T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI “MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ’NİN HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİ VE İLETİŞİM STRATEJİLERİ” MASTER TEZİ Hazırlayan Ayşe Şebnem SARI Tez Danışmanı Doç. Dr. M. Bilal ARIK Ankara - 2010 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI “MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ’NİN HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİ VE İLETİŞİM STRATEJİLERİ” MASTER TEZİ Hazırlayan Ayşe Şebnem SARI Tez Danışmanı Doç. Dr. M. Bilal ARIK Ankara – 2010 ONAY Ayşe Şebnem SARI tarafından hazırlanan ―Milliyetçi Hareket Partisi‘nin Halkla İlişkiler Faaliyetleri ve İletişim Stratejileri‖ baĢlıklı bu çalıĢma, 01/03/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile baĢarılı bulunarak jürimiz tarafından Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim dalında Master tezi olarak kabul edilmiĢtir. Ġmza ……… ÜNVANI, Adı ve Soyadı (BaĢkan) PROF. DR. M. NACİ BOSTANCI Ġmza ……… ÜNVANI, Adı ve Soyadı DOÇ.DR. M. BİLAL ARIK Ġmza ……… ÜNVANI, Adı ve Soyadı DOÇ. DR. CENGİZ ANIK ÖNSÖZ Günümüzde siyaset sahnesinde, siyasal partilerin devamlılığını sağlayan en önemli unsurlar; halkla iliĢkiler faaliyetleri ve izlenen iletiĢim stratejileridir. Dolayısıyla, bu çalıĢma da, tarihsel süreç içerisinde geçmiĢten günümüze konumlanıĢıyla “Milliyetçi Hareket Partisi” örneği ele alınmıĢ ve bu bağlamda, partinin iletiĢim stratejileri ve halkla iliĢkiler faaliyetlerinin ortaya konması amaçlanmıĢtır. Ayrıca, MHP‟nin Halkla ĠliĢkiler Faaliyetleri ve ĠletiĢim Stratejileri‟nin incelendiği bu çalıĢma, her ne kadar spesifik bir örnek üzerinden hareketle tamamlanmıĢ gibi gözükse de, aynı zamanda, bu bağlam içerisinde, Türkiye‟nin yakın tarihine ıĢık tutması ve siyaset - halkla iliĢkiler bağının önemi ekseninde seyretmesi ve Ģekillenmesi bakımından, bu konu açısından bir kaynak olma niteliğini de taĢımaktadır. Bu çalıĢma, büyük bir emeğin ürünü. KarmaĢaya düĢtüğüm anlarda, bana parlak fikirleriyle pratik çözümler sunan saygıdeğer danıĢmanım‟a teĢekkürler... Geçirdiğim uykusuz günler, geceler boyu yanıbaĢımda hissettiğim yüce ruhlara teĢekkürler, yanımda yoktunuz ama hep vardınız biliyorum, telepatinin gizil varlığının eĢsizliğini bana tattıran o anlara sevgim ölümsüz, ezeli ve ebedi... Son olarak, bu tez oluĢturulurken geçirdiğim sancılı dönemler boyunca, nedensiz kalp kırmalarıma, anlamsız kavgalarıma maruz kalan fakat; her ne koĢulda olursa olsun, hayata gözlerimi açtığım ilk andan beri, beni asla yalnız bırakmayan ve yanlıĢ anlamayan, hayattaki tüm tercihlerime sonsuz saygı duyan ve sonuna kadar özgür bırakıldığım hayatımın sınırlarının “ben”de gizli olduğunu bana dolaylı olarak aktaran, sorumluluklarımı kazandıran bu bağlamda da, halkla iliĢkiler faaliyetlerini en etkili biçimde, en ustaca kullanan, baĢarılı iletiĢim stratejileri olan, tüm bunlar ve daha zikretmeye kelimelerimin kifayetsiz kaldığı nedenlerden dolayı beni ben yapan, dolayısıyla benim bu yolda ilerlememe sebebiyet veren genetik faktörlere sahip olmamı sağlayan çok sevgili ve sevdiğim “Ailem"e sonsuz saygı, sevgi ve teĢekkürlerimi sunuyorum… iii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ.......................................................................................................... i İÇİNDEKİLER............................................................................................... iii SİMGELER VE KISALTMALAR.................................................................. v GİRİŞ............................................................................................................ 1 I. BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVEDE MİLLİYETÇİLİK VE TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ 1.1. Milliyetçilik Nedir? …………………………………………………….... 7 1.1.1. Milliyetçiliğin Siyasal Bir Akım Olarak Ortaya ÇıkıĢı... …....... 10 1.1.2. Türk Milliyetçiliğinin Ortaya ÇıkıĢı………………….…............ 12 1.2 Millet Partisi'nden Cumhuriyetçi Millet Partisi'ne (1948-1953) ..................................................................................... 14 1.3. Cumhuriyetçi Millet Partisi‟nden Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‟ne (1954-1968) ..................................................................................... 19 1.4. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‟nden Milliyetçi Hareket Partisi‟ne (1969–1981) .................................................................................... 28 1.4.1. Muhafazakâr Parti Dönemi (1983 – 1985)……………..…..... 35 1.4.2. Milliyetçi ÇalıĢma Partisi Dönemi (1985 – 1992) ……........... 35 1.4.3. Milliyetçi Hareket Partisi‟nin Ġkinci DoğuĢu (1993 – 2009).. 38 II. BÖLÜM MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ İLETİŞİM STRATEJİLERİ 2.1. Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik Kolları: “Ülkü Ocakları” ve ĠletiĢim Stratejileri…………………………………………………………………......... 40 2.1.1. Ülkü Ocakları Faaliyetleri…………………………………....... 54 2.1.1.1. Üyelik KoĢulları........................................................ 55 2.1.1.2. Etkinlikler................................................................. 56 2.1.1.3. Yayınlar................................................................... 57 2.2. Liderlerin Söylemlerinde Ġzlenen ĠletiĢim Stratejileri........................... 59 iv 2.2.1. Alparslan TürkeĢ Dönemi..................................................... 62 2.2.2. Devlet Bahçeli Dönemi......................................................... 69 III. BÖLÜM MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİ 3.1. Halkla ĠliĢkiler Faaliyetleri................................................................... 85 3.1.1. Sloganlar.............................................................................. 94 3.1.2. Mitingler-Kurultaylar............................................................. 99 3.1.3. AR-GE ÇalıĢmaları.............................................................. 107 3.2. Medya ĠliĢkileri.................................................................................. 110 3.2.1. Yazılı ve Görsel Basında Temsil......................................... 111 3.2.1.1. Sahipliği Olunan Medyalar..................................... 112 3.2.1.1.1. Dergiler..................................................... 113 3.2.1.1.2. Tv Kanalları.............................................. 114 3.2.1.2. Diğer Medyalarda Temsil....................................... 115 3.3. Ġnternet Temsili……………………………………………………......... 116 SONUÇ.................................................................................................... 124 KAYNAKÇA............................................................................................. 127 ÖZET........................................................................................................ 138 ABSTRACT.............................................................................................. 139 v SİMGELER VE KISALTMALAR ANAP : Anavatan Partisi BBP : Büyük Birlik Partisi CGP : Cumhuriyetçi Güven Partisi CHP : Cumhuriyet Halk Partisi CKMP : Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi CMP : Cumhuriyetçi Millet Partisi DP : Demokrat Parti DSP : Demokratik Sol Parti DYP : Doğru Yol Partisi HP : Hürriyet Partisi IDP : Islahatçı Demokrasi Partisi MP : Millet Partisi MSP : Milli Selamet Partisi MC : Milliyetçi Cephe MÇP : Milliyetçi ÇalıĢma Partisi MHP : Milliyetçi Hareket Partisi MP : Muhafazakâr Parti MTTB : Milli Türk Talebe Birliği PR : Public Relations RP : Refah Partisi SHP : Sosyaldemokrat Halkçı Parti TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi THKO : Türkiye Halk KurtuluĢ Ordusu THKP–C : Türkiye Halk KurtuluĢ Partisi ve Cephesi TĠP : Türkiye ĠĢçi Partisi ÜGD : Ülkücü Gençlik Derneği ÜOD : Ülkü Ocakları Dernekleri GİRİŞ Tarihi bir toprağı/ülkeyi, ortak mitleri ve tarihi belleği, kitlevi bir kamu kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylaĢan bir insan topluluğunun adı olarak millet çok boyutlu bir kavram olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu çalıĢma da, kendini ―Türk milleti‘nin sesi‖ (http://www.ulkuocaklari.org.tr, 2008) olarak gören ve ―Türk milletinin bekası‖ (http://www.mhp.org.tr, 2008)‟na politik olarak devamlı vurgu yapan Milliyetçi Hareket Partisi üzerinden gidilerek, “milliyetçilik” olgusunun parti içinde ve parti tarafından nerede konumlandırıldığına dair bir bakıĢ sunulurken, parti 2000‟li yıllarda ki halkla iliĢkiler faaliyetleri ve iletiĢim stratejileri geliĢimi bağlamında ele alınacaktır. 2000‟li yıllarda “iletiĢimsel stratejilerinin ve halkla iliĢkiler faaliyetlerinin geliĢimi ve dönüĢümü, “kitle iletiĢim araçlarının hızla geliĢimi”yle birlikte, “zaman içerisinde, artı ivme kazanan, kitlelere ulaĢma anlamında daha fazla halkla iliĢkiler pratikleriyle desteklenen” siyasi partilerin, örgütlü yapıları içerisinde, halkla iliĢkiler faaliyetleri ve iletiĢim stratejilerine daha da önem verdiği görülmektedir. Halkla iliĢkilerin, oluĢumu ve geliĢmesi, dünyada olduğu gibi Türkiye‟de de, ülke içindeki ve uluslararası alandaki siyasal yapılarla tarihsel paralellik göstererek biçimlenmiĢtir. Yönetsel güç elde etme ve sürdürme amaçlı stratejilerin çizilmesinde, taktikler kullanılarak kontrol mekanizmaları geliĢtirmekte halkla iliĢkilere etkin rol düĢmektedir. Bu bağlamda, Milliyetçi Hareket Partisi‟nin kuruluĢu, geliĢimi ve Ģuan ki durumu (2000‟li yıllar), bahsi geçen kriterler ekseninde değerlendirilecektir. Halkla iliĢkiler faaliyetlerinin ve iletiĢim stratejilerinin artan önemini vurgulamak üzere, özellikle, 2000‟li yıllarda Milliyetçi Hareket Partisi ele alınacak olup, teknolojik ve ekonomik geliĢmelerin devingen sürecinde, tarihsel akıĢı içerisinde parti‟nin geldiği nokta, ideolojisi, misyonu ve vizyonu, “ĠletiĢim Stratejileri ve Halkla ĠliĢkiler” çalıĢmaları bağlamında irdelenecektir. 2 Siyasal ve politik alanda halkla iliĢkilerin, özellikle, çok partili döneme geçiĢ süreciyle beraber kazandığı ivme siyasal partileri de, bu doğrultuda çaba sarfetmeye itmiĢtir. Bu noktadan hareketle, tarihsel süreç içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi‟nin iletiĢim stratejilerini belirlemede halkla iliĢkiler faaliyetlerinin önemini, geliĢimi ve değiĢimini ele alan böyle bir çalıĢmanın varlığı, akademik anlamda birçok alana katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda, yapılan literatür taramasında, siyasal iletiĢim ve sunulan gerekçelerden hareketle, Milliyetçi Hareket Partisi‟nin halkla iliĢkiler faaliyetleri ve iletiĢim stratejilerinin bu biçimleriyle ele alındığı böyle bir çalıĢma, bu alanda ki eksikliğinin giderilmesi noktasında, önemini kazanacaktır. ÇalıĢmada, Milliyetçi Hareket Partisi‟nin halkla iliĢkilerinin ve bu doğrultuda izlenen iletiĢim stratejilerinin, tarihsel ve toplumsal kökenlerini iĢaret etmek amacıyla, tarihsel araĢtırma yöntemi uygulanacaktır. Tarihsel araĢtırmalar, geçmiĢte yaĢanan olayları ve bu olayların günümüze etkilerini incelemeyi hedeflemektedir. Bu yöntemle, Milliyetçi Hareket Partisi‟nin kuruluĢundan itibaren ki geliĢimi, öncelikle tarihsel açıdan ele alınacak, ardından özellikle 21. yüzyılı kapsayan faaliyetler iletiĢim ve halkla iliĢkiler bağlamında sorgulanacak, sonuç olarak, günümüze yansıyan ve yaĢanan değiĢimin - geliĢmelerin ardındaki neden-sonuç iliĢkileri çözümlenmeye çalıĢılacaktır. Tarihsel araĢtırmalar, birincil ve ikincil kaynaklar vasıtasıyla veri toplayabilmektedir. Bu tezde, birincil kaynaklar yeterli düzeyde kullanılamamıĢtır, çünkü, bu tür veri elde etmek için, Ģahit olanlardan çok, araĢtırmacının olayın oluĢuna bizzat Ģahit olması daha önemlidir, ağırlık ikincil kaynaklara verilmiĢtir. Diğer yandan, tarihsel araĢtırmalar, çoğu zaman literatür taramasıyla mukayese edilir. Oysa literatür taramasında, referansların kaynağı her yerde ve bir çok yerde bulunabilir. Fakat tarihsel incelemede, kaynak genellikle tektir veya birkaç tanedir, görülmemiĢtir, duyulmamıĢtır 3 (Erdoğan: 2003: 150). Dolayısıyla, tarihsel araĢtırmaların, kaynağa ulaĢmada ki zorluğu bu tezde de yaĢanmıĢtır. AraĢtırma aĢamasında olaya Ģahit olanların dinlenilmesinin yanı sıra, ulaĢılabilinen ikincil kaynaklar ön planda olmuĢtur. Tezi Ģekillendiren varsayımlar ise Ģunlardır; Siyasette, halkla iliĢkilerin artan önemi, siyasal partilerin çeĢitli biçimlerde faaliyetleri ve örgütlenme biçimleri ile karĢımıza çıkmaktadır. Siyasi partiler, politik hayatın vazgeçilmez unsurları olarak, halkın duygularına hitap eden ideolojileri bağlamında, onları yönlendirebilecek, örgütlenme biçimleri, iletiĢim kanalları ve unsurları belirlemektedirler. Siyasal iletiĢim konusunun önemi, tarihsel süreç içerisinde giderek artmaktadır. 21. yüzyıla gelinen noktada, Milliyetçi Hareket Partisi örgütlü iletiĢimsel faaliyetlerini, sistemli bir biçimde ortaya koyar hale gelmiĢtir. Ekonomik, politik ve sosyal dönüĢümlerle, halkla iliĢkiler faaliyetlerinde, „diğerleri‟nden alınan bilgilerle geliĢtirilen stratejilerin yerini, „kurumsal‟ olarak birebir yürütülen faaliyetlerle edinilen bilgiler almaktadır. Bu bağlamda, tezin birinci bölümünde, öncelikle kavramsal çerçeve de “Milliyetçilik”ten sözedilirken, ardından Milliyetçi Hareket Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi‟nin yapılanmasına kadar gelen, onun arka planını oluĢturan partiler silsilesi, tarihsel bağlamında ele alınmıĢtır. Bu ele alıĢ biçimi ayrıca, liderlerinin etkinlik alanları, temsili yetenekleri ve bakıĢ açılarından kesitlerle iĢlenerek ĢekillendirilmiĢtir. 4 Tezin ikinci bölümüne gelindiğinde, Milliyetçi Hareket Partisi ĠletiĢim Stratejileri, iki ana baĢlıkla incelenmiĢtir. Birinci ana baĢlık altında, “Gençlik Kolları: Ülkü Ocakları” tarihsel süreç içerisindeki geliĢimiyle pekiĢtirilerek, “ortaya çıkıĢından 2000‟li yıllara” vardığı nokta gözlemlenmiĢtir. Ardından ikincil olarak, parti iletiĢim stratejilerinin Ģekillenmesinde önemi olan “Liderlerin Söylemleri” ele alınmıĢtır. Bu çerçeve de, ikinci bölümde, öncelikle “Ülkü Ocakları” üzerinden gidilerek, iletiĢimsel strateji olarak görünen, ideolojik konumlandırmaları belirlenmiĢ, ardından, faaliyetler bağlamında değiĢen eğilimler ve bunların neler olduğunu belirtilmiĢ, bunların yanısıra bir diğer ana baĢlık altında, “Liderlerin Söylemleri” ile izlenen iletiĢim stratejileri, Alparslan TürkeĢ ve Devlet Bahçeli dönemleri, gözlemlenerek ve örneklendirilerek açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Üçüncü bölümde ise, geçmiĢten günümüze halkla iliĢkiler faaliyetleri özellikle 2000‟li yıllarda ağırlıklı kullanılan etkinlikler bazında kategorilendirilmiĢtir. Sloganların doğası, mitinglerin değiĢen iklimi ve günümüzde tekrar artan önemi irdelenmiĢtir. Yine bu baĢlık altında incelenecek, ―siyasal iletişimin vazgeçilmez unsuru halkla ilişkiler‖ (http://www.siyasaliletisim.org, 2009) etkinliğinden biri olan “medya iliĢkileri”nin farklı bir baĢlıkla sabitlenerek kategorize edilmesi, mecraların giderek etkinleĢen kullanımına iĢaret etmek amacını gütmektedir. Son olarak, teknolojik geliĢmelerin politik alanda yeni gözdesi olan “sürekli, her yerde ve her zaman, ulaĢılabilirlik - eriĢilebilirlik” ilkesini taĢıyan “internet” özellikle, ayrı bir inceleme alanına konu edilmiĢtir. I. BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVEDE MİLLİYETÇİLİK VE TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ Milliyetçi Hareket Partisi‟nin kuruluĢu ve kuruluĢ yolunda ilerleyiĢi, parti kuruluĢunda ana kavram olan ve her daim vurgulanan, ―Türk milliyetçiliği‖ anlayışının ―fikir hareketi hüviyeti kazanması‖ (http://www.mhp.org.tr, 2008) doğrultusunda baĢlamıĢtır. Bu kavramın doğuĢu ve geliĢimi, Türkiye‟de 19. yüzyılın ikinci yarısına denk gelmektedir. Can‟a (2003: 663) göre; “1960 sonrası Türkiye‟de politik yelpaze sağ-sol ekseninde tanımlanmaya baĢlarken, Türk sağının en önemli bileĢenlerinden biri milliyetçilikti.” Vurgulanan “Türk milliyetçiliği”nin bu bağlamda partileĢerek, Türk siyaset sahnesinde yerini almasına, Türkiye‟de Milliyetçi Hareket Partisi örneği iĢaret edilebilir. Bu bağlamda; “Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi / Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkücü Hareket, Türk sağına ideolojik dayanak oluĢturan milliyetçilik – muhafazakârlık - Ġslamcılık sacayağının, milliyetçilik merkezli en baĢarılı tertiplerinden birini üretmiĢ, zaman zaman merkez sağın kalkınmacılık, sosyal adaletçilik, liberalizm, Batıcılık gibi yan unsurlarını da sembolik ve demagojik kullanımlarla dâhil ettiği bu malzemeyi bir ideolojik saflık iddiasıyla militan-politik bir çerçeveye oturtmuĢtur” (Can, 2003: 664). Bostancı‟ya (2009) göre ise; “Milliyetçi Hareket Partisi‘nin toplumla ve diğer siyasî partilerle kurmuş olduğu ilişkinin üç temel başlığı; milliyetçilik, küreselleşme ve demokrasidir. Milliyetçi Hareket Partisi denildiğinde daha çok milliyetçilik üzerinden akıl yürütülmesi ve burada özellikle Kürt etnik milliyetçiliğine dikkat çekilmesi fazlasıyla indirgemeci ve kolaycı bir yaklaşım olur. Mukabil etkileriyle milliyetçilik elbette ihmal edilemez, ancak tüm hikâye bundan ibaret değildir. Milliyetçi Hareket Partisi‘ndeki milliyetçilik onun kırk yıllık tarihi içinde doğal olarak "hep aynı milliyetçilik" değildir. Başlangıç yıllarında daha fazla soya, milliyetçi öze atıf yapan anlayış, özellikle yetmişli yıllarda İslam'a yakınlaşmış, nihayet seksenli yıllarla birlikte modern 6 kavramlarla tahkim edilen yeni bir kavrayışa yönelmiştir. Bu yaklaşım, milliyetçiliği etnik çekirdeği aşkın bir tarihî oluşum olarak görmekte, coğrafyanın getirdiği çoğulcu yapıyla barışmayı esas almaktadır. Bu değişim sebebiyle, seksenli yılların başından itibaren karşı karşıya olduğumuz etnik temelli Kürt milliyetçiliği karşısında benzer bir eğilimle "etnik çekirdeğe" yönelmemiş, tarihen teşekkül etmiş milliyetçi anlayışa sahip çıkılmaya devam edilmiştir.‖ Milliyetçi Hareket Partisi‟nin bu geliĢimi ifade ediĢ biçimine bakacak olursak; ―Milliyetçilik‖, Ülkücülerin Başbuğ'u Alparslan Türkeş'in liderliğinde teorik ve pratik bir bütünlüğe kavuşmuştur. İşte bu bütünün ürünü Milliyetçi Hareket Partisi'dir. Böylece Türk milliyetçiliğinin partileşmesi ve dolayısıyla demokratik sisteme siyasî bir organizasyon olarak da katılması Milliyetçi Hareket Partisi'yle birlikte gerçekleşmiştir‖ (http://www.mhp.org.tr, 2008). Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)‟nin oluĢum ve kuruluĢ süreci, Millet Partisi'nden Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne dek uzanmaktadır. Bu baĢlık altında, kavramsal çerçevede, “Milliyetçilik” tanımlanırken diğer yandan, MHP‟ye uzanan partiler silsilesi, örgütleniĢleri, faaliyetleri, meydanlardan, teĢkilatlanmalarına değin örneklerle ve Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi‟ndeki durumlarıyla ele alınacaktır. Bu ele alıĢ, MHP ve ona gelen tarihi ön planda tutacak biçimde olacaktır. Tezin içeriği paralelinde, diğer konulara göre, MHP‟yi oluĢturan tarihsel süreç fazla ayrıntılandırılmamıĢtır. Bu bölümde, yöntem kısmında açıklanan, tarihsel araĢtırmanın kaynaklarından birincil tür kaynaklardan daha sıklıkla yararlanılmıĢtır, olaya Ģahit olanların ağzından anekdotlar ve anılardan alıntılarla kuruluĢ - geliĢim süreci, yukarıda bahsi geçen yönde, “özet”lenmeye çalıĢılacaktır. 7 1.1. MİLLİYETÇİLİK NEDİR? Milliyetçilik, kendi ulusuna ya da ülkesine bağlılığın uluslar arası ilkelere bağlılıktan ya da kiĢi ya da grup çıkarlarından daha önemli olduğunu öne süren görüĢtür (Ana Britannica, 2004: 109). ġaylan‟a (1983: 1945) göre ise; ―Milliyetçilik, modern toplumlarda toplumsal yapışmayı ve bir arada bulunmayı sağlayan, bu toplumda ortaya çıkan siyasal otorite biçimini meşrulaştıran siyasi inanç ya da itikat olarak tanımlanabilir.‖ Öte yandan, siyasal bir program ya da düĢünceler bütünü olmaktan çok, böylesi programları ve düĢünceleri temel alan siyasal bir bakıĢ açısıdır (Ana Britannica, 2004: 109). Bu bağlamda, fikir akımlarının insanlar üzerinde etkili olabilmesi ancak bir iman haline gelmesi ile mümkündür (Kösoğlu, 2003: 208). Mardin‟e (2002: 43) göre ise; ―İnsanlığın tarihinde görülen bütün fikirler ya saplantıdır ya şahsi çıkarların gizlenmesidir ya da çağın moda tutkularının ifadesidir. Yapılması gereken, bunların temelinin zayıf olduğunu kabul etmek, fikirlerin dış görünüşüne aldanmamaktır. Bundan dolayı, insan fikir kalıplarına, ussal yapıtlara kanıp inanacağına, onları rehber olarak kullanacağına, fikrinin gerçek zembereği olan, kendi içindeki ―tahakküm isteği‖ni harekete geçirmelidir.‖ Öte yandan, ideolojiler bağlılık araçlarını gönüllü olarak kullanır (Copeaux, 2003: 45). Sırf zihni bilgiler yöntem olarak değerli olsalar da, iĢ yapabilme gücü veren enerji/gerilim kaynağı değildir. Bilgi inanca yükseldiği zaman kiĢiyi yapıp etmeye ve eylemlerini biçimlendirmeye yönlendiren bir güç kaynağı olur (Kösoğlu, 2003: 208). Bostancı‟nın (1999: 28) vurguladığı üzere, bu bağlamda “Milliyetçilik” de, ―mevcut zeminde yürütülen ideolojilerin hegemonya mücadelesinde öne çıkmış, akli önermeleriyle olmasa da yarattığı güçlü metafizik etkiyle bir kolektif bilinç olarak tarihi akıştaki yerini almıştır. Bu doğrultuda ‗milliyetçilik‘‘ ideolojisine yönelme sebebi açıkça ortaya çıkmaktadır. Bir ideoloji olarak ‗milliyetçilik‘ bireylerin etrafında toplanması ve güdülenmesini, diğer ideolojilere oranla daha etkili biçimde sağlamaktadır. ‗Bu yönelimi anlamak için milliyetçiliğin işlevlerine bakmak 8 gerekir. Öne çıkan bir işlev, aynı millete dahil olmanın getirdiği müştereklik duygusu üzerinden kapitalizmin iç çelişkilerini kısmen stabil hale getirme vaadidir. Kutsal kardeşliğin ruhani örtüsü sosyal ve ekonomik hiyerarşiyi belirsizleştirmekte, insanları aynı isim altında toplayarak eşitlemektedir. Sınıf çelişkileri, çıkar farklılıkları, ideoloji / iktidar / hegemonya çözümlemelerinin sonuçları, daha güçlü bir dayanışma iddiası tarafından önemsizleştirilmektedir. Bu şekilde milliyetçilik, kendi dışındaki dünyeviliğin kahrediciliğine karşı adeta vecit dolu bir teselli sığınağı haline gelmektedir.‖ Bu bağlamda, Köseoğlu‟na (2003: 208) göre de; “inanç ve onun yarattığı gerilim ne kadar büyük olursa, kiĢi yahut toplumun hayatı da o kadar coĢkun, yaratıcı ve yaptıkları o fikirle ölçülenmiĢ olur. Ġnsanın/toplumun fikre olan inancı zayıfladıkça gerilim düĢer, iĢ yapabilme kabiliyeti zayıflar; yapılanlarda fikrin ölçülerinden sapmaya baĢlar.” Millas‟a göre (2003: 193); “milliyetçi düĢünce biçimi „bizden olmayanı‟ da, yani „öteki‟ kavramını da içerir. “Öteki” milliyetçi ideolojinin, olmazsa olmaz, temel taĢlarından birini oluĢturur.” Öte yandan, milliyetçiliği temel bir çatıĢma kaynağı olarak görmek doğru değildir. Tarih, milli devletlerin milliyetçi kalkıĢmaların olmadığı dönemlerde de savaĢların, gerilimlerin olduğunu, kitlesel kıyımların gerçekleĢtiğini anlatmaktadır (Bostancı, 1999: 38). ÖtekileĢtirme bağlamında, „milliyetçilik‟ ve „Ģiddet‟ kavramlarının önplana çıktığı görülmektedir. Bora‟ya göre (2008) de; “Milliyetçilik, bir ‗ötekileştirme‘ ideolojisidir. Biz - Öteki ayrımını en yalın biçimde koyan bir ideolojidir. Ġnsanın seçiĢlerinden, tavırlarından, iradesinden bağımsız, doğuĢtan gelen, kader gibi alnına yazılı bir kimlik tanımı yapar. Biz ile öteki arasındaki ayrım da, böyle bir kimlik tanımına dayanınca, değiĢtirilemez bir ayrım haline gelir. Böylesine esastan farklılaĢtırılmıĢ, ezel-ebed düĢmanlaĢtırılmıĢ özneler arasındaki uzaklığın, kolayca Ģiddet üretmeye yatkın hale geleceği açık değil midir? Kendinden olmayanı, „yabancı‟yı, Ģu veya bu nedene bağlı olarak değil, „özü‟ itibarıyla „kötü‟ -en azından Ģüpheli- sayan, insan değil olarak görmeye meyleden bir 9 ideoloji, onunla olan sorununu ancak Ģiddet yoluyla halledeceğini düĢünecektir.” Türköne‟ye (2007) göre ise; “ġiddetin ideolojisi yoktur. Birileri, içinde bulunduğu Ģartları hazmedemeyip, kendine kızmak, Ģartlarını değiĢtirmeye çalıĢmak yerine içinde öfkeyi büyütmekte, sonra da bu çıplak öfkeyi yöneltecek bir hedef aramaya giriĢmektedir. Bu bağlamda, Ģiddete bir gerekçe, bir açıklama bulma kisvesiyle, tedavülde bulunan fikirlerden, düĢmanlardan, dostlardan Ģartlara uyanı seçip almaktadır. Böylelikle içinde bulunduğu kapanın dıĢına çıkıyor. "Yüce" bir amaca bağlanıyor. Kendini aĢıyor. Büyük bir parça ile bütünleĢiyor. ġiddet önce bir eğilim oluyor, sonra bir isyana dönüĢüyor, sonra internet siteleri gibi sanal bir çıkıĢ yolu olarak el birliği ile zihinlerde mantıkî sonucuna götürülüyor; en sonunda bir ideolojiye yaslanıyor. ġiddetin doğasını, ideolojilerin yapay dünyasında aramaya kalktığınız zaman, ürediği o korkunç dünyayı gözden kaçırırsınız. Ġdeolojilere değil, psikolojilere eğilmeliyiz. Dolayısıyla, Ģiddetin bütün ideolojileri aĢan kendine özgü ideolojisine bakmalıyız.” Bora (2008) bu bağlamda; Milliyetçiliğin, “milli duygu”yu doğal bir güdü olarak tasavvur etmesinin de Ģiddet potansiyelini beslediği kanısındadır. Milliyetçilik fiziki bir refleksmiĢçesine doğallaĢtırılınca ve aklın-fikrin-siyasetin de bu “doğal” duyguyla uyum içinde olması gerektiği düĢünülünce, insanlar “güdü”nün hâkimiyetine girmiĢ olmaktadır. Dolayısıyla, bu bağlamda algılandığında, milliyetçilik, insanın güdüselliğini yüceltmektir ve güdülerine indirgenen insan da Ģiddete daha yakındır savı ortaya atılmaktadır. Ġnceoğlu‟nun (2000: 63) da belirttiği gibi, sosyal algılama durumu bireylerde; “itaat, özdeĢleĢme ve benimseme” gibi durumlar ortaya çıkarır. ġöyle ki; “algılama”, bireyin içinde bulunduğu sosyal ortama ve kendi psikolojik alanına bağlı olarak, somut duyumsal bir bilgilenme olmanın ötesinde sosyal bir olgu haline gelir, öte yandan “kiĢisel motivler”, kiĢinin içinde bulunduğu duygusal (emotionel) durum, belirli nesnenin algılanması sırasında bireyin içinde bulunduğu grup iliĢkileri, algılamayı etkileyen diğer faktörlerdir. Bu durum, 10 hiçbir birey toplumdan soyutlanamayacağı için, algılamanın sosyal bir olgu olduğunu, bireysel değil soyut (subjektif) etmenlere de bağlı sosyal bir olgu olduğunu göstermektedir. Bu nokta da Bora‟ya göre (2008) de; ―milliyetçilik, modern kapitalist uygarlıktan bütün devletlerin resmî ideolojisidir. Yeni zamanların dinidir. Devletin ve milletin bekası, ulus-devletlerin kutsalıdır. Resmi ideolojiler, bu kutsal etrafında bir ajitasyon-propaganda yürütürler. Tarihsel tecrübe veya sosyal, ekonomik, politik konjonktür gereği tehdit algılaması fazla yoğun olmayan ulus-devletlerde, bu şiddete yatkınlık potansiyelinin ‗uyuduğunu‘, ılımlılaştırıldığını gözleyebilirsiniz. Ama o potansiyel her daim mevcuttur.‖ “Milliyetçilik” bağlamında, “kutsallaĢtırma” kavramını ele almak, kitlelerin ya da gençlerin bu kavrama yönelimlerini, anlamlandırma çerçevelerini daha manalı hale getirmeye yardımcı olacaktır. “Milliyetçilik hareketleri de, modernitenin bir ürünü olmanın vasıflarına haizdir; bu manada teşekkül süreçlerinde laik ve seküler fenomenlerin yanı sıra mistik, kutsal aşkın unsurları da fantezisinde meczetmiştir. Milliyetçiliği bir çeşit din olarak değerlendiren Hayes, kolektivitenin temsilcisi olarak ortaya çıkan figürlere dikkatle benzerliğe işaret etmektedir. ―Bu dinin her yerde, ya kişinin vatanının, memleketinin, milli devletinin hamisi veya tecessüm etmiş hali olan bir ilahı var. Bu ilah, Sam Amca (Amerikan), Boğa John (İngiliz), Marianne (İskoç), Hans (Alman), Ivan (Rus) şeklinde beliriyor‖ (Aktaran; Bostancı, 1999: 89) 1.1.1. Milliyetçiliğin Siyasal Bir Akım Olarak Ortaya Çıkışı Milliyetçilik, her ülke ve toplumda farklı özellikler kazanabilir. Siyasal bağlılığın temelinde ulusların bulunduğu varsayımından kaynaklanan milliyetçilik tarihte çok yeni bir olgudur. 18. yüzyıla değin siyasal bağlılığın odağında genellikle fief‟‟ler, dinsel gruplar ya da kent gibi küçük siyasal birimler yer alırdı. Örneğin, dinsel bağlamda Hıristiyanlar olarak anılan 11 uluslarüstü topluluk söz konusu bağlılık odaklarından biriydi. Ulus ilk kez 18. yüzyılda siyasal etkinliğin odak noktası olmaya baĢladı. Bunun birçok nedeni vardı. Büyük, merkezi devletlerin ortaya çıkıĢı Avrupa feodalizminin âdemimerkeziyetçi yapılarının ve baĢka yerel bağlılık odaklarının yok olmasına yol açtı. Laiklik ve eğitim kiliseye ve cemaatlere bağlılığı daha da zayıflattı. Aynı derecede önemli bir geliĢme ticaret ve sanayinin geliĢmesine bağlı olarak merkezi devletlere olan gereksinimin güçlenmesiydi (Ana Britannica, 2004: 109). Milliyetçilik akımı ya da düĢüncesinin nesnel temeli, “millet” olarak tanımlanan toplumsal kategoridir (ġaylan, 1983: 1945). Bostancı‟ya (1999: 37) göre ise; ―…her tez nesnelliğini kendi durduğu yerden kurar; bunun ötesinde bütün konumları kucaklayan bir nesnel bakıştan bahsedilemez. Millicilikte nesnelliğine dair şahadeti yine kendi pratiğinde bulur. Dolayısıyla, bir bakıma millicilik bir ―kabul‖ biçimi olmakla birlikte, bir bakıma da bu kabule zemin hazırlayan uzun bir tarihi arka planın yaşanmışlığında var olan bir durumdur.‖ Modern toplumda toplumu bir arada tutma iĢlevini yerine getiren milliyetçiliğin siyasal bir akım olarak ortaya çıkıĢı, Amerikan ve Fransız Devrimleri ile olmuĢtur. Bilindiği gibi Fransız Devrimi ve onu izleyen Napolyon‟un askeri istila giriĢimleri, milliyetçilik ideolojisinin bütün Avrupa‟ya yayılmasına yol açmıĢtır. BaĢka bir deyiĢle, Fransız Devrimi ve Napolyon, Avrupa‟da feodal toplumun kurumlarını yıkarken milliyetçi düĢüncenin ve buna bağlı siyasal örgütlenmenin yaygın, etkin bir akım olmasına neden olmuĢtur (ġaylan, 1983: 1945). Ağaoğulları‟na (1998: 190) göre; ―genel olarak milliyetçilik Avrupa‘da ondokuzuncu yüzyılın başlarında belirmiştir. Bu ideolojinin gerçek sahibi ise, iktisadi yapısı ve üretim biçimi değişmeye başlayan toplumlarda ortaya çıkıp, gözlerini iktidara diken ―milli‖ burjuvazidir. Bu yüzyıl boyunca milliyetçilik, liberalizm ile birlikte burjuva devrimlerinin itici gücü ya da motoru işlevini görmüştür.‖ “19. yüzyılın sonlarında Avrupa‟daki milliyetçi hareketler uluslar arası niteliklerini yitirerek daha tutucu, hatta gerici hale geldi. Milliyetçilik 12 anlayıĢının dar bir temelde yoğunlaĢması I. Dünya SavaĢı‟nın baĢlamasında etkili oldu. Tutucu milliyetçilik eğilimi iki Dünya savaĢı arasındaki dönemde özellikle Ġtalya ve Almanya‟da daha da güçlendi. II. Dünya SavaĢ‟ından sonra çoğu Avrupa ülkesinde milliyetçiliğin etkisi azalmaya baĢladı. Bunun en önemli nedenlerinden biri ülkeler arasındaki karĢılıklı bağımlılığın giderek artmasıydı. Bu dönemde Asya ve Afrika‟da önce sömürgeciliğe karĢı mücadele temelinde, sonraki aĢamalarda ise güçlü devletlerin egemenliğine karĢı bağımsızlığı ve bağlantısızlığı savunan milliyetçi hareketler ortaya çıktı. 1990‟larda Doğu Avrupa‟da komünizmin çöküĢünün ardından bu ülkelerde milliyetçilik yeniden güç kazandı. Dil, etnik köken ve din temelli milliyetçi eğilimler eski Sovyet cumhuriyetleriyle Yugoslavya‟da etkili oldu ve zaman zaman kanlı çatıĢmalara yol açtı” (Ana Britannica, 2004: 109). 1.1.2. Türk Milliyetçiliğinin Ortaya Çıkışı Toplumsal yapıların ve değiĢmelerin, o toplumun düĢünürlerini de etkilemesi doğaldır (Kösoğlu, 2003: 209). Türk milliyetçiliğinin tarih sahnesine çıkıĢı, Avrupa uluslarına göre epey geç olmuĢtur (Ağaoğulları: 1998: 190). Milliyetçilik akımının Türkiye yönünden de özel bir önemi vardır. Osmanlı Ġmparatorluğu devrinde insanları birleĢtiren nokta, “millet” olma duygusundan çok, “ümmet” olma yani aynı dine mensup olma inancıydı (Yeni Cumhuriyet, 1983). Bu bağlamda, Avrupa‟da beliren milliyetçilik akımının ortaya çıktığı dönemde Osmanlı Ġmparatorluğu‟na bakıldığında, burada bir Türk milliyetçiliğinin doğması için gereken koĢulların belirmemiĢ olduğu görülür. Ağaoğulları‟na göre (1998: 191) de; ―her şeyden önce, Osmanlı devletinin iktisadi geri kalmışlığı, bu ideolojinin bayraktarlığını yapacak sınıfın oluşmasında en büyük engeldi, ikinci etken olarak Osmanlı devletinin çok 13 uluslu kozmopolit niteliği gösterilebilir1, bir diğer neden Osmanlı kültürel yapısından kaynaklanmaktadır2.‖ Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda Tanzimat ile birlikte baĢlayan BatılılaĢma çabalarına her zaman bu BatılılaĢmanın nereye kadar olacağı sorusu eĢlik etmiĢtir. Bir yandan BatılılaĢmayı kucaklarken bir yandan da özgün Doğulu faziletleri muhafaza etmek dürtüsü Türk milliyetçiliğinin en ayırt edici özelliği olmuĢtur (Kadıoğlu, 2003: 284). “Osmanlı aydınları, milliyetçilik düĢüncesi ile tanıĢtıklarında, yayılmacı güçler karĢısında çökmekte olan bir imparatorluğu nasıl ayakta tutabileceklerinin kavgasını veriyorlardı. Milliyetçiliğe yöneliĢteki temel muharrik buydu; devleti kurtarmak.” (Kösoğlu, 2003: 209). 1930‟lardan sonra da Türk milliyetçiliğinde etkin Turancı akım çerçevesinde Nihal Atsız vb. Türkçü yazarlar ―milli ülkü‖ terimini kullandılar. Ancak, ―ülkü‖ ve ―ülkücü‖ sözcüğünün siyasal bir anlam kazanıp popülerleĢmesi, CKMP / MHP hareketiyle gerçekleĢmiĢtir (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 222). Milli hedefleri ve idealleri belirtme bağlamında kullanılan ―ülkü‖ sözcüğünün kullanımı, Ziya Gökalp‟e kadar götürülebilir. Cumhuriyet‘in ilk ve önemli resmi düşünürlerinden Gökalp‘‘in (Ünüvar, 2003: 28), Türkçülüğün Esasları‘nda (2003), “milli mefkûre” terimi geçer. (“mefkûre”, “ülkü”nün Osmanlıcasıdır). Kösoğlu‟na (2003: 225) göre de; “Turancılık duygu ve fikrinin, doğuĢundan itibaren Türk milliyetçiliği düĢüncesinde bir ülkü olarak var olduğunu söyleyebiliriz. Milli varlığın bu yeniden algılanıĢ döneminde, Osmanlı Devleti sınırlarının dıĢında da aynı dili konuĢan, aynı dine inanan ve ortak tarihi köklerimiz olan toplulukların varlığının daha yakından bilinmesi, doğal olarak bu dünyanın birleĢmesi ülküsünü de beraberinde getirmiĢtir.” Sonuç olarak, Ayvazoğlu‟na göre (2003: 577); “Türk Milliyetçiliği, üzerinde konuĢulması en zor meselelerden biridir; zira çeĢitli damarlardan 1 Farklı uluslar arasındaki sınırlar, dolayısıyla da ilişkiler, toplumsal ya da etnik değil, fakat dinsel temeller üzerine kurulmuştu (Ağaoğulları, 1998:190). 2 Türkler, hemen hemen tümüyle İslam kültürünü özümsemişlerdi. Bunun sonucu olarak, Avrupalılar ve hatta Araplar bütün tarihleri boyunca Türk‟e “Türk” dedikleri halde, Osmanlı Devletindeki Türk, kendini yalnızca Müslüman ve Osmanlı olarak algılıyordu (Ağaoğulları, 1998:191). 14 beslenen ve ortak bir dil edinemeyen, bir çırpıda onlarcası sayılabilecek milliyetçilik anlayıĢları vardır. Uzaktan küçük görünen fikir ayrılıkları çok derin ihtilafların belirtisi olabilir.” “Türk milliyetçiliği bağlamında örgütlenen MHP (Bora, 2003) ise, ilk dönemlerinde Irkçı-Turancı ideolojiyi benimsemiĢse de daha sonraları bunu terk etmiĢtir. MHP‟nin milliyetçilik ideolojisi yanında gittikçe artan bir biçimde dinsel ideolojiyi de kullanmıĢ olduğu açıkça görülmektedir. Bir anlamda Türk milliyetçiliği Ġslamcılıkla pekiĢtirilmiĢtir. Bunun nedeni, dinin Türk toplumu üzerindeki etkinliğinden dolayı halkın, dinsel öğelerle yoğrulmuĢ bir ideolojiye daha duyarlı olmasından ileri gelmektedir. Bunun bilincine varan MHP yöneticileri, dinsel ideolojiyi kullanarak daha geniĢ bir taban elde etme yoluna gittiler” (Ağaoğulları, 1983: 2115). Milliyetçilik Osmanlı Dönemi‟nde Ģekillenen bir fikir hareketidir. Bu fikir hareketi Osmanlı‟da çeĢitli Ģekillerde siyasi bir hareketi de içermektedir. Milliyetçilik, Cumhuriyet ideolojisinde de sıklıkla vurgulanan bir kavramdır. Cumhuriyet Türkiyesi‟nde hemen hemen tüm siyasi partiler bir Ģekilde milliyetçilikle ilintili politikalara programlarında yer vermiĢlerdir. Ancak hiçbir siyasi oluĢum, Millet Partisi‟nden baĢlayıp, günümüzde MHP‟ye değin uzanan siyasi çizgi kadar milliyetçiliğe sahip çıkmamıĢtır. Dolayısıyla günümüzde milliyetçilik, isminde de bu kavramı barındıran MHP ile özdeĢleĢmiĢ ve bu siyasi parti üzerinden tartıĢılır hale gelmiĢtir. 1.2. MİLLET PARTİSİ'NDEN CUMHURİYETÇİ MİLLET PARTİSİ'NE (1948 – 1953) MHP‟nin ön-tarihine baktığımızda ilk olarak karĢımıza, “Millet Partisi” (MP)‟nin çıktığı görülmektedir. MP‟nin kuruluĢu, 1948 yılına denk gelmektedir. Bu dönemde Türkiye‟deki “Tek Parti Yönetimi”nin temellerinin sarsılmaya baĢladığı gerçeğiyle karĢılaĢılmaktadır (Haytoğlu, 2009). MP, 15 Ankara‟da 20 Temmuz 1948 tarihinde, MareĢal Fevzi Çakmak ve Osman BölükbaĢı önderliğinde bir grup siyasî (Enis Akaygen, Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur, Prof. Dr. Kenan Öner, ve General Sadık Aldoğan) tarafından kurulmuĢtur (Tunaya, 1952: 712). MP, Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisine karĢı olan bazı kesimlerin bir araya gelerek kurdukları bir partidir. Partinin kurulmasının bir nedeni, Demokrat Parti (DP)'nin, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'ne sert muhalefet yapmaması olarak gösterilmektedir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002). Bu bağlamda, “12 Temmuz 1947‟de yayınlanan cumhurbaĢkanlığı bildirisi3nin, yumuĢattığı hava da DP için yeni bir tehlike yaratmıĢtı. DP yöneticileri Ġnönü‟yü fazla zorlamanın akıllılık olmayacağına, sabır göstererek isteklerine eninde sonunda ulaĢacaklarına kanaat getirmiĢlerdi. Ancak, uzun zamandır sürdürdükleri sert muhalefetten sonra, yandaĢlarına bu yeni sabır siyasetini kabul ettirmeleri kolay olamazdı. Nitekim, 12 Temmuz bildirisinin bir sonucu da DP‟nin bölünmesi oldu. Aylar süren iç çekiĢmelerden sonra, Temmuz 1948‟de, DP‟den kopanlar Millet Partisi‟ni kurdular” (Eroğul, 1998: 118). Türkiye‟de en kalabalık grubu, mevcut partilerin bölünmesi sonucunda kurulmuĢ partiler oluĢturur, MP‟de bölünme sonucu oluĢmuĢ partilerden biridir (Kotil, 1983: 2002). MP‟nin, siyaset sahnesine çıkmasının bir diğer nedeni olarak ise, iki siyasi seçeneğe sıkıĢmıĢ bir topluma, bir üçüncüyü sunma emeli gösterilebilir fakat, bağlamsal süreç içerisinde ideolojik örgüsünü, teĢkilatlanmasını tamamlayamadığından ve en önemlisi de gerekli desteği sağlayamadığından, (özellikle basın), parti olma yetisini tam manasıyla kazanamadığı görülmektedir (Artvinli, 2004). Kay‟a (2008) göre; ―… başlangıçta DP‘nin en sert muhaliflerinden biri olan Osman Bölükbaşı, tek parti iktidarının kişisel hak ve özgürlükleri bastırarak yarattığı boğucu hava içerisinde bir mücadele simgesiydi.‖ Ancak, 1946`da DP`ye katılan BölükbaĢı`nın bu macerası uzun sürmemiĢtir (Artvinli, 2004). 1947 yılında 3 İnönü‟nün, muhalefetin isyancı bir örgüt değil meşru bir siyasal parti olduğunu, devlet başkanı olarak kendisinin, hem iktidara hem de muhalefete karşı eşit davranmak durumunda olduğunu ilan eden bildiri. (Eroğul, 1998: 117) 16 BölükbaĢı‟nın DP‟ye vedasının ardından, BölükbaĢı kendisiyle birlikte partiden ayrılan arkadaĢları vasıtasıyla MP potasında buluĢma imkanı yakalamıĢtır (BölükbaĢı, 2008). MP‟nin siyasi arenada varlığının belirmesi, DP‟nin bazı ekonomik ve kültürel problemlere yaklaĢımlarında daha belirgin ve daha dikkatli bir tavır alması yönünde önemli bir baskı aracı olmuĢtur. CHP‟ye göre, MP amansız eleĢtiriler yapan ve hükümetin politikalarında köklü değiĢiklikler yapılması için baskı uygulayan bir hasım olmakla birlikte, ana muhalefetin dikkatini çekerek, kendi lehlerine, karĢılarında güçlü bir muhalefet yapan DP‟nin baskılarını da hafifletmeye yarıyordu (Özdemir, 2007). Millet Partisi, 17 Ekim 1948 ara seçimlerine katılmama kararı aldı. Yani muhalefetinin dozunu gittikçe artırıyordu. Daha sonra Millet Partisi hem iktidara hem de Demokrat Partiye karsı muhalefetini mitingler kanalıyla yapmaya devam etti (Pancaroğlu, 2006: 22). BölükbaĢı‟nın „muhalefetin ve basının mücadelesinde simgeleşirken‟ (Özdemir, 2007) aynı zamanda da onlardan, (muhalefet ve medya), ‗destek alamadan gerçekleştirdiği mücadelesi‘ni (Pancaroğlu, 2006) ve bu durumda karĢılaĢtığı zorlukları MP‟nin seçimlerde aldığı sonuca dair değerlendirmelerinin içinde aktardığı görülmektedir. BölükbaĢı dönemi Ģöyle özetlemektedir: “MP kurulduğu zaman DP, siyasette iki buçuk yılını tamamlamıĢ ve halk tabanındaki yerini sağlamlaĢtırmıĢtı. DP‟ye girmiĢ olan ve ne yapacağını görmek için bir sefer DP‟yi denemek isteyen büyük halk kitlelerini MP saflarına çekmek kolay olmamıĢtır. Aynı Ģekilde, muhalefetin parçalanması halinde CHP‟nin tek parti rejiminin süreceği endiĢesi de seçmenlerin DP‟ye sarılmasına yol açmıĢtır. Bu konuda MP‟nin en etkili silahı MareĢal Fevzi Çakmak Anadolu‟yu dolaĢmaya zaman bulamadan rahatsızlanmıĢ ve seçimlerden bir ay önce hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Kenan Öner de, MareĢalden önce kaybedilmiĢtir. Öte yandan MP‟nin maddi imkanlarının çok sınırlı olması, basının kendisini desteklememesi de bu sonuçta etkili olmuĢtur. Nihayet, MP 1950 seçimlerine “irtica - gerici” parti 17 suçlamasının gölgesinde girmiĢ, bu dayanaksız ithamlar da halk üzerinde psikolojik bir etki yapmıĢtır” (BölükbaĢı, 2008: 125). Osman BölükbaĢı‟nın değerlendirmelerinden hareketle bakıldığında; MP‟nin kuruluĢ aĢamasında partiyi kamuoyunda görünür kılan yayın organları olarak ―Yeni Sabah‖ ve “Kudret‖ Gazeteleri görülmektedir. Diğer yayın organları tarafından ise, muhalefetin CHP karĢısında bölüneceği endiĢesiyle MP‟ye destek verilmemiĢtir (Özdemir, 2007). MP böyle bir süreç geçirirken, Yusuf Hikmet Bayur'un genel baĢkanlığında girdiği 1950 genel seçimleri‟nde % 3.11 (250.414) oy alarak MP`nin tek milletvekili olarak, Osman BölükbaĢı‟nı KırĢehir`den TBMM`ye sokmuĢtur (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 132). Bu seçimle birlikte, MP siyaset sahnesine çıkıĢıyla, CHP‟li çevrelerin “irtica” suçlamalarının ana hedefi olmuĢtur. CHP yayın organı ―Ulus‖ gazetesinde, MP sözcülerinin konuĢmalarında Allah‟tan söz etmeleri, ―irtica‖ olarak suçlanmıĢ hatta parti için ―küfürbaz dervişler partisi‖ benzetmesi bile yapılarak, MP‟ye karĢı baĢlatılan saldırı kampanyasında yeni bir cephe açılmıĢtır. DP‟de siyasi rakip olarak gördüğü MP‟yi aynı biçimde suçlamıĢtır (BölükbaĢı, 2008: 111). DP‟nin bu tür suçlamaları yöneltmesinin nedeni olarak, rakibi olan bir partiyi yeni yapılanma döneminde zayıf düĢürme ve temelinden etkileme tasarısı gösterilebilir. Bu bağlamda, DP iktidarının dini oylara yönelik olarak kendisine rakip gördüğü MP`yi sindirmek için her türlü fırsatı kullandığı görülmektedir (Ahmad, 1976). Aynı Ģekilde, “1952 de yapılan üçüncü parti kongresi sırasında, bir grup partili delegenin Atatürk‟ün kabrine çelenk koymayı reddetmesi, parti içinde de çeĢitli anlaĢmazlıklara yol açtı. Bu anlaĢmazlıklar partinin 27–29 Haziran 1953‟te toplanan beĢinci büyük kongresinde açık bir çatıĢmaya dönüĢtü ve ilk genel baĢkan Hikmet Bayur, partinin dinci ve gericilerin eline geçtiğini öne sürerek MP‟den istifa etti. Hikmet Bayur‟un istifası bir suç duyurusu olarak kabul edilip parti hakkında soruĢturma açıldı” (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 132). Sonuç 18 olarak, laikliğe aykırı politika ürettiği gerekçesiyle 1953`te parti faaliyetleri geçici olarak durdurulmuĢtur (Artvinli, 2004). Demokrat Parti Genel BaĢkanı Celal Bayar imzasıyla, Millet Partisi‟nin kurulması üzerine teĢkilata yayınlanan tamimde Ģöyle denilmekteydi: “Demokrat Parti içinde ihtilaf yaratmaya çalıĢanların hukuki çevresi meydana çıktı. Esas gayelerine eriĢtiler, partilerini kurdular. Biz, aramızda yaratılmak istenen bozguncu havanın ancak bu maksatla hedef alındığını ve Demokrat Parti‟yi muhtelif parçalara ayırarak, kolaylıkla yutulabilecek bir lokma haline getirilmek istenildiğini daha bidayette görmüĢ ve müteaddit tamimlerimizle hakikati teĢkilatımıza bildirmiĢtik. Bugün, görüĢlerimizin isabetini hadiseler teyit eylediği için bu mevzuya tekrar avdet etmeyi lüzumsuz addetmekteyiz” (Ağaoğlu, 1992: 583). Partinin kapanmasıyla sonuçlanan bu olayları, Pancaroğlu (2006: 48) Osman BölükbaĢı ile yaptığı görüĢmede, Millet Partisi‟nin kapatılmasıyla ilgili, Ģöyle aktarmıĢtır: ―Adnan Menderes dedi ki: (Osman Bölükbaşı‘na hitaben) ―Partiniz kapatılmazsa seçimlerde görüşürüz.‖ Ben de (Osman Bölükbaşı) Menderes‘e ―Ha şöyle diktatör, kararını açıkla.‖ dedim ve o gece Millet Partisi kapatıldı. Kırk bir şubesi varken ve iktidarın eşiğinde iken Adnan Menderes Millet Partisi‘ni kapattırdı.‖ Kapatılma sebebini sorduğumda bana Osman Bölükbaşı: ―Siyasi rakibi bertaraf etmek‖ diye cevap verdi. Eroğul‟a (1998:101) göre de; ―DP‘liler, 1948‘de kendilerini terk eden eski arkadaşlarının kurduğu Millet Partisi‘ne karşı, parlamenter demokrasi ile bağdaşması olanaksız bir düşmanlık besliyorlardı. Haziran 1953‘te bu parti de çıkan bir bunalım, bekledikleri fırsatı nihayet verdi. Millet Partisi‘nin Atatürk devrimlerine karşı geldiğini ileri sürerek, bu partiyi önce geçici, 27 Ocak 1954‘te ise temelli olarak kapattırdılar.‖ DP iktidarının, ‗aşırı solda yaptığı tevkife bir denge olması ve kendi siyasî geleceğini garantilemek maksadıyla‘, MP'yi 1954 yılında resmen kapattırdı (Artvinli, 2004). Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi‟nde açılan dava sonucunda partinin “dini esasa dayanan ve gayesini saklayan bir cemiyet olduğu” sonucuna varıldı ve Millet Partisi 27 Ocak 1954‟te kapatıldı 19 (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 133). Bu partinin eski kurucuları kısa bir süre sonra -aynı yıl- Osman BölükbaĢı'nın genel baĢkanlığında, Cumhuriyetçi Millet Partisi'ni kurmuĢlardır. 1.3. CUMHURİYETÇİ MİLLET PARTİSİ’NDEN CUMHURİYETÇİ KÖYLÜ MİLLET PARTİSİ’NE (1954 – 1968) Osman BölükbaĢı, ġubat 1954`te bir grup arkadaĢıyla birlikte Cumhuriyetçi Millet Partisi`ni (CMP) kurmuĢ ve bu partinin genel baĢkanlığına getirilmiĢtir. Yeni kurulan CMP‟nin amacı, parti programının birinci maddesinde Ģöyle aktarılmaktadır: ―Cumhuriyetçi Millet Partisi‘nin gayesi, Türkiye‘de insan haklarını hâkim kılacak ve bunları güvenilir teminata bağlayacak bir devlet nizamı kurmaktır. Parti bu gayeye: a. Hürriyet, emniyet, müsavat ve adalet mefkûrelerine, b. Millî Hakimiyet ve laik cumhuriyet esaslarına, c. Garp örneği demokrasi hukukuna, d. Milliyetçilik akidesine samimi surette bağlanmakla varılabileceğine kanidir‖ (CMP Ana Nizamname ve Program, 1954). Bu amaçlar doğrultusunda siyasete atıldıklarına vurgu yapan CMP ve lideri BölükbaĢı‟nın 1954 seçimlerinde KırĢehir‟in neredeyse bütün oylarını alıp yeniden milletvekili seçilmesiyle, Demokrat Parti hükümeti KırĢehir‟i ilçe yaptı ve NevĢehir‟e bağladı (Kay, 2008). Demokrat Parti iktidarının 30 Haziran 1954‟te çıkarılan bir kanunla ilçe haline getirdiği KırĢehir ili, siyasi 20 tercihleri nedeniyle Ģehirlerin cezalandırılmasının simgesi olmuĢtur4 (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 135). Ahmad‟a (1976: 125) göre de; DP hükümeti, KırĢehir Vilayetini, seçmenleri cezalandırmak için 30 Haziran 1954‟te ilçe durumuna getirmiĢtir. Bu dönemde de hükümete sert eleĢtiriler yönelten Osman BölükbaĢı, Temmuz 1957`de TBMM‟ye hakaretten tutuklandı (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2: 2002: 329). Osman BölükbaĢı mitinglerin vazgeçilmez adamıydı. Mitinglerde ele aldığı konular genellikle, radyonun adaletsizce kullanılması, rejimin durumu, hâkim ve adaletin baskı altından bulunduğu, basın hürriyeti, enflasyon, KırĢehir‟in tekrar il yapılması ve memurların geçim zorluğu içinde bulunmalarıdır (Pancaroğlu, 2006: 59). KırĢehir‟in Haziran 1957‟de yeniden il durumuna getirilmesinin ardından, 1957 seçimlerinde BölükbaĢı, CMP‟den seçilen 4 milletvekilinin arasında yer aldı. Seçim günü hapiste olduğu için milletvekili yeminini Ankara Merkez Cezaevi 10. KoğuĢu‟nda mahkûmların önünde yaptı.5 ―Osman Bölükbaşı, liderliğinde, yaptığı konuşmalarla izlediği iletişim stratejileri bağlamında, Türkiye siyasetinde iz bırakmış bir siyasetçidir. Renkli kişiliği, dürüstlüğü ve açıksözlülüğü, hitabet gücü, nüktedanlığı, hazırcevaplığı, enerjik yapısı, heyecanlı mizacı ile halkın sevgisini kazandı. Halk arasında ‗Anadolu Fırtınası‘6, ‗Nazar Boncuğu‘7, ‗Tırt 4 Bu dönem içerisinde, Demokrat Parti‟nin 1954 seçimlerini, tüm oyların %56,61‟ini alarak kazandığı görülür. Ancak, Malatya, Sivas, Kars gibi Kırşehir‟de Demokrat Parti‟ye muhalif illerden biriydi. Kırşehir‟de 5 milletvekilliğinin tamamını Osman Bölükbaşı‟nın Cumhuriyetçi Millet Partisi‟nin almasıyla, DP iktidarı hem Kırşehir‟i cezalandırmak, hem de gelecek seçimler için başka illere gözdağı vermek amacıyla Kırşehir‟i ilçe yapmış ve yeni il yapılan Nevşehir‟e bağlamayı yerinde bulmuştur. Bu paralelde, bu tarihten on beş gün önce de, muhalif illerden Malatya ikiye bölünerek Adıyaman ili kurulmuştu. Fakat, Kırşehir, Haziran 1957‟de erken genel seçimlerden birkaç ay önce yeniden il yapıldı. (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 135) 5 Gazeteci Cihad Baban, Bölükbaşı‟nı şöyle tarif ediyordu: „Özellikle cesur. Meydanlarda rakip tanımayan, sözünü esirgemez ve söz söylemede usta bir politikacı. Ateşli bir hürriyetperver. Sonra, güçlü bir hafızaya sahip ve nüktedan, hazırcevap. Yalan ve ikiyüzlülükten uzak. Fikir cephesinde değil ama, aksiyon bakımından üst düzeyde, yorulmak bilmeyen bir savaşçı.‟ 6 “Anadolu Fırtınası” lakabı, 1946 – 1950 döneminde verdiği ve bir anlamda “demokrasi misyonerliği”ne benzetilebilecek olan siyasi mücadele sırasında kendisine halk tarafından yakıştırılmıştır. 1946‟da Anadolu Hareketi olarak başlayan demokrasi mücadelesinde Osman Bölükbaşı, Anadolu‟nun, Anadolu insanının sesiydi. 1946 mücadelesinin önde gelen sözcülerinden, 21 Osman‘8 lakaplarıyla tanındı‖ (Kay, 2008). KonuĢma stratejisini, esprili, nükteli, özetlemek gerekirse daha “halk”a yakın tutmaya özen göstermiĢtir (Artvinli, 2004).9 9. CumhurbaĢkanı Süleyman Demirel, vefatından on gün önce 26 Ocak 2002 tarihli “Sabah‖ gazetesinde yayımlanan demecinde Osman BölükbaĢı‟nın bu yönleri hakkında Ģunları söylemiĢtir: ―Osman Bölükbaşı hitabetin, halk hatipliğinin, siyasi hitabetin en güzel örneklerini vermiştir. Bölükbaşı gerçekten halk adamı, halkın adamıydı. 1946‘lı yıllarda konuşmaya yeni başlayan Türkiye yürekli insanlar istiyordu. Sayın Osman Bölükbaşı onlardan biriydi‖ (BölükbaĢı, 2008: 19) BölükbaĢı‟nın muhalefet yapma isteği, Kay‟ın (2008) satırlarına Ģöyle yansıyacaktır: ―Bölükbaşı, pervasızlığı ve sivri dili başına iş açmasına rağmen muhalefetten asla vazgeçmiyordu. 1973‘te milletvekilliğinden istifa edip politikayı bırakan Bölükbaşı, 2002‘de vefat etmişti.‖ meydan hatiplerinden biriydi. Bu mücadele de Bölükbaşı‟nın şu sözleri Anadolu meydanlarında yankılanıyor, Anadolu insanını ayağa kaldırıyordu: “Sesiniz gür olacak Vicdanlar hür olacak Efendi bir olacak O da millet olacak” (Bölükbaşı, 2008: 19) 7 1950 seçimlerinde, Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi‟nden başka Türkiye Büyük Millet Meclisi‟ne girebilen tek parti Millet Partisi oldu. Millet Partisi‟nin de bir tek milletvekili vardı: Genel Başkan, Kırşehir milletvekili Osman Bölükbaşı‟na “Nazar Boncuğu” denilmiştir. 8 1965 yılında (Şubat – Ekim), Adalet Partisi, Yeni Türkiye Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‟yle birlikte koalisyon hükümetini oluşturan Millet Partisi‟nin lideri, ünlü politikacı Osman Bölükbaşı‟na bu dönemde, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) Kanunun değiştirilmesi ve genel müdür Adnan Öztrak‟ın görevden alınması yolunda ısrarlı çabaları nedeniyle “TIRT Osman” denilmiştir. Bölükbaşı‟na göre Öztrak, “etiyle ve kanıyla” Cumhuriyet Halk Partisi‟ne bağlıydı ve bu nedenle taraflı yayıncılık yapıyordu. O dönemde Hürriyet gazetesinde çıkan bir yazıda, “ebedi muhalif, her şeye, herkese hatta kendine bile karşıt olan bir siyasimiz” olarak tanımlanan “Tırt Osman”, koalisyon hükümeti‟nin kuruluşundan beri yalnızca TRT konusuyla ilgilendiği için eleştiriliyordu (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 214). 9 Bölükbaşı‟nın konuştuğu meydanların doluluğu hep göze çarpar olmuştur. Fakat, “konuşmalarını dinlemeye gelenlerin oylarını her zaman ona vermediği de bir gerçektir. Örneğin; Düzce‟de yaptığı bir konuşma tam 8 Saat 35 dakika sürmüştü. Bir kamyoncunun Düzce‟den çıkıp yükünü İstanbul‟a boşaltıp geri dönmesi boyunca konuşan bir politikacıydı, Bölükbaşı. Bu olay üzerine kamyoncu hayretle şu ifadeleri kullanıyordu hatibe: „Beyim bu nasıl iştir! Sabah buradan kereste yükledim, konuşuyordun. Yükümü İstanbul`a boşaltıp geldim, halen konuşuyorsun.‟” (Kay, 2008) 22 1958 yılına gelindiğinde, Türkiye Köylü Partisi'nin iltihakı üzerine Cumhuriyetçi Millet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adıyla siyasî hayatını sürdürmeye devam etmiĢtir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2: 2002: 351). Bunun temelinde, “Menderes iktidarının demokrasiye son verme tehdidiyle sürdürdüğü Ģiddet politikalarının, muhalefet partilerini iĢbirliği yapmak için yeni arayıĢlara sevk ettiğinin yattığı söylenebilir. 1957 seçimleri öncesi seçim kanununda yapılan değiĢiklikler, seçim ittifaklarının önünü kapatmıĢtı” (Özdemir H., 2003). 1957 seçimlerinde muhalefet partileri, DP‟den toplam olarak daha çok oy almalarına karĢın, DP‟nin 424 milletvekiline karĢılık 186 milletvekili çıkarabilmiĢti. Bu da muhalefeti oluĢturan CHP, HP, CMP ve Türkiye Köylü Partisi‟nin güçbirliği yapma eğilimi içine girmesine yol açtı (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 333). Bu çerçevede, muhalefet partilerinin DP yönetimine karĢı yürüttükleri ortak çabalar ―güçbirliği‖ olarak bilinir.10 Bu doğrultuda tek çözüm kurumsal birleĢme olarak gözüküyordu. Bu bağlamda, “CMP ile Türkiye Köylü Partisi 16 Ekim 1958‟de fiili birleĢme kararı almıĢlardır. Bunun arkasından, 24 Kasım 1958‟de kendini fesheden HP‟de, CHP‟ye katılmıĢtır” (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2: 2002: 352). Bu birleĢmelerin ön sürecinde, Türkiye Köylü Partisi, Ekim 1958‟de bir bildiri yayımlayarak, CMP ve HP ile birleĢme halinde DP ve CHP dıĢında “üçüncü bir büyük parti‖nin ortaya çıkacağı fikrini savunmuĢtur. HP‟nin buna soğuk bakması karĢısında, CMP Genel BaĢkanı Osman BölükbaĢı ile Türkiye Köylü Partisi Genel BaĢkanı Tahsin Demiray, 15 Ekim 1958‟de, Ġstanbul‟da iki partinin birleĢme protokolünü imzalamıĢlardır. Protokolün birinci maddesinde ―dünkü ve bugünkü iktidarları işbaşında görüp deneyen ve zihniyetleriyle icraatlarını beğenmeyen vatandaşları, yeni bir üçüncü kuvvet etrafında toplamak zaruretine inanan CMP ve Türkiye Köylü Partisi idarecileri her iki 10 Muhalefet partileri, CHP, CMP ve Hürriyet Partisi (HP)‟nin ortak tavır alışları 1956 yılında başladı. O yılın Temmuz ayında, üç partinin meclis grupları yaptıkları ortak açıklamada, ülkenin en önemli meselesinin, “teminatlı bir demokratik rejimin kurulması” olduğunu belirtip, “demokratik rejimi yaşatma mücadelesine devam azminde” olduklarını ilan ettiler. Muhalefet partilerinin seçimlerde güçbirliğini gerçekleştirme yollarının arayışı içinde bulundukları bir sırada DP‟liler seçim kanununu değiştirdi. Bu doğrultuda, partilere bütün seçim çevrelerinde aday tam listesi yapmak zorunluluğunu getiren ve bir partinin diğer bir parti tarafından aday gösterilmesini yasaklayan yeni hükümler muhalefetin güçbirliği olanaklarını büyük ölçüde kısıtlıyordu. Bir başka yöntemde de anlaşamayınca, 1957 seçimlerinde “güçbirliği” lafta kalmış oluyordu (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 96). 23 partiyi birleştirmeye karar vermişlerdir.‖ deniliyordu. BirleĢme sonrası partisi “Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‖ (CKMP) adını alacaktı” (BölükbaĢı, 2008: 259). Osman BölükbaĢı, 1958‟de DP`ye karĢı “güçbirliği” oluĢturmak amacıyla CMP`nin Türkiye Köylü Partisi ile birleĢmesiyle kurulan CKMP`nin Genel BaĢkanlığına getirildi.11 Güçbirliğine giderken ortaya çıkan görüĢ ayrılıkları dört muhalefet partisinin iki gruba bölünmesiyle sonuçlandı (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 333). BaĢbakan Adnan Menderes de, bu gruplardan, HP ile CHP‟nin birleĢmesini bir ehlisalip (haçlılar) cephesi olarak nitelendirmiĢtir (http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Arsiv/1958/11/26, 2009).12 ―Güçbirliği‖ akımı beraberinde, uzun yıllar sürecek karĢı hareketi de tetiklemiĢtir.13 Bu bağlamda, 1959‟dan itibaren, partilerarası husumet artan bir biçimde halk arasında da yayılmaya baĢladı.14 11 Güçbirliği‟nin fiilen gerçekleşmesi, 1958 ekiminde Türkiye Köylü Partisi ile CMP‟nin birleşmesi ve Kasım ayında da HP‟nin CHP‟ye katılmasıyla mümkün olmuştur. 12 CHP ile birleşmeye karşı çıkan HP‟liler ise, “güçbirliği değil suçbirliği” diyordu. Menderes‟in ehlisalip yakıştırması da tepkiyle karşılanmıştır. Cumhuriyet gazetesinde Nadir Nadi, “… bir ehlisalip cephesine benzetmekle Sayın Menderes, bunlardan yalnız yurtseverlik değil, aynı zamanda Müslümanlık vasfını esirgiyor” diye yazarken, İsmet İnönü‟de, “yaptığımız güçbirliği karşısında Demokrat Parti genel başkanı bizi ehlisalip olarak, yani kafir olarak ilan ediyor. Bu düpedüz kanlı bir irtica teşebbüsüdür. Bunun neticelerinden ve akıbetinden kendisini sakınmaya davet ederim” diyordu. (Bu doğrultuda, Ocak 1959‟da toplanan 14. CHP kurultayı, “İlk Hedefler Beyannamesi”ni kabul etti. CHP – HP birleşmesinden önce hazırlanan beyanname, güçbirliğinin manifestosu niteliğindeydi ve başlıca şu hedefleri içeriyordu: Anayasa mahkemesi, İkinci Meclis, Yüksek Hakimler Meclisi, üniversite özerkliği, Yüksek İktisat Şurası, basın özgürlüğü ve seçim güvenliğinin sağlanması. Beyannamenin hedeflerinin, büyük ölçüde 1961 anayasasıyla gerçekleştiği görülmektedir) (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 96). 13 Nitekim, DP, “Güçbirliği” hareketine “Vatan Cephesi” ocaklarını açarak karşılık verdi. (27 Mayıs‟tan sonra Milli Birlik Komitesi tarafından kapatılıncaya kadar, siyasi partilerin köy ve mahalle düzeyinde de teşkilatları – ocak – bulunurdu). DP iktidarı, çeşitli kesimleri Vatan Cephesi ocaklarına katılmaya zorluyor, örneğin, DP‟li bakanlar bu amaçla iş adamlarına bizzat “tavsiye”lerde bulunuyor, köylülere ocak açmaları halinde yol, cami vs. yaptıracağı söyleniyor, Vatan Cephesi‟ne katılanların adları radyodan okunuyordu. Vatan Cephesi‟nden manidar bir biçimde V.C. diye söz eden muhalif gazetelerde ise cepheye katıldığı söylenen kişilerin tekzipleriyle, bebeklerin ve ölülerin üye kaydedildiğine ilişkin haberler yer alıyordu. 14 Taraflar, “Güçbirliği” ve “Vatan Cephesi”ydi. Yine de siyasi çekişme halk katında, örneğin 70‟li yıllara kıyasla son derece “naif” bir biçimde yaşanıyordu: 18 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesi, “partilerarası deve ve horoz güreşlerinin yapıldığını ve „Vatan Cephesi‟ adlı horozun, „Güçbirliği‟ni yendiğini haber vermektedir.” (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 97) 24 Bu dönemde, 1961 genel seçimlerinde bakıldığında, CKMP % 13.4 oy alarak CHP ve Adalet Partisi (AP)‟nden sonra ancak üçüncü parti olabilmiĢtir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 14). 1965 genel seçimlerinde ise aynı baĢarıyı yakalayamamıĢ, ancak % 2.2 oy alabilmiĢtir. Dolayısıyla, parçalanan CKMP yenilenme yolunda adımlar atmaya çalıĢmıĢtır. Yine aynı dönemde yaĢanan ve Türkiye‟nin yeni bir döneme girmesine yol açacak olan, 27 Mayıs 1960 darbesi15ni gerçekleĢtiren cunta içinde bazı Türkçü subaylar yer almıĢtı. Bunların sözcüsü durumunda olan albay 1944‟te ırkçılık davasında mahkûm olmuĢ, sonra suçsuz bulunup yeniden orduya dönmüĢ olan Alparslan TürkeĢ‟ti (Ağaoğulları, 1998: 214). Darbenin ardından gelen 1961 Anayasası ile, “yeni anayasal düzen içinde, önceleri sağ kesimde önemli bir hareketlenme görülmemiştir. Sağın vurucu gücüne önderlik edecek olan Alparslan Türkeş ve onu izleyen 14‘lerin16 bir bölümü, Ekim 1962‘den itibaren yurda dönmeye başlamışlardı. (Türkeş‘in kendisi Şubat 1963‘te dönmüştür). Yeni stratejilerini oluşturmaları için bunların arayış dönemi geçirmeleri kaçınılmazdı. İlk hedef, bir siyasal parti halinde örgütlenmekti. Türlü girişimler sonucunda, kendilerine uygun ortamı CKMP içinde buldular. Haziran 1962‘de 15 “Bir askeri darbe ile Demokrat Parti iktidarına son verilerek, iktidarın sonradan Milli Birlik Komitesi adı altında örgütlenen darbeci subaylar tarafından ele geçirildiği 27 Mayıs 1960.” 16 27 Mayıs darbesiyle yönetime gelen Milli Birlik Komitesi (MBK) homojen bir grup değildi. Darbeden kısa bir süre sonra, izlenecek yol konusunda görüş ayrılıkları iyice belirginleşti. Cemal Gürsel ve Cemal Madanoğlu‟nun başını çektiği grup, iktidarın bir an önce sivillere devredilmesi taraftarıydı. Hatta Madanoğlu, daha 27 Mayıs günü, yeni bir anayasa hazırlamak üzere İstanbul‟dan gelen profesörlere “Siz profesörler heyeti, Yargıtay, Danıştay, Askeri Şura hepinizi Millet Meclisine toplayalım, Kurucu Meclissiniz diyelim… Müddet yarın 12‟ye kadar. Saat 12‟ye kadar hükümetinizi ilan edin Kurucu Meclis olarak. Ben askeri çekeyim” demiş ancak profesörlerin, askerlerin çekilmeyip, yasama yetkisine sahip bir ihtilal komitesi önermesi üzerine Milli Birlik Komitesi‟ne giden yol açılmıştı. Önde gelenleri arasında Orhan Karabibay, Alparslan Türkeş ve Orhan Erkanlı‟nın bulunduğu diğer grup ise, her türlü toplumsal, ekonomik ve hukuki reformlar yapılmadan önce yönetimin sivillere devredilmesini, hemen gitmenin, iktidarı CHP‟ye devretmek anlamına geleceğini savunuyordu. İki grup arasındaki mücadele Gürsel – Madanoğlu grubunun diğerlerini tasfiyesiyle sonuçlandı. Devlet Başkanı Cemal Gürsel‟in 13 Kasım 1960 günü yayınladığı tebliğle 14 MBK üyesi emekliye sevkedildi ve bir süre sonra yurtdışındaki temsilciliklere müşavir olarak gönderildiler. Yurtdışında da, ülkede ki gelişmeleri izleyen, ilişkilerini sürdüren 14‟ler, Temmuz 1962‟de Brüksel‟de yaptıkları toplantıda anlaşamayınca, topluluğun dağılmasına, herkesin dilediği gibi hareket etmesine karar verildi. Fazıl Akkoyunlu, Orhan Karabibay, Alparslan Türkeş, Mustafa Kaplan, Orhan Erkanlı, Muzaffer Karan, Şefik Soyuyüce, Dündar Taşer, Münir Köseoğlu, Rıfat Baykal, Ahmet Er, Numan Esin ve İrfan Solmazer‟den oluşan 14‟ler çoğunlukla Türkçü subaylardı. Nitekim aralarından 10‟u, 1965 yılında, Türkeş‟in liderliğinde sonradan Milliyetçi Hareket Partisi adını alacak olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‟ne girmiştir (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 178). 25 bu partinin karizmatik önderi Osman Bölükbaşı, arkadaşlarıyla anlaşmazlığa düşmüş ve bir grup yandaşıyla birlikte partisinden ayrılarak tekrar Millet Partisi‘ni kurmuştu. Bu ayrılık CKMP‘nde bir önderlik bunalımına yol açtı. Türkeş ve arkadaşları işte bu bunalımdan yararlandılar‖ (Eroğul, 1998: 149). ―14‘ler diye adlandırılan subayların yönetimden uzaklaştırılmaları, Türkçülerin devleti ele geçirmesini engelledi, fakat aynı zamanda Türkeş‘in kişiliğinde aşırı milliyetçiliğin siyasal liderini ortaya çıkardı‖ (Ağaoğulları, 1998: 214). Bu bağlamda, siyasete atılmaları için partilerden teklifler alan17 “14”lerden Alparslan TürkeĢ anılarında siyasete atılmaya olgusunun gündeme geliĢini Ģöyle aktarmaktadır; ―21 Mayıs Olayları18‘ndan sonra arkadaşlarıma, ‗Biz bir siyasi partiye girelim‘, dedim. 27 Mayıs‘ta görev yaptığımız için, adımız bir defa ‗ihtilalci‘ye çıkmış. Memlekette de, biz sürgüne gönderildikten sonra 22 Şubat 1962 olayları oldu, ardından Silahlı Kuvvetler Birliği teşekkül etti, sonra da 21 Mayıs patlak verdi. Bu olaylar dolayısıyla, bizim, memlekette yapmak 17 Türkeş; “… CKMP Olağan Kongre‟ye hazırlanırken, bir kısım arkadaşlarımız, acele edilmesini öneriyor, bu arada Adalet Partisi‟nden de yeniden davetler geliyordu. Nihayet, CKMP Genel Başkanlığı için ısrar arttı. Ahmet Oğuz, Seyfi Öztürk ve Mehmet Altınsoy, bu işin mutlaka sonuçlanmasını istediler. Ben, Ahmet Oğuz‟un Genel Başkan olmasını önerdim. Ardından, Ahmet Oğuz, altı ay için Genel Başkanlığı kabul edebileceğini açıkladı. Kurultaya gittim, ama partiye henüz kaydımı yaptırmadım. Ahmet Oğuz, Genel Başkan seçildi. Bu gelişmelerden sonra arkadaşlarıma şunları söyledim: —Bakınız, bir 21 Mayıs olayı yaşadık. Hiçbir suçumuz olmadığı halde, bu kadar sıkıntı çektik. Türkiye‟nin kaderi, demokrasidir. En iyi yönetim biçimi de, yine demokrasidir.‟ 27 Mayıs, o günkü olağanüstü şartların meydana getirdiği bir olaydı. Keşke o da, o şekilde olmasaydı. Ama işte o şekilde tecelli etti. Onu artık kapatacağız. Meşru yoldan, demokrasi düzeni içinde memlekete hizmet imkanı arayalım. Bu da, partiye girmekle oluyor. Şimdi Halk Partisi‟ne girmek istesek, onlarla aramızda birçok olaylar geçti, onların bize karşı büyük bir alerjisi var. Zaten ben, onların geçmişteki sorumluluklarına katılmak istemem. Onları ben, Türkiye‟nin uğradığı birçok dertten dolayı sorumlu görüyorum. AP‟de bize karşı soğumuş durumda” (Turgut, 1995: 388) 18 Kara Harp Okulu komutanı Albay Talat Aydemir‟in önderliğinde Harp Okulu öğrencileri ve bazı askeri birliklerin darbe girişimlerinde bulundukları “22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963”. 27 Mayıs Harekâtının amacına ulaşamadığı gerekçesiyle yapılan darbe girişimlerinden ilki 22 Şubat‟tır. Bu ayaklanma, İnönü‟nün teminat vermesi üzerine sonlandırılmıştır. Gerçekten de, “22 Şubatçılar” olarak anılan 73 subay emekliye sevkedilirken, harekâta katılanlar hakkında hiçbir cezai takibat yapılmayacağı dair kanun Nisan 1962‟de TBMM tarafından kabul edilmiştir. Bu darbe girişimlerinin ikincisi olan 21 Mayıs ayaklanması ise, bu girişimden haberdar olan hükümetin hazırlıklı bulunmasının da etkisiyle sonuçsuz kaldı. Bu ikinci girişimde 6 kişi öldü, 30 kişi yaralandı. Darbe girişiminin bastırılmasından sonra Ankara, İstanbul ve İzmir‟de sıkıyönetim ilan edildi, 151 subay ve 1450 civarında Harp Okulu öğrencisi tutuklandı. Tutuklananlar arasında, 21 Mayıs‟ta darbe yapılacağını Başbakan İnönü‟ye duyuran Alparslan Türkeş ve 14‟lerden üç arkadaşı da vardı. Yargılama sonunda, Aydemir ve 6 arkadaşına idam, 29 sanığa da ömür boyu hapis cezası verildi. TBMM tarafından cezaları onaylanan Fethi Gürcan (Haziran 1964) ve Talat Aydemir (Temmuz 1964) idam edildiler. 26 istediğimiz hizmetler, ancak partileşme ile olur. ‗Ya, bir siyasi parti ile anlaşalım, ya da kendimiz bir parti kuralım‘, dedim. Meşru yoldan, siyasi parti çerçevesi içinde çalışmamız lazımdı. Arkadaşlarım da bu görüşteydi. Ama, siyaset kirli iş, diyenler de vardı. Ama ben, memlekete hizmet için başka yol olmadığını kendilerine söyledim.‖ Bu arada Sayın Osman Bölükbaşı, CKMP Genel Başkanlığı‘ndan ayrılmıştı. Bu partide yönetici olan bir kısım arkadaşlar, ―Türkeş Bey‘i alalım, Genel Başkan yapalım. Bizim parti ancak öyle yaşayabilir, kurtulabilir‘, dediler (Turgut, 1995: 388). Bu maksatla, Alparslan TürkeĢ, nihayet 1963 yılı sonunda, Orta ve Doğu Anadolu taĢrasında bir orta sınıf tabanına dayanan ‗küçük bir milliyetçi muhafazakar popülist parti‘ olan CKMP‟ye katıldı (Bora, 2003: 689). 22–23 ġubat 1964'te yapılan CKMP Kongresi'nde baĢta Dündar TaĢer olmak üzere diğer arkadaĢlarıyla birlikte bu partiye tamamen katılmıĢtır (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3: 2002: 114).19 1963 yılı baĢında sürgünden döndüğünde, ―Ya parti kuracağız, ya da mevcut partilerden biri doktrinlerimizi benimseyecektir‖ diyen eski Milli Birlik Komitesi 14‟lerden Alparslan TürkeĢ, 31 Mart 1965‟te 14‟ler grubundan kendine yakın kiĢilerle CKMP‟ye girdi (Ağaoğulları, 1983: 2111). Mart 1964‟te CKMP‟ne giren bu grup, Temmuz 1965‟te yapılan büyük kongrede, partinin yönetimini ele geçirmeyi baĢardı ve Alparslan TürkeĢ CKMP baĢkanı oldu. Eroğul‟a (1998: 150) göre; ―Böylece vurucu sağ kendine bir siyasal parti bulmuş oluyordu ama, bu partiyi kendi amaçlarına uygun bir örgüt haline dönüştürebilmesi için daha oldukça uzun bir zaman geçmesi gerekiyordu.‖ Yeni Genel BaĢkanıyla birlikte CKMP'nin 1965'ten sonraki çalıĢmaları, bir program ve teĢkilat inĢa etme ve benimsetme çabalarına odaklanmıĢtır. ―CKMP‘nin taşralı muhafazakâr ve dindar tabana dayanan politik zemini, Türkeş‘in gerek ―27 Mayısçı‖ duruşunu gerekse soy Türkçü çizgisini 19 Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal, Fazıl Akkoyunlu, Numan Esin, Mustafa Kaplan, Şefik Soyuyüce, Münir Köseoğlu, Dündar Taşer ve Ahmet Er‟le birlikte CKMP‟ye, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı ve İrfan Solmazer CHP‟ye, Muzaffer Karan‟da Türkiye İşçi Partisi (TİP)‟ne gitmişlerdir (Turgut, 1995: 389). 27 yumuşatmasını gerektirmiştir. Orta ve Doğu Anadolu‘da CKMP‘ye önemli destek sağlayan orta ve büyük toprak sahiplerinin varlığı, Türkeş‘i 27 Mayıs‘tan beri üzerinde çok durduğu toprak reformu izleğini terk etmeye iter. Tabanın ve orta sınıf hassasiyetleri ve politik elitten dışlanmama kaygısı, ―kalkınmayı sağlamaya ve sınıf mücadelesini önlemeye‖ dönük solidarist – ‗sosyalizan‘ vaadlerin ve milliyetçi-toplumcu görüşlerinde silikleşmesine yol açar. Ancak, toplumun ‗aşağısındakilere‘ hitap eden himayeci söylem, sınıfsal çelişkilerinden kaynaklanan gerilimleri ‗zenginlerin‘ / kentlilerin / aydınların milli duyarsızlık ve kültürel yozlaşması (solculuk, komünizm, Yahudilik-masonluk, kozmopolitizm, Batı hayranlığı, dinsizleşme, ahlak boşluğu…) ile açıklayan faşizan popülizm, CKMP/MHP hareketinde hep baki kalacaktır (Bora, 2003: 691). TürkeĢ bu politik görüĢlerini 1965‟te Dokuz Işık risalesinde bir araya getirmiĢtir. Dokuz IĢık, genel baĢkan olan Alparslan TürkeĢ‟in “BaĢbuğ” ilan edildiği, Kasım 1967‟de parti doktrini olarak benimsenmiĢtir. 24–25 Kasım 1967 tarihinde, CKMP Kongresinde "9 IĢık" olarak tanımlanan ve açıklanan yeni doktrin, parti teĢkilatına ayrıntılı olarak tanıtılmıĢ ve parti programının çerçevesini belirlemiĢtir (Ana Britannica: 2004: 108). Özdemir H.‟ye göre (2003: 258) de; ―CKMP‘de yönetim değişikliğinden sonraki programda ve Alparslan Türkeş‘in kitaplarında amacın yeni devlet düzeni kurmak şeklinde belirtildiği görülmektedir. Yeni düzen kapitalizmden ve (kendi deyimleriyle) komünizmden ayrı üçüncü yol veya ülkücü yol şeklinde kavramlaştırılmaktadır.‖ TürkeĢ‟in, eskiden “Türkler‘in dokuz rakamının uğruna inanmaları‖ndan esinlenerek (http://www.ulkucaklari.org.tr, 2009), dokuz madde altında topladığını belirttiği “ışık”lar da Ģunlardır: ―Milliyetçilik‖, ―Ülkücülük‖, ―Ahlakçılık‖, ―Toplumculuk‖, ―İlimcilik‖, ―Köylücülük‖, ―Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik‖, ―Gelişmecilik ve Halkçılık‖, ―Endüstricilik ve Teknikçilik‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009.) Komünizme ve kapitalizme karĢı bir ―Türk üçüncü yolu‖ (Bora, 2003:692), ―yüzde yüz yerli, yüzde yüz milli bir doktrin‖ (Özdemir, H., 2003: 28 258) olarak nitelenen “toplumcu – milliyetçi”( http://www.milliyetciforum.com/, 2008) doktrinde asıl ağırlığı, kiĢinin kendisini Türk milletine adaması olarak tanımlanan ―milliyetçilik‖ oluĢturmaktadır. ―Toplumculuk‖tan kastedilen ise, özel teĢebbüsü koruyup desteklerken, iĢverenle iĢçi münasebetlerinin ―milletin zararlarına olmayacak şekilde kontrol edilmesi‖, ―küçük tasarrufların birleştirilerek büyük ekonomik teşebbüslere dönüştürülmesi‖ ve ―yapılması gereken büyük işlerin devlet eliyle yapılması‖ydı. “Türk milletini içine alacak sosyal yardımlaşma ve güvenlik teşkilatının kurulması‖; halkın boĢ vakitlerini, hiçbir dakikasını heder etmeyecek bir Ģekilde organize etmek ve sanatın toplum yararına kullanılması da ―toplumculuk‖ çevresinde anlam kazanıyordu (http://www.ulkuocaklari.org.tr/, 2009). Milliyetçilik doğal olarak “Dokuz IĢık Doktrini”nin içinde yer alan en önemli ilkedir. Çünkü, diğer bütün ilkelerin tamamında “Milli”lik temel parametre olarak ele alınmıĢtır. Milliyetçilik hem topluma hem de devlete yaklaĢımı etkilemiĢ ve partinin ideolojik zeminini sağlamlaĢtırmıĢtır (Özdemir, 2007: 105). 1.4. CUMHURİYETÇİ KÖYLÜ MİLLET PARTİSİ’NDEN MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ’NE (1969 – 1984) Milliyetçi Hareket Partisi, 9 ġubat 1969‟da kuruldu. TürkeĢ ve arkadaĢları CKMP‟de siyasete girdikleri günden itibaren, parti isminin ve ambleminin değiĢtirilmesi gerektiğini dar çevrelerde zaman zaman dile getirmiĢlerdir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3: 2002: 104). Aslında partinin 1967 kongresinde partililer de böyle bir değiĢikliği arzu etmelerine rağmen bu gerçekleĢmemiĢtir. Bu değiĢim isteğinin arka planında, partiye yeni bir heyecan ve dinamizm kazandırma isteği yatmaktadır. Parti, TürkeĢ ve arkadaĢlarının katılımı, TürkeĢ‟in Genel BaĢkan seçilmesi, parti programının yenilenmesi, gençlerin ilgisini çekmesi ve katılımının artması ile birlikte, rahat telaffuz edilebilen, kolayca akılda kalabilecek bir isim ve amblem arayıĢı sürecine girmiĢtir (Özdemir, 2007: 97). DeğiĢen siyasi iklim 29 akabinde yenilik arayıĢlarını da getirmiĢtir. Alparslan TürkeĢ ve arkadaĢları CKMP‟yi yeni bir kimlik ve kiĢiliğe kavuĢturmak istiyordu. Hatta tüzük ve programını da yeniden düzenlemeyi kararlaĢtırmıĢlardı. Ġsminin ise kesinlikle değiĢtirilmesi arzu ediliyordu. Partinin Genel BaĢkanı TürkeĢ (Turgut, 1995: 399), o günlerle ilgili anılarını Ģöyle nakledecekti: ―Partimize yeni bir hava vermek için hazırlıklarımıza tamamlayıp, İl başkanlarını Ankara‘ya çağırdık. Rıfat Baykal, ‗Partinin adını Köylü İşçi Partisi yapalım, kısaltılmışı da KİP olsun‘ dedi. Amblem olarak da Bozkurt‘u önerdi. Baykal‘ın önerisinde şöyle de bir gerekçe vardı: — Türkiye İşçi Partisi‘nin kısaltılmışı TİP, bizimki de KİP olsun.‖ 8 – 9 ġubat 1969 günleri Adana‟da toplanan CKMP kongresinde partiye, 1965‟ten20 beri süregelen değiĢikliğe daha uygun bir ad bulundu: Milliyetçi Hareket Partisi (Ağaoğulları, 1983: 2112). Milliyetçi Hareket Partisi adıyla, CKMP'nin yaklaĢık dört yıllık yeniden yapılanma sürecine son noktanın koyulduğu görülmektedir. CKMP'nin 8-9 ġubat 1969 Olağanüstü Büyük Kongresi'nde delegelerin büyük desteğini alan "Milliyetçi Hareket Partisi" adının kabul edilmesiyle birlikte, Büyük Kongreden sonra toplanan ilk genel idare kurulunda partinin amblemi ―Üç Hilâl‖ olarak kararlaĢtırılmıĢ ve aynı toplantıda ―MHP Gençlik Kolları‖ için de ―Hilâl içinde Kurt‖ amblemi benimsenmiĢtir (http://www.mhp.org.tr, 2009). (Her iki kullanımda halen aynı Ģekliyle mevcuttur). Bu süreci TürkeĢ (Turgut, 1995: 399) anılarında Ģöyle aktaracaktır: 20 Ağaoğulları‟na göre (1983: 2111); MHP‟nin temsil ettiği siyasal hareketin Türk siyasal yaşamına parti düzeyinde girişi, CKMP‟nin Alparslan Türkeş ve arkadaşları tarafından ele geçirildiği 1 Ağustos 1965 tarihinde olmuştur. 30 ―İl başkanları ile yaptığımız görüşmede hemen hepsi partinin adının Milliyetçi Hareket Partisi olmasını benimsediler. Bozkurt amblemine gelince, onun yerine ‗Üç Hilal‘ olsun denildi. Ve ‗Üç Hilal‘ kabul gördü. Bunun da savunmasını şöyle yaptılar: - Bozkurt resmi, amblem yapmak için çok zordur. Bu, kuvvetli bir sanatçı, bir ressamın yapacağı iştir. Ama ―Üç Hilal‖, halkın tanıdığı bir işarettir; iki evli bir köyde dahi hilal çizilebilir. Onun için, Bozkurt yerine de ―Üç Hilal‖i amblem olarak alalım.‖ 1969 yılında Adana‘da Büyük Kurultay toplantısı yapıldı, orada partinin adı MHP, amblemi de ―Üç Hilal‖ oldu.‖ BaĢlangıçta Türk Milliyetçiliği, laik nitelikli, kentli bir harekettir. ―Böyle olduğu için de Kemalizm ile neredeyse özdeş denecek yakınlıktadır. Bu dönemin milliyetçileri genellikle dine saygılı, inançlı, ama nadiren dindardır. Kente göçün patlamasından sonra kısa sürede bütün ülke dev bir köye dönüşürken Türk milliyetçiliği hareketi, ―Bozkurt‖ simgesinin yanına daha ağırlıklı olarak ―Hilal‖i de yerleştirir. Bu ―Bozkurt‖un simgelediği Türkçü – Turancı ülküyü terk etmek amacıyla gerçekleştirilmiş bir değişiklik değildi. Daha çok din eksenli polemiklerde rahatlamak için İslam‘ı net bir şekilde ―ırk‖ın önüne koyma girişimiydi‖ (Mete, 2003: 703) Bu bağlamda, herkesin yapabileceğine vurgu yapılan üç hilal ambleminin geliĢtirilme stratejisine bakıldığında, halka yakın olmaya, halkın anladığı dilden konuĢmaya özen gösterme politikası izlendiği görülür bununla birlikte, ―…70‘li yıllarda MHP bünyesinde, Ülkücü geliştirilmiş, kurumsal Hareket bir tarafından boyut faşizan kazanmıştır. etno-popülist Özellikle söylem radikal Türk milliyetçiliğinin kitlesel ve popüler bir karakter kazandığı yetmişli yıllar, bu söylemsel stratejinin yerleşmesine ve yaygınlaşmasına tanık olmuştur‖ (Bora – Canefe, 2003: 659). Kongreyle hazırlanan yeni parti tüzüğünde ise, merkez organların ve özellikle TürkeĢ'in örgüt üzerindeki yetkilerini son derece arttıran, hiyerarşik bir işleyiş (http://www.mhp.org.tr, 2009) göze çarpmaktadır. Bu bağlamda, 31 Ağaoğulları‟na (1983: 2112) göre; ―…partinin adının değişmesi, yepyeni bir tüzüğün hazırlanması fırsatını da doğurdu. Tüzük incelendiğinde, MHP‘nin askeri bir kuruluşu andırır bir biçimde, dikey bir otorite üzerine kurulduğu görülür. Genel başkan büyük yetkilerle donatılmış ve merkezi organların şubeler ve üyeler üzerindeki denetimi arttırılmıştır.‖ Bu doğrultuda, 1969 genel seçimlerine, Alparslan TürkeĢ liderliğinde, yeni adı, yeni amblemi ve yeni ideolojisiyle katılan MHP, % 3 oy almıĢ ve Alparslan TürkeĢ ilk kez milletvekili seçilmiĢtir. 1970'li yıllar MHP için yeni bir ad ve imajla birlikte kendini bütün milliyetçi camiaya kabul ettirme ve kitleselleĢme sürecini ifade edecektir. Bu bağlamda, bu değiĢen iklimin seçim kampanyalarına yansıması Ģöyle olmuĢtur: MHP, 14 Ekim 1973'teki genel seçimlerde oy oranını %3.4'e çıkararak 3 milletvekili çıkarmıĢtır (Ana Britannica, 2004: 109). CHP ve Milli Selamet Partisi (MSP)'nin kısa ömürlü koalisyonunun ardından 213 gün süren hükümet krizinden sonra, 31 Mart 1975'te Süleyman Demirel BaĢbakanlığı‟nda MHP'nin içinde iki bakanlıkla yer aldığı yeni bir koalisyon hükümetinin kurulduğu görülmektedir. Bu koalisyon hükümetinde MHP, baĢbakan yardımcılığı ve iki devlet bakanlığı ile temsil edilmiĢtir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002: 342–364). Öznur‟a (2008) göre; ―MHP'nin fikri kararlılığı ve sistemli teşkilatçılığı, AP ve diğer sağ partiler dışında MHP'yi önemli bir siyasî güç haline getirmiştir.‖ 5 Haziran 1977 milletvekili seçimlerine gelindiğinde karĢımıza çıkan tabloda, MHP % 6.4 oy alarak 16 milletvekili çıkarmıĢ ve ülke genelindeki oy oranlarına göre 4. parti olmuĢtur. Bu doğrultuda, MHP, 21 Temmuz 1977'de yine Süleyman Demirel BaĢbakanlığında kurulan koalisyon hükümetinde 5 Bakanlıkla yer almıĢtır. Bu bağlamda, Özdemir H.‟ye (2003: 258) göre de, “1965 seçimlerine yeni program ile giren Türkeş‘in önderliğindeki parti eski oylarını toplayamamış, fakat aldığı %2.2‘lik oy oranı ona seçim sisteminin yardımı ile 11 sandalye kazandırmıştır. Bu nedenledir ki 1965‘ten 1969‘a kadar geçen dört yılı CKMP‘nin MHP‘ye dönüştürülmesi, partide yeni ideolojinin yerleştirilmesi, örgütlerin güçlenip yaygınlaşması diye anlamak gerek. Çünkü MHP asıl büyük 32 sıçramasını 1970‘li yıllarda (1 Nisan 1975) birinci Milliyetçi Cephe hükümetine girdikten sonra yapacaktır. Hükümet ortağı olmanın sağladığı imkanlar ile 1973 seçimlerinde kazandığı 3 sandalyeyi 1977 seçimlerinde 16‘ya çıkararak ülke genelinde yaklaşık 1 milyon oy alacaktır.‖ Bu çerçeve de, Türk Siyasi Tarihinde, Milliyetçi Cephe Hükümetleri21 olarak akıllara kazınan bu dönemi biraz irdelemek, 1980 darbesine kadar gelen sürecin de, hangi siyasal, ekonomik ve sosyal koĢullarla yapılandığını anlamada faydalı olacaktır. 1975 yılında; Adalet Partisi (AP), Milli Selamet Partisi (MSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) arasında kurulan koalisyon “Birinci Milliyetçi Cephe”, 1977‟de AP, MSP ve MHP arasında kurulan koalisyon hükümeti ise “Ġkinci Milliyetçi Cephe” olarak bilinmektedir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002: 364). TBMM‟de grubu bulunan sağ eğilimli AP, MSP, MHP, CGP, sol eğilimli CHP‟nin yeniden iktidar olmasını engellemek ve “yakın bir tehlike” olarak gördükleri komünizmin geliĢmesini durdurmak amacıyla bir karma hükümet kurma konusunda anlaĢtı (Ana Britannica, 2004: 108). Bu bağlamda, ―Sola karşı‘ bir milliyetçi cephe kurulması önerisini ilk ortaya atan, 1973 seçimlerinin ardından çıkan hükümet buhranı sırasında, Demokratik Parti genel başkanı Ferruh Bozbeyli‘dir. Ne var ki, Bozbeyli‘nin ―milliyetçi‖ olmadığı gerekçesiyle Süleyman Demirel‘i dışlayan cephe önerisi gerçekleşmemiştir. Bu projeyi sağ entelijensiyanın etkili lobi örgütü Aydınlar Ocağı hararetle desteklemeye başladı. Aydınlar Ocağı‘nın önde gelen isimlerinden Prof.Dr. Muharrem Ergin, 1974 Ekim‘inden başlayarak ―Ortadoğu‖ gazetesinde yazdığı yazılarla, ısrarla, bütün milliyetçi partileri hükümeti beraber oluşturmak için bir araya gelmeye çağırdı. Ergin, AP, MSP, Demokratik Parti, CGP ve MHP‘nin ―Milliyetçi Cephe Birliği‖nde yer almasını istiyordu. CHP – MSP koalisyonunun dağılması ve Sadi Irmak başkanlığındaki partilerüstü hükümetin 21 güvenoyu alamamasından sonra, partilerinden ayrılan 9 “Milliyetçi Cephe Hükümetleri”, 1975 ve 1977 yıllarında sağ partilerce kurulan koalisyon hükümetleri olarak tanımlanmaktadır. 33 Demokratik Parti milletvekilinin (Dokuzlar)22 de desteğiyle, 31 Mart 1975‘te Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu. Aslında, dört partinin (AP – MSP – MHP – CGP) genel başkanları Aralık 1974‘de yayınladıkları ortak bildiriyle bir ―Milliyetçi cephe‖ oluşturarak, ―belli görüşler ve hedefler etrafında toplanarak beraberce çalışmaya karar verdiklerini‖ açıklamışlar ve mecliste birlikte hareket etmeye başlamışlardı. Kısaca ―MC‖ olarak anılan hükümete, ―cephe hükümeti‖, kurucu partilere ―cephe partileri‖, başbakan Süleyman Demirel‘e de ―cephe başkanı‖ deniliyordu” (AslandaĢ – Bıçakçı: 2002). Öznur‟a (2008) göre; “Bu dönemde Ģiddet olayları da artıĢa geçmiĢtir.” Tüm bunlarla beraber, Ġkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti‟ne gebe sürecin geliĢimi izlenmektedir. 1977 seçimleri öncesinde, derinleĢen siyasi bunalıma döviz darboğazı ve hayat pahalılığı da eklenince, CHP lideri Bülent Ecevit halkın “umudu” haline gelmiĢtir. 5 Haziran‟daki genel seçimleri CHP kazandıysa da, tek baĢına iktidar olacak çoğunluğu sağlayamamıĢtır. Bu geliĢmeler paralelinde, Ecevit‟in, güvenoyu için gereken 13 oyu diğer partilerden ve bağımsızlardan tamamlamayı umarak kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca, 21 Temmuz 1977‟de yeni bir AP – MSP ve MHP koalisyonu kuruldu (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002: 420–421). “Milliyetçi Cephe adının yarattığı tepki dolayısıyla yeni koalisyona ―milliyetçi partiler topluluğu‖ adı verildiyse de olmadı, hükümet ―2. MC” olarak adlandırıldı. Bu bağlamda, 2. MC döneminde ekonomik koĢullarda bir düzelme görülmezken, siyasal Ģiddet tırmanmayı sürdürmüĢtür. Ülkede ki bu kaos ortamı AP içinde de sorunlara yol açmıĢtır. MHP tepki çekmeye devam etmiĢtir. Bu çerçevede, MHP‟nin hükümetteki varlığından rahatsız olan ve AP tabanının MHP‟ye kaymakta olduğundan endiĢe eden kimi AP milletvekillerinin istifasıyla mecliste yeterli 22 1975 yılında partilerinden istifa ederek, Birinci Milliyetçi Cephe Hükümetine güvenoyu veren dokuz Demokratik Parti milletvekilleridir. Kurulacağı açıklanan MC hükümetini oluşturan AP, MSP, MHP ve CGP‟nin toplam milletvekili sayısı güvenoyu almaya yetmiyordu. 1970 yılında AP‟den ihraç edilen 26‟ların başı çekmesiyle kurulan Demokratik Parti yönetimi, Süleyman Demirel‟in başkanlığındaki bir hükümete katılmama ve güvenoyu vermeme kararı almıştı. “Komünizm tehlikesi” nedeniyle “iktidarı sola kaptırmak düşüncesinde olan dokuz milletvekili ise partilerinden istifa ederek MC hükümetini destekleyeceklerini açıkladılar. Celal Bayar da Dokuzlar‟dan yana tavır alırken, Dokuzların desteği üzerine Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk kabineyi onayladı ve MC hükümeti 218 red oyuna karşı 222 kabul oyuyla güvenoyu aldı. Dokuzlar; Saadettin Bilgiç, Nilüfer Gürsoy, Ata Bodur, Mutlu Menderes, Bahri Dağdaş, Kubilay İmer, Abdullah Çilli, Talat Asal ve M. Ali Arslan‟dan oluşuyordu. 34 desteği kalmayan 2.MC hükümeti, 31 Aralık 1977‟de güvenoyu alamayarak düĢmüĢtür” (AslandaĢ – Bıçakçı: 2002: 158). 1970‟li yıllar sona ererken Türkiye ağır bir siyasal ve ekonomik bunalımla karĢı karĢıyaydı. “1977 seçimlerinden sonra istikrarlı bir hükümet kurulamadığı gibi, iki büyük parti CHP ile AP arasındaki diyalog da neredeyse tamamen ortadan kalkmıĢtı. 1979 Kasım‟ında Süleyman Demirel‟in baĢkanlığında dıĢarıdan MHP ve MSP destekli AP azınlık hükümetinin kurulması da siyasal istikrarsızlığı sona erdirmeye yetmemiĢtir. Bu arada günde ortalama 25–30 kiĢinin yaĢamına mal olan siyasal ve toplumsal Ģiddet olayları da bütün hızıyla sürüyordu. Bu bağlamda, ekonomik ve siyasal istikrarsızlığın yanı sıra giderek artan Ģiddet olayları, 12 Eylül 198023 askerî müdahalesiyle sonlandırılmaya çalıĢılmıĢtır” (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002: 428–516). Darbe sonrası, “Milli Güvenlik Kurulu‟nun siyasal faaliyetler ve partiler konusundaki tutumu, geliĢmeler karĢısında alınan önlemlerden oluĢan çok aĢamalı bir tablo çizmiĢtir” (Tanör, 2003: 38). 12 Eylül 1980 harekâtından sonra, Genel BaĢkan Alparslan TürkeĢ öteki parti yöneticileriyle birlikte tutuklanmıĢ, MHP 16 Ekim 1981‟de MGK‟nın kararıyla öteki partilerle birlikte kapatılmıĢ, mal varlığı Hazine‟ye devredilmiĢtir (Ana Britannica, 2004: 109). MHP bu bağlamda konumlandırmasını kendi iletiĢim kanalları vasıtasıyla Ģöyle yapmaktadır; ―demokratik süreç kesintiye uğramış ve bütün siyasî teşekküllerin faaliyette bulunması uzun bir süre engellenmiştir. Siyasî bir teşekkül olarak MHP'nin varlığına son verilmek istenmiş ve Ülkücü kuruluşların dağılması için çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Kurulduğu andan itibaren Türk devletinin ve milletinin çıkarları doğrultusunda faaliyette bulunmayı temel ilke edinmiş olan MHP, diğer partilere kıyasla daha fazla mağdur edilmiş ve büyük zorluklarla karşılaşmıştır‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009). Bu bağlamda Tanör‟e göre 23 Türk Silahlı Kuvvetlerinin “emir komuta zinciri içinde” bir darbe ile yönetime el koyduğu, iktidarın, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun‟dan oluşan Milli Güvenlik Konseyince ele alındığı, 12 Eylül 1980. 35 (2003: 38) de; ―Askeri otoritelerin siyasal partilere bakışı zaman içinde sertleşme yönünde gelişme gösterdi. 12 Eylül günü yapılan açıklamalarda ve 7 numaralı Bildiri‘nin 1. maddesinde (RG. 12.09.1980) partilerin feshi değil, faaliyetlerinin durdurulması kararı vardı. Askeri yönetim ilk başta partileri kapatma yanlısı görünmüyordu. AP ve CHP‘ye parti olarak dokunulması hiç düşünülmüyordu. Buna karşılık MHP ve MSP‘ye bakışlar farklıydı. MGK‘nın 4 Ekim 1980 tarihli genişletilmiş toplantısında bunlar hakkında kamu davası açılması kararlaştırıldı. Demirel ve Ecevit zorunlu ikametlerinden evlerine dönerken, Türkeş ve Erbakan hakkında tutuklama kararı alınmış, bunlar ve arkadaşları hakkında Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi‘nde kamu davası açılmıştı.‖ 1.4.1. Muhafazakâr Parti Dönemi (1983 – 1985) Milliyetçi Hareket'in 12 Eylül 1980 müdahalesinin etkilerini atlatarak yeniden partileĢme süreci 7 Temmuz 1983'te Muhafazakâr Parti'nin kurulmasıyla baĢlamıĢtır. 12 Eylül 1980 harekâtından sonra, 1983‟te siyasi partilerin yeniden kurulmasına izin verilmesi üzerine DanıĢma Meclisi üyesi Mehmet Pamak ve arkadaĢları Muhafazakâr Parti‟yi kurdu. Fakat, Muhafazakâr Parti‟nin 6 Kasım 1983'te yapılan seçimlere, Milli Güvenlik Konseyi'nin, aralarında Pamak‟ın da bulunduğu 25 parti kurucusunu veto etmesi üzerine katılamadığı görülmektedir (Ana Britannica, 2004: 108). 1.4.2. Milliyetçi Çalışma Partisi Dönemi (1985 – 1992) Muhafazakâr Parti temelinde 12 Eylül 1980 öncesindeki MHP görüĢlerini benimsedi ve partinin adı 30 Kasım 1985‟teki, genel kurulda "Milliyetçi Çalışma Partisi" (MÇP) olmuĢtur (Ana Britannica: 2004: 108). Parti amblemi de değiĢmiĢ kırmızı zemin üzerinde beyaz bir hilâl ve etrafında "9 IĢık"ı temsilen 9 yıldızdan oluĢan amblem kabul görmüĢtür. Kongrede tek 36 aday olan Ali Koç genel baĢkanlık koltuğuna oturmuĢtur. Tanör (2003: 68) bu geliĢmeyi Ģöyle ifade etmektedir; ―Sağda da yeni oluşumlar kendini gösterdi. Muhafazakâr Parti, Milliyetçi Çalışma Partisi adlı bir partiye dönüştü ve daha çok eski MHP‘nin çizgisine sahip çıkmayı kendine görev edindi.‖ 19 Nisan 1987 yılında partide Olağanüstü Kongre yapılarak Genel BaĢkanlığa Abdülkerim Doğru seçilmiĢ ve Devlet Bahçeli Genel Sekreter olmuĢtur (Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002). Alparslan TürkeĢ‟in de, diğer siyasî liderler Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit gibi, 12 Eylül Askeri yönetiminin getirdiği siyaset yasağının, 6 Eylül 1987 tarihinde kalkmasıyla birlikte 4 Ekim 1987'de düzenlenen ikinci Olağanüstü Kongre'de Genel BaĢkan seçildiği görülmektedir (Tanör, 2003). 12 Eylül‟den sonra MHP‟nin mirasını sürdüren MÇP‟nin ilk döneminde, Dokuz IĢık doktrininin pek anılmadığı görünen bir gerçektir. 1987‟de siyasi yasakların kalkıp TürkeĢ‟in MÇP Genel BaĢkanı olmasından sonra ―Dokuz Işık‖ yeniden öne çıkartılmaya baĢlandı. Parti içindeki İslamcı kanat, tartıĢılmaz bir doktrin olarak dayatıldığı gerekçesiyle, Dokuz IĢık‟a muhalefet etmeyi sürdürdü; onlara göre Kur‘an dıĢında her fikir tartıĢmaya açık olmalıydı. 1992‟de Ġslamcı kanadın MÇP‟yi terk etmesinin ardından, Dokuz IĢık parti söyleminde daha vurgulu biçimde kullanılır oldu (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 74). 27 Kasım 1988'de yapılan MÇP Olağanüstü Kongresi'nde Alparslan TürkeĢ yeniden Genel BaĢkanlığa seçilmiĢ, Devlet Bahçeli ise ikinci kez Genel Sekreterliğe getirilmiĢtir. Ayrıca bu kongrede yeni parti programı kabul edilmiĢtir (Ana Britannica, 2004: 109). Aynı yıl yapılan seçimlerde, (29 Kasım 1987 genel seçimleri), Alparslan TürkeĢ‟in Genel BaĢkanlığını yaptığı MÇP %10‟luk (%2.9 oy oranına ulaĢmıĢtır) seçim barajının altında kalarak, TBMM‟ye girememiĢtir (Tanör, 2003: 77). 26 Mart 1989'teki mahalli seçimlerde ise oy oranı biraz daha artarak % 4.2'ye ulaĢmıĢtır 37 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde, MÇP ve Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP)‟nin Refah Partisi (RP) çatısı altında girdiği ve MÇP‟lilerin ―Oylar Refah‘a, Ülkücüler Meclis‘e‖ sloganıyla sandığa gittiği görülmektedir. Bu ittifak % 16.9 oy almıĢtır. Bora ve Can‟a (2007: 15) göre, “Bu hamle MÇP‘ye parlamenter siyasette yer almak, devlet ve kamuoyu nezdinde meşrulaşmak için geniş bir kapı açtı. Ve ittifakın seçim başarısı sonuç itibariyle Türkeş mitosunun güçlenmesine yaradı. Henüz yüzde 5 düzeyinde bile olmayan MÇP‘yi parlamentoda grup oluşturacak güce eriştiren bu rizikolu hamle ―Başbuğ‖un insiyatifiydi ve onun strateji ustalığı, liderlik yeteneği, ―yüksek yerlerdeki‖ ilişkileri üzerine yazılan efsaneleri canlandırdı. MÇP‘nin parlamentoya girmesi, Yeni Düşünce ve diğer ülkücü yayın organlarında ―Ergenekon‘dan İkinci Çıkış‖ ve ―Bozkurtlar‘ın Dirilişi‖ sürmanşetiyle kutlanırken bu aynı zamanda Türkeş‘in otoritesinin de ihyası anlamına geliyordu. En azından Türkeş ve çevresindekiler lider kültürünü tahkim etme gayretlerini bu fırsattan istifade arttıracaklardı.‖ Fakat, seçimden kısa bir süre sonra bu ittifak dağılmıĢ, Alparslan TürkeĢ ile birlikte 15 Kasım‟da istifa eden 18 MÇP‟li milletvekili, 29 Aralık 1991'de MÇP 3. Olağan Kongresinde MÇP'ye geri dönmüĢ ve Alparslan TürkeĢ tekrar Genel BaĢkan olmuĢtur (Tanör, 2003). 1991 Seçimleri‟nde RP çatısı altında TBMM‟ye giren ve seçimlerin ardından tekrar partilerine dönen MÇP‟liler, o dönemde kurulan Doğru Yol Partisi (DYP) - SHP koalisyonuna dıĢarıdan destek vermiĢlerdir. ĠĢte bu desteğin, MÇP‟de ilk büyük çatlağı su yüzüne çıkarttığı görülmektedir. Süleyman Demirel ve Erdal Ġnönü liderliğinde kurulan bu koalisyona destek veren partilerini eleĢtiren bir grup MÇP‟li, 1992 yılının Temmuz ayında, Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu önderliğinde partilerinden istifa etmiĢlerdir. (6 ay kadar Bağımsız Milletvekili olarak çalıĢmalarına devam eden Muhsin Yazıcıoğlu, 29 Ocak 1993‟te, MÇP‟den istifa eden arkadaĢları ile birlikte Büyük Birlik Partisi‟ni (BBP) kurarak, partinin getirilmiĢtir) (Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002). Genel BaĢkanlığı‟na 38 1.4.3. Milliyetçi Hareket Partisi’nin İkinci Doğuşu (1993 – 2009) MÇP'den MHP'ye geçiĢ, 1992 yılı sonunda baĢlayan geliĢmelerle birlikte mümkün hale gelmiĢtir. “12 Eylül 1980‟den sonra kapatılan partilerin yeniden açılmasına olanak veren yasa çıkınca MHP‟de açıldı. 27 Aralık 1992 günü toplanan MHP'nin (1980 öncesi) kurultay delegeleri, partinin feshine, isminin ve ambleminin de MÇP tarafından kullanılabileceğine karar vermiĢtir. Bu geliĢme üzerine, 24 Ocak 1993 günü toplanan MÇP 4. Olağanüstü Kongresi, MÇP'nin isminin “MHP” olarak değiĢtirilmesi ve amblem olarak da ―Üç Hilâl‖in kullanılmasını kararlaĢtırmıĢtır” (Ana Britannica, 2004: 109). Bu doğrultuda, "MHP'nin ikinci doğuşu"nun gerçekleĢtiği görülmektedir. Bu yapılanmayla, 20 Aralık 1995 genel seçimlerinde % 8.2 oy alan MHP, % 10'luk seçim barajını aĢamadığı için milletvekili çıkaramamıĢtır. 4 Nisan 1997'de “BaĢbuğ” Alparslan TürkeĢ‟in vefat etmesiyle birlikte (Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002: 564), bu geliĢme doğrultusunda 18 Mayıs 1997'de yapılan Olağanüstü Kongre'de sonuç alınamadığı için 6 Temmuz 1997'de ikinci Olağanüstü Kongre toplanmıĢtır. Bu Kongre'de Devlet Bahçeli‟nin delegelerin büyük bir çoğunluğunun desteğini alarak Alparslan TürkeĢ'ten sonra MHP'nin ikinci Genel BaĢkanı olduğu görülür. GeçiĢ süreci, 13 Kasım 1997'de yapılan olağan kongre ile tamamlanmıĢ; Devlet Bahçeli yeniden MHP'nin genel baĢkanı seçilmiĢtir (Ana Britannica: 2004: 109). MHP, 18 Nisan 1999 milletvekili seçimlerinde %18 oy alarak tarihinin en büyük baĢarısını elde ettiği görülmektedir. MHP, bu süreçte, Demokratik Sol Parti (DSP) ve Anavatan Partisi (ANAP) ile koalisyon hükümetine katılmıĢ, 12 Bakanlık alarak ikinci büyük koalisyon ortağı olmuĢtur (Ana Britannica: 2004: 109). Bu bağlamda, “1990‟lı yıllarda MHP‟nin popülerlik kazanmaya baĢlamasını daha farklı bir tehdit algılamasıyla, yani Güneydoğu Anadolu 39 illerinde tırmanmıĢ olan ayrılıkçı Kürt milliyetçiliği ve bunun getirdiği iç savaĢ ortamıyla da açıklayabiliriz. Milliyetçi ideoloji kitlelere ekonomik büyüme, refah ve huzur umudu aĢılamakta oldukça zayıf kalmakta, ancak ciddi bir tehdit algılaması olduğunda veya toplumsal infialin -özellikle belirli bir etnik veya dini gruba karĢı- arttığı bir ortamda tepki oylarını toplayabilmektedir” (ÖzaktaĢ, 2006: 119). Ġktidara gelindikten sonra 5 Kasım 2000 tarihinde, partinin 6. Olağan Büyük Kongresi yapılmıĢ ve bu kongrenin hem organizasyonuyla, hem de mesajlarıyla ―Türk siyasî hayatında bir dönüm noktası‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009) olduğu iddiası ortaya atılmıĢtır. Bu bağlamda bakıldığında, kongre de “belli başlı kritik sorunlar ele alınmış ve yeni ufuklara uzanmanın önemi ve gerekliliği vurgulanarak Türk milletinin geleceği adına "yeni yüzyılla sözleşme" yapıldığı vurgusu ön plana çıkarılmıştır‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009). MHP'nin bu iddiası, kendi kanalları vasıtasıyla Ģöyle özetlenmektedir; ―İddiamız, ülkemizin ve dünyanın geldiği bugünkü noktanın çok yönlü bir muhasebesini yaparak, milletimizin ilgisini yeni çağın dinamiklerine ve insanlığın ortak geleceğine yöneltme düşünce ve çabasını yansıtmaktadır‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009). Ayrıca, bu görüĢler doğrultusunda yenilenen parti programı ve parti tüzüğü oybirliğiyle kabul edilmiĢtir. Aynı Kongre'de Devlet Bahçeli delegelerin oylarının tamamını alarak tekrar Genel BaĢkan seçilmiĢtir. Sonuç olarak, 1990‟ların baĢından itibaren MHP‟de ve ülkücü harekette Türkçülüğün belirgin bir biçimde canlandığı görülür. Bu canlanmaya sebebiyet veren etkenlerden biri olarak, Kürt meselesine iliĢkin politik tavrın “ajite ettiği” etnisist bilinçlenmeyi gösterebiliriz. Aslında bu canlanmanın, Türkçülüğü bütünlüklü bir ideolojik referans çerçevesi olarak öne çıkardığını yine söyleyemeyiz. Daha çok, Türkçülüğün romantizminin, motiflerinin, simgelerinin yeniden dolaĢıma girmesi söz konusudur (Bora – Can: 2007). II. BÖLÜM MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ İLETİŞİM STRATEJİLERİ ĠletiĢimin siyasal konular hakkındaki kamusal bilgiyi, inançları ve eylemi etkileyecek Ģekilde stratejik kullanımları, siyasal iletiĢim alanının geliĢmesindeki temel soruyu oluĢturmuĢtur (Mutlu, 1998: 304). Bu bağlamda, tezde, iletiĢim stratejileri 2 ana baĢlık altında incelenmeye çalıĢıldı. Birincisi, MHP‟nin örgütsel faaliyetlerinin en etkin örneği, gençlik kollarını oluĢturan “Ülkü Ocakları”yla yaratılan/üretilen stratejiler, ikincisi ise, “lider”ler vasıtasıyla sunulan stratejiler. ĠletiĢim stratejilerine, “örgütlü yapılanma”ların ve “liderlik” dönemlerinin, tarihsel süreç içerisindeki verilerinin açıklanması ve bu verilerin analiz edilmesiyle ulaĢılmıĢtır. 2.1. MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GENÇLİK KOLLARI: “ÜLKÜ OCAKLARI” VE İLETİŞİM STRATEJİLERİ Siyasi partiler aracılığıyla farklı görüĢ ve çıkarlar, belirli bir program etrafında bağdaĢtırılır. Böylece siyasi alanda “temsil edilebilir” hale gelirler. Bu bağlamda, siyasi partiler, hem üyelerini hem de toplumu siyasi konularda eğitme iĢlevini üstlenir. Toplumun çeĢitli kesimlerinden kiĢileri kendine çekerek onların üyelik statüsünde siyasi bilgi ve deneyim kazanmalarını sağlar. Ayrıca, parti toplantıları, yayınları ve parti sözcülerinin kamuoyuna hitap eden beyan ve açıklamalarıyla; toplumda siyasal kültürün oluĢmasında rol oynar (Aydın, 2008: 119). Gençler siyasetin içinde bazen aktif roller üstlenerek özne, bazen de pasif rollerle nesne durumunda olmaktadırlar. Demokratik siyasi yapıların geliĢmesi gençlere siyasetin içinde kurumsal yapılar oluĢturma imkânını 41 vermektedir. Siyasi partiler bünyesinde kurulan ―Gençlik Kolları‖ örgütlenmelerini bu manada görmek gerekir. Siyasi partiler genç seçmenleri etkilemek için gençlik kollarını oluĢturmuĢtur. Parti mesajları ve politikaları gençler için daha cazip hale getirilerek özellikle bu teĢkilatlar üzerinden verilmektedir. Ülkemiz nüfusunun yüzde altmıĢ gibi büyük bir oranı genç nüfus bölümü içinde yer almaktadır. Bu genç nüfus, siyasi partilerin, gençlik sorunlarına, gençlerin eğilimlerine ve siyasal sosyalleĢmelerine yönelik konularda dikkatlerini çekmektedir. 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde altı milyon ve 22 Temmuz 2007 Genel Seçimlerinde dört milyon genç ilk defa oy kullanmıĢtır. Bu bakımdan siyasi partilerin gençler için oluĢturduğu politikaların onlara anlatılmasında gençlik kolları teĢkilatları önem kazanmaktadır. Son iki genel seçimde ilk defa oy kullanan seçmenler bütün seçmenler içinde %10 ile %14 arasında değiĢmektedir. Ülkemiz siyasetinde gençlerin önemi iki binli yıllarla birlikte daha da artmıĢtır. Özellikle son iki genel seçimde on milyonu aĢkın gencin oy kullanması bunu etkilemiĢtir. Bu süreçte gençler siyasi partilerde katılımcı roller üstlenmiĢ ve kendi teĢkilat planlamaları ile gençlik politikaları üretmeye baĢlamıĢtır. Gençlik kolları teĢkilatları genç seçmenleri etkilemek için birçok faaliyetleri düzenlemektedirler (Sarı, 2008: 5). MHP‟nin Gençlik Kollarını: ―Ülkü Ocakları‖ oluĢturmaktadır (Çiçek, 2008). Bu yapılanmayı incelerken, “Gençlik Hareketi”nin baĢlangıç yıllarına da göz atmak, Ģimdiyle kıyas açısından yerinde olacaktır. Alparslan TürkeĢ (Turgut, 1995: 399), tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan Gençlik Örgütlenmeleri‟ne dönemin nitelikleri dolayısıyla ihtiyaç duymalarının nedenini anılarında Ģöyle açıklamaktadır; ―1968‘den itibaren Türkiye‘de Marksist ve bölücü çok faal gençlik hareketleri başladı. Bunlar üniversitelerde yuvalandı. Üniversite özerkliği nedeniyle buralara güvenlik güçlerinin girememesi, onların hareketlerini kolaylaştırdı. 42 Yuva haline geldiler. Üniversitelerin kalorifer daireleri silah deposu, cephane deposu oldu. Dışarıda suç işleyenler kaçıp, üniversiteye sığınıyordu. Bu arada üniversitelerde dershanelerin duvarlarına, tavandan yere kadar Lenin‘in resimleri, Stalin‘in resimleri, Mao‘nun resimleri asılıyor, ayrıca kanlı bir ihtilalle devrimin, Marksist devrimin gerçekleşeceği yazılar yazılıyordu. … 1965 seçimlerinden sonra güvenoyu almıĢ Hükümeti, BaĢbakan Sayın Demirel‟i tebrik için ziyarete gittik. Bu sırada, Ģunları söyledik: - ‗Bunlar çok taşkınlık yapıyorlar. Yürüyüşler düzenliyorlar, mitingler düzenliyorlar, üniversiteye yuvalandılar. O zaman Demirel dedi ki: - ‗Demokraside miting olur, yürüyüş olur. Bu, hürriyetçi demokrasinin gereğidir. Bunlardan endişe duymayın. Biz, onların her faaliyetini takip ediyoruz, polis takip etmektedir. Gözümüz, üzerlerindedir.‘ Hatta meşhur, ‗Yollar yürümekle aşınmaz‘, sözünü de söyledi Sayın Demirel. Bu ziyaret sırasında biz, BaĢbakan‟a Ģunları da söyledik: - ‗Siz, iktidar partisisiniz. Belki bazı tedbirler almakta iktidar olduğunuz için daha yavaş hareket etmek ihtiyacını duyabilirsiniz. Ama biz, muhalefet partisiyiz. Bölücülüğü, Marksist teşkilatlanmayı, özellikle üniversitelerde baskı kurulmasını, boykot ve işgal yapılmasını memleket için tehlikeli sayıyoruz. Bunlara karşı gençleri uyarmayı düşünüyoruz.” Bu noktadan hareketle, „Ülkücü Gençler‟in organize olması ve sahneye çıkma süreci baĢlamaktadır (Öznur, 2008). “Ülkücü Hareketin gençlik örgütlenmesinin fikir babası ve ideolojik yapısal konseptini üreten isim, 27 Mayıs 1960 Darbesi‘nde ve sonra tasfiye edilen 14‘ler hareketinde Türkeş‘in yanında yer alan Dündar Taşer‘dir. Taşer, 60‘lı yılların sonlarında gençlik içinde popülerleşen sol fikri hâkimiyet karşısında dağınık olan Milliyetçi-muhafazakâr gençliği örgütlemenin hayati önemini fark etmiş ve 43 ‗başarılı‘ bir örgütsel yapı üreterek bu potansiyeli toparlayacak teşkilatın oluşumuna bizzat emek vermiştir‖ (Can, 2003: 684). Bu bağlamda, TürkeĢ‟in (Turgut, 1995: 400) kendi ağzından aktardığı anılarına bakacak olursak bu süreci ve ideolojik yapılanmayı anlamamız daha da mümkün hale geliyor: ―Başbakanı ziyaretten sonra Parti Genel Merkezi‘ne gelip, bir durum değerlendirmesi yaptık. Fikri ideolojiler, basit polis tedbirleriyle önlenemezdi. Bir fikirle ideolojinin, ancak kendisinden daha çekici, daha cazibeli başka bir fikir ve ideoloji tarafından önlenebileceğini konuştuk. Daha sonra böyle bir ideolojinin ne olabileceğini tartıştık. ‗Türk Milliyetçiliği‘ ideolojisi olabilir, dedik. Ve bu ideolojinin etrafında toplanmaya karar verdik.‖ “1965‟ten sonra MHP‟nin genç militan kadrosu, parti gençlik kollarının yanı sıra, parti dıĢında Ülkü Ocakları Dernekleri (ÜOD) adı altındaki yan örgütlerde yetiĢtirilmeye baĢlandı. “Ġktidar okullardan geçer” görüĢünü benimseyen MHP bir yanda ÜOD‟yi üniversitelerde, Genç Ülkücüler TeĢkilatı‟nı liselerde faaliyete geçirdi” (Ağaoğulları, 1998: 224). Bu paralelde, organize olan ülkücü gençlerin dayanıĢma ortamları, örgütlenmeleri, faaliyetleri ve eğitim programları, uzun zaman sonra Alparslan TürkeĢ‟in (Turgut, 1995: 401) anılarına Ģöyle yansıyacaktı: ―Önce Parti Genel Merkezi‘nde gece derslerine başladık. İlk başlarda 15-20 kişi geldi, toplandı. Ardından, gündüz derslerine geçtik. Derslerin konusu da Türk tarihi, bizim geçmişimiz, Atalarımızın yaptığı büyük işler, Türk Milleti‘nin başardığı büyük medeniyetler ve kurduğu devletler. Mao kim oluyor, Lenin kim oluyor? Bizim milletimizin yetiştirdiği devlet adamları var: Mete Han var, Timur var, işte Yavuz Sultan Selim var, Fatih var, nihayet Atatürk var diyerek yeni derslerimizin konusunu belirledik. Böylece gençleri uyarmaya başladık. Dersleri Parti Genel Merkezi‘nde sürdürürken öğrencilerimizin sayısı arttı. Öğretmenlik 44 görevini ben yapıyordum. Bugün de yapıyorum. Zamanla Genel Merkeze sığmadık. Bir süre Türk ocağı Salonlarını kullandık. Ardından orası da olmadı. Selim Sırrı Tarcan Salonu‘na geçtik. Orası da yetmedi, Atatürk Spor Salonu‘na geçtik. Artık, gençlik gücümüz yüz binleri aştı. O tarihlerde Ankara‟da bir yürüyüĢ yaptık. KurtuluĢ‟ta baĢlattık yürüyüĢü, Ġstasyon‟da benim önümden resmi geçit yaptı gençler. O sıralar Ġsmet PaĢa, Ģunları söylüyormuĢ: - Türkeş ne yapıyor? Orada çoluğu çocuğu toplamış, avunuyor… Daha sonra yürüyüĢümüzün fotoğraflarını görünce Ģöyle konuĢmuĢ: - Yahu biz orada Türkeş avunuyor derken, üniversiteli gençleri iğfal ediyor, kandırıyor. Ben bunu duyduğum zaman Ġsmet PaĢa‟ya Ģu haberi gönderdim: - Bunlar üniversiteli gençlerdir. Onları kimse iğfal edemez. Akıllıdırlar. Ne demek istediklerini ve ne dediklerini bilirler.‖ Bu bağlamda, MHP çizgisindeki gençlik örgütlenmesi ve hareketi, “ülkücü” kimliği altında yürütülmüĢ, “ideolojik konumlandırma” (“milliyetçilik” temsili, bunun dıĢındaki ideolojilerin reddi ve ötekileĢtirmesi) yapılarak tanımlanmıĢtır (Ağaoğulları, 1983). DeğiĢen siyasi iklim içerisinde çağrıĢtırdığı anlamlar ve ilerde irdelenecek olan bazı elveriĢsizlikler nedeniyle, “ülkücü”, yerine “Bozkurtlar” söylemi yaygınlaĢtırılmaya çalıĢıldıysa (Öznur, 2008) da, sonuç olarak “ülkücü” ve “Bozkurt” kavramlarının her ikisi de, MHP gençlik hareketi söylemiyle iç içedir. Bu noktadan hareketle, Türkçü çağrıĢımı belirgin olan ―Bozkurt‖ kimliğinin özellikle, gençlik hareketi içinde yaygınlaĢtığı görülebilir. Nihal Atsız‟ın “Bozkurtlar‖ (Bozkurtların Ölümü – 1946, Bozkurtlar Diriliyor – 1949) roman dizisiyle hikâye ettiği, Türklüğün öncü savaĢçıları efsanesi, bu kimliği ―sihirli‖ kılmaya yetmiĢtir. (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002) Bakıldığında, kongrelerde parti ve gençlik liderlerinin, “BaĢbuğ” lakabının alt kademelerdeki izdüĢümü olan “Bozkurt” sloganlarıyla kutlandıkları görülmektedir. Bu bağlamda, tarihsel süreç içerisinde, hilal içinde uluyan Bozkurt figürü, MHP gençliğinin en 45 güzide simgesi ve amblemi olmuĢtur. Öyle ki bu Bozkurt gençlik tarafından Ģöyle nitelenmektedir; “Milliyetçi Hareket Partisi'nin simgesi Osmanlı'dan alınma 3 hilal'dir. Bozkurt, Adriyatik'ten Çin'e kadar bütün Türklüğün sembolüdür. Gençler ! Bozkurt'a sahib çıkınız !‖ (http://www.ulkucuderlerbize.com, 2009). Ülkücü Hareket‟in yüklenilmiĢ ―kutsal görev‖lerinin ve ―ilah‖larının ıĢığında söylemleriyle yaratılan misyonu (Çiçek, 2008), kendi yayın organlarında ve kendi paylaĢım platformlarında “ilke”ler silsilesi olarak yansımaktadır. ―Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar dünyaya adalet dağıtmak, Ülkücü Hareket‘e yüklenmiş bir görevdir‖. Bu tür söylemlerle, “kutsal”laĢtırılan görevin, sözsel ifadeleri ortaya konmaktadır. Atılbaz‟a (2008: 44) göre, ―Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe‖ diyen Türk felsefesine sahip Ülkücü Hareket bitmez, bitirilemez ve hatta söylemini daha da keskinleştirip, “„Ya İstiklal, Ya Ölüm‘ diyerek, tüm Emperyalist‘lere karşı göğsünü siper eder. Ülkücü bir köpek değil, ―Bozkurt‖tur. Bir parça kemik için davasını satmaz. Kişisel menfaatleri için, ülkesinin menfaatlerini göz ardı etmez. Ülkücü, önce ülkem, sonra partim, sonra ben diyendir. Ülkü; haksızlığa, adaletsizliğe, kahpeliğe, esarete karşı soylu bir başkaldırının adıdır. Ülkücü‘nün yuvası ―Ocak‖ ve ―Milliyetçi Hareket Partisi‖dir. Takip ettiği işaret parmağı da, o partinin lideri Devlet Bahçeli‘ye aittir. Vatan satışa sunulmuşken, tüm fabrikalar ve devasa işletmelerinin özelleştirilmesine ülkenin akarsuları da ilave edilirken, Milliyetçi Hareket‘in engellenmesi için yeni dernekler, gruplar ve partiler oluşturulurken, Ülkücü, liderini ve partisi yaralayacak tartışmalara alet olmaz. Zira vatanı kurtaracak, işgal edilmemiş tek sivil kale MHP‘dir.” Bu yönde bir değerlendirme öngörüldüğünde, “insanoğlunun dünyaya, tüm insanlara, belli bir topluluğa yönelik, toplumsal ve siyasi giriĢimlerinin 46 kaçınılmaz olarak ―kutsallık‖ bağlamında tarihsel deneyimlerden faydalandığını, ondaki metafizik fenomenleri belki yeni bir bağlam ve yeni bir kalıpla da olsa kullandığını ve içselleĢtirdiğini ifade etmek mümkündür. Bu bağlamda, din nasıl insanın aklına, duygularına, muhayyilesine sesleniyor, bir bakıma varoluĢ sorunsalına karĢılıklar yaratarak onu bütün olarak kuĢatıyorsa, milliyetçilik de benzer kategorilerde karĢılıklar üretmektedir. Böylelikle milliyetçilik, adeta uyulup uyulmaması iradeye bağlı, mantıki çıkarsamalara göre lehinde veya aleyhinde tavır alınabilecek bir rasyonel kategori olmaktan çıkmakta, kutsallaĢtırma ameliyesiyle kazandığı aĢkınlık, çağrının reddedilemez niteliğini oluĢturmaktadır” (Bostancı, 1999: 90). Gençlik örgütlerinin “milliyetçilik” ideası ekseninde teĢkilatlanmasıyla beraber ivme kazanan meslek kuruluĢları arasındaki örgütlenme olayı (Öznur, 2008), da TürkeĢ‟in (Turgut, 1995: 402) anılarında Ģöyle anlatılıyordu: ―Önce gençleri parti merkezlerinde eğiterek yola koyulduk. Gençlik Hareketleri çok değiĢti. Sadece Ankara ve Ġstanbul değil, ülkenin her yerinde taĢtı. Bütün Türkiye‟de 2300 adet teĢkilat kuruldu. Ülkü Ocakları ve öteki ülkücü dernekleri kurduktan sonra bunların mensuplarına dedik ki: - ‗Önümüzdeki en büyük tehlike, Marksizm ve bölücülüktür. Bu cereyan sahipleri, üniversitelerimizi işgal etmektedir. Bu üniversitelerimiz, bizim insanlarımızın verdiği vergilerle toplanan bütçeden kuruluyor. Bu üniversitelerin duvarlarına asılacaksa, bizim büyük Türk devlet adamlarının resimleri asılmalıdır. Mete Han‘ın asılsın, Atatürk‘ün asılsın, Fatih‘in asılsın, Yavuz‘un asılsın.‘ Tabii astırdık da birçok yere. Öbür tarafla sürtüĢmeler baĢladı. Mesela, Marksistler bir fakültede boykota kalkıĢıyor, bizim ülkücü gençlerde buna mani oluyor. Olaylar, böylece baĢlıyor.” 47 TürkeĢ‟in ağzından dökülen, “… Olaylar, böylece baĢlıyor” (Turgut, 1995) cümlesiyle beraber, Türkiye tarihinde derin izler bırakan, gençler arasındaki “Ģiddet” olaylarının karĢılıklı örgütlenmelerle baĢladığı tarih sayfalarında yerini almıĢtır (Çavdar, 1983) ve 21. yüzyılda halen yankılarıyla gündemdedir. Bu bağlamda, MHP‟nin tarihsel süreç içerisindeki Gençlik Hareketiyle içkin, “Komandolar” kavramı da literatüre girmiĢtir. Bugün silinmeye çalıĢılan “Ģiddet” ve “milliyetçilik” özdeĢleĢtirmeleri imajı, 1960‟lı yılların sonları ve özellikle 1970‟li yıllara tekabül eden zaman dilimi içerisinde anlamlandırılmıĢtır (Çiçek, 2008). MHP, 1968‟de “komando kampları” diye bilinen yarı askeri nitelikli eğitim kampları kuruyordu” (Ağaoğulları, 1998: 224). Komandolar, AslandaĢ ve Bıçakçı (2002: 137) tarafından, “CKMP / MHP‘nin ve onun Gençlik Örgütü ―Ülkü Ocakları‖nın, 1968‘i izleyen yıllarda, özellikle üniversitelerde anti – komünist terör uygulayan sokak gücü” olarak tanımlanmıĢtır. CKMP yöneticisi, Ondörtler‟den Rıfat Baykal, 11 Temmuz 1968‟de düzenlediği basın toplantısında ―Gençleri her bakımdan dinamik ve etkin duruma getireceklerini‖ açıkladı; bu çerçeve de “kursiyer” gençlerin komando uzmanlarınca eğitilmeye baĢlandığını duyurdu. Gümüldür Akrepkaya, Silivri, Karaburun, Gaziantep ve Ankara – EskiĢehir yolu üzerinde kurulan komando kamplarında “kursiyer” CKMP‟li gençlere ideolojik eğitimin yanı sıra dövüĢ teknikleri bilgisi verildi. Bu kampta Ondörtler‟den Mustafa Ok ve Dündar TaĢer yöneticilik yaptılar. CKMP önderi Alparslan TürkeĢ, 18 Ağustos 1968‟de Ģu açıklamayı yaptı: “Komando kampları adı verilen mahallelerde gençlik kolları çeĢitli sportif ve kültürel faaliyetlerde bulunuyorlar. Bu arada kendilerine judo da öğretiliyor. Komünistler memleketi sahipsiz sanıp da sokak hâkimiyeti kuramazlar. Onların anlayacağı dilden konuĢacak, memleketçi, milliyetçi çocuklarımız vardır. Bunun için gençlerimizi mücadeleci yetiĢtiriyoruz. Aynı yıl CKMP / MHP yanlılarının üniversitelerde yoğunlaĢan saldırılarına iĢaret eden AslandaĢ ve Bıçakçı (2002), “memleketçi/milliyetçi çocuklar”ın kamuoyunda “komandolar” adıyla ünlendiğini ve tepkiyle karĢılanmaya baĢladığını aktarmaktadır. Korkmazcan 48 (2009), bu döneme ait anılarını ve 1970‟li yıllarla süregelen Ģiddet olaylarının öncesinin, fikir çatıĢması üzerinde temellendirilebileceğini öne sürdüğü tezini Ģöyle aktarmaktadır: ―İstanbul'da İçişleri Bakanı bir basın toplantısı yaptı. Solcu öğrencilerin yurtlarında ele geçirilen ateşli silahlarla, sağ kesime ait Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) yurtlarında bulunan sopaları yan yana koyarak, "İşte sağcı ve solcu militanlardan ele geçirilen silahlar" dedi. Her iki tarafı da aynı yere koydu. Bunları birbirine karıştırdı. Oysa ben çok iyi biliyordum, MTTB'de ele geçirilen sopalar savunma amaçlıydı. Üniversite gençlik teşkilatlarından gelen biri olarak bunu biliyorum. Silahlı mücadele diye bir eğilim sağ tarafta söz konusu değildi. Aklımıza bile gelmezdi. Benim gündem dışı konuşma yapmama sebep olan gelişmelerden biri bu oldu. Hükümet şiddet olaylarını hafife alıyordu, sağ-sol kavgası olarak görüyordu. Oysa bir gizli tezgâh vardı. Sonunda gençler iki taraf haline sokuldu. Ciddi bir anarşi yaratma projesi olduğunu anlıyorduk, sonradan da ortaya çıktı bu gerçekler. Ben bunları dile getirdim. Başbakan Demirel ciddiye almadı. Ankara'da DTCF önünde bir otobüs ele geçirdi solcu gençler, yolcuları tehdit ettiler. Bu önemli bir belirtiydi. Demirel "Yollar yürümekle aşınmaz" sözünü bu olay üzerine söyledi. Sonuç olarak çok ciddi bir anarşi olayı tezgahlandı. Öğrenci hareketlerinin arkasında daima dışardan birtakım güçlerin müdahaleleri olmuştur. Biz bunu görüyorduk. Üniversitede iken de görüyorduk, bu nedenle açık mücadele yolunu seçerek dış müdahaleleri en asgariye indirdik. Fikir tartışması düzeyinde tutmaya gayret ettik. Bu nedenle 1963–1969 yılları arasında silah yoktur, çatışma yoktur.‖ Bu bağlamda, Milliyetçi Cephe iktidarıyla birlikte fikirsel çatıĢmaların giderek Ģiddet olaylarını da tetiklediği (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002) gözlenmiĢtir. “Bir yandan bürokrasi içinde sağ kadrolaĢma, öte yandan “komünizm tehlikesi”ne karĢı “devlete yardımcı güçler” olarak kabul edilen 49 MHP‟ye bağlı “komando”ların sola karĢı yürüttüğü saldırıların yoğunlaĢması üzerine, gerek kamuoyunun tepkileri, gerekse komandolarında eylemlerinde silah kullanılmaya ve öldürmeler olmaya baĢlaması üzerine; TürkeĢ‟in “komando” adı altında bir sokak gücü teĢkil ettiklerini reddetmeye yöneldiği görülmektedir” (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002). Ağaoğulları‟na (1998: 224) göre ise; ―çeşitli tepkilerle karşılaşan MHP, 1971 darbesinden sonra bu kampları kapattı ve militanların ateşli silahlarla yapılan eğitimi, ilk önce gizlice, ardından terörün tırmanmasıyla sokaklarda yaptı.‖ 1968 yılı, “Dünya”da “öğrenci olayları”nın patladığı yıl olarak karĢımıza çıkmaktadır (Cumhuriyet Ansiklopedisi, 3: 2002). Çavdar‟a (1983: 807) göre de; “Türkiye‟de genç kuĢak sürekli politika içerisindedir.” Dünyadaki olayların bir sene sonra Türkiye'de de yansımalarını bulduğu görülmektedir. Bu bağlamda, olaylar karĢısında Korkmazcan (2009) Ģu değerlendirmelerde bulunmuĢtur; ―Türkiye‘de üniversite olayları 12 Mart24'tan bir yıl önce başlamıştı. Özelikle 1969 seçimlerinden sonra hızlanarak arttı. Ben AP grubunda gündem dışı bir konuşma yaptım. Hükümetin olaylara karşı duyarlı olması, Milli Eğitim, İçişleri ve Gençlik ve Spor bakanlarının gençliğe yönelik ciddi bir politika tespit etmesi gerektiğini ifade ettim. Olaylara üniversite içi olaylar olarak bakılması halinde bir süre sonra dışarıya taşabileceği uyarısında bulundum. Haldun Menteşeoğlu ve İsmet Sezgin de hükümette bakandılar. Onların cevap vermesini beklerken Sayın Demirel çıktı kürsüye. Demirel 1.5 saatlik konuşmasının üçte ikisini beni eleştirmeye ayırdı. Şu sözünü hatırlıyorum, "Bu ülkenin meseleleri sadece gençlik olaylarından mı ibarettir". Böyle bir çıkışı oldu Demirel'in‖. 24 Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanı, Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu‟nun imzalarıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay‟a bir muhtıra verilerek, AP Hükümetinin istifaya zorlanıp, ordular güdümünde “partilerüstü hükümetler” döneminin açıldığı 12 Mart 1971. 50 Diğer yandan, ―ġehir EĢkıyası”25 söylemi de, yine aynı dönem içerisinde karĢıt illegal örgütlenme ve gerilla savaĢıyla Türkiye‟de bir sosyalist devrim gerçekleĢtirmeyi amaçladıkları tanımlanan THKO (Türkiye Halk KurtuluĢ Ordusu – Deniz GezmiĢ) ve THKP – C (Türkiye Halk KurtuluĢ Partisi ve Cephesi – Mahir Çayan) mensupları için, iktidar ve basının büyük bir kısmı tarafından geliĢtirilmiĢtir” (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 207). Bu kaotik ortamı 12 Mart Muhtırası‟na getiren olaylar, Korkmazcan‟ın (2009) ağzından Ģöyle aktarılmaktadır; ―1970 başlarındaydı. Birkaç öğrenci öldürüldü ve yaralanmalar oldu. Ölenlerden biri de İstanbul'dan, Teknik Üniversite'dendi. Bilgi almak için İstanbul'a gittim, öğrenci temsilcileriyle görüştüm. Ondan sonra Ankara'ya gelip AP grubunda gündem dışı söz alarak konuştum. Kanaatlerimi ve gözlemlerimi açık bir şekilde anlattım. Faydası olmadı. Anarşinin yanısıra bir de Günaydın gazetesinin başlattığı bir kampanya etkili oldu. O dönemde iktidara mensup bazı kişilerin yolsuzluk olaylarına karıştıkları, Meclis'te iktidar partisinin oy çokluğuna sahip olması nedeniyle söz konusu yolsuzluk iddialarının yargıya intikal etmesine engel olunduğu iddia ediliyordu. Yolsuzluklara göz yumulduğu iddiaları hükümete karşı hoşnutsuzluk meydana getirdi. Anarşi ve yolsuzluk iddiaları muhtıranın sebebi olarak gösterilmiştir. İddialar yargıya götürülseydi olayların seyri değişebilirdi.‖ 25 Bu bağlamda, “şehir eşkıyası” deyimi ilk kez, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının banka soymaları ve Ankara Balgat‟taki ABD üssünde görevli bir Amerikalı çavuşun kaçırılması (sonradan serbest bırakılmıştır) üzerine 24 Şubat 1971‟de Süleyman Demirel tarafından kullanılmıştır. (“tam bir şehir eşkıyası vardır.” ) 12 Mart‟tan özellikle de İsrail‟in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom‟un kaçırılarak öldürülmesinden sonra, hükümet ve basın, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve arkadaşlarından sürekli olarak “şehir eşkıyası” olarak söz etmiştir. 1 Haziran 1971‟de, Mahir Çayan‟ın yaralı, Hüseyin Cevahir‟in “ölü ele geçirilmesi” basında, “iki azılı şehir eşkıyası yakalandı” biçiminde yer alırken, Başbakan Nihat Erim, İstanbul Sıkı Yönetim Komutanı Faik Türün‟e bir telgraf çekerek, kendisini “iki şehir eşkıyasının yakalanması nedeniyle” kutlamıştır. Daha sonra, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe askeri cezaevinden kaçmaları üzerine, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı‟nca yayınlanan bildiride, “beş şehir eşkıyasının yerlerini bilenlerin resmi makamlara ihbar etmesi” istendi (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 207). 51 MC hükümetinin eleĢtirilere hedef olmasına neden olan en yaygın görüĢ, Ģiddet olaylarının elimine edilememesi (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002) üzerine odaklanmıĢtır.26 Ağaoğulları‟na (1998: 232) göre; “MHP tarafından komando kamplarında yetiĢtirilip ülkücü derneklerde örgütlenen gençlere, ilk önceleri “komando” adı verilse de, daha sonraları “komando” sözcüğünün gerek dıĢ kaynaklı oluĢu, gerek kamuoyunda olumsuz bir tepki yaratması sonucu, gençlerin “Bozkurtlar” ya da “Ülkücüler” diye adlandırılması yeğlendi.” Bu bağlamda, Ģiddet olaylarının tırmanıĢını sürdürmesi “komando”ların yavaĢ yavaĢ anlam reddine gittikleri bir sürece yönelmesine sebebiyet vermiĢse de, silahlı çatıĢmaların, iletiĢim ve müzakerelerinin en alt düzeye indiği bu dönem sonuç itibariyle, “her iki taraf”ın tarihi içinde de kanlı bir sayfa bırakmıĢtır. Özellikle 1970‟lerin ikinci yarısında yoğunlaĢan terör olaylarında ve yükseköğretim kurumlarında ortaya çıkan öğrenci çatıĢmalarında MHP‟nin ve partinin yan kuruluĢu niteliğindeki öğrenci derneklerinin adı geçmeye baĢlamıĢtır (Ana Britannica, 2004: 109). Bu bağlamda, Korkmazcan‟a (2009) göre de; ―70'li yıllarda yaşanan anarşinin bir sebebi de bu ―duyarsızlık‖tı. 1969 yılında AP'nin tek başına iktidara gelmesinin ardından başlayan şiddet olayları, 1970'lerde hızla artarak 1971'de sokak hareketlerine dönüştü. Başta Orta Doğu Teknik Üniversitesi olmak üzere pek çok üniversitede kontrolü elde tutan solcu gruplarda silahlı mücadele yoluyla devrim yapma eğilimi güçlendi.‖ Ağaoğulları‟nın (1998: 224) da vurguladığı üzere; ―ÜOD, çok hızlı büyüyüp Türkiye‘nin dört bir yanına yayıldı; kesin bir rakam verilemezse de, 1970 sonlarında şubelerinin 1500, üyelerinin de 100.000 dolayında olduğu belirtilmiştir.‖ AslandaĢ ve Bıçakçı (2002) da, ―Faşist terörün kitleselleştiği ve 26 Bu eleştirilerin basına yansıması: “Hemen her gün sol görüşlü insanlar öldürülürken, “cephe başkanı” Demirel, “bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz deme inadını sürdürdü” (25 Aralık 1978) biçiminde olmaktaydı. Ki bunun yanı sıra, ağır eleştiri oklarına hedef olan Demirel‟in, “koltuğu bırakmamak uğruna MHP kökenli teröre göz yummakla, “kırat”ın kuyruğunu “kurda” (MHP‟nin simgesi) kaptırdı” gibi söylemlerle, eleştirildiği gözlemlenmektedir. MC‟nin baskıcı politikaları sol muhalefetin tepkisiyle karşılaştı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, MC iktidardan düşene kadar ülkede “genel yas” ilan etti, geniş çaplı protestoları düzenledi (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 157). 52 sistematikleştiği 1970‘li yıllarda, ülkücülerin de ―komando‖ adını yavaş yavaş terk etmeye başladıklarını vurgulamaktadır. ―Komando‖, ülkücü – faşist olarak nitelendirilen militanları tanımlamak için, karşıtlarınca kullanılan bir adlandırma haline geldiyse de, 70‘lerin sonunda bu kullanımı da azalmıştır.‖ 27 1978 yılında ÜOD feshedilip yerine Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) kuruldu (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002). Ağaoğulları‟na (1998: 224) göre ise; ―bu değişiklik yalnızca adli takibattan kurtulmak için yapılmıştı; iki derneğin yöneticileri aynı kişilerdi ve ÜGD Ülkü Ocakları binalarında etkinlik gösterdi, 1980‘de sıkıyönetim ilanından sonra ise, ÜGD kovuşturmaya uğramamak amacıyla faaliyetlerini durdurdu.‖ Günümüzde gelinen noktada savunulan ideolojilerle kitle iletiĢim araçları vasıtasıyla her ne kadar ―bilinç yönetimi‖ (Erdoğan, 2002) sağlama yolunda ilerleniyor gözükülse de, geçmiĢin mirası, gençlik hareketleriyle özümsenen Ģiddetin bugün, özgürlük alanlarının yarattığı sorumluluk bilinciyle (Öznur, 2008) ve “deneyimsel” arka plan bilgisiyle marjinalite yaratılmadan daha çok simgesel boyutlarıyla yaĢanmakta olduğu gözlemlenebilir. MHP örgütsel faaliyetlerinde, bir iletiĢim stratejisi olarak tanımlayabileceğimiz çeĢitli “motivasyon” unsurları (Ġnceoğlu, 2000) göze çarpmaktadır. Çiçek‟in (2008) aktardığı bilgilere göre; “MHP örgütsel faaliyetlerinin kendilerini anlamlandırdıkları ve tanımladıkları ―ülkücü motiv öğesi‖, CKMP – MHP çizgisindeki ―ülkücü – milliyetçi hareket‖in, ―milli doktrin‖ olarak benimsediği, Alparslan Türkeş tarafından formüle edilen dokuz ilke, ―9 Işık‖tır.‖ Örgütsel faaliyetlerde ―ülkücü‖ olmanın bir koşulu olarak ve hatta yol gösterici olarak da nitelenen ―milli doktrin‖in (Kopan, 2008) içselleĢtirilmiĢ olduğu görülmektedir. 27 Bunların yansıması olarak, 70‟lerde pek çok ünlü ülkücünün, basında ve kamuoyunda “komando” sıfatıyla anıldığı görülmektedir. (Örneğin, Milliyetçi Cephe Dönemi‟nin Öğretmen Okulları Genel Müdürü Ayvaz Gökdemir, “Komando Ayvaz” nitelemesiyle basında ve kamuoyunda ünlenmiştir). 53 Milliyetçiliğin ―ideoloji-dışı veya ideoloji-üstü bir değer‖ (http://www.ulkuocaklari.org.tr, 2009) olarak konumlanması, “milliyetçilik ideolojisi” veya “milli doktrin” kavramının düzenli kullanımı (Çiçek, 2008), ülkücü söylemde iç içe görülür. TürkeĢ‟e (Bora: 2003) göre, ―bütün davalarımızın çözümü kendimize dönmek‖, her Ģeyi ―Türk milleti için, Türk‘e doğru, Türk‘e göre‖ kılmak mecburiyeti vardı ve ―yüzde yüz yerli, yüzde yüz milli bir doktrin‖ olarak ‗Dokuz Işık‘ , “Türk milletini güçlendirecek tek yol‖du. TürkeĢ, Dokuz IĢık‟ın daha aktüel iĢlevini, Ocak 1969‟da Ģöyle dile getiriyordu: ―Marksizm bir fikir cereyanıdır. Gençler dolduruluyor. Biz de karşılarına bir başka fikirle, fakat Türkiye‘nin milli hassasiyetine uyan bir diğer fikirle, ―Dokuz Işık‖ doktrini ile çıkıyoruz. Komünizmi başka türlü karşılayamayız. Komando dedikleri gençler Dokuz Işık‘ı benimsemiş ve kabul etmişlerdir.‖ Dokuz IĢık‟la beraber gündeme gelen ―Ülkücü‖ kimliğinin kavram karmaĢası yarattığı çalkantılı döneminin (Özdemir H., 2003) ardından, öne sürülen “Bozkurt” kimliği daha çok gençler tarafından benimsenirken, “ülkücü” kimliği de kitleler arasında daha yaygın ve kapsayıcı (Öznur, 2008) olma niteliği kazanmıĢtır. Turgut‟un (1995: 402) da belirttiği üzere; “TürkeĢ, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‟ni, Milliyetçi Hareket Partisi‟ne dönüĢtürdükten sonra, partileĢmenin yanı sıra çeĢitli meslek gruplarının da örgütlenmesi için çalıĢmalara baĢladı. Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği, Ülkücü Öğretmenler Derneği gibi kuruluĢlar bunlardan birkaç tanesiydi.” Bu bağlamda, MHP örgütsel faaliyetlerine bakıldığında, 1973‟den sonra MHP çevresinde, gençlik örgütlenmelerinin yanı sıra, “ülkücü” kimliğinin içselleĢtirildiği, Ülkücü Öğretmenler Birliği, Ülkücü Polisler Birliği, Ülkücü ĠĢçiler Derneği‟nden, Ülkücü Hanımlar Derneği, Ülkücü Ressamlar ve HeykeltıraĢlar Derneği‟ne varana dek geniĢ bir ülkücü kuruluĢlar zinciri oluĢtuğu görülmektedir (AslandaĢ – Bıçakçı: 2002: 223). 54 Alparslan TürkeĢ ve Devlet Bahçeli döneminde zaman zaman sönmeler de meydana gelse, “taban”ın ve gençlik hareketi aktivistlerinin 9 ıĢık doktriniyle “ülkücü” olmayı bağdaĢtırdığı (Öznur, 2008), sokaklarda, teĢkilatta ve kahvehanelerde .. 9 ıĢık‟ın içeriği hakkında bilgi sahibi olunmasa bile, geçmiĢten bugüne “9 ıĢık” odaklı sohbetlerin geçtiği görülmektedir. “9 IĢık” çerçevesinde örgütlenen Ülkü Ocakları, Can‟a (2003: 684) göre de, “Türkiye‘deki radikal milliyetçi militan gençlik tabanının dinamiği olduğu söylenebilir.” Bu bağlamda, MHP Gençlik Kollarını oluĢturan Ülkü Ocakları‟nın da, siyasetin değiĢen iklim koĢulları paralelinde, ―şimdi ki hareketini, geçmişten yüklendiği sorumlulukların kasvetiyle, daha sistematik, itinalı, durgun ve sakin bir biçimde yürütme‖ (Çiçek, 2008) odaklı misyon edindiği görülmektedir. Ayrıca, Ülkü Ocaklarında, Türkçü ve Turancı motifler hemen her dönemde MHP‟ye göre daha keskin bir biçimde ifade edilmiĢtir. “Keza ―kapitalizm‖ ve ―emperyalizme‖ karşı keskin bir ret söylemi, Ülkü Ocaklarında her zaman daha belirgindir. Dolayısıyla, Ülkü Ocakları, MHP‘yi ve MHP odaklı milliyetçi hareketi radikalizmle bağlı kılan önemli ayak olarak işlev görmüştür‖ (Can, 2003: 684). 2.1.1. Ülkü Ocakları Faaliyetleri MHP‟nin gençlik kollarını, ―Ülkü Ocakları‖nın oluĢturduğu, tarihten bugüne irdelenerek bir üst baĢlıkta söz edilmiĢtir. Yukarıdaki baĢlıkta irdelenen bağlamda, “Ülkü Ocakları”nın 2000‟li yıllarla beraber günümüze yansıyan üyelik koĢulları, etkinlikleri, yayınları, -aynı adlı- alt baĢlıklarda ele alınacaktır. 55 2.1.1.1. Üyelik Koşulları Ġnsanlar benzer tutumlarda olan kiĢilerle iliĢki kurar. Böylece kademeli gruplar oluĢur. Grupların oluĢmasında en önemli etken, tutum ve değerlerin benzerliğidir. Ġnsanlar, belirli nedenlerle üye olmak istedikleri ya da üye olmak zorunda kaldıkları, grupların tutumlarını onaylamaktadırlar (Ġnceoğlu, 2000: 110). “Ġdeolojik” algılamalarla kendilerini konumlandırdıkları yerde görmek isteyen bireyler, grup normları vasıtasıyla, aidiyetlerini sağlamaktadırlar. Dolayısıyla, grup üyeliği, bireylerin tutumlarına da yansımaktadır. “Ülkücü Gençler”in “Ülkü Ocakları” bünyesinde kendilerini tanımlamaları ve bu bağlamda tutumlar sergilemeleri, grup normlarının bu kadar içselleĢtirildiği bir ortamın yaratılması iletiĢimsel bağlamda kayda değer örnekler sunmaktadır. ―‗Kutsal‘ görev aşkıyla hareket eden, kendini ―ideolojik‖ bir kimlik edimiyle tanıtan ―ülkücü gençliğin‖ etkinlik alanları olarak ―Ülkü Ocakları‖na üyelik, bir kurallar bütününün inşası yapılmadan, fakat tedbirli ve itinalı yaklaşım sergilemek adına, ―merkez‖ odaklı yapılanma altında gerçekleşmektedir‖ (Öznur, 2008). Üyelik koĢulları olarak: istenç, duygu durumu ve düĢünceleri dahilinde isteyen her bireyin belirli bir aidat karĢılığı bu yapılanmaya dahil olabileceği belirtilmektedir, fakat tüm bunların yanısıra ―beklenenin‖, belirlenen vizyon ve misyonu üstlenebilecek aktif katılımcılar (Kopan, 2008) olduğu vurgulanmaktadır. Sonuç olarak görülen o dur ki, grup disiplini katı oldukça grup etkisi artmaktadır (Ġnceoğlu, 2000), örtük olarak yüklenen ―davaya sahip çıkma‖ misyonu (Çiçek, 2008), “ülkü ocakları”nın cazibesinin ve üyelik koĢulları her ne olursa olsun, grup normlarının içselleĢtirilmesinin nedenlerini açıklamaya çalıĢmaktadır. 56 2.1.1.2. Etkinlikler Etkinlikler çerçevesinde bir değerlendirme yapacak olursak, genelde “ülkücü gençlik” içerisinde ünlenmiĢ sanatçılar28ın, “geleneksel hale getirilen ‗konser‘‖29leri ve üniversite teĢkilatlanmalarının tertipleriyle düzenlenen, satranç baĢta olmak üzere çeĢitli spor dallarında organize edilen turnuvalardan söz etmek yerinde olacaktır (Kopan, 2008). Bu etkinlikler kapsamında dereceye girenler, bir “pekiĢtireç” görevi üstlendiği düĢünülebilecek biçimde, “Ülkü Ocakları” veya “MHP Ġl ya da Ġlçe BaĢkanları”nca ödüllendirilmektedir (Çiçek, 2008). Konserlerde ise, ―Ozan Arif, Mustafa Yıldızdoğan ve Ahmet Şafak…‖ gibi sanatçıların katılımları ―vazgeçilmez bir gelenek‖ (Bora-Can, 2007) olarak görülmektedir. Bir baĢka ve önemli bir etkinlik olarak göze çarpan organizasyon ise; ―Geziler‖dir. Kopan‟ın (2008) aktardıklarına göre; Bu geziler, belirli aralıklarla belirli gün ve haftalarda organize edilen, Çanakkale baĢta olmak üzere yurdun çeĢitli bölgelerinde, ―içinde bulunulan zamanın bağlamsal ve anlamsal önemi‖ne göre tertiplenen etkinliklerdir. Bu organizasyonların, ulaĢım bağlamında tertibinin, “Ülkü Ocakları Genel Merkez”i tarafından (Çiçek, 2008) yapıldığı görülmektedir. 28 “Mustafa Yıldızdoğan, Ahmet Şafak, Ozan Arif, Ahmet Yılmaz, Arif Nazım, Ali Kınık, Ali Aksoy, Aşık Sefai, Uğur Işılak, Abdullah Işılak, Başkal, Grup Gökçen, Grup Ötüken, Mehmet Borukcu, Ozan Ünsal, Osman Öztunç, Yıldırım Yıldızdoğan, Zafer İşleyen, Mürüvvet Kekilli, Grup Börteçine …” Bkz: http://www.ulkucuderlerbize.com/forum/sarkicilarimiz-t5.0.html, (Erişim: 28.02.2009) 29 “ÜLKÜ OCAKLARI KONSERE HAZIRLANIYOR” Nevşehir Ülkü Ocakları yine konser organizasyonu ile ülkücüleri bir araya getirecek. “Nevşehir Ülkü Ocakları tarafından geçtiğimiz yıllarda yapılan ve geleneksel hale getirilen konser organizasyonunun bu yıl da yapılacağını belirten Ülkü Ocakları Başkanı Kubilay Özdil, bu yıl ki etkinliğin Aralık ya da en geç Ocak ayı başında yapılacağını belirtti. Konuk Muhtemel Sanatçılar Bu Yıl Ahmet Şafak ve Ali Kınık. Ülkü Ocakları tarafından düzenlenmesi planlanan konser organizasyonu için hazırlıklar sürüyor. Bu yıl ki organizasyona çok büyük bir ihtimalle Ali Kınık ve Ahmet Şafak‟ın davet edilebileceğini kaybeden Ülkü Ocakları Başkanı Kubilay Özdil, bu sanatçılarla görüşmelerinin sürdüğünü konser programının ve programa hangi sanatçıların katılacağının ise önümüzdeki günlerde netleşeceğini söyledi.” Bkz. Bilgi Paylaşım Platformu, http://www.kapadokya.cc/haber_detay.asp?haberID=5688, (Erişim: 30.02.2009). 57 Aynı zamanda, teĢkilat içerisindeki gençler için ―kutsal‖ (Öznur, 2008) olarak nitelenen iki organizasyondan söz etmek yerinde olacaktır. Ülkücü gençler tarafından “kutsal” olarak zikredilen spesifik etkinliklerden ilki; 4 Nisan ―Başbuğ'u Anma Törenleri‖30 diğeri ise Erciyes, ―Tekir Yaylası Kurultay‖ı. Kopan‟ın (2008) bu doğrultuda verdiği bilgilere göre; genç ülkücüler teĢkilatı içinde bulunanlar için, ―bu iki organizasyonda yer almak çok şey ifade etmektedir ve organizasyonlara genellikle teşkilattan katılanların çokluğu sebebiyle gençler kendi imkanlarıyla ulaşmaya çalışmaktadırlar.‖ 2.1.1.3. Yayınlar Ülkü Ocakları üyelerine, üyelik aidatları karĢılığı ücretsiz, ―Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı‖nın, Ankara - Balgat merkezli çıkarttığı ―Ülkü Ocakları‖ dergisi ve bunların yanı sıra, isteyen üyelere, yine ücretsiz olan ve kadın ülkücülere hitaben ―Genç Asena‖ dergisi verilmektedir (Çiçek, 2008). Örgüt içi iletiĢim stratejilerinin belirlendiği önemli mecralardan biri de “yayınlar”dır (Okay, 2005). Dolayısıyla, 1 yıllık periyot içerisinde, Mayıs 2008‟den - Mayıs 2009 tarihine dek aylık yayımlanmıĢ olan, ―Ülkü Ocakları‖ dergisi içerikleri, baĢlıkları ve ele aldıkları konular, izledikleri iletiĢim stratejileri bağlamında, bu bölümde incelendi, kategorize edilip, özetlendi. Ülkü Ocakları, kendini “aylık eğitim ve kültür dergisi” olarak tanımlamaktadır. Dergi içeriği incelendiğinde, değiĢmez baĢlangıç, ilk giriĢ olarak, ―Başbuğ‘dan‖, ―Lider‘den‖, ―Genel Başkan‘dan‖ baĢlıkları altında, Alparslan TürkeĢ, Devlet Bahçeli ve Ülkü Ocakları Genel BaĢkanı‟nın yazılarına yer verilmektedir. Ardından, “Aylık Gündem” bölümünde zamansal 30 “Türkeş‟e miting gibi anma töreni. Törene katılan ülkücü gençler „Biz Türk'üz, Türkeş'in askerleriyiz' ve „Bayrağa uzanan eller kırılsın' şeklinde slogan attı.”. Bkz: Haber, http://haber.ihya.org/haber/hn-2408.html, (Erişim: 22.06.2009). 58 bağlam içerisinde öne çıkan (Kopan, 2008) konular, kiĢiler, olaylar .. irdelenmektedir. Yine bu bölüm içerisinde dikkat çeken kısım, ―Lider‘in Kaleminden 202331 yolunda Tarihe Notlar‖dır, burada ülküler açısından önemli bir tarih olan 2023 tarihi (Çiçek, 2008) yolunda ilerleyiĢe dair „Lider‟ Devlet Bahçeli‟den notlar yer almaktadır. Diğer bölümlere bakacak olursak, “Kültür – Sanat” bölümünün öne çıkan kısmı “Ġslam coğrafyası”ndaki kentlerdeki gezilerin aktarıldığı “Seyyah”tır, ayrıca bu bölümde, Türk kültüründen, geleneklerinden bahseden yazılarla birlikte, bir de kitap tanıtımı köĢesi bulunmaktadır, “Ülkücü Hareketin Kahramanları”nın anlatıldığı “Kervan” bölümü de dergi içerisinde yer almaktadır. Dergi içerisindeki yazılar ve makaleler, üyelerin ya da isteyen her kiĢinin “www.ulkuocaklari.org.tr‖ sitesine gönderdikleri arasından seçilmektedir (http://www.ulkuocaklari.org.tr, 2009). Bu seçimlerde dikkat edilen unsur, yazıların ve makalelerin, ―gündem oluşturan konular‖ (Kopan, 2008) bağlamında zamanlamalar yaratılarak sunulmasıdır. Vurgulanabilecek bir diğer nokta, “Ülkü Ocakları” teĢkilatlanmasının, yerel yansımalarında yürütülen AR-GE çalıĢmalarının ürünü olan yazılardır. Kopan‟ın (2008) aktardığı bilgilere göre; gençlerin oluĢturduğu, yerel Ar-Ge grupları belirli konu ve kiĢileri irdelemekte ve her ay farklı bir grup, Ar-Ge çalıĢmalarının yer aldığı bu bölümde kendi araĢtırmasını yayınlamaktadır. Bu bağlamda, olumlu bir katkı, gençlerin araĢtırma ve geliĢtirme faaliyetlerine yönlendirildiği (Çiçek, 2008) olarak görülmektedir. Ayrıca, eğitim ve kültür adına atfen bakıldığında, derginin “eğitim ve kültür” içerikli çeĢitli konulara eğilmesi dikkat çeken bir yöndür. Özellikle, son sayfalarda, Türk, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihine iliĢkin tarihi konuların, olayların yanı sıra, Türklükle simgeleĢen anıtlar, mekânlar hakkında bilgi almak mümkündür. Ayrıca, üyelik dıĢında, isteyenler de bu dergilere cüzi bir miktar karĢılığında Ülkü Ocaklarından ulaĢılabilmektedir. 31 Türkiye Cumhuriyeti‟nin 100. kuruluş yıldönümü. 59 2.2. LİDERLERİN SÖYLEMLERİNDE İZLENEN İLETİŞİM STRATEJİLERİ Sokrates öğrencisi Platon‟la cereyan eden diyaloglarından birinde (Eflatun, 2008: 243) görüĢlerini açıklamaktan kaçınan öğrencisine Ģöyle der; ―Halk, işe yaramaz öğrenimler tavsiye ettiğimizi düşünebilir diye böyle korkmana şaşırdım. Her ruhta, günlük uğraşlarımızca bozulup köreltilen ama andığımız öğrenimler tarafından arındırılıp yeni baştan tutuşturulan bir bilgi organı bulunduğunu fark etmek gerçekten kolay değil, zor bir iş. Bu yeteneğin yaptığı koruma, on bin gözden daha ağır gelir; çünkü gerçeklik, sadece onunla görülür. Bu inancı paylaşanlar senin sözlerinin en üstün derecede doğru olduğunu düşünür. Ama buna dair hiçbir sezgisi olmayanlar, tabiatıyla bütün bunların boş laflar olduğunu düşünür. Çünkü bu tür uğraşlardan, değinmeye değer başka hiçbir fayda göremezler. Öyleyse bu noktada, bu gruplardan hangisine hitap ettiğine karar ver.‖ Günümüzde gelinen nokta da, aynen Sokrates‟in satırlarında olduğu gibi, liderlerin iletiĢim stratejilerinde izlenecek öncelikli yol, ―hedef kitle‖nin doğru belirlenmesi ve alımlanması istenen mesajın (Peltekoğlu, 2005) en iyi söylemle aktarılmaya çalıĢılmasıdır. ―Liderlerin etkili iletişim stratejisi olarak‖, “her devirde el üstünde tutulan, hitabet (Sanlav, 2008), bütün Batı kültürlerinde Romantizm‟e dek, antik Yunan eğitim ve kültürünün özünü kavramak için öğretiliyordu. Antik Yunan kültüründe Sokrates, Platon ve Aristotales‟in temsil ettiği “felsefe” bilimine, daha sonraki tüm verimine karĢın, hitabetle aynı derecede önem verilmemiĢ, filozof sayısı hatip sayısını aĢamamıĢ ve Sokrates‟in acı sonunun kanıtladığı gibi felsefe, hiçbir zaman hitabetin yarattığı toplumsal etkileri yaratamamıĢtı. Hitabetin özü de Ģöyle açıklanıyordu; topluluk önünde konuĢma, halka seslenme sanatıdır ve iki temel hedefi vardır: “İkna etmek‖ 60 (mahkeme ve müzakerelerde) veya ―açıklamak‖. Yunanca rhetor ve Latince orator kelimelerinin kökü birdir ve her ikisi de “hatip” anlamına gelir. Aslına bakılacak olursa; Homeros devri ve öncesi Yunanlıları, sözlü geleneğe bağlı tüm toplumlar gibi, büyük bir ustalıkla halka hitap etmesini, bu becerinin bir “sanata” indirgenmesinden, baĢka bir deyiĢle ikna yöntemlerini açıklayan ve bunlara özendiren, dizilip düzenlenmiĢ bilimsel ilkeler bütününe indirgenmesinden çok önce biliyordu. Aristoteles, ―Retorik Sanatı‖ (techne rhetorike) kitabında bu tür bir “sanat”ı tanımlamıĢtır. Sözlü kültürlerin, böyle bilimsel yöntemlerle düzenlenmiĢ “sanatlar”ı yoktur. Sözlü kültürde kimse, “Retorik Sanatı” türünden bilimsel bir yapıtı, bu yapıtın anlayıĢı doğrultusunda doğaçtan esinlemeyle söyleyemez. Uzun sözlü edimler, az çözümlemeli ve kümeleyici anlatım biçimleri sergiler. Hitabet ―sanat‖ı, sözlü konuşma ile bağlantılı olmakla birlikte, başka ―sanatlar‖ gibi bir yazı ürünüdür (Ong, 2003: 131). Aynı paralel de, Young‟ın (aktaran: Doğanay, 2003: 81) “demokratik idealin gerçekleĢmesinde, önemli bir rol atfettiği konuĢma stratejilerinden biri de; retoriktir. KonuĢmacı ve dinleyicinin birbirleriyle kurdukları iliĢkideki ortak noktalara dikkati çekecek kapsayıcı ve inandırıcı iletiĢim biçimlerine dayanan retorik figüratif dilin, duygusal ifadelerin, belli dinleyicilere özel biçimlerde seslenerek müzakereyi ilerletmenin aracı olduğu vurgulanır.” Retorik, bünyesinde barındırdığı ve bir söylemin ne söylediği ile bunu nasıl söylediği arasında ayrım kurmaya yarayan özellikler (Sanlav, 2008) sayesinde, iletiĢimsel demokrasinin gerçekleĢme koĢullarını sağlamaktadır. Young (aktaran: Doğanay, 2003: 82), bu özellikleri Ģöyle sıralar: ―a) İçeriği korku, umut, öfke, neşe veya söylem içinde hareket eden bir diğer tutku ifadelerini kapsayan duygusal ton. Bu boyutuyla, hiçbir söylem duygusal tondan soyutlanmış değildir; ―tutkusuz‖ söylem de sakinlik ve mesafe taşıyan bir duygusal boyuta sahiptir. b) Söylem içinde benzetme, metafor, cinas, mecaz gibi söz oyunlarının bu figürlerin ürettiği –oyunculuk, mecaz, ironi, alay, olumsuzlama, 61 yüceltme gibi- üslup veya tutumlarla birlikte kullanılması. c) Görsel medya, simgeler ve bayraklar, sokak gösterileri, gerilla tiyatrosu ve bu bağlamdaki tüm sembollerin kullanımı gibi sadece sözü içermeyen ifade biçimleri. d) Bütün bu duygulanımsal, cisimlenmiş, biçemsel iletişim unsurları, sonuçta iletişimin özel dinleyicisine dikkat etmeyi ve konuşmacının savlarının ve iddialarının bu dinleyicinin belirli önkabullerine, geçmişine ve üslubuna göre belirlenmesini içerir.‖ Köker‘e (2005: 51–52) göre de; ―XX. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde ise, konuşmanın politik önemi daha da artmıştır. 1945 sonrası Batı Blok‘unda sistemin meşruluğunun yeniden kurulmasının bir parçası da politik konuşmaların uzmanların diline teslim edilmesidir. Siyasal danışmanlar, yeni zamanlara uygun imgeden ve yazıdan türetilmiş ve standartlaştırılmış egemen ağzı dolduran konuşmaları politik yaşama kattılar. Reklamın çağırma işlevlerinden apartılmış ve sloganlaştırılmış cümlelere dayalı, emir kipi ve nidalarla süslenmiş, konuşma efekti yaratabilmek için kısa ve basit cümlelerle ve tekrarlarla bezenmiş söylevler, politik görüş farklılıklarını anlamlandırma girişiminin seslerini taşımamaktaydı. Bu konuşma tarzında aslolan söylenenin daha çok sayıda insan tarafından tüketilmesidir. Daha çok sayıda olan insanın konuşmayı duyması ve konuşmayı –ki bu iletiler kesin enformasyon yargıları içermektediranlamasıdır. Bunun için politik konuşmalar yüzyılların söylevinin ağır ve tumturaklı ifade ediş biçimlerinden hızla farklılaştı. Politik etkinlikler yurttaş sorumluluğundan çıkartılıp bir hizmet satma ve satın alma ilişkisine dönüştürülüp ekonomikleştirilince, politik konuşmalar zevklere ya da daha çok sayıda insanın pek çok kez duyması hedefine yöneldi. Politikacıların ve kamu sözcülerinin vekâleten konuşmaları, geçen yüzyılın ideali olan objektiflikten, aşırı genellemelerden, akıl yürütme biçiminin tek düzeliğinden çıkıp, basit, bol yinelemeli ve kısa söz demetleri haline geldi. Bu söz demetleri, pazarlama tekniklerinden türetilen, masa başlarında istatistiklerin marifetiyle üretilen, genelleşen zevkleri karşılayan yapay kişiliklerin duygusal ve kişisel sesleri olarak değer kazandı.‖ karizmatik 62 Bu bilgiler paralelinde, Türkiye örneğine bakıldığında, Özcan‟a (2009) göre; ―Türk Siyasal Hayatı‘nda yaşanan değişimlerin dinamikleri, çoğu zaman iç dinamikler olmaktan uzak kalmış, çağcıl değişimlerin etkileriyle sosyal ve ekonomik alanda yaşanan altyapısal tepkiler olmuştur. Bu tepkilerin sürekliliği kaçınılmaz olarak üstyapısal değişikliklerin tesirsizliğine neden olmuş ve istikrarsızlıklar, yerel tepkiler, demokrasinin korunması için bizzat demokrasiye yapılan müdahalelerin nedenleri de günümüze kadar varlığını korumuştur. İşte bu ―sebep‖lerin varlığını korumaya devam ediyor olması da belli birtakım sınıfsal tepkilerin ve bu sınıfların sözcülüğünü yapan partilerin de süregelmesine neden olmuştur. Şikâyet edilen noktaların ve duyulan gereksinimlerin modernleşmeyle birlikte gelen değişimin dışında pek de büyük bir değişim geçirmediği de unutulmamalıdır. Her daim belli bir kesimin desteğini yanında bulan Milliyetçi Hareket Partisi gibi.‖ Dolayısıyla, MHP‟nin bu tepkilerinin dıĢavurumunu, “lider”ler aracılığıyla gerçekleĢtirdiği görülmektedir (Öznur, 2008). Bu bağlamda, bu ana baĢlık altında, kimi zaman kitlelere vurucu etki yapmakta ve ayrıca ideolojik yönde koĢullanmayı sağlamakta “etkili olan, retorik ve hitabetin, halkla ilişkiler faaliyetleri ve iletişim stratejileri yaratması‖ (Sanlav, 2008) bağlamında kullanımı gözlemlenecektir. 2.2.1. Alparslan Türkeş Dönemi Liderlerin söylemleriyle izlenen “iletişim stratejilerinin MHP için sacayağının Alparslan Türkeş dönemi‖ (Bora-Can, 2007) olduğu açıktır. Öznur‟a (2008) göre; “TürkeĢ dönemi, “ülkücü hareket” için bir dönüm noktasıdır.” Ġdeoloji‟nin yansımalarının bağlamsal boyutta, retoriksel ve imgelemsel çağrıĢımlarla yaratıldığı, zihinlere oturtulduğu bir dönemi (Çiçek, 2008) çağrıĢtırmaktadır. Bu ideoloji çevresinde örgütlenmenin baĢarısı, Eagleton‟un (2005) da belirttiği gibi, ideoloji teriminin, “kendini örtük bir 63 biçimde sanatta, hukukta, ekonomik etkinlikte, bireysel ve kolektif yaĢamın bütün tezahürlerinde açığa vuran bir dünya görüĢü” olarak tanımlanabileceği bir Ģekilde zihinlerde bu yönlü bir bilinç akıĢının sağlamasıyla mümkün olacaktır. Bourdieu, bir alanın, kendi iç mantığına göre iĢleyen ve aynı “Ģey” için birbirleriyle rekabet eden kurum ve bireylerden oluĢan, rekabete dayalı bir toplumsal iliĢkiler sistemi olduğunu öne sürer. Bu tür alanlarda söz konusu olan “Ģey”, kendi aralarında en yüksek hakimiyete ulaĢmaktır; ki bu hakimiyeti ele geçiren diğer katılımcıları meĢru sayma ya da meĢruluklarını kaldırma olanağına da sahip olurlar (aktaran: Eagleton, 2005: 223). Bu bağlamda, dönemin tarihsel boyutu içerisinde, Alparslan TürkeĢ liderliğinde ki MHP, “simgesel sermaye” birikimi stratejisi üzerinden giderek, ―söylemlerini kemikleştirme‖ (Öznur, 2008) çabasındadır. Dolayısıyla, bu tür bir hâkimiyet kurmak, söz konusu alana uygun, belirli bir tür “simgesel sermaye” biriktirmede en yüksek orana eriĢmeyi içerir; bu tür bir iktidarın “meĢruluk” kazanması için, artık neyse o olarak tanınamaması gerekir. Açıktan açığa değil de örtük biçimde onaylanan iktidar, kendisini meĢrulaĢtırmayı baĢarmıĢtır. Bu türden her toplumsal alan, zorunlu olarak, kendi içinde geçerli bir tarzda ifade edilebilen ve kavranabilen Ģeylere iliĢkin dile getirilmemiĢ bir kurallar bütünü tarafından inĢa edilir; ve bu kurallar, Bourdieu‟nun “simgesel Ģiddet” olarak adlandırdığı Ģeyin bir biçimi olarak iĢler. Simgesel Ģiddet meĢru sayıldığı için, genellikle Ģiddet olarak kabul edilmeksizin varlığını sürdürür (Eagleton, 2005: 223). Simgesel Ģiddet, Bourdieu tarafından Ģöyle anlatılmaktadır: ―Şiddetin hiçbir zaman şiddet olarak algılanmayan kibar ve görünmez biçimidir; maruz kalınmaktan çok tercih edildiği söylenebilecek bir şiddettir; nüfuz kullanma, güven, yükümlülük, kişisel bağlılık, konukseverlik, hediye, minnettarlık ve acımanın şiddeti‖… (aktaran: Eagleton, 2005: 223). Bu bağlamda, TürkeĢ dönemi, “simgesel sermaye” birikimi ve bu yönde geliĢtirilen stratejiler açısından özellikle; 64 a) mitik “BaĢbuğ” (Can, 2003) sıfatı, b) “Ülkücü Hareket” odağı “Dokuz IĢık” metaforu (Bora, 2003), c) simgeleĢtirilmiĢ “Bozkurt” iĢareti, üçgeninde ele alınabilir. CKMP / MHP / MÇP / MHP önderi Alparslan TürkeĢ‟in “BaĢbuğ” olarak anılması “ülkücü” hareketin en dikkat çekici noktasıdır (Yeni Cumhuriyet, 1983). TürkeĢ için, „BaĢbuğ‟ nitelemesi politik bir lakap olarak kimine göre dillerde, kimine göre gönüllerde, kimilerine göre akıllarda iyice yer etmiĢtir. BaĢbuğ, Hun ve Göktürk Devletleri‟nde ordu komutanlarına verilen geçici bir görev sanıydı. Osmanlı‟da bu sana, 17. ve 18. yüzyıllarda sınırlı olarak yer verilmiĢtir. Bu bağlamda, TürkeĢ için BaĢbuğ lakabı, ilk kez, Ondörtler‟den arkadaĢlarıyla birlikte 1965‟te yönetimi ele geçirdiği CKMP‟nin 1967 kongresinde kullanıldı (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002). “BaĢbuğ” sıfatı, 1969‟da MHP adını alan partinin özellikle geliĢen gençlik örgütlenmesiyle beraber giderek kurumlaĢıp TürkeĢ‟in isminin kopmaz parçası haline gelmiĢtir (Ana Britannica, 2004). ―Başbuğ Türkeş İsmin Alparslanlar‘a eş, Milletin gözü yaşlı Kurtar onu Başbuğ Türkeş‖ gibi marĢlar bile üretildi (http://www.ainfos.ca/, 2009). ―1980‘den sonra, MHP / MÇP kadroları içindeki ideolojik tartışma sürecinde, liderin otoritesinin mutlak ve tartışılmaz olması anlayışına eleştiri getiren kesim, ―Başbuğ‖ lakabını sorguladı. Ancak, ―Başbuğ‖ lakabı parti içi söylemde ve özellikle gençlik tabanında kullanılmaya (sözkonusu muhalif kesimin 1992‘de partiden ayrılmasından sonra yeniden güçlenerek) devam etti‖ (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 41). Buradan hareketle, ―yönetimle bağdaşık stratejinin halk tabanına derin nüfuzu”nun (Öznur, 2008) bir örneği tarih 65 sahnesinde yerini almıĢtır. Öyle ki, parti yanlısı ya da olmayan her kesim için bilinen “BaĢbuğ” söyleminin, kendini tabandan tavana konumlandırılıĢı, izlenen stratejinin kitleler üzerinde doğru mesaj alımıyla yarattığı etkiye bağlıdır. Bu paralelde, TürkeĢ‟in ölümü de, “ülkücü basında”, destansı bir söylemle, ağıtlarla ve andlarla iĢlenmiĢtir. “Bütün Türk Dünyasının kan ağladığı, bebeklere Türkeş adı verildiği haberleri yazıldı. Bilinen eski Türk Destanı, Türkeş için alıntılandı: ―Alp Er Tunga öldü mü? / Issız acun kaldı mı?…‖ , ―Türk emsalsiz, Türk eşsiz, Türk ne yapsın Türkeş‘siz‖ diye manşet atıldı. Bunun yanında, ―her ülkücünün bir Türkeş olduğu‖ söyleniyor, onun davasını daha ileri götürmek için yeminler ediliyordu‖ (Bora – Can, 2007: 386). Dolayısıyla, “BaĢbuğ” sıfatının “mitik” (Can, 2003) bir konumlandırmayla yaratıldığı görülmektedir. Siyasal kampanyalarda birebir iliĢkilerin esaslığını koruduğu süreçte, “mitos” esinleriyle “BaĢbuğ” sıfatı, liderin isminden de önde konumlandırılmıĢ (Çiçek, 2008), halk – parti ekseninde çağrıĢımlar bu yönde ĢekillenmiĢtir. Bir diğer bağlamda, TürkeĢ, sürekli belirttiği ve vurguladığı üzere, ―Türk milletinin yeni bir yolun yolcusu ve yeni bir kaderin sahibi olması gerektiği‖ni düĢünüyordu (Öznur, 2008). Bu yeni yol, Türkiye'yi bilimde, ahlakta, teknikte ve sanayide yeryüzünün en ileri ülkesi yapmak isteyenlerin yolu olacaktı. Bu bağlamda, tasavvur edilen imgelem, “tıpkı Orhun Kitabelerindeki gibi, geceyi gündüze katıp emek harcayacak, ter dökerek kendi düĢünce eserlerini meydana getirecek ve ―Türk‖ milletini kökünden koparmadan, bilimde, sanatta kanatlandırıp çağlar üzerinden uçuracak gerçek aydınlara ihtiyaç duyulduğu‖ydu (Çiçek, 2008). Bu paralelde, Alparslan TürkeĢ, “lider”liği bağlamında kitleleri, deyim yerindeyse “Bozkurt”larını, ısrarla reddetiği ve uzak durduğu, sadist Slav – “Marksizm”ine veya soğuk “Anglo-Sakson kapitalizmine” sarılmaya gerek 66 olmadığı yönünde uyarırken (Kopan, 2008), “üçüncü bir yol”a ihtiyaç duyulduğu düĢüncesini (Bora, 2003) de yavaĢ yavaĢ söylemleriyle empoze ederken, ülkede sosyal adaleti ve “Türk milletinin toplum olarak büyük bir hızla kalkınmasını sağlayacak yüzde yüz yerli ve milli bir doktrin olması gerektiği”ni (Ana Britannica, 2004: 109) vurgulamakta gecikmemiĢtir. Bu doktrinin ruhunu "Her Ģey Türk milleti için, Türk'e doğru ve Türk'e göre" prensipleri teĢkil etti. Öznur‟a (2008) göre de; “ĠĢte TürkeĢ'in o ünlü "9 IĢık Doktrini" bu düĢüncelerin ürünüdür.” CKMP‟nin yönetimine gelen Alparslan TürkeĢ, 1965‟te hareketinin ideolojik rehberi olmak üzere yayınladığı “Dokuz Işık”ı, bahsedildiği üzere, sosyalizme ve kapitalizme karĢı, “üçüncü yol” veya “ülkücü yol” diye tanımladı (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 222). Dolayısıyla, bu kullanım alanıyla “Dokuz IĢık” doktrininin bir nevi metaforlaĢtığı (Çiçek, 2008) gözlemlenmektedir. Çünkü, burada yapılan Ģey, ―bilinmeyen bir şeyi bilinen bir şey açısından ifade etmektir. Bilinmeyenlerin ―anlamı‖, bilinenlerin aracılığıyla ortaya konmaktadır‖ (Fiske, 2005: 124). 9 IĢık bir metafordur (Bora 2003) alt alta sıralanan ilkeleri ise onu açıklamaya yaramaktadır. Bu bağlamda da, doktriner bir düzeye eriĢmektedir. ―Türkeş, 1966 ve 1968 Senato kısmi seçimleri kampanyasında da CKMP‘nin ―tek idealist (ülkücü) parti‖ olduğunu işledi. Böylece belirmeye başlayan ―ülkücü‖ kimliği; CKMP‘nin gelişen gençlik hareketi içinde kullanılan ―milliyetçi – toplumcu‖ kimliğine, bir süre rekabet ettikten sonra, galebe çaldı. (―Milliyetçi – toplumculuk‖, fazla ―sentetik‖ tınlandığı gibi, Batı dillerindeki karşılığının ―nasyonal – sosyalist‖ olması itibarıyla hem Nazizm‘i hem de Sosyalizm‘i çağrıştırmasıyla elverişsizdi). Türkeş, CKMP‘nin adının MHP‘ye dönüştürüldüğü Şubat 1969 kongresinde konuşmasına ―ülkücü Türk gençleri, Bozkurtlarım!‖ hitabıyla başladı‖ (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 222). TürkeĢ, kullanmıĢtı “bozkurtlar” (Cumhuriyet hitabını CKMP‟nin Ansiklopedisi 3, 1967 2002). kongresinde Böylece, de 1960‟ların 67 sonlarından itibaren “ülkücü” ve “Bozkurt” kimliklerinin MHP söylemine yerleĢtiği görülür Özcan‟a (2009) göre de; ―MHP‘nin, 1969‘da resmen bu adı almasından itibaren- ideolojisini ve hareketin niteliğini, Alparslan Türkeş‘in daha önceleri de ortaya attığı ―pan-türkist‖ söylemler ve özellikle Nihal Atsız‘ın fikirlerine yaptığı atıflar ortaya çıkarmıştır. Hatta 12 Eylül ardından Türkeş‘in savunmasında da görülebileceği gibi, lider, kendi ideolojisini ―Kemalizm‖in devamı olarak görmekte ve ırkçılıkla ilgili fikirleri sorulduğunda da ―Türkleşenlerin Türk sayılabileceği‖ni belirtmektedir. Ġmgelemsel bakıĢaçısıyla, MHP‟ye her daim hayat verecek olan “Bozkurt”un simgeleĢtirilmesinin hikâyesi de oldukça ilginçtir. Bu bağlamda, ―Siz bir işaret yapıyorsunuz, kurda benziyor. Onu anladık da, manası ne?‖ diyen Millet Partisi kurucusu Osman BölükbaĢı`na, Alparslan TürkeĢ (http://www.haberaktuel.com, 2009) bu iĢaretin anlam ve tarifini böyle yapmıĢtır; ―Millet Partisi kurucusu rahmetli Osman Bölükbaşı ile merhum Başbuğ Alparslan Türkeş Kırşehir`de karşılaşırlar ve aralarında şu konuşma geçer; Bölükbaşı: - Yahu Türkeş siz bir işaret yapıyorsunuz, kurda benziyor. Onu anladık da, benim bildiğim Türkeş ona bir mana yüklemiştir. Türkeş: - Elbette ağabey (Bölükbaşı Başbuğ`dan yaşça büyüktür) Bölükbaşı: - Peki nedir? Türkeş: (Bir eliyle bozkurt işareti yapar, diğer elinin baş parmağıyla işaret ederek tarif eder) - Bak ağabey, şu serçe parmak Türk`tür, şu işaret parmağı da İslam`dır. Şu Bozkurt işareti yaptığımız işaretin arada kalan boşluk ise cihandır(dünyadır). Son olarak kalan 3 parmağın birleştiği nokta ise mühürdür. Yani ağabey işaret ederek gösterir isek, şu çıkar: Türk İslam Mührünü Dünyaya vuracağız.” 68 “Bozkurt”un içerdiği anlam “simgesel”dir (Çiçek, 2008). Bu bağlamda, somutlaĢtırılmıĢ bir anlam inĢası olan “Bozkurt” iĢareti, Fiske‟nin (2003) de belirttiği üzere, “somutlaĢtırıldığı düzeyde, uzlaĢım ve kullanım aracılığıyla baĢka bir Ģeyin yerine geçmesini mümkün kılan bir anlam kazandığı andan itibaren simgeleĢmiĢtir.” Son noktada Bora ve Can‟a (2007: 385) göre; 4 Nisan 1997‟de, TürkeĢ‟in ölümü ve cenazesi, ―90‖lı yıllar boyunca çizilen Türkeş imajının taçlandırılmasına vesile oldu. Büyük gazetelerin köşe yazarları, onun hakkında bir ―bilge devlet adamı‖ portresi çizdiler... Bu yorumların hepsinde Türkeş‘in son döneminde MHP‘yi merkez sağa oturtmaya çalıştığı vurgulanıyor ve haleflerinin mutlaka bu misyonu sürdürmesi gerektiği telkin ediliyordu. Bu doğrultuda, Türkeş ―milli birlik ve beraberlik ruhunu‖ temsil eden bir devlet adamı olarak efsaneleştirilmiş; onun ırkçı değil ―kucaklayıcı‖ olduğu kaydı düşülen –milliyetçiliği ―doğal‖ bir ortak değer olarak vurgulanmıştır. Türkeş‘i, ülkücülerin eline bırakmayıp ―ehlileştirerek‖, resmi ideolojiye –ve onun konjonktürel ihtiyaçlarına- eklemleyen bir stratejidir bu.‖ Türkiye‟de yaygın propaganda aracı olarak radyo ve gazetenin gel – gitli kullanımı daha çok “Lider” odaklı iletiĢim stratejilerinin geliĢimini (Öznur, 2008) tetiklemiĢtir. Öyle ki, ―geliştirilen stratejiler, ―miting‖ler ya da seçim gezileriyle ancak halka iletilebiliyordu. Bu durumda, ―ideoloji‖nin halkla buluşması, esas olarak ―lider‖ler kanalıyla gerçekleşmekteydi‖ (Çiçek, 2009). Buradan hareketle, dönemin özellikleri paralelinde ve imkanları dahilinde, siyasal katılımın sağlanması amacıyla kiĢisel iletiĢim faaliyetlerinin yaygın olarak kullanıldığı, yaratılan “BaĢbuğ” “mitos”uyla, “Bozkurt”un simgesel kullanımının “metaforik” nitelikler taĢıdığı söylenebilir. 69 2.2.2. Devlet Bahçeli Dönemi Devlet Bahçeli‟nin 1997‟de baĢlayan liderlik dönemi, uluslararası ortamda egemen olan küreselleĢme ve buna duyulan tepki dönemine denk gelmektedir (Ana Britannica, 2004: 109). BaĢlangıçta ulus-devletlerin kuruluĢu için ulus-devlet “yurttaĢı”nı oluĢturmakta kullanılan ve devletlere bu yönde fayda sağlayan milliyetçilik, bu sefer de ulus-devletin aĢındırılmasına karĢı duyulan tepkinin dile getirilmesinin aracı olarak görülmektedir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002). Günümüzde gelinen noktada, bazı dönemler “devlete yardımcı güç” (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002), söylemiyle hareket etmeye çalıĢan MHP artık bunu terk edip, ―demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan ―merkez‖ siyasi partilerden biri olarak‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009), siyasal yaĢamdaki ―yerini sürdürme çabaları‖yla ve ―daha önceki imajını restore etme girişimleri‖yle (Bora, 2003) yeni açılımlar yapma yolunda ilerlemeye çalıĢmaktadır. Bahçeli yeni tutumuyla: “Türk milliyetçilerinin kısır döngülerin ve siyasi açmazların içinde bulunmayacağını‖ ve ―demokrasi ya da cumhuriyet karşıtı bir tavır içinde olanların en başta savundukları değerlere ve milli birlik ve beraberliğe zarar verdiklerini‖ belirtmiĢtir (Çiçek, 2008). MHP‟nin ―geçmişten geleceğe yürüdüğü‖nü (http://www.mhp.org.tr, 2009) de ekleyen Bahçeli, ―öze dönüş‖ mesajı vererek bu tutumuyla gerek gelenekçilere gerek yenilikçilere açık bir çağrıda bulunmuĢ ve partiyle birlikte olup olmadıklarını sorarak (Çiçek, 2009) kesin bir Ģekilde yeni kadronun netleĢmesini tamamlamıĢtır. Siyasal kaygılar dolayısıyla yer yer söylemlerini sertleĢtiren (Çiçek, 2008) Bahçeli‟nin, potansiyel tabanı olarak gördüğü sağ görüĢlü seçmenden daha büyük destek almak amacıyla “nefret söylemleri” (Özcan, 2009) kullandığı göze çarpan bir diğer unsurdur. Bu bağlamda, bu söylemlerin en büyük katkısı 1999 seçimlerinde yansımasını bulmuĢtur. Dönemin en önemli 70 iç siyasal sorunu olan PKK sorunuyla ilgili olarak “ötekileĢtirme” söylemleriyle 1999 seçimlerinin ardından, MHP iktidar ortağı olmuĢtur (Bora-Can: 2007). 1999 seçimlerinde Genel BaĢkanı Devlet Bahçeli ile “MHP, temel olarak iĢsizlik konusu üzerinde durmuĢtur. Ayrıca, yine PKK terörü ve dıĢ politika temasında Türkiye‟nin izlediği çizginin farklılaĢtırılması gerektiğini vurgulamıĢtır” (http://www.konrad.org.tr, 2009). Abdullah Öcalan‟ın idamı konusu, 2002 seçimlerinde MHP‟nin meclis dıĢında kalmasının ana nedeni olarak gösterilmekteydi (Çiçek, 2008). Çünkü, aynı eksen üzerinden gidilen, 1999 genel seçimleri öncesinde “MHP‟nin söylemleri ―terörist başına ölüm!‖, ―bebek katili Apo‘dan intikamımızı alacağız‖, ―Asmayanı millet affetmez‖ gibi halkın vicdanını okĢayan türden söylemler olmuĢtur (http://www.konrad.org.tr, 2009). Ancak, hükümet ortağı MHP, seçim öncesindeki söylemlerinin aksine, parti içinde de mücadele vererek, idam cezasının kaldırılması yolunda adımlar atmıĢtır. Dolayısıyla, partice vurgulanan bu doğru halkın gözünde ―MHP için büyük bir yanlış olarak değerlendirilmiştir‖ (http://www.milliyet.com.tr, 2009) MHP‟nin Avrupa Birliği meselesindeki tutumu, 3‟lü koalisyon içindeki en muhalif tutum olurken ve koalisyonun sona ermesinin de en büyük nedeni olmuĢtur. ―Ülkesel yetkilerini bir üst otoriteye devretmeyi reddedeceğini ve devletin bekası için her riski göze alacağını‖ belirten MHP, kuruluĢundan itibaren olduğu gibi, bireyciden çok devletçi tavrını ortaya koymuĢtur (http://www.yenisafak.com.tr, 2009). Ayrıca, Özcan‟a (2009) göre ise; ―MHP‘nin kuruluşundan bu yana izlediği tavırda her daim var olan ABD taraftarlığı da söz konusu AB karşıtlığında tezahürünü bulmuştur. Ancak yine de Devlet Bahçeli‘nin yönetimindeki MHP, tüm çekincelerine rağmen, AB müktesebatına olumlu oy vermiştir. Ve aslında tam da bu noktada MHP‘nin ―ılımlı ve uzlaşmacı iktidar ortağı‖ rolünün MHP‘nin doğasına ne denli aykırı olduğu gerçeği bir kez daha ortaya çıkmıştır.‖ Bu seçim yenilgisinin esas nedeni olarak vaatlerle eylemlerin örtüĢmemesi durumu gösterilmektedir, bilhassa hükümet performansına ve 71 Bahçeli yönetimine yönelik eleĢtirilerde en yaygın konu edilen hususlardan biri, tabanın gözetilmemiĢ, kadroların dıĢlanmıĢ olmasıydı. (Bora – Can, 2007: 517) 2002 seçimleri sonrasında, “MHP‟nin içteki restorasyon süreci, özellikle AKP‟nin siyaset sahnesine çıkıp geniĢ bir taban kazanması nedeniyle uzun sürmüĢ ve istenilen ölçüde baĢarılı olamamıĢtır. Son dönem seçimleriyle, yükselen Kürt Milliyetçiliği‟ne bir tepki olarak Türk Milliyetçiliği‟nin de çıkıĢa geçmesi, 2007 seçimleri sonrasında MHP‟ye mecliste 71 sandalye kazandırmıĢtır (Öznur, 2008). Bu durum, Bahçeli‟nin deyiĢiyle ―toplumsal ihtiyacın bir sonucu” olmuĢtur” (Özcan, 2009). Ancak söz konusu durumun arkasında yatan dinamik, bir milliyetçiliğin bir ötekini tetiklemesi olarak nitelenebilir. 2007 seçimleri sonrasında mecliste temsil yetkisini tekrar kazanan MHP, dönemin uluslararası konjonktürüne de uygun olarak gündemdeki sorunları (Kürt sorunu, AB müzakereleri, Kıbrıs sorunu, BBP ekseninde yükselen milliyetçilik ve Hrant Dink Suikastı gibi azınlıklara yönelik gayriinsani, gayri-vicdani ve gayri-ahlaki eylemler) tek bir “esas mesele” haline getirmeye çalıĢmaktadır (MHP Seçim Beyannamesi, 2007). Bunu yapma sebebi de hiç kuĢkusuz muhalefetin özgün sesi olabilmek ve tutarlı bir duruĢ sergileyebilmektir. Özcan‟a (2009) göre de; ―Anthony Smith‘in milliyetçiliğin depolitizasyonu, milletin normalleştirilmesi ve milliyetçiliğin ritüelleştirilmesi şeklinde tanımladığı süreç gibi Türkiye‘de de gerçekleştirilmesi faydalı olacak süreç milliyetçiliğin siyasal gücünden uzaklaştırılıp sembolik düzeye indirgenmesidir. Bu noktadan hareket edersek, MHP‘nin değişip değişmediği konusunda, bunun bir tercih olmayacağını aksine çağın bir gereği olacağını da söyleyebiliriz.‖ Devlet Bahçeli‟nin medya da yer almıyor olması pek çokları tarafından eleĢtirilmektedir. Oysa, bu da bir iletiĢim stratejisi olarak değerlendirilebilir, bu bağlamda, “susma stratejisi” den ya da “adayın susturulması” stratejisinden de yararlanıldığı söylenebilir. 72 Susma stratejisi, siyasal seçimler için aday gösterildikten sonra kiĢinin konuĢmamasını ifade etmektedir. Ġlk kez 1860 yılında ABD‟de demokrat aday Stephen Douglas tarafından uygulanan bu yöntem aslında her zaman adayın kendi davranıĢ özelliği değildir. Stephen Douglas‟ın seçim öncesindeki suskunluğu Cumhuriyet yönetiminin gerektirdiği erdeme sahip olduğunun bir göstergesi olarak geniĢ kitlelere sunulmuĢtur (Oktay, 2002). Bu strateji, iyi bir konuĢmacı olsa bile adayın talip olduğu makamın gerektirdiği ciddiyet ve sorumlu davranıĢ biçimi nedeniyle suskun kalmasını, elde etmek istediği makamı seçim kampanyaları ile yıpratmamasını öngörmektedir. (Alver, 2008). Susma stratejisi, 19.yüzyılın ortasından itibaren daha fazla kullanılmaya baĢlanmıĢ, adaylık konulmadan önce uygulanmıĢtır. Bu dönemde adayların kendi siyasal partileri içinde bile hırslı davranıĢları ve tutarsız propaganda hoĢ karĢılanmamıĢ, akıllı baĢkan adayının geride dururken bile görevi üstlenmek için ne kadar yetkin olduğunu hissettirmesi gerektiği düĢünülmüĢtür (Uysal, 1998). Alver‟e (2008) göre de, “20. Yüzyılın sonlarından itibaren ABD‟de susma stratejisi, taktik araç olarak görülmüĢ ve “gül bahçesi stratejisi” ile birlikte uygulanmıĢtır. Bu strateji, tekrar aday olan baĢkanın, seçim kampanyaları düzenleyerek ülkeyi gezmesi ve çok konuĢması yerine Beyaz Saray‟ın gül bahçesinden de her türlü medyaya hemen ulaĢabileceğini kamuoyuna hissettirmeden, makamının baĢında oturduğu ve sorunlara çözüm aradığı düĢüncesini yaratmayı amaçlamaktadır.” “Gül bahçesi stratejisi”, 1980 yılında Jimmy Carter tarafından Ronald Reagan‟a, dört yıl sonra ise, Ronald Reagen tarafından Walter Mondale‟ye karĢı uygulanmıĢtır. Ronald Reagen “gül bahçesi stratejisi” ile kamuoyuna düzeysiz seçim kampanyaları ile uğraĢamayacak kadar meĢgul olduğu iletisini vermiĢtir. Richard Sennett‟e göre, ABD‟de gözlendiği gibi, adaylar kamuoyunun karĢısına ne kadar az çıkarlarsa o kadar ilgi çekmektedirler ve oluĢturdukları imaj elektronik medya ile pekiĢtirilmektedir. Medya danıĢmanı Michael Deaver‟in, Ronald Reagen için tasarladığı ve elektronik medya aracılığıyla sağlamlaĢtırdığı “suskun aday” imajı Cumhuriyetçi medyada yalnızca baĢkanın kiĢiliğinin temsilcisi olmamıĢ aynı zamanda sözlü iletiĢimin yerine de geçmiĢ ve baĢarılı olmuĢtur. Susma 73 stratejisinin siyasetçiler tarafından kullanılmasının pek çok nedeni vardır. KonuĢma yeteneğinin olmaması, kendini gizleyen adaya karĢı kamuoyunda ilgi uyandırma ya da çalıĢan, üreten aday imajı oluĢturma amacı bunlardan bazılarıdır. Oktay‟a (2002) göre ise; ―Susma stratejisi, bir imaj oluşturma ve seçim stratejisidir çünkü; aday uyguladığı bu strateji ile kamuoyuna görünmekten kaçınmakta ve daha çok imajı ile temsil edilmeyi seçmektedir. Susma stratejisini seçen aday, kişiliğine ve özel yaşamına yönelik ilgiyi amaçladığı makamın saygınlığına gölge düşürmemek için yanıtlamamakta, otoriteyi araya koyduğu mesafe ile kurmaya çalışmaktadır.‖ Ülkemizde gerçekleĢtirilen seçim kampanyaları kapsamında tasarlanan politikacı imajları incelendiğinde “susma” ve “suskun aday” stratejilerinin izlenmediği görülür (Alver, 2008). Uysal‟a (1998) göre ise; ABD‟de ve Avrupa‟da uygulandığı ve bir ölçüde baĢarılı olduğu gözlenen bu strateji kuĢkusuz bir tasarımı yapılandırmaya çalıĢmakta ve geniĢ kitleleri ikna etmeyi amaçlamaktadır. Alver‟e (2008) göre de; ―Dinlemek, öğrenmek ve düşündüğünü eyleme dönüştürmenin yerine konuşmanın hatta çok fazla konuşmanın tercih edildiği ülkemizde ―sessizliğin‖ imaj tasarımının ve ikna etmenin bir stratejisi olarak değil de ―üretmenin‖ gerekli bir koşulu olarak görülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, üretmedikleri halde konuştukları zaman mangalda kül bırakmayan politikacıları seçim sonrasında derin bir sessizlik bekleyecektir.‖ MHP‟nin değiĢen ikliminde halkla iliĢkiler faaliyetleri içerisine, liderin susma stratejisinin de eklendiği (Çiçek, 2008) söylenebilir. Çünkü, yukarıdaki bilgiler ıĢığında örneğin, 2002 genel seçimlerinin sonucunda ve MHP‟nin meclis dıĢında kalıĢına baktığımızda, parti içi halkla iliĢkiler faaliyetlerinin de yaygın değil örtük olduğunu, Eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın‟ın Bahçeli hakkındaki eleĢtirisinden gözlemleyebiliriz (Çakır, 2003).: ―Seçim kararını hiçbirimize söylemedi‖ 12 Ekim‟deki kongrede adaylığını koymaya hazırlanan Koray Aydın, 3 Kasım yenilgisinden esas olarak Devlet Bahçeli‟yi sorumlu tutuyor: 74 “Seçime gitme kararını hepimiz televizyonlardan duyduk. Yani MHP‘de bu konu hakkında hiç kimsenin bir bilgisi yoktur. Liderimiz bu konuyu kendi iradesinde, hiç kimseyle tartışmadan, konuşmadan, hiçbir resmi organımıza bunu getirip konuşmadan hatta hiç kimsenin bilgisi bile olmadan birdenbire ortaya atmıştır. Lidere uyum göstermeye uygun yapımızdan dolayı biz de camia olarak bunun arkasından gittik. Netice olumsuz olunca da bunun artık konuşulmaya ve tartışılmaya ihtiyaç duyulduğu kanaatindeyiz. MHP kendi kurumsal kimliğini tam oturtamadığı, tam müesseseleşemediği, kendi içinde oluşturduğu müesseselere inisiyatif tanınmadığı için meramını anlatamayan, konuşmayan, dilsiz bir parti haline bürünmüştür. Sadece ve sadece Genel Başkanımızın Salı günü grup toplantılarında yaptığı konuşmalarla kamuoyu yönlendirilmeye çalışılmıştır. Bu, biraz liderin kişiliğine bağlı bir stratejidir. Yani partinin stratejisi değildir. Liderimiz bu konularda kendine öyle bir üslup benimsemiştir. Kendisi de pek medyayı kullanmamıştır. Hâlbuki önemli konularda mutlaka medya kullanılarak toplumun bilgilendirilmesi gerekir. Hatta ben bunu şart olarak da görüyorum. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye iki kriz geçirmiş. Bu krizlerde MHP‘nin hiçbir günahı yok. Ama krizin ana nedenlerini bile toplumla paylaşmamış, topluma anlatmamış. Sanki suçlu gibi. Halkın bir müddet sonra bizi de bu işin sorumluları arasına katmaya başladığı seçim sonuçlarından anlaşılıyor.‖ Devlet Bahçeli dönemi, parti liderlerinin izledikleri iletiĢim stratejileri açısından ilginç sloganlarla ve imgeleĢtirmelerle bezeli, kimileri tarafından eleĢtirilen, kimileri tarafından takdir edilen, “akıllarda kalıcılığıyla payidar” (Çiçek, 2008) bir geçmiĢe sahiptir. “Suskun Lider” imajı ve “Gül bahçesi stratejisi”nin de Bahçeli tarafından kullanıldığı söylenebilir. Gül bahçesi stratejisi bağlamında, liderliğinden bu yana medya da yer almayan Bahçeli‟nin, gerek duyulduğu zaman, söyleĢilerini, toplantılarını, basınla buluĢmalarını Genel Merkez Ar – Ge bölümünde konuĢlanan “parti stüdyosu”nda yapıyor olması örnek gösterilebilir. 75 Teknolojiyle aracılanmıĢ iletiĢim biçimlerinin revaçta olduğu günümüzde, kamuoyundan sağlanan feed-back, kendilerini halkın sesi olarak gören siyasi yapılanmalar, onların temsilcileri ve liderleri tarafından oldukça önemlidir (Sanlav, 2008: 29). Bu bağlamda, “Liderlerin Söylemlerinde Ġzlenen ĠletiĢim Stratejileri” baĢlığı altında konumlanan bu konuyu irdelenmesinin en etkili yolu, “özgür platformlar”da yapılan eleĢtirilerin (Peltekoğlu, 2005) ele alınıp incelenmesiyle daha anlaĢılır hale bürünecek ve “halk”tan yansımalarla inceleme daha anlamlı hale gelecektir. Ġnternet gibi global iletiĢim sistemleri, ifade özgürlüğü gibi temel sosyal ve siyasal değerlerin yorumlanmasındaki görüĢ ayrılıklarını daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Ġnternetteki verilerin arasında, her türlü enformasyon, fikir, düĢünce ve görsel malzeme yer almaktadır. (Çaplı, 2002: 57) Bu bağlamda, tıklanma sayısına ve ele alan konuların rahat yorumlandığı bir yer olarak gözlenen, bir internet sitesi (http://www.eksisozluk.com, 2009) forumunda parti lideri olarak “Devlet Bahçeli” hakkında yer alan tüm görüĢler incelenmiĢ ve genel yargılar ortak bir pota altında toplanmaya çalıĢılmıĢtır. Devlet Bahçeli: Genel kanı, Lider‟in vizyonunu, yazılı metinden okumak, bütün cümleleri aynı tonla aktarmak olarak niteliyor (http://www.eksisozluk.com, 2009). Birkaç örneğe bakacak olursak; ― … Zannetmiyorum ki ne diş politika, ne ekonomi, ne siyasi özgürlük sorunları "milliyetçi ego" sahibi olunca çözülebilir olsun. Partinizin bu konularda ne düşündüğünüzü dünyanın bir ucundaki x kişisi de denklemleri yerine koyup tahmin edebilir. Örneğin "Kuzey Irak'a girmeliyiz" meselesi.. ne Türkiye'nin daha önce bir çok kez bu bölgeye girdiğinden ve sonuç alınamadığından bahsediliyor, ne de Türkiye'de terörle mücadelenin başarısızlığı üzerine konuşuluyor, ne tekniğe dayalı modern bir askerlik sistemi için alternatif bir siyaset üretiliyor, ne de terörün esas sebeplerini ortadan kaldırmak için özgürlük 76 genişlemelerinden bahsediliyor. Diğer partilerin ve parti liderleri de aynı paralelde ama "terör çözülecek" söylemiyle binlerce seçmenin oyuna talip olunuyor.‖ ― …Bütün liderlerin içinde hitabet yeteneği en kötü olan lider, hatta olmayan…‖ ― …Hatta bazen kağıttaki kesme işaretlerini fark etmeyip yanlış vurgular yaptığı da oluyor…‖ ― …Bir mitingin de sergilediği 'ip aksiyonuyla', sürekli kağıttan okuduğu tekdüze konuşmalarına bir renk getirmiş parti lideridir. Bu girişimiyle, miting kitlesine nesne fırlatma geleneğini başlatmasını umduğumuz siyasetçi ..‖ Fakat, tüm bu olumsuz eleĢtirilerin (özellikle hitabet) fazlalığına rağmen, Devlet Bahçeli Dönemi‟nin bir çok artıyı beraberinde getirdiği söylenebilir. Bu dönemin önceliği, özellikle son yıllarında ―bilge lider‖ imajını vermeye çalıĢmıĢ olan TürkeĢ‟in izlerini silmeye çalıĢmak ancak bunu parti tabanını küstürmeden yapmak olmuĢtur (Öznur, 2008). Özcan‟a (2009) göre; “MHP için özel bir durum vardır ki o da 1995 yılındaki Milli Güvenlik Kurulu‘nun siyaset belgesinde bulunan ‖Türk milliyetçiliği bazı kesimlerde ırkçılığa dönüştürülmek istenmektedir. Ülkücü mafya bunlardan yararlanmak istemektedir.‖ ibaresinin, irticanın yanında ülkücü mafyanın da ulusal güvenlik tehdidi olarak algılanmaya başlanmış olmasıdır.‖ MHP‟de önceleri slogan haline gelmiĢ olan “lider-teĢkilat-doktrin” üçlemesi, yükün eĢit dağıldığı bir sacayağını ifade etmez, burada liderin her daim özel bir ağırlığı vardır (Çiçek, 2008). Bu liderlik son derece karmaĢık dengelerin, zıt dinamiklerin ve son derece keskin çatıĢmaların üstünü örter ve temel yapıyı bir arada – tabir-i caizse hizada - tutmaya yarar. Bu bağlamda, Özcan‟a göre (2009) ise, “Devlet Bahçeli‘nin öncelikli amacı ―Bilge Lider‖in izlerini silme çalışmaları parti içindeki hassas dengeler Bahçeli‘nin 77 lehine dönene kadar bekletilmiş ve bu tarihten sonra hızlandırılmıştır. Temel ilkeler olarak kabul edilen ―9 Işık Doktrini‖ne yeni parti tüzüğünde başlangıç kısmında sadece ―değinilmiş‖tir. Partinin çehresini değiştirme çalışmaları, özellikle MGK Bildirisi‘nin de etkisiyle tabanda da hissedilmiştir. Partinin sokak gücü olarak da bilinen Ülkü Ocakları‘ndan tasfiyeler Tüm bunlara medyada MHP lehine yürütülen kampanyalar ve MHP‘nin değiştiğine ilişkin çıkan haberler de eklenince Bahçeli‘nin parti içi temizliği kolaylaşmıştır.‖ Kopan‟ın (2008) verdiği bilgilere göre; ―Ülkü Ocakları‖ ile başından beri irtibat içinde olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ―Ülkücü gençler ve şiddet‖ kavramının beraber anılmasından duyduğu sıkıntıyı sürekli vurgulamakta ve bu yönde düşüncelerin gerçek dışı olduğu, bu tarz düşüncelerin hafızalardan silinmesine dair sık sık istişare de bulunmaktadır.‖ Bu bağlamda, ülkücü gençlik ve Ģiddet bağdaĢtırılmasının yapıldığı, Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından, MHP Genel BaĢkanı Devlet Bahçeli‟nin dikkat çeken çıkıĢlarından biri de, “Hepimiz Türk‟üz Hepimiz Mehmet‟iz” sloganı olmuĢtur. Hrant Dink'in öldürülmesi (19 Ocak 2007)‟nin ardından "Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant'ız" sloganının kullanılmasını eleĢtirerek, karĢı slogan olarak geliĢtirdiği “Hepimiz Türk‟üz, Hepimiz Mehmet'iz" söylemiyle yine akıllarda kalıcılığı pekiĢtirici “milliyetçi” bir slogan üretmiĢtir (http://www.milliyet.com.tr, 2009). Bahçeli, Hrant Dink‟in ölümünün ardından basına kapalı yapılan BaĢkanlık Divanı toplantısında, Dink'in alçakça öldürülmesini onuru olan her insanın lanetlemesi gerektiğini açıklarken, “Türkiye'de etnik ayrımı kaşımak isteyenlerin "Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant'ız" sloganını kullandığını dile getiren Bahçeli, "Osmanlı'da sadık teba olan Ermeni azınlığı, Lozan Antlaşması'yla Türkiye Cumhuriyeti'ne, Türk milletine emanet edilmiştir. Hepimiz Ermeniyiz de ne demek? Hepimiz Türküz, hepimiz Mehmet'iz. Türkiye'yi yine karıştırmak istiyorlar” (http://www.zaman.com.tr, 2009) diye konuĢmasına devam etmiĢtir. Bahçeli, bu sloganla Türk milliyetçiliğinin aĢağılandığını da özellikle vurgulamaktan kaçınmamıĢtır. Bahçeli diğer basın 78 toplantılarında da, “Türkiye‘nin, 1984 yılından bu yana PKK Terörü ile mücadelede büyük acılar çektiğine ve sayısız şehitler verdiğine değinirken, "Şehit cenazelerinde görülmeyen çevrelerin, şimdi mağdurun etnik mensubiyeti üzerinden slogan geliştirmeleri, izaha muhtaç bir garabettir. Bunun da ötesinde, PKK teröristleri için siyasi af çıkarılmasını demokratikleşme adına savunanların da aynı çevreler olması, üzerinde ayrıca durulması gereken bir hastalık semptomudur" (http://www.milliyet.com.tr, 2009) çıkarımında bulunmuştur. ―Cinayetten sonra "katil devlet hesap verecek" sloganları atıldığını, "Türk yargısının, 301. maddenin ve ―Türk milliyetçiliği‖nin sefil bir tetikçiyle özdeşleştirilerek suçlu ilan edildiğini" söyleyen Bahçeli, "Bir siyasi kargaşa, kaos ortamı yaratma hevesinde olan kin, nefret ve husumet tacirlerinin demokrat maskesi altında resmi geçit yaptığını" öne sürmüştür” (http://www.zaman.com.tr, 2009) Bahçeli “milliyetçilik” ve “milliyetçiliğin Ģiddet olaylarının hedefi gösterilmesinde ardıl nedenler aranılması gerektiği” üzerine temellendirdiği konuĢmalarına Ģöyle devam etmiĢtir: Bu olayın ardından Bahçeli‟nin söylemleri, bu tür cinayetlerde, “Ģiddet” öğesinin ardında “Türk milliyetçiliği” bağı aranmamasının vurgulanması doğrultusunda geliĢmiĢtir. “Türk milliyetçiliği” ve devletçilik ilkesi bağlamında “devlet” vurgusu gözlenmektedir (http://www.milliyet.com.tr, 2009); ― …Türkiye‘de cereyan eden her olaydan sonra devleti peşinen suçlu ilan etmek ve devlete güven duygusunu yıpratmaya yönelik bir linç kampanyası başlatmak, çok tehlikeli bir alışkanlık haline gelmiştir…‖ ― …Türk milliyetçiliğini suçlu göstermeye çalışanların sarıldıkları yalan silahıyla son suikastta kullanılan silah arasında özde fark yoktur. İkisi de kullananların karanlık ruhunu yansıtan adi birer suikast silahıdır…‖ ― …milliyetçilik tehdidi paranoyası yaratarak samimi milliyetçileri potansiyel suçlu olarak ilan etmek hayasızlıktır…‖ 79 ―― …cinayet vesilesiyle Türk milliyetçiliğine karşı "Haçlı seferi" başlatılmıştır…‖ Diğer çarpıcı söylemler ise, Bahçeli‟yle TÜSĠAD arasındaki gerginlik sonucu ortaya çıkmıĢtır. Bu bağlamda Bahçeli, “GüncelleĢtirilmiĢ DemokratikleĢme Raporu” nedeniyle de TÜSĠAD‟ı çok sert bir dille hedef almıĢtır. “TÜSĠAD‟ın “GüncelleĢtirilmiĢ DemokratikleĢme Raporu (2007)‟nda yer alan Türkçe dıĢındaki anadillerin seçimlik ders olması ve etnik temelde siyaset yapılmasına imkân verilmesi önerileri için, TÜSĠAD‟ın da PKK‟nın siyasallaĢma projelerine sahip çıktığını göstermiĢtir" demeciyle baĢlayan gerginlik; ―Bu konuları Türkiye‘nin gündemine getirip tartışmaya açmanın, çoğulcu ve demokratik yapının oluşması için yararlı olacağını söyleyen ve PKK patentli bu önerileri uzlaşmacı yaklaşım olarak nitelendiren TÜSİAD Başkanı, kurumun bu yeni misyonunu, bu sözlerle ortaya koymuştur. Bizim TÜSİAD‘a öneri ve tavsiyemiz, eğer PKK‘nın siyasi hedeflerini benimsiyorlarsa, bunları siyasi bir program haline getirip bir siyasi parti çıkmalarıdır. çatısı altında TÜSİAD‘ın örgütlenerek sahip olduğu Türk Milletinin imkânlarla önüne partileşme konusunda maddi kaynak sıkıntısı çekmeyeceği açıktır. Bu bakımdan, siyasi platforma çıkmak, sütre gerisinden demokratikleşmeye katkı adı altında siyasi fetva vermek kolaycılığından çok daha dürüst bir yol olacaktır. Bahçeli, 301. maddeye değinen ve ―Nitekim, 301. madde son menfur cinayetin azmettiricisi ve bunun arkasındaki örgütsel bağın bir unsuru olarak suçlu ilan edilmiştir" derken, hükümete şöyle seslendi: Bu durumda AKP hükümetinin yapacağı tek şey vardır: O da, toplumsal mutabakat arayışı gibi bahanelerle sivil toplum örgütlerinin arkasına sığınmayı bırakıp, hükümet sorumluluğunun gereğini yaparak 80 bu konuda ne düşündüğünü açıkça ortaya koymaktır.‖ (http://www.nethaber.com, 2009) gibi söylemlerle sürdürülmüĢtür. Bu gerginlik ve yaĢanan polemikler nedeniyle, TÜSĠAD‟sa, siyasi parti liderlerinin, kendilerine hem bir sunum yapmalarını hem de TÜSĠAD üyelerinin sorularını cevaplamalarını isteyen bir dizi toplantı düzenleme kararı almıĢtı (16 Mayıs 2007), (http://www.milliyet.com.tr, 2009). Ġlk toplantıya AK Parti Genel BaĢkanı olarak BaĢbakan Erdoğan‟ın katıldığı bu forumda, TÜSĠAD üyelerine karĢı bir konuĢma yapan Erdoğan hükümet olarak yaptıklarını ve gelecek döneme ait yapacaklarını anlatmıĢtır. Bu bağlamda, diğer parti liderlerine de davet gönderen TÜSĠAD yönetimine MHP'den beklenmedik bir cevap gelmiĢ, MHP Genel BaĢkanı Devlet Bahçeli, TÜSĠAD'ın bu görüĢme isteğini geri çevirmiĢtir (http://www.yenicaggazetesi.com.tr, 2009). Bu daveti, TÜSĠAD BaĢkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'a gönderdiği bir yazı ile reddeden Bahçeli ―sadece milletimin huzuruna çıkarım‖ (http://www.zaman.com.tr, 2009) açıklaması yapmıĢtır. Bahçeli'nin TÜSĠAD'a gönderdiği yazılı metin (http://www.etikhaber.com, 2009), ise Ģu Ģekilde; "22 Temmuz 2007 tarihinde yapılacak milletvekili genel seçimleri öncesi Milliyetçi Hareket Partisi'nin görüşleri hakkında bir sunum yapmamız için derneğinizin düzenleyeceği oturuma katılmamız konusundaki 16 Mayıs 2007 tarihli davet yazınızı Türkiye'ye dönüşümde almış bulunuyorum. Bildiğiniz üzere seçim süreci başlamış olup siyasi partiler Türkiye'nin gündemindeki konularla ilgili görüş ve düşüncelerini basın ve medya vasıtasıyla aziz milletimizle esasen paylaşmaktadır. Önümüzdeki seçim çalışmaları sürecinde düzenlenecek mitingler ve diğer toplantılarda da siyasi partilerin görüşleri doğrudan milletimizin takdir ve değerlendirmesine sunulacaktır. Yakında açıklanacak olan Seçim Beyannamelerinde bu 81 konudaki görüş ve düşünceler ile somut öneriler kapsamlı bir şekilde ortaya konulacaktır. Siyasi partilerin Türkiye'nin kaderini ilgilendiren konularda huzuruna çıkacağı makam, milli iradenin yegâne kaynağı ve sahibi olan Türk milletidir. Demokratik rejimin meşruiyetinin asli temeli olan aziz milletimizin bu konumunun, kendi alanlarında faaliyet gösteren değerli kurum ve kuruluşlarla paylaşılmasının demokrasinin ruhu ve lafzıyla bağdaştırılamayacağını takdir edeceğinizi umarım." Bu bağlamda, “demokrasi” “Ģiddet” Bahçeli ve döneminde, “küreselleĢme” ana eksenin kavramlarıyla “milliyetçilik”, (Çiçek, 2009) oluĢturulduğu görülmektedir. Bahçeli döneminin iletiĢim stratejileri “sert çıkıĢlı” söylemlerle Ģekillendirilirken, arasıra suskunluğu bozan bu üslup, güncel konulara spontan açılımlarla gündem teĢkil eden “ĢaĢırtıcı lider” imajını yaratmaktadır. III. BÖLÜM MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİ Kitleler, farklı ilgileri uzlaĢtıracak bir meclisi seçen ya da eleyen, kendi kendini yöneten temel birimleridir. Birçok kitlenin varlığı ve bütünlüğü, geniĢ, karmaĢık ve çeĢitli ulusal birlikler için uygun ortam yaratır. ÇatıĢan ve rekabet içinde olan farklı değer ve ihtiyaçların gerçeğiyle örtüĢen hikâyeler üretmek ve paylaĢmak için insanlar uzun ve bedeli ağır mücadelelere girerler. Ġnsan geliĢimi ve politik çoğulculuk ile seçim hakkındaki bugünkü varsayımlarımızın çoğu matbaa çağına dayanır. Modern kitle, değiĢ tokuĢ içindeki hikâyelerden baĢka müĢterek çok az Ģeyi olan, çok büyük bir topluluktur. Basımın geliĢi ritüeli kırmıĢtır. ĠletiĢim böylece merkezileĢmiĢ ve çoğullaĢmıĢtır, kitle iletiĢim nosyonu ortaya çıkmıĢ ve modern toplumdaki farklı perspektif bolluğu meydana gelmiĢtir (Gerbner, aktaran: Çığ, 2006: 27). Bu bağlamda Luhmann‟a göre (aktaran: Alver, 2006: 157) de; “iĢlevsel alt sistemlere ayrılmıĢ bir sistem olarak nitelendirdiği modern toplumlar, siyasal sistemin kolektif bağlayıcılığı olan kararlar alma ve kararları uygulama iĢlevine sahiptir. Siyaset, yönetim iktidarına sahiptir ve yönetim için programları, örgütsel ve personel kararlarını üretmektedir. Yönetim iktidarını, hakkında bağlayıcı kararlar ürettiği kamuoyundan almaktadır. Kamuoyunun siyasal seçimlerde söz hakkı olması ise, onun iktidarını göstermektedir.” Ong‟a göre (aktaran: BatuĢ, 2006: 188) ise; “geçtiğimiz yüzyılda ortaya çıkan; telgraf, telefon, radyo, televizyon, bilgisayar gibi teknolojik yenilikler, insanın hem maddi hem de manevi dünyasını tamamen değiĢtirirken, sözlü, yazılı ve basılı kültürün yanı sıra, iletiĢimin elektronik aygıtlar aracılığıyla gerçekleĢtiği yeni bir kültürel yapı oluĢturmuĢtur. Yazının bulunması ile konuĢmayı, matbaa ile el yazısını, elektronik iletiĢim ile okuma-yazmayı ve basımı unutmayan insanın her yeniliği, bir öncekini yok ederek değil, daha da geliĢtirerek içselleĢtirdiğini öne sürmüĢtür.” 83 Politika, toplumun farklı kesimlerinin ve güç iliĢkilerinin ortak bir zeminde uzlaĢtırılması ise; iletiĢim (politik iletiĢim) de, ortak semboller oluĢturma ve bunlar üzerinde yorumlamalar ve tartıĢmalar yürütme yoluyla bir anlaĢma zemininde uzlaĢma sürecini ifade etmektedir. Yapılan iĢler politika vasıtasıyla icra edilmekte, politika ise iletiĢim vasıtasıyla yürütülmektedir. Harold Lasswell‟e göre, politika ve iletiĢim süreçleri, sıkı sıkıya bağlıdırlar (aktaran: Oktay, 2002: 7). Bu bağlamda Uysal‟a göre (1998: 33) de, “Halkla iliĢkiler salt bir bilgi verme iĢlevi olmanın ötesinde, bu iĢlevle birlikte siyasal-yönetsel otoriteye meĢruluk ve destek sağlama aracı olarak tanımlanabilir.” Kitle iletiĢim çalıĢmalarından yararlanarak kimi kez çevreyi aydınlatma, kimi kez de kamusal ya da iĢletme eylemlerinin gerekçelerini halka anlatma bir halkla iliĢkiler çalıĢmasıdır (Kazancı, 2002: 23). Köker‟e göre (2007: 23) de; ―1950‘lerden itibaren hızla yaygınlaşmaya başlayan kamuoyu araştırma şirketleri ve araştırma enstitüleri, devletlerin merkezi idare örgütleri içinde çalışan araştırmacı topluluklar, akademisyenler, kalabalıkların politik ilgilerinin ölçülmesi gereğinde uzlaşan ―bilimsel‖ politika anlayışının oluşturulmasına yardım ettiler. Bu politika anlayışı, gelecek için plan ve programlar üreten, pazarlama stratejisine denk düşen bir uzmanlık alanı olarak politika kavrayışının yaygınlaşmasına izin vermiştir.‖ Bu bağlamda, siyasete uzun yıllar vermeyi planlamıĢ olan bir kiĢinin siyasal iletiĢimi bir süreç olarak alıp sonuna kadar ilerletmesi ve izlenen siyasal iletiĢim stratejilerinin ne kadar toplumsal karĢılık bulduğunu yani sosyolojik değerini izleyebilmesi ve ölçebilmesi gerekir (Sanlav, 2008: 1). ĠletiĢim olmaksızın politik aktörlerin toplumun nezdinde meĢrulaĢtırılması, hukuksal kuralların benimsetilip yaygınlaĢtırılması, ulusal ve kolektif kimliklerin benimsetilmesi, yeni yasaların tartıĢılıp yürürlüğe sokulması ve yorumlanması; politik iletiĢimin, konuĢmaların, parti kongrelerinin geniĢ kitlelere iletilebilmesi, haberlerin topluma duyurulması, kamusal politikaların yaygınlaĢtırılması, farklı çıkarlara sahip kamuoylarının icraatları denetleyip haklarına sahip çıkması ve seslerini duyurması (vb), dolayısıyla demokratik politik sürecin iĢlemesi mümkün olamazdı (Oktay, 84 2002: 6). Bu bağlamda; “Halkla iliĢkilerin, oluĢumu ve geliĢmesi, dünyada olduğu gibi Türkiye‟de de, ülke içindeki ve uluslararası alandaki ekonomik ve siyasal yapılarla tarihsel paralellik göstererek biçimlenmiĢtir. Bunların yanı sıra, ekonomik çıkarları destekleyen yönetsel güç elde etme ve sürdürme amaçlı stratejilerin çizilmesinde, taktikler kullanılarak kontrol mekanizmaları geliĢtirmekte halkla iliĢkilere etkin rol düĢmektedir. Siyasal partilerin, devlet kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin günlük etkinliklerinde gerektiğinde profesyonel yardım alarak halkla iliĢkiler uygulamaktadırlar. Siyasal halkla iliĢkiler kurumsal olandan bilinçli olarak ayrılmıĢtır. Amerikan türü siyaset anlayıĢının sadece siyasal süreçlere ve bu süreçlerin de seçim süreçlerine indirgenmesi nedeniyle, kurumsal halkla iliĢkiler, siyasal iletiĢim ve siyasal halkla iliĢkiler dıĢında tutulmuĢtur” (Keloğlu-ĠĢler, 2007: 1). ġen‟e göre (2008) de, bir siyasal iletiĢim dili kurgulanırken aĢağıdaki altı parametre üzerine temellendirme yapılabilir: • ―Toplumsal-siyasal algılama‖: Siyasal iletiĢimde algı yönetimi süreçleri. Hedef kitlenin algı yönetimini üstlenmek anlamına iletiĢimde toplumsal gelmektedir. • ―Toplumsal-siyasal kavrama‖: Siyasal derinleĢme süreçleri. Ortaya konulacak olan siyasal dil, yaslanılan ve dolayısıyla beslenilen siyaset felsefesi ve tarih felsefesinden süzülerek oluĢturulan bir siyasal söylem üzerine kurulmalıdır. • ―Toplumsal-siyasal anlamlandırma‖: Siyasal iletiĢimde toplumsal düzey derecelendirme süreçleri. Anlamlandıran varlık olarak insan ve anlamlandıran toplum üzerinde anlamlandırma derecelendirmelerine gidilmelidir. Siyasal iletiĢim dili bu derecelendirmeler üzerinden kurgulanmalıdır. • ―Toplumsal-siyasal değerlendirme‖: Siyasal iletiĢimde toplumsal değer yargısı oluĢturma süreçleri: Değerlendiren ve değer yargısı oluĢturan varlık olarak insanın, siyasal kültürü içinde yeni algılarla ne gibi yeni siyasal üretimlere kaynaklık edecek değer yargıları 85 oluĢturacağına dair malzeme sağlayacak bir siyasal iletiĢim dili oluĢturulmalıdır. • ―Toplumsal-siyasal hafıza”: Siyasal iletiĢimde toplumsal hafıza yönetimi süreçleri. Siyasal iletiĢimin hangi unsurlarının toplumsal hafızada yer alması gerektiği, bu unsurların hangilerinin ne tür yeni kodlara dönüĢmesi ve hangi siyasal süreçlerde etkin olması gerektiği irdelenmelidir. • ―Toplumsal-siyasal cevaplama‖: Siyasal iletiĢimde toplumsal karĢılık verme süreçleri. Siyasal iletiĢimde özne konumuna geçen toplumun iletiĢim süreçlerine nasıl karĢılık verdiği ölçümlenerek iletiĢim süreçleri yenilenmeli ve siyasal iletiĢim dili düzeltilmelidir. Siyasal iletiĢimin bu parametreleri ve halkla iliĢkilerin, insanların ya da kurumların olumlu ve destekleyici imgelerinin yaratılması ve sürdürülmesi etkinliği; örgütlerin örgütsel hedefleri gerçekleĢtirmek amacıyla çevrelerine uyarlandıkları, çevrelerini değiĢtirdikleri, ya da sürdürdükleri yönetsel bir iletiĢim iĢlevi (Mutlu, 1998: 152) tanımı çerçevesinde, siyasi partilerin seçmenlerin desteğini sağlamak için düzenledikleri kampanyalarda, oylarını maksimize etme çabası ve seçmeninde dolaylı olarak kendi faydasını maksimize etmeye çalıĢtığı göz önünde tutularak, MHP‟nin halkla iliĢkiler faaliyetleri ve bu bağlamda oluĢturduğu siyasal dil incelenecektir. 3.1. HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİ 21. Yüzyılın öne çıkan önemli niteliklerinden biri de “iletiĢim çağı” olmasıdır. ĠletiĢim çağının en stratejik unsurlarından biri ise “Halkla ĠliĢkiler” uygulamalarıdır. 86 Halkla iliĢkilerin olabilmesi için her Ģeyden önce “halk” olgusunun varolması gereklidir. Halkla iliĢki gereksinimi, kölelik veya zorunlu yaptırıma değil rızayla katılmaya dayanmaktadır. Siyasal bağlamda halka gereksinim, en baĢta kamuoyunun ve seçmeye dayanan demokrasinin oluĢarak geliĢmesini gerektirir. Halk, bu bağlamda karar veren aktif bireylerden oluĢmaktadır. Bu bireyler kendi baĢlarına kendi çıkarları için hareket eden kiĢiler, kurumsallaĢmıĢ bireyler ve örgütlü yapılar içinde örgüt çıkarları doğrultusunda faaliyette bulunanlardır. Ekonomik bağlamda halk, rasyonel olarak karar veren, seçim yapan tüketici kitlelerin varlığını gerektirmektedir. Bu tüketiciler sadece bireyler değil aynı zamanda diğer örgütlü yapılar da olabilir. Doğal olarak kitle üretimi yapan endüstriyel bir yapı tüm sayılanların ön koĢuludur. Diğer bağlamlarda (kültürel, sosyal) halk, siyasal ve ekonomik güçlerin dıĢında, o güçlerle iliĢkide olan kuruluĢ ve kurumların hedefi olan kitlelerdir (Keloğlu, 2007: 1) Çok partili siyasal yaĢam içinde yönetime talip olanlar ve yönetilenler arasında iletiĢim, siyasal örgüt ve adaylar için eskiye oranla kökten denebilecek değiĢikliklerle daha bir önem kazandı. (Uztuğ, 1999: 1). Özkan‟a göre (2009); “Yeni Yüzyılda halkla iliĢkiler, klasik basınla iliĢkiler, teĢrifatçılık, davet organizasyonu gibi içeriksiz ve sıradan uygulamaları aĢarak, karar alma mekanizmalarında üst sıralarda yer alan, ciddi bir yönetim fonksiyonu görevi üstlenmeye baĢladı. Son yıllarda yazılan önemli halkla iliĢkiler kitaplarının hemen hepsinde halkla iliĢkilerin stratejik yönetim rolüne geniĢ Ģekilde yer veriliyor ve tanımlarda da bu vurgu açık Ģekilde görülüyor.” Uztuğ‟a göre (1999: 1) ise; “ĠletiĢim teknolojisinde ortaya çıkan geliĢmeler, insan, teknoloji ve iletiĢim iliĢkisini ön plana çıkarırken, üretimde, ulaĢımda ve iletiĢim araçlarında teknolojinin hızla geliĢmesi, siyasetinde doğasını değiĢtirmekte, etkilemektedir. Siyasal parti ya da adayların eskiye oranla seçmenlerle kuracakları iletiĢim biçimleri ve özellikleri sözü geçen yapı içerisinde oldukça değiĢmiĢtir. Yönetime talip olanların ya da yöneticilerin yönetilenlerle kurduğu iletiĢim, belli bir siyasal tutum ve davranıĢa yönelik örgütlü ve bilinçli ikna çabaları olarak tanımlanabilecek olan propaganda 87 faaliyetleri içinde değerlendiriliyordu. Fakat, zaman içinde propagandanın aldatıcı ve akıl dıĢı bir ikna biçimi olduğuna dair yaygın bir inanç geliĢmiĢtir. Propaganda yalan, aldatmaca, yönlendirme (manipülasyon), beyin yıkama gibi olumsuz sözcüklerle birlikte anılmaya baĢladı.” Bu bağlamda, “halkla iliĢkiler ve propaganda arasında bir ayırım yapılmaya çalıĢıldığında karĢımıza çıkan unsur “doğruluktur.” Propaganda kısmen halkla iliĢkiler ile aynı araçlardan yararlanır, ancak gerçeği çoğunlukla keyfi olarak kullanır, buna karĢın halkla iliĢkiler devamlı olarak doğruluğu kanıtlanabilir bilgilere dayanmak durumundadır” (Okay, 2005: 32). Uztuğ‟a göre (1999: 1); propagandanın geleneksel ve sürekli dayanakları olan söz, yazı ve resim, iletiĢim teknolojisindeki geliĢmeler sonucunda adeta evrim geçirdiler. Radyo, yazılı basın ve televizyon, demokratik hak ve talepleri artan yığınlara haber ve bilgi akıĢını hızlandırdı. Bu bağlamda Okay‟a göre (2005: 33) de; “propaganda tek yönlü bir iletiĢimi esas alırken, halkla iliĢkiler iki yönlü bir iletiĢime dayanır. Propaganda da mesaj iletildikten sonra hedef kitleden herhangi bir feed-back beklenmeden yeni bir mesaj iletilir, oysa halkla iliĢkilerde mesaj iletilir, hedef kitlenin tepkisi alınır ve yeni mesaj bu tepki göz önünde bulundurularak gönderilir.” DeğiĢen toplum yapıları içinde geliĢen demokratik eğilimler, yönetenler ve yönetilenler arasında iletiĢimin (etki – bilgi akıĢının) biçiminde propagandadan farklı bir yapıyı gerekli kılmaktadır (Uztuğ, 1999: 1). Dolayısıyla, “bir propaganda kampanyası, arka arkaya iletilen mesajlarıyla kısa sürede insanları etkileyerek, sonuç almak ister. Halkla iliĢkiler kampanyası ise güven oluĢturmaya dayandığı ve bunu gerçek bilgilerle yapmaya çalıĢtığı için uzun vadeli bir çalıĢmayı gerektirir” (Okay, 2005: 33). ÇağdaĢ demokrasilerde siyasal katılım yollarının açılmasıyla etkinliği artan sivil toplum örgütleri ve baskı grupları gibi demokratik kuruluĢlar, siyasal adayları bir siyasal partiye dayanmaksızın hem ekonomik hem de siyasal olarak bağımsızlaĢabilmektedirler. Ayrıca, siyasal partilerin siyasal rekabet içinde ideolojik konumları ve sunulan temel vaatleri arasında farklılaĢmanın önemini yitirmesi, siyasal adayların kiĢisel özelliklerini ve niteliklerini ifade 88 eden aday / lider imajını bir rekabet unsuru olarak öne çıkarmıĢtır (Uztuğ, 1999: 2). “Scott Cutlip, Allen Center ve Glen Broom‟ın kaleme aldıkları “Etkili Halkla ĠliĢkiler” kitabında kavramla ilgili Ģu tanım yapılıyor: “Halkla iliĢkiler, bir kurum ile kurumun baĢarı ya da baĢarısızlığında önemli bir yeri olan hedef kitleleri arasında, karĢılıklı yarara ve iletiĢime dayalı iliĢkilerin kurulması ve sürdürülmesini sağlayan, kanaat ve eylemleri etkilemek amacıyla gerçekleĢtirilen bir yönetim fonksiyonudur” (aktaran: Özkan, 2009). Bu bağlamda, halkla iliĢkilerle ilgili tanımların ortam noktasını “kanaat ve eylemlerin etkilenmesi” (Oktay, 2002) amacı oluĢturuyor. Yani halkla iliĢkiler eskiden reklamın, tanıtımın, propagandanın yaptığı iĢe artık günümüzde tek baĢına yapma gücünü elinde bulundurmaktadır. Okay‟a (2005) göre; “Halkla iliĢkiler yönetiminde mükemmellik modeli üzerine yaptığı çalıĢmalarla tanınan James Gruing, halkla iliĢkilerin kamunun çıkarlarına hizmet etmek, örgütlerle kamuları arasındaki karĢılıklı anlayıĢı derinleĢtirmek ve toplumsal sorunlarla ilgili tartıĢmaların bilginin ıĢığında gerçekleĢmesine katkıda bulunmak amacını güttüğünü belirtmektedir. Ġngiltere Halkla ĠliĢkiler Enstitüsü de, itibar yönetimine iĢaret ederek; “Halkla iliĢkiler uygulaması, bir organizasyonun ve halklarının aralarında karĢılıklı iyi niyet ve anlayıĢın planlı ve kararlı bir çabayla oluĢturulması ve sürdürülmesidir. Halkla iliĢkiler itibar ile ilgilidir; yapılanların, söylenenlerin ve baĢkalarının hakkınızda söylediklerinin bir sonucudur” değerlendirmesini yapıyor.” Bu bağlamda, Kazancı (2002), “halkla iliĢkileri yalnızca bilgi vermek amacıyla yürütülen bir çalıĢma olarak görmenin yanlıĢ olacağını belirtirken, halkla iliĢkileri ―yönetim-halk ilişkisini iyileştirmeye yönelik, temelinde iletişimin yattığı bir etkileşim çalışması‖ olarak yorumlamaktadır.” Bu yorum bağlamında Özkan göre (2009) de; “halkla iliĢkiler, yönetimin eylem ve iĢlemlerini halka onaylatmak çabası olmaktan çıkıyor; eylem ve iĢlemleri yönetilenle etkileĢim içinde bulunarak gerçekleĢtiren ve böylece kendiliğinden oluĢan bir onay elde eden üstün bir konuma geçiyor. Dolayısıyla, halkla 89 iliĢkiler kavramıyla ilgili yapılan değerlendirme ve yorumlar “iletiĢim” ortak paydasında kesiĢmektedir. Günümüzde artık bir yönetim fonksiyonu görevi üstlenen halkla iliĢkilerin stratejik uygulamalarında “iletiĢimin doğru yönetilmesi” hayati derecede önem taĢımaktadır.” Demokratik sistemin meĢruiyet temellerini oluĢturan siyasal seçimler, siyasal iletiĢimin dolaysız biçimini ortaya koymakta ve karar verme aĢamasında olan yurttaĢlara göreli olarak en fazla enformasyonun iletilmesini amaçlamaktadır. Siyasal iktidarın ele geçirilmesi için mücadele edilmesi anlamına da gelen seçimler, belirlenen konulara seçmenlerin dikkatini çekmeyi ve onları kazanmayı amaçlamaktadır. Seçim çalıĢmaları adayların imaj tasarımlarını, kampanyaların profesyonelce yönetilmesini ve medyadan yararlanılmasını kapsamaktadır. Demokrasilerde siyasetin üretilmesi, temsili ve iletiminden ayrılmamaktadır. Siyasal iletiĢimin belirleyiciliği, siyasal amacın iletiĢimsel yöntemlerden ayrılamazlığı tarafından karakterize edilmektedir. Ġmaj tasarımları için düzenlenen kampanyalar kapsamında afiĢlerden ve reklam spotlarından yararlanılabilmektedir (Yıldız, 2002). Halkla iliĢkiler kapitalist pazarın üretimden dağıtıma, tüketimden tüketim sonrasına kadar her iliĢki safhasında “satıĢ” çabasının baĢarısına yönelik planlı etkinliklerinin önemli bir parçası olarak yer almaktadır. SatıĢın gerçekleĢmesi için bilinç ve davranıĢ yönetimine yönelik stratejik giriĢimlerde bulunmak gereklidir. Bu giriĢimlerde satılmak istenen Ģey materyal bir ürün, ürünün imajı, siyasal bir ideoloji, bir siyasetçi, bir iliĢki olabilir. SatıĢın sağlanabilmesi için neyin alıcı ya da tüketiciyi etkileyebileceği saptanmalıdır. Bunu yaparken de alıcı ya da tüketicinin kendisini alıcı ya da tüketici olarak görmemesi gerekmektedir. Halkla iliĢkilerin önemi burada ortaya çıkar. Halkla iliĢkilerde satıĢ, bilincin hazırlanması ve bilincin yönetimiyle olmaktadır. (Keloğlu-ĠĢler, 2007a: 28-29) Günümüzde halkla iliĢkiler artık, yönetici olmanın temel fonksiyonlarından biri haline gelmiĢtir. Yenisiyle eskisi arasındaki temel fark 90 Ģudur: Baskı ve göz korkutmayla sağlanan rızanın yerini ―halkla ilişkiler ve bilinç yönetimiyle sağlanan rıza‖ (Erdoğan, 2002) günümüzde, çağdaĢ teknolojilerin halkla iliĢkiler almıĢtır. Ayrıca üzerindeki etkileri incelendiğinde dijital ekosistemin halkla iliĢkilerin en önemli parçası haline gelmesi beklenmektedir. 37 ülkeden 1.500 profesyonelin hazırladığı The European Communication Monitor 2008 raporuna (http://www.communicationmonitor.eu/, 2009) göre; ―2011‘de geleneksel basın ve medya ilişkilerinin %24.5 değer kaybetmesi, online iletişimin %16.8, online medya‘nın %26 önem kazanması beklenmektedir. Dünya üzerindeki bu eğilimler gelişmekte olan teknolojilerle birlikte dijital halkla ilişkiler uzmanlarını yetişmesini sağlayacaktır.‖ Bu bağlamda, halkla iliĢkilerde çağdaĢ teknolojilerin kullanımı ve gösterdiği sonuçlar günümüzde halkla iliĢkileri politikanın vazgeçilmez bir unsuru haline getirmiĢtir. EndüstrileĢen dünya ile birlikte bir bilim ve sanat haline dönüĢen halkla iliĢkiler, 21.yüzyılın baĢlangıcı ile yeni bir boyut kazanmıĢtır. Ġnsanların yeni kitle iletiĢim aracı olan internetin gücünü keĢfetmeleri ile artık insanları etkilemek için basılı yayınlardan ve televizyondan çok daha fazlasına ihtiyaç duyulduğu görülmektedir (Tutulmazay-Cömert, 2009). ġen‟e göre (2008) de; “Siyasal iletiĢimin sosyolojisinde özne olarak siyasal iletiyi hazırlayan ve hedef kitleye gönderen aktörleri alabiliriz. Bu durumda öznenin gönderdiği iletiyi alanı da nesne olarak konumlandırabiliriz. Ancak, ileti alınıp değerlendirildikten sonra, nesnenin sergilediği tavır ve davranıĢı da bir karĢı ileti olarak aldığımızda baĢtaki özne ve nesne konum değiĢtirmekte ve ilk haldeki özne nesneye, nesne de özneye dönüĢmektedir. Anlayan ve anlamlandıran varlık olarak insan/seçmen iletiyi algıladığı andan itibaren anlamlandırma ameliyesini siyasal bir sonuç çıkaracak Ģekilde yapmaya baĢlamakta ve bunu oy kullanma anında sonuçlandırmaktadır. 91 Seçmen kendisine gelen siyasal iletiyi sahip olduğu sosyokültürel kodlarına göre anlamlandırıyor, değerlendiriyor, bir değer yargısı oluĢturuyor ve yeni bir kodlama yapıyor. Ürettiği yeni kod değerlendirme neticesinde siyasal üzerinden yaptığı davranıĢ yeni siyasal kararına varıyor.” Siyasal iletiĢimin algılara sunumu ancak bir dil çerçevesinde gerçekleĢebilir. Bu sebeple, öncelikle siyasal iletiĢimin dilinin oluĢturulması gerekir. Siyasal iletiĢim sosyolojisinden bahsediyorsak bu dilin, kendisine siyasal iletiĢim iletileri sunulan toplumun oluĢturduğu siyasal değerleri ifade edebilen bir dil olması gerekir (Oktay, 2002). Bu bağlamda, seçmen davranıĢından hareketle hem etkileyici etmenler hem de belirleyici etmenler üzerinden bir siyasal iletiĢim dili oluĢturma yöntemi önerilebilir. Hangi toplumsal olgular (toplumbilimin konusu olan konular) siyasal olguya dönüĢmektedir ve bunlardan hangileri üzerinden bir siyasal iletiĢim dili oluĢturulabileceği yeni bir siyasal iletiĢim dili oluĢturma süreçlerinde çok önemlidir (Sanlav, 2008: 42). ġen‟e (2008) göre de; Bu yeni dilin hangi kavramlarının hangi göstergelerle seçmen ve seçmen üzerinde etkili olan ama seçmen olmayan kiĢilerin algılarına, hangi düzeyde ve hangi sıklıkta iletiĢim süreçlerine dâhil edecekleri belirlenmelidir. Siyasal söylemin nasıl bir iletiĢim diliyle ifade edileceği ve bunun toplumda nasıl bir karĢılık bulacağı, toplumun bu ifadeleri kendi siyasal tepki verme diline nasıl tercüme edeceği çok önem arz etmektedir. Bu çalıĢmaların tamamının nitel ve nicel araĢtırma yöntemleriyle test edilmesi gerekir. Bu doğrultuda, kamuoyu araĢtırmalarının önemi açığa çıkmaktadır (Sanlav, 2008: 29). Ülkemizde, siyasal iletiĢim kültürünün oluĢturulabilmesi için siyasi organizasyonların –baĢta siyasi partiler olmak üzere- iletiĢim masraflarını siyasi hareketin birincil ve temel harcama kalemleri arasına almaları ve artık bunu kabul etmeleri gerekir. Yani iletiĢim masraflarını israf olarak görmekten vazgeçmeleri gerekir. Buna paralel olarak, siyasal iletiĢimi dönemsel, seçim dönemleriyle sınırlı bir çalıĢma olmaktan çıkarmaları ve tüm siyasi dönemlere/günlere yaymaları gerekir. Ayrıca, siyasal iletiĢim tanıtım 92 faaliyetlerine ve seçim dönemi propaganda faaliyetlerine indirgenmemelidir. Sürdürülebilir siyasal kültür bu asgari Ģartlar yerine getirilmeden oluĢmaz. Ara sıra, parça parça, dönem dönem yapılan iletiĢim çalıĢmaları iletiĢimde devamlılığa engel olduğu gibi, bütüncül bakıĢ açısının oluĢmasına, bütüncül çözümlemeler yapılabilmesine ve siyasal iletiĢimin stratejik düzeyde ele alınabilmesine de mani olmaktadır (ġen, 2008). MHP‟nin halkla iliĢki kurarken kullandığı çeĢitli iletiĢim stratejileri/araçlar/taktikler bu tezde Ģu Ģekilde incelenecektir: Mitingler ve açık hava toplantıları, halkla doğrudan buluĢmalar, liderlerin kullanımı, afiĢler, sloganlar, gazete ve el ilanları, reklamlar. Aslında siyasal halkla iliĢkiler taktikleri içinde değerlendirilen afiĢler, gazete ve el ilanları, bir siyasal reklam ve pazarlama içinde de değerlendirilebilir (Keloğlu, 2007). Ancak bu tezde tasarlanan kavramsal Ģema çerçevesinde siyasal halkla iliĢkiler taktiği olarak değerlendirilecektir. MHP‟nin halkla iliĢkiler faaliyetleri, özellikle 1990‟lı yıllarda etkinliğini göstermeye baĢlamıĢtır. Faaliyetler, Alparslan TürkeĢ “kült”ünün konumlandırılması biçiminde yürütülmüĢtür. Bora – Can‟a göre (2007: 362) de, “TürkeĢ‟in merkezi figürü olduğu halkla iliĢkiler ve tanıtım atağı 1994‟ten sonra hızlandı. “BaĢbuğ”, beĢ yıldızlı otellerde, Ģık mekanlarda düzenlenen toplantılarda, basın davetlerinde, ünlü Ģarkıcıların katıldığı gecelerde göründü. 1995 Ocak‟ında Çırağan Sarayı‟nda dıĢ basınla yapılan kahvaltılı toplantı, hem “iktidara hazırlık” mizanseniydi, hem de TürkeĢ‟in “dıĢ dünyaya karĢı Ģüpheci, otarĢist, dogmatik” imajını izale etmeyi hedeflemiĢti. Bu mizansenin pek etkili olduğu söylenemez; Türkiye‟yi iyi tanıyan Ġngiliz gazeteci Andrew Finkel, TürkeĢ‟in baĢta ekonomi olmak üzere özgül konularda hiçbir öneri getiremediği –bozkurt iĢaretini kastederek- bir el iĢaretiyle meselelerin halledilemeyeceği fikrindeydi.” Oysa, bir el iĢareti de olsa “Bozkurt” iĢaretinin konumlandırılması simgeleĢtirilmiĢ olması ve halen geçerliliğini koruması stratejik hedeflerin yerini bulduğunu (Çiçek, 2009) göstermektedir. Bahçeli döneminde, basınla iliĢkiler parti bünyesinde 93 yürütülüyor olsa dahi, yine de mitingler – kurultaylar ve simgeleĢtirilmiĢ ögeler, sloganlar eĢliğinde halkla iliĢkiler ve tanıtım faaliyetlerinin etkinlik alanı olarak kendini göstermektedir. Günümüzde gelinen noktada, Çiçek‟in aktarımlarına göre (2009); “MHP, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Faaliyetleri32ne ―Toplumsal Dönüşüm‖ kriterleri koyarak devamlılığı sürdürmektedir. Bu kriterlerde ana hedef, devletin yeniden yapılandırılması kapsamında eş zamanlı olarak; yasama, yargı ve denetim ile yürütmeye ilişkin olarak merkezi yönetim, yerel yönetimler, bütçe, bölgesel kalkınma ve personel alanlarında reformların gerçekleştirilmesi suretiyle ülkemizin ekonomik ve sosyal alanda gelişmesinin sağlanarak, çağdaş uygarlık düzeyinin aşılması ve Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında ―Lider Ülke‖ hedefine ulaşılması yönünde önemli adımların atılması sağlanacaktır.‖ Bu tezde MHP halkla iliĢkileri, örgütlü siyasal yapıların amaçlarını gerçekleĢtirmek amacıyla profesyonel destek alarak veya almayarak hedef kitlelerini ikna etmek ve yönlendirmek için kullandıkları iletiĢim stratejileri ve taktikleri olarak geniĢ bir çerçeve içinde ele alındı. 32 Bu bağlamda, Ali Saydam‟ın Akşam gazetesinde yer alan yazısında 2007 seçimlerine dair yaptığı değerlendirmelerden, MHP‟yle ilgili kesit şöyleydi: “PR onlardan sorulur... Partinin dünya görüşü, konumlandırılması, gelecek tasarımı, iç yapısı; her şeyi aslında başarılı bir PR duruşunu zorunlu kılıyor. Onaylarsınız ya da onaylamazsınız, ancak her iletişimcinin teslim etmesi gerekir ki; MHP bir PR ustası partidir. Düğünleri, delikanlıların askere gidişini, şehitlerin cenazelerini birer PR etkinliği haline getirmelerini bir kenara bırakalım; sadece ülkücü gençlik örgütlenmesi bile bir PR harikasıdır... Denebilir ki, ne var bunda? Aynısından daha önce de başka ülkelerde, başka partilerde vardı... Evet, ne olmuş? Hangi PR çalışması var ki, sadece bizde olsun, sadece bize ait olsun?.. Onu bunu küçümsemeden önce meseleyi iletişim açısından doğru tahlil etmeye çalışmak gerek... MHP`de PR liderden çok partinin alt kadrolarına odaklanmış. Her şey lidere endeksli değil yani... İdeoloji ve inanç odaklı partilerin böyle bir avantajı vardır. MHP bunu her zaman iyi kullanır. AK Parti de öyleydi. Ama görünen o ki, bu seçimlerde ciddi bir transformasyondan geçiyorlar. Bu ise MHP için fırsat... MHP pazarlama odaklı PR`ın pek çok öğesini kullanıyor. Büyük `Yayla organizasyonlarını` diğer partiler sadece izlediler... Hem de yıllarca... Dilovası, Tekir, Hereke, Doğu Karadeniz Yayla şenliklerini kaçırdıysanız bir daha sefere izleyin. Siyasi PR nasıl olur, öğrenin... Aslı`nın notuna göz atalım: `Bilgi verecek kimse olmadığı gibi, sanıyorum yaptıklarının PR çalışması olduğunu bilen yok...` Tipik MHP... Bilmiyorlar ama yapıyorlar... Puanlar: Yaratıcılık (Y): 8, Tutarlılık (T): 9, Süreklilik (S): 10. Bilmeden uyguluyor!” Akşam Gazetesi, www.aksam.com.tr, (Erişim: 28.04.2009). 94 3.1.1. Sloganlar Siyasal iletiĢim mecralarında kullanılan sloganlar, görseller, renkler, figürler, kelimeler, kavramlar, sesler, müzikler, hatta siyasal grubun seçmene yansıyan beden dili gibi tüm göstergeler seçmenin algısına sunulduktan sonra seçmenin siyasal aklı, siyasal muhakemesi, siyasal melekeleri ve siyasal algı düzeyince yeni bir siyasal iletiĢim koduna dönüĢtürülmektedirler (Oktay, 2002: 37). Bu bağlamda, “Seçmen, kendisine sunulan siyasal iletiyi bir nesne olarak algıladığında onun varlık ve değer yanını birlikte ve eĢdeğerde irdelemekte, iletiden yola çıkarak yeni bir değer üretmektedir. Yeni bir değer üretirken nesne konumundan özne konumuna geçmektedir. Artık, bir siyasal özne olarak, ürettiği yeni değeri yeni bir siyasal ileti olarak, nesnesine yani siyasetçiye göndermektedir. Siyasetçinin aldığı ileti, onun anlamlandırma ve değerlendirme süreçlerine dâhil olmakta ve gönderdiği siyasal iletinin anlamlandıran toplumca nasıl algılanıp anlamlandırıldığı, değerlendirildiği, hangi değer yargısının inĢa edildiği ve siyasetin gerçek öznesi tarafından nasıl geri yansıtıldığı görülmüĢ olmaktadır, yani burada siyasetçi kendi iĢ sonuçlarına ulaĢmıĢ olmaktadır” (ġen, 2008). Siyasi partiler, düzenledikleri mitingler, toplantıları ve sokak buluĢmalarıyla yapacaklarını, icraatlarını sokaktaki insana anlatmak için yarıĢ halindedirler. Mutlu‟ya (1998: 306) göre; ―sloganlar dikkat çekici deyişlerdir.‖ Her parti kendi farkını net bir Ģekilde göstermek için en çarpıcı, en etkileyici sloganları kullanmaya özen göstermektedir. Sanlav‟a (2008) göre de; “Hangi partinin sloganının daha etkili olduğunu, hangisinin söylediklerine halkın daha fazla ilgi gösterdiğini görmenin ölçütü ise birçoklarına göre seçim sandıklarından alınan sonuçlarla belli olmaktadır. Ancak çok partili hayata geçiĢle birlikte siyasi mücadelenin vazgeçilmezleri arasında yer alan pankart ve sloganların seçimlere renk kattığı ve bu vasıtayla birçok sloganın halkın diline düĢtüğü bir gerçektir.” 95 Sloganlar, partilerden bağımsız olarak daha geniĢ bir kesimden kabul görebilmektedir, çünkü, oy verilmeyeceği kesin olan bir siyasi oluĢumun dahi kullandığı slogan, tınısı, kafiyesi vb. sebeplerle dillerimize pelesenk olabilmekte, bu Ģekilde ağızdan ağıza yayılma sağlanabilmektedir. Bu bağlamda, sloganlar, ideal olarak kolay anımsanan ve çoğunlukla bir ürün ya da kiĢiyle özdeĢ hale gelen bir yapıya sahip olmalıdır (Mutlu, 1998: 306). MHP taşımaktadır. için, Çiçek‟e (2009) göre; ―Sloganlarda Bu zamana kadar, sloganlar, genelde büyük önem partinin kendi bünyesinde belirleyici kişiler var, onların kendi arasında istişareleri sonucu belirlendi. Son yıllarda Siar/M (Siyasal İletişim ve Araştırma Merkezi)‘den profesyonel yardım alınmaya başlandı.‖ “27 Mart 1994‟te yapılan yerel seçimler ve özellikle 24 Aralık 1995 seçimleri, MHP‟nin 1990‟ların baĢından beri yükselen ivmesinin hasadını almayı beklediği sınavlardı. 1994‟teki yerel seçimlerde kaydedilen büyük geliĢme, MHP‟nin özgüvenini ve “kredibilitesini” ciddi biçimde arttırmıĢtır. Ġlk genel seçimlerinde parlamentoya muhakkak girileceği beklentisini yaratan bu yüksek moral, 24 Aralık 1995‟te partinin seçim barajını aĢamaması üzerine, büyük bir hayal kırıklığına dönüĢecek; bu hayal kırıklığı, TürkeĢ‟in ölümü ve parti içi liderlik mücadelesiyle derinleĢen bunalımın baĢlangıcını teĢkil edecekti” (Bora – Can, 2007: 324). 27 Mart 1994 tarihli yerel seçimlerde, MHP, ―Sessiz Çoğunluğun Sesi‖ sloganını kullanarak, milli değerler çerçevesinde, “halk”la özdeĢik bir anlayıĢa sahip olduğu çağrıĢımı yaratma giriĢiminde bulunmuĢtur. Ve bu giriĢim beklenenden fazla etki yaratarak, Orta-Doğu Anadolu‟da duraklamaya neden olduysa da Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu‟da atağa geçmesini sağlamıĢtır. Akdeniz bölgesinde, Türkmen topluluklarıyla ve kimliğiyle kurduğu sempati iliĢkisi (Bora – Can, 2007) MHP‟ye katkı sağlarken, Güneydoğu Anadolu‟da “terörle mücadele” misyonuyla verilen teminatların seçim sonuçlarını etkilediği gözlenmektedir. 96 1995 seçimlerinde MHP‟nin sloganları; ―Türkiye bilge, demokrat ve tecrübeli liderine kavuşuyor‖, ― Türkiye‘yi Böldürtmeyeceğiz‖, ―Bölücülüğün Karşısındaki tek güvence: MHP‖, ―Biz Sözümüzün Eriyiz‖ Ģeklindeydi (http://www.konrad.org.tr, 2009). Bu sloganların ardında yatan mesajlara baktığımızda, öncelikle TürkeĢ‟i yücelten, milli lider olarak konumlandırmayı görmek mümkündür. Yaratılan bu duyguların peĢinden, “bölücülük”le savaĢım verildiğinin, “terörle mücadele” misyonunun altı çizilerek (Çiçek, 2009) “milliyetçilik” duygularının tetiklenmesi hedeflenmiĢtir. Bu bağlamda, 1995 seçimlerinden kısa süre önce “Ülkücü Gençlik” imzasıyla dağıtılan bildiri daha tok sözlü ve bu savları destekler nitelikteydi (aktaran: Bora – Can: 2007: 352); ―Yüce Türk milletinin evladı! Türklüğün geleceği için DÜŞÜN. Türklüğün bekası için DÜŞÜN. Bölücü sol örgütlerin bitirilmesi için DÜŞÜN. Soysuzları başımızdan indirmek için DÜŞÜN. Oyunu ona göre ver. Biz milliyetçiyiz sözümüzün eriyiz.‖ Fakat tüm bu söylemlere rağmen, 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde, MHP %10 barajını aĢamamıĢtır (Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002). 1999 seçimlerinde MHP, ―MHP İktidar oluyor‖, ― Şimdi değilse Ne zaman MHP Değilse Hangisi‖ sloganını kullanmıĢtır. Bu söylemlerle MHP sıranın artık kendilerine geldiğini vurgulamaktadır. 18 Nisan 1999 seçimlerine damgasını vuran en önemli olay daha öncede bahsettiğimiz gibi, terörist baĢı Abdullah Öcalan‟ın seçimden kısa bir süre önce Kenya‟da yakalanarak Türkiye‟ye getirilmesi olmuĢtur. O günlerde seçmenin Ecevit‟i, Öcalan yakalanıp Türkiye‟ye getirildiği için ödüllendirdiği, MHP‟ye ise Bahçeli‟nin ―Apo‘yu asacağız‖ vaadi (http://www.konrad.org.tr, 2009) nedeniyle tercih ettiği söylenebilir. O tarihte, 97 ―MHP ―Zaferi‖ kazanıma dönüştürme motifiyle bir söylem kurma telaşına girmiştir. Ülkü Ocakları‘nın seçimin hemen öncesinde yaygın bir afişlemeyle, ―Millet kararını verdi. Apo‘yu asın‖ kampanyası başlatması önemlidir. Bu bağlamda, MHP‘nin ―otantik temsil‖ iddiasını özetleyen diğer seçim sloganları da, ―garibanlar‖a hitap eden çağrışımlar taşıyordu: ―Millet Meclise Giriyor‖ – ―Millet İster MHP yapar‖ – ―Sevmek, Bilmek ve Yapabilmek Gerek‖ – ―Meclis İradesine Kavuşuyor‖ – ―Biz Kararlıyız, Türkiye Kararsız Kalmayacak‖ – ―Bir şey Değişecek, Her şey Değişecek: Her şeyi Değiştirecek Bir Şey Geliyor‖ – ―Milletin Kader Arkadaşı MHP Geliyor‖ – ―Milleti Unutanları Millet Unutmaz‖ – ―MHP Kimsesizlerin Kimsesi Olacak‖.. Diğer yandan, MHP‘nin teknokratik bir edayla sunduğu projelerden biri: ―Yoksullukla Mücadele Projesi‖ydi. ―MHP Kimsesizlerin Kimsesi Olacak‖ sloganlı proje, 13,5 milyon kişinin yoksul durumunda olduğu ülkenin sorunlarına, sadece ekonomik içerikli olmayan, ―sosyo – ekonomik‖ mahiyette bir çözüm teklifi sunuyordu. Buna göre, sosyal yardım kurumlarını bir çatı altında toplayan Yoksullukla Mücadele Kurumu Başkanlığı kurularak özelleştirme gelirleri buraya aktarılacak; işsizlikle ilgili Endüstriyel İlişkiler ve İstihdam Bakanlığı ve özel istihdam büroları kurulacaktı (Bora – Can, 2007: 465). Milliyetçi Hareket Partisi 3 Kasım 2002 seçimlerinde daha çok kitletaban psikolojisine yönelik (Çiçek, 2009) sloganları kullanmıĢtı. Bu dönem en çok öne çıkan sloganlar Ģu Ģekildeydi; ―Türkiye‘m Başka Kimin Var?: MHP – Türkiye‘nin Onurlu Geleceği”, "Onun Hayali Başı Dik Bir Gelecek: MHP – Türkiye‘nin Onurlu Geleceği‖, ―Sağduyunun tercihi; Teslimiyet Değil, Onurlu Bir Üyelik: MHP – Türkiye‘nin Onurlu Geleceği‖, ―Sözümden de Sevdamdan da Vazgeçmem‖, ―İttifakımız Sadece Milletimizledir‖ (http://www.konrad.org.tr, 2009). MHP‟nin 2002 vaatlerine baktığımızda ise; “enflasyon kalıcı olarak yüzde 3‟e düĢürülecek,- ĠĢsiz ve muhtaç aile reislerine 200 YTL iĢsizlik yardımı ödenecek, asgari ücret tümüyle vergi dıĢı bırakılacak, Ekonomi 98 Bakanlığı kurulacak, her yıl yüzde 7 büyüme 5 yılda 3,5 milyon istihdam sağlanacak, Kamu görevlilerinin hediye kabul etmeleri engellenecek, Güvenlik mensuplarına aylık 230 YTL güvenlik tazminatı verilecek, üniversite giriĢ sınavı kaldırılacak, VatandaĢ hastane ve hekim seçme hakkına sahip olacak, Türkçe‟nin bütün lehçeleriyle kullanılabilir olması sağlanacak” (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/, 2009). Ayrıca, MHP‟nin en ilginç vaadi ise Milli çizgi film endüstrisi geliĢtirilecek olması, yapay zeka ve veri madenciliği gibi çağdaĢ tekniklerden yararlanarak, suç tiplerine göre geliĢtirilecek bilgisayar programları ile mahkemeler, cumhuriyet savcılıkları ve kolluk kuvvetleri desteklenmesi de ilginç vaatler olarak dikkatleri çekmiĢtir (http://arsiv.gazeteport.com.tr/, 2009). 22 Temmuz 2007 seçimlerinde ise sloganını: ―Toplumsal merkezin siyasal izdüşümü MHP‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009) olarak belirleyen MHP, bu seçimlere değiĢik bir vizyon farklı sloganlarla gitmiĢtir. Eski ve yeni sloganlar, birbiri ile kaynaĢtırılmak istenirken, Genel Merkez‟in üzerinde durduğu “Toplumsal merkezin siyasal izdüĢümü MHP” ibaresinin tabanda heyecan yaratmadığı gözlemlenmektedir. Anlam ve söyleniĢ zorluğu nedenlerini öne süren, MHP Gençlik Kolları ve Ġl - Ġlçe TeĢkilatları daha etkili sloganları kullanmak istediklerini açıklamıĢlardır (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/, 2009). Bu bağlamda, MHP‟nin ana slogan ve pankartları ise Ģöyle belirlenmiĢtir: ―Devletin başına Devlet gelecek‖ – ―İşte Devlet İşte MHP‖ – ―Örnek, Öncü, Önder İşte MHP‖ - ―İlkeli, Bilgili, Dürüst İşte MHP‖ - ―MHP Tek Başına İktidar‖ - ―Açlık, Ahlaksızlık, Adaletsizlik, Bizimle Son Bulacak‖ - ―İnanç Hortumculuğuna Son - Şimdi Hareket Zamanı‖ - ―Bahçeli milletinin Yol Arkadaşı‖ - ―Bu Vatan Hepimizin‖ ―Mahşere Kalmaz Bu Hesap Sorulur‖ .. (http://www.mhp.org.tr, 2009). MHP‟nin 2007 seçim kampanyaları Genel Merkez yöneticileri Mehmet ġandır, Oktay Vural ve yürütülmüĢtür (Çiçek, 2009). Genel Sekreter Cihan Paçacı tarafından 99 MHP'nin 2007 genel seçimlerinde kullandığı “Toplumsal merkezin siyasal izdüĢümü MHP” sloganının iletiĢim uzmanlarınca, entelektüel bir giriĢim olarak değerlendirildiği (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/, 2009) ve birçok tartıĢmayı beraberinde getirdiği görülmektedir. MHP‟nin bu sloganla siyasal merkezin yerine toplumsal merkezi koyduğu savı ortaya atılırken, aslında MHP‟nin ideolojisinin merkeze ve merkezin temsil ettiği değerlere itiraz eden bir ideoloji olduğu vurgulanmıĢtır. Dolayısıyla da “gerçekçi bir strateji olmadığı, ancak, bir strateji denemesi olabileceği savunulmuĢ, sonuç itibariyle, entelektüel bir giriĢim olarak değerlendirilen bu slogan, taban tarafından algılanmakta güçlük yaratmıĢ ve meydanlar yine alıĢılan gelen sloganlara ev sahipliği yapmaya (http://arsiv.gazeteport.com.tr/, 2009). seçimlerinde “Yoksulluğa, Yolsuzluğa, devam etmiĢtir” Bunların yanı sıra, 22 Temmuz Çaresizliğe, Bölücüye, Teröre, ĠĢbirlikçiye Tek Bir Cevap yeter: Tek BaĢına MHP” 60. Hükümet Milliyetçi Hareket sloganları kullanılmıĢtır (http://www.mhp.org.tr, 2009). Etkin bir kampanyayla, sloganlar ve mitinglerin medyalarda yer alıĢı fazlalaĢtırılmıĢtır. Bu da zihinsel konumlandırmalarda (Ġnceoğlu, 2000) etkili olmuĢtur. MHP‟nin 2009 yılında, 29 Mart yerel seçimlerinde ―Ülke Senin Karar Senin: Ülken İçin Yüreğini Koy‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009) sloganlarını tercih ettiği görülmüĢtür. Bu bağlamda, meydanların ve halkın dilinin ise değiĢmediği görülmektedir. Önceki seçimlerde olduğu gibi partililerin genel baĢkanlarına “Devlet'in BaĢına Devlet Gelecek” diye tezahüratta (Çiçek, 2009) bulunduğu gözlemlenmiĢtir, 2009 seçimleri sloganlar bağlamında sığ kalsa da, “ideolojik” duyumların meydanlarda tetiklenmesiyle baĢarılı bir seçim kampanyası olarak konumlandırılabilir. 3.1.2. Mitingler-Kurultaylar 1961 Anayasası ile, radyoların siyasal partilere “propaganda” amacıyla tekrar açıldığı görülmektedir, bu bağlamda, kitle iletiĢim araçları olarak, ulusal 100 radyo ve gazeteler yine baĢroldeydi. Ancak, temel rolleri kiĢisel iletiĢim ortamları olan miting, seçim gezisi gibi olayları ulusal boyuta taĢımaktı (Uztuğ, 1999: 28). Özellikle parti genel baĢkanlarının konuĢmaları, seçim gezileri temeldi. Partiler iletiĢim yöntemleri açısından benzer stratejilere sahiptiler. Liderlerin gezi programları seçim kampanyalarının ilk gününde açıklanıyordu. Ancak bir kesinlik sözkonusu değildi. Televizyon gibi etkin iletiĢim araçlarının yokluğunda, gazeteler ve radyolar liderlerin konuĢmalarının yanı sıra konuĢmada ne giydiklerinden vs. söz ediyor, görsel boĢluk giderilmeye çalıĢılıyordu (Sanlav, 2008). Diğer yandan her akĢam yapılan radyo konuĢmaları günlük gazetelerde verilmekteydi. Siyasal bilgilenme açısından hemen hemen tek kaynak olan bu konuĢmalar her tür kanala taĢınmaktadır. Gazeteler radyo konuĢmalarını “Radyoda Dün” baĢlığı ile seçim kampanyası sırasında tekrar yayınlıyordu. Bunun dıĢında gazeteler, “miting” ve seçim gezilerinin duyuruları için de etkin bir bilgilendirici araç kimliğindeydi (Uztuğ, 1999: 28). 1965 seçimleri ile birlikte değiĢen yasal düzenlemeler sonucunda partiler radyo ve hoparlörlerle “propaganda”, açık hava toplantıları yapabilme, duvar ve el ilanları dağıtabilme hakkını kazanmıĢtır. Seçim kurulları Ģehir ve kasabalarda, ihtiyar heyetleri köylerde afiĢlerin asılabileceği yerleri belirlemekteydi (Oktay, 2002). Diğer yandan okuryazar oranındaki düĢüklük bahane edilerek, seçmenlerin duygularını “tahrik” edebilme olasılığına karĢı afiĢlerde resim kullanılması da yasaklanmıĢtı. Bu da görsel bir araç olma özelliği olan afiĢlerin etkinliğini düĢürüyordu. BroĢür ve el ilanları ile seçim bildirileri sunuluyor, biraz olsun rakipler eleĢtirilebiliyordu. Siyasal parti ya da adaylar gerçek anlamda bir iletiĢim rekabeti ortaya koyamıyordu. Seçim kampanyalarının temel aracı “miting” ve seçim gezileri ile Ģekillenmekteydi. Bu da parti liderlerinin performanslarına bağlı bir siyasal rekabeti ortaya çıkarmaktaydı. 60‟lı ve 70‟li yıllarda gazetelerin seçmenlerin kampanyaları ve siyasal ortamı izlemekte en önemli araçlarından biri haline gelmesi doğaldı. Gazeteler, seçim dönemlerinde miting ve gezileri izlemekte, lider ve adayları 101 seçmenlere tanıtmakta, konulara yönelik duruĢ ve tavırlarını iletmekteydi. (Uztuğ, 1999: 28) Kitle iletiĢim araçlarının geliĢmesiyle birlikte siyasal partiler özellikle, seçmen davranıĢlarını etkileyen bu önemli faktör üzerine oldukça fazla eğilmektedirler. Fakat, Sanlav‟a (2008) göre; ―Yine de eski usul sayılmasına rağmen, seçimlerin vazgeçilmez silahı olarak meydanlarda konuşlanmak kullanılıyor. Yaklaşan, her seçim arifesinde meydanların kalabalıklarla çepeçevre sarılışı geriye dönüşü, seçim alanlarının ve ―kişisel iletişimin‖ önemini hissettiriyor. Bu bağlamda, açık hava mitinglerinin eskide kaldığı iddia edilse de, seçim nezdinde seçmenin nabzını meydanlarda tutmak hala gündemde.‖ Bu bağlamda, Uğur – Dilek – Doğan‟a göre (2007) ise; ―Değişen tek unsur liderlerin şehir girişlerinde kurban kesilerek karşılanması geleneği belki de. Mahalle, köy, kahve, dernek, fuar, yayla ziyaretleri ise liderlere değil, milletvekili adaylarına düşüyor daha çok. TIR‘lı, seçim otobüslü, kamera destekli, al bayraklı ve bol teknolojili yeni mitinglerin bir tarifi yapılsa insanın ‗fastfood‘ ya da ‗sıkıştırılmış‘ meydan buluşmaları diyesi geliyor. Çünkü şehir merkezlerinde düzenlenen mitingler seçmenin ayağına gitmek yerine, seçmeni liderinin yanına taşıma mantığı üzerine kurulu. Erdoğan ve Ağar‘ın tercihi promter (elektronik yazı ekranı) ile konuşma yapmak. Baykal irticalen halka hitap ederken Bahçeli ise sarı telli defterine bakarak konuşuyor. Kimi lider teknolojinin dilinden, kimisi klasik tavırlarıyla seçmenin dilinden anlıyor yani.‖ MHP mitinglerinin vazgeçilmezi, mitingler baĢlamadan meydana önce partinin “iki otobüsü”nün konuĢlanması olarak görülmektedir. Bunlar: Hilal 1 ve 2. Çiçek‟in (2008) verdiği bilgilere göre; ―otobüslerden biri Bahçeli‘nin konuşmasını yapması için, ikincisinin ise, basın mensuplarının görüntü alabilmesi için kullanılıyor. Açık hava mitinglerinin hazırlık sürecinde, miting geleneğinin vazgeçilmezi, çevredeki binaların ve yolların parti, aday 102 bayraklarıyla donatılması.Bahçeli‘nin konuşmaları, çift kamera ile kayda alınıyor. Partiye ait olduğu söylenen FPA şirketi Bahçeli‘nin görüntülerini talep edilmesi halinde uydu üzerinden televizyon kanallarıyla paylaşıyor. Bu çekimler daha çok propaganda amaçlı kullanılıyor. Her miting arşivleniyor, bazen partinin internet portalı üzerinden yayınlanmakta.‖ Kopan‟ın (2008) verdiği bilgilere göre; “Mitinglerin ulaĢımı genellikle karayolu ağları kullanılarak yapılıyor. Bahçeli, çoğu „Ocaklı‟ gençlerden oluĢan uzun bir koridorun içinden geçiyor, o ilin adaylarıyla seçim otobüsüne çıkıyor.” Uğur – Dilek – Doğan‟ (2007) göre de; “Kalabalığın içinde Ülkü Ocakları mensubu gençlerin varlığının hemen anlaşılıyor. Mesela, sıcaklığın 40 dereceyi bulduğu Bursa mitinginde lacivert ve siyah takım elbiseli, beyaz gömlekli gençler gözden kaçmıyor. Koyu takım elbise ve kravat, Bahçeli‘nin de tercihi. Şartlar ne olursa olsun, kravat bile gevşemiyor. Hilal 1 otobüsünde dev Bahçeli portresi yanında ‗Tek Başına İktidar‘ yazıyor.‖ seçimlerinde göze çarpan diğer bir detay, 2007 Bahçeli‟nin konuĢma platformunun arkasında hemen her mitingde: ―Dünyaya tek bir cevap yeter‖ sloganının kullanıldığı arka plan.” Fakat, bu strateji hemen hemen her seçim kampanyasında ve meydanlarda uygulanmıĢtır. Büyük afiĢlerle “ideolojiyi kıĢkırtma” bu bağlamda güdü oluĢturma hedeflenmektedir. MHP mitinglerinde, 2000‟li yıllarda dozu yüksek “AK Parti karĢıtlığı” gözlemlenmektedir. Hedefte ise genellikle BaĢbakan Erdoğan ve söylemleri olduğu dikkatleri çeken bir diğer özellik olarak vurgulanabilir. Bahçeli bu bağlamda özellikle, ―Kendisine taraf olmayan vatandaşlarımızı ağır bir üslupla ve argo kullanarak hakaretamiz sözlerle eleştiren” (http://www.mhp.org.tr, 2009) cümlesiyle eleĢtiri oklarını yöneltmektedir. Akıllara kazınan en önemli propagandif çıkıĢ, 2007 yılında Erzurum‟daki 103 seçim mitinginde yaĢanmıĢtır (http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/412787.asp, 2009): ―Bahçeli‘den ‗ip‘li Miting MHP lideri Devlet Bahçeli, Erzurum mitinginde terörle mücadele konusunda sert mesajlar verdi. Bahçeli, Abdullah Öcalan‘ın idamı için kalabalığa ip fırlattı.‖ Bahçeli‟nin Erzurum`da halka ip atarak, `Abdullah Öcalan`ı biz asamadık, haydi siz asın` diye muhalefete sesleniĢi, kimi çevrelere göre MHP`ye puan getirmiĢtir. Bulut‟a göre (2008) ise, “MHP bu konuda puan kaybetmiştir. Çünkü, savunma yapmıştır. Oysa AKP, hep saldıran taraf olmuş ve karşı tarafı, demokrasi düşmanlığı ile suçlamıştır. Halk, Erdoğan ile Bahçeli`yi ve Baykal`ı en çok bu açıdan kıyasladı ve sözünü sakınmayan Erdoğan`ı tercih etti. MHP, üç hilal markası ile oy aldı. MHP tabanı dışında partiye oy veren genç seçmenler, MHP`nin milli konularda sağlam duracağı kanaatini taşıyordu.‖ MHP mitinglerinde, üç „A‟ karĢıtlığını da göze çarpan diğer bir detay: ―Ne ABD, ne AB, ne AKP.‖ MHP mitinglerinin vazgeçilmez süsü, Çiçek‟in (2009) aktardığı bilgilere göre; ―Türk Bayrağı‖ ve ―Üç Hilal‖li bayraklar. Parti bayraklarının yanında meydanda ve çevresindeki binalarda dev Türk bayrakları kullanılıyor. Bahçeli, miting meydanlarına yaklaştığında anonslar ve sloganlar daha milliyetçi bir havaya bürünüyor. Miting alanlarında Bahçeli‘yi karşılayan kalabalığın ilk sloganı genellikle ‗Devletin başına Devlet gelecek‘ oluyor. Mitinglerde dikkat çeken bir diğer özellik, seçim otobüsü ve meydandaki kitle arasında barikatı polisin yerine, ―Ülkücü gençler‖in doğal barikat ve etten duvar oluşturması‖ Uğur – Dilek ve Doğan‟a (2008) göre de; “Mitinglerde, konuşma platformu olarak Bahçeli‘nin tercihi seçim otobüsü üzerine konuşlandırılan kürsüden yana. Fakat, bu da kendisini çoğunlukla zor 104 durumda bırakıyor, çünkü; lider ile meydanı dolduran kalabalığın göz teması en aza indirgenmiş durumda. Bahçeli konuşmalarını yazılı metinden yapmayı seçiyor. Önündeki ‗sarı telli defterinde‘ Bahçeli‘nin miting konuşma metin ve notları yer alıyor.‖ Halkla ĠliĢkiler faaliyetleri çerçevesinde, Milliyetçi Hareket Partisi`nin açık hava mitinglerine halkın ilgi yoğunluğu her dönem göze çarpmaktadır. Bostancı‟nın (2009) da, ―Medyanın MHP faaliyetlerine çok fazla yer vermediği söylenebilir ama zaten mesele de ilgi çekici bir halkla ilişkilerin kotarılmasında değil midir?‖ makalesine bakacak olursak; ―Bugün MHP kırk yaşında. Milliyetçiliğin yaşı ise elbette çok daha uzun. MHP kırkıncı yaşında girmiş olduğu 2009 mahallî seçimlerinden dikkat çekici bir başarıyla çıktı. Oylarını yaklaşık iki puan artırdı. Yüzde on altılık oy oranı mevcut şartlarda onu iktidara taşıyacak bir seviyeyi göstermiyor. Ancak Türkiye`nin geleceğinde iktidarın da diğer muhalefet hareketlerinin de MHP`yi dikkatle takip etmesi, onun temsil ettiği yaklaşımı hesaba katarak siyaset üretmeleri kaçınılmaz bir durum.‖ Dolayısıyla, Bahçeli‟nin, MHP geleneği içerisinde iletiĢim stratejileri oluĢturma bağlamında, yukarıda sözü geçen etkenlerden ve unsurlardan yararlandığı görülmektedir. Çiçek‟in (2009) verdiği bilgilere göre; “MHP seçim araĢtırmalarını kendi bünyesinde teĢkilatları yan kuruluĢları kullanarak yapmaktadır. ÇalıĢtığı bir araĢtırma Ģirketi olmamıĢtır.” Ġkinci olarak, MHP Kurultayları - (kongre) – ayrı bir etkinlik alanı olarak göze çarpmaktadır. Kongreler, belirli bir konuyu görüĢmek üzere, belli zamanlarda ya da gerektikçe yapılan toplantılardır. ĠletiĢimsel boyutta ele alındığında, yapılan 105 kurultayların parti içi halkla iliĢkiler faaliyetlerinin bir uzantısı olarak gösterilmesi mümkündür. Ki, yapılan çalıĢmalar ya da ele alınan konular üzerine parti içi bilgilendirmelerin yapıldığı görülmektedir (Çiçek, 2009). Kurultaylar konunun önemine, konuĢmacı sayısına, konuĢma sürelerine göre bir kaç oturum sürebilir. Aynı zamanda kurultaylar belirli zamanlarda toplanmaktadır, örneğin 2009 yılı MHP‟nin 40. yılı olarak bir Kurultay‟la kutlanacaktır. Bu kurultayların, basın duyurularıyla kamuoyuna sunulması 33, halkın “bilgilendirilmesi”, “açıklık” ve “Ģeffaflık” ilkelerinin korunduğu çağrıĢımı yaparken, dolaylı biçimde “halka yakınlık” (Oktay, 2002) kavramı da vurgulanmaktadır. Yapılan kurultaylara, bilgilendirmeye yönelik basın bildirileri Ģeklinde internet adresinde de yer verilmektedir. Öte yandan, Çiçek‟e göre (2009); MHP‟yi PR ustası olarak konumlandıran ve özellikle kemikleĢmiĢ kitlenin en büyük coĢkusu olan ve asıl önemi taĢıyan “Kurultay”lar: 1) Erciyes Dağı'nın Tekir Yaylası'nda 18 yıldır yapılan ―Zafer Kurultayı‖, 2) Bursa Keles "Kocayayla Türkmen Kurultayı‖ . ―Ülkücü Hareket adına büyük önem teşkil eden kurultaylar‖ (Çiçek, 2009) dan ilki; Erciyes Dağı‟nın Tekir Yaylası‟nda gerçekleĢtirilen ―Zafer Kurultayı‖. 18 Türk Devleti‟ni temsilen, “TürkeĢ'in her Türk devleti için bir kurultay yapılmasını istediği” düĢüncesiyle devam eden gelenek 18 Türk Devleti‟nin sonuncusu 2007 yılında KKTC adına yapılan 18. “Erciyes Zafer Kurultayı”, bu tarihten sonra bir çok tartıĢmaya rağmen sonlandırılmıĢtır. Çiçek‟in aktardıklarına göre (2008); “Zafer Kurultayı'nın ilki 1990 yılında Alparslan Türkeş'in de katılımıyla Erciyes Dağı Tekir Yaylası'nda düzenlenmişti. Dünyanın en büyük kurultaylarından biri olan ve ülkücülerin buluşma adresi olarak kabul edilen Erciyes Zafer Kurultayı‘nı, MHP Genel 33 Bkz. http://www.mhp.org.tr 106 Merkezi ve Kayseri İl Teşkilatı koordineli olarak organize etmekteydi. Kurultaylar, her yıl Türk Milleti`nin zafer ayı olarak bilinen ağustos ayının ilk haftasında gerçekleştirilmekteydi. Uluslararası bir nitelik kazanan kurultaya Türkiye ve dünyanın dört bir yanından vatandaşlar katılabiliyor, ―Türk kültürü‖nün ögeleri kurulan çadırlarla yansıtılıyordu. Kurultay vesilesiyle her yıl ağustos ayının ilk haftasında Erciyes'in zirvesinde buluşan ülkücüler, 2 geceyi burada geçiriyordu.‖ Fakat, MHP Genel Merkezi, her yıl Ağustos ayında Erciyes Tekir Yaylası'nda düzenlenen 'Erciyes Zafer Kurultayı'nın 2008 yılı itibariyle artık yapılmamasına karar verdi (Zaman, 27.06.2008). Birçok polemiği beraberinde getiren, “Zafer Kurultay”larının iptali için farklı savlar ortaya atılmıĢtır. “TürkeĢ‟in vasiyeti” (Milliyet, 27.06.2008) doğrultusunda her Türk devleti için bir kurultay yapılarak sonlandırıldığı söylenmiĢ, diğer yandan da kurultayların “provokasyonlara açık olduğu” (Yeni Çağ, 05.08.2008) gerekçesiyle iptal edildiği açıklanmıĢtı. Bu polemiklere son nokta, 2009 yılından itibaren, MHP eski Genel BaĢkanı Alpaslan TürkeĢ'in vasiyetini yerine getirmek amacıyla 2 Ağustosta Erciyes'in Tekir Yaylası'nda artık “Türk Dünyası Kurultayı” düzenleneceği açıklanarak konulmuĢtur (http://www.erciyeszaferkurultayi.org, 2009). Ġkinci kurultay ise, MHP Bursa Ġl BaĢkanlığı`nca organizasyonu yapılan ve halen devam eden, en son 2008 yılı itibariyle 16.`sı düzenlenen Bursa Keles "Kocayayla Türkmen Kurultayı‖dır (Ortadoğu, 03.07.2008). Bu kurultay da, Bursa`lı ülkücülerin yanı sıra Ġstanbul, Kocaeli, Sakarya, Balıkesir, Çanakkale, Yalova, Bilecik, EskiĢehir ve Kütahyalı MHP`lilerin de varlığı göze çarpmaktadır (Ortadoğu, 14.07.2008). Genel olarak kurultaylara katılmaya çalıĢan Devlet Bahçeli için, son bir kaç yıldır "Kocayayla ġöleni" daha fazla önem teĢkil etmekte, binlerce partiliye bir arada hitap etme olanağını yakalayan Bahçeli, bu kurultaylardaki çarpıcı açıklamalarıyla “gündem” yaratmaktadır. Mitingler ve kurultayların MHP halkla iliĢkileri açısından artısı, ―bu özel günlerin özellikle hatırlatılması için çaba harcanmaması ve organizasyonların 107 ağızdan ağıza yaygınlaştırılması‖ (Çiçek, 2008) olarak gösterilebilir. Halkla iliĢkilerin kullandığı, viral yayılma bir ağızdan ağıza iletiĢim Ģeklidir (Snyder, 2004). Ġnsanların birbirlerine deneyim ve tavsiyelerini aktarması anlamına gelen viral yayılma için Douglas Rushkoff (1996); ―Bu virüs duyarlı kişileri etkisi altına alır ve etkisine aldığı kişilerde bu virüsü başkasına aktarır” diye bahsetmektedir. Bu bağlamda, MHP‟nin halkla iliĢkiler bağlamında en büyük avantajı, iletiĢim ve etkileĢim sağlayıcı olarak, mitingler ve kurultayların etkin bir rol oynaması ve viral yayılmayı sağlayabilmesidir. 3.1.3. AR-GE Çalışmaları Siyasal iletiĢimin vazgeçilmez unsuru olan, Ar – Ge departmanının varlığı, teknolojiyle aracılanmıĢ iletiĢim biçimlerinin yanı sıra, iletiĢimsel edimlerin uygulanmasında ve geliĢtirilmesine (Peltekoğlu, 2005) yardımcı güç olarak adlandırılabilir. Çiçek‟e (2009) göre; ―Bugün gelinen noktada, MHP için ―Ar – Ge‖ çalışmaları stratejik önem arzeden bir faaliyettir. Ar – Ge parti bünyesinde 1999 yılında kuruldu. Böyle bir birimi kuran ilk parti olma hüviyetini taşıyor.‖ Ar – Ge faaliyetlerini Ģekillendiren, yeni teknolojilerin halkla iliĢkilere uyarlanma nedenlerine bakacak olursak; 1)“Çok sayıda yazılı ve görsel materyalin ortaya çıkması, 2)Online gazetelerin yayınlanması, 3)MSNBC gibi networklerin ortaya çıkması (enformasyon dağıtımı + yeni tüketicilere bilgi dağıtımı), 4)Halkla iliĢkileri kullanan örgütlerin artıĢı, 5)Halkla iliĢkiler örgütlerinin sayısının artması, 6)Endüstriye uyarlanabilir yeni teknolojilerin miktarı ve çeĢitliliğinin artması, unsurlarını görmemiz mümkündür” (http://www.prsa.org, 2009). 108 Bu bağlamda, Ar – Ge faaliyetleri, halkla iliĢkiler çatısı altında yeni Ģekillenen E – PR kavramı içerisinde değerlendirilebilir. Peki nedir bu E – PR? David Philips‟ in E – PR tanımı Ģu Ģekildedir; - E – PR bilgi ve iletiĢim teknolojilerinin halkla iliĢkilere uyarlanmıĢ halidir. - MüĢterilere, medyaya, rakiplere ve endüstriye iliĢkin bilgi toplanmasına ve depolanmasına hizmet eder, - Duyurma, tanıtma, pazarlama vb. yararları vardır, - E – PR sunduğu olanaklarla iliĢki yönetimidir. Halkla iliĢkiler uzmanına kaynak oluĢturma, değerlendirme ve bilgi dağıtımına yardımcı olur, - Sosyal yapılanma, güvenilir etkileĢim, çevre ve bilgi sağlar. Dolayısıyla Yeni Medya ve E – PR bizi, “Web PR” “Mobil Telefon Teknolojileri ve Ortamları”, “Ġntranet – Extranet ve CD-Rom‟lar”ların etkin kullanılabilirliğine ulaĢtırır (http://www.intituteforpr.com, 2009). Kullanım alanları ve seçmen üzerine etkileri araĢtırmalarla kanıtlanmıĢ olan Ġnternet kullanımı ve bu bağlamda “Web PR”, bu özellikleri nedeniyle “Ġnternet” baĢlığı altında daha kapsamlı olarak incelenecektir. IPR (Institute of Public Relations) E – PR için 3 temel yönetim alanı tanımlamaktadır; a) E – Strateji: KuruluĢun, kurumsal misyon, hedef ve amaçlarını birbirleriyle entegre edip ve desteklemek, b) E – PR Yönetimi: Ġnternetten yararlanan bir iliĢki yönetimi ve itibar yönetimi ile birleĢtirmek, c) E 109 – PR Uygulama: Halkla iliĢkilerin içine dahil olduğu bir arz – talep zinciri oluĢturmak (http://www.intituteforpr.com, 2009). Mobil Telefon Teknolojileri ve Ortamları deyince akla öncelikli olarak; sms ve mms‟ler gelmektedir. Kısa mesaj servisi sayesinde, kullanım alanı geniĢ olan cep telefonlarına, özellikle seçim dönemlerinde, MHP tarafından bilgi akıĢı sağlanmaktadır. “Önemli günler, programlar, toplantılar Türkiye genelindeki tüm üyelere sms mesajları ile duyurulmaktadır. Aynı durum, Ülkü Ocakları içinde geçerlidir, özel durum, gün ve toplantılar ortak sms mesajları ile bildirilmektedir” (Çiçek, 2009). Bu da E-PR‟ın etkinlik alanını gösterir. Ġntranet, iç iletiĢimin, extranet hedef gruplar iletiĢin sürekliliğini sağlarken, bilgilendirme ve reklam alanı olarakta kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Halkla iliĢkilerde çağın teknolojisi kullanılarak günden güne geliĢmektedir. Çiçek‟e (2009) göre de; ―MHP'de bundan olabildiğince faydalanmaktadır. MHP faaliyetlerini kamuoyu ile paylaşma noktasında kendi bünyesinde kurduğu ileri teknoloji ile şekillenmiş Foto-Film merkezi ve Bilgi İşlem merkezi ile halka ulaşmaktadır. Sesli ve görüntülü Cd‘ler hazırlanıp, tüm Türkiye'ye dağıtılmaktadır. Cep telefonlarına görüntülü mesajlar yollanmaktadır.‖ Genel Merkez binası dahilinde, basılan bilgilendirici, tanıtıcı ya da propagandif olarak nitelendirilebilecek Cd‟ler de önemli birer iletiĢim aracıdır. Diğer yandan, MHP Genel BaĢkanı Devlet Bahçeli‟nin, 2007 yılında milletvekili danıĢmanlarının Genel Merkez Ar-Ge tarafından akademik kriterlere göre belirlenmesi talimatı vermesi, kemikleĢmiĢ kitlenin yanı sıra, “merkez” konumlandırması yapmak adına PR faaliyetlerinin büyük öneminin fark edilerek uygulanmaya çalıĢılması olarak algılanmıĢ ve Bahçeli‟nin, milletvekillerinin liyakate bakmadan danıĢman seçip sonra da Meclis çalıĢmalarında donanımsız ve yardımsız kalmalarının önüne geçmek için verdiği bu talimat, parti gurubunda sıkıntı yarattıysa da reformcu bir giriĢim olarak vurgulanabilir niteliktedir. 110 3.2. MEDYA İLİŞKİLERİ XX. yüzyılda kamusal alan siyasal patilerin, medyanın ve yöneticilerin etkinlikleriyle sınırlanmıĢ bir alan haline gelmiĢtir. Habermas‟ın XX. Yüzyılda medyanın aracılığında Ģekillenen kamusal alanın bir kültürel tüketim alanı haline geldiği, kamusal tartıĢmanın bir yan sanayiye dönüĢtürüldüğü ve bu Ģekilde yalnızca “görünüĢte bir kamusal alan olduğu” yönündeki saptamaları bu noktada açıklayıcı görünmektedir. (aktaran: Doğanay, 2003: 33) Medya, kendi meĢruiyetini kurduğu “çoğulculuk ve iletiĢimsel zenginlik” söylemiyle siyaseti ve kamusal alanı kuĢatmıĢ, büyük ölçüde ”söz”e ve “görüntü”ye indirgemiĢ, yeni bir siyasal etkinlik kavrayıĢını da beraberinde getirmiĢtir. Oktay‟a (2002: 101) göre; “Günümüzde siyasal partiler ve hükümet dahil olmak üzere, bir örgütteki en temel faaliyetlerden birisi, medya iliĢkileri vasıtasıyla örgütün icraat ve çalıĢmalarının kamuoylarına duyurulmasıyla tanınırlık, destek ve meĢruluk kazanma çabalarıdır.” Sanlav‟a (2008) göre de; “yöneticiler etkili bir medya iliĢkileri sistemi kurarak, duyurmak istedikleri mesajları hedef gruplara iletirler ve feed-back alırlar.” Medyanın siyasal eylemi belirlemedeki politikacıların egemen konumunun eylemlerini değerli kılmak için doğurduğu medyaya bir sonuçta, muhtaç hale gelmeleridir. Profesyonel politikacıların davranıĢları, gazetecilerin beklentileri, algılamaları, temsilleri ve medyanın mantığı altında belirlenmekte, siyaset aĢırı sembolik kampanyalarıyla hale gelmektedir. Ģekillenen basit Böylece bir siyasal “izlence”ye yaĢam seçim dönüĢtürülmektedir. Politikacıların, siyasal partilerin ve çeĢitli toplumsal örgütlenmelerin eylemleri medyanın dikkatini çekebilmek ve “medya gündemi”nde yer almak için izlencenin kurallarına uygun olarak düzenlenmek durumundadır (aktaran: Doğanay, 2003: 35–36). Medya ile iliĢkiler bağlamında, kiĢi ya da kuruluĢlara, olumlu ya da olumsuz imajlar yüklenebilir hale gelmiĢtir. Dolayısıyla, siyasi partilerde bu 111 iliĢkiyi Ģekillendirecek halkla iliĢkiler uzmanlarına büyük görevler düĢmektedir. 3.2.1. Yazılı ve Görsel Basında Temsil Çok partili yaĢama geçildiğinde en etkili kitle iletiĢim aracı olan radyo, 16 ġubat 1950 tarihli Seçim Kanunu ile siyasal partilere açılmıĢtır. Kanunda yapılan düzenleme, aday gösterilen seçim çevresi sayısını baz alarak siyasal partilere süre tahsis ediyordu. DP‟nin isteği ile muhalefete tanınan bu hak, yine aynı partinin iktidarı sırasında yürürlükten kaldırılacaktı (1954). Bu süreç içerisinde, seçmenler siyasal ortamı gözetleme konusunda kısır iletiĢim kanallarına sahip olduklarından dolayı kiĢisel iletiĢim temelli çalıĢmaların yoğunluğu göze çarpmaktadır. Dolayısıyla, oy verme tercihleri ve siyasal tutumların oluĢmasında da geleneksel aile yapıları ve iliĢkilerin ağırlıklı olduğu bir yapıda bu oldukça doğal ve yeterliydi (Uztuğ, 1999) Bu bağlamda, yazılı basın ve radyonun haberler ve yorumlar aracılığı ile kiĢisel iletiĢimin gündemini belirlemekte sınırlı da olsa belli bir etkisi vardı. Bu etki günümüzde de tekrar etmektedir. Siyasal partiler açısından yazılı ve görsel basın, kendi seçmen tabanlarını elde tutmak, tutumlarını pekiĢtirmek için oldukça etkilidir (Oktay, 2002: 101). Bu anlamıyla gazeteler, dergiler, basın bültenleri, kitapçıklar, basın bildirileri çoğunlukla, partililik kimliğinin bir öğesi ve onu destekleyici olarak kabul edilebilir. Özellikle, simgesel anlamlandırmalarla yüklü MHP için duyulara sesleniĢ ve algılara uyaran etkisi yaratması bakımından, yazılı ve görsel basının halkla iliĢkiler faaliyetlerine büyük etkisi yadsınamaz. Çiçek‟e göre (2009); MHP için, MHP çizgisinde yayın yapan gazetelerin varlığından da söz etmek yerinde olacaktır. ―Ortadoğu‖ gazetesi, MHP çizgisinde yayın politikasıyla tanınmaktadır. Ayrıca, yerel mana da, 112 haftalık “ĠzmirTürk” gazetesi MHP mecralarından biri olarak bilinmektedir. Burada yer alan haberlerde pekiĢtireç görevi görmektedir. 3.2.1.1. Sahipliği Olunan Medyalar 20. yüzyılda, radyo ve televizyon yayıncılığı eski önemini korumakla kalmamıĢ, radyo daha yerel, televizyon ise küresel bir nitelik de kazanmıĢtır. Aynı zamanda, basılı ve görsel materyallerde çekiciliğini ve kalitesini arttırmıĢtır. Modern iletiĢim biçiminin ortaya çıkıĢı, XVI. yüzyıl baĢlarına dek götürülmesine karĢın, “kitle” iletiĢim araçları, Endüstri Devrimi‟nden sonra geliĢmeye baĢlamıĢtır. XIX. yüzyılın ikinci yarısı, bu geliĢmede önemli bir evreye karĢılık gelmektedir. UlaĢım ve taĢımacılıktaki ilerlemeler, basım tekniklerindeki sürekli geliĢme, telekomünikasyon teknolojilerinin geliĢmesi ve sinemanın ortaya çıkması, “yoğunlaĢan kent nüfusu” ve bu nüfusun gelirlerindeki ve boĢ zamanlarındaki artıĢla örtüĢmüĢtür. Golding, kitle iletiĢimindeki bu geliĢmeyi “ikili süreç” olarak değerlendirmektedir. Bu süreç, bir yandan bir endüstrinin geliĢmesini, öte yandan bir izler kitlenin oluĢmasını betimler. Ġkisi arasındaki iliĢki, iki temel toplumsal meta için bir arz ve talep iliĢkisidir: “BoĢ zaman olanakları ve enformasyon”. (aktaran: Kejanlıoğlu, 2007) Bu arz ve talep iliĢkisinin yarattığı sonuca baktığımızda, boĢ zaman artıĢını enformasyon çıkıĢı alarak dengeleyen yani boĢ zamanlarında “medya”lara yönelen kesim yoğunlaĢmıĢtır. Bu eksen de baktığımızda, bu sonucun oluĢmasında yalnızlaĢan bireylerin “medya”lar vesilesiyle yalnızlık durumundan kurtulma psikolojisinin de ağır bastığı söylenebilir (Aydın, 2008). Dolayısıyla, yalnızlaĢan ve sığınma ihtiyacı duyan birey, özellikle “ideolojik” bağlamda mesaj alımlamalarına hazır olacaktır. Bu bağlamda, siyasi partilerin kendi ideolojilerini aktarmak adına, kendi uhdelerindeki mecralara ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Bu medyalar, siyasi partilerin (bir nevi) ideolojik aygıtları olarak konumlandırılabilir. Belli bir gruba, oluĢuma, 113 organizasyona yakın durmak, onlar ne yaparsa doğru saymak ve takipçi kitleye bu Ģekilde lanse etmek yandaĢlık olarak adlandırılır. YandaĢ yayıncı yakın durduğu tarafı olumsuz eleĢtiriler ile yormaz. Öte yandan, yandaĢ yayıncı, ―…yaptığı her şeyi mübah sayar. Över, göklere çıkartır. Hatta bir adım öteye geçerek yanlışları bile makyajlayıp, doğru sayar. Yandaş yayın organı karşı cephe içinde bunun tam tersi bir hareket yürütür. Yapılan olumlu eylemleri örtbas eder veya kınar. Muhalif olduğu tarafın bardağına daima boş tarafından bakar. (Bardağın yarısı dolu demek ile yarısı boş demek arasında ciddi farklılıklar vardır çünkü.)‖ (http://www.yazburaya.com/yandas-medya, 2009). MHP adına yayın yapan çeĢitli mecralar alt baĢlıklarda incelenecektir. 3.2.1.1.1. Dergiler Halkla iliĢkiler faaliyetleri içerisinde ele alınacak olursa, “dergiler”, özenle seçilmiĢ materyalle, spesifik hedef kitleye ulaĢma imkanı sağlamaktadır (Peltekoğlu, 2005: 241). Bu bağlamda, makale ve yorumlara yer verilen “kurum kimliği altındaki (siyasi parti)” dergilerde fotoğraf ve diğer basılı görsel materyale bolca ve dilediğince yer verilebilir. Dolayısıyla bu yönde, iyi planlanan stratejisi dikkatlice belirlenen bir dergi etkin iletiĢim aracı olma niteliğini de taĢır. Bu noktadan hareketle, MHP‟nin önem verdiği mecralardan biri de; “dergiler”dir. Belli bir ücret karĢılığı ya da ücretsiz temin edilebilen dergiler, genel olarak, ―milliyetçilik‖, ―ülkü‖, ―ülkücülük‖, ――MHP‖, ―demokrasi‖, ―Bozkurt‖, ―Türk‖, ―Türklük‖, ―Türkçe‖, ―Türk Aydınları, ―Türki Cumhuriyetler‖, ―Türk Devletleri‖, ―Ülkü Ocakları‖ gibi konular / içerikler / temalar üzerine araĢtırma ve incelemelere yer vermektedir. 114 MHP için 2000‟li yıllarda enformasyon taĢıyıcılığı görevi üstlenen ve bu doğrultuda önem verilen dergiler: ―Kutlu Sesleniş, Ülkü Ocakları ve Türk‘çe‖ dergileridir (Çiçek, 2009). 3.2.1.1.2. Tv Kanalları Ülkücü çevrelerin sık sık gündeme getirdiği eleĢtiri, medya temsilindeki sıkıntının, sahipliği kendi ellerinde bulunmayan medyalar olduğu bağlamındadır. Dolayısıyla, kendilerini temsil edecek medyaların varlığı için, MHP‟li iĢadamlarınca baĢlatılan giriĢimler, 2006 yılında ―Bengütürk‖, izleyen dönem içerisinde ise, ―Ata Tv‖nin (http://www.uydu.info/ata-tv-yayinda/, 2009) kurulumuyla baĢarıya ulaĢtırılmıĢtır. Bengütürk, ―sizi gerçeklerle buluşturuyor‖ sloganıyla girdiği medya piyasasında kendini MHP‟nin sesi, yayın organı doğrultusunda olarak tanımlamakta, oluĢturmaktadır. 2009 gündem yılı kriterlerini itibariyle 3. de “MHP” yılını “MHP” milletvekillerinden katılımların olduğu bir organizasyonla kutlamıĢtır. Ayrıca, web-pr faaliyetlerini de, “www.benguturk.com‖ adresinden yürütmektedir. Ayrıca e-pr faaliyetleri bağlamında, her türlü sorular için sms adresi (3929) de belirlenmiĢtir (http://www.benguturk.com/, 2009). Bu bağlamda, ulaĢmak isteyen izlerkitleye “eriĢimde kolaylık” sağlanarak” “Ģeffaflık – eriĢilebilirlik ve güvenilirlik” (Kazancı, 2002) esası yaratılmaktadır. Ülkücülerin sesi olan bu medyalarda, Genel BaĢkan Bahçeli‟nin, seçim kampanyaları dâhilinde bile yer almayıĢı çoklukla eleĢtiri konusu olmuĢtur. Medyada yer bulamamaktan Ģikâyet eden MHP, öncelikle 1999 seçimleri sonrasında da MHP‟li iĢadamları tarafından kurulan, “Işık Tv”nin desteğini ardına almıĢtı. Parti yönetiminden Genel BaĢkan Yardımcıları Mehmet ġandır ve Murat ġefkatli‟nin yakından takip etmeye çalıĢtığı medya çalıĢmaları konusunda MHP‟lilerin genel kanısı (http://www.haber7.com/, 2009) Ģu Ģekilde: ―Basında yeterince yer alamayınca MHP‘li iş adamları kendi aralarında birlikler oluşturarak televizyonlar kuruyorlar. Çok sayıda bu 115 şekilde televizyon olacak zannediyorum. MHP‘liler propagandalarını toplama ulaştırabilmek için mevcut televizyonlardan yeterince faydalanamayınca MHP‘li işadamları kendileri televizyon kurmaya karar verdiler. Bu anlamda da çok televizyon olacağı görülüyor.‖ 3.2.1.2. Diğer Medyalarda Temsil Bu mevzu da Bahçeli‟nin medyaya karĢı “ketum” olarak nitelenen tutumu nedeniyle, ülkücülerin çoğu kendilerinin hak arayıĢlarının kısıtlandığını ve temsil edilmediklerini, Bahçeli‟nin MHP`li iĢadamlarının kurduğu Ata ve Bengütürk televizyonuna bile çıkmadığı gibi, bağımsız çizgide yayın yapan Yeniçağ televizyonunu (Yeniçağ TV, MHP mitinglerinin tamamını canlı yayınlamakta), Kanaltürk`ü ve ART`yi ve bütün kanallardan gelen davetleri reddettiği, dolayısıyla diğer medyalarda yer edinilemediği (http://www.konrad.org.tr, 2009) “gündem oluĢturma” politikalarının uygulanamadığı MHP‟liler tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Bulut‟a göre (2008), “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 4,5 yıllık AKP iktidarı döneminde hiçbir televizyona çıkmadı, bu süre içinde üç dört miting yaptı, haftada bir veya 15 günde bir basın toplantıları yaptı. Gündem belirlemek şöyle dursun, gündemdeki konularla ilgili olarak da gecikmeli görüş açıkladı. Dolayısıyla basında yer almadı. Gündemden düşen bir konu ile hiçbir gazete ilgilenmez. Herkes yeni gündemin peşinden koşar! Bahçeli`nin, seçim kampanyası başladıktan sonra, Kanal B`deki bir programa katılmasının sebebi ise bu kanalın sahibi Mehmet Haberal`ın oğlunun da MHP adayı olması idi. Bu kanalda Bahçeli, `Başbakan olursanız Ata uçağını satacak mısınız?` gibi garip sorulara cevap verirken `Yurt dışına dört defa yolculuk yaptım. Hiçbirinde devletten harcırah almadım. Başbakan Yardımcısı iken CumartesiPazar günleri, kendi aracımı kullanırdım` dedi. Bu cevap dünyada 116 gezmedik ülke bırakmayan Tayyip Erdoğan ile kıyaslanmasına yol açtı. Vatandaş, `Başbakanıma uçak da feda olsun` diye düşünüyor, aşırı mütevazı davranışları beğenmiyordu. `ABD`ye gitmeden iktidar olacağız dediniz. Bunu biraz açıklar mısınız` şeklindeki soruya ise Bahçeli`nin cevabı şuydu: `Evet ABD`ye gitmeden iktidar olacağız.` Özetle, bu programın hiçbir olumlu etkisi olmadı. Bahçeli, bağımsız gazetecilerin serbestçe soru sorabileceği programlara çıkmadı.‖ Oysa, AKP Genel BaĢkanı Tayyip Erdoğan‟ın muhalif televizyon kanalları haricinde tüm programlara katılmaya çalıĢtığı gözlemlenirken, Baykal ve Bahçeli‟nin tartıĢma çağrılarını kabul etmediği (http://www.konrad.org.tr, 2009) görülmektedir. Bu bağlamda, Bulut (2008), örneğin, 2007 seçim turları içerisinde, Bahçeli‟yi Star televizyonunda Erdoğan AktaĢ`ın sunumunda katıldığı bir programda soruları cevaplandırırken baĢarılı bulmuĢ, özellikle, ABD ile iliĢkiler konusunda verdiği cevaplar ile kararsız seçmenler üzerinde etkili olduğunu vurgulamıĢtır. Dolayısıyla, Bahçeli‟nin en çok eleĢtiri aldığı konulardan biri: önemli iletiĢim mecralarından, televizyonların etkili kullanılmayıĢı olmuĢtur. Liderliğinden bu yana kendisini televizyon programlarında konumlandırmayıĢı dikkatlerin yoğunlaĢtığı en önemli “eksiklik” olarak tanımlanabilir. 3.3. İNTERNET TEMSİLİ 21. yüzyılda, yeni iletiĢim teknolojileri ile yürütülen halkla iliĢkiler faaliyetleri büyük bir önem teĢkil etmektedir. Bu bağlamda, internetin 3 temel iĢlevinden bahsedilmektedir: a) tamamen pratik iĢlev, b) eğlenmeye yönelik iĢlev, c) eğitsel ve kültürel iĢlev. Ġnternet bugün gelinen noktada, yeni bir iletiĢim kanalı ve dağıtım kanalıdır. Yönetsel anlamda da, “lider”, “parti”, 117 “seçmen” vb.. imajları üzerinde ki olumlu ve olumsuz tüm etkiler, bu yeni medya üzerinde yer alabilmektedir. Günümüzde yeni medya, içerisinde çoklu ortam, eğlence ve elektronik ticaret olgularını barındıran, kültürel ve teknolojik endüstriyi tanımlamak için kullanılan özel bir ifade niteliğindedir. Bu bağlamda, Cutlip, Center ve Broom‟ a göre, “yeni medya kavramı” ile; 1) Ġnternet iki yönlü iletiĢimi hiç olmadığı kadar mümkün hale getirmiĢtir. 2) Yeni medyanın görünümü hızla değiĢmektedir. 3) Teknoloji, bilgi ve verilerin dağıtımı ve elde tutulmasını hiç olmadığı kadar daha mümkün kılmıĢtır. Ġnternetin temel altyapısı Amerikan Silahlı Kuvvetleri tarafından 1960‟lı yılların sonları ve 1970‟li yılların baĢlarında oluĢturulmuĢ, 1970‟lerin ortalarına gelindiğinde, yeterli teknik donanıma sahip tüm bilgisayar Ģebekelerinin katılabileceği bir yapıya kavuĢulmuĢtu. BaĢlangıç yıllarında, sadece bilgisayardan ileri derecede anlayanların katılabileceği bir yapıya sahipken, daha sonraki yıllarda özellikle 1990‟lı yılların ortalarında yazılım alanlarındaki geliĢmeler sonucunda, bilgisayar kullanmayı çok az bilenlerin bile eriĢebileceği hale gelmiĢtir. Bugün için, gerekli teknik özelliklerin yerine getirilmesi sonucunda, herhangi bir bilgisayar Ģebekesinin internete katılması mümkün olabilmektedir. Ġnternet Yazılım Konsorsiyumu 2000 verilerine göre, 220 ülkedeki milyonlarca bilgisayar arasında doğrudan ve neredeyse anında veri iletiĢiminin sağlandığı internet, kelimenin tam anlamıyla bir global iletiĢim sistemi oluĢturmaktadır (Çaplı, 2002: 57). Bu bağlamda, halkla iliĢkiler uzmanları farklı hedef gruplara farklı araçlarla ulaĢmanın bilincine varmıĢlardır. Son yıllardaki teknolojideki hızlı geliĢmeler sonucu hedef gruplara ulaĢmak için kullanılan geleneksel olarak halkla iliĢkiler araçlarının yanına yenileri de eklenmiĢ durumdadır. Bunlardan birisi de internet ve web siteleridir (Okay, 2005). Levin‟e göre, “internet deneyimlerinden öğrenilen en önemli nokta, tüketicinin her Ģeyin belirleyicisi olduğudur. Levin, 1981 yılında, bilgisayar 118 kullanıcılarına istek üzerine haber hizmeti sunmak amacıyla bir giriĢimde bulunduklarını, ancak bu giriĢimin iki nedenden ötürü baĢarısız olduğunu söylemektedir. Bunlardan birincisi, teknolojinin yeterince geliĢmemiĢ olması, ikincisi ise, televizyon izleme deneyiminin edilgen yapısının o dönemlerde değiĢmemiĢ olmasıdır” (aktaran: Çaplı, 2002: 62). Fakat, günümüzde (Facebook, Twitter, MSN, Yahoo, Google .. ) çeĢitli paylaĢım ve eriĢim sitelerinin artıĢı ile birlikte beklenti düzeyi de artmaya baĢlamıĢtır. Ve artık, sosyal hayata içkin olan siyaset kültüründe de “internet” unsuru aranır hale gelmiĢtir. Web sitelerinde sörf yapmak, günlük yaĢamın vazgeçilmez ögelerinden olup çıkmıĢ, yemek, içmek, gezmek gibi bir alıĢkanlık haline gelmiĢtir. Bu noktada, kuruluĢlar web‟i sadece reklam ve pazarlama faaliyetleri için değil, aynı zamanda halkla iliĢkilerini geliĢtirmek ve hedef gruplardan kuruluĢ, marka ve ürün hakkında geribildirim elde etmek amacıyla da kullanmaktadırlar. Web sitelerinin baĢlıca kullanım amaçları olarak Ģunları saymak mümkündür: 511). - Medya kuruluĢlarına bilgi sağlamak, - Tüm hedef gruplarla günü gününe iletiĢim kurmak, - Farklı hedef gruplar hakkında bilgi toplamak, - Kurum imajını geliĢtirmek, - Kurum kimliğini güçlendirmek, - ÇalıĢanlarla iletiĢimi sağlamak, - Bir kuruluĢ için statü sembolü oluĢturmak, - Online satıĢ yapmak, - Uluslar arası pazarlara ulaĢmak, - Ġnternetten gezen bir kiĢiye ulaĢmak, - Diğer halkla iliĢkiler fonksiyonlarını yerine getirmek (Okay, 2005: 119 Tüm bu amaçların artık, siyasi partilerce de kullanıldığını görmek mümkün hale gelmiĢtir. Ġnternet ortamı, halkla iliĢkiler, tanıtım, reklam ve pazarlama “siyasi tekniklerinin partilerin” tutundurulmasını sağlaması açısından sanal bir laboratuar iĢlevi görmektedir. Web ortamı, “yurttaĢlar”la iliĢkilerin yönetiminde, kamuoyuna online ortamda sınırsız, bilgi, destek ve bağlantı olanakları sunmaktadır. Levin, tüketicinin internette, istediği yere, istediği içeriğe, istediği zamanda eriĢebildiğini, bunu hiçbir hükümetin ya da kuruluĢun engelleyemeyeceğini, bu yüzden de internetin insan özgürlüğünün teknolojisi olduğunu belirtmektedir (aktaran: Çaplı, 2002: 62). Bu bağlamda, 21.yüzyılın baĢında Türkiye nüfusunun %55‟i 28 yaĢ altındaki insanlardan oluĢan bir ülke olarak dünya üzerindeki yeni araçlarından iletiĢim etkilenmiĢtir (http://www.tuik.gov.tr, 2009). Türkiye‟de 23 milyon internet kullanıcısı (http://www.tuik.gov.tr, 2009) ve 62 milyon GSM kullanıcısı (http://www.tk.gov.tr, 2009) bulunmaktadır. Özellikle genç nüfusun etkileĢim içine girdiği bu iletiĢim araçları, gençlerin etkilenme alanlarını geleneksel mecralardan, yeni ve dijital mecralara doğru kaydırmıĢtır. Türkiye MSN 2008 araĢtırmalarına bakıldığında 28 Milyon MSN kullanıcısı ile dünyada 2.sıradadır (http://www.radikal.com.tr, 2009). Türkiye 2008 itibariyle 8 Milyon Facebook kullanıcısı ile de Amerika,Ġngiltere ve Kanada dan sonra dünyada 4.sırada yer almaktadır (http://www.webrazzi.com/, 2009). Bu bağlamda özellikle yeni halkla iliĢkiler teknolojilerinin Türkiye‟de ki seçmen profilini etkileyecek özellikler taĢıdığı görülmektedir. Bu doğrultuda yapılan surveylerde, MHP ismi tıklandığında yüzlerce farklı site, forum, grup vb. bulunmaktadır. Arama motoruna MHP tıklandığında karĢılaĢılan ilk web sitesi MHP‟nin kendi internet (http://www.google.com.tr, 2009). adresi; MHP www.mhp.org.tr‘ adıyla yapılan dir surveyler (http://www.google.com.tr, 2009) de, “ülkücü hareket” ve “ülkücü gençlik” tanımlamasıyla yayın yapan sitelerin bağlantılı olarak çıkmaması ĢaĢırtıcıdır. Oysa, “ülkücü” sıfatıyla yapılan aramalarda MHP ve “ülkücü hareket” adına yayın yapan sitelerin çoğunluğu görülmektedir. Bu verilere dayanarak, 120 kendini MHP ve “ülkücü hareketle” bağdaĢtırıp yayın yapan, arama motorunda sırasıyla görüntülenen internet siteleri ve bloglar (www.google.com.tr, 2009) Ģunlardır; ―www.uchilal.net, www.ulkucu.org, www.milliyetcisiteler.com, www.ulkucuhaber.com, www.bozkurtmhp.com, www.ulkuculer.nl, www.unibozkurt.com, www.ulkucudunya.com, www.ulkucubirlik.com, www.ulkucusohbet.com, www.ulkucutavir.com, www.ulkucuderlerbize.com, www.milliyetciforum.com, www.ulkuocagi.net, www.ulkuocaklari.org.tr, www.hedefturan.com, www.ulkufm.com, www.otuken.net, www.turkfederasyon.com, www.ulkutube.com, www.liselibozkurtlar.com, www.ulkucuvideo.com, www.ulkusohbet.com, www.ulkumuz.net, www.kutludava.com, www.radyoulku.net, www.turkislamulkuculeri.tr.gg, www.hasulku.com, www.ulkucu.jeeran.com, www.ulkucuhareket.dk, www.ulkucudava.com, www.ulkuotagi.com, www.ulkudasim.net, www.bozkurtsesi.com, www.ulkuerleri.org, www.ulkucu.sehitlerimiz.org, www.karahilal.com, www.ulkucuiscilerbagcilar.org, www.turkislamdevleri.com, www.uchilal.info, www.turandanseslenis.blogspot.com, www.otagim.com, www.ulkucuiscilerankara.org, www.bozkurt.net, www.ulkumuzturan.com, www.sonkale.org, www.ulkucumilitan.net.‖ Tüm bu sitelerin içeriklerine bakıldığında ortaya konan ve kendilerini tanımlayan ortak ana baĢlık “ülkücü gençlik” olarak görülmektedir. Bu bağlamda, A&G AraĢtırma ġirketi‟nin Mart 2009‟da Türkiye‟nin 44 ilinde 8.115 kiĢiyle yüz yüze anket yaparak oluĢturduğu seçmen profiline göre (http://www.agarastirma.com.tr/, 2009) de; MHP‟nin oylarının büyük çoğunluğunu 28 yaĢ ve altı gençlerden aldığı ortaya çıkmıĢtır. MHP‟nin resmi web sitesine bakıldığında (http://www.mhp.org.tr, 2009), baĢlangıç olarak, web sitesinde renk seçimlerine bakıldığında, 121 “kırmızı-beyaz-mavi” renklerinin egemen olduğu görülmektedir. Bu renk seçimleri tesadüf değildir (Çiçek, 2009), “kırmızı-beyaz” Türk bayrağının rengiyle özdeĢleĢtirilmektedir ve ĠletiĢimde, düz anlamının dıĢında zihinlerde çağrıĢım yaratmaktadır. “renk”lerle mesaj yollanmaktadır ve böylece her rengin simgeleĢtirdiği ideolojilerle anlam derinliği kazandığı görülebilir. Ayrıca site içinde verilen linklerle bağlantılı tüm web sitelerine ulaĢmak mümkün hale getirilmiĢtir. Ġnceoğlu‟na (2000) göre; belli ortak bir kültürel çevreden gelen bireylerin, belirli bir nesneyi, olayı algılama ve tanıma biçimlerinde, belirli bir yakınlık vardır. Bir baĢka deyiĢle, paylaĢılmıĢ yaĢam ortamları (backround), bireylerin nesneleri, olayları tanımlamakta kullandıkları zihinsel haritalar arasında da benzerlik yaratır. Bu aynı zamanda ideolojinin 34 de paylaĢımıdır. (Ġnceoğlu, 2000: 59) Zihinsel haritalar eĢliğinde birey, bir obje olarak Türk bayrağını kırmızı – beyaz renkleriyle simgeleĢtirmektedir. Vurgulanan söylemlerle de pekiĢen ideoloji, web sitesini gören bireyin algıda seçiciliğini tetikleyerek, renklerle de bütünleĢtirilmektedir. Psikolojik algılamada renklerin çağrıĢımına baktığımızda; “Kırmızı”, ilerlemeyi ve geliĢmeyi sağlayan giriĢimleriyle hep gündemdedir, kontrolü elinde tutmak ister, bu anlamda siyasal güçtür. Her iĢin önderi olmak ister, baĢarısızlığı sevmez, hep önde olmak ister, aktifliği, giriĢkenliği çağrıĢtırır, önderlik yapma yeteneğine sahiptir, grupların önünde olmak ister, gölgede kalmayı sevmez, belirleyicidir, gücüne güvenmenin coĢkusunu yaĢar, güç gösterisinden hoĢlanır, temel felsefesi; kazanmak ve güçlü olmaktır. Beyaz renge bakacak olursak günümüzde bu renk, web tasarımı için en basit ve Ģık renklerden birisidir. Çok fazla site beyaz rengi tercih etmektedir. En iyi tasarlanmıĢ web siteleri genelde beyaz renk kullanırlar, çünkü beyaz saflığı ve doğallığı çağrıĢtırır. Bir diğer egemen renk “mavi”: Rahatlık verici ve sonsuzluğu çağrıĢtırıcı etkisiyle bilinmektedir. Mavi, 34 İletişim açısından ideoloji: Geniş kapsamlı iletişim ağları içinde biçimlendirilen simgeler ve simgeleştirme kümesidir (İnceoğlu, 2000). 122 gerçeğin hayale dönüĢtüğü sonsuz bir yolun rengi olarak görülür. Ġnsanı kendine çeker. Mavi duyguların derinliğidir, sakinleĢtiricidir, duygusal onarımdır, gevĢemedir, iyileĢmedir, sessizliğin fizyolojik ve psikolojik dingilliğin renkli temsilcisidir. Gerilimden uzaklaĢma, dinlenme, gevĢeme, barıĢ, kendini onarım ihtiyacıdır. Mavi ait olmak demektir (Kabadayı, 2009). Aidiyetin ve huzurun uyandırılması bağlamında, mavi rengin seçimi önemlidir. Web PR etkinliğinin önemini kavrayan ve onu en etkili Ģekilde kullanan MHP, aynı zamanda, bu geliĢmelerin “e-devlet” anlayıĢının da büyük destekçilerin olmaya çalıĢmaktadır (Çiçek, 2009). MHP‟nin bu konu üzerine açıklamalarından biri (http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/411281.asp, 2009) incelendiğinde kavranan önem açığa çıkmaktadır: ―MHP, Türk Telekom`un altyapı tekelinin ortadan kaldırılacağını, kaliteli, çeşitli ve ucuz telekomünikasyon hizmeti için Özel İletişim Vergisi`nin kademeli olarak azaltılacağını bildiriyor. Bilim, Teknoloji ve İletişim Bakanlığı kurulacağını açıklayan parti, e-yaşam tarzının bir gereği olarak herkese akıllı kart verecek, tüm işlemlerin tek merkezde yapılması için `Tek Durak İş Merkezleri` kurup yaygınlaştıracak. Bütün kamu elektronik ortamda hizmet verecek, her eve internet, herkese internet projesi hayata geçirilecek. Bütün eğitim kurumları ve kütüphanelerin internet erişimi geliştirilip ücretsiz kullanım olacak. Üniversitelerin yanı sıra organize sanayi bölgelerinde de teknokentler açılacak.‖ Bu bağlamda, internete verilen önem, vaatlere ve doğal olarak halkla iliĢkiler faaliyetlerinde etkinlik alanına yansımıĢtır. Sonuç olarak, iletiĢimsel ve etkileĢimsel bağlamda, MHP‟nin en yetkin ve baĢarılı olduğu alan, internet temsili olarak gözlemlenmiĢtir. Gerek parti içi, gerekse parti dıĢı (fakat parti yanlısı) örgütlenmeler tarafından “anında haber ulaĢımı, güncel iletiĢim listesi, toplumun duyarlı olduğu konulara yaklaĢım, faaliyetlerin aktarımı, 123 basın bülteni sunuĢları, konuĢma metinlerinin konumlandırılıĢı, yöneticiler hakkında bilgi, alternatif bilgi kaynaklarına link imkanı, özel olaylar ve basın dosyaları, yararlanılabilecek kaynaklar sunumu” bakımından etkili olan internet kullanımı, iletiĢim stratejilerine, halkla iliĢkiler ve tanıtım faaliyetlerine katkısıyla, MHP için 2000‟li yılların en önemli siyasal iletiĢim silahı olma özelliğini yakalamıĢtır. SONUÇ Demokrasi ve müzakerenin olduğu her yerde temsil edilebilme hakkını elde eden “yurttaĢlar”ın, bu hakkı devretmek için de, kendilerini temsil edeceklere “güven”lerinin strateji”lerinin önemini oluĢması keĢfetmeleri bağlamında, ve “etkileĢimsel iletiĢim kendilerine güven öncelikle duymalarıyla birlikte, kendi yararlarını maksimize etme çabalarının ön plana çıktığı görülmektedir. Bu doğrultuda, “temsil edecek” olanlar içinde, “halkla iliĢkiler ve tanıtım” faaliyetlerinin doğuĢu sözkonusudur. Bu çalıĢma, bu geliĢim süreçlerini ele alıĢ biçimleri açısından daha iyi bir takip olanağı sağlayacağı düĢüncesiyle, spesifik bir örnek olarak, “Milliyetçi Hareket Partisi” üzerinden yürütülerek ĢekillendirilmiĢtir ve bu süreç 3 bölümde incelenmiĢtir. MHP‟yi oluĢturan tarihin en göze çarpan tartıĢma alanı: MHP ve “milliyetçilik” kavramlarının dönüĢtürülmesidir. Özellikle, Ģiddeti 2000‟li çağrıĢım yapar hale dönüĢmesi/ yıllar itibariyle, bu kavramların milliyetçilikle iç içe gösteriliĢine duyulan tepkilerin, söylemlere yansımalarını görebilir, yine bu bağlamda, örgütlenen “gençlik hareketi”nin 2000‟li yıllara gelindiğinde, uyumlaĢtırılmasını ve ılımlılaĢtırılmasını, Bahçeli döneminde izlenen baĢarılı iletiĢim stratejilerine bağlayabiliriz. MHP ile özdeĢleĢen bir diğer kavram “Ülkü Ocakları” geleneği de örgütleniĢi ve yapısal özellikleriyle ele alınmıĢtır, sonuç olarak, bu birbirine tutkun yapının sürekliliği, “milliyetçi ideolojinin” birlikteliği ve dayanıĢmayı tetikleyen yapısıyla açıklanabilir. Türkiye‟de partilerin kalkındırılmasında bir nevi asal rol oynayan “Gençlik Hareketi”nin, MHP‟yle içkin ve MHP için vazgeçilmez oluĢu bu yüzdendir. Liderlerin izlediği iletiĢim stratejileri bağlamında, Alparslan TürkeĢ dönemi, MHP‟nin halkla iliĢkiler faaliyetlerinin “doğallaĢtırılmıĢ” bir süreç olarak iĢleyiĢine sahne olmuĢtur. Yaratılan “bilge lider” imajını merkeze alarak oluĢturulan faaliyetler, halkın “duygusal algı”sına seslenmiĢtir. Oysa, 125 Devlet Bahçeli dönemiyle beraber, kitle iletiĢim araçlarının “lider” bazında kullanımı düĢürülüp, lider bağlamında suskunluk tercih edilirken, yine de halkla iliĢkiler faaliyetlerinin etkin bir biçimde yürütüldüğü görülmektedir. Bu bağlamda, halkla iliĢkiler faaliyetleri ve iletiĢim stratejileri daha rasyonel bir bakıĢaçısıyla ĢekillendirilmiĢtir. 2000‟li yıllarda MHP‟nin öncelikli halkla iliĢkiler faaliyet alanı olarak, mitingleri ve kurultayları kullandığı, kitle iletiĢim araçlarına karĢı suskunluk stratejisi yürüten liderin söylemlerini buralarda biçimlendirdiği görülmüĢtür. Dolayısıyla, bu alanlar, “liderlerinin kitle iletiĢim araçlarını kullanmayıĢını dezavantaj olarak eleĢtiren” kemikleĢmiĢ “ülkücü” kesim için, baĢlıca propaganda alanına dönüĢtürülmüĢ, ancak bu vesileyle deĢarj imkânı yakalayan coĢkulu kalabalıklar ve sloganlar eĢliğinde büyük propagandif faaliyetlerle, söylem Ģekillendirmeleri ve “gündem yaratma” politikaları bu mitingler / kurultaylar vasıtasıyla oluĢturulmuĢtur. Ayrıca, MHP, E-PR ve Ar – Ge faaliyetlerinin, en baĢarılı örneklerinden biridir. Bir eksik olarak gösterilebilecek kitle iletiĢim araçlarının ve medya iliĢkilerinin etkili kullanılmayıĢının boĢluğu, kitle iletiĢim mecralarında yaratılamayan “söylem”lerin “Genel Merkez” çatısı altında, kendi stüdyolarında yapılan çekimlerle ya da var olan verilerin “foto-film merkezi” tarafından cd‟lere dönüĢtürülerek sunulması yoluyla etkili bir biçimde doldurulmaktadır. AfiĢlerin, broĢürlerin, el ilanlarının buralarda çoğaltılması ve ardından, geniĢ kitlelere dağıtılması örgütlü ve sistematik bir biçimde gerçekleĢmektedir. Bu nokta da “ülkü ocakları”nın önemi yine gündeme gelmektedir. MHP, internet kullanımı, web sitelerinin sanal ortamda örgütleniĢi, ayrıca bu bağlamda örgütlenmiĢ, hem pozitif hem negatif değer taĢıyan platformların varlığı ve söz edimlerinin çokluğu bakımından oldukça geniĢ bir kitleye hitap etmektedir. Diğer çalıĢmalarda, genel olarak MHP‟nin partileĢme sürecinden itibaren, belli bir “kitle”ye seslendiği öngörülmüĢ, etkinlik alanı “kemikleĢmiĢ kadro” ile bütünleĢtirilmiĢtir. Oysa, incelemeler ve gözlemler nezdinde varolan bu kanının 2000‟li yıllarda aĢıldığı görülmektedir. 126 Sonuç olarak, bu çalıĢma ile birlikte, “MHP”nin tarihsel süreç içerisinde, farkında ya da farkında olmaksızın “iletiĢim stratejileri” izlediği, “halkla iliĢkiler ve tanıtım” faaliyetlerinden en iyi biçimde yararlanmaya çaba harcadığı, özellikle 2000‟li yıllar ile birlikte bu etkinlik grafiğinin yükseliĢe geçtiği, savları ortaya koyulmaya çalıĢılmıĢtır. 127 KAYNAKÇA AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali; “Milliyetçi Hareket Partisi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 1983. AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali; “AĢırı Milliyetçi Sağ”, Geçiş Sürecinde Türkiye, Derleyenler: Ġrvin Cemil Schick – Ertuğrul Ahmet Tonak, Ġstanbul, Belge Yayınları, Üçüncü Baskı, 1998. AĞAOĞLU, Samet; Siyasi Günlük Demokrat Parti’nin Kuruluşu, Yayına Hazırlayan: Cemil Koçak, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 1992. AHMAD Feroz - Bedia Turgay; Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945–1971, Ankara, Bilgi Yayınevi, Birinci Basım, 1976. ALVER, Füsun; “Niklas Luhmann”, 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar Kadife Karanlık 2 Ayna Şövalyeleri, Ġstanbul, Su Yayınevi, 2006. ALVER, Füsun; Siyasal Seçimlerde Susma Stratejileri, www.siyasaliletisim.org, 28.06.2008, EriĢim: 22.06.2009. ANA BRITANNICA Genel Kültür Ansiklopedisi; “Milliyetçilik”, Cilt 16, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2004. ANA BRITANNICA Genel Kültür Ansiklopedisi; “Milliyetçi Çalışma Partisi”, Cilt 16, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2004. ANA BRITANNICA Genel Kültür Ansiklopedisi; “Milliyetçi Hareket Partisi”, Cilt 16, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2004. 128 ARTVĠNLĠ, Fatih; Türk Siyasal Hayatında Osman Bölükbaşı, Ġstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, 2004, http://www.sbu.yildiz.edu.tr/YLTezleri/tez6.htm, EriĢim: 02.04.2009. ASLANDAġ, Alper Sedat, BIÇAKÇI, Baskın; Popüler Siyasi Deyimler Sözlüğü, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2. Baskı, 2002. ATILBAZ, Fikri; Ülkü, Ülkücü ve Ülkücü Hareket!, Kutlu SesleniĢ Dergisi, Sayı: 63, 2008 AYDIN, Nurullah; İnsan Hakları Demokrasi ve Medya, Ġstanbul, Kum Saati Yayın Dağıtım Ltd. ġti., 2008. AYVAZOĞLU, BeĢir; “Tanrıdağ‟dan Hira Dağı‟na Uzun Ġnce Yollar”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. BATUġ, Gül; “Walter Ong”, 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar Kadife Karanlık 2 Ayna Şövalyeleri, Ġstanbul, Su Yayınevi, 2006. BOSTANCI, M. Naci; MHP İle İlgili Üç Husus, www.zaman.com.tr, 06.05.2009, EriĢim: 22.06.2009. BOSTANCI, Naci; Bir Kolektif Bilinç Olarak Milliyetçilik, Ġstanbul, Doğan Kitapçılık A.ġ., 1999. BORA, Tanıl; “Alparslan TürkeĢ”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. 129 BORA, Tanıl, CANEFE, Nergis; “Türkiye‟de Popülist Milliyetçilik”, Modern Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. BORA, Tanıl; Tanıl Bora ile Söyleşi: Tahrikten Sonsuz Bir Meşruiyet Devşiren Bir Potansiyel, Gürül Gürül Akıyor, http://www.anarkotopya.com/yazi/tanil-bora-ile-soylesi, röp. y.y. 08.09.2008, EriĢim: 24.11.2008. BORA, Tanıl, CAN, Kemal; Devlet ve Kuzgun, 1990’lardan 2000’lere MHP, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 3. Baskı, 2007. BÖLÜKBAġI, Deniz; Türk Siyasetinde Anadolu Fırtınası: Osman Bölükbaşı, Ġstanbul, Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.ġ., 3. Baskı, 2008. BULUT, Arslan; Arslan Bulut’un Seçim Analizi (3), www.yenicaggazetesi.com.tr, 12.10.2008, EriĢim: 04.03.2009. CAN, Kemal; “Ülkücü Hareketin Ġdeolojisi”; Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. CMP Ana Nizamname ve Program, Ankara, Yeni Matbaa, 1954. COPEAUX, Etienne; “Türk Milliyetçiliği: Sözcükler, Tarih, ĠĢaretler”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. CUMHURĠYET Ansiklopedisi 1923 – 2000; Cilt 2 / 1941 – 1960, Ġstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2002. 130 CUMHURĠYET Ansiklopedisi 1923 – 2000; Cilt 3 / 1961 – 1980, Ġstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2002. CUMHURĠYET Ansiklopedisi 1923 – 2000; Cilt 4 / 1981 – 2000, Ġstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2002. ÇAKIR, RuĢen, Nereye Gitti Bu Ülkücüler 5, http://www.rusencakir.com/, 17.07.2003, EriĢim: 02.04.2009. ÇAPLI, Bülent; Medya ve Etik, Ankara, Ġmge Kitabevi, 2002. ÇAVDAR, Tevfik; “Cumhuriyet Döneminde Gençlik”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 3, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 1983. ÇIĞ, Ünsal; “George Gerbner”, 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar Kadife Karanlık 2 Ayna Şövalyeleri, Ġstanbul, Su Yayınevi, 2006. ÇĠÇEK, Yıldıray; 22.06.2008 tarihinde yapılan görüĢme, Ankara. ÇĠÇEK, Yıldıray; 02.04.2009 tarihinde yapılan görüĢme, Ankara. DOĞANAY, Ülkü; Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek, Ankara, Ġmge Yayınevi, 2003. EAGLETON, Terry; İdeoloji, Ġstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2. Basım, 2000. EFLATUN; Devlet, Ġstanbul, Akvaryum Yayınevi, 3. Baskı, 2008. ERDOĞAN, Ġrfan; İletişimi Anlamak, Ankara, Erk, 2002. EROĞUL, Cem; “Çok Partili Düzenin KuruluĢu: 1945 – 71”, Geçiş Sürecinde Türkiye, Derleyenler: Ġrvin Cemil Schick – Ertuğrul Ahmet Tonak, Ġstanbul, Belge Yayınları, Üçüncü Baskı, 1998. FISKE, John; İletişim Çalışmalarına Giriş, çev. Süleyman Ġrvan, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2.Basım, 2003. 131 GÖKALP, Ziya; Türkçülüğün Esasları, Ġstanbul, Bordo Siyah Klasik Yayınlar, 2003. HAYTOĞLU, Ercan; Türkiye’de Demokratikleşme Süreci ve 1945’te Çok Partili Siyasi Hayata Geçişin Nedenleri (1908 – http://egitimdergi.pau.edu.tr/makale/sayı3/4-TÜRKĠYE.pdf, 1945), EriĢim: 02.04.2009. ĠNCEOĞLU, Metin; Tutum – Algı İletişim, Ankara, Ġmaj Yayınevi, 3. Baskı, 2000. KADIOĞLU, AyĢe; “Milliyetçilik – Liberalizm Ekseninde VatandaĢlık ve Bireysellik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. KAY, Selda Öztürk; İktidarlar Pençesinde Kıvranan Türk Basını, http://www.yenicaggazetesi.com.tr/, 10.10.2008, EriĢim: 30.10.2008. KAZANCI, Metin; Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler, Ankara, Turhan Kitabevi, 4. Basım, 2002. KEJANLIOĞLU, Beybin; Türkiye’de Medya’nın Dönüşümü, Ankara, Ġmge Yayınevi, 2004. KELOĞLU - ĠġLER, Esra; Halkla İlişkiler Mitler ve Gerçekler, Ankara, Gazi Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi Basımevi, 2007a. KELOĞLU – ĠġLER, Esra; Demokrat Parti’nin Halkla İlişkileri ve İletişim Stratejisi (1946 – 1960), Konya, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2007. KOPAN, Koray; 28.06.2008 tarihinde yapılan görüĢme, Ankara 132 KORKMAZCAN, Hasan; 12 Mart 12 Eylül’ü Tetikledi, röp. Muratoğlu, A. http://yenisafak.com.tr/diziler/12mart/index.html, t.y., EriĢim: 16.03.2009. KOTĠL, Ahmet; “Dünyada ve Türkiye‟de Siyasal Partiler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 7, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 1983. KÖKER, Eser; Kitapta Kurutulmuş Çiçekler ya da Sözlü Kültür Üzerine Düşünmek, Ankara, Dipnot, 2005. KÖKER, Eser; Politikanın İletişimi İletişimin Politikası, Ankara, Ġmge Kitabevi, 2007. KÖSOĞLU, Nevzat; “Türk Milliyetçiliği Ġdeolojisinin DoğuĢu ve Özellikleri”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. MARDĠN, ġerif; İdeoloji, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 8. Baskı, 2002. METE, Ömer Lütfi; “Türk Milliyetçiliği‟ne „Sivil‟ Bir BakıĢ”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. MĠLLAS, Herkül; “Milli Türk Kimliği ve „Öteki‟ (Yunan)”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. Milliyetçi Hareket Partisi Seçim Beyannamesi, Ankara, 22 Temmuz 2007. MUTLU, Erol; İletişim Sözlüğü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları/Ark, 3. Basım, 1998. 133 OKAY, Ayla – Aydemir; Halkla İlişkiler Kavram, Strateji ve Uygulamaları, Ġstanbul, Der Yayınları, 2. Basım, 2005. OKTAY, Mahmut; Politikada Halkla İlişkiler, Ġstanbul, Derin Yayınları, 2002. ONG, Walter; Sözlü ve Yazılı Kültür, Sözün Teknolojikleşmesi, çev. Sema Postacıoğlu Banon, Ġstanbul, Metis Yayınları, 2003. ÖZAKTAġ, Hakan; Türkiye’de Milliyetçilik Nasıl Güç Kazanıyor?, http://www.kibrisyazilari.org/yazi/turkiyede-milliyetcilik-nasil-guckazaniyor, Kıbrıs Yazıları, Sayı: 2, 2006, EriĢim: 01.06.2009. ÖZCAN, Gökhan: Alparslan Türkeş Sonrası MHP’si ve Devlet Bahçeli, http://www.musvettedergi.com/mhp.html, t.y., EriĢim: 05.05.09. ÖZDEMĠR, Hikmet; “Siyasal Tarih (1960 – 1980)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi 1 / 1908 – 1980, Hazırlayan: Sina AkĢin, Ġstanbul, Milliyet Kitaplığı, 2003. ÖZDEMĠR, Zeki; 1965-1969 Yılları Arasında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, Ankara, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, 2007. ÖZNUR, Hakkı; 30.10.2008 tarihinde yapılan görüĢme, Ankara. ÖZKAN, Abdullah; Halkla İlişkilerin Stratejik Değeri, www.siyasaliletisim.org, t.y., EriĢim: 25.04.2009. SANLAV, Fatih, Yerel Seçimler ve Siyasi PR, Ġstanbul, Talent, 2008. SARI, Hasan; Gençlerin Siyasi Tercih Oluşturmalarında Parti Gençlik Kollarının Etkisi: 2005 – 2007 AKP ve CHP Gençlik Kolları’nın Çalışmaları, Ankara, 2008. 134 ġAYLAN, Gencay; “Milliyetçilik Ġdeolojisi ve Türk Milliyetçiliği”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 7, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 1983. ġEN, Mustafa; Siyasal İletişim Sosyolojisi, www.siyasaliletisim.org, 26.06.2008, EriĢim: 22.06.2009. PANCAROĞLU, Adnan Ferruh; Yakın Tarihimizde Millet Partisi Olgusu (1948 – 77), Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, 2006. PELTEKOĞLU, Filiz Balta; Halkla İlişkiler Nedir, Ġstanbul, Beta Yayınları, 4. Baskı, 2005. TANÖR, Bülent; “Siyasal Tarih (1980 – 1995)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi 2 / 1908 – 1980, Hazırlayan: Sina AkĢin, Ġstanbul, Milliyet Kitaplığı, 2003. TUNAYA, Tarık Z.; Türkiye’de Siyasi Partiler 1859–1952, Ġstanbul, Doğan KardeĢ Yayınları, 1952. TURGUT, Hulusi, Türkeş’in Anıları: Şahinlerin Dansı, Ġstanbul, ABC Basın Ajansı Yayınları, 1995. TUTULMAZAY, Can, CÖMERT, Görkem; Yeni Halkla İlişkiler Teknolojileri ve Politik İletişim Üzerindeki Etkileri, http://www.siyasaliletisim.org/pdf/Halklailiskilervesiyasaliletisim.pdf, 2009. TÜRKÖNE, Mümtaz‟er, Şiddetin İdeolojisi, www.zaman.com.tr, 23.01.2007. EriĢim: 28.01.2009. 135 UĞUR, Fatih, DĠLEK, Nursel, DOĞAN, Ġbrahim, Mitinglerin Gizli Dili, http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=17813, Sayı: 656, 02.07.2007, EriĢim: 15.05.2009. UYSAL, Birkan; Siyaset Yönetim Halkla İlişkiler, Ankara, TODAĠE, 1998. UZTUĞ, Ferruh; Siyasal Marka: Seçim Kampanyaları ve Aday İmajı, Ankara, MediaCat Yayınları: 1999. ÜNÜVAR, Kerem, “Ziya Gökalp”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003. YILDIZ, Nuran; Liderler, İmajlar, Medya, Ankara, Phoenix Yayınları, 2002. YENĠ CUMHURĠYET Ansiklopedisi, “Milliyetçilik”, Cilt 8, Ġstanbul, Arkın Kitapevi, Ġstanbul, 1983. ĠNTERNET SĠTELERĠ http://www.agarastirma.com.tr/, EriĢim: 30.10.2009. http://arsiv.gazeteport.com.tr/, EriĢim: 12.11.2009 http://www.benguturk.com/, EriĢim: 02.06.2009. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/412787.asp, EriĢim: 01.07.2009. http://www.ainfos.ca/02/may/ainfos00365.html, EriĢim: 02.04.2009. http://www.communicationmonitor.eu/, EriĢim: 22.06.2009. http://www.eksisozluk.com, EriĢim: 02.04.2009. http://www.erciyeszaferkurultayi.org, EriĢim: 11.06.2009. http://www.etikhaber.com, EriĢim: 04.05.2009. 136 http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Arsiv/1958/11/26, EriĢim: 12.08.2009. http://www.google.com.tr, EriĢim: 28.02.2009. http://www.haberaktuel.com, EriĢim: 22.06.2009. http://haber.ihya.org/haber/hn-2408.html, EriĢim: 22.06.2009. http://www.haber7.com/, EriĢim: 03.05.2009. http://www.intituteforpr.com, EriĢim: 05.05.2009. http://www.kapadokya.cc/haber_detay.asp?haberID=5688, EriĢim: 30.02.2009. http://www.konrad.org.tr/index.php?id=196; “Türkiye‟de Medya ve Seçimler”; EriĢim: 22.03.2009. http://www.mhp.org.tr, EriĢim: 30.10.2008. http://www.milliyetciforum.com/milliyetci-toplumcu-genclik-birlikleri-bildirgesi16809.html, EriĢim: 30.10.2008. http://www.prsa.org, EriĢim: 24.04.2009. http://www.radikal.com.tr, EriĢim: 23.04.2009. http://sunakabadayi.blogspot.com/2009/01/gardrobunuzdaki-renkleringc.html; EriĢim: 06.06.2009. http://www.tk.gov.tr, EriĢim: 30.11.2009. http://www.tuik.gov.tr, EriĢim: 10.11.2009. http://www.ulkucuderlerbize.com/index.php?pid=44, EriĢim: 30.10.2009. http://www.ulkuocaklari.org.tr, EriĢim: 02.11.2008. http://www.uydu.info/ata-tv-yayinda/, EriĢim, 30.10.2009. http://www.yazburaya.com/yandas-medya, EriĢim: 09.06.2009. http://www.webrazzi.com/, EriĢim: 11.06.2009. 137 SÜRELĠ YAYINLAR Ülkü Ocakları Dergisi Kutlu SesleniĢ Türk‟çe GAZETELER Hürriyet Milliyet Olay Ortadoğu Posta Takvim Taraf Yeniçağ Zaman 138 ÖZET AyĢe ġebnem SARI, “Milliyetçi Hareket Partisi‟nin Halkla ĠliĢkiler Faaliyetleri ve ĠletiĢim Stratejileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010. Günümüzde, “Halkla ĠliĢkiler”, “Siyasal ĠletiĢim” çalıĢmalarının odak noktası haline gelmiĢtir. Dolayısıyla, “Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım Faaliyetleri” ile “ĠletiĢim Stratejileri”nin geliĢtirilmesi, “siyasal partiler” tarafından seçmenleri etkilemek amacıyla yapılmaktadır. Bu bağlamda ele alınan Milliyetçi Hareket Partisi örneği üzerinden gidilerek, tarihsel analiz yöntemiyle dünden bugüne “Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım Faaliyetleri - Etkinlik Alanları” ile izlenilen “ĠletiĢim Stratejileri”nde ki geliĢimler, yönelimler ve değiĢimler, bu çalıĢma ile analiz edilmiĢtir. Sonuç olarak, özellikle 2000‟li yıllarla birlikte, değiĢen sosyal siyasal koĢulların ve ilerleyen iletiĢim teknolojilerinin Milliyetçi Hareket Partisi‟nin, halkla iliĢkiler faaliyetlerine ve örgütleniĢ biçimlerine katkıları, pozitif kazanımları öne çıkan etkilerdir. Diğer yandan, bireylerin, inançlarına, tutum ve algılarına yansımaların görüldüğü geçmiĢten gelen, “geleneksel motifler”lerle inĢa edilmiĢ duyumlarının ve bu duyumlara seslenen “ideolojik içerik”lerin, iletiĢim stratejilerinin oluĢturulmasında dolaylı etkiler yarattığı, iletiĢim eğrisinin kriz alarmı verdiği noktada, yardımcı kuvvet olarak konumlandırıldığı görülmektedir. Anahtar Sözcükler 1. Milliyetçi Hareket Partisi 2. Halkla ĠliĢkiler Faaliyetleri 3. ĠletiĢim Stratejileri 4. Siyasal ĠletiĢim 139 ABSTRACT AyĢe ġebnem SARI, “Public Relation Activities and Communication Strategies of Nationalist Movement Party”, Master Thesis, Ankara, 2010. Nowadays, “Public Relations” turns into the focal point of the “Political Communication” studies. Hence, the development in “Communication Strategies” with “Public Relations and Publicity Activities” is performed by “political parties” in order to influence the electorates. In this context, Nationalist Movement Party is studied as an example of this coherence and the observed developments, orientations and changes in “Communication Strategies” is analyzed by “Public Relations and Publicity Activities-Effective Areas” from past to now with historical analysis methods. As a result, the changes in political - social circumstances and evolving communication technologies, especially with new era, affected the public relations activities and organization styles of Nationalist Movement Party in a positive manner. On the other hand, it is observed that the sensations built with “traditional motifs” which are created by individuals‟ beliefs, attitudes and feelings from the past and “ideological themes” related with these sensations helped indirectly in the formation of communication strategies. Moreover, these sensations and related “ideological themes” play the role of an aide in the construction of communication strategies when there is a crisis in communication between parties. Key Words 1. Nationalist Movement Party 2. Public Relations Activities 3. Communication Strategies 4. Political Communication