tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü halkla ilişkiler ve tanıtım

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI
“MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ’NİN HALKLA İLİŞKİLER
FAALİYETLERİ VE İLETİŞİM STRATEJİLERİ”
MASTER TEZİ
Hazırlayan
Ayşe Şebnem SARI
Tez Danışmanı
Doç. Dr. M. Bilal ARIK
Ankara - 2010
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI
“MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ’NİN HALKLA İLİŞKİLER
FAALİYETLERİ VE İLETİŞİM STRATEJİLERİ”
MASTER TEZİ
Hazırlayan
Ayşe Şebnem SARI
Tez Danışmanı
Doç. Dr. M. Bilal ARIK
Ankara – 2010
ONAY
Ayşe Şebnem SARI tarafından hazırlanan ―Milliyetçi Hareket Partisi‘nin
Halkla İlişkiler Faaliyetleri ve İletişim Stratejileri‖ baĢlıklı bu çalıĢma,
01/03/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile baĢarılı
bulunarak jürimiz tarafından Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim dalında
Master tezi olarak kabul edilmiĢtir.
Ġmza
………
ÜNVANI, Adı ve Soyadı (BaĢkan)
PROF. DR. M. NACİ BOSTANCI
Ġmza
………
ÜNVANI, Adı ve Soyadı
DOÇ.DR. M. BİLAL ARIK
Ġmza
………
ÜNVANI, Adı ve Soyadı
DOÇ. DR. CENGİZ ANIK
ÖNSÖZ
Günümüzde
siyaset
sahnesinde,
siyasal
partilerin
devamlılığını
sağlayan en önemli unsurlar; halkla iliĢkiler faaliyetleri ve izlenen iletiĢim
stratejileridir. Dolayısıyla, bu çalıĢma da, tarihsel süreç içerisinde geçmiĢten
günümüze konumlanıĢıyla “Milliyetçi Hareket Partisi” örneği ele alınmıĢ ve bu
bağlamda, partinin iletiĢim stratejileri ve halkla iliĢkiler faaliyetlerinin ortaya
konması amaçlanmıĢtır.
Ayrıca, MHP‟nin Halkla ĠliĢkiler Faaliyetleri ve ĠletiĢim Stratejileri‟nin
incelendiği bu çalıĢma, her ne kadar spesifik bir örnek üzerinden hareketle
tamamlanmıĢ gibi gözükse de, aynı zamanda, bu bağlam içerisinde,
Türkiye‟nin yakın tarihine ıĢık tutması ve siyaset - halkla iliĢkiler bağının önemi
ekseninde seyretmesi ve Ģekillenmesi bakımından, bu konu açısından bir
kaynak olma niteliğini de taĢımaktadır.
Bu çalıĢma, büyük bir emeğin ürünü. KarmaĢaya düĢtüğüm anlarda,
bana parlak fikirleriyle pratik çözümler sunan saygıdeğer danıĢmanım‟a
teĢekkürler...
Geçirdiğim uykusuz günler, geceler boyu yanıbaĢımda hissettiğim yüce
ruhlara teĢekkürler, yanımda yoktunuz ama hep vardınız biliyorum, telepatinin
gizil varlığının eĢsizliğini bana tattıran o anlara sevgim ölümsüz, ezeli ve
ebedi...
Son olarak, bu tez oluĢturulurken geçirdiğim sancılı dönemler boyunca,
nedensiz kalp kırmalarıma, anlamsız kavgalarıma maruz kalan fakat; her ne
koĢulda olursa olsun, hayata gözlerimi açtığım ilk andan beri, beni asla yalnız
bırakmayan ve yanlıĢ anlamayan, hayattaki tüm tercihlerime sonsuz saygı
duyan ve sonuna kadar özgür bırakıldığım hayatımın sınırlarının “ben”de gizli
olduğunu bana dolaylı olarak aktaran, sorumluluklarımı kazandıran bu
bağlamda da, halkla iliĢkiler faaliyetlerini en etkili biçimde, en ustaca kullanan,
baĢarılı iletiĢim stratejileri olan, tüm bunlar ve daha zikretmeye kelimelerimin
kifayetsiz kaldığı nedenlerden dolayı beni ben yapan, dolayısıyla benim bu
yolda ilerlememe sebebiyet veren genetik faktörlere sahip olmamı sağlayan
çok sevgili ve sevdiğim “Ailem"e sonsuz saygı, sevgi ve teĢekkürlerimi
sunuyorum…
iii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ.......................................................................................................... i
İÇİNDEKİLER............................................................................................... iii
SİMGELER VE KISALTMALAR.................................................................. v
GİRİŞ............................................................................................................ 1
I. BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVEDE MİLLİYETÇİLİK VE TARİHSEL SÜREÇ
İÇERİSİNDE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
1.1.
Milliyetçilik Nedir? ……………………………………………………....
7
1.1.1. Milliyetçiliğin Siyasal Bir Akım Olarak Ortaya ÇıkıĢı... …....... 10
1.1.2. Türk Milliyetçiliğinin Ortaya ÇıkıĢı………………….…............ 12
1.2
Millet Partisi'nden Cumhuriyetçi Millet Partisi'ne
(1948-1953) ..................................................................................... 14
1.3.
Cumhuriyetçi Millet Partisi‟nden Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‟ne
(1954-1968) ..................................................................................... 19
1.4.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‟nden Milliyetçi Hareket Partisi‟ne
(1969–1981) .................................................................................... 28
1.4.1. Muhafazakâr Parti Dönemi (1983 – 1985)……………..….....
35
1.4.2. Milliyetçi ÇalıĢma Partisi Dönemi (1985 – 1992) ……........... 35
1.4.3. Milliyetçi Hareket Partisi‟nin Ġkinci DoğuĢu (1993 – 2009)..
38
II. BÖLÜM
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ İLETİŞİM STRATEJİLERİ
2.1. Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik Kolları: “Ülkü Ocakları” ve ĠletiĢim
Stratejileri…………………………………………………………………......... 40
2.1.1. Ülkü Ocakları Faaliyetleri………………………………….......
54
2.1.1.1. Üyelik KoĢulları........................................................ 55
2.1.1.2. Etkinlikler.................................................................
56
2.1.1.3. Yayınlar...................................................................
57
2.2. Liderlerin Söylemlerinde Ġzlenen ĠletiĢim Stratejileri...........................
59
iv
2.2.1. Alparslan TürkeĢ Dönemi..................................................... 62
2.2.2. Devlet Bahçeli Dönemi......................................................... 69
III. BÖLÜM
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİ
3.1. Halkla ĠliĢkiler Faaliyetleri...................................................................
85
3.1.1. Sloganlar..............................................................................
94
3.1.2. Mitingler-Kurultaylar.............................................................
99
3.1.3. AR-GE ÇalıĢmaları.............................................................. 107
3.2. Medya ĠliĢkileri..................................................................................
110
3.2.1. Yazılı ve Görsel Basında Temsil.........................................
111
3.2.1.1. Sahipliği Olunan Medyalar..................................... 112
3.2.1.1.1. Dergiler..................................................... 113
3.2.1.1.2. Tv Kanalları.............................................. 114
3.2.1.2. Diğer Medyalarda Temsil....................................... 115
3.3. Ġnternet Temsili…………………………………………………….........
116
SONUÇ.................................................................................................... 124
KAYNAKÇA............................................................................................. 127
ÖZET........................................................................................................ 138
ABSTRACT.............................................................................................. 139
v
SİMGELER VE KISALTMALAR
ANAP
:
Anavatan Partisi
BBP
:
Büyük Birlik Partisi
CGP
:
Cumhuriyetçi Güven Partisi
CHP
:
Cumhuriyet Halk Partisi
CKMP
:
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi
CMP
:
Cumhuriyetçi Millet Partisi
DP
:
Demokrat Parti
DSP
:
Demokratik Sol Parti
DYP
:
Doğru Yol Partisi
HP
:
Hürriyet Partisi
IDP
:
Islahatçı Demokrasi Partisi
MP
:
Millet Partisi
MSP
:
Milli Selamet Partisi
MC
:
Milliyetçi Cephe
MÇP
:
Milliyetçi ÇalıĢma Partisi
MHP
:
Milliyetçi Hareket Partisi
MP
:
Muhafazakâr Parti
MTTB
:
Milli Türk Talebe Birliği
PR
:
Public Relations
RP
:
Refah Partisi
SHP
:
Sosyaldemokrat Halkçı Parti
TBMM
:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
THKO
:
Türkiye Halk KurtuluĢ Ordusu
THKP–C :
Türkiye Halk KurtuluĢ Partisi ve Cephesi
TĠP
:
Türkiye ĠĢçi Partisi
ÜGD
:
Ülkücü Gençlik Derneği
ÜOD
:
Ülkü Ocakları Dernekleri
GİRİŞ
Tarihi bir toprağı/ülkeyi, ortak mitleri ve tarihi belleği, kitlevi bir kamu
kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylaĢan bir insan
topluluğunun adı olarak millet çok boyutlu bir kavram olarak karĢımıza
çıkmaktadır.
Bu
çalıĢma
da,
kendini
―Türk
milleti‘nin
sesi‖
(http://www.ulkuocaklari.org.tr, 2008) olarak gören ve ―Türk milletinin bekası‖
(http://www.mhp.org.tr, 2008)‟na politik olarak devamlı vurgu yapan Milliyetçi
Hareket Partisi üzerinden gidilerek, “milliyetçilik” olgusunun parti içinde ve
parti tarafından nerede konumlandırıldığına dair bir bakıĢ sunulurken, parti
2000‟li yıllarda ki halkla iliĢkiler faaliyetleri ve iletiĢim stratejileri geliĢimi
bağlamında ele alınacaktır. 2000‟li yıllarda “iletiĢimsel stratejilerinin ve halkla
iliĢkiler faaliyetlerinin geliĢimi ve dönüĢümü, “kitle iletiĢim araçlarının hızla
geliĢimi”yle birlikte, “zaman içerisinde, artı ivme kazanan, kitlelere ulaĢma
anlamında daha fazla halkla iliĢkiler pratikleriyle desteklenen” siyasi partilerin,
örgütlü yapıları içerisinde, halkla iliĢkiler faaliyetleri ve iletiĢim stratejilerine
daha da önem verdiği görülmektedir.
Halkla iliĢkilerin, oluĢumu ve geliĢmesi, dünyada olduğu gibi Türkiye‟de
de, ülke içindeki ve uluslararası alandaki siyasal yapılarla tarihsel paralellik
göstererek biçimlenmiĢtir. Yönetsel güç elde etme ve sürdürme amaçlı
stratejilerin
çizilmesinde,
taktikler
kullanılarak
kontrol
mekanizmaları
geliĢtirmekte halkla iliĢkilere etkin rol düĢmektedir. Bu bağlamda, Milliyetçi
Hareket Partisi‟nin kuruluĢu, geliĢimi ve Ģuan ki durumu (2000‟li yıllar), bahsi
geçen kriterler ekseninde değerlendirilecektir. Halkla iliĢkiler faaliyetlerinin ve
iletiĢim stratejilerinin artan önemini vurgulamak üzere, özellikle, 2000‟li yıllarda
Milliyetçi Hareket Partisi ele alınacak olup, teknolojik ve ekonomik geliĢmelerin
devingen sürecinde, tarihsel akıĢı içerisinde parti‟nin geldiği nokta, ideolojisi,
misyonu ve vizyonu, “ĠletiĢim Stratejileri ve Halkla ĠliĢkiler” çalıĢmaları
bağlamında irdelenecektir.
2
Siyasal ve politik alanda halkla iliĢkilerin, özellikle, çok partili döneme
geçiĢ süreciyle beraber kazandığı ivme siyasal partileri de, bu doğrultuda
çaba sarfetmeye itmiĢtir.
Bu noktadan hareketle, tarihsel süreç içerisinde Milliyetçi Hareket
Partisi‟nin iletiĢim stratejilerini belirlemede halkla iliĢkiler faaliyetlerinin
önemini, geliĢimi ve değiĢimini ele alan böyle bir çalıĢmanın varlığı, akademik
anlamda birçok alana katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda, yapılan literatür
taramasında, siyasal iletiĢim ve sunulan gerekçelerden hareketle, Milliyetçi
Hareket Partisi‟nin halkla iliĢkiler faaliyetleri ve iletiĢim stratejilerinin bu
biçimleriyle ele alındığı böyle bir çalıĢma, bu alanda ki eksikliğinin giderilmesi
noktasında, önemini kazanacaktır.
ÇalıĢmada, Milliyetçi Hareket Partisi‟nin halkla iliĢkilerinin ve bu
doğrultuda izlenen iletiĢim stratejilerinin, tarihsel ve toplumsal kökenlerini
iĢaret etmek amacıyla, tarihsel araĢtırma yöntemi uygulanacaktır. Tarihsel
araĢtırmalar, geçmiĢte yaĢanan olayları ve bu olayların günümüze etkilerini
incelemeyi hedeflemektedir. Bu yöntemle, Milliyetçi Hareket Partisi‟nin
kuruluĢundan itibaren ki geliĢimi, öncelikle tarihsel açıdan ele alınacak,
ardından özellikle 21. yüzyılı kapsayan faaliyetler iletiĢim ve halkla iliĢkiler
bağlamında sorgulanacak, sonuç olarak, günümüze yansıyan ve yaĢanan
değiĢimin - geliĢmelerin ardındaki neden-sonuç iliĢkileri çözümlenmeye
çalıĢılacaktır. Tarihsel araĢtırmalar, birincil ve ikincil kaynaklar vasıtasıyla veri
toplayabilmektedir.
Bu
tezde,
birincil
kaynaklar
yeterli
düzeyde
kullanılamamıĢtır, çünkü, bu tür veri elde etmek için, Ģahit olanlardan çok,
araĢtırmacının olayın oluĢuna bizzat Ģahit olması daha önemlidir, ağırlık ikincil
kaynaklara verilmiĢtir. Diğer yandan, tarihsel araĢtırmalar, çoğu zaman
literatür taramasıyla mukayese edilir. Oysa literatür taramasında, referansların
kaynağı her yerde ve bir çok yerde bulunabilir. Fakat tarihsel incelemede,
kaynak genellikle tektir veya birkaç tanedir, görülmemiĢtir, duyulmamıĢtır
3
(Erdoğan: 2003: 150). Dolayısıyla, tarihsel araĢtırmaların, kaynağa ulaĢmada
ki zorluğu bu tezde de yaĢanmıĢtır. AraĢtırma aĢamasında olaya Ģahit
olanların dinlenilmesinin yanı sıra, ulaĢılabilinen ikincil kaynaklar ön planda
olmuĢtur.
Tezi Ģekillendiren varsayımlar ise Ģunlardır;
 Siyasette, halkla iliĢkilerin artan önemi, siyasal partilerin çeĢitli
biçimlerde faaliyetleri ve örgütlenme biçimleri ile karĢımıza çıkmaktadır.
 Siyasi partiler, politik hayatın vazgeçilmez unsurları olarak, halkın
duygularına
hitap
eden
ideolojileri
bağlamında,
onları
yönlendirebilecek, örgütlenme biçimleri, iletiĢim kanalları ve unsurları
belirlemektedirler.
 Siyasal iletiĢim konusunun önemi, tarihsel süreç içerisinde giderek
artmaktadır.
 21. yüzyıla gelinen noktada, Milliyetçi Hareket Partisi örgütlü iletiĢimsel
faaliyetlerini, sistemli bir biçimde ortaya koyar hale gelmiĢtir.
 Ekonomik, politik ve sosyal dönüĢümlerle, halkla iliĢkiler faaliyetlerinde,
„diğerleri‟nden alınan bilgilerle geliĢtirilen stratejilerin yerini, „kurumsal‟
olarak birebir yürütülen faaliyetlerle edinilen bilgiler almaktadır.
Bu bağlamda, tezin birinci bölümünde, öncelikle kavramsal çerçeve de
“Milliyetçilik”ten sözedilirken, ardından Milliyetçi Hareket Partisi ve Milliyetçi
Hareket Partisi‟nin yapılanmasına kadar gelen, onun arka planını oluĢturan
partiler silsilesi, tarihsel bağlamında ele alınmıĢtır. Bu ele alıĢ biçimi ayrıca,
liderlerinin etkinlik alanları, temsili yetenekleri ve bakıĢ açılarından kesitlerle
iĢlenerek ĢekillendirilmiĢtir.
4
Tezin ikinci bölümüne gelindiğinde, Milliyetçi Hareket Partisi ĠletiĢim
Stratejileri, iki ana baĢlıkla incelenmiĢtir. Birinci ana baĢlık altında, “Gençlik
Kolları: Ülkü Ocakları” tarihsel süreç içerisindeki geliĢimiyle pekiĢtirilerek,
“ortaya çıkıĢından 2000‟li yıllara” vardığı nokta gözlemlenmiĢtir. Ardından
ikincil olarak, parti iletiĢim stratejilerinin Ģekillenmesinde önemi olan “Liderlerin
Söylemleri” ele alınmıĢtır. Bu çerçeve de, ikinci bölümde, öncelikle “Ülkü
Ocakları” üzerinden gidilerek, iletiĢimsel strateji olarak görünen, ideolojik
konumlandırmaları belirlenmiĢ, ardından, faaliyetler bağlamında değiĢen
eğilimler ve bunların neler olduğunu belirtilmiĢ, bunların yanısıra bir diğer ana
baĢlık altında, “Liderlerin Söylemleri” ile izlenen iletiĢim stratejileri, Alparslan
TürkeĢ ve Devlet Bahçeli dönemleri, gözlemlenerek ve örneklendirilerek
açıklanmaya çalıĢılmıĢtır.
Üçüncü bölümde ise, geçmiĢten günümüze halkla iliĢkiler faaliyetleri
özellikle
2000‟li
yıllarda
ağırlıklı
kullanılan
etkinlikler
bazında
kategorilendirilmiĢtir. Sloganların doğası, mitinglerin değiĢen iklimi ve
günümüzde tekrar artan önemi irdelenmiĢtir. Yine bu baĢlık altında
incelenecek,
―siyasal
iletişimin
vazgeçilmez
unsuru
halkla
ilişkiler‖
(http://www.siyasaliletisim.org, 2009) etkinliğinden biri olan “medya iliĢkileri”nin
farklı bir baĢlıkla sabitlenerek kategorize edilmesi, mecraların giderek
etkinleĢen kullanımına iĢaret etmek amacını gütmektedir. Son olarak,
teknolojik geliĢmelerin politik alanda yeni gözdesi olan “sürekli, her yerde ve
her zaman, ulaĢılabilirlik - eriĢilebilirlik” ilkesini taĢıyan “internet” özellikle, ayrı
bir inceleme alanına konu edilmiĢtir.
I. BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVEDE MİLLİYETÇİLİK VE TARİHSEL SÜREÇ
İÇERİSİNDE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
Milliyetçi Hareket Partisi‟nin kuruluĢu ve kuruluĢ yolunda ilerleyiĢi, parti
kuruluĢunda ana kavram olan ve her daim vurgulanan, ―Türk milliyetçiliği‖
anlayışının ―fikir hareketi hüviyeti kazanması‖ (http://www.mhp.org.tr, 2008)
doğrultusunda baĢlamıĢtır. Bu kavramın doğuĢu ve geliĢimi, Türkiye‟de 19.
yüzyılın ikinci yarısına denk gelmektedir. Can‟a (2003: 663) göre; “1960
sonrası
Türkiye‟de
politik
yelpaze
sağ-sol
ekseninde
tanımlanmaya
baĢlarken, Türk sağının en önemli bileĢenlerinden biri milliyetçilikti.”
Vurgulanan “Türk milliyetçiliği”nin bu bağlamda partileĢerek, Türk siyaset
sahnesinde yerini almasına, Türkiye‟de Milliyetçi Hareket Partisi örneği iĢaret
edilebilir. Bu bağlamda; “Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi / Milliyetçi Hareket
Partisi ve Ülkücü Hareket, Türk sağına ideolojik dayanak oluĢturan
milliyetçilik – muhafazakârlık - Ġslamcılık sacayağının, milliyetçilik merkezli en
baĢarılı
tertiplerinden
birini
üretmiĢ,
zaman
zaman
merkez
sağın
kalkınmacılık, sosyal adaletçilik, liberalizm, Batıcılık gibi yan unsurlarını da
sembolik ve demagojik kullanımlarla dâhil ettiği bu malzemeyi bir ideolojik
saflık iddiasıyla militan-politik bir çerçeveye oturtmuĢtur” (Can, 2003: 664).
Bostancı‟ya (2009) göre ise; “Milliyetçi Hareket Partisi‘nin toplumla ve diğer
siyasî partilerle kurmuş olduğu ilişkinin üç temel başlığı; milliyetçilik,
küreselleşme ve demokrasidir. Milliyetçi Hareket Partisi denildiğinde daha
çok milliyetçilik üzerinden akıl yürütülmesi ve burada özellikle Kürt etnik
milliyetçiliğine dikkat çekilmesi fazlasıyla indirgemeci ve kolaycı bir yaklaşım
olur. Mukabil etkileriyle milliyetçilik elbette ihmal edilemez, ancak tüm hikâye
bundan ibaret değildir. Milliyetçi Hareket Partisi‘ndeki milliyetçilik onun kırk
yıllık tarihi içinde doğal olarak "hep aynı milliyetçilik" değildir. Başlangıç
yıllarında daha fazla soya, milliyetçi öze atıf yapan anlayış, özellikle yetmişli
yıllarda İslam'a yakınlaşmış, nihayet seksenli yıllarla birlikte modern
6
kavramlarla tahkim edilen yeni bir kavrayışa yönelmiştir. Bu yaklaşım,
milliyetçiliği etnik çekirdeği aşkın bir tarihî oluşum olarak görmekte,
coğrafyanın getirdiği çoğulcu yapıyla barışmayı esas almaktadır. Bu değişim
sebebiyle, seksenli yılların başından itibaren karşı karşıya olduğumuz etnik
temelli Kürt milliyetçiliği karşısında benzer bir eğilimle "etnik çekirdeğe"
yönelmemiş, tarihen teşekkül etmiş milliyetçi anlayışa sahip çıkılmaya devam
edilmiştir.‖
Milliyetçi Hareket Partisi‟nin bu geliĢimi ifade ediĢ biçimine bakacak
olursak; ―Milliyetçilik‖, Ülkücülerin Başbuğ'u Alparslan Türkeş'in liderliğinde
teorik ve pratik bir bütünlüğe kavuşmuştur. İşte bu bütünün ürünü Milliyetçi
Hareket Partisi'dir. Böylece Türk milliyetçiliğinin partileşmesi ve dolayısıyla
demokratik sisteme siyasî bir organizasyon olarak da katılması Milliyetçi
Hareket Partisi'yle birlikte gerçekleşmiştir‖ (http://www.mhp.org.tr, 2008).
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)‟nin oluĢum ve kuruluĢ süreci, Millet
Partisi'nden Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne dek uzanmaktadır. Bu baĢlık
altında, kavramsal çerçevede, “Milliyetçilik” tanımlanırken diğer yandan,
MHP‟ye uzanan partiler silsilesi, örgütleniĢleri, faaliyetleri, meydanlardan,
teĢkilatlanmalarına
değin
örneklerle
ve
Türkiye
Cumhuriyeti
Siyasi
Tarihi‟ndeki durumlarıyla ele alınacaktır. Bu ele alıĢ, MHP ve ona gelen tarihi
ön planda tutacak biçimde olacaktır. Tezin içeriği paralelinde, diğer konulara
göre, MHP‟yi oluĢturan tarihsel süreç fazla ayrıntılandırılmamıĢtır. Bu
bölümde, yöntem kısmında açıklanan, tarihsel araĢtırmanın kaynaklarından
birincil tür kaynaklardan daha sıklıkla yararlanılmıĢtır, olaya Ģahit olanların
ağzından anekdotlar ve anılardan alıntılarla kuruluĢ - geliĢim süreci, yukarıda
bahsi geçen yönde, “özet”lenmeye çalıĢılacaktır.
7
1.1. MİLLİYETÇİLİK NEDİR?
Milliyetçilik, kendi ulusuna ya da ülkesine bağlılığın uluslar arası
ilkelere bağlılıktan ya da kiĢi ya da grup çıkarlarından daha önemli olduğunu
öne süren görüĢtür (Ana Britannica, 2004: 109). ġaylan‟a (1983: 1945) göre
ise; ―Milliyetçilik, modern toplumlarda toplumsal yapışmayı ve bir arada
bulunmayı sağlayan, bu toplumda ortaya çıkan siyasal otorite biçimini
meşrulaştıran siyasi inanç ya da itikat olarak tanımlanabilir.‖ Öte yandan,
siyasal bir program ya da düĢünceler bütünü olmaktan çok, böylesi
programları ve düĢünceleri temel alan siyasal bir bakıĢ açısıdır (Ana
Britannica, 2004: 109). Bu bağlamda, fikir akımlarının insanlar üzerinde etkili
olabilmesi ancak bir iman haline gelmesi ile mümkündür (Kösoğlu, 2003:
208). Mardin‟e (2002: 43) göre ise; ―İnsanlığın tarihinde görülen bütün fikirler
ya saplantıdır ya şahsi çıkarların gizlenmesidir ya da çağın moda tutkularının
ifadesidir. Yapılması gereken, bunların temelinin zayıf olduğunu kabul etmek,
fikirlerin dış görünüşüne aldanmamaktır. Bundan dolayı, insan fikir
kalıplarına, ussal yapıtlara kanıp inanacağına, onları rehber olarak
kullanacağına, fikrinin gerçek zembereği olan, kendi içindeki ―tahakküm
isteği‖ni harekete geçirmelidir.‖
Öte yandan, ideolojiler bağlılık araçlarını gönüllü olarak kullanır
(Copeaux, 2003: 45). Sırf zihni bilgiler yöntem olarak değerli olsalar da, iĢ
yapabilme gücü veren enerji/gerilim kaynağı değildir. Bilgi inanca yükseldiği
zaman kiĢiyi yapıp etmeye ve eylemlerini biçimlendirmeye yönlendiren bir
güç kaynağı olur (Kösoğlu, 2003: 208). Bostancı‟nın (1999: 28) vurguladığı
üzere, bu bağlamda “Milliyetçilik” de, ―mevcut zeminde yürütülen ideolojilerin
hegemonya mücadelesinde öne çıkmış, akli önermeleriyle olmasa da
yarattığı güçlü metafizik etkiyle bir kolektif bilinç olarak tarihi akıştaki yerini
almıştır. Bu doğrultuda ‗milliyetçilik‘‘ ideolojisine yönelme sebebi açıkça
ortaya çıkmaktadır. Bir ideoloji olarak ‗milliyetçilik‘ bireylerin etrafında
toplanması ve güdülenmesini, diğer ideolojilere oranla daha etkili biçimde
sağlamaktadır. ‗Bu yönelimi anlamak için milliyetçiliğin işlevlerine bakmak
8
gerekir. Öne çıkan bir işlev, aynı millete dahil olmanın getirdiği müştereklik
duygusu üzerinden kapitalizmin iç çelişkilerini kısmen stabil hale getirme
vaadidir. Kutsal kardeşliğin ruhani örtüsü sosyal ve ekonomik hiyerarşiyi
belirsizleştirmekte, insanları aynı isim altında toplayarak eşitlemektedir. Sınıf
çelişkileri, çıkar farklılıkları, ideoloji / iktidar / hegemonya çözümlemelerinin
sonuçları,
daha
güçlü
bir
dayanışma
iddiası
tarafından
önemsizleştirilmektedir. Bu şekilde milliyetçilik, kendi dışındaki dünyeviliğin
kahrediciliğine karşı adeta vecit dolu bir teselli sığınağı haline gelmektedir.‖
Bu bağlamda, Köseoğlu‟na (2003: 208) göre de; “inanç ve onun yarattığı
gerilim ne kadar büyük olursa, kiĢi yahut toplumun hayatı da o kadar coĢkun,
yaratıcı ve yaptıkları o fikirle ölçülenmiĢ olur. Ġnsanın/toplumun fikre olan
inancı zayıfladıkça gerilim düĢer, iĢ yapabilme kabiliyeti zayıflar; yapılanlarda
fikrin ölçülerinden sapmaya baĢlar.”
Millas‟a göre (2003: 193); “milliyetçi düĢünce biçimi „bizden olmayanı‟
da, yani „öteki‟ kavramını da içerir. “Öteki” milliyetçi ideolojinin, olmazsa
olmaz, temel taĢlarından birini oluĢturur.” Öte yandan, milliyetçiliği temel bir
çatıĢma kaynağı olarak görmek doğru değildir. Tarih, milli devletlerin milliyetçi
kalkıĢmaların olmadığı dönemlerde de savaĢların, gerilimlerin olduğunu,
kitlesel
kıyımların
gerçekleĢtiğini
anlatmaktadır
(Bostancı,
1999:
38).
ÖtekileĢtirme bağlamında, „milliyetçilik‟ ve „Ģiddet‟ kavramlarının önplana
çıktığı görülmektedir.
Bora‟ya göre (2008) de; “Milliyetçilik, bir ‗ötekileştirme‘ ideolojisidir. Biz
- Öteki ayrımını en yalın biçimde koyan bir ideolojidir. Ġnsanın seçiĢlerinden,
tavırlarından, iradesinden bağımsız, doğuĢtan gelen, kader gibi alnına yazılı
bir kimlik tanımı yapar. Biz ile öteki arasındaki ayrım da, böyle bir kimlik
tanımına dayanınca, değiĢtirilemez bir ayrım haline gelir. Böylesine esastan
farklılaĢtırılmıĢ, ezel-ebed düĢmanlaĢtırılmıĢ özneler arasındaki uzaklığın,
kolayca Ģiddet üretmeye yatkın hale geleceği açık değil midir? Kendinden
olmayanı, „yabancı‟yı, Ģu veya bu nedene bağlı olarak değil, „özü‟ itibarıyla
„kötü‟ -en azından Ģüpheli- sayan, insan değil olarak görmeye meyleden bir
9
ideoloji,
onunla
olan
sorununu
ancak
Ģiddet
yoluyla
halledeceğini
düĢünecektir.”
Türköne‟ye (2007) göre ise; “ġiddetin ideolojisi yoktur. Birileri, içinde
bulunduğu Ģartları hazmedemeyip, kendine kızmak, Ģartlarını değiĢtirmeye
çalıĢmak yerine içinde öfkeyi büyütmekte, sonra da bu çıplak öfkeyi
yöneltecek bir hedef aramaya giriĢmektedir. Bu bağlamda, Ģiddete bir
gerekçe, bir açıklama bulma kisvesiyle, tedavülde bulunan fikirlerden,
düĢmanlardan, dostlardan Ģartlara uyanı seçip almaktadır. Böylelikle içinde
bulunduğu kapanın dıĢına çıkıyor. "Yüce" bir amaca bağlanıyor. Kendini
aĢıyor. Büyük bir parça ile bütünleĢiyor. ġiddet önce bir eğilim oluyor, sonra
bir isyana dönüĢüyor, sonra internet siteleri gibi sanal bir çıkıĢ yolu olarak el
birliği ile zihinlerde mantıkî sonucuna götürülüyor; en sonunda bir ideolojiye
yaslanıyor. ġiddetin doğasını, ideolojilerin yapay dünyasında aramaya
kalktığınız zaman, ürediği o korkunç dünyayı gözden kaçırırsınız. Ġdeolojilere
değil, psikolojilere eğilmeliyiz. Dolayısıyla, Ģiddetin bütün ideolojileri aĢan
kendine özgü ideolojisine bakmalıyız.”
Bora (2008) bu bağlamda; Milliyetçiliğin, “milli duygu”yu doğal bir güdü
olarak tasavvur etmesinin de Ģiddet potansiyelini beslediği kanısındadır.
Milliyetçilik fiziki bir refleksmiĢçesine doğallaĢtırılınca ve aklın-fikrin-siyasetin
de bu “doğal” duyguyla uyum içinde olması gerektiği düĢünülünce, insanlar
“güdü”nün hâkimiyetine girmiĢ olmaktadır. Dolayısıyla, bu bağlamda
algılandığında, milliyetçilik, insanın güdüselliğini yüceltmektir ve güdülerine
indirgenen insan da Ģiddete daha yakındır savı ortaya atılmaktadır.
Ġnceoğlu‟nun (2000: 63) da belirttiği gibi, sosyal algılama durumu bireylerde;
“itaat, özdeĢleĢme ve benimseme” gibi durumlar ortaya çıkarır. ġöyle ki;
“algılama”, bireyin içinde bulunduğu sosyal ortama ve kendi psikolojik alanına
bağlı olarak, somut duyumsal bir bilgilenme olmanın ötesinde sosyal bir olgu
haline gelir, öte yandan “kiĢisel motivler”, kiĢinin içinde bulunduğu duygusal
(emotionel) durum, belirli nesnenin algılanması sırasında bireyin içinde
bulunduğu grup iliĢkileri, algılamayı etkileyen diğer faktörlerdir. Bu durum,
10
hiçbir birey toplumdan soyutlanamayacağı için, algılamanın sosyal bir olgu
olduğunu, bireysel değil soyut (subjektif) etmenlere de bağlı sosyal bir olgu
olduğunu göstermektedir. Bu nokta da Bora‟ya göre (2008) de; ―milliyetçilik,
modern kapitalist uygarlıktan bütün devletlerin resmî ideolojisidir. Yeni
zamanların dinidir. Devletin ve milletin bekası, ulus-devletlerin kutsalıdır.
Resmi ideolojiler, bu kutsal etrafında bir ajitasyon-propaganda yürütürler.
Tarihsel tecrübe veya sosyal, ekonomik, politik konjonktür gereği tehdit
algılaması fazla yoğun olmayan ulus-devletlerde, bu şiddete yatkınlık
potansiyelinin
‗uyuduğunu‘,
ılımlılaştırıldığını
gözleyebilirsiniz.
Ama
o
potansiyel her daim mevcuttur.‖
“Milliyetçilik” bağlamında, “kutsallaĢtırma” kavramını ele almak,
kitlelerin ya da gençlerin bu kavrama yönelimlerini, anlamlandırma
çerçevelerini daha manalı hale getirmeye yardımcı olacaktır. “Milliyetçilik
hareketleri de, modernitenin bir ürünü olmanın vasıflarına haizdir; bu manada
teşekkül süreçlerinde laik ve seküler fenomenlerin yanı sıra mistik, kutsal
aşkın unsurları da fantezisinde meczetmiştir. Milliyetçiliği bir çeşit din olarak
değerlendiren Hayes, kolektivitenin temsilcisi olarak ortaya çıkan figürlere
dikkatle benzerliğe işaret etmektedir. ―Bu dinin her yerde, ya kişinin
vatanının, memleketinin, milli devletinin hamisi veya tecessüm etmiş hali olan
bir ilahı var. Bu ilah, Sam Amca (Amerikan), Boğa John (İngiliz), Marianne
(İskoç), Hans (Alman), Ivan (Rus) şeklinde beliriyor‖ (Aktaran; Bostancı,
1999: 89)
1.1.1. Milliyetçiliğin Siyasal Bir Akım Olarak Ortaya Çıkışı
Milliyetçilik, her ülke ve toplumda farklı özellikler kazanabilir. Siyasal
bağlılığın
temelinde
ulusların
bulunduğu
varsayımından
kaynaklanan
milliyetçilik tarihte çok yeni bir olgudur. 18. yüzyıla değin siyasal bağlılığın
odağında genellikle fief‟‟ler, dinsel gruplar ya da kent gibi küçük siyasal
birimler yer alırdı. Örneğin, dinsel bağlamda Hıristiyanlar olarak anılan
11
uluslarüstü topluluk söz konusu bağlılık odaklarından biriydi. Ulus ilk kez 18.
yüzyılda siyasal etkinliğin odak noktası olmaya baĢladı. Bunun birçok nedeni
vardı. Büyük, merkezi devletlerin ortaya çıkıĢı Avrupa feodalizminin
âdemimerkeziyetçi yapılarının ve baĢka yerel bağlılık odaklarının yok
olmasına yol açtı. Laiklik ve eğitim kiliseye ve cemaatlere bağlılığı daha da
zayıflattı. Aynı derecede önemli bir geliĢme ticaret ve sanayinin geliĢmesine
bağlı olarak merkezi devletlere olan gereksinimin güçlenmesiydi (Ana
Britannica, 2004: 109). Milliyetçilik akımı ya da düĢüncesinin nesnel temeli,
“millet” olarak tanımlanan toplumsal kategoridir (ġaylan, 1983: 1945).
Bostancı‟ya (1999: 37) göre ise; ―…her tez nesnelliğini kendi durduğu yerden
kurar; bunun ötesinde bütün konumları kucaklayan bir nesnel bakıştan
bahsedilemez. Millicilikte nesnelliğine dair şahadeti yine kendi pratiğinde
bulur. Dolayısıyla, bir bakıma millicilik bir ―kabul‖ biçimi olmakla birlikte, bir
bakıma da bu kabule zemin hazırlayan uzun bir tarihi arka planın
yaşanmışlığında var olan bir durumdur.‖
Modern toplumda toplumu bir arada tutma iĢlevini yerine getiren
milliyetçiliğin siyasal bir akım olarak ortaya çıkıĢı, Amerikan ve Fransız
Devrimleri ile olmuĢtur. Bilindiği gibi Fransız Devrimi ve onu izleyen
Napolyon‟un askeri istila giriĢimleri, milliyetçilik ideolojisinin bütün Avrupa‟ya
yayılmasına yol açmıĢtır. BaĢka bir deyiĢle, Fransız Devrimi ve Napolyon,
Avrupa‟da feodal toplumun kurumlarını yıkarken milliyetçi düĢüncenin ve
buna bağlı siyasal örgütlenmenin yaygın, etkin bir akım olmasına neden
olmuĢtur (ġaylan, 1983: 1945). Ağaoğulları‟na (1998: 190) göre; ―genel
olarak milliyetçilik Avrupa‘da ondokuzuncu yüzyılın başlarında belirmiştir. Bu
ideolojinin gerçek sahibi ise, iktisadi yapısı ve üretim biçimi değişmeye
başlayan toplumlarda ortaya çıkıp, gözlerini iktidara diken ―milli‖ burjuvazidir.
Bu yüzyıl boyunca milliyetçilik, liberalizm ile birlikte burjuva devrimlerinin itici
gücü ya da motoru işlevini görmüştür.‖
“19. yüzyılın sonlarında Avrupa‟daki milliyetçi hareketler uluslar arası
niteliklerini yitirerek daha tutucu, hatta gerici hale geldi. Milliyetçilik
12
anlayıĢının dar bir temelde yoğunlaĢması I. Dünya SavaĢı‟nın baĢlamasında
etkili oldu. Tutucu milliyetçilik eğilimi iki Dünya savaĢı arasındaki dönemde
özellikle Ġtalya ve Almanya‟da daha da güçlendi. II. Dünya SavaĢ‟ından sonra
çoğu Avrupa ülkesinde milliyetçiliğin etkisi azalmaya baĢladı. Bunun en
önemli nedenlerinden biri ülkeler arasındaki karĢılıklı bağımlılığın giderek
artmasıydı. Bu dönemde Asya ve Afrika‟da önce sömürgeciliğe karĢı
mücadele temelinde, sonraki aĢamalarda ise güçlü devletlerin egemenliğine
karĢı bağımsızlığı ve bağlantısızlığı savunan milliyetçi hareketler ortaya çıktı.
1990‟larda Doğu Avrupa‟da komünizmin çöküĢünün ardından bu ülkelerde
milliyetçilik yeniden güç kazandı. Dil, etnik köken ve din temelli milliyetçi
eğilimler eski Sovyet cumhuriyetleriyle Yugoslavya‟da etkili oldu ve zaman
zaman kanlı çatıĢmalara yol açtı” (Ana Britannica, 2004: 109).
1.1.2. Türk Milliyetçiliğinin Ortaya Çıkışı
Toplumsal yapıların ve değiĢmelerin, o toplumun düĢünürlerini de
etkilemesi doğaldır (Kösoğlu, 2003: 209). Türk milliyetçiliğinin tarih sahnesine
çıkıĢı, Avrupa uluslarına göre epey geç olmuĢtur (Ağaoğulları: 1998: 190).
Milliyetçilik akımının Türkiye yönünden de özel bir önemi vardır.
Osmanlı Ġmparatorluğu devrinde insanları birleĢtiren nokta, “millet” olma
duygusundan çok, “ümmet” olma yani aynı dine mensup olma inancıydı (Yeni
Cumhuriyet, 1983). Bu bağlamda, Avrupa‟da beliren milliyetçilik akımının
ortaya çıktığı dönemde Osmanlı Ġmparatorluğu‟na bakıldığında, burada bir
Türk milliyetçiliğinin doğması için gereken koĢulların belirmemiĢ olduğu
görülür. Ağaoğulları‟na göre (1998: 191) de; ―her şeyden önce, Osmanlı
devletinin iktisadi geri kalmışlığı, bu ideolojinin bayraktarlığını yapacak sınıfın
oluşmasında en büyük engeldi, ikinci etken olarak Osmanlı devletinin çok
13
uluslu kozmopolit niteliği gösterilebilir1, bir diğer neden Osmanlı kültürel
yapısından kaynaklanmaktadır2.‖ Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda Tanzimat ile
birlikte baĢlayan BatılılaĢma çabalarına her zaman bu BatılılaĢmanın nereye
kadar olacağı sorusu eĢlik etmiĢtir. Bir yandan BatılılaĢmayı kucaklarken bir
yandan da özgün Doğulu faziletleri muhafaza etmek dürtüsü Türk
milliyetçiliğinin en ayırt edici özelliği olmuĢtur (Kadıoğlu, 2003: 284).
“Osmanlı aydınları, milliyetçilik düĢüncesi ile tanıĢtıklarında, yayılmacı güçler
karĢısında çökmekte olan bir imparatorluğu nasıl ayakta tutabileceklerinin
kavgasını veriyorlardı. Milliyetçiliğe yöneliĢteki temel muharrik buydu; devleti
kurtarmak.” (Kösoğlu, 2003: 209). 1930‟lardan sonra da Türk milliyetçiliğinde
etkin Turancı akım çerçevesinde Nihal Atsız vb. Türkçü yazarlar ―milli ülkü‖
terimini kullandılar. Ancak, ―ülkü‖ ve ―ülkücü‖ sözcüğünün siyasal bir anlam
kazanıp popülerleĢmesi, CKMP / MHP hareketiyle gerçekleĢmiĢtir (AslandaĢ
– Bıçakçı, 2002: 222). Milli hedefleri ve idealleri belirtme bağlamında
kullanılan ―ülkü‖ sözcüğünün kullanımı, Ziya Gökalp‟e kadar götürülebilir.
Cumhuriyet‘in ilk ve önemli resmi düşünürlerinden Gökalp‘‘in (Ünüvar, 2003:
28),
Türkçülüğün
Esasları‘nda
(2003), “milli
mefkûre”
terimi
geçer.
(“mefkûre”, “ülkü”nün Osmanlıcasıdır). Kösoğlu‟na (2003: 225) göre de;
“Turancılık duygu ve fikrinin, doğuĢundan itibaren Türk milliyetçiliği
düĢüncesinde bir ülkü olarak var olduğunu söyleyebiliriz. Milli varlığın bu
yeniden algılanıĢ döneminde, Osmanlı Devleti sınırlarının dıĢında da aynı dili
konuĢan, aynı dine inanan ve ortak tarihi köklerimiz olan toplulukların
varlığının daha yakından bilinmesi, doğal olarak bu dünyanın birleĢmesi
ülküsünü de beraberinde getirmiĢtir.”
Sonuç olarak, Ayvazoğlu‟na göre (2003: 577); “Türk Milliyetçiliği,
üzerinde konuĢulması en zor meselelerden biridir; zira çeĢitli damarlardan
1
Farklı uluslar arasındaki sınırlar, dolayısıyla da ilişkiler, toplumsal ya da etnik değil, fakat dinsel
temeller üzerine kurulmuştu (Ağaoğulları, 1998:190).
2
Türkler, hemen hemen tümüyle İslam kültürünü özümsemişlerdi. Bunun sonucu olarak, Avrupalılar
ve hatta Araplar bütün tarihleri boyunca Türk‟e “Türk” dedikleri halde, Osmanlı Devletindeki Türk,
kendini yalnızca Müslüman ve Osmanlı olarak algılıyordu (Ağaoğulları, 1998:191).
14
beslenen ve ortak bir dil edinemeyen, bir çırpıda onlarcası sayılabilecek
milliyetçilik anlayıĢları vardır. Uzaktan küçük görünen fikir ayrılıkları çok derin
ihtilafların belirtisi olabilir.”
“Türk milliyetçiliği bağlamında örgütlenen MHP (Bora, 2003) ise, ilk
dönemlerinde Irkçı-Turancı ideolojiyi benimsemiĢse de daha sonraları bunu
terk etmiĢtir. MHP‟nin milliyetçilik ideolojisi yanında gittikçe artan bir biçimde
dinsel ideolojiyi de kullanmıĢ olduğu açıkça görülmektedir. Bir anlamda Türk
milliyetçiliği Ġslamcılıkla pekiĢtirilmiĢtir. Bunun nedeni, dinin Türk toplumu
üzerindeki etkinliğinden dolayı halkın, dinsel öğelerle yoğrulmuĢ bir ideolojiye
daha duyarlı olmasından ileri gelmektedir. Bunun bilincine varan MHP
yöneticileri, dinsel ideolojiyi kullanarak daha geniĢ bir taban elde etme yoluna
gittiler” (Ağaoğulları, 1983: 2115).
Milliyetçilik Osmanlı Dönemi‟nde Ģekillenen bir fikir hareketidir. Bu fikir
hareketi Osmanlı‟da çeĢitli Ģekillerde siyasi bir hareketi de içermektedir.
Milliyetçilik, Cumhuriyet ideolojisinde de sıklıkla vurgulanan bir kavramdır.
Cumhuriyet Türkiyesi‟nde hemen hemen tüm siyasi partiler bir Ģekilde
milliyetçilikle ilintili politikalara programlarında yer vermiĢlerdir. Ancak hiçbir
siyasi oluĢum, Millet Partisi‟nden baĢlayıp, günümüzde MHP‟ye değin
uzanan siyasi çizgi kadar milliyetçiliğe sahip çıkmamıĢtır. Dolayısıyla
günümüzde milliyetçilik, isminde de bu kavramı barındıran MHP ile
özdeĢleĢmiĢ ve bu siyasi parti üzerinden tartıĢılır hale gelmiĢtir.
1.2. MİLLET PARTİSİ'NDEN CUMHURİYETÇİ MİLLET PARTİSİ'NE
(1948 – 1953)
MHP‟nin ön-tarihine baktığımızda ilk olarak karĢımıza, “Millet Partisi”
(MP)‟nin
çıktığı
görülmektedir.
MP‟nin
kuruluĢu,
1948
yılına
denk
gelmektedir. Bu dönemde Türkiye‟deki “Tek Parti Yönetimi”nin temellerinin
sarsılmaya baĢladığı gerçeğiyle karĢılaĢılmaktadır (Haytoğlu, 2009). MP,
15
Ankara‟da 20 Temmuz 1948 tarihinde, MareĢal Fevzi Çakmak ve Osman
BölükbaĢı önderliğinde bir grup siyasî (Enis Akaygen, Prof. Dr. Yusuf Hikmet
Bayur, Prof. Dr. Kenan Öner, ve General Sadık Aldoğan) tarafından
kurulmuĢtur (Tunaya, 1952: 712).
MP, Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisine karĢı olan bazı
kesimlerin bir araya gelerek kurdukları bir partidir. Partinin kurulmasının bir
nedeni, Demokrat Parti (DP)'nin, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'ne sert
muhalefet yapmaması olarak gösterilmektedir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2,
2002). Bu bağlamda, “12 Temmuz 1947‟de yayınlanan cumhurbaĢkanlığı
bildirisi3nin, yumuĢattığı hava da DP için yeni bir tehlike yaratmıĢtı. DP
yöneticileri Ġnönü‟yü fazla zorlamanın akıllılık olmayacağına, sabır göstererek
isteklerine eninde sonunda ulaĢacaklarına kanaat getirmiĢlerdi. Ancak, uzun
zamandır sürdürdükleri sert muhalefetten sonra, yandaĢlarına bu yeni sabır
siyasetini kabul ettirmeleri kolay olamazdı. Nitekim, 12 Temmuz bildirisinin bir
sonucu da DP‟nin bölünmesi oldu. Aylar süren iç çekiĢmelerden sonra,
Temmuz 1948‟de, DP‟den kopanlar Millet Partisi‟ni kurdular” (Eroğul, 1998:
118). Türkiye‟de en kalabalık grubu, mevcut partilerin bölünmesi sonucunda
kurulmuĢ partiler oluĢturur, MP‟de bölünme sonucu oluĢmuĢ partilerden
biridir (Kotil, 1983: 2002). MP‟nin, siyaset sahnesine çıkmasının bir diğer
nedeni olarak ise, iki siyasi seçeneğe sıkıĢmıĢ bir topluma, bir üçüncüyü
sunma emeli gösterilebilir fakat, bağlamsal süreç içerisinde ideolojik
örgüsünü, teĢkilatlanmasını tamamlayamadığından ve en önemlisi de gerekli
desteği sağlayamadığından, (özellikle basın), parti olma yetisini tam
manasıyla kazanamadığı görülmektedir (Artvinli, 2004). Kay‟a (2008) göre;
―… başlangıçta DP‘nin en sert muhaliflerinden biri olan Osman Bölükbaşı, tek
parti iktidarının kişisel hak ve özgürlükleri bastırarak yarattığı boğucu hava
içerisinde bir mücadele simgesiydi.‖ Ancak, 1946`da DP`ye katılan
BölükbaĢı`nın bu macerası uzun sürmemiĢtir (Artvinli, 2004). 1947 yılında
3
İnönü‟nün, muhalefetin isyancı bir örgüt değil meşru bir siyasal parti olduğunu, devlet başkanı
olarak kendisinin, hem iktidara hem de muhalefete karşı eşit davranmak durumunda olduğunu ilan
eden bildiri. (Eroğul, 1998: 117)
16
BölükbaĢı‟nın DP‟ye vedasının ardından, BölükbaĢı kendisiyle birlikte
partiden ayrılan arkadaĢları vasıtasıyla MP potasında buluĢma imkanı
yakalamıĢtır (BölükbaĢı, 2008).
MP‟nin siyasi arenada varlığının belirmesi, DP‟nin bazı ekonomik ve
kültürel problemlere yaklaĢımlarında daha belirgin ve daha dikkatli bir tavır
alması yönünde önemli bir baskı aracı olmuĢtur. CHP‟ye göre, MP amansız
eleĢtiriler yapan ve hükümetin politikalarında köklü değiĢiklikler yapılması için
baskı uygulayan bir hasım olmakla birlikte, ana muhalefetin dikkatini çekerek,
kendi lehlerine, karĢılarında güçlü bir muhalefet yapan DP‟nin baskılarını da
hafifletmeye yarıyordu (Özdemir, 2007). Millet Partisi, 17 Ekim 1948 ara
seçimlerine katılmama kararı aldı. Yani muhalefetinin dozunu gittikçe
artırıyordu. Daha sonra Millet Partisi hem iktidara hem de Demokrat Partiye
karsı muhalefetini mitingler kanalıyla yapmaya devam etti (Pancaroğlu, 2006:
22).
BölükbaĢı‟nın „muhalefetin ve basının mücadelesinde simgeleşirken‟
(Özdemir, 2007) aynı zamanda da onlardan, (muhalefet ve medya), ‗destek
alamadan gerçekleştirdiği mücadelesi‘ni (Pancaroğlu, 2006) ve bu durumda
karĢılaĢtığı
zorlukları
MP‟nin
seçimlerde
aldığı
sonuca
dair
değerlendirmelerinin içinde aktardığı görülmektedir. BölükbaĢı dönemi Ģöyle
özetlemektedir: “MP kurulduğu zaman DP, siyasette iki buçuk yılını
tamamlamıĢ ve halk tabanındaki yerini sağlamlaĢtırmıĢtı. DP‟ye girmiĢ olan
ve ne yapacağını görmek için bir sefer DP‟yi denemek isteyen büyük halk
kitlelerini MP saflarına çekmek kolay olmamıĢtır. Aynı Ģekilde, muhalefetin
parçalanması halinde CHP‟nin tek parti rejiminin süreceği endiĢesi de
seçmenlerin DP‟ye sarılmasına yol açmıĢtır. Bu konuda MP‟nin en etkili silahı
MareĢal
Fevzi
Çakmak
Anadolu‟yu
dolaĢmaya
zaman
bulamadan
rahatsızlanmıĢ ve seçimlerden bir ay önce hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur.
Kenan Öner de, MareĢalden önce kaybedilmiĢtir. Öte yandan MP‟nin maddi
imkanlarının çok sınırlı olması, basının kendisini desteklememesi de bu
sonuçta etkili olmuĢtur. Nihayet, MP 1950 seçimlerine “irtica - gerici” parti
17
suçlamasının gölgesinde girmiĢ, bu dayanaksız ithamlar da halk üzerinde
psikolojik bir etki yapmıĢtır” (BölükbaĢı, 2008: 125).
Osman BölükbaĢı‟nın değerlendirmelerinden hareketle bakıldığında;
MP‟nin kuruluĢ aĢamasında partiyi kamuoyunda görünür kılan yayın
organları olarak ―Yeni Sabah‖ ve “Kudret‖ Gazeteleri görülmektedir. Diğer
yayın organları tarafından ise, muhalefetin CHP karĢısında bölüneceği
endiĢesiyle MP‟ye destek verilmemiĢtir (Özdemir, 2007). MP böyle bir süreç
geçirirken, Yusuf Hikmet Bayur'un genel baĢkanlığında girdiği 1950 genel
seçimleri‟nde % 3.11 (250.414) oy alarak MP`nin tek milletvekili olarak,
Osman
BölükbaĢı‟nı
KırĢehir`den
TBMM`ye
sokmuĢtur
(Cumhuriyet
Ansiklopedisi 2, 2002: 132).
Bu seçimle birlikte, MP siyaset sahnesine çıkıĢıyla, CHP‟li çevrelerin
“irtica” suçlamalarının ana hedefi olmuĢtur. CHP yayın organı ―Ulus‖
gazetesinde, MP sözcülerinin konuĢmalarında Allah‟tan söz etmeleri, ―irtica‖
olarak suçlanmıĢ hatta parti için ―küfürbaz dervişler partisi‖ benzetmesi bile
yapılarak, MP‟ye karĢı baĢlatılan saldırı kampanyasında yeni bir cephe
açılmıĢtır. DP‟de siyasi rakip olarak gördüğü MP‟yi aynı biçimde suçlamıĢtır
(BölükbaĢı, 2008: 111). DP‟nin bu tür suçlamaları yöneltmesinin nedeni
olarak, rakibi olan bir partiyi yeni yapılanma döneminde zayıf düĢürme ve
temelinden etkileme tasarısı gösterilebilir. Bu bağlamda, DP iktidarının dini
oylara yönelik olarak kendisine rakip gördüğü MP`yi sindirmek için her türlü
fırsatı kullandığı görülmektedir (Ahmad, 1976). Aynı Ģekilde, “1952 de
yapılan üçüncü parti kongresi sırasında, bir grup partili delegenin Atatürk‟ün
kabrine çelenk koymayı reddetmesi, parti içinde de çeĢitli anlaĢmazlıklara yol
açtı. Bu anlaĢmazlıklar partinin 27–29 Haziran 1953‟te toplanan beĢinci
büyük kongresinde açık bir çatıĢmaya dönüĢtü ve ilk genel baĢkan Hikmet
Bayur, partinin dinci ve gericilerin eline geçtiğini öne sürerek MP‟den istifa
etti. Hikmet Bayur‟un istifası bir suç duyurusu olarak kabul edilip parti
hakkında soruĢturma açıldı” (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 132). Sonuç
18
olarak, laikliğe aykırı politika ürettiği gerekçesiyle 1953`te parti faaliyetleri
geçici olarak durdurulmuĢtur (Artvinli, 2004).
Demokrat Parti Genel BaĢkanı Celal Bayar imzasıyla, Millet Partisi‟nin
kurulması üzerine teĢkilata yayınlanan tamimde Ģöyle denilmekteydi:
“Demokrat Parti içinde ihtilaf yaratmaya çalıĢanların hukuki çevresi meydana
çıktı. Esas gayelerine eriĢtiler, partilerini kurdular. Biz, aramızda yaratılmak
istenen bozguncu havanın ancak bu maksatla hedef alındığını ve Demokrat
Parti‟yi muhtelif parçalara ayırarak, kolaylıkla yutulabilecek bir lokma haline
getirilmek istenildiğini daha bidayette görmüĢ ve müteaddit tamimlerimizle
hakikati teĢkilatımıza bildirmiĢtik. Bugün, görüĢlerimizin isabetini hadiseler
teyit eylediği için bu mevzuya tekrar avdet etmeyi lüzumsuz addetmekteyiz”
(Ağaoğlu, 1992: 583). Partinin kapanmasıyla sonuçlanan bu olayları,
Pancaroğlu (2006: 48) Osman BölükbaĢı ile yaptığı görüĢmede, Millet
Partisi‟nin kapatılmasıyla ilgili, Ģöyle aktarmıĢtır: ―Adnan Menderes dedi ki:
(Osman Bölükbaşı‘na hitaben) ―Partiniz kapatılmazsa seçimlerde görüşürüz.‖
Ben de (Osman Bölükbaşı) Menderes‘e ―Ha şöyle diktatör, kararını açıkla.‖
dedim ve o gece Millet Partisi kapatıldı. Kırk bir şubesi varken ve iktidarın
eşiğinde iken Adnan Menderes Millet Partisi‘ni kapattırdı.‖ Kapatılma
sebebini sorduğumda bana Osman Bölükbaşı: ―Siyasi rakibi bertaraf etmek‖
diye cevap verdi. Eroğul‟a (1998:101) göre de; ―DP‘liler, 1948‘de kendilerini
terk eden eski arkadaşlarının kurduğu Millet Partisi‘ne karşı, parlamenter
demokrasi ile bağdaşması olanaksız bir düşmanlık besliyorlardı. Haziran
1953‘te bu parti de çıkan bir bunalım, bekledikleri fırsatı nihayet verdi. Millet
Partisi‘nin Atatürk devrimlerine karşı geldiğini ileri sürerek, bu partiyi önce
geçici, 27 Ocak 1954‘te ise temelli olarak kapattırdılar.‖
DP iktidarının, ‗aşırı solda yaptığı tevkife bir denge olması ve kendi
siyasî geleceğini garantilemek maksadıyla‘, MP'yi 1954 yılında resmen
kapattırdı (Artvinli, 2004). Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi‟nde açılan dava
sonucunda partinin “dini esasa dayanan ve gayesini saklayan bir cemiyet
olduğu” sonucuna varıldı ve Millet Partisi 27 Ocak 1954‟te kapatıldı
19
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 133). Bu partinin eski kurucuları kısa bir
süre sonra -aynı yıl- Osman BölükbaĢı'nın genel baĢkanlığında, Cumhuriyetçi
Millet Partisi'ni kurmuĢlardır.
1.3. CUMHURİYETÇİ MİLLET PARTİSİ’NDEN CUMHURİYETÇİ KÖYLÜ
MİLLET PARTİSİ’NE (1954 – 1968)
Osman BölükbaĢı, ġubat 1954`te bir grup arkadaĢıyla birlikte
Cumhuriyetçi
Millet
Partisi`ni
(CMP)
kurmuĢ
ve
bu
partinin
genel
baĢkanlığına getirilmiĢtir. Yeni kurulan CMP‟nin amacı, parti programının
birinci maddesinde Ģöyle aktarılmaktadır:
―Cumhuriyetçi Millet Partisi‘nin gayesi, Türkiye‘de insan haklarını
hâkim kılacak ve bunları güvenilir teminata bağlayacak bir devlet
nizamı kurmaktır.
Parti bu gayeye:
a. Hürriyet, emniyet, müsavat ve adalet mefkûrelerine,
b. Millî Hakimiyet ve laik cumhuriyet esaslarına,
c. Garp örneği demokrasi hukukuna,
d. Milliyetçilik akidesine
samimi surette bağlanmakla varılabileceğine kanidir‖ (CMP Ana
Nizamname ve Program, 1954).
Bu amaçlar doğrultusunda siyasete atıldıklarına vurgu yapan CMP ve
lideri BölükbaĢı‟nın 1954 seçimlerinde KırĢehir‟in neredeyse bütün oylarını
alıp yeniden milletvekili seçilmesiyle, Demokrat Parti hükümeti KırĢehir‟i ilçe
yaptı ve NevĢehir‟e bağladı (Kay, 2008). Demokrat Parti iktidarının 30
Haziran 1954‟te çıkarılan bir kanunla ilçe haline getirdiği KırĢehir ili, siyasi
20
tercihleri
nedeniyle
Ģehirlerin
cezalandırılmasının
simgesi
olmuĢtur4
(AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 135). Ahmad‟a (1976: 125) göre de; DP
hükümeti, KırĢehir Vilayetini, seçmenleri cezalandırmak için 30 Haziran
1954‟te ilçe durumuna getirmiĢtir. Bu dönemde de hükümete sert eleĢtiriler
yönelten
Osman
BölükbaĢı,
Temmuz 1957`de
TBMM‟ye
hakaretten
tutuklandı (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2: 2002: 329).
Osman BölükbaĢı mitinglerin vazgeçilmez adamıydı. Mitinglerde ele
aldığı konular genellikle, radyonun adaletsizce kullanılması, rejimin durumu,
hâkim ve adaletin baskı altından bulunduğu, basın hürriyeti, enflasyon,
KırĢehir‟in tekrar il yapılması ve memurların geçim zorluğu içinde
bulunmalarıdır (Pancaroğlu, 2006: 59). KırĢehir‟in Haziran 1957‟de yeniden il
durumuna getirilmesinin ardından, 1957 seçimlerinde BölükbaĢı, CMP‟den
seçilen 4 milletvekilinin arasında yer aldı. Seçim günü hapiste olduğu için
milletvekili yeminini Ankara Merkez Cezaevi 10. KoğuĢu‟nda mahkûmların
önünde yaptı.5 ―Osman Bölükbaşı, liderliğinde, yaptığı konuşmalarla izlediği
iletişim
stratejileri
bağlamında,
Türkiye
siyasetinde
iz
bırakmış
bir
siyasetçidir. Renkli kişiliği, dürüstlüğü ve açıksözlülüğü, hitabet gücü,
nüktedanlığı, hazırcevaplığı, enerjik yapısı, heyecanlı mizacı ile halkın
sevgisini kazandı. Halk arasında ‗Anadolu Fırtınası‘6, ‗Nazar Boncuğu‘7, ‗Tırt
4
Bu dönem içerisinde, Demokrat Parti‟nin 1954 seçimlerini, tüm oyların %56,61‟ini alarak kazandığı
görülür. Ancak, Malatya, Sivas, Kars gibi Kırşehir‟de Demokrat Parti‟ye muhalif illerden biriydi.
Kırşehir‟de 5 milletvekilliğinin tamamını Osman Bölükbaşı‟nın Cumhuriyetçi Millet Partisi‟nin
almasıyla, DP iktidarı hem Kırşehir‟i cezalandırmak, hem de gelecek seçimler için başka illere
gözdağı vermek amacıyla Kırşehir‟i ilçe yapmış ve yeni il yapılan Nevşehir‟e bağlamayı yerinde
bulmuştur. Bu paralelde, bu tarihten on beş gün önce de, muhalif illerden Malatya ikiye bölünerek
Adıyaman ili kurulmuştu. Fakat, Kırşehir, Haziran 1957‟de erken genel seçimlerden birkaç ay önce
yeniden il yapıldı. (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 135)
5
Gazeteci Cihad Baban, Bölükbaşı‟nı şöyle tarif ediyordu: „Özellikle cesur. Meydanlarda rakip
tanımayan, sözünü esirgemez ve söz söylemede usta bir politikacı. Ateşli bir hürriyetperver. Sonra,
güçlü bir hafızaya sahip ve nüktedan, hazırcevap. Yalan ve ikiyüzlülükten uzak. Fikir cephesinde
değil ama, aksiyon bakımından üst düzeyde, yorulmak bilmeyen bir savaşçı.‟
6
“Anadolu Fırtınası” lakabı, 1946 – 1950 döneminde verdiği ve bir anlamda “demokrasi
misyonerliği”ne benzetilebilecek olan siyasi mücadele sırasında kendisine halk tarafından
yakıştırılmıştır. 1946‟da Anadolu Hareketi olarak başlayan demokrasi mücadelesinde Osman
Bölükbaşı, Anadolu‟nun, Anadolu insanının sesiydi. 1946 mücadelesinin önde gelen sözcülerinden,
21
Osman‘8 lakaplarıyla tanındı‖ (Kay, 2008). KonuĢma stratejisini, esprili,
nükteli, özetlemek gerekirse daha “halk”a yakın tutmaya özen göstermiĢtir
(Artvinli, 2004).9 9. CumhurbaĢkanı Süleyman Demirel, vefatından on gün
önce 26 Ocak 2002 tarihli “Sabah‖ gazetesinde yayımlanan demecinde
Osman BölükbaĢı‟nın bu yönleri hakkında Ģunları söylemiĢtir: ―Osman
Bölükbaşı hitabetin, halk hatipliğinin, siyasi hitabetin en güzel örneklerini
vermiştir. Bölükbaşı gerçekten halk adamı, halkın adamıydı. 1946‘lı yıllarda
konuşmaya yeni başlayan Türkiye yürekli insanlar istiyordu. Sayın Osman
Bölükbaşı onlardan biriydi‖ (BölükbaĢı, 2008: 19) BölükbaĢı‟nın muhalefet
yapma isteği, Kay‟ın (2008) satırlarına Ģöyle yansıyacaktır: ―Bölükbaşı,
pervasızlığı ve sivri dili başına iş açmasına rağmen muhalefetten asla
vazgeçmiyordu. 1973‘te milletvekilliğinden istifa edip politikayı bırakan
Bölükbaşı, 2002‘de vefat etmişti.‖
meydan hatiplerinden biriydi. Bu mücadele de Bölükbaşı‟nın şu sözleri Anadolu meydanlarında
yankılanıyor, Anadolu insanını ayağa kaldırıyordu:
“Sesiniz gür olacak
Vicdanlar hür olacak
Efendi bir olacak
O da millet olacak” (Bölükbaşı, 2008: 19)
7
1950 seçimlerinde, Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi‟nden başka Türkiye Büyük Millet
Meclisi‟ne girebilen tek parti Millet Partisi oldu. Millet Partisi‟nin de bir tek milletvekili vardı: Genel
Başkan, Kırşehir milletvekili Osman Bölükbaşı‟na “Nazar Boncuğu” denilmiştir.
8
1965 yılında (Şubat – Ekim), Adalet Partisi, Yeni Türkiye Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet
Partisi‟yle birlikte koalisyon hükümetini oluşturan Millet Partisi‟nin lideri, ünlü politikacı Osman
Bölükbaşı‟na bu dönemde, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) Kanunun değiştirilmesi ve
genel müdür Adnan Öztrak‟ın görevden alınması yolunda ısrarlı çabaları nedeniyle “TIRT Osman”
denilmiştir. Bölükbaşı‟na göre Öztrak, “etiyle ve kanıyla” Cumhuriyet Halk Partisi‟ne bağlıydı ve bu
nedenle taraflı yayıncılık yapıyordu. O dönemde Hürriyet gazetesinde çıkan bir yazıda, “ebedi
muhalif, her şeye, herkese hatta kendine bile karşıt olan bir siyasimiz” olarak tanımlanan “Tırt
Osman”, koalisyon hükümeti‟nin kuruluşundan beri yalnızca TRT konusuyla ilgilendiği için
eleştiriliyordu (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 214).
9
Bölükbaşı‟nın konuştuğu meydanların doluluğu hep göze çarpar olmuştur. Fakat, “konuşmalarını
dinlemeye gelenlerin oylarını her zaman ona vermediği de bir gerçektir. Örneğin; Düzce‟de yaptığı bir
konuşma tam 8 Saat 35 dakika sürmüştü. Bir kamyoncunun Düzce‟den çıkıp yükünü İstanbul‟a
boşaltıp geri dönmesi boyunca konuşan bir politikacıydı, Bölükbaşı. Bu olay üzerine kamyoncu
hayretle şu ifadeleri kullanıyordu hatibe: „Beyim bu nasıl iştir! Sabah buradan kereste yükledim,
konuşuyordun. Yükümü İstanbul`a boşaltıp geldim, halen konuşuyorsun.‟” (Kay, 2008)
22
1958 yılına gelindiğinde, Türkiye Köylü Partisi'nin iltihakı üzerine
Cumhuriyetçi Millet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adıyla siyasî
hayatını sürdürmeye devam etmiĢtir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2: 2002: 351).
Bunun temelinde, “Menderes iktidarının demokrasiye son verme tehdidiyle
sürdürdüğü Ģiddet politikalarının, muhalefet partilerini iĢbirliği yapmak için
yeni arayıĢlara sevk ettiğinin yattığı söylenebilir. 1957 seçimleri öncesi seçim
kanununda yapılan değiĢiklikler, seçim ittifaklarının önünü kapatmıĢtı”
(Özdemir H., 2003). 1957 seçimlerinde muhalefet partileri, DP‟den toplam
olarak daha çok oy almalarına karĢın, DP‟nin 424 milletvekiline karĢılık 186
milletvekili çıkarabilmiĢti. Bu da muhalefeti oluĢturan CHP, HP, CMP ve
Türkiye Köylü Partisi‟nin güçbirliği yapma eğilimi içine girmesine yol açtı
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 333). Bu çerçevede, muhalefet
partilerinin DP yönetimine karĢı yürüttükleri ortak çabalar ―güçbirliği‖ olarak
bilinir.10 Bu doğrultuda tek çözüm kurumsal birleĢme olarak gözüküyordu. Bu
bağlamda, “CMP ile Türkiye Köylü Partisi 16 Ekim 1958‟de fiili birleĢme
kararı almıĢlardır. Bunun arkasından, 24 Kasım 1958‟de kendini fesheden
HP‟de, CHP‟ye katılmıĢtır” (Cumhuriyet Ansiklopedisi 2: 2002: 352).
Bu
birleĢmelerin ön sürecinde, Türkiye Köylü Partisi, Ekim 1958‟de bir bildiri
yayımlayarak, CMP ve HP ile birleĢme halinde DP ve CHP dıĢında “üçüncü
bir büyük parti‖nin ortaya çıkacağı fikrini savunmuĢtur. HP‟nin buna soğuk
bakması karĢısında, CMP Genel BaĢkanı Osman BölükbaĢı ile Türkiye Köylü
Partisi Genel BaĢkanı Tahsin Demiray, 15 Ekim 1958‟de, Ġstanbul‟da iki
partinin birleĢme protokolünü imzalamıĢlardır. Protokolün birinci maddesinde
―dünkü ve bugünkü iktidarları işbaşında görüp deneyen ve zihniyetleriyle
icraatlarını beğenmeyen vatandaşları, yeni bir üçüncü kuvvet etrafında
toplamak zaruretine inanan CMP ve Türkiye Köylü Partisi idarecileri her iki
10
Muhalefet partileri, CHP, CMP ve Hürriyet Partisi (HP)‟nin ortak tavır alışları 1956 yılında başladı.
O yılın Temmuz ayında, üç partinin meclis grupları yaptıkları ortak açıklamada, ülkenin en önemli
meselesinin, “teminatlı bir demokratik rejimin kurulması” olduğunu belirtip, “demokratik rejimi
yaşatma mücadelesine devam azminde” olduklarını ilan ettiler. Muhalefet partilerinin seçimlerde
güçbirliğini gerçekleştirme yollarının arayışı içinde bulundukları bir sırada DP‟liler seçim kanununu
değiştirdi. Bu doğrultuda, partilere bütün seçim çevrelerinde aday tam listesi yapmak zorunluluğunu
getiren ve bir partinin diğer bir parti tarafından aday gösterilmesini yasaklayan yeni hükümler
muhalefetin güçbirliği olanaklarını büyük ölçüde kısıtlıyordu. Bir başka yöntemde de anlaşamayınca,
1957 seçimlerinde “güçbirliği” lafta kalmış oluyordu (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 96).
23
partiyi birleştirmeye karar vermişlerdir.‖ deniliyordu. BirleĢme sonrası partisi
“Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‖ (CKMP) adını alacaktı” (BölükbaĢı, 2008:
259). Osman BölükbaĢı, 1958‟de DP`ye karĢı “güçbirliği” oluĢturmak
amacıyla CMP`nin Türkiye Köylü Partisi ile birleĢmesiyle kurulan CKMP`nin
Genel BaĢkanlığına getirildi.11 Güçbirliğine giderken ortaya çıkan görüĢ
ayrılıkları dört muhalefet partisinin iki gruba bölünmesiyle sonuçlandı
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 333). BaĢbakan Adnan Menderes de, bu
gruplardan, HP ile CHP‟nin birleĢmesini bir ehlisalip (haçlılar) cephesi olarak
nitelendirmiĢtir (http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Arsiv/1958/11/26, 2009).12
―Güçbirliği‖ akımı beraberinde, uzun yıllar sürecek karĢı hareketi de
tetiklemiĢtir.13 Bu bağlamda, 1959‟dan itibaren, partilerarası husumet artan
bir biçimde halk arasında da yayılmaya baĢladı.14
11
Güçbirliği‟nin fiilen gerçekleşmesi, 1958 ekiminde Türkiye Köylü Partisi ile CMP‟nin birleşmesi
ve Kasım ayında da HP‟nin CHP‟ye katılmasıyla mümkün olmuştur.
12
CHP ile birleşmeye karşı çıkan HP‟liler ise, “güçbirliği değil suçbirliği” diyordu. Menderes‟in
ehlisalip yakıştırması da tepkiyle karşılanmıştır. Cumhuriyet gazetesinde Nadir Nadi, “… bir ehlisalip
cephesine benzetmekle Sayın Menderes, bunlardan yalnız yurtseverlik değil, aynı zamanda
Müslümanlık vasfını esirgiyor” diye yazarken, İsmet İnönü‟de, “yaptığımız güçbirliği karşısında
Demokrat Parti genel başkanı bizi ehlisalip olarak, yani kafir olarak ilan ediyor. Bu düpedüz kanlı bir
irtica teşebbüsüdür. Bunun neticelerinden ve akıbetinden kendisini sakınmaya davet ederim” diyordu.
(Bu doğrultuda, Ocak 1959‟da toplanan 14. CHP kurultayı, “İlk Hedefler Beyannamesi”ni kabul etti.
CHP – HP birleşmesinden önce hazırlanan beyanname, güçbirliğinin manifestosu niteliğindeydi ve
başlıca şu hedefleri içeriyordu: Anayasa mahkemesi, İkinci Meclis, Yüksek Hakimler Meclisi,
üniversite özerkliği, Yüksek İktisat Şurası, basın özgürlüğü ve seçim güvenliğinin sağlanması.
Beyannamenin hedeflerinin, büyük ölçüde 1961 anayasasıyla gerçekleştiği görülmektedir) (Aslandaş
– Bıçakçı, 2002: 96).
13
Nitekim, DP, “Güçbirliği” hareketine “Vatan Cephesi” ocaklarını açarak karşılık verdi. (27
Mayıs‟tan sonra Milli Birlik Komitesi tarafından kapatılıncaya kadar, siyasi partilerin köy ve mahalle
düzeyinde de teşkilatları – ocak – bulunurdu). DP iktidarı, çeşitli kesimleri Vatan Cephesi ocaklarına
katılmaya zorluyor, örneğin, DP‟li bakanlar bu amaçla iş adamlarına bizzat “tavsiye”lerde bulunuyor,
köylülere ocak açmaları halinde yol, cami vs. yaptıracağı söyleniyor, Vatan Cephesi‟ne katılanların
adları radyodan okunuyordu. Vatan Cephesi‟nden manidar bir biçimde V.C. diye söz eden muhalif
gazetelerde ise cepheye katıldığı söylenen kişilerin tekzipleriyle, bebeklerin ve ölülerin üye
kaydedildiğine ilişkin haberler yer alıyordu.
14
Taraflar, “Güçbirliği” ve “Vatan Cephesi”ydi. Yine de siyasi çekişme halk katında, örneğin 70‟li
yıllara kıyasla son derece “naif” bir biçimde yaşanıyordu: 18 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesi,
“partilerarası deve ve horoz güreşlerinin yapıldığını ve „Vatan Cephesi‟ adlı horozun, „Güçbirliği‟ni
yendiğini haber vermektedir.” (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 97)
24
Bu dönemde, 1961 genel seçimlerinde bakıldığında, CKMP % 13.4 oy
alarak CHP ve Adalet Partisi (AP)‟nden sonra ancak üçüncü parti olabilmiĢtir
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 2, 2002: 14). 1965 genel seçimlerinde ise aynı
baĢarıyı yakalayamamıĢ, ancak % 2.2 oy alabilmiĢtir. Dolayısıyla, parçalanan
CKMP yenilenme yolunda adımlar atmaya çalıĢmıĢtır. Yine aynı dönemde
yaĢanan ve Türkiye‟nin yeni bir döneme girmesine yol açacak olan, 27 Mayıs
1960 darbesi15ni gerçekleĢtiren cunta içinde bazı Türkçü subaylar yer almıĢtı.
Bunların sözcüsü durumunda olan albay 1944‟te ırkçılık davasında mahkûm
olmuĢ, sonra suçsuz bulunup yeniden orduya dönmüĢ olan Alparslan
TürkeĢ‟ti (Ağaoğulları, 1998: 214). Darbenin ardından gelen 1961 Anayasası
ile, “yeni anayasal düzen içinde, önceleri sağ kesimde önemli bir
hareketlenme görülmemiştir. Sağın vurucu gücüne önderlik edecek olan
Alparslan Türkeş ve onu izleyen 14‘lerin16 bir bölümü, Ekim 1962‘den itibaren
yurda dönmeye başlamışlardı. (Türkeş‘in kendisi Şubat 1963‘te dönmüştür).
Yeni stratejilerini oluşturmaları için bunların arayış dönemi geçirmeleri
kaçınılmazdı. İlk hedef, bir siyasal parti halinde örgütlenmekti. Türlü girişimler
sonucunda, kendilerine uygun ortamı CKMP içinde buldular. Haziran 1962‘de
15
“Bir askeri darbe ile Demokrat Parti iktidarına son verilerek, iktidarın sonradan Milli Birlik
Komitesi adı altında örgütlenen darbeci subaylar tarafından ele geçirildiği 27 Mayıs 1960.”
16
27 Mayıs darbesiyle yönetime gelen Milli Birlik Komitesi (MBK) homojen bir grup değildi.
Darbeden kısa bir süre sonra, izlenecek yol konusunda görüş ayrılıkları iyice belirginleşti. Cemal
Gürsel ve Cemal Madanoğlu‟nun başını çektiği grup, iktidarın bir an önce sivillere devredilmesi
taraftarıydı. Hatta Madanoğlu, daha 27 Mayıs günü, yeni bir anayasa hazırlamak üzere İstanbul‟dan
gelen profesörlere “Siz profesörler heyeti, Yargıtay, Danıştay, Askeri Şura hepinizi Millet Meclisine
toplayalım, Kurucu Meclissiniz diyelim… Müddet yarın 12‟ye kadar. Saat 12‟ye kadar hükümetinizi
ilan edin Kurucu Meclis olarak. Ben askeri çekeyim” demiş ancak profesörlerin, askerlerin
çekilmeyip, yasama yetkisine sahip bir ihtilal komitesi önermesi üzerine Milli Birlik Komitesi‟ne
giden yol açılmıştı. Önde gelenleri arasında Orhan Karabibay, Alparslan Türkeş ve Orhan Erkanlı‟nın
bulunduğu diğer grup ise, her türlü toplumsal, ekonomik ve hukuki reformlar yapılmadan önce
yönetimin sivillere devredilmesini, hemen gitmenin, iktidarı CHP‟ye devretmek anlamına geleceğini
savunuyordu. İki grup arasındaki mücadele Gürsel – Madanoğlu grubunun diğerlerini tasfiyesiyle
sonuçlandı. Devlet Başkanı Cemal Gürsel‟in 13 Kasım 1960 günü yayınladığı tebliğle 14 MBK üyesi
emekliye sevkedildi ve bir süre sonra yurtdışındaki temsilciliklere müşavir olarak gönderildiler.
Yurtdışında da, ülkede ki gelişmeleri izleyen, ilişkilerini sürdüren 14‟ler, Temmuz 1962‟de
Brüksel‟de yaptıkları toplantıda anlaşamayınca, topluluğun dağılmasına, herkesin dilediği gibi hareket
etmesine karar verildi. Fazıl Akkoyunlu, Orhan Karabibay, Alparslan Türkeş, Mustafa Kaplan, Orhan
Erkanlı, Muzaffer Karan, Şefik Soyuyüce, Dündar Taşer, Münir Köseoğlu, Rıfat Baykal, Ahmet Er,
Numan Esin ve İrfan Solmazer‟den oluşan 14‟ler çoğunlukla Türkçü subaylardı. Nitekim aralarından
10‟u, 1965 yılında, Türkeş‟in liderliğinde sonradan Milliyetçi Hareket Partisi adını alacak olan
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi‟ne girmiştir (Aslandaş – Bıçakçı, 2002: 178).
25
bu partinin karizmatik önderi Osman Bölükbaşı, arkadaşlarıyla anlaşmazlığa
düşmüş ve bir grup yandaşıyla birlikte partisinden ayrılarak tekrar Millet
Partisi‘ni kurmuştu. Bu ayrılık CKMP‘nde bir önderlik bunalımına yol açtı.
Türkeş ve arkadaşları işte bu bunalımdan yararlandılar‖ (Eroğul, 1998: 149).
―14‘ler diye adlandırılan subayların yönetimden uzaklaştırılmaları, Türkçülerin
devleti ele geçirmesini engelledi, fakat aynı zamanda Türkeş‘in kişiliğinde
aşırı milliyetçiliğin siyasal liderini ortaya çıkardı‖ (Ağaoğulları, 1998: 214). Bu
bağlamda, siyasete atılmaları için partilerden teklifler alan17 “14”lerden
Alparslan TürkeĢ anılarında siyasete atılmaya olgusunun gündeme geliĢini
Ģöyle aktarmaktadır; ―21 Mayıs Olayları18‘ndan sonra arkadaşlarıma, ‗Biz bir
siyasi partiye girelim‘, dedim. 27 Mayıs‘ta görev yaptığımız için, adımız bir
defa ‗ihtilalci‘ye çıkmış. Memlekette de, biz sürgüne gönderildikten sonra 22
Şubat 1962 olayları oldu, ardından Silahlı Kuvvetler Birliği teşekkül etti, sonra
da 21 Mayıs patlak verdi. Bu olaylar dolayısıyla, bizim, memlekette yapmak
17
Türkeş; “… CKMP Olağan Kongre‟ye hazırlanırken, bir kısım arkadaşlarımız, acele edilmesini
öneriyor, bu arada Adalet Partisi‟nden de yeniden davetler geliyordu. Nihayet, CKMP Genel
Başkanlığı için ısrar arttı. Ahmet Oğuz, Seyfi Öztürk ve Mehmet Altınsoy, bu işin mutlaka
sonuçlanmasını istediler. Ben, Ahmet Oğuz‟un Genel Başkan olmasını önerdim. Ardından, Ahmet
Oğuz, altı ay için Genel Başkanlığı kabul edebileceğini açıkladı. Kurultaya gittim, ama partiye henüz
kaydımı yaptırmadım. Ahmet Oğuz, Genel Başkan seçildi. Bu gelişmelerden sonra arkadaşlarıma
şunları söyledim:
—Bakınız, bir 21 Mayıs olayı yaşadık. Hiçbir suçumuz olmadığı halde, bu kadar sıkıntı çektik.
Türkiye‟nin kaderi, demokrasidir. En iyi yönetim biçimi de, yine demokrasidir.‟
27 Mayıs, o günkü olağanüstü şartların meydana getirdiği bir olaydı. Keşke o da, o şekilde
olmasaydı. Ama işte o şekilde tecelli etti. Onu artık kapatacağız. Meşru yoldan, demokrasi düzeni
içinde memlekete hizmet imkanı arayalım. Bu da, partiye girmekle oluyor. Şimdi Halk Partisi‟ne
girmek istesek, onlarla aramızda birçok olaylar geçti, onların bize karşı büyük bir alerjisi var. Zaten
ben, onların geçmişteki sorumluluklarına katılmak istemem. Onları ben, Türkiye‟nin uğradığı birçok
dertten dolayı sorumlu görüyorum. AP‟de bize karşı soğumuş durumda” (Turgut, 1995: 388)
18
Kara Harp Okulu komutanı Albay Talat Aydemir‟in önderliğinde Harp Okulu öğrencileri ve bazı
askeri birliklerin darbe girişimlerinde bulundukları “22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963”. 27 Mayıs
Harekâtının amacına ulaşamadığı gerekçesiyle yapılan darbe girişimlerinden ilki 22 Şubat‟tır. Bu
ayaklanma, İnönü‟nün teminat vermesi üzerine sonlandırılmıştır. Gerçekten de, “22 Şubatçılar” olarak
anılan 73 subay emekliye sevkedilirken, harekâta katılanlar hakkında hiçbir cezai takibat
yapılmayacağı dair kanun Nisan 1962‟de TBMM tarafından kabul edilmiştir. Bu darbe girişimlerinin
ikincisi olan 21 Mayıs ayaklanması ise, bu girişimden haberdar olan hükümetin hazırlıklı
bulunmasının da etkisiyle sonuçsuz kaldı. Bu ikinci girişimde 6 kişi öldü, 30 kişi yaralandı. Darbe
girişiminin bastırılmasından sonra Ankara, İstanbul ve İzmir‟de sıkıyönetim ilan edildi, 151 subay ve
1450 civarında Harp Okulu öğrencisi tutuklandı. Tutuklananlar arasında, 21 Mayıs‟ta darbe
yapılacağını Başbakan İnönü‟ye duyuran Alparslan Türkeş ve 14‟lerden üç arkadaşı da vardı.
Yargılama sonunda, Aydemir ve 6 arkadaşına idam, 29 sanığa da ömür boyu hapis cezası verildi.
TBMM tarafından cezaları onaylanan Fethi Gürcan (Haziran 1964) ve Talat Aydemir (Temmuz 1964)
idam edildiler.
26
istediğimiz hizmetler, ancak partileşme ile olur. ‗Ya, bir siyasi parti ile
anlaşalım, ya da kendimiz bir parti kuralım‘, dedim. Meşru yoldan, siyasi parti
çerçevesi içinde çalışmamız lazımdı. Arkadaşlarım da bu görüşteydi. Ama,
siyaset kirli iş, diyenler de vardı. Ama ben, memlekete hizmet için başka yol
olmadığını kendilerine söyledim.‖ Bu arada Sayın Osman Bölükbaşı, CKMP
Genel Başkanlığı‘ndan ayrılmıştı. Bu partide yönetici olan bir kısım
arkadaşlar, ―Türkeş Bey‘i alalım, Genel Başkan yapalım. Bizim parti ancak
öyle yaşayabilir, kurtulabilir‘, dediler (Turgut, 1995: 388).
Bu maksatla, Alparslan TürkeĢ, nihayet 1963 yılı sonunda, Orta ve
Doğu Anadolu taĢrasında bir orta sınıf tabanına dayanan ‗küçük bir milliyetçi
muhafazakar popülist parti‘ olan CKMP‟ye katıldı (Bora, 2003: 689). 22–23
ġubat 1964'te yapılan CKMP Kongresi'nde baĢta Dündar TaĢer olmak üzere
diğer arkadaĢlarıyla birlikte bu partiye tamamen katılmıĢtır (Cumhuriyet
Ansiklopedisi 3: 2002: 114).19 1963 yılı baĢında sürgünden döndüğünde, ―Ya
parti kuracağız, ya da mevcut partilerden biri doktrinlerimizi benimseyecektir‖
diyen eski Milli Birlik Komitesi 14‟lerden Alparslan TürkeĢ, 31 Mart 1965‟te
14‟ler grubundan kendine yakın kiĢilerle CKMP‟ye girdi (Ağaoğulları, 1983:
2111). Mart 1964‟te CKMP‟ne giren bu grup, Temmuz 1965‟te yapılan büyük
kongrede, partinin yönetimini ele geçirmeyi baĢardı ve Alparslan TürkeĢ
CKMP baĢkanı oldu. Eroğul‟a (1998: 150) göre; ―Böylece vurucu sağ kendine
bir siyasal parti bulmuş oluyordu ama, bu partiyi kendi amaçlarına uygun bir
örgüt haline dönüştürebilmesi için daha oldukça uzun bir zaman geçmesi
gerekiyordu.‖
Yeni Genel BaĢkanıyla birlikte CKMP'nin 1965'ten sonraki çalıĢmaları,
bir program ve teĢkilat inĢa etme ve benimsetme çabalarına odaklanmıĢtır.
―CKMP‘nin taşralı muhafazakâr ve dindar tabana dayanan politik zemini,
Türkeş‘in gerek ―27 Mayısçı‖ duruşunu gerekse soy Türkçü çizgisini
19
Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal, Fazıl Akkoyunlu, Numan Esin, Mustafa Kaplan, Şefik Soyuyüce,
Münir Köseoğlu, Dündar Taşer ve Ahmet Er‟le birlikte CKMP‟ye, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı ve
İrfan Solmazer CHP‟ye, Muzaffer Karan‟da Türkiye İşçi Partisi (TİP)‟ne gitmişlerdir (Turgut, 1995:
389).
27
yumuşatmasını gerektirmiştir. Orta ve Doğu Anadolu‘da CKMP‘ye önemli
destek sağlayan orta ve büyük toprak sahiplerinin varlığı, Türkeş‘i 27
Mayıs‘tan beri üzerinde çok durduğu toprak reformu izleğini terk etmeye iter.
Tabanın ve orta sınıf hassasiyetleri ve politik elitten dışlanmama kaygısı,
―kalkınmayı sağlamaya ve sınıf mücadelesini önlemeye‖ dönük solidarist –
‗sosyalizan‘ vaadlerin ve milliyetçi-toplumcu görüşlerinde silikleşmesine yol
açar. Ancak, toplumun ‗aşağısındakilere‘ hitap eden himayeci söylem,
sınıfsal çelişkilerinden kaynaklanan gerilimleri ‗zenginlerin‘ / kentlilerin /
aydınların milli duyarsızlık ve kültürel yozlaşması (solculuk, komünizm,
Yahudilik-masonluk, kozmopolitizm, Batı hayranlığı, dinsizleşme, ahlak
boşluğu…) ile açıklayan faşizan popülizm, CKMP/MHP hareketinde hep baki
kalacaktır (Bora, 2003: 691). TürkeĢ bu politik görüĢlerini 1965‟te Dokuz Işık
risalesinde bir araya getirmiĢtir. Dokuz IĢık, genel baĢkan olan Alparslan
TürkeĢ‟in “BaĢbuğ” ilan edildiği, Kasım 1967‟de parti doktrini olarak
benimsenmiĢtir. 24–25 Kasım 1967 tarihinde, CKMP Kongresinde "9 IĢık"
olarak tanımlanan ve açıklanan yeni doktrin, parti teĢkilatına ayrıntılı olarak
tanıtılmıĢ ve parti programının çerçevesini belirlemiĢtir (Ana Britannica: 2004:
108). Özdemir H.‟ye göre (2003: 258) de; ―CKMP‘de yönetim değişikliğinden
sonraki programda ve Alparslan Türkeş‘in kitaplarında amacın yeni devlet
düzeni kurmak şeklinde belirtildiği görülmektedir. Yeni düzen kapitalizmden
ve (kendi deyimleriyle) komünizmden ayrı üçüncü yol veya ülkücü yol
şeklinde kavramlaştırılmaktadır.‖
TürkeĢ‟in,
eskiden
“Türkler‘in
dokuz
rakamının
uğruna
inanmaları‖ndan esinlenerek (http://www.ulkucaklari.org.tr, 2009), dokuz
madde altında topladığını belirttiği “ışık”lar da Ģunlardır: ―Milliyetçilik‖,
―Ülkücülük‖, ―Ahlakçılık‖, ―Toplumculuk‖, ―İlimcilik‖, ―Köylücülük‖, ―Hürriyetçilik
ve Şahsiyetçilik‖, ―Gelişmecilik ve Halkçılık‖, ―Endüstricilik ve Teknikçilik‖
(http://www.mhp.org.tr, 2009.)
Komünizme ve kapitalizme karĢı bir ―Türk üçüncü yolu‖ (Bora,
2003:692), ―yüzde yüz yerli, yüzde yüz milli bir doktrin‖ (Özdemir, H., 2003:
28
258) olarak nitelenen “toplumcu – milliyetçi”( http://www.milliyetciforum.com/,
2008) doktrinde asıl ağırlığı, kiĢinin kendisini Türk milletine adaması olarak
tanımlanan ―milliyetçilik‖ oluĢturmaktadır. ―Toplumculuk‖tan kastedilen ise,
özel teĢebbüsü koruyup desteklerken, iĢverenle iĢçi münasebetlerinin
―milletin zararlarına olmayacak şekilde kontrol edilmesi‖, ―küçük tasarrufların
birleştirilerek büyük ekonomik teşebbüslere dönüştürülmesi‖ ve ―yapılması
gereken büyük işlerin devlet eliyle yapılması‖ydı. “Türk milletini içine alacak
sosyal yardımlaşma ve güvenlik teşkilatının kurulması‖; halkın boĢ vakitlerini,
hiçbir dakikasını heder etmeyecek bir Ģekilde organize etmek ve sanatın
toplum yararına kullanılması da ―toplumculuk‖ çevresinde anlam kazanıyordu
(http://www.ulkuocaklari.org.tr/, 2009). Milliyetçilik doğal olarak “Dokuz IĢık
Doktrini”nin içinde yer alan en önemli ilkedir. Çünkü, diğer bütün ilkelerin
tamamında “Milli”lik temel parametre olarak ele alınmıĢtır. Milliyetçilik hem
topluma hem de devlete yaklaĢımı etkilemiĢ ve partinin ideolojik zeminini
sağlamlaĢtırmıĢtır (Özdemir, 2007: 105).
1.4.
CUMHURİYETÇİ
KÖYLÜ
MİLLET
PARTİSİ’NDEN
MİLLİYETÇİ
HAREKET PARTİSİ’NE (1969 – 1984)
Milliyetçi Hareket Partisi, 9 ġubat 1969‟da kuruldu.
TürkeĢ ve arkadaĢları CKMP‟de siyasete girdikleri günden itibaren,
parti isminin ve ambleminin değiĢtirilmesi gerektiğini dar çevrelerde zaman
zaman dile getirmiĢlerdir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3: 2002: 104). Aslında
partinin 1967 kongresinde partililer de böyle bir değiĢikliği arzu etmelerine
rağmen bu gerçekleĢmemiĢtir. Bu değiĢim isteğinin arka planında, partiye
yeni bir heyecan ve dinamizm kazandırma isteği yatmaktadır. Parti, TürkeĢ
ve arkadaĢlarının katılımı, TürkeĢ‟in Genel BaĢkan seçilmesi, parti
programının yenilenmesi, gençlerin ilgisini çekmesi ve katılımının artması ile
birlikte, rahat telaffuz edilebilen, kolayca akılda kalabilecek bir isim ve
amblem arayıĢı sürecine girmiĢtir (Özdemir, 2007: 97). DeğiĢen siyasi iklim
29
akabinde yenilik arayıĢlarını da getirmiĢtir. Alparslan TürkeĢ ve arkadaĢları
CKMP‟yi yeni bir kimlik ve kiĢiliğe kavuĢturmak istiyordu. Hatta tüzük ve
programını da yeniden düzenlemeyi kararlaĢtırmıĢlardı. Ġsminin ise kesinlikle
değiĢtirilmesi arzu ediliyordu. Partinin Genel BaĢkanı TürkeĢ (Turgut, 1995:
399), o günlerle ilgili anılarını Ģöyle nakledecekti:
―Partimize yeni bir hava vermek için hazırlıklarımıza tamamlayıp, İl
başkanlarını Ankara‘ya çağırdık. Rıfat Baykal, ‗Partinin adını Köylü İşçi
Partisi yapalım, kısaltılmışı da KİP olsun‘ dedi. Amblem olarak da
Bozkurt‘u önerdi. Baykal‘ın önerisinde şöyle de bir gerekçe vardı:
— Türkiye İşçi Partisi‘nin kısaltılmışı TİP, bizimki de KİP olsun.‖
8 – 9 ġubat 1969 günleri Adana‟da toplanan CKMP kongresinde
partiye, 1965‟ten20 beri süregelen değiĢikliğe daha uygun bir ad bulundu:
Milliyetçi Hareket Partisi (Ağaoğulları, 1983: 2112).
Milliyetçi Hareket Partisi adıyla, CKMP'nin yaklaĢık dört yıllık yeniden
yapılanma sürecine son noktanın koyulduğu görülmektedir.
CKMP'nin 8-9 ġubat 1969 Olağanüstü Büyük Kongresi'nde delegelerin
büyük desteğini alan "Milliyetçi Hareket Partisi" adının kabul edilmesiyle
birlikte, Büyük Kongreden sonra toplanan ilk genel idare kurulunda partinin
amblemi ―Üç Hilâl‖ olarak kararlaĢtırılmıĢ ve aynı toplantıda ―MHP Gençlik
Kolları‖
için
de
―Hilâl
içinde
Kurt‖
amblemi
benimsenmiĢtir
(http://www.mhp.org.tr, 2009). (Her iki kullanımda halen aynı Ģekliyle
mevcuttur). Bu süreci TürkeĢ (Turgut, 1995: 399)
anılarında Ģöyle
aktaracaktır:
20
Ağaoğulları‟na göre (1983: 2111); MHP‟nin temsil ettiği siyasal hareketin Türk siyasal yaşamına
parti düzeyinde girişi, CKMP‟nin Alparslan Türkeş ve arkadaşları tarafından ele geçirildiği 1 Ağustos
1965 tarihinde olmuştur.
30
―İl başkanları ile yaptığımız görüşmede hemen hepsi partinin adının
Milliyetçi Hareket Partisi olmasını benimsediler. Bozkurt amblemine
gelince, onun yerine ‗Üç Hilal‘ olsun denildi. Ve ‗Üç Hilal‘ kabul gördü.
Bunun da savunmasını şöyle yaptılar:
- Bozkurt resmi, amblem yapmak için çok zordur. Bu, kuvvetli bir
sanatçı, bir ressamın yapacağı iştir. Ama ―Üç Hilal‖, halkın tanıdığı bir
işarettir; iki evli bir köyde dahi hilal çizilebilir. Onun için, Bozkurt yerine
de ―Üç Hilal‖i amblem olarak alalım.‖
1969 yılında Adana‘da Büyük Kurultay toplantısı yapıldı, orada partinin
adı MHP, amblemi de ―Üç Hilal‖ oldu.‖
BaĢlangıçta Türk Milliyetçiliği, laik nitelikli, kentli bir harekettir. ―Böyle
olduğu için de Kemalizm ile neredeyse özdeş denecek yakınlıktadır. Bu
dönemin milliyetçileri genellikle dine saygılı, inançlı, ama nadiren dindardır.
Kente göçün patlamasından sonra kısa sürede bütün ülke dev bir köye
dönüşürken Türk milliyetçiliği hareketi, ―Bozkurt‖ simgesinin yanına daha
ağırlıklı olarak ―Hilal‖i de yerleştirir. Bu ―Bozkurt‖un simgelediği Türkçü –
Turancı ülküyü terk etmek amacıyla gerçekleştirilmiş bir değişiklik değildi.
Daha çok din eksenli polemiklerde rahatlamak için İslam‘ı net bir şekilde
―ırk‖ın önüne koyma girişimiydi‖ (Mete, 2003: 703) Bu bağlamda, herkesin
yapabileceğine vurgu yapılan üç hilal ambleminin geliĢtirilme stratejisine
bakıldığında, halka yakın olmaya, halkın anladığı dilden konuĢmaya özen
gösterme politikası izlendiği görülür bununla birlikte, ―…70‘li yıllarda MHP
bünyesinde,
Ülkücü
geliştirilmiş,
kurumsal
Hareket
bir
tarafından
boyut
faşizan
kazanmıştır.
etno-popülist
Özellikle
söylem
radikal
Türk
milliyetçiliğinin kitlesel ve popüler bir karakter kazandığı yetmişli yıllar, bu
söylemsel stratejinin yerleşmesine ve yaygınlaşmasına tanık olmuştur‖ (Bora
– Canefe, 2003: 659).
Kongreyle hazırlanan yeni parti tüzüğünde ise, merkez organların ve
özellikle TürkeĢ'in örgüt üzerindeki yetkilerini son derece arttıran, hiyerarşik bir
işleyiş (http://www.mhp.org.tr, 2009) göze çarpmaktadır. Bu bağlamda,
31
Ağaoğulları‟na (1983: 2112) göre; ―…partinin adının değişmesi, yepyeni bir
tüzüğün hazırlanması fırsatını da doğurdu. Tüzük incelendiğinde, MHP‘nin
askeri bir kuruluşu andırır bir biçimde, dikey bir otorite üzerine kurulduğu
görülür. Genel başkan büyük yetkilerle donatılmış ve merkezi organların
şubeler ve üyeler üzerindeki denetimi arttırılmıştır.‖ Bu doğrultuda, 1969 genel
seçimlerine, Alparslan TürkeĢ liderliğinde, yeni adı, yeni amblemi ve yeni
ideolojisiyle katılan MHP, % 3 oy almıĢ ve Alparslan TürkeĢ ilk kez milletvekili
seçilmiĢtir.
1970'li yıllar MHP için yeni bir ad ve imajla birlikte kendini bütün
milliyetçi camiaya kabul ettirme ve kitleselleĢme sürecini ifade edecektir. Bu
bağlamda, bu değiĢen iklimin seçim kampanyalarına yansıması Ģöyle
olmuĢtur: MHP, 14 Ekim 1973'teki genel seçimlerde oy oranını %3.4'e
çıkararak 3 milletvekili çıkarmıĢtır (Ana Britannica, 2004: 109). CHP ve Milli
Selamet Partisi (MSP)'nin kısa ömürlü koalisyonunun ardından 213 gün süren
hükümet
krizinden
sonra,
31
Mart
1975'te
Süleyman
Demirel
BaĢbakanlığı‟nda MHP'nin içinde iki bakanlıkla yer aldığı yeni bir koalisyon
hükümetinin kurulduğu görülmektedir. Bu koalisyon hükümetinde MHP,
baĢbakan yardımcılığı ve iki devlet bakanlığı ile temsil edilmiĢtir (Cumhuriyet
Ansiklopedisi 3, 2002: 342–364). Öznur‟a (2008) göre; ―MHP'nin fikri kararlılığı
ve sistemli teşkilatçılığı, AP ve diğer sağ partiler dışında MHP'yi önemli bir
siyasî güç haline getirmiştir.‖ 5 Haziran 1977 milletvekili seçimlerine
gelindiğinde karĢımıza çıkan tabloda, MHP % 6.4 oy alarak 16 milletvekili
çıkarmıĢ ve ülke genelindeki oy oranlarına göre 4. parti olmuĢtur. Bu
doğrultuda,
MHP,
21
Temmuz
1977'de
yine
Süleyman
Demirel
BaĢbakanlığında kurulan koalisyon hükümetinde 5 Bakanlıkla yer almıĢtır. Bu
bağlamda, Özdemir H.‟ye (2003: 258) göre de, “1965 seçimlerine yeni
program ile giren Türkeş‘in önderliğindeki parti eski oylarını toplayamamış,
fakat aldığı %2.2‘lik oy oranı ona seçim sisteminin yardımı ile 11 sandalye
kazandırmıştır. Bu nedenledir ki 1965‘ten 1969‘a kadar geçen dört yılı
CKMP‘nin MHP‘ye dönüştürülmesi, partide yeni ideolojinin yerleştirilmesi,
örgütlerin güçlenip yaygınlaşması diye anlamak gerek. Çünkü MHP asıl büyük
32
sıçramasını 1970‘li yıllarda (1 Nisan 1975) birinci Milliyetçi Cephe hükümetine
girdikten sonra yapacaktır. Hükümet ortağı olmanın sağladığı imkanlar ile
1973 seçimlerinde kazandığı 3 sandalyeyi 1977 seçimlerinde 16‘ya çıkararak
ülke genelinde yaklaşık 1 milyon oy alacaktır.‖
Bu çerçeve de, Türk Siyasi Tarihinde, Milliyetçi Cephe Hükümetleri21
olarak akıllara kazınan bu dönemi biraz irdelemek, 1980 darbesine kadar
gelen sürecin de, hangi siyasal, ekonomik ve sosyal koĢullarla yapılandığını
anlamada faydalı olacaktır. 1975 yılında; Adalet Partisi (AP), Milli Selamet
Partisi (MSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi
(CGP) arasında kurulan koalisyon “Birinci Milliyetçi Cephe”, 1977‟de AP,
MSP ve MHP arasında kurulan koalisyon hükümeti ise “Ġkinci Milliyetçi
Cephe” olarak bilinmektedir (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002: 364).
TBMM‟de grubu bulunan sağ eğilimli AP, MSP, MHP, CGP, sol eğilimli
CHP‟nin yeniden iktidar olmasını engellemek ve “yakın bir tehlike” olarak
gördükleri komünizmin geliĢmesini durdurmak amacıyla bir karma hükümet
kurma konusunda anlaĢtı (Ana Britannica, 2004: 108). Bu bağlamda, ―Sola
karşı‘ bir milliyetçi cephe kurulması önerisini ilk ortaya atan, 1973
seçimlerinin ardından çıkan hükümet buhranı sırasında, Demokratik Parti
genel başkanı Ferruh Bozbeyli‘dir. Ne var ki, Bozbeyli‘nin ―milliyetçi‖ olmadığı
gerekçesiyle Süleyman Demirel‘i dışlayan cephe önerisi gerçekleşmemiştir.
Bu projeyi sağ entelijensiyanın etkili lobi örgütü Aydınlar Ocağı hararetle
desteklemeye başladı. Aydınlar Ocağı‘nın önde gelen isimlerinden Prof.Dr.
Muharrem Ergin, 1974 Ekim‘inden başlayarak ―Ortadoğu‖ gazetesinde
yazdığı yazılarla, ısrarla, bütün milliyetçi partileri hükümeti beraber
oluşturmak için bir araya gelmeye çağırdı. Ergin, AP, MSP, Demokratik Parti,
CGP ve MHP‘nin ―Milliyetçi Cephe Birliği‖nde yer almasını istiyordu. CHP –
MSP koalisyonunun dağılması ve Sadi Irmak başkanlığındaki partilerüstü
hükümetin
21
güvenoyu
alamamasından
sonra,
partilerinden
ayrılan
9
“Milliyetçi Cephe Hükümetleri”, 1975 ve 1977 yıllarında sağ partilerce kurulan koalisyon
hükümetleri olarak tanımlanmaktadır.
33
Demokratik Parti milletvekilinin (Dokuzlar)22 de desteğiyle, 31 Mart 1975‘te
Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu. Aslında, dört partinin (AP – MSP –
MHP – CGP) genel başkanları Aralık 1974‘de yayınladıkları ortak bildiriyle bir
―Milliyetçi cephe‖ oluşturarak, ―belli görüşler ve hedefler etrafında toplanarak
beraberce çalışmaya karar verdiklerini‖ açıklamışlar ve mecliste birlikte
hareket etmeye başlamışlardı. Kısaca ―MC‖ olarak anılan hükümete, ―cephe
hükümeti‖, kurucu partilere ―cephe partileri‖, başbakan Süleyman Demirel‘e
de ―cephe başkanı‖ deniliyordu” (AslandaĢ – Bıçakçı: 2002). Öznur‟a (2008)
göre; “Bu dönemde Ģiddet olayları da artıĢa geçmiĢtir.” Tüm bunlarla beraber,
Ġkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti‟ne gebe sürecin geliĢimi izlenmektedir. 1977
seçimleri öncesinde, derinleĢen siyasi bunalıma döviz darboğazı ve hayat
pahalılığı da eklenince, CHP lideri Bülent Ecevit halkın “umudu” haline
gelmiĢtir. 5 Haziran‟daki genel seçimleri CHP kazandıysa da, tek baĢına
iktidar olacak çoğunluğu sağlayamamıĢtır. Bu geliĢmeler paralelinde,
Ecevit‟in, güvenoyu için gereken 13 oyu diğer partilerden ve bağımsızlardan
tamamlamayı umarak kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca, 21
Temmuz 1977‟de yeni bir AP – MSP ve MHP koalisyonu kuruldu
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002: 420–421). “Milliyetçi Cephe adının
yarattığı tepki dolayısıyla yeni koalisyona ―milliyetçi partiler topluluğu‖ adı
verildiyse de olmadı, hükümet ―2. MC” olarak adlandırıldı. Bu bağlamda, 2.
MC döneminde ekonomik koĢullarda bir düzelme görülmezken, siyasal Ģiddet
tırmanmayı sürdürmüĢtür. Ülkede ki bu kaos ortamı AP içinde de sorunlara
yol açmıĢtır. MHP tepki çekmeye devam etmiĢtir. Bu çerçevede, MHP‟nin
hükümetteki varlığından rahatsız olan ve AP tabanının MHP‟ye kaymakta
olduğundan endiĢe eden kimi AP milletvekillerinin istifasıyla mecliste yeterli
22
1975 yılında partilerinden istifa ederek, Birinci Milliyetçi Cephe Hükümetine güvenoyu veren
dokuz Demokratik Parti milletvekilleridir. Kurulacağı açıklanan MC hükümetini oluşturan AP, MSP,
MHP ve CGP‟nin toplam milletvekili sayısı güvenoyu almaya yetmiyordu. 1970 yılında AP‟den ihraç
edilen 26‟ların başı çekmesiyle kurulan Demokratik Parti yönetimi, Süleyman Demirel‟in
başkanlığındaki bir hükümete katılmama ve güvenoyu vermeme kararı almıştı. “Komünizm tehlikesi”
nedeniyle “iktidarı sola kaptırmak düşüncesinde olan dokuz milletvekili ise partilerinden istifa ederek
MC hükümetini destekleyeceklerini açıkladılar. Celal Bayar da Dokuzlar‟dan yana tavır alırken,
Dokuzların desteği üzerine Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk kabineyi onayladı ve MC hükümeti 218
red oyuna karşı 222 kabul oyuyla güvenoyu aldı. Dokuzlar; Saadettin Bilgiç, Nilüfer Gürsoy, Ata
Bodur, Mutlu Menderes, Bahri Dağdaş, Kubilay İmer, Abdullah Çilli, Talat Asal ve M. Ali
Arslan‟dan oluşuyordu.
34
desteği kalmayan 2.MC hükümeti, 31 Aralık 1977‟de güvenoyu alamayarak
düĢmüĢtür” (AslandaĢ – Bıçakçı: 2002: 158).
1970‟li yıllar sona ererken Türkiye ağır bir siyasal ve ekonomik
bunalımla karĢı karĢıyaydı. “1977 seçimlerinden sonra istikrarlı bir hükümet
kurulamadığı gibi, iki büyük parti CHP ile AP arasındaki diyalog da
neredeyse
tamamen
ortadan
kalkmıĢtı.
1979
Kasım‟ında
Süleyman
Demirel‟in baĢkanlığında dıĢarıdan MHP ve MSP destekli AP azınlık
hükümetinin kurulması da siyasal istikrarsızlığı sona erdirmeye yetmemiĢtir.
Bu arada günde ortalama 25–30 kiĢinin yaĢamına mal olan siyasal ve
toplumsal Ģiddet olayları da bütün hızıyla sürüyordu. Bu bağlamda, ekonomik
ve siyasal istikrarsızlığın yanı sıra giderek artan Ģiddet olayları, 12 Eylül
198023 askerî müdahalesiyle sonlandırılmaya çalıĢılmıĢtır” (Cumhuriyet
Ansiklopedisi 3, 2002: 428–516). Darbe sonrası, “Milli Güvenlik Kurulu‟nun
siyasal faaliyetler ve partiler konusundaki tutumu, geliĢmeler karĢısında
alınan önlemlerden oluĢan çok aĢamalı bir tablo çizmiĢtir” (Tanör, 2003: 38).
12 Eylül 1980 harekâtından sonra, Genel BaĢkan Alparslan TürkeĢ öteki parti
yöneticileriyle birlikte tutuklanmıĢ, MHP 16 Ekim 1981‟de MGK‟nın kararıyla
öteki partilerle birlikte kapatılmıĢ, mal varlığı Hazine‟ye devredilmiĢtir (Ana
Britannica, 2004: 109). MHP bu bağlamda konumlandırmasını kendi iletiĢim
kanalları vasıtasıyla Ģöyle yapmaktadır; ―demokratik süreç kesintiye uğramış
ve
bütün
siyasî
teşekküllerin
faaliyette
bulunması
uzun
bir
süre
engellenmiştir. Siyasî bir teşekkül olarak MHP'nin varlığına son verilmek
istenmiş
ve
Ülkücü
kuruluşların
dağılması
için
çeşitli
girişimlerde
bulunulmuştur. Kurulduğu andan itibaren Türk devletinin ve milletinin çıkarları
doğrultusunda faaliyette bulunmayı temel ilke edinmiş olan MHP, diğer
partilere
kıyasla
daha
fazla
mağdur
edilmiş
ve
büyük
zorluklarla
karşılaşmıştır‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009). Bu bağlamda Tanör‟e göre
23
Türk Silahlı Kuvvetlerinin “emir komuta zinciri içinde” bir darbe ile yönetime el koyduğu,
iktidarın, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, Hava
Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel
Komutanı Sedat Celasun‟dan oluşan Milli Güvenlik Konseyince ele alındığı, 12 Eylül 1980.
35
(2003: 38) de; ―Askeri otoritelerin siyasal partilere bakışı zaman içinde
sertleşme yönünde gelişme gösterdi. 12 Eylül günü yapılan açıklamalarda ve
7 numaralı Bildiri‘nin 1. maddesinde (RG. 12.09.1980) partilerin feshi değil,
faaliyetlerinin durdurulması kararı vardı. Askeri yönetim ilk başta partileri
kapatma yanlısı görünmüyordu. AP ve CHP‘ye parti olarak dokunulması hiç
düşünülmüyordu. Buna karşılık MHP ve MSP‘ye bakışlar farklıydı. MGK‘nın 4
Ekim 1980 tarihli genişletilmiş toplantısında bunlar hakkında kamu davası
açılması kararlaştırıldı. Demirel ve Ecevit zorunlu ikametlerinden evlerine
dönerken, Türkeş ve Erbakan hakkında tutuklama kararı alınmış, bunlar ve
arkadaşları hakkında Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi‘nde kamu
davası açılmıştı.‖
1.4.1. Muhafazakâr Parti Dönemi (1983 – 1985)
Milliyetçi Hareket'in 12 Eylül 1980 müdahalesinin etkilerini atlatarak
yeniden partileĢme süreci 7 Temmuz 1983'te Muhafazakâr Parti'nin
kurulmasıyla baĢlamıĢtır. 12 Eylül 1980 harekâtından sonra, 1983‟te siyasi
partilerin yeniden kurulmasına izin verilmesi üzerine DanıĢma Meclisi üyesi
Mehmet
Pamak
ve
arkadaĢları
Muhafazakâr
Parti‟yi
kurdu.
Fakat,
Muhafazakâr Parti‟nin 6 Kasım 1983'te yapılan seçimlere, Milli Güvenlik
Konseyi'nin, aralarında Pamak‟ın da bulunduğu 25 parti kurucusunu veto
etmesi üzerine katılamadığı görülmektedir (Ana Britannica, 2004: 108).
1.4.2. Milliyetçi Çalışma Partisi Dönemi (1985 – 1992)
Muhafazakâr Parti temelinde 12 Eylül 1980 öncesindeki MHP
görüĢlerini benimsedi ve partinin adı 30 Kasım 1985‟teki, genel kurulda
"Milliyetçi Çalışma Partisi" (MÇP) olmuĢtur (Ana Britannica: 2004: 108). Parti
amblemi de değiĢmiĢ kırmızı zemin üzerinde beyaz bir hilâl ve etrafında "9
IĢık"ı temsilen 9 yıldızdan oluĢan amblem kabul görmüĢtür. Kongrede tek
36
aday olan Ali Koç genel baĢkanlık koltuğuna oturmuĢtur. Tanör (2003: 68) bu
geliĢmeyi Ģöyle ifade etmektedir; ―Sağda da yeni oluşumlar kendini gösterdi.
Muhafazakâr Parti, Milliyetçi Çalışma Partisi adlı bir partiye dönüştü ve daha
çok eski MHP‘nin çizgisine sahip çıkmayı kendine görev edindi.‖
19 Nisan 1987 yılında partide Olağanüstü Kongre yapılarak Genel
BaĢkanlığa Abdülkerim Doğru seçilmiĢ ve Devlet Bahçeli Genel Sekreter
olmuĢtur (Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002).
Alparslan TürkeĢ‟in de, diğer siyasî liderler Süleyman Demirel,
Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit gibi, 12 Eylül Askeri yönetiminin getirdiği
siyaset yasağının, 6 Eylül 1987 tarihinde kalkmasıyla birlikte 4 Ekim 1987'de
düzenlenen
ikinci
Olağanüstü
Kongre'de
Genel
BaĢkan
seçildiği
görülmektedir (Tanör, 2003). 12 Eylül‟den sonra MHP‟nin mirasını sürdüren
MÇP‟nin ilk döneminde, Dokuz IĢık doktrininin pek anılmadığı görünen bir
gerçektir. 1987‟de siyasi yasakların kalkıp TürkeĢ‟in MÇP Genel BaĢkanı
olmasından sonra ―Dokuz Işık‖ yeniden öne çıkartılmaya baĢlandı. Parti
içindeki İslamcı kanat, tartıĢılmaz bir doktrin olarak dayatıldığı gerekçesiyle,
Dokuz IĢık‟a muhalefet etmeyi sürdürdü; onlara göre Kur‘an dıĢında her fikir
tartıĢmaya açık olmalıydı. 1992‟de Ġslamcı kanadın MÇP‟yi terk etmesinin
ardından, Dokuz IĢık parti söyleminde daha vurgulu biçimde kullanılır oldu
(AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 74).
27 Kasım 1988'de yapılan MÇP Olağanüstü Kongresi'nde Alparslan
TürkeĢ yeniden Genel BaĢkanlığa seçilmiĢ, Devlet Bahçeli ise ikinci kez
Genel Sekreterliğe getirilmiĢtir. Ayrıca bu kongrede yeni parti programı kabul
edilmiĢtir (Ana Britannica, 2004: 109).
Aynı yıl yapılan seçimlerde, (29 Kasım 1987 genel seçimleri),
Alparslan TürkeĢ‟in Genel BaĢkanlığını yaptığı MÇP %10‟luk (%2.9 oy
oranına ulaĢmıĢtır) seçim barajının altında kalarak, TBMM‟ye girememiĢtir
(Tanör, 2003: 77). 26 Mart 1989'teki mahalli seçimlerde ise oy oranı biraz
daha artarak % 4.2'ye ulaĢmıĢtır
37
20 Ekim 1991 genel seçimlerinde, MÇP ve Islahatçı Demokrasi Partisi
(IDP)‟nin Refah Partisi (RP) çatısı altında girdiği ve MÇP‟lilerin ―Oylar
Refah‘a, Ülkücüler Meclis‘e‖ sloganıyla sandığa gittiği görülmektedir. Bu
ittifak % 16.9 oy almıĢtır.
Bora ve Can‟a (2007: 15) göre, “Bu hamle MÇP‘ye parlamenter
siyasette yer almak, devlet ve kamuoyu nezdinde meşrulaşmak için geniş bir
kapı açtı. Ve ittifakın seçim başarısı sonuç itibariyle Türkeş mitosunun
güçlenmesine yaradı. Henüz yüzde 5 düzeyinde bile olmayan MÇP‘yi
parlamentoda grup oluşturacak güce eriştiren bu rizikolu hamle ―Başbuğ‖un
insiyatifiydi ve onun strateji ustalığı, liderlik yeteneği, ―yüksek yerlerdeki‖
ilişkileri üzerine yazılan efsaneleri canlandırdı. MÇP‘nin parlamentoya
girmesi, Yeni Düşünce ve diğer ülkücü yayın organlarında ―Ergenekon‘dan
İkinci Çıkış‖ ve ―Bozkurtlar‘ın Dirilişi‖ sürmanşetiyle kutlanırken bu aynı
zamanda Türkeş‘in otoritesinin de ihyası anlamına geliyordu. En azından
Türkeş ve çevresindekiler lider kültürünü tahkim etme gayretlerini bu fırsattan
istifade arttıracaklardı.‖ Fakat, seçimden kısa bir süre sonra bu ittifak
dağılmıĢ, Alparslan TürkeĢ ile birlikte 15 Kasım‟da istifa eden 18 MÇP‟li
milletvekili, 29 Aralık 1991'de MÇP 3. Olağan Kongresinde MÇP'ye geri
dönmüĢ ve Alparslan TürkeĢ tekrar Genel BaĢkan olmuĢtur (Tanör, 2003).
1991 Seçimleri‟nde RP çatısı altında TBMM‟ye giren ve seçimlerin ardından
tekrar partilerine dönen MÇP‟liler, o dönemde kurulan Doğru Yol Partisi
(DYP) - SHP koalisyonuna dıĢarıdan destek vermiĢlerdir. ĠĢte bu desteğin,
MÇP‟de ilk büyük çatlağı su yüzüne çıkarttığı görülmektedir. Süleyman
Demirel ve Erdal Ġnönü liderliğinde kurulan bu koalisyona destek veren
partilerini eleĢtiren bir grup MÇP‟li, 1992 yılının Temmuz ayında, Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu önderliğinde partilerinden istifa etmiĢlerdir. (6
ay kadar Bağımsız Milletvekili olarak çalıĢmalarına devam eden Muhsin
Yazıcıoğlu, 29 Ocak 1993‟te, MÇP‟den istifa eden arkadaĢları ile birlikte
Büyük
Birlik
Partisi‟ni
(BBP)
kurarak,
partinin
getirilmiĢtir) (Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002).
Genel
BaĢkanlığı‟na
38
1.4.3. Milliyetçi Hareket Partisi’nin İkinci Doğuşu (1993 – 2009)
MÇP'den MHP'ye geçiĢ, 1992 yılı sonunda baĢlayan geliĢmelerle
birlikte mümkün hale gelmiĢtir. “12 Eylül 1980‟den sonra kapatılan partilerin
yeniden açılmasına olanak veren yasa çıkınca MHP‟de açıldı. 27 Aralık 1992
günü toplanan MHP'nin (1980 öncesi) kurultay delegeleri, partinin feshine,
isminin ve ambleminin de MÇP tarafından kullanılabileceğine karar vermiĢtir.
Bu geliĢme üzerine, 24 Ocak 1993 günü toplanan MÇP 4. Olağanüstü
Kongresi, MÇP'nin isminin “MHP” olarak değiĢtirilmesi ve amblem olarak da
―Üç Hilâl‖in kullanılmasını kararlaĢtırmıĢtır” (Ana Britannica, 2004: 109). Bu
doğrultuda, "MHP'nin ikinci doğuşu"nun gerçekleĢtiği görülmektedir.
Bu yapılanmayla, 20 Aralık 1995 genel seçimlerinde % 8.2 oy alan
MHP, % 10'luk seçim barajını aĢamadığı için milletvekili çıkaramamıĢtır.
4 Nisan 1997'de “BaĢbuğ” Alparslan TürkeĢ‟in vefat etmesiyle birlikte
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002: 564), bu geliĢme doğrultusunda 18 Mayıs
1997'de yapılan Olağanüstü Kongre'de sonuç alınamadığı için 6 Temmuz
1997'de ikinci Olağanüstü Kongre toplanmıĢtır. Bu Kongre'de Devlet
Bahçeli‟nin delegelerin büyük bir çoğunluğunun desteğini alarak Alparslan
TürkeĢ'ten sonra MHP'nin ikinci Genel BaĢkanı olduğu görülür. GeçiĢ süreci,
13 Kasım 1997'de yapılan olağan kongre ile tamamlanmıĢ; Devlet Bahçeli
yeniden MHP'nin genel baĢkanı seçilmiĢtir (Ana Britannica: 2004: 109).
MHP, 18 Nisan 1999 milletvekili seçimlerinde %18 oy alarak tarihinin
en büyük baĢarısını elde ettiği görülmektedir. MHP, bu süreçte, Demokratik
Sol Parti (DSP) ve Anavatan Partisi (ANAP) ile koalisyon hükümetine
katılmıĢ, 12 Bakanlık alarak ikinci büyük koalisyon ortağı olmuĢtur (Ana
Britannica: 2004: 109).
Bu bağlamda, “1990‟lı yıllarda MHP‟nin popülerlik kazanmaya
baĢlamasını daha farklı bir tehdit algılamasıyla, yani Güneydoğu Anadolu
39
illerinde tırmanmıĢ olan ayrılıkçı Kürt milliyetçiliği ve bunun getirdiği iç savaĢ
ortamıyla da açıklayabiliriz. Milliyetçi ideoloji kitlelere ekonomik büyüme,
refah ve huzur umudu aĢılamakta oldukça zayıf kalmakta, ancak ciddi bir
tehdit algılaması olduğunda veya toplumsal infialin -özellikle belirli bir etnik
veya dini gruba karĢı- arttığı bir ortamda tepki oylarını toplayabilmektedir”
(ÖzaktaĢ, 2006: 119).
Ġktidara gelindikten sonra 5 Kasım 2000 tarihinde, partinin 6. Olağan
Büyük Kongresi yapılmıĢ ve bu kongrenin hem organizasyonuyla, hem de
mesajlarıyla
―Türk
siyasî
hayatında
bir
dönüm
noktası‖
(http://www.mhp.org.tr, 2009) olduğu iddiası ortaya atılmıĢtır. Bu bağlamda
bakıldığında, kongre de “belli başlı kritik sorunlar ele alınmış ve yeni ufuklara
uzanmanın önemi ve gerekliliği vurgulanarak Türk milletinin geleceği adına
"yeni
yüzyılla
sözleşme"
yapıldığı
vurgusu
ön
plana
çıkarılmıştır‖
(http://www.mhp.org.tr, 2009). MHP'nin bu iddiası, kendi kanalları vasıtasıyla
Ģöyle özetlenmektedir; ―İddiamız, ülkemizin ve dünyanın geldiği bugünkü
noktanın çok yönlü bir muhasebesini yaparak, milletimizin ilgisini yeni çağın
dinamiklerine ve insanlığın ortak geleceğine yöneltme düşünce ve çabasını
yansıtmaktadır‖
(http://www.mhp.org.tr,
2009).
Ayrıca,
bu
görüĢler
doğrultusunda yenilenen parti programı ve parti tüzüğü oybirliğiyle kabul
edilmiĢtir. Aynı Kongre'de Devlet Bahçeli delegelerin oylarının tamamını
alarak tekrar Genel BaĢkan seçilmiĢtir.
Sonuç olarak, 1990‟ların baĢından itibaren MHP‟de ve ülkücü
harekette
Türkçülüğün
belirgin
bir
biçimde
canlandığı
görülür.
Bu
canlanmaya sebebiyet veren etkenlerden biri olarak, Kürt meselesine iliĢkin
politik tavrın “ajite ettiği” etnisist bilinçlenmeyi gösterebiliriz. Aslında bu
canlanmanın, Türkçülüğü bütünlüklü bir ideolojik referans çerçevesi olarak
öne çıkardığını yine söyleyemeyiz. Daha çok, Türkçülüğün romantizminin,
motiflerinin, simgelerinin yeniden dolaĢıma girmesi söz konusudur (Bora –
Can: 2007).
II. BÖLÜM
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ İLETİŞİM STRATEJİLERİ
ĠletiĢimin siyasal konular hakkındaki kamusal bilgiyi, inançları ve
eylemi etkileyecek Ģekilde stratejik kullanımları, siyasal iletiĢim alanının
geliĢmesindeki temel soruyu oluĢturmuĢtur (Mutlu, 1998: 304). Bu bağlamda,
tezde, iletiĢim stratejileri 2 ana baĢlık altında incelenmeye çalıĢıldı. Birincisi,
MHP‟nin örgütsel faaliyetlerinin en etkin örneği, gençlik kollarını oluĢturan
“Ülkü
Ocakları”yla
yaratılan/üretilen
stratejiler,
ikincisi
ise,
“lider”ler
vasıtasıyla sunulan stratejiler. ĠletiĢim stratejilerine, “örgütlü yapılanma”ların
ve “liderlik” dönemlerinin, tarihsel süreç içerisindeki verilerinin açıklanması ve
bu verilerin analiz edilmesiyle ulaĢılmıĢtır.
2.1. MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GENÇLİK KOLLARI: “ÜLKÜ
OCAKLARI” VE İLETİŞİM STRATEJİLERİ
Siyasi partiler aracılığıyla farklı görüĢ ve çıkarlar, belirli bir program
etrafında bağdaĢtırılır. Böylece siyasi alanda “temsil edilebilir” hale gelirler.
Bu bağlamda, siyasi partiler, hem üyelerini hem de toplumu siyasi konularda
eğitme iĢlevini üstlenir. Toplumun çeĢitli kesimlerinden kiĢileri kendine
çekerek onların üyelik statüsünde siyasi bilgi ve deneyim kazanmalarını
sağlar. Ayrıca, parti toplantıları, yayınları ve parti sözcülerinin kamuoyuna
hitap eden beyan ve açıklamalarıyla; toplumda siyasal kültürün oluĢmasında
rol oynar (Aydın, 2008: 119).
Gençler siyasetin içinde bazen aktif roller üstlenerek özne, bazen de
pasif rollerle nesne durumunda olmaktadırlar. Demokratik siyasi yapıların
geliĢmesi gençlere siyasetin içinde kurumsal yapılar oluĢturma imkânını
41
vermektedir.
Siyasi
partiler
bünyesinde
kurulan
―Gençlik
Kolları‖
örgütlenmelerini bu manada görmek gerekir. Siyasi partiler genç seçmenleri
etkilemek için gençlik kollarını oluĢturmuĢtur. Parti mesajları ve politikaları
gençler için daha cazip hale getirilerek özellikle bu teĢkilatlar üzerinden
verilmektedir. Ülkemiz nüfusunun yüzde altmıĢ gibi büyük bir oranı genç
nüfus bölümü içinde yer almaktadır. Bu genç nüfus, siyasi partilerin, gençlik
sorunlarına, gençlerin eğilimlerine ve siyasal sosyalleĢmelerine yönelik
konularda dikkatlerini çekmektedir. 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde altı
milyon ve 22 Temmuz 2007 Genel Seçimlerinde dört milyon genç ilk defa oy
kullanmıĢtır. Bu bakımdan siyasi partilerin gençler için oluĢturduğu
politikaların
onlara
anlatılmasında
gençlik
kolları
teĢkilatları
önem
kazanmaktadır. Son iki genel seçimde ilk defa oy kullanan seçmenler bütün
seçmenler içinde %10 ile %14 arasında değiĢmektedir. Ülkemiz siyasetinde
gençlerin önemi iki binli yıllarla birlikte daha da artmıĢtır. Özellikle son iki
genel seçimde on milyonu aĢkın gencin oy kullanması bunu etkilemiĢtir. Bu
süreçte gençler siyasi partilerde katılımcı roller üstlenmiĢ ve kendi teĢkilat
planlamaları ile gençlik politikaları üretmeye baĢlamıĢtır. Gençlik kolları
teĢkilatları
genç
seçmenleri
etkilemek
için
birçok
faaliyetleri
düzenlemektedirler (Sarı, 2008: 5).
MHP‟nin Gençlik Kollarını: ―Ülkü Ocakları‖ oluĢturmaktadır (Çiçek,
2008). Bu yapılanmayı incelerken, “Gençlik Hareketi”nin baĢlangıç yıllarına
da göz atmak, Ģimdiyle kıyas açısından yerinde olacaktır. Alparslan TürkeĢ
(Turgut, 1995: 399), tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan Gençlik
Örgütlenmeleri‟ne
dönemin
nitelikleri
dolayısıyla
ihtiyaç
duymalarının
nedenini anılarında Ģöyle açıklamaktadır;
―1968‘den itibaren Türkiye‘de Marksist ve bölücü çok faal gençlik
hareketleri başladı. Bunlar üniversitelerde yuvalandı. Üniversite
özerkliği nedeniyle buralara güvenlik güçlerinin girememesi, onların
hareketlerini kolaylaştırdı.
42
Yuva haline geldiler. Üniversitelerin kalorifer daireleri silah deposu,
cephane deposu oldu. Dışarıda suç işleyenler kaçıp, üniversiteye
sığınıyordu.
Bu arada üniversitelerde dershanelerin duvarlarına, tavandan yere
kadar Lenin‘in resimleri, Stalin‘in resimleri, Mao‘nun resimleri asılıyor,
ayrıca kanlı bir ihtilalle devrimin, Marksist devrimin gerçekleşeceği
yazılar yazılıyordu.
… 1965 seçimlerinden sonra güvenoyu almıĢ Hükümeti, BaĢbakan
Sayın Demirel‟i tebrik için ziyarete gittik. Bu sırada, Ģunları söyledik:
-
‗Bunlar çok taşkınlık yapıyorlar. Yürüyüşler düzenliyorlar, mitingler
düzenliyorlar, üniversiteye yuvalandılar.
O zaman Demirel dedi ki:
-
‗Demokraside miting olur, yürüyüş olur. Bu, hürriyetçi demokrasinin
gereğidir. Bunlardan endişe duymayın. Biz, onların her faaliyetini
takip ediyoruz, polis takip etmektedir. Gözümüz, üzerlerindedir.‘
Hatta meşhur, ‗Yollar yürümekle aşınmaz‘, sözünü de söyledi
Sayın Demirel.
Bu ziyaret sırasında biz, BaĢbakan‟a Ģunları da söyledik:
-
‗Siz, iktidar partisisiniz. Belki bazı tedbirler almakta iktidar
olduğunuz için daha yavaş hareket etmek ihtiyacını duyabilirsiniz.
Ama biz, muhalefet partisiyiz. Bölücülüğü, Marksist teşkilatlanmayı,
özellikle üniversitelerde baskı kurulmasını, boykot ve işgal
yapılmasını memleket için tehlikeli sayıyoruz. Bunlara karşı
gençleri uyarmayı düşünüyoruz.”
Bu noktadan hareketle, „Ülkücü Gençler‟in organize olması ve
sahneye çıkma süreci baĢlamaktadır (Öznur, 2008). “Ülkücü Hareketin
gençlik örgütlenmesinin fikir babası ve ideolojik yapısal konseptini üreten
isim, 27 Mayıs 1960 Darbesi‘nde ve sonra tasfiye edilen 14‘ler hareketinde
Türkeş‘in yanında yer alan Dündar Taşer‘dir. Taşer, 60‘lı yılların sonlarında
gençlik içinde popülerleşen sol fikri hâkimiyet karşısında dağınık olan
Milliyetçi-muhafazakâr gençliği örgütlemenin hayati önemini fark etmiş ve
43
‗başarılı‘ bir örgütsel yapı üreterek bu potansiyeli toparlayacak teşkilatın
oluşumuna bizzat emek vermiştir‖ (Can, 2003: 684). Bu bağlamda, TürkeĢ‟in
(Turgut, 1995: 400) kendi ağzından aktardığı anılarına bakacak olursak bu
süreci ve ideolojik yapılanmayı anlamamız daha da mümkün hale geliyor:
―Başbakanı ziyaretten sonra Parti Genel Merkezi‘ne gelip, bir durum
değerlendirmesi yaptık. Fikri ideolojiler, basit polis tedbirleriyle
önlenemezdi. Bir fikirle ideolojinin, ancak kendisinden daha çekici,
daha cazibeli başka bir fikir ve ideoloji tarafından önlenebileceğini
konuştuk. Daha sonra böyle bir ideolojinin ne olabileceğini tartıştık.
‗Türk Milliyetçiliği‘ ideolojisi olabilir, dedik. Ve bu ideolojinin etrafında
toplanmaya karar verdik.‖
“1965‟ten sonra MHP‟nin genç militan kadrosu, parti gençlik kollarının
yanı sıra, parti dıĢında Ülkü Ocakları Dernekleri (ÜOD) adı altındaki yan
örgütlerde yetiĢtirilmeye baĢlandı. “Ġktidar okullardan geçer” görüĢünü
benimseyen MHP bir yanda ÜOD‟yi üniversitelerde, Genç Ülkücüler
TeĢkilatı‟nı liselerde faaliyete geçirdi” (Ağaoğulları, 1998: 224). Bu paralelde,
organize olan ülkücü gençlerin dayanıĢma ortamları, örgütlenmeleri,
faaliyetleri ve eğitim programları, uzun zaman sonra Alparslan TürkeĢ‟in
(Turgut, 1995: 401) anılarına Ģöyle yansıyacaktı:
―Önce Parti Genel Merkezi‘nde gece derslerine başladık. İlk başlarda
15-20 kişi geldi, toplandı. Ardından, gündüz derslerine geçtik.
Derslerin konusu da Türk tarihi, bizim geçmişimiz, Atalarımızın yaptığı
büyük işler, Türk Milleti‘nin başardığı büyük medeniyetler ve kurduğu
devletler.
Mao kim oluyor, Lenin kim oluyor? Bizim milletimizin yetiştirdiği devlet
adamları var: Mete Han var, Timur var, işte Yavuz Sultan Selim var,
Fatih var, nihayet Atatürk var diyerek yeni derslerimizin konusunu
belirledik. Böylece gençleri uyarmaya başladık. Dersleri Parti Genel
Merkezi‘nde sürdürürken öğrencilerimizin sayısı arttı. Öğretmenlik
44
görevini ben yapıyordum. Bugün de yapıyorum. Zamanla Genel
Merkeze sığmadık. Bir süre Türk ocağı Salonlarını kullandık. Ardından
orası da olmadı. Selim Sırrı Tarcan Salonu‘na geçtik. Orası da
yetmedi, Atatürk Spor Salonu‘na geçtik. Artık, gençlik gücümüz yüz
binleri aştı.
O tarihlerde Ankara‟da bir yürüyüĢ yaptık. KurtuluĢ‟ta baĢlattık
yürüyüĢü, Ġstasyon‟da benim önümden resmi geçit yaptı gençler. O
sıralar Ġsmet PaĢa, Ģunları söylüyormuĢ:
-
Türkeş ne yapıyor? Orada çoluğu çocuğu toplamış, avunuyor…
Daha sonra yürüyüĢümüzün fotoğraflarını görünce Ģöyle konuĢmuĢ:
-
Yahu biz orada Türkeş avunuyor derken, üniversiteli gençleri iğfal
ediyor, kandırıyor.
Ben bunu duyduğum zaman Ġsmet PaĢa‟ya Ģu haberi gönderdim:
-
Bunlar
üniversiteli
gençlerdir.
Onları
kimse
iğfal
edemez.
Akıllıdırlar. Ne demek istediklerini ve ne dediklerini bilirler.‖
Bu bağlamda, MHP çizgisindeki gençlik örgütlenmesi ve hareketi,
“ülkücü” kimliği altında yürütülmüĢ, “ideolojik konumlandırma” (“milliyetçilik”
temsili, bunun dıĢındaki ideolojilerin reddi ve ötekileĢtirmesi) yapılarak
tanımlanmıĢtır
(Ağaoğulları,
1983).
DeğiĢen
siyasi
iklim
içerisinde
çağrıĢtırdığı anlamlar ve ilerde irdelenecek olan bazı elveriĢsizlikler
nedeniyle,
“ülkücü”,
yerine
“Bozkurtlar”
söylemi
yaygınlaĢtırılmaya
çalıĢıldıysa (Öznur, 2008) da, sonuç olarak “ülkücü” ve “Bozkurt”
kavramlarının her ikisi de, MHP gençlik hareketi söylemiyle iç içedir. Bu
noktadan hareketle, Türkçü çağrıĢımı belirgin olan ―Bozkurt‖ kimliğinin
özellikle, gençlik hareketi içinde yaygınlaĢtığı görülebilir. Nihal Atsız‟ın
“Bozkurtlar‖ (Bozkurtların Ölümü – 1946, Bozkurtlar Diriliyor – 1949) roman
dizisiyle hikâye ettiği, Türklüğün öncü savaĢçıları efsanesi, bu kimliği ―sihirli‖
kılmaya yetmiĢtir. (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002) Bakıldığında, kongrelerde parti
ve gençlik liderlerinin, “BaĢbuğ” lakabının alt kademelerdeki izdüĢümü olan
“Bozkurt” sloganlarıyla kutlandıkları görülmektedir. Bu bağlamda, tarihsel
süreç içerisinde, hilal içinde uluyan Bozkurt figürü, MHP gençliğinin en
45
güzide simgesi ve amblemi olmuĢtur. Öyle ki bu Bozkurt gençlik tarafından
Ģöyle nitelenmektedir; “Milliyetçi Hareket Partisi'nin simgesi Osmanlı'dan
alınma 3 hilal'dir. Bozkurt, Adriyatik'ten Çin'e kadar bütün Türklüğün
sembolüdür.
Gençler
!
Bozkurt'a
sahib
çıkınız
!‖
(http://www.ulkucuderlerbize.com, 2009).
Ülkücü Hareket‟in yüklenilmiĢ ―kutsal görev‖lerinin ve ―ilah‖larının
ıĢığında söylemleriyle yaratılan misyonu (Çiçek, 2008), kendi yayın
organlarında ve kendi paylaĢım platformlarında “ilke”ler silsilesi olarak
yansımaktadır. ―Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar dünyaya adalet
dağıtmak, Ülkücü Hareket‘e yüklenmiş bir görevdir‖.
Bu tür söylemlerle,
“kutsal”laĢtırılan görevin, sözsel ifadeleri ortaya konmaktadır. Atılbaz‟a (2008:
44) göre,
―Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe‖ diyen Türk felsefesine sahip
Ülkücü Hareket bitmez, bitirilemez ve hatta söylemini daha da
keskinleştirip, “„Ya İstiklal, Ya Ölüm‘ diyerek, tüm Emperyalist‘lere
karşı göğsünü siper eder. Ülkücü bir köpek değil, ―Bozkurt‖tur. Bir
parça kemik için davasını satmaz. Kişisel menfaatleri için, ülkesinin
menfaatlerini göz ardı etmez. Ülkücü, önce ülkem, sonra partim, sonra
ben diyendir. Ülkü; haksızlığa, adaletsizliğe, kahpeliğe, esarete karşı
soylu bir başkaldırının adıdır. Ülkücü‘nün yuvası ―Ocak‖ ve ―Milliyetçi
Hareket Partisi‖dir. Takip ettiği işaret parmağı da, o partinin lideri
Devlet Bahçeli‘ye aittir. Vatan satışa sunulmuşken, tüm fabrikalar ve
devasa işletmelerinin özelleştirilmesine ülkenin akarsuları da ilave
edilirken, Milliyetçi Hareket‘in engellenmesi için yeni dernekler, gruplar
ve partiler oluşturulurken, Ülkücü, liderini ve partisi yaralayacak
tartışmalara alet olmaz. Zira vatanı kurtaracak, işgal edilmemiş tek
sivil kale MHP‘dir.”
Bu yönde bir değerlendirme öngörüldüğünde, “insanoğlunun dünyaya,
tüm insanlara, belli bir topluluğa yönelik, toplumsal ve siyasi giriĢimlerinin
46
kaçınılmaz
olarak
―kutsallık‖
bağlamında
tarihsel
deneyimlerden
faydalandığını, ondaki metafizik fenomenleri belki yeni bir bağlam ve yeni bir
kalıpla da olsa kullandığını ve içselleĢtirdiğini ifade etmek mümkündür. Bu
bağlamda, din nasıl insanın aklına, duygularına, muhayyilesine sesleniyor,
bir bakıma varoluĢ sorunsalına karĢılıklar yaratarak onu bütün olarak
kuĢatıyorsa, milliyetçilik de benzer kategorilerde karĢılıklar üretmektedir.
Böylelikle milliyetçilik, adeta uyulup uyulmaması iradeye bağlı, mantıki
çıkarsamalara göre lehinde veya aleyhinde tavır alınabilecek bir rasyonel
kategori olmaktan çıkmakta, kutsallaĢtırma ameliyesiyle kazandığı aĢkınlık,
çağrının reddedilemez niteliğini oluĢturmaktadır” (Bostancı, 1999: 90).
Gençlik örgütlerinin “milliyetçilik” ideası ekseninde teĢkilatlanmasıyla beraber
ivme kazanan meslek kuruluĢları arasındaki örgütlenme olayı (Öznur, 2008),
da TürkeĢ‟in (Turgut, 1995: 402) anılarında Ģöyle anlatılıyordu:
―Önce gençleri parti merkezlerinde eğiterek yola koyulduk. Gençlik
Hareketleri çok değiĢti. Sadece Ankara ve Ġstanbul değil, ülkenin her
yerinde taĢtı. Bütün Türkiye‟de 2300 adet teĢkilat kuruldu. Ülkü
Ocakları ve öteki ülkücü dernekleri kurduktan sonra bunların
mensuplarına dedik ki:
-
‗Önümüzdeki en büyük tehlike, Marksizm ve bölücülüktür. Bu
cereyan
sahipleri,
üniversitelerimizi
işgal
etmektedir.
Bu
üniversitelerimiz, bizim insanlarımızın verdiği vergilerle toplanan
bütçeden kuruluyor. Bu üniversitelerin duvarlarına asılacaksa,
bizim büyük Türk devlet adamlarının resimleri asılmalıdır. Mete
Han‘ın asılsın, Atatürk‘ün asılsın, Fatih‘in asılsın, Yavuz‘un asılsın.‘
Tabii astırdık da birçok yere. Öbür tarafla sürtüĢmeler baĢladı. Mesela,
Marksistler bir fakültede boykota kalkıĢıyor, bizim ülkücü gençlerde
buna mani oluyor. Olaylar, böylece baĢlıyor.”
47
TürkeĢ‟in ağzından dökülen, “… Olaylar, böylece baĢlıyor” (Turgut,
1995) cümlesiyle beraber, Türkiye tarihinde derin izler bırakan, gençler
arasındaki “Ģiddet” olaylarının karĢılıklı örgütlenmelerle baĢladığı tarih
sayfalarında yerini almıĢtır (Çavdar, 1983) ve 21. yüzyılda halen yankılarıyla
gündemdedir.
Bu bağlamda, MHP‟nin tarihsel süreç içerisindeki Gençlik Hareketiyle
içkin, “Komandolar” kavramı da literatüre girmiĢtir. Bugün silinmeye çalıĢılan
“Ģiddet” ve “milliyetçilik” özdeĢleĢtirmeleri imajı, 1960‟lı yılların sonları ve
özellikle
1970‟li
yıllara
tekabül
eden
zaman
dilimi
içerisinde
anlamlandırılmıĢtır (Çiçek, 2008). MHP, 1968‟de “komando kampları” diye
bilinen yarı askeri nitelikli eğitim kampları kuruyordu” (Ağaoğulları, 1998:
224). Komandolar, AslandaĢ ve Bıçakçı (2002: 137) tarafından, “CKMP /
MHP‘nin ve onun Gençlik Örgütü ―Ülkü Ocakları‖nın, 1968‘i izleyen yıllarda,
özellikle üniversitelerde anti – komünist terör uygulayan sokak gücü” olarak
tanımlanmıĢtır. CKMP yöneticisi, Ondörtler‟den Rıfat Baykal, 11 Temmuz
1968‟de düzenlediği basın toplantısında ―Gençleri her bakımdan dinamik ve
etkin duruma getireceklerini‖ açıkladı; bu çerçeve de “kursiyer” gençlerin
komando uzmanlarınca eğitilmeye baĢlandığını duyurdu. Gümüldür Akrepkaya, Silivri, Karaburun, Gaziantep ve Ankara – EskiĢehir yolu üzerinde
kurulan komando kamplarında “kursiyer” CKMP‟li gençlere ideolojik eğitimin
yanı sıra dövüĢ teknikleri bilgisi verildi. Bu kampta Ondörtler‟den Mustafa Ok
ve Dündar TaĢer yöneticilik yaptılar. CKMP önderi Alparslan TürkeĢ, 18
Ağustos 1968‟de Ģu açıklamayı yaptı: “Komando kampları adı verilen
mahallelerde
gençlik
kolları
çeĢitli
sportif
ve
kültürel
faaliyetlerde
bulunuyorlar. Bu arada kendilerine judo da öğretiliyor. Komünistler memleketi
sahipsiz sanıp da sokak hâkimiyeti kuramazlar. Onların anlayacağı dilden
konuĢacak,
memleketçi,
milliyetçi
çocuklarımız
vardır.
Bunun
için
gençlerimizi mücadeleci yetiĢtiriyoruz. Aynı yıl CKMP / MHP yanlılarının
üniversitelerde yoğunlaĢan saldırılarına iĢaret eden AslandaĢ ve Bıçakçı
(2002), “memleketçi/milliyetçi çocuklar”ın kamuoyunda “komandolar” adıyla
ünlendiğini ve tepkiyle karĢılanmaya baĢladığını aktarmaktadır. Korkmazcan
48
(2009), bu döneme ait anılarını ve 1970‟li yıllarla süregelen Ģiddet olaylarının
öncesinin, fikir çatıĢması üzerinde temellendirilebileceğini öne sürdüğü tezini
Ģöyle aktarmaktadır:
―İstanbul'da İçişleri Bakanı bir basın toplantısı yaptı. Solcu öğrencilerin
yurtlarında ele geçirilen ateşli silahlarla, sağ kesime ait Milli Türk
Talebe Birliği (MTTB) yurtlarında bulunan sopaları yan yana koyarak,
"İşte sağcı ve solcu militanlardan ele geçirilen silahlar" dedi. Her iki
tarafı da aynı yere koydu. Bunları birbirine karıştırdı. Oysa ben çok iyi
biliyordum, MTTB'de ele geçirilen sopalar savunma amaçlıydı.
Üniversite gençlik teşkilatlarından gelen biri olarak bunu biliyorum.
Silahlı mücadele diye bir eğilim sağ tarafta söz konusu değildi.
Aklımıza bile gelmezdi. Benim gündem dışı konuşma yapmama sebep
olan gelişmelerden biri bu oldu. Hükümet şiddet olaylarını hafife
alıyordu, sağ-sol kavgası olarak görüyordu. Oysa bir gizli tezgâh vardı.
Sonunda gençler iki taraf haline sokuldu. Ciddi bir anarşi yaratma
projesi olduğunu anlıyorduk, sonradan da ortaya çıktı bu gerçekler.
Ben bunları dile getirdim. Başbakan Demirel ciddiye almadı. Ankara'da
DTCF önünde bir otobüs ele geçirdi solcu gençler, yolcuları tehdit
ettiler. Bu önemli bir belirtiydi. Demirel "Yollar yürümekle aşınmaz"
sözünü bu olay üzerine söyledi. Sonuç olarak çok ciddi bir anarşi olayı
tezgahlandı. Öğrenci hareketlerinin arkasında daima dışardan birtakım
güçlerin müdahaleleri olmuştur. Biz bunu görüyorduk. Üniversitede
iken de görüyorduk, bu nedenle açık mücadele yolunu seçerek dış
müdahaleleri en asgariye indirdik. Fikir tartışması düzeyinde tutmaya
gayret ettik. Bu nedenle 1963–1969 yılları arasında silah yoktur,
çatışma yoktur.‖
Bu bağlamda, Milliyetçi Cephe iktidarıyla birlikte fikirsel çatıĢmaların
giderek Ģiddet olaylarını da tetiklediği (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002)
gözlenmiĢtir. “Bir yandan bürokrasi içinde sağ kadrolaĢma, öte yandan
“komünizm tehlikesi”ne karĢı “devlete yardımcı güçler” olarak kabul edilen
49
MHP‟ye bağlı “komando”ların sola karĢı yürüttüğü saldırıların yoğunlaĢması
üzerine, gerek kamuoyunun tepkileri, gerekse komandolarında eylemlerinde
silah kullanılmaya ve öldürmeler olmaya baĢlaması üzerine; TürkeĢ‟in
“komando” adı altında bir sokak gücü teĢkil ettiklerini reddetmeye yöneldiği
görülmektedir” (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002). Ağaoğulları‟na (1998: 224) göre
ise; ―çeşitli tepkilerle karşılaşan MHP, 1971 darbesinden sonra bu kampları
kapattı ve militanların ateşli silahlarla yapılan eğitimi, ilk önce gizlice,
ardından terörün tırmanmasıyla sokaklarda yaptı.‖
1968 yılı, “Dünya”da “öğrenci olayları”nın patladığı yıl olarak karĢımıza
çıkmaktadır (Cumhuriyet Ansiklopedisi, 3: 2002). Çavdar‟a (1983: 807) göre
de; “Türkiye‟de genç kuĢak sürekli politika içerisindedir.” Dünyadaki olayların
bir sene sonra Türkiye'de de yansımalarını bulduğu görülmektedir. Bu
bağlamda, olaylar karĢısında Korkmazcan (2009) Ģu değerlendirmelerde
bulunmuĢtur;
―Türkiye‘de üniversite olayları 12 Mart24'tan bir yıl önce başlamıştı.
Özelikle 1969 seçimlerinden sonra hızlanarak arttı. Ben AP grubunda
gündem dışı bir konuşma yaptım. Hükümetin olaylara karşı duyarlı
olması, Milli Eğitim, İçişleri ve Gençlik ve Spor bakanlarının gençliğe
yönelik ciddi bir politika tespit etmesi gerektiğini ifade ettim. Olaylara
üniversite içi olaylar olarak bakılması halinde bir süre sonra dışarıya
taşabileceği uyarısında bulundum. Haldun Menteşeoğlu ve İsmet
Sezgin de hükümette bakandılar. Onların cevap vermesini beklerken
Sayın Demirel çıktı kürsüye. Demirel 1.5 saatlik konuşmasının üçte
ikisini beni eleştirmeye ayırdı. Şu sözünü hatırlıyorum, "Bu ülkenin
meseleleri sadece gençlik olaylarından mı ibarettir". Böyle bir çıkışı
oldu Demirel'in‖.
24
Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanı, Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı
Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal
Eyiceoğlu‟nun imzalarıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay‟a bir muhtıra verilerek, AP Hükümetinin
istifaya zorlanıp, ordular güdümünde “partilerüstü hükümetler” döneminin açıldığı 12 Mart 1971.
50
Diğer yandan, ―ġehir EĢkıyası”25 söylemi de, yine aynı dönem
içerisinde karĢıt illegal örgütlenme ve gerilla savaĢıyla Türkiye‟de bir sosyalist
devrim gerçekleĢtirmeyi amaçladıkları tanımlanan THKO (Türkiye Halk
KurtuluĢ Ordusu – Deniz GezmiĢ) ve THKP – C (Türkiye Halk KurtuluĢ Partisi
ve Cephesi – Mahir Çayan) mensupları için, iktidar ve basının büyük bir
kısmı tarafından geliĢtirilmiĢtir” (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 207). Bu kaotik
ortamı 12 Mart Muhtırası‟na getiren olaylar, Korkmazcan‟ın (2009) ağzından
Ģöyle aktarılmaktadır;
―1970 başlarındaydı. Birkaç öğrenci öldürüldü ve yaralanmalar oldu.
Ölenlerden biri de İstanbul'dan, Teknik Üniversite'dendi. Bilgi almak
için İstanbul'a gittim, öğrenci temsilcileriyle görüştüm. Ondan sonra
Ankara'ya gelip AP grubunda gündem dışı söz alarak konuştum.
Kanaatlerimi ve gözlemlerimi açık bir şekilde anlattım. Faydası olmadı.
Anarşinin yanısıra bir de Günaydın gazetesinin başlattığı bir
kampanya etkili oldu. O dönemde iktidara mensup bazı kişilerin
yolsuzluk
olaylarına
karıştıkları,
Meclis'te
iktidar
partisinin
oy
çokluğuna sahip olması nedeniyle söz konusu yolsuzluk iddialarının
yargıya intikal etmesine engel olunduğu iddia ediliyordu. Yolsuzluklara
göz yumulduğu iddiaları hükümete karşı hoşnutsuzluk meydana
getirdi. Anarşi ve yolsuzluk iddiaları muhtıranın sebebi olarak
gösterilmiştir.
İddialar
yargıya
götürülseydi
olayların
seyri
değişebilirdi.‖
25
Bu bağlamda, “şehir eşkıyası” deyimi ilk kez, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının banka soymaları ve
Ankara Balgat‟taki ABD üssünde görevli bir Amerikalı çavuşun kaçırılması (sonradan serbest
bırakılmıştır) üzerine 24 Şubat 1971‟de Süleyman Demirel tarafından kullanılmıştır. (“tam bir şehir
eşkıyası vardır.” )
12 Mart‟tan özellikle de İsrail‟in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom‟un kaçırılarak öldürülmesinden
sonra, hükümet ve basın, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve arkadaşlarından sürekli olarak “şehir
eşkıyası” olarak söz etmiştir. 1 Haziran 1971‟de, Mahir Çayan‟ın yaralı, Hüseyin Cevahir‟in “ölü ele
geçirilmesi” basında, “iki azılı şehir eşkıyası yakalandı” biçiminde yer alırken, Başbakan Nihat Erim,
İstanbul Sıkı Yönetim Komutanı Faik Türün‟e bir telgraf çekerek, kendisini “iki şehir eşkıyasının
yakalanması nedeniyle” kutlamıştır. Daha sonra, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe askeri
cezaevinden kaçmaları üzerine, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı‟nca yayınlanan bildiride, “beş şehir
eşkıyasının yerlerini bilenlerin resmi makamlara ihbar etmesi” istendi (Aslandaş – Bıçakçı, 2002:
207).
51
MC hükümetinin eleĢtirilere hedef olmasına neden olan en yaygın
görüĢ, Ģiddet olaylarının elimine edilememesi (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3,
2002) üzerine odaklanmıĢtır.26
Ağaoğulları‟na
(1998:
232)
göre;
“MHP
tarafından
komando
kamplarında yetiĢtirilip ülkücü derneklerde örgütlenen gençlere, ilk önceleri
“komando” adı verilse de, daha sonraları “komando” sözcüğünün gerek dıĢ
kaynaklı oluĢu, gerek kamuoyunda olumsuz bir tepki yaratması sonucu,
gençlerin “Bozkurtlar” ya da “Ülkücüler” diye adlandırılması yeğlendi.” Bu
bağlamda, Ģiddet olaylarının tırmanıĢını sürdürmesi “komando”ların yavaĢ
yavaĢ anlam reddine gittikleri bir sürece yönelmesine sebebiyet vermiĢse de,
silahlı çatıĢmaların, iletiĢim ve müzakerelerinin en alt düzeye indiği bu dönem
sonuç itibariyle, “her iki taraf”ın tarihi içinde de kanlı bir sayfa bırakmıĢtır.
Özellikle 1970‟lerin ikinci yarısında yoğunlaĢan terör olaylarında ve
yükseköğretim kurumlarında ortaya çıkan öğrenci çatıĢmalarında MHP‟nin ve
partinin yan kuruluĢu niteliğindeki öğrenci derneklerinin adı geçmeye
baĢlamıĢtır (Ana Britannica, 2004: 109). Bu bağlamda, Korkmazcan‟a (2009)
göre de; ―70'li yıllarda yaşanan anarşinin bir sebebi de bu ―duyarsızlık‖tı.
1969 yılında AP'nin tek başına iktidara gelmesinin ardından başlayan şiddet
olayları, 1970'lerde hızla artarak 1971'de sokak hareketlerine dönüştü. Başta
Orta Doğu Teknik Üniversitesi olmak üzere pek çok üniversitede kontrolü
elde tutan solcu gruplarda silahlı mücadele yoluyla devrim yapma eğilimi
güçlendi.‖ Ağaoğulları‟nın (1998: 224) da vurguladığı üzere; ―ÜOD, çok hızlı
büyüyüp Türkiye‘nin dört bir yanına yayıldı; kesin bir rakam verilemezse de,
1970 sonlarında şubelerinin 1500, üyelerinin de 100.000 dolayında olduğu
belirtilmiştir.‖ AslandaĢ ve Bıçakçı (2002) da, ―Faşist terörün kitleselleştiği ve
26
Bu eleştirilerin basına yansıması: “Hemen her gün sol görüşlü insanlar öldürülürken, “cephe
başkanı” Demirel, “bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz deme inadını
sürdürdü” (25 Aralık 1978) biçiminde olmaktaydı. Ki bunun yanı sıra, ağır eleştiri oklarına hedef olan
Demirel‟in, “koltuğu bırakmamak uğruna MHP kökenli teröre göz yummakla, “kırat”ın kuyruğunu
“kurda” (MHP‟nin simgesi) kaptırdı” gibi söylemlerle, eleştirildiği gözlemlenmektedir. MC‟nin
baskıcı politikaları sol muhalefetin tepkisiyle karşılaştı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu,
MC iktidardan düşene kadar ülkede “genel yas” ilan etti, geniş çaplı protestoları düzenledi (Aslandaş
– Bıçakçı, 2002: 157).
52
sistematikleştiği 1970‘li yıllarda, ülkücülerin de ―komando‖ adını yavaş yavaş
terk etmeye başladıklarını vurgulamaktadır. ―Komando‖, ülkücü – faşist
olarak nitelendirilen militanları tanımlamak için, karşıtlarınca kullanılan bir
adlandırma haline geldiyse de, 70‘lerin sonunda bu kullanımı da azalmıştır.‖ 27
1978 yılında ÜOD feshedilip yerine Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) kuruldu
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002). Ağaoğulları‟na (1998: 224) göre ise; ―bu
değişiklik yalnızca adli takibattan kurtulmak için yapılmıştı; iki derneğin
yöneticileri aynı kişilerdi ve ÜGD Ülkü Ocakları binalarında etkinlik gösterdi,
1980‘de sıkıyönetim ilanından sonra ise, ÜGD kovuşturmaya uğramamak
amacıyla faaliyetlerini durdurdu.‖
Günümüzde gelinen noktada savunulan ideolojilerle kitle iletiĢim
araçları vasıtasıyla her ne kadar ―bilinç yönetimi‖ (Erdoğan, 2002) sağlama
yolunda ilerleniyor gözükülse de, geçmiĢin mirası, gençlik hareketleriyle
özümsenen Ģiddetin bugün, özgürlük alanlarının yarattığı sorumluluk
bilinciyle (Öznur, 2008) ve “deneyimsel” arka plan bilgisiyle marjinalite
yaratılmadan
daha
çok
simgesel
boyutlarıyla
yaĢanmakta
olduğu
gözlemlenebilir.
MHP
örgütsel
faaliyetlerinde,
bir
iletiĢim
stratejisi
olarak
tanımlayabileceğimiz çeĢitli “motivasyon” unsurları (Ġnceoğlu, 2000) göze
çarpmaktadır. Çiçek‟in (2008) aktardığı bilgilere göre; “MHP örgütsel
faaliyetlerinin kendilerini anlamlandırdıkları ve tanımladıkları ―ülkücü motiv
öğesi‖,
CKMP – MHP çizgisindeki ―ülkücü – milliyetçi hareket‖in, ―milli
doktrin‖ olarak benimsediği, Alparslan Türkeş tarafından formüle edilen
dokuz ilke, ―9 Işık‖tır.‖ Örgütsel faaliyetlerde ―ülkücü‖ olmanın bir koşulu
olarak ve hatta yol gösterici olarak da nitelenen ―milli doktrin‖in (Kopan, 2008)
içselleĢtirilmiĢ olduğu görülmektedir.
27
Bunların yansıması olarak, 70‟lerde pek çok ünlü ülkücünün, basında ve kamuoyunda “komando”
sıfatıyla anıldığı görülmektedir. (Örneğin, Milliyetçi Cephe Dönemi‟nin Öğretmen Okulları Genel
Müdürü Ayvaz Gökdemir, “Komando Ayvaz” nitelemesiyle basında ve kamuoyunda ünlenmiştir).
53
Milliyetçiliğin
―ideoloji-dışı
veya
ideoloji-üstü
bir
değer‖
(http://www.ulkuocaklari.org.tr, 2009) olarak konumlanması, “milliyetçilik
ideolojisi” veya “milli doktrin” kavramının düzenli kullanımı (Çiçek, 2008),
ülkücü söylemde iç içe görülür. TürkeĢ‟e (Bora: 2003) göre, ―bütün
davalarımızın çözümü kendimize dönmek‖, her Ģeyi ―Türk milleti için, Türk‘e
doğru, Türk‘e göre‖ kılmak mecburiyeti vardı ve ―yüzde yüz yerli, yüzde yüz
milli bir doktrin‖ olarak ‗Dokuz Işık‘ , “Türk milletini güçlendirecek tek yol‖du.
TürkeĢ, Dokuz IĢık‟ın daha aktüel iĢlevini, Ocak 1969‟da Ģöyle dile
getiriyordu:
―Marksizm bir fikir cereyanıdır. Gençler dolduruluyor. Biz de karşılarına
bir başka fikirle, fakat Türkiye‘nin milli hassasiyetine uyan bir diğer
fikirle, ―Dokuz Işık‖ doktrini ile çıkıyoruz. Komünizmi başka türlü
karşılayamayız. Komando dedikleri gençler Dokuz Işık‘ı benimsemiş
ve kabul etmişlerdir.‖
Dokuz IĢık‟la beraber gündeme gelen ―Ülkücü‖ kimliğinin kavram
karmaĢası yarattığı çalkantılı döneminin (Özdemir H., 2003) ardından, öne
sürülen “Bozkurt” kimliği daha çok gençler tarafından benimsenirken,
“ülkücü” kimliği de kitleler arasında daha yaygın ve kapsayıcı (Öznur, 2008)
olma niteliği kazanmıĢtır. Turgut‟un (1995: 402) da belirttiği üzere; “TürkeĢ,
Cumhuriyetçi
Köylü
Millet
Partisi‟ni,
Milliyetçi
Hareket
Partisi‟ne
dönüĢtürdükten sonra, partileĢmenin yanı sıra çeĢitli meslek gruplarının da
örgütlenmesi için çalıĢmalara baĢladı. Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği,
Ülkücü Öğretmenler Derneği gibi kuruluĢlar bunlardan birkaç tanesiydi.” Bu
bağlamda, MHP örgütsel faaliyetlerine bakıldığında, 1973‟den sonra MHP
çevresinde,
gençlik
örgütlenmelerinin
yanı
sıra,
“ülkücü”
kimliğinin
içselleĢtirildiği, Ülkücü Öğretmenler Birliği, Ülkücü Polisler Birliği, Ülkücü
ĠĢçiler Derneği‟nden, Ülkücü Hanımlar Derneği, Ülkücü Ressamlar ve
HeykeltıraĢlar Derneği‟ne varana dek geniĢ bir ülkücü kuruluĢlar zinciri
oluĢtuğu görülmektedir (AslandaĢ – Bıçakçı: 2002: 223).
54
Alparslan TürkeĢ ve Devlet Bahçeli döneminde zaman zaman
sönmeler de meydana gelse, “taban”ın ve gençlik hareketi aktivistlerinin 9
ıĢık doktriniyle “ülkücü” olmayı bağdaĢtırdığı (Öznur, 2008), sokaklarda,
teĢkilatta ve kahvehanelerde .. 9 ıĢık‟ın içeriği hakkında bilgi sahibi olunmasa
bile, geçmiĢten bugüne “9 ıĢık” odaklı sohbetlerin geçtiği görülmektedir.
“9 IĢık” çerçevesinde örgütlenen Ülkü Ocakları, Can‟a (2003: 684)
göre de, “Türkiye‘deki radikal milliyetçi militan gençlik tabanının dinamiği
olduğu söylenebilir.” Bu bağlamda, MHP Gençlik Kollarını oluĢturan Ülkü
Ocakları‟nın da, siyasetin değiĢen iklim koĢulları paralelinde, ―şimdi ki
hareketini, geçmişten yüklendiği sorumlulukların kasvetiyle, daha sistematik,
itinalı, durgun ve sakin bir biçimde yürütme‖ (Çiçek, 2008) odaklı misyon
edindiği görülmektedir. Ayrıca, Ülkü Ocaklarında, Türkçü ve Turancı motifler
hemen her dönemde MHP‟ye göre daha keskin bir biçimde ifade edilmiĢtir.
“Keza ―kapitalizm‖ ve ―emperyalizme‖ karşı keskin bir ret söylemi, Ülkü
Ocaklarında her zaman daha belirgindir. Dolayısıyla, Ülkü Ocakları,
MHP‘yi ve MHP odaklı milliyetçi hareketi radikalizmle bağlı kılan
önemli ayak olarak işlev görmüştür‖ (Can, 2003: 684).
2.1.1. Ülkü Ocakları Faaliyetleri
MHP‟nin gençlik kollarını, ―Ülkü Ocakları‖nın oluĢturduğu, tarihten
bugüne irdelenerek bir üst baĢlıkta söz edilmiĢtir. Yukarıdaki baĢlıkta
irdelenen bağlamda, “Ülkü Ocakları”nın 2000‟li yıllarla beraber günümüze
yansıyan üyelik koĢulları, etkinlikleri, yayınları, -aynı adlı- alt baĢlıklarda ele
alınacaktır.
55
2.1.1.1.
Üyelik Koşulları
Ġnsanlar benzer tutumlarda olan kiĢilerle iliĢki kurar. Böylece kademeli
gruplar oluĢur. Grupların oluĢmasında en önemli etken, tutum ve değerlerin
benzerliğidir. Ġnsanlar, belirli nedenlerle üye olmak istedikleri ya da üye olmak
zorunda kaldıkları, grupların tutumlarını onaylamaktadırlar (Ġnceoğlu, 2000:
110). “Ġdeolojik” algılamalarla kendilerini konumlandırdıkları yerde görmek
isteyen bireyler, grup normları vasıtasıyla, aidiyetlerini sağlamaktadırlar.
Dolayısıyla, grup üyeliği, bireylerin tutumlarına da yansımaktadır. “Ülkücü
Gençler”in “Ülkü Ocakları” bünyesinde kendilerini tanımlamaları ve bu
bağlamda tutumlar sergilemeleri, grup normlarının bu kadar içselleĢtirildiği bir
ortamın yaratılması iletiĢimsel bağlamda kayda değer örnekler sunmaktadır.
―‗Kutsal‘ görev aşkıyla hareket eden, kendini ―ideolojik‖ bir kimlik edimiyle
tanıtan ―ülkücü gençliğin‖ etkinlik alanları olarak ―Ülkü Ocakları‖na üyelik, bir
kurallar bütününün inşası yapılmadan, fakat tedbirli ve itinalı yaklaşım
sergilemek adına, ―merkez‖ odaklı yapılanma altında gerçekleşmektedir‖
(Öznur, 2008). Üyelik koĢulları olarak: istenç, duygu durumu ve düĢünceleri
dahilinde isteyen her bireyin belirli bir aidat karĢılığı bu yapılanmaya dahil
olabileceği belirtilmektedir,
fakat
tüm
bunların
yanısıra
―beklenenin‖,
belirlenen vizyon ve misyonu üstlenebilecek aktif katılımcılar (Kopan, 2008)
olduğu vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak görülen o dur ki, grup disiplini katı oldukça grup etkisi
artmaktadır (Ġnceoğlu, 2000), örtük olarak yüklenen ―davaya sahip çıkma‖
misyonu (Çiçek, 2008), “ülkü ocakları”nın cazibesinin ve üyelik koĢulları her
ne olursa olsun, grup normlarının içselleĢtirilmesinin nedenlerini açıklamaya
çalıĢmaktadır.
56
2.1.1.2.
Etkinlikler
Etkinlikler çerçevesinde bir değerlendirme yapacak olursak, genelde
“ülkücü gençlik” içerisinde ünlenmiĢ sanatçılar28ın, “geleneksel hale getirilen
‗konser‘‖29leri ve üniversite teĢkilatlanmalarının tertipleriyle düzenlenen,
satranç baĢta
olmak üzere
çeĢitli spor dallarında
organize
edilen
turnuvalardan söz etmek yerinde olacaktır (Kopan, 2008). Bu etkinlikler
kapsamında
dereceye
girenler,
bir
“pekiĢtireç”
görevi
üstlendiği
düĢünülebilecek biçimde, “Ülkü Ocakları” veya “MHP Ġl ya da Ġlçe
BaĢkanları”nca ödüllendirilmektedir (Çiçek, 2008). Konserlerde ise, ―Ozan
Arif, Mustafa Yıldızdoğan ve Ahmet Şafak…‖ gibi sanatçıların katılımları
―vazgeçilmez bir gelenek‖ (Bora-Can, 2007) olarak görülmektedir.
Bir baĢka ve önemli bir etkinlik olarak göze çarpan organizasyon ise;
―Geziler‖dir. Kopan‟ın (2008) aktardıklarına göre; Bu geziler, belirli aralıklarla
belirli gün ve haftalarda organize edilen, Çanakkale baĢta olmak üzere
yurdun çeĢitli bölgelerinde, ―içinde bulunulan zamanın bağlamsal ve
anlamsal önemi‖ne göre tertiplenen etkinliklerdir. Bu organizasyonların,
ulaĢım bağlamında tertibinin, “Ülkü Ocakları Genel Merkez”i tarafından
(Çiçek, 2008) yapıldığı görülmektedir.
28
“Mustafa Yıldızdoğan, Ahmet Şafak, Ozan Arif, Ahmet Yılmaz, Arif Nazım, Ali Kınık, Ali Aksoy,
Aşık Sefai, Uğur Işılak, Abdullah Işılak, Başkal, Grup Gökçen, Grup Ötüken, Mehmet Borukcu, Ozan
Ünsal, Osman Öztunç, Yıldırım Yıldızdoğan, Zafer İşleyen, Mürüvvet Kekilli, Grup Börteçine …”
Bkz: http://www.ulkucuderlerbize.com/forum/sarkicilarimiz-t5.0.html, (Erişim: 28.02.2009)
29
“ÜLKÜ OCAKLARI KONSERE HAZIRLANIYOR”
Nevşehir Ülkü Ocakları yine konser organizasyonu ile ülkücüleri bir araya getirecek.
“Nevşehir Ülkü Ocakları tarafından geçtiğimiz yıllarda yapılan ve geleneksel hale getirilen konser
organizasyonunun bu yıl da yapılacağını belirten Ülkü Ocakları Başkanı Kubilay Özdil, bu yıl ki
etkinliğin Aralık ya da en geç Ocak ayı başında yapılacağını belirtti. Konuk Muhtemel Sanatçılar Bu
Yıl Ahmet Şafak ve Ali Kınık. Ülkü Ocakları tarafından düzenlenmesi planlanan konser
organizasyonu için hazırlıklar sürüyor. Bu yıl ki organizasyona çok büyük bir ihtimalle Ali Kınık ve
Ahmet Şafak‟ın davet edilebileceğini kaybeden Ülkü Ocakları Başkanı Kubilay Özdil, bu sanatçılarla
görüşmelerinin sürdüğünü konser programının ve programa hangi sanatçıların katılacağının ise
önümüzdeki
günlerde
netleşeceğini
söyledi.”
Bkz.
Bilgi
Paylaşım
Platformu,
http://www.kapadokya.cc/haber_detay.asp?haberID=5688, (Erişim: 30.02.2009).
57
Aynı zamanda, teĢkilat içerisindeki gençler için ―kutsal‖ (Öznur, 2008)
olarak nitelenen iki organizasyondan söz etmek yerinde olacaktır. Ülkücü
gençler tarafından “kutsal” olarak zikredilen spesifik etkinliklerden ilki; 4
Nisan ―Başbuğ'u Anma Törenleri‖30 diğeri ise Erciyes, ―Tekir Yaylası
Kurultay‖ı. Kopan‟ın (2008) bu doğrultuda verdiği bilgilere göre; genç
ülkücüler teĢkilatı içinde bulunanlar için, ―bu iki organizasyonda yer almak
çok şey ifade etmektedir ve organizasyonlara genellikle teşkilattan
katılanların
çokluğu
sebebiyle
gençler
kendi
imkanlarıyla
ulaşmaya
çalışmaktadırlar.‖
2.1.1.3.
Yayınlar
Ülkü Ocakları üyelerine, üyelik aidatları karĢılığı ücretsiz, ―Ülkü
Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı‖nın, Ankara - Balgat merkezli çıkarttığı ―Ülkü
Ocakları‖ dergisi ve bunların yanı sıra, isteyen üyelere, yine ücretsiz olan ve
kadın ülkücülere hitaben ―Genç Asena‖ dergisi verilmektedir (Çiçek, 2008).
Örgüt içi iletiĢim stratejilerinin belirlendiği önemli mecralardan biri de
“yayınlar”dır (Okay, 2005). Dolayısıyla, 1 yıllık periyot içerisinde, Mayıs
2008‟den - Mayıs 2009 tarihine dek aylık yayımlanmıĢ olan, ―Ülkü Ocakları‖
dergisi içerikleri, baĢlıkları ve ele aldıkları konular, izledikleri iletiĢim
stratejileri bağlamında, bu bölümde incelendi, kategorize edilip, özetlendi.
Ülkü Ocakları, kendini “aylık eğitim ve kültür dergisi” olarak
tanımlamaktadır. Dergi içeriği incelendiğinde, değiĢmez baĢlangıç, ilk giriĢ
olarak, ―Başbuğ‘dan‖, ―Lider‘den‖, ―Genel Başkan‘dan‖ baĢlıkları altında,
Alparslan TürkeĢ, Devlet Bahçeli ve Ülkü Ocakları Genel BaĢkanı‟nın
yazılarına yer verilmektedir. Ardından, “Aylık Gündem” bölümünde zamansal
30
“Türkeş‟e miting gibi anma töreni. Törene katılan ülkücü gençler „Biz Türk'üz, Türkeş'in
askerleriyiz' ve „Bayrağa uzanan eller kırılsın' şeklinde slogan attı.”.
Bkz: Haber, http://haber.ihya.org/haber/hn-2408.html, (Erişim: 22.06.2009).
58
bağlam içerisinde öne çıkan (Kopan, 2008) konular, kiĢiler, olaylar ..
irdelenmektedir. Yine bu bölüm içerisinde dikkat çeken kısım, ―Lider‘in
Kaleminden 202331 yolunda Tarihe Notlar‖dır, burada ülküler açısından
önemli bir tarih olan 2023 tarihi (Çiçek, 2008) yolunda ilerleyiĢe dair „Lider‟
Devlet Bahçeli‟den notlar yer almaktadır. Diğer bölümlere bakacak olursak,
“Kültür – Sanat” bölümünün öne çıkan kısmı “Ġslam coğrafyası”ndaki
kentlerdeki gezilerin aktarıldığı “Seyyah”tır, ayrıca bu bölümde, Türk
kültüründen, geleneklerinden bahseden yazılarla birlikte, bir de kitap tanıtımı
köĢesi
bulunmaktadır,
“Ülkücü
Hareketin
Kahramanları”nın
anlatıldığı
“Kervan” bölümü de dergi içerisinde yer almaktadır. Dergi içerisindeki yazılar
ve makaleler, üyelerin ya da isteyen her kiĢinin “www.ulkuocaklari.org.tr‖
sitesine gönderdikleri arasından seçilmektedir (http://www.ulkuocaklari.org.tr,
2009). Bu seçimlerde dikkat edilen unsur, yazıların ve makalelerin, ―gündem
oluşturan konular‖ (Kopan, 2008) bağlamında zamanlamalar yaratılarak
sunulmasıdır.
Vurgulanabilecek
bir
diğer
nokta,
“Ülkü
Ocakları”
teĢkilatlanmasının, yerel yansımalarında yürütülen AR-GE çalıĢmalarının
ürünü olan yazılardır. Kopan‟ın (2008) aktardığı bilgilere göre; gençlerin
oluĢturduğu, yerel Ar-Ge grupları belirli konu ve kiĢileri irdelemekte ve her ay
farklı bir grup, Ar-Ge çalıĢmalarının yer aldığı bu bölümde kendi
araĢtırmasını yayınlamaktadır. Bu bağlamda, olumlu bir katkı, gençlerin
araĢtırma ve geliĢtirme faaliyetlerine yönlendirildiği (Çiçek, 2008)
olarak
görülmektedir. Ayrıca, eğitim ve kültür adına atfen bakıldığında, derginin
“eğitim ve kültür” içerikli çeĢitli konulara eğilmesi dikkat çeken bir yöndür.
Özellikle, son sayfalarda, Türk, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihine iliĢkin tarihi
konuların, olayların yanı sıra, Türklükle simgeleĢen anıtlar, mekânlar
hakkında bilgi almak mümkündür.
Ayrıca, üyelik dıĢında, isteyenler de bu dergilere cüzi bir miktar
karĢılığında Ülkü Ocaklarından ulaĢılabilmektedir.
31
Türkiye Cumhuriyeti‟nin 100. kuruluş yıldönümü.
59
2.2.
LİDERLERİN SÖYLEMLERİNDE İZLENEN İLETİŞİM
STRATEJİLERİ
Sokrates öğrencisi Platon‟la cereyan eden diyaloglarından birinde
(Eflatun, 2008: 243) görüĢlerini açıklamaktan kaçınan öğrencisine Ģöyle der;
―Halk, işe yaramaz öğrenimler tavsiye ettiğimizi düşünebilir diye böyle
korkmana şaşırdım. Her ruhta, günlük uğraşlarımızca bozulup
köreltilen ama andığımız öğrenimler tarafından arındırılıp yeni baştan
tutuşturulan bir bilgi organı bulunduğunu fark etmek gerçekten kolay
değil, zor bir iş. Bu yeteneğin yaptığı koruma, on bin gözden daha ağır
gelir; çünkü gerçeklik, sadece onunla görülür. Bu inancı paylaşanlar
senin sözlerinin en üstün derecede doğru olduğunu düşünür. Ama
buna dair hiçbir sezgisi olmayanlar, tabiatıyla bütün bunların boş laflar
olduğunu düşünür. Çünkü bu tür uğraşlardan, değinmeye değer başka
hiçbir fayda göremezler. Öyleyse bu noktada, bu gruplardan hangisine
hitap ettiğine karar ver.‖
Günümüzde gelinen nokta da, aynen Sokrates‟in satırlarında olduğu
gibi, liderlerin iletiĢim stratejilerinde izlenecek öncelikli yol, ―hedef kitle‖nin
doğru belirlenmesi ve alımlanması istenen mesajın (Peltekoğlu, 2005) en iyi
söylemle aktarılmaya çalıĢılmasıdır.
―Liderlerin etkili iletişim stratejisi olarak‖, “her devirde el üstünde
tutulan, hitabet (Sanlav, 2008), bütün Batı kültürlerinde Romantizm‟e dek,
antik Yunan eğitim ve kültürünün özünü kavramak için öğretiliyordu. Antik
Yunan kültüründe Sokrates, Platon ve Aristotales‟in temsil ettiği “felsefe”
bilimine, daha sonraki tüm verimine karĢın, hitabetle aynı derecede önem
verilmemiĢ, filozof sayısı hatip sayısını aĢamamıĢ ve Sokrates‟in acı sonunun
kanıtladığı gibi felsefe, hiçbir zaman hitabetin yarattığı toplumsal etkileri
yaratamamıĢtı. Hitabetin özü de Ģöyle açıklanıyordu; topluluk önünde
konuĢma, halka seslenme sanatıdır ve iki temel hedefi vardır: “İkna etmek‖
60
(mahkeme ve müzakerelerde) veya ―açıklamak‖. Yunanca rhetor ve Latince
orator kelimelerinin kökü birdir ve her ikisi de “hatip” anlamına gelir. Aslına
bakılacak olursa; Homeros devri ve öncesi Yunanlıları, sözlü geleneğe bağlı
tüm toplumlar gibi, büyük bir ustalıkla halka hitap etmesini, bu becerinin bir
“sanata” indirgenmesinden, baĢka bir deyiĢle ikna yöntemlerini açıklayan ve
bunlara
özendiren,
dizilip
düzenlenmiĢ
bilimsel
ilkeler
bütününe
indirgenmesinden çok önce biliyordu. Aristoteles, ―Retorik Sanatı‖ (techne
rhetorike) kitabında bu tür bir “sanat”ı tanımlamıĢtır. Sözlü kültürlerin, böyle
bilimsel yöntemlerle düzenlenmiĢ “sanatlar”ı yoktur. Sözlü kültürde kimse,
“Retorik
Sanatı”
türünden
bilimsel
bir
yapıtı,
bu
yapıtın
anlayıĢı
doğrultusunda doğaçtan esinlemeyle söyleyemez. Uzun sözlü edimler, az
çözümlemeli ve kümeleyici anlatım biçimleri sergiler. Hitabet ―sanat‖ı, sözlü
konuşma ile bağlantılı olmakla birlikte, başka ―sanatlar‖ gibi bir yazı ürünüdür
(Ong, 2003: 131). Aynı paralel de, Young‟ın (aktaran: Doğanay, 2003: 81)
“demokratik idealin gerçekleĢmesinde, önemli bir rol atfettiği konuĢma
stratejilerinden biri de; retoriktir. KonuĢmacı ve dinleyicinin birbirleriyle
kurdukları iliĢkideki ortak noktalara dikkati çekecek kapsayıcı ve inandırıcı
iletiĢim biçimlerine dayanan retorik figüratif dilin, duygusal ifadelerin, belli
dinleyicilere özel biçimlerde seslenerek müzakereyi ilerletmenin aracı olduğu
vurgulanır.”
Retorik, bünyesinde barındırdığı ve bir söylemin ne söylediği ile bunu
nasıl söylediği arasında ayrım kurmaya yarayan özellikler (Sanlav, 2008)
sayesinde, iletiĢimsel demokrasinin gerçekleĢme koĢullarını sağlamaktadır.
Young (aktaran: Doğanay, 2003: 82), bu özellikleri Ģöyle sıralar:
―a) İçeriği korku, umut, öfke, neşe veya söylem içinde hareket eden bir
diğer tutku ifadelerini kapsayan duygusal ton. Bu boyutuyla, hiçbir
söylem duygusal tondan soyutlanmış değildir; ―tutkusuz‖ söylem de
sakinlik ve mesafe taşıyan bir duygusal boyuta sahiptir. b) Söylem
içinde benzetme, metafor, cinas, mecaz gibi söz oyunlarının bu
figürlerin ürettiği –oyunculuk, mecaz, ironi, alay, olumsuzlama,
61
yüceltme gibi- üslup veya tutumlarla birlikte kullanılması. c) Görsel
medya, simgeler ve bayraklar, sokak gösterileri, gerilla tiyatrosu ve bu
bağlamdaki tüm sembollerin kullanımı gibi sadece sözü içermeyen
ifade biçimleri. d) Bütün bu duygulanımsal, cisimlenmiş, biçemsel
iletişim unsurları, sonuçta iletişimin özel dinleyicisine dikkat etmeyi ve
konuşmacının
savlarının
ve
iddialarının
bu
dinleyicinin
belirli
önkabullerine, geçmişine ve üslubuna göre belirlenmesini içerir.‖
Köker‘e (2005: 51–52) göre de; ―XX.
yüzyılın ikinci yarısına
gelindiğinde ise, konuşmanın politik önemi daha da artmıştır. 1945 sonrası
Batı Blok‘unda sistemin meşruluğunun yeniden kurulmasının bir parçası da
politik
konuşmaların
uzmanların
diline
teslim
edilmesidir.
Siyasal
danışmanlar, yeni zamanlara uygun imgeden ve yazıdan türetilmiş ve
standartlaştırılmış egemen ağzı dolduran konuşmaları politik yaşama kattılar.
Reklamın çağırma işlevlerinden apartılmış ve sloganlaştırılmış cümlelere
dayalı, emir kipi ve nidalarla süslenmiş, konuşma efekti yaratabilmek için kısa
ve basit cümlelerle ve tekrarlarla bezenmiş söylevler, politik görüş
farklılıklarını
anlamlandırma
girişiminin
seslerini
taşımamaktaydı.
Bu
konuşma tarzında aslolan söylenenin daha çok sayıda insan tarafından
tüketilmesidir. Daha çok sayıda olan insanın konuşmayı duyması ve
konuşmayı –ki bu iletiler kesin enformasyon yargıları içermektediranlamasıdır. Bunun için politik konuşmalar yüzyılların söylevinin ağır ve
tumturaklı ifade ediş biçimlerinden hızla farklılaştı. Politik etkinlikler yurttaş
sorumluluğundan çıkartılıp bir hizmet satma ve satın alma ilişkisine
dönüştürülüp ekonomikleştirilince, politik konuşmalar zevklere ya da daha
çok sayıda insanın pek çok kez duyması hedefine yöneldi. Politikacıların ve
kamu sözcülerinin vekâleten konuşmaları, geçen yüzyılın ideali olan
objektiflikten, aşırı genellemelerden, akıl yürütme biçiminin tek düzeliğinden
çıkıp, basit, bol yinelemeli ve kısa söz demetleri haline geldi. Bu söz
demetleri, pazarlama tekniklerinden türetilen, masa başlarında istatistiklerin
marifetiyle
üretilen,
genelleşen
zevkleri
karşılayan
yapay
kişiliklerin duygusal ve kişisel sesleri olarak değer kazandı.‖
karizmatik
62
Bu bilgiler paralelinde, Türkiye örneğine bakıldığında, Özcan‟a (2009)
göre; ―Türk Siyasal Hayatı‘nda yaşanan değişimlerin dinamikleri, çoğu zaman
iç dinamikler olmaktan uzak kalmış, çağcıl değişimlerin etkileriyle sosyal ve
ekonomik alanda yaşanan altyapısal tepkiler olmuştur. Bu tepkilerin sürekliliği
kaçınılmaz olarak üstyapısal değişikliklerin tesirsizliğine neden olmuş ve
istikrarsızlıklar,
yerel
tepkiler,
demokrasinin
korunması
için
bizzat
demokrasiye yapılan müdahalelerin nedenleri de günümüze kadar varlığını
korumuştur. İşte bu ―sebep‖lerin varlığını korumaya devam ediyor olması da
belli birtakım sınıfsal tepkilerin ve bu sınıfların sözcülüğünü yapan partilerin
de süregelmesine neden olmuştur. Şikâyet edilen noktaların ve duyulan
gereksinimlerin modernleşmeyle birlikte gelen değişimin dışında pek de
büyük bir değişim geçirmediği de unutulmamalıdır. Her daim belli bir kesimin
desteğini yanında bulan Milliyetçi Hareket Partisi gibi.‖
Dolayısıyla,
MHP‟nin
bu
tepkilerinin
dıĢavurumunu,
“lider”ler
aracılığıyla gerçekleĢtirdiği görülmektedir (Öznur, 2008). Bu bağlamda, bu
ana baĢlık altında, kimi zaman kitlelere vurucu etki yapmakta ve ayrıca
ideolojik yönde koĢullanmayı sağlamakta “etkili olan, retorik ve hitabetin,
halkla ilişkiler faaliyetleri ve iletişim stratejileri yaratması‖ (Sanlav, 2008)
bağlamında kullanımı gözlemlenecektir.
2.2.1. Alparslan Türkeş Dönemi
Liderlerin söylemleriyle izlenen “iletişim stratejilerinin MHP için
sacayağının Alparslan Türkeş dönemi‖ (Bora-Can, 2007) olduğu açıktır.
Öznur‟a (2008) göre; “TürkeĢ dönemi, “ülkücü hareket” için bir dönüm
noktasıdır.” Ġdeoloji‟nin yansımalarının bağlamsal boyutta, retoriksel ve
imgelemsel çağrıĢımlarla yaratıldığı, zihinlere oturtulduğu bir dönemi (Çiçek,
2008) çağrıĢtırmaktadır. Bu ideoloji çevresinde örgütlenmenin baĢarısı,
Eagleton‟un (2005) da belirttiği gibi, ideoloji teriminin, “kendini örtük bir
63
biçimde sanatta, hukukta, ekonomik etkinlikte, bireysel ve kolektif yaĢamın
bütün tezahürlerinde açığa vuran bir dünya görüĢü” olarak tanımlanabileceği
bir Ģekilde zihinlerde bu yönlü bir bilinç akıĢının sağlamasıyla mümkün
olacaktır.
Bourdieu, bir alanın, kendi iç mantığına göre iĢleyen ve aynı “Ģey” için
birbirleriyle rekabet eden kurum ve bireylerden oluĢan, rekabete dayalı bir
toplumsal iliĢkiler sistemi olduğunu öne sürer. Bu tür alanlarda söz konusu
olan “Ģey”, kendi aralarında en yüksek hakimiyete ulaĢmaktır; ki bu
hakimiyeti ele geçiren diğer katılımcıları meĢru sayma ya da meĢruluklarını
kaldırma olanağına da sahip olurlar (aktaran: Eagleton, 2005: 223). Bu
bağlamda, dönemin tarihsel boyutu içerisinde, Alparslan TürkeĢ liderliğinde ki
MHP, “simgesel sermaye” birikimi stratejisi üzerinden giderek, ―söylemlerini
kemikleştirme‖ (Öznur, 2008) çabasındadır. Dolayısıyla, bu tür bir hâkimiyet
kurmak, söz konusu alana uygun, belirli bir tür “simgesel sermaye”
biriktirmede en yüksek orana eriĢmeyi içerir; bu tür bir iktidarın “meĢruluk”
kazanması için, artık neyse o olarak tanınamaması gerekir. Açıktan açığa
değil de örtük biçimde onaylanan iktidar, kendisini meĢrulaĢtırmayı
baĢarmıĢtır. Bu türden her toplumsal alan, zorunlu olarak, kendi içinde
geçerli bir tarzda ifade edilebilen ve kavranabilen Ģeylere iliĢkin dile
getirilmemiĢ bir kurallar bütünü tarafından inĢa edilir; ve bu kurallar,
Bourdieu‟nun “simgesel Ģiddet” olarak adlandırdığı Ģeyin bir biçimi olarak
iĢler. Simgesel Ģiddet meĢru sayıldığı için, genellikle Ģiddet olarak kabul
edilmeksizin varlığını sürdürür (Eagleton, 2005: 223).
Simgesel Ģiddet,
Bourdieu tarafından Ģöyle anlatılmaktadır: ―Şiddetin hiçbir zaman şiddet
olarak algılanmayan kibar ve görünmez biçimidir; maruz kalınmaktan çok
tercih
edildiği
söylenebilecek
bir
şiddettir;
nüfuz
kullanma,
güven,
yükümlülük, kişisel bağlılık, konukseverlik, hediye, minnettarlık ve acımanın
şiddeti‖… (aktaran: Eagleton, 2005: 223).
Bu bağlamda, TürkeĢ dönemi, “simgesel sermaye” birikimi ve bu
yönde geliĢtirilen stratejiler açısından özellikle;
64
a) mitik “BaĢbuğ” (Can, 2003) sıfatı,
b) “Ülkücü Hareket” odağı “Dokuz IĢık” metaforu (Bora, 2003),
c) simgeleĢtirilmiĢ “Bozkurt” iĢareti, üçgeninde ele alınabilir.
CKMP / MHP / MÇP / MHP önderi Alparslan TürkeĢ‟in “BaĢbuğ” olarak
anılması “ülkücü” hareketin en dikkat çekici noktasıdır (Yeni Cumhuriyet,
1983). TürkeĢ için, „BaĢbuğ‟ nitelemesi politik bir lakap olarak kimine göre
dillerde, kimine göre gönüllerde, kimilerine göre akıllarda iyice yer etmiĢtir.
BaĢbuğ, Hun ve Göktürk Devletleri‟nde ordu komutanlarına verilen
geçici bir görev sanıydı. Osmanlı‟da bu sana, 17. ve 18. yüzyıllarda sınırlı
olarak yer verilmiĢtir. Bu bağlamda, TürkeĢ için BaĢbuğ lakabı, ilk kez,
Ondörtler‟den arkadaĢlarıyla birlikte 1965‟te yönetimi ele geçirdiği CKMP‟nin
1967 kongresinde kullanıldı (Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002). “BaĢbuğ”
sıfatı,
1969‟da
MHP
adını
alan
partinin
özellikle
geliĢen
gençlik
örgütlenmesiyle beraber giderek kurumlaĢıp TürkeĢ‟in isminin kopmaz
parçası haline gelmiĢtir (Ana Britannica, 2004).
―Başbuğ Türkeş
İsmin Alparslanlar‘a eş,
Milletin gözü yaşlı
Kurtar
onu
Başbuğ
Türkeş‖
gibi
marĢlar
bile
üretildi
(http://www.ainfos.ca/, 2009).
―1980‘den sonra, MHP / MÇP kadroları içindeki ideolojik tartışma
sürecinde, liderin otoritesinin mutlak ve tartışılmaz olması anlayışına eleştiri
getiren kesim, ―Başbuğ‖ lakabını sorguladı. Ancak, ―Başbuğ‖ lakabı parti içi
söylemde ve özellikle gençlik tabanında kullanılmaya (sözkonusu muhalif
kesimin 1992‘de partiden ayrılmasından sonra yeniden güçlenerek) devam
etti‖ (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 41). Buradan hareketle, ―yönetimle bağdaşık
stratejinin halk tabanına derin nüfuzu”nun (Öznur, 2008) bir örneği tarih
65
sahnesinde yerini almıĢtır. Öyle ki, parti yanlısı ya da olmayan her kesim için
bilinen “BaĢbuğ” söyleminin, kendini tabandan tavana konumlandırılıĢı,
izlenen stratejinin kitleler üzerinde doğru mesaj alımıyla yarattığı etkiye
bağlıdır.
Bu paralelde, TürkeĢ‟in ölümü de, “ülkücü basında”, destansı bir
söylemle, ağıtlarla ve andlarla iĢlenmiĢtir. “Bütün Türk Dünyasının kan
ağladığı, bebeklere Türkeş adı verildiği haberleri yazıldı. Bilinen eski Türk
Destanı, Türkeş için alıntılandı: ―Alp Er Tunga öldü mü? / Issız acun kaldı
mı?…‖ , ―Türk emsalsiz, Türk eşsiz, Türk ne yapsın Türkeş‘siz‖ diye manşet
atıldı. Bunun yanında, ―her ülkücünün bir Türkeş olduğu‖ söyleniyor, onun
davasını daha ileri götürmek için yeminler ediliyordu‖ (Bora – Can, 2007:
386).
Dolayısıyla,
“BaĢbuğ”
sıfatının
“mitik”
(Can,
2003)
bir
konumlandırmayla yaratıldığı görülmektedir. Siyasal kampanyalarda birebir
iliĢkilerin esaslığını koruduğu süreçte, “mitos” esinleriyle “BaĢbuğ” sıfatı,
liderin isminden de önde konumlandırılmıĢ (Çiçek, 2008), halk – parti
ekseninde çağrıĢımlar bu yönde ĢekillenmiĢtir.
Bir diğer bağlamda, TürkeĢ, sürekli belirttiği ve vurguladığı üzere,
―Türk milletinin yeni bir yolun yolcusu ve yeni bir kaderin sahibi olması
gerektiği‖ni düĢünüyordu (Öznur, 2008). Bu yeni yol, Türkiye'yi bilimde,
ahlakta, teknikte ve sanayide yeryüzünün en ileri ülkesi yapmak isteyenlerin
yolu olacaktı. Bu bağlamda, tasavvur edilen imgelem, “tıpkı Orhun
Kitabelerindeki gibi, geceyi gündüze katıp emek harcayacak, ter dökerek
kendi düĢünce eserlerini meydana getirecek ve ―Türk‖ milletini kökünden
koparmadan, bilimde, sanatta kanatlandırıp çağlar üzerinden uçuracak
gerçek aydınlara ihtiyaç duyulduğu‖ydu (Çiçek, 2008).
Bu paralelde, Alparslan TürkeĢ, “lider”liği bağlamında kitleleri, deyim
yerindeyse “Bozkurt”larını, ısrarla reddetiği ve uzak durduğu, sadist Slav –
“Marksizm”ine veya soğuk “Anglo-Sakson kapitalizmine” sarılmaya gerek
66
olmadığı yönünde uyarırken (Kopan, 2008), “üçüncü bir yol”a ihtiyaç
duyulduğu düĢüncesini (Bora, 2003) de yavaĢ yavaĢ söylemleriyle empoze
ederken, ülkede sosyal adaleti ve “Türk milletinin toplum olarak büyük bir
hızla kalkınmasını sağlayacak yüzde yüz yerli ve milli bir doktrin olması
gerektiği”ni (Ana Britannica, 2004: 109) vurgulamakta gecikmemiĢtir. Bu
doktrinin ruhunu "Her Ģey Türk milleti için, Türk'e doğru ve Türk'e göre"
prensipleri teĢkil etti. Öznur‟a (2008) göre de; “ĠĢte TürkeĢ'in o ünlü "9 IĢık
Doktrini" bu düĢüncelerin ürünüdür.” CKMP‟nin yönetimine gelen Alparslan
TürkeĢ, 1965‟te hareketinin ideolojik rehberi olmak üzere yayınladığı “Dokuz
Işık”ı, bahsedildiği üzere, sosyalizme ve kapitalizme karĢı, “üçüncü yol” veya
“ülkücü yol” diye tanımladı (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 222).
Dolayısıyla, bu kullanım alanıyla “Dokuz IĢık” doktrininin bir nevi
metaforlaĢtığı (Çiçek, 2008) gözlemlenmektedir. Çünkü, burada yapılan Ģey,
―bilinmeyen bir şeyi bilinen bir şey açısından ifade etmektir. Bilinmeyenlerin
―anlamı‖, bilinenlerin aracılığıyla ortaya konmaktadır‖ (Fiske, 2005: 124). 9
IĢık bir metafordur (Bora 2003) alt alta sıralanan ilkeleri ise onu açıklamaya
yaramaktadır. Bu bağlamda da, doktriner bir düzeye eriĢmektedir.
―Türkeş, 1966 ve 1968 Senato kısmi seçimleri kampanyasında da
CKMP‘nin ―tek idealist (ülkücü) parti‖ olduğunu işledi. Böylece
belirmeye başlayan ―ülkücü‖ kimliği; CKMP‘nin gelişen gençlik hareketi
içinde kullanılan ―milliyetçi – toplumcu‖ kimliğine, bir süre rekabet
ettikten sonra, galebe çaldı. (―Milliyetçi – toplumculuk‖, fazla ―sentetik‖
tınlandığı gibi, Batı dillerindeki karşılığının ―nasyonal – sosyalist‖
olması itibarıyla hem Nazizm‘i hem de Sosyalizm‘i çağrıştırmasıyla
elverişsizdi). Türkeş, CKMP‘nin adının MHP‘ye dönüştürüldüğü Şubat
1969 kongresinde konuşmasına ―ülkücü Türk gençleri, Bozkurtlarım!‖
hitabıyla başladı‖ (AslandaĢ – Bıçakçı, 2002: 222).
TürkeĢ,
kullanmıĢtı
“bozkurtlar”
(Cumhuriyet
hitabını
CKMP‟nin
Ansiklopedisi
3,
1967
2002).
kongresinde
Böylece,
de
1960‟ların
67
sonlarından itibaren “ülkücü” ve “Bozkurt” kimliklerinin MHP söylemine
yerleĢtiği görülür Özcan‟a (2009) göre de; ―MHP‘nin, 1969‘da resmen bu adı
almasından itibaren- ideolojisini ve hareketin niteliğini, Alparslan Türkeş‘in
daha önceleri de ortaya attığı ―pan-türkist‖ söylemler ve özellikle Nihal
Atsız‘ın fikirlerine yaptığı atıflar ortaya çıkarmıştır. Hatta 12 Eylül ardından
Türkeş‘in savunmasında da görülebileceği gibi, lider, kendi ideolojisini
―Kemalizm‖in devamı olarak görmekte ve ırkçılıkla ilgili fikirleri sorulduğunda
da ―Türkleşenlerin Türk sayılabileceği‖ni belirtmektedir.
Ġmgelemsel bakıĢaçısıyla, MHP‟ye her daim hayat verecek olan
“Bozkurt”un simgeleĢtirilmesinin hikâyesi de oldukça ilginçtir. Bu bağlamda,
―Siz bir işaret yapıyorsunuz, kurda benziyor. Onu anladık da, manası ne?‖
diyen Millet Partisi kurucusu Osman BölükbaĢı`na, Alparslan TürkeĢ
(http://www.haberaktuel.com, 2009) bu iĢaretin anlam ve tarifini böyle
yapmıĢtır;
―Millet Partisi kurucusu rahmetli Osman Bölükbaşı ile merhum Başbuğ
Alparslan Türkeş Kırşehir`de karşılaşırlar ve aralarında şu konuşma
geçer;
Bölükbaşı: - Yahu Türkeş siz bir işaret yapıyorsunuz, kurda benziyor.
Onu anladık da, benim bildiğim Türkeş ona bir mana yüklemiştir.
Türkeş: - Elbette ağabey (Bölükbaşı Başbuğ`dan yaşça büyüktür)
Bölükbaşı: - Peki nedir?
Türkeş: (Bir eliyle bozkurt işareti yapar, diğer elinin baş parmağıyla
işaret ederek tarif eder) - Bak ağabey, şu serçe parmak Türk`tür, şu
işaret parmağı da İslam`dır. Şu Bozkurt işareti yaptığımız işaretin
arada kalan boşluk ise cihandır(dünyadır). Son olarak kalan 3
parmağın birleştiği nokta ise mühürdür. Yani ağabey işaret ederek
gösterir isek, şu çıkar: Türk İslam Mührünü Dünyaya vuracağız.”
68
“Bozkurt”un içerdiği anlam “simgesel”dir (Çiçek, 2008). Bu bağlamda,
somutlaĢtırılmıĢ bir anlam inĢası olan “Bozkurt” iĢareti, Fiske‟nin (2003) de
belirttiği üzere, “somutlaĢtırıldığı düzeyde, uzlaĢım ve kullanım aracılığıyla
baĢka bir Ģeyin yerine geçmesini mümkün kılan bir anlam kazandığı andan
itibaren simgeleĢmiĢtir.”
Son noktada Bora ve Can‟a (2007: 385) göre; 4 Nisan 1997‟de,
TürkeĢ‟in ölümü ve cenazesi, ―90‖lı yıllar boyunca çizilen Türkeş imajının
taçlandırılmasına vesile oldu. Büyük gazetelerin köşe yazarları, onun
hakkında bir ―bilge devlet adamı‖ portresi çizdiler... Bu yorumların hepsinde
Türkeş‘in
son
döneminde
MHP‘yi
merkez sağa
oturtmaya
çalıştığı
vurgulanıyor ve haleflerinin mutlaka bu misyonu sürdürmesi gerektiği telkin
ediliyordu. Bu doğrultuda, Türkeş ―milli birlik ve beraberlik ruhunu‖ temsil
eden bir devlet adamı olarak efsaneleştirilmiş; onun ırkçı değil ―kucaklayıcı‖
olduğu
kaydı
düşülen
–milliyetçiliği
―doğal‖ bir
ortak
değer
olarak
vurgulanmıştır. Türkeş‘i, ülkücülerin eline bırakmayıp ―ehlileştirerek‖, resmi
ideolojiye –ve onun konjonktürel ihtiyaçlarına- eklemleyen bir stratejidir bu.‖
Türkiye‟de yaygın propaganda aracı olarak radyo ve gazetenin gel –
gitli kullanımı daha çok “Lider” odaklı iletiĢim stratejilerinin geliĢimini (Öznur,
2008) tetiklemiĢtir. Öyle ki, ―geliştirilen stratejiler, ―miting‖ler ya da seçim
gezileriyle ancak halka iletilebiliyordu. Bu durumda, ―ideoloji‖nin halkla
buluşması, esas olarak ―lider‖ler kanalıyla gerçekleşmekteydi‖ (Çiçek, 2009).
Buradan hareketle, dönemin özellikleri paralelinde ve imkanları dahilinde,
siyasal katılımın sağlanması amacıyla kiĢisel iletiĢim faaliyetlerinin yaygın
olarak kullanıldığı, yaratılan “BaĢbuğ” “mitos”uyla, “Bozkurt”un simgesel
kullanımının “metaforik” nitelikler taĢıdığı söylenebilir.
69
2.2.2. Devlet Bahçeli Dönemi
Devlet Bahçeli‟nin 1997‟de baĢlayan liderlik dönemi, uluslararası
ortamda egemen olan küreselleĢme ve buna duyulan tepki dönemine denk
gelmektedir (Ana Britannica, 2004: 109). BaĢlangıçta ulus-devletlerin
kuruluĢu için ulus-devlet “yurttaĢı”nı oluĢturmakta kullanılan ve devletlere bu
yönde fayda sağlayan milliyetçilik, bu sefer de ulus-devletin aĢındırılmasına
karĢı duyulan tepkinin dile getirilmesinin aracı olarak görülmektedir
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002).
Günümüzde gelinen noktada, bazı dönemler “devlete yardımcı güç”
(Cumhuriyet Ansiklopedisi 3, 2002), söylemiyle hareket etmeye çalıĢan MHP
artık bunu terk edip, ―demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan ―merkez‖
siyasi
partilerden
biri
olarak‖
(http://www.mhp.org.tr,
2009),
siyasal
yaĢamdaki ―yerini sürdürme çabaları‖yla ve ―daha önceki imajını restore etme
girişimleri‖yle (Bora, 2003) yeni açılımlar yapma yolunda ilerlemeye
çalıĢmaktadır.
Bahçeli yeni tutumuyla: “Türk milliyetçilerinin kısır döngülerin ve siyasi
açmazların içinde bulunmayacağını‖ ve ―demokrasi ya da cumhuriyet karşıtı
bir tavır içinde olanların en başta savundukları değerlere ve milli birlik ve
beraberliğe zarar verdiklerini‖ belirtmiĢtir (Çiçek, 2008). MHP‟nin ―geçmişten
geleceğe yürüdüğü‖nü (http://www.mhp.org.tr, 2009) de ekleyen Bahçeli,
―öze dönüş‖ mesajı vererek bu tutumuyla gerek gelenekçilere gerek
yenilikçilere açık bir çağrıda bulunmuĢ ve partiyle birlikte olup olmadıklarını
sorarak (Çiçek, 2009) kesin bir Ģekilde yeni kadronun netleĢmesini
tamamlamıĢtır.
Siyasal kaygılar dolayısıyla yer yer söylemlerini sertleĢtiren (Çiçek,
2008) Bahçeli‟nin, potansiyel tabanı olarak gördüğü sağ görüĢlü seçmenden
daha büyük destek almak amacıyla “nefret söylemleri” (Özcan, 2009)
kullandığı göze çarpan bir diğer unsurdur. Bu bağlamda, bu söylemlerin en
büyük katkısı 1999 seçimlerinde yansımasını bulmuĢtur. Dönemin en önemli
70
iç siyasal sorunu olan PKK sorunuyla ilgili olarak “ötekileĢtirme” söylemleriyle
1999 seçimlerinin ardından, MHP iktidar ortağı olmuĢtur (Bora-Can: 2007).
1999 seçimlerinde Genel BaĢkanı Devlet Bahçeli ile “MHP, temel olarak
iĢsizlik konusu üzerinde durmuĢtur. Ayrıca, yine PKK terörü ve dıĢ politika
temasında
Türkiye‟nin
izlediği
çizginin
farklılaĢtırılması
gerektiğini
vurgulamıĢtır” (http://www.konrad.org.tr, 2009).
Abdullah Öcalan‟ın idamı konusu, 2002 seçimlerinde MHP‟nin meclis
dıĢında kalmasının ana nedeni olarak gösterilmekteydi (Çiçek, 2008). Çünkü,
aynı eksen üzerinden gidilen, 1999 genel seçimleri öncesinde “MHP‟nin
söylemleri ―terörist başına ölüm!‖, ―bebek katili Apo‘dan intikamımızı
alacağız‖, ―Asmayanı millet affetmez‖ gibi halkın vicdanını okĢayan türden
söylemler olmuĢtur (http://www.konrad.org.tr, 2009). Ancak, hükümet ortağı
MHP, seçim öncesindeki söylemlerinin aksine, parti içinde de mücadele
vererek, idam cezasının kaldırılması yolunda adımlar atmıĢtır. Dolayısıyla,
partice vurgulanan bu doğru halkın gözünde ―MHP için büyük bir yanlış
olarak değerlendirilmiştir‖ (http://www.milliyet.com.tr, 2009)
MHP‟nin Avrupa Birliği meselesindeki tutumu, 3‟lü koalisyon içindeki
en muhalif tutum olurken ve koalisyonun sona ermesinin de en büyük nedeni
olmuĢtur. ―Ülkesel yetkilerini bir üst otoriteye devretmeyi reddedeceğini ve
devletin bekası için her riski göze alacağını‖ belirten MHP, kuruluĢundan
itibaren olduğu gibi, bireyciden çok devletçi tavrını ortaya koymuĢtur
(http://www.yenisafak.com.tr, 2009). Ayrıca, Özcan‟a (2009) göre ise;
―MHP‘nin kuruluşundan bu yana izlediği tavırda her daim var olan ABD
taraftarlığı da söz konusu AB karşıtlığında tezahürünü bulmuştur. Ancak yine
de Devlet Bahçeli‘nin yönetimindeki MHP, tüm çekincelerine rağmen, AB
müktesebatına olumlu oy vermiştir. Ve aslında tam da bu noktada MHP‘nin
―ılımlı ve uzlaşmacı iktidar ortağı‖ rolünün MHP‘nin doğasına ne denli aykırı
olduğu gerçeği bir kez daha ortaya çıkmıştır.‖
Bu seçim yenilgisinin esas nedeni olarak vaatlerle eylemlerin
örtüĢmemesi durumu gösterilmektedir, bilhassa hükümet performansına ve
71
Bahçeli yönetimine yönelik eleĢtirilerde en yaygın konu edilen hususlardan
biri, tabanın gözetilmemiĢ, kadroların dıĢlanmıĢ olmasıydı. (Bora – Can,
2007: 517) 2002 seçimleri sonrasında, “MHP‟nin içteki restorasyon süreci,
özellikle AKP‟nin siyaset sahnesine çıkıp geniĢ bir taban kazanması
nedeniyle uzun sürmüĢ ve istenilen ölçüde baĢarılı olamamıĢtır. Son dönem
seçimleriyle,
yükselen
Kürt
Milliyetçiliği‟ne
bir
tepki
olarak
Türk
Milliyetçiliği‟nin de çıkıĢa geçmesi, 2007 seçimleri sonrasında MHP‟ye
mecliste 71 sandalye kazandırmıĢtır (Öznur, 2008). Bu durum, Bahçeli‟nin
deyiĢiyle ―toplumsal ihtiyacın bir sonucu” olmuĢtur” (Özcan, 2009). Ancak söz
konusu durumun arkasında yatan dinamik, bir milliyetçiliğin bir ötekini
tetiklemesi olarak nitelenebilir.
2007 seçimleri sonrasında mecliste temsil yetkisini tekrar kazanan
MHP, dönemin uluslararası konjonktürüne de uygun olarak gündemdeki
sorunları (Kürt sorunu, AB müzakereleri, Kıbrıs sorunu, BBP ekseninde
yükselen milliyetçilik ve Hrant Dink Suikastı gibi azınlıklara yönelik gayriinsani, gayri-vicdani ve gayri-ahlaki eylemler) tek bir “esas mesele” haline
getirmeye çalıĢmaktadır (MHP Seçim Beyannamesi, 2007). Bunu yapma
sebebi de hiç kuĢkusuz muhalefetin özgün sesi olabilmek ve tutarlı bir duruĢ
sergileyebilmektir. Özcan‟a (2009) göre de; ―Anthony Smith‘in milliyetçiliğin
depolitizasyonu, milletin normalleştirilmesi ve milliyetçiliğin ritüelleştirilmesi
şeklinde tanımladığı süreç gibi Türkiye‘de de gerçekleştirilmesi faydalı olacak
süreç
milliyetçiliğin
siyasal gücünden uzaklaştırılıp
sembolik düzeye
indirgenmesidir. Bu noktadan hareket edersek, MHP‘nin değişip değişmediği
konusunda, bunun bir tercih olmayacağını aksine çağın bir gereği olacağını
da söyleyebiliriz.‖
Devlet Bahçeli‟nin medya da yer almıyor olması pek çokları tarafından
eleĢtirilmektedir. Oysa, bu da bir iletiĢim stratejisi olarak değerlendirilebilir, bu
bağlamda, “susma stratejisi” den ya da “adayın susturulması” stratejisinden
de yararlanıldığı söylenebilir.
72
Susma stratejisi, siyasal seçimler için aday gösterildikten sonra kiĢinin
konuĢmamasını ifade etmektedir. Ġlk kez 1860 yılında ABD‟de demokrat
aday Stephen Douglas tarafından uygulanan bu yöntem aslında her zaman
adayın
kendi
davranıĢ
özelliği
değildir.
Stephen
Douglas‟ın
seçim
öncesindeki suskunluğu Cumhuriyet yönetiminin gerektirdiği erdeme sahip
olduğunun bir göstergesi olarak geniĢ kitlelere sunulmuĢtur (Oktay, 2002).
Bu strateji, iyi bir konuĢmacı olsa bile adayın talip olduğu makamın
gerektirdiği ciddiyet ve sorumlu davranıĢ biçimi nedeniyle suskun kalmasını,
elde etmek istediği makamı seçim kampanyaları ile yıpratmamasını
öngörmektedir. (Alver, 2008). Susma stratejisi, 19.yüzyılın ortasından itibaren
daha fazla kullanılmaya baĢlanmıĢ, adaylık konulmadan önce uygulanmıĢtır.
Bu dönemde adayların kendi siyasal partileri içinde bile hırslı davranıĢları ve
tutarsız propaganda hoĢ karĢılanmamıĢ, akıllı baĢkan adayının geride
dururken bile görevi üstlenmek için ne kadar yetkin olduğunu hissettirmesi
gerektiği düĢünülmüĢtür (Uysal, 1998). Alver‟e (2008) göre de, “20. Yüzyılın
sonlarından itibaren ABD‟de susma stratejisi, taktik araç olarak görülmüĢ ve
“gül bahçesi stratejisi” ile birlikte uygulanmıĢtır. Bu strateji, tekrar aday olan
baĢkanın, seçim kampanyaları düzenleyerek ülkeyi gezmesi ve çok
konuĢması yerine Beyaz Saray‟ın gül bahçesinden de her türlü medyaya
hemen ulaĢabileceğini kamuoyuna hissettirmeden, makamının baĢında
oturduğu
ve
sorunlara
çözüm
aradığı
düĢüncesini
yaratmayı
amaçlamaktadır.” “Gül bahçesi stratejisi”, 1980 yılında Jimmy Carter
tarafından Ronald Reagan‟a, dört yıl sonra ise, Ronald Reagen tarafından
Walter Mondale‟ye karĢı uygulanmıĢtır. Ronald Reagen “gül bahçesi
stratejisi” ile kamuoyuna düzeysiz seçim kampanyaları ile uğraĢamayacak
kadar meĢgul olduğu iletisini vermiĢtir. Richard Sennett‟e göre, ABD‟de
gözlendiği gibi, adaylar kamuoyunun karĢısına ne kadar az çıkarlarsa o
kadar ilgi çekmektedirler ve oluĢturdukları imaj elektronik medya ile
pekiĢtirilmektedir. Medya danıĢmanı Michael Deaver‟in, Ronald Reagen için
tasarladığı ve elektronik medya aracılığıyla sağlamlaĢtırdığı “suskun aday”
imajı Cumhuriyetçi medyada yalnızca baĢkanın kiĢiliğinin temsilcisi olmamıĢ
aynı zamanda sözlü iletiĢimin yerine de geçmiĢ ve baĢarılı olmuĢtur. Susma
73
stratejisinin siyasetçiler tarafından kullanılmasının pek çok nedeni vardır.
KonuĢma yeteneğinin olmaması, kendini gizleyen adaya karĢı kamuoyunda
ilgi uyandırma ya da çalıĢan, üreten aday imajı oluĢturma amacı bunlardan
bazılarıdır. Oktay‟a (2002) göre ise; ―Susma stratejisi, bir imaj oluşturma ve
seçim stratejisidir çünkü; aday uyguladığı bu strateji ile kamuoyuna
görünmekten kaçınmakta ve daha çok imajı ile temsil edilmeyi seçmektedir.
Susma stratejisini seçen aday, kişiliğine ve özel yaşamına yönelik ilgiyi
amaçladığı makamın saygınlığına gölge düşürmemek için yanıtlamamakta,
otoriteyi araya koyduğu mesafe ile kurmaya çalışmaktadır.‖
Ülkemizde
gerçekleĢtirilen
seçim
kampanyaları
kapsamında
tasarlanan politikacı imajları incelendiğinde “susma” ve “suskun aday”
stratejilerinin izlenmediği görülür (Alver, 2008). Uysal‟a (1998) göre ise;
ABD‟de ve Avrupa‟da uygulandığı ve bir ölçüde baĢarılı olduğu gözlenen bu
strateji kuĢkusuz bir tasarımı yapılandırmaya çalıĢmakta ve geniĢ kitleleri
ikna etmeyi amaçlamaktadır. Alver‟e (2008) göre de; ―Dinlemek, öğrenmek
ve düşündüğünü eyleme dönüştürmenin yerine konuşmanın hatta çok fazla
konuşmanın tercih edildiği ülkemizde ―sessizliğin‖ imaj tasarımının ve ikna
etmenin bir stratejisi olarak değil de ―üretmenin‖ gerekli bir koşulu olarak
görülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, üretmedikleri halde konuştukları
zaman mangalda kül bırakmayan politikacıları seçim sonrasında derin bir
sessizlik bekleyecektir.‖
MHP‟nin değiĢen ikliminde halkla iliĢkiler faaliyetleri içerisine, liderin
susma stratejisinin de eklendiği (Çiçek, 2008) söylenebilir. Çünkü, yukarıdaki
bilgiler ıĢığında örneğin, 2002 genel seçimlerinin sonucunda ve MHP‟nin
meclis dıĢında kalıĢına baktığımızda, parti içi halkla iliĢkiler faaliyetlerinin de
yaygın değil örtük olduğunu, Eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın‟ın Bahçeli
hakkındaki eleĢtirisinden gözlemleyebiliriz (Çakır, 2003).:
―Seçim kararını hiçbirimize söylemedi‖ 12 Ekim‟deki kongrede
adaylığını koymaya hazırlanan Koray Aydın, 3 Kasım yenilgisinden
esas olarak Devlet Bahçeli‟yi sorumlu tutuyor:
74
“Seçime gitme kararını hepimiz televizyonlardan duyduk. Yani MHP‘de
bu konu hakkında hiç kimsenin bir bilgisi yoktur. Liderimiz bu konuyu
kendi iradesinde, hiç kimseyle tartışmadan, konuşmadan, hiçbir resmi
organımıza bunu getirip konuşmadan hatta hiç kimsenin bilgisi bile
olmadan birdenbire ortaya atmıştır. Lidere uyum göstermeye uygun
yapımızdan dolayı biz de camia olarak bunun arkasından gittik. Netice
olumsuz olunca da bunun artık konuşulmaya ve tartışılmaya ihtiyaç
duyulduğu
kanaatindeyiz.
MHP
kendi
kurumsal
kimliğini
tam
oturtamadığı, tam müesseseleşemediği, kendi içinde oluşturduğu
müesseselere inisiyatif tanınmadığı için meramını anlatamayan,
konuşmayan, dilsiz bir parti haline bürünmüştür. Sadece ve sadece
Genel
Başkanımızın
Salı
günü
grup
toplantılarında
yaptığı
konuşmalarla kamuoyu yönlendirilmeye çalışılmıştır. Bu, biraz liderin
kişiliğine bağlı bir stratejidir. Yani partinin stratejisi değildir. Liderimiz
bu konularda kendine öyle bir üslup benimsemiştir. Kendisi de pek
medyayı kullanmamıştır. Hâlbuki önemli konularda mutlaka medya
kullanılarak toplumun bilgilendirilmesi gerekir. Hatta ben bunu şart
olarak da görüyorum. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye iki kriz
geçirmiş. Bu krizlerde MHP‘nin hiçbir günahı yok. Ama krizin ana
nedenlerini bile toplumla paylaşmamış, topluma anlatmamış. Sanki
suçlu gibi. Halkın bir müddet sonra bizi de bu işin sorumluları arasına
katmaya başladığı seçim sonuçlarından anlaşılıyor.‖
Devlet Bahçeli dönemi, parti liderlerinin izledikleri iletiĢim stratejileri
açısından ilginç sloganlarla ve imgeleĢtirmelerle bezeli, kimileri tarafından
eleĢtirilen, kimileri tarafından takdir edilen, “akıllarda kalıcılığıyla payidar”
(Çiçek, 2008) bir geçmiĢe sahiptir. “Suskun Lider” imajı ve “Gül bahçesi
stratejisi”nin de Bahçeli tarafından kullanıldığı söylenebilir. Gül bahçesi
stratejisi bağlamında, liderliğinden bu yana medya da yer almayan
Bahçeli‟nin, gerek duyulduğu zaman, söyleĢilerini, toplantılarını, basınla
buluĢmalarını Genel Merkez Ar – Ge bölümünde konuĢlanan “parti
stüdyosu”nda yapıyor olması örnek gösterilebilir.
75
Teknolojiyle
aracılanmıĢ
iletiĢim
biçimlerinin
revaçta
olduğu
günümüzde, kamuoyundan sağlanan feed-back, kendilerini halkın sesi olarak
gören siyasi yapılanmalar, onların temsilcileri ve liderleri tarafından oldukça
önemlidir (Sanlav, 2008: 29). Bu bağlamda, “Liderlerin Söylemlerinde Ġzlenen
ĠletiĢim Stratejileri” baĢlığı altında konumlanan bu konuyu irdelenmesinin en
etkili yolu, “özgür platformlar”da yapılan eleĢtirilerin (Peltekoğlu, 2005) ele
alınıp incelenmesiyle daha anlaĢılır hale bürünecek ve “halk”tan yansımalarla
inceleme daha anlamlı hale gelecektir.
Ġnternet gibi global iletiĢim sistemleri, ifade özgürlüğü gibi temel sosyal
ve siyasal değerlerin yorumlanmasındaki görüĢ ayrılıklarını daha da içinden
çıkılmaz hale getirmektedir. Ġnternetteki verilerin arasında, her türlü
enformasyon, fikir, düĢünce ve görsel malzeme yer almaktadır. (Çaplı, 2002:
57) Bu bağlamda, tıklanma sayısına ve ele alan konuların rahat yorumlandığı
bir yer olarak gözlenen, bir internet sitesi (http://www.eksisozluk.com, 2009)
forumunda parti lideri olarak “Devlet Bahçeli” hakkında yer alan tüm görüĢler
incelenmiĢ ve genel yargılar ortak bir pota altında toplanmaya çalıĢılmıĢtır.
Devlet Bahçeli:
Genel kanı, Lider‟in vizyonunu, yazılı metinden okumak, bütün
cümleleri
aynı
tonla
aktarmak
olarak
niteliyor
(http://www.eksisozluk.com, 2009). Birkaç örneğe bakacak olursak;
― … Zannetmiyorum ki ne diş politika, ne ekonomi, ne siyasi özgürlük
sorunları "milliyetçi ego" sahibi olunca çözülebilir olsun. Partinizin bu
konularda ne düşündüğünüzü dünyanın bir ucundaki x kişisi de
denklemleri yerine koyup tahmin edebilir. Örneğin "Kuzey Irak'a
girmeliyiz" meselesi.. ne Türkiye'nin daha önce bir çok kez bu bölgeye
girdiğinden ve sonuç alınamadığından bahsediliyor, ne de Türkiye'de
terörle mücadelenin başarısızlığı üzerine konuşuluyor, ne tekniğe
dayalı modern bir askerlik sistemi için alternatif bir siyaset üretiliyor, ne
de
terörün
esas
sebeplerini
ortadan
kaldırmak
için
özgürlük
76
genişlemelerinden bahsediliyor. Diğer partilerin ve parti liderleri de
aynı paralelde ama "terör çözülecek" söylemiyle binlerce seçmenin
oyuna talip olunuyor.‖
― …Bütün liderlerin içinde hitabet yeteneği en kötü olan lider, hatta
olmayan…‖
― …Hatta bazen kağıttaki kesme işaretlerini fark etmeyip yanlış
vurgular yaptığı da oluyor…‖
― …Bir mitingin de sergilediği 'ip aksiyonuyla', sürekli kağıttan okuduğu
tekdüze konuşmalarına bir renk getirmiş parti lideridir. Bu girişimiyle,
miting kitlesine nesne fırlatma geleneğini başlatmasını umduğumuz
siyasetçi ..‖
Fakat, tüm bu olumsuz eleĢtirilerin (özellikle hitabet) fazlalığına
rağmen, Devlet Bahçeli Dönemi‟nin bir çok artıyı beraberinde getirdiği
söylenebilir. Bu dönemin önceliği, özellikle son yıllarında ―bilge lider‖ imajını
vermeye çalıĢmıĢ olan TürkeĢ‟in izlerini silmeye çalıĢmak ancak bunu parti
tabanını küstürmeden yapmak olmuĢtur (Öznur, 2008).
Özcan‟a (2009) göre; “MHP için özel bir durum vardır ki o da 1995
yılındaki Milli Güvenlik Kurulu‘nun siyaset belgesinde bulunan ‖Türk
milliyetçiliği bazı kesimlerde ırkçılığa dönüştürülmek istenmektedir. Ülkücü
mafya bunlardan yararlanmak istemektedir.‖ ibaresinin, irticanın yanında
ülkücü mafyanın da ulusal güvenlik tehdidi olarak algılanmaya başlanmış
olmasıdır.‖ MHP‟de önceleri slogan haline gelmiĢ olan “lider-teĢkilat-doktrin”
üçlemesi, yükün eĢit dağıldığı bir sacayağını ifade etmez, burada liderin her
daim özel bir ağırlığı vardır (Çiçek, 2008). Bu liderlik son derece karmaĢık
dengelerin, zıt dinamiklerin ve son derece keskin çatıĢmaların üstünü örter
ve temel yapıyı bir arada – tabir-i caizse hizada - tutmaya yarar. Bu
bağlamda, Özcan‟a göre (2009) ise, “Devlet Bahçeli‘nin öncelikli amacı ―Bilge
Lider‖in izlerini silme çalışmaları parti içindeki hassas dengeler Bahçeli‘nin
77
lehine dönene kadar bekletilmiş ve bu tarihten sonra hızlandırılmıştır. Temel
ilkeler olarak kabul edilen ―9 Işık Doktrini‖ne yeni parti tüzüğünde başlangıç
kısmında sadece ―değinilmiş‖tir. Partinin çehresini değiştirme çalışmaları,
özellikle MGK Bildirisi‘nin de etkisiyle tabanda da hissedilmiştir. Partinin
sokak gücü olarak da bilinen Ülkü Ocakları‘ndan tasfiyeler Tüm bunlara
medyada MHP lehine yürütülen kampanyalar ve MHP‘nin değiştiğine ilişkin
çıkan haberler de eklenince Bahçeli‘nin parti içi temizliği kolaylaşmıştır.‖
Kopan‟ın (2008) verdiği bilgilere göre; ―Ülkü Ocakları‖ ile başından beri
irtibat içinde olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ―Ülkücü gençler ve
şiddet‖
kavramının
beraber
anılmasından
duyduğu
sıkıntıyı
sürekli
vurgulamakta ve bu yönde düşüncelerin gerçek dışı olduğu, bu tarz
düşüncelerin hafızalardan silinmesine dair sık sık istişare de bulunmaktadır.‖
Bu bağlamda, ülkücü gençlik ve Ģiddet bağdaĢtırılmasının yapıldığı, Hrant
Dink'in öldürülmesinin ardından, MHP Genel BaĢkanı Devlet Bahçeli‟nin
dikkat çeken çıkıĢlarından biri de, “Hepimiz Türk‟üz Hepimiz Mehmet‟iz”
sloganı olmuĢtur. Hrant Dink'in öldürülmesi (19 Ocak 2007)‟nin ardından
"Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant'ız" sloganının kullanılmasını eleĢtirerek,
karĢı slogan olarak geliĢtirdiği “Hepimiz Türk‟üz, Hepimiz Mehmet'iz"
söylemiyle yine akıllarda kalıcılığı pekiĢtirici “milliyetçi” bir slogan üretmiĢtir
(http://www.milliyet.com.tr, 2009).
Bahçeli, Hrant Dink‟in ölümünün ardından basına kapalı yapılan
BaĢkanlık Divanı toplantısında, Dink'in alçakça öldürülmesini onuru olan her
insanın lanetlemesi gerektiğini açıklarken, “Türkiye'de etnik ayrımı kaşımak
isteyenlerin "Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant'ız" sloganını kullandığını dile
getiren Bahçeli, "Osmanlı'da sadık teba olan Ermeni azınlığı, Lozan
Antlaşması'yla Türkiye Cumhuriyeti'ne, Türk milletine emanet edilmiştir.
Hepimiz Ermeniyiz de ne demek? Hepimiz Türküz, hepimiz Mehmet'iz.
Türkiye'yi yine karıştırmak istiyorlar” (http://www.zaman.com.tr, 2009) diye
konuĢmasına devam etmiĢtir. Bahçeli, bu sloganla Türk milliyetçiliğinin
aĢağılandığını da özellikle vurgulamaktan kaçınmamıĢtır. Bahçeli diğer basın
78
toplantılarında da, “Türkiye‘nin, 1984 yılından bu yana PKK Terörü ile
mücadelede büyük acılar çektiğine ve sayısız şehitler verdiğine değinirken,
"Şehit
cenazelerinde
görülmeyen
çevrelerin,
şimdi
mağdurun
etnik
mensubiyeti üzerinden slogan geliştirmeleri, izaha muhtaç bir garabettir.
Bunun
da
ötesinde,
PKK
teröristleri
için
siyasi
af
çıkarılmasını
demokratikleşme adına savunanların da aynı çevreler olması, üzerinde
ayrıca
durulması
gereken
bir
hastalık
semptomudur"
(http://www.milliyet.com.tr, 2009) çıkarımında bulunmuştur. ―Cinayetten
sonra "katil devlet hesap verecek" sloganları atıldığını, "Türk yargısının, 301.
maddenin ve ―Türk milliyetçiliği‖nin sefil bir tetikçiyle özdeşleştirilerek suçlu
ilan edildiğini" söyleyen Bahçeli, "Bir siyasi kargaşa, kaos ortamı yaratma
hevesinde olan kin, nefret ve husumet tacirlerinin demokrat maskesi altında
resmi geçit yaptığını" öne sürmüştür” (http://www.zaman.com.tr, 2009)
Bahçeli
“milliyetçilik”
ve
“milliyetçiliğin
Ģiddet
olaylarının
hedefi
gösterilmesinde ardıl nedenler aranılması gerektiği” üzerine temellendirdiği
konuĢmalarına Ģöyle devam etmiĢtir:
Bu olayın ardından Bahçeli‟nin söylemleri, bu tür cinayetlerde, “Ģiddet”
öğesinin ardında “Türk milliyetçiliği” bağı aranmamasının vurgulanması
doğrultusunda geliĢmiĢtir. “Türk milliyetçiliği” ve devletçilik ilkesi bağlamında
“devlet” vurgusu gözlenmektedir (http://www.milliyet.com.tr, 2009);
― …Türkiye‘de cereyan eden her olaydan sonra devleti peşinen suçlu
ilan etmek ve devlete güven duygusunu yıpratmaya yönelik bir linç
kampanyası başlatmak, çok tehlikeli bir alışkanlık haline gelmiştir…‖
― …Türk milliyetçiliğini suçlu göstermeye çalışanların sarıldıkları yalan
silahıyla son suikastta kullanılan silah arasında özde fark yoktur. İkisi
de kullananların karanlık ruhunu yansıtan adi birer suikast silahıdır…‖
― …milliyetçilik tehdidi paranoyası yaratarak samimi milliyetçileri
potansiyel suçlu olarak ilan etmek hayasızlıktır…‖
79
―― …cinayet vesilesiyle Türk milliyetçiliğine karşı "Haçlı seferi"
başlatılmıştır…‖
Diğer çarpıcı söylemler ise, Bahçeli‟yle TÜSĠAD arasındaki gerginlik
sonucu
ortaya
çıkmıĢtır.
Bu
bağlamda
Bahçeli,
“GüncelleĢtirilmiĢ
DemokratikleĢme Raporu” nedeniyle de TÜSĠAD‟ı çok sert bir dille hedef
almıĢtır.
“TÜSĠAD‟ın “GüncelleĢtirilmiĢ DemokratikleĢme Raporu (2007)‟nda
yer alan Türkçe dıĢındaki anadillerin seçimlik ders olması ve etnik temelde
siyaset yapılmasına imkân verilmesi önerileri için, TÜSĠAD‟ın da PKK‟nın
siyasallaĢma projelerine sahip çıktığını göstermiĢtir" demeciyle baĢlayan
gerginlik;
―Bu konuları Türkiye‘nin gündemine getirip tartışmaya açmanın,
çoğulcu ve demokratik yapının oluşması için yararlı olacağını söyleyen
ve PKK patentli bu önerileri uzlaşmacı yaklaşım olarak nitelendiren
TÜSİAD Başkanı, kurumun bu yeni misyonunu, bu sözlerle ortaya
koymuştur. Bizim TÜSİAD‘a öneri ve tavsiyemiz, eğer PKK‘nın siyasi
hedeflerini benimsiyorlarsa, bunları siyasi bir program haline getirip bir
siyasi
parti
çıkmalarıdır.
çatısı
altında
TÜSİAD‘ın
örgütlenerek
sahip
olduğu
Türk
Milletinin
imkânlarla
önüne
partileşme
konusunda maddi kaynak sıkıntısı çekmeyeceği açıktır. Bu bakımdan,
siyasi platforma çıkmak, sütre gerisinden demokratikleşmeye katkı adı
altında siyasi fetva vermek kolaycılığından çok daha dürüst bir yol
olacaktır. Bahçeli, 301. maddeye değinen ve ―Nitekim, 301. madde
son menfur cinayetin azmettiricisi ve bunun arkasındaki örgütsel bağın
bir unsuru olarak suçlu ilan edilmiştir" derken, hükümete şöyle
seslendi: Bu durumda AKP hükümetinin yapacağı tek şey vardır: O da,
toplumsal mutabakat arayışı gibi bahanelerle sivil toplum örgütlerinin
arkasına sığınmayı bırakıp, hükümet sorumluluğunun gereğini yaparak
80
bu
konuda
ne
düşündüğünü
açıkça
ortaya
koymaktır.‖
(http://www.nethaber.com, 2009) gibi söylemlerle sürdürülmüĢtür.
Bu gerginlik ve yaĢanan polemikler nedeniyle, TÜSĠAD‟sa, siyasi parti
liderlerinin, kendilerine hem bir sunum yapmalarını hem de TÜSĠAD
üyelerinin sorularını cevaplamalarını isteyen bir dizi toplantı düzenleme
kararı almıĢtı (16 Mayıs 2007), (http://www.milliyet.com.tr, 2009).
Ġlk toplantıya AK Parti Genel BaĢkanı olarak BaĢbakan Erdoğan‟ın
katıldığı bu forumda, TÜSĠAD üyelerine karĢı bir konuĢma yapan Erdoğan
hükümet olarak yaptıklarını ve gelecek döneme ait yapacaklarını anlatmıĢtır.
Bu bağlamda, diğer parti liderlerine de davet gönderen TÜSĠAD yönetimine
MHP'den beklenmedik bir cevap gelmiĢ, MHP Genel BaĢkanı Devlet Bahçeli,
TÜSĠAD'ın
bu
görüĢme
isteğini
geri
çevirmiĢtir
(http://www.yenicaggazetesi.com.tr, 2009). Bu daveti, TÜSĠAD BaĢkanı
Arzuhan Doğan Yalçındağ'a gönderdiği bir yazı ile reddeden Bahçeli ―sadece
milletimin huzuruna çıkarım‖ (http://www.zaman.com.tr, 2009) açıklaması
yapmıĢtır.
Bahçeli'nin
TÜSĠAD'a
gönderdiği
yazılı
metin
(http://www.etikhaber.com, 2009), ise Ģu Ģekilde;
"22 Temmuz 2007 tarihinde yapılacak milletvekili genel seçimleri
öncesi Milliyetçi Hareket Partisi'nin görüşleri hakkında bir sunum
yapmamız için derneğinizin düzenleyeceği oturuma katılmamız
konusundaki 16 Mayıs 2007 tarihli davet yazınızı Türkiye'ye
dönüşümde almış bulunuyorum. Bildiğiniz üzere seçim süreci
başlamış olup siyasi partiler Türkiye'nin gündemindeki konularla ilgili
görüş ve düşüncelerini basın ve medya vasıtasıyla aziz milletimizle
esasen paylaşmaktadır. Önümüzdeki seçim çalışmaları sürecinde
düzenlenecek mitingler ve diğer toplantılarda da siyasi partilerin
görüşleri
doğrudan
milletimizin
takdir
ve
değerlendirmesine
sunulacaktır. Yakında açıklanacak olan Seçim Beyannamelerinde bu
81
konudaki görüş ve düşünceler ile somut öneriler kapsamlı bir şekilde
ortaya konulacaktır. Siyasi partilerin Türkiye'nin kaderini ilgilendiren
konularda huzuruna çıkacağı makam, milli iradenin yegâne kaynağı ve
sahibi olan Türk milletidir. Demokratik rejimin meşruiyetinin asli temeli
olan aziz milletimizin bu konumunun, kendi alanlarında faaliyet
gösteren değerli kurum ve kuruluşlarla paylaşılmasının demokrasinin
ruhu ve lafzıyla bağdaştırılamayacağını takdir edeceğinizi umarım."
Bu
bağlamda,
“demokrasi”
“Ģiddet”
Bahçeli
ve
döneminde,
“küreselleĢme”
ana
eksenin
kavramlarıyla
“milliyetçilik”,
(Çiçek,
2009)
oluĢturulduğu görülmektedir. Bahçeli döneminin iletiĢim stratejileri “sert
çıkıĢlı” söylemlerle Ģekillendirilirken, arasıra suskunluğu bozan bu üslup,
güncel konulara spontan açılımlarla gündem teĢkil eden “ĢaĢırtıcı lider”
imajını yaratmaktadır.
III. BÖLÜM
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ HALKLA İLİŞKİLER
FAALİYETLERİ
Kitleler, farklı ilgileri uzlaĢtıracak bir meclisi seçen ya da eleyen, kendi
kendini yöneten temel birimleridir. Birçok kitlenin varlığı ve bütünlüğü, geniĢ,
karmaĢık ve çeĢitli ulusal birlikler için uygun ortam yaratır. ÇatıĢan ve rekabet
içinde olan farklı değer ve ihtiyaçların gerçeğiyle örtüĢen hikâyeler üretmek
ve paylaĢmak için insanlar uzun ve bedeli ağır mücadelelere girerler. Ġnsan
geliĢimi ve politik çoğulculuk ile seçim hakkındaki bugünkü varsayımlarımızın
çoğu matbaa çağına dayanır. Modern kitle, değiĢ tokuĢ içindeki hikâyelerden
baĢka müĢterek çok az Ģeyi olan, çok büyük bir topluluktur. Basımın geliĢi
ritüeli kırmıĢtır. ĠletiĢim böylece merkezileĢmiĢ ve çoğullaĢmıĢtır, kitle iletiĢim
nosyonu ortaya çıkmıĢ ve modern toplumdaki farklı perspektif bolluğu
meydana gelmiĢtir (Gerbner, aktaran: Çığ, 2006: 27). Bu bağlamda
Luhmann‟a göre (aktaran: Alver, 2006: 157) de; “iĢlevsel alt sistemlere
ayrılmıĢ bir sistem olarak nitelendirdiği modern toplumlar, siyasal sistemin
kolektif bağlayıcılığı olan kararlar alma ve kararları uygulama iĢlevine
sahiptir. Siyaset, yönetim iktidarına sahiptir ve yönetim için programları,
örgütsel ve personel kararlarını üretmektedir. Yönetim iktidarını, hakkında
bağlayıcı kararlar ürettiği kamuoyundan almaktadır. Kamuoyunun siyasal
seçimlerde söz hakkı olması ise, onun iktidarını göstermektedir.” Ong‟a göre
(aktaran: BatuĢ, 2006: 188) ise; “geçtiğimiz yüzyılda ortaya çıkan; telgraf,
telefon, radyo, televizyon, bilgisayar gibi teknolojik yenilikler, insanın hem
maddi hem de manevi dünyasını tamamen değiĢtirirken, sözlü, yazılı ve
basılı kültürün yanı sıra, iletiĢimin elektronik aygıtlar aracılığıyla gerçekleĢtiği
yeni bir kültürel yapı oluĢturmuĢtur. Yazının bulunması ile konuĢmayı,
matbaa ile el yazısını, elektronik iletiĢim ile okuma-yazmayı ve basımı
unutmayan insanın her yeniliği, bir öncekini yok ederek değil, daha da
geliĢtirerek içselleĢtirdiğini öne sürmüĢtür.”
83
Politika, toplumun farklı kesimlerinin ve güç iliĢkilerinin ortak bir
zeminde uzlaĢtırılması ise; iletiĢim (politik iletiĢim) de, ortak semboller
oluĢturma ve bunlar üzerinde yorumlamalar ve tartıĢmalar yürütme yoluyla
bir anlaĢma zemininde uzlaĢma sürecini ifade etmektedir. Yapılan iĢler
politika
vasıtasıyla
icra
edilmekte,
politika
ise
iletiĢim
vasıtasıyla
yürütülmektedir. Harold Lasswell‟e göre, politika ve iletiĢim süreçleri, sıkı
sıkıya bağlıdırlar (aktaran: Oktay, 2002: 7). Bu bağlamda Uysal‟a göre (1998:
33) de, “Halkla iliĢkiler salt bir bilgi verme iĢlevi olmanın ötesinde, bu iĢlevle
birlikte siyasal-yönetsel otoriteye meĢruluk ve destek sağlama aracı olarak
tanımlanabilir.” Kitle iletiĢim çalıĢmalarından yararlanarak kimi kez çevreyi
aydınlatma, kimi kez de kamusal ya da iĢletme eylemlerinin gerekçelerini
halka anlatma bir halkla iliĢkiler çalıĢmasıdır (Kazancı, 2002: 23). Köker‟e
göre (2007: 23) de; ―1950‘lerden itibaren hızla yaygınlaşmaya başlayan
kamuoyu araştırma şirketleri ve araştırma enstitüleri, devletlerin merkezi
idare örgütleri içinde çalışan araştırmacı topluluklar, akademisyenler,
kalabalıkların politik ilgilerinin ölçülmesi gereğinde uzlaşan ―bilimsel‖ politika
anlayışının oluşturulmasına yardım ettiler. Bu politika anlayışı, gelecek için
plan ve programlar üreten, pazarlama stratejisine denk düşen bir uzmanlık
alanı olarak politika kavrayışının yaygınlaşmasına izin vermiştir.‖ Bu
bağlamda, siyasete uzun yıllar vermeyi planlamıĢ olan bir kiĢinin siyasal
iletiĢimi bir süreç olarak alıp sonuna kadar ilerletmesi ve izlenen siyasal
iletiĢim stratejilerinin ne kadar toplumsal karĢılık bulduğunu yani sosyolojik
değerini izleyebilmesi ve ölçebilmesi gerekir (Sanlav, 2008: 1).
ĠletiĢim
olmaksızın
politik
aktörlerin
toplumun
nezdinde
meĢrulaĢtırılması, hukuksal kuralların benimsetilip yaygınlaĢtırılması, ulusal
ve kolektif kimliklerin benimsetilmesi, yeni yasaların tartıĢılıp yürürlüğe
sokulması
ve
yorumlanması;
politik
iletiĢimin,
konuĢmaların,
parti
kongrelerinin geniĢ kitlelere iletilebilmesi, haberlerin topluma duyurulması,
kamusal politikaların yaygınlaĢtırılması, farklı çıkarlara sahip kamuoylarının
icraatları denetleyip haklarına sahip çıkması ve seslerini duyurması (vb),
dolayısıyla demokratik politik sürecin iĢlemesi mümkün olamazdı (Oktay,
84
2002: 6). Bu bağlamda; “Halkla iliĢkilerin, oluĢumu ve geliĢmesi, dünyada
olduğu gibi Türkiye‟de de, ülke içindeki ve uluslararası alandaki ekonomik ve
siyasal yapılarla tarihsel paralellik göstererek biçimlenmiĢtir. Bunların yanı
sıra, ekonomik çıkarları destekleyen yönetsel güç elde etme ve sürdürme
amaçlı stratejilerin çizilmesinde, taktikler kullanılarak kontrol mekanizmaları
geliĢtirmekte halkla iliĢkilere etkin rol düĢmektedir. Siyasal partilerin, devlet
kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin günlük etkinliklerinde gerektiğinde
profesyonel yardım alarak halkla iliĢkiler uygulamaktadırlar. Siyasal halkla
iliĢkiler kurumsal olandan bilinçli olarak ayrılmıĢtır. Amerikan türü siyaset
anlayıĢının sadece siyasal süreçlere ve bu süreçlerin de seçim süreçlerine
indirgenmesi nedeniyle, kurumsal halkla iliĢkiler, siyasal iletiĢim ve siyasal
halkla iliĢkiler dıĢında tutulmuĢtur” (Keloğlu-ĠĢler, 2007: 1). ġen‟e göre (2008)
de, bir siyasal iletiĢim dili kurgulanırken aĢağıdaki altı parametre üzerine
temellendirme yapılabilir:
• ―Toplumsal-siyasal algılama‖: Siyasal iletiĢimde algı yönetimi
süreçleri.
Hedef
kitlenin
algı
yönetimini
üstlenmek
anlamına
iletiĢimde
toplumsal
gelmektedir.
•
―Toplumsal-siyasal
kavrama‖:
Siyasal
derinleĢme süreçleri. Ortaya konulacak olan siyasal dil, yaslanılan ve
dolayısıyla beslenilen siyaset felsefesi ve tarih felsefesinden süzülerek
oluĢturulan bir siyasal söylem üzerine kurulmalıdır.
• ―Toplumsal-siyasal anlamlandırma‖: Siyasal iletiĢimde toplumsal
düzey derecelendirme süreçleri. Anlamlandıran varlık olarak insan ve
anlamlandıran toplum üzerinde anlamlandırma derecelendirmelerine
gidilmelidir. Siyasal iletiĢim dili bu derecelendirmeler üzerinden
kurgulanmalıdır.
• ―Toplumsal-siyasal değerlendirme‖: Siyasal iletiĢimde toplumsal
değer yargısı oluĢturma süreçleri: Değerlendiren ve değer yargısı
oluĢturan varlık olarak insanın, siyasal kültürü içinde yeni algılarla ne
gibi yeni siyasal üretimlere kaynaklık edecek değer yargıları
85
oluĢturacağına dair malzeme sağlayacak bir siyasal iletiĢim dili
oluĢturulmalıdır.
• ―Toplumsal-siyasal hafıza”: Siyasal iletiĢimde toplumsal hafıza
yönetimi süreçleri. Siyasal iletiĢimin hangi unsurlarının toplumsal
hafızada yer alması gerektiği, bu unsurların hangilerinin ne tür yeni
kodlara dönüĢmesi ve hangi siyasal süreçlerde etkin olması gerektiği
irdelenmelidir.
• ―Toplumsal-siyasal cevaplama‖: Siyasal iletiĢimde toplumsal karĢılık
verme süreçleri. Siyasal iletiĢimde özne konumuna geçen toplumun
iletiĢim süreçlerine nasıl karĢılık verdiği ölçümlenerek iletiĢim süreçleri
yenilenmeli ve siyasal iletiĢim dili düzeltilmelidir.
Siyasal iletiĢimin bu parametreleri ve halkla iliĢkilerin, insanların ya da
kurumların olumlu ve destekleyici imgelerinin yaratılması ve sürdürülmesi
etkinliği; örgütlerin örgütsel hedefleri gerçekleĢtirmek amacıyla çevrelerine
uyarlandıkları, çevrelerini değiĢtirdikleri, ya da sürdürdükleri yönetsel bir
iletiĢim iĢlevi (Mutlu, 1998: 152) tanımı çerçevesinde, siyasi partilerin
seçmenlerin desteğini sağlamak için düzenledikleri kampanyalarda, oylarını
maksimize etme çabası ve seçmeninde dolaylı olarak kendi faydasını
maksimize etmeye çalıĢtığı göz önünde tutularak, MHP‟nin halkla iliĢkiler
faaliyetleri ve bu bağlamda oluĢturduğu siyasal dil incelenecektir.
3.1. HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİ
21. Yüzyılın öne çıkan önemli niteliklerinden biri de “iletiĢim çağı”
olmasıdır. ĠletiĢim çağının en stratejik unsurlarından biri ise “Halkla ĠliĢkiler”
uygulamalarıdır.
86
Halkla iliĢkilerin olabilmesi için her Ģeyden önce “halk” olgusunun
varolması gereklidir. Halkla iliĢki gereksinimi, kölelik veya zorunlu yaptırıma
değil rızayla katılmaya dayanmaktadır. Siyasal bağlamda halka gereksinim,
en baĢta kamuoyunun ve seçmeye dayanan demokrasinin oluĢarak
geliĢmesini gerektirir. Halk, bu bağlamda karar veren aktif bireylerden
oluĢmaktadır. Bu bireyler kendi baĢlarına kendi çıkarları için hareket eden
kiĢiler, kurumsallaĢmıĢ bireyler ve örgütlü yapılar içinde örgüt çıkarları
doğrultusunda faaliyette bulunanlardır. Ekonomik bağlamda halk, rasyonel
olarak karar veren, seçim yapan tüketici kitlelerin varlığını gerektirmektedir.
Bu tüketiciler sadece bireyler değil aynı zamanda diğer örgütlü yapılar da
olabilir. Doğal olarak kitle üretimi yapan endüstriyel bir yapı tüm sayılanların
ön koĢuludur. Diğer bağlamlarda (kültürel, sosyal) halk, siyasal ve ekonomik
güçlerin dıĢında, o güçlerle iliĢkide olan kuruluĢ ve kurumların hedefi olan
kitlelerdir (Keloğlu, 2007: 1)
Çok partili siyasal yaĢam içinde yönetime talip olanlar ve yönetilenler
arasında iletiĢim, siyasal örgüt ve adaylar için eskiye oranla kökten
denebilecek değiĢikliklerle daha bir önem kazandı. (Uztuğ, 1999: 1). Özkan‟a
göre (2009); “Yeni Yüzyılda halkla iliĢkiler, klasik basınla iliĢkiler, teĢrifatçılık,
davet organizasyonu gibi içeriksiz ve sıradan uygulamaları aĢarak, karar
alma mekanizmalarında üst sıralarda yer alan, ciddi bir yönetim fonksiyonu
görevi üstlenmeye baĢladı. Son yıllarda yazılan önemli halkla iliĢkiler
kitaplarının hemen hepsinde halkla iliĢkilerin stratejik yönetim rolüne geniĢ
Ģekilde yer veriliyor ve tanımlarda da bu vurgu açık Ģekilde görülüyor.”
Uztuğ‟a göre (1999: 1) ise; “ĠletiĢim teknolojisinde ortaya çıkan geliĢmeler,
insan, teknoloji ve iletiĢim iliĢkisini ön plana çıkarırken, üretimde, ulaĢımda ve
iletiĢim araçlarında teknolojinin hızla geliĢmesi, siyasetinde doğasını
değiĢtirmekte, etkilemektedir. Siyasal parti ya da adayların eskiye oranla
seçmenlerle kuracakları iletiĢim biçimleri ve özellikleri sözü geçen yapı
içerisinde oldukça değiĢmiĢtir. Yönetime talip olanların ya da yöneticilerin
yönetilenlerle kurduğu iletiĢim, belli bir siyasal tutum ve davranıĢa yönelik
örgütlü ve bilinçli ikna çabaları olarak tanımlanabilecek olan propaganda
87
faaliyetleri içinde değerlendiriliyordu. Fakat, zaman içinde propagandanın
aldatıcı ve akıl dıĢı bir ikna biçimi olduğuna dair yaygın bir inanç geliĢmiĢtir.
Propaganda yalan, aldatmaca, yönlendirme (manipülasyon), beyin yıkama
gibi olumsuz sözcüklerle birlikte anılmaya baĢladı.” Bu bağlamda, “halkla
iliĢkiler ve propaganda arasında bir ayırım yapılmaya çalıĢıldığında karĢımıza
çıkan unsur “doğruluktur.” Propaganda kısmen halkla iliĢkiler ile aynı
araçlardan yararlanır, ancak gerçeği çoğunlukla keyfi olarak kullanır, buna
karĢın halkla iliĢkiler devamlı olarak doğruluğu kanıtlanabilir bilgilere
dayanmak durumundadır” (Okay, 2005: 32). Uztuğ‟a göre (1999: 1);
propagandanın geleneksel ve sürekli dayanakları olan söz, yazı ve resim,
iletiĢim teknolojisindeki geliĢmeler sonucunda adeta evrim geçirdiler. Radyo,
yazılı basın ve televizyon, demokratik hak ve talepleri artan yığınlara haber
ve bilgi akıĢını hızlandırdı. Bu bağlamda Okay‟a göre (2005: 33) de;
“propaganda tek yönlü bir iletiĢimi esas alırken, halkla iliĢkiler iki yönlü bir
iletiĢime dayanır. Propaganda da mesaj iletildikten sonra hedef kitleden
herhangi bir feed-back beklenmeden yeni bir mesaj iletilir, oysa halkla
iliĢkilerde mesaj iletilir, hedef kitlenin tepkisi alınır ve yeni mesaj bu tepki göz
önünde bulundurularak gönderilir.”
DeğiĢen toplum yapıları içinde geliĢen demokratik eğilimler, yönetenler
ve
yönetilenler
arasında
iletiĢimin
(etki
–
bilgi
akıĢının)
biçiminde
propagandadan farklı bir yapıyı gerekli kılmaktadır (Uztuğ, 1999: 1).
Dolayısıyla, “bir propaganda kampanyası, arka arkaya iletilen mesajlarıyla
kısa sürede insanları etkileyerek, sonuç almak ister. Halkla iliĢkiler
kampanyası ise güven oluĢturmaya dayandığı ve bunu gerçek bilgilerle
yapmaya çalıĢtığı için uzun vadeli bir çalıĢmayı gerektirir” (Okay, 2005: 33).
ÇağdaĢ demokrasilerde siyasal katılım yollarının açılmasıyla etkinliği artan
sivil toplum örgütleri ve baskı grupları gibi demokratik kuruluĢlar, siyasal
adayları bir siyasal partiye dayanmaksızın hem ekonomik hem de siyasal
olarak bağımsızlaĢabilmektedirler. Ayrıca, siyasal partilerin siyasal rekabet
içinde ideolojik konumları ve sunulan temel vaatleri arasında farklılaĢmanın
önemini yitirmesi, siyasal adayların kiĢisel özelliklerini ve niteliklerini ifade
88
eden aday / lider imajını bir rekabet unsuru olarak öne çıkarmıĢtır (Uztuğ,
1999: 2).
“Scott Cutlip, Allen Center ve Glen Broom‟ın kaleme aldıkları “Etkili
Halkla ĠliĢkiler” kitabında kavramla ilgili Ģu tanım yapılıyor: “Halkla iliĢkiler, bir
kurum ile kurumun baĢarı ya da baĢarısızlığında önemli bir yeri olan hedef
kitleleri arasında, karĢılıklı yarara ve iletiĢime dayalı iliĢkilerin kurulması ve
sürdürülmesini
sağlayan,
kanaat
ve
eylemleri
etkilemek
amacıyla
gerçekleĢtirilen bir yönetim fonksiyonudur” (aktaran: Özkan, 2009). Bu
bağlamda, halkla iliĢkilerle ilgili tanımların ortam noktasını “kanaat ve
eylemlerin etkilenmesi” (Oktay, 2002) amacı oluĢturuyor. Yani halkla iliĢkiler
eskiden reklamın, tanıtımın, propagandanın yaptığı iĢe artık günümüzde tek
baĢına yapma gücünü elinde bulundurmaktadır. Okay‟a (2005) göre; “Halkla
iliĢkiler yönetiminde mükemmellik modeli üzerine yaptığı çalıĢmalarla tanınan
James Gruing, halkla iliĢkilerin kamunun çıkarlarına hizmet etmek, örgütlerle
kamuları arasındaki karĢılıklı anlayıĢı derinleĢtirmek ve toplumsal sorunlarla
ilgili tartıĢmaların bilginin ıĢığında gerçekleĢmesine katkıda bulunmak
amacını güttüğünü belirtmektedir. Ġngiltere Halkla ĠliĢkiler Enstitüsü de, itibar
yönetimine iĢaret ederek; “Halkla iliĢkiler uygulaması, bir organizasyonun ve
halklarının aralarında karĢılıklı iyi niyet ve anlayıĢın planlı ve kararlı bir
çabayla oluĢturulması ve sürdürülmesidir. Halkla iliĢkiler itibar ile ilgilidir;
yapılanların, söylenenlerin ve baĢkalarının hakkınızda söylediklerinin bir
sonucudur” değerlendirmesini yapıyor.”
Bu bağlamda, Kazancı (2002), “halkla iliĢkileri yalnızca bilgi vermek
amacıyla yürütülen bir çalıĢma olarak görmenin yanlıĢ olacağını belirtirken,
halkla iliĢkileri ―yönetim-halk ilişkisini iyileştirmeye yönelik, temelinde
iletişimin yattığı bir etkileşim çalışması‖ olarak yorumlamaktadır.” Bu yorum
bağlamında Özkan göre (2009) de; “halkla iliĢkiler, yönetimin eylem ve
iĢlemlerini halka onaylatmak çabası olmaktan çıkıyor; eylem ve iĢlemleri
yönetilenle etkileĢim içinde bulunarak gerçekleĢtiren ve böylece kendiliğinden
oluĢan bir onay elde eden üstün bir konuma geçiyor. Dolayısıyla, halkla
89
iliĢkiler kavramıyla ilgili yapılan değerlendirme ve yorumlar “iletiĢim” ortak
paydasında kesiĢmektedir. Günümüzde artık bir yönetim fonksiyonu görevi
üstlenen
halkla
iliĢkilerin
stratejik
uygulamalarında
“iletiĢimin
doğru
yönetilmesi” hayati derecede önem taĢımaktadır.”
Demokratik sistemin meĢruiyet temellerini oluĢturan siyasal seçimler,
siyasal iletiĢimin dolaysız biçimini ortaya koymakta ve karar verme
aĢamasında olan yurttaĢlara göreli olarak en fazla enformasyonun iletilmesini
amaçlamaktadır. Siyasal iktidarın ele geçirilmesi için mücadele edilmesi
anlamına da gelen seçimler, belirlenen konulara seçmenlerin dikkatini
çekmeyi ve onları kazanmayı amaçlamaktadır. Seçim çalıĢmaları adayların
imaj tasarımlarını, kampanyaların profesyonelce yönetilmesini ve medyadan
yararlanılmasını kapsamaktadır. Demokrasilerde siyasetin üretilmesi, temsili
ve iletiminden ayrılmamaktadır. Siyasal iletiĢimin belirleyiciliği, siyasal
amacın
iletiĢimsel
yöntemlerden
ayrılamazlığı
tarafından
karakterize
edilmektedir. Ġmaj tasarımları için düzenlenen kampanyalar kapsamında
afiĢlerden ve reklam spotlarından yararlanılabilmektedir (Yıldız, 2002).
Halkla iliĢkiler kapitalist pazarın üretimden dağıtıma, tüketimden
tüketim sonrasına kadar her iliĢki safhasında “satıĢ” çabasının baĢarısına
yönelik planlı etkinliklerinin önemli bir parçası olarak yer almaktadır. SatıĢın
gerçekleĢmesi için bilinç ve davranıĢ yönetimine yönelik stratejik giriĢimlerde
bulunmak gereklidir. Bu giriĢimlerde satılmak istenen Ģey materyal bir ürün,
ürünün imajı, siyasal bir ideoloji, bir siyasetçi, bir iliĢki olabilir. SatıĢın
sağlanabilmesi için neyin alıcı ya da tüketiciyi etkileyebileceği saptanmalıdır.
Bunu yaparken de alıcı ya da tüketicinin kendisini alıcı ya da tüketici olarak
görmemesi gerekmektedir. Halkla iliĢkilerin önemi burada ortaya çıkar. Halkla
iliĢkilerde satıĢ, bilincin hazırlanması ve bilincin yönetimiyle olmaktadır.
(Keloğlu-ĠĢler, 2007a: 28-29)
Günümüzde
halkla
iliĢkiler
artık,
yönetici
olmanın
temel
fonksiyonlarından biri haline gelmiĢtir. Yenisiyle eskisi arasındaki temel fark
90
Ģudur: Baskı ve göz korkutmayla sağlanan rızanın yerini ―halkla ilişkiler ve
bilinç yönetimiyle sağlanan rıza‖ (Erdoğan, 2002)
günümüzde,
çağdaĢ
teknolojilerin
halkla
iliĢkiler
almıĢtır. Ayrıca
üzerindeki
etkileri
incelendiğinde dijital ekosistemin halkla iliĢkilerin en önemli parçası haline
gelmesi beklenmektedir. 37 ülkeden 1.500 profesyonelin hazırladığı The
European
Communication
Monitor
2008
raporuna
(http://www.communicationmonitor.eu/, 2009) göre;
―2011‘de geleneksel basın ve medya ilişkilerinin %24.5 değer
kaybetmesi, online iletişimin %16.8, online medya‘nın %26 önem
kazanması beklenmektedir. Dünya üzerindeki bu eğilimler gelişmekte
olan teknolojilerle birlikte dijital halkla ilişkiler uzmanlarını yetişmesini
sağlayacaktır.‖
Bu bağlamda, halkla iliĢkilerde çağdaĢ teknolojilerin kullanımı ve
gösterdiği sonuçlar günümüzde halkla iliĢkileri politikanın vazgeçilmez bir
unsuru haline getirmiĢtir. EndüstrileĢen dünya ile birlikte bir bilim ve sanat
haline dönüĢen halkla iliĢkiler, 21.yüzyılın baĢlangıcı ile yeni bir boyut
kazanmıĢtır. Ġnsanların yeni kitle iletiĢim aracı olan internetin gücünü
keĢfetmeleri ile artık insanları etkilemek için basılı yayınlardan ve
televizyondan
çok
daha
fazlasına
ihtiyaç
duyulduğu
görülmektedir
(Tutulmazay-Cömert, 2009).
ġen‟e göre (2008) de; “Siyasal iletiĢimin sosyolojisinde özne olarak
siyasal iletiyi hazırlayan ve hedef kitleye gönderen aktörleri alabiliriz. Bu
durumda öznenin gönderdiği iletiyi alanı da nesne olarak konumlandırabiliriz.
Ancak, ileti alınıp değerlendirildikten sonra, nesnenin sergilediği tavır ve
davranıĢı da bir karĢı ileti olarak aldığımızda baĢtaki özne ve nesne konum
değiĢtirmekte ve ilk haldeki özne nesneye, nesne de özneye dönüĢmektedir.
Anlayan ve anlamlandıran varlık olarak insan/seçmen iletiyi algıladığı andan
itibaren anlamlandırma ameliyesini siyasal bir sonuç çıkaracak Ģekilde
yapmaya baĢlamakta ve bunu oy kullanma anında sonuçlandırmaktadır.
91
Seçmen kendisine gelen siyasal iletiyi sahip olduğu sosyokültürel kodlarına
göre anlamlandırıyor, değerlendiriyor, bir değer yargısı oluĢturuyor ve yeni bir
kodlama
yapıyor. Ürettiği yeni kod
değerlendirme
neticesinde
siyasal
üzerinden yaptığı
davranıĢ
yeni siyasal
kararına
varıyor.”
Siyasal iletiĢimin algılara sunumu ancak bir dil çerçevesinde
gerçekleĢebilir. Bu sebeple, öncelikle siyasal iletiĢimin dilinin oluĢturulması
gerekir. Siyasal iletiĢim sosyolojisinden bahsediyorsak bu dilin, kendisine
siyasal iletiĢim iletileri sunulan toplumun oluĢturduğu siyasal değerleri ifade
edebilen bir dil olması gerekir (Oktay, 2002). Bu bağlamda, seçmen
davranıĢından hareketle hem etkileyici etmenler hem de belirleyici etmenler
üzerinden bir siyasal iletiĢim dili oluĢturma yöntemi önerilebilir. Hangi
toplumsal olgular (toplumbilimin konusu olan konular) siyasal olguya
dönüĢmektedir ve bunlardan hangileri üzerinden bir siyasal iletiĢim dili
oluĢturulabileceği yeni bir siyasal iletiĢim dili oluĢturma süreçlerinde çok
önemlidir (Sanlav, 2008: 42). ġen‟e (2008) göre de; Bu yeni dilin hangi
kavramlarının hangi göstergelerle seçmen ve seçmen üzerinde etkili olan
ama seçmen olmayan kiĢilerin algılarına, hangi düzeyde ve hangi sıklıkta
iletiĢim süreçlerine dâhil edecekleri belirlenmelidir.
Siyasal söylemin nasıl bir iletiĢim diliyle ifade edileceği ve bunun
toplumda nasıl bir karĢılık bulacağı, toplumun bu ifadeleri kendi siyasal tepki
verme diline nasıl tercüme edeceği çok önem arz etmektedir. Bu çalıĢmaların
tamamının nitel ve nicel araĢtırma yöntemleriyle test edilmesi gerekir. Bu
doğrultuda, kamuoyu araĢtırmalarının önemi açığa çıkmaktadır (Sanlav,
2008: 29). Ülkemizde, siyasal iletiĢim kültürünün oluĢturulabilmesi için siyasi
organizasyonların –baĢta siyasi partiler olmak üzere- iletiĢim masraflarını
siyasi hareketin birincil ve temel harcama kalemleri arasına almaları ve artık
bunu kabul etmeleri gerekir. Yani iletiĢim masraflarını israf olarak görmekten
vazgeçmeleri gerekir. Buna paralel olarak, siyasal iletiĢimi dönemsel, seçim
dönemleriyle sınırlı bir çalıĢma olmaktan çıkarmaları ve tüm siyasi
dönemlere/günlere yaymaları gerekir. Ayrıca, siyasal iletiĢim tanıtım
92
faaliyetlerine ve seçim dönemi propaganda faaliyetlerine indirgenmemelidir.
Sürdürülebilir siyasal kültür bu asgari Ģartlar yerine getirilmeden oluĢmaz.
Ara sıra, parça parça, dönem dönem yapılan iletiĢim çalıĢmaları iletiĢimde
devamlılığa engel olduğu gibi, bütüncül bakıĢ açısının oluĢmasına, bütüncül
çözümlemeler yapılabilmesine ve siyasal iletiĢimin stratejik düzeyde ele
alınabilmesine de mani olmaktadır (ġen, 2008).
MHP‟nin
halkla
iliĢki
kurarken
kullandığı
çeĢitli
iletiĢim
stratejileri/araçlar/taktikler bu tezde Ģu Ģekilde incelenecektir: Mitingler ve
açık hava toplantıları, halkla doğrudan buluĢmalar, liderlerin kullanımı, afiĢler,
sloganlar, gazete ve el ilanları, reklamlar. Aslında siyasal halkla iliĢkiler
taktikleri içinde değerlendirilen afiĢler, gazete ve el ilanları, bir siyasal reklam
ve pazarlama içinde de değerlendirilebilir (Keloğlu, 2007). Ancak bu tezde
tasarlanan kavramsal Ģema çerçevesinde siyasal halkla iliĢkiler taktiği olarak
değerlendirilecektir.
MHP‟nin halkla iliĢkiler faaliyetleri, özellikle 1990‟lı yıllarda etkinliğini
göstermeye
baĢlamıĢtır.
Faaliyetler,
Alparslan
TürkeĢ
“kült”ünün
konumlandırılması biçiminde yürütülmüĢtür. Bora – Can‟a göre (2007: 362)
de, “TürkeĢ‟in merkezi figürü olduğu halkla iliĢkiler ve tanıtım atağı 1994‟ten
sonra hızlandı. “BaĢbuğ”, beĢ yıldızlı otellerde, Ģık mekanlarda düzenlenen
toplantılarda, basın davetlerinde, ünlü Ģarkıcıların katıldığı gecelerde
göründü. 1995 Ocak‟ında Çırağan Sarayı‟nda dıĢ basınla yapılan kahvaltılı
toplantı, hem “iktidara hazırlık” mizanseniydi, hem de TürkeĢ‟in “dıĢ dünyaya
karĢı Ģüpheci, otarĢist, dogmatik” imajını izale etmeyi hedeflemiĢti. Bu
mizansenin pek etkili olduğu söylenemez; Türkiye‟yi iyi tanıyan Ġngiliz
gazeteci Andrew Finkel, TürkeĢ‟in baĢta ekonomi olmak üzere özgül
konularda hiçbir öneri getiremediği –bozkurt iĢaretini kastederek- bir el
iĢaretiyle meselelerin halledilemeyeceği fikrindeydi.” Oysa, bir el iĢareti de
olsa “Bozkurt” iĢaretinin konumlandırılması simgeleĢtirilmiĢ olması ve halen
geçerliliğini koruması stratejik hedeflerin yerini bulduğunu (Çiçek, 2009)
göstermektedir. Bahçeli döneminde, basınla iliĢkiler parti bünyesinde
93
yürütülüyor olsa dahi, yine de mitingler – kurultaylar ve simgeleĢtirilmiĢ
ögeler, sloganlar eĢliğinde halkla iliĢkiler ve tanıtım faaliyetlerinin etkinlik
alanı olarak kendini göstermektedir.
Günümüzde gelinen noktada, Çiçek‟in aktarımlarına göre (2009);
“MHP, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Faaliyetleri32ne ―Toplumsal Dönüşüm‖
kriterleri koyarak devamlılığı sürdürmektedir. Bu kriterlerde ana hedef,
devletin yeniden yapılandırılması kapsamında eş zamanlı olarak; yasama,
yargı ve denetim ile yürütmeye ilişkin olarak merkezi yönetim, yerel
yönetimler, bütçe, bölgesel kalkınma ve personel alanlarında reformların
gerçekleştirilmesi suretiyle ülkemizin ekonomik ve sosyal alanda gelişmesinin
sağlanarak, çağdaş uygarlık düzeyinin aşılması ve Cumhuriyetimizin
yüzüncü kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında ―Lider Ülke‖ hedefine
ulaşılması yönünde önemli adımların atılması sağlanacaktır.‖
Bu tezde MHP halkla iliĢkileri, örgütlü siyasal yapıların amaçlarını
gerçekleĢtirmek amacıyla profesyonel destek alarak veya almayarak hedef
kitlelerini ikna etmek ve yönlendirmek için kullandıkları iletiĢim stratejileri ve
taktikleri olarak geniĢ bir çerçeve içinde ele alındı.
32
Bu bağlamda, Ali Saydam‟ın Akşam gazetesinde yer alan yazısında 2007 seçimlerine dair yaptığı
değerlendirmelerden, MHP‟yle ilgili kesit şöyleydi:
“PR onlardan sorulur...
Partinin dünya görüşü, konumlandırılması, gelecek tasarımı, iç yapısı; her şeyi aslında başarılı bir
PR duruşunu zorunlu kılıyor. Onaylarsınız ya da onaylamazsınız, ancak her iletişimcinin teslim etmesi
gerekir ki; MHP bir PR ustası partidir. Düğünleri, delikanlıların askere gidişini, şehitlerin
cenazelerini birer PR etkinliği haline getirmelerini bir kenara bırakalım; sadece ülkücü gençlik
örgütlenmesi bile bir PR harikasıdır... Denebilir ki, ne var bunda? Aynısından daha önce de başka
ülkelerde, başka partilerde vardı... Evet, ne olmuş? Hangi PR çalışması var ki, sadece bizde olsun,
sadece bize ait olsun?.. Onu bunu küçümsemeden önce meseleyi iletişim açısından doğru tahlil etmeye
çalışmak gerek...
MHP`de PR liderden çok partinin alt kadrolarına odaklanmış. Her şey lidere endeksli değil yani...
İdeoloji ve inanç odaklı partilerin böyle bir avantajı vardır. MHP bunu her zaman iyi kullanır. AK
Parti de öyleydi. Ama görünen o ki, bu seçimlerde ciddi bir transformasyondan geçiyorlar. Bu ise
MHP için fırsat...
MHP pazarlama odaklı PR`ın pek çok öğesini kullanıyor. Büyük `Yayla organizasyonlarını` diğer
partiler sadece izlediler... Hem de yıllarca... Dilovası, Tekir, Hereke, Doğu Karadeniz Yayla
şenliklerini kaçırdıysanız bir daha sefere izleyin. Siyasi PR nasıl olur, öğrenin...
Aslı`nın notuna göz atalım: `Bilgi verecek kimse olmadığı gibi, sanıyorum yaptıklarının PR çalışması
olduğunu bilen yok...` Tipik MHP... Bilmiyorlar ama yapıyorlar...
Puanlar: Yaratıcılık (Y): 8, Tutarlılık (T): 9, Süreklilik (S): 10.
Bilmeden uyguluyor!” Akşam Gazetesi, www.aksam.com.tr, (Erişim: 28.04.2009).
94
3.1.1. Sloganlar
Siyasal iletiĢim mecralarında kullanılan sloganlar, görseller, renkler,
figürler, kelimeler, kavramlar, sesler, müzikler, hatta siyasal grubun seçmene
yansıyan beden dili gibi tüm göstergeler seçmenin algısına sunulduktan
sonra seçmenin siyasal aklı, siyasal muhakemesi, siyasal melekeleri ve
siyasal algı düzeyince yeni bir siyasal iletiĢim koduna dönüĢtürülmektedirler
(Oktay, 2002: 37). Bu bağlamda, “Seçmen, kendisine sunulan siyasal iletiyi
bir nesne olarak algıladığında onun varlık ve değer yanını birlikte ve
eĢdeğerde irdelemekte, iletiden yola çıkarak yeni bir değer üretmektedir.
Yeni bir değer üretirken nesne konumundan özne konumuna geçmektedir.
Artık, bir siyasal özne olarak, ürettiği yeni değeri yeni bir siyasal ileti olarak,
nesnesine yani siyasetçiye göndermektedir. Siyasetçinin aldığı ileti, onun
anlamlandırma ve değerlendirme süreçlerine dâhil olmakta ve gönderdiği
siyasal iletinin anlamlandıran toplumca nasıl algılanıp anlamlandırıldığı,
değerlendirildiği, hangi değer yargısının inĢa edildiği ve siyasetin gerçek
öznesi tarafından nasıl geri yansıtıldığı görülmüĢ olmaktadır, yani burada
siyasetçi kendi iĢ sonuçlarına ulaĢmıĢ olmaktadır” (ġen, 2008).
Siyasi
partiler,
düzenledikleri
mitingler,
toplantıları
ve
sokak
buluĢmalarıyla yapacaklarını, icraatlarını sokaktaki insana anlatmak için yarıĢ
halindedirler. Mutlu‟ya (1998: 306) göre; ―sloganlar dikkat çekici deyişlerdir.‖
Her parti kendi farkını net bir Ģekilde göstermek için en çarpıcı, en etkileyici
sloganları kullanmaya özen göstermektedir. Sanlav‟a (2008) göre de; “Hangi
partinin sloganının daha etkili olduğunu, hangisinin söylediklerine halkın daha
fazla ilgi gösterdiğini görmenin ölçütü ise birçoklarına göre seçim
sandıklarından alınan sonuçlarla belli olmaktadır. Ancak çok partili hayata
geçiĢle birlikte siyasi mücadelenin vazgeçilmezleri arasında yer alan pankart
ve sloganların seçimlere renk kattığı ve bu vasıtayla birçok sloganın halkın
diline düĢtüğü bir gerçektir.”
95
Sloganlar, partilerden bağımsız olarak daha geniĢ bir kesimden kabul
görebilmektedir, çünkü, oy verilmeyeceği kesin olan bir siyasi oluĢumun dahi
kullandığı slogan, tınısı, kafiyesi vb. sebeplerle dillerimize pelesenk
olabilmekte, bu Ģekilde ağızdan ağıza yayılma sağlanabilmektedir. Bu
bağlamda, sloganlar, ideal olarak kolay anımsanan ve çoğunlukla bir ürün ya
da kiĢiyle özdeĢ hale gelen bir yapıya sahip olmalıdır (Mutlu, 1998: 306).
MHP
taşımaktadır.
için,
Çiçek‟e
(2009)
göre;
―Sloganlarda
Bu
zamana
kadar,
sloganlar,
genelde
büyük
önem
partinin
kendi
bünyesinde belirleyici kişiler var, onların kendi arasında istişareleri sonucu
belirlendi. Son yıllarda Siar/M (Siyasal İletişim ve Araştırma Merkezi)‘den
profesyonel yardım alınmaya başlandı.‖ “27 Mart 1994‟te yapılan yerel
seçimler ve özellikle 24 Aralık 1995 seçimleri, MHP‟nin 1990‟ların baĢından
beri yükselen ivmesinin hasadını almayı beklediği sınavlardı. 1994‟teki yerel
seçimlerde kaydedilen büyük geliĢme, MHP‟nin özgüvenini ve “kredibilitesini”
ciddi biçimde arttırmıĢtır. Ġlk genel seçimlerinde parlamentoya muhakkak
girileceği beklentisini yaratan bu yüksek moral, 24 Aralık 1995‟te partinin
seçim barajını aĢamaması üzerine, büyük bir hayal kırıklığına dönüĢecek; bu
hayal kırıklığı, TürkeĢ‟in ölümü ve parti içi liderlik mücadelesiyle derinleĢen
bunalımın baĢlangıcını teĢkil edecekti” (Bora – Can, 2007: 324).
27 Mart 1994 tarihli yerel seçimlerde, MHP, ―Sessiz Çoğunluğun Sesi‖
sloganını kullanarak, milli değerler çerçevesinde, “halk”la özdeĢik bir anlayıĢa
sahip olduğu çağrıĢımı yaratma giriĢiminde bulunmuĢtur. Ve bu giriĢim
beklenenden fazla etki yaratarak, Orta-Doğu Anadolu‟da duraklamaya neden
olduysa da Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu‟da atağa geçmesini sağlamıĢtır.
Akdeniz bölgesinde, Türkmen topluluklarıyla ve kimliğiyle kurduğu sempati
iliĢkisi (Bora – Can, 2007) MHP‟ye katkı sağlarken, Güneydoğu Anadolu‟da
“terörle mücadele” misyonuyla verilen teminatların seçim sonuçlarını
etkilediği gözlenmektedir.
96
1995 seçimlerinde MHP‟nin sloganları; ―Türkiye bilge, demokrat ve
tecrübeli liderine kavuşuyor‖, ― Türkiye‘yi Böldürtmeyeceğiz‖, ―Bölücülüğün
Karşısındaki tek güvence: MHP‖, ―Biz Sözümüzün Eriyiz‖ Ģeklindeydi
(http://www.konrad.org.tr, 2009). Bu sloganların ardında yatan mesajlara
baktığımızda, öncelikle TürkeĢ‟i yücelten, milli lider olarak konumlandırmayı
görmek mümkündür. Yaratılan bu duyguların peĢinden, “bölücülük”le
savaĢım verildiğinin, “terörle mücadele” misyonunun altı çizilerek (Çiçek,
2009) “milliyetçilik” duygularının tetiklenmesi hedeflenmiĢtir.
Bu bağlamda, 1995 seçimlerinden kısa süre önce “Ülkücü Gençlik”
imzasıyla dağıtılan bildiri daha tok sözlü ve bu savları destekler nitelikteydi
(aktaran: Bora – Can: 2007: 352);
―Yüce Türk milletinin evladı! Türklüğün geleceği için DÜŞÜN.
Türklüğün bekası için DÜŞÜN. Bölücü sol örgütlerin bitirilmesi için
DÜŞÜN. Soysuzları başımızdan indirmek için DÜŞÜN. Oyunu ona
göre ver. Biz milliyetçiyiz sözümüzün eriyiz.‖
Fakat tüm bu söylemlere rağmen, 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde,
MHP %10 barajını aĢamamıĢtır (Cumhuriyet Ansiklopedisi 4, 2002).
1999 seçimlerinde MHP, ―MHP İktidar oluyor‖, ― Şimdi değilse Ne
zaman MHP Değilse Hangisi‖ sloganını kullanmıĢtır. Bu söylemlerle MHP
sıranın artık kendilerine geldiğini vurgulamaktadır. 18 Nisan 1999 seçimlerine
damgasını vuran en önemli olay daha öncede bahsettiğimiz gibi, terörist baĢı
Abdullah Öcalan‟ın seçimden kısa bir süre önce Kenya‟da yakalanarak
Türkiye‟ye getirilmesi olmuĢtur. O günlerde seçmenin Ecevit‟i, Öcalan
yakalanıp Türkiye‟ye getirildiği için ödüllendirdiği, MHP‟ye ise Bahçeli‟nin
―Apo‘yu asacağız‖ vaadi (http://www.konrad.org.tr, 2009) nedeniyle tercih
ettiği söylenebilir. O tarihte,
97
―MHP ―Zaferi‖ kazanıma dönüştürme motifiyle bir söylem kurma
telaşına girmiştir. Ülkü Ocakları‘nın seçimin hemen öncesinde yaygın
bir afişlemeyle, ―Millet kararını verdi. Apo‘yu asın‖ kampanyası
başlatması önemlidir. Bu bağlamda, MHP‘nin ―otantik temsil‖ iddiasını
özetleyen diğer seçim sloganları da, ―garibanlar‖a hitap eden
çağrışımlar taşıyordu: ―Millet Meclise Giriyor‖ – ―Millet İster MHP
yapar‖ – ―Sevmek, Bilmek ve Yapabilmek Gerek‖ – ―Meclis İradesine
Kavuşuyor‖ – ―Biz Kararlıyız, Türkiye Kararsız Kalmayacak‖ – ―Bir şey
Değişecek, Her şey Değişecek: Her şeyi Değiştirecek Bir Şey Geliyor‖
– ―Milletin Kader Arkadaşı MHP Geliyor‖ – ―Milleti Unutanları Millet
Unutmaz‖ – ―MHP Kimsesizlerin Kimsesi Olacak‖.. Diğer yandan,
MHP‘nin teknokratik bir edayla sunduğu projelerden biri: ―Yoksullukla
Mücadele Projesi‖ydi. ―MHP Kimsesizlerin Kimsesi Olacak‖ sloganlı
proje,
13,5
milyon
kişinin
yoksul
durumunda
olduğu
ülkenin
sorunlarına, sadece ekonomik içerikli olmayan, ―sosyo – ekonomik‖
mahiyette bir çözüm teklifi sunuyordu. Buna göre, sosyal yardım
kurumlarını bir çatı altında toplayan Yoksullukla Mücadele Kurumu
Başkanlığı kurularak özelleştirme gelirleri buraya aktarılacak; işsizlikle
ilgili Endüstriyel İlişkiler ve İstihdam Bakanlığı ve özel istihdam büroları
kurulacaktı (Bora – Can, 2007: 465).
Milliyetçi Hareket Partisi 3 Kasım 2002 seçimlerinde daha çok kitletaban psikolojisine yönelik (Çiçek, 2009) sloganları kullanmıĢtı. Bu dönem en
çok öne çıkan sloganlar Ģu Ģekildeydi; ―Türkiye‘m Başka Kimin Var?: MHP –
Türkiye‘nin Onurlu Geleceği”, "Onun Hayali Başı Dik Bir Gelecek: MHP –
Türkiye‘nin Onurlu Geleceği‖, ―Sağduyunun tercihi; Teslimiyet Değil, Onurlu
Bir Üyelik: MHP – Türkiye‘nin Onurlu Geleceği‖, ―Sözümden de Sevdamdan
da
Vazgeçmem‖,
―İttifakımız
Sadece
Milletimizledir‖
(http://www.konrad.org.tr, 2009).
MHP‟nin 2002 vaatlerine baktığımızda ise; “enflasyon kalıcı olarak
yüzde 3‟e düĢürülecek,- ĠĢsiz ve muhtaç aile reislerine 200 YTL iĢsizlik
yardımı ödenecek, asgari ücret tümüyle vergi dıĢı bırakılacak, Ekonomi
98
Bakanlığı kurulacak, her yıl yüzde 7 büyüme 5 yılda 3,5 milyon istihdam
sağlanacak, Kamu görevlilerinin hediye kabul etmeleri engellenecek,
Güvenlik mensuplarına aylık 230 YTL güvenlik tazminatı verilecek, üniversite
giriĢ sınavı kaldırılacak, VatandaĢ hastane ve hekim seçme hakkına sahip
olacak, Türkçe‟nin bütün lehçeleriyle kullanılabilir olması sağlanacak”
(http://www.yenicaggazetesi.com.tr/, 2009). Ayrıca, MHP‟nin en ilginç vaadi
ise Milli çizgi film endüstrisi geliĢtirilecek olması, yapay zeka ve veri
madenciliği gibi çağdaĢ tekniklerden yararlanarak, suç tiplerine göre
geliĢtirilecek bilgisayar programları ile mahkemeler, cumhuriyet savcılıkları ve
kolluk kuvvetleri desteklenmesi de ilginç vaatler olarak dikkatleri çekmiĢtir
(http://arsiv.gazeteport.com.tr/, 2009).
22 Temmuz 2007 seçimlerinde ise sloganını: ―Toplumsal merkezin
siyasal izdüşümü MHP‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009) olarak belirleyen MHP,
bu seçimlere değiĢik bir vizyon farklı sloganlarla gitmiĢtir. Eski ve yeni
sloganlar, birbiri ile kaynaĢtırılmak istenirken, Genel Merkez‟in üzerinde
durduğu “Toplumsal merkezin siyasal izdüĢümü MHP” ibaresinin tabanda
heyecan yaratmadığı gözlemlenmektedir. Anlam ve söyleniĢ zorluğu
nedenlerini öne süren, MHP Gençlik Kolları ve Ġl - Ġlçe TeĢkilatları daha etkili
sloganları
kullanmak
istediklerini
açıklamıĢlardır
(http://www.yenicaggazetesi.com.tr/, 2009). Bu bağlamda, MHP‟nin ana
slogan ve pankartları ise Ģöyle belirlenmiĢtir: ―Devletin başına Devlet
gelecek‖ – ―İşte Devlet İşte MHP‖ – ―Örnek, Öncü, Önder İşte MHP‖ - ―İlkeli,
Bilgili, Dürüst İşte MHP‖ - ―MHP Tek Başına İktidar‖ - ―Açlık, Ahlaksızlık,
Adaletsizlik, Bizimle Son Bulacak‖ - ―İnanç Hortumculuğuna Son - Şimdi
Hareket Zamanı‖ - ―Bahçeli milletinin Yol Arkadaşı‖ - ―Bu Vatan Hepimizin‖ ―Mahşere Kalmaz Bu Hesap Sorulur‖ .. (http://www.mhp.org.tr, 2009).
MHP‟nin 2007 seçim kampanyaları Genel Merkez yöneticileri Mehmet
ġandır,
Oktay
Vural
ve
yürütülmüĢtür (Çiçek, 2009).
Genel
Sekreter
Cihan
Paçacı
tarafından
99
MHP'nin 2007 genel seçimlerinde kullandığı “Toplumsal merkezin
siyasal izdüĢümü MHP” sloganının iletiĢim uzmanlarınca, entelektüel bir
giriĢim olarak değerlendirildiği (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/, 2009) ve
birçok tartıĢmayı beraberinde getirdiği görülmektedir. MHP‟nin bu sloganla
siyasal merkezin yerine toplumsal merkezi koyduğu savı ortaya atılırken,
aslında MHP‟nin ideolojisinin merkeze ve merkezin temsil ettiği değerlere
itiraz eden bir ideoloji olduğu vurgulanmıĢtır. Dolayısıyla da “gerçekçi bir
strateji olmadığı, ancak, bir strateji denemesi olabileceği savunulmuĢ, sonuç
itibariyle, entelektüel bir giriĢim olarak değerlendirilen bu slogan, taban
tarafından algılanmakta güçlük yaratmıĢ ve meydanlar yine alıĢılan gelen
sloganlara
ev
sahipliği
yapmaya
(http://arsiv.gazeteport.com.tr/, 2009).
seçimlerinde
“Yoksulluğa,
Yolsuzluğa,
devam
etmiĢtir”
Bunların yanı sıra, 22 Temmuz
Çaresizliğe,
Bölücüye,
Teröre,
ĠĢbirlikçiye Tek Bir Cevap yeter: Tek BaĢına MHP” 60. Hükümet Milliyetçi
Hareket sloganları kullanılmıĢtır
(http://www.mhp.org.tr, 2009). Etkin bir
kampanyayla, sloganlar ve mitinglerin medyalarda yer alıĢı fazlalaĢtırılmıĢtır.
Bu da zihinsel konumlandırmalarda (Ġnceoğlu, 2000) etkili olmuĢtur.
MHP‟nin 2009 yılında, 29 Mart yerel seçimlerinde ―Ülke Senin Karar
Senin: Ülken İçin Yüreğini Koy‖ (http://www.mhp.org.tr, 2009) sloganlarını
tercih ettiği görülmüĢtür. Bu bağlamda,
meydanların ve halkın dilinin ise
değiĢmediği görülmektedir. Önceki seçimlerde olduğu gibi partililerin genel
baĢkanlarına “Devlet'in BaĢına Devlet Gelecek” diye tezahüratta (Çiçek,
2009) bulunduğu gözlemlenmiĢtir, 2009 seçimleri sloganlar bağlamında sığ
kalsa da, “ideolojik” duyumların meydanlarda tetiklenmesiyle baĢarılı bir
seçim kampanyası olarak konumlandırılabilir.
3.1.2. Mitingler-Kurultaylar
1961 Anayasası ile, radyoların siyasal partilere “propaganda” amacıyla
tekrar açıldığı görülmektedir, bu bağlamda, kitle iletiĢim araçları olarak, ulusal
100
radyo ve gazeteler yine baĢroldeydi. Ancak, temel rolleri kiĢisel iletiĢim
ortamları olan miting, seçim gezisi gibi olayları ulusal boyuta taĢımaktı
(Uztuğ, 1999: 28). Özellikle parti genel baĢkanlarının konuĢmaları, seçim
gezileri temeldi. Partiler iletiĢim yöntemleri açısından benzer stratejilere
sahiptiler. Liderlerin gezi programları seçim kampanyalarının ilk gününde
açıklanıyordu. Ancak bir kesinlik sözkonusu değildi. Televizyon gibi etkin
iletiĢim
araçlarının
yokluğunda,
gazeteler
ve
radyolar
liderlerin
konuĢmalarının yanı sıra konuĢmada ne giydiklerinden vs. söz ediyor, görsel
boĢluk giderilmeye çalıĢılıyordu (Sanlav, 2008). Diğer yandan her akĢam
yapılan radyo konuĢmaları günlük gazetelerde verilmekteydi. Siyasal
bilgilenme açısından hemen hemen tek kaynak olan bu konuĢmalar her tür
kanala taĢınmaktadır. Gazeteler radyo konuĢmalarını “Radyoda Dün” baĢlığı
ile seçim kampanyası sırasında tekrar yayınlıyordu. Bunun dıĢında gazeteler,
“miting” ve seçim gezilerinin duyuruları için de etkin bir bilgilendirici araç
kimliğindeydi (Uztuğ, 1999: 28).
1965 seçimleri ile birlikte değiĢen yasal düzenlemeler sonucunda
partiler radyo ve hoparlörlerle “propaganda”, açık hava toplantıları yapabilme,
duvar ve el ilanları dağıtabilme hakkını kazanmıĢtır. Seçim kurulları Ģehir ve
kasabalarda,
ihtiyar
heyetleri
köylerde
afiĢlerin
asılabileceği
yerleri
belirlemekteydi (Oktay, 2002). Diğer yandan okuryazar oranındaki düĢüklük
bahane edilerek, seçmenlerin duygularını “tahrik” edebilme olasılığına karĢı
afiĢlerde resim kullanılması da yasaklanmıĢtı. Bu da görsel bir araç olma
özelliği olan afiĢlerin etkinliğini düĢürüyordu. BroĢür ve el ilanları ile seçim
bildirileri sunuluyor, biraz olsun rakipler eleĢtirilebiliyordu. Siyasal parti ya da
adaylar gerçek anlamda bir iletiĢim rekabeti ortaya koyamıyordu. Seçim
kampanyalarının temel aracı “miting” ve seçim gezileri ile Ģekillenmekteydi.
Bu da parti liderlerinin performanslarına bağlı bir siyasal rekabeti ortaya
çıkarmaktaydı. 60‟lı ve 70‟li yıllarda gazetelerin seçmenlerin kampanyaları ve
siyasal ortamı izlemekte en önemli araçlarından biri haline gelmesi doğaldı.
Gazeteler, seçim dönemlerinde miting ve gezileri izlemekte, lider ve adayları
101
seçmenlere tanıtmakta, konulara yönelik duruĢ ve tavırlarını iletmekteydi.
(Uztuğ, 1999: 28)
Kitle iletiĢim araçlarının geliĢmesiyle birlikte siyasal partiler özellikle,
seçmen davranıĢlarını etkileyen bu önemli faktör üzerine oldukça fazla
eğilmektedirler. Fakat, Sanlav‟a (2008) göre; ―Yine de eski usul sayılmasına
rağmen, seçimlerin vazgeçilmez silahı olarak meydanlarda konuşlanmak
kullanılıyor. Yaklaşan, her seçim arifesinde meydanların kalabalıklarla
çepeçevre sarılışı geriye dönüşü, seçim alanlarının ve ―kişisel iletişimin‖
önemini hissettiriyor. Bu bağlamda, açık hava mitinglerinin eskide kaldığı
iddia edilse de, seçim nezdinde seçmenin nabzını meydanlarda tutmak hala
gündemde.‖
Bu bağlamda, Uğur – Dilek – Doğan‟a göre (2007) ise; ―Değişen tek
unsur liderlerin şehir girişlerinde kurban kesilerek karşılanması geleneği belki
de. Mahalle, köy, kahve, dernek, fuar, yayla ziyaretleri ise liderlere değil,
milletvekili adaylarına düşüyor daha çok. TIR‘lı, seçim otobüslü, kamera
destekli, al bayraklı ve bol teknolojili yeni mitinglerin bir tarifi yapılsa insanın
‗fastfood‘ ya da ‗sıkıştırılmış‘ meydan buluşmaları diyesi geliyor. Çünkü şehir
merkezlerinde düzenlenen mitingler seçmenin ayağına gitmek yerine,
seçmeni liderinin yanına taşıma mantığı üzerine kurulu. Erdoğan ve Ağar‘ın
tercihi promter (elektronik yazı ekranı) ile konuşma yapmak. Baykal irticalen
halka hitap ederken Bahçeli ise sarı telli defterine bakarak konuşuyor. Kimi
lider teknolojinin dilinden, kimisi klasik tavırlarıyla seçmenin dilinden anlıyor
yani.‖
MHP mitinglerinin vazgeçilmezi, mitingler baĢlamadan meydana önce
partinin “iki otobüsü”nün konuĢlanması olarak görülmektedir. Bunlar: Hilal 1
ve 2. Çiçek‟in (2008) verdiği bilgilere göre; ―otobüslerden biri Bahçeli‘nin
konuşmasını yapması için, ikincisinin ise, basın mensuplarının görüntü
alabilmesi için kullanılıyor. Açık hava mitinglerinin hazırlık sürecinde, miting
geleneğinin vazgeçilmezi, çevredeki binaların ve yolların parti, aday
102
bayraklarıyla donatılması.Bahçeli‘nin konuşmaları, çift kamera ile kayda
alınıyor. Partiye ait olduğu söylenen FPA şirketi Bahçeli‘nin görüntülerini
talep edilmesi halinde uydu üzerinden televizyon kanallarıyla paylaşıyor. Bu
çekimler daha çok propaganda amaçlı kullanılıyor. Her miting arşivleniyor,
bazen partinin internet portalı üzerinden yayınlanmakta.‖
Kopan‟ın (2008) verdiği bilgilere göre; “Mitinglerin ulaĢımı genellikle
karayolu ağları kullanılarak yapılıyor. Bahçeli, çoğu „Ocaklı‟ gençlerden
oluĢan uzun bir koridorun içinden geçiyor, o ilin adaylarıyla seçim otobüsüne
çıkıyor.” Uğur – Dilek – Doğan‟ (2007) göre de;
“Kalabalığın içinde Ülkü Ocakları mensubu gençlerin varlığının hemen
anlaşılıyor. Mesela, sıcaklığın 40 dereceyi bulduğu Bursa mitinginde
lacivert ve siyah takım elbiseli, beyaz gömlekli gençler gözden
kaçmıyor. Koyu takım elbise ve kravat, Bahçeli‘nin de tercihi. Şartlar
ne olursa olsun, kravat bile gevşemiyor. Hilal 1 otobüsünde dev
Bahçeli
portresi
yanında
‗Tek
Başına
İktidar‘ yazıyor.‖
seçimlerinde göze çarpan diğer bir detay,
2007
Bahçeli‟nin konuĢma
platformunun arkasında hemen her mitingde: ―Dünyaya tek bir cevap
yeter‖ sloganının kullanıldığı arka plan.”
Fakat, bu strateji hemen hemen her seçim kampanyasında ve
meydanlarda
uygulanmıĢtır.
Büyük
afiĢlerle
“ideolojiyi
kıĢkırtma”
bu
bağlamda güdü oluĢturma hedeflenmektedir.
MHP mitinglerinde, 2000‟li yıllarda dozu yüksek “AK Parti karĢıtlığı”
gözlemlenmektedir. Hedefte ise genellikle BaĢbakan Erdoğan ve söylemleri
olduğu dikkatleri çeken bir diğer özellik olarak vurgulanabilir. Bahçeli bu
bağlamda özellikle, ―Kendisine taraf olmayan vatandaşlarımızı ağır bir
üslupla
ve
argo
kullanarak
hakaretamiz
sözlerle
eleştiren”
(http://www.mhp.org.tr, 2009) cümlesiyle eleĢtiri oklarını yöneltmektedir.
Akıllara kazınan en önemli propagandif çıkıĢ, 2007 yılında Erzurum‟daki
103
seçim mitinginde yaĢanmıĢtır (http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/412787.asp,
2009):
―Bahçeli‘den ‗ip‘li Miting
MHP lideri Devlet Bahçeli, Erzurum mitinginde terörle mücadele
konusunda sert mesajlar verdi. Bahçeli, Abdullah Öcalan‘ın idamı için
kalabalığa ip fırlattı.‖
Bahçeli‟nin Erzurum`da halka ip atarak, `Abdullah Öcalan`ı biz
asamadık, haydi siz asın` diye muhalefete sesleniĢi, kimi çevrelere göre
MHP`ye puan getirmiĢtir. Bulut‟a göre (2008) ise, “MHP bu konuda puan
kaybetmiştir. Çünkü, savunma yapmıştır. Oysa AKP, hep saldıran taraf
olmuş ve karşı tarafı, demokrasi düşmanlığı ile suçlamıştır. Halk, Erdoğan ile
Bahçeli`yi ve Baykal`ı en çok bu açıdan kıyasladı ve sözünü sakınmayan
Erdoğan`ı tercih etti. MHP, üç hilal markası ile oy aldı. MHP tabanı dışında
partiye oy veren genç seçmenler, MHP`nin milli konularda sağlam duracağı
kanaatini taşıyordu.‖
MHP mitinglerinde, üç „A‟ karĢıtlığını da göze çarpan diğer bir detay:
―Ne ABD, ne AB, ne AKP.‖
MHP mitinglerinin vazgeçilmez süsü, Çiçek‟in (2009) aktardığı bilgilere
göre; ―Türk Bayrağı‖ ve ―Üç Hilal‖li bayraklar. Parti bayraklarının yanında
meydanda ve çevresindeki binalarda dev Türk bayrakları kullanılıyor.
Bahçeli, miting meydanlarına yaklaştığında anonslar ve sloganlar daha
milliyetçi bir havaya bürünüyor. Miting alanlarında Bahçeli‘yi karşılayan
kalabalığın ilk sloganı genellikle ‗Devletin başına Devlet gelecek‘ oluyor.
Mitinglerde dikkat çeken bir diğer özellik, seçim otobüsü ve meydandaki kitle
arasında barikatı polisin yerine, ―Ülkücü gençler‖in doğal barikat ve etten
duvar oluşturması‖ Uğur – Dilek ve Doğan‟a (2008) göre de; “Mitinglerde,
konuşma platformu olarak Bahçeli‘nin tercihi seçim otobüsü üzerine
konuşlandırılan kürsüden yana. Fakat, bu da kendisini çoğunlukla zor
104
durumda bırakıyor, çünkü; lider ile meydanı dolduran kalabalığın göz teması
en aza indirgenmiş durumda. Bahçeli konuşmalarını yazılı metinden yapmayı
seçiyor. Önündeki ‗sarı telli defterinde‘ Bahçeli‘nin miting konuşma metin ve
notları yer alıyor.‖
Halkla ĠliĢkiler faaliyetleri çerçevesinde, Milliyetçi Hareket Partisi`nin
açık hava mitinglerine halkın ilgi yoğunluğu her dönem göze çarpmaktadır.
Bostancı‟nın (2009) da, ―Medyanın MHP faaliyetlerine çok fazla yer
vermediği söylenebilir ama zaten mesele de ilgi çekici bir halkla ilişkilerin
kotarılmasında değil midir?‖ makalesine bakacak olursak;
―Bugün MHP kırk yaşında. Milliyetçiliğin yaşı ise elbette çok daha
uzun. MHP kırkıncı yaşında girmiş olduğu 2009 mahallî seçimlerinden
dikkat çekici bir başarıyla çıktı. Oylarını yaklaşık iki puan artırdı. Yüzde
on altılık oy oranı mevcut şartlarda onu iktidara taşıyacak bir seviyeyi
göstermiyor. Ancak Türkiye`nin geleceğinde iktidarın da diğer
muhalefet hareketlerinin de MHP`yi dikkatle takip etmesi, onun temsil
ettiği yaklaşımı hesaba katarak siyaset üretmeleri kaçınılmaz bir
durum.‖
Dolayısıyla, Bahçeli‟nin, MHP geleneği içerisinde iletiĢim stratejileri
oluĢturma bağlamında, yukarıda sözü geçen etkenlerden ve unsurlardan
yararlandığı görülmektedir. Çiçek‟in (2009) verdiği bilgilere göre; “MHP seçim
araĢtırmalarını kendi bünyesinde teĢkilatları yan kuruluĢları kullanarak
yapmaktadır. ÇalıĢtığı bir araĢtırma Ģirketi olmamıĢtır.”
Ġkinci olarak, MHP Kurultayları - (kongre) – ayrı bir etkinlik alanı olarak
göze çarpmaktadır.
Kongreler, belirli bir konuyu görüĢmek üzere, belli zamanlarda ya da
gerektikçe yapılan toplantılardır. ĠletiĢimsel boyutta ele alındığında, yapılan
105
kurultayların parti içi halkla iliĢkiler faaliyetlerinin bir uzantısı olarak
gösterilmesi mümkündür. Ki, yapılan çalıĢmalar ya da ele alınan konular
üzerine parti içi bilgilendirmelerin yapıldığı görülmektedir (Çiçek, 2009).
Kurultaylar konunun önemine, konuĢmacı sayısına, konuĢma sürelerine göre
bir kaç oturum sürebilir. Aynı zamanda kurultaylar belirli zamanlarda
toplanmaktadır, örneğin 2009 yılı MHP‟nin 40. yılı olarak bir Kurultay‟la
kutlanacaktır. Bu kurultayların, basın duyurularıyla kamuoyuna sunulması 33,
halkın “bilgilendirilmesi”, “açıklık” ve “Ģeffaflık” ilkelerinin korunduğu çağrıĢımı
yaparken, dolaylı biçimde “halka yakınlık” (Oktay, 2002) kavramı da
vurgulanmaktadır.
Yapılan
kurultaylara,
bilgilendirmeye
yönelik
basın
bildirileri Ģeklinde internet adresinde de yer verilmektedir.
Öte yandan, Çiçek‟e göre (2009); MHP‟yi PR ustası olarak
konumlandıran ve özellikle kemikleĢmiĢ kitlenin en büyük coĢkusu olan ve
asıl önemi taĢıyan “Kurultay”lar:
1) Erciyes Dağı'nın Tekir Yaylası'nda 18 yıldır yapılan ―Zafer
Kurultayı‖,
2) Bursa Keles "Kocayayla Türkmen Kurultayı‖ .
―Ülkücü Hareket adına büyük önem teşkil eden kurultaylar‖ (Çiçek,
2009) dan ilki; Erciyes Dağı‟nın Tekir Yaylası‟nda gerçekleĢtirilen ―Zafer
Kurultayı‖. 18 Türk Devleti‟ni temsilen, “TürkeĢ'in her Türk devleti için bir
kurultay yapılmasını istediği” düĢüncesiyle devam eden gelenek 18 Türk
Devleti‟nin sonuncusu 2007 yılında KKTC adına yapılan 18. “Erciyes Zafer
Kurultayı”, bu tarihten sonra bir çok tartıĢmaya rağmen sonlandırılmıĢtır.
Çiçek‟in aktardıklarına göre (2008); “Zafer Kurultayı'nın ilki 1990 yılında
Alparslan
Türkeş'in
de
katılımıyla
Erciyes
Dağı
Tekir
Yaylası'nda
düzenlenmişti. Dünyanın en büyük kurultaylarından biri olan ve ülkücülerin
buluşma adresi olarak kabul edilen Erciyes Zafer Kurultayı‘nı, MHP Genel
33
Bkz. http://www.mhp.org.tr
106
Merkezi ve Kayseri İl Teşkilatı koordineli olarak organize etmekteydi.
Kurultaylar, her yıl Türk Milleti`nin zafer ayı olarak bilinen ağustos ayının ilk
haftasında gerçekleştirilmekteydi. Uluslararası bir nitelik kazanan kurultaya
Türkiye ve dünyanın dört bir yanından vatandaşlar katılabiliyor, ―Türk
kültürü‖nün ögeleri kurulan çadırlarla yansıtılıyordu. Kurultay vesilesiyle her
yıl ağustos ayının ilk haftasında Erciyes'in zirvesinde buluşan ülkücüler, 2
geceyi burada geçiriyordu.‖
Fakat, MHP Genel Merkezi, her yıl Ağustos
ayında Erciyes Tekir Yaylası'nda düzenlenen 'Erciyes Zafer Kurultayı'nın
2008 yılı itibariyle artık yapılmamasına karar verdi (Zaman, 27.06.2008).
Birçok polemiği beraberinde getiren, “Zafer Kurultay”larının iptali için farklı
savlar
ortaya
atılmıĢtır.
“TürkeĢ‟in
vasiyeti”
(Milliyet,
27.06.2008)
doğrultusunda her Türk devleti için bir kurultay yapılarak sonlandırıldığı
söylenmiĢ, diğer yandan da kurultayların “provokasyonlara açık olduğu” (Yeni
Çağ, 05.08.2008) gerekçesiyle iptal edildiği açıklanmıĢtı. Bu polemiklere son
nokta, 2009 yılından itibaren, MHP eski Genel BaĢkanı Alpaslan TürkeĢ'in
vasiyetini yerine getirmek amacıyla 2 Ağustosta Erciyes'in Tekir Yaylası'nda
artık “Türk Dünyası Kurultayı” düzenleneceği açıklanarak konulmuĢtur
(http://www.erciyeszaferkurultayi.org, 2009).
Ġkinci kurultay ise, MHP Bursa Ġl BaĢkanlığı`nca organizasyonu yapılan
ve halen devam eden, en son 2008 yılı itibariyle 16.`sı düzenlenen Bursa
Keles "Kocayayla Türkmen Kurultayı‖dır (Ortadoğu, 03.07.2008). Bu kurultay
da, Bursa`lı ülkücülerin yanı sıra Ġstanbul, Kocaeli, Sakarya, Balıkesir,
Çanakkale, Yalova, Bilecik, EskiĢehir ve Kütahyalı MHP`lilerin de varlığı göze
çarpmaktadır (Ortadoğu, 14.07.2008). Genel olarak kurultaylara katılmaya
çalıĢan Devlet Bahçeli için, son bir kaç yıldır "Kocayayla ġöleni" daha fazla
önem teĢkil etmekte, binlerce partiliye bir arada hitap etme olanağını
yakalayan Bahçeli, bu kurultaylardaki çarpıcı açıklamalarıyla “gündem”
yaratmaktadır.
Mitingler ve kurultayların MHP halkla iliĢkileri açısından artısı, ―bu özel
günlerin özellikle hatırlatılması için çaba harcanmaması ve organizasyonların
107
ağızdan ağıza yaygınlaştırılması‖ (Çiçek, 2008) olarak gösterilebilir. Halkla
iliĢkilerin kullandığı, viral yayılma bir ağızdan ağıza iletiĢim Ģeklidir (Snyder,
2004). Ġnsanların birbirlerine deneyim ve tavsiyelerini aktarması anlamına
gelen viral yayılma için Douglas Rushkoff (1996); ―Bu virüs duyarlı kişileri
etkisi altına alır ve etkisine aldığı kişilerde bu virüsü başkasına aktarır” diye
bahsetmektedir. Bu bağlamda, MHP‟nin halkla iliĢkiler bağlamında en büyük
avantajı, iletiĢim ve etkileĢim sağlayıcı olarak, mitingler ve kurultayların etkin
bir rol oynaması ve viral yayılmayı sağlayabilmesidir.
3.1.3. AR-GE Çalışmaları
Siyasal iletiĢimin vazgeçilmez unsuru olan, Ar – Ge departmanının
varlığı, teknolojiyle aracılanmıĢ iletiĢim biçimlerinin yanı sıra, iletiĢimsel
edimlerin uygulanmasında ve geliĢtirilmesine
(Peltekoğlu, 2005) yardımcı
güç olarak adlandırılabilir. Çiçek‟e (2009) göre; ―Bugün gelinen noktada,
MHP için ―Ar – Ge‖ çalışmaları stratejik önem arzeden bir faaliyettir. Ar – Ge
parti bünyesinde 1999 yılında kuruldu. Böyle bir birimi kuran ilk parti olma
hüviyetini taşıyor.‖
Ar – Ge faaliyetlerini Ģekillendiren, yeni teknolojilerin halkla iliĢkilere
uyarlanma nedenlerine bakacak olursak;
1)“Çok sayıda yazılı ve görsel materyalin ortaya çıkması,
2)Online gazetelerin yayınlanması,
3)MSNBC gibi networklerin ortaya çıkması (enformasyon dağıtımı +
yeni tüketicilere bilgi dağıtımı),
4)Halkla iliĢkileri kullanan örgütlerin artıĢı,
5)Halkla iliĢkiler örgütlerinin sayısının artması,
6)Endüstriye uyarlanabilir yeni teknolojilerin miktarı ve çeĢitliliğinin
artması,
unsurlarını görmemiz mümkündür” (http://www.prsa.org, 2009).
108
Bu bağlamda, Ar – Ge faaliyetleri, halkla iliĢkiler çatısı altında yeni
Ģekillenen E – PR kavramı içerisinde değerlendirilebilir. Peki nedir bu E –
PR?
David Philips‟ in E – PR tanımı Ģu Ģekildedir;
-
E – PR bilgi ve iletiĢim teknolojilerinin halkla iliĢkilere uyarlanmıĢ
halidir.
-
MüĢterilere,
medyaya,
rakiplere
ve
endüstriye
iliĢkin
bilgi
toplanmasına ve depolanmasına hizmet eder,
-
Duyurma, tanıtma, pazarlama vb. yararları vardır,
-
E – PR sunduğu olanaklarla iliĢki yönetimidir. Halkla iliĢkiler
uzmanına kaynak oluĢturma, değerlendirme ve bilgi dağıtımına
yardımcı olur,
-
Sosyal yapılanma, güvenilir etkileĢim, çevre ve bilgi sağlar.
Dolayısıyla Yeni Medya ve E – PR bizi,
 “Web PR”
 “Mobil Telefon Teknolojileri ve Ortamları”,
 “Ġntranet – Extranet ve CD-Rom‟lar”ların etkin kullanılabilirliğine
ulaĢtırır (http://www.intituteforpr.com, 2009).
Kullanım alanları ve seçmen üzerine etkileri araĢtırmalarla kanıtlanmıĢ
olan Ġnternet kullanımı ve bu bağlamda “Web PR”, bu özellikleri nedeniyle
“Ġnternet” baĢlığı altında daha kapsamlı olarak incelenecektir.
IPR (Institute of Public Relations) E – PR için 3 temel yönetim alanı
tanımlamaktadır; a) E – Strateji: KuruluĢun, kurumsal misyon, hedef ve
amaçlarını birbirleriyle entegre edip ve desteklemek, b) E – PR Yönetimi:
Ġnternetten yararlanan bir iliĢki yönetimi ve itibar yönetimi ile birleĢtirmek, c) E
109
– PR Uygulama: Halkla iliĢkilerin içine dahil olduğu bir arz – talep zinciri
oluĢturmak (http://www.intituteforpr.com, 2009).
Mobil Telefon Teknolojileri ve Ortamları deyince akla öncelikli olarak;
sms ve mms‟ler gelmektedir. Kısa mesaj servisi sayesinde, kullanım alanı
geniĢ olan cep telefonlarına, özellikle seçim dönemlerinde, MHP tarafından
bilgi akıĢı sağlanmaktadır. “Önemli günler, programlar, toplantılar Türkiye
genelindeki tüm üyelere sms mesajları ile duyurulmaktadır. Aynı durum, Ülkü
Ocakları içinde geçerlidir, özel durum, gün ve toplantılar ortak sms mesajları
ile bildirilmektedir” (Çiçek, 2009).
Bu da E-PR‟ın etkinlik alanını gösterir.
Ġntranet, iç iletiĢimin, extranet hedef gruplar iletiĢin sürekliliğini sağlarken,
bilgilendirme ve reklam alanı olarakta kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Halkla
iliĢkilerde çağın teknolojisi kullanılarak günden güne geliĢmektedir. Çiçek‟e
(2009) göre de; ―MHP'de bundan olabildiğince faydalanmaktadır. MHP
faaliyetlerini kamuoyu ile paylaşma noktasında kendi bünyesinde kurduğu
ileri teknoloji ile şekillenmiş Foto-Film merkezi ve Bilgi İşlem merkezi ile halka
ulaşmaktadır.
Sesli
ve
görüntülü
Cd‘ler
hazırlanıp,
tüm
Türkiye'ye
dağıtılmaktadır. Cep telefonlarına görüntülü mesajlar yollanmaktadır.‖ Genel
Merkez binası dahilinde, basılan bilgilendirici, tanıtıcı ya da propagandif
olarak nitelendirilebilecek Cd‟ler de önemli birer iletiĢim aracıdır.
Diğer yandan, MHP Genel BaĢkanı Devlet Bahçeli‟nin, 2007 yılında
milletvekili danıĢmanlarının Genel Merkez Ar-Ge tarafından akademik
kriterlere göre belirlenmesi talimatı vermesi, kemikleĢmiĢ kitlenin yanı sıra,
“merkez” konumlandırması yapmak adına PR faaliyetlerinin büyük öneminin
fark edilerek uygulanmaya çalıĢılması olarak algılanmıĢ ve Bahçeli‟nin,
milletvekillerinin liyakate bakmadan danıĢman seçip sonra da Meclis
çalıĢmalarında donanımsız ve yardımsız kalmalarının önüne geçmek için
verdiği bu talimat, parti gurubunda sıkıntı yarattıysa da reformcu bir giriĢim
olarak vurgulanabilir niteliktedir.
110
3.2. MEDYA İLİŞKİLERİ
XX. yüzyılda kamusal alan siyasal patilerin, medyanın ve yöneticilerin
etkinlikleriyle sınırlanmıĢ bir alan haline gelmiĢtir. Habermas‟ın XX. Yüzyılda
medyanın aracılığında Ģekillenen kamusal alanın bir kültürel tüketim alanı
haline geldiği, kamusal tartıĢmanın bir yan sanayiye dönüĢtürüldüğü ve bu
Ģekilde yalnızca “görünüĢte bir kamusal alan olduğu” yönündeki saptamaları
bu noktada açıklayıcı görünmektedir. (aktaran: Doğanay, 2003: 33) Medya,
kendi meĢruiyetini kurduğu “çoğulculuk ve iletiĢimsel zenginlik” söylemiyle
siyaseti ve kamusal alanı kuĢatmıĢ, büyük ölçüde ”söz”e ve “görüntü”ye
indirgemiĢ, yeni bir siyasal etkinlik kavrayıĢını da beraberinde getirmiĢtir.
Oktay‟a (2002: 101) göre; “Günümüzde siyasal partiler ve hükümet
dahil olmak üzere, bir örgütteki en temel faaliyetlerden birisi, medya iliĢkileri
vasıtasıyla örgütün icraat ve çalıĢmalarının kamuoylarına duyurulmasıyla
tanınırlık, destek ve meĢruluk kazanma çabalarıdır.” Sanlav‟a (2008) göre de;
“yöneticiler etkili bir medya iliĢkileri sistemi kurarak, duyurmak istedikleri
mesajları hedef gruplara iletirler ve feed-back alırlar.” Medyanın siyasal
eylemi
belirlemedeki
politikacıların
egemen
konumunun
eylemlerini değerli kılmak için
doğurduğu
medyaya
bir
sonuçta,
muhtaç hale
gelmeleridir. Profesyonel politikacıların davranıĢları, gazetecilerin beklentileri,
algılamaları, temsilleri ve medyanın mantığı altında belirlenmekte, siyaset
aĢırı
sembolik
kampanyalarıyla
hale
gelmektedir.
Ģekillenen
basit
Böylece
bir
siyasal
“izlence”ye
yaĢam
seçim
dönüĢtürülmektedir.
Politikacıların, siyasal partilerin ve çeĢitli toplumsal örgütlenmelerin eylemleri
medyanın dikkatini çekebilmek ve “medya gündemi”nde yer almak için
izlencenin kurallarına uygun olarak düzenlenmek durumundadır (aktaran:
Doğanay, 2003: 35–36).
Medya ile iliĢkiler bağlamında, kiĢi ya da kuruluĢlara, olumlu ya da
olumsuz imajlar yüklenebilir hale gelmiĢtir. Dolayısıyla, siyasi partilerde bu
111
iliĢkiyi
Ģekillendirecek
halkla
iliĢkiler
uzmanlarına
büyük
görevler
düĢmektedir.
3.2.1. Yazılı ve Görsel Basında Temsil
Çok partili yaĢama geçildiğinde en etkili kitle iletiĢim aracı olan radyo,
16 ġubat 1950 tarihli Seçim Kanunu ile siyasal partilere açılmıĢtır. Kanunda
yapılan düzenleme, aday gösterilen seçim çevresi sayısını baz alarak siyasal
partilere süre tahsis ediyordu. DP‟nin isteği ile muhalefete tanınan bu hak,
yine aynı partinin iktidarı sırasında yürürlükten kaldırılacaktı (1954). Bu süreç
içerisinde, seçmenler siyasal ortamı gözetleme konusunda kısır iletiĢim
kanallarına sahip olduklarından dolayı kiĢisel iletiĢim temelli çalıĢmaların
yoğunluğu göze çarpmaktadır. Dolayısıyla, oy verme tercihleri ve siyasal
tutumların oluĢmasında da geleneksel aile yapıları ve iliĢkilerin ağırlıklı
olduğu bir yapıda bu oldukça doğal ve yeterliydi (Uztuğ, 1999)
Bu bağlamda, yazılı basın ve radyonun haberler ve yorumlar aracılığı
ile kiĢisel iletiĢimin gündemini belirlemekte sınırlı da olsa belli bir etkisi vardı.
Bu etki günümüzde de tekrar etmektedir. Siyasal partiler açısından yazılı ve
görsel basın, kendi seçmen tabanlarını elde tutmak, tutumlarını pekiĢtirmek
için oldukça etkilidir (Oktay, 2002: 101). Bu anlamıyla gazeteler, dergiler,
basın bültenleri, kitapçıklar, basın bildirileri çoğunlukla, partililik kimliğinin bir
öğesi ve onu destekleyici olarak kabul edilebilir. Özellikle, simgesel
anlamlandırmalarla yüklü MHP için duyulara sesleniĢ ve algılara uyaran etkisi
yaratması bakımından, yazılı ve görsel basının halkla iliĢkiler faaliyetlerine
büyük etkisi yadsınamaz.
Çiçek‟e göre (2009); MHP için, MHP çizgisinde yayın yapan
gazetelerin varlığından da söz etmek yerinde olacaktır. ―Ortadoğu‖ gazetesi,
MHP çizgisinde yayın politikasıyla tanınmaktadır. Ayrıca, yerel mana da,
112
haftalık “ĠzmirTürk” gazetesi MHP mecralarından biri olarak bilinmektedir.
Burada yer alan haberlerde pekiĢtireç görevi görmektedir.
3.2.1.1. Sahipliği Olunan Medyalar
20. yüzyılda, radyo ve televizyon yayıncılığı eski önemini korumakla
kalmamıĢ, radyo daha yerel, televizyon ise küresel bir nitelik de kazanmıĢtır.
Aynı zamanda, basılı ve görsel materyallerde çekiciliğini ve kalitesini
arttırmıĢtır. Modern iletiĢim biçiminin ortaya çıkıĢı, XVI. yüzyıl baĢlarına dek
götürülmesine karĢın, “kitle” iletiĢim araçları, Endüstri Devrimi‟nden sonra
geliĢmeye baĢlamıĢtır. XIX. yüzyılın ikinci yarısı, bu geliĢmede önemli bir
evreye karĢılık gelmektedir. UlaĢım ve taĢımacılıktaki ilerlemeler, basım
tekniklerindeki sürekli geliĢme, telekomünikasyon teknolojilerinin geliĢmesi ve
sinemanın ortaya çıkması, “yoğunlaĢan kent nüfusu” ve bu nüfusun
gelirlerindeki ve boĢ zamanlarındaki artıĢla örtüĢmüĢtür. Golding, kitle
iletiĢimindeki bu geliĢmeyi “ikili süreç” olarak değerlendirmektedir. Bu süreç,
bir yandan bir endüstrinin geliĢmesini, öte yandan bir izler kitlenin oluĢmasını
betimler. Ġkisi arasındaki iliĢki, iki temel toplumsal meta için bir arz ve talep
iliĢkisidir: “BoĢ zaman olanakları ve enformasyon”. (aktaran: Kejanlıoğlu,
2007)
Bu arz ve talep iliĢkisinin yarattığı sonuca baktığımızda, boĢ zaman
artıĢını enformasyon çıkıĢı alarak dengeleyen yani boĢ zamanlarında
“medya”lara yönelen kesim yoğunlaĢmıĢtır. Bu eksen de baktığımızda, bu
sonucun oluĢmasında yalnızlaĢan bireylerin “medya”lar vesilesiyle yalnızlık
durumundan kurtulma psikolojisinin de ağır bastığı söylenebilir (Aydın, 2008).
Dolayısıyla, yalnızlaĢan ve sığınma ihtiyacı duyan birey, özellikle “ideolojik”
bağlamda mesaj alımlamalarına hazır olacaktır. Bu bağlamda, siyasi
partilerin kendi ideolojilerini aktarmak adına, kendi uhdelerindeki mecralara
ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Bu medyalar, siyasi partilerin (bir nevi)
ideolojik aygıtları olarak konumlandırılabilir. Belli bir gruba, oluĢuma,
113
organizasyona yakın durmak, onlar ne yaparsa doğru saymak ve takipçi
kitleye bu Ģekilde lanse etmek yandaĢlık olarak adlandırılır. YandaĢ yayıncı
yakın durduğu tarafı olumsuz eleĢtiriler ile yormaz. Öte yandan, yandaĢ
yayıncı, ―…yaptığı her şeyi mübah sayar. Över, göklere çıkartır. Hatta bir
adım öteye geçerek yanlışları bile makyajlayıp, doğru sayar. Yandaş yayın
organı karşı cephe içinde bunun tam tersi bir hareket yürütür. Yapılan olumlu
eylemleri örtbas eder veya kınar. Muhalif olduğu tarafın bardağına daima boş
tarafından bakar. (Bardağın yarısı dolu demek ile yarısı boş demek arasında
ciddi farklılıklar vardır çünkü.)‖ (http://www.yazburaya.com/yandas-medya,
2009).
MHP adına yayın yapan çeĢitli mecralar alt baĢlıklarda incelenecektir.
3.2.1.1.1. Dergiler
Halkla iliĢkiler faaliyetleri içerisinde ele alınacak olursa, “dergiler”,
özenle
seçilmiĢ
materyalle,
spesifik
hedef
kitleye
ulaĢma
imkanı
sağlamaktadır (Peltekoğlu, 2005: 241). Bu bağlamda, makale ve yorumlara
yer verilen “kurum kimliği altındaki (siyasi parti)” dergilerde fotoğraf ve diğer
basılı görsel materyale bolca ve dilediğince yer verilebilir. Dolayısıyla bu
yönde, iyi planlanan stratejisi dikkatlice belirlenen bir dergi etkin iletiĢim aracı
olma niteliğini de taĢır.
Bu noktadan hareketle, MHP‟nin önem verdiği mecralardan biri de;
“dergiler”dir. Belli bir ücret karĢılığı ya da ücretsiz temin edilebilen dergiler,
genel
olarak,
―milliyetçilik‖,
―ülkü‖,
―ülkücülük‖,
――MHP‖,
―demokrasi‖,
―Bozkurt‖, ―Türk‖, ―Türklük‖, ―Türkçe‖, ―Türk Aydınları, ―Türki Cumhuriyetler‖,
―Türk Devletleri‖, ―Ülkü Ocakları‖ gibi konular / içerikler / temalar üzerine
araĢtırma ve incelemelere yer vermektedir.
114
MHP için 2000‟li yıllarda enformasyon taĢıyıcılığı görevi üstlenen ve
bu doğrultuda önem verilen dergiler: ―Kutlu Sesleniş, Ülkü Ocakları ve
Türk‘çe‖ dergileridir (Çiçek, 2009).
3.2.1.1.2. Tv Kanalları
Ülkücü çevrelerin sık sık gündeme getirdiği eleĢtiri, medya temsilindeki
sıkıntının,
sahipliği
kendi
ellerinde
bulunmayan
medyalar
olduğu
bağlamındadır. Dolayısıyla, kendilerini temsil edecek medyaların varlığı için,
MHP‟li iĢadamlarınca baĢlatılan giriĢimler, 2006 yılında ―Bengütürk‖, izleyen
dönem içerisinde ise, ―Ata Tv‖nin (http://www.uydu.info/ata-tv-yayinda/, 2009)
kurulumuyla
baĢarıya
ulaĢtırılmıĢtır.
Bengütürk,
―sizi
gerçeklerle
buluşturuyor‖ sloganıyla girdiği medya piyasasında kendini MHP‟nin sesi,
yayın
organı
doğrultusunda
olarak
tanımlamakta,
oluĢturmaktadır.
2009
gündem
yılı
kriterlerini
itibariyle
3.
de
“MHP”
yılını
“MHP”
milletvekillerinden katılımların olduğu bir organizasyonla kutlamıĢtır. Ayrıca,
web-pr faaliyetlerini de, “www.benguturk.com‖ adresinden yürütmektedir.
Ayrıca e-pr faaliyetleri bağlamında, her türlü sorular için sms adresi (3929) de
belirlenmiĢtir (http://www.benguturk.com/, 2009). Bu bağlamda, ulaĢmak
isteyen izlerkitleye “eriĢimde kolaylık” sağlanarak” “Ģeffaflık – eriĢilebilirlik ve
güvenilirlik” (Kazancı, 2002) esası yaratılmaktadır.
Ülkücülerin sesi olan bu medyalarda, Genel BaĢkan Bahçeli‟nin, seçim
kampanyaları dâhilinde bile yer almayıĢı çoklukla eleĢtiri konusu olmuĢtur.
Medyada yer bulamamaktan Ģikâyet eden MHP, öncelikle 1999 seçimleri
sonrasında da MHP‟li iĢadamları tarafından kurulan, “Işık Tv”nin desteğini
ardına almıĢtı. Parti yönetiminden Genel BaĢkan Yardımcıları Mehmet
ġandır ve Murat ġefkatli‟nin yakından takip etmeye çalıĢtığı medya
çalıĢmaları konusunda MHP‟lilerin genel kanısı (http://www.haber7.com/,
2009) Ģu Ģekilde: ―Basında yeterince yer alamayınca MHP‘li iş adamları
kendi aralarında birlikler oluşturarak televizyonlar kuruyorlar. Çok sayıda bu
115
şekilde televizyon olacak zannediyorum. MHP‘liler propagandalarını toplama
ulaştırabilmek için mevcut televizyonlardan yeterince faydalanamayınca
MHP‘li işadamları kendileri televizyon kurmaya karar verdiler. Bu anlamda da
çok televizyon olacağı görülüyor.‖
3.2.1.2. Diğer Medyalarda Temsil
Bu mevzu da Bahçeli‟nin medyaya karĢı “ketum” olarak nitelenen
tutumu
nedeniyle,
ülkücülerin
çoğu
kendilerinin
hak
arayıĢlarının
kısıtlandığını ve temsil edilmediklerini, Bahçeli‟nin MHP`li iĢadamlarının
kurduğu Ata ve Bengütürk televizyonuna bile çıkmadığı gibi, bağımsız
çizgide yayın yapan Yeniçağ televizyonunu (Yeniçağ TV, MHP mitinglerinin
tamamını canlı yayınlamakta), Kanaltürk`ü ve ART`yi ve bütün kanallardan
gelen davetleri reddettiği, dolayısıyla diğer medyalarda yer edinilemediği
(http://www.konrad.org.tr,
2009)
“gündem
oluĢturma”
politikalarının
uygulanamadığı MHP‟liler tarafından sıklıkla dile getirilmektedir.
Bulut‟a göre (2008),
“MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 4,5 yıllık AKP iktidarı döneminde
hiçbir televizyona çıkmadı, bu süre içinde üç dört miting yaptı, haftada
bir veya 15 günde bir basın toplantıları yaptı. Gündem belirlemek
şöyle dursun, gündemdeki konularla ilgili olarak da gecikmeli görüş
açıkladı. Dolayısıyla basında yer almadı. Gündemden düşen bir konu
ile hiçbir gazete ilgilenmez. Herkes yeni gündemin peşinden koşar!
Bahçeli`nin, seçim kampanyası başladıktan sonra, Kanal B`deki bir
programa katılmasının sebebi ise bu kanalın sahibi
Mehmet
Haberal`ın oğlunun da MHP adayı olması idi. Bu kanalda Bahçeli,
`Başbakan olursanız Ata uçağını satacak mısınız?` gibi garip sorulara
cevap verirken `Yurt dışına dört defa yolculuk yaptım. Hiçbirinde
devletten harcırah almadım. Başbakan Yardımcısı iken CumartesiPazar günleri, kendi aracımı kullanırdım` dedi. Bu cevap dünyada
116
gezmedik ülke bırakmayan Tayyip Erdoğan ile kıyaslanmasına yol
açtı. Vatandaş, `Başbakanıma uçak da feda olsun` diye düşünüyor,
aşırı mütevazı davranışları beğenmiyordu. `ABD`ye gitmeden iktidar
olacağız dediniz. Bunu biraz açıklar mısınız` şeklindeki soruya ise
Bahçeli`nin cevabı şuydu: `Evet ABD`ye gitmeden iktidar olacağız.`
Özetle, bu programın hiçbir olumlu etkisi olmadı. Bahçeli, bağımsız
gazetecilerin serbestçe soru sorabileceği programlara çıkmadı.‖
Oysa, AKP Genel BaĢkanı Tayyip Erdoğan‟ın muhalif televizyon
kanalları haricinde tüm programlara katılmaya çalıĢtığı gözlemlenirken,
Baykal
ve
Bahçeli‟nin
tartıĢma
çağrılarını
kabul
etmediği
(http://www.konrad.org.tr, 2009) görülmektedir.
Bu bağlamda, Bulut (2008), örneğin, 2007 seçim turları içerisinde,
Bahçeli‟yi Star televizyonunda Erdoğan AktaĢ`ın sunumunda katıldığı bir
programda soruları cevaplandırırken baĢarılı bulmuĢ, özellikle, ABD ile
iliĢkiler konusunda verdiği cevaplar ile kararsız seçmenler üzerinde etkili
olduğunu vurgulamıĢtır.
Dolayısıyla, Bahçeli‟nin en çok eleĢtiri aldığı konulardan biri: önemli
iletiĢim
mecralarından,
televizyonların
etkili
kullanılmayıĢı
olmuĢtur.
Liderliğinden bu yana kendisini televizyon programlarında konumlandırmayıĢı
dikkatlerin yoğunlaĢtığı en önemli “eksiklik” olarak tanımlanabilir.
3.3. İNTERNET TEMSİLİ
21. yüzyılda, yeni iletiĢim teknolojileri ile yürütülen halkla iliĢkiler
faaliyetleri büyük bir önem teĢkil etmektedir. Bu bağlamda, internetin 3 temel
iĢlevinden bahsedilmektedir: a) tamamen pratik iĢlev, b) eğlenmeye yönelik
iĢlev, c) eğitsel ve kültürel iĢlev. Ġnternet bugün gelinen noktada, yeni bir
iletiĢim kanalı ve dağıtım kanalıdır. Yönetsel anlamda da, “lider”, “parti”,
117
“seçmen” vb.. imajları üzerinde ki olumlu ve olumsuz tüm etkiler, bu yeni
medya üzerinde yer alabilmektedir.
Günümüzde yeni medya, içerisinde çoklu ortam, eğlence ve elektronik
ticaret olgularını barındıran, kültürel ve teknolojik endüstriyi tanımlamak için
kullanılan özel bir ifade niteliğindedir. Bu bağlamda, Cutlip, Center ve Broom‟
a göre, “yeni medya kavramı” ile; 1) Ġnternet iki yönlü iletiĢimi hiç olmadığı
kadar mümkün hale getirmiĢtir. 2) Yeni medyanın görünümü hızla
değiĢmektedir. 3) Teknoloji, bilgi ve verilerin dağıtımı ve elde tutulmasını hiç
olmadığı kadar daha mümkün kılmıĢtır.
Ġnternetin temel altyapısı Amerikan Silahlı Kuvvetleri tarafından 1960‟lı
yılların sonları ve 1970‟li yılların baĢlarında oluĢturulmuĢ, 1970‟lerin
ortalarına gelindiğinde, yeterli teknik donanıma sahip tüm bilgisayar
Ģebekelerinin katılabileceği bir yapıya kavuĢulmuĢtu. BaĢlangıç yıllarında,
sadece bilgisayardan ileri derecede anlayanların katılabileceği bir yapıya
sahipken, daha sonraki yıllarda özellikle 1990‟lı yılların ortalarında yazılım
alanlarındaki geliĢmeler sonucunda, bilgisayar kullanmayı çok az bilenlerin
bile eriĢebileceği hale gelmiĢtir. Bugün için, gerekli teknik özelliklerin yerine
getirilmesi sonucunda, herhangi bir bilgisayar Ģebekesinin internete katılması
mümkün olabilmektedir. Ġnternet Yazılım Konsorsiyumu 2000 verilerine göre,
220 ülkedeki milyonlarca bilgisayar arasında doğrudan ve neredeyse anında
veri iletiĢiminin sağlandığı internet, kelimenin tam anlamıyla bir global iletiĢim
sistemi oluĢturmaktadır (Çaplı, 2002: 57). Bu bağlamda, halkla iliĢkiler
uzmanları
farklı
hedef
gruplara
farklı
araçlarla
ulaĢmanın
bilincine
varmıĢlardır. Son yıllardaki teknolojideki hızlı geliĢmeler sonucu hedef
gruplara ulaĢmak için kullanılan geleneksel olarak halkla iliĢkiler araçlarının
yanına yenileri de eklenmiĢ durumdadır. Bunlardan birisi de internet ve web
siteleridir (Okay, 2005).
Levin‟e göre, “internet deneyimlerinden öğrenilen en önemli nokta,
tüketicinin her Ģeyin belirleyicisi olduğudur. Levin, 1981 yılında, bilgisayar
118
kullanıcılarına istek üzerine haber hizmeti sunmak amacıyla bir giriĢimde
bulunduklarını, ancak bu giriĢimin iki nedenden ötürü baĢarısız olduğunu
söylemektedir. Bunlardan birincisi, teknolojinin yeterince geliĢmemiĢ olması,
ikincisi ise, televizyon izleme deneyiminin edilgen yapısının o dönemlerde
değiĢmemiĢ olmasıdır” (aktaran: Çaplı, 2002: 62). Fakat, günümüzde
(Facebook, Twitter, MSN, Yahoo, Google .. ) çeĢitli paylaĢım ve eriĢim
sitelerinin artıĢı ile birlikte beklenti düzeyi de artmaya baĢlamıĢtır. Ve artık,
sosyal hayata içkin olan siyaset kültüründe de “internet” unsuru aranır hale
gelmiĢtir. Web sitelerinde sörf yapmak, günlük yaĢamın vazgeçilmez
ögelerinden olup çıkmıĢ, yemek, içmek, gezmek gibi bir alıĢkanlık haline
gelmiĢtir.
Bu noktada, kuruluĢlar web‟i sadece reklam ve pazarlama faaliyetleri
için değil, aynı zamanda halkla iliĢkilerini geliĢtirmek ve hedef gruplardan
kuruluĢ, marka ve ürün hakkında geribildirim elde etmek amacıyla da
kullanmaktadırlar. Web sitelerinin baĢlıca kullanım amaçları olarak Ģunları
saymak mümkündür:
511).
-
Medya kuruluĢlarına bilgi sağlamak,
-
Tüm hedef gruplarla günü gününe iletiĢim kurmak,
-
Farklı hedef gruplar hakkında bilgi toplamak,
-
Kurum imajını geliĢtirmek,
-
Kurum kimliğini güçlendirmek,
-
ÇalıĢanlarla iletiĢimi sağlamak,
-
Bir kuruluĢ için statü sembolü oluĢturmak,
-
Online satıĢ yapmak,
-
Uluslar arası pazarlara ulaĢmak,
-
Ġnternetten gezen bir kiĢiye ulaĢmak,
-
Diğer halkla iliĢkiler fonksiyonlarını yerine getirmek (Okay, 2005:
119
Tüm bu amaçların artık, siyasi partilerce de kullanıldığını görmek
mümkün hale gelmiĢtir. Ġnternet ortamı, halkla iliĢkiler, tanıtım, reklam ve
pazarlama
“siyasi
tekniklerinin
partilerin”
tutundurulmasını
sağlaması
açısından sanal bir laboratuar iĢlevi görmektedir. Web ortamı, “yurttaĢlar”la
iliĢkilerin yönetiminde, kamuoyuna online ortamda sınırsız, bilgi, destek ve
bağlantı olanakları sunmaktadır.
Levin, tüketicinin internette, istediği yere, istediği içeriğe, istediği
zamanda
eriĢebildiğini,
bunu
hiçbir
hükümetin
ya
da
kuruluĢun
engelleyemeyeceğini, bu yüzden de internetin insan özgürlüğünün teknolojisi
olduğunu belirtmektedir (aktaran: Çaplı, 2002: 62). Bu bağlamda, 21.yüzyılın
baĢında Türkiye nüfusunun %55‟i 28 yaĢ altındaki insanlardan oluĢan bir ülke
olarak
dünya
üzerindeki
yeni
araçlarından
iletiĢim
etkilenmiĢtir
(http://www.tuik.gov.tr, 2009). Türkiye‟de 23 milyon internet kullanıcısı
(http://www.tuik.gov.tr,
2009)
ve
62
milyon
GSM
kullanıcısı
(http://www.tk.gov.tr, 2009) bulunmaktadır. Özellikle genç nüfusun etkileĢim
içine girdiği bu iletiĢim araçları, gençlerin etkilenme alanlarını geleneksel
mecralardan, yeni ve dijital mecralara doğru kaydırmıĢtır. Türkiye MSN 2008
araĢtırmalarına bakıldığında 28 Milyon MSN kullanıcısı ile dünyada
2.sıradadır (http://www.radikal.com.tr, 2009). Türkiye 2008 itibariyle 8 Milyon
Facebook kullanıcısı ile de Amerika,Ġngiltere ve Kanada dan sonra dünyada
4.sırada yer almaktadır (http://www.webrazzi.com/, 2009). Bu bağlamda
özellikle yeni halkla iliĢkiler teknolojilerinin Türkiye‟de ki seçmen profilini
etkileyecek
özellikler
taĢıdığı
görülmektedir.
Bu
doğrultuda
yapılan
surveylerde, MHP ismi tıklandığında yüzlerce farklı site, forum, grup vb.
bulunmaktadır. Arama motoruna MHP tıklandığında karĢılaĢılan ilk web sitesi
MHP‟nin
kendi
internet
(http://www.google.com.tr,
2009).
adresi;
MHP
www.mhp.org.tr‘
adıyla
yapılan
dir
surveyler
(http://www.google.com.tr, 2009) de, “ülkücü hareket” ve “ülkücü gençlik”
tanımlamasıyla yayın yapan sitelerin bağlantılı olarak çıkmaması ĢaĢırtıcıdır.
Oysa, “ülkücü” sıfatıyla yapılan aramalarda MHP ve “ülkücü hareket” adına
yayın yapan sitelerin çoğunluğu görülmektedir. Bu verilere dayanarak,
120
kendini MHP ve “ülkücü hareketle” bağdaĢtırıp yayın yapan, arama
motorunda
sırasıyla
görüntülenen
internet
siteleri
ve
bloglar
(www.google.com.tr, 2009) Ģunlardır;
―www.uchilal.net,
www.ulkucu.org,
www.milliyetcisiteler.com,
www.ulkucuhaber.com,
www.bozkurtmhp.com,
www.ulkuculer.nl,
www.unibozkurt.com, www.ulkucudunya.com, www.ulkucubirlik.com,
www.ulkucusohbet.com,
www.ulkucutavir.com,
www.ulkucuderlerbize.com,
www.milliyetciforum.com,
www.ulkuocagi.net,
www.ulkuocaklari.org.tr,
www.hedefturan.com,
www.ulkufm.com,
www.otuken.net,
www.turkfederasyon.com,
www.ulkutube.com, www.liselibozkurtlar.com, www.ulkucuvideo.com,
www.ulkusohbet.com,
www.ulkumuz.net,
www.kutludava.com,
www.radyoulku.net, www.turkislamulkuculeri.tr.gg, www.hasulku.com,
www.ulkucu.jeeran.com,
www.ulkucuhareket.dk,
www.ulkucudava.com,
www.ulkuotagi.com,
www.ulkudasim.net,
www.bozkurtsesi.com,
www.ulkuerleri.org,
www.ulkucu.sehitlerimiz.org,
www.karahilal.com,
www.ulkucuiscilerbagcilar.org,
www.turkislamdevleri.com,
www.uchilal.info,
www.turandanseslenis.blogspot.com,
www.otagim.com,
www.ulkucuiscilerankara.org,
www.bozkurt.net,
www.ulkumuzturan.com, www.sonkale.org, www.ulkucumilitan.net.‖
Tüm bu sitelerin içeriklerine bakıldığında ortaya konan ve kendilerini
tanımlayan ortak ana baĢlık “ülkücü gençlik” olarak görülmektedir. Bu
bağlamda, A&G AraĢtırma ġirketi‟nin Mart 2009‟da Türkiye‟nin 44 ilinde
8.115 kiĢiyle yüz yüze anket yaparak oluĢturduğu seçmen profiline göre
(http://www.agarastirma.com.tr/,
2009)
de;
MHP‟nin
oylarının
büyük
çoğunluğunu 28 yaĢ ve altı gençlerden aldığı ortaya çıkmıĢtır.
MHP‟nin resmi web sitesine bakıldığında (http://www.mhp.org.tr,
2009), baĢlangıç olarak, web sitesinde renk seçimlerine bakıldığında,
121
“kırmızı-beyaz-mavi” renklerinin egemen olduğu görülmektedir. Bu renk
seçimleri tesadüf değildir (Çiçek, 2009), “kırmızı-beyaz” Türk bayrağının
rengiyle
özdeĢleĢtirilmektedir
ve
ĠletiĢimde, düz anlamının dıĢında
zihinlerde
çağrıĢım
yaratmaktadır.
“renk”lerle mesaj yollanmaktadır ve
böylece her rengin simgeleĢtirdiği ideolojilerle anlam derinliği kazandığı
görülebilir. Ayrıca site içinde verilen linklerle bağlantılı tüm web sitelerine
ulaĢmak mümkün hale getirilmiĢtir.
Ġnceoğlu‟na (2000) göre; belli ortak bir kültürel çevreden gelen
bireylerin, belirli bir nesneyi, olayı algılama ve tanıma biçimlerinde, belirli bir
yakınlık vardır. Bir baĢka deyiĢle, paylaĢılmıĢ yaĢam ortamları (backround),
bireylerin nesneleri, olayları tanımlamakta kullandıkları zihinsel haritalar
arasında da benzerlik yaratır. Bu aynı zamanda ideolojinin
34
de paylaĢımıdır.
(Ġnceoğlu, 2000: 59)
Zihinsel haritalar eĢliğinde birey, bir obje olarak Türk bayrağını kırmızı
– beyaz renkleriyle simgeleĢtirmektedir. Vurgulanan söylemlerle de pekiĢen
ideoloji, web sitesini gören bireyin algıda seçiciliğini tetikleyerek, renklerle de
bütünleĢtirilmektedir.
Psikolojik
algılamada
renklerin
çağrıĢımına
baktığımızda; “Kırmızı”, ilerlemeyi ve geliĢmeyi sağlayan giriĢimleriyle hep
gündemdedir, kontrolü elinde tutmak ister, bu anlamda siyasal güçtür. Her
iĢin önderi olmak ister, baĢarısızlığı sevmez, hep önde olmak ister, aktifliği,
giriĢkenliği çağrıĢtırır, önderlik yapma yeteneğine sahiptir, grupların önünde
olmak ister, gölgede kalmayı sevmez, belirleyicidir, gücüne güvenmenin
coĢkusunu yaĢar, güç gösterisinden hoĢlanır, temel felsefesi; kazanmak ve
güçlü olmaktır. Beyaz renge bakacak olursak günümüzde bu renk, web
tasarımı için en basit ve Ģık renklerden birisidir. Çok fazla site beyaz rengi
tercih etmektedir. En iyi tasarlanmıĢ web siteleri genelde beyaz renk
kullanırlar, çünkü beyaz saflığı ve doğallığı çağrıĢtırır. Bir diğer egemen renk
“mavi”: Rahatlık verici ve sonsuzluğu çağrıĢtırıcı etkisiyle bilinmektedir. Mavi,
34
İletişim açısından ideoloji: Geniş kapsamlı iletişim ağları içinde biçimlendirilen simgeler ve
simgeleştirme kümesidir (İnceoğlu, 2000).
122
gerçeğin hayale dönüĢtüğü sonsuz bir yolun rengi olarak görülür. Ġnsanı
kendine çeker. Mavi duyguların derinliğidir, sakinleĢtiricidir, duygusal
onarımdır, gevĢemedir, iyileĢmedir, sessizliğin fizyolojik ve psikolojik
dingilliğin renkli temsilcisidir. Gerilimden uzaklaĢma, dinlenme, gevĢeme,
barıĢ, kendini onarım ihtiyacıdır. Mavi ait olmak demektir (Kabadayı, 2009).
Aidiyetin ve huzurun uyandırılması bağlamında, mavi rengin seçimi
önemlidir.
Web PR etkinliğinin önemini kavrayan ve onu en etkili Ģekilde kullanan
MHP, aynı zamanda, bu geliĢmelerin “e-devlet” anlayıĢının da büyük
destekçilerin olmaya çalıĢmaktadır (Çiçek, 2009). MHP‟nin bu konu üzerine
açıklamalarından biri (http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/411281.asp, 2009)
incelendiğinde kavranan önem açığa çıkmaktadır:
―MHP, Türk Telekom`un altyapı tekelinin ortadan kaldırılacağını,
kaliteli, çeşitli ve ucuz telekomünikasyon hizmeti için Özel İletişim
Vergisi`nin kademeli olarak azaltılacağını bildiriyor. Bilim, Teknoloji ve
İletişim Bakanlığı kurulacağını açıklayan parti, e-yaşam tarzının bir
gereği olarak herkese akıllı kart verecek, tüm işlemlerin tek merkezde
yapılması için `Tek Durak İş Merkezleri` kurup yaygınlaştıracak. Bütün
kamu elektronik ortamda hizmet verecek, her eve internet, herkese
internet projesi hayata geçirilecek. Bütün eğitim kurumları ve
kütüphanelerin internet erişimi geliştirilip ücretsiz kullanım olacak.
Üniversitelerin yanı sıra organize sanayi bölgelerinde de teknokentler
açılacak.‖
Bu bağlamda, internete verilen önem, vaatlere ve doğal olarak halkla
iliĢkiler faaliyetlerinde etkinlik alanına yansımıĢtır. Sonuç olarak, iletiĢimsel ve
etkileĢimsel bağlamda, MHP‟nin en yetkin ve baĢarılı olduğu alan, internet
temsili olarak gözlemlenmiĢtir. Gerek parti içi, gerekse parti dıĢı (fakat parti
yanlısı) örgütlenmeler tarafından “anında haber ulaĢımı, güncel iletiĢim
listesi, toplumun duyarlı olduğu konulara yaklaĢım, faaliyetlerin aktarımı,
123
basın bülteni sunuĢları, konuĢma metinlerinin konumlandırılıĢı, yöneticiler
hakkında bilgi, alternatif bilgi kaynaklarına link imkanı, özel olaylar ve basın
dosyaları, yararlanılabilecek kaynaklar sunumu” bakımından etkili olan
internet kullanımı, iletiĢim stratejilerine, halkla iliĢkiler ve tanıtım faaliyetlerine
katkısıyla, MHP için 2000‟li yılların en önemli siyasal iletiĢim silahı olma
özelliğini yakalamıĢtır.
SONUÇ
Demokrasi ve müzakerenin olduğu her yerde temsil edilebilme hakkını
elde eden “yurttaĢlar”ın, bu hakkı devretmek için de, kendilerini temsil
edeceklere
“güven”lerinin
strateji”lerinin
önemini
oluĢması
keĢfetmeleri
bağlamında,
ve
“etkileĢimsel
iletiĢim
kendilerine
güven
öncelikle
duymalarıyla birlikte, kendi yararlarını maksimize etme çabalarının ön plana
çıktığı görülmektedir. Bu doğrultuda, “temsil edecek” olanlar içinde, “halkla
iliĢkiler ve tanıtım” faaliyetlerinin doğuĢu sözkonusudur.
Bu çalıĢma, bu geliĢim süreçlerini ele alıĢ biçimleri açısından daha iyi
bir takip olanağı sağlayacağı düĢüncesiyle, spesifik bir örnek olarak,
“Milliyetçi Hareket Partisi” üzerinden yürütülerek ĢekillendirilmiĢtir ve bu süreç
3 bölümde incelenmiĢtir.
MHP‟yi oluĢturan tarihin en göze çarpan tartıĢma alanı: MHP ve
“milliyetçilik”
kavramlarının
dönüĢtürülmesidir.
Özellikle,
Ģiddeti
2000‟li
çağrıĢım
yapar
hale
dönüĢmesi/
yıllar
itibariyle,
bu
kavramların
milliyetçilikle iç içe gösteriliĢine duyulan tepkilerin, söylemlere yansımalarını
görebilir, yine bu bağlamda, örgütlenen “gençlik hareketi”nin 2000‟li yıllara
gelindiğinde, uyumlaĢtırılmasını ve ılımlılaĢtırılmasını, Bahçeli döneminde
izlenen baĢarılı iletiĢim stratejilerine bağlayabiliriz. MHP ile özdeĢleĢen bir
diğer kavram “Ülkü Ocakları” geleneği de örgütleniĢi ve yapısal özellikleriyle
ele alınmıĢtır, sonuç olarak, bu birbirine tutkun yapının sürekliliği, “milliyetçi
ideolojinin” birlikteliği ve dayanıĢmayı tetikleyen yapısıyla açıklanabilir.
Türkiye‟de partilerin kalkındırılmasında bir nevi asal rol oynayan “Gençlik
Hareketi”nin, MHP‟yle içkin ve MHP için vazgeçilmez oluĢu bu yüzdendir.
Liderlerin izlediği iletiĢim stratejileri bağlamında, Alparslan TürkeĢ
dönemi, MHP‟nin halkla iliĢkiler faaliyetlerinin “doğallaĢtırılmıĢ” bir süreç
olarak iĢleyiĢine sahne olmuĢtur. Yaratılan “bilge lider” imajını merkeze
alarak oluĢturulan faaliyetler, halkın “duygusal algı”sına seslenmiĢtir. Oysa,
125
Devlet Bahçeli dönemiyle beraber, kitle iletiĢim araçlarının “lider” bazında
kullanımı düĢürülüp, lider bağlamında suskunluk tercih edilirken, yine de
halkla iliĢkiler faaliyetlerinin etkin bir biçimde yürütüldüğü görülmektedir. Bu
bağlamda, halkla iliĢkiler faaliyetleri ve iletiĢim stratejileri daha rasyonel bir
bakıĢaçısıyla ĢekillendirilmiĢtir. 2000‟li yıllarda MHP‟nin öncelikli halkla
iliĢkiler faaliyet alanı olarak, mitingleri ve kurultayları kullandığı, kitle iletiĢim
araçlarına karĢı suskunluk stratejisi yürüten liderin söylemlerini buralarda
biçimlendirdiği görülmüĢtür. Dolayısıyla, bu alanlar, “liderlerinin kitle iletiĢim
araçlarını kullanmayıĢını dezavantaj olarak eleĢtiren” kemikleĢmiĢ “ülkücü”
kesim için, baĢlıca propaganda alanına dönüĢtürülmüĢ, ancak bu vesileyle
deĢarj imkânı yakalayan coĢkulu kalabalıklar ve sloganlar eĢliğinde büyük
propagandif faaliyetlerle, söylem Ģekillendirmeleri ve “gündem yaratma”
politikaları bu mitingler / kurultaylar vasıtasıyla oluĢturulmuĢtur. Ayrıca, MHP,
E-PR ve Ar – Ge faaliyetlerinin, en baĢarılı örneklerinden biridir. Bir eksik
olarak gösterilebilecek kitle iletiĢim araçlarının ve medya iliĢkilerinin etkili
kullanılmayıĢının
boĢluğu,
kitle
iletiĢim
mecralarında
yaratılamayan
“söylem”lerin “Genel Merkez” çatısı altında, kendi stüdyolarında yapılan
çekimlerle ya da var olan verilerin “foto-film merkezi” tarafından cd‟lere
dönüĢtürülerek sunulması yoluyla etkili bir biçimde doldurulmaktadır.
AfiĢlerin, broĢürlerin, el ilanlarının buralarda çoğaltılması ve ardından, geniĢ
kitlelere dağıtılması örgütlü ve sistematik bir biçimde gerçekleĢmektedir. Bu
nokta da “ülkü ocakları”nın önemi yine gündeme gelmektedir. MHP, internet
kullanımı, web sitelerinin sanal ortamda örgütleniĢi, ayrıca bu bağlamda
örgütlenmiĢ, hem pozitif hem negatif değer taĢıyan platformların varlığı ve
söz edimlerinin çokluğu bakımından oldukça geniĢ bir kitleye hitap
etmektedir.
Diğer çalıĢmalarda, genel olarak MHP‟nin partileĢme sürecinden
itibaren, belli bir “kitle”ye seslendiği öngörülmüĢ, etkinlik alanı “kemikleĢmiĢ
kadro” ile bütünleĢtirilmiĢtir. Oysa, incelemeler ve gözlemler nezdinde
varolan bu kanının 2000‟li yıllarda aĢıldığı görülmektedir.
126
Sonuç olarak, bu çalıĢma ile birlikte, “MHP”nin tarihsel süreç
içerisinde, farkında ya da farkında olmaksızın “iletiĢim stratejileri” izlediği,
“halkla iliĢkiler ve tanıtım” faaliyetlerinden en iyi biçimde yararlanmaya çaba
harcadığı, özellikle 2000‟li yıllar ile birlikte bu etkinlik grafiğinin yükseliĢe
geçtiği, savları ortaya koyulmaya çalıĢılmıĢtır.
127
KAYNAKÇA
AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali; “Milliyetçi Hareket Partisi”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları,
1983.
AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali;
“AĢırı Milliyetçi Sağ”, Geçiş Sürecinde
Türkiye, Derleyenler: Ġrvin Cemil Schick – Ertuğrul Ahmet Tonak,
Ġstanbul, Belge Yayınları, Üçüncü Baskı, 1998.
AĞAOĞLU, Samet; Siyasi Günlük Demokrat Parti’nin Kuruluşu, Yayına
Hazırlayan: Cemil Koçak, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 1992.
AHMAD Feroz - Bedia Turgay; Türkiye’de Çok Partili Politikanın
Açıklamalı Kronolojisi 1945–1971, Ankara, Bilgi Yayınevi, Birinci
Basım, 1976.
ALVER, Füsun; “Niklas Luhmann”, 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan
Kuramcılar Kadife Karanlık 2 Ayna Şövalyeleri, Ġstanbul, Su
Yayınevi, 2006.
ALVER,
Füsun;
Siyasal
Seçimlerde
Susma
Stratejileri,
www.siyasaliletisim.org, 28.06.2008, EriĢim: 22.06.2009.
ANA BRITANNICA Genel Kültür Ansiklopedisi; “Milliyetçilik”, Cilt 16,
Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2004.
ANA BRITANNICA Genel Kültür Ansiklopedisi; “Milliyetçi Çalışma Partisi”,
Cilt 16, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2004.
ANA BRITANNICA Genel Kültür Ansiklopedisi; “Milliyetçi Hareket Partisi”,
Cilt 16, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2004.
128
ARTVĠNLĠ, Fatih; Türk Siyasal Hayatında Osman Bölükbaşı, Ġstanbul,
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, 2004,
http://www.sbu.yildiz.edu.tr/YLTezleri/tez6.htm, EriĢim: 02.04.2009.
ASLANDAġ, Alper Sedat, BIÇAKÇI, Baskın; Popüler Siyasi Deyimler
Sözlüğü, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2. Baskı, 2002.
ATILBAZ, Fikri; Ülkü, Ülkücü ve Ülkücü Hareket!, Kutlu SesleniĢ Dergisi,
Sayı: 63, 2008
AYDIN, Nurullah; İnsan Hakları Demokrasi ve Medya, Ġstanbul, Kum Saati
Yayın Dağıtım Ltd. ġti., 2008.
AYVAZOĞLU, BeĢir; “Tanrıdağ‟dan Hira Dağı‟na Uzun Ġnce Yollar”, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora,
Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003.
BATUġ, Gül; “Walter Ong”, 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan
Kuramcılar Kadife Karanlık 2 Ayna Şövalyeleri, Ġstanbul, Su
Yayınevi, 2006.
BOSTANCI, M. Naci; MHP İle İlgili Üç Husus, www.zaman.com.tr,
06.05.2009, EriĢim: 22.06.2009.
BOSTANCI, Naci; Bir Kolektif Bilinç Olarak Milliyetçilik, Ġstanbul, Doğan
Kitapçılık A.ġ., 1999.
BORA, Tanıl; “Alparslan TürkeĢ”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce
Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci
Baskı, 2003.
129
BORA, Tanıl, CANEFE, Nergis; “Türkiye‟de Popülist Milliyetçilik”, Modern
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl
Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003.
BORA, Tanıl; Tanıl Bora ile Söyleşi: Tahrikten Sonsuz Bir Meşruiyet
Devşiren
Bir
Potansiyel,
Gürül
Gürül
Akıyor,
http://www.anarkotopya.com/yazi/tanil-bora-ile-soylesi,
röp.
y.y.
08.09.2008,
EriĢim: 24.11.2008.
BORA, Tanıl, CAN, Kemal; Devlet ve Kuzgun, 1990’lardan 2000’lere MHP,
Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 3. Baskı, 2007.
BÖLÜKBAġI,
Deniz;
Türk
Siyasetinde
Anadolu
Fırtınası:
Osman
Bölükbaşı, Ġstanbul, Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.ġ.,
3. Baskı, 2008.
BULUT,
Arslan;
Arslan
Bulut’un
Seçim
Analizi
(3),
www.yenicaggazetesi.com.tr, 12.10.2008, EriĢim: 04.03.2009.
CAN, Kemal; “Ülkücü Hareketin Ġdeolojisi”; Modern Türkiye’de Siyasi
Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları,
Ġkinci Baskı, 2003.
CMP Ana Nizamname ve Program, Ankara, Yeni Matbaa, 1954.
COPEAUX, Etienne; “Türk Milliyetçiliği: Sözcükler, Tarih, ĠĢaretler”, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora,
Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003.
CUMHURĠYET Ansiklopedisi 1923 – 2000; Cilt 2 / 1941 – 1960, Ġstanbul,
Yapı Kredi Yayınları, 2002.
130
CUMHURĠYET Ansiklopedisi 1923 – 2000; Cilt 3 / 1961 – 1980, Ġstanbul,
Yapı Kredi Yayınları, 2002.
CUMHURĠYET Ansiklopedisi 1923 – 2000; Cilt 4 / 1981 – 2000, Ġstanbul,
Yapı Kredi Yayınları, 2002.
ÇAKIR, RuĢen, Nereye Gitti Bu Ülkücüler 5, http://www.rusencakir.com/,
17.07.2003, EriĢim: 02.04.2009.
ÇAPLI, Bülent; Medya ve Etik, Ankara, Ġmge Kitabevi, 2002.
ÇAVDAR, Tevfik; “Cumhuriyet Döneminde Gençlik”, Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 3, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 1983.
ÇIĞ, Ünsal; “George Gerbner”, 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan
Kuramcılar Kadife Karanlık 2 Ayna Şövalyeleri, Ġstanbul, Su
Yayınevi, 2006.
ÇĠÇEK, Yıldıray; 22.06.2008 tarihinde yapılan görüĢme, Ankara.
ÇĠÇEK, Yıldıray; 02.04.2009 tarihinde yapılan görüĢme, Ankara.
DOĞANAY, Ülkü; Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek,
Ankara, Ġmge Yayınevi, 2003.
EAGLETON, Terry; İdeoloji, Ġstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2. Basım, 2000.
EFLATUN; Devlet, Ġstanbul, Akvaryum Yayınevi, 3. Baskı, 2008.
ERDOĞAN, Ġrfan; İletişimi Anlamak, Ankara, Erk, 2002.
EROĞUL, Cem; “Çok Partili Düzenin KuruluĢu: 1945 – 71”, Geçiş
Sürecinde Türkiye, Derleyenler: Ġrvin Cemil Schick – Ertuğrul Ahmet
Tonak, Ġstanbul, Belge Yayınları, Üçüncü Baskı, 1998.
FISKE, John; İletişim Çalışmalarına Giriş, çev. Süleyman Ġrvan, Ankara,
Bilim ve Sanat Yayınları, 2.Basım, 2003.
131
GÖKALP, Ziya; Türkçülüğün Esasları, Ġstanbul, Bordo Siyah Klasik
Yayınlar, 2003.
HAYTOĞLU, Ercan; Türkiye’de Demokratikleşme Süreci ve 1945’te Çok
Partili
Siyasi
Hayata
Geçişin
Nedenleri
(1908
–
http://egitimdergi.pau.edu.tr/makale/sayı3/4-TÜRKĠYE.pdf,
1945),
EriĢim:
02.04.2009.
ĠNCEOĞLU, Metin; Tutum – Algı İletişim, Ankara, Ġmaj Yayınevi, 3. Baskı,
2000.
KADIOĞLU, AyĢe; “Milliyetçilik – Liberalizm Ekseninde VatandaĢlık ve
Bireysellik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4,
Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003.
KAY, Selda Öztürk; İktidarlar Pençesinde Kıvranan Türk Basını,
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/, 10.10.2008, EriĢim: 30.10.2008.
KAZANCI, Metin; Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler, Ankara,
Turhan Kitabevi, 4. Basım, 2002.
KEJANLIOĞLU, Beybin; Türkiye’de Medya’nın Dönüşümü, Ankara, Ġmge
Yayınevi, 2004.
KELOĞLU - ĠġLER, Esra; Halkla İlişkiler Mitler ve Gerçekler, Ankara, Gazi
Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi Basımevi, 2007a.
KELOĞLU – ĠġLER, Esra; Demokrat Parti’nin Halkla İlişkileri ve İletişim
Stratejisi (1946 – 1960), Konya, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, 2007.
KOPAN, Koray; 28.06.2008 tarihinde yapılan görüĢme, Ankara
132
KORKMAZCAN, Hasan; 12 Mart 12 Eylül’ü Tetikledi, röp. Muratoğlu, A.
http://yenisafak.com.tr/diziler/12mart/index.html,
t.y.,
EriĢim:
16.03.2009.
KOTĠL, Ahmet; “Dünyada ve Türkiye‟de Siyasal Partiler”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 7, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları,
1983.
KÖKER, Eser; Kitapta Kurutulmuş Çiçekler ya da Sözlü Kültür Üzerine
Düşünmek, Ankara, Dipnot, 2005.
KÖKER, Eser; Politikanın İletişimi İletişimin Politikası, Ankara, Ġmge
Kitabevi, 2007.
KÖSOĞLU, Nevzat; “Türk Milliyetçiliği Ġdeolojisinin DoğuĢu ve Özellikleri”,
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl
Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003.
MARDĠN, ġerif; İdeoloji, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 8. Baskı, 2002.
METE, Ömer Lütfi; “Türk Milliyetçiliği‟ne „Sivil‟ Bir BakıĢ”, Modern Türkiye’de
Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim
Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003.
MĠLLAS, Herkül; “Milli Türk Kimliği ve „Öteki‟ (Yunan)”, Modern Türkiye’de
Siyasi Düşünce Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim
Yayınları, Ġkinci Baskı, 2003.
Milliyetçi Hareket Partisi Seçim Beyannamesi, Ankara, 22 Temmuz 2007.
MUTLU, Erol; İletişim Sözlüğü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları/Ark, 3.
Basım, 1998.
133
OKAY, Ayla – Aydemir; Halkla İlişkiler Kavram, Strateji ve Uygulamaları,
Ġstanbul, Der Yayınları, 2. Basım, 2005.
OKTAY, Mahmut; Politikada Halkla İlişkiler, Ġstanbul, Derin Yayınları, 2002.
ONG, Walter; Sözlü ve Yazılı Kültür, Sözün Teknolojikleşmesi, çev. Sema
Postacıoğlu Banon, Ġstanbul, Metis Yayınları, 2003.
ÖZAKTAġ, Hakan; Türkiye’de Milliyetçilik Nasıl Güç Kazanıyor?,
http://www.kibrisyazilari.org/yazi/turkiyede-milliyetcilik-nasil-guckazaniyor, Kıbrıs Yazıları, Sayı: 2, 2006, EriĢim: 01.06.2009.
ÖZCAN, Gökhan: Alparslan Türkeş Sonrası MHP’si ve Devlet Bahçeli,
http://www.musvettedergi.com/mhp.html, t.y., EriĢim: 05.05.09.
ÖZDEMĠR, Hikmet; “Siyasal Tarih (1960 – 1980)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi
1 / 1908 – 1980, Hazırlayan: Sina AkĢin, Ġstanbul, Milliyet Kitaplığı,
2003.
ÖZDEMĠR, Zeki; 1965-1969 Yılları Arasında Cumhuriyetçi Köylü Millet
Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, Ankara, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, 2007.
ÖZNUR, Hakkı; 30.10.2008 tarihinde yapılan görüĢme, Ankara.
ÖZKAN,
Abdullah;
Halkla
İlişkilerin
Stratejik
Değeri,
www.siyasaliletisim.org, t.y., EriĢim: 25.04.2009.
SANLAV, Fatih, Yerel Seçimler ve Siyasi PR, Ġstanbul, Talent, 2008.
SARI, Hasan; Gençlerin Siyasi Tercih Oluşturmalarında Parti Gençlik
Kollarının Etkisi: 2005 – 2007 AKP ve CHP Gençlik Kolları’nın
Çalışmaları, Ankara, 2008.
134
ġAYLAN, Gencay; “Milliyetçilik Ġdeolojisi ve Türk Milliyetçiliği”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 7, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları,
1983.
ġEN,
Mustafa;
Siyasal
İletişim
Sosyolojisi,
www.siyasaliletisim.org,
26.06.2008, EriĢim: 22.06.2009.
PANCAROĞLU, Adnan Ferruh; Yakın Tarihimizde Millet Partisi Olgusu
(1948 – 77), Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Master Tezi, 2006.
PELTEKOĞLU, Filiz Balta; Halkla İlişkiler Nedir, Ġstanbul, Beta Yayınları, 4.
Baskı, 2005.
TANÖR, Bülent; “Siyasal Tarih (1980 – 1995)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi 2 /
1908 – 1980, Hazırlayan: Sina AkĢin, Ġstanbul, Milliyet Kitaplığı, 2003.
TUNAYA, Tarık Z.; Türkiye’de Siyasi Partiler 1859–1952, Ġstanbul, Doğan
KardeĢ Yayınları, 1952.
TURGUT, Hulusi, Türkeş’in Anıları: Şahinlerin Dansı, Ġstanbul, ABC Basın
Ajansı Yayınları, 1995.
TUTULMAZAY, Can, CÖMERT, Görkem; Yeni Halkla İlişkiler Teknolojileri
ve
Politik
İletişim
Üzerindeki
Etkileri,
http://www.siyasaliletisim.org/pdf/Halklailiskilervesiyasaliletisim.pdf,
2009.
TÜRKÖNE, Mümtaz‟er, Şiddetin İdeolojisi, www.zaman.com.tr, 23.01.2007.
EriĢim: 28.01.2009.
135
UĞUR, Fatih, DĠLEK, Nursel, DOĞAN, Ġbrahim, Mitinglerin Gizli Dili,
http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=17813,
Sayı:
656, 02.07.2007, EriĢim: 15.05.2009.
UYSAL, Birkan; Siyaset Yönetim Halkla İlişkiler, Ankara, TODAĠE, 1998.
UZTUĞ, Ferruh; Siyasal Marka: Seçim Kampanyaları ve Aday İmajı,
Ankara, MediaCat Yayınları: 1999.
ÜNÜVAR, Kerem, “Ziya Gökalp”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce
Milliyetçilik Cilt 4, Ed. Tanıl Bora, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Ġkinci
Baskı, 2003.
YILDIZ, Nuran; Liderler, İmajlar, Medya, Ankara, Phoenix Yayınları, 2002.
YENĠ CUMHURĠYET Ansiklopedisi, “Milliyetçilik”, Cilt 8, Ġstanbul, Arkın
Kitapevi, Ġstanbul, 1983.
ĠNTERNET SĠTELERĠ
http://www.agarastirma.com.tr/, EriĢim: 30.10.2009.
http://arsiv.gazeteport.com.tr/, EriĢim: 12.11.2009
http://www.benguturk.com/, EriĢim: 02.06.2009.
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/412787.asp, EriĢim: 01.07.2009.
http://www.ainfos.ca/02/may/ainfos00365.html, EriĢim: 02.04.2009.
http://www.communicationmonitor.eu/, EriĢim: 22.06.2009.
http://www.eksisozluk.com, EriĢim: 02.04.2009.
http://www.erciyeszaferkurultayi.org, EriĢim: 11.06.2009.
http://www.etikhaber.com, EriĢim: 04.05.2009.
136
http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Arsiv/1958/11/26, EriĢim: 12.08.2009.
http://www.google.com.tr, EriĢim: 28.02.2009.
http://www.haberaktuel.com, EriĢim: 22.06.2009.
http://haber.ihya.org/haber/hn-2408.html, EriĢim: 22.06.2009.
http://www.haber7.com/, EriĢim: 03.05.2009.
http://www.intituteforpr.com, EriĢim: 05.05.2009.
http://www.kapadokya.cc/haber_detay.asp?haberID=5688,
EriĢim:
30.02.2009.
http://www.konrad.org.tr/index.php?id=196; “Türkiye‟de Medya ve Seçimler”;
EriĢim: 22.03.2009.
http://www.mhp.org.tr, EriĢim: 30.10.2008.
http://www.milliyetciforum.com/milliyetci-toplumcu-genclik-birlikleri-bildirgesi16809.html, EriĢim: 30.10.2008.
http://www.prsa.org, EriĢim: 24.04.2009.
http://www.radikal.com.tr, EriĢim: 23.04.2009.
http://sunakabadayi.blogspot.com/2009/01/gardrobunuzdaki-renkleringc.html; EriĢim: 06.06.2009.
http://www.tk.gov.tr, EriĢim: 30.11.2009.
http://www.tuik.gov.tr, EriĢim: 10.11.2009.
http://www.ulkucuderlerbize.com/index.php?pid=44, EriĢim: 30.10.2009.
http://www.ulkuocaklari.org.tr, EriĢim: 02.11.2008.
http://www.uydu.info/ata-tv-yayinda/, EriĢim, 30.10.2009.
http://www.yazburaya.com/yandas-medya, EriĢim: 09.06.2009.
http://www.webrazzi.com/, EriĢim: 11.06.2009.
137
SÜRELĠ YAYINLAR
Ülkü Ocakları Dergisi
Kutlu SesleniĢ
Türk‟çe
GAZETELER
Hürriyet
Milliyet
Olay
Ortadoğu
Posta
Takvim
Taraf
Yeniçağ
Zaman
138
ÖZET
AyĢe ġebnem SARI, “Milliyetçi Hareket Partisi‟nin Halkla ĠliĢkiler
Faaliyetleri ve ĠletiĢim Stratejileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010.
Günümüzde, “Halkla ĠliĢkiler”, “Siyasal ĠletiĢim” çalıĢmalarının odak
noktası haline gelmiĢtir. Dolayısıyla, “Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım Faaliyetleri” ile
“ĠletiĢim Stratejileri”nin geliĢtirilmesi, “siyasal partiler” tarafından seçmenleri
etkilemek amacıyla yapılmaktadır. Bu bağlamda ele alınan Milliyetçi Hareket
Partisi örneği üzerinden gidilerek, tarihsel analiz yöntemiyle dünden bugüne
“Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım Faaliyetleri - Etkinlik Alanları” ile izlenilen “ĠletiĢim
Stratejileri”nde ki geliĢimler, yönelimler ve değiĢimler, bu çalıĢma ile analiz
edilmiĢtir. Sonuç olarak, özellikle 2000‟li yıllarla birlikte, değiĢen sosyal siyasal koĢulların ve ilerleyen iletiĢim teknolojilerinin Milliyetçi Hareket
Partisi‟nin, halkla iliĢkiler faaliyetlerine ve örgütleniĢ biçimlerine katkıları, pozitif
kazanımları öne çıkan etkilerdir. Diğer yandan, bireylerin, inançlarına, tutum
ve
algılarına
yansımaların
görüldüğü
geçmiĢten
gelen,
“geleneksel
motifler”lerle inĢa edilmiĢ duyumlarının ve bu duyumlara seslenen “ideolojik
içerik”lerin, iletiĢim stratejilerinin oluĢturulmasında dolaylı etkiler yarattığı,
iletiĢim eğrisinin kriz alarmı verdiği noktada, yardımcı kuvvet olarak
konumlandırıldığı görülmektedir.
Anahtar Sözcükler
1.
Milliyetçi Hareket Partisi
2.
Halkla ĠliĢkiler Faaliyetleri
3.
ĠletiĢim Stratejileri
4.
Siyasal ĠletiĢim
139
ABSTRACT
AyĢe ġebnem SARI, “Public Relation Activities and Communication
Strategies of Nationalist Movement Party”, Master Thesis, Ankara, 2010.
Nowadays, “Public Relations” turns into the focal point of the “Political
Communication” studies. Hence, the development in “Communication
Strategies” with “Public Relations and Publicity Activities” is performed by
“political parties” in order to influence the electorates. In this context,
Nationalist Movement Party is studied as an example of this coherence and
the observed developments, orientations and changes in “Communication
Strategies” is analyzed by “Public Relations and Publicity Activities-Effective
Areas” from past to now with historical analysis methods. As a result, the
changes in political - social circumstances and evolving communication
technologies, especially with new era, affected the public relations activities
and organization styles of Nationalist Movement Party in a positive manner.
On the other hand, it is observed that the sensations built with “traditional
motifs” which are created by individuals‟ beliefs, attitudes and feelings from
the past and “ideological themes” related with these sensations helped
indirectly in the formation of communication strategies. Moreover, these
sensations and related “ideological themes” play the role of an aide in the
construction of communication strategies when there is a crisis in
communication between parties.
Key Words
1.
Nationalist Movement Party
2.
Public Relations Activities
3.
Communication Strategies
4.
Political Communication
Download