polenler sizi hasta etmesin

advertisement
SAYI 19 İLKBAHAR 2011
) ÇEŞİTLİ VE SIK YİYİN
) SELÜLİTE ULTRASON TEDAVİSİ
) VÜCUT KIVRIMLARINIZI DÜZELTİN
) ŞEKER KALBİ DE YORAR
) KAPALI BEL FITIĞI
AMELİYATLARINDA DEVRİM
POLENLER SİZİ
HASTA ETMESİN
Astımın tetikleyicisi bahar alerjilerine karşı alınması gereken önlemler.
EDİTÖR
MEDICANA AVCILAR
MEDICANA BAHÇELİEVLER
MEDICANA ÇAMLICA
MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL
MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA
MEDICANA DİŞ
MEDICANA SAMSUN
G
rubumuzun kısa dönem büyüme stratejileri arasında yer
alan yatırımlar, hızla hayata geçiyor. ‘Karadeniz’in sağlık
üssü’ olarak nitelendirilen Medicana International Samsun
Hastanesi’nin; teknolojisi, titizlik ve özenle bir araya getirilen
akademik kadrosu, fiziki yapısı, tüm sağlık hizmetlerinin tek
çatı altında tıbbın son olanaklarının kullanılarak verilebilecek
olması, 5 milyon kişiye yakın bir kitleye sağlık hizmeti sunacak
olması hepimizi heyecanlandırıyor. Özel sağlık sektöründeki bilgi ve birikimi ile
Medicana Sağlık Grubu’nun Samsun’a kazandırdığı bu değerli yatırım, ‘Sağlık
ve Enerji Kenti Samsun’ olarak öne çıkmak isteyen kentin arzu ettiği ekonomik
ve sosyal gelişime önemli katkı sağlıyor. Uluslararası standartlarda akredite sağlık
hizmeti, üst segment otelcilik ve konfor anlayışı, gelişmiş teknolojik donanım
sağlama gücü, değerli sağlık profesyonellerinin mesleklerini tam anlamıyla icra
edebilecekleri kurumsal yapı ve motivasyon gücüyle Medicana, Ankara’nın
ardından Anadolu’da önemli bir kentte yatırım yapmaktan heyecan duyuyor.
Spesifik sağlık konularında etkin ve daha yaygın sağlık hizmeti sunma arzumuz;
diş, kadın doğum ve çocuk hastalıkları alanlarında yeni olanakları sizlerle
buluşturmak konusunda bizi motive ediyor. Bu alanlarda uzmanlarımızın
multidisipliner yapılarda çalışmasını sağlayacak, altyapısı ve teknolojisi ile fark
yaratacak ve arzu ettiğiniz konforda sağlık hizmeti alabileceğiniz yeni hizmet
noktalarımızın bilgilerini yine aynı heyecan ile bu yıl içerisinde size aktaracağız.
Nasıl, sağlık konularındaki bilgi ve deneyimlerimizi, sağlığınızın korunması
ve gelişmesi için seminer ve diğer iletişim çalışmalarımız aracılığı ile sizinle
paylaşıyorsak, grubumuzun ulusal ve uluslararası çalışmalarını, sektöre yaptığı
katkıları da bu satırlar aracılığı ile sizlerle paylaşmayı sürdüreceğiz. Sağlık
bilgilendirmesi ile ilgili çabalarımıza merkezden devam ederken, hizmet
noktalarımızın gereksinimlerine özel, lokasyon bazlı yayın ve içeriklerle de size
ulaşmaya çalışacağız. Bu amaçla temmuz ayında ‘Samsun’ özel dergimizle sizinle
buluşacağız. Elbette sahip olduğumuz sağlık havuzumuzun her bir noktasındaki
olanak ve çözümleri sizinle paylaşmayı asla göz ardı etmeyerek.
İlkbahar sayımızda her zaman olduğu gibi sizin ve ailenizin; sağlığınız, güzelliğiniz,
iyi yaşama ve yaşlanmanız için, gelişen tıp olanak ve teknolojilerinden bilgiler
veren haber ve duyurularımız yer alıyor. Dergimize hastanelerimizin her
noktasından ulaşabilirsiniz ya da abonelik formlarını doldurarak bizim size
ulaştırmamızı isteyebilirsiniz.
Yüzünüzdeki gülümsemeyi daim kılmak için çalışmalarımız devam ediyor. Sağlıklı,
kaliteli ve güzel bir yaşam dileğiyle…
MEDICANA KONYA
İLKBAHAR 2011 ■ 3
İÇİNDEKİLER
Hastaneler Grubu
Dergi Danışma Kurulu
PROF. DR. ALAATTİN YILDIZ NEFROLOJİ
PROF. DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU
KALP-DAMAR CERRAHİSİ
PROF. DR. ATİLLA YALÇIN HEMATOLOJİ
PROF. DR. BARIŞ DİREN RADYOLOJİ UZMANI
PROF. DR. BÜLENT BERKARDA ONKOLOJİ
PROF. DR. CEM SUNGUR NEFROLOJİ
PROF. DR. ÜLKÜ SARITAŞ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
DOÇ. DR. AHMET ERDİL
GASTROENTEROLOJİ
PROF. DR. FULYA TANYERİ İÇ HASTALIKLARI
DOÇ. DR. EROL AKIN ORTODONTİ
PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ
DOÇ. DR. FETHİ KILIÇARSLAN KARDİYOLOJİ
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
PROF. DR. HASAN TAŞÇI GENEL CERRAHI
PROF. DR. HİDAYET AKDEMİR
BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ
DOÇ. DR. FÜSUN TOKATLI
RADYASYON ONKOLOJİSİ
DOÇ. DR. G. FAİK HOBİKOĞLU KARDİYOLOJİ
DOÇ. DR. GÖKHAN ERKOL NÖROLOJI
DOÇ. DR.GÜRDAN GÜR GASTROENTOROLOJİ
PROF. DR. KAYA KANBEROĞLU RADYOLOJİ
DOÇ. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ
PROF. DR. LEVENT ALIMGIL
DOÇ. DR. H. GÜRDAL İNAL ÜROLOJİ
GÖZ HASTALIKLARI
PROF. DR. MARİF MUTLU CİHANGİROĞLU
RADYOLOJİ
PROF. DR. MEHMET BEKAROĞLU
PSİKIYATRİST VE PSİKOTERAPİ UZMANI
PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
PROF. DR. M. İRFAN SABAH
KARDİYOLOJİ
PROF. DR. MUZAFFER SARIYAR
GENEL CERRAHİ UZMANI
(TRANSPLANTASYON)
PROF. DR. NAZAN TOMAÇ ÇOCUK ALERJİ
PROF. DR. NAZLIHAN GÜNAL
PEDİATRİK KARDİYOLOJİ
PROF. DR. OSMAN UĞUR ÇALPUR
ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ
PROF. DR. ÖMER IŞIK
KALP DAMAR CERRAHISI
PROF. DR. SADIK ERSÖZ
GENEL CERRAHİ UZMANI
(TRANSPLANTASYON)
PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL
KARDİYOLOJİ
PROF. DR. SELİM AKSÖYEK
ÇOCUK CERRAHISI
PROF. DR. SİNAN ARSAN
KALP DAMAR CERRAHİ
PROF. DR. SUMRU ŞEKERCİ ANESTEZİ
PROF. DR. TANFER KUNT
KULAK BURUN BOĞAZ
PROF. DR. TAYFUN GÜRPINAR
DOÇ. DR. H. İBRAHİM UÇAR
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
DOÇ. DR. H. NEDİM ARDA
KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI
3
6
11
DOÇ. DR. İBRAHİM TEK MEDİKAL ONKOLOJİ
DOÇ. DR. KERİM ORTAKOĞLU
AĞIZ VE ÇENE CERRAHİ UZMANI
13
DOÇ. DR. MERYEM KAYA NÜKLEER TIP
DOÇ.DR. MESUT Y.ATLI GENEL CERRAHİ
DOÇ. DR. NAZİF KÜRKÇÜOĞLU DERMATOLOJİ
16
DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR
GASTROENTEROLOJİ
DOÇ. DR. OĞUZHAN OKUTAN
GÖĞÜS HASTALIKLARI
19
DOÇ. DR. OĞUZHAN SARIYÜCE ÜROLOJİ
DOÇ. DR. SABİRE AKIN
FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON
DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF)
DOÇ. DR. YUSUF ÜSTÜN
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
Sorumlu Yazı İşleri Md.
Kurtuluş Okutan MEDICANA Kurumsal İletişim Koordinatörü
Baskı: APA / Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. +90 212 798 28 40 – 10 Hat
4 ■ İLKBAHAR 2011
İnsülin hormonu eksikliği veya azlığı sonucu oluşan diyabet
hastalığının tedavisi Tip 1 veya Tip 2 oluşuna göre değişiyor.
ŞEKER KALBİ DE YORAR
Bahçelievler Medicana Hastanesiʼnden Doç. Dr. Gültekin
Hobikoğlu, “Diyabet hastalarının altı aylık aralar ile kardiyolojik
kontrolden geçirilerek kontrol edilmesi gerekir” diyor.
KAPAK BOZULURSA
Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve Damar
Hastanesiʼnde Prof.Dr. Ali Cem
Yorgancıoğlu, mitral kapak hastalıkları ve cerrahi tedavisini anlattı.
KOLİTİN 8 TÜRÜ VAR
PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİ
Tempo Dergisi Hürriyet Medya Towers 34212 Güneşli/İstanbul
tempo@doganburda.com
YAŞAM KALİTENİZ BOZULMASIN
26
DOÇ. DR. TACETTİN GÜÇER
Bu dergi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.ʼye ait Tempo
Dergisi tarafından Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. için hazırlanmıştır.
Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita,
illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi
alıntı yapılamaz.
Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş.
Eski Londra Asfaltı No: 2 Bahçelievler/İstanbul info@MEDICANA.com.tr
Uz. Dr. Osman Pinçe, çocuklarda görülen alerjik rinit ve bronşiti
anlattı.
GÖZLERDEKİ PERDE KALKIYOR
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF)
DOÇ. DR. YALIM YALÇIN
ALERJİ ÖNLENEBİLİR Mİ?
23
DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ
ORTOPEDİ VE TRAVMOTOLOJİ
KISA KISA
KALBE GİDEN YOL
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
DOÇ. DR. ŞADAN AY
ÖNSÖZ
21
DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN
ÇOCUK KARDİYOLOJİSİ
ÜROLOJİ
Bahçelievler Medicana Hastanesiʼnden Uz. Dr.
Efsun Gonca Chousein, astımın tetikleyicisi bahar
alerjilerine karşı alınması gereken önlemleri anlatıyor.
GASTROENTEROLOJİ
DOÇ. DR. ERKAN DİKMEN GÖĞÜS CERRAHİSİ
PROF. DR. HAYRİ ERMİŞ
POLENLER SİZİ HASTA ETMESİN
PROF. DR. YÜCEL TAŞTAN
PROF. DR. EMEL AKOĞLU NEFROLOJİ
KALP DAMAR CERRAHİSİ
8
31
38
Beylikdüzü Medicana Hastanesi
kardiyoloğu Prof. Dr. Sebahattin
Ateşal, anjiyo yöntemlerini ve en
yaygın olan koldan anjiyo grafi ile
ilgili bilgi verdi.
Çamlıca Medicana Hastanesiʼnden
Op. Dr. Şule Gürbüz, “Katarakt
ameliyatla tamamen göz içinden
alındığı için ikinci defa katarakt
gelişimi söz konusu değildir” diyor.
Çamlıca Medicana Hastanesiʼnden
Doç. Dr. Nihat Akbayır, kolit ve
IBSʼyi anlattı.
GÜVENLİ GÜNEŞ IŞIĞI YOKTUR
Kataraktın tedavisi ameliyat.
Ozon tabakası inceldikçe,
güneş ışınlarının zararlı etkisi artıyor. Beylikdüzü Medicana
Hastanesiʼnden Uz. Dr. Ahu Çiller Çakım, “Küçük yaştan itibaren
çocuklarımızı güneşin zararlı etkilerine karşı bilinçlendirmeli ve
güneş koruyucu alışkanlığı kazandırmalıyız” önerisinde bulunuyor.
FAZLA KİLO, İNME NEDENİ
Ankara Medicana Nöroloji uzmanı Dr. Ahmet Mübin Aydın,
İÇİİNDDEKKİLLERR
35
HORLARKEN, NEFESSİZ
KALMAYIN
Gün içerisinde uyukluyorsanız,
reflekslerde azalma, dikkat
dağınıklığı yaşıyorsanız veya
huzursuz bir gün geçiriyorsanız
sebebi uyku apnesi olabilir.
MEDICANA
Hastaneler
Grubu İletişim
Bilgileri
MEDICANA Hospitals
Avcılar
Tel: 0212 695 48 30
Fax: 0212 695 48 30
Adres: Marmara Cad.Şamlı Sokak No: 32
34310 Avcılar / İstanbul
MEDICANA Hospitals
BAHÇELİEVLER
yetişkinlerde ölümün üçüncü, iş görmezliğin ise en önde gelen nedeni olan inme için risk
faktörlerini sıraladı.
39
KAPALI BEL FITIĞI AMELİYATLARINDA DEVRİM
41
ÇOCUKLARIN KORKULARI
43
46
49
51
Dünyada 2002ʼden beri başarıyla uygulanan TESSYS (Transforaminal Endoskopik Omurga
Sistemi) isimli yöntemde ameliyat hasta uyanıkken yapılıyor.
Çocuk, tuvalet eğitiminden sonra tekrar altını ıslatmaya başladıysa, olayın altında yatan
psikolojik nedenler araştırılmalı.
“YOĞUN BAKIM KARACİĞER NAKLİNİN VAZGEÇİLMEZ PARÇASI”
MEDICANA Hospitals
ÇAMLICA
Tel: 0216 521 30 30 Fax: 0216 335 86 36
Adres: Alemdağ Cad. No: 85
34764 Üsküdar / İstanbul
MEDICANA Hospitals
PROSTAT BÜYÜMESİ, EVLİ ERKEKLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR
Adres: Yeni Mahalle Şehit Mesut
1.Caddesi No:8 Canık /Samsun
Prostat hastalıklarında en iyi korunma yöntemi, düzenli sağlık kontrollerinin ihmal
edilmemesidir.
SAĞLIKLI VE PÜRÜZSÜZ BACAKLAR
Dar kotlar ve dar çizmeler varis hastalığının tetikleyici sebeplerinden. Bahçelievler
Medicanaʼdan Kalp Damar Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Serdar Akgün varislerin çeşitlerini ve
tedavi yöntemlerini anlatıyor.
AYAKKABINIZIN AKSI DÜZGÜN MÜ?
Çamlıca Medicana Hastanesi Prof. Dr. Meral
Kozakçıoğlu, düzgün bir omurga yapısına
sahip olabilmemiz için günlük yaşamda
giyinmemiz gereken ayakkabı çeşitlerini
anlatıyor.
ÇEŞİTLİ VE SIK YİYİN
59
VÜCÜT KIVRIMLARINI DÜZELTİN
64
34180 Bahçelievler / İstanbul
Başarılı organ nakilleri yapılan hastanelerin standartlarının yüksek olduğu yadsınamaz bir
gerçek. Prof. Dr. Sadık Ersöz, Medicana Ankara Hastanesi, organ nakillerinin yapılması için
ideal şartlara sahip” diyor.
54
61
Tel: 0212 449 14 49
Fax: 0212 555 80 09
Adres: Eski Londra Asfaltı No: 2
MEDICANA
DİŞ
Tel: 0212 506 00 00 Fax: 0212 506 06 20
Adres: İzzettin Çalışlar Cad. Nurettin Paşa
Sok. No: 2 / 34310 Bahçelievler / İstanbul
MEDICANA
INTERNATIONAL
İSTANBUL
Tel: 0212 867 75 00 Fax: 0212 872 12 36
Adres: Beylikdüzü Cad. No: 3
Sağlıklı beslenmenin sınırları ve kuralları var.
Beylikdüzü / İstanbul
Hamilelik veya diyet sonrası vücutta oluşan
sarkmalardan liposuction ya da germe
ameliyatları ile kurtulabilirsiniz.
MEDICANA
INTERNATIONAL
ANKARA
SELÜLİTE ULTRASON TEDAVİSİ
Çamlıca Medicana Hastanesi doktoru Pınar
Arat, selülit tedavi yöntemlerini anlatırken,
uyarıyor: “Yağlı gıdalardan ve kafein içeren
kola, kahve ve alkol gibi içeceklerden
kesinlikle uzak durun.”
Tel: 0 312 292 92 92
Fax: 0 312 285 69 62
Söğütözü caddesi 2165 sokak, No 6
Söğütözü Ankara (ATO yanı)
DİŞLERİNİZİ KAYBETMEYİN
Medicana Diş Hastanesiʼnden diş hekimi Filiz
Çavdar diş eti hastalığının kadınlarda görülme
riskinin yoğun olduğu dönemleri anlatıyor.
SAMSUN
Selülitin yaşı yok.
İstanbul İçi Kod Çevirmeden
444 63 34 Alo MEDICANA
Tüm hastaneleri için
e-mail: info@MEDICANA.com.tr
İLKBAHAR 2011 ■ 5
KISAA KISA
HABERLER…
HABERLER…
M
edicana Sağlık Grubu
Kalite Koordinatörlüğü,
13-16 Nisan’da Antalya da düzenlenen ‘5. Uluslararası
Sağlıkta Kalite, Akreditasyon Ve
Hasta Güvenliği Kongresi’ne beş
sözlü sunum ve bir poster bildiri ile
katıldı. Medicana Sağlık Grubu Kalite Koordinatörü Op. Dr.S. Cüneyt
Aydemir kongrede, ‘Tıbbi Hataların
Önlenmesinde Hemşirelik Bakım
Kalitesinin Önemi’ konulu oturumun başkanlığını yaptı. Medicana
Sağlık grubu kongre standını, yerli
ve yabancı yaklaşık 250 kişi ziyaret
etti. Gala gecesinde Medicana Sağlık
Grubu Kalite Koordinatörü Dr.
Cüneyt Aydemir’e kongre başkanı
tarafından plaket verildi. Medicana
Sağlık Grubu bu kongrede sağlıkta
kaliteye verdiği destek nedeniyle
plakete değer bulundu.
M
edicana International
İstanbul Hastanesi
Hemşirelik Hizmetleri
Direktörlüğü’nün düzenleyeceği
‘Sağlık Kuruluşlarında Kurumsallaşma ve Kurum Kültürü Sempozyumu’ 14 Mayıs 2011’de, saat
08.30-12.30 arası düzenlendi.
Sempozyuma hastane ve üniversite
yöneticileri katıldı.
R
oche’un sponsorluğunda ve
Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof.
Dr. Bülent Berkarda’nın
moderatörlüğünde yapılan Onkolojide Güncel Gelişmeler Toplantısı 26 Mart 2011 Cumartesi günü
Medicana International İstanbul
Hastanesi Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Prof. Dr. Pınar Saip, Prof.
Dr. Nuran Beşe, Doç. Dr. Mahmut
Gümüş, Doç. Dr. Füsun Tokatlı
konuşmacı olarak katıldığı program,
kokteyl ile sona erdi.
6 ■ İLKBAHAR 2011
KANSER HASTALARINA
MORAL DESTEĞİ
B
ir yıl önce meme kanseri geçiren
gazeteci, yazar ve sosyolog Nevval
Sevindi’nin önderliğinde kurulan
Pembe Hanım Derneği, kanser hastalarına destek vermek amacıyla Medicana
International İstanbul Hastanesi Kanser
Merkezi’nde tedavileri süren hastaları
ziyaret etti. 8 Nisan 2011 Cuma günü,
Medicana International İstanbul HasPembe Hanım Derneği
tanesi Kanser Merkezi’ne gelen Dernek
üyeleri, Medicana
temsilcileri (Nermin Çeri, Seda Kansu,
International’da.
İlknur Aşar ve Çiğdem Bostan) kemoterapi gören hastalara moral ziyaretinde bulundu.
ndu Pembe Hanım Derneği ve
Medicana International İstanbul Kanser Merkezi’nin bu etkinliği sayesinde,
kanser hastaları daha önce bu hastalığa yakalanmış ve atlatmış olan dernek
üyeleri ile bir araya geldi. Kemoterapi gören hastaların sorunları paylaşılıp,
“Biz atlattık sıra sizde” mesajı verildi. Medicana International İstanbul
Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Berkarda ve Uzm.
Dr. Mehmet Salih İyikesici ile dernek üyeleri ve kemoterapi gören hastalar
sohbet edip, hatıra fotoğrafı çektirdi
ÇOCUKLAR ÇOK EĞLENDİ
M
edicana International İstanbul Hastanesi ve Medicana Çamlıca Hastanesi,
bu yıl 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı çocuklara özel aktivitelerle kutladı. Çocuk polikliniğinde ve hasta yatan katlarında Medicana boyama
kitapları ve kalemleri, Medicana hikâye kitapları
ve Medicana balonları ile oynayan çocuklar,
çilekli yoğurt yiyerek dinlendiler.
HASTA BAKIMI VE GÜVENLİĞİ
M
edicana Çamlıca Hastanesi ‘Hemşirelik
Haftası’ etkinlikleri çerçevesinde Ümraniye
Belediyesi Ümraniye Kültür Merkezi salonunda ‘Hasta Bakımı ve Hasta Güvenliği Sempozyumu’
düzenlendi. Çeşitli kuruluşlardan 300 meslek üyesinin
katıldığı sempozyum 05.05.2011 tarihinde gerçekleşti.
Medicana Çamlıca Hastanesi İşletme Direktörü Dr.
Salih Mercan, Hemşirelik Hizmetleri Direktörü Nergis Şen, Türk Hemşireler
Derneği İstanbul şube başkanı Prof. Dr. Aytolan Yıldırım ve Maltepe Üniversitesi
H.Y.O. Öğretim görevlisi Doç. Dr. Gülten Kaptan sempozyuma, konuşmacı ve
oturum başkanı olarak katıldı.
KISSA KISAA
PLUSOPTİX İLE GÖZ
HASTALIKLARINDA
ERKEN TEŞHİS
BİLGİNİZ OLSUN!
Medicana International Ankara Hastanesi 20
Nisan- 1 Haziran 2011 tarihleri arasında ʻHalk
Bilgilendirme Toplantılarıʼ düzenliyor. Geniş
kitleleri ilgilendiren önemli sağlık sorunları
konusunda deneyimli akademik kadronun yeni
gelişme ve uygulamalar hakkında bilgi verdiği
toplantıları kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz.
Medicana International Ankara Hastanesi
‘Halk Bilgilendirme Toplantıları’ Takvimi
■ Plazma Kinetik Tekniği ile Prostat Cerrahisi
Prof. Dr.
Levent Alimgil
P
Bebeklerin göz muayenesi
artık daha kolay.
l
lusoptix
tanı cihazı
h ile dört yaş
altı bebeklerde, çocuğu muayene
stresine sokmadan, çok hızlı bir
şekilde teşhis koymak artık mümkün.
Göz bozuklukları ve göz kaymalarının
erken teşhisi için cihazın çok önemli
olduğunu söyleyen Göz Hastalıkları
Uzmanı Prof. Dr. Levent Alimgil,
“Bu cihaz ile birçok göz bozukluğunu
çok erken dönemde teşhis edebilecek
ve çocuklarda göz tembelliği riskini en
aza indirebileceğiz. Özellikle ailesinde
göz bozukluğu olan bebeklerin bir aylıktan itibaren düzenli kontrollerinin
yaptırılması çok önemli” diyor.
SAĞLIK
KIŞ OKULU’NA
K
MUHASEBESİ KKATILDIK
T
ürkiye’de ilk kez Arel
Üniversitesi’nde ‘Sağlık İşletmelerinde Finansal ve Yönetsel
Medikal Muhasebe Sertifika Programı’ düzenlendi. Program, finansal
ve medikal muhasebe verilerine
hakim olabilecek, gelecek dönemleri
mali ölçekte planlayabilecek yöneticiler yetiştirilmesini hedefliyor.
Eğitime 26 Marta 2011’de başlayan
program, sadece SGK mevzuatını
öğrenmek isteyenler dışında tüm
konulara vakıf mali yönetici olmak
isteyenler için de alternatif. Bilgi
için: http://www.arel.edu.tr/arelsem/
medikal-muhasebe.html
T
ürk Nefroloji Derneği
tarafından Antalya Miracle
Otel’de 31 Mart -3 Nisan
ttarihleri arasında düzenlenen Kış
O
Okulu’nda, nefroloji ve organ
nnakli konusunda son gelişmeler,
yyenilikler değerlendirildi. Meddicana Sağlık Grubu, Diyaliz ve
O
Organ Nakil Merkezleri yetkilisi
Dr. Levent Abacı sorumluluğunD
dda bir ekip ile Türk Nefroloji
Derneği Kış Okulu’nda stand
D
aaçtı; diyaliz merkezleri, transplanttasyon çalışmaları ve teknolojileri
kkonusunda katılımcılara bilgi
vverdi.
Doç. Dr.Oğuzhan Sarıyüce
Tarih: 20 Nisan 2011 / Saat: 12:30-13:30
Yer: Medicana International Ankara
Hastanesi Konferans Salonu
■ Endoskopik Bel Fıtığı Cerrahisi
Op. Dr. Hakan Yakupoğlu
Tarih: 27 Nisan 2011 / Saat: 12:30-13:30
Yer: Medicana International Ankara
Hastanesi Konferans Salonu
■ Tüp Bebekte Son Gelişmeler
Op. Dr. Mehmet Öztürkmen
Tarih: 4 Mayıs 2011 / Saat: 12:30-13:30
Yer: Medicana International Ankara
Hastanesi Konferans Salonu
■ Meme Kanserinde Erken Teşhis ve Tedavi
Prof. Dr. Semih Aydıntuğ / Prof. Dr. Ferah
Yıldız / Uzm. Dr. Ayşin Tanık
Tarih: 11 Mayıs 2011 / Saat: 12:30-13:30
Yer: Medicana International Ankara
Hastanesi Konferans Salonu
■ Kalp Problemlerinde Alternatif Tedavi: EECP
Doç.Dr. Erdem Diker
Tarih: 18 Mayıs 2011 / Saat: 12:30-13:30
Yer: Medicana International Ankara
Hastanesi Konferans Salonu
■ Lazer Liposuction İle Vücut Şekillendirme
(Sculpturing)
Dr. Serkan Öztürk / D.Yücel Demir
Tarih: 25 Mayıs 2011 / Saat: 12:30-13:30
Yer: Medicana International Ankara
Hastanesi Konferans Salonu
■ El ve Koltuk Altı Aşırı Terlemelerine Küçük
Cerrahi ile Çözüm
Doç. Dr. Erkan Dikmen
Tarih: 1 Haziran 2011 / Saat: 12:30-13:30
Yer: Medicana International Ankara
Hastanesi Konferans Salonu
İLKBAHAR 2011 ■ 7
GÖĞÜS
HASTALIKLARI
Uz. Dr. Efsun Gonca Chousein
POLENLER SİZİ
HASTA ETMESİN
BAHAR AYLARINDA, POLENLERİN ORTAYA ÇIKMASI İLE ALERJİK ŞİKAYETLER ARTIYOR.
BEHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ’NDEN UZ. DR. EFSUN GONCA CHOUSEİN, ASTIMIN
TETİKLEYİCİSİ BAHAR ALERJİLERİNE KARŞI ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİ ANLATIYOR.
8 ■ İLKBAHAR 2011
GÖ
ÖĞÜSS
HAASTTALIKKLAARI
A
STIM NEDİR?
Hava yollarında aşırı
duyarlılık ve inflamasyonla seyreden; nöbetler
halinde nefes darlığı,
hışıltılı solunum, öksürük, göğüste tıkanma
hissi gibi şikayetlere yol açan bir hastalıktır. Tüm bu şikayetlerin nedeni
polen, akar, çimen gibi alerjenler ise,
buna ‘alerjik astım’ diyoruz.
HASTALAR NE TÜR ŞİKAYETLERLE
GELİYOR?
Alerjinin hangi organı etkilediğine
göre şikayetler de değişiyor. Örneğin
alerjik astımda, tekrarlayan gıcık tarzda
öksürük, nefes darlığı, boğulma hissi
ve hışıltı olurken, alerjik rinit denen
durumda ise hastalar üst üste tekrarlayan hapşırıklar, su gibi burun akıntısı
ya da tam tersi burunda tıkanıklık,
geniz akıntısı, sabahları uyanınca kendini nezle olacak gibi hissedip, öğleden
sonra bu şikayetlerin kaybolması gibi
üst solunum yolu ile ilgili bulgulardan
şikayet eder. Cilt ile ilgili alerjilerde ise;
ciltte kızarıklıklara ve kaşıntılı plaklara
rastlanır. Bazen ilaçlara bağlı da alerjik
şikayetler ortaya çıkar. Özellikle aspirin
gibi bazı ilaçlardan sonra
dil ve dudakta şişme hissi,
ses değişikliği gibi yakınmalar olur.
BAHAR HAPŞIRTIR
MEVSİMSEL ALERJİLER
NEDİR?
Belli mevsimlerde; özellikle
bahar aylarında polen,
çimen ve otlarla ortaya
çıkan alerjik şikayetlere
mevsimsel alerji denir. Bu
Uz. Dr. Efsun Gonca Chousein
aylarda kişi özellikle sabahları kendini yorgun, bitkin
hisseder, üst üste tekrarlayan hapşırıklar, burun akıntıları, nefes
ğunu saptıyoruz. Astım düşünüyorsak
darlığı ortaya çıkar.
solunum fonksiyon testini yapıyoruz.
Sonrasında hastamıza alması gereken
NASIL ÖNLEM ALINMALI?
Önlem almadan önce hastanın önceönlemleri anlatıyor, beraberinde deslikle nelere karşı alerjisi olduğunu
tekleyici tedaviler öneriyoruz. Tedavide
saptamak gerekiyor ki; önlemleri de
öncelikle antihistaminik dediğimiz
ona göre almalarına yardımcı olalım.
alerjiyi kontrol edici alerji ilaçlarını,
Alerjik yakınmalarla gelen hastalarıgereğinde destekleyici lökotrien antagomızın öncelikle akciğerlerini muayene
nistlerini, burun spreylerini, solunum
ediyoruz. Alerjisi olduğunu düşündükapasitesi düşükse nefes düzenleyici
ğümüz hastanın o günkü muayeneilaçlarını( astım spreyleri) kullanıyoruz.
sinde akciğerlerinde sorun yoksa alerji
testleri yaparak neye karşı alerjisi olduSABAH DIŞARI ÇIKMAYIN
ASTIM HASTALARININ NEYE
Bahar aylarında hasta özellikle sabahları kendini yorgun,
bitkin hissediyorsa, üst üste tekrarlayan hapşırıklar
oluyorsa, nefes darlığı çekiyorsa, bunda
daha çok bahar aylarında ortaya
çıkan polenlerin ya da otların alerjen
olduğunu düşünmek gerekiyor.
DİKKAT ETMELEİR GEREKİYOR?
Alerji testinde hastanın özellikle bahar
aylarında ortaya çıkan, polen, çimen ve
otlara karşı alerjisi olduğu saptanırsa,
bahar mevsimi gelmeden hemen önce
doktora başvurmalarını, nasıl önlemler
alacaklarını öğrenmelerini, gerekirse
hemen ilaçlarına başlamalarını öneriyoruz. Polenler genelde sabah saatİLKBAHAR 2011 ■ 9
GÖĞ
ĞÜS
HASSTAALIIKLLARI
Polen ya da
çiçekler alerjiyi
tetikler.
lerinde yoğundur. Hastaların mecbur
kalmadıkça bu saatlerde çok dışarıya
çıkmamalarını, dışarıda giydikleri
kıyafetleri eve gelince değiştirmelerini,
sokak kıyafetleri ile evde durmamalarını istiyoruz. Eve gelir gelmez duş
almalarını söylüyoruz, çünkü saç telleri arasına yerleşen polenler evde de
şikayetin devam etmesine yol açıyor.
Evlerini havalandırmalarını, bunu özellikle polenlerin yoğun olarak uçuşmadıkları öğleden sonraları yapmalarını
öneriyoruz. Ev tozu akarlarına alerjisi
olan hastalarımıza; evde vaktimizin
çoğunu geçirdiğimiz yatak odalarında
halı bulundurmamalarını, en geç haftada bir yatak çarşaflarını değiştirmelerini öneriyoruz. Çarşaf ve mümkünse
kıyafetlerini 60 derecenin üzerine
yıkamalarını istiyoruz, çünkü bu akar
10 ■ İLKBAHAR 2011
denen canlılar; 60 derece üzerindeki
ısılarda ancak ölürler. Aldığı tozu ve
kirleri tekrar oda havasına veren eski
tip elektrik süpürgeleri yerine yeni tip
sulu sistemleri kullanabilirler.
ALERJİLER BAŞKA HASTALIKLARA
YOL AÇABİLİR Mİ?
Doğrudan başka hastalıklara yol açmasa da dolaylı yollardan etkileşimler
sonucu başka hastalıklara rastlanabilmekte. Mesela alerjik rinitli hastaların
çoğunda sinüzite rastlanır. Reflü adı
verilen mide rahatsızlığı da astımlılarda
daha sıktır. Alerjinin tetiklediği bir
astım atağına, sonradan enfeksiyon
eklenebilir. Mevsimsel alerjileri kontrol
altında tutulmayan hastaların hastalıkları; sürekli alerjene maruziyet sonucu
sadece alerjik rinit olarak kalabilecekken; alerjik astım formuna dönüşebilir.
Son olarak hastalarımıza önerim; daha
alerjenlerin mevsimi gelmeden doktorlarına başvurmaları ve doktorları
tarafından düzenlenecek tedavilerle
bu mevsimleri sorunsuz atlatmalarının
mümkün olduğunu bilmeleridir.
Ev sık sık havalandırılmalı, ama havalandırma işlemi öğleden
sonra, polenlerin çok yoğun olmadığı zaman yapılmalı.
Eve gelir gelmez kıyafetler
değiştirilmeli, duş alınmalı.
Uzm. Dr. Osman Pinçe
İMMÜNOLOJİ
ALERJİ ÇOCUĞU DA
YORAR AİLEYİ DE
BEYLİKDÜZÜ MEDICANA HASTANESİ’NDEN UZ. DR. OSMAN PİNÇE,
“ALERJİ TEDAVİ EDİLEN BİR HASTALIKTIR” DİYOR.
Alerjik rinit 11
yaşınd doğru
sıklık gösterir.
İLKBAHAR 2011 ■ 11
İMMÜNOLLOJİ
Ç
OCUK ALERJİK HASTALIKLARI
NELERDİR?
En sık görüleni alerjik bronşittir. Onun
dışında alerjik rinit dediğimiz saman
nezlesi, atopik dermatit dediğimiz ciltte
kızarıklık, dökülme rahatsızlığı ve egzama, çocuk alerjileri arasındadır. Yanı
sıra, ürtiker dediğimiz, kurdeşen olarak
bilinen rahatsızlık ve son zamanlarda
çoğalan besin rahatsızlıkları da alerji
çeşitlerindendir. Daha az görülen, ama
tehlikeli olan ilaç alerjileri de mevcuttur.
GÖRÜLDÜĞÜ YAŞ ORTALAMASI
NEDİR?
Her zaman görülebilir. Mesela atopik
dermatit çocuklarda doğar doğmaz
ciltte kaşıntı kızarıklık belirtileri ile
görülebilir. Alerjik bronşit her yaşta
başlayabilir. Alerjik rinit ise en erken
3 ile 5 yaş arasında görülür, fakat 11
yaşına doğru sıklık gösterir.
BELİRTİLERİ NELERDİR?
Çocuğun inek sütüne karşı alerjisi
varsa, sütten kesildiği zaman yoğurt ya
da mama verildiğinde, cilt kızarıklıklarından, anaflaktik şoka kadar bir sürü
belirtisi olabilir. Ev tozuna alerjisi varsa,
ev tozu ile her karşılaştığında burunda
kaşınma, gıdıklanma hissi, öksürmeler,
nefes alımında zorlanmalar görülebilir.
Veya bahar aylarında polene karşı alerjisi varsa, devamlı hapşırma gözlerde
Uzm. Dr. Osman Pinçe
kızarma, belirtileri gözlemlenebilir.
ALERJİ ÖNLENEBİLİR Mİ?
Alerjiler tedavi edilen bir hastalıktır.
Düzgün bakılıp, ilaçları iyi takip edildiği ve aile ile iyi uyum sağlandığı sürece,
tedavi edilebilir.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Birkaç tedavi yöntemi vardır.
Hastalığın yoğun seyir ettiği ya da ilk
başladığı dönemde akut atak tedavi
yöntemini uyguluyoruz. İkincisi,
proflaktik tedavi dediğimiz koruyucu
tedavi yöntemidir. Esas tedavi yöntemi
budur. Koruyucu tedavi son derece
önemlidir, çünkü hastalığı geçirecek,
çocuğu toparlayacak süreç budur.
Bütün bunların dışında aşı tedavileri
var. Aşı tedavisine en erken dört yaşında başlanmalıdır. Bu tedaviyi olabilmesi için, hastanın alerjik rahatsızlığı
olduğu belgelenmesi lazım. Ve hastanın en az alerjene sahip olması lazım.
Çünkü alerjen miktarı ne kadar fazla
olursa, aşı tedavisi de o kadar başarısız
olur. Burada birkaç yol var. En çok
bilineni, klasik iğne şeklinde deri altına
yaptığımız aşı tedavisi. 3-5 sene arasında sürebilir. İkinci grup tedavi ise sublingual dediğimiz, dilaltı aşıları, damla
aşılarıdır. Evde, doktora bağlı olunmadan anne kendisi kullanabilir. Bunlar
da yine başarılı tedavilerdir. En erken
başladığımız yaş dörttür. Çocuğun
alerjisinin belirlenmiş ve başka bir hastalığının olmaması gerekir.
İLAÇ TEDAVİSİNDE HAP MI
KULLANILMALI ŞURUP MU?
Alerji konusunda bütün ilaçların,
hastalığın ağırlığı ya yaşa göre verilme
şekilleri vardır. İki yaşındaki çocuğa
turbo haller ve diskus dediğimiz ilaç
türünü veremeyiz. Ona, özel elektrikli
buhar oluşturan ilaçlardan verirsiniz.
Buhar şeklinde pasif olarak verilmeli.
Bazı ilaçların şurubu değil tozu vardır.
Küçük yaştaki çocuklara hap veremediğiniz durumlarda şurup kullanmanız
gerekir.
“Aşı tedavisine en erken dört yaşında başlanmalıdır. Bu
tedaviyi olabilmesi için hastanın en az alerjene sahip olması
lazım. Alerjen miktarı na kadar fazla
Alerji ciltte
kızarıklık yapabilir.
12 ■ İLKBAHAR 2011
olursa, aşı tedavisi o kadar
başarısız olur.”
DİYABET
Uz. Dr. Yavuz Selim Demir
YAŞAM KALİTENİZ
BOZULMASIN
İNSÜLİN HORMONU EKSİKLİĞİ VEYA AZLIĞI SONUCU OLUŞAN DİYABET HASTALIĞININ
TEDAVİSİ TİP 1 VEYA TİP 2 OLUŞUNA GÖRE DEĞİŞİYOR. MEDICANA ANKARA HASTANESİ
UZMANLARINDAN DR. YAVUZ SELİM DEMİR, “TEDAVİDE AMAÇ HEM KİŞİNİN YAŞAM
KALİTESİNİ ARTTIRMAK HEM DE YÜKSEK TANSİYON, BÖBREK HASTALIĞI, SİNİRLERDE
VE AYAKLARDA OLUŞAN PROBLEMLER İLE GÖZ PROBLEMLERİNİ ÖNLEMEK” DİYOR.
İLKBAHAR 2011 ■ 13
DİYYABET
Şeker hastalarının
beslenmelerine dikkat
etmeleri gerekiyor.
14 ■ İLKBAHAR 2011
D
DİYYABEET
Uz. Dr. Yavuz Selim Demir
İYABET NEDİR?
Diyabet (şeker hastalığı), insülin hormonunun eksikliği veya
etkisizliği sonucu oluşan
ve kalp-damar hastalıkları için risk oluşturan bir hastalıktır.
İnsülin ise pankreastan salgılanan bir
hormon. İnsülin tamamen eksikse,
bu diyabete Tip 1 diyabet (insülin
bağımlı) denir. Genellikle çocuk veya
genç yaştaki hastalarda görülür. İnsülin
hormonu az miktarda ise veya dokularda insüline karşı direnç varsa, bu
diyabete Tip 2 diyabet (insülin bağımlı
olmayan) denir. Genellikle 35 yaşından
sonra görülür. Tip 1 diyabetliler ömür
boyu insülin kullanmak zorundadırlar.
Tip 2 diyabetliler diyet, egzersiz ve
ağızdan alınan ilaçlarla, gerektiğinde
de insülin ile tedavi edilirler. Diyabet
uzun dönemde kalp damar hastalıkları
için risk oluşturduğundan diyabet tedavisinde amaç hem kişinin yaşam kalitesini arttırmak hem de yüksek tansiyon,
böbrek hastalığı, sinirlerde ve ayaklarda
oluşan problemler ile göz problemlerini
önlemektedir.
DİYABETLİ HASTA BESLENMEDE
NELERE DİKKAT ETMELİ?
Yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın
korunması için besin öğelerinin yeterli
ve dengeli alınması gereklidir. Başlıca
altı çeşit besin öğesi vardır.
1. Karbonhidratlar: Vücudumuzun
başlıca enerji kaynağıdır. ‘Basit’ ve
‘kompleks’ olarak ikiye ayrılırlar. Basit
karbonhidratlar barsaklardan hızlı emilirler ve kan şekerini hızla yükseltirler.
(Şeker, tatlılar, bal, pekmez, reçel gibi.)
Kompleks karbonhidratlar barsaklardan
yavaş emilirler ve kan şekerini dengeli
Yaşamın sürdürülebilmesi ve sağlığın korunması için
besin öğelerinin yeterli ve dengeli
alınması gerekir.
şekilde yavaş yükseltirler ve dengeli
insülin salgılatırlar. (Tahıllar, kurubaklagiller, meyveler, sebzeler, süt ve
yoğurt, ekmek.) İnsülin salgılanmasını
arttıran besinler, glisemik indeksi yüksek besinlerdir. Glisemiks indeks aynı
miktarda karbonhidrat içeren farklı
gıdaların vücutta oluşturduğu kan şekeri yanıtıdır. Glisemik indeksi yüksek
besinleri (incir, üzüm, muz, patates,
kavun, karpuz gibi) seyrek tüketmeli,
patatesi yemek içinde tüketmeliyiz.
Aldığımız enerjinin en az yarısını karbonhidratlardan (özellikle kompleks
karbonhidratlar) sağlamalıyız.
2. Proteinler: Et, kümes hayvanları,
balık, yumurta, süt ve süt ürünleri protein kaynağıdır. Kurubaklagiller, tahıllar, yağlı tohumlar ,sebzeler de bitkisel
kaynaklı proteinler. Günlük yaşamda
protein dengesi için haftada 1-2 gün
kırmızı et, haftada 2-3 gün beyaz et,
haftada 1-2 gün kurubaklagiller tüketilmelidir.
3. Yağlar: Yoğun enerji kaynağı yağlar
mideyi karbonhidrat ve proteinlere
göre daha geç terk ettiği için tokluk
hissini uzun süre devam ettirmeyi
sağlar. Sıcak sebze yemekleri, pilav ve
makarnada fındık yağı, mısırözü yağı,
ayçiçeği yağı; soğuk sebze yemeklerinde
zeytinyağı kullanılmalıdır.
4-5. Vitamin ve Mineraller:
Vitaminler suda eriyenler ve yağda
eriyenler olarak ikiye ayrılır. Suda eriyenler (Bve C vitamini) vücutta depolanmaz. Yağda eriyenler (A, D, E, K
vitamini) yağda depolanırlar ve her gün
alınmaları gerekmez.
6. Su: Hergün en az 10 bardak su
içilmelidir.
DİYABETLİ HASTALARA EGZERSİZ
ÖNERİLİR Mİ?
Egzersizin kan şeker düzeyini ve insülin
ihtiyacını azaltmak, vücut ağırlığını
azaltmak, kalp kasını güçlendirmek,
kasların ve eklemlerin güçlenmesini
sağlamak, kan yağlarını azaltmak gibi
faydaları vardır. Ayrıca kendinizi daha
iyi hissetmenizi sağlar. Aama diyabetli
hastaların bazı noktalara dikkat etmesi
gerekir. Örneğin kişi üzerinde ‘Diyabet
hastasıyım’ yazılı bir kart taşımalıdır.
Ayrıca yanında kesme şeker veya meyve
suyu bulundurmalı, yardıma ihtiyaç
olduğunda ne yapmaları gerektiğini
arkadaşlarına anlatmalı, rahat ve ayak
yapısına uygun ayakkabılar seçmelidir.
Egzersiz öncesi ve sonrasında kan şekeri
ölçülmeli, kan şekeri 250’nin üzerindeyse ve idrarda keton varsa egzersiz
yapılmamalıdır. Egzersiz programına
başlamadan önce, süresi ve tipi konusunda doktora danışmak gerekir.
İLKBAHAR 2011 ■ 15
KARDİYOLOJİ
Doç. Dr. Gültekin Hobikoğlu
ŞEKER
KALBİ DE YORAR
ÇAĞIMIZIN EN YAYGIN HASTALIĞI OLARAK BİLİNEN DİYABETİN KALP DAMAR
HASTALIKLARINA ETKİSİ BÜYÜK. BAHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ’NDEN
DR. GÜLTEKİN HOBİKOĞLU, “DİYABET HASTALARININ ALTI AYLIK ARALAR İLE
KARDİYOLOJİK KONTROLDEN GEÇİRİLEREK KONTROL EDİLMESİ GEREKİR” DİYOR.
16 ■ İLKBAHAR 2011
D
İYABET (ŞEKER
HASTALIĞI) NEDİR?
Hücrelerimizin enerji
için şekeri kullanabilmesi
amacıyla insüline ihtiyacı
vardır. Gençlik çağlarında görülen,
vücutta insülin azlığı ile ortaya çıkan
şeker hastalığına Tip 1 Diyabet denir
ve tedavisinde insülin kullanılması
gerekir. Kalp hastalıkları ile bağlantısını
konuşacağımız ise, kilo fazlalığı ile
vücutta artan yağ hücrelerinin insülinin etkisini körelttiği (insülin direnci)
ile seyreden daha ileri yaşlarda ortaya
çıkan Tip 2 Diyabet hastalığıdır.
DİYABETİN KALP DAMAR
HASTALIKLARINA ETKİSİ VAR MI?
Kalp damar hastalıkları diyabetin
majör komplikasyonudur ve diyabetli
hastalardaki erken ölüm nedenlerinin
başında gelir. Şeker hastalarının yüzde
65 i kalp hastalığı veya inme nedeniyle
ölmektedir. Şeker hastalarında, aynı
yaşlardaki şeker hastalığı olmayan
bireylere göre kalp damar hastalık riski
iki, üç kat fazladır. Diyabet, ömür
boyu bakım gerektiren kronik bir hastalıktır. Diyabetli bireylerin kanında
çok miktarda bulunan şeker, damar
sertliğine neden olur ve kalbe gelen kan
miktarı azalır. Bunun sonucu olarak
hissedilen göğüs ağrısı, kalp krizine
veya ani kardiyak ölümlere neden olur.
Özellikle de öğünlerden iki saat sonra
ortaya çıkan tokluk kan şekeri yüksekliği bu riski arttırır. Diyabetlilerde
yüksek tansiyon, kilo fazlalığı ve kan
yağlarında yükseklik yaygın olarak
bulunduğu için bunlarda ilave risk artışı getirmektedir. Diyabetli bireylerde
küçük damarlarda zedelenme olabilir.
Tokluk kan şekeri erken teşhis edildiğinde ve kontrol altına alındığında,
KAARDDİYYOLO
OJİİ
özellikle kalp-damar hastalıkları ile
körlük (retinopati), böbrek yetmezliği
(nefropati) ve duyu kaybı (nöropati)
gibi hastalıkların gelişimi önlenebilir
Doç. Dr. Gültekin Hobikoğlu
DİYABET HASTALARINDA KALP
HASTALIĞI BELİRTİLERİ NELERDİR?
Kalp damarlarında darlık oluştuğunda,
yokuş veya merdiven çıkarken, hızlı
yürürken göğüste ağrı, baskı veya
yanma oluşabilir. Ancak şeker hastalarında duyu kaybı olduğu için bazı şeker
hastaları damarlarında ciddi darlık
olduğu halde ağrı duymayabilir veya
göğüste tıkanma, nefes darlığı şeklinde
daha hafif sıkıntı hissedebilir. Hatta
bazı şeker hastaları kalp krizi geçirdiği
halde farkında olmayabilir.
ile son iki, üç aylık şeker düzeyi takip
edilebilir. Bu testin sonucunun yedinin
altında, tansiyonun da 130/80 mmHg
altında olması hedeflenmektedir.
KİŞİ AĞRI DUYMAYABİLECEĞİNE
AİLESİNDE ŞEKER VE KALP HASTALIĞI
GÖRE, KALP HASTASI OLUP
OLANLAR NELERE DİKKAT
OLMADIĞINI NASIL ANLAYACAK?
ETMELİDİR?
Diyabet hastaları, altı aylık aralar ile
kardiyolojik kontrolden geçirilmelidir.
Bu kontrollerde eko, efor testi veya
miyokard perfüzyon sintigrafisi gibi
yöntemlerle kalp damarlarında darlık
araştırılır. Testlerde bozukluk varsa,
koroner anjiyografi yapılarak kesin teşhis konulur ve tedavi planlanır.
Diyabet oluşmasında en önemli sebep
olan şişmanlık ne yazık ki gençler ve
çocuklar arasında yaygın olarak görülmeye başlandı. Bunun da en önemli
sebepleri şekerli, kalorisi yüksek yiyecek
ve içecekler (kolalı ve gazlı içecekler),
sebze ve meyvenin az yenmesi, hazır
gıda tüketiminin artmasıdır. Çocukluk
ve gençlik dönemlerinde sağlıklı
beslenme alışkanlıkları ve düzenli
egzersiz yaşam biçimi haline getirilirse,
şişmanlık ve kötü beslenmeye bağlı
oluşan diyabet, yüksek tansiyon, kalp
hastalıkları da önlenebilir. Ayrıca sigara
ve alkol kullanmamak kalp hastalıklarından korunmada önemli faktörlerdir.
KORUNMA VE TEDAVİ İÇİN NELER
YAPILMALI?
Diyabet oluşmuş kişilerde, kilo verilmesi ve kilonun korunması önemlidir.
Kalorisi az, şekersiz, sebze ve meyveden
zengin, az tuzlu bir beslenme programını düzenli olarak takip etmek gerekir. Her gün yapılacak 30-40 dakikalık
yürüyüşlerle şeker kontrolü iyileşeceği
gibi, tansiyon ve kolesterol düzeyleri
de istenilen seviyelere çekilebilir. Bu
önlemler ile kontrol altına alınamayan
diyabet hastalarında ilaç tedavisi ile kan
yağlarını ve tansiyonu kontrol altına
almak gerekir. HbA1c denen kan testi
Kalorisi az, şekersiz, sebze ve meyveden zengin, az tuzlu bir
beslenme programını düzenli olarak takip etmek gerekir.
Her gün yapılacak 30-40 dakikalık
yürüyüşlerle şeker kontrolü iyileşebilir.
KALP-DAMAR HASTALIĞI
RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN
• Sağlıklı beslenme alışkanlığı
kazanılmalı
• Egzersiz yapmalı
• Kilo vermeli
• Sigara ve alkol kullanmamalı
• Kan şeker seviyesini normal
sınırlarda tutmalı
• Kolesterol azaltmalı
• Hipertansiyon varsa kan
basıncını kontrol altında tutmalı.
İLKBAHAR 2011 ■ 17
VAKA
Prof. Dr. Mehmet Salih Bilal
KALBİNİN
YARISI YOKTU
BEYLİKDÜZÜ MEDICANA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL, KALBİNİN SOL
YARISI GELİŞMEDEN DÜNYAYA GELEN HASTAYA YAPTIĞI BAŞARILI AMELİYATLARI ANLATTI.
D
Prof. Dr. Mehmet Salih Bilal
18 ■ İLKBAHAR 2011
ört yaşında olan hastamız,
kalbinin sol yarısı gelişmeden dünyaya geldi.
Yani, ‘Hipoplastik sol
kalp sendromu’ yaşıyordu. Bu durumu düzeltmek için çocuk kalp
cerrahisindeki en yüksek
riskli kabul edilen ve üç
aşamalı bir ameliyat olan ‘Norwood
operasyonu’ geçirdi. Birinci ameliyatını, hayatının ilk haftalarında Siyami
Ersek Hastanesinde gerçekleştirdim.
Bu, en yüksek riskli olan ameliyattı
ve onu atlattık. İkinci ameliyatını, 9
aylıkken Medicana Çamlıca’da yaptım.
Son ameliyatı ile tedavisi tamamlanmış
oldu. Üç ameliyatı da tamamlamış
Türkiye’de çok az sayıda hasta var.
Kalbin yarısı gelişmediği için yeni bir
dolaşım modeli oluşturup kan akışını
çok farklı bir şekilde düzenledik. Şimdi
artık kirli kan, kalbe girmiyor. Vücutta
dolaşan bütün kirli kan akciğer damarlarına girmiş durumda. Olmayan
karıncığın eksikliğini hissettirmiyoruz
hastaya.
İlk ameliyatta yaptığımız olay; aort
damarını akciğer damarına birleştirmek ve bu damar çok ince olduğu
için kalp zarı ile kalınlaştırmak. Bu
ameliyat sırasında hastayı soğutuyoruz.
Beyin fonksiyonlarının ve bütün vücut
dolaşımının durdurulduğu bir süreye
ihtiyacımız var. 30 dakika boyunca 18
dereceye kadar hastayı soğutuyoruz.
Ama tabii bu işlemi yaparken, beyinde
kalıcı hasara yol açmamak için, beynin
kan dolaşımını devam ettiriyoruz.
Ameliyat sonrasında çocuğun zekâ
seviyesi normal seyrediyor. Kalbin
kulakçıkları arasındaki deliklerden
rahatça kan geçebilsin diye o deliği
genişletiyoruz. Onun dışında, sağ kol
atar damarı ile akciğer damarı arasında
bir suni damar yerleştirdik. Hastamız
ameliyattan sonra iki hafta civarı yoğun
bakım ünitesinde kaldı.
İkinci ameliyatta yaptığımız şey; küçük
dolaşımın karıncıksız halde tamamlanmasını sağlamak. Kirli kanın, kalbin
üzerinden dolaştığı damarı akciğer
damarına birleştirdik.
Son ameliyatta ise aşağıdan gelen kirli
kanı akciğere yönlendirdik.
İlk ameliyattan sonra hastalar biraz
mor olarak yaşıyorlar. İkinci ameliyatta morarma da azalma gösteriyor.
Sonuncusu ile morarma tamamen geçiyor. Şu anda beklentimiz yaşıtlarına
çok yakın bir performans sergilemesi,
ancak sporcu olmasını bekleyemeyiz.
Prof. Dr. Bilal,
hastasıyla.
Prof. Dr. Ali Cem Yorgancıoğlu
KALP DAMAR
CERRAHİSİ
KAPAK YAPISI
BOZULURSA
MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ KALP VE DAMAR
HASTANESİ’NDE PROF.DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU, MİTRAL KAPAK
HASTALIKLARI VE CERRAHİ TEDAVİSİNİ ANLATTI.
İLKBAHAR 2011 ■ 19
KALPP DAM
MAR
CEERRRAHHİSSİ
M
İTRAL KAPAK, KALBİN
NERESİNDEDİR?
Mitral kapak kalbin sol
atrium (kulakçık) ve ventrikülü (karıncığı) arasında
konumlanmıştır. Sol atrioventriküler
kapak olarak da bilinir. Anterior (ön)
ve posterior (arka) olmak üzere iki
lifletten (yaprakçık) oluşur. Kabaca
ön yaprakçık kapak anülüsünün (çevresinin) 1/3’ünü, arka yaprakçık ise
2/3’ünü oluşturur. Bu yaprakçıklar
‘korda’ adı verilen ince bağlar aracılığıyla ventrikül duvarındaki papiller
adelelere bağlanırlar. Bu papiller adelelerin kasılması ile bir paraşüt şeklinde
kapağın açılıp kapanması sağlanır.
MİTRAL KAPAK HASTALIKLARI
NELERDİR?
Mitral stenoz ve mitral yetmezlik, mitral kapak hastalıklarıdır. Mitral stenoz
mitral ön ve arka kapakçıkların hastalığı sonucu kapak açıklığının azalmasıdır. Klinik olarak kapak açıklık alanı
2,0-2,5 santimetrekare olana kadar
semptom (bulgu) vermez. Sıklıkla
küçük yaşta geçirilen akut romatizmal
ateşin kalp tutulumu sonucu gelişir.
Yaşlı hastalarda kapağın kireçlenmesi
(kalsifiye olması) yetmezliğe ek olarak
darlığa sebep olabilir. Nadiren doğuşta
mevcuttur. Semptomlar 20-40 yaş
civarında ortaya çıkar. Nefes darlığı,
çarpıntı, kanlı balgam, öksürük ve
aritmiye bağlı kalpte pıhtı oluşması ve
bunun kalpten koparak beyin ya da
uzuvlara ulaşması sonucu oluşan inme
ve uzuv gangreni belirtileri arasındadır.
Mitral yetmezlik ise mitral kapağın
yapısal bozukluklar sonucu yeterli
kapanmayıp, kanın ventrikülden atriuma geri kaçışı anlamına gelmektedir.
Çocukluk çağında geçirilen akut roma20 ■ İLKBAHAR 2011
Prof. Dr. Ali Cem Yorgancıoğlu
tizmal ateş, yapısal kapakçık bozukluğu
sonucu gelişen mitral kapak gevşekliği
(prolapsusu), kalp kapağı enfeksiyonu,
diğer kalp patolojilerine bağlı sol kalp
genişlemesi sonucu anüler genişlemeye
bağlı, papiller adelenin hastalıkları
sonucu, korda denilen ipliksi yapıların
yırtılması sonucu ve travmaya bağlı
gelişebilir. Çarpıntı, nefes darlığı,
halsizlik, yorgunluk, efor kısıtlanması,
akciğer ödemi belirtileri arasındadır.
TANI NASIL KONULUR?
Diğer kalp kapak hastalıklarında olduğu gibi ekokardiyografi tanıda birincil
öneme sahiptir. Akciğer grafisi ve EKG
tanıda yardımcıdır.
NASIL BİR TEDAVİ İZLENİR?
Ciddi mitral yetmezlik varlığı ve/veya
kapak alanının 1,5 santimetrekarenin
altında olması klasik ameliyat endikasyonlarıdır. Cerrahi tedavide iki temel
seçenek mevcuttur.
1. Mitral kapak replasmanı
(Değişimi): Mitral kapak replasman
cerrahisinde iki tür kapak kullanılabilir.
Atrial fibrilasyon varlığında zorunlu
‘coumadin’ (pıhtı oluşumunu engelleyici ilaç) kullanımı gereken hastalarda
ve kapak deformasyonunun hızlı olması sebebiyle genç hastalarda mekanik
protez kapaklar kullanılır. Teorik ola-
rak kapak ömrü hastanın yaşam süresiyle aynıdır. Dezavantajı ömür boyu
coumadin kullanma gereksinimi ve
buna bağlı gelişebilecek pıhtılaşma ve
kanama ile ilgili sorunlardır. Gebe kalmayı planlayan genç kadın hastalar ve
kapak deformasyonunun yavaş olduğu
yaşlı hastalarda ise biyolojik kapaklar
tercih edilir.
2. Mitral kapak tamiri: Hastanın
kendi kapağı ile yaşamını idame ettirmesinin, yapay kapağa oranla daha
avantajlı olması sebebiyle patolojilerin
müsade ettiği mertebede kapağın tamir
edilmesi planlanır. Mitral kapak stenozunda cerrahi olarak kapağın genişletilmesi mümkündür. Ancak tamir
daha sıklıkla yetmezlik durumlarında
mümkün olmaktadır. Amaç kapakçıkları tamir ederek, anülüsü normal
genişliğine indirgeyip kapakçıkların yüz
yüze çakışıp kapanmalarını sağlamaktır. Büzdürülerek ya da kapakçığın, bir
parçasının kesilip çıkarılarak normal
boyutuna getirilmesi, kopan kordanın
tamiri, kapakçık hareketini düzeltmek
amaçlı bir kordanın kesilerek başka bir
yere transferi, yeni korda oluşturulması, genişlemiş anülüsün ‘ring’ (halka)
kullanılarak normal boyuta indirgenmesi tamir yöntemleri arasındadır.
Yaşlı hastalarda kapağın kireçlenmesi (kalsifiye olması)
yetmezliğe ek olarak darlığa sebep olabilir. Nefes
darlığı, çarpıntı, kanlı balgam,
öksürük belirtiler arasındadır.
Prof. Dr. Sebahattin Ateşal
KALP
KALBE GİDEN YOL
KALP DAMAR
HASTALIKLARINDA,
ANJİYO HAYATİ BİR
TANI VE TEDAVİ
YÖNTEMİ OLARAK
KABUL EDİLİYOR,
BEYLİKDÜZÜ
MEDICANA
HASTANESİ
KARDİYOLOĞU PROF.
DR. SEBAHATTİN
ATEŞAL, ANJİYO
YÖNTEMLERİNİ VE EN
YENİ OLAN KOLDAN
ANJİYO GRAFİYİ
ANLATIYOR.
Anjiyo grafi koroner
arter hastalığı tanısını
kesinleştirir.
İLKBAHAR 2011 ■ 21
KALP
A
“Anjiyo grafi işleminin süresi 5-10 dakikadır, ama
hastanın önceki hazırlık işlemleri, giriş yerinin
temizlenmesi, böbrek fonksiyonlarının
kontrolü, bir iki saati bulabilir.”
NJİYO NEDEN YAPILIR?
Anjiyo grafinin esas amaçlarından biri;
tanıyı koymaktır. Diğer yöntemlerle
koroner arter hastalığından şüphelenirsiniz, ama tanıyı koyamazsınız. Anjiyo
grafi ile bu tanıyı kesinleştirirsiniz. Ya
da daha önceden tanısı konulmuş hastaya, koroner anatomiyi ortaya koyarak, tedaviyi yönlendirmek için anjiyo
grafi çıkartırız. Bu işlem sırasında
çoğunlukla hastanın damarına müdahale ederiz. Müdahale edilmeyecek ise
by-pass’a yönlendiririz.
NASIL BİR İŞLEMDİR?
Anjiyo grafi, ‘kanlı’ dediğimiz yöntemlerdendir. Birkaç şekilde yapılabiliyor.
Herhangi bir atardamara girerek, aort
içerisinde ilerleyip koroner damar
ağızlarına gidip, tüplerle oraya ilaç
verirsiniz ve koroner damarların yapısını ortaya çıkartırsınız. Bu işlem, kasık
damarından da olabilir, kol damarından da olabilir. Önceleri kol damarından işlem yapılmaya başlanmıştı. Önce
o damar bölgesindeki deri kesilip,
damar açığa çıkarılıp anjiyo grafi yapılıyordu. Plastik kılıflar icat edilince,
anjiyo grafi için kol damarı yerine kasık
arteri kullanılmaya başlandı. Bilgi,
tecrübe ve malzeme kalitesi arttıkça,
Prof. Dr. Sebahattin Ateşal
22 ■ İLKBAHAR 2011
kola dönülmeye başlandı. Bunun
nedeni ise; kasıktan anjiyo yapıldığı
zaman hastaları sırt üstü yatırmak
zorunda kalıyorsunuz, bununla birlikte
kanama komplikasyonu, damara ait
komplikasyonlar daha çok oluyor ve
hastalar uzun süre hastanede kalmak
zorunda kalıyordu. Böylelikle, kasıkta
uygulanan anjiyonun aynısı, el bileği
arteri üzerinden koldan uygulanmaya
başlandı.
HANGİ YÖNTEM DAHA BAŞARILI?
Bu sistemle, şişman, yaşlı ve kadın hastalarda komplikasyon dediğimiz, anjiyoya bağlı olumsuz işlemlerin daha aza
indiği görüldü. Bugün koldan yaptığımız anjiyolar, kasık anjiyolarına göre,
yüzde 50 daha az problemli seyretmekte ve hasta konforu daha fazla sağlanmakta. Anjiyo işlemi, koldan olduğu
zaman, hasta anjiyo grafi yapıldıktan
iki saat sonra hastaneden çıkabiliyor.
Veya balon yapıldığı zaman, kan sulandırıcılar ve stend konulduğu zaman
kanama riski az olduğu için, koldan
yapılan anjiyo grafilerinde hastalar eski
sağlıklarına kavuşabiliyor.
BAŞKA YÖNTEMLER DE VAR MI?
‘Sanal anjiyo’ olarak adlandırdığımız,
tomografi ile yaptığımız anjiyo grafileri de var. Vücuda toplardamardan
görülebilen, ‘opak’ dediğimiz, maddeyi verip tomografi çekiyoruz. Bu
yöntemle de kalbi besleyen koroner
damarlarda, problem olup olmadığını
ortaya çıkartabiliyoruz. Fakat tomografik anjiyolarda hastaya müdahale
etme şansınız yok. Kalp hareketli bir
organ olduğu için tomografik kesitlerin
çok süratli, kısa mesafelerle alınması
lazım. Dolayısıyla burada hastaya fazla
miktarda radyasyon verme ihtimaliniz
var. Benim kardiyolog olarak hastalara
tavsiyem, hem tanı olarak hem de
müdahale edebilme imkânı olabileceği için, bizim klasik anjiyo grafimizi
uygulamaktır. MR’la da koroner ana-
tomiyi ortaya çıkartabiliriz; fakat bu
işin altın yöntemi bizim uyguladığımız,
damara girerek, opak maddeyi vererek,
problemli görünümü ortaya çıkartmaktır. Damar içerisinde lümen dediğimiz
yapıları en iyi bu yöntem gösterir.
NE ZAMAN ANJİYO YAPILMALI?
Damara müdahale edecekseniz, stend
veya balon yapmayı ya da hastaya
by-pass uygulamayı planlıyorsanız,
anjiyo grafi yapılması lazım. Bu soruya
15–20 yıl öncesinde cevap verecek
olsaydım, “Mecbur kalmadıkça anjiyo
grafi yaptırmayalım” derdim. Fakat
bugün geldiğimiz noktada, cihazların
ilerlemesi, hastada kullanılan görüntüleme, opak madde cihazlarının ve kullandığımız tüplerin gelişmesi ile artık
koroner arlter hastalığından şüphelendiğimiz hastalara anjiyo grafi yapılmalıdır. Tek sıkıntımız; opak alerjisinin
olmaması ve böbrek fonksiyonlarının
iyi olması. Bunların dışında anjiyo grafiye engel bir durum yoktur.
ANJİYO NE KADAR SÜRER?
Anjiyo grafi işleminin süresi 5-10
dakikadır, ama hastanın önceki hazırlık
işlemleri, giriş yerinin temizlenmesi,
böbrek fonksiyonlarının kontrolü bir
iki saati bulabilir.
ANJİYO OLAN HASTA NELERE
DİKKAT ETMELİ
Kanama yönünden dikkatli olmalılar ve bol miktarda su içmeliler.
Verdiğimiz ilaç böbrekten atıldığı için,
böbrek foksiyonlarını bozmasın diye
bol miktarda su içmelerini öneriyoruz.
Kasıktan yapıldıysa, belirli bir süre
hareket kısıtlığı gerekebilir. Anjiyo
grafi sırasında eğer hastaya müdahale
edilip, stend takıldıysa, hekimin tavsiye
ettiği kan sulandırıcılar kullanılmalıdır. Bütün bunların yanı sıra sigara
ve kilo yapan sağlıksız yiyeceklerden
uzak durulması gerekir. Aynı zamanda
insanlar sağlıklı yaşam biçimini hayatlarının parçası haline getirmelidirler.
GÖZ
Op. Dr. Şule Gürbüz
Katarakt
başladıktan
sonra onu
durduracak ilaç
yoktur.
GÖZLERDEKİ
PERDE KALKIYOR
GÖZ MERCEĞİNİN SAYDAMLIĞINI YİTİRİP KALINLAŞMASINA KATARAKT DENİR. EN BELİRGİN
ŞİKAYET; GÖZÜN BULANIK GÖRMESİDİR, TEK TEDAVİ YÖNTEMİ İSE AMELİYAT. ÇAMLICA MEDICANA
HASTANESİ’NDEN OP. DR. ŞULE GÜRBÜZ, “KATARAKT AMELİYATLA TAMAMEN GÖZ İÇİNDEN ALINDIĞI
İÇİN İKİNCİ DEFA KATARAKT GELİŞİMİ KESİNLİKLE SÖZ KONUSU DEĞİLDİR” DİYOR.
İLKBAHAR 2011 ■ 23
GÖZ
Katarakt başladıktan
sonra onu durduracak
ilaç yoktur.
24 ■ İLKBAHAR 2011
GÖ
ÖZ
K
ATARAKT NEDİR?
ne bu mercek yerleştirilir.
Katarakt, gözün şeffaf lensinin saydamlığını kaybetmesidir. Bu durumu buğulanmış cama benzetebiliriz. Genellikle
yaşlanmanın etkisiyle katarakt oluşumuna rastlanır. Bunun dışındaki nedenler,
travmalar, aşırı X ışını ya da güneş
ışığına maruz kalınması, sigara kullanımı, genetik faktörler, doğuştan gelen
hastalıklardır.
KATARAKTIN ÇOK İLERLEMİŞ OLMASI
TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
Katarakt başladıktan sonra onu geri
döndürecek ya da durduracak bir ilaç
yoktur. Kataraktın tek tedavisi cerrahidir. Günümüzde katarakt ameliyatı,
gözün damlayla uyuşturulmasıyla
ve hastanede yatılmadan yapılıyor.
Ameliyatla işlevini kaybetmiş göz merceği temizleniyor ve yerine yapay göz
içi lensi konuluyor. Bu ameliyat, kısaca
FAKO olarak isimlendirilir.
HASTANIN KATARAKT AMELİYATI
OLMASI İÇİN GÖRMESİNİN İYİCE
AZALMASI MI GEREKİR?
Katarakt ameliyatı için eskiden olduğu
gibi kataraktın olgunlaşmasını beklemek
hatalıdır. Modern ameliyat yöntemlerinin uygulanabilmesi, kataraktın çok sert
olmamasını gerektirir.
KATARAKT AMELİYATINDAN SONRA
HASTANIN GÖZLÜKLERİNDEN
TAMAMEN KURTULMASI
MÜMKÜN MÜ?
Op. Dr. Şule Gürbüz
Katarakt ameliyatında kullanılan göz
içi merceklerinin bazı türleri, hastanın
ameliyattan sonra gözlüksüz olarak
uzağı iyi görmesini sağlarken, multifokal merceklerle hasta hem uzağı hem
de yakını gözlüksüz görebilir. Standart
katarakt ameliyatında ne yapılıyorsa
multifokal lens cerrahisinde de aynı
işlemler uygulanır. Hastanın göz içinde
bulunan doğal mercek çıkartılarak yeri-
AMELİYATIN BAŞARISINI ETKİLER Mİ?
Çok ilerlemiş kataraktların ameliyatında, problem çıkma olasılığı daha fazladır. Ayrıca, ileri kataraktlarda ameliyat
süresi de daha uzun olmaktadır. Uzayan
ameliyat süresi de ameliyat esnasında
ortaya çıkabilecek problemleri arttırır.
Bu nedenlerle katarakt çok ilerlemeden,
yani görme tümüyle kaybolmadan ameliyat olunması daha doğru olacaktır
KATARAKT OPERASYONUNDAN
SONRA İKİNCİ DEFA KATARAKT
GELİŞEBİLİR Mİ?
Katarakt ameliyatla tamamen göz içinden alındığı için ikinci defa katarakt
gelişimi kesinlikle söz konusu değildir.
Katarakt operasyonu sırasında kataraktlı
lens alındıktan sonra ince bir zar içine
mercek yerleştirilir. Bu ince zar tabakası
operasyon sonrası dönemde kalınlaşabilir. Bu durumda, basit bir ışık (YAG
laser) tedavisiyle sorun kalıcı olarak
ortadan kaldırılır.
KATARAKT AMELİYATINDAN SONRA
NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR?
Katarakt ameliyatı sonrası, ameliyat
edilen göz 12 saat kapalı tutulur. Ertesi
günden başlayarak göz açık bırakılır.
Hasta yedi gün süreyle gözüne su
değdirmemelidir. Ameliyat sonrası
dönemde, göz damlalarıyla koruyucu ve
iyileştirici tedavi yapılması gereklidir.
HASTA KATARAKT AMELİYATINDAN
SONRA İLAÇ KULLANMALI MIDIR?
Katarakt ameliyatından sonra, ameliyatın gözde yaptığı reaksiyonu azaltmak
ve enfeksiyon riskini azaltmak amacıyla
göz damlalarının kullanılması gerekir.
İlaçların kullanım süresi, ameliyatı
yapan doktor tarafından belirlenecektir.
AMELİYATTAN SONRA HASTA
TEKRAR NE ZAMAN GÖZ
Katarakt operasyonu sırasında kataraktlı lens alındıktan
sonra ince bir zar içine mercek yerleştirilir. Bu ince
zar tabakası operasyon sonrası kalınlaşabilir. Bu
durumda, basit bir ışık tedavisiyle
sorun ortadan kaldırılır.
MUAYENESİNE GELMELİDİR?
Genel olarak, hastanın ameliyattan 24
saat sonra ameliyat yapan doktor tarafından muayene edilmesi doğru olacaktır. Sonraki kontroller ameliyattan iki,
üç gün sonra, bir hafta ve bir ay sonra
yapılabildiği gibi, gözün durumuna göre
daha sık veya daha seyrek de yapılabilir.
İLKBAHAR 2011 ■ 25
GASTROENTEROLOJİ
Doç. Dr. Nihat Akbayır
“HALK ARASINDA ‘KOLİTİM
VAR’ İFADESİ İLE ASLINDA
KALIN BAĞIRSAKLARIN
GERÇEK İLTİHABI KOLİT DEĞİL,
TIPTA HASSAS BAĞIRSAK
SENDROMU (İRRİTABL
BAĞIRSAK SENDROMU, İBS)
OLARAK BİLİNEN RAHATSIZLIK
KASTEDİLMEKTEDİR”
DİYEN ÇAMLICA MEDICANA
HASTANESİ’NDEN DOÇ.
DR.NİHAT AKBAYIR KOLİT VE
IBS’Yİ ANLATTI.
KOLİTİN
TÜRLERİ
VAR
26 ■ İLKBAHAR 2011
GAASTTRO
OENTTERROLO
OJİ
K
OLİT NEDİR?
Kalın bağırsağın Latince
adı kolondur. Bu organın iltihabı kolit olarak
isimlendirilir. Kalın bağırsakların
gerçek iltihabı olmayan hassas bağırsak
sendromunun tersine, kalın bağırsakta
gerçek iltihaba neden olan hastalıklar
genel olarak kolit olarak isimlendirilir.
KAÇ ÇEŞİT KOLİT VARDIR VE
BUNLAR NASIL OLUŞUR?
Her biri farklı etkenlerle ortaya çıkan
değişik kolit türleri vardır.
• İnfeksiyöz kolitler: Bakteri, toksin,
virüslerden ve bazı antibiyotiklerin kullanımından sonra ortaya çıkan bağırsak
enfeksiyonlarıdır.
• İltihabi bağırsak hastalıkları:
Mikrobik nedenli olmayan, vücudun
bağışıklık sisteminin bağırsakları hedef
organ olarak seçerek oluşturduğu iltihapla gelişen bağırsak hastalıklarıdır
(ülseratif kolit, Crohn hastalığı).
• Alerjik kolit: Eozinofil adı verilen
kandaki allerji hücrelerinin kalın bağırsakları istila etmesiyle ortaya çıkar.
• Radyasyon koliti: Kalın bağırsak
kanseri, rahim ve rahim ağzı kanseri,
yumurtalık kanseri nedeniyle radyasyon tedavi uygulandıktan sonra radyasyonun bağırsak mukozası (bağırsağın
iç yüzünü döşeyen hücre tabakası) ve
altındaki katmanda yapmış olduğu
harabiyetle gelişir.
• İskemik kolit: Kalın bağırsakları
Doç. Dr. Nihat Akbayır
besleyen kan akımının azalması veya
tümüyle kesilmesi sonucunda mukoza
ve daha derinlerdeki bağırsak tabakalarının uğradığı hasar sonucunda ortaya
çıkar.
• Mikroskobik kolit: Kalın bağırsakların nedeni belli olmayan, çoğunlukla
bağışıklık sistemindeki sapmalar sonucunda bağırsak mukozasında lenfosit
adı verilen bir grup akyuvarların
birikmesiyle ortaya çıkan kolit türüdür
(lenfositif kolit). Bağırsak mukozasında
kollagen birikmesine bağlı olarak gelişen bir diğer mikroskobik kolit türü de
kollagenöz kolit olarak isimlendirilir.
• Antiromatizmal ilaçların neden
olduğu kolit: Romatizmal hastalıkların
tedavisinde kullanılan ilaçlar sindirim
sisteminde mide ve ince bağırsaklar
dışında kalın bağırsaklarda da hasara
neden olarak mikrobik olmayan bir tür
kolit gelişimine neden olabilirler.
• Divertiküler kolit: Divertiküller,
bağırsağın kendisini besleyen damarların bağırsak duvarına giriş yaptığı zayıf
direnç noktalarında gelişir. Uzun süreli
kabızlık, lif ve posadan fakir, protein
ağırlıklı beslenen insanlarda bağırsak
içinde gelişen yüksek basınç nedeniyle
bağırsak katmanlarının bir bölümü
(bağırsağın mukoza ve hemen altındaki katmanı) bu noktalardan bağırsak
dışına doğru küçük keseler oluşturacak
şeklinde fıtıklaşmalar gösterir. Bu yapılara divertikül adı verilir. Zaman içinde
içlerine giren bağırsak içerikleri bu
keseciklerin boyunlarının tıkanmasına
ve böylece iltihaplarının gelişmesine
yol açar, bu durum divertikülit olarak
isimlendirilir. Divertikülitin bulunduğu bağırsak bölümünde de eşlik eden
bir kolit tablosu görülür ve duruma da
divertiküler kolit denilir.
KOLİTİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Kolitlerin türlerine göre ön planda olan
belirtiler değişebilir. Genel olarak ishal,
karın ağrısı, makata vuran ıkıntı hissi,
kanlı ishal, ateş kolitin belirtileri arasında sayılabilir. Kanlı ishal özellikte ülseratif ve iskemik kolitte, ateş infeksiyöz
kolitte, kramp tarzında karın ağrısı
Crohn hastalığına bağlı kolit ve iskemik kolitte görülür. Radyasyon koliti
ve mikroskobik kolit kendini başlıca
sulu ishalle gösterir. Divertiküler kolit
karın ağrısı, ishal ile klinik bulgu verir.
Antiromatizmal ilaçlara bağlı kolit
karın ağrısı ve ishalle bulgu verebilir.
KOLİT HASTALIĞI NASIL ANLAŞILIR?
Tüm kolitlerde en önemli tanı yöntemi
kolonoskopidir. Kolonoskopi ile iltihaplı bağırsak mukozasının farklı kolit
türlerine göre özgün görünümleri ortaya konulabildiği gibi alınacak bağırsak
İLKBAHAR 2011 ■ 27
GASTTRO
OENTTERROLLOJİ
Bağırsakları
çalıştırmak için
günde 8-10 bardak
su içmeli.
Kolit tedavileri kolitin
türüne göre farklılıklar
gösterir. İnfeksiyöz kolit
ve divertiküler
kolitte diyet ve
antibiyotikler
çözüm yolu
olabilir.
ilaçlardan uzak durulması gereklidir.
Alerjik kolitte alerjen etken saptanmışsa hasta bundan uzak durmalıdır.
KOLİT TEKRARLAR MI?
Kolit tedavisinden sonra yine kolit oluşabilir, örneğin kızamık geçirildikten
sonra görülen kalıcı bağışıklığın tersine,
kolit geçirmiş olmak tekrar kolit geçirilmesini önleyecek anlamına gelmez.
İKİNCİ BEYİN
İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU
(İBS/HASSAS BAĞIRSAK
SENDROMU) NEDİR?
biyopsi örneklerinin incelenmesi tanının kesinleşmesini sağlar. Mikroskobik
kolitte ise biyopsilerin patolojik incelenmesi asıl tanı koyduran yöntemdir.
Kolonoskopi ve biyopsiler dışında
dışkının mikroskobik incelenmesi,
dışkı kültürleri, kan tetkikleri ve batın
tomografisi tanı koyulmasında yardımcı yöntemlerdir.
KAÇ ÇEŞİT TEDAVİ YÖNTEMİ VARDIR?
Kolit tedavileri kolitin türüne göre
farklılıklar gösterir. İnfeksiyöz kolit
ve divertiküler kolitte diyet ve antibiyotikler çözüm yolu olabilir. İltihabi
bağırsak hastalıklarında ve mikroskobik
kolitte bağışıklık sistemini baskılayan
ilaçlar, iskemik kolit tedavisinde bağırsakların kan dolaşımını canlandıracak
yaklaşımlar, alerjik kolitte antialerjik
28 ■ İLKBAHAR 2011
ilaçların tedaviye eklenmesi ve alerjiye
neden olabilecek gıdaların diyetten
çıkartılması ve varsa bağırsak parazitlerinin ilaçlarla yok edilmesi tedaviler
arasında sayılabilir. Antiromatizmal
ilaçlara bağlı kolitte bu ilaçların kesilmesi tedavide en önemli adımdır.
Radyasyon kolitinde genel önlemler,
bağırsaktan kanama varsa endoskopik
tedaviler yapılması gündeme gelebilir.
IBS, karın ağrısı, karında rahatsızlık
hissi, gaz, dışkılama alışkanlıklarında ve
dışkı kıvamında değişikliklerin oluştuğu, sürekli ya da aralıklarla tekrar eden
bir durumdur. Bağırsaklarda yapısal
bir bozukluk yoktur, ancak işleyişi
aksamıştır. Hastalık, spastik kolon,
nervöz kolon, spastik bağırsak, müköz
kolit ve spastik kolit gibi değişik adlarla
anılmaktadır.
IBS NE SIKLIKLA GÖRÜLÜR?
TEDAVİDEN SONRA HASTA
Hassas bağırsak sendromu toplumda
sık görülen rahatsızlık olup, insanların
yaklaşık yüzde 15’inde görülür, kadınlar erkeklere kıyasla 2-4 kat daha fazla
etkilenir. Yaş grubu olarak 12-50 yaş
aralığında en çok kendini gösterir.
NEYE DİKKAT ETMELİ?
IBS HASTALIĞININ SEBEBİ NEDİR?
İnfeksiyöz kolit tedavisinden sonra
hijyen kurallarına uyulması, yenilen
sebze ve meyvelerin iyi yıkanmış olmaları, sirkeli suda bekletilmeleri ve sağlık
kurallarına uygun olmayan yiyeceklerin
tüketilmemesi önemlidir. Kolite neden
olan antibiyotikten ve antiromatizmal
Bu rahatsızlığın nedeni tam olarak
anlaşılamamıştır. Vücudumuzda sindirim sistemi, beyin ve omurilikten
sonra en çok sinir hücresi barındıran
organ sistemidir ve bilim adamlarınca
mide ve bağırsaklar ikinci beyin olarak
kabul edilmektedir. Bu organlarımız
GAASTTRO
OENTTERROLO
OJİ
bizimle birlikte üzülürler ve de sevinirler. İBS hastalarında da stres, korku,
endişe, heyecan durumlarında bağırsak
belirtilerinin alevlendiği, yaşamlarının
sakin dönemlerinde de semptomlarının
yatıştığı bilinmektedir. Bazı İBS hastalarının çocukluk döneminde fiziksel ve
ruhsal şiddete maruz kalma gibi özellikler saptanır.
Ayrıca idrar yaparken yanma, sık idrar
yapma, seksüel fonksiyon bozuklukları,
cinsel ilişki sırasında ağrı duyulması,
ağrılı adet görme, hipertansiyon, hava
yolu (bronşlarda) daralma epizotları,
fibromiyalji adı verilen sırt kaslarının
hastalığı ve kronik yorgunluk, endişe,
depresyon, uyku bozuklukları gibi sindirim sistemi dışı belirtileri bulunabilir.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR?
IBS NASIL ANLAŞILIR?
Hastalarda karın ağrısı, karında şişkinlik, gaz ya da tam tarif edilemeyen bir
rahatsızlık hissi olur. Ağrı genellikle
karnın ortasında veya alt bölümünde
iki taraflı olarak hissedilir, kramp tarzında olup, sırta ve anal bölgeye yayılabilir. Ağrı uykudan kalkıldığında ya da
öğünlerden sonra daha belirgindir. Bu
yakınmalarla birlikte dışkılama ile ilgili
de bir takım belirtiler eşlik eder. Hasta
büyük abdestini yaptığında ağrının
azaldığını ya da kaybolduğunu fark
eder. Karın ağrısı varken sık dışkılama
veya ishal olur, üst üste tuvalete giderler ya da tam tersine kabızlık ortaya
çıkar. Yine ağrıyla birlikte dışkının
kıvamı değişir, ya gevşek, ishal şekline
dönüşür, ya da keçi pisliği gibi sert,
misket görünümü alır. Çoğunlukla
mukus adı verilen sümüksü bir dışkılama olur, bağırsaklarda eksik boşalma
duygusu eşlik eder. IBS hastalarının bir
bölümünde ishal ve kabızlık dönemleri dönüşümlü olarak birbirini takip
eder (olguların 1/3’ü), bir bölümünde
sadece kabızlık (kabızlık baskın IBS )
(olguların 1/3), bir diğer bölümünde
de ishal hastalık tablosunda egemendir
(ishal baskın IBS, geriye kalan 1/3).
IBS hastalarında hazımsızlık, mide
bölgesinde ağrı, gerginlik gibi üst
sindirim sistemi belirtileri de olabilir.
Bu rahatsızlıkta tanı koyduracak bir
laboratuvar testi yoktur. IBS tanısı
konulmasında dikkatli alınmış bir
hastalık öyküsü ve fizik muayene ön
koşuldur. Hastanın yakınmaları sorgulanarak Roma III kriterleri adı verilen
tanı koşullarına uygun olup olmadığı
araştırılır. Bu kriterler şöyledir:
Tanıdan en az altı ay önce başlamış
olmak şartıyla son üç ay içinde her ay
en az üç gün var olan yineleyen karın
ağrısı veya rahatsızlık hissi ile birlikte
aşağıdakilerden en az ikisin varlığı tanı
için gereklidir.
1- Ağrının dışkılamayla azalması veya
geçmesi.
2- Ağrıyla birlikte dışkılama sıklığında
değişiklik ortaya çıkması.
3- Ağrıyla birlikte dışkının şeklinde/
kıvamında değişiklik olması.
SAKINCALI GIDALAR
TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
1) Hastanın hastalık hakkında bilgilendirilmesi: Hassas bağırsak sendromunun hayatı tehdit eden önemli
bir problem olmadığının anlaşılması,
huzursuzluk ve stresi azaltarak tedaviye
önemli katkı sağlar. Bu durumun organik bir rahatsızlık olmadığı, ağrıların
bağırsakların gerilmesinden ve kuvvetli
kasılmalarından kaynaklandığı, bağır-
sakların uyaranlara karşı aşırı duyarlılık
gösterdiği açıklamaları hastalar tarafından çoğunlukla kabul görür. Bu
rahatsızlığın normal yaşam süresini
değiştirmediği, sadece yaşam kalitesini
olumsuz etkileyebildiği açıklanmalıdır.
Ayrıca etkin bir hasta hekim iletişimi
kurulması, hekimin hastasını çok iyi
dinlemesi ve ona güven telkin etmesi
çok önemlidir.
2) Psikososyal yaklaşım ve stres ile
baş etme: Hastanın yaşam şekli, stres
derecesi, sorunları araştırılmalıdır. İş,
aile ilişkileri, aşırı çalışma, uykusuzluk,
maddi sorunlar, seyahat gibi durumlar IBS belirtilerini şiddetlendirebilir.
Bazı kişilerde psikolojik danışmanlık
ve psikoterapi, gevşeme egzersizleri ve
hipnozla yapılan tedaviler (hipnoterapi)
belirtilerin giderilmesinde yardımcı
olabilir.
3) Fiziksel aktivite: Fiziksel egzersiz
stresin yarattığı gerginliği azaltır ve
bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar.
4) Diyet önerileri: Bazı gıda ve gıdalarda bulunan katkı maddeleri yakınmaları tetikleyebilir. Bu ürünlerin etkileri
kişiden kişiye farklılıklar gösterir, bu
nedenle bazılarında şikâyetleri artıran
ve ishale neden olan maddeler diğerlerinde kabızlık yapabilir. Genellikle
soğan, karnabahar, lahana, kurubaklagiller, brokoli, kereviz, turp, pırasa gibi
gaz üreten gıdalar, alkol, kafein, gazlı
içecekler IBS hastalarında yakınmalara
neden olabilir. Genelde herhangi bir
gıda veya katkı maddesi şikâyetleri
başlatabilir. Hasta kendisi-
“IBS hastalarında da stres, korku, endişe durumlarında
bağırsak belirtilerinin alevlendiği bilinmektedir.
Bazı İBS hastalarının çocukluk
döneminde fiziksel ve ruhsal
şiddete maruz kalma gibi özellikler
saptanır.”
İLKBAHAR 2011 ■ 29
GASTTRO
OENTTERROLLOJİ
ne dokunan gıdayı yediği zaman İBS
şikâyetleri başlayacaktır. Bu nedenle
İBS hastaları 2-3 hafta süreyle gıda
günlüğü tutarak hangi gıdaların belirtileri başlattığının bulunmasına yardımcı
olabilirler.
İnsanların bir kısmı süt ve süt ürünlerini sindiremezler. Bunun nedeni, bir süt
şekeri olan laktozu bağırsak içinde parçalayan laktaz adı verilen enzimin bu
hastaların bağırsaklarında hiç olmaması
ya da az miktarlarda bulunmasıdır,
bu durum laktoz tolerans bozukluğu
olarak isimlendirilir. İBS bulguları
taşıyan hastalarda laktoz tolerans
bozukluğu sık görülür, bu kişilerin süt
ve süt ürünlerinden kaçınmaları, laktoz
içermeyen veya içeriğine laktaz enzimi
eklenmiş süt ve süt ürünlerini tercih
etmeleri gerekir.
Kabızlık baskın İBS’li hastalarda diyette lifli gıdaların arttırılması, diyete bol
su eklenmesiyle (günde en az 8-10 su
bardağı ile su içilmesi) birlikte belirtileri giderir. Örneğin psyllium adı verilen
bir bitkinin tohumlarıyla lif oranı arttırılarak, dışkıya hacim kazandırılır ve
böylece dışkının bağırsak içinde kolay
ilerlemesi sağlanır. Lif oranının artışı
ishal olan hastalarda da yarar sağlar,
bağırsağın içindeki suyun fazlasını
emer ve dışkının yumuşamasına neden
olur.
Düzenli aralıklara ve az miktarlarda
yemek yenilmelidir. Acele veya hızlı
yeme alışkanlığı hava yutulmasına ve
gıdaların yeterince sindirilmeden bağırsak içinde ilerlemesine neden olur. Her
ikisi de şikâyetleri artırır.
Aşırı tüketilen yağlı, baharatlı, soslu
ürünler, yemek aralarında alınan karbonhidratlı gıdalar ve sakız çiğnerken
yutulan hava da İBS yakınmalarını
artırabilir.
5) İlaç tedavisi: Şişkinlik, kramp tarzında karın ağrıları ön planda olan
hastalarda bağırsak kaslarındaki kontrolsüz aşırı kasılmayı düzenleyen ek
ilaçlar verilebilir (spazm çözücü ilaçlar).
Kabızlığın ön planda olduğu İBS
hastalarında bağırsak boşalmasını sağlayan uyarıcı laksatiflerin kullanılması
30 ■ İLKBAHAR 2011
Hastalarda karın ağrısı, karında şişkinlik, gaz ya da tam tarif
edilemeyen bir rahatsızlık hissi olur. Ağrı genellikle
karnın ortasında veya alt bölümünde iki
taraflı olarak hissedilir, kramp tarzında
olup, sırta ve anal bölgeye yayılabilir.
sakıncalı olup, bunların yerine ozmotik
dışkı yumuşatıcılar olarak bilinen ve
bağırsak içine su çekerek etkili olan
ilaçlar kullanılır. İshalin ön planda
olduğu hastalarda ishal durdurucu
ilaçlardan yararlanılır. İBS hastalarında
depresyon gibi psikolojik bozuklukların
sık görülmesi nedeniyle, antidepresan
ilaç tedavileri yarar sağlar. Bu hastalarda daha düşük dozlarda antidepresan
ilaç tedavilerinin diğer hasta gruplarına
göre etkili olabildiği gösterilmiştir. Bu
ilaçların ruhsal iyileştirici etkilerinden
bağımsız olarak ağrı kesici özelliklere
de sahip olması IBS tedavisinde ek
bir yarar sağlar. Probiyotiklerin (insan
sağlığına olumlu katkı sağlayan yararlı
bağırsak bakterileri) İBS hastalarında
yararlı etkileri olduğu gösterilmiştir.
Ayrıca yeni geliştirilen serotonin uyarıcı
ilaçların bağırsaklarda serotonin etkin-
Gevşeme egzersizleri,
belirtilerin giderilmesine
yardımcı olabilir.
liğini arttırarak iBS tedavisinde yer
alacağı bildirilmektedir.
TEDAVİDEN SONRA HASTALAR
NELERE DİKKAT ETMELİDİR?
Tedaviden sonra IBS hastalarının
diyetlerine dikkat etmeleri, yakınmalarını tetikleyecek gıdalardan uzak durmaları gerekir. Stres de İBS atağını başlatabileceği için stresten uzak durulmalı, bu konuda gerekli psikolojik destek
sağlanmalıdır. İBS yineleyen epizotlarla
seyreden bir rahatsızlıktır, bu nedenle
hastanın tekrar aynı yakınmalarla başvurması beklenen bir durumdur.
Uz. Dr. Ahu Çiller Çıkım
DERMATOLOJİ
OZON TABAKASI İNCELDİKÇE,
GÜNEŞ IŞINLARININ ZARARLI
ETKİSİ ARTIYOR BEYLİKDÜZÜ
MEDICANA HASTANESİ’NDEN UZ.
DR. AHU ÇİLER ÇIKIM, “KÜÇÜK
YAŞTAN İTİBAREN ÇOCUKLARIMIZI
GÜNEŞİN ZARARLI ETKİLERİNE
KARŞI BİLİNÇLENDİRMELİ VE
GÜNEŞ KORUYUCU ALIŞKANLIĞI
KAZANDIRMALIYIZ” ÖNERİSİNDE
BULUNUYOR.
GÜVENLİ
GÜNEŞ IŞIĞI
YOKTUR
İLKBAHAR 2011 ■ 31
DERRMATTOLLOJİ
H
Uz. Dr. Ahu Çiler Çıkım
ANGİ GÜNEŞ IŞINLARINA
MARUZ KALIYORUZ?
Ozon tabakasından süzülerek
yeryüzüne ulaşan güneş ışınları
UVB, UVA, görünür ışık ve kızılaltı olmak üzere dört farklı dalga
boyundadır. Bunlardan UVA ve
UVB zararlı ışınlardır. UVB, cilt
kanserine neden olan temel UV ışınıdır. UVA ise derinin bronzlaşmasından
sorumludur ve ultraviyole ışınlarının
yüzde 95’ini oluşturur. Yeryüzüne
UVB’den 10-100 kat daha yoğun ulaştığından ve uzun dalga boyuna sahip
olduğundan ciltte daha derine nüfuz
eder. UVB ‘nin karsinojenik etkisini de
arttırdığından, daha zararlıdır.
GÜNEŞİN CİLT ÜZERİNE ETKİLERİ
NELERDİR?
Cilt yaşlanması iki şekilde olur.
Genetik yaşlanma ve çevresel yaşlanma.
Genetik yaşlanmanın önüne geçilemez.
Fakat çevresel yaşlanmayı geciktirmek
mümkündür. Çevresel yaşlanmanın
yüzde 90-95 sebebi güneş ışınlarıdır.
Bu nedenle küçük yaştan itibaren
güneş koruyucu kullanan kişilerin ciltleri hem daha düzgündür, hem daha
geç yaşlanır. Uzun yıllar dış ortamda
çalışmış kişilerin veya küçük yaştan
itibaren güneşte çok kalmış kişilerin
derileri daha kalın, kaba ve kırışıklıkları
daha derindir. Güneş ışınları bulutlu
havalarda dahi dünyaya ulaşır ve deri
hasarı oluşturur. Hava bulutlu olduğunda UV den çok kızılaltı ışınları
kişiyi etkiler. Gökyüzü tam bulutlu
olduğunda bile UV ışınlarının yarısı
yeryüzüne ulaşır. Ayrıca deniz yüzeyinden yükseldikçe her bin metre için
UV miktarı yüzde 6 artar. Bu nedenle
güneş koruyucular sadece yazın değil
kışın da kullanılmalı ve düzenli aralıklar ile tekrar edilmelidir. Güneş
‘lentigo’ denilen yaşlılık lekelerine
ve ‘aktinik keratoz’ denilen derideki
kabuklanmalara da yol açar. Bu lezyonlardan cilt kanserleri gelişebilir. Bu
hasarlara özellikle açık tenli kişiler ve
bahçe ile uğraşanlarda çok sık rastlanır.
Güneş koruyucu kullanımı oluşumlarını engeller veya geciktirebilir. Güneşin
görünmeyen UV A ve UV B ışınları
cilt kanserlerine neden olduğu gibi
güneşe bağlı deri hasarlanması ve güneş
yanıklarına da yol açar. Beyaz tenli ve
cildi ince kişilerde, esmer ve kalın ciltli
kişilere göre güneşin zararları daha fazla
olur. Güneşte çok kalmak gözde katarakta da neden olmaktadır. Bu nedenle
iyi filtre eden güneş gözlüğü kullanmak
katarak oluşumunu engelleyecektir.
GÜNEŞİN YOL AÇTIĞI
HASTALIKLAR NELERDİR?
Sıcak bitkinliği; sıcak ve nem oranı
yüksek ortamda uzun süre kalan
veya egzersiz yapan kişilerde görülür.
Belirtileri halsizlik, bitkinlik, baş dönmesi, bulantı, bazen kusma, cildin
nemli, soğuk ve soluk olması, alın
ve yüzde terleme, solunum sayısında
32 ■ İLKBAHAR 2011
artma şeklindedir. Hasta serin bir yere
alınmalı, kusması yoksa ve içebiliyorsa
birkaç yudum su içirilmeli, üzerindeki
elbiseleri çıkarılıp başı ve vücudu ıslak
bir süngerle veya bezle ıslatılmalıdır.
Hasta düzelmiyor ve durumu kötüye
gidiyorsa bir sağlık merkezine götürülmelidir. Sıcak çarpması da; sıcak ve
rutubetli ortamda uzun süre kalındığında veya ağır iş veya spor yapıldığında oluşur. Kişide yüksek ateş, çarpıntı,
sık ve yüzeysel solunum, ciltte sıcaklık,
kuruluk ve kırmızılık, hastanın hareketlerinde azalma veya garip davranışlar, şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma
ve tedavi edilmeyen hastalarda şuur
kaybı şeklindedir. Nadir de olsa ölüm
görülebilir. Sıcak çarpması durumunda
hasta serin bir yere yatırılmalı, bütün
giysileri çıkarılmalı, başı ve vücudunun
özellikle koltuk altı, kasıklar gibi kıvrım
yerlerine su ile ıslatılmış kompresler
koyulmalı ve bunlar sık sık değiştirilmelidir. Kusması yoksa ve içebiliyorsa
su içirilmeli ve en kısa zamanda bir
sağlık merkezine götürülmelidir.
GÜNEŞİN ZARARLI ETKİLERİNDEN
NASIL KORUNABİLİRİZ?
Güneşe karşı nasıl korunmamız gerektiğini belirlemede cilt tipi büyük bir
DEERM
MATO
OLO
OJİ
Güneş gözlüğü
ve şapka, sizi
güneşin zararlı
etkilerinden
korur.
önem taşır. Güneşin zararları açısından
en fazla riski, beyaz tenliler, kızıllar ve
hiç bronzlaşamayan ya da güneşe çıktıkça deri yanıklarıyla sonuçlanan cilt
tipleri taşır. Bu nedenle açık tenli renkli gözlü kişilerin özellikle daha dikkatli
olması gerekir. Fakat son zamanlarda
ozon tabakasındaki azalmalardan dolayı
esmer tenlilerde de yanıklarla karşılaş-
ma olasılığı artmıştır. Kişiler ömürleri
boyunca aldıkları toplam UV ışınının yarısını 20 yaşa kadar alırlar. Bu
nedenle çocukların güneşten korunması çok önemlidir. Gün ortasında bir
saatte tüm gün içinde alınacak UV’nin
yüzde 20-30’u alınmaktadır. 09-15.00
saatleri arasında ise tüm gün alınan
UV’nin yüzde 75’i alınmaktadır. Sıcak,
Sıcak bitkinliği; sıcak ve nem oranı yüksek ortamda uzun süre
kalan veya egzersiz yapan kişilerde görülür. Belirtileri
halsizlik, baş dönmesi, bulantı,
terleme, bazen kusmadır.
rutubet ve ultraviyole ışınlarının zararlı
etkilerinden korunmak için özellikle
saat 10.00-17.00 arasında dışarda
bulunmamak gerekir. Güneş şemsiyesi
gibi gölgeliklerin altında otururken de
kum ve denizden yansıyan ultraviyole
ışıkları zarar verebileceği için mutlaka
güneş koruyucu krem ve gözlük kullanılmalıdır. Işınların etkisi su, kum,
kar gibi yansıtıcılarla artabilir. Su,
ışınları yüzde 7, çimen yüzde 3, kum
yüzde 30, kar ve buz ise yüzde 80-90
yansıtır. Bu nedenle yazın kumsalda
“Gölge altında kalıyorum” diyen kişiler yansıyan güneş ışınlarına maruz
kalırlar. Gölgede iken bile mutlaka
güneş koruyucu kullanmak gerekir.
Başa şapka takılmalı, pamuklu beyaz
veya açık renkli, ince ve hafif giysiler
giyilmeli, güneş gözlüğü takılmalıdır.
İnce pamuklu kumaşlar, tişörtler ve
suni ipekten yapılmış ürünler ışığı daha
fazla geçirir. Bu giysiler giyilmeden
önce güneş koruyucular kullanılmalıdır. Koruyucu yağlar ve kremler güneşe
çıkmadan yarım saat önce sürülmeli
ve her iki saatte bir, ayrıca yüzdükten
ve terledikten sonra tekrarlanmalıdır.
En az 30 koruma faktörlü olan güneş
koruyucular tercih edilmelidir. Alınan
ürün hem UVB hem de UVA içeren
bir koruyucu olmalıdır. Sıcak ve rutubetin yoğun olduğu saatlerde ağır işler
ve sporlar yapılmamalı, bu gibi faaliyetler serin saatlere alınmalıdır. Mutlaka
ihtiyacın üzerinde sıvı içilmelidir.
İdrarın azalması ve koyulaşması su
ihtiyacı olduğunun belirtisidir. Alkol ve
kafein idrar artışı ve sıvı kaybı yaptığı
için sıcak saatlerde içilmemelidir
BEN DEYİP GEÇMEYİN
BEN (NEVÜS) NE DEMEKTİR?
Benler, deriye rengini veren ve melanosit denen hücrelerden kaynaklanan
derinin zararsız bileşikleridir. Sıklıkla
yuvarlak veya oval olan bu lezyonlar
3 milim ile 20 santim arasında olabilirler. Deri ile aynı seviyede veya
hafif kabarık, sıklıkla siyah-kahverengi
renktedirler.
BENLER NASIL OLUŞUR?
Benlerin nasıl oluştuğu bilinmiyor.
İLKBAHAR 2011 ■ 33
DERRMATTOLLOJİ
konmuş, tedavisi de yapılmış olur.
YAKIN TAKİP ŞART
MALİNG MELANOM NEDİR?
Maling melanom melanositlerin yapılarının bozulup, kontrolsüz olarak aşırı
çoğalması ile oluşan bir deri kanseri
tipidir. Malign melanom, mevcut bir
ben üzerinde ortaya çıkabileceği gibi,
başlangıçtan itibaren beni taklit eder
tarzda da doğup gelişebilir, normal cilt
üzerinden de gelişebilir. Melanomu
zararsız değişimlerden ayırt etmede
simetri, sınır, renk ve çap özelliklerine
dikkat edilmelidir. Doğuştan olan benlerin özellikle büyük olanları malign
melanoma dönüşme riski taşır. Bu
nedenle yakından takip edilmeli ve
gerekli görülürse cerrahi olarak çıkarılmalıdır.
BENLER NASIL TAKİP EDİLMELİDİR?
Benlerin ortaya çıkmasında güneş
ışınlarının da etkisi büyüktür. Buluğ
çağında veya erken erişkinlikte sayıları artar. Bir müddet
sonra ortaya çıkmaları azalır.
Nadiren doğumsal, sıklıkla sonradan
ortaya çıkarlar. Ortaya çıkmalarında
özellikle genetik yapı etkili olmakla
birlikte, güneş ışınlarının da etkisi
büyüktür. Buluğ çağında veya erken
erişkinlikte sayıları artar. Bir müddet
sonra ortaya çıkmaları azalır.
BENİN KÖTÜYE GİTTİĞİ
NASIL ANLAŞILIR?
Vücudunuzda var olan bir bende
aniden büyüme, renginde koyulaşma,
sınırlarında düzensizlik, kaşıntı ve
kanama gibi diğer benlerden daha farklı olduğu düşünülen bir tablo geliştiyse
dermatoloğa başvurmak gerekmektedir.
34 ■ İLKBAHAR 2011
Bu tip belirtiler cilt kanseri gelişiminin
habercisi olabilir.
ALINAN BİR BENDEN CİLT
KANSERİ GELİŞİR Mİ?
Halk arasında “Bene dokunulmaz”
gibi yanlış bir görüş vardır. Benler için
düzenli aralıklar ile dermatolog muayenesi olunmalıdır. Cilt doktoruna vaktinde gösterilen, gerekiyorsa ameliyatla
alınan bir ben her yönüyle incelenecek
ve olası bir cilt kanserinin erken tanısına yardımcı olacaktır. Benlerin cerrahi
olarak çıkarılması, gelişebilecek kanser
olasılığını da ortadan kaldırmış olur.
Ben çıkarıldığında kanser varsa tanısı
Melanom gelişimi açısından risk
faktörleri bulunan bireyler için altı
ayda bir dermatolojik muayene önerir. Mutlaka kendilerini güneşten
korumalı ve 30 faktör ve üzeri güneş
koruyucuları kullanılmalıdır. Benlerin
incelenmesinde muayenenin yanı sıra
dijital dermatoskoptan da yararlanılır.
Bu şekilde benlerin özellikleri kayıt
edilerek hastanın benlerinde gelişebilecek değişikliklerin saptanması sağlanır.
Şüpheli benlerdeki değişiklikler erken
dönemde saptanmış olur. Ancak dijital
dermatoskopik inceleme her zaman
patolojik incelemenin yerini tutmaz.
Muayenede ve dermatoskop incelemesinde melanom şüphesi uyandıran
bir ben varsa bunun kesin tanısı benin
çıkartılıp patolojik incelemeye gönderilmesiyle olur.
CİLT KANSERİNDEN NASIL
KORUNULUR?
Güneşten korunma önemlidir. Yazın
özellikle saat 10.00 ve 17.00 arasında
doğrudan gün ışığında kalınmamalı,
kalınacaksa mutlaka güneş koruyucu
ürünler kullanılmalıdır.
Dışarı çıkmadan yarım saat önce en az
30 koruma faktörlü güneş koruyucu
kullanılmalı ve iki saatte bir tekrar
edilmelidir.
Prof. Dr. Tanfer Kunt
UYKU
Kalitesiz uykunun etkisi
gün boyu hissedilir.
HORLARKEN,
NEFESSİZ KALMAYIN
GÜN İÇERİSİNDE UYUKLUYORSANIZ, REFLEKSLERDE AZALMA, DİKKAT DAĞINIKLIĞI YAŞIYORSANIZ
VEYA HUZURSUZ BİR GÜN GEÇİRİYORSANIZ SEBEBİ UYKU APNESİ OLABİLİR. BEYLİKDÜZÜ MEDICANA
HASTANESİ’NDEN PROF. DR. TANFER KUNT UYKU APNESİNİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ ANLATIYOR.
İLKBAHAR 2011 ■ 35
UYYKU
U
YKU APNESİ NEDİR?
NE GİBİ PROBLEMLERE YOL AÇAR?
Uyku apnesi; uyku bozukluğu olarak
nitelendirilir ve horlamanın ileri bir
evresidir. Horlama, uyku sırasında,
hava yolundaki tıkanıklıklara bağlı
olarak solunum yolundaki gevşek
dokuların titreşimi sonucu ortaya çıkan
gürültüdür. Bu gürültü kişiyi değil
daha çok çevresindeki insanları rahatsız
etmektedir. Uyku apnesi ise horlama
sırasında solunumun 10 saniyenin
üzerinde bir süre ile durmasıdır. Hatta
bir dakikaya kadar giden apneler vardır. Apnenin bitişi sonrası şiddetli bir
şekilde horlama tekrar başlayacaktır.
Uyku apnesi vücutta bir takım ciddi
sistemik problemlere yol açmaktadır.
Apne sırasında, kanda belli bir oranda
bulunması gereken oksijen miktarı
düşer. Oksijen miktarı düştüğü anda,
reaksiyon olarak kalp, dokulara daha
fazla oksijen göndermek için hızlı
atmaya başlar. Hızlanan nabız sonucunda ileri dönemde tansiyon yüksekliği ve kalpte büyüme görülmektedir.
Beyne giden oksijen miktarında düşme
ise mental sorunlara neden olmakta, -kalitesiz bir uyku sonrası etkisi
ertesi gün görülmektedir. Örneğin;
gün içerisinde uyuklama, reflekslerde
azalma, konsantrasyon güçlüğü gibi
sorunlar ortaya çıkar. Çocuklarda ise
hiperaktiviteye, geceleri alt ıslatmalara,
dikkat dağınıklığına yol açar. Bunların
yanında örneğin cinsel performansta
düşüklük, isteksizlik gibi sonuçlara da
yol açabilir.
Apne sırasında, kandaki, belli bir oranda bulunması
gereken yaşamsal madde, oksijen miktarı düşer. Oksijen
miktarı düştüğü anda, vücut reaksiyonu olarak, kalp
dokulara daha fazla oksijen göndermek için hızlı atmaya
başlar. Hızlanan bir nabız sonucunda
tansiyon yüksekliği ve kalpte büyüme
görülür.
36 ■ İLKBAHAR 2011
Horlama sırasında
solunumunuz 10 saniyenin
üzerinde bir süre duruyorsa,
apne söz konusudur.
ORTAYA ÇIKARAN NEDENLER?
Uyku apnesine neden olan sebep,
temel olarak horlamanın da sebebidir;
hava yolundaki ‘obstrüksiyon’ dediğimiz tıkanmalar buna yol açar. Bu tıkanıklıklar, solunum yolunun başından
itibaren ilk olarak burun tıkanıklıkları
olarak başlar, burun etlerinin büyük-
UYYKUU
Prof. Dr. Tanfer Kunt
Aşırı kilolu ve obez
insanlarda hava yolunun
içerisinde yağlanma ve buna
bağlı olarak da bu boşlukta
bir daralma görülecektir.
Bunun sonucu ise
apne oluşumudur.
kilo eklenir ise uyku apnesi kaçınılmaz
olmaktadır.
ÇEŞİTLERİ VAR MIDIR?
Temel olarak apneler ‘tıkayıcı (obstruktif) apne’ ve nörolojik bozukluklara
bağlı ‘santral apneler’ olarak ikiye
ayrılır. Bunların ayırıcı tanısı daha çok
uyku laboratuvarı tetkiki ile ortaya
çıkarılabilmektedir. Apneler ayrıca
hafif, orta ve şiddetli gibi sınıflamalara
tabi olurlar.
HORLAMAYI APNEDEN AYIRAN
lüğü, burun kemiğinin eğriliği, geniz
etinin büyüklüğü, daha aşağıya doğru
inersek yumuşak damağın gereğinden
fazla geniş oluşu, küçük dilin büyüklüğü ve uzunluğu , dil seviyesinde ise,
dil kökünün gereğinden fazla büyük ve
geride olması en önemli sebeplerdendir. Obstruktif (tıkayıcı) bir apnenin
erişkin dönemde ortaya çıkmasının
en önemli sebeplerinden biri ise aşırı
kilodur. Aşırı kilolu ve obez insanlarda
hava yolu duvarında yağlanma ve buna
bağlı olarak da bu boşlukta bir daralma
görülecektir. Bunun sonucu ise apne
gelişmektedir. Sonuç olarak solunum
yolundaki anatomik yapıdaki bozukluklara bağlı tıkanıklıklara bir de aşırı
NEDİR?
“Her horlayan kişinin apnesi vardır”
diyemeyiz. Basit horlamada, kişi sadece
horlamaktadır, ancak apne dediğimiz
nefes kesilmeleri görülmemektedir.
Horlaması olan ve özellikle apne
hikâyesi olan hastalara mutlaka uyku
laboratuvarı tetkiki yapılmalıdır. Bu
kayıtlarda apneler tespit edilir ve sayısal
olarak değerlendirilir. Bir kişi saatte
beşin altında apne geçiriyorsa bu hafif
apne olarak değerlendirmektedir .
TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Şiddetine göre tedavi yöntemleri sıralanabilir. Hafif derece bir horlamada,
uyku apnesi yoksa pozisyon değişikliği
yeterli olabilmektedir. Burun içerisi-
ne giren havada darlık var ise burun
bantları da kullanabilmektedir. Bunun
dışında muayeneler sırasında, tıkanıklığı yapan bir neden tespit edilmişse,
bu kişilerde horlamanın da şiddeti
fazlaysa, anatomik bozukluğun düzeltilmesi gereklidir. Burun kemiğinin
düzeltilmesi, burun etinin küçültülmesi, küçük dil ve yumuşak damağın
küçültülmesi, çocuklarda geniz etinin
alınması ve gerekiyorsa büyük bademciklerin alınması gibi müdahaleler
yapılmaktadır, Amaç; hava yolundaki
tıkanıklığın açılmasıdır. Bunlar tedavinin ana çatısını oluşturur. Kişi bütün
bunların yanı sıra, aşırı bir kiloya
sahip ise, mutlaka kilo verdirilmesi
gerekmektedir. Cerrahi kadar kilo
kaybı da tedavi için elzem olacaktır.
Kilo kaybı sonunda, genellikle apne
ortadan kalkmaktadır. Eğer kişi obezse
ve cerrahiden de sonuç alınamayacağı
düşünülüyorsa CPAP denilen basınçlı
hava veren maskeler uyku sırasında
uygulanmaktadır. Bu maskeler, hastaya uyku halinde burun ve ağızdan
basınçlı hava vermektedir ve tıkanma
bu basınç ile açılmaktadır. Ancak kullanımı kolay değildir.
İLKBAHAR 2011 ■ 37
NÖROLOJİ
Uzm. Dr. Ahmet Mübin Aydın
FAZLA KİLO
İNME NEDENİ
MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ
NÖROLOJİ UZMANI DR. AHMET MÜBİN AYDIN,
“YETİŞKİNLERDE ÖLÜMÜN ÜÇÜNCÜ NEDENİ İNME
İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ, AŞIRI ALKOL ALIMI, İLERİ
YAŞ, AİLEVİ HİKÂYE, DİYABET, HİPERTANSİYON,
KALP HASTALIĞI, SİGARADIR” DİYOR.
İ
nsan beyni, kafa filmleri ve omurilik sayesinde merkezi
sinir sistemini kontrol eder, çevresel sinir sistemini yönetir,
insanın hemen hemen tüm işlevlerini düzenler. Kalp atışı,
soluk alma, sindirim gibi istemsiz eylemler, otonom sinir
sistemi tarafından yönetilir. Düşünce, mantık, soyutlama
gibi karmaşık zihinsel eylemler ise bilinçli olarak beyin
tarafından yönetilir. Keza motor hareketler, hareketlerin
düzenli ve ardışık olması, kontrolü ve çevresel etkinin tepkilere düzenli motor yanıt verilmesi, istemli hareketler de
beynin kontrolü ve düzenlemesi altındadır.
SİNİR SİSTEMİNİN DAMAR
HASTALIKLARI
Uzm. Dr. Ahmet Mübin Aydın
38 ■ İLKBAHAR 2011
İnme (felç), yetişkinlerde ölümün üçüncü nedeni, iş
görmezliğin ise en önde gelen nedenidir. İnme için risk
faktörleri; ileri yaş, doğum kontrol ilaçları, hamilelik, ailevi
hikâye, şeker hastalığı, hipertansiyon, kan yağlarının yüksekliği, kalp hastalığı, sigara, aşırı alkol alımı ve obezitedir
( şişmanlık).
İnmeler için kontrol edilemeyen risk faktörleri; yaş, ırk,
cinsiyet, aile hikayesi ve genetiktir. Ancak; arteriyel hipertansiyon, geçici iskemik ataklar, geçirilmiş inme, kalp
hastalıkları, şeker hastalıkları (diabetes mellitus), sigara
kullanımı, alkol kullanımı, obezite, kontrol edilebilir risk
faktörleridir. İnmelerde tanısal değerlendirme için; tüm
geçici iskemik atak ve gelişmekte olan inme hastalarında
tam kan sayımı, eritosit sedimantasyon hızı, protrombin
zamanı, parsiyel tromboplestin zamanı, kan şekeri düzeyi,
kandaüre ve kreatinin, serum yağ düzeyleri,kolesterol,
trigliserid, idrar analizi, göğüs filmi, EKG’yi içeren rutin
tarama panelleri yapılmalıdır.
Beyin BT tetkiki tüm hastalarda geçici iskemik atak ve
gelişmekte olan inmeyi taklit edebilecek kanama ve kitle
lezyonlarını gösterebilmek için yapılır. İnmenin lokalizasyonunu tanımlama ve ilgili damarların durumunu ortaya
koymada manyetik rezonans tetkiki etkilidir.
Uz. Dr. Hakan Yakupoğlu
NÖROŞİRURJİ
KAPALI BEL FITIĞI
AMELİYATLARINDA
DEVRİM
DÜNYADA 2002’DEN BERİ
BAŞARIYLA UYGULANAN TESSYS
ADLI YÖNTEMDE, AMELİYAT
HASTA UYANIKKEN YAPILIYOR.
MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA
HASTANESİ’NDEN UZ. DR. HAKAN
YAKUPOĞLU, KEMİK YAPILARA
DOKUNULMADIĞI İÇİN HASTALARIN
İLERDE YAŞAYABİLECEKLERİ BEL
KAYMASI RİSKİNİN ORTADAN
KALKTIĞINI SÖYLÜYOR.
Bel fıtığı, hastanın günlük
yaşamını olumsuz etkiler.
İLKBAHAR 2011 ■ 39
NÖRO
OŞİİRUURJİ
T
ransforaminal Endoskopik Omurga
Sistemi, kısaca TESSYS diye anılan
yöntem standart bel fıtığı ameliyatlarına alternatif bir sistemdir. 2002
yılından beri tüm dünyada başarı ile
uygulanan sistemin en büyük özelliği,
ameliyatın hasta uyanıkken yapılması
ve bu sayede birkaç saat içinde hasta
hastaneden taburcu edilebilmesidir.
Başarı oranı oldukça yüksek ameliyatın
bir diğer özelliği de kemik yapılara
dokunulmadığı için hastaların ileride
ameliyat nedeniyle yaşayabilecekleri
bel kayması riskini ortadan kaldırması
olarak gösterilebilir.
Ünlü futbolcularda bu yöntem sıklıkla
kullanılıyor. Yaklaşık 0,5 santimetrelik
bir kesiden 0,4 santim çapında bir
endoskopla yapılan ameliyatlarla, hastalarda kansız ve tam kapalı bel fıtığı
ameliyatı gerçekleştiriliyor ve hastalar
aynı gün taburcu edilebiliyor.
Kapalı Endoskopik Bel Fıtığı
Ameliyatına (KEBFA), aynı zamanda
artroskopik bel fıtığı ameliyatı adı da
verilmektedir. Ameliyat prensipleri,
diz artoskopisiyle aynıdır. KEBFA, bel
fıtığı nedeniyle ameliyat olması gereken
tüm hastalara uygulanabilir. Ameliyat
iki farklı teknikle yapılmaktadır.
Ameliyatın uygulanabilmesi için özel
endoskopik cerrahi aletler ve uygulayacak cerrahın bu konuda eğitimli
40 ■ İLKBAHAR 2011
Uz. Dr. Hakan Yakupoğlu
ve uluslararası sertifika sahibi olması
gereklidir.
NÜKS EDER Mİ?
Bel fıtığı ameliyatı dünyada üç farklı
yöntemle uygulanmaktadır. Açık cerrahi, mikrocerrahi/mikroendoskopik cerrahi ve tam kapalı endoskopik cerrahi.
Her üç yöntemde de ameliyat edilen
binlerce hastada ameliyat sonrasında
ortalama yüzde 5 oranında ameliyat
mesafesinde nüks olduğu saptanmıştır.
Nüks eden vakaların yüzde 90’ı ilk altı
ayda nüksetmektedir. Hangi yöntem
uygulanırsa uygulansın, nüks oranı
değişmemektedir.
Ancak diğer yöntemlerde nüks eden
hastalarda yeni ameliyatta komplikasyon oluşma riski endoskopik ameliyatlara göre daha yüksektir. Bu nedenle
endoskopik ameliyatta nüks gelişse bile
ikinci ameliyatın komplikasyon riski
yok denecek kadar azdır. Ayrıca mikrocerrahi ya da açık cerrahi sonrası nüks
eden hastalarda da endoskopik girişim
güvenle uygulanabilir.
Yaklaşık 0,5 santimetrekarelik bir kesiden 0,4 santim
çapında bir endoskopla yapılan ameliyatlarla, hastalar
aynı gün taburcu edilebiliyor.
Uz. Dr. Cüneyd Sevinç
ÜROLOJİ
ÇOCUKLARIN
KORKULARI
ÇOCUK, TUVALET
EĞİTİMİNDEN
SONRA TEKRAR
ALTINI ISLATMAYA
BAŞLADIYSA , OLAYIN
ALTINDA YATAN
PSİKOLOJİK NEDENLER
ARAŞTIRILMALI.
MEDICANA
BEYLİKDÜZÜ’NDEN
OP.DR. CÜNEYD
SEVİNÇ, “GENELDE BİR
KARDEŞİN DÜNYAYA
GELMESİ YA DA AİLE İÇİ
BASKININ OLUŞMASI
GİBİ NEDENLERLE
ÇOCUKLAR ALT
ISLATMALARINA
BAŞLAYABİLİR” DİYOR
İLKBAHAR 2011 ■ 41
ÜROLLOJİ
Uz. Dr. Cüneyd Sevinç
A
LT ISLATMALARININ
ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Alt ıslatmaları, primer
ve seconder olarak
ikiye ayırdığımız bir durumdur. Primer
dediğimiz, doğuştan beri çocukların hiç
idrar kontrolünü ele alamaması, seconder dediğimiz ise ikincil gelişen, belirli
bir zaman çocuğun idrarını tuttuktan
sonra altını tekrar ıslatmaya başlaması.
Gece ve gündüz alt ıslatmaları olarak
yine ikiye ayırıyoruz. Gece olan, ‘nokturnel’ dediğimiz kaçırmalar bir diğeri
ise ‘diürinel’ dediğimiz gündüz alt ıslatmaları. Gece olan kaçırmaların altında
yatan herhangi bir organik sebep
genellikle bulunmuyor. Çoğunlukla
psikolojik sebepler olduğu düşünülüyor. Özellikle çocukların mesane
kapasitesinin, büyümeyle beraber tam
gelişmediğini zamanlarda, gece uykusu
ağır olan çocuklarda, gece idrar birikimine cevap veremeyen, uyanamayan
çocuklarda altına kaçırma durumları
görülebiliyor. Yaş ile beraber mesane
büyüdükçe, mesane kapasitesi arttıkça
bu çocuklarda düzelme oluyor. Yine
yaşla beraber beynin mesane üzerindeki
durdurucu sinyal etkisi geliştikçe alt
ıslatmaları kesiliyor.
HANGİ YAŞLARA KADAR SÜRER?
Toplumda yüzde 10 kadar çocukta bu
duruma rastlanıyor. Genellikle de 11
yaşına kadar yavaş yavaş bu oran, azala
azala 11-12 yaş civarında bu durumun
tamamen bitmesini bekliyoruz.
Nadiren yüzde 5 kadarı 11-12
yaş sonrasında, hatta ergenlik ve
hatta yirmili yaşlara kadar uzadığı
oluyor. Uzun yıllar bu hastalığın
tedavisinde belirli bir yöntem
uygulanmamış, hastalığın yaşın
ilerlemesiyle geçişi beklenmiştir.
Daha sonra bir dönem, özellikle
anti-depresan etkileri olan ilaçların
çocuklar üzerinde kullanılarak
etkili olduğu görülmüş. Fakat bu
ilaçların bazı yan etkilerinin çıkması
sonucunda, halk tarafından kullanılması kaçınılmıştır.
TEDAVİ NASIL OLUR?
Olayın psikolojik yönü ele alınarak,
özellikle birincil değil de ikincil olarak
ortaya çıkan alt ıslatmalarının, ciddi
bir psikolojik araştırmadan geçirilmesini öneriyoruz. Genelde bir kardeşin
dünyaya gelmesi ya da aile içi baskının
oluşması gibi psikolojik nedenlerle
çocuklar alt ıslatmalarına başlayabilir.
Hiçbir medikal tedavi yöntemine gerek
duymadan da, psikolojik destekle bu
durum atlatılabilir. Psikolojik bir
problemi de olmadan tamamen yine
mesane kapasitesi azlığı nedeniyle,
uykunun ağırlığı nedeniyle çocuk altına
kaçırıyor olabilir. Bu durumlarda bazı
tedavilerle, altını ıslatma döneminden
kurtarmaya çalışıyoruz. Davranış tedavileri, alarm tedavileri ve ilaç tedavileri
olarak üç sınıfta toplayabiliriz.
Özellikle çocukların mesane kapasitesinin, büyümeyle
beraber tam gelişmediğini zamanlarda, gece uykusu ağır
olan çocuklarda, gece idrar birikimine cevap
veremeyen çocuklarda altına kaçırma
durumları görülebiliyor.
42 ■ İLKBAHAR 2011
• Davranış Tedaviler: Çocuğun
akşam belli bir saatten sonra çok fazla
sıvı üretecek şeyler yememesini sağlamak. Mutlaka yatmadan önce tuvalete
gidip tuvaletini yapmasını sağlamak.
Son olarak da çocuğun gece altına
kaçırdığı saatler bellidir. Gece o saatlerden önce çocuğu kaldırıp tuvaletini
yaptırmak.
• Alarm Tedaviler: Çocuğun iç çamaşırına bağlanan bir alarm zili var. Kilot
ıslandığı zaman devre tamamlanıyor ve
alarm çalmaya başlıyor. Bu da çocuğun
uyanmasına neden oluyor. Belirli bir
zaman geçtikten sonra o saatte alarmla
uyanan çocuk altını ıslatmadan uyanmaya başlıyor. Bu tedavinin başarısı
yüzde 60 oranında.
• İlaç Tedaviler: Bunların hiçbirinden sonuç alınamıyorsa yapılacak tek
durum ilaç tedavisidir. Çeşitli ilaçlar
var. En sık ve güvenli kullanılan, gece
salgılanan idrar üretmeyi engelleyen
hormonu arttırır. Başarısı yüksektir.
GÜNDÜZ İDRAR KAÇIRMALARI
NEDEN OLUR?
Gündüz idrar kaçırmada problem çok
daha ciddidir. Altında yatan önemli bir
psikolojik sebep aranmalıdır. Psikolojik
sebep bulunamazsa, organik sebep
aranmalıdır. En çok rastlanan durum
ise, idrar yolu enfeksiyonudur.
Prof. Dr. Sadık Ersöz
TRANSPLANTASYON
“YOĞUN BAKIM
KARACİĞER NAKLİNİN
VAZGEÇİLMEZ PARÇASI”
ORGAN NAKİLLERİ
İ İ ARTIK ENDER YAPILAN VE GAZETELERDE MANŞET OLAN BİR
İ
UYGULAMA OLMAKTAN ÇIKTI. TÜM İHTİYAÇ SAHİPLERİNE SUNULMASI KAÇINILMAZ
OLAN CERRAHİ İŞLEM, SOSYAL DEVLET OLMANIN VAZGEÇİLMEZ BİR PARÇASI. BAŞARILI
ORGAN NAKİLLERİ YAPILAN HASTANELERİN STANDARTLARININ YÜKSEK OLDUĞU İSE
YADSINAMAZ BİR GERÇEK. PROF. DR. SADIK ERSÖZ, MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA
HASTANESİ, ORGAN NAKİLLERİNİN YAPILMASI İÇİN İDEAL ŞARTLARA SAHİP” DİYOR.
Karaciğer nakillerinde canlı
vericili ve kadavra vericili
ameliyatlar yapılıyor.
İLKBAHAR 2011 ■ 43
TRRANSSPLLAN
NTAASYYON
O
RGAN, ÖZELLİKLE DE KARACİĞER
NAKLİ CERRAHİSİNİN TÜRKİYE’DEKİ
GELİŞİM SÜRECİNİ NASIL DEĞERLEN-
DİRİYORSUNUZ?
Türkiye, en önemli avantajı olan
yetişmiş insan gücünü, organ naklinde, özellikle karaciğer naklinde çok
iyi kullanmayı başarmıştır. Öncelikle
1990 başında büyük üniversitelerde
başlayan az sayıda yapılan karaciğer
nakilleri dünyanın en iyi merkezlerinde
eğitim almış 1960 kuşağı tarafından
başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Bu ilk vakaları takiben kazanılan deneyim, birkaç yıl içerisinde daha büyük
serilerin oluşmasıyla sonuçlanmıştır.
Bu deneyimin son 10 yılda gelişen özel
hastanecilik hizmetleri ile birleşmesi
Türkiye’yi lider konumuna taşımıştır.
Karaciğer nakli
ameliyatı, en zor cerrahi
işlemlerden biri.
VEREBİLİR MİSİNİZ?
Hastanesi’nde ayda 7-8 böbrek, 4-5
karaciğer nakli ameliyatı gerçekleştirmekteyiz. Hem böbrek hem de
karaciğer naklilerinde canlı vericili ve
kadavra vericili ameliyatları yapıyoruz.
Önümüzdeki yıllarda organ nakli ameliyatlarının sayısının hem merkezimizde hem de Türkiye genelinde artması,
talep nedeniyle kaçınılmazdır.
Medicana International Ankara
KARACİĞER NAKLİ ZOR VE POTAN-
YAPTIĞINIZ NAKİL OPERASYONLARI
VE ÖZELLİKLERİ HAKKINDA BİLGİ
SİYEL OLARAK TEHLİKE ARZ EDEN
BİR OPERASYON MU?
Karaciğer nakli ameliyatı tüm cerrahi
işlemler arasında en zor birkaç
girişimden biridir. Deneyim, sabır
ve teknik beceri gerektiren zorlu bir
sınavdır. Deneyimli genel cerrahlar
arasından seçilen yetenekli ve inatçı
kişiler tarafından yapılır.
NAKLİN MALİ BOYUTU NEDİR?
Karaciğer nakli modern cerrahi teknolojinin, yoğun bakım hizmetlerinin
ideal koşullarda uygulanması ile ancak
başarılı olabilir. Bu nedenle pahalı
bir işlemdir. 80-100 bin TL arasında
ortalama maliyet oluşmaktadır. Benzer
ameliyatların aynı standartlarda Avrupa
ve ABD’de bu fiyatların üç dört katına
çıktığı görülebilir. Türkiye’de organ
nakli cerrahları, yüksek standarttaki
ameliyatları ülke koşullarına uygun
şekilde ucuza mal etmek gibi özel bir
yetenek geliştirmişlerdir.
ULUSAL ORGAN VE DOKU NAKLİ
STRATEJİLERİNİN OLUŞTURULMASI
YÖNÜNDE ÖNERİLERİNİZ NELER?
Unutulmaması gereken en önemli
nokta, başka bir ülkede başarılı olmuş
bir programın Türkiye’de farklı
sonuçlar doğurabileceği gerçeğidir.
Türkiye’nin dünyada benzeri olmayan
çok özgün bir yapısı var. Ülkemiz, gelişen ekonomi ve teknolojiye rağmen,
insani değerlerin çok ön planda olduğu
ve geniş aile yapısının halen korunduğu
bir sosyal düzene sahip. Kadavralardan
alınan organların sayısının artırılması
ve adil dağıtılması en öncelikli başlık.
Halen T.C. Sağlık Bakanlığının kadavra verici sayısını artırmak yönünde
izlediği politikalar isabetli ve gerçekçidir. Ancak bütçeden daha büyük bir
payın verilmesi gerekiyor. Canlı akraba
vericilerin kullanılması esnasında etik
kaygıların göz ardı edilmemesi, mevcut
dördüncü derece akraba sınırının aşılmaması ve akraba olmayan vericilerin
değerlendirilmesinde titiz davranılması
“Önümüzdeki yıllarda organ nakli ameliyatlarının
sayısının hem merkezimizde hem de Türkiye
Prof. Dr. Sadık Ersöz
44 ■ İLKBAHAR 2011
genelinde artması, talep nedeniyle
kaçınılmazdır.”
TRAN
NSPLAANTAASYYON
çok önemli.
ORGAN VE DOKU NAKLİ HİZMETLE
RİNE YÖNELİK YOĞUN BAKIM SER
VİSLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEREKTİ
Ğİ İFADE EDİLİYOR. HASTANELERİN
BU ANLAMDA EKSİKLİKLERİ NELER?
Yoğun bakım özellikle karaciğer naklinin vazgeçilmez parçası. Beyin ölümü
olan kadavra vericilerin de bulunabileceği tek adres. Yoğun bakımın anestezi
uzmanlığından ayrılarak ayrı bir eğitim
süreci sonrasında elde edilen bir ihtisas
haline dönüştürülmesi tek çözümdür.
TÜRKİYE’DE ORGAN NAKİL MERKEZ
LERİ YETERLİ VE YAYGIN DÜZEYDE
Mİ? KAMU VE ÖZEL SEKTÖR DÜŞÜ
NÜLDÜĞÜNDE MERKEZ DAĞILIMINI
NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Organ nakli merkezlerinin sayısı
yeterli gözükmemekle birlikte nitelikleri yeterli ve eşit değil. Ülke genelinde dağılım homojen olmak zorunda.
Özel hastanelerde verilen hizmetin
kalitesi genel olarak daha yüksektir.
Ancak maliyet hesapları işin içine
girince yaklaşım değişiklik gösterebilir. Halen organ nakilleri için sosyal
güvenlik sistemi tarafından paket
ödeme uygulanıyor. Erken ameliyat
sonrası dönemde sistem çok başarılı
işlerken, geç dönemde hastalar fark
ödemek zorunda kalıyor ve kamu
hastanelerine geri dönüyorlar. Bu
açıdan sistemin ıslahı ve sürekliliğin
sağlanması gerekli.
ORGAN NAKLİNDE BAŞARILI
DÜNYA MERKEZLERİNİN ORTAK
NOKTALARI VE TÜRKİYE’DEKİ
BAŞARILI BİR MERKEZİN OLMAZSA
OLMAZLARI NELERDİR?
Tıp teknolojisi devamlı gelişiyor.
Personel ve teknik donanım açısından bu gelişime ayak uyduramayan
merkezler, demode olmaktadır.
Alanında çok iyi eğitim almış doktorlar ve yardımcı sağlık personelinin çalıştırılması,olmazsa olmazı.
Türkiye’deki özel hastanelerde personel döngüsü çok hızlı. Ekonomik
“Türkiye’de organ nakli cerrahları, yüksek standarttaki
ameliyatları ülke koşullarına uygun şekilde
ucuza mal etmek gibi özel bir yetenek
geliştirmişlerdir.”
ve diğer nedenlerle çalışanlar sık yer
değiştiriyor. Organ nakli gibi deneyimin çok önemli olduğu bir alanda bu
durum kolay tolere edilemez. Organ
nakli merkezleri ruhsatlandırma aşamasında sahip oldukları teknolojik
donanımın beş yıl içinde yetersiz hale
geleceği açık. Bu nedenle teknoloji
yatırımının devam etmesi kaçınılmaz
gözükmektedir. Medicana Ankara
Hastanesine baktığımızda, organ
nakillerinin yapılması için ideal şartlara sahip olduğu görülmektedir.
HASTANENİZDE EN SIK YAPILAN
NAKİLLER HANGİLERİ?
İlk sırada böbrek, ikinci sırada karaciğer nakli yer alıyor.
ORGAN BAĞIŞINI ARTTIRMAYA
YÖNELİK ÖNERİLERİNİZ NELER?
Kadavra organ bağışının artırılması
uzun soluklu ve güç bir iş. Beyin
ölümü bildiren merkezlerin masraflarının karşılanması için hali hazırda yapılan ödeme çok gerçekçi ve
olumlu gözükmektedir. Kampanyalar
yerine sürekli eğitim tercih edilmelidir. Basında asılsız olarak yer alan
haberler olumlu gelişmeleri tersine
çevirmektedir. Bu konuda yasal yaptırımlar dahi oluşturulabilir.
İLKBAHAR 2011 ■ 45
ÜROLOJİ
Doç. Dr. Oğuzhan Sarıyüce
Prostat büyümesi,
EVLİ ERKEKLERDE
DAHA SIK GÖRÜLÜR
PROSTAT, KESTANE YA DA CEVİZ BÜYÜKLÜĞÜNDE, SALGI BEZİ YAPISINDA, ERKEKLERE HAS BİR
ORGANDIR. ERGENLİKLE BERABER ERKEKLİK HORMONU TESTOSTERONUN ETKİSİYLE GELİŞMEYE BAŞLAYAN
PROSTAT 20 YAŞ CİVARINDA BÜYÜMESİNİ DURDURUR. İKİNCİ BÜYÜME DÖNEMİ 40 YAŞINDAN SONRA
BAŞLAR. PROSTATIN İÇ ORTA KISMINDA YERLEŞİK HÜCRELER NORMALDEN ÇOK HIZLI ÇOĞALMAYA
BAŞLAYARAK ‘BPH’ DENİLEN İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ RAHATSIZLIĞINA YOL AÇARLAR. PROSTAT
HASTALIKLARINDA EN İYİ KORUNMA YÖNTEMİ DÜZENLİ SAĞLIK KONTROLLERİNİN İHMAL EDİLMEMESİDİR.
46 ■ İLKBAHAR 2011
ÜRROLO
OJİ
ULUSLARARASI PROSTAT SEMPTOM
DERECELENDİRİLMESİ ( I-PSS)
Genellikle prostat yakınma skorlaması
denen ve belirtilerin derecelenmesini
sağlayan sorgulama formları objektif
değerlendirmeyi sağlar.
I-PSS (Uluslararası Prostat Belirti Skoru)
1. İdrar yaptıktan sonra, mesanenizin boşalmadığı
hissine kapılma sıklığınız nedir?
2. İdrar yaptıktan sonra, iki saatten daha az bir
sürede tekrar idrar yapma ihtiyacınızın sıklığı nedir?
3. İdrar yaparken birkaç kez durup tekrar başlama
sıklığınız nedir?
4. İdrarınızı tutmakta ne sıklıkta güçlük çektiniz?
5. Ne sıklıkta idrarınızın akış gücünde azalma
hissettiniz?
6. İdrar yapmaya başlamak için ne sıklıkta
zorlandınız ya da ıkındınız?
Yukarıdaki sorulara hiçbirinde yanıtı verildiyse 0,
Beşte birinden az olduğu düşünülüyorsa 1
Yarısından az ise 2
Hemen hemen yarısı ise 3
Yarısından fazlaysa 4
Hepsindeyse 5 olarak puanlama yapılır.
7. Yatmaya gittikten sabah kalkana kadar bir
gecede kaç kere idrar yapmak üzere kalktınız?
Bu soruya da yanıt
Hiç ise 0
Bir kere ise 1
İki kere ise 2
Üç kere ise 3
Dört kere ise 4
Beş ya da daha fazla ise 5 olarak puanlama
yapılır.
Toplam puan
0-7 ---> hafif derece tıkanıklık
8-19 ---> orta derece tıkanıklık
20-35 ---> ileri derece tıkanıklık şeklinde yorumlanır.
P
Doç. Dr. Oğuzhan Sarıyüce
ROSTATIN BELLİ BAŞLI
HASTALIKLARI NELERDİR?
İyi huylu Prostat Büyümesi (BPH),
Prostat Kanseri, Prostat İltihabı
(Prostatit), postatın belli başlı hastalıklarıdır. İyi huylu prostat büyümesi,
erkeklerde yaş ilerlemesiyle ortaya çıkan
doğal bir durumdur. 49 yaş sonrası
başlayan ikinci büyüme döneminde,
prostat sert ve genişlemeyen kılıfla çevrili olduğu için büyüyen içinden geçen
idrar kanalını sıkıştırarak idrar geçişini
zorlaştır ve prostat belirtilerinin prostat
yakınmalarının ortaya çıkmasına sebep
olur. Büyüme yaşam boyu sürdüğü
için 50 yaşına gelmiş bir huylu prostat
erkek iyi büyümesi yakınmaları ortaya
çıkması için yüzde 50 şansa sahiptir.
80 yaşındaki erkeklerin yüzde 80-90 da
erkek iyi büyümesi (BPH) mevcuttur.
İYİ HUYLU PROSTAT NEDEN BÜYÜK?
Testosteron / östrojen oranının değişmesi, dihidrotestosteron birikimi, ailesel yatkınlık, iyi huylu prostat büyüme
nedenleridir. Evli erkeklerde daha sık
görülür. Beyaz ırkta görülme oranı ise
sarı ırka göre daha fazladır.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Mesaneyi tam boşaltamama hissi, idrarı
başlatmada gecikme ve zorlanma, kesik
kesik idrar yapma, idrar akımının zayıfİLKBAHAR 2011 ■ 47
ÜRROLLOJİ
lığı idrarın son kısmının damlar tarzda
olması, işeme sırasında ıkınma gereksinimi, aniden idrara çıkma gereksiniminin ortaya çıkması, kısa aralıklarla sık
idrara çıkmak, gece idrara gitme ihtiyacı ve aniden idrar yapamaz olmak,
hastalığın belirtileri olarak sıralanabilir.
Prostat büyümesi olan erkeklerde,
allerji veya soğuk algınlığı ilaçları, alkol,
soğuk hava ya da uzun süre hareketsiz
kalmak böyle bir duruma yol açabilir.
İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ NASIL
TEŞHİS EDİLİR? İYİ HUYLU PROSTAT
BÜYÜMESİ NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Parmakla prostat muayenesi ve PSA
(Prostat Spesifik Antijen) kan testi
ve idrar tetkiki ile teşhis konulur.
Prostatın büyüklüğü, kanserli bir gelişme (nodül, sert alanlar) olup olamadığı, aşırı duyarlılık ve dolgunluk gibi
enfeksiyon belirtileri makattan yapılan
parmak muayenesi ile anlaşılır. İdrar
analizi özellikle prostat büyümesine
benzer belirtiler veren enfeksiyonların
ayırt edilmesi için gereklidir. 40’lı yaşlardan itibaren kanda yapılacak PSA
testi prostatta olası kanserli gelişmelerin
erken tanı ve tedavisi açısından çok
önemli yararlar sağlar. Prostat Spesifik
Antijen denen ve prostat dokusu
tarafından kana salgılanan bir protein
olan PSA düzeyi prostat kanseri, iyi
huylu prostat büyümesi ve prostat
iltihaplarında yükselebilmektedir. 50
yaş üzeri erkeklerde Amerikan Kanser
Derneği ve Amerikan Üroloji Derneği
yıllık PSA testlerinin yapılmasını önermektedir. İdrar akım hızı (Üroflow)
ve işeme sonrası mesanede kalan artık
idrar miktarı ölçümü objektif olarak
prostatın idrar yolu ve mesane çıkışını
ne kadar tıkadığı konusunda fikir verir.
İyi huylu prostat büyümesi,
erkeklerde yaş
ilerlemesiyle
ortaya çıkan doğal
bir durumdur.
48 ■ İLKBAHAR 2011
BPH TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Yakınmaların şiddeti ve istenilen rahatlama derecesine göre
üroloji doktoru ve hasta tedavi konusunda birlikte seçim
yapmalıdır.
Kısa Dönem Geçici Rahatlatıcı Yaklaşım
Yakınmalar tolere edilebilecek düzeyde ise düzenli kontroller altında hasta
ürolojik takibe alınabilir. Bu dönemde;
- Düzenli tuvalete çıkma
- Alkol ve kafeinli içecekleri (çay, kahve) azaltma
- Akşam ve gece alınan sıvı miktarını kısıtlama
gibi önlemler alınabilir.
Prostat yakınmalarını ortadan kaldırmaya yönelik ilaçlar vardır, ancak
bunlar hastalığın kökten tedavisini sağlamaz.
Orta Derecede Etkili Yaklaşımlar
Laser Tedavileri: Genellikle küçük ve orta boyutlu prostatlarda
uygulanır. Yüksek güçte lazer ışığı enerjisi kullanarak prostatın büyümüş
kısmını buharlaştırarak ya da canlılığını ortadan kaldırarak küçülten
bu yaklaşımlar günübirlik ya da bir günlük hastane yatışları gerektir.
Ancak klasik kapalı (monopolar TUR) prostat ameliyatlarına oranla
yakınmalarda daha az bir rahatlama sağlamaktadır.
Etkin Tedavi Yaklaşımları
Üroloji camiası tarafından altın standard BPH tedavi yaklaşımı olarak
kabul edilen klasik kapalı (endoskopik) prostat ameliyatı olan ʻmonopolar
TUR Prostatʼ operasyonudur. PK (Plazma Kinetik) teknolojisinin
geliştirilmesi ile çok daha etkin ve güvenli bir seçenek bu operasyona
rakip olmuştur. Geleneksel kapalı prostat ameliyatı olan ʻTUR Prostatʼ
(Prostatın Transüretral Rezeksiyonu) hastalık belirtilerinin derhal ve
uzun dönem ortadan kaldırılması için etkin bir seçenek oluşturmakla
birlikte tekniğin tabiatından dolayı operasyon çok büyük prostatlarda
uygulanamamakta, kanama fazla olabilmekte, TUR sendromu olarak
tanımlanan ciddi bazı sağlık riskleri oluşturabilme, operasyon sonrası idrar
sondasının daha uzun tutulması gereksinimi, idrarda yanma hissi ve kanlı
idrarın bir dönem devam etmesi gibi bazı olumsuzluklar taşımaktaydı.
Plazma kinetik teknolojisi çok daha düşük düzeyde ve güvenli bir
enerji kullanılarak büyümüş prostatın kesilerek ya da buharlaştırılarak
ortadan kaldırılması imkânını sağlamıştır. Plazma kinetik prostat
müdahalesi geleneksel kapalı prostat ameliyatı olan TURʼda kullanılan
ve sağlık açısından riskli olabilecek solüsyonlar yerine serum fizyolojik
ile uygulanmaktadır. Plazma kinetik prostat operasyonu genel ya da
bölgesel anestezi altında uygulanabilir. Operasyon genellikle bir saatten
az bir sürede tamamlanır. Çoğunlukla bir günlük bir hastanede kalış
sonrası hasta taburcu edilebilir.
Sonuç olarak Plazma Kinetik Prostat Operasyonu geleneksel kapalı prostat
operasyonu (TUR PROSTAT) ve diğer modern kapalı yaklaşımlara oranla;
-Daha kısa hastanede yatış süresi,
-Daha az kan kaybı,
-Prostat yakınmalarının hemen ve uzun dönem kalıcı biçimde giderilmesi,
-Operasyon sonrası idrar sıklığı ve yanması gibi yakınmaların daha kısa
sürede normale dönmesi,
-İdrar sondasının daha kısa sürede çekilebilmesi,
-Prostat nedeniyle alınması gereken ilaçları kullanma gereksiniminin
ortadan kalkması gibi ciddi avantajlar içerir.
Doç. Dr. Serdar Akgün
KALP-DAMAR CERRAHİSİ
SAĞLIKLI VE
PÜRÜZSÜZ
BACAKLAR
SON ZAMANLARIN MODASI, İKİNCİ BİR DERİ GİBİ VÜCUDU
SARAN ‘SKİNNY’ PANTOLONLARI SEVEREK GİYİYORSANIZ BİR
KEZ DAHA DÜŞÜNÜN. ÇÜNKÜ DAR KOTLAR VE DAR ÇİZMELER
VARİS HASTALIĞININ TETİKLEYİCİ SEBEPLERİNDEN. BAHÇELİEVLER
MEDICANA’DAN DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN VARİSLERİN ÇEŞİTLERİNİ
VE TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ ANLATIYOR.
V
ARİS NEDİR?
Oksijenden fakir kirli kanın
kalbe ulaşmasını sağlayan
toplardamarlarda genişleme
ve kanın yukarı çıkmasını sağlayan kapakçıkların bozulması
sonucunda gelişen bir hastalıktır.
Yaygın olarak bacaklarda görülür.
KAÇ TİP VARİS VARDIR?
Üç çeşit varis tipi vardır. Bunlardan
ilki kılcal damarların genişlemesi ile
oluşur. Buna ‘telenjiyektazi’ adı verilir.
İkincisi, telenjiyektazileri daha geniş
çaplı olan ‘venulektazi’lerdir. Bunlar
mavi renkli olurlar. Üçüncü ise çapları
daha büyük ve yeşil renkte görünen
büyük toplardamar sisteminin ‘safen
ven’ varisleridir.
VARİS HASTALIĞININ GÖRÜLME
SEBEPLERİ NELERDİR?
Varis hastalığının en sık görülme
sebebi genetiktir. Ebeveynlerinizde
varis varsa; özellikle kadınlarda gelişme
şansı daha yüksek kabul edilir, kadın
akrabalarında varis öyküsü yüzde
49, erkek akrabalarında yüzde 19
oranında görülür. Gebelik sırasında
değişen hormon düzeyleri, büyüyen
rahimin karın içi damarlara yaptığı
baskı bacaklarda toplardamar dolaşımını bozar. Gebelik sırasında fazla kilo
alımı da varis oluşumunda etkilidir.
Meslek icabı ayakta kalmak ve uzun
sureli oturmak da varis gelişimine
katkıda bulunur. Ayakta kalınca toplardamarlarda basınç artışı olur. Uzun
süre oturur pozisyonda ve dizlerin
büküldüğü durumlarda toplardamar
dolaşımı bacaklarda bozulur.
Güneşte uzun süre kalındığında
ya da sauna, hamam gibi sıcak
İLKBAHAR 2011 ■ 49
KAALP-DAM
MAR CEERRRAHİSSİ
Doç. Dr. Serdar Akgün
ortamlarda da vücudun ısı düzenlemesi
sonucunda damarlarda genişleme olur.
BESLENMENİN ETKİSİ VAR MI?
Beslenmenin varis oluşumuna hiçbir
etkisi yoktur. Aynı zamanda varis
hastalığı mevsimsel olarak artış veya
azalma göstermez. Fakat bunların yanı
sıra giyinme tarzının varislere doğrudan
etkisi vardır. Dar pantolonlar, sıkı çizmeler ve botlar kan dolaşımını etkilediğinden varis oluşumuna neden olabilir.
KADINLARDA DAHA SIK
GÖRÜLÜYOR
CİNSİYETİN VE YAŞ FAKTÖRÜNÜN
VARİS HASTALIĞINA ETKİSİ NEDİR?
Kadınlarda varis hastalığı erkeklere
göre daha sık görülür. Kadınlarda bu
oran yüzde 31 iken, erkeklerde yüzde
17’yi bulur. Kadınlarda en sık görülen
yaş dilimi 40 ile 49, erkeklerde ise 70
ile 79’dur.
VARİS TEDAVİ YÖNTEMLERİ
NELERDİR?
Toplumda büyük çaplı toplardamarlarda varis yüzde 30-40 oranında
yüzeysel kılcal ve küçük çaplı varislerin
eşlik ettiği tablo saptanmıştır. Temel
olarak tedavi planlamamdan önce fizik
muayene ve bacaklardaki damarların
durumunun saptanması için ultrason
yapılması esastır. Büyük toplardamarlarda sorun olmayan kılcal damarlarda
50 ■ İLKBAHAR 2011
genişleme ve küçük, orta çaplı varislerde. lazer ya da köpük-iğne tedavisi
uygulanabilir. Büyük toplardamarlarda oluşan yetmezlik ve büyük çaplı
varislerin tedavisinde ise klasik cerrahi
veya radyo frekans endovenöz ablasyon uygulanabilir. En son geliştirilen
radyofrekans yönteminde damar içine
yerleştirilen kateter ile, ultrason eşliğinde radyofrekans dalgaları ile damar
içeriden yakılmaktadır. Klasik cerrahiye
göre fazla kesi olmadan kısa bir sürede
yakma (3-4 dakika) işlemi tamamlanır. Toplam ameliyat süresi ise 30-40
dakika arasındandır. Son yıllarda en sık
kullanılan ve tatminkâr sonuçlar veren
yöntem budur.
VARİSLER TEKRARLAR MI?
Klasik cerrahi sonucunda uzun yıllar
içinde varislerin tekrarlaması sorunu
yüzünden, günümüzde önce lazer ve
en son olarak radyo frekans ile daha
konforlu, ağrısız ve daha iyi sonuçlar
veren yeni yöntemler uygulanmaktadır.
Yeni geliştirilen bu yöntemlerde tekrarlama oranının daha düşük olduğu
saptanmıştır.
Dar pantalonlar
kan dolaşımı
etkiler.
Beslenmenin varis oluşumuna hiçbir etkisi yoktur.
Varis hastalığı mevsimsel olarak
artış veya azalma da göstermez.
Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu
FİZİK TEDAVİ
AYAKKABINIZIN
AKSI DÜZGÜN MÜ?
ÇAMLICA MEDICANA
HASTANESİ PROF. DR . MERAL
KOZAKÇIOĞLU, DÜZGÜN BİR
OMURGA YAPISINA SAHİP
OLABİLMEMİZ İÇİN GÜNLÜK
YAŞAMDA GİYMEMİZ
GEREKEN AYAKKABI
ÇEŞİTLERİNİ ANLATIYOR.
İLKBAHAR 2011 ■ 51
FİZZİKK TEDDAVİ
A
YAKKABIDA DİKKAT EDİLMESİ
GEREKEN UNSURLAR
NELERDİR?
Ayakkabı imalatında ayakkabı
aksının düzenlenmesi büyük
önem taşır. Ayakkabı firmalarının
biomekanik uzmanlardan destek
al-ması ve her ayakkabı imalatçısının
bir biomekanik uzmanı ile çalışması ya
da bu konuyla ilgili bir uzmandan sertifikalı belgeler alması gerekir. Şu anda
Türkiye’de böyle bir uygulama yok,
fakat yakın zamanda çıkartılması halk
sağlığı açısından faydalı sonuçlar doğurur.
ideal olanıdır.
AYAKKABILARIN
TOPUKLARI NASIL
OLMALI?
YÜKSEKLİKTE VE NASIL
Kalın topuklu ayakkabı, özellikle topuktaki
ağırlık noktasını daha
iyi karşıladığı ve daha
rahat bir yürüyüş sağladığı için, daha çok tercih edilmelidir.
Eğer ayakkabının ortopedik aksı güzel
düzenlenmiş ise, ince topuklu ayakkabılarla da rahat yürüyüş sağlanabilir.
Ayakkabı ister ince topuklu isterse
kalın topuklu olsun, ortopedik aksı iyi
düzenlenmiş ise yüksek topuklu ayakkabılarla da rahat yürünebilir.
AYAKKABILAR GİYİNMELİYİZ?
YANLIŞ AYAKKABILAR NE GİBİ
Özellikle çalışan kadınların ayakkabıları, hem tipi hem de yüksekliği açısından son derece önemlidir. Normalde
yürürken ve ayakta dururken, vücut
ağırlığımızın yüzde 33’ü ayak ucunda, yüzde 33’ü ayağın orta kısmında,
yüzde 33’de topuğun arka kısmında
olmalıdır. Dolayısıyla vücut ağırlığının
omurgadan kalçaya, kalçadan dize,
dizlerden ise ayak bileğine ve ayağa
eşit ağırlıkta ve düzenli olarak gelmesi
için belirli bir ağırlık noktası olması
lazım. Bunu sağlamak için de kadınların yaklaşık 5-6 santim yüksekliğinde,
ortopedik ayakkabılar giymesi gerekir.
Ayakkabı alırken, ortopedik akslara
uygun olarak imalat yapan ve bu konuya önem gösteren firmaların ayakkabılarını tercih etmeliyiz.
SORUNLARA YOL AÇAR?
GÜNLÜK YAŞAMDA HANGİ
SİVRİ BURUN AYAKKABILAR AYAK
Uygun ayakkabı giyilmediği zaman
her yaşta değişik problemlerle karşılaşılabilir. Çocuğun gelişme dönemini
ele alırsak, ayak eğrilikleri, ayak basma
problemleri ortaya çıkar ve bu sorunlar
ayak ve ayak bileğinde problem yaratır.
Hem kız hem de erkek çocuklarında
omurgada eğrilikler ortaya çıkabilir.
Kadınlarda, özellikle genç kızlarda,
uzun süreli yüksek topuklu ayakkabı
giyilmesi bel ağrılarına yol açar. Yüksek
topuk giydiğimiz zaman vücut ağırlığının yüzde 33’ten fazlası ayak parmaklarına gelir. Bu da beldeki, omurgadaki
çukurluğu arttırır. Bu çukurluk beldeki
sinirlere baskı oluşturarak belden bacağa yayılan ağrılar yaratabilir. Bacakların
arkasında kramplar ortaya çıkar. Uzun
süre topuklu ayakkabı ile ayakta duran
Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu
kadınlarda, aşil (ayak bileği arkasındaki
tendon) kısalığı oluşur. Aşil kısaldığı
zaman kişi istese de alçak ayakkabı
giyinemez. Giydiği zaman aşil gerildiği
için ağrılar ortaya çıkar. Bu durumun
tam tersi de mümkün. Çok fazla düz
ayakkabı giyinen birisinde aşil tendonu
gerilir ve siyatik sinir baskı altında kalır
ve siyatik siniş basısına bağlı olarak
ağrılar ortaya çıkar.
BABETLER ZARARLI MI?
Günümüzde çok giyilen babetler ayak
sağlığı için çok sakıncalıdır. Bu ayakkabıların hiçbir aksı yoktur. Babetleri
günde en fazla bir saat giymek gerekir.
Son yıllarda bazı firmalar içerisinde
aksı olan babetler imal adiyorlar, bunlar tercih edilebilir.
SPOR YAPARKEN NE TÜR
AYAKKABILAR SEÇMELİYİZ?
Tabanı düz olan ayakkabılar ayak sağlığı açısından sakıncalıdır. Dolayısıyla
spor yaparken ve yürüyüş yaparken bu
tarzda ortopedik ayakkabıları tercih
etmeliyiz. Zaten artık spor ayakkabı
imal eden firmalar tenis, yürüyüş, basketbol vs. gibi sporlar için uygun ayakkabılar tasarlıyor. Biz de ayakkabı satın
alırken bunlara dikkat etmeliyiz.
SAĞLIĞI İÇİN YARARLI MI?
Ayakkabının burnu çok sivri olmamalıdır. Burnun sivri olması parmakların
sıkışmasına neden olur. Onun için
kadınların günlük yaşamda, yuvarlak
burunlu, sentetik olmayan, 5-6 santim
topuklu ortopedik ayakkabılar giymesi
52 ■ İLKBAHAR 2011
Uzun süreli yüksek topuklu ayakkabı giyilmesi bel ağrılarına
yol açar. Çok fazla düz ayakkabı giyen
kişide de aşil tendonu gerilir ve ağrılar
ortaya çıkar.
HASTALIKTA VE
SAĞLIKTA
BESLENME
Meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketin
ESTETİK
Dengesiz beslenme selülit nedeni
MEDİKAL ESTETİK
Vücut kıvrımlarınızı liposuction ile düzeltin
DİŞ
Diş etiniz kanıyorsa, dikkat!
İLKBAHAR 2011 ■ 53
BESLENME
Diyetisyen Devrim Açıkgöz
Sağlıklı ve formda kalmak için
ÇEŞİTLİ VE
SIK YİYİN
SAĞLIKLI BESLENMENİN SINIRLARI VE KURALLARI VAR. MEDICANA AVCILAR HASTANESİ DİYETİSYENİ
DEVRİM AÇIKGÖZ DENGELİ BESLENME ADI ALTINDA ‘ÇEŞİTLİ BESLENMENİN’ ÖNEMİNİ VURGULARKEN
BUNLARIN YANINDA HANGİ İÇECEKLERDEN UZAK DURMAMIZ GEREKTİĞİNİ ANLATIYOR.
54 ■ İLKBAHAR 2011
BESLEN
NME
İLKBAHAR 2011 ■ 55
BESLLEN
NME
D
ENGELİ BESLENME NEDİR?
Besin gruplarında beslenme
piramidi vardır. Beslenme
piramidi üzerinden hareket
ettiğimizde, “Şu besin kesinlikle
faydalıdır” gibi bir yargıya varamayız.
Besinlere yaklaşım; tamamen hiçbir
besin maddesini vücuda yabancı
madde haline getirmemek. Normalde
besinleri beş ana grupta topluyoruz.
Karbonhidratlar, proteinler, yağlar,
sebzeler ve meyveler. Bunların yüzdelik
dilimleri var. Yüzde 50-55 oranında
karbonhidratlar, yüzde 12-15 oranında
proteinler, yüzde 25-30 oranında yağ
ve ara öğün olarak da meyve ve sebze
şeklinde. Bütün bu besin gruplarından
bir günde içerisinde tükettiğinizde dengeli beslenmiş oluyorsunuz.
Diyetisyen Devrim Açıkgöz
Besin içeriklerine dikkat edip miktarına dikkat etmediğiniz
takdirde, bu size kilo olarak geri döner. Miktarı da, günlük
harcadığınız ortalama kalori miktarından değerlendirmek lazım.
Bunları yaptığınızda kilo problemleri
ortadan kalkar.
dikkat edip miktarına dikkat etmediğiniz takdirde, bu size kilo olarak geri
döner. Miktarı da, günlük harcadığınız
ortalama kalori miktarından değerlendirmek lazım. Bunları yaptığınızda kilo
problemleri ve buna bağlı olarak oluşan
YEMEKLERDE MİKTAR VE ÇEŞİTLİLİK
sağlık problemleri de ortadan kalkar.
ÖNEMLİ Mİ?
Miktar belirtmek için kişisel özellikleri
Günde en az beş porsiyon sebze ve
değerlendirmek lazım. “Siz şu kadar
meyve tüketimi gereklidir ve bu tükeyemelisiniz” diyebilmek için o kişinin
tilen besinlerin içeriği mutlaka çeşitlilik
günlük enerji miktarını, yağ kat, su
göstermelidir. Hep aynı meyve, sebze
dengesini bilmeniz gerekir. Bunu da
üzerinde durulmamalıdır. Zaten çeşitölçerek bulabiliyoruz. Burada amacımız lilik kavramını oluştururken de mevdengeli beslenme. Besin içeriklerine
simsel özelliklerin ön planda tutulması
gerekiyor. Eskiden her besin
mevsiminde çıktığı için, ‘mevsimine
dikkat edin’ diye bir
‘SINIRSIZ MEYVE’ YANLIŞTIR
alt
yazı
yazmaya gerek yoktu.
“İstediğimiz kadar meyve yiyebiliriz diye
Ama
artık
her an her şeyi
bir özgürlüğümüz yok maalesef. Her
bulabiliyorsunuz. O zaman
meyvenin içeriğine göre değişiklik gösterir,
ama bir porsiyon meyve iki kesme şeker
tüketicinin dikkat etmesi
kadar şeker içerir. Meyve şekeri de ihmal
gereken unsur, vücudunun o
edilebilecek bir şeker değildir. Vücuttaki
mevsimde çıkan besine uygun
kan şekerini yükseltir. Dolayısı ile siz
olup olmadığı. Mevsiminin
meyveyi sınırsız tüketmeye kalktığınızda
dışında çilek yemeyi uygun
kan şekeriniz çok hızlı yükselir. Hem
bulmuyorum. Özellikle gebekilo aldırıcı etkisi vardır, hem de genel
lik döneminde çok hormon
anlamda, bir seferde fazla miktarda
meyve, sağlık açısından uygun değil.”
alınması ve büyüme ve gelişme
çağındaki çocuklar için uygun
56 ■ İLKBAHAR 2011
değil. Mevsiminde olan her meyve ve
her sebze mutlaka tüketilmeli.
Kırmızı et kolesterol açısından tehlikeli kabul ediliyor, ama haftada
ikinin altında kırmızı et tüketimi olan
bireylerde yapılan çalışmalar, B12
yetersizliği ortaya koyuyor. O zaman,
“Protein kaynağı olarak haftada mutlaka iki gün kırmızı et yiyin” diyoruz.
Geri kalan günlerde ise iki gün tavuk
ve hindi, iki gün Omega 3, Omega 6
açısından balık, geriye kalan bir gün ise
kuru baklagiller tüketelim. Böyle yaptığınız zaman hem çeşitliliği sağlamış
oluyorsunuz, hem de haftalık beslenme
programında bütün besin kaynaklarını
kullanmış oluyorsunuz.
NE SIKLIKLA BESLENMELİYİZ?
Bir günü üç ana, üç ara öğün şeklinde
planlıyoruz. Bir öğünün, vücuttaki
kan şekeri dalga hareketi, ortalama üç
buçuk saat sürer. Dört saatten uzun
süre aç kalınmamasını öneriyoruz.
Vücutta her iki durumda da sorunlar
oluşacağından, kan şekeri ne olduğundan fazla yükselsin ne de olması
gerekenin altına düşsün. Yani vücudun
kan şekeri oranını dengede tutabilmek
için, iki buçuk üç saatte bir beslenme
BESLEN
NME
profili oluşturma gerek. Ana öğünleri
daha geniş tutarken, atıştırmalık öğünleri daha hafif geçiştirmeliyiz. Her ana
öğünü kendi içerisinde bütün besin
gruplarını içerecek şekilde planlıyoruz.
Mesela öğlen tavuk ızgara yiyerek
proteini almış oluyorsunuz. O zaman
yanına sebzeyi de eklemek için yeşil
salata koyalım. Ayran ya da cacık
eklediğinizde, ya da yoğurtlu semizotu
salatası, süt grubunu da katmış oluyorsunuz. Geriye bir tek tahıl grubumuz
kalıyor. Onun için de çorba, ekmek,
pirinç pilavı, bulgur pilavı veya makarna olabilir. Bunların miktarlarını kişisel
özelliklere göre planlıyoruz. Fakat
hepsini bir araya getirdiğimizde kişi
bir öğünde bütün besin gruplarından
tüketmiş oluyor. Aynı şeyi her öğün
için düşünmek lazım. Sabah kahvaltısında protein kaynağı olarak, yumurta
veya peynir tercih ediyoruz, onun
yanında domates, salatalık, biber, maydanoz tüketebilirsiniz. Unlu mamuller
olarak, tahıl grubunda, kişi ekmek
tüketebilir.
Sporun fazlası
da zararlı
olabilir.
ZAYIFLAMA HAPLARININ VÜCUDA
ETKİSİ NEDİR?
Zayıflama ilaçlarının mantığı, genel
olarak vücuttaki ısıyı yükselterek, kalp
atım hızını arttırarak ve dolaşımı hızlandırarak enerji harcatmaktır. Vücut
daha çok efor sarf ediyor, daha çok
terleyip, daha çok susuyor. Bunun
yanında, istem dışı açlık tokluk merkezini bloke ediyorsunuz. Bunların hepsi
dışarıdan doğal olmayan müdahalelerdir. Örneğin vücudun daha hızla çalışmasına yönelik kalp atım hızını arttırdığınızda, kalp ritim bozukluklarına
neden olabilirsiniz. Her maddenin yan
etkisi farklı olabilir, ama sonuç olarak
hepsinde, kullandığınız ürünü bıraktığınızda, vücudunuz eski halinden
daha yavaşlayacağı için siz elde ettiğiniz
sonucu daha fazlası ile geri alacaksınız.
Kalıcı sonuçlar elde edemediğiniz noktada her zaman zarardasınız. Yanında
ek olarak sağlık problemleriniz de oluşur. Önemli olan kalıcı bir beslenme
profli oluşturmaktır.
BİTKİSEL ÇAYLARIN VÜCUDA
SPORUN BESLENMEYE KATKISI
ETKİLERİ NELERDİR?
VAR MI?
Tarçın ve zencefil, gündemde olan
çaylar. Yapılan çalışmalarda tarçının
kan şekerini kontrol ettiği yönünde bir
takım bulgular var. İçindeki manganez
vücutta kan şekerinin kontrolünü sağlıyor. İlla da “Şeker hastası için uygundur” gibi bir vurgulama yapmıyoruz.
Bunu herkes için söylüyoruz. Günde
en az iki fincan tarçın çayı (herhangi
bir içeceğin içine de koyabilirsiniz) içilebilir. Özellikle bilinmesi gereken bir
şer; her bitki kaynatılmaz. Bütün bitkileri kaynatarak içemeyiz. Bazıları dem-
Profesyonel bir spor dalıyla ilgilenmiyorsanız, günlük bir, bir buçuk saati
aşmayan egzersizler yaparak vücudunuza destek olabilirsiniz. Bu süreci aşan,
“Yaza az kaldı” mantığıyla kendinizi
kaybederek spor yaptığınızda, zayıflama haplarındakiyle aynı duruma
düşersiniz. Sporu hayatımızda amaç
değil, araç olarak tutmamız gerekir.
Haftada dört gün ile sınırlı tutarsanız,
yapamadığınız takdirde size olumsuz
geri dönüşler de olmaz.
İLKBAHAR 2011 ■ 57
BESLLEN
NME
“Meyveyi sınırsız tükettiğinizde kan şekeriniz hızla
yükselir. Hem kilo alıcı etkisi vardır, hem de
genel anlamda bir seferde fazla
miktarda meyve, sağlık açısından
uygun değildir.”
leme ya da haşlama usulü ile içilmesi
lazım. Adaçayı, doğal östrojen kaynağıdır, o yüzden menopoz dönemindeki
kadınlar için çok önemli, ancak gebelik
döneminde düşük nedeni. Adaçayını
demleyerek içmelisiniz, kaynattığında
acı bir tat alır ve etkinliğini kaybeder.
Yeşil çayın idrar söktürücü etkisi vardır. Vücudunuzun temizlenmesinde
rol oynar. Toksinleri vücudunuzdan
SODA YERİNE
MADEN SUYU
Soda ile maden suyu arasındaki
farkı bilmek lazım. Maden suyu,
doğal olarak elde edilen, her
türlü mineral açısından zengin
bir içecek. Soda ise doğal değil.
Bu nedenle tercihen maden suyu
tüketmek vücut açısından ol
olumlu.
lum
mlu..
Soda içildiği zaman gaz eklenmiş
eklenm
mişş
su içmiş olursunuz. Meyveli
eyvveli
sodaların hem kalori içeriği
çerriğ
ği
yüksektir, hem de doğal m
meyve
ey
yve
ile tatlandırılmadığı için içerisinde
çerrisiind
de
glikoz vardır ve yapaydır.
ayd
dır.
Kilomuza ve beslenmemize
emize
e
dikkat ediyorsak, sodaları
doğal
rı d
oğa
al
yollarla tatlandıracağız. İçe
İçerisine
erisin
ne
limon dilimleri konulabilir,
daha
ir, da
aha
önce yaptığımız karışımlar
gibi
larr g
ib
bi
dondurulmuş meyve püresi
pürressi
eklenebilir. En başarılısı
püre
sı p
ürre
halinde dondurulan mey
meyve
yve
e
buzlarıdır. Attığınız herr tü
türkü
ürkkü
sıvının içerisinde hem şık bir
görüntü hem de meyve kokusu
ko
oku
usu
u
sağlıyor. Bunlar yaz için
in çok
ço
ok
ideal alternatifler..
58 ■ İLKBAHAR 2011
ne kadar çabuk atarsanız, o kadar zarar
görmemiş olursunuz. Doğal olarak
yeşil çay, anti-kanserojen grubundadır. Metabolizma üzerine hızlandırıcı
etkisi olduğu biliniyor ve demleme
yoluyla içilmelidir. Yeşil çay da bütün
bu olumlu etkilerine rağmen, günde
üç fincanın üzerinde tüketilmemeli.
Çok fazla içildiği takdirde böbreklerde
çok fazla elektrolit kaybı meydana
geleceğinden, elektrolit dengesizliği
yaşanır ve böbreklere fazla yük binmiş
olur. Sindirim sistemi için faydalı olan
bazı bitki çayları var. Özellikle ilkbahar
döneminde mevsim değişikliklerine
bağlı olarak oluşan gazlara, mide
üşütmelerine biberiye, rezene çayları
kullanılabilir. Birlikte tüketilebileceği
gibi tek tek de tüketilebilir. Oluşan
ödem problemine karşı tek başına yeşil
mümkün olmadığı
çayla çözmenin mümk
zamanlarda, maydanoz
(özellikle
mayd
saplarını kullanarak)
kullanar ve kiraz sapı
bir araya geldiğin
geldiğinde daha etkili
sonuçlar alınır.
YAZ İÇİN İDEAL İÇECEKLER
V
VAR MI?
Bitki çayları
kışın gribal
durumlarda
kkullanıldığı gibi
yazın da limonata
tarzın
tarzında soğuk tüketilebili
lebilir. Kaynatıldıktan
sonra
sonra, buzdolabında
bekle
bekletilir. Daha sonra
içerisine limon dilimiçeris
leri kkoyup bunları
‘frozen içecek’ durumuna getirebilirsiniz. Damak tadını zenginleştirmek
açısından, çilek veya karpuz gibi meyve
püreleri de eklenebilir. İşin içerisine
meyve katıldığı zaman kalori değerinin
de artacağını göz önünde bulundurmak gerek.
İçecek gruplarını değerlendirdiğimizde kışın içilen sıcak bitki çayları var.
Bunları demleyip, kaynatıp, soğutup
içerisine buz eklediğimiz zaman, yazlık
formata getirebiliriz. Bunun dışında
soda ya da maden suyu içerisine meyve
küpleri ekleyerek son dönemde özellikle gençlerin tercih ettiği ‘frozen’ grubu
içecekler hazırlanabilir. Bunlara taze
nane yaprakları gibi tatlandırıcı eklenebilir. Hem vitamin içeriği yükselmiş
olur, hem de serinlemiş oluruz.
YAZ İÇİN ZARARLI İÇECEKLER?
Kremalı kahveler gündemde. Bir porsiyon kremalı kahve içerisinde ortalama
400 – 450 kalori ile karşı karşıya kalıyoruz. Doğal olarak enerji, yüklemesi
çok yüksek, çok ciddi bir yağ içeriği
var, hem içinde kullanılan sütten hem
üzerinde kullanılan kremadan kaynaklanıyor. Vücudun böyle bir ihtiyacı
yok. Rahat tüketilebilecek içeceklerden
değil. 400 kalori yakabilmek için, bir
kişinin ortalama bir buçuk saat tempolu bir şekilde yürümesi gerekir. Tatlı
yemek ile aynı şey. Alkol, özellikle
soğuk bira tüketiminde, yaza doğru bir
patlama yaşanıyor. Alkolün bir gramı
yedi kaloridir ve vücutta en hızlı yağa
dönen maddedirAlkol alırken bu bilgiler ışığında hareket etmek lazım.
ESTETİK
Op. Dr. Ercan Çakmak
VÜCUT
KIVRIMLARINIZI
DÜZELTİN
HAMİLELİK VEYA DİYET
SONRASI VÜCUTTA OLUŞAN
SARKMALARDAN LİPOSUCTİON
YA DA GERME AMELİYATLARI
İLE KURTULABİLİRSİNİZ.
BAHÇELİEVLER MEDICANA
HASTANESİ’NDEN OP. DR.
ERCAN ÇAKMAK, “BU TİP
AMELİYATLARDA BELLİ BİR
YAŞ SINIRI YOK. FAKAT UZUN
SÜRELİ AMELİYATLAR OLDUĞU
İÇİN 65- 70 GİBİ ÇOK İLERİ
YAŞLARDAN SONRA YAPILMASI,
HER AMELİYATTA OLDUĞU GİBİ
RİSKİ ARTIRIYOR” DİYOR.
Liposuction ile, alt
yağ dokusu alınıyor.
İLKBAHAR 2011 ■ 59
ESSTEETİK
V
ÜCUT KONTUR DÜZELTİMİ
NEDİR?
Vücut kontur düzeltimi, hamilelik
dönemi kilo alımı sonrasında, sarkıklıkların giderilmesi veya bölgesel yağ
fazlalıklarının giderilmesi için kullanılan cerrahi tekniklerdir. Burada özellikle liposuction (yağ alma) ve germe
ameliyatları ön plana çıkıyor.
HANGİ BÖLGELERDE UYGULANIR?
Liposuction; yüz, gıdı, kol altı, kalça,
sırt, uyluk, diz iç kısımları, karın
bölgesinde, yan böğür bölgelerinde
uygulanabilir. Germe ameliyatları
da yine bu bölgelerde uygulanabilir;
özellikle kol bölgesi, karın germe ameliyatlarından bahsetmek gerekiyor. Bu
ikisini birleştirdiğimizde daha verimli
sonuçlar alıyoruz. Genç hastalarda cilt
elastikiyetinin iyi olduğu durumlarda
daha ziyade liposuctionla yağ alma
işlemi uyguluyoruz. Doğum sonrası
veya aşırı kilo alıp da vermiş hastalarda
görülen sarkma vakalarında ise tek
başına germe ameliyatlarını veya germe
ile birlikte liposuction uyguluyoruz.
AMELİYAT İÇİN UYGUN YAŞ VAR MI?
Bu tip ameliyatlarda belli bir yaş sınırı
yok. Fakat uzun süreli ameliyatlar
olduğu için 65- 70 gibi çok ileri yaşlardan sonra yapılması, her ameliyatta
olduğu gibi riski artırıyor. Özellikle
germe ameliyatları, bariatrik cerrahinin
gelişmesi ile beraber çok arttı. Örneğin;
150 kilo olan bir insanın birden 80
kiloya düşmesi ile beraber dokular çok
sarkıyor. Özellikle bu tip vakalarda
ameliyatlar çok uzun sürüyor. Diğer
vakalar tabii o kadar uzun değil. Karın
germe ameliyatları aşağı yukarı üç ile
üç buçuk saat arası sürerken, liposuction vakaları bölgesine göre bir ile bir
buçuk saat arası sürüyor.
beslenme ve egzersizine dikkat etmeli,
aynı zamanda bol sıvı tüketmeli.”
BİR AMELİYATLA ÇÖZÜM
SAĞLANIR MI?
Bazen diyet ve egzersize rağmen bir
türlü kilo veremeyen hastalar oluyor.
Belli bir bölgede fazlalığı var. O zaman
hastaya önce liposuction yapıyoruz.
Alttaki yağ dokusunu alıyoruz. Cildin
toparlanması için hastaya altı aylık bir
zaman veriyoruz. Bu süreçten sonra ise
germe ameliyatı yapıyoruz. Böylelikle
iki aşamalı bir cerrahi operasyondan
geçerek hastalarımız eski formlarına
kavuşmuş oluyor.
HASTALAR NELERE DİKKAT ETMELİ?
60 ■ İLKBAHAR 2011
aylık dönemde karını yoracak, karın
kaslarını kullanmasını gerektirecek
hareketlerden uzak durmasını öneriyo-
“Cerrahi kısım işin sadece bir bölümü. Hastanın mutlaka
uyması gereken bazı kurallar var. Hasta özellikle
AMELİYAT SONRASI SÜREÇTE
Liposuction, yan
böğür bölgelerine
uygulanabilir.
Op. Dr. Ercan Çakmak
Cerrahi kısım işin sadece bir bölümü.
Hastanın mutlaka uyması gereken
bazı kurallar var. Hasta özellikle beslenme ve egzersizine dikkat etmeli.
Aynı zamanda bol sıvı tüketmeli.
Sigara kesinlikle içmemeli. Karın
germe ameliyatlarında kas üzerindeki
dokuları sıkılaştırdığımız için ilk iki
ruz. Liposuction uyguladığımız alanda
ödemi çözmesine yardımcı olması için
küçük egzersizler ve lenf direnaj masajı
gerekebilir. Ameliyat sonrasında hastanın ilk aşamada gerginliği azaltmak
amacıyla öne doğru eğilerek yürümesi
gerekir. Liposuction vakalarında
ise hem cerrahinin tramvatik etkisi
azaltmak, hem de ameliyat sağasında
uyguladığımız solüsyonun o bölgeden
kan dolaşımına geçmesi sağlamak için
ameliyat sonrası dönemde bir korse
uygulaması var. Beslenme ve egzersiz
çok önemli. Liposuctionda ödemin
tam olarak geçmesi, aşağı yukarı beş
ile altı haftayı buluyor. Karın germe
ameliyatlarında ise bir çıkarım cerrahisi
uygulandığı için hasta ameliyattan iki
hafta sonra rahatlamış oluyor. Ağrıları
geçiyor, üç hafta içinde ise tamamen
sağlığına kavuşmuş oluyor. Liposuction
için hastalarımızı beş ile altı haftayı
bulan daha uzun bir süreç bekliyor.
Uz. Dr. Pınar Arat
MEDİKAL ESTETİK
SELÜLİTE ULTRASON
TEDAVİSİ
Selülit, her yaşta
görülebiliyor.
SELÜLİT DEVRİ ARTIK KAPANIYOR. ÇAMLICA MEDICANA
HASTANESİ DOKTORU PINAR ARAT, SELÜLİT TEDAVİ
YÖNTEMLERİNİ ANLATIRKEN, UYARIYOR: “YAĞLI
GIDALARDAN VE KAFEİN İÇEREN KOLA, KAHVE VE
ALKOL GİBİ İÇECEKLERDEN KESİNLİKLE UZAK DURUN.”
İLKBAHAR 2011 ■ 61
MEDDİKKALL ESSTEETİK
S
Uz. Dr. Pınar Arat
ELÜLİT NEDİR?
Selülit, vücudun belirli bölgelerinde
yağ birikmesi sonucunda, deforme
olması ile birlikte portakal kabuğu gibi
görülmesidir. Yağ hücrelerinin yapısını
değiştirmesi deriye alacalı, dalgalı bir
görünüm kazandırıyor.
VÜCUDUN NERESİNDE GÖRÜLÜR?
Selülit, en çok yağ dokusunun biriktiği
kalça bölgelerinde, uyluk bölgesinde,
karın bölgesinde, daha şişman hastalarda kol bölgelerinde de görülebiliyor.
SELÜLİTİN GÖRÜLME YAŞI NEDİR?
Her yaşta selülit görülebilir. Özellikle
son dönemlerde selülit görülme yaşı
maalesef çok erkene çekilmiş durumda.
Eskiden daha ileri yaşlarda, kilo alımları, doğumlarla görülmeye başlanırdı,
ama şimdi dengesiz beslenme çok ön
planda olduğu için özellikle gençlerde
fast food türü şeyleri çok fazla tükettikleri, sebzeden yoksun beslendikleri için
çok daha erken yaşlarda görülebiliyor.
Ek olarak obezite erken yaşlarda görülmeye başlandığı için, selülit de erken
yaşlarda meydana geliyor.
SELÜLİTE YOL AÇAN ETKENLER
NELERDİR?
Selülite yol açan faktörlerin başında
genetik yatkınlık gelir. Genetik yatkınlığı olanlarda kilodan bağımsız olarak,
selülit görülebiliyor. Dengesiz beslenme, anti-oksidanlardan zayıf beslenme,
kafeinden zengin beslenme, sedantör
hayat dediğimiz spordan uzak bir
yaşam tarzı ve kilo alma selülite neden
Cildin portıkal kabuğu
görünümünde olmasında
beslenmenin etkisi var.
62 ■ İİLKBAHAR 2011
Selülite yol açan faktörlerin başında genetik yatkınlık gelir.
Genetik yatkınlığı olanlarda kilodan
bağımsız olarak, selülit görülebiliyor.
olan diğer etkili faktörlerdir. Her kilolu
olanda selülit olacak diye bir durum
söz konusu değildir. Bu, yağ birikimi
değil, deforme yağ birikimi olduğu için
şişman bile olsa bazen insanlarda selülit
görülemeyebiliyor. Ya da zayıf bile
olsalar selülit görülebiliyor.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Genetik yatkınlığı olan kişilerde
oluşumunu engellemek için düzenli
spor yapmak ve dengeli beslenmek
çok önemli. Bunlara dikkat edilirse
zaten oluşumunu bir miktar engellemiş oluyoruz. Onun dışında selülit
olduktan sonra uyguladığımız tedavi
yöntemlerinin başında mezoterapi
geliyor. İğne yaparak, vücuda, deforme
olan yağları eriten bir takım ilaçlar
veriyoruz. Son dönemlerde ultrasonla
(aynı böbrek taşlarını kırdığımız gibi)
yağları kırdığımız bir takım aletler var.
Ultrasonla selülit bölgesindeki yağları
kırıyoruz, daha sonra başka bir takım
tedavilerle o bölgede sıkılaşma sağlayarak, o bölgede hem selülit tedavisi
hem de bölgesel incelme tedavisi yapıyoruz. Düzenli masaj, vakum terapi,
lenf direnajı ve cerrahi bir uygulama
olan liposuction ise selülit tedavisinde kullandığımız diğer yöntemler.
Liposuction dışındakiler ameliyat,
anestezi gerektirmeden daha kolay,
risksiz ve yan etkileri az olan yöntemler ama liposuction cerrahi ve anestezi
gerektiren bir yöntem.
TEDAVİ NE KADAR SÜRÜYOR?
Bu işin bir standardı yok. Kişiye özel
seans aralıkları çıkartılıyor. Tabii bir
de selülit derecesine göre değişiklik
gösterebilir. Hafif, orta, şiddetli ve
daha şiddetli olarak birden dörde
kadar derecelendiriyoruz. Hangi aşamadaysa, ona göre seans sayısını, hangi
tedavinin daha iyi geleceğini belirliyoruz. Orta derecede bir selülit tedavisi
için haftada bir, sekiz ile on seans arası
mezoterapi yapmak gerekiyor. Bunun
yanında 20-25 seans bölgesel incelme
cihazlarımızı kullanmak gerekiyor.
Eğer kilo da varsa diyetisyen yardımıyla kilo vermek de gerekiyor.
HAPLAR VE KREMLER ETKİLİ Mİ?
Çok hafif selülitlerde, bitkisel saydığımız, vücuttan yağ attıran bir takım
ilaçlar fayda verebiliyor. Özellikle
bu amaçla ananas hapları içiliyor.
Ananasın hem diüretik (idrar söktürücü) hem de bunları attırıcı etkisi var.
Ama çok ileri derecede selülitlerde ne
ilaçların ne de kremlerin etkisi var.
TEKRARLAMA DURUMU VAR MI?
“Selülit bir kere tedavi oldu bir daha
olmayacak” demek mümkün değil.
Tedaviden sonra da koruyucu yöntemlere dikkat etmek gerekiyor. Selüliti
uyaran besinlerden fakir beslenme,
spor yapmak, sigara ve alkol kullanmamak çok önemli.
MEEDİKKALL ESTTETİKK
Selülite önlem
olarak bol su
içmek gerekiyor.
İLKBAHAR 2011 ■ 63
DİŞ
Dr. Filiz Çavdar
Kadınlarda,
hormonal
değişiklikler
ağız sağlığını
etkileyebiliyor.
DİŞLERİNİZİ
KAYBETMEYİN
DİŞ ETİ HASTALIĞININ İLK BELİRTİSİ KANAMADIR. KADINLARDA BU HASTALIĞIN
GÖRÜLME YÜZDESİ HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER NEDENİYLE ERKEKLERDE GÖRÜLME
OLASILIĞINDAN DAHA FAZLA. DİŞ HEKİMİ FİLİZ ÇAVDAR, DİŞ ETİ HASTALIĞININ
KADINLARDA GÖRÜLME RİSKİNİN YOĞUN OLDUĞU DÖNEMLERİ ANLATIYOR.
64 ■ İLKBAHAR 2011
D
İŞ ETİ HASTALIĞI NEDİR?
Diş eti hastalığı, dişi çevreleyen ve destekleyen
dokuları etkileyen, belki
de en yaygın ve önemli
hastalıklardan birisidir.
Çünkü hastalığa bağlı
olarak çok fazla diş kaybı
olur. Hastalığın birçok
nedeni var. Mikrobiyal bir hastalıktır.
Bunun yanısıra birçok ek faktörler var,
örneğin genetik çok önemli. Ailede
erken diş kaybı varsa ayrı bir özen
gösterilmeli. Sıkı takip edilmesi, sık sık
doktor kontrolüne gidilmesi gerekiyor.
AİLEDE DİŞ ETİ PROBLEMİ OLANLAR
NASIL ÖNLEM ALMALI?
Mutlaka uzman bir diş hekimi tarafından muayene edilmesi gerekiyor.
Hastalığın başlayıp başlamadığı veya
sadece riskli olup olmadığı tespit edilmeli. Hangi aşamada olduğu muayeneden ortaya çıkar. Yoksa da devamında
altı ayda bir diş hekimini ziyaret etmesinde fayda var
BELİRTİLERİ NELERDİR?
Diş eti hastalıklarında genelde
ağrı olmaz. İlk belirtisi kanamadır.
Hastanın takip edebileceği kesin ve
net bir belirtidir. Belli bir dönem olup
daha sonrasında kanamalar kesilmiş ise
bile hastaların bunu mutlaka dikkate
alması gerekir.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Diş eti hastalarında öncelikle ağız
temizliği esas alınır. Ağızda herhangi
bir plak ve tartar bulunmaması gerekiyor. Tertemiz bir ağız istiyoruz. Diş
ipi kullanımı çok önemlidir. Daha
sonra diş taşı temizliği, kök yüzeylerini
düzeltme süreçleri başlıyor. Bütün
bunları tatar oluşumunu engellemek ve
pürüzsüz bir alan yaratmak için yapıyoruz. Bunu altı ayda bir tekrarlamak
gerekebilir. Kaybedilen dişlerin restorasyonu için farklı yöntemler vardır.
Şu anda en güncel tedavi yöntemimiz
implanttır. İmplant yapılmadan önce
hastayı çok iyi değerlendirmek gerekir.
TEDAVİ NE KADAR SÜRER?
Bazı durumlarda diş eti hastalığı ilerlemiş ise cerrahi tedavi de gerekebiliyor.
Bu, genelde bir ayda tamamlanabiliyor.
DİŞŞ
Sonrasında hasta sıkı bir takibe alınıyor. Tedavi bittikten
sonra bir buçuk ay içerisinde
iyileşme bekliyoruz.
Dr. Filiz Çavdar
DİŞ BAKIMI NASIL OLMALI?
Tedaviden sonra en önemli
görev hastaya düşer. Kesinlikle
günde en az iki kez sabah
akşam fırçalamak, buna ek
olarak günde bir kez diş ipi
mutlaka kullanmak gerekir.
Fırça normalde dişlerin arasına
girmiyor. Dolayısıyla dişlerinizi 4-5 kez fırçalasanız da olması gereken hijyen sadece fırça
ile sağlanamıyor. Bunun için
mutlaka diş ipi kullanılmalı.
Diş eti hastalarında öncelikle ağız temizliği esas alınır.
Ağızda herhangi bir plak ve tartar bulunmaması gerekiyor.
Diş ipi kullanımı çok önemlidir. Daha sonra diş
taşı temizliği, kök yüzeyleri düzeltme
süreçleri başlıyor.
KADINLARDA DİŞ ETİ SAĞLIĞI
Kadınların yaşamları boyunca bazı dönemlerde vücutlarındaki hormonları
seviyesinde dalgalanmalar olur. Bunlar ergenlik, menstruasyon, hamilelik,
emzirme ve menopoz dönemleridir. Bu hormonal değişiklikler doğrudan ya
da dolaylı olarak ağız sağlığını etkileyebilir.
Ergenlik çağı: Cinsiyet hormonu seviyesindeki artış, özellikle menstruasyon
dönemlerinde diş eti kızarıklıklarına ve diş eti kanamalarına neden
olabilmektedir. Bu dönemde ağız içerisinde lezyonlara da sıklıkla rastlanılır.
Hamilelik dönemi: Hamilelik, ağız sağlığı için belki de en hassas ve
tehlikeli dönemdir. ʻProgesteronʼ ve ʻöstrojenʼ hormonlarındaki hızlı artış diş
eti hastalıkları riskini artırır. Erken safhalarında bulunan bir diş eti hastalığı
hamilelik döneminde daha da şiddetlenebilir. Yapılan bazı araştırmalarda
dişeti hastalığına sebep olan bakterilerin kan dolaşımına geçerek erken
doğumlara, düşük doğum ağırlığına hatta düşüklere neden olabileceği ileri
sürülmektedir. Hamileliğe bağlı dişeti sorunlarını önlemenin ya da azaltmanın
en etkili yolu ağız bakımına daha fazla özen göstermekten geçer. Günde en
az iki kez dişleri fırçalamak ve diş ipi ile aralarını temizlemek çok önemlidir.
Menopoz: Kadın hayatının bu döneminde ağız bölgesinde de çeşitli
farklılaşmalar meydana gelir. Tat değişiklikleri, ağızda yanma hissi, tükürük
akışında azalmaya bağlı ağız kuruluğu, sıcak veya soğuk yiyeceklere karşı
aşırı hassasiyet ve en önemlisi çene kemiğinde ve dişi çevreleyen kemikte
erime, en belirgin değişikliklerdir. Ağız bölgesinin bağışıklık sistemi etkileyen
premenopozal (menopoz öncesi) döneme diş ve dişeti rahatsızlıkları
ile girilmemesi, dönemin getireceği sıkıntıların hafifletilmesi ya da hiç
yaşanmamasında büyük rol oynayacaktır.
Doğum kontrol ilaçları: Doğum kontrol haplarının uzun süreli kullanımları
dişeti sağlığını etkileyebilir. Doğum kontrol ilacı kullanıyorsanız, mutlaka diş
hekiminizi bilgilendirmelisiniz.
İLKBAHAR 2011 ■ 65
MEDICANA HASTALIKTA SAĞLIKTA DERGİSİ
ABONE FORMU VE OKUR ANKETİ
Aşağıdaki bilgileri doldurun, ‘Hastalıkta Sağlıkta’ Dergisine ÜCRETSİZ abone olun.
Dergimiz hiçbir ücret ödemeden adresinize ulaştırılsın.
www.medicana.com.tr
■ ADI SOYADI: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ DOĞUM TARİHİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ DOĞUM YERİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ MESLEĞİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ DERGİ TESLİM ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
..............................
■ SEMT: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ POSTA KODU: . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ ŞEHİR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ TEL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ E MAİL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ İŞ/EV ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.............................................................................
■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ HASTANEMİZ
ÇAMLICA
BAHÇELİEVLER
MEDICANA
INTERNATIONAL
ANKARA
AVCILAR
BAHÇELİEVLER
DİŞ
MEDICANA
INTERNATIONAL
İSTANBUL
■ HASTANEMİZİ İLK NEREDEN DUYDUNUZ:
............................................................................
■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ BÖLÜM VEYA BÖLÜMLER: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
...........................................................................
■ DERGİMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ DERGİMİZDE EKSİK BULDUĞUNUZ VE EKLENMESİNİ ARZU ETTİĞİNİZ KONULAR:. . . . . . . . . . . . . . .
...........................................................................
66 ■ İLKBAHAR 2011
✂
...........................................................................
Download