Aylık Gündem Raporu Mart Hazar Strateji Enstitüsü aylık gündem raporu geçtiğimiz bir ay içerisinde Hazar Bölgesi’nde yaşanan politik ve ekonomik gelişmelerin HASEN Bilim ve Uzmanlar Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan stratejik analizidir. Aylık Gündem Raporu - Mart İçindekiler Yönetici Özeti…………………………………………………………………………….3 Dış Politika ve Güvenlik Hazar’da Artan Silahlanma……………………………………………………………….4 Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Üçlü Süreci……………………………………………...4 Orta Asya’da Bölgesel İşbirliği…………………………………………………………...5 Sino-Rus Stratejik Yakınlaşması………………………………………………………….5 Ermenistan-Rusya İlişkileri……………………………………………………………….6 Gürcistan İç ve Dış Siyasetindeki Gelişmeler…………………………………………….7 Ukrayna’nın Arayışları……………………………………………………………………8 Türk Dış Politikasında Öne Çıkan Gelişmeler……………………………………………8 Ekonomi Türkiye Ekonomisindeki Yavaşlama Beklentilerin Üzerinde……………………………9 Yeni Petrol Kanunu Tasarısı……………………………………………………………..10 Rusya-Çin Doğal Gaz Ticareti Anlaşması…………...…………………………………..12 Doğu Akdeniz’de Enerji Çıkmazı………………………………………………………..12 AB ve Kıbrıs Krizi……………………………………………………………………….13 2 Aylık Gündem Raporu - Mart Yönetici Özeti Mart ayında Hazar Bölgesi’nde özellikle Türkiye açısından önemli gelişmeler yaşandı. Kürt sorunu ekseninde başlayan çözüme dönük adımlar Türkiye’de barış ve huzurun ikamesi adına çok kritik role sahip. On yıllardır süregelen terör ve şiddetin durması için ortaya konan iradenin başarıya ulaşması, Türkiye’ye kendi iç meselelerini çözme yolunda önemli mesafeler kat ettirecek ve aynı zamanda yıllardan beri terörle mücadele ve Güneydoğu bölgesindeki istikrarsızlıktan kaynaklanan ekonomik kaybın pozitif kazanıma dönüştürülmesine yol açacaktır. Hemen hemen aynı zaman dilimi içinde İsrail’in Mavi Marmara saldırısından dolayı özür dilemesi ve tazminat ödemeyi kabul etmesi Türkiye açısından bir diğer olumlu gelişmedir. 3 yıl gecikmeli olarak gelen özrün iki ülke ve Amerika nezdinde bölgede yaşanan siyasi ve ekonomik zorunluluklardan kaynakladığını söylemek mümkündür. İran, Suriye ve Doğu Akdeniz enerji kaynakları ekseninde yaşanan gelişmeler bağlamında değerlendirilebilir. Genel bölgesel görünüme dönecek olursak, Hazar Bölgesi’nde özellikle İran ve Rusya’nın askeri varlıklarını takviye etmekte olduğunu görmekteyiz. Bu tür adımlar Hazar çevresinde barıştan ziyade gerginliği arttıracak niteliktedir. Askeri önlemlerden ziyade, bölgede süregelen siyasi sorunlara karşı siyasi diyalog ve yeni bölgesel işbirliği mekanizmaları ön plana çıkarılmalıdır. Tarafların karşılıklı olarak egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygılı olmaları, bölgede istikrarın ve ekonomik gelişimin temel şartıdır. Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan arasında Batum’da gerçekleştirilen zirve, üç ülkenin birlikte yürüttüğü projelerin bölgesel barışa olan katkısını vurgulamasının yanı sıra bölgede artan gerilimleri azaltmak adına olumlu değerlendirilebilir. Hazar Bölgesi’ni önemli bir enerji ve ulaştırma koridoruna çevirecek olan TANAP ve Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu gibi projelerde hızla yol alınması gerekmektedir. Çeşitli siyasi ve ekonomik engellerin her üç ülkenin müşterek çalışmaları sonucu aşılması stratejik bir zorunluluktur. Bu özellikle 2020 makroekonomik plan çerçevesinde petrol dışı sektörlerin gayri safi milli hasıla içerisindeki payını yüzde 80’e çekme hedefini açıklayan Azerbaycan için çok önemlidir. Son olarak, 2012 yılı büyüme rakamları Türkiye ekonomisinin artık yeni bir makroekonomik modele ihtiyacı olduğunu ve kritik reformların hayata geçirilmesi gerektiğini göstermiş oldu. Yeni kabul edilen Petrol Kanunu Tasarısı da bu bağlamda piyasa mekanizmasının kamu çıkarları gereği işletilmesine yardımcı olacaktır. 3 Aylık Gündem Raporu - Mart Dış Politika ve Güvenlik Hazar’da Artan Silahlanma Hazar Denizi’nde gün geçtikçe yoğunlaşan askeri faaliyetler Mart ayında da ivme kazanmaya devam etmiştir. Rusya’nın Ocak ayında Hazar Denizi’nde kullanılmak üzere korvet sınıfı üç adet gemi inşa etme kararının ardından İran’ın attığı adımlar, Hazar’ın askerileşmesi ve bunun doğurduğu riskler, takip edilmesi gereken gündem maddeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. 17 Mart’ta İran’ın kendi üretimi olan gelişmiş silah sistemlerine sahip Jamaran-2 destroyerini devreye soktuğu törene Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nın katılması, askeri alandaki ilerlemeye Tahran yönetiminin verdiği önemi göstermekteydi. İran Savunma Bakanı’nın, İran’ın Hazar Denizi’nde yeni denizaltıları ve insansız hava araçlarını geliştireceğini açıklaması da bu açıdan anlamlı bir gelişmeydi. Diğer kıyıdaş devletlerin de son yıllarda Hazar’da deniz kuvveti oluşturma yönündeki faaliyetleri göz önüne alındığında, her ne kadar yakın vadede bu gelişmeler doğrudan bir çatışma riski doğurmayacak olsa da, bölgede artan askeri varlığın diğer gerilim noktaları ile birlikte düşünüldüğünde bölge istikrarına da katkıda bulunmayacağı söylenebilir. Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Üçlü Süreci Bölgede artan gerilimleri azaltmak amacıyla yola çıkan Türkiye-AzerbaycanGürcistan üçlü zirve sürecinin ikincisi, üç ülkenin dışişleri bakanlarının katılımı ile 28 Mart tarihinde Batum’da gerçekleştirildi. İlk toplantı 2012 yılında Trabzon’da gerçekleştirilmişti. Batum’daki toplantıda dışişleri bakanları üç ülkenin birlikte yürüttüğü projelerin bölgesel barışa olan katkısını vurgulamalarının yanı sıra bunları sürdürme adına kararlı olduklarını da belirttiler. Bakü-Tiflis-Kars demir yolu projesinin hayata geçirilmesinin yanı sıra taraflar yeni ulaşım ve enerji koridorları konusunda da üçlü işbirliğinin önemini vurguladılar. Toplantıda 2013-2015 yılları arasında birlikte çalışılacak projeler konusunda bir eylem planı da imzalandı. Bölgede süre gelen siyasi sorunlara karşı siyasi diyalog ve yeni bölgesel işbirliği mekanizmalarının altı çizildi. Özellikle, taraflar birbirlerinin egemenlik ve toprak bütünlüğüne olan desteklerini yineleyerek Dağlık-Karabağ, Abhazya ve Güney Osetya 4 Aylık Gündem Raporu - Mart meselelerinin egemenlik, toprak bütünlüğü ve uluslararası alanda tanınmış sınırların çiğnenmemesi ilkelerine göre barışçıl yöntemlerle çözümünün şart olduğunu belirttiler. Gürcistanlı yetkililerle ikili görüşmelerinde ise Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, iki ülke arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesi adına Gürcistan Başbakanı İvanişvili’nin önceki ayki Türkiye ziyaretinde ortaya konan iradenin devamı yönünde önemli açıklamalarda bulundu. Orta Asya’da Bölgesel İşbirliği Orta Asya’da bölgesel girişim arayışları da Mart ayında gözden kaçmadı. Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov 20-21 Mart tarihlerinde Nevruz kutlamaları bağlamında bölge ülkelerinden liderleri ağırladı. İkili görüşmelerin yanı sıra yapılan çoklu toplantıda Türkmenistan, Afganistan ve Tacikistan’ı birbirine bağlayan bir demiryolunun inşası yönünde mutabakat zaptının imzalandığı açıklandı. Toplantılara katılan Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, 5-6 milyar metreküp civarında Türkmen gazını TANAP projesinde görmek istediklerini belirtse de Türkmen tarafının bu konuda somut bir ilerleme kat ettiği yönünde herhangi bir gelişme kayda geçmedi. Doğal gaz kaynaklarını hızla geliştiren Türkmenistan’ın Rusya’ya ihracı azalırken, Çin’e ihracatı giderek artan miktarlarda devam ediyor. Bununla birlikte Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan (TAPI) boru hattını hayata geçirme arayışı da sürüyor. Aşkabat’taki zirvede bu projenin de gündeme geldiği ve Pakistan’ın enerji ihtiyaçlarını karşılamada Türkmenistan’ın önemi zirveye katılan Pakistan Cumhurbaşkanınca vurgulandı. Bu arada 11 Mart’ta düzenlenen bir tören ile İran’dan doğal gaz alımı için Pakistan’da 780 kilometrelik boru hattı inşasına başlandı. Barış boru hattı olarak adlandırılan bu projenin, ABD’nin enerji yaptırımlarına rağmen hayata geçmesi halinde İran için büyük bir diplomatik kazanım olarak addedilecek. Sino-Rus Stratejik Yakınlaşması Avrasya bağlamında Mart ayının öne çıkan önemli gelişmelerinden biri, Çin lideri Xi Jinping’in Moskova’ya gerçekleştirdiği resmi ziyaret idi. Ziyaret sırasında 35 civarında ikili işbirliği anlaşması ile ekonomi, göç veya ikili ticarette kendi para birimlerinin kullanılması gibi konularda ortak projeler ele alındı. Petrol ticareti konusunda yeni anlaşmaların yanı 5 Aylık Gündem Raporu - Mart sıra doğal gaz alanında işbirliği de gündemdeydi. Bir süredir gündemde olan Rusya’nın Çin’e doğal gaz satışı konusunda imzalanan mutabakat zaptı iki tarafın da bu projeyi sonlandırma yönündeki iradelerinin devamını göstermesi açısından önemliydi. Ayrıca, taraflar güvenlik alanında daha yakın hareket etme konusunda uzlaşırken, küresel meselelerde de ortak pozisyon arayışında olduklarını deklare ettiler. Özellikle ABD’nin geliştirdiği füze savunma sistemine gönderme yaparak ABD’nin uluslararası ve bölgesel güvenliğe yönelik belli meselelerdeki yaklaşımlarından duydukları rahatsızlığı da gündeme getirdiler. Ziyaret sırasında iki taraftan liderlerin dile getirdiği Sino-Rus stratejik ortaklığı gibi ifadeler ikili ilişkilerin geleceği ve bunun bölgesel güç dengelerine yansıması açısından da ziyaretin önemli bir etkisi olduğunu gösterdi. Rus ve Çinli heyetler arasında Mart ayı başında gerçekleşen ziyaretler de bu bağlamda önemli bir gelişme olarak öne çıktı. Bu arada, BRICS bağlamında yaşanan diğer gelişmelerle birlikte ele alındığında, Rusya ve Çin’in işbirliğini arttırma kararlarının uluslararası alanda daha çok gündeme gelmesi beklenebilir. Mart sonunda Güney Afrika’da yapılan zirvede BRICS ülkeleri Suriye’deki olaylarla ilgili eleştirilerini dile getirirken aynı zamanda İran nükleer programına ilişkin ABD Başkanı Obama’nın açıklamalarına cevaben kuvvet kullanma tehdidi ve tek taraflı yaptırımlarla sorunun çözülemeyeceğini de belirttiler. İran nükleer sorununun çözümüne dönük olarak Kazakistan’ın ev sahipliğinde, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya’nın (P5+1) katılımı ile İran’la Şubat ayında yapılan görüşmelere önümüzdeki günlerde de devam edilecek. Bu arada Mart ayı ortasında yapılan teknik düzeydeki görüşmelerde P5+1 ülkeleri İran’dan beklentilerini içeren bir belgeyi İranlı uzmanlara iletti. Ermenistan-Rusya İlişkileri Dış politikasında Rusya yanlısı bir çizgi takip eden Ermenistan’ın dahi Rusya’nın önderliğindeki gümrük birliğine katılmaya olan mesafeli yaklaşımını sürdüreceği yönündeki işaretler Mart ayında da devam etti. 12 Mart’ta Putin ile görüşen Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan Rusya’nın Avrasya Birliği’ne katılımı beklentilerine karşı şimdilik ülkesinin dışarıda kalma politikasını devam ettireceğini, görüşmelerde somut bir sonuca varılamaması ile göstermiş oldu. Ermenistan, Rusya ile ikili düzeyde ve özellikle 6 Aylık Gündem Raporu - Mart askeri alanda işbirliğini arttırarak özellikle Dağlık-Karabağ üzerinde işgalci tutumunu sürdürme gayretindedir. Ekonomik darboğazda bulunan Ermenistan, AB’nin Doğu Ortaklığı programından daha fazla yararlanma yönünde bir arayış içerisinde görünüyor. Gürcistan İç ve Dış Siyasetindeki Gelişmeler Gürcistan iç siyasetinde de yeni yönetim sonrası suların kolay kolay durulmayacağı, siyasi gerilimin artacağı yönünde işaretler Mart ayında da gelmeye devam etti. Öncelikle, Gürcistan Parlamentosu’nun gerçekleştirdiği bir dizi anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili’nin yetkileri kısıtlandı. Cumhurbaşkanı’nın Parlamento’nun onayı olmadan hükümeti feshinin önüne geçen değişiklik ile partisi zaten Mecliste çoğunluğu kaybetmiş olan Saakaşvili’nin ülke siyasetini etkileyebilmesinin pratik olarak önü giderek kapandı. Fakat bu gelişme ile ilgili not edilmesi gereken diğer önemli bir husus ise Saakaşvili’nin ve kendi partisinin de bu değişikliklerin parlamentodan geçebilmesi yönünde verdikleri destek idi. Bu gelişmeye paralel olarak, 2012 Parlamento seçimleri sonrası oluşan yeni hükümette Başbakan Bidzina İvanişvili’ye yakın isimlerin içişleri bakanlığı ve yargı mercilerine gelmesi ile eski hükümet yetkililerine ve Saakaşvili’ye dönük bir kampanyanın başladığı görüldü. Başsavcı Archil Kbilaşvili’nin 2008 Rus-Gürcü savaşında Saakaşvili’nin sorumluluğu veya yolsuzluk iddiaları da dahil olmak üzere bir dizi soruşturma başlatmak üzere olduğu yönünde haberler Mart sonunda geldi. Bu gelişme İvanişvili’nin parlamento seçimleri öncesi kampanyasındaki bazı söylemleri ile örtüştüğü gibi, yeni iktidarın Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmek ve devlet kurumları üzerinde kontrolünü güçlendirerek 2013 Ekim ayında yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden süreçte Saakaşvili ve taraftarlarının konumlarını zayıflatma hedeflerine de uygun olduğu görülmektedir. Dış politika alanında Gürcistan’ın Batı eksenli yöneliminin devam edeceğine dair gelişmeler de Mart ayında yaşandı. 7 Mart tarihinde Parlamento’da kabul edilen Gürcistan Dış Politikası’nın Temel Yönelimlerine dair bir tasarıda Batı’ya yönelim ve AB ve NATO üyeliği yolundaki arayışların devam edeceği vurgulandı. ABD ile stratejik ortaklığın devam edeceği ayrıca belirtildi. Öte yandan Güney Osetya ve Abhazya’nın ‘işgalinin’ sona erdirilmesi yönündeki kararlığın tekrarı ve Rusya ile ilişkilerin Gürcistan’ın toprak 7 Aylık Gündem Raporu - Mart bütünlüğü sağlanmadan normalleşmeyeceği de altı çizilmesi gereken konulardandı. Saakaşvili tarafından getirilen bir taslağa dayanan bu tasarının iktidar ve muhalefetin uzlaşı ile geçirilmiş olması önemli olsa da, bu belgenin bağlayıcı olmayan bir şekilde kabul edildiği de unutulmamalıdır. Ukrayna’nın Arayışları Ukrayna’nın enerji güvenliği ve ekonomik sıkıntılarıyla başa çıkmak için destek arayışları da Mart ayında öne çıktı. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukovych Mart başında Moskova’yı ziyaret ederek Rusya ile bu alanlarda pazarlık arayışını sürdürdü. Ukrayna, Rusya’nın Karadeniz donanması konusundaki taleplerine karşılık Rusya’dan aldığı gaza ödediği fiyatta indirim ve doğal gaz taşıma ağı üzerinde kısmi ortak kontrolü bekliyor. Buna karşı Putin, Ukrayna’nın ya Rusya, Kazakistan ve Belarus ile Avrasya Birliği çerçevesinde gümrük birliğine katılmak ya da AB ile yola devam etmek şeklinde bir tercih yapması gerektiğini söyleyerek Ukrayna üzerinde baskıyı arttırma yoluna gitti. Fakat Ukrayna’nın AB ile ortaklık anlaşması görüşmelerinde ciddi bir ilerleme kat edilemediğini de not etmek yerinde olacaktır. Rusya’nın baskılarından, gelişmeden memnun olmadığı anlaşılan Ukrayna, doğal gaz tedarikini çeşitlendirme ve Rusya’ya bağımlılığını kırma arayışlarını sürdürdü. Türkmenistan ile doğrudan doğal gaz ticaretini yeniden canlandırmaya dönük arayışlarını arttırdı. Ayrıca ilginç bir gelişme ile Ukrayna, Alman RWE şirketinden mevcut doğal gaz boru hattı şebekesinin ters yönde kullanımı işletilmesi sayesinde Macaristan üzerinden doğal gaz ithal etmeye başladı. Türk Dış Politikasında Öne Çıkan Gelişmeler Mart ayında Türk dış politikasında en fazla gündeme gelen gelişme İsrail’in Mavi Marmara saldırısında hayatını kaybeden Türk vatandaşları için Türkiye’den resmen özür dilemesi ve Gazze’ye uyguladığı ablukayı hafifletmesi yönündeki kararı oldu. Bu gelişmenin Ortadoğu’daki çatışma ortamında gerilimleri azaltacağı ve özellikle Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarının çıkarılması ve taşınmasında işbirliği imkanlarının önünü açacağı yönündeki argümanlar yapılan değerlendirmelerde öne çıkmıştır. Ayrıca, Türkiye’nin Kürt sorununun çözümüne dönük başlattığı yeni girişim ve bunun bölgesel yansımaları Türk dış politikası gündemini de etkilemiştir. Enerji meseleleri bağlamında Türkiye’nin Kuzey Irak’la 8 Aylık Gündem Raporu - Mart gelişen ilişkileri hem iç politikada hem de dışarıda ön plana çıkmış, Türkiye’nin politikalarının Irak merkezi hükümetiyle olan ilişkilerine yansımaları konusunda farklı yorumlar yapılmıştır. Bu arada İtalyan ENI şirketinin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile çalışmasına karşı bir yaptırım olarak Türkiye’nin ENI ile projelerini askıya alabileceğine dair açıklaması da yurt dışında yapılan analizlerde dikkat çekmiştir. Bu kararın özellikle ENI’nin ortağı Samsun-Ceyhan boru hattı projesine ve diğer gündemdeki işbirliği projelerine yansımaları merak konusu haline gelmiştir. Ekonomi Türkiye Ekonomisindeki Yavaşlama Beklentilerin Üzerinde Türkiye ekonomisinin 2012 yılının son çeyreğine ait büyüme verileri açıklandı. Buna göre son çeyrekte Türkiye ekonomisi bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %1,4 büyüme gösterdi. Bu rakamla 2012 yılının tamamındaki ekonomik büyüme oranı %2,2 olarak gerçekleşti. Bu rakam hükümetin Orta Vadeli Program’da revize ederek belirlediği %3,2 hedefinin altında kalmış oldu. Büyümenin genel bileşenlerine bakıldığında ise Türk ekonomisinin 2012 yılında dış talep ağırlıklı olarak büyüdüğü görülmektedir. Tüketim harcamaları yılın tamamında %0,7 gösterirken yatırım Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Büyüme Oranı harcamalarının ise %2,5 oranında daraldığı görülmektedir. İç talepteki bu yavaşlamanın büyümeye yaklaşık 1,2 puan negatif yaptığı hesaplanmaktadır. 10 0 talepten dolayı ithalatın azalması ve -5 zamanda geleneksel ihracat Türkiye’nin pazarı olan 12,1 5 iç aynı Küçülen 15 -10 1,4 2002-1Ç 2002-3Ç 2003-1Ç 2003-3Ç 2004-1Ç 2004-3Ç 2005-1Ç 2005-3Ç 2006-1Ç 2006-3Ç 2007-1Ç 2007-3Ç 2008-1Ç 2008-3Ç 2009-1Ç 2009-3Ç 2010-1Ç 2010-3Ç 2011-1Ç 2011-3Ç 2012-1Ç 2012-3Ç küçülme -15 -20 Avrupa Birliği’ndeki durgunluğa rağmen alternatif pazarların güçlü seyri sayesinde ihracatın artması, net ihracatın büyümeye pozitif katkı yapmasını sağlamıştır. Net ihracatın 9 Aylık Gündem Raporu - Mart 2012 yılı büyümesine yaptığı katkı 4,1 puan olarak gerçekleşmiştir. Kamu sektörünün de yavaşlayan özel tüketim ve yatırım harcamalarına karşılık harcamalarını artırarak büyümeye destek olduğu görülmektedir. 2012 yılının tamamında kamu harcamaları %5,7 artarak büyümeye 0,6 puan katkıda bulunmuştur. 2012 yılı büyüme rakamları Türkiye ekonomisinin artık yeni bir makroekonomik modele ihtiyacı olduğunu ve önemli reformların hayata geçirilmesi gerektiğini göstermiş oldu. Merkez Bankası’nın özellikle 2011 sonundan itibaren finansal istikrarı tehdit eden cari açığa karşı almış olduğu sıkılaştırma tedbirleri cari açığın beklenenden de fazla bir şekilde düşmesini sağladı fakat ekonomik büyümeden de ciddi bir fedakârlık yapılmasına neden oldu. Türkiye ekonomisinin büyüdüğü zaman cari açığın aşırı artmasını önleyecek yeni bir modele ihtiyaç duyduğu görülüyor. Böyle bir model oluşturulmadan ekonominin 2010 ve 2011 yıllarında gösterdiği büyüme oranlarını yakalaması orta vadede mümkün olmayacaktır. Bu konuda enerjide dışa bağımlılık probleminin çözülmesi, iç tasarrufların arttırılması, ihracatta katma değeri yüksek ürünlere öncelik verilmesi gibi konular bu modelin önemli parçaları arasında yer almalıdır. Sonuçta Türkiye’nin bütünlüklü bir sanayileşme ve kalkınma programı geliştirmesi ve bunun gerekleri olan reformları her alanda geciktirmeden yapması gerektiği bir kez daha vurgulanmalıdır. Yeni Petrol Kanunu Tasarısı Oldukça stratejik bir konu olan ve önemli değişiklikler içeren yeni petrol kanunu tasarısı geçtiğimiz ay sonu meclise sevk edildi. Yeni Türkiye Petrol Kanunu Tasarısı öncelikli olarak Türkiye’nin mevcut potansiyelini piyasa koşullarında hızlı bir şekilde değerlendirmeyi amaçlıyor. Türkiye’nin potansiyel enerji kaynaklarının bulunabileceği arazilerin 18 ayrı bölgede değerlendirilmesi ve kara, deniz ayrımının yapılması işletme sahalarının ruhsatlanması açısından fayda sağlayacak, aynı zamanda ilgili bölgelerdeki yatırım ortamının yatırımcı tarafından bilinmesi de piyasanın düzgün işlemesini sağlayacak bir faktör. İlgili bakanlığa (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) sağlanan müzayedeye çıkma ve işletme sahalarının yine bakanlık onayıyla müzayededen kaldırılması bürokratik mekanizmayı azalttığı gibi, geçmişte görülen, siyasi iradenin inisiyatifini geride bırakan ve ne yazık ki rüşvet mekanizmasını bürokrasiye bağlı olarak çalıştıran kimi sakıncaları da ortadan kaldıracaktır. İşletme haklarının ilgili bakanlığın nihai inisiyatifinde olması 10 Aylık Gündem Raporu - Mart tasarının en önemli vurgusudur. Çünkü seçilmiş iradenin yarın millete hesap vereceği göz önüne alındığında, ilgili bakanlığın milli çıkarlar çerçevesinde davranmak durumunda olacağı kaçınılmaz bir gerçekliktir. Piyasa Mekanizmasının İşletilmesi Kamunun Çıkarları Gereği Öte yandan tasarının bir diğer önemli ve geçmişe göre ayırt edici yanı ise devletin uzun dönemli çıkarlarını piyasa mekanizması çerçevesinde değerlendirmesidir. Bir önceki kanunda, üretilen petrolde varil ölçü birimi, doğal gazda ise metreküpünden sekizde bir oranında alınan devlet hissesi, kuyu başı fiyatı esas alınarak hesap ediliyordu. Yeni kanunda, ham petrolde piyasa fiyatı, doğal gazda ise toptan satış fiyatı esas alınacak. Böylece günümüzde talep, kurlar ve diğer siyasi saiklerle artan enerji fiyatları göz önüne alındığında devletin kaybı bu mekanizmayla önlenmiş olacak. Türkiye En Son Teknolojiyi Kullanacak ve Enerjide Rekabetçi Üretimi Sağlayacak Yeni tasarının bir diğer önemli ayrımı da yabancı yatırımcıların Türk kara sularında, petrol hakkı sahibi olduklarında, arama ve üretim faaliyetlerine cevaz vermesi. Ayrıca doğal gaz üretimi yapan hak sahibi yerli ve yabancı şirketlerin Türkiye’deki şubelerine, toptan satış lisansı verilecek. Bu iki düzenleme enerji piyasalarında üretim ve tüketim alanında var olan tekelci yapıları geriletecek ve daha doğru, nihai olarak tüketici lehine bir piyasa oluşturacağı gibi, Türkiye’nin, mevcut (potansiyel) kaynak alanlarının, en ileri teknolojiyi kullanarak hızlı ve verimli (ekonomik) değerlendirmesini sağlayacaktır. Fosil enerji kaynakları bütün coğrafyalarda mevcuttur. Ancak önemli olan bunların ekonomik ve küresel rekabet şartlarında yeryüzüne çıkarılması ve ticarileştirilmesidir. ‘Türkiye’de petrol var ama yabancılar bize çıkarttırmıyor” sözü yıllardır dillerden düşmeyen bir memleket efsanesidir ancak bu tersinden doğrudur. Evet, Türkiye’de petrol ve doğal gaz vardır ama bu ülkenin elindedir. Bu kaynakları yukarıya verimli, ekonomik olarak çıkartacak sermaye, yatırım gücü ve bunun sonucunda uygulanacak teknoloji olmadığı için ticarileştirilememiştir. Ama bu kanun tasarısıyla, ülke çıkarları da gözetilerek, Türkiye enerji kaynaklarının ekonomiye kazandırılması için, dünyada var olan son teknoloji ve sermayenin kullanılması amaçlanmaktadır. Bu anlamda yasa tasarısı, Türkiye’nin bölgede enerji ve geçiş merkezi olma hedefiyle örtüşen çok önemli bir adımdır. 11 Aylık Gündem Raporu - Mart Rusya-Çin Doğal Gaz Ticareti Anlaşması Geçtiğimiz ay yapılan görüşmede Rusya ile Çin uzun süredir devam eden müzakereler neticesinde 30 yıllık doğal gaz ticareti konusunda prensip anlaşmasına vardı. Arzın 2018 yılında başlamasının planlandığı anlaşmada Çin, Rusya’dan yıllık 60 milyar metreküpe kadar doğal gaz alacak. Eğer belirtilen rakam gerçekleşirse Çin, Rusya için doğal gazda en büyük alıcı ülke konumuna gelecektir. Rusya için doğal gaz ticaretinde Avrupa pazarı yıllardan beri en önemli pazar konumunda bulunuyor. Rusya’nın 2011 yılı doğal gaz ihracatı yaklaşık 207 milyar metreküp seviyesinde bulunuyor ve Türkiye’yi de eklediğimizde bu ihracatın yaklaşık 141 milyar metreküpü Avrupa pazarına yapılıyor. Geriye kalan rakamın da 41 milyar metreküpünü Ukrayna oluşturuyor. Çin ile yapılan doğal gaz anlaşması Rusya’nın doğal gaz ticareti konusunda ekonomik temelleri daha ön plana çıkardığını gösteriyor. Avrupa Birliği bölgesinde yaşanan ekonomik durgunluk nedeniyle burada doğal gaz talebinin önümüzdeki dönemde ya aynı kalacağı ya da düşeceği tahmin ediliyor. Bunun yanında TANAP gibi bölgeye yönelik geliştirilen yeni projelerin arzı artıracak olması Rusya’yı elindeki doğal gazı pazarlama açısından yeni pazarlar geliştirmeye itiyor. Dünyadaki doğal gaz talebindeki artışın yaklaşık %93’ü OECD üyesi olmayan ülkelerden geliyor ve burada Çin’in çok büyük bir payının olduğu görülüyor. Dolayısıyla Rusya’nın bu anlamda bu pazarlara açılma çabası son derece rasyonel görünüyor. İran’ın son dönemde Pakistan ile yaptığı anlaşma da dikkate alındığında bölgede Rusya ve İran’ın doğal gaz pazarı anlamında daha çok doğuya yönelmeye başladığı görülüyor. Azerbaycan, TANAP projesinden görüleceği üzere Avrupa ve Türkiye tarafına daha çok önem veriyor. Buradaki denklemde önemli bir taraf Türkmenistan olarak görülüyor. Şu an Türkmenistan gaz ihracatını sadece Rusya, Çin ve İran'a yapıyor. Yeniden oluşan enerji denkleminde Türkmenistan'ın hangi tarafta pozisyon alacağı önem kazanacaktır. Doğu Akdeniz’de Enerji Çıkmazı Geçen ay Kıbrıs sorunu hem Güney Kıbrıs’taki borç krizi hem de enerji konuları nedeniyle gündeme geldi. Türkiye, Nikos Anastasiades’in Güney Kıbrıs’ta başa gelmesini 12 Aylık Gündem Raporu - Mart olumlu olarak değerlendiriyor. Geçen ay Rum Kathimerini gazetesine konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Anastasiades’in yeni Rum lider olmasını ‘fırsat penceresi’ olarak değerlendiriyordu. Ancak Kıbrıslı Rumların enerji kaynaklarını çözümsüzlük doğrultusunda kullanamayacaklarını, buna izin verilemeyeceğini de konuşmalarında belirtiyordu. Davutoğlu bunun bir tehdit olmadığını, her iki toplumun doğal hakkı olduğunu, gelecekte kuzeyde enerji kaynağı bulunması halinde bundan Rumların da yararlanabileceğini söylüyordu. Öte yandan Anastasiades’in Kıbrıs’ta çözüm doğrultusunda konuşmaya başlaması, Hristofyas yönetiminden ayrı bir dönemin Kıbrıs’ta başladığını da gösteriyor. Güney Kıbrıs’ın uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, Doğu Akdeniz’de, arama yapması ve ticarileştirecek kaynak bulması halinde de, bu gazı Türkiye dışında güney enerji koridoruna bağlaması ekonomik olmayacaktır. İşin siyasi ‘baş ağrısı’ tarafının yanı sıra, bu yolun ekonomik maliyeti Türk esnafının her fırsatta kullandığı o çok yaygın deyimle de anlatılabilir: ‘astarı yüzünden pahalı olur.’ Kaldı ki bu pahalı yol Ceyhan’a inecek Kuzey Irak merkezli enerji hatlarıyla rekabet ettiği gibi, TANAP gibi projelerle Avrupa’ya bağlanacak Hazar kaynaklarıyla da yarışmak zorundadır. Ama Anastasiades’den önceki Rum lider Hristofyas’ın sergilediği tutumdan U dönüşü yapmasının sebebi paradoksal olarak, Türkiye’nin Güney Gaz Koridoru başta olmak üzere, Azerbaycan ile birlikte Hazar enerji kaynaklarını Avrupa’ya ulaştırma projelerine başlaması ve yine Kuzey Irak’taki kaynakların da Türkiye üzerinden ticarileşmesinin kesinleşmiş olması idi. Öte yandan İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi de çeşitli yorumlara ve bölgedeki enerji paylaşımının geleceği konusunda tartışmalara yol açtı. Örneğin Uluslararası Enerji Ajansı baş ekonomisti Fatih Birol, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesinin ardından iki ülkenin enerjide yakın işbirliğine gitmesinin önündeki engelin kalktığını belirterek, ‘bu gelişme, enerji ulaşımında Türkiye’nin dünya şampiyonu olmasının yolunu açmıştır’ dedi. Birol, işin üç boyutu olduğunu söylüyor. Birincisi, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına kardeş olarak aynı bölgeden getirilecek olan boru hatları. İkincisi Irak'tan, özellikle Kuzey Irak'tan gelebilecek olan doğal gaz boru hatları. Üçüncüsü ise, İsrail’den gelebilecek olan petrol ve doğal gaz boru hatları. Birol, İsrail’in doğal gaz ihracı için Türkiye dışındaki seçeneklerinin çok ekonomik olmadığını söylüyor. Buna emtia, işlenmiş mal ticareti çevrimi ve Suriye’de iç savaşın bitmesinden sonra Lazkiye limanının Türkiye üzerinden işleyeceği de eklenmelidir. Böylelikle İsrail-Türkiye ilişkilerinin bundan sonra ne yönde gelişeceği çok önemli olacaktır. 13 Aylık Gündem Raporu - Mart AB ve Kıbrıs Krizi Bu ay, Avrupa’da olan iki önemli gelişme ‘Avrupa sorununun’ ciddiyetini ortaya koyduğu gibi, bu sorunun olduğu gibi ortaya çıkması da oldukça ‘derin’ bir paniğe yol açtı. Birincisi İtalyan seçimleri ve buradan bir siyasi ve ekonomik çözümün ortaya çıkmamasıdır. İkincisi ise, Güney Kıbrıs’ın borç sorununun çözümü, daha doğrusu çözümsüzlüğüdür. Bu çözümsüzlük hali, Avrupa Birliği’nin geleceğine yönelik endişeleri ve fikir ayrılıklarını iyice belirginleştirmiştir. Yani Güney Avrupa ile Merkez Avrupa (ki bu büyük ölçüde Almanya’dır) arasındaki farkın, bu şartlar altında, kolay kolay kapanmayacağını belirtmektedir. İtalya’da ya da İspanya’da görece bir düzelme olsa ve borçlanma maliyetleri azalsa bile, emek maliyetleri ve verimlilik farkları yapısal ayrışma noktası olarak var olduğu sürece Avrupa’nın ortadan ikiye bölünmesi süreci kaçınılmaz olacaktır. Bundan bir müddet önce, ABD ve AB arasında Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması (Transatlantic Free-Trade Agreement-TAFTA) süreci Obama’nın açıklaması ile bir yerde resmen başlamış oldu. Esasında bunu, geçen sene, Hillary Clinton açıklamıştı. Ancak Clinton’ın açıkladığı ticaret bütünleşmesinin Asya-Pasifik ayağı da vardı. Burada ABD, Malezya’dan Güney Kore’ye kadar Asya ülkelerini, Avustralya’yı ve Latin Amerika’yı potansiyel imzacı olarak görmekteydi. Ama Çin, Japonya ve Güney Kore gidişatı görünce ABABD arasındaki bütünleşme sürecine paralel yeni bir bütünleşme süreci başlattılar. Bu görüşmeler, sınai ve teknoloji ürünlerinin standartlarından, deniz anlaşmazlıklarına kadar birçok konunun ve siyasi-ticari sorunun giderilmesine yönelik olacağı gibi, nihai olarak tam anlamıyla bir serbest ticaret birlikteliğini de amaçlıyor. Ancak burada Türkiye’nin önemli çabaları ve farkındalığı olmasına karşın, gerekli hazırlığının olmadığı görülüyor. Örneğin, AB-ABD serbest ticaret birlikteliğinin olması halinde ya da Asya’da Güney Kore, Japonya ve Çin gibi devasa bir birlikteliğin gerçekleşmesi durumunda, Türkiye’nin alternatif dış ticaret simülasyonu ve buna bağlı dinamik bir dış ticaret politikası ve siyaseti olması gerektiğinin altını çizmek gerekir. Türkiye’nin AB ile yaptığı gümrük birliği, bu şartlar altında Türkiye’nin aleyhine işlemeye başlamıştır. Türkiye’nin, çok hızlı olarak ya tam üyelik şartlarında bir ticari entegrasyona ya da gümrük birliği anlaşmasının yeni koşullara göre tadilatına ihtiyacı vardır. 14