hoşgörüden yol ayrımına ermeniler

advertisement
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA
ERMENİLER
– CİLT 2 –
1978
1
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-163
KİTAP ADI
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER Cilt-2
YAYINA HAZIRLAYANLAR
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Yrd. Doç. Dr. Gülbadi ALAN
ISBN
Takım no : 978-9944-0664-1-9
Kitap no
: 978-9944-0664-3-3
İLK BASIM
Ocak 2009
KAPAK TASARIMI
Deniz Doğan
MİZANPAJ VE BASKI ÖNCESİ HAZIRLIK
Bilge Grafik (352) 232 29 05
BASKI
Kardeşler Ofset (352) 331 61 00
2
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA
ERMENİLER
– CİLT 2 –
§
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ–NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
II. ULUSLARARASI SOSYAL ARAŞTIRMALAR
SEMPOZYUMU [EUSAS–II]
22–24 Mayıs 2008
YAYINA HAZIRLAYANLAR
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Yrd. Doç. Dr. Gülbadi ALAN
1978
3
İÇİNDEKİLER
İçindekiler
OSMANLI BELGELERİNDE ERMENİ-İNGİLİZ İLİŞKİLERİ (1845–1893)......................... 9
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
AMERİKAN MİSYONER OKULLARININ
ERMENİ AYRILIKÇI HAREKETİNDEKİ YERİ. ................................................................................................29
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
BATI BASININA GÖRE İNGİLİZ BAŞVEKİL GLADSTONE
VE ERMENİ MESELESİ.........................................................................................................................................................51
Doç. Dr. Enis ŞAHİN / Arş. Gör. Mustafa SARI
ERMENİ AZINLIK OKULLARININ ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN
DOĞUŞUNDAKİ ROLÜ. .......................................................................................................................................................87
Ersin MÜEZZİNOĞLU
ULUSLARARASI GELİŞMELER IŞIĞINDA 19. YÜZYIL BOYUNCA
RUSYA’NIN ERMENİ SORUNUNA BAKIŞI................................................................................................... 111
Arş. Gör. Esme SARAÇ
ABCFM MİSYONERLERİ ALBERT VE EMMA HUBBARD’IN
1873-1899 SİVAS İZLENİMLERİ.............................................................................................................................. 127
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
RUS DEVLET GÖREVLİLERİNİN OSMANLI ERMENİLERİNİ
KIŞKIRTICI ROLLERİ. .......................................................................................................................................................... 143
Arş. Gör. Fatma İNCE
1863 TARİHLİ “NİZAMNAME-İ MİLLET-İ ERMENİYAN” BAĞLAMINDA
OSMANLI DEVLETİNİN ERMENİLERE YÖNELİK TUTUMU................................................... 167
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ ERMENİCE BASIN OR­GAN­LA­RIN­DA.................................... 205
Gaffar ÇAKMAKLI (MEHTİYEV)
5
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ERMENİ MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞINDA İRAN’IN ROLÜ
VE İRAN–ERMENİ İLİŞKİLERİ................................................................................................................................... 225
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
SİVASLI MİHİTAR (1676-1749), MİHİTARİSTLER VE ERMENİ
MİLLİYETÇİLİĞİNE KATKILARI.............................................................................................................................. 241
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
ERMENİ ULUSAL KİMLİĞİNİN OLUŞUMUNDA TÜRK FAKTÖRÜ
(KÜLTÜR, COĞRAFYA VE DİN).............................................................................................................................. 285
Dr. Hatem CABBARLI
ULUSLARARASI POLİTİKALARDA “ÜTOPYA ARMENİA”........................................................... 299
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR / Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
BATIDA ERMENİLER LEHİNDE KAMUOYU OLUŞTURMA ÇABALARI
KARŞISINDA “MATBUAT-I ECNEBİYE İDARESİ” VE ÇALIŞMALARI............................... 321
Hilmi BAYRAKTAR
AMERİKAN BELGELERİNE GÖRE; ERMENİ MİLLİYETİNİN OLUŞUMUNDA
YABANCI DEVLETLERİN VE YARDIM KURULUŞLARININ ROLÜ. ................................... 343
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
BİR “BATI SORUNU” OLARAK ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN DOĞUŞU:
İKTİSADİ BİR YORUM......................................................................................................................................................... 359
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
XIX. YÜZYIL TÜRK ERMENİ İLİŞKİLERİNİN DİN VE KURUMLARI BAĞLAMI. ... 383
Prof. Dr. İsa YÜCEER
18. VE 19. YÜZYILLARDA BALIKESİR’DE ERMENİ NÜFUS HAREKETLERİ............. 415
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
ERMENİ PROBLEMİNİN YARADILMASI VE TECAVÜZKAR TEŞKİLATLARIN
FAALİYETİNDE RUS ÇARİZMİNİN VE İMPERİALİST QÜVVELERİN ROLU
(ERMENİ YAZARLARININ ESERLERİ ESASINDA)............................................................................... 433
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
6
İÇİNDEKİLER
İNGİLİZ MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİN ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNE ETKİSİ
VE GREGORYEN-PROTESTAN ERMENİ ÇATIŞMASI..................................................................... 457
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
XIX. YÜZYILDA ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN DOĞUŞUNDA FRANSA’NIN
ROLÜ VE PİERRE LOTİ’NİN MÜCADELESİ. .............................................................................................. 477
Kemal KURAK
7
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
OSMANLI BELGELERİNDE
ERMENİ-İNGİLİZ İLİŞKİLERİ (1845–1893)
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Kırşehir-TÜRKİYE
e-posta: dmburak@gazi.edu.tr
9
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Avrupa’da büyük bir devlet
olma özelliğini kaybeden Osmanlı Devleti artık içişlerine sürekli müdahaleler yapılan normal bir devlet konumuna girmiştir. 1774 Küçük Kaynarca
Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’ni tek başına Rusya’ya yem etmek
istemeyen İngiltere, bu durumdan azami ölçüde faydalanmak için Osmanlı
Devleti’nde kendine yakın gördüğü Ermenileri kışkırtmaya başlamıştır.
Osmanlı Devleti’ni yıkmayı amaçlayan Batılı devletler, Balkanlar’da
Slavların ve diğer Hıristiyan grupların isyanına destek verdikleri gibi, Doğu
Anadolu’da da Ermenilere destek sağlıyorlardı. Bu gelişmeler sonucu Rusya,
Yeşilköy (Ayastefanos) Antlaşması’nın 16. maddesi gereğince Ermenilerin
koruyuculuğunu üstlenmiştir. 1878 Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi ile
Ermenilerle ilgili durum uluslar arası siyasî arenanın gündemine taşınmıştır.
Böylece Osmanlı Devleti, Ermeniler hakkında iyileştirici tedbirler alacak ve
icraatları konusunda büyük devletleri bilgilendirecekti. Ermenilerin asıl isteği
durumlarının iyileştirilmesinden çok önce özerklik, sonra bağımsızlık elde
etmektir. Ermeniler, bu amaçla teşkilatlandırılmışlardır. Rusların Ermenileri
kullanarak Doğu Anadolu’dan güneye inme düşüncesi İngiltere’yi rahatsız
etmiştir. Bu nedenle İngiltere, Ermenileri bağımsız ve bağlantısız bir devlet
olarak desteklemenin kendisi açısından büyük fayda sağlayacağını hesaplamıştır.
1885’te Van’da kurulan Armenakan, 1890’da Tiflis’te kurulan Daşnak,
1897’de İsviçre’deki Hınçak komiteleri Ermeni isyanlarının çıkışında önemli
roller oynadılar. 1890’da Erzurum’da başlayıp 1909’da Adana’da devam eden
otuzu aşkın isyanın amacı Osmanlı Devleti’ni parçalayarak bağımsız Ermenistan Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı. Bu isyanlar, özellikle I. Dünya Savaşı
yıllarında birçok cephede savaşan Osmanlı Devleti’nin doğu cephesindeki
intikallerinin ve ikmalinin yapılmasını engellemeyi amaçlayarak, Trabzon’dan
Adana’ya uzanan bir hat üzerinde çıkarılmıştır ve İngiltere tarafından yoğun
destek görmüştür. Birçok masum insanı katleden, köy ve kasabaları yakıp
yıkan, düşmanla işbirliği yapan Ermeni komite ve çetelerinin çıkardığı bu
isyanlar Osmanlı Devleti için artık bir iç güvenlik ve devletin varlığını koruma
meselesi haline gelmiştir.
Bu bilgiler arşiv belgeleri ışığı altında incelenmeye çalışılmıştır.
10
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
1- TÜRK-İNGİLİZ İLİŞKİLERİ TARİHİNE GENEL BİR BAKIŞ
Osmanlı İmparatorluğu ile Batı Avrupa devletleri arasındaki iktisadî,
sosyal, ekonomik ve siyasal ilişkilerin en geç İngiltere ile kurulduğunu
görmekteyiz. İngiltere, gerek iktisadî çıkarlarla gerekse İspanya’ya
karşı siyasî destek sağlamak maksadıyla ilk defa 1575 yılında Osmanlı
Devleti’nin dostluğunu ve güvenini kazanmak için çaba gösterdi. Bu
gayretinin ürünü olarak, imparatorluktan bazı imtiyazlar elde etti.
1798 yılına kadar İngiltere’ye 11 imtiyaz verildiği belgelerle ortaya
çıkarılmıştır1.
İngiltere ve Türkiye’nin aktif siyasal ilişkileri XVIII. yüzyılda başlamıştır. XVII. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nin altın çağını yaşadığı ve
Avrupa’yı salladığı bir dönemde dahi İngiltere, Osmanlı Devleti ile hiçbir
çatışmaya girmemiştir. İngiltere’nin Osmanlı Devleti’yle ilişkisi, Türklerin Avrupa’ya ayak basmasıyla değil, Büyük Britanya İmparatorluğu’nun
1
Ali Kemal Meram, Belgelerle Türk-İngiliz İlişkileri Tarihi, Kitaş yayınları, İstanbul
1969, s.12-13.
11
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Yakındoğu’da önemli fetihler gerçekleştirmesi ve 1557’de Hindistan’ı
ele geçirişi, Türk-İngiliz ilişkilerini önemli ölçüde başlatmıştır2.
İngiltere’nin Yakın Doğu politikasının temeli, doğuyla ulaşım bağlantısı yönünden stratejik önemi olan ve doğal kaynakları bakımından
son derece zengin olan Hindistan’ı güvenlik içinde tutmaktır. İngiltere,
Hindistan’ı ele geçirdiği sırada, Osmanlı Devleti zayıflamaya başlamış
ve Hindistan Osmanlı Devleti’nin genişleme kapsamı dışında kalmıştır3.
Bu nedenle, İngiltere, bölgenin güçlü imparatorluğu olan Osmanlılarla
çatışma durumuna girmemiştir. İki devlet arasındaki ilişkiler, inişli,
çıkışlı olarak bir asır devam etmiştir.
XVIII. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, Osmanlı Devleti,
sanayi devrimini gerçekleştiren Avrupa devletlerinin karşısında bir
güvenlik endişesi taşımaktaydı. İngiltere ise, Sanayi Devrimi’ni daha
önce gerçekleştirdiği Avrupa’nın dışarıya açılmasını kendi denizaşırı
imparatorluğunun güvenliği açısından tehlikeli buluyordu. Bu nedenle
İngiltere-Türkiye yakınlaşması bu gerçeklere dayanmaktadır. Birinci
Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde İngiltere’nin yakın Doğu’daki
çıkarlarını tehdit eden devletler, önce Fransa, daha sonra fakat sürekli
olarak XX. yüzyılın başından itibaren de Almanya olmuştur.
Avrupa devletleri arasındaki çatışma ve sürtüşme, Osmanlı Devleti’ni
bu devletlerin tehlikesinden korumuştur. Avrupa devletleri arasındaki
sert çekişmeler, Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya başladığı tarihten
itibaren 150 yıl kadar daha ayakta durmasını sağlamıştır. Osmanlı
Devleti’nin güvenliğini sürekli tehdit eden devlet Rusya olmuştur.
Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılın son çeyreğine kadar Rusya karşısında
İngiltere’ye dayanmıştır4. Daha sonra, İngilterede Osmanlı Devleti’nin
güvenliğini tehdit etmeye başlayınca, Babıâli bu kez Almanya’ya bel
bağlamıştır.
İngiltere ve Osmanlı Devleti Rusya’ya karşı birlikte harekete etmek
için birleşmişlerdir. Ancak bu birleşme neticesinde Osmanlı Devleti’nin
2
3
4
12
B. Rivlin and J. S. Szyliowich, The Contemporary Middle East, Random House, New
York 1965, s.6.
Muhammed Yakup Mughul, Kanunî Devri Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası
ve Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri, 1517–1538, Fetih Yayınevi, İstanbul
1974, s.17.
Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1919–1926), Ankara Üniversitesi, Siyasal
Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:412, Ankara 1976, s.16.
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
güvenliğini tehdit eder duruma gelen İngiltere’nin; Fransa ve Rusya ile
birlikte Almanya’ya karşı tavır alıp birleşmesiyle ne yazık ki mevcut olan
ilişkiler, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren tamamen bozulmuştur5.
İngiltere’nin uzun süre Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı desteklemesinin temelinde ekonomik ve siyasal faktörler yatmaktadır. Şayet
Rusya, Asya pazarlarında ticarî üstünlüğü ele geçirdiğinde, Trabzon’dan
geçen transit ticareti yok olacağı gibi, ekonomik üstünlük sayesinde daha
güçlü siyasal etkinliği de artacağından, İngiltere’nin hayatî sömürgesi
olan Hindistan’ı kaybetme endişesi ile İngiltere, Osmanlı Devleti’ni Rus
saldırılarına karşı bir set olarak tutmak kararlılığını güçlendirmiş ve bunu
korumaya özen göstermiştir6.
İngiltere ilk kez 1787 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Başbakan William Pitt’in 27 Mart 1791’de Rusya’ya verdiği ültimatomla, Osmanlı
Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunmasına duyduğu ilgiyi ortaya
koydu. 1798 yılında Napolyon Bonapart’ın, bir Osmanlı toprağı olan
Mısır’ı ele geçirmesi, Türk-İngiliz ilişkilerinde işbirliğini başlatan bir
dönüm noktası oldu7. İngiltere’nin Kuzey Amerika’daki yenilgisi, İngiliz
ticaretinin yönünü Hindistan’a ve Doğu Akdeniz’e çevirmişti. İngiltere
böylece Mısır’a göz dikti. Çünkü Mısır İngiltere’den Hindistan’a giden
en kısa deniz yollarının üzerinde bir kilit noktasıydı. Mısır’ın dost ve
zayıf bir Osmanlı elinde kalması, İngiltere için çok önemliydi. Aksi halde,
Mısır’ın, Fransa’nın eline geçmesi,1800 yılında Malta’yı eline geçirinceye
kadar Akdeniz’deki gücü çok zayıflamış olan İngiltere açısından tehlike
arz edebilecekti8.
Fransa’nın Mısır’a yerleşmesi Rusya bakımından da tehlikeli olacağı
için gerek İngiltere ve gerekse Rusya, Osmanlı Devleti’nin yardımına
koştular. Osmanlı Devleti, 23 Aralık 1798’de Rusya ile ve Ocak 1799’da
da İngiltere ile Fransa’ya karşı ittifak antlaşmaları imzaladı. Osmanlı
Devleti’nin, İngiltere’yle ittifakın hemen arkasından 30 Ekim 1799’da
5
6
7
8
Ali İhsan Bağış, Türk-İngiliz İlişkileri 1538–1984, (400. Yıldönümü), Başbakanlık
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Kurtuluş Ofset Basımevi, Ankara
1985, s.17.
Frank Edgar Bailey, British Policy and the Turkish Reform Movements, A Study in
Anglo-Turkish Relations, 1826-1853, Harvard University Pres, Cambridge 1970,
s.115-186.
Andre Maurois, İngiltere Tarihi, Çev. H. Cahit Yalçın, Kanat Kitabevi, İstanbul
1938, s.536-540.
Bailey, British Policy and the Turkish Reform Movements, s.38-41
13
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
İngiliz ticaret gemilerine Karadeniz’de birtakım ayrıcalıklar ve kolaylıklar tanınması anlaşmanın mührünün mürekkebi kurumdan yürürlüğe
girmesi oldukça ilginçtir.
Osmanlı Devleti, Fransa’ya karşı İngiltere’yi; İngiltere’ye karşı da
Rusya’yı yanına alarak adeta bir denge politikası sürdürmeye başladı.
Çünkü Rusya gözünü Karadeniz ve Boğazlara dikmişti. Mısır, Fransa’dan
zaman içinde İngiltere tarafından kurtarıldı, ancak Mısır’ın Hindistan
bakımından önemli olduğunu gören İngiltere Mısır’da iki yıl kaldı. Bu
durumu içlerine sindiremeyen Osmanlı devlet adamlarının vatanperverlik anlayışlarıyla İngiltere’nin Osmanlılara karşı izlediği politika
kaçınılmaz olarak Türk-İngiliz ilişkilerinin bozulmasına neden oldu.
Daha sonra Türk-Fransız ve Türk-Rus ilişkilerindeki olumsuz gelişmeler,
Osmanlı Devleti’yle İngiltere arasında tekrar bir yakınlaşma sağladı ve
1809’da, Boğazlar’ın kapatılmasını dile getiren Çanakkale Antlaşması
imzalandı. Bu antlaşma, o zamana kadar Osmanlı Devleti’yle Rusya
arasında daima sorun teşkil eden Boğazlar konusunda İngiliz-Rus çekişmesinin de başlangıcını gösterir9.
1833 yılı, Osmanlı Devleti’nin siyasal, ekonomik ve coğrafî açıdan
İngiltere tarafından önemini kavraması bakımından çok önemlidir.
Çünkü 1833 yılına kadar İngiltere, Yakın Doğu’da fazla etkin değildi.
Yunan Ayaklanması’nın patlak verdiği 1821 yılında, İngiltere Dışişleri Bakanı Castlereagh Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün
korunması gerektiğine inanması nedeniyle, ayaklanmayı tasvip etmemiştir. Ancak Castlereagh’ın yerine geçen Dışişleri Bakanı Canning,
Yunan Ayaklanması’nın İngiliz kamuoyunda olumlu destek görmesi
üzerine Osmanlı Devleti’ne karşı olan politikasını değiştirdi. Canning’in
siyasî amacı; Yunanlıları kendi nüfuzuna alarak Rusya’ya yem etmemek ve böylece Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı korumaktı10. Canning
Yunan bağımsızlığını destekledi. East India Company (Doğu Hindistan
Şirketi)’nin denetleme kurulu’nda dört yıllık görevi boyunca Hindistan
Müslümanlarının Yunan ayaklanmasına bir haçlı niteliği verilmesine
sert tepkiler olacağı endişesiyle, Yunan ayaklanmasını, sadece bağımsızlık için yapılan bir mücadele olduğunu savunarak, Osmanlı Devleti’ni
9
Enver Ziya Karal, “Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu, 1797–1802”, Tarih
Semineri: VIII, İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları:63, İstanbul 1938, s.103.
10 Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih, 1789–1960, Üçüncü Baskı, SBF Yayınları, No:362,
Ankara 1975, s.37-39.
14
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
Yunanlılarla anlaşması için ikna etmeye çalışmıştır. Fakat Osmanlı
Devleti’nin Mısır kuvvetlerini kullanarak Yunan ayaklanmasını bertaraf
edeceği anlaşılınca, İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı Devleti’ne karşı
birleştiler11.
4 Nisan 1826’da İngiltere ve Rusya arasında St. Petersburg’da imzalanan bir protokolle, İngiltere’nin Türklerle Yunalılar arasında arabuluculuk önerisinde bulunacağı, Osmanlı Sultanı reddettiği takdirde, iki
ülkenin Osmanlı Devleti’ne karşı baskı uygulayacakları kararlaştırıldı.
Fransa’da Londra Antlaşması’yla bu birleşmeye katıldı ve 1827 Ağustosunda üç devlet taraflara arabuluculuk önerilerini yaptılar. Yunanlılar
kabul etti, fakat bir iç sorun olarak gören Osmanlı Devleti reddetti.
Bunun sonucu olarak, 20 Ekim 1827’de İngiliz-Rus-Fransız donanmaları Navarin’de Osmanlı-Mısır donanmasına karşı ortak bir harekâta
girişerek Osmanlılara ağır kayıplar verdirdiler. Bu sırada işi bu noktaya
kadar götürmemekte kararlı olan Canning, 8 Ağustos’ta ölmüş bulunuyordu.
2- İŞBİRLİĞİNİN BOZULMASI
1838 Ticaret Sözleşmesi’nin, İngiltere’ye Osmanlı ülkesindeki ticaretindeki sağladığı ekonomik ve iktisadî imtiyazlar, şüphesiz İngiltere
için Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanma sürecini geciktirmeyi
zorunlu kılıyordu. Çünkü Tuna yolu Avusturya’nın, Çanakkale ve İstanbul Boğazları da Rusya’nın eline geçerse, İngiliz ticareti bundan büyük
ölçüde zarar görecekti. İngiltere bir taraftan Osmanlı Devleti’nin reform
çabalarını desteklerken, diğer taraftan da 1841 Boğazlar Sözleşmesi ve
1856 Kırım Savaşı ile Rusya’ya karşı Babıâli’nin yanında yer almıştı.
İngiltere’nin İstanbul’daki büyükelçisi S. Canning, 1856 Paris
Antlaşması’ndan sonra İngiltere’nin Türkiye’ye karşı politikasının temel
ilişkilerini şöyle değerlendiriyordu: Hindistan’la ulaşım ve İngiliz ticaretinin gerekleri. Canning, bu nedenlerle Osmanlı Devleti’nin siyasal alanda
desteklenmesinin İngiltere’nin çıkarları gereği olduğunu, nitekim 1856
Paris Antlaşması’nın 7. maddesiyle, Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün güvenceye bağlandığını belirtiyordu. Başbakan Lord Palmerston da, 31 Mart 1862’de, İngiliz Parlamentosu’nda
11 Akdes Nimet Kurat, Türk İngiliz İlişkilerinin Başlangıcı ve Gelişmesi (1553–1610),
AÜDTCF Tarih Enstitüsü Yayını No:10, Ankara 1953, s.65.
15
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
yaptığı konuşmada Türkiye’nin malî durumu sağlıklı bir yapıya kavuşturulmadıkça başka hiçbir yardım gerçek ve sürekli bir yarar sağlayamaz..
Avrupa’da sürekli barışa, Türkiye’de güçlü, bağımsız ve iyi yönetilen bir
hükümetin kurulması kadar hiçbir şey hizmet edemez diyordu12.
1860’lardan sonra Türk-İngiliz ilişkilerinin bozulmaya başladığını
görüyoruz. 1858’de İngiltere ve Fransa’nın Mısır’da söz sahibi olmak
için birbirleriyle rekabet etmeleri sebebiyle, Cidde olayları ve Suriye
ayaklanmasına müdahale etmesi, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne karşı
tavır almasının başlangıcı sayılır. İngiltere’nin İstanbul’daki büyükelçisi
Lord Stratford emekliye ayrılırken, Türk reformcularının dışarıdan
destek almaksızın başarı sağlayabileceklerine inanmaktadır13. Yerine
atanan yeni Büyükelçi Lord John Russal, 1861’de Osmanlı Sultanı’na
Suriye’deki katliamın devam etmesine göz yuman Türk hükümetinin İngiliz
desteğine artık güvenmemesi gerektiğini belirtiyordu.
Rusya, Pan-Slavizm için Balkanlar’daki Osmanlı Hıristiyan uyruklarının çeşitli bahanelerle kışkırtmaya başlamıştı. Avrupa’nın Alman
birliğine giden gelişmelerle uğraşması, Rusya’yı Osmanlı Devleti’ne
karşı cesaretlendirmişti. Prusya’nın 1866’da Avusturya’yı yenmesi,
Rusya’ya aradığı fırsatı vermişti. İngiltere’de bu gelişmeler karşısında
Rusya’ya karşı tek başına bir şey yapamayacağını anlamıştır. Bir taraftan
da, Türkiye’deki İngiliz konsoloslarının raporları da Hıristiyan halkın
durumunun kötü olduğunu bildiriyordu.
Paris Antlaşması’nın yasaklanmasına rağmen, İngiltere ve diğer
büyük devletler 1871 yılında, Osmanlı Devleti’ne karşı müdahalenin
kaçınılmaz olduğuna karar verirler. 1870 yılında Prusya’nın Fransa’yı
yenerek Alman birliğini oluşturması Rusya’ya yepyeni bir imkân verdi.
Rusya, 31 Ekim 1870’de, Paris Antlaşması’nın, Karadeniz’in tarafsızlığını ve silahtan arındırılmasını öngören hükmünü tek taraflı olarak
tanımadı ve bunu feshetti. İngiltere ve diğer büyük devletler bu durumu
kabul ettiler ve nihayet 13 Mart 1871’de Londra’da varılan bir anlaşma
ile Rusya bunu teyit ettirdi.
12 D.C.M. Platt, Finance; Trade and Politics in British Foreign Policy, 1815-1914, Calarendon Pres, Oxford 1968, s.203.
13 A. Haluk Ülman, 1860–1861 Suriye Buhranı; Osmanlı Diplomasisinden Bir Örnek
Olay, SBF Yayını No:211-193, Ankara 1966, s.37-38.
16
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
1871 yılından 1840 yılına kadar Avrupa’da Bismarck’ın şekillendirdiği Almanya’nın üstünlük döneminin başlaması ve bu politikanın Rusya
ile daha da güçlü hale gelmesi, Rusya’yı Osmanlı Devleti karşısında serbest bırakmıştır. İngiltere’de Rusya’nın ilerleyerek artan faaliyetlerinden
çekinerek Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikasının
sürdürmesinin artık imkânsız hale geldiğini görmüştür.
1875 yılında patlak veren Balkan olayları karşısında Üç İmparator
Ligi’ne göre birlikte hareket eden Almanya, Avusturya ve Rusya’ya karşı
Osmanlı Devleti, İngiltere’ye dayanmak istedi. 1876 yılındaki Bulgar
ayaklanmasının Osmanlı kuvvetlerince sert şekilde bastırılmasının
İngiliz kamuoyundaki tepkilerine rağmen, Osmanlı Devleti’nin Üç
İmparatorlar Ligi ve özellikle Rusya tarafından parçalanmasından ciddi
şekilde rahatsız olan İngiltere her şeye rağmen Babıâli’yi destekledi.
1896’da Süveyş Kanalı’nın açılması, Hindistan yolunun güvenliği
bakımından İngiltere’yi Yakın Doğu ve Akdeniz’le daha fazla ilgilenmeye itmişti. İngiltere Başbakanı Disraeli, Hindistan Müslümanlarının
sempatisini kazanmak için 24 Mayıs 1876’da, gerektiğinde Osmanlı
Devleti’ni Rusya’ya karşı savunmak için İngiliz donanmasını Çanakkale önlerine gönderdi. Balkan bunalımının genişlemesi ve Rusya’nın
Osmanlı Devleti üzerinde baskılarını artırması karşısında İngiltere
desteğini yoğunlaştırdı, hatta İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Derby,
10 Kasım 1876’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlık ve toprak
bütünlüğünü korumak için gerekirse savaşı da göze alabileceğini sık
sık dile getiriyordu.
İngiltere’nin çabalarıyla, Balkan sorununu görüşmek üzere Aralık
1876’da İstanbul’da bir konferans toplandı. Osmanlı hükümeti, toplantı
açılırken Meşrutiyet ilan etti. Bu suretle, parlamento teşekkül edeceğine göre, Balkan topraklarında ayrıca ıslahat yapmanın gerçekleri de
ortadan kalkıyordu. Lord Derby’den güvence alan Osmanlı hükümeti,
İngiltere’ye dayanarak Avrupa devletlerinin ağır önerilerini reddetti ve
İstanbul Konferansı bir netice alınmadan Ocak 1877’de dağıldı14.
Rusya, 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etti.
Maalesef İngiltere, kendi hükümeti içindeki muhafazakârların baskısıyla Osmanlı yanında savaşa katılmadı. Ancak, İstanbul’un Rusya
tarafından işgal edilmeyeceği konusunda Rusya’dan güvence aldı. ve
14 Armaoğlu, Siyasi Tarih, s.266.
17
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
böyle bir ihtimal karşısında tedbir mahiyetinde donanmasını Çanakkale
önlerine gönderdi15.
1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı, Türk-İngiliz ilişkilerinde bir dönüm
noktası olmuştur. Bu savaş, Osmanlı Devleti’nin zayıflığını ortaya çıkartmıştır. Osmanlı Devleti’ne son darbeyi indirmek üzere olan Rusya’ya
karşı, İngiltere kendi çıkarlarına ne kadar zarar vereceğini fark ederek bir
kez daha Osmanlı Devleti’ni destekledi. Rusya’nın tek başına Osmanlı
Devleti’ni parçalamasına öteki devletler göz yumamayacağına göre,
İngiltere’nin hassasiyetle üzerinde durduğu Avrupa dengesi ve barışı
da bozulabilirdi. İngiltere, diğer büyük Avrupa devletlerini de harekete geçirerek, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne tek başına kabul ettirdiği
3 Mart 1878 tarihli Ayastefanos Antlaşması’nın yerine Berlin’de bir
kongre düzenleyerek 13 Temmuz 1878’de daha hafif şartlarla Berlin
Antlaşması’nı imzalattırmayı başardı16.
3- İNGİLTERE’NİN ERMENİLERİ DESTEKLEMESİ
Ermeniler, Osmanlı yönetiminde, zamanının üstünde bir hoşgörü ve tolerans içinde inanç özgürlüğünden yararlandılar. Osmanlı
Devleti’nin en yüksek mevkilerinde yer aldılar, büyük varlık sahibi
oldular. 1875 yılına kadar Ermeni problemi olmadı. Ancak Şark Meselesinin bir parçası olarak emperyalist büyük Avrupa devletleri çıkarları
doğrultusunda Osmanlı Devleti’ni parçalamak için gayri Müslim tebaa
arasında milliyetçilik ve ayrılık hareketlerini desteklerken Ermenileri
de desteklediler. Önce Rusya Ayastefanos Antlaşması’na Ermenilerle
ilgili 16. maddeyi koydurdu. Bu durum menfaatleri açısından tehlikeli
bulan İngiltere Ermeni Meselesine kendisi el atarak konuyu Berlin
Konferansı’na getirdi17.
Berlin Antlaşması’na, Ermenilerle ilgili ıslahat maddesi konulmasını
sağladı ve ıslahatları da denetlemek amacı ile Osmanlı Devleti’ne sürekli
müdahalede bulundu. Islahatın gecikmesi halinde İngiliz filosunu Beşik’e
15 Monypenny & Buckle, The Life of Benjamin Disraeli, Lord Beaconsfield, s.10051020.
16 Roderic H. Davison, Essay in Ottoman and Turkish History, 1774-1923: The Impact
of the West, Austin Texas University Pres, Texas 1990, s.188-190.
17 Abdurrahman Çaycı, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler”, Tarihi Gelişmeler İçinde
Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), Hacettepe Üniversitesi,
Atatürk İlkeleri ve İnkılap tarihi Enstitüsü, Ankara, 8-9 Mart 1990, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1992, s.80-86.
18
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
Körfezi’ne gönderebileceklerini belirttiler. İngiltere’nin Ermenilere verdiği cesaretle Ermeniler Anadolu’nun çeşitli yerlerinde olaylar çıkarmaya
başladı. Ancak Sultan II. Abdülhamit ne Ermenilerin ne de İngilizlerin
tahriklerine boyun eğmedi. Bu konuda kararlı olduğunu İngiliz Casusu
Prof. Wamberye Ekim 1896’da şu şekilde açıkladı: Bizden Sırbistan, Yunanistan ve Romanya’yı almakla Avrupa ellerimizi ve bacaklarımızı kesmişti.
Bütün bunlara Osmanlı Devleti sessiz kalmıştır. Fakat bir Ermeni sorunu
yaratmak ile bağrımızı deşmek istiyorsunuz işte buna dayanamayız. Kendimizi savunacağız. Abdülhamit, bu şekilde Ermeni Meselesinin Osmanlı
Devleti için son derece önemli olduğunu belirtmiştir18.
İngiltere, Rusya’nın da yardımıyla, faaliyet merkezi Londra’da olmak
üzere Ermenilere, Avrupa’da gizli ihtilal cemiyetleri kurdurdu. Bu Ermeni
çeteleri Türkleri katlettikleri halde, İngiltere bunu kasıtlı olarak Ermeniler
katlediyor şeklinde, tehditte bulundu. Ancak, II. Abdülhamit İngiltere’nin
Ermeni Krallığı kurma planlarına engel oldu. İngiltere ise bu meseleyi
halletmek için uygun bir zamanı bekleyerek, Birinci Dünya Savaşı’na
kadar meseleyi gündemden çıkardı19.
İngiltere, Mısır’ı ele geçirmek için, Mısır’a büyük borçlar vererek
malî yük altına sokmasıyla Mısır maliyesi İngiltere ve Fransa’nın kontrolüne girdi. Aynı zamanda İngiltere’nin etkisi Hıdiv’den önce gelmeye
başladı. Bu durum işgale zemin hazırladı. Ayrıca Süveyş Kanalı’nın
açılmasıyla Mısır’ın önem kazanması üzerine Ocak 1882’de İngiltere
Avrupa devletlerinin protestosuna rağmen Mısır’ı işgal etti. Olaydan
sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğü prensibine dayanan
şark siyasetini tamamen terk etti ve gözlerini Hindistan yolu üzerindeki
Arap Yarımadası’na çevirdi20.
II. Abdülhamit, İngilizlerin Mısır’ı boşaltmaları için uğraştı ve
bunun için Mısır’da Sudan’da İngiltere aleyhine propaganda yaptırdı.
Ayrıca Sina ve İran Körfezi’ndeki garnizonları takviye etti. Abdülhamit
bunun yanında İngiltere’ye karşı İslam Birliği’ni güçlendirmeye çalıştı
18 Mim Kemal Öke, İngiliz Casusu, Prof. Arminus Wambery’nin Gizli Raporlarında II.
Abdülhamit ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1985, s.104.
19 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, TTK Basımevi, 5. Baskı, Ankara 1988,
s.135-137.
20 Karal, Osmanlı Tarihi, s.187.
19
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ve Alman İmparatoru II. Wilhelm’in şahsında kuvvetli bir Alman desteğini de aldı21.
İngiltere Şark Meselesi’ni tam olarak bitirmek için, önce Türklerin
Avrupa’dan ayrılmasını gerekli görüyordu. Bu görüşü İngiltere Başbakanı
şöyle açıklıyordu: Türkler Avrupa’yı bütün silahları ve ağırlıklarıyla birlikte
terk etmeden Şark Meselesi halledilmez22.
SONUÇ
Özetlemek gerekirse, Osmanlı İmparatorluğu’nda hatta daha geriye
gidildiğinde Selçuklu ve Beylikler döneminde Anadolu’da Türklerle
Hıristiyanlar ortak bir yaşam sürdürmüşlerdir. Bazı küçük olaylar
dışında Türklerle Ermeniler arasında ciddî bir çatışma olmamış ve
sorun yaşanmamıştır. Çatışmalar, Ermeni Sorunu’nun ortaya çıkması
ve siyasallaşmaya başlamasıyla birlikte gündeme gelmiştir. Bazı Ermenilerin, emperyalist devletlerin kışkırtmasıyla bağımsızlıklarını elde
etme çabaları sonuç vermemiş ve her iki taraf için de üzücü olaylara
yol açmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Osmanlı Devleti üzerinde emelleri olan Batılı devletlerin iktisadî,
siyasî, askerî ve manevî çıkarlarını karşılamak amacıyla sunî olarak
Ermeni Meselesi başlığıyla mesnetsiz iddialar ortaya konmuştur. Türk
yetkilileri tarafından Türk halkına tanınmayan hakların ve imtiyazların
Ermenilere tanınmasına rağmen, ne Batılıları ne de Ermenileri tatmin etmiştir. Ermeni hadiseleri ve isyanları neticesinde bir milyondan
fazla masum Türk acımasızca ve hunharca katledilmiştir. Ermeniler
tarafından binlerce kitap, dergi, gazete, bildiri, broşür bastırılmış, tüm
dünyaya dağıtılmış ve Türk halkı ön yargılı bir biçimde yargısız infaza
maruz bırakılmıştır.
Eğer ilmî açıdan gerçeklere ulaşılmak isteniyorsa; yapılacak en
akıllı yol, ilmin gerektirdiği şekilde hareket etmektir. Bu da konunun
muhatabı olan kesimlerden heyetlerin oluşturularak, üçüncü bir tarafa
(gözlemciye) gerek duymadan, gerek kendi arşivleriyle, gerekse dünya
arşivlerindeki belgelerle yüzleşerek masaya oturmayı gerektirir. Netice
itibariyle belgeler ışığında ve ilmin gösterdiği terbiye içinde ve metodo21 Rıfat Önsoy, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayi ve Sanayileşme Politikası, İşbankası
Yayınları, Ankara 1988, s.18.
22 Karal, Osmanlı Tarihi, s.223
20
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
lojik usullerle bu konu en ince detayına kadar tartışılacak ve mutlaka
bir olumlu sonuca varılacaktır.
OSMANLI BELGELERİNDE ERMENİ İNGİLİZ
İLİŞKİLERİNE AİT ANA KONULAR
Eserin birinci cildinde, 1845–1890 yılları arasındaki olaylara ait
97 adet belge yer almaktadır. Bu ciltte yayınlanan belgelerin başlıca
konuları şunlardır:
1. İngiltere’deki Ermeni faaliyetleri.
2.İngiliz kamuoyunun Ermeniler lehine çalışmaları.
3.Ermeniler arasında Protestanlık mezhebinin yayılması için yapılan
çalışmalar.
4. İstanbul’daki İngiltere büyükelçiliği başta olmak üzere, Anadolu’da
bulunan İngiliz konsoloslarının hemen her konuda açık veya gizli olarak
Ermenileri desteklemeleri.
5. Osmanlı Devleti üzerine adli, idarî ve siyasî konularda büyük
baskılar uygulamaları, İngiliz parlamenterlerden bazılarının Ermenileri
açıkça desteklemesi yer almaktadır.
Eserin ikinci cildi, 1891–1893 yılları arasında kapsamakta olup;
Merzifon’da ayaklanan Ermenilere İngiliz büyükelçiliği ve konsolosluklar tarafından yapılan yardımları, yine Merzifon olaylarına karışan
kişilerin, Ankara Mahkemesi’nde yapılan yargılanmalarına İngiltere’nin
müdahalesini, İngiltere basınında Osmanlı Devleti aleyhine çıkan yazıları, Ermenilerin İngiliz kamuoyunu etkileme çabaları ile ilgili belgeleri
ihtiva etmektedir.
BELGELERİN İÇERİKLERİ (1. Cilt:1845–1890)
Belge No:3 Antakya ve Lazkiye’deki Rum, Ermeni ve Katoliklerin
Hessale köyünde bulunan Protestan cemaatini ortadan
kaldırmak istemelerine karşı Halep İngiltere konsolosunun Protestanları himaye talebinde bulunduğu.
Belge No:4 Adana ve Tarsus’ta bulunan Protestan Ermenilerin baskı
altında olduklarını ileri süren İngiltere konsolos vekili
21
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Clapperton’un bölge yöneticilerinin uyarılmaları gerektiğine dair İngiltere büyükelçiliğine gönderdiği yazı.
Belge No:5 Tekirdağ’da bazı Protestanların İngiltere Devleti’nin himayesinde olduklarını iddia ettikleri.
Belge No:6 Tekirdağ İngiltere konsolosunun Ermeni tebaa taraftarlığı
yaparak Müslüman halkın haklarına tecavüze yeltendiği.
Belge No:16 İngiltere’nin Adana konsolos vekili olarak atanan Yüzbaşı Cooper’ın Osmanlı idaresini kötüleyen konuşma ve
davranışları sonucunda İngiltere’nin desteğiyle Kozan,
Zeytun, Dersim ve Van’ı içine alan bölgede bir Ermenistan
kurulacağı söylentilerinin halk arasında yayıldığı.
Belge No:19 İngiltere büyükelçisinin Protestan cemaati için hazırlattığı
nizamname
Belge No:29 İngiltere büyükelçisinin Ermenilerin zulüm ve haksızlığa
uğradıklarına dair Doğu Anadolu’daki konsoloslarından
sürekli raporlar aldığını ileri sürerek bölgeye bir komiser
tayini talebinde bulunduğu.
Belge No:46 Londra’da Ermeni Vatanperverler Komitesi adıyla bir dernek
kurulduğu.
Belge No:67 İngiltere Parlamentosu’nda Gladstone ve Bryce’ın Ermenistan Meselesi sebebiyle Osmanlı ve İngiliz hükümetlerini
sert bir dille eleştirdikleri
Belge No:76 Daily News gazetesinin Ermeni Meselesi bahanesiyle
Osmanlı Devleti aleyhine kötü niyetli makaleler yayınlamayı sürdürdüğü.
Belge No:82 İngiltere Parlamentosu’nda bazı muhalefet partisi üyelerinin Anadolu Ermenilerinin sözde uğradıkları mezalimi
gündeme getirerek güçlük çıkarmayı alışkanlık edindikleri.
Belge No:83 İngiltere Parlamentosu’nda muhalefet partisi üyelerinden
bazılarının Ermeni fesatçılarına yardım etmelerine tepki
gösteren bazı kişilerin Londra ve Newcastle’da Tamamiyet-i
22
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
Mülkiye-i Devlet-i Aliye’yi Müdafaa Encümeni adlı bir dernek
kurmaya karar verdikleri .
Belge No:85 Ermeni Meselesi ve Erzurum olaylarının İngiltere Parlamentosunda muhalefet milletvekilleri tarafından ayrıntılı
olarak tartışıldığı.
Belge No:86 İngiltere Parlamentosunda muhalefet milletvekillerinin
Anadolu vilayetleri hakkındaki raporları incelemek istedikleri.
Belge No:89 İngiltere’de Ermeni fesat cemiyetlerinin gizlice para topladıkları .
Belge No:92 Osmanlı hükümeti aleyhine asılsız haberler yayınlayan
Daily News gazetesinin yayınının yasaklanması konusunda
İngiltere hükümeti nezdinde girişimlerde bulunulduğu.
Belge No:94 Lord Salisbury’nin İngiltere’nin bir hukuk devleti olduğunu
ileri sürerek Londra Ermeni Komitesi hakkında hiçbir tedbir alınamayacağını Osmanlı büyükelçisine bildirdiği.
İstanbul’dan İngiltere’ye giden bir takım Ermenilerin fesatçı Ermenilerle
işbirliğine giriştikleri.
Belge No:97 Manchester ve Londra’da yaşayan Ermeni fesatçıların bazı
parlamenterlerin desteğiyle gerçekleştirdikleri mitinglerde Osmanlı Hükümeti’nin protesto edildiği.
BELGELERİN İÇERİKLERİ (2. Cilt:1891–1893)
Belge No:3 Anadolu Ermenilerinin durumu hakkında İngiliz halkını
doğru bilgilendirmek amacıyla James Bryceın başkanlığında İngiliz Ermeni Komitesi’nin kurulduğu, Haiasdan
gazetesinin de bu yeni komitenin gözetimine verildiği.
Belge No:5 Ermenilerin bağımsızlığı için çalışan Kafkasyalı Artavul Ohancanyan ile İrvan Menhaylof’un Almanya ve
İngiltere’den himaye edilme garantisi elde edip satın
aldıkları silahları Ermenistan’a sokma amacı taşıdıkları,
ayrıca İngiltere’nin bir isyan durumunda donanmasını
Osmanlı sahillerine gönderme sözü verdiği.
23
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Belge No:8 Dördüncü Ordu-yı Hümayun kumandanı tarafından alınan
Ermenilere yönelik tedbirlerin İngiltere Parlamentosunda
tartışıldığı.
Belge No:13 İngiliz Ermeni Derneği tarafından Lord Salisbury’ye verilen muhtırada Ermenilerin yaşadığı Anadolu vilayetlerinin
birleştirilip bir Ermeni valinin idaresine verilmesi gerektiği iddiasının yer aldığı.
Belge No:15 İngiltere’deki Ermenilerin Ermenistan’ın Durumu başlığıyla
Standard gazetesinde yayınlattıkları makalede Osmanlı
hükümetinin Kürtlere gösterdiği tolerans sebebiyle
Ermenilerin zulüm ve haksızlığa uğradıklarının iddia
edildiği.
Belge No:17 Bitlis’te yakalanan Kaspar adlı Ermeni’nin ifadelerinden
Kumkapı’daki Ermeni Patrikhanesi’ne dinamit depolandığının anlaşıldığı, sorgulamanın sürdürüldüğü.
Belge No:20 İngiltere elçisinin Yozgat’taki Ermeni fesatçılar hakkındaki
tebligatını aslında İngilizlerin Balkan yarımadasında çıkardıkları karışıklıkların aynısını Ermeni milletini himaye
bahanesiyle Anadolu’da da çıkarmak istediklerini ortaya
koyduğunun Fransa elçisi tarafından gizlice bildirildiği.
Belge No:28 İngiltere hükümetinin Ermeni Meselesine ilişkin bir konferans düzenlediğine dair Reuter Ajansı’nın İngiliz basını
aracılığıyla yayınladığı haberin Lord Rosebery tarafından
yalanlandığı.
Belge No:32 Ankara konsolos vekilinin İngiltere hükümeti tarafından
Ankara Mahkemesi duruşmalarına dair rapor düzenlemekle görevlendirildiği.
Belge No:33 Ankara Mahkemesi kararlarının yanlış anlaşılmaması için
haber ajanslarına tebligatta bulunulduğu, Tomayan’ın affı
için İngiliz milletvekili Richard Temple ve arkadaşlarının
talepleri ile İngiltere’nin baskıları karşısında Tomayan’ın
Osmanlı ülkesi dışına sürülmesini uygun olabileceği.
Belge No:36 İngiliz Ermeni Komitesi tarafından James Bryce şerefine verilen yemekte Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı
24
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
vilayetlerin bağımsız hükümet şeklinde idare edilmesi
konusunun da gündeme getirildiği.
Belge No:37 James Bryce’ın İngiltere Parlamentosu’nun 16 Mayıs 1893
tarihli oturumunda 1878 yılında sözü verilen Anadolu
vilayetlerinde ıslahatı uygulanmamasından doğacak tehlikelerin her İngiliz kabinesince yeri geldikçe gösterilmeye
devam edileceği.
Belge No:39 Ankara İngiliz konsolosunun, büyükelçiliğin isteği üzerine
Ermenilerin açık duruşmalarında kendisinin de bulunacağını ifade ettiği.
Belge No:41 Rusya’da ticaretle uğraşan kadim Süryani milletinden Hüsrev adlı kişinin ifadelerinden Gladstone ve Salisbury’nin
gizli emirleri ve İran’ın da onayıyla Ermenilerin ihtilale
hazırlandıklarının anlaşıldığı.
Belge No:43 Londra ve İngiltere’nin diğer şehirlerinde bulunan Ermenilerin Osmanlı Devleti aleyhindeki yakışıksız davranışlarının aşırı boyutlara vardığının İngiltere Başbakanı
Gladstone’a bildirilmesi gerektiği.
Belge No:45 Kraliçeye hediye edilen yazı takımı vesilesiyle İstanbul
İngiltere büyükelçisinden Ermenilerin Manchester’da kurdukları Anglo Armenian Cemiyeti’nin İngiltere hükümeti
tarafından himaye edilmemesi ve faaliyetlerinin yasaklanması konularında gayret göstermesinin istendiği.
Belge No:53 İngiltere hükümetinin Tomayan ve Kayayan adlı öğretmenlerin Padişahın affına mazhar olacakları ümidini taşıdığını
bildiren İstanbul İngiltere büyükelçiliği maslahatgüzarının
Hariciye Nezaretin özel bir yazı verdiği.
Belge No:54 Sözde hastane için yardım toplamak üzere İngiltere ve
Fransa şehirlerini dolaşan Lucy Tomayan’ın, eşi Karabet’e
bir takım rumuzlu mektuplar gönderdiğinin anlaşıldığı.
Belge No:55 İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Rosebery’nin Tomayan ve
Kayayan’ı adil bir şekilde yargılanmadıkları için affedilmeleri gerektiğin ve İngiltere kamuoyunun yatıştırılması
için de af emrinin derhal çıkarılmasını istediği.
25
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Belge No:61 Londra’da Ermeni Meselesi adıyla yayınlanan derginin
sekiz bölümden oluştuğu ve bölümlerin içeriği ile ilgili
ayrıntılar.
Belge No:66 Times gazetesinin Ankara Mahkemesi’nin verdiği
mahkûmiyet kararlarına ilişkin uygunsuz bir telgraf
yayınladığı.
Belge No:71 İngiltere ile Osmanlı Devleti arasındaki dostluk ilişkileri
gereği Osmanlı ülkesinde güvenliği bozmaya yeltenen
Ermeni kışkırtıcılara İngiltere hükümeti tarafından ilgi
gösterilmesinin kabul edilemeyeceğini Lord Rosebery’ye
tebliği.
Belge No:73 Osmanlı ülkesinde bulunan yabancı memurların, özellikle
de İngiliz konsoloslarının Ermeni halkı kışkırttıklarının
haber alındığı.
Belge No:75 Londra’da bulunan Ermeni kışkırtıcıların teşebbüslerinin
engellenmesi için Lord Rosebery ile diğer ilgililere ikna
edici tebliğlerde bulunulması, Matbuat-ı Ecnebiye kalemi
aracılığıyla reddiyeler hazırlanarak gerek İngiliz milletvekilleri ve gerekse basının aleyhimizdeki yayınlarının
tekzibine çalışılması gerektiği.
Belge No:84 Ermenilerin İngiltere hükümeti ve basını tarafından
himaye edilerek desteklenmesinin Padişah tarafından
şaşkınlıkla izlendiği, bu duruma son verilip verilmeyeceğinin İngiltere hükümetinden uygun ve kesin bir şekilde
öğrenilmesi gerektiği.
Belge No:93 Bazı Ermeni rahiplerinin de katılımıyla Viyana’da toplanan
konferansta basın aracılığıyla Osmanlı Devleti aleyhinde
sakıncalı yayınlar yapılmasının kararlaştırıldığı, asıl amacın ise siyasî-malî kurumların durumlarının incelenmesi
için karma bir komisyon oluşturma olduğu.
Belge No:95 İngiliz Ermeni Cemiyeti’nin himayesinde The Anglo Arıunian Gazette’in yayına başladığı.
Belge No:101 Daily News gazetesinde yayınlanan habere göre İngiliz
Ermeni Derneği’nin Osmanlı ülkesindeki Ermenilerin
26
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK
yargılanmalarındaki adaletsizlikler sebebiyle Protestan
ve Ermeni ruhbanlarından oluşan bir heyetin Gladstone
tarafından kabulünü istediği.
Belge No:110 İngiliz Ermeni Derneği’nden bir görevlinin Trieste’den
silah satın aldığının anlaşıldığı.
Belge No:114 Bitlis’e gittiği bildirilen İngiliz gezgin Mr. Lynch’in uğradığı
yerlerde Ermeni nüfusunu araştırdığı, her yerin harita ve
fotoğrafını BOA alıp ayrıca Ahtamar’da katogikos ile iki
kez görüştüğünün anlaşıldığı.
Belge No:118 Londra’daki İngiliz Ermeni Cemiyeti’nin Ararat Ülkesi,
Ermeniler ve Ermenistan adıyla düzenlediği konferansta
Ermenilere karşı siyasî ve dinî baskı uygulandığı iddia
edilerek buna bir son verilmesinin istendiği.
27
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
Armaoğlu, Fahir, Siyasî Tarih, 1789-1960, 3. Baskı, SBF Yayınları, No:362, Ankara
1975.
Bağış, Ali İhsan, Türk-İngiliz İlişkileri 1538–1984, (400. Yıldönümü), Başbakanlık BasınYayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Kurtuluş Ofset basımevi, Ankara 1985.
Bailey, Frank Edgar, British Policy and the Turkish Reform Movements, A Study in AngloTurkish Relations, 1826-1853, Harvard University Pres, Cambridge 1970.
Çaycı, Abdurrahman, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler”, Tarihî Gelişmeler içinde
Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), Hacettepe Üniversitesi, Atatürk
İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü (Ankara, 8-9 Mart 1990) Türk tarih Kurumu
Basımevi, Ankara 1992.
Davison, Roderic H., Essay in Ottoman and Turkish History, 1774-1923: The Impact
of the West, Texas University Pres Austin, Texas 1990.
Osmanlı Belgelerinde Ermeni- İngiliz İlişkileri (1845–1890), Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü, Cilt I, Başbakanlık Basımevi, Ankara 2004.
Osmanlı Belgelerinde Ermeni- İngiliz İlişkileri (1891–1893), Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü, Cilt II, Başbakanlık Basımevi, Ankara 2004.
Karal, Enver Ziya, “Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu, 1797–1802”, Tarih
Semineri: VIII İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları:63,, İstanbul 1938.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, TTK Basımevi, 5. Baskı, Ankara
1988.
Kurat, Akdes Nimet, Türk İngiliz İlişkilerinin Başlangıcı ve Gelişmesi (1553-1610),
AÜDTCF Tarih Enstitüsü Yayını No:10, Ankara 1953.
Kürkçüoğlu, Ömer, Türk-İngiliz İlişkileri (1919–1926), Ankara Üniversitesi, Siyasal
Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:412, Ankara 1976.
Maurois, Andre, İngiltere Tarihi, Çev. H. Cahit Yalçın, Kanat Kitabevi, İstanbul
1938.
Meram, Ali Kemal, Belgelerle Türk-İngiliz İlişkileri Tarihi, Kitaş Yayınları, İstanbul
1969.
Monypenny & Buckle, The Life of Benjamin Disraeli, Lord Beaconsfield.
Mughul, Muhammed Yakup, Kanunî Devri Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası
ve Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri, 1517–1538, Fetih Yayınevi, İstanbul
1974.
Öke, Mim Kemal, İngiliz Casusu, Prof. Arminus Wambery’nin Gizli Raporlarında II.
Abdülhamit ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1985.
Önsoy, Rıfat, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayi ve Sanayileşme Politikası, İşbankası
Yayınları, Ankara 1988.
Platt, D.C.M., Finance; Trade and Politics in British Foreign Policy, 1815-1914,
Calarendon Pres, Oxford 1968.
Szyliowich,B. Rivlin and J.S., The Contemporary Middle East, Random House, New
York 1965.
Ülman, A. Haluk, 1860-1861 Suriye Buhranı; Osmanlı Diplomasisinden Bir Örnek Olay,
SBF Yayını No:211-193, Ankara 1966.
28
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
AMERİKAN MİSYONER OKULLARININ
ERMENİ AYRILIKÇI HAREKETİNDEKİ YERİ
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Afyonkarahisar-TÜRKİYE
Tlf.: 0 274 265 20 31- 3406, e-posta: emine9@gmail.com
29
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Doğu Sorunu çerçevesinde Osmanlı Devleti ile ilgilenen devletlerarasına
XIX. Yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri de katılmıştır. Amerika Birleşik
Devletleri Osmanlı’yı tanıma ve ayrıştırmada barışçıl bir yol olan misyonerlik
faaliyetlerinden yararlandı. Misyonerlik faaliyetleri görünüşte dinsel içerikli
bir olgu gibi görünse de aksine sosyo-ekonomik boyutludur ve bir yönüyle
uygulandığı devlete nüfuz etme aracı olarak kullanılır. Amerika Birleşik
Devletleri Ortadoğu’da nüfuz sağlayabilmek için sosyal yaşamda en etkili
alanlar olan sağlık ve eğitim kurumlarını seçti.
Bu eğitim kurumlarında başta Ermeniler olmak üzere Osmanlı
Devleti’ndeki diğer azınlıklara ulusal bilinç aşılanarak, kendi kaderlerini
tayin etme bilinci verildi. Bu da vatan kurma özleminde olan Ermeniler
için kamçılayıcı etken oldu. Eğitim ile ekilen ayrılıkçı tohumlar kısa sürede
meyvesini verdi. Bu okullarda verilen vatan, millet, milliyetçilik, özgürlük
gibi kavramlar Osmanlı Devleti için isyan, ayaklanma ve parçalanma anlamına gelecekti.
Bu bildiride Amerikan misyoner okularının Ermenilerin bağımsızlık
hareketindeki etkisi incelenecektir.
30
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
1. Amerika’nın Osmanlı Devleti ile
İlgilenmesi ve Okulların Açılması
1.1. Amerikan Protestan Misyonerlerinin
Ermeniler ile Buluşması
Fransız İhtilali ile moda haline gelen milliyetçi düşünceler Osmanlı
Devleti’nde başta Hıristiyan halkı etkilemeye başlamıştır. Bu gelişmelerle etnik unsurlar ayrılıkçı hareketlere girişmişlerdir. Sırpların ve
Yunanlıların çıkardığı ayaklanmalar diğer etnik unsurlara örnek teşkil
etmiştir. Bu durum Osmanlı Devleti’nin egemenlik kurduğu alanlarda
eski gücünü yitirmesine neden olmuştur.
19. yüzyılda milliyetçilik akımı ile devlet kurma arzusu içine giren
etnik unsurların lehine gelişen bir durum gerçekleşti. Bu durum Batının
özellikle İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlık ve toprak
bütünlüğünü Rusya’ya karşı koruma politikasını sona erdirmesiydi.
Eski gücünü yitirmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, politik ve stratejik
bir öneme sahip olması nedeniyle özellikle Amerika ve İngiltere’nin
31
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ilgi odağı haline geldi. Bu siyasî gelişme de misyonerlik faaliyetlerinin
temelini oluşturdu1.
Misyoner faaliyetlerinin özünde, Hıristiyanlığı yayma yatmaktadır. Fakat Amerikan Protestan misyonerlerinin çalışmalarında daha
karmaşık bir yapılanma vardır. Bu yapılanmada siyasi, ekonomik ve
kültürel bir paslaşma söz konusudur. Aslında bu yüzyılda nüfuz etme
yöntemi de değişti diyebiliriz. Eskiden kılıçla, silahla topla yapılan bu
eylem artık daha insanî faaliyetler içinde gerçekleştiriliyordu. Çoğumuz
için ortaöğretim sıralarında edebiyat derslerinde karşımıza çıkan kılıç
mı keskindir kalem mi? tartışma konusunun kalemi kazanan tarafın
manifestosu 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne nüfuz etmeye çalışan
Amerikan felsefesinin dayanağı olmuştur.
Uygur Kocabaşoğlu, Amerika’nın Osmanlı Devleti üzerindeki
misyonerlik faaliyetlerinin özünde ekonomik sömürü yattığını ifade
eder. Bu nedenle de batılı kapitalistler ve burjuvazinin, misyonerleri
koruduğu, himaye ettiği ve kendi ticarî faaliyetlerinin önemli bir öğesi
olarak kabul ettiklerini belirtir2. Misyonerler gittikleri yerlerdeki halkı
sadece Hıristiyanlığa davet etmiyorlar aynı zamanda yaşam biçimlerini
ve alışkanlıklarını da değiştirmelerini sağlayarak, Batı medeniyetinin
sunduğu imkân ve mallara talep yaratıyorlardı3. Müslümanlarda ve
Yahudilerde din değiştirmenin zorluğunu anlayan Amerikan Protestan
misyonerleri çalışmalarını diğer Hıristiyan unsurlara çevirmişlerdi4.
Kendi çıkarlarını azınlıklar kanalıyla koruma peşine düşen Amerika,
misyoner faaliyetlerini Hıristiyanlığı ilk kabul eden millet olarak bilinen
Ermeniler üzerine gerçekleştirdi5.
1
2
3
4
5
32
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), Ankara 1983, s.45.
Uygur Kocabaşoğlu, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”,
Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu, TTK Yayını, Ankara 1992, s.66.
Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, İmge Yayınları, Ankara 2000, s.18.
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.VII, Ankara, 1958, s. 6; Fethi Tevetoğlu,
“Amerika Birleşik Devletleri ve Ortadoğu”, Türk Kültürü Dergisi, Haziran 1985,
S.266, s.384; Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Anadolu’ya Bakışları”, OTAM,
Ocak 1992, S.3, s.2; İlknur Polat, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan
Okulları Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, LII/41, s.629.
Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Anadolu’ya Bakışları”, s.2; Bülent Özdemir, I.
Dünya Savaşı’nda Süryaniler, s.39. Sayın Özdemir’e basım aşamasında olan eserini
inceleme fırsatı verdiği için teşekkür ederim.
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
Azınlıkların bağımsızlık hareketi içine girmesi ile Osmanlı Devleti
bütünlüğünü koruyabilmek için onlara reform ve güvenceler veriyordu.
Osmanlı Ermenileri de bu reformların uygulanmasının sağlanmasında
dış güçlerin desteğini arıyor ve özellikle Ruslara güveniyordu. Osmanlı
İmparatorluğu’na emperyalist emellerle yaklaşan Rusya’dan çekinen
yönetim, Amerika’ya güvenmeyi yeğliyerek Amerikalıların Ermenilerle olan ilintisini memnuniyetle karşıladı6. Böylece Amerikan-Ermeni
yakınlaşması doğmuş oldu.
Misyonerler için eğitim, politikalarının hayata geçmesi ve kalıcı
olması için en etkili araçtı. Amerikalı Protestan misyonerler7 TrabzonMersin hattının doğusunda eğitim faaliyetlerini başlattı8 ve bu alanda birçok okul açtı9. Amerika, misyoner okulları ile Osmanlı İmparatorluğu’nda
kendisine bir varlık alanı yaratmak için tanıma ve tanıtma alanında
çaba gösterdi. Tanımak nüfuz edebilmek için, tanıtmak ise nüfuz edişi
haklı kılabilmek için gerekliydi. Bu nedenle misyonerler kendi ülkeleri
tarafından anavatanlarının görüş ve politikasını benimseyen kuşaklar
yetiştirmek ve nüfuz alanları oluşturabilmek için eğitimden yararlandılar10. Ayrıca eğitim yoluyla Ermeniler Protestanlaşacak ve ayrı bir
devlete sahip olacaklardı11.
1.2. Amerikan Protestan Misyonerlerinin
Anadolu’da Okullar Açması
Amerikalı misyonerlerden önce Osmanlı İmparatorluğu’nda Avusturyalı, Fransız, Alman ve İtalyan misyonerleri gelmiş ve okullar açmışlardı12. Osmanlı Devleti’nde Amerika ve diğer yabancı okulların kurul6
7
Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Anadolu’ya Bakışları”, s.3.
Bu misyonerler Amerika’da kurulan misyoner cemiyetleri tarafından gönderilmiştir. Bu cemiyetlerinin isimleri çin bkz. Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner
Okulları, İstanbul 2005, s.297.
8 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, s.18; Özdemir, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler,
s.27.
9 NARA, Inquiry Documents, Roll 22, No:387-397. Osmanlı Devleti’nde bulunan
Amerikan Okuları’nın haritası. Bkz. Ek.1.
10 Seçil Akgün, “Türkiye’de Cumhuriyet Öncesi Amerikan Eğitim Kurumları”, V.
Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi, Tebliğler, İstanbul 21-25
Ağustos 1989, TTK Yayını, Ankara 1990, s.591.
11 Tahsin Fendoğlu, “Amerika Birleşik Devletleri’nin Misyonerleri ve Osmanlı Devleti”, Türkler, C.14, Editör Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara
2002, s.193.
12 Akgün, “Türkiye’de Cumhuriyet Öncesi Amerikan Eğitim Kurumları”, s.591.
33
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ması kapitülasyolara eklenen ekstra imtiyazlara dayanmaktaydı. Bu
imtiyazlar, Berlin Antlaşması’na (1878) kadar Müslüman olmayanlara
ve yabancılara uygulandı13.
1869 yılında yayınlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’yle
Osmanlı yönetimi eğitim ve kültür işlerini düzenlemiş, kişi ve cemaatlere ait olan okulların kurulması ve yönetilmesini o cemaate bırakmış,
sadece denetleme yetkisini elinde bulundurmuştu. Maarif-i Umumiye
Nizamnamesi’nin 129. maddesi uyarınca hem tebaası olan dinî cemaatlere hem de yabancılara, ruhsat alma şartıyla okul açma izni verilmişti.
Bu tür okulların her türlü masrafları o cemaate ait olacaktı14. Böylece
bu okullarda eğitim kendi öğretim programları ve kendi kitapları ile
gerçekleşecek ancak eğitim programı ve kitaplar hükümet tarafından
denetlenecekti15. Okul, resmen Osmanlı Devleti’nin bir okulu sayılacak
fakat okulun malî kaynağı, çalışma tarzı ve öğretmenleri bölgedeki
misyoner tarafından belirlenecekti16.
Yabancılara okul açma hakkı 1869 yılında tanınmış olsa da Amerikan
misyonerleri 1824’e kadar geriye gidilebilecek bir tarihte Beyrut’ta okul
açmışlardı. Özellikle eğitim alanında devlete yardım amaçlı misyonerlik
faaliyetleri geliştikçe okulların sayısı arttı17.
Amerikan Protestan misyonerleri için hedef kitle olarak belirlenen
Ermeniler bu okulların kurulmasından en fazla yararlanan toplum
oldu. Örneğin; 1888 -1889 öğretim yılında Antep’te bulunan Merkezi
Türkiye Koleji’nde toplam 84 öğrenci eğitim almaktaydı. Bunlardan
sadece 3’ü Yahudi, diğerleri Ermeni idi18. 1878 yılında kurulan Harput
Koleji Ermenilere yönelik olarak açılmıştı. Kolejin eğitim dili Ermenice
idi. Okulun Ermenilere yönelik olduğu o kadar aşikârdır ki isim olarak
13 NARA, Inquiry Documents, Roll 22, No:387-397, s.117.
14 M. Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, MEB
Yayınları, Ankara 1997, s.117-125; Özdemir, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, s.38;
Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu, TTK
Yayını, Ankara 1996, s.161.
15 NARA, Inquiry Documents, Roll 22, No: 387-397, s.118.
16 NARA, T568, Roll 2, Vol. 2, Bergholz to Hill, Erzurum, 21 Nisan 1902; Özdemir,
I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, s.39.
17 1902 yılında konsolos raporuna göre bu sayı 400’dür. NARA, Inquiry Documents,
Roll 22, No: 387-397, s.118.
18 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, s.183.
34
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
Ermenistan Koleji ismi seçilmişti fakat bu isme Babıâli’nin itirazı üzerine
Fırat Koleji adı uygun bulunmuştu19.
1914 yılına kadar misyoner okulları ve kolejlerin sayısı 426’ya
ulaştı. Bunun içerisinde 8 kolej, 3 ilahiyat fakültesi, 46 orta dereceli okul
ve 371 tane de diğer okullar vardır. Bu okullara kayıtlı 1914 itibariyle
1700 kolej öğrencisi, 4000 lise öğrencisi ve ilkokularda ise yaklaşık
19.500 kişiden oluşan kız ve erkek öğrenci kayıtlıdır. Bu öğrencilerin
tamamına yakını Ermeni öğrencilerden oluşmaktadır20.
1.2.1. Okullarda Ayrılıkçı Harekete Giden Usulsüzlükler
1.2.1.1. Ruhsatsız Açılan Okullar
Yeni açılacak veya hizmete devam edecek okul Maarif
Nezareti’nden gerekli şartları yerine getirerek ruhsat almalıdır21. Ruhsat, Sultanın fermanı22 ile direk alınabildiği gibi bölgesel yöneticiden
de alınabiliyordu. Ruhsat almanın kolay olmadığı Amerikan misyoner
raporlarına yansımış durumdadır23.
Okul açmak için ruhsat almada zorlukların yaşanması nedeniyle
misyonerler bu konuda kendilerine kolaylık sağladılar. Örneğin, okul
açma ruhsatlarının bölgesel olarak maarif müdürlüklerinden alınabiliyor
olması nedeniyle aldıkları bir ruhsatı daha sonra aynı bölgede açılacak
yeni okullar için de kullandılar24. Bazı araştırmacılar, bu okulların izin
alınmadan eğitim hayatına devam etmelerini, Osmanlı yerel yöneticilerinin konuya sıcak bakmasına ve bu okullardan tedirgin olmamasına
bağlamaktadır. İlber Ortaylı da devletin bu konuda ciddi bir müdahalesi
19 Erdal Açıkses, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, TTK Yayını,
Ankara 2003, s.95; Adnan Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin Son
Döneminde Kurulan Yabancı Sosyal ve Kültürel Müesseseler”, Türkler, C.14, Yeni
Türkiye Yayınları, s.177; Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, s.183.
20 Şenol Kantarcı, Ermeni Sorunu: Pencereden Bakmak Ya da Manzaranın Bütününü
Görmek, Isparta 2005, s.13.
21 Adnan Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Kurulan
Yabancı Sosyal ve Kültürel Müesseseler”, C.14, Türkler, s.175; İlknur Haydaroğlu,
“Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar”, C.14, Türkler, s.183.
22 NARA, T568, Roll 2, Vol. 2, Bergholz to Hill, Erzurum, 26 Mart 1902.
23 NARA, T568, Roll 2, Vol. 2, Bergholz to Hill, Erzurum, 21 Nisan 1902.
24 Özdemir, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, s.39.
35
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
olmadığını belirtir25. Böyle olsa da devlet yönetiminin bu okullardan
hoşnut olmadığı bellidir. Örneğin, 30 Haziran 1896 tarihinde Osmanlı
devlet yönetiminden çıkan bir belge bize bunu kanıtlamaktadır. Bu
belgeye göre;
Adana’da bir hayli Amerikan mektepleri bulunduğunun haber alındığı
ve bunların ruhsatsız inşa edilmiş olduğu, ruhsatsız olanların incelemeye
alınması26 istenmektedir. Devlet yönetimi ruhsatsız bir şekilde öğretim
hizmetini sürdüren okulları takibe almıştır. Yönetimin göz yumması
daha çok siyasî ilişkileri dengede tutmak içindir aslında bu okulların
varlığından hoşnut değildir.
Misyonerlerin ruhsat alma konusunda hukukî suiistimal göstermeleri incelememiz açısından da önemlidir. Okulların yönetimi misyonerlere verilse de hükümet denetleme yetkisini elinde tutmaktadır. Bu da
ruhsat alınırken devletin belirttiği şartlara uymayı gerektirmektedir.
Eğer bu şartlara uymayan bir durum söz konusu ise ruhsat verilmemektedir. Ruhsat almadan öğretim faaliyetini sürdürmeleri, devletin
kurallarına uymadan eğitim yaptıklarının bir göstergesi olabilir. Bir
diğer anlamda misyonerler, ruhsat alabilme prosedürünü iyi bildiklerinden ve prosedürlere uygun davranmadıklarından; dahası izin isteseler
alamayacaklarından ruhsatsız eğitim öğretime devam etmeyi tercih
ediyorlardı. Bu durumda ruhsat almadan yapılan eğitim kâr sayılmaktaydı. Örneğin, Mersin’de Protestan Amerikan Mektebi ruhsatsız bir
şekilde eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmektedir. Bu nedenle yapılan
soruşturmada; Mersin’de açılan Protestan Amerikan Mektebi yöneticilerinin ruhsatnameyi, kısmen doldurulmuş olmasına rağmen ruhsat
almak için başvuruda bulunmadığı tespit edilmiştir. Ruhsatnamenin
şartlarında okulun gayrimüslimlere kısmen de Müslüman çocuklarına
yönelik olacağı belirtilmiştir27. Bu ifadenin hükümetin emir ve talimatlarına aykırı olacağı düşüncesi ile düzenlenen ruhsatname onaya
25 İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları Üzerine Bazı Gözlemler”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim, Makaleler I, Ankara
2001, s.323.
26 BOA, Yıldız Saray-ı Hümayunu Başkitabet Dairesi, Belge No:786. Aktaran, Erol
Kırşehirlioğlu, Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri, İstanbul 1963, s.144.
27 Osmanlı yönetimi okulun Müslüman öğrencilere yönelik olmasını eleştirmektedir.
Bkz. BOA, Y.PRK.MF., Belge No:3/11.
36
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
sunulmamıştır. Okul yetkilileri, niçin ruhsat alınmadığı sorusuna çeşitli
bahaneler öne sürmüştür28.
1902 yılında Trabzon vilayetinde toplam 16 misyon merkezi ve
18 okul vardır. Ancak bunlardan sadece 1866’da ruhsat alan Trabzon
merkezdeki iki okul izinlidir ve geri kalan 16 okulsa ruhsatsız bir şekilde
eğitim öğretim faaliyetlerine devam etmektedir29.
1869 yılından itibaren yaklaşık beş yıl boyunca bu okullar bilinmeden kaldı ve dikkat çekmedi. Beş yıl sonra bu misyoner okullarından
bazıları yerel otoriteler tarafından ruhsata sahip olmadıkları için kapatıldı. Fakat devlet kanun yasalaşmadan (1869) önce kurulan okulların
herhangi bir referansa gerek kalmadan başvuru şartıyla açılmasına
karar verdi. Bundan sonraki yıllarda 1886 yılına kadar Osmanlı yönetimi bu taleplerden bazılarını geri çevirerek30 ruhsat konusunda daha
titiz davrandı.
1.2.1.2. Yasak Yayınlar
Misyoner okullarında kitapların listesi, ders programı çizelgesi
Maarif Nezareti tarafından onaylanmalıydı31. Amerikan arşiv belgelerine
göre, bu konu misyoner okulları ile devlet yetkilileri arasında bazı sorunlara neden olmuştur. Bunlardan birincisi genellikle okullarda okutulan
kitap ve metinlerle ilgiliydi. İkincisi ise öğretilen konuların imparatorlukta verilen eğitimle olan uygunluğuydu. Gerçekten misyon okulları,
kapitülasyonlarla kendilerine verilen yetkileri genişletiyorlardı32.
Misyoner okullarının eleştirildiği önemli bir konu, devletin öngörmediği kitaplarla eğitim faaliyetlerini yürütmesidir. Örneğin Mersin
Amerikan Mektebi’nde okutulacak kitaplardan ‘Hulasa-i Safiye fi Usûl-i
Coğrafya’ başlıklı kitap devletin eğitimde kullanılmasını yasakladığı bir
kitaptır. 1892 Nisan ayında Beyrut’ta basılmış olan bu kitabın birinci
basımı devlet tarafından toplatılmıştır33. Görüldüğü üzere devletin
toplattığı bir kitap materyal olarak seçilmiştir. Osmanlı devlet yetki28
29
30
31
BOA, Y.PRK.MF., Belge No:3/11.
NARA, T568, Roll 2, Vol. 2, Bergholz’dan Hill’e, Erzurum, 21 Nisan 1902.
NARA, Inquiry Documents, Roll 22, No:387-397, s.118.
Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin ...”, s.175; Haydaroğlu, “Osmanlı
İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar”, s.183.
32 NARA, Inquiry Documents, Roll 22, No:387-397, s.118.
33 BOA, Y.PRK.MF., Belge No:3/11.
37
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
lilerinin okulda yaptığı denetleme sırasında ortaya çıkan bu durum
karşısında yetkililer kitabın okutulmasını yasaklamışlardır. Fakat her
an okulda hazır olmamaları nedeniyle bu konuda sıkı bir takip söz
konusu değildir.
Bu okullarda ağırlıklı olarak yabancı dil ile eğitim verilmektedir.
Zaten misyonerlerin bir amacı da Osmanlı Devleti’nde yaygın yabancı
dil olan Fransızca’nın yerini İngilizce’nin almasıdır. 1909 yılında Harput
Amerikan Konsolosu’nun raporuna göre İngiliz dili, bu ülkede okullarda,
kolejlerde ve yetimhanelerde misyonerlerinin ilgisi ile şekillenmekte olduğu
ifade edilmektedir34. Yapılan çalışmalarla İngilizce’nin ev yaşamına
girdiği ve kısa zamanda bu imparatorlukta en çok konuşulan yabancı
dil olacağı görüşü de belirtilmiştir35. Osmanlı yönetimi, bu okullarda
okutulan yabancı dille basılmış kitap ve metinleri denetimden geçirirken dil konusunda problemler yaşamaktaydı36. Bu durum Osmanlı
kaynaklarına da yansımıştır. Örneğin Bitlis vilayetinde 1901 yılında
Amerikan misyonerleri adına gelen kitapları incelemek için yabancı
dil bilen bir memurun tayin edilmesi istenmektedir37. Dil probleminin
olması okutulacak kitap ve metinlerin denetlenmesini güçleştirdiği gibi
yabancı dille yapılan derslerde daha rahat tavır sergilemelerine neden
olmuştur.
1.2.1.3. İzin Almadan Görev Yapan Eğitmenler
Misyoner okullarında görev yapan öğretmenler, Amerikalılar ve okulun bulunduğu bölgenin etnik yapısına göre değişiyordu38. Anadolu’daki
diğer okulların eğitmen ihtiyacı Amerikan yüksek okulları tarafından
karşılanıyordu. İstanbul’daki Robert Kolleji bu amaçla açılan okulların
en çarpıcı örneğidir39. Buraya alınan azınlık öğrenciler yetiştirilerek
Anadolu’daki diğer okullara eğitmen olarak gönderilirdi.
Misyonerler ve öğretmenler kapitülasyonlardaki ayrıcalık uygulamasıyla kendi gelenek ve dinî bilgilerini aktarmaktaydılar. Bu durum,
34
35
36
37
38
39
38
NARA, RG 84, Vol. 33, Konsolosluk Raporları, Harput, Türkiye, s.1
NARA, RG 84, Vol. 33, Konsolosluk Raporları, Harput, Türkiye, s.3-4.
NARA, Inquiry Documents, Roll 22, No:387-397, s.118.
Bkz. BOA, DH.MKT., Belge No:2557/87.
Özdemir, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, s.39.
Kocabaşoğlu, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”,
s.72.
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
misyon okulları ile devlet yönetimi arasında yaşanan sorunlara zaten
konu olmaktaydı. Eğitmenler gerçekten kendilerine tanınan ayrıcalıkları
genişletmekteydiler40.
Misyoner okullarında görev yapacak eğitmenlerin Osmanlı
Devleti’nin ilgili kurumlarından şehadetname almaları gerekmekteydi41. Ancak bu konuda da esnek davranan misyonerler, zaman zaman
yönetimle karşı karşıya gelmiştir. Yine Mersin Protestan Amerikan
Mektebi’nden örnek verecek olursak burada eğitim faaliyetinde bulunan onüç öğretmenden sadece altısının izin belgesi vardır42. Yine izin
alınmaması durumu, uygulamaya ters faaliyet gösterildiği kanaatini
uyandırmaktadır.
2. AYRILIKÇI HAREKÂTIN OLUŞUMU
2.1. Ayrılıkçı Harekâtın Oluşumunda Eğitmenlerin Rolü
Misyonerlik çalışmaları amaçları doğrultusunda oldukça başarılı idi.
Çünkü her iki taraf için karşılıklı çıkar söz konusudur. Amerika ticarî ve
siyasî nüfuz sağlarken Ermeniler de ulusal bilinç ve kendi kaderlerini
tayin etme özlemleri doğrultusunda eğitim almaktadır. Gelişen konjonktürde millî devlet kurma popüler bir durumdu ve Amerika da bu talebi
karşılayacak beyin gücünü okullarda verdiği eğitim ile sağlamaktadır.
Oluşan Ermeni devleti fikrine43 misyonerlerin katkısı onu hayal
olmaktan çıkartmaya çalışmak olmuştur. Misyoner okullarında Ermeni
tarihi ve kültürü üzerine dersler verilerek bağımsızlık duyguları uyandı-
40 NARA, Inquiry Documents, Roll 22, No:387-397, s.118.
41 Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin ...”, s.175; Haydaroğlu, “Osmanlı
İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar”, s.183.
42 BOA, Y.PRK.MF., Belge No:3/11.
43 Selvi, Ermeni Devleti fikrini kilisenin doğurduğunu belirtmektedir. Bkz. Haluk
Selvi, “Ermeşe (Akmeşe) Manastırı ve Ermeni Olaylarındaki Yeri”, Ermeni Araştırmaları II. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.II, Ankara 2007, s.779; Fakat genel olarak
Patrikhane Ermenilerin din değiştirmesini tepki ile karşılamış ve Misyonerlerin
faaliyetlerini desteklememiştir. Bkz. Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları...”, s.322.
39
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
rılmaya çalışıldı44. Ulusal bilinç aşılanarak, kendi kaderlerini tayin etme
bilinci verildi. Ermeni milliyetçiği uyandırıldı45.
Bu anlamda, Amerikan misyoner okulları azınlıkların ayrılıkçı hareketlerinde önemli rol oynamıştır. Örneğin, Robert Koleji Ermenilerden
önce daha çok Bulgarlara yönelik faaliyet göstermiştir. Kocabaşoğlu bu
konuda şunları aktarmaktadır:
Bu kolej elit bir Bulgar gençlik grubunun yetişmesine katkıda bulunmuştur. 1871 yılı mezunları bu konuda en çarpıcı örnektir. Okulun
o yıl verdiği altı mezundan beşi Bulgar’dır. Bu öğrenciler sonraki
yıllarda belediye başkanı, parlamento üyesi, başkan ve başbakan
olarak hizmet etmişlerdir. Robert Koleji Bulgaristan’ın bağımsızlık
hareketinin kadrolarını yetiştirmiştir46.
Bu okulların Bulgarlar üzerinde oynadığı rol, Anadolu’nun diğer
yerlerinde diğer azınlıklara yönelik gerçekleşti. Ermeniler arasında
entellektüel kişiler yetişmesini sağladı. Okullarda silah yapımı öğretildi
ve ihtilalci Ermeni yetiştirilerek Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmalar
başlatıldı47.
2.1.1. Örnek Bir Dava: Hamparsoomian Davası
Burada sizlerle çok önemli bir belgeyi paylaşmak istiyorum. Bu
belge, misyonerlerin Ermenilerin bağımsızlık duygularını nasıl kamçıladıklarının da bir nevi kanıtıdır. Misyonerler gerek tarih gerek coğrafya
ve gerekse edebiyat derslerinde bağımsızlık ve özgürlük konularına
ağırlık vermekteydiler. Bunun bir örneğini konsolos Mr. Bergholz’un
bir raporunda görmekteyiz. Mr. Bergholz, 1902 yılında Washington’a
44 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, s.131-140; Selvi, “Ermeşe (Akmeşe) Manastırı...”, s.781; Türk Ermeni İlişkileri Milli Komitesi, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü,
Ermeni Sorunu El Kitabı, Haz: Şenol Kantarcı ve diğerleri, Ankara 2003, s.17;
Açıkses, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, s.148; Tahsin Fendoğlu,
Modernleşme Boylamında Osmanlı-Amerika İlişkileri, İstanbul 2002, s.230; Necdet
Sevinç, Osmanlıdan Günümüze Misyoner Faaliyetleri, İstanbul 2002, s.291.
45 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), TTK Yayını, Ankara
2001, s.14.
46 Kocabaşoğlu, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”, s.72;
Tevetoğlu, “Amerika Birleşik Devletleri ve Ortadoğu”, Türk Kültürü Dergisi, Haziran
1985, s.385; Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin ...”, s.177.
47 Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin...”, s.178; Sevinç, Osmanlıdan Günümüze Misyoner..., s.110.
40
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
yazdığı raporunda Washington’dan, Bitlis’te Amerikan misyoneri olarak
görev yapan Sosy Hamparsoomian adına yardım istemektedir48.
Bayan Hamparsoomian, Muş’ta bulunan Amerikan okulunda sekiz
yıldır öğretmenlik yapmaktadır. Mart 1898 tarihinde Osmanlı yetkililerin odasını aramasıyla bulunan Ermenice bir şiir nedeniyle suçlu
bulunarak tutuklanır. Dört ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılır. Muş mahkemesinin 1902 yılının Mart ayında yeni bir mahkeme
talep etmesiyle, Hamparsoomian’un davası yeniden görüşülür ve bu
mahkemede Hamparsoomian beraat eder. Hamparsoomian’un beraat
haberi İstanbul’a ulaştığında dava otoriteler tarafından reddedilir ve
Hamparsoomian yeniden Bitlis’te hapsedilir. Bu yeni gelişme karşısında
Hamparsoomian’u savunan avukat yeni bir duruşma talep eder. Hamparsoomian Ceza Kanunu’nun 54. maddesine göre yargılanmaktadır. Bu
madde imparatorluğun bir parçasını ayırma girişimidir ve cezası ölümdür.
Hamparsoomian yargılama sonucunda suçlu bulunur, fakat hafifletici
nedenlerle en az cezaya çarptırılır49.
Hamparsoomian davası bize misyonerlerin çalışma yöntemleri
hakkında bilgi vermektedir. Burada Hamparsoomian’un yargılanmasına neden olan şiir maalesef elimizde yok fakat davanın birkaç
kere tekrarlanmasına rağmen Hamparsoomian’ın suçlu bulunması
ayrılıkçı harekette öğrencileri etkileme girişminde bulunduğunun
açıkça kanıtı olsa gerek. Dönem itibariyle devletin davaya bakışında
hassasiyet gösterdiğini düşünsek bile Hamparsoomian’un direk
olmasa da özellikle edebiyat konularında öğrencilerini bağımsızlık
ve özgürlük fikirleriyle etkilediğini göz ardı etmememiz gerekir.
2.2. Ayrılıkçı Hareketin Oluşumunda
Amerika’ya Ermeni Göçü’nün Rolü
Misyonerlerin geri kalmış toplumlara yaklaşımları onları eğitmek ve
medenileştirmekti. Ancak yaşadıkları zaman dilimi ve dünya hakkında
çok az bilgiye sahip olan ve yıllarca bu bilgiyi elde etmek için lazım olan
gazete ve kitap gibi araçlara sahip olmayan bu halkın, sonsuz derecede
güvendikleri misyonerler ne anlatır ve söylerlerse doğru kabul edecekleri
de şüphesizdi. Nitekim Amerikalı misyonerlerin Amerika hakkında halka
48 NARA, T568, Roll 2, Vol. 2, Bergholz to Hill, Erzurum, 17 Ocak 1902.
49 NARA, T568, Roll 2, Vol. 2, Bergholz to Hill, Erzurum, 17 Ocak 1902.
41
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
anlattıkları; Amerika’nın büyük bir ada olduğu ve beş binden fazla misyonerin burada bütün zamanını vaaz etmek, ayin yapmak ve oruç tutmakla
geçirdiği ve ülkenin Hıristiyanlar tarafından yönetildiği, dolayısıyla kötülüklerden ve yolsuzluklardan uzak olduğu şeklindeydi50. Yani Amerika’da
hayat çok güzeldi. Ermeniler için bu anlatılanlar hiç şüphesiz çok farklı
ve ilginçti.
Hıristiyan olsun Müslüman olsun bu bölgede yaşayan bütün halk
aynı hayat standardına sahipti ve birbirleriyle iç içe yaşamaya alışmışlardı. Bu basit ve sade yaşam, Batılı fikirlerin ve misyonerlerin bölgeye
gelmesiyle değişmeye başladı51. Misyoner okullarının bölgede açılmaya
başlaması ve Batı kültür ve politikasının öğretilmesi ile bölge halkı etnik
kimlik ve kültürünü sorgulamaya başladı52.
Misyonerler, verdikleri eğitim-öğretimle Ermeni çocukları arasında
Amerika özlemi yarattılar ve Yeni Dünya’yı gidip görme arzusunu kamçıladılar. Böylece misyonerlerin eğitiminden geçen her Ermeni çocuğu
birer Amerikan hayranı olup çıkıyordu53.
Protestan misyonerleri tarafından Amerika’ya gönderilen ilk Ermeni
öğrencileri Papaz adaylarıydı. Böylece, Teoloji yüksek okullarına yerleştirilen Ermeni gençleri okullarını bitirdiklerinde Osmanlı topraklarındaki Protestan kiliselerinde görev alacaklar ve misyonerlere yardımcılık
yapacaklardı54. Bunun için Amerikan misyonerleri, her biri Ermeni üssü
haline getirilmiş bulunan okullar, yetimhaneler ve bakım evlerinde
insani temaları ön plana çıkartarak binlerce Ermeniyi Amerika’ya göçe
özendirdi. Aslında bütün bu olanlar bir anlamda ucuz iş gücünün kendi
ülkelerine erdemlilik adına taşınmasından ibaretti.
Amerikan üniversitelerine yerleştirilen Ermeniler, Diaspora’nın
çekirdeğini oluşurdu. Misyonerlerin yetiştirdiği bu eğitimli Ermeni
50 Özdemir, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, s.42.
51 Salim Cöhce, “Osmanlı Ermeni Toplumunda Siyasallaşma Çabaları”, Ermeni
Araştırmaları, S.8, Kış 2003, s.59.
52 Özdemir, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, s.42.
53 Bilal Şimşir, “Amerika’daki Ermeni Propagandası ve Büyükelçi Ahmet Rüstem
Bey”, Ermeni Araştırmaları, S. 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001. http://www.
eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo =209. Erişim: 24
Mart 2008; Şenol Kantarcı, “Ermeni Diasporası’nın Oluşması ve Lobi Faaliyetleri”,
Ermeni Araştırmaları, Mart-Nisan-Mayıs 2001, S.1. http://www.eraren.org/index.
php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik& IcerikNo=203 Erişim: 24 Mart 2008.
54 Şimşir, “Amerikan Boyutu Üzer...”, s.103; Kantarcı, “Ermeni Diasporası’nın...”.
42
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
gençleri, Amerika’da Türk düşmanlığını yaymak bakımından sayılarına
oranla büyük rol oynadılar55. Amerika’ya yerleşen Ermenilerin sayısı
tüccar ve köylü kesiminin de Amerika’ya göç etmesiyle arttı.
Amerika’ya göç eden Ermenilerin sayısını tam olarak vermek mümkün değildir. Çiçek, resmî kayıtlara göre 1899-1914 arasında giriş yapanların sayısı. 51 ini, 950 olarak bildirmektedir56. Harput konsolosunun
raporuna göre, Amerika’da ki Ermeni nüfusunun oluşmasında her köyün
katkısı bulunmaktadır. Yine konsolos raporlarına göre, 400 hanelik
köylerden birinde 300 genç Amerika’dadır57. Konsolos bu kadar göçün
olmasını yönetimin Ermenilere katı tutumuna bağlarken, göçlerin daha
çok misyoner okullarının olduğu bölgelerden olduğunu da gözlemlerine
eklemiş aynı zamanda Harput’tan yapılan göçleri misyonerlerin başarısı
olarak göstermiştir58. Ayrı paragraflarda görüşlerini dile getiren konsolos
bir yerde Osmanlıyı katı tutumundan dolayı eleştirirken diğer tarafta
misyonerlerin başarısını takdir etmektedir. Konsolosun bakışı bile
Osmanlıya karşı taraflıdır. Bu bakış açısının eğitim veren misyonerin
sahip olmadığını düşünmek biraz hayali olacaktır. Bu taraflı bakış açısı
eğitim yoluyla Ermenilere de yansıtılmıştır.
Ülke dışında daha serbest hareket yeteneği bulan Ermeniler, Osmanlı
Devleti’ne yönelik karalama kampanyalarına girişmişlerdir59. Böylece
dışarıda Türk düşmanlığı yaratılır. Fendoğlu, Türkler aleyhine yapılan
propaganda sonucu Anti- Türk imajı doğduğunu belirtir60. Hatta Türk
düşmanlığı ticarî reklâm aracı olarak kullanılmış ve göç edenler topladıkları paralarla silah vb. malzemeler alarak Anadolu’ya göndermişlerdir61.
Bu tarihlerde filizlenen düşmanlık, eksilmeden bugüne kadar devam
55 Şimşir, “Ermeni Propagandasının...”, s.103, 104; Kantarcı, “Ermeni
Diasporası’nın...”.
56 Kemal Çiçek, “Türk- Amerikan İlişkilerinde Ermeni Diasporasının Önemi”, http://
www.ermenisorunu.gen.tr/ turkce/makaleler/makale63.html. Erişim: 24 Mart
2008.
57 NARA, RG 84, Vol. 33, Konsolosluk Raporları, Harput, Türkiye.
58 NARA, RG 84, Vol. 33, Konsolosluk Raporları, Harput, Türkiye.
59 Kantarcı, Ermeni Sorunu: Pencereden Bakmak... s.13.
60 Fendoğlu, “Amerika Birleşik Devletleri’nin Misyonerleri ...”, s.19.
61 Erdal Açıkses, “Göçün Ermeni Meselesindeki Rolü Üzerine”, Avrasya Stratejik
Araştırmalar Merkezi, Ermeni Araştırmalar Merkezi, http://www.eraren.org/index.
php?Page=YayinIcerik&IcerikNo=66. Erişim: 24 Mart 2008.
43
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
etmiştir62. Amerika’daki Ermeniler Türkiye aleyhinde gelişmekte olan
faaliyetleri yakından takip etmekte ve buna göre yeni stratejiler geliştirmekteydiler63. Göç eden Ermeniler Anadolu içerisindeki Ermenileri
teşkilatlandırmaya hatta isyan eylemlerine yönlendirdiler64.
Amerika’ya göçün diğer bir ayağı da Amerikan vatandaşlığına geçmekti. Çünkü Amerika ile imzalanan ticaret antlaşmasının 4. maddesi
Amerika Birleşik Devletleri’ne verdiği imtiyazı içermektedir. Antlaşmanın İngilizce metnine göre, suç işleyen Amerikan tebaası mahalli otoriteler tarafından tevkif edilemez ve hapse atılamazlar, ancak Amerikan
elçisi veya konsolosu tarafından muhakeme edilebilir ve suçlarına göre
cezalandırılırlardı65.
1868’de Osmanlı hükümeti, iki Amerikalıyı bizim kanunlarımıza
göre suç işledikleri töhmetiyle, yakalayıp hapsetti. Bunun üzerine Amerikan elçisi 4. maddeyi ileri sürerek, Osmanlı hükümetinin böyle bir şeye
hakkı olmadığını iddia etti. Türkiye Hariciye Nazırı ise antlaşmanın
Türkçe metninde tevkif edilemezler tabirinin bulunmadığını söyleyerek bu durum incelemeye alındı ve sonuçta hatanın İngilizce metinde
olduğu ortaya çıktı. Amerika, İngilizce tercümenin yanlış olduğunu kabul
etmekle birlikte 4. maddesinin anlamının kısmen de olsa bir tutuklamaya müsait olmadığını, bu bakımdan Osmanlı resmî makamlarının bir
Amerikan vatandaşını tevkif edemeyeceği görüşünde ısrar ettiler. Uzun
bir müddet mesele öylece kaldı. Fakat Osmanlı Devleti açısından göç
eden Ermeni hâlâ Osmanlı vatandaşı statüsünde idi ve hukukî açıdan
hakları saklı tutulmuştu.
1860’lı yıllardan itibaren göç eden Ermenilerin bir kısmı orada Amerikan vatandaşlığını kazandıktan sonra tekrar Osmanlı İmparatorluğu’na
dönerek Amerikan vatandaşlarına tanınan haklardan yararlanma yoluna
gitmek istemişlerdir66. 1890 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu
içerisinde Ermeniler tarafından gerçekleştirilen siyasî eylemlerin büyük
62 Şimşir, “Ermeni Propagandasının...”, s.103, 104; Kantarcı, “Ermeni
Diasporası’nın...”.
63 Orhan Köprülü, “Tarihte Türk- Amerikan Münasebetleri”, Belleten, C.LI / 59,
s.937.
64 Kantarcı, Ermeni Sorunu: Pencereden Bakmak..., s.13.
65 Köprülü, “Tarihte Türk- Amerikan Münasebetleri”, s.939; Çağrı Erhan, TürkAmerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, İmge, Ankara 2001, s. 205-207; Çiçek,
“Türk Amerikan İlişkilerinde Ermeni Diasporasının Rolü”.
66 Çiçek, “Türk Amerikan İlişkilerinde Ermeni Diasporasının Rolü”.
44
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
bir çoğunluğu Amerikan vatandaşlığına geçen Ermeniler tarafından gerçekleşmiştir67. Osmanlı için en rahatsız edici yanı Ermeni teröristlerin
de bu durumdan yararlanmaya çalışmalarıydı68.
Bütün bu olanlardan sonra Ermeni toplumunun özlemleri millî ve
ihtilalci bir kalıba dökülmesinde dış ülkelerden gelen Protestan misyonerlerin büyük rolü oldu. Misyonerler yazılı ve sözlü öğretimleriyle,
Ermeni toplumunda milliyetçilik duygularının kabarmasına geniş ölçüde
yardımcı oldular69. Millî duygularla ortaya çıkan Ermeni ihtilalcilerine
itici güç oldular70.
2.3. Silahlanma ve Teşkilatlanmada Okulların Rolü
I. Dünya Savaşı’na doğru Ermenilerin zihninde Bağımsız bir Ermenistan şekillenmişti71. Azmi Süslü, bu amaca hizmet etmek için XIX.
yüzyılın sonları ve XX. yüzyıl başlarında Ermeni cemiyetleri, okulları
ve kiliseleri, kanunî ve dinî bazı dokunulmazlıklardan yararlanmak
suretiyle, isyan ve ihtilâl hazırlıklarının yapıldığı birer siyasî büro ve silah
ve mühimmat deposu veya imalathanesi haline getirildiğini belirtir72.
Gerçekten, 1890’lı yıllar Ermenilerin hızla silahlandığı, kilise ve okullarda
silah ve zararlı yayınların bulunduğu yıllardır. Fakat açıktan bu olaylara
okulların karışması bir anlamda bu okulların da Osmanlı Devleti’nde
etkinliğini sürdürmesinin sonu olmuştur. Devlet gerekli takibatları
yaptıktan sonra okulların faaliyetine son vermiştir. Merkezî Türkiye
Koleji (Antep), 1892 yılından itibaren yörede baş gösteren olaylarda
etkili oldu. Bazı öğrenci ve eğitmenler ihtilalci Ermeni örgütü ile ilişkileri
67 Kemal Çiçek, “Türk Ermeni Anlaşmazlığının Siyasi Kökenleri, Tehcir ve Dönüş
Üzerine Yaklaşımlar”, http://www.ttk.org.tr/templates/resimler/File/m1.pdf,
s.6. Erişim: 24 Mart 2008.
68 Çiçek bu konuda şöyle bir örnek verir. ‘Guedjian Ocak 1895 tarihinde Halep’te bir
Hınçak mensubu olarak son derece gizli belgelerle ve örgüt dokümanlarıyla ele
geçirilmişti. Mahkeme kendisine 101 yıl ceza verdi. ABD konsolosuna başvuran
Guedjian kendisinin Amerikan vatandaşı olduğunu iddia ederek himaye talep
etti.’ Sonuçta İstanbul’da konsolos huzurunda yargılanması kabul edildi. Bkz.
Çiçek, “Türk Amerikan İlişkilerinde Ermeni Diasporasının Rolü”.
69 Karal, Osmanlı Tarihi, s.7.
70 Seçil, Akgün, General Harbord’un Anadolu gezisi ve Ermeni Meselesine Dair Raporu,
İstanbul 1981, s.17.
71 Abdurrahman Küçük, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.II, Ankara 2007, s.743; Polat, “Amerikan Okulları...”,
s.647.
72 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van 1990, s.51.
45
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
bulunduğundan okul XIX. yüzyılda bir nifak yuvası olma suçlamasına
tabi olmuş ve bu nedenle de daha sonra kapatılmıştır73.
Fırat Koleji de 1895 yılı olaylarında etkili olmuş, 1915 yılı olaylarına
okulun katılması nedeniyle Osmanlı hükümeti tarafından okul müdürü
sınır dışı edilmiştir74.
Merzifon Amerikan Koleji’nde de, ihtilalci Ermeni örgütünün manifestosu okulun duvarına asılmış ve bu olay Babıâli’nin dikkatini okul
üzerine çekmişti. Bununla birlikte okul yönetimi yetkili makamları ikna
ederek bu olay nedeniyle herhangi bir yaptırımla karşılaşmamıştı75.
Bu durum, Türkiye’de görevli bazı Amerikan misyonerleri, bu okullar
aracılığı ile Ermeni ihtilalcilerini desteklemiş, Taşnak ve Hınçak komitelerinin gizli kuryeliğini üstlenmiş olduğunu göstermektedir76. Mezifon
Amerikan Koleji, Ermeni ayaklanmalarının düzenlendiği, yönetildiği
bir merkez konumundaydı77.
1920’li yıllarda bu okullar hakkında Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen
kadronun genel kanaatı da son derece olumsuzdu. Erkan-ı Harbiye-i
Umumiye reisi Miralay İsmet Bey, Büyük Millet Meclis’nde yaptığı
konuşmada:
Ayıntab civarında Amerikan mektebleri, kolejleri vardır. (Lanet
olsun sesleri). Bu Amerikan kolejleri Fransızların üss-ül harekesidir.
Bizim canımızı yakmak için ve ahalimizi öldürmek için Amerikan
mekteplerini üss-ül harekât ittihaz ediyorlar. Taarruz ederler ve
oraya top yerleştirirler, ambar olarak kullanırlar. Hasılı mektep değil,
memleketimizin içinde bir kale olarak inşa olunmuş zannolunur78.
Görüldüğü gibi Amerikan misyoner okullarının askerî üs olarak
kullanıldığı yaygın bir kanaattir. Amerikan misyonerlerin çoğu,
73 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, s.187.
74 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, s.193; Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı
Devleti’nin ...”, s.177.
75 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, s.193.
76 Şimşir, “Ermeni Propagandası ...”; Bu olayın seyri için bkz. BOA, A.AMD., Belge
No:2266; MKT., Belge No:424 vd.
77 Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin ...”, s.177.
78 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, İctima 1, Cilt 4, 1942, s.296.
46
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
1915’e kadar geçen sürede Ermeni siyasî hedeflerinin bir parçası
olmuştur79.
SONUÇ
19. yüzyılda gelişen yeni siyasî politikalarla ABD, Ortadoğu’da etkili
olmaya çalıştı. Bunu sağlayabilmek için kendilerine yakın bir toplum
belirleyerek onlar yoluyla taraftar kazanma ve bu toplulukları kullanma
yolunu seçti. Amerika bu yolu misyonerleri vasıtasıyla gerçekleştiriyordu.
Bu doğrultuda Anadolu’da bulunan Katolik Ermeniler Amerikalıların ilgi
odağı haline geldi. Amerikalılar Ermenileri Protestan yapmak amacıyla
Anadolu’ya geldiler. Bu ilgi sadece dinî boyutlu değildi. Bu uygulama,
ticarî ve siyasî açıdan nüfuz etmenin inceliğini taşıyordu.
Amerikalıların Ermenilere ilgi duyması dağınık olarak yaşayan
Ermeniler için yeni bir ufuk açtı. Tam da Ermeniler’in bu dönemde
ihtiyaç duyduğu enerji misyonerler tarafından açılan okullarda verildi.
Osmanlı, insanî amaçlı açılmış olan bu okulların faaliyet göstermesine
bazı şartlara bağlı kalınmak suretiyle izin verdi. Zaman içerisinde bu
okullar Osmanlı kurallarını çiğnemeye başladı. Okulların birçoğu ruhsatsız faaliyet göstermekte, yasak yayınlar okutmakta ve eğitmenleri
izinsiz çalıştırmaktaydı.
Bu okullarda verilen vatan, millet, milliyetçilik, özgürlük gibi kavramlar Osmanlı Devleti için isyan, ayaklanma ve parçalanma anlamına
geldi. Eğitim ile ekilen ayrılıkçı tohumlar kısa sürede meyvesini verdi.
Misyonerlerin tanıttığı Amerika, Ermeniler için cezbedici hale gelince
okullar, Ermenilerin yenidünya ile irtibata geçmesini sağlayan unsur
oldu. Okullar aracılığı ile birçok Ermeni Amerika’ya göç etme şansını
yakaladı. Amerika’ya göç eden Ermeniler, ayrılıkçı tohumların yeşermesi
için daha rahat bir ortam yakaladılar. Ermeni diasporasının çekirdeği
oluştu.
Amerika’dan dönen Ermeni gençlerin sahip oldukları bağımsızlık
düşünceleri Ermenilerin ayrılıkçı hareketini kendi cemaatleri içinde yaymalarında önemli etken olmuştu. Ayrılıkçı düşünceler eylem boyutuna
geçtiğinde okullar bu noktada da askerî üs gibi hizmet verdi. Bu silahlı
hareketlerin etkileri günümüze kadar gelecek sonuçlar doğurmuştur.
79 Çiçek, “Türk Ermeni Anlaşmazlığının Siyasi Kökenleri…”, s.6.
47
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Ek.1. OSMANLI DEVLETİ’NDE BULUNAN
AMERİKAN OKULLARI (1905)
NARA, Inquiry Documents, Roll 22, No:387-397.
48
Yrd. Doç. Dr. Emine DİNGEÇ
BİBLİYOGRAFYA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
A.AMD. :2266.
MKT. :424.
Y.PRK.MF. :3/11.
DH.MKT. : 2557/87.
NARA
Inquiry Documents, Roll 22, No:387-397.
RG 84, VOL. 33.
T568, Roll 2, Vol 2.
2.Tetkik Eserler
Açıkses, Erdal, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, TTK Yayını, Ankara
2003.
__________, “Göçün Ermeni Meselesindeki Rolü Üzerine”, Avrasya Stratejik Araştırmalar
Merkezi, Ermeni Araştırmalar Merkezi, http://www.eraren.org/index.php?Page=
YayinIcerik&IcerikNo=66. Erişim: 24 Mart 2008.
Akgün, Seçil, “Amerikalı Misyonerlerin Anadolu’ya Bakışları”, OTAM, Ocak 1992,
S.3.
__________, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Ermeni Meselesine Dair Raporu,
İstanbul 1981.
__________, “Türkiye’de Cumhuriyet Öncesi Amerikan Eğitim Kurumları”, V.
Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi, Tebliğler, İstanbul 21-25 Ağustos
1989, TTK Yayını, Ankara 1990.
Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), Ankara 1983.
Bozkurt, Gülnihal, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu, TTK
Yayını, Ankara 1996.
Cöhce, Salim, “Osmanlı Ermeni Toplumunda Siyasallaşma Çabaları”, Ermeni
Araştırmaları, S.8, Kış 2003.
Çiçek, Kemal, “Türk- Amerikan İlişkilerinde Ermeni Diasporasının Önemi”, http://
www. ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale63.html. Erişim: 24 Mart
2008.
__________, “Türk Ermeni Anlaşmazlığının Siyasi Kökenleri, Tehcir ve Dönüş Üzerine
Yaklaşımlar”, http://www.ttk.org.tr/templates/resimler/File/m1.pdf, Erişim: 24
Mart 2008.
Erhan, Çağrı, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, İmge, Ankara 2001.
Fendoğlu, Tahsin, Modernleşme Boylamında Osmanlı-Amerika İlişkileri, İstanbul
2002.
__________, “Amerika Birleşik Devletleri’nin Misyonerleri ve Osmanlı Devleti”, Türkler,
C.14, Editör Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara 2002.
Halaçoğlu, Yusuf, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), TTK Yayını, Ankara
2001.
Haydaroğlu, İlknur Polat, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan Okulları
Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, LII/41.
49
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
__________, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar”, C.14, Türkler.
Kantarcı, Şenol, “Ermeni Diasporası’nın Oluşması ve Lobi Faaliyetleri”, Ermeni
Araştırmaları, Mart- Nisan-Mayıs 2001. S.1. http://www.eraren.org/index.php?Lisan=
tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=203 Erişim: 24 Mart 2008.
__________, Ermeni Sorunu: Pencereden Bakmak Ya da Manzaranın Bütününü Görmek,
Isparta 2005.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VII, TTK Yayınları, Ankara1958.
Kırşehirlioğlu, Erol, Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri, İstanbul 1963.
Kocabaşoğlu, Uygur, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”,
Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu, TTK Yayını, Ankara 1992.
__________, Anadolu’daki Amerika, İmge Yayınları, Ankara 2000.
Köprülü, Orhan, “Tarihte Türk-Amerikan Münasebetleri”, Belleten, C.LI / 59.
Küçük, Abdurrahman, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye
Kongresi Bildirileri, C.II, Ankara 2007.
Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005.
Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları Üzerine Bazı
Gözlemler”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim, Makaleler I, Ankara
2001.
Özdemir, Bülent, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler.
Selvi, Haluk, “Ermeşe (Akmeşe) Manastırı ve Ermeni Olaylarındaki Yeri”, Ermeni
Araştırmaları II. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.II, Ankara 2007.
Sevinç, Necdet, Osmanlıdan Günümüze Misyoner Faaliyetleri, İstanbul 2002.
Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van 1990.
Şimşir, Bilal N., “Amerika’daki Ermeni Propagandası ve Büyükelçi Ahmet Rüstem
Bey”, Ermeni Araştırmaları, S. 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001. http://www.eraren.
org /index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=209. Erişim: 24 Mart 2008;
Şişman, Adnan, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Kurulan Yabancı
Sosyal ve Kültürel Müesseseler”, Türkler, C.14, Yeni Türkiye Yayınları.
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, İctima 1, Cilt 4, 1942.
Tevetoğlu, Fethi, “Amerika Birleşik Devletleri ve Ortadoğu”, Türk Kültürü Dergisi,
Haziran 1985, S.266.
Türk Ermeni İlişkileri Milli Komitesi, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni
Sorunu El Kitabı, Haz: Şenol Kantarcı ve diğerleri, Ankara 2003.
Vahapoğlu, M. Hidayet, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, MEB
Yayınları, Ankara 1997.
50
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
BATI BASININA GÖRE İNGİLİZ BAŞVEKİL
GLADSTONE VE ERMENİ MESELESİ
Doç. Dr. Enis ŞAHİN
Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Sakarya-TÜRKİYE
Tlf.: 0 264 265 60 12, e-posta: esahin@sakarya.edu.tr
Arş. Gör. Mustafa SARI
Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Sakarya-TÜRKİYE
Tlf.: 0 264 265 60 17, e-posta msari@sakarya.edu.tr
51
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Ermeni Meselesi, 19. yüzyılın ikinci yarısının ortalarından itibaren
gelişme gösteren ve Avrupa ile dünya gündemine yerleşen önemli uluslararası sorunlardan birisidir. İngiltere, bu meseleyi dünya gündemine taşıyan
devletlerin başında gelmektedir. İngiltere’nin Yakın ve Ortadoğu bölgeleriyle
olan yakın siyasî ve iktisadî bağlantıları, özellikle Rusya’ya karşı Ermenilerin
bir koz olarak kullanılması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bu politikanın
geliştirilmesindeki İngiliz mimarların başında, William Ewart Gladstone
gelmektedir. İngiltere’de 1809–1898 yılları arasında yaşayan Gladstone, 1868
ile 1894 yılları arasında, tam dört kez başvekillik makamına gelmiş ve bu
dönemlerde Türkiye ve Ermeni meselelerine özel bir ilgi göstermiştir. İngiltere
devletinin dış politika amaçlarını, Ermenilere karşı özel ilgisiyle birleştirmiş,
bunun sonucunda, Osmanlı Devleti’ne yönelik olarak düşmanca politikalar
geliştirmiştir.
19. yüzyılın son çeyreğinde İngiltere’nin dış politikada, özellikle Rusya’ya
karşı Akdeniz güvenliğini bizzat üstlenmesi ve Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne saygılı olma politikasını terk etmesi, Osmanlı Devleti’nin
dış politikadaki durumunu çok daha zora sokmuştur. Başvekil Gladstone
İngilteresi’nin Osmanlı’ya yönelik bu dış politikası, bazen çok saldırgan,
bazen de terbiye sınırlarını aşan ifadelerle dolu oldu. Gladstone zaman zaman,
Türklerin dünyadan tasfiye edilmesinin gerekliliğini ifade edecek kadar saldırganlaştı. Bazen onlara yönelik olarak, medeniyetin insanlık dışı dev numunesi diye hakaret etti. Bazen de alçak katiller sürüsü, Orta Asya’ya sürülmeli
diyecek kadar seviyesini düşürdü. Ermenilere yönelik olarak ise, Ermenilere
hizmet, medeniyete hizmettir diyecek kadar sevecen davrandı. Sonuçta Avrupa
kamuoyunda, zalim Türk-mazlum Ermeni imajının oluşmasında ve tebea-i
sadıka olan Ermenilerin, büyük devletlerin kışkırtmalarıyla tabi oldukları
devlete başkaldırmalarında, Gladstone’nun gayret ve politikalarının büyük
katkısı olmuştur. Bu bildiride, 19. yüzyılın son çeyreğinde, İngiliz ve Amerikan basınına göre, William Ewart Gladston’un, Ermeni Meselesi’ne bakış açısı
ve bu meseleyi İngiliz devlet politikası haline dönüştürmesi ele alınacak ve
detaylarıyla ortaya konulacaktır.
52
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
Ermeni Meselesi, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yoğun bir
şekilde gelişme göstererek, Avrupa ile Dünya gündemine yerleşen en
önemli uluslararası sorunlardan birisi olmuştur. İngiltere, bu meseleyi
dünya gündemine taşıyan devletlerin başında gelmektedir. İngiltere’nin
Yakın ve Orta Doğu’yla olan yakın siyasî ve iktisadî bağlantıları, özellikle
Rusya’ya karşı Ermenileri bir koz olarak kullanma düşüncesi, bu ülkeyi
kendi menfaatleri doğrultusunda Ermeniler lehine ve Türkiye aleyhine
politikalar üretmeye ve izlemeye sevketmiştir. Bu politikaların geliştirilmesindeki mimarların başında ise İngiliz başvekillerinden William
Ewart Gladstone1 gelmektedir. 1809-1898 yılları arasında yaşayan
Gladstone, 1868 ile 1894 yılları arasında, ülkesinde tam dört kez başvekillik makamına gelmiştir. Bu dönemlerde Osmanlı Devleti’ne yönelik
1
William Ewart Gladstone 29 Aralık 1809’da Liverpool’da doğmuş ve 19 Mayıs
1898 tarihinde Hawarden’de vefat etmiştir. Devlet adamı, hatip ve yazardır.
İngiltere’de tam dört kez başvekillik makamını işgal etmiştir. Parlamento üyesi ve
entellektüel bir tüccar olan Sir John Gladstone’un dördüncü oğludur. Gladstone
Eton’da ve Oxford Üniversitesi’nin en ünlü koleji durumundaki Christ Church’e
devam etmiş ve 1831 tarihinde buradan mezun olmuştur. Newark şehrinden
parlamentoya seçildi ve 1833’ten itibaren Lordlar Kamarası’nda genç ve güçlü
bir hatip olarak boy göstermeye başladı. The Washington Post, May 19, 1898.
53
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
olarak izlemiş olduğu politikalar, bu bildirinin konusunu oluşturacak
gelişmeleri de beraberinde getirmiş, İngiltere’nin Islahat Projesi altında
Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale alanını genişletmiş ve Ermeni
Meselesi’ne ivme kazandıran gelişmeleri de başlatmıştır.
Başvekil Gladstone, İngiltere’nin dış politika amaçlarını, Ermenilere karşı özel bir ilgi gösteriyormuş gibi kamuoyuna takdim etmiş,
bunun sonucunda Osmanlı Devleti’ne yönelik düşmanca politikaların
uygulamasına geçilmiş ve tabiî ki, İngiliz devletinin Kafkasya, Ortadoğu
ve Anadolu’ya yönelik politikaları, perde arkasında eksiksiz bir şekilde
uygulama alanına konulmuştur. Bu politikaların uzantısı, görünürde
mağdur Ermenilere ve Ermeni Meselesi’ne verilen destek gibi algılanmış, gerçekte söz konusu bölgelerdeki İngiliz menfaatleri hiçbir aksama
olmadan uygulamaya girmiştir. 1880 yılında Gladstone hükümetinin
iktidara gelmesiyle, Rusya tehlikesine karşı Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumaya dayanan İngiliz politikası değişmeye başladı. İngiltere, Akdeniz’e inmeye niyetli olan Rusya’ya karşı Osmanlı
Devleti’ni parçalayıp, kendisine dost küçük devletler kurmayı ve bunları
Rusya’ya karşı tampon olarak kullanmayı öngören bir politika benimsedi. İngiltere’nin bu aşamada kurmayı planladığı devletlerden birisi
de Kafkasya’nın güneyinde yer alacak bir Ermenistan idi. Görünürde
Ermenistan kurularak, Ermenilerin gönlü kazanılacaktı, ama gerçekte
İngiliz menfaatlerinin gereği olan politikalar hayata geçirilecekti. Bu
politikanın ilk emareleri olarak İngiliz basınında Doğu Anadolu’dan
Ermenistan diye söz edilmesi, bu bölgenin en ücra köşelerine kadar
İngiliz konsolosluklarının açılması, yine bu bölgedeki Protestan misyonerlerin sayısında hızlı artışlar gözlenmesi ve Londra’da bir İngilizErmeni Cemiyeti’nin kurulmasıyla görüldü2.
William Ewart Gladstone, Ermenilerle ilgili hemen hemen tüm
çalışmalarını Londra’daki İngiliz-Ermeni Derneği vasıtasıyla gerçekleştirmiştir. O, Şark Meselesi’yle esasen 1876’dan itibaren Bulgar Meselesi vasıtasıyla ilgilenmeye başlamıştı. Bu tarihten itibaren yaptığı
açıklamalar ve ele aldığı ve yayınladığı kitaplar vasıtasıyla, Türklerin
Bulgarları katlettiği üzerinde durulmaya ve İngiliz devletinin Balkanlar
ve Anadolu ile ilgilenmesine ait politikaların da temelleri atılmaya ve
2
54
Davut Kılıç, “XIX. Asırda İngiltere’nin Ortadoğu Politikasının Osmanlı Ermenilerine Yansıması”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Editörler: İdris Bal- Mustafa
Çufalı, Ankara 2003, s.236-237.
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
gündeme getirilmeye çalışıldı. Diğer taraftan Ayastefanos ve Berlin
Barış Antlaşmaları’na konulan 16. ve 61. maddeler ile Ermeniler de
Gladstone’un ve doğal olarak İngiliz devletinin gündemine alınmış
oldu ve bu tarihten itibaren Gladstone vasıtasıyla İngiltere Devleti’nin
Ortadoğu ve Anadolu politikalarında Ermeniler siyasî bir malzeme
olarak kullanılmaya başlandı. Gladstone’un Ermeniler başta olmak
üzere Osmanlı ülkesindeki azınlıklar lehine ve Türkler aleyhine olmak
üzere izlemeye başladığı ve çocukluk dönemine kadar uzanan düşmanlık
politikalarının temelinde, çok küçük yaşlarda almaya başlamış olduğu
dinî eğitimin büyük bir öneminin olduğu kanaati yaygındır3.
Gladstone’un Ermenilerle ilgisi Ayastefanos ve Berlin Barışları’yla
başlamasına rağmen, bunun kamuoyu ve basına yansıması, bir haber
hariç, onun meslek hayatının son evresine, 1890’lı yılların başlangıcına
kadar uzamıştır. 1890’lardan önce Gladstone ve Ermenilerle ilgili olarak, Batı basınındaki ilk haber 11 Haziran 1880 tarihini taşımaktadır.
The Times’ta çok küçük bir küpür olarak görülen habere göre, Gladstone Mansion House’da Ermeniler lehine bir konuşma yapmış, buna
karşılık İngiltere’deki Ermeni Komitesi’nin etkili üyeleri tarafından da
Doğudaki kıtlığın sona erdirilmesi için kendisine hitaben bir cevabî bir
teşekkür konuşması yapılmıştır. Konuşmada; 3.000 yıldır ülkelerinde
yaşayan, fakat şimdi Türk yönetimi altında bulunan ve bu kötü yönetimden
dolayı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Ermeni halkı adına teşekkür
ediliyor ve Gladstone’un Ermeni halkıyla birlikte olmasından dolayı, komite
üyeleri memnuniyetlerini ifade ediyorlardı4. Bu suretle 1880 yılında Batı
basını, Gladstone ile Ermeniler arasındaki bağlantılar üzerinde durmaya
başlayacaktır. Ancak bu konuyla ilgili asıl önemli gelişmeler 1890’ların
başından itibaren başlayacak ve fakat asıl gelişme 1894-1897 yılları
arasında yaşanacaktır.
Bilindiği gibi Ermeni Meselesi 1887’de Hınçak ve 1890’da Taşnak
komitelerinin kurulmalarıyla birlikte büyük bir ivme kazanmış, Avrupalı
devletlerin bu meseleye ön-ayak olmalarıyla birlikte Osmanlı ülkesinde
siyasî amaçlı ilk ayaklanma faaliyetleri görülmeye başlanmıştı. İşte Batı
basınında Gladstone’un Ermenilerle ilgisine ait ilk haber de bu döneme
rastlamaktadır. Nitekim 14 Ocak 1891 tarihli The Times gazetesinde
Bay Gladstone ve Ermeni Sorunu başlığıyla çıkan bir haberde, Ermeni
3
4
Internet: http://www.tukrkatak.gen.tr, 3 Mayıs 2008.
The Times, June 11, 1880.
55
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
bir şair ve Hagopian adlı iki Ermeniden bahsediliyor ve adı geçen bu
kişilerin Gladstone’a, Osmanlı ülkesindeki Ermenilerin durumlarıyla
ilgili şikâyette bulundukları anlatılıyordu. İşte 14 Ocak 1891’de yayınlanan haberin içeriği, Gladstone’un The Times vasıtasıyla bu Ermenilere
verdiği cevabı ihtiva ediyordu. Söz konusu cevapta, Gladstone’un şu
ifadeleri, Ermenilere karşı beslediği yakın hisleri yansıtması açısından
son derece önemlidir:
Benim Ermenistan’daki5 mevcut hükümet sisteminden derin bir
şekilde acı duyduğumu biliyorsunuz. Bana öyle geliyor ki, büyük
devletlerin görevi, gerçekleri öğrenmek ve böyle bir durumda, olabilecek muhtemel abartmaları bir kenara bırakmaktır. Buna bir çare
bulmak için büyük devletlerin destekleri konusunda hiçbir şüphem
yok ve dahası İngiltere’nin onları harekete geçirmek için her türlü
çabayı sarf etmek gibi özel bir görevi olduğunu da kabul ediyorum.
Sizin muhabirinizin bunu anlaması zor olabilir, zira herkes gibi o
da tüm dikkat ve ilgisini iç meselelere çekmiş durumda. Bu yüzden
Ermeni sorunundaki sıkıntıyı anlaması beklenemez. Bu mesajı
ona ulaştırma nezaketini göstereceğinize inanıyor ve saygılarımı
sunuyorum efendim6.
Bu ifadeler, İngiliz başvekilin, Osmanlı Devleti’nin azınlıklar üzerindeki yönetiminden ne kadar rahatsız olduğunu ve söz konusu meseleye
büyük devletlerin dikkatlerini ne şekilde çekeceğini açıkça gösteriyordu.
Hatta böyle bir gelişmeyi, İngiltere’nin özel görevi olarak görmesi, meseleye verdiği önemin de göstergesiydi. 1892-1894 yıllarında dördüncü ve
son kez başvekillik görevine gelecek olan Gladstone’a ait olan bu ifadeler,
İngiltere’nin yakın bir gelecekte, bu meseleyle ilgili olarak izleyeceği
politikayı göstermesi açısından da son derece önemlidir.
1891 tarihli bu haberden sonra, Batı basınında Gladstone ve Ermenilerle ilgili doğrudan haberlere 3.5 yıldan fazla bir süre rastlanmamıştır. Bu durum muhtemelen, onun başvekillik döneminde bu denli
açık politikalar izlemekten kaçındığı ve daha çok resmî görevinden
ayrıldıktan sonra Ermenilerle ilgili gelişmelere ağırlık verdiği şeklinde
değerlendirilebilinir. Zaten Gladstone’un Ermenilerle ilgili asıl çıkışları
5
6
56
Bu ifadeden Osmanlıların Vilâyât-ı Sitte dedikleri, ama Batılıların Ermenistan
diye tanımlamaktan asla vazgeçmedikleri Türk Doğu Anadolusu’nun kastedildiği
ortadadır.
The Times, January 14, 1891.
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
1894-1897 döneminde yaşanacaktır. Bununla ilgili ilk gelişmeler, Aralık
1894 tarihinde başlayacaktır. Nitekim 14 Aralık 1894 İngiliz-Ermeni
Cemiyeti Londra’da St. Martin Townhall’da bir miting ve toplantı düzenleyerek, Türk askerleri tarafından Hıristiyan Ermenilere yapılan mezalimi
protesto etmek, İngiliz hükümeti ve diğer hükümetlerle birlikte, devam
etmekte olan bu mezalimi ortadan kaldırmak için etkili önlemler almasını
sağlamak istenmişti. Toplantı başkanlığını cemiyet başkanlığı görevini
yürüten F. S. Stevenson yaptı. Toplantıya Londra’daki bazı ileri gelenlerle
birlikte çok sayıdaki Ermeni iştirak etti. Mitingin bir amacı ise, Berlin
Antlaşması’nın 61. maddesini ve Kıbrıs Konvansiyonu’nun mecbur
kıldığı reformların başlatılmasını sağlamak için geniş çaplı bir katılım
sağlamaktı. Katılanların kalabalık olmasına bakılırsa, amaç sağlanmıştı.
William Ewart Gladstone bu toplantıya iştirak edememişti, ama İngilizErmeni Cemiyeti başkanı Stevenson’a gönderdiği aşağıdaki yazısıyla,
kalbinin Ermenilerle olduğunu şu ifadelerle belirtmişti:
Ermenistan hakkındaki kötü ifadeler, dünyanın ilgisini bu meseleye
perçinledi. Size ve gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışan herkese kalben
iyi niyetlerimi sunuyorum. İddialar ispatlandığında, gerçekler, dünyaya bu mezalimlere daha ne kadar seyirci kalınacağını soracaktır.
Araştırmanın sonucunu beklemiyorum, ancak şuna eminim ki,
yönetim, durumu tam anlamıyla ortaya koymadan bu işi bırakmayacaktır. Zira biz Kıbrıs Konvansiyonu’ndan dolayı bu hususa ilgi
göstermek mecburiyetindeyiz. Benim şu anki görevim, Osmanlı
hükümetinin kendi şerefi için bu araştırmayı tamamlayacağını beklemek olacaktır7.
Gladstone böylece İngiltere’nin asıl politikasının, dünyanın Ermeni
Meselesi’ne dikkatini çekmek olduğunu göstermişti. Bu gelişme,
Londra’daki İngiliz-Ermeni Cemiyeti ile İngiliz başvekilin samimi ilişkisini göstermesi bakımından da önemliydi.
Ermeni Meselesi’ne yakın alâkasından dolayı, Ermeniler de Gladstone’a
yakın ilgilerini göstermekten geri durmamışlardır. Nitekim Osmanlı
ülkesindeki Ermenilerin hamiliğini üstlenen ve onlara sempatisini her
fırsatta gösteren Gladstone’un 85. yaş günü münasebetiyle, Londra ve
Paris Ermenileri bir kutlama programı düzenlemişlerdir. Bu kutlama
7
The Washington Post, December 18, 1894, Tuesday; The Times, December 18,
1894.
57
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
programını organize eden teşkilat, yine İngiliz-Ermeni Cemiyeti olmuştur8. Hawarden köyünde düzenlenecek olan programda, Londra ve Paris
Ermenileri, Gladstone’nun doğum gününde, onun adına Hawarden
Kilisesi’ne hediye etmek üzere, üzerinde Ermeni Patriği tarafından Ermenice yazılmış ve İngiliz-Ermeni Cemiyeti başkanı Stevenson tarafından
Latince’ye çevrilmiş Gladstone’a ithaf yazısını taşıyan gümüş bezemeli
bir kadeh almışlardır9. Hawarden köyü bu program için özel olarak
seçilmişti, zira William Ewart Glardstone’un oğlu Stephen Gladstone,
Hawarden kilisesinde papazlık görevinde bulunuyordu10. Gladstone’un
doğum günü olan 29 Aralık tarihinde, Hawarden köyünde düzenlenen
programda, Paris ve Londra Ermenilerinden oluşan bir delegeler heyeti,
Stephen Gladstone tarafından karşılanmışlardır. Gladstone’a yüzlerce
telgraf, mektup ve hediye gönderilmişti. Bu heyet, Bay ve Bayan Gladstone ile görüşecekleri kilise yönetimi odasına götürüldüler. Hediye edilen
gümüş kadeh Hawarden Kilisesi’ne konulmuş, burada İngiliz-Ermeni
Cemiyeti başkanı Stevenson kısa bir konuşma yapmıştır. Müteakiben
Gladstone da bu hediye jestine ve konuşmaya karşılık olarak, zulüm
gören Ermenilere karşı sevgisini gösteren bir hitapta bulunmuştur11.
Gladstone konuşmasında, Türk düşmanlığı ve Ermeni hamiliği anlayışının
zirvelerinde gezinerek, şu ilginç hususlara değinmişti:
Bugün burada sizlerle tanışmak için davet edildiğimi öğrenmek,
benim için mutluluk verici ve şaşırtıcı bir durum… Bana göre İngiltere ve Paris Ermeni cemaatinin bize getirmiş olduğu bu hediyeyi
almayı hak etmediğimi söylemek istiyorum. Zor şartlar altında olan
sizler için hiçbir şey yapmadım. Ancak açıklamama izin verin ki,
bu ilgisizlikten değildir. Sebebini birkaç kelimeyle açıklayacağım:
Ermenistan’da korkunç ve tarif edilemez bir mezalim olduğunu bildiren bazı sahih rivayetler mevcuttur… 18 yıl önce başlangıçta söylenti
şeklinde meydana geldiği iddia edilen mezalimin, Bulgaristan’da
gerçekten olduğu anlaşıldı. Ancak ben ilk olarak bu mezalimlerin
varlığı ve karakteri kesin bir otorite tarafından ortaya konana değin
galeyana gelmedim. İkinci olarak görevde olan hükümeti temsil
etmek durumunda kaldığımı hissedene değin bekledim. Görecek8
9
The Times, December 31, 1894.
The Atlanta Constitution, December 21, 1894; The Times, December 21, 1894;
December 31, 1894.
10 The Times, December 31, 1894.
11 The Atlanta Constitution, December 30, 1894.
58
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
siniz, bu husustaki tavrım önceki tavrımdan farklı olmayacaktır
(bravo sesleri). Böyle korkunç tasvirlere karşı hislerim asla değişmeyecektir (bravo sesleri). Şimdi sessiz kaldım, zira kraliçe hükümeti
görevini yapacaktır ve bundan dolayı huzurluyum… Ben hala bunun
doğruluğu inşallah ortaya çıkmaz diyorum, ama şu ana kadar bana
ulaşan bilgiler 1876’da Bulgaristan’da meydana getirilen mezalim
sahnelerinin Ermenistan’da 1894’de meydana geldiği sonucunu
ortaya koymaktadır. Söylediğim gibi inşallah böyle değildir, ama
durum böyleyse, kötülüğün hareketlerine karşı yapılacak genel bir
haykırış, zulüm gören insanlardan yükselmeli, Türkiye Sultanı’na
duyurulmalı ve onu bu çılgınlığa karşı mantıklı olmaya zorlamalıdır.
Türkiye Tarihi, üzüntülü ve acı verici bir tarihtir. Bu ırkın kayda
değer ve bazı durumlarda önemli özellikleri vardır, fakat birçok
açıdan bakıldığında dünyaya felaket getirmiştir. Bu katliâm, tecavüz
ve mezalim hikâyeleri doğruysa, bunlar gözden kaçmaz ve bunların
ortaya çıkmasına engel olamazlar. Türk İmparatorluğu’nun, Avrupa
kıtasında bulunan ve ben doğduğumdaki topraklarının yarısı şimdi
ellerinde değil, neden acaba? Sadece kötü yönetimlerinden. Ben eminim ve ümit ediyorum ki, bu sırrı Kraliçe hükümeti ortaya çıkarmak
için elinden gelen herşeyi yapacak ve dünyanın bundan haberdar
olmasını sağlayacaktır12.
Bu hitabı müteakiben Gladstone ile birlikte söz konusu heyet birlikte
yemek yemişler ve program sona ermiştir13. Sonuçta İngiliz-Ermeni
Cemiyeti ile Londra ve Paris Ermenilerinin organize ettiği bu toplantı,
Ermeniler adına önemli bir adım olduğu gibi, İngilizlerin Ermeni politikalarını yönlendirmesi ve belirlemesi açısından da son derece ehemmiyetli
bir gelişme idi. Bu toplantının ve özellikle Gladstone’un konuşmasının
bir diğer önemli yanı, Türkler ve Türk Tarihi ile ilgili hakaret içeren
sözleri ve kanaatleridir.
Batı basınında Gladstone ve Ermenilerle ilgili gelişmeler, 1895 yılıyla
birlikte daha yoğun bir aşamaya girmiştir. 1894 yılının son günlerinde
Hawarden köyünde Ermenilerle ilgili meydana gelen gelişmeler, kısa
zaman zarfında Amerika’nın diğer bölgelerindeki Ermenileri de harekete
geçirmekte gecikmemiştir. Nitekim Boston’daki Ermeniler, düzenlemiş
oldukları Pazar ayininde, Hawarden gelişmelerine geniş yer ayırmışlar
ve Gladstone’a, Ermenilerle ilgili çalışmaları için bir teşekkür mesajı
12 Chicago Daily Tribune, December 30, 1894; The Times, December 31, 1894.
13 The Atlanta Constitution, December 30, 1894.
59
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
göndermişlerdir. Mesajda Boston Ermenileri olarak sizin Ermenilere karşı
yardımlarınız ve sempatiniz için teşekkür ederiz demişlerdir. Onlar ayrıca
yapmış oldukları açıklamada, Boston Ermenilerinin, Avrupa diplomatlarının kendi çıkarları olmaksızın harekete geçmeyeceklerini düşünmekte
olduklarını ifade etmekten de geri durmamışlardır14. Sadece İngiltere’nin
değil, Avrupa’nın en önde gelen siyasetçilerinden biri olan Gladstone’un
ifadeleri, görüldüğü üzere Ermeniler arasında etkisiz kalmıyor ve tabiî ki
kendi lehlerine olduğu için de büyük bir etki yapıyordu. Diğer taraftan
Babıâli 8 Ocak 1895’te yaptığı resmî bir açıklamada, Sultan Abdülhamid,
Mr. Gladstone’un Ermenistan hakkındaki en son konuşmasını kabul etmediğini, Büyük Britanya’ya resmî olarak bildirmiştir ifadesi yer alıyordu15.
Boston Ermenilerini müteakiben, dünyanın farklı bölgelerinde
yaşayan Ermeniler de Gladstone’un açıklamalarına olumlu tepkiler
vermekten geri durmamışlardır. Nitekim 12 Mart 1895 tarihinde Tiflis
çıkışlı Pall Mall gazetesinin verdiği bir habere göre, Kafkasya Ermenileri
Gladstone’a çok geniş katılımlı bir mektup göndererek, desteklerinden
dolayı teşekkür etmişler ve Ermeni halkından bir hediye olarak Ermenice
harflerle yazılı eski bir İncil’i hediye olarak göndermişlerdir16. Bu Ermenice İncil, İngiliz-Ermeni Cemiyeti başkanı Francis Seymour Stevenson’a
ulaştırılmış ve Stevenson da bu hediyeyi, Gladstone’a takdim etmiştir.
Gladstone, Ermenilerin gönderdiği bu hediyeyi kabul ettikten sonra, şu
kısa açıklamada bulunmuştur: Şartlar değişecek ve Ermenilerin durumları
iyi olacaktır. Sultan artık diplomatik taktikleri ve Hıristiyanların toleransını
kullanamayacaktır17.
Ermenilere vermiş olduğu destekten dolayı Gladstone’un misafirleri ve kendisine yönelik tezahürat sadece bunlarla da sınırlı değildi.
İngiltere’nin Blackburn ve Lancashire şehirlerinden gelen yaklaşık
1.200 kişi, 13 Nisan 1895 tarihinde Hawarden’de toplanmışlar ve Bay
ve Bayan Gladstone ile görüşmek istemişlerdir. Oraya gelen bazı Ermeniler, kendilerinin Türkiye’den Sultan’ın zulmünden kaçarak geldiklerini
ifade etmişler, böylece kendilerini daha popüler bir duruma getirmeye
çalışmışlardır. Hawarden’e gelenler arasında, İngiliz-Ermeni Cemiyeti’nin
kurucusu Mr. E. Atkins, The Armenian Crisis of 1894 kitabının yazarı ve
14
15
16
17
60
The Hartford Courant, January 2, 1895; New York Times, January 2, 1895.
New York Times, January 9, 1895.
The Atlanta Constitution, March 13, 1895; The Washington Post, March 13, 1895.
The Washington Post, March 20, 1895.
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
Amerikalı bir misyoner olan F. D. Greene ve yine Amerikan Ermenilerinden Bagrad A. Aslam da bulunmaktadır. Bu son sayılanlar, Londra’da St.
James Hall’da düzenlenecek olan büyük toplantıya, Amerikan delegeleri
olarak katılmak amacıyla gelmişlerdi. Burada gerçekleştirilen toplantıda,
Mr. Gladstone’a yine bir kadeh hediye edilmiş, ayrıca Gladstone burada
iken Rusya Ermenilerinin temsilcisini de kabul etmiştir18. Toplantıya
gelen Ermenilerin çoğu, yerel kıyafetler içerisinde Gladstone tarafından kabul edilmişlerdir. Bay ve Bayan Gladstone, gelenleri çok samimi
bir ortamda karşılamışlar, Ermeniler de onlara el yazılı resimler ve bir
demet çiçek hediye etmişlerdir. Gladstone, özellikle Türkiye’den gelen
Ermenilerle özel olarak ilgilenmiş, onlara yaşadıkları hayatı, sürülerini,
sığırlarını ve Sasun katliamı ile ilgili sorular sormuşlardır. Sabık başvekil,
acı çekenlere karşı büyük bir sempati duyduğunu ve Türk Sultanı’nın
Ermeniler için verdiği reform sözlerinin yeterli olmadığını belirtmiştir.
Ermeniler adına son derece olumlu geçen bu toplantıda, Gladstone onlara
hitaben kısa bir konuşma yapmış ve şunları söylemiştir.
Türk hükümetinin yapacağı reformlar ertelendiği ya da rafa kaldırıldığı için Ermeniler şu anda çok kötü bir durumda bulunmaktadırlar.
Benim elimden bu işi düzeltmek için hiçbir şey gelmez. Çünkü ben
yaşlı ve emekli bir adamım19.
Gladstone’un bunları söylemiş olması nedeniyle, The Times’ın
muhabiri şöyle bir yorumda bulunmaktadır: Gladstone Ermenilerin
meseleleriyle derinden ilgilenmiştir, fakat onlar Gladstone’un 85 yaşında bir
insan olduğunu ve kamu hayatından çok yorulduğunu da hatırlamalıdırlar.
Fakat o buna rağmen, ömrü yettiği kadar Hıristiyanlık için çalışacaktır20.
Eski İngiliz başvekil, Hıristiyanlık için çalıştığını ve çalışacağını,
kısa zaman zarfında yaptığı başka bir açıklama ile göstermekten de
geri durmamıştır. Nitekim o 6 Mayıs 1895 tarihinde İngiliz-Ermeni
Cemiyeti’ne gönderdiği bir mektupta, Sultan’ın ve Bâbıalî’nin davranışları
1876’da Bulgaristan’da yapılanlarla benzerlik göstermektedir derken21,
Osmanlı Devleti içerisindeki azınlıklardan Ermeni ve Bulgar meselele18 The Times, April 15, 1895; New York Times, April 14, 1895.
19 The Hartford Courant, April 16, 1895; The Atlanta Constitution, April 16, 1895;
New York Times, April 16, 1895; The Times, April 16, 1895.
20 The Times, April 16, 1895.
21 New York Times, May 7, 1895.
61
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
rini aynı nokta üzerinde buluşturmak amacını güttüğünü de göstermiş
olmaktaydı.
Bir mesele haline dönüşmesinden sonra, Ermenilerle ilgili her
türlü gelişmenin savunuculuğunu ve ev sahipliğini yapan İngiltere, aynı
yılın Mayıs ayında, konuyla ilgili çok önemli bir adım daha atmıştır. 7
Mayıs 1895 tarihinde Londra’da Türkiye’deki Hıristiyan Ermenilerin
zulüm ve katliamlarına karşı ulusal bir protesto mitingi düzenlenmiştir.
Londra’daki St. James Hall’da düzenlenen bu toplantının organizasyonunu Westminister ve Argyll dükleri gerçekleştirmişler, toplantıya
pekçok sayıda olmak üzere dükler, papazlar, yargıçlar, birlik başkanları,
kolej müdürleri, belediye başkanları, valiler, parlamento üyeleri ve çeşitli
parti mensupları iştirak etmişlerdir. Böyle önemli ve geniş katılımlı bir
toplantıya, İngiliz eski başvekili William Ewart Gladstone’un katılımı
esasında son derece doğaldı ve beklenmekteydi. Londra’da bulunan
İngiliz-Ermeni Cemiyeti’nin başkanı Stevenson’un teklifiyle Chester
Town belediye meclisinde kabul edilen kararın bir sonucu olarak yapılan
böyle bir toplantıya tabii ki, Gladstone da davet edildi. Ancak kendisi,
Ermenilerle ilgili gelişmelere var gücüyle çalışacağını, yaşının ve sağlık durumunun, bu tür toplantılara izin vermediğini bildirerek affını
istedi22.
7 Mayıs 1895 tarihinde Londra’daki St. James Hall’da düzenlenen bu toplantıya yaklaşık olarak 2.000 kişi iştirak etti. Toplantının
amacı, Ermenistan’daki Türk mezalimini protesto etmek olarak basına
duyurulmuştu. Toplantıya Argyll dükü başkanlık etmiş, Westminister
dükü, St. Asaph rahibi, Hereford Rahibi ve Lady Henry Somerset gibi
ileri gelenler de konuşmalarıyla katkı sağlamışlardır23. William Ewart
Gladstone bu toplantıya doğrudan doğruya iştirak etmedi, ama toplantının dışında da kalmadı. Toplantıya başkanlık eden Argyll düküne bir
mektup gönderdi ve bu mektup, toplantıya iştirak edenlere okundu.
Gladstone, mektubunda Ermenilerle ilgili önemli hususlara değindi.
Türk Ermenistanı’ndaki yapılan şeytanî mezalimleri protesto etmek ve
Berlin Kongresi’nin 61 maddesi ile 1878 İngiliz-Türk Antlaşmasının
acilen uygulanması hususunda ısrarcı olmak için, düzenlenen mitinge
kalben büyük bir şefkat duyduğunu ifade etti. Türk tehlikesi nin önemine
şu şekilde işaret etti: İşte önümüzde duran tehlike budur. Şeytan diyor ki,
22 The Times, April 11, 1895.
23 New York Times, May 8, 1895.
62
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
bizler tüm plân ve reform taahhütlerini bir kenara bırakalım. Bir Türk’ten
gelen önemsiz ifadelere önem atfetmek için nefes harcamaya bile değmez24.
Gladstone’un bu mektubu, mitinge katılan kalabalık tarafından coşkulu
alkışlarla karşılandı. Toplantı sonucunda Türk katliamları ile alakalı teklifler kabul edildi ve Ermenistan ile ilgili reform talepleri yinelenmiştir25.
Bu gelişmelerin olduğu günlerde, Gladstone ile İngiltere’nin önemli
savaş muhabirlerinden birisi olan Ellis Ashmead Bartlett26 arasında
önemli bir tartışma meydana gelmiştir. The Times gazetesinin sayfalarında meydana gelen bu tartışma, gazetenin sayfalarına taşınmıştır.
Türkiye ile ilgili bilgilerin dayanaksız olduğunu ve bu nedenle suçlamaları
kabul etmediğini bildiren Bartlett, ilk mektubunda, Gladstone’a hitaben
şu önemli ikazları ihtiva eden satırları kaleme alıyordu:
Efendim, Ermeni krizi hakkında uygunsuz bir kitap yazan bir beyefendi olan. F. D. Greene’den alıp, son mektubunuzda kullandığınız bir
cümleyi, namus ve adalet adına protesto ediyorum. Ermenistan’daki
son mezalimin silinmez suçunu Türkiye Sultanı’na ve onun yetkilileri
ve askerlerine yüklediğinizi, bu mezalimlerin onlar tarafından yapıldığını, bunun yine onlar tarafından reddedildiğini ve gizlendiğini
söylüyorsunuz. Şunu size ifade etmek isterim ki, gerçek olsa bile,
Sultan’ın iddia edilen bu mezalimlerden sorumlu olduğuyla veya
failleri gizlediğiyle ilgili en küçük bir delil mevcut değildir. Şimdiye
kadar bununla ilgili olarak Sultan kendi isteği doğrultusunda bu
suçları araştırmak için bir komisyon tayin etti ve bu komisyon,
birlikte hareket etmek üzere, yabancı devletlere yeni komisyonlar
oluşturma davetinde bulunmuştur. Sultan ayrıca, iyi bir yönetim
göstermeyen Bitlis valisi Tahsin Paşa’yı görevinden aldı. Şuna şüphem
yok ki, Sultan sahih kanıtlarla suçları sabit olmuş, mezalim veya
katliam yapmış resmî yetkililere cezasın verecektir. Bu tür hareketleri doğrulayan sahih ve tarafsız kanıtlar ise henüz yayınlanmadı.
Bu tür kanıtlar ortaya çıkana değin, ben bir kişi olarak kahraman
Osmanlı ordusunun ve onun subaylarının bu tür zulüm fiillerini
yapacaklarına inanmayı reddediyorum. Fakat tabiî ki, ben ferdî olarak
sinir anında ve her askerin pişmanlık duyacağı soğukkanlı ve komu24 The Times, May 7, 1895.
25 New York Times, May 8, 1895. Toplantı sonucunda alınan kararlarla ilgili ayrıntılar
için bkz. The Times, May 7, 1895.
26 Bartlett sonradan özellikle Çanakkale Savaşları’yla ilgili yazı ve çalışmalarıyla ün
kazanacaktır.
63
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
tanlarının emri altında yapıldığı söylenen birtakım avare katillere
ve zalimliklere de atıf yapmıyorum. Size hatırlatmak isterim ki, bu
mezalim kampanyasının başlarında Zeki Paşa’ya atfedilen suçların
tamamı reddedildi. Ben şahsen 1877-1878’de Türkiye’ye karşı yapılan
Rus Haçlı seferinde, on binlerce Müslüman’a tarifi imkânsız acılar
yaşatıldığına şahidim. Daha sonra Hıristiyan işgalciler, Bulgaristan
ve Romanya’da savaşmayan suçsuz Türklere, kadın ve çocuklara
katliam, zulüm, yıkım ve her türlü insanlık dışı hareketi yaptılar.
Belki de Ermeni isyanına karşı harekete geçen Osmanlı askerleri
arasında, son Rus işgalinde evleri yıkılmış, babaları ve kardeşleri
öldürülmüş, anneleri ve kız kardeşlerine Çar’ın Hıristiyan askerleri
tarafından zulmedilmiş olan göçmenler vardı. Dürüstlük ve gerçek insanlık adına Müslüman Türkiye’yi, duruşması yapılmaksızın
suçlayan, sessiz bir şekilde onu güçlü ve Hıristiyan düşmanlarının
önüne atan bu adaletsizliği ve ikiyüzlülüğü protesto ediyorum. Sadık
hizmetkârınız E. Ashmead Bartlett27.
Bartlett’in bu ifadeleri, fazla bir yoruma gerek bırakmaksızın, o
sırada tarafsız Batı düşüncesinin çıplak bir tarzda ifadesinden başka bir
şey değildi. Bu cümleler, bir Türk tarafından yazılsa, bu kadar açıklıkla
ifade edilemeyebilir, hatta taraflılıkla suçlanabilirdi. Ancak Gladstone’a
kendi ırkdaşı tarafından yazılması, o ve onun gibi düşünenler için
önemli bir ikaz anlamına gelmekteydi. Gladstone buna verdiği cevapta,
müzakerelerden muhtemel bir fayda elde edilmesi için, Ermeni meselesi
hususunda haşin davrandığımızı düşünüyorum şeklinde cevap veriyor ve
bir anlamda bu konuyla ilgili olarak aşırıya gittiklerini itiraf ediyordu.
Ama cevabî mektubunun sonunda, meseleye ait güvenilmez kanıtların
yanında, güvenilir bilgilere de aynı noktadan bakmak için çaba sarf ettiğini
belirtmeyi de ihmal etmiyordu28. Yani kendisinin bu konuda her iki
tarafın bakış açısıyla baktığını ve dolayısıyla tarafsız noktada olduğunu
vurgulamak istiyordu. Gladstone’un bu cevabına, Bartlett’in cevabî yazısı
da aynı tarihli The Times’da yayınlandı. Bu cevap, Gladstone gibi İngiliz
başvekilliği makamına kadar yükselmiş bir şahsiyetin adının, böyle bir
meselede kullanılmış olduğu yönündeydi. Bartlett’in söz konusu bu cevabı
şu şekildeydi: Değerli beyefendi, mektubunuzdan memnun oldum. Benim
amacım sizi zıtlaşmaya çekmek değildi. Sahih kanıtlar ortaya konulmadan
ve özellikle komisyonun suçlularla ilgili raporu yayınlanmadan, Osmanlı
27 The Times, May 10, 1895.
28 The Times, May 10, 1895.
64
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
Devleti ile ordusunun toptan ve vahşi bir şekilde suçlanmasının altına sizin
büyük adınızın yazılmasını protesto ediyorum29. Yani Ellis Ashmead Bartlett, Gladstone gibi bir şahsiyetin isminin, bu meseleye karıştırılmasına özellikle karşı çıkıyor ve kesin deliller ortaya konmadan, Osmanlı
Devleti’nin suçlanmaması gerektiği konusunda ısrar ediyordu. Ermeni
Meselesi’nin sonradan geçirdiği evreler dikkate alındığında, Bartlett’in
bu meselede ne kadar haklı olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Zira Gladstone ve İngiltere, Ermeni Meselesi’ni Avrupa ve dünyanın gündemine bu
denli yerleştirmemiş olsalardı, bugün dahi Ermeniler mesele kelimesiyle
yan yana anılmayabilirler, dahası yüzyıllar boyunca birlikte yaşamış iki
toplumdan Türkler ve Ermeniler arasındaki husumet, o günden bugüne
bu denli nasırlaşmış bir mesele halini almayabilirdi. Yani Bartlett’in ifade
ettiği gibi, Gladstone adı, bu meselede bilerek ya da bilinmeyerek, ama
istenerek ve bilinçli olarak Ermeniler tarafından kullanılmıştır.
New York Times gazetesinin 1 Haziran 1895 tarihli nüshasında yazıldığına göre, Türkiye’nin mutsuz Ermeni tebaasıyla İngiltere ve Amerika’daki
Ermeni sempatizanları binlerce imza bulunan bir dilekçeyle Gladstone’a
başvurmuşlar, dilekçede, İngiltere’nin Babıâli’ye baskı yaparak, Ermenistan’ın
yarı bağımsız bir hale getirilmesi, oraya Hıristiyan valilerin atanması ve
Türkiye’nin olası bir engel olma ihtimaline karşı büyük devletlerin koruması konusunda söz verilmesi isteniyordu30. Bundan bir ay kadar sonra
yayınlanan The Washington Post’un bir nüshasında, bu dilekçenin neden
Gladstone’a gönderildiği sorgulanıyor ve cevap olarak şu ifadeler gösteriliyordu: Neden bu dilekçe Mr. Gladstone’a gönderilmiştir? Onun bir
makamda olmadığı doğrudur… O bu mesele ile yakından ilgilenmektedir.
Benzer bir katliamın yaşandığı zaman o, ‘Türkler ve onlarla ilgili olanlar
Bulgaristan’dan çekilmek zorundadırlar demişti. Bulgar meselesi ile yakından ilgilenen ve Hıristiyanlarla alakalı konularda hassas davranan Mr.
Gladstone’a, bu nedenlerden dolayı başvurulmuştur31.
The Times gazetesi ise, meseleye daha farklı bir açıdan yaklaşıyor
ve ileriye dönük olarak şu açıklamalarda bulunuyordu:
Mr. Gladstone şimdiye kadar Ermeni Meselesi konusunda, bu
olayın parti meselesi haline gelmesinden çekindiği için kamuoyu
29 The Times, May 10, 1895.
30 New York Times, June 1, 1895.
31 The Washington Post, July 8, 1895.
65
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
önünde konuşmamıştır. Şimdi genel seçimlerde, içinde Westminister dükünün de olduğu Lord Salisbury hükümetinden bazı kişiler
Ermeni mandasını desteklemişlerdir. Bu koşullar altında Ağustos’ta
Chester’da bir toplantıya muvafakat edilmiştir. Westminister dükü
toplantıda başkanlık makamını işgal edecektir. Böyle bir toplantının
yapılması, şüphesiz ki Lord Salisbury’nin elini güçlendirecektir32.
Gerçekten de The Times’ın ifade ettiği gibi, İngiltere’nin Ermeni politikasını belirleyeceği söz konusu bu toplantı, 6 Ağustos 1895 tarihinde
öğleden sonra Londra’nın Chester semtinde Westminister dükünün
başkanlığında gerçekleştirildi33. Konuyla ilgili gelişmeleri sayfalarına
taşıyan tüm gazeteler, Gladstone’un böyle bir toplantıya büyük bir coşku
ile iştirak ettiğini yazmışlardır. Gladstone, toplantıdan önce, Ermeni
Meselesi’nin bir parti meselesi olmadığını, bunun dinî bir mesele olduğunu ve Hıristiyanlar diye tanımlanan insanların yararına bir toplantı
olarak düzenlendiğini ifade etmiştir34. Toplantıya Bay ve Bayan Gladstone birlikte geldiler. Westminister dükü ve Chester Belediye Başkanı
da beraberinde bulunuyorlardı. Salona girdiklerinde, misafirlerden
büyük bir alkış tufanı koptu. İlk konuşmayı yapan Westminister dükü,
Ermenilere yardım amacıyla 1.000 poundun toplandığını ve bu paranın İstanbul büyükelçisi Philip H. W. Currie’ye gönderildiğini bildirdi.
Gladstone’un kürsüye gelmesiyle büyük bir alkış tufanı daha koptu35.
Gladstone’un bu konuyla ilgili kurmuş olduğu cümleler son derece
ilginçti: Bence Ermeni Meselesi’nin şu andaki durumu, Sultan’ın kötü yönetiminden ve ona karşı toleranstan kaynaklanmaktadır. Bütün bu kötülükler,
dünyaya gelmiş en kötü devlet tarafından yapılmaktadır. Bu durum belki de,
dünyanın en kötü yüzüdür ve meselenin çözümü, sadece gerçek adalette yatmaktadır36. O, böyle bir toplantının, İngiltere’nin Ermenilere samimi olarak
yardım etmesine dair beklentilerinin sonucunda yapıldığını belirtmiştir.
Ona göre, bu destek ve yardımla, Ermeni vilayetlerinde can, namus, din ve
mal güvenliğini sağlayan reformlar gerçekleştirilecek ve bu reformlar Avrupa
32
33
34
35
The Times, July 31, 1895.
The Atlanta Constitution, August 7, 1895.
Chicago Daily Tribune, August 7, 1895; New York Times, August 7, 1895.
The Washington Post, August 7, 1895; New York Times, August 7, 1895; The Atlanta
Constitution, August 7, 1895.
36 The Washington Post, August 7, 1895; Chicago Daily Tribune, August 7, 1895; New
York Times, August 7, 1895.
66
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
güçlerinin kontrolleriyle yapılacaktı37. Yani büyük devletlerin bu aşamada
yapacakları tek şey, Ermenistan’da büyük reformların hayata geçirilmesini
sağlamaktı38. Gladstone, Ermeni Meselesi’ne karşı duyarlılığın Amerika’da
artmasından duymuş olduğu memnuniyeti de dile getirmiştir. Ona göre,
katliam haberleri gün be gün sürekli olarak gelmekte, şu anda Sasun’da katliam korkunç bir boyutta devam etmekte, bütün bunlardan ise İstanbul’daki
hükûmet ve onun adamları sorumlu idiler39. Gladstone, Türk hükümetinin
Ermenilere karşı tavrının ise şu dört kelimeden ibaret olduğunu vurgulamıştır: yağma, katliam, tecavüz ve işkence. Bunun sorumluları ise,
Sultan ve onun adamlarıdır. Kürtler, polis ve vergi toplayıcıları, korkunç
kötülükler yapmak için birbirleriyle yarış halinde bulunuyorlardı. Ayrıca
Türk hükümeti Ermenileri silahsızlandırmış ve onları barbarlara ve
yağmacılara terketmişti. Galdstone’a göre, eğer İstanbul’da iyi niyetli bir
hükûmet bulunmuş olsaydı, bu mezalimi yapanları cezalandırırdı. Fakat
hükûmet onları sadece itham etmekle yetinmiş, onlar da bunu inkâr etmişlerdir40. Yani Gladstone’un ifadelerine bakılırsa, Ermenilerle ilgili tüm
suç Türk hükûmet dairelerinindi. Bu hadisede suçlu olarak görülen
başka hiçbir unsur yoktu.
The Atlanta Constitution gazetesi, 7 Ağustos 1895 tarihli nüshasında,
Gladstone’un konuşması karşısında çeşitli gazetelerin yaptığı yorumları sayfalarına taşımıştır. The Daily News gazetesi, Ermeni Meselesi’nde
Türkiye layıkıyla zorlanırsa, antlaşmaya imza koyan büyük devletlerin
bunda başarılı olacağını yazmaktaydı. The Morning Post, Gladstone’un
Chester’da yaptığı konuşmanın tehlikeli bir deneme olduğunu, onun
abartılı eleştirisi ve sert ifadelerinin, Sultan’ın hâkimiyeti altındaki yerlerde belki de bazı iç isyanları başlatabileceği uyarısında bulunmuştur.
The Standart ise, Gladstone’un sözlerini, sağduyudan uzak bu fanatik
yaklaşımlar, iyilikten çok zarar getirmektedir. Sorumluluk duygusu olmayan kişilerin bazı sözleri, hassas ve çetrefilli konularda hükümetin işlerini
aksatmaktadır diyerek, Gladstone’nin ifadelerinin İngiliz hükümetini
de zor durumda bırakacağını ima etmiştir. The Times ise, daha temkinli
ifadelerle Ermeni Meselesi konusunda Gladstone’un sözlerini şu şekilde
yorumlamıştır: O, Ermeniler hakkındaki sözlerini çok dikkatli bir şekilde
37
38
39
40
Chicago Daily Tribune, August 7, 1895.
New York Times, August 7, 1895.
The Atlanta Constitution, August 7, 1895.
The Washington Post, August 7, 1895; Chicago Daily Tribune, August 7, 1895.
67
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
kullanmaktadır. Ne hükümetin işlerine engel olmak, ne de Ermenilerin
güvenliği için etkili bir garanti olmayan ve Rusya tarafından da onaylanmayan bir özerkliği savunmak niyetindedir. Zorlayıcı konuşmak tedbirsizce
bir hareket olacaktır. O, gerçek iyileştirmelerin ve reformların yapılmasının
gerekli olduğunu vurgulamıştır41.
Gladstone, Chester toplantısından birkaç gün sonra yapmış olduğu
başka bir açıklamada, Ben Ermeni reformları konusunda Amerika’nın
ilgili olmasını istemekteyim. Çünkü İngiltere ne zaman Sultan’la alakalı
olsa, Osmanlı hükümeti onun bazı gizli saiklerle harekete geçtiğini zannetmektedir. Fakat Amerika bağımsız bir noktada durmaktadır. Zaten şimdiye
kadar Avrupa politikalarından da uzakta durmuştur demiştir. Bu durum
karşısında Boston’dan Dr. Lorimer adlı bir ileri gelen, Gladstone ile ilgili
şu değerlendirmesinde, onun hassas noktasının ne olduğuna açıklama
getirmiştir: Hiç kimse, Mr. Gladstone’u tahrik eden Ermeni mezalimine ait
hikâyelerle ikna edilmekte başarısız olamaz42. Gladstone’un Chester toplantısıyla ilgili olarak Türk tarafından bir açıklama gelmiştir. Nitekim
Ankara’dan Halil Halit, Gladstone’nun Ermenilerle ilgili ifadeleri için
şu açıklamada bulunmuştur:
Gladstone’nun söylediği şeyler duyumlara dayanmaktadır. Söylediği tek
şey, doğu halkları birbirlerinin kanlarını dökmektedirler, düşmanca siyaset
izlemektedirler ve Türkiye’de özgürlükler ve gelişmeler kısıtlanmaktadır. Bu
sözlerine bakıldığında, onun büyük bir devlet adamı sıfatını taşımayı hak
etmediği ortadadır. Sadece Müslüman oldukları için bir ırkı itham etmektedir.
Buna Gladstone’un cevabı ise, Chicago Daily Tribune ve The Washington
Post gazetelerinin sayfalarına göre şu şekilde olmuştur: Ben Türkleri
değil, Türk hükümetini suçluyorum. Ben, yetkilerine dayanarak suç işleyenleri
suçluyorum. Ben, Sultan ve adamlarına göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun
daha iyi bir dostuyum. Korkunç kayıplardan Türkiye’yi kurtaracak bölgesel
bağımsız hükümetlerin varlığını ben hep savunmuşumdur. Fakat bu güzel
fikir reddedildi. Bunun sonucunda Türkiye 18 milyon insanının kaybetti ve
daha fazlasını da kaybedecektir43. Görüldüğü üzere İngiltere’nin başvekilliği makamına kadar yükselmiş olan William Ewart Gladstone’un
bu ifadelerine bakıldığında, Türklerle ilgili hiçbir olumlu gelişmeden
bahsetmezken, Ermenileri hep mağdur pozisyonunda görmesi ve bu
41 The Atlanta Constitution, cAugust 7, 1895.
42 The Washington Post, August 12, 1895; Chicago Daily Tribune, August 11, 1895.
43 Chicago Daily Tribune, August 11, 1895; The Washington Post, August 12, 1895.
68
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
düşüncesini dünya kamuoyuna da bu şekilde takdim etmesi son derece
dikkat çekicidir.
15 Eylül 1895 tarihli New York Times gazetesi, İngiltere’nin
Ermeni politikalarını irdelemekte, Gladstone, Lord Rosebery ve Lord
Salisbury’nin bu meseledeki bakış açılarını değerlendirmektedir. Ona
göre, Gladstone’nun Ermeni politikalarının özünde, vicdanî üstünlüğü
savunması gelmektedir. Lord Rosebery ve Lord Salisbury ise İngiltere’nin
bu konudaki siyasî zorunluluğunu savunmakta idiler44.
Bu gelişmeler olurken, Bay ve Bayan Gladstone’lar, Ermenilerle ilgili
her türlü gelişmeye destek vermeye devam etmekteydiler. Hatta Bayan
Gladstone, bu konuda eşinden hiç de geri kalmamaktaydı. Nitekim Chicago Daily Tribune gazetesine göre, 1895 yılının Kasım ayı ortalarında,
Bayan Gladstone, Ermeni kadınlarının yaptığı nakış-dikişlerin satıldığı
bir sergiyi açmış, hatta orada Ermeniler lehine önemli bir konuşma dahi
yapmıştı45. Bay Gladstone ise, 16 Aralık’ta Londra Nonconformistleri
Birliği tarafından şehir kilisesinde düzenlenen Ermeni katliamlarıyla
ilgili bir toplantıya bir mektup göndermiş ve mektubunda, Türkiye’ye
karşı Avrupalı devletleri göreve çağıran ve Ermenilerin hayatlarını ve
güvenliklerini garanti altına almaya çağıran ifadeler kullanmıştır46.
28 Aralık 1895 tarihli New York Times gazetesi, Gladstone’nun Türkiye ve Türklerle ilgili şu çarpıcı düşüncelerini yayınlamıştır: Genel
olarak Türk ve Müslümanlara karşı düşmanca bir tavrı tasvip etmiyorum.
Türkler de dahil olmak üzere bütün Müslümanları, despot sultanların kötü
yönetiminden kurtarmak gereklidir. Bu büyük şerrin sonunun gelmesi için
çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Türkler ve diğer Müslümanlar, benim
bildiğim kadarıyla yağmaya, öldürülmeye, aç kalmaya ve yakılmaya maruz
kalmıyorlar. Fakat Sultan bütün bunları, Ermeni tebasına karşı hergün
uygulamaktadır. İnsanların özellikle de Ermenilerin acı çekmeleri için fermanlar yayınlanmıştır47.
1895-1896 yılları, gerek İngiltere ve gerek Amerika Birleşik Devletleri basınında, Gladstone ve Ermeni Meselesi’yle ilgili haber ve değerlendirmelerin en yoğun olduğu dönemdir. Tıpkı 1895 gibi, 1896 yılı da bu
yoğunluğun yaşandığı bir yıl olmuştur. Bu yılın ilk haberi, Şubat 1896
44
45
46
47
New York Times, September 15, 1895.
Chicago Daily Tribune, November 23, 1895.
The Times, December 18, 1895.
New York Times, December 28, 1895.
69
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
tarihlidir. Nitekim Glasgow Herald gazetesinin 12 Şubat 1896 tarihli
bu haberine göre, Gladstone, Ermenileri desteklemek için, ilerlemiş
yaşına rağmen, uygun bulduğu ilk fırsatta tekrar parlamentoya girecekti.
Hatta o bu amaçla, İngiltere’de bulunan iki büyük partinin, Ermenilere
ihanet ettiğini söylemekten dahi çekinmemişti48. Ama Gladstone’un
ilerlemiş yaşı, böyle bir düşünce taşısa bile, bunu uygulama fırsatını
vermeyecektir.
11 Mart 1896 tarihinde, İngiliz-Ermeni Cemiyeti, Gladstone’a, Lord
Salisbury hükümetinin koruması altında Ermenilere yönelik olarak bir
yardım fonu kurması teklifinde bulunmuştur49. Ancak bu teklif, Gladstone tarafından sağlık durumunun elvermediği gerekçesiyle kabul görmemiştir50. Gladstone, hayatının bu son evresinde, Ermeniler konusunda
dahi olsa, aktif bir görev kabul etmiyor görünse de, onlar için birtakım
faaliyetlerde bulunmaktan geri de durmuyordu. Nitekim o, Argyll düküne
bir mektup yazarak, onu Ermeni Yardım Komitesi’ndeki çalışmalarından
dolayı tebrik etmiştir51. Söz konusu bu mektup şu şekildedir: Benim
sevgili Argyll’im, sizin Ermenilere karşı hayırsever çalışmalarınızı duyunca
çok memnun oldum. Şu anda 31.000 pound yardım için gönderilmiştir. Bu
kadar çok çalışmaya rağmen, bunlar henüz yeterli değildir. Ben bu ülkenin, Ermenilere daha fazla destek vereceğini umuyorum. Ermenistan’daki
ve doğudaki vazifelerini yapmakta başarısız olan, Hıristiyan bir bölgede
kuvvetlerini çoğaltacağına azaltan Avrupa’nın bu esef verici durumunu hiç
kimsenin destekleyeceğini ummuyorum52.
Avrupa’ya her fırsatta sitem eden Gladstone’nun, ciddi bilgi kaynaklarına dayanmayan taraflı görüşlerini görmemesinin, ne kadar
büyük bir çelişki olduğu ortadadır. Nitekim 25 Haziran 1896 tarihli
New York Times, Gladstone’un Avrupalılarla ilgili sitem dolu şu mektubunu yayınlamıştır: Hiç kimse Sultan’a ve temsilcilerine karşı yarı sert
bir dil dahi kullanmamaktadır. Onların suçunu tarif etmek, bütün ihtimallerin ötesindedir. Benim tercihim herkesi savaşa çağırmakla sessiz kalmak
arasındadır. Avrupalılar Sultan’ın yaptığı rezaletleri affetmeyi de kapsayan
48
49
50
51
52
70
The Washington Post, February 13, 1896.
New York Times, March 12, 1896.
New York Times, March 13, 1896.
New York Times, March 24, 1896.
The Times, March 24, 1896.
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
bir tutum içerisindedirler. Ben bunu tasvip edemem53. Aynı Gladstone, 17
Nisan 1896’da Chester’da, acı çeken Ermeniler için yardım fonları oluşturmak amacıyla yapılan toplantıya, bir mektup ile 50 pound göndermiştir. Gladstone mektubunda, kendi görüşlerinin umumun görüşleri
olmadığını üzüntüleriyle birlikte iletmiştir54. Gladstone’nun Avrupa ve
büyük devletlerle ilgili sitem ihtiva eden sözleri gerçekten çok fazladır.
İngiltere’de A. Hoggan adlı bir şahsa göndermiş olduğu bir kartpostalda
kullanmış olduğu ifadeler, onun hem Ermenilere verdiği desteği, hem
Türk düşmanlığını ve hem de büyük devletlere yönelik olarak sitemlerini
en iyi yansıtan materyallerden birisi olmuştur: Bayım, keşke Ermenilere
uygulanan katliamı durdurmak ve en azından Girit sorunu için Avrupalıların
kalbini ve vicdanını uyandıracak güç, sizin ya da benim elimde olsaydı. Ayrıca
şunu da eklemek isterim ki, hükümetlerin tarihteki bu sesi, bu görmezlikten gelme rezilliğini de kınıyorum. Millet olarak değilse de, bir zamanlar
küçümsenemeyecek kadar güce sahip olan lider Rusya, onların başında idi.
Fakat korkarım ki, bizim zamanımızın yöneticileri tamamıyla bunun kendi
güçlerinin ötesinde olduğunu göstererek kendilerini avutuyorlar. Sağlıcakla
kalın, 24 Ağustos 1896, William Ewart Gladstone55.
Yine Armenia and Its Sorrows kitabının yazarına gönderdiği kısa bir
mektupta, İstanbul tahtında oturan zalimin elindeki mazlumların acıları
konusunda büyük devletlerin kamuoyunu duyarlı hale getirirseniz mutlu
olacağım. 1876’da aynı şekilde bir faaliyet Bulgaristan’daki mezalime karşı
kamuoyunu duyarlı hale getirmişti. Fakat yine de Ermeni trajedisi çok daha
farklıdır56. Gladstone’un benzer ifadeleri, 12 Eylül 1896 tarihli The
Times’ın sayfalarına şu şekilde yansımıştır: Nev-i şahsına münhasır Büyük
Avrupa devletleriyle fikir birliği içerisinde ortak hareket ederek, Osmanlı
imparatorluğundaki Ermeniler konusunda padişahın adaletli ve barış içinde
davranması sağlanmalıdır. Eminim ki, bağımsızlık ve insanlık adına hepimizin görevi ve sorumluluğu, Türk imparatorluğu sınırları içerisinde haksızlığa
uğrayan bu milyonları korumamızdır. Bu iğrenç ve vahşi despotluğa şahit olan
ya da tahammül eden dünya olarak, tüm sesimiz ve gücümüzle ezilenler için
hareket etmeliyiz57. Bu ve benzeri çağrıların sonucunda yapılan toplantılardan birinde, Eylül 1896 tarihinde, Ermeniler ve Osmanlı Devleti ile
53
54
55
56
57
New York Times, June 26, 1896.
New York Times, April 18, 1896.
The Times, August 29, 1896.
New York Times, September 4, 1896; The Times, September 4, 1896.
The Times, September 12, 1896.
71
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ilgili olarak oybirliğiyle şu önemli karar alınmıştır: Türkiye Sultanı idaresinde bulunan Ermenilere ve diğer Hıristiyanlara yönelik olarak yapılan toplu
katliamların sonucunda, Sultanın idaresinde bundan sonra Hıristiyanlara
yapılacak herhangi bir suçu önlemek için, İngiltere hükümetine, ya Avrupa
devletleriyle birlikte, ya da yalnız başına hareket ederek, bu kana susamış
zalimin acilen tahttan indirilmesini ve cezalandırılmasını talep ediyoruz.
Bundan sonra da, biz millet olarak Türk imparatorluğundaki Hıristiyanların
güvenliği için çok ciddi antlaşmalar yapılmasını istiyoruz58. Uzun vadede
bu ve benzeri gelişmeler, Batı kamuoyunda mazlum Ermeni-zalim Türk
imajının yerleşmesinde son derece etkin bir rol oynayacaktır.
Eylül 1896, Gladstone’nun Ermenilerle ilgili faaliyetlerini yoğunlaştırdığı bir tarih olmuştur. Zira bu dönem, Ermenilerin İstanbul’da
Avrupalı devletlere seslerini duyurmak amacıyla gerçekleştirdikleri
Osmanlı Bankası baskınının gerçekleştiği 26 Ağustos tarihinin hemen
ertesidir. Nitekim Gladstone bu hadisenin hemen arkasından, 15 Eylülde
Liverpool Reform Kulubü’ne bir mektup göndererek, Ermeniler adına
ve yararına büyük bir toplantı yapma çağrısında bulunmuş, hatta göndermiş olduğu bu mektubu dergilerinde de yayınlayabileceklerini ifade
etmiştir59. Gerçekten de 24 Eylül’de Liverpool’daki Hangler sirkinin
büyük toplantı salonunda Belediye Başkanı Lord Derby başkanlığında,
Osmanlı ülkesindeki Ermeni katliamlarını protesto etmek amacıyla bir
toplantı düzenlenmişti60. Toplantıya Gladstone ailesiyle birlikte 6.000
kişilik bir kalabalık katılmıştı. Zaten Gladstone’un toplantıya katılacağının öğrenilmesi, coşkunluğu artırmıştı61. Gladstone her zamanki gibi
büyük bir tezahüratla karşılanmıştı62. Toplantıya Gladstone ailesinden
Bayan Gladstone ile birlikte Helen Gladstone ve parlamento ütyesi
Herbert Gladstone ve daha başka ileri gelenler iştirak etmişlerdi63.
Bu toplantıda Gladstone bir konuşma yaparak, Ermeni katliamlarını
kınamıştır64. Konuşmayı müteakiben öğlen yemeği yenmiş ve ikinci bir
58 The Times, September 14, 1896.
59 Los Angeles Times, September 16, 1896; The Washington Post, September 16,
1896.
60 New York Times, September 22, 1896.
61 The Times, September 25, 1896.
62 Chicago Daily, September 25, 1896.
63 The Times, September 25, 1896.
64 New York Times, September 22, 1896.
72
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
mitingten sonra toplantı dağılmıştır65. Gladstone uzunca konuşmasının
tamamını Ermeni Meselesi’ne ve Türkiye’nin su sorundaki suçu üzerine
odaklamış, hatta Türkiye’ye yüklenmesinin dozunu iyice artırmıştır.
Söz konusu konuşmanın ilgili kısımları şu şekildedir:
Sormak istiyorum: burada bulunmamızın gerçek amacı nedir? İntikam almak mı? Tazminat talep etmek mi? Hayır. Eğer amaç anlaşıldı
ise, bu, beklenen hareketlerin yapılmasıdır… Sultan, Avrupa diplomasisi
üzerindeki zaferine seviniyor. Sultan, büyükelçilerimizin gözü önünde
katliamlarına devam ediyor ve zaman kazanarak bunları en üst seviyeye
çıkarması da muhtemel görünüyor. Ermenistan katliamı66 ve İstanbul
katliamını67 düşünerek, her ikisini de karşılaştıralım. Bu olay Avrupa’da
büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Bu yapılanlar gaddarlık mıydı? Bu soruya
karşılık olarak tereddüt etmeden söyleyebilirim ki, bu olanlar iğrenç,
rezil ve affedilmezdir. Ermeni dağlarında ara verilmeden devam eden
bu katliamlar, tarihe kötü bir leke olarak geçmiştir (alkışlar). Bu kötü
bir lekedir, çünkü ilk olarak bu işin failleri cezalarını çekmeliydiler.
Ancak Ermeni katliamındaki işkence, yağmalama ve plânlı bir şekilde
işlenen suçlar, insanlığın zayıflığını göstermektedir (alkışlar). İstanbul
katliamını, yapılan diğer rezaletlerden ayrı tutarak karşılaştırma yapalım. Bütün bu katliamlar, dünya üzerinde görünen saygısızca işlenmiş
katliamlardır. Sultanın sözlerini tercüme edersek, şu mana çıkar: Uzak
yerlerde sabrınızı denedim. Bunu gözlerinizin önünde tekrar deneyeceğim.
Vilayetlerimi metruk bırakacağım. Daha sonra başkentimizi de terk edilmiş
bırakacağım. Bundan evvel yaptıklarımın hepsiyle birlikte hislerinizi etkisiz
hale getireceğim. Yanınıza yaklaşıp sizi göreceğim ya da uzun zaman devam
edecek olan gazap uykusundan uyandırmayacağım… Biliyoruz ki altı Avrupa
devleti büyükelçileri yeterince düşünüp, Sultan’ı yaptıklarından dolayı
ikaz etmelidirler…
Chester’da 15 ay önce bu konu hakkında yaptığımız konuşmada, bu
politikaları durdurmanın doğru bir davranış olduğunu savunmuştuk.
65 The Times, September 25, 1896.
66 Doğu vilayetlerinde Ermeniler tarafından çıkarılan, ancak Avrupa ve dünya
kamuoyuna Türklerin Ermenileri katlettiği şeklinde duyurulan gelişmeler kastedilmektedir.
67 26 Ağustos 1896 tarihinde bir grup Taşnak komitesi taraftarının İstanbul’daki
Osmanlı Bankası’na yönelik olarak gerçekleştirdikleri bombalama olayı, Avrupa ve
dünya kamuoyuna Türklerin İstanbul’daki Ermenileri yok etme plânının bir parçası
olarak gösterilmek suretiyle İstanbul katliamı olarak duyurulmuştur.
73
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Sultanı devirme fikrini ve bu fikri uygulamanın zor olacağını söylemiştik. O zaman bu fikre tam inanmamıza rağmen, bunun üzerinde
hiçbir hazırlık yapmadık. Şunu söylemeliyim ki, 15 ay önce Ermeniler
hakkında söylediklerimiz, şimdiki söylediklerimizden daha mantıksızdı.
Sultan katliam üstüne katliam yaptı. Hem de bunu bütün Avrupa’nın
gözleri önünde sıraladı. Sultan bu yaptıkları karşısında cezasız kalmamalıdır. Onun daha fazla ileri gitmesine izin verecek miyiz?.. Sultanın
politikalarının bir başka örneği de Kürtleri satın almış olmasıdır…
Bence devletler çok büyük rezilliklere yol açtı (bravo, yaşa sesleri). Biz
bu rezaletin parçası olmayacağız… Elbette benim dışımda hiç kimsenin sorumluluk almadığını düşünüyorum… Türkiye ile diplomatik
ilişkilerimizde, İstanbul sokaklarında 4.000 Ermeni’nin katledilmesini
önleyemedik. Sultan, olayların devamına da göz yumdu… Liverpool
halkının yaptığı bu toplantı küçük görülmemelidir. Bu toplantı, korkunç
katliamdaki Hıristiyanların durumlarını Kraliçe hükümetine göstermek
için yapılmıştır… Kraliçe hükümetini her neticede ve hareketinde sürekli
desteklediğimiz söylemeliyim. Bu yüzden özel olarak bu toplantıda
eleştirmemize rağmen, istediklerimizi yapacaklarını ümit ediyorum.
Önlemler alınmalı ve bu tartışmaların büyümesine izin verilmemelidir.
Bu yüzden Avrupa devletleri ile tartışarak, Avrupa’yı bu konuya yönlendirmeliyiz (bravo, yaşa sesleri)…
Bu konuda ilk olarak Türkiye’nin gerekli sorumluluklarını yerine getirmesi sağlanmalı ve gerekenler kesin olarak yaptırılmalıdır. Bunları kesin
olarak acil bir şekilde yerine getirmeliyiz. Daha sonra ilk adımı atarak,
İstanbul’daki büyükelçimizi geri çekerek, tutuklanmasını önlemeliyiz (alkışlar). Londra’daki Türk büyükelçisini de sınırdışı etmeliyiz (alkışlar). Bu sınırdışı olayı bir Avrupa savaşı meydana getirmez. Bunu müteakiben Türkiye ile
diplomatik ilişkilerimiz askıya alarak, gelecekte olabilecek olayları da önlemiş
oluruz… Eğer Sultan yalnız kalırsa, insanların isteklerine adil bir şekilde
uyacaktır (bravo, yaşa sesleri)68. Gladstone konuşmasının sonunda ise
daha vurucu ifadelerle son düşüncelerini de şu şekilde açıklamıştır: Bu,
Müslümanlara karşı yapılan bir haçlı seferi değildir (işitin, işitin sesleri). Bu
mesele ne bir İngiliz, ne de Avrupa meselesidir. Bu bir insanlık meselesidir.
Hiçbirşey insanlık kadar, Ermenilere hizmet etmede bir neden olamaz69. Bu
68 Chicago Daily, September 25, 1896; The Times, September 25, 1896; New York
Times, September 29, 1896.
69 Chicago Daily Tribune, October 18, 1896.
74
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
uzunca konuşma metninin ilgili kısımlarından da anlaşılacağı üzere,
Gladstone’un konuşmasının özü, İngiltere ve Avrupa’da Türkiye karşıtı
bir kamuoyu ortaya çıkarmak, Ermenileri mağdur göstermek suretiyle, Avrupa ve özellikle İngiltere’nin Osmanlı Türkiyesi üzerindeki
baskılarını artırarak, İngiltere’nin Ortadoğu politikalarının etkinliğini
pekiştirmektir. Gladstone’nun Liverpool konuşmasının metninin aynı
gün, Türk dışişleri mensupları tarafından İstanbul’a bildirildiğini70 ifade
etmek de yerinde olacaktır. Ancak Gladstone The Times gazetesi vasıtasıyla İstanbul’dan yükselen tepkilere cevap vermiş ve göreve geldiğimden
beri Türklerle samimi ilişkilerle onları yakından tanıdım. Geçen Cumartesi
günü Türklerle ve Müslümanlarla ilgili hiçbir kelime konuşmadım diyerek71
kendisini savunmuştur.
21 Eylülde de Shoredictch’te aynı amaçlı bir toplantı düzenlenmiş ve
Türklerin Hıristiyanlara karşı yaptıkları katliamlar kınanmıştır. Konuşmalarda ya zorlamayla, ya da Sultanın devrilmesiyle, söz konusu bu katliamların sona erdirilebileceği söylenmekteydi72. 24 Eylül’de Woolsvich’de
benzeri bir toplantı yapılmış ve Ermeni soykırımı anılmıştır. Bu toplantıya
Abel Benfort adlı bir ileri gelen başkanlık yaptı ve Türk imparatorluğunun
dünya haritasından silinme vaktinin geldiğini söyledi. Toplantıya katılan
Papaz Escreet ise, gelişmelerle ilgili şu ifadeleri kullandı: Woolswich bölgesinin vatandaşları olarak İstanbul’da bulunan askerlerimizin hemen yanında
zavallı Ermenilere Türkler taraından yapılan akıl almaz vahşeti duyduk. Bu
soykırımı durdurmak için hükümetimiz tarafından alınacak her türlü kararın,
ülkenin geri kalan kısmında olduğu gibi büyük bir zevkle yanındayız. Aynı
gün Burnley, Batı Bromwich, Lancaster, Bury, Pontypridd, Bath, District
gibi yerleşimlerde de benzer toplantılar yapılarak, Ermeni hamiliği ve
Türk düşmanlığının önemli örnekleri sergilendi73. Ayrıca Ekim 1896’da
da bu tür toplantılardan birinin Londra’daki meşhur Hyde Park’ta gerçekleştirildiğini74 ve takip eden günlerde de yenilerinin plânlandığını75
belirtmek de yerinde olacaktır. Görüldüğü üzere Gladstone’un İngiltere
dâhilinde isminin bulunduğu her faaliyet, adeta Türklerin Ermenileri hep
katliama uğrattığı şeklinde kamuoyuna duyuruluyordu.
70
71
72
73
74
75
The Atlanta Constitution, September 26, 1896.
The Times, October 1, 1896.
New York Times, September 22, 1896.
The Times, September 29, 1896.
The Atlanta Constitution, October 11, 1896.
The Times, October 1, 1896.
75
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
1896 yılının İngiltere’de Ermenilerle ilgili en önemli toplantılarından sonuncusu 19 Ekim tarihinde Londra’da St. James salonunda
yapıldı. Toplantının amacının Sultanın barbarlığına karşı millî protesto
olduğu önceden duyurulmuştu. Toplantı başkanlığını Westminister
dükünün yapması planlanmış, ancak uzakta bulunması nedeniyle başkanlık görevini Rochester Piskoposu yapmıştı. Toplantının organizasyonunu ise, İngiliz-Ermeni Cemiyeti gerçekleştirmişti. Bu toplantı çok
geniş katılımlı olarak organize edilmiş, İngiltere ve Galler’deki şehir ve
kasabaların tamamının belediye başkanları, her siyasî partiden temsilciler, parlamento üyeleri, kilise piskoposları, yüksek mevki sahipleri,
okul müdürleri, İskoç Üniversitesi profesörleri gibi ileri gelenler davet
edilmişti. Bu davetlere yüzün üzerinde şehrin belediye başkanı ve ileri
gelenleri katıldı. Londra Belediye Başkanı ve Parlamento üyelerinden
James Bryce gibi kişiler, toplantının en önemli katılımcılarından idiler.
William Ewart Gladstone bu toplantıya katılmamış, ancak göndermiş
olduğu bir mektupla mazeretini ifade ederek, konuyla ilgili düşüncelerini
aktarmıştır. 17 Ekim’de kaleme almış olduğu mektubunda, Gladstone,
Ermenilerle ilgili düşüncelerini şu şekilde açıklıyordu:
Şu an hala devam etmekte olan seri katliamları durdurmak ve tekrarını önlemek için Lord Salisbury’yi desteklemeniz gerekir. Onun,
yapılabileceğin en iyisini yapacak güçte olduğuna inanıyoruz… Ermenistan ile ilgili olarak yapılan sayısız gösteriyi göz önünde tutacaktır.
Antlaşma şartlarını uygulatırsak, plânlı katliamları durduracağımızı,
çıkarcı davranışları, kötüye kullanımları, bir ya da daha fazla devletin
düşmanca kışkırtmalarını, kızgınlık yapmaya çalışanları ve tarihin gidişini durduracağımızı söyleyebilirim. Öncelikle büyük katili
tanımalıyız. Hareketimiz her ne şart altında olursa olsun, geriye
dönük her davranışı engellemeli ve sonra bu tecrübe ile ihtiyatlı
bir şekilde görevi tamamlamalıyız… Avrupa’nın birliği çok önemli
ve gereklidir, ancak kesin yolumuzu belirlemeli ve onu göz önüne
alarak ilerlemeliyiz. Eğer bu konuda ülkemize güvenmezsek, bazı
devletler, Doğu Akdeniz’de Ermenistan’ı bencilliği ile daha da geri
götürecek ve bu durumda daha fazla insan hayatını kaybedecektir.
Yönetimde en ufak bir hak iddia etmeden yazıyorum: 1850’den beri
45 yıllık dönemde sorumluluktan kaçmayan, başbakanlık yapmış
biri olarak Dışişleri bakanıyla özel olarak devamlı işbirliği içerisinde
bulunup, bu ülkeye ilgi gösterilmesini istiyorum. Şu an Sultanın
kendisine verilen olağanüstü fırsatları inatçılıkla devam ettirdiğini
76
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
görüyorum. Acınacak ve yüzkarası sebeplerle şu an, ama sadece şu
an için zaferini yaşıyor. İnsanlık medeniyeti açısından, O, sonunda
ilk olarak kınanacak, başta kendisi ve daha sonra eli kanlı acımasız
yandaşları da bundan nasibini alacaktır76.
İngiliz başvekilliği görevinde bulunmuş olan Gladstone’un Ermeniler ve Türklerle ilgili değişmeyen düşünceleri bu şekildeydi. Bu sözlere
bakıldığında, İngiltere’nin kendisi, Avrupa ve dünya ile ilgili bütün
problemleri aştığını ve dünyadaki tek sorunun Ermeni sorunu olarak
gördüğünü ve bu sorunun da sadece Türklerden kaynaklandığını tescil
eden sözleri bu şeklinde anlaşabilmek mümkündür. Bu yanlı bakış
açısı toplantıya katılamayan diğer ileri gelenlerin mektuplarından ve
toplantıya katılarak düşüncelerini ifade eden diğer kişiler tarafından
da benzer şekildeki ifadelerle açığa vurulmuştur. Mesela Westminister dükü Sultana ve onun tayfasına milletin dehşet ve nefretini kuvvetle
alkışlıyorum demiş, Kimberley Kontu Türkiye’yi Avrupa’nın yüz karası
olarak tanımlamış, Worcester Belediye Başkanı Urfa ile Worcester’in
nüfusunun hemen hemen aynı olduğunu, iki günde Urfa’da 8.000’den az
olmayan erkeğin öldürüldüğünü, aynı zamanda kilisede 2.000 kadın, çocuk
ve erkeğin dua ettiği sırada benzin dökülerek ateşe verildiğini ve bu nedenle
İngiltere’nin burası ile ilgilenmesi için milyarlarca sebebi olduğunu ifade
etmiş, Aberdeen Üniversitesi profesörlerinden Ramsey, Sultan, Türk
halkının kötü düşünceli dahisidir şeklinde çirkin ifadelerde bulunmuştur.
Görüşmeler sonunda, Türkiye üzerindeki baskının artırılması için çeşitli
önerilerde bulunulmuş ve Ermeniler Hıristiyan dünyasının önemli bir
parçası olarak gösterilerek, toplantının sonunda onlara destek vaadi
çıkmıştır77. Dolayısıyla bu toplantının sonucu da, İngiltere’de o dönemde
düzenlenen diğer toplantılardan farklı olmamış, çok kapsamlı ve teferruatlı bilgilere dayanmaksızın, Avrupa ve dünya kamuoyunda Türk
imajını zedeleyecek pekçok ifade kullanılarak ve basına duyurularak,
Osmanlı Devleti uluslararası arenada çok zor durumlara düşürülmüş,
buna karşılık Ermeniler insanca yaşamaktan başka hiçbir hiçbir arzuları
olmayan mazlum bir millet olarak gösterilerek, hadiselerin tüm suçu
Türklere atfedilmiştir.
76 The Times, October 20, 1896.
77 The Times, October 20, 1896.
77
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Gladstone’un 1896 yılının sonundan ölümüne kadar gerçekleştirmiş
olduğu pekçok faaliyette, genel bakış açısının yukarıda izah edilenlerle
doğru orantılı olduğu anlaşılmaktadır. The Washington Post’ta yayınlanan bir mektubunda, Ermeni hadiselerinin korkunçluğu devam etmektedir
ve bunun tek sebebi Türk imparatorluğudur demekten kendini alamamıştır78. Bir başka mektubunda, Avrupalı devletlere sitem ederek, bir yıldan
fazla bir süredir Sultan altı büyük devletin diplomasisine karşı zafer kazandı,
onlar Sultanın ayakları altında ezilmişlerdir diyordu79. 23 Kasım 1896’da
Ermeni Millî Yardım Komitesi’ne göndermiş olduğu başka bir mektubunda ise, yine Avrupalı devletlere yüklenerek, Türkiye’yi şu şekilde
suçlamıştır: Avrupa hala bu tür rezillik ve katliamlara göz yummaktadır,
Sultanın sayısız hatalarına rağmen, önemsiz ve değersiz güvencelerini kabul
etmektedir ve hatta Türkleri pohpohlamaktadır80. Avrupalı devletlere yönelik olarak zaman zaman bu sitemlerde bulunmasına karşılık, onlardan
ümidini tam olarak kesmediğini gösteren beyanları da vardır. Nitekim
oğlunun görev yaptığı Hawarden kilisesinde Ermenilerle ilgili bir anıtın
açılışında söylediği şu sözler, bu düşünceyi doğrular niteliktedir:
Ermeniler adına meydana gelen galeyan, altı büyük devleti ayağa
kaldırmaya yetmese de, onların, en büyük katil olan Sultan’ın faaliyetlerine son vereceklerini umuyorum81.
Dolayısıyla Gladstone, bazan bu devletleri suçlayıcı ifadelerde
bulunsa da, mensubu olduğu Avrupalı ve Hıristiyan devletlerin gönlünü almayı da bu şekilde bilmiştir.
Hayatının özellikle son evrelerindeki gelişmeler dikkatle incelendiğinde, William Ewart Gladstone için Ermeniler çok özel bir topluluk
olmuş, onlara vermiş olduğu destekten dolayı da doğal olarak Ermeniler
için de Gladstone çok özel bir konumda bulunmuştur. Bunu Gladstone
ailesi için düzenlenen yaş günü82 töreniyle ilgili gelişmeler de doğrula78 The Washington Post, October 27, 1896.
79 New York Times, September 23, 1896.
80 The Washington Post, November 24, 1896; Los Angeles Times, November 24, 1896;
Chicago Daily Tribune, November 22, 1896.
81 New York Times, January 7, 1897.
82 Bazı gazeteler 6 Ocak 1897’de yapılan yaş günü programının, Bayan Gladstone
için düzenlendiğini ifade ederlerken (The Washington Post, January 7, 1897), The
Times gazetesi, o tarihte yapılan programın William Ewart Gladstone’un 85. yaş
günü nedeniyle organize edildiğini yazmaktadır. The Times, January 7, 1897.
78
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
maktadır. Söz konusu kutlama töreninde, Ermeniler törenin bir kısmı,
hatta ana konusu haline dönüşmüşlerdir. Tören yeri, Gladstone’un
oğlu Stephen Gladstone’un papazlık görevinde bulunduğu Hawarden
köyündeki kilise olarak seçilmişti. Hatta bu törene Ermeniler özel olarak hazırlanmışlardı. Çünkü Türklerin katlettiği Ermeni şehitlerinin anı
programı ile Gladstone’un doğum günü progamı tek programda birleştirilmişti. Ermeniler, böyle bir günde, Hawarden kilisesi için vitray
camdan yapılmış bir pencerenin açılışını bizzat Gladstone’a yaptırarak,
Gladston’un doğum gününü böyle bir olayla doldurmak ve kendi propagandalarını pek güzel yapma fırsatını bu şekilde davranarak büyük bir
avantaja çevirmişlerdi. Çünkü The Washington Post, bu haberi yayınlarken Gladstone’u, İngiltere’nin en büyük devlet adamı olarak tanımlamıştı.
Aslında Gladstone sadece İngilizler için değil, Ermeniler için de en büyük
şahsiyetlerden biriydi83. Ermenistan’a hizmet, medeniyete hizmettir demek
suretiyle84, onları gördüğü yeri veciz bir şekilde ifade eden Gladstone,
doğum gününde dahi Ermenilerin özel anlarını tazelemekte hiçbir
tereddüt göstermemiştir.
İki töreni birleştirme ve vitray bir pencere anıt yapma fikri, zulme
uğramış Ermeniler için binlerce sterlin bağışta bulunan ve Rusya’da
yaşayan zengin bir Ermeni’den gelmişti. Böyle bir anıtın hangi kiliseye
konulacağı uzun boylu bir mesele olmadı. Zira Ermeniler, böyle bir
anıtı, Gladstone için son derece önemli bir yer olan Hawarden kilisesine
yerleştirme konusunda hiç tereddüt etmediler ve zaman kaybetmediler.
O günkü törene Ermeniler büyük bir katılım gösterdiler. Hıristiyan
cemaati Papaz Stephan Gladstone önderliğindeki ilk töreni 07.15’te,
ikinci töreni ise 09.00’da yaptı85. Bu aşamada Gladstone Ermenilere
hitaben, gösterdikleri incelikten dolayı bir teşekkür konuşması yaptı.
Konuşmasında, şu anda dünyanın en büyük zalimi Sultan’dır. Zalimlik ve
kötülük konusunda büyük bir zafer kazanmıştır. Bu kötülükler daha da devam
edecek gibi olursa, büyük devletlerin omuzlarına binen yükü, onları harekete
geçirip, Sultan’ın faaliyetlerine son vermelerini sağlayacaktır. Ermeniler
için gelecekte güzel günler olacaktır diyerek86, Ermenilerin kalbini bir
kez daha feth etti. Daha sonra adak servisi yapıldı. Müteakiben Bayn
83 The Washington Post, January 7, 1897.
84 William Ewart Gladstone, “To serve Armenia is to serve civilisation”, The New
Armenia, Published Fortnightly, VIII/1, December 1, 1915, s.1.
85 The Times, January 7, 1897.
86 The Washington Post, January 7, 1897.
79
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Gladstone’a, en önde gelen Ermeni patriklerinden Mıgırdıç I’in yağlı
boya portresi takdim edildi. Bunun ardından mağdur Ermeniler için bir
bağış kampanyası düzenlendi.
Bu tür törenlerin değişmez isimlerinden Parlamenter ve İngilizErmeni Cemiyeti Başkanı Stevenson da bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Mıgırdıç I’in portresinin Bayan Gladstone’a verilmesi ve Ermenilerle ilgili şu ilginç ifadelerde bulundu:
Dünyadaki bütün Ermenilerin en masumane arzusu, zulme uğramış
bir ırkın ve kilisesinin başının manevî değeri büyük portresinin,
Bayan Gladstone’a verilmesidir. Portredeki bu manevî şahsiyet,
kilisesindeki birçok rahipler gibi nice acı ve ıstırap dolu yıllar geçirmiş ve şu anda St. George tahtına oturmaya halkı tarafından layık
görülmüş, padişah yönetiminin baskılarından uzak, Çar’ın koruması
altında önderlik etiği şerefli yapının refahını korumayı başarmıştır.
Eğer şu anda, Türk imparatorluğundaki Ermenilerin ıstıraplarından
bu kadar derinden etkileniyorsak, onların kilisesinin başının hisleri
ne olabilir? Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Halkının çoğu soykırıma
maruz kalmış, hakları çiğnenmiş ve medeni dünya şu ana kadar
bunu önlemek için hiçbir şey yapmamıştır. Şu andaki olayda, en
içten dileklerimle, her ikisinin de, Bay ve Bayan Gladstone’un çok
derinden ilgilendiği bu halk ve onun ülkesi için, daha parlak günlerin
şahidi olmalarını coşkuyla ümit ederim.
Ermeni Rahip Peder Isaacs, böyle yürekten destekçilerin ve aralarında Gladstone’un da önemli yer tuttuğu Hıristiyan dostlarının
bulunmasının, onlar için bir sevinç kaynağı olduğunu belirtti. Ayrıca
sonradan bugünün anısı için gönderdiği mektubunda, Ermeniler için
samimi davranılması gerektiğini, Hıristiyan arkadaşlarının bu ülkede
Bay Gladstone’un politikalarını desteklemesi gerektiğini ifade etti.
Bunu müteakiben söz alan Asaph Piskoposu ise, dokunaklı olmaya
çalışan ve İngilizlerin bu yaptıklarıyla günahlarının azalacağını ifade
eden uzunca bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmanın dikkati çeken bazı
kısımları aşağıda gösterilmiştir:
… Ermeniler vahşice öldürülüp şehit edilirken, Tanrıdan yardım
istemişlerdir: Efendim bu vahşet daha ne kadar sürecek ve dünyada kanımızın
intikamını alabilecek miyiz? Hıristiyan kilisesi üyeleri olarak kalplerimiz, bu korkunç acıya dayanan kardeşlerimiz için sevgiyle atmaktadır.
80
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
Ermenistan’daki Hıristiyanlar, sevgimize ihtiyaç duyarlarsa, bugün
yaptığımız gibi onlara dua etmeliyiz. Bu eziyet sadece acı bir durum
değil, karanlık ve insanlık dışı bir durumdur. Onlar yardım için yalvarırken, bu ülkedeki ve diğer ülkelerdeki zengin Ermeniler bu insanlara
yardımcı olmamaktadırlar… Bu pencereyi yaptıran Rusya’da ikamet eden
bir Ermeni tüccardır. Onun, içinden gelen hislerle yaptırdığı bu eser,
burada yapılan en güzel ve en anlamlı eser olmuştur. Hıristiyan Katolik
kilisesinin bir üyesi olarak bu eser, Hıristiyan acılarını dile getiren eşsiz
bir eser olacak ve Hıristiyan İngilizlerin kalplerinin bu eser karşısında
dile gelip, son yıllarda meydana gelen bu korku dolu olaylarla yakından
ilgilenmeleri sağlanacaktır. İnanıyorum ki, İngiltere’de birçok yerleşim
alanında benzer eserler yapılırsa, İngiltere’de hiçbir suçluluk kalmayacak
ve uzun süreden beri devam eden bu insanlık dışı hareketlere izin vermeyecektir. İngiltere’nin ve genel olarak Avrupa’nın vicdanı, Hıristiyanlığın
isteği doğrultusunda uyanırsa, onlar bu olaya sessiz kalmayacaklardır.
Bu pencerede Ermeni şehitlerini anıyoruz. Bu pencere korkuları anlatan
bir yer değil, Hıristiyan Avrupa’nın hislerini uyandıran bir eserdir…
Hıristiyanlık için kendilerin kurban edenlerin acılarını paylaşmalıyız
ve onlar için birleşmeliyiz. Benzer acılar bizi Tanrıya ulaştırır. Bütün
Hıristiyanlar ortak hareket ederek, kalplerini ve ruhlarını birleştirerek,
Hıristiyan Ermenilere yakın sevgi duymalıdırlar87. Bu konuşmanın
ardından, bugün uygar dünyanın, İngiltere ve Amerika’nın 24 Nisanlarda
neden sürekli ya Ermeni anıtı diktiklerini veya dikilen anıtlarda anma
törenleri düzenleyerek, Türklere kin kustuklarını ve gelecek nesillerini
bu kinle beslediklerini anlamak daha kolay olacaktır…
Ermeniler, Ermenistan, Türk düşmanlığı ve Ermeni Meselesi için
bu denli büyük faaliyetlerde bulunan ve özellikle son başbakanlığından
sonra kendisini neredeyse tamamen bu meseleye adayan William Ewart
Gladstone, 19 Mayıs 1898 tarihinde Londra Hawarden kasabasında
hayatını kaybetti. O, İngiliz tarihinde dört kez başvekillik makamına
oturmuş önemli bir şahsiyetti. Şüphesiz ki ölümü İngiliz kamuoyunda
uzun süre konuşuldu ve büyük üzüntü yarattı88. Kendi sağlığında ve
ölümünden sonra hakkında pekçok eser kaleme alındı. Hayatının çeşitli
87 The Times, January 7, 1897.
88 The Washington Post, May 19, 1898.
81
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
evreleri üzerinde detaylarıyla duruldu89. Ayrıca hatıraları da yayınlandı90.
1894 tarihine kadar aralıklarla dört kez yapmış olduğu başvekillik görevinden sonra, kendisini kamu işlerinden uzakta tuttu. Ama bu uzaklık
resmî boyutta kaldı. Gayr-ı resmî olarak kamu işlerine ve özellikle başvekilliği döneminde yapamadığı veya resmî görevinden dolayı yapıyor
görünmek istemediği çok özel bir meseleye adeta kendisini adadı. Bu
Ermeni Meselesi’nden başka bir şey değildi.
Hatta kendisiyle ilgili olarak hazırlanan bir biyografi çalışmasında
bulunan ilginç bir kayıt, kendisinin Ermenilerle çok erken tarihlerden
itibaren ilgilendiğini doğrulamaktadır. John Morley tarafından hazırlanan bu çalışmada bulunan şu kayıt, Gladstone-Ermeniler ilişkisinin
başlangıç zamanını ve boyutunu ortaya koymaktadır: O (Gladstone),
kendisini bu meselenin (Ermeni Meselesi) en ateşli savunucularından birisi
olarak kabul etmektedir. Oğullarından birine, ‘1876’da bu kampanyayı ben
başlattım ve ne kadar sürecekse sürsün devam ettireceğim’ demiştir91. Bu
bilginin tarihî gerçeklere uygunluğu ortada olduğuna göre, gerçekliği
konusunda fazla bir şüphenin olması zor görünmektedir.
Yani Ermeni Meselesi’nin başlangıç noktası yaklaşık olarak bu
dönemde ortaya çıktığına göre, bu, ciddiye alınması gereken bir bilgi
mahiyetindedir. Ermeni Meselesi’nin tabiî ki Gladstone tarafından ortaya
çıkarılmadığı aşikârdır, ama meselenin uluslararası bir boyuta gelmesi
için Gladstone’un çabaları da ortadadır. Eğer Gladstone bu meseleye
bu denli sahip çıkmamış olsaydı ve bunu İngiliz politikalarıyla bu denli
uyumlu bir hale getirmeseydi, XX. yüzyılın başlangıcında, Ermenilerin
89 Bu eserlerden bazıları şu şekilde gösterilebilir: John Morley, The Life of William
Ewart Gladstone, 3 Cilt, Londra 1903; Herbert Woodfield Paul, The Life of William
Ewart Gladstone, Londra Edinburgh, New York, ?; C. Lathbury (selector and
arranger), Correspondence On Church And Religion Of William Ewart Gladstone, 2
Cilt, Londra 1910; Bishop Ullathorne, Mr. Gladstone’s Expostulation Unravelled,
Londra 1875; David Williamson, William Ewart Gladstone: Statesman And Scholar,
Toronto 1898; Arthur Tilney Bassett, Gladstone’s Speeches Descriptive Index And
Bibliography, With A Preface By Viscound Bryce and Herbert Paul, Londra 1916;
Lionel A. Tollemache, Talks With Mr. Gladstone, Londra 1898; Frank Wakeley
Gunsaulus, William Ewart Gladstone: A Biographical Study, Toronto 1898; James
Renwick, The Life And Work Of Gladstone, Londra 1905; Justin McCarthy, The Story
Of Gladstone’s Life, Londra 1897; George W. E. Russell, William Ewart Gladstone,
Londra 1910.
90 Goldwin Smith, My Memory Of Gladstone, Londra 1904.
91 John Morley, The Life Of William Ewart Gladstone, C. III, Londra 1903, s.521522.
82
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
uluslararası toplumun dikkatini çekmesi bu boyutta gerçekleşmeyebilirdi.
Gladstone, özellikle 1894-1897 yılları arasında yapmış olduğu yoğun
çalışma ve göstermiş olduğu faaliyetlerle, bu meseleyi önce İngiltere
gündemine, sonra Avrupalı devletlerin öncelikleri arasına sokabilmiştir.
Avrupa devletleri, İngiltere sayesinde Ermenilerle ilgilenmişler, Türkiye,
Sultan ve Ermeni gibi kavramları gündemlerinin ön sıralarına alabilmişler, böylece uluslararası arenada Ermeni hamiliği ve Türk düşmanlığı
meseleleri, kendi dış politikalarıyla uygunlaştırılıp, uluslararası toplumun ve dünyanın gündemine taşınabilmiştir. Gladstone, bahsedilen
dönemde göstermiş olduğu yoğun faaliyetlerle Ermenileri hiç ihmal
etmemiş, onlar için bizzat programlar düzenlemiş, o programlara bizzat
iştirak etmiş, Ermenilerden gelen çeşitli programlara katılım davetlerini
sağlık sorunu hariç hiç geri çevirmemiş ve onların tüm faaliyetlerine
iştirak etmiş, Ermenilerin İngiltere gündemini zaman zaman meşgul
etmelerine fırsat ve zemin hazırlamış ve olayın propaganda boyutunda
gündeme oturmasını sağlamıştır. O, yapmış olduğu tüm bu faaliyetlerle
Ermenilerin kalplerinde haklı olarak yer edinmiş, ismi pekçok kitabın
veya yayın organının sayfalarını süslemiş, kendisine Ermeniler tarafından büyük minnettarlık gösterilmiş ve gösterilmektedir.
Ancak Gladstone’un bu faaliyetlerinin diğer cephesine de göz atmak
ve bir değerlendirme yapmak bu aşamada gereklidir. O olayın sadece
propaganda ve dinî boyutuyla ilgilenmiş, tarihî gerçekleri göz ardı
etmiştir. Ermenilerle ilgili olarak ilk ilgisini çeken şey, dinî boyutudur.
Yani Hıristiyanlık Gladstone’un Ermenilere yönelmesinin ilk aşamasıdır. Dolayısıyla Türk düşmanlığının başlangıcı da bu meseleyle ortaya
çıkmaktadır. Bu aşamada ikinci husus İngiliz devlet politikalarının, Türk
düşmanlığı veya Ermeni hamiliği ile örtüşmesini sağlamış olmasıdır. Zira
1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi ve arkasından imzalanan antlaşmalarla
birlikte, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne saygılı
olma politikası son bulmuş, işte bu aşamadan itibaren Gladstone’un da
önderliğiyle Türkiye bir tarafa itilmiş ve Ermeniler üzerinde durularak,
Ortadoğu düğümünde Türkiye-Rusya-İngiltere politikalarının çözüm
arayışlarına yönelinmiştir. Burada Rusya faktörüne karşı İngiltere’nin
önemle üzerinde durduğu husus, Ermenileri kullanarak Rusya’nın
Ortadoğu’ya sızma düşüncelerini engellemekti. Konu Ermeniler olunca
tabiî ki Osmanlı Devleti’nin durumu ve İngiltere-Türkiye ilişkilerinin
gerginlik arzetmesi ve bozulması söz konusu oldu. Bu aşamalarda İngil83
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
tere, Gladstone’un oluşturduğu gündemin de etkisiyle, hep Türkiye
karşıtı ve hep Ermeniler yanında yer aldı. Bunun da ortaya çıkardığı
sonuç, Türk-İngiliz ilişkilerinin bozulması, buna karşılık İngiltere’nin
yönlendirmesiyle Batı dünyası ile Ermenilerin ilişkilerinin ise iyi bir
konuma gelmesidir. Ermeniler bu gelişmelere bakıldığında, İngiltere’ye
ve tabiî ki William Ewart Gladstone’a çok şey borçludurlar.
84
Doç. Dr. Enis ŞAHİN - Arş. Gör. Mustafa SARI
KAYNAKÇA
1.Gazeteler
Chicago Daily Tribune.
Los Angeles Times.
New York Times.
The Atlanta Constitution.
The Hartford Courant.
The Times.
The Washington Post.
2.Tetkik Eserler
Bassett, Arthur Tilney, Gladstone’s Speeches Descriptive Index And Bibliography, With
A Preface By Viscound Bryce and Herbert Paul, Londra 1916.
Bishop Ullathorne, Mr. Gladstone’s Expostulation Unravelled, Londra 1875.
C. Lathbury (selector and arranger), Correspondence On Church And Religion
Of William Ewart Gladstone, 2 Cilt, Londra 1910.
Williamson, David, William Ewart Gladstone: Statesman And Scholar, Toronto
1898.
Gunsaulus, Frank Wakeley, William Ewart Gladstone: A Biographical Study, Toronto
1898.
Russell, George W. E., William Ewart Gladstone, Londra 1910.
Gladstone, William Ewart, “To serve Armenia is to serve Civilisation”, The New
Armenia, Published Fortnightly, VIII/1 (December 1, 1915).
Goldwin Smith, My Memory Of Gladstone, Londra 1904.
Herbert, Woodfield Paul, The Life Of William Ewart Gladstone, Londra, Edinburgh,
New York ?.
Kılıç, Davut, “XIX. Asırda İngiltere’nin Ortadoğu Politikasının Osmanlı Ermenilerine
Yansıması”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Editörler: İdris Bal-Mustafa Çufalı,
Ankara 2003.
McCarthy, Justin, The Story Of Gladstone’s Life, Londra 1897.
Morley, John, The Life Of William Ewart Gladstone, 3 Cilt, Londra 1903.
Renwick, James, The Life And Work Of Gladstone, Londra 1905.
Tollemache, Lionel A., Talks With Mr. Gladstone, Londra 1898.
3.Internet:
http://www.tukrkatak.gen.tr, 3 Mayıs 2008.
85
Ersin MÜEZZİNOĞLU
ERMENİ AZINLIK OKULLARININ ERMENİ
MİLLİYETÇİLİĞİNİN DOĞUŞUNDAKİ ROLÜ
Ersin MÜEZZİNOĞLU
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi
Tlf.:0 505 800 37 26, e-posta: emuezzinoglu@hotmail.com
87
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Osmanlı Devleti’nde Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren azınlıklar İslam Hukuku’nun bazı kaidelerinden hareketle din ve mezhep esasına
göre millet sistemi adı altında teşkilatlandırılmıştı. Azınlıklar bu sistemde birer
Osmanlı tebaası olarak kabul edilmekte ve bir ruhanî reisin idaresinde cemaat
halinde yaşama hakkına sahiptiler. Bu ruhanî reisler kendi cemaatlerinin
eğitim ve kültür müesseselerini, kiliselerini, hastanelerini yönetme yetkisine
ve sorumluluğuna sahiptiler. Ülkedeki Ermeni azınlığının da devletin sunduğu bu imkânlardan sonuna kadar faydalandığı özellikle eğitim sahasında
olmak üzere 18. yüzyılda artış gösteren ve 19. yüzyılda da yoğunluk kazanan
çok sayıda okul açtıkları görülmektedir. Diğer azınlık okulları gibi başlangıçta dinî mahiyette bir eğitim veren bu okullarda eğitimin niteliği zamanla
değişmiş, millî bir eğitimin esas alındığı istiklal ve milliyetçilik duygularının
aşılanmak istediği kurumlar haline dönüşmüşlerdir. Bu bağlamda okulların
Ermeni milliyetçiliği fikrinin doğmasında kiliselerle birlikte en etkili kurumlar
olduğu söylenebilir. Ermeni okullarının artışında ve faaliyetlerinin yoğunlaşmasında yabancı devletlerin siyasî menfaatleri ile misyonerlik faaliyetlerinin
odak noktasında Ermeni topluluğunu görmelerinden kaynaklanan himaye
ve yardımlarının da etkili olduğu belirtilmelidir. Osmanlı Devleti ise zaten
Tanzimat dönemine kadar eğitimi hem Türkler için hem de azınlıklar için bir
devlet görevi olarak telakki etmemişti. Ermeni okullarının sayıca ve faaliyetçe
dikkat çekmesiyle birlikte okullar üzerinde etkili olmayacak bir kısım denetim teşebbüslerine başvurulmuştur. Ermeni cemaati bu denetimleri kabule
yanaşmadığı gibi yabancı devletlerden gördüğü müzaheretle Babıâli üzerinde
baskı kurulmasını sağlamış ve sonuç olarak okulların zararlı faaliyetlerinin
önüne geçilememiştir.
Bu tebliğde, Ermeni azınlık okullarının Ermeni milliyetçiliğinin doğuş
ve gelişmesinde hangi metotları kullanarak etkili oldukları arşiv belgelerine
dayalı olarak anlatılmaya çalışılacaktır.
88
Ersin MÜEZZİNOĞLU
1. OSMANLI DEVLETİ’NDE ERMENİLER VE
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
İlk Osmanlı-Ermeni münasebetleri Orhan Bey döneminde Ermenilerin çok azınlıkta bulundukları batı bölgesinde başlamıştır. Orhan Bey
Anadolu’da dağınık vaziyette bulunan Ermenilerden bilhassa Kütahya’da
bulunan çok sayıda Ermeniyi ve Ermeni ruhanî reisliğini Bursa’ya taşımıştır. Ermenililerle meskûn bölgeler zamanla Osmanlı hâkimiyetine
geçmiş bu süreç Kanunî döneminde tamamlanmıştır1. Fakat Osmanlı
Devleti’nin azınlıklara dolayısıyla Ermenilere karşı takip edeceği siyasetin esasları daha önce yani Fatih Sultan Mehmet dönemindeki bazı
uygulamalarla olacaktır.
Osmanlı Devleti’nin azınlıklara yaklaşımında Sultan II. Mehmet’in
siyasî değerlendirmeleri de etkili olmakla birlikte temel olarak bazı
İslamî hükümlere dayalı olan bir sistem olan Millet Sistemi geliştirilmiş
ve uygulanmıştır. Bu sistemde Osmanlı ülkesindeki farklı din ve mezhebe
mensup fertlerin oluşturduğu topluluklar millet olarak adlandırılmıştır.
1
Sadi Kocaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Altınok Matbaası,
Ankara 1967, s.57-58.
89
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Sisteme göre devlet fethettiği topraklarda yaşayan gayrimüslimlerle
bir zimmet anlaşması imzalamıştır. Anlaşma her iki tarafa bir takım
yükümlülükler getirmektedir. Azınlıklar devletin egemenliğini kabul
edip cizye, haraç gibi vergilerini ödeyecekler, Osmanlı Devleti ise onların
huzur ve güvenliğini sağlayacaktır.
II. Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra Ermenilerin Bursa’daki ruhanî
reisleri Hovakim’i buraya getirterek Rum patrikliğinin yanında bir de
Ermeni patrikliği kurdu. Ermenileri de bu patriklik ile yönetmeye başladı.
Patrikler milletlerinin dinî ve toplumsal işlerini görme, şikâyetlerini
inceleme, milletlerine ait malları idare ve bunların gelirlerini toplama
gibi geniş yetki ve haklara sahiptiler. İstanbul patrikliği zamanla siyasî
konularda önemli roller oynayacak, yabancılar tarafından siyasî ve mili
bir makam olarak kabul edilecektir2.
Ermeniler Osmanlı Devleti’nin kendilerine sunduğu her türlü
nimetten istifade etmişler, zamanla hak ve imtiyazlarına yenilerini
eklemişlerdir. 1827 tarihli Rum isyanı Osmanlı toplumunda Ermenilerin
statülerinde daha ileriye atılım yaratmıştır. Eskiden Rumlara verilen
birçok önemli devlet görevine bu gelişmeden sonra Ermeniler getirilmeye başlanmıştır. Yine 1839 Tanzimat Fermanı’nın getirdiği haklar
sisteminden Ermeniler de yararlanmışlardır. Bu fermanın bir merhalesi
olarak görülen 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı ise patriklere daha
önce verilmiş olan imtiyazları teyit etmiştir.
Bir başka gelişme, Ermeniler tarafından bağımsızlık için bir adım olarak telakki edilen 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi, Ermenilerin
siyasî ve toplumsal varlıkları için yeni bir dönem açmıştır. Ayrıca nizamname zamanın Osmanlı yönetiminin Ermenilere ne kadar müsaadekâr
olduğunu göstermesi bakımından da dikkat çekici bir örnektir3.
Osmanlı Devleti’nin Ermeni tebaasına yaklaşım noktasında eskiye
nazaran herhangi bir değişiklik yokken hatta yukarıda anahatlarıyla
verdiğimiz gelişmelerle birlikte Ermeni tebaanın eskiye göre hak ve
imtiyazlarının daha da artması söz konusu iken aşağıda söz edilecek
olan çeşitli nedenlerle Ermenilerle Türkler arasında tesis edilmiş bulunan
karşılıklı itimat ve birlikte yaşama ahengi bozulmaya başlamıştır.
2
3
90
Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987,
s.149.
Uras, Tarihte Ermeniler...., s.159.
Ersin MÜEZZİNOĞLU
Bu bağlamda 19. yüzyıl başlarından itibaren Ermeniler arasında
ulusal uyanış hareketlerinin ortaya çıktığı görülür. Osmanlı ülkesinde
Ermeni milliyetçiliği dolayısıyla bunun tezahürü olan Ermeni sorunu
durduk yere gündeme gelmemiştir. Çeşitli tarihî ve siyasî nedenlerden
kaynaklanan etmenler böyle bir gelişmeye yol açmıştır. Peki, sorunun
nedenlerini ortaya koyarken nasıl bir yaklaşım sergilenmelidir? Kanaatimizce, isyan, ihtilal, inkılâp gibi sosyal olayların tarihi bir seyri, fikri bir
hazırlık safhası, bir aksiyon veya patlama safhası ve nihayet bir durulma, bir
sükûn safhası vardır tarzındaki bakış açısı benimsenmelidir. Bu yüzden
meseleyi ne Fransız İhtilali’ne bağlamak ne de Ermeni isyan ve olaylarının yoğunlaştığı 19. yüzyılın sonlarını bir tarih olarak sunmak doğru
değildir. Özetle Ermeni sorunu hazırlık ve aksiyon safhaları bulunan
ve sebepler zinciri halinde gelişen bir hadisedir4.
Ermeni milliyetçiliğinin doğuşu ele alınırken ilk önce kilise ile olan
bağlantısı5 dikkat çeker. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ermeni
Gregoryen Kilisesi’nin cemaat içi nedenlerden dolayı bir iç huzursuzluk yaşadığı görülür. Bu huzursuzluğun nedeni Ermeni mezhepleri
arasında yaşanan rekabet ile Osmanlı Devleti’nin Tanzimat reformlarıyla başlattığı demokratikleşme-laikleşme sürecinin cemaat içindeki
dünyevî hâkimiyeti güçlendiren geleneksel millet sistemini sarsıntıya
uğratmasıdır. İstanbul Ermeni Patrikliği imparatorluk bünyesinde hem
dünyevî hem de uhrevî yetkileri kendinde toplayan en üst makamdı.
Patrikliğin Ermeni cemaati üzerindeki bu tekeli Katolikliğin ve Protestanlığın, misyonerlik çalışmaları ve yabancı devletlerin müdahaleleriyle
yayılması sonucu kırılacaktır. 1830’da Katolik Ermeniler Fransızların
etkisiyle, 1850’de de Protestan Ermeniler İngilizlerin telkiniyle Osmanlı
Devleti’nce tanındı6. Bu gelişmeler çerçevesinde Ermeni kilisesi mevcudiyetini koruyabilmesi için bir kuvvete, bir devlete ihtiyaç duymuştur.
4
5
6
Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınları,
Ankara 1990, s.23-24.
Diğer azınlıklarda olduğu gibi Ermenilerin ulusal bilincinde de etkin olan, belki
de en ağırlıklı olarak, dinsel kimlik tanımlaması temeline oturan duygu idi. Yüzyıllardan beri Hıristiyan kilise örgütleri her bir Hıristiyan toplumunun ulusal
kültürünün korunduğu bir ocak işlevini yürüttüğü için bu durum garipsenmemelidir. Bkz. Justin Maccarthy, Ölüm ve Sürgün, Çev. Bilge Umar, İnkılâp Yayınevi,
İstanbul 1995, s.6.
Mim Kemal Öke, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu 1914-1923, İrfan Yayıncılık,
İstanbul 2003, s.116-117.
91
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Bu yüzden Ermeni devleti fikrini ortaya koyan Ermeni milleti değil,
Ermeni kilisesidir7.
Ermeni milliyetçiliğinin ortaya çıkışında etkili olan bir diğer faktör büyük devletlerdir. Gerçekten Ermeni olaylarına bakıldığında
tezgâhlayıcıların Osmanlı Devleti üzerinde emelleri bulunan ve Ermeni
olaylarından çok daha önce bu devleti yıkmak ve parçalamak için birçok
proje uygulamaya koyan batılı devletler olduğu görülür. Bu devletlerden
özellikle İngiltere, Rusya ve Fransa Ermenileri kendi menfaatlerini
temin için bir alet ve araç olarak kullanmak istemişlerdir8. 1856 Paris
Antlaşması sonrası gelişmelerde böyle bir mücadeleyi gözlemlemek
mümkündür. Bilhassa Rusya ile İngiltere arasında gerçekleşen bu mücadelede Ermenilerin bir vasıta olarak kullanıldığı çok açıktır. Rusya her ne
kadar Ermenilerin bağımsızlığını arzu etmese de Berlin Antlaşması’ndan
sonra sıcak denizlere inmek için Ermeni topraklarını bir koridor olarak
kullanmayı düşünmüştür. Siyaseten böyle olduğu gibi dinsel açıdan da
Rusya’nın gerçek gayesi Rum millî kilisesinin üstünlüğünü sağlamak
ve Osmanlı topraklarındaki Ortodoksları tam olarak himaye etmektir9.
İngiltere ise kendisine sadık bir Ermeni devleti kurulmasını amaçlamış
ve bu devletin Rusların güneye inmesinde bir tampon işlevi göreceğini
öngörmüştür10. Bütün bunlarla birlikte aslında gözden kaçırılmaması
gereken nokta 1856’ya kadar ne Avrupa’nın ne de Rusya’nın Ermenilerle
pek fazla ilgilenmediği gerçeğidir.
Ermenilerin Rusya başta olmak üzere büyük devletler nezdinde
yoğun çalışmaları ve devletlerin politik çıkarları gereği Ermeni isteklerine çanak tutmalarıyla Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları’na 16. ve
61. madde olarak bilinen Ermeniler lehine ıslahat yapılması ile ilgili
hükümler koydurulmuş ve sonuç olarak Ermeni sorunu milletlerarası
bir statüye kavuşturulmuştur. Bu gelişme Anadolu ıslahatı denilen
Ermeniler lehine bir müdahale kapısının da gündeme gelmesine yol
açmıştır11.
Ermeni toplumuna yönelik misyonerlik faaliyetlerinin de Ermeni
milliyetçiliğinin ortaya çıkışında önemli bir payı bulunmaktadır. Misyo7
8
9
10
11
92
Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Bilgi Yayınevi, Ankara 1988, s.45.
Süslü, Ermeniler ve 1915..., s.24-25.
Gürün, Ermeni Dosyası..., s.87.
Gürün, Ermeni Dosyası..., s.106.
Süslü, Ermeniler ve 1915..., s.26.
Ersin MÜEZZİNOĞLU
nerlik faaliyetleri ilk bakışta Hıristiyanlığı yayma ve benimsetme amacına
yönelik olarak değerlendirilse de bu faaliyetlerin siyasî bir boyutunun
olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu bağlamda büyük devletlerin bu
faaliyetlerle yakından ilgilendikleri ve desteklerini esirgemedikleri göze
çarpar. Devletlerin bu politikasında misyonerlik faaliyetleri sonucu
azınlıkların himayesini kazanmak ve bu himayeyi bir baskı unsuru
haline getirerek Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini gerçekleştirmek
arzusu etkili olmuştur. Nitekim bu gayelerle Fransızlar Katolikliğin,
Ruslar Ortodoksluğun, İngiliz ve Amerikalılar da Protestanlığın koruyuculuğunu üstlenerek Osmanlı ülkesindeki muhtelif unsurları kendi
mezheplerine kazanmak için hayli çaba sergilemişlerdir.
Türkiye’de ilk misyonerlik faaliyetlerinin başlaması 19. yüzyılın
başlarından itibarendir. Osmanlı Devleti’nde faaliyet gösteren misyonerlerin maksatlarına ulaşmak için pek çok sahada faaliyet gösterdikleri;
fakat isabetli bir tercihle özellikle eğitim sahasına ağırlık verdikleri ve
bu çerçevede çok sayıda okul açtıkları görülür12. Misyonerler ilk olarak
Müslümanları ve doğu kilisesini hedef kitlesi olarak seçmişlerdir. Müslümanlar üzerinde başarı elde edilemeyince, doğu kilisesi dolayısıyla
bu kilise mensupları olan Ermenilere yoğunlaşılmıştır13. Bu faaliyetler
sonucunda bilhassa Protestan misyonerlerin Ermenileri etkileme noktasında belli bir başarıya ulaştıkları görülür. Ayrıca Osmanlı Devleti’nde
isyanlar öncesi ve sonrası valiliklerden gelen raporlarda misyoner faaliyetleri geniş şekilde göze çarpmaktadır14.
Bir görüşe göre Ermeni milliyetçiğinin doğuş ve yükselişinde kiliseleri kadar okulları da etkili olmuştur. Bu iddiayı destekler mahiyette
pek çok bilgi ve delil de mevcuttur. Ermeni gençleri cemaat okullarında
Fransız devriminin milliyet ilkesi ile tanışmışlardır. Derslerde kendilerine
Ermenistan coğrafyası, yüceleştirilmiş edebiyatı ve efsaneleştirilmiş tarihleri
öğretildi15. Ayrıca bu okullarda okutulan derslerin içeriği incelendiğinde
Ermeni gençlerinin nasıl tahrik edildikleri ve nasıl Türk düşmanı olarak
yetiştirildikleri de açıkça görülebilir. Özetle söylemek gerekir ki Ermeni
12 İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, s.7.
13 Gürün, Ermeni Dosyası..., s.58.
14 Gürün, Ermeni Dosyası..., s.63.
15 Öke, Ermeni Dosyası..., s.121-122.
93
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
gençlerinin millî bilinç kazanmalarında, Ermeni olaylarının fikri hazırlık
ve aksiyon safhalarında bu kurumlar önemli rol üstlenmişlerdir.
Yukarıda kısaca bahsettiğimiz Ermeni milliyetçiliğinin doğuşunda
rol oynayan etkenlere şüphesiz başkaları da eklenebilir. Ermeni toplumunda milliyetçi hisler filizlendirildikten sonra sıra ikinci aşamaya
yani bir kısım cemiyetler (komiteler) teşkil etmek suretiyle müstakil bir
Ermenistan hedefi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Hemen belirtelim ki
bu cemiyetler önceleri esas niyetlerini saklı tutarak hayır dernekleri görünümünde ortaya çıkmışlardır16. Özellikle 1878 Berlin Antlaşması’ndan
sonra ise terör ve silahlı mücadele amacına yönelmişlerdir. Bu nevi çok
sayıda cemiyet söylenebileceği gibi bunlardan Hınçak ve Taşnak cemiyetlerinin daha etkili oldukları görülür.
2. AZINLIK OKULLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ VE
ERMENİ AZINLIK OKULLARININ KURULUŞU VE GELİŞİMİ
2.1. AZINLIK OKULLARININ KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ
Osmanlı Devleti önceleri eğitimin din ve mezhep imtiyazlarının
bir parçası olduğunu düşünmüş diğer alanlarda olduğu gibi eğitim
konusunda da azınlıkları serbest bırakmıştır17. Azınlıklar kendi cemaat
okullarında millî dillerinde eğitim yapma ve ders programlarını istedikleri gibi tanzim etme hakkına sahip olmuşlardır.
Azınlık okulları patrikhaneler ile hahamhaneler aracılığı ile yönetilirdi. Kilisenin yanında açılan bu okullar genelde ilkokul seviyesinde
olup mahalli cemaatlerce yönetilmekteydi. Orta dereceli ve yüksekokul
seviyesi bulunanlar ise yüksek mezhebi makamlara bağlı idiler18. 1869’da
kabul edilen Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 129. ve 130. maddelerinde Türk olsun veya olmasın Osmanlı tebaasının ve yabancıların özel
okul (mekâtib-i hususiye) açma konusu düzenlenmiş, okullara ruhsat
verilmesinde birtakım şartlar getirilmiştir. Buna göre öğretmen olacak
kişilerden Maarif Nezareti’nce veya mahallî maarif idaresince verilmiş
tasdikname istenecektir. Terbiye ve ahlak kurallarına, genel ülke poli16 Öke, Yüzyılın Kan Davası..., s.123.
17 Ali Güler, Osmanlı’dan Cumhuriyete Azınlıklar, Tamga Yayınevi, Ankara 2000,
s.175.
18 M. Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, Millî
Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1987, s.98.
94
Ersin MÜEZZİNOĞLU
tikasına aykırı ders okutulmayacaktır. Ders programları ve kitapları
Maarif Nezareti ya da mahalli maarif idaresi veya vali tarafından tasdik
edilecektir19. Bu işlemler tamamladıktan sonra ruhsatı İstanbul’da Maarif
Nezareti, taşrada ise vilayet maarif idaresi ile valiler verecekti.
Azınlık okullarının amaçları ise kendi toplumlarının eğitim ihtiyaçlarına karşılamak, okullarına öğretmen temin etmek ve din adamı
yetiştirmektir. Azınlık okullarının zamanla bu amaçların dışına çıktıkları
ve bir kısım zararlı faaliyetlerin içerisine girdikleri görülür. Bu okulların
giderleri çoğunlukla cemaatleri tarafından karşılanmışsa da devletten aldıkları ödenekler, öğrenci alım ücretleri, eğlence amaçlı toplantı
gelirleri, bağlı oldukları devletlerin yardımları, bağışlar vb. gibi başka
kaynaklar da bulunmaktaydı.
Azınlıklar mekteplerine öğretmen temini konusunda da tam bir
serbestlik içerisinde olmuşlardır. Öğretmenlerin atanmaları ve hangi
dersleri okutacakları cemaatleri tarafından belirlenmekte, maaşları
da yine aynı cemaat tarafından karşılanmaktaydı. Azınlık okullarında
öğretmen denilince uzun bir süre akla ilk önce kilise papazları gelmekteydi20. Islahat Fermanı ile bu okullarda görev alacak öğretmenlerin
seçimi devlet denetiminde bir komisyona bırakılmıştır. Aslında 1869
Nizamnamesi’ne kadar devlet azınlık okul öğretmenlerinin yetiştirilmeleriyle ilgilenmemiştir. İlk kez bu nizamnameyle öğretmenlerin denetimi
ile ilgili bir adım atılmış, öğretmen olacaklardan diplomalarını tasdik
ettirmeleri istenmiştir.
Azınlık okullarının ileride bahsedeceğimiz Ermeni okulları örneğinde görüleceği üzere nasıl zararlı faaliyetlerde bulundukları ve bunda
da nasıl başarıya ulaştıklarının anlaşılması bu okullar üzerindeki denetim
uygulamalarının bilinmesi ile yakından alakalıdır. Azınlık okullarının
denetimi devletin eğitim konusunu görevleri arasında telakki etmemiş
olmasına binaen uzun yıllar ihmal edilmiştir. Bu ihmalin farkına ancak
okulların sayıca ve faaliyetçe dikkat çeker hale gelmesiyle varılmıştır.
Islahat Fermanı ile devlet, okulların faaliyetlerinden daha çok sayıca
artışlarını denetleme çabası olarak yeni açılacak kurumların ve inşa
edilecek binaların mülki esaslar çerçevesinde incelendikten sonra açıl19 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıcından 2001’e), Alfa Yayıncılık, İstanbul
2001, s.159.
20 Cahit Yalçın Bilim, Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi 1734–1876, Anadolu Üniversitesi
Yayınları, Eskişehir 2002, s.379.
95
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
masına izin verilmesi esasını getirmiştir. Bu dönemde okulların teftişi
ile ilgili raporlara bakıldığında denetimlerden amaçlananın aslında
öğretmenlerin mesleki yeterliliklerinin belirlenmesi olduğu açıkça ortaya
çıkmaktadır21.1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yukarıda değindiğimiz hükümleriyle kısmen de olsa azınlık okullarının denetiminde
önemli bir gelişme olarak görülmelidir.
Peki, neden denetim tam olarak sağlanamamıştır? Aslında devlet
denetim faaliyetlerinden olarak bu okullardan programları, dersleri,
öğretmenleri, bina özellikleri gibi ayrıntı sayılabilecek bilgiler verilmesini
talep etmiştir. Fakat azınlıklar bu bilgileri vermeye yanaşmadıkları gibi
denetim maksatlı birtakım uygulamalara da direnç göstermişlerdir. Buna
örnek olarak 1894’te alınan Avrupa’dan gelecek kitapların gümrükten
muaf olduğu; fakat kontrolden geçeceği kararı verilebilir. Aslında bu
karar 1863’te alınmıştı. Sadece bu kez kontrolün saha sıkı yapılacağı
belirtiliyor ve bu husus Avrupalı devletlere tahriren bildiriliyordu. Azınlıklar bu karara karşı çıkmışlar gerekçe olarak da uhud-ı atika ve cedide
denilen kapitülasyonları öne sürmüşlerdir22.
Azınlık okullarının Tanzimat dönemine gelinceye kadar nasıl bir
eğitim programı uyguladıklarına dair yeterli bir bilgiye sahip değiliz.
Her ne kadar 1869 Maarif Nizamnamesi ile okullarda ahlaka ve genel
politikaya aykırı ders okutulmamasını sağlamak maksadıyla öğretilecek
derslerin cetveli ile kitaplarının Maarif Nezareti veya mahallin maarif
yönetimlerince tasdiki gerekli görülmüş ise de nizamnameden anlaşılan
okullar için yine ortak bir program zorunluluğu getirilmediğidir. Esasen
azınlık okullarında okutulacak dersler aynı olmayıp çevre şartlarına
ve okulun seviyesine göre birtakım farklılıklar göstermekteydi. Fakat
konumuz itibariyle Ermeni okulları için bir parantez açmak gerekirse
1893 tarihinden itibaren Maarif Komisyonu’nun gözetimi altında bulunan bütün Ermeni okulları aynı programı uygulamaya başlamışlar ve
bu durum daha sonra da devam ettirilmiştir23.
21 Vahapoğlu, Osmanlı’dan Günümüze..., s.100-101.
22 Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda..., s.90.
23 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, C.1–2, Eser Matbaası, İstanbul 1977, s.759. Ünlü
maarif yazarımız Ermeni unsurunun Türkiye’deki kültür faaliyeti, mektepleri
ve kültür müesseseleri hakkında Türkçe bir eser bulunmadığını söylemektedir.
Gerçekten de o zamandan bugüne münhasıran bu konuları içeren bir çalışma
yapılmayışı önemli bir boşluk olarak gözükmektedir.
96
Ersin MÜEZZİNOĞLU
2.2. ERMENİ AZINLIK OKULLARININ
KURULUŞU VE GELİŞİMİ
18.yüzyılın sonlarına değin Osmanlı Devleti’nde Ermenilere ait okul
özelliğini taşıyan herhangi bir müessese bulunmamaktadır. Bu yüzyılın
sonlarına kadar Ermeniler arasında daha ziyade dinî öğretime ayrılmış
bir takım müesseseler bulunuyorsa da bunlar ancak şahsi nüfuzlar
sayesinde geçici olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nde Ermenilere ait ilk resmi okul ise 1790’da Eğinli
Mıgırdıç Amira24 Mirinciyan tarafından hükümetten resmi izin alınarak
açılmıştır. Bu tarihten sonra İstanbul’daki Ermeni okullarının etrafında
ardı ardına yeni okullar tesis edilmiştir. Kumkapı başpapazı ve aynı
zamanda öğretmenlik yapan Papaz Mesrop, 1808 yılında Patrik Ohannes
Çamaşırcıyan’ın döneminde (1803–1812) İstanbul’un bütün semtlerinde
Ermenilerin meccani okullar açtıkları bilgisini vermektedir.
İstanbul’da okulların yaygınlaşmasının ardından Anadolu’da da okul
açma faaliyetleri hız kazanmıştır. 1824’te Patrik Karabet’in Anadolu’daki
Ermeni cemaatine gönderdiği bir tamimde Anadolu’nun her vilayetinde
okullar açılmasını emretmesi üzerine Anadolu’nun en ücra köşelerine
kadar okullar açılmaya başlanmıştır. Bu gayretlerin netice verdiği Ermeni
patrikhanesi tarafından 1834 yılında yapılan bir istatistikte görülmektedir. Buna göre Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde 120 Ermeni okulu
bulunmaktadır25.
Ermeni toplumunda eğitimin yaygınlaşması üst eğitim kurumları
ihtiyacını doğurmuştur. Bu saikla 1838’de Üsküdar’da Cameran mektebi
açılmıştır. Bu okul Ermeni cemaatinin ilk yatılı yüksekokuludur26. Birkaç
yıl sonra yine bir ilk olmak üzere İstanbul’da Lusavariç adıyla bir kız
mektebi açılmıştır. Bu dönemde İstanbul’daki mekteplerin giderlerini
karşılamak üzere her semtte Mekteplere Yardım Cemiyetleri kurulmuş24 Amiralar bankerlerden, tüccarlardan ve devlet memurlarından oluşan Ermeni
büyükleridir. Bu kişilerin özellikle 19. yüzyıl başlarında Ermeni milletinin toplumsal yaşamlarının gelişiminde önemli hizmetleri olduğu görülür. Bu grubun
yardımlarıyla okullar, matbaalar, kütüphaneler açılmış, aynı zamanda birçok
Ermeni genci öğrenim görmek ve sanat öğrenmek için Avrupa üniversitelerine
ve okullarına gönderilmiştir.Bkz. Uras, Tarihte Ermeniler..., s.150.
25 Ergin, Türk Maarif ..., s.750-753
26 İlhan Tekeli, “Tanzimat’tan Cumhuriyete Eğitim Sistemindeki Değişmeler”,
Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, C.2, İstanbul
1985, s.463.
97
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
tur. Bu cemiyetler okullara yalnız maddi destek vermekle kalmamışlar,
kitaplıklar açmak, kitaplar bastırmak, konferanslar vermek gibi diğer
aktiviteleri de gerçekleştirmişlerdir. Bahsedilen çalışmalar Anadolu’daki
Ermenilere de bir örnek teşkil etmiştir27.
Osmanlı yönetiminin eğitimi geliştirmek maksadıyla Meclis-i
Maarif-i Umumiye ile Encümen-i Daniş’i kurması Ermeni münevverlerinin
de bunlara benzer kendi cemaatlerinde bir teşkilat vücuda getirmelerine
yol açtı. Bunun sonucunda Ermeni ileri gelenlerin katılımıyla 1853’te ilk
Maarif Komisyonu kuruldu28. Bu komisyon alelade bir komisyon olarak
işlev görmemiş, gerçek bir millî eğitim bakanlığı gibi çalışarak Ermeni
toplumunu millî Ermeni ideolojisi doğrultusunda eğitmek için yüzlerce
okul açmıştır29. Ermeni kaynaklarında 1860’dan önce İstanbul’da 42
Ermeni mektebi bulunduğu bilgisi yer almaktadır. 1859’da düzenlenen
bir istatistikte ise bu 42 mektepte 5531 öğrencinin öğrenim gördüğü
ortaya çıkmaktadır30.
1860’da hazırlanan ve 1863’te de hükümetçe onaylanan Ermeni
Milleti Nizamnamesi Ermenilerin kendi iç işlerini düzenlemek maksadına yönelikti. Nizamname ile cemaatin din ve dünya işleri birbirinden
ayrılmış, okulların yönetimi ise özel surette oluşan Maarif Komisyonu’na
bırakılmıştır. Bu komisyon tedris şeklini düzeltmek ve zamanın şartlarına intibak ettirmek için bütün Ermeni mekteplerinde uygulanmak
üzere dâhili bir nizamname de hazırlamıştır31.
Ermeni okullarının kısa sürede bilhassa Anadolu’da olmak üzere
yine büyük bir gelişme gösterdikleri anlaşılıyor. Maarif Komisyonu’nca
1871’de yayınlanan bir istatistikte İstanbul’daki Ermeni okullarının 48’e
ulaştığı, 1874 istatistiğinde ise Anadolu’da 28 murahhaslık bölgesinde
469 ilk ve ana mektebi bulunduğu bilgisi yer almaktadır. 1880’de maddi
27
28
29
30
31
98
Bilim, Türkiye’de Çağdaş..., s.385.
Ergin, Türk Maarif..., s.756.
Necdet Sevinç, Ajan Okulları, Dede Korkut Yayınları, İstanbul 1975, s.116.
Ergin, Türk Maarif..., s.757.
Cemil Koçak, “Tanzimat’tan Sonra Özel ve Yabancı Okullar”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, c.2, İstanbul 1985, s.493.
Ersin MÜEZZİNOĞLU
sebeplerden ötürü cemaat mekteplerinde bir azalma ortaya çıktıysa da,
buna karşılık çeşitli hususi okullar32 da ise bir artış yaşanmıştır33 .
Yüzyılın sonlarına doğru Ermeni mekteplerindeki artış yine devam
etmiştir. Devletin 1897 yılında yayınladığı resmi istatistiğe göre Osmanlı
topraklarında Gregoryen, Katolik ve Protestan Ermenilerin toplam 922
okulu bulunmaktadır34. Ermeni okullarının gelişiminde yalnız Osmanlı
Devleti’nin gösterdiği kolaylıklar ve Ermeni toplumunun kendisinden
kaynaklanan çabaları etkili olmamıştır. Büyük devletlerin bu okullara
yardım ve himayeleri ile misyonerlerin faaliyetleri de etkili faktörler
olarak sayılmalıdır.
3. ERMENİ AZINLIK OKULLARININ ERMENİ
MİLLİYETÇİLİĞİNİN ORTAYA ÇIKIŞINDAKİ YERİ
Ermeni milliyetçiliğinin ortaya çıkışı anlatılırken Ermeni azınlık
okullarının bu gelişmede önemli rolü bulunduğundan kısaca bahsedilmişti. Gerçekten Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde tespit ettiğimiz çok
sayıda belge bu kurumların eğitim görüntüsü altında Ermenilere millî
duygular kazandırmak ve bir Ermeni devleti kurulmasını sağlamak
için hangi zararlı faaliyetlerde bulunduğu hakkında önemli bilgiler vermektedir. Tespit edilen belgeler çoğunlukla 19. yüzyılın son çeyreğine
aittir. Bunda denetleme faaliyetlerine geç başlanması ile daha sonra da
yeterince yapılmaması etken olmuştur. Bununla birlikte elde edilen belgeler okulların geçmişte yürüttükleri faaliyetler hakkında fikir vermesi
yönüyle önem arz etmektedir.
Ermeni okullarının gelişimi anlatılırken bu kurumların uzun bir süre
ortak bir ders programı ve kitapları takip etmedikleri ve bununla ilgili
de kendilerine devlet tarafından herhangi bir müeyyide getirilmediği
söylenmişti. Denetim yönünden de kendilerini rahat hisseden bu okulların Ermeni milliyetçiliğine dönük zararlı faaliyetleri arasında ilk başta
dikkat çeken çok sayıda zararlı kitap ve zararlı şarkının bu mekteplere
girmesi ve öğrencilere okutulmasıdır.
32 İncelememizde esas olarak Ermeni Gregoryen kilisesine ait okullar konu edilmiştir. Ermenilere ait çeşitli şahıslar ve cemiyetler tarafından kurulan sayıca
azımsanmayacak Ermeni okulları da bulunmaktadır.
33 Ergin, Türk Maarif..., s. 758.
34 Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayr-i Müslim Tebaanın Yönetimi, Risale Yayınları, İstanbul 1996, s.177.
99
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Örneğin Van’da Kazgancıyan Ohannes’ın Ermeni mekteplerinde
talim ve tedris edilmek üzere hazırladığı 1877 tarihli bir risaledeki
şarkılara bakıldığında Ermeni çocuklarına millî hislerin nasıl kazandırılmaya çalışıldığı yine çocukların nasıl Türk düşmanı olarak yetiştirilmek
istendiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Kitapta yer alan 5 Ocak 1877 tarihli
Ermeni Esirlerinden Birisi isimli şarkıda; Serbestliği size tebşir ederim ey
Ermeniler. Gökten indi bu mübarek tebşir ki siz o vakitte zincir altında zahmette idinîz, İşte saat. Ayaklarımızdaki zincirleri sıyıralım karındaşlar. Söküp
atalım onun çivilerini. Biz serbestiz esir değiliz. Bir dakika bile beklemeyi
afv etmemeli. Bize ayıp değil mi ki fena ve zalim barbarlar kaçırsınlar bizim
mübarek ana ve kız karındaşlarımızı. Ölüm mü iyidir yoksa böyle yaşamak mı
iyidir ki ecnebiye olalım esir ve alçak. Ah bizi böyle esir edip eziyet veriyorlar
sözleri yer almaktadır. Aynı şarkıda koşalım onların kanlarını dökelim ya
ölelim ya da öldürelim sözleriyle de kin ve nefret duyguları kazandırılmak
istenmektedir. Şarkının sonlarında ise Saat geldi serbestliği kucaklamak
lazımdır, Kadim esirlik alnımızın yazısı değildir sözleri bulunmaktadır.
Kitapta yer alan Mekteplerin Evlatlarıyla adlı bir başka şarkıda ise:
Ermenistan bütün toprağıyla Ermenilerin yiğitlerinin kanlarıyla yoğrulmuştur. Onların isimleriyle yâd olunur. Anların döktükleri kanlar sayesinde
kurtarılmışız. Daha yatmayalım. Onların ellerinden düşeni kaldırıp ileri
gidelim. Niçin tenebbül olmuşsanız Ermeni evlatları. Tavşan gibi korkarsınız
böyle kuvvetten düşkün haldesiniz. Işıktan uzak kalıp karanlıkta kalmışsınız.
Bizim yiğit evlatlarımız sağlıklarında düşmanlarının kanlarını yukar(?) suyu
gibi içmişler. Biz pederlerimizden aksini yapıyoruz. Milletler pederlerimizden
titrerler idi sözleri yer almaktadır. Aynı şarkının devamında Ermeni
gençlerine böyle sessiz kalmaları durumunda mallarını kaybedecekleri
ve namuslarının çiğneneceği, zaten Van’ın (kitapta vilayetlerin lordu
olarak isimlendiriyor) yakılıp yıkıldığı, Ermeni dükkânlarının yağmalandığı hatırlatılmaktadır. Şarkının sonunda bulunan ey benim Allah’ım
Ermenilerin sadakatlerine karşı edilecek mükâfat bu mudur35 ifadeleriyle
Ermeni çocuklarının mağdur ve mazlum olduklarını hissetmeleri hedeflenmiş olabilir.
Yine Rumelihisarı Ermeni mektebi muallimlerinden Aharun
Özbekyan’ın oturduğu evin taharrisinden de içeriği Ermenileri Ermenistan için isyan ve fesada sarahaten tahrikât ve teşvikat-ı müessireden ibaret
35 BOA, Y.PRK.DH., Belge No:1/11 (13.M.1295/17 Ocak 1878).
100
Ersin MÜEZZİNOĞLU
olan zararlı evraklar bulunmuştur. Özbekyan’ın evraklarından yalnız
olmadığının anlaşılması üzerine onunla birlikte hareket eden kişilerin
de araması yapılmış sonuçta bazılarında Ermeni büyüklerinin ve eski
kralların resimleri ile diğer zararlı evraklar ele geçirilmiştir36.
Mamaratülaziz vilayetinin Mihalgazi nahiyesine bağlı Hisarlık
karyesinde de Ermeni mektebi öğrencilerine talim ettirilen şarkılar ve
zararlı evraklar ele geçirilmiştir. Bu zararlı evraklar içerisinde bulunan
bir şarkıda, Evlatlar uyanın bu vatan bizimdir. Bu Türk denilen vahşi bir
canavardır. Bunların zulüm ve taaddisi çekilmez. Sanki bizim canımız Türklerin kılıcının ucunda mı37 sözleri yer almaktadır.
Şimdi vereceğimiz örnek ise zararlı şarkı veya risalelerin çocuklara
ulaştırılmasında hangi yolların denendiği hatta bu konuda sınır tanınmadığına da ilgi çekici bir örnektir. Sivas’ta şüphelenilen bir Ermeni
çocuğunun üzerinin aranması sonucunda içeriği askere dair bir şarkı
bulunmuştur. Çocuğun bu şarkının Ermeni mektebinde kendilerine
okutulmakta olduğunu söylemesi üzerine okulun öğretmeninin ifadesine başvurulmuştur. Tahkikat neticesinde öğretmen şarkının Maarif
Nezareti izniyle basılan bir kitapta yer aldığını söylemiştir. Risale incelenince 1889’da Yeni ve Makbul Şarkılardan Müntehep Şarkı Risalesi adıyla
Maarif Nezareti izniyle basıldığı anlaşılmıştır. Ancak kitabın 66. sayfa
başında üzerine yapıştırılmış olan matbu diğer bir kâğıt kaldırıldığı
zaman alt tarafı tamamen zararlı olduğu görülmüş, ayrıca kitap içinde
başka şüpheli şarkılar da bulunduğu tespit edilmiştir38. Gerçekten bu
olay okullarda zararlı faaliyetlerin ne kadar sinsice yürütüldüğünü de
gözler önüne sermektedir.
Yukarıda bahsedilen risalenin 66.sayfasında yer alan şarkının birkaç
kıtası ise şöyledir:
Metruk ruhuma ey vatan ümidi
Senin yalnız tesellin.
Ecnebi yıldızların ziyası yoktur.
Ecnebi memleket bizim için karanlıktır.
Ecnebi nebatat acı ve tatsız,
Sular bulanık ve acıdır.
36 BOA., Y.PRK.UM., Belge No:19/53 (27.Ra.1308/10 Kasım 1890).
37 BOA., Y.PRK.DH., Belge No:7/67 (30.Za. 1311/4 Haziran 1894).
38 BOA., Y.PRK.UM., Belge No:29/46 (26.Ş. 1311/4 Mart 1894).
101
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Ecnebi memleket saadet bahş olsa da
Bu şart benim için ağırdır.
Baharları şita ve kardır.
Benim için mevsim yazı yoktur.
Ecnebi havayı teneffüs etmekle
Ömrüm dert ile geçiyor.
Arzukeşim sana ey vatan!
Kalbim tamamen sana heba.
Ecnebilik sen değişsen;
Lakin vatan sen gelsen39.
Belirtmek isteriz ki Ermeni okullarında muzır şarkı ve risaleler
okutulduğu ilgili yukarıdaki örneklere daha pek çoğu eklenebilir40.
Ermeni milliyetçiliği fikri ve bunu gerçekleştirme maksatlı isyan
planları mektep öğretmenleri vasıtasıyla Anadolu’nun en ücra Ermeni
köylerine kadar ulaştırılmıştır. Öğretmenler hem öğrenciler hem de
halk üzerinde (akşamları izinsiz vaazlar vererek) etkili olmuşlar, Ermeni
komiteleriyle sıkı bağ içerisinde olmayı da ihmal etmemişlerdir.
Bu fikri destekler mahiyette olan şu sözler Ermeni fesadatı zuhura
gelelüden beri melanâtı hemişe pişedenler meyanında mektep hocaları görülmüş, Ermenilerin ezhanını en evvel teşvik eden ve tesmim eden mektepleri
39 BOA, DH.MKT., Belge No:2061/132 (1310.N.10/28 Mart 1893).
40 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan bu nevi belgelerden, Hısn-ı Mansur ve
Malatya Ermeni mektebinde muzır evrak ve risalelerin ele geçirildiğine dair bkz.
BOA, DH.MKT., Belge No:1509/35 (1305.N.10/21 Mayıs 1888); İnegöl kazasına
bağlı Yenice nahiyesinde Ermeni mektebinde öğrencilere bazı efkar-ı fasideyi
içeren şarkı mecmuaları okutulduğu, Bursa Gemlik dahilinde Ortaköy Ermeni
mektebinde dahi bazı zararlı risale ve tasvirlerin tespit edildiğine dair bkz. BOA,
Y.PRK.BŞK., Belge No:17/99 (17.N.1307/7 Mayıs 1890); Van vilayetinde birtakım
Ermeni mektepleri açılarak öğrencilere zararlı kitaplar okutulmakta olduğu hakkında bkz. BOA, DH.MKT., Belge No:1755/137 (1308.M.12/28 Ağustos 1890);
Ermeni mektebi muallimliği vazifesiyle Mamüratülaziz vilayetinin Eğin kazasının
İliç karyesinde bulunan Haçatur ve arkadaşlarından on kişinin muzır evrakla ele
geçirildiklerine dair bkz. BOA, Y.A.HUS., Belge No:252/101 (27.Ra.1309/31 Ekim
1891); Adana’da ele geçirilen zararlı mecmualardan Sis Katagigosu’nun nezaretindeki mekteplerde tashih-i efkara yönelik muzır şarkılar öğretildiğinin anlaşıldığı
hakkında bkz. BOA, Y.MTV., Belge No:60/68 (2 Ş.1309/ 23 Mart 1892); Tokat
Ermeni mektep ve kiliselerinde bazı muzır şarkıların okutturulduğu hakkında
bkz. BOA, Y.A.HUS., Belge No:310/6 (1.4.1312/ 29 Aralık 1894).
102
Ersin MÜEZZİNOĞLU
muallimleridir Sivas valiliği sırasında Ermenileri ve faaliyetlerini yakından takip etmiş olan Ankara valisi Memduh’a aittir. Vali Ermeni fesat
hareketlerini en çok mektep muallimlerinin teşvik ettiğini, bu hususta
Maarif Nezareti’ne büyük vazifeler düştüğünü nezarete bir yazıyla
bildirmiştir41.
Öğretmenlerin yukarıda bahsedilen konumu ile ilgili bir başka örnek
bize dikkat çekici bilgiler sunmaktadır. Beyoğlu Ermeni Nargiyan Mektebi, Büyükdere Katolik Mektebi, Muş Ermeni mektebinde muallimlik
yaptıktan sonra son olarak Ortaköy Ermeni mektebinde muallimlik
yapan Mihran Damadyan İstanbul Hınçak komitesine mensup olduğu
ve bu yüzden Kumkapı hadisesinde parmağı olduğu düşünülerek tutuklanmak istenmiştir. Damadyan bir süre kaçtıktan sonra yakalanmıştır.
Kumkapı hadisesinde ve diğer olaylarda bir ilgisinin bulunmadığını
düşünerek padişahın afvına mazhar olmak için Ermeni ihtilal komitelerinin faaliyetleri ve içyüzü hakkında bir itiraf raporu sunmuştur.
Raporda söyledikleri doğru çıkmazsa iki kat ceza alacağını da peşinen
kabul etmiştir.
Mihran raporunda Ermeni komitelerinin kuruluşu, gazeteleri,
azaları, amaçları, bağlantıları, faaliyetleri (bilhassa Hınçak komitesinin
faaliyetleri bağlamında İstanbul’da teşekkülü ve faaliyetleri) hakkında
geniş bilgiler vermiştir. Damadyan raporda kendisinin hiçbir olaya
karışmadığını sadece Hınçak komitesine üye yapıldığını söylemektedir.
Buna itibar edilse bile Ermeni cemiyetleri ile ilgili bu kadar geniş bilgiye
sahip olması ve komiteler tarafından birçok faaliyette görev almaya davet
edilmesi (ki Damadyan’ın itirafına itibar edip onun en masumlarından
olduğunu kabul edersek) Ermeni okulları öğretmenlerinin komitelerle
ne derece iç içe oldukları, hangi düşünceye hizmet ettikleri açıkça anlaşılmakta olup, bu düşüncenin eğitim faaliyetleri dolayısıyla öğrenciler
üzerinde yansımalarının görüleceği de şüphesizdir42.
Bağımsız bir Ermeni devleti düşüncesi etrafında mekteplerle (dolayısıyla öğretmenler) Ermeni komiteleri arasında çok sıkı bir birliktelik
görülür. Bu çerçevede komitelerin hedeflerine ulaşmak için okullara
destek verdikleri, öğretmenlerin komite azası olarak görevler üstlen41 BOA, Y.PRK.UM., Belge No:29/40 (19.Ş. 1311/25 Şubat 1894).
42 BOA, Y.PRK.BŞK., Belge No:35/29 ( 17.Ş.1311/23 Şubat 1894).
103
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
dikleri dikkat çeker. Bu ilişkiyi43 destekler mahiyette aşağıda birkaç
örnek verilecektir.
Oryan Kirkor’un teşvikiyle Paris’te kurulan Ermeni komitesinin,
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Ermeni lisanının terakkisi
ve millet mekteplerinde millî tarih ve diğer bilimler ile sanayi tedrisi
için muallim gönderme düşüncesi, komitenin ele geçirilen evraklarından
ortaya çıkmıştır. Bu bilgi üzerine hükümet Diyarbakır, Van, Hakkari,
Dersim, Bitlis, Trabzon, Erzurum ve Halep vilayetlerine bir yazı göndererek okulların programlarının teftiş ve taharri olunmasını, maddeten
ve manen zararlı bir tedrisata imkan verilmemesini istemiştir44.
Yine Bükreş’teki Ermeni komitesi en önde gelen azalarıyla birlikte
Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin daha etkili bir şekilde ortaya
çıkarılmasını sağlamak maksadıyla gizli bir toplantı yapmıştır. Bu komitenin reisi Osmanlı Devleti tarafından altı ay önce sürgün edilen Vanlı
Markar Pizsekyandır. Komite toplantı sonucunda Anadolu’da Ermenilerin lehinde Avrupa’nın ilgisini çekmek, İngiltere ve Rusya’nın müdahalesini neden olmak gibi kararlar almıştır. Ayrıca komitenin aldığı şu
karar çok dikkat çekicidir: Anadolu’nun hangi şehirlerinde Ermeni anasırı
kesret üzere bulunur ise o şehirlerde(zaten Erzurum’da Rusya tebaasından
‘Sanasaryancı’ nam şahsın taht-ı idaresinde mevcut olan mektep misüllü)
idaresi teba-yı ecnebiyeden intihabı için tevdi olunmak üzere mektepler küşadı
ve tayin edilecek muallimlerin dahi Moskova’daki ‘Lazaryan’ mektebinden
intihabı için hafi mesai olunması. Yine komite azaları Ermeni mekteplerine ve diğer hayır müesseselerine yardım bahanesiyle kurulan Seyran
43 Bu konuda, Amasya Ermeni merkez mektebi muallimi Parsnak’ın fesat komitesine
dahil olduğunun tahkiken ortaya çıktığı ve yanındaki muzır evrakıyla birlikte
tutuklandığı hakkında bkz. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:25/66 (1.R.1310 /23
Ekim 1892); Rusya tebaasından ve Ermeni milletinden olup muallimlik sıfatıyla
Trabzon’a gelmiş bulunan Osbişhanyan ile Trabzon Ermeni mektebi muallimlerinden Hamayak Sasboşyan ve Trabzon Ermeni murahhasahanesi katibi Canik
Darikyan adlı kişilerin bir fesat cemiyeti teşkil eylediklerinden yakalandıkları
ve ele geçirilen fesad-amiz mektuptan bu kişilerin mefsedetlerinin ortaya çıktığı
hakkında bkz. BOA, DH.MKT., Belge No:1791/87 (1.Ca. 1308/13 Aralık 1890);
Daha önce Ermeni milleti tarafından Berlin Kongresi’ne görevli olarak gönderilen ve şimdi ise Galata’da Ermeni mektebi müdürü olarak görev yapan Manyas
Efendi’nin Paris sergisini görmek için Marsilya’ya gittiği fakat son hallerine
bakıldığında bu maksatla gitmediğinin anlaşıldığı hakkında bkz. BOA, Y.PRK.
BŞK., Belge No:16/39 (4.Z.1306/1 Ağustos 1889).
44 BOA, DH.MKT., Belge No:1399/16, (17.Ca.1304/11 Şubat 1887).
104
Ersin MÜEZZİNOĞLU
Nersesyan, Vahamyan, Vavşot ve Sinekermiyan isimli bütün şirketlerin
birtakım tasavvurat-ı fesadcuyaneyi gizledikleri için gözetim altında
bulundurulmasını kararlaştırmışlardır. Bu hadise aynı zamanda Sansaryan Mektebi’nin bir fesad ocağı olduğunu kanıtladığı gibi, okulun
teftiş ve tahkikattan geçmesi lüzumunu da ortaya çıkarmıştır45.
Ermeni toplumuna milliyetçilik duygularının kazandırılmasında
Ermeni Patrikhanesi ve kiliseleri ile Ermeni azınlık okulları arasında
da ortak bir çalışma46 yürütüldüğü bilinmektedir. Bu çalışmalara kiliselerde talebelerin de katıldığı ayinlerde sergilenen tavırlar ve talebeyi
etkileyici konuşmalar ile tevzi-i mükafat süsü verilerek patriklerin ve
din adamlarının katıldığı törenlerin yapılması örnek olarak verilebilir.
Bu çerçevede ilk örneğimiz, Okullardaki çocukların fikirlerini dahi
Ermenistan meselesiyle doldurun talimatı verdiği bilinen ve Ermeni bağımsızlığını temin için hayli çaba harcayan eski Ermeni Patriği Nerses’in ölüm
yıldönümü nedeniyle bir ayin yapılmak istenmesidir. Manzume-i Efkar
gazetesi sahibi Panusyan Karabet, bir Ermenice gazeteden Galata’daki
Tanagan Varjare mektebinin kilise tarihi öğretmeni ve aynı zamanda
Kazı köyü vaizi bulunan Muradyan’ın Galata külliyesinde bir ayin yapacağını ve aynı gün yine patrik tarafından mektepte tevdi-i mükafat
töreni yapılacağını haber alması üzerine padişaha bir rapor sunmuştur.
Karabet raporunda, Müteveffa Nerses Efendi Ermeni milletinin efkar-ı
cahilanelerine tohum-ı fesad ekip bunun semere-i batılını yetiştirmek için,
Ketronagan Varjare nam mektebi adeta bir menba-ı fesad olmak üzere
küşad etmiş demektedir. Karabet ayrıca şimdiye dek patrik adına böyle
özel bir şekilde ayin yapılmadığını hatırlatıyor, aslında tevzi-i mükâfat
süsü verildiğini belirterek Ermeni fesadının gelişmemesi için tedbirler
alınmasını ve ayine izin verilmemesini istiyor47.
45 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:1620/4 (27. Ş.1306/28 Nisan 1889).
46 Patrikhane ve okulların zararlı faaliyetlerine bir başka örnekse adı Ermeni fesat
hareketlerine bulaşmış kişilere kilise ve mekteplerde görev verilmesidir. Osmanlı
idaresinin bu duruma müdahale etmek istediği anlaşılmaktadır. Mesela daha önce
Maraş’ta zararlı faaliyetlerde bulunduğu ve bu esnada sürekli Ermeni komiteleriyle
haberleştiği bilinen Gibont’un hâlihazırda Beyoğlu Kilisesi’nde papazlık yaptığı
öğrenilmiş ve patrikhane nezdinde girişimde bulunularak bu kişinin kilisede
görevlendirilmemesi, emsallerinin dahi hemen kiliseden çıkarılması istenilmiştir.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:627/24 (11.Z.1313/14 Mayıs 1896).
47 BOA, Y.PRK.AZJ., Belge No:27/87 (25.R.1311/5 Kasım 1893).
105
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Yine Ermenilerin Yedikule İspitalya’da yaptığı bir toplantıya yaklaşık 7-8 bin kadar Ermeni katılmış, Ermeni patriği ile Ermeni mektebi müdürü burada birer konuşma yapmışlardır. Rahipler Ecmiyazin
Katogikosu ve Ermeni patriği için dualar okumuşlar, bu sırada mektep
öğrencileri tarafından bazı münasebetsiz şarkılar söylenmiştir48.
Galata’da Ermeni Losavoriç kilisesinin açılışı nedeniyle yapılan
ayinde yaşananlar da kilise-okul(talebe) ilişkisi ve öğrencilerin nasıl
yetiştirdiklerine dair bize önemli veriler sunmaktadır. Kilisenin açılışına Nargiyan mektebinden yüzü aşkın yatılı öğrenci üzerlerinde resmi
kıyafetleriyle gelmişler ve kilisenin içerisinde sıra ile durarak ayine
başlanmıştır. Bu ayinde Kadı karyesi piskoposu Ermenice bir konuşma
yapmıştır. Piskopos nutkunda şimdiye kadar millet ve mezhep uğruna
fedakârlık eden ve şehit olanları hatırlatarak Bir âdem Hazret-i İsa’nın
buyurduğu gibi kendi namına bir kadeh su verir ise ecri gaib olmayacağı gibi
millet ve mezhep uğruna fedakârlık ve kendisini feda eder ise şüphesiz ecri
ne kadar büyük olacaktır’ ve yine Hazret-i İsa’nın buyurduğu gibi ‘millet
ve mezhep uğuna hıyanetlik eden fena âdemdir ölse daha iyidir’ demiştir.
Piskopos aynı zamanda eski Patrik Nerses’i misal göstererek onun kendi
milleti için pek çok fedakârlıklarda bulunduğunu ve bu fedakârlığın
bir örneğinin bu Nargiyan mektebini kurması olduğunu söylemiştir.
Konuşmanın ardından Nerses adına bir de dua icra edilmiştir49.
Ermeni okullarının yalnız istiklal fikirlerinin aşılandığı yer olarak değil, silah ve cephane deposu görevi görerek de ayrılıkçı emeller
için kullanıldığı iddiaları bulunmaktadır. Galata Ermeni Mektebi ile
Sansaryan Ermeni Mektebi örnekleri bu konuda bize önemli bilgiler
sunmaktadır.
Erzurum’da Ermeni kiliselerinde ve Sansaryan mektebinde silah imal
edildiği haberinin alınması üzerine okul ve kilisede tahkikat50 yapılmak
istenmiştir. Tahkikat sonrasında ise tespit edilen alet ve edevatın silah
ve cephane yapma amaçlı olmadığına karar verilmiştir. Muhtemel ki
Ermeniler tahkikattan haberdar51 olmuşlar ve gerekli tedbirleri almış48 BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:15/101 (15.Z.1312 /9 Haziran 1895).
49 BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:12/45 (27.R.1311/7 Kasım 1893).
50 Bu tahkikat girişimi 1890 Erzurum Hadisesi olarak adlandırılan bir gelişmeye yol
açmıştır. Erzurum olayı hakkında farklı değerlendirmeler için bkz. Gürün, Ermeni
Dosyası..., s.183-185.
51 Sevinç, Ajan Okulları..., s.128.
106
Ersin MÜEZZİNOĞLU
lardır. Ermeniler tahkikatı öğrenince mağaza ve dükkânlarını kapayıp
kilise önünde toplanmaya başlamışlar ardından da Müslüman mağazalarını yağmalamışlardır. Ayrıca asayişi sağlamak maksadı ile gelen
ve üzerinde silah bulunmayan askerlere kilise civarından ve evlerinin
damlarından ateş açmışlar, sokaklara taşlar yuvarlamışlardır. Olaylar
neticesinde Müslümanlardan iki kişi hayatını kaybetmiş, 45 kişi de
yaralanmıştır. Ermenilerden ise 16 kişi ölmüş, 70 kişi yaralanmıştır52.
Hadise Ermenilerin denetim uygulamalarına karşı tutumlarını yansıtan
dikkat çekici bir örnektir. Bu hadise aynı zamanda Ermenilerin kendi
milletlerine zarar verme pahasına da olsa bir daha böyle bir tahkikat
olayı ile karşılaşmamak için hükümet üzerinde psikolojik bir baskı
kurmayı düşündükleri biçiminde de yorumlanabilir.
Erzurum’daki bu olaylar53 ertesi güne de taşmıştır. Bu kez de mektep
talebelerinin tavrı yani Ermeni fesatçıları ile birlikte ortak hareket ederek
dükkânlarını açan Ermenileri tehdit etmeleri dikkat çekmektedir 54.
Hakkında silah ve cephane olarak kullanıldığı iddiaları bulunan bir
diğer okul Galata Ermeni Mektebidir. Bu mektepte yapılan bir tahkikat
neticesinde arkası alınamayacak kadar şüpheli ve zararlı evrak bulunmuştur. Ele geçirilen bu evraklardan Galata Ermeni kilisesi ve mektebinin
fesat merkezi olduğu, zabıta muhbirlerine yapılan suikastlar ile tehditle
Ermeni zenginlerinden toplanan paraların hep bu merkezin icraatları
kanıtlanmıştır. Ayrıca evraklardan cinayet komitesi fedailerinin isimleri
de çıkmıştır55 .
Aslında bu okul muallim ve mütealliminin ekseri erbab-ı fesaddan
olduğu ve içerisinde humbara ve esliha çıkması nedeniyle Dersaadet olayları sırasında kapatılmıştır. Mektebin Ermeni okulları içerisinde ayrı
52 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No: 18/19 (25.Za.1307/13 Temmuz 1890).
53 Okullar üzerindeki denetim faaliyetlerine çeşitli nedenlerle büyük devletlerin
müdahale ettiğinden daha önce bahsedilmişti. Şimdi verilecek örnek, bu olayın
hem bir Rus Gazetesine nasıl yansıdığı veya yansıtıldığı bakımından hem de haberin Rus hükümeti politikasına da etkisi olabileceği yönüyle önem arz etmektedir.
Novaye Veramya gazetesine göre tahkikat esnasında hükümet memurlarının ve
askerlerinin tutumları, eşyaları kırıp dökmeleri, kıymetli eşyalara ve paraya el
koymaları Ermenilerin galeyanına neden olmuştur. Yine gazete olaylar sonucunda
28 Ermeni’nin öldüğü, 108 Ermeni’nin ise yaralandığını yazmaktadır. BOA, PRK.
TKM., Belge No:18/21 (27.Za.1307/15 Temmuz 1890).
54 BOA, Y.A.HUS ., Belge No:236/11 (04.Za.1307/22 Haziran 1890).
55 BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:18/16 (14.R.1314/24 Eylül 1896).
107
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
bir konumu bulunmakta olup menbaa-ı fesad56 yani fesat hareketlerinin
merkezi ve idare edildiği yer olarak bilinmektedir. Bu mazisinden ötürü
mektebin tekrar açılmak istenmesi birtakım tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Osmanlı Devleti’nin kendisine bunca zarar veren ve
bir eğitim yuvası olma vasfını kaybetmiş bulunan bu mekteplere karşı
birtakım mülahazalara binaen etkili önlemler alamadığı ve pasif davrandığı Galata Mektebi örneğinde de görülmektedir. Çünkü Dâhiliye ve
Zaptiye Nezaretleri mektebin kapatıldığını ve Maarif Nezareti’nden izin
alınmaksızın açılmak istendiğini öne sürerken Ermeni Patrikhanesi, tam
aksine zaten mektebin kapatılmadığını ve eğitime devam ettiğini, şimdiki açılma ilanının yeni öğrenci kayıtlarını duyurmak maksatlı olduğunu
ileri sürmüştür. Zaptiye Nezareti okul hakkında, menbaa-ı ve merkez-i
mefsedet olduğu maddeten sabit demiş, hakkıyla takip edilemeyeceği
düşüncesiyle açtırılmamasını ve bunun için de sebepler bulunmasını
teklif etmiştir. Buna rağmen şurun-ı muntazıma ve matlubda icra kılınacak tedrisata bir şey denilmemesi tabiidir denilmiş ve ne vakit gerekirse
zabıtanın araştırma ve inceleme yapmaya salahiyeti olduğu patrikliğe
hatırlatılarak okulun açılmasına müsaade olunmuştur57.
SONUÇ
Ermeni toplumu diğer alanlarda olduğu gibi eğitim sahasında da
Osmanlı Devleti’nin kendisine tanıdığı imkânlardan sonuna kadar faydalanmış, bu alanda büyük bir gelişme göstererek Osmanlı topraklarında
yüzlerce okul açmıştır. Bu okullarda başlangıçta dinî bir eğitim esasken
özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren eğitimin siyasî bir amaca yöneldiği, millî bir eğitim takip edilerek bağımsızlık tohumlarının atılmak
istendiği görülür. Bu amaç etrafında öğrencilere zararlı kitaplar okutulduğu, zararlı şarkılar söyletildiği, öğretmenlerin Ermeni komitelerinde
aktif rol aldıkları, kilise ve mekteplerin Ermeni istiklalini temin için ortak
çalışma yürüttükleri resmi arşiv belgeleriyle tespit edilmiştir. Okulları
denetim altına alma çalışmalarının geç başlaması, başladıktan sonra da
56 Galata Ermeni Mektebi idaresinden Muş Ermeni mektebi öğretmenlerine gönderilen bir mektubun ele geçirilmesi üzerine mektupta daha önce gönderilen kitapların yakılması, ahiren gönderilenlerin ise saklanması istenildiği öğrenilmiştir.
Yakılması istenen kitapların zararlı olduğu aşikârdır. Bkz. BOA, DH.MKT., Belge
No:1809/123 (7.B.1308/16 Şubat 1891). Sadece bu bile Galata Ermeni Mektebi
hakkındaki teşhisi haklı çıkartacak niteliktedir.
57 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:632/49 (21.R.1315/19 Eylül 1892).
108
Ersin MÜEZZİNOĞLU
yeterince etkili olamaması, aynı zamanda azınlıkların ve himayecileri
bulunan devletlerin denetleme girişimlerine itiraz ve engellemeleri
bu okulların verdikleri zararın önüne geçilememesine de yol açmıştır.
Bütün bu bilgiler ışığında Ermeni milliyetçiliğinin doğuş ve gelişiminde
hem hazırlık aşamasında hem de aksiyon safhasında olmak üzere bu
okulların önemli görevler üstlendiğini söylemek mümkündür.
109
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
KAYNAKÇA
1.Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA):
A.MKT.MHM.
DH. MKT.
1809/123
Y.PRK.AZJ. Y.A.HUS. Y.PRK.BŞK.
Y.PRK.DH. Y.MTV.
Y.PRK.TKM. Y.PRK.UM. Y.PRK.ZB. : 627/24, 632/49, 1620/4
: 2061/132, 1399/16, 1509/35, 1755/137, 1791/87,
: 27/87
: 236/11, 252/101, 310/6,
: 17/99, 16/39, 35/29.
: 1/11, 7/67.
: 60/68.
: 18/19,18/21
: 19/53, 26/66, 29/40, 29/46.
: 12/45, 15/101, 18/16
2. Tetkik Eserler
Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıcından 2001’e), Alfa Yayıncılık, İstanbul
2001.
Bilim, Cahit Yalçın, Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi 1734–1876, Anadolu Üniversitesi
Yayınları, Eskişehir 2002.
Ergin, Osman, Türk Maarif Tarihi, C.1–2, Eser Matbaası, İstanbul 1977.
Eryılmaz, Bilal, Osmanlı Devleti’nde Gayr-i Müslim Tebaanın Yönetimi, Risale Yayınları,
İstanbul 1996.
Güler, Ali, Osmanlı’dan Cumhuriyete Azınlıklar, Tamga Yayınevi, Ankara 2000.
Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Bilgi Yayınevi, Ankara 1988.
Haydaroğlu, İlknur Polat, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990.
Kocaş, Sadi, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Altınok Matbaası,
Ankara 1967.
Koçak, Cemil, “Tanzimat’tan Sonra Özel ve Yabancı Okullar”, Tanzimat’tan Cumhuriyete
Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, c.2, İstanbul 1985.
Maccarthy, Justin, Ölüm ve Sürgün, Çev. Bilge Umar, İnkılâp Yayınevi, İstanbul
1995.
Öke, Mim Kemal, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu 1914–1923, İrfan Yayıncılık,
İstanbul 2003.
Sevinç, Necdet, Ajan Okulları, Dede Korkut Yayınları, İstanbul 1975.
Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınları,
Ankara 1990.
Tekeli, İlhan, “Tanzimat’tan Cumhuriyete Eğitim Sistemindeki Değişmeler”,
Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, C.2, İstanbul
1985.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987.
Vahapoğlu, M. Hidayet, Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, Millî
Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1987.
110
Arş. Gör. Esme SARAÇ
ULUSLARARASI GELİŞMELER IŞIĞINDA
19. YÜZYIL BOYUNCA RUSYA’NIN
ERMENİ SORUNUNA BAKIŞI
Arş. Gör. Esme SARAÇ
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Isparta-TÜRKİYE
Tlf.: (Ev) 0246-2113220 , (GSM) 0543 2456706, e-posta: esmasarac@hotmail.com;
111
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Tarihsel süreç incelendiğinde Rusya’nın Ermenilere ilgisi sıcak denizlere
inme politikası ile eş zamanlı olarak gelişmiştir. Rusya, Çar I. Petro’dan itibaren
büyük bir dünya devleti olabilmek ve İngiltere ve Fransa gibi devrin büyük
güçleriyle güç mücadelesine girebilmek için Ermenilere yönelik politikalar
geliştirmeye başlamıştır.
1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ve 1829 Edirne Anlaşması ile Osmanlı
coğrafyasındaki Ortodoks Hıristiyanlar üzerinde söz sahibi olan Çarlık Rusya,
1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrası imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy)
Anlaşması’nın 16. maddesi ile Ermeniler üzerinde himaye hakkı kazanmıştır. Yakındoğu’daki devletlerarası güç dengesini bozacağı iddiasıyla İngiltere
ve Fransa’nın karşı çıkması üzerine uygulamaya geçemeyen bu anlaşma,
Ermeni sorununun uluslararası alana taşındığı ilk anlaşma olması açısından
önemlidir.
Yeşilköy Anlaşması’nın yerini alan 1878 tarihli Berlin Anlaşması’nın
61. maddesine göre, Osmanlı Devleti halkı Ermeni olan eyaletlerde mahallî
ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı yapmayı kabul etmiştir. Bu durum, Ermeniler
üzerindeki Rus nüfuzunun azalmasına ve İngiltere’nin etkisinin artmasına
neden olmuş ve Türk-Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale hakkı
kazanmasıyla sonuçlanmıştır.
Rusya çeşitli anlaşmalarla Ermeniler üzerinde elde ettiği etki alanını
bazı dinî ve kültürel uygulamalarla geliştirmeye çalışmıştır. Bu amaçla,
Ermeni gençlerini Rus okullarında eğitmek için, 1816’da Moskova’da Lazarian Enstitüsü’nü, Tiflis’te Nersessian Okulu’nu ve Eçmiyazin’de Gevorgian
Akademisi’ni açmıştır. 19. yüzyıl boyunca bu eğitim kurumlarında ihtilalci
fikirlerle yetişen birçok Ermeni genç, Osmanlı Devleti’ne karşı yürütülen
bağımsızlık hareketlerinin baş aktörleri durumuna gelmişlerdir.
Bu çalışmanın amacı, 19. yüzyıl boyunca Rusya’nın Ermeni Sorunu’na
bakışını irdelemektir. Bu doğrultuda, ilk olarak Rusya’nın Ermenilere yönelik
politikasının tarihî arka planı incelenecektir. Daha sonra ise, Moskova’nın bu
politikasının altında yatan siyasî, ekonomik ve dinî nedenler ortaya konulmaya çalışılacaktır.
112
Arş. Gör. Esme SARAÇ
GİRİŞ
Rusya için Güney Kafkasya, Balkanlar’dan sonra dünyaya açılan
ikinci kapı olmuştur. Anadolu’nun tabii bir uzantısı durumunda olan
bölge; Avrupa, Asya ve Afrika kavşak noktasında bir kilit konumundadır. Tarih boyunca Orta Asya’dan yapılan göçlerin ve büyük akınların,
Hazar Denizi’nin kuzeyinden Anadolu ve Ortadoğu’ya geçişini sağlamıştır. O yüzden Rusya’nın coğrafî konumu göz önüne alındığında
Güney Kafkasya’nın hayatî derecede stratejik önemi olduğu ortaya
çıkmaktadır1.
Çarlık Rusya’nın Kafkasya’ya olan ilgisi sıcak denizlere inmeyi
güvenlik ve stratejik açıdan önemseyen I. Petro’nun (1689-1725) tahta
çıkmasıyla sistemli bir dış politika stratejisi haline gelmiştir. Rusya’nın
güney yönünde harekâta başlaması için uygun ortam sağlayan en önemli
gelişme ise, 1683’de Osmanlı ordusunun Viyana’da bozguna uğramasıdır. Çünkü Rusya Osmanlı’yı mağlup eden Mukaddes İttifaka katılmış
1
Davut Kılıç, “Ermenistan’ın Kuruluşunda Çarlık Rusya’nın Rolü”, Ermeni Araştırmaları, Cilt 3, Sayı 11, Sonbahar 2003, s.67.
113
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ve elini güçlendirmiştir2. Bununla birlikte, yenilgiye uğrayan Osmanlı
Devleti’nin bir süre Kafkaslar’la ilgilenememesi
Rusya’nın Kafkasya’ya ilerleyişini hızlandırmıştır. Yine aynı dönemde
Rusya’nın Kırım Hanlığı’na vergi ödemeyi bırakması kendine olan güvenini artırırken bölge ülkeleri arasındaki prestijini de yükseltmiştir.
19. YÜZYILA KADAR RUSYA’NIN ERMENİ POLİTİKASI
Rusların 18. yüzyılın başından beri devam edip gelen güneye yayılma
siyaseti Karadeniz’den ve Rumeli’den ilerleyip, boğazları zapt ederek
Akdeniz’e çıkmayı, Kafkasya tarikiyle de İskenderun Körfezi’nden
Akdeniz’e, Mezopotamya’ya ve İran’ın Batısı’ndan ilerleyerek Basra’da
muhiti Hind’e kavuşmayı planlamışlardır3. Rusya bu hedefine ulaşabilmek için, din birlikteliği de olan Ermenilerin iyi bir araç olabileceğini
kısa sürede fark etmiştir4. Özellikle Ermeni din adamı Israel Ori’nin
Türklerin 1683 yılında Viyana’da yenilgiye uğramasından sonra, 16981711 yılları arasında Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya’yı dolaşarak
Ermenileri kurtarmak için bir Haçlı seferi düzenlemeye yönelik çalışmaları bu dönemdeki Rus-Ermeni ilişkilerinin gelişimindeki en önemli
olaylardan biridir. Ermeni meselesini Çarla görüşen Ori’nin planına
göre, Ermeni halkının bağımsızlığını kazanmasında Rusya’dan destek
alınacak, Ermeni silahlı birlikleri oluşturulacaktı. Ayrıca Astrahan’da bir
Ermeni alayı oluşturulacaktı5. Ori her ne kadar hedefine ulaşamasa da,
gezisi esnasında I. Petro’ya Kafkasya’daki iki Hıristiyan topluluk olan
Ermeni ve Gürcüler hakkında verdiği bilgiler bölgeye Rusların dikkatini
çekmeye yetmiştir6. Nitekim Çar I. Petro Rusya’nın ideallerine ulaşıncaya
2
3
4
5
6
114
Ömer Göksel İşyar, Sovyet-Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, Alfa Yayınları,
İstanbul 2004, s.136.
Yaşar Kop, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ermeniler”, http://www.eraren.
org/index.php?Lisan= tr&Page=YayinIcerik&IcerikNo=58 (15.04.2008)
Rusların Ermeniler ile ilişkileri I. Petro zamanında gelişmişse de iki topluluğun
ilişkilerini özellikle Ermeni araştırmacılar 10-11. yüzyıla kadar götürmektedirler.
11. yüzyılın sonlarından itibaren özellikle Kiev Rusyası’nın güney devletleri ile
ticarî ilişkilerinin kurulmasında Ermeni tüccarlarının önemi vurgulanmaktadır.
Hatem Cabbarlı, Bağımsızlık Sonrası Ermenistan Rusya İlişkileri, ASAM Yayınları,
Ankara 2004, s.2.
Ori’nin Astrahan’da bir Ermeni alayı oluşturulması yönündeki talebi I. Petro
tarafından kabul edilmesine rağmen, Hazar Havzası ve Kafkasya’ya tam olarak
hâkim olunamadığı için gerçekleşememiştir. Cabbarlı, Bağımsızlık Sonrası, s.4.
Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları, Ankara 2005, s.27.
Arş. Gör. Esme SARAÇ
dek güneye ilerlemesi gerektiğini ve Kafkasya’ya Ermeni vb. unsurları
yerleştirerek Türklerin bölgeden ulaştırılmasının Rus siyasî ideallerinin
ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtmiştir7.
Petro’nun 1723-1724 tarihlerinde Kafkasya’ya inmesiyle Rus hükümeti, Hıristiyan Gürcü ve Ermeni prenslikleri ile ayrı ayrı dostluk ve
ticaret anlaşmaları imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre, Ruslar Gürcü ve
Ermeni cemaatleri ile ticaret yapmayı ve bu iki topluluğun ileri gelenlerinin çocuklarını okutmayı kabul etmişlerdir8. Taraflar arasındaki bu
anlaşmaların hükümleri 1783 yılında değiştirilmiştir. Bu yeni hükümlere
göre, Ruslar Hıristiyan Gürcü ve Ermeni prensliklerini Osmanlı Devleti
ve İran’a karşı korumayı vaat etmiştir. Anlaşma kapsamında Rusya’ya
eğitim için giden gençlerin bir kısmı kendi topraklarına dönerken,
çoğunluğu Rus ordusunda subay olarak kalmıştır9.
Balkanlar’a yönelik politikalarında soy birliği yani Slav kimliğini
ön plana çıkaran Rusya, Ermenilere karşı ise, mezhep farkı olmasına
rağmen din birlikteliğini kullanmıştır. Bu nedenle, Ermeni din adamlarının yardımına sık sık başvuran Rusya, İran ve Osmanlı topraklarına karşı emperyalist fikirlerini dindaşlarına yardım adı altında daha
yumuşak bir formda sunarak devrin büyük güçlerinden alabileceği
tepkiyi en aza indirmeyi hedeflemiştir. Örneğin, 1719’da I. Petro Rus
Ortodoks Kilisesi’nin üyelerine tanınan bütün hakları ülkesinde yaşayan Ermenilere de vermiştir. 1734 yılına gelindiğinde Çariçe Anna
Ermeni toplumuna kendi kilisesini yapma hakkı tanımış, 1770 yılında
ise Ermeni Kiliseleri’nin Moskova ve Peterburg’da inşa edilmesine
7
8
9
Bu düşüncesini I. Petro ünlü vasiyetnamesinde de açık şekilde ortaya koymuştur.
Petro’nun vasiyetnamesi için bkz. Ali Kemal Meram, Türk-Rus İlişkileri Tarihi, Kitaş
Yayınları, İstanbul 1969, s.74-82. I. Petro Ermenilere olan ilgisini tahta çıktığı
tarihten itibaren göstermiştir. Örneğin, 1695’te Safevi şahına mektup yazarak
ipek ticaretini kontrol eden Ermeni tüccarlara kolaylık sağlanmasını istemiştir. 22
Mart 1711 tarihli kararname ile Ermenilerin Rusya ile ticaret yapmalarına daha
geniş imkânlar sağlanmıştır. Rusya tarafından Ermenilere verilen bu imtiyazla,
Ermeniler sınırda değil Moskova’ya vardıklarında vergi ödemeye başlamışlardır.
Böylece, ilk olarak sadece Ermeniler vergi ödemeden ülkeden mücevher çıkarma
müsaadesi almışlardır. Cabbarlı, Bağımsızlık Sonrası, s.3.
Muammer Demirel, “Rusya’nın Ermeni Meselesine Etkisi”, Dünden Bugüne Türk
Ermeni İlişkileri, Derleyen İdris Bal ve Mustafa Çufalı, Nobel Yayınları, Ankara
2003, s.205. (ss. 205-221)
Demirel, “Rusya’nın Ermeni Meselesine Etkisi”, s.205.
115
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
karar verilmiştir10. Hatta Rusya bu din vurgusunu o kadar baskın hale
getirmeye çalışmıştır ki, 1796’da Astrahan’dan yapılan müşterek kara
ve deniz harekâtında Gürcü ve Ermenileri kullanarak doğu Kafkasya’yı
kolayca ele geçirmiştir.
19. YÜZYILDA RUSYA’NIN ERMENİ POLİTİKASI
1801’de Gürcistan’ı ilhak eden Rusya, Kafkasya’ya yayılmak için
önemli bir üs elde etmiştir. Rusya’nın bu ilerleyişinden rahatsız olan ve
Fransa ve İngiltere’nin desteğini arkasına aldığına inanan İran, 1804
yılında Rusya’ya savaş ilan etmiştir. Hedefi Revan’ı (Erivan) ele geçirmek
olan Rus kuvvetleri ile İran arasında 1813’e kadar süren savaş sonrası
imzalanan Gülistan Anlaşması sonucunda Erivan ve Hanlıkları’nın yanı
sıra Kuzey Azerbaycan Ruslar tarafından ele geçirilmiştir. Kafkasya’nın
tamamına hâkim olmaya çalışan Rusları kendilerinin kurtarıcısı olarak
gören Ermeniler, gönüllü birlikler kurarak İran’a karşı savaşmışlardır.
Erivan Hanlığı’nın ele geçirilmesinden sonra, bölgedeki Ermeni nüfusunu artırarak Rusya’nın güney sınırında bir tampon bölge oluşturmak
için İran’da yaşayan Ermenileri Erivan ve komşu bölgelere zorla göç
ettirmiştir.
Gülistan Anlaşması ile Rusya’daki sayıları hızla artan Ermeniler
artık sadece ticaret ve Rus ordusunda askerlik yapmakla kalmamış,
sosyal hayatın her yerinde kendilerini göstermeye başlamışlardır. I.
Petro’dan itibaren Rus okullarında eğitim görmeye başlayan Ermeni
gençler, artık bu kurumlarda öğretim elamanı olarak da çalışmaya
başlamışlardır. Bu süreçte Ermenilerin sempatisini kazanmaya özen
gösteren Rus yöneticiler, Ermeni adlarıyla okullar açmayı da ihmal
etmemişlerdir. İlk olarak Moskova’da kurulan Lazarian Enstitüsü’nü,
Tiflis’te kurulan Nersessian Okulu ve Eçmiyazin’de kurulan Gevorgian
Akademisi izlemiştir. Bu eğitim kurumları sadece Rusya’daki Ermeniler ile ilgilenmiyor, aynı zamanda Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin
eğitimleriyle de ilgileniyor; daha doğrusu Türkiye Ermenileri arasında
siyasî bir hareket başlatmaya özen göstermişlerdir11. 1816 yılında ise
Moskova’da Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü kurulmuştur12. 1815’te Rus
10 Kılıç, “Ermenistan’ın Kuruluşunda Çarlık Rusya’nın Rolü”, s.68.
11 Demirel, “Rusya’nın Ermeni Meselesine Etkisi”, s.206.
12 “Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında Rusya’nın Rolü (1800-1890)” http://www.
maltepe.edu.tr/Gunaydin Marmara/ermeni/rusya.asp (12.03.2008)
116
Arş. Gör. Esme SARAÇ
İncil Cemiyeti Petersburg’da 15000 Ermenice İncil basarak Ermenilerin
ilgisini çekmeye çalışırken, Osmanlı Ermenilerine ulaşabilmek için ise
1822’de Türkçe İncil basılarak Ermenilere dağıtılmıştır13. Ayrıca Rusya,
saygın ilim kurumlarından olan Petersburg’daki İmparatorluk İlimler
Akademisi’nde Ermeni Tarihi ve Edebiyatı üzerine metin ve tercümeler
yayınlamaya başlayarak Ermeni aydın sınıfının yetişmesine ve onların
kültürel kimliklerinin gelişmesine yardımcı olmaya çalışmıştır. Böylece
Osmanlı Ermenilerine ulaşarak Osmanlı Devleti’ni içten vuracak bir
güce sahip olacaktı14.
Rusya Kafkasya’da yürüttüğü müstemlekeci siyasetin gereği olarak
Bizans döneminden bu tarafa, tarihî Azerbaycan topraklarında dağınık
halde bulunan Ermeni ahalinin ve Ermenilerce kutsal sayılan Eçmiyazin
Kilisesi’nin bulunduğu toprakların Erivan Hanlığı’nın hâkimiyetinden
çıkarılarak (%78’i Müslüman olmasına rağmen) Ermenistan vilayetine çevrilmesini hedeflemiştir15. Ermenilerin ilk kilisesi kabul edilen
Eçmiyazin, 1828’de yapılan Rus-İran Savaşı sonrası imzalanan Türkmençay Antlaşması sonucu Rusların eline geçmiştir16. Eçmiyazin’in
ele geçmesiyle yıllardır din birlikteliğine vurgu yaparak Kafkasya’daki
ilerleyişinde Ermenileri kullanan Rusya önemli bir avantaj sağlamıştır.
Çünkü dünyanın çeşitli yerlerinde dağınık halde yaşayan Ermenileri
birleştiren en önemli unsur dindir. Bu nedenle kilisenin dolayısıyla
dinin Ermeni toplumu üzerindeki etkisi çok büyüktür. Bu durumu
Hrand Pastırmacıyan şu sözlerle özetlemiştir: Ermeni Kilisesi Ermeni
milletinin kilise tarafından can verilen ruhunun yeniden dünyaya gelmek
için yaşadığı vücuttur17.
Rus-İran Savaşı’nda İran Ermenileri İran’a karşı savaştıkları gibi
Rus askerlerine de öncülük etmişlerdir. Hatta Katogikos Nerses Ara13 Hasan Babacan, “II. Abdülhamit Döneminde Ermenilerin Çeşitli Ülkelere Göçü
ve Ermeni Diasporasının Oluşumu”, Belgelerin Işığında Ermeni Meselesi Semineri,
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir 2003, s.29.
14 Babacan, “II. Abdülhamit Döneminde Ermenilerin ...”, s.30.
15 Davut Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesinin Rolü
(1828-1915)”, http://www. eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&
IcerikNo=210 (14.04.2008)
16 Osmanlı Ermenileri arasında Eçmiyazin Kilisesi’nin etkisi o kadar artmıştır ki,
1844 yılından itibaren İstanbul Ermeni Patrikhanesi’ndeki ayinlerde Eçmiyazin
katolikosunun adı anılmaya başlanmıştır.
17 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006, s.49.
117
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
tarakes 60 bin kişilik bir Ermeni kuvvetinin başında Rus-İran Savaşı
esnasında Ruslar safında yer almıştır18. Türkmençay Anlaşması ile bunun
mükâfatını alan İran Ermenilerinin, anlaşmanın 15. maddesine göre bir
sene içinde mal ve mülklerini satarak Erivan bölgesine nakledilmesine
karar verilmiştir. Yaklaşık olarak 50 bin Ermeni gönüllü veya zorla İran’ı
terk ederek Müslümanların çoğunlukta olduğu Erivan’a göç etmiştir19.
Çar I. Nikola’nın bu girişimi ile tarihî coğrafyaya müdahale edilerek bölgenin demografik yapısı Ermeniler lehine bozulmuştur. Böylece Rusya’nın
Osmanlı Ermenileri üzerindeki etkisi artarken, doğu ve batı Türklüğü
arasındaki irtibat kesilerek yapay bir Ermenistan Rusların gayretiyle
kurulmuştur20. Tıpkı Kırım ve Gürcistan hadiselerinde olduğu gibi işgal
edilen bölgeler önce Rusya’nın himayesinde Bağımsız Ermenistan olarak
ilan edilmiş, ancak kısa süre sonra da Ruslar tarafından ilhak edilmiştir.
Çar I. Nikola 20 Mart 1828’de yayınladığı emirname ile Ermeni Vilayetleri olarak vaftiz edilen yeni toprakları imparatorluğa dâhil etmeyi
kararlaştırarak unvanına Ermenistan Kralı sıfatını da eklemiştir. Böylece
Erivan Hanlığı, Nahçivan Hanlığı ve Ordubad’ı içine alan bölge Ermeni
Vilayetleri adı altında Müslüman nüfustan arındırılmaya çalışılmıştır.
Öyle ki, 1828 yılının üç buçuk ayı içinde İran’dan Kafkas ötesine yaklaşık
olarak 8.249 Ermeni aile yani 41.524 Ermeni göç ettirilmiştir21.
Rusların Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilere yönelik 1820’li
yıllardan itibaren sistemli bir politika yürüttükleri bilinmektedir.
18 “Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında Rusya’nın Rolü (1800-1890)” http://www.
maltepe.edu.tr/Gunaydin Marmara/ermeni/rusya.asp (12.03.2008)
19 Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Cilt 7, Sayı
1, İlkbahar 2001, s.394. (s.393-430.) Bazı yazarlara göre ise bu sayı 100 bine kadar
çıkmaktadır. Bkz. Richard G. Hovannisian, Armenia: on the Road to Independence
1918, University of California Press, Berkeley 1967, s.9. Ruslar bölgeye Ermenileri
yerleştirirken 60.000 yakın Müslümanı Erivan’dan zorla sürmüş veya öldürmüştür.
Sayıları tespit edilemeyen binlerce Müslüman da yine Ruslar tarafından katledilmiştir. Justin McCarthy, “Kurbanlar ve Şefkatli İnsanlar”, Justin McCarthy’nin
Süleman Demirel Üniversitesi’nde 1 Haziran 2001’de yaptığı Konuşma, Isparta
2001, s.9.
20 18. yüzyılın başından itibaren hayata geçirilen tarihî Azerbaycan topraklarına
Ermenileri yerleştirme planın hazırlıkları II. Katerina devrine kadar gitmektedir. Daha 19 Mayıs 1783’te Knyaz G. A. Potyomkin Çariçeye yazdığı mektupta;
fırsat bulunca Karabağ’ı hemen Ermenilerin kontrolüne verme ve böylece Asya’da bir
Hıristiyan devleti ortaya çıkarmak için gerekenleri yapacağız diye yazmıştır. Aslanlı,
“Tarihten Günümüze...”, s.394.
21 Aygün Attar, Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti, Atatürk
Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005, s.39.
118
Arş. Gör. Esme SARAÇ
Osmanlı yönetimi İran’da meydana gelen olayları da göz önünde bulundurarak Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin de bu durumdan
etkilenmesinin önüne geçmek için bir takım çözüm yolları bulmaya
çalışmışlardır. 11 Mart 1828 tarihli bir yazı ile Erzurum Valisi Galip
Paşa’nın Rus sınırlarındaki Ermenilerin iç bölgelere tehcir edilmesini
Babıâli’ye teklif etmesi bunun en güzel örneğidir22.
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Doğu Anadolu’daki Ermeniler Rus ordusuna asker olarak kaydolmuş ve Erzurum’un işgal edilişinde etkili olmuştur23. Bu durum Şark Seraskeri ve Erzurum valisi Salih
Paşa’nın 12 Kasım 1828 tarihli kaimesinde açıkça ifade edilmiştir24. Savaş
sırasında Müslüman ahaliye eziyet eden binlerce Ermeni savaştan sonra
Osmanlı yönetiminin cezalandırmasından korktuğu için Rus askerleriyle
birlikte Rusya’ya göç etmiştir. Buna ek olarak, 1829 Osmanlı-Rus arasında imzalanan Edirne Anlaşması’ndan sonra 84.000 Ermeni Karabağ
topraklarına yerleştirilmiştir. Bu süreç içinde Kafkasya’ya Anadolu’dan
veya şu anki İran topraklarından yaklaşık 1.300.000 Ermeni göç etmiş
veya ettirilmiştir25.
Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında Rus kuvvetlerinin Ermenilerin
yoğun olarak yaşadıkları Kars şehri ve çevresini işgal etmesinin ardından
Ruslarla Ermeniler arasındaki münasebetler büsbütün artmıştır. Zaten
savaş başlar başlamaz Osmanlı tebası birçok Ermeninin Ruslar tarafına
geçtiği, Ruslara casusluk yaptıkları ve menfaat karşılığı türlü hizmetlerde
bulundukları bilinmektedir. Ermenilerin bu ihanetleri karşısında gerek
Müslüman yerli ahalide gerekse hükümet makamlarında, Ermenilere
karşı itimatsızlık ve nefret hislerinin kök salmaya başlaması tabi bir
sonuç olarak ortaya çıkmıştır26. 29 Mart 1862 tarihinde kabul edilen
Ermeni Milleti Nizamnamesi ise Türkiye Ermenilerinin siyasî, toplumsal
varlıkları üzerinde yeni bir dönem başlatmıştır. Nizamname ile Ermenilerin içişlerini görüşmek için 140 üyeli bir meclis kurulmuştur27.
22
23
24
25
26
Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, Babıâli Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2004, s.27.
Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, s.27.
Kop, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ermeniler”.
Aslanlı, “Tarihten Günümüze...”, s.394.
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1970,
s.112.
27 “Ermeni Sorunu”, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale33.
html (21.03.2008).
119
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
24 Nisan 1877’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı’nda da Rusya Doğu
Anadolu’da yaşayan Ermenilerden yararlanmaya çalışmıştır. Savaş sonucunda Patrik Nerses ve İzmirliyan başkanlığında gizlice toplanan Ermeni
meclisi, Çar II. Aleksandır’a ulaştırılmak üzere bir muhtıra hazırlamıştır.
Bu muhtırada Ermenilerin Rus Çarı’ndan istekleri özetle şunlardır:
Fırat’a kadar olan bölgenin Türklere geri verilmemesi ve buraların Ararat ili ile birleştirilerek, Rusya’ya bağlı bir Ermenistan oluşturulması,
Arazi ilhakı olmayacaksa, Bulgaristan’a ve Bulgar milletine verilecek imtiyazların Ermenilere de verilmesi,
İşgal edilecek topraklar boşaltılacaksa, Babıâli’den ıslahat için
maddî teminat alınması ve ıslahatın uygulama ve tamamlanmasına
kadar, Rus askerlerinin işgal ettikleri toprakları boşaltmamaları28.
Ermeniler bu çabalarının karşılığını 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Yeşilköy Anlaşması (Ayastefanos) ile almışlardır. Anlaşmanın 16.
maddesine göre, Osmanlı Devleti Ermenilerin sakin bulundukları Doğu
Anadolu bölgesinde ıslahat yapılacak ve buralardaki Hıristiyanları Kürt
ve Çerkezlere karşı koruyacaktır29. Bu kayıtla, Rusların Kırım Savaşı’ndan
beri özlemini çektikleri Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışma bilhassa
Doğu Anadolu’da nüfuzlarını tesis etme hakkına kavuşmuşlardır30.
Anlaşma ile Rusların geniş haklara sahip olmasından endişe duyan
İngiltere’nin çalışmaları sonucunda bu anlaşma yerine geçen 1878 tarihli
Berlin Antlaşması imzalanmıştır. Bu yeni anlaşmanın Ermeniler ile ilgili
olan 61. maddesine göre Babıâli, Ermenilerle meskûn vilayetlerde mahallî
ihtiyaçların lüzum gösterdiği tensikat ve ıslahatı vakit geçirmeksizin
tatbik etmeyi kabul etmektedir31.
Çar II. Aleksandır’ın bir suikast sonucu öldürülmesinin ardından
tahta çıkan III. Aleksandır (1881-1894) giderek artan devrimci hareketleri bastırmak amacıyla başlatılan liberal reformları rafa kaldırarak
28 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Milleti, Belge Yayınları, İstanbul 1987,
s.199.
29 Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, s.28.
30 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu, İz Yayıncılık, İstanbul 1996, s.119.
31 Atila Şehirli, “Osmanlı Devleti’nde İhtilalci Ermeni Cemiyetleri’nin Faaliyetleri
ve Osmanlı Devleti’nin Aldığı Tedbirler”, Derleyen İdris Bal ve Mustafa Çufalı,
Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Nobel Yayınları, Ankara 2003, s.255.
120
Arş. Gör. Esme SARAÇ
baskıcı bir politika izlemeye başlamıştır32. Rusya’daki azınlıkların Ruslaştırılmasını ve Ortodokslaştırılmasını esas alan bu politikalardan33 bazı
yazarlara göre sosyalistliğe temayülü olan Ermeniler fazlasıyla etkilenmişlerdir34. Bu dönemde Ermeni dilinin kullanımına engel olunarak, 320
Ermeni okulu kapatılmış, kalanlar da sıkı denetime tabi tutulmuştur.
Ermeni kiliselerinin tüm emlakı Rus hükümetinin denetimine alınmış,
Eçmiyazin’deki Katalikos, Çarın emrinde olmasına rağmen Ermeni
din adamları Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın izni olmadan ülke dışındaki
dindaşlarıyla iletişim bile kuramamışlardır35. Bu durum, 1896’da Rus
Dışişleri Bakanı Labanoff-Rostovsky’nin Ermenisiz Ermenistan istiyoruz
sözleriyle de oldukça uyumlu gözükmektedir.
Rusya Ermenilere karşı içerde bu derece sert politika yürütürken
Osmanlı Ermenilerini ayaklandırmayı da ihmal etmemiştir. Ermeniler
tarafından Erzurum’da 1881’de gizlice kurulan Vatanı Müdafaa Cemiyeti
Erzurum Rus konsolosunun bilgisi dâhilinde çalışmıştır36. 1890’da ise
Tiflis’te Taşnaksutyan adıyla Ermeni İhtilal Cemiyeti Birliği kurulmuştur. Bu örgütün amacı, Rusya’ya dayanarak bağımsız bir Ermenistan’ı
kurmaktı. Propaganda amacıyla birçok Avrupa ülkesinde örgütlenen
Taşnaksutyan, Osmanlı Devleti’ndeki tedhiş ve isyan hareketlerini
yürütmek için Eçmiyazin merkez olmak üzere Van, Muş, Erzurum ve
Trabzon’da teşkilatlanmıştır37.
Hınçak örgütü Rusya’dan Avrupa’ya öğrenime giden Kafkasyalı
Ermenilerden Avedis Nazarbeg’in başını çektiği bir grup tarafından
1887’de Cenevre’de kurulmuştur. Sosyalist, Marksist ve merkeziyetçi bir
programa sahip olan Hınçak, Türkiye Ermenistanı’nı kurtararak burayı
Rus, İran Ermenistanı ile birleştirmek ve birleşik ve bağımsız SosyalistKomünist bir Ermenistan kurmayı amaçlamıştır. Hınçakların bu yapısı
Nasyonel Sosyalist olan Taşnaklarla birleşmelerini engellemiştir38.
32 Kezban Acar, Başlangıçtan 1917 Devrimine Kadar Rus Tarihi, Nobel Yayınları,
Ankara 2004, s.219.
33 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Üçüncü Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1993, s.359.
34 Demirel, “Rusya’nın Ermeni Meselesine Etkisi”, s.211.
35 Demirel, “Rusya’nın Ermeni Meselesine Etkisi”, s.211.
36 Kurat, Rusya Tarihi, s.114.
37 Şehirli, “Osmanlı Devleti’nde İhtilalci...”, s.258.
38 Şehirli, “Osmanlı Devleti’nde İhtilalci...”, s.257-259.
121
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Bahsedilen bu örgütlerin de kışkırtmasıyla 19. yüzyılın sonuna doğru
Osmanlı coğrafyasında birçok isyan meydana gelmiştir. Erzurum İsyanı
(20 Haziran 1890), Kumkapı Gösterisi (15 Temmuz 1890), MerzifonKayseri-Yozgat Olayı (1892-1893), Birinci Sason İsyanı (Ağustos 1894),
Diyarbakır Olayları (1894), Zeytun İsyanı (15 Ekim 1895), Van İsyanı
(2-3 Haziran 1896), Kumkapı Olayları (18 Eylül 1895), Osmanlı Bankası Baskını (26 Ağustos 1896), İkinci Sason İsyanı Osmanlı Devleti’ni
oldukça zor durumda bırakmıştır. Bu isyanlarda kullanılan silahların bir
kısmını da Rusya’nın sağladığı muhtelif belgelerde yer almaktadır39.
1882 yılında İstanbul’daki Rus elçisi Nelidov’un hükümetine
Boğazlar’ın ani bir baskınla işgal edilmesini teklif etmesi Rusların Ermenilere ilgisinin asıl nedenini ortaya koyan önemli bir olaydır. Bu teklifi
Nelidov 1895’te yenilemiştir. 1895-1896 yılları arasında meydana gelen
Ermeni isyanlarını bahane ederek İngiltere donanmasını Çanakkale
Boğazı’nın ağzına göndermiştir. Nelidov İngilizler’den önce Rus savaş
gemilerini İstanbul Boğazı’na sokmayı düşünmüş ve bu düşüncesini II.
Nikola’ya iletmiştir. Bu durumu ciddiye alan Çar, Dışişleri Bakanlığı’na 18
Eylül 1895’te bir yazı göndererek meselenin Hususi İstişare Meclisi’nde
görüşülmesini istemiştir. Ancak Fransa’nın şiddetli tepkisi üzerine Rusya
bu planını gerçekleştirememiştir40. İngiliz yorumcular ise, Rusların 1896
yılı sonunda Boğazlar’a karşı tasarladıkları baskın hareketini geri çekmelerini, taşıt yetersizliğine ve Odessa askerî bölgesinde yapılan kısmi
seferberliğin istenilen neticeyi vermemesine bağlamaktadırlar41.
SONUÇ
Rusya’nın I. Petro ile başlayan sıcak denizlere inme politikasını
gerçekleştirmek için kullandıkları milletlerin başında Ermeniler gelmektedir. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Ermenilerinin
koruyuculuğunu üstlenen Rusya, bu dönemden sonra gerek İran gerekse
Osmanlı ile yaptığı savaşlarda Ermenileri istedikleri gibi yönlendirebilmişlerdir. Bununla birlikte Ermeni sorununun dünya gündemini bu
kadar meşgul etmesinin arkasında bir takım siyasî gelişmenin de etkisi
vardır. Birincisi Sanayi Devrimi’nin tabi bir sonucu olan sömürgeciliktir.
Rusya ve İngiltere başta olmak üzere devrin büyük güçleri kendileri gibi
39 Şehirli, “Osmanlı Devleti’nde İhtilalci...”, s.261.
40 Kurat, Rusya Tarihi, s.117-118.
41 Kurat, Rusya Tarihi, s.121.
122
Arş. Gör. Esme SARAÇ
Hıristiyan olan Ermenileri kullanarak Kafkasya ve Doğu Anadolu coğrafyasına hâkim olmak istemişledir. Bu hâkimiyet bu devletleri Akdeniz
ve Karadeniz’de de etkin bir güç haline getireceği için rekabet oldukça
çekişmeli geçmiştir. İkincisi, Fransız İhtilali’nin yaydığı milliyetçiliktir.
Bu dalgadan oldukça etkilenen Ermeniler Taşnaksutyan ve Hınçak gibi
bazı örgütlerle bağımsız bir Ermenistan kurmaya çalışmışlardır.
Rusya Ermenilere yönelik propagandasında Eçmiyazin Kilisesi’ni ve
bu kilisenin Grogeryan Ermeniler üzerindeki etkisini kullanmıştır. Bu
amaçla, kilisenin bulunduğu Erivan bölgesine Ermenileri göç ettirerek
bölge nüfusunu Ermeniler lehine çevirmiştir. Böylece Kafkasya Doğu
Anadolu’nun kapısını açacak bir üs haline gelirken, Ruslara Erzurumİskenderun hattında genişleme olanağı da sunacaktı. Ermeniler ise
Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgede din kardeşi olan Rusların
desteğini alarak bağımsız bir devlet kurmak için çalışmışlardır.
123
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
Kitap ve Dergiler
Acar, Kezban, Başlangıçtan 1917 Devrimine Kadar Rus Tarihi, Nobel Yayınları, Ankara
2004.
Aslanlı, Araz, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Cilt 7, Sayı
1, İlkbahar 2001.
Attar, Aygün, Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti, Atatürk
Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005.
Babacan, Hasan, “II. Abdülhamit Döneminde Ermenilerin Çeşitli Ülkelere Göçü ve
Ermeni Diasporasının Oluşumu”, Belgelerin Işığında Ermeni Meselesi Semineri, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir 2003.
Cabbarlı, Hatem, Bağımsızlık Sonrası Ermenistan Rusya İlişkileri, ASAM Yayınları,
Ankara 2004.
Demirel, Muammer, “Rusya’nın Ermeni Meselesine Etkisi”, Dünden Bugüne Türk
Ermeni İlişkileri, Derleyen: İdris Bal ve Mustafa Çufalı Nobel Yayınları, Ankara 2003.
Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006.
Halaçoğlu, Yusuf, Ermeni Tehciri, Babıâli Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2004.
Hovannisian, Richard G., Armenia: on the Road to Independence 1918, University
of California Press, Berkeley 1967.
İşyar, Ömer Göksel, Sovyet-Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, Alfa Yayınları,
İstanbul 2004.
Kılıç, Davut, “Ermenistan’ın Kuruluşunda Çarlık Rusya’nın Rolü”, Ermeni Araştırmaları,
Cilt 3, Sayı 11, Sonbahar 2003.
Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi, Üçüncü Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1993.
Kurat, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara
1970.
McCarthy, Justin, “Kurbanlar ve Şefkatli İnsanlar”, Justin McCarthy’nin Süleman
Demirel Üniversitesi’nde 1 Haziran 2001’de yaptığı Konuşma, Isparta 2001.
Meram, Ali Kemal, Türk-Rus İlişkileri Tarihi, Kitaş Yayınları, İstanbul 1969.
Öke, Mim Kemal, Ermeni Sorunu, İz Yayıncılık, İstanbul 1996.
Saray, Mehmet, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları, Ankara 2005.
Şehirli, Atila, “Osmanlı Devleti’nde İhtilalci Ermeni Cemiyetleri’nin Faaliyetleri ve
Osmanlı Devleti’nin Aldığı Tedbirler”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri Derleyen
İdris Bal ve Mustafa Çufalı, , Nobel Yayınları, Ankara 2003.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Milleti, Belge Yayınları, İstanbul 1987.
İnternet Kaynakları
“Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında Rusya’nın Rolü (1800-1890)” http://www.
maltepe.edu.tr/GunaydinMarmara/ermeni/rusya.asp (12.03.2008)
Ermeni Sorunu, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale33.html
(21.03.2008).
Kılıç, Davut, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesinin Rolü
(1828-1915), http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&Iceri
kNo=210 (14.04.2008)
124
Arş. Gör. Esme SARAÇ
Kop, Yaşar, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Ermeniler”, http://www.eraren.org/
index. php?Lisan=tr&Page=YayinIcerik&IcerikNo=58 (15.04.2008)
125
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
ABCFM MİSYONERLERİ ALBERT VE EMMA
HUBBARD’IN 1873-1899 SİVAS İZLENİMLERİ
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sivas-TÜRKİYE
Tlf.: 0 346 219 10 10 /2929, e-posta: dervisoglu@cumhuriyet.edu.tr
127
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
1810 yılında Boston’da kurulan The American Board of Commissioners
for Foreign Missions (ABCFM) isimli Amerikan Protestan misyonerlik cemiyeti kısa sürede imkânları ve faaliyet alanın genişliği itibariyle Amerika’nın
ve dünyanın en büyük misyoner teşkilatı haline gelmiştir. Albert ve Emma
Hubbard çifti misyoner olarak atandıkları ilk görev yerleri olan Sivas’ta bir
ömrü birlikte geçirmişlerdir. Ermeni meselesinin alevlendiği bir zaman diliminde Sivas vilayetinde görev yapmaları, misyon raporları, şahsi mektup ve
gözlemlerinin kıymetini artırmaktadır.
Osmanlı ülkesinde, Protestanların millet statüsünde kabul görmesi,
Amerikan misyonerlerinin faaliyet alanını genişlettiği gibi Ermeni milleti
arasındaki mezhebi çatışmalarını da derinleştirmişti. Hubbardlar, Sivas’a geldiklerinde şehirde kuruluş tarihi 1851 yılına dayanan bir protestan kilisesine
sahip oldukları halde, Protestanlığı zahiren kabullenmiş bir cemaatle karşılaşmaları nedeniyle sıkıntılar yaşanmıştır. Anadolu ve Ortadoğu coğrafyası
siyasî, dinî, ekonomik nedenlerle misyonerlerin ilgi alanları arasındadır.
Misyonerler, eğitim kurumları ve kiliselerine özendirme yoluyla Ermeni
kilisesinde bir reform hareketi başlatmayı amaçlamışlardı. Asıl hedefleri olan
Müslümanları dönüştürme konusunda ise şartların olgunlaşmadığı düşüncesiyle Müslümanları etkilemenin Doğu kiliselerini güçlendirerek gerekli
tesiri sağlayabileceklerini düşünmektedirler. Hubbardlar’ın gözünden, Sivas
istasyonu ve buna bağlı Gürün, Darende, Divriği, Zara, Karahisar, Mancınık
ve Tokat’tan ibaret yedi istasyon Ermeniler, Türkler ve devir hakkında önemli
dinî, siyasî ekonomik bilgilerin bir değerlendirmesinin yapılacağı tebliğin
konusunu ABCFM misyonerleri Albert ve Emma Hubbard’ın 1873-1899
yılları arasında Sivas’taki izlenimleri teşkil edecektir.
128
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
Ortadoğu ve Anadolu coğrafyası Hıristiyan dünyasının dinî, iktisadî,
tarihi ve kültürel nedenlerle hep ilgi odağı olmuştur. Batılılar, Türklerin
Doğu Roma topraklarına sahip olmasını kabullenmemiş, Haçlı Seferleri
ile Türk hâkimiyetine son vermeyi denemişlerdi. Sonraki asırlarda ise
bu gayretler Şark Meselesi kapsamında hayatiyetini korumuştur. Bu
bağlamdan olmak üzere, Hıristiyan dünyası, 19. asrın başlarından
itibaren Bible Land/İncil Ülkesi adını verdikleri coğrafyada misyonerlik
çalışmalarını yoğunlaştırmıştı Misyonerlik faaliyetlerinin ivme kazanmasında Batı ülkelerinin yeni pazar arayışlarıyla ilişkili olduğu varsayımı
konuya bir başka açıdan yaklaşımdır.
The American Board of Commissioners for Foreign Missions adlı
Amerikan Protestan misyonerleri cemiyeti, Boston’da 1810 yılında
kurulduğundan kısa bir süre sonra personel, lojistik destek ve tesir alanı
itibariyle Amerika ve dünyadaki en güçlü Protestan misyonerlik kuruluşu olmuş; Akdeniz ülkelerinden başlayarak bilgi toplamak amacıyla
1820’li yıllardan itibaren keşif gezileri düzenlemişlerdir1. Amerikan
1
Ömer Turan, “Amerikan Misyonerlerinden E.Smith ve H.G.O. Dwigh’e Göre 18301831 Yıllarında Ermeniler”, Ermeni Soykırım İddiaları, Editör Mustafa Çalık, Cedit
129
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
misyonerleri 1830’lu yıllardan itibaren Ermeniler arasında bir eğitim ve Protestanlık propagandasını birlikte yürüttüklerinden Ermeni
cemaatinin direnişiyle karşılaştılar. Bu tepki misyonerlerin Anadolu’ya
ağırlık vermesini hızlandırdı. 1848 yılında Babıâli Osmanlı ülkesindeki
Protestanları ayrı bir cemaat olarak resmen tanıdı ve Ermeni cemaati,
Gregoryen, Katolik, Protestan olarak üçe ayrıldı2.
Bu çalışmanın konusu 27 Aralık 1873 tarihinde Amerika’da hayatlarını birleştiren Albert ve Emma Hubbard isimli bir misyoner çiftin
Sivas’ta hitama eren hayat hikâyesinin de anlatıldığı bir misyonerlik
serüvenidir. Kitabın yazarı, misyonerlerin üçüncü kuşaktan yakını ve
Türkiye’de de görev yapmış Amerikalı bir diplomattır. Eserin malzemesini çiftin özel mektupları, Harvard Üniversitesi, Houghton Kütüphanesinde tutulan Yabancı Misyonlardan Sorumlu Amerikan Misyonerler Birliği
arşivindeki belgeler teşkil etmekte, ayrıca yazar3 kendi yorumlarına
da sıkça başvurmaktadır. Kitap yirmi dört bölümden oluşmaktadır ve
üç yüz on sekiz sahifedir. Bölümlerin takriben on kadarı misyonerlik
çalışmaları, Ermeniler ve siyasî ahval ile diğerleri ailevi meseleler vb.
işlerle alâkalıdır.
Hubbardların Amerika- Sivas yolculuğunun İstanbul’dan sonraki
ayağı, Karadeniz’de İstanbul’dan Samsun’a 200 millik bir deniz yolculuğudur. Samsun’dan dikkate değer bir misyon merkezinin ve kolejin bulunduğu Merzifon’a 115 kilometrelik yolu at sırtında geçirirler4. Hubbardlar
göreve başladığında, Sivas misyonunda, Massachusetts’ten Bayan Flavia
Bliss, Edward Riggs ve karısı, Dr. Dwight’in kızı ve Binghampton’dan Dr.
West ve karısından oluşan bir Amerikalı misyoner gurubu mevcuttur.
Dr West, Anadolu’da misyonerler arasında saygınlığı olan aynı zamanda
yerli halkın da itibar ettiği bir tıp doktorudur ve varlığı misyonerlerin
2
3
4
130
Neşriyat, Ankara 2006, s.191.
N. Bilal Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca
Türklerin Ermeni Toplumuyla İlişkileri Sempozyumu, Düzenleyen Atatürk Üniversitesi, Erzurum 1984, s.94.
Edwin W. Martin, The Hubbards of Sivas, A Choronicle of Love and Faith, Fıthıan
Press, Santa Barbara 1991. Kitaptan alıntılar İngilizce aslından değil, kitabın
Fatih M. Dervişoğlu tarafından yapılan yayınlanmamış Türkçe tercümesinin
sayfa numaralarıyla verilecektir.
Edwin W Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı, Çev. Fatih M Dervişoğlu, Yayınlanmamış
Tercüme, s.38.
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
işini kolaylaştırmaktadır5. Genç Hubbardlar misyonerlik mesleğinin
tehlikelerinden biri olan salgın hastalıkla ilk karşılaştıklarında Sivas’a
geleli henüz bir ay olmuştu6.
1876 yılında Dr. West’in ölümü, Hubbardlar’a Sivas Protestan
toplumunun sorumluluğunu yüklemiştir. Misyonerler 1876 yılında
İstanbul’daki siyasî gelişmelerden endişelenmekle beraber asıl kaygıları
sözde Protestan cemaatiydi. Albert; Sivas’ta biz henüz Türkler tarafından
tâciz edilmedik, ama sözde Protestan cemaatindeki tam din değiştirmemiş
Ermeniler sürekli rahatsız ediyor.. demektedir7.
Albert’in tam din değiştirmemiş Ermenilerle problemi, en iyi Sivas
misyonunun 1875-1876 ve 1876-1877 yıllık raporlarında özetleniyor.
Bunların birincisinde problemlerin kaynağını tarif edip teferruatını
anlattığı raporunda, kiliseye kabul edilmek için incelenip reddedilenlerle, incelenirse reddedileceğini bilenlerin inceleme haklarını inkâr
edip ellerinden almak için uğraştıklarını anlatır. Cemaat arasında ihtilaf
konusu olan Şapel davası lehlerine neticelenir, hükümet belgelerinde
Albert’in evi olarak kayda geçer8.
Albert, cemaat arasındaki huzursuzluğun Sivas’ta misyonerlerin
yıllar önce bir kilise kurmalarına rağmen tam anlamıyla İsa’ya döndürülememiş kişileri kiliseye kabul etmesinden kaynaklandığı görüşündedir. Şehirde ilk Protestan kilisesi orada altı ay yaşayan misyoner P. O.
Powers tarafından kurulduğundan ilk üyeler yeterince şuurlu değildir.
Bu üyeler, diğer Protestanlar gibi Ermeni Apostolik kilisesinin üyesi
olan Ermenilerdi ve Amerikalı misyonerlerin gözünde onlar sadece
sözde Hıristiyanlardı9.
Misyonerlerin amacı Ermeni kilisesini yıkmak değil İncil’in ruhuna
ve bilgisine göre yeniden inşa etmek üzere İncil’in temel doktrinlerini
ve ilkelerini yaymaktı. Ermeni kilisesinin reform yanlısı rahipleri yandaşlarıydı. 1846’da Ermeni Patrıği Matteos, Evangelist rahipleri aforoz
ederek yandaşlarını aforoz etmesi çatışmayı su yüzüne çıkardı10.
5
6
7
8
9
10
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.40.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı..., s.54.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.60.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.61.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.63.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.63.
131
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Evangelistlerin kendi kiliselerini kurmaktan başka çareleri yoktu.
İlk Protestan kilisesi 1846’da İstanbul’da ve Sivas’taki ise kilise 1851’de
kuruldu. Protestan cemaati, Ermeni Patriğinin dinî ve siyasî otoritesinden kurtarmak için, İngiltere Büyükelçisinin de baskısıyla Babıâli onlara
1847’te millet unvanı verdi, 1850’deki bir fermanla yasalaştırdı.
Protestan cemaati Türkiye’deki Ermeniler arasında ufak bir azınlık
olmaktan öteye gidemedi. Misyonerler, eğitim kurumları ve Protestan
kiliseleri örneğine özendirerek Ermeni kilisesinde bir reformu başlatmayı hedeflediler. Sivas’taki misyon tarafından yönetilen okullardaki
öğrenciler Protestan dinsel törenleriyle yetişmelerine rağmen bir türlü
döndürülememişti. Ermeni cemaatinin millet sistemine dahil olması,
Ermeni milliyetçiliği ve Ermeni kültürü ile özdeşleşerek, kendisine
yabancı misyon tarafından finanse edilen Protestan kilisesinin böyle bir
özdeşlik kuramaması misyonerlerin daha etkili olamama nedeniydi11.
DIŞ İSTASYONLAR
Ermeni cemaatindeki birçok kimse Protestanların Ortodoks inancına karşı giriştiği bu meydan okuma karşısında çok da nazik davranmamıştı. Özellikle dış istasyonlarda ve uzak köylerde taciz edilen,
kovalanan Protestan papazların ve yetkililerin sayısı hiç de az değildi.
Sivas istasyonunun yetki alanı dağlık bir bölgeydi ve 7 dış istasyonu
kapsıyordu: Gürün, Darende, Divriği, Zara, Karahisar, Mancınık ve
Tokat. Sivas misyonerleri bu kasabaları düzenli olarak ziyaret eder ve
bazen bir veya iki ay kalırlardı12.
DİVRİĞİ
Albert, Divriği seyahatini 21 Kasım 1876 tarihindeki mektubunda
anlatır. Divriği’ye Sivas’tan at sırtında 120 km’lik yolu dört günde
aşarak ulaşmıştır. O zamana kadar Divriği istasyonu Harput misyonu
sorumluluğundadır. Bir okulları vardır. Dört gün boyunca temaslarda
bulunur. Albert Divriği’de insanların kendisini Rus zannederek buraya
Ermenileri kışkırtmak üzere geldiğini sandıklarını anlatmakla, Rusya
menşeli komitacıların bölgedeki varlıklarından bizi bilmeden haberdar
etmektedir13. Kalesi ve görkemli cami 13. yüzyıl’da inşa edilmiş demekle
11 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.63.
12 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.65.
13 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.70.
132
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
iktifa eden Albert, Emma’ya yazdığı 5 Mart 1888 tarihli mektubunda
bu mimarî kalıntılardan nedense hiç bahsetmez. Bir Cuma sabahı
Kangal’dan yazdığı mektubunda Muggerditchler’in evinde kaldığını ve
okulda kırk tane kız ve erkek öğrenci olduğunu belirtir. ZARA
Zara, Sivas’tan 71 km uzaktadır, Divriği ise Zara’dan 110 km uzaktadır. Ancak Divriği ile Zara arasında 2.792 metre yüksekliğinde bir dağ
(Bey Dağı) uzanmaktadır. Emma 19 Ağustos 1889 yılında annesine
yazdığı bu mektubunda gezisini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor; Zara’da
çok sayıda Protestan yaşamaktadır ama Campbellitler ve Mormonlar
çalışmalarına engel olur. Şimdi yalnız bir sadık kardeşleri kalmıştır14.
Albert’in ikinci mektubu Zara dış istasyonu ziyaretini ve reformlar
sırasında sürülmemiş güçlü bir Kürt aşiret reisi ile olan görüşmesini
anlatır. 120’den fazla köyün hakimi olan bu aşiret reisinin sarayı Zara’ya
40 km. uzaklıktadır ve ilk defa bir misyoner görüşmesinde sorusu yeni
paşanın bu reformları yalnız Kürtler ve Ermeniler üzerinde mi etkili olacak,
yoksa Türkler üzerinde de etkili olacak mı olmuştur15.
GÜRÜN
Albert tarafından ziyaret edilen ilk iki dış istasyon Gürün ve Darende
idi. Buralarda Protestan cemaatine saldırılar olmuştu. Edward Riggs
1873-1874 Sivas yıllık raporlarında belirttiğine göre, cemaatin inşa
ettiği şapel bilinmeyen bir düşman tarafından yakılarak kül olur ama,
Gürün kilisesi işte bu zorluklara rağmen gelişmektedir16.
1880’de Hubbard ailesi beş üyesiyle birlikte Gürün’ü ziyaret etti.
Fakat iki yıl sonra Albert’in yazdığı bir mektupta, ailece ziyaret ettikleri
1880’den bu yana Gürün’deki kızlar ve kadınlarda bir değişim olduğunu,
kendilerini ifade etme konusunda heveskâr olduklarını ruhani bir uyanış
değil okuma ve öğrenme isteklerinin arttığını söyler. Erkekler safında
daha iyi eğitim alma talebi yükselmiş, fakat geçen günler aynı zamanda
yoksulluğu da arttırmış denmektedir17. Başka bir mektupta Albert:
“Gürün’de 3 tane okullarının olduğundan bahseder.
14
15
16
17
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.117.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.76.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.65.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.113.
133
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Albert, Gürün’den yazdığı 8 Temmuz 1882 tarihli mektubunda
Protestan kilisesindeki ve cemaat içindeki ilişkilerin kördüğüm olmasının sebebini alıştıkları aylığı almanın verdiği ümitsizlik ve hangi
harcamaların kesileceği konusundaki anlaşmazlıklardan kaynaklandığı
düşüncesindedir18.
DARENDE
Yaz başında Darende’de görevli Protestan vaiz umutsuzdur. Ermenilerin lideri tarafından saldırıya uğramış canını bir Türk’ün evine atarak
kurtarmıştı19. Albert 12 Aralık 1874 tarihli mektubunda Çarşamba günü
Gürün, Perşembe ise Darende’ye gittiklerini sadece bir kişinin Protestan
olduğunu açıkladığı 20 bin kişinin yaşadığı şehir hakkında bilgi vermektedir. Vaizlerinin dövülmesinden sonra saldırgan mahkemeye verilmiş,
belediye reisiyle mezarlık yeri temini için görüşme yapılmıştır. Albert,
1875-1876 yıllık raporunda Yenice ve Darende’deki olayları anlatmaya
şöyle devam ediyordu:
Son raporumuzda bahsi geçen Yenice vaizinin dövülmesi davasında
saldıranlara sadece basit bir para cezası verildi ve bu tip saldırıları
tekrarlamamaları için ciddi biçimde uyarıldılar. Yenice’de dayak
yiyen vaiz bir daha orada çalışmak istemedi, işi bıraktı ve bu sene
orada çalışacak birini bulamadık. Başka bir yardımcımızın iki yıl
önce tartaklandığı ve kovulduğu Darende’de gelişim sağlam fakat
yavaş biçimde devam ediyor. Oradaki Protestanların sayısı da giderek artıyor20.
Gürün, Darende, Mancınık ve Yenice’de meseleler aşağı yukarı
aynıdır. Tepkiler Müslümanlardan değil Ermenilerden gelmektedir.
MANCINIK
Mancınık istasyonu21 Albert’ın ziyaretinden (1880) önceki kış iki
aile dışında tamamı Protestan iken tüm aileler aniden eski inançlarına
geri dönmüşler ama Ermeni kilisesindeki pozisyonları da geri alamamışlardı. Albert, bu kış sadece yarım düzine ailenin tekrar Protestan oldu18
19
20
21
134
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.115.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.65.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.68.
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.109. Mancınık köyü, 1880 yılında Kangal ilçesine
bağlı mamur bir Ermeni köyüdür.
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
ğunu, onların kalıcı olacaklarını düşünmektedir. Ermeni Piskoposunun
Mancınık’ta yaşıyor olması ve diğer anlatılanlardan iki cemaat arasında
ciddi bir mücadele sürdüğü gibi geçişlere de rastlanmakta ve olağan
karşılanmaktadır22. Benzer olaylar başka yerlerde de yaşanmaktaydı.
Ermeni Gregoryan Kilisesi, Protestan cemaati üzerinde her fırsatta baskı
uyguluyordu. Mesela, 1874–1875 yıllık raporundan alınan bölümde, bir
vaizin geçen yıl Sivas’ın kuzeydoğusunda, 8 saat uzaklıkta Yenice diye bir
köye gittiği; görevinin, Protestan olduğunu açıklayan ve zulme uğrayan
bir avuç insanı aydınlatmak olduğu Ermenilerin onların ölülerini kendi
eski mezarlıklarına gömmelerine izin vermedikleri anlatılmaktadır.
Devlete başvurarak ayrı bir mezar yeri isteğinde bulunmuşlardı.
TOKAT
1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nın patlak vermesinden kısa süre önce
yaptığı bir ziyaret sırasında Albert, Tokat hakkında şunları yazmıştı:
İki tepenin eteklerine ve düz bir alana kurulmuş şehrin misyon binası
tepelerden birisinin üzerindedir. Albert Tokatı’ın, Protestan misyonunca
ihmal edildiği düşüncesindedir. Vaizin gözü oldukça korkutulmuş ve
cemaat çok azdır. Katolik, Yunan ve Ermenileri erkekleriyle görüşür,
bazılarının farklı biçimde olsa da Hıristiyan olduklarına inanmak istiyorum der. 1889’un baharında Emma iki çocuğu ile Tokat’ı ziyaret eder.
Cizvitler tarafından desteklenen Katolik Kilisesi’nin zenginliğiyle Amerikan Misyonerler Birliği tarafından desteklenen Protestan Kilisesi’nin
yoksulluğunu karşılaştırır; Kilise de çok kötü durumda ve insanların şevki
kırılmış. Çok azlar. Çoğu fakir ve yönetim her yıl bütçeyi azaltıyor. Cizvitler
buraya geldiler ve büyük paralar harcayarak insanları kendi mezheplerine
çevirmek için ellerinden geleni yaptılar. Başarılı oldukları da ortada. Eğitimi
ücretsiz veriyorlar ve birçok fakiri doyuruyorlar der23.
BERLİN ANTLAŞMASI
Osmanlı-Rus Savaşı hakkında yorumu Sivas’taki misyonerlerin işlerini ve günlük hayatını pek etkilemediği şeklindedir. Albert 7 Ağustos
1877’de eve yazdığı mektupta şöyle diyordu: Sivas çok sakin. Buradaki
Paşamız çok akıllı.
22 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.109.
23 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.111.
135
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
13 Şubat 1878’de Albert; kişisel olarak ve misyoner istasyonunun
savaş veya barıştan da çok etkilenmediğini söyler. 3 Mart’ta yenik
Osmanlı Devleti, Ayestefenos Barış Anlaşması’nı imzalayıp Rusya’ya
imtiyazlar vermiş. Berlin Kongresi’nde İngiltere’nin başını çektiği Avrupa
güçlerinin yaptığı baskılar sonucunda imtiyazların bazıları iptal edilmiş; Rusların Ayestefenos’ta aldığı Berlin Kongresi’nde onaylanan tek
imtiyaz ise Ermenilerin korunmasını garantiye almıştı.. Daha sonraki
anlaşmanın 61. maddesine göre Babıâli Ermenilerin Kürtler ve Çerkezler
tarafından tehdit edilen güvenliğinin garantiye alınması ve Ermenilerin
yaşadığı bölgelerdeki talep edilen reformları yapmaya mecbur tutuldu.
Berlin Andlaşması’nın 62. maddesi de misyonerler açısından özel önem
taşıyordu. Babıâli’nin din özgürlüğü ilkesini koruma yönünde bildirdiği
tutumu yazılı hale getirildi. Berlin Andlaşması onaylandıktan sonra
Britanya hükümeti Sivas da dâhil bazı Türk şehirlerine konsoloslar
göndererek bu barış anlaşması maddelerinin uygulanıp uygulanmadığını
takip edecekti24.
Albert tarafından sonraki yıl Eylül ve Ekim’de yazılan iki mektupta
Sivas bölgesinde Kürtlerin ve Çerkezlerin bu anlaşmalardan nasıl etkilendiklerini, Sivas’ta bazı ilerleme işaretleri gördüğünden söz ediyor. Yeni
atanan vali Abidin Paşa’nın Kürt ve Türk ileri gelenlerinden bazılarını ve
şehirde Çerkez soyguncuların hamisi iki kişiyi sürgün ettirmesine rağmen
olağanüstü komisyon yetkilisi olarak Türk mahkemelerine açıklamak
zorunda kalmadan ad libitum25 görevinde kalmasını hayretle anlatır.
Valinin Avrupalıları memnun etmeyi ciddiye aldığını da ilave eder26.
AMERİKAN KONSOLOSU H.M. JEWETT
Berlin Andlaşması gereği Sivas’a bir Amerikan konsolosluğunun
kurulacağı haberi misyonda sevinçle karşılanır. Kısa zaman önce İngiliz
konsolosluğu kurulmuştu. Orta ve Doğu Anadolu’da çalışan misyonerler
kendi konsolosluklarının kurulmasını önemsiyorlardı. Albert Hubbard’ın
yazışmalarından Sivas’a atanan ilk Amerikan konsolosunun H.M. Jewet
isimli çocukluğu Tokat şehrinde geçmiş Malden Massachusetts’te eğitim
24 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.75. Bu konuda geniş bilgi için bkz: Bilal Şimşir,
Ermeni Meselesi, İstanbul 2007, s.67 vd.
25 İstediği biçimde. Latince. Çevirenin notu
26 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.76.
136
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
görmüş bir misyonerin oğluydu27. Konsolosluk dragomanlığına misyonerlerin eğittiği Ananie Haralaniyedes adlı bir Rum yine misyonerlerin
eğittiği İsaihah Moutisantos adlı başka bir Rum, ikinci tercümanlık kadrosuna alındı28. Konsolosluğun haber kaynakları çevredeki misyonerler
ve Ermenilerdi1886 yılında Sivas yöresinde 25 Amerikan misyoneri
vardı. Bu sayı 1892 yılına gelindiğinde 73 kişiye ulaşmıştı. Misyonerler
ve Ermenilerden derlenen bilgiler konsolosluğa sunuluyor, Ermeni ve
Rum dragonlarca rapora dönüştürülecek resmî hüviyet kazanıyordu.
Konsolos Jewet, 26 Mayıs 1887 tarihinde Sivas vilayetinin nüfusuyla
ilgili ilk bilgileri Washington’a bildirir; toplam nüfus 900.000 kişidir.
Bunun 650.000 kişisi Türk kalanları ise Hıristiyan, Ermenidir. Rakamlardan doğru olan sadece 900.000 bilgisidir. Sivas vilayetinin Türk nüfusu
650.000 değil 780.000; Türk olmayan nüfus ise 250.000 değil 110.000
idi. Sivas konsolosluğundan bundan sonra da daha çarpık, yanlış hatta
uydurma raporlar göndererek Amerikan Dışişleri Arşivin’deki yerini
alacak daha sonraki araştırmaların önemli kaynağını oluşturacaktır29.
ALMAN KOLONİSİ-YETİMHANELER
Amasya’dan gelecek Alman hemşire, oraya henüz kurulmuş olan
küçük Alman kolonisinin bir üyesi olmalıydı. H.M. Jewett, 21 Aralık
1887’de Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na, Almanya’dan Küçük Asya’daki
kolonilere bir göç hareketi başladığını, Amasya’da şimdiden yüzden
fazla Alman ailenin Alman konsolosu Bay Krug’un çabaları sayesinde
yerleştiğini, kolonistlerin mekanik işlerde, metal işleme, vagon imalatı
ve diğer endüstrilerde istihdam edildiğini, seneye kolonideki insan
sayısında büyük artış beklendiğini rapor etmektedir30.
1896 yılına ait son mektuba eklenen bir notta Emma’nın Türkiye’de
bundan sonraki hizmetleri boyunca Sivas misyon istasyonunda yükleneceği farklı bir görevden bahsediliyor.
İsviçreli arkadaşlarımızın istasyonumuzun şu anda mevcut 30 Ermeni
yetimin yanında 180 yeni Ermeni yetimle ilgilenmesi konusundaki
baskısıdır. Profesör Godet ve arkadaşları bize finansman sağlama
sözü veriyorlar. Binamız yok, misyonerlik hizmetleri dışında pek
27
28
29
30
Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.103.
Şimşir, Ermeni Meselesi, s.115.
Şimşir, Ermeni Meselesi, s.116.
Şimşir, Ermeni Meselesi, s.123.
137
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
bir zamanımız da yok. Bayan Hubbard kendi genç kızlık hayallerini
gerçekleştirmek yolunda ilerliyor, evlenip misyoner olsa da asıl hayali
bir yetimhanenin müdiresi olmakmış31.
Önce otuz yetim için Amerika’dan para gelir; sonra İsviçre’den yüz
elli çocuk için toplanan yardım parası intikal eder. Bir ev alınır ve yetimler
yerleştirilir. Protestan misyonerlerin sorumluluğu altındaki yetimlerin
Protestan telkinlerine maruz kalması tabii idi. Bu durum Gregoryen din
adamlarını rahatsız ediyordu. İstanbul’daki Batı Türkiye misyonlarının
yıllık toplantısında da tartışılan konu raporda şöyle yer almıştı;
Yetimlerin bakımı konusunda Gregoryen din adamlarının, yetimlerin
misyonerler nezaretinde bakılmasının millet içinde (Ermeni milleti)
Protestanlığa güç kazandıracağını ve sonuçta çok sayıda çocuğun
milli kiliseden uzaklaşacağını düşünüyordu. Gregoryenlerin günlük
gazeteleri, Patriğin etkisiyle bu sorunu tartışıyorlar. Misyonerler
onların bu tavır karşısında ve uzlaştırıcı bir politika takip edilmesini arzuluyorlardı. Fonların yönetiminin gözetimleri dışında veya
Protestanlığın ilerlemesi yönünde kullanımını aldatılmışlık olarak
niteliyordu. Bu her şeyden yoksun bırakılan millete büyük sempati
duyuyorlar ve kusur bulmaya çalışan mantıksız eleştirileri bile sabırla
dinlemeye hazırlar. Yetimhanelerdeki günlük derslerde İncil öğretisine yer verilmesini ama Gregoryen kilisenin yetimler üzerindeki
dinî vesâyetin devamından yana idiler32.
Yukarıdaki raporun yayınlandığı yıllık toplantıdan üç ay kadar sonra
Albert, misyoner gazetesine yetimlerin toplanmasının Sivas bölgesindeki
misyonerlik faaliyetleri üzerindeki etkisinin şöyle değerlendiriyordu;
Son yirmi yıldır şimdilerde yetimleri topladığımız 30 köyde yardımcılarımız vardı. Sivas şehrinden yetimhanemize hiçbir yetim
almadık. Yoksullukları ve rahatsızlıkları gittikçe artan bu köylerin
çoğu daha az kitap aldılar ve bize hep şunu söylediler: ‘Söyledikleriniz doğru ve gerçek, fakat biz bunu uygulayamayız’. Sonra politik
durum gittikçe hassaslaştı hükümet biz Amerikalıların köylerde
görünmesinden şüphelenmeye başladı. Birliğin kaynakları ne de
şartlar İncil işlerini bizden devralacak ve kendi kendilerine yetecek
hale gelmeyen köyler için fazla bir şey yapmamıza izin vermiyordu.
31 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.185.
32 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.194.
138
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
Bir süre sonra bir sabah uyandığımızda kendimizi ‘en azından bir
yıllığına’ 30 yetimin sahibi olarak bulduk; başka bir sabah ‘en azından
beş yıllığına’ 160 yetim daha Sivas’a geldi. Yardımcılarımızın uzun
süredir ziyaret ettiği ve genelde pek de güler yüzle karşılanmadıkları bu köyler yetimlerin toplanacağı alanlar haline gelmişti. Köyler
çok zor durumdaydı, isteseydik şimdi aldığımızın beş katı çocuk
alabilirdik. Profesör Godet liderliğindeki İsviçreli arkadaşlarımızın cömert yardımlarıyla Sivas’taki yetimhaneleri kolayca kurduk,
Hıristiyan öğretmenler aldık ve okul eğitiminin yanında meslek de
öğretmeye başladık – dolap imalatı, ayakkabı imalatı, dikiş, yemek
yapma, dokuma, öğretmenlik – mesleklerini de çocuğun isteğine ve
doğal yeteneklerine göre seçtik. Bize nispeten yakın ve iyi konumda
bulunan binaları o kadar çabuk bulduk ki sanki Tanrı o binaları bizim
amacımız için planlamışt33. 1897 sonbaharında Sivas’taki yetimhane
için çok fazla malzeme ve finansman yardımı gönderen İsviçreliler
personel de göndermişdi34.
KOLERA SALGINI
Sivas’ı vuran kolera salgını hakkında misyoner gazetesinin 1894
Temmuz sayısında Başyazı Bölümü içinde daha fazlasını öğreniyoruz:
A.W. Hubbard bir mektubunda Türkiye’nin Sivas şehrinde 40 yıldan fazla zamandır bölgede görülmeyen koleranın şehir ve çevresinde
yayıldığını anlatmaktadır. Salgın Nisan ayının ortasında anîden ortaya
çıkmış insanları hazırlıksız yakalamıştır. Nisan’ın son haftası boyunca
yaklaşık 43.000 kişilik nüfustan her gün 30-40 kişi ölmektedir. Bayan
Perry hariç, misyonerlerin hiçbirisi daha önce kolera vakası görmediği
halde hemen hizmet vermek için organize olmuştur.
Bay Hubbard, şehirde onu tanıyan ne kadar çok insan olduğunu ve
paniğin ortasında insanların ona ne kadar çok güvendiklerini görmekten mutlu olduğunu aktarıyor. Tıbbî bilgisi olduğu iddiasında olmadığı
halde, insanlar ona inanmaktadır. Perry Ermeniler için yaptığı işlerin
yanı sıra, ona başvuran Türklerle de özel olarak ilgilenmişti. Hubbard,
Mayıs’ın ilk gününe kadar cemaatlerinden veya okullarından kayıp
vermediklerini ve düzenli olarak ayinlerine katılan kimsenin ölmediğini
bildirmektedir.
33 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.195.
34 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.197.
139
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Misyoner gazetesi 2 ay sonra kolera salgınının Sivas’ta büyük oranda
azaldığını ve şehirdeki karantinanın kaldırıldığını bildiriyor. Yine de günde
175 kişinin öldüğü Kayseri’de salgın devam ediyordu35.
SONUÇ
Albert-Emma Hubbard, Kasım 1873 tarihinde Sivas’a yerleştiklerinde beş misyoner meslektaşları ile karşılaştılar. Osmanlı devleti’nin,
önemli dış baskılara maruz kaldığı bir dönemde yabancı olmanın rahatlığı içinde Hıristiyan Osmanlı tebaasına hamilik etmek Müslümanları
mümkünse Hıristiyanlaştırmak üzere kendilerince ulvi gayelerle geldiği Sivas şehrinde hayata veda ettiği 1899 yılına kadar misyonerlik
hizmetini sürdürmüşlerdi. Osmanlı ülkesinin kaosa sürüklendiği bir
dönemde Hıristiyan Ermeni cemaatleri eğitmek, dönüştürmek, sosyal ve
iktisadî bakımdan yükseltmek amacıyla politikalar üretmişlerdi. Berlin
Antlaşması’ndan sonra kurulan diplomatik temsilciliklerde misyonerlerin korunması görevinde mesai arkadaşları vazifesi görmüşlerdi.
Osmanlı kaynaklarında, Ermeni patırtısı isyanı diye isimlendirilen
hâdiseler kitapta, Amerikan konsolosu Milo Jewet’in raporlarından
alıntılarla verilmiştir. Bu durum Jewet’in misyonerler Ermeni ayrılıkçılarla ortak görüş belirlediğinin de bir delilidir. Kitapta 1895-1896 yılları
arasında Sivas yöresinde Ermenilere yapılan saldırılardan her fırsatta
bahsedilirken sadece bir cümle ile Ermeni komitacılar binlerce masum
insanın ölümüne sebep oluyordu ve bana göre onların serbestçe gezmesine
izin verilmemeli âleme ibret olmaları gerekir. Katliamların durdurulması
emrine rağmen Eğin ve Harput’ta dün büyük katliamlar yapıldığını duyduk
demektedir36. 1895 yılından sonra Batı dünyasının Ermenilerin yoğun
olduğu Osmanlı vilayetlerine ilgisi, aratarak çoğalan maddî yardımlar
misyonerlerin Batı’daki propaganda gücünün büyüklüğünü göstermektedir.
Anadolu coğrafyasında 1830’lardan 1922 yılına kadar Osmanlı’nın
Hıristiyan tebaası özellikle Ermeni cemaati üzerinde önemli rol oynaması, millet sisteminde büyük tahribata yol açmış Lozan Anlaşması’ndan
sonra ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Misyonerler hakkında son
hükmü bir misyoner eşine bırakıyorum. 1840’ların ortasında, kilisesine
35 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.153.
36 Martin, Hubbardlar’ın Sivas’ı.., s.182.
140
Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet DERVİŞOĞLU
yazdığı mektupta, misyonerlerin Türkiye’deki konumunu Misyonerler
kitaplar yayınlayarak, konuşarak ve toplu vaazlarla daha fazlasını yapabilir
... Yüzlerini Cennetin Krallığı’na daha yeni dönenlere vaktinde destek vermek gerekiyor. Ama misyonerler yabancı. Misyonlarında elli yıl yaşasalar da
tamamen yerli kabul edilmezler. Çünkü yine de farklı dine ve dile sahip uzak
ülkelere aitler. Hz. Süleyman’ın zekâsına, Apollo’nun hatipliğine de sahip
olsalar sonuçta hep yabancı kalıyorlar sözleriyle anlatıyordu.
141
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
EdwIN, W. Martin, The Hubbards of Sivas, A Choronicle of Love and Faith, Fıthıan
Press, Santa Barbara 1991.
__________, Hubbardlar’ın Sivas’ı, Çev. Fatih M Dervişoğlu, Yayınlanmamış
Tercüme.
Şimşir, Bilal N., Ermeni Meselesi, İstanbul 2007.
__________, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca
Türklerin Ermeni Toplumuyla İlişkileri Sempozyumu, Düzenleyen Atatürk Üniversitesi,
Erzurum 1984.
Turan, Ömer, “Amerikan Misyonerlerinden E.Smith ve H.G.O. Dwigh’e Göre 18301831 Yıllarında Ermeniler”, Ermeni Soykırım İddiaları, Editör Mustafa Çalık, Cedit
Neşriyat, Ankara 2006.
142
Arş. Gör. Fatma İNCE
RUS DEVLET GÖREVLİLERİNİN OSMANLI
ERMENİLERİNİ KIŞKIRTICI ROLLERİ
Arş. Gör. Fatma İNCE
Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Yozgat-TÜRKİYE
Tlf.: 0 506 264 15 44, e-posta: fatma-ince-1@hotmail.com
143
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Doğu Anadolu, Kafkasya
ve Kilikya bölgelerinde krallıklar, beylikler ya da dağınık bir halde yaşayan
Ermeniler, çeşitli devletlere tabi bir durumda bulunuyorlardı. Osman Gazi
döneminde Osmanlılar ve Ermeniler ilk kez karşılaşmışlar, daha sonra F.
Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında
yapılmış olan seferler sayesinde Ermeniler, Osmanlı hâkimiyetine girmişler
ve Millet-i Sadıka ismi ile uzun yıllar Osmanlı devletinin bir parçası olarak
yaşamışlardır.600 yıl boyunca Osmanlı topraklarında dillerini, dinlerini ve
kültürlerini serbestçe yaşayan Ermeniler bazı Avrupalı emperyalist güçlerin
etkisiyle onların Osmanlı Devletini yıkma planlarının bir parçası olarak ortaya
çıktılar. Bu devletlerden birisi de Rusya’dır. Rusya 18.yy başlarında I. Petro
döneminden itibaren Ermeniler ile ilgilenmeye başlamıştır. Rusya, tarihî
emellerini gerçekleştirebilmek için Osmanlı Hıristiyanlarının hamiliğine
soyunmuştur ki bu Hıristiyan unsurlar arasında Rus Ortodoks Rumlar ile
Ermeniler 1. planda gelmektedir. Nitekim Rusya, 1826-1828 yılları arasında
İran’la yapmış olduğu savaşta Ermenilerden faydalanmış savaş sonunda
imzalanan Türkmençay Anlaşması ile de Ermeni Vilayetini kurmuştur. Yine
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında da önemli sayıda Ermeni, Rus ordusuna kaydolmuştur. Aynı ihanet 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında da tekrarlanmıştır. Rusya tarihi emellerini gerçekleştirebilmek için Osmanlı sınırları
içerisinde bulunan memurlarını da kullanmıştır. Örneğin, Ermeni Piskoposu
Horantion Efendi Rusya’nın Erzurum Konsolosu ile birlikte Osmanlı devleti
aleyhinde çalışmalarda bulunmuştur. Yine arşiv belgeleri kanıtlamaktadır ki
bazı Rus subayları Diyarbakır, Sivas ve Edirne’de bulunan Ermenileri kışkırtmaktadırlar. Bunların yanı sıra Rusya Büyükelçiliği Tercümanı Maksimof
Rus tebaasından olan Ermeni Fesat Komitesi üyelerini himaye etmektedir.
Bütün bu veriler gösteriyor ki, Ermenilerin Osmanlı devleti aleyhine yaptığı
çalışmalarda diğer batılı emperyalist güçler gibi Rusya da çok büyük bir rol
oynamıştır. Bu bildiride Rusya’nın Osmanlı sınırları içerisindeki yıkıcı, kışkırtıcı çalışmaları arşiv belgelerine dayanılarak anlatılacaktır.
144
Arş. Gör. Fatma İNCE
GİRİŞ
600 yıl boyunca dünyanın en güçlü devleti olma vasfını muhafaza
eden Osmanlı Devleti’nde bilindiği gibi millet sistemi uygulanmıştır. Bu
sistem içerisinde fethedilen yerlerin halkının dilleri, dinleri ve kültürleri muhafaza edilmiştir. Millet sistemi içerisinde önemli olan toplum
içerisindeki farklılığı ve çeşitliliği yok etmek değil bunları korumaktı
ve bu çeşitliliği bir arada tutarak devlet bütünlüğünü temin etmekti.
Devletin temel felsefesi olarak işletilen bu sistem ilerleyen dönemlerde
gayrimüslim unsurlar arasında ortaya çıkan milliyetçilik hareketlerindeki
önemli amillerden birisi olmuştur. Bu gayrimüslim unsurlar arasında
Ermeniler de Türk tarihi açısından önemli bir yere sahiptir.
Osmanlının ilk kuruluş döneminde Ermeniler, çoğunlukla Doğu
Anadolu ve Kafkasya’da küçük krallık ve beylikler halinde çeşitli devletlere bağlı bir şekilde yaşamaktaydılar.
Ermeniler bu dönemde ne sosyal ne de siyasî olarak bağımsız bir
durumdaydılar. Yüzlerce yıl Ermenilere hükmeden milletler onları
145
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
istismar etmiş ve Ermenileri dinî ve ekonomik bakımdan kendilerine
bağlamak için baskı politikalarına başvurmuşlardır1.
Ermeniler, ancak Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra huzura
kavuşmuşlardır. Osmanlılar ile Ermeniler arasındaki ilk münasebetlerin
Bursa’nın fethinden sonra başladığı bilinmektedir. Nitekim Orhan Gazi
Bursa’yı fethettikten sonra Ermeni Ruhanî reisliğini buraya taşımıştır.
Fakat asıl Türk-Ermeni ilişkileri bütün Ermenistan Türk toprakları
içinde olmamakla beraber büyük ölçüde İstanbul’un fethinden sonra
başlamıştır2. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet Bursa’daki Ermeni
Piskoposu Hovakim’i İstanbul’a getirmiş ve ona Ortodoks Patriği’ne
tanıdığı hakların aynını vermiştir.
Bu tarihten itibaren Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin hoşgörü siyaseti
sayesinde, bilinen tarihlerinin hiçbir döneminde erişemedikleri kadar
müreffeh bir hayata kavuşmuşlardır. Uzun yıllar Türkler ile iç içe yaşayan
Ermeniler dillerini, dinlerini ve kültürlerini de muhafaza etmişlerdir.
Ermeniler, Osmanlı devlet yapısı içinde kamu hizmetlerinde de önemli
görevlere gelmişlerdir.
29 Ermeni kamu hizmetinde en yüksek rütbeye, paşalığa getirilmiş,
22 Ermeni nazırlığa getirilmiş, 1876 Meclis-i Mebusan’ında 33 Ermeni
yer almış, Osmanlı diplomasisi hizmetinde 7 büyükelçi, 11 başkonsolos
ve konsolos bulunmuştur. Üniversiteler içerisinde 11 üniversite öğretim
üyesi yer almıştır3.
OSMANLI-ERMENİ VE RUS İLİŞKİLERİNE KISA BİR BAKIŞ
Uzun yıllar Osmanlılarla iç içe yaşayan Ermeniler, bir müddet sonra
Avrupalı emperyalist güçlerin tahriklerine kapılarak Osmanlı aleyhtarı
bir tutum içerisine girmişlerdir. Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı
âsi bir duruma gelmelerinde Osmanlı Devleti’nin takip etmiş olduğu
hoşgörü siyasetinin çok büyük bir etkisi olduğu muhakkaktır. Ama bu
sorunu tek bir sebebe de bağlayamayız.
1
2
3
146
M. Sadi Koçaş, Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, İstanbul 1990,
s.68-69.
Mehmet Ethemoğlu, Ermeni Terörü’nün Kısa Tarihi, Dicle Üniversitesi Yayınları,
Diyarbakır 1987, s.5.
Ömer İzgi, “Türkler ve Ermeniler: Osmanlı Deneyimi”, Osmanlı’nın son Döneminde
Ermeniler, Ankara 2002, s.10.
Arş. Gör. Fatma İNCE
XVIII. yüzyıldan itibaren bir takım ekonomik atılımlar yapan çeşitli
Avrupa devletleri ve Rusya, ham madde ihtiyaçlarını karşılayabilmek için
bir sömürgecilik yarışı içerisine girmişlerdir. Bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için gözlerini Osmanlı ülkesine çeviren bu emperyalist güçler
kendi emelleri için binlerce yıl devlete sadık bir şekilde hizmet etmiş
ve Türk toplumu ile iç içe yaşamış olan gayrimüslim unsurları, özellikle
de Ermenileri, kullanmışlardır. 1789 Fransız İhtilali’nden de etkilenen
bazı Ermeni aydınları yine Avrupalı devletler ve Rusya’nın tahriklerine
kapılarak Osmanlı aleyhtarı bir tutum içerisine girmişlerdir.
Ermenilerde milliyetçilik duygularının ortaya çıkmasındaki bir
başka sebep de kendileri gibi Osmanlı idaresi altında yaşayan Rumların, Avrupa devletlerinin baskıları ile 1820’lerin sonunda Yunanistan
Devleti’ni kurmalarıdır.
Ayrıca, Avrupa devletlerinin ve Amerikan yetkililerinin Osmanlı
ülkesinde açmış oldukları misyoner okullarında birçok Ermeni genç
okutulmuş ve onlara Osmanlı aleyhtarı fikirler aşılanmıştır4.
Tanzimat ve Islahat Fermanlarının gayrimüslim unsurlara tanımış
olduğu hakları da bu açıdan gözardı etmemek lazımdır. Tanzimat ırk ve
din farkı gözetmeksizin imparatorluğun bütün tebaasına inanç hürriyeti, can ve mal güvenliği ile namus masuniyeti tanıyordu. Bu fermanla
birlikte Osmanlı toplumunu meydana getiren bütün farklı cemaatler
kendilerine has statülere kavuşmuşlardı5.
1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı’nı 1856 yılında ilan
edilen Islahat Fermanı izlemiştir. Tanzimat Fermanı’nın belirsiz bıraktığı sorunlar ortaya çıktıkça başta İngiltere olmak üzere diğer büyük
Avrupalı devletler Tanzimat maddelerinin uygulanması için Osmanlı
Devleti’ne baskı uygulamaya başlamışlardır. Bu baskıları engelleyebilmek ve Kırım Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte Paris’te toplanacak
olan barış konferansında Rusya’nın Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan
beri elde ettiği bir hak iddiasıyla Ortodoks Hıristiyan milletler çıkarına
isteklerde bulunmasını önlemek amacıyla batılı devletlerin elçilerinin
istekleri doğrultusunda Islahat Fermanı hazırlanmıştır.
4
5
Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk- Ermeni İlişkileri, Ankara 2005, s.22-23
Bayram Kodaman, Türkler- Ermeniler ve Avrupa, Isparta 2003, s.16.
147
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Bu ferman hükümlerine göre cizye kaldırılacak, Hıristiyanlar için de
askerlik konulacak, kimse din değiştirmeye zorlanmayacak, gayrimüslim
halk için hakaret sayılan nitelemeler kullanılmayacak, mahkemelerde
Hıristiyanların tanıklığı da kabul edilecek, tanıklar kendi dinlerinin
kitapları üzerine yemin edebileceklerdi. Ayrıca, vilayet ve belediye
meclislerinde Müslüman ve Hıristiyan temsilcilere makul bir oranda
yer verilecekti. Hıristiyanların millet örgütlenişleri yeniden düzenlenecek, bunların meclislerine ruhanîlerden başka halktan temsilciler
de katılacaktı6.
Ancak, Ermenilerden bazıları bu gelişmeleri yeterli görmemişlerdir
ve kendilerine daha çok özerklik getirecek bir çalışma içerisine girmişlerdir. Bu grubun amacı Ermenilerin kendi kendilerini idare edebilmesini temin etmektir. Bu amaçla Ermeniler tarafından bir nizamname
hazırlanmıştır7.
Ermeniler tarafından böyle bir nizamnamenin hazırlanmasındaki
bir başka neden ise asillerin tahakkümünü tamamen ortadan kaldırmak
istemeleridir. Nitekim 1859 yılında dünyevî işlerle uğraşan konsey yeniden seçilirken asillerin büyük bir kısmı dışarıda kalmıştır. Yeni seçilen
konsey tarafından büyük ihtilaflar sonucunda hazırlanan bu nizamname
24 Mayıs 1860 yılında konseyce kabul edilip Babıâli’ye sunulmuş Babıâli
de bunu bazı ufak değişikliklerle 17 Mart 1863’de bir fermanla tasdik
ederek yürürlüğe koymuştur8.
Bu nizamname gereğince Türkiye’deki Ermeni halkının millî işlerinin
üst yönetimi 140 üyeli temsilciler meclisinin gözetimi altında bulunan
patriğe bırakılıyordu. Bu meclisin başlıca görevleri arasında Kudüs ve
İstanbul patrikleri ile biri dini öbürü sivil olan 14 üyeden oluşan, seçim
yoluyla 2 yıllığına tayin edilmiş olan ve idarî görevlerinde patriğe yardım
eden bu iki konseyin üyelerini seçmek, okullar, kiliseler ve manastırların
bakımı, millî hastane, vasiyetnameler, patrikliğin bütçesi gibi işlerdi9.
Bu fermanın ilan edilmesinden sonra patrikhane Osmanlı İmparatorluğu içerisinde imparatorluğa bağlı muhtar bir Ermenistan kurul6
7
8
9
148
Niyazi Berkes, Türkiyede Çağdaşlaşma, İstanbul 2005, s.216-217
Turgay Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri İçerisinde Ermeniler”,
Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara 2000, s.167.
Kamran Gürün “ Ermeni Sorunu Yahut Bir Sorun Nasıl Yaratılır”, Türk Tarihinde
Ermeniler Sempozyumu, İzmir 1983, s.19.
Kodaman, Türkler- Ermeniler ve Avrupa, s.21.
Arş. Gör. Fatma İNCE
ması için harekete geçti. Ancak patriklik böyle bir neticeye ulaşabilmek
için önce bir Ermeni sorununun var olduğunu büyük devletlere de
kabul ettirmesi gerekiyordu. Bunun için de Ermeniler, Hrimyan’ın 1869
yılında patrik seçilmesinden sonra doğu illerinde Ermeni toplumuna
hayat hakkı tanınmadığına dair bir propagandaya başlamışlardır. 1875
yılına gelindiğinde Bosna Hersek isyanı başlayıp da büyük devletlerin
müdahalesi ile burada ıslahat yapılması fikri ortaya çıkınca, patrikhane
de bu fırsattan istifa ederek doğu illeri için bir muhtariyet koparabilme
projesine sarılmıştır10.
Ermenilerin muhtariyet ve istiklal taleplerinde ileri sürdükleri en
önemli sebep Balkan Hıristiyanlarının Rusya ve Avrupalılarca yapılan
yardım sayesinde istiklallerine kavuşmalarıydı. Ermenilerin gözden uzak
tuttukları ise Balkan devletleriyle kendilerinin durumunun birbirine hiç
benzemediğiydi. Nitekim Balkan devletleri muayyen bölgelerde toplu
halde yaşamaktaydılar. Oysa Ermeniler hiçbir bölgede çoğunluk durumunda bulunmuyorlardı. Ayrıca Türkler, Balkan topraklarını Balkan
milletlerinden almış ve uzun yıllar büyük bir hoşgörüyle buraları idare
etmişlerdi. Oysa Osmanlılar Ermenilere ait hiçbir ülkeyi veya şehri
almamışlar, Ermenilerle meskûn bulunan bölgeleri Ermenilerin tabi
oldukları devletlerden veya beyliklerden almışları11. Zaten bu tarihlerde
büyük devletler de henüz bir Ermeni sorununun mevcudiyetini kabul
etmiş değillerdi12.
1876 yılına gelindiğinde Sırp ve Karadağlılar, Rusya’nın telkin
ve girişimleriyle Osmanlı Devleti’ne karşı bir harbe girdiler. Rusya
da dolaylı olarak bu harbin içerisindeydi. Ancak, Kırım Savaşı’ndaki
hatasını tekrarlayıp Avrupa devletlerini karşısına almamak için Türkiye ile doğrudan harbe başlamadan önce Avrupalı güçlerin desteğini
sağlamak maksadıyla bir takım girişimlerde bulundu. Meseleyi ilk önce
kendisinin de içinde bulunduğu 3 İmparator Ligine götürdü. Rusya,
Osmanlı Devleti içerisindeki Hıristiyan azınlıkların kısmî bağımsızlıklarını öngören reformları ve bu reformların tam uygulanmaması halinde
Osmanlı Devleti’ni cezalandırmayı öngören 13 Mayıs 1876 tarihli Berlin
Memerandumu’nun kabul edilmesini sağladı. Ancak Rusya ile Osmanlı
ülkesi üzerinde çıkarları çatışan İngiltere bu memarandumu reddetti.
10 Gürün, “Ermeni Sorunu Yahut Bir Sorun Nasıl Yaratılır”, s.23, 24.
11 Koçaş, Tarihte Ermeniler ve Türk ermeni İlişkileri, s.90, 91.
12 Gürün, “ Ermeni Sorunu Yahut Bir Sorun Nasıl Yaratılır”, s.23.
149
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Diğer devletlerden de umduğu desteği göremeyen Rusya amacına ulaşabilmek için Balkan isyanlarının gelişmesi için elinden gelen gayreti
sarf etmeye başlayınca Avusturya-Macaristan ve İngiltere, Rusya’nın bu
tutumunu engellemek için meseleyi Osmanlının kendi içinde yapacağı
reformlarla halletme yoluna gittiler ve Kasım 1876 yılında Türkiye’de
yapılacak reformlarla ilgili Rusya’nın da katılacağı bir konferans toplamaya karar verdiler13.
Aralık ayının ilk haftasında yapılan bu konferansa Rusya, Osmanlı
Devleti, Almanya, Avusturya ve Fransa katılmışlardır. Osmanlı Devleti
konferans devam ederken Meşrutiyeti, ilan ederek Osmanlı egemenliği
altında yaşayan Müslüman ve gayrimüslim unsurlar arasında bir fark
olmadığını ve gayrimüslim toplulukların da yönetimde söz sahibi olabileceklerini bildirerek konferansı etkisiz hale getirmek istemişse de
başarılı olamamıştır. Konferasta Rus istekleri Osmanlı Devleti tarafından
iç işlerine bir müdahale sayılarak reddedilmiştir. Böylelikle konferans
bir sonuca varamadan dağılmıştır. Bundan sonra İngiltere muhtemel bir
savaşı önleyebilmek amacıyla Hristiyan azınlıklar hakkında yapılacak
ıslahatla ilgili bir protokol (Londra protokolü) hazırlamış ve Osmanlı
Devleti’ne sunmuştur. Osmanlı Devleti bu protokolü geri çevirince bunu
fırsat bilen Rusya 19 Nisan 1877 yılında yani Londra protokolünün geri
çevrilmesinden bir gün sonra Osmanlı Devleti’ne savaş açtı14.
İşte bu günlerde sadrazam mütercim Mehmet Rüşdi Paşa başkanlığında Babıâli’de bir konsey toplantısı yapıldı. Bu toplantıya iştirak
edenlerden birisi de Katolik Ermenilerin patrik naibi ve aynı cemaatin
Anti-Hassounist liderlerinden birisi olan Kriker Enfiyeciyan’dı. Enfiyeciyan bu toplantı sırasında şunları söylüyordu:
Bizler, Ermeniler ve diğerleri kurşun veya kılıç darbelerini sırtımızdan yemeyelim. Onları göğsümüzle karşılayalım. Devletimizin ebebî
düşmanına karşı hepimiz kanımızın son damlasına kadar akıtmaya
hazırız. Netice itibariyle harp istiyoruz15.
13 Recep Şahin, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, İstanbul 1988,
s.178.
14 Halil Metin, Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, İstanbul
1997, s.69.
15 Kodaman, Türkler-Ermeniler ve Avrupa, s.25.
150
Arş. Gör. Fatma İNCE
Ancak savaşın ilk devrelerinde Osmanlı Devleti’ne böylesine sadık
bir tutum içerisinde bulunan Ermeniler savaş Osmanlılar aleyhine dönmeye başlayınca devletimiz dedikleri Osmanlılara sırt çevirdiler.
Özellikle Osman Paşa’nın Plevne’de teslim olmasından sonra Ruslarla irtibata geçebilmek için her yolu denediler. Nitekim, Rus orduları
Ayestefanos’a kadar gelip Osmanlı Devleti’ne barış şartlarını bildirdiklerinde, henüz Ermeniler söz konusu bile edilmemişken, Edirne’deki
Ermeni Papazı Kevork Ruslukçuyan ve Filibe’deki eski Rus konsolosu
Nayden Gerovun aracılığıyla Ermeniler Rus karargahıyla ilişkiye geçtiler.
Babıâli hizmetindeki Ermenilerden Stefan Aslanyan Paşa ile Ohannes
Nuryan Efendi Patrikhane temsilcileri olarak Rusların Edirne’deki karargahına gönderildiler. Burada Rus zaferini kutlayan Stefan Aslanyan
Paşa ile Ohannes Nuryan Efendi Rus Çarının koruyuculuğunu istediler.
Anadolu’daki Ermenilerin de Rumeli’deki Hıristiyanlar gibi baskı gördüklerini ileri sürdüler ve şunları söylediler: Biz Rumeli’deki dindaşlarımıza
benzemekten başka bir şey istemiyoruz. Türkiye’de Ermenistan denilen bir
vatan ve bu vatana bağlı bir halk vardır. Büyük kurtarıcı imparator hazretlerinin gölgesinde bir vatanda yaşamak, gelişmek için Ermeniler her türlü
vasıtaya sahiptirler16.
Ermenilerin bütün bu girişimleri sonuç verdi. 3 Mart 1878 yılında
imzalanan Ayestefanos Anlaşması’na Ermenilerle ilgili de bir madde
eklendi. Fakat Anadolu’da sürekli huzursuzluk çıkaracak bir Ermeni
toplumu bağımsız bir Ermenistan’dan daha fazla Rus çıkarlarına uyduğu
için Ruslar, Ayestefanos Anlaşması’na Ermeniler ile ilgili sadece 16.
maddeyi eklediler. Bu maddeye göre;
Ermenistan’da (Doğu Anadolu’da) Rus işgalinde bulunan ve Türkiye’ye
geri verilecek olan toprakların Rus askerlerince boşaltılması oralarda
iki devletin Türkiye ile Rusya’nın iyi ilişkilerine zararlı karışıklıklara
yol açabileceğinden, Babıâli, Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde yerel
durumun gerektirdiği iyileştirmeleri ve reformları zaman yitirmeden gerçekleştirmeyi ve Kürtler ile Çerkezlere karşı Ermenilerin
güvenliğini sağlamayı taahhüt eder.
16 Bilal Şimşir, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, Türk Tarihinde Ermeniler
Sempozyumu, İzmir 1983, s.121-122.
151
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Görüldüğü üzere Ermeni ve Ermenistan adları ilk kez uluslar arası
bir anlaşmada yer almış oldu. Rusya için bu anlaşma ile birlikte yeni bir
hak iddiası ortaya çıkmıştır ki Rusya buna dayanarak reform bahanesi
ile artık Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışabilecektir17.
Levon Panos Dabağyan’a göre, Ermenilerin böyle bir şekilde Rusların kıskacına düşmelerindeki en önemli faktör Ermenilerin bir takım
memnuniyetsizliklerini Osmanlı Devleti’ne bildirmelerine rağmen
Osmanlı Devleti’nin bu konu hakkında hiçbir çalışma yapmamış olmasıdır. Levon Panos Dabağyan bu iddialarını İstanbul’daki İngiliz sefirinin
1876 yılında Ermeni Hareketleri hakkında İngiltere Hariciye Nezareti’ne
gönderdiği bilgilere dayandırmaktadır. Bu resmî belgede Ermenilerin
huzursuzlukları şu şekilde anlatılmaktadır.
Ermeniler arasında vahim bir şekil alabilecek gayrimemnunluk
hareketleri tezahür etmektedir. Şikâyetlerini Babıâli’ye bildirdiler
ve işittiğime göre Padişah’a da müracaat etmek fikrindedirler.
Hükümetle katiyen alakası olmayan yüksek mevkili bir Ermeni,
bana bugün; milletdaşlarının halihazırdaki gayri memnunluklarının, esas itibariyle sebebi Babıâli ise de bugünkü heyecanının, Rus
teşvikatının neticesi olduğunda şüphe olmadığını söyledi. Bu zat
bana zaten işittiklerimi tekrar etti. Yani Ermeniler’in münevver
tabakası, şiddetli şekilde Rus aleyhtarıdırlar. Fakat hakiki surette bu
teaddiyata maruz bulunan halk kütlesi değildir. Bunlar ‘bir değişme
vukubulursa’ bunun daha iyi olacağına inanmışlardır18.
Ancak bu belgede anlatıldığı gibi Ermeni ileri gelenleri Rus aleyhtarı değillerdir. Tam tersine Rus sempatizanlarıdırlar. Bunun en büyük
göstergesi İstanbul Ermeni Patriği Patrik Nerses Varjabedyan’dır. Levon
Panos Dabağyan, Varjabedyan’ı Osmanlı Devleti’ne sadık bir Ermeni olarak
nitelemektedir. Oysa Varjabedyan, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Eçmiyazin Katogikosluğu aracılığıyla Rusya’ya başvurmuş ve Rus
Çarının Doğu Anadolu’da işgal ettiği yerleri Osmanlılara geri vermemesini istemiştir. Bununla da yetinmeyen Varjabedyan, Ayastefanos’taki
Rus karargâhına gitmiş, burada Grandük Nikola ile görüşmüş ve Doğu
17 Şimşir, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, s.122.
18 Levon Panos Dabağyan, Emperyalistler Kıskacında Ermeni Tehciri, İstanbul 2007,
s.276-277.
152
Arş. Gör. Fatma İNCE
Anadolu’nun Ruslarca ilhakını ya da bu bölgeye bir özerklik verilmesini
bunlar yapılamayacak olursa da hiç olmazsa bölgede Ermeniler lehine
bir ıslahat yapılmasını ve bu tamamlanıncaya kadar Rus askerlerinin
bölgeden çekilmemelerini istemiştir. Nitekim Varjabedyan’ın bu isteği
Ayastefanos Anlaşması’nın 16. maddesi olarak karşımıza çıkmıştır19.
Daha sonradan da anlatılacağı üzere arşiv belgeleri kanıtlamaktadır
ki, Rusya Büyükelçisi, Nerses Efendinin istifa edeceğini duyarak ziyaret etmiş ve patrikten sabırlı olup istifa etmemesini istemiş ve Ermeni
meselesinin uyandırılma zamanı geliyor demiştir20.
Ermeniler bir tek Rusya’ya değil diğer bütün Avrupa devletlerine de
bağımsızlık sevdalarını gerçekleştirebilmek için yakın davranmışlardır.
Nitekim İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin 5 Mayıs 1879 tarihinde yazıp
kiliseler aracılığıyla bütün Osmanlı Ermenilerine göndermiş olduğu
genelgede bu mesele ile ilgili olarak şunlar söylenmektedir:
Her nerede olursanız olun karşınıza çıkan Avrupalıları güler yüzle
karşılayıp, ağırlayarak Ermenilerin yaratılışındaki misafirperverliği
de göstermelisiniz. Onlara eski Ermenilik hikayelerini söyleyip
Ermenilik davasına yardımcı olmak lazımdır. Avrupalı yolculara
Ermenistan’ın bugünkü gerçek durumunu anlatarak onların yardımını dilemelisiniz. Bunları kilise cemiyetleri ile kilise cemaatlerine
duyurun ve telkin edin. Avrupalı yolcular hasta olurlarsa ve size
muhtaç kalırlarsa hemen onların yardımına koşunuz ki, kalplerini
kazanmış olasınız. Sizin böylesine öğütlere ihtiyacınız yoktur. Ancak
Müslümanların eski barbarlığı yüreğinizde kökleşmiş ise korkmayınız, o zamanlar çoktan geçti. Hıristiyan yolcularla çok samimi
ve içten ilişkiler kurmalısınız. Bu talimatı bu nedenle göndermek
lüzumunu duyduk. Osmanlı Devleti sizin Avrupalı yolcularla kuracağınız samimi ilişkilere engel olmayacaktır. Eğer bunun için zulüm
ve işkenceye uğranılırsa mahallî hükümete şikayet edilmelidir. Aynı
zamanda en yakın konsolosa da durum bildirilmelidir. Patrikhaneye
de bütün olup bitenler ayrıntılarıyla yazılmalıdır.
İmza: Patrik Nerses Varjabedyan21.
19 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu, Ankara 1991, s.79
20 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), C.I, Ankara 2006, s.28.
21 Davut Kılıç, “İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Bağımsızlık Harekatına Yönelişi”,
Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara 2000, s.76-77.
153
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Ermenilerin büyük umutlar besledikleri Ayestefanos Anlaşması
yürürlüğe giremedi. Avrupalı büyük devletler Ayestefanos Anlaşması’nın
kendi çıkarlarına tamamen ters olduğunu görünce Ayestefanos
Anlaşması’nın Şansölye Prens Bismark başkanlığında Berlin’de toplanacak olan bir kongrede tekrar gözden geçirilmesine karar verdiler22.
Bu sırada Patrik Nerses de boş durmadı. İstanbul’daki yabancı elçiliklerle temasa geçtiği gibi Avrupa hükümetlerine de muhtıralar yolladı.
Bununla da yetinmeyen Nerses Avrupa’ya da bir heyet gönderdi. İstanbul
eski Ermeni Patriği Mığırdıç Hrımyan başkanlığındaki bu heyet çeşitli
Avrupa başkentlerine uğradıktan sonra Berlin’e gitti. Bu heyet kongre
binasına sokulmadı, ancak 28 Haziran 1878 tarihinde kongreye bir
muhtıra sunmayı başardı. Aynı zamanda Nerses’in de İstanbul İngiliz
Büyükelçisi nezdindeki girişimleri sonuç verdi ve zorlukla ve güçlükle
Berlin Anlaşması’nın 61. maddesinde yer alabildiler23. Bu maddeye
göre:
Babıâli ahalisi Ermeni bulunan vilayetlerde milli ihtiyaçların icap
ettirdiği ıslahatı vakit geçirmeksizin yapmaya ve Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı huzur ve emniyetlerini temin etmeyi taahhüt
eder ve bu babda alacağı tedbirleri devletlere tebliğ edeceğinden bu
devletler zikrolunan tedbirlerin yapılmasına nezaret edeceklerdir.
Ayrıca anlaşmada zikrolunan vilayetlerin iki müfettişiliğe ayrılmasına ve müfettişlerin Avrupalı olacaklarına dair de bir karar alınmış
ancak bu karar sadece kağıt üzerinde kalmıştır24.
Ermeniler bu anlaşma ile beraber uluslar arası siyasal sistemin gündemine girmiş oldular. Bu anlaşmanın imzalanmasından sonra anlaşmada imzası bulunan Avrupa devletleri 1880 yılından itibaren Ermeniler
ile ilgili ıslahatların bir an önce yapılması için sık sık Osmanlı Devleti’ne
müdahalelerde bulunmuşlardır. 1880 yılında Osmanlı Devleti’ne bir
nota veren bu devletler Ermeniler için yapılması kararlaştırılan ıslahatın
yapılmadığından bahisle bu ıslahat hareketlerinin hemen başlatılmasını
aksi halde olacaklardan Osmanlı hükümetini sorumlu tutacaklarını
bildirmişlerdir. Bu ıslahat sorunu 1880’de alevlendikten sonra 1894
Ermeni olaylarına kadar durgun kalmıştır. Çünkü 1894 yılına kadar
22 Kodaman, Türkler- Ermeniler ve Avrupa, s.28.
23 Şimşir, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, s.125-126.
24 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 2001, s.133.
154
Arş. Gör. Fatma İNCE
Avrupa kamuoyunu harekete geçirecek bir Ermeni olayı olmadığı gibi
Rusya ve İngiltere arasındaki gergin durum da bu meselenin bir süreliğine de olsa uyumasına yardımcı olmuştur. 1895 yılı Ermeni sorunu için
hareketli bir yıl olmuş, İngiliz, Fransız ve Rus büyükelçileri 11.05.1895
tarihinde Osmanlı Devleti’ne Ermeni ıslahatları ile ilgili bir muhtıra
sunmuşlardır. Osmanlı Devleti ise bu muhtıradan az sonra 14.07.1895
tarihinde Ermeniler lehinde oldukça geniş bir af ilan edecektir. Bu af Lord
Salisbury’yi biraz yatıştıracaktır ancak onun Osmanlı Devleti aleyhinde
ortalığı karıştırmak için planlar yapmasına engel olamayacaktır25.
Bu sırada Ermeniler de boş durmamaktadırlar. Onlar da kurmuş
oldukları çeşitli örgütler aracılığıyla müstakil bir Ermenistan kurmak
için ellerinden gelen gayreti göstermektedirler.
Berlin Anlaşması sonrasında müstakil bir devlet kurmak için hemen
harekete geçen Ermeniler, Avrupa ve Amerika’da teşkilatlanarak yoğun
bir propaganda faaliyetine giriştiler. Vanlı bir Ermeni olan Portakalyan,
1885’te Marsilya’da Armenia isimli bir gazete çıkartmaya başladı ki bu
gazete Ermeni davasını batı dünyasına tanıtmada çok etkili oldu. Bazı
Ermeniler, sırf propaganda yolu ile hedefe varılamayacağını düşünerek
o dönemde Rusya’da da moda olan şiddet taraflısı Marksist ihtilalcilerin
de tesirinde kalarak 1877 yılında Avetis Nazerbekyan’ın öncülüğünde
Cenevre’de Hınçak derneğini kudular. Aynı zamanda Ermeniler, İngiliz
taraftaları ile beraber 1888 yılında Anglo-armenian Comitte isimli bir
dernek daha kurdular. Bunu 1890 yılında Tiflis’te teşekkül eden Taşnaksutyun derneği takip etti26.
Bundan sonrada Ermeni olayları gelişerek günümüze kadar uzandı.
Avrupalı güçler bu sorunu kendi çıkarlarına göre istedikleri gibi yorumlayarak istedikleri zaman altın tepsiler içerisinde Türkiye’nin önüne
sürdüler.
Kuşkusuz Osmanlı Devleti içerisinde bir Ermeni sorununun varlığının yaratılmasındaki en büyük rolü de Rusya oynadı. Rusya tarihî
emellerini gerçekleştirebilmek ve ekonomik, siyasî ve stratejik çıkarlarının gerçek odak noktası olan boğazları ele geçirebilmek için bir bahane
ararken Ermenileri buldu. Rusya’nın amacı hiçbir zaman Ermenilerin
25 Metin, Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, s.74, 76-77.
26 Ercüment Kuran, “Ermeni Meselesinin Milletlerarası Boyutu”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara 2000, s.58.
155
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
bağımsızlıklarını kazanmalarına çalışmak değildi. Zira bu Rusya’nın
da çıkarlarına uymazdı. Eğer, Osmanlı Devleti içerisinde bağımsız bir
Ermeni devleti kurulursa Rus toprakları içerisinde yaşayan Ermeniler
de aynı hakları isteyebilirlerdi. Rusya’nın amacı, Ermenilere hamileriymiş gibi görünerek onların üzerinden gizlice planlarını yürütmekti.
Ruslar tarihî emellerinin yolunu açacak planlarını adım adım uygularken zaman zaman Osmanlı devletiyle müttefikmiş gibi göründü, kimi
zaman Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa devletleri ile ittifak yaptı, kimi
zaman da Osmanlı Devleti içerisinde bulunan azınlıkları kışkırttı ve bu
kışkırtma işini de bizzat Osmanlı sınırları içerisinde gezen Rus devlet
görevlisi kisvesindeki ajanları vasıtasıyla yaptı.
Nitekim arşivler Rus devlet görevlilerinin Osmanlı Ermenilerini ne
surette kışkırttıklarına dair belgelerle doludur. Bu belgelerin bir kısmı
da bildirimizin aşağı kısımlarında verilmiştir.
ARŞİV BELGELERİNE GÖRE RUS DEVLET GÖREVLİLERİNİN
OSMANLI ERMENİLERİNİ KIŞKIRTICI HAREKETLERİ
Sadaret makamından 2 Rabyülevvel 1308 ve 4 Teşrinievvel 1306
tarihiyle hariciye nezaretine şu şekilde bir bilgi gönderilmiştir:
Kızıl Komite namıyla icra-yı fesad eden Ermeni cemiyet-i fesadiyesi
reisi Rusya Devleti tebaasından Agop Vart Badriko’nun zabıtaca derdest olunduğu halde Rusya sefareti tercümanı Mösyö Maksimof’un
Zabtiye Nezaretine müracaatla merkumu ne surette alıp götürdüğüne ve sefaret memurları hazır olduğu halde zabıta merkumunun
ikametgahını lede’t-taharri komitenin mührü ile bir takım evrak
buldurulmuş ise de Rusya sefareti bunları dahi nezarete teslime
muvafakat etmediğine dair nezaret-i mezkureden varid olan 3
Teşrin-i Evvel sene 1306 tarihli tezkirenin sureti leffen savb-ı devletlerine irsal kılınmış olmakla mündericatına nazaran iktizasının
icra ve imbasına himmet buyurulması siyakında tezkire-i senaveri
terkim kılındı, efendim27.
Görüldüğü üzere Ermeni fesad cemiyeti reisi Agop Vart Badriko
zabıtaca yakalanmış ancak Rusya sefareti tercümanı Mösyö Maksimof
onu zabtiyeden tekrar almayı başardığı gibi aynı zamanda Agop Vart
Badriko’nun evinde yapılan aramalar sırasında ele geçirilen cemiyetin
27 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.79.
156
Arş. Gör. Fatma İNCE
mührü ile bir takım evrak dahi Zabtiye Nezareti’ne teslim edilmemiştir.
Yine Muş mevkii kumandanlığı tarafından 31 Teşrini evvel 1296
tarihli tahrirat suretine bakılırsa, Maden redif binbaşılığına tayin edilen Hüseyin Efendi görev yerine giderken Muş’a bağlı Alvarinç isimli
bir Hıristiyan bölgede konaklamak istemiş ancak Hüseyin Efendi ve
refakatindekiler adı geçen bölge ahalisinin saldırısına uğramışlar ve
bayıltılana kadar dövülmüşler, eş ve cariyelerinin boyunlarındaki altınlar dahi gasb edilmiştir. Bunun üzerine bu konuya dahli bulunan 20
kadar kişi yakalanarak getirilmiş ve hapishaneye aldırılmışlar ancak
Rusya’nın Van konsolosu olaya hemen müdahale etmiş ve bu kişilerin
hapiste sürekli tutulamayacaklarını söylediği gibi ayrıca bölge halkına
da ne şekilde ifade vereceklerine dair telkinlerde bulunmuştur28.
Rusların Ermenileri kendi çıkarları için nasıl kullandıklarını belki de
en iyi açıklayan belge nezarete 14 Mayıs 1892 tarihiyle Bükreş sefaret-i
seniyyesi maslahatgüzarından gönderilen 138 numaralı belgedir ki, bu
belge Bükreş’te yayınlanan Patris gazetesinde Rusya’nın doğudaki planlarını gerçekleştirmek için Ermenileri nasıl kullandıklarının belgesidir.
Bükreş’te basılan bu gazeteye göre; Rusya doğudaki planlarını gerçekleştirebilmek için Ermenileri alet olarak kullanmaktadır. Bu gazeteye göre;
Dersaadet’ten alınan bilgilere bakılırsa Doktor Voulcovitch’in katilleri
Mercen ve Hristo idam cezasına ve yardımcıları Naum ve Tüfekciyef
de 15 sene hizmetlerden men edilmeye mahkum edilmişlerdir. Bunun
bir politika cinayeti olduğunu belirten gazeteye göre; Dersaadet Posta
memurlarından Şişmanof, Mercen ve Hristo’yu tutarak bu cinayeti
işletmiş ancak daha sonradan Şişmanof Mösyö Nelidof’un talebi üzerine
Rus memurlarına teslim olunduğundan Odessa sokaklarında serbestçe
gezebilmektedir29.
Görüldüğü üzere Rusya, Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmak için elinden gelen bütün çabayı harcamış ve gerektiğinde suçları
sabit olan Ermenileri dahi himayeden vazgeçmemiştir.
Rusya, kendi amaçlarına ulaşabilmek maksadıyla Osmanlı Ermenilerinin dinî duygularını da sömürmekten bir adım dahi geri durmamış ve
bu amaçla Ermenilerce mukaddes sayılan Eçmiyazin Katogigosluğu’nu
28 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.19.
29 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.100.
157
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
da kullanmışlar ve buraya kendi taraftarları katagigosları seçmişlerdir ki,
bu kişilerin Rusya’nın Osmanlı toprakları üzerindeki planlarını hayata
geçirmeleri anlamında hiç de azımsanamayacak ölçüde rolleri olmuştur. Rusya, Ermenileri bu anlamda o kadar çok etkisi altına almıştır ki,
artık İstanbul Ermeni Patriği dahi bu mevkiye Rus taraftarı birisinin
getirilmesini istemeye başlamıştır.
7 Şubat 1883 tarihinde yazılmış olan bir resmî belge bunun en
büyük kanıtıdır. Belge şu şekildedir:
Ermeni Patriği efendi kulları dün sabah çâkerhânelerine gelip esna-yı
kelâmda Eçmiyazin Katogigosluğu’nun mahlûl olduğundan ve bu
makama Ermenilerce gayet muhterem olmasıyla beraber Eçmiyazin
Kilisesi’nin Rusya’da bulunmasına mebni katogikosluğa kendilerine
müsaid birinin nasbı Rusyalılarca mültezem idiğünden bahis açarak
buna el-yevm milletçe müntehab olması me’mul olanların bir kendi
ise de veli-nimet-i bi-minnetimiz efendimizden gördüğü inâyet
ve ihsan iktizasınca her halde rıza-yı şahanelerini istihsal fariza-i
zimmeti olduğunu ve o cihetle mezkur katokigosluğa intihab olunsa
dahi kabul etmeyeceğini ve kendisinden başka layık olanlardan biri
hâlâ Eçmiyazin’de bulunan Makar Piskopos ve diğeri Van Murahhasası Krimian olup bunlardan Krimian’ın tercih olunacağı zannında
bulunduğunu söyledi30.
Görüldüğü üzere Rusya Osmanlı Ermenilerini çıkarları için kullanma
amacıyla önüne gelen bütün fırsatları değerlendirmekte ve bu amaçla
İstanbul Ermeni Patriğini dahi etkisi altına almaktadır. Oysa Rusya’nın
amacı Ermenileri bağımsızlaştırmak değil Ermenileri Ortodokslaştırmak
ve Osmanlı sınırları içerisinde bulunan Ermenileri Osmanlı Devleti’ne
karşı kışkırtarak bu yolla tarihî emellerine ulaşmaktır. Rusya Eçmiyazin
Kilisesi’ne verdiği bu önemin meyvelerini de daha sonraki dönemlerde
alacaktır. Rusya, kendisine yakın kişileri bu mevkilere getirerek, daha
sonradan Rusya’ya sadık papazların yetişmesine de olanak sağlamıştır.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Rusya’nın bir amacı da gerek kendi
sınırları içerisindeki Ermenileri ve gerekse de Osmanlı Devleti’ndeki
Ermenileri Ortodokslaştırarak onları istediği gibi kullanmaktı. Osmanlı
sınırları içerisinde bu amacına ulaşabilmek için de yine bizzat resmi
30 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.32.
158
Arş. Gör. Fatma İNCE
görevlere sahip olan memurlarını kullanmıştır. Nitekim 27 Ekim 1886
tarihli bir resmi yazışma bunun en büyük kanıtıdır.
Bu belgeye göre; Ermenileri Ortodoks mezhebine ve Rus tabiiyetine
geçirmek için Rus generallerinden Azof, Rusya’dan Dersaadet’e gelmiş
ve buradan başta Erzurum olmak üzere sair Anadolu bölgelerini gezmiş
ve bu bölgelerde bulunan Ermeni mekteplerini teftiş ederek Rusça’yı
yaygınlaştırmak amacıyla bir takım talimatlar vermiştir. Bundan sonra
tekrar Dersaadet’e dönen Azof, burada İstanbul Patriği ile görüşmüş
ve onu Rus tabiiyetini kabul ve Ortodoks mezhebine geçirebilmek için
iknaya çalışmış ancak Patrik bunu kabul etmemiş ve Biz bunca asırdan
beri saltanat-ı seniyye himayesinde serbestlik ve hürriyetle yaşayıp dururken
Rusya veya diğer devletlere niçin ihtiyaç duyalım. deyince Azof bu defa da
bu konuda Patriği ikna etmeleri için Şura-yı Devlet azası Nourian ve
İstiraf azası Dikron Yosefran ve hukuk müşavirlerinden Gabriel Naradokyan Efendilerle görüşmüş ve onlara Ermeni Patriği’nin Türkiye’de ilim
tahsil etmiş olmasından ve politika bilmemesinden dolayı bu hususta
kendisini ikna etmenin mümkün olmadığını belirtmiş ve Patriği bu
kişilerin ikna etmelerini istemiştir. Hatta daha sonradan bu kişinin bir
general değil de Rusya Maarif Nezaretinde müsteşar olduğu iddiaları
dahi ileri sürülmüştür31.
Azof gibi daha birçok Rus memuru Osmanlı ülkesinde serbestçe
dolaşarak Ermeni halkını kışkırtmaktan geri durmamışlardır. Bunlardan bir tanesi de Rusya’nın Erzurum konsolosudur. 1 Temmuz 1889
tarihli bir resmî belgeye göre Rusya’nın Erzurum konsolosunun teşvik
ve tahrikleri neticesinde Muş ve havalisindeki Ermeniler Rusya’ya iltihak etmek için 6-7 bin civarında bir imza toplayarak bir dilekçe tanzim
etmek istemişlerdir32.
Yine 4 Haziran 1885 tarihinde Hamid imzalı bir rapora göre; Rusya
eski Van konsolos vekili Kamsaraga 9 ay arayla Van vilayetine gelmiştir. Van’ı ilk ziyareti esnasında çok büyük bir hüsni kabulle karşılanmıştır. Bundan da cesaret alan Kamsaraga hareketlerinde çok ileri
gitmiş ve Ermenileri kışkırtmıştır. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti
de Kamsaraga’nın ikinci gelişinde daha önceden yaptığı şeyleri tekrarlamaması için bir takım tedbirler alınmıştır. Kamsaraga konuşması
31 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.39.
32 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.55.
159
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
esnasında daha önceden kendisine gösterilen muameleyi beklemiş, haklarında kazanılmış ve kayıt altına alınmış emirname-i samide de açıkça
belirtilen muamele ve resmî törenin haricine çıkılmaması dolayısıyla
bu durumdan fazlasıyla üzüntü duymuş ve bir müddet sonra yerinden
ayrılmış ve kendi yerine gelen halefini kandırarak, hükümetle arasına
soğukluk koymak ve Ermenilerin huzursuzluk çıkarmalarını sağlamak
amacıyla çok çabalamışsa da bütün bu hareketleri tesirsiz kalmıştır33.
Bir başka rapora göreyse; Ermenilerle sakin olan vilayet ve havalisinda 1892 ve 1893’lü yıllarda bir asayiş durumu söz konusudur ki,
bu durum Rusların Bakü, Kars, Batum ve Ardahan’daki bazı askeri
hazırlıklarından kaynaklanmaktadır. Yine aynı belgede, Van, Erzurum
ve Harput’a Rusya konsoloslarının tayin olmalarını takiben Ermenilerle
meskûn bulunan çoğu vilayetlerde Ermeniler bazı isimler altında çeşitli
cemiyetler kurmuşlardır. Rapora göre; bu cemiyetler, Rusya konsoloslarının himayeleri ve Devlet-i Aliye memurlarının bunlara dokunmaktan
sakınmaları dolayısıyla çok güçlenmişlerdir. Öyle ki, bunlar hariçten
yapılacak bir saldırı durumunda bir orduya büyük yardımlarda bulunacak
kadar güçlüdürler34.
Yine bir başka arşiv belgesine göre, Rusya sefiri Ermeni patriğinin
evine gidip bir süreden beri patriklikten istifa etmekte olduğunu işittiğinden bahisle bunun sebebini sormuş, patrik de bunun iki sebebi
olduğunu söylemiştir. Bu sebeplerden birisi vücutça hasta olması ve
diğeri ise milletin menfaatlerine uygun istek ve ifadelerinin tesirsiz
kalmakta bulunması düşünceleri olduğunu ifade etmiştir. Rusya sefiri
bunun üzerine Ermeni patriğine istifa etmemesini biraz daha sabırlı
davranmasını söylemiş ve Ermeni Meselesi’nin uyandırılma zamanı
geliyor demiştir35.
Bu konu ile ilgili arşiv belgelerinin içerisinde belki de en önemli yeri
tutan bir başka belge ise İngiltere sefaretine 26 Şubat 1868 tarihiyle
Erzurum konsolosundan gelen bir belgedir. Bu belgeye göre Erzurum
Ermeni Piskoposu Harontion Efendi Rusya’nın Erzurum konsolosu ile
birlikte Osmanlı Devleti aleyhine çalışmalar içerisinde bulunmaktadır.
Belgede bu çalışmaların temelinde daha önce bazı katogikos ve piskopos33 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.37.
34 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.96.
35 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), s.28
160
Arş. Gör. Fatma İNCE
ların Ermeni kilisesinin Ortodoks kilisesine bağlanması yönünde Rusya
ile gizlice yaptıkları bir anlaşmanın bulunduğu ve İngiltere’nin Erzurum
konsolosu ile birlikte Erzurum vilayeti tarafından haber verildiğinden
bu bilgilerin Rusların Ermenileri Osmanlı Devleti’nden koparmaya
çalıştıkları kanaatini güçlendirmesi sebebi ile bunlara karşı tedbirlerin
alınması istenmektedir. Belgede şu ifadelere yer verilmektedir:
2 seneden beri Erzurum’da bulunan Rusya konsolosu Osmanlı Devleti aleyhinde icra eylemekte olduğu entrika ve fesadına Ermeni
Piskoposu Harontion’u vasıta ve alet etmiştir. Bunu sefarete daha
önceden bildirmek gerekliyse de tamamen emin olmak istediğimden
söylemedim. Bu kez tamamen emin olduğumdan durumu size haber
veriyorum. Fakat bu konuda tafsilata girmezden evvel bundan önce
meydana gelmiş olan bir olayı anlatmayı vazifeden adeylerim. Şöyle
ki, takriben bundan 12 sene evvel Katogikos Nerses’in vefatıyla
yerine Mettieos’un geçmesi esnasında Eçmiyazinde bulunan Van
Piskoposu olan İknadiyos ile diğer 2 piskopos ki, biri Barutçubaşı
familyasından Dadyan ve diğeri dahi geçen sene Dersaadet’te vefat
etmiş olan Murat oğlu Hacı Karabettir. Bunlar Ermeni kilisesinin
Ortodoks kilisesine ilhakı için Rusya sefareti huzurunda bir mukavelename imza etmişlerdir. Ermeni milletinden bazılarının oy ve
fikirlerine göre yalnız şahsî menfaatlere mebni yapılmış bu işte en
ziyade kişiler Dersaadet Patriği ile serkatibi merkum Harontion’un eli
olup hatta merkum Harrantion bunun için Rusya Devleti’nden kaydı
hayat şartıyla bir maaşa bile nail olmuştur. Bu durum Mettieos’un
vefatına kadar gizlilikten çıkartılmamış olup, Kerakim Muradyan’ın
Ermeni kilisesini ziyaretiyle zikr edilen mukavelename ifşa etmiş
ve duyurmuştur.
Halbuki Piskopos Harontion nasihatlerinde ve cemiyet ve ziyafetlerde Rusya Devleti’ne alenen meyl etmeyi ve dostluğunu göstermeyi hiçbir fırsatta kaçırmamaktadır ve hatta Van ve Bitlis ve Muş
ve Erzurum ve Arapkir ileri gelenlerinden birkaç Ermeniye Rusya
pasaportu istihsaline vasıta olmuştur. Merkumun vilayet dahilinde
ve Rusya hududu üzerinde birkaç Kürt kabilesiyle olan münasebatı
er geç Devlet-i Aliye’ye büyük gaile çıkaracak haldedir. Durumu
vilayet valisi Mehmet Reşid Paşa hazretlerine açtım. Onların dahi
tahkikatının bu merkezde olduğunu ve casus nazarıyla bakmakta
olduğunu piskopos-ı merkumenin durumunu Babıâli’ye bildireceğini
ifade ettiler. Fakat valiyle mülakatımın ertesi günü azilleri haberi gel161
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
diğinden durumu Babıâli’ye yazıp yazmadığı meçhulümdür. Kevork
Katogikos’un Eçmiyazi’nde bulunuşunda Devlet-i Aliye’nin menfaatlerine zarar verecek olmasına bakılırsa Harontion’un Erzurum
piskoposluğunda bulunması hiç caiz olmaz. Mayıs’ın 13’ünde icra
olunacak olan yeni seçimlerde seçilecek olan cemaat azasının Rusya
taraftarı olmamaması için Harontion’un buradan uzaklaştırılması
yüce saltanatça önemlidir. Erzurum vilayet merkezi bulunması hasabiyle Harontion orada bulundukça bütün sancaklardan kendisine
aza intihabına muktedir olacağı derkardır. Rusya Devleti halihazırda
Petersburg’da bulunan adı geçen katogikos vasıtasıyla Harontion ve
Van Piskoposu İknadiyos’a birinci rütbeden birer kıta Sainte Anne
Nişanı göndermiştir.
***
Erzurum Ermeni Piskoposu Harontion Efendi’nin şark bölgesinde
Rusya entrikalarına ne surette vasıta ve alet olduğu hakkında vuku
bulan duyumlar üzerine gayrimüslim olarak patrikhaneye lüzum
eden tebligat gönderilmiş ve bunun tesir ve sonucu olarak adı geçen
kişinin hususi suretle buraya getirilmesi kararlaştırılmıştır. Şu kadar
ki, adı geçen kişinin buraya getirilmesi böyle bir sebepten olduğu
duyulur ise bir takım dedikodular ortaya çıkacağından ve belki
orada fesada meyilli olan Ermenilerin başka surette hareketleri bais
olacağından bu kararın gizli tutulması ihtar olunur. Bu babda meydana gelmiş olan devlet tebliğlerini doğrulayarak Babıâli’ye verilmiş
olan bir sayfanın dahi yüksek katlarına gönderilmiştir. Bu birbirine
benzeyen ihtarlar Rusların o havali Ermenilelrini celbe ve bunların
Devlet-i Aliye’ye olan hususi bağlarını ortadan kaldırmaya çalıştıkları
tekrar olmakla bundan böyle çok dikkatli davranılarak kesinlikle renk
ve ipucu verilmeyerek gizli tahkikat icrasıyla toplanacak malumat
ve mahsusatın ve alınması lüzumlu görülen tedbirlerin gizli olarak
bu tarafa gönderilmesine…
SONUÇ
Ermeniler, Türk idaresi altına girmeden evvel başka devletlerin
tahakkümü altında yaşamaktaydılar ki bu devletler onları her anlamda
sömürmekte ve asimile etmekteydi. Ancak Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra büyük bir huzura kavuşan Ermeniler, dillerini, dinlerini
162
Arş. Gör. Fatma İNCE
ve kültürlerini hiçbir baskıya maruz kalmaksızın serbestçe yaşadılar.
Osmanlı Devleti içerisinde huzur içerisinde ve Türk halkından hiçbir
şekilde ayırt edilmeden yaşayan bu milletin durumu 1857 yılında New
York’ta The Sultan and his People ismi altında bir kitap neşreden Oscanyan
tarafından şu şekilde tarif etmektedir:
Bu toplum Türkiye’de günlük hayatın esasını teşkil ediyordu. Zira
pek uzun süredir hizmet etmekten ziyade idare etmeye alışmış olan
Türkler, sanayiin bütün dallarını onlara bırakmışlardı. Dolayısıyla
Türkiye’deki bankerler, tüccarlar mekanikler hep Ermeni idi. Ayrıca
onlarla Müslümanlar arasında his benzerliği ve menfaat birliği
mevcuttu. Çünkü menşe itibariyle aynı bölgeden oluşları dolayısıyla
duyguları ve âdetleri aynıydı. Bu sebeple de kendilerini Türklere
rahatlıkla uydurmuş, emniyetlerini kazanarak reayanın en nüfuzlusu
haline gelmiştir ve hala da öyledir. Ermenilere bir şekilde borçlu
olmayan bir tek paşa veya yüksek rütbeli memur bulunmazdı. En
fakir köylü bile ektiği tohumun bedeli için onlara borçlanırdı. Öyle
ki Osmanlı bir tek gün bile onlarsız yaşayamazdı. Bu öylesine aşikâr
bir durumdu ki, Türkiye’yi çökertmek isteyen Rusya, bu toplumu
kazanmaya çalışmıştır. 1828’de Erzurum’u aldıklarında bölgedeki
Ermenileri şiddet hareketlerine teşvik etmiştir. Bunun neticesindedir ki Ruslar çekilirlerken Ermeniler de onlarla birlikte gitmek
zorunda kalmışlardır36.
Ancak Ermeniler ile Türkler arasındaki bu iyi münasebetler bir müddet sonra özellikle 18. yüzyıldan itibaren çeşitli ekonomik atılımlar yapan
Avrupa devletleri ve Rusya’nın hammadde ihtiyaçlarını karşılayabilmek
için bir sömürgecilik yarışı içerisine girmesi sonucu gözlerini Osmanlı
ülkesine çevirmeleri, Fransız İhtilali’nin etkisi, Osmanlı Devleti’nden
kopan çeşitli milletlerin kendi devletlerini kurmaları, Avrupa devletlerinin açmış oldukları okullarda misyonerlik faaliyetlerini yürütmeleri,
Osmanlı Devleti’nin uygulamış olduğu hoşgörü siyaseti ile Tanzimat
ve Islahat Fermanları’nın da etkisiyle bozulmaya başlamış, Ermeni
milletinde Osmanlı Devleti’ne karşı ilk isyan hareketleri ortaya çıkmaya
başlamıştır. Bundan sonra Ermeniler bağımsızlıklarını kazanabilmek için
Osmanlı Devleti ile sürekli bir mücadele halinde olmuşlardır. 1878 yılına
gelininceye kadar, Ermenilerin bütün girişimlerine rağmen, Avrupa devletleri bir Ermeni sorununun mevcudiyetini kabul etmemişlerdir. Ancak,
36 Gürün, Ermeni Dosyası, s.16.
163
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
1878 yılında Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan 3 Mart 1878
tarihli Ayestefanos Anlaşması’nın 16. maddesi ile birlikte Ermeniler ilk
kez bir resmî belge ile bir Ermeni sorununun mevcudiyetini kabul ettirmişlerdir. Ayestefanos Anlaşması’nın yürürlüğe girmemesi sonucunda,
Ermeniler tekrar faaliyete geçmişler ve bu faaliyetleri sonucunda bu kez
de Berlin Anlaşması’nın 61. maddesinde yerlerini almışlardır. Ermeniler
bu anlaşma ile beraber artık uluslar arası siyasal sistemin gündemindedirler. Bu anlaşmanın imzalanmasından sonra anlaşmada imzası
bulunan devletler, anlaşmanın bu maddesini ileri sürerek görünürde
Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını sağlamak, gerçekte ise Osmanlı
Devleti’nin iç işlerine müdahale ederek, amaçlarını gerçekleştirmek
üzere sık sık Osmanlı Devleti’ne müdahalelerde bulunmuşlardır. Bunun
için de Ermenileri adeta bir maşa gibi kullanmışlardır.
Ermenilerin Osmanlı aleyhtarı bir tutum içerisine girmelerindeki
en büyük rolü de bu süreç içerisinde Rusya oynamıştır. Rusya Osmanlı
Devleti üzerindeki emellerini gerçekleştirebilmek amacı ile görünürde
Ermenilerin hamiliğini üstlenmiştir. Zaten, Rusya’nın Ermenilerin
bağımsızlıklarına kavuşmaları konusunda samimi olması beklenemez.
Çünkü Rus Devleti içerisinde de Ermeni toplumu yaşamaktadır ve eğer
Osmanlı’da Ermenilerin bağımsızlığı yönünde bir adım atılacak olursa,
Rusya’nın içerisindeki Ermeniler de bağımsızlıklarını kazanmak isteyebilirlerdi.
Nitekim, 1868 Nizamnamesi ile birlikte Osmanlı ülkesindeki Ermenilere geniş haklar verilirken, Rusya’daki Ermenilerin idaresine baktığımızda 1836’da çıkarılan ve Polegenia denilen kanun ile Ermenilerin
dinî merkezi olan Eçmiyatzin katogikosluğunun bir çok haklarının
fiilen tahdit edildiğini görmekteyiz. Bu kanuna göre, katogikosun tayini
Çarın onayına bırakılmıştır. Yetkileri de sadece din ile kısıtlanmıştır.
Din konularında dahi tam yetki, tayinleri Çarın onayına tabi 8 üyeden
meydana gelen, Sinot Meclisi’ne aitti. Bu meclis içerisinde de tam yetkili
bir Rus memuru bulunuyordu37.
Rusya, ilk başlarda Ermenilerin fikirlerine destek olmuş, zamanla
onların hamiliğine soyunmuş, propaganda faaliyetleri ve silahlı destek ile
Ermenileri açıkça kendi emellerini gerçekleştirebilmek için kullanmıştır.
Kışkırtma faaliyetlerinde başrol oynayanlar ise bizzat Rusya’nın resmî
37 Koçaş, Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, s.86.
164
Arş. Gör. Fatma İNCE
görevlisi olan devlet memurlarıdır. Bu görevliler, Ermenilere bağımsızlık
vaat ederek, özellikle Ermeni ileri gelenleriyle yakın münasebetler kurup,
onların Ermeni halkı üzerindeki etkilerinden faydalanarak, Ermeni
çetecilerine ve yukarıda da anlatıldığı üzere, suçları sabit olan Ermenileri
dahi koruyup, onlara her türlü yardımda bulunarak amaçlarına ulaşmaya
çalışmışlardır. Yukarıda Rus devlet görevlilerinin Osmanlı Ermenilerini
ne şekilde kışkırttığına dair sadece birkaç tane belgeyi inceleyebildik.
Ancak arşivler, Rus devlet görevlilerinin Ermenileri ne şekilde kullanıp,
ne şekilde kışkırttıklarına dair belgelerle doludur. Maalesef Rusya’nın ve
diğer Avrupalı ülkelerin Ermeniler üzerinden Türk devletlerini yıpratma
ve zayıflatma politikaları bugün de devam etmektedir. Sözde soykırım
masalını Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanan batı, Azerbaycan’da da
Ermeni işgal ve zulmünü destekler mahiyette davranmaktadır. Batı için
aslolan Ermenilerin haklılığı veya haksızlığından çok kendi çıkarlarıdır.
Biz bu tebliğimizle Rusya’nın nezdinde bu çabaların gerçek niyetini
belgelere dayandırarak anlatmaya çalıştık.
165
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
Berkes, Niyazi, Türkiyede Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005.
Dabağyan, Levon Panos, Emperyalistler Kıskacında Ermeni Tehciri, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul 2007.
Ethemoğlu, Mehmet, Ermeni Terörü’nün Kısa Tarihi, Dicle Üniversitesi Yayınları,
Diyarbakır 1987.
Gürün, Kamuran, “Ermeni Sorunu Yahut Bir Sorun Nasıl Yaratılır”, Türk Tarihinde
Ermeniler Sempozyumu, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İzmir
1983
Gürün, Kâmran, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2001.
İzgi, Ömer, Türkler ve Ermeniler: Osmanlı Deneyimi, Osmanlı’nın son Döneminde
Ermeniler, Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2002.
Kılıç, Davut, “İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Bağımsızlık Harekatına Yönelişi”,
Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000.
Koçaş, M. Sadi, Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, Kastaş Yayınları, İstanbul
1990.
Kodaman, Bayram, Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Süleyman Demirel Üniversitesi
Yayınları, Isparta 2003.
Kuran, Ercüment, “Ermeni Meselesinin Milletlerarası Boyutu”, Osmanlı’dan Günümüze
Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000.
Metin, Halil, Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, MEB Yayınları,
İstanbul 1997.
Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898), C.I, Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2006.
Öke, Mim Kemal, Ermeni Sorunu, TTK Yayınları, Ankara 1991.
Saray, Mehmet, Ermenistan ve Türk- Ermeni İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları, Ankara 2005.
Şahin, Recep, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, Ötüken Yayınları,
İstanbul 1988.
Şimşir, Bilal, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, Türk Tarihinde Ermeniler
Sempozyumu, Şafak Basım ve Yayınevi, İzmir 1983
Uzun, Turgay, “Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri İçerisinde Ermeniler”,
Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000.
166
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
1863 TARİHLİ “NİZAMNAME-İ MİLLET-İ
ERMENİYAN” BAĞLAMINDA OSMANLI
DEVLETİNİN ERMENİLERE YÖNELİK TUTUMU
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi,
Tlf.: 0 506 2212397, e-posta: fakin@aku.edu.tr
167
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
1863 tarihinde Ermeni cemaatinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki durumunu daha da güçlendiren, onlara bazı ilâve imtiyazlar tanıyan ve kendilerini
yönetmeleri konusunda muhtariyet getiren Nizamname-i Millet-i Ermeniyan
adı ile hazırlanan bir nizamname yürürlüğe girmiştir. Ermeniler için daha
önce mevcut bulunan haklara ilave olarak birçok yeni hükümler ihtiva eden bu
nizamname, Islahat Fermanı hükümleri uyarınca, yüzyıllardan beri devletin en
sadık tebaası olarak kabul edilen Ermenilere verilen bir ödül durumundadır.
Osmanlı hükümetinin muvafakati alınarak doğrudan doğruya Ermeni Patrik
meclisleri tarafından hazırlanmış olan bu nizamnamede, Ermenilere devlet
içinde devlet, yönetim içinde yönetim denilebilecek kadar ölçüsüz imtiyazlar
tanınmıştır.
168
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
GİRİŞ
Osmanlıda millet sistemi etnik değil dini temele dayanır1. Ancak
batılı devletlerin baskısı ve kışkırtmalarıyla 19. yüzyılda millet sistemi, etnik milliyetçilik etrafında anlaşılmaya başlandı. Ermeniler, 15.
yüzyıldan itibaren millet sistemi içinde Gregoryen Milleti olarak örgütlendi2. Sömürgeci devletlerin Gregoryen Ermeniler üzerindeki misyoner faaliyetleri ve korumacı siyaseti İstanbul Ermeni Patrikhanesinin
cemaatinin üçe bölünmesine yol açtı. II. Mahmut, Ermeni Katoliklerini
1830 yılında bir topluluk olarak kabul etti. 1847’de Patrikhane’de 14
ruhanî üyeden oluşan Meclis-i Ruhanî, bir diğeri de yarısı amiralardan
(Ermeni asiller) ve diğer yarısı sanat erbabından oluşan 20 kişilik Yüksek
1
2
Erdal İlter, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), 2. Baskı,
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 1995, s.30. Millet sözcüğü
günümüzde her ne kadar etnik bir anlam kazanmışsa da o dönemde herhangi bir
dinin mensuplarını anlatmak için kullanılırdı. Yavuz Ercan, “Osmanlı Devletinde
Müslüman Olmayan Topluluklar (Millet Sistemi)”, Osmanlıdan Günümüze Ermeni
Sorunu, Editör Hasan Celal Güzel Yeni Türkiye Yayını, Ankara 2000, s.146.
İlter, Ermeni Meselesinin…, s.31.
169
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Meclis oluşturuldu3. 1850’de ise Protestan milleti tanındı4. Patrikhane,
o dönem yükselişte olan milliyetçilik akımlarının etkisiyle üçe bölünmüş olan Ermeni toplumunu yeniden bir ülkü etrafında birleştirmeyi
amaçlıyordu. İşte 1863 Nizamnamesi ile Ermeni toplumu, bir cemaatin
ötesinde devlet içinde bir baskı grubu oldu5.
Türkleşen ve Türkçe’yi dil olarak benimseyen Ermeniler, 19. yüzyıl
başlarında Millet-i Sadıka olarak adlandırılıyordu. Osmanlıda gayrimüslimler 19. yüzyıl başlarından itibaren bağımsız birer millet olma
yolunda ilerlemeye başladılar. Bunda kapitülasyonlar da ittirici bir rol
oynamıştır6. Tanzimat Fermanında millet tabiri, imparatorluk tebasının
toplamı anlamında kullanılmıştır7. Fermanda geçen ehl-i İslam ve milel-i
saireden bu husus anlaşılabilir. Tanzimat’tan sonra Hıristiyan cemaatler
ayrı birer millet olma yoluna girdiler. Ermeniler, Tanzimat’la Türkler
kadar hatta daha fazla haklara kavuştular. Bu milletlerin Kilise meclislerine halktan üyelerin de katılmaya başlamasıyla millileşme ve laikleşme
birlikte başlamış oldu8. Tanzimat Fermanının genişletilmesi niteliği arz
eden 1856 Islahat Fermanı ise, vilayet ve belediye meclislerinde gayrimüslimlerin de temsilci bulundurabileceğini, Meclis-i Ahkâm-ı Adliye’ye
gayrimüslimlerin de üye vereceğini ve ayrıca gayrimüslimlerin oluşturacağı meclislere ruhanîlerin yanı sıra halktan da temsilcilerin iştirakini
mümkün kılıyordu9. Ferman, gayrimüslim unsurların bir millet olma
yolunda anayasal gelişmelerinin başlangıcı ve milli bağımsızlık istekle3
4
5
6
7
8
9
170
Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayını, İstanbul
1987, s.159.
Davut Kılıç, “İstanbul Ermeni Patrikhanesinin Bağımsızlık Hareketlerine Yönelişi
(1850-1896)” Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Editör Hasan Celal Güzel,
Yeni Türkiye Yayını, Ankara 2000, s.72. Uras, Tarihte Ermeniler..., s.153-155.
Kılıç, “İstanbul Ermeni Patrikhanesinin Bağımsızlık ...”, s.73. Osmanlı Devletinde
yaşayan özellikle Katolik Ermenilerin haklarını koruma gerekçesiyle Fransa,
içişlerimize müdahale ediyordu. 1863 Nizamnamesi’nin bu müdahaleleri yumuşatmaya yönelik bir hamle olduğu da söylenebilir. Mehmet Saray, Ermenistan ve
Türk-Ermeni İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005, s.36.
Cevdet Küçük, “Osmanlı İmparatorluğu’nda ‘Millet Sistemi ve Tanzimat’, Tanzimat, Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Editörler: Halil İnalcık-Mehmet
Seyitdanlıoğlu, Phoenix Yayını, Ankara 2006, s.396
Halil İnalcık, “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu”, Tanzimat, Değişim
Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Editörler: Halil İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu,
Phoenix Yayını, Ankara 2006, s.97.
Küçük, “Osmanlı İmparatorluğu’nda…”, s.401.
Küçük, “Osmanlı İmparatorluğu’nda…”, s.399.
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
rinin belgesi oldu10. Islahat Fermanı ile zaten var olan gayrimüslimlerin
devlet işlerine girmeleri geleneği kanunlaştı. Osmanlı Hıristiyanlarıyla
yabancılara faaliyet izni verildi. Ermenilerin iktisadi yaşamda ve yüksek
devlet makamlarında etkinliği arttı11. Ermeniler valilik, elçilik hatta
nazırlık görevine dahi getirildiler12.
Islahat Fermanını izleyen yıllarda millet sisteminin yerine Osmanlılık
düşüncesinin ikame edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Namık Kemal,
Ziya Paşa, Ali Suavi gibi aydınların ve devlet adamlarının başını çektiği
bu hareket, Osmanlılık idealinin gerçekleşmesinde önemli bir aşama
olan 1876 Kanun-ı Esasisinin ortaya çıkmasında önemli rol oynadı.
Anayasanın 8. maddesinde Osmanlı şöyle tanımlandı: Devlet-i Osmaniye
tabiiyetinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve mezhepten olursa
olsun Osmanlı tabir olunur. Osmanlılık seçim yoluyla bütün Osmanlıların
Meclislerde temsiline olanak veriyordu. Buna Osmanlılık namı altında
bir hukuk eşitliği de denebilir13. 2 yıl süren Meşrutiyetin ardından II.
Abdülhamit, Osmanlılık yerine İslamcı bir siyaset izlemeyi tercih etti.
1908’de sonra iktidar olan İttihat ve Terakki ise önce Osmanlılık siyasetini takip etse de ileriki yıllarda bu siyaseti terk ederek Türkçülük
denilebilecek bir siyasetin peşinden koştu14.
Orijinal adıyla Nizamname-i Millet-i Ermeniyan, Ermeni cemaatine
mensup din adamları tarafından hazırlandı ve Patrik tarafından 24
Mayıs 1860 tarihinde onaylandı. 1862’de Babıâli yani Osmanlı hükümeti,
nizamnameyi padişahın onayına sundu. 29 Mart 1862 tarihinde Padişah
nizamnameyi onayladı15. Babıâli, Patriğe gönderdiği 17 Mart 1863 tarihli
emirnameyle nizamnamenin yürürlüğe girdiğini bildirdi16.
10 Küçük, “Osmanlı İmparatorluğu’nda…”, s.399.
11 Recep Şahin, Tarih Boyunca Türk idarelerinin Ermeni Politikaları, Ötüken Yayını,
İstanbul 1988, s.167.
12 İlter, Ermeni Meselesinin…, s.32.
13 İnalcık, “Sened-i İttifak ve...”, s.31.
14 İnalcık, “Sened-i İttifak ve...”, s.32.
15 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.159.
16 Murat Bebiroğlu, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri, Ohan Matbaası, İstanbul 2003, s.76. Nizamnamenin tam metni için bkz. Düstur, Birinci
Tertip, Cilt 2, s.938-961.
171
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ
Nizamname 99 maddeden oluşmaktadır. 1-7. maddeler İstanbul
Ermeni Patriğinin seçim usulü ve esaslarına ayrılmıştır. 8-12. maddeler
Patriğin görevlerini, 13-16. maddeler Patrikhane kalemini, 17-23. maddeler Kudüs Patriğini, 24-35. maddeler Ruhanî Meclisi, 36-43. maddeler
Cismanî Meclisi, 44-51. maddeler Cismanî Meclis tarafından kurulan
komisyonları, 52-56. maddeler Semt ve Kilise yönetimleri konusunu,
57-71. maddeler Genel Meclisin oluşumu, üyelerin seçim koşulları,
örgütlenmesi ve görevlerini, 72-84. maddeler oyların nasıl kullanılacağını, 85-89. maddeler meclislerin ve komisyonların yapısı ve çalışma
yöntemini, 90-93. maddeler yardıma muhtaç millet fertlerine yapılacak
yardımın esaslarını, 94-98. maddeler ruhanî önderlik konusunu, 99. ve
son madde ise ileriki yıllarda yeni bir yapılanma gerektiğinde Ruhanî ve
Cismanî Meclisin nasıl bir yol izleyeceğini düzenlemiştir. Gerekli görülen
değişikliklerin Ruhanî ve Cismanî Meclis tarafından oluşturulan komisyonda kararlaştırılıp Genel Meclis’te onaylandıktan sonra Babıâli’nin
izni ve Padişahın onayı ile yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
1) İSTANBUL PATRİĞİNİN SEÇİMİ VE ATANMASI
Nizamnameye göre, İstanbul Patriği bütün millet meclislerinin
başkanıdır ve yürütme gücünü elinde tutar. Patrik, devletin ve milletin güvenini kazanmış olan, en az babasından beri Osmanlı uyruklu,
episkopos sınıfından ve 35 yaşını tamamlamış olmalıdır (md. 1). Bütün
episkoposların listesi Ruhanî Meclise sunulur. Ruhanî Meclis üyelerinin oylarıyla en çok oy alandan başlayarak düzenlenen liste, Cismanî
Meclis tarafından beş kişiye indirilir. Genel Meclis de bu beş kişi arasından patriği seçer. Patrik seçilen kişi, Patrik Kaymakamı tarafından
padişahın onayına sunulur. Padişahın uygun görmesiyle patrik atanmış
olur (md. 3). Patrik Genel Meclis’in huzurunda Devlet ve millete sadakatle hizmet edeceğime, millet nizamnamesinin tamamen uygulanmasına
dikkat edeceğime, Allah’ın huzurunda ve Millet Meclisinin önünde açıkça
söz veririm şeklinde yemin ettikten sonra padişahın huzuruna çıkar ve
resmen görevine başlar.
2) İSTANBUL PATRİĞİNİN GÖREVLERİ
Patriğin en başta gelen görevi, Nizamname hükümlerini uygulamaktır. Patrik, kendisine gelen işleri müzakere edilmek üzere ilgili meclise
172
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
havale eder. Meclisin alacağı karar nizamnameye aykırı olmadıkça Patrik tarafından onaylanmak zorundadır (md. 9). Patriğin maaşı millet
bütçesinden karşılanır. Patrikhanenin iç harcamaları Patrik tarafından
düzenlenir (md. 12).
3) PATRİKHANE KALEMİ
Patrikhane kalemi üç bölüm olup birincisi, gelen ve giden yazıların
toplandığı haberleşme odasıdır. İkincisi kayıt odası olup meclislerin ve
komisyonların belgeleriyle ilgilenir. Üçüncüsü nüfus kayıt odasıdır. Bu
odanın görevi de millet fertlerinin doğum, ölüm ve evlilik kayıtlarıyla
ilgilenmektir.
Patrikhane kaleminin müdürü Cismanî Meclis tarafından seçilir
ve Patrik tarafından atanır. Müdür, Ermenice, Türkçe ve Fransızca
bilmelidir.
4) KUDÜS PATRİĞİ
Kudüs Patriği, Mar Yakup makamının başıdır ve kaydı hayat şartıyla
görev yapar. Kudüs Patriği, İstanbul Patrikhanesi meclisleri tarafından
seçilir. Kudüs Patriğinin yaş ve uyrukluk konusunda taşıması gereken
şartlar İstanbul Patriği gibidir ve seçilme yöntemi de benzemektedir.
5) RUHANÎ MECLİSİN YAPISI VE GÖREVLERİ
Ruhanî Meclis, otuz yaşını doldurmuş ve beş yıldır rahiplik ve papazlık 14 kişiden oluşur. Genel Ruhanî Meclis, Ruhanî Meclis üyelerinin üç
katı adayı saptadıktan sonra Genel Millet Meclisi tarafından gizli oyla
seçilir ve Padişahça atanır. Üyelerin görev süresi iki yıldır ve yeniden
seçilmek mümkündür (md. 26).
Ruhanî Meclis’in görevi, milletin dinî işlerini yönetmek, Ermeni
Kilisesi’nin inançlarını gelenek ve göreneklerini bozulmaktan kurtarmak, dini eğitimi denetleyerek nitelikli rahip ve papazlar yetiştirmektir
(md. 28).
6) CİSMANÎ MECLİSİN YAPISI VE GÖREVLERİ
Cismanî Meclis, halk arasından, milli meclisi ve Osmanlı kanunlarını
bilen 20 kişiden oluşur. Cismanî Meclisin üyeleri gizli oyla ve mutlak
çoğunlukla Genel Millet Meclisi tarafından seçilir ve padişah tarafından
173
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
atanır. Cismanî Meclis üyelerinin görev süresi de iki yıldır ve yeniden
seçilebilirler.
Cismanî Meclisin görevi, milletin dini olmayan işlerini yönetmek
(md. 41) ve Milletin durumunun iyileşmesi, ilerlemesinin sağlanması,
milletin yararına olacak işlerin takip edilmesidir. Cismanî Meclis komisyonların vereceği kararlara uygun işlem zorundadır.
7) CİSMANÎ MECLİS TARAFINDAN KURULAN KOMİSYONLAR
Cismanî Meclis, eğitim, hayır kuruluşları, yargı ve manastırların
meselelerine bakmak üzere dört komisyon ve üç idare komisyonu seçer.
Komisyon üyelerinin yarısı her yıl yenilenir ve görev süreleri iki yıldır.
Eğitim komisyonu, halktan ve eğitimcilerden seçilen yedi kişiden
ibarettir. Ermeni milletinin okullarındaki bütün eğitim işlerini baştan
aşağıya bu komisyon takip eder (md. 45).
Hayır kurumları komisyonu yedi kişiden oluşur. Ermeni milletine
ait bütün kurumların ve bunların gelirlerinin yönetimi bu komisyona
aittir.
Yargı komisyonu, dördü din adamlarından ve dördü de halktan
olmak üzere sekiz kişiden oluşur. 40 yaşını bitirmiş, evli, ehliyetli ve bilgili kişilerden oluşur. Aile içindeki kavgalara ve Babıâli’den Patrikhane’ye
havale edilen konulara bakar. Kesin karar veremediği konuları, konusuna
göre ilgili meclislere gönderir.
Manastırlar komisyonu, manastırların yöneticilerini kendi cemaatinin içinden seçer. Bu komisyon Cismanî Meclis tarafından seçilen yedi
kişiden oluşur. Görevi, her bir manastırın kurallarının uygulanmasına
nezaret etmek, gelir ve giderlerini incelemektir.
Yukarıdaki dört komisyondan ayrı olarak üç tane de idarî komisyon
bulunmaktadır. Bunlar: Muhasebe İdaresi Komisyonu, Vasiyet İdaresi
Komisyonu ve Hastane İdaresi Komisyonudur (md. 49-50-51).
8) SEMT VE KİLİSE YÖNETİMLERİ
Semt ve kilise yönetimleri bölgesine göre, 5-12 arası üyeden oluşur.
Millî, dinî ve eğitimle ilgili pek çok görevleri vardır (md. 52). Her cemaatin, kendi semt ve kilise yönetiminin gözetiminde olan bir sandığı vardır.
Bu sandığa giren akar, yardım ve bağışlar, kilise ve okulların giderleri
174
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
ve yoksullara yardım için harcanır. Her semt ve kilise yönetimi, bağlı
olduğu kilise cemaati tarafından seçilir. Semt ve kilise yönetimi üyeliğine
seçilmek için 25 yaşını bitirmiş olma şartı vardır. Üyelerin görev süresi
dört yıldır ve yeniden seçilmek mümkündür (md. 56).
9) GENEL MECLİSİN OLUŞUMU, YAPISI VE GÖREVLERİ
Genel Meclis 140 üyeden ibarettir ve üç gruptan oluşur. Birinci
grup, İstanbul’da bulunan din adamları tarafından seçilen 20 kişidir. Bu
üyeler, İstanbul dışında görevli olmayan, otuz yaşını doldurmuş ve en
az beş yıl papazlık ve rahiplik yapmış olan din adamları arasından gizli
oyla ve mutlak çoğunlukla seçilir. Bu üyelerin görev süresi 10 yıl olup iki
yılda bir beşte biri yenilenir. İlk sekiz yıl beşte birin belirlenmesi kura
ile olur. Yeniden seçilmek mümkündür. İkinci grup, İstanbul dışından
gelecek olan 40 üyeden oluşur. Üçüncü grup ise İstanbul’da bulunan
semtler tarafından seçilen 80 kişidir (md. 57).
Ruhanî ve Cismanî Meclis üyeleri Genel Meclise katılırlar ancak
Genel Meclis üyelikleri yoksa oy kullanamazlar. (md. 58) Genel Meclisin
başlıca görevi, İstanbul Patriği, Kudüs Patriği ve katogigos gibi milletin
başlıca memurlarını ve Ruhanî ve Cismanî Meclis üyelerini seçmektir.
Ayrıca bu meclislerin işlemlerini denetler ve çözemedikleri meseleleri
çözüme kavuşturur.
Genel Meclis, salt çoğunluk olan 71 üye ile toplanır. İki yılda bir
Nisan ayında toplanan Genel Meclis, iki ay süren toplantısı boyunca
son iki yılın işleri ile ilgili tutanakları inceler ve muhasebe kayıtlarını
denetler. Genel Meclis, meclisler arasında ya da meclisler ile patrik
arasında ortaya çıkacak uyuşmazlıklara da karar verir. Genel Meclis,
olağan dışı da toplanabilir. Ancak bunun için Patrik Babıâli’den izin
almalıdır (md. 61-62).
Ermeni Genel Meclisinin ruhanî olmayan üyeleri için seçme ve
seçilme hakkına kavuşmak için yıllık en az 75 kuruş millet yardım
parası (vergi) vermek gerekir (md. 65). Ayrıca memurlar, doktorlar,
yazarlar, öğretmenler ve millete yararlı olanlar bu kategoriden Genel
Meclise seçilebilir. Seçimde oy kullanabilmek için 25 yaşını doldurmuş
ve Osmanlı uyruğundan olmak şarttır. Bir cinayetten dolayı hüküm
giyenler, millet işlerinin yönetiminde hile yaptığı anlaşılanlar, Osmanlı
mahkemelerinin haklarında bir haftadan fazla hapis, geçici sürgün ve
175
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
memuriyetten çıkarma cezası verdiği kişiler ve akıl hastalığı nedeniyle
hukuki ehliyetten yoksun olanlar seçilemezler (md. 67). Seçilebilmek
için ise 30 yaşını doldurmuş olmak lazımdır. Ayrıca devletin kurallarına
ve milli yararlara vakıf olmak ve 67. maddedeki şartları taşımak gerekir.
Şu kadar ki, İstanbul kilise cemaatleri tarafından seçilecek 80 üyenin en
az yedisinin rütbe sahiplerinden yani üst düzey yöneticilerden olması
gerekir (md. 68).
Oy verme işlemi, seçme hakkına sahip olanların isim listesi meydana
asıldıktan bir hafta sonra başlar. Oy kullanmada gizlilik esastır. (md.
73) Oy kullanma işlemi bir gün içinde biter (md. 74). Oy kullananların
yarısından fazlasının oyunu alan milletvekili seçilir. Eğer ilk oylamada
çoğunluğun oyu sağlanamaz ise en çok oy alan iki kişinin isimleri ilan
edilip bunlar için bir kez daha oylama yapılır (md. 79-80).
Meclisin toplanması için çoğunluk aranır. Kararlar da toplananların çoğunluğuyla alınır. Oylar eşit çıkarsa meclis başkanı orada ise
onun, değilse kalem zabitinin bulunduğu tarafın oyu geçerli olur (md.
86-87).
10) MİLLÎ YARDIMLAR
Buluğ çağına ulaşıp kazanç ve gelir sahibi olan millet fertleri milli
harcamaların karşılanmasına katılmak zorundadır. Yardımlar yıllık olup
kişinin ödeme gücü esas alınır. Milli yardımlar iki türlüdür: Birincisi genel
yardımdır ki, genel harcamalara yönelik olarak Patrikhane aracılığıyla
toplanır. Buna millet sandığı da denilebilir. İkincisi ise özel yardımlardır
ki, her bir cemaatin özel harcamalarına yönelik olarak Kilise meclisleri
aracılığıyla toplanır. Buna kilise sandığı da denilebilir. Genel yardımların
toplanması ve dağıtılması yöntemi, Cismanî Mecliste kararlaştırılır. Özel
yardımlar ise kilise cemiyetleri tarafından belirlenir. Genel sandık için
taşradan toplanan yardımların murahhaslıklara (dini seçim bölgelerine)
dağıtılması ve tahsil edilmesi ile ilgili önlemler Babıâli’den izin alınarak
yapılır (md. 90-93).
11) MURAHHASALIKLAR (DİNİ SEÇİM BÖLGELERİ)
Patrik adına görevli seçim bölgesi yetkilileri, kendi bölgeleri içinde
yer alan millet meclislerinin başkanlığını ve yürütme gücünü elinde tutar.
Bölge yetkilisinin (murahhasa) görevi bu nizamnamenin yürütülmesini
176
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
gözetmektir (md. 94). Murahhasalar hizmet yerlerinden uzaklaşmamak
için manastırlarda değil, meclislerinin toplandığı konaklarda otururlar.
Merkezde olduğu gibi bölgelerde de bir Ruhanî Meclis, bir Cismanî Meclis
ve kilise cemiyeti ve sandığı ve kalemi olmak zorundadır. Murahhasanın
seçiminde izlenecek yöntem İstanbul Patriğinde olduğu gibidir. Genel
meclisinde seçilen murahhasa, İstanbul Patriği tarafından Babıâli’ye
arz edilir ve ataması yapılır (md. 97). Taşra meclislerinde seçim hakkına
sahip olmak için vergi mükellefi olmak gerekir (md. 98).
12) TÜZÜK DEĞİŞİKLİĞİ
Bu nizamnamenin esasına dokunulmadan bazı maddelerinin değiştirilmesi gerektiğinde ilk yapılışından beş yıl sonra Genel Mecliste Ruhanî
ve Cismanî meclislerden üçer, yukarıda bahsi geçen dört komisyondan
ikişer ve ayrıca Genel Meclis içinden ya da dışından altı kimse yani
toplam yirmi kişiden oluşan bir komisyon tarafından yapılır ve Genel
Mecliste onaylanır. Değişikliğin yürürlüğe girmesi ise Babıâli’nin yani
Osmanlı hükümetinin izni ve Padişahın iradesiyle olur (md. 99).
SONUÇ
Nizamname-i Millet-i Ermeniyan 1856 Islahat Fermanı gereğince ve
bir de Ermenilerin o güne değin ortaya koydukları sadık millet portresinin etkisiyle hükümetin bir lütfu olarak değerlendirilebilir. Osmanlı
Devletinin ilk Anayasası Kanun-ı Esasi’yi 13 yıl önceleyen ve Ermenilerin Ermeni Anayasası dedikleri bu nizamname, Ermenilere önemli
ayrıcalıklar kazandırmıştır. Her ne kadar Patriğin atanması ve nizamnamenin onaylanması gibi bazı hususlarda Padişahın onayı gerekiyor
olsa da, Ermeniler, din işlerinden başka eğitim, sağlık, vakıflar, vergi ve
kısmen yargıda kendi işlerini kendileri bu nizamnameye göre seçilecek
komisyonları eliyle yürütüyordu. Nizamname genel olarak evvelce patrik ile asiller arasında paylaşılan iktidarın Ermeni cemaatine yayılması
sonucunu doğurmuş ve Ermeni toplumu kendilerine ilişkin kararları
kendileri alabilecek konuma gelmişlerdir.
1856 Fermanının getirdiği avantajlı ortamın doğurduğu nizamnamenin, Ermenilerde muhtariyet düşüncesini tetiklediğini söylemek
yanlış olmaz. Osmanlı Devleti bu nizamnameyle millet-i sadıka diye
nitelenen Ermenilere bir cemile yapmışsa da özelikle 1878’den sonraki süreçte Ermeni dernekleri ve ihtilal komiteleri, nizamnamenin
177
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
tanıdığı ayrıcalık ortamından yararlanarak kuruldu. Gelinen noktada
nizamnamenin Ermeni sorununun oluşmaya başlamasında önemli rolü
olduğunda kuşku yoktur.
178
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
EK: 1863 TARİHLİ ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ17
17 Düstur, Birinci Tertip, Cilt 2, s.938-961.
179
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
180
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
181
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
182
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
183
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
184
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
185
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
186
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
187
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
188
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
189
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
190
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
191
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
192
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
193
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
194
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
195
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
196
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
197
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
198
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
199
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
200
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
201
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
202
Yrd. Doç. Dr. Fehmi AKIN
BİBLİYOGRAFYA
İlter, Erdal, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), 2. Baskı,
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 1995.
Ercan, Yavuz, “Osmanlı Devletinde Müslüman Olmayan Topluluklar (Millet Sistemi)”,
Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Editör Hasan Celal Güzel Yeni Türkiye Yayını,
Ankara 2000.
Düstur, Birinci Tertip, Cilt 2.
Bebiroğlu, Murat, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri, Ohan
Matbaası, İstanbul 2003.
Şahin, Recep, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, Ötüken Yayınları,
İstanbul 1988.
İnalcık, Halil, “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu”, Tanzimat, Değişim
Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Editörler: Halil İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu,
Phoenix Yayını, Ankara 2006.
Küçük, Cevdet, “Osmanlı İmparatorluğunda “Millet Sistemi” ve Tanzimat”, Tanzimat,
Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Editörler: Halil İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu,
Phoenix Yayını, Ankara 2006.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayını, İstanbul
1987.
Kılıç, Davut, “İstanbul Ermeni Patrikhanesinin Bağımsızlık Hareketlerine Yönelişi
(1850-1896)” Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Editör Hasan Celal Güzel, Yeni
Türkiye Yayını, Ankara 2000.
Saray, Mehmet, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları, Ankara 2005.
203
Gaffar ÇAKMAKLI
TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ
ERMENİCE BASIN OR­GAN­L A­RIN­DA
Gaffar ÇAKMAKLI (MEHTİYEV)
Azerbaycan Ermenişinaslık-Ermeni Araştırmaları Merkezi Başkanı, Bakü Devlet Üniversitesi Jurnalistika
(Gazetecilik) Fakültesi Öğretim Üyesi Yeni Avrasya Gazetesi Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Tlf.: (994 12) 440 44 16, 434 07 91, 493 86 93, (GSM) (994 50) 311 61 75, e-posta: chakhmaqli@rambler.ru.
205
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
19. yüzyıl sonlarına doğru Osmanlı sınırları içinde ve dışında Ermenice
yayınlanan gazeteler Türk-Ermeni ilişkilerinin araştırılması için önemli
malzeme arzetmektedir. Şu basını ideolojik bakımdan üç guruba ayırmak
mümkündür.
1. Aşırı milliyetçi Ermeni gazeteleri (Hnçak, Droşak, Dzayn Hayrenyan,
Horizon, Hayrenik vb.)
2. Liberal yönümlü Ermeni basın organları (Armenakan, Aravot, Aşhatank, Nor Gyank, Or, Garmir Droşak vb.)
3. Marksist-komünist görüşlü basın organları (Banvor, Aşhatank, Hegapohutyun, Iravunk vb.)
Aşırı milliyetçi Ermeni gazeteleri genellikle Avrupa ülkelerinde,
Lübnan’da, Rusya’da (Kafkasya’da) basıldığından Osmanlı İmparatorluğu’nu,
Türk tarihini ve Türk ırkını aşağılayan yazılar vermekle Türk düşmanlığını
körüklemiş, Türk-Ermeni ilişkilerine onanmaz yaralar vurmuştur.
Liberal yönümlü Ermeni basını Batılı misyonerlerin parasıyla basıldığından yabancı güçlerin elinde her zaman iyi bir silah gibi kullanılmıştır.
Ermeni politik ve ulusal kurumlarının politikası da bu güçler tarafından
yönetilmiştir. Bu gazetelerde ihtilalci ve milliyetçi sloganlara yer verilmese de,
Ermeni Sorunu ile ilgili tüm konularda düşünceler Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın
aleyhinde olmuştur.
Marksist görüşlü gazeteler 19. yüzyıl başlarında yayınlanmağa başlamıştır. Genellikle Rusya’da basılan bu gazetelerin amacı Ermeniler için
komünistlerin güdümünde bir devlet kurmak olmuştur. Marksist-komünist
görüşlü gazeteler de Ermeni Sorunu’nda aynı tek yanlı ve taraflı çizgiyi takip
etmiştir.
İdeolojik yönümüne bakmaksızın tüm Ermeni basını vahşi Türklerin
mazlum Ermenilere karşı soykırım yaptığı propagandasını yaymış, bu konuda
Batı ülkelerini ve uluslararası camiayı inandırmak yolunu benimsemiştir. Biz
araştırmamızda Ermenice basın organlarında zaman zaman bir birine aykırı
olan görüşlerle kendilerini yalanladıklarını da ortaya çıkarmışız.
Çağdaş Ermeni basını da aynı cizgiyi takip ediyor. Bu medya kuruluşları
Türke nefret aşılamayı kendine hedef seçmiştir. Bu kampanyada sözde Ermeni
soykırımıyla ilgili sahte bilgiler kullanılmaktadır.
206
Gaffar ÇAKMAKLI
19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı sınırları içinde ve yurt dışında
Ermenice yayınlanan gazeteler araştırmamızın esas malzemesidir.
Ermeni dilini bilmemiz bu araştırmalarda bu güne kadar bilinmeyen
birçok meseleleri gün ışığına çıkarmağı sağlamıştır. Sayfalarında TürkErmeni ilişkilerine yer veren Ermeni basınını üç guruba ayırmak mümkündür.
1. Aşırı milliyetçi Ermeni gazeteleri (Hnçak, Droşak, Dzayn Hayrenyan, Horizon, Armenıya. Hayrenik vb.)
2. Liberal yönümlü Ermeni basın organları (Armenakan, Aravot,
Aşhatank, Nor gyank”, Or, Yerıdasart Hayastan Van-Sosb Garmir Droşak
Byüandan Aravot vb.
3. Marksist-komünist görüşlü basın organları (Banvor, Aşhatank,
Heğapohutyun, İravunk vb.)
Aşırı milliyetçi Ermenice gazeteler Avrupa ülkelerinde, Lübnan’da,
Rusya’da (Kafkasya’da) basıldığından Osmanlı İmparatorluğu ve Türk
tarihi ile ilgili konularda Türkleri devamlı aşağılamış, Türk düşmanlığı
aşılamağa çalışmıştır.
207
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Liberal yönümlü Ermeni basını Batılı misyonerlerin parasıyla basıldığından yabancı güçlerin elinde her zaman iyi bir silah gibi kullanılmıştır.
Ermeni siyasî ve ulusal kurumlarının politikası da bu güçler tarafından
yönlendirilmiştir. Bu gazetelerde ihtilalci ve milliyetçi sloganlara yer
verilmese de, Ermeni meselesi ile ilgili tüm konularda düşünceler Türkiye
ve Azerbaycan’ın aleyhinde gelişmiştir.
Marksist görüşlü gazeteler 20. yüzyılın başlarında yayın hayatına girmişlerdir. Genellikle Rusya’da yayınlanan bu gazetelerin amacı
Ermeniler için başında komünistlerin bulunduğu bir devlet kurmaktı.
Ermeni meselesinde Marksist-komünist görüşlü gazetelerin de çizgisinin diğerlerinden bir farkı yoktu. Türklerin Ermenilere karşı soykırım
yaptığı iddialarına Batı ülkelerini ve uluslararası camiayı inandırmak
yolunu benimsemişlerdi. Çağdaş Ermeni basını da aynı çizgide yürüyor,
Türke nefret aşılamayı devam ettiriyor, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili
sahte bilgileri kullanıyor.
Araştırmalar gösteriyor ki asırlarca aynı coğrafyada yaşayan Ermeniler ve Türkler arasında ilişkiler her zaman iyi komşuluk düzeyinde
olmuştur. Bu ilişkilerin tarihinde sıra dışı bir sorun, çatışma olmaması
Ermeni araştırmacılar tarafından da vurgulanmıştır. Ermeni tarihçilerin
de inkâr etmediği gibi, Ermeniler hem Selçuklular, hem Osmanlıların
idaresi altında barış ve refah içinde yaşamışlardır. Birçok Ermeni yazar
Osmanlı yönetimini farklı dil, din ve etnik kökene sahip çok sayıda ulusu
asırlarca refah içinde yönetmeyi başarmış güçlü bir dünya devleti gibi
sunmak zorunda kalmıştır. Onlar bu gerçeği kabul etmişler ve Türklerle
ilişkileri bozmaya çalışanlar hiç bir zaman Ermeni halkının dostu olmamıştır. Asırlarca barış ortamında yaşayan Ermeni ve Türk halkı arasına
kimler düşmanlık sokmuş, neden Ermeniler Osmanlı Devleti’ni bölmek
isteyen güçlerin elinde alet olmuştur? Bir asırdan fazladır Ermeni basını
bu soruya cevap aramaktadır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi
Ermenistan’da da bu sorulara cevap bulmak için kitaplar, araştırmalar,
yazılar ortaya konulmuştur. Ermeni basını kendi halkına devamlı Türk
düşmanlığı aşıladığından Ermeniler üzerinde belli düzeyde aşağılık
duygusu yaratmıştır.
Tarih boyunca Türk-Ermeni ilişkilerindeki yakınlık ve karşılıklı
saygının düşmanlığa nazaran daha fazla olmasını Ermeni basını da
itiraf ediyor. Bu gün dünyanın çeşitli siyasî merkezlerinden Ermenicilik
208
Gaffar ÇAKMAKLI
ideolojisi ile silahlanarak Türk dünyasına karşı tahribatlar yapan, sahte
tarih yazan, Türkleri ölümle, kanla, terörle tehdit edenler için bunların
bir önemi yoktur. Ermeniler en büyük zulmü Bizans İmparatorluğu’ndan
görseler de, yayınladıkları kitaplarda bundan hiç söz etmezler. Onları
Bizans zulmünden kurtaran Türkleri nasıl çiçeklerle karşıladıklarından
da asla söz etmezler. Onlar için şimdi sadece Türk düşmanlığı var ve
onun tarihi 100 yılı aşmamaktadır. Türk-Ermeni ilişkilerini sadece
Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki kısa dönem ve ondan evvelki on yıllar
çerçivesinde değerlendirmek yanlış olur. Ermenice ve Türkçe olarak 19.
yüzyıl sonlarında yayınlanan gazetelerde böyle bir konu dikkati çekiyor:
Ermeniler Osmanlı Devleti’nde yaşayan diğer halklardan -Türklerden bile- daha üstün durumda bulunmuş, siyasî ve millî haklara sahip
olmuşlardır.
24 Mayıs 1860’ta Türkiye’de Ermeni Meclisi Umumi-i Millîsi kurmalarına izin verilmesiyle Ermenilerin siyasî arenaya çıkmaları sağlanmıştır.
Bunun ardından birçok Ermeni cemiyet ve kurumlarına, daha sonraları
siyasî komitelerine açık faaliyet göstermek izni verilmesi Ermenileri
ve misyoner teşkilatları aracılığıyla Osmanlı Devleti’ni zayıf düşürmek
maksadı güden Batılı ülkeleri yüreklendiriyordu. 1857-1860 yılları arasında kabul edilmiş ıslahat fermanlarında Ermenilerin daha önceleri elde
ettikleri imtiyazlara bir de Ermeni yerel idareciliği ekleniyordu. Buna
Ermenilerin 1908’e kadar askerî hizmete alınmamalarını da eklersek,
ilginç görüntü oluşur. Ermeniler gereken her şeyi devletten almalarına
rağmen daha çok hak almak için mücadeleyi sürdürüyorlardı. Millet-i
Sadıka gibi tarihte hiç bir millete bu kadar hak ve hukuk verilmemiştir.
Ermeni tarihçiler de bunu itiraf ediyorlar: Ermenilerin Türklere ihanetinin sebeplerinden biri buydu -onlara verilen millî, siyasî ve medenî üstün
haklar... Ermeni tarihçisi Hrant Bagratyan’ın de itiraf ettiği gibi Ermeni
sorununa verilen resmî ödenek, Ermeni katolikosluğunun harcamalarındaki
açığı karşılamak için verilen paralar, devletin Ermenilere lütfuydu. Bu lütuftan Ermeniler yeterince yararlandılar1. Islahat Fermanı hazırlanan yıllarda
bütçe kısıtlamalarını devletin verdiği paralar hesabına kapatan Ermeni
Kilisesi 1863’te Van’da, 1865’te ise Çarsancak’ta Ermeni isyanlarının
gerçek yöneticisi oldu ve 1869’da Ermeni katolikosu seçilen Mıkırıtıç
1
Kirakos Ganzaketsi, Badmutyun Hayots (Ermeni Tarihi, Hrant. Bagratyan’ın makalesi), Erivan 1961, s.86.
209
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Hrimyan’ın 1840-1850 yıllarında Ermeni isyanlarına hazırlık yapan
liderlerden biri olduğu herkesçe biliniyordu. Bu maksatla Hrimyan Van’da
illegal Van Kartalı adlı bir gazete de yayımlıyordu. Bu gazetede Van’a
yabancıların dikkatini çekerek, Türklerin Ermenilere zulüm uyguladığı,
öldürdüğü, Ermenilerin zorla İslamlaştırıldığı, millî kimliğin ellerinden
alındığı yazıyordu2.
19. yüzyılın ikinci yarısında Ermeni isyanlarına desteği Fransa,
İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Batılı ülkeler, onlardan daha
çok Rusya veriyordu. Rusya kendi konsolosları aracılığıyla defalarca
Ermenilere işe başlama işareti, mesajı vermiş, Ermenileri isyana tahrik
etmişti. Batılı ülkelerden gönderilmiş misyonerler de kendi işlerini
yapıyorlardı. Genel hedefin Osmanlı Devleti’ni parçalamak olduğunu
o zaman yayınlanan Ermeni gazeteleri saklamıyorlardı.
Osmanlı toprakları misyonerlik faaliyeti için yararlıydı. Misyoner
guruplar önce Hıristiyanlığı yaymak maksadıyla kurulmuş ideolojik
merkezlerde hazırlanıyor, sonra Türkiye’ye gönderiliyordu. Bu misyonun
taşıyıcıları genelde din adamlarıydı. Esas maksat dinî propaganda olsa
da, zaman zaman bu iş politik ve ideolojik boyutlar kazanıyordu. Dinî
propaganda sonuçta siyasî çıkarlara dönüşüyordu ki, bu da misyonun
ana hedefini ortaya koyuyordu. Hıristiyanlığın erişemediği Doğu ülkelerine, Doğu Anadolu ve Kafkasya’ya misyonerler göndermek kilisenin
en büyük vazifelerinden biri sayılıyor ve özellikle Müslüman ülkelerde
çalışan misyonerler büyük saygı görüyorlardı. Müslümanlar içine gidenlerin yalnız dinî propaganda yapmadıkları malumdu. Onlar devletin
askerî kudreti, halkın yaşamı, gelenek ve görenekleri, zayıf ve güçlü
taraflarıyla ilgili bilgi topluyor, bugünkü anlamla askerî, ekonomik ve
siyasî casuslukla meşgul oluyorlardı.
Modern anlamda 17. yüzyılda ortaya çıkan misyonerlik, sömürgeci
devletlerin esas propaganda aracına çevrilmeğe başlamıştı. Sömürgelerin
maddî zenginliklerini sömürmek, kendi dil ve dinlerini yaymak, bu yolla
esarete aldıkları halkları etki altında bulundurmak için misyonerlikten
daha uygun vasıta ve alet olamazdı. Misyonerler her ülkede yerli halka
ve ona mahsus devlete karşı olan etnik unsurları ele almakla bir nevi
geleceğe yönelik yatırım yapıyorlardı.
2
210
E. Topçyan, Turkiyan Yev Hayeri (Türkiye ve Ermeniler), Tiflis 1910, s.124.
Gaffar ÇAKMAKLI
Osmanlı Devleti’nde misyonerlerin gözdesi Ermenilerdi. Hıristiyanlar, Protestanlar ve Yahudilerle birlikte, Gregoryen Ermeniler
dikkat odağıydı. Her ülkenin misyonerlerinin kesin ve belli hedefleri
vardı. İngilizler siyasî amaçlarını saklamaya bile lüzum görmüyorlardı.
İngiltere’nin bu bölgede amaçladığı siyaseti diğer rakipleri de biliyorlardı.
Mesela, Rusya İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni parçalayıp bir kaç devlete
bölmek planına çok da sıcak bakmıyordu. İngiltere’nin bu parçalanma
neticesinde Ermenistan devleti kurmak gayesini Rusya ve diğer rakipler
de destekliyorlardı, ama Rusya kendi kontrolünde bulunacak bir kurum
istiyordu. Ermeni yazarlar bu planın içeriklerini kendi dillerinde yayınlanan gazetelerde propagandasını götürüyorlardı.
19. yüzyılın 80’li yıllarında İngiliz basınında Ermenistan ve Batı
Ermenistan adları fazla geçiyordu. Doğu Anadolu’nun birçok yerinde
misyonerlerin sayısı çoğalmıştı. Bu misyonerlerin vazifelerini yavaş yavaş
konsolosluklar yapmağa başlamıştı. Londra’da İngiliz Ermeni Komitesi adlı
teşkilatın yaranması da bunu gösteriyordu ki, Büyük Britanya Krallığı
Ermeni meselesinin çözümünde kendi müttefik ve rakiplerinden geri
kalmak istemiyordu. O zaman Ermeni katolikosu olan Horen Aşıkyan
Ermeni Tarihi adlı eserinde şöyle yazıyordu:
Türkiye’nin çeşitli yerlerine dağılmış çok sayıda Protestan misyoneri İngiltere’nin sayesinde Ermenilerin özerkliğe kavuşacaklarını ireli
sürmektedir. Kurdukları okullar gizli planlar yuvasıdır.
İlginçtir ki, bu sözleri bir Ermeni din adamı yazıyordu ve bu işin
sonunun iyilikle bitmiyeceğini anlayarak halkını gelecek tehlikelerden
çekindirmeye çalışıyordu. Aşıkyan Eçmiyazin Katolikosu Kevork’u
da Çarlık Rusya’nın aleti olmakla ve Anadolu Ermenilerine ihanetle
suçluyordu. Bunu Armenakan gazetesi yazıyordu3.
24 Mayıs 1860’ta kurulan Ermeni Milleti Meclis-i Umumiyesi, milliyetçilik tohumları serpiyordu. Aynı yılda İstanbul’da faaliyete geçen
ve ilk Ermeni kuruluşu olan Yardımsever Cemiyeti yardımdan çok gizli
isyanların planını yapıyordu. Artık Ermeni cemiyetleri gazeteler yayınlamak ve bu yolla milleti bir araya getirmek istiyorlardı. Türkiye’de basın
ve matbaacılık alanında monopol kuran yabancılar Ermenice çıkan
gazeteleri neredeyse bedava basıyorlardı. Matbaacılık ve basın işine
3
Armenakane, 1882, Sayı 4.
211
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Ermeniler büyük önem veriyorlardı. 1857’de Van kartalı adlı gazete
yayınlamaya başlarken bu bölgede yaşayanların çoğu okuma-yazma bile
bilmiyordu. Bu gazetede ve Vaspurakan adlı diğer mecmuada Ermeni
kimliği ve Ermeni istikbali üzerine yazılar veriliyordu. Bu gazeteler
Bağımsız Ermenistan, Ermenilerin bu topraklara sahiplik hakkı, millî
mücadele, Türk idareciliğini kabul etmeme konularını işliyorlardı.
1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nda Osmanlının yenilmesi Ermeni
kurumlarının daha da çoğalmasına sebep oldu. Doğu Anadolu’nun
merkez kentlerinde Ermeniler hızla teşkilatlanmaya başladılar. Ermeni
yazarı N. Gegamyans 1915’te Bakû’de Ermenice yayımladığı 19. Yüzyılda Ermenilerin Özgürlük Mücadelesi adlı kitabında Ermeni cemiyetleri
hakkında bilgi veriyor. Bu cemiyetlerin çoğu gizli faaliyet gösteriyordu
ve hayırseverlik meramından doğmamıştı. Örneğin, 1860’ta Kilikya’da
kurulan ilk Ermeni cemiyeti Ermeni aydınları ile birlikte misyonerleri
de kapsıyordu. 7 Mayıs 1866’da İstanbul’da kurulmuş Ser (Sevgi) cemiyeti de Batı misyonerleri tarafından parayla temin edilmiş, yönlendirilmişti. Cemiyetin adının masonlukla ilişkili olduğu parolalardan da
görülüyordu. Masonlukta temel parola sevgidir. Ermeni cemiyetlerini
bir bayrak altında birleştirmek için Gregoryen Kilisesi’nin masonlarla
işbirliği yaptığı son zamanlarda araştırmacıların dikkatini çekiyor.
İstanbul’da kurulmuş Araratyan (1876), Şark (1879), Kilikya (1879) ve
başka cemiyetler 1880’de Ermeni Birleşmiş Cemiyeti adı altında birleştiler.
Onlara Batılı ülkelerden yardım geliyordu. Doğu Anadolu’da kurulan
cemiyetlere ise genellikle Rusya destek veriyordu4.
Erzurum’da 1880-1881’de Silahlanmışlar Cemiyeti, Kadınlar Cemiyeti,
Ana Vatan Savunucuları, 1872’de Kurtuluş İçin Birlik, Kara Haç cemiyetleri
hakkında Ermeni yazarların birçok araştırmaları vardır ve bu araştırmaları yapmakla Ermeniler bölgede ulusal, kültürel haklarının olduğuna
dikkati çekiyor, bir zamanlar Doğu Anadolu topraklarının asıl sahibi
olduklarını vurguluyorlar.
Fransa’nın Marsel kentinde yaşayan Ermenilerin 1885’te kurdukları
Armeniya gazetesinde Ermenilere millî özerklik verilmemesinden, bunu
almak için Ermeni halkının mücadelesine önderlik edecek bir teşkilata
ihtiyacın olduğundan bahsediliyor. O zaman için bu teşkilat Armenakan
4
212
N. Gegamyan, XIX. Hayeri Azadagraqan Şarjumı Darum (19. Asırda Ermenilerin
Özgürlük Mücadelesi), Bakû 1915, s.57.
Gaffar ÇAKMAKLI
partisi olmuştur. Etkili basın organı sayesinde bu parti hızla güçlenmişti.
İran, ABD, Güney Kafkasya ve İstanbul’da partinin bölgesel teşkilatları
kurulmuştu. Ermeni yazarı Arşavir Darbinyan 1947’de yazdığı ve Paris’te
Ermenice bastırdığı Ermeni Özgürlük Harekatının Günlüğü (Hatıralar
1890-1940) adlı kitabında, bu partinin Taşnaksutyun ve Hnçak partilerinin yaranmasına hız kazandırdığını5 iddia ediyor.
Armeniya gazetesinde yayınlanmış parti programında şunlar yer
alıyordu: Armenakan partisinin hedefi ihtilal yoluyla Ermeni halkının özgür
şekilde kendi hayatını kurmak hakkını elde etmektir. Armeniya bölücü maksadına ulaşmak, halkı seferber etmek için bildiriler ve gazeteler yayıyor,
üstelik askerî guruplar kuruyor, para ve silah temin ediyordu. Avrupa
ülkelerinden ve Rusya’dan birlikte mücadele için mesaj bekliyordu6.
Armeniya gazetesi açık biçimde Ermenileri ayaklanmaya, Türkleri ve
Kürtleri öldürmeğe sesliyordu. Ermeni Meselesi ve Uluslararası Diplomasi
kitabının yazarı Agasi Yesayan da yazıyordu ki, bu partinin programında
düşman (yani Türk) ordusunda hizmet etmiş Ermeni askerlerden yararlanmak, Türk ordusunu arkadan vurmak, çeşitli yollardan sağlanmış
silahları halka dağıtmak ve halkı ayaklandırmak, silahlı isyan ve devrim
çağırıları vardı.
Taşnaksutyun partisi hakkında zamanın basınında aynı yazılar yer
almıştır. Yine bir Ermeni yazarından parça: Komitenin (Taşnak komitesi)
programı isyan yoluyla Türkiye Ermenistanı’na siyasî ve ekonomik özgürlük
kazandırmaktı. Komitenin 1892’de yapılan baş meclisinde kabul edilen
programının 8. maddesi hükümet dairelerini dağıtmak, insanları öldürmek,
servetlerini yağmalamağı ön görüyordu7.
1877-1878 Türk-Rus Savaşı’ndan sonra Türkiye kendisinin tarihî
toprakları olan Kars vilayetini bütünlükle kaybetti. Kars 1918’e kadar
Rusya işgalinde kaldı. Bununla birlikte Berlin Antlaşması’na (1878) göre
Osmanlı Devleti Ermenilerin yaşadıkları vilayetlerde çalışmalar yapacak,
bu alanda çalışmaların yapılmasını kontrol edecek, büyük devletlere belirli
sürelerde bilgi verecekti. 13 Haziran-13 Temmuz 1878 tarihleri arasında
düzenlenen Berlin Kongresi’nden Ermeniler bağımsızlık kararı bekliyor5
6
7
Arşavir Darbınyan, Hayeri Azadagrman Şarjumneri Ororen (Ermenilerin Özgürlük
Mücadelesinin Merhaleleri), Paris 1947, s.134.
Armeniya Gazetesi, 1885, Sayı 18.
Prots Dergisi, 1879, Sayı 7-8.
213
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
lardı. Bu beklenti gerçekleşmeyince Osmanlı Devleti kendi topraklarında
yaşayan Hıristiyan topluluklarla ilgili hesap vermek zorunluluğunu kabul
etmeli oldu. Ermenilerse bağımsızlığı ne zamansa kazanacaklarına umut
ederek ülke içinde sabotajlar, isyanlar, kaos yaratma çalışmalarını genişletiyorlardı. Sonralar Ermeni İhtilalci Federasyonu-Taşnaksutyun partisi
San Stefano Antlaşması’nın 16. paragrafını ve Berlin Antlaşması’nı 61.
maddesini esas götürerek bağımsızlıkları için mücadelede haklı olduklarını
ispat etmek istiyordu. Ermenice yayınlanan Troşak (Bayrak) gazetesi
Taşnaksutyun ve diğer Ermeni teşkilatlarının terör faaliyetine hak veriliyordu8. Buradaki 16. paragraf Ermenilerin millî hakları ile ilgiliydi. Tüm
dünyaya o zamanlar belliydi ki, Osmanlı Devleti azınlıkların haklarını
korumakta birçok Avrupa ülkeleri için örnek olmuştur. Ermenice basın
organlarından olan Ports (Deney) yazıyordu: Bu konuda hiç bir problem
yoktur, problem Ermenilerin önce özerklik, sonraysa bağımsızlıkları için
hazırladıkları planla ilgilidir9. Bir hukuk devleti olan Osmanlı buna izin
veremezdi.
19. yüzyılın sonlarında 2000’den fazla okul, serbest şekilde Ermeni
dilinde basılan birçok gazete ve dergiye sahip, millî cemiyet, teşkilat
ve partileri olan Ermeni milletini Türklere, Osmanlı Devleti’ne karşı
koyanlar onun düşmanlarıydı. 19. yüzyılın 60-70’li yıllarında Türkiye’de
basılan 24 gazeteden 9’u Ermeni dilindeydi. Haklı olarak Ermeni bilim
adamı N. Gegamyans 1915’te Bakû’de Ermeni dilinde yayınladığı Ermenilerin Bağımsızlık Harekatı (Hayeri Azatakrakan Şarjumı) adlı eserinde
Türkiye’nin azınlıklarla, Ermenilerle bağlı yükümlülük aldığı tüm konuları çözmesi gerektiğini yazıyordu.
Ermeni milliyetçiliğinin tarihi de uzun asırlara sahip değil. 1885
yılında ilk Ermeni teşkilatı olan Armenakan kurulurken, Fransa’da Marsel
kentinde Armeniya gazetesi yayınlanmağa başlarken bu işin tehlikeli
durum alacağını anlayan insanlar olmuştur. Misyoner teşkilatlar tarafından ortaya atılarak alet rolü oynayan Van doğumlu M. Portugalyan
faaliyetinin öncesinde sadece olarak anti-sultan propagandası yapıyordu. O zamanlar Ermeniler anti-Türk değil, anti-sultan propagandası
yapıyordular. Bu bir devletin vatandaşlarının kendi ülkesinin idareciliğine karşı muhalefetçilik görünümündeydi. Türk muhalefetinden farkı
1878 San Stefano ve Berlin Antlaşması’nın şartlarına göre Ermenilere
8
9
214
Troşak Gazetesi, 1899, Sayı 8.
Historama Dergisi, 1885, Sayı 79.
Gaffar ÇAKMAKLI
Osmanlı Devleti’nde yaşayan diğer Hıristiyan uluslardan üstün haklar
talep etmesiydi. İlk Ermeni partisinin programında yer alan şu hususlar
dikkat çekiyordu:
1. Osmanlı Devleti’nde yaşayan diğer halklardan farklı olarak Ermeniler için yeni yol talep ediliyordu.
2. Etkin milliyetçilik propagandası yapılması ön görülüyordu
(Armenakan’ın merkezi Van’da, şubeleri ise Muş, Bitlis, Trabzon, İstanbul, ABD’nin bazı kentleri ve Güney Kafkasya’nın tüm vilayetlerinde
vardı).
3. Silah eğitimi almış çeteler yaratmak lüzumu vurgulanıyordu.
4. Batı Avrupa ülkelerinin desteğine dayanarak Doğu Anadolu
vilayetlerinde devlet kurmak ideolojisinin gerçekleştirilmesine çalışılıyordu.
1887 Ağustosu’nda Cenevre’de kurulan Hnçak’ın ve 1890’da Tiflis’te
yaratılan Taşnaksutyun partileri Armenakan’ın devamcıları oldular. Her
iki parti bir az da ileri giderek hedefe ulaşmak için silahlı isyan ve terörü
istisna etmediler ve her iki partinin programında Türk-Müslümanların
öldürülmesi esas mücadele şekli olarak seçildi. Bu 1885’te yayınlanan
Historama dergisinde10 bu açık-açık ortaya konulmuştur:
Türkleri ve Kürtleri her bir ortamda öldürün, hedeflerimize ihanet eden
tüm Ermenilere de aman verilmesin, onlardan intikam alınsın”. Bu teşkilatlar bakın teröre nasıl hak veriyordular: Terörün hedefi halkı dış etkilerden
savunmak, onun ihtilalci ruhunu, durumunu yükseltmektir11. Maksada
ulaşmak için çok ünlü ve saygıya sahip şahısları – gerek Türkleri, gerek
Ermenileri öldürmek çağırıları aslında Batıdan geliyordu. Ermeniler ve
Türkler arasında normal ilişkilerin olmasını istemeyen Batılı siyasetçiler
Hınçak partisine her tür yardım ediyorlardı. Sosyal-demokrat yönümlü
parti olan Hnçak’ın milliyetçi bir teşkilata dönüşümünün mayasında da
Türklerle Ermeniler arasında düşmanlık yaratma duruyordu. İlginçtir
ki, Hınçak’ın programında internasyonel notlar vardı, amma faaliyeti
zamanı milliyetçilik duyguları aşılıyordu.
Tiflis’te Ermeni milliyetçileri H. Mikaelyan, S. Zavaryan ve Rostom’un
aktif çalışmaları sonucu kurulmuş Taşnak partisi aşırı milliyetçi faaliyeti
10 Historama Dergisi, No:16, Sayı 79.
11 Troşak (Bayrak) Gazetesi, 1901, Sayı 1.
215
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ile meydana atılmıştı. Onun sloganı yarattığı Troşak (Bayrak) gazetesinde
açıkça yazılmıştı: Ya özgürlük, ya ölüm12.
Parti programında silahlı isyan yoluyla Türkiye Ermenistanı’nı
Osmanlı Devleti’nden koparmak için metotlar böyleydi:
Yalnız Ermeniler arasında değil, bütün halklar arasında ihtilal
propagandası yapmak;
Ermenileri silahlandırmak ve teşkilatlandırmak;
Terör;
Devlet idarelerini yağmalamak ve dağıtmak.
Ermenilerin bu denli saldırgan mücadele ve davranış tarzı o devirde
Rusya’nın Van ve Erzurum konsolosu Mayevski’nin deyimi ile 1895
yılına kadar Türkiye’de yaşayan Ermenilerin yoksul durumu hakkında tüm
hikâyeler haddinden fazla abartılmış ve sahteleştirilmiştir. O böyle yazmıştı: Onlar burada başka bölgelerden kötü yaşamıyorlardı. Göründüğü gibi,
Türk-Ermeni düşmanlığının en keskin zamanlarında bile Ermenilerin
maddî ve millî durumu iyiydi. Ermeni gazetelerinden Or (Gün) o zaman
itiraf etmişti; Biz Ermenilerin durumu iyileştikce daha iyi olmasını istiyoruz13. Hınçak gazetesi Erzurum’da Ermeni isyanına ithaf olunmuş yazıda
sevinçle yazmıştı: Biz itiraf etmeliyiz ki, bu hadise (Erzurumdaki kanlı olay)
bizi sevindiriyor. Ona göre sevindiriyor ki, bu olay Ermeni halkının uyanışına
hizmet ediyor14. Ermenilerin ayaklanması, isyanları ve sadık tebaalıktan
imtina etmesi onun durumunun ağır olması ile ilişkili değildi15.
Ermeni araştırmacılardan LEO Ermenilerin mücadelesinin karakterinden ve milliyetçi siyasî hattın yanlış olduğundan bahsetmiştir. Bölücülük kelimesini kullanmasa da, harekâtın bölücülükle devam ettiğini
vurgulamıştır. Ermenilerin bir gazetesinde ilginç bir itiraf vardır. Bu
gazete yazmıştı: O zaman bizim her şeyimiz vardı ve bundan ders alarak
Avrupa’ya ‘Ermeni meselesiyle’ nasıl meşgul olmayı öğretebilirdik. Ne yazık
ki, Osmanlının parçalanmasında meraklı olan Avrupa ülkeleri, Ermenileri
12
13
14
15
216
Or (Gün), 26 Nisan 1915.
Hınçak (Can) Gazetesi, 1890.
Hınçak Gazetesi, 1890, Sayı 3.
Leo Antsyalits (Geçmişten) Gazetesi, Tiflis 1925, Sayı 136.
Gaffar ÇAKMAKLI
kendi siyasetlerine alet etdiler ve ona dostane davranan bir devlete ve millete
düşman ettiler16.
1919’da çıkan Karmir Troşak gazetesi Milletler Birliği’nin Ermeni
meselesine bakışını, yaklaşımını eleştiriyordu: Milletler Ligasından büyük
eşkıya çetelerinin kokusu geliyordu, onlar malî oligarşi iktidarının söz sahibi
olduğu devrin ürünüydü (Karmir Troşak17. Ayrı ayrı araştırmacılar Ermenilerin bölücülüğe meyilli olduğunu da zaman zaman vurgulamışlar18.
20. asrın sonlarında Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesinde de
Ermenilerin harekâtı Doğu Anadolu’da boy gösteren isyanlara benzer
vardır. O da bölücülük gibi değerlendirilmelidir, çünkü bir asır önce
Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşam standardı aynı düzeydeydi. Yukarı
Karabağ’da da Ermenilerin ekonomik durumu tüm Azerbaycan’ın ekonomik durumundan iyiydi ve Ermenilerin kötü ekonomik durumu
bahane etmeleri mantıkla bağdaşmıyor. Ermenilerin Yukarı Karabağ’daki
bölücülüğünü ifşa eden Ermeni aydını Robert Arakelov bunu sabotaj
addederek yazmıştır: Stepanakert’de (Xankendi’de) bir Ermeni hanımı şehir
valiliğinde bana bu fikirleri fısıldadı: Sumgayıt olayları bizim için gerçek bir
zaferdi. Ne yazık ki, biz ondan gerektiği kadar yararlanamadık. Ermeniler
aynı sevinci 1890’larda Erzurum isyanı zaman dökülen kanlara göre
göstermiştiler.
19 Ocak 2007’de Agos gazetesi yazarı ve sahibi Hrant Dink öldürülürken Ermenistan’ın İçtimai Televizyonu bu haberi sevinçle yayınladı. Azerbaycan subayı Ramil Seferov Macaristan’da Ermeni subayını
katlettiğinde Erivan’da yayınlanan Yerkir (Dünya) gazetesi sevinçle
yazıyordu: Evet, biz bir insanı yitirdik, ama kazancımız çok olacak. Biz bu
olayı dünyaya göstermekle Azerbaycan`la bir arada yaşamağın mümkünsüzlüğünü vurgulaycağız: Markaryan’ın Azerbaycanlı tarafından katli Ermeni
milletinin işine yarar19.
Tarihte çoğu kez Ermeniler ünlü bir şahsı kendileri öldürerek bu
olaydan istifade etmişler. Her hangi olayı abartarak, sahteleştirerek
okurlara ulaştırmak Ermeni basının geleneksel yöntemidir. Haçatur
Malumyan’ın yayın yönetmeni olduğu Taşnak partisinin resmî organı
16
17
18
19
Karmir Troşak (Kızıl Bayrak) Gazetesi, 1919.
Kızıl Bayrak Gazetesi, 1919, Sayı 11.
Yerkir (Dünya) Gazetesi, 16 Nisan 2005.
Yerkir Gazetesi, 16 Ekim 2005
217
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
olan Troşak gazetesinden tutun da Bakû’de yayınlanan Banvor (İşçi, yayın
yönetmeni Hovannes Yüzbaşyan) gazetesine kadar tüm Ermeni basın
organları aynı ana hatta birleşmişlerdir: Türk düşmanlığı. Bu hat Dzayn
(Ses), Murc (Çekic), Kayu (Kıvılcım), Nor Hosk (Yeni söz), Mşak (Ekinci),
Horizon (Gök kuşağı), Arev (Güneş) gazetelerinde devam ettirilmiştir.
Ermeni milliyetçiliğine karşı olan Ermeni basını yok derecesindeydi ve
ayrı ayrı gazetelerde Ermeni şovanistlerini eleştiren yazarlar takibe ve
hakarete maruz kalıyorlardı. İstanbul’da yayınlanan Ermeni gazeteleri
Azatamart (Özgürlük Savaşı) ve Hayrenik de, Fransa’da yayınlanan ve
özel üne sahip Pro Armenia dergisi ve Bulgaristan’da basılan Razmik
(Cephe) gazetesi de Ermeni milliyetçi fikrinin taşıyıcılarıydı. Onlar Doğu
Anadolu vilayetlerini kopararak burada bir Ermeni devleti yaratmak
ideolojisini yayıyorlardı.
1900’lerin ilk yıllarında Ermeni meselesinin aktif şekilde söz konusu
olduğu Güney Kafkasya’da Ermeni basınına Ruslar çok büyük serbestlik
vermişlerdi. Ermeniler kısıtlama tanımıyordu. Nitekim Kırım’da yayımlanan Tercüman (İsmail Gaspıralı) Bakü ve Tiflis’te çıkan Azerbaycan basını
defalarca baskılarla yüzleşmiş, hatta belirli müddetlerle yayınları durdurulmuştu. Ermeni milliyetçiliğinin temellerini bahsi geçen gazeteler
atmışlar ve o günden bu güne 100 yıla yakın zaman geçmesine rağmen
bu çizgi devam ettirilmektedir. Çagdaş Ermeni basınına nazaran söylemek mümkün ki Ermeniler Türkiye ile dostluk ilişkilerine halen hazır
değiller. Ermenistan’ın yanı sıra yurt dışında yayınlanan Ermeni basını
da bu düşmanlığın rehinesi olarak kalmaktadır. Ermeni bilim adamlarının Türkiye’ye farklı bakışı Ermeni basınında derhal yankı buluyor:
Ermenilerin soykırımı yalanına dünyayı inandırmak için Ermeniler bu
yıllarda kollarını iyice sıvamışlar.
Ermeni araştırmacı Ruben Melkonyan’ın Golos Armenii, İravunk ve
diğer basın organlarında Türk-Ermeni ilişkilerinin bir dizi konularına
ait yazılarına yer verilmiştir. Bu gazeteler geçen yıl Kayseri’de düzenlenen sempozyumda Türk Tarih Kurumu başkanı Yusuf Halacoğlu’nun
1915 olayları zamanında birçok Ermeninin Müslüman dinini kabul
ettiği tezini yalanlıyor ve bunun Ermeni milletini aşağılama olduğunu
vurguluyorlar.
Ermenilerin İslam’ı kabul etmesi meselesinin Ermeni basınında
sansasyona sebep olması Ermenilerin millet olarak Türkiye’ye sempati
218
Gaffar ÇAKMAKLI
duymadığını gösterdi. Gazetelerde bu fikir de kendine yer buldu: Korkudan İslam’ı kabul etmiş Ermeniyi Ermeni saymak olmaz, Ermeni korkak
değil -Azg gazetesi o günlerde bu meseleye ait yazılar yazmıştı20. Ruben
Melkonyan’ın bu konuyla ilgili başka bir yazısı Amşenler hakkındaydı.
İstanbul’da yaşayan Keyel Markaroğlu’yla yaptığı röportajda, Amşenlerin Ermeni olduğunu iddia ederek, onları Ermeni devletine bağlılığa
davet ediyor. Yazar bir başka yazısında Ermeni çocuklarının uydurma
soykırım yıllarında islamlaştırılmasından bahsediyor.
Yine de bir Ermeni kaynağı, Arşavir Siracyan adlı Ermeni yazarı Bir
Ermeni Teröristin İtirafları adlı kitap yazmıştır. Kitapta gösteriliyor ki,
Ermeni bölücü gurupları kendi faaliyetlerini yalnız Doğu Anadolu’da
değil, İstanbul ve diğer büyük şehirlerde de genişletmişlerdir. Onların
fikri yalnız Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni devleti kurmak değil,
aynı zamanda Osmanlı Devleti’ni içinden parçalamaktı. 1890’lı yıllarda
Rusya ve diğer devletlerin verdiği silahlarla birçok Müslüman köyleri
talan edilmiş, yaşlılara ve kadınlara karşı soykırımı yapılmıştı. Siracyan
yazıyor ki, 19. asrın sonlarından itibaren Türk devlet adamlarını terörize
etmek planları olmuştur. Uluslararası politikanın oyuncağı haline gelen
Ermenilerin Türklerle düşmanlık etmekten başka yolu kalmamıştı. Yazar;
Osmanlının en ağır zamanlarında bile Ermenilere karşı, Nazilerin başka
milletlere uyguladığı işkencelere benzer işkenceler uyguladığını gösteren
bir tane bile belge olmadığını açıkça itiraf ediyor. Bu halde sözde Ermeni
soykırımını Yahudilere karşı uygulanmış soykırımla kesinlikle mukayese
etmek mümkün değildir. Şimdi dünya için bu fikirler yeni değildir ki,
Ermeniler teröre, isyana tahrik edilmiştir.
Vahe adlı teröristin hayat yolundan bahsederken yazar şüphe etmiyor ki, bu şahıs Ermeni halkının kalbinde ölümsüzleşecek, gelecek mücadelesinde de ona yardımcı olacak. Burada teröriste hakk kazandırılıyor.
Sözde soykırımı rakamları 1.5 milyon mu, yoksa bir kadar çok mu az mı,
yazar için farkı yoktur, esas odur ki, soykırımı olmuş, bu genosidin ise
günahkarları vardır ve onlar Ermeni terör teşkilatları tarafından 1920`li
yıllarda fizikî ölüme mahkum edilmişlerdir. Berlin’de muhacir hayatı
yaşayan İttihat ve Terakki liderlerinden Talat Paşa 15 Mart 1921’de
Berlin’de Taşnak teröristi Soğomon Teyleryan tarafından katledilmiştir.
O zaman Ermeniler bu teröriste beraat almayı başarmışlardı. 15 Mayıs
20 Azg (Millet) Gazetesi, 2007 17 Aralık.
219
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
1919’da İttihat ve Terakki liderleri İngilizler tarafından Malta adasına
sürgün edilmişlerdi. Ermeniler onları sürgünde de rahat bırakmıyorlardı.
Sürgünden serbest kalan Sait Halim 6 Aralık 1921’de Roma’da, Dr. Bahaeddin Şakir, Cemal Ezmi 16 Haziran 1922’de Berlin’de, Cemal Paşa 21
Temmuz 1922’de Tiflis’te katledildiler. Bu kitabın yazarına kendi hatıralarını aktaran teröristin adı gizli tutulsa da, onun Said Halim Paşa’yı
ve Dr. Bahaeddin Şakir’i, Cemal Ezmi Bey’i adım adım takip ederek
öldüren şahıs olduğu aydın oluyor. Adam öldürmeyi kendine şeref bilen
bu terörist aslında Ermeni milletinin tipik örneğidir. Dünyada adam
öldürmekle şeref duyan ve teröristi kahraman sayan başka hiç bir millet
yoktur. Ermenilerin Erivan’ın Yerablur mezarlığında defnetdikleri ve
millî kahraman hesap ettikleri şahıslar ekseri teröristlerdir. Andranik ve
diğer teröristler burada defnedilmişlerdir. Türk diplomatları M. Baydar
ve B. Demirli’yi öldüren 78 yaşındaki Yanikyan’a da anıt yapılmıştır.
Türk düşmanı Andranik’in Tiflis’te Hayastan adlı gazete yayınlaması
ve orada Türk halkına karşı hakaret dolu yazılar vermesi de kaderin cilvesi olsa gerek. 26 Şubat 1992’de Azerbaycan’ın Hocalı kentinde yapılan
soykırımı Ermeniler Andranik’in doğum gününe hediye etmişler. Diğer
bir terörist -Monte Melkonyan’ın 26 Şubat’ta Hocalı şehrini yeryüzünden
silmek planı da gösteriyor ki, bu katliam tesadüfen yapılmamıştır.
Erivan’da Yerablur kabristanlığı dışında bir kaç teröristin defnolunduğu başka bir mekân da var. 22 Nisan 2000’de burada bir anıt
daha dikmişler. 540 m2 alanı kapsayan alanda 38 teröristin mezarı var.
Abidenin üzerinde çan tasviri ve Büyük Ermenistan’ın haritası var. Çan
daim çalıyor, sözde Ermeni soykırımı kabul edilmeyene kadar bu çan susmayacak. Vanadzor’da (Kirovakan) bir müze-kamp var: ASALA. Burada
PKK teröristleri de eğitim alıyorlar. Diğer askerî kamp ise terörist Monte
Melkonyan’ın adını taşıyor. Andranik’tn beter kan içen olan bu terörist
Orli hava limanına bomba koyan Melkonyan’dır. Ermeni basını Türke
karşı terör yapmış şahısları kahraman gibi takdim etmekle Ermenistan
devletinin millî politikasını destekliyor. Sözde Ermeni soykırımı siyasetinde basınla devlet politikası birleşiyor.
Ünlü Fransız tarihçi Bernar Lewis Ermenilere ilişkin Le Monde
gazetesinde yazıyor ki, Birinci Dünya Savaşı sırasında patlak veren
olaylarda zayiat soykırım sayılamaz, ölüm olaylarının soykırım gibi
sunulması sadece olarak bir Ermeni yalanıdır. Buna göre de sözde Ermeni
220
Gaffar ÇAKMAKLI
soykırımı yalanının bir sıra hatıra edebiyatından doğmuş sahtekârlık
olduğunu ispatlamak o kadar zor olmasa gerek. Ermeni basınında Ermeni
sahtekârlığı katiyen kabul edilmiyor. Ermeni basını kendi selefleri olan
Hınçak-Droşak gittiği yolla gidiyor. Bu gazetelerin 19. yüzyılın sonlarında
boy gösteren Ermeni isyanlarında çok büyük rolü olmuştur. Ermeniler
Doğu Anadolu’dan başlayarak geniş bir coğrafî mekânda basın şebekesi
kurmuşlardı. Onların Güney Kafkasya’da yayınlanan gazetelerinin sayısı
Gürcülerinkinden 2 defa, Müslüman Türklerinkinden 3 kat fazlaydı. Banvor (İşçi), Dzayn (Ses), Murc (Çekiç), Kayts (Kıvılcım), Nor Hosk (Yeni Söz),
Mşak (Ekinci), Horizon (Gök Kuşağı), Azatamart (Bağımsızlık Mücadelesi),
Hayrenik (Vatan), Hayastan, Arev (Güneş), Yerkir (Dünya), Azg (Millet) vs.
gazetelerinde ana hat Ermeni istiklalini elde etmekti. Büyük Ermenistan
ideolojisini de ilk defa ortaya atan Ermeni milliyetçi basını olmuştur.
Bu akım Sovyetler Birliği döneminde yayınlanan Garmir Troşak (Kızıl
Bayrak), Komunist, Sovetakan Hayastan (Sovyet Ermenistanı) gibi basın
organlarına da geçmiştir. Sözde Ermeni soykırımı meselesini de gündeme
çıkaran Ermeni ve Ermenisever basın olmuştur. Taşnak liderlerinden
olan Hrant Markaryan Yerkir gazetesinde: Soykırımı tanıtma gayreti
kendi başına bir amaç değildir, Batı Ermenistan’ını kurtarma gayretinin bir
aşamasıdır21 diye yazıyor.
Çağdaş Ermeni basını Türk-Ermeni ilişkilerini gündemde tutuyor
ve basın organlarının %80’den fazlası Türklere karşı düşmanlık ruhunda
olan yazılara, araştırmalara yer veriyor. Tüm ülkede yayımlanan 20’den
fazla televizyon ve İravunk (Hakk), Azg (Millet), Haykakan Jamanak
(Ermeni Zamanı), Yerkir (Dünya), Çorord İşhanutyan (Dördüncü İktidar),
Hayastanhayastani Hanrapadutyun (Ermenistan Cumhuriyyeti), Hayots
Aşhar (Ermeni Dünyası), Yerort Uj (Üçüncü Kuvvet), Zinvor (Asker) ve başka
ayrı ayrı siyasî yönümlü gazeteler Türk-Ermeni ilişkilerini gündemde
tutuyor ve sık sık bu konuda yorumlar veriyorlar. Uydurma Ermeni
soykırımını Türkiye’nin kabul etmesini istiyorlar. Bu hedefe ulaşsalar
Ermeniler Türkiye’nin 6 iline sahip olacakları ve 1915’te Ermeni halkına
değen maddî zarara göre Türkiye’den 300-400 milyar dolardan fazla
tazminat alacaklarına halkı inandırmaya çalışıyorlar. Ermeni basınının
Türkiye ve Azerbaycan’la ilgili yazıları, düşmanca tavırlar, tek taraflı,
gerçeklerle bağdaşlaşmayan fikirlerle doludur. Yani çağdaş Ermeni
21 Yerkir Gazetesi, 16 Mayıs 2006.
221
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
basını Ermenistan’da Türklere nefretin propaganda aracı olarak kalmaktadır.
222
Gaffar ÇAKMAKLI
BİBLİYOGRAFYA
1.Tetkik Eserler
Darbınyan, Arşavir, Hayeri Azadagrman Şarjumneri Ororen (Ermenilerin Özgürlük
Mücadelesinin Merhaleleri), Paris 1947.
Gegamyan, N., XIX. Hayeri Azadagraqan Şarjumı Darum (19. Asırda Ermenilerin
Özgürlük Mücadelesi), Bakû 1915.
Kirakos Ganzaketsi, Badmutyun Hayots (Ermeni Tarihi, Hrant. Bagratyan’ın
makalesi), Erivan 1961.
Topçyan, E., Turkiyan Yev Hayeri (Türkiye ve Ermeniler), Tiflis 1910.
2.Gazete ve Dergiler
Armenakane Gazetesi, 1882, Sayı 4.
Armeniya Gazetesi, 1885, Sayı 18.
Azg (Millet) Gazetesi, 2007 17 Aralık.
Hınçak (Can) Gazetesi, 1890.
Historama Dergisi, 1885, Sayı 79.
Karmir Troşak (Kızıl Bayrak) Gazetesi, 1919.
Leo Antsyalits (Geçmişten) Gazetesi, Tiflis 1925.
Or (Gün), 26 Nisan 1915.
Prots Dergisi, 1879, Sayı 7-8.
Troşak (Bayrak) Gazetesi, 1899, 1901.
Yerkir (Dünya) Gazetesi, 16 Nisan 2005, 16 Ekim 2005, 16 Mayıs 2006.
223
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
ERMENİ MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞINDA
İRAN’IN ROLÜ VE İRAN–ERMENİ İLİŞKİLERİ
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Talas / Kayseri-TÜRKİYE
e-posta: gbolat@erciyes.edu.tr
225
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
19. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu’nda başlayan Ermeni
sorununda bugüne kadar daha çok batılı devletlerin etki ve faaliyetleri üzerinde duruldu. Ancak, Ermeni meselesinin ortaya çıkışında ve daha sonraki
süreçler içerisinde hem stratejik hem de lojistik bakımdan rol oynayan İran
üzerinde pek fazla durulmamış ve yeterli çalışmalar yapılmamıştır.
19. yüzyılın son çeyreğinde Kafkaslar, özellikle Osmanlı-Rus ve İran
açısından oldukça hareketli bir mücadele alanı olmuştur. Rusya bu dönemde
İran’da çok etkin bir durumdadır. Bu yüzden İran, Ermenilere kendi ülkesinde
geniş bir hoşgörü göstermiş ve onların faaliyetlerine izin vermiştir. Hatta birçok Ermeniye pasaport temini ve gittikleri ülkelerde Türklere karşı yaptıkları
çalışmalarda İran konsolosluklarının yardım ve himayesinin sağlanması gibi
destekler vermişlerdir.
İran’ın Ermenilere karşı yaptığı bu yardımlardan ötürü Amerika’da
faaliyet gösteren Ermeni örgütleri İran şahına bir teşekkür belgesi dahi göndererek kendisini yardımlarından dolayı kutlamışlardır. Türklere karşı sürekli
başka toplumlarla bir ittifak içinde olan İran, bu politikasını günümüzde de
devam ettirmektedir. Günümüzdeki İran-Ermenistan arasındaki ilişkiler bu
durumun bir göstergesidir.
Bu çalışmada, Rusya ve batılı devletler arasında sürekli politika değiştiren
İran’ın Ermeni meselesindeki yeri ve önemli ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Özellikle Ermenilerin İran’daki faaliyetleri, İran’ı bir hareket ve eğitim noktası
olarak kullanmaları, Anadolu’daki Ermenilere yönelik çalışmaları ele alınmış
ve değerlendirilmiştir.
226
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
GİRİŞ
19. YÜZYILIN SONLARINA KADAR İRAN–ERMENİ İLİŞKİLERİ
VE KAFKASYA’DA ERMENİ YURDUNUN OLUŞTURULMASI
İran ve Ermeniler arasındaki ilişkilerin başlangıcı MÖ 5. ve 6. yüzyıla
kadar uzanmaktadır. Ancak Ermenilerin İran’da güçlenmesini sağlayan
en önemli olaylardan bir tanesi Şah Abbas döneminde ortaya çıkmıştır.
Şah Abbas (1587-629); Safevi ordusunu oluşturan 32 Kızılbaş kabile reisinin herhangi bir yenilgi halinde suçu birbirlerine attıklarını ve zaman
zaman birbirleriyle mücadele ettiklerini, bunun da hükümdarlık için
tehlikeli olduğunu gördüğü için yeni bir ordu kurmaya karar vermiştir.
Bu ordu, Şiilerden ziyade, Ermeni ve Gürcülerden meydana gelmiştir. Yeni
Culfa adıyla bir şehir kurarak Ermenileri buraya yerleştirmiştir. Böylece
Ermeniler, İran’da önemli bir etnik unsur haline gelmeye başlamıştır1.
İran ve Kafkaslar’da güçlenen Ermeniler 18. yüzyılın başlarından
itibaren Kafkaslar’da bağımsız bir Ermenistan kurmak için harekete geç1
Vahan Kurkjian, History of Armenia, Armenian General Benevolent Union of
America Yayını, New York 1958, s.283.
227
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
miştir. 1698-1711 yılları arasında İsrael Ori isimli bir Ermeni bunun için
çeşitli girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Öncelikli olarak Avrupalı devletlerin yardımını sağlamaya çalışmıştır. Bu dönemde Rusya’nın bölgede
büyük bir siyasî güç haline gelmesi üzerine Ori, Çar I. Petro ile görüşerek
Rusya’nın Kafkaslar’a inmesi konusunda onu ikna etmiştir2. Çar I. Petro
döneminde Ermenilerle dostluk ve ticaret antlaşmaları imzalamıştır.
Bu antlaşmalara göre Ruslar, Ermeni cemaatleri ile ticaret yapmayı ve
ileri gelenlerin çocuklarını da okutmayı kabul etmiş ve ayrıca Ermeni
prensliğini Osmanlı ve İran’a karşı korumayı vaat etmiş, Ermeniler de
buna karşılık Rusya’ya bağlı olacakları sözünü vermişlerdir3.
Kafkasya üzerinde Rusya’nın yayılmacı bir siyaset izlemesi ile
Osmanlı- Rusya- İran üçgeninde çeşitli mücadeleler başlamıştır. Rusya
bu mücadelelerde Ermenilerden büyük ölçüde faydalandığı için, Ermenileri tamamen kendi saflarına çekebilmek amacıyla çeşitli faaliyetlerde
bulunmuştur. İlk iş olarak yaptığı propagandalarla onların sempatisini
kazanmaya çalışmış, daha sonra Ermeni adlarıyla birçok okul açmıştır.
Bu okullardan bazıları, 1816 yılında açılan Lazarian Enstitüsü, Tiflis’te
açılan Nersessian Okulu ve Eçmiyazin’de açılan Gevorgian Akademisi’dir4.
Bütün bu faaliyetler netice vermiş ve Ermeniler arasında büyük bir Rus
sempatizanlığı başlamıştır. Bu durum, Kafkasya meselesinde RusyaOsmanlı-İran arasındaki ilişkilerde Rusya lehine bir durum ortaya
çıkarmıştır. İran’a karşı yapılan mücadelelerde Ermeniler ön planda
yer almıştır. 1813 Gülistan ve 1827-1828 Rus-İran Savaşı’nın sonunda
imzalanan Türkmençay Antlaşmaları ile Kafkaslar’ın çoğu ve o zamana
kadar İran’ın elinde bulunan Eçmiyazin Kilisesi’nin de bulunduğu topraklar Rusların eline geçmiştir5. Antlaşmanın imzalanmasından sonra
Ermeniler Rusya’ya sığınma talebinde bulunmuşlar ve bu talep Ruslar
tarafından olumlu karşılanarak İran topraklarındaki 40.000 Ermeni ile
birlikte toplam 100.000 Ermeni başta Erivan, Nahcivan ve Karabağ böl-
2
3
4
5
228
Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987,
s.744-747.
Muammer Demirel, “Rusya’nın Ermeni Meselesine Etkisi”, Dünden Bugüne TürkErmeni İlişkileri, Nobel Yayınları, Ankara 2003, s.205; Uras, Tarihte Ermeniler..,
s.751.
Demirel, “ Rusya’nın Ermeni..”, s.206.
Davut Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu Politikasında Eçmiyazin Kilisesinin Rolü”,
Ermeni Araştırmaları, S.2, s.49.
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
geleri olmak üzere Rusya’ya göç etmiştir6. Rusların Ermenileri buralara
yerleştirmesinin sebebi ise hiç kuşkusuz burada Osmanlı ve İran’a karşı
tampon bir bölge oluşturmaktır.
Ruslar, Türkmençay Antlaşması ile hâkimiyetlerine aldıkları, Revan
(Erivan), Nahçivan ve bunlarla birleştirdiği Karabağ’la birlikte burada
idarî bir yapı oluşturmuşlardır. 1828 yılında, oluşturulan bu idarî yapının adını Armanskaya Oblast (Ermeni Vilayeti) koymuşlardır7. Böylece o
zamana kadar İran hâkimiyetinde yaşayan Ermeniler, Rus hâkimiyetine
geçmişlerdir.
Harita 1: Rusya’nın Kafkaslarda İlerleyişi (1801-1829)
Bu bölge bundan sonra Ruslar için Anadolu ve İran içlerine yapacakları saldırılar için bir üs, Ermeniler de burada Rusların ileri askerî
bir karakolu konumuna gelmişlerdir.
6
7
Kemal Beydilli, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler, TTK Yayınları, Ankara 1988, s.368-369, 372; Yusuf Halaçoğlu, “
Ermeni Meselesiyle İlgili Birkaç Rus Kaynağı”, Yeni Türkiye, Sayı 38, Ankara 2001,
s.735-736; Kamran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1988, s.80.
Oktay Kızılkaya, “Revan ( Erivan) ve Iğdır Yöresindeki Demografik Yapının
Ermeniler Lehine Dönüştürülme Süresi (1828 -1920)”, Erciyes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.2007/1, Kayseri 2007, s.304; Gürün, Ermeni Dosyası,
s.81; Uras, Tarihte Ermeniler.., s.757.
229
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Ermenilerin Ruslara bu kadar yakınlaşmasının en önemli sebebi
kendilerine ait bağımsız bir devlet kurmaktı. Ancak, Ruslara güvenmenin
ne kadar büyük bir hata olduğunu daha sonra anladılar ve büyük bir
hayal kırıklığına uğradılar. Tıpkı I. Dünya Savaşı sonunda olduğu gibi
Ruslar, çıkarları sona erdiği zaman Ermenileri ortada bırakacaklardır,
çıkarları gerektirdiğinde ise adı bağımsız ancak gerçekte Rusya’nın bir
eyaleti konumunda olan siyasî bir yapı oluşturacaklardır.
1839 yılında Kafkasya’yı iki idarî bölgeye ayıran Ruslar, 1844’te
ise Prens Vorontsov’u Kral naibi sıfatıyla bölgenin idaresine getirdi.
Vorontsov bölgeyi küçük vilayetlere bölerek asayişi sağlamayı hedefledi.
Ermeniler bu bölünme ile Tiflis Vilayeti’ne bağlandı8. Bir müddet sonra
Erivan Vilayeti kurulsa da Ermenilerin istediği şekilde bir bağımsızlık
gerçekleşmedi. Ancak bu topraklar günümüzde kurulan Ermeni devletlerinin sınırlarının oluşturulmasını sağlamıştır.
1. İRAN’IN ERMENİ MESELESİNDEKİ ROLÜ
İran’ın Ermenilere yönelik politikasını anlamak için XIX. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren Osmanlı-Rus-İran ilişkilerine bakmak gerekir.
Çünkü Kafkasya bu üç devlet açısından oldukça önemli bir bölgedir, bu
yüzden yaşanan gelişmeler doğrudan veya dolaylı bir şekilde bununla
ilgilidir. Her şeyden önce söylemek gerekir ki, bu dönemde İran’da
oldukça etkili bir şekilde Rus etkisi vardır9. Bankalaşmadan, birçok
yatırıma kadar birçok ihaleyi Rusya almıştır. Bunun yanı sıra Fransa’dan
düşük faizle borç alarak İran’a daha yüksek faizle borç vermiş ve böylece
İran’ı tamamen kendisine bağımlı hale getirmiştir10. Bu durum ise,
İran’ın gerek kendi çıkarları ve gerekse daha çok Rus devlet adamlarının
etkisiyle Osmanlı aleyhine bir politika izlemesinde etkili olacaktır. Daha
önce de bahsedildiği gibi Ruslar, Osmanlıya karşı Ermenileri kullanmış,
onlara doğrudan veya dolaylı bir şekilde destek vermiştir. Ermenilerin
bu bölgede örgütlenmesi ve desteklenmesinde İngilizler bir müddet
Ruslarla beraber hareket etmişse de bir müddet sonra burada kurulacak bir Ermeni devletinin Rusların etki ve yönlendirmesine gireceğini
anlayınca bu tavrından vazgeçerek başka arayışlara girmiş, örneğin
8
9
Gürün, Ermeni Dosyası, s.81.
Raymond Furon, İran, Çev. Galip Kemali Söylemezoğlu, Hilmi Kitabevi, İstanbul
1943, s.160-161.
10 Furon, İran, s.160-161.
230
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
bölgede güçlü bir tarikat reisi olan Şeyh Ubeydullah öncülüğünde bir
devlet kurulması için çalışmıştır11.
İran’daki Rus etkisi öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, Rusya’nın İran
büyükelçisi, Rusya’nın İran’daki bir valisi gibi hareket etmeye başlamıştır. Öte yandan Osmanlı devlet adamları başta Ermeni komitacıların
kontrol altına alınması olmak üzere, İran tarafında oluşan bir problemin
giderilmesi için bile Rus hükümetine veya Tahran’daki Rus Büyükelçisine
müracaat etmek zorunda kalmıştır12.
İran’ın Ermenilere karşı tutumunu belirleyen diğer bir önemli sebep
ise, Osmanlı Devleti’ne karşı yüzyıllardır uyguladığı tutarsız ve ikiyüzlü
politikalarıdır. Şöyle ki; Sünnî Müslümanların lideri konumundaki
Osmanlıya karşı sürekli olarak düşmanca bir tavır sergilemiş ve bu
uğurda her türlü yolu denemiştir. Bunun için gerektiğinde, Şiîliği bir
tehdit olarak kullanmaktan çekinmemiş gerektiğinde ise, Çaldıran
Savaşı’ndan sonra Almanlarla olduğu gibi, gayrimüslim devletlerle
müttefik olma yoluna gitmiştir. Bir devletin kendi çıkarlarını ön planda
tutması ve buna göre davranması elbette normaldir ama İran’ın bir
İslâm devleti olan Osmanlıya ve günümüzde de Türkiye’ye karşı sürekli
Türklerin en büyük düşmanı olan devletlerle ittifak içinde olması bu
politikalarının bir göstergesidir.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı – İran ilişkileri zaman
zaman iyi bir seviyeye gelmişse de İran’daki bu Rus etkisinden dolayı,
Osmanlı Devleti’nin zayıf düştüğü dönemlerde (1877-1878 Osmanlı
Rus Harbi’nin sonucunda olduğu gibi) İran bundan faydalanma yoluna
gitmekten çekinmemiştir. Ancak Osmanlı Devleti gerek sahip olduğu
kültürel birikim, gerekse siyasî, askerî ve diplomatik anlamda İran’la
mücadeleden geri durmamış ve özellikle İran’daki modernleşme çalışmalarında gözle görünür bir tesirde bulunmuştur13.
11 Mehmet Saray, Türk-İran İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara
1999, s.92. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Fırat Kılıç, Sheikh Ubeydullah’s Movement, Bilkent Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Bilimler Ensititüsü Yüksek Lisans
Tezi, Ankara 2003.
12 BOA, HR.SYS., Belge No:2774/58, 2861/10, 2773/3, 2772/43, 2772/61,
2772/68.
13 Ayrıntılı bilgi için bkz. Hatice Kılıç, İran’ın Modernleşme Sürecinde Osmanlı Devleti’nin
Rolü, Marmara Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, s.19-62.
231
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı İran, gerek Osmanlı içindeki
Ermenileri, gerekse kendi ülkesindekileri bazen açıktan bazen de gizli
bir şekilde Osmanlıya karşı desteklemiştir. İran’ın Ermenilere karşı
verdiği destekleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:
1. Konsoloslukların Yardımı
a. Pasaport Temini
b. Himaye
2. Lojistik Destek ve İran İçinde Rahat Hareket Edebilme
3. İran Sınırlarından Geçişlerine İzin Verme
1.1. KONSOLOSLUK YARDIMLARI
İran, Ermeni komitacılara kendi sınırları içinde geniş bir hoşgörü ve
lojistik destek imkânı sağlamıştır. İran coğrafyası bu dönemde Osmanlıya karşı Doğudan gerçekleşen her türlü faaliyette (Özellikle İsyanlara
yönelik hazırlıklarda ve isyanlardan sonra ) adeta bir üs konumuna
gelmiştir. Öte yandan, hem Osmanlı içindeki hem de farklı ülkelerdeki
İran konsoloslukları, Osmanlı içinde eyleme karışmış olan Ermenileri
himaye etmiş, onlara her türlü desteği vermiş ve birçok Ermeni’ye rahat
hareket edebilmesi ve gerektiğinde kaçabilmesi için, İran pasaportu
temin etmiştir. İran Konsolosluklarının bu yardımları Mehmetzade
Mirza Bala’nın Ermenice’den tercüme ettiği ve Taşnaksutyun Örgütü’nün
resmi yayın organı olan Truşak ( Bayrak) gazetesinde yayımlanan İran
ve Turan isimli makalede şu şekilde ifade edilmiştir;
1894-1896 yıllarında Van ve Erzurum illerinde Ermeniler üzerinde
soykırım yapılırken, dost Rus konsolosları Ermeni göçmenleri
Osmanlı cellatlarına teslim ederken, İngiliz konsolosu Ermenileri
Türk toplarına hedef olarak kullandırdığı zaman ırkdaş İran milletinin
konsolosları Ermeni milletini korumayı ve talihsiz Ermenileri soykırımdan kurtarmayı düşünüyorlardı. 1915-1916 yıllarında Alman ve
Amerikan konsoloslarından çok İran konsolosları Ermeni milletinin
korunmasına çalışıyor, Ermenileri kurtarmayı düşünüyordu14.
14 Mehmetzade, Mirza Bala, Ermeniler ve İran, Yayına Hazırlayan: Yavuz Ercan,
Ankara Üniversitesi OTAM Yayınları, Ankara 1994, s.7-8.
232
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
İran’ın bu tür faaliyetlerini ortaya koyan birçok olay vardır: Örneğin;
1896 yılında Ermeni Taşnaksutyun Komitesi tarafından düzenlenen
Osmanlı Bankası baskınında olaya karışan ve bankaya bomba attığı ve
bir kolunun da bu baskında sakatlandığı tespit edilen Ermeni liderlerden
Sivaslı Nalbandyan isimli şahsa 1906 yılında İran’ın Marsilya konslosluğu tarafından pasaport temin edilmiştir15. 1894 yılında Ermenileri
Osmanlı Devletine karşı kışkırtan ve bu yönde birçok eyleme katılan
Van’ın Eleşkirt kazasına bağlı Toprakkale Köyünden Nazaret Mardiros
Paslekyan’a Pasaport temin edilerek Tiflis üzerinden Bulgaristan’a kaçışı
sağlanmıştır16. 1891 yılında Nahcivan ve Karabağ Ermenileri tarafından
organize edilen ve Doğu Anadolu’daki Bayezid sancağına karşı düzenlen
bir saldırıya İranlı yetkililer bizzat yardım etmiş17 ve Osmanlı vatandaşı
olan ve bazı faaliyetlere karışan Ermenilere İran’ın Batum şehbenderi
tarafından pasaport temin edilmiştir18. 1897 yılında Osmanlı Devleti’nde
eyleme karışan bir grup Ermeni’ye pasaport temin edilmiştir19.
1.2. LOJİSTİK DESTEK VE ERMENİLERE İRAN’DA
RAHAT BİR ORTAMIN SAĞLANMASI
İran, Ermeni komitacılar açısından gerek silah ve mühimmatın
saklanması gerekse gıda ve benzeri yardımların sağlanması açısından bir
nevi depo olarak kullanıldığı söylenebilir. Bununla ilgili birçok malumat
bulunmaktadır. Şöyle ki, 1891 yılında Ermeniler tarafından Rusya’dan
getirilen silahlar, İran Salmas’ta saklanmıştır. Bu durumu öğrenen
İranlı yetkililer Osmanlı Devleti’nin uyarıları sonucunda olayla ilgili
bir tahkikat yapmışlar fakat silahların toplanması ile ilgili herhangi bir
işlem yapmamışlardır. Üstelik bu silahlar Tebriz ve Salmas’ta bulunan
Ermeniler tarafından, Van’da bulunan Ermenilerle irtibat kurularak
buraya getirilmiş ve bu bölgede meydana gelen birçok isyanda kullanılmıştır20.
1892 yılında Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği (Taşnaksutyun) aldığı
bir kararla Doğu bürosunun merkezini Van bölgesinin kapısı olduğu
için İran’a taşımış ve İranlılar bu duruma göz yumarak bu komitenin
15
16
17
18
19
20
BOA, HR.SYS., Belge No:2866/20.
BOA, HR.SYS., Belge No:2770/32.
BOA, HR.TO., Belge No:346/16; HR.SYS., Belge No:2769/11.
BOA, HR.TO., Belge No:346/10; HR.SYS., Belge No:2762/1.
BOA, HR.SYS., Belge No:2861/39.
BOA, HR.SYS., Belge No:2769/15.
233
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
faaliyetlerine izin vermiştir. Aynı komite kurduğu üç bölge meclisinden
birisini yine burada oluşturmuştur21.
1892 yılında Ermeni ve Kürtleri Osmanlı aleyhine kışkırtan ve
çeşitli faaliyetlerin düzenlenmesini sağlayan Azerbaycan Ermeni Başpiskoposu Stephan Mkiterian’a bu faaliyetlerinde bazı İranlı yetkililer
yardım ederek Ermenilerin Bayezid sınırından geçmelerine müsaade
etmişlerdir22.
İran’daki Ermenilerin bu dönemdeki durumu oldukça iyi bir durumdadır fakat bunun sağlanmasında İran şahının oldukça önemli bir etkisi
vardır. Şöyle ki, Ermenilere İran’da diğer unsurlardan daha çok imtiyaz
verilmiş ve birçok Ermeni kökenli şahıs önemli mevkilere gelmiştir. Hem
bu durumdan dolayı hem de Osmanlıya karşı düzenlenen eylemlerde
Ermenilere karşı gerekli desteği sağlamasından dolayı New Yorklu
Ermeniler aldıkları bir kararla İran şahı Nasıreddin Şah’a 1892 yılında bir
teşekkür mektubu göndermişlerdir. Bu mektubu getiren Sarafyan, Tahran çeşitli temaslarda bulunmuş ve İranlı yetkililer tarafından oldukça
iyi karşılanmıştır. Nasıreddin Şah adına New York Ermeni Kolonisi
başkanına hitaben bir cevap yazısı da yazılıp bahsedilen şahsa teslim
edilmiştir23. Ancak Osmanlı Devleti hem bu teşekkür mektubundan
hem de şahın yazdığı cevap yazısından haberdardır24.
1.3. İRAN SINIRININ KULLANILMASI
Görüldüğü gibi İran Ermeni meselesinde, Osmanlı aleyhine bir
taraf haline gelmiştir. Bu durum ise İran’ın hem geçmiş hem de günümüzdeki politikalarına oldukça uygun düşmektedir. Diğer bir husus
ise İran sınırıdır. Ermeniler, Osmanlı içindeki faaliyetlerinin birçoğunu
gerçekleştirmek için İran sınırını rahat bir şekilde geçmişlerdir. Hatta
sınırda kendilerine birer üs bile kurmuşlar, silahları bu sınıra getirerek
gerektiğinde Osmanlı içindeki eylemlerde kullanmışlardır25. Ermeniler
özellikle Tebriz–Van sınırını kullanarak Osmanlı içlerine girmişler ve
buradaki faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Ermenilerin İran sınırını kullandıkları hakkında Osmanlı arşivinde birçok belge bulunmaktadır.
21
22
23
24
25
234
BOA, HR.SYS., Belge No:2769/20., Uras, Tarihte Ermeniler..., s.449.
BOA, HR.SYS., Belge No:2762/4.
BOA, HR.SYS., Belge No:2735/33.
BOA, HR.SYS., Belge No:72/28.
BOA, HR.SYS., Belge No:2772/68, 2860/74, 2861/10, 2774/59, 2791/6.
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
Harita 2: 19. yüzyılda İran’daki Ermeniler
Esat Uras bu konuda iki şahsın görüşlerini aktarmıştır. Birinci olarak, Taşnaksutyun Tarihi’ni yazan Varantyan İran sınırıyla ilgili şunları
söylemektedir “İran ve Kafkas yolları, çeteciler için daima açık bulunuyordu.
Herhangi büyük örgütlü bir çete istediği zaman Türkiye topraklarına giriyor,
istediği yerde faaliyette bulunuyor ve sonra serbestçe geldikleri yere dönüyordu”. İkincisi ise o dönemde İngiltere’nin Van Viskonsolosu olan ve
meşhur Mavi Kitap’ı yazan W. H.Williams bu kitapta Osmanlıya karşı
yapılan eylemlerde İran sınırlarının kullanılmasına dikkat çekerek Gerçek
tehlike İran hududundadır demiştir26.
Ermeniler İran – Osmanlı sınırını oldukça işlek bir şekilde kullanıyor
ve bunu engelleyecek bütün unsurları da ortadan kaldırmaktan çekinmiyorlardı. 1904’teki II. Sasun (Taluri) İsyanı’ndan önce İran’dan Türkiye’ye
silah sevkıyatının yapıldığı güzergâh üzerinde bulunan Hanosor bölgesinde yerleşik olan Kürt Mazrik aşireti bunlara engel oluyordu. Ermeniler
bu yolun açılması için 400 kişilik bir kuvvetle bu aşirete saldırmışlar ve
çoğunu öldürmüşlerdir. Askerlerin bu saldırıyı haber alıp buraya gelmesi
ile çete mensupları tekrar İran sınırına çekilmişlerdir27.
26 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.502 vd.
27 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.520.
235
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Diğer bir husus ise İran Ermenilerinin, Osmanlı Devleti’nde (özellikle
Doğu Anadolu’da Van ve civarında ) yaşayan Ermenilerden silah vergisi adı
altında yüklü miktarlarda para toplayarak bunu İran’a götürdükleri ve bu
paralarla silah alımı ve diğer ihtiyaçların karşılandığı da bilinmektedir.
Bu silahlar özellikle 1896’teki I. Van isyanında kullanılmıştır28. 1896
Rusyalı Ardivaz isimli bir şahsın liderliğinde İran’da Heftvan, Melhami
ve Hüsrevan civarında yaklaşık iki bin Ermeni eşkıyasının bulunduğu
ve bu durumdan da İran Hükümetinin haberi olduğu halde her hangi
bir engellemede bulunmadığı, aksine bunlara göz yumduğu Van polis
Komiserliğinden Dâhiliye Nezareti’ne bildirilmiştir. Bu askerlerin silahları ise daha önce bahsedildiği üzere Van ve civarındaki Ermenilerden
toplanan paralarla alınmıştır29.
Başka bir husus ise, İran’da bulunan Ermenilerin Osmanlı sınırlarına girmek için birçok kez Kürt kıyafeti giymeleridir. Hatta bunun için
bazı Kürt aşiretine para bile ödüyorlardı. Böylelikle daha rahat hareket
ederek Osmanlı topraklarına girmişlerdir30.
2. İRAN-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN GENEL
BİR DEĞERLENDİRMESİ
İran ve Ermeniler arasındaki tarihsel sürecin yanı sıra olarak iki
toplumu bir araya getiren temel etkenler üzerinde de durmak yerinde
olacaktır. Çünkü dönemin koşullarına baktığımızda hem çıkarlar hem
de realite bakımından özellikle Ermenilerin İran ile münasebetlerinin
iyi bir noktada olmasının bir çok çelişkili yönleri bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi ise özellikle 19. yüzyıldan itibaren büyük devletler
tarafından Ermenilere aşılanan “bağımsızlık” düşüncesi ve buna bağlı
oluşan “Büyük Ermenistan” hayalinde yatmaktadır. Bu hayali 1890
yılında Kafkasya’da kurulan Taşnaksutyun örgütü yayınladığı bildiride Osmanlı ve İran’da bulunan toprakları ele geçirip Büyük Ermenistan’ı
kurmaktır şeklinde ortaya koymaktadır31. Fakat ‘Büyük Ermenistan’
diye tabir edilen devleti kurmak için Osmanlı Devleti gibi İran’dan ve
28 BOA, HR.SYS., Belge No:2769/20; Demir, Neşide Kerem, Türkiye’de Ermeni Meselesi,
Şafak Matbaası, Ankara 1976, s.63., Uras Tarihte Ermeniler..., s.499
29 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.II, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Yayını, Ankara 1994, s.407.
30 BOA, HR.SYS., Belge No:2805/2.
31 Uras Tarihte Ermeniler..., s.442.
236
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
hatta Rusya’dan bile bir takım toprakların alınması gerekmektedir32. Bu
durumu hem Ermeniler hem de İranlılar gayet iyi bilmektedirler. 1827
yılında Katogikos Aşgadaragesi, İran’a karşı yapılacak saldırı öncesinde
Ermenilere hitaben şunları söylemiştir:
Ararat dünyasının ve Ermeni milletinin şaşkınlık ve takdirini kazanacağınız zaman, ana tahtın eski bağımsızlığının yeniden kurulması
ve canlandırılması günü geldi. Ermeni kahramanları, ayağa kalkınız
ve İran’ın işini bitiriniz. İhtiyar Masis’i (Ağrı Dağı) sevindiriniz. Bir
defa daha ‘vatan’ topraklarını kanlarınızla boyayınız ve sonra hür
olarak yaşayınız33.
Ancak bu duruma rağmen, İran ve Ermeniler arasında geçmişte
Osmanlıya günümüzde ise Türkiye’ye karşı sürekli bir ittifak söz konusudur. Bunun sebebi ise yine Truşak (Bayrak) Gazetesi’nde yayımlanan
“İran ve Turan” başlıklı makalede belirtilmiştir. Buna göre:
Bu iki milleti daima bir dış düşman tehdit etmiştir. Ortak ve genel bir
düşman bu iki milletin hayat ışığını söndürmeye çalışmış ve bununla
iki milleti birleştirmiştir. Bu düşman da Türk milletidir34.
Aslında bu yönüyle İran–Ermeni yakınlaşması normaldir. Geçmişten
bu yana Osmanlı ile mücadele eden bir İran ile yaşadıkları toplumdaki
prestijli yaşamlarına rağmen Avrupalı devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdikleri ve zaman zamanda bu yönde kullandıkları
ve bağımsız bir Ermenistan idealinin önündeki en büyük engel olarak
Osmanlı Devletini gören Ermeniler için ortak bir düşman olarak Türkler
görülebilir. Ancak, 19. yüzyılın başlarına kadar Kafkasya bölgesinde
Ermenilerin yaşadıkları yerleri elinde bulunduran ve kendi içinde de
binlerce Ermeni’nin yaşadığı İran ile kurmayı düşündükleri bağımsız
Ermenistan’a ulaşmak için, İran topraklarının da bir kısmını ele geçirmesi gereken Ermeniler arasında gerçekçi bir yakınlaşmanın olması
olası değildir. Bu analizden ortaya şu sonuç çıkmaktadır; iki taraf da
birbirlerinin gerçek amaçlarını bilerek ve bunu açığa vurmayıp bir bakıma
erteleyerek, önce uzlaştıkları konuda bir yakınlaşmayı tercih etmişlerdir.
Ancak unutulan bir nokta, ortak hedefin kaybolması halinde iki tarafın
32 Uras Tarihte Ermeniler..., s.760.
33 Uras Tarihte Ermeniler..., s.757.
34 Mirza Bala Mehmetzade, Ermeniler ve İran, s.8.
237
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
da birbirinin hedefi haline geleceğidir. Nitekim Ermeniler Rusların
güneye inmeye başladığı dönemde, ikinci vatanı olarak gördükleri İran’a
karşı ihanet etmekte çekinmemiş ve Rusların tarafına geçerek İran’a
karşı savaşmışlardır. Bu yüzden Ermenilerin İran’a karşı gösterdiği bu
sadakatlerinin perde arkasında İran’ı bölme politikasının yer aldığını
hem İranlılar hem de Ermeniler oldukça iyi bilmektedirler.
SONUÇ
Kafkasya Bölgesinde 18. yüzyıla kadar Osmanlı ve İran arasında gerçekleşen hâkimiyet politikası bu yüzyılın başlarından itibaren Rusya’nın
da büyük bir devlet olarak bölgede yayılmaya başlamasıyla birlikte 19.
yüzyıl başlarına kadar Osmanlı–Rusya arasında meydana gelmiş, 19.
yüzyıldan sonra ise Rusya ve İngiltere arasındaki bir güç gösterisine
dönüşmüştür. Rusya’nın yayılmacı bir devlet olarak Kafkasya bölgesine
inmesiyle birlikte Ermeniler, o zamana kadar yaşadıkları Osmanlı ve
İran’a karşı bir ihanet içine girmeye ve Rusya lehine hareket etmeye
başlamışlardır. Rusya bu durumdan istifade ile Erivan, Nahcivan ve
Karabağ bölgesine İran, Osmanlı ve diğer bölgelerdeki Ermenilerle
birlikte yaklaşık 100 bin kişiyi yerleştirerek burada tampon bir bölge
oluşturmuştur.
Ermenilerin Ruslar lehine hareket etmeye başlamasını önceleri
kabullenemeyen İran, 19. yüzyılın sonlarına doğru iyice gücünü kaybetmiş olduğu için, bu yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlıya karşı
Ermenilere destek vermeye başlamıştır. Bu politikasını ise hala sürdürmektedir. Geçmişte Osmanlıya karşı oluşan bu ittifak günümüzde iki
büyük Türk devleti olan Türkiye ve Azerbaycan’a karşı kendini göstermiştir. Ancak bu ittifaktan en çok kaybeden ise eskinden beri olduğu gibi
Ermeniler olmuştur. Sürekli başka devletlerin çıkarları için kullandığı
Ermeniler, kendi sınırları içinde sıkışıp kalmıştır.
Bu çalışmada ortaya konulan bilgiler -çeşitli eksikliklerine rağmenİran’ın Ermeni meselesindeki önemine dikkat çekmek amaçlıdır. İran
faktörünün ortaya çıkarılması meselenin daha iyi anlaşılmasına büyük
katkıda bulunacaktır.
238
Arş. Gör. Gökhan BOLAT
BİBLİYOGRAFYA
1.Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi ( BOA)
HR. SYS (Hariciye Nezareti Siyasî Kısım)
HR.TO. (Hariciye Nezareti Tercüme Odası)
:72/28,2735/33,2762/1,2762/4,2769/11,
2769/15, 2769/20, 2770/32, 2772/43,
2772/61, 2772/68, 2773/3, 2774/58,
2774/59, 2791/6, 2805/2, 2860/74,
2861/10, 2861/39, 2866/20.
:346/16, 346/10.
2. Tetkik Eserler
Beydilli, Kemal, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya
Göçürülen Ermeniler, TTK Yayınları, Ankara 1988.
Demir, Neşide Kerem, Türkiye’de Ermeni Meselesi, Şafak Matbaası, Ankara 1976.
Demirel, Muammer, “Rusya’nın Ermeni Meselesine Etkisi”, Dünden Bugüne TürkErmeni İlişkileri, Nobel Yayınları, Ankara 2003.
Furon, Raymond, İran, Çev. Galip Kemali Söylemezoğlu, Hilmi Kitabevi, İstanbul
1943.
Saray, Mehmet, Türk-İran İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara
1999.
Gürün, Kamran, Ermeni Dosyası, Bilgi Yayınevi, Ankara 1988.
Halaçoğlu, Yusuf, “Ermeni Meselesiyle İlgili Birkaç Rus Kaynağı”, Yeni Türkiye,
Sayı 38 (Ermeni Sorunu Özel Sayısı), Ankara 2001.
Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C. II, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Yay., Ankara 1994.
Kılıç, Davut, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesinin Rolü (18281915)”, Ermeni Araştırmalar, S.2, Ankara Haziran-Temmuz-Ağustos 2001.
Kılıç, Hatice, İran’ın Modernleşme Sürecinde Osmanlı Devleti’nin Rolü, Marmara
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.
Kılıç, Mehmet Fırat, Sheikh Ubeydullah’s Movement, Bilkent Üniversitesi Sosyal ve
Ekonomik Bilimler Ensititüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2003.
Kızılkaya, Oktay, “Revan ( Erivan) ve Iğdır Yöresindeki Demografik Yapının Ermeniler
Lehine Dönüştürülme Süresi ( 1828 -1920)”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimle
Enstitüsü Dergisi, S.2007/1, Kayseri 2007.
Kurkjian, Vahan, History of Armenia, Armenian General Benevolent Union of
America Yayını, New York 1958.
Mirza Bala, Mehmetzade, Ermeniler ve İran, Yayına Hazırlayan: Yavuz Ercan,
Ankara Üniversitesi OTAM Yayınları, Ankara 1994.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987.
239
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
SİVASLI MİHİTAR (1676-1749), MİHİTARİSTLER
VE ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNE KATKILARI
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Afyonkarahisar-TÜRKİYE,
Tlf.: (MSN) 0.542.8361696, (İş) 0.272.2281339-174, e-posta: gsahin@aku.edu.tr
241
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Ermeni Meselesi’nin ortaya çıktığı dönem genellikle 19. yüzyıl olarak kabul
edilmektedir. Bu bir yönüyle doğrudur. Ancak kanaatimizce bu meselenin
temellerinin daha önceki dönemlerde aranması gerekmektedir. Bu bildiride
1676 yılında Sivas’ta doğan, daha sonra Katolik bir Ermeni rahip olan Mihitar
ve öğrencilerinin, Ermeni millî kimliğinin oluşması için yaptığı çalışmalar ve
Ermeni sorununun ideolojik temellerinin ortaya çıkmasına yaptığı katkılar
hakkında bilgi verilecektir. Mihitar ve tarikatına mensup Mihitarist rahiplerin,
1715 yılında Venedik’te St. Lazar Adası’nda kurdukları akademi sayesinde,
Ermeni toplumu içerisinde millî bilincin uyanmasında, Ermeni dili ve kültürünün dünyaya yayılmasında son derece etkili hizmetleri olmuştur.
Avrupa ile Ermeniler arasında bir köprü rolünü üstlenen Mihitar ayrıca,
Batı’nın dikkatini, uzakta kalıp dağılmış olan Ermeni toplumu üzerine çekmiştir. Avrupa’nın, Ermenileri sahiplenmesi ve Mihitar ve öğrencilerinin tarih,
edebiyat, yayıncılık ve eğitim faaliyetleri sonucunda Ermeni halkına güven
gelmiş ve daha bağımsız hareket etmeye başlamışlardır. Mihitar aynı zamanda
Ermeni kültürünün, mirasının, dilinin korunmasına ve geliştirilmesine katkı
da yapmıştır. Tüm bu çalışmalar neticesinde, Ermeni siyasal akımına eylem ve
terör alanında olmasa bile fikir bazında katkı sağlayan Mihitar ve Mihitaristler,
kendilerini Ermeni siyasallaşma akımına kaptırmışlardır.
242
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
I) MİHİTAR’IN HAYATI, ESERLERİ ve FİKİRLERİ
a) Hayatı
Sonradan Ermeni milletinin önde gelen isimlerinden birisi olacak
olan Manuk (Mihitar’ın doğum adı), zamanının orta tabakasına mensup,
dindar bir Ermeni tüccar ailesinin çocuğu olarak 7 Şubat 1676 tarihinde
Sivas’ta dünyaya gelmiştir1. Kaynaklardan oldukça yetenekli bir çocuk
olduğu, henüz beş yaşındayken okuma yazmayı öğrendiği, on yaşında ise
eğitilmek üzere manastıra girdiği anlaşılmaktadır2. Manuk’un 1685-1691
1
2
Kevork B. Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions to Armenian Culture and Scholarship, Middle Eastern Department, Harvard College Library, 1976, s.1; Stephen
K. Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna a Histrorical Survey, Mekhitarist
Press in Vienna, Austria 1991, s.6; Levon Panos Dabağyan, Türkiye Ermenileri
Tarihi, 5. Baskı, IQ Kültür Sanat yayıncılık, İstanbul 2006, s.474.
Mihitar’ın hayatı ile ilgili daha çok bilgi için bkz. Gürsoy Şahin, Osmanlı Devleti’nde
Katolik Ermeniler, Sivaslı Mihitar (1676-1749) ve Mihitaristler, IQ Kültür Sanat
Yayınevi, İstanbul 2008, s.73 vd.
243
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
yılları arasında Sivas’ta Surp Nişan
Manastırı’na girerek ondört-onbeş
yaşlarında keşiş, ondokuz yaşında
rahip olduğu anlaşılmaktadır3.
Bir süre sonra kutsal rahiplik
rütbesini alan Manuk, daha sonra
manastırın eğitim seviyesi kendisine yetersiz geldiği için bazı Ermeni
manastırlarını ziyaret etmeyi kararlaştırmıştır4. Bu sırada teselli edenrahatlatan anlamına gelen MihitarMığitar adını alarak Eçmiyazin’de
görevli Başpiskopos Mikael ile
birlikte 1691 yılında Erivan’daki
Resim –1 Sivaslı Mihitar
Eçmiyazin’e gidip manastıra girE. FEİGL, “Ermeni Milli Kilisesi”, s.85.
mek için yola çıkarlar5. İlk olarak Erzurum’a varan Mihitar’ın,
Erzurum’da bulunduğu sırada Katoliklik propagandası yapan Cizvit
tarikatından bir misyoner olan Jacques Villote ile görüştüğü anlaşılmaktadır. Mihitar’ın bu karşılaşma sırasında Katolik misyonerden ve
onların tarikatlarının örgütlenme biçimi ve verimliğinden son derece
fazla etkilendiği ve Ermenileri Batı kültürüyle tanıştırma konusunda
çok fazla istek duyduğu anlaşılmaktadır6.
3
4
5
6
244
“Mığitar”, Meydan-Larousse, C.VIII, Meydan Yayınevi, İstanbul 1990, s.718;
Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.1; Badzik, Mehkitarist Congregation
in Vienna..., s.6; “Mihitar Appahayr 1676–1749”, www.pangaltilisesi.k12.tr/tr/
webac.asp?referans=77 (21.04.2008); Erich Feigl, “Ermeni Milli Kilisesinin Zaferi
ve Trajedisi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001, s.76;
Kamran Gürün, Ermeni Dosyası, Rüstem Yayınevi, 5. Baskı, İstanbul 2001, s.88;
Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, C.1-2, Eser Kültür Yayını, İstanbul 1977, s.798;
“Mıkhithar”, Ana Britannica, C.XXII, s.356; “Mechitar”, http://www.newadvent.
org/cathen/10102a.htm (21.04.2008).
Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.1.
“Mıkhithar”, Ana Britannica, C. XXII, s.356.
Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.2; Zekiyan, Boğos Levon, Ermeniler
ve Modernite, Gelenek ve Yenileşme/Özgüllük ve Evrensellik Arasında Ermeni Kimliği,
Çev. Altuğ Yılmaz, Aras Yayıncılık, İstanbul 2001, s.72; “Mechitar”, http://www.
newadvent.org/cathen/10102a.htm (21.04.2008); “Mekhıtar (1676-1749) His
Life”, http://www.mekhitarists.org/ mekhitar.html (29.09.2007).
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
Mihitar’ın Doğu Anadolu’daki bu seyahatinin uzun vadede Ermeniler
açısından oldukça önemli sonuçlar doğurduğunu söylemek mümkündür.
Mihitar bu geziler sırasında bir yandan vaazlar vererek kendi popülerliğini artırırken, diğer taraftan Ermenilerin içinde bulunduğu yaygın
geri kalmışlığı açık bir şekilde gözlemlemiş, bu sebepten Ermenilerin
kültürel seviyesinin acilen yükseltilmesi konusunda kesin olarak karar
vermiştir. Bu dönemde Ermenilerin, sayısı çok az olan eğitim kurumları,
kiliselerin yanında faaliyet gösteren eğitim kurumlarıydı7.
Böylece Mihitar’ın Batı kültürüne karşı olan ilgisinin ve çalışma
hırsının iyice arttığı anlaşılmaktadır. O, bir yandan Hristiyanlıkla ilgili
eserler okurken bir yandan da Suriyeli ve Grek din adamlarının eserlerini Ermenice’ye çevirmiştir8. Mihitar’ın, Osmanlı hâkimiyetindeki
Ermenilerin zamanla eriyeceğinden endişe ettiği ve Ermeniler arasında
milliyet şuurunu uyandırmak çabası içine girdiği anlaşılmaktadır9.
Mihitar, özellikle Ermenilerin ihtiyacı olduğunu düşündüğü dini ve
milli uyanış üzerinde durmuştur. Onun, bu sıralarda Ermeni Patrikliği
ile Roma kilisesini birleştirmeyi istediği ve bu amaçla planlar yaptığı
anlaşılmaktadır10.
Bu düşünceler içinde, Mihitar’ın 1700 yılında imparatorluğun başkenti İstanbul’a gittiğini görmekteyiz11. Mihitar’ın İstanbul’a gittiğinde
ilk yapmak istediği şey bir Ermeni okulu açmak ve halkını aydınlatmaktı12. O, bu düşüncesini gerçekleştirmiş, İstanbul’da eğitim öğretim
faaliyetlerinde bulunmuştur. Ermeni toplumunu aydınlatma düşüncesiyle hareket eden Mihitar, 8 Eylül 1701 tarihinde daha yirmibeş yaşında
İstanbul’da yaklaşık on öğrencisi (onaltı13) ile birlikte, Ermeni milletinin
fikrî ve dinî alanda uyarılması ve uyandırılması için bir Mihitaryan Birliğini kurmuştur14. Hristiyanlıkta Batı keşişliğinin ve manastırının babası
7
8
9
10
11
12
13
14
Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.1-2.
“Mechitar”, http://www.newadvent.org/cathen/10102a.htm (21.04.2008).
Yıldız Deveci Bozkuş, “Bir Başka Açıdan Ermenilerde Din”, Ermeni Araştırmaları,
C. 4, S.14-15, Yaz-Sonbahar 2004, s.128-129.
Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.6, 8.
Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, s.474; Bkz. www.pangaltilisesi.k12.tr/tr/
webac.asp?referans=77 (21.04.2008).
“Mechitar”, http://www.newadvent.org/cathen/10102a.htm (21.04.2008).
Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, s.475.
Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983, s.53;
“Mığitar”, Meydan-Larousse, C. VIII, s.718; Badzik, Mehkitarist Congregation in
Vienna..., s.4; Bazı kaynaklarda bu tarih 1700 olarak gösterilmektedir. Bkz. “The
245
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
sayılan ve Monto (Monre) Cassino’nun ilk keşişi olan Aziz Benedikt’in
(480–547) belirlediği manastır ve keşişlik kuralları, sonraki dönemlerde
pek çok Hristiyan tarikatında olduğu gibi Mihitar’ın kurduğu tarikatta
da geçerli kurallar olarak kabul edilmiştir15.
İstanbul’da eğitim öğretim faaliyetlerinde bulunan Mihitar, Gregoryen Ermenilerin baskıları altında ve sıkıntılı ortam içerisinde Osmanlı
ülkesinde daha fazla kalamayarak öğrencileri ile Gregoryen Ermeni rakiplerinin baskılarından ve kıskançlıklarından uzaklaşmak ve çalışmalarını
daha verimli bir ortamda yapmak için 1703 yılında Venedik yönetiminde
olan Yunanistan’ın Mora yarımadasında bulunan Modon şehrine gitmiştir16. Bu durum Mihitar’ı Ermeniler açısından son derece önemli bir
konuma oturtan gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Burada Venedikliler,
Mihitar ve talebelerini son derece teveccühle karşılamıştır.
Yerel yöneticiler Mihitar ve taraftarlarına yaklaşık iki köy büyüklüğünde bir araziyi tahsis ederek, kalacak yer ve kilise yapmalarına izin
vermişlerdir. Buraya yerleştikten sonra Mihitar ve öğrencileri ilk önce
kendi eğitimleriyle ilgilendiler. Mihitar, Modon’da Yunanca, Latince ve
İtalyanca öğrendi17. Bu sırada Papalık henüz Mihitar’ın fikirlerinin farkında değildi. Onun 1705 yılında tarikatını Papalığın onayına sunduğu
anlaşılmaktadır18. Aradan yedi yıl geçtikten sonra Mihitar’ın tarikatı
Papalık tarafından tam anlamıyla tanınacaktır.
15
16
17
18
246
Armenıan Monastery And Academy of San Lazzaro In The Venetıan Lagoon”,
http://www-writing.u-bordeaux3.fr/univ/sanlazzaro.htm (20.04.2008).
“Benedictus”, Ana Britannica, C.V, Ana Yayıncılık ve Encyclopedia Britannica Yayını,
İstanbul 1994, s.128; Salim Cöhce, “Osmanlı Ermeni Toplumunda Siyasallaşma
Çabaları”, Ermeni Araştırmaları, C.2, Sayı 8, Kış 2003, s.46; Badzik, Mehkitarist
Congregation in Vienna..., s.8.
Vahan M. Kurkjian, A History of Armenia, The Armenian General Benevolent Union
of America Yayını, 1958, s.408; Ancak bazı kaynaklarda Mihitar’ın Mystra despotluğuna gittiği ve burasının Türklerin eline geçmesi üzerine Venedik’e sığındığı
(1717) anlatılmaktadır. Bkz. “Mığitar”, Meydan-Larousse, C.VIII, s.718. Modon
şehrinin Methon-Modone-Metone-Mothony-Methony-Methone gibi telaffuzu ile
ilgili bkz. Kevork Pamukciyan, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar, Zamanlar,
Mekânlar, İnsanlar, C.III, Yayına Hazırlayan Osman Köker, Aras Yayıncılık, İstanbul
2003, s.326.
Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.3.
Pamukciyan, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar…, C.III, s.327.
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
b) Eserleri
Mihitar ve Mihitarist rahipler, Ermeni toplumu içerisinde milli bilincin uyanmasında, Ermeni dilinin ve kültürünün dünyaya yayılmasında
ve aynı zamanda Batı hayranlığının Ermeniler arasında yayılmasında
son derece etkili olmuşlardır19. Kaynaklardan anlaşıldığına göre Avrupa
ile Ermeniler arasında köprü rolünü üstlenen Mihitar, yazılı eserlerinde
Batı’nın metotlarını kullanmış, Batı’nın uzakta kalıp dağılmış olan bir
Doğu toplumu ile ilgilenmesini sağlamıştır. Onun çalışmaları sonucunda Ermeni halkına güven gelmiş ve daha bağımsız hareket etmeye
başlamışlardır20. Kısacası her ne kadar Gregoryen Ermeniler mezhep
taassubu içerisinde Mihitar’ı İstanbul’dan sürgün etmişler ve Venedik’e
gitmesine sebep olmuşlarsa da onun Ermenilere yaptığı hizmet, sonraki dönemlerde mezhebinin ne olduğunun önemsenmemesine sebep
olmuştur. Ancak onun faaliyetleri Osmanlı Devleti için pek de olumlu
neticeler vermeyecektir.
Mihitar’ın daha genç yaşlarda şiir ve ilahi yazma konusunda yetenekli olduğu ve Surp Nişan manastırında pek çok ilahi bestelediği
anlaşılmaktadır. Ancak onun el yazması eserlerinin tamamının yandığı
ve yok olduğu ifade edilmektedir21. Onun, Venedik’te kendisini tam
anlamıyla ilmi çalışmalara verdiği anlaşılmaktadır. Mihitar’ın İstanbul’da
kaleme aldığı ve hepsi de dini içerikli olan dört kitabı bulunmaktadır.
Bu kitaplarından birisi Hz. İsa’nın Sireti (ahlakı ya da hayatı) ismini
taşımaktadır. Kitapların üçü 1700’de basılmış olup eserlerin basıldığı
matbaa belli değildir. Mihitar’ın verimli bir yazar olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıdaki eserlerin yanında Venedik’te bizzat yazdığı çoğu dini
içerikli, ilahiler, dualar, şiirler, tefsirler vs. içeren yaklaşık yirmi kitabı
bulunmaktadır22.
Bu eserler arasında 1727 yılında Venedik’te Ermeni alfabesi ile
Türkçe yayınlanan ilk eser olan Yeni Ermenicenin Dilbilgisine Giriş: Yalnızca Türkçe Bilen ve Yeni Ermenice Öğrenmek İsteyen Ermeniler İçin Türk
19 Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, s.476-477; Davut Kılıç, Osmanlı İdaresinde
Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasi Mücadeleler, Asam Yayınları, Ankara 2000,
s.477.
20 Feigl, “Ermeni Milli Kilisesi”, s.76.
21 Fr. Mesrop Topalian, The Marian Poetry of Mekhitar of Sebaste, Mariam 2, Impremeria Modern Kreim, Anjar 2007, s.6.
22 “Mıkhithar”, Ana Britannica, C. XXII, s.356; Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.4-5, 12.
247
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Lisanıyla Yazılmıştır23 adlı eseri en önemli çalışmalarından birisidir. 149
sayfa olan bu eserin 91. ve 149. sayfaları arasında Ermenice-Türkçe bir
bölüm de bulunmaktadır. Bu eserin Venedik’te Antonio Bortoli’nin matbaasında basıldığı anlaşılmaktadır24. Bu tarihten itibaren Mihitaristler
tarafından yayımlanan Ermeni harfli kitap ve risalelerin sayısı Karnik
İstepanyan’a göre bine yaklaşmaktadır25.
Yine o, 1727 yılında Kir Krisdoneagan Vartabedutyan’ı (Hristiyan
Akideleri Kitabı) kaleme almıştır. Mihitar hayatı boyunca aralarında İncil,
Eski ve Yeni Ahit, Hristiyanlık, ahlak, dua kitabı, dil bilimi, matematik
elkitabı vb. gibi çok sayıda kitap yayınlamıştır. Onun en meşhur kitabı
1732 yılında resimli olarak basılan İncil’dir. Bu eser konunun uzmanları tarafından çok önemli görülmektedir26. 1733-1735 yılları arasında
Mihitar’ın “Astvadzaşunç” (Kitabı Mukaddes-İncil)’i Ermenice’ye çevirdiği anlaşılmaktadır. Bu eser Oskan Vardapet tarafından Amsterdam’da
1666’da basılan İncil’in içeriğinden oldukça farklıydı. Mihitar, Oskan’ın
çalışmasını Latince metne göre düzeltmiş ve Grekçe metinle karşılaştırmıştır. Ayrıca Paris’te 1645’te İbranice, Süryanice, Rumca, Latince,
Arapça, Kildanice ve Samariaca dillerinde basılan Seven-Language Bible
(Yedi Dilde İncil)’i de içeren bir eser meydana getirmiştir. Bu karşılaştırmalar ve baskı işlerinin yaklaşık üç yıl sürdüğü anlaşılmaktadır27.
Mihitar, 1737 yılında Megnutyun Sırpo Avedaranin vor ısd Madteosi
(Matta İncili’nin Tefsiri) adlı eserini yazmıştır28. Onun Matta İncil’i tefsiri
hala çok değerlidir. Ayrıca onun Karaganutyun Kırapari Lezvi Haygazyan
Seri (Ermenice Dil Bilgisi Seri) ve Haygazyan Pararan (Haygazyan Lügati)
gibi eserleri de bulunmaktadır29. Mihitar’ın en önemli eserlerinden birisi
de Parkirk Haygazyan Lezvi (Armenian Dictionary-Ermeni Dilinin Sözlüğü)
23 “Turn Keraganutyan, Aşkharhapar Lezun Hayots: Şaratryal Dacgagan Lezvav Ar İ
Hokud Aynts Hayots, Vork Izdacgagan Lezu Miayn Kiden, Yev Papakin Usanil Zaşkharhapar Hayerenn”.
24 Rober Koptaş, “Ermeni Harfleriyle Türkçe”, Tarih ve Toplum, C. XXXIX, S.230,
(Şubat 2003), s.12; Bu çalışma Kevork Pamukciyan, Ermeni Kaynaklarından Tarihe
Katkılar, Ermeni Harfli Türkçe Metinler, C. II, yay. haz. Osman Köker, Aras Yayıncılık,
İstanbul 2002, s.XI-XXIII arasında tekrar aynen yayınlanmıştır.
25 Pamukciyan, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar…, C. II, s.41.
26 Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.4.
27 Kurkjian, a.g.e., s.409.
28 “Mıkhithar”, Ana Britannica, C.XXII, s.356.
29 “Mığitar”, Meydan-Larousse, C.VIII, s.718.
248
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
isimli Ermenice eşanlamlılar lügatidir30. Bu sözlüğün hazırlanmasında
Mihitar’la birlikte kendi öğrencileri de önemli çabalar sarfetmişlerdir.
Özellikle Rahip Mıgırdıç Ananian bunların başında gelmektedir. Sözlük
2 ciltten oluşmuş, 1. cilt, 1749’da Mihitar’ın ölümünden yaklaşık üç
hafta önce31, 2. cilt ise 1769 tarihinde basılmıştır. Bu baskıda da Rahip
Mıgırdıç Ananian’ın önemli gayretleri olmuştur.
Bu sözlük, Latince (1541–43), Yunanca (1572), Fransızca (1606),
İtalyanca (1612) ve İspanyolca (1726–39) sözlükten sonra, İngilizce
(1755) ve Almanca (1774–86) sözlüklerden öncedir32. Önemli Ermeni dil
bilimcilerinden kabul edilen Hrachia Adjarian, 1836-37 yılında basılan ve
Nor Bargirk Haykazean Lezvi (New Dictionary of the Armenian LanguageErmeni Dilinin Yeni Sözlüğü) olarak bilinen Mihitar’ın sözlüğünün en
mükemmel akademik çalışma olarak nitelendirmektedir33. Bu çalışmaların
sonradan yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlanması sırasında, ünlü
bir Ermeni deniz ressamı olan İvan Ayvazovski (1817-1900)’nin de St.
Lazar’da bulunduğu hem bu sözlüğün hem de 1846 yılında yayınlanan
Artzern Pararan Haygazyan Lezvi (Ermeni Dili El Sözlüğü) adlı eserlerin
hazırlanmasında çalıştığı anlaşılmaktadır34.
Yine Mihitar’ın Venedik’te basılan Commentary on Ecclesiasticus
(Kiliseye Ait Açıklamalar), Armenian Grammar, (Ermenice Gramer), hem
edebi hem de halk dilinde Armenian Catechism (Soru Cevaplı Ermenice),
A Poem on the Blessed Virgin, (Kutsal Bakire -Meryem-’nin bir ilahisi)
gibi eserleri bulunmaktadır35. Onun, modern ve klasik Ermenice ile
ilgili kitabı ise modern Ermenice’nin yapısını tanımlayan son derece
önemli bir eserdir. Fakat bu çalışmaların en önemlisi olarak Ermeni
dilinin sözlüğü gösterilmektedir. Bu eser Ermeni sözlükçülüğünün ilk
bilimsel derlemesidir. Bu eserin derlenmesi yaklaşık yirmi yıl sürmüştür. Kendisine öğrencileri yardım ettiyse de Mihitar’ın organizasyonu
dikkate değerdir36.
30
31
32
33
34
35
36
“Mıkhithar”, Ana Britannica, C.XXII, s.356.
Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.10.
Zekiyan, a.g.e., s.71; S.Cöhce, a.g.m., s.46.
http://www-writing.u-bordeaux3.fr/univ/sanlazzaro.htm (20.04.2008).
K. Pamukciyan, Zamanlar, Mekânlar, İnsanlar, C. III, s.240-241.
“Mechitar”, http://www.newadvent.org/cathen/10102a.htm (21.04.2008).
“Mıkhithar”, Ana Britannica, C. XXII, s.356.
249
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
c) Ermeni Kültürüne Katkıları
Mihitar, St. Lazar adasında tarikatını organize ederek çalışmalarına
başlamış oldukça önemli işler yapmıştır. İlk olarak terk edilmiş adada bazı
düzenlemeler yapmış, yapılan işleri, tamirleri, eğitimle ve yönetimle ilgili
organizasyonları bizzat kendisi denetlemiş, aynı zamanda iki temel hedef
üzerinde odaklanmıştır. Tarikatın şu anki ve gelecekteki çalışmalarını
kendi başına yürütecek kaliteli öğrenci yetiştirmek ve Ermeni milletinin
manevi ve entelektüel aydınlanmasını sağlamak. Mihitar bütün zorlukların üstesinden gelebilmiş, kendisi ve tarikatı Ermeni kültürüne katkılar
konusunda dikkate değer başarılar elde etmiştir37. Mihitar’ın Ermeni
diline ve Batı kamuoyunun dikkati daha fazla çekmesine katkılarını da
ifade etmek gerekmektedir38. Bu noktadan hareketle Ermenilerin dilinin
oluşumu, Batı kamuoyunda dikkatleri çekme noktasında Mihitar ve
öğrencilerinin faaliyetleri dikkat çekicidir.
Mihitar ve müritleri, XIV. yüzyılda Avrupa’yı etkilemeye başlayıp,
yeni bir ruhun doğmasına sebep olan hümanizm gibi bir yeniliği Ermeni
toplumuna mal etmeyi başarmıştır. Esas olarak bu yenilik, Mihitar ve
Mihitaristler’in ilk mitolojik eserlerden en yakın tarihli çağdaş eserlere
kadar Avrupa edebiyatının tamamına açılmaları ile mümkün olmuştur.
Mihitarist kurumun bir manastır hüviyeti taşımasının getirdiği bazı
sınırlandırmalara rağmen Ermeniler daha önce Batı kültürüyle hiç bu
kadar yakın, geniş ölçekli ve kalıcı bir temas kurmamıştı. Dolayısıyla
Mihitarist ekolün en verimli çağında gerçekleşen bu temas sayesinde
daha sonraki değişim ve dönüşümlere giden yolu da açılmış oldu39.
XVIII. yüzyılda ortaya çıkan ve Ermeni kültürüne en büyük katkı
yapan ve yenilik getiren kişi Mihitar olup, onun yaptığı çalışmalar ve
attığı temeller sonraki dönemlerde Ermenilerin, Osmanlı aleyhine hareketlerinin zeminini oluşturacaktır. Mihitar’ın idealleri ve çalışmalarının
kendinden önceki Ermeni aydınlarından bazı farklı yönleri görülmektedir. Birisi kültürel içerik açısından tam bir Hristiyan hümanizmi, diğeri
de dinsel-teolojik boyut açısından Hristiyanlığın tüm zamanların en
büyük dini olarak kabul edilmesidir. Ermeni yazar Zekiyan’a göre Sivaslı
Başrahip Mihitar’a verilen Lusanorok (Yeni aydınlatıcı) adı bir anlamda
37 Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.4.
38 Muallim Cevdet (İnançalp), Mektep ve Medrese, (Hazırlayan; Erdoğan Erüz), Çınar
yayınları, İstanbul 1978, s.113-114.
39 Cöhce, a.g.m., s.47.
250
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
XVIII. yüzyılda Avrupa aydınlanmasından izler taşımaktadır40. Keza
Ermeniler arasındaki fikri uyanış, Mihitar ve öğrencilerinin katkıları
ile XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren başladığı söylenebilir41. Zekiyan,
Ermeni modernitesini dört evrede tanımlamaktadır. Bunlar;
a) Oluşum dönemi, (1520-1620); ilk Ermenice kitapların basılmasından Katagigos IV. Movses Datevastsi’nin Eçmiyazin Piskoposluğuna getirilmesine kadar geçen süre, b) Ermeni kapitalizminin büyük canlanışı,
(1630-1700); 1630’lardan İstanbul’da Mihitarist birliğinin kurulduğu
1700-1701’e kadar geçen süre, c) Hümanistik dönem, (1700-1840);
Mihitarist birliğinin kurulduğu 1700-1701’den 1840’a kadar yeniden
doğuş dönemi ve d) Sekülerleşme dönemi, (1840-1915); 1840’lardan
zorunlu göçün yaşandığı 1915 yılına kadar geçen süre olarak kabul
edilebilir42.
Mihitar’ın Ermenilerin geleneksel manastırcılık anlayışına da Batılı
modellerden esinlenen örgütlenme ve verimlilik gibi alanlarda bazı
yenilikler getirdiği görülmektedir. Batı’daki özellikle yeniçağda doğmuş
olan Cizvitler gibi tarikatların birlik, koordinasyon ve sıkı disiplini,
Mihitar’ı oldukça etkilemiştir. Özellikle Cizvit tarikatından olan bir din
adamı olan Jacques Villote ile Erzurum’da daha ilk temasından sonra
son derece etkilenmiş, tarikatların örgütlenme biçimi ve verimliği
Mihitar’ı etkisi altına almıştır. Mihitaristlerin Ermeni laikleşmesine de
katkıları olmuştur. Laikleşmenin pürüzsüz bir şekilde ilerlemesi, din
adamlarının özellikle de Mihitarist keşişler tarafından hayata geçirilmiş
olmasından kaynaklanmıştır. Bu değişimde Mihitar’ın kişisel katkıları
yanında akademisinin de büyük katkısı olmuştur43.
Mihitar sadece Katolik kilisesinin nüfuz alanını yaymakla kalmamış
aynı zamanda Ermeni mirasının, kültürünün, dilinin korunmasına ve
zenginleştirilerek geliştirilmesine katkı sağlamıştır44. Bunda hem kendi
kişisel özelliklerinin hem de öğrenci ve haleflerinin gayretlerinin önemli
katkısı olmuştur. Katolik Ermeniler, Doğu Katolikleri ile batı arasında bir
köprü olmuşlardır. Ermeni kilisesinin değişimi ve Katolikleşmesi uzun
40 Zekiyan, a.g.e., s.22, 69-70.
41 Ersoy Taşdemirci, “Türk Eğitim Tarihinde Azınlık Okulları ve Yabancı Okullar”,
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 10, Yıl 2001, s.15.
42 Zekiyan, a.g.e., s.33-34.
43 Zekiyan, a.g.e., s.72, 89-91.
44 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.4.
251
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
vadede bu milleti yok olmaktan kurtarmıştır. Bu konuda Ermenilerin
değişmeseydik ölecektik dedikleri anlaşılmaktadır. Keza Mihitar sayesinde
halk arasında kullanılan konuşma dilinin yaygınlaşması, sonraki yıllarda
Ermenilerin kullandığı dilin çok az kişi tarafından anlaşılması yerine
daha geniş kitlelerce anlaşılmasının zeminini oluşturmuştur45.
Mihitaristlerin Ermeni kültürü ve irfanına katkılarını hem Ermeniler hem de yabancı eleştirmenler kabul etmektedir. Mesela bu yüzyılın ilk
çeyreği ile ilgili Ermeni tarihinin önemli isimlerinden birisi olarak kabul
edilen ve Marksist eğilimleri olan Leo olarak anılan Arakel Babakhanian’a
göre, Mihitar ve onun taraftarlarının çalışmaları XVIII. yüzyıldaki Ermeni
kültürel hayatının merkezi durumundadır ve Ermeni tarihinin bütün yüzyıllarında Mihitaryan dönem olarak anılmak gerekmektedir. Bu ifadeler
belki de Napolyon’un İtalya’yı işgali sırasında St. Lazar adasını kapatmamasının açıklaması olabilir. Esasen 1810 yılındaki emirle, buranın
akademik karakteri tanınmıştır46. St. Lazar adasındaki matbaada basılan
eserlerin basımı son derece itinalı bir şekilde ve farklı dillerde yapılmış
ve XVIII. yüzyıldan beri çalışmasına devam eden matbaa 1991 yılında
kapanmıştır. Kaynaklardan anlaşıldığına göre buradaki müzede 150.000
cilt kitap, 4.000-4.500’e yakın çoğu Arabistan, Hindistan ve Mısır’dan
toplanmış Ermenice el yazması eser bulunmaktadır47.
Manastırın müzesi de oldukça zengindir. Buradaki bazı eşsiz antikalar, özellikle kütüphane, Ermenice ve Ermenilerle ilgili çalışmalar
açısından dünyanın en zengin kitaplarına sahiptir. Ayrıca Ermenice
el yazmaları, neredeyse her çeşit Eski ve Ortaçağ Ermeni kültürünün
örnekleri bulunmaktadır. Müzedeki materyal Akdeniz ve Avrupa kültür
dairesi içinde Ermeni alfabesinin başlangıcı ve gelişmesini anlamaya yardım edecek seviyededir48. Venedik’teki merkezde olduğu gibi Viyana’daki
merkezde de bugün bağışlarla birlikte 40.000’i Ermenice olmak üzere
270.000 cilt kadar kitap bulunmaktadır. Bu eserlerden yaklaşık 3.000’i
eski dönemlere ait Ermenice el yazması, 10.000’den fazla metin ve
Ermenice eser ile Ermeni araştırmaları için kaynaklar bulunmaktadır.
45 John Whooley, “The Armenian Catholic Church: A Study In History And Ecclesiology”, The Heythrop Journal, Volume 45, Issue 4, October 2004, s.417, 424-425.
46 http://www-writing.u-bordeaux3.fr/univ/sanlazzaro.htm (20.04.2008).
47 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.6; San Lazzaro Island, http://
www.armeniapedia.org/index. php?title=San_Lazzaro_Island (19.04.2008).
48 http://www-writing.u-bordeaux3.fr/univ/sanlazzaro.htm (20.04.2008).
252
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
Ayrıca 3.000’i Kilikya Ermeni krallığı dönemine ait 20.000 civarında
madeni para da (sikke) müzede sergilenmektedir49.
Halen faaliyette olan Venedik ve Viyana’daki kütüphanede pek çok
nadir kitap bulunduğu anlaşılmaktadır50. Ayrıca Viyana’da Mihitaristlerin kütüphanesinde Ermeni harfli Türkçe ilk şiir yazan şair, tarihçi, edip
ve mütercim Eremya Çelebi Kömürçüyan’ın (1637-1695) Vekayinamesi
bulunmaktadır51. Mihitar tarikatını kurduğu 1701 yılından 1749 itibaren
ölümüne kadar ve kendisinden sonra da tarikatına mensup öğrencileri
yaklaşık üç yüz yıldır Ermen gençlerin eğitimi, dini ve milli ruhun canlı
tutulması ve Ermeni bilim ve sanatının korunması konusunda çalışmışlardır. Ayrıca Ermeni dili, tarihi, ilahiyatı ve felsefesi konusunda çok
önemli katkılar yapmışlardır52.
Onun en büyük başarısı tarikatını sağlam temeller üzerine organize
etmesidir. Mihitaristler Ermeni kültürüne son derece değerli katkılar
yapmışlar, kurucuları olan Mihitar’ın tabiri caizse yüzünü ağartmışlar
ve her zaman Ermenilerin en büyük aydınlatıcıları olmuşlardır53. Daha
sonra 1776 ve 1789’da Mihitar’ın öğrencileri Trieste ve Venedik’te de
basımevine sahip olmuşlar, bu iki basım evi de hem sayı hem de kalite
bakımından son derece güzel eserler basarak Ermeni yayıncılığının
öncüsü konumuna geçmişlerdir.
49 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.65-66; Bardakjıan, The Mekhitarist
Contributions..., s.7.
50 Mesela Viyana’daki Ermeni Mihitarist kitaplığında bulunan kitaplar arasında
Kiev’de 1572-1663 yıllarına ait Kamenets-Podolsk Ermeni-Kıpçak mahkemesine
ait yaklaşık 8000 sayfadan oluşan 28 elyazması, Ermeni Kıpçakçasıyla yazılmış
1636-1736 yıllarına ait doğum kayıtları defteri, 1564-1608 ve 1608-1624 yıllarına
ait Lvov Ermeni-Kıpçak mahkemesinin iki tutanak defteri, 1598-1637 yıllarına
ait Lvov Ermeni Kıpçak mahkemesinin kassa defteri, 1572-1630 ve 1643-1667
yıllarına ait Lvov Ermeni Dini mahkemesinin tutanak defterleri bulunmaktadır.
Viyana’daki kitaplıkta ayrıca Doğu ve özellikle Ermeni Kıpçakçasıyla yazılmış
elyazması tutanak defterleri, keza 1660-1675 yıllarına ait Lvov Ermeni Başpiskoposluğunun doğum kayıtları defteri muhafaza edilmektedir. Edebi eserlerin
örneklerinden İstoriya Mudrogo Hikâra (Hikmetli Hikâr’ın hikâyesi) adlı didaktik
eserin yalnız Ermeni Kıpçakçasıyla yazılmış şekli de bulunmuştur. Bkz. Nadejda
Chirli, Bir Ermeni Kıpçakçası Metni: Algış Bitigi (Durum Ekleri İncelemesi, Metin,
Dizin), Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili
ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Adana 2004, s.13-22.
51 Pamukciyan, Ermeni Harfli Türkçe Metinler, C. II, s.1, 28-29, 48, 232.
52 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.4.
53 “Mıkhithar”, Ana Britannica, C. XXII, s.356.
253
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
d) Ermeni Milliyetçiliğine Katkıları
Mihitar, Ermeni kültürüne yaptığı katkılar kadar ve Ermeni milliyetçiliği açısından son derece önemli faaliyetlerde bulunmuştur. O,
Ermenilerin Batılı devletlerin dikkatini çekmesini sağlayan bir isimdir.
Ermeni milliyetçiliğinin şuurlanmasında son derece önemli rolleri olan
Mihitaristler, Mihitar’ın bir eseridir. Mihitar ve öğrencileri teşkilatlanmalarını tamamladıktan sonra Ermeni tarihi ve dili ile ilgili eserler
yayınlamaya başlamışlar, ayrıca Ermeni kültürüne ait eserler toplamış
veya basmışlardır.
Mihitar’ın Ermeniler arasında Ermenilik düşüncesine olan bağlılığı
kendisinden sonraki kişilere de esin kaynağı ve yönlendirici bir ideal
olmuştur. Mihitar’ın dünya görüşünde kendine özgü insani ve ahlaki bir
değer teşkil eden idealini o, Aziz Matta’nın İncili üzerine yaptığı bin sayfalık tefsirinin önsözünde ne inancım için ulusumu, ne ulusum için inancımı
feda ederim sözleriyle ifade eder. Bu sözü onun, ulusal birliğe bağlılığını
ve mezhepsel ayrımcılığa karşıtlığını net şekilde ortaya koymaktadır.
Mihitar, bu ifadesiyle Ermeni tarihçiliğinin babası veya Heredot’u sayılan
Horenli Movses Khorenatsi’nin (Moses Ğhorenatsi) daha önce açıkça
formüle etmiş olduğu milli ideolojiye ve onun mezhep ayrımcılığından
uzak karakterine sıkı sıkıya bağlı olduğunu da göstermektedir54.
Zekiyan’a göre Mihitar’ın çalışmaları Avrupa hümanizmi ile büyük
benzerlik taşımaktadır. Ancak onun ulusal birlik düşüncesine olan bağlılığı Mihitar’ı diğer hümanistlerden ayırır. Mihitar’ın düşüncelerinin
kökleri, Katagigos Sahak I ile birlikte Ermeni alfabesini geliştiren ve
Ermeni edebiyatının rönesanına sebep olduğu ifade edilen55 Mesrob
Maşdots’un eserlerine kadar uzanmakta olup, yakın çağlarda bu durumu
54 Horenli Movses’in sonradan yazılan Ermeni tarihlerine kaynaklık etmiştir. Onun
V. yüzyılda yaşadığı iddia edilmekle birlikte (mesela Pamukçuyan, Movses’in
beşinci asırda yaşadığını kaydetmektedir. Bkz. Pamukciyan, “Mıkhitharistler
Hakkında”, s.47.), esasen VIII. yüzyılda yaşamış bir tarihçi olduğu ve tarihini
de Kitab-ı Mukaddes hikayelerine göre tertip ettiği anlaşılmaktadır. Bkz. Erdal
İlter, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, (Tarihten Bir
Kesit-Özel Sayı), (MEB yayını), Yıl: 4, S.38, (Nisan 2003), s.75.
55 Louise Ziazan Nalbandian, The Armenian Revolitionary Movement of the Nineteenth Century; The Origins and Devolopment of Armenian Political Parties, (Stanford
University PHD.), (UMI Dissertation Services), Ann Arbor 1959, s.17.
254
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
en açık şekilde formüle eden ve hiçbir belirsizlik içermeyecek şekilde
yorumlayan Mihitar olmuştur56.
Mihitar’ın milliyetçi fikirleri sonraki dönemlerde öğrencileri tarafından devam ettirilmiştir. Mesela 1870-1880 yıllarında Ermeni milliyetçiliğinin en hızlı savunucusu, kuramcısı, uygar cemiyetin önderi, kahramanı kabul edilen Grigori Artsruni, 1869 yılında Heidelberg’de felsefe
ve siyaset ekonomisi alanında doktora eğitimini tamamlayıp doktor
unvanını almış, daha sonra Venedik’e geçerek, Ermenice’yi, Mihitarist
Ermeni manastırında öğrenmiştir. Ermeni milliyetçiliğinin teorisyeni
olarak kabul edilen Artsruni’nin yaklaşımı ırkçılığa ve işbirlikçiliğe
dayanmaktadır. Ayrıca o, kitaplarında Türkleri, Kürtleri ve Müslümanları aşağılamaktadır57.
İsrail Ori ile başlayan ve dış güçlere bel bağlayan Ermeni milliyetçiliği
politikası, Boryan’ın ifadesiyle Ermeni milliyetçiliğinin gelişimine damgasını vuracak, Ermeni milliyetçiliği tarihi Emperyalizmle işbirliği tarihi
olarak nitelenecektir58. Ori’den sonra gelen Mihitar ve takipçilerinin
Avrupa edebiyatının ilk mitolojik eserlerinden en yakın tarihli eserleri
tanımaları ve faaliyetlerini böylece şekillendirmeleri, Ermeniler arasında
yeni bir milliyetçi ruhun doğmasına ve yenilikçi rüzgarların esmesine
sebep olmuştur59. Tüm bu mücadeleler sonunda ne Katoliklerin ne de
Mihitar ve öğrencilerinin hiçbir şey kazanmadığını, asıl kârlı çıkan ve
kazanan tarafın emperyalist devletler olduğu görülmektedir60.
Mihitar ve tarikatına giren rahipler, Ermeni toplumunun tarih
ve dilini araştırarak eserler yayınlamaya başlamışlardır. Bu kitaplar
değişik yollardan Osmanlı topraklarına sokularak Ermeniler arasında
alınıp okunmaya başlanmıştır. Dil ve tarih çalışmaları Ermenilerin
millet hüviyeti kazanmalarında ve bu durumu koruma ve geliştirmede
önemli roller oynamıştır. Osmanlı idaresinde nüfusları, ekonomik güçleri
56 Zekiyan, a.g.e., s.71; Cöhce, a.g.m., s.50.
57 Bkz. Mehmet Perinçek, Ermeni Devlet Adamı B. A. Boryan’ın Gözüyle Türk-Ermeni
Çatışması, 2. basım, Kaynak yayınları, İstanbul 2006, s.31-32; Mehmet Perinçek, “İlk Teorisyeninin Ağzından Ermeni Milliyetçiliğinin Kökleri”, Cumhuriyet,
Strateji, 29 Ekim 2007 Pazartesi Parasız Özel Ek, Yıl: 4, S.174, s.20-21; ayrıca bkz.
Karinyan, Ermeni Milliyetçi Akımları, Çeviren Arif Acaloğlu, Kaynak Yayınları, 2.
Baskı, İstanbul 2006, s.21-25 vd.
58 Perinçek, a.g.e., s.31; ayrıca bkz. Karinyan, a.g.e., s.21-25.
59 Zekiyan, a.g.e., s.70.
60 Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, s.478.
255
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
artan, kültür seviyeleri yükselen Ermenilerin Mikitar’ın ve Mihitarist
tarikatının propagandasına maruz kalmış ve bu faaliyetlerden etkilenmişlerdir61. Bu konuyla ilgili genel kanaatin aksine L. P. Dabağyan, bu
görüşlere katılmadığını, Mihitar ve Mihitaristlerin yaptığı çalışmaların
Ermeni kültürünün unutulmamasına sebep olduğu yolundaki ifadelerin
abartılı olduğunu, esas Ermeni kültürünün kaynaklarının Surp (Aziz)
Armaş Ruhban Okulu Manastırı tarafından yaşatıldığını ifade etmektedir62. Ancak kanaatimiz, Mihitaristlerin Ermenilerle ilgili faaliyetlerinin
daha sonraki dönemlerde Ermeni olaylarının meydana gelmesinde ve
Ermeniler arasında milliyetçilik akımlarının gelişmesinde birinci derecede rol oynadığıdır.
II) MİHİTARİSTLERİN FAALİYETLERİ ve
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNE KATKILARI
Mihitar’ın, 1715 yılında Venedik’te St. Lazar adasında kurduğu
akademi, Ermeniler açısından birçok önemli eserin basım ve yayımını
sağlamış, Ermeni kültür ve aydınlanmasına büyük hizmetler etmiştir63.
Burası özellikle Ermeni milli kimliğinin oluşmasında önemli bir rol
oynamıştır. Bizzat Mihitar, Ermeni tarihi, dili ve edebiyatı konularında
birçok kitap kaleme almıştır. Ayrıca o, eski Yunan, Latin ve Avrupa edebi
eserlerini de Ermenice’ye çevirmiş veya öğrencilerine çevirttirmiştir64.
Bugün adada görülen dini ve ilmi müesseslerin adada kurulması 1715’ten
1740’a kadar yaklaşık 25 yıl sürmüştür65.
Mihitar’ın 1749 yılında ölümünden sonra onun inanç yorumunu
benimseyen ve kendisine bağlı olanlar, daha sonra onun Venedik’te
kaldığı manastırda varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mihitaristler,
Avrupa’daki aydınlanma felsefesi ve milliyetçilik akımının Osmanlı
Ermenileri arasında yayılmasını sağlamışlardır66. Ayrıca Batılı devletlerle
Ermeniler arasında bir köprü kurulmasına, Ermenilerin Batı kültürü
61 Yusuf Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, XVIII. ve XIX. Asırda, TTK yayını,
Maarif Matbaası, İstanbul 1940, s.20-21; ayrıca Kılıç, a.g.e., s.138.
62 Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, s.478.
63 Necmettin Tozlu, “Osmanlı Devleti’nde Ermeni Eğitim Kurumları ve Faaliyetleri”,
Yeni Türkiye Ermeni Sorunu, Özel Sayısı II, (Mart-Nisan 2001), Yıl: 7, S.38, s.926;
Y. Akçura, a.g.e., s.20.
64 Göyünç, a.g.e., s.53.
65 Ergin, a.g.e., s.798.
66 Bozkuş, a.g.m., s.129.
256
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
ve siyasetiyle daha çok bütünleşmesine ve Ermenileri de Batıya kabul
ettirmekte çok etkili olmuşlardır.
Mihitarist cemaat Venedik, Viyana ve Paris gibi merkezlerde matbaa,
okul ve manastırlar kurmuşlar, Osmanlı Ermenileri arasında da bu gibi
okulların açılmasına öncülük etmişlerdir67. Mihitar ve onun tarikatının
Ermeni millî kimliğine katkılarını birkaç başlık halinde sınıflandırabiliriz.
Bunlar matbaacılık ve yayın faaliyetleri ile dil, edebiyat, tarih, eğitim ve
kültür alanlarındaki çalışmalardır. İlk olarak tarih ve coğrafya alanındaki
faaliyetlerini ele alalım.
a) Ermeni Tarih ve Coğrafyası Alanındaki Faaliyetleri
St. Lazar’daki akademide yetişen Mihitaristler tarafından, özellikle
Avrupalı devletlerin desteği ile Ermeni dili, tarihi, coğrafyası ve dini üzerinde önemli araştırma ve incelemeler yapılmış ve hatırı sayılır eserler
verilmiştir. Bunlar ayrıca Ermeni tarih ve edebiyatı ile ilgili eserlerin
basım ve dağıtımını sağlamış, Ermeni davasının da Batı kamuoyunda
benimsenmesinde yardımcı olmuşlardır68. Ayrıca Avrupa bilim ve tekniğinin Ermeni cemaatince benimsenmesi, özümsenmesi konusunda
da dikkate değer çalışmalar yapılmıştır. Burada yetişen Ermeni aydınlar
birçok ülkede görev yapmışlar ve davalarına hizmet etmişlerdir69.
Mihitarist papazların birinci hizmetleri, Ermeni edebiyatı ve tarihine
ait eski kitapları basmak iken diğer hizmetleri ise bu türden yeni ilmi
eserlerin tercüme ve yayınlanması olmuştur. Mihitaristler arasında öyle
Ermeni tarih yazıcıları bulunmaktaydı ki Osmanlı’da bazı idarecilerin söz
konusu eserleri ihmal etmesine karşılık Avrupalı âlimler onları takdir
etmişlerdir70. XVIII. yüzyıl, Ermenilik ruhunun manastırlarda yeniden
doğuşu dönemi olarak bilinmektedir. Bu dönemde Mihitaristler tarafından entelektüel ve milliyetçi din adamları yetiştirmek için okullar
da açılmıştır71.
67 İlber Ortaylı, “Osmanlı Ermenileri”, Yeni Türkiye, (Ermeni Sorunu Özel Sayısı II),
S.38, (Mart 2001), s.631.
68 Akçura, a.g.e., s.20-21; Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı
Okullar, Akçağ yayını, Ankara 1991, s.231.
69 Tozlu, “Ermeni Eğitim Kurumları”, s.926.
70 Ergin, a.g.e., s.799.
71 İlter, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, s.78.
257
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Mihitaristlerin Ermenilerin gerek klasik ve ortaçağ tarihleri gerekse
sonraki dönemlerle ilgili çok ciddi çalışmaları bulunmaktadır. Mesela
Ermenilerin Heredot’u olarak kabul edilen Ermeni tarihçiliğinin babası
sayılan Horenli Movses Khorenatsi’nin History (Tarih) kitabı 1736 yılında
Latince’ye çevrilerek basılmıştır. Bunun dışında Mihitaristler, Ermeni
toplumu veya kilisesine ait Ortaçağla ilgili literatüre sayısız miktarda
süreli yayın, dini el kitabı, İncil, harita, gravür, sözlük, tarih, coğrafya
kitabı vs. kazandırmışlardır72. Ayrıca eski Ermenice ile ilgili çeviriler, din
adamlarının kayıp kitapları gibi çok kıymetli eserler toplanmıştır.
Bunların arasında Letters (thirteen) of St. Ignatius of Antioch (Antakyalı St. Ignatius’un Mektupları (onüç) ve History of the Martyrdom of
St. Ignatius (St. Ignatius’un Şehitlik Tarihi, Suriyeli St. Ephrem’in 1836
tarihinde yayınlanan Commentary on the Diatessaron and on Paul adlı
çalışması ile Harmony of the Gospels (Gospel (dört İncil’den biri)’in
Ahengi), “Commentary on the Epistles of St. Paul (St. Paul’un Mektuplarının Açıklaması) çalışmaları, Eusebius’un (263-339/340) son derece
değerli Eusebius’s History (Eusebius’un Tarihi) eseri bulunmaktadır73.
Meşhur Mihitarist Dom J. B. Aucher, bu eserlerin basımında çalışmış, keza bu eserlerden bazıları Almanca’ya da çevrilmiştir. Armenian
Misal (Ermenice Dua Kitabı), Tübingen’de 1845 yılında ve Dom Johannis
philosophi Ozniensis Armeniorum Catholici (A.D., 718) Opera adlı eseri
Venedik’te 1534?’de basılmıştır. Ayrıca iki orijinal tarih kitabı da dikkat
çekicidir. Bunlar P. Michel Tschamtschenanz’ın The History of Armenia,
(Ermeni Tarihi) 1784-1786 yıllarında ve Mgr. Pl. Sukias Somal’ın Quadro
della Storia Letteraria di Armenia adlı eseri 1829’yılında Venedik’te
basılmıştır74.
Bu cemaatteki dervişlerin tarih alanındaki, bilimsel gayretleri ibret
vericidir. Modern Ermeni tarihçiliğinin babası sayılan ve Ermenistan
topraklarıyla ilgili cennetsel, hayat veren topraklar imgesini ilk kez kul72 Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.15; Muallim Cevdet (İnançalp),
“Ermeni Mesâi-i İlmiyesi: Venedik’te “Saint Lazare” Dervişleri Akademisi”, Muallimler Mecmuası, (Eylül-1924), Sayı 23, s.770.
73 Bu eser 1818 yılında Venedik’te basılmıştır. Ayrıca Jhon Chrysostom (344/354407)’un vaazları tam metin olarak 1880’de Mihitaristler tarafından basılmıştır.
Bkz. Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.15-16; “Mechitar”, http://
www.catholic.org/ encyclopedia/view.php?id=7793 (18.04.2008).
74 “Mechitar”, http://www.catholic.org/ encyclopedia/view.php?id=7793
(18.04.2008).
258
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
lanan75 Mihitarist Rahip Mikael Çamciyan’ın (1738-1823) (CamcıyanÇamçiyan-Çamiç), başlangıçtan XVIII. yüzyıla kadar geçen olayları
Ermenice olarak üç cilt halinde 1784-1786 yılları arasında kaleme aldığı
ve Ermeni milli tarihini anlatan Badmutyun Hayots (Ermeniler Tarihi)
adlı eseri, Osmanlı Ermenileri arasında büyük ilgi görmüştür76. Bu eser
Ermenilerde millî bilinçlenme ruhunu ve hareketini kamçılamış ve genel
olarak tarih alanında ilgi uyandırmıştır77. Ulaşabileceği hem ulusal hem
de Batılı tüm kaynakları kullanan Çamciyan’ın eseri Ermenilerin tarihlerini, kendi yaşadığı zamana kadar sistematik hale getirmiştir.
Çamciyan ayrıca Ermenice üzerinde muhtemel Latince etkisine
de itiraz etmiştir. O, çalışmasında V. ve XIII. yüzyıl arasındaki Ermeni
gramer kurallarını esas almıştır78. Eserden yapılmış kısaltma Ermeni
harfleriyle Türkçe olarak Gülzar-ı Tevarih, Hay Milletine Dayir Hikayeler İle
Donanmış adıyla basılmıştır. Bu eserin ayrıca İngilizce olarak da basıldığı
anlaşılmaktadır79. Mikael Çamciyan’ın 1784 yılından itibaren Ermeni
toplumun tarihi ile ilgili üç cilt eserin yanında on ciltlik İncil’deki ilahilerin tefsirleri ile ilgili bir eseri de bulunmaktadır80. Bunların yanında
Mihitaristlerin tarih alanında Ermeni harfli yayınladıkları birçok önemli
kitap bulunmaktadır81.
75 Zekiyan, a.g.e., s.37.
76 Muallim Cevdet, a.g.m., s.767; Bardakjıan, The Mekhitarist Contributions..., s.17;
Murat Bürkan Serbest, “Osmanlı’da Ermeni Katolik Kilisesi ve Toplumu”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C. III, (yay. haz. M. Metin Hülagü vd.), Erciyes Üniv.
Yay., Kayseri 2007, s.275-276; İlter, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, s.75-89; , Mesut
Aydıner, “Koca Râgıp Paşa Döneminde Osmanlı Ermenileri”, Tarihi Gerçekler ve
Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (edt. Bülent Bekar, Necdet Öztürk, Süleyman
Beyoğlu), IQ Kültür Sanat Yayını, s.64.
77 İlter, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, s.78.
78 Kurkjian, a.g.e., s.409; Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.8-9.
79 Eser önce 1812 (1811?) yılında V+500 sayfa, ikinci defa 1850 yılında 4+661 sayfa,
üçüncü defa da 1862 yılında 742 sayfa olarak Venedik’te basılmıştır. Bkz. Muallim Cevdet, a.g.m., s.767; Kürkjian, a.g.e., s.410; Pamukciyan, “Mıkhitharistler
Hakkında”, s.47; Pamukciyan, Zamanlar, Mekânlar, İnsanlar, C. III, s.296.
80 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.9.
81 Mesela Tanburi (Küçük) Arutin’in, Takmaz Kulu Hanın Tevarihi adlı eser, 1800
yılında yayınlanmıştır ki bu eser daha sonra Esat Uras tarafından Latin harflerine
çevrilmiştir. Ayrıca Edward Young’un Tenhade Bir Kâmil Adam adlı eseri 1816
yılında ve aynı yazarın Yung Feylesofun Fiğanleri Yahod Yungun Geceleri, (Çev.
Hovhannes Yeremyan) 1898 yılında yayınlanmıştır. Keza Oliver Goldsmith’in
Roma Tevarihi İcmali, Asbed Yeremyan tarafından çevrilmiş ve 1830 yılında basımı
gerçekleştirilmiştir. Keza Metastasio’nun Metastazyo Şairinin Teliflerinden Birkaç
259
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Mihitar’ın öğrencileri arasında önemli coğrafyacılar da bulunmaktadır. Mesela Mihitarist Lucas İncici (İnciciyan), 1806 yılında Venedik’te
Antik Ermenistanın Coğrafyası adlı eserinde Ermenilerin eski dönemleri
ve yaşadıkları coğrafya ile ilgili olarak büyük bir çaba harcayarak bir
eser meydana getirmiştir82. Yine Mihitarist coğrafyacı Agontz Cuver
de bulunmaktadır83. Ayrıca Ghevond Alişan’ın (Alishan) (1820-1901)
Ermenilerin eski ve ortaçağı ile ilgili tarih, coğrafya, topografya, gelenek
ve folkloru hakkında ansiklopedik çalışmaları bulunmaktadır. Alişan’ın
1876 yılında yayınlanan Antakiye talimatı adlı eseri, Haçlı Seferleri sırasındaki Ermeni kültüründen bahsetmektedir ki Fransızca tercümesiyle
birlikte yayınlanmıştır. Kendisinin Ermeni kültür coğrafyası ile ilgili
çalışmaları bulunmaktadır84.
Mihitarist Alişan’ın tarihsel coğrafya ile ilgili çalışmaları hem orijinal hem de çeviri olarak Batılı bilim adamları tarafından kullanılmıştır.
Mesela W. Robertson adlı Amerikalı bunlardan birisidir. Eseri Viyana’da
1784-86’da yayınlanmıştır85. Alişan’ın ayrıca 1885’te Venedik’te yayınlanan Kilikya’nın tarih, coğrafya ve arkeolojisini anlatan Sisuan adlı bir
eseri daha bulunmaktadır86. Onun aynı zamanda Ermeni romantik hareketinin önderi ve önemli bir şair olduğu, şiirlerinin hem eski hem yeni
Ermenice olduğu, 1850 yılına doğru Avrupa fen usullerini Ermenistan’da
uygulanması için çaba gösterdiği anlaşılmaktadır87.
Venedik Mihitarist rahiplerinden olan Hagopos İsaverdentz
(Issaverdenz)’in Ermenistan isimli üç ciltlik İngilizce eseri de gerçekten
önemlidir. Birinci kısım Ermenistan’ın coğrafyasından, ikinci kısım
Ermenistan’ın sivil tarihinden, üçüncü kısım Ermenistan’ın kilise tari-
82
83
84
85
86
87
260
Ruhani Kaside Tercümeleridir adlı eseri 1831 yılında (daha sonra Andreas Tietze
tarafından Latin Harfleriyle yayınlanmıştır) ve Epictéte’nin Epiktetos Feylesofun
Elcüzü eseri 1857 yılında Ermeni harfleriyle Türkçe olarak kaleme alınan önemli
kitaplardandır. Bkz. Pamukciyan, Ermeni Harfli Türkçe Metinler, C.II, s.XV.
Muallim Cevdet, a.g.m., s.767; Kürkjian, a.g.e., s.410; eser 424+58 sayfadan ibarettir. Bkz. Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”, s.47; Pamukciyan, Zamanlar,
Mekânlar, İnsanlar, C. III, s.296.
Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.12; Kürkjian, a.g.e., s.410.
Muallim Cevdet, a.g.m., s.768; Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.16,
18.
Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.18.
Pamukciyan, Zamanlar, Mekânlar, İnsanlar, C. III, s.247-293.
Muallim Cevdet, a.g.m., s.774; http://www-writing.u-bordeaux3.fr/univ/sanlazzaro.htm (20.04.2008).
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
hinden söz etmektedir88. İsaverdentz’in 1835 yılında İzmir’de doğup,
1902 yılında Venedik’te öldüğü anlaşılmaktadır. Onun Ermenistan ve
Ermeniler adlı İngilizce eseri 1874 yılında yayınlanmıştır. On kadar
basılı başka eseri de vardır89. Ayrıca İsaverdentz’in Ermeni dini müziği,
Ermenice, İtalyanca, Fransızca, İngilizce olarak dört dilde yayımlanmış
eserleri de bulunmaktadır90.
Mihitar’ın öğrencilerinden Viyana’ya gidenlerin de Ermeni tarih,
coğrafya ve dil çalışmalarına önemli katkıları olmuştur. 1774 tarihinden
itibaren faaliyetlerine başlayan grubun özellikle dil ve tarih çalışmaları
konusunda yoğunlaştığı ve daha çok Almanca’dan eserler çevirdikleri görülmektedir. Mesela Viyana Mihitaristlerinden olan Katırcıyan,
Ermeni tarihini genel dünya tarihi içinde yazmış, eserinin ikinci cildini
de Ermenilere ayırmıştır. Onun Ermenice kaynakları farklı kaynaklarla
kıyasladığı ve halk efsanelerinin bir kısmını da tarihi kaynak olarak
kullandığı anlaşılmaktadır91.
Ayrıca Parpetsi, Agathangelus, Khorenatsi, Eghishe, Biuzand, H.
Mamikonian, Glak, Hetum, Lastivertsi gibi Ermeni tarihçilere ait erken
dönem Ermeni tarihinin el yazmaları, Mihitaristler tarafından XIX. yüzyılda yeniden basılmış ve Batı dillerine çevrilmiştir. Bu tür çalışmaların
yanında Ermeni toplumun sosyolojisi, tarihi, politik rolleri, ekonomileri
ve kültürel durumları ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Mihitaristlerin
yaptıkları bu tür çalışmalar Ermeniler arasında hem bilimsel seviyeyi,
hem vatanseverliği hem de Batılı devletlerde Doğu Hristiyan kültürüne
olan ilgiyi artırmıştır92.
b) Ermeni Dil ve Edebiyatı Alanındaki Faaliyetleri
Ermeni Mihitarist Akademisinde yetişen papazların tarih ve coğrafya alanındaki çalışmaları yanında dil bilimi alanındaki çalışmaları
da çok önemlidir. Mihitar ve onun izinden gidenlerin kurduğu Venedik
akademisi, Batı dillerini bilen ve çok yetenekli tercümanları, yazarları
sayesinde en çok itibar edilen yabancı dillerle ilmi eserler yazdırmış,
88
89
90
91
92
Muallim Cevdet, a.g.m., s.770.
Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”, s.47.
Muallim Cevdet, a.g.m., s.771.
Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.9-10, 17.
Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.16-18.
261
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Ermeni edebiyatını, fikir ve düşüncelerini sürekli Avrupa ve Amerika’da
duyurmuştur.
Bu durum sonraki dönemlerde Osmanlı topraklarında yaşayan
Ermeni ve Rumların matbaa işlerini, Venedik ve Roma’da başlar başlamaz
hemen almalarına vesile olmuştur. Bunların yanında Ermeniler, Venedik
ve Amsterdam dışında Moskova, Tiflis, Eçmiyazin, Bakü, Paris, Cenevre,
Nevyork ve Londra gibi şehirlerde pek zengin Ermeni cemaatleri tarafından idare edilen matbaa, kilise, okul ve gazeteleri sayesinde Avrupa ve
Amerika’nın en etkili alanlarına girmişlerdir. Bu çalışmaların sonunda
Ermenilerin dilleri, Rumlarınki gibi dünyanın birçok okullarında öğrenilme seviyesine çıkamamış olsa da Ermeni basın yayın faaliyetleri ve
sonuçlarının dünya çapında bir yayılma gösterdiğini söyleyebiliriz93.
Mihitar’ın ve takipçilerinin çalışmaları, Ermeni edebiyatı açısından da son derece önemlidir. Kaynaklardan anlaşıldığına göre Ermeni
edebiyatı üç döneme ayrılmaktadır. Bunlardan birinci dönem; en uzun
dönemdir ki, bu dönem dördüncü yüzyılda başlar, altın devir denilen
beşinci yüzyıl edebiyatını hazırlar ve ilk Haçlı Seferine kadar devam eder.
Bu dönemde çevirmenler tarafından klasikler Ermenice’ye çevrilmiş,
yabancı eserler, yabancı mitoloji ve edebiyatı, Ermeni edebiyatında etkili
olmuştur. Buna manevi alanda bir uyanış dönemi de denilebilir. İkinci
dönem; XII. yüzyıldan başlar ve XVIII. yüzyılda biter. Haçlı Seferlerinden yararlanılarak Ermeniler için Kilikya’da geçici bir sükun ve istikrar
doğunca, edebi çalışmalar da başlamıştır. Savaşlara karşılık Ermeni
edebiyatı ile ilgili çalışmalar devam etmiştir.
Ermeni edebiyatının üçüncü dönemi ise XVIII. yüzyılda başlamaktadır. Bu dönemi açanların başında Sivaslı Mihitar ve onun tarikatı
bulunmaktadır. Bu dönemde yapılan çalışmalarla Ermeni dili düzeltilmiş, Avrupa klasikleri Ermenice’ye çevrilmiş, teoloji, tarih ve filoloji
üzerinde çalışılmış, Ermeni eserleri de Avrupa’ya yine bu dönemde
tanıtılmıştır94. Eski Ermeni-Hristiyan yazmalarını yayımlayarak XIX.
yüzyıl Ermeni dili, edebiyatı ve kültüründe yaşanan canlanmaya önemli
katkılarda bulunmuştur95.
93 Muallim Cevdet, a.g.m., s.113-114.
94 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge yayınları, Genişletilmiş
2. Baskı, İstanbul 1987, s.111-112; Sadi Koçaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk
Ermeni İlişkileri, Altınok matbaası, Ankara 1976, s.48.
95 “Mıkhithar”, Ana Britannica, C. XXII, s.356.
262
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
IV. ve V. yüzyıllarda geliştiği anlaşılan Ermeni yazılı halk edebiyatı,
zamanla geri planda kalmış veya ihmal edilmiştir. Mihitar bu konuyla
ilgilenmiş, yüzyıllar boyunca, tamamıyla anlaşılmaz Farsça, Türkçe,
Rusça ve başka dillerin karışımı haline gelen Ermenice’yi günümüzde
dünya çapında geçerli olan yeni Ermenice’ye dönüştürmüştür96. Mihitar’ın
bu çalışmalarda etkin bir şekilde önayak olması ve Venedik’li ve Viyana’lı
Mihitar müritlerinin yardımı olduğu için gerek Roma Katolik Kilisesi
gerekse milliyetçi Ermeni tarihçiler tarafından oldukça itibar görmektedirler. Çünkü Ermeniler Sivaslı Mihitar’a yeni Ermeni dilini borçludurlar.
Mihitaristlerin sınırsız etkilerinden biri de kilisenin halk tarafından
anlaşılmayan özel terminolojili, pürüzlü, kapalı dille değil konuşulan
Ermeni diliyle bağdaşabileceğini hatırlatmalarıdır97. Çünkü halk dilinin yazıya, gazeteye, kitaba geçtiği günlerden beri Ermeni milleti ve
milliyetçiliği uyanmıştır. Rehberler, vaizler, öğretmenler, papazlar,
yazarlar halk dilini kullanmak sayesinde her şeyi halka kolayca anlatmayı başarmışlardır98. Mihitar dil ile ilgili çalışmalar yaparken özellikle
Latinleşmemeye dikkat etmiştir. Öğrencileri de Mihitar’ın yolundan
giderek Latinleşmemek konusunda aynı kaygıyı taşımışlardır99.
Ermeni fikir adamları halk gibi söyleyip, yazmağa başlamışlar, yüksek dili yüksek tabakaya ve kiliseye bırakmışlardır. Venedik ve Viyana
akademilerinde Mihitar’ın etkisiyle yetişen dağınık Ermeni milletini
bir topluluk etrafında toplayıp, aynı şekilde düşündürmeyi başaran
dervişlerin çalışmaları çok önemlidir. Osmanlı ülkesindeki Ermenileri
uyandırmakta gerek Venedik Akademisinin gerekse Fransız edebiyatının
son derece etkili olduğunu ifade etmek gerekmektedir100.
Mihitar’ın ve tarikatının dil ve edebiyat alanındaki çalışmaları ile
birlikte Ermeniler, Batı’ya açılmış ve Batı’da yazılmış önemli kitapların
çevirileri Ermenice’ye çevrilmiş, bu durum neredeyse iki yüz yıl devam
etmiştir. Bu kitaplar yaklaşık bir milyon cilde ulaşmış ve son derece
başarılı birer propaganda aracı olmuştur. Akademide her yıl ortalama
altı yeni çalışma yayınlanmıştır. St. Lazar’da kurulan matbaa Ermeniler
96 Feigl, “Ermeni Milli Kilisesi”, s.76.
97 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.8.
98 Muallim Cevdet, a.g.m., s.773.
99 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.8.
100 Muallim Cevdet, a.g.m., s.775.
263
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
açısından son derece önemli çalışmalar yapmış, el yazması Ermenice
eserler kütüphanede toplanmıştır.
Mihitaristlerin dil ve edebiyat konusundaki en önemli faaliyetlerinden birisi de sözlük çalışmalarıdır101. Mihitarist rahiplerin Ermeni diline
ait St. Lazar Kamusu’nu hazırlamalarının Ermenilerin üzerinde büyük
etkisi olduğu anlaşılmaktadır102. Mihitaristlerin hazırladığı ve daha sonra
beğeniyle bahsedilen sözlük103 1836-1837 yıllarında St. Lazar’da yayınlanan Haygazyan (?Haygagan) Parkirk (Ermeni Sözlüğü) adını taşıyan, iki
ciltlik büyük sözlüktür. Ermenice kelimeler eski ve yeni başlıca dillerde
ve bu arada Türkçe ile de açıklanmıştır104. İkinci olarak da halk dilinden
bilim diline hazırlanan bir sözlükten bahsetmek gerekmektedir. Bu eseri
Ermeni bilginler bir asır önce basmışlardır. Mihitarist dervişlerin dilcilik
konusunda çalışmalarının üçüncü abidesi, alim-i şehir olarak nitelenen
Çahçak’ın Ermenice İtalyanca sözlüğüdür105. Çahçak adıyla anılan Rahip
Manuel Çakçakyan’ın (1770-1835) Ermenice-İtalyanca sözlüğü, 1837
yılında St. Lazar’da basılmıştır106.
Yüzyıl içinde Mihitar Akademisi, Latince on dört kadar eser yayınlamıştır. Bu akademide yayınlanan eserler arasında Fransızca önemli
yayınlar da bulunmaktadır. Ghevond Alişan’ın Ermeni milletinin babası
sayılan efsanevi Hayg (Hayk) üzerine derin inceleme ve araştırması
-Ermeni edebiyatı ve tarih tablosu Ermenistan’ın fizyografisi - üç büyük
cilt olarak resimli 36 Ermenistan manzarası ile donatılmıştır. Birinci
kısım Ermenice-Almanca-İngilizce, ikincisi Ermenice-Almanca ve üçüncüsü Ermenice Fransızca-Almanca’dır. Ermenistan- Kilikya adındaki eseri
Fransızca’ya tercüme edenler iki Mihitarist rahiptir. Ayas şehri, limanı,
batı dünyasıyla ilişkileri ve ticareti ile ilgili eseri Fransızca’ya tercüme
eden Şeyh Bayan’dır. Ayrıca Saint Teodor adlı eserin Fransızca’ya çevirisi
Hekimyan tarafından yapılmıştır. Yine akademide Töton şövalyeleri
üzerine derin bir araştırma da yayınlanmıştır107.
101 Ergin, a.g.e., s.799.
102 Kılıç, a.g.e., s.116-117.
103 Muallim Cevdet, a.g.m., s.767-768.
104 1980’lerden Erivan’da, bu sözlüğün yeni ofset bir baskısı yapılmıştır.
105 Muallim Cevdet, a.g.m., s.767.
106 Eser 1508 sayfa olup, yaklaşık 60.000 kelime içerir. Bkz. K. Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”, s.46.
107 Muallim Cevdet, a.g.m., s.769.
264
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
Bunların yanında Ancherya’nın 1817 yılında yazdığı FransızcaErmenice-Türkçe sözlük ile Ermenice’den- Fransızca’ya diğer bir sözlük
önemli yayınlar arasındadır. Keza Rahip Harutyun Avkeryan’ın (17741854) Fransızca-Ermenice-Türkçe sözlüğü 1840 yılında yayınlanmıştır.
1817 yılında yayınlanan sözlük ise, ayrıntılı olmayan bir ErmeniceFransızca sözlüktür108. Rahip Arsen Pakraduni’nin (veya Bagratuni’nin
(1790-1866)) (1790-1866) Fransızca-Ermenice grameri 1821 yılında
yayınlanmıştır109.
M.Cevdet’e göre Boré’nin, Venedikli Saint Lazare adlı eseri ile Rahip
Samuel Kantaryan’ın (1838-1908), Fransızca-Ermenice-Türkçe sözlüğü
1866 yılında basılmış olup önemli eserlerdendir110. Bu eserin İkinci
baskısı ise 1912 yılında 1236 sayfa olarak yapılmıştır. Hürmüz’ün;
Polikot’un Fransızca metinle beraber Ermenice manzum tercümesi,
İzaverdih’in Ermenilerin kilise adabı ve ibadet yerleri, üç cilt resimli
Ermenistan tarihi, Victor Langlois’nin Ermenistan değerli belgeleri, St.
Lazar manastırı üzerine verilen muhtıra da son derece önemlidir111.
Bunların yanında Chapase’ın Saint Lazare Müzesinde Bir Mumya,
Viksun’un Saint Lazare müzesinde bulunan hendece el yazması, Mütevelli’nin
Türkçe atasözlerinin Fransızca tercümesi (1875), Bayan’ın Ermenice
atasözleriyle bütün felsefenin tercümesi, Serkizyan’ın Aras Vadisi ve
üç eski şehir üzerine Fransızca yazdığı eser, Alişan’ın onikinci asır
tarihçilerinden Sempat’ın Ermenice ve Fransızca Antakiye talimatı,
Terziyan’ın Ermenilere özgün grameri, Vabyan Dufluryan’ın St. Lazar
Mihitaristleri’nin 1841’de İngilizce neşrettikleri eserler gibi doğrudan
doğruya Ermenice’den tercüme edilen önemli eserler de bulunmaktadır.
Ermeni akademisi mensuplarının oldukça iyi İngilizce bildikleri
anlaşılmaktadır. İngilizlere aktarmak istedikleri her şeyi İngilizce olarak
kaleme almışlardır. Ermenilerin İngilizce eserleri arasında 1816-18311835 yıllarında İngilizce-Ermenice ve Ermenice-İngilizce yayınlanan
sözlüklerle ile İngilizce gramer kitapları bulunmaktadır. Bu önemli eser108 Birinci eser 12+739, ikinci eser 24+684 sayfadır. K. Pamukciyan, “Mıkhitharistler
Hakkında”, s.46-47.
109 Eser 8+608 sayfadır. Muallim Cevdet, a.g.m., s.769; K. Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”, s.47.
110 Muallim Cevdet, a.g.m., s.769.
111 Eser 572 (1527?) sayfadır. Bkz. Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”, s.47.
265
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
lerin Rahip Hlarutyun Avkeryan (Aşaryan)’ın olduğu anlaşılmaktadır.
Avkeryan, Lord Byron’la ortaklaşa Ermenice-İngilizce bir gramer kitabı
daha yazmıştır. Alişan ise Lord Byron’un İtalya adlı eserini tercüme
ederek İngilizce metniyle birlikte yayınlamıştır112.
Bedrosyan’ın 1875-1879’da yazılıp yayımlanan Ermenice-İngilizce
yeni sözlüğü ile Sukias Somalyan’ın (1776-1846) İngilizce-ErmeniceTürkçe, Ermenice-İngilizce-Türkçe ve Türkçe-Ermenice-İngilizce sözlüklerini de zikretmek gerekmektedir. Bu eserleri adı geçen kişi 1843
yılında bastırmıştır. Aynı yazarın daha önce 1835 (1836?) yılında bastırdığı iki ciltlik İngilizce-Ermenice ve Ermenice-İngilizce sözlüğü daha
vardır113.
Almanca yayınlanan eserler de bulunmaktadır. Bu dilde yayımlanan önemli eserler arasında Alişan’ın Resimli Ermenistan isimli önemli
eserinin Almanca’sı dilci Artin Hindoğlu’nun114 1830 yılında bastırdığı
Almanca-Ermenice dil dersleri, 1831 yılında bastırdığı Türkçe-Fransızca
sözlüğü, Merx tarafından Almanca’ya tercüme edilen Türk atasözleri
anılmaya değerdir. Ayrıca St. Lazar Akademisinin Türkçe, Farsça, Arapça,
Tatarca ve diğer başka dillerin dayandığı temeli gösteren Poliglot Grameri, Minas Beşikyan (Pıjişkyan) (1777-1851) tarafından düzenlenmiştir. Söz konusu kişinin eseri 1844 yılında basılmıştır115. Beşikyan,
Ruskovki’nin Slav yazısının değişik sistemleri konusundaki eserinden
başka, Ermeniler Gürcü dili üzerine de eserler vermişlerdir116.
Keza Gabriel Avedikian’ın (1751-1827) pek çok dini içerikli çalışması
bulunmaktadır. Avedikian ayrıca Çamciyan’ın basımından sonra ilk
kez 1815 yılında klasik Ermenice’nin grameri ile ilgili çalışmaları yeni
metotlarla ve ayrıntılarla bir adım ileriye götürmüştür. Avedikian’dan
sonra Arsen Bagratouni, bu türden bir eseri 1852 yılında kaleme almış112 Muallim Cevdet, a.g.m., s.770.
113 Muallim Cevdet, a.g.m., s.771; eser 920 (?1090) sayfadır. Somalyan’ın, İngilizceErmenice-Türkçe cep sözlüğü 444 sayfa, Ermenice-İngilizce-Türkçe olan ikinci
cildi 237+2 sayfa, İngilizce-Ermenice ve Ermenice-İngilizce sözlükleri ise 12+274
ve 8+310 sayfadan ibarettir. Bkz. K. Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”,
s.47.
114 Dilci Artin Hindoğlu hakkında daha geniş bilgi için bkz. K. Pamukciyan, Zamanlar,
Mekânlar, İnsanlar, C. III, s.73-74.
115 Eser 189+2 sayfadır. Bkz. K. Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”, s.47.
116 Muallim Cevdet, a.g.m., s.771.
266
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
tır117. Mihitar’ın Ermenice olarak hazırladığı bilimsel sözlüğü bir süre
sonra 1784-1834 yıllarında Venedikli Mihitarist rahipler Kh. Surmalian,
G. Avedikian ve M. Avgerian tarafından yeniden gözden geçirilmiştir.
Bu çalışmayı Mkrtich Avgerian (Johannes Baptista Aucher-Avkerian)
tamamlamıştır.
Çalışmanın orijinal el yazmalarının altı cilt ve 12.000 sayfadan
oluştuğu ve basım masraflarının da Venedikli rahipler tarafından karşılandığı anlaşılmaktadır. Bu çalışmanın el yazmalarının 1140 ve 1067
sayfa halinde özetlenmiş iki cildi 1836-37’de Dictionary of the Armenian
Language (Ermeni Dilinin Sözlüğü) adıyla tekrar yayınlanmıştır118. Bu
sözlük on yıl sonra 1846 yılında özet olarak yeniden basılmıştır. Bu
çalışmalar gelecekteki modern Ermeni sözlükçülüğünün de örneklerini
oluşturmuştur119.
Bu dönemde ayrıca Avrupa klasikleri Ermenice’ye çevrilmiştir.
Avrupa’da yayınlanan önemli eserler Venedik’teki akademide Mihitarist rahiplerce Ermenice’ye çevrilerek, Ermeni toplumuna dağıtılmıştır120. Mesela şair ve yazar Arsen Bagratouni, Haik the Hero ve Grammar
for Advanced Students’ı yazmış ve Homer, Vergil, Racine, Voltaire ve
Alfieri’i, Bispokos Edward Hürmüz, şair ve çevirmen Vergil’in Aeneid ve
Fenelon’un Telemachus’unu, Peder Eghia Tomajan ise Homer’in İlyada
ve Odessa’sını hatasız Ermenice’ye çevirmiştir121. Bu konuyla ilgili M.
Cevdet de bilgi vermektedir. Onun yukarıda adı geçen Homeros, Virjil,
Rasine, Voltaire, Fenelon’a ek olarak Sofukul ve Milton’u da zikretmektedir122. Bu isimlerin yanında Mihitaristlerin daha birçok tanınmış
yazarın eserini de tercüme ettikleri anlaşılmaktadır123.
117 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.9.
118 Kürkjian, a.g.e., s.410; Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.12.
119 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.10.
120 Kılıç, a.g.e., s.116-117.
121 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.12; V. M. Kürkjian, a.g.e., s.410.
122 Muallim Cevdet, a.g.m., s.774.
123 Mesela Aeschylus, Sophocles, Euripides, Anacreon, Theocritus, Pindar, Heredotos,
Xenophon, Socrates, Plato, Aristotle-Cato, Cicero, Seneca, Juvenal, Horace, Ovid,
Shakespeare, Milton, Shelley, Byron, Dickens, Coleridge, Moote, Wilde, Shaw,
Kipling, Lessing, Goethe, Sehiller, Heine-Cormeille, Boileau, Chateaubriand,
Chenier, Vauvenargues, Lamartine, Hugo, Musset, Vigny, Sue, Maupassant,
Sully Prudhomme, Coppee, Baudelaire-Dante, Petrarch, Goldoni, Monti, Metastasio, Tasso, Foscolo, Manzoni, De Amicis, Leopardi, Aleardi, Deledda, Pascoli,
267
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Mihitar’ın öğrencilerinden Viyana’ya gidenlerin de önemli faaliyetleri olmuştur. Buradaki Mihitaristlerin kurdukları matbaanın oldukça
gelişmiş olduğu, farklı dillerde yayınlar yaptıkları ve Avusturya’nın başkentinin en iyi matbaası olduğu anlaşılmaktadır. Viyana’daki merkezde
Ermeni sözlü edebiyatının öncülerinden olan H. Katırcıyan (1851), S.
Tornian, M. Karakaşyan, A. Aydınyan, G. Menevişyan, G. Sibilian, S.
Dervişyan, H. Daşyan, G. Hovanian, G. Kalemkiarian, ve N. Akinian
gibi pek çok ünlü bilim adamı yetişmiştir124.
Keza Ermeni milliyetçi duygularla şiirler yazan şairler arasında R.
Patkanian ve M. Beşiktaşlıyan gibi isimler de sayılabilir. Diğer yazarlar
arasında Ermeni tarihi ile ilgili İtalyanca skeçler yazan S. Somalian
(1829)125, çeşitli edebi eserler meydana getiren Basile Sarkissian126,
1865 ve 1878 tarihlerinde iki cilt olarak Ermeni dilinin tarihini kaleme
alan G. Zarbhanelian, H. Thorossian, S. Eremian, S. Eprikian, A. Ghazikian, G (K). Der Sahakian, V. Hatsouni, S. Der Movsessian gibi isimler
bulunmaktadır127. A. Ghazikian’ın Bagratouni’nin eserini halk diline
çevirdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Yunan ve Roma’nın şairleri ile yeni
dönem şairlerinin şiirlerini Ermenice’ye tercüme etmiştir. Karabet Der
Sahakian, Bizans dönemindeki Ermeni hükümetlerinin tarihlerini ve
diğer bazı eserleri kaleme almıştır128.
Viyana akademisinde yetişen rahiplerin arasında romancı Sahak,
tarihçi Katırcıyan ve Karakaşyan gibi isimlerin çalışmalarının daha dikkat çekici olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Başpiskopos Arsen Aydınyan
(1824-25?-1902), 1885 yılında Chlekhian’ın klasik Ermenice gramerini
yeniden gözden geçirerek yayınlamıştır. Gerek Bagratouni’ni gerekse
Aydınyan ve Chlekhian’ın klasik Ermenice eserlerinin halen önemli
çalışmalar olduğu anlaşılmaktadır. Aydınyan, 1866 yılında Modern
Ermenice’nin grameri ile ilgili çalışmalar da yapmıştır129. Bu merkezde
Prati-Lonfellow, Whittier, Stowe, Bryant, Anderson, Gogol, Pushkin, Lermentov,
Turgenev, Tolstoy vs.bkz. Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.13.
124 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.13; Kürkjian, a.g.e., s.411.
125 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.13.
126 Muallim Cevdet bu bilmi adamını mütbahhir yani deniz gibi engin bilgisi olan şeklinde tanımlamaktadır. Bkz. Muallim Cevdet, a.g.m., s.774.
127 Kürkjian, a.g.e., s.410; Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.13.
128 Bkz. Muallim Cevdet, a.g.m., s.774.
129 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.9-10.
268
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
yetişenler arasında Daşyan, Kalcıyan, Menevişyan ve Akinian gibi dil
bilimi ile ilgi çalışmalar yapan isimler de bulunmaktadır130.
Yine Viyana Mihitaristlerinden Aydınyan, özellikle ansiklopedi
çalışmalarına ağırlık vermiş, antik ve modern olmak üzere on farklı dilde
çalışmalar yapmıştır. Bu kişinin kozmografya ve matematik alanlarında
eserleri yanında müzik, tasarım ve oymacılık gibi alanlarda yetenekli
olduğu anlaşılmaktadır. Batılı bilim adamları Arsen Aydınyan’ın çalışmalarına çok önem vermişlerdir. Özellikle Critical Grammar of the Modern
Armenian Language (Modern Ermeni Dilinin Eleştirel Grameri) isimli eseri
Ermeni dilbilimi açısından bir başyapıt sayılmıştır. Bir diğer önemli
Mihitarist Hagopos Daşyan (1806‑1933)’dır. Kaynaklardan Daşyan’ın
Alişan ile karşılaştırılabileceği anlaşılmaktadır131.
Mihitarist rahipler Türkçe ile birlikte Arapça, İngilizce, Fransızca,
Almanca, Macarca, İtalyanca, Latince, Farsça vs. çeşitli dillerdeki gramer
kitapları da kaleme almışlardır. Bunların yanında İngilizce, Fransızca,
Almanca, Yunanca, İtalyanca, Osmanlı Türkçesi ve Rusça gibi iki dilli
veya üç dilli sözlükler de kaleme almışlardır132 Viyana rahiplerinin tarikat başkanlarından olan Hagopos Bozacıyan’nın (1808-1883) TürkçeErmenice-İtalyanca-Latince-Fransızca ve Almanca olan sözlüğü bu
türdendir133.
Mihitar ve tarikatının Ermeni tiyatrosuna da katkılarının olduğu
anlaşılmaktadır. İlk tiyatro gösterisinin 1730 yılında St. Lazar manastırında gerçekleştirildiği ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Manastırdaki
tiyatroda kadın oyuncu bulunmayışı gibi bazı sınırlılıklara rağmen
Ermeni toplumunun bu alana yönelmesine bir zemin hazırlanmıştır134.
Keza Mihitaristlerin dinî, insanî erdem ve vatan sevgisi ile ilgili pek çok
drama ve tiyatroları olduğu kaydedilmektedir. Özellikle P. Minasian’ın
(1799-1866) trajedi ve komedisi bulunduğu ve Ermenice ilk trajedi
yazan yazar olduğu görülmektedir135.
Mihitaristlerin felsefe ile ilgili çalışmaları da bulunmaktadır. Akademinin felsefe alanındaki çağdaş akımların açılması, özellikle kırapar
130 Bkz. Muallim Cevdet, a.g.m., s.774.
131 Kürkjian, a.g.e., s.411.
132 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.11.
133 Pamukciyan, Ermeni Harfli Türkçe Metinler, C. II, s.137.
134 Zekiyan, a.g.e., s.76.
135 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.12.
269
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
denilen eski Ermenice’ye ansiklopedik hakimiyeti ve eski modern klasiklerin çevrilmesindeki yetkinliğiyle tanınan Peder Arsen Bagratuni
(Pakraduni) sayesinde gerçekleşmiştir. Bagratuni, Franco Soave’nin
(1743-1806) Istituzioni di Logica (1791), Arvesd Panagan, 1825, 2. Baskı
1857, adlı eserini Ermenice’ye çevirmiştir. Soave, Locke’un çalışmalarını
İtalyanca’ya çevirmiş ve İtalya’da bunların propagandasını yapmış olan
bir Roma Katolik din adamı ve Somasco rahibidir136.
Burada ilginç bir noktaya değinmek yerinde olacaktır. Venedik
Ermeni Akademisindeki Anadolulu Ermenilerinin çoğunun Ermenice
bilmediği ve Türkçe konuştukları anlaşılmaktadır137. Venedik Mihitaristlerinin Ermenileri aydınlatma ve bu amaca yardım için yayınlanan yetmiş
kadar eser vardır ki Ermenice harfli Türkçe’dir. Ermenilerin İstanbul’da
yayınlanan Ermeni harfli Türkçe gazete, mecmua ve yıllıkların sayısı ise
elli kadardır138. Ermenilerin İstanbul’da çıkardıkları iki gazete de böyle
Türkçe dil ve Ermenice harflerle yayınlanmıştır.
Mihitaristler birliği daha sonraki yıllarda Ermeni harfli Türkçe pek
çok dilbilim kitabı yayımlamıştır. Tarikat, dini alandaki yayınlarını da,
yabancı dillerden çeşitli eserlerin çevrilmesi veya Katolik din adamlarının eserlerinin Ermenice veya Ermeni harfli Türkçe olarak basılması
yoluyla yıllarca sürdürmüştür. Aşağıda daha geniş olarak anlatacağımız
üzere Mihitaristlerin İtalya’da Venedik’teki St. Lazar adası ve Trieste’de,
Avusturya’da ise Viyana’daki matbaalarında basılan eserlerin, yayıncılık
anlayışı ve baskı kalitesi yönünden üst düzeydedir. Bu merkezlerde
yayımlanan çok dilli sözlükler, ders kitapları ve gramer kitapları bilimsel
olarak bugünün ölçüleriyle dahi hayli başarılıdır139.
Kısaca ifade etmek gerekirse Mihitaristlerin Ermeni dilinin gelişmesinde ve Ermeni meselesinin Avrupalıların gündemine girmesinde
son derece önemli katkıları olmuştur. Mihitar’ın kurduğu örgüt zamanla
çok güçlenmiş, manastırına öğrenim için birçok kimseler gitmiştir.
136 Zekiyan, a.g.e., s.84.
137 Muallim Cevdet, a.g.m., s.771; Ermeni harfleriyle Türkçe’ye çevrilen İtalyanca
eser ve operalar için bkz. Mahmut Şakiroğlu, “Ölümünün 50. Yılında M. Cevdet
İnançalp 1883- 1935”, “Ermeni Mesâ’î-i ilmiyesi Venedik’te Sain Lozare Dervişleri
Akademisi”, Tarih ve Toplum, 23 (Kasım 1985), s.27.
138 Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”, s.47.
139 Koptaş, “Ermeni Harfleriyle Türkçe”, s.12; Ayrıca K. Pamukciyan, Ermeni Harfli
Türkçe Metinler, C. II, s.XV.
270
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
Basımevinde bütün Ermeni edebi, ilmi eserleri basılmış, Ermeni dili,
edebiyatı ile ilgili birçok kitap ve sözlükler yayınlanmıştır.
c) Matbaa ve Yayıncılık Alanındaki Faaliyetleri
Anlaşıldığı üzere Mihitar eğitime çok önem vermekteydi. Kendisi
resmi ve kaliteli bir eğitim almamışsa da, kendi kendini yetiştirmiş,
kurduğu eğitim müessesesinde bilgili ve tecrübeli öğretmenler dersler
vermiştir. Bu sırada acil olarak kaynak ve eğitim kitabı ihtiyacı ortaya
çıkınca Mihitar bizzat kendisi, Albertus Magnus, Thomas Aquinas ve
diğer bazı din adamları tarafından yapılmış temel bazı çalışmaları çevirme
işini üzerine almıştır. Ayrıca denetimindeki öğrencileri çeşitli dillerden,
özellikle de Latince’den önemli çeviriler yapmaya başlamışlardır. Mihitar,
Benedikt tarikatının kurallarını kendi tarikatı için de benimsemiştir.
Bu kurallar eğitimi ve ilk dönemlerle ilgili el yazmalarının çoğaltılması
şeklinde yayıncılığı tavsiye etmekteydi. Bu şekilde Mihitaristlerin başlattıkları çeviri çalışmaları zamanla Batı düşüncesinin Ermeniler üzerinde
önemli değişimlere yol açmasına sebep olmuştur140.
Avrupa’da tanınmış olan eserlerin çoğu Venedik ve Viyana’daki iki
merkezde Ermenice’ye tercüme edilmiştir. Bu iki akademi ve matbaada
fen, matematik, tarih, coğrafya ve dini içerikli eserler basılmakta ve
Osmanlı ülkesine veya Ermenilerin yaşadığı bölgelere gönderilmekte,
Ermeni cemaatinin aydınlanmasına ve şuurlanmasına aracılık etmekteydi141. Mihitaristlerin Venedik’te bütün Ermeniliği canlandırmak için
kitap basmak amacıyla açtığı matbaa zamanla sadece Ermenilerin değil
bütün dünyanın meşhur ilim merkezlerinden birisi olmuştur.
Keza misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki okullarında okutulan ders kitapları Avrupa kaynaklarından ya telif veya tercüme olarak
hazırlanmaktaydı. Kitap ve benzeri malzemenin basımı da azınlıklar
yurt içinde matbaa sahibi oluncaya kadar dışarıdan özellikle Viyana
ve Venedik’ten temin edilmekteydi. Mihitaristlerin açtıkları Venedik
ve Viyana Ermeni Akademilerinin matbaalarından çıkan eserler hem
Avrupa’da hem de Doğu’da kabul görmüştür. Burada basılan eserlerin
Mehitarist bir usulde yani kaliteli bir şekilde basıldığı anlaşılmaktadır142.
M. Cevdet de bu matbaalardaki eserlerin harflerinin güzelliği, metin140 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.4.
141 Ergin, a.g.e., s.799.
142 Tozlu, Kültür ve Eğitim, s.124.
271
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
lerinin düzeni, mevzularının iyi seçilişleri ve doğru basılış konusunda
şöhreti olduğunu ifade etmektedir143. Mihitarist merkezlerdeki matbaanın çalışma sistemi birçok insanın beğenisini kazanmıştır.
Rumların olduğu gibi Ermenilerin de matbaayı kendi amaçları için
kullanmalarının oldukça eskiye gittiği ve çok geniş bir coğrafyaya hitap
ettikleri anlaşılmaktadır. Singapur’dan Madras, Kalküta, Bombay ve
İsfahan’a ve oradan da Kudüs, İskenderiye, Venedik, Cenevre, Amsterdam, Moskova, Tiflis, Bakü, Erivan, Varşova, Paris, Londra ve Nevyork’a
varıncaya kadar Ermeni matbaaları faaliyette bulunmuş, gazeteleri ve
kitapları elden ele dolaşmıştır. M. Cevdet, en eski ve en yüksek Ermeni
matbaasının Mihitaristlere ait olduğunu ve Mihitar’ın Venedik’te bir
matbaa açtığını yazmaktaysa144 da bu bilgilerin kesinliği şüphelidir.
Kaynaklarda ilk Ermeni matbaasının 1511 ya da 1512 yılında kurulduğu kabul edilirse de Agop (Hagop Meğabard)’un Venedik’teki bu ilk
baskı çalışmaları devamlılık göstermediğinden, bu tarih esasen Ermeni
matbaacılığı açısından sembolik bir önem taşımaktadır. Bu tarihten
yaklaşık elli yıl sonra 1562’de, daha sonra Eçmiyazin Katagigosluğuna
gelecek olan I. Mikayel tarafından Papa IV. Pius’la görüşmek üzere
İstanbul’dan Roma’ya gönderilen Tokatlı Apkar Tıbir, buradan Venedik’e
geçerek matbaacılık sanatını öğrenmiş ve oğlu Sultanşah’ın (Marc Antonio) yardımıyla tek sayfalık bir takvim ve bir Mezbur kitabı basmıştır.
1567’de İstanbul’a dönen Apkar Tıbir muhtemelen Surp Nigoğayos
Kilisesi’nde (bugün Karagümrük’te bulunan Kefeli Mescidinde) kurduğu
matbaada, Venedik’ten beraberinde getirdiği Ermenice harflerini kullanarak iki yıl içinde altı kitabın basımını gerçekleştirmiştir145.
K. Pamukciyan, 1789 tarihine kadar, Mihtarist tarikatın kendine
ait bir matbaaya sahip olmadığını ve kitaplarını Venedik’teki İtalyan
matbaalarında bastırdığını, bunlar arasında Anton Bortoli’nin matbaasının başta geldiğini ifade etmektedir146. Ancak Mihitaristlerin
faaliyet alanlarının genişliğine bakılırsa matbaalarının kendilerine ait
olması ihtimali akla daha yakın gelmektedir. Mihitar’ın matbaası en
143 Muallim Cevdet, a.g.m., s.767.
144 Muallim Cevdet, a.g.m., s.766-767.
145 Pamukciyan, Ermeni Harfli Türkçe Metinler, C. II, s.XIV.
146 Pamukciyan, “Mıkhitharistler Hakkında”, s.46; Tokatlı Apkar Tıbir’ın 1567 yılında
Rahip Arakel’in yardımıyla matbaasını İstanbul’da da kurduğu anlaşılmaktadır.
Kürkjian, a.g.e., s.412.
272
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
eski Ermeni matbaası olsun veya olmasın faaliyetleri itibariyle Ermeni
milliyetçiliğine katkıları son derece önemlidir. Son zamanlara kadar St.
Lazar adasındaki matbaa önemli başarıları ile göze çarpmakta ve pek çok
kez uluslararası sergi ve yarışmalarda ödül almaktaydı. Fakat bu matbaa
yaklaşık iki yüz yıllık bir çalışmadan sonra 1989 yılında kapanmıştır.
Yine de Mihitarist basımevi (Casa Editrice Armena) tarihi çalışmasına
devam etmektedir147.
Mihitaristlerin Ermenice süreli yayın yapma veya olanları koruma
konusunda da ciddi çalışmaları olmuştur. Mesela ilk Ermenice dergi
olarak kabul edilen ve Madras’ta (Hindistan’da) 1794 yılında basılan
Azadarar dergisinin, Viyana’daki kütüphanede bulunduğu anlaşılmaktadır148. Ayrıca Venedik Mihitaristlerden Gugas İnciciyan’nın çıkardığı
Darekrutyunk (Taregrutiun) adlı dergi, 1799’dan itibaren 1802 yılına
kadar üç yıl çıkmıştır. Yine İnciciyan’ın 1800–1820 yılları arasında
çıkardığı popüler almanaklar da önemlidir. Bunlardan Eghanak Biuzandian ve Ditak Biuzandian adlı çalışmalar da 1803 ve 1812 yıllarında
yayınlanmıştır149.
Bu arada, önce Venedik’te halk dilinde haftada iki kez yayınlanıp
kısa sürede İstanbul ve diğer bölgelerdeki Ermenilere ulaştırılan Tidag
Püzantyan adlı dergi, diğerlerinden farklı bir siyasî aktüalite dergisi
olarak ortaya çıkmıştır. Bu dergi, Krikor Kabaracıyan (1812), Madatya
Püskülcüyan (1813–1814) ve Manuel Çağhçağhyan editörlüğünde
(1814–1817) beş yıl kadar çıkarılmış olup, Ermenice ve Armenolojik
yayıncılığın atası sayılan ve yayın hayatını 1843’ten bu yana kesintisiz
olarak sürdüren Pazmaveb (Bazmavep)’in öncüsü olarak görülür150.
1843 yılında yayınlanmaya başlanan ve başlangıçta popüler nitelikli
bilim, edebiyat151 ve eğitim dergisi olan Pazmavep, uzun bir süre boyunca
böyle devam ettikten sonra bir Armenoloji dergisine dönüşmüştür. Bu
yayınlarla Batı medeniyeti model alınarak Ermenilerin ilerlemesi amaçlanmıştır. Bunun için dergide batılı yazarların eserlerinin çevirilerine
de yer verilmiştir. Bu dergide 1870’lerden beri ekonomi ve bilimsel
147 http://www-writing.u-bordeaux3.fr/univ/sanlazzaro.htm (20.04.2008).
148 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.66.
149 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.19.
150 Zekiyan, a.g.e., s.80.
151 “Mıkhithar”, md., Ana Britannica, C. XXII, s.356.
273
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
konular yanında, erken dönem Ermenice metinler, ahlaki ve felsefi
yazılar, coğrafya, topografya gibi yazılar da çıkmaktadır152.
Önemli bir bilimsel bir dergi olan ve 1843’den beri aralıksız yayınlanmaya devam eden bu dergi günümüzde İtalya’nın en eski, dünyanın ise dördüncü en eski edebiyat ve düşünce dergisidir. Günümüzde
Venedik’teki St. Lazar akademisinin yayın organıdır153. Bütün bu yayınlar
yalnız süreli ve günlük yayıncılık açısından değil, aynı zamanda uzun
vadede halkın konuştuğu Ermenice’nin gelişimi ve geniş halk tabakalarına ulaşılması bakımından da önemli bir yer tutacaktır. Pazmavep
dergisinin gelişmesi için çalışanlardan birisi de G. Ayvazovski (meşhur
deniz ressamı Ayvazovski’nin kardeşi) olup bu kişinin Ermeni modernleşmesinde önemli bir rol oynadığı görülmektedir154.
Viyana’daki Mihitaristlerin ilk bastıkları süreli dergi ise 1847 yılından 1863 yılına kadar yayınlanan Evropa adlı dergidir. Politika, bilim,
sosyo-ekonomi, dil ve edebiyat konularında yayınların yapıldığı dergi,
Ermeni dilinin gelişmesine son derece önemli katkılar yapmıştır. Bu
dergiden sonra Viyana Mihitaristleri yirmi yıldan fazla süreli yayın
işini ihmal etmişler, ancak 1887 yılında Handes Amsorya adlı bir dergi
çıkarılmaya başlanmıştır. İlk başlarda Evropa ve Bazmavep dergilerinin
konularına benzer çalışmalar yayınlanmıştır.
Daha sonra sosyal, politik ve bilimsel içerikli makaleler artmış ve
XX. yüzyılda ise tam olarak bu hale dönüşmüştür. 1909 yılında rahip N.
Akinian dergiye editörlük yapmaya başlamış ve Handes Amsorya Ermeni
çalışmaları ile ilgili bir dergiye dönüşmüştür. Bu yayında hem Ermeni
hem de Ermeni olmayan uzmanların yazıları yayınlanmış, Ermeni
filolojisi, eski metinler, folklor, mitoloji, sanat, etnografya, coğrafya,
topografya, arkeoloji, vatanseverlik, menkıbeler gibi konularla ilgili
yazılar yayınlanmaya başlamıştır. Özellikle Alman bilim adamlarının
eleştirel ve objektif değerlendirmeleri bu dergide yer almıştır. Böylece
Handes Amsorya, Ermeni çalışmalarının bilimsel temele oturmasında
önemli bir rol oynamıştır155.
152 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.19.
153 Zekiyan, a.g.e., s.80-81; Cöhce, a.g.m., s.50; Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.19.
154 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.20.
155 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.20-21.
274
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
Osmanlı Devleti’nin Katolikliği tanımasından sonra eskiye nazaran
daha rahat hareket etmeye başlayan Mihitarist Ermenilerin, Osmanlı
ülkesindeki Ermenilere çeşitli içerikte kitap göndermeye devam ettikleri
görülmektedir. Bu eserlerin içerikleri bazen zararsız olmakla birlikte
zaman zaman da Ermenileri kışkırtıcı olumsuz içerikli olabilmekteydi.
Bunlardan mesela 15 Ocak 1855 tarihinde Viyana’da bulunan Katolik
papazların telif ettikleri ve satılmak üzere Osmanlı ülkesine gönderilen
kitapların kontrol edilmesi gerektiği bildirilmiştir156. Kaynaklardan
anlaşıldığına göre 25 Eylül 1893 tarihinde Ermenilere Osmanlı Devleti aleyhine kitap ve risaleler gönderdikleri tespit edilen Venedik’li
Katolik Mihitaryan Manastırı’na bağlı iki şahıs ile yine devlet aleyhine
kitap bulunduran Beyoğlu Mihitaryan Mektebi öğretmenlerinden iki
kütüphane sahibi hakkında gerekli inceleme ve soruşturmanın gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır157.
Mihitaristler bastıkları bazı zararlı kitapları Osmanlı ülkesine sonraki dönemlerde de göndermeye devam etmişlerdir. Mesela 1 Temmuz
1902 tarihinde Venedik’de Ermenice yayınlanan Coğrafya-ı Umumi
adlı kitabın zararlı içeriğinden dolayı memleket içerisine sokulması ve
yayınlanmasına meydan verilmemesi gerektiği ifade edilerek gerekli
tedbirler alınmıştır158. Keza 1 Ağustos 1903 tarihinde Peşte’de Mihitaryan rahiplerinden Serupe adlı rahip tarafından kaleme alınan Ömr-i
Ulya isimli kitabın zararlı bulunduğundan yasaklandığı anlaşılmaktadır159. Mihitar’ın talebelerinin St. Lazar ve Viyana Ermeni Akademisi
matbaalarında bastırdığı dini ve milli nitelikli araştırmalar, Osmanlı
Ermenilerine dağıtılmıştır.
Böylelikle edebiyat, tarih ve din çalışmaları önce ilmi eserlerin tercümesi, sonra da telifi şeklinde bir yol izlenmiş, sonuçta bu cemaat hem
milli, hem de ilmi yayınları bir arada izleme imkânı bulmuştur. Mihitar,
Osmanlı Ermenilerinin en önde gelen bilim adamlarının biri olmuş, bir
cemaat kurarak Ermeni Rönesans’ını başlatmıştır160. Ermeni topluluğu
bu şekilde kültür bakımından bir Rönesans dönemine girerken, yıllar156 BOA, HR.MKT., Belge No:66/99.
157 BOA, DH.MKT., Belge No:74/7.
158 BOA, DH.MKT., Belge No:45/532.
159 BOA, DH.MKT., Belge No:2/746.
160 Erich Feigl, Gerçekleri Resimlerle Ortaya Çıkarıyor, Ermeni Mitomanyası, Ermeni
İfratı, Sonuçları ve Tarihi İçeriği, Çev. Can Ceylan, Eser Sahibinin Kendi Yayını,
2007, s.41.
275
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
dır Mihitar manastırında yaşatılmaya çalışılan klasik Ermeni bilimi de
canlandırılarak laik ve her geçen gün anadile yaklaşan gelişmiş bir yazı
diliyle kaleme alınan edebi eserler, Ermeni milliyetçiliğinin de yükselmesini sağlamıştır161. Bu durum da zamanla Ermenilerin tam bir ihtilalci
şuurla yetiştirilmesine, ruhaniyat, hürriyet ve milliyet gibi fikirlerini
Türk milleti aleyhine kullanmalarına zemin hazırlamıştır162.
Bu çerçeveden olmak üzere Mihitaristlerin yayın faaliyetlerinin
hem kısa hem de uzun vadede söz konusu Hristiyanlığın Gregoryen
mezhebinde olan Türklerin Ermenileşmesinde son derece önemli etkileri
olduğu anlaşılmaktadır163. Kesin olan bir şey var ki o da Mihitaristlerin,
Anadolu’ya gizli veya açık yollardan getirip dağıttıkları yayınlar vasıtasıyla Gregoryen Kilisesine mensup Ermeniler arasında daha sonra
yaratılacak olan Ermeni milliyetçiliğinin tohumları atılmıştır.
d) Eğitim Faaliyetleri
Mihitaristlerin Ermeni kültürü, edebiyatı, tarihi gibi alanlarındaki
faaliyetleri yanında gerek Osmanlı ülkesinde gerekse dünyanın farklı
bölgelerinde eğitim öğretim faaliyetlerinde bulundukları ve okullar
açtıkları görülmektedir. Bu çerçeveden olmak üzere Mihitar’ın öğrencileri; Türkiye, Bulgaristan, Macaristan, Yunanistan, Kırım, Kafkaslar,
Mısır, Suriye ve ABD gibi dünyanın farklı bölgelerinde okullar açmıştır164.
Keza bunların dışında Ermenilerin yaşadığı Rusya, İran, Hindistan,
Lübnan gibi ülkelerde Mihitaristler merkezler veya okullar açmışlardır.
Bu kurumların faaliyetleri ya bir süre sonra sona ermiş veya faaliyetlerine uzun süre devam etmişlerdir. Halen bu tür faaliyetleri sürdüren
Mihitarist kurumlar da bulunmaktadır165.
Mihitar eğitime çok önem vermekte ve takipçilerinin yüksek kültürlü, ciddi, kurallara uyan, dindar, entelektüel ve milliyetçi rahiplerden
161 Cöhce, a.g.m., s.47.
162 Tozlu, a.g.m., s.931.
163 Bozkuş, a.g.m., s.128-129.
164 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.22.
165 Los Angeles 1979’dan günümüze, Boston’da 1939 – 1995 arası, Buones Aires’de
1956’dan günümüze, Trieste’de 1774-1810 ve 1817-1910 arası, Gerla’da 18741937 arası, Plovdid’de 1926-1949 arası, Beyrut’ta 1930’dan günümüze, Kahire’de
1934-1965 arası, Atina’da 1924-1936 arası ve Korfu’da 1923-1924 arası faaliyetlerine devam etmişler ve etmektedirler. Bkz. www.pangaltilisesi.k12.tr/tr/webac.
asp?referans=77 (21.04.2008); ayrıca Badzik, a.g.e., s.79.
276
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
olmasını istemekteydi. Çalışmalarını da hep bu amaca göre yapmıştır.
Mihitarist eğitimde temel olarak manevi, entelektüel ve maddi gelişim
üzerinde durulmakta, din, dil (en az üç dil), edebiyat, tarih, fizik, kimya,
biyoloji, müzik, resim, spor gibi alanlarda öğrencilerini eğitmektedir.
Mihitarist okullar öğrencilerine ailenin bir ferdi nazarıyla bakmaktadır.
Okulların temel felsefesi vatanseverlik ve dindarlıktır. Okullar hem
Ermeni milliyetçiliği ve kültürüne hem de Batı ile ilişkilerin gelişmesine
önemli katkılarda bulunmuştur166.
Mihitaristler tarafından kurulan ilk eğitim kurumu Venedik’teki St.
Lazar akademisidir. Döneminin en eski ve en yüksek eğitim kurumlarından olan burası, hem bir okul hem de bir merkez olmuştur. Bu merkezde Avrupa’nın en meşhur eserleri Ermenice’ye tercüme edilmekte
ve Osmanlı ülkesinde özellikle İstanbul ve diğer yerlerdeki Ermeni
merkezlerine gönderilmekte idi. Mihitarist rahiplerce hazırlanan Ermeni
dili, tarihi ve dini konusundaki eserler, Osmanlı topraklarına rahatça
sokularak mektep mensuplarınca Ermenilere dağıtılmıştır167.
St. Lazar’daki kurumun dışında Mihitarist eğitim kurumlarından en
meşhurunun Murad Rapayelian okulu olduğu anlaşılmaktadır. Eduard
Rapayel ve Samuel Murad adlı iki zengin Ermeninin bağışları ile kurulduğu için bu ad verilmiştir. Muradian okulu 1834’de İtalya’da Padua’da,
Rapayelian okulu ise 1836’da Venedik’te kurulmuştur. Muradian okulu
1846 yılında Padua’dan Paris’e taşınmış ve bir süre sonra Rapayelian
okulu ile birleşerek Murad Rapayelian adını almıştır. 1930 yılında Muradian okulu Paris’te farklı bir kurum olarak yeniden açılmıştır168.
Mihitaristlerin Osmanlı ülkesindeki eğitim faaliyetlerini özellikle
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yoğunlaştırdıkları anlaşılmaktadır. Türkiye’de ilk olarak 1773 yılında İstanbul’da, cemaatin Trieste kolu
okul ve kilise kurmuş, aynı grup Viyana’ya taşındıktan sonra İstanbul’daki
166 Bardakjian, The Mekhitarist Contributions..., s.2, 22-23.
167 Akçura, a.g.e., s.21; Kılıç, a.g.e., s.110.
168 Bu okulda yetişen önemli Mihitarsit yazarlar arasında S.Hekimyan, M. Beşiktaşlıyan, T. Terziyan, M. Mamurian, A. Arpirian, D. Varuzhan, aktörler arasında P.
Adamian, S.Ekshian, D. Triants, A. Armenian, V. Papazyan, ressamlar arasında
E. Shahin, K. Adamian, Z. Mutafian, besteciler arasında E. Manas, G. Alemshah
ve devlet adamları arasında H. Sakız Paşa, Malkum Khan, Y. Artin Paşa, A. Yeram
ve M. Portukal Paşa gibi isimler bulunmaktadır. Bardakjian, The Mekhitarist
Contributions..., s.22-23.
277
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
okul 1825 yılında yeniden canlandırılmıştır169. XIX. yüzyılın ortalarına
doğru 1846 yılına gelindiğinde Katolik Ermenilerin Osmanlı ülkesindeki durumlarını iyice geliştirdiklerini anlamaktayız. Bu dönemlerde
bazı genç ve eğitimli Katolik Ermeniler bir araya gelerek İstanbul’da
bir dernek kurmuşlar ve Ermeniler arasındaki ayrılıkları giderme veya
hoşgörü anlayışını yaymaya çalışmışlardır. Bu çalışmalarda Venedik
ve Viyana’da bulunan ve Papa tarafından kabul edilmiş Mihitarist din
adamlarının önemli katkıları olduğu anlaşılmaktadır170.
İstanbul’un dışında farklı şehirlerde de misyoner merkezleri ve
okullar kurulmuştur. Mesela İzmir’de 1823’ten 1922’ye kadar okul ve
misyoner merkezi faaliyette bulunmuştur171. Bu kurumların 2. Meşrutiyetin getirdiği serbest havadan da istifade ederek kendilerini geliştirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Mesela 18 Aralık 1909 tarihinde İzmir’de
Rum İstipaliye mahallesi Delerba sokağında bulunan Viyana Mihitarist
rahiblerine ait arsaya bir kilise ile kargir mektep inşasına başlanması
için ruhsat alınması çalışmalarına girişilmiştir172.
İstanbul, İzmir gibi şehirlerin dışında da Mihitaristlerin eğitim
faaliyeti içinde bulundukları anlaşılmaktadır. Mesela Aydın bunlardan
birisidir. Aydın’da 1850’den 1920 yılına (1840-1919?173) kadar okul ve
misyoner merkezi faaliyette bulunmuştur174. Bu çerçeveden olmak üzere
Aydın’daki Mihitaryan okulunda faaliyet gösteren görevlilerin çevre
kazalarda da faaliyette bulundukları göze çarpmaktadır. Bununla ilgili
bir belgede 17 Mayıs 1892 tarihinde Avusturya himayesindeki Viyana
Mihitarist papazları tarafından İzmir Avusturya konsolosluğu vasıtasıyla
Nazilli’de bir hane kiralanarak ibadet yapılmasına izin talebinde bulundukları anlaşılmaktadır. Yapılan incelemede kırk kadar Katolik nüfus
bulunduğu anlaşılan bölgede bu tür bir faaliyete izin verilmiştir175.
Keza Doğu Anadolu’daki Ermenilerle ilgilenmek için Erzurum’da
1870 yılından 1915 yılına kadar Mihitaristlerin eğitim alanında faali-
169 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.72, 79.
170 Kürkjian, a.g.e., s.362.
171 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.79.
172 BOA, DH.MUİ., Belge No:52/45/-1.
173 Bkz. www.pangaltilisesi.k12.tr/tr/webac.asp?referans=77 (21.04.2008).
174 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.79.
175 BOA, DH.MKT., Belge No:79/1950.
278
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
yette bulundukları anlaşılmaktadır176. 1870 yılında Mihitaristler tarafından açılan ve o zamandan beri Erzurum’da ve civarında Katoliklik
propagandası yapan okulun 1915 yılında kapandığı anlaşılmaktadır177.
Bunların yanında Kütahya’da 1832-1834 ve 1919-1920 yılları aralarında okul, Trabzon’da 1878-1911 yılları arasında misyoner merkezi
açıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca misyoner merkezi bulunan Erzurum
İspir Sırakonaklar’da Mihitaristlerin 1893 ile 1915 yılları arasında faaliyette bulunduğu anlaşılmaktadır178. Buna göre Mihitaristlerin faaliyet
alanlarını seçerken Ermenilerin nispeten yoğun olarak yaşadığı yerler
ve merkezi bölgeleri seçtikleri söylenebilir.
SONUÇ
Mihitar’ın fikir ve faaliyetleri, Ermeni milliyetçiliğine katkıları ve
Ermeni meselesindeki rolü göz ardı edilemez bir gerçektir. XVII. yüzyılın
sonlarına doğru Sivaslı Mihitar gibi bir Katolik rahibin ortaya çıkması,
sonraki dönemlerde Ermeniler açısından çok önemli gelişmelerin başlangıcını oluşturmuştur. Onun ve öğrencilerinin çalışmaları Ermeni ayrılıkçı
ve yıkıcı akımının kültürel temellerini oluşturmuştur. XVIII. yüzyılın
başlarında Gregoryen Ermenilerin, Katolik milletdaşlarına yapmaya
başladıkları baskı ve eziyetler sonucu önce Modon’a ardından da 1715’de
Venedik’te bulunan St. Lazar adasına yerleşen Mihitar ve öğrencileri,
bu adada bir Ermeni Akademisi kurmuşlardır. Mihitar’ın bu akademide başlattığı çalışmalar, Ermenileri Batı kültürü ve siyasetiyle daha
çok bütünleştirmiştir. Ayrıca Avrupa’daki klasik eserlerin Ermenice’ye
çevrilmesi sonucunda Batı medeniyeti Ermeniler arasında tanıtılmış,
Ermenileri de Batıya kabul ettirmekte çok etkili olmuşlardır.
Bu kurumda verilen eğitimle, Mihitar’ın Ermeniler arasında Ermenilik düşüncesine olan bağlılığı kendisinden sonraki kişilere de esin
kaynağı ve yönlendirici bir ideal olmuştur. Mihitar idealini, ne inancım
için ulusumu, ne ulusum için inancımı feda ederim sözleriyle ifade eder.
Mihitar, bu ifadesiyle Ermeni tarihçiliğinin babası veya Heredot’u sayılan
Horenli Movses Khorenatsi’nin daha önce açıkça formüle etmiş olduğu
millî ideolojiye ve onun mezhep ayrımcılığından uzak karakterine sıkı
sıkıya bağlı olduğunu da göstermektedir.
176 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.54, 79.
177 BOA, HR.SYS., Belge No:2881/41-2.
178 Badzik, Mehkitarist Congregation in Vienna..., s.79.
279
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
St. Lazar adasındaki akademide Ermeni tarihi, coğrafyası, edebiyatı,
sosyolojisi vb. konularda yapılan araştırmaların basımı yine burada
bulunan matbaada, son derece itinalı bir şekilde ve farklı dillerde yapılmıştır. Bu eserlerden Mihitar tarafından 1727 yılında Venedik’te kaleme
alınan ve Ermeni alfabesi ile Türkçe yayınlanan ilk eser olma özelliğini
taşıyan Yeni Ermenice’nin Dilbilgisine Giriş adlı eseri burada anmak
gerekmektedir. Burada bulunan kütüphane ve müze de Ermenilerle ilgili
önemli eserlerin toplandığı ve sergilendiği mekanlar olarak dikkatleri
çekmektedir. Venedik’te St. Lazar adasında XVIII. yüzyıldan beri çalışmasına devam eden matbaa 1991 yılında kapanmıştır. Kaynaklardan
anlaşıldığına göre buradaki müzede 150.000 cilt eser, 4.000-4.500’e
yakın çoğu Arabistan, Hindistan ve Mısır’dan toplanmış Ermenice el
yazması eser bulunmaktadır.
Mihitar’ın 1749 yılında ölümünden sonra onun öğrencileri Mihitaryan birliğini geliştirmişlerdir. Mihitarist cemaat, Avrupa’nın Venedik, Viyana ve Paris gibi merkezlerinde matbaa, okul ve manastırlar
kurmuşlar, Ermenileri Batıyla bütünleştirmek için hizmet etmişler,
Osmanlı Ermenileri arasında da bu gibi okulların açılmasında öncü
rolü oynamışlardır. Venedik’ten sonra Viyana’daki Mihitarist merkezde
Mihitar’ın öğrencileri önemli çalışmalar yürütmüşlerdir. Viyana’daki
merkezde bugün bağışlarla birlikte 40.000’i Ermenice olmak üzere
270.000 cilt kadar kitap bulunmaktadır. Bu eserlerden yaklaşık 3.000’i
eski dönemlere ait Ermenice el yazması, 10.000’den fazla metin ve
Ermenice eser ile Ermeni araştırmaları için kaynaklar bulunmaktadır.
Ayrıca 3.000’i Kilikya Ermeni krallığı dönemine ait 20.000 civarında
madeni para da müzede sergilenmektedir.
Mihitar’ın milliyetçi fikirleri sonraki dönemlerde öğrencileri tarafından devam ettirilmiş, bu durum Ermeni hareketinin siyasallaşmasına
zemin hazırlamıştır. Mesela 1870-1880 yıllarında Ermeni milliyetçiliğinin
en hızlı savunucusu, kuramcısı, uygar cemiyetin önderi, kahramanı kabul edilen Grigori Artsruni, Ermenice’yi, Venedik’te Mihitarist Ermeni manastırında öğrenmiştir. O, Ermeni milliyetçiliğinin teorisyeni olarak kabul
edilmekte ve yaklaşımı ırkçılığa ve işbirlikçiliğine dayanmaktadır.
Mihitar ve öğrencilerinin Ermeni terörüne katkıları konusunda
tartışmalar vardır. Ancak Mihitarist felsefede Ermeni kimliğini ön
plana çıkarma gayreti bulunmakta olup, Mihitaristler, Ermenilerin
280
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
Osmanlı Devleti aleyhine yıkıcı faaliyetler içerisine girmesinde kültürel
ve fikirsel açıdan katkı sağlamış, kendilerini zamanla Ermeni siyasal
akımına kaptırmışlardır. Zaten Ermeni topluluğuna ait her türlü eserin yayınlaması, sergilenmesi veya Ermeni vatandaşlarına dağıtılıyor
olması, onların Ermeni terörüne katkı konusunda masum olduklarını
göstermekten uzaktır.
Böylece Mihitar’ın yaptığı çalışmalar ve attığı temeller, sonraki
dönemlerde Ermenilerin, Osmanlı aleyhine hareketlerinin zeminini
oluşturmuş ve Ermeni meselesinin siyasallaşmasını sağlamıştır. Sorunun 1915 yılında ulaştığı noktada Mihitar ve öğrencilerinin katkıları
yanında bunlara ilave olarak Fransız İhtilalinin, Batılı devletlerin kışkırtmalarının, Ermeni kilisesinin çalışmalarının, misyoner faaliyetlerinin
ve benzeri olayların, meselenin ortaya çıkmasını hazırlayan olaylar
zincirini oluşturduğunu ifade etmek yerinde olacaktır.
281
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
DH.MKT.
DH.MUİ.
HR.SYS.
HR.MKT.
Y.A.RES. Y.PRK.AZN. Y.PRK.MF. : 2/746, 20/580, 45/532, 74/7, 79/1950.
: 52/45-1.
: 2881/41-2.
: 66/99.
:4/56.
:57/23.
:43/2.
2.Tetkik Eserler
Akçura, Yusuf, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, XVIII. ve XIX. Asırda, TTK Yayını,
Maarif Matbaası, İstanbul 1940.
Aydıner, Mesut, “Koca Râgıp Paşa Döneminde Osmanlı Ermenileri”, Tarihî Gerçekler
ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, Editörler Bülent Bekar, Necdet Öztürk, Süleyman
Beyoğlu, IQ Kültür Sanat Yayını.
Badzik, Stephen K., Mehkitarist Congregation in Vienna a Histrorical Survey, Mekhitarist
Press Vienna 1991.
Bardakjıan, Kevork B., The Mekhitarist Contributions to Armenian Culture and
Scholarship, Middle Eastern Department, Harvard College Library, 1976.
“Benedictus”, Ana Britannica, C.V, Ana Yayıncılık ve Encyclopedia Britannica Yayını,
İstanbul 1994.
Bozkuş, Yıldız Deveci, “Bir Başka Açıdan Ermenilerde Din”, Ermeni Araştırmaları,
C. 4, S.14-15, Yaz-Sonbahar 2004.
Chirli, Nadejda, Bir Ermeni Kıpçakçası Metni: Algış Bitigi (Durum Ekleri İncelemesi,
Metin, Dizin), Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk
Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Adana 2004.
Cöhce, Salim, “Osmanlı Ermeni Toplumunda Siyasallaşma Çabaları”, Ermeni
Araştırmaları, C.2, Sayı 8, Kış 2003.
Dabağyan, Levon Panos, Türkiye Ermenileri Tarihi, 5. Baskı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,
İstanbul 2006.
Ergin, Osman, Türkiye Maarif Tarihi, C.1-2, Eser Kültür Yayını, İstanbul 1977.
Feigl, Erich, “Ermeni Milli Kilisesinin Zaferi ve Trajedisi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı
2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001.
Feigl, Erich, “Ermeni Milli Kilisesinin Zaferi ve Trajedisi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı
2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001.
Feigl, Erich, Gerçekleri Resimlerle Ortaya Çıkarıyor, Ermeni Mitomanyası, Ermeni İfratı,
Sonuçları ve Tarihi İçeriği, Çev. Can Ceylan, Eser Sahibinin Kendi Yayını, 2007.
Fr. Mesrop Topalian, The Marian Poetry of Mekhitar of Sebaste, Mariam 2,
Impremeria Modern Kreim, Anjar 2007.
Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983.
İlter, Erdal, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, (Tarihten
Bir Kesit-Özel Sayı), MEB Yayını, Yıl 4, S.38, Nisan 2003.
Kamran Gürün, Ermeni Dosyası, Rüstem Yayınevi, 5. Baskı, İstanbul 2001.
282
Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
Karinyan, A. B., Ermeni Milliyetçi Akımları, Çev. Arif Acaloğlu, Kaynak yayınları, 2.
Baskı, İstanbul 2006.
Kevork Pamukciyan, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar, Zamanlar, Mekânlar,
İnsanlar, C.III, Yayına Hazırlayan Osman Köker, Aras Yayıncılık, İstanbul 2003.
Kılıç, Davut, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasi Mücadeleler, Asam
Yayınları, Ankara 2000.
Koçaş, Sadi, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, Altınok Matbaası,
Ankara 1976.
Koptaş, Rober, “Ermeni Harfleriyle Türkçe”, Tarih ve Toplum, C. XXXIX, S. 230,
Şubat 2003.
Kurkjian, Vahan M., A History of Armenia, The Armenian General Benevolent Union
of America Yayını, 1958.
“Mechitar”, http://www.newadvent.org/cathen/10102a.htm (21.04.2008).
“Mechitar”, http://www.catholic.org/ encyclopedia/view.php?id=7793
(18.04.2008).
“Mechitar”, http://www.newadvent.org/cathen/10102a.htm (21.04.2008).
“Mekhıtar (1676-1749) His Life”, http://www.mekhitarists.org/ mekhitar.html
(29.09.2007).
“Mekhıtar (1676-1749) His Life”, http://www.mekhitarists.org/mekhitar.html
(29.09.2007).
“Mığitar”, Meydan-Larousse, C. VIII, Meydan Yayınevi, İstanbul 1990.
“Mıkhithar”, Ana Britannica, C.XXII, Ana Yayıncılık ve Encyclopedia Britannica
Yayını, İstanbul 1994.
“Mihitar Appahayr 1676–1749”, www.pangaltilisesi.k12.tr/tr/webac.
asp?referans=77 (21.04.2008).
Muallim Cevdet (İnançalp), Mektep ve Medrese, Hazırlayan; Erdoğan Erüz,
Çınar Yayınları, İstanbul 1978.
Muallim Cevdet, “Ermeni Mesâi-i İlmiyesi: Venedik’te ‘Saint Lazare’ Dervişleri
Akademisi”, Muallimler Mecmuası, Eylül-1924, Sayı 23.
Nalbandian, Louise Ziazan, The Armenian Revolitionary Movement of the Nineteenth
Century; The Origins and Devolopment of Armenian Political Parties, Stanford University
PHD), UMI Dissertation Services, Ann Arbor 1959.
Ortaylı, İlber, “Osmanlı Ermenileri”, Yeni Türkiye, (Ermeni Sorunu Özel Sayısı II),
S.38, Mart 2001.
Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, C.1-2, Eser Kültür Yayını, İstanbul 1977.
Pamukciyan, Kevork, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar, Ermeni Harfli Türkçe
Metinler, C. II, Yayına Hazırlayan Osman Köker, Aras Yayıncılık, İstanbul 2002.
Pamukciyan, Kevork, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar, Zamanlar, Mekânlar,
İnsanlar, C. III, Yayına Hazırlayan Osman Köker, Aras Yayıncılık, İstanbul 2003.
Perinçek, Mehmet, “İlk Teorisyeninin Ağzından Ermeni Milliyetçiliğinin Kökleri”,
Cumhuriyet, Strateji, 29 Ekim 2007 Pazartesi Parasız Özel Ek, Yıl: 4, S. 174.
Perinçek, Mehmet, Ermeni Devlet Adamı B. A. Boryan’ın Gözüyle Türk-Ermeni Çatışması,
2. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul 2006.
“San Lazzaro Island”, http://www.armeniapedia.org/index.php?title=San_
Lazzaro_Island (19.04.2008).
283
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Serbest, Murat Bürkan, “Osmanlı’da Ermeni Katolik Kilisesi ve Toplumu”, Hoşgörü
Toplumunda Ermeniler, C. III, Yayına Hazırlayanlar: M. Metin Hülagü, Gülbadi Alan,
Şakir Batmaz, Süleyman Demirci, Erciyes Üniversitesi Yayını, Kayseri 2007.
Şahin, Gürsoy, Osmanlı Devleti’nde Katolik Ermeniler, Sivaslı Mihitar (1676-1749) ve
Mihitaristler, IQ Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul 2008.
Şakiroğlu, Mahmut, “Ölümünün 50. Yılında M. Cevdet İnançalp 1883- 1935,
Ermeni Mesâ’î-i İlmiyesi Venedik’te Sain Lozare Dervişleri Akademisi”, Tarih ve
Toplum, S.23, Kasım 1985.
Taşdemirci, Ersoy, “Türk Eğitim Tarihinde Azınlık Okulları Ve Yabancı Okullar”,
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 10, Yıl 2001.
“The Armenian Monastery And Academy of San Lazzaro In The
Venetıan Lagoon”, http://www-writing.u-bordeaux3.fr/univ/sanlazzaro.htm
(20.04.2008).
Topalian, Fr. Mesrop, The Marian Poetry of Mekhitar of Sebaste, Mariam 2, Impremeria
Modern Kreim, Anjar 2007.
Tozlu, Necmettin, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Akçağ Yayını,
Ankara 1991.
Tozlu, Necmettin, “Osmanlı Devleti’nde Ermeni Eğitim Kurumları ve Faaliyetleri”,
Yeni Türkiye Ermeni Sorunu, Özel Sayısı II, (Mart-Nisan 2001), Yıl: 7, S. 38.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge yayınları, Genişletilmiş 2.
Baskı, İstanbul 1987.
Whooley, John, “The Armenian Catholic Church: A Study In History And Ecclesiology”,
The Heythrop Journal, Volume 45, Issue 4, October 2004.
Zekiyan, Boğos Levon, Ermeniler ve Modernite, Gelenek ve Yenileşme/Özgüllük ve
Evrensellik Arasında Ermeni Kimliği, Çev. Altuğ Yılmaz, Aras Yayıncılık, İstanbul
2001.
284
Dr. Hatem CABBARLI
ERMENİ ULUSAL KİMLİĞİNİN OLUŞUMUNDA
TÜRK FAKTÖRÜ (KÜLTÜR, COĞRAFYA VE DİN)
Dr. Hatem CABBARLI
Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi, Azerbaycan Strateji Araştırmalar Merkezi
Tlf.: (mobil) 0099 455 511 12 43, e-posta: cabbarlih@yahoo.com
Başkasının Ermeniler hakkında gerçeği
söylemesi çok basittir, Ermeninin Ermeniler
hakkında gerçeği söylemesi ise kahramanlıktır.
İoann Lavrenti Lydos
285
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Yaklaşık bin yıl Türklerin hâkimiyeti (Selçuk ve Osmanlı) altında yaşayan
Ermenilerin bu baskın kültür değerinden yararlanmama ve benimsememe
ihtimali oldukça zayıftır. Ermeni ulusal kimliğinin oluşumunda Türk faktörü
özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren daha derin izler bırakmıştır. Osmanlının zayıflamasına paralel olarak Hıristiyan devletlerden siyasî destek alan
Ermeniler, Türkleri öteki olarak tanımlamış ve bu tanımlama bugün negatif
anlamda daha da katmanlaşmıştır. Ermenilerin milletleşme ve ulusal kültürünün oluşumu süreci halen devam etmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde
yaşayan Ermeniler arasında bu süreçte bazı benzerlik ve farklılıklar vardır.
Asyalı, Doğulu ve Hıristiyan olmaları Ermenilerin ulusal kimliklerinin oluşumunda etkili öğelerden biridir.
Ermenilerin Türk karşıtı psikolojisinin şekillenmesinde kilisenin propagandalarına paralel olarak Ermeni aydınlarının yazdıkları eserler de etkili
olmuştur. Kilise ve aydınlar Ermenilerin özellikle son 200 yılda yaşadığı bütün
olumsuzluklardan Türkleri sorumlu tutmuştur. Bu iddialar özellikle Birinci
Dünya Savaşı yıllarında yaşanan olaylardan sonra Ermeniler tarafından daha
sistematik şekilde dile getirilmiş ve süreklilik arz etmiştir.
286
Dr. Hatem CABBARLI
Büyük Fransız Devrimi zamanında millet kavramı, devletin bütün
vatandaşlarını ihtiva etse de, birçok millet kendisini etnik kimlik ve
kültürü ile tanıtmayı tercih etmiştir. Genellikle milletler kendilerini
kabullendirmek için kadim geçmişlerini öne çıkarmaya çalışmıştır. Bu
ögeden yalnızca yüzyıllar boyunca gelişmiş kültüre ve muhteşem tarihe
sahip olan etnik gruplar yararlanma fırsatına sahip olmuştur. Tarih ve
kültürle bu tür dikey ilişki kurmaya çalışan milletler kendilerini kanıtlamak ve güçlenmek istemiştir1.
Dünyadaki bütün milletler, ister Batı Avrupa’da olduğu gibi içsel
dinamiklerin bir sonucu olarak devletini kurmuş; ister bazı ülkelerde
olduğu gibi devlet aygıtını ele geçirmiş müteşebbis bir kadro tarafından
inşa edilmiş olsun, olumsuz olan her şeyi içine tıkıştırdığı bir ötekine
gereksinim duymaktadır. Aynı şey devlet için de geçerlidir2. Bunun
sebebi, ötekinin, ulusu ve devleti daha anlamlı, meşru ve sürekli kılan
1
2
Viktor Şnirelman, “Mif o Proşlım i Naçionalizm”, (Erişim) http://balkaria.narod.
ru/public/shnirelman.htm.
Engin Berber, “Öteki Kavramlardan Tarih Yazımı”, (Erişim) http://www.siyasîtarih.
com/arsiv/oteki.htm.
287
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
bir yapıştırıcı ya da harç olarak algılanmasıdır. Ötekinin yaratılıp tanımlandığı süreçte, olumlu öğelerle bezenmiş biz de kendiliğinden ortaya
çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle milletler kendi ulusal kimliklerini oluştururken, kendi bakış açısı ve etik değerleri çerçevesinde diğerlerinin
de ulusal kimliklerinin bazı öğelerini oluşturacaktır.
Ermenilerin, ulusal kimlik taşlarının yerine oturtulması bakımından
yapıştırıcı ya da harç olarak gördüğü öteki Türklerdir. Bu ötek’ kavramı
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türklerin Ermenilere karşı yaptığı iddia
edilen sözde soykırımla başlamamıştır; çok daha eskilere dayanmaktadır. Özellikle, 1054’te Selçukların3, 1512’de ise Osmanlının tebaası
olduktan sonra Ermenilerin bilincinde Türk düşmanlığı yer edinmeye
başlamıştır. Ermeni tarihçilere göre Ermenistan’ın bölünmesindeki
en önemli nedenlerden biri de Osmanlı ve Safeviler arasında yapılan
savaşlar olmuştur4.
Hay Dat (Ermeni Davası) ideologlarından olan Silva Kaputikyan,
1988’de Erivan’da düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada Türk düşmanlığını ....4. yüzyıldan itibaren Türklerin zulmüne katlanıyoruz. Daha
ne kadar sabredeceğiz sözleriyle dile getirmiştir. Kaputikyan’ın Türklere
karşı kin ve nefreti Ermenistan’ın bağımsızlık sürecinde ortaya çıkmamıştır. 1950’li yıllarda Moskova’da yapılan bir toplantıda Nazım Hikmet,
Kaputikyan’la görüşmek isterken, Kaputikyan onu kabaca iterek; ...İlk
önce topraklarımızı verin! Bizim topraklarımızı! Sonra kucaklaşırız! demiş
ve toplantıda Nazım’ı zor duruma düşürmüştür5. Kaputikyan; Kervan
Henüz Yoldadır, Haritanın ve Kalbin Enlemleri adlı kitaplarında da Ermeni
toplumunun kadimliğinden bahsetmiş, Türklerin Ermenilerin en büyük
düşmanı olduğunu, bağımsızlıklarını kazanmak için yüzyıllardır Türklere karşı mücadele verdiklerini ve tarihî haksızlığı gidererek Büyük
Ermenistan’ın sınırlarını çizeceklerini söylemiştir6.
3
4
5
6
288
“İstoriya Armyanskogo Naroda”, (Armeniya v XI-XIV Vekakh), (Erişim) http://
www.armenica.
wizard.am/hystory/history10.html.
“İstoriya Armyanskogo Naroda”, (Novıy Etap Osvoboditelnego Dvijeniya), (Erişim)
http://www.armenica.wizard.am/hystory/history13.html.
Yuri Pompeev, Krovavıy Omut Karabakha, Azerbaycan Yayınevi, Bakü 1992,
s.31.
İgrar Aliyev, Dağlık Garabağ: Tarih, Faktlar, Hadiseler, Bilim Yayınevi, Bakü 1989,
s.33.
Dr. Hatem CABBARLI
Kaputikyan, Zamanın Başlangıcı adlı kitabında ise Ermenilere nasihat olarak şöyle demektedir: Hayk bilmelidir ki Ermeni ailesinde doğan bir
Ermeni sadece kendi hayatını yaşamak için doğmamıştır, o Ermeni milleti
için yaşamalı ve çalışmalıdır. Bunun için yeni doğan bir Ermeni bebeğinin
kulağına-Eyyyy...Aram! Türkler senin düşmanındır!-demek gerekiyor ki
düşmanının kim olduğunu tanısın7.
Çağdaş Ermeni edebiyatının önde gelen temsilcilerinden olan
Balayan’ın Ocak, Rasplata (Ceza), Doroga (Yol) kitaplarında Türk düşmanlığı konu edilmiş, Türkler katil, barbar ve vahşi olarak gösterilmiştir8.
Balayan, Ermeni halkının bilincinde Türk düşmanlığını törpülemek
bakımından İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara esir düşen bir Ermeninin
hatıralarını şu şekilde anlatmaktadır: Bana işkence eden Alman askeri sanki
zevk alıyordu. O zaman ben Almanların-hocalarının-Ermenilere soykırım
yapmış Türklerin yaptıkları işkenceleri aynen tekrar ettiklerini düşündüm.
Türkler de 1915’te bizim dedelerimize aynı işkenceleri yapmışlardı. Birçok
Ermeni yazar gibi Balayan da dünyada sadece Ermenilerin yakalanmış
olduğu bir hastalıktan bahsetmektedir. Hatta doktorlar bu hastalığa
teşhis koyamıyor. Bu, soykırıma uğramış Ermenilerin hastalığıdır. Bu
hastalığın tedavisi için Türkler soykırım yaptığını kabul etmeli ve Ermeni
halkından özür dilemelidir. Başka bir tedavi alternatifi yoktur9.
Ermenilerin, özellikle de Ermeni diasporasının sözde soykırım anlayışını değerlendirirken ulusal kimliğini, gelenek ve göreneklerini koruma
içgüdüsünden çok, duygu sömürüsü yaparak Avrupa ve Amerika’da
daha rahat bir hayat yaşaması için mağdurluk izlenimi bıraktıklarını
söylemek mümkündür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra insan
hakları kavramının ulus devletler arasında ve uluslararası kamuoyunda
yer edinmesinden sonra Ermeniler bundan fazlasıyla yararlanmıştır.
Araştırmacı psikiyatris yazar Erol Göka ise diaspora Ermenilerinin
psikolojik durumunu şöyle ifade etmiştir: ...Diaspora Ermenileri için,
yaşadıkları zengin Batı ülkesinin kimliğine sarılmak dışında, bir ulusal kimlik
şansı hiç yoktur ama grup (cemaat) kimlikleri açısından Türk düşmanlığı
ve intikam duyguları kurucu bir işleve sahip olabilir. Grup kimliğine sahip
7
8
9
Silva Kaputikyan, Zamanın Başlangıcı, Erivan 1998, s.46-48.
Zori Balayan, Rasplata, Sovyet Yazarı Yayınevi, Moskova 1986; Doroga, Sovyet
Yazarı Yayınevi, Moskova 1988.
Zori Balayan, Oçag, Sovetakan Grog Yayınevi, Erivan1984, s. 289.
289
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
olmanın ve mağduriyet psikolojisinin avantajlarını Türk düşmanlığı sayesinde yaşayabilirler...10.
Oganisyan ise diaspora Ermenilerinin psikolojik durumunu şöyle
ifade etmektedir: Yurtdışında yaşayan bir Ermeni çocuğunun arkadaşı
cumartesi ve pazar günleri beş günlük okul sıkıntısından kurtulmak için futbol
oynayıp veya kumsalda dinlenirken, o cumartesi okuluna giderek Ermenice
öğrenmeli, Ermeni edebiyatı ve tarihini okumalı, şiirler ezberlemelidir. 9–10
yaşlarında bir Ermeni çocuğu kendi tarihini iyice öğrenmiştir, o dedelerinin
Türkler tarafından soykırıma maruz kaldığını bilerek Türklere nefret ediyor,
onun arkadaşları daha çocukluk dünyasındayken o artık büyümüştür ve
düşmanını tanıyor11.
Dünyada, Ermeniler hariç, hiçbir millet kendisini zavallı olarak
tanımlamamıştır. İlginç olan ise bu zavallılık olgusunu sistemli ve inatçı
bir şekilde, Ermenilerden başka hiçbir ulus yöntem olarak kullanmamıştır12. Ermeniler, ezilmiş millet kimliğini; Ermenilerin ne kadar uzun
süreden beri ezilmiş bir millet oldukları hatırlanır ve geleneklerimiz bilinirse,
bizim ruh yapımızda kendisini çok kötü belirten esirlik psikolojisi gibi bir
şey olduğu düşünülür. Keza Türkler bahis konusu olduğu zaman bir korku
ve nefret geleneğine sahip olmamız gerektiği- yahut daha doğrusu bunların
her ikisinin de bizde olduğu söylenebilir13 şeklinde tanımlamıştır.
Bölünmüş Ermenistan, soykırım ve Türk düşmanlığı Ermeni ulusal
kimliği ve milliyetçiliğinin temel öğesi ve birleştirici unsuru olarak bütün
tarih kitaplarında yer almıştır. Ermenistan tarihi hakkında yazılmış
kitaplarda Ermenistan Batı ve Doğu Ermenistan olarak ayrı ayrı araştırılmıştır. Tarihçi Vardan Parsamyan da bu geleneği devam ettirmiş,
Ermeni Halkı Tarihi (İstoriya Armyanskogo Naroda) adlı kitabında Erzurum, Kars, Erzincan, Iğdır, Van, Muş ve Rize’yi Batı Ermenistan olarak
telakki etmiştir14.
10 Erol Göka, “Ermeni Sorunu’nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu”, Ermeni
Araştırmaları, Ankara Mart-Nisan-Mayıs 2001, Sayı 1, s.135.
11 Eduard Oganisyan, Vek Borbı, Feniks Yayınevi, Moskova 1991, s.451.
12 Şenol Kantarcı, “Ermeni Sorunu: ‘Ezilmiş Millet’ Kimliğiyle Meselenin Psikolojik
Boyutu”, Yeni Türkiye, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, 1, Sayı 37, Ankara Ocak-Şubat
2001, s.512.
13 Leonard Ramsden Hartill, İnsanlar Böyledir, Çev. Kerim Cengiz Kevenk, İstanbul
1998, s.107.
14 Vardan Parsamyan, İstoriya Armyanskogo Naroda, Hayastan Yayınevi, Erivan
1972.
290
Dr. Hatem CABBARLI
Ermenilerin ulusal kimliği henüz tamamlanmış değildir. Ermenilere
göre, sözde soykırım Ermeni ulusal kimliğini tamamlayıcı ve tanımlayıcı
ana unsurdur. Bu Ermeni toplumunda isterik bir duruma neden olmuş,
sadece halk arasında ve akademik çerçevede değil, dış politikada da ön
plana çıkarılarak Türkiye ile diplomatik ilişkilerin kurulmasında sözde
soykırımın kabullenmesi şart olarak ileri sürülmüştür15.
Ulusal kimliğin oluşmasında önemli etkenlerden biri de kültürdür.
Ermeni toplumunun ulusal kimliğinin şekillenmesinde bu etken ana
unsurlardan birini teşkil etmektedir.
Kültür, belli bir insan unsurunun herhangi bir coğrafyada belli bir
zaman kesiminde sahip olduğu kimlik ve aidiyet duyguları ile biriktirdiği değerler dünyasına dayalı psikolojik, manevi, sosyolojik, siyasî ve
ekonomik yapının temel taşlarından biridir16. Kültür, insan türüne özgü
bilgi, inanç ve davranışlar bütünü ile bu bütünün parçası olan maddî
nesnelerdir. Toplumsal yaşamın dil, düşünce, gelenek, işaret sistemleri,
kurumlar, yasalar, aletler, teknikler, sanat yapıları gibi her türlü maddî
ve manevî tinsel ürünü kapsamına alır17.
Ermeni kültürü, bin yıl tebaası oldukları Selçuklu / Osmanlı / Müslüman kültür değerlerinden önemli derecede etkilenmiştir. Yaşadıkları
coğrafya itibarıyla Asya / Müslüman ve dinî inanç itibarıyla Hıristiyanlık
kültürünün sentezi Ermeni kültüründe derin izler bırakmıştır18.
15 Ara Bramyan, “Puti İ Sposobı Priznaniya Genoçida Armyan Kak Faktor ArmyanoTureçskikh Otnoşeniy”, Azg, 7 Mayıs 2004; “Çelişkilerle Yaşamaya Alışmak…”,
(Erişim) http://www.soykirimgercegi.com/htmpage.asp?id=460
16 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Stratejik Konumu, 11. Bakı., Küre
Yayınları, İstanbul Şubat 2003, s.23.
17 Olgun Adanır, “Kültür ve Zihniyet”, Doğu-Batı, Sayı 23, Mayıs-Haziran-Temmuz
2003, s.23.
18 Yaşar Kalafat, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Kültürel Boyut”, I. Uluslararası TürkErmeni Tarih ve Kültür Sempozyumu, 27-29 Kasım 2001 Ankara; Yaşar KalafatMahmut Niyazi Sezgin, “Albanlar Tarihi ve Ermeni Kültür Stratejisi”, 2023, Ermeni
Sorunu Özel Sayısı, Ankara, Nisan 2002, s.16-25; Yaşar Kalafat, “Türk-Ermeni
Kültür İlişkilerinde Mitolojik Boyut”, Eğitim, Sayı 38, Nisan 2003, s.95-100; Günay
Karaağaç, “Türk-Ermeni Dil İlişkileri”, Yeni Türkiye, Ermeni Sorunu Özel Sayısı
II, Yıl 7, Sayı 38, Mart-Nisan, Ankara 2001, s.967-973; Meliha Aktok Kaşgarlı,
“Anadolu Ermeni Destanları ve Masalları Kritiği”, III. Milletlerarası Türk Folklor
Kongresi Bildirileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi
Yayınları, No:78, II. Cilt, Ankara 1986, s.25-31; Mehmet Kutalmış, “Türkleşen
Ermeniler: Kıpçak-Ermeni Dil ve Kültür İlişkileri”, Tarih ve Düşünce, Temmuz 2002,
s.16-22; Ali İpek, “İlk İslami Dönem Müslüman-Ermeni Münasebetleri”, Dünden
291
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Ermeni kültür tarihinde en değerli ve kadim unsur şüphesiz ki,
alfabenin icat ve Hıristiyanlığın kabul edilmesi olmuştur. Bu öğeler
süreklilik arz etmiş ve Ermeni toplumunu bir arada tutan en sağlam
etkenler olmuştur. MS. 406’da Mesrop Maştoç tarafından hazırlanan
alfabede19 tarih boyunca esaslı bir değişiklik olmamıştır ve bugün de
kullanılmaktadır. Ermeni kültürünün diğer öğeleri zamanla değişime
uğramış, orijinalliğini önemli ölçüde kaybetmiş buna karşılık tarihî
süreçte ortaya çıkan yeni öğelerle zenginleşmiştir. Ermenistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra dış politikada Dağlık Karabağ ve diaspora
Ermenilerine yönelik politikada kültür öğesini birleştirici unsur olarak
kullanmıştır.
Ermenilerin ulusal kimliklerini, kültürlerini ve dinlerini koruyabilmelerini yaşadıkları ülkelerde koloniler kurmaları ve genellikle bu
koloni dışına çıkmamaları ile açıklamak mümkündür. Bir başka etken
de Ermenilerin yaşadıkları ülkelerde kendilerine tanınmış ayrıcalıklar olmuştur. Örneğin Ermeni cemaati Ukrayna’yı yöneten Letonya
Prensliği’nden ekonomik ve sosyal ayrıcalık hakları almaları sayesinde
kendi millî kimliklerini koruyabilmiş20, Polonya’da ise Ermenilere verilen
haklar geri alındığı için 18. yüzyıldan sonra Katolikler tarafından kısa
bir zamanda asimle edilmiştir21.
Ermeniler doğulu oldukları için olaylara oryantal bir yaklaşım sergilemektedir. Yapı itibarıyla soğukkanlı değildirler. Yaklaşık bin yıllık
tebaa psikolojisi Ermeni toplumuna güçlünün yanında olması gerektiğini
öğretmiş ve mücadelelerinde her zaman müttefikler aramaya mecbur
olmuştur. Osmanlıda yaşadıkları dönemlerde askere alınmadıkları
Bugüne Türk-Ermeni İlişkileri, Derleyen İdris Bal ve Mustafa Çufalı, I. Baskı, Nobel
Yayınları, Ankara 2003, s.19-30.
19 Ermeni yazılı edebiyatı Grabar (eski Ermenice) ve Aşkharabar (yeni Ermenice)
olarak ikiye ayrılmaktadır. 16. yüzyıla kadar yazılan bütün kitaplar Grabar yazısı
ile yazılmıştır. Bugünkü Ermeni dili iki dalda temsil ediliyor: Doğu Ermenice ve
Batı Ermenice. Doğu Ermeni edebiyat dili Ermenistan’da, İran ve Hindistan’da,
Datı Ermenice ise diğer ülkelerde yaşayan Ermeniler tarafından kullanılmaktadır.
Ermeni dili 60’a yakın şive ile temsil olunmuştur. Edebî Ermeni dilinin doğu ve
batı dalları birbirinden fazla ayrılmamıştır ve rahatlıkla anlaşıyorlar. Bu konuda
bkz. Ararat Saakoviç Garibyan-Culyetta Araratovna Garibyan, Kratkiy Kurs Armyanskogo Yazıka, Luys Yayınevi, Erivan 1987, s.5-7.
20 “Diaspora v Rossi v XI-XIV vekakh”, (Erişim): www.armenianews.narod.ru.
21 Levon Abramyan, “Armeniya i Armyanskaya Diaspora: Raskhojdenie i Vstreça”,
Planeta Diasporı, No:1-2, Moskova 2000, s.56.
292
Dr. Hatem CABBARLI
için ticaret ve zanaatkârlıkla uğraşmış, 19. yüzyılda ise devlet yönetim
mekanizmasında özellikle de Osmanlı hariciyesinde görev almışlardır.
Kendi kültürlerini koruma imkânına sahip olsalar da, dünya kültür
hayatına katkıda bulunan kişi ve eser yetiştirememişlerdir. Her ne
kadar bu psikolojik bunalımdan kurtulmak için bazı tarihi şahısları
bu düzeye çıkarmaya çalışsalar da22 yaptıkları propaganda bekledikleri
sonucu vermemiştir.
Ulusal kimliğin şekillenmesinde kültürün, komşu devletlerin, coğrafyanın etkisi olduğu bilinmektedir. Ayrıca toplumların yaşadıkları
bölge ve dinî inançlarının da, bu süreçte etkili olduğu konusunda genel
bir görüş birliği vardır.
Ermeni coğrafyacıların iddialarına göre, Büyük Ermenistan, Paris
meridyeni 36–45 derece doğu boylamda, 36–42 derece kuzey enlem
içinde, yani Akdeniz, Karadeniz, Hazar Denizi arasında bulunmuş
ve Asya’nın batı kısmını teşkil etmiştir23. Yabancı bilim adamları ise
Ermenistan’ın sınırları belirsiz olmakla birlikte, Doğu Anadolu ve güneybatı Kafkasya’yı kapsayan ve iç bütünlüğü bulunmayan bir coğrafya
olduğunu bildirmektedirler.24 Ermenilerin Hıristiyanlık öncesi dinî
inanç sisteminde kendilerine özgü tanrılarının yanı sıra İran, Hint,
Sümer-Akad, Suriye-Fenike, Yunan ve Roma kökenli tanrılar da yer
almıştır25.
Hıristiyanlıkta -Katolik, Protestan, Provaslav, Gregoryen- bütün kiliseler genellikle kadimlik kazanmaları bakımından kendilerini Hz. İsa’ya
veya onun Havarilerine bağlamaya çalışmıştır. Bu kadimlik ve orijinallik
iddiasında bulunan kiliselerden biri de Gregoryen Ermeni Kilisesi’dir26.
22 Hatem Cabbarlı, “Ermeniler Yeni Bir Aziz Arayışında”, (Erişim) http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=7&yazi=441, 12 Ağustos 2005; Melenya Badalyan,
“1915 Şehitlerine ve Komitas’a Azizlik Mertebesi Fikri Olgunlaşmakta”, Azg, 29
Temmuz 2005.
23 Esat Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, İstanbul 1987,
s.16.
24 Ki Young Lee, Ermeni Sorununun Doğuşu, Kültür Bakanlığı Yayınları, No:2050,
Ankara 1998, s.4-5; Süleyman Kocabaş, Ermeni Meselesi Nedir, Ne Değildir?, Vatan
Yayınları, İstanbul 1998, s.14.
25 Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ocak Yayınları, Ankara 1996,
s.12.
26 Abdurrahman Küçük, “Gregoryen Ermeni Kilisesinin Oluşması ve Konsil Kararları Karşısındaki Tutumu”, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 35. Cilt, Ankara 1996,
s.117-154.
293
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Hıristiyanlığı kabul etmelerinden sonraki dönemde 451’de Hz. İsa’nın
ilahî ve dünyevî kimliğinin müzakere edildiği Kadıköy Konsili’nde Ermeni
Kilisesi Hz. İsa’nın ilahî kimliğe sahip olduğu Monofizit dinî görüşünü
kabul ederek, Gregoryenlik27 mezhebini seçmiş, Avrupa kilisesinden
ayrılmış ve Papa’nın dinî otoritesini tanımamıştır28. Bir başka ifadeyle
Ermeniler, dinî bakımdan da Avrupa’nın görüşünü kabul etmemiştir.
Rusya’da yaşayan Ermeni Piskoposu İosif, 1799’da yayımlanan Ermeni
Kilisesinin Hıristiyan Mezhebi adlı kitabında Rus Kilisesi’nin desteğini
almak için monofizit görüşlerini gizlemeye çalışmıştır. Anianskiy ise
1900’de yayımlanan Ermeni Kilisesinin Tarihi adlı çalışmasında Ermenilerin monofizit görüşlerini yaklaşık 200 yıl gizleyebildiklerini ifade
ederek, Ermeni Hıristiyan mezhebinin gerçeklerini açıklamıştır29. Ermeni
kilisesinin Gregoryen mezhebini kabul etmesi ve bu nedenle Hıristiyan
dünyası tarafından dışlanması Ermenilerin din ve milliyetçilik duygularını kenetlemiştir30.
Ermenilerin millî kimliklerinin ve değerlerinin korunmasında kilisenin faaliyeti büyük önem taşımaktadır. 11. yüzyıla kadar Ermenistan
Katogikosluğu unvanına sahip olan kilise, Ermenilerin Orta Doğu ve
Kafkasya’ya göç etmesinden sonra bu unvanı değil, etnik grubu ifade
eden Ermeni Katogikosluğu adını almıştır. Ermeniler, kendi devletleri
olmadığı için kiliseye bir anlamda devlet statüsü vermiş ve kararlarını
kabul etmiştir31.
27 Ermeni Kilisesi 314’te Aziz Gregor Lusavoriç (Aydınlatıcı, Aydınlatan) tarafından
kurulmuştur. Kilise etnografik olarak Ermeni adını alırken, doktrin olarak da Lusavorçagan, kurucusunun adına izafeten Gregoryen (doğru yolda olan anlamında)
Ortodoks (uğğapar) gibi adlarla anılmıştır. M. Niyazi Sezgin, Ermenilerde Din,
Kimlik ve Devlet, Platın Yayınları, Ankara 2005, s.34.
28 Ermeni kilisesi, tek, kutsal, (surp), apostolik (arakelakan), katolik (gatogige)
Ermeni kilisesi (Hayots ekeğeçi) adlandırılmaktadır. Bu tanıma göre: kilise tektir, çünkü dinî kurum olan kilise Hz. İsa tarafından kurulmuştur. Kilisenin tek
olmasının başka anlamı da Ermeni kilisesinin kökende, amaçta, araçta, inançta,
öğretide, ibadette ve idarî yapılanmada bir olduğudur. Bkz. Malachia Ormanian,
The church of Armenia, Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, Çev. G. Marcar Gregory, Yayına
Hazırlayan Tereing Poladian, A.R. Mowbray & co. Olimited, Londra 1995, s.138139; Hratch Tchilingirian: “The Armenian Apostolic Orthodox Church”, (Erişim)
http://www.sain.org/armenian.church/intro.txt; Geraldin Feygan - Aleksandr
Şipkov, “Armyanskoy Konkordat”, Nezavisimaya Gazeta, 26 Eylül 2001.
29 Veliçko, a.g.e., s.80.
30 Sedat Laçiner, “Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler”, Ermeni
Araştırmaları, Ankara, Bahar 2002, Sayı 5, s.183.
31 Abramyan, “Armeniya i Armyanskaya Diaspora...”, s.53.
294
Dr. Hatem CABBARLI
Son iki yüz yılda Ermenilerin Asya’dan Avrupa’ya göç etmeleri
sonucunda oluşan diaspora dikkate alınmazsa kendi devletlerine sahip
olan ana topluluk Asya / Kafkasya coğrafyasında yaşamaktadır. Bu coğrafyada toplu halde yaşamaları ise Çarlık Rusya’nın Osmanlı ve İran’da
yaşayan Ermenileri 19. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın başlarına kadar
Kafkasya’ya göç ettirmesinden sonraya tesadüf etmektedir32. Dolayısıyla
Ermeniler Asya kökenli bir topluluktur. Bugün Ermeni aydınları kendilerinin her ne kadar Avrupa kültürü ve değerlerine33 yakın olduklarını
iddia etseler de tarihleri bunun aksine, Ermenilerin kimlik, kültür, inanç,
manevî değer ve gelenekleri bakımından Asyalı olduğunu kanıtlamaktadır. Asya’da ise başat güç 19. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı / Türkler
olduğu için Ermeniler her ne kadar kabul etmek istemeseler de, ulusal
kimliklerinin oluşumunda, kültürlerinde, geleneklerinde, sosyal yaşam
tarzlarında ciddi Türk izleri bulmak mümkündür. 20. yüzyılın başlarına
kadar Ermeniler bu olguyu pozitif bakımdan değerlendirseler de, daha
sonra olumlu olan her şeyi inkâr ederek, Türk karşıtı düşünceleri ön
plana çıkarmıştır.
32 Memmedova Feride, “Kadim (Tarihi) Azerbaycan Arazisinde Ermeni Toprakları
Var mıydı Yahut Kadim Azerbaycan’da Ermeniler Toprak Sahibi miydiler?”, XI.
Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara, 5-9 Eylül 1990, V. Cilt, s.1853-1860;
Memmedov Şükür, “Türkiye ve İran’dan Ermenilerin Göç Ettirilme Politikaları”,
Türk-Ermeni İlişkileri: 21. Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış, Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları, Ankara 2000, s.63-68.
33 Levon Abramyan, “Armeniya i Armyane Mejdu Vostokom i Zapadom”, 21 Vek,
No:1, (3), Noravank Yayınları, Erivan 2006, s.16; “Armeniya İ Armyanskiy Narod
Prinadlejit K Evropeyskoy Çivilizaçii-Spiker Armyanskogo Parlamenta”, NovostiArmeniya HA, 9 Ağustos 2006.
295
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
Abramyan, Levon, “Armeniya i Armyanskaya Diaspora: Raskhojdenie i Vstreça”,
Planeta Diasporı, No:1-2, Moskova 2000.
__________, “Armeniya i Armyane Mejdu Vostokom i Zapadom”, 21 Vek, No:1, (3),
Noravank Yayınları, Erivan 2006.
Adanır, Olgun, “Kültür ve Zihniyet”, Doğu-Batı, Sayı 23, Mayıs-Haziran-Temmuz
2003.
Aliyev, İgrar, Dağlık Garabağ: Tarih, Faktlar, Hadiseler, Bilim Yayınevi, Bakü 1989.
“Armeniya İ Armyanskiy Narod Prinadlejit K Evropeyskoy ÇivilizaçiiSpiker Armyanskogo Parlamenta”, Novosti-Armeniya HA, 9 Ağustos 2006.
Badalyan, Melenya, “1915 Şehitlerine ve Komitas’a Azizlik Mertebesi Fikri
Olgunlaşmakta”, Azg, 29 Temmuz 2005.
Balayan, Zori, Rasplata, Sovyet Yazarı Yayınevi, Moskova 1986; Doroga, Sovyet
Yazarı Yayınevi, Moskova 1988.
__________, Oçag, Sovetakan Grog Yayınevi, Erivan 1984.
Berber, Engin, “Öteki Kavramlardan Tarih Yazımı”, (Erişim) http://www.siyasîtarih.
com/arsiv/ oteki.htm.
Bramyan, Ara, “Puti İ Sposobı Priznaniya Genoçida Armyan Kak Faktor ArmyanoTureçskikh Otnoşeniy”, Azg, 7 Mayıs 2004.
Cabbarlı, Hatem, “Ermeniler Yeni Bir Aziz Arayışında”, (Erişim) http://www.turksam.
org/tr/yazilar.asp?kat=7&yazi=441, 12 Ağustos 2005.
“Çelişkilerle Yaşamaya Alışmak…”, (Erişim) http://www.soykirimgercegi.
com/htmpage.asp?id=460.
Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Stratejik Konumu, 11. Bakı., Küre
Yayınları, İstanbul Şubat 2003.
“Diaspora v Rossi v XI-XIV vekakh”, (Erişim): www.armenianews.narod.ru.
Feride, Memmedova, “Kadim (Tarihi) Azerbaycan Arazisinde Ermeni Toprakları Var
mıydı Yahut Kadim Azerbaycan’da Ermeniler Toprak Sahibi miydiler?”, XI. Türk Tarih
Kongresi Bildirileri, Ankara, 5-9 Eylül 1990, V. Cilt.
Feygan, Geraldin - Aleksandr Şipkov, “Armyanskoy Konkordat”, Nezavisimaya Gazeta,
26 Eylül 2001.
Garibyan, Ararat Saakoviç-Culyetta Araratovna Garibyan, Kratkiy Kurs Armyanskogo
Yazıka, Luys Yayınevi, Erivan 1987.
Göka, Erol, “Ermeni Sorunu’nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu”, Ermeni
Araştırmaları, Ankara Mart-Nisan-Mayıs 2001, Sayı 1.
Hartill, Leonard Ramsden, İnsanlar Böyledir, Çev. Kerim Cengiz Kevenk, İstanbul
1998.
İpek, Ali, “İlk İslami Dönem Müslüman-Ermeni Münasebetleri”, Dünden Bugüne
Türk-Ermeni İlişkileri, Derleyen İdris Bal ve Mustafa Çufalı, I. Baskı, Nobel Yayınları,
Ankara 2003.
“İstoriya Armyanskogo Naroda”, (Armeniya v XI-XIV Vekakh), (Erişim) http://
www.armenica.wizard.am/hystory/history10.html.
“İstoriya Armyanskogo Naroda”, (Novıy Etap Osvoboditelnego Dvijeniya),
(Erişim) http://www.armenica.wizard.am/hystory/history13.html.
Kalafat, Yaşar, -Mahmut Niyazi Sezgin, “Albanlar Tarihi ve Ermeni Kültür Stratejisi”,
2023, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, Ankara, Nisan 2002.
296
Dr. Hatem CABBARLI
Kalafat, Yaşar, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Kültürel Boyut”, I. Uluslararası Türk-Ermeni
Tarih ve Kültür Sempozyumu, 27-29 Kasım 2001 Ankara.
__________, “Türk-Ermeni Kültür İlişkilerinde Mitolojik Boyut”, Eğitim, Sayı 38,
Nisan 2003.
Kantarcı, Şenol, “Ermeni Sorunu: ‘Ezilmiş Millet’ Kimliğiyle Meselenin Psikolojik
Boyutu”, Yeni Türkiye, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, 1, Sayı 37, Ankara Ocak-Şubat
2001.
Kaputikyan, Silva, Zamanın Başlangıcı, Erivan 1998.
Karaağaç, Günay, “Türk-Ermeni Dil İlişkileri”, Yeni Türkiye, Ermeni Sorunu Özel
Sayısı II, Yıl 7, Sayı 38, Mart-Nisan, Ankara 2001.
Kaşgarlı, Meliha Aktok, “Anadolu Ermeni Destanları ve Masalları Kritiği”, III.
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor
Araştırma Dairesi Yayınları, No:78, II. Cilt, Ankara 1986.
Kocabaş, Süleyman, Ermeni Meselesi Nedir, Ne Değildir?, Vatan Yayınları, İstanbul
1998.
Kutalmış, Mehmet, “Türkleşen Ermeniler: Kıpçak-Ermeni Dil ve Kültür İlişkileri”,
Tarih ve Düşünce, Temmuz 2002.
Küçük, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ocak Yayınları, Ankara 1996.
__________, “Gregoryen Ermeni Kilisesinin Oluşması ve Konsil Kararları Karşısındaki
Tutumu”, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 35. Cilt, Ankara 1996.
Laçiner, Sedat, “Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler”, Ermeni
Araştırmaları, Ankara, Bahar 2002, Sayı 5.
Lee, Ki Young, Ermeni Sorununun Doğuşu, Kültür Bakanlığı Yayınları, No:2050,
Ankara 1998.
Oganisyan, Eduard, Vek Borbı, Feniks Yayınevi, Moskova 1991.
Ormanian, Malachia, The church of Armenia, Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, Çev. G.
Marcar Gregory, Yayına Hazırlayan Tereing Poladian, A.R. Mowbray & co. Olimited,
Londra 1995.
Parsamyan, Vardan, İstoriya Armyanskogo Naroda, Hayastan Yayınevi, Erivan
1972.
Pompeev, Yuri, Krovavıy Omut Karabakha, Azerbaycan Yayınevi, Bakü 1992.
Sezgin, M. Niyazi, Ermenilerde Din, Kimlik ve Devlet, Platın Yayınları, Ankara 2005.
Şnirelman, Viktor, “Mif o Proşlım i Naçionalizm”, (Erişim) http://balkaria.narod.
ru/public/ shnirelman.htm.
Şükür, Memmedov, “Türkiye ve İran’dan Ermenilerin Göç Ettirilme Politikaları”,
Türk-Ermeni İlişkileri: 21. Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış, Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları, Ankara 2000.
Tchilingirian, Hratch, “The Armenian Apostolic Orthodox Church”, (Erişim)
http://www.sain.org/armenian.church/intro.txt.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, İstanbul 1987.
297
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
ULUSLARARASI POLİTİKALARDA
“ÜTOPYA ARMENİA”
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR
Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Manisa-TÜRKİYE
Tlf.: 0 236 233 49 14, (MSN) 0 505 807 61 29 e-posta: haticeerdemir@yahoo.com.tr.
Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
Celal Bayar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Manisa-TÜRKİYE
Tlf.: 05 05 807 61 29, e-posta: uygula@yahoo.com
299
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Anadolu tarihin her devresinde, dünyanın farklı milletlerinin karşı
karşıya geldiği önemli bir bölge olmuştur. Keyfiyet insanlık âlemince de
bilinmektedir. Coğrafî, stratejik, ekonomik, sosyal ve siyasî pek çok bakımdan
önemli olan Anadolu, toplumların elde etmek, ya da kontrolünü ele geçirmek
istedikleri bir yer haline gelmiştir. İşte, geçmişte olduğu gibi günümüzde de
Akdeniz ve çevresindeki devletlerin dünyanın hâkim unsurları tarafından
ele geçirilmek istenmesi, yeni siyasî mekanizmaları ortaya çıkarmıştır. Son
iki yüzyılda, batının keşfettiği yeni bir politika olarak insan hakları kavramı
sıkça kullanılmış ve hedef ülkelerin iç işlerine müdahale etmede kullanılmıştır.
Öncelikle azınlık durumunda olan topluluklar desteklenip yönetime ve hedefe
yönlendirilmiş, çıkan çatışma ortamını ve sonuçlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. Azınlıklar ve/veya insan hakları güya desteklenerek,
devletlerarası siyasette, yeni bir müdahale etme aracı veya suçlama geleneği ile
hedef devletler yargılanmakta ve istenilen düzeye getirilmektedirler. Benzer bir
yaklaşımının sonucu olarak, sözde Ermeni soykırımı tasarılarını gündemlerine
alarak Avrupa devletleri başta olmak üzere pek çok devletin konuyu tartıştıkları görülmektedir. Konuya vukufiyet ve ilgi olmaksızın politik çıkarlarına
uygun gelebileceği düşüncesi ve beklentisiyle bazı devletlerin moda haline
gelmiş kullanımlara başvurdukları görülmektedir.
Bu çalışma, batılı güçlerin ortaya attığı bu mesnetsiz iddianın gerçekte,
Anadolu’da karmaşa çıkararak, millî birlik ve beraberliği bozmak için hazırlanmış olduğunu, Romalılar ve Parthlar arasında yaşanmış bir başka tarihî
olay ile kıyaslayarak ortaya koymayı amaçlamaktadır.
300
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
GİRİŞ
İnsanoğlu var oluşundan bu yana çevresinde bulunan eşya ve tabiata sahiplenme duygusuna içindedir. Tarih boyunca ortaya çıkan millet
ve topluluklar, askerî ve siyasî güçlerini ispatlamak yoluyla yaşamakta
oldukları topraklara sahip çıkma meselesini de, meşru bir hale getirmeye
çalışmışlardır.
19. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa devletleri tarafından ortaya
atılan, geçmişe dair bir iddia, günümüzün büyük ve güçlü devletlerinin
böyle bir sahiplenme düşüncesi ile başlattıkları bir kampanyadan başka
bir şey değildir. Bu durum, pek çok araştırmacı, yazar ve ilim adamının
dikkatini Türkiye’ye yöneltmesine sebep olmuştur. Ancak Anadolu’nun,
sadece yaşadığımız çağda değil, çok daha eski dönemlerde de onun
dışındaki dünyanın odak noktası haline geldiği araştırmalar ve tarihi
belgelerle anlaşılmaktadır. Bu noktadan hareketle, günümüzde ortaya
atılarak Türkiye’nin millî birlik ve beraberliğinin bozulmasını hedefleyen
Ermeni Meselesi’nin benzer bir örneği tarihte de bulunmaktadır. Bu tarihî
örneği ve günümüzde uygulanmak istenen benzer bir siyaseti, tarihî
301
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
belgeler ışığında ele almak için öncelikle, Ermenilerin kimler olduğunu,
Ermenistan’ın neresi olduğunu ortaya koymak yerinde olacaktır.
Tarihte, Ermeni adı ilk kez M.Ö. 6. yüzyılda Pers kralı Darius’un
kitabelerinde, genel bir ifadeyle belirtmek gerekirse, doğu Anadolu
bölgesinin adı olarak geçmektedir. Burası Eskiçağ’da, M.Ö. 3. binden
günümüze kadar gelen belgelerde de Armanu veya Armenia olarak gösterilmektedir1. M.Ö. 6. yüzyılda Urartu Devleti’nin yıkılmasıyla2 bölgeye
yerleşen halkın kendilerine Haikh veya (Hai-Hay) dedikleri ve bunların
da o dönemlerde orta Anadolu’da yaşayan Frigler ile akraba oldukları
anlaşılmaktadır3. Yani Ermenistan kelimesi ilk kez coğrafî bir alanın ya
da bölgenin adı olarak ortaya çıkmıştır ve hiçbir şekilde tek başına bir
etnik grubun varlık ve kimliğini ifade etmemektedir4. Antikçağ coğrafya
1
2
3
4
302
Ayrıca bkz. Herodotos, The Histories, Penguin Classics, translated by Aubrey de
Selincourt, Middlesex 1972, C. I, s.194; C.V., s.49, 52; C.VII, s.70.
M.Ö. 13. yüzyıldan 6. yüzyıla kadar Van gölü ve çevresinde bir devlet kurmuş olan
Urartular’ın yaşadığı bu bölge, kaynaklarda Uruadri veya Nairi olarak geçmektedir.
Bugün Ermeni olduklarını savunanlar Urartuları ataları olarak gösterirlerse de
Urartularla M.Ö. 6. yüzyıl kaynaklarında adı geçen Ermenistan halkının dil ve
kültürlerinin birbirinden farklı olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö. 6. yüzyılda burada
yaşayanların Frigya’dan doğuya gittikleri Urartularla ırki bağlarının bulunmadığı ispatlanmıştır. Urartular’ın kurulması, genişlemesi ve yıkılması konusunda
geniş bilgi için bkz. Atlan Çilingiroğlu, Urartu Tarihi, Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayınları No:77, Bornova 1994. Ayrıca bkz. Veli Sevin, Eski Anadolu ve
Trakya (Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar), İletişim Yayınları, İstanbul 2003,
s.134, 195, 206, 211, 13, 216, 217, 226, 229.
M.Ö 5.-4. yüzyıllar hakkında bilgi veren Herodotus, o dönemde Ermenistan’ın
bir Frigya kolonisi olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Herodotus, The Histories…,
C.VII, s.70. Ayrıca bkz. Ekrem Memiş, “M.Ö. 3. Binyılda Anadolu’da Türkler”,
Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 53, İstanbul 1988, s.46; Memiş, Eskiçağ Türkiye
Tarihi, Öz Eğitim Yayınları, Konya 1995, s.18. M.Ö 4. yüzyılda, Büyük İskender’in
seferlerinden bahseden Arrian da Ermeniler ve Ermenistan hakkında bilgi veriyor. Bkz. Arrian, The Campaigns of Alexander, Penguin Classics, Çeviren Aubrey
de Selincourt, Middlesex, C.III, s.7-9, 11, 16; C.V, s.6; C.VII, s.16, 21. Ortaçağda,
İbn Batuta da geçtiği bölgelerle ilgili olayları anlatırken “Ermen ülkesi”, “Ermen
taifesi” ifadelerini kullanmaktadır. Bkz. İbn Batuta Seyahatnamesi, Üçdal Neşriyat,
1. Cild, İstanbul 1993, s.51, 204.
Anadolu, Roma hâkimiyetinde iken Rumların yaşadığı yer anlamında Diyar-ı Rum
olarak adlandırılmıştı. Türklerin buraya yerleşmelerinden sonra Türklerin yaşadığı ve hâkim oldukları coğrafi mekânı ifade etmek için Anadolu, bu kez Türkiya
olarak adlandırılmıştır. Her iki örnekte de bir milletin ismi farklı dönemlerde aynı
coğrafyaya isim olmuştur. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bulgar Türklerinin
Balkanlar’a gelmesinden sonra onların yerleştikleri yerlere Bulgaristan adı verilmiştir. Çekoslavakya, adını yine içerisinde yaşayan Çek ve Slav topluluklarından
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
yazarlarından Strabon da Armenia’yı bir bölge adı olarak, uzandığı
sınırları yer yer açıklayarak ele almaktadır. Bu sebeple metin içerisinde
kullanılacak olan Ermeni kelimesi, tek başına bir etnik grubu ifade etmeyip, bu coğrafî ifadeye dayanılarak, eskiden Ermenistan denilen sahada
yaşamış olan halk olarak ele alınacaktır. Ermenistan, Mezopotamya’nın
hemen kuzeyinde yer alan bir bölgeydi ve burası Eskiçağ’da da sık sık
büyük ve güçlü devletlerarasında el değiştirmişti5.
Eskiçağ’da burası bir zamanlar Selevkoslara bağlanmıştı6. Roma
Devleti’nin Anadolu’ya müdahale etmeye başladığı dönemlerde, Parthların bir vassalı olarak Ermenistan, önce M.Ö. 96’da Sulla ile barış
yapmış ve uzlaşma sağlamışlardı. İşte ne olduysa bu dönemde olmuş
ve yeni bir siyasî uygulama, Ermenileri İran hakimiyetinden koparmayı
hedeflemişti.
ROMA’NIN ERMENİSTAN BÖLGESİ
ÜZERİNDEKİ DİVİDE ET EMPİRE’Sİ:
M.Ö. 91-90 yıllarında Roma devleti çevresinde, İtalya savaşları
ortaya çıkınca, Ermeni kralı Tigranes, Pontus kralı Mithridates’in kızı
ile evlenerek onunla akrabalık kurmak yoluyla Roma’nın Anadolu’da
5
6
almıştır. Britanya (İngiltere), adını Britonlardan, İtalya, İtaliklerden; Almanya,
Alamanlar’dan; Galya, Keltler’den; almıştır. Antikçağda Galya olarak bilinen bu
ülke, ortaçağda, Frankların bölgeye gelmesiyle devlet olarak Fransa adıyla anılmıştır. Bazı devlet ve topluluklar da isimlerini yerleştikleri coğrafyadan almışlardır.
İlkçağda, Babil şehrinde yaşayanlar, şehrin adını devlet adı olarak kullanmışlardır. İlkçağda, Yunanistan halkları adlarını yerleştikleri Hellas yarımadasından
almışlar ve Helenler diye anılmışlardır. Türklerin bir kısmı Gazne şehrine gelip
yerleştiklerinde şehrin adına izafeten Gazneli Devleti’ni kurmuşlardır. Karahanlılar da Gazneliler gibi Türk olup, kurdukları devletlere, yerleştikleri alanın adını
vermişlerdir. İşte Ermenistan adı verilen alanda da binyıllarca farklı millet ve
kavimler yerleşmiş ve devletler kurmuşlardır. Fakat burada hemen hiçbir zaman
tek bir kavmin başlı başına bağımsız olarak uzun süre bir devlet teşkilatı oluşturduğu görülmemiştir. Kaynakların da doğruladığına göre, burası Mezopotamya ve
Maveraünnehir gibi tarihî bir coğrafî yer adıdır. Bkz. Sarkis Seropyan, Cangülüm
Anahit ve Kazben, Belge Yayınları, İstanbul 2003.
A. H. M. Jones, Cities of the Eastern Roman Provinces, Oxford University Press,
Özel Baskı, New York 1998, s224-225. Strabon, Ermenistan’ın, …doğusu Media,
batısı Kappadokia, kuzeyi Kolkhis ve İberia, güneyi Syria ile sınırlanmış bölge olduğunu
belirtmektedir. Bkz. Strabon, Geographika, XII.1.1, XII.2.10, XII.3.1, XII.3.15,
XII.3.18, XII.3.28, XII.3.30. Armenia bölgesi ile çevre kentler arasındaki ticari
ilişkiler için bkz. XII.3.36.
Jones, Cities of the Eastern Roman Provinces, s.224.
303
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ele geçirmiş olduğu yerleri geri almıştı. Bu sırada Roma, Ermenistan’a
karşı Parthlarla ittifak yaptı. Roma komutanı Lucullus, M.Ö. 68’e kadar
Selevkoslar (Suriye) ve Parthlar (İran) ile mücadeleler yapmış ve Ermenistan da bunların arasında bir mesele haline gelmişti. Ancak Lucullus
bu mücadeleyi sonuçlandıramadı ve onun yerine Roma kumandanı
Pompeius doğu işlerini ele aldı. Pompeius’un doğudaki en önemli hedefi
İran’dı ve Pompeius, bu meseleyi yeni bir ‘Ermeni bölgesi sorunu’ ortaya
atarak çözümlemeye çalıştı7.
O dönemde Ermeni krallığı Parthlara bağlı bir satraplık haline gelmişti. Ermeni kralı I. Tigranes8, oğlu II. Tigranes’i Parth kralı Phraates’in
kızı ile evlendirerek, Perslerle de akrabalık tesis etmişti. Ancak, Roma’nın
Anadolu’da ve Akdeniz’de topraklarını genişletmeye başlamasıyla doğu
ülkeleri arasındaki siyasî denge ve ilişkiler de değişmeye başlamıştı.
İki kral arasında kız alış-verişiyle de akrabalık düzeyine kadar
ulaşmış bu siyasi Romalı komutan Pompeius tarafından Roma lehine
bozulmaya çalışılmıştır. Pompeius, Ermeni kralı I. Tigranes ile Pers
kralı Phraates arasındaki sınır meselesini kullanarak önce bu iki kralı
birbirine düşürdü. Pompeius, Pontus’daki Mithridates krallığını yenerek
Ermenistan’a geldi. Bu sırada Tigranes’in Pers kralının kızı ile evli olan
oğlu II. Tigranes babasına karşı isyan etmişti. I. Tigranes, Lucullus ile
yapmış olduğu savaştan dersini almıştı ve bir kez daha Roma ile savaşa
girmek istemiyordu. Bu nedenle oğlunu da ikna ederek Pompeius’un
karargahına geldi. Pompeius, I. Tigranes’e toprak, asker ve maddî kayıplarının sebebinin bir önceki Roma komutanı Lucullus’un hatası olduğunu söyleyerek onu teskin etmeye ve kendi safına çekmeye çalıştı.
I. Tigranes’in ayaklanmasının karşılığı olarak 6,000 talent ödemesi
şartı ile elinde bulunan toprakların Ermeni krallığında kalmasına izin
7
8
304
Cary and Scullard 1994, s.230, 252-257. Strabon’un ifadesine göre, Pompeius,
Küçük Armenia’da Nicopolis adında bir kent kurmuştur. Küçük Armenia, Romalılar’ın
arzusuna göre değişik zamanlarda değişik kişiler tarafından yönetilmiştir. Bkz. Strabon,
Geographika, XII. 3.28-30. Armenia bölgesinin Romalılar tarafından ele geçirilmesi,
Roma devri sikkelerinden de anlaşılmaktadır. Bunun örneği için bkz. Oğuz Tekin,
Eski Anadolu ve Trakya (Ege Göçlerinden Roma İmparatorluğu’nun İkiye Ayrılmasına
Kadar M.Ö. 12-MS. 4. Yüzyıllar Arası), İletişim Yayınları, İstanbul 2008.
Filozof Metrodoros, Mithridates Eupator’un, Tigranes’in sarayına gönderdiği
elçisi iken Tigranes’e karşı gelmiş ve yolda ya hastalanarak ya da komplo ile
öldürülmüştür. XIII.1.55.
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
verdi. Ayrıca, oğlu II. Tigranes de Sophene krallığının kralı olarak ilan
edilecekti9.
Kral I. Tigranes’in, anlaşmadan memnun kalmasına karşılık, oğlu
II. Tigranes, bu durumdan memnun kalmadı ve kendisinin Pompeius’a
ihtiyacının olmadığını ilan etti. Bunun üzerine Pompeius, II. Tigranes’i
zincire vurdurarak zindana attırdı. Bu durum, merkezde Pers kralı Phraates tarafından duyulmuş olacak ki, Phraates, damadı II. Tigranes’in
kendisine verilmesini istedi ve bununla birlikte Fırat nehrinin kendi
ülkesi ile Roma Devlet’i arasında sınır olması gerektiğini öne sürdü.
Bunun üzerine Pompeius, “bir erkek evladın kayınbabasından ziyade
babasına verilmesinin uygun olacağını” belirterek Phraates’e ağır bir
cevap verdi. Ayrıca Pompeius, o anda belirlenmiş olan sınırın da oldukça
adaletli olduğunu ifade etti10. M.Ö. 66’dan M.Ö. 49’a kadar devam eden
mücadeleler dönemi en sonunda Roma ile Parthlar arasında imzalanan
30 yıllık bir barış anlaşmasıyla sona ermişti11.
Bu şekilde, Romalı komutan Pompeius, Ermeni kralı Tigranes’i
de aslında sadece savaş meydanında yenmekle kalmamış, fakat daha
çok Pers krallığının içerisindeki küçük bir anlaşmazlığı bir Ermenistan
bölgesi sorunu haline getirerek, bu krallığı siyaset yoluyla Parthlar’dan
ayırmış ve Roma’nın vassali durumuna getirmişti12. Parthların vassali
durumunda olup, akrabalık yoluyla da perçinlenmiş olan Pers-Ermeni
ilişkileri basit bir Roma siyaseti olan divide et empire (parçala ve hükmet
yoluyla Parthlar’dan ayrılmıştır. M.Ö. 49’dan itibaren Ermeni krallığı
bağımsız bir devlet kurmak gibi bir hedefe ulaşamamıştır. Ancak, bu
mücadeleler sonucunda, Roma nüfuz alanını genişletirken, Pers krallığı
topraklarını ve siyasî hâkimiyetini kaybetmiş oluyordu. Ermeni krallığı
toprakları ve hâkim unsuru ise sadece Parthlardan Roma’ya el değiştirmişti. Bu değişiklik aşamasında Ermeniler’in çok şeyler ümit ederek her
9
Plutarch, Pompey, Fall of the Roman Republic, Penguin Classics, translated by Rex
Warner, Middlesex 1972, s.33. Armenia doğusu Media, batısı Kappadokia, kuzeyi
Kolkhis ve İberia, güneyi Syria ile sınırlanmış bölgedir.
10 Plutarch, Pompey, Fall of the Roman Republic, Penguin Classics, translated by Rex
Warner, Middlesex 1972, s.33.
11 Cary and Scullard 1994, 230, 252-257.
12 Jones Cities of the Eastern Roman Provinces, s.224.
305
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
şeylerini kaybettikleri ve M.S. 114-115 yıllarında Traianus döneminde
bölge Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti haline gelmiştir13.
Bizans ve Türk Yönetiminde Ermeniler: Ermeniler’in Roma ve
Bizans devletleri döneminde de onların idareleri altında bulundukları
ve bağımsız bir devlet haline gelemediklerini başta Avrupa belgeleri
olmak üzere bütün kaynaklar yazmaktadır14. Hatta Roma ve Bizans
kaynaklarında ‘Ermenistan’ denilen bölgede (terim sadece coğrafî bir
alanı ifade etmektedir) yaşayan halkın kısa bir süre önceden Parth idaresinde olduğu gibi satraplar tarafından idare edildiği ve en sonunda
da Justinianus tarafından tamamıyla Roma idarî yapısına uyarlanarak burasının yönetildiği anlaşılıyor15. Türklerin miladî ikinci binyılın
başlarında Anadolu’ya gelerek bütün Anadolu hakimiyetini ellerine
geçirmelerine kadar da burası etnik, siyasi ve idarî bakımlardan büyük
bir değişiklik geçirmiş ve Osmanlı idaresi altında azınlıklar içerisinde
bu bölgenin halkı da özenle korunmuş ve devlet hizmetlerinde görevler
almışlardır.
Ermenilerin Hıristiyanlık dinine girmeleri, kültürel gelişim ve değişim yaşamaları da ele alınması gereken önemli bir konudur. Ermeniler,
Hıristiyanlıkla ilk olarak M.S. 1.yüzyılda tanışmıştır. O zamana kadar
putperest olan Ermeni topluluğu, İsa Peygamber’in havarilerinden
Aziz Tadeos, Aziz Bartolomeos ve takipçilerinin çabaları sayesinde
Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Romalıların buna karşı çıkmasına, 197 ve
230 yıllarında, Anadolu’da yaşayan Hıristiyan Ermenilere karşı ölüm
cezaları uygulayarak, katı önlemler almalarına rağmen Hıristiyanlığın
Ermeniler arasında yayılması durdurulamamıştır. Nihayet 301 yılında,
Aziz Krikor’un önderliği sonucunda 3. Tırtad, Hıristiyanlığı Ermeni
Krallığı’nın resmi dini olarak kabul etti. Kutsal metinlerin Ermenice’ye
13 Roma döneminde Ermenilerin durumu hakkında bkz.Tekin, Eski Anadolu ve
Trakya… 2007, s.47, 179, 182; Tekin, “Roma Tarihi’ni Sikkelerden Okumak”,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Klasik Filoloji Seminerleri, 20 Mayıs 2008,
saat 16.00, D 345 (basımda) 2008.
14 Armenia ile ilgili olarak 4.-5. yüzyıl Bizans- İran savaşlarında George Ostrogorsky,
Bizans Devleti Tarihi, Çeviren Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1991,s. 47-52.
15 Bu gelişme ve değişikliklerin ayrıntıları ve kaynakları hakkında bkz., Jones, Cities
of the Eastern Roman Provinces, s.225-226 özellikle n.15. Ayrıca bkz., Mary Whitby,
Michael, The History of Theophylact Simocatta, Clarendon Pres, Oxford 1997, C.I,
s. 9, 4.
306
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
çevrilmesi ihtiyacı, Aziz Mesrob’un 404 yılında Ermeni alfabesini oluşturmasını sağlamıştır. Altın Çağ olarak adlandırılan bir kültürel devrimin
kapılarını açan bu gelişme, Ermeni ulusunun ileride, çeşitli imkânsızlıklar
altında bile varlığını koruyabilmesini sağlayan en önemli unsur olacaktı.
451 yılında toplanan Kadıköy Konsili’nin kararlarını benimsemeyen
ve o tarihten bu yana Hıristiyanlık içerisinde bağımsız bir kol olarak
yaşamayı sürdüren Ermeni Kilisesi, bugün sekiz milyonu aşkın üyesiyle,
Ortodoks Kiliseler ailesine mensuptur. Bizans Başkentinde Ermeniler
İstanbul Doğu Roma İmparatorluğu’nun merkezi olduktan sonra, 360
yılında Ermeni Katolikosu (Başpatrik) I. Narses’in Yassıada’ya sürüldüğü
sırada başkentte küçük bir Ermeni cemaati vardı. Bizans İmparatorları 6.
ve 10. yüzyıllarda Ermenilerin İstanbul’a göçünü teşvik ettiler. Katolikos
II. Hovhannes (565-574), Parthlara karşı başarısız bir isyandan sonra,
birçok Ermeni soylusunun refakatinde İstanbul’a sığındı. Ermeniler
kendi dilleriyle ibadete başlamışlar ve aralarından, Bizans ordusunda
paralı asker olarak görev yapan ve imparatorluk içinde yüksek makamlara erişenler de olmuştur16.
Osmanlı Döneminde İstanbul Ermenileri Ermeni cemaati ile yakın
ilişki içerisinde olan Fatih Sultan Mehmet, Bizans döneminde Batı Anadolu, Trakya ve Balkanlar’daki Ermeniler üzerinde nüfuzu olan ve o tarihe
kadar Bursa’da bulunan Ruhani Reislik makamını 1461 yılında Patriklik
seviyesine yükseltti. Müslüman bir Sultanın bir Hıristiyan Patrikliğini
tesisi, daha önce benzeri görülmemiş bir olay olarak tarihe geçti. 15.
ve 18. yüzyıllarda, Kırım, Doğu Anadolu, İran ve Kafkasya’dan birçok
Ermeni İstanbul’a göç etti. Giderek genişleyen Osmanlı topraklarındaki
tüm Ermeni cemaatleri İstanbul Ermeni Patriğini milletbaşı olarak tanıdılar. İstanbul’daki ilk Ermeni matbaası, bir din adamı olan Apkar Tıbir
tarafından açıldı (1567). Bitlisli IX. Hovhannes Golod İstanbul Patriği
16 İmparator Moris, Mezizios, Filipikos-Vartan, Ardavazd, Alexios Museles, Bardanes, Arsaber, V. Leo, Makedonyalı Vasil, Romanos-Lekapenos gibi birçok Bizans
yöneticisi, Sezar Bardas, Gramerci Ioannis, Fotios ve Filozof Leo gibi bilim adamlarının tamamen ya da kısmen Ermeni oldukları görülmektedir. Depremden zarar
gören Aya Sofya’nın kubbesinin onarımını üstlenen mimar, Anili bir Ermeniydi
ve Tırtad adını taşımaktaydı. Diğer dönemlerde Bizans içindeki durumları için
Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, s.73, 81, 83, 88, 91, 94 vd., 101, 103, 108, 121,
123, 146, 155, 191, 221, 224, 225, 239, 258, 286, 291 vd., 309, 318 vd., 373.
307
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
seçilince (1715) Ermeni cemaatinin yaşamında kültürel bir rönesans
başlamış ve Batı Ermenicesi grameri hazırlanmıştır17.
OSMANLI DEVLETİ’NİN PARÇALANMASI SÜRECİNDE
ÜTOPYA ARMENİA’NIN KULLANILIŞI
Osmanlı Devleti’nin paylaşılması planları komşuların kendilerini
güçlü görmeleri ve Osmanlı vatandaşlarının da müsait hale getirilmelerinden sonra bir takım girişimlerin olduğu görülmektedir. 1856 Paris
Kongresi’yle ortaya çıkan ve 1878 Berlin Kongresi ile de tescil edilen
planlar, uygulanmaya konulmak için uygun zemin ve şartların oluşması
ya da oluşturulmasını beklemiştir. Büyük Devletler, Berlin Kongresiyle
kazandıkları Osmanlı’daki azınlıklara müdahale edebilme haklarını
çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. Osmanlı’nın faydasına olmayan gelişmeleri güçlü devletler kendi çıkarları için kullanmayı ihmal
etmemişlerdir. Osmanlı Devleti’nin paylaşılmasına karar verildikten
sonra ayakta kalmasının belki de en önemli sebebi büyük devletlerin
aralarında anlaşamamalarıdır. Zira kimin, ne zaman, nereyi, nasıl alacağı
ve ne için kullanacağı konuları anlaşmazlıkların temeli oluşturmuştur.
Bu da Osmanlı Devleti’nin yaşamasına bir müddet daha imkân sağlamıştır18.
GÜNÜMÜZDEKİ ERMENİ SORUNU, BİR
BAŞKA DİVİDE ET EMPİRE ÖRNEĞİ
20. yüzyılda ortaya atılan ve tarihi temeli olmayan bir Ermeni sorununu çıkaran Avrupalı güçlerin de geçmişte uygulanmış ve tutmuş bir
siyaseti örnek aldıkları açıktır. Avrupa Devletlerinde yapılan araştırmalardan pratik faydalar temin etme yolunda çalışmalar mevcuttur. Özellikle Roma İmparatorluğu tarihi oldukça detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Yeni ortaya atılan iddia esas itibariyle, tarihteki örneğinden esinlenmiş
olsun ya da olmasın, devletlerarası siyaset açısından, bugün Türkiye
sınırları içerisinde bulunan önemli bir bölgenin Anadolu anakarasından
17 Ermenice’nin Trakya dilleriyle ilişkili bir Hint-Avupa dili olduğu ileri sürülmektedir.
Sevin, Eski Anadolu ve Trakya (Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar), s.209-210.
Tarihi süreçler ve Ermeni kültürü hakkında bkz. Seropyan, Cangülüm Anahit ve
Kazben.
18 Feroz Ahmad, “The Late Ottoman Empire”, Editör Marian Kent, the Great Powers
and the End of the Ottoman Empire, George Allen & Unwin, London, Boston, Sydney
1982, s.5.
308
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
idarî bakımdan ayrılması sonucunu hedeflemektedir. Eskiçağ’ın en erken
dönemlerinde bile Akdeniz’e hâkim olan dünyaya hâkim olur düşüncesi,
teknolojinin, bilimin vb imkânların geliştiği günümüzde, hâlâ önemini
korumaktadır. Bu defa Roma’nın mirası üzerine oturmuş olan Avrupa,
önceki örneğine benzer şekilde, Akdeniz’de siyasî güç ve kontrolünü sağlayabilmek, doğudaki tabiî kaynaklar, bunların rezervlerini ve doğunun
silahlanmasını (özellikle NBC /Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal) kontrol
altında tutabilmek için Ermeni sorununu etnik ve dini bir mesele olarak
gündeme getirmeye çalışmaktadır19. Avrupa, bu konuda hem güçlü bir
siyaset uygulamak hem de yanlı olmamak için bu meselede arkasına
Amerika’yı da almıştır. Bu noktada, her defasında basmakalıp bir isimle,
Türkiye’de değil, yabancı parlamentolarda ortaya konulan, görüşülen
tasarı, batılı güçlerin sadece Anadolu birliğini parçalamak için değil,
herhalde aynı zamanda Avrupa ve Amerika’nın son yüzyıllarda diğer
milletlere uyguladıkları insanlık vahşetini affettirmek ya da mazur
göstermek için olmalıdır.
19 I. Dünya Savaşı devam ederken, Osmanlı devletinin tebaasına karşı duyduğu
hassasiyete karşı Ermeni komitacıların Anadolu’da işgal kuvvetleriyle birlik
olması Ermeni tehcirine yol açmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasında
da bir kısım Ermeni’nin Rusların yanında Osmanlı Devleti’ne karşı savaşta yer
aldığı bilinmektedir. I. Dünya savaşı devam ederken büyük savaş cephelerinin
ortasında kalan Osmanlı Devleti, yıllarca güvendiği Ermeni tebaasından bir kısım
insanların kendisine karşı faaliyetlerini kabul etmesi mümkün olmayacağından,
bir tehcir programı hazırlamıştır. Devlet içerisindeki bütün Ermenilerin bu tavırlar
içerisinde olmadıkları kesin olmakla birlikte, bir kısım Ermeni’nin devlet aleyhine
faaliyet göstermesi, tabii olarak savaş ortamında, fertlerin ne tavırda olduğunun
tespitinin mümkün olmaması sebebiyle, böyle genel bir kararın alınması sonucunu
doğurmuştur. Bu bir sürgün ya da kasıtlı bir hareket olmayıp, savaş ortamında
devletin içeride güvenliği sağlamak gerekliliğinden ortaya çıkan bir karardır. Bu
kararın akabinde, çevrenin iklim şartlarının ağırlığı sebebiyle sadece bir kısım
Ermeni değil, Osmanlı tebaasından pek çok insan ölmüştür. Osmanlı-Rus harbi
dönemindeki Ermeni faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi ve bibliyografya için bkz.
Erdemir 2001, 31-36; Beydilli, 1988. Osmanlı-Rus Harbi ve sonraki dönemde
Ermeni faaliyetleri ve Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirler hakkında ayrıntılı bilgi
ve bibliyografya için bkz. Koçaş, 1970; Başar, 1974; Banoğlu, 1976; Göyünç, 1983;
Dumlu, 1983; Orel ve Yuca, 1983; İkiz, 1987; Uras, 1987; Tanyu 1989; Çolakoğlu
1991; Süslü, 1990; Metin, 1992; İlter, 1995; Gürbüz, 1996; Akbulut, 1998; Onur,
1999; Anadol ve Abbaslı 2000; Çalık 2000; Arıkan, 2001; Timur, 2001; Yarman,
2001; Kantarcı, 2004; Kantarcı, 2004; Özel, 2005; Mazıcı, 2005; Svazlian 2005;
Arıkan 2006; Bozkurt 2006; Çağ 2006; Çelik 2006; İskefiyeli 2006; Kılıç, 2006;
Sarı 2006; Selvi 2006; Yavuz 2006; Yazıcı 2006; Görüryılmaz, 2007.
309
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Dünyada soykırım konusunda basit mukabil bir değerlendirme
yapılacak olsa, bu noktada Avrupa ve Amerika’yı yönetenlerin bu iddiayı
ortaya atarken yakın geçmişlerinde yaptıklarını ne kadar çabuk göz ardı
ettikleri görülecektir. Diğer taraftan, zor şartlar altında bir devletin ve
toplumun topyekün milli mücadele gerçekleştirdiği bir dönem yargılanmaya çalışılmaktadır ki, Osmanlı Devleti’nde kontrolün elden gittiği
savaş halinin yaşandığı bir dönemden bahsedilmektedir. Terminolojik
olarak soykırım, önceden planlanmış, tasarlanmış ve bir toplumu ya
da topluluğu kökten yok etmeyi ifade eden bir terimdir. Milli mücadelede, Türk milletin hedeflediği tek şey, işgal güçlerine karşı mücadele
etmektir. Kaldı ki bu dönemde, Türklerle Ermenilerin çoğu yerde ortak
düşmana karşı birlikte mücadele ettikleri bilinmektedir ve artık bunlar
belgelerle de ortaya konulmaktadır. Birbiriyle yüzyıllarca iç içe yaşamış,
kardeş olmuş, akraba olmuş topluluklar, Roma dönemi divide et empire
politikasında olduğu gibi birbirine düşman edilerek sadece Avrupa (ve
Amerika)’nın kolay lokması haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Meselenin çok farklı boyutları ve içeriği bulunmakla birlikte, burada
yeri gelmişken, Ermeni soykırımı tasarısını ortaya koyanların son birkaç
yüzyıl içerisinde kendilerinden farklı gördükleri topluluk ve azınlıklara
nasıl davrandıklarını hatırlamak yerinde olacaktır. 19. yüzyılda, İngilizler (yani kendi anlayışlarıyla bugünkü Amerika’nın beyefendileri),
Amerika’nın yerlilerini (Kızılderilileri) ve Afrika’dan getirdikleri siyahîleri
(kendi tabirleriyle ‘zencileri’) acımasızca öldürmüşlerdir. Kendilerinden
görmedikleri insanları aşağılık yaratıklar olarak değerlendirdiler ve
kötü muamele ettiler. İngilizlerin ve diğer Avrupalı kolonizatörlerin
Amerika’daki işgalleri sırasında ve sonrasında gayri insani Kızılderili
soykırımları, Osmanlı Devleti’nin, insan hakları konusunda yine Batı
tarafından örnek gösterildiği bir devrede gerçekleşmişti. Fransızlar,
Afrika’nın pek çok yerinde olduğu gibi Cezayir ve Tunus’u işgallerinden
sonra oradaki Müslüman halkı ezdiler, sömürdüler ve katliamlara tabi
tuttular. Almanların ise, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda ne gibi
katliamlar yaptıklarını ve ayrıca ırkçı saldırılarıyla pek çok Yahudi’yi
katlettiklerini, yine batılılar yazmakta ve bilmektedirler. Bu da yetmiyormuş gibi, yukarıdaki devletler, tarihlerindeki bu acımasız katliamları
filmlerine dahi rahatlıkla konu ederek dünya kamuoyundan beğeni bile
topladılar. Avrupa ve Amerika’nın başka milletlere uyguladıkları katliamların ortak özelliği, hepsinin de planlı ve toplu olarak doğrudan doğruya
310
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
milletleri yok etmeye yönelik olmalarıdır. İşte insan hakları savunucuları
olarak bilinen bu ülkeler işledikleri insanlık suçunu meşrulaştırmak ve
bir noktada unutturmak için sanki Türkler de Ermenilere karşı benzer bir
suç işlemiş gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Avrupa’nın Ermeni soykırımı
iddiasının temelini anlayabilmek için öncelikle İngiliz, Alman, Fransız
toplumlarının siyasetini, insana ve insan haklarına gerçek anlamda
bakış açısını, işgal metotlarını incelemek gerekmektedir20.
Kısacası kendilerini Ermeni olarak adlandıran Türk vatandaşlarının,
Avrupa ve Amerika Senato ve Meclislerinde geçerliği oylanmaya çalışılan böyle temelsiz bir iddia ile ne elde etmek istedikleri belli değildir.
Bilinçsizce bu iddiayı destekleyenlerin de acaba gerçekten kendilerinin
bildikleri bir amaçları var mıdır? Yoksa bugün Ermeni Meselesi adı verilmeye çalışılan sorun aslında sadece Avrupa ve Amerika’nın sahiplendiği
ve kendilerine Ermeni diyen birkaç Avrupalı veya Amerikalının sorunu
mudur? Aslında Türkiye’deki Ermenilerin gelişmelerden ve tartışmalardan faydalar temin ettiğini düşünmek biraz iyimserliği gerekli kılmaktadır. Diyaspora Ermenileri ve meselenin tartışılmasından kendince
fayda temin eden bir kısım yazar ve çizerin haricinde kazançlı çıkan
oldukça azdır. Burada belki göz ardı edilmemesi gereken husus Ermeni
meselesinin ve tartışmalarının çıkarıldığı ülke ve bölgelerine dikkat edilmelidir. Türkiye’nin bölgedeki ikili ve çoklu ilişkilerinin hassas olduğu
dönemlerde Ermeni meselesi kullanılabilmektedir. Ermeni meselesi
sürekli hassas dönem ve zamanlarda gündeme getirilerek Türkiye’deki
Ermenilerin harekete geçirilmeye çalışıldığı ve Türkiye’nin huzur ortamının bozulmaya çalışıldığı görülebilmektedir.
Ermeniler tarih içinde Fransa, İngiltere ve Rusya tarafından özellikle
Osmanlı Devleti’ne yönelik saldırılarında kullanılmışlardır. Ermenilerden bu devletlere ve emellerine hizmet etmeyen ya da karşı duranlar
yine Ermenilerin bu devletlerle işbirliğinde olanlar tarafından bertaraf
edilmişler ve bu katliamları Türkler işlemişler gibi gösterebilmişlerdir.
Ruslar, Ermenileri Türklere karşı savaştıkları sırada ordularında kullandıkları tespit edilmiş bir gerçektir. Ermenilere Devlet ya da Özerk
bir statü vaat ederek kendi ordularında Ermenileri vatanlarına ihanet
ettirmişlerdir. Ermeniler vasıtasıyla topladıkları bilgi ve belgelerle yine
Ermenileri kullanarak Türk askerine olduğu gibi bölgede yaşayan Türk
20 İnsan hakları kavramının gelişimi ve batı ile karşılaştırılması konusunda bkz.
Palaz Erdemir 2001, 43-71.
311
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ya da Ermeni’yi ayırt etmeksizin katledebilmişlerdir. 93 Harbi olarak
bilinen Osmanlı-Rus savaşında Ermeniler kullanılmış ve ayrılık tohumları atılmaya başlanmıştır21.
Rusya örneğinde olduğu gibi Fransa da Ermenileri kullanan ülkelerin
başında gelmektedir. Fransa’nın Ermenileri kullanması ise diğer devletlere göre biraz daha farklı ve uzun vadeli olmuştur. Fransa, Osmanlı
Devleti’nde bulunan ayrılıkçı unsurları destekleyen, milli uyanış ve
ayaklanmaları destekleyerek bundan çıkarlar sağlamaya çalışan bir
devlet olmuştur. Bunu da özellikle Yahudiler aracılığıyla gerçekleştirdiği modernleşme çalışmaları adı altında gerçekleştirebilmiştir. Zira
Yahudilerin Fransa’yı kullanarak milletlerini uyandırma ve etkin bir
hale getirmek için Alliance İsraelite Unverselle’i (Dünya Yahudiler Birliği, AIU) 1860 yılında Paris’te kurmuşlardır. Fransa AIU kullanarak
kendi kültür ve etkisini genişletirken, bölge ve ülkelerden bilgi ve insan
toplayabilmiştir. AIU okullarında okumuş pek çok Ermeni eğitimlerinin devamını getirmek amacıyla Fransa’ya gitmiş ve orada her biri
yetiştirilmiş bir militan olarak Osmanlı Devleti’ne geri gönderilmiştir.
Fransız okullarında yetiştirilen ve özenle büyütülen ayrılık tohumları
Osmanlı Devleti’nde örgütlendirilmiş ve faaliyete geçirilmiştir. İşlenen cinayetlerle dikkatler Osmanlı’ya çevrilmeye çalışılmıştır. Fransa
içerideki işbirlikçileriyle çalışarak Osmanlı Devleti’ne müdahale etme
için bir fırsat elde edebilmiştir. 19ncu yüzyılın özellikle ikinci yarısında
Fransızca’nın öneminin artmasında yatan sebepleri çok iyi araştırmak
ve bilmek gerekmektedir. Ayrılıkçılık faaliyetlerinin çok yönlü olduğunu görmek gerekmektedir. Fransa etkisini artırmaya gayret ederken
azınlık unsurları yeni filizlenmiş düşüncelerinin gerçekleştirilmesi için
Fransa’dan destek beklemektedirler. Aslında her iki tarafta, Fransa ve
azınlıklar, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için birlik oluşturmuşlardır. Her biri diğerini kullandığını düşünmektedir. Gerçekte ise, büyük
devletler nüfuzlarını genişleterek siyasi ve ticari etkinliğini artırmayı
planlarken, Osmanlı Devleti yöneticileri de devletin varlığını devam
ettirmeye çalışmaktadırlar. Bazen yaptıklarını sandıkları modernleşme
ya da batılılaşma ile uğraşmakta çeşitli akımları ortaya çıkararak devletin
varlığını ve devamlılığını temin etmeye gayret etmektedirler. Çalışanların her birinin hedefi farklı olduğu için ortak bir zemin bulmalarını zor
21 Erdemir 2001, 32-35.
312
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
görünmektedir. Tek ortak nokta devletin yıkılmasında herkes kendine
bir yer aramakta ve fayda temin etmeye çalışmaktadır.
İngiltere de, Fransa ya da Rusya’dan geriye kalmamıştır. Ermenilere
vaatlerde bulunurken aynı şekilde diğer Arap ve Yahudi azınlık gruplarına da vaatlerde bulunmuştur. Hatta bu vaatler o kadar ileri gitmiştir
ki, Yahudilere vaat edilen Filistin toprakları aynı zamanda Araplara da
vaat edilebilmiştir. İngiltere’nin hedefini gerçekleştirmesinden sonra
ise, vaatlerin tutulmadığı görülmüştür. Kendilerine vaat edilerek kandırıldıklarını anlayanlar ise ikili ve çoklu çatışmaların içinde kendilerini
bulmuşlardır. Bu çatışmalardan yine faydalananların daima Büyük
Devletler olarak Avrupa devletlerinin olduğu görülmektedir. Halen bu
Avrupa Devletleri Ermeniler başta olmak üzere bölgedeki Kürt ve diğer
alt dini ya da ırki grupları kullanmaya devam etmektedirler.
19. yüzyıl Avrupa’nın güçlü emperyalist devletlerinin yüzyılı olarak
görülmelidir. Zira dünyanın pek çok yerinde Avrupa’nın emperyalist
emellerinden kurtulan devlet oldukça azdır. Bu nedenle Osmanlı Devleti
de bulunduğu coğrafik yeri ve içinde barındırdığı çok çeşitli dinî ve ırkî
yapı nedeniyle kaçınılmaz bir hedef olmuştur. Ermenilerin Emperyalistlerin hedefleri doğrultusunda kullanılmasından daha tabii hiç bir
beklenti olmazdı. Osmanlı Devleti’nin içindeki azınlık unsurlarının
hemen her güçlü devletçe kullanıldığını görmek hiç de zor değildir22.
Osmanlı Devleti’nin emperyalist olmayan yapısı nedeniyle 19. yüzyılın sonuna doğru çözülmesi ve 20. yüzyılda yıkılmasının altında yatan
en büyük sebeplerden birisidir. Zira ekonomik ve siyasi olarak çevredeki
Osmanlı topraklarının merkeze, İstanbul’a, tam olarak bağlanmamış
olması, merkezi çevreleyen bölgelerin kolay ayrılmasına sebep oluşturmuştur. Buradaki gevşek yapı, dinî ve ırkî azınlıkların Emperyalist
güçlerce kolay kullanımına ve yönlendirilmesine imkân sağlamıştır.
Bu durum ile başa çıkmaya çalışan Osmanlı Devleti, Batı’nın reform
istekleri ile karşılaşmakla kalmamış zaman zaman adı geçen topluluk
ve bölgeleri savaş ile savunmak zorunda kalmıştır23.
Dini kural ve kaideler dikkate alınarak oluşturulan millet sisteminin zaman içinde toplumun birlik ve beraberlik ruhunu oluşturacağı
düşünülmüştür. Ancak dinî liderlerin özellikle Fransa’dan çıkan milli22 Ahmad, “The Late Ottoman Empire”, s.19.
23 Ahmad, “The Late Ottoman Empire”, s.20.
313
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
yetçilik akımlarıyla dini toplumlarını etkilemeye ve değiştirmeye gayret
gösterdikleri anlaşılmış ve zaman zaman da cezai işlemlerle karşılaşmışlardır. Bu durum milliyetçilik akımlarının çoğu zaman dinî liderler
tarafından organize edilmesine ve yönlendirilmesine neden olabilmiş
ve ibadethaneler okulların yanında militan yetiştiren kurum ve kuruluşlar olabilmiştir. Yunan isyanlarının ve bağımsızlığının altında nasıl
papazlar (patrikler) iş görmüş ise, Yahudilerin organize olmalarında ve
millet olarak varlıklarını sürdürmelerinde de hahamların rolünü göz ardı
etmemek gerekmektedir. Osmanlı Devleti’nin belki kendilerince doğru
olan ancak bir büyük devleti ayakta tutmakta eksik kalan politikaları
olmuştur. Fethedilen topraklardaki gayrimüslim unsurların Müslümanlaştırılmaması ve Türkleştirilmemesi, ekonomik ve siyasi olarak
tam bağımlı yapma girişimlerinde bulunmaması Osmanlı Devleti’nin
belki 19ncu yüzyılda hızla çözülmesine neden olmuştur. Diğer taraftan benzer uygulamaların Avrupalı Emperyalist güçlerce yapılmış ve
denenmiş sonunda da başarısız olmaları da göstermektedir ki, aslında
bağımsızlık ve hürriyet çalışmaları kaçınılmazdır. Özellikle milliyetçilik
akımları bunu desteklemiştir24.
1774 Küçük Kaynarca antlaşmasıyla başlayan azınlıklar üzerinde dış
güçlerin garantör devlet olmaları Osmanlı’nın en büyük yanlışlarından
olmuştur25. Rusya ile başlayan bu garantörlük, İngiltere ve Fransa ile
devam etmiştir. Bu da Osmanlı Devleti’ndeki azınlıkların kullanılmasını hızlandırmıştır. Azınlıkların kurdukları okullar dış güçlerin ayrılık
tohumlarını ektikleri ve kendilerine militanları yetiştirdikleri merkezler
olmuştur. Kapitülasyonlar ile Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimler
yabancı devletlerin vatandaşları olabilmekte ve diğer devletlerin hukuk
kurallarına uyabilmekteydiler. Bu da Osmanlı vatandaşlarının öz vatanlarında ayrıcalıklı bir duruma gelmelerine neden olmaktadır26.
Osmanlı Devleti’nde 1896 yılında meydana gelen Ermeni olayları
üzerine İngiltere’nin meseleyi uluslararası bir konu haline getirmeye
çalışmasına Rusya karşı çıkmıştır. Rusya’nın Ermenileri 1878’deki
Osmanlı-Rus Harbi’nde kullanmasına rağmen Ermeni meselesinin uluslararası mahiyete getirilmesine karşı çıkmasının kendi içinde bulunan
Ermenilerle ilgili bağlantısı vardır. Zira Doğu Anadolu’daki Ermenilere
24 Ahmad, “The Late Ottoman Empire”, s.20.
25 Ahmad, “The Late Ottoman Empire”, s.21.
26 Ahmad, “The Late Ottoman Empire”, s.22.
314
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
tanınabilecek otonom bir durum ve gereğinden fazla reform Rusya’nın
Kafkaslar bölgesindeki Ermenileri harekete geçirmesinden çekinmiştir. Bu nedenle İngiltere’nin girişimlerinin durdurulması için Osmanlı
Devleti’ne destek bile olmuştur27.
SONUÇ
Emperyalist Avrupa devletleri Osmanlı Devleti’ndeki dinî ve millî
azınlıkları kullanarak Anadolu’da millî çıkarlarını gerçekleştirebilmişlerdir. Avrupa’nın ileri gelen Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya emperyalist devletleri Osmanlı Devleti’nin içindeki dinî ve millî azınlıkları
kullanmak istemişler ve başarılar da elde etmişlerdir. Başta Balkanlardaki
Hıristiyan azınlıklar olmak üzere, Yunanlar, Sırplar, Bulgarlar kullanılmış
ve Anadolu’daki hedeflerin gerçekleştirilmesinde de Ermeniler, Yahudiler ve Araplar etkin bir şekilde emperyalist amaçlar doğrultusunda
değerlendirilmiştir. Azınlıkların kullanılma metot ve sistemleri daha
önce Romalı yöneticilerin Parthlara karşı uygulamış oldukları politikalar ile örtüşmektedir. Bu da Batılı devletlerin tarihi araştırmalardan
kendilerince faydalar temin ettiklerini göstermektedir. İki bin yıl önce
Anadolu’da uygulanan bir politika batılılar tarafından aynı şekilde
kullanılmaktadır. Kullanılan unsur aynı olmakla birlikte hedef ülke ve
kullanan ülkeler farklılık taşıyabilmektedir. Ancak takip edilen sistem
ve yöntemlerde devamlılık ve benzerlik bulunmaktadır.
Halen Fransa başta olmak üzere Amerika ve İngiltere, Ermeni
meselesini gündeme getiren ülkelerin başında gelmesinin pek çok sebebi
bulunmaktadır. Tarihten gelen kullanımın yanında Fransa sınırları içinde
bulunan Ermeni nüfusu ve dolayısıyla Ermeni oy potansiyeli önemli
unsurlardandır. Diğer taraftan Türkiye’nin gerek Avrupa Birliği’ne
müracaatının askıya alınmasında gerekse Türkiye’nin Fransa önderliğinde kurulabilecek bir birlikteliğe zorlanmasında Ermeniler yine eskisi
gibi kullanılmaktadırlar. Fransa başta olmak üzere dünyanın pek çok
ülkesinde Ermeni meselesini kullanarak kendilerine çıkarlar sağlayan
pek çok kurum ve kuruluşun yanında bireyler de vardır. Bunlar gerek
devlet mekanizmasının içinde gerekse akademik ve medya kuruluşlarında faaliyettedirler. Faydalar temin edenlerin hepsi Ermenilerden
oluşmamaktadır. Yahudi örgütlerinin ve İsrail’in Ermeni meselesinin
ortaya çıkmasında ve devamlı gündemde kalmasındaki rollerinin ulus27 Bodger, “The Late Ottoman Empire”, s.77.
315
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
lararası ilişkiler açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Osmanlı
Devleti’nin son döneminden başlayarak Cumhuriyet’in ilk yıllarına
kadar yansıyan Ermeni-Yahudi sürtüşmelerinin altında siyasî, dinî ve
özellikle iktisadî sebepleri bulmak gerekmektedir. Günümüze yansıyan
Ermeni faaliyetlerinin Yahudilerle ilgili bağlantılarının Türkiye’ye etkisi
kapsamlı incelenmesi gerekmektedir.
316
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
BİBLİYOGRAFYA
Ahmad, Feroz, “The Late Ottoman Empire”, Editör Marian Kent, the Great Powers
and the End of the Ottoman Empire, George Allen & Unwin, London, Boston, Sydney
1984.
Akbulut, Yılmaz, Ermeniler ve Bingöl’de Ermeni Tehcirleri, Kültür Bakanlığı Yayınları:
2055, Başvuru Kitapları No:50, Ankara 1998.
Anadol, Cemal Nazile Abbaslı, 100 Soruda Ermeni Meselesi, Kuvayı Milliye Yayınları,
İstanbul 2000.
Arıkan, İsmail, Mahallemizdeki Ermeniler [İmza], İletişim Yayınları: 679, Anı Dizisi:
29, İstanbul 2001.
Arıkan, Refik, “Alman Siyaseti İçerisinde Ermeni Meselesi’nin Yeri”, Sakarya
Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya 2006.
Arrian, The Campaigns of Alexander, Penguin Classics, Çeviren Aubrey de Selincourt,
Middlesex 1971.
Banoğlu, Niyazi Ahmet, Ermeni’nin Ermeniye Zulmü, Ankara 1976.
Başar, Zeki, Ermenilerden Gördüklerimiz, Atatürk Üniversitesi Yayınları:354, Tıp
Fakültesi Yayınları:23, Araştırmalar Serisi: 23, 1974.
Beğdilli, Kemal, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya
Göçürülen Ermeniler, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu
Yayınları, XXV:6, 1988.
Bodger, Alan, “Russia and the End of the Ottoman Empire”, the Great Powers and
the End of the Ottoman Empire, Editör Marian Kent, George Allen & Unwin, London,
Boston, Sydney 1984.
Bozkurt, Fatih, Birinci Dünya Savaşı’na Kadar Almanya ve Ermeni Sorunu, Sakarya
Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya 2006.
Çağ, Galip, Birinci Dünya Savaşı’na Kadar Fransa’nın Ermeni Meselesi’ne Yaklaşımı,
Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya
2006.
Çalık, Ramazan, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamit Döneminde Ermeni Olayları,
TC Kültür Bakanlığı Yayınları 2464 Kültür Esreleri Dizisi 268, Ankara 2000.
Çelik, Bilal, Birinci Dünya Savaşı’na Kadar Osmanlı-İngiliz İlişkileri Çerçevesinde Ermeni
Meselesi, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya
2006, 125-62.
Çilingiroğlu, Atlan, Urartu Tarihi, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları
No:77, Bornova 1994.
Çolakoğlu, Şinasi, Kilis Direniş-Kurtuluş ve Sonrası (1918-1921-1930), Ankara
1991.
Dumlu, Ahmet, Belgelerle Ermeniler ve Katliamları, Erzincan 1983.
Erdemir, Halil, “Erzurum’un Ruslar Tarafından İşgali ve Ermenistan Meselesi”,
Türkiye Günlüğü, Sayı 64, Ankara 2001.
Görüryılmaz, Mustafa, Türk-Kafkas İslam Ordusu ve Ermeniler (1918), Bilgeoğuz
Basım Yayın, 2007.
Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, 1983.
Gürbüz, Cenani, Milli Mücadelede Develi ve Ermeniler, Kültür Bakanlığı Yayınları:1840,
Başvuru Kitapları:39, 1996.
317
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Herodotus, The Histories, Penguin Classics, translated by Aubrey de Selincourt,
Middlesex 1972.
İbn Batuta Seyahatnamesi, Üçdal Neşriyat, 1. Cild, İstanbul 1993.
İkiz, M. L., Türk Tarihi İçinde Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Tuğra Yayınları, Konya
1987.
İlter, Erdal, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma Faaliyetleri (1890-1923),
Turan Yayıncılık, Ankara 1995.
İskefiyeli, Zeynep, “İngiliz Diplomasisinin Ermeni ve Ermenistan Politikaları”,
Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya 2006.
Jones, A. H. M., Cities of the Eastern Roman Provinces, Oxford University Press, Özel
Baskı, New York 1998.
Kantarcı, Şenol, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Aktüel
Yayınları 2004.
Kılıç, Davut, Osmanlı Ermenileri Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006.
Koçaş, Sadi, Tarih Boyunca Ermeniler ve Selçuklulardan Beri Türk-Ermeni İlişkileri, 3.
Baskı, Truva Yayınları, Faydalı Eserler Dizisi:1, 1970.
Mazıcı, Nurşen, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermenistan Sorunu 19191921, Pozitif Yayınları, 2005.
Memiş, Ekrem, “M.Ö. 3. Binyılda Anadolu’da Türkler”, Türk Dünyası Araştırmaları,
Sayı 53, İstanbul 1988.
Memiş, Ekrem, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Öz Eğitim Yayınları, Konya 1995.
Metin, Halil, Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Milli Eğitim
Bakanlığı: 2437, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi: 621, Araştırma-İnceleme Dizisi: 32,
Ankara 1992.
Onur, Hüdavendigar, Millet-i Sadıka’dan Hayk’ın Çocuklarına Ermeniler, Kitabevi,
1999.
Orel, Şinasi, ve Yuca, Süreyya, Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek
Yüzü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII:
83, Ankara 1983.
Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, Çeviren Fikret Işıltan Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1991.
Özel, Sabahattin, Millet-i Sadıka Ermeniler, Tasam Yayınları, Siyasi Tarih Serisi:1,
2005.
Palaz Erdemir Hatice ve Erdemir Halil, “Acar İsmail: Bir Fransız Ermeni’nin
İlginç Hikayesi”, Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ve Gaziantep
Ticaret Odası’nın Gaziantep’in Kurtuluşunu Anmak Amacıyla Ortaklaşa Hazırlanan Panel,
21 Aralık 2006, Gaziantep 2006.
Palaz Erdemir, Hatice, (2001), “Tarihi Gelişim Sürecinde İnsan Hakları ve Osmanlı
Modeli”, Akademik Araştırmalar Dergisi, Mayıs-Ekim 2001, Yıl 3, Sayı 9-10, İstanbul 2001.
(Aynı çalışma, 25-26 Kasım 1999 tarihinde, ‘Osmanlı’da İnsan Hakları’, Uluslararası
Sempozyum’una sunulan Bildiriler kitabında, 29-52 sayfalar arasında basılmıştır).
Plutarch, Fall of the Roman Republic, Penguin Classics, translated by Rex Warner,
Middlesex 1972.
Sarı, Mustafa, Birinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Rusya’nın Ermeni ve Ermenistan
Politikası, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını,
Sakarya 2006.
318
Yrd. Doç. Dr. Hatice P. ERDEMİR - Yrd. Doç. Dr. Halil ERDEMİR
Selvi, Haluk, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’nin Avrupa Macerası ve Ermeni Sorunu,
Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya
2006.
Seropyan, Sarkis, Cangülüm Anahit ve Kazben, Belge Yayınları, İstanbul 2003.
Sevin, Veli, Eski Anadolu ve Trakya (Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar), İletişim
Yayınları, İstanbul 2003.
Strabon, Geographika (Antik Anadolu Coğrafyası Kitap XII, XIII, XIV), Çev: Adnan
Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000.
Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü
Yayın No:5, Ankara 1990.
Svazlian Verjine, Ermeni Soykırımı ve Toplumsal Hafıza, Belge Yayınları, İstanbul
2005.
Tanyu, Hikmet, Nuh’un Gemisi Ermeniler (Ağrı Dağı) Bütün Olayların İç Yüzü, Burak
Yayınevi, İstanbul 1989.
Tekin, Oğuz, Eski Anadolu ve Trakya (Ege Göçlerinden Roma İmparatorluğu’nun İkiye
Ayrılmasına Kadar M.Ö. 12-MS. 4. Yüzyıllar Arası), İletişim Yayınları, İstanbul 2007.
Tekin, Oğuz, “Roma Tarihi’ni Sikkelerden Okumak”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi, Klasik Filoloji Seminerleri, 20 Mayıs 2008, saat 16.00, D 345 (basımda)
2008.
Timur, Taner, 1915 ve Sonrası Türkler ve Ermeniler, 2. Baskı, İmge Kitabevi Yayınları,
Ankara 2001.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Sorunu, 2. Baskı, Belge Yayınları, Dün-BugünYarın, 1987.
Whitby, Mary and Whitby, Michael, The History of Theophylact Simocatta, Clarendon
Pres, Oxford 1997.
Yarman, Arsen, Osmanlı Sağlık Hizmetlerinde Ermeniler ve Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi
Tarihi, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı, 2001.
Yavuz, Fikrettin,), Ermeni Meselesi’nin Ortaya Çıkışında Rusya Faktörü, Sakarya
Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya 2006.
Yazıcı, Serkan, Birinci Dünya Savaşı’na Kadar Almanya ve Ermeni Sorunu, Sakarya
Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya 2006.
319
Hilmi BAYRAKTAR
BATIDA ERMENİLER LEHİNDE KAMUOYU
OLUŞTURMA ÇABALARI KARŞISINDA “MATBUAT-I
ECNEBİYE İDARESİ” VE ÇALIŞMALARI
Hilmi BAYRAKTAR
Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Meram/Konya-TÜRKİYE
Tlf.: 0 505 295 39 61, e-posta: hbayraktar27@hotmail.com.
321
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Fransız İhtilali, Sanayi İnkılabı, ulaşım yollarındaki değişim ve mevcut
dünya düzeni içerisinde kendisine yer açmaya çalışan yeni güç odaklarının
ortaya çıkması, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı toprakları
üzerindeki uluslararası rekabetin daha da artmasına neden olmuştur.
Bu dönem, aynı zamanda kitle iletişim araçlarının gelişmesine bağlı
olarak haber alma ve ifade özgürlüğünün de gelişmeye başladığı bir dönemdir. Bu durum uluslararası mücadelenin şeklinde değişime neden olmuştur.
Önceleri daha çok savaş meydanlarında askerlerin ve kapalı kapılar ardında
siyasilerin yürüttüğü çalışmalarla elde edilen menfaatlere karşılık, artık
geniş toplum kesimlerinin de ikna edilmesi zorunlu hale gelmiştir. Büyük
devletler amaçlarına ulaşabilmek için bir taraftan rakip ülke insanları arasındaki barışı ve huzuru bozacak yayınlar yaptırırken diğer taraftan kendi
kamuoylarını hükümetlerinin politikaları doğrultusunda yönlendirme ihtiyacı
duymuşlardır.
Osmanlı hükümeti de batı kamuoyunda yalan yanlış haberlerle oluşturulmaya çalışılan olumsuz Osmanlı imajı karşısında, hem imaj düzeltmek, hem
de Avrupa’da olup bitenleri yakinen takip etmek amacıyla Matbuat-ı Ecnebiye
idaresini ihdas etmiştir. Dönemin birçok aydını tarafından II. Abdülhamit’in
sansür memurluğu olarak algılamış olduğu bu kurumun başarılı çalışmaları
kısa sürede meyvelerini vermiştir. Kurumun önemli başarılara imza attığı
konulardan birisi de Ermeni meselesidir. Türkler aleyhine oluşturulmaya
çalışılan kamuoyu lehe çevrilmeye çalışılmış ve önemli ölçüde başarılar da
elde edilmiştir.
322
Hilmi BAYRAKTAR
GİRİŞ
XIX. yüzyıl, geniş halk kitlelerinde istendik yönde tavır değişikliğini
sağlayacak önemli gelişmelere sahne olmuştur. Bu dönemde kitle iletişim araçlarının gelişmesine bağlı olarak uluslararası ilişkilerde silah ve
paranın yanı sıra basının da önemli bir caydırıcı araç olarak kullanılmaya
başlandığı görülmektedir. Büyük devletler amaçlarına ulaşabilmek için
bir taraftan rakip ülke insanları arasındaki barışı ve huzuru bozacak
yayınlar yaptırırken diğer taraftan kendi kamuoylarını hükümetlerinin
politikaları doğrultusunda yönlendirmeye çalışmışlardır.
Matbuat-ı Ecnebiye İdaresi’ne gelince; sadece devlete ve millete yönelik eleştirileri cevaplamak ve basına yasak getirmek amacıyla değil,
bilakis devletin ve milletin menfaati ile ilgili hususlarda dış kamuoyunu
bilgilendirmek ve yabancı kamuoyunun düşüncelerini öğrenebilmek
için kurulmuştur. Haddizatında kalem tarafından derlenen bilgiler bize
Osmanlı ve Batı politik çevrelerinin yanı sıra kamuoylarının da meselelere yaklaşımları hakkında önemli bilgiler verecektir. Kurumun konu
ile ilgili çalışmalarının daha sağlıklı değerlendirilebilmesi için öncelikle
kurumlaşma sürecine bakmak gerektiğini düşünüyoruz.
323
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
MATBUAT-I ECNEBİYE KALEMİNİN KURULUŞU
XIX. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı devlet adamlarının
basının önemini gördüğü, Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip edebilmek için tercüme büroları kurdurdukları bilinmektedir1. Ancak basının
kurumsal bazda takibini yapacak müesseseler 1857’de çıkartılan Matbaalar Nizamnamesi’nden sonra olmuştur. 1864’te çıkarılan Matbuat
Nizamnamesi’yle Matbuat İdaresi kurulmuş ve Maarif Nezareti’ne bağlanmıştır2. 1871’de ise Hariciye Nezareti’ne bağlanmıştır3. 08.04.1874 tarihinde Şuray-ı Devlet’e sunulan bir kanun teklifinde; Matbuat İdaresi’nin
hangi nezarete bağlanacağı sorunu tartışmalara neden olmuştur. Gazete
yayınlarına ruhsat verilmesi ve diğer bürokratik zorunluluklardan dolayı
Dâhiliye Nezareti’ne bağlanması savunulmuşsa da Osmanlı bürokrasisinde Hariciye Nezareti’nin yalnız dış işlerine münhasır olmadığı, eskiden beri divan işlerinin bazılarının oraya havale edildiği ve gazetelerin
siyasete dair yayınlarının Hariciye Nezareti ile ilgili olduğu düşünülerek
bu bakanlıkta kalmasına karar verilmiştir4.
1877’de Padişahın isteği ile iç ve dış basının takip ve denetlenmesi
görevi Dâhiliye Nezareti’ne bağlı Matbuat Kalemi’ne bırakılmıştır5. Fakat
bu düzenleme de uzun sürmemiş ve kısıtlı yetkilerle kendisinden beklenen faydayı sağlayamadığı düşünülerek yeni bir takım müesseselerin
kurulması zorunluluğu dile getirilmiştir6.
1
2
3
4
5
6
324
Orhan Koloğlu, Osmanlı’dan 21. Yüzyıla Basın Tarihi, Pozitif Yay, İstanbul 2006,
s.21.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:318/4.
Server İskit, Türkiye’de Matbuat İdareleri ve Politikaları, Başvekâlet Basın Yayın
Umum Müdürlüğü Yayınları No:2, 1943, s.3.
BOA, Y.EE., Belge No:112/9.
BOA, Y.A.RES., Belge No:18/20 İskit, Türkiye’de Matbuat..., s.64.
16.12.1882 tarihinde Padişaha sunulan bir raporda; Dâhiliye Nezareti’ne bağlı
Matbuat Kalemi’nin yetersizliği dile getirilerek, Hariciye Nezareti’nde ve Hariciye müsteşarı Artin Efendi yönetiminde Matbuat-ı Hariciye Kalemi adıyla yeni
bir müdürlüğün kurulması önerilmiştir. BOA, Y.A.RES., Belge No:18/20. Salih
Münir Bey tarafından 05.02.1883 tarihinde (24 Kânûn-ı Sânî 1298) sunulan bir
diğer raporda da konuya değinilmiş ve 93 Harbi ile birlikte Osmanlı Devleti ile
ilgili planlarını tadil eden İngiltere ve diğer batılı güçlerin, Osmanlı Devleti üzerindeki siyasî, ekonomik, toplumsal ve kültürel baskılarını artırmaya başladığı,
aleyhteki yayın faaliyetlerini hızlandırdıkları asılsız dedikodularla kamuoyunu
yanıltıcı şekilde yayın yapmaya başladıkları dile getirilmiştir. Buna karşılık
Osmanlı hükümeti tarafından Avrupa’da parasal destek vererek yayınlattırılan
makalelerin muhakemeli ve ayrıntılı olmadığı, bu nedenle dikkate alınmadığı
vurgulanmıştır; BOA, Y.EE., Belge No:12/24.
Hilmi BAYRAKTAR
Padişahın Matbuat İdaresi’ni bir ziyareti sırasında; idarenin içerisinde bulunduğu düzensizlik dile getirilmiş ve yeniden yapılandırılması
gerektiği ifade edilmiştir. Padişah da bu durumun düzeltilmesi için
çalışmaların başlatılmasını istemiştir. Bu istek üzerine Dâhiliye Nezareti
Matbuat İdaresi tarafından bir layiha hazırlanarak 27.12.1878 tarihinde
padişaha sunulmuştur7. Layihada; her devlette iç ve dış yayınların
düzenli olarak takibini yaparak ilgili makamlara bildirmekle sorumlu
bir kurumun olduğu, oysa Osmanlı Matbuat İdaresi’nin sadece birkaç
gazeteye ilan yazıları göndermek, padişah aleyhine çıkan Osmanlı gazetelerini geçici veya daimi olarak kapamak gibi oldukça kısıtlı yetkilere
sahip bulunduğu belirtilmiştir. Hâlbuki içte ve dışta çıkan yayınlardan
hükümeti ilgilendiren haberlerin doğrulanması veya tekzibi ile devlet
lehinde olanlarının ödüllendirilmesi, ülkede ikamet eden yabancı gazete
muhabirlerinin gazetelerine gönderdikleri aleyhteki yazıların hükümete
bildirilmesi ve yazarlarına yaptırım uygulanması gibi yetkilerinin bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Yine yerli ve yabancı gazetelere nakdî
yardımların yapıldığı, ancak yardımlardan yapandan başka diğer resmî
makamların haberi olmadığı dolayısıyla verilen nakdî yardımın kişisel
kaldığı, bu yüzden istenilen faydanın sağlanamadığı dile getirilmiştir.
Layihaya göre; İstanbul’da bulundurulacak tercümanlar vasıtasıyla
buradaki çeşitli dillerdeki yayınlar tercüme edilerek Matbuat İdaresi’ne
verilmelidir. Yabancı ülkelerde çıkan basının da buradaki Osmanlı elçiliklerinde o ülkenin dilini çok iyi bilen bilgili ve siyasetten anlayan
kişilerden istihdam edilecek görevliler eliyle takibi yapılmalı ve gerekli
yazılar rapor şeklinde hükümete sunulmalıdır. Devlete hizmetleri geçen
gazete ve yazarlara verilecek nakdiî ve diğer yardımlar, ancak bu idare
vasıtasıyla yapılmalı, bunun haricinde hiçbir devlet kurumu yardım
işine karıştırılmamalıdır8.
Bu ve benzeri layihalarda belirtilen hususlarla ana çerçevesi çizilen
Matbuat-ı Ecnebiye İdaresi; batı kamuoyunda yalan yanlış haberlerle
oluşturulmaya çalışılan olumsuz Osmanlı imajı karşısında, hem imaj
düzeltmek hem de Avrupa’da olup bitenleri yakinen takip etmek amacıyla, 04.05.1884 tarihinde Hariciye Nezareti bünyesinde olmak üzere
7
8
BOA, Y.A.RES., Belge No:2/2.
BOA, Y.A.RES., Belge No:2/2.
325
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
kurulmuştur9. İlk bütçesi 4.640 Osmanlı altınıdır. Bunun 1.300 kuruşu
Matbuat-ı Ecnebiye tahsisatı, geriye kalan 3.340 altını da gazeteler tahsisatı olarak ayrılmıştır10. İlk müdürü Abdullah Macit Bey (Paşa)’dir11.
1884-1899 yılları arasında dört defada toplam 14 yıl yöneticiliğini
yapan Macit Bey’in tanımıyla idare, matbuatın silahendaz kısmıdır12.
15 Temmuz 1893’ten itibaren Hariciye Nezareti’nden ayrılarak tekrar
Dâhiliye Nezareti’ne bağlanmıştır13. Matbuat-ı Ecnebiye tahsisatıyla
birlikte gazeteler tahsisatı da Dâhiliye Nezareti’ne verilmiştir. Bir senelik
tahsisat 822.046,5 kuruşa, yaklaşık 7.000 altına çıkartılmıştır14.
Kalemin çalışma sistemi şöyledir; yabancı ülkelerde Osmanlı
Devleti’yle ilgili yayınlanan gazete veya dergi nüshaları, konsoloslar
vasıtasıyla Matbuat-ı Ecnebiye Müdüriyeti’ne gönderilir, burada tercüme
edildikten sonra Sadaret, Dâhiliye veya Hariciye Nezaretleri’ne gönderilirdi15. Nezaretlerce gerek görülen konularda kalem tarafından hazırlanan
makaleler, ilgili ülkelerdeki Osmanlı elçiliklerine gönderilir ve yayınlattırılırdı. Yayınlanan bentleri içeren gazete nüshaları tekrar İstanbul’daki
Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi’ne gönderilir ve burada hazırlanan raporlar
her ay sadarete sunulurdu16. Başlangıçta Osmanlı Devleti ile ilgili gazete
veya dergi nüshaları konsoloslar vasıtasıyla bu müdüriyete gönderilir,
burada tercüme edilerek ilgili bakanlıklara gönderilirdi17. Ancak daha
9
10
11
12
13
14
15
16
17
326
BOA, HR.SYS., Belge No:2856/46; BOA, Y.PRK.HR., Belge No:11/56; Zekeriya
Kurşun, “II. Abdülhamit Döneminde Batı Basınında İmaj Düzeltme Çabaları:
Matbuat-ı Ecnebiye Müdüriyeti’nin Kurulması ve Faaliyetleri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 1, İstanbul 1999, s.105-118; İskit, Türkiye’de Matbuat..., s.27-28.
Gazeteler tahsisatından La Turquie gazetesine 1.020; Bizans’a 360; Bosfor’a 480;
Hıfz’s-Sıhha’ya 240; Livanet Herald’a 1000; İstanbul’a 240 olmak üzere toplam 3.340
Osmanlı altını yardımda bulunulmuştur. BOA, Y.PRK.HR., Belge No:11/56.
BOA, Y.PRK.HR., Belge No:11/56; İskit, Türkiye’de Matbuat..., s.27-28.
BOA, Y.MTV., Belge No:186/1, s. 10.
BOA, DH.MKT., Belge No:87/13.
Kurum tahsisatının sarf yerleri: 335.400 müdür, halife, katip ve odacı maaşlarıyla
ve kırtasiye gideri; 387.610,5 Avrupa’da basılan bazı gazetelere yardım parası;
3.600 Frank Peşte’de yayınlanan Redodoryan gazetesine yıllık nakdî yardım;
3.634,5 Havas şirketi ajans ücretli tahsisatı olarak ayrılmıştır. BOA, DH.MKT.,
Belge No:87/13.
BOA, HR.SYS., Belge No:64/4.
BOA, HR.SYS., Belge No:2856/46; Y.PRK.HR., Belge No:11/56; Zekeriya Kurşun,
“II. Abdülhamit Döneminde...”, s.105-118; İskit, Türkiye’de Matbuat..., s. 27-28.
BOA, HR.SYS., Belge No:64/49.
Hilmi BAYRAKTAR
sonra kolaylık sağlaması amacıyla Matbuat-ı Ecnebiye Müdüriyeti adına
gazetelere abone olunması yoluna gidilmiştir18.
ERMENİ MESELESİ VE MATBUAT-I ECNEBİYE KALEMİ
Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi’nin Ermeni Sorunu ile ilgili görev ve
sorumluluklarına geçmeden önce Ermeni Sorunu hakkında kısaca bilgi
vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. İlk defa 3 Mart 1878’de Rusya
ile imzalanan Ayestefanos Antlaşması’nın 16. maddesinde yer alarak iç
sorun olmaktan çıkan Ermeni meselesi, 4 Haziran 1878’de imzalanan
Kıbrıs Antlaşması ile de İngiltere’nin doğrudan taraf olduğu uluslararası bir sorun haline gelmiştir19. 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin
Antlaşması’nın 61. maddesi ve nihayet dünyanın çeşitli ülkelerinde
kurulan Ermeni komitelerinin çalışmaları ile birlikte çok boyutlu uluslararası bir sorun haline gelmiştir.
İç sorun olarak başlayan, fakat kısa sürede uluslararası zemine
taşınan, etnik, dinsel, ekonomik, politik ve askerî birçok boyutu olan
bu sorunun üstesinden ancak çok boyutlu mücadele ile gelineceği de
açıktır. Mücadelenin basın ayağı, Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi tarafından
yürütülmüştür. Kalemin çalışmalarını; yalan haberleri tekzip etmek,
Batı kamuoyunu aydınlatıcı yazılar hazırlamak, Ermeni vatandaşların
bölücü yayınlardan olumsuz etkilenmesini engellemek gibi birkaç başlık
altında toplamamız mümkündür.
1. YALAN HABERLERİ TEKZİP ETMEK
Ermenilerle ilgili gazete veya dergi nüshaları konsoloslar vasıtasıyla
Matbuat-ı Ecnebiye Müdüriyetine gönderilir, burada tercüme edilir,
Sadaret, Dâhiliye veya Hariciye Nezaretleri’ne birer nüsha gönderilirdi20.
Buralarda değerlendirilen yazılardan tekzibi istenenler müdüriyete bildirilir ve müdüriyet tarafından hazırlanan tekzipler ilgili konsolosluklara
gönderilerek oralardaki uygun gazetelerde yayınlattırılırdı. Bu bağlamda
Ermeni Sorunu ile ilgili olarak Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi tarafından
18 BOA, HR.SYS., Belge No:64/4.
19 Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 18781897, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1986, s.1-3; Bilal Şimşir,
“Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu
-Tebliğler ve Panel Konuşmaları-, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını No:2, İzmir 1983,
s.121-128.
20 BOA, HR.SYS., Belge No:64/4.
327
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
hazırlanan tekzipler çeşitli gazete ve dergilerde yayınlattırılmaktaydı21.
Yayınlattırılan haberlerin çoğu tekzip türünden haberlerdir22. Yani saldırıya karşı savunma niteliğindedir23.
Müdürlüğün hazırladığı tekzipler batı gazetelerinde kolay yayınlattırılamamaktaydı. Bu nedenle Müdürlük bünyesinde Hafiye Tertibatı
adıyla bir ödenek ayrılmıştır. 1884’te gazete tertibatı adıyla gazetelere
verilen destek 3340 Osmanlı altınıdır24. 1884-1888 tarihleri arasında
hafiye tertibatı aylık 2500 Frank’tır. Paraların nerelere nasıl harcandığına
dair kayıtlar hazırlanan defterlerle birlikte sadarete sunulmaktadır25.
22.12.1888’de Hariciye Müsteşarı ve Matbuat-ı Ecnebiye müdürü Macid
Efendi tarafından yazılan reddiyelerin suretleri, yardım yapılan gazeteler ile girişi yasaklanan yayınlar ve yasak tarihlerini içeren iki defter
hazırlanarak Sadarete sunulmuştur26.
Ancak yalan ve yanlış haberlere karşı tekziple mücadelede güçlük
çekildiği görülmektedir. Matbuat-ı Ecnebiye Müdürü Münir Bey Eylül
1890’da Paris ve Londra’ya giderek buradaki Osmanlı yönetimi aleyhine
ve Ermeniler lehine yazı yazan etkili gazetelerle görüşerek durumu
Osmanlılar lehine çevirmeye çalışmıştır27. Buna rağmen Paris Sefareti
tarafından gönderilen bir yazıda; Matbuat-ı Ecnebiye tarafından yazılan
21 BOA, HR.SYS., Belge No:59/68. 30. 12. 1889
22 Londra’da yayınlanan Ermeni Meselesi ve Abdülhamit II Hükümeti isimli broşüre
karşı hazırlanan cevabî bir makale 21.01.1890’da Morning Advertiser gazetesinde
neşredilmiştir; BOA, HR.SYS., Belge No:2752/9.
23 BOA, HR.SYS., Belge No:33/69; BOA, HR.SYS., Belge No:29/57; BOA,Y. PRK.
EŞA, Belge No:21/17; BOA, HR.SYS, Belge No:60/3.
24 La Turquie 1020 ; Bizans 360; Bosfor 480; Hıfz’s-Sıhha 240; Livanet Herald 1000;
İstanbul 240 olmak üzere 3.340 Osmanlı altını yardımda bulunulmuştur. BOA,
Y.PRK.HR., Belge No:11/56.
25 BOA, Y.PRK.HR., Belge No:11/56.
26 BOA, Y.PRK.HR., Belge No:11/56.
27 BOA, Y.PRK.EŞA., Belge No:11/96; Bu tekziplere birkaç örnek verecek olursak;
20.02.1895’te İngiliz gazetelerinde çıkan ve Osmanlı hükümetinin Ermenileri
memleketlerini terke zorladıkları yönündeki haberlere karşılık, bunun doğru
olmadığı Ermenileri sürmenin Osmanlı menfaatlerine dahi aykırı olduğu vurgulanan haberler yayınlattırılmıştır BOA, HR.SYS., Belge No:2856/46; Terör
suçuyla Ermeni üyelerinde bulunduğu mahkemelerce yargılanıp suçlu bulunarak
idama mahkum edilmiş Ermenilere verilen cezalar, Avrupa basınında çok masum
insanların katli olarak yayınlanması üzerine tekzip yazıları hazırlanmıştır BOA,
HR.SYS., Belge No: 37/40, 2879/32; Yine İngiliz basınında Osmanlı Ermenilerinin olduğundan fazla gösterildiği haberler de tekzip edilmiştir BOA, Y.PRK.EŞA.,
Belge No:21/53.
328
Hilmi BAYRAKTAR
reddiyelerin masrafı ödenmediği takdirde neşredilmeyeceği bildirilmiştir28. İngiliz gazetelerinde çıkan yalan ve yanlış haberlere cevap olmak
üzere gönderilen bir bent 5 lira masrafla ancak yayınlattırılabilmiştir29.
Fransa basınının Osmanlı menfaatlerini savunmasını, lehte dil kullanmasını sağlamak üzere Fransa Sefareti tarafından Trablusgarp üzerinden
100.000 Frank talep edilmiştir30. Aynı güçlük Amerikan basını içinde
söz konusu olmuştur. Matbuat Müdüriyetince hazırlanıp yayınlatılmak
üzere Washington Sefaretine gönderilen yazılar çoğu kere Amerikan
gazetelerince reddedilmiştir. Bu güçlük, daha önce Amerika’ya göç eden
Ermeni vatandaşların yardımlarıyla aşılmaya çalışılmıştır31.
Osmanlı hükümetinin lehte yayınlara verdiği destek, art niyetli bir
takım kalem sahiplerinin ilgisini çekmiş, olur olmaz her yazıya destek
istenmeye başlanmıştır. 08.10.1895 tarihinde Berlin’den gönderilen
bir yazıda Osmanlı politikalarını destekleyen bir makaleye istenilen
meblağa karşı çıkılmış, daha ciddi makalelerin desteklenmesi gerektiği
ifade edilmiştir32.
1910’a gelindiğinde Matbuat-ı Ecnebiye kalemi tarafından yayınlattırılan veya tekzip ettirilen makalelerle Osmanlı Devleti’nin menfaatlerinin savunulamadığı görülerek Avrupa ülkelerinde olduğu gibi
mutlaka yarı resmi bir ajansın kurulması gerektiği dile getirilmeye
başlanmıştır33. Parayla makale yazdırmak, destek sağlamaya çalışmak
ilk bakışta etik görülmeye bilir. Ancak batı hükümetlerinin kendi politikalarını desteklemek üzere Osmanlı gazete ve yazarlarına verdiği
destek dikkate alındığında o dönem için hiçte yadırganacak bir durum
olmadığı görülecektir34.
28
29
30
31
32
33
BOA, DH.MKT., Belge No:230/50.
BOA, HR.SYS., Belge No:2856/46.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:738/18.
BOA, HR.SYS., Belge No:58/40.
BOA, HR.SYS., Belge No:34/63.
Hüseyin Tosun ve Salih Gürcü adlı kişiler tarafından Sadarete sunulan bir layihada.
BOA, DH.İD., Belge No:79/3.
34 1870-1871 Fransa-Prusya Savaşı’nda Basiret gazetesi, Almanları destekleme kararı
almış ve savaş sonrasında da bunun karşılığını fazlasıyla görmüştür. Nitekim
savaştan sonra Bismark tarafından Almanya’ya davet edilen Ali Bey’e Sadrazam
500 Altın, Alman Elçisi de 10.000 Frank vermiştir; Bismark da savaşta Alman
taraftarı bir tutum sergilemesinden ötürü 1.000 Mark ve bir de yeni model baskı
makinesi hediye etmiştir. İnuğur, Basın ve Yayın..., s.213.
329
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
2.BATI KAMUOYUNU AYDINLATICI YAZILAR HAZIRLAMAK
Haber aleyhimize ise Efkar-ı Umumiye de aleyhimizedir35 düsturuyla
hareket eden kalemin önemli görevlerinden birisi de yalan ve yanlış
haberlerle Osmanlı aleyhine oluşan Avrupa kamuoyunu aydınlatarak lehe çevirmektir. Kalem, olayların altında yatan nedenleri içeren
broşürler hazırlatıp yayınlatarak gerçeklerin öğrenilmesine çalışmıştır. Kalemin girişimiyle Daily Chronicle gazetesinin 2.05.1890 tarihli
nüshasında yayınlanan bir makalede, Doğu vilayetlerindeki Ermeni
olaylarının Avrupa’ya yansıtıldığı gibi bir Ermeni katliamı olmadığı,
gerçekte Ermenilerin isyanı üzere baş gösteren olaylar olduğu, hatta
birçok Ermeni çetesinin isyan etmeyen Ermenileri isyana teşvik için
bölgedeki Müslüman aşiret üyelerinin kıyafetlerini giyerek Ermeni
köylerine saldırdıkları yazılmaktadır36. Yine 28 Ekim 1896 tarihli La
Turquie gazetesinde yayınlanan Türk Korkusu adlı bir makalede iki yıl
öncesine kadar Ermeni ve Türk toplumları arasında kardeşliğin olduğu,
ancak şimdi silahlı Ermeni çetelerinin Müslümanlara saldırarak barışı
ve huzuru bozduğunu ifade etmiştir37. 09.04.1902 tarihli bir belgede;
Misyonerlerin Sason ve İstanbul’da meydana gelen Ermeni olaylarını
kullanıp, hamiyet sahibi insanları tahrik ederek yardım toplamaya çalıştıklarının anlaşılması üzerine Washington sefaretinden basın yoluyla
savunma yapılması istenmiştir38.
Matbuat-ı Ecnebiye kalemi sadece kendi tarafından hazırlanan
lehte yazılarla değil, Osmanlı ve Ermeni Sorunu ile ilgili bütün yazılarla
ilgilenmiş, bu yazılar toplanarak dış politikanın şekillenmesinde önemli
roller üstlenmiştir. Bu yazılardan birisi de Amerikan misyoneri H. N. Barnum imzasıyla 22/12/1890’da The Congregationaliste gazetesinde çıkan
makaledir. Makalede, Türkiye’deki Ermeni toplumunun Ermeni İhtilâl
Komitesinin çevirdiği entrika ve eylemlere karşı olduğu yazılmıştır. Bu
yazı New York Ermenilerinin tepkisini çekmiş ve Ermenilerin Osmanlıdan memnun olmadıklarını, New York Ermenileri olarak dindaşlarının
özgürlüğü için çalıştıklarını ileri sürerek, Barnum’u protesto etmişlerdir39. Yine Saint-James gazetesinin 7.04.1895 tarihli sayısında Osmanlı
35
36
37
38
39
330
BOA, HR.SYS., Belge No:64/37.
BOA, HR.SYS., Belge No:216/12.
La Turquie, 28 Octobre 1896, M. Clemenccau; “Turco Phobie”.
BOA, MKT.MHM., Belge No:689/18.
BOA, HR.SYS., Belge No:2735/28.
Hilmi BAYRAKTAR
Vilayetlerindeki Ermeni isyan hareketlerini ve Osmanlı Devleti’nin
haklılığını işleyen bir makale yayınlatılmıştır40.
Binbaşı Kıbrıslızâde Osman Bey tarafından kaleme alınan ve
Münih’te yayınlanan Allgemaien Zeitung gazetesinin 12, 13, 14 Mart
1895 tarihli nüshalarında Türk Nokta-i Nazarınca Ermeni Sorunu başlığıyla yayınlattırılan yazı konu ile ilgili hazırlanan en ciddi makalelerden birisidir. Gazete idaresi makaleyi yayınlamadan evvel; Şimdiye
kadar Avrupalıların Ermeni sorunu ile ilgili aldıkları bilgilerin İngilizlerin
raporlarına dayandığını, hâlbuki bir meselede her iki tarafında dinlenilmesi
genel kaidesince gazetenin bu defa Türk yazara sütunlarını açtığını belirtme
ihtiyacı hissetmesi de ayrıca dikkat çekmektedir41.
40 BOA, HR.SYS., Belge No:2849/20.
41 Makalede, Berlin Antlaşması’na gerçekte olmayan Ermeni Hükümeti ve Ermenistan
tabirlerinin antlaşmaya neden konduğu sorulmakta ve Avrupa diplomatlarının
sırf insanlık adına savunmalarının çok komik olduğu ifade edilmektedir. Osman
Bey’e göre bunun nedeni Anadolu’da Müslümanlarla Ermeniler arasında ihtilafı sürekli kılmak istenmesidir. Osman Bey, Sadullah ve Mehmet Ali Paşaların
bu oyuna dikkat edememelerinin şaşılacak şey olduğunu, ancak Kara Todori
Paşa’nın bu tehlikeyi vaktiyle savuşturmamış olmasının çok daha hayret verici
olduğunu belirtmektedir. Zira Osmanlı resmi kayıtlarında Ermenistan adıyla
bir bölgenin bulunmadığını, Kara Todori Paşa’nın bu durumu dikkate almamış
olmasının meseleyi uluslararası boyuta taşıdığı ifade edilmektedir. Osman Bey,
Ermenilerin tarihin hiçbir döneminde bahsedilen Osmanlı vilayetlerinde hüküm
sürmediklerini, Ermenileri Yunanlıların ve Romalıların sürdüğünü, Osmanlıların
bu toprakları Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenlerinden aldıklarını hatırlatmaktadır. Ermeniler Yunanlıların ve Sırpların bağımsızlıklarını kazandıklarını
görerek bağımsız Ermeni hükümeti kurmak istediklerini, ancak Ermenilerin
diğerlerinden çok farklı olduğunu unuttukları ifade edilmektedir. Osman Bey’e
göre fark;
1. Bağımsızlıklarını alan milletlerin hükümetlerine Osmanlılar son vermişti.
Ancak aynı şey Ermeniler için söz konusu değildir. Osmanlı Devleti Ermenileri
hiçbir zaman yerlerinden sürmemiştir. Onları Yunanlılar ve Romalılar sürmüştür.
Osmanlı’dan önce Akkoyunlu ve Karakoyunlu, ondan önce Anadolu Selçukluları,
ondan önce Araplar, ondan önce İranlıların hâkimiyeti altında yaşamaktaydı. Bu
gerçek göz ardı edilmektedir.
2. Yunan, Sırp ve Bulgarlar memleketlerini Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra
vatanlarını terk etmemişlerdir.
3. Ermeniler zaten eskiden beri bulundukları memlekette ekseriyeti teşkil etmedikleri gibi bilahare göç suretiyle bir kat daha azalarak orada hâkim millet hakkını
büsbütün kaybetmişlerdir.
Ermenilerin Osmanlı hâkimiyeti altında çaresiz ve perişan olduklarına gelince;
bunun aslı olmadığını Ermenilerin Osmanlı ülkesinde diğer milletlerin gıpta
edeceği şekilde taltife mahzar olduklarını belirtmektedir. Merkezi idarede pek
çok Ermeni bakan bulunduğu gibi aynı şekilde birçok Ermeni üst düzey memuru
331
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
I. Dünya Savaşında müttefikleri nezdine lehte kamuoyu oluşturmaya
çalışan Osmanlı hükümeti kolları sıvamıştır. Bu bağlamda müttefiki
olan Bulgaristan’da da Ermeni Sorunu ile ilgili lehte kamuoyu oluşturmak için girişimde bulunulmuşsa da, Sofya Sefiri tarafından gönderilen telgrafta, Ermenilerle Bulgar halklarının tarihi bağları olduğu, şu
ana kadar Bulgarlarla Ermenilerin müttefik olduğu, Ermenilerle ilgili
aleyhte yazıların Bulgar kamuoyunun tepkisine neden olacağı şimdilik
bu girişimden vazgeçilmesi gerektiği ifade edilmiştir42.
3.ERMENİ VATANDAŞLARIN BÖLÜCÜ YAYINLARDAN
OLUMSUZ ETKİLENMESİNİ ENGELLEMEK
Kalem, Ermeni vatandaşların bölücü yayınlardan olumsuz yönde
etkilemesini engellemek için yasaklama yoluna gitmiştir. 20.06.1890
tarihinde Washington’da yayınlanan ve Ermeni Sorunu ve Hıristiyanların
Katli başlığıyla çıkan Times, Punch ve Opinion gazetelerinin Osmanlı
Devleti’ne girişi yasaklanmıştır43. Yine 31.10.1892 tarihli Haik gazetesi
Osmanlı Ermenilerini isyana teşvik ettiği gerekçesiyle yasaklanmıştır44.
Yabancı basının Osmanlı topraklarında meydana gelen olayları yalan
yanlış yansıtmalarına karşı alınan yasak kararı yeterli olmayınca yarı
resmî vilayet gazetelerinde gayr-ı resmî olarak ret ve tekziplerinin
yapılması kararlaştırılmıştır45.
Burada şunu hemen ifade etmek isterim ki; Osmanlı Matbuat
İdaresi’nin koyduğu yasak ve sansürün haklılığını veya doğruluğunu
iddia etmek mümkün değildir. Ancak yasakların temelinde tamamen
hak kaybı ve masum isteklerin yok edilme arzusunun yattığını söylemek
de mümkün değildir. Yasağın temelinde birliğin bozulması endişesi,
42
43
44
45
332
da bulunmaktadır. Zaten en aşırı Ermeniler bile Osmanlı hükümetinden şikâyet
etmemekte, bölgedeki aşiretlerden şikâyet etmektedir. Osman Bey’e göre; Ermeni
meselesinin çıkmaza sürüklenmesinde en büyük pay sahibi Nubar Paşa’dır. Paşa
Mısır’da İngilizlerin işlerini görmektedir. İngilizler Nubar Paşa’nın yardımlarıyla
Padişahın ve hükümetin teşebbüsünü semeresiz bırakmaktadır. Bu kişiden dolayı
İngiltere Ermenileri himaye ve muhafaza etmektedir. Nubar Paşa Mısır’da şimdiki
gibi nüfuza sahip oldukça ne İngilizleri Mısır’dan çıkarmak ne de İngilizlerin
Ermenileri desteklemesinden vazgeçirmek mümkün değildir. BOA, HR.SYS.,
Belge No:30/32.
BOA, HR.SYS., Belge No:2880/6.
BOA, DH.MKT., Belge No:386/76.
BOA, HR.SYS., Belge No:61/22, 61/19, 63/22, 63/3.
BOA, DH.MKT., Belge No:485/67.
Hilmi BAYRAKTAR
vatanın bölünmesi kaygısı yattığı görülmektedir. Zira 19.07.1910 tarihli
bir belgede, Karakin Babucyan tarafından yayınlanan, ancak toplumlar
arasına nifak ve nefret saçtığı gerekçesiyle Meclis-i Mahsus-ı Vükela tarafından yasaklanan Kırmızı Hediye adlı Ermenice roman, bedeli Dâhiliye
Nezareti’nce ödenerek toplatılmış ve imha edilmiştir46. Bu durum niyetin yasaklamak değil, birliğin bozulmasını engellemek olduğunu açıkça
göstermektedir. Yasaklar Batılı devletlerce şiddetle eleştirilmiştir. Ancak
biz eleştirilerin nedeninin basına uygulanan sansür değil, uygulanan
siyasal politikalardan kaynaklandığı kanaatindeyiz.
Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi’nin çalışmalarının bir düzen ve program
dâhilinde olduğunu söylemek oldukça zordur. Kalem tarafından yayınlattırılan makalelerin birçoğu derinlikten yoksun, bilimsellikten uzak
ret ve tekzipten ibarettir. Bu durum raporlara da yansımıştır. Londra
sefaretinin 10 Ağustos 1893 tarihli bir yazısında yayınlattırılmak üzere
Londra’ya gönderilen yazılardan şikâyet edilmektedir47. Yazıda, bir ay
boyunca her gün yayınlattırılmak üzere yazı gönderildiğini, üstelik
bunların çoğunun aynı içerikli olduğunu, bir kısmının şahsi münakaşaları içerdiğini, İngiliz kanunlarınca şahsa yönelik saldırılara ait bütün
yayınların namus ve iftira kapsamında mahkemeye götürülebildiğini
ifade edilmektedir. Özellikle Osmanlı sefaretine yakınlığından dolayı
çok az bir ücretle Osmanlı Devleti lehine yayın yapan Morning gazetesinin İngiliz-Ermeni Komitesi tarafından kişiliğe saldırı gerekçesiyle
mahkemeye gitmesi gazeteyi çok zor duruma sokmuştur. Yani Matbuat-ı
Ecnebiye yabancı ülke kanunlarını bilmemekte, gelişi güzel tekzip yazıları
gönderilmekte bu ise istenilen sonucun alınmasına mani olmaktadır.
Bu gibi durumlara meydan verilmemesi sadece önemli olaylarla ilgili
haber ve tekziplerin gönderilmesi istenmiştir.
MATBUAT-I ECNEBİYE KALEMİ RAPORLARINA GÖRE
BATI BASINININ ERMENİ SORUNUNA YAKLAŞIMI
Matbuat-ı Ecnebiye sadece Osmanlı Devleti ve yönetimi aleyhine
oluşan kamuoyunu izale etmek veya lehte kamuoyu oluşturmak için
kurulmamıştır. Aynı zamanda yöneticilerin elçilik ve konsoloslulardaki
resmi görevlilerin yanı sıra dış dünyayı doğru algılamasını sağlayacak
önemli bir sivil organ işlevini de görmüştür. İdare tarafından batı basını
46 BOA, DH.EUM.THR., Belge No:42/54.
47 BOA, Y.A.HUS., Belge No:279/44.
333
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
taranarak toplanan bilgiler bize Batının Ermeni Sorunu’na nasıl yaklaştığı
konusunda bir fikir verecektir.
İdarenin, konu ile ilgili topladığı bilgiler, Ermeni Sorunu’nun nasıl
uluslararası rekabetin konusu haline getirildiğini gözler önüne sermektedir. Ermeni Sorunu’nun ilk gündeme geldiği 1878’de Ermenilerin bir
numaralı savunucularından olan Almanlar, bilahare özellikle Bağdat
Demir yolu projesinden sonra ağız değiştirmeye başlamışlardır. 6 Haziran
1895 tarih ve 282 numaralı Berliner Tageblatt gazetesinde İngiltere ve
Hükümet-i Seniye başlıklı bir makalede; İngiltere hükümetinin Türkler
aleyhine büyük bir karalama başlatmasının maksadını tartışmaya açarak
İngilizlerin gerçekten insaniyet ve medeniyet, Rusya’nın da Ermenileri
korumak için mi hareket ettiği sorulmakta ve İngiliz gazetelerinin Makedonya, Suriye ve Cidde meselelerinde olduğu gibi Ermeni olaylarını da
çarpıttığı yazılmaktadır48.
Münih’te yayınlanan Allgemanien Zeitung gazetesinin 24.11.1894
tarihli nüshasında yayınlanan bir makalede de Avrupa’nın Ermenilere
olan ilgilerinin yavaş yavaş azalmaya yüz tuttuğunu, buna Ermenilerin
yanlış tutumlarının neden olduğunu, Bükreş’te tutuklanan Papasyan
adlı bir Ermeni’nin Ermenilerle meskûn Osmanlı Vilayetlerinde devlet
aleyhine bir isyan hareketi başlatmaya çalıştığını itiraf ettiğini yazmaktadır. Rusların da sulhu ihlal edeceği düşüncesiyle -gerçekte İngilizlerin
Ermenileri kendi tarafına çekmiş olmasından endişe ettiğinden- Ermeni
Sorunu’na soğuk davrandığını iddia etmektedir49.
Alman Berliner Tageblatt gazetesinde yayınlanan bir başka makalede ise İngiltere’nin Ermenistan’a göz diken Rusya’dan ve Suriye’yi
işgal etmek isteyen Fransa’dan daha sabırsız olduğu, buna rağmen
Anadolu’yu bölmede mümkün olduğu kadar gecikeceği, Ermenistan’ın
durumunun endişe verici olduğu, Ermenistan’ın ayrılmasını engellemek
için Osmanlı Avrupa’sında farklı olarak büyük devletlerin katılımıyla
kurulacak bir programın gerektiği ve Ermenistan için uluslararası bir ıslahat heyeti kurulacağını yazmaktadır. Bu suretle bir müddet Anadolu’da
esaslı dönüşümün önü alınmış olacaktır. Rusya ile Fransa tarafından
şiddetle arzu edilen bu dönüşümün er geç olacağı, o zaman böyle bir
taksimden Almanya’nın uzak durup durmayacağı sorulmaktadır. Mesele
48 BOA, HR.SYS., Belge No:31/24.
49 BOA, HR.SYS., Belge No:29/62.
334
Hilmi BAYRAKTAR
Almanya’nın lehine halledilmek isteniyorsa da bunun ancak İngiltere’nin
onayıyla mümkün olabileceği şimdilik gerek Londra ve gerekse Berlin’de
bu paylaşımı hemen yapmak için bir eğilimin olmadığı ifade edilmektedir50. Yani Ermeni meselesinde Osmanlı Devleti’nin yanında yer almış
gibi görünen Almanya Osmanlı Devleti’ni paylaşma planlarında yer
almaya çalışmaktadır. Ancak olaylar Almanya’nın umduğu gibi gelişmemiş ve Berlin’de Ermeni Sorunu ile ilgili Osmanlı Sefaretine bağlı olarak
Türk Basın bürosu kurulmuştur51.
Basına taşan uluslararası rekabet, Ermeni meselesinin altında yatan
gerçeklerin ortaya çıkmasını da sağlamıştır. Petersburg’tan gönderilen
ve Gazet General dö Münih ile Allegemania Zeitung’un 24 ve 25 Ağustos
1895 tarihli nüshalarında yayınlanan bir mektupta İngiltere’nin Sason
Ermeni isyanını Mısır’daki faaliyetlerini izale ve Osmanlı yönetimini
meşgul etmek amacıyla çıkarttığı yazılmaktadır52. Buna karşılık İngiliz basını da Rusları hedef alan yayınlar yapmıştır. Mesela Londra’da
yayınlanan Pall Mall gazetesi Rusya iktisadi menfaatleri için Ermenilerle
ilgilendiğini iddia etmiştir53.
Kalemin topladığı bilgiler, İngilizlerin Ermenilere verdiği desteğin
samimiyetten yoksun, kullanmaya matuf olduğu izlenimini vermektedir. Nitekim İngiliz basını Ermenilere özgürlük diye manşet attığı bir
dönemde, 3 Ağustos 1878 tarihinde İstanbul Sefiri Layard’a bir talimat
gönderen İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, Ermenilere özerklik
verilmesinin sakıncalı olduğunu, zira Anadolu’da Müslümanların ezici
çoğunluk bulunduklarını Ermenilerin ise hem azınlık ve hem de dağınık
olduklarını belirtmektedir54. Salisbury bu gerçekleri Layard’a değil de
Ermeni Komitelerine anlatmış olsaydı durum bugünkünden çok daha
farklı olabilirdi55.
50 3 Haziran 1913 tarihinde Berlin Büyükelçisi tarafından Hariciye Nazarı Said
Halim Paşa’ya gönderilen bir rapor. BOA, HR.SYS., Belge No:43/53.
51 BOA, HR.SYS., Belge No:2886/4.
52 BOA, HR.SYS., Belge No:33/53.
53 BOA, HR.SYS., Belge No:31/24.
54 Şimşir, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, s.121-128.
55 Aslında 1879 senesinde İngiliz binbaşısı Kamerun’nun ele geçirilen raporunda
İngiltere’nin bölgeyi tahakkümü altına almak için Ermenileri Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtması gerektiğini belirtilmekteydi. BOA, Y.PRK.ASK., Belge
No:38/70.
335
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Dikkat çekici bir nokta daha var. O da 1896’ya kadar İngiliz basını
Ermeni Sorunu’nda Osmanlı Devleti aleyhinde iken bu tarihten itibaren
kısa bir süreliğine ağız değiştirerek lehte yayın yapmaya başlamıştır.
Bu tarihte Osmanlı Devleti’nde Ermeni isteklerine uygun bir değişiklik
olmamıştır. Ama Mısır sorununun kendi lehlerine sonuç vermesi için
adeta Osmanlı Devleti’ne Biz Ermeni Sorunu’nu unutalım, siz de Mısır’da
bizim isteklerimizi kabul edin mesajı göndermişlerdir. 20.02.1895’te
İngiliz gazetelerinde Osmanlı hükümetinin Ermenileri memleketlerini
terke zorladıkları yönündeki haberler Avrupa kamuoyunda geniş yankı
uyandırmıştır56. İngiliz gazetelerinin 18.09.1896 tarihli nüshalarında
Maliye Nazırı Belfor’un yayınlanana bir demecinde; Ermeni Sorunu’nun
ancak bütün Avrupa’nın ittihat etmesiyle çözülebileceği ifade edilirken
aynı İngiltere işgal ettiği Mısır için meselenin ancak İngiltere ile Osmanlı
Devletleri arasında çözülebileceğini iddia edebilmektedir57.
Amerikan basınına gelince; 21.11.1895 tarihli bir belgede; Amerika
basınının Avrupa özellikle İngiliz gazetelerinden etkilendiği, bunların
yayınlarını engellemek için yapacak fazla bir şeyin olmadığı, zira Amerikan Anayasasının bu gibi yayınları koruduğu belirtildikten sonra
İngilizlerin tahrikine son verilmedikçe Amerikan basınının aleyhte
yayınlarının devam edeceği bildirilmektedir58. Yine 14 Nisan 1896
tarihli bir başka yazıda; Amerikan basını tarafından Ermeniler lehinde
yapılan tahrikin şimdilik sükût olmuş gibi görünmesinin nedeni olarak
İngiliz basınındaki Ermeni tahrikinin azalması gösterilmektedir59. İngiliz
tahrikinden başka Amerika’ya göçmüş Osmanlı Ermenileri tarafından
çıkarılan gazete ve dergiler de önemli sorun olmuştur. Amerika’da oluşturulan Ermeni Yardım Derneklerinin Ermeni Komitelerine verdikleri
destek önce hükümetler arası girişimlerle engellenmeye çalışılmış,
bundan muvaffak olunamaması üzerine basın aracılığı ile mücadele
yoluna gidilmiştir. Ancak bu daha çok reddiyeler yayınlattırılarak etkisiz
kılmaya yönelik çalışmalar olmuştur.
1896’da New York’ta bulunan Ermeni İane Cemiyeti Osmanlı
Devleti’nde bulunan Ermenilerin Amerika’ya göçlerini kolaylamak
için bir milyon dolar toplama fikrini ortaya atmıştır. Yani Amerika’daki
56
57
58
59
336
BOA, HR.SYS., Belge No:2856/46.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:363/66.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:340/55.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:351/106.
Hilmi BAYRAKTAR
Ermeni yardım derneği, Ermenilere değil nüfusunu artırmaya çalışan
Amerikalılara hizmet etmektedir60. Amerika’ya göçü teşvik eden gazeteler Ermenilerin Anglo-Sakson kökenli Amerikan kültürü içerisinde
erimesine neden olurken, Osmanlı Ermenileri yüz yıllarca din farkından
dolayı korudukları Ermeni kimliğini yeni ülkelerinde koruyamamıştır.
Sonuçta kalem tarafından toplanan bilgiler bize; Osmanlı Ermenilerinin gelişmiş ülkelerin çıkar kavgalarına ve Dikran Kevorkyan’ın da
belirttiği böl ve yönet felsefesine nasıl kurban edildiğini açıkça göstermektedir61.
MATBUAT-I ECNEBİYE İDARESİNDEKİ ERMENİ ÇALIŞANLAR
Kurumlar, çalışanlarıyla vardır. Eğer çalışanlarını haksız isnat ve
ithamlarla zan altında bırakırsanız, bunları görev yapamaz hale getirerek, devleti çok büyük zaafa uğratabilirsiniz. Bunun farkında olan
ayrılıkçılar, bir taraftan etnik milliyetçiliği teşvik ederken, diğer taraftan bunlara karşı önlem alacak memurların çalışmalarını engelleyecek
yayınlar yapmışlardır62. Bu bağlamda Ermeni çalışanlar bir taraftan
Ermeni Komitecilerin, diğer taraftan da görevlerini çekemeyen sair
memurların baskısı altında kalmışlardır. 01.01.1893’te Ermeni gazeteleri
müfettişi Agop Efendi’ye vazifesini yapmadığı, art niyetli gazetelerin
yayınını engellemediği gibi ithamlarda bulunulmuştur63. İthamların
artması üzerine Ermeni memurlar birer yazı ile sadakat ve bağlılıklarını
bildirilmek zorunda kalmışlardır64.
1892’de sansür memuru Yervant Handanyan Efendi65, 1893’te
İstanbul’da yayınlanan Ermeni gazeteleri müfettişi Agop Efendi66,
1895’te diğer bir sansür memuru Gareti Efendi67 1898’de Ermeni Patrikhanesi gazetesi tercümanı Serkis Efendi68 kalemde çalışan Ermeni asıllı
Osmanlı vatandaşlarından sadece bir kaçıdır. Matbuat-ı Ecnebiye’de bu
60 BOA, HR.SYS., Belge No:74/28.
61 Dikran Kevorkyan, “Uluslararası Terör Karşısında Türk Ermenilerinin Düşünceleri” Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu -Tebliğler ve Panel Konuşmaları-, Dokuz
Eylül Üniversitesi Yayını No:2, İzmir 1983, s.15-19.
62 BOA, DH.MUİ., Belge No:2-1/19
63 BOA, Y.PRK.AZJ., Belge No:23/30
64 BOA, Y.PRK.AZJ., Belge No:31/51.
65 BOA, HR.SAİD., Belge No:2/21.
66 BOA, Y.PRK.AZJ., Belge No:23/30.
67 B OA, DH.MKT., Belge No:376/10.
68 BOA, Y.A.RES., Belge No:93/44.
337
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
kadar çok Ermeni asıllı çalışanların bulunmasının altında yatan nedenlere bir bakmak lazımdır. En temel neden Ermeni cemaatinin basına
olan ilgileridir. Osmanlı Ermeni cemaatinin matbuatla olan ilgileri
1567’de Sivaslı Apkar ve onun oğlu Sultanşah’ın açtıkları basımevine
kadar inmektedir69. Bu ilgi artarak devam etmiştir. 1862-1868 yılları
arasında ilk matbuat müdürlerinden biri olan Sakızlı Ohanes Paşa da
bir Ermeni’dir70. Dış ticaret, dini ve kültürel yakınlık gibi nedenlerle dış
ülkelerle yakından ilgilenen Osmanlı Ermenileri yabancı dil bildiklerinden, Hariciye Nezareti’ne de yakındılar. Ayrıca hatırı sayılır Ermeni
nüfusu ve çıkardıkları Ermeni gazetelerin tercümelerinin yapılması
ihtiyacı Matbuat-ı Ecnebiye Müdüriyetinde Ermeni çalışanların çok
olmasını sağlamıştır.
Kuruluşundan itibaren belki de en önemli kişilerinden olan Macit
Efendi, kurumun mücadelesini savaşa benzetmektedir71. Gerçekten
de dış dünyaya karşı basın yoluyla verilen mücadeleler en az cephede
verilen kadar önemliydi. Kalem çalışanlarına yapılan saldırılar bunu
ortaya koymaktadır. Kendileri ile birlikte hareket etmeyen Ermenilere
Türklerden daha fazla tepki veren Ermeni komiteleri için matbuatın
silahendaz kısmında görev yapan memurlar öldürülecekler listesinde ilk
sırada yer almıştır. Bu çalışanlardan bazılarının hayat hikâyesi ilginç,
ilginç olduğu kadar konumuz açısından önemli derslerin çıkarılacağı
portrelerdir.
Bunlardan birisi de Tütüncüyan Mıgırdıç Efendi’dir. Kendisi
Osmanlı ordusunda cerrah muavini iken Bulgaristan’a firar etmiştir. Bulgaristan’da Danub gazetesi imtiyaz sahibi de olan Tütüncüyan, Bulgaristan ordusunda askerî cerrah olarak göreve başlamıştır.
Marsilya’da, Osmanlı hükümeti aleyhine Ermenilere dağıtılmak üzere
bir risale neşretmesinden dolayı Bulgaristan konsolosu Mustafa Reşit
Efendi nezdinde iadesi için girişimlerde bulunulmuştur. Ancak Bulgar
makamları bu gibi kişilerin iadeleri hakkında Osmanlı hükümetiyle
bir anlaşmalarının olmadığı gerekçesiyle teslim isteğini reddetmiştir.
Tütüncüyan’ın iadesi mümkün olmamışsa da Aralık 1892’de Bulgar
Askeri Cerrahlığından atılması sağlanmıştır72. Bir süre sonra yaptıkla69
70
71
72
338
M. Nuri İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, DER Yayınları, İstanbul 2002, s.151-152.
İskit, Türkiye’de Matbuat..., s.13.
BOA, Y.MTV., Belge No:186/1.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:255/16.
Hilmi BAYRAKTAR
rından pişman olan Tütüncüyan, Rusçuk Ticaret Vekâletine müracaat
ederek affı durumunda Rusçuk’taki Ermeni Komitelerinin gizli işlerini
ihbar edebileceğini bildirmiştir. Konu Bulgaristan Osmanlı Komiserliği
baş kitabeti tarafından değerlendirilmiş ve Tütüncüyan’ın önceki suçlarından dolayı adli takibe uğramayacağı, İstanbul veya Bulgaristan’a
dönüp dönmeme hususunda serbest bırakılacağı teminatı verilmiş ve
Ermeni komiteleri hakkında ifadesi alınmak üzere İstanbul’a dönmesinin uygun olacağı bildirilmiştir. Tütüncüyan, 1892’de ailesi ile birlikte
İstanbul’a gelerek Ermeni Komitelerinin faaliyetleri hakkında çok önemli
bilgiler vermiştir. Verdiği bilgilerin ciddiyeti üzerine önce 1.000 kuruş
maaşla Matbuat-ı Ecnebiye Kalemine çırak olarak atanmış, bir yıl sonra
15.12.1893’te de Matbuat-ı Ecnebiye bürosuna Bulgar, Romen ve Rus
gazeteleri sansürcüsü olarak tayin edilmiştir73.
Tütüncüyan Mıgırdıç Efendi’nin Osmanlı Devleti’ne yaptığı hizmetler, Ermeni Komitelerinin tepkisini çekmiş, 7 Temmuz 1895’te Ermeni
Komitesi mensubu iki Ermeni fedaisi tarafından Gedik Paşa’da bulunan
evine yakın yerde tabancayla ağır şekilde yaralanmış yaralanmıştır.
Ancak bütün çabalara rağmen kurtarılamayarak iki gün sonra 9 Temmuz
1895’te sabaha karşı vefat etmiştir. Tütüncüyan’ın ölümünden sonra
ailesine mağdur olmaması için maaşının yarısı olan 500 kuruş maaş bağlanmıştır74. Mıgırdıç Efendi’nin yaptığı hizmetleri unutmayan hükümet,
iki yıl sonra 13.07.1897’de damadı Misak Efendi’nin iş müracaatı üzerine
Rüsumat Emaneti’nde istihdam edilmesini kararlaştırmıştır75.
Bu kişilerden bir diğeri de Yozgat’taki Ermeni olayları sırasında
Ermeni isyancılarla birlikte hareket etmeyip, devlete sadakatten vazgeçmeyen Hamparsum Efendi’dir. Sadakatinden dolayı Ermeni gazeteleri
müfettişliğine tayin olmuştur. Mayıs 1895’te Yozgat’ta kalan anne
ve kız kardeşine bazı Ermeniler tarafından saldırılarda bulunulması
üzerine bunlar da İstanbul’a nakledilmiştir76. Ağustos 1895’te terfian
Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi’ne alınmış, ancak Ermeni çeteleri tarafından
Tütüncüyan’dan bir ay sonra katledilmiştir. Bununla yetinmeyen Ermeni
komiteleri Hamparsum’un İstanbul’da bulunan babası ve ailesi ile birlikte
Osmanlı Devleti’ne hizmet eden bütün Ermenilerin öldürüleceğine dair
73
74
75
76
BOA, HR.SYS., Belge No:2736/33.
BOA, Y.MTV., Belge No:124/42.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:725/14.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:329/81.
339
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
tehditler içeren yazılar ile hedefteki Ermenilerin fotoğraflarını Ermeni
fedailerine dağıtmıştır77.
SONUÇ
XIX. yüzyıl, kitle iletişim araçlarının gelişmesine bağlı olarak uluslararası ilişkilerde silah ve paranın yanı sıra basının da önemli caydırıcı araç olarak kullanılmaya başlandığı bir dönemdir. Batı tarafından
basının etkin caydırıcı güç olarak kullanıldığı yerlerden biri de Osmanlı
Devleti’ndeki Ermeni Meselesi’dir. XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar
sorunsuz devam eden Türk-Ermeni ilişkileri, küresel güçler tarafında
yapılan yalan yanlış haberlerle kısa sürede toplumsal tabanı genişletilmiş, ayrılığın kökleri derinleştirilerek onarılması çok zor bir noktaya
taşınmıştır.
Batı kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan olumsuz Osmanlı imajını
düzeltmek ve Avrupa’da olup bitenleri yakinen takip etmek amacıyla,
1884 yılında kurulan Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi, Osmanlı Devleti’nin
Ermeni Sorunu’yla mücadelenin basın ayağında önemli işlevler üstlenmiştir. Kalemin çalışmalarını; yalan haberleri tekzip etmek, Batı
kamuoyunu aydınlatıcı yazılar hazırlamak, Ermeni vatandaşların bölücü
yayınlardan olumsuz etkilenmesini engellemek gibi birkaç başlık altında
toplanmıştır. Ancak Matbuat-ı Ecnebiye Kalemi’nin çalışmalarının bir
düzen ve program dâhilinde olduğunu söylemek oldukça zordur. Kalem
tarafından yayınlattırılan makalelerin birçoğu derinlikten yoksun, bilimsellikten uzak ret ve tekzipten ibarettir. Ayrıca yabancı ülke kanunları
bilinmediğinden, istenilen sonuç alınamamıştır.
Kalemin, mücadelesi savaşa benzetilmiştir. Gerçekten de dış dünyaya karşı basın yoluyla verilen mücadeleler en az cephede verilen kadar
önemliydi. Kalem çalışanlarına yapılan saldırılar bunu ortaya koymaktadır. Ermeni komitelerinin, Ermeni asıllı memurları öldürülecekler
listesinde ilk sıraya koyması bunun en önemli göstergesidir. Ne yazık
ki; devlet bu gibi çalışanlarına düzenlenen saldırıları engelleyememiştir. Bu memurlar da kendilerini Ermeni teröristlerden koruyamayan
devletten hızla uzaklaşmıştır.
77 BOA, Y.PRK.UM., Belge No:32/96.
340
Hilmi BAYRAKTAR
BİBLİYOGRAFYA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
A.MKT.MHM.
DH.EUM.THR.
DH.İD.
DH.MKT.
DH.MKT.
DH.MUİ.
HR.SAİD
HR.SYS.
MKT.MHM.
Y.A.HUS.
Y.A.RES.
Y.EE.
Y.MTV.
Y.PRK.ASK.
Y.PRK.AZJ.
Y.PRK.EŞA
Y.PRK.HR.
Y.PRK.HR.
Y.PRK.UM.
:318/4, 725/14, 738/18,
:42/54.
:79/3.
:230/50,
:87/13, 376/10, 386/76, 485/67,
:2-1/19,
:2/21,
:29/57, 29/62, 30/32, 31/24, 33/53, 33/69,
34/63, 37/40, 43/53, 58/40, 59/68, 60/3,
61/22, 61/19, 63/22, 63/32, 64/4, 64/37,
64/49, 74/28, 216/12, 2735/28, 2736/33,
2752/9, 2849/20, 2856/46, 2879/32, 2880/6,
2886/4,
:689/18,
: 255/16, 279/44, 329/81, 340/55, 351/106,
363/66,
:2/2, 18/20, 93/44,
:12/24, 112/9,
:124/42, 186/1,
:38/70.
:23/30, 31/51,
:11/96, 21/17, 21/53,
:11/56,
:11/56,
:32/96,
2.Tetkik Eserler
İnuğur, M. Nuri, Basın ve Yayın Tarihi, DER Yayınları, İstanbul 2002.
İskit, Server, Türkiye’de Matbuat İdareleri ve Politikaları, Başvekâlet Basın Yayın Umum
Müdürlüğü Yayınlarından:2, 1943.
Kevorkyan, Dikran, “Uluslararası Terör Karşısında Türk Ermenilerinin Düşünceleri”,
Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu -Tebliğler ve Panel Konuşmaları-, Dokuz Eylül
Üniversitesi Yayın No:2, İzmir 1983.
Koloğlu, Orhan, Osmanlı’dan 21. Yüzyıla Basın Tarihi, Pozitif Yayınları, İstanbul
2006.
Kurşun, Zekeriya, “II. Abdülhamit Döneminde Batı Basınında İmaj Düzeltme
Çabaları: Matbuat-ı Ecnebiye Müdüriyeti’nin Kurulması ve Faaliyetleri”, Türk Kültürü
İncelemeleri Dergisi 1, İstanbul 1999.
Küçük, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897,
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1986.
341
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Şimşir, N. Bilal, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, Türk Tarihinde Ermeniler
Sempozyumu -Tebliğler ve Panel Konuşmaları, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını No:2,
İzmir 1983.
342
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
AMERİKAN BELGELERİNE GÖRE;
ERMENİ MİLLİYETİNİN OLUŞUMUNDA
YABANCI DEVLETLERİN VE YARDIM
KURULUŞLARININ ROLÜ
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
Bozok Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Yozgat-TÜRKİYE
Tlf.: 0 354 242 10 21/141, e-posta: erdal_ibrahim@yahoo.com
343
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Osmanlı Devleti’nin Tanzimat sonrasında hızlanan parçalanma sürecinde devletin önemli azınlıklarından birisi olan Ermeniler de kendi millî
devletlerini kurma faaliyetlerine başlamıştır. Bu çerçevede bölgede faaliyet
gösteren misyonerler ve sözde sosyal yardım derneği adı altında çalışan uluslararası örgütler Ermeni ulus bilincinin gelişmesinde önemli etken olmuştur.
Bu bağlamda Avrupa devletleri ve Rusya bu anlamda bölgedeki çalışmalarını
arttırmıştır. Amerika’nın Osmanlıdaki elçilik ve konsolosluk mensupları bu
faaliyetleri raporlar halinde tespit etmiş ve bazı derneklere de yardımlarda
bulunmuştur. Bu bildiride hem misyonerlerin ve sözde yardım derneklerinin
hem de Avrupa devletlerinin Ermeni milliyetçiliğinin oluşmasındaki rolleri
Amerikan arşiv belgelerine göre değerlendirilmiştir.
344
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
Devletler de yaşamları sürecinde belirli bir yapıya ve gelecek planlarına sahiptirler. Bu planlar çerçevesinde politikalarına yön vererek
varlıklarını devam ettirmektedirler. Osmanlı Devleti de çok uluslu
yapısı gereğince millet esasına dayanan bir sistemi uygulamıştır. Bu
sistemde tebaa, İslam ve gayrimüslim olarak ayrılmaktadır. Tanzimat
ile başlayan Batılılaşma sürecinde yeni hukuki düzenlemelerin getirilmesi vatandaşlık kavramını ortaya çıkarmıştır. Yüzyıllardır uyguladığı
sistemi değiştirme sürecine giren devlet, bu değişimi tebaasının ayrılık
hareketleri esnasında yapması sebebiyle birçok sıkıntı yaşamıştır. Her
ne kadar araştırmacılar bu meşruti rejime geçiş aşamalarını gayrimüslim
tebaanın ayrılıkçı faaliyetlerinin bir sonucu olarak algılasa da aslında
çağının görmezden gelinemeyecek bir gerçeğidir. Bu değişim sürecinde
varlık sebebini Osmanlı Devleti’nden koparacakları toprak parçasında
gören birçok devlet çeşitli planlarını uygulamaya koymuştur. Devletler
uyguladıkları planlar kapsamında Osmanlı içindeki değişik unsurları
ve kuruluşları kullanmışlardır. Bu kapsamda Ermeni ulus fikrinin doğması ve gelişmesinde bu devletlerin bölge üzerindeki politikaları etkili
olmuştur.
345
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ
Şark Meselesi olarak da anılmakta olan Osmanlı Devleti’nin paylaşılması projelerinde en aktif iki devlet İngiltere ve Rusya olmuştur.
Rusya 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması itibariyle Akdeniz’de kurmayı
planladığı egemenlik projesi için en önemli hamleyi boğazlar üzerine
kurmuştur. Bu plan çerçevesinde Ortodoksluğun Koruyucusu sıfatını
ve misyonunu üzerine alan Rusya, bu amaçla XIX. yüzyılın sonlarında
Ermeni tebaanın savunuculuğunu da üstlenmiştir. Rus Çarı Nikola
1853’te Osmanlı Devleti için hasta adam sıfatını ilk defa kullanmış ve
Osmanlı’nın ne zaman çökeceğini merak ettiğini İngiliz Sefirine ifade
etmiştir1. Osmanlı üzerindeki menfaat çatışmalarında sık sık karşı
karşıya gelen iki devletin yolu, Osmanlı Devleti’nin burjuva sınıfında
önemli yer tutan Ermenilerin devletin bütün ekonomik hayatına el
koyan Duyun-ı Umumiye’den rahatsız olması üzerine tekrar çakışmıştır.
Bu konuda Ermenilerin en büyük destekçisi Rusya olmuştur. Balkanlarda kazandığı zaferler ve Ayastefanos ile kabul ettirdiği ıslahatların
Anadolu’da da yapılmasını dayatan Rusya artık Anadolu’da etkinliğini
arttırmıştır. Ayastefanos ile birlikte Islahatların bölgede de uygulanması
ve Hıristiyanların Kürtler ve Çerkezlerden korunması maddesi Rus Ermeni
ittifakına giden yolu aralamıştır. Bir Rus Genel Valisinin gönderdiği
raporda Avrupalı devletlerin Ermeni konusunu kullanarak olası bir
Osmanlı-Rus ittifakını yıkabileceklerini bunun da bölgedeki dengeleri
değiştireceğini söyleyerek Osmanlı bünyesindeki Hıristiyanların sorumluluğu üzerinde olduğundan Ermenilerle ilgili bir durumda tarafsız kalınmaması
gereğini ifade etmiştir2.
I. Dünya Savaşında Doğu cephesinde Rus ordusunda Ermeni subayların faaliyetleriyle Rusya’nın Ermeni konusuna ilgisi perçinlenmiştir.
Ermeni gençlerinin Rus okullarında eğitilmesi için, 1816’da Moskova’da
Lazarian Enstitüsü, Tiflis’te Nersessian Okulu ve Eçmiyazin’de Gevorgian Akademisi açılmıştır. 19. yüzyıl boyunca bu eğitim kurumlarında
ihtilalci fikirlerle yetişen birçok Ermeni genç, Osmanlı Devleti’ne karşı
1
2
346
Berna Türkdoğan, 1915’ten Günümüze TEHCİR (Türk Ermeni İlişkileri), IQ Yayınevi, İstanbul 2006, s.27; Alan Palmer, Son Üçyüz Yıl Osmanlı İmparatorluğu; Bir
Çöküşün Yeni Tarihi, Çeviren Belkıs Çorakçı Dişbudak, Türkiye İş Bankası Yayını,
İstanbul 2002, s.180-184.
Muammer Demirel, Birinci Dünya Harbinde Erzurum ve Çevresinde Ermeni Hareketleri (1914-1918), Ankara 1996, s.4; Türkdoğan, 1915’ten Günümüze..., s.28-29,
61-62.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
yürütülen bağımsızlık hareketlerinin baş aktörleri durumuna gelmişlerdir. Rusya yetkilileri Türk dilini, Türk kültürünü Ermenilere unutturmak
için Ermeni aydınlarını görevlendiriyor. Hacatır Abovyan Türk âşık şiiri
tarzında Ermenice cinaslı şiirler yazıyor. Onlarla yazar tarihi konuda
eserler yazmaya görevlendiriliyor. Ermeni dilinde gazete, dergi ve kitap
yayınını destekliyor. Ruslar Van işgali sırasında Ermeni gönüllülerden
faydalanmış, Ayrıca Kafkaslarda bulunan Rus orduları bölgedeki Ermeni
çeteleri silahlandırmıştır3. Rusya’nın bölgedeki ve Osmanlı üzerindeki
etkinliğinin artması özellikle İngiltere’nin rahatsız olmasına sebep
olmuştur.
1897 yılına kadar Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü savunmakta
olan İngiltere bu tarihten sonra, özellikle Liberal Parti ve Gladstone
hükümeti döneminde, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma
politikasını terk etmiş, Ermeni meselesinin önemli aktörlerinden birisi
olmuştur. İngiltere Paris Barış Konferansında bir rapor sunarak bu
rapor ile Çukurova bölgesinin ve doğudaki altı vilayetin Türkiye’den
tamamen ayrılarak ayrı bir devlet olmasını savunmuş, İngiltere sefiri
Lord Daffry, Padişahla görüşerek Ermenilerle meskûn vilâyetlere Hıristiyan bir valinin tayin edilmesini talep etmiştir4. Gladston kabinesi de
Ermeni örgütlerini destekleyeceğini açıklamış, hatta Ermeni propaganda
Komitesi İngiltere’ye yerleşmiştir5. Bu propaganda komitesi tarafından
birçok yayın yapılmış, İngiltere de kendi propaganda politikaları gereği
Viscount Bryce’un yazdığı ve Arnold Toynbee’nin sekreterliğini yaptığı
The Treatment of Armenians in The Otoman Empire adlı kitabı yayınlamıştır. Daha sonra yaşanan süreçte Toynbee bu kitabın hazırlanış
sebebini propaganda amaçlı olduğunu söyleyerek itiraf etmiştir6. İngiltere
Amerika’daki Ermeni din adamlarının teklifi ve Amerikan Hükümetinin de teşviki ile İngiliz Yüksek Savaş Konseyi Kafkasya’da bir Ermeni
ordusunun kurulması konusunda çalışmalarını yürütmüştür7.
Ermeni ayaklanmalarında Amerikan Hükümeti ve misyonerlerin
faaliyetlerinin de önemli etkisi bulunmaktadır. 21 Mayıs 1919 tarihli
3
4
5
6
7
Papers Relating to the Foreign Relations of the United States, The World War, 1918
Supplement I, US Goverment Printing Office, Washington 1928, s.889.
United States National Archives (USNA), Roll 407, Vol:381, 185.5/7
Türkdoğan, 1915’ten Günümüze..., s.31.
Arnold Toynbee, Hatıralar; Tanıdıklarım, Çeviren Deniz Öktem, İstanbul 2005,
s.180.
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.887
347
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
raporlarda Amerika’nın Ermenistan ve Çukurova’da kurulacak bir devlet
üzerinde manda hâkimiyeti kurmak istediği belirtilmektedir8. Ayrıca
ABD İngiltere’de bulunan büyükelçisinden Washington’da bulunan
bütün Ermenilerin Katalikos’unun özel elçisinin eğer yardım yapılırsa
Kafkasya’daki Ermenilerden 150.000 kişilik bir ordunun hazırlanabileceği
teklifi hakkında görüş bildirmesi talep edilmiştir9. 19. yüzyılın başlarından itibaren Amerikan desteğini yanlarında hisseden Ermeniler
barış antlaşmasının yapıldığı görüşmeler sırasında Amerika’dan himaye
talep etmişlerdir. Bogos Nubar Paşa’nın Amerikan Dışişleri Bürosuna
çektiği telgrafta ve görüşmelerde bu konu gündeme gelmiştir10. Nubar
Paşa’nın bu teklif ve iddiaları Amerika tarafından dikkate alınmamıştır.
Fransa’nın Türkiye ile anlaşmaya yanaşması üzerine Ermenilerin Amerikan mandası yerine Milletler Cemiyeti himayesine alınmalarını uygun
bulmuştur11. Amerika tehcirden sonra Ermenilerden ABD’ye gitmek
isteyenlere yardımcı olmuş, Morgenthau sadakatlerinden dolayı onlara
kefil olduğunu da söylemiştir12. Ermeniler misyonerlerin ve onların
örgütlediği kiliselerin desteklerini arkalarına alarak Amerika’da da tıpkı
Anadolu’da olduğu gibi örgütlenmişler ve Osmanlı Devleti aleyhine siyasi
faaliyetlerde bulunmuşlardır. Kısa süre içerisinde, Tiflis ve Cenevre’de
kurulan Hınçak ve Taşnak gibi Ermeni ihtilalci örgütlerinin şubeleri
New York, Boston ve Worcester’da da açılmıştır. Ermeni sempatizanı
dernek ve kuruluşlar kilise yetkililerini de yanlarına alarak yapmış
oldukları faaliyetler sonucu sadece bildiri yayınlamakla yetinmemişler
aynı zamanda Ermenilere yardım için para toplama kampanyalarına da
başlamışlardır. Amerika basını Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin
uygulanmasını sağlamak için 1878’den sonra Ermeni konusunu gündemde tutan haberler yapmış, Times, Reuters, Daily News, Manchester
Guardian gibi basın kuruluşları Ermenilerle ilgili haberlere geniş yer
vererek Osmanlı Devleti’nin Ermenileri katlettiğini yalanını okuyucularına duyurmuştur.
Ermeni sorununun diğer önemli aktörlerinden birisi de Fransa
olmuştur. Bölgede misyonerlerin faaliyetleri sonucunda yaşanan mezhep
çatışmalarından rahatsız olduğunu ifade ederek Osmanlıya Zeytun ve
8
9
10
11
12
348
USNA, Roll 407, Vol:381 185.513/24
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.886.
Papers Relating to the..., 1917 Supplement 2, s.791.
Türkdoğan, 1915’ten Günümüze..., s.124.
Papers Relating to the..., 1915 Supplement, s.988.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
Maraş Ermenileri hakkında şikâyette bulunan Fransa’nın Halep Başkonsolosu ve sefaret Askeri Ataşesi’nin amacı da Ermenilerin Katolikliğe
geçerek Fransa himayesine girmesini sağlamaktır. Bu politika gereği
Fransız rahipler Adana, Maraş ve çevresindeki Ermenilere Katolikliğe
geçmeleri halinde 22 Fransız lirası dağıtmakta hediye olarak da kişi
başına 5 kuruş vermiştir13. Ayrıca Avrupa’da kamuoyunu etkilemek
üzere Le Temps gibi ünlü Fransız gazeteleri Ermeniler ve Ermenistan
hakkında yayınlar yapmış, Anadolu’nun Kilikya gibi bölgeleri için Ermenilere ait olduğu tezini savunmuş14, ayrıca gönüllü Ermenilerin Fransa,
Rusya, İngiliz ve Amerika orduları içinde savaşa katıldığını bu yüzden
Ermenilerin de savaşan taraf olarak kabul edilmeleri gerektiğini iddia
etmiştir15. Fransa’da yaşayan Ermenilerin oluşturduğu gönüllü birliği
Fransız ordusu üniformasıyla Çukurova’ya geçmeden önce Kıbrıs’ta
toplanmıştır. Fransız büyükelçi Jusserand, ABD Dışişlerinden Kıbrıs’ta
toplanmış Ermeni gönüllülerine Amerika’daki Ermenilerin de katılması
için görüş istemiştir16. ABD Dışişleri Jusserand’a gönderdiği cevabi
telgrafta Amerikan ordusundaki Ermenilerin Fransız Gönüllü Ermeni
ordusuna katılmasının resmen mümkün olmadığı, ancak kendi istekleri
ile başvuru yapan olursa onları da kayıt altına alarak bildirebileceklerini
ifade etmiştir17.
Yabancı devletlerin Osmanlı üzerindeki faaliyetleri çok yönlü olarak
sürdürülmüştür. Devletin yapısının çok uluslu ve çok dinli olması her
devlet kendini farklı bir sınıfın hamisi ilan ederek devletin iç işlerine
müdahil olmasına sebep olmuştur. Bu hamilik o sınıfın ekonomik, siyasi,
kültürel ve ibadet gibi diğer haklarının gündeme getirilerek aslında kendi
şartlarının dayatılması şeklinde gelişmiştir. Rusya Akdeniz’e inmek için
Ermenileri kullanırken İngiltere de aynı unsuru Rusları engellemek için
kullanmıştır. Burada Osmanlı Devleti yabancı devletlerin manipülasyonlarının önüne geçebilmek için her unsura ve bölgeye daha fazla ayrıcalık tanımaya, anlaşmazlıkları çözmeye çalışarak durmaya çalışmıştır.
Yabancı devletlerin bu plan çerçevesinde yararlandıkları en önemli aracı
yardım kuruluşları ve misyonerlik faaliyetleri olmuştur. Her ne kadar
13
14
15
16
17
Türkdoğan, 1915’ten Günümüze..., s.57-59.
USNA, Roll 541, vol:515 867B.00/147
Papers Relating to the..., 1917 Supplement I, s.894.
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.885
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.890
349
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
yardım kuruluşları da misyonerlerin bir kolu olarak çalışmış ise de bu
iki kol Osmanlı kırsalında önemli çalışmalar yapmıştır.
ERMENİ MİLLİYETİNİN OLUŞUMUNDA MİSYONERLER
Avrupa karşısında uzun yıllar üstünlük kurmuş olan Osmanlı
Devleti’nin parçalanması ve yıkılması sürecini ifade eden ve Şark Meselesi olarak da bilinen projede en önemli ayak misyonerlik faaliyetleri
olmuştur. Şark meselesi Avrupalı birçok tarihçi ve şarkiyatçı tarafından
tanımlanmıştır. İlk defa 1815 Viyana Kongresinde ortaya çıkan Şark
meselesi Eduard Driault’a göre İslam ile Hıristiyanlık kavgasıdır. Fransız
şarkiyatçı Elbert Sorel’e göre mesele Türkler Avrupa’ya ayak bastıktan
sonra başlamıştır. Rus tarihçi Soloviyef ise Şark Meselesi’ni Avrupalı
Hıristiyanların, Müslüman doğulu milletleri iktisadi ve siyasi nüfuzları
altına almak amacı ve çabası olduğunu ifade etmektedir18.
Dünyadaki bütün bölgelerde olduğu gibi Osmanlı Devleti içinde de
misyonerler içinde bulundukları toplumun katmanlarına Hıristiyanlık
bilincini yerleştirmek için çalışmaktadırlar. Bu yapılanma içinde faaliyet
gösteren misyonerler genelde sağlık, eğitim gibi toplumun geneline
hitap edebilecek yardım kuruluşlarıyla beraber çalışmışlardır. Bu sayede
yaşadıkları coğrafyada işledikleri insanları hem Hıristiyan inancına hem
de kanalize edebilecekleri herhangi bir kimliğe hizmet etmeye hazır
hale getirmiş, ağaç kendi dallarından yapılan balta ile kesilir mantığı ile
hareket etmişlerdir. Osmanlı toprakları üzerinde faaliyet merkezi olan
misyoner örgütü İngiliz Hıristiyan Misyoner Cemiyeti (Churc Missionary
Society) olmuştur. Bu örgüt 19. yüzyıldan itibaren faaliyet sahası olarak
Ortadoğu’yu seçmiştir. Osmanlı Devleti içerisinde misyonerlik faaliyetlerine katılan ülkelerin içinde İngiltere ve Amerika başta gelmektedir.
Fransa Katolikleri bu iki devlet kadar aktif faaliyet gösterememiştir.
Balkanlar’da Rusya da Ortodoks mezhebinin hamisi politikasıyla bir
nevi siyasi misyonerlik faaliyeti gütmüştür. Bu politika 19. yüzyılda
Fransa tarafından da Katolikler için uygulanmış Mısır ve çevresinde
sıkıntı yaratmıştır. Osmanlı coğrafyasında faaliyet gösteren misyoner
cemiyetleri içinde Protestan örgütler daha çok faaliyet göstermişlerdir.
18 Bayram Küçükoğlu, Türk Dünyasında Misyonerlik Faaliyetleri, Dünü Bugünü Yarını,
İstanbul 2005, s.57-58.
350
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
Birçok İngiliz ve Amerikan kökenli misyoner, yardım kuruşları kisvesi
altında çalışmıştır19.
Balkanlar ve Ortadoğu’da faaliyet gösteren misyoner örgütlerinin
içinde Protestanlığı yaymak için bölgede çalışmalar yapan ilk örgüt British and Foreign Bible Society, Osmanlı topraklarında İncil dağıtımının
yanında Protestanlığı yaymak için 1822’de Ermenice ve Türkçe İncil
çevirisini dağıtmıştır20. Protestan Amerikalı misyonerler Anadolu’ya
ilk defa 1804 tarihinde gelmiş21, faaliyetler içinde Anadolu’da en aktif
devlet olmuştur. Amerika 19. yüzyılda kabul ettiği Monroe Doktrini çerçevesinde Amerika Amerikalılarındır politikası ekseninde içe kapanmış,
Avrupa’nın faaliyetlerine karışmamıştır. Ancak bu politika Amerika’yı
dünyada gelişmekte olan faaliyetlere müdahil olmak konusunda engellememiştir. Hem içe kapanan hem de dünyanın Avrupalı devletlerce
paylaşılmasına göz yummak istemeyen Amerika her iki politikasını da
hayatta tutacak olan Misyonerler üzerinde bir siyaset uygulamıştır. Misyonerleri tamamen dini bir örgüt görünümünde sömürge çatışmalarının
yaşandığı bölgelere yerleştiren Amerika, bu misyoner teşkilatlarını da
kendi menfaati ekseninde yönlendirebilmek için bu örgütlerin Amerikan
sermayesi ile kurulan kuruluşlar olduğu iddiasını aynı bölgelerde açtığı
konsolosluklar vasıtasıyla dile getirmiştir22. Bu şekilde Amerikan menfaatleri için çalışan abu misyoner örgütler koruma altına alınmıştır.
Osmanlı tebaası Ermenilerinin büyük bir kısmının Gregoryen olması
misyonerlik faaliyetlerinde Ermeni Kilisesinin desteği alınmasını kolaylaştırmıştır. Osmanlı tebaası Ermenilerde milliyetçilik düşüncesinin
oluşturmak amacıyla açılan misyoner okullarında görev alan misyonerlerin önemli bire kısmını da kadınlar oluşturmuştur. 1900 yılında
Misyoner örgütlenmelerin Batı Türkiye Misyonunda harcanan 77.784
Doların % 16’sı kadın misyonerler tarafından karşılanmıştır. Bu misyon
Anadolu’da 3960 öğrencinin okuduğu orta ve lise düzeyinde 16 kız oku-
19 Erol Güngör, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ötüken Yayınları, İstanbul 1999,
s.20; Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, s.237.
20 Julius Richter, A History of the Protestant Missions in the Near East, London 1910,
s.105-106.
21 Türkdoğan, 1915’ten Günümüze..., s.26-27
22 Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesindeki Rolü”, Atatürk Yolu,
Yıl I, Sayı I, Mayıs 1988, s.2-3.
351
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
lunun para ve personel ihtiyacı karşılanmış, yetimhaneler ve yuvalar
da bu yardımdan faydalanmıştır23.
Eğitim faaliyetlerinin yanı sıra misyonerlerin bir önemli faaliyet
alanı da hastaneler olmuştur. 1850 yılına kadar bilinen Asa Dodge,
Cornelius Van Diyke, Azariah Smith, Asakel Grant gibi doktorlar Şam
ve civarındaki Kafkaslara kadar olan bölgede gezici hekimlik adı altında
faaliyet göstermiştir.1900’lü yıllardan itibaren bu faaliyet klinik ve hastane şeklinde devam etmiş ilk hastane Antep, Talas, Mardin ve Van’da
kurulmuş daha sonra Anadolu’da yaygınlaşmıştır. Bu hastane ve kliniklerde ameliyatlar da yapılmış, tedavi masraflarının yarısı hastalardan
karşılanmış, sağlık hizmetlerinden gayrimüslim azınlıkların yanı sıra
Müslümanlar da faydalanmıştır24. Misyonerler hastane, dispanser ve klinikler vasıtasıyla gayrimüslim azınlık üzerinde daha etkili olmuş, zaten
sosyal ve ekonomik yönden zayıf olan Osmanlı Devleti’nde Müslüman
halkın ve idari görevlilerin de bu faaliyetlere hoş görüyle yaklaşmasına
sebep olmuştur.
Misyonerlerin kurduğu okul ders müfredatlarında tarih, coğrafya
ve edebiyat derslerinde tarihte kurulmuş olan Ermeni Krallıklarından
bahisle bu krallıkların tekrar kurulabileceği düşüncesi işlenmiştir. Rus
miralaylarından Potiyat 1895 yılında hazırladığı raporda bu duruma
değinerek, okullarda dersleri veren Ermeni öğretmenlerin de kendilerini kurulacak krallıklarda önemli görevler almaya şartlandırdıklarını
belirtmiştir. Bu psikoloji ile yetişen öğrenciler mezuniyet sonrasında
öğretiler gereği Ermeni Devleti’ni kurmak için örgütlenme sürecine
girmiştir25.
YARDIM KURULUŞLARININ FAALİYETLERİ
Tehcir öncesinde ve sonrasında her ne kadar Osmanlı Devleti kısıtlı
imkânları ile gerekli önlemleri almaya çalışmış ise de yabancı devletler
yardım dernekleri vasıtasıyla Ermeniler üzerindeki faaliyetlerini sür23 Uygur Kocabaşoğlu, 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda Amerikan Misyoner
Okulları, İstanbul 1988, s.126.
24 Kocabaşoğlu, 19. Yüzyıl..., s.128.
25 Mithat Aydın, “Amerikan Protestan Misyonerlerinin Ermeniler Arasındaki Faaliyetleri ve Bunun Osmanlı-Amerikan İlişkilerine Etkisi”, Ankara Üniversitesi
(OTAM) Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 19, Ankara
2006, s.88-89.
352
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
dürmüşlerdir. Bu yardım kuruluşlarının önemli bir kısmı Kızılhaç gibi
uluslararası yardım kuruluşları vasıtasıyla yönlendirilmiş, özellikle
Diaspora denilen Amerika ve Avrupa’daki Ermeniler faaliyetlere rağbet göstermişlerdir. Tehcir olayının yaşanması sonrasında Diaspora
Ermenilerinin de etkisiyle Amerika basını ve Hükümeti konuya taraflı
yaklaşmış, Amerikan Hükümeti Türkiye’yi protesto etmiştir. Tehcir
sonrasında Amerika’daki kuruluşlardan Osmanlı Ermenilerine yardım
yapılmasına dair çağrılar yapılmaya başlanmış, Ermenilerin yaşadıklarını anlatan raporlar yayınlanmıştır. Bu raporlardan daha sonra da
tahrif edildiğine dair tartışma konusu olacak olan Amerikanın İstanbul
Büyükelçisi Morgenthau’nun raporu yayınlanmıştır26.
Ermenilerin soykırıma tabi tutulduğunu iddia eden Morgenthau,
baskı altındaki Ermenilere yardım için bir komite kurulmasının gereğini
belirtmiştir. Bu çağrı üzerine 1915 yılında bölgede misyoner organizasyonlarını düzenleyen ve Amerikalı kuruluşları da temsil eden bir araya
gelen ileri gelen Amerikalılar Armenian Relief Commite (Ermeni Yardım
Komitesi)’ni kurmuşlardır27. Bunun yanı sıra Palestiene-Syrian Relief
(Filistin, Suriye Yardım) ve Persian Relief (İran yardım) komiteleri de
kurulmuş bunlar daha sonra koordine olarak çalışabilmek için birleşerek
American Commitee for Armenian and Syrian Relief (Amerikan Suriyeliler ve Ermenilere Yardım Komitesi) adını almışlardır. Daha sonra
bu Komite American Commitee for Relief in rhe Near East (Yakındoğu
Yardım İçin Amerikan Komitesi) adını almıştır28.
Yakındoğu Yardım Komitesi misyonerlerle iç içe faaliyet göstermiş,
çeşitli Hıristiyan mezheplerine mensup kiliseler ile Yahudi cemaati de
bu oluşma destek vermiş kısa sürede Amerika’da yapılanmayı başarmışlardır29. Komite üyelerinden Cleveland H. Dodge’un ABD başkanı
Wilson ile olan yakın dostluğu bu kuruluşun Amerikan hükümetinin
desteğini de yanına almasını sağlamıştır. Dodge çocuklarının da böl26 Türkdoğan, 1915’ten Günümüze..., s.110
27 James L. Barton, Story of Near East Relief (1915-1930), An Interpretation, The
Macmillian Company, Newyork 1930, s.4-5.
28 Joseph L. Grabill, “Missionary influence on American Relations with The Near
East, 1914-1923”, The Muslim World, Vol: LVIII, No: I, January 1968, s.31; Barton,
Story of Near..., s.6,14-16.
29 Fatih Gencer, Ermeni Soykırım Tarihinin Oluşum Sürecinde, Amerikan Yakındoğu
Yardım Komitesi (Amerikan Şark-i Karib Yardım Cemiyeti), Alternatif Düşünce
Yayınevi, İstanbul 2006, s.46-47; Barton, Story of Near..., s.16.
353
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
gede misyoner olmasından dolayı komitede aktif görev almış, onun
bu çalışmalarından dolayı da, seçimlerde maddi olarak da desteklediği
Wilson’un bu konuya eğilmesine de etkili olmuştur. Bu sebeple Morgenthau bu komitenin Dodge tarafından daha etkin çalıştırılacağını
telgrafla bildirmiştir. Hem misyoner yapılanmadan hem de siyaseten
destek bulan Dodge kısa sürede cemiyet ile Kızılhaç arasında işbirliği
kurarak 2 milyon dolar yardım da almıştır30.
ABD Senatosu 9 Şubat 1916 tarihinde kabul ettiği 12 numaralı
karar ile Ermenilere yardım, ülke vatandaşlarının sempatisini kazanmak
ve arttırılan fonlara destek amacıyla bir güz tespit etmesi istenmiştir31. Wilson’da bu kararı onaylayarak Yakındoğu Yardım Komitesine
116 milyon dolar vermiştir32. Yardım derneğinin etkili ismi Barton,
Wilson’un bu hareketinden daha fazlasını talep ederek onun Türkleri
kınayan ve Ermenilere yardıma çağıran bir bildiri yayınlanmasını sağlamıştır. Wilson’un bu bildirisi ülkedeki bütün dini ve idari yetkili ve
etkili isimlere ulaştırılmış kısa sürede toplanan önemli miktarda yardım,
ulusal bir harekete dönüşen bu kampanya ile etkili olmuştur. Amerikan
hükümetinin bu yardım faaliyetleri 1918 yılında da sürmüş, yardımların nakliyesi için kullanılmak üzere gemi tahsis edilerek 14 Eylül 1922
tarihinde Edsell gemisi İzmit’e doğru hareket etmiştir33.
Yardım kuruluşları bu faaliyetleri esnasında hem misyonerlerden
hem de ABD resmi yetkililerinden önemli yardımlar da almışlardır.
Amerika’nın siyasi desteği Anadolu’da ve İran, Kafkas, Yunanistan,
Mısır ve Suriye gibi civar devletlerdeki elçilik ve konsolosluklar ile askeri
yetkililer tarafından yönlendirilmiştir. Amerika’dan Yakındoğu Yardım
Komitesinin toplamış olduğu ve aynı zamanda ABD Hükümetinin
oluşturduğu United States Grain Corporation tarafından hazırlanan
yardımlar Anadolu’da dağıtılmıştır. Bu yardımların yanında Amerikan
Hükümetinin nakdi yardımları da büyük oranları bulmuştur. Ayrıca
bölgede bulunan ABD donanmasına ait gemiler de hem malzemelerin
30 Gencer, Ermeni Soykırım..., s.144; Grabill, “Missionary influence...”, s.51-54.
31 Şenol Kantarcı, Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Aktüel
Yayınları, İstanbul 2004, s.149
32 Gencer, Ermeni Soykırım..., s.145.
33 Grabill, “Missionary influence...”, s.49-50; Gencer, Ermeni Soykırım..., s.145.
354
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
hem de görevlilerin Kafkasya başta olmak üzere Varna, Trabzon, Sansun,
Odessa gibi ulaşmasında önemli faaliyetlerde bulunmuştur34.
Amerikan bandıralı Caesar ve Des Mondes isimli gemiler İspanya
limanlarına uğradıktan sonra Anadolu’ya gelerek yardımları dağıtmış,
çoğunluğu misyoner olan 150 yolcusunu alarak dönmüştür35. Ayrıca
Ermenilere verilecek para yardımı kişi başına 125 Doları geçmeyecek şekilde dağıtılmış İsviçre’deki bir banka aracılığı ile yapılmıştır36.
Amerika’nın Türkiye’deki eğitim ve dil kurumlarına yaptığı yardım
miktarı da 685.000 Doları bulmuştur37.
Amerika’nın Ermenilere yardım yapması için yapılan çağrılara ABD
Dış işleri İngiltere’deki Elçisine gönderdiği bir telgrafla cevap vermiştir.
Bu telgrafta; Amerika’nın neredeyse 100 yıldır Türkiye’deki Hıristiyanların
refahı için uğraştığını, Wilson’un onayı ile The American Committee for
Armenian and Syrian Relief ’e yapılan yardımın 11.000.000 doları bulduğunu bildirmiştir38. Amerika’nın Ermenilere desteği ve Wilson üzerinde
o kadar etkiliydi ki Sevr antlaşması öncesinde Amerika’daki Ermeni
Katolikosu’nun özel elçisi Pastırmacıyan ve Ermeni Ulusal Delegasyonu
temsilcisi Sevaslı’nın dışişlerine sunduğu teklif aynen uygulanmıştır. Bu
teklifte; Türklerin sadece Kafkasya’dan değil altı vilayetten de çekilmesi,
müttefiklerin bu bölgelerdeki stratejik yerleri işgal etmesi, bu bölgelerdeki
nüfus yapısının ayarlanması, başka bölgelerdeki Ermenilerin bu bölgelere geri
dönmelerinin sağlanması ve bölgenin geçici bir müttefik hükümeti tarafından
yönetilmesi talep edilmiştir39.
1830’lu yıllardan itibaren misyoner faaliyetleriyle ve Anadolu’nun
birçok yerinde açılan okullarında bir Ermeni kimliği inşasında bulunan Amerika daha sonra günümüze kadar faaliyetlerini sürdürecek
olan, Doğu Anadolu’da bir Ermenistan hayaline adayarak faaliyetlerde
bulunacak ve sonraki nesillere aktaracak olan insan kaynağını da bölgeden temin etmiştir. 1922 yılında Yunanlılara karşı büyük taarruzunu
kazanan Türk ordusunun bağımsızlığı kesinleştirmesi üzerine Harput
34
35
36
37
38
39
Gencer, Ermeni Soykırım..., s.147.
Papers Relating to the..., 1918 Supplement II, s.542
Papers Relating to the..., 1918 Supplement II, s.547
Türkdoğan, 1915’ten Günümüze..., s.167
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.891
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.894
355
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ve İzmir’den 5000 Ermeni çocuğu New York isimli gemiyle Amerika’ya
gönderilmiştir40.
SONUÇ
Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde paylaşma projelerinin
sahibi olan ülkeler bu planlarını dönem dönem farklı söylemlerle devam
ettirmişlerdir. Rusya’nın yayılmacı politikaları önünde artık Osmanlının sağlam bir duvar vazifesini göremeyeceğini anlayan İngiltere
burada kurulacak bir Ermenistan Devleti’nin bu vazifeyi daha kuvvetli
yapacağına inanmıştır. 1917 Ekim devriminden sonra İngiltere’nin
bu faaliyetlerine 1830’lu yıllardan bu yana misyonerlik faaliyetleriyle
bölgede olan Amerika’da katılmıştır. Propaganda faaliyetleriyle Ermeni
kimliğinin inşasında Amerikalı bu misyonerler önemli işler yapmışlardır.
Rus Bolşevik iktidarının Gürcüler ve diğer Kafkas unsurları üzerindeki
etkilerinin artması, Almanların da bölgede faaliyet göstermesi üzerine
bu unsurlarda oluşan Türk sempatisinden rahatsız olan Amerika41 ve
İngiltere Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti’nin kurulmasını politika
haline getirmişlerdir.
Ermeni millet fikrinin oluşumunu tamamlayan her iki devlet artık
bölgede bir Ermeni Devleti inşası için faaliyet göstermektedirler. Bu
amaçla Kafkasya’da yaşanan Türk etkisi, Alman faaliyetleri ve Rus ideolojisinin etkinliğin kırmak ve bölgede yalnız kalan Ermenileri rahatlatabilmek amacıyla yardım faaliyetleri arttırılmıştır. Karadeniz’de Ruslar
tarafından satılığa çıkarılan gemilerin ve savaş malzemelerinin Ermeniler
adına yardı kuruluşları tarafından satın alınarak Ermenilere verilmesi
kararlaştırılmıştır. Bunun için İngiltere’nin Tiflis misyonu 2 milyon
Ruble kaynak ayırmıştır42. İngiltere Kafkaslarda ve Anadolu’da Ermeni
ve Gürcülere olası bir Rus hâkimiyeti endişesiyle her türlü yardımı yapmıştır. Ancak İngiltere Ermeni Devleti konusunda Amerikanın savaşa
girerek kendilerine yardım edebileceğini Versay’daki askeri temsilciler
vasıtasıyla dile getirmiştir43.
Bugün de Ermeni Tehciri, soykırım iddiaları arasında her yıl dile
getirilmekte Amerika, Fransa ve diğer ülkelerde yaşayan Diaspora Erme40
41
42
43
356
Papers Relating to the..., 1922 Vol. II, s.440
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.893
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.887
Papers Relating to the..., 1918 Supplement I, s.889
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERDAL
nileri bu iddiaları hem genç nesillerinin Ermeni kimliğinin devamını
sağlamak hem de bulundukları yerlerde siyaseten bir koz olarak kullanmak politikasını devam ettirmektedirler.
357
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
KAYNAKLAR
1.Arşiv Belgeleri
UnIted States NatIonal ArchIves, American Information Resource Center,
Embassy of USA Ankara.
Papers RelatIng to the ForeIgn RelatIons of the UnIted States:
a.The World War;
•1915 Supplement I, US Goverment Printing Office, Washington 1928.
•1917 Supplement I, U.S.Goverment Printing Office, Washington 1928.
•1918 Supplement I, U.S.Goverment Printing Office, Washington 1928.
b. 1922, U.S.Goverment Printing Office, Washington 1928.
2.Tetkik Eserler
Akgün, Seçil, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesindeki Rolü”, Atatürk Yolu,
Yıl I, Sayı I, Mayıs 1988.
Aydın, Mithat, “Amerikan Protestan Misyonerlerinin Ermeniler Arasındaki Faaliyetleri
ve Bunun Osmanlı-Amerikan İlişkilerine Etkisi”, Ankara Üniversitesi (OTAM) Osmanlı
Tarihi Araştırma ve Uygulama merkezi Dergisi, Sayı 19, Ankara 2006.
Barton, James L., Story of Near East Relief (1915-1930), An Interpretation, The
Macmillian Company, Newyork 1930.
Demirel, Muammer, Birinci Dünya Harbinde Erzurum ve Çevresinde Ermeni Hareketleri
(1914-1918), Ankara 1996.
Gencer, Fatih, Ermeni Soykırım Tarihinin Oluşum Sürecinde, Amerikan Yakındoğu
Yardım Komitesi (Amerikan Şark-i Karib Yardım Cemiyeti), Alternatif Düşünce Yayınevi,
İstanbul 2006.
GrabIll, Joseph L., “Missionary influence on American Relations with The Near
East, 1914-1923”, The Muslim World, Vol: LVIII, No: I, January 1968.
Güngör, Erol, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ötüken Yayınları, İstanbul 1999.
Kantarcı, Şenol, Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Aktüel
Yayınları, İstanbul 2004.
Kocabaşoğlu, Uygur, 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda Amerikan Misyoner
Okulları, İstanbul 1988.
Küçükoğlu, Bayram, Türk Dünyasında Misyonerlik Faaliyetleri, Dünü Bugünü Yarını,
IQ Yayınevi, İstanbul 2005.
Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005.
Palmer, Alan, Son Üçyüz Yıl Osmanlı İmparatorluğu; Bir Çöküşün Yeni Tarihi, Çeviren
Belkıs Çorakçı Dişbudak, Türkiye İş Bankası Yayını, İstanbul 2002.
Richter, Julius, A History of the Protestant Missions in the Near East, London
1910.
Toynbee, Arnold, Hatıralar; Tanıdıklarım, Çeviren Deniz Öktem, İstanbul 2005.
Türkdoğan, Berna, 1915’ten Günümüze Tehcir (Türk Ermeni İlişkileri), IQ Yayınevi
İstanbul 2006.
358
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
BİR “BATI SORUNU” OLARAK
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN
DOĞUŞU: İKTİSADİ BİR YORUM
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
İnönü Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Malatya-TÜRKİYE
Tlf.:0 422 341 00 10 /4294 e-posta: ikalayci@inonu.edu.tr
Her ulus kadar farklı, her ulus kadar aynı…*
ÖNSÖZ
Bu bildiri, derin bilimsel tahlillere dayalı olmaktan çok, kişisel boyutta konuya
entelektüel düzeyde duyulan bir ilgi ve aynı zamanda öğrenme merakının bir aracı ya
da gereği olarak algılanmalıdır. Böyle hassas bir konuyu iktisadî sınırlara çekmenin,
bu sınırlar içinde değerlendirmenin pek kolay olmadığı ortadadır. Ancak bu bildiri
sayesinde disiplinler arasında keyifli bir araştırıma yapma ve yeni bilgiler elde etme
fırsatı sağlanmıştır. (i.k.)
* Bu sözün kaynağı, Her ulus kadar farklıyız, her ulus kadar aynıyız diye yazan Hüsrev
Hatemi’dir. Hüsrev Hatemi, Kimlik Kuyusu, Arma Yayınları, İstanbul 1996, s.29.
359
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ÖZET
Yerkürede yaşayan her uluslu devletin ya da her devletsiz ulusun milliyetçiliği kendine özgüdür. Fakat hepsinin ortak tarafı, kendini yoktan var
etmek, varlığını sürdürebilmek, üretim faktörlerini başkasından koruyabilmek,
mal ve hizmetlerini en kazançlı bir şekilde değiş-tokuş etmek ve dolayısıyla
daha zengin ve güçlü olabilmektir. Sanayi devrimlerinin kuvvetlendirdiği
milliyetçilik akımından, Osmanlı toplumunun bir parçası olan Ermeniler
de etkilenmiştir. Ermeni milliyetçiliğinin doğuşunun bir dizi iktisadî nedeni
vardır ve bunları 19. yüzyıl dünya ekonomisi ve Osmanlı ekonomisi konjonktürlerinde aramak gerekir. Gelişmiş Batılı ekonomilerde hızla artan sermaye
birikimini, Osmanlıda Ermeni burjuva sınıfı temsil ediyordu. Ermeni burjuvazisi başarılı tüccar, sanayici, zanaatkâr, banker ve sarraflardan oluşuyordu.
Aynı zamanda güçlü bir entelektüel sermayeyi elinde bulunduruyordu. O
yüzden Ermeniler, Osmanlı yönetiminin gözünde sıradan bir azınlık sayılmıyordu. Osmanlının hasta adam haline geldiği süreçte, hemen her millet
uyanmaya başladı; azınlıkların bağımsızlık hareketi hızlandı. Ermenilerin
milliyetçi uyanışı diğerlerinden farklı değildi. Çünkü milliyetçilik bulaşıcıdır,
bir başka deyişle, yangın gibi sıçrar. Ancak bu milletin Osmanlıdan kopmak
istemesi, Batılı olmak isteyen ve sermaye birikimine muhtaç olan merkezi
yönetimi endişelendiriyordu. Ermeni milliyetçiliğinin bir özelliği, Osmanlı
kaynaklı Doğu Sorunu olarak ortaya çıkması, fakat ileriki evrelerde ABD ve
Avrupa ekseninde bir Batı Sorunu’na dönüşmesidir. Zaten çağdaş anlamdaki
milliyetçiliği Batılılar icat etmiştir. Ancak iktisadî bağımsızlık dışında iktisadî
emperyalizme kayan milliyetçiliğin yol açtığı handikaplar ise tüm dünyanın
ortak endişesi haline gelmiştir.
360
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
GİRİŞ
Sempozyumun başlığında geçen Ermeni milliyetçiliği yerine, Osmanlıdaki başka herhangi bir milletin (Arap, Arnavut, Boşnak, Bulgar, Helen,
Makedon ve hatta Türk) milliyetçiliğini koymak mümkündür; zira
hepsinin beslendiği kaynaklar, doğuş nedenleri ve sonuçları genellikle
birbirine benzer yapıdadır. Batılı aydınlanma hareketiyle özdeşleşen
ve anayasal düzenlemeler dizisi olarak bilinen Tanzimat reformları,
birçok milletin olduğu gibi Ermenilerin de Millet Sistemi içindeki yerini
sağlamlaştırdı. Öte yandan, bu milliyetçiliklerden etkin olanları daha
sonra isyanlara1 dönüşecekti. Ermenilerin diğerlerinden farkı, iktisadî
yönden daha güçlü olmaları ve Osmanlıda kendisinden burjuva sınıfı
olarak sözettirebilmesiydi.
1
Örneğin, 1839’da ulusal uyanışın doğuşuyla birlikte, Ermeni isyanı şu üç nedene
bağlı olarak ortaya çıktı: i-Kendilerinin bilinen siyasal sorunlarının evrimi (uygarlaşma konusu); ii-ulusalcılık, kurtuluş ve bağımsızlık fikirlerinin gelişmesi (devrim
perspektifi); iii-Ruhban sınıfının çabaları sayesinde Batılı hükümetlerin ve yayınlarının bu fikirleri desteklemesi (insancıl müdahale). wikipedia.org., 05.05.2008.
361
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Zaman diliminin 19. yüzyıl ile sınırlandırıldığı bu metinde şu soruların yanıtını bulmaya çalışacağız? Bir kere, Osmanlı Ermenilerinin ve
Ermeni milliyetçiliğinin taşıdığı özellikler nelerdir? Avrupa’nın nasılki
Osmanlıya işaret eden bir Doğu Sorunu vardıysa, Osmanlının da bir
Batı Sorunu olabilir miydi ve bunda Ermeni milliyetçiliğinin boyutu ne
kadardı? Ayrıca, Ermeni milliyetçiliğinin doğduğu zeminler nelerdir?
Bu çalışma için sadece iki ana zeminden, Dünya ekonomisi ile Osmanlı
ekonomisinden sözedildi. Sonuçta ise bir dizi bulgu ve değerlendirmeler
okunabilir.
BAŞAT ÖZELLİKLER
Osmanlı Ermenilerinin ve Osmanlıdaki Ermeni milliyetçiliğinin
bazı başat özellikleri bulunmaktadır.
i-Millet Statüsü: Osmanlı Devleti’nde yaşayan Hıristiyan azınlıkları içinde en büyüğü olan Ermeniler kendi isimleriyle anılan millet2
(Gregoryan Milleti) statüsündeydiler ve hükümet nezdinde Osmanlı
Devleti’ndeki en güvenilir (millet-i sadıka ya da tebaa-ı sadıka) Hıristiyan
topluluk olarak görülüyorlardı. Ermeniler, 1821’den itibaren Rumların yerini almaya başladılar ve sağlamlaşan ayrıcalıklı konumlarından
yararlandılar3. Ermeniler, kozmopolit Osmanlıdan ayrılan en büyük
Hıristiyan azınlık (bir başka deyişle, bir din-ulus grubu) idi.
2
3
362
İlber Ortaylı, millet teriminin, gerçekte Arapça kökenli ve söz, Tanrı’nın sözü,
Tanrı’nın sözü etrafında toplanan grup anlamına geldiğini, gerçekten dinsel bir
aidiyeti ifade ettiğini ve bu kavramın bugünkü nation anlamında kullanmanın Şark
milletlerine, Klasik Roma ve Bizans’ın ardından son Roma İmparatorluğu olan
Osmanlının son yüzyılının getirdiği bir kullanım biçimi olduğunu belirtmektedir.
İlber Ortaylı, Avrupa ve Biz (Seçme Eserler 1), 2. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2008, s.62. Hilmi Ziya Ülken ise, henüz 1948’de basılan bir
kitabında cemiyetlerin tekâmülünde (evriminde) bugün erişilen son merhale millettir
der ve medenî olmak için kuvvetli bir millet olmakla mümkündür diye ekler. Irkçı teorileri reddederek milleti tarihsel ve toplumsal bir oluşum olarak tanımlar. Millet
ve Tarih Şuuru: Seçme Eserleri-II, Editör E. Yalçın, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2008, s.161-162. Bir başka açıdan, Baskın Oran, kral ve burjuvazi
denilen yeni siyasal birimin, zamanla, bugün ulus denilen yeni toplumsal birimin
içinde geliştiği rahim olduğunu; millet (ve azınlıklar) kavramının Batı Avrupa’da
16. yüzyılda, bundan iki yüzyıl sonra milliyetçiliğin, arkasından da ulus-devletin
doğduğunu yazar. Baskın Oran, Türkiye’de Azınlıklar: Kavramlar, Teori, Lozan, İç
Mevzuat, İçtihat, Uygulama, 3. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2006, s.18.
H. Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914): Demografik ve Sosyal Özellikleri,
Çeviren B. Tırnakçı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003, s.91.
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
ii-Doğuda Yoğunlaşma ve Sıkışma: Osmanlının her yerinde rastla-
nan Ermeniler yoğunluklu olarak 6 Doğu vilayetinde ikamet ediyorlardı:
Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Sivas ve Van. 19. yüzyılda yükselen
milliyetçilik dalgası, Osmanlıda nüfus hesap ve tahminleri tartışılır hale
getirdi (bkz. Tablo 1).
Tablo 1: Osmanlıda Ermeni Nüfusu4
Ermeni
Patrikhanesi’nin
Rakamları (1882)
Resmî Osmanlı
Rakamları (Sicil
Nüfus İdare-i
Umumiyyesi
Müdüriyeti (1897)
Doğu vilayetleri
1.630.000
Asya
Avrupa
(Adana, İzmir, Halep, Trabzon, Ankara, Konya, Bağdat, Beyrut vb.) (İstanbul ve çevresi)
835.000
195.000
Genel Toplam: 2.660.000 (Kirkor Zohrap, 1931)
Toplam 6 vilayette
Müslümanlar: 2.509.000 (% 78,9)
Gayrimüslimler: 670.000
Ermeniler: 567.000 (% 16,4)
iii-Nitelikli Nüfus: Ermeni nüfusunun Osmanlı toplumunda bir
ağırlığı vardı. Çünkü başta tüccar, zanaatkâr, banker, sarraf olarak çeşitli
meslek gruplarında kendini kanıtlamış bir milletti. Avrupa’nın kalkınmasında temel unsur olan sermaye birikimini Osmanlıda Musevi, Rum
ve Süryaniler vb. gayrimüslümlerle birlikte Ermeniler temsil ediyordu.
Onların, finansal ve maddî olmayan anlamında entelektüel sermayeye
de ciddi katkıları vardı.
iv-Sarraf Ermeniler: 17. yüzyıl Osmanlı döneminde Hıristiyan kitle
içinde sarrafların hemen hemen tamamı Ermenilerden oluşuyordu. Bu
yüzyılla birlikte 18. yüzyılda da Ermeniler Doğu ticaretinde Fransızları
kaygıya düşürmesi ve onları kendilerine karşı harekete geçirmeye zorlaması, ayrıca Avrupalıların üretimdeki üstünlükleri yüzünden Ermeniler,
daha az riskli malî alanlara kaydılar. Bu malî işlemler de, giderek en
verimli oldukları alana, yani genellikle devlet hazinesiyle bürokratların bizzat kendilerine borç verme alanına dönüştü. Böylece bürokrasi
tarafından sağılacak bir inek olarak yaratılmış olsa bile, aynı zamanda
ondan teşvik gören bu sınıf, durumu kendi lehine çevirerek bürokratların
sürekli alacaklısı haline geldi. İktidarın İstanbul’da yoğunlaşmasıyla malî
4
Kaynak (aktaran) Karpat, Osmanlı Nüfusu..., s.95, 233-234.
363
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
sermaye de, Ermeni sarrafların, loncaların en güçlüsünü oluşturdukları
bu şehirde toplanır oldu5.
v-Batılı Siyasal Düşüncelerden Etkilenme: 19. yüzyılda Ermeni
milletinin geleneksel yapısı Batı’nın etkisine açılmıştır. Bu milletin kabuğunu kırıp modernleşmesinde, etkilendikleri liberalizm, milliyetçilik,
sosyalizm ve feminizm gibi siyasal akımların rolü büyüktür. Liberalizm,
daha çok Batı’da eğitim görmüş aydınların ve piyasa ekonomisini destekleyen şehirli orta sınıfların benimsediği bir düşünce idi. Cenevre
ve Rusya merkezli sosyalist dergiler ve partiler, Ermeni halkı arasında
sınıf bilinci yayarken, sosyalist bir dünya içinde bağımsız sosyalist bir
Ermeni devletinin kurulmasını6 savunuyorlardı7. Ayrıca, aydın Ermeni
kadınları Batı’nın feminist fikirlerine kayıtsız kalmadılar. Bütün bu
gelişmelerde, Batı Ermeni rönansının merkezi sayılan İstanbul’un rolü
yadsınamaz.
vi-Ermeni Milliyetçiliğinin Esası: Acaba Üçüncü Dünya milliyetçi-
liğine mi, yoksa ulusal kültürlerinin özgünlüğünü koruma güdüsüne mi
dayanıyordu? Ayhan Akman’ın8 işaret ettiği gibi, teorik olarak; Üçüncü
Dünya milliyetçiliklerinin sömürgeci karşıtı hareketler olarak gelişmeleri
çözümü zor bir açmazı yaşamalarına neden oluyor. Batı-dışı dünyadaki
milliyetçiliklerin içsel çelişkilerinin kaynağında eşzamanlı olarak bir yandan kültürel özgünlük arayışına girmeleri, diğer yandan ise modernleşme
çabaları yatıyor. Diğer bir deyişle, milliyetçi elitler bir yandan ülkelerini
modernize etmek için Batılı reformlar yapmanın, öte yandan milli kültür-
5
6
7
8
364
Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye: 2. Kitap Tanzimat’tan I. Dünya
Savaşı’na, Çeviren B. Kuzucu, 7. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul 2001, s.18-20.
Bu, o zaman için bir ütopyaydı, fakat bu ütopya, pek uzun değil, 20. yüzyılın
başında SSCB büyük çatısı altında kısmen gerçekleşecekti: Sosyalist bir Ermenistan Cumhuriyeti kuruldu. Tek farkla, Rusya’ya bağlı olarak... Bu dönemde
Ermeni milliyetçiliği (intra-nasyonalizmi) karakter değiştirerek inter-nasyonalizm
yönünde çevrilmiş oldu.
Arus Yumul, Rifat N. Bali, “Ermeni ve Yahudi Cemaatlerinde Siyasal Düşünce”,
Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası-Tanzimat
ve Meşrutiyet’in Birikimi, C.1, Editörler T. Bora ve M. Gültekingil, 6. Baskı, İletişim
Yayınları, İstanbul 2004, s.364.
Akman, Ayhan, “Etnik-Sivil Kuramsal İkileminin Ötesinde Modernist Milliyetçilik:
Milliyetçilik Kuramında Etnik/Sivil Milliyetçilik Karşıtlığı”, Modern Türkiye’de
Siyasi Düşünce, Milliyetçilik, C. 4, Editörler T. Bora ve M. Gültekingil, 2. Baskı,
İletilim Yayınları, İstanbul 2003, s.83.
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
lerinin özgünlüğü ve üstünlüğünü teyit etmenin çatışan gerekleri ile karşı
karşıya kalıyorlar.
vii-Ermeni Paşaları: Ermeniler Osmanlı yönetiminde üst düzeyde
görev alabilmişlerdir9. Örneğin, 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı
maliyesinde (Hazine-i Hassa) üç Ermeni nazırın (bakanın) görev yapması dikkat çekicidir. Agop Kazzasyan Paşa (1887), Mikail Paşa (1891)
ve Ohannes Paşa (1897)10.
viii-Reformistler: Gayrimüslüm milletler içinde reform talebinde
bulunanların başında Rumlar’ın yanısıra Ermeniler gelmiştir. R. H.
Davison’un anlattığına göre; Babıâli hükümeti bu milletlere daha fazla
ilgi gösteriyordu, çünkü onların giderek siyasallaşması sözkonusuydu.
Reform kapsamında kilise denetimi gevşerse, mezhep çatışmaları,
zorbalık ve çürümenin de azalacağına inanılıyordu11.
ix-Tanzimat Adamı Olmak: Osmanlıda yenileşme hareketini temsil
eden Tanzimat dönemi kendine özgü bir aydın tipolojisi yaratmıştır
ve buna uygun olarak literatüre geçen Tanzimat adamı fenomeni, İlber
Ortaylı’nın da belirttiği gibi, Müslümanlar kadar gayrimüslimleri de kapsayan bir Osmanlılık kimliğine sahipti. (…) Osmanlılık yeni bir yurtseverlikti
ve gayrimüslümlerin içinde hükümdara ve devlete sadakatle hizmet eden,
Türkçe’yi iyi kullanan parlak temsilcileri hiç de az değildi12. Yine Tanzimat’la
birlikte, Müslüman Osmanlıda alafranga kültürüne yaklaşmada ve Müs9
TBMM eski Başkanı Ömer İzgi’nin verilerine göre; Osmanlıda bu yüzyılda;
i- 29 Ermeni kamu hizmetinde, sivil general anlamına gelen Paşalık rütbesine
çıkarılmış;
ii-22 Ermeni nazırlık (bakanlık) yapmış;
iii-1876 Meclis-i Mebusan’da 33 Ermeni parlamenter olmuş;
iv-Osmanlı diplomasisinde 7 Ermeni Büyükelçi, 11 Baş/konsolos olarak görev
almış;
v-Üniversitelerde 11 Ermeni öğretim üyesi çalışmıştır.
Ömer İzgi, “Turks and Armenians: The Otoman Experience”, The Armanians in
the Late Otoman Period, Editör Türkkaya Ataöv, The Council of Culture, Arts and
Publications, Ankara 2002, s.11-12.
10 Bkz. Arzu T. Terzi, “Osmanlı Maliyesinde Sözsahibi Üç Ermeni Nazır: Agop, Mikail
ve Ohannes Paşalar”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (24-25 Mayıs)
Bildiriler, İstanbul Üniversitesi Yayını No:4305, İstanbul 2001, s.22 vd.
11 Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform 1856-1876, Çeviren O.
Akınhay, 2. Baskı, Agora Kitaplığı, İstanbul 2005, s.125.
12 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Gözden Geçirilmiş 25. Baskı, Alkım
Yayınevi, İstanbul 2005, s.236.
365
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
lüman Osmanlıyı Alfranga kültürüne yakınlaştırmada gayrimüslüm ve
dolayısıyla Ermeni aydın ve bürokratların payı vardır.
x-Ermeni Anayayası (Nizamnamesi): Niyazi Berkes, 1863’te Tanzimat hükümetinin onayladığı Ermeni Anayasası’nın13, Ermenilere
Osmanlı egemenliği altında kendini yöneten bir ulus statüsü verdiğini
ve buna göre, yasal açıdan Tanzimat reformlarından en çok yararlanan
Ermeni milleti olduğunu; ayrıca Ermeni milletinin bu anayasal gelişmelerinin, daha sonraki Ermeni milliyetçiliğine katkıda bulunduğu
gibi, Osmanlı Kanunu-ı Esasî’nin hazırlanışında da bir model hizmeti
gördüğünü14 ifade eder.
BATI SORUNU
19. yüzyılda hemen her millet gibi, Ermeniler de, Batı’dan esen
milliyetçilik rüzgârından etkilendiler. Bu rüzgâr, birçok imparatorlukta,
özellikte Osmanlıda fırtınaya-kasırgaya dönüştü. Ayrıca… Osmanlılar
için Batı’nın kapitalizmiyle tanışma ve onu içselleştirme eğilimi de kuvvetlendi. Demek oluyor ki, Batı Sorunu denilen, bir ucunda milliyetçilik,
diğerinde kapitalizm bulunan bir sorundu ve Osmanlı Devleti boğazına
kadar bu soruna batmıştı. 19. yüzyıl, bir süreç olarak, belki de yaşanması
gereken bu sorunu netleştirdi. Kısacası, Batılılar için Doğu Sorunu olarak
işaret edilen Osmanlının da, Tanzimat’la birlikte daha da şefaflaşan bir
Batı Sorunu’na sahip olması kaçınılmazdı.
i-Tarihçe: Ermeni milliyetçiliğini bir Batı Sorunu olarak adlandırmayı
sıradan ve rastlantısal bir saptama saymamak gerektir. Zira Ermeni
milleti, ağırlıklı olarak Batılı olduğu kabul edilir. Örneğin, Kamrân
Gürün’ün, Ermenilerin Hint-Avrupa kökenli olduklarına ve Balkanlar’dan
geldiklerine ilişkin tezinde Pastırmacıyan’a dayanarak şunu yazdığı
hatırlanmalıdır: Hint-Avrupa topluluklarına dâhil Ermenilerin Doğu’da
ortaya çıkışları, Urartu’ya (ilkel Ermenistan), aynı topluluktan Kimerler ve
13 Ermeni Anayasası (Nizamnamesi) konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Vartan
Artinian, The Armanian Constitutional System in the Ottoman Empire 1839-1863:
A Study of its Historical Development, İstanbul 1988.
14 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 6. Baskı, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul
2002, s.228.
366
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
akraba Frigyalılarla Kafkasya’dan birlikte Balkanlar’ı ve Anadolu’yu geçerek
Batı’dan gelişleri MÖ 7. ya da 6. yüzyıla rastlar15.
ii-Hasta Adam Osmanlı: Osmanlının hasta adam ilan edildiği
dönemde Avrupalılar için Doğu Sorunu (Şark Meselesi) ne ise, Türkler
açısından da Batı Sorunu (Garp Meselesi) o idi. Hasta adam iyileşemedi,
onun organları değiştirildi ve yepyeni bir kişilik kazandı; adı, Cumhuriyet oldu! Bir başka anlamda, hasta adam ölünce, Avrupa için Doğu
Sorunu da bitti, fakat Osmanlının ardılı / artığı olan Türkiye için Batı
Sorunu devam etti. Batılılar, Doğu’yu sömürerek gelişti ve bunu da inkâr
etmiyorlar. Türkiye’nin Batı Sorunu’nu halen yaşıyor olmasının nedeni,
Batılılaşma sürecinin henüz tamamlamamış olmasıdır.
iii-Dilemma: Osmanlının Batı Sorunu, Batı’nın kapitalist kurum
ve kurallarını alıp almamakla ilgili bir sorundur. Tanzimat ve diğer fermanlarla Avrupa kapitalizmiyle entegrasyon -en azından ilkesel olarakbenimsendi, fakat Osmanlı pre-kapitalist aşamada çakılıp kaldı. Sanayi
devrimini yapamamış bir devletten de daha fazlası beklenemezdi.
iv-Batı Kavramı: T. Timur, günümüzde tanımı en zor kavramlardan
birisinin de Batı kavramı olduğunu, geçekten bizzat Batılılar arasında
bile üzerinde uzlaşılan bir tanımın olamadığını16 söylerken çok haklıdır. Tanımlardaki farklılığın nedeni, Batı’nın çoğulcu yapısı ve o yapıyı
oluşturan unsurlara değişik ölçülerde önem verilmesidir. Zira Batı,
kimine göre bir sanayi toplumu, kapitalist ve emperyalist bir düzen,
Greko-Romen kültür geleneğinin günümüzdeki mirasçısı; kimine göre
bir hukuk devleti, Musevi-Hıristiyan ruhaniliğin yaşayan temsilcisidir.
Ve belki de tüm bunların bir bileşimidir. Fakat herşeye karşın, Aydınlanma Çağı’ndan itibaren ve Osmanlıdaki Batılılaşma teorisi ve pratiğine
bakılırsa, yine Timur’un vurguladığı gibi, Batı ve Batılı olumlu bir değer
yargısı haline gelmiştir17.
v-Batı Damarı: Osmanlı ekonomisini besleyen iki damar vardı. Doğu
ve Batı damarları. İkincisi enfraktüs riski taşımaktaydı. Zira… Osmanlının Balkanlar’ı aşmış ve Orta Avrupa’ya uzanan topraklarında yaşayan
15 Yiğenoğlu, Çetin, Üç Bin Yıllık Kavga: Ermeniler Ne İstiyor?, Cumhuriyet Yayınları,
İstanbul 2007, s.71.
16 Taner Timur, Osmanlı Çalışmaları: İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine,
3. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara 1998, s.85.
17 Timur, Osmanlı Çalışmaları..., s.85.
367
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
nüfusu çoğunlukla Hıristiyandı ve Batılı hükümetler içgüdüsel olarak
bu Hıristiyan nüfusun refahının korunup kollanmasını istiyordu. Batılılar, Osmanlının toprak bütünlüğünü çok fazla arzu etmese de, toprak
bütünlüğüne saygı karşılığında kendilerinin belirlediği çizgide ıslahatçı
olmaya özendiriyorlardı. Öte yandan, bir kilise birliğinden yoksun
olmak, Avrupa’nın, Osmanlıdaki düzeni yeniden yapılandırmada çelişkili
davranışlarda bulunmasına yolaçıyordu. Aslında Batılı / Batıcı reform
politikaları Osmanlının daha dirlik ve birlik içinde hareket etmesine
de vesile olabilirdi. Reformla özdeşleşen Tanzimat’ın, Osmanlı merkezi
yönetimi ve ekonomisini belli ölçülerde tanzim ettiği kesindir. Doğal olarak bu tanzim Batılı devletlerin, o zamanki koşullara uygun demokrasiyi
ihraç etme müdahaleleri ile gerçekleşmiştir. Osmanlı tek başına, yani
devrime değil evrime bırakılsaydı, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e giden yol
o kadar kısa olmayabilirdi. Öte yandan tanzimatçılığın bir maliyeti de,
Timur’un işaret ettiği gibi, yönetici oligarşisinin sadece Avrupa yakasında
değil Anadolu’da da devleti iflasa götürmesi ve Sevr Antlaşması’na boyun
eğmesidir18.
vi-Tanzimat: Tanzimat, Osmanlının içiçe yaşadığı Batı Sorunu’nu
deşifre etmiştir. Osmanlı yönetimi, Batı’ya açılan pencere olarak gördüğü
Tanzimat yoluyla -başta yöneticilerin tüketim alışkanlıkları bazındaBatı’yı taklit etmeye19 çalışmış olabilir, fakat aynı zamanda, Batılının
kafasındaki parçala-yut gizli politikasına hizmet etse de onun sayesinde
bir Müslüman devlet olarak Avrupa eyaletlerinde yaşayan çoğunluktaki
Hıristiyan yurttaşlarının ayrılmasını önleme aygıtı olarak da gördü.
vii-İktisat Politikaları: Tanzimat dönemi iktisat politikaları da öne
çıkartılmalıdır: Rıfat Önsoy’un saptamalarına göre, Tanzimat’a gelindiğinde Osmanlı ekonomisi gerileme sürecine çoktan girmişti20:
18 Timur, Osmanlı Çalışmaları..., s.97.
19 İ. Ye Petrosyan, sunduğu bir bildiride, 1868’de Muhbir adlı gazeteye bir gönderme
yaparak, bu taklit hastalığının Müslüman Türkler için millî özellikleri yokedebilir
derecede geliştiğini hatırlatır. Petrosyan, “XIX. Asır Osmanlı İmparatorluğu’nda
Reform hareketi: Gelenekler ve Yenilikler”, Tanzimat’ın 150.Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim-3 Kasım), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989,
s.23.
20 Rıfat Önsoy, “Tanzimat Dönemi İktisat politikaları”, Tanzimat’ın 150.Yıldönümü
Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim-3 Kasım), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1989, s.255.
368
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
1-Osmanlı iktisadî yaşamında yabancıların etkinlikleri arttı, pazarlar
ve hammaddeler onların denetimine geçti, yatırımları görece çoğaldı.
2-Osmanlı hammadde ve ara malları daha fazla bedel ödemeye hazır
Avrupalı tücarlara satıldığından bunların fiyatı yükseldi; esnaf istediği
miktarda hammdde bulamadı.
3-Rekabet edemeyen esnaf faaliyetlerini durdurdu, işsizlik yaygınlaştı.
4-Kırım Savaşı’ndan beri süren artan silahlanma harcamaları devlet
iç ve dış borç stokunu arttırdı.
viii-Pozitif Ayırımcılık: Öte yandan, bazı kaynaklara göre, Tanzimat reformlarından, gayrimüslüm grupları içinden görece Ermenilerin
iktisadî anlamda daha fazla kazançlı çıkmışlardır. Örneğin S. R. Sonyel;
1841’de çıkarılan bir fermanla Ermeni milletinin yönetilme hakkının,
sivil kişilerden oluşan seçilmiş bir konseye verildiğini ve 1847’deki bir
başka fermanla, Ermenilerin demokratik yolla kendi önderlerini seçmelerinin padişahça da kabullenildiğini ve böylece amira adı verilen
Ermeni seçkinci sınıflarının tekelinin kırılmaya başlandığını; ayrıca,
Ermeni bankerlerin bu dönemde Musevilere karşı üstünlük elde ettiklerini21 yazmaktadır.
ix-Bir Parantez Batı Sorunu İçinde Ermeni Sorunu (Bir Yerasimos
Yorumu): Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni unsuru da öteki etnik
gruplarla aynı tarzda beliriyordu: Bir yanda imparatorluğun büyük
merkezlerinde yerleşmiş, yabancı sermayeye bağlı, İmparatorluk çapında
ticarî ve malî bir büyük burjuvazi çekirdeği, öte yansan ise sadece birkaç
noktada nisbî bir yoğunlaşmayla, Anadolu’nun Türk-Müslüman unsurları
arasına dağılmış, onlardan sadece etnik ve dinsel ölçütlerle ayrılan, ama
kökeninde aralarında hiç sosyo-ekonomik fark bulunmayan, büyük köylü
kitlesi Ermeni cemaatinin bütün kiliseye bağlı bir hiyerarşi çatısı altında
birleşiyordu. Büyük burjuvazinin bu hiyerarşiye el koyması ve buna bağlı
19. yüzyılda uygun yeni bir biçim vermesi, bu etnik unsurun iki kutbu
arasında daha düzenli temaslar kurulmasına yolaçtı. Bu temasların
amacı, Türk-Müslüman unsurunu Ermeni büyük burjuvazisi ve onun da
21 Sonyel, Salahi R. (1989), “Tanzimat ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Gayri-Müslüm
Uyrukları Üzerindeki Etkileri”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim-3 Kasım), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989, s.346347.
369
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ötesinde Batı emperyalizmi yararına sömürmeye yarayan aracı sınıfları
yaratmaktı. Böylece, kendiliğinden, milliyetçi akımların doğmasına
yolaçan, sosyo-ekonomik bir farklılaşma oluşmaya başlar22.
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN DOĞDUĞU
İKTİSADÎ ZEMİNLER
Osmanlıda Ermeni milliyetçiliğinin hangi zeminlerde doğduğunu
tahlil etmek için, işe bizatihi Osmanlı ekonomisinin yapısal (nüfus,
toprak sitemi vb.) ve konjonktürel (üretim, bütçe vb.) özelliklerinden
başlanmalıdır. Kuşkusuz Osmanlının her yönüyle etkilendiği Dünya
ekonomisindeki gelişmeler de dikkate alınmalıdır.
BİRİNCİ ZEMİN: OSMANLI EKONOMİSİ
i-Karakteristik Özellikleri: Osmanlılılığın olduğu gibi, Osmanlı
ekonomisinin temeli toprak düzenidir. Osmanlı İmparatorluğu savaşla
kurulduğu için, ülke yönetimi bakımından herşeyden once ordu düzenine göre biçimlendi. O nedenle, Osmanlı, yönettiği yerlerde iki şeye
bakmıştır. H. Kıvılcımlı’nın deyimiyle23;
1-Kaç kılıç-asker çıkarır?
2-Kaç akça-gelir getirir?
19. yüzyıl Osmanlı iktisat politikası, D. Quataert’in sistematiğine
göre 4 döneme ayrılabilir24: Birinci dönem 1826’ya kadar- korumacı politikalar izlendi ve hammddelerin yerli üretimde kullanılması egemen oldu.
İkinci dönem 1826-1860; mevcut koşullara uyulması. Osmanlı pazarları
dışarıya açıldı ve iç pazarlar bir derece serbest bırakıldı. Üçüncü dönem
1860-1908; gümrükler arttırıldı ve yerli imalatçılar korundu. Dördüncü
dönem- Jön Türk ihtilaliyle başlar ve I. paylaşım savaşıyla sürer. Korumacı
millî ekonomi taraftarları serbest ticaretçilere karşı galip gelir.
22 Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye..., s.381.
23 Hikmet Kıvılcım, Osmanlı Tarihinin Maddesi-Bütün Eserleri 1, Sosyal İnsan Yayınları, İstanbul 2007, s.239.
24Quataert, Donald, “19. Yüzyıla Genel Bakış: Islahatlar Devri 1812-1914”, Osmanlı
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C.2: 1600-1914, Editörler H. İnalcık
ve D. Quataert, Çeviren A. Berktay vd., Eren Yayınclık, İstanbul 2004, s.888.
370
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
ii-Nüfus Yapısı: Osmanlı resmi nüfus istatistikleri, etnisite özelliği
gölgesinde, salt dinsel aidiyete göre tutulmuştur25.
iii-Toprak Sistemi: 1858 Arazi Kanunnamesi… Bunun en başat
tarihsel anlamı ve rolü merkezi feodal gücün, toprak mülkte, devlet mülkiyetinin yanısıra özel mülkiyetin de varlığını resmen tanımış olmasıdır.
Bu, tımar sisteminin26 yıkılma sürecine girmesinden sonra başlayan
mücadelenin ürünüdür. Ömer Lütfi Barkan, Arazi Kanunnamesi’nin 1.
maddesine dayanarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut topraklarını
5’e ayırıyor:
1-Memluke (mülk toprakları),
2-Meriye (Devlet toprakları),
3-Mevkufe (Vakıf toprakları),
4-Metruke (Kamunun kullanılmasına ayrılan topraklar),
5-Mevat (ölü topraklar).
Her ne kadar gerek devletin mülkiyetindeki topraklar ve gerekse
çıplak özel mülkiyette-bireyselleşmiş özel mülkiyetteki topraklar kendi
aralarında da sınıflandırılmış olsa da, esas olan, de jura devlette olan
toprakların yanısıra, toprakların de jura özel mülkiyette oluşunun tanın-
25 Karpat, Avrupalıların, etnik toplulukların gerçekte sayılmamış olmasına karşın,
milliyetçi çıkarları ve öznel tercihleri doğrultusunda başta Hıristiyanlar olmak üzere
gayrimüslüm nüfusu hem sınıflandırdığını ve hem de kendi içlerinde bir ayırıma tabi
tuttuklarını belirtmektedir. Karpat, Osmanlı Nüfusu...¸ s.84.
26 Kaynağı Selçuklulara dayanan ve Osmanlının toprak yapısını en iyi anlatan tımar
(dirlik) terimi, hem merkezî yönetim tarafından mal ve insan kaynaklarının sayımı
yapılıp gelirleri belirlenmiş bir toprak parçasını ve hem de devletin belirlediği bir
ya da birkaç kişinin bu toprağın rantını kendi üzerine geçirmesini sağlayan bir
sömürü biçimini ifade eder. Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye: 1.
Kitap Bizans’tan Tanzimat’a, Çeviren B. Kuzucu 7. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul
2000, s.239. Osmanlıda tarım için kullanılan toprağın mülkiyeti önceleri -kural
gereği- devlete aitti (mir’i arazi.) Tımar düzenlemesi ile bu araziler; işi, vergi+asker
toplamak olan kamu görevlilerine bırakılırdı. Çeşitli nedenlerle Osmanlı etkinliğini
yitirince, merkezi yönetim gelirlerini arttırmak için hazine (mir’i) topraklarını
ya doğrudan satışa çıkardı ya da topraktan vergi toplama işini mültezim denilen
özel girişimcilere bıraktı. İşte bu, beraberinde iltizam denilen toprak mülkiyetinin özelleşmesi uygulamasını başlattı. Yakup Kepenek, Gelişimi, Üretim Yapısı ve
Sorunlarıyla Türkiye Ekonomisi, 5. Baskı, Teori Yayınları, Ankara 1987, s.13.
371
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
mış olmasıdır. Demek oluyor ki, özel mülkiyet kavramı Osmanlı feodal
hukuk anlayışında çoktan yerini almıştır27.
iv-Büyüme: İktisat tarihçilerinin (V. Eldem vb.) saptamalarına ve
aktardıklarına (Z. Toprak vb.) göre, Osmanlı ekonomisi, gerçekte 19.
yüzyılda gelişti. 1873-1896 Büyük Kriz’e karşın, gayri safi yurt içi hasıla
(GSYİH), 1889-1911 arasında yıllık ortalama reel olarak % 2’lik bir artış
gösterdi. Bu iktisadî büyüme, Batılı ekonomilere göre görece düşük
düzeyde seyir etmiştir. (Almanya, 1875-1915 arasında ortalama % 3.1,
ABD ise 1884-1913 arasında % 3.5 büyüme oranları kaydetmiştir.)
v-Para-Banka: 1863’te İngiliz-Fransız sermayesiyle İstanbul’da
Osmanlı Bankası kuruldu. Devletin merkez bankası statüsüyle emisyon yapmak dışında; devlet adına para bulma, tahvil ihraç etme, borç
ödeme işlerini, kısacası hazinadarlık yapacaktı. Ayrıca ticarî ve yatırım
faaliyetlerini de gerçekleştirecekti. Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin de
doğrudan müdahale araçlarından birisi oldu. 1888’de Ziraat Bankası
kuruldu ve köylü üreticiye ucuz kredi sağladı. Aynı tarihte kurulan
Alman sermayeli Deutsche Bank; Bağdat Demiryolları, sulama projeleri
gibi altyapı yatırımları finanse etti. 1844 Para Reformu Osmanlı para
birliği sürecinde önemli bir adımdı. Bu reformun amacı, Osmanlı parasını
istikrara kavuşturmak ve Osmanlının tüm bölgelerinde geçerli bir para
birliğini kurmak olacaktı. 19. yüzyıl başındaki savaş ve isyanın yarattığı
karışıklıkta Osmanlı parasının değeri birçok kez düştü. II. Mahmud saltanatı boyunca, örneğin, Osmanlı parasının adı ve şekli altın emisyonu
bazında 35, gümüş bazında 37 kez değiştirildi. Osmanlı kuruşu değeri
ya da İngiliz poundu eşdeğeri 1814’te 23’ten 1939’da 104’e düşürüldü28.
Bu, devalüasyon anlamına gelen Osmanlı diliyle tağşiş olayıdır.
vi-Maliye-Bütçe: Okçuoğlu Marx’ın deyimiyle, bir kapitalist devletin
bütçesinin, sınıf bütçesinden, burjuvazi için bütçeden başka bir şey olmadığını, Marx’ın bir kapitalist devlet için söylediği bu sözlerin pekâlâ feodal
bir devlet için, dolayısıyla Osmanlı feodalitesi için de geçerli olduğunu
belirtir ve ekler: Kapitalist düzende olduğu gibi feodal düzende de devletin
27 İbrahim Okçuoğlu, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi: İç Pazarın Oluşma Süreci- 1.
Kitap Tarihsel Yaklaşım (1920’ye Kadar, 2. Baskı, Ceylan Yayınevi, İstanbul 1999,
s.459-460.
28 Zafer Toprak, “The Ottoman Realities and Economic Mind in the Age of Nation State
(1839-1914)”, Bogazici University, http://www.econ.uoa.gr/ua/files/811318924.
pdf.
372
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
harcamaları büyük oranda verimsiz harcamalardır; örneğin savunma ve savaş
harcamaları gibi. Osmanlı Devleti’nin savunma bütçesi harcamaları 19.
yüzyıl son çeyreğinde oransal olarak şöyle seyir etmiştir: 1877’de bütçenin % 44,2’si; 1897’de % 38,5’si (bu 1911’de tekrar etmiştir. Öte yandan;
milli savunma, emniyet ve jandarma için bütçe giderleri 1887’de bütçenin
yaklaşık % 55’i, 1897’de % 48’i. Doğrudan vergilerin bütçeye katkısı ise,
aynı yıllar için ortalama % 60’ını bulmuştur. Bu dönemlerdeki bütçe açığı
miktarı ise, 353 ve 235 milyon kuruş olarak hesaplanmıştır29.
vii-Kapitülasyonlar: Avrupa’nın (ithalatı kısıp ihracatını arttırarak ve denizaşırı topraklarda koliniler kurarak) zenginleşmesini sağlayan
ticarî kapitalizm (merkantilizm) aşamasında, Osmanlının eklemlenme
süreci kapitülasyonlarla başladı. Avrupalılara tanınan ayrıcalıklardan
yararlanmak için gayrimüslüm Osmanlı tüccarları Avrupa devletlerinin
egemenliğine girip topluma yabancılaşma sorununu yaşadılar, sırtını
Avrupa’ya dayamış güçlü bir ticaret oligarşisi oluşturdular30. Kapitülasyon, Osmanlı padişahları ile ticaret ya da dostluk ilişkileri kurmuş
yabancı uyruklu kişilere bazı hak ve ayrıcalıklar veren özel uzlaşmadır.
Dönemin kapitülasyonların özelliği, bağlayıcılığı ve kalıcılığı sürsün
diye antlaşmalara dâhil edilmesidir31.
viii-Balta Limanı Antlaşması: 1838 Balta Limanı Antlaşması,
Osmanlı-İngiliz Tiacret Antlaşması olup; İngilizlerin Osmanlı iç pazarında kolayca faaliyette bulunmasını, rekabet üstünlüğü elde etmesini,
Boğazlarda transit geçişine sahip olmasını, Osmanlının İngilizlere verdiği
kapitülasyonları devamını garantilemesi, vb. nedeniyle, devrin İngiliz
Dışişleri Bakanı Palmerston tarafından şaheser olarak nitelendirilmiştir.
İngiltere’nin Osmanlıya yaptığı ihracat, Osmanlıdan yaptığı ithalattan;
Antlaşma öncesinde olduğu gibi sonrasında da onlarca kat fazla gerçekleşmiştir. Osmanlının İngiltere’nin toplam ihracatındaki payı 1827’de
% 1,4 iken, 1950’de yaklaşık % 6’ya yükselmiştir32. Bu antlaşmanın,
Fransızlara tanınan özel ayrıcalıkları kapsayan çeşitlemesi 1861’de
imzalandı. Sıradaki antlaşmalar ise ABD ve Portekiz için yapıldı. Osmanlı
29 Okçuoğlu, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi..., s.499 vd.
30 Gülten Kazgan, Tanzimat’tan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi: 1. Küreselleşmeden
2. Küreselleşmeye, Altın Kitaplar, İstanbul 1999, s.26-28.
31 Bernard Camille Collas, 1864’te Türkiye: Tanzimat Sonrası Düzenlemeler ve Kapitülasyonların Tam Metni, Çeviren T. Tunçdoğan, Bileşim Yayınları, İstanbul 2005,
s.113.
32 Okçuoğlu, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi..., s.537.
373
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Devleti’nin Avrupa kapitalist devletleri için yaşamsal kılan; onun jeostratejik bir konuma, zengin hammadde kaynaklarına ve geniş bir pazara
sahip olmasıydı. (19. yüzyıl son çeyreğinde Osmanlının dış ticareti ve
dünya ticaret hacmindeki payındaki gelişmeler için bkz. Tablo 2.)
Tablo 2: Osmanlı Devleti’nin dünya ticaretindeki yeri (19. yüzyıl son çeyreği)33
Yıl
1880
1890
1900
Osmanlı dış ticareti (X+M) milyon $)
115.9
157.3
170.5
Dünya toplam ticareti (milyon $)
15.603
16.944
19.728
Osmanlının dünya ticaretindeki payı (%)
%0.74
%0.92
%0.86
ix-Duyun-ı Umumiye İdaresi (Bugünkü IMF): Osmanlı, 3A padişahları (Aldülmecit, Abdülaziz ve Abdülhamit) döneminde 1854-1909
arasında toplam 34 defa tahvil ihracı yapmış, karşılığında 356 milyon
altın lira borçlanmış ve onun eline geçen para ise sadece 206 milyon altın
lira olmuştur. Borçların dramatik boyutunu anlamak için 1874-1875
bütçesini örnek vermek yeterlidir: Toplam bütçe geliri 17, ödenmesi
gereken borç miktarı 13 milyon lira ve borç/gelir oranı yaklaşık % 76
olmuştur (sadece rakamlar için bkz. Okçuoğlu, ak.548). Osmanlı, iç
borçlanmayı Galata bankerlerinden yapıyordu ve bu borçları ödemek
için onlarla Rüsumu Sitte Antlaşması’nı (1879’da) imzaladı. Dış borçlanmada ise Osmanlı; İngiltere, Fransa, Almanya vb.nin en iyi müşterisi
idi. Dış borç yönetimini iyi yapamayınca, alacaklılarıyla Muharrem
Kararnamesi’ni (1881’de) imzaladı. Kararnameye göre borçların ülkelere göre dağılımı şöyledir: Fransa % 40, İngiltere % 30, Hollanda % 8,
Almanya % 5. (Daha sonraki yıllarda İngiltere’nin payı düşerken Fransa
ve Almanya’nın payı ise artacaktır.) Bu kararname temelinde, bugünkü
IMF’yi çağrıştıran Düyun-ı Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi kuruldu ve
alacaklı devletlerin üyesi olduğu bu İdare, Osmanlı maliyesini yönetti.
Örneğin, vergileri Osmanlı hükümeti adına topladı ve bunları borçları
çevirmede kullandı.
33 Kaynak; Okçuoğlu, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi..., s.539.
374
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
İKİNCİ ZEMİN: DÜNYA EKONOMİSİ
19. yüzyılda Osmanlıda Ermeni milletçiliği, diğerleri gibi doğum
sancılarını çekerken, acaba dünya ekonomisi hangi konjonktürü yaşıyordu?
i-Genel: 19. yüzyılda tüm dünyanın nüfusu, savaş, hastalıklar ve
diğer felaketler yüzünden, bugünkü Çin kadar bile değildi. Batı Avrupa’da
kişi başına düşen ulusal gelir 1200 dolar kadardı, bu da bugünkü yoksul
bir Afrika ülkesininki düzeyindeydi. 1870’te Batı Avrupa’nın küresel
GSYİH’daki payı % 34, Japonya hariç Asya’nın payı % 36 idi. Aynı
dönemde, dünya ihracatı payı ise, sırayla % 65 ve %14 olarak gerçekleşmiştir. Ortalama insan ömrü 19. yüzyılın ilk çeyreğinde B.Avrupa’da
(İngiltere ve Fransa) 40 yaş civarındaydı. 1900’e gelindiğinde dünya
ortalaması sadece 31 yaştan ibaretti. O dönemin zengin ve güçlü ülkeleri,
ironik bir dille söylemek gerekirse, bugünkü yoksul ve güçsüz Afrika
ülkeleri düzeyindeydi. 1870-1913 yılları arasında net göç rakamları:
Toplam Batı Avrupa -14 milyon, Toplam Uzak Batı (Avustralya, Yeni
Zelanda, Kanada ve ABD) +17.9 milyon kişi. Fransa +0.9 ve ABD +15.8
milyon iken Almanya ve İngiltere negatif (-2.6, -6.5 milyon)34.
ii-Sanayi Kapitalizminin Yükselişi ve Emperyalizm Çağı: 19. yüzyıl dünya ekonomisi iki temel alt-dönemden oluşur: 1800-1870 arası
sanayi kapitalizminin yükselişi ve 1873-1914 arası emperyalizm çağı.
Bunların arka planında, başta laisser faire-laisser passer liberal ideolojisi ile merkantilizmin sağladığı üstünlük bulunmaktadır. 19. yüzyılda
ortlama %3 civarında büyüme kaydeden Dünya sanayi (pamuk ipliği,
maden kömürü, dökme demir, vb. birinci kuşak ürünler + çelik, elektrik,
motorlu ulaşım araçları, vb. ikinci kuşak ürünler) toplam üretimi ve ticareti çoğunlukla İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD arasında dağılmıştır
(bkz. Tablo 3). Bu ülkelerde ulusal kapitalizm güçleniyordu, toplumda
bujuvazi atbaşı olarak sınıfsal yapılaşma sertleşiyordu; işçi sınıfı hareketleri boy gösteriyordu. Sınıf mücadeleleri kapitalizmin emperyalizm
aşamasına girmesini hızlandırdı. Lenin’in kapitalizmin en yüksek aşaması
dediği emperyalizm35 çağı, iflah olmaz sermaye birikimini ençoklaştırma
34 Sadece rakamlar için bkz. Angus Madison, The World Economy A Millennial Perspective, Development Centre Studies, OECD Publication, 2001.
35 Emperyalizm, O. Baeur’un 1913’te ifade ettiği gibi, aslında sermaye birikiminin
sınırlarını genişletmenin bir aracıdır. Bir başka deyişle, emperyalizm üretim ve
ticaret ilişkilerinin dünya ölçeğine yayılmasıdır. Michel Beaud, Kapitalizmin
375
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
hedefine dayanan kapitalizmin finans-kapitalleşmesi sürecinden başka
bir şey değildi. Bunun için sömürgelere ve sömürgelerin sömürülmesine
ihtiyaç vardı.
Tablo 3: 19. Yüzyılda Dünya Sanayi (S) Üretiminin ve Ticaretinin (T) Dağılımı (%)36
1820
1840
1860
S
T
S
T
S
T
İngiltere
24
27
21
25
21
25
Fransa
20
9
18
11
16
11
Almanya
15
11
17
8
15
9
Avrupa-Diğer
37
29
38
30
34
24
ABD
4
6
5
7
14
9
iii-Ticarette Küreselleşme Dalgası: Bizim şu anda sözettiğimiz ve
yaşadığımız küreselleşmenin bir çeşitlemesi 19. yüzyıl dünya ekonomisinde geçerliydi. 1860-70’li yıllar, serbest ticaret ve malların kolayca
sınırlardan geçmesi bakımından bir altın çağdı. 1879’un sonuna gelindiğinde, şaşırtıcı bir şekilde Almanya’nın ithalatının % 95’i halen gümrüklerden bağışıktı. Düşük ticaret engelleri ticarette bir patlamaya yol
açıyordu, öyleki ABD ihracatı 1900’ün sonunda GSMH’nin %7’sine hızla
yükseldi; yüzyıl sonra bu rakam % 8 oldu37.
iv-Finans Piyasalarının Hızla Gelişmesi: Hüseyin Al’ın vurguladığı
gibi, Uluslararası finans piyasalarının altın çağı olarak genel kabul gören
19. yüzyıl, Batı Avrupa merkezli sermayenin kendi bölgesi dışına çıkarak
dünya yüzeyine yayıldığı bir döneme denk düşer. Batı Avrupa sermayesinin
yöneldiği alanların başında ise bağımsızlıklarını yeni kazanan ya da daha
önce borçlanma ilişkisine girilmeyen devletler gelmektedir38. Ayrıca, şimdiki
Tarihi, Dost Kitabevi, Ankara 2003, s.182. Tanımı böyle yapınca, emperyalizm
kavramı son derece masum gözüyor ve İngiliz ve diğer Avrupalıların elinde barışı
yayma silahına dönüşüyor. 19. yüzyılda Pax-britanica egemen iken, ardılı 20. yüzyıl
başında Pax-germanica ve daha sonra bildiğimiz oyunun Amerikan çeşitlemesi
(pax-Americana) sahneye çıkıyor.
36 Kaynak; W. Rostow’dan aktaran Beaud, Kapitalizmin Tarihi, s.110-124 (tarafımızdan derlenmiştir.)
37 Nicholas D. Kristof, “The World: A Better System in the 19th Century?; At This
Rate, We’ll Be Global in Another Hundred Years”, The New York Times, May
23, 1999, http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res= 9807E3DE1731F930A15756C0A96F958260.
38 Hüseyin Al, “Uluslararası Sermaye ve Osmanlı Maliyesi 1820-1875”, Osmanlı
Banksı Arşivi, İstanbul 2007, http://www.obarsiv.com/yayinlar.html#27.
376
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
sermaye, 19. yüzyılınkinden daha az hareketli olduğu görülüyor. IMF’nin
1997’de hazırladığı sermaye hareketi endeksine göre, sermaye hareketlerinin iktisadî üretime oranı halen 1880’lerdeki düzeyin altındadır39.
SONUÇ: BULGULAR (B) VE DEĞERLENDİRMELER (D)
BD-1: 19. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin millet sistemi içinde ciddi
bir Ermeni nüfusu ve nüfuzu vardı.
Ermeniler göç ve yerinde doğumlarla sistemle bütünleştiler.
Reel (zanaatçılık) ve finans (bankerlik-sarraflık) sektörlerinde yarattıkları sermaye birikimiyle merkezi yönetimi etkilediler, orada sözsahibi
oldular. Ermeni milliyetçiliğinin, eğer bir mihenktaşı / çıkış noktası
varsa, özcelikle burada aranmalıdır. Milliyetçilik, Ermeni toplumunun
coğrafi nüfusunu ve iktisadî nüfuzunu arttırdı.
BD-2: Gayrimüslümler içinden reform talebinde bulunanların
başında Ermeniler geliyordu ve onların, ‘kansız devrimler’ de denilebilecek Tanzimat reformlarının nimetlerinden en fazla yararlananlar
olması normaldi.
Onlar da Tanzimatçı kafalar, Tanzimat’ın adamları sayılıyorlardı.
O yüzyılda da en ilerisi sayılan Batılı düşünce ve yaşam tarzını ithal
etmek ve böylece Batı blokuyla barışık yaşama aracı olarak görülen
Tanzimat’ın-Tanzimatçı Osmanlı padişahlarına, bürokratlarına ve aydınlarına gavur deniliyordu ki, Ermeniler zaten gavurdu. Kısacası, bu gavurlar, Tanzimat’ın izin verebildiği çerçevede, Osmanlının Batı’yla tanışma,
yüzleşme ve bir parça hesaplaşma sürecini hızlandırmışlardır.
BD-3: 19. yüzyılda her imparatorluk bir diğeri için mevcut / potansiyel sorun idi. Avrupalı büyük imparatorluklar için, komşu Osmanlı
bir Doğu Sorunu (Şark Meselesi) idi. Bunun simetriği, Avrupalılar da,
kapitalist ve emperyalist karakteriyle Osmanlı için bir Batı Sorunu
(Garp Meselesi) anlamına geliyordu.
39 New York Times gazetesinde yazan Kristof (1999), Peki bu nasıl olabilir? diye
soruyor? Bunun yanıtını; 19. yüzyılda İngiltere ve Fransa’nın tıpkı ABD, Kanada
ve Avustralya’da olduğu gibi gelişmekte olan ekonomilerde büyük yatırımlar yapması
ve özellikle İngiltere’nin elde ettiği zenginliği şimdikinden farklı olarak dışarıdaki
yatırımlarına borçlu olduğu şeklinde veriyor. Ayrıca, yabancı sermaye, 19. yüzyılda
Yeni Zelanda ve Kanada’daki yerli yatırımların 1/3’ünü finanse ediyordu. Kristof,
“The World:…
377
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Osmanlı hasta adam olmasaydı da onun bir Batı Sorunu var
olmaya devam edecekti, sadece Avrupalıların Doğu Sorunu bitecekti.
Osmanlı için Batı kavramı, teorisi, pratiği sorunlu ve bir o derece zorunluydu; temel hedef haline getirdiği Batılılaşma Doğu felsefesiyle gerçekleşemeyeceğine göre…
Burada, Ermeniler, diğer gayrimüslüm kitlelerle birleşip reform
taleplerini bir baskı aracı haline getirmeselerdi, Tanzimat fermanları çıkmayacaktı. Bu fermanlar, millet sisteminde demokratik hakları arttırdığı
gibi, milliyetçiliklerin ayrılıkçı ayağını da kuvvetlendirmiş olabilir.
BD-4: Osmanlı’da 19. yüzyılda popülaritesi yüksek Ermeni milliyetçiliğinin doğuşunda iki ana konjonktür etkili olmuştur: Biri Osmanlı
ekonomisi, diğeri dünya ekonomisi.
Osmanlı, Batılı anlamda ve birebir olmasa da, ekonomi-politik
düzen açısından feodal, siyasal yönetim açısından federal görünümündeydi. Hem bir feodalite ve hem de kendine özgü bir federasyon olan
Osmanlıda, özel anayasası (nizamnamesi) bile olan ve iktisadî anlamda
en güçlü gayrimüslüm milletlerin başından gelen Ermenilerin milliyetçi
güdülerle hareket etmesi ve hareketlerinin denetim altına alınamaması
olağan bir durumdur. Elbette, geri kalanına göre kapitalistleşmiş ve
ayrıcalıklar gören her millet, iktisadî ve siyasal ağırlığını korumak için
milliyetçilik yapardı.
19. yüzyıl son çeyreğinde Osmanlı ekonomisi pozitif büyümeyi
başarmış bir kaç dünya ekonomisinden biridir. Bunda, İngilizlerle başlanan ve diğer Avrupalılarla sürdürülen liberal dış ticaret antlaşmaların
ve doğal olarak sarraflıkta ve tasarrufçulukta bir kaç adım önde olan
Ermeni burjuva sınıfının rolü büyüktür.
İktisadi büyümede başarılı olan Osmanlı merkezi yönetimi,
malî yönetimde aynı başarıyı gösteremiyordu. Maliyedeki zayıflıkları
yüzünden, borç vermeye ve dolayısıyla tek taraflı bağımlılık ilişkisi
kurmaya hazır Batılı devletlerin en iyi müşterisiydi. Bugünkü IMF’nin
prototipi olan Düyun-ı Umumiye İdaresi aracılığıyla dış borçlarını çevirmeye çalışıp duruyordu. İç borçlanma yönetimini ise Galata bankerleri
üzerinden sürdürüyordu.
378
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
BD-5: Ermeni milliyetçiliğinin doğuşunda dünya ekonomisindeki
olay ve olguların etkisi yadsınamaz; hiç bir doğum dışsal etkiler olmadan sağlam ya da düşükle sonuçlanmaz.
19. yüzyıl dünya ekonomisinin ağası ABD değil, özelde İngiltere
-genelde Batı Avrupa- idi. Kapitalist Avrupalıların Doğu’da halen verimli
ve sadık olan sömürgeleri vardı. Sömürgeci devletlerin milliyetçilikleri
beslemeleri ve kendilerine zararı dokunmayan milliyetçiliklerden beslenmeleri son derece anlamlıdır. Bu noktada, Ermeni milliyetçiliği de
bir istisna olmamıştır.
Öte yandan, hatırlamak gerekir ki, yine bu çağda İngiltere’nin
öncü, ABD’nin ise marjinal olduğu liberal dünya ekonomisinde sanayi
kapitalizmi ile emperyalizmin bayrağı hep yükseklerde dalgalanmıştır.
Finans-kapital düzleminde (banka sermayesinin sanayi sermayesiyle kurduğu evlilikte) küreselleşmenin güçlü temelleri bu yüzyılda atılmıştır.
379
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
KAYNAKÇA
Akman, Ayhan, “Etnik-Sivil Kuramsal İkileminin Ötesinde Modernist Milliyetçilik:
Milliyetçilik Kuramında Etnik/Sivil Milliyetçilik Karşıtlığı”, Modern Türkiye’de Siyasi
Düşünce, Milliyetçilik, C. 4, Editörler T. Bora ve M. Gültekingil, 2. Baskı, İletişim
Yayınları, İstanbul 2003, s.81-90.
Al, Hüseyin, “Uluslararası Sermaye ve Osmanlı Maliyesi 1820-1875”, Osmanlı Banksı
Arşivi, İstanbul 2007, http://www.obarsiv.com/yayinlar.html#27.
Artinian, Vartan, The Armanian Constitutional System in the Ottoman Empire 18391863: A Study of its Historical Development, İstanbul 1988.
Beaud, Michel, Kapitalizmin Tarihi, Dost Kitabevi, Ankara 2003.
Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 6. Baskı, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul 2002
(orijinali 1978)
Collas, Bernard Camile, 1864’te Türkiye: Tanzimat Sonrası Düzenlemeler ve
Kapitülasyonların Tam Metni, Çeviren T. Tunçdoğan, Bileşim Yayınları, İstanbul
2005.
DavIson, Roderic H., Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform 1856-1876, Çeviren O.
Akınhay, 2. Baskı, Agora Kitaplığı, İstanbul 2005 (orijinali 1963).
Hatemi, Hüsrev, Kimlik Kuyusu, Arma Yayınları, İstanbul 1996.
İzgi, Ömer (2002), “Turks and Armanians: The Ottoman Experience”, The Armanians
in the Late Ottoman Period, Editör Türkkaya Ataöv, The Council of Culture, arts and
Publications, Ankara 2002, s.1-20.
Karpat, H. Kemal, Osmanlı Nüfusu (1830-1914): Demografik ve Sosyal Özellikleri,
Çeviren B. Tırnakçı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003.
Kazgan, Gülten, Tanzimat’tan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi: 1. Küreselleşmeden 2.
Küreselleşmeye, Altın Kitaplar, İstanbul 1999.
Kepenek, Yakup, Gelişimi, Üretim Yapısı ve Sorunlarıyla Türkiye Ekonomisi, 5. Baskı,
Teori Yayınları, Ankara 1987.
Kıvılcım, Hikmet, Osmanlı Tarihinin Maddesi-Bütün Eserleri 1, Sosyal İnsan Yayınları,
İstanbul 2007.
KrIstof, Nicholas D., “The World: A Better System in the 19th Century?; At This
Rate, We’ll Be Global in Another Hundred Years”, The New York Times, May 23, 1999,
http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9807E3DE1731F930A15756C0A
96F958260.
MadIson, Angus, The World Economy A Millennial Perspective, Development Centre
Studies, OECD Publication, 2001.
Millet ve Tarih Şuuru: Seçme Eserleri-II, Editör E. Yalçın, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2008.
Oran, Baskın, Türkiye’de Azınlıklar: Kavramlar, Teori, Lozan, İç Mevzuat, İçtihat,
Uygulama, 3. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2006.
Okçuoğlu, İbrahim, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi: İç Pazarın Oluşma Süreci-1.
Kitap Tarihsel Yaklaşım (1920’ye Kadar), 2. Baskı, Ceylan Yayınevi, İstanbul 1999.
Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Gözden Geçirilmiş 25. Baskı, Alkım
Yayınevi, İstanbul 2005.
Ortaylı, İlber, Batılılışma Yolunda, 5. Baskı, Merkez Kitapçılık, İstanbul 2007.
Ortaylı, İlber, Avrupa ve Biz (Seçme Eserler 1), 2. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2008.
380
Yrd. Doç. Dr. İrfan KALAYCI
Önsoy, Rifat, “Tanzimat Dönemi İktisat politikaları”, Tanzimat’ın 150.Yıldönümü
Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim-3 Kasım), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1989, s.255-262.
Petrosyan, İ. Ye, “XIX. Asır Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform hareketi: Gelenekler
ve Yenilikler”, Tanzimat’ın 150.Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim-3 Kasım),
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989 s.21-24.
Quataert, Donald, “19. Yüzyıla Genel Bakış: Islahatlar Devri 1812-1914”, Osmanlı
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, 1600-1914, C.2, Editörler H. İnalcık-D.
Quataert, Çeviren A. Berktay vd., Eren Yayınclık, İstanbul 2004, s.885-1051.
Sonyel, Salahi R. (1989), “Tanzimat ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Gayri-Müslüm
Uyrukları Üzerindeki Etkileri”, Tanzimat’ın 150.Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu
(31 Ekim-3 Kasım), Türk tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989, s.339-351.
Terzi, Arzu T., “Osmanlı Maliyesinde Sözsahibi Üç Ermeni Nazır: Agop, Mikail
ve Ohannes Paşalar”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (24-25 Mayıs)
Bildiriler, İstanbul Üniversitesi Yayını No: 4305, İstanbul 2001, s. 21-34.
Timur, Taner, Osmanlı Çalışmaları: İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, 3.
Baskı, İmge Kitabevi, Ankara 1998.
Toprak, Zafer, “The Ottoman Realities and Economic Mind in the Age of Nation
State (1839-1914)”, Bogazici University, http://www.econ.uoa.gr/ua/files/811318924.
pdf.
Ülken, Hilmi Ziya, Millet ve Tarih Şuuru: Seçme Eserleri-II, Editör E.Yalçın, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2008 (orijinali 1948).
Yerasimos, Stefanos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye: 1. Kitap Bizans’tan Tanzimat’a,
Çeviren B. Kuzucu, 7. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul 2000.
Yerasimos, Stefanos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye: 2.Kitap Tanzimat’tan I. Dünya
Savaşı’na, Çeviren B. Kuzucu, 7. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul 2001.
Yiğenoğlu, Çetin, Üç Bin Yıllık Kavga: Ermeniler Ne İstiyor?, Cumhuriyet Yayınları,
İstanbul 2007.
Yumul, Arus ve Rifat N. Bali, “Ermeni ve Yahudi Cemaatlerinde Siyasal Düşünce”,
Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası-Tanzimat
ve Meşrutiyet’in Birikimi, C.1, Editörler T. Bora ve M. Gültekingil, 6. Baskı, İletişim
Yayınları, İstanbul 2004, s.362-366.
WIkIpedIa (the Free EncyclopedIa), “Rise of National Thinking 1839”, http://
en.wikipedia.org/wiki/Rise_of_nationalismundertheOttomanEmpireclopedia,
(05.05.2008).
381
Prof. Dr. İsa YÜCEER
XIX. YÜZYIL TÜRK ERMENİ İLİŞKİLERİNİN
DİN VE KURUMLARI BAĞLAMI
Prof. Dr. İsa YÜCEER
Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Van-TÜRKİYE
Tlf.:0432 225 10 25/2444, e-posta; myyuceer@yahoo.com
383
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Türkler Müslüman, Ermeniler de Hıristiyan dinî kimlikleri ile ilişkilerini
sürdürmektedirler. Bu yapı geçmişte hoşgörü ortamının oluşmasına engel olmamış,
taraflar kendi dinlerine mensup olarak alakalarını huzur ortamında devam ettirmişler
ve bu farklılık diyaloga engel teşkil etmemiştir.
Fakat dış güçler Ermenilerle ortak dine sahip olmanın verdiği birliktelikten
yararlanarak bu iki kesim arasında sorunları başlatmış ve bunu sürdürmüştür. Burada
üzerinde durulması tasarlanan husus dinin doğal halinde kalması durumunda
toplumun farklı kesimleri arasında sorun yaşanmadığı, dinin kötüye kullanılması
ve çıkar amaçlı işlere alet edilmesi durumunda ne gibi olumsuzlukların yaşanabileceği ile ilgilidir. Bildiride Müslümanların dini kötüye kullanmadığı ve diğer
din mensuplarıyla güzel münasebetlerini sürdürdükleri halde muhatapları olan
Hıristiyanların Türk-Ermeni ilişkileri bağlamında halkın inancını kötü emellerini
gerçekleştirmek için kullandıkları ile ilgili hususlara açıklık getirilecektir. Konu
bir yönüyle de Müslümanların diğer din mensupları ile olan alakalarını da ilgilendirmektedir. Hıristiyan birliği veya ümmetinin beraberliği fikri ise ilişkilerin ana
temasını oluşturmaktadır.
Din ve kurumları insanların mutluluk, huzur ve barışı, toplumun güveni,
insanın dünya ve ahiret saadeti için vardır. Sorun çıkarmaz, ortaya çıkan sorunlara
çözüm bulur ve üretir. İnsanlar içten gelen duygularla bir dine mensup olur ve onun
emirlerini yerine getirirler. Onun sayesinde insanların kendileri mutlu olduğu gibi
çevrelerinde de mutluluk aracı olmayı planlarlar. Ne var ki kötü niyetliler elinde
din özelliklede bazı kurumlar dini çıkar aracı olarak kullanabilmiştir. Bunlar din
bağlamında açıklığa kavuşturulacaktır. İnanmış insan barışa inanmak durumundadır. İnanmak insanlar arasında diyalogu beraberinde getirir. İnanç ayrılığı barış
karşıtlığı anlamına alınamaz. Farklı inanç sahipleri farklılıklarını koruyarak barışı
temin etmişlerdir. Barışı ortadan kaldırıp bunun yerine hasımlık ikame edenler din
ve inançtan yararlanarak bunu yapmışlardır. Bu bağlamda din hem barışın hem de
bunun ortadan kalkmasının önemli bir faktörü olabilmektedir.
Taraflar arasında din ayrılığı bulunmakla beraber Müslümanlar bu ayrılığı
problem edinmemişler ve farklılıkları bünyelerinde himaye etmişlerdir. Müslümanların bu müsamahalı ve iyilik sever tutumu tüm kesimlerin bir arada hoşgörü
ortamında yaşamasını sağlamıştır. Zamanla kışkırtmalar dostları hasım haline
getirmişse bunda Müslümanların değil muhataplarının etkisi olmuştur. Barış girişiminde önce din yetkililerinin bunu benimsemesi ve özümsemesi gerektiği açıktır.
İnancın kullanılarak insanların kışkırtılması yerine din yapıcı rol alabilir ve insanlar
arasında iyiliği yaygın hale getirmenin temel faktörü olabilir.
384
Prof. Dr. İsa YÜCEER
GİRİŞ
Müslümanların kendisini kitap ehli olarak tanımlayan tüm kesimlere
karşı olumlu tavrı, güzel ilişkisi ve iyi muamelesi asırlar öncesinden bilinmektedir. Karşılıklı münasebetlerde ahde vefa temel prensip olmuştur.
Hak ve hukuka riayet etmek, ayrıca ilişkili bulunduğu komşuluk gibi
münasebetleri olan kesime karşı daha ileri düzeyde alakanın olacağı
açıktır. Müslümanların yaşadığı ortamda diğer dinlere mensup kimseler
de onlarla birlikte bulunmuş, bunlar birbiriyle tanışmış, onlardan İslam’a
girenler ve bunu kendi hür irdeleriyle kabul edenler olmuştur. Kendi
dinini devam ettirmek isteyenlere de o dini devam ettirmesi için her
türlü imkân sağlanmış ve fırsat verilmiştir. Müslümanlar kendi yönetimlerindeki farklı kesimlere müsamahalı davranmış ve onların kendi
din, dil, inanç, kültür ve tüm değerlerini korumasını sağlamıştır.
Osmanlılar kendilerinden önceki Bizans yönetiminden farklı olarak
tüm kesimleri himaye etmiş ve onların birlikteliklerini sağlamıştır. Gerçekte ilişkilerin uzun geçmişe dayanan tecrübe ve birikimi bulunmaktadır. Osmanlı ortamında tüm kesimlerin her bakımdan refah içinde
yaşadığı bilinen bir husustur. Bu birliktelikte taraflar arasında karşılıklı
385
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
çok ileri düzeyde güven oluşmuş ve bu durum asırlarca sürdürülmüştür.
Ermeniler halkın sıradan fertlerinden üst düzey papazlarına kadar her
kesimden insanıyla Osmanlıya bağlı kalmış ve rahat hareket etmişlerdir.
Sonuçta farklılıklar korunarak yöneten ve yönetilenin birbirine saygılı
olduğu bir ortam sürdürülmüştür.
İstisna-i bir durum olarak son yüzyılda ilişkiler bozulmuş veya bozdurulmuş, birliktelik ihlal edilmiş, birbirine uyum sağlayan ve düşünceleri
örtüşen iki millet dış güçler tarafından hasım konumuna getirilmiştir.
Geçmişte kalan uzun deneyim ise onları birbirlerine karşı iyimser olma
birikimini sunmaktadır. İlişkilerde “dostun eskisi eşyanın yenisi iyidir”
düşüncesi gözden uzak tutulmamalıdır. Güzel birliktelikten faydalanan/
nemalanan çok sayıda kimse vardır. Asırların ilişkisi isyanlardan ibaret
görülemez. Kışkırtılanlar ve alet edilerek Batıya hizmet sunanlar hem
dinlerinden hem de değerlerinden olanlardır. Dinini bırakıp Katolikleşen
veya Protestanlaşan Ermeniler Batının etkisinde bu kararı vermiştir.
1-Müslümanların Gayri Müslimlerle
İlişkilerde İnanç Faktörü
Müslümanların kendilerinin dışındakilerle ilişkilerinde ana faktör
İslam inançlarıdır. Onlar dinin metinlerinde belirlenen esaslara uymak
ve insanlara insanca muamelede bulunmak durumundadırlar. Bunun
temelinde de dinin metinlerinde belirtilen insan hak ve hukukuna riayet etme yükümlülüğü vardır. Merhamet, şefkat, ilişkilerde samimi ve
iyi niyetli olmak, iyi geçinmek ve iyi geçinilen kimse olmak gibi temel
prensiplere uyma zarureti bulunmaktadır.
Onlar realiteyi kabul etmiş ve çevrelerinde var olan farklı inançlardaki kimselerin varlığını güvenceye almıştır. Onların din kurumlarını
özellikle tanımış, o ortamı bir bütünlük içinde korumuş ve varlığını
sürdürmesini sağlamıştır. Bu durum ve yapılanma asırlarca devam etmiş
ve taraflar güven ortamında hayatlarını sürdürmüşlerdir. Ne var ki bu
iki farklı din mensuplarının arasına art niyetliler girmiş, aralarını ifsat
etmiş ve Müslümanlar yapmadıkları bir şeylerin suçlaması ile karşı karşıya kalmışlardır. Onlar şayet bunu yapacak olsalardı onların çok güçlü
olduğu dönemlerde yapma imkânına sahip olduklarından bunu kendilerinin çok zayıf oldukları bir döneme bırakmazlardı. Din onları savaş
dâhil hiçbir durumda katliam gibi işlere girişmelerine izin vermemiş ve
386
Prof. Dr. İsa YÜCEER
inançları onların kötülük yapmasına engel olmuştur. Bu nedenle onlara
itham edilen asılsız suçlamalar bir delile dayanmamaktadır. Mesnetsiz
ithamlar onlar hakkında birer iftira olmaktan öte geçmemektedir. Din
İnsan öldürmeyi haram kılmış ve bunun vebalinin büyüklüğünü haber
vermiştir. Müslümanların kendi dinlerine mensup olmayan kimselerle
ilişkilerini dinin metinlerinde belirlenen esaslara göre sürdürmek durumunda olmaları nedeniyle sorumluluklarının bilincinde olmuşlardır.
Ermeniler de Müslümanların nazarında Ehl-i kitap grubuna girmektedirler. Bu nedenle onlar hakkında dinin genel manada bu kesimle
ilgili olarak belirlediği kurallara uymak zarureti bulunmaktadır. Burada
sorun Osmanlı birliğinin bozulmasına karar verildiği ve dıştan müdahale
ile parçalama sürecinin başladığı dönemde yaşanan olumsuzluklarla
ilgilidir. Batılılarla birlikte hareket eden farklı din yetkililerinin içten
onlara destek vermesi ve kendilerine imkân sağlaması geçmişte yaşanan
istenmeyen vakalardır. Ayrılıkçı faaliyetlerin içinde yer alanların dış destekli olarak yıkılışa katkı sağlaması hiçbir ülkenin kabul etmeyeceği bir
yaklaşım tarzıdır. Osmanlı toplumunda yaşayan farklı dinlere mensup
kesimlerin bu ülkenin düşmanları ile iş birliği yapmaları kabul edilemez
bir tutumdur. Aynı dini paylaşıyor olmaktan yararlanarak ülkeye ve
halkına zarar vermeleri kendilerinden beklenmeyen bir yaklaşımdır.
Osmanlının asırlarca koruduğu bu dinin mensuplarının ülkenin güçsüz
olduğu, siyasî ihtilafların yoğunlaştığı bir dönemde isyan başlatmalarını
sıradan bir faaliyet olarak görmek mümkün değildir.
2-Farklı Din Mensuplarının
Birlikte Yaşama Deneyimi
2.1-Osmanlı’da Farklı Din Mensuplarının Yönetimi
1-Müsamaha ve Merhametle Muamele; Müslümanların din ayrımı
yapmaksızın yönettikleri insanlara eşit davrandığı, gayrimüslimlere
layık oldukları görev, yetki ve mevkileri vermekten çekinmedikleri bilinmektedir. Bu hususta kişilerin dinî inançlarına bakılmaksızın herkese
imkân sağlandığı ve önünün açıldığı herkesin malumudur. Adalet ve
eşitliğin yaygın olduğu ise bir gerçektir. Hoşgörü ve serbestliğin hâkim
olduğu ortamda insanlar başta ibadetler olmak üzere dinî yaşantı, gelenek, kültür ve adetlerini sürdürmüşlerdir. Osmanlı ortamında her din
mensubu diğerine sevgi beslemiş, saygılı davranmış, toplumda insan
387
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
hayatına değer verilmiş ve tüm değerlere saygı duyulmuştur. Ermeniler
Hıristiyanlardan zulüm gördüğü halde Müslümanlardan hoşgörüden
başka bir şeyle karşılaşmamışlardır. İsteyip de elde edemedikleri hiçbir
din ve inanç özgürlüğü bulunmamaktadır.
2-Müslümanların Yaklaşımı ve İlişkilerin Analizi; Kötülük yapmak,
zarar vermek, fenalık düşünmek ve bunu uygulamak Müslümanların ruhuna, düşünce dünyasına ve inanç yapısına ters düşmektedir.
Bu nedenle iyilik etmek, yardımcı olmak, işinde mahir olan kimseyi
layık olduğu düzeye getirmek Müslüman karakteridir1. İnsana insanca
davranma, onun kadir ve kıymetini bilme temel düşüncedir. Hâkim
konumda olduklarında idareleri altındaki kimseleri kendi çocukları,
torunları ve yakınlarından farksız görmeleri gerektiğinin bilincindedirler. İnsanların hangi isimle anıldığı, hangi millete ve dine mensup olduğu
önemli değildir. Kişinin doğuştan sahip olduğu yönlerine değil ahlak,
amel, davranış ve muamelelerine özellikle de iyi insan oluşuna bakılmıştır. Zira onun bu yönü önemlidir. Taraflar arasında iletişim sorunu
yaşanmamış, gayrimüslimlerin o dönemde iyi konumda olduğu üzerinde
birleşme sağlanan bir husus olmuştur. Onlar düşüncelerini uygulamaya
koyabilmişler ve birlikte yaşayan farklı din mensubu kesimler arasında
arkadaşlık anlayışının canlılığı gerçekleştirilebilmiştir. Osmanlı yaklaşımı kendi ülkesinde var olan dinlerin korunmasını sağlamıştır. Dinin
himayesi onun mensuplarının da korunmasıdır. Kimseye karşı negatif
bir yaklaşım olmamış, dinî uygulama dâhil herkes her türlü varlıklarını
korumuştur. Farklı kesimlerin Osmanlı kültürüne tesiri görülmüş ve
taraflar arasında karşılıklı etkileşme olmuştur. Bunların katkıları yadsınmamakla beraber, karşılıklı etkileşimin varlığından kimse tedirgin
olmamıştır. Bu ilişki açık olarak bilinmektedir. Din farkının olması
diğer ilişkilerde birlikteliklere engel olmamıştır. Sonuçta altı yüz yılda
olumsuzluk olarak sadece münferit olaylar yaşanmıştır. Bunlar da büyük
vakalar değildir. Her kesim kendi din ve kültürünü korumuş, resmi
kurumların farklılıklara karşı tavrının olumlu olduğu hakkında fikir
birliği oluşmuştur. Karşılıklı tanıma, anlama ve değer verme temin
edilmiş, birbirinin tarih ve kültürüne de saygı gösterilmiştir. Birliktelikle kurulan ilişkilerde gerçekleri görmezden gelmek ve yok saymanın
1
388
Liyakat, ehliyet, işinin ehli olmak, sanatında mahir olmak, üstlendiği işi sağlam
yapmak ve yanlış yollara başvurmamak temel ilke olması nedeniyle, kişinin dini
inanç ve mezhebi göz önünde bulundurulmamıştır.
Prof. Dr. İsa YÜCEER
çözüm olmadığı realitesi ortaya çıkmıştır. Toplumda birbirlerine saygılı
yaklaşım ve karşılıklı empati olmuştur2. Mekan olarak Allah bu insanları bir araya koymuştur. Önce bu realiteyi görmek gerekmektedir. Bu
coğrafyada insanlar Osmanlı idaresinde birlikteliği başarmışlardır. Bu
da dostluk, kardeşlik ve güzel insani ilişki ile temin edilmiştir. Karşılıklı
dindaşlık bağı olmamasına rağmen fedakârlık yapıldığı görülmüştür.
Bunu artırıcı ve pekiştirici faaliyetler beklenirken aksinin yapılması
üzücüdür. Geçmişte bir aile gibi yaşayanlar dış etkenlerle hasım haline
getirilmek istenmektedir.
3-Huzur Ortamı; Ermenilerin Anadolu’da herkesten daha huzurlu
yaşadığı bilinmektedir. Ne var ki Anadolu’yu paylaşmanın kararını
verenler Ermenileri Müslümanlara karşı kışkırtmışlardır. Sonunda
huzur ortamı bozulmuş, insanlar acılara ve yokluğa mahkûm olmuştur. Müslümanların aleyhine söylenenler, iftira ve yalanlar tarafların
arasını ifsat etmeye yönelikti. Osmanlı toplumunda inanç dünyası ve
insanların buna karşı durumu tüm kesimler için serbestlik içermiş, buda
içte huzur ortamının oluşmasına katkı sağlamıştır. Toplum içinde her
kesim yaşantı biçimini kendi tercihine göre sürdürmüştür. Hoşgörü ve
adaletin hâkim olması insanları huzurlu kılmıştır. Gündelik hayatında
insanlar kim olursa olsun, hangi din ve cinsiyete mensup olursa olsun hür
ortamda hayatlarını sürdürmüşlerdir. Ermeniler hayatın her alanında
ve tüm mesleklerde özelliklede ticaretle meşgul olmuşlardır. Az sayıda
bazı kesimlerde dinî taassubun olduğu tespit edilmiş, tahammülsüzlük
yaşanmış, bu da bir takım sorunlara neden olmuştur. Müslümanlara
içki sattıkları hususu onlar hakkındaki eleştiriler arasında yer almıştır. Bazı papazların hakkı olmadığı halde dinî görevleri aldığı tenkidi
yapılmıştır. Ayrıca Fransızların insanları Katolik yapmak için baskı
uygulaması eleştiri nedenidir. Genel manada ise isyanların başlamasına
kadar toplumda güven ortamı vardır. O dönemde içtekiler dört tabur
kadar olan Ermeni birlikleri bölge halkına karşı Rus’lara destek vermiştir3
tespiti yapılmaktadır.
4-Halk Toplum ve Sorunlar; Müslüman cemaat camisinde, gayrimüslim cemaat ise kilisesinde ibadet yapmış, sosyal hayatta birlikte
2
3
Ebu Zeyd Şelebi, Tarihu’l-Hadaratu’l-İslamiyye Ve’l-Fikri’l-İslami, Mektebetü’l-Vehbe
Yayını, Kahire 1964, s.122.
Heyet, Ahlat ve Kültürel Mirasımızın Korunması, Ahlat Kültür Vakfı, Ankara 1992,
s.45.
389
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
olmayı başarmış ve güzellikler sergilenmiştir. Toplumda uyum ortamı
oluşmuş, münferit vakalar dışında anormallikler yaşanmamıştır. Şüphesiz her toplumda sorunlar yaşanır. Osmanlı içindeki milletler arasında
istenmeyen olayların yaşanması ve tarafların birbirine kuşkuyla bakması ancak Batının müdahalesi sonucunda görülmüştür. Birlikteliğin
aşınmasının sebeplerinin araştırılması aynı hataların tekrarlanmasını
önlemeye yöneliktir. Sorunların temelinde ise dıştan Osmanlıyı parçalamak isteyenlerin girişimleri dikkat çekmektedir. Her kesim gibi
mağdur olanlardan birisi de dindarlardır. Onların samimi duygularla
dinî görevlerini ifa etmeleri aksatılmıştır.
5-Paylaşım; Müslümanlar diğer din mensuplarıyla akraba gibi ilişki
kurmuş, iç içe olmuş ve iç dünyada birlikte bulunmuşlardır. Ne var ki
Batının politik çıkarları dostları hasım haline getirmiştir. Artık yeni toplum, yeni düşüncelerle etkilenmiş, yeni hayat, yeni insan, yeni kavramlar
yanında yeni yapılanma ortaya çıkmış ve hayat yeniden kurulmuştur.
Dinin samimiyet, iyi niyet, dürüstlük, sadakat, sözünde durma şeklinde
özetlenebilecek olan öğütleri yerini çıkar ilişkilerine bırakmıştır. Onların
Osmanlı ortamının ve bütünün bir parçası olduğu fikri zedelenmiş, bu
nedenle geçmişte oluşan zenginlik ortamı yitirilmiştir. Tarihte bu iki
kesim imkânlarını paylaşmayı, sevinç ve kederde ortak duygulara sahip
olmayı yaşamıştır. Müslümanlar dinin gereği olan diğer din mensuplarına insan olarak değer verme ve güzel muamelede bulunma görevlerini yerine getirmişlerdir4. Osmanlının tüm iyi niyeti kurulan tuzaklar
nedeniyle geçersiz ve yetersiz kalmıştır. Rusların işgal ettiği yerlerde
Ermenilerin Müslümanları öldürmesi üzerine tehcir/göç ettirme kararı
da buna gerek görülerek alınmıştır5.
6-Sorumluluk; Osmanlı tarih boyunca sorumluluğunun bilincinde
olmuş, raiyenin korunmasını sağlamış, dinî yapısı ve kültürel durumu
gibi tüm haklarını korumuştur. Batının devreye girmesiyle birlikte dış
güçlerin menfaatlerinin sağlanması için denge bozulmuş ve strateji
değişmiştir. Güvenliği sarsıcı faaliyetler ortaya çıkmış, devletin geleceğini
tehlikeye sokan işler yaşanmış, din ve eğitim kurumları buna pek çok
yerde alet edilmiştir. Artık gayrimüslimlerin sevk ve idaresi Osmanlıdan çıkmış ve dış mihrakların eline geçmiştir. Müslümanlar hukuka
4
5
390
Cami yapım faaliyetleri için bkz. Yasin Çağatay Seçkin, “Balyanlar ve Türk Camileri”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, Kayseri 2007, C.IV, s.520-535.
Heyet, Ahlat ve Kültürel Mirasımızın Korunması, s.45-6.
Prof. Dr. İsa YÜCEER
riayet etmiş, birlikte yaşadıkları tüm kesimlerin hakkını gözetmenin
dinin emri olduğu düşüncesinden hareket etmişlerdir6. Zira bu emir
gereği onlara hangi dine mensup olurlarsa olsunlar birlikte oldukları
için kayıtsız ve sorumsuz olamayacaklarının bilincindedirler. Osmanlı
kendi devlet anlayışını her dönemde korumuştur. Bunun gereği olarak
Osmanlı ortamındaki farklı milletlere karşı sabretme, hoşgörü gösterme ve bundan hiçbir zaman biç bir durumda vazgeçmeme ilkesine
bağlı kalma gerçekleşmiştir. Devletin istenmeyen olaylar karşısında
tedbirler alması ise onun tabii hakkıdır. Tebaadan bir kesimin yanlış
işlerine ve dış güçlerin oyununa gelen tavırlarına karşı sükûneti temin
etme girişimi söz konusu olmuştur7. Bu durumda dahi büyük devletin
temel düşüncesi olan farklılıkları sağlıklı yönetme ve onları toleransla
karşılamadan vazgeçilmemiştir.
7-Güvenilirlik; Özellikle Selçuklu ve Osmanlı örneği ele alındığında
belirli bir gelenek sürdürülmüş, örneğin Osmanlının gayrimüslimler
içinde Ermenilere ayrı bir önem verdiği, onlara önemli mevkiler verdiği,
güvenilir bulduğu, hazine gibi ileri düzeyde güveni gerektiren bir mevkie getirdiği görülmektedir8. Bu durum asırlarca sarsılmaksızın onlara
olan güvenin devam ettiğini göstermektedir. Güven kaybı ise Batının
devreye girmesiyle yaşanmıştır.
2.2-Dini Kurum Olara Kilise Faktörü ve Patrikhane
1-Kilise Faktörü; Kilise teşkilatı Müslümanların nazarında dinî faaliyetlerin yürütüldüğü, halkın dinî ihtiyaçlarına cevap verilen dinî bir
kurumdur. O kuruma bu algılamayla bakılsa da gerçekte kilise teşkilatı
sadece dinî ayın yapılan bir mekân değildir. Bunun ötesinde bazı dönemlerde bir din teşkilatı olmaktan öte siyasî bir görünüm almıştır. Kendi
düşünce dünyasında bir zihniyeti temsil etmektedir. Oraya yüklenen
anlam İslam’da var olduğu tasavvur edilenin ötesindedir. Bu nedenle o
kurumun başında bulunan kimseye verilen yetki ve halk arasında ona
6
7
8
Cuma el-Huli, El-İtticahatu’l-Fikriyyeti’l-Muasıra Ve Mevkifu’l-İslam’ı Minha, Beyrut
1986, s.1139
Sadi Ebu Ceyb, Dırasatun Fi Minhacı’l-İslam Es-Siyasî, Risale Yayını, Beyrut 1985,
s.164.
Bkz. Zeynep İskefiyeli, “Osmanlı Devleti Tarafından Ermenilere Verilen Nişan ve
Madalyalar”, Hoşgörü Ortamında Ermeniler, C.IV, s.577 vd.
391
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
bakış ileri konumdadır9. Verilen geniş yetkilerden sonra bunu açık olarak
görmek gerekirdi bu yapılmamıştır. Müslümanların nazarında kilise
dinî yükümlülüklerin yerine getirildiği bir mekândır. Bunun yanında
gelenekte yaygın olan merasimler icra edilmektedir. Evlilik ve ölüm
törenleri, vaftiz gibi merasimler icra edilmektedir10. Bunlar dinin yapısı
içinde yerine getirilen görevlerdir. Belirli bir tarihten itibaren Ermenilerle ilişkilerde gerginliğin olduğu görülmektedir. Toplumda istenmeyen
olayların yaşanması ile birlikte bu mekânlarda da buranın konumuna
uygun olmayan yönlendirme faaliyetlerinin olduğu tespit edilmiştir.
Kilise geçmişin uyumlu ortamında hizmet sunduğu gibi kargaşa ortamında da hizmet verme durumundaydı. Yeni yapılanma içinde oyuna
gelenler olmuş, bazı kimseler baskı altında kalmış, birtakım din adamları
da dinin görevlerinin ruhuyla bağdaşmayan işlerin içinde olmuşlardır.
Bu hususta itham etme değil realite olarak tespit edilen yaklaşımlar
bulunmaktadır. Din günahlardan sakındırmış ve adam öldürmeyi büyük
günah olarak kabul etmiştir. İnsanların bundan uzak olması için bunun
vebalinin büyüklüğünü belirtmiş ve cezasının ağır olduğunu hatırlatmıştır. İnsan haklarının zayi edilmesi, mal, can ve iffet gibi değerlerin
zarar görmesini dinin onaylaması düşünülemez. Patrik ve rahiplerin
halk üzerinde etkisi ve büyük rollerinin olduğu bilinmektedir. Vaaz
ve çeşitli dinsel faaliyetler halkı yönlendirici olmuş ve bu çalışmalara
her hangi bir sınırlama getirilmemiştir. Herkes dinî görevlerini yerine
getirmiş ve bunda hiçbir engelle karşılaşmamıştır.
2-Patrikhane Faktörü; Ermenilerin patrikhane kurmasına izin verilirken bu izni verenler ve onların dinî kimliklerini bir kurum bünyesinde
himaye edenler bunu iyi niyetle yapmıştır. Orada dua, ibadet, dinî
merasimler, nikâh kıyılması, cenaze törenlerinin yapılması gibi önemli
sosyal etkinliklerin yerine gelmesi için vermiştir. Bunların yapılacağını
ümit etmiş ve dinî hizmetlerin ifa edilmesini beklemiştir. Orayı dinî bir
kurum olarak düşünenler asırlar sonra oranın tüm bu dinî ve sosyal
fonksiyonlarını aşıp Batı ile siyasî ilişkilerin merkezi olacağına ihtimal
vermemişlerdir. Batı ile görüşmelerde temsilci ve anlaşmalarda talepleri
olacak kurum haline gelebileceğini düşünmemişlerdir. Genelde mukayese
9
Hıristiyanların günah çıkarma işlemleri dolayısıyla bu yöndeki bağlantıları daha
da yoğundur.
10 Hıristiyanların tüm farklı kesimlerinde bu ilişki erken dönemde bağlamaktadır.
Vaftiz olmaları buna örnektir.
392
Prof. Dr. İsa YÜCEER
ile hareket edilmiştir. Müslümanlarda müftülük veya şeyhülislamlık11
ve onun icra ettiği görevlerle karşılaştırılmış olabilir. Patrikhanenin
Hıristiyanlar açısından karşılığı, yeri ve görevleri muhtemelen Fatih
dönemindekiyle aynı düzeyde kalmamıştır. Ayrıca Batı kendisi Osmanlı
vatandaşlardan Katolik ve Protestanlar bulmuş ve onlara kilise ve patrikhane açılmasını sağlamışsa, haliyle bunları kendi çıkarları için kullanacaktır. Misyonerler uzun zaman halkı Hıristiyanlaştırmak için çaba
vermişse bunun sonucu olan onların çizgisinde hareket eden, onlara
hizmet sunan ve menfaatlerine çalışan kesimler olacaktı. Misyonerlerin
Batıdan gelip okul açması ve faaliyetler göstermesi elde ettikleri kişileri
kendi menfaatlerine kullanacakları anlamını içeriyordu. Bu sonuç baştan
görülmezse ilerde sorunların çıkacağı açıktır.
Müslümanların düşünce dünyasında hoca, ibadetlerin yapılmasında
yardımcı olan ve halka nasihat eden kimsedir. Siyasî organizenin içinde
değildir. Halk kahramanı, millî kahraman, askeri önder ve örgüt öncüsü
olma gibi fonksiyonları yoktur. Savaş halinde halkı cihada teşvik etmesi
ise tabiidir. Ermenilerin durumu ise farklılık göstermektedir. Kilisede
papaz halkın ibadet etmesine yardımcı olma ve gelenekte devam eden
nikâh ve cenaze merasimi gibi işleri yürütendir. Fakat Ermenilerin
Osmanlıdan ayrılma fikrinin güçlenmesi ile birlikte siyasî organizeyi
yürütme, halktan çok sayıda insanın organizenin içinde yer almasını
sağlama gibi birçok yeni yükümlülükler üstlenmiştir. Şüphesiz herkesi
tek kategoride görmek yanlış olur. Toplumda dürüst insanların varlığını
inkâr etmek mümkün değildir. Olaylara katılmayan, olumsuz gelişmelere
razı gelmeyen çok sayıda kimse vardır. Fakat Batı her fırsatı değerlendirmiş ve hedefe ulaşmak için tüm imkânlarını kullanmıştır. Onlarla
birlikte hareket etmeleri için gayrimüslimleri teşvik etmiştir. Osmanlı
Ermeni patrikhanesi aracılığı ile onların din, dil, kültür, gelenek, örf
ve tüm değerlerini korumalarını sağlamış, din ve vicdan özgürlüğüne
kavuşturmuştur. Bu nedenle onların kendilerine din özgürlüğü verilmediğini iddia etmeleri mümkün değildir. Zira Müslümanlar diğer din
mensuplarının varlığından rahatsız değildir. Onlar her dönemde dinsel
etkinliklerinin tamamını arzu ettikleri şekilde sürdürmüşlerdir.
Bazı Ermeni patrikleri belirli bir dönemde siyasî fonksiyonları ile
dikkati çekmektedir. Bunu Osmanlının son döneminde açık olarak gör11 Yeni karşılığı Diyanet İşleri Başkanlığı olarak oluşturulan kurumdur.
393
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
mek mümkündür. Bu düzeydeki kimseler sadece dinî ayinleri yönetmek,
insanların ibadet etmesine yardımcı olma ve onlara nasihat etmenin
ötesinde siyasî bir konumunun olduğu görülmektedir. Dinî kişiliğinin
yanında millî ve siyasî yönünün varlığı dikkati çekmektedir. Haliyle
bir topluluk kendi şahsiyetlerini nasıl algılıyor ve değer yüklüyorlarsa
onları bu yönüyle görmek gerekmektedir.
Patrik gerçeğini görmeden onun kurumunun fonksiyonlarını açığa
kavuşturmak kolay olmayacaktır. Şüphesiz Patrik ve kurumlar nizamnameye göre faaliyet yürütmüştür. Bunun uygulamasından o sorumlu
tutulmuştur. Kendisi milletinin başı olarak mensubu bulunduğu milletinin her türlü yararlarını her ortamda gözetmiştir. Bir millet için bu
statü sorunsuz ve memnuniyet verici bir yapılanmadır. Patrik şayet bilgi
edinmek ve meselelere vakıf olmak isterse meclisi toplayıp görüşmeler
yaparak ayrıntılı bilgiler elde etme ve karar alma imkânına sahipti.
O dönemde millet bir merkezden yönetiliyordu. İnsanlar padişahtan
çok Patrik ve Patrikhaneye bağlıydı. Çünkü Patrik onların başkanı,
lideri, önderi ve temsilcisidir. Tüm meclislerinin başkanı ve dinin en
üst düzeyde önderiydi.
Osmanlıyla ilişki açısından devletle Ermeni milleti arasında vasıta
olma konumu vardı. Devlet onu muhatap alıyor ve her hangi bir emir
ulaştırılacaksa onun aracılığıyla iletiliyordu. Bir millet sorunlarını Patrik
aracılığı ile kendi meclislerinde çözüme kavuşturuyorsa, o özgür demektir. Ermeniler işlerini kendi kurumlarında halletme imkânına sahiplerdi.
Onlardan nizamnameye aykırı hareket etmemek beklenmiştir. Kurallara
bağlı kalmanın uzun geçmişte gerçekleştiği bir gerçektir. Kilisesi, okulu,
hastanesi ve diğer tüm kurum ve kuruluşları ile bir millet ayakta kalmışsa
bunu ayakta tutanın Osmanlılar olduğunu görmek gerekmektedir12.
Bir sisteme bağlı tutmak, bir yetkili/Patrik yönetiminde milleti idare
etmek gerçekleşmişse, bunun takdir edilmesi beklenmektedir. Çünkü
her şeyiyle bir milletin himaye edilmesi ve bunun asırlarca aksamadan
sürdürülmesi gerçekleşmiştir. Patrikliğinde despotluk yapmasını önlemek için onun da hak ve görevleri belirlenmiş, kapsamlı bir yaklaşımla
değerlendirme yapılmış ve onun neler yapıp neler yapamayacağı açıklıkla
ifade edilmiştir.
12 Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Ankara 2005, s.5 vd.
394
Prof. Dr. İsa YÜCEER
Bu kurumlar vasıtasıyla dinî görevler istenen düzeyde yerine getirildiği gibi tüm kurum ve kuruluşlar/farklılıkların korunmasını sağlamıştır. Osmanlı toplumunda değişik dinlere mensup insanlar bir arada
yaşamışlardır. Onların her birinin statüsü belirlenmiş ve buna bağlı
kalınmıştır. Devlet çok milletli ve çok dinli bir yapıyı korumuştur. Milletler arasında inanç ayrılığı belirleyici bir unsur olmuştur. Toplumda
inanç temeline göre kurumlar oluşturulmuştur. Bu bağlamda Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında ki ilişkiler düzenlenmiştir. Bu
arada asıl olan insan haklarının korunması, kimseye zarar verilmemesi
ve teşkilatların sağlıklı işlemesi sağlanmış ve Osmanlı yönetimi bunu
hassasiyetle yürütmüştür.
Fatih’in İstanbul’u fethi (1453) ile Müslümanların dışındakilere
hürriyet verme, onlarla ilgili sistem belirleme ve her bir kesimi nizamnameye bağlı tutma esası getirilmiştir. Bu düşünceyle halkın maddi ve
manevi tüm ihtiyaçları gözetilmiş, bunun için dinî kurumlar korunmuştur. Hıristiyanların dünyasında Müslümanların yaşaması mümkün
olmadığı halde Müslümanların toplumda gayri Müslimler tüm haklarına
sahip olarak varlıklarını korumuşlardır. Hıristiyanlar İslam’ı tanımazken
Müslümanlar tüm gayrimüslimlerin haklarını vermiş ve varlıklarını
korumalarını sağlamıştır. Hangi dinden olursa olsun halka zarar vermemek, insanlara başta dinî ve kültürel hususlarda olmak üzere hiçbir
baskı yapılmaması temel düşünce olmuştur. İslam’a girme ise kişilerin
kendi hür iradeleri ile gerçekleşmiş, bu hususta hiçbir baskı söz konusu
olmamıştır. Hiçbir kesime ön yargı ile yaklaşılmamış, onlarla güzel insani
ilişkiler kurulmuştur. Toplum yapısında var olan her din sahibi ve her
millete mensup kesim maddi ve manevi tüm varlıklarını korumuştur13.
Verilen imtiyazlar ve tanınan haklar her dönemde korunmuş ve sürekli
bunlara yenileri eklenerek varlıklarını sürdürmeleri sağlanmıştır14. Din
ayrımı hiçbir hususta sorun olmamış ve Müslüman ahali her kesimle
güzel ilişkilerini sürdürmüştür. Farklı inanç sahipleri güzel komşuluk
ilişkileri kurmuşlardır. Birlikte paylaşım gerçekleşen pek çok alanın varlığı tespit edilmektedir. Tüm tespitler tarafların sorunsuz yaşadıklarını
13 Said Öztürk, “Bir Osmanlı Kazasında Türkler ve Ermeniler: Darende”, Hoşgörü
Ortamında Ermeniler, C. IV, s.134.
14 Elde ettikleri mevkiler için bk. Seher Boykoy, “II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı
Meclislerinde Ermeni milletvekilleri ve Faaliyetleri”, Hoşgörü Ortamında Ermeniler,
IV, s.148-9.
395
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
göstermektedir. Herkes kendi dininde hassasiyet göstermiş, bundan
kimse zarar görmemiş ve tüm alanlarda tolerans devam etmiştir.
3-Müslümanların Gayri Müslimlerle İrtibatı; İslam’ın gelişinden itibaren Müslümanlar diğer dinlere mensup kimselerle birlikte olmuş ve
aynı ortamı paylaşmışlardır. Onlardan İslam’a girenler din kardeşi olarak
Müslüman muamelesine tabi tutulmuşlardır. Kendi dininde kalmayı tercih edenler hakkında dinin belirlediği prensiplere uymak Müslümanların
temel görevleri arasındadır. Ayetler Ehl-i Kitap ifadesini kullanarak özel
bir belirleme yapmış bu çerçevede bir kitap ve peygambere tabi olanlar
kastedilmiş ve bunlarla çok yakın ilişki kurulmuştur15. İslam inkârı ve
puta tapıcılığı sapıklık olarak görmüş ve onların ıslahında yoğunlaşmış
kitap ehlini ise kendine yakın bulmuştur. Ayrıca Müslümanlar Hıristiyanlara İsevi, Yahudilere de Musevi ifadesini kullanmış, onları bu
peygamberlere tabi olan kesimler olarak görmüştür. Müslümanlar da
aynı peygamberlere inanmaktadırlar. Böyle olmakla beraber bu peygamberleri tanıma da farklı yaklaşımlar olmuştur. Kitap ehliyle ilgili olarak
belirlenen hükümlere uymak Müslümanlar için temel prensiptir.
2.3-Din İçerikli Dış Müdahale ve Dinin
Kurumlarının Kötüye Kullanılması
1-Osmanlıyı Asılsız Suçlama; Din itham, iftira, yalan, asılsız suç
isnat etme ve hak etmediği suçlamada bulunmayı yasaklamıştır. Bu
nedenle aslı ve esası olmayan isnatlar yapılamaz. Bu arada adi vakalar
her toplumda olabilen münferit olaylardır.
2-Batı Menfaati ve İnancın Art Niyetlilere Alet Edilmesi; Adına büyük
devletler denenler kendi menfaatleri için her şeyi meşru görmüşlerdir.
İşgal ettikleri yerlerde Müslümanları göç ettirme, Şark Meselesi olarak
ortaya atılan tez ile de kendileriyle aynı dine mensup olanları himaye
etme ve onlara zarar gelmemesi için tüm tedbirleri alma yoluna gitmişlerdir. Bunu yaparken Müslümanların zarar görmesi, baskı altında tutulmaları ve katliama tabi olmaları tarihin siyah sayfasıdır. Bunlar planlı
bir şekilde yapılmış, saldırılar genelde savunmasız ve sivil insanların
öldürülmesine neden olmuştur. Bunlar Batının menfaati için her tarafta
15 Bakara 2/105, 109; Al-i İmran 3/64-5, 69-72, 75, 98-100, 113, 199; Nisa 4/123,
153, 159, 171; Maide 5/15, 19, 47, 59, 65, 68, 77; Ankebut 29/46; Ahzap 33/26;
Hadid 57/29; Haşr 59/29; Beyyine 98/6.
396
Prof. Dr. İsa YÜCEER
tekrarlanan uygulamalar olmuştur16. Faciaları yaşayan ve mağdur edilenler Müslümanlardır. Fakat onlarla ilgili hiçbir husus dile getirilmezken,
Müslüman olmayan kesimlerin sorunu olarak ortaya atılan hususlar
gündemden hiçbir zaman düşürülmemiştir. Batı dindarlığından dolayı
dindaşlarını himaye etmiş değildir. Çıkarları bunu gerektirdiği için bu
yolu izlemişlerdir. Tarih boyunca tekrarlanan yöntem Müslümanlara
facia yaşatmak ve bunu görmezden gelmek ve onların yaşadığı acıları
gündem dışında tutmaktır. Burada dikkati çeken husus ise Batının dinî
kurumlarının Patrikhane ve diğer dinî büyük müesseselerinin bu hususta
suskun oluşudur. Batının Osmanlı üzerindeki kötü emelleri süreklilik
arz etmiştir. Osmanlı zayıflatılmış, nüfuz mücadelesi ve paylaşım gerçekleşmiştir. Osmanlının iç işlerine karışma yöntemlerinden en belirgini
ıslahat adı altında Hıristiyanların yaşadığı yerlerde iyileştirme isteğidir.
Zahirde bu durum görünse de sonuçta içte kullanabileceği kesimleri
bulmuş ve onların vasıtasıyla müdahale gerçekleşmiştir. Batı kendi
çıkarı için başkasının malını ve tüm imkânlarını ele geçirebilmektedir.
Sözünde durmamak ve vaadini yerine getirmemek onların belirgin vasfı
olmuştur. O eskiyi unutmamakta ve hasımları kendi dininden olunca
eski hesapları unutabilmektedir. Müslümanlarla ilişki, hesap ve planını
ise mutlaka kendi dünyevi çıkarları doğrultusunda düzenlemektedir.
Burada hak, hukuk, değer ve ölçüler unutulmakta, devreye tarih girmekte ve tarihin intikamını alma peşine düşülmektedir.
Müslümanlar arasında yaşayan Hıristiyanlar Osmanlı döneminde
gerekli rahatlığı elde etmesine rağmen son asırda onları Batı sahiplenmiş,
planlı ve projeli bir şekilde onlara arka çıkmıştır17. Görünürde onların
haklarını savunma ve çıkarlarını koruma vardır. Batı önemli bir tespit
yapmış ve dini kullanılmaya uygun bir yapı olarak görmüştür. Gerçekte
onların dinî bir sorunu yoktu. Ayrıca dinî bir kurum olarak Patrikhane,
kiliseler ve ona bağlı kurumların halk üzerinde önemli bir etkisi vardı.
Din adamları aracılığı ile halka ulaşmak, ona etki etmek ve onun dinî
duygularından yararlanmak imkânı bulunuyordu. Böylece ibadet yapmak için din kurumuna giden kimse bir takım telkinler almakta ve
aynı zamanda ibadet görevini yerine getirmektedir. Mabette insanın
16 Münir Muhammed Necip, El-Hareketu’l-Kavmiyyetu’l-Hadise Fi Mizani’l-İslam,
Menar Yayını, Ürdün 1967, s.186.
17 Muhammed Kemaleddin ed-Desuki, Ed-Devletü’l-Osmaniye Ve’l-Meseletü’ş-Şarkıyye,
Daru’s-sekafe, Kahire 1976, s.297.
397
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
dinî duyguları üst düzeydedir. Aldığı nasihatler onun üzerinde etkili
olmaktadır. İmkân sahipleri mallarından bir kısmını sevap kazanmak
için bağışlamakta, hibe etmekte ve bu yolda bazen büyük vakıflar ortaya
çıkabilmektedir.
Yapılan öğütler genelde yerine getirilir ve bunlar ibadet bilinci içinde
yapılır. O ortamda güven oluşur ve kimse kendisine yanlış bilgi verildiğine ihtimal vermez. XIX. Yüzyıla gelindiğinde özellikle Anadolu’da
misyonerlik faaliyetleri hızlanmıştır. Bunlar kendi dinlerini telkin etme
düzeyinde kalmamış, diğer dinleri özellikle de İslam’ı karalama, yıpratma, itham etme, küçük düşürme ve insanları ondan nefret ettirme
faaliyeti yürütülmüştür. Bu tür girişimler Müslümanlarla Hıristiyanlar
arasında geçmişte yaşanan güzelliklere leke düşürmüş ve ilişkilerin bozulup kötüye gitmesine neden olmuştur. Yapılanlar sıradan bir din telkini
değil bunun ötesinde kapsamlı bir misyonerlik faaliyetidir. Yeni kurulan
kiliselerde misyonerlerin neler yaptığı ancak örgütlerin ortaya çıkması
ve tedhiş faaliyetlerinin artması ile anlaşılmaktadır. Silahların depolanması ve tevzi edilmesinde yoğunlukla misyonerlerin faaliyetlerindeki
yoğunluk paralellik göstermekte ve bunlar aynı döneme rastlamaktadır.
Kilisenin birçok yerde asıl işlevinin dışında faaliyetlerin içinde olduğu
görülmüştür. Geçmişte sürdürülen barış ve hoşgörünün yitirilip bununla
bağdaşmayan işlerin yaygınlık kazanması, dinî düşüncenin yerini dinle
bağdaşmayan anlayış ve fikirlerin alması misyoner faaliyetlerinin ileri
düzeyde olduğu döneme rastlamaktadır18.
Hasımlıkların yayılması, dıştan sürekli müdahalenin olması, dış
güçlerin içteki dindaşlarını kendi kötü niyetlerine ve kirli hedeflerine
alet etmesi yine aynı zaman biriminde yaşanmıştır. Eski dostları hasım
haline getirmek ve güvensizliği yaymak uzun çaba neticesinde gerçekleştirilmiştir. Yaşananları selim akıl, sağduyu ve basiretlilikle bağdaştırmak
mümkün değildir. Büyük güçler olarak ifade edilen güçlerin hazırladığı
planlar ve gizli anlaşmalar kötü sonu hazırlayan unsurlar olmuştur.
3-Ermenilere Kendi Dinlerini Sunmaları; Ermeniler asırlarca hayatlarını huzur ortamında sürdürüp dinin gereğini yaparlarken bir kesim
bunların bir kısmını Gregoryen olmaktan çıkarıp Katolik yapmış, bir
başka kesim de Protestan olmaları için her türlü imkanı sağlamıştır.
18 Abdülaziz Muhammed eş-Şenavi, Avrupa Fi Matlai Usuri’l-Hadise, Mektebetü
Enculi, Kahire 1977, C.I, s.114 vd.
398
Prof. Dr. İsa YÜCEER
Bunlar yapılırken niçin yapıldığının sorgulanması gerektiği de düşünülmemiştir. Bu insanların dinlerinden şikâyetleri olsaydı bu değişikliği
asırlar öncesinden yaparlardı. Zira girdikleri din çok eskiden de vardı. Bu
dinlerin mensuplarından Bizans döneminde Gregoryenler çok kötülük
görmüşlerdi. Yeni dönemde ise bu eski hasımlar cazip hale getirilmiştir.
Batı bu insanların eski din veya mezheplerini bırakıp Batının istediği
dine girmesini sağlamıştır. Batı şunu çok iyi bilmektedir. Ermeniler
dinlerinde ve dinî kurumlarında kaldığı müddetçe Batı ve sömürgeye
kolay alet olmayacaktır. Batının kurduğu kurumlarda eğitim alır, onların
sunduğu imkânlardan yararlanır ve onların mezhebine girerse maddi ve
manevi yönüyle onlara bağlanmış olacaklardır. Bu yöntemle kendileri ile
yeni dindarlar arasında menfaat yanında din bağı da oluşacaktır. Bunu
büyük oranda sağlamışlardır. Yeni dindarlar genelde duygusal ve katı
olmaktadırlar. Böylece koyu Protestan ve Katolik Ermeni asıllı kimseleri
daha çok kullanma ve istenenleri daha iyi yaptırma imkânı olacaktır. Bu
da gâvur (Müslüman)ları öldürmeleri temin ettirilerek gerçekleşmiştir.
Gerçekte din kurumundan samimi dinî hizmetler beklenir ve insanların
dine olan ihtiyaçlarına cevap vermesi esas alınır. Zulüm, haksızlık, fitne
ve fesattan sakındırması ümit edilir. Zira bunlar doğal beklentilerdir.
Bunu Osmanlının son döneminde gayrimüslimlerde görmek mümkün
olmamıştır
4-Hasımlık Sorunu ve Bunun Yaygın Hale Getirilişi; Müslümanlarla
gayrimüslimler güzel münasebetler kurmuş ve geçmişte bunun örnekleri
gösterilmiştir. Batının bu iki kesimin arasına girmesi ile birlikte izah
edilemez kin, nefret ve hasımlık duyguları gelişmiştir. Yapılan haksızlıklar, işgaller, insanlık suçu olarak işlenmiş fakat onların yaptığı her türlü
insanlık dışı işler her yerde gündem dışı tutulmuştur. Gayrimüslimler
sürekli mağdur ve zarar gören kesim olarak lanse edilmiştir. Asıl suçluların suçundan bahsedilmezken, kendi oluşturdukları çetelerinin suçları
sürekli Müslümanlara atılmıştır. Asırlardır dostça yaşayan insanların
ilişkisi Batının girişimi ile iyi ilişkiler birbirinden şüphelenme ve uzaklaşmaya dönüşmüştür. Güven sarsılmış, insanların birbirine itimadı
kalmamış ve Batı sayesinde dostluklar yitirilmiştir. Müslümanlara karşı
hasımlık, katliam ve mezalim insana yakışmaz düzeydedir. Müslümanlar
ise inançları gereği sırf bir gruba mensup olduğu için kendi içlerinde
bulunan ve yaşayan kimseye ve bir kesime kötülük etmiş değillerdir.
Temel sorun ayrılıkçı kesimlerden kaynaklanmıştır. Bunlar inancı kötüye
399
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
kullanmış, olaylar çıkarmış ve geçmişte benzeri görülmeyen istenmeyen
durumlar yaşanmıştır. Onların saldırı ve kışkırtmalarında Hıristiyanlık
inancından yararlandıkları görülmüştür.
5-İnsanların Yardım Duygularının Kötüye Kullanılması; İnsanlar güzel
duygularla yardım ederler. Bununla ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacının
giderilmesi ve zaruri ihtiyaçların temin edilmesi hedeflenir. Ne var ki
Osmanlının son döneminde içte yaşayan gayrimüslimlere gelen yardımların çoğu asıl toplanış gayesine uygun olarak değil de silah temini, bir
kesimi silahlandırıp onları örgütleyip masum insanlara musallat etme
yolunda kullanılmıştır. İnsanların yardımseverlik duygusundan azami
derecede yararlanmışlar ve bu yolla yardımı sağlamışlardır. Haliyle
insanların bunların nereye gittiğini sorgulama durumu bulunmamaktadır. Burada sürekli dinî duygular kullanılmıştır. Bu organizede yardım
eden ve yardım alanlar arasında ki ilişki sıradan destek olmayı aşan
bir gelişmedir19. Dıştan gelen maddi katkının ve hayır yapmak için
verilenlerin yerine gittiğini söylemek kolay değildir. Batının Ermeni’ye
yardımı sadece maddi değildi. Yönlendirmeyi Batı yapmış, planları Batı
hazırlamış, onların uygulanmasını istemiş ve tatbikini istedikleri doğrultuda gerçekleştirmiştir. Sürekli onların arkasında olmuşlar ve her
ortamda onları savunmuşlardır. Dıştan Osmanlı Ermenilerine gelen
yardım yanında içten de Osmanlıyı işgale gelecek olan düşmana destek
verme, yardımcı olma, bir yerde rehberlik etme işini Osmanlı vatandaşı
olan din adamlarının yürütmesi gariptir.
6-Etnik Grupların Kışkırtılması Sorunu; Osmanlı coğrafyasında özellikle Balkanlar ve Kafkaslarda çok sayıda etnik grup vardır. Geçmişte
devlet bunları himaye etmiş, onlar da devlete bağlı kalmışlardır. Bunların
bir araya gelmesi ve devletleşmesi kolay değildir. İslam itaat eden ve
isyan etmeyen tüm kesimlerin himaye edilmesi esasını getirmiştir. Batı
ise kendi çıkarları için bu kavimleri silah gibi kullanmıştır. Ruslar Doğu
Anadolu’yu işgal ederken Ermenilerden azami derecede yararlanmışlar
ve parçala hükmet düşüncesi onların temel hareket noktası olmuştur.
Kendileri hüküm sürmek için yardımcı unsurlardan yararlanmışlardır.
Müslümanlar herkesin hak ve hukukunu gözetmek durumundadır.
Çünkü insan hakkı başka hakla kıyaslanmaz değerdedir. İhlal edilmesi
ise büyük vebaldir. Doğu Anadolu’da çıkarılan isyanların dıştan destek
19 Muhammed Ali Ebu Dere, Avrupa Fi Karni’t-Tasi’ Aşara Ve’l-İşrin (1789-1950),
Müessesetü Sicilli’l-Arap, Kahire 1978, C.II, s.20.
400
Prof. Dr. İsa YÜCEER
almaksızın gerçekleşmesi mümkün değildi. Her ne kadar destek dinî
duygularla yapılan yardım şeklinde görülse de burada din bir vasıta olarak
kullanılmıştır. Kutsal İttifak her zaman bir emel olarak kalmış, Hıristiyan
Birliği, Batının manevi birliğinin kurulması için Osmanlının istila edilip
yağmalanması için onun önce zayıf düşürülüp sonra da parçalanması
gerekiyordu. Batı planlarını gerçekleştirmiş ve hedefine ulaşmış, itaati
ile bilinen bir kesim isyan etme konumuna getirilmiştir. Dışarıyla iş
birliği onları değiştirmiş, kışkırtmalar olmuş, Osmanlı vatandaşları
kötü yollara sürüklenmiş ve aldatılmıştır. Bunun yanında dürüst olan
kesimle halkın her hangi bir problemi bulunmamaktadır.
7-Hıristiyanların Yararına Çaba Verme ve Duygusallıkların Çarpıtılması; Hıristiyanlar dinlerinin hayrına olan çalışmaları yürütürken
kendi dinlerinden olmayanlara karşı insani olmayan tavır almaları
dikkat çekicidir. Görünüm itibarıyla iyilik için faaliyet gösterilmektedir.
Hıristiyanların onlardan olmayan kimselere acı yaşatılması kabul edilemez bir yaklaşımdır. İşgal altında ve sömürgecilikte insanların insani
olmayan muameleye tabi tutulması dinle bağdaşmayan bir anlayıştır.
Hiçbir dinin insana reva görmemesi gereken işleri onlar özellikle Müslümanlara reva görmüşlerdir.
8-Uluslararası Enstrüman Olarak Ermeni Meselesi; Emperyalist güçler muhataplarını yormuş, onları güçsüz duruma düşürmüş, sonra da
taleplerini ortaya koyarak alabildiklerini almışlardır. Yasal yolla almaları mümkün olmayanı iddialar ve yasal olmayan yöntemlerle almaya
çalışmışlardır. Dini kullanmak istediklerinde de Tanrı böyle istiyor fikrini
ortaya atıp Allah’a da iftira etmişlerdir. Gerçekte ise onlar için önemli
olan din ve inanç değil kendi menfaatleridir. Tüm girişimlerde Osmanlı
aleyhtarlığı genel yaygın görünüm almıştır. Karşılıklı vaatlerde dıştan
müdahale ve kışkırtma söz konusudur. Ermeni Meselesi ise bahane
edilmiş, sonuçta batı büyük oranda çıkarlarına kavuşmuştur. Bu yolda
her şey kullanılmaya müsait faktör olarak görülmüştür.
9-Din ve Siyasette Hak ve Hukukun Gözetilmemesi; Sorunların başladığı dönemde din siyaset için kullanılmış ve dinin kurumları siyasetin
hizmetine verilmiştir. Siyasîlerin görüşmelerinde hiçbir zaman din ve
inançlarının gereğini yerine getiremedikleri sorunu şeklinde bir husus
gündeme gelmemiştir. Halktan bir kesitten kendilerine inanç hürriyeti
tanınmadığı ve Hıristiyanlığı yaşayamadıkları şeklinde bir sorun dillen401
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
dirilmemişse bu sorunun bulunmadığı anlaşılır. Patrik veya papaz olarak
görev yapanların da bu vazifeyi yapmalarına fırsat verilmediğinden
şikâyetçi oldukları varit değildir. Sürekli Ermenistan kurma arzularını
dile getirmişler ve yardımı bu yönde istemişlerdir. Ermeni meselesinin
sorun oluşunda kilisenin yerini görmemek mümkün değildir. Burada
din yetkilileri önemli bir yere sahiptir. Bunlar dinî görev ve hizmetleri
sunanlardır. Dikkati çeken husus ise patriklerin dinî görevleri yanında
siyasî alanda çalışma yapmalarıdır. Osmanlı ortamında ise her durumda
semavi din mensuplarına serbestlik getirilmiş ve bu imkânlara rağmen
din özgürlüğü bazı kesimlerce kötüye kullanılmıştır. Osmanlı idaresinde
Patriklik olarak ve kiliselerini koruyarak dinî ve sosyal hayatlarını sürdürmüşlerdir. Farklı yerlerde ikamet edenlerden bu ortamdan yararlanmayı
arzu edenler ise İstanbul’a gelmiştir20.
3-Birliktelik Sonrasında İsyanlarda İnanç Faktörü
Müslim gayrimüslim ilişkisi bağlamında Osmanlıdan bir kesit ele
alındığında dahi olumsuz bir durum görülmeyecektir. Bu ilişkiler temel
hukuk ilişkisidir. Bu da evrensel değer ifade etmektedir. Gayrimüslimlere millet ifadesi kullanılmış, her bir milletin değerlerini koruması
için imkânlar sağlanmıştır. Şahısların kimliği ve hangi millete mensup
olduğu ancak mahkeme kayıtlarından anlaşılmaktadır. Oda tahmini
bir sonuçtur. Çünkü isimlerden hareketle o ismin hangi din ve millete
mensup kimseler tarafından kullanıldığı belirlenecektir. Osmanlı dinî
kurumlara tam serbesti verdiği gibi Ermenilerin cemaat mahkemeleri
örneğinde olduğu gibi mahkeme imkânı da verilmiştir. Geçmişte mahkemelerde Müslümanları vekil ve vasi tayin eden, şahit yazdıran iki
toplum, arasındaki güçlü bağların varlığını göstermiştir. Mülk/emlak
alış verişi ise sıklıkla gerçekleşen bir uygulamadır.
Osmanlı ortamında hiçbir kitabi dine mensup olmayanlar dahi
hayatlarını sürdürmüşlerdir. Kilise yapımı o yerde ikamet eden Hıristiyan sayısına göre büyük inşa edilmiş ve devlet buna para desteği
vermiştir. Kültürlere saygı, suçlulardan affedilebilecek olanı affetme,
birey olarak fedakârlık olur. Fakat kamu ile ilgili olarak farklı düşünce,
inanç ve değerler sistemine karşı ise sevecen olmadır. Kerhen değil
severek tahammüldür. Osmanlıda üç semavi dine mensup milletleri
devlet ve hükümet nazarında hâkimiyetinde adaletle tutma anlayışı
20 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s.149.
402
Prof. Dr. İsa YÜCEER
yaşanmıştır. Onların inancına göre yaşamasına imkân verilmiş ve onlara
bu hak tanınmıştır. Onlara şefkat ve merhametle muamele edilmiş ve
doğal olarak onların doğru hareket etmesi beklenmiştir. Dinî liderlere
beratlar verilmiş, hükümler dinî ve içtimai alanda geçerli olmuştur.
Halkın dilediği müspet tavırlarda bulunması sağlanmış ve onlara verilen
izinler kapsamlı tutulmuştur21. Hak arama anlayışına başladıklarında
ise bakış açıları olumlu yaklaşım değildi. Acı veren olayları gün ışığına
çıkarmak olumlu bir sonuca götürmeyecekti. Dinde zorlama yoktur
düşüncesi temel prensiptir. Herkes kendi arzu ettiği dine bağlı kalır.
Ermeniler de bu genel kurala bağlı olarak kendi mensubu oldukları
dinlerini sürdürmüşlerdir. Osmanlı da onların zimmet altında can ve
mal güvenliğini temin etmiş ve tüm değerlerini korumuştur. Her cemaat
kendi din ve vicdan özgürlüğünü yaşamış ve hukukuna sahip olmuştur.
Her ne kadar millet ifadesi kullanılmışsa da bununla bir milletin sahip
olduğu din, mezhep vb. tüm değerler kastedilmiş, o milletin sistemine
sahip olduğu belirtilmiştir. Bir milletin statüsü belirlenmiş, cemaatin
örgütlenmesi sağlanmış ve bu yolla varlık sebepleri Osmanlı olmuştur.
Osmanlı onların dinsel eylemlerine ve bunu kutsal kitaba göre yapmalarına izin vermiştir. Kilise içinde bir arada olmaları ve eğitim-öğretim
verilmesi sağlanmıştır. Topluluğun dinsel babaları konumunda olan
kimseler etkin kimliklerini her dönemde korumuşlardır.
Asırlarca iyi cemaat üyesi ve iyi Hıristiyan olanlar son asırda bu
vasfını kaybetmişse bunun sebeplerinin tespiti gerekmektedir. Onlar
kendi içlerinde bir bütünlük sağladıkları ve bu düşüncelerini sürdürdükleri görülmektedir. Çünkü Patrikhane etrafında sıkı bir örgütlenme
sağlanmıştır. Birleştirici özellik ise din mefhumu olmuştur. Gregoryenler cemaatli din mensubudurlar. Dinî lider ise her dönemde patriktir.
Burada milletin başı aynı zamanda dinî liderdir. Osmanlı yönetimine
bağlı olmakla beraber gayrimüslimler kendi hukukuna bağlıdır. Hükümet
içinde hükümet gibi görünse de kontrol vardı, insanlar patriği şikâyet
edebiliyorlardı. Patrik devletin memuruydu. Şayet adaletsiz davranırsa
bu durum karşılıksız kalmazdı.
Osmanlı tüm vatandaşlarının hayatını garanti altına almıştır. Yapılanma olarak millet sistemini sürdürmüş, Müslim ve gayrimüslim ayrımı
yapılmıştır. Müslümanlar savaşta rol almış ve gayrimüslimler savaşa
21 Arif Halil Ebu İyd, El-Alakatu’l-Hariciyye Fi Devleti’l-Hilafe, Daru’l-Erkam, Kuveyt
1983, s.42.
403
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
alınmamıştır. Tüm kesimlerin vakıf ve kültürel uygulamalarında serbestlik verilmiş ve gayrimüslimlerin vakıfları korunmuştur. Dinî kurum
ve kuruluşlara saygı örneği olarak vakıfların himayesi gerçekleşmiştir.
Birlikte yaşamaya darbe vuran Müslümanlar değil ayrılıkçı örgütlerdir.
Bunlar her fırsatta kötü niyetlerini ortaya koymuşlar ve iç içe yaşayan
insanları birbirine düşürmüşlerdir. Geçmişte ise iki kesim toplumsal
dayanışma örneği vermiş ve kıtlık zamanında yüklü bağışta bulunanları
devlet nişanla ödüllendirmiştir. Komşular arasındaki dayanışma ve yardım etme ileri düzeydedir. Müslümanların onları öldürdüğü ise yanlış
bir propaganda ve yalandır. Tüm bunlar Osmanlıyı paylaşma projesinin
bir boyutudur. Müslümanlar Hıristiyanların din adına yaptıklarını doğru
bulmazlar. İsyancıların yanlış işlerinde dinî malzeme yapması kabul edilemez bir yaklaşımdır. Tarih tezi bağlamında ele alındığında başkasının
kötülük yapması Müslüman’ın da kötülük yapmasını gerektirmez. Zira
o zulmetmek değil zulmü önlemek için çaba verir. Yanlışların önüne
geçer, haksızlığı önler, kendisinin haksızlıklarla karşılaşması, iftiraya
uğraması ve istenmeyen işlerle karşı karşıya olması onun da aynı şeyleri
muhatabına yapmasını gerektirmez. O başkasının din, dil ve kültürüne
saygılı olmak durumundadır. O geleceği görür ve değerlere saygılı olmak
gerektiğinin bilincindedir.
4-İnanç Farklılıkların Boyutları Şahsiyet ve Kurumları
Osmanlıda Patrik’e her hangi bir müdahale yapılmamış, onun tam
bir hürriyet içinde görev yapması sağlanmıştır. Onun en belirgin yönü
devlet katında cemaatinden sorumlu olmasıydı. O kendisine verilen
geniş imtiyaz sahibi olarak faaliyet yürütmüştür. Ona bir başka ülkede
bulunmayan kapsamlı salahiyet Osmanlı tarafından verilmiştir. Bu
yolla sonuçta Ermenilerin ayrı ve tümüyle müstakil bir cemaat olmaları
sağlanmıştır. Fatih (1461)’de İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurmuş ve
Ermeni cemaatine patrik atarken onlara başkalarının yapmadığı iyiliği
yapmıştır. Bu yolla onların dinî hizmetlerini yerine getirmelerini sağlamıştır. Gerçekte ise sadece dinî faaliyetler değil cemaatin tüm sosyal
faaliyetleri ve eğitim-öğretim gibi etkinlikleri bu kurumda yürütülmüştür. Onlara Samatya ve Kumkapı’da merkez tahsis edilirken, bu ihsan
onların sayılarının orada çok olduğundan değildi. Onların Osmanlı
ortamında ve hâkimiyetinde dinî ve sosyal faaliyetlerini yürütebilmeleri
için mekânlarının olması sağlanmıştır. Geçmişte görmedikleri serbest404
Prof. Dr. İsa YÜCEER
lik içinde eğitim dâhil belli başlı faaliyetlerini yürütmüşlerdir. Roma
ve Bizans hiçbir zaman onlara bu yönde bir ihsanda bulunmamıştır.
Osmanlı bu hakkı kapsamlı şekilde kiliseye teslim etmiş, bu kurum da
doğal olarak dinî gücünden de yararlanarak halkı kendine bağlı hale
getirmiştir.
Fatih fermanında Osmanlı ülkesindeki Patriği Ermenilerin ruhani
ve cismani lideri olarak kapsamlı yetkiyle donatınca, onu geleceğin millî
lideri yapmıştır. Çünkü bu düzeyde ayrıntılı ve üst düzeyde faaliyet
yürütme salahiyetinin ona bizzat padişah tarafından verilmiş olması
onun halk nazarında değerini ileri konuma taşıyacaktır. Gayrimüslimlere tanınan bu statü geniş hak, hukuk ve salahiyeti içeriyordu. Bu da
patriği milleti üzerinde yetkili kılmaktı. Sadık tebaa olarak bilinmeleri
ise iyi ilişki ile sağlanmaktadır. Verilen muafiyet ve imtiyazlar zaman
içinde geri alınmamış ve yeni ortaya çıkan durumlar karşısında sürekli
artırılmıştır. Bu da onların özellikle ruhani işlerinde adetlerine uygun
hareket etme, özel işlerinin idamesinde serbest olma ve tüm kendilerine
ait geleneklerini sürdürmelerini sağlamıştır22.
Dini liderlerin yetkileri hiçbir zaman kısıtlanmamış ve sürekli
artırılıştır. Her cemaat lideri kendi cemaati üzerinde dinî meselelerde
faaliyet yürütmenin ötesinde yetkilere sahip kılınmıştır. Cemaat liderinin durumunu güçlendirmeye yarayacak salahiyetlerin verilmesi onun
cemaatiyle irtibatını da sağlamlaştırmıştır. Görünümde patrik padişahın
memuru düzeyindeydi. Gerçekte ise kendi cemaatinin lideriydi. Bu da
hem ruhani hem de cismani liderliği içeriyordu. Böylece o hem kilisede
ayinleri yürütüyor, hem de birtakım suçlara ceza verme, evlendirme,
boşama gibi insan hayatının önemli vakalarında da yetkili kılındığı için
bunları da yürütüyordu. Merkezin dışındaki yerlerdeki kiliselerdeki
rahipler de ona bağlı olunca patrik kapsamlı bir teşkilatın başında
geniş yetkilerle donatılmış bir kimse konumundaydı. Haliyle bu din
adamlarının kendi içinde terfi ve unvanlarının verilmesi, suçlularının
cezalandırılması ve başarılı olanların taltif edilmesi/mükâfatlandırılması
doğal olarak Patriğe bırakılmıştı. Fakat bu durum devletin güçlü olduğu
zamanda sorun olmamakla beraber, zayıfladığı zamanlarda sorun olacaktı. Patrik paşa düzeyinde üstün bir mevkie sahip olunca, ona bağlı
birim ve kurumların ona olan saygısı da o düzeyde artmış ve onu yük22 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.60.
405
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
sek konumda görmüştür. Ayrıca ona bağlı birimler sadece Patrikhane
değildi. Bunun yanında ruhani yönetimin tüm muhtevası onun yetki
alanıyla ilgili tutulmuştur.
Eğitim, vakıf ve dinî müesseseler ona bağlı olunca, cemaat içinde
onun yeri ve önemi daha iyi anlaşılacaktır. Onun yetkileri kanunla
belirlenmiş, bunları ona devlet bir sisteme bağlayarak vermiştir. Böyle
geniş yetkilerle donatılan bir kimsenin geçmişte örneği bulunmayan bir
seviyeye yükseltildiği görülecektir. Bu durumda onun halkın nazarında
ne derece üstün konumda görüleceğini tahmin etmek zor değildir. Onun
yetkilerinin kapsamını görünce halkın ona teveccüh etmesi, millî lider
ve ileri konumda kahraman olarak görmesi sonucunun ortaya çıkmasından daha doğal ne olabilir ki! Bir devlet içinde var olan bir cemaatin
lideri hiçbir Müslüman liderde bulunmayan yetkilerle donatılınca,
onun halkla ilişkisi ileri düzeye gelecek ve halkın ona ilgisi artacaktır.
Özellikle dinî görevlerin dışında hukuki görevlerinin olması ve ona
suçluları cezalandırma yetkisinin verilmesi, onun konumunu çok daha
ileri düzeye getirmiştir. Burada dikkati çeken ise hapishaneye kadar her
hususta ayrı kurum oluşturma hakkının verilmesidir. Bu da ihtiyaçtan
kaynaklanmış, bir hakka bağlı olarak diğer haklar doğmuştur.
İnsanların yaşadıkları ortamda -nere olursa olsun- ayin ve ibadet
yapma, bunu gerçekleştirmek için mekânın tahsis edilmesi doğaldır.
Bununla ilgili görevlinin bulunması, prosedüre uyulması ve gerekli olan
malzemeyi temin ve duyulan ihtiyaçların karşılanması gibi pek çok sebep
ortaya çıkmıştır. Tüm bu ihtiyaçların karşılanması için Patriğin yetkili
kılınması doğru bulunmuştur. Böylece o kendine bağlı cemaatin adeta
her şeyiyle yakından ilgilenen bir konuma yükseltilmiştir. Din görevlisi
atama ve onu gerektiğinde cezalandırma yetkisine sahip olmuştur. Bu
durum onun din görevleri ve en uzak yerlerdeki rahiplerden diğer görevlilere kadar tümüyle personelin irtibatını sağlamlaştırmış ve onu onların
arasında sözü dinlenir düzeyde tutmuştur. Verdiği kararları uygulanmış
ve kendisine muhalefet edilmemiştir. Kimse ona müdahale edemez ve
kararlarını bozamaz olunca, devletin ona güvendiği anlaşılmaktadır.
O dinî görevde üst seviyede, devlet nazarında da yüksek makamda
olunca, devlet ona itimat etmiştir. Yanlışlık yapmayacağı, devlete bağlılıkta kusur etmeyeceği ve dinin hükmünü uyguladığı düşünülmüştür.
Bu sonuca gelinmesi taraflar arasında güven ortamının oluşmasından
kaynaklanmıştır.
406
Prof. Dr. İsa YÜCEER
Ayrıca devlet her hangi bir hususu muallâkta bırakmamış, toplumun
realitesinde var olan her işin yetkilisini belirlemiştir. Toplumu oluşturan
fertler de bir dine mensup olduğu için millete göre ayrılmıştır. Haliyle
Ermenilerin dilini bilmedikleri Rumların kilisesine gönderilmesi veya
bunun aksi doğru olmazdı. Her cemaat için dinî merkez, yetkili kimse
ve kanunla belirlenen hükümler konması isabetliydi. Bu nedenle kilisenin günlük işlerini yürütecek kimseye kadar görevliler belirlenmiştir.
Osmanlı kendi tebaası arasında var olan her milletin liderini tespit
etmiş ve ona gerekli gördüğü yetkileri vermiştir. Bu bağlamda kilise,
vakıflar ve eğitim kurumları gibi birçok kurum ona bağlanmıştır. Devlet
bu teşkilat ve ona bağlı kurumlarda yürütülen faaliyetleri denetlemeye
gerek görmemiştir. Din işlerinin doğru yürüdüğü vaaz ve nasihatlerde
doğruların dile getirileceği varsayımından hareket edilmiştir. Patrikhane, kiliseler ve okullarda yapılan etkinlikleri kontrol altında tutmaya
gerek görmemesi güvenin yansımasıdır. Buraları denetlemenin devlet
tarafından yapılmasının bir cemaatin dinî faaliyetlerine müdahale etme
olarak anlaşılacağından endişe etmiş olabilirler. Patriğe itimat edince
ona bağlı kurumların da sağlıklı işlediği düşünülmüştür. Patrik ise kendisine bağlı piskopos ve rahipleri aracılığıyla iç kontrolü sağlamıştır. Bu
makamlar ibadet yeri olarak düşünüldüğünde, buralara karışmak patriğe
itimatsızlık anlamı taşıyordu. Dinî kurumlara saygı gereği oraların hiçbir
şeyine dokunmama anlayışı hâkim olmuştur. Bu durum zaman içinde
liderine bağlı çok güçlü bir cemaatin oluşmasını sağlamıştır. Patrik kendine verilen kapsamlı yetki ve hürriyetle cemaatinin serbestlik içinde
varlılarını devam ettirmelerini sağlamıştır. Bu geniş hürriyet onların
tüm değerlerini asırlarca korumalarını sağlamıştır.
Patrikhane ve kiliseler sadece dinin korunmasını değil her şeyiyle
bir milletin himaye edilmesini sağlamıştır. Bu durum Osmanlı topraklarında yaşayan tüm cemaatler için geçerlidir. Zira bu hürriyetler onların geneline verilmiştir. Özellikle din serbestliği ve kültürel
özerkliğin verilmesinin Osmanlıya olumlu yansımaları da olmuştur.
Bu cemaatlerin asırlarca Osmanlıya bağlı kalması, itaati sürdürmesi
ve isyan etmemesi, tarafların birbirinden memnun olması şeklindeki
yansıması açıktır. Cemaatlerin varlığını sürdürmelerine katkı sağlayan
anlayışlardan birisi de her bir cemaatin evlilik gibi etkinlikler de kendi
aralarında yapıp bir başka cemaatten kız alıp vermemesi idi. Gregoryen
Ermeniler evliliklerini kendi cemaatlerinin üyeleri arasında yapar ve
407
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
boşanma olmazdı23. Kendi içlerinden evlendikleri için dıştan onların
içine gelin veya damat olarak giren de olmadığından mevcut yapılarını
asırlarca korumuşlardır.
Dinin sürdürülmesi açısından ihtiyaç olduğu gerekçesiyle cemaat
yeni kiliseler yapmış, eskilerini tamir etmiş ve kendilerine ait mimari
yapıları korumuşlardır. Patrik ve rahiplere müdahale edilmemesi onların
saygınlığı yanında cemaatinden yardım toplama hususunda taleplerinin
yerine gelmesinde etkili olmuştur. Daha sonraki dönemlerde bu yardımların yardımın ruhuyla bağdaşmayan yerlere sarf edilmesi dinin özüyle
bağdaşmamaktadır. Askerlikten muaf olmaları asırlarca riayet edilmiş
bir hak olmuştur. Patrik her gittiği yerde sadece cemaatinin mensupları
değil devlet memurları ve diğer görevliler dâhil herkes ona saygı duymuş ve yardımcı olmuştur. Bir din büyüğü olarak herkes kendisine her
dönemde saygılı davranmıştır.
Fatih döneminde dinî kurumları çok ileri düzeyde güçlendirilmiş
ve o dönemde (1461) Onlara verilen hürriyetler Yavuz döneminde
genişletilmiş (1517) tir. Burada dikkati çeken durum bu kurumlar
hakkında devletin bir bilgiye sahip olmaması ile ilgilidir. Patrikhane,
kiliseler, okullar ve tümüyle bunlarla ilgili kurumlar tesis edilmiş ve
sistem kendi içine kapalı olarak işlemiştir. Asırlarca tüm varlıklarını
korumuş, kültürlerinden hiçbir şeyi kaybetmemişlerdir. Maddi sorunları
genelde bulunmuyordu. Çünkü ticaret, ziraat ve sanat gibi alanlarda
yoğunlaşmışlardır. Ayrıca din adamları yardım toplamış ve bu yolla
kurumlar sürekli güçlü teşkilatlar olarak faaliyetlerini sürdürmüştür.
Muhtemelen Müslümanların cami ve medreselerinde bir olumsuzluk
görülmediği gibi gayrimüslimlerin bu kurumlarının da Müslümanlarınkinin benzeri olduğu sanılmıştır.
Din yetkililerinin dinî lider olma yanında hukuki temsilci oluşları
milletin başı olduklarının göstergesidir. Cemaat millet başının idaresine
verilmiştir. Cemaatler devlet içinde müstakil hareket etmiş, Patrik devletin memuru konumuyla maaş almış ve vezir rütbesinde kabul edilmiş
ve kendisine nişan verilmiştir. Önemli bir sorun olarak Müslüman olan
Ermeniler Patrik tarafından aforoz edildiği olmuştur.24 Müslümanlar
23 Osman Ergin, Vakıflar Belediyeler Patrikhaneler, İstanbul 1944, s.67.
24 Bkz. Nurdan İpek, “Millet Sistemi İçinde Ermeniler”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.III, s.432.
408
Prof. Dr. İsa YÜCEER
açısından bu bir kazanım olurken o kimse eski dinin başı tarafından
cezalandırılmıştır. Burada asıl olan çeşitli dinlere ve milletlere mensup
insanların ve bunlardan oluşan toplulukların yan yana yaşamayı başarmasıdır. Bunlar ayrı dinlerin mabetlerine devam etmekle beraber sosyal,
kültürel ve ekonomik hayatta, özellikle de ticarette yakın ilişki içinde
olmuşlardır. Dinleri ayrı da olsa birlikte oldukları birçok yönleri vardır.
Bu da Müslüman’la gayrimüslim olarak bilinen kesimlerin yakın ilişkisinde görülmektedir. Bunun en belirgin olduğu alan ise dinin dışında
ticari münasebetler gibi alanlardır.
Din özgürlüğü bakımından Ermenilerin Bizans’tan şikâyetçi Osmanlıdan ise hoşnut olduğu görülür. Çünkü Osmanlı dönemi onlar için
barış, huzur ve rahatlığın hâkim olduğu dönemdir. Onlar Osmanlıdan
iyilik görmüş ve iyi ilişki içinde olmuştur. Bu dinî ve kültürel güzel
münasebetler Fatih döneminde çok ileri düzeye ulaşmış ve kendi dinî
yapılarının kurumsallaşması ve bunun resmi yöntemle belirlenmesi
sağlanmıştır25. Osmanlı imar ve iskân programı içinde fethedilen yerleri terkedilmiş halde bırakma değil oraların imarı için her kesimden
yararlanmış ve mabetlerinin imarı da bu imar projesi içinde önemli bir
yer almıştır. Her milleti kendi din ve geleneği ile birlikte koruma anlayışı hâkim olmuş, Osmanlının onlara sağladığı çok yönlü ve çok amaçlı
imkânlardan azami derecede yararlanmışlardır26. Rahipleri padişahın
beratıyla görev yapmış, kiliseleri tamire ihtiyaç duyduğunda kiliselerini
onarmalarına izin verilmiştir.
5-Osmanlı da Değişim ve Dönüşüm
1-Verilen Haklar; Uzun geçmişten sonra Osmanlı kendi içinde sistemini değiştirme yoluna gitmiştir. Bunun başlangıcı (1839) Gülhane
Hattı Hümayunu’nun ilanıdır. Tanzimat ile birlikte Müslümanlara getirilenlerden çok gayrimüslimleri ilgilendiren ilkeler belirlenmiş ve tümüyle
yeni fikirler ortaya atılmıştır. Onlar uzun tarih boyunca statülerini
korumuş ve verilen hürriyetlerden azami derecede yararlanmışlardır.
Büyük oranda tüm teşkilatlarını güçlü tutmuşlar, bu nedenle onlarla
ilgili olarak kendilerinden kaynaklanan her hangi bir şikâyet konusu
25 Ahmet Abdülvahhap, Hakikatü’t-Tebşir Beyne’l-Madi Ve’l-Hadır, Mektebetü Vehbe,
Kahire 1981, s.220-221.
26 Bkz. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600,
C.I, s.345.
409
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
gündemde kalmamıştır. Millet sisteminde farklılıkların varlığı kabul
edilmiş, gayrimüslimlerin tüm hakları verildiğinden münferit hadiseler
müstesna her hangi bir şikâyet söz konusu olmamıştır. Müslümanlara
karşı zimmîlerin uymak durumunda olduğu birtakım kurallar asıl mesele
olmayıp ayrıntı idi. Bunlar ilişkilerin özünü oluşturmayan teferruattı.
Kılık kıyafet farklılığının olması, meskenlerinde kat belirleme gibi
şekil ve dış görünümdeydi. Silah taşımama ve kullanmama farklılıkları
asayiş göz önünde bulundurularak konmuş olabilir. Genel yerlerde içki
içmeme, haç ve domuzu açık olarak göstermeme sosyal tedbir olarak
görülmektedir. Gayrimüslimler geçmişte sahip oldukları haklarına ilave
olarak yeni değişikliklerle karşı karşıya bulunuyorlardı. Din ve mezhep
farklılığını görmek gerekirken yeni dönemde bu ayrılıklar yok sayılıyordu. Bütün tebaanın eşit muamele görmesi cazip görünse de köklü
bir değişim yaşanmıştır. Yeni anlayış çerçevesinde vatandaşlık hakları
belirlenmiş oluyordu. Geçmişte hakları din belirlemişti. Artık yenilikçiler
dinin belirlediklerini dikkate almıyorlardı. Eşitlik ilkesinin getirilmesiyle
birlikte herkes mensup olduğu millete mensubiyetiyle değil Osmanlılık
içinde değerlendiriliyor ve ilişkiler din esasına dayanmıyordu. Gayrimüslimlerin farklı kıyafet giymesi gibi farklılıklar ve yasaklar kaldırılmış,
din ve mezhep farkından gelen ayrılıklar yok sayılmıştır.
Buna ilave olarak (1856) da Islahat Fermanı ile gayrimüslimlere
verilen haklar tekrar teyit edilmiştir. Bunlar dinî yaşantıyı ve sosyal
hayatı etkileyecekti. Yeni dönemde İslam’ın gayrimüslimlerle ilgili olarak belirlediği hususlar devre dışı kalıyordu. Gayrimüslimlerin eskiden
sahip olduğu haklar tümüyle korunurken, yeni verilenler vatandaş
olarak algılanışları ile ilgili görülüyordu. Verilen haklar, imtiyazlar ve
muafiyetler yeterliydi. Buna yenileri eklenmiş, cemaatin ruhani ve
cismani üyelerinden oluşan meclislerinde aldıkları kararları Osmanlı
makamları tasdik etmeden öte bir şey yapamamıştır. Millet Sistemi
geçmişte milletin tüm işlerini düzenlemişti. Yeni düzenlemelerle işler
daha sistemli şekilde tanzim edilmiş ve bunlar güçlü kurumlar eliyle
sağlanmıştır. Mektep ve kilise kurumları haliyle hayır müessesesiydi.
Ruhani meclis ve cismani meclis faaliyetleri ile Osmanlı içinde gayri
Müslimler kendi yönetimlerini kendileri yürütmüşlerdir27.
27 Mustafa Halidi ve Ömer Ferruh, Et-Tebşir Ve’l-İsti’marfi’l-Biladi’l-Arabiyye,
Mektebetü’l-Asriyye Yayını, Beyrut 1983, s.250 vd.
410
Prof. Dr. İsa YÜCEER
Ermenilerin umumi meclis (Meclis-i Umumisi) geniş yetkilerle
donatılmış bir kurumdu. Bu derece geniş haklar verilince ilerde neler
olabileceği düşünülmemiş olsa gerektir. Güçlü Patrikhane, kilise ve okul
sistemi ve arzu ettikleri tüm hakları elde etmeleri onları geçmişte olduğundan daha güçlü konuma getirmiştir. Farklılıklar ortadan kaldırılıp
eşitlik getirilmişse, bu ayrı meclislerin gereğinin ne olduğu sorgulanmamıştır. Osmanlı tebaasının eşit olduğunu savunmakla eşit olunmamış, cemaatler ayrılıklarını tüm kurumlarında muhafaza etmişlerdir.
Ermeniler sahip oldukları meclisleri vasıtasıyla kendi kurumlarını tam
bir serbestlik içinde yönetmiş, bunu da kendilerine verilen yürürlükteki
nizamname (1863) gereğince yapmışlardır. Buna göre Osmanlı toprakları içinde Ermeniler kendi kendilerini yönetmişlerdir. Gerçekte onların
hiçbir hakkı zayi olmamış ve biç bir değeri kaybolmamıştır.
Dini faaliyetleri yerine getirme esnasında hiçbir engelle karşılaşmamışlar ve tüm müesseseleriyle birlikte dinlerini korumuşlardır.28 Bir
milletin sahip olduğu dil, kültür ve gelenek gibi hiçbir değerleri zarar
görmemiş ve uzun geçmişte bunlar korunmuştur. Eğitim kurumları
vasıtasıyla hiçbir müdahale ile karşılaşmaksızın öğretmek istedikleri
her şeyi öğretmiş ve öğrenmişler, onların eğitim öğretim programları
kendi arzularına bırakılmıştır. Aile hayatları ve aile hukukuna kendi
geleneklerine uygun olarak sürdürmüşler ve bunu asırlarca başarıyla
devam ettirmişlerdir. Din görevlileri vaaz ve nasihatlerinde onları arzu
ettikleri şekilde yönlendirmiş, buna hiçbir gözetim getirilmemiş ve kısıtlama yapılmamıştır. Kendi meclislerine üye seçme, seçilme ve meclislere
seçilenlerin görev icra etmesi tümüyle cemaatin kendi içinde sağlıklı
şekilde devam etmiştir. Bir millet dinî ve dünyevi tüm meselelerinde
hürriyetine sahip olduktan sonra bu durum adı konmamış devlet içinde
devletti. Tüm sorunlarını kendi içinde çözecek düzeye gelmek, içte sorun
yaşamayan bir oluşumun gerçekleştiğinin göstergesidir.
2-Batının Müdahalesi; Devletin zayıfladığı dönemde dış baskılar
yaşanmış ve gayrimüslimler dıştan himaye görme sürecine girmişlerdir.
Bunun temelinde dıştan gelen telkinler bulunmaktadır. Müslümanlarla
Ermenilerin ilişkisi geçmişte Osmanlı vatandaşı olarak varlıklarını
devam ettirmiş, tüm kesimlerle ilişkileri sürmüş ve Batı ile din birliği
söz konusu olmuştur. Bu durum aynı din mensupları arasında ilişkinin
28 İslam’a girenler için bkz. Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri, Çev. Tahsin Yazıcı,
MEB Yayını, İstanbul 1989, s.15.
411
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
farklı alanlarda ilerlemesine neden olmuştur29. Ermeniler iyi eğitim
almış, okul açmış, yönetici, öğretmen vb. düzeyinde insan yetiştirmişlerdir30. Onların geçmişte sahip oldukları ve sürdürülen din anlayışına
ilave olarak Katolik ve Protestan misyonerlerin okul açması ve buralarda
hocalık yapmaları sonucunda bu dinlere mensup kişileri yetiştirmişlerdir31. Sağlık ve polis teşkilatında dahi yer almışlardır. Sorunlarını
adil tavırlı Osmanlı mahkemelerinde çözüm aramışlar ve saygınlıkları
korunmuştur. Kimsenin dininin ne olduğuna bakılmamış ve mağduriyetler mahkemede giderilmiştir.
Ermenilerde patrik yeryüzünde Allah’ın temsilcisidir. Bu durumda
yeryüzünde onun karşılığı olan bir başka şahıs yoktur. Müslümanlarda
böyle bir anlayış bulunmamaktadır. Tarafların bu hususta farklılığının boyutunu görmek gerekmekteydi bunun üzerinde durulmamıştır.
İnsanların faaliyetlerinde niyetleri esas alınmaktadır. Şayet gizlenen
niyet kötü, açıkta da tebessüm varsa burada sorun yaşanacaktır. Bazen
bilinçaltındaki düşünceleri gerçekleştirme planları ile zahirde sergilenenler farklı olabilmektedir. Osmanlının iyiliklerini anlamak için onun
dönemini ondan önceki Bizans dönemi ile karşılaştırmak gerekmektedir.
Bizans onları asimile edebileceği yerlere göndermiştir. Osmanlı ise gayrimüslimlere hoşgörü ile davranmış, hak ve hukukunu güvenceye almış,
din ve mezhebinin varlığını korumuşsa onlar bunda Osmanlıya borçludurlar. Bizans’ın Ermenilere hakaret için kullandığı ifadeleri Osmanlı
almamış ve onları tahkir etme yoluna gitmemiştir. Bizans’tan memnun
olmayanlar Osmanlıdan memnuniyetlerini asırlarca sürdürmüşler ve
kilise çevresinde özgür hareket etme imkânı bulmuşlardır.
Osmanlılar onları dinî cemaat/grup olarak tanımışlar, kendileri
faaliyetlerini de rahip liderliğinde yapmışlardır. Sonunda ise onlardan
bir kesim aldatılmış, dost ve candan insanlar birbirine düşürülmek
istenmiştir. Akıl, mantık ve izan sahibi kimseler dürüst olmak durumundadırlar. Müslümanlar patrik hazretleri, patrik cenapları gibi ifadelerle saygı duyup değer vererek dostça yaşama örneği sunmuşlardır.
Geçmişte her iki kesim bir ailenin fertleri olan kimseler gibi yaşamayı
29 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, TTK Yayını, Ankara 1977, C.VII, s.21-22.
30 Ömer Avde el-Hatip, Lemehat fi’ssekafeti’l-İslamiyye, Risale Yayını, Beyrut 1984,
s.180-181.
31 Enver el-Cündi, El-Yakazatü’l-İslamiye Fi Muvaceheti’l-İslam, Daru’l-İtisam,
s.277.
412
Prof. Dr. İsa YÜCEER
başarmışlardır. Aralarında uyumsuzluk ve saygısızlık bulunmamaktadır. Dış güçlerin kışkırtması ile olumlu ortam olumsuza dönüşmüş ve
tarafların arası açılmıştır. Bunun asıl sebebi dıştan devreye girenler ve
içte onlara yardımcı olanlardır. Konu siyasî propaganda faaliyetlerine
ve Batının çıkarlarına alet edilmiştir. Gerçek dışı iddiaların ise doğru
kabul edilmesi mümkün değildir. Doğru sonuç almak dostluk duyguları
ile hareket ederek, inandırıcı olarak, hak ve hukuka riayet edilerek iyi
niyetle gerçekleşecektir.
Sonuç
Din ve onun kurumları insanların temel ihtiyacı olan inanç, ibadet
ve bu bağlamdaki tüm gereksinmelerini karşılar. Bu nedenle insanlar
mensubu bulunduğu dine gönül verir. Onun doğruluğunu kabul eder.
Kurum ve şahsiyetlerine güvenir. Din için insanlar fedakârlık yapar.
Yardım istendiğinde vermekten çekinmez. İnsanların himayesinde
varlığını sürdürür.
Bu özellikleri nedeniyle ayrım yapmaksızın Osmanlı kendi ülkesindeki dinlerin tümüne müsamahalı davranmıştır. Ermenilere ise daha ileri
düzeyde himaye göstermiş, kurumlarının oluşmasını gerçekleştirmiş,
şahsiyetlerini korumuş ve mensubu bulundukları dinlerinin her asırda
ayakta kalmasını sağlamıştır. Onları Osmanlı toplumunun bir parçası
olarak tüm değerleri ile gözetimde tutmuş, kendilerinin farklı bir dine
mensup oluşu hiçbir dönemde sorun olmamıştır.
Osmanlı ortamında dinden ve dindardan zarar gelmeyeceği düşünülmüştür. Fakat Batının devreye girmesi ile huzur ortamı bozulmuş ve
güven büyük oranda yitirilme noktasına gelmiştir. Türklerle Ermeniler
geçmişteki birliklerinden ve sahip oldukları deneyimden yararlanarak
sorunlara çözüm üreteceklerdir. İnanç ve düşüncelerin telkini bir faaliyete yönlendirme gibi girişimlerde mabet ve orada öğüt verenlerin
etkisi açıktır. Bazen onları da aşan durumlar olabilmektedir. Tüm din
mensupları dini sunmada samimi, doğru, içten ve iyi niyetli olmak
durumundadırlar.
413
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
Abdülaziz Muhammed Eş-Şenavi, Avrupa Fi Matlai Usuri’l-Hadise, Mektebetü
Enculi, C. I, Kahire 1977.
Ahmet Abdülvahhap, Hakikatü’t-Tebşir Beyne’l-Madi Ve’l-Hadır, Mektebetü Vehbe,
Kahire, 1981.
Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri, Çev. Tahsin Yazıcı, MEB Yayını, İst., 1989.
Arif Halil Ebu İyd, El-Alakatu’l-Hariciyye Fi Devleti’l-Hilafe, Daru’l-Erkam, Kuveyt
1983.
Boykoy, Seher, “II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Meclislerinde Ermeni Milletvekilleri
Ve Faaliyetleri,” Hoşgörü Ortamında Ermeniler, C.IV, Kayseri 2007.
Cuma El-Huli, El-İtticahatu’l-Fikriyyeti’l-Muasıra Ve Mevkifu’l-İslam’ı Minha, Beyrut
1986.
Dere, Muhammed Ali Ebu, Avrupa Fi Karni’t-Tasi’ Aşara Ve’l-İşrin (1789-1950),
Müessesetü Sicilli’l-Arap, C. II, Kahire 1978.
Ebu Zeyd Şelebi, Tarihu’l-Hadaratu’l-İslamiyye Ve’l-Fikri’l-İslami, Mektebetü’l-Vehbe
Yayını, Kahire 1964.
Ed-Desuki, Muhammed Kemaleddin, Ed-Devletü’l-Osmaniye Ve’l-Meseletü’ş-Şarkıyye,
Daru’s-Sekafe, Kahire 1976.
El-Hatip, Ömer Avde, Lemehat Fi’ssekafeti’l-İslamiyye, Risale Yayını, Beyrut 1984.
Enver El-Cündi, El-Yakazatü’l-İslamiye Fi Muvaceheti’l-İslam, Daru’l-İtisam.
Ergin, Osman, Vakıflar Belediyeler Patrikhaneler, İstanbul 1944.
Göyünç, Nejat, Türkler Ve Ermeniler, Ankara 2005.
Halidi Mustafa ve Ömer Ferruh, Et-Tebşir Ve’l-İsti’marfi’l-Biladi’l-Arabiyye,
Mektebetü’l-Asriyye Yayını, Beyrut 1983.
Heyet, Ahlat Ve Kültürel Mirasımızın Korunması, Ahlat Kültür Vakfı, Ankara 1992.
İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik Ve Sosyal Tarihi 1300-1600,
C.I.
İpek, Nurdan, “Millet Sistemi İçinde Ermeniler,” Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.
III, Kayseri 2007.
İskefiyeli, Zeynep, “Osmanlı Devleti Tarafından Ermenilere Verilen Nişan Ve
Madalyalar,” Hoşgörü Ortamında Ermeniler, C. IV, Kayseri 2007.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, TTK Yayını, C.VII, Ankara 1977.
Necip, Münir Muhammed, El-Hareketu’l-Kavmiyyetu’l-Hadise Fi Mizani’l-İslam, Menar
Yayını, Ürdün 1967.
Sadi Ebu Ceyb, Dırasatun Fi Minhacı’l-İslam Es-Siyasî, Risale Yayını, Beyrut 1985.
Said Öztürk, “Bir Osmanlı Kazasında Türkler Ve Ermeniler: Darende,” Hoşgörü
Ortamında Ermeniler, C. IV, Kayseri 2007.
Seçkin, Yasin Çağatay, “Balyanlar Ve Türk Camileri,” Hoşgörü Toplumunda Ermeniler,
C. IV, Kayseri 2007.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler Ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987.
414
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
18. VE 19. YÜZYILLARDA BALIKESİR’DE
ERMENİ NÜFUS HAREKETLERİ
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Balıkesir-TÜRKİYE
Tlf.: 0 266 612 10 00 /1314-15, e-posta: ihmercan@balikesir@edu.tr
415
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Balıkesir’e yerleşen Ermeniler, nüfus yoğunluğu itibariyle en kalabalık
gayrimüslim topluluğu teşkil etmektedirler. Zanaatkârlıklarıyla tanınan Ermeniler Balıkesir ticaret ve ekonomisine bu yönleriyle katkıda bulunmuşlardır.
Bu meyanda büyük sermaye edinerek güç kazanan bazı Ermeni tüccarlara da
rastlanmaktadır. Liman şehirlerinin karakteristik özelliklerinden olan nüfus
hareketliliği Balıkesir’de de görülmektedir.
XIX. ile XX. Yüzyıl başlarında Bandırma, Erdek ve Edremit ilçelerinde
belirgin bir nüfus artışı gözlenmektedir. Bunun başlıca sebepleri arasında ise
buralarda yaşayan bir kısım Rum asıllı vatandaşların Mora ve Yunanistan
isyanlarından sonra bahse konu yerlere gitmelerine bağlanabilir. Balıkesir merkez ilçede de hatırı sayılır bir nüfus kesafetinin bulunduğu gözlenmektedir.
Aslında Türklerle Ermenilerin münasebetlerinin ta Abbasiler dönemindeki devlet hizmetinde görev alan ve Avasım ve Suğur bölgelerinde
yerleştirilmiş olan Türk askerleri sayesinde başlamıştır. Türk-Ermeni ilişkilerine dayanak teşkil eden en önemli olay ise Bizans İmparatoru II. Basil’in
(976-1025) doğu sınırlarını güvence altına almak ve İslam ülkelerine doğru
genişleyebilmek amacıyla bazı Ermenileri Orta Anadolu’ya ve Sivas’a nakletmesi ve Anadolu’nun Türkler tarafından fethinden sonra da bir kısım
Ermenileri Kilikya’ya yerleştirilmesi olmuştur.
Balıkesir’de huzurlu bir şekilde yaşayan Ermenilerin dinî yönden önceleri
İstanbul’a sonra Bursa’ya ve daha sonra da Bandırma’ya bağlı oldukları kayıtlarda mevcuttur. Ancak son zamanlarda Avrupalı milletlerce desteklenen bir
takım kışkırtıcı hareketler sonucunda bunların da tehcir uygulaması sebebiyle
yerlerinden çıkarıldıkları bir hakikattir.
416
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
Türklerle Ermenilerin ilk münasebetleri, Arap orduları tarafından
Ermeniye bölgesinin fethi sırasında meydana gelmiştir. Bununla beraber, Türk-Ermeni münasebetlerinin esas dönüm noktasını ise BizansSelçuklu mücadelesi teşkil etmektedir1.
Bizans’ın kudretli imparatorlarından olan Basil II (976-1025) doğudaki sınırlarını güvenceye alarak İslam ülkelerine doğru genişleme
politikası doğrultusunda adı geçen bölgedeki küçük Ermeni krallık ve
prensliklerini kaldırarak önemli bir Ermeni nüfusunu Orta Anadolu’ya
ve Sivas’a nakletmiş; Bizans sınırlarını Azerbaycan ve Kafkaslar’a kadar
uzatmış idi. Bu hadise Bizans ile Selçukluları komşu yapmış ve karşı karşıya getirmişti. Yine Bizans imparatorlarından Konstantin (1042–1055)
de aynı siyaseti uygulamaya devam etmiş ve bu sayede Ermeniler Anadolu coğrafyasında yerleşmişlerdir2. Ermenilerin Anadolu’ya gelişleri ile
1
2
Bkz. İslam Tarihleri; İsmail Hakkı Mercan, “Osmanlılar Döneminde Balıkesir
Ermenilerinin Sosyal Yaşantısı ve İhtida Eden Ermeniler”, Hoşgörü Toplumunda
Ermeniler II, Editörler: Metin Hülagü, Gülbadi Alan, Şakir Batmaz, Süleyman
Demirci, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri 2007, s.409-425.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, 5. Baskı, İstanbul 1996,
s.121.
417
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ilgili olarak; Osman Turan, çağdaş Ermeni müellifi Mathieu’dan naklen;
Ermenilerin yurtlarından çıkartılıp Anadolu’ya sürüldüğünü ve Ermeniye
bölgesinin Türklerin istilasına maruz kaldığını... yazmaktadır3.
Esasen, Anadolu’yu Türklerin fethetmeye başladıkları zaman
diliminde, Ortodoks Bizanslılar Şarktan ve Orta Anadolu’dan Batı
Anadolu’ya ve Balkanlara doğru çekilirlerken Ermeniye bölgesinden
gelen Ermenilerin de Türklerin önünden kaçarak kendilerine sığınak
edindikleri Torosların dağlık kesimleri ile Kilikya’ya göçmüşler ve daha
önce Bizans tarafından bu taraflara sürülmüş olan nüfuslarını yoğunlaştırmaya başlamışlardır4.
II. Haçlı Seferi sırasında Bizans’ın delâleti ile Anadolu’ya giren
Haçlıların büyük bir bölümü, batı bölgesinde Denizli’den Antalya’ya
inerken, gerek Anadolu Selçuklu askerleri ve gerekse bağımsız hareket eden Türkmenler onlara ağır darbeler vurmuşlardır. Bu meyanda
şunu da ifade etmek gerekirse, yerli Rumlar da Haçlı ordularına sırt
çevirmişler idi. Rum ve Türk kıskacı arasında kalan Haçlılar Antalya’ya
giderlerken, acınacak bir duruma gelmişler; aç-açık ve hasta olan bu
insanlara Türkler yemek vermişler, hastalarını tedavi ederek kendilerine
para dağıtmışlardır. Dindaşları Rumların zulmünden kaçan 3.000’den
fazla gencin Türklere iltihak ettiği bilinmektedir. Fransız kralının, bu
sefer esnasında yanında bulunan Papazı Odon de Deuil, Haçlıların
Müslüman olmasından üzüntü duyarak: Ey hıyanetten de daha zalim
olan merhamet! Müslümanlar Hıristiyanlara ekmek vererek dinlerini satın
alıyorlardı. Bununla beraber, Türkler onları Müslüman yapmak için bir
zorlamada bulunmadılar ifadesiyle dikkate şayan bir müşahedeyi de
belirtmeden edemez5.
Ermenilerin Balıkesir’e ne zaman geldikleri veya nasıl geldikleri
hakkında çeşitli rivayetler vardır. Yukarda belirtildiği üzere, Bizans’ın
Anadolu’dan çekilmesi veya başka bir ifadeyle bahse konu coğrafyanın
Türkler tarafından vatanlaştırılmasından sonra önce Karesi Beyliği’nin
kurulmasına sahne olan bölge, Osmanlı idaresine girdiği XIV. yüzyıl
başlarından, yani Orhan Gazi zamanından itibaren, bilinen nüfusun
tamamen Türkmen-Yörük gurupların yerleşim sahası haline dönüş3
4
5
418
Turan, Selçuklular Tarihi..., s.152.
Turan, Selçuklular Tarihi..., s.283.
Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Siyâsi Târih Alp Arslan’dan Osman
Gâzî’ye (1071-1328), 6. Baskı, İstanbul 1998, s.185-186.
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
müştür. Her ne kadar bölgede yerleşik bir hayat varsa da ağırlıklı olarak hayvancılıkla ve göçebe tarzı bir hayatı tercih etmişlerdir. Hatta
bu bölgelere gelip hayvancılıkla uğraşanlara Yörük-Türkmen, tarımla
uğraşıp yerleşik hayatı tercih edenlere manav adı verilmiş ve bu durum
günümüze kadar devam ederek adı geçen batı yörelerimizde Yörük,
manav ve daha sonraki yıllarda da bilhassa Rumeli’den Anadolu’ya
yeniden göç eden vatandaşlarımız için muhacir ifadesi kullanılmaya
başlanmıştır. Onun için, Ermenilerin Balıkesir’e yerleşmelerini ve çok
az sayıdaki bu nüfusun nereden hangi sebeplerle geldiklerini yeniden
incelemek gerekmektedir. Gerçi bazı yazarlarımız bu konuda çeşitli
düşünceler ileri sürmüşler ve bunu bazı olaylara dayandırmışlardır. Bu
yazarlarımıza göre, Balıkesir’e gelen Ermenilerin veya başka bir ifadeyle
Hıristiyan nüfusun burada bulunma sebeplerinden birisini Rumeli
fetihleri sırasında orada bulunan bir takım Hıristiyan unsurun bir nevi
emniyet düşüncesiyle buralara yerleştirilmeleri ve bunlar arasında da az
miktarda Ermeni’nin buluna bileceği belirtilmektedir6. Mücteba İlgürel,
DİA’de yazmış olduğu Balıkesir maddesinde, XIX. yüzyıl sonlarındaki
Balıkesir merkez ve dolayları nüfusunun 87.000 civarında olduğunu
ve bunlar arsında 1.200 Rum nüfus yanında 2.500 Ermeni nüfusun
bulunduğunu kaydetmektedir. İlgürel, aynı madde içerisinde Batılı
yazarların görüşlerine de yer vermiş ve onlardan Vital Cuinet’ye göre de
XIX. yüzyıl sonlarında şehrin nüfusunun 13.118 olduğunu, bunlardan
1.266’sının Rum ve 1.941’nin Ermeni olduğunu belirtmiştir. Ayrıca,
bölgede bulunan gayrimüslim nüfusun bulunmasını da daha çok ticarî
faaliyetlerin yaygınlaştırılmasına bağlamışlardır7.
Gerçi İlgürel, başka bir makalesinde de Balıkesir’e gelen Ermenilerin
geliş nedenlerini Celâlî isyanlarına bağlamakta ve bahse konu isyanlar
sırasında zarar gören halkın yer ve yurtlarını terk etmeleri üzerine
devletin onları daha güvenli yerlere yerleştirme ihtiyacını duyması ve
bu maksatla da Orta Anadolu’da bulunan Ermenilerin bir kısmının
Balıkesir’e yerleştirildiği görüşünü belirtmektedir8.
Osmanlı döneminde; Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra İç
Anadolu’dan bir miktar Ermeni nüfusu yeni başkente getirerek Samatya’ya
yerleştirmiş ve 1461’de Yovakim’i de Anadolu ve Yunanistan’daki Ermeni6
7
8
Mücteba İlgürel, “Balıkesir”, DV İslam Ansiklopedisi V, İstanbul 1992, s.12–14.
İlgürel, “Balıkesir...”, s.12-14.
Mücteba İlgürel, “Celâlî İsyanları”, DİA VII, İstanbul 1993, s.252-257.
419
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
lere patrik tayin etmiştir. XVI. yüzyılda, bu göç ve yerleşmelerin neticesi
olarak çoğu doğuda olmak üzere Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde az
veya çok sayıda Ermeni nüfusun varlığı Tapu-Tahrir Defterleri’nden de
anlaşılmaktadır. 1530 ve daha sonraki tarihlere ait bu kayıtlara göre
Ermeni nüfusun bulunduğu başlıca şehirler şunlardır: Amid (Diyarbakır),
Arapkir, Bayburd, Çemişgezek, Çüngüş, Çermik, Divriği, Harput, Hısn-ı
Kehf (Hasankeyf), İspir, Kayseri, Kütahya, Maraş, Mardin, Nusaybin,
Urfa, Siirt, Sis (Kozan), Sivas, Tokat ve Trabzon9.
1530 yılı tahrir defterine göre, Bursa vb. gibi bazı şehirlerde belli
sayıda Ermeni nüfusun bulunmasına karşılık; Karesi Sancağının merkezi
Balıkesir kazasında hiçbir Hıristiyan’ın olmayıp, sadece elli-altmış kişilik
bir Yahudi topluluğunun bulunduğu, kaydedilmektedir. Daha önce bu
bölgenin yerli halkı olmalarına rağmen şehirde hiçbir Hıristiyan nüfusun
olmamasını ise, zaman zaman meydana gelen göçlere bağlanabileceği
gibi; şehrin eski yerinin şimdiki yerinden 25 km. uzakta, Kepsut civarında olması ve bugünkü Balıkesir’in Karesi Beyliği zamanında Türkler
tarafından kurulmuş olmasıyla da10 ilgili olabilir.
Ermenilerin XVII. yüzyıl başında Balıkesir’e gelişleri, buradaki diğer
nüfusla ve devlet idaresiyle olan ilişkileri, ticarî hayatları, dinî yaşantıları
vb. gibi konularla ilgili bazı bilgileri Balıkesir Şer’iye Sicillerinden tespit
etmek mümkündür11.
Ermenilerin Balıkesir’e XVII. yüzyılın başlarında geldikleri ve iskân
edilmeye başlandıkları, bu yüzyıla ait ilk belgeden anlaşılmaktadır12.
Belgede sadece zimmî tabiri geçmekte olup, doğrudan Ermenilerden
bahsedilmemektedir. Ancak, bu tarihte Balıkesir’de başka Hıristiyan
9
Nejat Göyünç, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler”, Türkler, C.10, Ankara
2002, s.237-238.
10 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Karesi Vilayeti Tarihçesi, İstanbul 1341, s.50.
11 Abdülmecit Mutaf, “Balıkesir’de İskan Edilen Ermenilerin Yönetim ve Müslüman
Halkla İlişkileri”, Celal Bayar Üniyersitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (2003),
C.I, Sayı 1, Manisa 2003, s.71-80.
12 Zeyd ve Amr ve Bekir müslimîn zimmî taifesinden bazı kimesneleri avluları dahilinde
iskan idüb ekser evkâtte kendüleri huzûr ve gayblarında mezkûrûn zimmîler bazı
havâyic îsâl etmek nâmına mezbûrînin zevcâtı üzerlerine dâhil olup muttali’ olmaları
meşrû’an câiz olur mu beyan buyrulup...
El-cevap: Olmaz, münkirât-ı müteşenni’adan olup men’i lazımdır. Allahü a’lem Balıkesir
Şer’iye Sicilleri, Defter No:693, Sayfa No:1, Belge No:1, Tarih 1012. Bu belge bir
fetvadır. Ancak, bunun öncesinde Kadı’ya ait karar ihtiva eden bir i’lam olması
gerekirken, bu sayfa muhtemelen kaybolduğu için burada yer almamaktadır.
420
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
nüfusun bulunmaması ve müteakip belgelerde ise Ermeni taifesi tabirinin kullanılmasından bunların, Ermeni göçmenler olduğu anlaşılmaktadır.
Bu belgede, Müslümanlardan ve zimmîlerden çoğul olarak bahsetmesi, Ermenilerin Balıkesir’e toplu olarak gelmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Bir başka belgede ise, kaçak olarak kilise ihdas ettikleri
bir evde yakalanan Ermenilerden, kadın ve erkek olmak üzere yüzden
fazla olduklarından13 bahsediliyor olması, onların yaklaşık yüz aile
civarında olduklarını göstermektedir. Yine zaman zaman onlarla ilgili
olarak meydana gelen olaylar nedeniyle belgelere yansıyan kayıtlar da
bu rakamı doğrular niteliktedir. XVII. yüzyılda şehrin nüfusu ise yaklaşık 7.500–8.000 veya 8.122 dir14. Buna vergi mükellefi olmadıkları için
sayılmamış olanlar da eklendiğinde bu rakamın yaklaşık olarak 10.000
civarında olduğu görülür.
Balıkesir’de iskân edilen Ermenilerin hepsinin aynı yöreden olmadığı ve çoğunun da İran taraflarından gelenler15 olduğu belirtilmektedir. Balıkesir’e yerleşen Ermenilerin; Safevi Hükümdarı Şah Abbas’ın
Erzurum, Van, Malazgirt bölgelerinden İran’a götürdüğü 23.000 ve
yine aynı yörelerle Revan’dan İran’a göçe zorladığı 400.000 Ermeni
ailesinden olmaları kuvvetle muhtemeldir. Bunların dışında ayrıca,
Harput Sancağının Çüngüş kazasından16 ve Sivas’tan da17 gelenlerin
bulunduğu da anlaşılmaktadır. Bunlar da XVI. yüzyıl sonları ile XVII.
yüzyılda meydana gelen Celali isyanları esnasında yaşamakta oldukları
Doğu Anadolu bölgesini terk ederek İstanbul, Tekirdağ ve Batı Anadolu
kentlerine yerleşen Ermeni ailelerden18 olmalıdırlar19.
Ekseriyetinin aile olduğu anlaşılan bu göçmenlerin arasında; kadınlar, küçük çocuklar, zanaatkârlar ve hatta papazlar dahi bulunmaktadır.
Yanlarında çok fazla eşya getiremedikleri de, ihtiyaçlarını gidermek
13 ...ricâl ve nisâ cemiyet idüb hala şimdi yine yüzden ziyade kefere tâifesi cem’ olmuşlardır... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:697, Sayfa No:35a-1, Tarih 8 Rebiyülahır
1078.
14 Mutaf, “Balıkesir’de İskân...”, s.71-80.
15 ...ekserisi acem keferesi... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:697, Sayfa No:35a-1,
Tarih 8 Rebiyülahır 1078.
16 Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:701, Sayfa No:36b-1.
17 Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:697, Sayfa No:216-4.
18 İlgürel, “Celali İsyanları”, s.252-257.
19 Mutaf, “Balıkesir’de İskan...”, s.71-80.
421
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
amacıyla Müslüman ailelere müracaatlarından anlaşılmaktadır. Ayrıca;
terekesi sicile kaydedilen Ermeni Babacan’ın mal varlığının; bir köle ve
cariye ile bohça, peştamal, kuşak, velense ve bir kilim gibi birkaç parça
eşyadan ibaret olması da bunu doğrulamaktadır.
Ermenilerin bir kısmı Evans, Anderye, Kirker, Mardos, Yorgi, Yani,
Menol, Nikola, Yagop, Nevros, Pabak, Yasef, Haçok, Artan, Ovans, Abraham, Nehros, Bogas, Eriki, Nikros, Argo, İsrail, David, Gregos ve Hoça
gibi kendi kültürlerine ait isimler taşımaktadır. Ancak bir kısmının ise
Murad, Timur, Derman, Karagöz, Melikşah, Bali, Bayram, Altun, Hızır,
Arslan, Derviş, Babacan, Durmuş ve Oruç gibi Türkçe isimler taşıdıkları
görülmektedir. Bunlarda en çok kullanılanı ise Murad’dır. Kadınlar
da yine Margerit, Hüma, Erfendel ve Sare gibi isimlerin yanında Nazlı,
Sultan, Meryem, Şehri gibi Türkçe veya Türklerin de kullandıkları bazı
isimler kullanmışlardır. Oldukça tartışmalı bir konu olan bu Türkçe adlar
meselesi, kültürel bir etkileşimin neticesi olarak bunların Türkleşmiş
Hıristiyanlar olabileceği fikrini akla getirmektedir.
Balıkesir’e geldiklerinde evlerde kiracı olarak ikamet eden Ermeniler
daha sonraları farklı mahallelerde kendilerine ev satın almaya başlamışlardır. Osmanlı şehirlerinde gayrimüslimlerin genellikle aynı mahallede
oturmaları uygulamasının burada uzunca bir süre tam uygulanamadığı
görülmektedir. 1617 yılında Ermeni Arslan, Martlu mahallesinde Mehmed Bey’den20; 1621 yılında Argo, Mirzabey mahallesinde İsmihan adlı
kadından bir ev satın almıştır21. 1622 yılında Ermeni Bali, Eskikuyumcular mahallesinde22, Yani ise Karaoğlan mahallesinde oturmaktadır23.
Ancak 1667 tarihinde artık Ermenilerin Ali Fakih mahallesinde (bugünkü
Dumlupınar mahallesi) toplanmaya başladıkları, burada bir evi kaçak
olarak kilise haline getirmelerinden anlaşılmaktadır24. Nitekim Ermenilerin muhtelif mahallelerde Müslümanlarla karışık olarak oturmakla
beraber bu mahalle, Balıkesir’de gayrimüslimlerin oturdukları mahalle
olarak bilinmektedir25.
20
21
22
23
24
25
422
Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:695, Sayfa No: 51-3.
Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:698, Sayfa No: 55a-1.
Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:697, Sayfa No: 71b-2.
Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:699, Sayfa No: 44b-2.
Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:697, Sayfa No:35a-1.
1845 tarihli nüfus sayımına göre de Ermeniler, Ali Fakih, Karaoğlan, Yenice,
Eskikuyumcular, Börekçiler, Martlı ve Kasaplar mahallelerinde karışık olarak
oturuyorlarsa da; Ali Fakih mahallesinde sadece bir hane Müslüman, geri kalan
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
Geçimlerini sağlamak üzere daha ziyade zanaata yönelen Ermeniler; duvar ustalığı26, terzilik27, ekmekçilik28, çerçilik29 gibi mesleklerin
yanında, yağhane işletmesi30 ve yağ ticaretiyle de31 meşgul olmaktaydılar.
Köylerde kocasıyla birlikte ticaret yapan Sultan adlı kadından başka, Sare
adlı Ermeni kadının mesleğinden Dellale olarak bahsedilmesinden32,
kadınların ve hatta çocukların da çalışarak33 aile bütçesine katkıda bulundukları anlaşılıyor. Ayrıca Sicillerdeki bazı alacak-borç davalarıyla borç
senetlerinden, Ermenilerin ticaretle de uğraştıklarını anlamak mümkündür. İlk zamanlarda Ermenilerin ticarî ilişki içerisinde bulundukları
bazı kişilerin baba adlarının, sonradan Müslüman olanlar için kullanılan
Abdullah olması, daha önceden ihtida etmiş olan gayrimüslimlerin, onlara
sahip çıkmış olabileceklerini akla getirmektedir34. Ancak bunun yanında
Ermenilerin Müslüman halk ile ortak iş kurdukları,35 ticaret yaptıkları36,
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
50 hane Ermeni, 13 hane de Rum nüfustur. Bkz. Tacettin Akkuş, Tanzimat Başlarında Balıkesir Kazası (1840-1845), Balıkesir 2001, s.23.
Yani veled Nikola nam zimmî Ali bin Yahya nam kimesnenin bir bahçe duvarını yapmaya
kavlettim dediği... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:693, Sayfa No:197-3.
Zimmî terzi Gülbek... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:694, Sayfa No:
100a-2. ...Ermeni terzi Murad..., Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:694, Sayfa
No:100a-4.
Ermeniden müslüman olan Mustafa bin Abdullah nam kimesne ekmekçilikten hüsn-i ihtiyariyle fâriğ olduğu... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:694, Sayfa No: 126b-1.
...Ermeni avratı Sultan ve zevci ile ticaret idüb karye karye gezerler iken... Balıkesir
Şer’iye Sicilleri, Defter No:694, Sayfa No:115a-2.
...Ermeni Murad...Mustafa ile....yağhane işleyüp... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter
No:697, Sayfa No:15b-1.
Derviş nam Ermeni yağcı ıyd-ı şerîfe ve Artan ve Karagöz nam Ermeniler ıyd-ı şerîfe
seksen desti yağ bulmaya....ahid verildiği... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:694,
Sayfa No:115b-2.
...dellale Ermeni karısı Sare bint Hoçak... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:694,
Sayfa No:100a-1.
Mustafa bin Abdullah...Tiyaskot(?) nam Ermeni oğlanını beş ayda yedi yüz akçeye
icareye tutmuştum... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:693, Sayfa No:217-3.
Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:693, Sayfa No:217-3. ...Nevruz veled Derviş
nam Ermeni... Mustafa bin Abdullah’a beş aded kâmil guruş deynim vardır... Balıkesir
Şer’iye Sicilleri, Defter No:693, Sayfa No: 189-7. Oldur ki Mehmed bin Abdullah...
dellale... Sare’den yedi yüz akçeye bir kırmızılı alaca kaftan verip... Balıkesir Şer’iye
Sicilleri, Defter No:694, Sayfa No:98b-6.
Ermeni Murad... Mustafa ile bundan akdem...yağhane işleyüp... Balıkesir Şer’iye
Sicilleri, Defter No:697, Sayfa No:15b-1.
Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:694, Sayfa No:115a-2.
423
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ev37 ve hayvan38 alım-satımında bulundukları ve birbirlerine borç para
verdikleri de39 çok sayıdaki belgede görülmektedir.
Görüldüğü üzere; XVII yüzyıl başlarında Balıkesir’e gelip yerleşen Ermeni nüfusla yerli halk arasında olumsuz bir olay yaşanmadığı
gibi; bilakis, kendilerine olabildiğince yardımcı olunmuştur. Devlet ve
idareciler tarafından da zimmîlere mal mülk edinmede bir sınırlama
getirilmemiş; onların güvenilir şekilde emlak vs alıp satmalarına, ticaret
yapmalarına izin verilerek kolaylık sağlanmıştır. Kendi din ve kültürlerini yaşamaları konularında da bir sınırlandırma ve baskı olmadığı gibi,
kanunlara uymak şartıyla ibadethane sahibi de olabilmelerine mani
olunmamıştır. Zimmîler, kendi aralarındaki davaları bile çözümlemek
için Balıkesir Şer’i mahkemesine müracaat etmişler ve bir kısım meselelerini İslam hukukuna göre çözümlemişlerdir. Kadı’lar da kendilerine
taraflı davranmamış ve haklarını yememişlerdir. Dil, din, ırk, kültür
farklılıklarına rağmen, edinilen bu bir arada yaşama tecrübesi sayesinde
Ermenilerle Müslümanların birlikteliklerini uzun yıllar sürdürdüklerini
1906 yılında Balıkesir vilayetinde hala 2574 Ermeni nüfusun bulunması
da40 göstermektedir.
Ermeniler ile Osmanlı Devleti arasındaki ayrılıkların veya Millet-i
Sadıka olarak nitelenen bu gayrimüslim tebaanın devlete başkaldırısının
altında tabii ki yabancı devletlerin veya o devrin büyük devleti olan Rusya
ve İngiltere’nin rolleri oldukça önemlidir. 1839’daki Tanzimat Fermanı
veya Gülhane Hatt-ı Hümayunu ve hemen ardından 1856’da yayınlanan
Islahat Fermanı ile büyük devletlerin zorlamasıyla imzalanan Paris
Antlaşması sonucunda Osmanlı tebaası üzerinde koruyuculuk görevi
üstlenen adı geçen devletler, bilhassa Ermenilerin isyan etmelerinde
büyük roller oynamışlardır. XVIII. yüzyıldan itibaren Doğu ticaretinden
yararlanmak isteyen Rusya Çarı Deli Petro Ermenilerden yararlanmayı
kendi politikası için uygun görmüş ve onları himayesi altına almayı amaç-
37 Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:695, Sayfa No:51-3; Defter No:698, Sayfa
No:55a-1.
38 Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:694, Sayfa No:115a-8.
39 Ermeni Abraham...dava edip bundan akdem mezbur Bektaş ile şeriki Aksak Nasuh
nam kimselere dört bin akçe verip... Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:696, Sayfa
No:10a-1.
40 Mutaf, Salnamelerde Karesi Sancağı (1847-1922), Balıkesir 1995, s.60.
424
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
lamıştır41. Başka bir yaklaşımla, tabii ki Ruslarla aynı din ve mezhepten
olan Ermenilerin de işine gelmekte idi. Aslında, Balkanlarda Osmanlı
Devleti ile kendi arasında tampon devletler kuran Rusya, haddi zatında
Ermenileri de kullanmak istemiştir.
Ancak, Ermenilerin Balıkesir’deki az miktarda olan nüfuslarının
zaman zaman hareketlilik gösterdiğini görmekteyiz. Tabii ki bunda diğer
etnik unsurların etkisinin unutulmaması gerekir. Osmanlı tebaası olan
gayrimüslim unsur hemen her devirde devamlı olarak kışkırtılmakta
ve onların seslerini duyurma politikası güdülmüştür. Zira Osmanlı
Devleti üzerinde emelleri olan Batılı devletler ile Rusya bu hareketleri
ve kışkırtmaları kendi menfaatlerine uyun gelmekte idi42.
Batılı Devletlerin Osmanlı Devleti ve halkı ile ilgili olarak devamlı
kışkırtmalarda bulunduklarını ve bu meyanda halkın isyana sevk edildiği,
ayrıca bir çok toprağın da elden çıktığı bilinen bir gerçektir. Örneğin,
Osmanlıları bir hayli uğraştıran ve kısım kısım fethedilen Girit adası,
nihayet 1715 yılında tamamen ele geçirilmiş ise de, 15 Temmuz 1840
Londra antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinden çıkarak
Yunan krallığına bağlanmıştır43.
Yine, 1540 yılında Osmanlı Devleti’nin idaresi altına giren Mora
yarımadası da yine çok önemli bir bölge iken ve 200 yıl kadar huzur ve
sulh içinde yaşanmış iken, batılı devletlerin kışkırtmaları neticesinde
isyan çıkartılmış ve nihayet 1828 de Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa
ve Rusya’nın talepleri doğrultusunda bahse konu yarımadadan tamamen
ayrılmak zorunda kalmıştır44. Bu bağlamda, ilerde vuku bulacak olan
Ermeni isyanlarının altındaki ana amaç, batılı devletlerin tarihlerinde
var olan sömürgecilik anlayışına sahip olmalarından kaynaklanmakta
idi. Esasen, Fransızlar, İngilizler ve asıl çıbanbaşı olan Rusya, Osmanlı
topraklarında bağımsız bir Ermeni devleti kurduracaklar ve o bölgeyi
veya devleti rahatlıkla sömüreceklerdir45.
41 Salim Çöhçe, “Büyük Ermenistan’ı Kurma Projesi”, Ermeni Araştırmaları, MartNisan-Mayıs 2001, Sayı 1, s.2.
42 Yusuf Halaçoğlu, Etnik Yapısından Ermeni Meselesine Türkiye TARİH GELECEKTİR
“Evet, Türkün Türke Propagandasını Yapıyoruz”, İstanbul 2007, s.25.
43 Geniş bilgi için bkz. Cemal Tukin, “Girit”, DİA XIV, İstanbul 1996, s.85-93.
44 Geniş bilgi için bkz. Machıel Kıel – John Alexander, “Mora” DİA XXX, İstanbul
1996, s.280-285.
45 Halaçoğlu, Etnik Yapısından..., s.94-95.
425
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak veya başta bulunan gafil
devlet adamlarını istediği gibi kullanmak Rusya’nın yapmış olduğu en
önemli işlerdendir. 1870’li yıllarda veya Abdülaziz devrinde Rusya’nın
Osmanlı nezdindeki büyükelçisi General İgnatiyef, bilhassa Mahmud
Nedim Paşa’yı tamamen avucuna alarak her işten haberdar olmuş ve
Mahmud Nedim Paşa’ya Nedimof denilmesine sebep olmuştur46.
İşte çalışmamıza konu teşkil eden Balıkesir’deki Ermeni nüfusun
zaman zaman yer değiştirmesi, yukarda kısaca temas edilen Girit ve
Mora isyanları neticesinde, Balıkesir ve ilçelerinde bulunan Rum asıllı
Hıristiyanların bir kısmının bahse konu yerlere göç etmeleri ve onlardan kalan boşluğun da –bilhassa, Edremit, Burhaniye ve Ayvalık gibiilçelere ve civarlarına Ermenilerden bir kısmının yerleşmesi ve onların
uğraşları olan ticarette etkili olduklarını görmekteyiz. Bahse konu Rus
büyük elçisi, Hersek isyanına da müdahil olmuş, 1875 yılındaki Hersek,
Karadağ ve Bulgaristan’daki isyan kıvılcımının yangına dönüşmesini
sağlamıştır47. Hersek ve Karadağ isyanlarını bastırmakta görevli Gazi
Ahmed Muhtar Paşa’nın bütün hareketleri, devlet kademelerinden önce
İgnatiyef’e ulaşmakta ve o da derhal saraya çıkarak, durum hakkında
düşünce ve direktiflerini ilgili kişiler aracılığıyla Padişaha kadar ulaştırabilmekte idi48. Aslında, Rusya tarafında da doğruyu gören kişiler,
olayların müsebbibi olarak gördükleri İgnatiyef’e beddualar etmekte
idiler49.
Anadolu’nun vatanlaşmasında büyük katkılarını gördüğümüz ve
Anadolu Selçuklu Devleti ile Beylikler döneminde oldukça etkili olan
Türkmen gurupları, Batı Anadolu kesiminde yerleşik hayata geçmişler
ve yerleşik hayata yani ziraatla uğraşanlara Manav, göçebe olarak yaşayanlara da Yörük ismi verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin içerisinden çıktığı
boy ise bilindiği üzere Karakeçili aşiretidir. Osmanlı Devleti’nin vergi
toplama ve askere almada bazı sıkıntılar yaşaması üzerine, dağlarda
konar-göçer olarak yaşayan Yörükler zorla iskâna tabi tutulmuşlar ve
inmek istemeyenlerin çadırları da devrin Bursa valisi Ahmet Vefik Paşa
46 Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Anılar Sergüzeşt-i Hayatım’ın Cild-i Evveli, İstanbul
1996, s.109-110.
47 Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Anılar..., s.114-115.
48 A.g.e., s.124, 136.
49 Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Anılar Sergüzeşt-i Hayatım’ın Cild-i Sânîsi, İstanbul
1996, s.31.
426
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
tarafından yırtılarak zorla ovalara indirilmişlerdir. Yani, Balıkesir’de bir
çok Türk aşireti yerleşmiştir. Ayrıca, yakın zamana kadar konar-göçer
veya yaylak-kışlak olarak hayatlarını sürdüren bu aşiret bölgenin Müslüman nüfusunu teşkil etmektedirler.
Hıristiyan nüfus olarak da Rumlar ve çeşitli mezheplere mensup
Ermeniler bulunmaktadır. Ayrıca, çok az da olsa Yahudilere de rastlanmaktadır. Bununla beraber, bölgede yaşayan Ermenilerin diğer bölgelerde
yaşayan diğer Ermenilerden hiçbir farkları yoktur50.
Salnamelerde bölge nüfusuna ait verilen rakamlar bir hayli farklıdır.
Bunun sebepleri arasında bölgenin sınırlarının zaman zaman değişmesi
gösterilebilir. Karesi sancağının nüfusu sağlıklı olmamsa da aşağıda
gösterildiği gibidir:
Yıl Müslüman
G. Müslim
Toplam
1887
?
?
280.773
1900
264.835
85.963 370.798
1903
?
?
428.200
Nüfus sayımının yapıldığı 1882 yılından 1903 yılına kadar bölgenin
nüfusu yaklaşık olarak yılda 12.000 kişi artmıştır. 1903 yılındaki sayıma
göre ise bölge nüfusu aşağıda gösterildiği gibidir51:
Yer Adı Nüfus
Balıkesir
125.740
Bandırma
54.478
Erdek
45.176
Gönen
34.885
Edremit
40.426
Burhaniye
23.529
50 Abdülmecit Mutaf, Salnâmelere Göre Karesi (1847-1922), 2. Baskı, Balıkesir 2003,
s.26.
51 Mutaf, Salnamelerde..., 2. Baskı, s.27.
427
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Ayvalık
23.309
Sındırgı
27.968
Balya
52.689
TOPLAM
428.200
Yine aynı yıla ait salnameye göre gayrimüslim nüfusun şöyle gösterilmektedir52:
Balıkesir
Bandırma
Erdek
Edremit
Burhaniye
Ayvalık
Bigadiç
Sındırgı
Gönen
Balya
TOPLAM
Rum
1.432
5.876
32.671
6.603
23.99
21.510
7
906
2.099
1.118
74.631
Ermeni
2.408
4.628
7
13
–
–
–
–
22
–
7.081
Katolik
3
208
–
–
–
–
–
–
–
–
211
Protestan
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
Bulgar
–
1.309
–
–
–
–
–
7
2.365
3.681
Yahudi
–
–
339
12
–
–
–
–
8
–
359
Balıkesir’de de tam bir serbestlik içerisinde yaşayan Ermeniler
dînî teşkilat olarak Bandırma Patrikliği’ne bağlıdırlar. Dinî yönden
Bandırma’ya bağlı olan Ermeniler, 1881 yılından sonra, BalıkesirBandırma Patrikliği adı altında birleşen teşkilata bağlanmışlar ve bir
murahhas tarafından yönetilmişlerdir.
Yine nüfus meselesine bakacak olursak; 1887’deki sayım neticesinde
87.218 olan Balıkesir ve civarı nüfusu, 1890’da salnamelere göre 107.729
olarak gösterilmektedir. 1906 nüfus sayımına göre ise nüfus şöyledir:
Erkek
Kadın
Rum
Ermeni
TOPLAM
64.133
61.607
1.556
2.574
125.740
52 Hüdâvendigar Vilâyeti Salnâme-i Resmisi 1325 (1907-1908) Sene-i Hicriyyeye Mahsus,
Bursa Vilâyet Matbaası, s.68; Mutaf, Salnamelerde..., 2. Baskı, s.28.
428
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
Balıkesir merkezinin nüfusu ise, 30.492’dir. Bu nüfus içerisinde
kadın-erkek 30.258 kişi Müslüman ve ayrıca 234 gayr-i Türk Müslüman
bulunmaktadır. Yine merkezde, yerli-yabancı Rum olarak 1.241 kişi,
1.874 yerli ve yabancı Ermeni nüfusa tesadüf edilmektedir.
İçerisinde Ermeni nüfus olan ilçeleri tek tek ele aldığımız zaman
ise karşımıza aşağıda verilen nüfus tablo çıkmaktadır:
Bandırma53
Yıl
Genel Nüfus Müslüman Rum Katolik Protestan Ermeni Bulgar Çeşitli
1890
32.827
23.878
3.804
3.320
904
1892
40.781
1900
52.715
40.695
5.876
208
4.628 1.309
1906
54.478
37.727 11.073
116
48 3.879 1.635
-
Edremit54
Yıl
1887
1890
1900
1907
Genel Nüfus
30.743
31.293
36.711
40.426
Rum
5.350
5.499
6.603
-
Kıpti
379
-
Ermeni
13
-
Yahudi
5
5
12
-
Yabancı
194
-
Erdek55
Yıl
1887
1890
1892
1900
1906
Genel Nüfus
34.617
29.781
32.528
36.487
45.176
Rum
25.618
32.671
-
Ermeni
705
7
-
Yahudi
245
339
-
53 Mutaf, Salnamelerde..., 2. Baskı, s.83.
54 Mutaf, Salnamelerde..., 2. Baskı, s.98.
55 Mutaf, Salnamelerde..., 2. Baskı, s.102-103.
429
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Gömeç (Emrudâbâd-Enrudili)56
Yıl
1887
1907
Genel Nüfus
3.787
5.091
Rum
383
889
Ermeni
26
Edincik (İdincik)57
Yıl
1887
1907
Genel Nüfus
7.100
7.919
Rum
246
329
Ermeni
804
781
Bulgar
64
-
Kazak
-
Değişik
105
105
Ayrıca, Annuaire Oriental, Commerce, Industrie, Administation, Magistrature… isimli yıllığa göre ise Balıkesir ve civarlarında Ermeni nüfusuna
dair verilen bilgiler aşağıda verildiği gibidir. Ancak bu ticaret yıllığı
1880’lerden başlayarak 1912 yılına kadar olan bir takım bilgileri içermektedir. Yani, yıllığın basılmış olduğu 1913 yılında zaten Balkanlardaki
bazı yerler elden çıkmış idi. Buna göre; Karesi Sancağında 36.665 nüfus
görülmekte ve bunlardan 32.500’ü Türk, 1.536’sı Rum ve 2.574’ü de
Ermeni olarak kayda geçirilmiştir58. Yine adı geçen yıllığın kaydına göre;
Edremit’te de nüfus hareketliliği görülmekte ise de 14.000’lik nüfus
içerisinde herhangi bir sınıflandırmaya gidilmemiştir59.
Yukarda verilen Edremit örneğini Bandırma (Panderma) Kazası için
de söylemek mümkündür. 20.000’lik nüfus içerisinde Ermeni nüfus belirtilmemekle beraber, 2 Ermeni kilisesinin var olduğu kaydedilmiştir60.
Bütün bu anlatılanlardan sonra, kayıtlardan daha çok XVII. Yüzyıldan itibaren görmeye başladığımız Balıkesir’deki Ermeni nüfus, uzun
yıllar huzurlu bir şekilde yaşamışlar, yerli veya Müslüman halk ile kaynaşmışlar, hatta zaman zaman Müslümanlaşanlar bile görülmüştür61.
Bütün bunlardan sonra, Osmanlı Devletini yıkabilmek amacıyla, memleket içerisindeki Hıristiyan unsur üzerinde oynanan sinsi oyunların bir
56 Mutaf, Salnamelerde..., 2. Baskı, s.131.
57 Mutaf, Salnamelerde..., 2. Baskı, s.135. Burası Bandırma’ya bağlı nahiyedir.
58 Annuaire Oriental, Commerce, Industrie, Administation, Magistrature, Edition 1913,
3. 1437.
59 Annuaire Oriental..., s.1527.
60 Annuaire Oriental..., s.1663.
61 Mercan, “Osmanlılar Döneminde..., s.409-425.
430
Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı MERCAN
parçası olarak, önce Rumlar isyan ettirilmiş ve yukarda temas edildiği
üzere onlara Yunanistan Devleti kudurtulmuştur. Asıl amaçlarının, böl
parçala ve yut olduğu her halükarda belli olan bu düşünce doğrultusunda
Avrupa’da başka guruplara da bağımsızlık verdirilmiştir. Daha çok
Rusya’nın işine gelen Doğu Anadolu’da Hıristiyan bir devletin kurulması
da bu düşüncelerin tezahürüdür. Zira burada kurulacak bir Ermeni
devleti, bölgeyi kontrol altına almada ve ilerde kendisine bağlamda bir
atlama taşı olacaktır. Böylelikle Ermeniler de isyan ettirilmiştir.
Bununla beraber, yukarda değindiğimiz üzere, bilhassa Rum
isyanları sonucunda bazı Rumların Ayvalık, Burhaniye ve Edremit’ten
Yunanistan’a ve diğer Akdeniz adalarına göç etmeleri sırasında, kısmî
de olsa onlardan doğan bölgedeki boşluk Ermeniler tarafından doldurulmuştur. Esasen ticaret ve zanaat erbabı olan Ermeniler, kendilerine
buralarda daha fazla meşgale veya rant sağlamak amacıyla gelip nispi bir
şekilde yerleşmişlerdir. Böylelikle de asıl yer değiştirmeler veya nüfus
hareketliliği söz konusu olmuştur.
431
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
KAYNAKÇA
Akkuş, Tacettin, Tanzimat Başlarında Balıkesir Kazası (1840-1845), Balıkesir 2001.
AnnuaIre OrIental, Commerce, Industrie, Administation, Magistrature, Edition
1913.
Balıkesir Şer’iye Sicilleri, Defter No:693, 694, 695, 697, 698, 698, 701,
Cöhce, Salim, “Büyük Ermenistan’ı Kurma Projesi”, Ermeni Araştırmaları, MartNisan-Mayıs 2001.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Anılar Sergüzeşt-i Hayatım’ın Cild-i Evveli, İstanbul
1996.
__________, Anılar Sergüzeşt-i Hayatım’ın Cild-i Sanisi, İstanbul 1996.
Göyünç, Nejat, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler, Türkler, C. 10, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 2002.
Halaçoğlu, Yusuf, Etnik Yapısından Ermeni Meselesine Türkiye Tarih Gelecektir Evet,
Türkün Türke Propagandasını Yapıyoruz, İstanbul 2007.
Hüdâvendigar Vilâyeti Salnâme-i Resmisi 1325 (1907-1908) Sene-i
Hicriyyeye Mahsus, Bursa Vilâyet Matbaası.
İlgürel, Mücteba, “Balıkesir”, DV İslam Ansiklopedisi V, İstanbul 1992.
__________, “Celâlî İsyanları”, DİA VII, İstanbul 1993.
Kiel, Machiel, John Alexander, “Mora”, DİA XXX, İstanbul 1996.
Mercan, İsmail Hakkı, “Osmanlılar Döneminde Balıkesir Ermenilerinin Sosyal
Yaşantısı ve İhtida Eden Ermeniler”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler II, Editörler:
Metin Hülagü, Gülbadi Alan, Şakir Batmaz, Süleyman Demirci, Erciyes Üniversitesi
Yayınları, Kayseri 2007, s.409-425.
Mutaf, Abdülmecit, “Balıkesir’de İskân Edilen Ermenilerin Yönetim ve Müslüman
Halkla İlişkileri”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (2003), C.I,
Sayı 1, Manisa 2003.
__________, Salnamelerde Karesi Sancağı (1847-1922), Balıkesir 1995.
__________, Salnâmelere Göre Karesi (1847-1922), 2. Baskı, Balıkesir 2003.
Tukin, Cemal, “Girit”, DİA XIV, İstanbul 1996.
Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, 5. Baskı, İstanbul 1996
__________, Selçuklular Zamanında Türkiye Siyâsi Târih Alp Arslan’dan Osman Gâzî’ye
(1071-1328), 6. Baskı, İstanbul 1998.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Karesi Vilayeti Tarihçesi, İstanbul 1341.
432
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
ERMENİ PROBLEMİNİN YARADILMASI
VE TECAVÜZKAR TEŞKİLATLARIN
FAALİYETİNDE RUS ÇARİZMİNİN VE
İMPERİALİST QÜVVELERİN ROLU (ERMENİ
YAZARLARININ ESERLERİ ESASINDA)
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
Azerbaycan Bakü Devlet Üniversitesi, Bakü-AZERBAYCAN
433
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Ermeni siyasetçilerinin esassız arazi iddiaları son yüz yılda çoklu felaketlere sebep olmuş, halklar arsında edavet yaratmış, Türkiye arazilerinde ve
Kafkas’ta çoklu insan telefatı ile neticelenmiştir.
Vaktiyle beynelhalk imperialistler ve Çar Rusyası öz maksatlarına çatmak
için bu arazilerde yaşayan halklar arasında millî edaveti kızıştırır, halkların
muhtelif birlik ve kurumlarını şirniklendirib öz tarafına çeker, sonra ise
kırgınlar töredilmesine nail olurlardı. Parçala ve hükmet kimi emperyalist
siyasetlerine alet olan tecavüzkâr milliyetçi gruplar, teessüf ki, bu dedirler.
Son yüz yılda Sovet metbuatında, o cümleden de Ermeni yazarları
içerisinde meseleye başka yönden yanaşan aydın fikirli insanlar ve âlimler
de olmuşlar ki, onlar Ermenilerin tecavüzkâr siyaseti barede çoklu makale
ve kitaplar yazılıp, onların millî edavet tohumu ekmek, esassız arazi iddiaları
aydın şerh edilip, tecavüzkârlık siyasetleri ciddi tenkit etmişler.
434
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
Ermeni siyasetçilerinin esassız arazi iddiaları son yüz yılda çoklu
felaketlere sebep olmuş, halklar arsında edavet yaratmış, Türkiye arazilerinde ve Kafkas’ta çoklu insan telefatı ile neticelenmiştir.
Vaktiyle beynelhalk imperialistler ve Çar Rusyası öz maksatlarına
çatmak için bu arazilerde yaşayan halklar arasında millî edaveti kızıştırır, halkların muhtelif birlik ve kurumlarını şirniklendirib öz tarafına
çeker, sonra ise kırgınlar töredilmesine nail olurlardı. Parçala ve hükmet
kimi emperyalist siyasetlerine alet olan tecavüzkâr milliyetçi gruplar,
teessüf ki, bu dedirler.
Son yüz yılda Sovet metbuatında, o cümleden de Ermeni yazarları
içerisinde meseleye başka yönden yanaşan aydın fikirli insanlar ve
alimler de olmuşlar ki, onlar Ermenilerin tecavüzkar siyaseti barede
çoklu makale ve kitaplar yazılıp, onların millî edavet tohumu ekmek,
esassız arazi iddiaları aydın şerh edilip, tecavüzkarlık siyasetleri ciddi
tenkit etmişler.
Azerbaycan arazisine çok göz dikenler olup, tarihte bu toprağa
çok düşmanlar kedem basıp ve bu toprakta çok kanlar dökülmüştür.
435
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Halkımızın soy köküne, tarihine de balta vuranlar az olmamıştır. Ekinçi
gazetesinde Hesen Bey Zerdabi Ermenice çıkan Mşak gazetesinin redaktörüne büyük medeniyetle ve ziyalılıkla hatırlatırdı ki, kadim komşu
halkı tehkir etmek, onun tarihine böhtan atmak yahşı değildir. Lakin
hemin redaktor (Arsruni) neinki bununla kifayetlendi, bed niyetinden
daşındı, hatta bütün Gürcü tarihine de böhtan attı. Kadim Tiflisi kadim
Ermeni şehri elan etdi. Bu barede Çavçavadze’nin 1902 yılında neşr
olunan Ermeni Alimleri ve Feryad Eden Daşlar kitabında layikıyla cevap
verilmiştir.
Uydurma alimler, milliyetçi Ermeni tarihçileri ne kadar ifşa olunsalar
da öz çirkin emellerinden el çekmiyorlar. Görkemli Sovyet tarihçisi İ.
Dyakonov, sonra B. Piotrovski ve başkaları zorla kadim tarih yaratmak
isteyen sahtekar Ermeni alimlerini defalarca ifşa etmişler. Lakin indinin
özünde Z. Balayan, S. Hanzadyan, S. Ayvazyan vb. bütün Azerbaycanı,
İran’ın bir hissesini, Türkiye’nin hayli hissesini, Gürcistan’ın bir hissesini Tiflis’le birlikte, Şimalî Kafkas’ı, Rostov-Don, Voronej şeherlerine
kadar olan arazileri öz torpakları kimi keleme vermeye, yeni edavet
tohumları serpmeye başlamışlar. Ermeni jurnalisti Z. Balayan’ın 1990
yılı yanvarın 18’de SSRİ Müdafie Nazirliyin’in baş karargahında çıkışı
da bir daha sübut etti ki, Ermeni ideologları bu iddialarından el çekmemişlerdir. Teessüf ki, yeni Rusya da Kafkas ve Türkiye siyasetinde eski
prensiplerini örtülü şekilde davam ettirmiştir.
İndi Ermenistan’ın resmî daireleri 1988 yılından başlayarak töredilen yeni cinayetlerin, Azerbaycanlıların zorla evlerinden çıkarılmasını,
öldürülmesini, dövülmesini ve tehkir olunmasını Daşnaksutyun ve
diger tecavüzkar partiya ve milliyetçi grupların emeli olduğunu örtbas
etmeye çalışırlar. 1988 yılında Ermenistan KP MK katipleri Lobov ve
Kaloyan kimileri de resmî çıkışlarında milliyetçi-ekstremist hereketleri
perdelemeye, bu hareketleri millî azatlık harekatı kimi keleme vermeye
çalışırlar. Halbuki son yıllara kadar (15 yıl evvelden söhbet gedir) Ermeni
metbuatında da haricî milliyetçi teşkilatların faaliyetini Ermenistan’da
ve Sovyetler Birliği’nde tekdir etmirdiler, bu barede yazır, hatta onu
pisleyirdiler.
Ermenilerin tecavüzkar siyasetinin tenkidi ve Daşnaksutyun partiyasının faaliyeti barede kitab yazan alimlerden biri de Bakunts Qraçikov
Ananikyan’dır. Onun Daşnaksutyun Partiyasının İdeya-Siyasî İflası adlı
436
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
kitabı Rus dilinde Yerevan’ın Hayastan neşriyatı tarafından 1979 yılında
neşr edilmiştir.
Kitabı dikkatle okudukça Daşnaksutyun partiyasının tahribatçılık,
milletçiliği güçlendirmek ve millî düşmancılığı kızıştırmak sahasındaki
faaliyetleri1 barede aydın tesevvür yaranır. Müellif kaydedir ki, subjektiv idealist dünya görüşüne esaslanan, hiç bir ilmî esası olmayan ve
uzakgörmez siyaset yeritmeleri sayesinde Daşnaksutyun neinki başka
halklara, hem de Ermeni halkına büyük ziyanlar vurmuştur.
Biz, Ermeni tarihçilerinin ağa kara demek haysiyetlerinin şahidi
olduğumuza göre Daşnaksutyun barede öz fikirlerimizi deyil, Ermeni
tarihçilerinin fikirlerini kısaca da olsa burada şerh etmeye çalışacağık.
Qoy okucuda aydın tesevvür yaransın ki, obyektiv mövkeden çıkış eden
Ermeni müellifleri de etiraf edirler ki, Daşnakların fitneleri, erazi feth
etmek planları neinki komşu halklara, hetta Ermeni halkına da ziyandır
ve onu çok belalara düçar edib.
Yarandığı ilk günden başka devletlerin yardımından behrelenerek
regionda milletçi siyaset yeriden bu partiya yetkinleşmemiş ehali kütlesinin siyasî geriliyinden, kütlüyünden meharetle istifade etmiştir.
Ehalinin millî hissleri ile meharetle oynayan ve onu ele alan bu partiya
öz marağı ve menfeeti için Türkiye Ermenileri ele almış, onları esaretden hilas etmek behanesi ile ehemmiyetsiz tokkuşmalara celb etmiştir.
1890-1920 yılları arasında çoklu kanlı fitneler töretmiş bu partiyanın
sonrakı faaliyeti barede, çok teessüf ki, ciddi meşğul olunmamış, onu
artık halkdan uzak düşmüş, ehemmiyetsiz bir şey hesab etmişler2 19301950 yılları arasında Daşnakların tehribatçılık faaliyetleri barede, demek
olar ki, heç ne yazılmamıştır.
İndi, millî edavetin yeniden kızıştırıldığının, Daşnak emissarlarının
regionda yeni fitneler töretdiyinin şahidi oluruk. Köhne senarilerle
yeni hadiseler, felaketler töredilir. Son yıllarda köhne yaralı ocaklar
üfürülüp alevlendirilir, komşu halkların taleyine bednam külekler esir.
Biz bu küleklerin nereden ve nice esdiğini bilmesek, belaların kökünü
aktarıp tapa ve aradan kaldıra bilmerik. İndi aklımıza getirmediğimiz
ehemmiyetsiz ve güçsüz düşmanlar yeniden üstümüze kışkırtılır ve dinç
1
2
B. Q. Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının İdeya-Siyasî İflası”, Hayastan¸
Yerevan 1979, s.4.
Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.5.
437
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ahalinin taleyine kasdler edilir. Ötüb keçen bu yüz yılda Daşnaksutyun
tahribatçılık faaliyetini daha da genişlendirmiş, beynelhalk terörcü destelerini güçlendirmiş, muasır talim görmüş dövüşçüler yetiştirmiştir.
Daşnaksutyun indi beynelhalk ideoloji tahribat işinde istifade olunan
faal partiyalardan biridir ve dinç ahali aleyhine yöneldilen kasdlerin
teşkilatçılarından ve müelliflerindendir.
İdeya rehberleri Avrupa ülkelerinde hazırlanan, asrın son rübünde
formalaşmağa başlayan bu partiya Kafkas’da, Rus halkçılarının ideya
tesiri altında öz teşkilatlarını yaratmıştır. İlk devirde faaliyetleri halkın arzu ve isteklerine uygun gelse de, sonralar halktan uzaklaşmış ve
muhtelif ideologiyaların tesiri altına düşerek tahribatçılık faaliyetleri
ile meşhurlaşmışlar. Osmanlı İmaratorluğu’nun dağılmasına merağı
olan ülkeler onlardan faal istifade etmişler, sonraları Rusya aleyhine,
Rusya’nın Kafkas’ta nüfuzdan düşmesi ve yeni araziler elde etmesinin
karşısını almak için de Daşnaklardan maharetle istifade etmişler. Diger
taraftan Kafkas halklarının öz mukadderatını muayyen etmeye şeraitin
yarandığı bir devirde onların birleşmesinin karşısını almak için de bu
tahribatçı teşkilattan maharetle istifade edilmiştir.
Daşnaksutyun’un ağılsız rehberlerinin tahriki ile Ermenilerle Kürdler, Ermenilerle Çerkezler, sonra Ermeniler ile Gürcüler ve Azerbaycanlılar arasında düşmanlık tohumları serpilmiş ve çoklu kırgınlar
töredilmiştir. Bu kırgınların Ermeni halkına hiç bir hayır getirmeyeceyini aydın gören Ermeni ziyalıları evveller de Daşnaksutyunun bu
eybecer faaliyetini keskin tenkit edirdiler. Lakin vaziyet ele bir hedde
çatdırılmıştır ki, artık işe düşen köhne siyaset deyirmanının çarklarını
dayandırmak mümkün değildi.
Daşnaksutyun öz çirkin emellerini gizleyerek, asıl simasını örtülü
saklayarak halkı maharetle aldatmağı başardı.
1906 yılında S. Spandaryan onun milliyetçi şovanist partiya olduğunu gösterirdi3. Sonrakı devirlerde özünü umum Ermeni partiyası
adlandırmakla halkın dikkatini celp etmek isteyen Daşnaksutyun partiyası bütün vasıtalarla özüne nüfuz kazanmağa cehd gösterirdi. Tahran’da
Ermeni dilinde çıkan Alik ( Dalğa ) gazetesinin 1969’da yayınlanan 179.
sayısında yazılmıştır:
3
438
S. Spandaryan, Mekaleler Mektuplar, Senendler, Moskova 1958, s.41.
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
… Daşnaksutyun partiyası cinsinden, dini ekidesinden, dine inanıbinanmamasından, vezifesinden asılı olmayarak, adamları öz etrafında
birleştiren ümum Ermeni partiyasıdır. Hetta bu, beynelhalk mikyasda
da unikal keyri-adi partiyadır4.
B. Ananikyan kayd edir ki, halkın elinden pulunu alarak, özünü
bütün Ermenilerin partiyası, ideya aparıcısı elan eden Daşnaksutyun
liderleri bununla daha böyük küvveye ve güce malik olduklarını sübut
etmeye çalışmakla, öz kapılarını hamının üzüne açık koymakla Avropanın dikketini celb etmek isteyirler. O yazır:
Daşnak liderleri adi halk kütlesine mal sürüsü kimi bakır. Onların
heyatı ve hükuku barede bir teminat vermir, onlardan ise yalnız bir
şey talep edir – ölmek5.
Haricde hazırlanan Daşnak missionerleri barede ideya rehberlerinden biri demiştir:
…gönderilenlerin 90 faizi, ola bilsin ki, mehv olsun, lakin 10 faizi
gedib yerine çata biler. Bu o demek deyil ki, bizim meksedimiz ölmek,
mehv olmakdır, her halda on neferden biri gedib sağ-salamat vetene
çata biler ve bizim ideyalarımızı yayıb genişlendire biler6.
Bunlar aydın gösterir ki, 60’lı yıllarda doğma vatana kayıdış adı
altında hariçten Ermenilerin Kafkasa gelmesi yeniden millî edavetin
kızıştırılması hemin misyonerlerin işidir. Mehz hemin yıllardan sonra
Ermenistan’da yeniden Daşnak ideyaları yayılmağa, zararlı kitaplar tebliğ olunmağa başlamıştır. Tesadüfi deyil ki, o zaman Vatan’a gelenlerin
ekseriyeti öz işini gördükden sonra yeniden çıkıp harice gedirdiler.
1923 yılında Ask. Mravyan yazmıştı:
Sıravi Daşnak passivdir, kor kimidir, ona ister hmbabet (terrorçu ve
ya döyüşçü destenin başçısı – İ.Ö.), ister telimçi müellim, isterse de
büro üzvü, ferki yokdur, komanda veren bu adamlar istenilen vasite
ile sıravini istediyi yere kova, istediyi yere göndere biler. Ona mükeddes vetene hidmet ideyası aşılayarak hisslerini zeherleyir ve Türkiye
Ermenistanına, Veten’e gönderirler. Daşnak komandirleri onları bu
4
5
6
Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.16.
Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.16.
Ruben, Ermeni İnknlabçılarının Hatireleri, (Ermenice), Los Angles 1952, s.59.
439
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
cür, Türkleri gözügötürmemezlik hissi ile hazırlayıb Zakafkaziyadakı
Türk kendlerini dağıtmağa ve talan etmeye gönderirdiler7.
İndinin özünde Azerbaycan kendlerine silahlı baskınlar eden Ermeni
ekstremistleri tutulanda boyunlarını büküp -Biz neyleyek? Bizi zorla
gönderirler, mecbur edirler- demeleri de mehz hemin Daşnak teliminin
neticesidir.
1934 yılında Boston’da Ermeni dilinde neşr olunmuş Ermeni Inkilabçı
Partiyası Daşnaksutyunun Arşivi kitabının I. cildinde gösterilir ki, 1890
yılının ortalarında bu partiyanın esasını koyanlardan biri olan Rostom
İlk Adımlar mekalesinde yazırdı:
Huusile varlı tebeke… bir kayda olarak birleşmeyi talep edir.
Daşnakların 1892 yılında umumi yığıncaklarında kabul ettikleri
programda esas maksat isyan kaldırmak yolu ile Türkiye’de siyasî ve
iktisadî cihetten azad olan Ermenistan yaratmaktan ibaret idi. Türkiye arazisinde yaşayan Ermenilerle bağlı bu ideya Birinci Dünya
Muharebesi’ne kadar onların esas ideyaları idi. B. Ananikyan yazır ki,
Birinci Dünya Muharebesi devrinde onların fantastik Denizden-denize
Ermenistan ideyası işlenip hazırlandı.
B. Ananikyan kayd edir ki, Daşnakların hakikaten de fantastik olan
Denizden-denize Ermenistan ideyaları oldukca tecavüzkar bir ideya idi.
Bu aynı zamanda onlar kimi azadlık isteyen, öz suverenliyi uğrunda
mübarize aparan diğer Kafkas halklarının da başını katır, onları da
müstakillik uğrunda mübarizeden yayındırır ve narahat edirdi. Azadlık,
suverenlik uğrunda ideya birliğine can atan bu halkları yeni Daşnak
ideyası millî edavete, arazi davasına sürükleyirdi. Hatta 1916 yılında
S. Şaumyan yazardı:
Biz deyirik ki, ağalar, siz Ermeni halkını ölüme aparırsınız8.
Siyasî avantüra yolunu tutan Daşnaklar halk azadlığı uğrunda
vuruşmak adı ile mübarizeye koşulsa da, onların faaliyeti Çarizmin
müstemlekesinden hilas olmak isteyen halkların umumi mübarizesine
ihanet idi. Onlar öz hareketleri ile Çarizmin milletleri parçalamak ve
7
8
440
Horurdain Hayastan Gazetesi, Yerevan 1923, No:188, s.17.
S. Şaumyan, Seçilmiş Eserleri, C. 1, s.509.
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
millî kırgınlar türetmek siyasetinde oyuncağa ve elde alete çevrildiler.
Daşnaksutyun liderleri sinfi mübarizeni millî mübarizeye çevirir, lakin
başa düşmürdüler ki, Çarizm her vasıta ile onların millî azadlığı önünde
en başlıca manadır. F. Engels Ermenilerin bu azadlık harekatı hakkında
yazmıştır:
Eğer açık danışsak, menim bu barede fikrim beledir: Ermenistanın
Türklerden, hemçinin Ruslardan azad edilmesi o zaman mövcud
olar ki, Rusya Çarizmi devrilmiş olsun9.
Daşnak liderleri ise ne yolla olursa-olsun mübarizeni dEvam ettirmek niyetinde idiler. Onun esasını koyan rehberlerden biri Hr. Mikaelyan
görün ne yazırdı:
Avropa yok, koy bütün Ermeniler bilsinler ki, ne keder ki, Ermeni
halkı tökülen kanla istilenmeyib heç ne elde ede bilmeyecek10.
Bakunts Ananikyan haklı olarak bu meseleye münasebetini ifade
ederek sual verir:
Ermenistan torpağı kana kerk oldu, bes Ermeniler ne kazandılar11?
Heç ne! tökülen kanlar için heç kes cevap vermedi. Daşnak liderleri
Kürdlerle, Türk ve Azerbaycanlılarla edaveti kızıştırmakla minlerle
günahsız kana bais oldular. Dökülen nahak kanlar yerde kaldı. Tarihte
öz menfaatini güdenlerin gördükleri işler hemişe bu cür neticelenip.
Hadiseyi töredenler ustalıkla aradan çıkıp ve halkı zulm içinde koyublar.
F. Engels bunu bele şerh etmiştir:
Ümid ve korku arasında tereddüd etseler de mübarize vahtı öz kiymetli derilerini koruyacak, kelebeden sonra ise kalib terefe koşulacaklar.
Onların tebieti beledir12.
B. Ananikyan araştırmalarına esaslanarak kayd edir ki, Türkiye’de
Ermeni harekatına kömek eden Rus Çarizmi Ermenileri azad etmek
9
10
11
12
Marks ve Engels F., Seçilmiş Eserleri, C. 39, 2. Baskı, Moskova 1966, s.271.
Hr. Mikaelyan, İnkilapçının Düşünceleri (Ermenice), Cenevre 1906, s.54.
Mikaelyan, İnkilapçının Düşünceleri, s.29.
Marks ve Engels F., Seçilmiş Eserleri, C.1, s.597.
441
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
niyetinde değildi, o Ermenilerin bu hereketinden istifade ederek
Konstantinopol’a kadar yeni yeni araziler feth etmek isteyirdi13. Çarizm
bu maksatla Daşnaksutyun’a himayedarlık edir, Daşnaksutyun ise bu
himayedarlıktan öz maksatları için istifade etmeye çalışırdı. Burada
Türkiye arazilerini bölüştürmek isteyen İngiltere, Almanya, Fransa
ve başka ülkeler de Daşnaksutyuna kayğı gösterir, silahlı destelerin
bir çoğunu maliyeleştirirdiler. Evveller Türkiye Ermenilerinin azadlığı
uğrunda çalışan Daşnaklar vaziyetin çetin olduğunu görerek halkın
gözünde hörmetten düşmemek için mübarize dairelerini genişlendirirdiler. Onlar güya daha yalnız Türk-Ermeni meselesi ile değil, aynı zamanda
Rus-Ermeni meselesi ile de meşgul olurlar. Lakin umumi vatan uğrunda
mübarize adlı yeni merhalede de onların milliyetçi-şovanist ideologiyası
üstünlük kazandı ve Kafkas’da yeni kırgınlara sebep oldu. Çarizm ise
millî mübarizenin karşısını almak için Daşnak liderlerini çok asanlıkla
ellerinde alet ede bildiler ve onları kızıştırmakla kütlevi kardaş kırğınını
teşkil etdiler. Çarizm, eyni zamanda, Ermeni ve Azerbaycanlıların siyasî
şüurlarının geriliyinden çok ustalıkla istifade etdi14.
Özünü inkilabçı partiya adlandıran Daşnaksutyun halka azadlık
ved ederek hörmetini kazanmağa çalışsa da faaliyetinin ilk yıllarında
onun hansı cebheye hidmet etdiyi aydın oldu. Her defe halka azadlık,
hoşbehtlik, böyük devlet, müstekil ordu ved eden bu partiyanın eli boşa
çıkanda yeni iftiralara el atarak, yahud da yeni vedler vermekle özüne
beraet kazandırmağa çalışırdı. Ona göre de gah Antanta devletlerine
yaltaklanır, gah da çar Rusyası hökumeti karşısında kuyruk bulayırdı.
Bakunts Ananikyan yazır: Daşnak partiyası üzde özünü ele gösterirdi
ki, guya çarizme karşı mübarize aparır, eslinde ise Kafkas Ermeni burjuaziyası kimi onun partiyası da çarizmin elinde silah ve oyuncak idi,
başka bir şey deyildi. Çarizm haçan istese, nece istese ondan istifade edirdi.
Çarizm ilk növbede onlardan Kafkas zehmetkeşlerinin dikketini mühüm
problemlerden, o cümleden de inkilabi herekatdan yayındırmak için
istifade edirdi15. Özünü azadlık fedaisi ve partiyası kimi keleme veren
bu partiyanın satkınlığını onun liderleri de çok zaman gizletmirdiler.
13 Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.33.
14 Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.42
15 Ananikyan, İdeyno-Politiçeskiy Krah Partii Daşnaksutyun, Erevan- Ayastan 1979,
s.50-51.
442
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
Bu barede Ermeni komunist metbuatında çoklu deliller ve faktlar verilmiştir. Meselen, Q. Azatyan bu barede yazmıştır:
Daşnaksutyun partiyası Şerke sahib durmak isteyen Rus burjuaziyasına kömek edir, onun yolunu temizleyir, prokramını heyata keçirmek
için emrlerini yerine yetirmeyi öz öhdesine götürmüştü16.
Özünün bu yaltak ve satkın siyasetini halkdan gizleden Daşnaksutyun sonradan onu etiraf etmeli olmuştur. 1927 yılında Daşnak
lideri M. Varandyan Simon Zavaryan adlı monokrafiyasında (seh.18)
yazırdı ki, inkilabi güce malik olan bu partiyaya lazım idi ki, Türkiye
Ermenistanında hemişe narazılık ve müharibe, katmakarışıklık ve kaos
olsun. Bu Rusya’nın işe karışmasına ve yahud da bu erazileri zebt etmesine şerait yaradırdı… Daşnak hadimleri bilirdiler ki, Ermeni meselesi
Rusyasız hell oluna bilmez. B.Ananikyan bununla elakedar yazır ki,
Daşnaksutyun partiyası Kafkasda faaliyetinin lap evvelinden çarizmin
kullukçusu rolunu oynayırdı… Yalnız heddini aşanda ona kulakburması
verir - narazılık salırdı.
1905 yılında avkustun 5’te Ermeni kilselerinin varidatının özüne
kaytarılması barede ferman verilende katolikos çarın şerefine böyük
ziyafet vermişti. Daşnaksutyun çara böyük mehebbet ve ülfeti barede
aleme car çekir, özünün ona daimi sadakatini bildirirdi.
Birinci Dünya Müharibesi erefesinde II Nikolayın Zakafkaziyaya
gelişi münasibetile Daşnak liderleri ve müherrirleri onu terifleyir, humanizmini, sülhseverliyini, hilaskarlık vezifesini alkışlayırdılar. Daşnak metbuat orkanı olan Orizon (Ufuk) jurnalinde yazırdı:
Bu dehşetli günlerde II Nikolayın missiyası çok böyükdür. Onun
hilaskar ölkesine, dünyaya sülh getiren, kobud küvveleri yerle-yeksan
edecek hakimiyetine bütün dünyada mehebbet kazandıran ümidler
böyükdür 17.
Ermeni müellifleri kayd edirler ki, Birinci Dünya Muharebesi’ne
hazırlık devrinde Daşnaklar öz programında bu oyunlarda iştirak etmediklerini beyan etseler de faktlar bunun aksini gösterir. B. Ananikyan
yazır:
16 Nor Uği (Yeni Yol) Jurnali, No:1, Yerevan 1929, s.175.
17 Orizon Jurnali, No:3, 1914, s.4.
443
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Çar Rusyasının meksedleri aydın idi. Rus imperializmi Konstantinopolu, Qara denizle Aralık denizini birleştiren boğazı ve bütün
Ermenistanı, yeni Ermenistanının Türkiye hakimiyeti altında olan
erazilerini zebt etmek arzusunda idi18.
Bes bu üzücü dünya müharibesinde sarsılmış ve haldan düşmüş halkın
taleyini herite üzerine atan Daşnak partiyası hangi maksadı güdürdü? Bu
barede Daşnaksutyunun Şerk bürosu bildirirdi: …Biz bu müharibede iştirak
etmek fikrindeyik ki, ahırda ümumi yekun vurulanda böyük ihtiyar sahibi
kimi talep edek ki, ali yığıncak bizim meselemizi hell etsin . Daha sonra:
Petrokradda Rus-Türk müharibesi barede sorğuların yekunu bu oldu ki,
harici işler nazirliyinde altı vilayetde ve Kilikiya’nın ayrılmaz hissesinde
muhtariyet barede fikir büyük ehtiramla kabul edildi .
Böylelikle, Daşnaksutyun Türkiye ile muharebede Ermeni meselesini halledeceği barede illüziyanı vaad veren Çarizmin bütün arzularını
yerine yetirmek kimi köhne vazifesini icra etmekle şerti nailiyete inanarak bütün halkın taleyini riske gitti19. Bununla da Daşnaklar bütün
Ermenileri ayağa kaldırıp yaşadıkları ölkeye -Türkiye’ye ihanet etmeye
tahrik ettiler. Daşnak partiyasının faal uzuvlarından biri Levon Çormisyan 1965 yılında Beyrut’ta Ermeni dilinde çap etdirdiği Partiyalar
adlı kitabında yazırdı:
Partiya heç vakt tarihi anda, vaziyette onun mezmununu derk ede
bilmedi, ondan düzgün netice çıkarmağı bacarmadı20.
Daşnaklar ikiyüzlü siyaset yeridirdiler. Onlar Türk hakimlerini
aldatmak, onlara sadakatli olduklarını sübut etmek için Rus ordusunun
arka cephesinde isyan kaldırırdılar. Partiyanın Erzurum’da geçirilen
VIII. umumi yığıncağı Türk nümayendelerini inandırmağa çalışırdı ve
kararında tasdik edirdi ki, bütün Türkiye arazisindeki Daşnak partiyası
uzuvları Türk devletine münasebette öz borçlarını yerine yetirirler.
Türkiye Emenileri öz faaliyetlerinde öz devletlerinin kanun-kaydasına
itaat edecekler. Lakin ne kadar mevkilerini gizletmeye çalışsalar da
Türkiye Ermenistanı adlandırdıkları arazide baş veren isyanı Türklerden
gizlede bilmediler. Öz ülkesinde sakin yaşamağı, devlete sadakat gös18 Sov. İKP Tarihi, C. 2, Moskova; Pol.izdat, 1966, s.470.
19 Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.57.
20 L. Çormisyan, Partiyalar, Beyrut 1965, s.70
444
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
termeyi teklif eden, lakin aldadılan, silahlandırılıp Kafkas dövüşlerine
celp edilen Ermeniler ise çoklu kurbanlar verdi, dövüşlerde helak oldu.
Daşnak bürokratları bu büyük Ermeni faciasında günahları olmadığını
ve iştirak etmediklerini söyleseler de faktlar bunun eksini gösterir. B.
Ananikyan bunu bele kıymetlendirir:
Genc Türklerin siyasetinden heberdar olan Daşnaklar iki od arasında
kalan halkın özünü müdafiesini teşkil etmedi, onun felaketini yüngülleştirmek için heç bir tedbir görmedi, öz avantürist hereketleri
ile düşmeni daha da kızıştırdı21.
Ermeni burjuaziyası ve Daşnaksutyun partiyası her vasite ile Ermenileri öz yaşadıkları devlete hain çıkmağa, ona karşı vuruşmağa tahrik
etdiler ki, bu da facialı netice vere bilerdi. 1915 yılında RSDFP’nin
Kafkas teşkilatının ketnamesinde de kayd edilirdi ki, Türkiye Ermenilerini azadlığa çıkarmak şüarı ile Ermeni burjuvaziyası Daşnaksutyun
partiyasının uzakgörmezliğinden istifade ederek Ermeni kendlisi ve
meşşanlarının büyük nüfuzunu kazanarak Türkiye Ermenilerini Rus
hükumetine sadakatli olduklarını bildirmekle onları öz yaşadıkları
devlete hain çıkan satkına çevirdiler22. Düşünce tarzından mahrum
olan, öz maksadına çatmak için halk kütlelerinin kırılmasına bir kepiklik
ehemiyet vermeyen adamlar bu cür hereket edebilerler23.
Öz halkını felakete sürüklemek, onu facialara düçar etmekten
başka Daşnaksutyun partiyası öz azadlığı uğrunda mübarize aparan
Kafkas halklarının da arasına düşmençilik tohumu sepirdi. Hariçte
ve Rusya’nın şehirlerinde okuyan, işleyen Ermeni dövüşlere celp edir,
Kafkasda gerginliyin daha da artmasına sebeb olurdular. Bu barede S.
Şaumyan bele malumat verirdi:
Vorontsov-Daşkovun yatak otağında hazırlanmış, Ermeni burjuaziyasının pulu hesabına heyata keçirilen siyaseti, indiki müharibeni
davam etdirmek için (gönüllüler harekatı ve s.) Ermeni vatanperverliğini, onun tarihî ehemmiyetinin kıymetini kaldırmak cehdlerini
yada salmak kifayettir24.
21
22
23
24
Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.59-60.
Şaumyan, Seçilmiş Eserleri, C. 1, s.494-495.
Şaumyan, Seçilmiş Eserleri, C. 1, s.62.
Şaumyan, Seçilmiş Eserleri, C. 1, s.511.
445
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Katolikosun ve Vorontsov-Daşkovun adından istifade ederek teztez Rusya Haricî İşler Nazırlığı’nda olan Zavriyev imperialist devletlerin
vaadlerine uşak kimi aldanarak çar nazırlığında oturup Denizden-denize
Ermenistan’ın haritasını çekmekle meşgul olurdu. Dövüşlerin ve kırgınların gittiği bir zamanda Orizon Daşnak jurnalı hiç ne olmamış kimi
yazırdı ki, Avrupa’da, o cümleden İngiltere’de Ermenileri müdafie eden
güçlü tebligat aparılır. Nüfuzlu sesler işitilir, parlamentoda sorgu-sual
yaranır, London ve Paris’in büyük metbuatında çıkış edirler ki, meseleye
yekun vurulanda Ermeni meselesi yaddan çıkmasın, ezabkeş Ermeni
halkına öz vatanlarında muhtariyet verilsin25.
Muharebede lazımi isteyine çatmayan Daşnak partiyası Sovyet
hakimiyetinin kelebesini kezeble karşıladı. Veziyetden öz maksatları için
istifade etmeye başladı. Lakin devlet kurmakla yok, yeni arazi iddiaları
ireli sürmekle komşu halklarla yeni tokuşmaların baş vermesine sebep
oldu. Kaçkınların problemini halletmeye biganelik gösteren Daşnaklar
yeni iddialar sürmekten çekinmirdiler. Ermeni respublikası yaradıldıkdan
sonra da onlar bu hasiyetlerini terketmediler. B. Ananikyan yazır:
Ülkeni ve halkı dehşetli vaziyetten çıkartmak için Daşnak partiyası
ne düşünürdü, ne edirdi? Demek olar ki, heç ne. Bundan elave, hetta
yaranmış ağır şeraitde de öz ağılsız Denizden-denize Ermenistan
planından el çekmediler. Son on ilin ağır heyat derslerinden netice
çıkarmadılar. Yaşamakda olan Ermeni ehalisini tehlükeye salan ağılsız
ve hedsiz derecede korkulu siyaset yeni şeraitde davam etdirildi26.
Sonralar, 1958 yılında Beyrut’ta Ermenice çap etdirdiği Ermenistan
Respublikası adlı kitabında S. Vrasyan yazırdı:
Hükumetin karşısında bir sıra devlet ve halk ehemmiyetli meseleler dururdu, onlardan esası serhedlerin böyüdülmesi ve köçürme
meselesi idi27.
Yeni onlar arazi iddialarından ve elde edilecek bu arazilerden Türk
ahalisini kovup göçüreceklerini karşıya meksed koyduklarını açık bildirirdiler.
25 Orizon Jurnali, No:1, 1916.
26 Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.228.
27 Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.243.
446
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
Sonralar müterekki Ermeni müelliflerinin çoğu halkın çıkılmaz
vaziyetinde Daşnakların bu cür hareketini halka ihanet hesap edirdiler.
B. Ananikyan yazır:
Bir terefden dehşetli dağıntılar, acınacaklı hala düşmüş yarımcan,
ac adamlar, diger terefden serhedleri böyütmek, Denizden-denize
Ermenistan yaratmak hakkında ağılsız talep. Bu ne idi: istehza, gülmeli bir şey, özünü aldatma, ya da açık-aşkar delilik elameti? Sonrakı
hadiseler gösterdi ki, Daşnak partiyası bu yolla gedir…28.
Hadiselerin gidişinde emperialist ülkeleri ve Denikinle elakeye
girmiş Daşnaklar Sovyet hükumetine karşı mübarize adı ile tehribatlara başladılar. Lakin yine de ihtiyatı elden vermediler. Bakü’de Sovyet
hükümeti tarafına geçecek yerli hükumete karşı vuruştular. Bununla hem
kisasçılık siyasetlerini yeritdiler, hem de ehtiyat için Sovyet hakimiyetinin inamını kazanmağa çalıştılar. Bakı Sovyetinin en çetin anlarında
orada yerleşen Ermeni harbi hisselerinin asterleri halledici imkana malik
olsalar da, Bakı Sovyetini müdafieye kalkmadılar. Haricî kuüvvelerin
ve bürokratik Daşnak partiyasının gösterişi ile öz kara lekeli emellerini
hayata geçirdiler. 1918 yılının 28’inde Pravda gazetesi yazırdı ki;
Vilhelmin diplomatları Ermeni burjuaziyasının liderlerini zorla
Ermeni respublikası yaratmağa tehrik etdiler ve evezinde Bakıdan
Ermeni hisselerinin çıkarılmasını, birge emekdaşlıkla Bakını bolşeviklerden temizlemeyi talep etdiler. Eyni zamanda Pravda Ermeni
hakimiyetinin bu şertle razılaştıklarını da kayd edirdi29.
Denikinle ve ağkvardiyaçılarla elake yaradanda da Daşnaklar
böyük harici imperialist devletlerinin tapşırığını yerine yetirmekle öz
planlarının heyata geçirilmesine çalışırdılar. Partiyanın bu taktikası
neinki Ermeni halkına yahşı bir şey vermedi, hetta onu felakete düçar
eledi30.
1918 yılının dekabrında Borçalı torpaklarını ele keçirmek için
Gürcüstan’la Ermenistan arasında kırgın töretdiler. Karabağ, Şerur,
28 Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.229.
29 Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.231.
30 Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.233.
447
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Zengibasar, Vedi ve başka yerleri iddia etmekle Azerbaycan’a karşı
muharebeye başladılar31.
1919 yılında ABŞ, İngiltere ve Fransa nümayendeleri arazi ve diğer
meseleleri müzakire etmek için müşavire geçirdiler. 1920 yılı avkust
ayının 10’unda Sovyet Rusyası Daşnak Ermenistanı ile müvekketi mukavele bağladı. İkiyüzlülük, hatta siyasî hayasızlık gösteren bu partiya öz
maksatları için bütün siyasî oyunlara el atırdı.
O devirde Ermeni Daşnak hükumetinin merkezi orkanı olan Araç
yazırdı:
Son iki onillik erzinde bizim siyasî sehvlerimizin, hetalarımızın,
ümidlerimizin boşa çıkmasının başlıca sebebei bizim hedsiz Rusofilliyimiz, Ruslara meylli olmağımızdır Yahud: Bizim halkın menevi
sağlamlaştırılması ve millî medeniyetimizin inkişafı için biz üzerimizden Rus edebiyatını silib atmalı, teşne olan telimimizi yalnız
sivilizasiyalı, sağlam Avropaya istikametlendirmeliyik32.
Hemin metbuat orkanının başka bir nömresinde okuyuruk: İndiki
zamanda möhteşem beynelhalk küvveler ve karşılıklı elakelere kiymet
vererek, heç bir tereddüd göstermeden hemişelik özümüz için aydınlaştırmalıyık ki, bizim siyasî taleyimizin muayyenleştirilmesi daha çok,
belke de bütünlükle İngiltereden asılıdır33.
1920 yılı sentyabr ayının ahırlarında Ermeni-Türk Muharebesi
başlandı. Bu esassız muharebenin ve kırgının karşısını almak isteyen
siyasî teklifleri Daşnaklar nazara almadılar ve böylelikle bu Daşnak
partiyası için büyük biabırçılıkla neticelendi. Dekabrın 3’ünde Aleksandropol (Gümrü) Türk-Ermeni mukavelesi imzalandı. 1942 yılında
Kahire’de Bolşevizm ve Daşnaksutyun Partiyası adlı kitap hakikati tahrif
ederek yazırdı:
Doğrudur, dekabrın 3’ünde saat ikide Aleksandropolda Daşnak
nümayendeleri Türk-Ermeni mükavilesini imzaladılar, lakin bu kol
çekenler artık karışık, sovetleşmiş Ermenistanın tapşırığını yerine
yetirdiler34.
31
32
33
34
448
Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.236.
Araç, No:120, 1920.
Araç, No:104, 1920.
Bolşevizm ve Daşnaksutyun Partiyası, Kahire 1942, s.199-202.
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
O, bu meselede günahı öz boyunlarından meharetle atmağa çalışır
ve fikrini bele yekunlaştırır:
Qırmızı Kreml yalnız Yerevan’da yok, habele Aleksandropol’un
özünde Ermenistan’a edam düzeltdi.
Sonradan Ermenistan’da fevral çevrilişi baş verende Veteni Hilasetme
Komitesi yaradıldı. Her yerden eli üzüldükden sonra komitenin sedri
S. Vrasyan kömek için Türklerin yanına kaçdı, yazılı mektubla onların
Yerevandakı nümayendesi Kazım Karabekir Paşa Bakeddine müracaat
etti. Hemin müracaat mektubunda deyilirdi:
Ermenistan’ın öz azadlığı uğrunda Bolşevikler aleyhine mübarizesi
tekçe Ermenistan’ın deyil, bütün Yakın Şark halklarının hayrınadır.
Ona göre de Ermenistan ümid eder ki, öz mübarizesinin gidişinde
yakın komşularından kömek alacak. İlk növbede Türk halkının
hayatî merağı da Ermenistan’ın bu muharebeden kelebe ile ve öz
müstakilliğini saklamakla çıkmasını talep edir35.
S. Varsyan sonralar Aleksandropol Sulh Mukavelesi’ni düşünülmüş,
ölçüp-biçilmiş siyasî adım adlandırmıştır36. Sovyet hakimiyetinin möhkemlendiğini görende Daşnaklar ikiyüzlülükle onlara da kulluk gösterir,
ehtiyatı elden vermek istemirdiler. S. Vrasyanın hemin kitabında görün
bu nece eks olunub:
Moskova’ya, Lenin’e telekram vurup bildirdi ki, Ermenistan’da baş
veren çevriliş Sovet Rusyası’nın aleyhine değil… aksine azad olmuş
Ermenistan size dost olarak kalmak ve Sovyet Rusyasının dostluğundan istifade etmek niyetindedir37.
Hemin gün Ermenistan’ın Avrupa’da olan nümayende heyetinin
rehberi A. Akoranyana ise bu mezmunda telekram vurmuştu:
Bu gün heç kesden asılı olmayan Ermeni devletinin ve Ermeni halkının Rus bolşeviklerinden böyük düşmeni yokdur38.
35
36
37
38
Karmir Asth, No:220, 1920.
S. Vrasyan, Heyat Yollarında, C.6, Beyrut 1967, s.186.
Vrasyan, Heyat Yollarında, s.40.
Vrasyan, Heyat Yollarında, s.186.
449
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Hemin devirde Vatanı hilasetme komitesinin orkanı olan Azat
Hayastan yazırdı ki:
Zakafkaziya halklarının azadlıklarının himayeçisi yalnız Türkiye ola
biler. Ona göre ki, Türkiye Zakafkaziya halklarının tam azadlığına
birbaşa marak gösteren yegane real, yakın siyasî küvvedir39.
Hemin devirde S.Vrasyan A. Akaronyana mektubunda yazırdı:
Bu gün biz iki real küvve ile karşılaşmışık: biri Sovet Rusyası, digeri
ise Türkiye. Diger küvveler bizden çok uzakdır. Bunlardan birincisi
ile acı tecrübenin gösterdiyi kimi barışa bilmerik, biz o birisi ile
barışmalı ve dostlaşmalıyık. Bu mümkündür, bizim de, Türkiyenin
de marağı eynidir ve biz küvvelerimizi birleştirerek bir meksedle bu
ümumi marağı korumalıyık40.
Bütün bu faktlar Daşnakların ikiyüzlülüğünü, öz halkını ve komşularını nece kanlı felaketlere düçar etdiyini sübut edir. Daşnakların
siyasî satkınlıklarını ve ikiyüzlülüğünü konkret faktlarla şerh eden
B.Ananikyan onların bu hereketlerine kiymet vererek yazır:
Bütün bunlar ne idi, manyak oyunu, ya siyasî fahişelik41?
Tarihin sonrakı devirlerinde de Daşnaklar muhtelif kuvvelere, siyasetlere kulluk göstererek öz halklarını yakın komşularla yeni düşmençiliye sürüklemiş, çoklu nahak kanların akıdılmasına sebeb olmuşlar.
Vaktile S.Şaumyan siyasî biclikle yazırdı:
Ermeni halkı taleyin hökmü ile keyri-adi zülmkarların – kanlı çar ve
sultanın hakimiyeti altında yaşamıştır. O eyni zamanda Türkiyede
özünden heyli geride kalmış kürdlerle, Rusiayda ise tatar ve gürcülerle
ehate olunmuştur. Siyaset gemisini ele idare etmek lazımdır ki, bu
aralıkda o ezilmesin42.
39
40
41
42
450
Azat Hayatsan, 15 Mart 1920.
S. Vrasyan, Heyat Yollarında, C. 6, Beyrut 1967, s.46.
Ananikyan, “Daşnaksutyun Partiyasının...”, s.247.
Şaumyan S., Seçilmiş Eserleri, C. 1, s.510.
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
Lakin siyaset gemisinin sükanını yeniden eline geçiren avantürist ve
çokyüzlü Daşnak partiyası neinki özünü ezdi, aynı zamanda komşuların
da siyaset gemilerine ağır zedeler yetirdi.
Bele bir atalar meseli var: Yalanla böhtanın ömrü gödek olar. Milliyetçi
Daşnaklar öz kara niyetlerini perdelemek, özlerini sosialist, inkilabçı,
azadlık terefdarları, halk mübarizleri adlandırsalar da, tezlikle tarih
onların çirkin emellerini üze çıkarmıştır. Lakin nesil değiştikce, siyasetler
ve ülkelerin vaziyetleri başkalaştıkça Daşnak partiyasının liderleri de
siyasî biclik ve meharetle öz taktikalarını degişir, halkın zerif hislerinden
istifade edip onları aldada, son neticede ise felakete apara bilirler. Son
devirde siyasî faaliyetini hayli genişlendirmeye nail olan Daşnaksutyun
regionda millî edaveti ve düşmancılığı kızıştırmaya sebep olmuş, yeni
felaketler töretmiştir. Bu felaketler tekçe komşu halklara aid olmamış,
aslında Ermeni halkı da daha çok itkilere, manevî -psikoloji sarsıntılara
meruz kalır. Daşnaklar öz yeni fitneleri ile Ermeni halkını inkişaftan
on yıllarla geriye atar.
Böyük Sovet Ansiklopediyası’nda verilmiş Daşnaksutyun makalesinden bir neçe cümleye nazar salak:
Daşnaksutyunun 1894-cü yılda kebul olunmuş birinci programı
vulgar marksizmin, liberalizmin, halkçılığın ve kırda burjua milletçiliyinin karışığından ibaret idi. Programın merkezinde Türkiye
Ermenistanını azad etmek ideyası dururdu… 1903-cü yıldan partiya,
demek olar ki, yalnız Türkiye erazisinde faaliyet gösterirdi43.
Daşnaksutyun 1905-1907 yılları arası inkılabında çarizme ve Ermeni
olmayan halklara, ilk növbede ise müselmanlara karşı mübarize
aparırdı44.
Daşnaksutyun millî-müstesnalık (milletin keyri-adiliyi, son derece
milleti şişirtmek – İ.Ö.) siyaseti yeridirdi.
1907 yılında Daşnaksutyun’un kurultayı yeni, resmî sosialist
programı kebul etdi.
43 Sovet Ensiklopediyası, C.20, 1930, s.526.
44 Sovet Ensiklopediyası, C.20, 1930, s.528.
451
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
1918 yılında Daşnaklar Bakı Sovyeti’nde Sovyet hakimiyetinin
lağv olunması meslesini koydu ve İran’dan İngiliz generali Denstervilin
destesinin davet olunmasını talep etdi.
1920 yılının payızında Daşnaklar Ermeni–Türk müharibesini töretdiler ve bu onların tamamile darmadağın edilmesi ile neticelendi.
Son devirde (yirminci yıllar nezerde tutulur – İ.Ö.) Daşnaksutyun
Bolşevizme ve Pantürkizme karşı çıkarak, İran’ın hegemonyacılığına
arkalanmakla Kürdleri, hatta Gürcüleri celbetmekle yeni avantürist,
Paniranist ittifak ideyasını ileri sürür.
Daşnaklar bu öten yıllar erzinde yeni manevrler, siyasî oyunbazlıklar ederek özüne ucuz şöhret kazanmış ve köhne niyetlerini muhtelif yollar, yeni vasitelerle heyata keçirmeye başlamışlar. Onlar halkı
şirnikdirerek;
Böyük Ermenistan teşkil etmek, Hariçten çoklu kömek almakla Ermenistanı cennete döndermek , güclü millî ordunun yaradılmasına nail olmak,
Azerbaycan, Gürcüstan ve Dağıstanın hesabına yeni eraziler kazanmak,
Azerbaycanlıları gözden salmak için her cür tebliğat aparmak, Hristian
ölkeleri ve teşkilatlarını mübarizeye celb etmeye nail olmak , Ermeni halkının müstesnalığı , ali irke - istedada ve ağıla malik olduğunu tebliğ etmek,
azerbaycanlıların mövkeyinden çıkış ederek terror ve talanlar töretmek,
panislamizm tebliğ etmekle onları Rusların ve hristian devletlerin gözünden salmak vs. ve i.a. çokvariantlı iş aparmakla yeniden siyaset meydanına
atılmış ve ölkede böyük çahnaşmalar töretmişler.
Köhne senarilerine yeni don geydiren Daşnaklar öz iflasları neticesinde töredilen kırğınlarda Türkleri ve azerbaycanlıları günahlandırmağa çalışır, özlerinin tehrikçilik terror ve fitnekarlıklarını örtbasdır
edirler.
Daşnakların millî edavet yaratmak hasiyetleri hamıya çokdan
melumdur. A. Lalayan’ın Eksinkilabçı Daşnaksutyun ve 1914-1918-ci
Yılların İmperialist Müharibesi adlı mekalesinde deyilir:
Daşnaklar her vasite ile Türk ve Ermeni zehmetkeşleri arasında millî
ziddiyeti kızıştırır, Ermenileri Türkleri mehv etmeye çağırırdılar45.
45 Revolyutsionnıy Vostak Jurnali, No:2, Moskova 1936.
452
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
Diğer taraftan özünü hilaskar kimi gösteren Daşnaksutyun aslında
siyaset oyununda alete çevrilmişti. Lalayan yazırdı:
Daşnaksutyunun Rus silahı ve çarizmin kömeyi ile Türkiye Ermenilerini azad etmek meselesi de aydın gösterir ki, bu partiya sadece
olarak çarizmin agenturasıdır46.
Hemin mekalede bu günle sesleşen maraklı bir mesele de var. O
zamanlar da indiki kimi Daşnaklar könüllü ordu yaradıb döyüşler teşkil
edirdiler. Çoklu menasız kırğınlardan sonra hem Rusya Ermeni zehmetkeşleri, hem de Türkiye Ermeni zehmetkeşleri, keti olarak könüllüler
in eleyhine çıkdılar. Vanda, Erzurumda ve Türkiyenin başka yerlerinde
Ermeniler öz yığıncaklarına Daşnakların könüllüler herekatı na karşı çıkan
kerarlar kebul etdiler47.
Harici diplomatiya, o cümleden de çarizm Daşnaklardan her vakt
istifade edirdi. Meselen, çarizmin harici işler nazirliyinin nümayendesi
Sazonov Türkiyeni ve Türkleri tenkid etmeyin ve onların eleyhine tebliğatın ehemiyetini bele kiymetlendirirdi:
Türkiye’nin teksirlendirilmesi ve tenkidi Ermenileri hevese getirir,
bu da Türkiye eleyhine mübarize için oldukca elverişlidir .
İndi de beynelhalk mikyasda bu usulden, tebligattan geniş istifade
olunur. Amerika senatında Ermeni kırğınlarının genosid faktı kimi tesdiklenmesi cehdleri de indiki siyaset oyununda hemin meksedi daşıyır.
O zaman Daşnaklar Ermeni kaçkınları için yardım adı ile vesait toplamağa cehd gösterirdiler. İndi de hemin yolla Amerika ve diger ölkelerden kaçkın adlandırılan adamlara yardım edilir ve bununla da Ermeni
diasporunun, hüsusile de Daşnak nüfuzunun üstünlüyünün tesdikine
çalışırlar. Meselen, son yıllarda ABD hükumetinin Moskova’daki kaçkın
Ermeniler için 10 milyon dollar vesait ayırması ve onun 5 milyon dollarının da prezident Bush’un fondundan verilmesi kayd edilmiştir.
Ermeni müellifleri Daşnakların uzun müddet SSRİ’de, sonralar yeni
Rusya’da tehribat işleri aparmak cehdlerinden de söhbet açırlar. Onlar
gösterirler ki, kaçkın adı ile harici ölke Ermenilerini hazırlayıb yerlere
göndermeye, burada tehribatçılık işi aparmağa hususi fikir verirler.
46 Revolyutsionnıy Vostak Jurnali, No:2, Moskova 1936.
47 Revolyutsionnıy Vostak Jurnali, No:2, Moskova 1936.
453
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Arkumentı i Faktı gazetesinde (1986, No:3) jurnalist Q. Kotoyanın
Qonakperverlik Kanunlarını Pozarak adlı makalesinde 1957 yılından başlayarak Yerevan’da okumağa gelen haricî vatandaşlar arasında Daşnak
tebligatı aparanların çoğalmasından sohbet gedir. Müellif gösterir ki, bu
tebligatçılar ilk növbede özlerini Ermeni meselesinin halline imkan yaradan
esas kuvve hesab edir, tarihi sahtalaştırır, arazi iddiaları ileri sürürler.
Umumiyetle, bazı Ermeni müellifleri son devirlere dek Daşnak
partiyasının halka zıt siyasetini düzgün mövkeden şerh eden makaleler yazmışlar. Onlardan biri de Ermenistan SSR EA Harici Ermenilerin
tarihi ve medeniyeti şöbesinin baş ilmi emekdaşı R. Hurşudyan’ın
Antisovetizm Dalanda. Daşnak Partiyasının Istikameti Hakkında adlanır.
Makala Yerevan’da çıkan Kommunist gazetesinin 1985 yılı 17 yanvar
nömresinde derc edilmiştir. Müellif yazır:
Daşnaklar köhne bayraklarını yeni renge boyayır, prokramlarına
obyektivlik forması verirler… Lakin yeni prokramları ile tanışlık
gösterir ki, muayyen ifadeler zahiri görkemini deyişib, mahiyeti ise
evvelki kimidir…
Müellif haklı olarak bele kayd edir:
Daşnakların müasir mövkelerine düzgün kiymet vermek için ümumileştirmeler aparmak, doğru neticeler çıkarmak ve bu gün ona hüsusi
ictimai tezahür kimi sinfi mövkeden, yüksek sayıklıkla yanaşmak
lazımdır .
Ustalıkla muhtelif dairelerde öz hafiyelerini yerleştiren Daşnaklar
haricî ülkelerdeki mafioz ve tehribatçı gruplarla alakaya girerek faaliyetlerini daha da genişlendirmişler. Bu yolla harbi gruplaşmalar hariçten
getirilen silah ve vesaitle temin olunurlar.
Sovyet hakimiyetinin çökmesinden sonra tahribatçı partiya ve
kurumların nümayendeleri resmî şekilde, açıkcasına faaliyet gösterir,
ülkeden-ülkeye gelip-gider, yığıncaklar geçirir ve faaliyet gösterirler. İndi
Kafkas’da ve Türkiye’de baş veren bazı hadiselerin, faciaların ekseriyetinin töredicileri de mehz bu tahribatçılardır. Dünyada geden kloballaşma
deviründe ise bu cür emeller, teessüfki, daha asan olur. Evvelki devirlerde
olduğu kimi indi de beynelhalk imperializme, öz derin siyasetleri ile iş
gören iri devletlere aldanan Daşnakların yeni fitneleri de inanırık ki, baş
454
Prof. Dr. İsmail Veli ÖMEROĞLU
tutmayacak ve tezlikle iflasa uğrayacak, ifşa olunacak. Siyasî mantık ve
hadiselerin gidişi bunu sübut edir.
455
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
Ananikyan, B. Q., “Daşnaksutyun Partiyasının İdeya-Siyasî İflası”, Hayastan¸ Yerevan
1979.
__________, İdeyno-Politiçeskiy Krah Partii Daşnaksutyun, Erevan- Ayastan 1979.
Araç, No:120, 1920.
Bolşevizm ve Daşnaksutyun Partiyası, Kahire 1942.
Çormisyan, L., Partiyalar, Beyrut 1965.
Horurdain Hayastan Gazetesi, No:188, Yerevan 1923.
Marks ve Engels F., Seçilmiş Eserleri, C.39, 2. Baskı, Moskova 1966.
Mikaelyan, Hr., İnkilapçının Düşünceleri (Ermenice), Cenevre 1906.
Nor Uği (Yeni Yol) Jurnali, No:1, Yerevan 1929.
Orizon Jurnali.
Pol.izdat, 1966.
RevolyutsIonnıy Vostak JurnalI, No:2, Moskova 1936.
Ruben, Ermeni İnknlabçılarının Hatireleri, (Ermenice), Los Angles 1952.
Sov. İKP Tarihi, C. 2, Moskova.
Sovet Ensiklopediyası, C.20, 1930
Spandaryan, S., Mekaleler Mektuplar, Senendler, Moskova 1958.
Şaumyan, S., Seçilmiş Eserleri, C.1.
Vrasyan, S., Heyat Yollarında, C. 6, Beyrut 1967.
456
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
İNGİLİZ MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİN
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNE ETKİSİ VE
GREGORYEN-PROTESTAN ERMENİ ÇATIŞMASI
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Yogat-TÜRKİYE
Tlf.: 0 354 242 10 21-144, e-posta: ismigul.cetin@bozok.edu.tr
457
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki ticarî ve siyasî ilişkiler 16. yüzyılın sonunda başlamıştır. 18. yüzyıl sonlarına kadar İngiltere için Osmanlı
ülkesi çok önemli olmamış, İngiltere daha çok Batı Avrupa ve Amerika ile
ilgilenmiştir. Bu tarihten sonra Amerika’daki sömürgelerini kaybetmesi ve
Hindistan’a yerleşmesi nedeniyle Orta Doğu’ya daha fazla önem vermiştir.
İngiltere Akdeniz hâkimiyeti için Fransa ve Rusya ile çekişmek zorunda
kalmış ve bu nedenle bölgeye bu devletlerden birinin yerleşmesi yerine
Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması taraftarı olmuştur. Bu
döneme kadar Osmanlı Devleti’nde bir nüfuz sahibi olmayan İngiltere Osmanlı
hükümeti üzerinde baskı kurabilmek için, Osmanlı ülkesinde bir Protestan
cemaati oluşturmayı planlamıştır. Bu amaçla İngiltere Osmanlı topraklarında
misyonerlik faaliyetlerine ağırlık vermiştir. Misyonerlerin en büyük hedefleri
de Ermeniler olmuştur. İngiltere hükümeti tarafından yönlendirilen İngiliz
kilisesi ile Amerikan Protestan cemiyetlerinin Ermenilere yönelik faaliyetleri
sonucunda bir Protestan Ermeni cemaati oluşmuştur.
Daha önce Fransızların etkisi ile Katoliklik, Rusların etkisi ile de Ortodoksluk Ermeniler arasında yayılmış ve Gregoryan Ermeni cemaati bölünmüştür. Protestanlığın yayılması sonucu Ermeniler yeniden bölünme tehlikesi
geçirmeye başlamışlardır. Bunun sonucunda da Ermeni toplumu içerisinde
bir Gregoryan-Protestan çatışması ortaya çıkmıştır. Protestan misyonerlere
ve Protestan Ermenilere karşı ilk tepki nüfuzunun azalacağından korkan
Ermeni Patriğinden gelmiştir. Protestanlığı kabul eden Ermeniler cemaatlerinden dışlanmışlar, kendi ırkdaşları tarafından çeşitli kötü muamelelere
maruz kalmışlardır. Elbette İngiltere bu çatışmada Protestanların koruyuculuğunu üstlenmiş ve böylece Protestan Ermeni cemaati İngiltere için
Osmanlı Devleti’ne baskı yapmak amacıyla koz olarak kullanılan bir unsur
haline gelmiştir. İngiltere büyükelçiliği sık sık Protestan Ermenileri korumak
bahanesiyle Babıâli’ye baskı yapmıştır.
Makalemiz Gregoryanlar ile Protestan Ermeniler arasında yaşanan çatışmalara ve bu çatışmalardaki İngiltere’nin rolüne değinmeye çalışmıştır.
458
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
GİRİŞ
16. yüzyılın sonlarında başlayan İngilizler ile Osmanlılar arasındaki ticarî ve siyasî münasebetler uzun süre İngiltere için ikinci planda
kalmış ancak İngiltere özellikle Hindistan’a yerleştikten sonra Osmanlı
Devleti ile olan ilişkileri geliştirmeye başlamıştır1. Çünkü Britanya
İmparatorluğu için hayati önem taşıyan Hindistan’ı korumak, İngiliz
politikasının temelini oluşturmaktaydı. İngiliz politikasına göre Cebelitarık, Malta, Mısır, Arabistan, Süveyş Kanalı, Kıbrıs, Irak gibi Hindistan
yolu üzerinde bulunan önemli durak noktaları ya tamamen İngilizlerin
kontrolünde olmalı ya da zayıf ve İngiltere’nin isteklerine boyun eğebilecek bir veya birkaç devletin elinde olmalıydı2. İngiltere’nin Hindistan
yolu üzerindeki hâkimiyetine karşı ilk tehdit Fransa’dan geldi. Ardından
1
2
Osmanlı-İngiliz münasebetlerinin başlangıcı ve gelişimi hakkında daha ayrıntılı
bilgi için bkz. Nahide Şimşir, “Osmanlı İngiliz Münasebetleri 1580-1838”, Osmanlı
Araştırmaları (Makaleler I), İstanbul 2004 s.93-124
Davut Kılıç, “XIX. Asırda İngiltere’nin Ortadoğu Politikasının Osmanlı Ermenilerine Yansıması”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ed. İdris Bal, Mustafa
Çufalı, Ankara 2003, s.231
459
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Rusya ortaya çıktı3. Rusya’nın Akdeniz’e inmeye çalışması İngiltere
için en büyük tehdidi oluşturdu4. Bunun için Osmanlı Devleti ile ikili
ilişkilerini geliştirme yoluna gitti5. 19. yüzyıl sonlarına kadar devam
edecek Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik bir
politika geliştirdi. 19. yüzyılda başta Boğazlar meselesi olmak üzere
Hindistan yolu ile uzaktan yakından ilişkili olan meseleler ile ilgilenmeye
başladı. Rusya’nın Akdeniz’e indiği takdirde bütün Hint yoluna hâkim
olacağını bilen İngiltere, Osmanlı Devleti’nin devamını ve Boğazların
kapalı kalması politikasını savunmaya başladı. Orta Doğu’daki İngiliz
politikasının amaçları iktisadi yatırımları arttırmak, bölgedeki sosyal guruplar ile menfaat bağlarını geliştirmek ve Protestan misyoner
cemiyetlerinin faaliyetlerini yoğunlaştırmak oldu6. İngiltere Protestanlığın Orta Doğu’da yayılmasıyla kendi nüfuzunun da yayılacağını
düşünüyordu. Bu nedenle Osmanlı topraklarında Protestan bir cemaat
oluşturup, bunların hamiliğine soyunmayı planladı7. Bu politika daha
önce Rusya, Fransa ve Avusturya tarafından uygulanmış ve başarıya
ulaşmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nda Katoliklerin hamisi Fransa ve
Avusturya, Ortodoksların hamisi ise Rusya idi. Bu devletler bu sıfatlarla
Osmanlı Devleti’nin üzerindeki nüfuzlarını kuvvetlendirmeye başlamışlardı. İngiltere’de bu devletlerin nüfuzunu dengelemek için Protestan
cemaatini kullanmak niyetinde idi8.
İngiltere’nin bölgedeki en büyük rakibi Rusya, 1774 küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Hıristiyanlarının koruyucusu
rolüne soyunmuştu. Özellikle Ortodoksları korumak bahanesiyle sürekli
Osmanlı Devleti’nin işlerine karışıyordu. 1853’de bu devlet ile Osmanlı
Devleti arasında Kırım Savaşı başladı. İngiltere diğer bazı Avrupa devletleri ile birlikte bu savaşta Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldı. Kırım
Savaşı sonunda Şubat 1856’da Osmanlı Devleti Islahat Fermanı’nı
yayınladı ve padişahın tebaası arasında hiçbir ırk ve din ayrımı yapma3
4
5
6
7
8
460
Rusya’nın Osmanlı için bir tehdit olarak ortaya çıkışı hakkında daha ayrıntılı bilgi
için bkz. Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı
Teşebbüsü 1569”, Belleten, C.XII, S.46, Nisan 1948, s.349-402
Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne yönelik politikaları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s.1-91
Kılıç, “Osmanlı Ermenilerine Yansıması”, s.231-232
Kılıç, “Osmanlı Ermenilerine Yansıması”, s.232-233
Kılıç, “Osmanlı Ermenilerine Yansıması”, s.233
Necla Basgün, Türk Ermeni İlişkileri, Abdülhamid’in Cülusundan Zamanımıza Kadar,
Ankara 1970, s.29.
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
yacağını ilan etti. Kırım Savaşı’na son veren 30 Mart 1856 tarihli Paris
Barış Antlaşması’na Islahat Fermanı ile ilgili şu madde eklendi9:
Madde 9- Tebaasının refah ve mutluluğunu başlıca iş bilen Padişah
ırk ve din ayrımı gözetmeksizin, tebaasının durumunu düzeltmek
için bir ferman vermekle, İmparatorluktaki Hıristiyan halk konusunda da yüksek ve cömert düşüncelerini açıkladıkları gibi bu yoldaki
düşüncelerinin yeni bir delilini göstermiş olmak için bu fermanı
kendiliğinden antlaşmayı hazırlayan devletlere göndermeyi uygun
bulmuşlardır… Antlaşmayı imzalayan devletler bu fermanın yüksek
değerini kabul ederler. Bu fermanın Padişah’ın ne kendi tebaası ile
olan ilişkilerine ne de Osmanlı Devleti’nin iç yönetimine antlaşmayı
imzalayan devletlere teker teker ya da toplu olarak karışmak için bir
hak ve yetki vermeyeceği doğaldır.
Bu maddenin Rusya’nın Hıristiyan azınlığı bahane ederek Osmanlı
devletinin iç işlerine karışmasını önlemek için konulduğunu zanneden
Osmanlı devlet adamlarının bu beklentileri gerçekleşmedi ve anlaşmayı imzalayan devletler özellikle İngiltere bu maddeyi tam tersine
yorumlayarak Hıristiyanların korucusu rolüne girdiler10. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord J.Russell, İstanbul’daki İngiliz elçisi Sir Bulwer’e 25
Ağustos 1860’da 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan 1856 Paris
Antlaşması’na kadar Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak
için Hıristiyanları kullandığını belirtmek için …Türk İmparatorluğu’nun
Hıristiyanları, İmparatorluğun olduğu kadar Çar’ın da uyruğu durumuna
getirilmişlerdir diyor ve Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin bazı
yükümlülükler üstlendiğini belirtiyordu. Buna göre Babıâli imparatorluktaki Hıristiyanların can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlüydü11.
Aynı yılın 13 Eylülünde yazılan bir başka mektubunda Lord J.Russell
elçiye Rusya’nın yüzyıldan beri Avrupa’nın kıskançlığı nedeniyle doğrudan hâkim olamadığı Osmanlı topraklarına, bu ülkedeki Hıristiyanlar
vasıtasıyla dolaylı yoldan hâkim olmaya çalıştığını ve bunun önüne
geçilmek için 1856 antlaşması ile Osmanlı Hıristiyanları tek bir devletin
koruyuculuğundan çıkarılıp, anlaşmayı imzalayan bütün devletlerin
9 Bilal N.Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, Ankara 2005, s.47-48
10 Şimşir, Ermeni Meselesi, s.48
11 Bilal Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Vol.I, Ankara 1989,
s.34-35
461
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
ortak himayesine girdiğini belirtiyordu12. Kısacası Lord J. Russell Rusya
gibi kendilerinin de Hıristiyanları korumak bahanesiyle Osmanlı’nın
işlerine müdahale edeceklerini söylüyordu. Gerçekten de öyle olmuş,
İngiltere de Hıristiyanların hamiliğine soyunmuştur. Özellikle ortaya
çıkarılması için büyük çabalar sarf ettiği Protestan cemaat İngiltere için
önem arz etmiştir.
İNGİLİZ MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
VE PROTESTANLIĞIN YAYILMASI
Bir Protestan cemaati oluşturmak için de en önemli vasıta misyonerler ve onların müesseseleri idi. Gerek Roma kilisesi ile gerekse
Fener Rum Ortodoks Kilisesi ile herhangi bir manevi bağı bulunmayan, apostolik(havariden kaynaklanan) ve bağımsız eski bir kilise olan
Ermeni Kilisesi İngiltere’nin gözünde Anglikan Kilisesi ile yakınlaşmayı
sağlayacak çok müsait bir ortam içinde bulunuyordu. Ayrıca Anglikan
Kilisesi zaten Ermeni Kilisesi gibi apostolik esaslara dayalı ve oldukça
eski bir kilise ile manevi birlik oluşturacak vasıtaları daima aramıştı13.
Misyonerlik gayesiyle kurulan en eski ve güçlü misyon teşkilatlarının İngilizlere ait olduğu bilinmektedir. 1646’da İngiliz Parlamentosu
Hıristiyanlığın yayılması için bir cemiyet kurmuştur. Parlamentoda
kurulan bu cemiyet 1698, 1792 ve 1805 yıllarında yeniden yapılandıktan sonra 19. yüzyılda faaliyetlerini arttırmıştır. Merkezi Londra’da
olan Hıristiyanlığın Bütün Dünyada Yayılması Cemiyetleri 19. yüzyılda
muhtelif bölgelerde 7 bin civarında şube açmış ve 28 milyon dinî kitap
bastırıp dağıtmıştır14. Bu cemiyet dışında İngiltere’de 1701’de İncil’i
Yayma Cemiyeti, 1792’de Vaftizci Misyonlar Derneği15, 1804 yılında
British and Foreign Bible Society ismiyle bir misyoner teşkilatı daha
kurulmuştur16.
Osmanlı sınırları içerisinde İngiliz Protestan misyonerlerinin ilk
faaliyetlerinin ne zaman başladığına dair kesin bir tarih verilemesi
12 Şimşir, British Documents, s.36
13 Türkler Ermeniler ve Avrupa, Haz.Bayram Kodaman, Isparta 2003, s.17.
14 E. W. Hopkins-G.F.Moore-M.Halidî-Ö.Ferruh, Tarihte ve Günümüzde Misyonerlik,
İstanbul 2006, s.373.
15 Necdet Sevinç, Osmanlı’dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri(Okullar, Kiliseler,
Yardım Kurumları), İstanbul 2002, s.148
16 Davut Kılıç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler,
Ankara 2000, s.164
462
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
zordur. British and Foreign Bible Society’nin 1820’lerde Türkiye’de
yaptıkları çalışmalardan önce 1815’te Mısır’a The Church of Missionary Society adlı bir İngiliz örgütüne bağlı bir papaz geldiği bilinmektedir17.
British and Foreign Bible Society Türkiye’de eski Ermenice İncilleri çok
ucuza dağıtmış, fakat kısa süre içerisinde bunların insanlar tarafından
kolay anlaşılmadığı hissedilmiştir. Bu nedenle 1822 ve 1823’de Yeni
Ahit’in yeni Ermenice ve Türkçe iki çevirisini hazırlamıştır18.
Bu cemiyetle birlikte 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında hastane,
yetimhane, okul gibi kurumlarla faaliyetlerini yürüten İngiliz misyoner
cemiyetleri şunlardır19.
1. St.George Training Home
2. British Syrian Mission
3. Church of Scotland Jewish Mission
4. Scotlish Galilie Mission of the Use and Free Church of England
5. London Society of Promting Christianity Among the Jews
6. Jerusalem at the East Mission
7. London Religios Tract’s Society
8. Jeruselam Christ Union Mission to the Jews
9. Anglo-American Medical Mission
10. London Church Missionary Society
11. The Friends Foreign Mission Association
12. Free Church of Scotland Society
13. Irish Presbyterian Mission
14. The Edinburg Medical Missionary Society
15. Provocator Mission
16. Archbishop of Canterbury’s Assyrian Mission
17 Sezer, “Osmanlı Döneminde Misyonerlik Faaliyetleri”, http://www.ait.hacettepe.
edu.tr/akademik/arsiv/ misy.htm
18 Julies Richter, A History of Protestant Missions in the Near East, London 1910,
s.106
19 Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, s.237-238
463
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
17. The Babtist Missionary Society
18. The British and Bible Society
19. The Christian Alliance
20. Smyrna Rest
21. Society for the Promotion Female Education in the East
22. Society for the Relief Jews
Protestan misyonerler 1824’de iki Ermeni din adamına Protestanlığı
kabul ettirdiler ve ilk misyoner okullarını açtılar. Misyonerler Osmanlı
Ermenilerini kendilerine çekebilmek için önce eğitim ve öğretimden
işe başladılar20. Ermeniler için ilk misyoner okullarından biri 1834’de
İstanbul’da Beyoğlu’nda açıldı. 1836’da bir diğeri açıldı ise de Ermeni
Patriğinin etkisi ile kapatıldı. Bunun üzerine misyonerler Anadolu’ya
ağırlık verdiler21.
İngiliz sefareti tarafından himaye edilen okullardan biri İzmir’de
1839 tarihinde ruhsat alan ve İzmir’de görev yapacak olan İngiliz sefirleri himayesine verilen Ecole Evangélique’dir. I. Dünya Savaşı’na kadar
İngiliz himayesinde kalan bu okul savaşla birlikte Rum Patrikhanesi’nin
idaresine bırakılmıştır. Islahat Fermanı’nın ilan edildiği 1856’da Osmanlı
topraklarındaki İngiliz misyoner okullarının sayısı 10 civarında iken,
1869 tarihinde 30 rakamına, 1876 tarihinde de 50 sayısına ulaşmıştır.
II.Abdülhamid devrinde İngiliz okullarının sayısında adeta bir patlama
olmuş, 1905’te bu sayı 95’e ulaşmıştır.22 1903’de İngiliz sefaretinin
Osmanlı hükümetince tanınmasını istediği müessese sayısı okullarla
birlikte 149’dur23.
Yabancı okullar ile ilgili bir politikası olmadığı dönemlerde Osmanlı
Devleti zaman zaman bu sayının artmasında yardımcı olmuştur.
Bunun en önemli örneği 1857’de devrin padişahı Sultan Abdülmecid’in
İngiltere’nin İstanbul sefiri Lord Stratford R.Canning’in eşine kız okulu
yapmak üzere bir arsa ihsan etmesidir24.
20
21
22
23
24
464
Kılıç, Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, s.164-165.
Kılıç, Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, s.166.
Mutlu, Misyoner Okulları, s.236, 238-239.
Mutlu, Misyoner Okulları, s.240.
Mutlu, Misyoner Okulları, s.239.
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
İngiliz himayesi bu misyonerlerin en büyük yardımcısıdır. Örneğin
1912 senesinde Kayseri’de Everek-Fense köyünde İngiliz menşeli, misyoner Barker tarafından bir okul inşaatına başlanmış, ruhsatsız olan
bu inşaata Osmanlı makamlarının müdahale etmesini önlemek için de
inşaata İngiliz bayrağı çekilmiştir. Okulun açılmasına izin verilmedi ise
de okulun faaliyete geçtiği anlaşılmaktadır. Bu okulun Osmanlı makamlarına verilen programı incelendiği zaman Ermenilerin hedef seçildiği,
Ermenice ve Ermeni tarihi derslerinin okutulmasından anlaşılmaktadır.
Ayrıca bu okulda istihdam edilecek öğretmenlerin de Ayıntab ve Haçin
Amerikan okullarından mezun Ermeniler tarafından seçilmiş olmaları
da dikkat çekicidir25.
Misyonerler 19. yüzyılın ortalarında İngiliz kamuoyunda Ermeniler
lehine propaganda yapmaya başlamışlardı. Evangelical Alliance dergisinde 1854 senesinde misyoner H. G. Dwight’ın İstanbul’dan yazdığı
bir mektup yayınlandı. Bu mektup İngiliz Hıristiyanları Türkiye’deki
misyonlara nasıl yardım edebilir? sorusuna yanıt arıyordu. Dwight’a göre
İngilizler, ancak Ermenice veya Türkçe kitap yayını, misyoner okulları
ve kilise yapımı için maddî destek sağlayarak yardım edebilirlerdi26.
Yine Ortadoğu’daki Protestan misyonerlerden biri olan Cuthbert Young
İngiltere’ye dönünce çevresine Yakındoğu’daki Yunan ve Ermeniler arasındaki misyoner faaliyetlerin ilerlemesine yardım isteğiyle çalışan bir
grup kümelendi. 5 Mayıs 1854 tarihinde bunlar arasında bir toplantı
yapıldı. Aynı sene Kont Shaftesbury’nin başkanlığında bir cemiyet
kuruldu. Güney Asya Misyonlarına Yardım Cemiyeti olarak adlandırılan
bu cemiyete göre Osmanlı İmparatorluğu’nda İncil vazetmek ve kutsal
yerleri gezmek konusunda rabbani kolaylıklar ele geçirilmişti. Özellikle
Ermeniler arasındaki Amerikan Board misyonu İngiliz Hıristiyanlarından misyonerlik çalışmalarının güçlendirilmesi için gereken nakdi yardım
sağlanması konusunda çabalar beklemekteydi27. Julius Richter’ın Türk
Misyonlarına Yardım Derneği olarak kaydettiği bu dernek 1854’den
sonra Türkiye’deki Protestan misyonerlerin harcamalarını kısmen karşılamakta ve yılda 2000-2500 pound bağışta bulunmaktaydı28.
25
26
27
28
Mutlu, Misyoner Okulları, s.260.
Hopkins ve diğerleri, Misyonerlik, s.375.
Hopkins ve diğerleri, Misyonerlik, s.376.
Richter, AHistory of Protestant Missions in the Near East, s.118.
465
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
İngiltere 1840 yılında Kudüs’te bir Protestan kilisesinin kurulması
için Osmanlı hükümetinden izin istedi. İlk bakışta basit gibi görünen
bu talebin zamanla büyük imtiyazlara temel teşkil edeceğini fark eden
Babıâli İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın talebini II. Mahmut zamanında
1834’de çıkarılan bir fermanla mezhep değiştirmenin Müslümanlara
ve Hıristiyanlara yasaklandığını hatırlatarak reddetti. Fakat Tanzimat
Fermanı’nın hükümlerini ileri süren İngiliz ve Fransız elçilerinin baskısı üzerine bu ferman yürürlükten kaldırıldı. Bu durum misyonerlik
faaliyetlerini hızlandırdı. İngiliz misyonerler bölgedeki Amerikan ve
Alman Protestan misyonerler ile birlikte hareket etmeye başladılar29.
İngiltere’nin arzusu gerçekleşti ve 1842’de Kudüs’te bir Protestan kilisesi kuruldu30. Ardından İngiltere Protestanların ayrı bir millet olarak
tanınması için Babıâli’ye baskı yapmaya başladı. İngiliz sefiri Canning’in
müdahalesi etkisini gösterdi ve Kasım 1850’de Protestan Ermeni cemaati
Gregoryen Ermeni cemaatinden ayrıldı. Önce bunlara Müslüman bir
vekil tayin edildi ve ruhani işlerinin tanzimi için de bir rahip atandı.
Kırım Savaşı’ndan sonra bu sisteme de bir son verilerek nihayet müstakil
bir Patrik atanarak, Protestan Ermeni cemaatinin teşkili tamamlandı.
Böylece Ermeni Kilisesi ve milleti üç parçaya bölündü31.
İNGİLİZ MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİN ERMENİ
MİLLİYETÇİLİĞİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Osmanlı ülkesindeki misyonerlerin genel görevi yerli Hıristiyan
kiliselerini ıslah etmek ve bunları bilgisiz bir yığın olmaktan kurtarıp
Türklerin karşısına bir kuvvet olarak çıkarmaktır32. Misyonerler Hıristiyan azınlıklara yönelik çalışmaları ile onları bir yandan kendi mezheplerine kazandırmaya çalışırlarken diğer yandan da verdikleri eğitimle
millî duygularını uyandırarak Osmanlı’dan koparmak için uğraştılar.
Başlangıçta Rum ve Ermeni ve Yahudiler üzerinde oynanan oyunlar
daha sonra Bulgar, Arap, Kürt ve Nesturi gibi diğer unsurlara yönelik
olarak devam etti33. Bu faaliyetlerin Osmanlı Hıristiyanları arasında en
29 Sevinç, Misyoner Faaliyetleri, s149-150.
30 Basgün, Türk Ermeni İlişkileri s.29; Nurşen Mazıcı, Uluslar Arası Rekabette Ermeni
Sorununun Kökeni (1878-1920), İstanbul 2005, s.40.
31 Kemal Beydilli, II. Mahmut Devrinde Katolik Ermeni Cemaati ve Kilisesinin Tanınması,
Yay: Şinasi Tekin, Gönül Alpay Tekin, Harward Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve
Medeniyeti, 1995, s.36.
32 Hopkins ve diğerleri, Misyonerlik, s.365.
33 Sezer, “Misyonerlik Faaliyetleri”, s.948-960.
466
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
çok Ermeniler arasında etkili olduğunu görüyoruz. Zaten 19. yüzyılın
ilk yarısında İstanbul Ermenileri arasında Ermeni Patrikliğinde 1827’de
kurulan bir yüksek okul liderliğinde kayda değer dinsel bir değişim
yaşanmaktaydı. Bu okulun müdürü olan Peshtimaljian evanjelik görüşleri
öğretiyordu. Protestan misyonerler onun öğrencileri arasından taraftar bulmayı başardılar. Bunlardan bir tanesi misyonerlerin İstanbul’da
mezhep değiştirmesine sebep oldukları ilk kişilerden biri olan John DerSahakian’dır. Bu kişi daha sonra 1843-1848 yılları arasında Amerika’da
eğitim görmüş ve ardından Adapazarı, Hasköy, Bardezag ve Nicomedia
(İzmit)’da Protestan kilisesine papaz olarak hizmet etmiştir34.
Misyoner okulları azınlıkta bulunan Hıristiyan çocuklarını eğitim ve
öğretim vasıtasıyla tabiiyetinde bulundukları unsura üstün bir duruma
getirmeye çalışırlardı. Her devletin misyoner kuruluşları Osmanlı devletindeki Hıristiyan gençlere kendi uluslarının mali ve ticarî kuruluşlarında
bol maaşla iş buldukları gibi ayrıca Hıristiyan işçilerine ve köylülerine
dışarıda özellikle de Amerika’da iş olanakları sunuyorlardı. Bunlar birkaç
yıl sonra maddi açıdan güçlenmiş ve siyasal açıdan bilgilenmiş olarak
ülkeye dönüyorlardı. Özellikle Bulgarlar ve Ermeniler bu şekilde az
zamanda ihtilalcı bir insan olarak yetiştirilmişlerdir35. Misyoner okullarında verilen eğitime baktığımızda özellikle Ermenice’ye ve Ermeni
tarihine önem verildiğini görmekteyiz. Örneğin Barker’ın Kayseri’de
açmaya çalıştığı okulun programında İngilizce ve Osmanlıca’nın yanı
sıra Ermenice, Umumî tarihin yanı sıra Ermeni tarihi okutulmaktadır.
Böylece Ermeniler tarih ve edebiyatları hakkında bilgi sahibi oldukları
gibi milliyetçilikten de etkilenmeye başlamışlardır.
1888-1894 senelerinde görev yapmış olan Ermeni patriği Khoren
Aşıkyan İngiliz misyonerlerinin Ermeniler arasında propaganda yaptıklarını, onları bir taraftan Osmanlı otoritelerine karşı kışkırtırken,
bir taraftan da İngilizleri ve onların gücünü çok fazla övdüklerini söylemektedir. Patrik, İngiliz misyonerlerinin faaliyetleri için şöyle demektedir36. … Türkiye’nin değişik bölgelerine dağılmış bulunan pek çok Ermeni
34 Leon Arpee, “A Century of Armenian Protestantism”, Church History, Vol.5,
No.2(Jun 1936), s.150.
35 Hopkins ve diğerleri, Misyonerlik, s.428-429.
36 Türkler Ermeniler ve Avrupa, s.38.(Dipnot olarak verdiğimiz eser Khoren Aşıkyan’ın
1895-1896 Felaketli Döneminin Ermeni Tarihi adlı kitabından alıntı yapmıştır);
Niyazi Ahmet Banoğlu, Ermeni’nin Ermeni’ye Zulmü, Ankara 1976, s.86.
467
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Protestan Misyonerleri, Ermeni halkı içinde yabancı meslektaşlarının görev
ve faaliyetlerini geliştirmeyi ve yaygınlaştırmayı sürdürüyorlardı. Özellikle
İngilizlerin gücünü ve insani duygularını övüyorlar, onların yardımıyla da
Ermenilerin istiklal ve Ermenistan’ın muhtariyet çanlarının pek yakında
çalacağını kiliselerde vaaz ediyorlardı. Bunların çeşitli yerlerde kurdukları
eğitim öğretim kuruluşlarının pek çoğu tahrik edici hayali projelerin yapıldığı
yanan kızgın ve tüten ocaklardan başka bir şey değildiler. Ermeniler safça
vatanperverliklerine inanıyorlar ve varlıkları pahasına kalabalık ve silahlı
bir Müslüman topluluğu ortasında Osmanlı otoritelerine karşı düşmanlığı
ve savaşı cesaretle göze alıyorlardı.
İngilizlerin Ermeni milliyetçiliğini ve Osmanlı’ya karşı ihtilal ruhunu
Ermeniler arasında yaymaya çalıştığının bir kanıtı da Diyarbakırlı Hagepien adlı bir Ermeni misyoner tarafından Londra’da yayınlanan Hayasdan
adlı Ermeni gazetesidir. Osmanlı Devleti’ne düşman olan bu gazete,
İngiliz posta servislerinin ve İngiliz konsoloslarının yardımıyla olduğu
kadar İstanbul’daki Bible House ve vilayetlerdeki misyonerler kanalıyla
imparatorlukta dağıtılıyordu. Bu yayının hedefi Ermeni halkını isyana
hazırlamaktı37.
Misyonerlik faaliyetlerinin gayesi dinî gibi görünse de sonuçlarına
bakılırsa siyasî amaçlar gütmektedir. Büyük devletler, yayılma sahalarında yerli işbirlikçi unsurlar bulmak amacıyla bu faaliyetleri desteklemişlerdir. Bunun yolu da azınlıklara ulaşıp onlarla ilgilenmek, onlara
azınlık şuuru aşılamak, tahrik etmek ve ayrılıkçı faaliyetlere yöneltmek
olmuştur. Hedef olarak seçilen toplulukların etnik, kültürel, dinî, ideolojik farklılıkları ön plana çıkarılmış, bunun içinde misyonerler ve onların
müesseseleri özellikle okullar en önemli araç olarak kullanılmışlardır.
Bu okullar hedef toplumun ilerdeki yöneticilerini ve ihtilalcileri yetiştirmişler, eylemleri esnasında da destek vermişlerdir.
Misyonerler bulundukları toplumların sosyo-ekonomik yapısını,
politik sistemini çok iyi tetkik etmişler, sosyal gerilimleri ve ayrılıkları
tespit etmişlerdir. Toplumdaki grupların birbirlerine karşı önyargıları
tespit edildikten sonra bu önyargıları arttırma yoluna gitmişlerdir.
Toplum içerisinde seçilen grup otoriteye karşı kışkırtılmış ve mücadelelerinde gerekli yardım yapılmıştır.
37 Türkler Ermeniler ve Avrupa, s.36.
468
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ VE GREGORYENPROTESTAN ERMENİ ÇATIŞMASI
Kısa zamanda Ermeniler arasında Protestanlığı kabul edenlerin
sayısı arttı. Böylece İngiltere’nin arzuladığı, kullanabileceği bir Protestan
cemaati oluşmuş oldu.38 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı topraklarında
yaklaşık altmış bin kadar Protestan Ermeni ortaya çıktı. Yani Gregoryen
Ermenilerin yüzde on beşi mezhep değiştirmişti. Osmanlı Devleti’nde
1846’da dört tane Protestan kilisesi vardı. Bu sayı 1900’de 112’ye yükseldi39. Bunun sonucunda Ermeni toplumu bölündü. Bir Ermeni yazarın
değişiyle Ermenilerin milli kilisesi ile birlikte milli bütünlüğü de bölündü ve
böylece Türkiye Ermenileri Emperyalist Devletlerin adeta oyuncağı durumuna
gelerek çok büyük kayıplara uğradılar40.
Bu bölünme ilk değildi. Çünkü daha önce de özellikle Fransız misyonerlerinin faaliyetleri sonucunda Katolik mezhebi de yaygınlaşmış
ve bir Katolik Ermeni cemaati oluşmuştu. Ermeniler arasındaki bu
bölünmüşlük beraberinde çatışmayı da getirdi. Katoliklere olduğu gibi
Protestan misyonerlere ve Protestanlığı seçen Ermenilere karşı tepki
Gregoryen Ermenilerden ve Gregoryen kilisesinden geldi. Ermenilerin
din ve mezhep mücadelesi hâkim unsur olan Müslümanlara karşı değil
başka mezheplere mensup Ermeniler arasında gerçekleşmişti41.
Protestan misyonerlere karşı ilk tepki nüfuzunun azalacağından
korkan Gregoryen Ermeni patriğinden geldi. Patrikhane bir ara mezhep değiştirip Protestanlaşan Ermenilere ölüm cezası dahi verdi42. Bir
defasında patriklik, Protestan mektebine devam eden öğrencilerin
ve velilerinin isimlerini isteyerek, bu kimselerin hapsedileceklerini
belirtti43.
Gregoryenler ile Protestanlar arasında yaşanan çatışmalar Osmanlı
Arşivindeki pek çok belgeye de konu olmuştur. Örneğin, Dâhiliye
Nezareti’nden Erzurum Vilayeti’ne yazılan 10 Ekim 1843 tarihli yazıda,
Erzurum’daki Ermeni temsilcisi ve papazlarının iki Amerikan misyo38
39
40
41
42
43
Basgün, Türk Ermeni İlişkileri, s.30.
Kılıç, Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, s.182.
Levon P.Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul 2003, s.278.
Sadi Kocaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 1967, s.52.
Kılıç, Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, s.166.
Kılıç, Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, s.167.
469
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
nerin Ermenileri Protestan yapmaya uğraştıklarından şikâyet ettikleri
belirtilmekte ve bu misyonerlerin tespiti istenmektedir44.
1845’de Patrik’in emriyle Trabzon’da Protestanlar evlerden çıkarıldı.
Ölen bir Protestan, Ermeni mezarlığına gömülmedi; bir Türk çiftliğinde
toprağa verildi. Bütün Ermeniler Protestanlarla alakalarını kestiler,
aforoz ediliyorlardı. Patrikhane on üç kişinin sürülmesini hükümetten
istedi fakat hükümet vicdan hürriyetini ileri sürerek bu isteği kabul
etmedi45. 1846’da dönemin Gregoryen Ermeni Patriği Çamurciyan Protestanlığı kabul eden bütün Ermenileri aforoz etti. Diğer Ermenilerin
onlarla ticaret ve münasebette bulunmalarını kesin olarak men etti.
Kırk kadar Protestan Ermeni ailesi Gregoryen Kilisesi’nden ayrıldılar
ve resmi bir sıfatı olmayan bir cemaat kurdular46. İngiltere ve Amerika
duruma müdahale ettiler. Bu müdahalenin sonucunda Osmanlı Hükümeti 1847’de bunları tanıdı. Çünkü devlet azınlıkların bu gibi işlerine
karışmak istemiyordu. Patriklerin itirazına rağmen durum 1850’de bir
fermanla kesinleşti47.
Misyonerlik faaliyetlerinin Ermeni toplumunun laikleşmesinde de
etkisi görülmektedir. Misyonerler sayesinde Ermenilerin Batı ile teması
kolaylaşmış, gerek misyoner okullarında gerekse ülke dışında eğitim
gören yeni bir Ermeni kuşağı oluşmuş ve bunlar İstanbul’a dönmüştü.
Bu kuşak Ermeni halkı içinde Obscurantiste (Khavarial-Karanlık) ve
Eclairés (Loussavorial-Aydınlanmış veya Aydınlar) adıyla birbirine zıt
iki partinin ortaya çıkmasını sağlayan canlı bir fikir hareketinin öncülüğünü yapmışdır. Ermeni meselesinin gidişatına daima göz kulak olan,
bu gidişatı adım adım takip eden İngiltere elçiliği fırsattan istifade
Obscurantist partiye göre çok zayıf, ruhban sınıfın karşı olduğu Aydınlıkçıların partisini el altından himaye etmiş ve desteklemiştir. Böylece,
Aydınlıkçılar Ermeni Patrikliği’nin kısmen laikleşmesini dolayısıyla
Ruhban sınıfının gücünün azalmasını sağlamışlardır. Bu laikleşme
süreci sonunda 1860’da Ermeni Millet Nizamnamesi ortaya çıkmıştır.
Bu nizamname 1863’de onaylanmıştır48. Laikleşmeye paralel olarak
44 Kılıç, Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, s.167.
45 Banoğlu, Ermeni’nin Ermeni’ye Zulmü, s.86.
46 Rh.Y.G.Çark, Türk Devleti Hizmeti’nde Ermeniler 1453-1953, İstanbul 1953,
s.107.
47 Kocaş, Türk Ermeni İlişkileri, s. 119.
48 Türkler Ermeniler ve Avrupa, s.19-20.
470
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
milliyetçilik fikirleri de Ermeni toplumunu daha fazla etkilemeye başlamıştır. Böylece Ermeniler, hem mezhepsel hem de dünya görüşü ve
yaşam tarzı bakımından farklı fraksiyonlara ayrılmışlardır. Bu bölünme
batılı fikirlerin ve özellikle milliyetçilik fikirlerinin daha kolay yayılmasına zemin hazırlamıştır.
Ermeniler arasındaki çatışma yoğun olarak mezhep meselelerinde
görülmektedir. Örneğin Protestanlığı ilk kabul eden Ermenilerden
biri olan Mirikelam öldüğünde yeni gelen Protestan misyonerler onu
atalarının yanına gömmek için cenazesini Balıklı (Baloukli) Ermeni
mezarlığına götürdüler. Aforoz edilmiş Mirikelam’ın kendi mezarlarına defnedileceğini haber alan İstanbul Ermenileri durumu protesto
ettiler ve karşı çıktılar Olaydan haberdar olan İngiltere Büyükelçisi ve
Hollanda Orta elçisi Mirikelam’ın Ermeni mezarlığına gömülmesinde
ısrar ettiler. Bunun üzerine Ermeniler İstanbul’un çeşitli semtlerinde
bulunan dükkânlarını kapattılar ve ölünün gömülmesini engellemek için
hepsi de koştular. Zamanın harbiye Nazırı askerlere müdahale ederek
Balıklı mezarlığını kuşattı ve Babıâli ile İngiltere Büyükelçisi arasında bu
konuda yapılan görüşmelerin sonunda çıkacak çözüm şeklini beklemeye
başladı. Nihayet Ermeni halkının muhalefetine rağmen ölüyü Ermeni
kilisesine bağlı bir mezarlığa gömmenin imkânsızlığı konusunda İngiliz
elçisi ikna edildi49.
Gregoryen ve Protestan Ermeniler arasındaki çatışmalarda İngiltere
daima Protestanların tarafını tutmuş, onlar lehinde Babıâli’ye müdahale etmekten çekinmemiştir. Ocak 1845’de İngiltere elçisi Canning
Hariciye nezaretine verdiği bir yazıda Protestan Ermenilerin kiliseden
uzaklaştırılmalarını ve Gregoryen Cemaat önderlerinin Protestanlara
yönelik politikalarını şikâyet etmektedir. Canning ruhban sınıfın kendi
mezheplerine aykırı olarak inanç propagandasında bulunanları kiliselerinden uzaklaştırdıkları için kınanamayacağını fakat belediye hukukuna,
özel ve şahsi ilişkilere ve geçim kaynaklarına el uzatıldığını bunun da
çok büyük bir ayıp ve haksızca bir uygulama olduğunu söylemektedir.
Ayrıca bu uygulamaların tebaa arasında fikir ayrılıklarına sebep olacağını, bunun da yabancıların eleştirilerini davet edeceğini söyleyerek
bir yabancı müdahalesinden söz etmekte ve bu gibi hadiseleri önleme
49 Türkler Ermeniler ve Avrupa, s.19 (14.dipnot).
471
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
görevin Osmanlı’ya ait olduğunu belirtmektedir50. 22 Nisan 1850’de
İngiltere Elçisi tarafından Hariciye nezaretine verilen yazıda Ermeni
Patriği’nin Protestanlara yaptığı müdahaleden şikâyet edilmekte, Protestanlara verilen ayrıcalıkların güçlendirilmesi istenmekte ve Osmanlı
hükümeti şu sözlerle uyarılmaktadır51.
…Protestan mezhebinde olanların, müstakil bir millet sıfatıyla resmen tanınması ve bu vesileyle Babıâli’ye resmi şekilde başvurarak
merhamet ve himaye isteğinde bulunabilmeleri konusu bu tebaanın
Osmanlı Devleti’ne olan muhabbet ve bağlılıklarını bir kat daha
arttırmanın dışında Osmanlı Devleti’nin değer ve itibarını da tüm
Avrupa devletleri nezdinde fazlasıyla yükseltmiştir. Ayrıca Protestan
olanların sürekli refah ve saadete nail olmalarının Avrupa devletleri
arasında, özellikle de Protestan devletler katında doğal olarak arzu
edilen ve desteklenen bir mesele olacağı da bilinmektedir. Söz konusu
devletler, Osmanlı’nın en fazla sevip çıkarları açısından da en çok
ortaklık kurduğu devletlerden olup isimlerini burada belirtmeye
ihtiyaç yoktur.
İngiliz elçisinin saymaya gerek duymadığı devlet İngiltere’den başkası değildir. Elçi açıkça sizin Protestanlara karşı davranışlarınız, bizim
size karşı tutumumuzu belirleyecek demektedir. Sadece başkentte değil
imparatorluğun dört bir yanında İngiliz konsolosları Protestan cemaatini desteklemekte ve onların şikâyetlerini sefaret aracılığıyla Babıâli’ye
iletmektedirler. 1851’de Halep’teki İngiltere konsolosu Antakya ile
Lazkiye arasında bulunan Hessale köyünde Protestan ayinini kabul
etmiş olan Ermenilerin, bölgede yaşayan diğer Ermeniler tarafından
kötü muameleye tabi tutulduklarını bildirmektedir52. 1856 tarihinde
Tarsus İngiltere Konsolos Vekili Clapperton, Adana ve Tarsus’ta bulunan
bazı Protestan Ermenilerin Gregoryen Ermenilerin etkisiyle sorgusuz
sualsiz hapsedildiğini, kendisinin bunları kurtarmak için müdahale
ettiğini fakat bu çabasının sonuçsuz kaldığını belirtmekte ve Tarsus
Kaymakamı dâhil olmak üzere bazı görevlilerin uyarılmalarını istemektedir53. Protestanlar da bu himayenin farkındadırlar ve bunu sonuna
50 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-İngiliz İlişkileri (1845-1890), C.I, Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 2004, s.3-4.
51 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-İngiliz İlişkileri (1845-1890), C.I, s.4.
52 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-İngiliz İlişkileri, C.I, s.6
53 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-İngiliz İlişkileri, C.I, s.7
472
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
kadar kullanmaya çalışmışlardır. Örneğin 1858’de Tekirdağ Kaymakamı,
Tekirdağ’daki Protestan milletinin İngiliz Devleti himayesinde olduklarını iddia ettiklerinden, bu devletin konsolosunun da her işe müdahale
ettiğinden şikâyet etmekte ve bunun önüne geçilmez ise Ermenilerin
top yekûn Protestan olarak İngiliz himayesine girmelerinin muhtemel
oluğunu söylemektedir54.
İngiltere büyük elçiliği 1869 senesinde bile Protestanların durumlarından şikâyet etmekte, Protestanların ayrı bir cemaat olmalarına
rağmen diğer gayrimüslimlerden daha aşağıda bulunduklarından bahsetmektedir. Gayrimüslim tebaadan yalnızca Protestanların işlerini
vekilleri bulunmayan meclislere havale ettikleri, azaları açıkça kendi
mezheplerine düşman olan mahkemelere gitmek zorunda oldukları,
her cemaatten azanın katıldığı Şura-yı Devlet’e bir Protestan azanın
katılmadığı, gibi şikâyetleri iletmektedir55.
SONUÇ
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde çeşitli Hıristiyan mezheplerinin misyonerlik faaliyetleri yaygın olarak görülmüştür. Bu misyonerler kendi mezheplerini yayarlarken bir taraftan da mensubu oldukları
devletin nüfuzunu da yaymışlardır. Bunun sonucunda Osmanlı ülkesindeki Hıristiyanlar Osmanlı tebaası olmalarının yanı sıra bir de Avrupa
devletlerinden birinin himayesine girmişlerdir. Bu nedenle Avrupa
devletleri bu misyonerleri korumuşlar ve desteklemişlerdir. Zira bu
devletler misyonerlerin faaliyetleri sonucunda oluşturulan cemaatler
sayesinde Osmanlı yönetimine müdahale etme fırsatı bulmuşlardır.
Misyonerler dinî ve siyasî propaganda yaparken aynı zamanda
başta milliyetçilik olmak üzere batılı fikirleri de Osmanlı’nın Hıristiyan
tebaası arasında yaymışlar ve onları bağımsız devletler kurmaya teşvik
etmişlerdir. Özellikle kurdukları okullar sayesinde Hıristiyanlar ihtilalci
olarak yetiştirilmişler ve mücadelelerinde onlara destek vermişlerdir.
Osmanlı ülkesinde Protestanlığı yaymak için faaliyette bulunan ilk
misyonerler İngilizlerdir. Daha sonra onlara Alman ve Amerikan misyonerler de katılmışlardır. İngiliz hükümeti sadece kendi uyruğunda olan
misyonerleri değil bütün Protestan misyonerleri desteklemiş ve onları
54 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-İngiliz İlişkileri, C.I, s.8
55 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-İngiliz İlişkileri, C.I, s.16-17
473
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
korumuştur. İngiltere, Osmanlı yönetimi içerisinde onların adına konuşabileceği bir cemaat yaratmak için giriştiği bu faaliyetlere daha sonra
gayrimüslimleri Osmanlıya karşı kışkırtmak için devam etmiştir. Özellikle Ermeni meselesi içerisinde aktif olarak hareket etmiş ve Ermenileri
İngiltere’nin himayesine alabilmek için misyonerleri kullanmıştır.
İngiltere’nin başlattığı bu Protestan misyonerlik hareketi özellikler
Amerika’nın da katılması ile hız kazanmış, Ermeni milliyetçiliğinin
ortaya çıkmasında ve Ermeni toplumunun laikleşmesindeki en büyük
etkenlerden biri olmuştur.
474
Öğr. Gör. İsmigül ÇETİN
BİBLİYOGRAFYA
Akyul, Mustafa, Osmanlı Devleti’nin Yıkılmasında Misyonerlik Faaliyetlerinin
Etkileri(1839-1923), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 2007
Banoğlu, Niyazi Ahmet, Ermeni’nin Ermeni’ye Zulmü. Ankara, 1976.
Basgün, Necla, Türk Ermeni İlişkileri, Abdülhamid’in Cülusundan Zamanımıza Kadar,
Ankara, 1970
Beydilli, Kemal, II.Mahmut Devrinde Katolik Ermeni Cemaati ve Kilisesinin Tanınması,
Yay: Şinasi Tekin, Gönül Alpay Tekin, Harward Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve
Medeniyeti, 1995.
Çark, Rh.Y.G., Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453-1953, İstanbul, 1953.
Dabağyan, Levon P., Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul, 2003.
Hopkins, E. W. -G. F. Moore-M. Halidî-Ö. Ferruh, Tarihte ve Günümüzde Misyonerlik,
İstanbul, 2006.
İnalcık, Halil, “Osmanlı Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü
1569”, Belleten, C.XII, S.46, Nisan 1948
Kılıç, Davut, “XIX. Asırda İngiltere’nin Ortadoğu Politikasının Osmanlı Ermenilerine
Yansıması”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, (ed. İdris Bal, Mustafa Çufalı),
Ankara, 2003
Kılıç, Davut, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler,
Ankara, 2000.
Kocaş, Sadi, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, Ankara, 1967.
Kurat, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Ankara, 1990.
Mazıcı, Nurşen, Uluslar arası Rekabette Ermeni Sorununun Kökeni(1878-1920), İstanbul
2005.
Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul, 2005.
Sevinç, Necdet, Osmanlı’dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri (Okullar, Kiliseler, Yardım
Kurumları), İstanbul 2002.
Sezer, Ayten, “Osmanlı Döneminde Misyonerlik Faaliyetleri”, http://www.ait.
hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/misy.htm
Şimşir, Bilal N., Ermeni Meselesi 1774-2005, Ankara 2005.
Şimşir, Bilal, British Documents on Ottoman Armenians, Vol.I, Ankara 1989.
Şimşir, Nahide, “Osmanlı İngiliz Münasebetleri 1580-1838”, Osmanlı Araştırmaları
(Makaleler I), İstanbul 2004.
Türkler Ermeniler ve Avrupa, (haz.Bayram Kodaman), Isparta 2003.
475
Kemal KURAK
XIX. YÜZYILDA ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN
DOĞUŞUNDA FRANSA’NIN ROLÜ VE
PİERRE LOTİ’NİN MÜCADELESİ
Kemal KURAK
Öğretmen, MEB
Tlf.: 0 505 588 20 96, e-posta: kemalkurak@mynet.com
477
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Özet
Rusya’nın, Ermeni meselesinin ortaya çıkışında en çok çalışan ülke
olarak bilinmesine rağmen tarihi gerçekler, Ermeni olaylarındaki Rusya’nın
yanı sıra Ermeniler arasında Katolik propagandası yapan Fransa’nın doğrudan veya dolaylı olarak mesele üzerinde göz ardı edilmeyecek kadar önemli
etkileri olduğunu gösteriyor. Fransa, 1840 tarihinden sonra çıkan olaylardan faydalanarak mezheplerinden olanları himaye etme amacıyla Osmanlı
Devleti’ndeki nüfuzunu kuvvetlendirmeye başlamıştır. Fransa’nın Ermeni
sorununun ortaya çıkarılmasında oynadığı rollerden birisi de, Fransız misyonerlerin çalışmalarıdır.
Loti, sömürgeciliğin doruğa çıktığı XIX. ve XX. asırlarda emperyalist ülkelerin sömürge uğruna yaptığı kıyımları ve vahşetleri anlatmaya
ve bu ülkeleri tenkit etmeye azamî gayret göstermiştir. Loti, Osmanlı
Devleti’nin çok sıkıntılı olduğu bir dönemde Batı’ya karşı Türkleri tek
başına savunan biri olarak Türk insanının kalbinde büyük bir yer edinmiştir.
Fransa’yı kan döken ve katliamcı bir ülke olarak niteleyen Loti, 1896 yılında
İstanbul’daki olaylarda Ermenilerin Türklere karşı komplo kurduklarını söyler.
Bu olayda Ermeni örgütlerin yaptığı saldırıları, kurduğu tuzakları anlattıktan
sonra Türklerin anlayışla karşılanmasını ister. 1896 katliamlarında Ermeni
Devrimci Partisi’nin vahşilikle saldırılar yaptığını anlatır. Ermenilerin şehri
yakma niyetlerini açıkça duyurduklarını ve bir grup suikastçının Osmanlı
Bankası’nı ele geçirip patlatmaya hazırlandıklarını, diğerlerinin ise bu sıralarda bazı semtlerde kan döktüklerini belirtir. Loti’ye göre, her yerde camlardan atılan birçok bomba, Ermenilerin bombaları, askerlere isabet etmiştir.
Sarayda Sultan cuma namazındayken, dua özellikle kesildi. Dünyada böyle
bir saldırıyı böyle bir cezalandırma ile cevaplandırmayacak devlet var mı? Bu
dönemde özellikle de Ermenilerin Avrupa kamuoyunu yanılttıklarını ifade
eder. Loti’nin, Ermeniler ile ilgili bu cesurca yazıları Ermeni çevrelerinde
büyük bir rahatsızlık yaratır. Ermenilerden sık sık tehdit mektupları alan
Loti, Türkleri öven yazılarını giderek arttırır.
478
Kemal KURAK
Osmanlı Devleti’nde pek çok sorunun doğuşunda olduğu gibi Ermeni
meselesinin doğuşunda da Avrupalı devletlerin kışkırtmaları rol oynamıştır. Özellikle de Fransız İhtilali (1789) bazı milletleri bağımsızlık
konusunda etkilemiştir. Bulgarlar, Rumlar, Sırplar gibi Ermeniler de
Fransız İhtilali’nin milliyetçilik fikrinden etkilendiler. 1860’lı yıllardan
sonra pek çok Ermeni öğrenci Avrupa’ya gönderildi. Fransa’da eğitim
gören bu gençler Türkiye’ye döndükten sonra Ermeni milliyetçiliği
yapmaya başladılar.
Fransa, 1830’da Cezayir’i işgal ederek Afrika’da genişleme politikasını takip etmeye başlamış ise de siyasî birliğini kurmaya çalışan Almanya
ve İtalya ile başarısız savaşlara girdiğinden dolayı, Ermeni hareketinde,
başlangıçta çok etkin olamamıştır. Fransa, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
Ermenilerle ilk ilgilenen, bu ilgisini Anadolu toprakları üzerinde kurmak istediği iktisadi nüfuz alanları bakımından devam ettiren, Orta
Doğu ve Akdeniz’de denge sağlamak için Ermeni hareketlerine destek
veren bir ülkedir. Fransız ihtilalinin getirdiği özgürlük, eşitlik, millet
ve milliyetçilik gibi kavramların etkisiyle, Ermeni aydınları Ermeni
hareketlerini başlatması için kışkırtmıştır. Fransız ihtilalinin getirdiği
479
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
fikir akımından başka Fransızlar özellikle Suriye’yi işgal ettikten sonra
Ermenilerin koruyucusu oldular. Bu defa da Fransa Büyük Ermenistan
vaat ederek Ermenileri aldatmıştır1.
Fransa, Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerle ilgilenerek,
Osmanlı toprakları üzerinde iktisadî nüfuz alanları kurmak suretiyle,
Orta Doğu ve Akdeniz’de denge sağlamak için bu unsuru uzun yıllar
kontrolü altında tutmaya çalışmıştır. Fransa özellikle bölgede İngiliz
veya Rus nüfuzunda kurulacak bir Ermeni Devleti’ne kendi menfaatleri
açısından şüpheyle bakmıştır. Bu yüzden, Ermenileri kendi menfaatleri
doğrultusunda kullanabilmek için Ermeniler arasında Katoliklik propagandasına girişmiştir.
Fransa, Katolikliğin hamisi olarak Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim
tebaası ile her zaman yakından ilgilenmiştir. Doğu’ya açılmaya çalışan
Fransa, Rumlar ve Ortodoks Patrikhanesi’nden beklediği ışığı göremeyince Osmanlı tebaası içinde bu misyona en uygun topluluk olarak
Ermenileri görmeye başlamıştır. Ermeniler, dini açıdan Gregoryen
olmakla birlikte, kurumsal dayanakları fazla olmadığından Papa’nın
temsil ettiği Katolikliğe yatkın bulunuyorlardı. Hepsinden önemlisi,
Ermenilerin Osmanlı ülkesinde, İstanbul’dan başka, Doğu, Güneydoğu
ve Suriye bölgelerinde ağırlıklı bir nüfus olarak yaşıyor olmaları idi.
Bundan dolayı Fransa, Ermenilerle dini ilişkilerini ileride uygulayacağı
sömürgecilik politikasının temeli yaptı2.
Fransa, Katolikleşen Ermenilerin Fransa kralına kurtarıcı olarak
yönelebileceklerini ve birçoğu banker olan Ermenilerin Osmanlı devlet
kademelerindeki nüfuzlarını Fransa lehinde kullanabileceklerini düşünmüştür. Bu amaçla Katolik Ermenileri her türlü yardım ve himayeye
mazhar kılmış ve onların Fransa’da sanat ve ticaret eğitimlerini kolaylaştırmıştır. 1810 yılında Paris’te eğitim veren Doğu Dilleri Okulu’nda
Ermenice kürsüsü kurdurmuştur. Sonuçta, Fransa ve Papalığın gücünü
arkalarına alan ve Anadolu’nun çeşitli yerleşim birimlerine kadar inen
1
2
480
Haluk Akbulut, Arşiv Belgelerine Göre Türk-Fransız-Ermeni İlişkileri (1856-1920),
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Van 2006, s.62.
Durmuş Yılmaz, Fransa’nın Ermenileri Katolikleştirme Siyaseti, Selçuk Üniversitesi
Vakfı Yayını, Konya 2001, s.57.
Kemal KURAK
misyonerler, Ermeni toplumunu, Gregoryen ve Katolik olarak ikiye
bölmüşlerdir3.
1828’de Ermeni Katoliklerin sürgün edilmesinden sonra Katolikler,
Fransız ve diğer Katolik devletlerin vasıtasıyla Osmanlı Devleti’nden
ayrı bir cemaat olma taleplerini yenilediler. Osmanlı, 1830 yılında
Fransa’nın zorlamasıyla Katolik Ermeni cemaatini millet olarak tanıdı.
Böylece tüm Katolik Ermenilerle beraber diğer azınlıklara mensup
Katolikler de dinî konularda bu makama bağlandı4. Fransa’nın Ermeniler üzerinde hâkimiyet kurarak onların koruyuculuğunu üstlenmesi,
Osmanlı Devleti teb’ası olarak yaşayan Ermeniler üzerinde yaptığı tesirle
sonraki yıllarda doğacak “Ermeni Sorunu”nun da temeli atılmış oldu5.
Fransa, Türkiye’deki Katoliklerin koruyucusu olmanın ötesinde bütün
Hıristiyanlar üzerinde de himaye politikasını izlemiştir. Bu çerçevede,
Fransa Lübnan’a verilen bağımsızlığı, Zeytun’da da sağlamak için hareket etmiş, bu destek üzerine Ermeniler uzun yıllar sürecek olan Zeytun
İsyanlarını başlatmışlardır6.
1830’da Osmanlı Devleti, Andon Nurican isminde bir papazı, Katolik murahhası olarak atadı. Babıâli, kendisine resmî bir sıfat vermedi.
Nitekim bir yıl sonra Hagopos Çukuryan isimli bir papaz, Katolik Ermeni
Patriği olarak atandı. Patriklik makamı, ilk defa Adana daha sonra Lübnan dağında Zimmar Manastırına verildi. 1866’da Katolik Ermenilerin
Episkoposu Andon Hassun, Zimmar Katolik Patriği seçildi. Bu yüzden
uzun süre karışık ve mücadeleli bir dönem yaşandı. Sonunda Episkoposluk ile Patriklik makamı birleştirilerek Katolik Patriği İstanbul’da
faaliyetlerine devam etti. 1860 yılında ise Katolikliği kabul eden bir kısım
Bulgarlar, Bulgar Katolik Kilisesinin Fransa’nın himayesine alınmasını
istediler. Bu istekleri kabul edilen Katolik Bulgarlar, Katolik Ermeni
Patriğine bağlandılar7.
3
4
5
6
7
Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri”,
Ermeni Araştırmaları, Sayı 7, Sonbahar 2002, s.55-70.
Davut Kılıç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dini Ve Siyasi Mücadeleler,
ASAM Yayınları, Ankara 2000, s.178.
Yılmaz, Fransa’nın Ermenileri…, s.57.
Sarınay, “Fransa’nın Ermenileri…”, s.55-70.
Davut Kılıç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dini ve Siyasi Mücadeleler,
Asam Yayınları, Ankara 2000, s.178-179.
481
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Bir süre sonra Gregorian ve Katolik Ermeniler arasındaki çekişmeler
başladı, mezhep değiştirmeler sık sık sorun yarattı. Ülke çapında Ermeni
nüfusunun yaşadığı bütün bölgelerde bu yüzden asayiş ve güvenlik
sorunları çıktı. Kanunsuz hareketlere yönelmelerinden dolayı, bazı
Katolik din adamları daha önce birtakım uzak beldelere sürgün edildi.
Ancak devlet tarafından sağlanan geniş hoşgörüye rağmen elde etikleriyle yetinmeyen Katolik kilisesinin misyonerlik faaliyetleri devleti
sürekli rahatsız etmekteydi. Bu faaliyetler sonucunda bazı Ermenilerin
Katolikliği benimsemeleri iki cemaat arasında şiddetli geçimsizliğe yol
açmış, Ermeni Patriği bu meseleden dolayı Katoliklerin faaliyetlerini
II. Mahmud’a şikâyet etmiştir. Bunun üzerine Nisan 1835’te iki taraf
arasında mezhep değiştirme yasaklandı8.
Fransa, Ermenileri Katolikleştirerek Osmanlı Devleti’ne karşı
Ermeni din adamlarını kullanmaya çalışıyordu. Önceleri İstanbul’a
daha sonra Anadolu’nun değişik yörelerine yolladığı din adamları ile
Katolik propagandası yaptırıyordu9. Katolik misyonerler, Ermeniler
arasında bağımsızlık fikirlerini yaymaya gayret ediyorlardı. Özellikle
Islahat Fermanı’nın (1856) ilan edilmesiyle özgür bir ortam bulan misyonerler, faaliyetlerini daha kolaylıkla sürdürmeye başladılar. Fransızlar,
İstanbul ve Selanik gibi bazı Osmanlı şehirlerinde konsolosluk açtı. Bu
sayede Balkanlara Katolikliği yerleştirmeyi amaçlıyordu. Suriye, Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’da Katolik din adamları aracığıyla Katolikliği
yapmaya çalışıyordu. Zamanla Fransa, ticari faaliyetlerinin de etkisiyle
Osmanlı Katoliklerinin koruyucusu olarak görünmeye başladı.
Katolik misyonerler, Ermeniler arasında yaptığı propagandaların
yanı sıra gittikleri şehirlerde birçok okul, hastane, manastır gibi kurumlar
açmayı ihmal etmemişlerdir. Sözgelimi, 1829 yılında İzmir’de bir ticaret
lisesi açtılar. 1834 yılında Padua’da açılan Muratyan Koleji’nden mezun
olan bir kısım Katolik Ermeni, bu toplumun aydınlanmasına, özellikle de
eğitim ve çeviri alanlarında büyük katkılarda bulunacaktır. Bir müddet
sonra da Paris, öğrenim için Avrupa’ya giden Ermeni gençleri arasında
en çok tercih edilen merkez olacaktır. Burada Fransız inkılâbının etkisi
altında ve Lamartine, Victor Hugo, Agusto Comte’un fikirleri ile dolu
8
9
482
Abdullah Saydam, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Trabzon’da Ermeni Nüfus ve Cemaatleri
Arası İlişkiler, Erciyes Üniversitesi Yayını, Kayseri 2007, s.136-137.
Cevdet Küçük, “XIX. Asırda Anadolu’da Ermeni Nüfusu”, Türk Tarihinde Ermeniler
Sempozyumu, Dokuz Eylül Üniversitesi Yay, İzmir 1983, s.83.
Kemal KURAK
bir ortamda yaşayan öğrencilerden hemen hepsi hürriyet aşkıyla dolu,
ateşli birer eylemci olarak İstanbul’a dönecek ve Avrupa’da edindikleri
fikirleri, milliyetçilik düşüncesini de kendi toplumları içerisinde yaymaya
başlayacaktır10.
Misyoner okullarının ilk öğretmenleri rahibelerdir. Önceleri İzmir’de
başlayan bu rahibeler, sonraları İstanbul’da bir yetimhane açmışlardır.
Daha sonra ise Taksim’de bir Deniz Hastanesi açmışlardır11. Aynı şekilde
Harput’ta bir Fransız koleji kuran Fransızlar, gayrimüslimlerin geleneklerini sürdürme, dinlerini unutmama, ayinlerinde yardımcı olma ve
ayinleri yönlendirecek kişilerin yetişmesi gerektiği düşüncesiyle okullar
açma yoluna gittiler. 1830’larda yetmiş kadar olan Katolik okullarının
sayısı 1850’lerde doksana çıktı. Daha sonra giderek eğitim-öğretim
faaliyetleri içine giren cemaat okulu niteliğindeki bu kurumlar, azınlık
grupları içinde teşkilatlandı. Yardım maksadıyla bu cemaatlere yaklaşan yabancı devletlerin etkisiyle bir kısım Ermeniler, kısa zamanda bu
devletlerin etkisine girdilerdir. İngiltere, Amerika, İtalya gibi Fransa
da bu okullarda Ermenilere kendi dil, tarih ve kültürlerini öğretmekle
kalmadı, onlara aynı zamanda ihtilalci ve bağımsızlık fikirleri de aşılayarak kendi etkileri altına almaya çalıştılar. Mekhitarist rahiplerce
hazırlanan Ermenilerle ilgili muzır yayınlar çok rahat bir şekilde Ermeni
okullarda dağıtılmaktaydı12. Misyonerler, Osmanlı müfettişlerinin bu
okulları denetlemesine her zaman karşı çıkmışlardır. Çünkü misyonerler
tarafından yönetilen bu okullarda eğitimden çok, ileride kendilerine
hizmet edecek bir topluluğun yetişmesi için gerekli bilgi ve becerinin
verilmesi amaçlanıyordu. Öyle ki, meydana gelen Ermeni olaylarının
hemen hepsinde tahsilli Ermeniler ön plana çıkmaktaydı. Bitlis valisi
Tahsin Paşa’nın Mabeyn Başkâtibine yazdığı 9 Nisan 1893 tarihli arzuhalde; muhtelif şekil ve suçlarla yakalanan Ermeniler içinde çiftçi ve
esnaf takımından kimse olmayıp mahkûm edilenlerin bir kısmının
öğretmen ve kalanların da fesat aşılamaya müsait kalem sahibi kişiler
olduğu bildirilmiştir13.
10 Akbulut, Arşiv Belgelerine Göre…, s.54.
11 Yılmaz, Fransa’nın Ermenileri…, s.57.
12 Nejat Göyünç, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 2000, s.74-75; Kılıç, Osmanlı İdaresinde…, s.109-110.
13 Kılıç, Osmanlı İdaresinde…, s.114.
483
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrası imzalanan Ayestafanos ve
Berlin Antlaşmaları ile Osmanlı Devleti Ermenilerle meskûn vilayetlerde
onlar için ıslahat yapmayı kabul ediyor ve bu ıslahatları denetleyecek
büyük devletlere bilgi vermeyi vaat ediyordu. Böylece Ermeni meselesi,
Osmanlı Devleti’nin bir iç meselesi olmaktan çıkıp, milletlerarası bir
mesele halini almıştır. İngiltere’nin Berlin Antlaşması (1878) ile Kıbrıs
üzerine hâkimiyet kurma yolunda sağladığı imkânlar ve bu imkânın özellikle antlaşmada yer alan, Anadolu’da yaşayan Hristiyan vatandaşların
bulunduğu yerlerde ıslahat yapılması konusu, Fransa’nın çıkarlarına
ters düşmüştür. Bu yüzden İngiltere’nin Ermeniler üzerindeki nüfuzu
ve Ermenilerin Anadolu’da yaptığı isyanlar ve amaçladıkları bağımsızlık fikri, Fransa’nın taraftar olmadığı bir konu idi. Bu sebeple Fransa,
Ermeni faaliyetlerini yakından izlemiş, kendi kamuoyunu tatmin etmek
için de destekler görünen bir politika takip etmiştir14.
Osmanlı Devleti Ermenilerin Fransa’daki çalışmalarına karşı çeşitli
tedbirler almış, çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Özellikle Ermenilerin
medya aracılığıyla yaptığı propagandalara karşı Osmanlı Devleti cevap
hakkını kullanmıştır. Osmanlı Devleti, Fransa’ya göç eden Ermenilerin kimler olduğunu, hangi yollarla Fransa’ya gittiklerini öğrenmeye
çalışmış aynı zamanda yabancı ülkelere girmek için bu Ermenilere
gidiş gelişlerinde yardımcı olanların kimler olduğu öğrenerek gerekli
tedbirleri almaya çalışmıştır. Yine 1894 yılında meydana gelen Sason
Olaylarıyla ilgili olarak Fransa Meclisi’nde yapılan konuşmalar üzerine,
Paris Büyükelçiliği, Fransa hükümeti nezdinde girişimlerde bulunmuş,
Fransız gazetelerinden Liberte, La Patri, Le Deba, Le Goliva, Le Gigora ile
Ajans Havass’ta tekzipler yayınlatmıştır15.
Fransa devamlı Osmanlı Devleti’ne Ermeniler lehine müdahalelerde
bulunmuştur. Meydana gelen olaylarla ilgili yalan yanlış bilgiler yöredeki
misyonerler veya Ermeniler tarafından konsolos yardımcısına veya
konsolosa gönderilmiş, konsoloslar bu kaynaklardan aldıkları bilgileri
İstanbul’daki Büyükelçiliğe, Büyükelçilik de olayla ilgili bilgileri bağlı
olduğu Dışişleri Bakanı’na iletmiştir. Böylece haber bütün Avrupa bası14 Hayrettin Şahin, Osmanlı Arşiv Vesikalarına Göre II. Abdülhamid Dönemi OsmanlıErmeni Patrikhanesi Dinî İlişkileri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Doktora Tezi, Kayseri 1996, s.107-108.
15 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri (1878–1918), C.I, Başbakanlık Basımevi, Ankara 2002, s.153.
484
Kemal KURAK
nına ve bu işle uğraşanlara ulaştırılmış oluyordu. Anadolu vilayetlerinde
bulunan Fransız konsolosları Büyükelçiliğe asılsız telgraflar çekip duydukları her şeyi gerçekmiş gibi anlatarak ortamın gerginleşmesine yol
açmışlardır. Fransa, Osmanlı mahkemelerinin verdiği kararlara da saygı
duymamış, adlî müdahalelerde bulunmuştur. Fransa’nın Anadolu’da
görevli konsolosları Ermeniler lehine her türlü müdahalede bulunarak
Osmanlı Devleti’ni idarî açıdan güç durumda bırakmışlar, içişlerine
müdahale etmişlerdir16.
Fransa, 1890’lı yılların başlarında Ermeni sorununda İngiltere
hükümeti kadar, aktif siyaset izlememiştir. Bunun sebebi İngiltere’nin
Ermeni sorununu siyasî araç olarak kullanmada insiyatifi eline geçirmiş
olmasıdır. Buna rağmen Ermeni komiteleri Fransa’da örgütlenme ve
propaganda faaliyetlerini sürdürme imkânı bulmuşlardır. Bu dönemde
Fransa hükümeti ile Osmanlı hükümeti arasında Ermeni sorunu sebebiyle önemli bir gerginlik yaşanmamıştır. Örneğin, Merzifon’daki meydana gelen olaylar üzerine Ermeniler tarafından yapılan propagandalara
karşı Osmanlı Devleti Fransa’nı İstanbul büyükelçisine bu tür haberlerin
önlenmesi için başvurmuş, bunun sonucunda olumlu cevap alınmıştır. Ancak Fransa’nın misyonerlik faaliyetleri bu dönemde de devam
etmiştir17.
Fransa’nın Ermeniler lehinde Osmanlı Devleti üzerindeki en büyük
müdahalesi 1895-1897 yılları arasında Anadolu’da Ermeniler için ıslahat yapılması konusunda olmuştur. Bilindiği gibi, 1895 Nisan ayında
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın İstanbul’daki büyükelçileri, İngiltere
Hükümetinin teşebbüsüyle Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi gereğince
Doğu Anadolu’nun altı vilayetinde, (Erzurum, Van, Bitlis, Sivas, Harput
ve Diyarbakır’da) yapılacak ıslahatın esaslarını tespit çalışmalarına başladılar. Üzerinde anlaştıkları metni Almanya, Avusturya-Macaristan ve
İtalya elçilerine bildirip, onların da muvafakatini aldıktan sonra ıslahat
projesini bir nota ile 11 Mayıs 1895 tarihinde Osmanlı Hükümetine
sunmuşlardır. Üç büyük devletin Osmanlı Devleti nezdinde ıslahat
konusundaki baskıları 1897 yılına kadar sürmüş, bu sırada Rumların
16 Ahmed Akgündüz, Said Öztürk, Recep Kara, Sorularla Ermeni Meselesi, OSAV
Yayını, İstanbul 2008, s.180.
17 Ahmet Kolbaşı, 1892-1893 Merzifon, Yozgat Ve Kayseri Ermeni Olayları, Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Kayseri 2003,
s.43-44,
485
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
Girit’te çıkardıkları isyan Avrupa’nın dikkatini bu yöne çekmiş ve Ermeni
meselesi geçici olarak ikinci plana düşmüştür18.
Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne yönelik ıslahat konusundaki baskıları devam ederken, esas amaçları muhtar bir yönetime kavuşmak olan
Ermeniler 30 Eylül 1895’te İstanbul’da olaylar çıkarmışlar, 1895 Aralık
ayında da Zeytun’da isyan etmişlerdir. Zeytun İsyanı’nın elebaşıları
İngiliz Konsolosu himayesinde 13 Şubat’ta Zeytun’dan ayrılıp Mersin’e
gelmiş, Mersin’deki Fransa Konsolosu’nun garantisi altında Marsilya’ya
oradan da Paris’e gitmiştir. Böylece Ermeniler, Avrupa’nın dikkatini
tekrar Osmanlı Devleti üzerine çekmeyi başarmışlardır. Nitekim bu olay
üzerine Fransa Dışişleri Bakanı, Osmanlı Devleti’nin Paris Büyükelçisi’ne
verdiği notada olayların önlenmesi için derhal Ermeni işleri hakkında
karar alınmasını istemiştir. Hatta Fransa, meydana gelen olaylar üzerine
Akdeniz donanması tarafından her yıl gerçekleştirilen olağan manevrayı bir ay öne almıştır. Osmanlı’nın Paris Büyükelçisi bunun sebebini
sormak için Dışişleri Bakanı ile görüşmüştür19.
Fransa (Ermeniler için) ıslahat projesinde İngiltere ile ilişkilerinde
ölçülü olmaya gayret etmesine rağmen İngiliz ve Rus Hükümetleri ile
birlikte hareket ederek Osmanlı Devleti üzerinde sürekli baskı uygulamıştır. Bu baskılarda İstanbul’daki Fransız Büyükelçisi Cambon önemli
rol oynamış, ıslahat konusunun peşini bırakmayan Fransa; 15 Aralık
1896‘da bu ıslahatın ırk ve mezhep gözetilmeksizin bütün Osmanlı
tebaasına uygulanması gerektiğini savunarak ıslahatı bütün Osmanlı
Devleti’ne teşmil etmek istemiştir. Fransız elçisinin önerilerini dikkate
alan II. Abdülhamid, bölgeye soruşturma heyetini göndereceğini Fransızlara bildirmiştir20.
Pierre Loti’nin Türkiye’de çok sevilmesinin en büyük sebebi onun
Türk dostu olmasıdır şüphesiz. Çünkü Osmanlı Devleti’nin çok sıkıntılı
olduğu bir dönemde Batı’ya karşı Türkleri tek başına savunan biri olarak
Türk insanının kalbinde büyük bir yer edinmiştir.
18 Akbulut, Arşiv Belgelerine Göre…, s.74-75; Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar,
Yayına Hazırlayan: Erhan Afyoncu, TATAV Yayınları, İstanbul 2001, s.22-23.
19 Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik…”, s.55-70.
20 Hamdi Doğan, Sason Ermeni İsyanları, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Doktora Tezi, Niğde 2000, s.53-54.
486
Kemal KURAK
Loti bütün emperyalist ülkeleri tek tek eleştirir. Avrupalı devletlerin
yaptıkları katliamları bir bir ortaya döker. Sadece İngilizleri, İtalyanları,
Prusyalıları eleştirmez, ülkesi Fransa’yı da yerden yere vurur. Sözgelimi
Çin-Hindi’ndeki Fransızları, çalışmaları sebebiyle eleştirir. Aynı şekilde,
Cezayir ve Tunus’ta kan döken Fransa’yı katliamcı bir ülke olarak niteler.
Loti o dönemde, Türkler hakkında söylenen iftiralara karşı yine kalemine sarılır ve cevap vermekte gecikmez. Loti’nin Avrupalılar hakkında
yazdıkları ona epeyce düşman kazandırır. Loti bu siyasî, siyasî olduğu
kadar sert ve korkusuz yazılardan sonra rahat bırakılmaz. Çünkü bu
yazılar Avrupalıları daha da kızdırır. Ağza alınmaz küfürler ve tehditler
yağar Loti’ye.
Türk veya Türkiye imajının oldukça olumsuz olduğu bir dönemde
Loti, Ermeni Meselesi hakkında yazılar yazmıştır. Yazılarında bu konuyu
Avrupa gündemine taşımıştır. Loti’nin Ermenilerle önceleri bir sorunu
olmamıştır. Daha ilk romanı Aziyade’den itibaren eserlerinde Ermenileri
görürüz. Orada Loti’ye yardım eden sadık uşağı Ahmet vardır. Aziyade’de
onu Türk gösterir, ama Doğu’daki Hayalet’te onun bir Ermeni olduğunu
söyler. Keza, 1887’de İstanbul’a gelen Loti’ye Hatice’nin bulunmasına
yardım eden Anaktar da Ermeni’dir.
Loti, Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü isimli eserinde Ermeni
Katliamları başlıklı yazısının kendisi için küçük bir savaş bayrağı açmakla
aynı anlamda olacağını ifade eder. Bu savaş oldukça kök salmış yanlış
fikirlere, yıkılması imkânsız önyargılara karşı bir savaştır. Böyle yapmakla
hakaretlere maruz kalacağını belirtir. Yine de hiçbir şeyden korkmayacak
ve çekinmeyecektir: Şu saatten sonra, hayattan hiçbir şey beklemem ve
hayatta hiçbir şeyden korkmam. Vicdanımın beni tekrar ve tekrar söylemeye
zorladığı şeyler hakkında, susmaya beni hiç kimse zorlayamaz21.
Loti’ye göre, Türkiye’deki Fransızlar, Türkler hakkında iyi şeyler
söylemesine rağmen Ermeniler için aynı şeyleri söylemez: Onlarla ticarî
ya da başka türlü ilişkiler özellikle ticari ilişkiler kuran herkes antipati kazanarak bundan vazgeçtiler. Bu konuda benim deneyimlerime gelince, belki
kötüsüne düştüm ama istisnalar dışında onaylayabilirim ki onlarda sadece
ahlakî gevşeklik, bozukluk, tembellik, kötü işler ve dalavere gördüm ve böylece
anladım ki, aslında doğruluğun kendisi olan Türkleri, onların (Ermenilerin)
21 Pierre Lotı, Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü Ter: Tuğrul Baykent, Kültür
Bakanlığı Yayını, Ankara 2002, 20.
487
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
bu ikiyüzlülüğü ve düzenbazlığı tiksindiriyor! Tanımaları gereken birinci
en kötü düşman olarak görüyorlar. Türkiye’deki Ermenileri neredeyse bir meyvenin içindeki ve onu kemiren kurtlara benzetmeye cesaret edeceğim22.
1896 yılında İstanbul’daki olaylarda Ermenilerin Türklere karşı
komplo kurduklarını hatırlatır ve bu olayla ilgili bir hikâye anlatır:
Asya’da bir şehirde 1896 katliamları esnasında, konsolosluğa Fransız kimliği
altında birçok Ermeni sığınmış. Bunlara kucak açmış olan Fransız konsolosu
etrafta neler olup bittiğini görmek için terasa çıkmış. Bu esnada arkasından
gelen iki kurşun, kulağının yanından geçmiş. Arkasına dönünce, onu, komşu
evlerin birinden gözetleyen bir Ermeni’yi fark etmiş. Ermeni yakalanıp sorguya çekilince, sinsi saldırgan şöyle cevap vermiş: ’Ben ateş ettim. Çünkü
bundan dolayı Türklerin suçlanacağını ve kon­solosu öldürdüklerinden dolayı
Fransızların Türklere karşı ayaklanacağını düşündüm’ demiş23.
Bu olayda Ermeni örgütlerin yaptığı saldırıları, kurduğu tuzakları
anlattıktan sonra Türklerin anlayışla karşılanmasını ister: 1896 katliamlarının tüm çirkinliğini Türklerin üzerine yüklemeden önce, Ermeni
Devrimci Partisi’nin nasıl bir vahşilikle saldırılar yaptığını unutmamak
gerekir. Üzerlerinde küstahça (şehir kesinlikle külden bir çöle dönüşecek)
yazan afişler asarak şehri yakma niyetlerini açıkça duyurduktan sonra, bir
grup genç suikastçı Osmanlı Bankası’nı ele geçirip patlatmaya hazırlanırken,
diğerleri Psammatia mahallesinde kan döküyorlardı. Olaylar kızıştıktan sonra
tam on sekiz tüyler ürpertici saat geçti. Her yerde, camlardan atılan birçok
bomba, Ermenilerin bombaları, askerlere isabet etti. Sarayda Sultan cuma
namazındayken, dua özellikle kesildi. Pekâlâ! Dünyada böyle bir saldırıyı
böyle bir cezalandırma ile cevaplandırmayacak devlet var mı24?
Loti önceleri Ermenileri az tanıdığı için onlara karşı derin bir acıma
duygusu içinde olduğunu, ancak daha sonra onların erkeklerin terk
ettiği köylerde kadın ve çocukların hunharca katledildiğini öğrendiğini
söyler. Türklerin Ermeniler gibi şikâyetlerde ve yakınmalarda bulunmadığını, aksine Ermenilerin Avrupa kamuoyunu yanılttıklarını belirtir:
…zavallı Türklerin, Hıristiyan olmamaları Avrupa’nın gözünde temel bir
eksiklik, Ermeniler ve Ortodokslar, bu Hıristiyan kimliğinden yeteri kadar
faydalandılar ve herkesi bununla aldattılar25.
22
23
24
25
488
Loti, Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü..., s.24.
Loti, Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü..., s.25.
Loti, Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü..., s.28.
Loti, Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü..., s.30.
Kemal KURAK
Loti ısrarla Ermenilerin iftiracı, hilekâr ve iğrenç insanlar olduğunu söyleyerek onların iddia ettiği katliamları onaylamadığını belirtir.
Evet, bu katliam ve idam iddiaları abartılmıştır, Ermeniler profesyonel
üçkâğıtçı ve iftiracı olarak Türkleri kemiren kurtlardır. Onlar, zenginliklerini Türkler sayesinde elde etmişlerdir. Hiçbir ülkede hiçbir zaman
iftira sanatı Türklere karşı kullanıldığı kadar kullanılmamıştır. Loti, yine
de Ermenilerin Hıristiyan kimliklerini kullanarak binlerce dar görüşlü
Katoliğin desteğini kazandığını yazar26.
Görüldüğü üzere, Fransa Katolikliğin hamisi olarak Osmanlı
Devleti’nin gayrimüslim tebaası ile her zaman yakından ilgilenmiş ve
Katolik misyonerler vasıtasıyla Ermeniler arasında bağımsızlık fikirlerini yaymaya çalışmıştır. Fransa’nın Ermeniler lehinde Anadolu’da
Ermeniler için ıslahat yapılması konusunda sık sık Osmanlı Devleti’ne
baskıda bulunmuştur. Aynı şekilde Fransa’da eğitim gören Ermeni
gençler Türkiye’ye döndükten sonra Ermeni milliyetçiliği yapmaya
başladılar. Bunun yanında Ermeni komiteleri Fransa’da örgütlenme ve
propaganda faaliyetlerini sürdürme imkânı bulmuşlardır. Pierre Loti de,
yazdığı yazılarla Ermeni Meselesini Avrupa gündemine taşımış, ülkesi
Fransa’yı da şiddetle tenkit eden bir yazar olarak her zaman Türklerin
yanında olmuştur.
26 Loti, Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü..., s.52-53.
489
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 2
BİBLİYOGRAFYA
Akbulut, Haluk, Arşiv Belgelerine Göre Türk-Fransız-Ermeni İlişkileri (1856–1920),
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Van 2006.
Akgündüz, Ahmed, Said Öztürk, Recep Kara, Sorularla Ermeni Meselesi, OSAV
Yayını, İstanbul 2008.
Doğan, Hamdi, Sason Ermeni İsyanları, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Doktora Tezi, Niğde 2000.
Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, Yayına Hazırlayan: Erhan Afyoncu, TATAV
Yayınları, İstanbul 2001.
Göyünç, Nejat, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayını, Ankara
2000
Kılıç, Davut, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dini ve Siyasi Mücadeleler, Asam
Yayınları, Ankara 2000.
Kolbaşı, Ahmet, 1892-1893 Merzifon, Yozgat ve Kayseri Ermeni Olayları, Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Kayseri 2003.
Küçük, Cevdet, “XIX. Asırda Anadolu’da Ermeni Nüfusu”, Türk Tarihinde Ermeniler
Sempozyumu, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, İzmir 1983.
Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri (1878–1918), C.I, Başbakanlık Basımevi,
Ankara 2002.
Pierre Loti, Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü, Tercüme Tuğrul Baykent, Kültür
Bakanlığı Yayını, Ankara 2002.
Sarınay, Yusuf, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri”, Ermeni
Araştırmaları, Sayı 7, Sonbahar 2002.
Saydam, Abdullah, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Trabzon’da Ermeni Nüfus ve Cemaatleri
Arası İlişkiler, Erciyes Üniversitesi Yayını, Kayseri 2007.
Şahin, Hayrettin, Osmanlı Arşiv Vesikalarına Göre II. Abdülhamid Dönemi OsmanlıErmeni Patrikhanesi Dinî İlişkileri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Doktora Tezi, Kayseri 1996.
Yılmaz, Durmuş, Fransa’nın Ermenileri Katolikleştirme Siyaseti, Selçuk Üniversitesi
Vakfı Yayını, Konya 2001.
490
Download