Mukaddam, a.g.e., s. 158.
596
Kodal, aynı yer.
594
161
5 Haziran 1926 tarihinde imzalanmış olan antlaşmanın metnini ekler
kısmında sunduk.
Musul Antlaşması, Avam Kamarası’nda sevinçle karşılanmıştır. Aynı
şekilde Irak’ta da memnuniyetle karşılanmıştır. Antlaşmanın taraflarca
onaylandığı haberi üzerine Irak Kralı Faysal, İngiliz Kralı VI. George’a bir
kutlama telgrafı göndermiştir. Göndermiş olduğu telgrafta; “Türkiye ile
muahede akd edildiği haberini şimdi aldığımdan kendi namıma ve milletin
namına tehlikeli bir devride bizim da varımıza karşı da ima izan edilen derin
teveccühatdan dolayıı gayet samimi teşekkürlerimizi göndermeği bir vazife
addederim. Eğer teveccühatınız olmasaydı, bu yeni devr-i sa-âdeti görmek
gözelerimize nasıb olmayacak idi. Bu devre esnasında iki memleket arasındaki
dostluk devam edüb gidecektir…” denilerek, Musul’un Irak toprakları içinde
bırakılmasını sağladığı için İngiliz Kralı’nın şahsında İngiliz Hükümeti’ne
teşekkürlerini bildirmiştir597.
Son olarak Musul’un işgal edilmesi ve bugünkü Irak’ın sınırları içine
alınmasıyla Türk egemenliği fiilen sona erdi. Irak Türklerinin kaderini yakından
ilgilendiren ve o zaman Musul eyaleti diye bilinen bugünkü Kerkük, Musul, Erbil
ve Süleymaniye vilayetlerini içine alan bölge, uluslararası bir mesele olarak
ortaya çıkmıştı. Türkiye ile İngiltere arasında büyük bir çekişmeye yol açan
Musul meselesi, manda yönetimi giren Irak’ta kraliyet hükümeti kurulduktan
sonra bir diplomasi savaşı haline gelmiştir598.
1920’lerin ikinci yarısı, Türkiye’nin de bir yandan Lozan’dan kalan daha
az
mühim
meselelerini
çözmeye
yöneldiği;
öte
yandan
modernleşmeye hızla eğildiği bir devre oldu. Bu devrede,
da,
içerde
İngiltere’yle
yakınlaşma olmuştur, bazen de arada soğukluk olmuştur. Dışişleri Bakanı
Tevfik Rüştü Aras, 5–6 Şubat 1927’de İstanbul’da yayınlanan mülakatında,
“İngiltere’yle İlişkilerin, Irak Antlaşması’nın imzalanmasından beri dostane hale
geldiğini; Türkiye’nin Musul’u barışın yüce menfaatleri uğruna feda ettiğini”
söylüyordu599.
597
Kodal, a.g.e,. s. 408; 409.
Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, s. 117.
599
Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri…, s. 79.
598
162
Türkiye ile Irak arasında diplomatik ilişkiler kuruldu ve dostça gelişti.
Ertesi yıl Tahir Lütfi Bey Tokay ilk Türk elçisi olarak Bağdat’a atandı ve 21
Aralık 1929 günü Irak Kralına güven mektubunu sunarak göreve başladı.
Böylece Irak’la orta elçilik düzeyinde karşılıklı diplomatik ilişkiler kurulması
süreci tamamlandı600.
Bilindiği gibi 1926 yılında yapılan Musul Ankara Antlaşması ile
kaybedilmiştir. Ancak bu durum, Misak-ı Milli inkâr edilmiş manasına gelmez.
Nitekim 1926 -27–28 yıllarına ait Atatürk’ün Irak’taki birçok Musullu, Kerküklü
ileri gelenlere yazmış olduğu mektuplar halen bu ailelerin mensupları
tarafından şeref hatırası olarak saklanmaktadır. Mektuplarda Musul’un Misak
Milli hudutlarına dâhil olacağı hususu tekrarlanmaktadır601.
Avrupa devletlerinin her hareketlerinin altında bir siyasi egemenlik
girişimi aramak Yakındoğu’da gelenek durumuna gelmişti. Onun için Amerika,
Avrupa’nın siyasi tutukları yerine, gerçekçi bir iktisadi işbirliği politikası
getirecek tek devlet olarak ortaya çıkıyordu602.
Musul petrolleri üzerinde bir takım hak ve imtiyazlar elde etmek, sadece
İngilizlere özgü bir şey değildi. Onlarla umumiyetle rekabet durumunda
bulunan Amerikan petrol şirketlerinin mümessilleri de bu hususta bir şeyler
elde edebilmek için Lozan’a gelmiş bulunuyorlardı. Musul meselesinde
Amerikan petrolcülerinin İngilizlere karşı kullanılması da mümkündü. Bu sürede
Musul petrollerini Amerikan petrol şirketlerine kaptırmaktan yararlanacak olan
İngilizler, Musul arazisi üzerinde Türklere ayrıcalık tanıyabilirdi603.
Burada hemen şunu da ilave etmek gerekir ki, bir “Manda statüsü” ile
İngiliz idaresine girmiş bulunan Irak ile nihayet kısa bir süre sonra İngilizlerin
petrol de dâhil olmak üzere bütün Irak arazisi hak ve imtiyazları redde muktedir
olabildiğine nazaran asıl mesele Musul’un arazi olarak kurtarılmasıydı.
Petrollerin tamamı bile İngilizlere verilmiş olsaydı bir müddet sonra buna ait
antlaşmanın reddi mümkündü. Hâlbuki hudut tashihi kolay kolay tahakkuk
edebilecek bir hadise değildir. Nitekim Lord Curzon‘un önceden söylediği
600
Şimşir, a.g.e., s. 82.
Mahir, Ziyad, a.g.e., s. 99.
602
Earle, a.g.e., s. 303.
603
Kadir Mısıroğlu, Lozan Zafer mi Hezimet mi?, 3. Basım, İstanbul, Sebil Yay., 1992, s. 280.
601
163
sözleri de İngiltere’nin Musul arazisinden ziyade, petrollere talip bulunduğunu
göstermektedir604.
7 Haziran 1926 ‘da meclis konuşmasında, dönemin Dışişleri Bakanı
Tevfik Rüştü Aras, antlaşma imzalama sebebini şu şekilde açıklamıştır;
“ Dünyanın ve Yakındoğu’nun barış ve huzuru, Irak’ın bağımsızlığı ve
mutluluğu adına Büyük Britanya ile ilişkilerimiz normal duruma getirmek için tek
askıda kalan bu arazı sonunda fedakârlıklara katlandık. Ülke hassas bir
durumundadır. Dokuz yıldır savaşılan bir dönemden çıkıyoruz. Musul
hakkındaki kararı tanımamak, bizi ister istemez yeni bir savaşa sürükleyecektir.
Faşist İtalya, aleyhimize yürüme hazırdır. Atatürk ve Hükümeti bunu çok iyi
biliyor, bunun içindir bağrımıza taş basarak Musul’u bırakmaya razı olduk” .Bu
açıklama ile genç Türkiye Cumhuriyeti, kendi iç düzenini sağlamak, gelişmek
ve yaşamak için, kısaca yere sağlam basabilmek için, Musul’dan feragat etmek
zorunda kalmış; bir yerde İngiltere karşısında geri adım atmak zorunda
kalmıştır605.
Türkiye, özelikle Musul’la ilgili gelişme sırasında, Milletler Cemiyeti’ne
üye olmayışının gördü. Türkiye’nin, I.
Dünya Savaşı’nın galiplerinin etkisi
altında Milletler Cemiyeti’ne karşı ilgisi; bu ülkelerle de ilişkilerini artıracaktı.
Batı’yla başta İngiltere’yle ilişkileri, 1930’ların başında olumlu bir dereceye
ulaşınca, 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne dâhil oldu606.
İngiliz’in siyasi oyunları Musul Meselesinde önemli rol oynamıştır.
Nasturiler kışkırtılmış ve 1924’te Irak’ta isyan ettirildiler. Daha sonra Şeyh Sait
harekâtı ile Kürtleri ayaklandıktan sonra sulh masasına geldiler607.
Türkiye, tüm dikkatini Şeyh Sait ayaklanmasına verdi. 17 Şubat 1925’te
başlayan Şeyh Said İsyanı ile çok sayıda asker Doğu Anadolu’ya sevk edilmiş,
büyük bir hareket başlamıştı. Zecri tedbirlerle isyan Mart ayı sonunda bastırıldı
ve elebaşlarıyla asiler cezalandırıldı. Nitekim İngilizler Musul’da serbest kalmış
Mısıroğlu, a.g.e., s. 278;279.
Silleli, a.g.e., s. 67.
606
Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri …, s. 82.
607
Mustafa kafalı, II. Irak Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri
Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yay., 1989, s. 27;28.
604
605
164
ve böylece büyük bir mesafe almıştı608. Dolaysıyla Türkiye’nin zor olduğu
durumda Musul gider ve İngilizler bu oyunları kulanmış 1926 yılında bölgeyi
Irak’a bırakılmıştır609.
Musul’un çözümünden sonra 1930’a kadar Türkiye İngilizlerle ilişki
içinde olmuştur. 1930 yılında Irak’a muhtariyet verilmiştir ve 1931 yılında kral
Faysal Türkiye’ye ziyaret etmiş ve dostluk başlamıştır610. Kral Faysal’ın Ankara
ziyaretiyle Türk-Irak ilişkileri artmıştır. Kralın ziyaretinde verilen karar
doğrultusunda, Türkler ile Irak arasında yeni bazı antlaşmalar imzalanması için
görüşmelere başlanmış ve 9 Ocak 1932 yılında Ankara’da üç antlaşma
imzalanmıştır.
Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması, Ticaret Antlaşması ve
İkamet Sözleşmesi611.
Ayrıca Irak Anayasası’nda,“Irak’ta resmi dilin Arapça olacağı” hükme
bağlandı. Fakat istisnalar da tanıdı. Bu anayasanın 17. maddesinde “ Kanunu
istisna edilmiş hususlardan başka, Irak’ta resmi dilin Arapça olacağı” belirtildi.
1931 yılında çıkarılan 74 sayılı Yerel Diller kanunu istisnalardan biridir. Ayrıca
Irak’ın Kerkük, Erbil gibi bazı bölgelerindeki mahkemelerde Türkçe kullanılması
ve çoğunluğunu Türk çocuklarının oluşturduğu ilkokullarda da öğretimin Türkçe
yapılması, 1933 Anayasasıyla da tanındı ve güvenceye alındı612.
Musul meselesinin İngilizler tarafından büyük bir önemle ele alınması
göstermiştir. 1924’e kadar devam eden bu çatışmada petrol bölgelerinde
bulunan toplulukları idare etmenin politik oyunlar dâhilinde yürütülmesi de o
bölge
halkının
selameti
için
değil
petrolü
nasıl
elde
tutabilecekleri
düşüncesinden kaynaklanmıştır613.
Sonuçta Milletler Cemiyetinin kararı, Türkiye aleyhine oldu, çünkü o
dönemde dünyanın en büyük gücü olan İngilizler, Cemiyet-i Akvama hâkimdi
608
Kazım Yaşar Kopraman, “Lozan Antlaşması Ve Irak Türkleri”, II. Irak Türkleri Sempozyumu 9
Temmuz 1989, Tebliğler, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yay., Ankara, 1989, s. 45.
609
kafalı, a.g.e., s. 27-28.
610
Refet Yinanç, “Türkiye Cumhuriyeti Dış Politikası Ve Irak Türkleri”, II. Irak Türkleri
Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği
Yayınları, 1989, s. 31–32.
611
Şimşir, a.g.e., s. 89.
612
a.g.e., s. 90;91.
613
Kenan Kırkpınar, Ulusal Kurtuluş Savaşı Dönemi İngiltere ve Türkiye (1919–1922), Ankara,
Phoenix Yay., 2004, s. 136.
165
ve Türkiye Cemiyet-i Akvama daha üye değildi. Neticede Türkiye, Ankara
Antlaşması ile Musul’u İngiliz mandası altında Irak’a bırakmıştır. Böylece
bölgenin büyük bir kesiminde yaşayan Türkler (Türkmenler), Türkiye sınırının
dışında kalmışlardır. Musul, Irak’a bırakılmamalıydı ama “Her zaman gemilerin
arzuladığı yerden rüzgâr esmez”. Ve Musul meselesi de Türkiye’nin bütün
çabalarına rağmen istediği gibi sonuçlanmamıştır.
F) MANDA REJİMİNİN İPTALİ VE IRAK’IN BAĞIMSIZLIĞI
Manda yönetimine karşı çıkan Irak milliyetçileri, İngiltere aleyhine siyasi
teşkilatlanmaya giderek, Irak yönetimine baskı uygulamaya başladılar. Bu
baskılar sonucunda614, 30 Haziran 1930 Antlaşması ile Irak’a bağımsızlık verdi.
Mamafih bu antlaşma ile İngiltere ile Irak dış politikada daima birbirlerine
danışacaklar, bir saldırı halinde İngiltere Irak’a yardım edecek ve Irak ordusunu
İngiltere yetiştirecektir. Her şeye rağmen, Irak oldukça kısa bir sürede 30
Haziran 1930 yılında615 imzalanan yeni bir antlaşma ile bağımsızlığına
kavuşmuş olmaktaydı616.
614
Ünverdi,a.g.t., s. 112.
İngiltere ve Irak arasında yapılan antlaşmanın şöyledir:
İngiliz- Irak ittifak muahedesinin metni neşrolunmuştur. Muahede Irak’ın Cemiyeti Akvama girdiği
andan itibaren meriyete geçecek, gene bu andan itibaren İngiltere’nin Irak üzerinde ki mandası
bitecektir.
İki memleketin müşterek menfaatlerine temas eden bilcümle harici mesele’de Londra ile Bağdat
arasında sıkı bir istişare yapılacaktır. Bir taraf bir harbe karışmış bulunacağı zaman diğer taraf ona
müttefik sıfat ile yardım edecektir. Bu cümleden olarak İngiltere Irak’ın şehirlerinden, limanlarından,
demir yollardan, nakil vasıtalarından, tayyare karargâhlarından, istifade edecektir. Irak hükümeti Basra
civarında ve Fırat‘ın garbinde tayyare karargâhları tesisi için İngiltere’ye bir kısım araziyi kiralayacaktır.
Hinaidi ve Musul’daki İngiliz kuvvetleri buralarda beş sene kalacaktır. Irak için hariçten istişarı bir
askeri heyet celbi kararlaştırıldığı zaman İngiltere’ye müracaat olunacaktır. Muahedenin müddeti yirmi
beş senedir) Cumhuriyet Gazetesi, 19 Temmuz 1930, s.3.
616
Armaoğlu, a.g.e., s. 202; İngiltere-Irak başlığı altında Türk basında (Cumhuriyet) alınan 1930
İngiltere ile Irak imzalan antlaşma şöyle değerlendiriyormuş:
Irak Kralı Faysal ve Başvekili General Nuri Paşa İngiltere’de misafir bulunuyorlar. Bunların
Londra’ da bulunmaları geçen ayın otuzunda Bağdat’ta imzalanan ittifak muahedesiyle alakadardır.
Muahedenin tatbikine ait mesail ve teferruatı görüşülecektir. Muahedenin metni ancak birkaç gün evvel
neşrolundu imzalandığı vakit neşrolunan hulasasile aksı arasında mühim bu muahede farklar vardır.
Filvaki İngiltere bu muahede ile Irak’ın istiklalini tanmış olup işgal kuvvetlerini çekmeği deruhte etmiş
ise de iki devlet arasında askeri ve idari gayet sıkı ve mühim rabıtalar tesis edileceğinden Irak adeta
İngiltere’nin bir peyki olacaktır. İngiltere’nin Şarkta nüfusu altında bulunan memleketlere karşı
hazırladığı yeni siyasetini birinci numunesi Irak-İngiliz ittifak muahedesidir.
İttifak siyaseti denilen bu politika birçok cihetten işgal ve himaye siyasetlerine faik ve İngiltere için
daha karlıdır. Evvelce İngiltere işgal ve müdafaa masraflarından ve mesuliyetinden kurtuluyor. Diğer
615
166
Ve 1931 yılında İngiltere hükümeti, Milletler Cemiyetinden resmi bir
şekilde Irak’a olan mandasının sona erdirilmesini ve malum Misaklara göre
Irak’ın Milletler Cemiyeti üyeliğine kabul edilmesini istemiştir. İngiltere hükümeti
bu talebi daha önceden Irak hükümeti ile olan antlaşmasının ve 14 Eylül 1929
tarihinde ona bildirdiği kararın gereğince yapmıştır617.
İngiltere hükümeti, bu talebi Irak’ta son on yılda (1921–1931 yılları
arasında ) yapılan gelişmelere dair bir raporla desteklemiştir. Raporda Irak’ın
artık başka bir devletin mandasının altına girmeye ihtiyaç duymadığını
belirtilmiştir618.
Milletler Cemiyetinde İngiltere hükümeti tarafından sunulan bu talebin
müzakeresi iki sebepten dolayı uzun sürmüştür. Bunlar:
1. Bu tür bir talep Milletler Cemiyetine sunulan ilk talep olmuştur. Ayrıca
Cemiyetin Misakına göre geçici olarak mandaya karar verilip bu Misakta
Mandanın nasıl sona erdirileceğinden ve hangi şartların gerçekleştirilmesinin
gerektiğinden hiç söz edilmediği için Milletler Cemiyetinin bu konu ile ilgili bir
karar alması gerekiyordu.
2. Fransa, İngiltere Mandasının sona erdirilmesini, Suriye’de olan
çıkarlarına karşı bir tehdit ve tehlike olarak görüyordu. Çünkü Fransa’nın
Suriye’ye olan Mandası, İngiltere’nin Irak’a olan Mandası ile aynı günde
kararlaştırılmıştır. Ancak Fransa, İngiltere’nin bu talebine tam olarak karşı
çıkmayı mantıklı görmeyip sadece ertelenmesi için birçok kanuni sorunlar
çıkarmaya çalışmıştır.
taraftan dost ve müttefik siyaset ve askeri nüfuz ve hâkimiyetini muhafaza ediyor. Irak müstakil ve
hukuku hükmüraniyi haiz bir devlet oluyor. İngiltere Bağdat’ta şimdiki komiser yerini bir büyük elçi
bulunduracaktır. Fakat İngiltere’yi alakadar edecek harci meselelerde Irak Hükümet İngiltere ile istişare
edecek, ecnebi memleketlerde İngiltere’ye müşkülat çıkararak harekette bulunmayacak ve İngiltere
üçüncü bir devlet ile harbettiği vakit Irak İngiltere’ye muavenet edecektir. İngiltere’ye muhtelif haval
üssülharekeler leav edilecek ve İngiltere buralarda istediği kadar kuvvet bulunduracaktır.
Irak ordusunun teçhizat ve teslihatı İngiliz sisteminde olacaktır. Irak askeri muallimlerinin
İngiltere’den celbedecektir. Irak’ta daimi bir İngiliz heyeti askeriyesi bulunacaktır. İngiliz kuvvetleri
transit olarak Irak’tan geçer iken her türlü vasati nakliyeden istifade edecektir.
Cumhuriyet Gazetesi, 26 Temmuz 1930, s. 12.
617
Barkawi, a.g.e., s. 144.
618
a.g.e.,s.180.
167
Milletler Cemiyeti, bu konunun müzakeresini araştırmak, incelemek ve
sonuçlandırmak için özel bir komisyon oluşturmuştur619.
Milletler Cemiyetinin çatısı altında üç komisyon bulunuyordu, bunlar
Manda işleri ile ilgilenen komisyon, Uluslar arası Kanunlarla ilgilenen komisyon
ve I. Dünya Savaşından sonra Barış antlaşmalarını yapan azınlıkların işleri ile
ilgilenen komisyon idi. Milletler Cemiyeti, bu müzakerenin derin ve detaylı bir
şekilde araştırılması ve incelenmesi için yukarıdaki adı geçen üç komisyonun
raportörleri
ile
İngiltere
temsilcisinden
oluşan
bir
özel
komisyonun
oluşturulmasına karar vermiştir620.
Komisyon, İngiltere temsilcisinden Irak’ta idari ve hukuki teşkilatlar ve
Kürtlerin yaşadıkları bölgeler ile ilgili daha detaylı bilgiler istemiştir. İngiltere
temsilcisi, komisyona Kürtler ve Kürtlerin yaşadıkları bölgeler ile ilgili özel ve
detaylı raporlar sunmuştur. Raporlarda Kürtlerin yaşadıkları bölgelerde
Kürtçenin resmi bir dil haline geldiğini ve bu mesele ile ilgili istatistiksel olarak
çalışan bütün memurların isimlerini tek tek belirtilmiştir621.
Sunulan repolarda Irak’ın bağımsız olarak yaşayabilmesi için artık
bundan sonra bir mandaya ihtiyaç duymadığı açık bir şekilde izah edilmiş ve
kanıtlanmıştır. Ancak komisyonu tedirgin eden ve göz önünde bulundurulması
gerekli görülen bir başka konu ise şöyle olmuştur: Manda kalktıktan sonra
Irak’ın durumu bu şekilde devam edecek mi? Bu yüzden Irak hükümetinden
bununla ilgili resmi bir taahhütname yapması uygun görülmüştür.
Komisyon, düzenlenecek taahhütnamede yer alması gereken maddeleri
iki bölüme ayırmıştır. Bunlar
1. Devletin, vatandaşlarına olan ilişkileri,
2. Devletin yabancılara ve Milletler Cemiyetindeki diğer ülkelere kaşı
olan ilişkileri.
Irak hükümeti bu talepleri iki raporda hazırlamış, bunların Kanun-u
Esasinde ve Kurucu Meclisi tarafından onaylanan ve Millet Meclisi tarafından
619
Sati Al-Husari Abu Haldun, Muzakarati fi Al-Irak (1927–1941), Al-Cuz Al-Sani, Al -Tabaa AlUla, Beyrut, Dar Al-Talia, 1968, s. 548.
620
Abu Haldun, a.g.e., s. 549.
621
Aynı yer.
168
düzenlen bütün kararlarda mevcut olduğunu ileri sürerek Millet Meclisine
sunmuştur622.
Millet Meclisi bu raporlara onay vermiş ve Milletler Cemiyetine
sunulması için 5 Mayıs 1932 tarihinde hükümete yetki verilmiştir. Son metni
Milletler Cemiyeti’ne sunulan bildiri, 19 Mayıs tarihinde onaylandı ve Irak
Başbakanı Nuri Said 30 Mayıs 1932’de Bağdat’ta bir deklarasyon yayınladı.
Deklarasyon iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm 10 maddeden
oluşmaktadır. Bu bölümde azınlıkların hakları ve temel insan hak ve
özgürlükleri
sıralanmaktadır.
İkinci
bölüm
ise
uluslararası
antlaşmalar
devletlerarası ilişkiler, Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne girişi ve üyeliği ile ilgili ve
benzer taahhütlerdir623.
Yayınlanmış olan deklarasyon’un maddeleri ekler kısmında belirtilmiştir.
Bu raporlar veya taahhütname, Milletler Cemiyeti’ne sunulduktan sonra
3 Ekim 1932 tarihinde resmi olarak Irak Milletler Cemiyetine üye olarak kabul
edilmiştir. Böylece 56 üyeden oluşan Milletler Cemiyeti’nin 52 üyesinin olumlu
oyunu alan Irak, Milletler Cemiyeti’nin üçüncü Orta Doğulu ve 57’nci üyesi
olmuştur. Nitekim Irak Milletler Cemiyetine katılan ilk Arap ülkesi olmuş ve
hatta İkinci Dünya Savaşının başlamasına kadar tek Arap ülkesi kalmıştır624.
Irak, Milletler Cemiyetinin üyeliğini kazandıktan sonra Bağdat’ta Başkent
Belediyesi büyük bir şölen düzenlemiştir. Şölene, Parlamenterler ve Aayan
Meclisi üyeleri, büyük devlet memurları ve çeşitli sancaklardan gelen heyetler
katılmıştır. Şölende Kral Faysal∗ siyasi bir söylev sunmuştur.
622
Abu Haldun, s. 550.
Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 79.
624
Al-Nasiri, a.g.e., s. 299.
∗
Birinci Kral Faysal 1883’te Tayıf’ta dünyaya geldi. 21 Ağustos 1921 yılında Irak kral seçildi. .1891’de
babası şerif Hüseyin ile İstanbul’da mecburi ikamet etmiş (Sultan Abdulhamid bunların zararlı
faaliyetlerini önlemek için İstanbul’a davet etmiş ve alıkoymuş) 22 yaşında evlenmiş, 1909 yılında ailesi
ile Mekke’ye dönmüş, 1913 yılında Meclisi mebusuna Cidde milletvekili olarak katılmış. 10 Haziran
1916 yılında Osmanlı İmparatorluğuna babası Hüseyin’in isyanı üzerine isyancı Arapların
kumandanlığını yapmış.1920 yılında İngilizlerin desteği ile Suriye kralı 11 Temmuz 1921 yılında ise
yine İngilizlerin desteği ve isteği ile Irak krallığına getirilmiş, 11 Eylül 1933 İsviçre’ye gelmiş ve saat
on ikiyi beş geçer kaldığı otelde kalp sektesinden ölmüş. Kral Faysal’ın ölümnden sonra yerine Irak
kralıyetine oğlu gazi geçti. Demirci, a.g.e., s. 23.
623
169
Söylevde Irak’ın kazandığı yerin sevinci dile getirmek ile başlanmış ve
Irak’ın yandaşı olan İngiltere, komşu ülkeler ve Milletler Cemiyetinde üye olan
ülkelere teşekkür bildirmekle sonuçlanmıştır625.
1930 yılında İngiltere ve Irak arasında ağır şartlar ile imzalanan bu
antlaşma Irak milliyetçilerinin hedeflerini engellemesine rağmen, Irak bu
antlaşmayla Milletler Cemiyetine üye olmuş, diğer bağımsız devletler
tarafından bağımsızlığı tanınmış ve bu devletlerle eşit duruma gelmiştir. Bu da
Irak’ın tam olarak bağımsızlığını kazanabilmesi için büyük bir adımdır.
625
Abu Haldun, a.g.e., s. 554.
SONUÇ
Mezopotamya (Irak), stratejik coğrafi konumu ve zenginliklerinden
dolayı her zaman büyük güçlerin ilgi odağı olmuştur; yeni yolların keşfi önemini
daha artırmış, bu yüzden Irak’ta savaşların hiç sonu gelmemiştir. ΧΙΧ yüzyılın
ikinci yarısına gelince bölgenin önemi gittikçe artmış ve uluslar arası siyasette
önemini göstermiştir. Hele petrolün keşfi başta İngiltere olmak üzere
emperyalist güçlerin iştahını iyice kabartmıştır. İngiltere de zengin petrol, tarım
ve ticaret sahibi olan Mezopotamya’ya hâkim olmaya çalışmıştır. Daha sonra
İngiltere bölgedeki yerini ve konumunu Amerika Birleşik Devletlerine
bırakmıştır.
İkinci Abdülhamit zamanından beri inşa edilmesine başlanılan BağdatBerlin demiryolu İngiltere için artık büyük tehditti, bu yüzden İngiltere Almanya
ile rekabete girmiştir. Artık Mezopotamya’yı kontrol altına almak İngilizler için
hayati bir mesele haline gelmiştir. Bu yüzden İngiltere bu dönemde Arabistan
ve Basra Körfezi şehirleriyle ilişkilerini geliştirmiş, sonuç olarak İngiltere I.
Dünya savaşı sırasında Arap halkını Osmanlı devletine karşı ayaklandırmayı
başarmıştır. İngiltere Şerif Hüseyin ile diyalog kurabilmiş, bir Arap devleti ve
Arap milli hükümetini kurmak konusunda yardımda bulunmak vaatleriyle Şerif
Hüseyin’i kendi tarafına ve Osmanlı devletine karşı çekmeyi başarabilmiştir.
İngiltere’nin Mekke Şerifi Hüseyin ile yapmış olduğu antlaşmalar etkisini, Aralık
1914’te Osmanlı Halifesi Cihad-ı Ekber ilan ederken zayıf bir etki ile
göstermiştir. Çünkü Cihad-ı Ekber’in ilanın, Şerif Hüseyin’in kontrol ettiği
bölgelerde hiçbir etkisi olmamıştır. Şerif Hüseyin Hicaz, Suriye ve Irak’ı içine
alan bölgede bir Arap Devleti Kurmayı arzuluyordu.
Osmanlı Devletine gelince, Osmanlı Devleti 18. yüzyılın başlarından
itibaren büyük çapta toprak kaybına başlamıştır.1860’lardan sonra güç
dengelerinin değişmesiyle Osmanlı Devleti gittikçe zayıflamış ve büyük
devletlerin hedefi haline gelmiştir. Osmanlı devletinin İngiltere’yle ilişkileri
171
bozulmaya baş tutmuş, Osmanlı-Rus savaşından sonra İngiltere Osmanlı
Devletine karşı siyasetini değiştirerek Osmanlı devletini parçalamaya yönelik
bir siyaset izlemeye başlamıştır. Milliyetçi akımın etkisiyle Osmanlı Devleti
içten bir parçalanma sürecine girmiştir. Milliyetçilik akımı Osmanlı Devleti
içinde yaşayan diğer milletleri de uyandırmış, bu milletlerden biri olan Araplar
da Osmanlıya karşı isyan etmiştir. Ancak sonuçta bağımsızlık bekleyen Arap
milliyetçileri, sömürgeci Avrupa devletlerinin kurbanı olmuş ve Arapların
yaşadığı bölge 16 Mayıs 1916’da imzalanan Sykes-Picot antlaşmasıyla
İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmıştır. Antlaşmaya göre Irak İngiltere’ye
bırakılmıştır.
30 Ekim 1914’te Osmanlı Devleti Almanya’nın yanında İngiltere’ye karşı
savaşa girmiştir. 5 Kasım 1914’te Osmanlı’ya karşı İngilizler, ilk cepheyi
Irak’tan açmışlardır. Bunun amacı Basra Körfezinden Kuzeye doğru çıkıp,
Rusya ile irtibat kurmak, Almanlara Hindistan’ın yolunu kapatmak ve petrol
kaynaklarını kontrol altına almaktı.
İngilizler, İngiliz askeri istihbaratı çalışmaları sonucu, 1914’ten beri Irak
cephesi komutanı olarak görev yapan General Townshend’i esir düştükten
sonra yerine General Maude’i İngilizlerin Irak kuvvetleri komutanı olarak
atamışlardır. Bu değişiklik, üç yıldan beri devam eden ve tarihçiler tarafından
Kut ül-Amara kuşatması olarak anılan askeri kuşatmanın çözülmesinde önemli
rol oynamıştır. İngilizler Irak’a, güneyden Fav bölgesinden, Birinci Dünya
Savaşının başından yani 1914’ten itibaren girebilmiş olsalar da Osmanlılar
İngiliz ordusunun kuzeye (yani Bağdat’a) doğru ilerleyişini Kut bölgesinde (üç
yıl boyunca) durdurabilmişlerdir. İngiliz askeri kuvvetleri 1917’de yukarıda adı
geçen kuşatmayı aşarak Bağdat’a doğru ilerleyişini sürdürmüş ve kısa bir süre
içinde Bağdat’ı da kontrolü altına almıştır. 30.Ekim. 1918 tarihinde Mondros
Mütarekesiyle Birinci Dünya Savaşı son bulmuş ve savaşan tarafların askeri
kuvvetlerinin bulunduğu yer sınır (misakı milli) olarak kabul edilmiştir; böylece
Musul vilayeti ( Musul vilayeti, bugün Musul, Erbil Duhok ve Süleymaniye
illerini kapsayan ve bugünkü Türkiye Irak sınırından itibaren Irak’ın güneyine
doğru Hamrin Tepelerine kadar uzanan coğrafi bir bölgeyi kapsamaktaydı)
Osmanlıların kontrolünde kalmıştır. Ancak daha sonra İngilizlerin mekru hilesi
172
ve Musul vilayeti askeri komutanı Ali İhsan Sabist paşanın stratejik hataları
sonucu Osmanlı kuvvetleri Musul vilayeti üzerinde hâkimiyetini kaybetmiştir.
İngiliz askeri komutanı General Maude Bağdat’a girdiğinde Irak halkına
hitap ederek “ Biz buraya işgalci olarak değil, fatih ve kurtarıcı olarak geldik”
demiş olmasına rağmen, çok kısa bir süreden sonra Irak halkı İngilizlerin
gerçek amaçlarının ne olduğunu fark etmiş; artık Irak’ın her yerinde isyanlar ve
ayaklanmalar baş göstermiştir. Tarih 30.Haziran.1920’yi gösterdiğinde artık
Irak’ta genel bir halk ayaklanması başlamıştır. Bu ayaklanma daha sonra
Tavre’t-el-Işrîn (yani yirmi devrimi) ayaklanması olarak adlandırılmıştır.
Ayaklanma Rumeyse Kasabasında çıkmış, daha önce de söylediğimiz gibi
Irak’ın birçok bölgesine yayılmıştır. Teflerdeki Türkmenlerde Arap aşiretleriyle
omuz omuza ayaklanmaya katılmıştır. İngilizler, Irak’ın her tarafına yayılan söz
konusu halk ayaklanmasını durduramamış ve sonunda İngiliz işgal kuvvetleri
direnişçilerle görüşmek ve diyaloga girmek zorunda kalmışlardır.
İngilizler, Mayıs 1918’de Irak’ta Sir Percy Cox başkanlığında Sivil
Yönetim adında bir idare kurmuşlardır; daha sonra Percy Cox’ın yerine Ser
Arnold Wilson Irak’ın sivil yöneticisi olarak atanmıştır. İngiltere, 24 Nisan
1920’de San Remo Konferansı ile Irak’ı mandası altına almış ve başına da
Arnold Wilson’u getirmiştir. Wilson, Osmanlı döneminden kalma birçok kurumu
iptal etmiş, yerlerine sivil konuları yönetmek üzere askeri kurumlar inşa
etmiştir. Söz konusu kurum ve kuruluşların başına Irak’ı demir pençelerle
yönetecek askeri subaylar atamıştır. Bu olay (askerleri sivil görevlerde atama
olayı) Irak’ta bir sabıka olarak benimsenmiş, Irak’ta krallık/monarşi ve
cumhuriyet dönemlerinde uzun bir süre askerlerin sivil görevlerde atanması bu
olaya dayandırılmıştır.
Sonunda İngilizler, askeri üstünlükleri sayesinde halk ayaklanmasını
azda olsa bastırabilmiş olsalar da (ayaklanma askeri hedeflerine ulaşamadı
ancak siyasi hedeflerini gerçekleştirebildi) Irak’ta tam askeri nitelikli olan
yönetim tarzlarını değiştirmek zorunda kalmışlardır; bu da ayaklanmanın siyasi
bakımdan başarılı olduğunu kanıtlar. İngilizlerin Irak’ta uyguladıkları Manda
rejimi başarısız olmuş ve artık İngilizleri Irak’ın idaresi için uygun yönetim tarzı
arayışı peşine düşmüş ve sonunda Yerel Yönetim rejimini benimserlerdir.
173
Böylece Abdurrahman El-Nakip başkanlığında Irak’ta ilk geçici ulusal hükümet
kurulmuştur. Temsil bakımından söz konusu hükümette aşiret ve mezhep
dağılımı dikkate alınmış ve göz önünde bulundurulmuştur; her Iraklı bakanın
yanına bir İngiliz danışman atanmıştır. Daha sonra İngilizler Irak’ta bir krallık
rejimi kurma yönündeki niyetlerini açıklamışlar ve krallık için Şerif Hüseyin’in
oğlu, Emir Faysal’ı aday olarak göstermişlerdir,(I.Dünya Savaşında Şerif
Hüseyin İngilizleri Osmanlılara karşı desteklemiş, bu hizmet karşılığı İngilizler,
büyük oğlu Faysal’ı ilk başta Suriye’ye kral yapmışlar Fransızlara karşı çıkınca
Suriye’den alıp Irak’a kral yapmışlardır). Irak’ta yapılan halk referandumunda
Emir Faysal halkın %96’sının olumlu oyunu almıştır ve 23 Ağustos 1921
tarihinde Irak’ın krallık tahtına oturtulmuştur. Referandum’da Kerkük livası
Faysal’ın aleyhine oy kullanırken, Erbil ve Musul livaları azınlıkların haklarını
korumak için garanti istemiş, Süleymaniye livası ise referanduma katılmamıştır.
Bu süreçte İngilizlerin Irak’ın içişlerine karışması devam etmiş, bunun
yanında kral Faysal iç (Kürt, Asurî, aşiret ve mezhep sorunları) ve dış
sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçte İngilizler, 1922 antlaşmasını (bu
antlaşma Irak’ın ilk anayasasını koyacak kurucu meclisi kurmak ve Musul
sorununun çözüme kavuşturmak gibi şartları içermekteydi. Bunun yanında bu
antlaşma, görünürde öyle olmasa da manda prensiplerini içeren ve manda
mantığı üzerine kurulu bir antlaşmaydı). İngilizler Musul sorununu Kral Faysal
ve Irak’a karşı bir koz ve baskı aracı olarak kullanmıştır. Çünkü bu tarihlere
kadar Türkiye Musul Vilayeti üzerinde hak talep etmekteydi. 1922 antlaşması
ile Irak açık ve aleni bir mandadan kurtulmuş, ancak başka ve gizli bir manda
altına girmiştir. Çünkü daha sonra göreceğimiz gibi manda anlayışı maddeler
halinde bu sözleşmeye işlenmiştir.
19 Ekim 1922 tarihinde, bakanlıklar, devlet kurum ve kuruluşlarının
kuruluşunu onaylamak, krallık anayasasını koymak, temsilciler meclisi seçim
yasasını koymak ve Irak İngiliz antlaşmasını (1922 antlaşması) imzalamak için
Irak Kurucu Meclisini oluşturmaya mahsus bir kraliyet iradesi fermanı (iradei
melekiye) çıkarılmıştır. Daha önce de aktardığımız gibi, Abdurrahman El-Nakip
de (arkasından halefi, Abdulmuhsin El-Sadun) Irak’ın ilk kraliyet başbakanı
olarak seçilmiştir. Kral Faysal, aynı yıl siyasi partilerin kurulmasına yol
174
vermiştir. Böylece Irak’ta o dönemde ikisi muhalefet partisi olmak üzere üç
parti (El-Hizip El-Vatani El-Iraki (Irak Milli Partisi), Hizbil Nahza El-Irakiye (Irak
Kalkınma Partisi) ve El-Hizip El-Hur El-Iraki (Irak Özgür Partisi)) Muhalefeti
temsil eden ilk iki partinin hedef ve talebi Irak’ın bağımsızlığı ve Irak’ta
anayasal bir krallık (meşrutiyet) kurmaktı, üçüncü partinin hedef ve talebi ise
Britanya ile müttefiklik antlaşması imzalamaktı.
Şubat 1924 tarihinde Kurucu Meclis seçimleri yapılmıştır; Meclisin açılışı
Mayıs 1924 tarihinde yapılmıştır. Abdulmuhsin El-Sadun de Meclisin İlk
başkanı olarak seçilmiştir. Irak’ın bağımsızlığını garanti altına alan 1922
antlaşmasını ve Irak’ın Milletler Cemiyetine üye olarak girmesini onaylamak ve
Musul sorununu çözmek, meclisin görevleri olarak belirlenmiştir. Manda
mantığı üzerine kurulu 1922 antlaşması olumlu noktalar içeriyor olmasına
rağmen söz konusu mantığından dolayı (manda mantığı) Irak halkı tarafından
büyük muhalefetle karşılanmış, Irak hükümeti de bu muhalefetten dolayı halka
karşı şiddet uygulamıştır; Britanya’nın Irak Yüksek Komiseri antlaşma
onaylanmadan üzerinde tadilat yapılmasını reddetmiştir. Sonunda Irak’ın
bağımsızlığını garanti altına alan, Irak’ın Milletler Cemiyetine üye olarak
girmesini
sağlayan
ve
Musul
sorunu
çözümünü
içeren
1922
antlaşması,1924‘te meclis tarafından onaylanmıştır. 21 Mayıs 1925 tarihinde
neşir edilmiştir. Aynı tarihte Kurucu Meclis iptal edilmiş ve yerine Temsilciler
Meclisi kurulmuştur.
İngilizler, manda idaresi döneminde Irak’taki Türk nüfusuna karşı baskı
politikası izlemiş ve 1924 tarihinde Türkmenlere karşı ilk katliam meydana
gelmiştir.1925
tarihinde
Krallık
döneminde
Irak’ın
ilk
anayasası
çıkarılmıştır.1925 anayasası, vatandaşlar arasında etnik veya siyasi ayrım
yapan maddeler içermez. Bu anayasa Arapça, Türkçe ve Kürtçe olmak üzere
üç dilde basılmıştır.
Musul meselesine gelince, 24 Temmuz 1923’te Türkiye ve İngiltere
arasında Lozan antlaşması imzalanmıştır. Musul meselesi söz konusu
antlaşmada yer almıştır. Lozan antlaşmasına göre, 9 ay içerisinde meselenin
çözülmesi gerektiği; bu süre içerisinde çözülmezse meselenin Milletler
Cemiyetine
gönderileceği
kararlaştırılmıştır.
Musul
meselesi
Haliç
175
Konferansında da ele alınmış, ancak İngilizlerin Hakkâri üzerinde de hak iddia
etmesinden dolayı bir sonuca varılmamış ve böylece 6 Ağustos’ta mesele
Milletler Cemiyetine havale edilmiştir. Milletler Cemiyeti kontrolünde taraflar
arasında ilk görüşme 20 Eylül 1924 tarihinde yapılmış, ancak Türklerin isteği
istikametinde bir sonuca varılmamıştır.30 Eylül 1924 tarihinde Musul halkının
görüşlerini almak üzere bir komisyon oluşturulmuş ancak Türk -İngiliz sınır
çatışmaları komisyonun çalışmalarını olumsuz etkilemiştir. Böylece 29 Ekim
1924’te “Brüksel Hattı” adında bir Türk-Irak sınır belirlenmiştir. Komisyonun
hazırladığı rapor 16 Temmuz 1925 tarihinde Milletler Cemiyeti Meclisine
sunulmuştur. Türkiye’nin söz konusu raporu kabul etmemesine rağmen
Milletler Cemiyeti, soruşturma komisyonun hazırlamış olduğu raporu 16 Aralık
1925 kabul ederek Brüksel Hattının güneyinde kalan bölgeyi Irak’a bırakmayı
karara bağlamıştır. Türkiye bu olanlara karşı tepkisini ortaya koymuş olsa da o
dönemde ülkenin içinde bulunduğu durumdan dolayı, 5 Haziran 1926’da
Ankara Antlaşmasıyla Musul’u Irak’a bırakmıştır. Kerkük’ün daha önce
İngilizlerin eline geçmesi, Türkiye’nin Musul Vilayetini kaybetmesi konusunda
önemli rol oynamıştır. Musul’un kaybının ikinci nedeni, Lozan’da Musul
meselesinin çözümlenmemesi ve daha sonra Türkiye’nin meseleyi Milletler
Cemiyetine havale edilmesini kabul etmesidir. Musul meselesinin Milletler
Cemiyetine taşınması İngilizlerin ekmeğine yağ sürmüştür. Öteden beri
İngilizlerin çabası meseleyi Milletler Cemiyetine taşımaktı. Çünkü meclise
kendileri hâkimdi Musul meselesinin Milletler Cemiyetine havalesi meseleyi,
istedikleri doğrultuda sonuçlandırabilecekleri anlamına gelirdi, sonunda da
durum İngilizlerin istedikleri gibi de oldu… İngilizlerin Musul konusunda bu
kadar istekli olmaları bölgenin petrol zenginliği ve İngiltere için bir geçiş yolu
olmasındandır.
Meclis (temsilciler meclisi) Musul Meselesini (Türkiye Musul vilayeti
üzerinde hak iddia etmekteydi) Milletler Cemiyeti’ne havale ederek çözüme
kavuşturmuştur. Söz konusu uluslar arası kuruluş Musul vilayetinin (Irak’ın 25
yıllık bir süre için İngiliz mandası altında kalması koşuluyla) Irak devleti
toprakları içinde kalacak şekilde tavsiyede bulunmuştur. Buna dayanarak 13
Ocak 1926’da Irakla İngiltere ve 25 Temmuz 1926’da Irakla Türkiye arasında
176
(Ankara Antlaşması) iki antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşmada Irak–Türkiye
arasındaki sınırın nihai olması ve hüsnü civar ilişkileri (iyi komşuluk ilişkileri)
gibi konular yer almıştır. Irak Parlamentosu Irakla İngiltere arasında yapılan
antlaşmayı 18 Ocak 1926 tarihinde onaylamıştır. Antlaşmanın üçüncü
maddesi, dört yıl sonra Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne üye olarak girebileceğiyle
ilgiliydi.
İngilizler, Irak halkının sert tepkisine rağmen manda rejimini uygulamaya
devam etmiştir. Iraklılar artık her türlü manda rejiminden kurtulmak peşinde,
İngilizlerse manda rejiminin olumsuz yönlerini ve yamukluklarını gizlemek
peşindeydi, sonunda İngilizler manda rejimini ve mandacılık maddelerini bir
antlaşmaya dökebilmiştir. Antlaşmaya göre Irak resmen bağımsızlığına
kavuşmuştur. Ancak söz konusu antlaşmanın süresi belli değil, bazen
kısaltılmış bazen de uzatılmıştır. Bu duruma ancak Irak-İngiltere arasında
imzalanan antlaşmayla son verilmiştir. Bu antlaşma manda rejimine başka bir
maske girdirmiş olsa da resmi olarak Irak’ta manda rejimine son vermiştir.
Manda rejiminin uygulanması hayli zordu, manda rejimi bir taraftan Iraklı
bakanları Irak parlamentosu önünde sorumlu tutmuş diğer taraftansa
kendilerine,
doğru
gördükleri
yönde
hiçbir
hareket
edebilme
yetkisi
vermemiştir. Çünkü son söz Irak ulusal hükümetinin değil, manda hükümetinin
temsilcisi olan Yüksek Komiseri temsilcinindi. Söz konusu Yüksek Komiseri
yardımcıları ise Irak ulusal bakanlıklarında ve resmi dairelerde danışman
olarak görev yapmakta ve kamu nitelikli meseleler tam olarak bunların
hegemonyasındaydı. Bu danışmanlara müşavere edilmeden ve görüşleri
alınmadan hiçbir kanun koyulmaz, hiçbir önemli sorun çözülemez ve olurları
olmadan hiçbir önemli memur atanamaz ve görevinden alınamazdı. İngiliz
hükümetiyse, Milletler Cemiyeti ve dış ülkeler nezdinde kendini mandacı olarak
gösterdiği halde Iraklılara kendini, iki taraf arasında imzalanan antlaşmaya
(1922 antlaşması manda rejimi adı hariç, mandaya özel tüm maddeleri
içermekteydi) göre, müttefik olarak göstermekteydi. Bunun için Irak halkı bu
dönemde İngiltere ile imzalanan söz konusu antlaşmayı bir başka antlaşmayla
değiştirme veya tadil etme çabası içerisindeydi. Kral Birinci Faysal’ de bu
dönemde Al ve İste politikasını izlemiştir.
177
İngilizler antlaşma politikasını izleyerek direnişçileri silaha başvurma
eğilimlerini engelleyebilmiştir. İngilizler, sömürgecilik çıkarları Irak’ın iç işlerine
karışmamayı gerektiriyor olduğunun farkına varınca bu yönde hareket etmeye
başlamıştır. Buna göre Irak bakanlıkları ve resmi kurum ve kuruluşlarında (
İngiliz çıkarları ile doğrudan doğruya ilişkili olan bazı bakanlık ve kurumlar
hariç) görev yapan İngiliz memurları memurluklarına geri çağırmıştır. İngilizler
30 Haziran 1930’da Irakla bu yönde bir antlaşma yapmıştır, antlaşma 3 Ekim
1932 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşmaya göre, İngilizler Irak’ta istikrarlı
bir
hükümetin
kurulmasını
şart
koşmuş,
resmi
kuruluşlardaki
varlıklarını/mevcudiyetlerini garanti altına almış, buna karşılık İngilizler Irak’ın
Milletler Cemiyeti’ne üye olarak girmesini kabul etmiştir. Irak 3 Ekim 1932
tarihinde Milletler Cemiyetine üye olarak kabul edilmiş ve bu olay başkan Nuri
Said tarafından bir bildiri ile yayınlanmıştır.
İmzalanan antlaşmanın ağır şartlarına rağmen Irak, bu antlaşmayla
Milletler
Cemiyetine
üye
olmuş,
diğer
bağımsız
devletler
tarafından
bağımsızlığı tanınmış ve bu devletlerle eşit konuma gelmiştir. Bu da Irak’ın tam
bağımsız bir ülke olabilmesi için önemli bir adımdı.
Kral Faysal’a gelince, sakin ve siyasi dehaya sahip bir kişilik olmasına,
iç politikada şiddetten uzak bir tutum uygulamasına rağmen, bu zatın durumu
kıskanılacak değildi ve zordu. Kral iki ateşin arasında kalmıştı, bir tarafta
çıkarları peşinde olan hırslı bir işgalci diğer tarafta ise bağımsızlığını arzulayan
bir halk vardı. Hatta Irak’ta kraliyet rejimi döneminde, birbiriyle çelişen iki
temayülün, ilki ulusal diğeri de Britanya’nın Irak ve bölgedeki hegemonya ve
nüfuzunu destekleyen temayülün var olduğu söylenebilir. Çelişmekte olan bu
iki temayül bu veya diğer kralın görüşüne veya bu ya da öteki bakanlığın
programlarına göre yer değiştirmekteydi.
Irak parlamenter yaşamına gelince, devlet kurulunca Irak’ın siyasi
durumunu düzenlemek kaçınılmazdı, böylece daha önce de yer yer
değindiğimiz gibi 100 kişilik bir kurucu meclis oluşturulmuştur. Kanun-ı Esasi
çıkarıldıktan sonra, Kurucu Meclis yasama organı yasasını tartışmaya
koyulmuştur. 2 Ağustos’ta söz konusu yasa çıkarılmıştır. Bu yasaya göre Irak
yasama organı iki meclisten oluşacaktı, ilki temsilciler diğeri ise Âyan
178
meclisiydi. Temsilciler Meclisi üyeleri iki aşamalı olarak (dolaylı olarak) Irak
halkı tarafından seçilmekteydi. İlk aşamada ikincil seçmenler seçilmekte, ikinci
aşamadaysa temsilciler ikincil seçmenler tarafından seçilmekteydi. Âyan
meclisi ise, eski bakan ve temsilciler arasından kral tarafından atanmaktaydı.
26 Temmuz 1925 tarihinde Kral, Siyasetçiler, Subaylar, din adamları, büyük
derebeyleri ve ağalar arsından 20 kişiden oluşan ilk Âyan Meclisi üyelerini bir
İradei Melekiye Krallık Fermanı ile atamıştır. Görüldüğü gibi, 1925 anayasası
Irak parlamenter yaşamın esasını teşkil etmiştir. Bu anayasaya dayanarak
Millet Meclisi (Meclisi’l-ümme) olarak adlandırılan Irak’ta ilk parlamento
seçilmiştir. Bu anayasaya göre, yasama erki Kralla Millet Meclisine verilmiştir;
anayasanın 28.maddesine göre, yasama meclisinin kanun koyma, tadil etme
ve kanunları iptal etme yetkisi vardı. Anayasanın 31. ve 32. maddesi, Âyan
Meclisi ile ilgiliydi, söz konusu meclis 20 kişiden fazla olmaması koşuluyla kral
tarafından seçilmekteydi. Bu mecliste üyelik süresi 8 yıldı, ikinci bir süre için
üyenin tekrardan atanması mümkündü. Anayasanın 36. maddesine göre, yirmi
bin erkek nüfustan bir üye olmak üzere (yani kadınların seçme ve seçime hakkı
yoktu) kişiden oluşmaktaydı. Aynı maddeye göre, temsilcilerin seçilme yöntemi
ile ilgili bir kanun çıkarılacaktı, çıkarılacak kanunda seçimlerin gizli oylama ile
yapılması öngörülmekteydi.
179
KAYNAKÇA
•
ABU HALDUN, Sati Al-Husari; Muzakarati fi Al-Irak (1927–1941), (1927–
1941 Irakta Hatıralarım), Al-Cuz Al-Sani, Al-Tabaa Al-Ula, Beyrut, Dar AlTalia., 1968.
•
AÇIKKAPU, Ejder; Irak Devleti Tarihi (Saddam Hüseyin Dönemine
Kadar), Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Elazığ, 2000.
•
AEYRLAND, Philip Warland; Al-lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, (Irak’ın
Siyasi Gelişim Araştırması ), Tercuma: Jafer Al-Hayat, Lubnan, Dar AlKeşafe li’l-neşr, 1949.
•
AHMAD, Ibrahim Halil, HAMİDİ, Jafer Abbas; Tarih Al-lrak Al-Muasır, (Irak
Çağdaş Tarihi), Musul, Dar Al-Kutub li’l-tibaa, 1989.
•
AHMED, Kamal Muzhar; Sawrat Al-İşrin fi Al-İstişrak Al-Sovieti, (1920
Devrimi Sovyetler Oryantalizminde), Bagdad, Matbaat Al-Zaman, 1977.
•
AHMETBEYOĞLU, Ali, CENGİZ, Hayrullah, BAŞKAN, Yahya; Irak Dosyası
I, İstanbul, Tarih ve Tabiat TATAV, 2003.
•
AKGÜL Suat, UZEL Sahir; Musul-Kerkük Harekâtı, Ankara, Berikan
Yayınları, 2001.
•
AL-ADHAMİ, Mohammed Muzafar; Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa
Tarihiye Siyasiye, (Irak Kurucu Meclisi, Tarihi Siyasi Bir Araştırma),
Bagdad, Matbaat Al-Sadun, 1976.
•
AL-ADHAMİ, Mohammed Muzafar; Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa
Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Li-Mukadamat ve Munakaşat Awal
Muessese Teşriya fi Al-Irak, (Irak Kurucu Meclisi siyasi tarihte araştırma
dokümanlarında ilk yasama kurulu için başlangıç ve münakaşalar), Al-Cuz
Al-Sani, Al-Tabaa Al-Saniya, Bagdad, Matbaat Dar Al-Şwon Al-Sakafiya AlÂma 1989.
180
•
AL-ADHAMİ, Mohammed Muzafar; Al-Melik Faysal Al-Awal Dirasa ve
Vesaik fi Hayathu Al-Siyasiye ve Zuruf Mamatehu Al-Gamiza, (Kral
Faysal’ın Politik Yaşamı ve Esrarengiz Ölümündeki Koşullar), Bagdad, Dar
Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma, 1991.
•
AL-ALUJİ, Abdul Hamid AL-JAHİYE, Aziz Jassim; Al-Şeyh Zari Katil AlKaptin Leachman fi Han Al-Nukta, (Şeyh Zari’nin Han Noktasında General
Leachman’i öldürmesi), Bagdad, Matbaat Al-Sad, 1968.
•
AL-AZAMİ, Waleed Mohammed Said; İntifadat Raşid Âli Al-Gaiylani ve AlHarub Al-lrakiye Al-Britaniye 1941, (1941 Britanya Irak Harbi ve Raşid Ali
Al Geylani Darbesi), Bagdad, Al-Dar Al- Arabiya li’l-tibaa, 1987.
•
AL-DİN, Mohammad Ali Kamal; Malwmat ve Muşahedat fi Al-Sawra AlIrakiye Al-Kubra Lisenet 1920,(1920 yılı Büyük Irak Devrimi Bilgileri ve
Müşahedeler), Bagdad, Matbaat Al-Tazamın, 1971.
•
AL-HASANİ, Abdul Razzak; Ahdas Asartuha, (Yaşadığım Olaylar) Bagdad,
Dar Al-Şwon Al-Sakafa Al-Ama li’l-neşr, 1992.
•
AL-HASANİ, Abdul Razzak, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat,( Antlaşmalar altında
Irak), Al-Tabaa Al-Saniya, Lubnan, Matbaat Al-İrfan,1958.
•
AL-HASANİ, Abdul Razzak, Al-lrak Kadima ve Hadisa, (Eski ve Yeni Irak),
Bagdad, Dar Al-Nahza, 1982.
•
AL-HASANİ, Abdul Razzak; Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra, (Büyük Irak
Devrimi), Al-Tabaa 2., Lubnan, Matbaat Al-İrfan, 1965.
•
AL-HASANİ, Abdul Razzak; Sawrat Al-Najaf Bade Maktal Hakimuha AlKaptin Marshal, (General Marshall suikastından sonra Necef Devrimi), AlTabaa Al-Rabia, Sayda, Matbaat Al-İrfan, 1982.
•
AL-HASANİ, Abdul Razzak Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, (Yeni Irak
Siyasi Tarihi), Al-Cuz Al-Awal, Lubnan, Matabat Al-İrfan, 1948.
•
AL-HASANİ, Abdul Razzak; Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, (Irak Bakanlılar
Tarihi), Al-Cuz Al-Awal, Beyrut, Merkez Al-Abjediye li’l-tibaa, 1982.
•
AL-HASSO, Nezar Tewfik Sultan; Al-Siraâ Ala Al-Sullta fi Al-Irak AlMeleki, (Krayliyet Dönemi Irak’ta Taht Kavgaları), Bagdad, 1984.
181
•
AL-HATAB, Reja Huseyin; Abdul Al-Rahman Al-Nakeib Hayatahu AlHassa ve Arauhu Al-Siyasiye ve İlakatehu Bimuasireih, (Abdülrahman
Al-Nakb’in özel hayatı ve siyasi Görüşleri), Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Al-Dar
Al-Beyza li’l-tebaa, 1985.
•
AL-HATAB, Reja Huseyin; Te’sis Al-Ceyş Al-lraki ve Tatawur Dawra AlSiyasi min 1921–1941, (1921–1941 Irak Ordusunun Kurulması, gelişimi ve
Politikada rolü), Bagdad, Dar Al-Huriye li’l-tibaa, 1979.
•
AL-JAAFARİ, Mohammed Hamdi; Britanya ve Al-lrak Hukba min Al-Siraâ
(1914–958), (1914–1958 Britanya ve Irak arasındaki çekişmelerinden bir
devre), Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma (Afak
Arabiya ), 2000.
•
AL-JUMAILY , Qassam KH., ÖZTOPRAK, İzzet; Irak Ve Kemalizm Hareketi
(1919–1923), Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, 1999.
•
AL-MUKADDAM, Şakir; Tarih Al-Sadaka Beyin Al-Irak ve Turkyie,
(Türkiye-Iark arasındaki Dostluk Tarihi), Bagdad, Matbaat Dar Al-Marifa,
1955.
•
AL-MUZAFAR, Kazım; Sawrat Al- Irak Al-Taharwriye Ăam 1920, ( 1920
Yılı Irak Kurtuluş Hareketi), Bağdat, 1972.
•
AL-NASİRİ, Abdul Razzak; Nuri Al-Said ve Dawra fi Al-Siyase Al-lrakiye
hatta Âam 1932, (Nuri Sait’in Irak politikasında ki rolü, 1932’ye kadar), AlTabaa Al-Saniya, Bgdad, Mekteb Al- Yakza Al-Arabiya li’l-naşir, 1988.
•
AL-OMARİ, Hayri Amin; Hikayat Siyasiye Min Tarih Al-Irak Al-Hadis,
(Irak’ın Yakınçağ Tarihinden Siyasi Öyküler), Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Afak
Arabiya, Tarih Yok.
•
AL-RİHANİ, Amin; Kalıb Al-lrak Faysal Al-Awal, (Irak’ın Kalbi Birinci
Faysal), Al-Tabaa 4. , Beyrut, Al-Cabel li’l-tibaa, 1988.
•
AL-TALLEFERLİ, Ismail Kahtan Abuşi; Sawrat Telafer 1920 ve Al-Harekât
Al-Wataniye Al-Uhra fi Mantikat Al-Cezira, (1920 Telafer Devrimi ve
Ceziradaki diğer milliyetçilik hareketleri ), Bagdad, Matbaat Al-Ezhar,1969.
182
•
AL-ZUBAİDİ, Mohammed Huseyin; Al-Siyasiyun Al-Irakiyun Al-Manfiyun
ila Cezirat Hencam 1922, (Iraklı Politikacıların Hınjam Adasına sürülmesi
1922), Bagdad, Menşwrat Wezarat Al-Sakafa ve Al-İlam, 1985.
•
AL-ZUBAİDİ, Mohammed Huseyin; Maulud Muhlis Paşa ve Dewra fi AlSawra Al-Arabiya Al-Kbura ve Tarih Al-lraki Al- Muasır, (Mevlut Muhlis
Paşa Büyük Arap İsyanı ve Çağdaş Irak Tarihinde Rolü), Bagdad, 1989.
•
ARASAN, Nimet; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III (1918–1937), Ankara,
İkinci Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1961.
•
ARI, Tayyar; Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Siyaset, Savaş ve
Diplomasi, İstanbul, Alfa Yayınları, I. Basım, 2004.
•
ARMAOĞLU, Fahir; 20. yüzyıl Siyası Tarihi (1914–1995), Ankara, Alkım
Yayınları, 1996.
•
AYDIN, Mesut ; “Türk Basınında Haliç Konferansı 19 Mayıs- 5 Haziran
1924”, İkinci Ortadoğu Semineri Dünden Bugüne Irak (Ulusalararası
Katılımlı) Bildiriler, cilt. I.Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi,
Elazığ, 2006.
•
AYDIN, Sinan; “Türkiye’nin Irak Politikası ve Bu Sürecin Türkmenlere
Etkileri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu
ve İslam Ülkerli Enstitüsü, İstanbul, 2003.
•
AVCI, Orhan; Türk Ordu Teşkilatı Irak Cephesi(1914–1918), I. Basım,
Ankara, Vadi Yayınları, 2004.
•
BALTAOĞLU, Ali Galip; “Ali İhsan Paşa (Hayati ve Faaliyetleri)”, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, ِAnkara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü,
Ankara, 1986.
•
BARKAWİ, Ahmad Rafik; Al-İlakat Al-Siyasiye Beyin Al-lraq ve Britanya
(1922–1932), (İngiltere’nin Irak ile Siyasi İlişkileri 1922–1932), Bagdad,
Menşwrat Wezarat Al-Sakafa ve Al-İlam, 1980.
•
BAYRAM, Kemal; Mezopotamya, Irak Gezi notları, Ankara, Yenigün
Yyayınları, tarih yok.
•
BELL, L.Gertrude; Mezopotamya’da 1915–1920 Sivil Yönetimi, Çeviren:
Veddi İlmen, I.Basım, İstanbul, Yaba Yayınları, 2004.
183
•
BIYIKLI, Mustafa; Batı İşgalleri Karşısında Türkiye’nin Orta Doğu
Politikaları Atatürk Dönemi, İstanbul, Gökkubbe Yayınları, 2006.
•
BUHUS AL-MUTAMAR AL-DWALİ Lİ’L-TARİH 25 AZAR 1973, (25 Mart
1973) Uluslararası Tarih Araştırma Konferansı), Bagdad, Menşwrat Wezarat
Al-İlam Al-Cumhuriye Al-lraqiye Matbaat Al-Sad, 1974.
•
BURAK, Durdu Mehmet; I.Dünya Savaşında Türk- İngiliz İlişikleri (19141918), I. Baskı, Ankara, Babil Yayıncılık, 2004.
•
CANATAN, Yaşar; Türk-Irak Münasebetleri (1926–1932), Birinci Baskı,
Ankara, T.C. Kültürel Bakanlığı Yayınları, 1996.
•
CİNDORUK, Hüsamettin; İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları
1920–1973, Birinci Cilt (1920–1928), Ankara, TBMM Kültür Sanat ve Yayın
Kurulu Yayınları, 1992.
•
Cumhuriyet Gazetesi, 2 Haziran, 1924, s. 4.
•
Cumhuriyet Gazetesi, 13 Haziran 1924, s. 6.
•
Cumhuriyet Gazetesi, 19 Temmuz 1930, s. 3.
•
Cumhuriyet Gazetesi, 26 Temmuz 1930, s.12.
•
Cumhuriyet Gazetesi, 31 Mayıs, 1924, s.3–4.
•
ÇETİN, Çiğdem; “Wilson Prensipleri Cemiyeti”, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006.
•
ÇETİNKAYA, Sevgi; “Musul Sorunu”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İstanbul,
1989.
•
ÇİÇEK, Kemal, OĞUZ, Cem; “Şark Meselesi Çerçevesinde ve İkinci
Meşrutiyet’e Kadar Olan Dönemde Osmanlı Devleti’nin Siyasi Vaziyeti”,
Osmanlı Ansiklopedisi, 2. Cilt, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 1999.
•
ÇİM, Nurgül;” Basında Mondros Mütarekesi”, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, 2002.
•
DARKOT, Besim; “Irak” maddesi, İslam Ansiklopedisi, 5/2 C., İstanbul , M.
E. B.Yay., 1993.
184
•
DEMİRBAŞ, H.Bülent;
Musul Kerkük Olayı ve Osmanlı Devletinde
Kuveyt Sorunu, 2.Baskı, İstanbul, Arba Yayınları, 1995.
•
DEMİRCİ, Fazıl; Irak Trüklerinin Dünü- Bugünü, Ankara, 1991.
•
DEMİRCİ, Nefi; Dünden Bugüne Kerkük, İstanbul, 1990.
•
DEMİREL, Memduha; ”Irak Yönetiminde Türkmenler”, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,2000.
•
DİLAN, Hasan Berke; Atatürk Dönemi Türkiye’nin Dış Politikası (19231939), I. Baskı, İstanbul, Alfa Yayınları, 1998.
•
DİNÇ, Mehmet Emin; “Halil (Kut) Paşanın Askeri Ve Siyasi Faaliyetleri”,
Basılmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir,
1998.
•
DUMAN, Selçuk; “Irak 1908–1923”, Basılmamış Doktora Tezi, Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2003.
•
DURSUN, İsmail;“Kuzey Irak Kürtleri, Ayarlıkçı Kürt Hareketinin Devletleşme
Süreci Ve Türkiye’ye Etkileri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gebze İleri
Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gebze, 2006.
•
EARLE, Edward Mead; Bağdat Demir ve Petrol yolu savaşı (1903–1923),
I.Baskı, İstanbul, Örgün Yayınları, 2003.
•
ERCİVAN, Ahmet; “Son Dönem Musul Tarihi”, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,2005.
•
ERDOĞAN, Tuba; “Suudi Arabistan Devletinin Doğuşu (1914–1932)”,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Elazığ, 2006.
•
EROĞLU, Cengiz, BABUÇOĞLU, Murat, ÖZDİL, Orhan; Osmanlı Vilayeti
Salamelerinde Musul, Ankara, Global stratejik Enstitüsü, TİKV Yayınları,
2005.
•
EYUBOĞLU, İsmet Zeki; Nutuk, 2.Baskı, İstanbul, Toplumsal Dönüşüm
Yayınları, 1999.
185
•
FARAJ, Lutfi Jafer; Abdul Al-Muhsun Al-Sadun ve Dewra fi Tarih Al-Irak
Al-Siyasi Al-Muasır, (Abdülmuhsin Al-Sadun’un Irak Çağdaş Siyasi
Tarihinde Rolü), Al-Tabaa Al-Saniya, Bagdad, Dar Al-Reşid li’l-tibaa, 1980.
•
FEYAZ, Abdula; Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra Senet 1920, ( 1920 Büyük
Irak Devrimi), Al-Tabaa 2., Bagdad, Matbaat Dar Al-Salam, 1957.
•
FOSTER, Henry; Neşat Al-Irak Al-Hadis,(Yeni Irak’ın Oluşumu), Terchuma:
Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz Al-Awal, Matbaat Dar Al- Şwon Al-Sakafiya,
Bagdad, 1989,a.
•
FOSTER, Henry; Neşat Al-lrak Al-Hadis, (Yeni Irak’ın Oluşumu),
Terchuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz Al-Sani, Bagdad, Al-Fecir lil’tibaa,
1989,b.
•
FOSTER, Henry; Tekuin Al-lrak Al-Hadis, (Yeni Irak’ın Oluşumu),
Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz 5. , Bagdad, Matbaat Al-Şhab,
1938,a.
•
FOSTER, Henry; Tekuin Al-Irak Al-Hadis, (Yeni Irak’ın Oluşumu),
Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz Al-Sadis, Bagdad, Matbaat AlŞhab, 1938,b.
•
FOSTER, Henry; Tekuin Al-Irak Al-Hadis, (Yeni Irak’ın Oluşumu),
Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz Al-Tasii, Bagdad, 1938,c.
•
GEREY, Begmyrat; 5000 yılık Sümer-Türkmen Bağları, I.Baskı, İstanbul,
IQ Kültür sanat Yayıncılık, 2004.
•
GORİ, Jralde; Salasat Muluk fi Bagadad,(Bağdata üç Kral), Terchuma:
Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Tabaa 1., Bağdad, Dar Al-Musana li’l-tabaa,1983.
•
GÖÇER, Orhan; “Birinci Dünya Savaşı Sonrası Irak Türkleri Ve Sorunları
(1918–2004)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi,
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2004.
•
GÖZTOKLUSU, Murat; Kurtuluş Savaşımızın Kapanmayan Cephesi
Musul Özdemir Harekâtı, İstanbul, Pozitif Yayınları, 2006.
•
GÜVEN, Veli; “Türk-İngiliz İlişkileri(1923–1960)”, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Atatürk İlkerli Ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1992.
186
•
HORMUZLİ, Arşad; Al-Turkman ve Al-Watan Al-lraki, (Irak Vatanı ve
Türkmenler), İstanbul, Vakıf Kerkuk li’l- neşr, 2004.
•
HOURANI, Albert; Arap Halkları Tarihi, Çeviren: Yavuz Alogan, yayına
hazırlayan. Tanıl Bora, 3.baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001.
•
HUSEYİN, Fadil; Muşkilet Al-Musul, Dirasa fi Al-Diblomasiya Al-lraqiye
Al-Engiliziye Al-Turkiye ve fi Al-Rayi Al-Âmi, (Musul Sorunu Irak-İngiltereTürkiye Diplomatik Araştırmalar ve Görüşleri), Al-Tabaa Al-Salisa, Bagdad,
Matbaat Aşbiliye, 1977.
•
HÜRMÜZLÜ, Erşat; Irak’ta Türkmen Gerçeği, İstanbul, Kerkük Vakfı
Yayınları, 2006.
•
HÜRMÜZLÜ, Erşat; Türkmenler ve Irak, İstanbul, Kerkük Vakfı Yayınları,
Tarih yok.
•
“IRAK” MADDESİ; Türk Ansiklopedisi,
XIX C. , Ankara, M.E. B. (Milli
Eğitim Basımevi), 1971.
•
IRAK TÜRKMENLERİ DERGİSİ, Ankara, ITC. Tarafından Basılmıştır,
2.Baskı, 2003.s 38–39.
•
İBRAHİM, Safa Aldın M., “Irak’ta Mahalli İdarelerin Gelişmesi (Osmanlı
Döneminden Günümüze)”, Basılmamıştır Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Fakültesi, Ankara, 1985.
•
İMAMZADE, Meryem; Irak dosyası, 1. basım İstanbul, Akabe Yayınları,
1986.
•
“İNSAN HAKLARI AVRASYA FEDERASYONU”, Kerkük İnsan Hakları
Raporu, Ankara, Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği, 11 Mart 2007.
•
JAMAL, Wamiz, ABDUL RAZZAK, Şafik, SALİH, Ganim Mohammed; AlTatawr Al-Siyasi Al- Muasır fi Al-Irak, (Irak’ta Yakınçağ Siyasi Gelişimi),
Bagdad, Tarih yok.
•
JAMİL, Huseyin; Al-Hayat Al-Niyabiya fi Al-lrak 1948–1925 ve Maukif
Camaat Al-Ahali Minha, (Irak Parlamento Hayatı 1925–1946), Al-Tabaa AlUla, Bagdad, Al-Musana li’l-neşr, 1983.
187
•
JAMİL, Huseyin; Al-Irak Şahada Siyasiye 1908–1930, (Irak siyasal
açıklaması1908–1930 ), Londan, Dar Allam li’l-tibaa, 1987.
•
JASİM, Hasson; ”Türk-Irak İlişkileri (1925–1958)”, Basılmamış Yüksek lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi- Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,1989.
•
JAWAD, Jafer. K.; “Türkiye–Irak ile Siyasi İlişkileri (1932–1963)”, Basılmamış
Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir,
1995.
•
JAWAD, Mustafa; Mucez Tarih Al-Turkman fi Al-lrak, (Irakta Türkmenler
Özet Tarihi), Al-Cuz Al-Awal, Bagdad, Matbaat Al-Marif, 1960.
•
KAFALI, Mustafa; II. Irak Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989,
Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yayınları,
1989.
•
KARADAĞ, Raif; Musul Raporu, I. Baskı, İstanbul, Emre Yayınları, 2003.
•
KARAL, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya
Savaşı (1908–1918), IX. Cilt, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1996.
•
KAYAR,
Mustafa; Türk-Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, I. Baskı,
İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2003.
•
KAYMAZ, İhsan Şerif; Musul Sorunu, I.Basım, İstanbul, Otopsi Yayınlar,
2003.
•
KAYRA, Cahit; Sevr Dosyası, 2. Baskı, İstanbul, Büke Yayınları, 2004.
•
KAZANCİ, Fuad; Al-Irak fi Al-Vesaik Al-Britanya (1905–1930),( (1905–
1930) Britanya Belgelerinde Irak), Bagdat, Dar Al-Mamun li’l-neşr, 1989.
•
KIRKPINAR, Kenan; Ulusal Kurtuluş Savaşı Dönemi İngiltere ve Türkiye
(1919–1922), Ankara, Phoenix Yayınevi, 2004.
•
KOBAL, Yunus;” Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Almanya”, Basılmamış
Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
Enstitüsü, Ankara, 200.
•
KOCABAŞ, Süleyman; Tarihte ve Günümüzde Türkiye’yi Parçalama ve
Paylaşma Planları, I. Baskı, İstanbul, Vatan Yayınları, 1999.
188
•
KOÇAK, Arif; Türk-Arap ilişkileri, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1976.
•
KODAL, Tahir; Paylaşılamayan Toprak Türk Basınına Göre 1923–1926
Musul Meselesi, I. Baskı, İstanbul, Yeditepe Yayınları, 2005.
•
KONA, Gamze Güngörmüş; “ 1999’lara kadar tarihsel süreç çerçevesinde
Irak-petrol ve Global güçleri”, Global Strateji Enstitüsü Dergisidir, Ankara,
Sayı.13, Yıl.4, 2008.
•
KOPRAMAN, Kazım Yaşar;
Lozan Antlaşması Ve Irak Türkleri, II. Irak
Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri
Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, 1989.
•
KUBA, Mohammed Mehdi, Muzakerati fi Samim Al-Ahdas 1918–1958,
(1918–1958 Olayların Kalbindeki Hatıralarım), Al-Tabaa Al-Ula, Beyrut, Dar
Al-Telia, 1965.
•
KURŞUN, Zekeriya;
Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti (Vehhabı
Hareketi ve Suud Devletinin Ortaya Çıkış), Ankara, T.T.K.Yayınları, 1998.
•
KURŞUN, Zekeriya; Yol Ayrımında Türk–Arap İlişkileri, İstanbul, İrfan
Yayınevi, 1992.
•
KURT, Burcu; “Orta Doğu’da Bir İstikrarsızlık Unsuru Şattülarap Sorunu”,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Orta Doğu
Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul,2006.
•
KUTLOV, L. N.; Sawrat Al-İşrin Al-Wataniye Al-Tahririye fi Al-Irak, (1920
Devrimi Irakta Özgürlük ve milliyetçilik ), Tercuma: Abd Al-Wahd Karim AlTabaa Al-Saniya, Beyrut, Matbaat Al-Nahza, 1975.
•
KÜRKÇÜOĞLU, Ömer; Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık
Hareketi 1908–1918, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Yayınları, 1982.
•
KÜRKÇÜOĞLU,
Ömer;
Türk-İngiliz
İlişkileri
(1583-
1984)
400.
Yıldönümü), Ankara, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü. 1985.
•
KÜZECİ,
Şemsettin;
Kerkük
Soykırımları
Katliamlar 1920–2003), Ankara, 2004.
(Irak
Türkleri
Uğradığı
189
•
LONKEREK, Stephen Hmsle; Al-lrak Al-Hadis Min Senet 1900–1950,
(Çağdaş Irak (1900–1950), Tercuman: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz AlAwal, Bagdad, Menşwrat Al-Fecir, 1988.
•
MANSFIELD, Peter; A History of the Middle Esat, Revised and updated by
Niklas Pelham, Second, Penguın Boks, Printed in England(by Clays, st Ives
ple), 2003.
•
MARUFOĞLU, Sinan; Osmanlı Döneminde Kuzey Irak( 1831–1914),
İstanbul, EREN Yayınları, 1998.
•
MEHMET, Haşim; “II. Abdülhamit Dönemi Irak Politikası”, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2002.
•
MISIROĞLU,Kadir; Lozan Zafer mi Hezimet mi?, 3. Basım, İstanbul, Sebil
Yay., 1992.
•
MİSAK-I MİLLİ VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA MUSUL, KERKÜK VE
ERBİL MESELESİ SEMPOZYUMU, Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi,
1998.
•
NAKİP, Mahir, KÖPRÜLÜ,
Ziyad;
Irak Türkleri Sempozyumu
Tebliğleri,31 Ocak 1987, Ankara, Yüksek Okul Matbaası, 1987.
•
NİMA, Kazım; Al-Melik Faysal ve Al-Engiliz ve Al-Estiklal, ( Kral Birinci
Faysal, İngilizler ve İstiklal), Al-Tabaa Al-Saniya, Lubnan, Al-Dar Al-Arabia
li’l-mausuaat, 1988.
•
OĞUZ, Osman; “Irak Türkmenlerinin Yalnızlığı”, Kardaşlık Dergisi, Kerkük
Vakfı, Sayı.36 Ekim-Aralık 2007, s. 20.
•
ON BİRİNCİ ASKERİ TARİH SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ, “XVIII.
Yüzyılından Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine
Etikleri”, (04–05 Nisan 2007-İstanbul), Ankara, Genelkurmay Askeri Tarih ve
Stratejik etüt Başkanlığı Yayınları, 2007.
•
OSMANLI DÖNEMİNDE IRAK, PLAN, FOTOGRAF VE BELGELERLE,
İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire
Başkanlığı, 2006.
•
ÖKE, Mim Kemal; Musul-Kürdistan Sorunu (1918–1926), İstanbul, Bilge
Karınca Yayınları, 2002.
190
•
ÖKE, Mim Kemal; Musul Meselesi Kronolojisi(1918–1926), İstanbul, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1987.
•
ÖLÇEN,
Yavuz;
“Birinci
Dünya
Harbi
Irak
Cephesi
Kutulammare
Muharebeleri (29 Nisan 1916–16 Şubat 1917)”, Basılmamış Doktora Tezi,
Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara,1992.
•
ÖZCAN, Mesut; Sorunlu Miras Irak, I. Basım, İstanbul, Küre Yayınları,
2003.
•
ÖZDAĞ, Ümit; Telafer Bir Türk Kentinin Amerikan Ordusu Ve
Peşmergelere Karşı Savaşı, Ankara, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 2008.
•
SAATÇİ, Suphi; Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, İstanbul, 1996.
•
SAATÇİ Suphi; Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, 2. Baskı İstanbul,
Ötüken, 2003.
•
SAFWAT, Nejdat Fathi; Muzekerat Rustam Haydar,( Rüstem Haydar’ın
Hatıraları),
Tabaa
Al-Ula,
Lubnan,
Al-Dar
Al-Beyza
Al-Arabiya
li’l-
mausuaat,1988.
•
SALİH, Zaki; Britanya ve Al- Irak Hata Senet 1914, (Britanya ve Irak 1914’e
kadar),Bagdad, Matbaat Al-Ani, 1968.
•
SİLLELİ, Turan; Büyük Oyunda Türkiye-Irak ilişkileri, 1.Baskı, İstanbul,
Kültür Sanat Yayıncılık, 2005.
•
SOYSAL, İsmail; Tarihçileri ve Açıklamaları ile birlikte Türkiye Siyasal
Antlaşmaları (1920–1945), Ankara, I.C.T.T.K. Basımevi, 1983.
•
ŞİMŞİR, Bilal N. ; Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Birinci Basım,
Ankara, Bilgi Yayınevi, 2004.
•
TOLON,
Hurşit;
“Birinci
Dünya
Savaşı
Sırasında
Yapılan
Taksim
Antlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol”, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara
üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2003.
•
TUFAN, Tarık; “Irakta Türkmen Azınlık Ve Kerküklü Göçmenler”, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Orta Doğu Ve İslam Ülkeleri
Enstitüsü, İstanbul, 2001.
191
•
TUNÇ, Hasan; “Tarihten Bugüne Kerkük Ve Geleceği”,
Global Strateji
Enstitüsü Dergisidir, Ankara, Sayı.9, Yıl.3, 2007.
•
TURAN, Mustafa; “Büyük Devletlerin Politik-Emperyalist Amaçları”, Atatürk
İlkeleri ve İnkılâp Tarihi, Ankara, Berikan Yayınları, 2008,
•
TÜRKMENOĞLU, Kerkük; Türkmen Çilesi, İstanbul, Bilge Oğuz, Yayınları,
2007.
•
UÇAROL,
Rifat; Siyasi Tarihi (1789–1994), 4. Baskı, İstanbul, Filiz
Kitabevi, 1995.
•
UMUT, Erol; “Musul Meselesinde Petrol Faktörü”, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2007.
•
ÜNAL, Tahsin; Türk Siyasi Tarihi 1700–1958, İstanbul, Kamer Yayınları,
1998.
•
ÜNVERDİ, Mehmet Akif; “XX. Yüzyılda Kuzey Irak”, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996.
•
WEHAB, Mohammed Yunus Al-Seyid; Tarih Telafer Kadima ve Hadisa,
(Telafer’in Eski ve Yeni Tarihi ), Cuz Al-Awal, Musul, Matbaat Al-Cumhuriya,
1967.
•
YAPAR, Salih; “Sevr Barış Antlaşması ile Lozan Barış Antlaşması’nın
Karşılaştırması (mukayesesi)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2003.
•
YILMAZ, Durmuş; Musul Meselesi Tarihi, Konya, Çizgi Kitabevi Yayınları,
2003.
•
YİNANÇ, Refet; Türkiye Cumhuriyeti Dış Politikası Ve Irak Türkleri, II. Irak
Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri
Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, 1989.
192
EKLER
193
Ek.1.
Türkiye –İngiltere- Irak
Sınır ve iyi Komşuluk İlişkileri Antlaşması626
Ankara, 5 Haziran 1926
Türkiye,
ve
İngiltere ile Irak,
Lozan’da imzalanan 24 Temmuz 1923 tarihli antlaşmanın Türkiye ile Irak
arasındaki sınırın belirlenmesine ilişkin hükümlerini göz önünde tutarak, Irak’ı
bağımsız bir devlet ve onunla İngiltere arasında yapılamış 10 Ekim 1922 ve 13
Ocak 1926 tarihli andlaşmalardan doğan özel ilişkileri tanıyarak sınır
bölgesinde aralarındaki uyum ve anlayışı bozabilecek her türlü olayları
önlemek isteğiyle;
Bu konuda bir andlaşma yapmaya karar vermişler ve aşağıdaki
temsilcileri atamışlardır.
Türkiye Dışişleri Temsilcisi Dr. Tevfik Rüştü Bey
İngiltere Büyükelçisi Sir Ronald Charles Lindzey
Irak Yetkili Temsilcisi Nuri Said Paşa
Adı geçenler, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmışlardır.
BİRİNCİ KESİM
Türkiye ile Irak Arasındaki Sınır
Madde 1- Türkiye ile Irak arasındaki sınır, Milletler Cemiyetinin 29 Ekim
1924 tarihli oturumunda kararlaştırılmış çizgiye uygun olarak, aşağıdaki
biçimde kesinlikle belirtilmiştir.
(Brüksel Sınır Çizgisinin Tanımı )
Eklidir
626
İsmail Soysal , Tarihleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları (19201945), Ankara, I.C.,T.T.K. Basımevi, 1983, s. 303-319., Mustafa Kayar, Türk Amerikan İlişkilerinde
Irak Sorunu, I. Baskı, İstanbu, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2003, s.415-425.
194
Bununla birlikte, söz konusu bu sınır çizgisi Aşuta ve Alamun güneyde,
bu iki yeri birbirine bağlayan yolun Irak topraklarından geçen kesimini Türk
toprakları içinde bırakacak biçimde değiştirilmiştir.
Madde 2-
Son Fıkrası saklı olmak üzere, 1. madde saptanan sınır
çizgisi işbu Andlaşamaya bağlı 1/ 250.000 ölçeğindeki harita üzerinde
gösterilmiştir.
Metin ile harita arasında aykırılık görülürse metin geçerli olacaktır.
Madde 3- 1. madde belirtilen sınır çizgisini toprak üzerinde işaretlemek
üzere bir Sınır Komisyonu kurulacaktır. Bu komisyon Türkiye Hükümetince
atanacak iki ve Britanya ve Irak Hükümetlerince ortaklaşa atanacak iki yetkili
temsilci ile kendisi kabul ederse, İsviçre Cumhurbaşkanınca İsviçre uyruklu bir
başkandan oluşturacaktır. Komisyon en kısa sürede ve geç bu andlaşmanın
yürürlüğe konulmasından başlayarak 6 ay içinde toplanacaktır. Komisyonun
kararları çoğunlukla alınacak ve buna bütün Bağtlı Yüksek Tarafların uyması
gerekecektir.
Sınır çizimi Komisyonu, her durumda, işbu andlaşmadaki tanımları en
yakın biçimde izlemeğe çalışacaktır. Komisyonun giderleri Türkiye ve Irak
arasında eşit olarak bölünecektir. İlgili Devletler, komisyonun görevini
yapabilmesi için, gerekli yerleşme, işçi, gereçler (kayıklar, işaret taşları) ile ilgili
bütün konularda, gerek doğrudan doğruya, gerek yerel makamlar eliyle, ona
yardım etmeği yükümlenirler.
Söz konusu devletler, bundan başka, komisyonca konulacak nirengi
noktalarına, sınır işaretlerine, kazık ve öbür işaretlere uymayı yükümlenirler.
Sınır işaretleri birinden öteki görülebilecek biçimde yerleştireceklerin ve
üzerlerine sayısı yazılacaktır. Bunların yerleri ile sayıları bir harita üzerinde
gösterilecektir.
Sınırın belirlendiğini gösteren kesin tutanak ve ona ekli haritalar ve
belgeler üçer örnek olarak düzenlenecek ve bunlulardan ikisi sınırdaş
devletlerin hükümetlerine, üçüncü ise, aslına uygunluğu onaylanmış örnekleri
Lozan
Andlaşmasını
imza
eden
Cumhuriyeti Hükümetine verilecektir.
devletlere
sunulmak
üzere,
Fransız
195
Madde 4- 1. madde gereğince Irak’a bırakılan topraklardaki halkının
uyrukluğu sorunu Lozan Andlaşmasının 30. 36. maddelerine göre çözüme
kavuşturulacaktır.
Bağıtlı Yüksek Taraflar Lozan andlaşmasının 31.,32.34. maddelerinde
öngörülen seçme hakkının bugünkü andlaşmanın yürürlüğe konulduğu tarihten
başlayarak iki ay süreyle geçerli olabileceğini kararlaştırmışlardır.
Bununla birlikte, Türkiye söz konusu halktan seçme haklarını tanıma
Türkiye uyrukluğu için kullananların işbu haklarını tanıma konusunda hareket
serbestliğini saklı tutar.
Madde 5- Bağıtlı Taraflardan her biri 1. madde belirlenen sınır çizgisinin
kesinliğini ve bozulmazlığını kabul ederek, bunu değiştirmeği amaçlayan her
türlü girişimden sakınmayı yükümlenir.
İKİNCİ KESİM
İyi Komşuluk İlişkileri
Madde 6- Bağıtlı Yüksek Taraflar, bir ya da bir kaç silahlı kişinin sınır
bölgelerde yağmacılık ya da eşkıyalık yapmak amacıyla girişecekleri
hazırlıklara ellerindeki bütün araçları karşı koymağı ve bunların sınırdan
geçmelerini önlemeği karşılıklı olarak yükümlenirler.
Madde 7- 11. madde yazılı yetkili memurlar sınır bölgesinde yağmacılık
ya da eşkıyalık yapmak üzere bir ya da birkaç silahlı kişinin hazırlıklarda
bulunduğunu öğrendiklerinde, karşılıklı olarak ve ivedilikle birbirlerine haberdar
edeceklerdir.
Madde 8- 11. madde yazlı yetkili memurlar, bulundukları yerlerde
yapılmış olabilecek bütün yağmacılık ve eşkıyalık eylemlerinden, karşılıklı
olarak, birbirlerine haber vereceklerdir.
Haber verilecek Taraf memurları, ellerindeki bütün imkânlarla, bunları
faillerini, sınırdan geçmelerini önlemeğe çalışacaktır.
Madde 9- Silahlı bir ya da birkaç kişi sınır bölgesinde bir ağır ya da
hafif suç işledikten sonra öteki sınır bölgesine sığınmağı başarırsa oranın
makamları, bu kişileri silahlarıyla ve yağma ettikleri eşya ile birlikte, uyruğu
bulunduğu tarafın makamlarına teslim etmek üzere, yasa uyarınca tutuklamak
zorundadır.
196
Madde 10- Andlaşmanın işbu kesiminin uygulandığı sınır bölgesi
Türkiye’yi Irak’tan ayıran bütün sınır ile bu sınırın iki yanında 75 Km.
derinliğindeki topraklardır:
Madde 11- Andlaşmanın işbu kesimini uygulamakla görevli, yetkili
memurlar şunlardır:
Genel işbirliğini düzenlemek ve alınacak önlemlerin sorumluluğunu
üstlenmek üzere;
Türkiye tarafından: Sınır Askeri Komutanı
Irak tarafından: Musul ve Erbil mutasarrıfları
Yerel bilgilerin ve ivedi bildirilerin verişimi için;
Türkiye tarafından: Valilerin onayı ile atanacak memurlar.
Irak tarafından: Zako, Amadiye, Tibar, Rovandouz Kaymakamları.
Türkiye ve Irak Hükümetleri gerek 13. maddede sözü edilen Sürekli
Sınır Komisyonu aracılığı ile gerek diplomasi kanalından birbirine haber
vererek, yönetimse nedenlerle, yetkili memurların çizelgesini değiştirebilirler.
Madde 12- Türkiye ile Irak memurları, öteki taraf uyruğundan olup kendi
toprakları üzerinde bulunan aşiret beyleri, şeyh ya da öteki üyeleri ile resmi ya
da siyasal niteliğe sahip her türlü haberleşmeden kaçınacaklardır. Bağıtlı
Taraflar, sınır bölgesinde öteki devlete karşı yöneltilmiş hiç bir propaganda
örgütüne ve kuruluşuna izin vermeyeceklerdir.
Madde 13- Andlaşmanın işbu kesiminin hükümlerinin uygulanmasını
kolaylaştırmak ve genellikle sınır üzerinde iyi komşuluk ilişkilerini sürdürmek
üzere, zaman zaman Türkiye ve Irak Hükümetlerince karşılıklı olarak atanacak
eşit sayıda memurlardan oluşan bir Sınır Komisyonu kurulucaktır.
Bu komisyon en az 6 ayda bir kez ve durum gerektirirse, daha çok
toplanır.
Sıra ile Türkiye ve Irak’ta toplanacak olan bu komisyon, Andlaşmanın bu
kesiminin hükümlerinin yerine getirilmesine ilişkin işleri ve ilgili sınır bölgeleri
memurlarınca üzerinde antlaşma sağlanmayan öbür her türlü sınır sorunlarını
dostça çözmekle görevli olacaktır. Komisyon iş bu Andlaşmanın yürürlüğe
girdiği günden sonra iki ay içinde ilk kez Zako’da toplanacaktır.
197
Üçüncü KESİM
Genel Hükümler
Madde 14- Her iki ülke arasında ortak çıkarlar genişletmek amacıyla,
Irak Hükümeti işbu andlaşmanın yürürlüğe konulması gününden başlayarak 25
yıl süre ile aşağıda gösterilen gelirlerin %10’unu Türkiye Hükümetine
ödeyecektir.
a) 14 Mart 1925 günlü imtiyaz Sözleşmenin 10. maddesi uyarınca “
Turkish Petroleum” kumpanyasından,
b) Yukarda anılan ayrıcalık sözleşmenin 6. maddesi uyarınca petrol ihraç
edebilecek şirketlerden ya da kişilerden,
Söz konusu imtiyaz sözleşmenin 33. maddesi uyarınca kurulabilecek yan
şirketlerden.
Madde 15- Türkiye ile Irak, dost devletlerarasında yerleşmiş yöntem
uyarınca,
bir suçluların geri verilmesi andlaşması yapmak üzere ivedilikle
görüşmelere girişmeği kararlaştırmışlardır.
Madde 16- Irak Hükümeti kendi ülkesinde oturan kişileri, işbu
andlaşmanın imzasına dek, Türkiye lehindeki düşünce ve siyasal eylemleri
nedeniyle, tedirgin etmemeği ve onlara en geniş anlamında bir genel af
tanımağı yükümlenir.
Bu konuda verilmiş mahkeme kararlarının hepsi geçersiz kılınacak ve
sürdürülmekte olan kovuşturmalar durdurulacaktır.
Madde 17- İşbu andlaşma, onay belgelerinin verilmesiyle yürürlüğe
girecektir.
İşbu Andlaşmanın ikinci kesimi, Andlaşmanın yürürlüğe girdiği günden
başlayarak 10 yıl süre ile yürürlülükte kalacaktır.
İşbu andlaşmanın yürürlüğe girdiği günden başlayarak, 2 yılın sonunda
Taraflardan her biri söz konusu Kesimi kendi açısından sona erdirmek
hakkında sahip bulunacaktır.
Sona erme, bunun bildirildiği günden başlayarak bir yıl sonra geçerli
olacaktır.
198
Madde 18- ;İşbu andlaşma Batlı Yüksek Taraflarca onaylanacak ve
onay belgeleri ivedilikle Ankara’da verişilecektir. Andlaşmanın aslına uygun
örnekleri Lozan Andlaşmasını imza eden devletlere sunulacaktır.
Ankara’da, 5 Haziran 1926 günü, üç örnek düzenlenmiştir.
Dr. Tevfik Rüştü
R.C.Lindzey
Nuri Sait
EK
Türkiye ile Irak arasındaki sınır
Türkiye ile Irak arasındaki sınır çizgisi, Milletler Cemiyetinin 29 Ekim
1924 günkü oturumunda kararlaştırılmış çizgiye uygun olarak, aşağıdaki
biçimde kesinlikle belirlenmiştir.
Dicle Irmağı ile Habur çayının birleşme noktasından başlayıp Habur
çayının orta çizgisi ya da talveğini izleyerek, bu çayın Hazil çayı ile birleştiği
yere dek;
Siyomez’den geçen çayı kavşağına doğru 3 km. uzaklıktaki bir
noktasına dek Hazil çayının orta çizgisi ya da talveği;
Bu noktadan başlayarak Siyomez’den geçen çay kolu havzasının
kuzeyindeki tepeye dek doğuya doğru giden bir düz çizgi;
Bu havzanın kuzeyindeki tepeden Bilakiş dağına dek;
Bu
noktadan
başlayarak
Bayco
çayının
Robozak’daki
kolunun
kaynağına dek;
Bu Çayı ile Robozak’ın doğu– güneydoğusundaki 6834 yüksekliğinden
inen çayın Rodozak’ın güneyindeki kavşak yerine dek;
6834 yüksekliğindeki tepeden, onun kuzey-kuzeydoğusundaki boğaza
dek bir düz çizgi;
Doğu doğrultusunu izleyerek bu boğazdan inen küçük çay talveginin
Habor çayı ile birleşme noktasına dek;
Habor çayı ağzına doğru yaklaşık 1, 5 km. boyunca bu çayın Aroş ve
Ceramos bölgesinden inen bir çayı ile birleşmesine dek;
Bu çayı izleyerek, Kaşure’den gelen çayı kuzeyde bırakarak birincisi
Ceramos’tan ve ikincisi Aroş’tan inen iki önemli kolun birbiriyle birleşme
noktasına dek;
199
Bu birleşme noktasından yukarıda anılan iki kolun arasındaki suların
bölünme çizgi üzerinde 6571 yüksekliğine doğuya doğru varan bir vadi talvegi;
Yukarıda anılan yüksekliğin doğusundaki 9063 yüksekliğine dek suların
bölündüğü çizgi ve sonra Lizen çayı havasının güney tepesi ile Cemarus’tan
gelen kol havzası ve doğrunun birleşme noktasına dek;
Ordan inen Zap çayı kolu havzasının kuzey tepeleri boyunca, bu doruk
çizgisi;
Özkaya’nın yaklaşık 2km. Batı-kuzeybatısındaki doruğuna dek;
Özkaya’nın yanında ve kuzey doğusunda bulunan bu doruğun Zap kolunun
kaynağına dek bir düz çizgi;
Zap çayına dek bu kolun yatağı;
Zap çayı ağzına doğru Bayçoka’nın 1.km. güneydeki bir noktaya dek;
Bebehi’nin güneyinden ve Çal’ın kuzeyinden geçen çay havzasının
doruğuna kadar doğu yönünde;
Berican’dan Zap kolunun güney doruk çizgisi boyunca uzanan ve
Şilok’un batı-güneybatısında Avmarek’in kaynağına yakın bulunan noktaya dek
bir düz çizgi;
Anılan kaynağına dek çizgi;
Bu kaynaktan Avmarek’ın batı kolu, Kesrik ve Nervek arasındaki boğaza
inen küçük çayın kavşağına dek;
Bu küçük çay, kendi kaynağına dek;
Kavşağı Nervek kuzeyindeki Avmarek’in doğu kolundan ayrılan suya dek en
kısa uzaklık;
Bu su kendi ağzına dek;
Anılan kavşaktan Avmarek ile Rudbuarşin sularının ayrıldığı doruk çizgisine
olan en kısa uzaklık;
Bu doruk çizgisi, Şeyh Muammer yanında ve kuzeyinde bu çaya akan
Rutubarişn kolunun kaynağına en yakın olan noktaya dek;
Bu kaynağa dek bir düz çizgi;
Yukarda anılan Rubarşin kolunun Deh’in biraz güneyinden geçerek
aktığı yere dek yatağı;
Bu çayı kendi kaynağına dek;
200
Bu kaynaktan Rutbarşin ve Herki’nin doğu yakınındaki Şemsidinan kolu
sularını ayıran doruk çizgisine dek en kısa uzaklık;
Bu noktadan işbu kolu besleyen en yakın çaya en kısa uzaklık;
Bu çay ve alınan kol, Şemsidinan suyuna dek;
Bu kavşaktan Şemsedinan suyu havzasının güney tepesine en yakın
uzaklık;
Bu tepe (Boyah)’ın doğu ve yakınından geçen Hacıbey çayı ve kolunun
arasındaki doruk çizgisiyle birleşme noktasına dek;
En kısa bir düz çizgi olmak üzere Hacıbey çayına dek uzanan bu doruk
çizgisi;
Hacıbey çayı kaynağına doğru İran sınırına kadar.
İngiltere Büyükelçisi Lındzey ve Irak Yetkili Temsilcisi Nuri Sait
Paşa’dan Tevfik Rüştü Bey’e Nota
Ankara, 5 Haziran 1926
Bugün aramızda imza edilen Andlaşmanın 14. maddesine atıfla şunu
açıklarız ki, bu andlaşmanın yürürlüğe konulmasını izleyen 12 ay içinde
Türkiye Hükümeti o maddede sözkonusu olan yıllık paylarını sermayeye
çevirmek isterse, Irak Hükümetine bu isteğini bildirecek ve Irak Hükümeti bu
bildirim üzerine, 30 gün içinde, o madde hükmünün bütünüyle yerine
getirilmesi için Türkiye Hükümetine 500 bin İngiliz Lirası ödeyecektir.
Şurası d kararlaştırılmıştır ki, Türkiye Hükümeti söz konusu yıllık
payının, bir üçüncü Tarafın ödemeye hazır olabileceği fiyattan daha yüksek
olmamak üzere Irak Hükümetine satın alma fırsatını vermeden, elinden
çıkarmamağı yükümlenir.
İşbu Notaların bugün imza olunan Andlaşmanın tamamlayıcı bir
parçasını oluşturması kararlaştırılmıştır.
Bu vesile ile en derin saygılarımızı yeniden sunarız.
Lindzey
Nuri
Said
Türkiye Dışişleri Bakanının Lindzey ve Nuri Said Paşa’ya yukarıdaki
notayı senet saydığını belirten, cevapları.
201
Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey tarafından İngiltere
Büyükelçisi Sir Lindzey ve Irak Yetkili Temsilcisi Nuri Sait Paşa’ya yazılan Nota
Aramızda bugün imzalanan andlaşmanın 14. maddesine göre Hızır
olarak meydana gelen açıklamanızı tamamen bugünün tarihiyle gönderdiğiniz
notayı kabul ediyor ve karar kılıyorum.
Bu andlaşmanın yürürlüğe konulmasını izleyen 12 ay içinde Türkiye
Hükümeti o madde söz konusu olan yıllık paylarının sermayeye çevirmek
isterse, Irak Hükümetine bu isteğini bildirecek ve Irak Hükümeti bu bildirim
üzerine, 30 gün içinde, o madde hükmünün bütünüyle yerine getirilmesi için
Türkiye Hükümetine 500 bin İngiliz Lirası ödeyecektir.
Şurası da kararlaştırılmıştır ki, Türkiye Hükümeti söz konusu yıllık
payını, bir üçüncü Tarafın ödemeye hazır olabileceği fiyattan daha yüksek
olmamak üzere Irak Hükümetine satın alma fırsatını vermeden, elinden
çıkarmamağı yükümlenir.
İşbu Notaların bugün imza olunan Andlaşmanın bütünyeci bir parçasını
oluşturduğu kararlaştırılmıştır.
Dr.T. Rüştü
202
Ek.2.
1922 İngiltere-Irak Muahedesinin Metni627
Muahede 10 Teşrin Evvel 1922 tarihinde Bağda’da Kral Faysal ile ve
İngiliz Irak Fevkalade konseri bulunan ve şimdi İngiliz heyeti murahhası reisi
olan Sir Pecry Cox arasında aktı ve imza edilmiştir. Muahede on sekiz
maddeden ibaret olunup bir vecihtir. Muahedenin metini:
1. Madde- Irak Kralının talebi üzere İngiltere kralın muahede ahkâmına
vaktiyen ve muahedenin meriyeti müddetçe Irak hükümetin milli hükümraniyeti
ihlal etmeyecek sürete Irak Hükümete icab eden muavenet ve muşaverette
bulunmak taahhüt eder. Büyük Britanya Kralının Irak’ta heyete kâfi memurlarla
bir fevkaladede komiser ve General komiserleri temsil edecektir.
2. Madde-
Irak
kralı
muahedeyi
hazırının
devamınca
Irakta
Irak
tebaasından maada hiç bir memuri İngiltere Kralının müavfeketi olmaksızın
tayin etmeyi taahhüt eder. Irak Hükümetince istihdam olunacak İngiliz
memurlarının adet ve şeriat istihdamı hususi bir itilaf ile tayin olunacaktır.
3. Madde- Irak Kıralı, Irakta bir meclisi müesesesan teşkili için bir teşkilatı
esasiye kanunu tanzim ve tatbik etmeyi kabul eder. Bu kanun muahede
hazıranın ahkâmına muhalif olmayacak ve Irakta mütemekin bütün ahalinin
haklarını, amellerini, menfalarını nazır-ı itibara alacaktır. Bu teşkilatı esasiye
kanuni ta serbesti-i vicdan ve serbesti-i edyan temin edecek ve ancak umumi
asaysan ve ahlak umumiyenin muhafazasına itina eyleyecektir. Bütün Irak
sekenesi arasında, ırk, din, mezhep ve ya lisan itibarla hiçbir vecihle fark
gözletilmemesi, temin olunacak ve her cemaatin kendi efradiyetin gibi
lisanında tahsil ve terbiyesi için kendi mektepleri muhafaza ve idare etmek
haki, Irak hükümetin maarif hususunda vazi edeceği mahiyet umumiyet haiz
ahkâma tüfik hareket ettiyecek, inkâr ve ihlal edülecektir.
Bu kanun teşrii olusun, icrai olsun, parlamento usulunı vazı
edecekdırken bunların mukarreratı mali ve askeri zabıtaya ait senelerde dâhil
olmak üzere bütün mühim mesaile şamil bulacaktır.
627
Cumhuriyet Gazetesi, 31 Mayıs, 1924, s. 3–4.
203
4. Madde- İş bu muahedenin 17,18 inci maddeleri ahkâmına halel
gelmemek ve bu muahedenin meriyetince devam etmek üzere Irak Kıralı
Britanya Kralığının menafine, mali ve beyine-elmilel tahudat taluk eden bütün
mühim mesailide İngiliz Kralının fevkalade komiser vasıta ile vuku bulacak
vesayasını rehber ittihaza etmeyi kabul eyler.
Irak kralı mali hususta mutalık şeylerde İngiliz komiseri ile istişare
edecek ve Irak Hükümeti İngiltere Krallığına karşı mali taahüdat altında
bulunacağı müddetçe ahval maliyenin tarsini ve hüsnün idaresini temin
eyleyecektir.
5. Madde- Irak Kralı Londra’da ve tarafının aitinca takrir edilecek diğer bay
tahtılır ve şehirlerde kendisini temsil ettirmen hakkına maliktir. Irak Kralının
temsil edileceği şehirlerde Irak tebaası hukuken İngiltere mümessilleri
tarafından himaye ve müdafaasını kabul eder. Irak kralı ecnebi devletler
tarafından Irak’a tayın olunacak makamı, İngiltere Kralı tayınları tasvip ettikten
sonra, bizzat muvafakati beyanı ile kabul edilecektir.
6. Madde- İngiltere Kralı Irak’ın mümkün olduğu kadar süratle cemiyet-ı
akvama kabulünü temin için hasın vasatını bezil etmeği taahhüt eyler.
7. Madde- İngiltere Kralı zaman zaman tarafeyn akıdinca kabul olunacağı
üzere Irak Kralının kuvveyi müsalahsına muavenet ve müzaheret etmeyeni
taahhüt eyler. Bu gibi muavenet ve müzaheret şümul ve şartlarını tayin için
tarafeyn akideyin beyninde hususi itilaf akıt ve cemiyet-ı akvam meclisine
tebliğ olunacaktır.
8. Madde- Irak arazisinde hiçbir kıta hiçbir suretle başkalarına terk veyahut
icar
veya
ecnebi
bir
devletin
konturları
altına
vazi
edilmeyecektir.
Bu, Irak Kralını ecnebi memleketler ile icap eden tesviyelerde bulunmak ve
maddeyi sabıkadaki evamiri tatbik etmek için bizim kefeyi adli İngiltere kralı
akıt etmesine mani olmayacaktır.
9. Madde- Irak kıralı, örf adalet ve kapitülasyonlardan terşih eden mafiyati
ve imtiyaztın adam tatbikinden dolayı İngilizler manevi vakaya için İngiliz Kralı
tarafından lüzümi nazar itibara alınacak memmsül tadilat ve tedabir adliyenin
ittihazını der halde eder. Bu tadilat ve tedabir hususi bir itilafta kayıt ve tespit
ve cemiyet-ı akvam meclisine tebliğ olunacaktır.
204
10. Madde- İngiliz Kralının Irak’ın muhafazası için icrasına lüzum göreceği
taahhüdat ve itilafının temin icrası için hususi itilaflar akideti tarafeyn akdeyen
kabul ederler Irak Kralı bu itilafların icra ve tatbikini temin edecek kavanin
vaazını taahhüt eder. Bu gibi itilaflarda cemiyeti-ı akvam meclisine tebliğ
olunacaktır.
11. Madde- Cemiyet-ı Akvam azasından olan bir devletin veyahut İngiltere
kralınca salif-ilzikir cemiyet devletlerine heyeti hukuka malik bulunması kabul
olunan herhangi diğer bir devlet tebaası veya bu gibi devletler kanunlarınca
teşekkül etmiş şirketlere karşı, İngiliz tebaasıyla bilmükayese rüsuma, ticaret
veya seyir sefayine, hıraf ve sanayi, ticaret bahriye ve subul tayyare cebel ait
hüsünde hiçbir vecihle farkı muamele etmeyecektir Kezalik yerli emvaliyle salif
ilzikir
devletlerden
birine
mahsus
olan
emvalinde
sebatan
muamele
olunacaktır. Irak arazisi dâhilinde münasip şerai ile kavaniyn temasıyla serbest
olacaktır.
12. Madde- Misyonerlerin teşebbüsti asayiş umumiye ve husun idareye
muzır olduğu sabit olamadığınca, bu teşebbüste mümanaat veya müdahale
edilmeyecek ve misyonerlerden birinin dini veya mezhebi yüzünden kendisine
farklı muamele edilmeyecektir.
13. Madde- Irak Kralı, içtimai dini ve diğer müsaadesi nispete hayvan ve
nebat hastalıklarında dâhil halde hastalarla mücadele için Cemiyet-ı Akvam
kabul edilen müşterek teşkilat ile teşrik mesai eylemeyi tahhüd eder.
14. Madde- 10 Ağustos 1920’de Sevrda İmza edilen sulh muahedesinin
421inci maddesine tezyil olunan ahkâm esasına müstenit bulunacak bir asarı
atika kanunun tanzim ve tatbiki, iş bu muahedenin mevki meriyete girmesinden
on iki ay zarfında temin etmeyi Irak Kralı tahhüd eder. Bu kanun sabık Osmanlı
asarı atika kanunun birine kaim olacak ve asarı atika tahrüyati hususunda
cemiyet-ı akvama dâhil devletler ile İngiltere Kralınca bu muahede cemiyet-ı
akvama dâhil olanlarla ayni hukuka malik bulunduğu kabul edilen bütün
devletler tebaasını müsavat muamele ile tabi tutulacaktır.
15. Madde- Tarafeyin akideyin beynindeki münasebet maliye hususi bir
itilaf name ile tanzim olunacaktır. Bu itilaf bir taraftan Irak için ve zaman zaman
lüzümi görülecek nefiy umumiye hadim mazahırat maliyenin teferruatı tespit
205
edeceği gibi diğer taraflarda Irak hükümetine tertip edecek mesuliyet ve
taahhüdatın tedrici tasfiyesini nazar itibara alacaktır. Bu itilaf namede Cemiyetı akvam meclisine tabiliği olacaktır.
16. Madde- İngiltere Kralı beyin elmillel taahhüdatının müsait olduğu
nispete Irak hükümetinin hem civarı bulunan Arap hükümetleri ile örf ve adat
veya diğer hususa’ ta ait iştirak etmesine mümanii edilmeyecektir.
17. Madde- iş bu muahedenin maddelerinde birinin tefsirinde tarafeyn
akıdeyin ihtilaf çıktığı takdirde cemiyet-ı akvamı muahedesinin 14. mucibince
teşkil eden beyin elmillel daimi mahkemeye muracatla hal olunacaktır.
Muahedenin İngilizce ve Arapça metinleri arasında bir tahlif zuhur ederse o
zaman İngilizce metin muteber olacaktır.
18. Madde- İş bu muahede meclis müesesatince kabul olunup tarafeyn
akıtınca tasdik olunur olmaz mevki tatbik vaaz olunacak ve yirmi sene
müddetle meri olacaktır. Bu müddetinin hitamında vaziyet tadkik edilecek ve
tarafeyni
akıdeyen
temdidine
lüzum
görmezlerse
muahedeye
nihayet
bulunmuş nazar ile bakılacak ve keyfiyet hitam cemiyet-ı akvam meclisinsin
tasdikine arız olunacaktır. Bilakis iş bu muahedenin altıncı maddesi tahakkuk
edilmiş bulunsa. O zaman hitamı sadece cemiyet-ı akvam meclisine tebliğ
olunur bu muahede de ki ahkâmın ve kezalik 7.10.15 inci maddelerde mezkûr
itilaf namelerin zaman zaman edecektir. Tarafeyn aklınca tadiline hiçbir mani
olamaz. Ahval ve şeriatın icab edeceğe tarafeyn akıtınca tadiline hiçbir mani
olamaz. Ahval ve şeraitin icab edeceği yolda tarafeynin müvafakt ile yapılacak
tadilat kezalike, cemiyet-ı akvam meclisine tebliğ olacaktır.
Musaddaka nüshalar Bağda’da tamüli olacaktır.
Bu iş İngilizce ve Fransızca olarak kaleme alınmıştır. Her iki Lisandan
bir nüsha Irak hükümeti’nin hazine evrakında mahfuz bulunacak, her iki
lisandan birer nüsha İngiltere’de kalacaktır.
Bağdat 10 Teşrin evvel (Ekim)1922
İngiltere Murahhası
Irak Murahhası
Irak Fevkalade Komiseri
Başvekil ve Nakip
Percy Cox
El-Şeraf Abdurrahman
206
Ek.3. 1922’de İngiltere-Irak Muahedesinin, Cumhuriyet Gazetesi628
628
Cumhuriyet Gazetesi, 31 Mayıs, 1924, s.3;4.
‫‪207‬‬
‫‪EK.4. Mart 1925‘de Çıkarılan Irak Kanun-ı Esasisi Arapça Metni629‬‬
‫اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻷﺳﺎﺳﻲ اﻟﻌﺮاﻗﻲ اﻟﺼﺎدر ﻓﻲ اذار ‪1925‬‬
‫ﺑﺴﻢ اﷲ اﻟﺮﺣﻤﻦ اﻟﺮﺣﻴﻢ‬
‫ﻧﺤﻦ ﻣﻠﻚ اﻟﻌﺮاق ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﻗﺮرﻩ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺘﺄﺳﻴﺴﻲ ‪ ,‬ﺻﺎدﻗﻨﺎ ﻋﻠﻰ ﻗﺎﻧﻮﻧﻨﺎ اﻷﺳﺎﺳﻲ ‪,‬واﻣﺮﻧﺎ ﺑﻮﺿﻌﻪ ﻣﻮﺿﻊ‬
‫اﻟﺘﻨﻔﻴﺬ‬
‫اﻟﻤﻘﺪﻣﺔ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻷوﻟﻰ‪ :‬ﻳﺴﻤﻰ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن )اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻷﺳﺎﺳﻲ اﻟﻌﺮاﻗﻲ( واﺣﻜﺎﻣﻪ ﻧﺎﻓﺬة ﻓﻲ ﺟﻤﻴﻊ اﻧﺤﺎء اﻟﻤﻤﻠﻜﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدةاﻟﺜﺎﻧﻴﺔ‪:‬اﻟﻌﺮاق دوﻟﺔ ذات ﺳﻴﺎدة ﻣﺴﺘﻘﻠﺔ ﺣﺮة‪ .‬ﻣﻠﻜﻬﺎ ﻻﻳﺘﺠﺰأ ‪ ,‬وﻻ ﻳﺘﻨﺎزل ﻋﻦ ﺷﻲء ﻣﻨﻪ‪ ,‬وﺣﻜﻮﻣﺘﻪ ﻣﻠﻜﻴﺔ‬
‫وراﺛﻴﺔ‪ ,‬وﺷﻜﻠﻬﺎ ﻧﻴﺎﺑﻲ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ‪ :‬ﺗﻌﺘﺒﺮ ﻣﺪﻳﻨﺔ ﺑﻐﺪاد ﻋﺎﺻﻤﺔ اﻟﻌﺮاق ‪ ,‬وﻳﺠﻮز ﻋﻨﺪ اﻟﻀﺮورة اﺗﺨﺎذ ﻏﻴﺮهﺎ ﻋﺎﺻﻤﺔ ﺑﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ‪ :‬ﻳﻜﻮن اﻟﻌﻠﻢ اﻟﻌﺮاﻗﻲ ﻋﻠﻰ اﻟﺸﻜﻞ واﻷﺑﻌﺎد اﻷﺗﻴﺔ‪:‬‬
‫ﻃﻮﻟﻪ ﺿﻌﻔﺎ ﻋﺮﺿﻪ وﻳﻘﺴﻢ اﻓﻘﻴﺎ اﻟﻰ ﺛﻼﺛﺔ اﻟﻮان ﻣﺘﺴﺎوﻳﺔ وﻣﺘﻮازﻳﺔ ‪ ,‬اﻋﻼهﺎ اﻷﺳﻮد ﻓﺎﻷﺑﻴﺾ ﻓﺎﻷﺧﻀﺮ‪ ,‬ﻋﻠﻰ ان‬
‫ﻳﺤﺘﻮي ﻋﻠﻰ ﺷﺒﻪ ﻣﻨﺤﺮف اﺣﻤﺮ ﻣﻦ ﺟﻬﺔ اﻟﺴﺎرﻳﺔ ﺗﻜﻮن ﻗﺎﻋﺪﺗﻪ اﻟﻌﻈﻤﻰ ﻣﺴﺎوﻳﺔ ﻟﻌﺮض اﻟﻠﻮن اﻷﺑﻴﺾ ‪ ,‬وارﺗﻔﺎﻋﻪ‬
‫رﺑﻊ ﻃﻮل اﻟﻌﻠﻢ وﻓﻲ وﺳﻄﻪ آﻮآﺒﺎن اﺑﻴﻀﺎن ذوا ﺳﺒﻌﺔ اﺿﻼع ﻳﻜﻮﻧﺎن ﻋﻠﻰ وﺿﻊ ﻋﻤﻮدي ﻳﻮازي اﻟﺴﺎرﻳﺔ‪ .‬اﻣﺎ‬
‫اوﺿﺎع اﻟﻌﻠﻢ وﺷﻌﺎر اﻟﺪوﻟﺔ وﺷﺎرﺗﻬﺎ ورﺗﺒﻬﺎ ﻓﺘﻌﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻷول‪ -‬ﺣﻘﻮق اﻟﺸﻌﺐ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ‪:‬ﺗﻌﻴﻦ اﻟﺠﻨﺴﻴﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ‪ ,‬وﺗﻜﺘﺴﺐ‪ ,‬وﺗﻔﻘﺪ‪ ,‬وﻓﻘﺎ ﻷﺣﻜﺎم ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ ‪ :‬ﻻ ﻓﺮق ﺑﻴﻦ اﻟﻌﺮاﻗﻴﻴﻦ ﻓﻲ اﻟﺤﻘﻮق اﻣﺎم اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪ ,‬وان اﺧﺘﻠﻔﻮا ﻓﻲ اﻟﻘﻮﻣﻴﺔ ‪ ,‬واﻟﺪﻳﻦ ‪ ,‬واﻟﻠﻐﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ ‪:‬اﻟﺤﺮﻳﺔ اﻟﺸﺨﺼﻴﺔ ﻣﺼﻮﻧﺔ ﻟﺠﻤﻴﻊ ﺳﻜﺎن اﻟﻌﺮاق ﻣﻦ اﻟﺘﻌﺮض واﻟﺘﺪﺧﻞ‪ ,‬وﻻﻳﺠﻮز اﻟﻘﺒﺾ ﻋﻠﻰ‬
‫اﺣﺪهﻢ‪ ,‬او ﺗﻮﻗﻴﻔﻪ‪ ,‬او اﺟﺒﺎرﻩ ﻋﻠﻰ ﺗﺒﺪﻳﻞ ﻣﺴﻜﻨﻪ‪,‬او ﺗﻌﺮﻳﻀﻪ ﻟﻘﻴﻮد ‪ ,‬او اﺟﺒﺎرﻩ ﻋﻠﻰ اﻟﺨﺪﻣﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﻮات اﻟﻤﺴﻠﺤﺔ اﻻ‬
‫ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن‪ ,‬اﻣﺎ اﻟﺘﻌﺬﻳﺐ ‪ ,‬وﻧﻔﻲ اﻟﻌﺮاﻗﻴﻴﻦ اﻟﻰ ﺧﺎرج اﻟﻤﻤﻠﻜﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ‪ ,‬ﻓﻤﻤﻨﻮع ﺑﺘﺎﺗﺎ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ‪ :‬اﻟﻤﺴﺎآﻦ ﻣﺼﻮﻧﺔ ﻣﻦ اﻟﺘﻌﺮض ‪ ,‬وﻻﻳﺠﻮز دﺧﻮﻟﻬﺎ‪ ,‬واﻟﺘﺤﺮي ﻓﻴﻬﺎ‪,‬اﻻ ﻓﻲ اﻷﺣﻮال واﻟﻄﺮاﺋﻖ اﻟﺘﻲ‬
‫ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ‪:‬ﻻ ﻳﻤﻨﻊ اﺣﺪ ﻣﻦ ﻣﺮاﺟﻌﺔ اﻟﻤﺤﺎآﻢ ‪,‬وﻻﻳﺠﺒﺮ ﻋﻠﻰ ﻣﺮاﺟﻌﺔ ﻣﺤﻜﻤﺔ ﻏﻴﺮ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻤﺨﺘﺼﺔ ﺑﻘﻀﻴﺘﻪ‬
‫اﻻ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺎﺷﺮة‪ :‬ﺣﻘﻮق اﻟﺘﻤﻠﻚ ﻣﺼﻮﻧﺔ ‪ ,‬ﻓﻼﻳﺠﻮز ﻓﺮض اﻟﻘﻴﻮد اﻷﺟﺒﺎرﻳﺔ ‪,‬وﻻﺣﺠﺰ اﻻﻣﻮال واﻻﻣﻼك ‪,‬‬
‫وﻻﻣﺼﺎدرة اﻟﻤﻮاد اﻟﻤﺼﻨﻮﻋﺔ ‪ ,‬اﻻ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪.‬اﻣﺎ اﻟﺴﺨﺮة اﻟﻤﺠﺎﻧﻴﺔ ‪ ,‬واﻟﻤﺼﺎدرة اﻟﻌﺎﻣﺔ ﻟﻸﻣﻮال اﻟﻤﻨﻘﻮﻟﺔ‬
‫وﻏﻴﺮ اﻟﻤﻨﻘﻮﻟﺔ ‪ ,‬ﻓﻤﻤﻨﻮﻋﺔ ﺑﺘﺎﺗﺎ‪.‬وﻻﻳﻨﺰع ﻣﻠﻚ اﺣﺪ اﻻ ﻷﺟﻞ اﻟﻨﻔﻊ اﻟﻌﺎم ﻓﻲ اﻻﺣﻮال وﺑﺎﻟﻄﺮﻳﻘﺔ اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن‬
‫‪ ,‬وﺑﺸﺮط ﺗﻌﻮﻳﺾ ﻋﻨﻪ ﺗﻌﻮﻳﻀﺎ ﻋﺎدﻻ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ ﻋﺸﺮة‪:‬ﻻ ﺗﻔﺮض ﺿﺮﻳﺒﺔ اﻻ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻗﺎﻧﻮن ﺗﺸﻤﻞ اﺣﻜﺎﻣﻪ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﺼﻨﻮف‪.‬‬
‫‪629‬‬
‫‪Arşad Hormuzli, Al-Turkman ve Al-watan Al-lraki, (Irak Vatanı ve Türkmenler), İstanbul, Vakıf‬‬
‫‪Kerkuk li’l- naşir, 2004, s.197.‬‬
‫‪208‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ ﻋﺸﺮة‪ :‬ﻟﻠﻌﺮاﻗﻴﻴﻦ ﺣﺮﻳﺔ اﺑﺪاء اﻟﺮأي‪ ,‬واﻟﻨﺸﺮ‪ ,‬واﻷﺟﺘﻤﺎع ‪ ,‬وﺗﺄﻟﻴﻒ اﻟﺠﻤﻌﻴﺎت واﻷﻧﻀﻤﺎم اﻟﻴﻬﺎ‪,‬‬
‫ﺿﻤﻦ ﺣﺪود واﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ ﻋﺸﺮة ‪ :‬أﻷﺳﻼم دﻳﻦ اﻟﺪوﻟﺔ اﻟﺮﺳﻤﻲ ‪ ,‬وﺣﺮﻳﺔ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺸﻌﺎﺋﺮﻩ اﻟﻤﺄﻟﻮﻓﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﻋﻠﻰ اﺧﺘﻼف‬
‫ﻣﺬاهﺒﻪ ﻣﺤﺘﺮﻣﺔ ﻻ ﺗﻤﺲ‪,‬وﺗﻀﻤﻦ ﻟﺠﻤﻴﻊ ﺳﺎآﻨﻲ اﻟﺒﻼد ﺣﺮﻳﺔ اﻻﻋﺘﻘﺎد اﻟﺘﺎﻣﺔ ‪ ,‬وﺣﺮﻳﺔ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺸﻌﺎﺋﺮ اﻟﻌﺒﺎدة‪ ,‬وﻓﻘﺎ‬
‫ﻟﻌﺎداﺗﻬﻢ ﻣﺎﻟﻢ ﺗﻜﻦ ﻣﺨﻠﺔ ﺑﺎﻷﻣﻦ واﻟﻨﻈﺎم‪ ,‬وﻣﺎﻟﻢ ﺗﻨﺎف اﻻداب اﻟﻌﺎﻣﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮة‪ :‬ﻟﻠﻌﺮاﻗﻴﻴﻦ اﻟﺤﻖ ﻓﻲ رﻓﻊ ﻋﺮاﺋﺾ اﻟﺸﻜﻮى ‪ ,‬واﻟﻠﻮاﺋﺢ ﻓﻲ اﻻﻣﻮر اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎﺷﺨﺎﺻﻬﻢ‪ ,‬او‬
‫ﺑﺎﻷﻣﻮر اﻟﻌﺎﻣﺔ‪ ,‬اﻟﻰ اﻟﻤﻠﻚ‪ ,‬وﻣﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ‪ ,‬واﻟﺴﻠﻄﺎت اﻟﻌﺎﻣﺔ‪ ,‬وﺑﺎﻟﻄﺮﻳﻘﺔ وﻓﻲ اﻻﺣﻮال اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ ﻋﺸﺮة‪ :‬ﺗﻜﻮن ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺮاﺳﻼت اﻟﺒﺮﻳﺪﻳﺔ‪ ,‬واﻟﺒﺮﻗﻴﺔ‪ ,‬واﻟﺘﻠﻔﻮﻧﻴﺔ‪ ,‬ﻣﻜﺘﻮﻣﺔ ﻣﺼﻮﻧﺔ ﻣﻦ آﻞ ﻣﺮاﻗﺒﺔ‬
‫وﺗﻮﻗﻴﻒ ‪ ,‬اﻻ ﻓﻲ اﻻﺣﻮال واﻟﻄﺮاﺋﻖ اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ ﻋﺸﺮ‪ :‬ﻟﻠﻄﻮاﺋﻒ اﻟﻤﺨﺘﻠﻔﺔ ﺣﻖ ﺗﺎﺳﻴﺲ اﻟﻤﺪارس ﻟﺘﻌﻠﻴﻢ اﻓﺮادهﺎ ﺑﻠﻐﺘﻬﺎ اﻟﺨﺎﺻﺔ ‪ ,‬واﻻﺣﺘﻔﺎظ ﺑﻬﺎ ﻋﻠﻰ‬
‫ان ﻳﻜﻮن ذﻟﻠﻚ ﻣﻮاﻓﻘﺎ ﻟﻠﻤﻨﺎهﺞ اﻟﻌﺎﻣﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻦ ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮ ‪ :‬اﻟﻌﺮﺑﻴﺔ هﻲ اﻟﻠﻐﺔ اﻟﺮﺳﻤﻴﺔ ﺳﻮى ﻣﺎ ﻳﻨﺺ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮ ‪ :‬اﻟﻌﺮاﻗﻴﻮن ﻣﺘﺴﺎوون ﻓﻲ اﻟﺘﻤﺘﻊ ﺑﺤﻘﻮﻗﻬﻢ ‪ ,‬واداء واﺟﺒﺎﺗﻬﻢ ‪ ,‬وﻳﻌﻬﺪ اﻟﻴﻬﻢ وﺣﺪهﻢ ﺑﻮﻇﺎﺋﻒ‬
‫اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﺑﺪون ﺗﻤﻴﻴﺰ ‪ ,‬آﻞ ﺣﺴﺐ اﻗﺘﺪارﻩ واهﻠﻴﺘﻪ ؟‪ ,‬وﻻﻳﺴﺘﺨﺪم ﻓﻲ وﻇﺎﺋﻒ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﻏﻴﺮ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن‬
‫ﺧﺎص ‪ .‬وﻳﺴﺘﺜﻨﻰ ﻣﻦ ذﻟﻠﻚ اﻻﺟﺎﻧﺐ اﻟﺬﻳﻦ ﻳﺠﺐ او ﻳﺠﻮز اﺳﺘﺨﺪاﻣﻬﻢ ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﻤﻌﺎهﺪات وةاﻟﻤﻘﺎوﻻت ‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻟﺜﺎﻧﻲ ‪ -‬اﻟﻤﻠﻚ وﺣﻘﻮﻗﻪ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ ﻋﺸﺮة‪:‬ﺳﻴﺎدة اﻟﻤﻤﻠﻜﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ اﻟﺪﺳﺘﻮرﻳﺔ ﻟﻸﻣﺔ ‪ ,‬وهﻲ ودﻳﻌﺔ اﻟﺸﻌﺐ ﻟﻠﻤﻠﻚ ﻓﻴﺼﻞ ﺑﻦ اﻟﺤﺴﻴﻦ ‪ ,‬ﺛﻢ‬
‫ﻟﻮرﺛﺘﻪ ﻣﻦ ﺑﻌﺪﻩ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺸﺮون‪ :‬وﻻﻳﺔ اﻟﻌﻬﺪ ﻷآﺒﺮ أﺑﻨﺎء اﻟﻤﻠﻚ ﺳﻨﺎ ﻋﻠﻰ ﺧﻂ ﻋﻤﻮدي وﻓﻘﺎ ﻷﺣﻜﺎم ﻗﺎﻧﻮن اﻟﻮراﺛﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﻌﺸﺮون ‪ :‬ﻳﻘﺴﻢ اﻟﻤﻠﻚ اﻣﺎم ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮب واﻷﻋﻴﺎن ‪ ,‬اﻟﻠﺬﻳﻦ ﻳﻠﺘﺌﻤﺎن ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن‬
‫‪ ,‬ﻳﻤﻴﻦ اﻟﻤﺤﺎﻓﻈﺔ ﻋﻠﻰ اﺣﻜﺎم اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ‪ ,‬واﺳﺘﻘﻼل اﻟﺒﻼد واﻻﺧﻼص ﻟﻠﻮﻃﻦ واﻻﻣﺔ ‪ ,‬ﻋﻠﻰ اﺛﺮ ﺗﻴﻮﺋﻪ‬
‫اﻟﻌﺮش‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﻌﺸﺮون‪ :‬ﺳﻦ اﻟﺮﺷﺪ ﻟﻠﻤﻠﻚ ﺗﻤﺎم اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮ ﻋﺎﻣﺎ‪.‬ﻓﺎا اﻧﺘﻘﻞ اﻟﻌﺮش اﻟﻰ ﻣﻦ هﻮ دون هﺬا اﻟﺴﻦ‪,‬‬
‫ﻳﺆدي ﺣﻘﻮق اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻮﺻﻲ اﻟﺬي اﺧﺘﺎرﻩ اﻟﻤﻠﻚ ﺳﺎﺑﻘﺎ‪ ,‬وذﻟﻚ اﻟﻰ ان ﻳﺒﻠﻎ اﻟﻤﻠﻚ ﺳﻦ اﻟﺮﺷﺪ ‪,‬وﻟﻜﻦ ﻟﻴﺲ ﻟﻠﻮﺻﻲ ان‬
‫ﻳﺘﻮﻟﻰ هﺬا اﻟﻤﻨﺼﺐ‪ ,‬وﻳﺆدي ﺷﻴﺌﺎ ﻣﻦ ﺣﻘﻮﻗﻪ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻮاﻓﻖ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ اﻟﻰ ﺗﻌﻴﻴﻨﻪ ‪ ,‬ﻓﺎذا ﻟﻢ ﻳﻮاﻓﻖ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻋﻠﻰ‬
‫ذﻟﻚ‪ ,‬او اذا ﻟﻢ ﻳﻌﻴﻦ اﻟﻤﻠﻚ اﻟﺴﺎﺑﻖ وﺻﻴﺎ ‪ ,‬ﻓﺎﻟﻤﺠﻠﺲ هﻮ اﻟﺬي اﻟﺬي ﻳﻌﻴﻦ اﻟﻮﺻﻲ‪ ,‬وﻋﻠﻰ اﻟﻮﺻﻲ اداء اﻟﻴﻤﻴﻦ‬
‫اﻟﻤﺘﻘﺪم ﺑﻴﺎﻧﻪ اﻣﺎم اﻟﻤﺠﻠﺲ‪ .‬واﻟﻰ ان ﻳﺘﻢ ﻧﺼﺐ اﻟﻮﺻﻲ واداؤﻩ اﻟﻴﻤﻴﻦ ‪ ,‬ﺗﻜﻮن ﺣﻘﻮق اﻟﻤﻠﻚ اﻟﺪﺳﺘﻮرﻳﺔ ﻟﻤﺠﻠﺲ‬
‫اﻟﻮزراء ‪ ,‬ﻳﺘﻮﻻهﺎ ﺑﺎﺳﻢ اﻻﻣﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ‪ ,‬وﻳﻜﻮن ﻣﺴﺆوﻻ ﻋﻨﻬﺎ ‪ ,‬وﻻﻳﺠﻮز ادﺧﺎل ﺗﻌﺪﻳﻞ ﻣﺎ ﻓﻲ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ‬
‫ﻣﺪة اﻟﻮﺻﺎﻳﺔ ﺑﺸﺎن ﺣﻘﻮق اﻟﻤﻠﻚ ووراﺛﺘﻪ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﻌﺸﺮون‪ :‬ﻋﻨﺪﻣﺎ ﺗﻤﺲ اﻟﺤﺎﺟﺔ اﻟﻰ اﻗﺎﻣﺔ اﻟﻮﺻﻲ‪ ,‬ﻳﺪﻋﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ اﻟﻰ اﻻﻟﺘﺌﺎم ﺣﺎﻻ ‪ ,‬واذا آﺎن‬
‫ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻣﻨﺤﻼ وﻟﻢ ﻳﺘﻢ اﻧﺘﺨﺎب اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺠﺪﻳﺪ‪ ,‬ﻳﻠﺘﺌﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺴﺎﺑﻖ ﻟﺬﻟﻚ اﻟﻐﺮض‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﻌﺸﺮون‪ :‬ﻻﺣﻖ ﻟﻠﻤﻠﻚ أن ﻳﺘﻮﻟﻰ ﻋﺮﺷﺎ ﺧﺎرج اﻟﻌﺮاق إﻻ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ‪.‬‬
‫‪209‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﻌﺸﺮون‪ :‬اﻟﻤﻠﻚ ﻣﺼﻮن وﻏﻴﺮ ﻣﺴﺆول ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﻌﺸﺮون‪:‬‬
‫‪ -1‬اﻟﻤﻠﻚ رأس اﻟﺪوﻟﺔ أﻷﻋﻠﻰ ‪ ,‬وهﻮ اﻟﺬي ﻳﺼﺪق اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ وﻳﺄﻣﺮ ﺑﻨﺸﺮهﺎ وﻳﺮاﻗﺐ ﺗﻨﻔﻴﺬهﺎ ‪ ,‬وﺑﺄﻣﺮﻩ ﺗﻮﺿﻊ اﻷﻧﻈﻤﺔ‬
‫ﻷﺟﻞ ﺗﻄﺒﻴﻖ اﺣﻜﺎم اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ﺿﻤﻦ ﻣﺎهﻮ ﻣﺼﺮح ﺑﻪ ﻓﻴﻬﺎ‪.‬‬
‫‪ -2‬اﻟﻤﻠﻚ هﻮ اﻟﺬي ﻳﺼﺪر أﻻواﻣﺮ ﺑﺄﺟﺮاء أﻷﻧﺘﺨﺎب اﻟﻌﺎم ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ‪ ,‬وﺑﺄﺟﺘﻤﺎع ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻣﺔ‪ ,‬وهﻮ ﻳﻔﺘﺘﺢ هﺬا‬
‫اﻟﻤﺠﻠﺲ ‪ ,‬وﻳﺆﺟﻠﻪ ‪ ,‬وﻳﻔﻀﻪ ‪,‬وﻳﺤﻠﻪ ‪,‬وﻓﻘﺎ ﻷﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫‪ -3‬أذا ﻇﻬﺮت ﺿﺮورة أﺛﻨﺎء ﻋﻄﻠﺔ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻷﺗﺨﺎذ ﺗﺪاﺑﻴﺮ ﻣﺴﺘﻌﺠﻠﺔ ﻟﺤﻔﻆ اﻟﻨﻈﺎم واﻷﻣﻦ اﻟﻌﺎم ‪,‬او ﻟﺪﻓﻊ ﺧﻄﺮ ﻋﺎم‬
‫‪ ,‬او ﻟﺼﺮف ﻣﺒﺎﻟﻎ ﻣﺴﺘﻌﺠﻠﺔ ﻟﻢ ﻳﺆذن ﺑﺼﺮﻓﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ‪,‬او ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪,‬او ﻟﻠﻘﻴﺎم ﺑﻮاﺟﺒﺎت اﻟﻤﻌﺎهﺪات‪,‬‬
‫ﻓﻠﻠﻤﻠﻚ اﻟﺤﻖ ﺑﺄﺻﺪار ﻣﺮاﺳﻴﻢ ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ هﻴﺌﺔ أﻟﻮزراء‪ ,‬ﺗﻜﻮن ﻟﻬﺎ ﻗﻮةة ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ‪ ,‬ﺗﻘﻀﻲ ﺑﺄﺗﺨﺎذ اﻟﺘﺪاﺑﻴﺮ اﻟﻼزﻣﺔ ﻣﻘﺘﻀﻰ‬
‫أﻷﺣﻮال‪,‬ﻋﻠﻰ ان ﻻ ﺗﻜﻮن ﻣﺨﺎﻟﻔﺔ ﻷﺣﻜﺎم هﺬا أﻟﻘﺎﻧﻮن أﻷﺳﺎﺳﻲ‪ ,‬وﻳﺠﺐ ﻋﺮﺿﻬﺎ ﺟﻤﻴﻌﺎ ﻋﻠﻰ ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻣﺔ ﻓﻲ أول‬
‫اﺟﺘﻤﺎع‪ ,‬ﻋﺪا ﻣﺎ ﺻﺪر ﻣﻨﻬﺎ ﻷﺟﻞ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻮاﺟﺒﺎت اﻟﻤﻌﺎهﺪات اﻟﻤﺼﺪﻗﺔ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﻟﻤﺮاﺳﻴﻢ‪,‬ﻓﻌﻠﻰ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ان ﺗﻌﻠﻦ‬
‫اﻧﺘﻬﺎء ﺣﻜﻤﻬﺎ‪ ,‬وﺗﻌﺘﺒﺮ ﻣﻠﻐﺎة ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ هﺬا اﻷﻋﻼن ‪ ,‬وﻳﺠﺐ ان ﺗﻜﻮن هﺬﻩ اﻟﻤﺮاﺳﻴﻢ ﻣﻮﻗﻌﺎ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﺑﺘﻮاﻗﻴﻊ اﻟﻮزراء‬
‫آﺎﻓﺔ ‪.‬‬
‫وﺗﺸﻤﻞ ﻟﻔﻈﺔ) اﻟﻘﺎﻧﻮن( اﻟﻤﺮاﺳﻴﻢ اﻟﺼﺎدرة ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﺣﻜﺎم هﺬﻩ اﻟﻤﺎدة ‪,‬ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻓﻲ ﻣﺘﻨﻪ ﻗﺮﻳﻨﺔ ﺗﺨﺎﻟﻒ ذﻟﻚ‪.‬‬
‫‪ -4‬اﻟﻤﻠﻚ ﻳﻌﻘﺪ اﻟﻤﻌﺎهﺪات‪,‬ﺑﺸﺮط أن ﻻ ﻳﺼﺪﻗﻬﺎ اﻻ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻣﺔ ﻋﻠﻴﻬﺎ ‪.‬‬
‫‪ -5‬اﻟﻤﻠﻚ ﻳﺨﺘﺎر رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء‪ ,‬وﻋﻠﻰ ﺗﺮﺷﻴﺢ اﻟﺮﺋﻴﺲ‪ ,‬ﻳﻌﻴﻦ اﻟﻮزراء‪ ,‬وﻳﻘﺒﻞ اﺳﺘﻘﺎﻟﺘﻬﻢ ﻣﻦ ﻣﻨﺎﺻﺒﻬﻢ‪.‬‬
‫‪ -6‬اﻟﻤﻠﻚ ﻳﻌﻴﻦ اﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻋﻴﺎن ‪ ,‬وﻳﻘﺒﻞ اﺳﺘﻘﺎﻟﺘﻬﻢ ﻣﻦ ﻣﻨﺎﺻﺒﻬﻢ‪.‬‬
‫‪ -7‬اﻟﻤﻠﻚ‪ ,‬ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ اﻗﺘﺮاح اﻟﻮزﻳﺮ اﻟﻤﺴﺆول ‪ ,‬ﻳﻌﻴﻦ وﻳﻌﺰل ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﻤﺜﻠﻴﻦ اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﻴﻦ‪ ,‬واﻟﻤﻮﻇﻔﻴﻦ اﻟﻤﻠﻜﻴﻴﻦ‪,‬‬
‫واﻟﻘﻀﺎة واﻟﺤﻜﺎم‪ ,‬وﻳﻤﻨﺢ اﻟﺮﺗﺐ اﻟﻌﺴﻜﺮﻳﺔ‪ ,‬ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻔﻮض ذﻟﻚ اﻟﻰ ﺳﻠﻄﺔ اﺧﺮى ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻧﻈﺎم ﺧﺎص وﻟﻪ ان ﻳﻤﻨﺢ‬
‫أﻳﻀﺎ اﻷوﺳﻤﺔ واﻷﻟﻘﺎب وﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ ﺷﺎرات اﻟﺸﺮف‪.‬‬
‫‪ -8‬ﻟﻠﻤﻠﻚ اﻟﻘﻴﺎدة اﻟﻌﺎﻣﺔ ﻟﺠﻤﻴﻊ اﻟﻘﻮات اﻟﻤﺴﻠﺤﺔ‪ ,‬وهﻮ ﻳﻌﻠﻦ اﻟﺤﺮب ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء‪ ,‬ﻟﻪ ان ﻳﻌﻘﺪ ﻣﻌﺎهﺪات‬
‫اﻟﺼﻠﺢ‪ ,‬ﺑﺸﺮط أن ﻻ ﻳﺼﺪﻗﻬﺎ ﻧﻬﺎﺋﻴﺎ اﻻ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ ‪ ,‬وﻟﻪ اﻳﻀﺎ ان ﻳﻌﻠﻦ اﻷﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ ﻷﺣﻜﺎم هﺬا‬
‫اﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫‪ -9‬ﺗﻀﺮب اﻟﻨﻘﻮد ﺑﺎﺳﻢ اﻟﻤﻠﻚ‪.‬‬
‫‪ -10‬ﻻﻳﻨﻔﺬ ﺣﻜﻢ اﻹﻋﺪام اﻻ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﻠﻚ ‪ ,‬واﻟﻤﻠﻚ ان ﻳﺨﻔﻒ اﻟﻌﻘﻮﺑﺎت‪ ,‬او ﻳﺮﻓﻌﻬﺎ ﺑﻌﻔﻮ ﺧﺎص ‪ ,‬وﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ‬
‫اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻳﻌﻠﻦ اﻟﻌﻔﻮ اﻟﻌﺎم‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻟﺜﺎﻟﺚ‪ -‬اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ‬
‫الﻣﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﻌﺸﺮون‪:‬ﻳﺴﺘﻌﻤﻞ اﻟﻤﻠﻚ ﺳﻠﻄﺘﻪ ﺑﺎرادات ﻣﻠﻜﻴﺔ ﺗﺼﺪر‪ ,‬ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ اﻗﺘﺮاح اﻟﻮزﻳﺮ أو اﻟﻮزراء‬
‫اﻟﻤﺴﺆوﻟﻴﻦ‪,‬وﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء‪ ,‬وﻳﻮﻗﻊ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻣﻦ ﻗﺒﻠﻬﻢ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ اﻟﻌﺸﺮون‪:‬اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ ﻣﻨﻮﻃﺔ ﺑﻤﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ ﻣﻊ اﻟﻤﻠﻚ‪ ,‬وﻣﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ ﻳﺘﺄﻟﻒ ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺴﻲ‬
‫أﻷﻋﻴﺎن واﻟﻨﻮاب‪ ,‬وﻟﻠﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ ﺣﻖ وﺿﻊ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ‪ ,‬وﺗﻌﺪﻳﻠﻬﺎ‪ ,‬واﻟﻐﺎﺋﻬﺎ‪ ,‬ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة اﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫‪210‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﻌﺸﺮون‪:‬ﻳﻔﺘﺘﺢ اﻟﻤﻠﻚ ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻣﺔ ﺑﺬاﺗﻪ‪ ,‬او ﻳﻨﻴﺐ ﻋﻨﻪ ﻓﻲ ذﻟﻚ رﺋﻲ اﻟﻮزراء‪ ,‬أو أﺣﺪ اﻟﻮزراء‬
‫ﻟﻴﻘﻮم ﺑﻤﺮاﺳﻴﻢ اﻻﻓﺘﺘﺎح واﻟﻘﺎء ﺧﻄﺒﺔ اﻟﻌﺮش‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﻼﺛﻮن‪:‬ﻻﻳﻜﻮن ﻋﻀﻮا ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن أو ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب‪:‬‬
‫‪ -1‬ﻣﻦ ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻋﺮاﻗﻴﺎ‪.‬‬
‫‪ -2‬ﻣﻦ آﺎن ﻣﺪﻋﻴﺎ ﺑﺠﻨﺴﻴﺔ أو ﺣﻤﺎﻳﺔ أﺟﻨﺒﻴﺔ‪.‬‬
‫‪ -3‬ﻣﻦ آﺎن دون اﻟﺜﻼﺛﻴﻦ ﻣﻦ ﻋﻤﺮﻩ ﻓﻲ اﻟﻨﻮاب‪ ,‬ودون اﻷرﺑﻌﻴﻦ ﻣﻦ ﻋﻤﺮﻩ ﻓﻲ اﻷﻋﻴﺎن‪.‬‬
‫‪ -4‬ﻣﻦ آﺎن ﻣﺤﻜﻮﻣﺎ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﺎﻷﻓﻼس‪ ,‬وﻟﻢ اﻋﺘﺒﺎرﻩ ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ‪.‬‬
‫‪ -5‬ﻣﻦ آﺎن ﻣﺤﺠﻮزا ﻋﻠﻴﻪ وﻟﻢ ﻳﻔﻚ ﺣﺠﺮﻩ‪.‬‬
‫‪ -6‬ﻣﻦ آﺎن ﺳﺎﻗﻄﺎ ﻣﻦ اﻟﺤﻘﻮق اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ‪.‬‬
‫‪ -7‬ﻣﻦ آﺎن ﻣﺤﻜﻮﻣﺎ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﺎﻟﺴﺠﻦ ﻣﺪة ﻻ ﺗﻘﻞ ﻋﻦ ﺳﻨﺔ ﻟﺠﺮﻳﻤﺔ ﻏﻴﺮ ﺳﻴﺎﺳﻴﺔ‪ ,‬وﻣﻦ آﺎن ﻣﺤﻜﻮﻣﺎ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﺎﻟﺴﺠﻦ‬
‫ﻟﺴﺮﻗﺔ‪ ,‬أو رﺷﻮة‪ ,‬أو ﺧﻴﺎﻧﺔ اﻷﻣﺎﻧﺔ‪ ,‬أو اﻟﺘﺰوﻳﺮ‪ ,‬أو اﺣﺘﻴﺎل‪ ,‬أو ﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ اﻟﺠﺮاﺋﻢ اﻟﻤﺨﻠﺔ ﺑﺎﻟﺸﺮف ﺑﺼﻮرة‬
‫ﻣﻄﻠﻘﺔ‪.‬‬
‫‪ -8‬ﻣﻦ آﺎن ﻟﻪ ﻣﻨﻔﻌﺔ ﻣﺎدﻳﺔ ﻣﺒﺎﺷﺮة‪ ,‬أو ﻏﻴﺮ ﻣﺒﺎﺷﺮة‪ ,‬ﻧﺎﺷﺌﺔ ﻋﻦ ﻋﻘﺪ ﻣﻊ اﺣﺪى اﻟﺪواﺋﺮ اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ‪ ,‬أﻻ اذا‬
‫آﺎﻧﺖ اﻟﻤﻨﻔﻌﺔ ﻧﺎﺷﺌﺔ ﻋﻦ آﻮﻧﻪ ﻣﺴﺎهﻢ ﻓﻲ ﺷﺮآﺔ ﻣﺆﻟﻔﺔ ﻣﻦ آﺜﺮ ﻣﻦ ﺧﻤﺴﺔ وﻋﺸﺮﻳﻦ ﺷﺨﺼﺎ‪ ,‬وﻳﺴﺘﺜﻨﻰ ﻣﻦ ذﻟﻚ‬
‫ﻣﻠﺘﺰﻣﻮ اﻷﻋﺸﺎر وﻣﺴﺘﺄﺟﺮو أراﺿﻲ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ واﻣﻼآﻬﺎ‪.‬‬
‫‪ -9‬ﻣﻦ آﺎن ﻣﺠﻨﻮﻧﺎ أو ﻣﻌﺘﻮهﺎ‪.‬‬
‫‪ -10‬ﻣﻦ آﺎن ﻣﻦ أﻗﺮﺑﺎء ﻟﻤﻠﻚ ﻓﻲ اﻟﺪرﺟﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص‪ .‬وﻋﻠﻰ آﻞ ﺣﺎل ﻻ ﻳﺠﻮز اﺟﺘﻤﺎع ﻋﻀﻮﻳﺔ‬
‫اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﻲ ﺷﺨﺺ واﺣﺪ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن ‪ :‬ﻳﺘﺄﻟﻒ ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن ﻣﻦ ﻋﺪد ﻻ ﻳﺘﺠﺎوز اﻟﻌﺸﺮﻳﻦ ﻳﻌﻴﻨﻬﻢ اﻟﻤﻠﻚ‪ ,‬ﻣﻤﻦ ﻧﺎﻟﻮا ﺛﻘﺔ‬
‫اﻟﺠﻤﻬﻮر واﻋﺘﻤﺎدﻩ ﺑﺄﻋﻤﺎﻟﻬﻢ‪,‬وﻣﻤﻦ ﻟﻬﻢ ﻣﺎﺿﻲ ﻣﺠﻴﺪ ﻓﻲ ﺧﺪﻣﺎت اﻟﺪوﻟﺔ واﻟﻮﻃﻦ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن‪ :‬ﻣﺪة اﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ﻓﻴﻤﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن ﺛﻤﺎﻧﻲ ﺳﻨﻮات‪ ,‬ﻋﻠﻰ ان ﻳﺘﺒﺪل ﻧﺼﻔﻬﻢ آﻞ ارﺑﻊ ﺳﻨﻴﻦ‪,‬‬
‫وﻳﺠﻮز اﻋﺎدة ﺗﻌﻴﻴﻦ اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺴﺎﺑﻘﻴﻦ‪ ,‬واﻟﻨﺼﻒ اﻷول ﻷﺟﻞ اﻟﺘﺒﺪﻳﻞ اﻷول ﻳﻔﺮز ﺑﺎﻻﻗﺘﺮاح‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن‪ :‬اﻟﺮﺋﻴﺲ ﻧﺎﺋﺒﺎﻩ ﻳﻨﺘﺨﺒﻬﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻣﻦ ﺑﻴﻦ اﻋﻀﺎﺋﻪ اﻟﻰ ﻣﺪة ﺳﻨﺔ واﺣﺪة ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﻠﻚ‪,‬‬
‫وﻳﺠﻮز أﻋﺎدة اﻧﺘﺨﺎﺑﻬﻢ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن‪ :‬ﻳﻌﻄﻰ ﻋﻀﻮ اﻷﻋﻴﺎن ﻣﺨﺼﺼﺎت ﺳﻨﻮﻳﺔ ﺗﻌﺎدل ﺧﻤﺴﺔ اﻻف روﺑﻴﺔ ﻋﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع‬
‫ﻓﻘﻂ‪ ,‬وأﻟﻒ وﻣﺎﺋﺘﻴﻦ وﺧﻤﺴﻴﻦ روﺑﻴﺔ ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻳﺰﻳﺪ ﻋﻠﻰ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع‪ ,‬ﻋﺪا ﻣﺨﺼﺼﺎت اﻟﺴﻔﺮ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن‪ :‬ﻳﺘﺄﻟﻒ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﺑﺎﻻﻧﺘﺨﺎب ﺑﻨﺴﺒﺔ ﻧﺎﺋﺐ واﺣﺪ ﻋﻦ آﻞ ﻋﺸﺮﻳﻦ اﻟﻒ ﻧﺴﻤﺔ ﻣﻦ‬
‫ﻟﺬآﻮر‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن‪ :‬ﺗﻌﻴﻦ ﻃﺮﻳﻘﺔ اﻧﺘﺨﺎب اﻟﻨﻮاب ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص‪ ,‬ﻳﺮاﻋﻰ ﻓﻴﻬﺎ اﺻﻮل اﻟﺘﺼﻮﻳﺖ اﻟﺴﺮي‪,‬‬
‫ووﺟﻮب ﺗﻤﺜﻴﻞ اﻷﻗﻠﻴﺎت ﻏﻴﺮ اﻻﺳﻼﻣﻴﺔ‪.‬‬
‫‪211‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن‪ :‬دورة ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ارﺑﻌﺔ اﺟﺘﻤﺎﻋﺎت ﻋﺎدﻳﺔ ‪,‬ﻟﻜﻞ ﺳﻨﺔ اﺟﺘﻤﺎع ﻳﺒﺪأ ﻣﻦ أول ﻳﻮم ﻣﻦ ﺷﻬﺮ‬
‫ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ اﻟﺬي ﻳﻌﻘﺐ اﻻﻧﺘﺨﺎب‪ ,‬واذا ﺻﺎدف أول اﻟﺸﻬﺮ ﻋﻄﻠﺔ رﺳﻤﻴﺔ‪ ,‬ﻓﻤﻦ اﻟﻴﻮم اﻟﺬي ﻳﻠﻴﻪ ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة ﻣﺎ ﺟﺎء‬
‫ﻓﻲ اﻟﻔﻘﺮة ‪2‬ﻣﻦ اﻟﻤﺎدة ‪ 26‬ﺑﺨﺼﻮص ﺣﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن‪ :‬ﻳﺪﻋﻮ اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻰ ﻋﻘﺪ ﺟﻠﺴﺎﺗﻪ اﻟﻌﺎدﻳﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺎﺻﻤﺔ ﻓﻲ اول ﻳﻮم ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ‬
‫ﻣﻦ آﻞ ﺳﻨﺔ‪ ,‬ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة أﺣﻜﺎم اﻟﻤﺎدة )‪ (28‬واذا ﻟﻢ ﻳﺪع اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ذﻟﻚ‪ ,‬ﻳﺠﺘﻤﻊ ﺑﺤﻜﻢ اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻓﻲ اﻟﻴﻮم اﻟﻤﺬآﻮر‪,‬‬
‫وﻳﺒﺪأ ﻋﻨﺪﺋﺬ اﺟﺘﻤﺎﻋﻪ اﻟﻌﺎدي اﻟﺬي ﻳﻤﺘﺪ ارﺑﻌﺔ اﺷﻬﺮ ‪ ,‬اﻻ اذا أﺟﻞ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻻﺗﻤﺎم اﻷﺷﻐﺎل اﻟﻤﺴﺘﻌﺠﻠﺔ وﻋﻨﺪﻣﺎ ﻳﻤﺪ‬
‫ﻣﻦ اﺟﻞ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻋﻠﻰ هﺬﻩ اﻟﺼﻮرة ﻳﻨﺒﻐﻲ ان ﻻﺗﺰﻳﺪ ﻣﺪﺗﻪ آﻠﻬﺎ ﻋﻠﻰ ﺳﺘﺔ اﺷﻬﺮ‪.‬‬
‫وﻟﻠﻤﺠﻠﺲ ان ﻳﺆﺟﻞ ﺟﻠﺴﺎﺗﻪ ﻣﻦ ﺣﻴﻦ اﻟﻰ ﺣﻴﻦ وﻓﻘﺎ ﻟﻨﻈﺎم اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺪاﺧﻠﻲ‪ ,‬وﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﻠﺲ ن ﻳﺆﺟﻞ ﺟﻠﺴﺎﺗﻪ اذا اﻣﺮ‬
‫اﻟﻤﻠﻚ ﺑﺬﻟﻚ ﻣﺮات ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز اﻟﺜﻼث ﻓﻲ آﻞ اﺟﺘﻤﺎع اﻟﻰ ﻣﺮات ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز ﺷﻬﺮﻳﻦ‪.‬وﻋﻨﺪ ﺣﺴﺎ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻻ‬
‫ﻳﺤﺴﺐ اﻟﺰﻣﻦ اﻟﺬي اﺳﺘﻐﺮﻗﺘﻪ اﻟﺘﺄﺟﻴﻼت اﻟﻤﺘﻘﺪﻣﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬اذا ﺣﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ‪ ,‬ﻳﺠﺐ ان ﻳﺒﺪأ ﺑﺄﺟﺮاء اﻷﻧﺘﺨﺎﺑﺎت ﻣﺠﺪدا‪ ,‬وﻳﺪﻋﻰ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺠﺪﻳﺪ اﻟﻰ اﻷﺟﺘﻤﺎع‬
‫ﺑﺼﻮرة ﻏﻴﺮ ﻋﺎدﻳﺔ ﻓﻲ ﻣﺪة ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز ارﺑﻌﺔ ﺷﻬﺮ ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ اﻟﺤﻞ ‪ .‬وهﺬا اﻷﺟﺘﻤﺎع ﻳﺘﺒﻊ اﺣﻜﺎم اﻟﻮاردة ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة‬
‫)‪ (39‬ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻓﻴﻤﺎ ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺎﻟﺘﺄﺟﻴﻞ‪ ,‬واﻟﺘﻤﺪﻳﺪ‪ ,‬وﻋﻠﻰ آﻞ ﺣﺎل ﻳﻨﺒﻐﻲ ﻓﺾ هﺬا اﻻﺟﺘﻤﺎع ‪ 21‬ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻻول‬
‫ﻟﻜﻲ ﻳﺒﺘﺪئ اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻌﺎدي ااول ﻣﻦ اﻟﺪورة اﻟﻤﺬآﻮرة ﻓﻲ اﺑﺘﺪاء ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ‪ ,‬واذا ﺻﺎدف اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻏﻴﺮ اﻟﻌﺎدي‬
‫ﻓﻲ ﺷﻬﺮي ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ وآﺎﻧﻮن اﻷول‪ ,‬ﻳﻌﺘﺒﺮ اول اﺟﺘﻤﺎع ﻋﺎدي ﻟﺘﻠﻚ اﻟﺪورة ‪.‬واذا ﺣﻞ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻷﻣﺮ ﻣﺎ‬
‫ﻓﻼ ﻳﺠﻮز ﺣﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺠﺪﻳﺪ ﻣﻦ اﺟﻞ ذﻟﻚ اﻷﻣﺮ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬ﻳﺠﻮز ﺗﺠﺪﻳﺪ اﻧﺘﺨﺎب اﻟﻨﺎﺋﺐ اﻟﺴﺎﺑﻖ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬ﻟﻜﻞ رﺟﻞ ﻋﺮاﻗﻲ أﺗﻢ اﻟﺜﻼﺛﻴﻦ ﻣﻦ اﻟﻌﻤﺮ‪ ,‬وﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻟﻪ اﺣﺪى اﻟﻤﻮاﻧﻊ اﻟﻤﻨﺼﻮص ﻋﻠﻴﻬﺎ‬
‫ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة )‪,(30‬أن ﻳﻨﺘﺨﺐ ﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب‪ .‬ﻋﻠﻰ اﻧﻪ ﻻ ﻳﺠﻮز ﻟﻪ أن ﻳﻨﻮب اﻻ ﻋﻦ ﻣﻨﻄﻘﺔ واﺣﺪة ﻣﻦ‬
‫اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻟﺘﻤﺜﻴﻠﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن اﻻﻧﺘﺨﺎب ﻓﻘﻂ‪ ,‬واذا اﻧﺘﺨﺐ أﺣﺪ ﻣﻦ أآﺜﺮ ﻣﻨﻤﻨﻄﻘﺔ واﺣﺪة ‪ ,‬ﻓﻠﻪ ان ﻳﺨﺘﺎر‬
‫اﻟﻤﻨﻄﻘﺔ اﻟﺘﻲ ﻳﺮﻏﺐ ﻓﻲ ﺗﻤﺜﻴﻠﻬﺎ ﺧﻼل ﺛﻤﺎﻧﻴﺔ‬
‫أﻳﺎم ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ أﺧﺒﺎرﻩ‪ ,‬وﻟﻠﻤﻮﻇﻔﻴﻦ اﻟﺬﻳﻦ ﻳﻨﺘﺨﺒﻮن ﺣﻖ اﻟﺨﻴﺎر ﺑﻴﻦ‬
‫ﻗﺒﻮل اﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ورﻓﻀﻬﺎ‪,‬واﻟﺬي ﻳﻘﺒﻞ اﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ‪ ,‬ﻳﺠﺐ ﻋﻠﻴﻪ اﻟﺘﺨﻠﻲ ﻋﻦ وﻇﻴﻔﺘﻪ ﻓﻲ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﺧﻼل اﻟﻤﺪة اﻟﻤﺬآﻮرة‬
‫ﻋﺪا اﻟﻮزراء‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬ﻳﻔﺼﻞ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻓﻲ اﻟﻤﺴﺎﺋﻞ اﻟﻤﺘﻌﻠﻖ ﺑﺎﻟﺼﻔﺎت اﻟﻤﺆهﻠﺔ ﻻﻧﺘﺨﺎب اﻟﻨﻮاب‪ ,‬وﻓﻲ‬
‫اﻟﻄﻌﻦ اﻟﻤﻮﺟﻪ ﺿﺪ اﻧﺘﺨﺎﺑﻬﻢ‪ ,‬وﻓﻲ اﻟﻤﻨﺤﻼت واﻻﺳﺘﻘﺎﻻت اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﻬﻢ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬ﻋﻠﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب أن ﻳﻨﺘﺨﺐ آﻞ ﺳﻨﺔ ﻓﻲ ﺟﻠﺴﺘﻪ اﻷوﻟﻰ رﺋﻴﺴﺎ وﻧﺎﺋﺒﻲ رﺋﻴﺲ وآﺎﺗﺒﻴﻦ‬
‫ﻣﻦ ﺑﻴﻦ‬
‫أﻋﻀﺎﺋﻪ‪ ,‬وﻋﻠﻴﻪ أن ﻳﻘﺪم ﻧﺘﻴﺠﺔ هﺬا اﻻﻧﺘﺨﺎب اﻟﻰ اﻟﻤﻠﻚ ﻓﻴﺼﺪﻗﻪ‪ .‬وﻳﻨﻮب ﻋﻦ اﻟﺮﺋﻴﺲ ﻋﻨﺪ اﻻﻗﺘﻀﺎء أﺣﺪ‬
‫ﻧﺎﺋﺒﻴﻪ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬ﻟﻜﻞ ﻋﻀﻮ ﻣﻦ أﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب‪ ,‬أن ﻳﻘﺘﺮح وﺿﻊ ﻻﺋﺤﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻋﺪا ﻣﺎ ﻳﺘﻌﻠﻖ‬
‫ﺑﺎﻷﻣﻮر اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺳﻴﺄﺗﻲ ﺑﻴﺎﻧﻬﺎ‪ ,‬ﻋﻠﻰ ﺷﺮط أن ﻳﺆﻳﺪﻩ ﻓﻴﻪ ﻋﺸﺮة ﻣﻦ زﻣﻼﺋﻪ‪ ,‬وأذا ﻗﺒﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ هﺬا اﻻﻗﺘﺮاح‪,‬‬
‫ﻳﻮدﻋﻪ اﻟﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ﻟﺴﻦ اﻟﻼﺋﺤﺔ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ‪ ,‬وآﻞ اﻗﺘﺮاح ﻳﺮﻓﻀﻪ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻻ ﻳﺠﻮز ﺗﻘﺪﻳﻤﻪ ﺛﺎﻧﻴﺔ ﻓﻲ اﻻﺟﺘﻤﺎع‬
‫ﻧﻔﺴﻪ‪.‬‬
‫‪212‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬ﻟﻠﻌﻀﻮ ان ﻳﺴﺘﻘﻴﻞ ﻣﻦ ﻣﺮآﺰﻩ وذﻟﻚ ﺑﺄن ﻳﻘﺪم اﺳﺘﻘﺎﻟﺘﻪ آﺘﺎﺑﺔ اﻟﻰ اﻟﺮﺋﻴﺲ‪ ,‬وﻻ ﺗﻨﻔﺬ‬
‫اﻻﺳﺘﻘﺎﻟﺔ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻘﺒﻠﻬﺎ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪:‬ﻋﻨﺪ اﻧﺤﻼل ﻋﻀﻮﻳﺔ ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﺑﺴﺒﺐ وﻓﺎة‪ ,‬أو اﺳﺘﻘﺎﻟﺔ‪ ,‬أو ﻓﻘﺪ اﻟﺼﻔﺎت اﻟﻼزﻣﺔ‪,‬‬
‫أو ﺗﻐﻴﺐ ﻋﻦ اﻟﻤﺠﻠﺲ‪ ,‬ﻳﺠﺐ أن ﻳﺠﺮي اﻧﺘﺨﺎب ﺟﺪﻳﺪ ﻓﻲ اﻟﺤﺎل ﺑﺎﻳﻌﺎز ﻣﻦ اﻟﺮﺋﺎﺳﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬ﻳﻌﺘﺒﺮ اﻟﻌﻀﻮ ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻣﻤﺜﻼ ﻟﻌﻤﻮم اﻟﺒﻼد اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ وﻟﻴﺲ ﻟﻤﻨﻄﻘﺘﻪ اﻟﺘﻤﺜﻴﻠﻴﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻷرﺑﻌﻮن‪ :‬اﻟﻌﻀﻮ اﻟﺬي ﻳﺘﻐﻴﺐ ﻋﻦ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ﻣﺪة ﺷﻬﺮ‪ ,‬ن ﻏﻴﺮ اذن او ﻋﺬر ﻣﺸﺮوع‪ ,‬ﻳﻌﺪ‬
‫ﻣﺴﺘﻘﻴﻼ ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة اﻟﻤﺎدة)‪.(46‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﻤﺴﻮن‪ :‬ﻳﻌﻄﻰ اﻟﻨﺎﺋﺐ ﻣﺨﺼﺼﺎت ﺗﻌﺎدل ارﺑﻌﺔ اﻻف روﺑﻴﺔ ﻋﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻓﻘﻂ ﻋﺪا ﻣﺨﺼﺼﺎت‬
‫اﻟﺴﻔﺮ‪ ,‬واذا اﻣﺘﺪ زﻣﻦ اﻻﺟﺘﻤﺎع أآﺜﺮ ﻣﻦ أرﺑﻊ اﺷﻬﺮ ‪ ,‬ﻳﻌﻄﻰ آﻞ ﻧﺎﺋﺐ أﻟﻒ روﺑﻴﺔ ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻣﻦ اﻟﻤﺪة اﻟﺰاﺋﺪة‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن‪ :‬ﻋﻠﻰ اﻟﻨﻮاب واﻷﻋﻴﺎن‪ ,‬ﻗﺒﻞ اﻟﺸﺮوع ﻓﻲ أﻋﻤﺎﻟﻪ‪ ,‬أن ﻳﻘﺴﻢ آﻞ ﻣﻨﻬﻢ اﻣﺎم ﻣﺠﻠﺴﻪ ﻳﻤﻴﻦ‬
‫اﻷﺧﻼص ﻟﻠﻤﻠﻚ ‪ ,‬واﻟﻤﺤﺎﻓﻈﺔ ﻋﻠﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻷﺳﺎﺳﻲ ‪ ,‬وﺧﺪﻣﺔ اﻟﻮﻃﻦ‪ ,‬واﻟﻮﻃﻦ‪ ,‬وﺣﺴﻦ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻮاﺟﺐ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن‪ :‬ﻻ ﻳﺒﺎﺷﺮ أﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ أﻋﻤﺎﻟﻪ‪ ,‬ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺤﻀﺮ اﻟﺠﻠﺴﺔ اآﺜﺮ ﻣﻦ ﻧﺼﻒ اﻷﻋﻀﺎء ﺑﻮاﺣﺪ‬
‫ﻋﻠﻰ اﻷﻗﻞ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن‪ :‬ﺗﺼﺪر اﻟﻘﺮارات ﺑﺄآﺜﺮﻳﺔ ﺁراء اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺤﺎﺿﺮﻳﻦ‪ ,‬ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻨﺺ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻋﻠﻰ‬
‫ﺧﻼف ذﻟﻚ‪ ,‬وأذا ﺗﺴﺎوت اﻵراء ﻓﻠﻠﺮﺋﻴﺲ اذ ذاك ﺻﻮت اﻟﺘﺮﺟﻴﺢ‪ .‬وﻻ ﺗﺤﺼﻞ أآﺜﺮﻳﺔ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺼﻮت ﻧﺼﻒ‬
‫اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺤﺎﺿﺮﻳﻦ‪ ,‬وﻳﺒﺪ آﻞ ﻣﻦ اﻷﻋﻀﺎء رأﻳﻪ ﺑﺬاﺗﻪ‪ ,‬وﺗﻌﻴﻦ ﻃﺮﻳﻘﺔ اﺑﺪاء اﻟﺮأي ﻓﻲ ﻧﻈﺎم اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺪاﺧﻠﻲ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن‪ :‬ﻟﻜﻞ ﻋﻀﻮ ﻣﻦ اﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ أن ﻳﻮﺟﻪ اﻟﻰ اﻟﻮزراء اﺳﺌﻠﺔ واﺳﺘﻴﻀﺎﺣﺎت‪,‬‬
‫وﺗﺠﺮي اﻟﻤﻨﺎﻗﺸﺔ ﻓﻴﻬﺎ وﻓﻲ أﺟﻮﺑﺘﻬﺎ ﻋﻠﻰ اﻟﻮﺟﻪ اﻟﺬي ﻳﺒﻴﻦ ﻓﻲ اﻟﻨﻈﺎم اﻟﺪاﺧﻠﻲ ﻟﻜﻞ ﻣﺠﻠﺲ ﺑﻌﺪ ﻣﺮور ﺛﻤﺎﻧﻴﺔ اﻳﺎم‬
‫ﻋﻠﻰ اﻷﻗﻞ ﻣﻦ ﻳﻮم ﺗﻮﺟﻴﻬﻬﺎ‪ ,‬وذﻟﻚ ﻓﻲ ﻏﻴﺮ ﺣﺎﻟﺔ اﻻﺳﺘﻌﺠﺎل أو ﻣﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻮزﻳﺮ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن ‪ :‬ﻳﺒﺖ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﺑﺎﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻣﺎدة ﻓﻤﺎدة ﻋﻠﻰ ﺣﺪة ﺛﻢ ﻳﺒﺖ ﺑﻬﺎ ﺟﻤﻠﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن ‪ :‬ﻻﻳﺠﻮز ﻻﻳﺔ ﻗﻮة ﻣﺴﻠﺤﺔ اﻟﺪﺧﻮل ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﻠﺲ واﻻﻗﺎﻣﺔ ﻋﻠﻰ ﻣﻘﺮﺑﺔ ﻣﻦ اﺑﻮاﺑﻪ ‪ ,‬اﻻ‬
‫ﺑﻄﻠﺐ رﺋﻴﺴﻪ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن ‪ :‬ﺗﻜﻮن ﺟﻠﺴﺎت اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻋﻠﻴﻨﺔ ‪ ,‬اﻻ ﻓﻲ اﻷﺣﻮال اﻟﺘﻲ ﻳﻄﻠﺐ ﻓﻴﻬﺎ اﺣﺪ‬
‫اﻟﻮزراء ‪ ,‬او ارﺑﻌﺔ ﻣﻦ اﻻﻋﻴﺎن او ﻋﺸﺮة ﻣﻦ اﻟﻨﻮاب ‪ ,‬ان ﺗﺠﺮي اﻟﻤﺪاوﻟﺔ ﺳﺮا و ﻓﻲ اﻻﻣﺮ اﻟﻤﺒﺤﻮث ﻋﻨﻪ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن ‪ :‬ﻻﻳﺠﻮز ﻻﺣﺪ دﺧﻮل آﻼ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ وﻻ اﻟﺘﻜﻠﻢ ﻓﻴﻬﻤﺎ اﻻ ﻟﻸﻋﻀﺎء واﻟﻮزراء او آﺒﺎر‬
‫اﻟﻤﻮﻇﻔﻴﻦ اﻟﻤﻨﺘﺪﺑﻴﻦ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﻟﻮزراء ﻋﻨﺪ ﻏﻴﺎﺑﻬﻢ او ﻣﻦ ﻳﺪﻋﻮهﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ذﻟﻚ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن ‪ :‬ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن وﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب اﻟﺤﻖ ﻓﻲ إﺻﺪار اﻧﻈﻤﺔ وﺗﻌﻠﻴﻤﺎت ﻓﻲ ﻣﺎ ﻳﺘﻌﻠﻖ‬
‫ﺑﺎﻻﻣﻮر اﻻﺗﻴﺔ ‪ -1 :‬آﻴﻔﻴﺔ اﺳﺘﻌﻤﺎل اﻟﺴﻠﻄﺔ واﻻﻣﺘﻴﺎزات واﻟﻀﻤﺎﻧﺎت اﻟﻤﻤﻨﻮﺣﺔ ﻟﻠﻤﺠﻠﺲ ﺑﻤﻮﺟﺐ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن‬
‫وﻃﺮﻳﻘﺔ اﻟﻤﺤﺎﻓﻈﺔ ﻋﻠﻴﻬﺎ ‪.‬‬
‫‪ -2‬ﺗﻨﻈﻴﻢ اﻋﻤﺎل اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ وادارة ﻣﺬاآﺮاﺗﻬﻤﺎ ﻣﻨﻔﺮدﻳﻦ او ﻣﺠﺘﻤﻌﻴﻦ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺘﻮن ‪ :‬ﻻ ﻳﻮﻗﻒ وﻻ ﻳﺤﺎآﻢ اﺣﺪ ﻣﻦ أﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻓﻲ ﻣﺪة اﺟﺘﻤﺎع اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺼﺪر ﻣﻦ‬
‫اﻟﻤﺠﻠﺲ ‪ ,‬اﻟﺬي هﻮ ﻣﻨﺘﺴﺐ اﻟﻴﻪ ‪ ,‬ﻗﺮار ﺑﺎﻷآﺜﺮﻳﺔ‬
‫ﺑﻮﺟﻮد اﻻﺳﺒﺎب اﻟﻜﺎﻓﻴﺔ ﻻﺗﻬﺎﻣﻪ او ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻘﺒﺾ ﻋﻠﻴﻪ ﺣﻴﻦ‬
‫ارﺗﺒﺎآﻪ ﺟﻨﺎﻳﺔ ﻣﺸﻬﻮدة وﻟﻜﻞ ﻋﻀﻮ ﺣﺮﻳﺔ اﻟﻜﻼم اﻟﺘﺎﻣﺔ ﺿﻤﻦ ﺣﺪود ﻧﻈﺎم اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺬي هﻮ ﻣﻨﺘﺴﺐ اﻟﻴﻪ وﻻ ﺗﺘﺨﺬ‬
‫‪213‬‬
‫اﻳﺔ إﺟﺮاءات ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﺿﺪﻩ ﻣﻦ اﺟﻞ ﺗﺼﻮﻳﺖ او ﺑﻴﺎن راي او اﻟﻘﺎء ﺧﻄﺒﻪ ﻓﻲ ﻣﺪاوﻻت اﻟﻤﺠﻠﺲ وﻣﺎ ﺑﺤﺎﺛﺘﻪ ‪ ,‬واذا‬
‫اوﻗﻒ اﻟﻨﺎﺋﺐ ﻟﺴﺒﺐ ﻣﺎ اﺛﻨﺎء ﻋﻄﻠﺔ اﻟﻤﺠﻠﺲ ‪ ,‬ﻓﻌﻠﻰ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ان ﺗﻌﻠﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﺑﺬﻟﻚ ﻋﻨﺪ اﻟﺘﺎﺋﻤﻪ ‪ ,‬ﻣﻊ اﻋﻄﺎء‬
‫اﻹﻳﻀﺎﺣﺎت وﺑﻴﺎن اﻻﺳﺒﺎب اﻟﻤﻮﺟﺒﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺴﺘﻮن ‪ :‬ﻟﻠﻮزﻳﺮ اﻟﺬي ﻳﻜﻮن ﻋﺬوا ﻓﻲ اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﺣﻖ اﻟﺘﺼﻮﻳﺖ ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺴﻪ وﺣﻖ اﻟﻜﻼم ﻓﻲ‬
‫اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ‪ ,‬واﻣﺎ اﻟﻮزراء اﻟﺬﻳﻦ ﻟﻴﺴﻮا ﻣﻦ اﻋﻀﺎء اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﻠﻬﻢ ان ﻳﺘﻜﻠﻤﻮا ﻓﻲ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ دون ان ﻳﺼﻮﺗﻮا‬
‫وﻟﻠﻮزراء او ﻣﻦ ﻳﻨﻮب ﻋﻨﻬﻢ ﻓﻲ ﻏﻴﺎﺑﻬﻢ ﺣﻖ اﻷﺳﺒﻘﻴﺔ ﻋﻠﻰ ﺳﺘﺎءر اﻻﻋﻀﺎء ﻓﻲ ﻣﺨﺎﻃﺒﺔ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺴﺘﻮن ‪:‬‬
‫‪ -1‬ﻳﺠﺐ ان ﺗﺮﻓﻊ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻰ اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﺎذا ﻗﺒﻠﻬﺎ ﺗﺮﻓﻊ ‪ ,‬ﺗﺮﻓﻊ اﻟﻰ اﻟﺜﺎﻧﻲ ‪ ,‬وﻻ ﺗﻜﻮن ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻮاﻓﻖ‬
‫ﻋﻠﻴﻬﺎ اﻟﻤﺠﻠﺴﺎن وﻳﺼﺪﻗﻬﺎ اﻟﻤﻠﻚ‪.‬‬
‫‪ -2‬ﻳﻘﺮر اﻟﻤﺠﻠﺴﺎن اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻤﺮﻓﻮﻋﺔ اﻟﻴﻬﻤﺎ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ‪ .‬وﺑﻌﺪ ﻗﺒﻮﻟﻬﺎ‪ ,‬ﺗﻌﺮض ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻠﻚ ﻓـﺄﻣﺎ أن ﻳﺼﺪﻗﻬﺎ‪,‬‬
‫وأﻣﺎ أن ﻳﻌﻴﺪهﺎ‪ ,‬ﻣﻊ ﺑﻴﺎن أﺳﺒﺎب اﻻﻋﺎدة ﻓﻲ ﺑﺮهﺔ ﺛﻼﺛﺔ أﺷﻬﺮ ‪,‬اﻻ اذا ﻗﺮر أﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﺗﻌﺠﻴﻠﻬﻤﺎ ‪,‬ﻓﻴﻘﺘﻀﻲ‬
‫ﺗﺼﺪﻳﻘﻬﺎ‪ ,‬أو أﻋﺎدﺗﻬﺎ‪ ,‬ﺧﻼل ﺧﻤﺴﺔ ﻋﺸﺮ ﻳﻮﻣﺎ ﻻﻋﺎدة اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻊ ﺑﻴﺎن اﻷﺳﺒﺎب اﻟﻤﻮﺟﺒﺔ‪.‬‬
‫‪ -3‬اذا رﻓﺾ اﻟﻤﺠﻠﺴﺎن اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻓﻼ ﺗﺮﻓﻊ اﻟﻰ أﺣﺪهﻤﺎ ﻣﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ ﺧﻼل ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺴﺘﻮن‪ :‬اذا رﻓﺾ أﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻻﺋﺤﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻣﺮﺗﻴﻦ‪ ,‬وأﺻﺮ اﻟﺘﺎﻟﻲ ﻋﻠﻰ ﻗﺒﻮﻟﻬﺎ‪ ,‬ﺗﺘﺄﻟﻒ ﺟﻠﺴﺔ‬
‫ﻣﺸﺘﺮآﺔ ﻣﻦ أﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن‪ ,‬وﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب‪ ,‬ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ اﻷﻋﻴﺎن‪ ,‬ﻟﻠﻤﻔﺎوﺿﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﻮاد اﻟﻤﺨﺘﻠﻒ ﻓﻴﻬﺎ‬
‫ﻓﻘﻂ‪ ,‬ﻓﺎذا ﻗﺒﻠﺖ اﻟﻼﺋﺤﺔ ﺑﺄآﺜﺮﻳﺔ ﻣﺆﻟﻔﺔ ﻣﻦ ﺛﻠﺜﻲ أﻋﻀﺎء اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻤﺸﺘﺮك‪ ,‬ﻣﻌﺪﻟﺔ أو ﻏﻴﺮ ﻣﻌﺪﻟﺔ‪ ,‬ﻓﺎﻧﻬﺎ ﺗﻌﺘﺒﺮ‬
‫ﻣﺼﺪﻗﺔ ﻣﻦ آﻼ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ‪,‬وﻟﻜﻨﻬﺎ ﻻ ﺗﻜﺘﺴﺐ اﻟﺼﻔﺔ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ اﻻ ﺑﻌﺪ ﺗﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﻠﻚ‪ ,‬واذا ﻟﻢ ﺗﻘﺒﻞ ﺑﻬﺬﻩ اﻟﻄﺮﻳﻘﺔ ‪,‬ﻓﻼ‬
‫ﺗﺮﻓﻊ ﻣﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ اﻟﻰ أي اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﻲ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻧﻔﺴﻪ ‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻟﺮاﺑﻊ ‪ -‬اﻟﻮزارة‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺴﺘﻮن‪ :‬ﻻ ﻳﺘﺠﺎوز ﻋﺪد اﻟﻮزراء اﻟﺪوﻟﺔ اﻟﺘﺴﻌﺔ‪ ,‬وﻻﻳﻘﻞ ﻋﻦ اﻟﺴﺘﺔ‪ ,‬وﻻ ﻳﻜﻮن وزﻳﺮا ﻣﻦ آﺎﻧﺖ ﻓﻴﻪ‬
‫اﺣﺪى اﻟﻤﻮاﻧﻊ اﻟﻤﺒﻴﻨﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة‪ 30‬واﻟﻮزﻳﺮ اﻟﺬي ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻋﻀﻮا ﻓﻲ أﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ‪,‬ﻻ ﻳﺒﻘﻰ ﻓﻲ ﻣﻨﺼﺒﻪ أآﺜﺮ ﻣﻦ‬
‫ﺳﺘﺔ أﺷﻬﺮ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻌﻴﻦ ﻋﻀﻮا ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن‪ ,‬أو ﻳﻨﺘﺨﺐ ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻗﺒﻞ ﺧﺘﺎم اﻟﻤﺪة اﻟﻤﺬآﻮرة ‪.‬واﻟﻮزﻳﺮ‬
‫اﻟﺬي ﻳﺘﻘﺎﺿﻰ راﺗﺐ اﻟﻮزارة ﻻ ﻳﺴﺘﺤﻖ ﺗﺨﺼﻴﺼﺎت اﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ﻓﻲ اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﻲ اﻟﻮﻗﺖ ﻧﻔﺴﻪ‪ ,‬وﻻﻳﺠﻮز ﻟﻠﻮزﻳﺮ‬
‫أن ﻳﺸﺘﺮي أو ﻳﺴﺘﺄﺟﺮ ﺷﻴﺌﺎ ﻣﻦ اﻣﻼك اﻟﺪوﻟﺔ و أﻣﻮاﻟﻬﺎ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﺴﺘﻮن‪ :‬ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء هﻮ اﻟﻘﺎﺋﻢ ﺑﺎدارة ﺷﺆون اﻟﺪوﻟﺔ‪ ,‬وﻳﻌﻘﺪ ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ﻟﻴﻘﺮر ﻣﺎ‬
‫ﻳﺠﺐ اﺗﺨﺎذﻩ ﻣﻦ اﻷﺟﺮاءات ﻓﻲ اﻷﻣﻮر اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺄآﺜﺮ ﻣﻦ وزارة واﺣﺪة‪ ,‬وﻟﻴﺒﺤﺚ ﻓﻲ ﺟﻤﻴﻊ اﻷﻣﻮر اﻟﺨﻄﻴﺮة اﻟﺘﻲ‬
‫ﺗﻘﻮم ﺑﻬﺎ اﻟﻮزارات‪ ,‬وﻳﻌﺮض رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ﻣﺎ ﻳﻮﺻﻲ ﺑﻪ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻣﻦ اﻻﻣﻮر ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻠﻚ ﻟﺘﻠﻘﻲ أواﻣﺮﻩ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺴﺘﻮن‪ :‬وزراء اﻟﺪوﻟﺔ ﻣﺴﺆوﻟﻮن ﺑﺎﻟﺘﻀﺎﻣﻦ أﻣﺎم ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻋﻦ اﻟﺸﺆون اﻟﺘﻲ ﺗﻘﻮم ﺑﻬﺎ‬
‫اﻟﻮزارات‪ ,‬وﻣﺎ ﻳﺘﺒﻌﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺪواﺋﺮ‪.‬ﻓﺎذا ﻗﺮر اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻋﺪم اﻟﺜﻘﺔ ﺑﺎﻟﻮزارة ﺑﺄآﺜﺮﻳﺔ اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺤﺎﺿﺮﻳﻦ‪,‬‬
‫ﻓﻌﻠﻴﻬﺎ أن ﺗﺴﺘﻘﻴﻞ‪ ,‬واذا آﺎن اﻟﻘﺮار اﻟﻤﺬآﻮر ﻳﻤﺲ أﺣﺪ اﻟﻮزراء ﻓﻘﻂ‪ ,‬ﻓﻌﻠﻰ ذﻟﻚ اﻟﻮزﻳﺮ أن ﻳﺴﺘﻘﻴﻞ‪ ,‬وﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﻠﺲ‬
‫أن ﻳﺆﺟﻞ ﺗﺼﻮﻳﺖ ﻋﺪم اﻟﺜﻘﺔ ﻣﺮة واﺣﺪة اﻟﻰ ﻣﺪة ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز ﺛﻤﺎﻧﻴﺔ اﻳﺎم اذا ﻃﻠﺐ ذﻟﻚ رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ‪ ,‬أو اﻟﻮزﻳﺮ‬
‫ﻓﻲ اﻟﻤﺨﺘﺺ ‪,‬وﻻ ﻳﺤﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻓﻲ هﺬﻩ اﻟﻤﺪة‪.‬‬
‫‪214‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺴﺘﻮن‪ :‬ﻳﺘﺼﺮف اﻟﻮزﻳﺮ ﻓﻲ ﺟﻤﻴﻊ اﻷﻣﻮر اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﻮزارﺗﻪ وﻣﺎ ﻳﺘﺒﻌﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺪواﺋﺮ ‪,‬وذﻟﻚ‬
‫ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻷﺻﻮل اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻟﺨﺎﻣﺲ ‪ -‬اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﻘﻀﺎﺋﻴﺔ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺴﺘﻮن ‪:‬ﻳﻌﻴﻦ اﻟﺤﻜﺎم ﺑﺎرادة ﻣﻠﻜﻴﺔ‪ ,‬وﻻ ﻳﻌﺰﻟﻮن اﻻ ﻓﻲ اﻻﺣﻮال اﻟﻤﺼﺮﺣﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﺎﻧﻮن‬
‫اﻟﻤﺨﺼﻮص ‪,‬اﻟﻤﺒﻴﻨﺔ ﻓﻴﻪ ﺷﺮوط أهﻠﻴﺘﻬﻢ‪ ,‬وﻧﺼﺒﻬﻢ‪ ,‬ودرﺟﺎﺗﻬﻢ‪ ,‬وآﻴﻔﻴﺔ ﻋﺰﻟﻬﻢ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺴﺘﻮن ‪:‬ﺗﻘﺴﻢ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻰ ﺛﻼﺛﺔ أﺻﻨﺎف‪:‬‬
‫‪-1‬اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ‪ -2,‬اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ‪-3,‬اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺨﺼﻮﺻﻴﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺒﻌﻮن‪ :‬ﺗﻌﻴﻦ آﻴﻔﻴﺔ ﺗﺄﺳﻴﺲ هﺬﻩ اﻟﻤﺤﺎآﻢ‪ ,‬وأﻣﺎآﻦ اﻧﻌﻘﺎدهﺎ ‪ ,‬ودرﺟﺎﺗﻬﺎ‪ ,‬وأﻗﺴﺎﻣﻬﺎ‪ ,‬واﺧﺘﺼﺎﺻﻬﺎ‪ ,‬وآﻴﻔﻴﺔ‬
‫اﻟﻤﺮاﻗﺒﺔ ﻋﻠﻴﻬﺎ‪ ,‬وﺗﻨﻔﻴﺬ أﺣﻜﺎﻣﻬﺎ‪ ,‬ﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ﺧﺎﺻﺔ ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة ﻧﺼﻮص هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن‪ :‬اﻟﻤﺤﺎآﻢ ﻣﺼﻮﻧﺔ ﻣﻦ اﻟﺘﺪﺧﻞ ﻓﻲ ﺷﺆوﻧﻬﺎ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن‪ :‬ﻳﺠﺐ أن ﺗﺠﺮي ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺤﺎآﻤﺎت ﻋﻠﻨﺎ‪ ,‬اﻻ اذا وﺟﺪ ﺳﺒﺐ ﻣﻦ اﻷﺳﺒﺎب اﻟﻤﺒﻴﻨﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ ﻓﻲ‬
‫ﺟﻮاز ﻋﻘﺪ ﺟﻠﺴﺎت اﻟﻤﺠﻠﺲ ﺳﺮا وﻳﺠﻮز ﻧﺸﺮ أﺣﻜﺎم اﻟﻤﺤﺎآﻢ واﻟﻤﺮاﻓﻌﺎت‪ ,‬اﻻ ﻣﺎ ﻳﻌﻮد ﻣﻨﻬﺎ اﻟﻰ اﻟﺠﻠﺴﺎت اﻟﺴﺮﻳﺔ‬
‫‪,‬وﺗﺼﺪر آﺎﻓﺔ اﻻﺣﻜﺎم ﺑﺎﺳﻢ اﻟﻤﻠﻚ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن‪ :‬ﻟﻠﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ ﺣﻖ اﻟﻘﻀﺎء ﻋﻠﻰ ﺟﻤﻴﻊ اﻻﺷﺨﺎص ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎوي واﻻﻣﻮر‬
‫اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ واﻟﺠﺰاﺋﻴﺔ‪ ,‬واﻟﺘﻲ ﺗﻘﻴﻤﻬﺎ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ‪ ,‬أو ﺗﻘﺎم ﻋﻠﻴﻬﺎ‪ ,‬ﻋﺪا اﻟﺪﻋﺎوي اﻷﻣﻮر اﻟﺪاﺧﻠﺔ ﻓﻲ اﺧﺘﺼﺎص‬
‫اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ ‪,‬أو اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺨﺼﻮﺻﺔ‪ ,‬آﻤﺎ ﺳﻴﺄﺗﻲ ﺑﻴﺎﻧﻬﺎ ﻓﻲ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن‪ ,‬أو ﻓﻲ ﻏﻴﺮﻩ ﻣﻦ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻤﺮﻋﻴﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن ‪ :‬ﻳﺸﻤﻞ أﺧﺘﺼﺎص اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ اﻷﻣﻮر اﻟﺤﻘﻮﻗﻴﺔ‪ ,‬واﻟﺘﺠﺎرﻳﺔ‪ ,‬واﻟﺠﺰاﺋﻴﺔ‪ ,‬وﻓﻘﺎ ﻟﻠﻘﻮاﻧﻴﻦ‬
‫اﻟﻤﺮﻋﻴﺔ‪ .‬اﻻ اﻧﻪ ﻓﻲ ﻣﻮاد اﻷﺣﻮال اﻟﺸﺨﺼﻴﺔ اﻟﺨﺎﺻﺔ ﺑﺎﻷﺟﺎﻧﺐ‪ ,‬وﻓﻲ ﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ اﻟﻤﻮاد اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ او اﻟﺘﺠﺎرﻳﺔ اﻟﺘﻲ‬
‫ﺟﺮت اﻟﻌﺎدة اﻟﺪوﻟﻴﺔ ﻋﻠﻰ ان ﻳﻨﻄﺒﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ اﺣﻜﺎم ﻗﺎﻧﻮن دوﻟﺔ اﺟﻨﺒﻴﺔ ‪,‬ﻳﻜﻮن ﺗﻄﺒﻴﻖ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﻤﺬآﻮر ﻋﻠﻰ ﻃﺮﻳﻘﺔ‬
‫ﺗﻌﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن‪:‬ﺗﻘﺴﻢ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ اﻟﻰ‪:‬‬
‫‪-1‬اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺸﺮﻋﻴﺔ‪-2,‬اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﻴﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن‪ :‬ﻧﻈﺮ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺸﺮﻋﻴﺔ وﺣﺪهﺎ ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎوى اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎ اﺣﻮال اﻟﻤﺴﻠﻤﻴﻦ اﻟﺸﺨﺼﻴﺔ ‪,‬‬
‫واﻟﺪﻋﺎوى اﻟﻤﺨﺘﺼﺔ ﺑﺎدارة اوﻗﺎﻓﻬﻢ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن ‪ :‬ﻳﺠﺮي اﻟﻘﻀﺎء ﻓﻲ اﻟﻤﺤﺎآﻢ وﻓﻘﺎ ﻟﻼﺣﻜﺎم اﻟﺸﺮﻋﻴﺔ اﻟﺨﺎﺻﺔ ﺑﻜﻞ ﻣﺬهﺐ ﻣﻦ ﻣﺬاهﺐ‬
‫اﻻﺳﻼﻣﻴﺔ ‪ ,‬ﺑﻤﻮﺟﺐ اﺣﻜﺎم ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص وﻳﻜﻮن ﻗﺎﺿﻲ ﻣﻦ ﻣﺬهﺐ اآﺜﺮﻳﺔ اﻟﺴﻜﺎن ﻓﻲ اﻟﻤﺤﻞ اﻟﺬي ﻳﻌﻴﻦ ﻟﻪ ‪ ,‬ﻣﻊ‬
‫ﺑﻘﺎء ﻗﺎﺿﻴﻴﻦ اﻟﺴﻨﻴﻴﻦ واﻟﺠﻌﻔﺮﻳﻴﻦ ﻓﻲ ﻣﺪﻳﻨﺘﻲ ﺑﻐﺪاد واﻟﺒﺼﺮة ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن ‪ :‬ﺗﺸﻤﻞ اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﻴﺔ ‪ :‬اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻤﻮﺳﻮﻳﺔ ‪ ,‬واﻟﻤﺠﺎﻟﺲ‬
‫اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻤﺴﻴﺤﻴﺔ ‪ ,‬وﺗﻮﺳﺲ ﺗﻠﻚ اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ وﺗﺨﻮل ﺳﻠﻄﺔ اﻟﻘﻀﺎء ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن ‪ :‬ﺗﻨﻈﺮ اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ ‪:‬‬
‫‪ -1‬ﻓﻲ اﻟﻤﻮاد اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎﻟﻨﻜﺎح واﻟﺼﺪاق واﻟﺘﻔﺮﻳﻖ واﻟﻨﻔﻘﺔ اﻟﺰوﺟﻴﺔ وﺗﺼﺪﻳﻖ اﻟﻮﺻﺎﻳﺎ ‪ ,‬ﻣﺎ ﻟﻢ ﺗﻜﻦ ﻣﺼﺪﻗﺔ ﻣﻦ‬
‫آﺎﺗﺐ اﻟﻌﺪل ﺧﻼ اﻻﻣﻮر اﻟﺪاﺧﻠﺔ ﺿﻤﻦ اﺧﺘﺼﺎص اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ ﻓﻴﻤﺎ ﻳﺨﺺ اﻓﺮاد اﻟﻄﺎﺋﻔﺔ ﻋﺪا اﻻﺟﺎﻧﺐ ﻣﻨﻬﻢ ‪.‬‬
‫‪215‬‬
‫‪ -2‬ﻓﻲ ﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ اﻟﻤﻮاد اﻻﺣﻮال اﻟﺸﺨﺼﻴﺔ اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎﻓﺮاد اﻟﻄﻮاﺋﻒ ﻋﻨﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻤﺘﻘﺎﺿﻴﻦ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﻤﺎﻧﻮن‪ :‬ﺗﻌﻴﻦ اﺻﻮل اﻟﻤﺤﺎآﻤﺎت ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﻴﺔ واﻟﺮﺳﻮم اﻟﺘﻲ ﺗﻮﺧﺬ ﻓﻴﻬﺎ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص‬
‫وﺗﻌﻴﻦ اﻳﻀﺎ ﺑﻘﺎﻧﻮن اﻟﻮراﺛﺔ وﺣﺮﻳﺔ اﻟﻮﺻﻴﺔ ‪ ,‬وﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ ﻣﻮاد اﻻﺣﻮال اﻟﺘﻲ ﻟﻴﺴﺖ ﻣﻦ اﺧﺘﺼﺎص اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ‬
‫اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﻴﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن ‪ :‬ﺗﻮﻟﻒ ﻣﺤﻜﻤﺔ ﻋﻠﻴﺎ ﻟﻤﺤﺎآﻤﺔ اﻟﻮزراء واﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ‪ ,‬اﻟﻤﺘﻬﻤﻴﻦ ﺑﺠﺮﺋﻢ ﺳﺎﺳﻴﺔ‬
‫او ﺑﺠﺮاﺋﻢ ﺗﺘﻌﻠﻖ ﺑﻮﻇﺎﺋﻔﻬﻢ اﻟﻌﺎﻣﺔ وﻟﻤﺤﺎآﻤﺔ ﺣﻜﺎم ﻣﺤﻜﻤﺔ اﻟﺘﻤﻴﻴﺰ ﻋﻦ ﺟﺮاﺋﻢ اﻟﻨﺎﺷﺌﺔ ﻣﻦ وﻇﺎﺋﻔﻬﻢ وﻟﻠﺒﺖ ﺑﺎﻻﻣﻮر‬
‫اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺘﻔﺴﻴﺮ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ‪ ,‬وﻣﻮﻓﻘﺘﻬﺎ ﻟﻠﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن ‪ :‬اذا اﻗﺘﻀﻰ اﺟﺮاء ﻣﺤﺎآﻤﺔ آﻤﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ‪ ,‬ﺗﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﺑﺎرادة‬
‫ﻣﻠﻜﻴﺔ ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ ﻗﺮار اﺗﻬﺎﻣﻲ ﺻﺎدر ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﺛﻠﺜﻲ اﻻراء ﻣﻦ اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺤﺎﺿﺮﻳﻦ ﻓﻲ آﻞ‬
‫ﻗﻀﻴﺔ ﻋﻠﻰ ﺣﺪة ‪ ,‬وﺗﻮﻟﻒ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ ﻣﻦ ﺛﻤﺎﻧﻴﺔ اﻋﻀﺎء ﻋﺪا اﻟﺮﺋﻴﺲ ‪ ,‬ﻳﻨﺘﺨﺒﻬﻢ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن أرﺑﻌﺔ ﻣﻦ ﺑﻴﻦ‬
‫أﻋﻀﺎﺋﻪ وارﺑﻌﺔ ﻣﻦ اﻋﻀﺎء اﻟﺤﻜﺎم وﺗﻨﻌﻘﺪ ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن ‪ :‬اذا وﺟﺐ اﻟﺒﺖ ﻓﻲ اﻣﺮ ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺘﻔﺴﻴﺮ اﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن او ﻓﻴﻤﺎ اذا آﺎن اﺣﺪ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ او‬
‫اﻻﻧﻈﻤﺔ اﻟﻤﺮﻋﻴﺔ ﻳﺨﺎﻟﻒ اﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﺗﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﺑﺈرادة ﻣﻠﻜﻴﺔ ﺗﺼﺪر ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ‬
‫اﻟﻮزراء‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن ‪ :‬اذا اﻗﺘﻀﻰ ﺗﻔﺴﻴﺮ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ واﻻﻧﻈﻤﺔ ﻓﻲ ﻏﻴﺮ اﻻﺣﻮال اﻟﻤﺒﻨﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ﺑﻨﺎء‬
‫ﻋﻠﻰ ﻃﻠﺐ اﻟﻮزﻳﺮ اﻟﻤﺨﺘﺺ ‪ ,‬ﻳﻮﻟﻒ دﻳﻮان ﺧﺎص ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ ﻣﺤﻜﻤﺔ اﻟﺘﻤﻴﺰ وﺛﻼﺛﺔ ﻣﻦ آﺒﺎر ﻣﻮﻇﻔﻲ اﻻرادة‬
‫وﻓﻘﺎ ﻟﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻴﻦ ‪ :‬ﻳﺘﺐ ان ﺗﺤﺴﻢ اﻟﺪﻋﺎوى اﻟﺘﻲ ﺗﻨﻈﺮ ﻓﻴﻬﺎ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ وﻓﻘﺎ ﻟﻠﻘﺎﻧﻮن وﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﺛﻠﺜﻲ‬
‫اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ وﻗﺮاراﺗﻬﺎ ﻓﻴﻬﺎ ﻟﻴﺴﺖ ﺗﻠﺒﻌﺔ ﻟﻼﺳﺘﺌﻨﺎف ا و اﻟﺘﻤﻴﻴﺰ ‪ ,‬واﻻﺷﺨﺎص اﻟﺬﻳﻦ ﻳﺘﻬﻤﻬﻢ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻳﺠﺐ ان‬
‫ﺗﻜﻒ ﻳﺪهﻢ ﻋﻦ اﻟﻌﻤﻞ ﺣﺎﻻ واذا اﺳﺘﻘﺎﻟﻮا ﻓﻴﺠﺐ ان دوام اﻟﺘﻌﻘﻴﺒﺎت اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﺑﺤﻘﻬﻢ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن‪ :‬آﻞ ﻗﺮار ﻳﺼﺪر ﻣﻦ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﻣﺒﻴﻨﺎ ﻣﺨﺎﻟﻔﺔ اﺣﺪ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ‪ ,‬او ﻧﺺ اﺣﻜﺎﻣﻪ ﻻﺣﻜﺎم‬
‫هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﻳﺠﺐ ان ﻳﺼﺪر ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﺛﻠﺜﻲ اراء اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ ‪ ,‬واذا ﺻﺪر ﻗﺮار ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺒﻴﻞ ﻳﻜﻮن ذﻟﻚ‬
‫اﻟﻘﺎﻧﻮن او اﻟﻘﺴﻢ اﻟﻤﺨﺎﻟﻒ ﻣﻨﻪ ﻟﻬﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﻣﻠﻐﻴﺎ ﻣﻦ اﻻﺻﻞ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن‪ :‬ﺗﻜﻮن اﻟﻘﺮارات اﻟﺼﺎدرة ﻣﻦ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﻓﻲ اﻻﻣﻮر اﻟﻤﺒﻨﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ‪83‬ﺑﺎﺳﺘﺜﻨﺎء‬
‫ﻣﺎ ﺟﺎء ﻣﻨﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ال ‪ 86‬واﻟﺼﺎدرة ﻣﻦ اﻟﺪﻳﻮان اﻟﺨﺎص ﻓﻲ اﻻﻣﻮر اﻟﻤﺒﻨﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ال ‪ 84‬ﺑﺄآﺜﺮﻳﺔ اراء‬
‫اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ واﻟﺪﻳﻮان ‪ ,‬وﻳﺠﺐ ﺗﻄﺒﻴﻘﻬﺎ ﻓﻲ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺤﺎآﻢ ودواﺋﺮ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن ‪ :‬ﺗﻮﺳﺲ ﻣﺤﺎآﻢ او ﻟﺠﺎن ﺧﺼﻮﺻﻴﺔ ﻋﻨﺪ اﻻﻗﺘﻀﺎء ﻟﻼﻣﻮر اﻻﺗﻴﺔ ‪:‬‬
‫‪ -1‬ﻟﻤﺤﺎآﻤﺔ اﻓﺮاد اﻟﻘﻮات اﻟﻌﺴﻜﺮﻳﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ﻋﻦ اﻟﺠﺮاﺋﻢ اﻟﻤﺼﺮح ﺑﻬﺎ ﻓﻲ ﻗﺎﻧﻮن اﻟﻌﻘﻮﺑﺎت اﻟﻌﺴﻜﺮي ‪.‬‬
‫‪ -2‬ﻟﻔﺼﻞ ﻗﻀﺎﻳﺎ اﻟﻌﺸﺎﺋﺮ اﻟﺠﺰاﺋﻴﺔ واﻟﻤﺪﻧﻴﺔ ﺑﺤﺴﺐ ﻋﺎداﺗﻬﻢ اﻟﻤﺎﻟﻮﻓﺔ ﺑﻴﻨﻬﻢ ﺑﻤﻮﺟﺐ ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪.‬‬
‫‪ -3‬ﻟﺤﺴﻢ اﻻﺧﺘﻼﻓﺎت اﻟﻮاﻗﻌﺔ ﺑﻴﻦ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ وﻣﻮﻇﻔﻴﻬﺎ ﻓﻴﻤﺎ ﻳﺨﺘﺺ ﺑﺨﺪﻣﺎﺗﻬﺎ‬
‫‪ -4‬اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ اﻻﺧﺘﻼﻓﺎت اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎﻟﺘﺼﺮف ﻓﻲ اﻷراﺿﻲ وﺣﺪودهﺎ‪.‬‬
‫‪216‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن‪ :‬اﺻﻮل اﻟﻤﺤﺎآﻤﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺨﺼﻮﺻﻴﺔ ‪ ,‬واﻟﺮﺳﻮم اﻟﺘﻲ ﺗﻮﺧﺬ ﻓﻴﻬﺎ وآﻴﻔﻴﺔ اﺳﺘﺌﻨﺎف‬
‫اﺣﻜﺎﻣﻬﺎ ‪ ,‬وﻧﻘﻀﻬﺎ او ﺗﺼﺪﻳﻘﻬﺎ ﺗﻌﻴﻦ ﺟﻤﻴﻌﻬﺎ ﺑﻘﻮاﻧﻴﻦ ﺧﺎﺻﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻟﺴﺎدس ‪ -‬اﻻﻣﻮر اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﺗﺒﻘﻰ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻀﺮاﺋﺐ واﻟﻤﻜﻮس ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﺗﻜﻮن ﻋﻠﻴﻪ ﻋﻨﺪ اﻟﺒﺪء ﻓﻲ ﺗﻄﺒﻴﻖ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﻰ ان‬
‫ﺗﻐﻴﺮ ﺑﻘﺎﻧﻮن ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﻻﻳﺠﺐ وﺿﻊ ﺿﺮاﺋﺐ اﻻ ﺑﻤﻮﺟﺐ ﻗﺎﻧﻮن ﻳﺼﺪق ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﻟﻤﻠﻚ ‪ ,‬ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ‬
‫اﻻﻣﺔ ﻋﻠﻴﻪ ‪ ,‬ﻏﻴﺮ ان ذﻟﻚ ﻻ ﻳﺸﻤﻞ اﻷﺟﻮر اﻟﺘﻲ ﺗﺄﺧﺬهﺎ دواﺋﺮ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﻣﻘﺎﺑﻞ ﻣﺎ ﺗﻘﻮم ﺑﻪ ﻣﻦ اﻟﺨﺪﻣﺎت اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ ‪,.‬‬
‫او ﻣﻘﺎﺑﻞ اﻻﻧﺘﻔﺎع ﻣﻦ اﻣﻮال اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﻳﺠﺐ ان ﺗﺠﺒﻰ اﻟﻀﺮاﺋﺐ ﻣﻦ اﻟﻤﻜﻠﻔﻴﻦ ﻣﻦ ﻃﺒﻘﺎت اﻟﺴﻜﺎن ﺑﺪون ﺗﻤﻴﻴﺰ وﻻﻳﺠﻮز ان‬
‫ﻳﻌﻔﻰ اﺣﺪ ﻣﻨﻬﻢ اﻻ ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﻻﻳﺠﻮز ﺑﻴﻊ اﻣﻮال اﻟﺪوﻟﺔ او ﺗﻔﻮﻳﻀﻬﺎ او اﻳﺠﺎرهﺎ او اﻟﺘﺼﺮف ﺑﻬﺎ ﺑﺼﻮرة اﺧﺮى اﻻ‬
‫وﻓﻖ اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﻻﻳﻌﻄﻰ اﻧﺤﺼﺎر او اﻣﺘﻴﺎز ﻻﺳﺘﺜﻤﺎر ﻣﻮرد ﻣﻦ ﻣﻮارد اﻟﺒﻼد اﻟﻄﺒﻴﻌﻴﺔ او ﻻﺳﺘﻌﻤﺎﻟﻪ او‬
‫ﻟﻤﺼﻠﺤﺔ ﻣﻦ اﻟﻤﺼﺎﻟﺢ اﻟﻌﺎﻣﺔ وﻻﺗﻌﻄﻰ اﻟﻮاردات اﻷﻣﻴﺮﻳﺔ ﺑﺎﻻﻟﺘﺰام اﻻ ﺑﻤﻮﻣﺠﺐ اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪ .‬ﻋﻠﻰ ان ﻣﺎ ﻳﺘﺎوز ﻣﻨﻬﺎ‬
‫ﺛﻼث ﺳﻨﻮات ﻳﺠﺐ ان ﻳﻘﺘﺮن ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ﻟﻜﻞ ﻗﻀﻴﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﻤﺴﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﻻﻳﺠﻮز ﻟﻠﺤﻜﻮﻣﺔ ان ﺗﻌﻘﺪ ﻗﺮﺿﺎ او ﺗﺘﻌﻬﺪ ﺑﻤﺎ ﻳﻮدي اﻟﻰ دﻓﻊ ﻣﺎل ﻣﻦ اﻟﺨﺰﻳﻨﺔ‬
‫اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ ‪ ,‬اﻻ ﺑﻤﻮﻣﺠﺐ ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪ ,‬هﺬا اذا ﻟﻢ ﻳﻜﻮن ﻗﺎﻧﻮن اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ﻣﺴﺎﻋﺪا ﻋﻠﻰ ذﻟﻚ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﻳﺠﺐ ان ﺗﺪﻓﻊ ﺟﻤﻴﻊ اﻻﻣﺎل اﻟﺘﻲ ﻳﻘﺒﻀﻬﺎ ﻣﻮﻇﻔﻮا اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﻟﻠﺨﺰﻳﻨﺔ اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ‬
‫اﻟﻤﻮﺣﺪة ‪ ,‬وان ﺗﻌﻄﻰ ﺣﺴﺎب ﻋﻨﻬﺎ ﺑﺤﺴﺐ اﻻﺻﻮل اﻟﻤﻘﺮرة ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﻻﻳﺠﻮز ﺗﺨﺼﻴﺺ راﺗﺐ او أﻋﻄﺎء ﻣﻜﺎﻓﺄة او ﺻﺮف ﺷﻲ ﻣﻦ اﻣﺎل اﻟﺨﺰﻳﻨﺔ اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ‬
‫اﻟﻤﻮﺣﺪة ﻻﻳﺔ ﺟﻬﺔ اﻻ ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪ .‬وﻻ ﻳﺠﻮز اﻧﻔﺎق ﺷﻲ ﻣﻦ اﻟﻤﺨﺼﺼﺎت اﻻ ﺑﺤﺴﺐ اﻻﺻﻮل اﻟﻤﻘﺮرة ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة وﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن‪ :‬ﻳﺠﺐ ان ﺗﺼﺪق ﻣﺨﺼﺼﺎت آﻞ ﺳﻨﺔ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺳﻨﻮي ﻳﻌﺮف ﺑﻘﺎﻧﻮن اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ‪ ,‬وهﺬا‬
‫ﻳﺠﺐ ان ﻳﺤﺘﻮي ﻋﻠﻰ ﻣﺨﻤﻦ اﻟﻮاردات واﻟﻤﺼﺎرﻳﻒ ﻟﺘﻠﻚ اﻟﺴﻨﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن ‪ :‬ﻳﺠﺐ ان ﻳﺼﺪق ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ﻓﻲ اﺟﺘﻤﺎﻋﺔ اﻟﺴﺎﺑﻖ ﻻﺑﺘﺪاء اﻟﺴﻨﺔ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ ﻳﺮﺟﻊ‬
‫اﻟﻴﻬﺎ ذﻟﻚ اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻳﺠﺐ ان ﻳﻌﺮض وزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ ﻋﻠﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب اوﻻ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻟﺘﺨﺼﻴﺺ اﻻﻣﻮال‬
‫او ﺗﺰﻳﻴﺪ اﻟﺘﺨﺼﻴﺼﺎت ﻟﻤﺼﺪﻗﺔ او ﺗﻨﻘﻴﺼﻬﺎ او اﻟﻐﺎﺋﻬﺎ ‪ ,‬وآﺬﻟﻚ ﻗﺎﻧﻮن اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ وﺟﻤﻴﻊ اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﺨﺎﺻﺔ ﺑﺎﻟﻘﺮوض‬
‫اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻘﺪهﺎ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬اذا ﻣﺴﺖ ﺿﺮورة اﺛﻨﺎء ﻋﻄﻠﺔ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ﺻﺮف ﻣﺒﺎﻟﻎ ﻣﺴﺘﻌﺠﻠﺔ ﻟﻢ ﻳﻮذن ﺑﺼﺮﻓﻬﺎ ﻓﻲ‬
‫اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ‪ ,‬او ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ﻓﺎﻟﻤﻠﻚ اﻟﺤﻖ ﻓﻲ اﺻﺪار ﻣﺮاﺳﻴﻢ ﻣﻠﻜﻴﺔ ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ ﻟﻠﻮزراء ﺗﻘﻀﻲ ﺑﺎﺗﺨﺎذ اﻟﺘﺪاﺑﻴﺮ‬
‫اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ آﻤﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﻔﻘﺮة ‪ 3‬ﻣﻦ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﻌﺸﺮﻳﻦ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻳﺠﻮز ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﺳﻦ ﻗﺎﻧﻮن ﻟﺘﺨﺼﻴﺺ ﻣﺒﺎﻟﻎ ﻣﻌﻴﻨﺔ ﻟﺘﺼﺮف ﻓﻲ ﺳﻨﻴﻦ ﻋﺪﻳﺪة ‪.‬‬
‫‪217‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻳﺠﺐ ان ﻳﺴﻦ ﻗﺎﻧﻮن ﻳﻨﺺ ﻋﻠﻰ ﺗﺄﺳﻴﺲ داﺋﺮ ة ﻟﺘﺪﻗﻴﻖ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺼﺮوﻓﺎت وﺗﺮﻓﻊ ﺑﻴﺎﻧﺎ اﻟﻰ‬
‫ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻋﻠﻰ اﻻﻗﻞ ﻓﻲ آﻞ ﺳﻦ ﻋﻤﺎ اذا آﺎن ﺳﻨﺔ ﺗﻠﻚ اﻟﻤﺼﺮوﻓﺎت ﻃﺒﻖ اﻟﻤﺨﺼﺼﺎت اﻟﺘﻲ ﺻﺪﻗﻬﺎ اﻟﻤﺠﻠﺲ ‪,‬‬
‫واﻧﻔﻘﺖ ﺑﺤﺴﺐ اﻻﺻﻮل اﻟﺘﻲ ﻋﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻻﻳﺠﻮز ﻋﺮض ﻻﺋﺤﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ‪ ,‬او اﺑﺪاء اﻗﺘﺮاح ﻋﻠﻰ اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﺑﻤﺎ ﻳﻮﺟﺐ ﺻﺮف‬
‫ﺷﻲ ﻣﻦ اﻟﻮاردات اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ اﻻ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﺣﺪ اﻟﻮزراء ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻻﻳﺠﻮز ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ان ﻳﺘﺨﺬ ﻗﺮارا او ﻳﻘﺘﺮح ﺗﻌﺪﻳﻞ ﻻﺋﺤﺔ ﺗﻮدي اﻟﻰ ﺗﻨﻘﻴﺺ‬
‫اﻟﻤﺼﺎرف اﻟﻨﺎﺷﺔ ﻋﻦ اﻟﻤﻌﺎهﺪات اﻟﺘﻲ ﻗﺪ ﺻﺪﻗﻬﺎ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ او اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺘﺎﺳﻴﺴﻲ ‪ ,‬اﻻ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻤﻠﻚ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬اذا دﺧﻠﺖ اﻟﺴﻨﺔ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ اﻟﺠﺪﻳﺪة ﻗﺒﻞ ﺻﺪور ﻗﺎﻧﻮن ﻣﻴﺰاﻧﻴﺘﻬﺎ ‪ ,‬ن آﺎن ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ‬
‫ﻳﺠﺐ ﻋﻠﻰ وزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﺔ ان ﻳﻘﺪم ﻻﺋﺤﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﺗﺘﻀﻤﻦ ﺗﺨﺼﻴﺼﺎت ﻣﻮﻗﺘﺔ اﻟﻰ ﻣﺪة ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز ﺷﻬﺮﻳﻦ ‪ ,‬وﻋﻨﺪ ﺧﺘﺎم‬
‫ﻣﺪة اﻟﺘﺨﺼﻴﺼﺎت ﻳﺠﻮز ﻟﻮزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ ان ﻳﻘﺪم ﻻﺋﺤﺔ ﺟﺪﻳﺪة ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺒﻴﻞ ‪ ,‬وهﻠﻢ ﺟﺮا وﻳﺘﻜﺮر ذﻟﻚ ﺣﺴﺐ اﻟﻠﺰوم‬
‫‪ ,‬وان ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﺗﺮاﻋﻰ ﻣﻴﺰاﻧﻴﺔ اﻟﺴﻨﺔ اﻟﻤﺎﺿﻴﺔ ﻋﻠﻰ ان ﻻ ﻳﺨﻞ ذﻟﻚ ﺑﺤﻖ اﺻﺪار اﻟﻤﺮاﺳﻴﻢ‬
‫اﻟﻤﺒﺤﻮث ﻋﻨﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ‪. 102‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻳﻘﺮر ﻧﻈﺎم ﻣﺴﻜﻮآﺎت اﻟﺪوﻟﺔ ﺑﻤﻮﺟﺐ ﻗﺎﻧﻮن ‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب ا ﻟﺴﺎﺑﻊ‪ -‬ادارة اﻹﻗﻠﻴﻢ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﺗﻌﻴﻦ اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻹدارﻳﺔ وأﻧﻮاﻋﻬﺎ وأﺳﻤﺎﺋﻬﺎ ‪ ,‬وآﻴﻔﻴﺔ ﺗﺄﺳﻴﺴﻬﺎ ‪ ,‬واﺧﺘﺼﺎص ﻣﻮﻇﻔﻴﻬﺎ ‪,‬‬
‫وأﻟﻘﺎﺑﻬﻢ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺎﺷﺮة واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻳﺠﺐ ان ﻳﻨﺺ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﻤﺬآﻮر ﻋﻠﻰ ﺗﻨﻔﻴﺬ ﻣﺎ ﻳﻘﺘﻀﻲ اﺗﺨﺎذﻩ ﻓﻲ ﺑﻌﺾ اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻹدارﻳﺔ‬
‫ﻣﻦ اﻟﻮﺳﺎﺋﻞ ﻻﺟﻞ ﺿﻤﺎن اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻤﺎ ﻳﺨﺼﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﻮاﺟﺒﺎت اﻟﻨﺎﺷﺌﺔ ﻣﻦ اﻟﻤﻌﺎهﺪات اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻘﺪهﺎ اﻟﻤﻠﻚ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ ﻣﺠﻠﺲ‬
‫اﻻﻣﺔ او اﻟﺘﻲ ﻋﻘﺪهﺎ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺘﺎﺳﻴﺴﻲ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ ﻋﺸﺮواﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﺗﺪار اﻟﺸﻮون اﻟﺒﻠﺪﻳﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺑﻮاﺳﻄﺔ ﻣﺠﺎﻟﺲ ﺑﻠﺪﻳﺔ ﺑﻤﻮﺟﺐ ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪ ,‬وﻓﻲ‬
‫اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻻدارﻳﺔ ﺗﻘﻮم ﻣﺠﺎﻟﺲ ادارة ﺑﺎﻟﻮﻇﺎﺋﻒ اﻟﺘﻲ ﺗﻨﺎط ﺑﻬﺎ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ‪ :‬ﻳﺤﻖ ﻃﺎﺋﻔﺔ ﺗﺄﻟﻴﻒ ﻣﺠﺎﻟﺲ ﻓﻲ اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻻدارﻳﺔ اﻟﻤﻬﻤﺔ ﺗﺨﺘﺺ ﺑﺎدارة اﻟﻤﺴﻘﻔﺎت ‪,‬‬
‫واﻟﻤﺴﺘﻐﻼت اﻟﻤﻮﻗﻮﻓﺔ ‪ ,‬واﻟﺘﺮآﺎت ﻹﻏﺮاض ﺧﻴﺮﻳﺔ وﺟﻤﻴﻊ اﻳﺮادهﺎ وﺻﺮﻓﻪ وﻓﻘﺎ ﻟﺮﻏﺒﺔ اﻟﻮاهﺐ او ﻟﻠﻌﺮف اﻟﻐﺎﻟﺐ‬
‫ﺑﻴﻦ اﻟﻄﺎﺋﻔﺔ وآﺬﻟﻚ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺎﻟﻨﻈﺎرة ﻋﻠﻰ اﻣﻮال اﻻﻳﺘﺎم وﻓﻘﺎ ﻟﻠﻘﺎﻧﻮن و وﺗﻜﻮن اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﻤﺬآﻮرة ﺗﺤﺖ اﺷﺮاف‬
‫اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻟﺜﺎﻣﻦ‪ -‬ﺗﺎﻳﻴﺪ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ واﻻﺣﻜﺎم‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻌﺜﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟﺘﻲ آﺎﻧﺖ ﻗﺪ ﻧﺸﺮت ﻗﺒﻞ ﺗﺎرﻳﺦ ‪ 5‬ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻻول ﺳﻨﺔ ‪1914‬‬
‫واﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﺘﻲ ﻧﺸﺮت ﻓﻲ ذﻟﻚ اﻟﺘﺎرﻳﺦ ‪ ,‬او ﺑﻌﺪﻩ وﺑﻘﻴﺖ ﻣﺮﻋﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺣﻴﻦ ﻧﺸﺮ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪ ,‬ﺗﺒﻘﻰ ﻧﺎﻓﺬة ﻓﻴﻪ‬
‫ﺑﻘﺪر ﻣﺎ ﺗﺴﻤﺢ ﺑﻪ اﻟﻈﺮوف ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎ ﻣﺎ اﺣﺪث ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺘﻌﺪﻳﻞ ‪ ,‬او اﻻﻟﻐﺎء ‪ ,‬ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﺒﻴﺎﻧﺎت ‪ ,‬واﻻﻧﻈﻤﺔ‬
‫واﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺘﻌﺪﻳﻞ او اﻻﻟﻐﺎء ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﺒﻴﺎﻧﺎت وﻻﻧﻈﻤﺔ واﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻮارد ذآﺮهﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻻﺗﻴﺔ ‪ ,‬وذﻟﻚ‬
‫اﻟﻰ ان ﺗﺒﺪﻟﻬﺎ او ﺗﻐﻠﻴﻬﺎ اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ او اﻟﻰ اﻧﻤﻦ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﻗﺮار ﻳﺠﻌﻠﻬﺎ ﻣﻠﻐﺎة ﺑﻤﻮﺟﺐ اﺣﻜﺎم اﻟﻤﺎدة ‪86‬‬
‫‪.‬‬
‫‪218‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﺟﻤﻴﻊ اﻟﺒﻴﺎﻧﺎت واﻷﻧﻈﻤﺔ واﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﺘﻲ اﺻﺪرهﺎ اﻟﻘﺎﺋﺪ اﻟﻌﺎم ﻟﻠﻘﻮات اﻟﺒﺮﻳﻄﺎﻧﻴﺔ ﻓﻲ‬
‫اﻟﻌﺮاق واﻟﺤﺎآﻢ اﻟﻤﻠﻜﻲ اﻟﻌﺎم واﻟﻤﻨﺪوب اﻟﺴﺎﻣﻲ اﻟﺘﻲ اﺻﺪرﺗﻬﺎ ﺣﻜﻮﻣﺔ ﺟﻼﻟﺔ اﻟﻤﻠﻚ ﻓﻴﺼﻞ ﻓﻲ اﻟﻤﺪة اﻟﺘﻲ ﻣﻀﺖ‬
‫ﺑﻴﻦ اﻟﻴﻮم اﻟﺨﺎﻣﺲ ﻣﻦ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ ‪ 1914‬وﺗﺎرﻳﺦ ﺗﻨﻔﻴﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ‪ ,‬ﺗﻌﺘﺒﺮ ﺻﺤﻴﺤﺔ ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ ﺗﻨﻔﻴﺬهﺎ‬
‫وﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻠﻎ ﻣﻨﻬﺎ اﻟﻰ هﺬا اﻟﺘﺎرﻳﺦ ‪ ,‬ﻳﺒﻘﻰ ﻣﺮﻋﻴﺎ اﻟﻰ ان ﺗﺒﺪﻟﻪ اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ ‪ ,‬او اﻟﻰ ان ﻳﺼﺪر ﻣﻦ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ‬
‫اﻟﻌﻠﻴﺎ ﻗﺮارا ﻳﺠﻌﻠﻬﺎ ﻣﻠﻐﺎة ﺑﻤﻮﻣﺠﺐ اﺣﻜﺎم اﻟﻤﺎدة ‪. 86‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ‪ :‬ﻳﻌﺘﺒﺮ آﻞ ﺷﺨﺺ ﺑﺮﻳﺌﺎ وﻣﺼﻮﻧﺎ ﻣﻦ آﻞ ﻣﺎ ﻳﻮﺟﻪ اﻟﻴﻪ ﻣﻦ اﻟﻤﻄﺎﻟﻴﺐ ﺑﺸﺎن اﻻﻋﻤﺎل‬
‫اﻟﺘﻲ اﺗﻰ ﺑﻬﺎ ﺳﻼﻣﺔ ﻧﻴﻪ ‪ ,‬اﻣﺘﺜﺎﻻ ﻟﻠﺘﻌﻠﻴﻤﺎت اﻟﺘﻲ ﺗﻠﻘﺎهﺎ ﻣﻦ اﻟﻘﺎﺋﺪ اﻟﻌﺎم ﻟﻠﻘﻮات اﻟﺒﺮﻳﻄﺎﻧﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق او اﻟﺤﺎآﻢ‬
‫اﻟﻤﻠﻜﻲ اﻟﻌﺎم او اﻟﻤﻨﺪوب اﻟﺴﺎﻣﻲ او ﺣﻜﻮﻣﺔ ﺟﻼﻟﺔ اﻟﻤﻠﻚ ﻓﻴﺼﻞ ‪ ,‬او ﻣﻦ اﻟﻤﻮﻓﻴﻦ اﻟﺬﻳﻦ آﺎن ﻟﻬﻢ اﻣﺮة او ﺻﻔﺔ‬
‫ﻋﺴﻜﺮﻳﺔ او ﻣﻠﻜﻴﺔ ‪ ,‬وذﻟﻚ ﺑﻘﺼﺪ اﺧﻤﺎد اﻟﺤﺮآﺎت اﻟﻌﺪاﺋﻴﺔ او ﺗﻮﻃﻴﺪ اﻻﻣﻦ واﻟﻨﻈﺎم اﻟﻌﺎم وﺻﻴﺎﻧﺘﻬﺎ او ﺗﻨﻔﻴﺬ اﻻواﻣﺮ‬
‫اﻟﺘﻲ ﺻﺪرت ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ ﺑﻴﻦ اﻟﻴﻮم اﻟﺨﺎﻣﺲ ﻣﻦ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ ﺳﻨﺔ ‪ 1914‬وﺗﺎرﻳﺦ ﺗﻨﻔﻴﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن‬
‫اﻻﺳﺎﺳﻲ ‪ ,‬وآﻞ ﻋﻤﻞ ﻣﻦ اﻻﻋﻤﺎل اﻟﻤﺬآﻮرة ﻓﻲ هﺬﻩ اﻟﻤﺎدة ﻳﻌﺘﺒﺮ واﻗﻌﺎ ﺑﺴﻼﻣﺔ ﻧﻴﻪ ‪ ,‬ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻘﺪم اﻟﻤﺸﺘﻜﻲ ﺑﺮهﺎﻧﺎ‬
‫ﻋﻠﻰ ﺧﻼف ذﻟﻚ ‪ .‬وآﻞ دﻋﻮى او ﻣﻌﺎﻣﻠﺔ ﻗﻀﺎﺋﻴﺔ ﺑﺸﺎن ﻋﻤﻞ ﻣﻦ هﺬﻩ اﻻﻋﻤﺎل ‪ ,‬ﺗﺮد وﺗﻌﺘﺒﺮ ﺑﺎﻃﻠﺔ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺒﺮهﻦ‬
‫اﻟﻤﺸﺘﻜﻲ ﻋﻠﻴﻬﺎ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ‪ :‬ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺼﺎدرة ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎوى اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ واﻟﺸﺮﻳﻌﻴﺔ ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻌﺜﻤﺎﻧﻴﺔ ﻗﺒﻞ‬
‫اﺣﺘﻼل اﻟﻘﻮات اﻟﺒﺮﻳﻄﺎﻧﻴﺔ ‪ ,‬وآﺬﻟﻚ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﺼﺎدرة ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎوى اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ واﻟﺸﺮﻋﻴﺔ ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺘﻲ اﺳﺴﺖ ﺑﻌﺪ‬
‫اﻻﺣﺘﻼل اﻟﻤﺬآﻮر ‪ ,‬او ﻣﻦ اﻟﺤﻜﺎم اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﻴﻦ او ﻣﻌﺎوﻧﻴﻬﻢ ﻓﻴﻤﺎ هﻮ ﺿﻤﻦ اﺧﺘﺼﺎﺻﻬﻢ ﺗﻌﺘﺒﺮ ﺻﺎدرة ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻜﻢ‬
‫اﻟﻤﻮوﺳﺴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺗﺎﺳﻴﺴﺎ ﻧﻈﺎﻣﻴﺎ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﺟﻤﻴﻊ اﻻﺣﻜﺎم واﻟﻘﺮارات اﻟﺠﺰاﺋﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺻﺪرت ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﻮوﺳﺴﺔ ﺑﻌﺪ‬
‫اﺣﺘﻼل اﻟﻘﻮات اﻟﺒﺮﻳﻄﺎﻧﻴﺔ او ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ او اﻟﻌﺴﻜﺮﻳﺔ او ﻣﻦ اﻟﺤﻜﺎم اﻟﻌﺴﻜﺮﻳﻴﻦ ‪ ,‬او اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﻴﻦ ‪ ,‬او‬
‫ﻣﻌﺎوﻧﻴﻬﻢ او ﻏﻴﺮهﻢ ﻣﻦ اﻟﻤﻮﻇﻔﻴﻦ اﻟﻤﺄذون ﻟﻬﻢ ﺑﺎﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ اﻟﺠﺮاﺋﻢ وآﺬﻟﻚ اﻟﻌﻘﻮﺑﺎت اﻟﻤﻨﺰﻟﺔ ﺑﺠﻤﻴﻊ اﻟﺬﻳﻦ ﺣﻮآﻤﻮا‬
‫ﻓﻲ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺬآﻮرة او ﻟﺪى اوﻟﺌﻚ اﻻﺷﺨﺎص ﺗﻌﺘﺒﺮ ﺟﻤﻴﻌﻬﺎ ﺻﺎدرة ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﻮوﺳﺴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺗﺎﺳﻴﺴﺎ‬
‫ﻧﻈﺎﻣﻴﺎ‪.‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻟﺘﺎﺳﻊ – ﺗﺒﺪﻳﻞ اﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻳﺠﻮز ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ‪ ,‬ﺧﻼل ﺳﻨﺔ واﺣﺪة اﺑﺘﺪاء ﻣﻦ ﺗﻨﻔﻴﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪ ,‬ان ﻳﻌﺪل اﻳﺎ‬
‫آﺎن ﻣﻦ اﻻﻣﻮر اﻟﻔﺮﻋﻴﺔ ﻓﻲ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪ ,‬او اﻹﺿﺎﻓﺔ اﻟﻴﻬﺎ ﻷﺟﻞ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺎﻏﺮاﺿﻪ ‪ ,‬ﻋﻠﻰ ﺷﺮط ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ‬
‫ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﺛﻠﺜﻲ اﻻراء ﻓﻲ آﻼ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ‪ :‬ﻋﺪا ﻣﺎ ﻧﺺ ﻋﻠﻴﻪ ﻓﻲ اﻟﻤﺎد اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ‪ ,‬ﻻ ﻳﺠﻮز ﻗﻄﻌﻴﺎ ادﺧﺎل ﻣﺎ ﻋﻠﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن‬
‫اﻻﺳﺎﺳﻲ اﻟﻰ ﻣﺪة ﺧﻤﺲ ﺳﻨﻮات ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ اﺑﺘﺪاء ﺗﻨﻔﻴﺬﻩ وﻻﺑﻌﺪ ﺗﻠﻚ اﻟﻤﺪة اﻳﻀﺎ اﻻ ﻋﻠﻰ اﻟﻮﺟﻪ اﻻﺗﻲ ‪:‬‬
‫آﻞ ﺗﻌﺪﻳﻞ ﻳﺠﺐ ان ﻳﻮاﻓﻖ ﻋﻠﻴﻪ آﻞ ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب واﻻﻋﻴﺎن ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﻣﻮﻟﻔﺔ ﻣﻦ ﺛﻠﺜﻲ اﻋﻀﺎء آﻼ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ‬
‫اﻟﻤﺬآﻮرﻳﻦ ‪ ,‬وﺑﻌﺪ اﻟﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻋﻠﻴﻪ ﻳﺤﻞ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ‪ ,‬وﻳﺘﻨﺨﺐ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺠﺪﻳﺪ ﻓﻴﻌﺮض ﻋﻠﻴﻪ ‪ ,‬وﻋﻠﻰ ﻣﺠﻠﺲ‬
‫اﻻﻋﻴﺎن اﻟﺘﻌﺪﻳﻞ اﻟﻤﺘﺨﺬ ﻣﻦ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻤﻨﺤﻞ ﻣﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ ﻓﺎذا اﻗﺘﺮن ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﻣﻮﻟﻔﺔ ﻣﻦ ﺛﻠﺜﻲ اﻋﻀﺎء‬
‫آﻠﻴﻬﻤﺎ اﻳﻀﺎ ﻳﻌﺮض ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻠﻚ ﻟﻴﺼﺪق وﻳﻨﺸﺮ ‪.‬‬
‫‪219‬‬
‫اﻟﺒﺎب اﻟﻌﺎﺷﺮ – ﻣﻮاد ﻋﻤﻮﻣﻴﺔ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺸﺮون واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻓﻲ ﺣﺎﻟﺔ ﺣﺪوث ﻗﻼﻗﻞ ‪ ,‬او ﻣﺎﻳﺪل ﻋﻠﻰ ﺣﺪوث ﺷﻲ ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺒﻴﻞ ﻓﻲ اﻳﺔ ﺟﻬﺔ ﻣﻦ‬
‫ﺟﻬﺎت اﻟﻌﺮاق او ﻓﻲ ﺣﺎﻟﺔ ﺣﺪوث ﻣﻦ ﻏﺎرة ﻋﺪاﺋﻴﺔ ﻋﻠﻰ اﻳﺔ ﺟﻬﺔ ﻣﻦ ﺟﻬﺎت اﻟﻌﺮاق ‪ ,‬ﻟﻠﻤﻚ ﺳﻠﻄﺔ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ‬
‫ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ﻋﻠﻰ اﻋﻼن اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ ﺑﺼﻮرة ﻣﻮﻗﺘﺔ ﻓﻲ اﻧﺤﺎء اﻟﻌﺮاق اﻟﺘﻲ ﻗﺪ ﻳﻤﺴﻬﺎ ﺧﻈﺮ اﻟﻘﻼﻗﻞ او‬
‫اﻟﻐﺎرات ‪ .‬وﻳﺠﻮز ﺗﻮﻗﻴﻒ ﺗﻄﺒﻴﻖ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ واﻻﻧﻈﻤﺔ اﻟﻤﺮﻋﻴﺔ ﺑﺎﻟﺒﻴﺎن اﻟﺬي ﺗﻌﻠﻦ ﺑﻪ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ وذﻟﻠﻚ ﻓﻲ‬
‫اﻻﻣﻜﻨﺔ وﺑﺎﻟﺪرﺟﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻦ ﺑﺎﻟﺒﻴﺎن اﻟﻤﺬآﻮر ﻋﻠﻰ ان ﻳﻜﻮن اﻟﻘﺎﺋﻤﻮن ﺑﺘﻨﻔﻴﺬ هﺬا اﻟﺒﻴﺎن ﻣﻌﺮﺿﻴﻦ ﻟﻠﺘﺒﻌﺔ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ‬
‫اﻟﺘﻲ ﺗﺘﺮﺗﺐ ﻋﻠﻰ اﻋﻤﺎﻟﻬﻢ اﻟﻰ ان ﻳﺼﺪر ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻗﺎﻧﻮن ﻣﺨﺼﻮص ﺑﺎﻋﻔﺎﺋﻬﻢ ﻋﻦ ذﻟﻚ ‪ ,‬اﻣﺎ آﻴﻔﻴﺔ ادارة‬
‫أﻻﻣﺎآﻦ اﻟﺘﻲ ﺗﻄﺒﻖ ﻓﻴﻬﺎ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ ﻓﺘﻌﻴﻦ ﺑﻤﻮﺟﺐ ارادة ﻣﻠﻜﻴﺔ‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﻌﺸﺮون واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬اذا اﻗﺘﻀﻰ ﺗﻔﺴﻴﺮ ﺣﻜﻢ ﻣﻦ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ‪:‬‬
‫‪-1‬ان آﺎن اﻟﺘﻔﺴﻴﺮ ﺧﺎﺻﺎ ﺑﺎﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ‪ ,‬ﻳﻌﻮد اﻟﻰ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ‪ ,‬ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﺒﺎب‬
‫اﻟﺨﺎﻣﺲ ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪.‬‬
‫‪ -2‬اذا آﺎن اﻟﺘﻔﺴﻴﺮ ﺧﺎﺻﺎ ﺑﺎ اﺣﺪ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎدارة اﻟﺸﻮون اﻟﻌﺎﻣﺔ ‪ ,‬ﻳﻌﻮد اﻟﻰ اﻟﺪﻳﻮان اﻟﺨﺎص ‪ ,‬ﻋﻠﻰ‬
‫ﻣﺎﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﺒﺎب اﻟﺨﺎﻣﺲ ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪.‬‬
‫‪ -3‬وﻓﻲ ﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ اﻟﻤﻮاد ‪ ,‬ﻳﻌﻮد اﺳﺘﻨﺒﺎط اﻟﻤﻌﺎﻧﻲ اﻟﻰ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻌﺪﻟﻴﺔ اﻟﻤﺨﺘﺼﺔ ﺑﺎﻟﺪﻋﺎوى اﻟﺘﻲ ﻳﻨﺸﺎ‬
‫ﻋﻨﻬﺎ ﻟﺰوم اﻻﺳﺘﻨﺒﺎط ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﻌﺸﺮون واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﺗﻌﺘﺒﺮ دواﺋﺮ اﻷوﻗﺎف اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ ﻣﻦ دواﺋﺮ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ اﻟﺮﺳﻤﻴﺔ ‪ ,‬وﺗﺪار ﺷﻮوﻧﻬﺎ‬
‫وﺗﻨﻈﻢ اﻣﻮر ﻣﺎﻟﻴﺘﻬﺎ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﻌﺸﺮون واﻟﻤﺎﺋﺔ ‪ :‬ﻳﻨﻔﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ اﻗﺘﺮاﻧﻪ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﻠﻚ ‪.‬‬
‫آﺘﺐ ﻓﻲ ﺑﻐﺪاد ﻓﻲ اﻟﻴﻮم اﻟﺤﺎدي واﻟﻌﺸﺮون ﻣﻦ اذار ﺳﻨﺔ ‪ 1925‬واﻟﻴﻮم اﻟﺨﺎﻣﺲ واﻟﻌﺸﺮون ﻣﻦ ﺷﻌﺒﺎن ﺳﻨﺔ‬
‫‪.1343‬‬
‫اﻟﺘﻮﻗﻴﻊ – ﻓﻴﺼﻞ‬
‫وزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ ووزﻳﺮ اﻟﺪﻓﺎع‬
‫وزﻳﺮ اﻟﺪاﺧﻠﻴﺔ‬
‫رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ووزﻳﺮ‬
‫اﻟﺨﺎرﺟﻴﺔ‬
‫ﺳﺎﺳﻮن ﺣﺴﻘﻴﻞ‬
‫ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺤﺴﻦ اﻟﺴﻌﺪون‬
‫ﻳﺎﺳﻴﻦ اﻟﻬﺎﺷﻤﻲ‬
‫وزﻳﺮ اﻟﻤﻌﺎرف‬
‫وزﻳﺮ اﻻﺷﻐﺎل واﻟﻤﻮﺻﻼت ووآﻴﻞ اﻟﻌﺪﻟﻴﺔ‬
‫وزﻳﺮ اﻻﻗﺎف‬
‫ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺤﺴﻦ اﻟﺠﻠﺒﻲ‬
‫ﻣﺰاﺣﻢ اﻻﻣﻴﻦ اﻟﺒﺎﺟﻪ ﺟﻲ‬
‫اﺑﺮاهﻴﻢ اﻟﺤﻴﺪري‬
220
Ek.5. Mart 1925‘de Çıkarılan Irak Kanun-ı Esasisi Türkçe Metni
Ben, Kururcu Meclisin hazırladığı anayasamızı onaylayarak yürürlüğe
girmesi talimatını veren, Irak Kralıyım.
Giriş
Birinci Madde: Bu kanunun adı Irak’ın Kanun-ı Esasi olacak ve
hükümleri Irak Krallığının bütün yerlerinde geçerli olacaktır.
İkinci Madde: Irak özgür ve bağımsız bir otoriteye sahiptir; ona ait mal
ve mülkler parçalanmaz, ondan taviz verilmez; hükümeti kraliyet sistemine
bağlı olup mekanizması parlamentarizmdir.
Üçüncü Madde: Bağdat, Irak’ın başkenti olacak, değiştirilmesi icap
ederse özel bir kanun ile değiştirilecektir.
Dördüncü Madde: Irak Bayrağı’nın şekli ve boyutları aşağıda belirtildiği
gibidir;
Uzunluğu eninin iki katıdır, yatay olarak eşit ve paralel, üstten aşağıya
doğru siyah, beyaz ve yeşil olmak üzere üç renge ayrılır. Kırmızı bir şerit
bayrak direğine paraleldir. Ana kaidesi beyaz rengin genişliğine eşittir.
Ortasında, her biri yedi köşeli olmak üzere iki beyaz yıldız bulunmaktadır.
Bunlar düşey konumda olurlar. Bayrağın konumları, devlet nişanı, arması,
rütbeleri ise özel bir yasa ile belirlenir.
Birinci Bölüm (Kamu Hukuku)
Beşinci Madde: Irak vatandaşlığına alınanlar ve çıkartılanlar özel bir
kanunun hükümlerine göre belirlenir.
Altıncı Madde: Iraklılar milliyet, din ve dil farkı gözetilmeden kanun
önünde haklar bakımından eşittirler.
Yedinci Madde: Kişisel özgürlüğe hiçbir kısıtlama ve müdahale
yapılamaz. Kanunda belirtilen durumların dışında yakalanamaz, tutuklanamaz,
cezalandırılamaz, meskeni değiştirilemez, hapse atılamaz ya da silahlı
kuvvetlerde hizmet etmeye zorlanamaz. İşkence yapmak ve Iraklıları sınır dışı
etmek kesinlikle yasaktır.
Sekizinci Madde: Konutlar dokunulmazdır. Kanundaki durumlar ve
şartlar dışında konutlar işgal edilemez, arama yapılamaz.
221
Dokuzuncu Madde: Mahkemelere başvuru hakkı engellenmez ve
başka bir mahkemeye yönlendirilemez. İcap ettiği takdirde kanunda belirtildiği
gibi kendisini yarılayabilecek bir mahkemeye yönlendirilebilir.
Onuncu Madde: Mülkiyet hakları koruma altındadır. Kanunda belirtilen
durumlar dışında para kaynaklarına, mallara, emlaklara zorlayıcı bir kısıtlama
getirilemez. Menkul ve gayrı menkuller haczedilemez. Kamuya ait menkul ve
gayrı menkuller kesinlikle bedelsiz satılamaz. Ancak kamu yararına kanunda
belirtilen durumlarda ve belirtilen şekilde, adil bir bedel ödemek şartıyla
satılabilir..
On Birinci Madde: Yasa dışında vergi alınmaz; alınması icap ederse
halkın bütün katmanlarını kapsayacak şekilde bir kanun çıkarılacak ve bütün
katmanlara eşit bir şekilde uygulanacaktır.
On İkinci Madde: Kanunun çizdiği sınırlar dâhilinde Iraklılar görüşlerini
ifade etmekte, toplanmakta, yayın yapmakta, dernekler kurup ona katılmakta
serbesttir.
On Üçüncü Madde: İslam dini devletin resmi dini olup Iraklıların
inançlarına saygı gösterilip Irak’ta yapılmakta olan dini merasimlerinin mezhep
farklılığı göze önüne alınmadan icara edilmesinden bir sakınca yoktur. Ancak
bu merasimlerin otoriteye, güvenliğe ve ahlaka aykırı olmaması şarttır.
On Dördüncü Madde: Iraklıların genel konularda ve şahsi konularda
Kral, Parlamento ve devlet makamlarına kanunda belirtilen yöntemle dilekçe
verme hakları saklı tutulur.
On Beşinci Madde: Tüm yazışma, posta, telefon, telgraf görüşmeleri
gizlidir ve el koymaya karşı koruma altındadır. Ancak kanunda belirtilen
durumlarda ve belirtilen yöntemle incelemeye alınabilir.
On Altıncı Madde: Farklı etnik gruplara mensup halklar, ana dillerinde
eğitim vermek üzere okul kurma hakkına sahiptirler. Ancak bütün bunlar
devletin eğitim genel politikasını tayin eden kanunlara uygun olarak
yapılmalıdır.
On Yedinci madde: “Arapça dili” Irak’ın resmi dilidir. Ancak bunun
istisnaları özel bir kanunla düzenlenebilir.
222
On sekizinci madde: Iraklılar haklarını kullanmakta ve yükümlülüklerini
üstelenmekte eşittirler. Devlet memuriyeti sadece Iraklılara ve her birini gücü
ve yeteneği göz önünde bulundurularak verilir. Bu memuriyetlere ancak özel
kanunlarla belirtilen istisnai durumlarda Irak vatandaşlığına haiz olmayan
yabancılar atanabilir. Ayrıca uluslararası antlaşma ve taahhütlere uygun ya da
bu antlaşmaların gereği olarak devlet işlerinde yabancılar görevlendirilebilirler.
İkinci Bölüm
Kral ve Hakları
On Dokuzuncu Madde: Anayasal Irak Kraliyetinin otoritesi ve
egemenliği halkındır. Bu krallılık, kral Faysal’a ve ondan sonra çocuklarına ve
torunlarına halkın verdiği bir emanettir.
Yirminci Madde: Yasal taht sahibi, intikal kanunun hükümlerine göre,
tahtın varisi kralın en büyük oğludur.
Yirmi Birinci Madde: Kral, Ayan ve Millet Meclisinin huzurunda, Kanunı Esasi ve ülkenin bağımsızlığını muhafaza edeceğine, vatana ve millete sadık
kalacağına dair yemin etmelidir.
Yirmi İkinci Madde: Kral olmak için geçerli yaş tam olarak on sekizdir.
Şayet tahtın sahibi belirtilen yaşta değilse kralın önceden şetçiği bir kişi tahtın
sahibi reşit oluncaya kadar ona vekâlet eder. Vekâlet eden kişi kral olamaz,
Millet Meclisinin onayı olmadan kralın haklarını kullanamaz. Kral bir vekil tayin
etmezse veya kralın seçtiği vekili meclis onaylamazsa meclis bir vekil seçer.
Seçilen bu vekil meclis önünde yemin edip görevine başlayıncaya kadar
Kraliyet haklarını ve yetkisini, Irak halkı adına bakanlar kurulu kullanır ve
ondan sorumlumdur. Vesayet sürecinde Anayasadaki Kral ve varislerinin
haklarıyla alakalı maddeler değiştirilemez.
Yirmi Üçüncü Madde: Vekil seçmek zaruri ise meclis derhal toplantıya
çağrılır. Meclis feshedilmiş ve yeni meclis için seçim yapılmamışsa eki meclis
bu görevi üstlenir.
Yirmi Dördüncü Madde: Kral, Millet Meclisinin onayı olmadan Irak
dışına herhangi bir ülkeye krallık yapamaz.
Yirmi Beşinci Madde: Kral aşağıda belirtilen maddelerden dolayı
koruma altındadır ve sorumlu değildir.
223
Yirmi Altıncı Madde:
1. Kral, devletin en yüksek başkanıdır, o kanunları onaylar, eşredilmesine
müsaade eder ve uygulanmasının gözetimi yapar. Bununla birlikte kanunların
yürürlüğe geçmesi için gereken sistemlerin kurulmasına emir verme yetkisine
sahiptir.
2. Kral, Millet Meclisinin toplantısında parlamentonun seçimlerinin icra
edilmesi için emir verir ve belirlenen kanunların çerçevesinde bu meclisin
açılması, kapatılması, çözülmesi yetkisine sahiptir.
3. Kral, parlamentonun tatili sırasında, ülkenin genel güvenliğini ve düzenini
korumak, sağlamak ülkenin karşılaştığı büyük bir tehlikeyi atlatmak, genel
bütçeden zamanında sarf edilmesine izin verilmeyen ancak acil olarak sarf
edilmesi gereken bir parayı sarf etme kararını almak, Antlaşmaların belirttiği
şartları uygulamak vb. gibi durumları uygun bir şekilde çözmek için Kanun-ı
Esasi çerçevesinde ve başbakanlık meclisinin onayını alarak karar verip
onay verme yetkisine sahiptir. Kralın aldığı kararlar kanuni açısından
güçlülük kazanmaktadır. Yalnız alınan kararlar, uluslararası Antlaşmalarla
ilgili olanları hariç, tatilden sonra Meclisin ilk toplantısında sunulması
gerekmektedir. Bununla birlikte bu Kanun-ı Esasi düzenlenmesinden önce
yapılan bütün antlaşmalar iptal edilmiş sayılır. Ayrıca alınan kararlar bütün
bakanlar tarafından onaylanması gerekmektedir. Kanun kavramı ise bu
maddenin hükümlerine uygun düzenlenen yasaları içermektedir.
4. Kral Antlaşmaları yapma hakkına sahiptir. Yalnız Meclisin onayı almadan
bu antlaşmaları onaylayamaz.
5. Kral başbakanı seçer; bakanları tayın eder ve görevlerinden istifa ettikleri
takdirde istifalarını kabul eder.
6. Kral, Ayan Meclisinin üyelerini seçer ve tayin eder ve görevlerinden istifa
ettikleri takdirde istifalarını kabul eder.
7. Kral sorumlu bakanın önerisine binaen siyasi temsilcileri, kraliyet
personelini ve hâkimleri atar veya görevden alır. Askeri rütbeleri verir. Özel
bir düzene dayanarak başka bir görevde yetkilendirmeksizin şeref
rozetlerinin yanı sıra madalya ve rütbe verir.
224
8. Kral, Silahlı Kuvvetlerin genel komutanıdır; başbakanlığın onayı alarak
savaşı ilan edebilir, barış Antlaşmalarını yapabilir, ancak Meclisin onayını
almadan bu antlaşmaları onaylayamaz. Bununla birlikte bu kanunun
hükümlerine uygun bir şekilde örfi hükümlerinin çıkarması yetkisine sahiptir.
9. Paralar kralın adıyla bastırılır.
10. Kralın onayı olmadan idam cezası uygulanamaz. Kral cezaları
hafifletebilir veya özel bir af çıkartabilir. Her iki meclisin onayını alarak genel
af ilan eder.
Üçüncü Bölüm Yasama Kurulu (Otoritesi)
Yirmi Yedinci Madde: Bakanların veya bir bakanın önerisiyle ve
başbakanın muvafakatiyle ve bunların imzalamasıyla Kral resmi ferman
yetkisini kullanır.
Yirmi Sekizinci Madde: Kral ve halk tarafından desteklenen Yasama
kurulu, Millet Meclisi ve Ayan meclisinden oluşup kanun çerçevesinde herhangi
bir yasanın düzenlenmesi, düzeltilmesi, onaylanması ve iptal edilmesi yetkisine
sahiptir.
Yirmi Dokuzuncu Madde: Kral Millet Meclisini bizzat kendisi açar veya
Kraliyet konuşmasını yapmak ve açılış törenlerini gerçekleştirmesi için
başbakan veya bakanlardan birini vekil tayin eder.
Otuzuncu
Madde:
Aşağıdaki
belirtilen
şartları
taşıyanlar
Millet
Meclisine üye olmaları uygun görülmez.
11. Iraklı olmayanlar.
12. Başka bir ülkenin vatandaşı veya başka bir ülke tarafından korunanlar.
13. Millet Meclisinde yaşı otuzdan ve Ayan Meclisinde yaşı kırktan az
olanlar.
14. İflasla mahkûm edilenler.
15. Hacizle mahkûm edilip hacizci kaldırılmayanlar.
16. Medeni hukuklarından yoksun olanlar.
17. Siyasi nedenlerden değil, bir başka suçtan en az bir sene ceza evinde
kalan; hırsızlık, rüşvet, emanete hıyanet, sahtelik, üçkâğıtçılık, namus vb.
suçlardan dolayı mahkûm edilenler.
225
18. Direkt bir şekilde maddi menfaati olanlar; sözgelimi Irak’ın resmi dairleri
ile antlaşması olanlar. Yalnız devletin arazilerini ve mülklerini kiralayan ve yirmi
beş kişiden oluşan limitet şirketlerinde üye olanlar bu kuraldan hariç tutulmuş
sayılır.
19. Deli veya aptal olanlar.
20. Özel bir kanunla atan ve kralın akrabası olanlar. Ancak Parlamento ve
Ayan meclisinin üyeliklerini aynı şahısta olabilir.
Otuz Birinci Madde: Ayan Meclisi (İleri gelen kişilerin meclisi) geçmişte
ülkeye çok hizmet eden, halk tarafından çok sevilen, halkın güvenini kazanan
ve kral tarafından seçilen 20 üyeden oluşur.
Otuz İkinci Madde: Ayan meclisindeki üyelik süresi 4 senede bir
üyelerinin %50’sinin değiştirilmesi şartı ile sekiz senedir. Bununla birlikte eski
üyeler Meclisin üyeliğine tekrar seçilebilirler.
Otuz Üçüncü Madde: Meclis başkanı ile iki yardımcısı bir senelik süre
için kralın onayını alarak meclis üyeleri tarafından seçilirler. Bir seneden sonra
görevlerine tekrar seçilebilirler.
Otuz Dördüncü Madde: Ayan meclisinin üyelerine seyahat ödenekleri
hariç bir yasama dönemi süresince yıllık beş bin rubi ve uzayan her ay için bin
iki yüz elli rubi verilir.
Otuz Altıncı Madde: Millet Meclisi ülkede her 20000 erkeği bir
milletvekili temsil edecek şekilde seçilecektir.
Otuz Yedinci Madde:
Milletvekilinin seçilme yöntemi gizli oylama
sonucunda ve gayrimüslim olan azınlıkları temsil etme hususuna dikkat ederek
özel bir kanunla tayin edilecektir.
Otuz Sekizinci Madde: Millet Meclisinin dört yasama dönemi vardır;
seçildikten sonra Ekim ayından itibaren her senede bir olağan toplantı
yapabilir. Yalnız Ayın ilk günü resmi bir tatile denk gelirse Meclisin çözülmesi
hususu ile ilgili yirmi altıncı maddenin ikinci fıkrasındaki hükümleri göz önüne
bulundurularak toplantı ertesi güne ertelenir.
Otuz Dokuzuncu Madde: Kral, her sene Ekim ayının ilk günü yirmi
sekizinci maddenin hükümlerine binaen meclisi başkentte olağan toplantıya
çağırır. Şayet meclis bu şekilde toplantıya çağrılmazsa meclis kanunda
226
zikredilen günde kendiliğinden toplanır ve başladığı andan itibaren dört ay
sürer.
Şayet meclis acil işleri tamamlamak için toplantıyı ertelemesi
gerekiyorsa bu iki ayı ve üç defayı geçemez. Toplantı süresi hesaplanırken
ertelenen süre hesaba katılmaz.
Kırkıncı Madde: Meclis feshedildiği takdirde yeni bir seçim yapılması
gerekir. Yeni meclis, eski meclisin feshedilme tarihinden itibaren dört ay
içerisinde olağanüstü toplantıya çağrılır. Bu toplantı (39.madde) önceki
maddenin hükümlerinin uzatma ve erteleme ile alakalı kısımlarına dayanır. Her
durumda Ekim ayında mezkûr dönemin ilk olağan toplantısının yapılabilmesi
için bu olağanüstü toplantının 21 Ekimde yapılması gerekir. Ancak olağanüstü
toplantı Kasım veya Aralık aylarından birine denk gelirse bu toplantı o dönemin
ilk
olağan
toplantısı
kabul
edilir.
Parlamento
herhangi
bir
sebeple
feshedilmişse yeni meclis aynı sebeple feshedilemez.
Kırk Birinci Meclis: Önceki milletvekili seçimi yenilenebilir.
Kırk İkinci Madde: Otuzuncu maddede belirlenen şartları taşımayan ve
otuz yaşı dolduran herhangi bir Irak vatandaşı parlamento üyeliğine kendisini
aday gösterip seçilebilir. Yalnız seçim kanunlarında belirlen bölgelerin
birisinden fazla aday olmamsı gerekir. Eğer bir bölgeden fazla oy alıp üyeliği
kazanırsa, hangi bölgeyi temsil edeceğini sekiz gün içerisinde ilgili makamlara
bildirmesi gerekir. Bununla birlikte devletin resmi dairelerinde görev yapan
memurlar üyeliği kabul edip etmemeleri konusu kendilerine ait olup üyeliği
kabul ettikleri takdirde belirlenen görev süresi boyunca bakanlar hariç
görevlerini bırakmak zorundadırlar.
Kırk Üçüncü Madde: Milletvekili seçimlerinde yetkilendirme ile alakalı
konularda, seçimlerde karşılaşılan suiistimallerde ve istifalarla alakalı her
konuda parlamento belirleyicidir.
Kırk Dördüncü Madde: Parlamento her sene, ilk oturumda üyeleri
arasından, kendisine bir başkan, iki başkan vekili ve iki kâtip seçmesi gerekir.
Seçim sonuçları onaylamak üzere Krala sunulur. Gerektiği takdirde başkana iki
vekilden biri vekâlet eder.
Kırk Beşinci Madde: Parlamento üyelerinin her biri on milletvekilinin
onaylaması şartıyla Aşağıda belirtilen mali durumların dışında yasa tasarısı
227
sunabilir. Ancak meclis, sunulan yasa tasarısını daha önce yasalaştırması için
bakanlar kuruluna sevk etmişse meclis bu tasarıları çıkartır ve aynı yasama
dönemi içerisinde tekrar sunulamaz.
Kırk Altıncı Madde: Her üye kendi konumundan yazılı istifasını
başkana sunmak suretiyle istifa eder. İstifası Parlamento üyeleri tarafından
kabul edilmesi gerekir.
Kırk Yedinci Madde: Ölüm, istifa, gerekli nitelikleri kaybetmesi ve
Parlamentoya katılmaması nedeniyle üyeliğinin düşmesi halinde, başkanlığın
oluruyla onların yerine yeni seçim yapılması gerekir.
Kırk Sekizinci Madde: Millet Meclisinin üyesi kendi bölgesi ve mensup
olduğu etnik grubu değil, bütün ülkeyi temsil edecek şekilde mecliste görevini
yapacaktır.
Kırk Dokuzuncu Madde: Parlamentoya geçerli bir mazereti olmadan
veya izni olmadan bir ay süreyle katılmayan üye 46. maddenin kaidelerine
göre istifa etmiş sayılır.
Ellinci Madde: Her milletvekiline seyahat ödenekleri hariç bir yasama
dönemi süresince dört bin rubi, yasama dönemi dört ayı geçtiği takdirde her
milletvekiline uzayan süre boyunca her ay için bin rubi verilir.
Elli Birinci Madde: Parlamento ve Ayan Meclisi üyeleri görevlerine
başlamadan önce krala bağlı kalacaklarına ve ülkenin hizmeti için görevlerinin
iyi bir şekilde yapacaklarına dair yemini etmeleri gerekir.
Elli İkinci Madde: Söz konusu iki meclis için karar alma yeterlilik sayısı
en az, üye tam sayısının yarısından bir fazlasıdır.
Elli Üçüncü Madde: Anayasayla çelişmeyen bir yasayı meclis, salt
çoğunluğun oyunu alarak çıkartır. Ancak meclis yarı yarıya görüş bildirmişse
karar başkanın tercihine kalır. Eğer mevcut üyeler oy çokluğu ile onaylamışsa
her üye meclis içtüzüğünde belirtilen usullerde görüşünü bildirir.
Elli Dördüncü Madde: Millet Meclisindeki her üye içtüzükte belirtilen
yöntemle herhangi bir konuda bankalara soru sorabilir, açıklama yapabilir,
tartışabilir. Bu sorular bakanın oluru yoksa veya aciliyeti yoksa en az sekiz gün
geçtikten sonra cevaplanır.
228
Elli Beşinci Madde: Görüşülen yasa tasarıları madde madde görüşülüp
onaylandıktan sonra yazıya aktarılır.
Elli Altıncı Madde: Başkan talepte bulunmadıkça meclise silahlı
kuvvetler giremez veya kapısının önünde beklemesine izin verilmez.
Elli Yedinci Madde: Meclisin oturumları açık olacaktır. Yalnız bakanlar
davet edilince, Ayan meclisinden dört ve parlamenterlerden on üye kapalı
olmasını isterlerse oturumlar gizli ve kapalı tutulur.
Elli Sekizinci Madde: Söz konusu her iki meclise de milletvekilleriyle,
bakanlarla ve üst düzey yöneticilerle kendi izinleri olmadan görüşmek için
kimse giremez.
Elli Dokuzuncu Madde: Aşağıdaki belirtilen konularda Parlamento ve
Ayan Meclisi karar alma ve talimat verme yetkisine sahiptir.
1- Bu kanuna göre Meclise verilen imtiyazlar, otoriteler ve yetkilerin
nasıl doğru bir şekilde kullanılması ve muhafaza edilmesi;
2- İki Meclisin çalışmalarını düzenlemek ve çalışmalarının ayrı veya
birlikte olması konusunda karar alma.
Altmışıncı Madde: Suçüstü yakalanmadıkça herhangi bir milletvekili,
meclis olur vermeden tutuklanamaz veya onanmış bir suçu olmayan herhangi
bir milletvekilinin aleyhinde meclis çatısı altında hiç kimse konuşamaz.
Herhangi bir milletvekili tatil döneminde tutuklanmış ise meclisin ilk
toplantısında, hükümet gerekli açıklamaları meclis üyelerine yapar.
Altmış Birinci Madde: Her iki meclisten birinin üyesi olan bir bakanın
kendi meclisinde oy kullanma ve her iki mecliste de konuşma yapma hakkı
vardır. Milletvekili olmayan bir bakan ise her iki mecliste de konuşma yapabilir
ancak oy kullanamaz. Bu bakanlar olmadığında konuşma önceliği onları temsil
eden vekillerindir.
Altmış İkinci Madde:
1- Tüm yasa tasarıları her iki meclisten birinde görüşülür, kabul edilirse
diğer meclise sunulur ve kanunlaşması için her iki meclisin ve kralın
onaylaması gerekir.
2- Hükümet tarafından sunulan yasa tasarıları her iki meclis tarafından
da karara bağlanabilir. Kabul edildikten sonra Krala sunulur, Kral onar veya
229
gerekçeli nedeni belirmek şartıyla iade eder. Kral gerekçeli nedenleri üç ay
içerisinde belirtmelidir. Her iki meclisten biri bu tasarıyı görüşüp tekrar onaylar
veya geçerli nedenleri belirterek gözden geçirilmesi için hükümete iade eder.
3- Her iki meclisin de reddettiği yasa tasarısı aynı yasama dönemi
içerisinde tekrar sunulamaz.
Altmış Üçüncü Madde: Herhangi bir yasa tasarısını her iki meclisten
biri reddetmişse, diğer meclis de kabul edilmesi için ısrar ediyorsa Ayan meclisi
ve Temsilciler meclisi üyeleri Ayan meclis başkanının başkanlığında itilafa
düşülen maddeleri görüşmek için müşterek bir oturum yaparlar. Müşterek
meclisin üyelerinin dörtte birinden fazlası, maddeleri düzelterek veya aynen
kabul ederse her iki meclis de bu tasarıyı kabul etmiş sayılır. Ancak bu tasarı
Kral onayladıktan sonra kanunlaşır. Bu şekildeki tasarılar bu usulle de kabul
edilmezse aynı yasama dönemi içerisinde tekrar sunulamaz.
Dördüncü Bölüm/ Bakanlık
Altmış Dördüncü Madde: Bakanların sayısı dokuzu geçmeyecek ve
altıdan az olmayacaktır. Bununla birlikte otuzuncu maddede belirtilen şartları
taşımamsı gerekir. Ayrıca bakan, parlamento veya Ayan Meclisi üyeliğine
seçilmezse altı aydan fazla görevinde kalmaması gerekir. Bakanlık maaşını
alan bakan, aynı zamanda iki meclisin üyelerine tanınan ayrıcalıklardan
faydalanmaz. Bakan, devletin mülklerini alıp satamaz ve kiralayamaz.
Altmış Beşinci Madde: Devletin genel işleri Başbakanlık Meclisi
tarafından yönetilir. Bir bakanlık ile ilgili konuları veya diğer bakanlıklar
tarafından yönetilen işler ve projeleri tartışmak, incelemek, araştırmak ve karar
almak için bu Meclis Başbakanın başkanlığında toplanır. Başbakan Meclisin
aldığı kararlar ve tavsiyeleri krala sunar ve emirlerini bekler.
Altmış altıncı Madde: Parlamento önünde her bir bakanlığın ve onun
tüm alt kademelerinin yaptığı işlerden tüm bakanlıklar eşit derecede
sorumludurlar. Parlamento salt çoğunlukla herhangi bir bakanlık hakkında
güvenoyu vermeme kararı almışsa bakanlıktaki sorumlular istifa eder ancak bu
karar sadece bakanı ilgilendiriyorsa bakan istifa eder. Parlamento güven
oylamasını başbakan veya ilgili bakanın talebi üzere erteleyebilir. Ancak bu
erteleme sekiz günü aşamaz ve bu süre içinde parlamento feshedilmez.
230
Altmış Yedinci Madde: Bakan, kanun çerçevesinde bakanlığı ve
bakanlığına bağlı olan bütün birimler ve daireler ile ilgili karar alma yetkisine
sahiptir.
Beşinci Bölüm
Yargı Kurulu (Otoritesi)
Altmış Sekizinci Madde: Yargıçlar kraliyetin iradesiyle atanırlar ve
kanunların belirttiği şartlara uymadıkları takdirde görevden atılacaklar.
Kanunun belirttiği şartlar dışında görevden azletmeleri veya atmaları
yapılamaz.
Altmış Dokuzuncu Madde: Mahkemeler üç kısma ayrılır, bunlar:
Medeni, Dini ve Özel Mahkemelerdir.
Yetmişinci Madde: Bu mahkemelerin nasıl kurulacağı, oturumların yeri,
dereceleri, bölümleri, yetki alanları, mahkemelerin nasıl denetleneceği,
kararların yürürlüğe nasıl gireceği anayasayla çelişmeyen özel bir kanuna
tabiidir.
Yetmiş Birinci Madde: Mahkemelerin iç işlerine ve kararlarına
karışlamaz ve müdahale edilmez.
Yetmiş İkinci Madde: Mahkemelerin bütün oturumları açık yapılacaktır.
Yalnız kanunun belirttiğine göre bazen gizli de yapılabilir. Gizili oturumların
iddianameleri ve kararları hariç bütün İddianameler ve kararlar neşredilebilir.
Bununla birlikte bütün hüküm ve kararlar kralın adı ile düzenlenir.
Yetmiş Üçüncü Madde: Medeni mahkemeler, bu kanunda veya başka
bir kanunda belirtileceği gibi, dini ve özel mahkemelere konu olan davalar
dışında, cezai konularda ve medeni konulardaki davlara, bütün Irak
vatandaşları hakkında karar vermeye yetkilidir.
Yetmiş
Dördüncü
Madde:
Belirtilen
kanuna
göre
Medeni
mahkemelerinin ihtisası hukuki, ticari ve cezai ile ilgili davalardır. Yalnız
yabancılar ile ilgili düzenlenen kişisel durumları maddelerine göre ve
uluslararası standartlara uygun ticari veya medeni davalarda yabancı bir
ülkenin kanunlarını uygulanmak gerekiyorsa özel bir kanunla özel bir
mahkeme kurulur.
Yetmiş Beşinci Madde: Dini Mahkemeler iki bölüme ayrılır:
231
1- Yasal Mahkemeler,
2- Etnik Ruhani Meclisler.
Yetmiş Altıncı Madde: Şeriat mahkemeleri yalnızca Müslümanlarla
alakalı davlara ve dini vakıflara ait davalara bakmaya yetkilidir.
Yetmiş
Yedinci
Madde:
Mahkemelerdeki
davalar
İslam’ın
mezheplerine göre ele alınacak ve düzenlenen özel bir kanuna göre
mahkemeye tayın edilen yargıcın mensup olduğu mezhep, mahkemenin
bulunduğu bölgenin sakinleri ile aynı mezhepten olması gerekir. Aynı zamanda
Bağdat ve Basra’da Sünni ve Şii mezhebine mensup olan yargıçların tayın
edilmelerini veya görevlerinde kalmalarını uygun görülmüştür.
Yetmiş Sekizinci Madde: Etnik ruhani meclisler, Musevi ruhani
meclisleri ve Hıristiyan ruhani meclisleri kapsar. Kurulan bu meclisler özel bir
kanunla karar vermeye yetkilendirilir.
Yetmiş Dokuzuncu Madde: Ruhani Meclisler;
1- Yabancılar hariç etnik kişileri de kapsayan medeni mahkemenin
alanına giren davalar dışında evlilikle alakalı konularda, mihir konusunda,
boşanmada, eşe nafaka ödeme konusunda, vasiyet onama konusunda;
2- Etnik grupların fertleriyle alakalı şahsi durumlarda karar verilen aynı
mezhepten iki kişinin istemesi halinde bunların davasında karar vermeye
yetkilidir.
Sekseninci Madde: Etnik ruhani meclislerdeki hükümler ve dini
vakıflardan alınana rüsum vergilerinin usulü özel bir kanunla belirlenir. Vasiyet
özgürlüğü, veraset kanunu ve bundan başka etnik ruhani meclislerin alanı
dışındaki konularda da belirleyicidir.
Seksen Birinci Madde: Bulundukları görevlerde siyasi veya herhangi
bir
suçu
işleme
ile
suçlanan
Bakanlar,
parlamenterler
ve
Temyiz
Mahkemesinin yargıçlarını muhakeme etmek için özel ve yüksek bir mahkeme
kurulur. Mahkeme işlen suçu Kanun-ı Esasi maddelerine uygun bir şekilde
hareket ederek davaya bakması gerekir.
Seksen İkinci Madde: Önceki maddede belirtildiği gibi bir muhakeme
yapmak gerekirse, Kralın mevcut üye sayısının üçte birinden fazlasını oyuyla
çıkarılmış meclis itam kararına binaen her dava için ayrı ayrı çıkarttığı ferman
232
ile yüksek mahkeme toplanır. Bu mahkeme, başkan hariç Ayan Meclisinin
kendi üyeleri arasından seçtiği dört, hâkimlerden de dört olmak üzere sekiz
üyeden oluşur. Mahkeme Ayan Meclisi Başkanının başkanlığında toplanır.
Seksen Üçüncü Madde: Anayasaya muhalif bir madde veya
Anayasadaki bir hükmü açıklamak gerekirse, bakanlar kurulunun oluruyla
çıkarılan kraliyet fermanıyla toplanan yüksek mahkeme karar verir.
Seksen Dördüncü Madde: İlgili bakanın talebi üzere önceki maddede
belirtilen durumlar dışındaki kanunları açıklamak gerekirse, özel bir kanuna
tabi üst düzey yöneticilerden üç kişi ve temyiz mahkemesi başkanının
başkanlığında bir divan oluşturulur ve bu divan karar verir.
Seksen Beşinci Madde: Kanuna göre yüksek mahkemenin baktığı
davalar üye sayısısın üçte birinden fazlasının oyuyla karara bağlanmalıdır. Bu
mahkemenin aldığı kararlar temyiz edilemez. Parlamentonun haklarında itham
kararı aldığı kişiler hemen görevlerinden azledilirler. Bu kişiler istifa etmişse
bile haklarındaki kanuni takibat devam eder.
Seksen Altıncı Madde: Yüksek Mahkeme üst düzey yöneticilerine
yönelik suçlamalar ile ilgi aldığı kararlarda bu suçların hangi kanuna aykırı
geldiğini belirterek açıklaması ve mahkeme üyelerinin üçte iki oyu ile kabul
etmesi gerekir. Aksi takdirde Kanun-ı Esasi kanunlarına aykırı olup iptal edilmiş
sayılır.
Seksen Yedinci Madde: Seksen üçüncü maddede belirtilen konularda,
yüksek mahkemede alınan kararlar; Seksen altıncı maddedeki istisnalar ve
seksen dördüncü maddede belirtilen durumlar için divan mahkemesinde salt
çoğunlukla alınan kararlar, tüm mahkeme ve devlet dairelerinde uygulanması
gerekir.
Seksen Sekizinci Madde: Aşağıdaki belirtilen özel durumlar için özel
mahkemeler kurulur:
1- Askeri cezaların kanununa göre Irak Silahlı Kuvvetlerinin üyelerini
yargılamak;
2- Aşiretlerin Yerel adetlerini dikkate alarak özel bir kanuna göre
aşiretler arasında yaşanan cezai ve medeni sorunları çözmek;
233
3- Hizmetler konusunda memurlar ile hükümet arasında yaşanan
sorunları gidermek;
4- Arazi ve sınırları konusunda yaşanan antlaşmasızlıkları halletmek;
Seksen Dokuzuncu Madde: Hususi mahkemelerdeki usul hükümleri
alınan vergiler, hükümlerin onanması, reddedilmesi bunların hepsi özel bir
kanuna tabiidir.
Altıncı Bölüm (Mali İşleri)
Doksanıncı Madde: Bu kanun uygulamaya geçip yeni bir vergi kanunu
düzenlenip uygulamaya geçeceğine kadar eskiden uygulanan vergi kanunu
olduğu gibi devam edecektir.
Doksan Birinci Madde: Millet Meclisi tarafından vergi ile ilgili özel bir
kanun düzenlenip Kral tarafından onaylanmadan vergi uygulanamaz. Ancak
hükümetin resmi daireleri genel hizmetleri karşısında aldığı ücretler bu kanuna
tabi tutulmamaktadır.
Doksan İkinci Madde: Vatandaşların arasındaki görev mevkiini dikkate
alınmadan bütün vatandaşlardan eşit bir şekilde vergi alınmalıdır. Bir
vatandaşı vergiden muaf tutabilmek için özel bir kanun düzenlenmelidir.
Doksan Üçüncü Madde: Bir kanun olmadan, devlet mallarını satmak,
kiralamak veya başka bir şekilde kullanmak yasadışı bir eylem sayılır.
Doksan Dördüncü Madde: Ülkenin kamu yararına olan doğal
kaynaklarına yatırım yapmak veya kullanmak için ayrıcalık verilmez ya da
kısıtlama getirilemez. İltizam yoluyla hazine için elde edilen gelirler ancak yasa
çerçevesinde verilebilir. Fakat üç yılı aşan her bir işlem için özel bir yasa
hükmünün olması gerekir.
Doksan Beşinci Madde: Devletin genel bütçesi müsait olmadığı
takdirde özel bir kanun olmadan hükümet borç, kredi verme veya genel
bütçeden bir projeye para finansı etme niyeti ile antlaşma yapama gibi işlemler
yapamaz.
Doksan Altıncı Madde: Devlet hazinesi bütün devlet görevlilerinin
maaşlarını, diğer alacaklarını öder ve kanuni usullere göre rapor verir.
234
Doksan Yedinci Madde: Devlet hazinesinden verilen maaşlar,
ikramiyeler veya herhangi bir suretle yapılan ödemeler ancak kanunda
belirtilen şartlara göre yapılır.
Doksan Sekizinci Madde: Her yılın harcamaları, bütçe kanunu diye
bilinen kanunla onanmalı ve bu kanun tahmini gelir gider tablosunu içermelidir.
Doksan Dokuzuncu Madde: Millet meclisi maliye kanununa dayanarak
yılın ilk oturumunda bütçe tasarısını onaylaması gerekir.
Yüzüncü Madde: Maliye Bakanı, para tahsisatını artırmak ve azaltmak
veya iptal ettirmek için gereken kanuni belgeleri parlamentoya sunması
gerekir. Aynı şey devletin genel bütçesi kanunu ve yapılması istenen kredi
antlaşmaları için de geçerlidir.
Yüz Birinci Madde: Yasama tatil döneminde, Bütçe tasarısında
olmayan bir harcama yapılması gerekirse Kral, yirmi altıncı maddenin üçüncü
bendinde belirtildiği gibi bakanlar kurulunun onayını alarak çıkarttığı krallık
fermanıyla özel kanunun tanıdığı bu yetkiyi kullanır.
Yüz Üçüncü Madde: Millet Meclisi, gelecekte birkaç yıl sonra
harcanması maksadıyla para tahsisatı için bir kanun çıkarabilir.
Yüz Dördüncü Madde: Yapılan tüm harcamaları inceleme komisyonu
kurulması için bir kanun çıkartılması gerekir. Bu komisyon hazırladığı raporları
en azından her sene Millet Meclisine sunar. Şayet bu raporlar meclisin
onayladığı bütçe tasarısına uyarsa harcamalar kanunda belirtilen usullerde
yapılmış sayılır.
Yüz Beşinci Madde: Genel gelirlerden harcama yapmak gerektiğinde
kanun teklifini ve yasa tasarısını her iki meclisten birine ancak bakanlardan biri
sunabilir.
Yüz Altıncı Madde: Parlamento, kralın onayını almadan Kurucu Meclisi
ile Millet Meclisi tarafından onaylanan Antlaşmalara tahsis edilen para
bütçesini azaltmak için herhangi bir tadilat yapamaz ve yeni bir kanun
çıkaramaz.
Yüz Yedinci Madde: Mali bütçe kanunu çıkmadan yeni mali yıla
girilirse, Millet Meclisinin toplanması ve maliye bakanının iki ayı geçmeyen
geçici bütçe tasarısını sunması gerekir. Bütçe tasarısının süresi bittiğinde
235
bunun gibi bir yasa tasarısı sunabilir ve gerektiğinde bunu tekrarlayabilir. Millet
Meclisi toplanmamış ise, yüz ikinci madde bahsi geçen; işlemleri yürütme
yetkisi ifadesiyle çelişmemek kaydı ile bir önceki yılın bütçesi baz alınır.
Yüz Sekizinci Madde: Devlet sikke sistemi kanunla belirlenir.
Yedinci Bölüm
Bölgelerin Yönetimi
Yüz Dokuzuncu Madde: Bölgelerin Yönetimini, çeşitlerini, isimlerini,
kuruluş şekillerini, mekanizmalarını, memurlarının ihtisaslarını ve unvanlarını
belirtmek özel bir kanunla yapılır.
Yüz Onuncu Madde: Kurucu Meclisin, Millet meclisinin ve Kralın
onayıyla yapılan anlaşmalardan kaynaklanan zorlukların, bazı idari bölgelerde
nasıl halledilmesi gerektiğini zikredilen kanunun belirtmesi gerekir.
Yüz On birinci Madde: Irak’ta belediye işlerini düzenlenen özel bir
kanunla Belediye Meclisleri tarafından yönetilir. Yönetimsel bölgelerde ise
Yönetim Meclisleri tarafından gereken işlemler yapılır.
Yüz On İkinci Madde: Etnik grup vakıflarının mallarını, hayır amacıyla
yapılan bağışları ve bunların gelirlerini, bağış yapan kişin isteğine göre veya
genel teamüle uygun olarak etnik gruplar arasında paylaştırma görevini yerine
getiren idari bölge kurulları oluşturulabilir. Bu kurullar aynı zamanda yetim
mallarını da kontrol edebilir. Bu kurullar bütün bu hususlarda, bahsi geçen
meclislere ve hükümete karşı sorumludur.
Sekizinci Bölüm
Kanunlara ve Hükümlere Destek Verme
Yüz On üçüncü Madde: 5 Ekim 1914 tarihinden önce veya bu tarihte
neşredilen Osmanlı Devleti kanunları, bu Kanun-ı Esasi düzenlenmesine ve
neşredilmesine kadar ve ondan sonra yaşanan durumların gereğince geçerli
sayılır. Yalnız yasal olarak bu kanunlar üzerinde yapılan düzeltmeler, tadilatlar
ve iptaller dikkate alınacaktır. Bu kanunların geçerlilik süresi ise yeni Yasama
Kurulunun yapacağı düzeltmeler ve tadilatların çıkacağına veya Yüksek
Mahkemenin 86. maddeye uygun olarak iptal etme kararını alacağına kadar
sürecektir.
236
Yüz On dördüncü Madde: 5 Ekim 1923 ile bu Kanun-ı Esasi
uygulamaya geçeceği tarihleri arasında, Irak’ta İngiltere Silahlı Kuvvetlerinin
komutanı, Genel Krallık amiri, büyükelçi Yüksek Komiseri ve Kral Faysal
hükümeti tarafından alınan kararlar, düzenlenen kanunlar yeni Yasama
Kurulunun yapacağı düzeltmeler ve değiştirmeler çıkacağına ya da Yüksek
Mahkemenin 86. maddeye uygun olarak iptal etme kararı alana kadar geçerli
kalacaktır.
Yüz On beşinci Madde: Irakta bulunun İngiltere Genelkurmay Başkanı,
Krallık elçisi, manda yönetimi, yüce Kral Faysal hükümeti ve askeri veya
kraliyet sıfatı olan biri tarafından, 5 Ekim 1914 ve Anayasanın yürürlüğe
gireceği tarihler arasında, düşmanlık hareketlerini bastırmak, genel düzeni
sağlamak, sıkıyönetimi uygulamak için herhangi biri kendisinden istenilen bu
işleri yapmışsa iyi niyet gözeterek yapmış sayılır ve masumdur. Bu maddede
bahsedilen işler için şikâyetçi delil sunmadıkça iyi niyet çerçevesinde
değerlendirilir. Bu işlerden biri için yapılacak adli işlemler ve davalar, sanık
aleyhinde delil sunulmadıkça geçersiz sayılacaktır.
Yüz On altıncı Madde: İngiltere işgalinden önce Osmanlı Devleti
dönemindeki mahkemeler ve adı geçen işgalden sonra kurulan mahkemeler
tarafından Medeni ve diğer davalarla ilgili alınan mahkeme karaları, Irak’ta
yasalara göre kurulan resmi devlet mahkemeleri tarafından çıkarılmış sayılır.
Aynı geçerlilik İngiltere işgali sırasındaki siyasi liderler ve yardımcıları
tarafından alınan kararlar için de geçerli kalacaktır.
Yüz Onyedinci Madde: İngiltere işgalinden sonra kurulan mahkemeler,
siyasi veya askeri hâkimleri ve yardımcıları veya da bu işlere bakma yetkisine
sahip olan memurlar tarafından alınan karar ve düzenlenen kanunlar, Irak’ta
yasalara göre kurulan resmi devlet mahkemeleri tarafından çıkarılmış sayılır.
Dokuzuncu Bölüm
Esas Kanundaki Hükümlerin Değiştirilmesi
Yüz Onsekizinci Madde: Millet Meclisi bu kanunun uygulanmasından
sonra bir sene içerisinde Mecliste üçte iki bir oranla kabul görme şartı ile bu
kanunun ikincil maddelerini değiştirme veya bu maddelere madde ekleme
yetkisine sahiptir.
237
Yüz Ondokuzuncu Madde: Yukarıdaki madde haricinde uygulamaya
geçtikten beş sene boyunca ve hatta beş seneden sonra da Kanun-ı Esasi
maddelerine bir madde eklemek katiyen olamaz. Yapılması icap ederse şu
şekilde olması lazımdır: “Her düzeltmeyi parlamento ile Ayan Meclisi tarafından
üçte iki bir oy oranı ile kabul edilmesi gerekir. Oylama yapıldıktan sonra
Parlamento çözülür ve yeni bir parlamento seçilir. Bununla birlikte yapılan
düzeltme tekrar Ayan Meclisinin oylamasından geçirilir. Eğer her iki Mecliste
yapılan bu düzeltme, oylama sonucunda kabul edilirse uygulamaya geçmesi
ve onaylanması için krala sunulur”.
Onuncu Bölüm
Genel Maddeler
Yüz Yirmi Birinci Madde: Kanun hükümlerinden bir açıklanacak ise;
1- Açıklama yapılacak Anayasa ile ilgili ise, bu kanunun 5. bölümünde
belirtildiği üzere yüksek mahkemeye gönderilecektir.
2- Açıklama yapılacak kısım genel işler idaresi ile ilgili ise, bu kanunun
5. bölümünde belirtildiği üzere özel divana gönderilecektir.
3- Açıklama yapılacak kısım bunlardan başka ise, açıklama yapılacak
davayla ilgili hüküm, bu hükümlerde karar vermeye yetkili mahkemeye
gönderilecektir.
Yüz Yirmiikinci Madde: İslami Vakıfların daireleri hükümetin resmi
dairelerinden sayılır ve özel bir kanunla mali ve genel işleri yönetilir.
Yüz Yirmiüçüncü Madde: Bu kanun kralın onaylamasından sonra
yürürlüğe geçecektir.
Bu kanun Bağdat’ta Miladi 21 Mart 1925, Hicri 25 Şaban 1334 tarihinde
yazılmıştır.
Kral Faysal
İmza
İçişleri Bakanı
Başkan, Dışişleri Bakanı ve
Abdulmuhsin El-Sadun
Savunma Bakanı
Yasin El-Haşimi
Milli Eğitim Bakanı
Abdumuhsin El-Çelebi
Vakıflar Bakanı
İbrahim El-Haydari
Ulaştırma ve Çalışma Bakanı ve Adalet
Bakanı Vekili
Muzahim Elemin El-Paçaçi
‫‪238‬‬
‫‪Ek.6. 29 Temmuz 1925’te Irak Kanun-ı Esasisi İlk Tadil Metni630‬‬
‫اﻟﻤﻠﺤﻖ‬
‫ﻗﺎﻧﻮن ﺗﻌﺪﻳﻞ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ اﻟﻌﺮاﻗﻲ‬
‫ﻧﺤﻦ ﻣﻠﻚ اﻟﻌﺮاق‬
‫ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﻗﺮرﻩ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب واﻻﻋﻴﺎن ‪ ,‬ﻗﺪ ﺻﺪﻗﻨﺎ ﻋﻠﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺗﻲ ‪:‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻻوﻟﻰ ‪ :‬ﻳﺴﻤﻰ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻗﺎﻧﻮن ﺗﻌﺪﻳﻞ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﻟﺴﻨﺔ ‪1925‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ ‪ :‬ﺗﻌﺘﺒﺮ اﻟﻤﺎدة ‪ 23‬ﻓﻘﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ ﻟﻠﻤﺎدة ‪22‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ ‪ :‬اﺿﻴﻔﺖ اﻟﻤﺎدة اﻻﺗﻴﺔ ‪ ,‬وﺟﻌﻠﺖ اﻟﻤﺎدة ‪23‬‬
‫ﻟﻠﻤﻠﻚ ان ﻳﻐﻴﺐ ﻋﻨﺪ ﻣﺴﻴﺲ اﻟﺤﺎﺟﺔ ﻋﻦ اﻟﺒﻼد اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ‪ ,‬ﺑﻘﺮار ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ﻳﺠﺐ ﻧﺸﺮﻩ وﻳﻨﺼﺐ اﻟﻤﻠﻚ ﻗﺒﻞ‬
‫ان ﻳﻐﻴﺐ ﻋﻦ اﻟﻌﺮاق ﻧﺎﺋﺒﺎ ﻋﻨﻪ ‪ ,‬او هﻴﺌﺔ ﻧﻴﺎﺑﻴﺔ وﻳﻌﻴﻦ اﻟﺤﻘﻮق اﻟﺘﻲ ﻳﻔﻮﺿﻬﺎ اﻟﻴﻬﻤﺎ ‪ ,‬وذﻟﻚ ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ‬
‫اﻟﻮزراء‪ .‬وﻻﻳﻘﻮم اﻟﻨﺎﺋﺐ او أي ﻋﻀﻮ ﻣﻦ هﻴﺌﺔ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ﺑﺤﻖ ﻣﻦ ﺣﻘﻮق اﻟﻤﻠﻚ اﻻ ﺑﻌﺪ ان ﻳﺤﻠﻒ اﻟﻴﻤﻴﻦ اﻟﻤﻨﺼﻮص‬
‫ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ‪ 21‬ﻣﻦ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ‪.‬‬
‫اذا آﺎن ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﺗﻮدى اﻟﻴﻤﻴﻦ اﻣﺎﻣﻪ ﺑﺎﻟﺼﻮرة اﻟﻤﺒﻴﻨﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ‪ 21‬اﻟﻤﺬآﻮرة ‪ ,‬واﻻ ﻓﺘﻮدى اﻣﺎم‬
‫ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ﺑﺤﻀﻮر رﺋﻴﺴﻲ اﻻﻋﻴﺎن واﻟﻨﻮاب ‪ ,‬ام ﻣﻦ ﻳﻘﻮم ﻣﻘﺎﻣﻬﺎ ‪.‬‬
‫ﻻﻳﻜﻮن اﻟﻮزﻳﺮ ﻧﺎﺋﺒﺎ ‪ ,‬او ﻋﻀﻮا ﻓﻲ هﻴﺌﺔ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ‪ ,‬واذا آﺎن اﺣﺪ اﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻧﺎﺋﺒﺎ او ﻋﻀﻮا ﻓﻲ هﻴﺌﺔ‬
‫اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ‪ ,‬ﻓﻼ ﻳﺸﺮك ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺴﻪ ﻓﻲ ﻣﺪة اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ واذا اﻣﺘﺪ ﻏﻴﺎب اﻟﻤﻠﻚ اآﺜﺮ ﻣﻦ ارﺑﻌﺔ اﺷﻬﺮ ‪ ,‬وﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ‬
‫ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﻓﻴﺪﻋﻰ ﺣﺎﻻ اﻟﻰ اﻻﻟﺘﺌﺎم ﻟﻠﻨﻈﺮ ﻓﻲ اﻻﻣﻮر ‪.‬‬
‫ﻳﺠﺐ ان ﻳﻜﻮن اﻟﻨﺎﺋﺐ او اﻟﻌﻀﻮ ﻓﻲ هﺌﻴﺔ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ‪ ,‬ﻋﺮاﻗﻲ اﻟﺠﻨﺴﻴﺔ ‪ ,‬وﻻﻳﻘﻞ ﻋﻤﺮﻩ ﻋﻦ ﺛﻼﺛﻴﻦ ﺳﻨﺔ ‪ ,‬وﻳﺠﻮز اﻳﻀﺎ‬
‫ﺗﻌﻴﻦ اﺣﺪ اﻗﺮﺑﺎء اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻤﺬآﻮر اﻟﺬي اآﻤﻨﻞ ﺳﻦ اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮة‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ ‪ :‬ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة ‪ 35‬ﺑﺎﻟﺼﻮرة اﻻﺗﻴﺔ ‪:‬‬
‫ﻳﻌﻄﻰ ﻋﻀﻮ اﻻﻋﻴﺎن ‪ ,‬ﻋﺪا ﻣﺨﺼﺼﺎت اﻟﺴﻔﺮ ‪ ,‬ﻣﺨﺼﺼﺎت ﺳﻨﻮﻳﺔ ﺗﻌﺎدل ‪ 5000‬روﺑﻴﺔ ﻋﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع‬
‫اﻟﻌﺎدي ﻓﻘﻂ ‪ ,‬و ‪ 1250‬روﺑﻴﺔ ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻳﺰﻳﺪ ﻋﻠﻰ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻤﺬآﻮر ‪ ,‬او ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻣﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع‬
‫ﻏﻴﺮ اﻻﻋﺘﻴﺎدي ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ ‪ :‬ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة ‪ 39‬ﺑﺎﻟﺼﻮر اﻻﺗﻴﺔ ‪:‬‬
‫ﻳﺪﻋﻮ اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ﻋﻘﺪ ﺟﻠﺴﺎﺗﻪ ﻓﻲ اﻟﻌﺎﺻﻤﺔ ﻓﻲ اول ﻳﻮم ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ ﻣﻦ آﻞ ﺳﻨﺔ ‪ ,‬ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة‬
‫اﻟﻤﺎدة ‪ 38‬واذا ﻟﻢ ﻳﺪع اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻓﻲ اﻟﻴﻮم اﻟﻤﺬآﻮر اﻟﻰ ذﻟﻚ ﻓﻴﺠﺘﻤﻊ ﺑﺤﻜﻢ اﻟﻘﺎﻧﻮن ‪ ,‬وﻳﺒﺪأ ﻋﻨﺪﺋﺬ اﺟﺘﻤﺎﻋﻪ اﻟﻌﺎدي‬
‫اﻟﺬي ﻳﻤﺘﺪ ارﺑﻌﺔ اﺷﻬﺮ اﻻ اذا ﺣﻞ اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻗﺒﻞ ﺧﺘﺎم هﺬﻩ اﻟﻤﺪة ‪ ,‬او ﻣﺪ اﺟﻞ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻻﺗﻤﺎم اﻻﺷﻐﺎل‬
‫اﻟﻤﺴﺘﻌﺠﻠﺔ ‪ ,‬وﻋﻨﺪﻣﺎ ﻳﻤﺪ اﺟﻞ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻋﻠﻰ هﺬﻩ اﻟﺼﻮرة ‪ ,‬ﻳﻨﺒﻐﻲ ان ﻻﺗﺰﻳﺪ آﻠﻬﺎ ﻋﻠﻰ ﺳﺘﺔ اﺷﻬﺮ ‪,‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ ‪ :‬ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة ‪ 40‬ﺑﺎﺿﺎﻓﺔ اﻟﻜﻠﻤﺎت ﻻﺗﻴﺔ آﻔﻘﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ ﻟﻬﺎ ‪:‬‬
‫‪630‬‬
‫‪Razzak Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, Al-Cuz Al-Awal, Beyrut, Merkez Al-Abjediye‬‬
‫‪li’l-tibaa, 1982, s. 355;356.‬‬
‫‪239‬‬
‫ﻟﻠﻤﻠﻚ ان ﻳﺪﻋﻮا ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻟﻼﻟﺘﺌﺎم ﺑﺼﻮرة ﻏﻴﺮ اﻋﺘﻴﺎدﻳﺔ ﺧﺎرج ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻌﺎدي ‪ ,‬ﻟﻠﺒﺖ ﺑﺎﻣﻮر ﻣﻌﻴﻨﻪ ﺗﺬآﺮ‬
‫ﻋﻨﺪ اﻟﺪﻋﻮة ‪ ,‬وﻳﻔﺾ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﺑﺎارادة ﻣﻠﻜﻴﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ ‪ :‬ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة ‪ 50‬ﺑﺎﻟﺼﻮرة اﻻﺗﻴﺔ‪:‬‬
‫ﻳﻌﻄﻰ ﻋﻀﻮ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ‪ ,‬ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ‪ ,‬ﻋﺪا ﻣﺨﺼﺼﺎت اﻟﺴﻔﺮ ﻣﺨﺼﺼﺎت ﺳﻨﻮﻳﺔ ﺗﻌﺎدل ‪ 4000‬روﺑﻴﺔ‬
‫ﻋﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻌﺎدي ﻓﻘﻂ ‪ 1000‬روﺑﻴﺔ ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻳﺰﻳﺪ ﻋﻠﻰ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻤﺬآﻮر او ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻣﻦ‬
‫ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻏﻴﺮ اﻟﻌﺎدي ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ‪ :‬ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة ‪ 82‬ﺑﺎﺿﺎﻓﺔ اﻟﻜﻠﻤﺎت اﻻﺗﻴﺔ ‪:‬‬
‫واذا ﻟﻢ ﻳﺘﻤﻜﻦ اﻟﺮﺋﻴﺲ ﻣﻦ اﻟﺤﻀﻮر ﻓﻴﺘﺮاس ﺟﻠﺴﺔ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ ﻧﺎﺋﺒﻪ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ ‪ :‬ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة ‪ 83‬ﺑﺎﺿﺎﻓﺔ اﻟﻜﻠﻤﺎت اﻻﺗﻴﺔ ‪:‬‬
‫ﺗﺸﻜﻞ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ وﺗﻨﺼﺐ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻣﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ‪ ,‬اﻣﺎ اذا ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﻓﻴﻜﻮن ﻧﺼﺐ‬
‫اﻻﻋﻀﺎء اﻟﻤﺬآﻮرﻳﻦ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻧﺺ اﻻرادة اﻟﻤﻠﻜﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﺼﺪر ﺑﺎﻧﻌﻘﺎدهﺎ ‪.‬‬
‫اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺎﺷﺮة‪ :‬ﻳﻨﻔﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻋﺘﺒﺎرا ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ ﻧﺸﺮﻩ ‪.‬‬
‫آﺘﺐ ﻓﻲ ﺑﻐﺪاد ﻓﻲ اﻟﻴﻮم اﻟﺘﺎﺳﻊ واﻟﻌﺸﺮﻳﻦ ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﺗﻤﻮز ‪ , 1925‬واﻟﻴﻮم اﻟﺴﺎﺑﻊ ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﻣﺤﺮم ﺳﻨﺔ ‪.1344‬‬
‫ﻓﻴﺼﻞ‬
‫وزﻳﺮ اﻟﻤﻌﺎرف‬
‫وزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ‬
‫وزﻳﺮ اﻟﺪاﺧﻠﻴﺔ‬
‫رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ووزﻳﺮ‬
‫اﻟﺨﺎرﺟﻴﺔ‬
‫ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺤﺴﻦ اﻟﺠﻠﺒﻲ‬
‫رووف اﻟﺠﺎدرﺟﻲ‬
‫ﺣﻜﻤﺖ ﺳﻠﻴﻤﺎن‬
‫ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺤﺴﻦ‬
‫اﻟﺴﻌﺪون‬
‫وزﻳﺮ اﻟﻌﺪﻟﻴﺔ‬
‫وزﻳﺮ اﻻوﻗﺎف‬
‫وزﻳﺮ اﻟﺪﻓﺎع ووآﻴﻞ وزﻳﺮ اﻻﺷﻐﺎل‬
‫واﻟﻤﻮاﺻﻼت‬
‫ﻧﺎﺟﻲ اﻟﺴﻮﻳﺪي‬
‫ﺣﻤﺪي اﻟﺒﺎﺟﻪ ﺟﻲ‬
‫ﺻﺒﻴﺢ ﻧﺸﺄت‬
240
Ek.7. 30 Mayıs 1932 Deklarasyonu631
1. Bölüm
1. Madde: Bu bölümde ifade edilen taahhütler Irak’ın temel kanunları
olarak kabul edilmiştir ve hiçbir kanun, tüzük ve resmi hareket bu maddelerle
çelişemez veya bunlara karşı olamaz, hiçbir kanun, tüzük ve resmi hareket
şimdi veya ilerde bunların üzerine geçemez.
2. Madde: 1.Doğum, milliyet, dil, ırk ve din ayrımı olmaksızın Irak’ta
yaşayan bütün insanların hayat ve hürriyetlerinin korunması taahhüt
edilecektir.
2.Irak’ta yaşayan bütün insanlar kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı
düşmemeleri şartıyla, yalnız veya gurup halinde, benimsedikleri herhangi bir
inanç, din veya felsefeye ibadet etme hakkına sahiptir.
3.Madde: Irak’ta 6 Ağustos 1924’te yaşamlarını sürdürmekte olan
Osmanlı tebaası, bu tarihte, Lozan Barış Antlaşması’nın 30. Maddesi ve 9
Ekim 1924 tarihli Irak Vatandaşlık Kanununun koyduğu şartlara bağlı olarak
Osmanlı
Vatandaşlığından
çıkarılarak
Irak
Vatandaşlığını
kazanmış
addedileceklerdir.
4.Madde: 1.Bütün Irak Vatandaşları kanun önünde eşit olacaktır. Irk, dil
ve din ayrımı olmadan aynı medeni ve siyasi haklardan faydalanabileceklerdir.
2.Seçim sistemi Irak’taki bütün ırk, dil ve din azınlıklarının eşit olarak
temsil edilebilmelerini garanti edecektir.
3.Irk, dil ve din farklılıkları hiçbir Irak vatandaşının medeni ve siyasi
haklarını (Kamu görevleri alma, fonksiyonlar ve ödüllendirilme, mesleki ve
endüstriyel faaliyetler) engelleyemez.
4.Herhangi bir Iraklının herhangi bir dille serbestçe özel görüşmelerde
bulunmasına, ticari, dini ve her türlü basın yayın faaliyetlerine ve genel
toplantılar yapmasına sınırlama getirilemez.
5.Arapçanın Irak Hükümetinin resmi dili olması ve Irak Hükümetinin
yaptığı özel düzenlemelere aykırı olmamak suretiyle, bu deklarasyonun 9.
maddesinde ifade edilen Kürtçe ve Türkçenin kullanımıyla ilgili olarak ana dilin
631
Irak Türkmenleri Dergisi, 2.Baskı, Ankara, I.T.C. Tarafından Basılmıştır, 2003, s. 38;39.
241
resmi dilin dışında olan bütün Irak vatandaşlarına mahkemelerde kendi dillerini
yazılı veya sözlü olarak kullanabilmelerine gerekli imkânlar sağlanır.
5. Madde: Irk, dil ve din azınlıklarına mensup Irak’taki milliyetler kanun
önünde ve pratikte diğer Irak milliyetleri ile aynı emniyet ve davranışa
layıktırlar. Özellikle kendi kazançlarını idame, idare ve kontrol etme veya
gelecekte kendi dillerinin gereğini icra edebilecekleri, hayır, dini ve sosyal
enstitüler, okullar veya diğer eğitim kurumları kurma hakları vardır.
6. Madde: Irak Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların şahıs hakları
ve aile hukuku konularındaki problemlerinin, bu azınlıkların bağlı bulundukları
toplulukların gelenekleri uyarınca çözümlenebilmesine uygun tedbirleri almayı
taahhüt eder. Irak Hükümeti bu tedbirlerin ne suretle uygulandığı hususunda
Milletler Cemiyeti Konseyi’ni bilgilendirecektir.
7. Madde: 1.Irak Hükümeti Irak’a mevcut dini azınlık cemaatlerine ait
kiliselerin, sinagogların, mezarlıkların ve diğer dini kuruluşların, hayır ve vakıf
kurumlarının tesislerini ve yetkilerini garanti eder.
2.Bu toplulukların her biri önemli yönetim merkezlerinde hayır
kurumlarını ve vakıf kurumlarının idare etmek üzere kurullar oluşturma hakkına
sahiptir. Bu kurallar buralar için gelir temin etmeye ve vâkıfın isteği ve
cemaatin istekleri doğrultusunda harcamalarda bulunmaya yetkilidirler. Bu
topluluklar ayrıca kanunlara uygun olarak yetimlerin mallarına nezaret etmeye
yetkilidirler. Yukarıda belirtilen bu kurallar hükümetin kontrolü altında olacaktır.
Irak Hükümeti bu çerçevede yeni dini ve hayır kurumlarının kurulmasını
mevcut olanlara gerekli ek tesislerin yapılmasını reddetmeyecektir.
8. Madde: 1. Ana dili resmi lisanı olmayan Irak vatandaşı insanların belli
bir nispette olduğu şehir ve ilçelerdeki eğitim düzeni içerisinde, Irak Hükümeti,
bu toplulukların çocuklarına ilkokullarda kendi dillerinde eğitim görebilmelerine
imkân sağlar; bu imkân sağlama Irak Hükümeti’nin mezkûr okullarda Arapçayı
mecburi dil tutmasına engel teşkil etmez.
2. Irk, dil ve din azınlıklarına mensup Irak vatandaşlarının belirli bir
nispette bulunduğu şehir ve ilçelerde, bu azınlıkların, devletin, belediyenin
veya diğer bütçelerin eğitim, dini veya hayır maksatlı fonlarında toplanan
miktarda eşit bir şekilde faydalanabilmeleri garanti edilecektir.
242
9. Madde: 1. Irak, Musul, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye illerindeki
nüfusun büyük çoğunluğunu Kürt ırkının teşkil ettiği kazalarda resmi dilin
Arapça ile birlikte Kürtçe olmasını garanti eder. Bununla birlikte, nüfusun
çoğunluğunun Türkmen ırkından olduğu Kerkük livasına bağlı Kifri ve Kerkük
kazalarında, resmi dil Arapça ile birlikte Kürtçe veya Türkçe olacaktır.
2.Irak mezkûr kazalarda makul bir miktar istisnalar hariç olmak üzere
devlet memurlarının her ihtimale karşılık yeterince Kürtçe veya Türkçe
bileceklerini garanti eder.
3.Her ne kadar işbu kazalarda memurların seçiminde öncü Irak’ın diğer
taraflarında olduğu gibi ırktan ziyade yeterlilik ve dilbilgisi olacak ise de, Irak,
memurlarının şimdiye kadar olduğu gibi mümkün olduğu kadar mezkûr
kazalardaki Iraklılardan seçileceğini de taahhüt eder.
10. Madde: Irk, din veya dil azınlıklarına ait bu deklarasyonda yer alan
maddelerindeki
taahhütler
uluslararası
yükümlülüklerdir
ve
Milletler
Cemiyeti’nin garantisi altında olacaktır. Bunlar Milletler Cemiyeti Konseyi’nin
çoğunluğunun muvafakati olmaksızın değiştirilemeyecektir. Konseyde temsil
edilen Milletler Cemiyeti temsilcilerinden herhangi bir üye konseyin dikkatini
herhangi bir kural ihlali ya da bu taahhütlerin herhangi birinin ihlali tehlikesine
çekebilir; bunun üzerine konsey tedbirler alır ve durumlara müessir veya uygun
direktifler verir.
Irak ile Konseyde temsil edilen herhangi bir Milletler Cemiyeti üyesi
arasında, bu maddelerin dışında veya bir hukuk meselesi olarak ortaya çıkan
herhangi bir görüş farklılığı, Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin 14.maddesi
mucibinde
uluslar
arası
karakterde
bir
antlaşmazlık
olarak
değerlendirilebilecektir. Taraflardan birinin talebi durumunda bir şekilde
herhangi bir antlaşmazlık Daimi Uluslar Arası Mahkemeye havale edilecektir.
Bunların kararı nihaidir ve Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin 13. maddesi
mucibinde aynı derecede kuvvetli ve yaptırım gücüne sahiptir.
2.Bölüm
11. Madde: 1.Karşılıklı olarak, Irak’ın Milletler Cemiyeti üyeliğine giriş
tarihini takip eden on yıl müddetince, Irak Milletler Cemiyeti üyelerine, en fazla
itibara şayan ülke muamelesi yapmayı taahhüt eder.
243
Bununla birlikte Milletler Cemiyeti’nin her hangi üyesinin aldığı kararlar
veya yukarıda bahsedilen tarihte yürürlükte olan ya da takip eden paragrafta
tasarlanan zaman sürecinde alınan kararlar, Irak ile Milletler Cemiyeti üyesi
arasındaki ticari Dengeyi Irak’a zarar verecek şekilde bozucu olursa ve Irak’ın
başlıca ihracat mallarını ciddi şekilde etkilerse, özel durumu sebebi ile
dengenin düzeltilmesi için Irak, Milletler Cemiyeti’ne hemen müzakere açmak
için talepte bulunma hakkına sahiptir. Müracaata takip eden üç ay içerisinde
görüşmelerde herhangi bir antlaşmaya ulaşılamazsa, Irak ve aynı şekilde
ihtilafı olduğu Milletler Cemiyeti üyesi ülke, yukarıdaki alt paragrafta ifade
edilen mesuliyetlerden kendisini muaf kabul ettiğini beyan eder.
2.Yukarıda birinci paragrafta ifade edilen taahhütler, Irak tarafından sınır
komşusu bir ülkeye karşı sınır trafiğini kolaylaştırmak maksadıyla uyum
sağlama durumunda veya gümrük birliği için Irak’ın antlaşması halinde
doğabilecek avantajlara tatbik edilemez. Bu taahhütler, Türkiye’nin veya
1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya’daki topraklarında var olan herhangi
bir ülkenin ürünü olan mallar için Irak’ın sağladığı özel gümrük avantajlarını da
kapsamaz.
12. Madde: Iraklılara ve yabancılara değişmez bir hukuk sistemi
sunulacaktır. Bu sistem, Irak vatandaşlarının ve yabancıların haklarını tam
olarak kullanabilmeleri ve korumalarını sağlayabilecek yaptırım gücüne sahip
olacaktır.
Halen yürürlükte olan ve Mandater Güçler ile Irak arasında 4 Mart 1931
tarihinde imzalanan antlaşmanın 2’nci, 3’ncü ve 4’ncü maddelerine dayanan
hukuk sistemi, Irak’ın Milletler Cemiyeti üyeliğine girişinden itibaren 10 yıllık bir
süre içinde değiştirilmeden kalacaktır. Mezkûr antlaşmanın 2. maddesinde yer
alan yabancı hukukçuların görevlendirilmeleri için ayrılmış yerlere tayinleri, Irak
Hükümeti tarafından yapılacaktır. Bu görevlere tayin edilecek hukukçular
olacaktır; bunlar hiçbir milliyet ayrımı güdülmeden seçilmiş ve yeterli vasıflara
haiz olmalıdır.
13. Madde: Irak kendisini, kendi inisiyatifi ile Irak adına mandatör
güçlerin anlaştıkları kendisinin taraf olduğu bütün genel ve özel uluslar arası
antlaşmalar ve ihaleler ile bağlı kabul etmektedir. Eleştiri etme hakkı saklı
244
kalmak üzere bu tip antlaşmalar ve hükümler Irak tarafından yürürlükte
oldukları müddet zarfında uygulanacaklardır.
14. Madde: Irak 15 Eylül 1925 tarihli Milletler Cemiyeti Konseyi’nin
karalarını dikkate alacaktır;
1. Irak, şahısların, gurupların ve tüzel kişiliklerin bütün haklarını, manda
rejiminin bitiminden evvel her ne suretle ortaya çıkmış olursa olsun,
koruyacağını ilân eder.
2. Irak, manda döneminde mandatör güçlerin kendisi adına kabul
ettikleri bütün mali yükümlülükleri her halükarda yerine getireceği ve kabul
edeceğini taahhüt eder.
15. Madde: Irak kamu düzeni ve genel ahlakın korunmasındaki temel
ölçüler çerçevesinde, sınırları dâhilinde vicdan, din ibadet ve bütün dini
inançların eğitim ve tıbbi faaliyetlerini ifa etme hürriyetini, bu misyonlar veya
üyeleri hangi milliyetlerden olursa olsunlar garanti etmeyi taahhüt eder.
16. Madde: Bu kısımdaki şartlar uluslar arası yükümlülüklere aittir.
Milletler Cemiyeti’nin herhangi bir üyesi, bu şartlara uymayan bir hususu
konsey’in dikkatine sunabilir. Irak ile Milletler Cemiyeti Konseyi arasında
yapılacak bir antlaşma çoğunluk oyuyla kabul edilmedikçe bu hususlarda
değişiklik yapılamaz.
Bu şartların tatbikatı konusunda Irak ile konsey’de temsil edilen
herhangi bir Milletler Cemiyeti üyesi arasında ortaya çıkacak herhangi bir
görüş farklılığı, bir üyenin müracaatı ile Daimi Uluslar arası Hukuk
Mahkemesi’nin kararına sunulur.
Bağdat’ta 1932 Mayısının otuzuncu günü yapılmıştır. Bir örneği Milletler
Cemiyeti Sekreterliği arşivinde muhafaza edilecektir.
(İmza) Nuri Said
Dönemin Irak Başbakanı
245
Ek.8. Bugünkü Ortadoğu haritası632
632
Peter Mansfıeld, A History of the Middle East, Revised and Updated by Niklas Pelham, Second,
Penguın Boks, Printed in England (by Clays, st Ives ple), 2003.
246
Ek. 9. Bağdat vilayeti haritası633
633
Osmanlı Döneminde IRAK, Plan, Fotograf ve Belgelerle, İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet
Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, 2006, s.2;3.
247
Ek.10. Kerkük vilayeti haritası634
634
Osmanlı Döneminde IRAK, Plan, Fotograf ve Belgelerle, İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet
Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, 2006, s.154;155.
248
Ek.11. Süleymaniye vilayeti haritası 635
635
Osmanlı Döneminde IRAK, Plan, Fotograf ve Belgelerle, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, İstanbul, 2006, s. 168;169.
249
Ek.12. Osmanlı Dönemi Musul vilayeti(XX. yy başları)haritası636
636
Cengiz Eroğlu, Murat Babuçoğlu, Orhan Özdil, Osmanlı Vilayeti Salnamelerinde Musul, Ankara,
Global Stratejik Enstitüsü TİKV, 2005. s. 24.
250
Ek.13. 1930 İngiltere-Irak Antlaşması, Cumhuriyet Gazetesi637
637
Cumhuriyet Gazetesi, 26 Temmuz 1930.
251
Ek.14. Irak Haritası638
638
“Irak” maddesi, Türk Ansiklopedisi, Cilt XIX, Ankara, M.E. B.(Milli Eğitim Basımevi), 1971.
s.446.
252
ÖZET
SAYHOOD, Asra. 1917–1932 Dönemi Irak Yönetimi, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara,2009.
1917–1932 yılları arası Irak’ın çağdaş tarihinde çok önemli bir dönem
sayılır. Çünkü Irak, Birinci Dünya Savaşı’ sonrasında Osmanlı Devletinden
kopmuş, İngilizlerin işgaline maruz kalmış, Manda yönetimi altına alınmış ve
böylece yeni bir döneme girmiştir. 12 yıl Manda yönetimi altında kalan Irak,
1932’de Milletler Cemiyetine resmî üye olarak alınmıştır. İşgalin ilk yıllarında
İngilizler, Irak’ı askerî bir yönetimle yönetmişlerdir. Hatta bununla da
yetinmeyerek daha önce kendilerine bir sömürge ülkesi olarak aldıkları
Hindistan’a bağlamak istemişlerdir. Ancak o dönemde dünyada gelişen
konjonktür, İngilizlerin fikrini özellikle Irak’ı yönetme tarzlarını değiştirmiştir.
Böylece Araplara verdikleri sözleri yerine getirmek yerine Manda yönetimini
uygulamaya karar vermişlerdir.
Bu tezle Orta Doğu coğrafyasının önemli bir ülkesi olan Irak’ın, bağımsız
bir devlet olarak kabul edilişine kadar geçen süreç irdelenerek Manda
yönetiminin Irak’ın siyasî ve idarî hayatı üzerindeki etkileri, bölgenin
demografik ve siyasî bakımdan geçirdiği tarihî süreç ortaya koyulmaya
çalışılmıştır.
Bu tezi hazırlarken Arapça kaynaklar, Türkçe kaynaklar ve ayrıca YöK’te
ki tezlerden de yararlandım.
Çalışmamız giriş, gelişme (üç bölüm) ve sonuç kısmından meydana
gelmiştir. Giriş bölümünde genel olarak: Irak kavramının anlamı araştırılmış,
coğrafi konumundan söz edilmiş, tarih boyunca geçirdiği dönemler hakkında
bilgi verilmiş, Osmanlı devleti idaresi altındayken Osmanlı ve İngilizler
arsındaki ilişkilere de değinilmiştir.
Birinci bölümde, “1920 Irak Devrimi”
başlığı altında I.Dünya Savaşı
sırasında İngilizlerin Irak’taki Askerî faaliyetleri (1914 -1918), Irak halkının
253
İngiliz işgaline karşı direnişi Irak Devriminin (1920 Yılı Devrimi)
dış ve iç
nedenleri, Irak devrimi ve bu devrimin sonuçları ele alınmıştır.
İkinci bölümde “İngiltere Denetiminde Irak Devletinin Tesisi” başlığı
altında Geçici Irak hükümetinin teşkilatı, Krallık Döneminin Başlangıcı ve Yeni
Irak Devletinin Kuruluşu, 1922 Irak-İngiltere Antlaşması’nın Irak Yönetimine
Etkisi, Kurucu Meclisin Tesisi, Irak’ın Kanun-ı Esasi’si (Anayasa Onaylaması
1925) başlıkları altında incelenmiştir.
Üçüncü bölümde ise “Musul Meselesi” başlığı altında Lozan Antlaşması
dâhil olmak üzere meseleyi farklı açılardan ele almıştır.
Çalışmamızın sonuç kısmında bu üç bölümde ele alıp işlediğimiz
konuların genel bir değerlendirilmesi yapılarak, ulaştığımız sonuç ortaya
konulmuştur.
Anahtar Sözcükler:
1. Manda
2. Kral Faysal
3. Irak
4. Musul
5. İngiltere
254
ABSTRACT
SAYHOOD, Asra. Iraqi Administration’s Period Between 1917–1932, Master
Thesis, Ankara, 2009.
The years between 1917 and 1932 are cons’dered to be a crucial per’od
of time in Iraq’s contemporary history because after world war, Iraq parted from
the Ottoman Empire, it was occupied be English military forces, governed as a
mandate and so went into a new period of time.
After twelve- year time period under the mandatary government, Iraq
was accepted into the League of Mations as an official member in 1932. D
uring the early years of English occupation, Iraq was governd by a militray
government. Furthermore, the Engilsh planned to unite Iraq with India, which
they captured as a colony before. However, the events in the economic
situation of the world changed the plans of the Engilish, especially their way of
governing Iraq. So, instead of realizing what they promised the Arab, they
decided to put the mandatary into practice.
Through this thesis I have tried to examine the effects of mandatary
upon the political and administrative life of Iraq which is on important contry of
middle Esat, and the historical process the area went into, in terms of
demography and politics.
While preparing this thesis, I have turned to Arabic and Turkish sources
and also to the theses of Yök.
This thesis consists of an introduction, a development (three parts) and
a conclusion parts. İn the introduction part I try to study the meaning of “Iraq”in
general, mention its geographic location and give general information about
the eras throughout its history. I also try to meniton the relations between the
Ottoman Empire and the Engilsh when Iraq was under the governance of the
Ottoman Empire.
In the first part, under the title of “1920 Iraq Revolution” I mention:
255
•
The military activites of the Engilsh in Iraq during the years of World
War I (1914-1918)
•
The resistance of the people of Iraq towards the invasion of the
English
•
Foreign and domestic resans of the Iraq Revolution (1920)
The Iraq Revolution
In the second part, under the title of “The Establisments of the Iraqi
State Under England Control” I try to study:
•
Organization of the temporary Iraq government
•
Beginnings of the Kingdom Era
•
Foundation of the New Iraq State
•
Effects of the 1922 Iraq- England Treaty upon the Iraq Government
•
Organization of the Contistuional Assembly
•
Constituion of the Iraq Government (1925)
İnthe third part, under the title of “Musul Question” I try to study the
issue looking through different perspectives also including the Treaty of Lozan
In the conclucsion part finally, I evaluate the topics that I have
mentioned throughout this thsis in general and I try to reach a final conclusion.
Key Words:
1. Mandate
2. King Faysal
3. Iraq
4. Musul
5. England
Download